Çekingenlik ve Atılganlık Eğitimi - ERZURUM / AŞKALE

Transkript

Çekingenlik ve Atılganlık Eğitimi - ERZURUM / AŞKALE
ÇEKİNGENLİK
Çekingenlik, gerçek benlik ile ideal benli arasındaki farkın büyük olmasında
kaynaklanan utangaçlıktır.Bu farkın, yani duyarlık alanının büyümesi utangaçlığı ve
çekingenliği artırır.
Bilkonis 1997 yılında yaptığı araştırmada insanların %41’inin çekingen olduğuna
inandıklarını görmüştür. % 24’den fazlasında ise çekingenlik davranışlarının önünde önemli
bir engeldir. Yani Bilkonis’e göre, eğer siz çekingen değilseniz, sizin dışınızda kalan her 4
kişi çekingen olacaktır.
Kelly’nin 1982 yılında yaptığı araştırmaların sonucuna göre çekingenlik ve onun
sebep olduğu problemler için anahtar çözüm kişiler arası iletişimdir. Ona göre, birçok
çekingen insan için esas problem iletişim kurmaktaki isteksizliktir. İsteksizliğin sebebi ise,
iletişim kurmadaki yetersizlik, sosyal ilişkiye girmemek ya da iletişimden hoşlanmamaktan
kaynaklanır.
Burgon ve Koper yaptıkları yaptıkları araştırmalarda insanların çekingen insanlara
daha olumsuz yaklaştıklarını, bunun da çekingen insanlarda başka sorunlara yol açtığını
görmüştür. Bir grup insana, çekingen insanların diğer insanlarla konuşmalarının kayıtlı
olduğu video kasetleri izlettirilmiş ve değerlendirme yapmaları istenmiştir. Sonunda
insanların çekingen insanlara olumsuz şekilde yaklaştığını ve hatta bu insanları aldatıcı
bulduklarını, görmüştür. Aynı kaset çekingen insanların arkadaşlarına da gösterildiğinde,
arkadaşlarının aynı tepkiyi vermediklerini, arkadaşlarına daha olumlu yaklaştıklarını fark
etmiştir. Burgon ve Koper buradan, çekingen insanların, yabancı insanlarla düzgün ilişkiler
kuramadığı, arkadaşlarıyla kurabildiği sonucuna varmışlardır.
Leary ve Dobbins 1983 yılında araştırma yapmışlar ve araştırmalarında, çekingen
insanların diğer insanlara göre daha az cinsel deneyimlerinin olduğunu görmüşlerdir.
Kadınların %21 ile %50’sinin, erkeklerin %37 ile % 50’sinin cinsel deneyim konusunda çok
çekingen davrandığını fark etmişlerdir. Leary ve Dobbins’e göre bu durum sosyal ilişkileri ve
sosyal yaşantıyı önemli ölçüde etkilemektedir.
ÖRNEK BİR ETKİNLİK
GİRİŞKENİM, ÇEKİNGENİM
Karşınızdaki çekingen rolünü oynadığında neler hissettiniz?
Girişken rolü oynadığınızda neler hissettiniz?
Amaç: Öğrencilerin girişken olmanın haklarını korumadaki önemini kavramalarına yardımcı
olmak.
SÜREÇ:
1. Sınıfı ikişer kişilik gruplara ayırın.
2. Gruplara aşağıdakilere benzer ikişer durum vererek sırayla sınıfın önünde canlandırma
yapmalarını isteyin. Öğrencilerden birisi “mesajı veren” olurken diğeri “mesajı alan” rolünü
oynayacak, ikinci durumda rolleri değişeceklerdir. Her bir durum, bir çekingen bir de girişken
tutum gösterecek şekilde ikişer kez oynayacaktır.
Örnek Konular:
Bir işe girmek için yetkili kişiyle görüşüyorsunuz.
Bir hafta önce aldığını ve altı açılan ayakkabınızı değiştirmek için ayakkabıcıyla
görüşüyorsunuz.
Arkadaşlarınızla bir sinemaya
gitmek için bilet aldınız. Çağırmadığınız bir
arkadaşınız da sizinle gelmek istiyor.
Bir randevunuza gitmeyi unuttunuz.
Bir arkadaşınız sizi istemediğiniz bir şeyi yapmaya zorluyor.(örneğin; sigara ya da içki
içmek gibi)
Babanız ya da annenizin kendisine ait olan bir aletini bozdunuz ve bunu ona
söylemeniz gerekiyor.
3. Aşağıdakilere benzer soruları sınıfa yönelterek grup etkileşimini başlatın
Çekingen rolünü oynadığınızda neler hissettiniz?
Karşınızdaki girişken rolünü oynadığında neler hissettiniz?
Haklarınızı koruma açısından hangi yöntem daha etkili olur? Niçin?
Nasıl anlayacaksınız?
Çekingenlik mi kişilik bozukluğu mu?
Nasıl bir kişiliğe sahipsiniz? Çekingen mi yoksa dışa dönük mü? “Maalesef çekingen bir
yapım var” diyorsanız üzülmeyin, sorununuzda yalnız değilsiniz! Karizmatik dediğiniz kişiler
bile aslında çekingen kişiliğe sahip olabiliyor. Üstelik, bu sorun bazen ilerleyerek kişilik
bozukluğuna da dönüşebiliyor. İşte bu konuda duymak istedikleriniz...
Arkadaşlık ilişkilerinde ilk adımı atmakta güçlük çekiyor, kimsenin sizi grubuna dahil
etmeyeceğini düşünüyorsunuz. Bu sıkıntınız yüzünden davet edildiğiniz partilerde en ücra
köşeyi seçiyor, tek bir kelime etmeden mekânı terk ediyorsunuz. İşyerinde de sorununuz
değişmiyor. Aslında aklınıza parlak fikirler gelse de, meslektaşlarınız tarafından alay
edileceğiniz ya da eleştirileceğiniz korkusuyla projenizi kendinize saklamayı tercih
ediyorsunuz. Oysa, siz yeni arkadaş grupları edinmek, sosyal ve meslek yaşantınızda daha
aktif bir yaşam sürdürmek istiyorsunuz. Ama bir de şu çekingenliğiniz olmasa...
Pek çoğumuzun mustarip olduğu bir sorun aslında. Öyle ki "karizmatik" olarak
değerlendirdiğimiz kişiler bile, aslında çekingen kişiliğe sahip olabiliyorlar. Peki, çekingenlik
ne ve ne zaman sorun oluşturuyor. Bu sorundan kurtulmak için ne yapmak gerekiyor?
Yaşam kalitesini bozuyorsa…
Gerek sosyal gerekse mesleki yaşamda herhangi bir sorun oluşturmuyorsa, bu durum
sadece basit bir çekingenlik olarak tanımlanabilir. Ancak, bu sorun yaşam kalitesini ciddi
boyutlarda düşürecek şekilde ilerliyorsa, o zaman "Kaçıngan Kişilik Bozukluğu" olarak
nitelendiriliyor. İşte, bu noktada psikiyatristler devreye giriyor. Kaçıngan kişilik bozukluğu,
yetersizlik duygularının ve eleştiriye aşırı duyar Wigin sürekIilik gösterdiği bir davranış
biçimi. Yapılan çalışmalar, kaçıngan kişilik bozukluğunun yüzde 1-10 arasında görüldüğünü
gösteriyor. Psikiyatrist Dr. Serdar Serdaroğlu’na göre bu oran aslında kesin rakamı vermiyor.
Çünkü pek çok kişi sorunu nedeniyle psikiyatriste başvurmayı gerekli görmüyor. Bu kişiler
toplumda utangaç, ürkek, yalnız, kendi halinde kişiler olarak tanımlanıyor. Strese tahammül
güçlerinin zayıf olması, beraberinde depresyon ve sosyal fobi gibi rahatsızlıkları getirebiliyor.
Genellikle çocukluk çağında çekingen davranışlarla başlayan bu sorun; aile ve sosyal destek
sağlandığı takdirde, kişilik bozukluğuna dönüşmeden hafifleyebiliyor. Öyle ki bu kişiler
psikiyatrist desteği almadan kaliteli bir yaşam sürdürebiliyor.
Ancak çevrelerinden destek almadıkları takdirde, genetik yatkınlıkları da varsa, çekingenlik
sorunu zamanla kaçıngan kişilik bozukluğuna dönüşüyor. İşte, o zaman kişinin yaşam
kalitesini düşüren ciddi sorunlar bas göstermeye başlıyor!
Mesleki ve sosyal yaşama ket vuruyor
Öyle ki işyerinde
önerilerini, yeni sorumluluklar ve iş arkadaşlarından eleştiri alma
korkusuyla geri çevirebiliyorlar. Tabii bu da kariyerlerinde ciddi sorunlar yaratıyor. Aynı
kaçınma, sosyal yaşamda da kendini gösteriyor. Arkadaşları tarafından beğenilmeyeceği
duygusu yüzünden, grup iletişimi gerektiren her türlü sosyal etkinliklerden kaçınabiliyorlar.
Kaçıngan kişilik bozukluğunun bir diğer özelliği de bu kişilerin sevildiklerinden,
eleştirilmeden kabul edileceklerinden emin olmadan yeni arkadaşlıklar kurmaktan
kaçınmaları. Kişiler arası yakınlık kurmak bu insanlar için oldukça güç. Aslında yeni
arkadaşlıklar kurmaya çok da istekliler. Bu kişiler, reddedilmeye aşırı duyarlı oldukları için,
ancak insanlardan çok emin oldukları ve kendilerini çok güvende hissettikleri zaman iletişim
kuruyorlar. Benlik saygısının düşük olması, dışlanmaya duyulan aşırı duyarlılık, kişiler arası
ilişkileri kısıtladığı için toplumdan uzak yaşayarak, toplumsal destekten yoksun yaşıyorlar.
Bunun sonucunda ya çok güven duydukları kişilerle yasıyor ya da yalnız kalmayı tercih
ediyorlar. Yalnız kalmaya tahammülleri olmayan bu kişilerde, zamanla anksiyete ve panik
atak gibi sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor.
Reddedilmeye aşırı tepki
Dr. Serdar Serdaroğlu’na göre, bu kişilerin en büyük korkularından biri kendilerine yönelik
bir ilginin aşağılayıcı ve dışlayıcı olma riski. Eleştirilecekleri ve dışlanacakları konusu
üzerinde aşırı düşündükleri için kaçıngan kişilik bozukluğu sorunu yasayan kişilerin bu tür
tepkileri sezme yetenekleri de çok düşük:. Bir başka özellikleri de reddedilmeye aşırı tepkili
ve duyarlı olmaları. Öyle ki reddedildiklerinde aşırı sessiz kalabildikleri gibi, özellikle öfke
potansiyeli taşıyorlarsa şiddete başvurup, karşısındaki insana zarar da verebiliyorlar.
Onay olmadan asla
Dr. Serdaroğlu, bu tür kişilerin yanlış yapma endişesiyle her davranışlarında onaylama
ihtiyacı hissettiğine dikkat çekiyor. Bu tür onaylama ihtiyacı, genellikle çocukluk çağında
ailesi tarafından karar verme yeteneği kısıtlananlarda görülüyor. Hata yapma korkusu da,
kişinin hem mesleki hem de sosyal yaşamında sıkıntı çekmesine yol açıyor. Örneğin, is
toplantısında çok parlak fikirleri olsa bile, sırf alay edilme korkusu nedeniyle fikirlerini
söylemekten kaçınıyorlar.
Bu gerginlik öyle ciddi boyutlara taşınıyor, fikirlerini açıklama cesaretlerini gösterseler bile,
aşırı heyecanlanıyor ve bunun sonucunda konuşurken ne söylemesi gerektiğini unutarak zor
duruma düşebiliyorlar. Bu yüzden arka planda kalmayı tercih ediyorlar.
Ve, dış dünyaya "merhaba"
Kaçıngan kişilik bozukluğunun tedavisinde psikoterapi birinci planda yer alıyor. Bu
süreçte gerekirse ilaç tedavisinden de yararlanıyor. Dr. Serdaroğlu, özellikle medikal
tedaviyle birlikte yürütülen terapilerin oldukça başarılı sonuçlar verdiğine dikkat çekiyor.
Ancak, çekingenliğin boyutları ne kadar yoğunsa, tedaviden alınan başarı oranı da o kadar
düşüyor. Dolayısıyla tedaviye mümkün olduğunca erken başlanması önemli. Çekingenlikten
kurtulmak için mutlaka bir hobi edinmelisiniz. Ancak grup çalışması gerektiren etkinlikleri
seçmeye özen gösterin. Örneğin, basketbol voleybol ya da tiyatro çekingenliğinizi üzerinden
atmanız için birebir. Ortaya çıkan sonuçta, grup üyesi olarak kendi emeğinizin de var
olduğunu bilmeniz, hem gruba olan bağlılığınızı artıracak, hem de özgüveninizi kazanmanızı
sağlayacak.
NASIL ANLARSINIZ?
İşyerine yeni katılan mesai arkadaşınız, genellikle tek başına kalmayı tercih ediyor ve
"Söz gümüşse, sükut altındır" düşüncesinden hareket ederek sessiz kalıyor. Size göre
karizmatik ama o aslında çekingenliğinden yakınıyor.
Peki, arkadaşınız karizmatik mi yoksa gerçekten çekingen mi? Dr. Serdar
Serdaroğlu’na göre bu sorunun yanıtı çok basit Eğer arkadaşınız her ortamda tutarlı ve
uyumlu tavırlar sergiliyorsa, çekingen değil. Aksine, yalnız kalmaya tahammül edemiyor,
yeni bir grupta ya da reddedilme karşısında suskunluk ya da aşırı tepki gösteriyorsa, bu onun
aslında çekingen bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor.
Bu tür kişiler, uygun bir ortam oluştuğunda ve içinde bulundukları grup tarafından
kabul edildiklerinde, çekingenliklerinden yavaş yavaş sıyrılmaya basıyorlar.
Başlangıçta ilk adımı atmakta çok zorluk çektikleri için genellikle "cool"olarak
degerlendiriliyorlar.
Ancak gerek giyimleri gerekse fizikleri ve kültürleriyle beğenildiklerini hissettikleri
an, dışa dönük bir tutum sergiliyorlar. Bu tür kişiler, kendilerini destekleyen pek çok kişi
olduğu için, grupta çok rahat olabiliyorlar. Ancak başka bir gruba girdiklerinde ilk adımı
atmakta zorluk çekiyorlar. İşte, bu ipuçlarından yararlanarak arkadaşınızın gerçekte çekingen
olup olmadığını rahatlıkla anlayabilirsiniz.
ÇOCUKLARDA ÇEKİNGENLİK
Çocukların çoğu, bazen çok basit durumlarda bile mesela bir yabancı kimse ona adını sorduğu
veya tanımadığı çocuklar onu oyun oynamaya çağırdıkları vakit şaşırırlar, kızarırlar,
kendilerinde bir gerginlik duyarlar, adeta inatla susarlar ve yapabilirlerse oradan kaçarlar.
Anne ve babalar çocuklarda görülen bu aşırı çekingenliği kolayca fark ediyorlar. Fakat bu hali
çok defa yanlış bir şekilde yorumluyorlar. Çekingen çocuğa çok haksiz olarak "Küçük",
"aptal", "inatçı", "yabani" gibi sözler söylüyor. Bir de aksine çocuklarındaki bu aşırı
çekingenlikten fazlasıyla memnun kalan anne ve babalar da vardır. Onlara göre çekingen bir
çocuk uslu bir çocuktur demektir, yerinde oturur hiç sesini çıkartmaz ağzı var dili yoktur.
Yani onların aklınca, bir çocuğun olması gereken şekilde hareket eder.
Anne ve babanın endişelenmesini gerektiren asıl çekingenlik daha ileri yaşlardaki ve
okul çağındaki çocuklarda görülen çekingenliktir. Böyle çocuklar oyunlara katılmazlar
toplantılara ve eğlencelere gitmezler, üzerlerinde aşırı bir ürkekliğin olduğu her halleri ile
bellidir. Şüphesiz bütün çocuklar topluluk içinde bulunmaya ve bir arada yaşamaya ayni
derecede alışık değillerdir. Bazıları girişkendir, herkesle çabucak arkadaşlık kurabilirler,
bazıları ise sakin ve sessiz kalmayı severler.Kendi kendine yeten sakin ve sessiz çocuk da
anne ve babayı endişelendirmemelidir. Bizi asıl ilgilendiren çocuk her yeni durum karşısında,
kendi kendisine hiç güvenmediği için, aşırı çekingen kalan çocuktur. Bu çekingenlik iyi bir
huy olmak söyle dursun, aksine çocuğun gelişmesinde bir noktanın eksik kaldığını gösterir.
Çekingen Çocuğun Tanımlanması
Bu çocuklar yaşıtları ile ilişki kurmada zorlanırlar, arkadaşları ile birlikte olmaktansa
yalnız kalmayı tercih ederler, yaşıtlarından çekinirler. Bazı hallerde kendilerinden küçüklerle
bir araya gelirler.
Birisi onlara yaklaşırsa ondan uzaklaşmak suretiyle tepkide bulunurlar. Annelerinin
yanından ayrılmazlar, hatta babalarıyla ya da büyükanneleriyle dahi yalnız kalmaktan
kaçınırlar. Annelerinden ayrıldıklarında ilk tepkileri ağlamak olur.
Kendilerini sözlü olarak ifade etmekten çekinirler kendilerine soru sorulduğunda
bazen cevaplandırmaktan kaçınırlar, başlarını öne eğerler. Nadir hallerde de göz veya baş
hareketi ile cevaplandırmakla yetinirler. Çoğunlukla güvensiz ve huzursuz çocuklardır.
Araştırma bulgularına göre bazılarında saldırganlık duyguları görülebilir.
Çekingen çocuklar okul ortamı veya arkadaş grubu içinde oyuna katılmak isteseler de
kendilerinde bu cesareti bulamazlar.
Mutlaka birisi onların elinden tutup oyuna sokmalıdır. Oyuna girdikten sonra da mutlu
oldukları dikkat çeker. Çekingen çocuklar aynı zamanda onlardan ne beklendiğini veya yeni
bir durumu nasıl ele alacaklarını, bilmediklerinde, özellikle yeni bir iş karşısında kaldıklarında
normalin üstünde bir huzurluk gösterirler. Örneğin doktorların çocukları muayene etmeye
geleceği söylendiğinde çekingen çocuklar ağlamaya başlarlar, okuldan kaçmaya çalışırlar.
Çekingen çocukların çoğunun sınıfta sevdikleri bir yer vardır. Bu yer genellikle
faaliyetlerden, kalabalıktan uzak ve rahatça oturabilecekleri bir yerdir. Burada olup biten
şeylerin çoğuna karşı ilgisiz ve bir çoğundan habersizdir.
Onların çok az şeye karşı ilgi gösterdiklerini ve kendilerini rahatlatmak için sık sık
parmak emdikleri, ileri geri sallandıkları, mastürbasyon yaptıkları veya kendi saçlarını ve
kulaklarını çektikleri görülür.
Çekingenliğin Ana Sebepleri
Kısaca söylemek gerekirse, çekingen çocukta eksik kalan şey, kendisinin iyi bir çocuk
olduğuna inanmasıdır. Bu çocuk kuvvetli bir kişilik için gerekli olan belli başlı güven
duygularından, herhangi bir sebeple yoksun bırakılmıştır. Bu güven duyguları iki çeşittir.
Bunlardan birincisi, o derece önemlidir ki, aşağı yukarı çocukluk çağının bütün meseleleri bu
duygunun gelişmemesinden doğar.
“Çocuğun ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin, her şeye rağmen ve daima onu
seveceğinizi bilmesini ve bundan emin olması lazımdır.
Çocuk "kendisinin yalnız" bir bırakılmadığını bilmek ve her türlü durumda size
güveneceğinden emin olmak ihtiyacı içindedir. Henüz küçük bir bebekken siz ona her an
büyük bir şefkat göstermiş ve onu daima korumuşsunuzdur.Şimdi büyüdüğü çağlarda da onun
bu şefkat ve korumaya ihtiyacı vardır. Zira karşısına çıkan durumlara göre hareket etmesi
kararlar alabilmesi gerekmektedir. Karşılaşacağı sorumlulukları ve ortaya çıkan yeni
çalışmaları ise ancak bu size karşı duyduğu güvenme duygusu ile taşıyabilir.Eğer sizin
kendisini anlayış ve ilgi ile daima takip ettiğinizi bilirse onda bu güvenlik duygusu gelişir. Ve
ancak bu duyguya sahip olan çocuk, onun için karanlık olan yeni durumlara atılma cesaretini
bulur. Güvenlik duygusu her türlü faaliyete gerekli olan ana zemini hazırlayan çok önemli bir
duygudur. Fakat çocuklarını iyi yetiştirmek isteyen ve çok da seven bir çok anne ve babalar
bile bu güven duygusunun geliştirilmesinde bazı tehlikelerle karşılaşırlar. Sevgilerine rağmen
bazı hatalar yaparlar, bu suretle çocuk güvenden yoksun yetişir.
"Artık seni sevmiyorum" "kötü çocuk" gibi hiddetle ağzından çıkmış bazı sözler o kadar fena
sonuçlar doğurur ki, siz artık ne yapsanız buna engel olamazsınız. Ayrıca çocuğun kendi
kendine hakim olması, içinden gelen dürtüleri yenmeyi öğrenmesi için ona yardim
etmemenizde tehlikelidir. Siz belki çocuğa karışmamak, onun iç dürtülerini serbest bırakmak
fikri ile veya sırf böyle yapmayı sıkıcı bulduğunuz için yardım etmezsiniz. Fakat bu zararlıdır.
Bazı anne ve babalar da çocukların! kusursuz ve üstün yetiştirmek kararındadırlar ve
zavallı çocuğu "Olmadı", "Hayır" bu böyle olmaz", "Böyle yapma" gibi bitip tükenmez ihtar
ve düzeltmelerle bunaltırlar. Böyle davrandığımız taktirde çocuğunuz her hareketinde
tereddüt eden, işe girişip girişmemekte kararsız kalan, her yerde huzursuz olan ve bu sebeple
iş yapmak veya kara vermekten daima kaçınan bir insan olur.
Çocuğa karşı aşırı uysal, hoşgörülü davranmak ve zaman zaman şiddet göstermekte
çocukta güven duygusunun yaratılmasına engeldir. Önemli şeylerden ona yol gösteriniz,
yardım ediniz, onu kontrol ediniz, fakat bunu sakin ve tatlı bir şekilde yapınız. Çocuk kendi
kendine hakim oluncaya kadar yol göstermeye ve kontrole devam ediniz. Bunu çocuğun sizin
sevgi ve şefkatinizden şüphelenmesine imkan vermeden ve bir de onda daima yanlış ve
haksızmış hissini uyandırmadan yapabilmek pek ala mümkündür.
Bir şey
yapmasına izin vermediğiniz zaman sevgi ve şefkatinizin yine yerinde
olduğunu göstermeye dikkat etmelisiniz.
Çocuk kendinden emin değildir.
Çekingen çocukta eksik olan ikinci önemli güven duygusu da
yapmak istediğini
başarabileceğine ve olmak istediğini olabileceğine güvenme duygusudur. Yani onda kendi
kendine güveni eksiktir.
Çekingen Çocuğun Sosyalleştirilmesi
Çekingen çocukların sosyalleşebilmesi için öncelikle annelerinden kopmalarına
yardım etmek, sonra bir arkadaşlar birlikte olmasına fırsat vermek, daha sonra da bir arkadaş
grubu ya da faaliyet grubuna girmelerini sağlamak gerekir. Başarılı ve mutlu olacakları bir
alanın keşfedilmesi onları huzurlu kılar.
Çekingen Çocuğun Uyum Sorunun Giderilmesinde Öğretmene ve Okula Düşen
Görevler
Öğretmen çocuğun kabuğundan çıkmakta güçlük çekeceğini bilmeli ve sabırlı
olmalıdır. Çocuğu ilk günden faaliyetlere katılması için zorlamamalıdır. Hoşlandığı
faaliyetleri bir süre karşıdan izlemesine izin verilmelidir. Zaman zaman bir köşede yalnız
oynamasına izin verilmelidir. Öncelikle öğretmen kendisi çocukla diyalog kurmalı sonra bir
arkadaşıyla
diyalog
kurmasını
sağlamalıdır.
Çocuğun
çekingenliğinin
sebepleri
araştırılmalıdır. Çekingenlikten kurtulabileceği su, kum, kil, çamur, boya gibi malzemelerle
oynamasına izin verilmelidir. Çocuk yaratıcı faaliyetlere yönlendirilmelidir. Çocuk en ufak
bir başarısında dahi öğretmen tarafından yüreklendirilmelidir. Çocuğun başarı ve deşarj
alanları bulunmalıdır.
Düzenlenmiş Faaliyetler Esnasında Çekingen Çocuk İçin Ne Yapılabilir?
Çocuktaki çekingenliğin çok değişik sebepleri vardır ve problemin kaynağı, çocukla
nasıl bir çalışma yapılacağını etkiler. Çekingen çocukların çoğu sizin onunla ufak bir
ilgilenmenizle açılıp konuşmaya başlarlar.
Sınıflarda işbirliği yapmak istemeyen çekingen bir çocuk bulunabilir. Bu çocuk yeni
faaliyetlere başlamaktan korkar ve fazladan teşvik bekler. Böylece bir çocuğu ufak bir
gayretinde “aferin” diyerek ödüllendirmek faydalıdır.
Çocuklara çalışmalara katılmaları için baskı yapmak iyi değildir. Bu çocuklara karşı
yavaş ve onlardan az iş isteme şeklindeki bir yaklaşım daha çok etkilidir. Çocuğa yapılanları
seyretmesi, konuşulanları dinlemesi için izin verilmelidir.
Çocuğun ilk iletişim teşebbüsü çok önemlidir.Çocuğun isteğine ve ya sorusuna hemen
cevap verilmeli ama bu onu susturacak bir cevap olmamalıdır. Çocuğun kendisine olan güveni
arttıkça çalışmalarda daha istekli olacaktır.
Öğretim Esnasında Çekingen Çocuk Ne Yapılabilir?
Bireysel dikkat gösterilir ve bireysel talimat verilirse çekingen çocuk verilen işi en iyi
şekilde yapabilir. Çocuğun dili gelişmemiş olabileceğinden
öğretmen, yavaş ve açık
konuşmayla çalışmalıdır. Çocuk göz göze gelmekten çekinebilir ve sorulara cevap vermeyi
reddedebilir. Eğer çocuk sorulara cevap vermeyi reddetmeye devam ederse, çocuğun seveceği
başka bir faaliyet bulunmalıdır. Eğer çocuğa seveceği başka bir faaliyet bulamazsanız
çocuğun oturup diğerlerini seyretmesine izin verilmeli ya da istediği zaman kullanabileceği
malzemeleri yanına koymalısınız. Devamlı ilgi ve kontrol çocuğu
daha çok çekingen
yapabilir.
Çekingen Çocuğun Gösterdiği Tipik Özellikler
Çekingen çocukların çoğu yaşı geldiğinde gerekli el becerilerini kazanırlar ve el
mahareti gerektiren işleri yapmayı öğrenirler. Bu çocukların çekingenlikleri, bilgi ve
becerilerini uygulamaya koymalarını zorlaştırmaktadır.Çekingen çocukların çoğunun
kelimelerle ve
yaparak ifade edebildiklerinden daha çoğunu bildikleri ve daha çok şey
yapabildikleri söylenebilir. Çekingen çocukların çoğu, birinci derecede başkalarının
çalışmalarını güvenli bir mesafeden seyrederek öğrenirler. Onlar genellikle grup faaliyetlerine
katılmazlar. Yeni faaliyetlere geçmeleri ve malzeme kullanmaları sınırlıdır. Malzeme
kullanmadaki sınırlılıkları kabiliyetsizlikten çok, korkudan ve güvensizlikten ileri
gelmektedir. Normal el becerilerine sahiptirler.
Bu
çocuklar
sevgiyle
desteklenirse,
kendilerine
güven
gelip
yeni
işlerde
ustalaşabilirler. Herhangi bir işi yapmayı inatla reddettiklerinde, sizden bu durumu iyilikle
karşılamanızı umarlar. Böyle karşılandıkları takdirde sizin vereceğiniz destekle birçok
faaliyetleri tekrar yapmayı denerler. Diğer çocukların yanında onları
teşvik etmeniz,
cesaretlendirmeniz diğer çocuklarla beraber faaliyetlere katılmasını sağlar.
Hareket Becerileri
Testlerin, çekingen çocukların kaba ve ince hareket gelişimlerinin yaşarlına göre
uygun olduğunu göstermesine rağmen bu çocukların çoğu mümkün olduğunca az ve yavaş
hareket ederler. Bir kısım çekingen çocuklar ise uzun bir süre hareketsiz otururlar. Bu
çocuklar aynı zamanda kendilerini rahatlatmak için parmak emme, saçarlını kıvırma ve
sallanma gibi davranışlar sergilerler. Bu çocuklara kendilerine güven duygusu kazandırdıkça,
çekingenliklerin üstesinden gelmelerine yardımcı edilmiş olunur.
ÖZETLE…
Çekingenlik Nedir?
Çekingenlik gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki farkın büyük olmasından
kaynaklanan utangaçlıktır. Bu farkın büyümesi çekingenliği artırır.
Kelly’nin 1982 yılında yaptığı bir araştırmaya göre çekingenlik ve onun sebep olduğu
problemler için anahtar çözüm, kişiler arası iletişimdir.
Ona göre birçok çekingen insan için esas problem iletişim kurmadaki isteksizliktir.
Bu isteksizliğin sebebi ise; iletişim kurmadaki yetersizlik, sosyal ilişkiye girmemek ya
da iletişimden hoşlanmamaktan kaynaklanır.
Çocukta Çekingenlik
Pek çok çocuk zaman zaman çeşitli sosyal durumlarda aşırı derecede şaşkın, gergin ve
suskun davranışlar sergilerler.
Anne ve babalar çocuklarda görülen bu aşırı çekingenliği kolayca fark ederler. Fakat
bu hali çok defa yanlış bir şekilde yorumlarlar.
Çekingen çocuğa haksız olarak “aptal”, “inatçı”, “yabani”, gibi sözler söylerler. Ya da
tam aksine çocuktaki aşırı çekingenlikten memnun kalırlar. Onlara göre çekingen
çocuk “uslu çocuk” demektir.
Fakat gerçek şudur ki; bu çekingenlik iyi bir olmanın aksine çocuğun gelişiminde bir
noktanın eksik kaldığını gösterir.
Çekingen Çocuğun Özellikleri
Yaşıtları ile ilişki kurmada zorlanırlar, yalnız kalmayı tercih ederler.Bazı hallerde
kendilerinden küçüklerle bir araya gelirler.
Birisi onlara çok yaklaşırsa ondan uzaklaşmak suretiyle tepkide bulunurlar.
Annelerinin yanından ayrılmazlar hatta babalarıyla bile yalnız kalmaktan çekinirler.
Annelerinden ayrıldıklarında ilk tepkileri ağlamak olur.
Kendilerini sözlü olarak ifade etmekten çekinirler, kendilerine soru sorulduğunda
bazen cevaplandırmaktan kaçınırlar, başlarını öne eğerler. Nadir hallerde de göz veya
baş hareketi ile cevaplandırmakla yetinirler.
Sınıfta genellikle en arka sıraları ve kuytu, kalabalıktan uzak yerleri tercih ederler.
Kendilerini rahatlatmak için sık sık parmak emdikleri, ileri geri sallandıkları, kendi
saçlarını ve kulaklarını çektikleri görülür.
Genellikle güvensiz ve huzursuz davranışlar sergilerler. Bazılarında saldırganlık
duyuları görülebilir.
Çekingenliğin Nedenleri
Ailenin aşrı baskısı ve çok koruyucu olması.
Çocuğun söylediklerine aldırış edilmemesi ve fikrinin sürekli eleştirilmesi.
Çocuğun çabası karşısında sürekli tepkisiz kalmak, onu yüreklendirmemek.
Çocuktan yaşı ve kapasitesi dışında işler beklemek.
Çocuğun takdir edilmemesi ve sürekli eleştirilmesi.
En önemlisi güven duygusunun eksikliğidir.
Çekingenliğin Giderilmesinde Öğretmene Düşen Görevler
Çocuğun kabuğundan çıkmakta güçlük çekeceğini bilmeli ve sabırlı olmalıdır
Çocuğu bazı faaliyetlere katılması için ilk günden zorlamamalıdır.
Hoşlandığı faaliyetleri bir süre uzaktan izlemesine izin verilmelidir.
Zaman zaman bir köşede oynamasına izin verilmelidir.
Öncelikle öğretmen kendisi çocukla diyalog kurmalı sonra bir arkadaşıyla diyalog
kurmasını sağlamalıdır.
Çocuğun çekingenliğinin sebepleri araştırılmalıdır.
Çekingenlikten kurtulabileceği su, kum, kil, çamur, boya gibi malzemelerle
oynamasına izin verilmelidir.
Çocuğun başarı ve deşarj alanları bulunmalıdır. Çocuk en ufak bir başarısında dahi
yüreklendirilmelidir.
Çekingenliğin Giderilmesinde Aileye Düşen Görevler
Çocuğunuzu ileri derecede kontrolünüz ve himayeniz altında tutmayın. Çocuğunuz
herhangi bir şeyi kendi başına öğrenme imkanına sahip olmalıdır.
Alması gereken bütün kararları onun yerine siz almayın.
“Dokunma, elini sürme, bu kadar gürültü yapma, hiçbir şeyi iyi yapamıyorsun” gibi
sözleri onun kendi başına ve kendine göre bir şeyler yapmaya hazırlandığı her sefer
söylemeyin.
Oturuşunda, kalkışında, yemek yiyişinde, temizlik alışkanlıklarında, her davranışında
ondan korkusuzluk ve olgunluk beklemeyin.
Çocuğunuzun hareketlerini kötülemek ve ya başarısızlıkla sonuçlanan deneyimlerine
gülmekten çekinin, aksine onu övmeyi
ve bu konuda başarı gösterdiği zaman
cesaretlendirmeyi ihmal etmeyin.
Çocuğunuzun sanat, spor ve ya diğer alanlardaki yeteneğini keşfettiyseniz bu konuda
kendini geliştirmesine gereğinden fazla hassasiyet gösterip, hayatın diğer alanlarında
tecrübe kazanmasına engel olmayın.
Başka insanlarla girdiğiniz ortamlarda, çocuğunuzun yapacağı basit hatalar yüzünden
onu utandırmak veya azarlamaktan kaçının. Çünkü bu ileride bulunacağı tüm sosyal
ortamlarda huzursuzluk duymasına neden olabilir.
İLETİŞİMİN GEREĞİ
İçeriği ne olursa olsun, bir sorunu çözmek için; insanların düşünce alışverişinde
bulunmaları, bir başka deyişle, iletişim kurmaları gerekir.Uygarca konuşma ve tartışma
becerisinin geliştirilmemiş olduğu toplumda, bir sorunu çözmek amacıyla başlatılan etkileşim,
kısa sürede sürtüşme ve çatışmaya dönüşür.Böylece, varolanı çözmek şöyle dursun, soruna
yenileri eklenir; dünyanın birçok ülkesinde görülen kanlı çatışmaların kökeninde, bilinçsiz
koşullar altında yaratılan, sosyal ortamdaki iletişim düzensizliği yatar.
İletişim; aslında hem kişisel, hem de toplumsal bir süreçtir.Bir başka deyişle iletişim; iki
kişiyi ilişki içine sokan psikoz-sosyal bir süreçtir.Toplumsal sonuçların altında, bireysel
davranışlar yatar; sosyal gerçek, bireyin kişisel yaşamından geçerek biçimlenir.
Bir insanın ilişkilerinin niteliği, o insanın yaşamının kalitesini belirler.İlişki sorunları,
gerçekte iletişim yani düşünce alışverişi sorunlarıdır ve yaşamın değişik yönlerinde kendini
gösterir.
Bazı kimseler fazla konuştukları, karşılarındakine bir iletişim fırsatı vermedikleri için ,
bir iletişim sorunları olduğunu düşünürlerken; diğerleri, sürekli sözleri kesildiği halde hiç
seslerini çıkaramadıklarından şikayetçidirler.Kimileri, kendilerini başkaları gibi düşünmek
için baskı altında hissederken; kimileri, az ve öz konuşamamaktan yakınırlar.
İletişim sorunu ne olursa olsun, en başta unutulmaması gereken şudur:
İletişim sorunlarını çözmeden, doyumlu bir yaşam sürdürmek olanaksızdır.
İnsanların çoğu, doyumlu bir yaşam gerçekleştirme çabası içindedir.Doyumlu yaşamı
gerçekleştirme yönünde en önemli araç ise, iletişimdir.
İletişim sorunlarının çözümü, iyi niyete ve bu sorunların altında yatan psikoz-sosyal
süreçlerin bilinmesine bağlıdır.İletişim konusunda bilinçlenme, kişiye önemli etkileşim
olanakları sağlar.Bu olanaklardan yararlanarak, doyumlu bir yaşamı gerçekleştirmek, kişinin
kendisini ‘değerli’ görmesiyle başlar.
İLETİŞİM BECERİSİ YETERSİZLİĞİNİN BAZI NEDENLERİ
Çeşitli toplumlarda olduğu gibi bizim toplumumuzda da, iletişim becerileri yetersiz
bireyler bulunmaktadır.İnsanların bir grubu aşırı derece de çekingen, bir kısmı ise fazlaca
saldırgandır.Çekingenlik ve saldırganlık özelliklerinin tam ortasında ise sağlıklı iletişimi
anlatan, atılganlık iletişim özelliği bulunmaktadır.
Ülkemizde iletişim yetersizliğinin ya da atılganlık düzeyinin düşüklüğü ile ilgili çeşitli
araştırmalar yapılmıştır:
Çocuk eğitiminde ailenin ve çevrenin, çocuğun yaşına ve gelişim çağına uygun olmayan
beklentilerinin olması; ailenin bu beklentilerinin gerçekleşmesi için, aşırı baskı ve dayağa
varan ceza ve şiddet yöntemlerine sıklıkla başvurması, yetişkinler arasındaki iletişim
bozukluğunun temel nedenlerinden birisi olarak açıklanmaktadır.
Toplumumuzdaki iletişim sorunlarından bir bölümü de; kuşak çatışması ve kuşaklar
arası anlayış farkının büyük boyutlara ulaşmasından kaynaklanmaktadır.Ülkemizdeki genç
kuşak; düşüncelerine saygı duyulmasını, düşüncelerini anlatma, tartışma fırsatının kendilerine
tanınmasını, toplumun kültür faaliyetlerine katılabilmeyi, sorunlarıyla ilgilenmeyi, toplumdan
soyutlanmamayı, kendi toplumuna yabancılaşmamayı ve sorunlarına sahip çıkmayı
istemektedirler.
Kuşak çatışmasının temel nedeninin; genç ve yetişkin kuşak arasındaki, karşılıklı olarak
gönderilen iletilerin çözülüp anlaşılamamasından, yani iletişim kopukluğundan kaynaklandığı
vurgulanmaktadır. Ailenin ve çevrenin gençle kurup sürdürdüğü iletişimde ve verilen
iletilerde çelişkilerin olduğu görülmekte ve bu durum şöyle açıklanmaktadır: Aile bir yandan
gence, “büyüdüğünü” , “kendi başına karar vermesinin, sorumluluk yüklenmesinin gerekli
olduğunu” anlatır; öte yandan “aklın ermez” , “sen daha çocuksun” denilerek tüm davranışları
kısıtlanır.Bu çelişkiler gence de yansımakta ve onda da çelişkiler oluşturmaktadır.Genç,
istediği zaman kendini “koca adam” olarak görmekte, bütün sorunlarını çözebilecek güçte
olduğunu sanmaktadır. İstemediği durumlarda ise, “ben daha çocuğum, aklım ermez”
düşüncesinden hareketle, sorumluluktan kaçmaktadır.
İki insanın birbirini anlamasını engelleyen en önemli etkenlerden biri de, savunucu
iletişimdir.Bu süreç bireyin, benlik bilincini koruma ihtiyacından çıkmıştır.Bireyin kendini
savunma özelliği arttıkça iletişimdeki verimin düştüğünü, savunma azaldıkça iletinin
anlamına ve yapısına daha çok dikkat edildiği gözlenmiştir.
Birbirinden çekinen ve aralarında olumsuz bir değerlendirme bulunan bireylerin, etkili
iletişim kurabilmeleri için; öncelikle güven ortamının oluşturulmasının gerekli olduğu ifade
edilmiştir. Çevresindeki insanlarla başarılı iletişim kuran yetişkinlerin kişilik özelliği
incelendiğinde; kendilerine güven duyan, duygusal ve düşünsel yönden olgunlaşmış kişiler
olduğu gözlenmiştir.Bu kişilerin bebekliklerinden itibaren güven ve sevgi dolu bir ortamda
yaşadıkları görülmüştür. Ayrıca başarılı bir iletişimde duygudaşlık, saydamlık ve etkin
dinleme özelliklerinin bulunması gerektiği söylenmektedir.
Duygudaşlık (empati); Karşısındaki insanın duygularını anlama yeteneği,
Saydamlık; Bir insanın rol yapmaması, içi ile dışının bir olması,
Etkin dinleme ise; Karşısındaki bireyin söylediklerini de çözerek, onun dünyasına
girilebildiğini ve anlaşıldığının karşıya iletilmesini anlatır.
Ana-baba tutumlarıyla, aile yapılarının çocuğun kişilik özellikleri geliştirmelerine
etkisinin incelendiği bir çalışma; farklı kültürel öğelerin egemen olduğu farklı toplumlarda
aile yapıları ve benimsenmiş eğitim yöntemlerindeki farklılıkların, toplumdan topluma
değişen özgün kişilik çizgilerinin ortaya çıktığını açıklamaktadır.
Ülkemizin de içinde bulunduğu Doğulu ülkelerde, girişken (atılgan) olmayan,
geleneklere bağlı, kararsız ve aile bağları güçlü, sınırlı davranışları etkin olan bireyler
yetişirken; Amerika ve Batılı ülkelerde özgürlüğüne düşkün, para ve başarıya önem veren,
gelenek ve soyluluğa bağlı olmayan, davranışlarını belli kurallara göre düzenlemeyen, aile
bağları zayıf bireylerin toplumda genellikle çoğunlukta olduğu belirtilmektedir .
Geleneksel Türk eğitiminde; ailede çocuğun korunduğunu, gözetildiğini, girişkenlik ve
merakın desteklenmediğini, çocuğun içinden geçenleri açıkça söylemesinin engellendiği
vurgulanarak; okul ortamında çocuğun sıkı bir denetime sokulduğu, öğretmenin otoritesini
benimseyen, kurallara uyan çocukların ödüllendirildiği çok sayıdaki araştırmaların ortak
bulgularıdır.Ülkemizdeki çocuk yetiştirme yöntemindeki önemli sorun: Bireyler arası ilişkileri
bozmadan, aile bağlarını gevşetmeden; bağımsız, kararlı ve girişken bireyler yetiştirmektir.
İLETİŞİM BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Daha sonra yapılacak olan davranışın önceden denenmesi ya da prova edilmesi
yöntemini geliştiren Friedman, Wolpe, Lazarus, Liberman, Baker, Fiedler ve Beach (1966,
1978) gibi araştırmacılar “atılganlık eğitimi” yöntemini geliştirmişlerdir. Bu yöntem;
danışanın o davranışı kaygılanmadan yapabilmesini, uygulama sırasında kendine güveninin
artacağını, danışanın durumunun kötüye gitmeyeceğini öğrenmesini sağlar.Bu tür atılganlık
eğitimiyle, çok çekingen ve saldırgan davranışları yüzünden bireyler arası iletişim sorunları
bulunan kişilere yardım edilebileceği söylenmiştir .
Voltan (1980), üniversite öğrencilerinin atılganlık kişilik özelliği düzeyinin yükseltilip
yükseltilemeyeceğini incelemek amacıyla deneysel bir çalışma yapmıştır. Atılganlık kişilik
özelliğini; bireyin kaygı dışındaki olumlu ve olumsuz duygularını, birey ya da bireylere en
etkili şekilde iletebilme, karşısındaki kişinin hakkına saygı göstererek kendi hakkını
koruyabilme nitelikleri olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle atılgan bireyin kurduğu iletişimin
sonucunda daha sağlıklı bir uyum içerisinde olacağı söylenebilir.
Voltan, sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerden ve kırsal kesimden gelen 17-19 yaşları
arasındaki gönüllü 60 öğrenci üzerinde atılganlık eğitimi programı uygulamıştır. Atılganlık
eğitimi sonunda deney grubundaki öğrencilerin ‘Rathus Atılganlık Envanteri’nden aldıkları
puanların ortalaması kontrol grubundan anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır.
İlköğretim öğrencilerinin ev ortamından çıkıp, okul ortamına girdiklerinde onlardan yeni
davranış biçimleri geliştirmeleri beklenilmekte; bunun sonunda çocukların, kendilerine
güvenleri olan, kendilerini düzgün ve güzel ifade edebilen ve kişiler arası ilişkilerde başarılı
bireyler olarak gelişmelerinin, sağlanabileceği belirtilmektedir.
İlköğretim öğrencilerine kazandırılacak beceriler aşağıdaki gibi gruplanmıştır.
İlk kazandırılacak beceriler; dinleme, konuşmayı başlatma, konuşmayı sürdürme, soru sorma,
teşekkür etme, kendini tanıtma, başkalarını tanıtma, iltifat etme, yardım isteme, bir gruba
katılma, yönerge verme, yönergelere uyma, özür dileme ve ikna etmedir.
Grupla bir iş yürütme becerileri arasında; başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma
sayılabilir.
Duygulara yönelik beceriler grubunda ise; kendi duygularını anlama, duygularını ifade etme,
başkalarının duygularını anlama, karşı tarafın kızgınlığı ile başa çıkma, sevgiyi-iyi duygularıifade etme, korku ile başa çıkma ve kendini ödüllendirme iletişim yeterlikleri arasında
sayılabilir.
Saldırgan davranışlar ile başa çıkmaya yönelik beceriler arasında ise; izin isteme, paylaşma,
başkalarına yardım etme, uzlaşma, kızgınlığı kontrol etme, hakkını koruma ve savunma, alay
etmeyle başa çıkma, kavgadan uzak durma, yer almıştır.
Stres durumlarıyla başa çıkmayla ilgili beceriler arasında ise; başarısız olunan bir durumla
başa çıkma, grup baskısıyla başa çıkma, utanılan bir durumla başa çıkma, yalnız bırakılma ile
başa çıkma sayılabilir .
Görüldüğü gibi, ilköğretim öğrencilerine kazandırılacak becerilerin büyük bölümünü
iletişim becerileri oluşturmaktadır.
Daha iyi insan ilişkileri ve daha iyi iletişim kurabilmek için; bedenin iyi kullanılmasının
yanında, bireyin“duygusal olgunluğa” ulaşmasının gereği açıklanmaktadır. Duygusal
olgunluk; bireyin kendi duygularını anlaması ve yaşam düzeyini yükseltebilecek yönde
düzenlemesi, başkalarının duyguları için empati göstermesi biçiminde tanımlanmıştır.
Coleman; duygusal olgunluk kavramı yerine, kendinin farkında olma (self awareness) ve
ertelenmiş haz (delayed gratification) kavramlarını kullanmıştır. Bu iki kavramın oluşturduğu
beceriye bireyin sahip oluş derecesine göre, hayattaki başarısının artacağı belirtilerek; bu
özelliğe “duygusal akıl” adı verilmiştir. Daha sonra bu kavram “duygusal zekâ” olarak ifade
edilmiştir. Bu kavram; bireyin kendi duygularının farkında olması biçiminde tanımlanmıştır.
Sorias (1986), toplumsal ruh sağlığının hedefi olarak, bireyin temel ihtiyaçlarını
karşılayan ve yaşamını sürdürmesini sağlayan sosyal ilişkilerin güçlendirilmesini
belirtmektedir. Ruh sağlığı üzerinde son yıllarda yapılan çalışmaların girişkenlik(atılganlık)
düzeyinin yüksekliğinin, ruh sağlığını korumaya yarayan destek sistemi olarak görev yaptığı,
stres durumlarında fiziksel ve ruhsal çözüntüyü azaltabileceği ifade edilmiştir.
Sorias; Brady, Eisler,Miller ve Person’dan da yararlanarak, bireyler arası doyum verici
iletişim biçimi olan anlatımcılık (expresiveness) ile atılganlığı içine alan sosyal becerinin
yararlarını bireyin olumsuz ya da olumlu duygularını ilişki içinde olduğu birey ya da bireylere
anlatabilmesini, kendi haklarını savunabilmesini, kendisine ters gelen istekleri geri
çevirebilmesini, gerektiğinde başkalarından yardım isteyebilmesinin kolaylaştırılması
şeklinde özetlemiştir.
Davranış modifikasyonu ilkelerine dayanan sosyal beceri ya da atılganlık eğitiminin;
psikiyatrik bozukluğu olmayan bireylerin diğer insanlarla ilişkilerinin daha doyum verici
olmasını sağlamak, karşılarına çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek, depresyon,
mental gerilik, şizofreni ve kişilik bozuklukları tedavisinde yararlı olabilecek bir yöntem
olarak gösterilmiştir .
ATILGANLIK (GİRİŞKENLİK) NEDİR???
Kendinizi, başkaları gibi düşünmek için baskı altında mı hissediyorsunuz?
Olumlu ya da olumsuz duygularınızı açık bir biçimde dile getirmeyi zor mu
buluyorsunuz?
Bazen denetiminizi kaybedip, hak etmedikleri halde insanlara karşı sinirli mi
davranıyorsunuz?
Bu sorulardan birine “evet” demeniz, “atılganlıktan yoksunluk” olarak bilinen, yaygın
bir sorunun varlığına işaret edebilir.Atılgan olmayan kişiler, saldırgan ya da aşırı edilgen
davranışlar sergileme eğiliminde olabilirler.
ATILGANLIK; Kişinin kendisini ve haklarını, başkalarının haklarını çiğnemeden,
uygun bir biçimde dile getirme yeteneğidir.Atılganlık; kişinin kendisini geliştirmeye yönelik,
etkileyici, açık, doğrudan ve dürüst bir iletişim biçimidir.
Atılgan davranışlar;
Kişinin kendisine güven duymasını sağlar,
Kişiye yaşıtlarının ve arkadaşlarının saygısını kazandırır,
Dürüst ilişkiler kurabilme şansı tanır,
Kişinin kendisini, günlük olaylar karşısında daha iyi hissetmesini,
Ve kişinin kendisini korumasını sağlar.
Bütün bunlar zaman içinde kişinin ‘karar verme’ yeteneğini geliştirir ve kişinin
yaşamdan beklentilerini elde etme şansını attırır.
‘ Atılganlık’ sözcüğünün, kişiler için bir çok çağrışımı olabilir.Atılganlığı kısaca
‘kendini ifade edebilmek’ olarak tanımlayabiliriz.Atılganlık, son zamanlarda çok popüler olan
bir sözcüktür.Herkes, nasıl daha atılgan olacağını, kendi haklarını nasıl savunacağını ve
sömürülmeyeceğini öğrenmek istiyor. Ne yazık ki, bazıları atılganlığı “Nasıl ‘1 numara’
olunur” felsefesiyle karıştırarak yanlış anlamaktadır. Atılganlık; “her zaman ‘1 numara’ olma”
ya da “üstün olma” arayışı değildir. Atılganlık, katı olmak ve uzlaşmayı tümüyle reddetmek
de değildir.
Kişinin atılgan olmamasının bir çok nedeni olabilir:
Kişi, çocukluğunda, istediklerini açıkça söylediği zamanlar ‘cezalandırılmış’ olabilir.
Ebeveynler ve öğretmenler ‘ağzı var, dili yok’ gibi görünen çocukları ödüllendirme
eğilimindedirler.
Kişinin önünde atılgan davranarak, ona iyi bir model olacak kişiler de olmamış olabilir.
Kişinin ebeveynleri, bir çok alanda kişi adına karar verdikleri için, kişi atılganca
davranabilme şansını elde edememiş olabilir.
ÇEKİNGENLİK, ATILGANLIK ve SALDIRGANLIK ARASINDAKİ FARK
NEDİR?
Saldırganlık; başkalarının kişisel haklarına aldırış etmeden, onları göz ardı ederek
kendi ihtiyaçlarını karşılamaktır. Saldırganlık, başkalarının haklarının yüzeye çıkmasına izin
vermez, duygusal ve fiziksel olarak zorlamayı içerir. Saldırganlık genellikle, diğerlerine
kızmanın veya kin tutmanın sonucudur. Saldırgan davranan birey, diğer insanların ona karşı
olan saygılarını kaybeder.
Girişkenlik çoğunlukla saldırganlıkla karıştırılır. Ancak, bu iki kavram arasında çok
büyük fark vardır:
Çekingen
Atılgan
Saldırgan
Bir doğru çizgi üzerinde, davranış biçimlerini derecelendirecek olursak; atılganlık, en
uçlarda yer alan çekingenlik ve saldırganlık arasında yer alır.
Çekingen Davranış; başkalarını memnun etmek için kendi ihtiyaçlarını göz ardı
etmektir. Yani, kendi ihtiyaçlarını başkalarının ihtiyaçlarına kurban etmedir.
Atılgan Davranış ise; ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile kişinin kendini ifade
edebilmesi, bunu yaparken kendini iyi hissetmesi, ancak başkalarının da kişilik haklarını
gözeten davranış biçimidir.
Atılganlığı hemen hemen herkesin yaşamış olabileceği bir örnekle biraz daha açalım:
Ali ve Ahmet aynı sınıfta okuyan iki arkadaştır.Bir gün sonra önemli bir sınava
girecekler. Bazı nedenlerden dolayı Ahmet bazı derslere katılamamış ve sınav için yardıma
ihtiyacı var. Ahmet, Ali’yi telefonla arar ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
“ Merhaba Ali, acaba yarınki sınav için birlikte çalışabilir miyiz diye aramıştım. Ben
derslere çok katılamadığımdan, öğretmenin nelere önem verdiğini çok iyi bilmiyorum.
Yardım edersen çok sevinirim.”
“ Tabii, neden olmasın.” der Ali. Ancak telefon kapandıktan sonra Ali’nin kafasından
şunlar geçebilir: ‘ Ben bu geceyi son tekrar için ayırmıştım. Neden ona hayır diyemedim?
Derslere devam etmediğinde bana mı güvenmişti sanki.’
Bu durum Ali için stres kaynağıdır ve Ali bu kaynakla, etkin bir biçimde baş
edememiştir. Ahmet’in böyle bir teklifte bulunma hakkı vardı; ancak Ali’nin de kendince
uygun gerekçelerle reddetme hakkı vardı! Fakat Ali ‘atılgan’ davranamamıştır.
Eğer Ali ‘saldırgan’ davransaydı durum şöyle olurdu:
“ Üzgünüm, çok önemli bir işim var. Ayrıca, derslere katılmadığında bana mı sordun?
Bu konuda bana neden güvendin? Sen çok bencilsin ve insanları kullanıyorsun.”
Ali, böyle davransaydı; karşı tarafın ders çalışma önerisine yönelik haklarını göz ardı
etmiş olurdu. Ahmet’in bunu önerme hakkı vardır. Ancak Ali’nin de ‘hayır’ deme hakkı
vardır.
Bunu etkin ve atılgan bir şekilde şöyle ifade edebilirdi:
“Senin birisi ile ders çalışma ihtiyacının olduğunu biliyorum. Ancak benim de ayrıca
çalışmam gereken konular var ve bu son geceyi buna ayırdım. Sanırım bu yardımı başka bir
arkadaştan alman daha iyi olacak. İstersen sana başka bir arkadaşın telefon numarasını
vereyim, bir de ona sor.”
Eğer Ali, Ahmet’in bu isteklerine çok fazla maruz kalıyorsa ve kullanıldığını
hissediyorsa bunları ona aktarmalıdır. Böylece Ahmet, kendi davranışını değiştirmek için
yeterli bilgiye sahip olacaktır. Ancak, Ali bu düşüncelerini söylemezse; Ahmet muhtemelen
bir sonraki sınav için de aynı öneride bulunacaktır.Ali kendisini kötü hissedecek ve ilişkileri
Ali’nin hissettikleri yüzünden kötüye gidecektir. Belki Ali, Ahmet’e karşı öfkesini
biriktirecek ve bir gün mutlaka bu öfkesi istenmedik bir biçimde dışa vurulacaktır.
Atılgan davranışın stresle olan ilişkisi, ihtiyaçların karşılanmamasında yatmaktadır.Eğer
kişi, genel olarak atılgan değil ise, ihtiyaçlarını karşılayamıyordur. Böylece bu ihtiyaçlar, birer
stres kaynağı haline gelebilmektedir. Eğer kişi genel olarak saldırgan ise; kendi ihtiyaçlarını
karşılar, ancak bu sefer de bozulan ilişkileri birer stres kaynağı olarak karşısına çıkar.
Atılganlık teorisi, ‘her insanın temel haklara sahip olduğu’ savına dayanır. Maalesef,
sosyal değerler ya da ahlak sistemi, bu hakların kabul edilmez olduğunu çoğu zaman bizlere
öğretir.Birkaç örnek vermek gerekirse:
Kültürel Değerler:
◊ Hata yapmak utanç vericidir.
◊ Mantıklı ve tutarlı olunmalı.
◊ Başkaları problemlerimizi dinlemek istemez.
HAKLARINIZ NELERDİR?
Atılganlık, temel olarak, kişinin duygu, düşünce ve gereksinimlerini açıkça belirtme ve
diğer insanlarla iletişim kanallarını açık tutma yeteneğidir. Ancak kişi, gereksinimlerini rahat
bir şekilde yerine getirmeden önce, bu gereksinimlerinin meşru hakkı olduğuna inanması
gerekir.
İnsan olarak bazı haklarımız vardır! Eğer bu haklara sahip olmadığımızı düşünüyorsak,
yaşamımızdaki olay ve durumlar karşısında “edilgin” kalabiliriz.
Kişi, başka insanların gereksinim, fikir ve yargılarının kendisininkinden daha önemli
olduğunu düşününce; istemediği şeyleri yapabilir ve kendisini incinmiş, kaygılı ve hatta sinirli
hissedebilir. Bu tip atılganlıktan yoksun edilgin davranışlar, genellikle duygusal olarak dürüst
olmayan, kendi gereksinimlerini inkar eden kişilerde görülür.
Kişinin insan olarak sahip olduğu belli başlı haklar şunlardır:
▪ Kendi yaşamını belirleme hakkı:Kişinin kendi yaşamına nasıl yön vereceği kendi
kararıdır; yaşamını değiştirme, iyileştirme ya da geliştirme kendisine kalmıştır.
Bu hak, kendi hedeflerini ve düşlerini gerçekleştirmeye çalışmayı, kendi önceliklerini
belirlemeyi kapsar.
▪ Kendi değer, inanç ve fikir ve duygularına sahip çıkma hakkı: Başkaları ne düşünürse
düşünsün; değer, inanç, fikir ve duyguları kişiye aittir.
Kişinin onlara sahip olduğu için, kendisine saygı duyma hakkı vardır.
▪ Kendini ve beklentilerini dile getirme hakkı: Kişinin; “Hayır” , “Bilmiyorum” ,
“Anlamıyorum” , hatta “Umrumda değil” deme hakkı vardır.
Düşüncelerini dile getirmeden önce; onları düzenlemek için zaman isteme hakkı ve
kendisine karşı, başkalarının nasıl davranmasını istediğini anlatma hakkı da vardır.
▪ Fikrini değiştirme ve hata yapma hakkı: Kişi; fikrini değiştirebilir, bazen hata
yapabilir, sonuçlarını bilerek ve kabul ederek mantıksız davranabilir.
▪ Mükemmel olmama hakkı: Mükemmel olmadığı zamanlarda da kendini sevme ve
bazen yapabileceklerinden daha azını yapma hakkı vardır.
▪ İlişki kurma ve bitirme hakkı: Kişi; kendini rahatça ve özgürce ortaya koyabileceği,
birlikteyken kendini özgür hissettiği, olumlu ve doyurucu ilişkiler kurma ve kurduğu ilişkiler
gereksinimlerine karşılık vermezse, onları değiştirme ya da bitirme hakkı vardır.
▪ Bilgi ya da yardım isteme hakkı: Gerek duyduğunda bilgi ve yardım istemeye hakkı
vardır.
Hem de bu bilgi ve yardım istemeyi, gereksinimleriyle ilgili olumsuz duygular
hissetmeden yapabilmelidir.
Haklarımızı yeterince bilmediğimizi ya da kullanmadığımızı aşağıdaki parça üzerinde
daha iyi görebilir ve anlayabiliriz.
Çetin Altan’ ın, ‘Şeytanın Gör Dediği’ köşesinden:
“ Nokta dergisi son sayısında, kolay kolay unutulmayacak bir gazetecilik başarısı
sergiledi.
Sokaktaki vatandaşın, ‘Meçhul bir otoritenin buyrukları’na karşı gösterdiği uyum ve
tepkileri ölçtü.
Tiyatro sanatçısı Ezel Akay’a siyah bir pardösü giydirdi, eline bir de megafon verdi.
Akay’la Nokta ekibi başladılar kentte dolaşmaya…
Önce Yeni Cami’nin arkasındaki parka gittiler. Hava güneşliydi. Banklarda insanlar
oturuyordu.
Akay, megafonla bağırarak sert bir komut verdi:
‘Derhal ayağa kalkın!..’
İtirazsız, sessiz, kurulmuş robotlar gibi herkes hemen ayağa kalktı.
Eminönü iskelesinde başka bir komut:
‘Herkes hemen yere çöksün!’
İskelede kim varsa hemen yere çöktü.
Beyoğlu’nda başka bir komut:
‘Herkes sıraya girsin, sayım var!’
Herkes hemen sıraya girdi.
Mecidiyeköy’de bir duvar dibinde başka bir komut patladı:
‘Herkes elleriyle duvara yapışsın, ölçüm var!’
Bir fabrika kapısında işçilere komut verildi:
‘İçeri girerken herkes parmak bassın şu kağıda!’
İşçiler parmak basarak girdiler fabrikaya…
Buna karşılık Boğaz iskelelerinden birinde, vapurdan çıkanlara komut vermediler;
kibarca ricada bulundular:
‘Film çekiyoruz, lütfen bir dakika durur musunuz?’
Ricayı kimse iplemedi.
Nokta’nın yaptığı deney, toplumun ruhsal yapısını gösteren müthiş bir röntgen…
Ne kimse komutu verenin kimliğini merak ediyor, ne hangi hak ve yetkiyle vatandaşlara
o komutları verdiğini soruyor, ne de herhangi bir direnme gösteriyor…
İşte yüzyıllardan beri, daha küçük yaşlardan başlayan dövülmüşlüğün, sövülmüşlüğün,
ezilmişliğin sonucu… ”
Atılgan Olamama İle İlgili Sorununuz Genel mi? Yoksa Belli Bir Duruma mı Özgü?
'Atılganlık' sorununuz, 'genel' ya da 'belli bir duruma özgü' olabilir. Atılgan davranamamak
sizin için, içinde bulunduğunuz her durumda bir sorun olabilir: Yani, hem olumlu, hem
olumsuz duygularınızı dile getirmede, hem de haklarınızı kollamakta güçlüğünüz olabilir;
ayrıca bu sorununuz, her tür insanla beraberliğinizde söz konusu olabilir: arkadaşlarınız,
ebeveynleriniz, otorite figürleri (hocalar, idareciler, v.b.) ya da dükkandaki satıcılar gibi. Bu,
"genel" bir atılganlık sorunu olarak nitelendirilir. Diğer yandan, arkadaş ilişkilerinizde atılgan
davranabildiğiniz halde, ebeveynlerinizle olan ilişkilerinizde kendinizi rahatça ifade edemiyor
olabilirsiniz. Bu da atılgan olamama sorununuzun "belli durumlara" özgü olduğunu
göstermektedir.
Atılgan Olamama Sorununuz var mı?
Aşağıdaki soruların yanındaki boşluklara 'evet' ya da 'hayır yazarak yanıt veriniz.
Karşınızdaki kişilere olumlu duygularınızı ifade edebiliyor musunuz (ebeveynlerinize, kız
arkadaşınıza, erkek arkadaşınıza, v.s.)?
EVET HAYIR
Gereksiniminiz olduğunda başkalarından yardım istiyor musunuz?
EVET HAYIR
Kızgınlığınızı ya da öfkenizi uygun bir biçimde, dile getiriyor musunuz?
EVET HAYIR
Anlamadığınız şeyleri soruyor musunuz?
EVET HAYIR
Kendinizi başkalarından farklı hissettiğinizde ya da düşündüğünüzde, kendi düşüncelerinizi
ortaya koyuyor musunuz?
EVET HAYIR
Sınıfta ders yaparken sık sık söz alıyor musunuz?
EVET HAYIR
Duygularınızı ve tercihlerinizi açık bir biçimde dile getiriyor musunuz?
EVET HAYIR
Sizden yapmak istemediğiniz bir şey talep edildiğinde, 'hayır' diyebiliyor musunuz?
EVET HAYIR
Karşınızdaki kişilerle konuşurken ikna edici ve etkileyici olabiliyor musunuz?
EVET HAYIR
Konuşurken karşıdakinin gözünün içine bakabiliyor musunuz?
EVET HAYIR
Eğer yukarıdaki soruların 2-3'den fazlasına 'hayır' yanıtı verdiyseniz, kendinizi ifade etmekte,
ya da açık iletişimler kurmakta bir sorununuz olabilir. Bir an için durup, atılgan olmayan
davranışlarınızı düşünün. Bunlar arasında bir ortaklık var mı? Aşağıdaki listeye bakın ve
kendinizi açıkça ifade etmekte güçlük çektiğiniz durumları işaretleyin.
Olumlu duygularınızı dile getirirken (birisine onun hakkındaki olumlu düşüncelerinizi ve
duygularınızı örneğin, sevdiğinizi söyleme gibi).
Olumsuz duygularınızı dile getirirken (ör: kızdığınızı, öfkelendiğinizi, huzursuz olduğunuzu
söyleme gibi).
İstemediğiniz şeyleri yapmak zorunda kalmamak için 'hayır' derken.
Şimdi de aşağıdaki listeye bakın ve hangi türden insanlarla birlikteyken atılgan davranmak
konusunda zorluk çektiğinizi işaretleyin.
Otorite figürleri (ör: öğretim üyeleri ya da öğretim görevlileri, doktorlar, herhangi bir iş
yerinde idareci konumunda olan kişiler)
Anneniz
Babanız
Yakın arkadaşlarınız
Kaybetmekten korktuğunuz kişiler
Aşık olduğunuz ya da hoşlandığınız kişiler
Dükkandaki ya da kapınıza gelen satıcılar, garsonlar.
Tanışık olduğunuz insanlar.
Eğer yukarıdaki iki listede işaretlerinizin sayısı çok fazla ise, genel bir 'atılgan olamama'
sorununuz olabilir. Eğer işaret sayınız az ise, işaretlediğiniz konuları tekrar gözden geçirin.
Böylece, bu sorunu hangi durumlarda yaşadığınızı daha kolay saptayabilirsiniz. Hangi
durumları ele almanızın, hangi davranışlarınızı değiştirmenizin sizin için yararlı olabileceğini
bulabilirsiniz.
Saldırgan mısınız?
Aşağıdaki soruları, yanlarındaki boşluklara 'evet' ya da 'hayır' yazarak yanıtlayınız.
Kendinizi, birileriyle çeşitli konularda ve sık sık tartışırken buluyor musunuz?
EVET HAYIR
Kendinizi alaycı biri olarak tanımlar mısınız?
EVET HAYIR
Sık sık başkalarının konuşmalarını keser misiniz?
EVET HAYIR
Sabırsızlığınız yüzünden başkalarına çok çabuk sinirlenir misiniz?
EVET HAYIR
Her şeyin, her zaman kendi istediğiniz gibi olmasını ister misiniz?
EVET HAYIR
Sohbetlerde genellikle en çok konuşan siz misinizdir?
EVET HAYIR
Eğer yukarıdaki sorulara 3 ya da daha fazla 'evet' yanıtı verdiyseniz, saldırgan davranma ya da
başkalarının haklarını çiğneme konusunda bir sorununuz olabilir. Bu tarz davranışlar, insanlar
arası ilişkilerde en az atılgan olmamak kadar, hatta daha da çok sorun oluşturabilir.
Atılganlık Biçimleri
Bilim adamları atılganlık davranışının değişik biçimlerinden söz ederler.
Temel Atılganlık
Atılganlığın bu biçimi, inançlarınızın, duygularınızın ve düşüncelerinizin, basit ve net bir
biçimde dile getirilmesidir. Genellikle, basitçe "Ben ....... istiyorum." ya da "Ben ........
hissediyorum." şeklinde cümleler kurmaktır.
Empatik Atılganlık
(Kendini bir başkasının yerine koyabilme, dünyaya onun gözüyle bakabilme)
Atılganlığın bu biçimi, etkileşimde olduğunuz kişiye karşı duyarlı olmaktır. Genellikle iki
aşaması vardır: Birincisi, karşıdakinin içinde bulunduğu durumu ve duygularını anlamak;
ikincisi ise, kendi hakkınızı da kollayan bir biçimde, bu anlayışı dile getirmektir. Örneğin
şöyle diyebilirsiniz:
"Gerçekten çok meşgul olduğunu biliyorum. Ama ilişkimizin senin için de önemli olduğunu
hissetmek istiyorum. Bu nedenle, senden bana, yalnızca ikimizin beraber olabileceği bir
zamanı ayırmanı istiyorum."
Daha Önceki Atılgan Davranışları Basamak Olarak Kullanma
Karşınızdaki kişi sizin temel atılganlık davranışınıza tepki vermediği ve haklarınızı
çiğnemeye devam ettiği zaman uygulanır. Atılgan davranışınızın dozunu artırırsınız ve hatta
biraz resmileşirsiniz. Duygularınızı ve isteklerinizi birkaç kez, basit ve net bir biçimde dile
getirdikten sonra, son sözünüzü söyleyebilirsiniz. Örneğin: "Eğer arabamı yarın saat 17:00'ye
kadar onarmazsanız, kendime daha iyi bir tamirci arayacağım." gibi.
'Ben-Dili'ni Kullanarak Atılgan Davranma
Söze 'ben' diye başlayarak duygularınızın, düşüncelerinizin ve isteklerinizin size ait olduğunu
vurgularsınız. Kuracağınız cümleler genellikle dört bölümden oluşur:
1. Karşıdakinin belli bir davranışına işaret etmek.
2. O davranışın sizin üzerinizde yarattığı etkiyi, size neler hissettirdiğini belirtmek.
3. O davranışı nasıl yorumladığınızı söylemek.
4. Nasıl bir davranışı tercih edeceğinizi aktarmak.
Örneğin: "...... yaptığında ....... (hissediyorum) çünkü bu davranışını (şöyle) yorumluyorum.
Oysa (şu şekilde) davransan (şöyle) etkilenirdim" gibi.
Böylece, cümlenin gerçekten "ben hissediyorum", "ben istiyorum" kısmını vurgulamış
olursunuz. Örneğin: "Konuşurken yüzüme bakmadığın zamanlar, söyleyeceklerimi
karıştırıyorum. Kendimi çok kötü hissediyorum. Çünkü bana yeterince önem vermiyormuşsun
gibi geliyor. Oysa beni dinlerken yüzüme bakman daha hoşuma gidecek". Bu tür bir ifade
tarzıyla, hem kendi olumsuz duygularınızı içinize atmamış olursunuz, hem de karşınızdaki
insanın savunmaya geçip, size saldırmasını engellersiniz. Ancak, örnekteki cümleleri olduğu
gibi alıp söyleme hevesine kapılmayın. Önemli olan, karşıdaki kişinin davranışlarının sizi
nasıl etkilediğini, neler hissettiğinizi ve sizi etkileyen bu davranışın ne yönde değişmesini
istediğinizi, kendinize en uygun ve karşınızdakini savunmaya itmeyecek bir tarz ile ifade
edebilmektir.
Ne Yapabilirsiniz :
Atılgan davranabilmenin iki önemli aşaması vardır. Birincisi, oldukça kolay olup gerekli
becerileri öğrenmeyi içerir. Örneğin, kendinizi ifade edebileceğiniz sözcükleri öğrenmek gibi
(Bununla ilgili bazı yöntemler "Atılganlık Biçimleri" başlığı altında belirtildi). Bu sözcükleri
nasıl dile getireceğinizi de öğrenmeniz yararlı olacaktır (karşıdaki insanın gözünün içine
bakarak, bedeninizin duruşuna ve sesinizin tonuna dikkat ederek). Bu konuda pratik yapmanız
gerekir. Göreceksiniz, denedikçe, uygulamak kolaylaşacaktır. İkinci ve zor olan aşamada ise,
kendinizi ifade etmenize yardımcı olacak bir değer ve inanç sistemi geliştirmeniz
gerekmektedir. Bu da, kendinize hata yapma, kızma, 'hayır' diyebilme, yardım isteme
hakkı tanımanız demektir. Yani, kendi kendinize aşağıdaki şu cümleleri söylemeniz demektir:
Ben hem olumlu, hem de olumsuz duygular yaşayabilirim.
Ben bu duygularımı karşımdaki insana, onun saygınlığını zedelemeden de ifade
edebilirim.
Eğer bana söylenen bir şeyi yapmak istemiyorsam, 'hayır' diyebilirim.
Eğer uygunsuz muamele gördüysem, buna kızmaya hakkım vardır.
Tercihlerimi ve isteklerimi söylemeye hakkım vardır.
Eğer istersem, atılgan davranmama, kendimi ifade etmeme engel olan düşüncelerimi
değiştirebilirim.
Kendi kendinize söylediğiniz bu cümleleri, ister 'Haklarım', ister 'Düşüncelerim' olarak
adlandırın, bunlar sizin, birçok durumla ilgili olarak kendi düşünceleriniz olduğunu gösterir.
Bunun farkına varmanız önemlidir. Düşünce ve duygularınızı açıkça iletmek ya da
iletmemek sizin seçiminizdir. Bazı durumlarda, dürüst bir iletişim kurmak, en akılcı yol
olabilir. Buna karar vermek için, kendinizi ifade etmenin ya da etmemenin kısa ve uzun
dönemdeki bedelini araştırmak iyi olur.
Örneğin, bir arkadaşınızın herhangi bir davranışı sizin üzerinizde olumsuz bir etki
yarattığında, ona hiçbir şey söylemeyip, kızgınlığınızı ya da olumsuz duygularınızı içinize
atabilirsiniz. Böylelikle, bu duyguları dile getiriyor olmanın size yaşatacağını düşündüğünüz
rahatsızlıktan o an için kurtulmuş olabilirsiniz. Ancak, bu konuda atılgan davranmayı,
duygularınızı açıkça ifade etmeyi sürekli olarak reddederseniz, kendinizi her seferinde
arkadaşınız tarafından daha fazla sömürülüyormuş gibi hissedeceğinizden, günün birinde hiç
olmadık bir yerde, küçük bir şey yüzünden parlayıp, kırıcı olabilirsiniz. Ya da arkadaşınızdan
gittikçe uzaklaşabilirsiniz. Böylece, onunla olan ilişkinizi uzun dönemde tehlikeye atmış
olursunuz. Bunun tersini düşünelim: Diyelim ki, arkadaşınızın bir davranışı sizi rahatsız
ediyor. Yaşadığınız duyguları, okuduğunuz ilkeler doğrultusunda ona iletebilirsiniz.
Böylelikle, hem duygularınızı içinize atıp zaman içinde birikmesini ve arkadaşlık ilişkinizi
tehdit etmesini önlemiş olursunuz. Hem de arkadaşınız o davranışından dolayı sizi nasıl
etkilediği konusunda bilgi sahibi olabilir. Belki sizi hemen o anda anlamayabilir. Bu yüzden
de size kırılabilir. Ancak, aranızdaki bu sorun dürüstçe ortaya konduğu için, bir süre sonra, ya
o ya da siz bu konuyu yeniden ele alıp, sorunu çözmeye çalışabilirsiniz. Kısaca, her iki
seçeneğin de kendine göre riskli yanları vardır ve farklı sonuçlara neden olurlar. Burada
önemli olan nokta atılgan olmaya çalışırken, kendinize şu soruyu sormanızdır. "Ben şu anda
'üzüm mü yemeye çalışıyorum? Yoksa bağcıyı mı dövüyorum'?" Atılgan davranışlar, sorunu
çözümlemeye yönelik olduğu için 'üzüm yeme' kategorisine girerler. Diğer yandan,
arkadaşınızın davranışından incindiğiniz için, siz de onu incitmeye çalışırsanız bu
davranışlarınız, saldırganlık sayılır ve 'bağcıyı dövme' anlamındadır.
Size Yardımcı Olabilecek İpuçları
1. Yalnızca bu konuda yazılmış bir broşürü okuyarak atılgan bir insan olamazsınız. Bunu
kendi başınıza öğrenmeniz zordur, çünkü atılganlık davranışı ancak insanlarla olan
etkileşiminiz sırasında gerçekleşebilir. Bu nedenle, iletişim becerilerinizi geliştirmenin etkili
bir yolu, rehberlik ve psikolojik danışmanlık servisinden yardım almaktır.
2. İletişim becerilerinizi geliştirmeye çalışırken, çevrenizdekileri, özellikle size yakın olan
kişileri böyle bir konu üzerinde çalıştığınızdan haberdar edin. Çünkü, siz bir yandan
davranışlarınızı değiştirmeye çalışırken, eski tarzınıza alışmış olan insanların kafası
karışabilir. Tarzınızdaki değişikliği, kendi yaptıkları bir şeyle ilgili sanıp, alınıp, tehdit
olabilirler. İnsanların size yardımcı olmalarını sağlayın. Bunu, nasıl davrandığınızı,
davranışlarınızdan onların nasıl etkilendiklerini sorarak, kendilerinden bu konuda bilgi
isteyerek yapabilirsiniz. Dürüst bir iletişim kuracağınız için, uzun dönemde, insanlarla olan
ilişkilerinizin geliştiğini ve güçlendiğini göreceksiniz.
Yeni öğrendiğiniz bu atılgan davranışları, başlangıçta size çok yoğun duygular yaşata-bilecek
durumlarda, ya da kendilerine çok önem verdiğiniz insanların yanında denemeye kalkmayın.
Atılganlık, denemelerinize sizin için en az riskli olan durumlar ve insanlarla başlamaya dikkat
edin. Böylelikle, hata yapma durumunda kayıplarınız çok büyük olmayacaktır. Bu yüzden de
denemelerinizi sürdürmekten korkmayacak ve kolayca vazgeçmeyeceksiniz.
ATILGANLIK
EĞİTİMİ
ATILGANLIK EĞİTİMİ
Atılgan davranışların kazandırılmasını amaçlayan ve çoğunluğu
davranışçı işlemleri içeren eğitim biçimidir.
Atılganlık Eğitim Programları; kişilerarası ilişkilerde çekingen ya da saldırgan olan
bireylere yardım etmek amacıyla hazırlanmıştır. Atılganlık böyle bir eğitim programıyla
öğretilebilir. Çocuklar,ergenler, öğrenciler , kadınlar , evli çiftler, yaşlılar, iş arayanlar gibi
değişik gruplar üzerinde uygulanmış araştırmalar atılganlık eğitim programlarının etkili ve
başarılı olduğunu göstermiştir.
Fizyolojik, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için başkalarıyla sürekli
iletişim halindeyiz.Bu iletişim esnasında bazı kişiler duygu, düşünce ve isteklerini iletme
becerilerinde yeterli olmayabilir ve ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekebilirler.
Bu kişiler ya çekingen olarak ; kendi haklarına fazla saygı duymadıkları için kendi
haklarının ihlal edilmesine göz yumarak seçme hakkını başkalarına bırakır, “karşımdakinin
duygu ve düşünceleri benimkilerden daha önemli” diye düşünürler. Ya da saldırgan olup,
istedikleri amaçlara başkalarını kırarak ve onların haklarını ihlal ederek ulaşırlar.
“Karşımdakinin duygu, düşünce ve istekleri benimkilerin yanında değersiz ve önemsiz” diye
düşünürler.
Bu iki tip insanda duygularına karşı dürüst olmadıkları için gerek sosyal ve gerekse
özel yaşamlarında tatmin olamazlar.
Bu davranışların tam tersine atılgan davranış, olumlu, uyumlu ve sağlıklı
davranışlardır.Atılganlık ; başkalarının haklarını küçük görmeden ve zedelemeden kişinin
kendi haklarını koruması , düşünce duygu ve inançlarını doğrudan,dürüst ve uygun yollarla
ifade etmesidir.
Atılgan olan birey,kendine güvenir,duygu,düşünce ve inançlarını açıkça dışa
vurabilir,kendisinden ödün vermediği gibi başkalarının haklarına da saygı gösterir,kendisiyle
ilgili seçimleri kendisi yapar. Kişilerarası ilişkilerinde uyumludur.
Atılgan olan birey;kendine güvenir,duygu,düşünce ve inançlarını açıkça dışa vurabilir,
kendinden ödün vermediği gibi başkalarının haklarına da saygı gösterir,kendisi ile ilgili
seçimleri kendisi yapar. Kişilerarası ilişkilerinde uyumludur.
ATILGAN DAVRANIŞ
Çocuğun kendini
anlatabilme,toplum içinde
rahat
davranabilme,başkalarının
haklarına saygı
göstererek,kendi haklarını
koruyabilme becerisidir.
BİRAZ KOKAİN
İSTER MİSİNİZ?
Irmak, lisansüstü eğitim görmekte olan,canlı ve sosyal bir genç kızdır. Bir süredir
birlikte olduğu Can’a giderek daha çok değer vermektedir. Bir akşam Can onu iki başka
çiftin daha olacağı küçük bir partiye davet eder. Herkes yavaş yavaş birbirini tanımakta,
Irmak da çok iyi vakit geçirmektedir. Bir saat kadar sonra yeni tanıdığı insanlardan birisi
çantasından küçük bir torba kokain çıkarır. Irmak dışında herkes sevinir. Irmak daha önce hiç
kokain içmeyi denememiştir, denemeyi de düşünmemektedir. Can ona da, burnuna çekmesi
için bir parça kokain uzatınca ne yapacağını bilemez.
ATILGAN OLMAYAN TEPKİ ;
Irmak , kokaini alır daha önceden kullanmış taklidi yapar. Diğerlerinin onu nasıl
içlerine çektiklerini izler. Ondan daha fazla içmesini istemelerinden korkmakta, bir yandan da
Can’ın kendisi hakkında ne düşündüğü sorusu onu kaygılanmaktadır. Irmak, kendini inkar
etmiş ve Can’a dürüst davranmamıştır.İstemediği bir şeyi yapmış olduğu için de üzüntü ve
suçluluk duymaktadır.
SALDIRGAN TEPKİ ;
Irmak, kendisine kokain ikram edildiği zaman gözle görülür bir şekilde bozulur
ve bu türden bir partiye kendisini getirdiği için Can’ı haşlar.Ondan kendisini hemen eve
götürmesini ister.Diğerleri ona eğer istemiyorsa içmek zorunda olmadığını söyledikleri
zaman, onlara da bağırır. Öfkeden deliye dönmüştür. Can ise,kendisini aşağılanmış hisseder
ve arkadaşlarının önünde bunları yaşamış olmaktan dolayı utanç duyar.Irmak’ı evine
götürürken kibar davranır ama bir daha onu aramaz.
ATILGAN TEPKİ ;
Irmak, “Hayır, istemem” diyerek,kokaini reddeder. Can’dan kendisini eve götürmesini
rica eder.Yolda giderlerken,partide kokain içileceğini daha önce kendisine söylememesinden
rahatsız olduğunu Can’a belirtir. Partinin polis tarafından basılması halinde hepsinin
tutuklanabileceğini ve Can’ın kendisini böyle bir tehlikeye atmasının yanlış olduğunu söyler.
Irmak, Can’a eğer uyuşturucu kullanmaya devam ederse ilişkilerinin biteceğini de ifade eder.
Bu örneğin amacı;sizin gündelik hayatta atılgan,saldırgan ve atılgan olmayan
tepkilerin neler olduğunu görmenize yardımcı olmaktı.
ATILGAN DAVRANIŞIN ÖĞELERİ
- Gözle İletişim : Kişi ile konuşurken, onunla etkili iletişim kurabilmek ve söylenenlerin içten
olduğunu anlatabilmek için , o kişiye doğrudan doğruya bakmak gereklidir.
- Vücudun Duruşu : Kişi ile konuşurken doğrudan doğruya onun yüzüne bakılır, dik oturulur ,
onunla ilgilenildiği ortaya konulursa yollanan mesajlar daha anlamlı olur.
- Jestler : Uygun jestlerin anlatılanlara eşlik etmesi mesajı daha anlamlı kılar.
- Yüz İfadesi : Öfkesini anlatmak isteyen bir kişi bunu yüzüyle ifade eder.Davranışın atılgan
olması için yüz ifadesinin de yollanan mesaja eşlik etmesi gerekir.
- Ses Tonu : Fısıltı şeklinde monoton bir ses isteneni anlatmaya nasıl yetmezse , bağırmak da
diğer kişiyi savunmaya ittiği için , atılgan olmak istendiğinde birey ses tonunu iyi
ayarlar.Konuşurken kendine güvendiğini ileten ,ancak üstünlük kurmayan bir ses tonu ile
konuşmak gerekir.
- Zamanlama : Duraksama atılganlığın etkisini azalttığından genellikle kendiliğinden anlatım
amaç olmalıdır . Ancak uygun bir zamanı seçmede yargı gereklidir.
ÖRN: Patrondan bir şey isterken diğerlerinin yanında onunla konuşmak, onu
savunmaya itebilir.
- İçerik : Ne söylenildiği önemli ise de , nasıl söylenildiği yani mesajın iletilme biçimi çok
daha önemlidir.Bu nedenle mesajı yollarken karşıdaki kişiyi savunmaya itmeden, bireyin
kendini ifade etmesi gerekmektedir. Diğerlerini küçültmek, rencide etmek gerekmez.
Duyguları ifade edilerek daha sponton olunabilir.
ATILGANLIK EĞİTİMİNİN İÇERİĞİ
–
Atılgan , saldırgan ve çekingen davranışları ayırt etmek,
–
–
–
–
–
–
Başkalarının olduğu kadar kendi haklarımızı tanımlamak , kabul etmek ve
saygı duymak
Heyecanı azaltmak
Etkili kişiler arası ilişkileri geliştirmek.
Anlamlı ve yakın ilişkiler kurmak
Sözsüz davranış becerilerini geliştirmek
Düşünce , duygu ve inançları etkilice ifade etmek.
ATILGANLIK EĞİTİM PROGRAMI
BİRİNCİ OTURUM
Amaç
- Atmosferi yumuşatmak
- Üyelere grup kurallarını ve bu çalışmadan neler ümit edildiğini
- Atılgan, çekingen ve saldırgan davranışların farkını göstermek
- Üyelerin atılgan davranışlarını kontrol edebilmek
öğretmek.
*Üyeler bu oturumda birbirleri ile tanışırlar.
*Grup kurallarını ve bu çalışmadan neler ümit edildiğini öğrenirler.
*Eğitim süresince uyulacak kurallar üzerinde durulur.Bu kurallar :
a- Her üye duygu ve düşüncelerini söyleyebilir.
b- Sınıftaki her öğrenci eşit haklara sahiptir.
c- Bir öğrenci konuşurken diğerleri onu dinlemelidir.
d- Verilen ev ödevleri mutlaka yapılmalıdır.
*Atılgan,çekingen ve saldırgan davranışlar tanımlanabilir.
*Öğrencilere “atılgan olmak mı,çekingen olmak mı daha yararlı?” diye sorulabilir.
*Öğrencilerin grup dışındaki çekingen,saldırgan,atılgan davranışlarından bazılarını not
etmeleri,günlük tutmaları istenebilir.
İKİNCİ OTURUM
Amaç
- Sözsüz iletişimin günlük yaşamımızdaki önemini göstermek
- Atılgan , çekingen ve saldırganlığın sözsüz davranışlarının neler
göstermek
- Grup üyelerinin sözsüz davranışlarının farkına varmalarını
sağlamak.
olduğunu
*Bu oturumda grup lideri şöyle bir alıştırma yaptırabilir:
İki öğrenciden önce sırt sırta,sonra yüz yüze sözlü ve sözsüz olarak konuşmaları istenebilir.
*Bu farklı iletişim durumları grup içerisinde tartışılabilir.
*Kişilerarası mesafe,bedenin duruşu,gözle iletişim gibi özelliklerden
hareketle,atılganlık,saldırganlık ve çekingenliğin sözsüz davranışları tanımlanabilir.Daha
sonra bu konu başlıkları üzerinde tartışılabilir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Amaç
- Üyelerin , birbirlerinin sözsüz davranışlarının farkına varmalarını
atılgan davranışlarını övmeye teşvik etmek.
sağlamak ve
- Bir kimse izin vermezse, karşısındakinin onu ezemeyeceği,
haklarını ihlal
edemeyeceği fikrini vermek.
- Üyelerin atılgan, çekingen ve saldırgan davranışları rol
yaparak
uygulamalarına fırsat vermek ve yanlış
anlaşılmaları düzeltmek.
*Öğrenciler ikişer kişilik gruplar halinde birbirleri ile,istedikleri bir konu üzerinde iki dakika
konuşturulabilir.
*Konuşurken ses tonlarına ve yüz ifadelerine dikkat etmeleri istenebilir.
*Örneğin; Aşağı Bastırma Alıştırması uygulanabilir.Bu alıştırmada öğrenciler birbirlerini
omuzlarından aşağıya doğru bastırmaya ve alıştırmanın amacını bulmaya çalışırlar.
*Ayrıca sık gidip gelmedikleri komşularından herhangi bir şey istemeleri ödev olarak
verilebilir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Amaç
- Atılganca iltifat etmeyi ve iltifata olumlu karşılık vermeyi öğretmek
- Üyeleri kendileri hakkında konuşmaya teşvik etmek
- Aynı fikirde olmadığını göstermek,nedenini sorma ve selam
yollarını ve faydalarını öğretmek.
verme
*Atılganca iltifat etmek ve iltifata olumlu karşılık vermek tanımlanabilir. Öğrencilerin
birbirlerine iltifatta bulunup,iltifatı atılganca kabul etmelerini öngören bir uygulama
yapılabilir.
*Öğrencilerden “ben” zamirini kullanarak kendi inanış,duygu ve istekleri konusunda
konuşmaları istenebilir.
* “Aynı fikirde olmadığını göstermek”, “Nedenini sormak” ve “Selam vermek” kavramları
tanımlanabilir.
BEŞİNCİ OTURUM
Amaç
- Atılganca ricada bulunmayı ve ricayı reddetmeyi öğretmek,ricayı reddetmede üyelere
kendi eksiklerini görmeleri için fırsat tanımak
- Üyelerin birbirleri hakkındaki olumlu ve olumsuz duygu ve düşünceleri doğrudan
doğruya birbirlerine söylemelerini ve olumsuz duygu ve düşünceleri hoşgörü ile
karşılamalarını sağlamak
- Üyelerin farklı ses tonlarının farkına varmalarını sağlamak
*Atılganca ricada bulunmak ve ricayı reddetmek tanımlanabilir.
*Tüm öğrencilerden, birbirlerine atılganca ricada bulunmaları ve ricalarını
reddetmeleri,öğrencilerin birbirleri hakkında olumlu ve olumsuz görüşlerini doğrudan
aktarmaları istenebilir.
ALTINCI OTURUM
Amaç
- Ben dili ile sen dilinin ve olumlu ile olumsuz ben dilinin farkı göstermek
*Ben dili ve sen dili ile olumlu olumsuz ben dili tanımlanabilir.
*Öğrencilere herhangi bir konu hakkında yaşanan bir olay anlattırılabilir ve öğrencilerin bu
olayı ben dili ve sen dilini kullanarak yorumlamaları istenebilir.
*Herkesin birbiri hakkında neler söyleyebileceğini düşünmesi istenerek ortaya bir öğrenci
çıkarılabilir ve bu öğrenci hakkında diğer öğrencilerin söz alarak olumlu duygu ve
düşüncelerini belirtmeleri istenebilir.
YEDİNCİ OTURUM
Amaç
- Üyelerin atılganca davranmalarını engelleyen gerçek dışı
düşüncelerini tanımlamaların değiştirmelerini sağlamak
- Grup üyelerini rahatlatmak
* “Gerçek dışı düşüncelerden kurtulun” alıştırması uygulanabilir.
*Öğrencilere gevşeme alıştırması uygulanabilir.
SEKİZİNCİ OTURUM
- Rathus Atılganlık Envanteri uygulanabilir.
- Uygulanan Atılganlık Eğitimi , eğitimcinin tavrı ve eğitim şekli
görüş ve önerileri alınabilir.
hakkındaki
Atılganlık Eğitim Programı içerisinde,öğrencilere hangi oyunları oynamak istedikleri
sorulabilir.Ve istekleri doğrultusunda “Duvar yapma”, “Misafirliğe gitme” , “Araba tamir
etme” gibi oyunlar oynatılabilir.Bu oyunlarda tüm öğrencilerin rol almasına özen
gösterilmelidir ki,öğrencilerin atılganlık düzeylerinde bir artış gözlemlenebilsin.
Açıkladığımız Atılganlık Eğitim Programı sekiz oturumdan oluşmaktadır. Fakat
oturum sayısı sabit olmamakla birlikte daha fazla ya da daha az olabilir. Genel itibariyle içerik
olarak oturumlar aynıdır.
Psikolojide eski bir şakadır.İki mühendis (avukat,musluk
tamircisi,hemşire)konuşurlarken,bir psikolog yanlarına gelir ve konuşmaya katılır.Şimdi iki
mühendis ve bir psikolog olarak konuşmaktadırlar.Ama, iki psikolog konuşurlarken bir
mühendis (veya istediğiniz herhangi meslekten birisi) yanlarına gelip konuşmaya
katılırsa,konuşmayı üç psikolog sürdürür.
Herkes kendisinin bir psikolog yanının olduğunu düşünür. Gerçekten de,hepimiz,en
başta kendimizinkiler olmak üzere,insan davranışları konusunda pratik bazı bilgilere
sahibizdir. Ne yazık ki, doğru gibi “görünen” şeylerin çoğu doğru değildir.
Çoğu insan atılganlığı sözlerle ilgili bir davranış olarak görür ve bir durumla etkin bir
şekilde başa çıkmanın “doğru kelimeleri” kullanmaya bağlı olduğuna inanır.
Bizler öğrencilerden bir sabah uyanıp, “Ben bugünden itibaren yepyeni ve atılgan bir
insanım” demelerini istemeliyiz. Unutmamalıyız ki, atılganlığı geliştirmenin anahtarı
denemelerdir. Ve bu denemeler her zaman başarı ile sonuçlanamayabilir.Atılganlık
Eğitimi’nde, başarı sabır gerektirir ve süreç kolaydan zora doğru ilerlemelidir.
Biz,psikolojik danışmanlar olarak hiçbir zaman “ne zaman ne söylenecek...” türünden
reçeteler vermemeliyiz. Öğrencilerin kendilerine güvenmelerine ve öğrenilebilecek bir beceri
olan atılganlığı keşfetmelerine yardımcı olmalıyız.
TAVSİYELER
1: Atılganlık eğitimi çocuklar,üniversite öğrencileri , kadınlar,evli
gruplarla uygulanabilir.
2: Atılganlık çekingenlik ve saldırganlığı ayırt
çocuklar , gençler ve yetişkinler için ayrı envanterler
çiftler gibi değişik
edebilen,
geliştirilebilir.
3: Programa katılım gönüllülük esasına dayanmalı ve katılan üyelerin motivasyonları yüksek
olmalıdır.Bunun için ilan ile duyuru yapılabilir ve başvuranlar ile çalışılabilir.
4: Farklı yaş ve iş gruplarından kişilerle çalışılabilir.
5: Farklı cinsler üzerindeki etkiler incelenebilir.
6: Video ve ayna kullanılabilir.
7: Atılganlık eğitim programı bireysel veya gruplar halinde Rehberlik bürosunda ve eğitilmiş
olan Psikolojik Danışman tarafından uygulanabilir.Gerekli gördüğünde Psikolojik Danışman
oturumların süresini uzatabilir,üyelerin atılganlık düzeylerini kontrol edebilir, onları okulda
gözleyebilir ve üyenin aile,öğretmen ve arkadaşları ile temas kurabilir.
8: Psikoloji ve Psikolojik Danışmanlık dalında eğitim gören üniversite
öğrencilerinden gönüllü olanlara atılganlık eğitimi verilebilir ve başarılı olanlar
eğitimci olabilirler.

Benzer belgeler

temel eğitimde atılganlık eğitimi

temel eğitimde atılganlık eğitimi Duyguları dürüstçe ve rahatlıkla ifade etmek; Karşı bir görüşü dile getirebilmek, öfkeyi dışa vurmak, arkadaşlık veya ilgi göstermek, korku veya endişeyi kabul etmek, kendiliğinden davranmak ve büt...

Detaylı