Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu

Transkript

Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu
Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 8
Uluslararası
Müzik ve Sahne
Sanatları
Sempozyumu
Bildiriler Kitabı
Proceedings of
International Symposium of
Music and Performing Arts
24-26 Eylül/ September 2014
ZONGULDAK / TURKEY
Editör
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ
Editör Yardımcıları
Öğr. Gör. Dr. Melike BOLAT BAŞOĞLU
Arş. Gör. İlkay GÖKSEL
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 8
Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu
International Symposium of Music and Performing Arts
ZONGULDAK, 2014
muspart.beun.edu.tr
Editör ve Editör Yardımcıları
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ
Öğr. Gör. Dr. Melike BOLAT BAŞOĞLU
Arş. Gör. İlkay GÖKSEL
II
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Bülent Ecevit Üniversitesi’ne aittir. Bütün hakları saklıdır.
Kitabın tümü ya da bölümü/bölümleri Bülent Ecevit Üniversitesi’nin yazılı izni olmadan
elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright 2015 by Bülent Ecevit University. All rights reserved.
No part of this book may be printed, Reproduced or distributed by any electronical, optical,
mechanical or other means without the written permission of Bülent Ecevit University.
ISBN: 978-605-84301-4-3
1. Baskı, 500 adet, Aralık 2015, Ankara
BULUŞ Tasarım ve Matbaacılık Hizmetleri San. Tic., Ankara
Tel: +90 (312) 222 44 06 • Faks: +90 (312) 222 44 07
www.bulustasarim.com.tr
Yayıncı Sertifika No.: 18408
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu
International Symposium of Music and Performing Arts
Ali TÜFEKÇİ
Arif DEMİR
Attila ÖZDEK
Aygül GÜNALTAY
Aytekin ALBUZ
Bahadır ÇOKAMAY
Barış GÜRKAN
Barış TOPTAŞ
B. Can ÖZDEMİR
Can ŞAHİN
Cemalettin BAYDAĞ
Ceren GÖĞÜŞ
Ceren Oray HEPYÜCEL
Demet GÜRHAN
Dilek CANTEKİN
Dilek YÜKSEL
Ersin SARAÇ
Ertan ASLAN
Enver Mete ASLAN
Ferit BULUT
Gamze OĞURLU
Güliz Müge AKPINAR
Gülşah SEVER
Hacer Mohan KÖMÜRCÜ
Hamza ÜSTÜN
Hasan Anıl SEPETÇİ
İlkay GÖKSEL
İlke KARCILIOĞLU
İlker KÖMÜRCÜ
Kerem Cenk YILMAZ
Levent DEĞİRMENCİOĞLU
M. Şahin AKINCI
Melike BOLAT BAŞOĞLU
Monte H. MUMFORD
Onur ÇUHACI
Özgür Adam İNANÇ
Özlem ÖMÜR
Seçil UTMA
Seda AYVAZOĞLU
Sevtap AYTUĞ
Şanser VURGUN
Tuncer ÖNDER
Turgay TUNÇ
Tolga GÜLER
Tülin MALKOÇ
Umut ERDOĞAN
Yeşim Arsoy BALTACIOĞLU
Züleyha ÇUBUK
Onursal Başkan / Honorary President
Prof. Dr. Mahmut ÖZER
III
Düzenleme Kurulu Başkanı / Organizing Comitee President
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ
Düzenleme Kurulu / Organizing Comitee
Öğr. Gör. Ceren GÖĞÜŞ
Öğr. Gör. Onur ÇUHACI
Öğr. Gör. Ekil KAYA
Öğr. Gör. Cem DERTSİZ
Öğr. Gör. Turgay TUNÇ
Öğr. Gör. Dilek YÜKSEL
Öğr. Gör. Hacer Mohan KÖMÜRCÜ
Arş. Gör. İlkay GÖKSEL
Sempozyum Sekreteryası / Symposium Secretariat
Öğr. Gör. Melike BOLAT BAŞOĞLU
Öğr. Gör. Hasan Anıl SEPETÇİ
Arş. Gör. Naz EVREN DURANOĞLU
BİLİM VE SANAT KURULU / SCIENTIFIC AND ARTISTIC COMMITTEE
Prof. Ahmet Bülent ALANER
Prof. Dr. Mehmet AKBULUT
Prof. Dr. Aytekin ALBUZ
Prof. Dr. Uğur ALPAGUT
Prof. Mustafa APAYDIN
Prof. Ramiz Melik ASLANOV
Prof. Dr. Çetin AYDAR
Prof. Dr. Türev BERKİ
Prof. Toros CAN
Prof. Dr. Hakan CEVHER
Andrea CRISTOFOLINI
Soroush DEHBASTİ
Prof. Dr. Türker EROĞLU
Leland FAULKNER
Prof. Dr. Gülay GÖĞÜŞ
Prof. Dr. İsmail GÖĞÜŞ
Prof. Mesut İKTU
Prof. Çiğdem İYİCİL
Monte Hilton MUMFORD
Prof. Dr. Selda ÖNDÜL
Refik SAYDAM
Prof. Dr. Yılmaz ŞENDURUR
Prof. Dr. Feza TANSUĞ
Prof. Dr. Ali UÇAN
Prof. Dr. Güzin YAMANER
Prof. Dr. Ayşegül YÜKSEL
Doç. Hakan ÇUHADAR
Doç. Dr. Mustafa SEKMEN
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
SEMPOZYUM ALANLARI / SYMPOSIUM FIELDS
Müzik / Music
Opera / Opera
Tiyatro / Theatre
Dans / Dance
Müzikoloji / Musicology
Müzik ve Çalgı Yapımı Teknolojileri / Music and Instrument MakingTechnologies
SEMPOZYUM KONULARI / SYMPOSIUM TOPICS
Müzik ve Sahne Sanatlarında Eğitim Süreçleri / Educational Processes in Music and Performing Arts
Öğretim planlarında ve ders içeriklerinde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri
The problems confronted in instructional plan and course contents and solution offers
Sanat-Akademi Sanatçı-Akademisyen İlişkisi
Art-Academy Artist-Academician Relationship
Sanat alanlarının yapılanma problemleri
The settlement problems of art fields
IV
Öğretmen yetiştirme modelleri
Models of teacher educating
Müzik ve Sahne Sanatlarında Kalite / Quality in Music and Performing Arts
Sanat kurumlarının yapısı / Structure of art establishments
Sanat kurumlarının nitelikleri / Qualification of art establishments
Müzik ve Sahne Sanatları Politikaları / Politics of Music and Performing Arts
Müzik ve sahne sanatları ile ilgili yasal düzenlemeler
Legislative regulations about music and performing arts
Sosyal devlette sanat kurumlarının ve sanatçının yeri
The place of art foundations and artists in social state
Sanatta istihdam
Employment in arts
Müzik ve Sahne Sanatlarında Girişimcilik / Entrepreneurship in Music and Performing Arts
Müzik, Sahne Sanatları ve Medya / Music, Performing Arts and Media
SAHNE ve ATÖLYE UYGULAMALARI KONULARI /
STAGE and STUDIO PERFORMANCES and TOPICS
Müzik ve Sahne Sanatlarında Yeni Yaklaşımlar / New Approaches in Music and Performing Arts
Eğitim Süreçlerinde Yeni Metotlar / New Methods in Education Processes
Sahne Uygulamalarında Performans Süreçleri / Performance Processes in Stage Performances
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Değerli araştırmacılar, sanatçılar ve sanatseverler,
Müzik ve Sahne Sanatları; sanat eğitimi veren kurumların altında yer alan branşların neredeyse tamamını
kapsaması açısından geniş bir anlam ifade etmektedir. Sanattaki hızlı değişim ve dönüşüm, sanatçı ve sanat
eğitimcilerinin sürekli dinamik kalmasını, yenilikleri takip etmesini ve yeni fikirler üretmesini zorunlu
kılmaktadır. Günümüzde de sanat ve sanat eğitimi boyutunda bu fikirler tartışılmakta, sanatsal gelişmelere
koşut olarak yeni sanat eğitim süreçleri takip edilmektedir. Bu sempozyum, ülkemizde bu fikirlerin
tartışılabileceği alternatif bir platform olması açısından müzik ve sahne sanatları alanındaki bütün konuları
bilimsel bir perspektifle değerlendirmeyi hedeflemektedir.
Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşunun 10. yılında düzenlenen bu
sempozyumda, “Müzik ve Sahne Sanatları” çerçevesinde sanatın geldiği yeri, gelişim sürecini, eğitim ve
uygulama boyutunu, disiplinler arası görüşleri, sanatın toplumsal ve kültürel temellerini, akademik yapı ile
bütünleşmesinin yollarını uluslararası platformda tartışarak, sanat ve sanat eğitimi ile ilgili aktüel durumu,
yeni bakış açılarını, sorunlara yönelik çözüm önerilerini ortaya koymak, konunun uzmanları arasındaki
etkileşimi arttırmak amaçlanmaktadır.
Bu sempozyumda, bildiri ve poster sunumlarının yanında, sanatçı ve araştırmacıların sahne performansı
ve eğitim süreçlerine yönelik yeni metotları ve teknikleri, farklı yaklaşımları uygulamalı olarak
sergileyebilecekleri “Sahne Uygulamaları” başlıklı bir alana yer verdik. Bu alanda sanatçı ve araştırmacılardan
beklentimiz, 15 dakikayı aşmayacak bir sahne performansı ile sanat alanındaki yeni yöntem ve teknikleri
örneklemelerdi. İzleyiciler, performansla ortaya koyulan yeni yaklaşımın alt metnini performanstan önce
inceleyebilmişlerdir. Her performans sonunda soru cevap bölümü yer almıştır.
Sanatçı, araştırmacı ve sanatseverleri 24-26 Eylül 2014 tarihlerinde Zonguldak’ta ağırlamaktan mutluluk
duyduğumuzu belirtir, tüm katılımcılara teşekkür ederim.
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ
Bülent Ecevit Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı Müdürü
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
V
“Arayışlar” temalı sempozyumun konuları “Ulusal ve Uluslararası Platformda Müzik ve Sahne Sanatlarının
Aktüel Durumu, Eğitim, Performans ve Kalite Süreçleri, Yeni Yaklaşımlar ve Metotlar” olarak belirlenmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
VI
Dear researchers, artists and art-lovers,
The definition Music and Performing Arts, states a broad extent in the sense of stating all the branches
under the establishments giving art education. The rapid alteration and transformation in art makes the
art tutors stay vigorous constantly, follow the innovations and produce new ideas. At the present time,
these ideas are being discussed in the aspects of art and art education and new art education processes are
being pursued in parallel to these artistic developments. This symposium aims to evaluate all topics with a
scientific perspective in the fields of music and performing arts in the sense of being an alternative platform
where these thoughts can be discussed. In this symposium, organised in the 10th Foundation Anniversary
of Bulent Ecevit University State Conservatory, it is aimed to bring up the actual situation of art and art
education , new viewpoints and solution offers for the problems and to enhance the interaction between the
experts of the subject matter by reflecting the point where art came to, its developmental process, education
and practice extend and the interdisciplinary views and by discussing the social and cultural bases of art
and the ways of integrating it to the academic structure. The topics of the “Quest”-themed symposium
are determined as “Actual Situation, Standard Processes and The New Approaches, In Art Education of
Music and Perfoming Arts In National and International Platform”In this symposium, besides paper
and poster presentations, we include a field entitled “Stage Performances” where artists and researchers
can practically display different approaches, new methods and technics aimed at stage performances and
education process. In this field, our expectation from artists and researchers is to ensample new methods
and technics in art field with a maximum 15 minutes stage performance. Audience will be able to view the
subtext of the new approach beforehand the performance. We would happily host the artists, researchers
and art-lovers in Zonguldak on the dates of 24-26 September 2014 and I wish success to all participants.
Asst. Prof. Dr. Ilker KOMURCU
Bulent Ecevit University
Director of State Conservatory
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
İÇİNDEKİLER
PANEL/PANEL
“Ulusal ve Uluslararası Platformda Müzik ve Sahne Sanatlarının Durumu”
“The Situation of Music and Performing Arts in National and International Platform”
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ, Sourush DEHBASTI, Monte H. MUMFORD,
Prof. Dr. Feza TANSUĞ............................................................................................................................................................. 1
Mesleki Müzik Eğitiminde Yapılanma Sorunları ve Çözüm Önerileri
Structuring Problems of Vocational Music Education and Recommandations For Solution
Prof. Dr. Aytekin ALBUZ, Doç. Dr. Özlem ÖMÜR............................................................................................................. 7
Türkiye’de Müzik ve Sahne Sanatları Eğitimi ve İstihdam Sorunu
Music and Performing Arts Education and Employment Problem In Turkey
Öğr. Gör. Güliz Müge AKPINAR...........................................................................................................................................21
Sanat Haberlerinin Medyada Yeralışı ve İçerik Analizi Bağlamında Değerlendirilmesi
Art In News Media Content Analysis In the Context of Buying and Evaluation
Öğr. Gör. Seçil UTMA..............................................................................................................................................................35
Müzik ve Sahne Sanatlarında Telif Hakları
Copyrights In Music and Performing Arts
Öğr. Gör. Şanser VURGUN.....................................................................................................................................................43
Sanat Yönetimi
Art Management
Arş. Gör. Dilek CANTEKİN, Öğr. Gör. Kerem Cenk YILMAZ.......................................................................................51
Müzik Eğitiminde Video Sitelerinin Kullanımı
Using Video Websites In Music Education
Doç. Dr. Özlem ÖMÜR, Öğr. Gör. Dr. Demet GÜRHAN................................................................................................55
Effective Studio Teaching and Learning Strategies
Etkili Stüdyo Öğretimi ve Öğrenme Stratejileri
Lec. Monte H. MUMFORD......................................................................................................................................................61
Sahne Sanatlarında Karakter Yaratımında Profesyonel Makyajın Önemi
The Importance of Professional Make-Up of Character Creating on the Stage Arts
Öğr. Gör. Sevtap AYTUĞ.........................................................................................................................................................69
“TEKVİN” Bir Hatıraya Ağıt
“Tekvin” Requiem For A Memory
Öğr. Gör. Özgür Adam İNANÇ..............................................................................................................................................75
Beden Perküsyonu Notasyon Sistemlerinin İncelenmesi ve Yeni Notasyon Sistemi Önerisi
The Analysis of Body Percussion Notation Systems and The Suggestion of A New Notation System
Arş. Gör. Umut ERDOĞAN, Ersin SARAÇ.........................................................................................................................77
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
VII
Üniversite Sıralamaları ve Müzik Yükseköğretim Kurumları: Uluslararasılaşmada Yeni Bir Perspektif
University Rankings and Higher Music Institutions: A New Perspective For Internationalisation?
Doç. Dr. Aygül GÜNALTAY...................................................................................................................................................29
M u s p a rt2 0 1 4
Introducing Necessary Basic Technical Features to Full Time Ballet Students in Their First Year of
Conservatory Training in Turkey According to the Vaganova Method
Türkiye’de Vaganova Klasik Bale Metoduna Göre Eğitim Alan Konservatuvar Tam Zamanlı Bale Öğrencilerine İlk Yıl
Kazandırılması Gereken Temel Teknik Özellikler
Yrd. Doç. Dr. Seda AYVAZOĞLU..........................................................................................................................................85
Ulusal Müzik Kültürü Birikimine Dayalı Başlangıç Piyano Eğitimine İlişkin Öğretmen Görüşleri (Ankara İli Örneği)
Opinions of Teachers On Beginning Piano Education Depending On National Music Culture At Vocational Music Education
Institutions (The Case of Ankara Province)
Öğr. Gör. Ceren GÖĞÜŞ..........................................................................................................................................................95
Piyano Eğitimine Yeni Başlayan Öğrencilerin Karşılaştıkları Parmak Problemleri
Finger Problems of Beginner Students At the Piano Education
Öğr. Gör. Hacer MOHAN KÖMÜRCÜ...............................................................................................................................103
Piyano Eğitiminde Kullanılan Türk Piyano Eserlerinin İncelenmesi
Analysis of Turkish Piano Pieces Used In Piano Instruction
Doç. Dr. Ferit BULUT, Tolga GÜLER, Öğr. Gör. Turgay TUNÇ..................................................................................109
VIII
Sınıf Öğretmenliği Bölümü 2. Sınıf Öğrencilerinin Müzik Öğretimi Dersindeki ‘Blokflüt Çalma’
Uygulamasına İlişkin Görüşleri (Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Örneği)
2ND Grade Music Class Students’ Views About ‘Playing Recorder’ In the Department of Primary School Teachers (Erciyes
University Faculty of Education)
Yrd. Doç. Dr. Levent DEĞİRMENCİOĞLU......................................................................................................................121
Müzik Eğitim Politikamız Açısından Okullarda Mevcut Müzik Dersleri
Current Musical Lessons In School Curriculum According to National Policy of Musical Education
Yrd. Doç. Dr. Arif DEMİR.....................................................................................................................................................133
Müzik Eğitimi Lisans Öğrencilerinin Müzik Öğretmenliği Mesleğine Yönelik Tutumları
The Attitudes of Pre-Service Music Teachers Towards Music Teaching Profession
Öğr. Gör. M. Şahin AKINCI..................................................................................................................................................141
Reklam Karakteristikleri Bağlamında Dans
Dance, In the Context of Advertising Characteristics
Arş. Gör. Umut ERDOĞAN..................................................................................................................................................151
Koreografi-Tekst-Kontekst İlişkisi Üzerine Bir İnceleme
A Research On the Relation Between Choreography - Text - Context
Öğr. Gör. Özgür Adam İNANÇ............................................................................................................................................157
Türkiye’de Türk Halk Oyunları Bölümleri Özelinde Öğretim Planları ve Ders İçeriklerinin İncelenmesi ve
Çözüm Önerileri
The Analysis of Teaching Plans and the Contents of the Lessons On the Basis of Turkish Folk Dance Departments In
Turkey and Solution Suggestions
Arş. Gör. Umut ERDOĞAN..................................................................................................................................................159
Sema Ayininden Sema Gösterisine
Sema Rite To Sema Show
Öğr. Gör. Kerem Cenk YILMAZ..........................................................................................................................................163
Türk Halk Müziğinin Modern Otantisite ve Geleneksel Otantisite Bağlamında İncelenmesi
An Examination of Turkish Folk Music Within the Context of Modern Authenticity and Traditional Authenticity
Öğr. Gör. Barış GÜRKAN......................................................................................................................................................169
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
TRT Türk Halk Müziği Notaları ve Bağlama Eğitimi
TRT Turkish Folk Music Notes and Bağlama Education
Öğr. Gör. Dr. Attila ÖZDEK.................................................................................................................................................179
Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğrencilerinin Yaz Dönemi Çalgı Çalışma Durumlarının Belirlenmesi
Determination of Summer Working States of Music Education Department Students
Arş. Gör. Dr. Gülşah SEVER.................................................................................................................................................193
Keman Eğitiminde Kullanılan Barok Dönem Eserlerinin Yay Teknikleri Bakımından Analizleri
Analysis of Works of Baroque Period Used In Education of Violin In Terms Bow Techniques
Arş. Gör. İlkay GÖKSEL.........................................................................................................................................................203
Türkiye’deki Devlet Konservatuvarlarının Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar Bölümlerinin Yaygınlaşma
Sorunları ve Çözüm Önerileri
Expansion Problems of Conservatory Wind and Percussion Instruments Department In Turkey and Solution Suggestions
Öğr. Gör. Bahadır ÇOKAMAY.............................................................................................................................................213
Kişilik Eğitiminde Müziğin Rolü
The Role of Music In Personal Education
Yrd. Doç. Dr. Tuncer ÖNDER..............................................................................................................................................223
Geleceğimizi Emanet Edeceğimiz Gençlerin Müzik Birikimleri
The Music Experience of Young People Who We Will Entrust Our Future
Yrd. Doç. Dr. Barış TOPTAŞ................................................................................................................................................235
Large Ensemble Rehearsal Planning Strategies: How to Strengthen Student Learning Through Educationally
Focused Rehearsals?
Büyük Koro Provalarının Planlanma Stratejileri: Öğrencilerin Öğrenmeleri Eğitim Odaklı Provalarla Nasıl Güçlendirilir ?
Lec. Monte H. MUMFORD....................................................................................................................................................241
Müzikal Formasyon ve Uygulanış Biçimleri
Musical Formation and It’s Practice
Yrd. Doç. İlke KARCILIOĞLU.............................................................................................................................................249
Enstrüman Eğitiminde Problem Temelli Öğrenme
Problem Based Learning In Instrument Education
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ...........................................................................................................................................257
Günümüz Aktörü: Tiyatral mi? Performatif mi?
The Actor of Our Time: Theatrical of Performative?
Öğr. Gör. Hasan Anıl SEPETÇİ............................................................................................................................................267
Eğitsel Tiyatro Bakışının Akademik Yansıması: ‘Eğitsel Tiyatro’ Programı ve Bir Örnek Olarak NYU Steinhardt
The Academic Reflection of The Educational Theatre Overview: The “Educational Theatre” Program and As An Example
The NYU Steinhardt School of Culture, Education, and Human Development, the Department of Music and Performing
Arts Professions
Öğr. Gör. Züleyha ÇUBUK....................................................................................................................................................273
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
IX
Görme Engelli Bireylerin Sosyalleşme Sürecinde Verilen Müzik Eğitiminin, Müzikal Motivasyon,
Müziksel İlgi ve Müzik Yaşantılarına Etkisi
The Effects of Musical Training Given During the Socialization Process To Visually Impaired Individuals On Their
Musical Motivation, Musical Interest and Musical Experience
Yrd. Doç. Dr. Tülin MALKOÇ, Öğr. Gör. Cemalettin BAYDAĞ.................................................................................229
M u s p a rt2 0 1 4
Teatralliğin Dünyeviliği ya da Teatralliği Yeniden Tanımlamak
The Worldliness of Theatricality Or Redefining Theatricality
Arş. Gör. B. Can ÖZDEMİR..................................................................................................................................................281
Konservatuvarlardaki Şan Eğitiminde Korrepetisyon (Eşlik)
Correpetition (Accompaniment) In Voice Training At Conservatories
Öğr. Gör. Onur ÇUHACI, Öğr. Gör. Ceren GÖĞÜŞ.......................................................................................................287
Devlet Konservatuvarları Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı “Şan” Derslerinde Türk Bestecilerinin
Eserlerinin Kullanımı
The Use of the Musical Works of Turkish Composers In Singing Lessons At State Conservatory’s Stage Arts Department
Opera Branch
Öğr. Gör. Dilek YÜKSEL........................................................................................................................................................293
Tiyatro Anasanat Dalı Öğrencilerinin Bireysel Ses Eğitimi Dersine Yönelik Tutumları
The Attitude of The Students Studying At the Department of Theatre Towards Individual Vocal Training Lesson
Öğr. Gör. Melike BOLAT, Öğr. Gör. Cemalettin BAYDAĞ..........................................................................................303
Sahne, Sinema ve Televizyonda Makyaj
Stage, Cinema and Television Make-Up
Öğr. Gör. Dr. Yeşim Arsoy BALTACIOĞLU....................................................................................................................309
X
Bireyci Düşünce Bağlamında Sosyal Devlet-Sanatçı İlişkisi
Relation Between Social State and Artist In Terms of Individualism
Ertan ASLAN............................................................................................................................................................................317
Müzik ve Sahne Sanatlarına Yeni Yaklaşımlar Bağlamında İstanbul Lavtası İcrasında Kullanılmış
Olan “Tanburi Cemil Bey” Sistemi ve Bunun Dışında Kullanılabilecek Akort Sistemlerinin Eser Örnekleri İle
Seslendirilmesi
“Tanburi Cemil Bey” System Used In Istanbul Lavta Performance Within the Scope of New Approaches To Music and
Performing Arts and Vocalisation of Other Chord Systems To Be Used With Musical Work Samples
Öğr. Gör. Enver Mete ASLAN...............................................................................................................................................323
Nısfiye Ney Grubu ve Bolahenk Nısfiye Akort Ney’de Longa ve Sirto İcra Örnekleri
Nisfiye Ney Family and Longa and Syrtos Performance Samples In Bolahenk Nisfiye Chord Ney
Dr. Ali TÜFEKÇİ.....................................................................................................................................................................325
Obua ve Zurna’nın Yapısal Benzerlik ve Farklılıkları
The Structural Similarities and Differences of Oboe and Zurna
Arş. Gör. Can ŞAHİN.............................................................................................................................................................327
Diyafram Kullanımı ve Geliştirme Egzersizleri
Use of Diaphragm and Improvement Exercises
Hamza ÜSTÜN.........................................................................................................................................................................333
Flüt Eğitiminin Başlangıç Aşamasında Dudak Pozisyonu ve Nefes Geliştirmede Kullanılan Seçilmiş Alternatif
Eğitim Materyallerinin İncelenmesi
A View of Selected Alternative Training Tools Used For Improving Embouchure and Breathing In Flute Education At
Beginning Level
Doç. Ceren Oray HEPYÜCEL...............................................................................................................................................339
KAPANIŞ KONUŞMASI / CLOSING REMARKS
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ, Prof. Dr. Feza TANSUĞ, Prof. Dr. İsmail GÖĞÜŞ..............................................343
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
SUNUŞ
Bülent Ecevit Üniversitesi, her geçen gün artan akademik kadrosu ve öğrenci
sayısıyla kalite standartlarından ödün vermeden eğitim-öğretim, araştırma ve
topluma hizmet faaliyetlerini yürütmeye devam etmektedir. Üniversitemizin
bilimsel çalışmalarının yanı sıra üzerinde önemle durduğu konulardan biri
de kültür-sanat alanıdır. Üniversitemiz, gerek topluma sanatsal-kültürel
anlamda donanımlı, çağdaş değerlere sahip bireyler kazandırmak gerekse
ülkemizin sanat alanında ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmek adına
sanat eğitimi ve sanatsal etkinlik kapasitesini her geçen gün arttırmaktadır.
Müzik ve sahne sanatları, insanlık tarihi boyunca duygu ve düşünceleri ifade
eden en güçlü araçlar olmuştur. Bireyin ve bir ulusun kimliğini yansıtarak
geçmiş değerlerini günümüze ulaştıran sanatsal eserler, günümüzde de
hepimizin hayatını dolaylı ve dolaysız yollardan etkilemekte ve varlığını tüm etkinliğiyle sürdürmektedir.
24-26 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen “Arayışlar” temalı Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları
Sempozyumu, kuruluşunun 10. yılını kutlayan Devlet Konservatuvarımız tarafından düzenlenen en
kapsamlı bilimsel toplantı olmasının yanı sıra, yurtiçinde yer alan üniversitelerimiz içinde müzik ve sahne
sanatlarını ortak bir platformda ele alan ilk sempozyum olma özelliğini taşımaktadır.
Müzik ve sahne sanatları alanında akademik ve sanatsal alanı incelemek, sanat eğitimini irdelemek,
ülkemizin sanatsal durumu üzerinde tahliller, analizler ve uluslararası karşılaştırmalar yapmak suretiyle
sanat sorunlarını ortaya koymak ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmek amacı ile sunulmuş olan
bildirileri kalıcı bir biçimde sanat camiasına sunan bu kitap, alana yapacağı katkılar açısından büyük önem
taşımaktadır.
Bu sempozyumun gerçekleşmesine ve bu eserin oluşmasına katkı sağlayan tüm katılımcılar, sanatçılar ve
akademisyenlere şükranlarımı sunuyorum. Bu değerli çalışmayı yayına hazırlayan editör Sayın Yrd. Doç.
Dr. İlker KÖMÜRCÜ ve editör yardımcıları Dr. Melike BOLAT BAŞOĞLU ve Arş. Gör. İlkay GÖKSEL
başta olmak üzere, Devlet Konservatuvarımızın tüm akademik ve idari kadrosuna, değerli öğrencilerimize
ve bu eserin ortaya çıkma sürecinde emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Mahmut ÖZER
Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
XI
Bir toplumun yenileşme sürecinin sonu yoktur. Müzik, tiyatro, dans gibi dallarda Türk Sanatının
çağdaşlarıyla aynı düzeyde yer almasıyla sonuçlanan çabalar hem ülkemiz hem üniversitemiz adına onur
vericidir.
M u s p a rt2 0 1 4
AÇILIŞ KONUŞMASI
Sayın belediye başkan vekilim, sayın rektör yardımcım, sanat ve eğitim camiasının kıymetli mensupları,
değerli katılımcılar, sevgili öğrenciler ve basın mensupları,
Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumuna ev sahipliği yapan Bülent Ecevit Üniversitesi adına
hepinize hoş geldiniz diyor, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bülent Ecevit Üniversitesi 26.000’i aşkın öğrencisi, 2318 akademik ve idari personeli ile Atatürk ilkelerinin
temel değerlerine bağlı, bilim teknoloji, sanat ve kültür alanlarında girişimci ve gelişmekte olan bir eğitim
kurumudur. Üniversitemiz 11 Fakülte, 3 Enstitü, 7 Meslek Yüksekokulu, 1 Devlet Konservatuvarı ile
eğitim-öğretim ve topluma hizmet uygulamalarına devam etmektedir.
Sanat, hepimizin bildiği üzere tüm yaşamsal faktörleri toplum adına ayakta tutan, toplumun kültürel
olgunluğunu gösteren bir olgudur. Zamanı dışarıda bırakarak dünü ve yarını eşzamanlı düşünen sanatçı,
bilimin akılcılığı ve sanatın duyumsallığı ile davranış ve duygularımızı güdülemektedir.
XII
Bu bilinç ile Üniversitemiz 2004 yılında TTK Genel Müdürlüğünden alınan 8 prefabrik barakanın
düzenlenmesiyle Devlet Konservatuvarını bünyesine katmış, 2006 yılında da Opera Bölümü ile öğretimine
başlamıştır.
Ülkemizde sanat ve sanat eğitimine ilişkin tartışmaların Cumhuriyet tarihi kadar eski olduğu ve günümüzde
hâlâ devam ettiği görülmekte. Üniversiteler, bu tartışmaların akademik platformda yapılabileceği en uygun
yerlerdir. Üniversitemiz, Devlet Konservatuvarımızın 10, Güzel Sanatlar Fakültemizin 5 yıllık geçmişi
olması vesilesiyle henüz sanat alanına yeni adım atmış sayılabilir. Ancak bu kısa süre içerisinde gerek ulusal
gerekse uluslararası platformda sanat etkinliklerine ve sanat eğitimi süreçlerine yönelik birçok çalışma
yapılmıştır. Bülent Ecevit Üniversitesi olarak sanat camiası ve sanat eğitimi ortamı içinde her zaman var
olmayı ve yapabileceğimiz her türlü katkıyı sunmayı amaçlamaktayız.
Bugün çeşitli üniversitelerden birçok sanatçı ve sanat eğitimcisi bu salonda bir araya geldi. Her katılımcı,
farklı bir dünya, farklı bir düşünce, farklı bir bakış açısı, farklı bir yorum demektir. Sempozyum süresince
çok yoğun bir düşünsel sürecin ve tartışma ortamının ortaya çıkacağına inanıyorum. Sanatın doğasında
var olan yenilikçiliğin, daha iyiyi, daha güzeli arama kaygısının bilimsel bir platformda hayat bulacağı
düşüncesindeyim. Bu sempozyum, sanat ve sanat eğitimine yönelik çok kıymetli sonuçlar ortaya çıkaracak,
sanat alanının gelişimine ivme katacaktır.
Birçok ulusal ve uluslararası sanatçıyı ağırlayan üniversitemizde siz değerli sanatçı, bilim adamı ve
sanatseverleri Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları sempozyumunda ağırlamaktan onur duyduğumuzu
ifade eder sempozyuma katkı sağlayan tüm kurum ve kuruluşlara, Devlet Konservatuvarımızın tüm
öğretim elemanlarına, idari personeline, öğrencilerine ve çalışanlarına heyecan ve emekleri için ayrı ayrı
teşekkür ederim.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize tekrar hoş geldiniz diyor, Zonguldak’ta iyi vakit geçirmenizi diliyorum.
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ
Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
AÇILIŞ KONUŞMASI
Çok değerli konuklar; Üniversitemiz 26.000’i aşkın öğrencisi, 1120 akademik personeli, 11 fakültesi, 3
enstitüsü, 3 yüksek okulu, 1 devlet konservatuvarı, 7 meslek yüksek okulu ve 25 araştırma merkeziyle
bilim teknoloji ve sanat alanlarında yürüttüğü eğitim araştırma ve topluma hizmet uygulamalarıyla
değişime ve gelişime açık bireyler yetiştirmeyi, her alandaki birikimini toplum yararına sunmayı görev
edinmiştir. Ülkemizde sanat ve sanat eğitimine ilişkin tartışmaların Cumhuriyet tarihi kadar eski olduğu
ve günümüzde de bu tartışmaların devam ettiği bilinmektedir. Bu tartışmalar sanata dinamizm kattığı
gibi üniversiteler de sanat ve sanat eğitimine ilişkin tartışmaların yapılabileceği en uygun platformlar
olarak değerlendirilmelidir. Bülent Ecevit üniversitesi olarak sanat camiası ve sanat eğitimi içerisinde her
zaman var olmayı ve yapabileceğimiz her türlü katkıyı sunmayı amaçlamaktayız. Düzenlemiş olduğumuz
bu sempozyumda ise sanatın geldiği yeri, gelişim sürecini, eğitim ve uygulama boyutunu, disiplinler
arası görüşleri, toplumsal ve kültürel temellerini, akademik yapıyla bütünleşmesinin yollarını ya da varsa
zorluklarının tartışılması, sanat ve sanat eğitimi ile ilgili aktüel durumu, yeni bakış açıları ve sorunlara
yönelik çözüm önerilerinin ortaya konulması ve konunun uzmanları arasındaki etkileşimin arttırılmasına
yönelik yeni bir zemin oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda daha 10 yıllık bir geçmişi olan
devlet konservatuvarımız ve 5 yıllık güzel sanatlar fakültemiz sanat alanında genç bir kadroyla ulusal ve
uluslararası sanat etkinliklerinde Bülent Ecevit Üniversitesini temsil etmiş ve büyük katkılar sağlamıştır.
Bu gün de farklı üniversitelerden katılım sağlayan birçok sanatçı ve sanat eğitimcisi ile bu etkinlik
gerçekleştirilmektedir. Değerli katılımcıların her biri birbirinden farklı bir dünya, birbirinden farklı bir
düşünce, farklı bir bakış açısı, farklı bir yorum katarak sempozyumun zenginleşmesine katkı sunacak
sempozyum süresince çok yoğun bir düşünsel sürecin ve tartışma ortamının ortaya çıkmasına kapı
aralayacaklardır. Sanatın doğasında var olan yenilikçiliğin daha iyi ve daha güzeli arama kaygısının bilimsel
platformlarda hayat bulacağı düşüncesiyle, sempozyumun sanat ve sanat eğitimine yönelik çok kıymetli
fikirlerin ortaya çıkmasına vesile olacağına ve sanat alanının gelişimine ivme katacağına hiç şüphem
yoktur. Daha önce birçok ulusal ve uluslararası davetliyi ağırlayan üniversitemizde siz değerli sanatçı, sanat
eğitimcisi, bilim adamı ve sanatseverleri ağırlamaktan onur duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu duygu
ve düşüncelerle sempozyumun başarılı geçmesini temenni ediyor, sempozyumun gerçekleşmesindeki
heyecan ve emeklerinden dolayı Devlet konservatuvarı müdürümüz ve şahısları üzerinden tüm akademik
ve idari personelimize ve öğrencilerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sempozyuma katkı sağlayan tüm
kişi kurum ve kuruluşları kutluyor, katılımlarıyla sempozyumun gerçekleşmesini sağlayacak siz değerli
katılımcılara şükranlarımı arz ediyor, çok istemesine rağmen başka bir programından ötürü etkinliğe
katılamayan Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mahmut ÖZER adına hepinize saygılarımı sunuyorum.
Prof. Dr. Orhan UZUN
Bülent Ecevit Üniversitesi Rektör Yardımcısı
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
XIII
Sayın belediye başkan vekilim, sanat ve eğitim camiasının değerli mensupları, çok değerli konuklar,
sevgili öğrenciler, hanımefendiler beyefendiler, değerli basın mensupları, Bülent Ecevit Üniversitesi ev
sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu’na hoş geldiniz.
M u s p a rt2 0 1 4
PANEL / PANEL
ULUSAL VE ULUSLARARASI PLATFORMDA MÜZİK VE
SAHNE SANATLARININ DURUMU
THE SITUATION OF MUSIC AND PERFORMING ARTS IN
NATIONAL AND INTERNATIONAL PLATFORM
Yrd. Doç. Dr. İlker Kömürcü: Panelimizin konusu; ulusal ve uluslararası platformda müzik ve sahne
sanatlarının durumu. Biz bu sempozyumda açılış mahiyetinde böyle bir panel düşündük. Burada amacımız
ulusal ve uluslararası platformda kurum ve kuruluşların durumları, eğitim süreçleri, bu eğitim süreçlerinde
konservatuvarların ya da diğer müzik okullarının yapılanmaları. Bunlarla ilgili genel bir tabloyu ortaya
koymayı amaçladık. Tabi bu tabloyu ortaya koyarken özellikle bizim ülkemiz açısından çok taze tartışmalar
var. Özellikle Tüsak tasarısıyla ilgili sahne sanatları kurumlarının yapılanmalarıyla ilgili. Biraz bu
tartışmaları açmak istedik. Biraz da dünyada ne olup bitiyor, bizde neler oluyor, ne olmalı, hem dünyadaki
trend açısından hem de bizdeki yapılanma açısından, ne yönde gelişmeler ve çalışmalar yapılmalı bunları
ortaya koyalım istedik. Bununla ilgili de çok değerli hocalarım var. Şu anda yanımda sayın Prof. Dr. Feza
Tansuğ bize ülkemizdeki sanat eğitimi durumunu tanımlayacak ve aynı zamanda dünyadaki örneklerden
bahsedecek. Aynı şekilde Sourush Bey bize İran’daki yapılanmayı örnekleyecek. Biraz uç örnekler olmasını
tercih ettik çünkü hep Avrupa’dan, Amerika’dan örnekler bizi doğru noktaya götürmeyebilir. O yüzden
ben İran’daki sanat eğitimi örneğini önemsiyorum. Bizlere hem sahne sanatları ile ilgili hem de müzik
eğitimi veren kurumlardaki yapılanmalarla ilgili bilgi verecek. Ve sayın Mumford bize benzer şekilde
Avustralya örneğini sunacak. Ben ilk olarak Feza hocaya söz vermek istiyorum. Buyurun hocam.
Prof. Dr. Feza Tansuğ: Teşekkür ederim. İlk olarak, başta Yrd. Doç. Dr. İlker Kömürcü olmak üzere beni
buraya davet eden organizasyon komitesine teşekkür etmek istiyorum. Üniversitenizi 4-5 yıl önce bir
konferans için ziyaret etmiştim. Yine İlker bey ve merhum Aydın İlik hocanın daveti üzerine gelmiştim. Bu
vesileyle sevgili Aydın İlik’i de burada anmak istiyorum. Bugün öncelikle dünyanın çeşitli yerlerinden
örnekler vermek istiyorum. Bu örneklerden sonra bazı kuramsal konulara geçeceğim. Kültür ve Turizm
Bakanlığı bildiğiniz gibi her yıl verilen özel tiyatrolara destek yardımı konusunda geçtiğimiz yıl 4 milyon
312 bin TL. ödeneği dağıtmaya karar vermişti. Yine geçtiğimiz yıl bakanlık, gezi eylemlerine katılan ve
destek veren 20’ye yakın tiyatroya destek yardımı yapmamıştı. Ayrıca bakanlık tiyatroların yardım
alabilmek için imzalamakla yükümlü oldukları bir protokol de hazırladı. Bu protokolün 14. maddesi
oldukça dikkat çekici. Bu maddeye göre tiyatrolar alacakları yardım karşılığında genel ahlak kurallarına
uygun oyunlar sahnelemek zorunda olacaklar. Genel ahlak kuralları ne demekse nasıl tanımlıyorlarsa o
belli değil tabi. Protokole göre yardım alan tiyatrolar ahlak kurallarına uygun oyunlar sahnelemezlerse,
bakanlıkça verilen yardım faiziyle beraber geri alınacak. Bakanlık bir de tiyatrolardan sahneleyecekleri
oyunun metnini de istiyor. Türkiye de durum böyleyken Britanya petrol devi British Petrol sanat
kurumlarına ve sanata yıllardır sponsorluk yaptığı için halk tarafından protesto ediliyor. Bu da oldukça
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1
Yrd. Doç. Dr. İlker KÖMÜRCÜ, Moderatör / Moderator
Sourush DEHBASTI, Piyanist / Pianist
Monte H. MUMFORD, Orkestra Şefi / Maestro
Prof. Dr. Feza TANSUĞ, Müzikolog / Musicologist
2
M u s p a rt2 0 1 4
güncel bir haber. Aralarında ülkenin en önemli çağdaş galerilerinden Tate Modern ve en eski opera
evlerinden Royal Opera House’un da olduğu toplam 4 sanat kurumu için her yıl 2 milyon sterlin harcayan
BP, geçen hafta Britanyalılarca yapılan oturma eylemiyle protesto edildi. Küresel ısınmaya katkı sağlayan
bir yapının sanatın üzerinden ellerini çekmesi lazım görüşünü sahiplenen protestocuların eylemi akıllara
Amerika’nın Petrol devlerinden Shell’i getirdi. Shell de kültürel etkinliklere destek olduğu için tıpkı BP gibi
tepki çekiyor. Sanatçı tarih boyunca üretim araçlarını yani ekonomik gücü elinde tutan sınıf ve kurumların
desteğiyle var olabilmiştir. Aristokrasi, kilise ve burjuvazi sanatın en büyük destekçileri olmuştur. Destekçi
zamanla değişse de bu destek sanat ve sanatçının üzerinde belli yaptırımların da varlığını beraberinde
getiriyor. Sanatçı içerik ve biçim açısından bağımsızlık arayan yenilikçi kişidir ancak yaratıcılık süreci pek
çok açıdan kuşatılmış durumdadır. Sanatçının bağımsızlaşması sanatçının varlığını sürdürebileceği yeni
piyasa ilişkilerinin oluşmasıyla mümkün olmuştur. Ancak sanatçı yine devlet ve büyük şirketler gibi
destekleyici kurumlarla bağlantı içinde kalmak ya da endüstrinin bir kolunda ücretli olarak çalışmak
zorunda kalabilir. Bazı ülkelerde sanat genellikle bir lüks, daha üretken etkinliklerden farklı olarak kişisel
zevk ya da başkalarına zevk vermek için ilgilenilen bir uğraş olarak görülür. Bu tutum özellikle kaynaklar
kısıtlı olduğunda belirginleşir. Yerel düzeyde örneğin okullarda ilk kesintiye uğrayacak olan alan sanat
etkinlikleridir. Çoğu insan sporun rekabetçi dünyada başarı için gerekli olan becerileri geliştirdiğini
düşünürken, sanatı pek gerekli görmez. Sanat zevklidir ve güzeldir ancak pahalıdır ve somut bir getirisi
yoktur. Ulusal düzeyde bütçe uzmanları, savunma, ekonomi ya da diğer hükümet etkinlikleri gibi maddi
bir getirisi olmadığı için sanata ayrılan fonları kesme taraftarıdır. Bunlara örnek olarak Türkiye’de demin
sözünü ettiğim Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın fonları azaltması ya da kesmesi ya da ABD’de de yapılan
çok büyük kesintiler gösterilebilir. Toplumun önemli bir kesimi de sançtı ve sanat destekçilerini çok çalışan
ve daha da çok çalışması için desteklenen bir seçkinler sınıfı olarak görür. O zaman müzelerdeki sergilerin,
tiyatro gösterilerinin hatta filmlerin neden bu kadar sık politik tartışmalara konu olduğunu sorusu aklımıza
gelebilir. Eğer sanat bu kadar az önem taşıyorsa ve yalnızca bizi eğlendirmeye yarıyorsa neden hükümetler,
politikacılar ve dinsel liderler halka sunulacak sanat eserlerinin denetimiyle bu kadar ilgilenmekteler.
Örneğin sosyal medyada fenomen olan Happy adlı şarkının klibi yüzünden 6 İranlı genç ceza almakta.
Klibin internette yayılmasının ardından İran güvenlik güçlerince gözaltına alınan 3’ü kadın 6 genç hakkında
91 kırbaç ve 6’şar ay hapis kararı veriliyor. İran’da kadın ve erkeklerin özellikle sanat alanında yan yana
gelmeleri rejim tarafından yasaklanmış durumda. ABD’li sanatçının Happy adlı şarkısının klibi için bu
gençler videoda bol bol yan yana görülüyorlar ve mutlu bir şekilde dans ediyorlar. Bugün dünyadaki
sanatın durumu ve sanata yaklaşımlar adına birkaç çarpıcı örnek vermiş oldum. Bir de müzik eğitimine
bakalım. Türkiye’de Türk müziği eğitimi başka bir kurumda, Batı müziği eğitimi başka bir kurumda
öğretiliyor. Durum böyleyse Türkiye’de müzik ve sanat eğitiminde açıkça bir sorun olduğu görülür. Bugün
ayrıca devlet tiyatrosu opera ve balesi ile orkestraların kapanması ve sanat eserleri ne proje bazında destek
verilmesini öngören Türkiye Sanat Kurumu gündemde. TÜSAK olan bilinen bu yasa tasarısı bugün
başımızın üzerinde kara bir bulut gibi dolaşıyor. Az önce bahsettiğim konulara bir de kuramsal açıdan
yaklaşmaya çalışalım. Dinde ve toplumda toplumun bütünleşmesini sağlayan en önemli alan müziktir.
Müzik; klanlığı ve sosyal sınıfları tanımlar, siyasi statüyü onaylar, doğaüstüyle iletişime geçilmesini ifade
eder ve belki hiçbiriniz farkında değilsiniz ama hasta olanı da iyileştirir. Her bir kültürün müziğin ne
olduğuna ilişkin düşüncelerini gücünün ne olduğunu, hayatın diğer kısımlarıyla nasıl bağlantılı olduğunu
ve müziğin kendi halkları ve bu halkların dünyayı görme biçimlerinin nasıl yansıdığını anlamaları
önemlidir. Dünya müziği ve sanat tarihi derslerinde amacım hep insan, sanat ve müzikteki çeşitliliği
sunmak olmuştur. Bunlar kültürle birçok yönde etkileşime girdiği süreçte belli bir müzik eserinin
anlaşılması bakımından gereklidir. Müzik hakkındaki düşünceler, yaratılmasının ve icrasının bağlamlığı,
müziğin kendisini anlamamıza yardımcı olur ve bunun karşılığında onu yöneten değerleri ve parçası
olduğu ülkeye içerden bakma imkanını bize sunar. Tek bir esere ya da icraya göz atmak bütün müzik
sistemi hakkında bize bir öngörü sunar. Her bir toplumun kendi kültürüne uyan bir müzik sistemi
olduğunu ve bunları yapısı ve işlevi açısından birbiriyle karşılaştırdığımızda bu karşılaştırmaları basit
nitelik hükümlere dayanır hale getirmemeliyiz. Bunu yerine her bir toplumun kendi müzik çalıcılığını
kendi kriterlerine göre değerlendirilir kabul ederiz. Çoğu batılı müziğin keyif alınan işitsel bir yol olduğunu
kabul eder. Öte yandan müzik ideali bundan oldukça farklı olabilir. Her bir müziğin kendi kültürüne göre
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
özellikleri olduğunu iyi bilmeli ve her bir kültürün kendi amaçlarını gerçekleştirebilecek ve temel değerlerini
yansıtacak müzik türünü yarattığını kabul etmeliyiz. Dünya müziğinin büyük bir kısmının keyif alma
misyonun dışında amaçları bulunmaktadır. Yine her bir müziğin bileşenlerinden bir tanesi değiştiğinde
geri kalanın da değişikliğe uğrayacağı mantığıyla düşünüyoruz. Bu sebeple bir toplum geleneksel müziğini
icra etmek için piyano kullandığında, müziğin melodik ve armonik yapısının da büyük bir olasılıkla
değiştiği görülecektir. Örneğin gezgin müzisyenler ya da sokak çalgıcıları tarafından icra edilen müziği
düşünelim. Bu müzik piyano tarafından çalındığında gezgin ya da sokak müziği olmaktan çıkacaktır. Eğer
bu müzik piyano ile bir salonda çalınıyorsa bu müziğin ne olması gerektiği ile ilgili düşünceler radikal
biçimde değişecektir. Birçoğumuza göre müzik bir grup sesten oluşur. Kültürlerarası düzlemde bunu
incelemek için toplumun sahip olduğu müzik fikirlerini ve müziğin rol oynadığı durumlarla ilgilenmemiz
gerekir. Bir ölçüde düşünceler müziğe ait bağlamların ne olacağını müziğin kulağa nasıl geleceğini belirler.
Bütün toplumların müziğe ilişkin kendi görüşleri ve müzik biçimleri açısından değiştiğini hatırlamamız
gerekiyor. Dahası uluslar arası sanat müziği kültürü sürekli ve hızlı değişiklik demektir. Bu hızlı değişim ve
yenilenme ustalık eserinin damgasıdır. Öte yandan diğer toplumlar değişikliği müziğin işlevselliği için
zararlı gördüklerinden kısıtlayabilir veya engelleyebilir. Etnomüzikolojide müzikler arası büyük farklılıkları
vurgularız. Her bir kültürün kendi karakterine göre benzersiz bir müzik sistemi bulunmaktadır. Mesela
hemen hemen bütün Türk topluluklarının paylaştığı ortak birçok şey yok mudur? Bu tür olgulara
evrenseller denir. En bariz olanı müziğin kendisidir. Ancak konu daha karmaşıktır. Öncelikle kulağımıza
müzik gibi gelmesi ve batı müziğini çağrıştırması bunun müzik olduğu anlamına gelmez. Müziğin işlevi
her yerde toplumun müziklerini kimlik amblemi olarak değerlendirebilecek sosyal gruplar arasındaki
sınırların kuvvetlerine yardımcı olabilecek değerlerdir. Evrim kavramı müziğin kavramlarının hayatta
kalabilmek için sosyal çevrenin ihtiyaçlarına uygun olarak değiştirdiğini ön görmektedir. Müzikler yeni bir
sosyal ihtiyacı karşılamak üzere değişebilir. Her toplum müziğini kendi sosyal sistemine göre oluşturur.
Batı senfoni orkestrası sanayi devrimi sırasında gelişmeye başladı bildiğiniz gibi. Tam manasıyla müzik
üreten uzmanlaşmanın olduğu kadar bu grup ayrımının rol oynadığı bir fabrikaydı. Her bir kısmın kendine
ayrı bir şefi vardı. Şef bir nevi fabrika ustabaşısıydı. Sembolik anlamda farklı olan orkestra şefliği herhangi
bir ses üretmeden sehpa önünde durur ve albüm ambalajına adını yazdırarak yönetim kademesini temsil
ederdi. Kadın ve erkek olarak sosyal rollerin farklı olduğu bu toplumlarda cinsiyetlerin farklı repertuarları
bulunuyor ve seslerini kullanma biçimleri de farklıdır. İyi bir iş birliğinin ve görece eşitliğin var olduğu bu
toplumların bu işbirliğini yansıttıkları büyük korolar oluşturdukları popülasyonun bir kısmında elit
kesimin baskın olduğu diğerlerinin ise solo müziği yarattığı ön görülmektedir. Müzik şüphesiz kültürün
önemli kısmını desteklemek ve sembolize etmek amacıyla yaratılıyor ancak baskın kültürel karakteristikleri
desteklemekten çok bununla etkileşime geçmek gibi diğer işlevleri de mevcuttur. Hiç yoksa müzikle,
kelimelerle ifade edilmeyenin, müziğin ve müzisyenlerin toplumsal normlardan sapmayı temsil ettiği
toplumlar bulunmaktadır. Ancak buna rağmen müziğin doğasını neyin belirlediğini saptamak istersek,
öncelikle kültürünün ve özellikle de toplumda yer alan insanlar arası ilişki tiplerine ve toplumların diğer
toplumlarla nasıl ilişki kurduğuna bakmamız gerekir. Tüm bu anlattıklarımla müziğin bir kültür öğesi
olduğunu anlatmak istedim. Dünya müziği öğrencileri olarak ayrı müzikleri birbirleriyle uzlaştıramayız.
Bunu da unutmamamız gerekiyor. Bunun yerine göreceli bir tutum sergilemek daha doğru bir yol olacaktır
benim kanımca. Teşekkür ederim.
Kömürcü: Hocamıza teşekkür ediyoruz. Genel olarak ilk TÜSAK tasarısı, Bakanlığın destekleri ve bu
desteği verirken uyguladığı ön koşullarla ilgili durum saptaması yapıldı. Daha sonrasında sahne sanatları
ve ağırlıklı olarak müziğin toplumsal ve kültürel bir yapı olmasıyla ilgili bir betimleme yapıldı. Burada
hocamız hepimizin bildiği, ancak kuramsal olarak tanımlayamadığı şeyleri ifade etmiş oldu. Hocama
teşekkür ediyorum. İkinci olarak sözü orkestra şefi ve müzik eğitimcisi Sayın Monte Mumford’a veriyorum.
Monte Mumford: Öncelikle şunu söylemeliyim burada olmak benim için büyük bir ayrıcalık. Hepimiz bugün
buradayız çünkü müziğin hayatımızdaki öneminin farkındayız ve gelecek nesilleri nasıl şekillendirdiğinin
farkındayız. Avustralya’da 30 yıldır müzik eğitimciliği yapmaktayım ve şu anda eğitimciliğime profesör
olarak devam ediyorum. Sizlere Avustralya’daki deneyimlerimden bahsedeceğim. Avustralya’daki müzik
eğitimine baktığımız zaman hem lisede hem de ilkokulda ulusal bir müfredattan bahsedebiliriz ve bu
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3
M u s p a rt2 0 1 4
4
M u s p a rt2 0 1 4
müfredat hâlâ yazılıyor ve üzerinde çalışmalar yapılmaya devam ediliyor. Genel olarak bakıldığında iki
sistem işliyor. Birincisi özel okullar ikincisi ise devlet okulları. Avustralya devlet okullarındaki müzik
eğitimine destek sağlamakta ama özel okullara desteği daha fazla sağlanmakta. Dersler iki şekilde veriliyor.
Biri sınıf eğitimi biri de Orff, Dalcroze, Kodaly öğretmenleri önderliğinde gerçekleşen müzik eğitimi
dersleri. Okul yönetimi gerek öğretmen gerekse materyal olarak fonu kendileri yönetmekte. Bu açıdan
da devlet desteği ekonomik olarak yetersiz olduğundan bunun eksikliği müzik derslerinde görülmekte.
Öğrenciler kendi katılımlarıyla müziği yaşamlarında etkinleştiriyorlar. Okul öncesi ya da sonrası, yemek
vakti müziği yaşamlarına kendileri katıyorlar ki bazı devlet okullarında hiç müzik dersi verilmiyor. Yine
de lise müzik eğitimine baktığımızda daha şanslı bir yapıyla karşılaşıyoruz. Burada hem genel müzik
eğitimi hem de performansa dayalı müzik eğitimi görmekteler. Devlet okulları performans da tarz olarak
pop ya da rock müziği tercih ederken özel okullar daha çok klasik müziği tercih etmekte. Müfredatın
olmadığı durumlarda da ders içeriği, tarz belirleme, müzik eğitiminin ne türde yapılacağına öğretmen
karar vermekte. Ülke geneline baktığımızda eyaletler arası da müzik eğitiminde farklıklar olduğunu
söyleyebiliriz. Bazı eyaletlerin daha iyi bazılarının daha kötü olduğu gözlemlenebilir. Müzik eğitiminin
sunulması açısından büyük farklılıklar var. Özel eğitime gelirsek, özel eğitim 11 yaşında başlamakta ve
performans değerlendirmesi için çocuklar sınavlara tabi tutulmakta. Özel okullardaki eğitimciler genelde
üniversite mezunu iken stüdyo tipi ders veren eğitmenler dışarıdan öğrenmiş oluyor. Tabi bu faktör de
bizler için değişiklik, çeşitlilik yaratıyor. Üniversitedeki eğitime bakarsak o da iki çeşit halinde karşımıza
çıkıyor. Birincisi solo çalıcılık üzerine ikincisi ise bestecilik, kompozisyon alanında yoğunlaşıyor. Yine de
şöyle düşünülebiliriz orası için. Çalgı eğitimciliği ikinci planda düşünülebilinir eğer iyi bir performans
gösteremiyorsanız bile iyi bir öğretici olabilirsiniz. Bir de ülkedeki üniversite eğitimine devlet desteğinin
ekonomik boyutundan bakarsak eksikliğini görürüz. Ve bunun en büyük etkisi ortaya çıkan online eğitim
sorunu. Müzik eğitiminde kullanılan bu sistemde öğrenci eğitmeniyle yeterince etkileşimde bulunamıyor
ve iletişim ve ortak alış verişlerde ders içeriklerinde sorun yaşanıyor. İkinci olarak finans problemini
çözebilmek için programlar ve üniteler hiç aksamamak zorunda. 16 haftada yaptığım dersi 4 gün 24er
saatten bitirebilmem isteniyor. Ancak müzik eğitimi açısından büyük götürüleri oluyor bu sistemin.
Bundan korkuyorum. İnsanları daha tehlikeli hale getirebilir. Bu anlattıklarımdan yola çıkarak tablo hiç
iyi görünmüyor ve buna hep birlikte karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Müzik eğitimi konusunda
bilgi açlığı çeken gençler bu konuda bize ışık oluyor, umut oluyor. Ve mental olarak da müziğin bize
yararının son derece farkındayız. Son olarak sözlerimi şöyle sonlandırmak isterim. Bu konuda biz müzik
eğitimcilerine çok iş düşmekte. Hiçbir zaman enerjimizi düşürmemeliyiz. Çünkü bu farkındalığı yaratacak
olan bizleriz. Herkese çok teşekkür ediyorum.
Kömürcü: Teşekkür ediyoruz. Sayın Mumford bize Avustralyadaki müzik eğitiminden bahsetti. Benzer
tarafları olduğunu gözlemledik. Devletin finansal desteğinin orada da kısıtlı olduğunu söyledi. Müzik
eğitiminin orada da daha az önemsendiğine üzülerek şahit olduk. Online müzik eğitimi de ekonomik
olarak kolaylık sağlayabilir ama konuşmalardan da anlaşıldığı üzere etkililiği tartışma konusudur. Böyle
bir eğitim süreci başlarsa sayın Mumford’un bilgilerinden yararlanmak gerekeceğini düşünerek sözü Sayın
Dehbasti’ye bırakıyorum.
Sourush Dehbasti: Merhaba. Teşekkür ediyorum. Aslında ben Türkiye ve İran’ın durumunu karşılaştırmak
isterdim ancak çok fazla benzerlikler olduğu için bunu zaman zaman yaparak çok bu konuya girmek
istemiyorum. Yalnız bizim konservatuvarlardan örnek verecek olursam yaklaşık 20 yıl piyano hocası olarak
kadrolu çalıştığım Tahran devlet konservatuvarı İran Sanat müziği konservatuvarı. Yani sanat müziği ve
batı klasik müziği aynı çatı altında verilmekte. İslam devriminden önce ayrı ayrıydı. Ancak devrimle aynı
çatı altında toplandı. Yine de ben bile bazen anlamıyorum İran’da nelerin yasak olup olmadığıyla ilgili.
Biraz önce Sayın Tansuğ bir konuya değindi ceza alan çocuklarla ilgili. İran’da şu an çok pop konserler
veriliyor. Ve gençler eğlenebiliyor. Müzisyenler çalabiliyor. Ama bu üzücü olay bir bakımdan bizi de
şaşırttı. Müzik alanında ne serbest ne yasak bazen biz de anlayamıyoruz. Ben sizlere bugün biraz müzikalite
konusunu açıklamak istiyorum. Bu tür sempozyumlarda herkes müzisyen olduğu için konuşmak biraz
zor. Hepimizin bilgisi var tabii ki. İran’da konservatuvar eğitiminin dışında en önemli eğitim özel ders
eğitimi. Dünyada en iyi müzisyenler hep konservatuvarlardan çıkar ama bizde biraz farklı çünkü yıllarca
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
konservatuvarlar kapalıydı. Sonra 4 yıllık ancak çok da tam bir içeriğe ve piyano eğitimine sahip olmayan
bir okul açıldı. Daha sonrasında 4 yıllık 7 yıllığa çevrildi. Devrimden sonra. O yıllarda piyano bölümünü
kurmayı başardım. Sonrasında Üniversite eklendi. Şimdi artık ortaokul, lise, üniversite ve 2 yıllık yüksek ve
de her bölüm var. Aslen biz yüksek sınıfın üniversiteye bağlı olmasını istemiyorduk. Biliyorum ki burada
da böyle ve hatta Avusturya da bu sisteme geçti. Viyana devlet konservatuvarı artık viyana üniversitesinin
altına girmiş. Biz de Şah zamanı gibi konservatuvar üniversite içinde bir yapı olmasın konservatuvar olarak
kalsın istiyorduk. Oradaki yıllarımda bütün sanat etkinlikleri sırasında öğrencilerime müzikalite işini
anlatmaya çalıştım. Çünkü ben biraz tekniğe karşı bir insanım. Teknik yavaş yavaş kazanılabilinir. Küçük
öğrenci konservatuvara geldiğinde çeşit çeşit müfredat ve repertuarları çalıyor. Liseye geldiğinde düzgün
bir çalışma sistemi, aksamayan düzgün bir öğretmen öğrenci ilişkisi, yetenek ve istek ile yavaş yavaş o
tekniğe sahip olacaktır. Ancak müzikalite çok başka bir şey. Tahran’da gözlemlediğim öğrenciler çok teknik,
fırtına gibi çalabiliyorlar ama müzikten haberleri yoktu. Yıllarca onlarla bu konuyu öğretmeye çalıştım ve
bu birikimler sayesinde bir kitap yazdım.” Musical piano performance”. Özellikle adını “ bir piyanistin
bilmesi gereken her şey” koydum ancak Türkiye’de çevirip bastırmak için yayıncı bulmaya çalışıyoruz.
Ekstra bir karşılaştırma burada kitap bastırmak çok zor ve sayıları da çok az maalesef. Hatta İran’dan
daha az olduğunu gördüm ve bu çok üzücü. Halbuki Türkiye’de müziğin akademik durumu İran’dan
daha gelişmiş. Ama neden bu kadar kitap, yayın ve kaynak azlığı var? Bu biraz üzücü. Kitaba dönecek
olursam orada nasıl müzikal çalınacağını anlatmaya çalıştım. Nedenleri ise, biliyorsunuz dünyanın en
büyük eğitimcilerinden biri Leopold Godowsky, bir gün çok hızlı bir şekilde gam çalıyormuş. Öğrencileri
ona öğrencilik yıllarında günde kaç saat gam çalıştığını sormuş ve hayatımda hiç gam çalışmadım yanıtıyla
karşılaşıyorlar. Sonra Heinriche Neuhaus Godowsky’nin öğrencisi ki “Piyano Sanatı” adlı kitabını İran’da
Bay İlhamian Farsça ya çevirdi, o kitapta müzikalite ve teknik yarım yamalak bir iş ve tam bir iş diye
açıklanıyor. Ve şöyle anlatıyor. Eğer bir parçanın içinde hızlı, artistik hareketler varsa, o parçayı çalışırken
de yanında yine teknik etüdler egzersizler çalışıyorsanız buna tam ve mükemmel bir eğitim derler.
Ancak günde 1 saat 4 saat vb.. sadece gam egzersiz çalışırsanız ona eksik bir eğitim diyor. Yani ona göre
çalışma içerisinde birbirinden ayırmaya gerek yok. Destekleyici öğelerle teknik anlaşılabilir, yapılabilir,
gelişebilir bir duruma geliyor. Biliyorsunuz ki Neuhaus da Richter, Gilels vb.. gibi usta piyanistleri bu
yöntemle yetiştirdi. Hatta Neuhaus, Giels ve Richter çok gençken çok fazla hızlı çalışları yüzünden odada
durulamayacak hale geldiğini söylermiş ve “..sonra Richter daha yavaş ve anlamlı çalmayı öğrendi” diyerek
tarif edermiş. Hatta ben de bu dönemlerinde Richter’in çaldığı Mendelssohn etüdü dinlediğimde çok geç
anlayabilmiştim.
Öbür tarafta da Josef Hoffmann var. Onun da bir kitabı var ama umuyorum biri Türkiye’de onu da yakın
zamanda çevirir. Çünkü dünyadaki en büyük referanslardan biridir. Ve öbür örnekteki gibi bu kitaplarda
teknikle ilgili çok az şey vardır. Bu tabiî ki tekniğe sahip olmadan sadece müzikal çalmak demek değil.
Ancak ortak fikirleri, teknik zamanla kazanılır ancak müzik ayda bir dersle hiçbir zaman öğretilemez. Bu
fikre dayanarak ben de yıllardır bu konuyu sınıfımda ya da özel derslerimde ayrı bir konu, ders olarak
işlemekteyim. Benim mezun ettiğim öğrencilerim de bunu devam ettirmekte. Keşke olabilse ve Türkiye’de
de müzikalite ayrıca ele alınacak bir konu, ders olarak verilebilse. Tabi ki belki 2- 3 yıl sürmez ama piyano
dersi yanında bir eserin nasıl müzikal çalınabileceği konusunda da fikir edinecekleri bir ders olabilse. Hatta
örnek verdiğim kitaplar okutulabilir. Ben bunu konservatuvarda 20 yıl boyunca uyguladım ve başardım
diyebilirim. Bu eğitimle Avrupa’da okuyan öğrencilerim de orada fark yaratan işler ortaya koydu. Bu
konunun yararına ve faydasına dikkat çekmek istedim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Kömürcü: Teşekkür ediyoruz. Sorush Bey İran ve Türkiye karşılaştırması yaparken üzücü bir noktaya
değindi yayın azlığı konusunda. Bu kadar akademisyen varken aslında bu bizim ayıbımız. Bir de özellikle
konservatuvar hocalarının yazmaz, okumaz sadece icra eder algısı da artık değişmeli. Belki de usta çırak
ilişkisini andıran sanat eğitimi içinde bu algıyı da barındırdığından devamı gelemiyor. Tartışmak gerek.
Dehbasti: Aslında haklı bir taraf da var Türkiye’de kitaplar çok pahalı. Benim en fazla İran’da 5 lira’ya
sattığım kitabım burada 30 TL. ediyor, gençler için gerçekten yüksek bir ücret.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5
M u s p a rt2 0 1 4
M u s p a rt2 0 1 4
Tansuğ: 90’larda yaptığım İran ve Türk müziği karşılaştırması ile ilgili araştırmam sırasında İran’da bir
müzikoloji kitabı edinmiştim Farsça. O sırada Türkiye’de hiç kaynak yoktu. O yıllardan bu yana ben de
bilirim ki İran yayın, basım konusunda bizden oldukça ileride.
Dehbasti: Ben bir de şu konuya değinmek isterim. Özellikle beraber gelişen İran ve Türk müziği yüzünden
bizi buraya davet etmeniz çok önemliydi. Sevgili Atatürk’ün eski şahımız Rıza Şah için sipariş ettiği operayı
beraber seyrettikleri günleri ve onları yan yana gördüğümde ağlamak istiyorum. Kültür eğitim kısmında
çok ortak noktalarımız var.
Soru cevap
Soru: (Mumford’a) Müfredatta neden aborjin müziğine yer verilmiyor? Oysa artık aborjin türkülerinin
erken yerleşim örüntülerinin kanıtı olduğu mahkemelerde bile kabul edilmekte.
Cevap: Bu önemli bir soru. Şu anda aborjinlerin müziği ülkemizde tam olarak tanınmıyor. Ve bu
biraz bizim ötelediğimiz bir konu. Aslına baktığınızda bir kültürü yok etmek istiyorsanız bunu
müziklerini yok ederek yapabilirsiniz. Üniversitede de çok az çalışma yapılıyor ve öğrencilere çok
az bilgi veriliyor. Dolayısıyla öğrenciler de bu kültürü alamıyorlar. İngiliz kolonilerinin de aborjin
kültürünü çok fazla tahrip ettiğini söyleyebiliriz. Ben de bu konunun araştırılması ve öğretilmesi
taraftarıyım. Ancak şu an böyle bir durum yok. Bu konudaki isteğimiz devam ediyor.
Bayan Mumford: Aborjinlerle çalışırken onların ne istediğini biliyoruz. Onlara izin vermeyen biziz.
Tansuğ: Okaliptüs ağacından yapılan bir çalgı var ve dünyada kullanımı gelişti. Bu çalgının neden
kullanılmadığını sormak istiyorum.
6
Mumford: Daha yeni çalıyoruz ve yakın zamanda müfredata almak istiyoruz.
G. Yerlikaya: Teşekkür ediyoruz. Dehbasti’ye soracağım. Müzikalitenin önemine katılıyorum ancak
müzikalite kuralları nasıl belirlenebilir? Bunu kural olarak belirlersek subjektifliğe açık bir alan. Fikirlerinizi
merak ediyorum.
Dehbasti: Müzikalite kuralları olur ve ben de bu şüpheleriniz için yıllarca savaştım. Dediğim kitaplar
büyük örneklerdir. Evet, bence müzikalite ayrıca işlenebilecek bir konudur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
MESLEKİ MÜZİK EĞİTİMİNDE YAPILANMA
SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
STRUCTURING PROBLEMS OF VOCATIONAL MUSIC
EDUCATION AND RECOMMANDATIONS FOR SOLUTION
Özlem ÖMÜR*
Aytekin ALBUZ**
Özet
Dolayısıyla her okulun kendine özgü genel ve özel amaçları ile bu amaçlar doğrultusunda hazırlanmış
öğretim programları, uygulama alanları mevcuttur. Bu amaç ve uygulamalar zaman zaman belli noktalarda
birbiriyle kesişmekle birlikte, esas olarak ayrı bir bütünlük taşımaktadır. Yani sanatçılık eğitimi, müzik bilimi
eğitimi, bestecilik eğitimi, müzik teknolojisi eğitimi, çalgı yapımcılığı eğitimi ve müzik öğretmenliği eğitimi
gibi. Söz edilen mesleki müzik eğitimi kurumları, Türkiye’nin hemen her bölgesine yayılmış ve sayı olarak
hiç küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmıştır. (24 Müzik Öğretmenliği ABD, 18 Güzel Sanatlar Fakültesi,
39 Konservatuvar) Öte yandan, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar ve toplumda
ihtiyaç duyulan iş alanları göz önünde bulundurulunca; söz konusu kurumların pek çok mezunu, iş bulma
kaygısı taşımaktadırlar. Bu sebeple de pek çok kurum daha şimdiden öğrenci bulmakta zorluk çekmekte
veya ölçütlerini aşağıya çekmektedir. Hal böyle olunca da sözü edilen kurum mezunlarının büyük bir kısmı,
yıllarca bekleyip alanlarında iş bulamadıklarından ötürü; eğitim fakültelerinden formasyon eğitimi almakta
ve öğretmenlik mesleğine yönelmektedirler.
Araştırma alan araştırmasına dayalı tarama modelinde betimsel bir çalışma olup; birinci boyutunda Gazi
Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi ABD’nda öğrenim gören 40 formasyon öğrencisine anket
uygulanarak mezun oldukları okul türüne ilişkin özeleştirileri belirlenmeye çalışılmıştır. Ardından bu bilgiler
ışığında Türkiye’de mesleki müzik eğitimi veren mevcut kurumların yapısal özellikleri irdelenmiş ve son
olarak da müzik alanına yönelik birleştirici, bütünleştirici bir yapılanma modeli önerisi üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Müzik, Müzik eğitimi, Mesleki müzik eğitimi kurumları, Mesleki müzik eğitiminde
yapılanma.
* Doç. Dr. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Ankara, [email protected]
** Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7
Günümüz Türkiye’sinde mesleki müzik eğitimi boyutuna ilişkin olarak, öğretim programları bağlamında;
öğrenci girdisi-çıktısı, ürünü ve erişisi bakımından farklı okul model ve yapıları mevcuttur. Bu yapılanmalar
öz olarak; Devlet Konservatuvarı, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanat ve
Tasarım Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi ile Eğitim Fakülteleri Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalları biçiminde ifade edilebilir.
M u s p a rt2 0 1 4
Abstract
In Turkey today, in relation to the dimension of vocational music education and in the context of education
programs, there are different school models and structures as for the student’s input-output, products and
access to them. These structures can be expressed mainly as State Conservatory, State Conservatory for
Turkish Music, Faculty of Fine Arts, Faculty of Art and Design, Faculty of Music and Performing Arts and the
Departmens of Music Teacher Education within the departments of Education of Fine Arts in the Faculties
of Education.
Hence, every school has its unique general and special goals as well as education programs and fields of
applications prepared in accordance with these goals. Although from time to time, these goals and applications
intersect with each others at certain points, they mainly have an integrity. That is, education of artistry,
education of music science, education of composing, education of musical technology, education of musical
instrument makers and education of music teachers and the like. Said Educational Organizations are spread
overal most every region of Turkey and reached a dimension not to be under estimated as to the number
(24 Departments of Music Teachers, 18 Faculties of Fine Arts, 39 Conservatory). On the other hand, when
socio-economic conditions in Turkey and needed work fields in society are considered, a greatmany of the
graduates of said organizations have worries of findingjobs. Fort his reason, a greatmany of said organizations
are already having difficulty in finding students or are bringing down their criterions. In these conditions and
because of not beingable to find an employment in their field even after waiting for years, a greatpart of the
graduates of said organizations are taking formation education at the faculties of education and are heading
for the profession of teaching.
8
The research is a descriptive work depending on field survey surveillance model and at the first step, a survey
was conducted among the 40 formation students studying at the Department of Music Education within Gazi
University and their self-critisms were determined. Then, in the light of these information, the structural
characteristics of present vocational music education organizations are examined and as the last step, a
recommendation is emphasized for a uni fyingand integrative model for the field of music.
Keywords: Music, Music education, Organizations of vocational music education, Structuring at music
education.
1. GİRİŞ
Türkiye’de mesleki müzik eğitimi boyutuna ilişkin olarak, vizyon ve misyonları bakımından farklı model ve
yapılarda müzik kurumları mevcuttur. Bu yapılanmalar amaç ve erişi bakımından ele alındığında; Devlet
Konservatuvarları, Türk Müziği Devlet Konservatuvarları, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümleri,
Müzik ve Sahne Sanatları Fakülteleri, Sanat ve Tasarım Fakülteleri ile Eğitim Fakülteleri Güzel Sanatlar
Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalları biçiminde sıralanabilir.
Bahsi geçen müzik kurumlarının tümü, öğretim programları bakımından kendi içlerinde özgünlük
taşımakla birlikte; bölüm ve ABD/ASD bazında yer yer kesiştiği noktalar olmaktadır. Dolayısıyla bu durum
öğretimde dublikasyona ve karmaşaya sebebiyet vermektedir. Söz konusu mesleki müzik eğitimi kurumları
Türkiye’nin hemen her bölgesine yayılmış ve sayı olarak da hiç küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Müzik Öğretmenliği Ana Bilim Dalı sayısı: 24, Güzel Sanatlar Fakültesi sayısı: 18, Konservatuvar sayısı: 39
olmuştur. Ancak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar ile toplumda ihtiyaç duyulan
iş alanları açısından; söz konusu kurumların pek çok mezunu iş bulma kaygısı taşımakta ve son çareyi
eğitim fakültelerinden formasyon eğitimi alarak müzik öğretmenliği mesleğine yönelmekte bulmaktadırlar.
Bilindiği üzere Yüksek öğretimde ita amirliği YÖK kurumudur. Dolayısıyla yeni açılacak üniversite,
fakülte, bölüm, anabilim dallarının son kararı YÖK tarafından verilmektedir. Ne var ki son yıllarda her ile
bir üniversite, her üniversiteye aksesuar olsun diye bir konservatuvar, yanına da Güzel Sanatlar Fakültesi
veya Eğitim Fakültelerine bağlı müzik eğitimi Ana Bilim Dalları açılması moda olmuş fakat “bu gidişe
bir dur” denilememiştir. Söz konusu bu uygulama bazen siyasi, bazen ihtiyaci, bazen de Avrupa Birliği
kriterleri bahane edilerek yapılmakla birlikte doğruluğu tartışmalı bir durumdur. Zira bilimde nicelik
değil, nitelik önemlidir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
1.1. Sınırlıklar
Araştırma;
1.1.1. Devlet Üniversiteleri ile,
1.1.2. Bünyesinde Müzik bölümü olan Güzel Sanatlar Fakülteleri ile,
1.1.3. Yapılanma bakımından farklılık gösteren ve örneklem olabilecek Atatürk Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Karabük Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi ile,
1.1.4. Devlet Konservatuvarları ve Türk Musikisi Devlet Konservatuvarları ile,
1.1.5. Yapılanmaları bakımından farklılık gösteren ve örneklem olabilecek Hacettepe Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı, Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Uludağ Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı, Gaziantep Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı, İstanbul Teknik
ÜniversitesiTürk Müziği Devlet Konservatuvarı, Sakarya Üniversitesi Türk Müziği Devlet
Konservatuvarı, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı, Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ile,
1.1.6. Eğitim Fakülteleri Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalları ve öğretmen
yetiştirme modeli ile,
1.1.7. 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında farklı mesleki müzik alanlarından gelerek Gazi Üniversitesi Gazi
Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi ABD’nda formasyon eğitimi alan 40 öğrenciye uygulanan 7 soruluk
ankete ilişkin görüşler ile sınırlıdır.
Araştırmanın problem cümlesi; “Türkiye’de mesleki müzik eğitiminde yapılanma sorunları nelerdir ve
çözüm önerileri nasıl olmalıdır?” biçiminde oluşturulmuştur.
1.2.1. Durum tespitine yönelik anket uygulanan formasyon öğrencisinin mezun olduğu mesleki müzik
eğitimi kurumlarına ilişkin özeleştirileri nasıldır?
1.2.2. Mevcut Güzel Sanatlar Fakültelerinin yapılanması nasıldır?
1.2.3. Mevcut Konservatuvarların yapılanması nasıldır?
1.2.4. Mevcut Müzik Öğretmenliği Anabilim Dallarının yapılanması nasıldır?
1.2.5. Aynı üniversitenin bünyesi içerisinde yer alan ve dağınıklık arz eden mesleki müzik eğitimi
kurumlarını bir çatı altında toplamaya yönelik özgün bir yapısal model geliştirilebilir mi?
2. BİLGİ, BULGU, YORUM VE TARTIŞMA
2.1. Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar
Bu bölümde; 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında farklı mesleki müzik alanlarından gelerek Gazi Üniversitesi
Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dallarında formasyon eğitimi alan 40 öğrenciye uygulanan
anketten elde edilen görüşlere ilişkin bulgulara yer verilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9
1.2. Problem Cümlesi ve Alt Problemler
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 2.1.1: Örneklem Grubuna Ait Öğrencilerin Mezun Oldukları Okullara İlişkin Döküm
10
Sıra
Üniversite Adı
Birim Adı
Sayı
1
Ankara Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
10
2
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
4
3
Kırıkkale Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
4
4
Hacettepe Üniversitesi
Ankara Devlet Konservatuvarı
3
5
Sakarya Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
3
6
Atatürk Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
2
7
Başkent Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
2
8
Bilkent Üniversitesi
Müzik ve Sahne Sanatları
2
9
Ege Üniversitesi
Türk Müziği Devlet Konservatuvarı
2
10
Akdeniz Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
1
11
Bülent Ecevit Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
1
12
Cumhuriyet Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
1
13
Gaziantep Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
1
14
Haliç Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
1
15
İnönü Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
1
16
İstanbul Teknik Üniversitesi
Türk Müziği Devlet Konservatuvarı
1
17
Karabük Üniversitesi
Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi
1
40
Tablo 2.1.1.’de, alanlarında iş imkanı bulamayıp formasyon eğitimi alarak müzik öğretmeni olmayı
hedefleyen öğrencilerin mezun oldukları okullar yer almaktadır. Bu öğrencilerin alanları ise şöyledir:
Piyano, viyolonsel, keman, opera, koro, müzikoloji, müzik ve halk oyunları. Yine tabloya göre; ankete
katılım sağlayan 40 kişilik örneklem grubuna dair olarak; 8(sekiz) Devlet Konservatuvarı, 5(beş) Güzel
Sanatlar Fakültesi, 1(bir) Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, 1(bir) Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi ile
2 (iki) Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nın yer aldığı anlaşılmaktadır.
Örneklem Grubuna Yöneltilen Sorular ve Alınan Cevaplara İlişkin Bulgu ve Yorumlar
Tablo 2.1.1.1: Meslek Seçiminde Kendi Kararınız Ne Ölçüde Etkili Oldu?
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:36 - % 90
f:2 - % 5
f:2 - % 5
40 - %100
Tablo 2.1.1.1.’e göre; örneklem grubunda yer alan öğrencilerin %90’ı “Tamamen” düzeyinde mezun
oldukları kurumu kendi istekleriyle seçtiklerini belirtmektedirler.
Tablo 2.1.1.2: Mezun Olduğunuz Okul, Hayalinizdeki Hedefe Ulaşmada Ne Kadar Yeterli Oldu?
Tamamen
f:14 - % 35
Kısmen
Hiç
Toplam
f:15 - % 37,5
f:11 - % 27,5
40 - %100
Tablo 2.1.1.2.’den anlaşılacağı üzere; örneklen grubuna dair öğrencilerin %27,5’u, “Kısmen” düzeyinde
mezun oldukları okul ile amaçladıkları hedefe ulaşmada hayal kırıklığı yaşadıklarını belirtmektedirler.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
Tablo 2.1.1.3: Alanınızda Yeterli Bilgi ve Donanıma Sahip Olduğunuzu Düşünüyor musunuz?
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:26 - % 65
f:12 - % 30
f:2 - % 5
40 - %100
Tablo 2.1.1.3.’te, örneklem grubunda yer alan öğrencilerin ancak %65’i “Tamamen” düzeyinde alanlarında
yeterli bilgi ve donanıma sahip olduklarını düşünmektedirler.
Tablo 2.1.1.4: O Yıllara Geri Dönseniz Yine Aynı Okulda Öğrenim Görmeyi Ne Kadar İsterdiniz?
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:13 - % 32,5
f:15 - % 37,5
f:12 - % 30
40 - %100
Tablo 2.1.1.4’e göre; formasyon eğitimi alan öğrencilerin %37;5’u “Kısmen” düzeyinde yine aynı okulda
öğrenim görmek istediklerini belirtmektedirler.
Tablo 2.1.1.5: Mesleki Müzik Eğitimi Veren Kurumlarda Alan Değişimine Ne Ölçüde Katılırsınız?
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:21 - % 52,5
f:13 - % 32,5
f:6 - % 15
40 - %100
Tablo 2.1.1.5’e göre; formasyon eğitimi alan öğrencilerin %52,5’u “Tamamen” düzeyinde mesleki anlamda
alan değişikliklerine (müzik sanatçılığı, müzik öğretmenliği, müzik bilimi vb.) sıcak baktıklarını beyan
etmektedirler.
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:12 - % 30
f:9 - % 22,5
f:18 - % 45
40 - %100
Tablo 2.1.1.6.’ya göre; öğrencilerin %45’inin alanıyla ilgili iş bulmada kaygı taşımadığı görülmektedir.
Tablo 2.1.1.7: Müzik Öğretmeni Olmak İçin Eğitim Fakültesi Çıkışlı Olmanın Gerekliliğine Ne Kadar
Katılırsınız?
Tamamen
Kısmen
Hiç
Toplam
f:5 - % 12,5
f:10 - % 25
f:25 - % 62,5
40 - %100
Tablo 2.1.1.7’de örneklem grubunda yer alan öğrencilerin %62,5’u; müzik öğretmeni olmak için eğitim
fakültesi çıkışlı olmanın gerekliliğine inanmadığını belirtmektedir.
2.2. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar
Bu bölümde, Türkiye’de yer alan Güzel Sanatlar Fakültelerinin mevcut yapılanmaları ile ortak olarak
sunulabilecek özet bir modele yer verilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11
Tablo 2.1.1.6: Alanınızla İlgili Ne Ölçüde Gelecek Kaygısı Taşıyorsunuz?
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 2.2.1: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Mevcut Birinci Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı

Müzik Bilimleri Bölümü


Kompozisyon
ASD

Solo Şarkı
ASD

Yaylı Sazlar
ASD

Piyano ve
Arp ASD
Üflemeli ve
Vurma Çalgılar
Tablo 2.2.2: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Mevcut İkinci Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

12
Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı


Müzik
ABD
Çalgı
ASD


Müzik Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü

Müzik
Teknolojileri
ABD


Müzik Bilimleri
ABD
-
Tablo 2.2.3: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Mevcut Üçüncü Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı


Müzik Bilimleri Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü



Müzik Bilimleri ABD
Müzik Teknolojileri ABD
-
Tablo 2.2.4: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Mevcut Dördüncü Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanlığı


Müzik Bölümü
Müzik ABD

Türk Sanat Müziği ASD

Türk Halk Müziği ASD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
Tablo 2.2.5: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Mevcut Beşinci Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanlığı


Müzik Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü


Müzik ABD
-
Tablo 2.2.6: Güzel Sanatlar Fakültelerine İlişkin Olarak Ortaya Çıkan Özet Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü




Müzik Bölümü
Müzik Bilimleri Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü



Çalgı ASD
Müzik ABD
TSM/THM ASD
Müzik Teknolojileri
Müzikoloji ABD
-
2.3. Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar
Bu bölümde, Türkiye’de yer alan konservatuvarların mevcut yapılanmaları ile ortak olarak sunulabilecek
özet bir modele yer verilmiştir.
Tablo 2.3.1: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut Birinci Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü

Müzik Bölümü
Müzikoloji Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü



Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
Piyano
Yaylı Çalgılar
Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar
Caz ASD
Müzikoloji ABD
Opera –Şan ASD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13
Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 2.3.2: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut İkinci Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü

Geleneksel Türk Müziği
Müzik Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü



TSM
THM ASD
Müzik ASD
Opera ASD
Tablo 2.3.3: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut ÜçüncüYapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü

Müzik Bölümü

14
Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
Piyano
Yaylı Çalgılar
Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar
Türk Müziği ASD
Tablo 2.3.4: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut Dördüncü Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü






Çalgı
Bölümü
Müzikoloji
Bölümü
Kompozisyon
Bölümü
Müzik Teorisi
Bölümü
Müzik
Teknolojileri
Bölümü
Ses Eğitimi
Bölümü
Çalgı
ASD
Müzikoloji
ABD
Kompozisyon
ASD
Müzik Teorisi
ABD
Müzik
Teknolojileri
ABD
Ses
Eğitimi
ASD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
Tablo 2.3.5: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut Beşinci Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü




Müzik Bölümü
TSM Bölümü
THM Bölümü
Sahne Sanatları Bölümü
Piyano
Yaylı Çalgılar
Nefesli ve
Vurmalı Çalgılar ASD
THM ASD
THM ASD
Opera –Koro
ASD
Tablo 2.3.6: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut Altıncı Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü

Geleneksel Türk Müziği Bölümü
Müzik Bölümü
TSM / TSM ASD
Müzik ASD
15

Tablo 2.3.7: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Mevcut Yedinci Yapılanma
Üniversite Rektörlüğü

Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü


Türk Müziği Bölümü
Müzikoloji Bölümü
Türk Din Musikisi
THM /TSM ASD
Müzikoloji ABD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 2.3.8: Devlet Konservatuvarlarına İlişkin Olarak Ortaya Çıkan Özet Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü




Müzik Bölümü
Türk Müziği
Bölümü
Müzikoloji
Bölümü
Sahne Sanatları
Bölümü
Kompozisyon ve Orkestra
Şefliği
Piyano
Yaylı Çalgılar
Üflemeli ve Vurmalı
Çalgılar
Telli Çalgılar
Caz ASD
Çalgı
Şan
TSM/THM
Dini Musiki ASD
Genel Müzikoloji
Etno Müzikoloji
Geleneksel Modal Müzikler ABD
Şan A
Opera
Koro ASD
2.4. Dördüncü Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar
16
Bu bölümde, Türkiye’de yer alan Müzik Eğitimi ABD’nın mevcut yapılanmaları incelenmiş ve ortak olarak
sunulabilecek bir modal önerisi üzerinde durulmuştur.
Tablo 2.4.1:1997 Yılı Öncesi Müzik Öğretmenliği Yapılanması
Üniversite Rektörlüğü

Eğitim Fakültesi Dekanlığı

Müzik Bölümü



Çalgı Eğitimi ASD
Ses Eğitimi ASD
Müzik Kuramları ABD
Tablo 2.4.2: 1997 Yılından Sonra Mevcut Müzik Öğretmenliği Yapılanması
Üniversite Rektörlüğü

Eğitim Fakültesi Dekanlığı

Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü


Müzik Öğretmenliği ABD
Resim –İş Eğitimi ABD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
Tablo 2.4.3: Mevcut Sistem İçerisinde Müzik Öğretmenliğine İlişkin Sunulabilecek Ortak Bir Yapılanma
Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Eğitim Fakültesi Dekanlığı

Müzik Bölümü




Okul Öncesi Müzik
Eğitimi ABD
Temel Eğitim Müzik
Eğitimi ABD
Ortaöğretim Müzik
Eğitimi ABD
Yüksek Öğretim Müzik
Eğitimi ABD
Tablo 2.4.4: Mevcut Sistem İçerisinde Müzik Öğretmenliğine İlişkin Sunulabilecek İkinci Ortak Bir
Yapılanma Modeli
Üniversite Rektörlüğü

Eğitim Fakültesi Dekanlığı




Genel Müzik Eğitimi ABD
Özengen Müzik Eğitimi ABD
Mesleki Müzik Eğitimi ABD
2.5. Beşinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar
Bu bölümde, aynı üniversitesin çatısı altında ayrı ayrı yer alan “Müzik Eğitimi ABD, Güzel Sanatlar
Fakülteleri ve Konservatuvarları” bir çatı altında toplayan örnek bir model oluşturulmaya çalışılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
17
Müzik Bölümü
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 2.5.1: Müzik Kurumlarını Bir Çatı Altında Toplamaya Yönelik Bir Yaklaşım
Üniversite Rektörlüğü

Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi


Performans Bölümü

Batı Müziği
18
-Orkestra ve
Koro Şefliği
-Çalgı
- Şan - Opera
-Koro
-Caz
-Uluslararası
Popüler
Müzikler
ASD
Türk Müziği



Müzik Bilimleri
Bölümü
Müzik Eğitimi
Bölümü
Sahne
Sanatları
Bölümü
-Erken Müzik
Eğitimi
-Temel Eğitim
Müzik Eğitimi
-Orta Öğretim
Müzik Eğitimi
-Yüksek Öğretim
Müzik Eğitimi
ABD
-Opera
-Koro
-Dans
-Halk Oyunları
-Drama
-Bale
-Tiyatro
ASD
- Kompozisyon
(Batı Müziği)
- Kompozisyon
(Türk Müziği) ASD/
ABD
-Batı Müziği Teorileri
-TSM Nazariyatı
-THM Nazariyatı
-Müzik Teknolojileri
-Genel Müzikoloji
-Etno Müzikoloji
-Geleneksel ve Modal
Müzikler ABD
-Orkestra ve Koro
Şefliği
-TSM Çalgı
-THM Çalgı
-TSM Ses Eğitimi
-THM Ses Eğitimi
-TSM Koro
-THM Koro
-Türkiye Popüler
Müzikler
ASD
Tablo 2.5.2: Müzik Kurumlarını Bir Çatı Altında Toplamaya Yönelik İkinci Bir Yaklaşım
Üniversite Rektörlüğü

Müzik Fakültesi


Performans Bölümü
Batı Müziği
-Orkestra ve Koro
Şefliği
-Çalgı
- Şan - Opera
-Koro
-Caz
-Uluslararası
Popüler Müzikler
ASD

Türk Müziği
-Orkestra ve Koro
Şefliği
-TSM Çalgı
-THM Çalgı
-TSM Ses Eğitimi
-THM Ses Eğitimi
-TSM Koro
-THM Koro
-Türkiye Popüler
Müzikler ASD


Müzik Bilimleri
Bölümü
Müzik Öğretmenliği
Bölümü
- Kompozisyon
(Batı Müziği)
- Kompozisyon
(Türk Müziği)
ASD/ABD
-Batı Müziği Teorileri
-TSM Nazariyatı
-THM Nazariyatı
-Müzik Teknolojileri
-Genel Müzikoloji
-Etno Müzikoloji
-Geleneksel ve Modal
Müzikler ABD
-Erken Müzik Eğitimi
-Temel Eğitim Müzik
Eğitimi
-Orta Öğretim Müzik
Eğitimi
-Yüksek Öğretim
Müzik Eğitimi
ABD
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
3. Sonuç ve Öneriler
Türkiye’de 18 adet Güzel Sanatlar kökenli fakülte olmakla birlikte; müzik alanına ilişkin olarak içsel
yapılanmalarında bariz farklılıklar gözlenmektedir. Hatta söz konusu fakülteler, bir nevi konservatuvar
yapılanmasını taklit eder niteliktedir. Bu açıdan; Güzel Sanatlar temelli fakültelerin yapılanmaları gözden
geçirilmeli ve öğretim programları bakımından belli içsel bir bütünlük sağlama yoluna gidilmelidir (bkz.
Tablo 2.2.6.).
Yine Türkiye’de, doğrudan Üniversite Rektörlüklerine bağlı 39 adet Konservatuvar bulunmakla birlikte,
“Devlet Konservatuvarı” ve “Türk Müziği Devlet Konservatuvarı” ayrımı ile iki farklı yapılanma
gözlenmektedir. Ayrıca kendi gruplarında da öğretim programları açısından çok büyük farklılıklar
bulunmaktadır. Bu hususta bir sistematik oluşuma gidilecek olursa; öncelikle bu ayrıklığın giderilmesi ve
hem Batı, hem de Türk müziğini içeren tek bir konservatuvar bünyesinde ortak bir yapılanmaya gidilmesi
uygun olacaktır (bkz. Tablo 2.3.8.).
Aynı biçimde üniversitelerin eğitim fakültelerine bağlı 24 adet müzik eğitimi Anabilim Dalı mevcut olup;
1997 yılında Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması sürecinde bölüm olma hüviyetleri ellerinden
alınarak Anabilim Dalı düzeyine indirilmiş ve Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü adı altında Resim-İş
eğitimiyle birleştirilerek tüm üniversitelerde ortak bir öğretim programına tabi tutulmuşlardır. Bu yüzden;
öncelikle bu çarpık yapılanma düzeltilerek giderilmeli, ardından özgün lisans programlarının farklı
yapılanmalarının önü açılmalıdır (bkz Tablo 2.4.3. ve 2.4.4.).
19
Son olarak, Türkiye’deki mesleki müzik eğitiminde kökten bir yapılanmaya gidilecek olursa; tüm yüksek
müzik kurumları Avrupa ve ABD’de de örnekleri bulunduğu biçimde “Müzik Fakültesi” bünyesinde bir çatı
altında toplanabilir ve yönetimi de müzik adamları tarafından yapılabilir olacaktır (bkz.Tablo 2.5.2.). Söz
konusu yapılanmanın hayata geçirilmesi durumunda, müzik alanında lisansüstü sınavlarda ve doçentlik
sınavlarında söz konusu alanlar daha çok netleşecek ve ölçütler de ona göre daha objektif hale gelecektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
TÜRKİYE’DE MÜZİK VE SAHNE SANATLARI EĞİTİMİ VE
İSTİHDAM SORUNU
MUSIC AND PERFORMING ARTS EDUCATION AND
EMPLOYMENT PROBLEM IN TURKEY
Güliz Müge AKPINAR*
Özet
Bir milletin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmasındaki en önemli unsurlardan biri sanattır. Atatürk, 1
Mart 1923’te Mecliste yaptığı konuşmasında güzel sanatlara ilişkin görüşlerini dile getirmiş ve ülkenin önemli
merkezlerinde modern kitaplıklar, müzeler, güzel sanat sergileri ve konservatuvarların kurulması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada ülkemizde müzik ve sahne sanatları alanında verilen eğitimler incelenerek, konservatuvarlardan mezun olan bireylerin istihdam edilebilirlikleri incelenecektir..
Anahtar Kelimeler: Müzik, Sahne sanatları, İstihdam.
21
Abstract
Art is one of important elements for a nation to achieve contemporary level of civilization. In his speech at the
parliament on 1 March, 1923, Atatürk expresses his opinions about fine arts and underpinned the necessity of
modern libraries, muesums, fine arts exhibitions and conservatory bıildings in the main centers of a country.
In this study by analyzing the schooling in music and performing arts in our country, the employment possibilities of graduate conservatory students’ will be studied.
Keywords: Music, Performing arts, Employment.
GİRİŞ
Klasik Batı Müziği, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Din Musikisi, Tiyatro, Opera, Bale, Türk
Halk Oyunları gibi sanatın çeşitli dalları ülkemizde akademik eğitim verilerek istihdam alanı yaratılmaya
çalışılan farklı branşlardır. 2014 ÖSYM verilerine göre, bu alanlarda 38’i devlet üniversitesi, 10’u özel
üniversite ve 4’ü de denkliği kabul edilen yabancı üniversite olmak üzere toplam 52 üniversitede 32 ayrı
bölümde yaklaşık 3029 öğrenciye kontenjan açılmıştır.
Alanların farklılığı ve konunun genişliği göz önüne alınarak bu çalışmada bir sınırlandırılmaya gidilerek
yalnızca klasik batı müziği ve opera bale eğitimi üzerinde durulacaktır.
1. Müzik ve Sahne Sanatları Eğitimi
Müzik ve sahne sanatları temelli branşlar, bireysel yetenek alt yapısına dayanan ve bu yönde eğitimler
verilmesi suretiyle çalışanların yetiştirilmesi hedef alınan mesleklerdir. Enstrüman ve bale eğitimi çok
küçük yaşlarda başlaması gereken eğitimler oldukları için, bu eğitimler bölümlerine göre ilköğretim,
lise ve sonrasında başlamaktadır. Halen yaylı çalgılar, nefesli çalgılar ya da bale gibi fiziksel gelişimden
etkilenebilecek branşlar Yükseköğretim Kurumları Devlet Konservatuvarları Müzik ve Bale İlköğretim
*
Öğr.Gör., Adnan Menderes Üniversitesi, Atça Meslek Yüksekokulu, Aydın, [email protected].
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Okulu ve Müzik ve Sahne Sanatları Liselerinde verilmektedir. 22.11.2012 Tarih ve 28475 Sayılı Yönetmelikte
Müzik ve Bale İlköğretim Okulu ile Müzik ve Sahne Sanatları Liselerine giriş şartları düzenlenmiştir.
Yetenek sınavlarıyla konservatuvarların bu bölümlerine yerleşen öğrenciler ortaöğretimi tamamladıktan
sonra önce YGS’ye girip yeterli taban puanı almak, daha sonra da yetenek sınavına girmek suretiyle farklı
programlara kabul edilmektedirler. Aşağıdaki tabloda 2014 yılında konservatuvarların klasik batı müziği
ve opera - bale bölümlerine ayrılan kontenjan sayıları görülmektedir.
Tablo 1: 2014 ÖSYM kontenjanları baz alınarak hazırlanan Klasik Eğitim veren Konservatuvarlar
22
Üniversite Adı
Sektörü Bölümler
Kontenjanı
Adnan Menderes
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Piyano
Yaylı Çalgılar
5
10
Afyon Kocatepe
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvar
Nefesli Çalgılar ve Vurma Çalgılar
Piyano
Sahne Sanatları
Yaylı Çalgılar
5
15
6
15
Akdeniz
Üniversitesi
Antalya Devlet
Konservatuvarı
Devlet
Gitar
Klasik Bale
Piyano
Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar
Yaylı Çalgılar
5
5
5
10
10
Anadolu
Üniversitesi
Devlet
Konservatuvarı
Devlet
Arp
Genel Müzikoloji
Gitar
Nefesli Çalgılar ve Vurma Çalgılar
Opera
Piyano
Tiyatro
Yaylı Çalgılar
Yaylı Çalgılar Yapımı
2
10
4
15
15
10
15
15
5
Ankara
Üniversitesi
Devlet
Konservatuvarı
Devlet
Keman
Kompozisyon (Bestecilik)
Kontrabas
Modern Dans
Piyano
Şan
Viyola
Viyolonsel
15
5
8
10
15
20
10
10
Başkent
Üniversitesi
Konservatuvarı
Özel
Kompozisyon ve Müzik Teorisi
Kompozisyon ve Müzik Teorisi (Tam Burslu)
Kompozisyon ve Müzik Teorisi (%25 Burslu)
Opera, Koro ve Popüler Müzik Şarkıcılığı
Opera, Koro ve Popüler Müzik Ş. (Tam Burslu)
Opera, Koro ve Popüler Müzik Ş. (%25 Burslu)
Piyano, Arp, Gitar 3
Piyano, Arp, Gitar (Tam Burslu)
Piyano, Arp, Gitar (%25 Burslu)
Yaylı Çalgılar
Yaylı Çalgılar (Tam Burslu)
Yaylı Çalgılar (%25 Burslu)
4
1
1
8
2
1
3
1
1
4
1
1
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
Bülent Ecevit
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Opera
Oyunculuk
Yaylı Çalgılar
Yaylı Çalgılar Yapımı
10
16
10
5
Çukurova
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Nefesli Çalgılar ve Vurma Çalgılar
Opera
Piyano
Tiyatro (Oyunculuk)
Yaylı Çalgılar
24
20
5
15
21
Dokuz Eylül
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
(İzmir Devlet
Konservatuvarı)
Bale
Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
Üfleme ve Vurma Çalgılar
Opera
Piyano
Yaylı Çalgılar
8
4
21
20
12
20
Hacettepe
Üniversitesi
Ankara Devlet
Konservatuvarı
Devlet
Bale Dansçılığı
Bando Şefliği
Caz
Gitar
Kompozisyon
Müzikoloji
Opera
Piyano
Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar
Yaylı Çalgılar
20
5
10
4
8
10
16
9
16
19
Haliç Üniversitesi
Konservatuvarı
Özel
Opera ve Konser Şarkıcılığı
Opera ve Konser Şarkıcılığı (Tam Burslu)
Opera ve Konser
4
2
6
İhsan Doğramacı
Özel
Bilkent
Üniversitesi Müzik
ve Sahne Sanatları
Fakültesi
Müzik (Piyano, Yaylı Çalgılar, Nefesli Çalgılar ve
Vurma Çalgılar, Şan, Teori-Kompozisyon) (Tam Burslu)
Müzik (Piyano, Yaylı Çalgılar, Nefesli Çalgılar ve
Vurma Çalgılar, Şan, Teori-Kompozisyon)
3
İnönü Üniversitesi
Devlet
Konservatuvarı
Piyano
Yaylı Çalgılar
Türk Halk Müziği
10
10
10
Mersin
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
Piyano
Şan
Yaylı Çalgılar
Nefesli Çalgılar ve Vurma Çalgılar
2
12
20
15
15
Kocaeli
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Flüt
Keman
Klarnet
Gitar
Kontrabas
Piyano
Trombon
Viyolonsel
Viyola
Kompozisyon
5
6
5
6
5
6
5
5
5
5
Devlet
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
27
23
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
M u s p a rt2 0 1 4
Arp
Bale Dansçılığı
Fagot
Flüt
Gitar
Keman
Klarnet
Kontrabas
Korno
Obua
Opera
Osmanlı Dönemi Karşılaştırmalı Müzik
Piyano
Saksafon
Trombon
Trompet
Tuba
Viyola
Viyolonsel
Vurmalı Çalgılar
Oyunculuk
6
10
4
4
10
10
4
4
4
4
20
15
10
2
4
4
2
6
6
4
16
Devlet
Mimar Sinan
Güzel Sanatlar
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Bale
Üfleme ve Vurma Çalgılar
Piyano-Arp-Gitar
Opera
Yaylı Çalgılar
Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
35
16
15
12
16
10
Trakya
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Nefesli Çalgılar ve Vurma Çalgılar
Piyano
Yaylı Çalgılar
20
20
20
Uludağ
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Kompozisyon ve Orkestra Şefliği
Üfleme ve Vurma Çalgılar
Yaylı Çalgılar
Piyano
4
9
8
3
Yaşar Üniversitesi
Sanat ve Tasarım
Fakültesi
Müzik (Tam Burslu)
Müzik (%50 Burslu)
Müzik (%25 Burslu)
(nefesli çalgılar, piyano, opera)
3
14
8
Bale Sanatı (Bale-Dans) (Ücretli)
Müzik (Ücretli)
5
50
24
İstanbul
Devlet
Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı
Özel
Azerbaycan Devlet Yabancı
Medeniyet ve İnce
Sanat Üniversitesi
(Bakü Azerbaycan)
Kaynak: ÖSYM
Tablodan da anlaşılacağı üzere 2014 yılında 16 sı devlet; 4’ü Özel, 1’i yabancı olmak üzere toplam 21
üniversitede 1237 kişilik kontenjan açılmıştır.
1982 yılı itibariyle YÖK bünyesine alınan konservatuvarlarda, Müzikoloji, Yaylı Çalgılar, Temel Bilimler,
Nefesli Çalgılar ve Vurma Sazlar, Kompozisyon, Şeflik, Ses Eğitimi, Çalgı Yapım, Şan- Opera, PiyanoArp, tiyatro, bale ve halk oyunları gibi çeşitli branşlarda ülkemizin gereksinimlerini karşılayacak nitelikte;
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
alanında araştırmalar yapacak kapasiteye sahip olacak; müzik alanında çalışacak sanatçıları yetiştirmek
üzere profesyonel alanda eğitimler verilmektedir. Konservatuvar eğitimi pahalı bir eğitimdir. Ayrıca
konservatuvar eğitimi, sadece tarihleri üniversitelerce belirtilen zaman dilimleriyle sınırlı kalan bir
süreçten iibaret olmamaktadır. Yani normal şartlarda bir öğrencinin okula devam etmesi gereken süre
ve sınav zamanları eğitim – öğretim yönetmelikleriyle belirlenmektedir. Ayrıca öğrencilerin aldıkları
derslerden başarılı olabilmeleri adına ders çalışmaları gereken asgari ve azami süreler de az çok bellidir.
Ancak fiziksel yetenek temelli eğitim alan bu öğrenciler, edebi – teknik ya da mesleki eğitim alan öğrenciler
kadar şanslı değillerdir. Çünkü mesleki fizyolojik uyumsal gelişimin devam etmesi hatta gerilememesi
adına bu öğrencilerin kişisel çabalarıyla da; sınırlandırılmamış çalışma yer ve zamanlarında çalışmaları
önemlidir. Diğer bir deyişle konservatuvar eğitimi içinde tatilin olmadığı, başladığı günden mezun olunan
güne kadar öğrencinin kampüsten ayrılamadığı ya da okulu dört duvarın dışına taşıdığı bir süreç niteliği
göstermektedir. Ancak ne yazıktır ki mezuniyet sonrası yaşanılan istihdam sorunundan dolayı bu eğitim
artık eski cazibesini yitirmektedir.
Eğitimler hazırlık sınıfıyla birlikte beş yıl sürmektedir. Hazılık sınıfında başarılı olamayan öğrencinin
okulla ilişkisi kesilmektedir. Konservatuvarda armoni, form bilgisi, ses eğitimi, ritmi uygulaması, nota
yazım bilgisi, solfej, partisyon bilgisi, enstrüman bilgisi, oda müziği, Türk sanat müziği, Klasik batı müziği
ve Türk halk müziği, orkestra ve koro şefliği, müzik tarihi, diksiyon ve fonetik, şan ve eşlik, atölye ve
teknoloji gibi dersler okutulur, şan opera programı, yaylı ve nefesli sazlar, piyano ve harp programlarında,
beceri geliştirici uygulama ağırlıklı dersler okutulmaktadır( Kocaoğlu, 2013).
Konservatuvarı bitiren kimselere “Konservatuvar Diploması” verilmekte ve diplomada eğitim gördüğü
alan belirtilmektedir. Konservatuvar mezunları, Müzik İcracısı, “Kompozitör” veya “Şef” unvanı ile şan
opera programını bitirenler “Korist” ve ya “Opera” Sanatçısı unvanı ile çalışırlar. Konservatuvar mezunları,
başta Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Opera ve Balesi olmak üzere çeşitli kültür kurumlarında, TRT’de
görev alabilirler veya serbest çalışabilirler. Temel bilimler ve müzikoloji bölümünden mezun olanlar
konservatuvarlarda öğretim elemanı olarak görev yapabilirler (Kocaoğlu, 2013).
Türkiye’deki konservatuvarların amacı senfonik orkestra, opera ve balelere sanatçı yetiştirmektir.
Konservatuvarların programları, ders içerikleri ve verilen eğitimler buna göredir. Klasik müzik, klasik
bale, opera şarkıcılığı dallarında eğitim alan öğrencilerin istihdamı da bu dallarda olmalıdır. Bu dallarda
eğitim aldıkları için ancak senfoni orkestraları, opera, korolar ve sahne üstünde istihdam edilebilecek olan
bu sanat dallarının icra edilmesinin maliyetinin yüksek olmasından dolayı, devlet tarafından sübvanse
edilmesi zorunludur. Bu da ancak Devlet Senfoni Orkestraları, Devlet Opera ve Balesi ve çok sesli korolar
aracılığıyla olabilir. Yani örneğin konservatuvarda opera üzerine eğitim alan bir öğrenci mezun olunca Caz
söyleyemez.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Senfoni Orkestrası, Opera ve Balelerinde sanatçıların istihdamı;
üç şekilde gerçekleşmektedir.
i) Sözleşmeli Sanatçı Kadrosu:
Tiyatro, opera, bale sanatkarları ve orkestra teknik personeli; 657 Sayılı Devlet Memurlar Kanunun Ek
Geçici 12,13,14 ve 16 ncı maddelerine istinaden istihdam edilmektedirler (Mevzuat, 2014). Bu personelin
çalışma usül ve esasları 7.5.1987 tarih ve 87/11782 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan
“Devlet Sanatçıları ve Sanatçıların Sözleşmeli Olarak Çalıştırılmalarına Dair Esaslar” ile düzenlenmiştir
(Memurlar.net, 2012). Ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 12 nci maddesinin
(A) bendinde; stajyerler, sahne uygulatıcıları (uzman memurlar), sanat uygulatıcıları (uygulatıcı uzman
memurlar) ve sanatkar memurlar sayılmış olup, söz konusu Geçici Maddenin (B) bendinde de; “Devlet
Tiyatro, Opera ve Balesinin (A) bendinde tespit edilen personelin dışında kalan personeli hakkında
Devlet Memurları Kanununun (1327 sayılı Kanunun 90 ncı maddesiyle eklenen ek geçici 20 nci maddesi
hükümler hariç) bütün hükümleri uygulanır” denilmektedir. Söz konusu 12 nci maddede zikredilen
sahne uygulatıcıları (uzman memurlar), sanat uygulatıcıları (uygulatıcı uzman memurlar) ve sanatkar
memurların kimler olduğu hususu ise, 10.6.1949 tarih ve 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kuruluşu Hakkında
Kanunun 5 inci ve 14.7.1970 tarih ve 1309 sayılı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluşu
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
25
2. İstihdam
M u s p a rt2 0 1 4
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenmiş olup, belirtilen maddelerde yer verilen başrejisör,
müzik işleri yöneticisi, sanat teknik müdürü, başdramaturg ve dramaturg, orkestra şefi, sanat teknik
müdürü vb. kadrolarda sanatçıların, bu kadrolar karşılık gösterilmek suretiyle sözleşme ile istihdam
edilebilecekleri anlaşılmaktadır.
Bu kadrolara girebilmek için kurumların sınav açması gerekmektedir. Ancak burada eleştirilmesi gereken
husus, sınavların belirli bir periyoda göre açılmıyor olmasıdır. Öyle ki; Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının, trombon pozisyonu için 1995 açtığı sınavı iptal etmiştir. Aynı pozisyon için yeni sınav ancak
2005 yılında tekrarlanabilmiştir. Bu süre içerisinde pozisyondaki açık, takviye sanatçılardan yararlanılarak
doldurulmaya çalışılmıştır.
Bu kadroda çalışan sanatçıların idari sözleşme limitleri aynı kanunun ek geçici 12nci maddesinde
düzenlenmektedir. Örneğin Sanatkar Memurlar için ücret limiti 2000-7000 ¨ olarak belirlenmiştir.
Türkiye genelinde bu kadrolarda istihdam edilen sanatçılara yaklaşık olarak 2500-3000 ¨ arasında maaş
ödenmektedir.
ii) Yevmiyeli Sözleşmeli Sanatçı:
26
Bir sanatçının sadece çalıştığı gün sayısı karşılığında para alması durumu; karşımıza “yevmiyeli çalışan”
kavramını çıkarmaktadır. Bu pozisyonda çalışan sanatçılar, sezon bittiğinde, yeni sezon başlayana dek,
yani yaklaşık olarak 2-3 ay gibi bir zaman dilimi süresince maaş alamamaktadırlar. Sanatçıları yevmiyeli
olarak çalışmaya iten en birincil sebep şüphesiz ki kadrolar ve atamalarla ilgili sıkıntılar olmaktadır. Öyle
ki Devlet Opera ve Bale (İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Samsun, Mersin) kurumuna hemen hemen 3-4
yılda bir 50 kadro verilmektedir (Erdoğan, 2011).
Bilindiği üzere kamuda çalışan sözleşmeli personelin kadroya alınması, 04.06.2011 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak yevmiyeli sanatçıların kurumlarla yaptıkları sözleşmelerin
içerikleri nedeniyle (12 ay maaşlı olarak çalışmadıkları için) bu sanatçılar aynı kadro haklarından
yararlanamamışlardır. Bu durum da bu kadroyla istihdam edilen sanatçılar için çok ciddi bir problem
olarak kalmaya devam etmektedir. Yevmiyeli sanatçılar, sezon başında kuruma başvuran sanatçılara
yapılan sınavlarla seçilmektedirler. Bu sanatçılar sezon boyunca kurumun provalarında ve konserlerinde
yer almaktadırlar. Ancak prova ve etkinlik başına ücret (yevmiye) almaları (bu ücret yaklaşık olarak
1500-2000 ¨ arasında değişmektedir), bu kadroda çalışanlar için büyük bir problem arz etmektedir.
Orkestraların prova ya da konserlerinin olmadığı dönemlerde, bu kadroda çalışanlar ücret alamadıkları
gibi bu çalışanların sigorta primleri de yatırılmamaktadır. Bu durum bahsi geçen dönemde sanatçıların
maddi anlamda sıkıntı yaşamalarına ek olarak iş güvencesizliği yaşamalarına da neden olmaktadır.
Yeni yasama yılında meclis gündemine gelmesi öngörülen TÜSAK (Türkiye Sanat Kurumu) yasa
tasarısıyla sistem tamamen değiştirilmeye çalışılmakta; hatta bu nedenle eskisinden daha da karamsar bir
tablonun ortaya çıkması beklenilmektedir. Bakanlığın hazırladığı yasa taslağının henüz kamuoyuyla ve
sanat dünyasıyla tam olarak paylaşılmamış olması, sanatçıların zihninde çalışmaların aleyhlerine olacak
şekilde sonuçlanacağı fikrinin oluşmasına neden olmaktadır.
iii) Takviye Sanatçı (Kadrosuz Misafir Sanatçı)
Devlet orkestralarında, haftalık ya da aylık sözleşmelerle istihdam edilen sanatçılardır. Bu sanatçıların
istihdam şekline zemin hazırlayan durum; Devlet Opera ve Balesi’ndeki Eylül – Temmuz ayları arasını
kapsayan sezonluk sözleşmenin aksine, orkestralarda sezonluk sözleşmeyle istihdam şeklinin resmi
olarak bulunmamasıdır. Bu neden kadrosuz sanatçıların, haftalık / aylık sözleşmeyle çalışmasına neden
olmaktadır (Editör, 2014). Takviye sanatçılar genellikle o haftanın konser programına göre, provalarıyla
birlikte konsere dahil olmaktadırlar. Konser başına ortalama olarak 600 TL almaktadırlar. Sürekli olarak bir
orkestrada çalışamıyor olmaları hem sanatçı için hem de orkestra için olumsuz neticelerin ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Sürekli farklı takviye sanatçıdan yararlanan orkestraların performansları düzensizlik
gösterirken; sanatçıların aidiyet duygusu yaşamamaları ve istihdam edilmelerindeki belirsizlikler hem
işteki motivasyonlarını düşürmekte hem de asıl meslekleri dışında farklı alanlara kaymalarına sebebiyet
vermektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
3. Sonuç ve Öneriler
Opera – Bale ve Klasik Müzik gibi temelini Batı kültüründen alan sanat dallarının icra edilebilmesi için
uzun ve zorlu eğitimler gerekmektedir. Ülkemizde de bu eğitimler başta devlete bağlı ilköğretim okulu
ve liseler olmak üzere; devlet üniversitelerinee bağlı konservatuvarla ve artık özel üniversitelerde de
verilmektedir. ÖSYM’nin 2014 verilerine göre sadece klasik müzik ve sahne sanatları temelli alanlarda
16 sı devlet, 4’ü özel, 1’i yabancı olmak üzere toplam 21 üniversitede 1237 kişilik kontenjan açılmıştır.
Nüfusu 77 milyona yaklaşan bir ülke için ilgili alandaki yükseköğrenim bazında bu sayı, aslında oldukça
yetersizdir. Ancak bu bölümlerden mezun olan kişilerin kendi mesleklerini icra edebilecekleri ortamın
yetersiz olması bakımından günümüz Türkiye şartları açısından bu sayı oldukça yüksektir. Öye ki; klasik
müzik orkestraları ve opera bale gibi sahne sanatlarına ait eserlerin ortaya konulabilmesi için oldukça
yüksek bütçeler gerektirmektedir. Örneğin bir konserin ortaya konulabilmesi için en az 60 tane sanatçının
bir araya gelmesi gerekmektedir. Yani bir konser; sanatçıların ücretleri, şef ücreti, telif hakkı ücreti gibi
farklı birçok kalemdeki maliyetin etkisiyle ortaya konulabilmektedir. Her ne kadar konser maliyetleri çok
yüksek olsa da ülkemizdeki konser bilet satışları yurt dışındakilerle kıyaslanamayacak kadar düşüktür.
Örneğin gösterinin programı, gösterinin yapıldığı tarih, gösterinin yapıldığı mekan ve satın alınacak
koltuğun yerine göre konser fiyatları değişiklik göstermektedir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğüne
bağlı salonlarda yapılan gösterilerin ederi 20 TL ile 30 TL arasında değişmektedir. Çocuklar için bu bedel
5 TL ye kadar düşmektedir (DOB, 2014). Ancak özel sektörde gösterime giren sahne sanatlarına ait bilet
satışları 50 TL ile 360 TL (Biletix, 2014) arasında değişmektedir. Yurtdışı muadillerine bakıldığında bu
fiyat skalası örneğin İngiltere’de ortalama 38£ ile 111 £ arasında (Tickets, 2014), Avustralya’da ise 30$
ile 150$(Ticketmaster, 2014) arasında değişiklik göstermektedir. Normal şartlar altında konserlerin
maliyetlerinin büyük kısmını bilet satışlarından karşılanması beklenirken; Türkiye’de bilet satışlarından
elde edilen gelirler bu maliyetleri karşılamamaktadır. Maliyet unsurundan dolayı konserler ya da gösteriler
devlet tarafından sübvanse edilmelidir. Çünkü devlet sübvansiyonu olmadan bu maliyetlerin altından
kalkmak çok zor olacaktır.
Ülkemizde konser biletlerinin düşük olmasının en önemli sebebi şüphesiz halkın klasik müzik kültürüne
yönelik alışkanlıklarının düşük olmasıdır. Bu kültür ve alışkanlığın oluşarak devam etmesi açısından
bilet fiyatlarının düşük tutulması gereklidir. Ülkemizde çoğu dinleyici gittiği konserin programının ne
olduğunu bilmeden, yalnızca boş zaman aktivitesi olarak olarak değerlendirmektedir. İnsanlar neden
konsere geliyor? İnsanlara konsere gelme alışkanlığı nasıl kazandırılır? gibi sorular yanıt bulduğunda
aslında sektördeki istihdam sorunu da bir bakıma ortadan kalkacaktır. Çünkü devlet özellikle halen tasarı
özelliği taşıyan TÜSAV yasasıyla; devlet tarafından desteklenen sanat dallarının özel sektöre kaydırılmasına
çalışmaktadır. Halen var olan sistemde bile sanatçıların istihdam şekillerinin insan onuruna yakışmayan
özellik taşıması; bu alanda verilen eğitimlerin azalmasına neden olacaktır. Çünkü kadrolu olamayan
konser başına ya da sözleşme başına ücret alan sanatçılar aç kalmamak ve sosyal haklardan mahrum
kalmamak adına başka alanlara yönelmeye çalışacaktır. Ancak şu yadsınamayacak bir gerçektir ki; çok
küçük yaşlardan başlayarak fiziksel olarak bu sanat dallarında eğitim alan sanatçıların özel sektörde kendi
branşlarında çalışmaları neredeyse imkansızdır. Çünkü opera şan eğitimi alan bir sanatçı amiyane tabirle
piyasa şarkıcılığı mı yapacaktır? Ya da arp eğitimi almış bir başka sanatçı bankada gişe memuru olarak mı
iş bulmaya çalışacaktır?
Ayrıca bireysel boyutunun ötesinde örgütsel anlamda da sanatçıların çalışma şekilleri sorun yaratmaktadır.
Orkestralar yapısal olarak yaşayan ve gelişen organizmalardır. Bu organizmaların sanat yapıtlarını etkin
ve verimli bir şekilde ortaya koymaları ancak örgütsel bağlılığın oluşmasıyla gerçekleşebilecektir. Şüphesiz
orkestra üyelerinin daimi olarak istihdam edilerek birbirleriyle bir bütün ve uyum halinde çalışmalarının
sağlanması bu etkinliği en üst düzeye taşıyacaktır. Ancak takviye sanatçı getirmek gibi konser ya da gösteri
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
27
Bir ülkede sanata verilen değer ve sanat çalışmaları en az ekonomi kadar, ülkenin gelişmişlik düzeyini
etkileyen önemli faktörlerden biridir. Özellikle ekonomi, sanayi ve ticaret alanında yüzünü Batı’ya dönmüş
olan bir ülkenin, sanatta da benzer etkilerden esinlenmesi beklenen bir gerçektir. Savaş sonrası yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyeti’nde sanat özellikle siyaset ve politikanın etkisiyle devletten ilk olarak destek alan
alanlardan bir haline gelmiştir. Ancak zamanla değişen devlet politikaları, ekonomik yetersizlikler; ülkenin
sanata olan yaklaşımını da olumsuz etkilemiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
başına getirilen çözümler sanatçıların performansını olumsuz etkileyecektir. Örneğin bir orkestrada
çalacak müzisyenlerin uyumu yakalayabilmeleri için uzun süre birlikte çalışmaları ve birbirlerini tanımaları
elzemdir. Takviye sanatçı ya da yevmiye sanatçı sisteminin getirisi olarak orkestradaki müzisyenlerin
sürekli değişmesinden dolayı, orkestraların başarı grafiği düzenli bir eğride yükselememektedir.
Bu çalışma ortaya konmaya çalışılarken; başvurulan kaynaklarda sanat ve sanatçıdan çok; kadrodaki
sıkıntıların getirisi olarak maaş ve sosyal haklardaki yetersizliklerden ötürü gündeme gelen konularla
karşılaşılmıştır. Sanatçıların halkın önüne istihdam, ücret ve sosyal haklar konusundaki yetersizlikler yerine
sanatlarıyla çıkabilmeleri önemli bir noktadır. Bu nedenle yaşam standartları iyileştirilmiş, ekonomik
sıkıntılardan arınmış; sanatı sanat için yapan; üzerinlerindeki siyasi baskılardan kurtulmuş sanatçıların
olduğu çağdaş sanat dallarının hak ettiği değeri kazanması en büyük temennidir.
Kaynakça
Biletix, (2014). http://www.biletix.com/category/ART/ISTANBUL/tr Erişim Tarihi 01.09.2014
DOB; 2014. http://www.dobgm.gov.tr/opera2013/devopera.aspx Erişim Tarihi 01.09.2014
Editör, (2014). http://sanattanyansimalar.com/kadro-kapsamina-alinalim/79/ Erişim Tarihi 01.08.2014
Erdoğan, D (2011). Perde Arkası, Kor Haber http://www.korhaber.com/yyazar.asp?haberid=538 Erişim Tarihi
01.08.2014
Kocauğlu, U. (2013). http://www.utkukocaoglu.com/2013/06/konservatuara-nasl-girilir.html Erişim Tarihi 01.07.2014
Memurlar.net, (2012). http://karar.memurlar.net/gorus/opinion.aspx?id=505 Erişim Tarihi 01.08.2014
Mevzuat, (2014). http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.657.pdf Erişim Tarihi 10.07.2014
28
OSYM (2014). http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2014/OSYS/Tercih/2014-OSYSKONTKILAVUZU01072014.
pdf Erişim Tarihi 10.07.2014
Tickets, (2014). http://www.ticketmaster.co.uk/replay-symphony-of-heroes-london-26-09-2014/event/37004CD2993
F64BE?artistid=966975&majorcatid=10002&minorcatid=203 Erişim Tarihi 01.09.2014
Ticketmaster, (2014). http://www.ticketmaster.com.au/browse/ballet-and-dance-catid-12/arts-theatre-and-comedyrid-10002?rdc_select=n1095&type=selected&tm_link=tm_homeA_arts_header_l1 Erişim Tarihi 07.09.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
ÜNİVERSİTE SIRALAMALARI VE MÜZİK YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI: ULUSLARARASILAŞMADA YENİ BİR
PERSPEKTİF?
UNIVERSITY RANKINGS AND HIGHER MUSIC INSTITUTIONS:
A NEW PERSPECTIVE FOR INTERNATIONALISATION?
Aygül GÜNALTAY*
Özet
Müzik alanındaki sıralamalar, en yeni üniversite sıralamalarından biri olan U-Multirank tarafından yeni bir
olgu olarak ortaya çıkmıştır ve Müzik Yükseköğretim Kurumlarının U-Multirank 2015 sıralamalarına dahil
edileceği duyurulmuştur. Hali hazırda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de müzik alanında sıralamalar
mevcut olmakla birlikte U-Multirank’in bu alandaki sıralaması, Avrupa Müzik Yükseköğretim Kurumları
için yeni bir girişimdir ve beraberinde sıralamalarda kullanılacak göstergelerin belirlenmesi ve uygulanması,
Müzik Yükseköğretim kurumlarındaki öğrenim ve öğretime getireceği fayda veya neden olacağı değişimler
anlamında ve bu kurumların uluslararasılaşma ve strateji geliştirmedeki potansiyel etkileri gibi önemli
konularda büyük dikkat gerektirmektedir.
Üniversite sıralamaları ile birlikte ortaya çıkan diğer önemli bir tartışma da yükseköğretim Kurumlarının
performansını ölçen sıralama sistemlerinde kullanılan göstergelerdir. Genel tabloya bakıldığında, dünyada
en çok kabul gören sıralama sistemlerinde kullanılan göstergelerin öğretim, araştırma, küresel görünümuluslararası etkileşim, bilgi trasferi-inovasyon gibi ana gruplar altında toplandığı göz önüne alındığında,
mevcut göstergelerin Yüksek Müzik Eğitimi Kurumları için nasıl kullanılacağı ya da adapte edileceğinin
değerlendirilmesi konusunda bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Bu bildiride, yukarıda belirtilen ve Avrupa Yükseköğretim platformlarında, Müzik Yükseköğretim
Kurumlarında öğretim, öğrenme ve uluslararası müfredat geliştirme, öğrenci hareketliliği, uluslararasılaşma
stratejilerinin yeniden değerlendirilimesi ve yenilerinin geliştirilmesi üzerindeki olası etkilerinin
vurgulandığı çok açılı bir perspektifle gündeme getirilerek tartışılması gereken konular üzerinde açık bir
şekilde odaklanılacaktır. Özellikle öğrenci hareketliliğinin Müzik Yükseköğretim Kurumlarının yanı sıra
sıralamalardaki önemi ve müzik alanındaki sıralamaların hareketlilik üzerinde ne gibi etkileri olabileceği
üzerinde durulacaktır.
Bu bildiri ile, Müzik Yükseköğretim Kurumları sıralaması yükseköğretim kurumlarının uluslararasılaşması
için yeni bir bakış açısı olarak sunulacak olup, olası avantaj ve zorluklar, hem müzik alanında ve müzik
yükseköğretiminde bir uzman hem de yükseköğretim ve sıralamalar üzerinde çalışan bir akademisyen olarak
kişisel, ulusal ve uluslararası deneyimler ile ilgi kurularak ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararasılaşma, Müzik Yükseköğretim Kurumları, Yüksek Müzik Eğitimi, Sıralamalar,
Müzik.
*
Doç., İstanbul Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, İstanbul, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
29
Günümümüzde üniversite sıralamaları giderek daha çok önem kazanmıştır. Öğrenci hareketliliği günden
güne arttıkça, tüm dünyadaki yükseköğretim kurumları, sıralamalara daha büyük ilgi göstermektedirler.
M u s p a rt2 0 1 4
Abstract
University rankings have gained more importance nowadays. As the number of mobile students increase day
by day, Higher Education Institutions (HEI’s) all around the world are showing more interest in rankings.
Rankings in the field of music is a new phenomenon introduced by one of the latest university rankings,
‘U-Multirank’, and it has been announced that the Higher Music Education Institutions (HMEI’s) would be
included in U-Multirank Ranking in 2015. Although there are existing rankings in the field of music in USA
and in UK, the U-Multirank Ranking in the field of Music will be a new initiative for European HMEI’s and
has brought about some questions which need careful attention to some important issues as determination and
implementation of the ranking indicators, benefits and changes in the means of learning and teaching within
the HMEI’s and potential impacts on strategy development and internationalisation of these institutions.
Another important argument, arisen by the existence of university rankings is the indicators used by ranking
systems to measure the performance of HEI’s. Looking at the overall picture, considering the most highly
world-wide recognised ranking systems the indicators are grouped under several headings such as: teaching,
research, global outlook - international engagement, knowledge transfer – innovation. However, since these
indicators haven’t been designed considering the specific characteristics of higher music education, there is a
need to study on the evaluation of how the existing indicators could be used or adapted to HMEI’s and what
should be the new ones.
30
In this paper, I will clearly focus on the issues mentioned above which need to be discussed and addressed on a
European platform of HEI’s with a multi dimensional perspective emphasising the possible effects of ranking
HMEI’s on: the changes in teaching, learning and importance of international curriculum development,
student mobility, re-evaluation of internationalisation strategies and developing new ones. I will especially
point out the importance of student mobility in rankings as well as in HMEI’s and what kind of effects the
ranking in the field of music will have on mobility.
With this paper, I will introduce the ranking of HMEI’s as a new perspective for internationalisation of HEI’s
and put forth both the possible advantages and challenges from the perspective of an expert in the field
of Music and Higher Music Education, establishing a relationship with personal, national and international
experiences as an academician studying on Higher Education and rankings.
Keywords: Internationalisation, Higher music education, Higher music institutions, Rankings, Music.
Günümüzde Üniversite Sıralamaları, yükseköğretim kurumları için giderek önem kazanmaktadır.
Öğrenci hareketliliği günden güne arttıkça, tüm dünyadaki yükseköğretim kurumları, sıralamalara daha
büyük ilgi göstermektedirler. Üniversitelerin gerek küresel, gerek bölgesel gerekse ülke çapında yapılan
bu sıralamaları artık görmezden gelmesi ve dışında kalmaları mümkün görünmemektedir. Aksine
yükseköğretim kurumları, sıralamalarda görünür olma, ilk beşyüzde, ilk yüzde ya da ilk onda yer alma
rekabeti içine girmişlerdir. Üniversite sıralamaları öyle önemli bir hale gelmiş durumdadır ki ülkelerin
yükseköğretim politikaları, bu doğrultuda yeniden ele alınmakta ve düzenlenmektedir.
Günümüzde farklı amaçlarla geliştirilmiş, farklı göstergeler kullanılan, değişik veri kaynakları temel alınan
birçok ulusal ve uluslararası sıralama bulunmaktadır. Dünya çapında kabul gören başlıca önemli üniversite
sıralamaları şunlardır:
1. Uluslararası sıralamalar:
• ARWU (Academic Ranking of World Universities) – Shanghai Jiao Tong University (Çin, 2003)
• THE QSWorld University Rankings (Times Higher Education Quacquarelli Symonds) (İngiltere,
2004 -2009)
• THEWorld Ranking of Universities Thomson Reuters (İngiltere, 2010)
• QS (Quacquarelli Symonds) World University Ranking (İngiltere, 2010)
• Leiden Ranking – Leiden University (Centre for Science and Technology Studies, Hollanda, 2008)
• U-Multirank (European Multidimensional University Ranking System) (EU, 2009)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
• Webometrics (İspanya, 2004)
• SIR SCImago Institutions Rankings (İspanya, 2009)
• HEEACT (Performance Rankings of Scientific Papers for World Universities) –2007) Higher Education
Accreditation and Evaluation Council (Taiwan) (2007)
• U-Map (The European Classification of Higher Education Institutions) – (EU) 2010)
• URAP (University Ranking by Academic Performance) – ODTÜ (Türkiye, 2010)
• AHELO (Assessment of Higher Education Learning Outcomes Project) – (OECD, 2010)
Dünya üniversite sıralamaları ilk olarak Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2003 yılında ‘Academic
Ranking of World Universities’ (ARWU) sıralama sonuçlarının yayınlanması ile başlamıştır. Hemen
ardından 2004 yılında ARWU’ya bir yanıt niteliğinde geliştirilen ‘Times Higher Education Supplement
World University Ranking’ (THE) sıralamasını zaman içinde çok hızlı bir şekilde diğer sıralamalar takip
etmiştir.
Sıralamalar, üniversiteler arasındaki rekabetin artmasına ve lig tablolarında varlıklarını göstermek ve
sürdürmek isteyen üniversitelerde uluslararasılaşmada izlenecek politika değişimlerine yol açmaktadır.
Üniversite sıralamaları, basit ve kolay anlaşılır bilgi sağlayarak ulusal ve bölgesel yükseköğretim
politikalarının gelişmesine katkıda bulunması, şeffaflığı arttırdığı ve öğrencilerin bilinçli tercih yapmalarını
sağlamaları açısından faydalı bulunmakla birlikte, yükseköğretimin çeşitli önemli fonksiyonlarına yer
verilmediği, sıralamada kullanılan göstergelerin kaliteyi göstermediği ve ciddi yanılgılar içerdiği konusunda
eleştiriler de bulunmaktadır.
Üniversite sıralamaları ile birlikte ortaya çıkan diğer önemli bir tartışma da yükseköğretim kurumlarının
performansını ölçen sıralama sistemlerinde kullanılan göstergelerdir. Genel tabloya bakıldığında, dünyada
en çok kabul gören sıralama sistemlerinde kullanılan göstergelerin öğretim, araştırma, küresel görünümuluslararası etkileşim, bilgi trasferi-inovasyon gibi ana gruplar altında toplandığı görülmektedir. Bu
göstergeler, farklı üniversite sıralamalarında farklı
yüzdelerle ağırlıklandırılmaktadır. Örnek olarak, U-Multirank tarafından belirlenen değerlendirme
kriterleri şunlardır: Öğretme ve Öğrenme, Araştırma, Bilgi Transferi, Uluslararası Oryantasyon, Bölgesel
Katkı. (Bkz. Şekil.1, 2, 3, 4, 5, 6)1
Peki müzik yükseköğretim kurumlarının, çoğunluğu bilimsel yayın, atıf ve endekslere dayanan değerlenme
sistemlerini esas alan bu üniversite sıralamalarıyla ilgisi nedir?
1
FEDERKEIL, Gero, U-MULTIRANK – THE IMPLEMENTATİON OF A MULTIDIMENSIONAL INTERNATIONAL
RANKİNG, Presentation from “The 5th Annual International Symposium on University Rankings and Quality Assurance”,
Brussels, 30.04.2013
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
31
2. Ulusal sıralamalar:
• CHE University Ranking – Centre for Higher Education Development/die Zeit
• US News and World Report QS işbirliği ile(ABD)
• URAP Üniversiteler Sıralaması, ODTÜ (Türkiye, 2010)
• Üniversitelerarası Girişimcilik ve Yenilikçilik Endeksi Sıralaması – Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı (Türkiye, 2012)
• Guardian(İngiltere)
• Sunday Times (İngiltere ve İrlanda)
• Washington Monthly College Guide (ABD)
• Business Schools:
• Financial Times
• Business Week
• Green Metric World University Ranking (Universitas Indonesia)
M u s p a rt2 0 1 4
Şekil 1:
32
Şekil 2:
Şekil 3:
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
Şekil 4:
33
Şekil 5:
Şekil 6:
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Müzik alanındaki sıralamalar, en yeni üniversite sıralamalarından biri olan U-Multirank tarafından
yeni bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Daha önce üniversite sıralamalarında yer almayan Müzik alanının
U-Multirank 2015 sıralamalarına dahil edileceği 2013 Nisan ayında Brüksel’de gerçekleştirilen Beşinci
Uluslararası Üniversite Sıralamaları ve Kalite Güvencesi Semppzyumu’nda duyurulmuştur. Hali
hazırda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de müzik alanında sıralamalar mevcut olmakla birlikte
U-Multirank’in bu alandaki sıralaması, Avrupa Müzik Yükseköğretim Kurumları için yeni bir girişimdir ve
beraberinde sıralamalarda kullanılacak göstergelerin belirlenmesi ve uygulanması, Müzik Yükseköğretim
kurumlarındaki öğretim ve öğrenime getireceği fayda veya neden olacağı değişimler anlamında ve bu
kurumların uluslararasılaşma ve strateji geliştirmedeki potansiyel etkileri gibi önemli konularda büyük
dikkat gerektirmektedir.
İlk olarak Avrupa Konservatuvarlar Birliği tarafından U-Multirank temsilcileri ile birlikte gerekli ön
çalışmaları yapmak üzere bir proje kapsamında ele alınan müzik alanındaki sıralamalar konusunda henüz
çalışmalar devam etmekte olup, konuyla ilgili ilk bilgilendirmenin U-Multirank temsilcileri tarafından
Avrupa Konservatuvarlar Birliği’nin Budapeşte’de gerçekleştirilecek olan 2015 Konferansı’nda yapılacağı
bilgisi konferans programında yer almaktadır.
34
Uluslararasılaşma, uzun bir süredir ve giderek artan bir ivme ile tüm yükseköğretim kurumlarının birinci
gündem maddesini oluşturmaktadır. Ülkemizin de 2001 yılında dahil olduğu Bologna Süreci ile başlayan
Avrupa Yükseköğretim platformlarında, Yükseköğretim Kurumlarında öğretim, öğrenme ve uluslararası
müfredat geliştirme, öğrenci hareketliliği, uluslararasılaşma stratejilerinin yeniden değerlendirilmesi ve
yenilerinin geliştirilmesi çalışmaları, artık Müzik Yükseköğretim kurumlarımızın da öncelikleri arasında
yerini almıştır. Uluslararası değişim programlarının etkisi ile öğrenci hareketliliğin giderek artması,
öğrencilerin farklı kurumlar arasında gözlem ve tercih yapmalarını mümkün kılmaktadır.
Müzik alanında yapılması gündemde olan sıralamalarda, mevcut üniversite sıralamalarda kullanılmakta
olan göstergelerin, Yüksek Müzik Eğitimi Kurumları için nasıl kullanılacağı ya da adapte edileceğinin
değerlendirilmesi konusu büyük önem taşımaktadır.
Genel tabloya bakılacak olursa, sıralamaların büyük oranda bilimsel üretkenlik üzerine kurulu olduğu
ve bu değerlendirme sistemlerinin sanatsal boyutta nasıl kullanılabileceği bir çok soruyu da beraberinde
getirmektedir. Sanatsal etkinlik ve üretkenliğin ölçümü nasıl yapılacaktır? Yabancı dilde eğitim programı
bulunmayan kurumların öğrenci hareketliliği kapsamında yabancı öğrenci çekebilmeleri nasıl mümkün
olacaktır? Bu kapsamda yabancı dilde programlar mı amaçlanacaktır? Değerlendirme sisteminde hangi
göstergeler hangi ağırlık yüzdeleri ile yer alacaktır? Tüm bu çalışmalarda hangi kurumlar, nasıl yer alacak
ve katkıda bulunacaklardır?
Müzik Yükseköğretim Kurumları için, müzik alanında yapılacak sıralamalar asıl hedef değil, öğretim ve
öğrenme kalitesinin arttırılması, çağın gereğine uygun uluslararası müfredatlar geliştirilmesi, öğrenci
hareketliliğinin desteklenmesi, uluslararası akreditasyonun özendirilmesi ve uluslararasılaşma stratejilerinin
geliştirilmesi ve var olan sorunların aşılması için bir araç olmalıdır. Öncelik, dünya standartlarında eğitimöğretim programları sunan ve sanatçılar yetiştiren kurumlar haline gelebilmektir. Sıralamalardan önce,
uluslararası kalite belgeleri ile akreditasyon süreçlerini başarıyla tamamlayabilmek hedef olmalıdır.
Gerçekleştirilsin ya da gerçekleştirilmesin, bu sıralamaların, Müzik Yükseköğretim Kurumlarının eğitimöğretim kalitesi, şeffaflık ve uluslararası tanınırlığı gibi başlıkların ele alınarak, uluslararasılaşma stratejileri
kapsamında tartışılması, Müzik Yükseköğretimine yeni bir perpektif sunarak katkıda bulunacaktır.
KAYNAKÇA
Hazelkorn, E. (2011); Rankings and the Reshaping of Higher Education, Raulgrave Macmillan, Ireland
Salmi, C. (2002); Constructing Knowledge Societies: New Challenges for Tertiory Education, The World Bank Group,
Washington, D.C.
Salmi, C. (2009); The Challenge of Establishing World-Class Universities, The World Bank Group, Washington, D.C.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
SANAT HABERLERİNİN MEDYADA YERALIŞI VE
İÇERİK ANALİZİ BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
ART IN NEWS MEDIA CONTENT ANALYSIS IN THE CONTEXT
OF BUYING AND EVALUATION
Seçil UTMA*
Özet
Son yıllarda özellikle magazin haberciliği olarak adlandırılan haberlerin “magazinleşmesi” ve “infotaintment” adı verilen haber-eğlence ambalajı içerisinde olayların gerçek bağlamlarından soyutlanarak verilmesi
birtakım sorunlara yol açmakta. Bu bağlamda baktığımızda müzik ve sahne sanatları ile ilgili haberlerin günümüzde medyada ne yazık ki habercilik ilkelerinden ve etik kurallardan yoksun şekilde yer aldığını görmekteyiz. Bu çalışmada yazılı ve görsel medyada sanat haberlerinin ne kadar sıklıkla, nasıl yer aldığı içerik analizi
yöntemiyle irdelenmektedir.
35
Anahtar Kelimeler: Medya, Magazin haberciliği, Müzik ve Sahne sanatları.
Abstract
The “tabloidisation” of news in recent years, better known under the term “infotaintment” has created problems, because news have been obstracted from their real content. In this context news about music and performing arts have’nt been puclished according to journalism principles and ethical rules. The aim of this study
is to examine how and howoften art news have been published in printed and visual media with the help of a
content analysis.
Keywords: Media, Magazine journalism, Music and Performing arts.
GİRİŞ
Türkiye’deki medya ortamı; tüketim toplumuna yönelik, içerikleri birbirine benzeyen popüler televizyon
programları ve yazılı basın yayıncılığını içermektedir. Popüler yayın anlayışına önem veren medya
kuruluşlarının popülerliği tercih etmelerinin en önemli nedeni ise; promosyona önem ve imkan veren,
kar düzeyinin artışını önemseyen bir medya mülkiyeti bilincinin oluşmasıdır. Medya ortamını dönüştüren
bu durum, kapitalist söylemleri öne çıkartarak toplumu bu etki alanına dahil etmiş ve 1980 sonrası gelişen
apolitikleşme yönelimini güçlendirmiştir. 1980’li yıllar aynı zamanda popüler kültür ve sanat ürünlerinin,
konularının, faaliyetlerinin haberleştirildiği bir dönem olmuştur.
Magazinleşme eğilimi; gazeteleri sayfa sayısı, baskı kalitesi, dağıtım gibi açılardan daha iyi yerlere taşımıştır,
ancak nicelikteki bu iyileşme nitelikten ödünleri de beraberinde getirmiştir. Kültür-sanat sayfalarının
gazetelerin tamamında yer almasına karşın içerikleri doyurucu olmaktan uzak kalmıştır.
Türkiye’de magazin anlayışı yanlış yorumlanmaktadır. Magazin mutlaka gayri ciddi değildir. Çok ciddi
bir haberin de magazin yönü olabilir. Buradaki yanlışlık, eğlence dünyasına mensup kişilerin yaşamlarını
*
Öğr. Gör., Adnan Menderes Üniversitesi, Atça Meslek Yüksekokulu, Aydın, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
abartılı ve gereksiz bir biçimde okuyucuya yansıtmaktır. Magazin haberi ile sansasyonel haberin anlamı
birbirine karıştırıldığı sürece, nitelikli ve gerçekçi bir magazin basınından sözetmek mümkün değildir.
Türkiye’de magazinleşen basına bakıldığında ekonomik, kültürel, siyasal içerikli haberlerin yerini
sansasyonel haberlerin aldığı görülmektedir. Halka dönük gazetecilik anlayışıyla gelişen magazin
gazeteciliğinin bu bağlamda öncelikli iki hedefi vardır. Bunlardan biri insanların ilgisini çeken konulara
yer vermek, diğeri ise gazetenin ucuza satılmasını sağlamaktır. Özellikle günümüzde insanların ilgisini
çekmesi nedeniyle ünlü kişilerin özel yaşantılarıyla ilgili çok fazla habere yer verildiği ve bu haberlerin kimi
zaman hayal ürünü olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Gazetelerde giderek daha az yer ayrılan kültür-sanat
haberlerinin birçoğunun içeriğine baktığımızda yine magazinleşme olgusu öne çıkmaktadır. Örneğin
dünyaca ünlü bir yazarın ya da ressamın eserlerinden çok, özel yaşantısıyla basında yer alması haberin
daha fazla kişi tarafından okunacağı düşüncesiyle bir sanat eseri haberinden öncelikli olmasına neden
olmaktadır. Çünkü günümüz medyasında bu tip haberlerin insanların daha fazla ilgisini çekeceği görüşü
hakimdir. Burada da karşımıza reyting ve tiraj olgusunun beirleyiciliği çıkmaktadır. Gerek izleyiciler
gerek okuyucular tarafından magazinleşmiş haberlerin daha fazla ilgi görmesi basında reyting ve tirajların
artmasına neden olmaktadır. AB tam üyelik müzakerelerinin başladığı gün televizyonlarda yayınlanan bir
yarışma programının Türkiye çapında ünlenen kaynanası Semra Hanım’ın vereceği kararın daha fazla
reyting alması bu konuya verilebilecek en güzel örnektir.
36
İçerikteki sığlaşma zamanla kültür-sanat sayfalarının bütünüyle gözden çıkarılması sonucunu da
doğurmuştur. Ekonomi ve ilan-reklam sayfalarının yetersiz geldiği günlerde gazetelerin kültür-sanat
sayfalarının bazen yarısı, bazen dörtte üçü, bazen de tamamı reklamlara ayrılmıştır. Gazeteler kültür-sanat
haberlerinin içeriğini popüler olanlardan oluşturmakla kalmamış, “yer sorunu” yaşandığında bu sayfaları
feda etmekten çekinmemiştir.
Bugün bazı gazetelerin günlerce kültür-sanat sayfası yapmadığı, bazılarının haftada bir günü yeterli saydığı,
bazılarının “reklam durumuna göre” sayfa yaptığı bir dönemdeyiz. Böyle bir ortamda “Basında kültür ve
sanata gerek var mı?” sorusu sorulmaya başlanmıştır.
MEDYADA EĞLENCEYLE SUNULAN İDEOLOJİ
Kitle iletişim araçları toplumsal yapı içerisinde düşüncelerin belirgin bir şekilde sunulduğu en etkili ideoloji
üretim araçları arasında yer almaktadır. Toplumların gelişim süreçlerine parelel olarak gelişen yeni iletişim
türleri ve kitle iletişim araçları, aynı zamanda toplumsal yapıların düşünsel anlamda dönüşüm sürecine
girmesinde büyük rol oynamıştır.
Gazetelerde düşüncelerin tartışmasız en belirgin şekilde üretildiği öğelerin başında; haber metinleri,
köşe yazıları, çizgi/roman ve karikatürler gelmektedir. Bunların yanısıra fotoğraf kullanımı ve sayfa
tasarımlarıyla da düşünsel içerikler üretilmekte ve topluma aktarılmaktadır. Popüler kültür aracılığıyla
halka aktarılan ve ideolojik içeriğe sahip müzik ve eğlence endüstrisi, sinema ve dizi filmleri, bilgisayar ve
atari oyunlarıyla hedef kitleye ideoloji aktarımı yapılmaktadır.
İdeolojinin tarihin çeşitli dönemlerinde farklı düşünürler tarafından farklı tanımları yapılmıştır. Böylelikle
ideoloji kavramı zaman içerisinde meydana gelen toplumsal ve yapısal değişikliklerle olumsuz olarak
kullanılmaya başlanmştır. Alman düşünür Marks’ta “yanlış bilinç” olarak tanımlanan ideoloji, kültür
bilimci Raymond Williams tarafından geniş bir duygu yapısı içerisinde yer alan düşünceler ağı olarak ifade
edilmiştir (Sholle, 2005:263). Williams ideolojiyi, belirli bir sınıfın veya grubun inançlar sistemi, anlam ve
fikir üretiminin genel süreci olarak tanımlamıştır (Fiske, 2003:212).
Haber yapılırken, gazetecinin gerçekliğe ilişkin hangi öğeleri ne tür kaygılar sonucu haber metnini
oluşturmak için alıkoyacağı veya haber dışı bırakacağı, haberini oluşturmasında önemli bir seçim sürecidir
(Dursun, 2005:72). Haber üretim sürecinde seçimin yanısıra, haber metinlerinde kullanılan, dil, gramer,
anlatısal özellikler, haberle kurulan gerçeği sorunlaştırmaktadır. Çiler Dursun, haberin yapılaşmış
dilinin ve toplumsal yapıda varolan ve süregiden sınıfsal,cinsiyetçi,ırkçı vb.her türlü iktidar ve egemenlik
ilişkilerinin yeniden üretilmesinden sorumsuz ya da bağımsız değerlendirilemeyeceğini ve haberin; dilin
bütün yapısının cinsiyetçi, sınıfçı, ırkçı bütün eşitsizlik ilişkilerini apaçık görünür kılan ve dahası yeniden
üreten bir metin olduğunu vurgulamaktadır (Dursun, 2005:72).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
Gündelik yaşamda ideolojilerin sunulduğu birçok yöntem bulunmaktadır. İdeolojilerin ne şekilde ve nasıl
sunulduğunu günümüzde kestirebilmek neredeyse olanaksızlaşmıştır. Kişi bazen bilinçli, bazen de bilinçsiz
olarak sürekli ideolojik eylemlerde ve söylemlerde bulunmakta veya kendisini ideolojik eylemli-söylemli
ortamların içerisinde bulmaktadır. Toplumsal yapıda, giyim tarzından beslenme alışkanlığına, yürümeden
uyuma tarzına, selamlaşmadan oyunlara kadar birçok ideolojik gösterge bulunmaktadır. Bunların çoğu
kaynağını çeşitli inanç sistemlerinden, dogmalardan ve kültürel öğelerden almaktadır.
Kültür endüstrisi içerisinde, üretim hayatlarını sürdüren kitle iletişim araçları, toplum içerisinde bulunan
siyasal ve ekonomik anlamda egemen yapıların egemenliğini pekiştirmek ve popülerleştirmek amaçlı
birçok yayın ve içerik hazırlayabilmektedir. Bu gibi tutumlar, basının normatifte, tarafsız bilgi üretmesi
ve okuyucu kitleye ulaştırması kuralını ihlal etmektedir. Kültür endüstrisi içerisine tanımlanan eğlence
araçları, ideolojik içerik üretir niteliktedir. Bunların arasında müzik, eğlence, sinema, çeşitli oyunlar
yer almaktadır. Basın, elinde bulunduğu güç aracılığıyla her türlü ideolojik içeriği üretebilmekte ve
topluma aktarabilmektedir. Özellikle kitle iletişim araçları aracılığıyla hazırlanan içeriklere ideolojilerin
yüklenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Sinema ve dizi film, müzik ve eğlence programları, bilgisayar
oyunlarında ideolojinin üretildiği, birçok düşünür tarafından araştırılarak tespit edilmiştir. Bu etmenlerin
başında tiraj kaygısı gelmektedir. Tirajı yüksek tutmak amacıyla okurun ilgisini toplamak ve okurun
beklentileri doğrultusunda içerik oluşturmak günümüz Türk basınının temel sorunlarından birisi olarak
nitelendirilebilir
İletişimi düşünce, bilgi, duygu ve fikir yaratma, bunları aktarma, anlama ve anlamlandırma olarak
tanımladığımızda medya, tüm bu süreçleri kapsayan önemli bir kavramdır. Dünyanın her noktasında
iletişim sağlayan radyo, televizyon, dergiler, gazeteler ve diğerleri gibi yayın organlarının tümünü kapsayan
kitle iletişim araçlarının hepsine medya denir. Teknolojik gelişmelerin oluşturduğu imkanlar sonucunda
kitle iletişim araçlarının önemi artmış ve medya toplum karşısında daha güçlü bir seviyeye erişmiştir.
Medyayı değişteren, dönüştüren en önemli etken ise kültürel-ekonomik gelişim ve değişimlerdir.
Medya bugün yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak hayatın her yerinde etkili olmakla
kalmayıp yönlendirici bir güç durumundadır. Medyanın temel işlevi karmaşık modern toplumlarda
toplum üyelerine kendi deneyimleri dışında kalan dünyanın olaylarının bilgi ve deneyimini aktarmaktır.
Günümüz toplumlarında toplumsal iletişimin önemli bölümü, yani haberin, bilginin en genel anlamıyla
kültürün topluma yayımı, dağıtımı özel olarak bu amaç için geliştirilen araçlar yoluyla gerçekleşmektedir
(Kaya, 1985:2). Gazete, radyo, televizyon gibi kitle iletişimini sağlayan araçlar herhangi bir bilgiyi kısa
zamanda geniş kitlelere en hızlı şekilde ulaştırabilmekte ve bu nedenle günlük yaşamda çok etkili ve önemli
bir yer tutmaktadır. (Bektaş, 2007:130). Günümüz toplumu seyirlik olması ve zahmetsizce tüketilebilmesi
sebebiyle, hayatında televizyona diğerlerinden daha fazla yer verdiği için her ne kadar bir “gösteri toplumu”
olarak nitelense de özellikle gazetenin “modern insanın İncil’i” (Bektaş, 2007:130) gibi kabul edildiği bir
gerçektir.
Özellikle Türk basınında 1980 sonrasında meydana gelen yapısal değişimlerin etkisiyle popüler kültürün
yayılması ivme kazanmıştır. Yazılı basında popüler olması şartıyla gazetecilik dışında neredeyse her
meslekten insanlar köşe yazarlığına soyunmuşur. Gazetelerde yer alan haberler genellikle magazin yönü
ağır basan haberlerden seçilmektedir. Günümüzde popüler kültürün yaygınlaşmasını sağlayan medyanın
bir bakıma kültürel erozyona neden olduğunu söylemek mümkündür.
Magazin gazeteciliği adı altında içeriği boşaltılmış, bol tekrarlara yer veren ve toplumun ilgisini
çeken malzeme ön plana çıkartılarak oluşturulan haberler, hedef kitleye aktarılmaktadır. Haberlerin
magazinleşmesiyle topluma yapay bir dünya sunulmakta, yaşanılan dünyanın fırsatlarla dolu olduğu ve
“siz de bu dünyada yer alabilirsiniz” söylemi vurgulanmaktadır.
“Gazetelerde okurlara, televizyonlarda izleyicilere “magazin haberi” diye sunulan nesnelerin gerçek
magazinle hiçbir ilgisi yoktur. Sinema, tiyatro, sahne dünyasında sanatçıların, mankenlerin, sporcuların
çok özel yaşamlarını gözler önüne sermek, sevgililerinden söz etmek, aralarındaki dedikoduları aktarmak
magazin haberciliği olmaktan çok uzaktır” (Tunçkol,1999:6). Magazin haberciliği, olayların ve kişilerin
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
37
GÜNÜMÜZDE MAGAZİNLEŞME OLGUSU
M u s p a rt2 0 1 4
kimse tarafından pek bilinmeyen yönlerini aktarmaktır. Bir muhabirin, olayın ve olay içindeki kişilerin
herkesin pek göremeyeceği yönünü görerek, bir siyasal olaydan ya da adliyedeki bir duruşmadan
dörtdörtlük bir magazin haberi çıkarabilmesi mümkündür. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın Çankaya
Köşkü’ndeki günlük yaşamını bilinmeyen yönleriyle yazmak, bir bakanın edebiyat alanındaki çalışmalarını
ya da sportif etkinliklerini kamuoyuna yansıtmak, ünlü bir film yıldızının sosyal sorumluluk ilkesi
çerçevesinde herhangi bir basın kuruluşunun yürüttüğü kampanyada aktif olarak rol aldığını okuyucuya
aktarmak magazin gazeteciliğidir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de magazinel haberler ve bunların yer
aldığı yayınlar olmalıdır. Çünkü magazin yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak düzeyli, tarafsız,
yapıcı, etik anlayışına uygun bir yayın politikası izlenmelidir.
38
Gerek yazılı gerek görsel basında magazin yönü ağır basan haberlerin yer alması ve magazinleşmenin ana
haber bültenlerinden, spor programlarına, dizilere, gazete manşetlerinden verdikleri eklere kadar egemen
olması günümüz Türk basınının yadsınamaz bir gerçeğidir. Özellikle 1980 sonrası mesleği gazetecilik
olmayan kimselerin medya patronluğuna soyunmaları ve bu kimselerin sahip oldukları sermaye sayesinde
birden fazla basın organına sahip olmaları, hatta basın dışında birçok alanda faaliyet göstermeleri basındaki
yozlaşmanın nedenlerindendir.
Kar amacını ön planda tutan, teknolojik alt yapısını hergeçen gün yenilemeye çalışan ve dünyadaki
trendleri vakit kaybetmeden Türkiye’ye getiren özel televizyon kanalları, büyük bir rekabet içerisinde
izleyici kitlesini arttırmaya, reklam pastasından pay kapmaya ve ön plana çıkmaya çalışmaktadır. Uslu’ya
(2001:6-7) göre bu rekabet,”içeriklerin giderek daha cüretkar, daha eğlenceli olmasını, ele alınan konunun
içinde yer aldığı programın formatı ne olursa olsun, magazinel yönlerinin ön plana çıkarılmasını, izler
kitlenin oyalanmak suretiyle elde tutulmasını egemen yayıncılık anlayışı haline getirmiştir. Ancak bütün
bu ekonomi merkezli nedensellik ilişkilerinin yanısıra magazinel medya içeriğindeki artışı güdüleyen
bir diğer etkenin medya sahip ve seçkinleri ile siyasal elitler arasındaki çıkar ilişkileri olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Özellikle habercilik alanında toplumda sistemin aksayan yönlerine karşı eleştirel bir
bakışın oluşmasına neden olacak uygulamalar, düzenlemeler, skandallar vs.içi boşaltılarak, sıradan bir
haber ya da “ilginç bir olay” konumuna indirgenerek sunulmaktadır. Bu suretle muhalif bir oluşum,
bilginin farklı bir biçimde sunulması yoluyla engellenmektedir. Böylelikle, hem toplum olup bitenden
haberdar olduğunu düşünmekte, hem de kolektif aklın ve hafızanın, sistemin istemediği düşüncelere
kapalı kalmasına medya iletileri aracılığıyla katkıda bulunulmaktadır”.
Toplumsal yaşamın 1970’lerde her açıdan politikleştiği bir atmosferde, özellikle 1980’li yıllarda yaşanan
dönüşümle birlikte, Türikye’deki toplumsal yapı gerek ekonomik ve yasal önlemler gerekse magazinleşme
eğilimi yüzünden büyük ölçüde depolitize olmuştur. 1990’lı yıllar görsel medyanın ön plana geçtiği ve yazılı
basının ise bu rekabette geri kalmamak için görselliği öne çıkararak, bir anlamda “yazının gözden düştüğü”
bir dönem olarak dikkat çekmiştir. Popüler yayıncılık anlayışının hızla yayıldığı, magazin medyasından
farklı olarak medyada magazinleşme rüzgarlarının estiği, özel alanların kamusallaştığı bir yayıncılık
anlayışı medya atmosferine hakim duruma gelmiştir. Yeni medya patronlarının kar maksimizasyonunu
ön planda tutma gayretleri bir taraftan da popüler yayıncılık anlayışının hız kazanmasına neden olmuştur
(Dağdaş, 2004:140).
Zaman sürecinde popüler medya ve kültürün yaygınlaşmasıyla birlikte baskı teknikleri de gelişmeye devam
etmektedir. Baskı tekniklerinin gelişmesi dergilerin görsel malzemelerinin ve içeriğinin zenginleşmesine
yol açmıştır. Önemli sanat dergileri bu gelişme sonucunda “popüler” olma yoluna girmiştir. Dergilerin
sayfa sayılarının arttığı, görsel malzemelere daha fazla önem verildiği, metinlerin içeriğinin popüler bilgiye
yöneldiği tespit edilmiştir. Renkli sayfalar, reklam ve büyük boyutlu fotoğraflarla donatılmış, içerik; sanat
gündemini takip eden fakat bu gündemi sadece yayınlayıp, tartışmaya açmayan, sorgulamanın yer almadığı
yapay bir gündemi oluşturmuştur.
KÜLTÜR-SANAT HABERCİLİĞİ
Kültür-sanat haberciliği, gazeteciliğin önemli uzmanlık alanlarındandır. Kültür sanat alanında habercilik
yapmak zor olduğu kadar hem de keyif vericidir. Zorluğu, alanın oldukça geniş bir bilgi birikimi
içermesinden kaynaklanır. Edebiyat, arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji, sosyoloji gibi en temel alanlarda
bilgi sahibi olmak gerekir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
Kültür-sanat haberciliği yapan kitle iletişim araçları (gazete, televizyon, dergi…) insanlara ülkedeki
ve dünyadaki kültür ve sanat alanındaki gelişmeleri bildirir. Kültür sanat haberciliği tahmin edilenden
çok daha geniş bir alandır. Örnek vermek gerekirse arkeoloji, tarih, sinema, plastik sanatlar, tiyatro,
müzik, edebiyat, yayım dünyası gibi alanlardaki gelişmeler kültür-sanat haberciliğinin kapsamına giren
gelişmelerdir. Türkiye’de ne yazık ki kültür-sanat haberciliği dünya standartlarına göre son derece
geridedir. Ancak son yıllarda bir gelişim sürecinden bahsedilebilir. Örneğin, TV kanallarındaki haber
bültenlerinde kültür-sanat haberlerinin artmasının yanında, kültür-sanat programlarının niteliklerinin
arttığını da söyleyebiliriz. Gazetecilik açısından bakıldığında bu alanda büyük bir kısırlığın sözkonusu
olduğu görülür. Türk basınındaki birçok büyük gazetede halen kültür-sanat sayfası yoktur.
Türkiye’de özellikle Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan süreç medyanın sanata ve sanatçıya yönelimi ile devam
etmiştir. Bu dönemde sanat devlet tarafından desteklenen bir çağdaşlaşma aracı olarak görülmüş, zamanla
süreli yayın ve kitap basımında yükselen bir ivme kazanılmıştır. Bu süreçte Türkiye’nin en çok okunan
gazeteleri kültür ve sanat gündeminin takip edildiği sanat sayfalarına ve sanatın her dalında ayrı başarılar
elde etmiş kişiler tarafından hazırlanan önemli sanat sütunlarına yer vermeye başlamışlardır. Cumhuriyet
sonrası dönemle başlayan gazete ve dergilerde yayınlanan sanat yazıları günü gününe sergileri takip etme
imkanı sağladığı için bu dönemde hem grup hem de bireysel sergilerde bir artış olduğu gözlemlenmektedir.
Sergilerle ilgili haberlerde eleştirinin ağırlıklı bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta
bazıları sadece sergi tarihlerinin ve yerinin verildiği kısa ilanlar şeklinde de olabilmektedir. Resim ve tiyatro
alanında yazılmış olan yazılar diğer sanat dallarına oranla oldukça fazla yer tutmaktadır. (Günyol, 1984:8).
Gazetelerde kültür-sanat haberleri, 1970 ve 1980’li yıllardan itibaren ayrı bir sayfada yayımlanmaya
başlamış, 1990’lardan sonra magazinleşme, popüler kültür, ekonomi ve siyasetteki liberalleşme eğiliminin
etkisiyle bu sayfaların içeriği sığlaşmıştır. Gazetelerdeki kültür, sanat ve edebiyat ile ilgili haberler ünlü
ve popüler isim ve eserler ile magazinel yönü ağır basan kişi ve olayları konu edinmiştir, nicelik niteliğin
önüne geçmiştir. Kültür, sanat ve edebiyattan esirgenen sayfalar ilan ve reklamlara ya da başta ekonomi
olmak üzere farklı içeriklere ayrılmıştır.
Gazetelerde 1990’larda başlayan özel yayıncılığın da zorlamasıyla bu yeni dönemin ruhuna uygun bir
şekilde ekonomi ve magazin sayfalarının miktarındaki artış dikkat çekicidir. Magazin 2000’li yıllarda
gazete içeriğine sığıştırılamaz olmuş, okura magazin ekleri ile daha çok magazin sunulmuştur. İlan ve
reklamların, reklam içerikli diğer yayınların ekonomi sayfalarını aşıp diğer bölümlere de yayılmış olması
gazetelerin yeni içeriklerinin göstergesi olmuştur.
Kitle iletişim araçlarında yer alan sanat olaylarını (sergi,tiyatro,film vs.) gazeteci ya haber biçiminde ya da
eleştiri türünde hazırlar. Böylece basın; sanatı konu ederek eğitim işlevini de yerine getirmiş olur. Öncelikle
bir kültür-sanat muhabiri, alt alanlar arasında birçok ilişki bulunmasından dolayı kültür-sanatın her alanına
dair genel bilgi sahibi olmalıdır. Herkes az ama yeterli ölçüde örneğin tiyatrodan da plastik sanatlardan
da anlamalıdır. Ama bunun ötesinde belli bir alanda veya alanlarda uzmanlaşmak faydalıdır. Muhabir,
kültür-sanat alanının içinde yer almalıdır. Sürekli etkinliklere katılmalı, iyi bir okur olmalı, özellikle kültür
ve sanat gündemini yakından takip etmelidir. Sergilere, müzelere konserlere ilgi duymalıdır.
Kültür-sanat servislerinin çalışma koşuları medyanın genel çalışma koşulları ağırlığından payını almaktadır.
Öncelikle bu servisin medya içindeki diğer servislere oranla daha esnek bir yapısının olduğu söylenebilir.
Ülkede ekonomik ve politik alanda gündem sürekli değişmektedir. Bu alanlardaki gazeteciler bu nedenle
saatlerle yarışmaktadır. Bu alanlarla kıyaslandığında kültür-sanat gündeminin daha yavaş akmakta olduğu
söylenebilir. Bu da belli bir kolaylık getirmektedir. Kültür-sanat servisleri edebiyat, sinema, tiyatro,müzik,
plastik sanatlar, fotoğraf gibi sanatın tüm dallarını kapsayan geniş bir yelpazede güncel haberler hazırlarlar.
Kültür sanat servisi medyanın yayın kimliğine göre organizasyondaki önem derecesi artan ya da azalan
bir servistir. Medya organizasyonunun belirlediği tüketici kitlesinin (okuyucu,dinleyici,izleyici) niteliğine
göre bu servisin haber üretimindeki etkinliği değişkenlik gösterir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
39
Kültür-sanat haberciliğinin başlangıç tarihi 1960’lı yıllardır. Kültür-sanat haberlerine ve yazılarına ilk kez,
1930’lu yılların ünlü edebiyatçılarının da aynı zamanda gazeteci veya köşe yazarı olarak çalıştıkları bu
dönem gazetelerinde rastlanmıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
Yayın kimliği kitle gazeteciliğine doğru bir eğilim gösteren gazetelerde, düzenli bir kültür-sanat servisi ile
kültür sanat sayfasına rastlanmaz. Bu tür gazeteler, kültür-sanat etkinlikleri ile ilgili haberleri haftanın belli
günlerine yayma eğilimi gösterir. Yayın kimliği kitle gazeteciliğine uygun olmasına rağmen, tüketicilerinin
demografisindeki çeşitlilikle doğru orantılı olarak yayın yapan medya organizasyonlarında ise düzenli bir
kültür-sanat sayfası ile kültür sanat servisi bulunur.
Fikir gazeteciliğini yayın kimliği olarak belirlemiş medya organizasyonlarında kültür sanat servisleri, uzman
ve dinamik bir kadro ile çalışmaktadır. Bu sayfalarda kültür sanat etkinliklerine geniş yer verilmesinin
yanında yorum, eleştiri ve ayrıntılı ropörtajlarda sayfaları doldurmaktadır.
40
Sanatçılar, sanatçıların yaptığı işi sergilemek isteyen yapımcılar hatta kimi zaman okullar, yapılan
ürünleri duyurmak için kurulan halkla ilişkiler kurumları ve yabancı yayınlar, bir kültür-sanat servisinin
vazgeçilmez haber kaynaklarıdır. Resim, heykel, fotoğraf gibi alanlarda çalışan ve sergilerle eserlerini
ortaya koyan sanatçıların her biri bu servislerin haber kaynağıdır. Müzayedeler de son zamanlarda giderek
daha fazla kültür-sanat sayfalarında kendilerinden söz ettirmektedir.Yine kültür merkezlerinin aylık
programlar halinde hazırladıkları sanatsal ve kültürel etkinlikler, tiyatro, sinema, opera, bale gösterileri,
kitap tanıtımları ve festivallerde yine kültür-sanat servislerinin haber kaynakları arasındadır. Son yıllarda
kültür-sanat servislerinin haber kaynakları genelde basın bültenleri oldu. Bunun olumlu ve olumsuz
yanları bulunmaktadır. Bültenler, haberciye derli toplu bilgi sunmakta ve işini kolaylaştırmaktadır. Ancak,
diğer yandan habercinin haber üzerindeki yaratıcılığını kısıtlamakta, bültende yer alan abartı, övgü gibi
yargıların aynen habere yansıtılması gibi sakıncaları bulunmaktadır.
Muhabir elinden geldiğince kültür-sanat etkinliklerine katılmalı, kitap okumalı, kültür-sanat alanındaki
insanlarla iletişim kurmalıdır. Kültür-sanat servisleri, gerektiğinde yabancı kaynakların haber
malzemelerinden de yararlanırlar. Genelde dünya çapında sanatçıların eserlerinin ya da kültürel değerlerin
satışa sunulduğu ünlü müzayede kuruluşlarının etkinliklerine yer verilir. Bunun yanında yurt dışında
başarı kazanmış Türk sanatçıları ile ilgili haberler ya da dünya çapında ünlü sanatçıların yaşamları ve
sanatsal kişilikleri ile ilgili haberler de yabancı kaynaklardan yararlanılarak okuyucuya sunulur. Uluslararası
sahada olup biten kültür-sanat haberlerine özel bir önem verilmeli ve kamuoyu bu gelişmelerden haberdar
kılınmalıdır.
Bir kültür-sanat haberi oluşturulurken öncelikle ortada haber değeri taşıyan bir kültür-sanat olayı
bulunmalıdır. Bunlar acil gündemden de olabilir, rutin gündemden de oluşturulabilir. Üretilen ürünün
sahipleriyle, filmlerin oyuncuları veya yönetmenleriyle konuşulur. Acil gündeme örnek olarak, Orhan
Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması büyük bir haber değeri taşımaktadır. Ancak haberde
okurlar Nobel’in ne olduğu, daha önce bu ödülü kimlerin kazandığı, Pamuk’un kim olduğu, neden Nobel’e
layık görüldüğü, Pamuk’un Nobel kazanmasına Türkiye ve dünya kamuoyundan ne gibi tepkiler geldiği
gibi bilgilere de ihtiyaç duyacaktır. Rutin gündeme ise bir sergi haberiyle örnek verelim. Usta bir Türk
ressamı olan Ömer Uluç bir sergi açacaktır. Sergi bilgisi size gelir ya da siz bilgiye ulaşırsınız. Ve ardından
bu sergiyi insanlara bildirmek amacıyla sergiye gitmeniz gerekir. Ömer Uluç’la yapacağınız röportaj
haberin gücünü arttıracaktır.
Kültür-sanat haberleri, zaman zaman konunun önemine göre birinci sayfada kendisine yer bulabilmektedir.
Özellikle yayın dünyasının giderek etkin bir yapıya kavuşması, çok satan yazıların sayısının her gün artması,
kültür-sanat haberlerinin tıpkı diğer haberler gibi muhtelif sayfalarda yayımlanmasını da beraberinde
getirmektedir. Ayrıca gazetelerin hafta sonu ekleri de hayli geniş bir biçimde sayfalarını kültür-sanata
açmaktadır. Kültür-sanat dünyasında etkili olan pekçok tartışmanın gazete sayfalarında yer alması
okuyucunun dikkatini çekmektedir.
Kültür-sanat haberi yazım teknikleri diğer servislerdeki tekniklere göre daha zengindir. Örneğin, bir trafik
kazası haberini çok farklı şekillerde vermek mümkün değildir. Ancak kültür-sanat haberlerinde ortada
daha esnek bir durum vardır. Örneğin düz haber dışında röportaj yapılabilir veya haber hikayeleştirilerek
anlatılabilir.
Ünlü yazarların veya sanatçıların eserlerini ya da faaliyetlerini konu edinen haber ve yazılara yer verilen
kültür-sanat haberciliği, nitelikli sanat eserlerini, popüler değil estetik, anlık tüketime yönelik değil kalıcı ve
klasik olabilecek çalışmaları yeterince değerlendirmemiştir. Kültür-sanat sayfaları, popülerin ve magazinin
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
istilasına direnememiştir. Bu durum 2000’li yıllarda yayın dünyasının endüstrileşmesi ve kitabın bir meta
haline gelmesiyle kültür-sanat haberciliğinin sınırlarını da aşmıştır. Kitap fuarları, kitap ekleri, televizyon
ve internet kitabın bir meta olarak piyasaya arz edilmesi için kullanılmıştır. Yayıncılar reklamı keşfetmiş;
yazarlar, büyük boy duvar ilanlarında, reklam panolarında görünmüş, gazete röportajları, televizyon
söyleşileri, hatta magazin programlarında kitaplarının reklamında rol almıştır. Bugün de medyada
kitap,edebiyat ve daha genel anlamda kültür-sanat, sıklıkla popülerlik üzerinden gündeme gelmekte,
haberlere ve yorumlara konu edilmektedir. Ünlü ve zengin olamayan yazarlar, sanatçılar, kültür adamlarına
kültür-sanat sayfalarında da, televizyon programlarında da yeni medya’da da yer yoktur. “Ünlü”ler için
hazırlanan sayfalar, programlar, afişler kültür-sanat aleminin isimsiz kahramanlarını ağırlamamaktadır.
Dört gazetenin beş günlük periyodu üzerinden yapılan incelemede, toplam 20 nüshada 13 sayfanın kültür
ve sanat içerikli haberlere ayrıldığı görülmektedir. Posta gazetesinin hafta sonu eklerinin içeriği daha
çok magazinel nitelik taşımakta ve kültür-sanat haberlerine yer verilmemektedir Haber sayısı açısından
yaklaşıldığında ise incelenen gazetelerde “kültür-sanata ayrılan sayfalarda toplam 51 haberin yayımlandığı
görülecektir. Bu rakam 20 nüshaya bölündüğünde günde ortalama 2.5 kültür-sanat haberinin gazetelerde
kendisine yer bulduğu anlamına gelmektedir. Günlük toplam olarak Sabah’ın 120, Hürriyet’in 80,
Zaman’ın 75 habere yer verdiği göz önünde bulundurulursa kültür-sanat haberciliğinin yetersiz olduğu
ortaya çıkacaktır. İncelenen dönem içerisinde kültür-sanata ayrılan çeyrek sayfalara karşılık 7-8 sayfalık
ekonomi bölümlerine rastlanmıştır. Örneğin 5 Mart 2013 tarihli Hürriyet’te 1/6 sayfalık “sanat” sayfasına
karşılık 7 ekonomi sayfası bulunmakta, 8 Mart 2013 tarihli Hürriyet’te ise ekonomi sayfalarının sayısı 8’e
yükselmektedir. Kültür sanata her gün bir sayfa ayıran Zaman gazetesinde de ekonomi önemli bir yer
tutmaktadır. 8 Mart 2013 tarihli gazetede 6 ekonomi sayfasının bulunması bunun göstergesidir.
SONUÇ
Medyada son yıllarda kültür sanat haberleri gittikçe azalıyor. Gazetelerde ve televizyonlarda kültür sanat
ağırlıklı sayfaların ve programların artması gerekmektedir. Kültür geleceğimizdir. Geleceğimizi ancak
kültüre zaman ve yer ayırarak inşa edebiliriz. Gazetelerimizin çoğunda kültür ve sanat sayfaları bulunmuyor
veya haftada bir gün yarım sayfa, spora ise hergün beş, altı sayfa, magazin haberlerine iki, üç sayfa yer
ayrılmaktadır. Halbuki basınımız hergün en az bir sayfasını eğitim, kültür ve sanat etkinliklerine ayırabilir.
Bu yapılırsa toplum olarak sinema, tiyatro, güzel sanatlar ve edebi eserlere daha çok ilgi gösterebiliriz.
Kültür ve sanat dünyasını yakından tanıyabiliriz.
Küresel popüler kültür, iletişim biçimlerinde kendini gösterir. Bu da kültürel emperyalizm kavramıyla
iç içedir. Batılı yaşam tarzının benimsetilip, yaygınlaştırılması kültürün içinin boşaltılarak kültür
emperyalizmine dönüşmesine neden olmaktadır. Yazarı medyatik olan kitapların çok satılan kitaplar
arasında yer alması, oyuncuları nedeniyle izlenen tiyatro oyunları veya yine medyatik sanatçıların açtığı
sergilerin en çok izlenen sergiler olması da aslında popüler kültürün bir sonucudur. Bu bağlamda;
Türkiye’de medya kanallarındaki popüler kirlilik, yerini entelektüel sanat bilgisinin yer aldığı, tüketiciyi
aydınlatan, doyuran ve tek kaygısı sanat olan medya bilincine bırakmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
41
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.Salih Seyhan ve Yrd.Doç.Dr.Hakan
Temiztürk tarafından gerçekleştirilen “Gazetelerde Kültür, Sanat ve Edebiyat Sayfaları/Yazıları Üzerine”
konulu çalışmada Türk basınının 2013 yılı Mart ayındaki verilere göre en yüksek tirajlı ilk dört gazetesinin
(zaman,posta,Hürriyet,Sabah) beş günlük (4,5,6,7,8 Mart 2013) nüshaları incelenmiştir. Gazetelerin hafta
sonu ekleri özellikle sanat dünyasından haber ve tam sayfa röportajlar bakımından oldukça zengin bir
görüntü vermektedir. Bu tür haber, yazı, röportaj ve reklamların çoğunluğunun ünlü yazarların çok satan
eserleriyle ilgili olduğu gözlenmektedir. Ancak bu durum süreklilik arz etmemekte ve gazeteden gazeteye,
haftadan haftaya oldukça istikrarsız bir tablo ortaya koymaktadır. Örneğin Zaman gazetesinin 1 Şubat
2014 Cumartesi tarihli hafta sonu ekinde çoğunluğu röportajlardan oluşan kitap, müzik ve benzeri kültür
sanat haberleri yedi sayfalık (sözkonusu gazetenin hafta sonu ekinin toplam sayfa sayısı 16’dır) bir hacme
ulaşmıştır. Buna karşın Sabah gazetesi ve Posta gazetesinin 2 Şubat 2014 Pazar tarihli hafta sonu eklerinde
ise hiç bulunmamaktadır. Dolayısıyla hafta sonu eklerinden hareketle gazetelerin kültür sanat ve edebiyatla
ilişkisi için bir yargıya varmak çok sağlıklı olmamaktadır.
M u s p a rt2 0 1 4
Kaynakça
Büyükbaykal, G. (2002) “Günümüzde Türk Basınındaki Magazinleşme Olgusu”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dergisi, s.51-62, İstanbul
Dağdaş, E. (2004) ”Türkiye’deki Medya Ortamında Magazin Kavramı ve Magazinleşme Eğilimi”, s.140, Turhan Kitabevi,
Ankara
Dursun, Ç. (2005) Haber ve Habercilik/Gazetecilik Üzerine Düşünmek, Habercinin El Kitabı Gazetecilik ve Habercilik,
Sevda Alankuş (Edited by), IPS Yayınları, İstanbul,
Dursun, O. (2003) “Medyada Eğlenceyle Sunulan İdeoloji” (Anadolu’da Vakit Gazetecisinin Bulmacası Üzerine Bir
Analiz), s.65-88, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, İstanbul,
Fiske, J. (2003) İletişim Çalışmalarına Giriş, Süleyman İrvan, (Translated by), Bilim ve Sanat Yayınevi, Ankara
Günyol, V. (1984) “Cumhuriyet Sonrası Sanat ve Edebiyat Dergileri”, Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1984).
s.88, Gelişim Yayınları, İstanbul,
İlhan, E., Özdemir,M. (2012) “Geleneksel ve İnternet Gazetelerinin Kültür-Sanat Haberlerine Yaklaşımı”, s.379-387,
Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi. Cilt.1,Sayı.1, Batman
Megep (2008). (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi) “Kültür Sanat Haberciliği), Ankara
Seyhan, S. ve Temiztürk, H. (2014) “Gazetelerde Kültür, Sanat ve Edebiyat Sayfaları/Yazıları Üzerine”, Turkish StudiesInternational Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, s.1277-1288, AnkaraTurkiye
Tunçkol, Y. Magazin Gazeteciliği, Bizim Gazete.
Uslu, K. (2001) “Yazılı ve Görsel Medyada Magazinleşmenin Tarihsel ve Sosyolojik Dimanikleri”, Sayı.12, s.1-20,
İletişim Yayınları, Ankara
42
Varol, S. (2012) “Kitle İletişim Araçlarındaki Eğlence İçeriklerine İlişkin Kuramsal Yaklaşımlar Hakkında Bir
Değerlendirme”, 2112/2, 43, s.141-161, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
MÜZİK VE SAHNE SANATLARINDA TELİF HAKLARI
COPYRIGHTS IN MUSIC AND PERFORMING ARTS
Şanser VURGUN*
Özet
Anahtar Kelimeler: Telif, Müzik, Sahne sanatları, Sanat eseri, Hukuki korunma yolları.
Abstract
Copyright is a property right, interms of idea piece of art. This right defines and protects a person’s idea and
labour legally. In the area of music and prerforming arts the knowledge and personal abilities of a person are
being effected as a whole in the piece of art. This means that the qualities of these given pieces of art of a specific owner need to be protected. In this study i am going to concantrate on the copyrights of the legal features
of art, the rights of artists ways of protection and thepossession on of legal features and consequences of idea
and pieces of art in music and performing arts..
Keywords: Copyright, Music, Performing arts, Art work, Legal protection paths.
GİRİŞ
Kanunumuza göre eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema
eserleri türlerinden birine dahil olan her çeşit fikir ve sanat mahsulü” olarak tanımlamaktadır. Eser; aynı
zamanda sahibinin duygu ve düşüncelerinin dışa vurumuna sahne olmuş en güzel yaratım durumudur. Hal
böyle olunca da, yaratıcısının eser üzerindeki hak ve yükümlülükleri eserin dış dünya ile paylaşılması ile
birlikte azami derecede artmaktadır. Çünkü eser sahibinin şahsi özellikleri ve iç dünyası bir bakıma kamu
ile paylaşılmış olmaktadır. Söz konusu durumun doğal bir sonucu olarak da ortaya; eserin temel nitelik
ve özelliklerinin korunması, eserin hukuki özellikleri ve eser sahibinin eserinin üzerindeki hakları gibi
olgular ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bunların oluşumu da bizi telif hakları olgusuna ve eser kavramının
başlangıcına götürmektedir. Bu çalışmamda telif hakları olgusu ve tarihsel gelişimi, eser, eserin unsurları
ve eser sahibinin hakları, hakların devri ve lisansı gibi konulara değinmeye çalışacağım.
*
Öğr. Gör., Adnan Menderes Üniversitesi, Atça Meslek Yüksekokulu, Aydın, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
43
Telif hakkı fikir ve sanat eserleri üzerindeki mülkiyet hakkı olup, kişilerin kendi fikri emekleri ile ortaya
çıkardıkları eserler üzerinde hukuken sağlanan haklar olarak tanımlanmaktadır. Müzik ve sahne sanatlarında
ortaya konan yapıtlar; kişilerin bu alanlardaki birikimleri ve şahsi özelliklerinin bir birleşimi olarak eserlere yansımaktadır. Dolayısıyla da ortaya çıkan ürünlerin üreticisinin kazandırdığı niteliklerinin korunması
gerekmektedir. Bu bildirimde özellikle müzik ve sahne sanatlarına ait eserler üzerindeki telif hakları, sanat
eserlerinin hukuki anlamdaki özellikleri, eser sahiplerinin hakları, korunma yolları ve bu hakların Fikir ve
Sanat Eserleri Kanununa göre sahip olduğu hukuki özellikleri ve neticeleri üzerinde durmaya çalışacağım.
M u s p a rt2 0 1 4
1. Telif ve Telif Hakkı Olgusu
Telif; Türk dil kurumu sözlüğüne göre uzlaştırma, kitap yazma anlamına gelmekte ve te:lif şeklinde
yazılmaktadır.(www.tdk.gov.tr). Telif hakkı ise; kişinin her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği ürünler
üzerinde hukuken sağlanan haklardır.(http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=394).
Hukukumuzda telif hakkının değişik anlamlarda kullanıldığına tanık olmaktayız.
Bu kavram geniş anlamda, kişilerin fikir ve sanat eserlerin üzerindeki haklarını ifade etmek üzere
kullanılmaktadır. Bu durumda, eser sahibinin fikir ve sanat eserleri üzerindeki fikri hakları anlatılmak
istenmektedir. Örneğin: telif hakkım ihlal edildi; telif hakkı devredildi ifadelerinde eser sahipliğinden
doğan hakların ihlale uğradığı yada başkasına devredildiği anlatılmak istenir.
Dar anlamda telif hakkı ise eser sahipliğinden doğan hakların parasal karşılığını ifade etmek üzere kullanılır.
Örneğin; Telif hakkımı aldım; telif hakkım ödenmedi ifadelerinde, eser sahibinin eser sahipliğinden doğan
ekonomik nitelikteki haklarının karşılığı ifade edilmektedir.
(http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/frmmakale/20011/2.pdf)
Eski çağlarda telif hakları: (Genel olarak ele alınmıştır.)
44
İlk ve Orta Çağlarda; Eski uygarlıklarda fikri emek ürünleri, üzerinde cisimlendikleri maddi mallardan
ayrı düşünülmemekteydi ve yaratıcının iktisaden veya manevi yönden korunmasına gerek duyulmuyordu.
Örneğin, ünlü Romalı hukukçular Gaius ve Paulus, tahta üzerine oyularak yapılan bir tablo için, “bu
tablonun mülkiyetinin tahtanın mülkiyetine bağlı kalması zorunludur, çünkü tahta olmasaydı, tablo da
olmayacaktı”, demişlerdi. Bir kitabı satın almakla kitaptaki fikri ürünlere de sahip olunabilmekteydi. Yani,
cisim fikre değil, fikir cisme bağlıydı.
Ortaçağda da, fikri ürünlerin ayrı bir hakkın konusu olabileceği düşünülmüyordu. Herkes yararlanmak
istediği bir eseri kopya edebilir veya ücreti karşılığında başkasına kopya ettirebilirdi. Yaratıcının eserin
kopya edilmesine itiraz hakkı yoktu.
Fikri haklar alanında atılan ilk adım “basım imtiyazlarının” kabulü olmuştur. Matbaanın icadıyla, o
zamana kadar sadece el yazısıyla ve sınırlı sayıda kopya edilebilen eserlerin sayısız çoğaltılması ve satılması
imkanı doğdu. Ancak matbaacı ilk önce satılma şansı olan bir müsvedde bulmak ve bunu basıma hazır
hale getirmek için masraf etmek zorundaydı. Oysa başka bir matbaa için bu ilk baskıyı kullanarak eserin
ikinci ve sonraki baskılarını yapmak çok daha ucuza mal olan ve haksız rekabete yol açan bir durumdu. Bu
nedenle, belirli bir bölgede ve belirli bir süre için bir eserin sadece bir matbaacı tarafından basılabilmesi,
idari otoritelerin verdiği “basım imtiyazları” ile sağlandı. Bu yolla, matbaacıların eser sahibine ödedikleri
ücret karşılığında eserin maliki oldukları kabul edilmiştir. İngiltere’de imtiyaz sahibi “owner of copy”
olarak nitelendirilmiş, “copy right” terimi de ilk önce telif hakkı değil, basım ve teksir hakkı anlamında
kullanılmıştır.
16. yüzyılın ortalarında, yazarın da eserden pay alması âdet haline geldi. İlk yazar imtiyazı, 1486 yılında
“Sabellicus” adlı bir yazara Venedik’te “Venedik Taciri” isimli bir eser için verilmiştir.(Attali, 1975, s.95)
Yeni ve Yakın Çağlara baktığımızda ise; XVIII. yüzyıla gelindiğindeyse, eser sahiplerini koruyan ilk
kanunun, İngiltere’de 1709 yılında kabul edilen “Act Anne” adını taşıyan bir kanun olarak görmekteyiz. Bu
kanunun amacı, yazarı ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesini sağlamaktır. İngiltere’de
daha sonra sırasıyla, hattâtlar ve heykeltraşlar ve daha sonra ise, tiyatro eserleri kanun kapsamına alınmıştır.
Avrupa Birliği Hukuku’nda, genel kural olarak, malların topluluk içinde serbest dolaşması ilkesi geçerlidir.
Fakat bu kurala, fikri haklar bakımından istisna getirilmiştir. Fikri haklar, mutlak (tekelci) haklar arasında
kabul edildiği için, ancak eser sahibinin izniyle, eserin serbest veya sınırlı biçimde dolaşması mümkündür.
Ancak fikri hakların ulusal sınırlar içinde korunması yetkisi verilmişti, çünkü bu haklar ihlâle çok açıktı.
Bu nedenle, bazı uluslararası sözleşmeler yapılmıştır. Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
27nci maddesi: “Herkes, sahibi bulunduğu her türlü ilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan manevi ve
maddi menfaatlerinin korunması hakkına sahiptir”,demektedir.
(www.mesam.org.tr)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
Telif Haklarının Dünyadaki Gelişimi
Bu konuda ilk olarak hukuk sistemleri bağlamında bir inceleme yapılması uygun olacaktır. Temelde Telif
haklarının karşılaştırmalı hukuktaki durumunda Anglo-Amerikan (Copyright) ve Kıta Avrupası (Droit
D’Auteur) sistemleri bulunmakta olup, sistemler kendi ekolleri altında gelişmişlerdir. Anglo-Amerikan
sistemi özünü “Common Law” geleneğinden almakta ve gelenekler ve içtihat hukukundan oluşan bir
mevzuat sistemine tekabül etmektedir. Kıta Avrupası sistemi ise “Tabii Hukuk” yani doğal, olması gereken
hukuk ekolünün etkisinde kalmıştır. Bu bağlamda da temel dayanağı eser sahibinin eserleri üzerindeki
haklarının öneminden oluşmaktadır. Bu konuda bilhassa Fransız İhtilali ile birlikte çıkarılan kanunlar telif
hakları üzerindeki yoğunlaşmayı sağlamıştır.
Anglo-Amerikan Sistemine dahil ülkelerde telif haklarının durumu:
Amerika Birleşik Devletleri
Amerikan hukukunda telif haklarına ilişkin ana kaynak Amerikan Anayasasıdır ve bu ülkede telif hakları,
Anayasaya dayanılarak çıkartılan federal kanunlar ile korunmaktadır. Bugün için, Amerika Birleşik
Devletleri’nde 1976 tarihli Telif Hakları Kanunu (CopyrightAct) yürürlükte olup bu Kanun çeşitli
zamanlarda çıkartılan kanunlarla değişikliğe uğramış bulunmaktadır. (Merges, 2001, s.618)
1976 tarihli Kanun ile koruma altına alınan 8 eser kategorisi bulunmaktadır. Bunlar;
• Edebiyat eserleri
• Sözlü ve sözsüz tüm müzik eserleri
• Sözlü ve sözsüz tüm tiyatro eserleri
• Pandomimler ve koreografik eserler
• Sinema filmleri ve diğer sinematografik eserler
• Ses kayıtları
• Mimari eserler (http://www.copyright.gov/title17/circ92.pdf)
Bu 8 kategori, Kanunda örnek olarak sayılmış olup, tüketici mahiyette değildirler. Bu açıdan Amerikan
hukuku, bizim hukukumuzdan farklıdır zira bizim sistemimizde Kanunda (FSEK) sayılan eser kategorileri
tüketici mahiyette olup, yeni bir eser kategorisi yaratmak olanaklı değildir.(Sınar, 2006, s.50) Ayrıca
Amerikan hukukunda, eser sahibinin “Copyright Act” ile getirilen koruma sisteminden yararlanabilmesi
için, meydana getirdiği düşünsel ürününün özgün bir karaktere (Originality) sahip bulunması
gerekmektedir.
Daha sonraları uygulama alanındaki gelişmeler yaşanmış ve özellikle Bern Konvansiyonu’ndan (http://
tr.wikipedia.org/wiki/Edebi_ve_sanatsal_eserlerin_korunmas%C4%B1na_dair_Bern_Konvansiyonu*)
doğan gelişmelerin uygulanması amacıyla çıkartılan Bern Kanunu Amerikan telif hakları sisteminde önemli
bir değişiklik yaratarak, bir eserin koruma mekanizmasından yararlanabilmesi için gerekli bulunan şekil
şartlarına riayet edilmesi koşulunu ortadan kaldırarak isteğe bağlı hale getirmiştir. Şu halde bu kanundan
önce şekil şartlarını taşımayan eserler, telif hakları korumasından yararlanamamakta ve kamu malı olarak
bir yaptırım gerektirmeksizin serbest kullanıma konu olabilir iken; bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren, şekil şartlarını taşımayan eserler de telif hakları korumasından yararlanabilecektir.
Bununla birlikte Amerikan hukukunda, eser üzerindeki hakların ihlali iddiası ile bir mahkeme önünde hak
talebinde bulunabilmek için, diğer şekil şartlarından ayrık olarak, eserin yayımlandığı (ilgili) eyalette tescil
edilmesi şeklindeki şekil şartı halen muhafaza edilmektedir (Mahony, 1997, s.398)
ABD hukuk sistemindeki önem arz eden diğer bir nokta ise; telif hakkı sahipliği kavramıdır. Buna göre,
yayımlanmamış bir eser, eser sahibinin hangi ülkenin yurttaşı olduğuna ve ikametgahının nerede olduğuna
bakılmaksızın, bu Kanundaki telif hakları korumasından yararlanacaktır. Bir eserin yayımlanmasından
sonra ise, yabancı uyruklu bir eser sahibi, sözgelimi, - eserin yayımlandığı dönemde A.B.D.’nde ikamet
ediyorsa eser, ilk olarak A.B.D.’nde yayımlanmışsa veya başka bir ülkenin yurttaşı olsa veya başka bir
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
45
• Resimler, grafik ve heykeller
M u s p a rt2 0 1 4
ülkede ikamet ediyor olsa dahi, bu ülkenin Bern Sözleşmesi gibi, A.B.D.’nin de taraf olduğu bir uluslar arası
telif hakları sözleşmesine taraf olması halinde, dünyanın neresinde olursa olsun Amerikan telif hakları
korumasından yararlanma hakkına sahiptir.
(http://www.law.cornell.edu/uscode/text/17/104)
ABD hukuk sisteminde ayrıca diğer sistemlerden farklı olarak ayriyeten “Work For Hire” anlayışı da
benimsenmiş ve bu anlayış bağlamında da, eserlerin meydana getirilişi tabiri caizse bir iş ilişkisine
döndürülmüştür. Fakat bu durum için yazılı bir anlaşma olması da öngörülenler arasındadır. (http://www.
copylaw.com/new_articles/wfh.html)
Birleşik Krallık
Common Law kültürünün etkisi nedeniyle, telif haklarını koruyan kanunların çıkartılması uzun bir süreci
gerekli kılmışsa da, bugün itibarıyla gerek İngiltere’de gerekse Birleşik Krallığı oluşturan diğer ülkelerde
(Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda) telif hakları koruması kanunlara dayalı hukuk kuralları (statutory law)
temelinde gerçekleşmektedir. (Cornish, 1999, s.374) Günümüzde İngiltere’de (ve tüm Birleşik Krallıkta)
telif hakları koruması 1988 tarihli Telif Hakları, Tasarım ve Patentler Kanunu (Copyright, Designs and
Patent Act . CDPA) ile sağlanmaktadır.
(http://www.hmso.gov.uk/acts/acts1988/Ukpga_19880048_en_1.htm)
Bu kanun özellikle bünyesinde çeşitli konuları barındırması ile farklılık kazanmış bir kanundur, birden
fazla konuya ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
46
Bu kanunda, telif haklarının korunduğu eser kategorileri şu şekilde sıralanmıştır;
• Özgün taşıyan edebiyat, tiyatro, müzik ve güzel sanat eserleri,
• Ses kayıtları, filmler, görsel/işitsel yapımlar ve kablolu programlar,
• Basılı eserler. (Adams, 1992, s.8)
Birleşik krallıkta eser sahibi eseri bizzat yaratan kişidir. Bunun yanı sıra Amerikan hukukundaki “work for
hire” kavramı da burada yer bulmaktadır. Eser sahibinin temelde telif haklarından yararlanabilmesi için
birleşik krallık vatandaşı eğer bu değilse Avrupa Birliği vatandaşı olması gerekmekte bunların yokluğunda
ise eserin Britanya’da yayınlanmış olması, bu koşul yokluğunda eser sahibinin ikametinin Britanya’da
bulunması ve bu da yok ise eser sahibinin uyruğunu taşıdığı ülkenin Bern Sözleşmesi’ne üye bir ülke
olması gerekmektedir. (Adams, 1992, s.14)
Kıta Avrupası Sistemine Dahil Ülkelerde Telif Haklarının Durumu
Almanya
Alman hukukunda telif haklarının korunmasına ilişkin temel metin 1965 tarihli Telif Hakları Kanunu
(Urheberrechtgesetz-UrhG)’ dur. (http://www.netlaw.de/gesetze/urhg.htm) Alman Telif Hakları Kanunu’na
(UrhG) göre, telif haklarının geleneksel alanını, edebiyat ve sanat oluşturmaktadır ve Kanunda gösterilen
listede korunan eser türlerinin örnekleri olarak, yazı, müzik, sanat, mimarlık, resim, film ve resimli bilimsel
gösterimlere ilişkin eserler yer almaktadır. (Sınar, 2006, S.64)
Alman hukukunun farklılıklarının başında eser sahibinin hukuki bir statüye sahip olması yada fiil ehliyetinin
bulunması gerekmemektedir. Bu bakımdan eserlerin herhangi bir düşünsel içeriğe sahip olması önem
taşıdığından eserlerin sadece gerçek kişilerce ortaya çıkartılması gibi bir zorunluluk da bulunmamaktadır.
(Haberstumpf, 200, S.95)
Fransa
Fransız hukuku, her zaman için eser sahipleri, sanatçılar ve mucitler için en üst düzeyde korumanın
sağlandığı bir hukuk sistemi olma özelliği taşır. Fransa’da telif hakları koruması 11 Mart 1957 tarihli Telif
Hakları Kanunu ile sağlanmaktaydı ve bu kanunda da 3 Temmuz 1985 tarihinde önemli bir değişiklik
yapılarak bilgisayar programları da koruma kapsamına alınmış bulunmaktaydı. (http://www.legifrance.
gouv.fr/WAspad/UnCode?code=CPROINTL.rcv) Buna karşın, Fransız hukukunda karşılaştırmalı
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
hukuktaki diğer örneklerden farklı bir yol izlenerek, 1 Haziran 1992 tarihinde düşünsel mülkiyet
hukukunun tüm dallarını bir arada düzenleyen “Düşünsel Mülkiyet Kanunu” (Code de la Propriété
Intellectuelle-CPI) yürürlüğe konulmuş ve telif haklarının korunması da bu kanun kapsamında yeniden
düzenlenmiş bulunmaktadır. (Lindner, 1994, S.9)
Fransız hukukunda, eser sahibi, aksine bir kanıt bulunmadığı sürece, eserin altında ismi belirtilen gerçek
kişi veya kişilerdir. (Maranghidis-Matexas, 1995, S.148)
İsviçre
İsviçre hukukunda telif haklarının korunmasına ilişkin temel metin, 9 Ekim 1992 tarihinde kabul edilerek,
1 Temmuz 1993’de yürürlüğe giren (http://de.wikipedia.org/wiki/Schweizerisches_Urheberrecht) Telif
Hakları ve Bağlantılı Hakların Korunmasına İlişkin Kanun’dur. (Rehbinder, 1993, S.93) Bu kanun ışığında
belirli bir özgünlük değerine sahip olan tüm eserlerin ortaya çıkış amacı ne olursa olsun korunması
hedeflenmektedir.
Bu kanuna göre İsviçre hukukunda telif hakları eserin meydana getirilmesi anından itibaren doğar ve eserin
sahibi, onu bizzat meydana getiren kişi olarak sayılır. (http://de.wikipedia.org/wiki/Schweizerisches_
Urheberrecht)
Türkiye’de Telif Haklarının Tarihsel Gelişimi
Gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu olan “Hakkı Telif Kanunu” 8 Mayıs 1910 tarihinde
çıkarılmıştır. Hakkı Telif Kanunu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nin
de talimatı üzerine, Prof. Hirsch tarafından hazırlanan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun
yürürlük tarihi olan 1 Ocak 1952 tarihine kadar yürürlükte kalarak, Türk kültür ve sanat yaşamını
belirleyecek olan bir kanun olarak yürürlüğe konulmuş ve Kanunun 14 üncü maddesi ile çeviri bütünüyle
serbest bırakılmıştır.
Gerek 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu gerekse Türkiye’nin 1886 Bern Sözleşmesi’nin 1948 belgesine
katılmasını gerçekleştiren 5777 sayılı kanun, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yürürlüğe
girdiği 1 Ocak 1952 tarihine kadar uluslararası alandaki gelişime uzak kalmıştır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu ise Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanmış ve 1952 yılında yürürlüğe girmiştir.
1952’de yürürlüğe giren 5846 sayılı kanun ise 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 yıllarında değişikliğe
uğramıştır. (http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=394)
1. Eser, Eser Sahibi, Eserin Unsurları ve Hakları
Eser
Fikir ve sanat eserleri kanunumuza göre eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki,
güzel sanatlar ve sinema eserleri türlerinden birine dahil olan her çeşit fikir ve sanat mahsulü” olarak
tanımlanmaktadır. (5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu md. 1/b-a.) Bu bağlamda fikir ve sanat
eserleri; beş kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar; ilim ve edebiyat eserleri, musıki eserleri, güzel
sanatlar eserleri, sinema eserleri, işlenmeler ve derlemeler.
Ayrıca literatürde çok çeşitli şekillerde eser ayrımları yapıldığı da görülmüştür. Bunlardan biri de hem
izlenilecek hem de dinlenilebilecek eserler şeklindedir. Bu eserler ise, drama, opera, sesli film ve tiyatro gibi
fikir mahsulleridir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda her nevi sözlü ve sözsüz besteler, musiki eseri kabul
edildiği için operalar, melodramlar ve şarkılı oyunlar gibi fikri ürünler musiki eseri olarak korunmaktadır.
(Suluk, 2004)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
47
İlk Türk matbaasının 1727’de kurulmuş olması nedeniyle telif hakları alanında Batıdaki gelişmeler yaklaşık
300 yıl gecikme ile takip edilebilmiştir. Ülkemizde, Osmanlı döneminde telif hakkıyla ilgili ilk hukuki
düzenleme 1857 tarihli Telif Nizamnamesidir. Bu Nizamnameye göre, eseri basanın basılan nüshalar
tükeninceye kadar, eser üzerinde zilyetliği bulunmaktaydı. Yazara da hayat boyu imtiyaz tanınmakta ve
basan ile anlaşmak ve satmakla ilgili konular düzenlenmekteydi, ayrıca anlaşmadaki sayıdan fazla bastıran
kişiler cezalandırılmaktaydı.
M u s p a rt2 0 1 4
Eserin Unsurları
Bir ürünün eser kabul edilerek telif hakları bağlamında korunabilmesi için, belli bir fikir ürünü olması,
sahibinin hususiyetini yansıtması ve kanunda belirtilen beş ürün tarzından birine kategorilendirilebilmesi
gerekmektedir.
Eser Sahibi
Eser sahibi ise; kanunumuza göre “eseri meydana getiren kişi” olarak tanımlanmaktadır. (5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, md. 1/b-b.) Herhangi farklı bir düşünce yaratımı sonucunda işlenmiş
yada derlenmiş bir eser içerisinde ise eserin sahibi; asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak kaydıyla onu
işleyendir. (http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=394)
Eser Sahibinin Hakları
Fikir ve sanat eserleri kanunu’na göre eser sahibinin maddi ve manevi olmak üzere iki temel hakkı
bulunmaktadır. Maddi haklar; Umuma arz hakkı, Adın belirtilmesi yetkisi, Eserde değişiklik yapılmasını
men etme yetkisi ve Eser sahibinin malik ve zilyede karşı haklar iken manevi haklar ise; işleme(eser
üzerinde), çoğaltma, yayma, temsil(eserden faydalanma) ve umuma iletim hakkı(eserin nakledilmesi,
yayınlanması anlamında) dır. (5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu md. 13-25)
Hakların Devri
48
Hukukumuzda eser sahipliği bir bütün olarak devredilemez. Yani bir eserden doğan tüm manevi yetkilerin
ve mali hakların oluşturduğu bütün devredilemez. Böyle bir devir işlemi geçersizdir. (Suluk, 2004, S.64)
Bu durum aslında kanunumuzda da yer alan “bir eserin sahibi onu meydana getirendir” hükmünün bir
yansımasıdır.
Eser sahibi, mali haklarını herhangi bir sınırlama olmaksızın devredebileceği gibi birtakım sınırlamalarla
da devretmesi mümkündür. (Age., s.64) Kanunumuza göre devrin yazılı bir biçimde yapılması gerekir.
(5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, md.52.) Yazılılık aslen bir ispat şartıdır.
Hakların Lisansı
Kanunumuzun 48. maddesinde ruhsat kavramı kullanılmıştır. Bu kavram ile lisans kastedilmiştir. Mali
hakların kullanma yetkisinin başkasına devri ruhsat, yani lisanstır. Bir mali hakkın devrinde hakkın
kendisi devralana geçer. Buna karşılık lisans verme durumunda lisans alan sadece kullanma hakkını elde
eder; hakkın çıplak mülkiyeti(sahipliği) yine mali hak sahibinde kalır.
Lisans değişik şekillerde verilebilir. Lisansın, münhasır(sınırlı, belirli bir konuda) olması durumunda tam;
münhasır olmaması durumunda ise basit lisans söz konusudur. Münhasır lisans halinde lisansa konu hakkı
sadece lisans alan kullanır. Bu durumda lisans veren, aynı hakla ilgili bir başkasına lisans veremeyeceği
gibi, saklı tutmamışsa o hakkı kendisi de kullanamaz. Basit ruhsat halinde ise lisans veren aynı hakla ilgili
başkalarına lisans verebileceği gibi kendisi de kullanabilir. Hakka tecavüz halinde münhasır lisans sahibi
tecavüz edene karşı dava açabilir. Buna karşılık kural olarak basit lisans sahibinin dava açma yetkisi yoktur.
Sözleşmede lisans türü belirtilmemişse basit ruhsat olduğu sonucuna varılır.
Hakların Korunması
Kanunumuza göre eser sahiplerinin haklarının korunması hukuk ve ceza davalarında olmak üzere iki
yönlü olarak ele alınmaktadır. Dava çeşitlerine geçmeden önce belirtilmelidir ki; bu davalarda görevli
mahkemeler genel hukuk kurallarına göre oluşturulmaktadır. Özellikle bu ihtisas alanında kurulan
mahkemeler, eğer yok ise asliye hukuk mahkemeleri bu konuda görevlidir. Yetki (davanın nerede açılacağı)
konusunda ise; FSEK’ ndan doğan davalar açısından da geçerli bulunmakta olup, yetkili mahkeme,
davalının (tecavüzde bulunanın) ikametgâhı mahkemesidir (HUMK md. 9/a). Eğer tecavüz, bir haksız fiil
olarak nitelendirilebiliyorsa bu takdirde, haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesi de yetkili olacaktır
(HUMK md. 21).
Hukuk Davalarında Korunma
1. Eser sahibinin tespiti davası: Eser sahibinin tespiti davası, bir eserin kimin tarafından meydana
getirildiğini belirlenmesi amacını taşıyan bir davadır. Ancak bu dava sonucunda ulaşılan karar
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
yalnızca eser sahibinin kimliğini belirlemekle kalmadığı ve eser sahipliği statüsünün de belirlenen
kişiye verilmesi sonucunu yarattığı için, bu dava bir eda davası(yani tespit edilen hak sonucu bir şey
yapılmasının istenmesinin hukuki şekli) olarak kabul edilir. (Tekinalp, 20014, S.291)
2. Tecavüzün kaldırılması davası: Tecavüzün kaldırılması davası, telif haklarına karşı başlamış ve halen
sürmekte olan bir tecavüzün varlığı halinde açılabilir. Bu açıdan henüz tecavüzün başlamadığı ancak
tecavüz tehlikesinin mevcut olduğu durumlarda açılabilen, tecavüzün men’i (önlenmesi) davasından
ayrılmaktadır. Bu davanın açılması için hakka ilişkin tecavüzün devam ediyor olması gerekir. tecavüz
sona ermiş ise, artık tecavüzün kaldırılması davası açılması değil, ancak (koşulların oluşması halinde)
tazminat istenmesi söz konusu olabilir. (Ayiter, 1972, S.243) Ayrıca unutulmamalıdır ki; burada sözü
geçen haklar mali (çoğaltma ile ilgili) yada manevi olabilmektedir.
3. Tecavüzün Men’i (Önlenmesi) davası: Tecavüzün önlenmesi davası, malî veya manevî haklara yönelik
olası bir tecavüz tehlikesinin önlenebilmesi amacıyla açılır. (Arslanlı, 1954, S.218) Bunun yanı sıra,
gerçekleşmiş bir tecavüzün devam etmesi veya tekrarlanması olasılığı varsa, yine söz konusu dava
açılabilecektir. (Erel, 1998, S.302)
4. Tazminat Davaları: FSEK md. 70, tecavüz eylemi nedeniyle, eser üzerindeki malî ve manevî hakları
zarara uğrayan kişilerin maddî ve manevî tazminat isteyebilecekleri esasını düzenlemektedir. (Sınar,
2006, S.290) Yargıtay kararları incelendiğinde de görülecektir ki; FSEK da yer almayan hususlarda
da Borçlar Kanunu’ muzun göre haksız filer hükümlerince de söz konusu tazminat talepleri yerine
getirilebilmektedir. Söz konusu davalar da yine maddi ve manevi haklara tecavüz edilmesi halinde
açılabilecektir.
- manevî haklara karşı işlenen suçlar; eser, çoğaltma ve kaynağa ilişkin suçlardır.
- malî haklara karşı işlenen suçlar; sözleşmelere, nüshalara ve izinsiz kullanımlar ve esere ilişkin ruhsata
ilişkin suçlardan oluşur.
- bağlantılı haklara karşı işlenen suçlar; izinsiz çoğaltım ve diğer hak ihlalleri ile ilgili suçlardır.
- bandrol suçları (Age, S.299); bandrol, bandrol kullanımı ile ilgili suçlardan oluşmaktadır.
şeklinde incelenmektedir. (bu kısım detaya inilmeden geçilmiştir. Zira suçların yapısı ve özellikleri
dahilinde sayfa sayısının aşılması muhtemeldir.)
Sonuç
Telif hakları ve telif hukuku kavramı ülkemizde özellikle son dönemde gelişmekte olan olgulardandır.
Bu bağlamda sanat eserinin ve sanatçının ortaya çıkardığı düşünsel eser, korunma yolları ve esere ilişkin
hak ve özelliklerin bilinmesi çok önemli bir yer tutmaktadır. bildirimde de değinmiş olduğum üzere ilgili
hukuk dalının ülkemiz gibi gelişmekte olduğu ülkelerde verimin arttırılması için öncelikle tarihsel gelişim
ve ilgili alanın geçirdiği evrim ve süreçler bilinmeli, ele alınmalıdır. Akabinde özellikle bu dala hakim olan
ülkelerdeki yasal metin ve prosedürler incelenmeli, gözden geçirilmelidir. Tüm bunların sonucunda ise
ülkemiz sorunlarına odak olacak biçimde bir gelişimin sergilenmesi amaçlanmalıdır.
KAYNAKÇA
Adams J. (1992); An Outline of the Copyright Law of the United Kingdom, UFITA, Band 120, UK
Arslanlı H. (1954), Fikrî Hukuk Dersleri II, Fikir ve Sanat Eserleri, İstanbul
Ayiter N. (1972), Hukukta Fikir ve Sanat Eserleri, Sevinç Matbaası, Ankara
Brigitte L. (1994), Die Kodifizierung des französischen Urheberrechts., UFITA, Band 125
Cornish W.R. (1999), Intellectual Property: Patents, Copyright, Trade Marks And Allied
Rights, Sweet&Maxwell, London
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
49
Ceza Davalarında Koruma: FSEK ceza kanunu açısından özel bir kural niteliğinde maddeler içerdiğinden
dolayı kendine has olaylarda bu kanundaki maddeler uygulanmaktadır. Ceza davalarındaki koruma türleri
suç ve yaptırımlar olarak dört ana başlığa ayrılarak:
50
M u s p a rt2 0 1 4
Erel Ş. (1998), Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Yenilenmiş 2. Bası, İmaj Yayıncılık, Ankara
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.
Haberstumpf H. (2000); Handbuch des Urheberrechts, 2. Auflage, Nürnberg, Almanya
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu.
Ieuan G. M. (1998); Copyright Infringement., in: Copyright Infringement . Comparative Law Yearbook of
International Business,Special Issue-1997, Amerika
Jacques A. (2005), Gürültüden Müziğe ”Müziğin Ekonomi-Politiği Üzerine”, AyrıntıYay., İstanbul
Merges Robert P. (2001);One Hundred Years of Solicitude: Intellectual Property Law 1900-2000, IPLR,
Amerika
Metaxas-Maranghidis G. (1995); Intellectual Property Laws of Europa, John Wiley & Sons, Chicester-New
York-Brisbane-Toronto-Singapore
Rehbinder M. (1993) .Das neue schweizerische Urheberrecht., UFITA, Band 122, Almanya
Sınar H. (2006); Ceza Hukuku Açısından Telif Hakları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi, İstanbul
Suluk C. (2004);Telif Hakları ve Korsanlıkla Mücadele, Hayat Yayıncılık, İstanbul
Tekinalp Ü. (2004); Fikrî Mülkiyet Hukuku, 3. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul
İnternet siteleri:
www.tdk.gov.tr, Erişim Tarihi: 10.09.2014
http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=394, Erişim Tarihi: 10.09.2014
www.mesam.org.tr, Erişim Tarihi: 10.09.2014
http://www.copyright.gov/title17/circ92.pdf, Erişim Tarihi: 10.09.2014
http://www.law.cornell.edu/uscode/text/17/104, Erişim Tarihi: 20.08.2014
http://www.copylaw.com/new_articles/wfh.html, Erişim Tarihi: 10.09.2014
http://tr.wikipedia.org/wiki/Edebi_ve_sanatsal_eserlerin_korunmas%C4%B1na_dair_Bern_
Konvansiyonu, Erişim Tarihi: 20.08.2014
Ahmet Kılıçoğlu, Makale http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/frmmakale/2001-1/2.pdf,
Erişim Tarihi: 20.08.2014
Fransız Hukukunda Telif Hakları Kanunu: http://www.legifrance.gouv.fr/WAspad/UnCode?code=
Cproıntl.rcv, Erişim Tarihi: 20.08.2014
Alman Hukukunda Telif Hakları Kanunu: http://www.netlaw.de/gesetze/urhg.htm, Erişim Tarihi:
20.08.2014
Birleşik Krallık Telif Hakları Kanunu: http://www.hmso.gov.uk/acts/acts1988/Ukpga_19880048_en_1.htm,
Erişim Tarihi: 20.08.2014
İsviçre Hukukunda Telif Haklarının Korunmasına İlişkin Temel Metin: http://de.wikipedia.org/wiki/
Schweizerisches_Urheberrecht, Erişim Tarihi: 18.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
SANAT YÖNETİMİ
ART MANAGEMENT
Kerem Cenk YILMAZ*
Dilek CANTEKİN**
Özet
Teknolojisi her gün değişen kültür sektöründe, farklı disiplinlerin bilgi birikimini yenilikçi bir yaklaşımla
uygulamaya dönüştürebilen çok yönlü sanat ve kültür yöneticilerine ihtiyaç artıyor. Bu profesyonellerden,
küreselleşen dünyada, sanat ve kültür kurumlarının sürdürülebilirliğini ve katılımcılığını, kültür ve sanat alanı
ile aktörlerinin yaratıcılığını koruyup geliştirerek kararlar almaları bekleniyor.
Anahtar Kelimeler: Sanat yönetimi, Sanatta finansal beceriler, Sanat pazarlaması.
Abstract
As the technology of the cultural sector changes everyday, there is a growing need for multidisciplinary
arts and cultural managers with the ability touse their knowledge of different sectors and practice it with
an innovative approach. In a globalized world, these professionals are expected to make decisions by
preservingand improving the creativity of theactors in thefields of arts and culture and contributing to the
sustainability and participation of the art and culture institutions.
Inourstudy, aestheticsensibility, thebasicprinciples of business, art financial skills and art marketing associated
with that infrastructure will tell.
Keywords: Art management, Financial skills in art, Art marketing.
GİRİŞ
Toplumların sosyo-ekonomik yapıları değiştikçe, var ettikleri kültürel yapı ve sanat olgusuna bakışları da
değişmektedir. İkinci dünya savaşından sonra değişen siyasal ve ekonomik dengeler, batıdan başlayarak,
gücü elinde bulunduran devletlerin toplumsal yapılarını değiştirmesine neden olmuşlardır. Şahin’e
göre,“İkinci Dünya Savaşı sonrasında endüstriyel kent kültürüne dayalı olarak, sıradan bireyi hedef alan
bir sanat anlayışı öne çıkmıştır. Kent kültürüne dayalı sanat, endüstriyel kentin sokaklarında oturan bireyin
ilgilendiği bir tür sanattır ve adı da Pop Sanattır (Pop Art). Pop Sanat’ın günümüz çağdaş yaşamında, tüm
toplumlarda benimsenerek büyük yer edindiği görülmektedir. Pop kültür ve sanatının endüstriyel gücün
* Öğr. Gör., Sakarya Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Sakarya, [email protected]
** Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Sakarya, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
51
Çalışmamızda, estetik duyarlılığın, işletme temel ilkeleri, sanat da finansal beceriler ve sanat pazarlaması alt
yapısı ile bağdaştırılmasını anlatacağız.
M u s p a rt2 0 1 4
oluşturduğu kitle iletişim araçlarının yarattığı yeni kent ortamında biçimlendiği söylenebilir” (Şahin, 2013:
256).
Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren dünya ekonomisinde meydana gelen hızlı değişim, küreselleşme
kavramıyla tanışmamızı sağlamıştır. Homojen bir bütünlük olarak lanse edilen küreselleşme bir süre sonra
tek tipli bir sermaye toplumu dünyası yaratmaya başlamıştır. Hızla gelişen sanayileşme (endüstrileşme),
toplum üzerinde etkisinin en çok olduğu kültür, sanat ve spor alanlarında da giderek gücünü hissettirmeye
başlamıştır. Kapitalizmin dayattığı tüketme zorunluluğu sanat-sanatçı-toplum üçgeninde farklı bir iletişime
yol açmışbu iletişim sanat yapıtının niteliğini, sanatçının üretimini, toplumun da beğeni alışkanlıklarını
değiştirmiştir. Özellikle sanatın kültür endüstrinde önemli bir yere sahip olması, toplumun bütün
katmanlarına sanat ile doğrudan ulaşılabilmesi, Pazar payının yüksek, karlı olması ve iyi bir reklam aracı
olması sanatın yaratıcısının inisiyatifine bırakılmadan yönetilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu sebeple
bazı büyük firmalar (koç holding, iş bankası, yapı kredi, Akbank, Sabancı holding, Borusan vb.) kurdukları
kültür ve sanat departmanları ve/veya vakıflarıyla sanatçı ve sanat eserlerini doğrudan desteklemişlerdir.
Yine özel kuruluşlar kültür-sanat faaliyetlerini desteklemek adına yarışma ve sergiler düzenleyerek,
hem kendi isimlerini kültürel faaliyetlerle duyurmuş hemde kültür ve sanat adına faydalı bir sponsorluk
üstlenmişlerdir.
Sanat ve Kültür Endüstrisi İlişkisi /Kültür Endüstrisi İçerisinde Sanat
52
Sanat, özünde bir ifade aracıdır. İnsanın duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini, tecrübelerini,
öngörülerini ve hayallerini, soyut ortamdan somut olana dönüştürmesidir. İnsanlığın tarihi kadar eskidir.
“Sanat” kelimesi Arapçada amel, yani iş ve yapma anlamındaki sunu’ kökünden gelmektedir. Sunu’ bir
işi vücuda getirmek ve bir maddeye zihinde tasarlanan şekil ve sureti vermek anlamlarına gelmektedir.
Sunu’ kelimesi ayrıca, “güzellik ve hayran olunacak bir kudret eseri” anlamı taşıdığından, “sun-u-tabiat”;
yani doğanın yaptığı şey anlamında kullanılmış ve doğada kendi kendine var olmayıp insanın zekâsını
kullanarak eliyle yaptığı işlere “sanat” denilmiştir (Lüleci, 2013:38).
KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI
Kültür endüstrisi kavramı ilk defa Amsterdam da yayımlanan Aydınlanmanın Diyalektiği kitabında
Horkheimer ve Adorno tarafından kullanılmıştır. Bu bağlamda Kültür endüstrisi;
• Bildik şeyleri yeni bir nitelikle birleştirir.
• Tüm dallarda kitleler tarafından tüketilmeyi uygun olan ve bu tüketimi büyük üçlüde belirleyen
ürünler, az çok planlı bir biçimde üretilir.
• Müşterilerinin kasten ve tepeden bütünleştirilmesidir.
• Binlerce yıl boyunca birbirinden ayrılmış yüksek ve düşük kültür alanlarını birleştirmeye zorlar.
• Müşteri inandırıldığı gibi kral değildir. Nesneldir öznel değildir.
• Kitleler kültür endüstrisinin ölçütü değil ideolojisidir.
• İdeolojisi bireysel sanattan ve bu sanatın ticari olarak sömürülmesinden ödünç alınmış star sisteminden
yaralanır (Adorno, 2011: 109-122).
“Adorno ve Horkheimer ve onların takipçileri, kültür endüstrisini kütlelerin aldatılışı olarak aydınlanma ana
başlığında değerlendirilmiştir. Kültür endüstrisi, kültürü metalaştırarak ve tek türleştirerek yöneltilmesiyle
ortaya çıkan şeyleştirmenin temel sorumlusudur. Bu süreçle, kültür endüstrisinin yaşam iksiri olan reklam
ve eğlencede sahteliği açık olan kültür metalarının bastırılması zor bir istekle satın alınması ve kullanılmasını
sağlar. Kültürün kendine özgürlüğü uçlarda soyut bir biçimde varlığını sürdürürken, kültürel ürünlerin
kullanımından çok değişim değeri öne çıkar. Sanat yapıtları paketlenip indirimli fiyatlarla isteksiz izleyici
kitlesine yutturulur ve böylelikle sanat keyfi sıradanlaştırılır. Sanat bir metaya dönüştürülür yani tüketime
uygun biçimde hazırlanmış, kayda alınmış, endüstri üretimine uyarlanmış pazarlanabilir ve değiştirilebilir
bir ürün haline getirilir. Her şey olduğu şey için değil değiştirilebilir olduğu sürecedeğerlidir” (Özdemir,
2009: 84).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2. o t uru m / 2 . s e s s i o n
Küreselleşme ve popüler kültürün yaygınlaşması sanatın ekonominin bir parçası haline gelmesine neden
olmuştur. Bu durum ise, sanata ve sanatçıya bakış açısını değiştirmiş. Sanatsal üretimlerin giderek kamusal
bir meta haline gelmeleri, pazarda büyük bir paya sahip olmaları, sanatın yaratıcısının inisiyatifine
bırakılmadan, uzman kişiler tarafından yönetilmesini mecbur hale getirmiştir. Büyük şirketler sanat
faaliyetlerine (bienal, sergi, gösteri vb.) yatırım yaparak hem kültüre hizmet etmiş hem de kendi reklamları
yapmışlardı. Bütün bunlar sanatın toplumun içine girdiği, kamusallaştığının göstergesidir. Bu sanatın
yaygınlaştırılması olarak anlaşılsada özünde sanatçının üretimini kısıtlayan, özgünlüğünü zedeleyen bir
durumdur. Eski dönemlerde zevk sahibi soylu kişilere talepleri doğrultusunda sanat eseri yapılırken,
değişen ekonomi ve toplumsal yapı içinde her kesime tüketmesi için sanat yapılmaktadır. Eskinin estetik
kaygısı yerini günümüzün Pazar kaygısına bırakmıştır. 60 lı yıllarda oraya çıkan (pop Art) pop sanat,
sanayileşme ve küreselleşmenin sanata olana etkisinin en büyük örneğidir. Post modernizim bir yansıması
olarak da kabul edebileceğimiz bu popüler sanat, tamamen tüketime dayalıdır.
Özdemir sanatın bir metaya dönüşmesini şu sözlerle ifade etmiştir; “Kültür endüstrisi kapsamında
sanat yapıtları paketlenip indirimli fiyatlarla isteksiz izleyici kitlesine yutturulur ve böylelikle sanat
keyfi sıradanlaştırılır. Sanat bir metaya dönüştürülür, yani tüketime uygun biçimde hazırlanmış, kayda
alınmış, endüstri üretimine uyarlanmış, pazarlanabilir ve değiştirilebilir (Özdemir, 2009:74)”. Sanatın
bu denli ticari bir ürün olması sanatçıları özgünlükten koparmış, rekabete yöneltmiştir. Sanatçılar artık
piyasaya siparişse ürün süren el işçilerine dönüşmüş, yaratıcılıkları geri planda kalmıştır. Küreselleşmenin
de etkisiyle kültürel ürünlerde, pazarlama kaygısıyla manipülasyonlar başlamış, geleneksel değerler yok
olmayla karşı karşıya gelmiştir.
“Ekonominin, sınıf çatışmasının da anahtarı olduğunu düşünen Marks, sanat tercihlerinin de sınıf
pozisyonuna ve o sınıfın dünya görüşüne göre farklılaşacağı düşüncesindedir. Marks’a göre, “sanatsal zevk”,
sanatçıları destekleyen tabakanın, pazarı oluşturan sanat ürünleri alıcısının karakteri ve kompozisyonuna
göre değişir. (Lüleci 2013:51)”.
53
Sanat Yönetimi
Bir sanat eserinin üretiminden, sergileneceği ana kadar olan bütün süreçlerinde içinde barındırdığı bütün
unsurların profesyonel olarak bir plan ve program dahilinde tasarlanması, gereksinimlerinin, hedef
kitlelerinin, üretim ihtiyaçlarının belirlenmesi, lansmanlarının, profesyonel kişiler tarafından yönetilmesi
ve yönlendirilmesi sürecidir.
Sanat yönetimi iki boyutta düşünülebilir. Birincisi sanatın üretim aşamasındaki yönetimidir, ikincisi ise
tüketim yani pazara yönelik yönetimidir.
Üretim aşamasındaki bir sanat yönetimi, yönetmenin doğrudan eserin her aşamasına müdahale ederek
yönettiği bir süreçtir. Hazırlık ve uygulama evresidir. Bu süreçte öncelikle sanatçı icra edeceği sanatın
türüne göre bir takım ön hazırlıklar yapmalıdır. Bunlar;
1. Ortaya çıkaracağı eserin temasını belirlenmesi,
2. Çalışma kadrosunu çalışma mekânın seçimini ve mekanın fiziksel koşullarının düzenlenmesi,
3. Çalışma takviminin planlanması,
4. Eser için gerekli malzeme ve teçhizatın temin edilmesi,
5. Rejinin oluşturulması,
6. Sanatın türüne göre (dans gösterisi, konser, tiyatro, resim sergisi vb.)sergilenecek eserlerin seçilmesi ve
bunlara uygun sanatçı kadrolarının seçilmesi vb. olarak sıralanabilir.
Bir eserin yönetilmesi tabiki sadece zaman ve mekânın yönetilmesi değildir. Birlikte çalışan tüm insanların
dengeli bir biçimde yönetilmesi, işe motive edilmeleri gerekir. Sanatçılardan etkili bir performans alabilmek,
kapasitelerini üst seviyede kullanabilmek, yeteneklerini keşfedip bunları bir potansiyele çevirmek sanat
yönetmeninin görevidir.
Sanatın pazarlama yani tüketim aşamasındaki yönetimi ise tamamen uzman kişiler tarafından yürütülen
bir süreçtir. Eserin üretim aşaması da dahil olmak üzere pazara kadar bütün evrelerinin planlanmasıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
“Sanat yönetiminde, toplumların sahip oldukları kültürel değerlerin, yönetim fonksiyonlarının işleyişine
etkisi olduğunu belirten Kısaoğulları yönetim fonksiyonlarını şöyle sıralamıştır;
Planlama, yürütme, koordinasyon, kontrol” (Kısaoğulları,2013:38).Burada bahsedilen her bir aşama
kendi içinde İş yükleri taşımaktadır. Talep oluşturulması, hedef kitlenin belirlenmesi, reklam çalışmaları,
sponsorluk faaliyetleri, satış stratejileri üretilmesi, sergiler, yarışmalar düzenlenmesi, anket ve gözlem
yapılması, ürün için uygun pazar aramak.
Sonuç
Günümüzde kültür endüstrisi kavramsalı içerisinde sanat ürünleri ürünün kendi doğalı dışında kitlelere
ulaşımı kapsamında profesyoneller tarafından yönetilmesi gereken bir durum halini almıştır. Sanatı etkin
bir silah olarak keşfeden kurumların ürünlerini pazarlamada kullanması, varlıklarının sanatsal ürünlerden
sağlayan kurumların çoğalması, dünyada ve ülkemizde sanat yönetimi alanının doğurmuştur. Hatta bu
yönetim mekanizmasının içerisin de başta ABD ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkeler sanat ürünlerinin
pazarlanması sürecinde sanat pazarlaması ve sanatta finansal gibi disiplinlerdende yararlanılmaya
başlamışlardır.
Küreselleşmenin sadece kültürel olmayan bir ürünün ticari manasının dışında sanatsal ürünlerinde
pazarlanması durumunu yarattığı rahatlıkla söylenebilir. Bu günün küresel dünyasında sanatçının
üreten, sanatseverinde tüketen konumunda olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda ekonomik sebebini sanat
ürünleriyle sağlayan kurumlarında bu tarzda disiplinlerden faydalanması kaçınılmaz bir gerçek olarak
karşımıza çakmaktadır.
KAYNAKÇA
54
Adorno, T. W, (2011); Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi, Çev. Nihat Ünler, Mustafa Tüzel, Elçin Gen, İletişim Yayınları,
İstanbul
Aydın, S. (2012) “Küreselleşme Bağlamında Sanat ve Sermaye İlişkisi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitü
Dergisi, Sayı 29, Sayfa:1-15, Erzurum
Kısaoğulları, A. (2013); “Sanat Yönetimi ve Sanat Yöneticisi”, Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi, issue: 1, sayfa: 36-43
Özdemir, N. (2009); “Kültür Ekonomisi ve Endüstri¬leri ile Kültürel Miras Yönetimi İliş-kisi”, Millî Folklor,Yıl 21, Sayı
84, sayfa:73-86
Şahin, M. (2013); “Sanata Yönelik Devlet Desteklerinin Ekonomik Rasyonalitesi”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B. Dergisi,
cilt: XXXIV, sayı 1, sayfa: 253-268
Yalçın, L. (2013); İktidar ve Sanat(1923-1950), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı Doktora Tezi
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
MÜZİK EĞİTİMİNDE VİDEO SİTELERİNİN KULLANIMI
USING VIDEO WEBSITES IN MUSIC EDUCATION
Demet GÜRHAN*
Özlem ÖMÜR**
Özet
Müzik eğitimcileri ve öğrencileri, bu sayede alanlarına ilişkin bilgilere ulaşmakta, dünyadaki performansları
takip edebilmekte ve karşılaştırma şansı bulabilmekte, ayrıca kendi performanslarını ve motivasyonlarını arttırmak için bu sitelerden yararlanabilmektedir.
Bu araştırmada müzik eğitimcilerinin video sitelerini ne amaçla ve hangi sıklıkla kullandıklarının, ayrıca bu
siteler kapatıldığında ne gibi aksaklıklarla karşılaştıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Müzik eğitimi, Video siteleri, Performans kayıtları.
Abstract
It is rather convenient today to have an access to numbers of performance records by means of advanced technology. Like every area of education, video websites are utilized to reach diversified information regarding
music and performance records in music education. These websites with extensive resource would be guide in
both classroom studies and in extracurricular studies for music educators and for students.
Music educators and students thus can have an access to the information regarding their area of interest;
opportunity to follow performance around the world and to have chance to make comparison; and additionally they can benefit from these websites in their performances to increase their motivations.
The present research aims to determine how frequent and for what purpose music educators use video websites; and what sorts of inconveniences they may face when these websites are banned.
Keywords: Music education, Video websites, Performance records.
*
*
Yrd.Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Ankara, [email protected]
Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Ankara, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
55
Günümüzde, gelişen teknoloji yardımıyla çok sayıda performans kaydına ulaşmak kolay hale gelmiştir. Eğitimin her alanında olduğu gibi müzik eğitiminde de performans kayıtlarına ve müziğe dair pek çok bilgiye
ulaşmak amacıyla video siteleri kullanılmaktadır. Oldukça geniş bir kaynağa sahip olan bu web siteleri, gerek
ders sürecinde, gerekse ders dışında müzik eğitimcilerine ve öğrencilerine yol gösterici olabilmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
1. GİRİŞ
Günümüzde, gelişen teknoloji yardımıyla çok sayıda performans kaydına ulaşmak kolay hale gelmiştir.
Eğitimin her alanında olduğu gibi müzik eğitiminde de performans kayıtlarına ve müziğe dair pek çok
bilgiye ulaşmak amacıyla video siteleri kullanılmaktadır. Oldukça geniş bir kaynağa sahip olan bu web
siteleri, gerek ders sürecinde, gerekse ders dışında müzik eğitimcilerine ve öğrencilerine yol gösterici
olabilmektedir.
Müzik eğitimcileri ve öğrencileri bu sayede alanlarına ilişkin bilgilere ulaşmakta, dünyadaki performansları
takip edebilmekte, kıyaslama ve karşılaştırma şansı bulabilmekte, ayrıca kendi performanslarını ve
motivasyonlarını artırmak için bu sitelerden yararlanabilmektedir.
İnternet, müzik ve eğitimi konusunda pek çok sitede müzik bilgileri içermekte ve müzik eserlerinin
dinlenebilmesi için oldukça geniş bir kaynak oluşturmaktadır. Müzik eğitimcileri internetin sunduğu
bu bilgileri ders içerisinde kullanabileceği gibi, öğrencilerinden ders dışında alıştırmalar yapmasını
da isteyebilecektir. (Tecimer, 2006:8-9). Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün
toplumsal ve bireysel beklenti ve gereksinimlerine yanıt verememektedir (Karasar, 2004).
56
Teknoloji, eğitimin tüm dallarında olduğu gibi müzik eğitiminde de vazgeçilmez bir hale gelmiştir.
Müzik eğitimcileri ve sanatçılar, mesleklerini teknolojik araçlar vasıtasıyla yeni yollarla icra etme arayışı
içerisindedir. Dijital teknoloji yeni kitle iletişim araçlarını beraberinde getirmiştir. YouTube ve benzer
medya sahaları sayesinde, müzik performansı ve eğitimi değişim sürecindedir. Bu kitle iletişim araçları,
eğitimcilerin ve sanatçıların yeteneklerini geliştirmelerine, çoğaltmalarına ve dönüştürmelerine imkân
sunan kaynaklardır.(Latta, Thompson, 2011).
YouTube kullanımının kullanıcı için akla gelen ilk yararı, profesyoneller (ünlüler) ve amatörler tarafından
hazırlanan taşınabilir videolardan oluşan dünyanın en büyük envanterine erişime ve bu toplulukla etkileşim
halinde bulunan büyük bir kitleye katılıma imkân vermesidir. Aynı bilgisayardan YouTube’a girerseniz
You Tube akıllı ajanlar sayesinde daha önceki aramalarınızı referans kabul eder ve size önerilerde bulunur.
Bu da ilgi alanınızla ilişkili yeni yüklenen videolardan haberdar olmanızı sağlayan iyi bir imkândır (Orhan,
2012:745)
Whitaker, Orman ve Yarbrough (2014), “Youtube’a Yerleştirilen Müzik Eğitimi Videolarının Özellikleri”
başlıklı çalışmalarında, 1761 video izleyip sınıflandırmışlar ve en çok gözlemlenen kategorinin performans
olduğunu belirtmişlerdir. Türkiye’de ise Murat Cenap Uçar, “Sosyal Paylaşım Sitelerindeki Olağan
Dışı Çalgı Performanslarının Çalgı Eğitimi Almakta Olan Öğrenciler Üzerindeki Etkileri” (2014)
başlıklı bir çalışma gerçekleştirmiş ve müzik öğrencilerinin sosyal paylaşım siteleri üzerinden izledikleri
performanslara yönelik tutumlarını incelemiştir. Konuya ilişkin bir başka çalışma ise, Şebnem Yıldırım
Orhan’ın “Mesleki Çalgı Eğitimi Motivasyonunda Youtube” isimli çalışmasıdır. Araştırmada, dünyanın en
büyük video portalı olan YouTube’un mesleki çalgı eğitiminde motivasyona etkisi ile ilgili olarak öğrenci
ve öğretmenlerin görüşlerine yer verilmiştir.
Bu çalışma ise, müzik eğitimcilerinin video sitelerini ne amaçla ve hangi sıklıkla kullandıklarını belirlemek
amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ayrıca, ülkemizde YouTube’a erişimin engellenmesi sürecinde, müzik
eğitimcilerinin bu durumdan ne şekilde etkilendikleri de saptanmaya çalışılmıştır.
2. YÖNTEM
Yapılan çalışmada, müzik eğitiminde video sitelerinin kullanımı ve bu sitelerin eğitime katkısını belirlemek
için, genel bir saptama yapmak amacıyla müzik eğitimcilerine yönelik bir anket oluşturulmuştur. Veri
toplamaya yönelik olarak hazırlanan anket, sosyal medya üzerinden 139 müzik eğitimcisine gönderilmiş,
103 öğretim elemanından dönüt alınmıştır. Ankette, sorular, yalnızca video sitelerine değil, tüm internet
paylaşım sitelerine yönelik olarak sorulmuştur. Böylece veriler sonucunda, müzik eğitimcilerinin internet
paylaşım sitelerini ne sıklıkla ve hangi amaçlar doğrultusunda kullandıkları belirlenmiş, ayrıca internet
paylaşım siteleri içerisinde video sitelerinin kullanım ağırlığını belirlemek de mümkün olmuştur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
3. BULGULAR VE YORUMLAR
Tablo 1: Katılımcıların Çalıştıkları Kurumlar
Kurumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Fakülte
44
42,71
Konservatuvar
28
27,18
M.E.B
22
21,35
9
8,73
103
100
Özel
Toplam
Anketleri yanıtlayan müzik eğitimcilerinin 44’ünün (%42,71), bir fakültede müzik eğitimcisi olduğu
saptanmıştır. İkinci sırayı 28 (%27,18) katılımcıyla konservatuvardaki eğitimciler alırken M.E.B (Milli
Eğitim Bakanlığı )’e bağlı olarak çalışan katılımcı oranının 22 (%21,35) kişi olduğu tespit edilmiştir.
Herhangi bir kuruma bağlı olmayan müzik eğitimcilerinin katılım oranı ise %8.73’tür ( 9 kişi) .
Kullanım durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Evet
97
94,17
Hayır
6
5,82
103
100
Toplam
103 katılımcının sadece 6’sı (%5,82), müzik eğitiminde internet paylaşım sitelerini kullanmadığını ifade
etmiştir. Bu durum, internetten müzik eğitimi çerçevesinde yararlanma oranın oldukça yüksek olduğunu
(97 kişi- %94,17) ortaya koymaktadır.
Tablo 3: Katılımcıların en çok tercih ettiği internet paylaşım siteleri
En çok tercih edilen siteler
Kişi sayısı
1. YouTube
93
2. IMSLP
21
3. Dailymotion
17
4. Facebook
12
Ankette, katılımcılara en çok tercih ettikleri internet paylaşım siteleri sorulmuş, kendilerine seçmeleri için
bir şık sunulmamıştır.
Müzik eğitimi çerçevesinde internet paylaşım sitelerini kullandığını belirten 97 katılımcının 93’ü en çok
tercih ettiği site olarak YouTube’u belirtmiştir. Bu veriye dayanarak, müzik eğitimcilerinin video destekli
bir eğitim tercih etiklerini söylemek mümkündür. Hemen ardından, uluslararası bir müzik kütüphanesi
olan IMSLP (International Music Score Library Project), nota ihtiyacı karşılamak adına, eğitimcilerin en
çok tercih ettikleri site olarak yer almıştır. Tercih edilen 3. ve 4. sitelerin de yine video ağırlıklı siteler
oldukları görülmektedir.
Ayrıca 46 müzik eğitimcisi, en çok tercih edilen bu sitelerin yanısıra yararlandıkları başka paylaşım siteleri
de belirtmişlerdir.
Konservatuvar eğitimcileri özellikle; Yorumcuların web sitelerindeki kayıtlar, uluslararası yarışma
kayıtları, bireysel çalışma alanlarına yönelik linkleri takip ettiklerini belirtmiştir. M.E.B’te çalışan ve müzik
öğretmenliği ana bilim dallarında eğitim veren katılımcılar ise, yine kendi branşları doğrultusunda daha
çok okul materyallerini hazırlayabilmek, makale, kitap gibi yayınları takip ederek, derslerine hazırlık
yapabilmek amacıyla müzik eğitimcilerine yönelik siteleri kullandıklarını ifade etmişlerdir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
57
Tablo 2: Katılımcıların müzik eğitiminde internet paylaşım sitelerini kullanım durumları
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 4: Katılımcıların müzik eğitimi çerçevesinde internet paylaşım sitelerini kullanma sıklığı
Kullanma durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Sürekli
17
17,52
Sıklıkla
51
52,57
Bazen
24
24,74
Nadiren
5
5,15
Toplam
97
100
Katılımcıların internet sitelerini kullanma durumlarına bakıldığında, 51 kişinin (%52,57) “sıklıkla”, 24
kişinin (%24,74) “bazen” ve 17 kişinin (%17,52) “sürekli” kullandıkları belirlenmiştir. 5 katılımcının (%5,15)
ise müzik eğitimi çerçevesinde internet paylaşım sitelerinden “nadiren” yararlandıkları görülmektedir.
58
Ankette katılımcılara yöneltilen sorular arasında, müzik eğitimi çerçevesinde internet paylaşım sitelerini
hangi amaçla kullandıkları da yer almaktadır. Müzik eğitimcilerinin, açık uçlu bu soruyu yanıtlarken en
çok değindikleri amaçlar şu şekilde sıralanmaktadır:
1- Örnek oluşturabilecek çalışmaları, kayıtları dinlemek, izlemek ve paylaşmak (50 kişi)
2- Farklı yorumları karşılaştırmak ve incelemek, yorum ve teknik olarak seçenekleri çoğaltabilmek (40
kişi)
3- Nota, kitap, makale, tez, vb. yayınlara ulaşmak (21 kişi)
4- Bilgi paylaşımında bulunmak, yeni yayınlardan haber olmak /etmek (15 kişi)
5- Kendi mesleksel gelişimime katkı sağlamak (11 kişi)
6- İşlenen konuya ilgi çekmek, öğrencilerin genel kültürlerini geliştirmek, zevk eğitimi aşılamak (7 kişi)
(En çok M.E.B’de çalışan öğretmenlerin belirttiği amaçlar)
7- Yeni eserleri ve sanatçıları takip etmek (6 kişi)
8- Bir konuyla ilgili araştırma yapmak, bilgi edinmek (5 kişi)
9- Enstrümanların tanıtımını yapmak (4 kişi) (En çok M.E.B’de çalışan öğretmenlerin belirttiği
amaçlar)
Elde edilen veriler, müzik eğitimcilerinin, müzik eğitim çerçevesinde video sitelerini öncelikli olarak
tercih ettiklerini destekler niteliktedir.
Tablo 5: YouTube’a erişim için alternatif yol tercih etme durumları
Alternatif erişim
Frekans (f)
Yüzde (%)
Evet
74
77,89
Hayır
21
22,10
Toplam
95
100
Ankette müzik eğitimcilerine ayrıca, ülkemizde YouTube’a belli bir süre erişimin engellenmesi nedeniyle
sıkıntı yaşayıp yaşamadıkları, bu durumun eğitim süreçlerini nasıl etkilediği sorulmuştur. Ankette, 97
katılımcının ikisi bu soruya yanıt vermemiştir. Geri kalan 95 katılımcının tamamı, erişimin engellenmesi
durumunun olumsuzluğu noktasında birleşmiştir. 74 katılımcı, (%77,89), YouTube’a erişim sağlamak için
alternatif yollar kullandığını belirtmiş, 21 (%22,10) katılımcı ise herhangi bir alternatif yol denemediğini
ifade etmiştir. Ayrıca 67 katılımcı (%70,52), konuyla ilgili yorumlarda bulunmuşlardır. Aşağıda öne çıkan
yorumlardan bazılarına örnekler verilmiştir:
• Başka kanallar aracılığıyla YouTube’a girmeye çalışmak, zaman ve heves kaybına yol açtı
• Özellikle klasik müzik arşivi çok geniş olduğu için, eksikliği fazlasıyla hissedildi
• Öğrencilerimiz evrensel anlamda kabul görmüş örneklere yaygın bir şekilde YouTube’dan ulaşmaktaydı.
YouTube erişiminin kısıtlanması, öğretim materyallerimizin kısıtlanması şeklinde düşünülebilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
• YouTube’a ülkemizden erişimin engellenmesi, derslerde sürekli dinlemekte olduğumuz eserlere
erişmemizi engellemiştir. Bu süreçte YouTube benzeri diğer siteler kullanılmış ancak bu sitelerin
içeriklerinin YouTube kadar geniş olmaması sebebiyle oldukça sıkıntı çekilmiştir.
4. SONUÇ ve ÖNERİLER
1. Anketleri yanıtlayan müzik eğitimcilerinin 44’ünün bir fakültede, 28’inin konservatuvarda, 22’sinin ise
M.E.B (Milli Eğitim Bakanlığı )’e bağlı olarak çalıştıkları tespit edilmiştir. Herhangi bir kuruma bağlı
olmayan müzik eğitimcilerinin sayısı ise 9 dur.
2. 103 katılımcının 6’sının müzik eğitiminde internet paylaşım sitelerini kullanmadığı, 97 katılımcının ise
müzik eğitiminde internet paylaşım sitelerinden aktif olarak yararlandıkları sonucuna varılmıştır.
3. Katılımcıların en çok kullandıkları internet paylaşım sitesinin YouTube olduğu saptanmıştır. Bu sonuç
müzik eğitimcilerinin verdikleri eğitim çerçevesinde video destekli eğitim tercih ettiklerini ortaya
koymaktadır.
4. Katılımcıların internet sitelerini kullanma durumlarına bakıldığında, müzik eğitimi çerçevesinde
internet paylaşım sitelerinden “sıklıkla” yararlandıkları görülmektedir.
5. Katılımcıların müzik eğitimi çerçevesinde internet paylaşım sitelerini hangi amaçla kullandıklarına
bakıldığında özellikle öne çıkan iki madde olmuştur;
a. Örnek oluşturabilecek çalışmaları, kayıtları dinlemek, izlemek ve paylaşmak
b. Farklı yorumları karşılaştırmak ve incelemek, yorum ve teknik olarak seçenekleri çoğaltabilmek
6. Katılımcıların YouTube’a erişim için büyük oranda alternatif yol tercih ettiği bulgusuna ulaşılmıştır.
Bu durum müzik eğitimcilerinin eğitim amaçları çerçevesinde kendilerine ve öğrencilerine örnek
oluşturabilecek, yol gösterebilecek çalışmalara ulaşamamaları nedeniyle eğitim süreci içerisinde
zorluklar yaşadıkları sonucunu doğurmaktadır.
7. Özellikle M.E.B.’e bağlı olarak görev yapan müzik eğitimcilerinin, eğitim amaçları çerçevesinde
kendilerine ve öğrencilerine örnek oluşturabilecek, yol gösterebilecek çalışmalara ulaşamamaları
nedeniyle eğitim süreci içerisinde zorluklar yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle M.E.B.’te
çalışan müzik eğitimcileri için video paylaşım sitelerine erişimin sağlanmasının büyük önem taşıyacağı
düşünülmektedir.
8. Ülkemizde kısa süreliğine de olsa YouTube’a erişimin engellenmesinin, araştırdığımız çerçeve
içerisinde bile eğitimde büyük aksaklıklara yol açtığı görülmüştür. Bu nedenle video paylaşım sitelerinin
sadece sosyal paylaşım amaçlı değil, eğitim amaçlı olarak da kullanıldığı gerçeğinin unutulmaması
gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Karasar, Ş; “Eğitimde Yeni İletişim Teknolojileri -Internet ve Sanal Yüksek Eğitim” The Turkish Online Journal of
Educational Technology – Tojet Issn: 1303-6521 Volume 3, Issue 4, Article 16, October 2004
M.M.Latta and C.M.Thompson; “The YouTube Effect: How YouTube Has Provided New Ways to Consume, Create, and
Share Music”, International Journal of Education & The Arts, Volume 12, Number 6,
Orhan, Ş.Y. (2012); “Mesleki çalgı Eğitimi Motivasyonunda YouTube”, Yayınlanmış Bildiri, III. Uluslararası Hisarlı
Ahmet Sempozyumu, Kütahya. Sayfa 745
Tecimer, B. (2006) ; “İnternet ve yaşam boyu müzik eğitimi”, Müzed, Kış, Sayı 15, Sayfa 8-9
J.A.Whitaker, E.K. Orman and C.Yarbrough (2014); “Characteristics of “Music Education” Videos Posted on YouTube”,
Applications of Research In Music Education
Uçar, M.C. (2014); “Sosyal Paylaşım Sitelerindeki Olağan Dışı Çalgı Performanslarının Çalgı Eğitimi Almakta Olan
Öğrenciler Üzerindeki Etkileri” Yayınlanmamış Bildiri, Müzed Bölge Konferansı, Marmara Üniversitesi, İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
59
Elde edilen bu bulgu daha önce belirtilmiş olan, müzik eğitimcilerinin verdikleri eğitim çerçevesinde video
destekli eğitim tercih ettikleri sonucunu doğrular niteliktedir.
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
EFFECTIVE STUDIO TEACHING AND
LEARNING STRATEGIES
ETKİLİ STÜDYO ÖĞRETİMİ VE ÖĞRENME STRATEJİLERİ
Monte H. Mumford*
Who are the people that are generally placed in charge of the individual musical and personal development
of our vocal and instrumental performance students? On what criterion are they hired; what training have
they received in the art of studio teaching pedagogy? What experiences have they had towards preparing
them for one of the most demanding, challenging, thankless and yet rewarding jobs in our music conservatoria? What professional development training is available, and how many can, or are willing to avail
themselves of professional development opportunities? Is there sufficient communication between itinerate and permanent staff members in our department? And finally, how are these integrally important staff
members included in the overall planning for the future directions of our conservatoria?
These are complex questions, which I suspect get lost in the day-to-day teaching and administration load.
After all, who needs another administrative task?
It is my hope that this paper will explore the essential, complex and sometimes little understood role of
the private studio teacher. I trust that I will be able to offer some fresh ideas and strategies for all who are
involved with either teaching or supervising studio teaching in their institutions.
During my 20-year tenureas Senior Lecturer in Music at the University of Tasmania, one of my responsibilities was to design a year long unit on studio teaching. My first task in writing the unit was to consider
the many facets of this complex job. I decided that the best place to start was with acomprehensive job
description. What essentially is involved in studio teaching? What personal and professional qualities
and abilities are studio teachers likely to need? What knowledge base and communication skills will the
studio teacher need to effectively accomplish their task? In answer to these questions, the studio teacher
will need to:
• Acquire and develop the ability to both listen and observe discriminately, employing a set of visual and
aural templates
• Introduce and model correct responses ,while encouraging the student’s use of critical listening and
observation
• Successfully diagnose performance strengths, while identifying difficulties
*
Casual Lecturer - Melbourne Conservatorium of Music - University of Melbourne, Melbourne
[email protected], montemumford.com, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
61
The success of our music performance major’s capacity to acquire effective learning and performance skills
is often directly linked to the effectiveness of private music studio teaching in our conservatoria. These
learning skills in turn should increase student’s ability to succeed and thrive in the world of music performance.
M u s p a rt2 0 1 4
• Introduce and reinforce effective practice/learning strategies
• Shape, guide and encourage, while holding the student accountable
• Inspire students in the pursuit of excellence, tempered with patience and compassion
It is often our personal experience, past, present and future that inspires and in forms us towards developing and delivering a truly effective teaching style. Of course, this requires constant attention to our own
personal development, which includes a commitment to continual personal study, listening, searching for
new and proven teaching strategies, impatience with the mundane and intolerance of the mediocre.
Studio teachers need to maintain their love of, and passion for music and music-making, as well as genuinely desiring to share their passion and musicianship with others. The rewards for diligently seeking to
develop teaching skills, or aiding those who are seeking to improve their craft can be equally exciting, such
as discovering more questions than answers, experiencing frustration, joy, anger, success, failure, triumph,
fatigue, elation, challenge and disappointment.
One of the major difficulties of the job lies in the close, ‘one to one’ relationship between teacher and
student. In a sense, there is nowhere to hide. Our strengths and weaknesses are laid bare for students and
colleagues to see, through either the success or failure of our students to advance in their musical development. Is it any wonder that students will travel across oceans and continents to study with a celebrated
teacher? The reputation of an inspirational teacher functions like a beacon; they draw all who seek success
from contact, study and the inspiration of a master. Many teachers continue to make significant impact
on lives throughout their career.
62
Having established the fact that studio teaching consists of a number of complex demands and abilities, it is
important teachers continue to seek out strategies that will assist in meeting those demands and acquiring
those abilities. The newly gained strategies will in turn enable one to provide students with the very best
learning environment, allowing for successful development of the student’s musical potential.
Therefore fostering a commitment to professional development is essential. It is easy to forget that one
needs to frequent lyre-calibrate their personal approach to teaching. New strategies appear regularly and
we need to avail ourselves of them. Conferences such as this are great places to mix with inspirational,
leading educators where shared philosophies and successful strategies can be heard. One will also find
that their network of colleagues will have many similar issues and may have the answer for one’s need.
Then again, there are great resources in new and old texts, as well as great ‘on-line’ resources literally at
our fingertips.
One of the most important traits of a successful studio teacher is that of personal and professional integrity,
which leads me to one of my favourite quotes’.
“My mission is to live with integrity and to make a difference in the lives of others” Jeff Morrow
Studio teachers bear a great responsibility for their student’s personal well-being and confidence. We must
remain honest, discreet, trustworthy, compassionate and wise in all our dealings with our students. If we
fail in this responsibility we may have doomed our students to a musical life of mediocrity, or worse.
Keeping the above points in mind as a set of guiding principles, let’s now examine the anatomy of a typical
studio lesson, starting with the first session. What essential elements should the first lesson contain?
The first session should begin with introductions, followed by the collection of background information
on the new student. The easiest way to obtain this valuable information is through a standard form that allows for easy organisation of routine information, including name, former school, and previous teacher (if
appropriate). At this point one should ask the student to briefly relate past musical history, school record,
personal practice ethic and practice routine.
The next item of business should be to share your expectations, including length of lesson time and policy
on missed lessons. Sometimes it is easier to convey this information in a personal fact sheet, which should
include your strategy for a practice routine, the amount of daily/weekly practice you expect, and a discussion on the three types of goals present in successful learning.
• Identification of the long-term goal, the ‘vision’ or ‘dream’ of which they aspire.1 to 10 years.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
• Mid-range goals; those that are more specific in nature and are measurable and achievable within 1 to
6 months.
• Short-term goals, which include specific tasks or targets, which are measurable and achievable within 5
-30 minutes, or up to one week.
All three types of goals should be considered working concurrently.
• Posture, hand & finger, bow or stick/mallet positions, and embouchure, voice placement (where appropriate)
• Tone quality formation (breathing and/or manual control of bow or mallets)
• Attention to technical detail such as:
• Consistent tempi
• ‘full value’ notes
• attention to articulations
• instrument/voice range
• vertical rhythmic precision and sub-division
• technical facility/agility
• familiarisation with musical terms
• key and time signature cognition
• Aural awareness and personal perception
• tone quality& pitching skills
• intonation
• aural and visual evaluation skills
• Musicality
• expression (dynamics, nuance, agility and inflection)
• phrasing and harmonic contour: cadence arrival and departure
• General deportment/attitude
After the student has performed, a brief discussion should follow covering the teacher’s perceptions of the
student’s present performance ability, remembering to be encouraging, supportive, and honest.
It is then time for the 1st assignment. The studio teacher will, no doubt have a range of warm-up routines,
a collection of tutor books, which include technical studies(scales, arpeggios and rhythmic vocabulary) and
melodic etudes. They will also have a variety of appropriate solo repertoire, in which they have developed
sufficient confidence in their suitability. As this first lesson is of utmost importance, the assignment should
be drawn from the student’s present developmental stage and musical understanding. It should reflect a
new direction. Remember to keep this first assignment simple, attainable and especially programmed for
success.
It is also time to build the practice routine organisation.
• Instrumental/Vocal warm-up routine (breathing where applicable)
• Technical A: Scales, arpeggios, rhythmic vocabulary, articulations
• Technical B: Melodic vocalise etudes, mastering phrasing and expressive studies and various key centres.
• Solo repertoire: A wide variety of standard works across a range of genre
• Ensemble repertoire: Orchestral& opera excerpts, including vocal leider.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
63
It is now time to hear the new student perform a sample of music from a recent performance experience.
It is best to have a set of criterion, which will enable one to look and listen for basic skills and performance
fundamentals. This should provide an indication of the student’s current state of development and future
direction. The criterion should include the following considerations:
M u s p a rt2 0 1 4
We are now ready to share the process of ‘charting the course’. Having initially observed and noted the
new student’s strengths and weaknesses, one must now build on the student’s strengths, with an aim to
addressing their present weaknesses. Proven strategies are required to deliver positive results. But there is
also the need to identify strategies and applications for each in dividual student’s needs.
What are we aiming to achieve in the student’s lessons? How can one maintain a passion for detail without
discouraging the student? This is the great balancing act all teachers face. When are we to speak, and when
are we to listen? Think:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Are there too many instructions?
What happens when I provide too much information?
Am I, the teacher, a good listener?
What is criticism, and how and when should it be used?
What is praise, and how and when should it be used?
What is genuine encouragement?
Remember: it is easier to teach the way we were taught than it is to teach the way we were taught to teach
or should teach. For personal and professional growth, consider regularly recording lessons. Recorded lessons and practice sessions can provide the best feedback on the above points.
64
Further considerations for setting assignments:
1. How much work is too much work?
2. How much time is set aside for reflection; is this fostered in the lesson?
3. Does the lesson include practical modelling on ‘how to practice’?
4. How does assessment figure into the learning strategy for the student?
5. How do I prepare students for the task of self-evaluation?
6. What is the assessment criterion, and how consistently is it applied?
7. Is there consistency from week to week in assignments and evaluations?
8. Are weekly assignments leading to continued development?
9. What is the quality of teacher feedback to the student?
10.How can I best assist the student in time management?
Setting a weekly written assignment and recording the student’s progress assists in defining the direction
that will lead to student’s successful growth.
“Teachers are the mediators who provide, or fail to provide, the essential experiences that permit students to
release their awesome potential...” J.S. Acaro
“A wise teacher makes learning a joy” Proverb
Let us now examine some primary methods of pedagogy in human learning, with applications for assisting
studio teachers with the task of teaching. Hopefully, examining these methods will guide in rethinking how
to effectively improve teaching delivery. This in turn should aid in developing new teaching strategies that
assist students in reaching their full potential.
The private teacher must model and encourage students toward acquiring an effective and rewarding, personal practice ethic. Private lessons hold little value if students are not self motivated to engage in personal
practice on their own intuitive. Therefore, we must assess how we ourselves were taught, correcting those
methods that are not effective in today’s educational environment.
Still, before one can know what it is that we wish to teach, and how to introduce and reinforce it, one
needs to know how people learn. Developing personal ownership of learning is the key towards attaining
active motivation. In fact, Duke Ellington says; “When a man finds out what he wants to know, that’s the
beginning of education”. On the other hand, Plato states that, “All learning under compulsion has no hold
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
on the mind”. I want to help my students find out what it is they wish to know. The job for studio teachers
then is to passionately share with students the value, benefits and joys to be gained through the student’s
investment in personal practice. It should be the teacher’s task to assist students in taking charge of their
own learning process. This should guide students toward acquiring intrinsic, self-motivation through experiencing the rewards of achievable performance outcomes.
Daniel Kohut, in his text, “Musical Performance”1, states that… “There are many ways of learning, and no
two people learn exactly the same. However, there are certain basic concepts of learning that can be broadly
applied to almost everyone.” This learning model is known as the ‘Natural Learning Process’. It is this
method that children regularly employ to acquire the basic human functions. This learning model is reinforced by Suzuki’s2 recommendation that children should learn to perform music the same way they learn
to acquire other common functions such as crawling, walking, talking, etc.
The ‘Natural Learning Process’ involves the use of four primary methods of learning:
•
•
•
•
Mental imagery
Imitation (mindful repetition)
Trial & error practice
Body feedback
•
•
•
•
Children are good at imitating others.
Children learn by doing, and enjoy mindful, repetitive activities.
Children improve their skills by trial and error.
Children need love, praise, and understanding as much as food and shelter to survive and grow.
By analysing and synthesising the above information one can then formulate an effective model for studio
teaching. The teacher provides a musical model and student imitates what they see and hear. Comparative
imitation is repeated several times so that the student can learn through guided trial & error practice. Correct student performance is instilled as a habit by additional repetition through personal practice.
This then is how we apply the ‘Natural Learning Process’ with our students. We begin by programming
the brain with suitable musical images through exposure to fine recordings and live performance models.
(Be sure to play for your students.) The student is then introduced to the concept of learning to focus on
the performance goal, not the performance process. That is, involving students in visualising what it is
they wish to sound like, focusing on imitating the model instead of trying to work out how to achieve the
desired result.
The next task is to reinforce the use of trial and error practice, always focusing on the end result with patience. This can be illustrated by assisting the student in measuring their performance against the model
they are attempting to imitate, much like using a set of scales that measure and compare weights of objects
against an acceptable standard. If we are truly interested in the value of intrinsic, self-motivated study that
can be applied to all learning tasks, then this is the study mode for which we are seeking.
At this point it is best to avoid over-verbalisation moving directly to the creative experience of making-music itself. Avoid too, the temptation for excessive intellectualisation, for it is always better to show than to
tell, and a picture, aural or visual is better than a thousand words. Words often have vague meanings, so if
a verbal instruction doesn’t produce positive results, either the method is faulty or there has been a misunderstanding of the verbal communication. Words may block students’ ability to perform musically, often
1
Musical performance by Daniel Kohut. © 1985 Published by Prentice-Hall, Inc., Englewood Cliffs, NJ, p.4
2
Nurtured by Love by Shinichi © 1969. Exposition Press, Smithtown, NY., pp 9-17
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
65
Teachers should spend more time observing children learn and this ought be a primary requisite in learning how to teach. Children learn by watching and listening and then trying to imitate what they see and
hear.
M u s p a rt2 0 1 4
creating confusion. Timothy Galwey3 recounts the moment he realised that his best efforts to help a tennis
student failed through giving too many instructions. The student only achieved the desired performance
goal when Galway physically demonstrated the action, and then asked the student to copy his example.
Words describe experiences, but words are not the same as the experience itself. Music deals with emotions, feelings and insights that words often cannot describe. Essentially, we learn by doing an activity
much more effectively than by trying to respond to verbal instructions about the activity. Regardless of
what students may understand or misunderstand of verbal or written communications, the ultimate test
should always lead to an artistic response. What does the student’s musical response sound like? The use
of metaphors, analogies and stories can effectively aid students in forming visual musical images.
It is vital that we direct students toward obtaining personal problem solving skills. Teachers must be able
to affirm, as well as lead students in recognising when a musical target is reproduced, passes the test of aesthetic judgement and that music is produced. As musical mentors, teachers should then make it a point to
share how and when significant musical performance is achieved in the lesson, as simply playing the right
notes at the right time does not constitute a significant performance. The acquisition of effective personal
assessment is dependent on understanding four fundamentals: good mental conceptualisation, relaxed concentration (the ability to focus completely on a specific goal), awareness of body feedback, and attention to
proper posture/embouchure/hand position.
66
Of these four points, the ability to use relaxed concentration or‘single-mindedness’, is the most important.
Kohut describes four keys in achieving ‘relaxed’ concentration. They include: focused attention, requiring
self-discipline; interested attention, requiring motivation; absorbed attention, requiring strong distraction
to change focus, and merging with the experience.4This is where the performer and the instrument become
‘one’, and are now capable of playing in ‘automatic response’ mode.
In the pursuit of acquiring musical conception, Arnold Jacobs states, “Begin bytraining the performer’s
brain, not the muscles”5. Before a musician plays or sings even a single note they must possess a mental
image of the note itself, including all the expressive and acoustical properties with which it is associated.
Significant ‘music-making’ starts when we begin with an aural musical image. Aural images are acquired
through active listening to professional performance examples. This involves a process most of us used as
children when we first gained language skills: verbal association of speaking first, then reading and writing later. It requires repetitive and attentive ‘listening and response’. Likewise, it is through the ‘listen/
response’ activity that we acquire our basic musical concepts of tone, intonation, internal pulse and expression.
Therefore the quality of our musical understanding is directly influenced by the quality and variety of the
music our students hear. It is essential that our students’ musical ears be ‘programmed’, through systematic
exposure to the finest examples of musical performance. The more brilliant performances our students
hear, the more discerning their ears will become.
“The musical mind is concerned predominantly with the mechanism of tonal memory. Before it has absorbed
a considerable variety of tonal experiences, the musical mind cannot begin to function in a creative way complex enough to be considered art.”6
Effective teachers expose their students to superior musical performances while outlining specific things
for which students are to listen. It is important to remember that the quality of past ‘life experiences’ can
also influence the quality and nature of our student’s musical perceptions. These ‘life experiences’ may
include reading an engaging novel, lingering over a lovely sunset, a visit to an art gallery, a great dining
experience, going on an adventure or experiencing the joy of friendship, or of deep sadness and hardship.
3
The Inner Game of Tennis by Timothy Galwey © 1974. Pan Publication N.Y.
4
Kohut, Daniel L., Musical Performance, 1985, Prentice-Hall Inc., N. J., USA
5
Dee Stewart, Legacy of A Master Instrumentalist Company, ©1989 The Instrumentalist Publishing Company Northfield, Illinois,
USA
6
Harold Shapero “The Musical Mind”, in The Creative Process: A Symposium, ed. Brewster Ghiselin (Berkeley: University of
California Press, 1952), p. 41
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
3. o t uru m / 3 . s e s s i o n
Yet, it is one thing to work on developing our students’ musical perception. It is quite another to motivate
the student in the use of their newfound musical understanding and appreciation. The student’s continued
investment in personal practice requires a positive return from the time that they invest in practicing.
What rewards will the student receive for their efforts? I suggest that our students will return again and
again to the practice room when there are tangible, intrinsic rewards bringing a sense of achievement and
lasting satisfaction.
Another aid in improving effective practice skills is found in incorporating the three developmental learning stages. These are referred to by Kohut as the Synthesis-Analysis-Synthesis approach, meaning “from
the whole to the parts and back again”.8 The three stages are comprised of the following elements: The conceptual-learning stage where the student is presented with a model; the voluntary-action stage where the
student tries to reproduce the model through trial and error practice; the involuntary-action stage where
the student’s performance through trial and error practice reproduces the original model. I observe the
model. I try to emulate the model. I evaluate my attempt to reproduce the model. I now make the necessary adjustments and then try again, repeating the process until success in matching the model is achieved.
Like a master builder with the apprentice, first introduce the student to each tool and then show the student
how to use the tool. This in turn will allow the student to create many kinds of objects of art or utility, while
continuing to grow through the experience. By the age of 20, our oldest son had successfully completed
building a beautiful 7 meter sailing vessel; a project of two and a half years. His manual arts teachers had
never built a boat but they showed our son how to use and care for the tools he was to employ in building
his boat.
The musicians’ inventory of tools includes the mastering of memory as the means, or process through
which one is able to remember. Developing the tool of retention is building the ability to memorise, retain
or remember. The ‘often abused’ tool of repetition is the act of doing something with thoughtful purpose
and reflection, over and over, thus locking proper responses in place. The tool of learning is mastering the
technical details; the tool of practice is the act of repeating what is already learned with a goal to perfecting
the physical and aural response. The tool of experience is exercised through the actual living through of the
performance act in which we are engaged. The last tool, motivation, is the desire, or the urge to achieve,
a goal or target found within an individual that provides the incentive for purposeful activity. Of all the
components related to learning, motivation is the most important of all. Developing and refining strategies
to introduce and teach these tools should be the foremost goal of all aspiring teachers.
The teacher’s role is here essential as student frustration and disappointment can dampen early eagerness.
The use of suitable, stimulating study material and performance repertoire, supported with proven practice
strategies and identifiable outcomes is invaluable. Systematic practice strategies will assist in sustaining
7
Gallwey, W. Timothy, Inner Game Of Tennis, The, 1974, Pan Books N.Y., USA
8
Kohut ibid
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
67
There are several elements at work in assisting students to develop a successful practice mentality. First,
one begins with promoting inspiration through programming the brain with superior musical images
as mentioned above. These in turn engender dreams, visions, and future goals. Generating excitement
through reflection on these aural and visual experiences plays an inspirational role in further stimulating
the creative mind. In effect, most physical actions that are learned are acquired through the act of imitating
visual and aural images formed in the mind. It is important then to remember that time spent in creating
mental images is much more useful than mindless rote repetition on target performance material that is
ultimately finite. The engagement and imitation of visual and aural images requires the capacity to remain
‘focused’. Concentration in the practice room can be fostered through encouraging students to be ‘here
and now’ in their practice sessions. And, maintaining focus will aid in defeating the ever-present mental
and physical distractions referred to by Timothy Gallwey as ‘roof brain chatter’.7 To assist in this task one
should encourage students to practice in quiet environments. One should also require that students start
each practice session with a plan, or ‘roadmap’ in mind. ‘What do I wish to accomplish today? How will I
accomplish it, and how will I recognise when my targets are achieved?’ “If you don’t know your destination,
any road will take you there.” George Harrison.
M u s p a rt2 0 1 4
students’ sense of ownership and achievement. Once again, the student must begin to focus on the positive
first, instead of the negative; observing what has been achieved, then moving on to what needs improvement. Remember to encourage students to use their strengths in address their weaknesses, not the opposite. “What you think upon grows.” Anon9
Finally, teaching is a profession in which teachers give lessons or instruction on how to learn. Robert
Duke in his text, “Intelligent Music Teaching” puts it this way; “Teaching is that activity which causes
learning”10After all, it is the students who do the learning. Students who are in possession of good learning
skills and enhanced musical perception generally use effective personal practice habits through attention
to detail, delayed gratification and focused attention span.
The process of learning can then be defined as the act of gaining purpose, knowledge and skill. It is important to remember that the student’s personal ownership of the process of the learning is what will ultimately produce the lasting transferral of knowledge and skills. It is essential that we imbue our students with
the desire, ability and passion to go on learning well after the time for our practical input has finished. We
must always be careful to link the ongoing process of learning toward achieving the desired performance
target. Performances, concerts, exams, festivals and auditions are no more than stops on the railway line
of human experience, indicating how close we are to our ultimate destination.
In conclusion, for studio teaching to remain effective for both the musical and personal growth of students,
it is imperative that studio teachers continue growing in their craft thus demonstrating their relevance in
today’s education environment.
References
Gallwey, T, (1974) TheInner Game Of Tennis, Pan Books, N. Y., N.Y., USA
68
Kohut, D. (1985), Musical Performance, Stypes Pub.Champian, Ill., USA
Suzuki, S., Nurtured by Love, 1969. Exposition Press, Smithtown, N.Y., USA
Robert D. (2011), Intelligent Music Teaching,Austin TX, USA
Severson, P. & McDunn, M. (1983) Brass, Wind Artistry, Accura Music, N. Y, N.Y., USA
Bibliography
Blum, D. (1980), Casals, and the Art of Interpretation, U. of Calif. Press, Berkley, CA., USA
Farkas, P. (1997), The Art Of Musicianship, Musical Publications, Bloomington, Ind., USA
Lautzenheiser, T. (1992), The Art of Successful Teaching, GIA Pub, Chicago, Ill., USA
Lautzenheiser, T. (1994), The Joy of Inspired Teaching, GIA Publications, Chicago, USA
Lisk, E. (1996), Intangibles of Musical Performance, Meredith Music, Miami, FA, USA
Lisk, E. (2010), The Musical Mind of the Creative Director, Meredith Music, Miami, FA, USA
Kohut, D. (1996), Instrumental Music Pedagogy, Stipes Pub. L.L.C. Champaign, Ill., USA
Palmer, P. (1998), The Courage to Teach,Jossey-Bass Publishers, San Francisco, Ca., USA
Ristad, E. (1981), A Soprano on Her Head, Real People Press, Moab, UT, USA
Stewart, D. (1987), Arnold, and J.: Legacy of a Master, Instrumentalist, Chicago,ILL. USA
Wilson, F. (1987), Tone Deaf & All Thumbs?, First Vintage Books, N.Y, USA
9
Severson, P. & McDunn, M. Brass, Wind Artistry, 1983, Accura Music, N.Y., USA
10 Robert A. Duke, Intelligent Music Teaching, Essays On the Core Principles of Effective Instruction Published by Learning and
Behavior Resources, 2011, pg. 12
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
SAHNE SANATLARINDA KARAKTER YARATIMINDA
PROFESYONEL MAKYAJIN ÖNEMİ
THE IMPORTANCE OF PROFESSIONAL MAKE-UP
OF CHARACTER CREATING ON THE STAGE ARTS
M. Sevtap AYTUĞ*
Her bir sahne eserinde yer alacak oyuncular, yaratacakları karakteri hem fiziksel görünümleri hem de sergileyecekleri oyunculukları ile seyirciyi karaktere inandıracak şekilde canlandırma durumundadırlar. Makyajın, oyuncunun sahneye çıkmadan önceki rolüne hazırlanışında çok önemli bir motivasyon görevi de söz
konusudur. Makyaj yardımı ile oyuncu istenilen her tür karakteri yaratabilme imkanına sahiptir. Saçlardan
tırnaklara, ten ve göz renginden, iç organlar ve her tür vücut sıvısına kadar günümüz makyaj teknolojisi
oyuncunun istenilen görünüme bürünmesine imkan tanımaktadır. Özellikle sahne sanatlarında makyaj, sahnenin büyüklüğü, seyirci ile sahne arasındaki mesafe ve kullanılan aydınlatma sistemleri oyuncu mimiklerinin
seyirci tarafından daha iyi görülebilmesi için de gerekli olmaktadır. Kostümle tamamlanan makyaj, karakterin yaratımında eserin geçtiği tarihi dönem, oyuncunun canlandırdığı karakterin yaşı, mesleği, cinsiyeti vbg.
konularda seyirciyi aydınlatma konusunda büyük bir destektir. Makyajı uygulayacak kişi ister oyuncunun
kendisi, isterse bu konuda uzmanlaşmış bir sanatçı olsun, yaratılacak karakterin doğumundan itibaren yaşam
alışkanlıklarının fiziksel görünümüne yansımaları veya mensubu olduğu grubun dini, toplumsal veya siyasi
simgelerini vücudunda gösterecek şekilde makyaj uygulamaları yapmayı dikkate almak durumundadır. Dövmeler, saç ve sakal şekillendirmeleri, tırnaklar yanında sahnede canlandırılacak bir kaza anında vücudun
uğrayacağı fiziki deformasyonlarda kan, yara izleri, yanık veya cüzzam gibi hastalıkların canlandırılmasındaki
görünümlerin yaratılmasında adli otopsi ve dermatoloji atlasları gibi tıp kitaplarından yararlanmak gerekmektedir. Her bir uygulamada makyajın oyuncu üzerinde ne kadar kalması gerektiği uygulama için seçilecek
ürünün tercihinde önemlidir. Takma bıyık ve sakallarda hemen çıkarılması gereken bir uygulama söz konusu ise suyla dahi çıkarılabilen yapıştırıcılar kullanmak, eser boyu ciltte kalması gerekiyor ise özel çözücüler
ile çıkartılabilen yapıştırıcılarla çalışmak, burun şekli değiştirmek gerektiğinde şekil verilebilen malzemeler
veya daha önce oyuncunun anatomik yapısına göre hazırlanmış lateks, silikon veya köpük protez alternatifleri kullanılabilir. İstenilen karakterin yaratımında veya cildin istenilen görünümde olması için gerekli olan
renklendirici makyaj malzemelerinden fondöten, ruj, allık, far, rimel, eyeliner veya cildin parlamasını engelleyen ve makyajın uzun süre dayanmasını sağlayan pudra gibi ürünler yanında tamamen farklı bir görünüm
yaratmak istendiğinde, anatomik yapı üzerinde, sadece gölgeleme ve aydınlatma teknikleri ile renklendirme
yetmediğinde, oyuncunun yüzünden kalıp alınarak hazırlanacak yüz protezleri istenilen tüm hayal ürünü veya
bir başkasına benzetme uygulamalarına imkan sağlamaktadır. Günümüzde gelişen bilgisayar teknolojisi ile
karakter yaratımında kullanılan programlar ve 3 boyutlu yazıcılar hayal edilen neredeyse her şeyin sadece
sanal değil, fiziksel olarak da hayata geçirilmesi imkanını verebilmektedir. Makyaj günümüzde resim, heykel,
ışık, dünya ve sanat tarihi, sosyoloji, psikoloji, tıp gibi pek çok uzmanlık alanını kapsayan bir dal olarak her
geçen gün gençler tarafından daha fazla öğrenilmek ve meslek edinilmek istenen bir dal haline gelmektedir. .
Anahtar Kelimeler: Makyaj, Profesyonel makyaj, Karakter yaratmak, Makyaj ürünleri, Protezler.
*
Yrd. Doç. Dr., Nişantaşı Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Tasarımı Bölümü,
Mimar Sinan GSÜ GSF ve Konservatuvarı ve Marmara Üniversitesi GSF Sinema TV Bölümü, İstanbul
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
69
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
70
Abstract
Each scene will feature players, in both the physical appearance of the character and are selected to exhibit
both their acting in a way to convince the audience with character animation immediately. The make-up, the
player was involved in the role before going on stage is very important is also a motivation for mission. Makeup with the help of the player has the possibility of creating any type of desired character. From the hair to
the nail, skin and eye color to the internal organs and all sorts of body liquid make-up today’s technology to
the desired appearance of the player to impersonating the forecourt. The size of the scene, especially in the
performing arts stage with the make-up, the distance between the audience and the used lighting systems the
player can be seen better facial expressions by the audience is also required. The occurrence of the character’s
creation of the completed work of the make-up, costumes and historical periods, the player’s portrayal of the
character’s age, profession, gender etc. It is a big boost to the audience lighting issues. Want a player who will
apply the make-up itself, wants to be an artist who specializes in this subject, will be created from the birth
of the life habits of the character’s physical appearance is a member of group reflection or religious, social
or political symbols to show his body make-up applications is to consider to do. Tattoos, hair and beard on
reshaping a to animate on stage alongside quotes at the time of the accident will be physical deformation of
the body of blood, scars, burn or reviving the views of diseases such as leprosy, in creating the forensic autopsy
and should take advantage of the medical books such as the atlas of Dermatology. Each player should remain
on how much make-up in an application, the application is important in the choice of the product to be selected for. Installing an application that needs to be removed immediately, in beard and moustache is involved
with water use adhesives that can be even needs to stay on the skin for his works is working with removable
adhesive with special solvents, should change the way that can be granted on nose shape materials on or
before the player’s anatomical structure, silicone or foam latex prosthetic prepared alternatives available in
the desired character creation or desired skin appearance that it is necessary for colouring materials by doing
shading and highlighting make-up are not enough. Today, evolving computer technology used in the creation
of programs and character with 3-d printers not only almost imagined everything virtual, the implementation
is able to provide the possibility of physically, too. Make-up today’s painting, sculpture, light, Earth, and the
history of art, sociology, psychology, medicine and many other fields of expertise on a branch basis, covering
every day to obtain more to be learnt by young people and the profession is becoming a branch requested.
Keywords: Make-up, Professional make-up, Make-up products, Creating characters, Prosthesis.
GİRİŞ
Sahne sanatlarında makyaj oyuncuların fiziksel görünümlerini karaktere göre değiştirmek yanında
oyuncunun psikolojik olarak rolüne hazırlanması için de gereklidir. (Broe, 1992;8) Oyuncular sahne
sanatlarında genelde kendi makyajlarını yaparlar ve bunun için öncelikle kendi yüz anatomilerini (yüzün
kemik ve kas yapıları) tanımaları gerekir. Yüz üzerindeki, yüzün daha zayıf veya toplu gösterilmesi, gözlerin
ve dudakların daha dikkat çekici hale getirilmesi gibi değişiklikler, fondöten ile uygulanan gölgeleme ve
aydınlatma teknikleri ile gerçekleştirilebilir. (Corson, 1989;2) Fondöten olarak kullanılacak malzemeler
su bazlı veya krem bazlı olabilir (Broe, 1992;20) Bu ürünler fırçalar ve süngerlerle cilde uygulanır. Son
yıllarda, hava tabancası (air brush) boyaların çok ince bir tabaka halinde yüze fışkırtılarak kullanılması
yöntemi ile, hızlı ve hijyen olması sebebi ile, daha fazla tercih edilmeye başlanmış ve diğer tekniklerle
birlikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle tüm vücudun boyanmasını gerektiren uygulamalarda
kullanılmaktadır. Kullanılan ürünler ve tekniklerde dikkate alınması gereken önemli bir konu; makyajın
sadece ihtiyaç süresince ciltte kalması, sonra da hiçbir iz bırakmadan temizlenebilmesidir. Sahne eserlerinde
bazen çok kısa süreli bıyık kullanımı veya yine bir sonraki veya bir önceki sahnede sakalsızken, daha sonra
kirli sakal görünümü gibi uygulamalar gerektiğinde oyunculara uygulanacak kirli sakal makyajı ve sonra
da hemen temizlenerek sakalsız görünüme bürünmesi sağlanabilmektedir. Benzer şekilde, canlandıracağı
karakter gereği, oyuncunun vücudunda dövme olması gerekiyorsa, dövme görünümü yaratacak makyaj
malzemeleri ile bu dövme uygulanır ve sonra da temizlenir.
Oyuncunun kendi yaş grubunda ve karakter değişikliği gerektirmeyen uygulamalarda, seyirci ve oyuncu
arasındaki mesafe ve sahnede kullanılacak ışıklar dikkate alınarak, yüz hatlarının belirginleştirilmesi
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
ve kullanılan ışığa göre cilt tonları üzerinde fondötenle gerekli değişiklikler yapılır. Her bir karakter
yaratımında sahnelenecek eserdeki yaş, ülke, moda, dönemler, karakterler dikkate alınır. Yaş; şayet oyuncu
kendi yaşından daha yaşlı görünümde bir karakteri canlandıracaksa, yüz üzerindeki çizgilerin karaktere
uygun bir şekilde derinleştirilmesi ve yaşa bağlı olarak ortaya çıkan cilt ve eller üzerinde lekeler, gözaltı
torbaları kırlaşmış saçlar, kaşlar, bıyık ve sakallar ile dikkat çeker. (Kehoe,1967;74) Bazen oyuncunun kendi
yaşından daha genç bir karakteri canlandırması gerekirse de, kırlaşmış saçları boyamak, yüzde ve ellerde
yaşlılık lekeleri varsa onları kamufle etmek, saçlar azalmışsa peruk veya postiş kullanmak genç görünüm
yaratmak için uygulanabilmektedir. Ülkelerin dikkate alınması gereken bir makyajda; Hint, Japon, Kore,
Afrika vd.ülkelerin karakteristik özellikleri oyuncuya uygulanır. (Corey, 1990;123) Makyajda da moda
söz konusudur ve sürekli değişen ancak dönemi temsil eden karakteristik özelliklere sahiptir.“1960’ların
makyajı” tarzı ifadeler günlük yaşama da yansıyan ve sahne sanatlarında makyaj uygulamalarında dikkate
alınan detayları içerir. (Corson, 1989;1) Dönem makyajı özellikle Opera sanatındaki uygulamalarda
karakteristik özellikler taşır. (Swinfield,1997;62) Makyaj ile oyuncuların canlandıracakları karakterlerin
kişilik yapısını destekleyecek uygulamalar yapmak mümkündür. Kaşların şekli, dudak çevresi, kaş ve
alındaki çizgiler kişinin asabi, sakin vd. kişilik yapısını oluşturmak için değerlendirilir. (Corson, 1986;22).
Diğer bir makyaj tekniği olan, yüze ilaveler yapılması ile elde edilen görünümler, cilt için özel geliştirilmiş
boyalarla yapılan gölgeleme ve aydınlatma tekniği dışında, yüze mum veya macun görünümlü malzemelere
istenilen şekil verildikten sonra, cilde doğrudan yerleştirilmesi veya yapıştırılarak uygulama yöntemidir.
(Corson,1982;143) Bu yöntemle, burun üzerinde değişiklikler, kaş kapama, yara görünümlü cilt
deformasyonu uygulamaları gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca, yaşlandırmada, Lateks, Duo gibi ürünlerle
cilt üzerinde kırışıklar oluşturmak mümkün olabilmektedir. (Baygan,1991;50) Benzer şekilde; saçsız
baş uygulamalarında Lateks veya Glatzan ile çalışarak, ister tam istenire yarım saçsız baş uygulamaları
gerçekleştirilebilmektedir. (Baygan,1991;144) Uzakdoğulu makyajı yaparken çekik göz uygulamaları için
de lateks veya Glatzan’dan yarım ay şeklinde hazırlanan deri görünümlü malzeme, göz kapağı üstüne
yapıştırılarak istenilen göz şekli oluşturulabilir.
Makyajda kişiye özel saç, sakal, bıyık, peruk ve saç parçaları uygulamaları, sahne sanatlarında karakter
değişikliği yapmak gerektiğinde en çok kullanılan tekniklerdir. (Swinfield, 1999;7) Saç uygulamalarında
gerçek saç kullanılabildiği gibi, gerçeğinden ayırt edilemeyen sentetik saçlarda kullanmak mümkündür.
Bu saçlar istenilen uzunlukta ve renkte tedarik edilebilmektedir. Diğer alternatif, yünden yapılmış kısa kıl
parçalarından yararlanarak, bazen hakiki saç, bazen sentetik saçlarla karıştırarak, istenilen görünümde
kıllı uygulamalar yapılabilmektedir. Ülkemizde oyuncular arasında peruk kullanımı çok azdır. Oysa ki,
saçların yıpranmaması için peruk kullanımı, hızlı uygulanabilen ve istenilen görünümün yaratılabildiği iyi
bir yöntemdir. Sakal, bıyık ve kaş kişiye özel, oyuncunun ilgili alanlarının ölçüsü alınarak hazırlanır. Bıyık,
kaş, favori, kirpik ve sakal gibi parçalar, bu iş için özel imal edilmiş tüller üzerine, işlenerek hazırlanır. Özel
tığlarla yapılan bu işlemeden sonra, özel maşalarla şekil verilir. Şekillerini korumaları için form koruyucu
sprey sıkılır. Sonra da, cilde özel yapıştırıcılarla yapıştırılırlar. Bu yapıştırıcılar oyuncunun cildinin
hassaslığına göre alternatifler içerir. Çok terleyen oyuncular için dayanıklı, hassas ciltler için tıbbi, çocuklar
için su ile çıkabilen yapıştırıcılar kullanılmalıdır. Bu yapıştırıcılar için, ciltten çıkartma aşamasında özel
çözücüler de kullanılır. Saçların rengini değiştirmek gerektiğinde; saç boyama amaçlı geçici spreylerin renk
seçenekleri pek çok rengi ihtiva eder. Ayrıca, Temple White olarak isimlendirilen ürünlerle şakaklar, sakal,
bıyık ve kaş da kır görünüm yaratılabilmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
71
Dünyaca ünlü The Cats, The Lion King, Nutcracker, The Lord Of The Ring, Cirque Du Soleil, Lido, Mouline Rouge sahne eserleri çok başarılı makyaj örneklerinin sergilendiği prodüksiyonlardır. Bu eserlerde,
“fantezi makyaj” olarak tanımlanan uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Oyuncunun yüzünün 3 boyutlu
bir tuval gibi kullanıldığı bu makyaj uygulamalarının örneklerine çocuk eğitiminin önemli konularından
biri olan yaratıcı drama ve yüz boyama etkinliklerinde de rastlamak mümkündür. (Jans, Eijk, Hartgers,
1983;7) Özellikle ülkemizde tiyatroda çocuk oyunlarında ve animasyonda palyaço makyajı tarzı uygulamalarda fantezi makyaj örneklerine sıkça rastlanmaktadır.
M u s p a rt2 0 1 4
72
Sahne sanatlarında makyajda kullanılan özel efekt malzemelerinden diğerleri; kanlardır. Şeffaf kan, film
kanı, ağız içinde kullanmak üzere kan kapsülleri, göz içine damlatılabilen kan, kuru görünümlü kan, toz
kan gibi ürünler inandırıcı uygulamalar için kullanılmaktadır. Jelatin bazlı ürünler, gerçek görünümlü uygulamalar için, gıda sektöründe de kullanılabilmeleri sebebi, ile cilde zarar vermeden uygulanabilmektedir.
Jelatinin sıcak suda eritilip, cilde zarar vermeyecek bir sıcaklığa getirildikten sonra cilde uygulanması ve
eserin gerektirdiği (eski bir yara izi ise ten rengine boyamak, yeni ise kan uygulamaları vb.) işlemlerden
sonra istenilen görünüm yaratılabilmektedir. Saçlar için kullanılan saç boyama amaçlı geçici spreylerin
renk seçenekleri pek çok rengi ihtiva eder. Ülkemizde “Plastik Makyaj” olarak isimlendirilen bu tekniklerde, genellikle Adli Tıp ve Dermatoloji bilgileri gerektiren deformasyonların uygulanması söz konusu
olmaktadır. Adli Tıp Kurumunun Adli Otopsi Atlası, Dermatoloji Atlası veya tıbbi amaçlı hazırlanmış
yanık üzerine yayınlar makyajı uygulayacak olan sanatçı için kaynak eserlerdir. Profesyonel Makyaj’da
en dikkat edilmesi gereken konu; inandırıcı olabilmesidir. Ancak, sahnede seyirci ve oyuncu arasındaki
mesafe sebebi ile, yakından bakıldığında abartılı görünen ama seyircinin uzak mesafeden detayları algılayabileceği makyaj uygulamaları gerekmektedir. Bu gerekçe ile, sinema ve televizyonda kullanılan makyaj
teknikleri ile sahne eserlerinde uygulanan makyaj tekniklerinde bazen farklılıklar ortaya çıkabilmektedir.
(http://us.kryolan.com, www.bennye.com, www.mehron.com, http://www.grimas.nl, www.rcmamakeup.
net, www.joeblasco.com, Erişim Tarihi:16.12.2014).
Bir oyuncunun tamamen farklı bir görünüme bürünmesi gerektiğinde, insan cildine benzer köpük, lateks
veya silikon malzemelerden yararlanılmaktadır. Oyuncunun yüzüne özel maske hazırlanması olarak ifade
edilebilecek bu teknikte, oyuncunun yüzünün negatifi (ihtiyaç duyulduğu hallerde el ve ayak kalıbı da)
alginate (dişçilerde kalıp almada kullanılan yumuşak ve tek kullanımlık malzemedir) veya silikon ( kalıp
almak için geliştirilmiş, bir kez kalıp alındıktan sonra formu değişmeyen, uzun yıllar dayanabilen bir
üründür) kullanılarak, heykel sanatındaki teknikle alınır ve üstü su ile ıslatılmış alçılı bandaj ile kaplanır. Alçılı
bandaj ısınıp, soğuduktan sonra sertleşmiş anlamına gelir ve içindeki Alginate’in formunu koruyabilecek
yapıyı alır. Daha sonra içerisine Dental Stone (dişçilerin kullandığı sert alçıdır) dökülerek oyuncunun
yüzünün pozitifi elde edilir. Bu pozitif üzerine Roma Plastilina (su ile nemlendirme gerektirmeyen kil
benzeri malzeme) ile yaratılması istenen görünüm modellenir. Daha sonra tekrar negatifi alınır ve pozitif
ile son negatif aradaki Roma Plastilina temizlendikten sonra aradaki boşluğa köpük lateks, silikon, jelatin
veya benzeri bir doku görünümlü malzeme dökülerek istenilen maske elde edilir. Roma Plastilina ile
çalışırken, kenar sıfırlamalarına çok dikkat etmek gerekmektedir. Aksi taktirde, cilde uygulandığında
kenarlarının kalın olması protezin yapay durmasına sebebiyet verir. Cilde yapıştırıldıktan sonra protez
istenilen görünümün yaratılması için istenen ten rengine boyanır. Bu tarz uygulamalarda, hazırlanan cilt
protezi, peruk, lens, tırnaklar gibi karakterin görünümünü oluşturacak diğer ilavelerle tamamlanır.
Dünya’da profesyonel alanda uygulanan makyajlarla ilgili güncel bilgilerin alınabileceği “Make-up Artist
Magazine”(www.makeupmag.com Erişim Tarihi 24.12.2014) makyaj sanatçılarının bilgilerini paylaştığı ve
firmaların da ürünleri ile bilgilerinin tanıtımını yapabildiği pofesyonel bir yayın organı halini almıştır. Bu
yayın grubunun Vancouver, Sydney, Toronto, Los Angeles, New York ve Londra’da organize ettiği Uluslar
arası Makyaj Fuarları IMATS (International Make-up Artists Trade Shows) bu alanda bilgi paylaşımın
başarılı bir şekilde organize edildiği etkinliklerdir. (www.imats.net, Erişim Tarihi; 24.12.2014)
Son yıllarda hızla gelişen 3 boyutlu yazıcı teknolojileri, bilgisayar çıkışlı, çok boyutlu sanatsal tasarım
uygulamaları kavramını gittikçe daha fazla kullanılır hale getirmiş ve bu uygulamaların makyaja
yansımaları da söz konusu olabilmektedir. Oyuncunun, bilgisayara aktarılan orijinal görüntüsü üzerinde
gerekli görünen değişiklikler için tasarım yapılıp, daha sonra da 3 boyutlu yazıcıdan çıkartılacak protezler,
hem oyuncu üzerinde kalıp almakla geçirilen zamanı, oyuncu üzerindeki psikolojik etkisini hem de
modellemenin yapılması aşamasındaki süreçleri değiştirecektir. Ancak, burada makyaj sanatçısının bu
konuda da uzmanlaşması veya uzman birisi ile beraber çalışması gerekecektir. Ayrıca, yakın gelecekte,
gerçek görünümlü robotların sahne eserlerinde yer almaya başlaması, makyaj sanatçılarının sadece insan
üzerinde değil robotlar üzerinde de makyaj uygulamaları gerçekleştirmeleri için yeni bir alanın daha
oluşmasını sağlayabilecektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
Ülkemizde sahne sanatlarında makyaja ödül, son iki yıldır, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.
Gösteri Sanatları Merkezi organizasyonunda düzenlenen Üniversitelerarası İstanbul Tiyatro Festivali
kapsamında verilmeye başlanmıştır ve gelecekte bu tür ödüllendirmeler makyajın daha hızlı gelişmesi için
motive edici olacaktır.
KAYNAKÇA
Anselmo,S. (1984), Il Trucco E La Maschera, Editrice BCM, Milano-Italy
Arıkan,Y. (1995), Uygulamalı Tiyatro Eğitimi Her Yönüyle Tiyatro Makyajı, Arıtaş Yayınları
Aytuğ, S. (2011), Profesyonel Makyaj, Mitos Boyut Yayınevi, İstanbul-Türkiye
Baker,P. (1995), Wigs&Make-UP, Focal Press,Oxford-England
Barret,J. Herndon, D. (2001), Color Atlas of Burn Care, Harcourt Publishers Limited, London-England
Baygan,L. (1982), Three-Dimensional Make-Up, Watson-Guptill Publications, New York-USA
Baygan, L. (1991), Make-Up For Theatre, Film&Television, A&C Black, London,Great Britain
Baykal, C. (2000), Dermatoloji Atlası, Argos İletişim Hizmetleri Reklamcılık ve Ticaret A.Ş. İstanbul-Türkiye
Broe, B. (1992), Theatrical Make-Up, The Penguin Books,London-England
Buchmann, H. (1990), Film And Television Make-Up, BackStage Books, New York-USA
Castelbajac, K. (1995), The Face of The Century 100 Years of Make-Up And Style, Rizzoli, New York-USA
Corey, I. (1990), The Face Is A Canvas, Anchorage Press, Louisiana, USA
Corson, R. (1989), Stage Make-Up, Prentice Hall, USA
Corson, R. (1972), Fashions In Make-Up From Ancıent To Modern, Peter Owen Limited, London-Great Britain
Davies, G. (2001), Create Your Own Stage Make-Up, A&C Black, London-England
Dickinson, G. (1995), Pinsent, L, Spass Beim Schminken Und Verkleiden, Bassermann, Niedernhausen-Germany
Evren, B. Türk Sinemasında Makyaj,
Frutiger, B. (1991), Schminke-Maske Körperkunst, Zytglogge Verlag, Bern-Germany
Hamilton, J. (1998), Special Effects In Film And Television, DK Publishing, Inc, New York-USA
Kehoe, V. (1967), The Technique of Film And Television Make-Up For Color and Black&White, Focal Press, LondonEngland
Jans, M., Eijk, S., Hartgers, Z. (1983), Faces Fantasy Make-Up, Almere-Nederland
Jasper, R. (2000), Die Farben Der Schönheit, Gerstenberg Verlag,Berlin-Germany
Place, S. (1990), The Art and Science of Professional Make-Up, Milady Publishing Company, New York-USA
Russon, J. (1996), Making Faces, Sterling Publishing Co., Inc.,New York-USA
Serger, A. (1986), Theater Spiel Maskenbilden Und Schminken Für Amateurtheater Und Laienspiel, Meyer&Meyer
Verlag, Aachen-Germany
Sladek, M. (1985), Pantomimen Theater, Bund-Verlag GmbH,Köln-Germany
Smith, D. (1996), Do-It-Yourself Monster Make-Up Handbook, Morris Costumes,Inc, Florida-USA
Swinfield, R. (1999), Hair&Wigs For The Stage, A&C Black, London-England
Swinfield, R. (1997), Period Make-Up For The Stage, Betterway Books, Ohio-USA
Şam, B. (2003), Adli Otopsi Atlası, Adli Tıp Kurumu Yayınları, İstanbul-Türkiye
Wolfe, B., Wolfe, N. (2006), Wolfe Brothers Face Art&Fx, Wolfe Brothers Face Art&FX, LLC, USA
www.makeupmag.com Erişim Tarihi:24.12.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
73
Delamar, P. (1995), The Complete Make-Up Artist, The Macmillan Press Ltd.
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
“TEKVİN” BİR HATIRAYA AĞIT
“TEKVİN” REQUIEM FOR A MEMORY
Özgür Adam İNANÇ*
Özet
Bu uygulama merhum yazar Satı Atakul’un ani ölümü üzerine, “Türkiye’de Kadın Ölümleri” temalı bir
çalışmadan yola çıkılarak hazırlanmıştır. Dramaturjisini Prof.Dr.Güzin Yamaner’in yaptığı çalışmanın amacı
Türkiye’de gerçekleşen kadın ölümlerine bir bakış geliştirerek farkındalık sağlamaktır.
Çalışma bir koreografın yazılı metinle nasıl ilişki kurup, sosyal olgulara nasıl bir bakış açısı geliştirebileceği;
farklı disiplinlerin ortak üretimle nasıl sahneye taşınacağı konusuna bir örnek oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Koreografi, Çağdaş dans, Kadın çalışmaları, Kadın ölümleri.
Abstract
This practice is based on a work titled by “Death of Women in Turkey” after the sudden death of writer Satı
Atakul. The aim of this work, dramaturgy is by Prof. Dr. Güzin Yamaner, is to provide awareness about death
of women in Turkey and to develop perspective on it.
The practice is formed according to the text of Satı Atakul published in the book entitled “Anneanne Sırlarını
Eskitmiş Aynalar”. The text is based on the memories of three generations: grandmother-mother-daughter
relationship. During the preparation process of the choreography, every dancer symbolizes a generation and
demonstrates the idea of shared memory upon a single body. It is one of the unique works in terms of choreography.
This work presents an example of improvement for a choreographer to provide a relationship with written
text, to develop a perspective on social events, and to acquire a knowledge to stage different disciplines with
common production.
Keywords: Choreography, Modern dance, Women studies, Death of women.
*
Öğr. Gör., Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Modern Dans A.S.D., Ankara
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
75
Uygulama “Anneanne Sırlarını Eskitmiş Aynalar” adlı kitapta yer alan Satı Atakul’un, anneanne-anne-kız
ilişkisi üzerinde durduğu, üç neslin hatıralarına dayanan yazısının izinde şekillenmiştir. Koreografinin hazırlama sürecinde her dansçı bir nesli yansıtmakta ve tek bir vücut üzerinde ortak bellek fikrini ortaya koymaktadır. Koreografik açıdan ender çalışmalardan biridir.
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
BEDEN PERKÜSYONU NOTASYON SİSTEMLERİNİN
İNCELENMESİ VE YENİ NOTASYON SİSTEMİ ÖNERİSİ
THE ANALYSIS OF BODY PERCUSSION NOTATION SYSTEMS
AND THE SUGGESTION OF A NEW NOTATION SYSTEM
Umut ERDOĞAN*
Ersin SARAÇ
Amaç: İnsan bedenini çok eski zamanlardan beri bir ritim enstrümanı olarak kullanmıştır. Günümüzde dahi
geleneksel dans ve müziklerde bunu gözlemlemek mümkündür. İnsanoğlu zamanla bu enstrümanı geliştirmiş
ve Beden Perküsyonu ( Body Percussion ) adı verilen yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Zamanla beden perküsyonu sağlık, eğitim, sahne sanatları gibi pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu notasyon sistemleri
incelendiğinde ortak ve anlaşılabilir bir sistemin olmadığı görülmektedir. Bu çalışma ile Beden Perküsyonu
alanında kolay anlaşılır ve uygulanabilir, uluslar arası geçerliliği olabilecek genel müzik kurallarına uygun
yeni bir notasyon sistemi ortaya koymaya çalışılmıştır.
Kapsam: Dünya üzerinde kullanılan çeşitli Beden Perküsyonu notasyon sistemleri.
Yöntem: Kaynak tarama – Katılımcı Gözlem
Sonuç ve Öneriler: Yaptığımız araştırma ve geliştirme çalışmaları ile Beden Perküsyonu alanında kolay anlaşılır ve uygulanabilir, uluslar arası geçerliliği olabilecek genel müzik kurallarına uygun olarak hazırlanan yeni
notasyon sisteminin tanıtımı ve uygulanması yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Beden perküsyonu, Notasyon sistemi.
Abstract
Man has used his body as a rhytmical instrument since early ages. Today, it is still possible to observe this attitude in traditional dance and music. Human beings have developed this instrument in the lenght of time and
a new branch called Body Percussion has come into being.In the course of time, body percussion has started
to be used in a broad range of areas such as health,education and performing arts. Yet,when these notation
systems are examined,it is evident that there is nothing in common and it is not understandable. This survey
aims at creating a new notation system which is easily and internationally understandable and applicable in
the branch of body percussion and is suitable for the general musical rules..
Keywords: Body percussion, Notation system.
*
Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü, Sakarya, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
77
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Beden perküsyonu olarak da bilinen Beden Müziği, kompozisyon ve koreografinin büyülü bir karışımıdır.
Müzik dansın şekillerini ve örüntülerini yaratırken, dans müzikteki sesleri ve ritimleri oluşturur. Böylece
müzik “görünür”, dans “işitilir” bir hale gelir. Beden Müziği çok eskilere uzanan, belki de ilk müzik/dans
biçimidir. İnsanlar, taşlara veya ağaç kütüklerine şekil vererek müzik aletleri yapmaya başlamadan çok önce
muhtemelen el çırparak, parmak şıklatarak, ayaklarını yere vurarak ve ses çıkararak müzik/dans fikirlerine
hayat vermeleridir (Sunal, 2014).
İnsan bedenini çok eski zamanlardan beri bir ritim enstrümanı olarak kullanılmıştır. Günümüzde dahi
geleneksel dans ve müziklerde bunu gözlemlemek mümkündür.
İnsanoğlu zamanla bu enstrümanı geliştirmiş ve “Beden Perküsyonu” adı verilen yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Beden Perküsyonu sağlık, eğitim ve sahne sanatları gibi pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır.
Bu kapsamla insanın bedeni vasıtasıyla çıkardığı seslerden kompozisyonlar yapılmış ve notalanmaya çalışılmıştır. Ancak bu notasyon sistemleri incelendiğinde ortak ve anlaşılabilir bir sistem olmadığı görülmektedir.
Bu çalışma ile, Beden Perküsyonu alanında kolay anlaşılır ve uygulanabilir, uluslararası geçerliliği olabilecek genel müzik kurallarına uygun yeni bir notasyon sistemi ortaya konmaya çalışılmıştır.
78
Beden perküsyonunun çalışma alanları şu şekilde sıralanabilir:
•
•
•
•
•
Koordinasyon
Grup içi uyum
Duyum
Fizyolojik ve psikolojik gelişim
Etnomüzikoloji
Koordinasyon
Merkezi sinir sistemi ile iskelet kaslarının amaçlı bir hareket için ortak olarak çalışması ve hareket akışının
yönlendirilmesidir. Koordinasyona bir tür etkileşimde diyebiliriz. Koordinasyonu geliştirmenin yolu; yürüme, koşma, atlama, tutma, zıplama, yuvarlama, sıçrama gibi alıştırmaları kontrollü ve bir amaca yönelik
yapmaktır.
Koordinasyon, öğrenme süreci içerisinde yapılan hareketlerin devamlı tekrarı ile geliştirilir. Faaliyetler ve
faaliyet grupları ile amaçlar ve araçlar arasında uyum sağlama çabası vardır. Yapılacak olan uygulamalar
normal kondisyon hızı ile yapılmalıdır. Yapılacak bir uygulamaya yardımcı ve kolaylaştırıcı araçların devamlı bir şekilde kullanılması da fayda sağlamaktadır (Gündüz, 2010:6-7).
Bu koordinasyon edinme ve öğrenme sürecinde Body Perküsyonun el ve kol koordinasyonuna büyük ölçüde fayda sağladığı görülmüştür.
Grup İçi Uyum
Ortak bir şekilde ortaya konulacak bir faaliyetin belirli bir uyum içerisinde birbirine benzeyen hareketlerin
varsa ritmik bir olgusunu müzikli veya müziksiz olarak meydana getiren bir bütündür. Esas alınacak nokta
birlikte hareket edilecek koordinasyonun düzgün uyumlu belirli bir disiplin ile karşı tarafa olması gerektiği
şekilde aksedilmesidir.
Aynı zamanda yapılacak olan grup terapilerinde grup içi uyumu eğlenceli ve kolay bir şekilde sağlamak için
Beden Perküsyonundan yararlanmakta en etkin yöntemlerden biridir.
Duyum
Müziğe elverişlilik, müziği içinde hissedebilme, müziği algılatabilme yeteneği, duyduğu şarkının notalarını,
özelliklerini hemen anlayabilme durumudur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
Ritim duygusu önemli bir diğer konudur. Dinlediğiniz bir şarkının hızlı mı yavaş mı olduğunu anlamaya
çalışın. Ayağınızı yere vurarak ritim tutmayı deneyin; eğer kolayca eşlik edebiliyorsanız ritim duygunuz
yeterli seviyededir.
Beden Perküsyonu insanın kendi vücudunu bir enstrüman olarak kullandığı için kullanabilen kişilerin
duyum konusunda ilerlemesini sağlamaktadır.
Fizyolojik ve Psikolojik Gelişim
Fizyolojik gelişim canlı bir varlığın ya da herhangi bir örgenin görevsel bakımdan zamanla değişikliğe uğraması, gelişme göstermesidir. Bireyin kronolojik yaşıyla onun davranışlarının türü arasındaki ilişkiyi inceleyen ise psikolojik gelişimdir. Fizyolojik gelişim insanın uğraştığı aktivite diyebileceğimiz dallarla zamanla
gelişerek farklı hallere bürünmektedir Bu değişikliği karşılayan psikolojik değişimdir. Bulunduğu ortamda
yaşadığı içgüdüsel hisler ile kişi zinde kalır. Bu durum stresten uzaklaştırıp zihin açıklığı sağlayarak herhangi toplulukta olumlu sonuçlar elde ettirir.
Çocukların fizyolojik ve psikolojik gelişme sürecinde Beden Perküsyonu kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle Amerika ve Avrupa’ da son 10 yıldan itibaren eğitim sisteminde yerini almıştır.
Etnomüzikoloji
Müziği, kültürel değerlerin bir göstergesi olarak ele alır ve insanın geçmişten günümüze yarattığı bütün
müzik türlerini belirli bir yöntemle saptamayı, tanımlamayı, bulgu ve belgelerle aydınlatmayı, değişim sürecini değerlendirmeyi amaçlar (Özer, 2002:6-7).
Beden Perküsyonu Notasyon sistemi ile yapılan alan araştırmalarında rastlanan insanların vücutlarına vurarak yapmış olduğu müziklerin veya dansların notaya alınması sağlanmaya çalışılmıştır.
Dünya’da Beden Perküsyonu üzerine her yaşta insana ve her düzeydeki insana öğretmek ve ya sahneye
konulmak üzere profesyonel kompozisyonlar için birçok notasyon sistemi bulunmuş ve geliştirilmiş. Bu
çalışmada incelemeye alınan sistemler en çok kullanılan ve geçerliliği olan sistemlerdir.
1. Sistem
Sistem-1 Örnek
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
79
Dünya’da Kullanılan Beden Perküsyonu Notasyon Sistemleri
M u s p a rt2 0 1 4
Bu sistemde renkler yapmamız gereken hareketleri temsil etmektedir. Örneğin, kırmızı renkte yazılmış
olan notalar alkış, mavi renkte yazılmış olan notalar ayak vuruşu, yeşil renkteki notalar ise karına vuruş
olarak belirtilmiştir.
Basit kompozisyonlarda çalışabilen bir sistemdir. Ancak daha karmaşık ve ya daha profesyonel kompozisyonlarda sıkıntı yaşanmaktadır. Daha çok çocuklara öğretilirken kullanılan bir sistemdir.
2. Sistem
80
Sistem-2 Örnek
Bu sistemde sayılar yapmamız gereken hareketleri göstermektedir. 1 numara alkış (clap), 3 numara göğüs
(chest), 5 numara diz (leg), 7 numara (kalça), 9 numarada ayak vuruşu (stamp) anlamına gelmektedir. En
altta yazan numaralar ise kompozisyonları ifade etmektedir.
Ancak kompozisyonlar uzadıkça ve zorlaştıkça sayılarda uzamaktadır. Karmaşık ve ezberi zor olan bir hal
almaktadır. Evrensel müzik imgeleri kullanmadığından dolayı diğer varyasyonların yazımı anlaşılamamaktadır.
3. Sistem
Sistem-3 Örnek
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
Bu sistemde evrensel müzik notalarının tek çizgi üzerinde yazıldığını görmekteyiz. Notaların altına yazılmış olan kısaltmalar bize hangi uzvumuzu kullanacağımızı belirtmektedir. Örneğin ‘C’ harfi alkış’ ın (Clap)
kısaltılmış şeklidir. Bu kısaltmanın altına yazılan kısaltmalar ise sağ ve ya sol’ u belirtmektedir. İkinci sıradaki kısaltmalar ‘R’ ve ya ‘L’ harfleridir. ‘R’ harfini gördüğümüzde sağ (right), ‘L’ harfini gördüğümüzde
sol (left) anlamına gelmektedir. El ve ya ayak olduğunu da bu ikinci sıradaki R ve ya L harflerinin yanında
yazan kısaltmalarla anlıyoruz. Bu kısaltmalar ise küçük harflerle belirtilmektedir.
Sistem kısaltmalar üzerine kurulmuş bir sistem olduğundan dolayı bu kısaltmalar akıcı okuyuculuğu kısıtlamaktadır. Evrensel müzik nota sistemini kullanması ise sisteme evrensellik açısından büyük bir kolaylık
sağlamaktadır. Ancak kısaltmaların ezberi ve okurken akışı bozan durumu sistemi daha komplike yazılmış
kompozisyonlarda zor bir hale sokmuştur.
4. Sistem
81
Sistem-4 Örnek
Bu sistemde evrensel müzik notaları tek çizgi üzerinde kullanılmaktadır. Notaların üzerindeki resimlerde bulunan magnetlerde hangi uzvumuzun vücudumuzun hangi tarafıyla yapacağımız yazmaktadır. Bu
sistem İspanyol Javier Romero Naranjo tarafından bulunmuş ve geliştirilmiştir. Şu anda Dünya’ da en çok
geçerliliği olan sistemlerden birisidir. Okunabilirliği, okunabilirliği, anlaşılabilirliği ve akıcılığı açısından iyi
bir sistemdir. (Naranjo, 2010:5-6)
Ancak bu magnetlere ulaşım malzeme ulaşılabilirliği açısından sıkıntı yaratmaktadır. Magnet tutabilen tahta ve üzerinde şekillerin bulunduğu magnetlerin parasal bir karşılığı da olduğu için ekonomik ve ulaşılabilirlik açısından sistemi insanlara ulaştırmakta ve uygulatmakta sıkıntı yaratmaktadır.
Beden Perküsyonu Notasyon Sistemi Önerisi
Üzerinde çalışmış olduğum bu sistemde evrensel nota yazım kurallarına uygun, akıcı okunurluğu, bilgisayar ortamında yazımı kolay, herkese ulaşabilecek bir notasyon sistemi geliştirmeye çalışılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Öncelikler bedenimiz üzerindeki ana tonları (Ayaktan başa doğru) şu şekilde belirlenmiştir:
• Ayak vurma
• Dize vurma
• Karına vurma
• Göğüse vurma
• Kola vurma
• Alkış
• Parmak şıklatma
• Yanaklara vurma
82
Bedenimizi evrensel beş çizgili nota sistemine yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi koyduğumuzda belirtmiş
olduğumuz tonların hangi aralıklara yerleştiğini görmekteyiz.
Yazım Kuralları
Anahtar
Her nota sisteminde olduğu gibi bu nota sisteminin de bir anahtarı var. Yukarıda görülen şekil latin alfabesinde altında tilde ‘~’ olan ‘P’ harfidir. Tilde latin alfabesinde vurgu anlamına gelmektedir ve ayağımızın
zemine yapmış olduğu vurguyu temsil etmektedir. ‘P’ harfi ise perküsyonun kısaltması anlamına gelmektedir. Bu anahtarı kabul ettiğimizde tonlar beş çizgili porte de :
Ana Tonlar
Şeklinde sıralanmaktadır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
Notaların altına yazılan ‘R’ (right) sağ, ‘L’ (left) sol ve eğer hiçbir şey yazmıyorsa vücudumuzun her iki
tarafı ile vuracağımız anlamına gelmektedir. Notaların hemen altına yazılan ‘-’ işareti sürtme anlamına
gelmektedir.
83
Örnek
Bahsettiğimiz sistem eleştiriye ve geliştiriye açık bir sistem olup, sistemin çalışırlığı ve öğrenilebilirliği hem
kongre sırasında katılımcılarla hem de Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı bünyesinde yapılan çalışmalarda denenmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
KAYNAKÇA
Gündüz, T. (2010), Koordinasyon Dünyası, Gazi Kitapevi,
Naranjo, Javier Romero. (2010), Bapne,
Özer, Y. (2002), Bilim Perspektifinde Müzik, Dokuz Eylül Yayınları,
84
Sunal, E. Orff Yaklaşımı, http://www.ezosunal.com.tr/orff-yaklasimi/beden-perkusyonu/
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
INTRODUCING NECESSARY BASIC TECHNICAL FEATURES
TO FULL TIME BALLET STUDENTS IN THEIR FIRST YEAR
OF CONSERVATORY TRAINING IN TURKEY ACCORDING
TO THE VAGANOVA METHOD
TÜRKİYE’DE VAGANOVA KLASİK BALE METODUNA GÖRE
EĞİTİM ALAN KONSERVATUVAR TAM ZAMANLI BALE
ÖĞRENCİLERİNE İLK YIL KAZANDIRILMASI GEREKEN TEMEL
TEKNİK ÖZELLİKLER
Seda AYVAZOĞLU*
The first level of the training method is emphasized that all movement what the basic principles are and how
the body is aligned and moves in the space. From the first year of study, the purpose of the movements is to
produce, a dependable and strong turn out, so that later, during jumps, the feet will form themselves into a
precise correct positions. At the first, students are given exercises mostly facing the barre until total stability.
Then the students are instructed to place one hand on the barre while executing the basic exercises and then
during centre practice the students face the mirror. Students study basic port de bras with all the barre and
centre exercises in order to develop coordination, artistry and musicality. Simple combinations at the barre
are brought in and repeated in the center. When the legs of the pupil are correctly placed, when they acquired
a turn out of the foot and the muscles have toughened then may be approached the study of allegro. To make
it jumps easier they are done in the beginning at the barre, facing it and holding it both hands. Students are
introduced to exercises on pointe work with the given exercices for this elemantary level.
Keywords: Ballet, Education, Method, Training, Conservatory.
Özet
Eğitim metodunun ilk yılında, temel ilkeler, bedenin duruşu ve nasıl hareket etmesi gerektiği vurgulanır.
Çalışmanın ilk yılından itibaren hareketlerin amacı, sağlam güçlü bir dışa dönüklük, ilerisi için de zıplamalar
esnasında ayakların net ve doğru bir pozisyon formuna girmesini sağlamaktır. İlk başta, tam bir sabitliğe dek
genellikle öğrencilere egzersizler yüzleri bara dönük olarak verilir. Daha sonra temel egzersizler, barda tek el
çalışmaları ile ve daha sonra orta egzersizleri ayna karşısında öğretilir. Öğrenciler koordinasyonun, artistiğin
ve müzikalitenin geliştirilmesi için temel port de bras’ları tüm bar ve orta egzersizlerinde çalışırlar. Bardaki
basit kombinasyonlar “orta”ya taşınarak tekrar edilir. Öğrenciler bacaklarını doğru yerleştirdiği, ayakların
dışa dönüklüğünü sağladığı zaman ve kaslar güçlendirildiğinde allegro çalışmalarına başlanabilir. Zıplama
hareketlerini kolaylaştırmak için ilk başta iki el ile barı tutarak, yüz bara dönük olarak yaptırılır. Öğrencilere
bu başlangıç seviyesi için verilen egzersizler ile parmak ucu çalışmalarına başlanır.
Anahtar Kelimeler: Bale, Eğitim, Metod, Egzersiz, Konservatuvar.
*
Yrd. Doç. Dr, Çukurova Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Adana, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
85
Abstract
M u s p a rt2 0 1 4
INTRODUCTION
State Conservatories the where academic ballet education is executed in Turkey, carries out the Vaganova
Ballet method. In this study, it’s explained the system of training while introducing the first level of
Vaganova ballet method to the full time ballet students of State Conservatories in Turkey. It’s also desribed
how the movements and the body must constructed based upon to the basic technical skills in Vaganova
Method. The Vaganova method of ballet instruction consists of eight standardized levels of instruction.
The pupils who are accepted to the full time ballet education in Turkey starts an training upon the first
level of Vaganova Ballet Method. The first level is required an intensive training program which shapes the
body, muscles and advanced gradually the technique during the education.
Vaganova Ballet Technique was developed by Agrippina Vaganova (1879-1951) a distinguished Russian
ballet dancer, choreographer and teacher. Vaganova training is the purest form of teaching classical ballet,
it is a thorough and methodical technique which allows the dancer to learn the proper use of muscles to
move with control, strength and grace without introducing tension or overuse of the wrong muscles.
The training progress of the first year, including basic positions and fundamental exercises is a very
important level. It also important to start the training before the period in which the physical development
and hardening of bone and muscle.
86
In this study, the first level of Vaganova Ballet method is adapted according to the first year of training
program in State Conservatories in Turkey. The other goal of this paper is to demonstrate how information
gained from research in anatomy based to dance can be useful in teaching. It is expected that classical ballet
students fully understand the fundamental principles of the “technique” of the Vaganova Ballet Method
at the first year.
VAGANOVA BALLET METHOD
The correct setting of the body, the full control of it, once mastered from the first pas, becomes a habit.
The fundamental requirement of the first level is the placement of the body, legs, arms and head in the
exercises at the barre and in the center of the studio. Along with the primary mastering of placement of the
body on the toes, the development of elementary skills and the coordination of movements are studied.
For the easiest and most correct fulfillment of exercises, one begins studying with the face to the barre. In
the following progress, the studying continues with one hand at the barre. In order to fully understand the
role of turnout, one begins studying exercises to the side and then forward and backward. First level of
Vaganova Method also concentrate on Pointe exercises. Students who are ready to begin to point work will
do so first with exercises at the barre, followed by beginning exercises in the center.
The first level of the training method is emphasized that all movement what the basic principles are and
how the body is aligned and moves in the space. From the first year of study, the purpose of the movements
is to produce, a dependable and strong turn out, so that later, during jumps, the feet will form themselves
into a precise correct positions. At the first, students are given exercises mostly facing the barre until total
stability. Then the students are instructed to place one hand on the barre while executing the basic exercises
and then during centre practice the students face the mirror. Students study basic port de bras with all the
barre and centre exercises in order to develop coordination, artistry and musicality. Simple combinations
at the barre are brought in and repeated in the center. When the legs of the pupil are correctly placed, when
they acquired a turn out of the foot and the muscles have toughened then may be approached the study of
allegro. To make it jumps easier they are done in the beginning at the barre, facing it and holding it both
hands. Students are introduced to exercises on pointe work with the given exercices for this elemantary
level.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
AIMS OF THE FIRST YEAR
• To educate by providing a progressive awareness of the technique of Classical Ballet through Vaganova
method of training and assessment,
• To provide a form of physical training that is safe, working both sides of the body evenly, alongside the
development of artistic and musical appreciation
• A sense of performance which incorporates a suitable awareness of style and expression
• Using the space in relation to the other members of the group and the dance are available
• Rhythmic awareness and a suitable interpretation of the musical qualities
• Correct alignment and placing of the body to the best of the individual physical facility
• Appropriate use of limbs, with an understanding of the purpose of each exercise, thus developing
motor skills
• Sense of line and co-ordination of movement
• An appreciation of artistry, both in own movement and that of others.
For the optimal realization endurance, speed, strength and coordination abilities are essential. High
flexibility is also a precondition for executing good deal of elements. A dancing motion pattern requires a
large number of acquired skills with oftentimes very complex structures (Kalichová, 2011).
Alignment in ballet essentially means good posture; that is, the various body parts-head, shoulders, arms,
ribs, hips, legs, feet-are in correct relative position with one another. Bad posture can result in a slump,
with rounded shoulders and droopy head, or a sway, with the pelvis released backward, causing a hollow
look to the lower back. Proficient technique is an essential element in the skill of the dancer, and a clear
understanding of how the body functions is bound to make its acquisition easier (Grieg, 1994).
Ballet placement refers to a well-aligned body that is shifted slightly forward from the ankle over the ball of
the foot. A dancer is said to be “placed” when the muscles of the body have become educated to assume a
position of correct alignment without effort. Once achieved, good posture requires less effort to maintain
than poor posture. Correct placement is a slow process, however, requiring many classes, often many years
of work In ballet the body is always active, not static, thus requiring a dynamic, yet subtle “realigning” as it
assumes new and different poses (Craig, 2014).
A primary goal of dance science is to produce healthier and better dancers. It’s a win-win situation for
dancers when improved technique allows for greater freedom of expression. One of the basic premises of
ballet dance is the demand for turnout, or the outward rotation of the hip. The larger the turnout of the
dancer the better, with a turnout of 180 degrees considered a perfect turnout. In her book Vaganova states;
“The turn out is the faculty of turning out the knee to a much greater extent than is made possible by nature.
The foot turns outward together with the knee; this is a consequence and, to a certain degree, an auxiliary
movement. The aim of the turn out is to turn out the upper part of the leg, the hip bone. The result of the
turn out is freedom of movement in the hip joint. The leg can be more easily extended and crossed with the
other leg. The dancer without a turn out is limited in her movements of the legs” (Vaganova, 1969, s. 24).
DIRECTIONS AND THE POISES
There are 8 basic directions of the body in the Vaganova Method. These directions refer to the position of
the legs and torso in relation to the audience. The definite stability is achieved only when the dancer realizes
and feels the colossal part that the back plays in aplomb. The stem of aplomb is the spine. The dancer
should learn to feel and control her spine throug observation of muscular sensations in the region of the
back during various movements (Vaganova, 1969, p. 25).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
87
PROPER BODY ALIGNMENT AND IMPROVING THE POSTURE
M u s p a rt2 0 1 4
The arms may be placed in various positions. All directions are taught with first in positions then with the
dégagé poses at the first level.
Épaulement (Head and Shoulders)
Epaulement, usually describes a movement of the torso, bringing one shoulder forward and the other
back with the head turned or inclined over the forward shoulder but also indicates any movement of the
head over the shoulders. Epaulement is the first suggestion of future artistry of classical dancing which is
brought into beginners’ and children’s exercises (Vaganova, 1969, s. 20).
Focusing on clear épaulement not only builds strong technique, but also helps dancers grow stylistically.
The upper back, from which all movement of the torso originates, should be supple. The study begins with
the movements of the legs. The pupil stands en face, directly facing the teacher, until she gets used to doing
the exercises holding the body still. Then some play of the body may be introduced and a hint of future
artistic colour added (Vaganova, 1969, p. 20).
En face
Literally, en face means “face up”. So the dancer’s face is to opposite (the audience); facing the audience. En
face is the naturally direction fort he 1st and 2nd positions and generally they remain so. But the 3rd and
4th positions are done with a turn of the shoulder: if the right foot is forward, the right shoulder is turned
forward and the head is turned to the right. The 4th position permits a dual turn (Vaganova, 1969, p. 20).
And the arms and head may be arranged in various combinations.
88
Écarté
Separated, thrown wide apart. Écarté is one of the eight directions of the body. In this position the dancer
faces either one of the two front corners of the room. The leg nearer the audience is pointed in the second
position à terre or raised to the second position en l’air. The torso is held perpendicular. The arms are held
en attitude with the raised arm being on the same side as the extended leg.
Effacé
Effacé describes a pose in which the legs are open (not crossed). In this position, in contast with croisé, the
legs are open. The dancer stands at an oblique angle to the audience so that apart of the body is taken back.
Croissé
The crossing of the legs with the body placed at an oblique angle to the audience. This pose may be taken
devant or derrière, either à terre or en l’air.
Dégagé
In dance it is when the foot slides rapidly along and slightly off the floor, with the leg straight, in preparation
for larger leg movements and quick traveling movements.
Arabesque a térre
The arabesque movement (1st, 2nd and the 3rd) is done at first level on degagé at the barre just with
poses and end of the exercises and then taught in the center combinations. It’s pointed out for arabesque
movements that one leg supports the body while the other is extended behind, with the shoulders and hips
kept square to the line of the body.
En Dehors and En dedans
The conception en dehors defines rotary movements directed outwart. Anyone styding the dance should
master this conception and its opposite; en dedans. En dedans defines rotary movement inward.
POSITIONS OF THE FEET
The five basic feet positions of Vaganova ballet training has the feet turned out. The supporting weight
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
of the foot is ideally divided equally into three points of contact with the floor, the first and fifth toes and
the heel bone. This position helps prevent, among other things, pronation (rolling over) and lifted heels.
However, what can make it a notably better correction, affecting not only the foot but also the whole body,
is appreciating the body’s inherent anatomical structures inside the heel bone, known as trabeculae (Brain,
2009)
The 1st, and the 5th positions usually being the most commonly used for closing and finishing the exercises
in ballet training. Second and fourth positions involve the feet spaces separately from one another. The 1st
position is with the feet aligned and the heels are touching with the knees straight.
“In the first position, the balls of both feet are completely turned out, the heels touch and the feet form a
single straight line. In the second position there is a distance of one foot between the heels. In the third
position one foot is in front of the other, heels touching the middle of the other foot. The fourth position is
similar to the thied, the feet beeing paralel an done short step apart. In the fifth position both feet touch so
that the toe foot arches the heel of the other” (Vaganova, 1969, p. 17)
POSITIONS OF THE ARMS
• Bras bas or preparatory position: both arms are down and rounded with both hands just in front of the
hips, fingers almost touching.
• First position: maintaining the curved shape, arms are brought up so that the tips of the fingers are in
line with the navel or no higher than the sternum.
• Second position: arms are out to the sides, angled down and forward, with palms facing forward.
Elbows are slightly lower than the shoulders, and wrists are level with the elbow.
• Third position: arms are curved as in first position and raised just above and slightly forward of the
head.
In the Vaganova method there are four basic arabesque positions. It is taught at first year except the
4th arabesque. They are here described for a dancer facing Vaganova’s fixed point 8 of the stage (that
is, a dancer facing the front left corner of the stage). In class practice, the arms are always level with the
shoulders (arabesque de classe), while in performance the arm in front may be raised above shoulder level
(arabesque de scene). The elbows are always facing downwards.
In the first arabesque, the dancer stands in effacé position (for point 8, facing the front left corner, with the
left foot in front) with the right leg raised in arabesque, the right arm extended to the side (to the audience)
and the left arm extended front (towards the corner). The gaze follows the line of the arm extended en
avant.
In the second arabesque the legs are like in the first arabesque, but the right arm is extended en avant while
the left arm is extended aligned with the dancer’s shoulder; the shoulders are in épaulement in line with
the arms and the gaze is turned to the audience. The dancer’s face focus must turn directly towards the
audience/front/direction (Vaganova, 1969). In the third arabesque the dancer stands in croisé position (for
point 8, facing the front left corner, the right foot is in front) with the left leg raised in arabesque, the right
arm extended to the side and a little behind the shoulder, and the left arm extended front. The gaze follows
the line of the arm extended en avant.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
89
The ballet rules for the arms include rounded arms (with the exception of the arabesque) and arm
orientation. The stance of the dancer is kept erect unless specied with the neck straight over the spine.
The position of the legs always assumes a degree of turnout from the hip joint unless the notation species
otherwise by dening the knee and feet positions. The following descriptions apply to the rounded positions
of the arms; the corresponding allongés positions are obtained by stretching the elbows and rotating the
palms of the hands downwards.
M u s p a rt2 0 1 4
Port de bras
Later on, when the pupil learns to use her arms, plié may be done also with port de bras. The port de bras
should grow out of the plié with no pause and a continuous movement through. It may be added end of
the some movements after it is taught. It is introduced 1st, 2nd and the 3rd port de bras on the barre and
in the centre exercises at the first year of Vaganova method.
BARRE
Many dance movements are practiced at the barre to help the dancer develop focus and strength without
balance concerns.
An essential aspect of the warm-up period of a ballet class is the barre, a horizontal bar on which one
hand is placed while holding positions and performing movements. The dancer is provided in effect
with a “partner” by placing one or both hands on the barre. After the skills are practiced at the barre, the
dancer proceeds to centre and repeats these skills in increasingly complex fashions without weight support
(Krasnow and Wilmerding, 2011).
Initially, all exercies at the barre are teached two hands facing the barre only until step is assimilated then
one hand with slow tempos. The following exersises is taught in the basic form then within the simple
combinations (two hands facing the barre only until step is assimilated then one hand. Slow tempos):
• Demi plié (In I., II., V., later IV. positions)
• Grand plié (In I., II., V. later IV. positions)
• Battement tendu en croix, pour le pied (then with plié form)
90
• Battement tendu jeté en croix (then with piqué)
• Rond de jambe par térre
• Fondu en croix à tere, off the floor
• Battement soutenu en croix à tere, off the floor
• Soutenu en tournant with half turn en dehors, en dedans
• Frappé à tere, double, off the floor
• Rond de jambe en l’air
• Petit battement
• Adagio; developpé passé, relevé lent, en croix
• Grand battement en croix, piqué
• Relevé (I., II., V. positions)
• 1st and 3rd port de bras. The 3rd port de bras is done with the leg extended forward and/or back with
the toe on the floor, often as a conclusion to the rond de jambe par terre exercise (also combined with
other exercises).
THE PRACTICE AT THE CENTRE
Centre practice is the name given to a group of exercises similar to those barre but performed in the centre
of the dancing room without the support of the bar. Simple combinations at the barre brought in and
repeated in the centre. Basic poses are studied. These exercises are usually performed with alternate feet
and are invaluable for obtaining good balance and control.
Wilmerding (2001) found that the muscles of the standing leg (abductor hallicus and tibialis anterior)
were far less active at barre than they were at center, when the body did not have this external support. It
is possible that the results of Sugano and Laws work explain the findings of Wilmerding and researchers.
Their findings do suggest that postural responses for balance may not be well trained at the barre.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
A recommendation to the teacher: when working on movements where one leg is moving fully, a strategy
to focus on the standing leg will help balance the necessary movement in the pelvis and spine. Not allowing
the pelvis to move commensurately with the gesturing leg will decrease the potential range of motion and
place unnecessary stres on the hip joint and lumbar spine (Wilson, 2009).
The concept of Epaulement; Croisé and Effacé must be explained beginning for the exercises of the center.
Following exercises is taught gradually from the basic form in center practice of Vaganova method during
the first year:
• Demi plié en face and from 5th position with épaulement
• Grand Grand Plié in 1st, 2nd, 3rd, 5th and then 4th position with épaulement
• Battment Tendu in 5th position with demi-plié with all sides
• Battement Tendu Jeté in 5th positions with all sides
• Rond de jambe par térre; en dehors and en dedans
• 1st port de bras en face and 2nd port de bras croisée
• Demonstrating the big poses croisés, effacés and ecartés
• Battement Fondu en face, off the floor
• Battement Frappé en face, double, off the floor
• Petit Battement sur le coup de pied (even accent)
• Rond de Jambe en l’air (regular form)
• Temps Lié par térre
• Relevé Lent at 90 degrees
• The small and big poses
• 1st, 2nd and 3rd arabesques with the toe on the floor.
• Pas de bourreé change with épaulement en dehors and en dedans with arms.
• Relevé on demi-pointe in 1st, 2nd and 5th positions both with and without plié
Jumps
Specifically, dancers need to control movement of the head, shoulders and hips in both the take-off and
landing from the jump, keeping the body from buckling forward or arching back.
“By applying a correction using principles of anatomy, biomechanics and movement intention we can
influence jumps, turns, and probably any steps requiring explosive takeoffs from a demi-plié. It is a simple
yet effective way of improving not only the foot in the demi-plié but also full dynamic alignment (the
body’s placement during movement). This is of special interest in creating the illusion of ballon, an essential
element of ballet where the dancer appears to float in the air” (Vaganova, 1969).
There are principles of ballet that are necessary to jump high and land softly and smoothly and prevention
of injury to a dancer’s knees, ankles and feet. These principles are:
• Begining all jumps from demi-plié position.
• Attaining height press off the floor through a full extension (pointing) of the feet.
• Landing from the jump on the balls of the feet rolling through to the heels.
• All jumps must end with a return to the demi-plié position.
To make them easier they are done in the beginning at the barre, facing it and holding on with both hands.
When the legs of the pupil are correctly placed, when they have acquired a turn out when the ball of the
foot has been developped and stenghthened, when the foot has gained elasticity and the muscles have
toughened – then may we approach the study of allegro (Vaganova, 1969, p. 12).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
91
• 3rd port de bras with épaulement
M u s p a rt2 0 1 4
It is maintained in jump exercises, high expectations of vertical attack and stretching through the instep.
Following exercises are taught at the first year of Vaganova method (at first two hands holding the barre):
• Temps levé saute in 1st, 2nd and 5th positions
• Petit Changement de pieds
• Petit Echappé in 2nd position
• Pas Assemblé – side only
• Pas Sissone simple
• Pas Balancé
• Pas Glissade – Side only
• Pas Jeté – side only en face
• Pas de polka
• Pas de basque - Stage form
• Trampoline jumps
POINT WORK
92
En pointe exercises determines foot placement and body alignment. Pointe work is a gradual process
that starts with exercises at the barre to develop the strength in ankles, feet, and legs required for pointe
technique. It is important that the candidate sustains well pulled up legs and a strong turn out. Work
through the feet and pull up the legs. The first exercises at the barre are usually relevés and échappés
(Barringer and Schlessinger,2012). During the Relevé the movement is sustained from under the thigh and
return the foot to a position under the knee – and musn’t trail the leg down.
When the student is comfortable executing these steps on both feet, and tendons and muscles have
become sufficiently strong, centre steps are introduced. These exercises emphasize various aspects of ballet
technique, such as balance, coordination and a series of running steps on pointe (pas couru, pas suivi).
Following exercises are taught at the first year of Vaganova method (at first two hands holding the barre):
• Relevés at 1st, 2nd and 5th positions en face.
• Pas échappé from the 2nd position.
• Assemble soutenu.
• Pas de bourré with changing feet.
• Pas de bourrée suivi.
• Pas courus.
CONCLUSION
Barre exercises start slowly with the dancer standing on both legs. As the barre progresses, the movements
become faster, and the dancer must balance on one leg while moving the other. The dancers lift their legs
higher as they near the end of the barre. All exercises at the barre are repeated with the left hand holding
the barre and then with the right hand holding, so that the dancer’s leg muscles get equal work.
Mastering of the stability begins at the barre. During the exercises the body must stand straight on the leg,
so that the dancer may release the hand which holds
the barre at any movement and not lose her balance. This serves as an introduction to the proper standing
for the exercises in the centre.
While introducing positions of the feet, the feet on the floor should not rest on the big toe, but the weight
of the body should be distrubed equally over the entire surface of the foot. A body which does not stand
staright on the foot, but inclines toward the barre, will never gain aplomb and balance. As the work
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
4. o t uru m / 4 . s e s s i o n
progresses, balance is practiced end of the combinations at the barre exercises. And before learning pointe
work, a dancer must be able to maintain turn out while performing center combinations, hold a proper
ballet position with straight back and good turnout, pull up properly in the legs, and balance securely in
relevé.
Throughout this training process, it is the role and responsibility of the ballet instructor to help the aspiring
young dancer learn what constitutes correct classical ballet technique, and how to execute it. Unlike many
other physical activities, most sporting pursuits for example, dance does not have an obvious measurable
external parameter to assess a dancer’s level of competency. The execution of correct classical ballet
technique however is determined purely by the movement patterns and shapes the dancer makes with
his or her body. This may be the movement of the upper and lower limbs in relation to the torso, or the
movement trajectories of the whole body in the classroom or on the stage. Although it is widely understood
that other characteristics also influence the perceived merits of a dancer, without correct and competent
technique a classical ballet dancer will not gain employment in a professional capacity. Aspects such as:
musicality; artistry; body shape and proportions; and the interpretive abilities; all influence an audience
member’s opinion of the appeal of a classical ballet dancer. However, it remains the execution of correct
technique that is the fundamental prerequisite for a successful professional classical ballet career, and so it
is essential that these fundamental technical principles be clearly understood and meticulously mastered.
The training of dancers is both an aesthetic and scientific pursuit. Dance teachers train their students to
develop both artistry and skill, relying on their innate understanding of the body moving through space.
• It has been proved that the quality of feet performance is a significant constituent part of the aesthetic
and technical skills in ballet art and proper replacement of the body prevents the injuries.
• Traditional exercises of Vaganova Ballet Method includes the training with effective ways of improving
performance quality and body development: strength of the feet, arms and back, joints and muscles
flexibility, steadiness (aplomb) and coordination.
• Developing the aesthetic awareness of the art, understanding ballet theory, and perfecting technique
are studied in this level. The review of basic exercises and terminology are vital to the consistency
of technique. Concentration must be on body alignment, technical accuracy, increased movement
vocabulary, and performance quality.
REFERENCES
Arabesque (ballet position). (2014-08-14). Retrieved from http://en.wikipedia.org/wiki/Arabesque_(ballet_position)
#Vaganova.27s_four_arabesque_positions.
Clouser, J. (1994). The Grand Plié: Some Physiological and Ethical Considerations. Impulse, 83-86.
Couillandre A, Lewton-Brain P, Portero P. (2008). Exploring The Effects Of Kinesiological Awareness and Mental
Imagery on Movement Intention in Performance of Demi-plié. J Dance Medi Science , 12(3):91-8.
Craig, A. E. (2014). Principles of the Movement. Dance for the Stage I , 1.
Gantz, J. (1989-90). Evaluation Of Faulty Dance Technique Patterns: A Working Model. Kinesiol Med. Dance , 12:1-11.
Grant, G. (2008). Technical Manual and Dictionary of Classical Ballet . New york: BN, 1.
Grieg, V. (1994). Inside Ballet Technique: Seperating the Anatomical Fact from Fiction in the Ballet Class (p. xv). NJ:
Princeton Book.
Kalichová, M. (2011). Biomechanical Analysis of the Basic Classical Dance Jump. World Academy of Science, Engineering
and Technology. 5:11-20.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
93
At the conclusion of the first level, the pupils must have introduced the body control with technical
competency of classical ballet technique. Possessing a general understanding of the classical aesthetic and
how it relates to technical principles must be required for the pupils who have trained first level of the
Vaganova Ballet Method. In summary, we can make the following conclusions:
M u s p a rt2 0 1 4
Kostrovitskaya, V. (2004). Second Lesson. 100 Lessons in Classical Ballet: The eight year program of Leningrad’s
Choreographic School. New york: Limelight.
Krasnow, M. V. (2011). Dance Pedagogy: Myth Versus Reality. International Symposium on Performance Science , 285.
Lawson, J. (1975). Teaching Young Dancers. New York: Theater Art Books.
Lewton-Brain, P. (2009). Dynamic Alignment, Performance Enhancement. The IADMS Bulletin for Teachers , 8.
Vaganova, A. (1969). Basic Principles of Classical. New york: Dover.
94
Wilson, M. (2009). Applying Biomechanic Research in the Dance Studio. The IADMS Bulletin for Teachers , 1 :2, 11.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
ULUSAL MÜZİK KÜLTÜRÜ BİRİKİMİNE DAYALI
BAŞLANGIÇ PİYANO EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN
GÖRÜŞLERİ (ANKARA İLİ ÖRNEĞİ)
OPINIONS OF TEACHERS ON BEGINNING PIANO
EDUCATION DEPENDING ON NATIONAL MUSIC CULTURE
AT VOCATIONAL MUSIC EDUCATION INSTITUTIONS
(THE CASE OF ANKARA PROVINCE)
Ceren GÖĞÜŞ*
Özet
Araştırmanın evrenini, Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda 2006-2007 Eğitim-Öğretim
yılında görevli piyano öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada evrenin tümüne ulaşılabildiği için örneklem alınmamıştır. Bu araştırma kapsamında, piyano öğretmenleri için yapılanmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu ile elde edilen bilgiler frekans ve yüzde kullanılarak tablolaştırılmıştır. Araştırma
sonucunda, piyano öğretmenlerinin, başlangıç piyano eğitiminde kullandıkları kaynak kitaplara, başlangıçta
kullanılabilecek kaynak kitaplarda ve yardımcı kitaplarda ulusal müzik kültürümüzün öğelerine yer verilmesi
gerektiğine ve böyle bir kitabın nasıl olması gerektiğine ilişkin görüşleri saptanmıştır. Araştırmada, varılan
sonuçlara dayalı olarak ortaya konulan öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Piyano, Ulusal müzik kültürü, Başlangıç piyano eğitimi.
Abstract
In the research, the opinions of piano teachers, who work at vocational music education institutions in Ankara, concerning the beginning piano education depending on national music culture are indicated.
The research is based on the piano teachers who have been working at vocational music education institutions in Ankara in 2006-2007 Academic year. Having gained all the research groups, there was no need to
take sample. Structured interview documents have been used for the piano teachers in this research. The
information gained by the interview document has been figured using frequencies and percentages. At the
end of the research, the opinions of piano teachers about the beginner books they have been using recently
are put forward and it has been determined that beginner books depending on our national music culture for
the beginning piano education should be written according to views of piano teachers and ideas have been
suggested about what aspects those books should have. Suggestions put forward are presented depending on
the results at the research.
Keywords: Piano, National music culture, Beginner’s piano education.
*
Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
95
Bu araştırma ile, Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda görevli piyano öğretmenlerinin
ulusal müzik kültürüne dayalı başlangıç piyano eğitimine ilişkin görüşleri belirlenmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Kültür çeşitli öğelerden oluşur. “Bu öğelerden biri ve hatta en önemlisi de hiç şüphesiz sanat ve sanatın
en önemli kollarından biri olan müziktir. Sanatın başlıca dallarından biri olan müziğin ise insan yaşamına
nasıl ve ne zaman girdiğinin bilinmemesine rağmen konuşmadan bile eski olduğu düşünülmektedir”(Zer
en,1998,s.1).
Bir kültür öğesi olan müziğin buraya kadar sayılan özelliklerine bakarak müziğin de bir kültürü olduğunu
söyleyebiliriz. “Müzik kültürü, bireylerin ve toplumların kendi kendileriyle, birbirleriyle ve çevreleriyle
müziksel iletişim ve etkileşimlerinin somut ve soyut öğelerden oluşan birikik ve örgütlenik süreç ve
ürünlerini kapsayan bütündür” (Uçan,2005,s.299).
96
Her ulusun kendi yaşantısıyla ilgili masalları, efsaneleri, kahramanlık hikayeleri, vb. bulunmaktadır. İşte bu
hikayelerin hepsi o ulusun kendi müzik kültürü içinde yerini bulur. Uluslar yaşam tarzlarını benliklerini,
toplumlarına özel karakterlerini vb. ister istemez kendi müziklerine yansıtırlar. Türk müzik kültürünün
kökleri tarih öncesine dayanmaktır. Tarih çağlarıyla birlikte sırasıyla Altay müzik kültürü, Orta-Asya
müzik kültürü, Hun-Türk müzik kültürü, Gök-Türk müzik kültürü, Uygur, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu ve
Osmanlı müzik kültürleri ve en son olarak da Türkiye Cumhuriyeti müzik kültürüdür (Uçan,2005,s.336).
Tüm toplumlardaki devrim ve değişimler başta olmak üzere toplumsal değerlerin, kültürün ve insan
yaşamının en önemli yaşam gereksinimlerinin, insanlara özellikle çocuklara öğretilebilmesi için bir sisteme
gereksinim duydukları düşünülebilir. Bu sistem eğitimdir.
“Ertürk’e göre eğitim bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme
meydana getirme sürecidir.” (Hesapçıoğlu,1998,s.33) Eğitim gelişimle içiçedir. Gelişim, “Organizmanın,
hem nicel hem nitel boyutlarıyla, büyüme ve olgunlaşmasıyla birlikte ve belirli zaman dilimleri içinde çevre
koşullarının ya da öğrenmelerin etkisiyle ve tüm bu değişkenlerin birbirleriyle devingen etkileşimleriyle
birlikte değişmesinin ürünüdür” (Topses,2006,s.24). Piaget’in bilişsel gelişim kuramına göre 7-11 yaşlar
somut işlem dönemi olarak adlandırılmaktadır. “Bu dönemde çocuklar sayı kavramlarını, ilişkileri,
süreçleri vb. geliştirirler. Zihinsel olarak problemleri düşünme yeteneğini geliştirir ancak soyut değil somut
objelerde düşünebilirler. Bu dönemde anlama yeteneği oldukça gelişir” (Charles,1999,s.3)
“Jerome Bruner’e göre somut işlem döneminde olan çocuklar ince ve kalın, uzun ve kısa, hafif ve kuvvetli,
hızlı ve ağır sesleri ayırabilirler, nefesli, telli ve vurmalı gibi çalgı çeşitlerini sınıflandırabilir. Çocuk bu
dönemde melodi, armoni, tempo ve vuruş gibi terimleri doğru olarak kullanır.” (O’Brien,1983,s.14)
Müzik eğitiminin en önemli alanlarından biri çalgı eğitimidir. Çalgı eğitiminde piyano, temel çalgı olarak
kabul edilebileceğinden çok önemli bir yer tutar. Piyano eğitiminde de eğitimin her alanında olduğu gibi
yöntemler vardır. Bu yöntemler, öğretmenler arası farklılık gösterebilen başlangıç kitaplarıyla başlar.
Dünyanın birçok alanında başlangıç kitaplarında ulusal ezgilerin ağırlık gösterdiği görünmektedir.
AMAÇ
Piyano eğitiminin temelinde eğitimin her aşamasında olduğu gibi en önemli öğelerden biri olan
öğretmenler bulunmaktadır. Öğretmenler çocuğa seçtikleri başlangıç kitaplarıyla piyano eğitimi vermekte
ancak başlangıç aşamasında Türk ezgileri ve şarkılarıyla kitap olmadığı için öğretim yapamamaktadırlar.
Bu nedenle “Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda görevli piyano öğretmenlerinin ulusal
müzik kültürü birikimimize dayalı başlangıç piyano eğitimine ilişkin görüşleri” konusu bir problem olarak
ele alınmıştır.
Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda görevli piyano öğretmenlerinin ulusal müzik
kültürüne dayalı başlangıç piyano eğitimine ilişkin görüşleri nelerdir?
Bu kapsamlı soruyu cevaplayabilmek için aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır:
1. Öğretmenlerin başlangıç piyano eğitiminde kullandıkları kaynak kitap/kitaplara ilişkin görüşleri
nelerdir?
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
2. Başlangıçta kullanılabilecek kaynak kitaplarda ulusal müzik kültürü birikimimizin öğelerine yer
verilmesine ilişkin görüşleri nelerdir?
3. Öğretmen görüşlerine göre ulusal müzik kültürüne dayalı başlangıç piyano eğitiminde kullanılabilecek
kaynak kitapların özellikleri neler olmalıdır?
YÖNTEM
Araştırmanın Deseni
Bu araştırma, Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda çalışan piyano öğretmenlerinin ulusal
müzik kültürüne dayalı başlangıç piyano eğitimine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla oluşturulmuş
betimsel bir çalışmadır.
Katılımcılar
Araştırmanın katılımcıları 2006-07 öğretim yılında Ankara’daki mesleksel müzik eğitimi veren kurumlarda
çalışan piyano öğretmenleri ve araştırma için hazırlanan görüşme formunu yanıtlamaya gönüllü olan
toplam 46 öğretmenden oluşmaktadır.
Veri Toplama Araçları
Durum tespiti yapılması planlanan araştırma için toplanan veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu
yoluyla elde edilmiştir. Görüşme formunda açık uçlu sorulara yer verilmiştir. Hazırlanan görüşme formu,
uzman görüşleri doğrultusunda düzenlenerek birebir olarak uygulanmıştır. Öğretmenlerin kullandıkları
başlangıç kitapları şöyle belirlenmiştir. Herhangi bir başlangıç kitabı kullanmayan 1 kişi araştırma dışı
bırakılmıştır.
Kullanım Sayısı
Denes Agay: Learning to Play Piano
37
John Thompson: Easiest Piano Course
9
J. Bastien Bastien’s Invitation to Music
5
O. Beringer: Pianoforte Tutor
4
F. Beyer: Scuola Preparatoria Del Pianoforte
7
J. A. Burkard: Neue Anleitung Für das Klavierspiel
1
S. Suzuki: Suzuki Piano School
1
A. Nikolaev: Schola İgriy Na Forte Piano
3
Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Piyano Hazırlık
3
Bilkent Derleme
3
Herhangi Bir Başlangıç Kitabı Kullanmıyorum
1
Veri Analizi
Araştırmada veri toplama araçlarıyla toplanan nitel veriler istatistiksel olarak çözümlenmiştir. Görüşme
formunda yer alan maddelerden elde edilen veriler, içerik analizi yapılarak “frekans” (f) ve “yüzde” (%)
kullanılarak tablolaştırılmış ve bulgular alt problem sırasına göre sıralanarak yorumlanmıştır.
BULGULAR VE YORUM
1. Öğretmenlerin başlangıç piyano eğitiminde kullandıkları kaynak kitap/kitaplara ilişkin görüşleri
nelerdir?
Araştırmanın ilk alt problemine yanıt aramak için öğretmenlere yöneltilen soru açık uçludur. Buna göre
öğretmenlerin yoğunlukla belirttikleri seçenekler ve frekansları aşağıdaki tablolarda görülebilir:
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
97
Kitaplar
M u s p a rt2 0 1 4
Piyano Öğretmenlerinin Belirtilen Yaş Aralığında Başlangıç Seviyesindeki Öğrencileri İçin Kullandıkları
Kaynak Kitapları Seçme Nedenlerine İlişkin Bulguları Gösteren Dağılım
Nedenler
Frekans
Kendim aynı kitapla başladığım için
8
İyi basamaklandırıldığını düşündüğüm için
6
Orta do yöntemiyle başladığı için
15
Çocuklara uygun olduğunu düşündüğüm için
13
Çocukların sevdiği parçalar içerdiği için
3
Sadece renkli ve resimli olduğu için
1
Öğretmenlerin büyük çoğunluğu “orta do” yöntemini kullandığı için tercih etmiştir. Öğretmenler ayrıca
yeterli sayıda kitap olmadığını belirtmişler ancak kullandıkları kitapların iyi birer kaynak olduğunu, doğru
duruş oturuş pozisyonlarını kazandırdığını söylemişlerdir.
Öğretmenlerin büyük çoğunluğu kullandıkları kitapların deşifre,teknik ve müzikal becerileri geliştirdiğini
söylemişlerdir. Ayrıca öğretmenlerin 27 si bu kitaplarda sorunla karşılaşmamakta, 19 u ise karşılaşmaktadır.
Sorunla karşılaşanların büyük çoğunluğu ezgisel olmayan eserlerden ve Türk eserleri olmamasından
şikayet etmişlerdir.
2. Başlangıçta kullanılabilecek kaynak kitaplarda ulusal müzik kültürü birikimimizin öğelerine yer
verilmesine ilişkin görüşleri nelerdir?
98
Araştırmanın ikinci alt problemine yanıt aramak için öğretmenlere yöneltilen soru açık uçludur. Buna
göre öğretmenlerin yoğunlukla belirttikleri seçenekler ve frekansları aşağıdaki tablolarda görülebilir:
Öğretmenlerin 27’si Kullanmakta Oldukları Kaynak Kitap/Kitaplarda Öğrencinin Önceden Bilmediği
Ezgilerle Karşılaştığında Güçlük yaşamadığını, 14’ü ise yaşadığını belirtmiştir. Güçlük yaşadığını belirten
14 öğretmenin 8’i yaşadığı güçlüğün en çok deşifre aşamasında olduğunu söylemiştir. Öğretmenlerin
40’ı kitaplarda öğrencilerin kulağında doğru kalmış eserler bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu eserlerde
öğrencilerde hangi öğelerin daha çabuk geliştiğine dair dağılım aşağıdaki gibidir.
Aşamalar
Frekans
Deşifre
9
Müzikal ifade
8
Ezberleme
Teknik
Deşifre ve Müzikal İfade
7
1
1
Sadece severek çalışıyor
10
Öğrenciye bağlı
4
Bu eserlerde öğrencilerde hangi öğelerin daha geç geliştiğine dair dağılım aşağıdaki gibidir.
Aşamalar
Frekans
Deşifre
0
Müzikal ifade
0
Ezberleme
Teknik
Nota Okuma
0
8
5
Öğrenciye bağlı
27
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
Piyano öğretmenlerinin büyük çoğunluğu kullandıkları kitapların bizim kültürümüz içinde yaşayan
çocuklar için uygun olmadığını ya da Türk eserleri olmadan kısmen uygun olarak düşünülebildiğini
söylemişlerdir. Piyano öğretmenlerinin 34 ü kitaplarda ulusal eserler (çocuk şarkıları saymaca tekerleme
vb) olmalı ve gerekli demişlerdir. bunun nedenlerine ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.
Aşamalar
Frekans
Çocuğun kendi kültürünü tanıması için
7
Öğrenmeyi kolaylaştırmak için
Çocuğun daha rahat motive olması için
14
13
Gereksiz olduğunu söyleyen 4 kişinin 3 ü evrensel müzikle başlaması gerektiğini düşünürken 1 i de elindeki
kitapların yeterli olduğunu söylemiştir.
3. Öğretmen görüşlerine göre ulusal müzik kültürüne dayalı başlangıç piyano eğitiminde kullanılabilecek
kaynak kitapların özellikleri neler olmalıdır?
Araştırmanın üçüncü alt problemine yanıt aramak için öğretmenlere yöneltilen sorular açık uçludur. Buna
göre öğretmenlerin yoğunlukla belirttikleri seçenekler ve frekansları aşağıdaki tablolarda görülebilir:
Öğretmenlerin büyük çoğunluğu yapılacak kitabın “orta do” yöntemi ile başlaması gerektiğini, teknik/
deşifre ve müzikal becerilerini geliştirecek eserler içermesi gerektiğini söylemişlerdir. Ayrıca büyük bir
çoğunluk yapılacak kitabın öğrencinin başarısına olumlu yönde etki edeceğini söylemiştir. öğretmenler
ayrıca bu kitabın öğrencinin ulusal duygularını geliştireceğini de söylemişlerdir.
Görüşler
Frekans
Ulusal ve Evrensel Müzik Kültürü Birikimleri Birlikte Kullanılmalıdır
12
Renkli ve Resimli Olmalı
8
Öğrencileri Motive Edici Olmalı
6
Basamaklandırılması Çok İyi Yapılmalı
6
Denenmesi Gerekli
4
SONUÇ
Araştırmanın sonucunda;
Öğretmenlerin büyük bir kısmı (7-11) yaş ve başlangıç seviyesindeki öğrencileri için “Denes Agay: Learning
To Play Piano” kitabını kullanmaktadırlar. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun bu kitabı seçmesinin
nedeninin ise “orta do yöntemi” ile başlaması, resimli ve renkli olması, diğer başlangıç kitaplarına göre
daha iyi basamaklandırılmış olması ve çocuklar için daha eğlenceli olduğunu düşünmeleri olduğu
görülmektedir.
Diğer başlangıç kitap/kitaplarını kullanan öğretmenlerin de bu kitapları seçmelerinin nedenleri
aynı nedenlerden ileri gelmektedir. Bazı öğretmenler ise kendi başladıkları kitapla başlatmayı uygun
görmektedirler.
Öğretmenlerin çok büyük bir kısmı yeterli kaynak kitap seçeneğinin olmadığını düşünmekte ancak
kullandıkları kitap/kitapların öğrencinin ileride çalacağı eserlere iyi bir kaynak ve yol gösterici olduğunu
düşünmektedir. Ayrıca öğretmenlerin büyük bir kısmı kullanmakta olduğu kitap/kitaplarda doğru duruş,
tutuş, oturuş için kazandırmak istedikleri davranışların açıklandığını, bu açıklamaları içermeyen kitapları
kullanan öğretmenlerin ise bu açıklamaların olması gerektiğini düşündükleri görülmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
99
Öğretmenlerin konu ile ilgili eklemek istedikleri düşüncelerini gösteren dağılım aşağıdaki gibidir.
M u s p a rt2 0 1 4
Öğretmenlerin kullanmakta oldukları kaynak kitap/kitapların öğrencinin deşifre, teknik ve müzikal
becerisini yeterince geliştirebilecek alıştırmalar, çalışmalar ve küçük ölçekli yapıtlar içermekte olduğu
görülmektedir. Bu eserleri öğretirken öğretmenler genelde öğrenciye bağlı olarak sıraları değişmekle
beraber motif motif/cümle cümle, ayrı ellerle, yavaş ama hatasız, tempolu ve hatalar için beklemeden
yöntemlerini kullanmaktadır.
Öğretmenler kullanmakta oldukları kaynak kitap/kitaplarda genelde sorunlarla karşılaşmamakta ancak
sorunla karşılaşan öğretmenler en çok sürekli fotokopi çektirmek zorunda olma sorunları olduklarını
söylemişlerdir. Kaynak kitap seçeneğinin azlığı nedeniyle böyle bir sorunla karşılaşıldığı düşünülmektedir.
Öğretmenler ayrıca bu kaynak kitap/kitapları kullanarak yaptıkları bir yıllık eğitim sonunda aldıkları
sonucun kazandırmak istedikleri davranışları karşılayabilmesinin ön koşulunun öğrencinin bireysel
koşullarına bağlı olarak değiştiğini belirtmişlerdir.
Öğretmenlerin kullanmakta oldukları kaynak kitap/kitaplarda öğrencinin önceden bilmediği ezgilerle
karşılaştığında güçlüklerin öğrencinin bireysel koşullarına bağlı olarak değiştiğini belirtmişlerdir. Önceden
bilmediği ezgilerle karşılaştığında sorunla karşılaştığını belirten öğretmenler ise daha çok teknikte sorunlar
yaşandığını belirtmişlerdir.
Öğretmenlerin kullanmakta oldukları kaynak kitap/kitaplarda öğrencinin önceden bildiği ve doğru olarak
kulağında kalmış ezgiler bulunduğu ve bu parçalarla gerçekleştirilen öğrenmenin daha çabuk, kolay
ve öğrenci için daha eğlenceli, severek gerçekleştiği görülmüştür. Ayrıca öğrencinin bu tür parçalarla
karşılaştığında müzikal ifadenin daha çabuk geliştiği görülmektedir.
100
Öğretmenlerin büyük bir kısmının kullanmakta oldukları kaynak kitap/kitapların bizim kültürümüz
içinde yetişen çocuklar için uygun olmadığını düşündükleri görülmektedir.
Öğretmenlerin büyük bir kısmının müzik eğitiminde (ses, işitme ve çalgı) ulusal müzik kültürü öğelerinin
(çocuk şarkıları, tekerleme, saymaca, türkü, ninni v.b.) kullanılması gerektiğini düşündükleri görülmektedir.
Bunun nedenlerinin ise çocuğun daha rahat sevebileceğini ve daha kolay öğrenebileceğini düşünmeleri
olduğu görülmektedir. Araştırmada bir çok yabancı uyruklu öğretmenle görüşülmüş ve onların bu soruya
yanıt olarak “mutlaka yapılmalı” dedikleri görülmektedir.
Bunun nedeninin ise yurt dışında piyano öğretiminin başlangıç aşamasında böyle yapılmasından
kaynaklandığı düşünülmektedir.
Öğretmenlerin bu kitabın izlemesini istedikleri yöntemin “orta do” yöntemi olduğu görülmektedir.
Bu yöntemin seçilmesinin nedeninin öğrencinin ilk andan itibaren çift anahtar ve çift dizeği görmesini
istemeleri olduğu anlaşılmıştır. Öğretmenler ayrıca kitabın renkli ve resimli olmasını istemektedirler.
Öğretmenlerin görüşleri doğrultusunda renksiz, resimsiz ve çift el başlamayan kitapların küçük yaştaki
öğrenciler için uygun olmadığı kanısına varılmıştır.
Öğretmenlerin belirtilen yaş aralığındaki (7-11) ve başlangıç seviyesindeki öğrencinin deşifre, teknik ve
müzikal becerilerini yeterince geliştirebilecek alıştırmalar, çalışmalar ve küçük ölçekli yapıtlar içermesi
gerektiğini düşündükleri görülmektedir.
Öğretmenlerin çok büyük bir kısmının ulusal müzik kültürü birikimimize dayalı çocuk şarkıları, tekerleme,
saymaca, türkü, ninni v.b. den oluşturulmuş bu kaynak kitap/kitaplar/yardımcı kitap/kitapların öğrencinin
başarısına olumlu yönde etkisi olacağını düşündükleri görülmektedir.
Öğretmenlerin büyük bir kısmı ulusal müzik kültürü birikimimize (çocuk şarkıları, tekerleme, saymaca,
türkü, ninni v.b.) dayalı oluşturulmuş bu kaynak kitap/kitaplar/yardımcı kitap/kitapların ulusal duygu ve
ulusal bilincin gelişmesi konusuna yardımcı olacağını düşündüklerini belirtmişlerdir.
Öğretmenlerin büyük bir kısmı tamamen serbest bırakılmış olan eklemek istedikleri konu için böyle bir
kitabın mutlaka yazılması gerektiğini ve birilerinin bunu yapması gerektiğini belirtmişlerdir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
ÖNERİLER
Seçilen kitaplarda öğrencinin iki anahtarla da aynı anda karşılaşması sağlanmalıdır. Kitapların öğrencinin
yaşına uygun renkli ve resimli olmasına dikkat edilmelidir.Ülkemizdeki başlangıç kitaplarının sayısı
artırılmalıdır.
Öğrenci önceden bilmediği ezgilerle karşılaştığında bu ezgi hakkında bilgilendirilmelidir. Öğrenci bildiği
ezgilerle karşılaştığında daha rahat motive olabilir. Bu nedenle öğrenci çalgı eğitiminde bildiği ezgilerle
karşılaştırılmalıdır. Öğrencinin bildiği ezgilerde özellikle nota okuma alışkanlığına dikkat edilmesi
gerekmektedir.
Bizim kültürümüz içinde yetişen çocuklara daha uygun, Türk eserlerini de içeren bir başlangıç kitabı
yazılmalıdır. Müzik eğitiminde (ses, işitme ve çalgı) ulusal müzik kültürü öğelerinin (çocuk şarkıları,
tekerleme, saymaca, türkü, ninni v.b.) kullanılmalıdır. 7-11 yaş başlangıç piyano eğitiminde öğretim
yöntemi olarak ulusal müzik kültürü öğeleri kullanılmalıdır. Çocuk şarkıları, tekerleme, saymaca, türkü,
ninni vb. içeren başlangıç kitapları ve yardımcı kitaplar yazılmalıdır.
Ulusal müzik kültürüne dayalı yazılması düşünülen kitaplar için hazırlanacak eserlerden yola çıkılarak
daha küçük yaştaki çocuklar için de bir kitap hazırlanmalıdır, özellikle tekerleme ve saymacalardan
yararlanılabilir.Çocuk şarkıları, tekerleme, saymaca, türkü, ninni vb. içeren başlangıç kitapları ve yardımcı
kitaplar çocuğun kendi kültürünü tanıyabileceği eserlerden oluşmalıdır.
Kitap hem evrensel müzik kültürü birikiminden (evrensel çocuk şarkıları vb.) hem de ulusal müzik
kültürümüzden yararlanılarak hazırlanmalıdır.
KAYNAKÇA
Charles, C. M. (1999). Öğretmenler İçin Piaget İlkeleri. (İkinci Baskı). İngilizce’den Çeviren: Gülten ÜLGEN. Ankara:
Anı Yayıncılık.
Hesapçıoğlu, M. (1998). Öğretim İlke ve Yöntemleri Eğitim Programları ve Öğretimi. (Beşinci Baskı). İstanbul: Beta
Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
O’brien, J., P. (1983). Teaching Music. New York: CBS College Publishing.
Topses, G. (2006). Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi. (İkinci Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım
Uçan, A.(2005). Türk Müzik Kültürü. (İkinci Baskı). Ankara: Evrensel Müzikevi Yayınları.
Zeren, A. (1998). Müzikte Ses Sistemleri. (İkinci Baskı). İstanbul: Pan Yayıncılık.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
101
Bu şekilde yazılacak başlangıç kitapları “orta do” yöntemini izlemelidir. Kitapların içinde çocukların
hoşuna gidecek resimler ve şekiller olmalıdır. Kitaplarda çocuğun nasıl oturacağına ve duracağına ilişkin
fotoğraflar olmalıdır. Kitaplar için seçilecek parçalar okul müziğinden yararlanılarak hazırlanabilir.
Kitapların basamaklandırılması iyi yapılmalı ve uzman görüşleri alınmalıdır. Konuyla ilgili çalışmalar
yapmış olan diğer müzik eğitimcilerinin görüşleri de dikkate alınmalıdır. Kitaplar çocuğun deşifre,
teknik ve müzikal becerilerini yeterince geliştirebilecek alıştırmalar, çalışmalar ve küçük ölçekli yapıtlar
içermelidir.
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
PİYANO EĞİTİMİNE YENİ BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN
KARŞILAŞTIKLARI PARMAK PROBLEMLERİ
FINGER PROBLEMS OF BEGINNER STUDENTS
AT THE PIANO EDUCATION
Hacer MOHAN KÖMÜRCÜ*
Özet
Piyano eğitimi, çalgı eğitimi kapsamında müzik eğitiminin önemli boyutlarından birisidir. Bu süreçte piyano
çalmak için temel teknik ve müzikal davranışlar kazandırılmaktadır. Piyano eğitiminin temel amacı uygun
teknik yardımıyla eserlerin kendi temposunda ve doğru bir ifade ile çalınmasını sağlamaktır.
Piyano eğitimine yeni başlayanlar için duruş,oturuş,nota okuma kadar parmak tekniğini oturtmak da zordur.
Edinilen yanlış teknik sonucunda yukarıda belirtilen kas iskelet hastalıkları ile karşı karşıya kalınabilir.
Bu araştırmada piyano eğitimine yeni başlayan öğrencilerin karşılaştıkları parmak problemleri incelenmeye çalışılmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda öncelikle piyano eğitimine yeni başlayan öğrencilerin karşılaşabilecekleri olası parmak problemleri ortaya konmuştur. Bu öğrenciler belirlenirken amaçlı örnekleme
yönteminden yararlanılmıştır. Bu parmak problemlerinin olası nedenleri analiz edilmiş ve bu problemlerin
aşılmasına yönelik çözüm önerileri sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Piyanoya başlangıç, Piyano eğitimi, Parmak problemleri.
Abstract
Piano education is one of the important aspects within the scope of instrument training. In this process, the
basic techniques and musical behavior is acquired to play the piano. The main purpose of piano education is
to be played the pieces at its own tempo and with an accurate statement by the appropriate technique.
Technical inaccuracies during the study period may create discomfort such as tendon diseases and physical
disorders affecting the musculoskeletal system which is released with symptoms such as pain, burning, weakness, numbness and swelling. One of the physical structure which is used effectively to play the piano is also
fingers.
It is difficult for the piano lessons beginners to accommodate the finger technique as seat position, posture
and note reading. Improper technique can lead to musculoskeletal disorders.
In this research finger problems of students who started to play the piano have been studied. According to this
general purpose firstly potential finger problems of students who started to play the piano have been introduced. Purposive sampling method was used to determining the students. The possible causes of these finger
problems were analyzed and solutions for overcoming these problems have been proposed.
Keywords: Started to playing piano, Piano education, Finger problems.
*
Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
103
Çalışma sürecinde teknik açıdan yapılan yanlışlıklar çalmada etkin olarak kullanılan bedensel yapılarda ağrı,
yanma, güçsüzlük, uyuşma, şişme gibi belirtilerle açığa çıkan tendon hastalıkları ve kas iskelet sistemini etkileyen bedensel rahatsızlıklar oluşturabilmektedir. Piyano çalmada etkin olarak kullanılan bedensel yapılardan biri de parmaklardır.
M u s p a rt2 0 1 4
1. GİRİŞ
1.1 Piyano Eğitimi
Piyano; geniş bir literatüre sahip olma, çoksesli kullanılma, eşlik çalgısı olma özellikleri ile hem bir eğitim
alanı olarak hem de etkili bir eğitim aracı olarak, çalgı eğitiminde önemli bir yere sahiptir.(Yazıcı, 2013:
132) Piyano’nun çoksesli bir çalgı olması, eğitim alan kişilerin kulak eğitimlerini de gelişmektedir. Bu
bakımdan piyano eğitim/öğretimi, müzik eğitimi programının en temel basamağıdır denilebilir. Piyano
çalmak; akıl, beden ve duygular ile doğrudan ilişkili olduğu için öğrenciye kendisini ifade edebileceği
müzikal davranışlar kazandırmaktadır.
Piyano eğitimi süreci, piyano çalmaya yönelik temel teknik ve müzikal davranışların öğrenilmesini
kapsamaktadır. Bu süreçte başlangıç aşamasından itibaren doğru oturuş, el pozisyonu, klavye üzerindeki
notaların yerlerini tanıma, nota okuma, ritim, tempo gibi temel unsurlarla, melodi, armoni, dinamikler,
parmak, kol ve bedensel hareketlere bağlı çalış teknikleri ve müzikalite gibi pek çok temel teknik ve müzikal
davranışları içeren bir eğitim sürecidir. (Babacan, 2010: 46)
Bunun için de sağlam bir piyano tekniğine sahip olmak gerekir. Teknik, piyano eğitiminin önemli ve
vazgeçilmez boyutlarından birini oluşturur. Piyano eğitiminin doğru şekilde yürümesi ve gelişmesi için
öğretmen ve öğrenci bu önemi kavrayıp gerekliliklerini yerine getirmelidir.
1.2. Piyano Eğitimine Başlangıç
104
Piyano eğitimi öğrencilerin duruş, oturma ve el pozisyonlarını öğrenmesiyle başlar. Piyanoda duruş ve
oturma pozisyonu, taburenin yüksekliğinin çalan kişinin boyuna göre ayarlanması, vücut ağırlığının
dengelenmesi, piyanoya olan uzaklık mesafesinin ayarlanabilmesi davranışlarının temelini oluşturur. El
pozisyonu ise avuç
içi yüksekliği, parmakların uzunluğuna bağlı olarak doğal duruşu, bilek ve ön kolun paralelliği ile bütün
olarak sağlayacak şekilde konumlandırılmalıdır.
Öğrencinin oturduğu piyano taburesinin piyanodan uygun bir uzaklıkta olması ilk şarttır. Öğrenci kendi
fiziki yapısına göre bu uzaklığı ayarlayabilir. Piyanodan çok uzak veya yakın oturmak el ve kolları yanlış
pozisyonlara zorlar.
Taburenin ön yarısına oturmak önemlidir. Bu şekilde kollarla birlikte vücut hafifçe öne eğilir böylece
özgür hareket etme olanağı elde edilir.
Piyanoda oturulan taburenin yüksekliği de dikkat edilmesi gerekilen diğer unsurdur. Alçak sandalyede
oturunca dirsekler klavye hizasının altına düşer, parmakların çalışması zorlaşır ve kolların ağırlığı bir yük
haline gelir. Yüksek sandalyede oturunca da çalış sertleşir ve iyi bir ton elde edilmesi zorlaşır.
Piyano çalarken, sağ bacak sağ pedala yakın tutulur sol bacak ise tabanını yere değdirmeden, geride,
taburenin sol ayağına yakın bir yerde tutulur . Bu pozisyon, beden dengesinin en dengede olduğu pozisyon
olarak kabul edilmektedir.
Ayakları yere değmeyen küçük çocuklar için, ayaklarının altına konacak bir set, onların da taburenin ön
kısmına oturmasını ve böylelikle vücut dengelerini sağlayabilmelerini kolaylaştıracaktır.
Dirseklerin vücuda çok yapışık ya da vucuttan çok ayrık olmaması gerekir. Bu iki durum da piyano çalan
kişinin kendini sıktığının göstergesidir.
Çalışırken omuzları kaldırma, kamburlaşma, öne eğilme gibi yanlış duruşlar vücudun tüm dengesini
bozar ve gerilim yaratır. Bazı öğrenciler notayı iyi görebilmek için yanlış duruş pozisyonlarına girebilirler.
(Çimen, 2003: 179)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
1.3 Piyano Çalma Tekniğinin Tarihçesi
Klavye tekniğinin ilk devreleri yalnız üç parmak çalma ile başlar.Bu parmaklar 2.3.ve 4. parmaklardır.
J.S.Bach baş parmağı kullanmaya başlamış, iki veya daha fazla ses partilerini çalmaya mecbur kaldığı
polifonik eserlerde büyük yardımını görmüştür.(Fenmen, 1947: 16) Piyano tekniğinin kurucuları kabul
edilen Cramer ile Clementi her piyanistin eşit kuvvette on parmağa sahip olması gerektiği düşüncesini
savunmuşlardır. Çalarken yalnızca parmaklar hareket etmeli, elin üstü düz kalmalı ve parmak uçları aynı
hizada olmalıydı.Günümüzde bu tekniğe “Salt Parmak Tekniği” denilmektedir.(Küçük, 2002: 70) Dussek,
dördüncü ve beşinci parmakların çarpık çalmamaları için elin başparmağa doğru hafifçe yatmasını
tavsiye ederken Hummel, elin küçük parmağa doğru yatmasının başparmağa serbestlik sağlayacağını
ileri sürmüştür.Clementi okulu Czerny’ye temel olmuştur. Artık icracılar sürat ve teknik heveslerini bir
yana bırakarak derin sonoriteler ve ses renkleri aramaya başlamışlardır. İyi bir piyanist olan Beethoven
piyanonun bir çok özelliğini ortaya çıkarmaya çalışmış bunu da eserlerine yansıtmıştır.Romantik dönemin
iki büyük dehası Schumann ile Chopin piyano tekniğine farklı yaklaşımlar getirmişlerdir.Schumann
parmakları arasında kuvvet eşitliği sağlamak amaçlı çalışmalarında 4. parmağını sakatlarken,Chopin insan
elinin zayıf taraflarını görerek piyano tekniğini ona göre ayarlamıştır.20. yüzyıldan itibaren piyano tekniği
konusuna tıp,fizik,psikoloji gibi bilim dalları dahil edilerek piyano çalmaya yardımcı aletlerden insan
anatomisine yönelmeye başlanmıştır.
Günümüzde geçerli olan piyano tekniğinde her yaklaşımdan bir senteze varılmış,farklı ekoller zaman
içinde elenip günümüze ulaşmıştır diyebiliriz.Buna göre el; ne Clementinin dediği gibi dümdüz,ne de
elin içinde portakal tutuyormuş gibi anlatılmaya çalışılan yuvarlıkta bir eldir.Bu el tutuşu, el beşparmak
konumunda iken parmakların her birinin bütün eklem yerlerinden dışa doğru hafif çıkıntı yapmasıyla
olabildiğince doğal ve zorlamasız olmalıdır.
2. YÖNTEM
Araştırmanın amacı piyanoya yeni başlayan öğrencilerin parmak problemlerini saptamak ve bu
problemlerin çözümüne ilişkin öneriler geliştirmektir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki problemlere
cevap aranmıştır.
• Piyano öğretmenlerinin, piyano çalmayı öğretirken başlangıç aşamasında karşılaştıkları parmak
problemler nelerdir?
• Piyano eğitiminin başlangıç aşamasında karşılaşılan parmak problemlerine karşı ne tür çalışmalar
yapılabilinir?
Araştırmada öncelikle kuramsal çerçeve oluşturulmuş ve piyano başlangıcında kullanılan farklı teknikler
tarihsel bağlamda açıklanmıştır.
Araştırma kapsamında piyanoya yeni başlayan farklı yaş gruplarında 20 öğrenci gözlem yoluyla
incelenmiş ve karşılaşılan problemler ayrı ayrı başlıklar halinde kategorileştirilmiştir. Öğrenciler random
yoluyla seçilmiş ve parmak tekniklerine ilişkin unsurlar fotoğraflanarak belgelendirilmiştir. Bu parmak
problemlerine sebep olan unsurlar açığa çıkarılmaya çalışılmış ve parmak problemlerinin ortadan
kaldırılmasına yönelik öneriler sunulmaya çalışılmıştır.
3. PİYANO ÇALMAYA BAŞLANGIÇ AŞAMASINDA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER
3.1. El Pozisyonu
Piyano çalma eyleminin insanın anatomik yapısına uygun olmadığı ve bu yüzden gerginlik ve ağrıların tam
olarak önlenemediği düşünülürse, piyanistik elemanların piyano üzerinde en akılcı ve bilgili bir şekilde
kullanılması gereği açıkça görülür. (Küçük, 2002: 72)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
105
Artık piyano tekniği bir bilim dalı haline gelmiş, gevşeme,esneme,kısa adale dinlendirmeleri gibi rahat ve
serbest hareketler içeren çalma tarzı gelişmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
Başparmağın dışındaki dört parmak avuç içine bağlandıkları yerler bakımından hemen hemen aynı
hizadadırlar ve kendiliklerinden doğal bir kemer oluştururlar. Başparmak ise farklı güçlü yapısıyla dikkat
çekicidir.
Bu bakımdan başparmağı avuç içinin dışında tutarak kurulacak olan bir dengede, ikinci ve beşinci
parmaklar kemerin ayaklarını oluştururlar. Böylelikle başparmağın, kendiliğinden serbestliği sağlanmış
olur. Parmakların eşitliğinin bir ölçüde sağlanması için ise elin kemer biçiminde düşünülmesi zorunludur.
El dengesi oluştuğunda, el, beşinci parmak üzerinde doğrultulduğunda birinci ve ikinci parmaklar arasında
doğal bir C harfi oluşur ve yine doğal olarak başparmak yanlamasına hafifçe dik duruma gelir.(Şen, 2002:
55)
3.2. Parmak Problemleri
Piyano çalarken parmakların, tuşlar üzerinde yanlış duruşu da performansı etkileyen önemli teknik
problemlerden biridir. Bunlara sırasıyla değinecek olursak;
• Avuç İçini Piyanoya Yaslayarak Çalmak: Avuç içini piyanoya yapıştırarak çalmaya çalışmak parmakların
hareket özgürlüğünü kısıtlayacaktır.
• Parmakları Uç Ekleminden Kıvırarak Basmak: Parmağın uç ekleminin yuvarlaklığını kaybedip içe
çökmesi sonucu oluşan problemdir. Kırık basan parmakta kas devre dışı kalır. Kırık ekleme uygulanan
güç ile sakatlanmalar oluşabilir. Parmak eklemlerine hakim olmak, çocuklarda zorken, yetişkinler bunu
daha kolay başarabilmektedir.
106
• Başparmağın Dışa Doğru Kıvrılması: Elin kasılması sonucu ortaya çıkan ve zayıf parmaklardan
kaynaklanan başparmağın dışa doğru kıvrılma problemidir.
• Başparmak Kemiğinin İçe Çökmesi ya da Dışarı Çıkması:Başparmağı sağa ve sola hareket ettiren kasların
yeterince güçlü olmamasından kaynaklanır. Öğrenci başparmak dip eklemini kontrol edemeyebilir.
Her basış sırasında içe doğru çökme ya da dışarı doğru çıkıntı görülür.(Artaç, 1999: 26)
• Tuşlara Tırnak ile Basmak: Parmakların tuşlara temas eden noktaları etli uç kısımları olmalıdır.
Öğrencilerin tırnakları da kesinlikle uzun olmamalıdır.
• Bir Parmak Tuşlara Basarken Diğer Parmakların Tuşlardan Uzaklaşması: Eforlu ve parmak
bağımsızlığından uzak olarak yapılan parmak hareketleri, enerjinin elde tek parmakta toplanmayarak
diğer parmaklara dağılmasına neden our. Dıştan bakıldığında bu durum, bir parmak hareket
halindeyken, diğerlerinin, özellikle de en yakınındaki parmakların aynı anda hareket ettirilişiyle de
anlaşılır. Bu da sesin kalitesine doğrudan etki eder. (Şen, 2002: 60)
• Çalma Sırasında Serçe Parmağın Kalkması: Eğer, el dengesi güçlü parmaklar göz önüne alınarak
kurulursa, kısa olan 5. parmak hafifçe havada kalkacağı için gerilecek ve havada kalacaktır.
• Serçe Parmağın Düz ya da Eğri Basması: Piyano eğitimine yeni başlayan öğrencilerin 5. parmakları
güçsüz olduğu için 45 derecelik açıyla ya da parmağı düz şekilde basmalarını görmek mümkündür.
• Elin Çatısının Çökmesi: Böyle bir el tutuş şeklinde bileğin bükülüşü parmakların gerici kirişlerini
gerilim altında bırakarak ilk parmak kemiklerinin gerilimini arttırır. Bu durum fizyolojik değildir ve
parmakların vuruş gücünü çok büyük ölçüde azaltır. (Şen, 2002: 56)
• Yüzük Parmağı Güçsüzlüğü: Yüzük parmağı en az hareket özgürlüğüne sahip olan parmaktır. Çünkü,
kirişleri üçüncü ve beşinci parmaklara bağlıdır. Bu da daha az bağımsız olmasına sebebiyet vermektedir.
4. SONUÇ ve ÖNERİLER
4.1. Sonuç
Piyano eğitimine başlangıç aşamasında öğrencilerin birçok farklı nedenden dolayı parmak problemleri
yaşadığı görülmüştür. Bu problemler kalıcı parmak tekniği bozukluklarına dönüşmektedir. Parmak
tekniği yanlış oturan öğrenciler kas ve eklem ağrıları yaşamaktadır. Piyano öğrencilerinin uzun vadede bu
sıkıntıları yaşamamaları için bu problemi ortaya çıkaran unsurlar tespit edilmeye çalışılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
Araştırma süresince öğrencilerde karşılaşılan parmak problemleri şunlardır;
• Çalma esnasında avuç içinin piyanoya yaslanması
• Parmakların uç eklemlerinden kıvrılarak basılması
• Başparmağın dışarı doğru kıvrılması
• Başparmak kemiğinin dışarı doğru çıkması
• Tuşlara tırnak ile basılması
• Tuşlara düz basılması
• Bir parmak tuşlara basarken diğer parmakların tuştan uzaklaşması
• Çalma esnasında serçe parmağın kalkması
• Serçe parmağın düz ya da eğri basması
• El çatısının çökmesi
• Yüzük parmağı güçsüzlüğü
4.2 Öneriler
Piyano çalarken yaşanan ağrı ve yorgunluklar kendini farkında olmadan sıkmaktan kaynaklanır. Bedensel
gerginliğin giderilmesi için piyano çalmaya başlamadan önce çeşitli gevşeme egzersizleri yapılabilir.
Piyano çalmada duruş - tutuş pozisyonu, kol,el ve parmakların kullanımı insan vücudunun doğal yapısına
uygun, doğal pozisyonda olmalıdır. Bu da her öğrencinin bireysel farklılıkları dikkate alınarak ve onun
doğal yapısından hareket edilerek olur.
Özellikle piyano eğitimine geç yaşta başlayanlar için bu konu daha da büyük önem taşımaktadır. Çalışmaya
başlamadan önce, yapılacak germe ve gevşeme egzersizleri ile tüm organlar ve kasların ısıtılması sağlanabilir.
Bir ayna karşısında çalışarak, bir arkadaş yardımıyla ya da kendini videoya çekerek, çalma esnasında duruş
ve parmak pozisyonu kontrol edilip anında müdahale edilebilir ya da kişi kendi kendini denetleyebilir.
Vücudun ve kasların dinlendirilmesi çalışma kadar önemlidir.Her 45-50 dakikada 10 dakika ara verilerek
yorgun kasların gevşetilmesi sağlanmalı ve bu arada da birkaç germe ve gevşeme egzersizi yapılmalıdır.
Mesela,50 dakikalık bir çalışma sonunda ara verilerek oda içinde gezinilebilir, kolları sallayarak gevşeme
hareketleri yapılabilir. Yeniden dikkatle doğru pozisyonda durmaya dikkat ederek çalışmaya başlamak
pozisyonun doğru oturması açısından önemlidir.
Tuşları çok sert piyanolar yeni başlayan öğrencilerin el ve parmaklarında ağrılara, yanmalara ve sertleşmeye
yol açabilir. Bu durumda çalgının kalitesi büyük önem taşır.
Çalgı eğitiminin en başında – ilerde karşılaşılabilecek teknik ve fiziksel problemler göz önüne alınarakteknik eğitim verilirken kullanılan bedensel yapının tanıtılmasına yönelik eğitime de yer verilmelidir. Bu
şekilde gereksiz efordan ve sakatlanmalardan uzak bir çalışma hayatı sağlanmış olabilir.
Kassal zayıflıkların giderilmesi gereklidir. Aksi taktirde zayıf parmaklar beden ile tuşlar arasında kalarak
ezilecek ve müzikal ifadeyi bozacaktır. Bu nedenle kasların egzersiz ve jimnastikle güçlendirilmesi gereklidir.
Sadece piyanoda değil, piyano dışında da örneğin tv izlerken, araçlarda seyahat ederken vb yerlerde fırsat
buldukça avuç içi boşluğunun yaşanması önerilebilir.
Öğrenci, piyano çalışmalarıyla birlikte kasları sertleştiren, esnekliğini kaybettiren, ellerin nasırlaşması gibi
durumlara yol açan sporları da mümkün olduğunca yapmamaya çalışmalıdır. Ayrıca tek veya iki ele aşırı
baskı yapabilecek ağır yükler kaldırmamalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
107
Örneğin, önce kollar omuzdan serbestçe sallandırılır sonra dirsekler omuz hizasına gelene kadar kollar
yavaşça kaldırılır. El ön kolun ucunda sallanan ağırlık gibi kalacaktır. Sonra kol birden serbest bırakılarak
aşağı düşürülür.
M u s p a rt2 0 1 4
KAYNAKÇA
Yazıcı, T. (2013) / Piyano Öğretiminde Karşılaşılan Sorunların Piyano Öğretmenleri Tarafından Değerlendirilmesi
Sayfa:132 Cilt 1, Sayı 2
Babacan, E. (2010). Başlangıç Piyano Eğitiminde Algısal Öğrenme Stillerinin Uygulanabilirliği. Doktora Tezi. Selçuk
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı, Konya.
Çimen, G. Çalgı Çalmaya Bağlı Fiziksel Rahatsızlıklar, Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik Sempozyumu, 30-31 Ekim
2003, İnönü Üniversitesi, Malatya, Bildiriler, s. 175-180.
Fenmen, M. (1947). Piyanistin Kitabı. Kültür Kitapevi. İstanbul
Küçük, A. (2002). Piyanistik Organlar ve Eforsuz Kullanımları. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3
Baştuğ, S. (2002). Şen Piyano Tekniğinin Biyomekanik Temeli Pan Yayıncılık İstanbul
108
Artaç, A. (1999) G.Ü.G.E.F. Müzik Eğitimi Bölümünde, Öğrencilerin Piyano Eğitimlerine Geç Yaşta Başlamalarından
Dolayı Karşılaştıkları Psikolojik ve Teknik Problemler İle Çözüm Önerileri Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
PİYANO EĞİTİMİNDE KULLANILAN
TÜRK PİYANO ESERLERİNİN İNCELENMESİ
ANALYSIS OF TURKISH PIANO PIECES
USED IN PIANO INSTRUCTION
Ferit BULUT*
Tolga GÜLER**
Turgay TUNÇ***
Eğitici, öğrenci, program ve materyaller piyano eğitiminin vazgeçilmez öğeleridir. Bu öğelerden yazılı materyaller, eğitim süreci dâhilinde kazandırılmak istenen teknik ve müziksel davranışları hedefleyen önemli araçlardandır. Bu materyaller içerisinde, Türk müziği piyano eserleri geleneksel müziklerimizin dizi, ritim ve
armonik uyumunu azami ölçüde içermektedir. Bu çalışmanın amacı; piyano eğitiminde kullanılan ve örnekleme alınan Türk Piyano Eserlerini; 1) Ölçü göstergesi, 2) Dizi, 3) Temel piyano çalma teknikleri ve 4) Edisyon öğeleri boyutlarında incelemektir. Araştırma sonucunda, piyano parçalarında en fazla; 1) Basit ölçülerin
kullanıldığı, 2) Hüseyni dizisinin kullanıldığı, 3) Dizi-akor tekniğinin kullanıldığı ve 4) edisyon öğelerinden
gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin kullanıldığı sonuçlarına ulaşılmıştır..
Anahtar Kelimeler: Türk piyano eserleri.
Abstract
Instructor, student, program and materials are indispensable components of piano education. One of these
components written materials, which aim to acquire the required technical and musical behaviors within the
educational process, is important tools. In these materials, Turkish music piano pieces include maximally
integration of scale, rhythms and harmony of our traditional music. The aim of this study is to investigate
1) Time signature, 2) Scale, 3) Basic piano techniques, and 4) Edition components dimensions of sampled
Turkish piano pieces which used in piano education. The study concluded that in the piano pieces mostly 1)
Simple measures are used, 2) Huseyni scale is used, 3) Scale-chord technique is used and 4) Expressions-tempo mark-articulations are used.
Keywords: Turkish piano pieces.
*
Doç. Dr., Niğde Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı, Niğde, [email protected]
** Bilim Uzmanı, M.E.B. Bor 100. Yıl Yatılı Bölge Ortaokulu, Niğde, [email protected]
***Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
109
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Piyano eğitimi, piyano çalabilmeye yönelik belirli bir program dâhilinde sistematik bir biçimde teknik
ve müziksel davranışların kazandırılması, değiştirilmesi ve geliştirmesine yönelik bir süreçtir. Bu süreçte
temel amaç, sağlam bir teknikle birlikte öğrencinin müzikal gelişimini sağlamaktır. Piyano eğitiminde
kazanılan teknik be­ceri, müziksel ifade gücüne erişmede bir araçtır. Esas olan müzikaliteyi geliştirmektir
(Ertem; 2011: 646).
Öğrencilerin teknik becerileriyle birlikte müzikal becerilerinin gelişmesinde en önemli araç çalgıya
yönelik olarak yazılan eserlerdir. Öğrencilerin sözü edilen becerilerinin geliştirilmesinde, çalgıya yönelik
oluşturulan dağarcığın ve bu dağarcıktan seçilecek eserin büyük önemi vardır. Çünkü öğrencilerin
istenen davranışları kazanabilmeleri bu eserleri icra etmeleriyle gerçekleşecektir (Bulut; 2008: 2). Pamir’e
göre (1984: 4), piyano eğitimi süresince öğrencilere mümkün olduğu kadar farklı üsluplarda eserler icra
ettirilerek piyano edebiyatı tüm zenginliği ile tanıtılmalıdır.
Bu bağlamda eğitici, öğrenci, program ve materyaller piyano eğitiminin vazgeçilmez öğelerdir. Kuşkusuz bu
öğelerden yazılı materyaller, eğitim süreci dâhilinde kazandırılmak istenen teknik ve müziksel davranışları
hedefleyen ve buna göre kurgulanan önemli araçlardır.
110
Bu materyaller içerisinde Türk müziği piyano eserleri de Türk bestecileri tarafından geleneksel
müziklerimizin dizi ritim ve armonik uyumunu azami sunan yapıtlardır.
Batı’nın 500 yıllık birikimini, kısa sürede inceleme, öğrenme, özümseme ve özgün Türk ezgileriyle
yoğurarak Batı tarzında Türk çoksesli müziğini oluşturma başarısını gösteren Türk bestecileri, öncelikle
temel çalgı olan piyano için değişik yapıtlar bestelemişlerdir (Kahramankaptan; 2008: 3). Bu yapıtların
yazılmasında, Türkiye’deki zengin halk müziği ezgileri, besteciler için önemli bir kaynak oluşturmuştur.
Özellikle Türkiye’de halk dansı müziklerinin ritimsel ve ezgisel olarak zenginlik göstermesi Türk halk
dansları müziklerine ilişkin piyano eserlerinin de çeşitlilik gösteren bir biçimde çoğalmasını sağlamıştır
(Bulut; 2008: 3). Böylelikle Türk bestecileri, geleneksel Türk müziğinin, kendine özgü dizi, ritim ve ezgisel
yapısını, büyük bir titizlikle işleyerek ortaya koydukları eserlerle piyano edebiyatına birbirinden farklı
renkler sunmuşlardır.
Sun’a göre (1998: 4), “bu tür yapıtlar, geleneksel Türk müziği değerlerinden kaynaklanan, uluslararası
müzik birikiminden yararlanan, her bestecinin kendi anlayışını yansıtan, çağdaş Türk müziği yapıtlarıdır…
Bununla birlikte, bu tür müziklerde, çağdaş bir anlayışla, geleneksel Türk müziğinin ölçülerinden,
biçimlerinden, makam dizilerinden de yararlanılmış; ortaya, geleneksel olmayan, yeni Türk müziği
ürünleri çıkmıştır.”
Bu karakteristik renkler bir yandan piyano tekniğini geliştirirken diğer yandan da içerdiği kültürel öğeler
kapsamında müziksel ifade becerisinin geliştirilmesini sağlamaktadır.
Bu nedenle piyano eğitiminde Türk piyano eserlerinin kullanılmasının;
1. Türk müziği ritmik yapının kavranması ve icrası,
2. Tampere sisteme uyarlanmış Türk müziği makam dizilerinin tanınması ve icrası,
3. Bu makam dizilerinin çokseslilik bakımından işlenişinin tanınması ve icrası bakımından önem taşıdığı
düşünülmektedir.
Araştırmada bu önem doğrultusunda problem cümlesi şu şekilde oluşturulmuştur:
Problem Cümlesi
Piyano eğitiminde kullanılan Türk piyano eserlerinde yer alan eğitimsel özellikler nelerdir?
Alt Problemler
1. Türk piyano eserlerinde kullanılan ölçü göstergeleri hangileridir?
2. Türk piyano eserleri hangi makamsal dizilerle yazılmıştır?
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
3. Türk piyano eserleri hangi temel piyano çalma tekniklerini içermektedir?
4. Türk piyano eserlerinde yer alan edisyon ögeleri nelerdir?
Amaç
Bu çalışma Türk piyano eserlerinin eğitsel açıdan incelenerek, piyano eğitimine olan katkılarını bilişsel ve
devinişsel açılardan ortaya konmayı amaçlamaktadır.
YÖNTEM
Bu araştırma betimsel türdedir. Örnekleme alınan eserlerin, belirlenen alt problemler doğrultusunda
içerik analizi yapılarak veriler elde edilmiştir. Veriler frekans (f) ve yüzde (%) oranları belirtilerek
tablolaştırılmıştır. Bu bulgulardan hareketle ilgili yorumlar yapılmıştır.
Araştırmanın evrenini piyano eğitiminde kullanılan Türk piyano eserleri oluşturmaktadır. Örneklem
grubu olarak piyano eğitiminde sıklıkla kullanılan 16 Türk piyano eseri (kitabı) ilgili alan yazın taranarak
ve uzman görüşü alınarak belirlenmiştir.
Örneklem gurubunu oluşturan eserler:
Duyuşlar (Ulvi Cemal ERKİN), Çocuk Parçaları (İlhan BARAN), Siyah ve Beyaz (İlhan BARAN), Yurt
Renkleri 1 (Muammer SUN), Yurt Renkleri 2 (Muammer SUN), Yurt Renkleri 3 (Muammer SUN),
Yurt Renkleri 4 (Muammer SUN), Gençler İçin I (İstemihan TAVİLOĞLU), Gençler İçin II (İstemihan
TAVİLOĞLU), Piyano İçin On Parça (Necdet LEVENT), Piyanoda İlk Adımlar (Ertuğrul BAYRAKTAR),
Türkünün Rengi (Erdal TUĞCULAR), Küçük Albüm (Ali KÜÇÜK), Piyano İçin Küçük Albüm (Aytekin
ALBUZ), Günlerde Makamlar (Enver TUFAN), Özgün Makamsal Parçalar (Mehmet Serkan UMUZDAŞ).
1. Ölçü göstergesi
2. Dizi (Makamsal Dizi/Tonal Dizi/Diğer)
3. Temel piyano çalma teknikleri (Dizi, Akor, Arpej)
4. Edisyon ögeleri (Parmak numarası, gürlük terimleri, tempo göstergesi, artikülasyon işaretleri)
boyutlarında ele alınmış ve incelenmiştir.
BULGULAR ve YORUM
Tablo 1’de Ulvi Cemal ERKİN’in Duyuşlar adlı eserinde 3 parçada basit ölçü, 1 parçada bileşik ölçü, 1
parçada aksak ölçü, 5 parçada karma ölçü ve 1 parçada serbest ölçü kullanıldığı; İlhan BARAN’ın Çocuk
Parçaları adlı eserinde 2 parçada basit ölçü, 2 parçada bileşik ölçü, 2 parçada aksak ölçü, 3 parçada karma
ölçü kullanıldığı; İlhan BARAN’ın Siyah ve Beyaz adlı eserinde 5 parçada basit ölçü, 3 parçada bileşik ölçü,
3 parçada aksak ölçü, 2 parçada serbest ölçü kullanıldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 1 adlı eserinde
2 parçada basit ölçü, 3 parçada bileşik ölçü, 3 parçada karma ölçü kullanıldığı; Muammer SUN’un Yurt
Renkleri 2 adlı eserinde 1 parçada bileşik ölçü, 2 parçada karma ölçü kullanıldığı; Muammer SUN’un
Yurt Renkleri 3 adlı eserinde 4 parçada basit ölçü, 1 parçada bileşik ölçü, 1 parçada aksak ölçü, 3 parçada
karma ölçü kullanıldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 4 adlı eserinde 5 parçada basit ölçü, 2 parçada
aksak ölçü, 3 parçada karma ölçü kullanıldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun Gençler İçin I adlı eserinde 3
parçada basit ölçü, 1 parçada bileşik ölçü, 6 parçada aksak ölçü kullanıldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun
Gençler İçin II adlı eserinde 2 parçada basit ölçü, 1 parçada bileşik ölçü, 4 parçada aksak ölçü, 3 parçada
karma ölçü kullanıldığı; Necdet LEVENT’in Piyano İçin On Parça adlı eserinde 6 parçada basit ölçü,
3 parçada bileşik ölçü, 1 parçada karma ölçü kullanıldığı; Ertuğrul BAYRAKTAR’ın Piyanoda İlk
Adımlar adlı eserinde 7 parçada basit ölçü, 1 parçada bileşik ölçü, 1 parçada karma ölçü kullanıldığı; Erdal
TUĞCULAR’ın Türkünün Rengi adlı eserinde 5 parçada basit ölçü, 11 parçada bileşik ölçü, 4 parçada
aksak ölçü, 3 parçada karma ölçü kullanıldığı; Ali KÜÇÜK’ün Küçük Albüm adlı eserinde 8 parçada basit
ölçü, 3 parçada bileşik ölçü, 4 parçada aksak ölçü, 1 parçada karma ölçü kullanıldığı; Aytekin ALBUZ’un
Piyano İçin Küçük Albüm adlı eserinde 1 parçada basit ölçü, 3 parçada bileşik ölçü, 6 parçada karma ölçü
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
111
Örneklem grubunu oluşturan bu eserler;
2
37
Yurt Renkleri 3 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 4 (Muammer SUN)
Gençler İçin I İstemihan TAVİLOĞLU
Gençler İçin II (İstemihan TAVİLOĞLU)
Piyano İçin On Parça (Necdet LEVENT)
Piyanoda İlk Adımlar (Ertuğrul BAYRAKTAR)
Türkünün Rengi (Erdal TUĞCULAR)
Küçük Albüm (Ali KÜÇÜK)
Piyano İçin Küçük Albüm (Aytekin ALBUZ)
Günlerde Makamlar (Enver TUFAN)
Özgün Makamsal Parçalar (Mehmet Serkan UMUZDAŞ)
TOPLAM
Yurt Renkleri 2 (Muammer SUN)
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
2
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
1
-
1
31
4
3
3
3
10
1
1
1
-
-
-
-
2
2
1
-
6
1
1
-
-
-
-
1
-
-
-
1
1
1
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
3
-
-
-
-
1
-
-
-
1
-
-
-
-
-
1
-
*Karma: Eserlerde karşılaşılan basit, bileşik ve aksak ölçü göstergeleri.
**Serbest: Ölçü göstergesiz veya ölçü çizgisiz yapıdaki eserler.
43 25,5
11
1
-
1
-
-
2
3
-
-
3
1
-
-
-
-
-
58 34,5
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
1
-
-
12/8
Toplam (f) Toplam (%)
9
-
-
-
-
1
3
-
1
-
-
-
-
1
1
2
-
2/2 3/8 3/4 4/8 4/4 6/8 6/4
Bileşik Ölçüler
Toplam (f) Toplam (%)
2
-
8
4
2
3
1
3
2
3
-
1
Yurt Renkleri 1 (Muammer SUN)
4
3
-
3
2/4
Siyah ve Beyaz (İlhan BARAN)
Çocuk Parçaları (İlhan BARAN)
2
Ölçüler
3
Duyuşlar (Ulvi Cemal ERKİN)
1
Sıra Eserler
Basit Ölçüler
Tablo 1: Türk Piyano Eserlerinde Yer Verilen Ölçü Göstergeleri Dağılımı Tablosu
112
9
1
1
-
3
1
-
-
2
-
-
-
-
-
1
-
-
5/8
2
1
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
13
-
-
-
-
2
-
-
1
3
2
1
-
-
1
2
1
2
-
-
-
1
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
7/8 9/8 9/4
30 17,8
Toplam (f) Toplam (%)
2
-
-
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
1
-
-
7/16
Aksak Ölçüler
2
-
-
-
-
-
-
-
-
2
-
-
-
-
-
-
-
10/8
34
20,2
(f) (%)
34
-
-
6
1
3
1
1
3
-
3
3
2
3
-
3
5
Karma*
3
(f)
1,7
(%)
3
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
2
-
1
Serbest**
168
(f)
100
(%)
168
10
7
10
16
23
9
10
10
10
10
9
3
8
13
9
11
Toplam
Parça Sayısı
M u s p a rt2 0 1 4
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
kullanıldığı; Enver TUFAN’ın Günlerde Makamlar adlı eserinde 2 parçada basit ölçü, 4 parçada bileşik
ölçü, 1 parçada aksak ölçü kullanıldığı; Mehmet Serkan UMUZDAŞ’ın Özgün Makamsal Parçalar adlı
eserinde 3 parçada basit ölçü, 5 parçada bileşik ölçü, 2 parçada aksak ölçü kullanıldığı görülmektedir.
Bunun yanında, incelenen parçalarda en fazla basit ölçü (%34,5) sonra bileşik ölçü (%25,5) daha sonra
karma ölçü (%20,2) ve en son olarak da sırasıyla aksak ölçü (%17,8) ve serbest ölçü (%1,7) kullanıldığı
gözlenmiştir.
Tablo 2.’de Ulvi Cemal ERKİN’in Duyuşlar adlı eserinde 7 parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın Kürdi
dizisi, 2 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; İlhan BARAN’ın Çocuk Parçaları adlı eserinde 6
parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın Kürdi dizisi, 1 parçanın Rast dizisi ile yazıldığı; İlhan BARAN’ın Siyah
ve Beyaz adlı eserinde 13 parçanın Hüseyni dizisi ile yazıldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 1 adlı
eserinde 7 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Kürdi dizisi ile yazıldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 2
adlı eserinde 1 parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; Muammer SUN’un
Yurt Renkleri 3 adlı eserinde 3 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Karcığar dizisi, 2 parçanın Segâh dizisi,
3 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 4 adlı eserinde 2 parçanın
Hüseyni dizisi, 2 parçanın Hicaz dizisi, 1 parçanın Karcığar dizisi, 1 parçanın Hüzzam dizisi, 2 parçanın
Rast dizisi, 2 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun Gençler İçin I adlı
eserinde 8 parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın Çargâh dizisi ile yazıldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun
Gençler İçin II adlı eserinde 6 parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın Kürdi dizisi, 2 parçanın Sabâ dizisi ile
yazıldığı; Necdet LEVENT’in Piyano İçin On Parça adlı eserinde 6 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın
Hicaz dizisi, 2 parçanın Kürdi dizisi, 1 parçanın Rast dizisi ile yazıldığı; Ertuğrul BAYRAKTAR’ın
Piyanoda İlk Adımlar adlı eserinde 6 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Karcığar dizisi, 1 parçanın Kürdi
dizisi, 1 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; Erdal TUĞCULAR’ın Türkünün Rengi adlı eserinde
8 parçanın Hüseyni dizisi, 4 parçanın Hicaz dizisi, 1 parçanın Karcığar dizisi, 2 parçanın Kürdi dizisi, 1
parçanın Zirgüleli Hicaz dizisi, 1 parçanın Sabâ dizisi, 2 parçanın Segâh dizisi, 1 parçanın Çargâh dizisi,
1 parçanın Nikriz dizisi, 2 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; Ali KÜÇÜK’ün Küçük Albüm
adlı eserinde 13 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Kürdi dizisi, 2 parçanın Nikriz dizisi ile yazıldığı;
Aytekin ALBUZ’un Piyano İçin Küçük Albüm adlı eserinde 1 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Kürdi
dizisi, 8 parçanın “Diğer” yapıdaki dizilerle yazıldığı; Enver TUFAN’ın Günlerde Makamlar adlı eserinde
1 parçanın Hüseyni dizisi, 2 parçanın Hicaz dizisi, 1 parçanın Zirgüleli Hicaz dizisi, 1 parçanın Segâh dizisi,
1 parçanın Hüzzam dizisi, 1 parçanın Suzinak dizisi ile yazıldığı; Mehmet Serkan UMUZDAŞ’ın Özgün
Makamsal Parçalar adlı eserinde 2 parçanın Hüseyni dizisi, 1 parçanın Hicaz dizisi, 1 parçanın Karcığar
dizisi, 1 parçanın Kürdi dizisi, 1 parçanın Segâh dizisi, 1 parçanın Suzinak dizisi, 3 parçanın Nikriz dizisi
ile yazıldığı görülmektedir.
Bunun yanında, incelenen parçalarda en fazla Hüseyni dizisi (%53,6) sonra sırasıyla “diğer diziler” (%12),
Kürdi dizisi (%9), Hicaz dizisi (%6), Segâh dizisi ve Nikriz dizisi (%3,6), Karcığar dizisi (%3), Rast dizisi
(%2,4), Sabâ dizisi ve Çargâh dizisi (%1,8), Zirgüleli Hicaz dizisi, Hüzzam dizisi ve Suzinak dizisi (%1,2)
kullanıldığı gözlenmiştir.
Bu bulgulardan hareketle Türk piyano müziği repertuvarında tampere sistemde birbirinden farklılık
gösteren birçok makam dizisinin kullanıldığı söylenebilir. Belirgin bir farklılıkla Türk piyano parçalarında
en çok Hüseyni dizisinin kullanıldığı bunu Kürdi dizisi ve Hicaz dizisinin izlediği görülmektedir. Ayrıca
“Diğer” boyutta ele alınarak incelenen Özel Dörtlü-Beşliler, Tonal yapı ve Karma özellik (yapısında
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
113
Bu bulgulardan hareketle piyano için, basit ölçü, bileşik ölçü, aksak ölçü, serbest ölçü ve karma ölçü
türlerinin tamamında parçaların yazıldığı söylenebilir. Basit ve bileşik ölçülerle yazılan parçaların,
aksak ölçülerde yazılan parçalara oranla fazla olduğu görülmektedir. Aksak ölçülerin, Türk müziğinin
karakteristik yapısını ortaya koyan önemli bir ritmik unsur olduğu göz önüne alındığında, aksak ölçülerle
yazılan parçaların Türk piyano müziği repertuvarındaki zenginliği ve çeşitliliğinin, piyano eğitimi alan
öğrencilerin Türk müziğinin ritmik yapısını kavramaları ve bu yapıya uygun icralarını geliştirmelerine
olanak sağlayacağı düşünülmektedir.
1
2
Yurt Renkleri 2 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 3 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 4 (Muammer SUN)
Gençler İçin - I (İstemihan TAVİLOĞLU)
Gençler İçin - II (İstemihan TAVİLOĞLU)
Piyano İçin On Parça (Necdet LEVENT)
Piyanoda İlk Adımlar (Ertuğrul BAYRAKTAR)
Türkünün Rengi (Erdal TUĞCULAR)
Küçük Albüm (Ali KÜÇÜK)
Piyano İçin Küçük Albüm (Aytekin ALBUZ)
Günlerde Makamlar (Enver TUFAN)
Özgün Makamsal Parçalar
(Mehmet Serkan UMUZDAŞ)
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6
TOPLAM (%) 53,6
3
5
1
-
-
-
1
1
-
-
-
1
1
-
-
-
-
-
9
15
1
-
1
1
2
1
2
2
-
-
-
-
1
-
2
2
1,2
2
-
1
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
1,8
3
-
-
-
-
1
-
-
2
-
-
-
-
-
-
-
-
Saba
3,6
6
1
1
-
-
2
-
-
-
-
-
2
-
-
-
-
-
Segah
1,8
3
-
-
-
-
1
-
-
-
2
-
-
-
-
-
-
-
1,2
2
-
1
-
-
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
1,2
2
1
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
3,6
6
3
-
-
2
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Çargah Hüzzam Suzinak Nikriz
* Özel Dörtlü-Beşliler, Tonal yapı ve Karma özellik (yapısında birden çok makam dizisi, geçki ve çeşni özelliği gösteren) gösteren diziler.
10
1
2
-
-
4
-
1
-
-
2
-
-
-
-
-
-
Hicaz Karcığar Kürdi Zirgüleli
Hicaz
TOPLAM (f) 90
1
13
8
6
6
6
8
2
3
1
7
Yurt Renkleri 1 (Muammer SUN)
4
13
6
Siyah ve Beyaz (İlhan BARAN)
Çocuk Parçaları (İlhan BARAN)
2
7
3
Duyuşlar (Ulvi Cemal ERKİN)
Eserler
1
Sıra
Diziler Hüseyni
Tablo 2: Türk Piyano Eserlerinde Kullanılan Dizi (Makamsal Dizi/Tonal Dizi/Diğer) Dağılımı Tablosu
114
2,4
4
-
-
-
-
-
1
-
-
2
-
-
-
-
1
-
Rast
12
20
-
-
8
-
2
1
-
-
-
2
3
2
-
-
-
2
100
168
10
7
10
16
23
9
10
10
10
10
9
3
8
13
9
11
Diğer* Toplam
Parça
Sayısı
M u s p a rt2 0 1 4
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
birden çok makam dizisi, geçki ve çeşni özelliği gösteren) gösteren dizilerin de sayıca fazlalığı da dikkat
çekmektedir.
Bu durum; (tampere sistemde yazılmış) müziğimizle ilgili melodik ve armonik bütün sorunların Hüseyni
makamı dizisi kullanılarak çözüleceği, diğer makam dizilerinin kendisinde türeyebileceği ayrıca geleneksel
Türk müziğindeki çoğu eserin bu diziyle oluşması (İlerici, 1981:1) nedeniyle / görüşlerinden hareketle
Türk piyano müziği repertuvarındaki eserlerin Hüseyni makamı dizisiyle yazılmış olabileceği şeklinde
yorumlanabilir.
Tablo 3.’de Ulvi Cemal ERKİN’in Duyuşlar adlı eserinde 1 parçanın dizi, 6 parçanın dizi-akor, 2 parçanın
dizi-arpej, 2 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; İlhan BARAN’ın Çocuk Parçaları adlı eserinde 4
parçanın dizi, 4 parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; İlhan BARAN’ın Siyah ve
Beyaz adlı eserinde 9 parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-arpej, 3 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği;
Muammer SUN’un Yurt Renkleri 1 adlı eserinde 1 parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-arpej, 6 parçanın
dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 2 adlı eserinde 1 parçanın dizi-akor,
2 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 3 adlı eserinde 4 parçanın
dizi, 3 parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-arpej, 1 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Muammer
SUN’un Yurt Renkleri 4 adlı eserinde 1 parçanın dizi, 7 parçanın dizi-akor, 2 parçanın dizi-akor-arpej
tekniği içerdiği; İstemihan TAVİLOĞLU’nun Gençler İçin I adlı eserinde 2 parçanın dizi, 3 parçanın
dizi-akor, 2 parçanın dizi-arpej, 3 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; İstemihan TAVİLOĞLU’nun
Gençler İçin II adlı eserinde 4 parçanın dizi, 2 parçanın dizi-akor, 2 parçanın dizi-arpej, 2 parçanın diziakor-arpej tekniği içerdiği; Necdet LEVENT’in Piyano İçin On Parça adlı eserinde 3 parçanın dizi, 6
parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-arpej; Ertuğrul BAYRAKTAR’ın Piyanoda İlk Adımlar adlı eserinde
8 parçanın dizi, 1 parçanın dizi-akor; Erdal TUĞCULAR’ın Türkünün Rengi adlı eserinde 4 parçanın dizi,
9 parçanın dizi-akor, 2 parçanın dizi-arpej, 8 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Ali KÜÇÜK’ün
Küçük Albüm adlı eserinde 4 parçanın dizi, 12 parçanın dizi-akor; Aytekin ALBUZ’un Piyano İçin Küçük
Albüm adlı eserinde 5 parçanın dizi-akor, 5 parçanın dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Enver TUFAN’ın
Günlerde Makamlar adlı eserinde 1 parçanın dizi, 2 parçanın dizi-akor, 1 parçanın dizi-arpej, 3 parçanın
dizi-akor-arpej tekniği içerdiği; Mehmet Serkan UMUZDAŞ’ın Özgün Makamsal Parçalar adlı eserinde
1 parçanın dizi, 5 parçanın dizi - akor, 1 parçanın dizi - arpej, 3 parçanın dizi - akor-arpej tekniği içerdiği
görülmektedir. Bunun yanında, incelenen parçalarda en fazla dizi - akor tekniğinin (%45,2) sonra dizi –
akor - arpej tekniğinin (%24,4) daha sonra sırasıyla dizi tekniği (%22) ve dizi - arpej tekniğinin (%8,3)
kullanıldığı gözlenmiştir.
Bu bulgulardan hareketle Türk piyano müziği repertuvarında tampere sistemde yazılan eserlerde temel
piyano tekniklerinin tamamının kullanıldığı ancak arpej tekniğinin diğer tekniğinin diğer tekniklere
oranla az gözlendiği söylenebilir. Bu durumda piyano eğitiminde, Türk piyano eserlerinin Türk müziği
dizi, akor ve arpej çalma tekniklerini kavramadaki yeri ve önemi çerçevesinde, arpej tekniği içeren eserlerin
sayıca fazlalığının, Türk piyano eserlerindeki arpej tekniği davranışının kazandırılmasına yönelik olumlu
katkı sağlayacağı yorumu yapılabilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
115
Türk müziğinin karakteristik ezgisel yapısının oluşumunda önemli bir rolü olan diğer bir çok makam
dizilerinin önemi göz önüne alındığında, bu dizilerle yazılan parçaların Türk piyano müziği repertuvarındaki
zenginlik ve çeşitliliği piyano eğitimi alan öğrencilerin Türk müziğinin ezgisel yapısını kavramaları ve bu
yapıya uygun icralarını geliştirmelerine olanak sağlayacağı düşünülmektedir.
1
1
Siyah ve Beyaz (İlhan BARAN)
Yurt Renkleri 1 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 2 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 3 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 4 (Muammer SUN)
Gençler İçin - I (İstemihan TAVİLOĞLU)
Gençler İçin - II (İstemihan TAVİLOĞLU)
Piyano İçin On Parça (Necdet LEVENT)
Piyanoda İlk Adımlar (Ertuğrul BAYRAKTAR)
Türkünün Rengi (Erdal TUĞCULAR)
Küçük Albüm (Ali KÜÇÜK)
Piyano İçin Küçük Albüm (Aytekin ALBUZ)
Günlerde Makamlar (Enver TUFAN)
Özgün Makamsal Parçalar
(Mehmet Serkan UMUZDAŞ)
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
37
22
TOPLAM (f)
TOPLAM (%)
-
4
4
8
3
4
2
1
4
-
-
-
4
Çocuk Parçaları (İlhan BARAN)
1
Dizi
2
Ölçütler
Duyuşlar (Ulvi Cemal ERKİN)
Eserler
1
Sıra
45,2
76
5
2
5
12
9
1
6
2
3
7
3
1
1
9
4
6
Dizi – Akor
8,3
14
1
1
-
-
2
-
1
2
2
-
1
-
1
1
-
2
Dizi – Arpej
Tablo 3: Türk Piyano Eserlerinde Kullanılan Temel Piyano Çalma Teknikleri Dağılımı Tablosu
116
24,4
41
3
3
5
-
8
-
-
2
3
2
1
2
6
3
1
2
Dizi-AkorArpej
100
168
10
7
10
16
23
9
10
10
10
10
9
3
8
13
9
11
Toplam Parça
Sayısı
M u s p a rt2 0 1 4
1
0,6
Yurt Renkleri 2 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 3 (Muammer SUN)
Yurt Renkleri 4 (Muammer SUN)
Gençler İçin - I (İstemihan TAVİLOĞLU)
Gençler İçin - II (İstemihan TAVİLOĞLU)
Piyano İçin On Parça (Necdet LEVENT)
Türkünün Rengi (Erdal TUĞCULAR)
Küçük Albüm (Ali KÜÇÜK)
Piyano İçin Küçük Albüm (Aytekin ALBUZ)
Günlerde Makamlar (Enver TUFAN)
Özgün Makamsal Parçalar (Mehmet Serkan UMUZDAŞ)
TOPLAM (%)
Yurt Renkleri 1 (Muammer SUN)
Piyanoda İlk Adımlar (Ertuğrul BAYRAKTAR)
TOPLAM (f)
Siyah ve Beyaz (İlhan BARAN)
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15
16
-
-
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
3
Artikülasyon işaretleri
Çocuk Parçaları (İlhan BARAN)
Gürlük terimleri
Artikülasyon işaretleri
2
117
1,2
2
-
-
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
Tempo göstergesi
Artikülasyon işaretleri
7,14
12
-
-
-
-
-
-
-
6
6
-
-
-
-
-
-
2,3
4
-
-
-
4
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Parmak numarası
Gürlük terimleri
Artikülasyon işaretleri
-
1,2
2
-
-
-
1
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Parmak numarası
Tempo göstergesi
Artikülasyon işaretleri
1
52,4
88
-
-
10
-
1
-
10
3
3
9
9
3
8
13
9
10
Gürlük terimleri
Tempo göstergesi
Artikülasyon işaretleri
-
35,1
59
10
7
-
11
21
9
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
Parmak numarası
Gürlük terimleri
Tempo göstergesi
Artikülasyon işaretleri
Duyuşlar (Ulvi Cemal ERKİN)
Eserler
100
168
10
7
10
16
23
9
10
10
10
10
9
3
8
13
9
11
Toplam Parça Sayısı
1
Sıra
Ölçütler
Tablo 4: Türk Piyano Eserlerinde Kullanılan Parmak Numarası, Gürlük Terimleri, Tempo Göstergesi, Artikülasyon İşaretleri Dağılımı Tablosu
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
118
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 4.’te Ulvi Cemal ERKİN’in Duyuşlar adlı eserinde 1 parçada gürlük terimleri-artikülasyon
işaretlerinin, 10 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; İlhan
BARAN’ın Çocuk Parçaları adlı eserinde 9 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon
işaretlerinin yer aldığı; İlhan BARAN’ın Siyah ve Beyaz adlı eserinde 13 parçada gürlük terimleri-tempo
göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 1 adlı eserinde 8 parçada
gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 2
adlı eserinde 3 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Muammer
SUN’un Yurt Renkleri 3 adlı eserinde 9 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin
yer aldığı; Muammer SUN’un Yurt Renkleri 4 adlı eserinde 9 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesiartikülasyon işaretlerinin, 1 parçada parmak numarası-gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon
işaretlerinin yer aldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun Gençler İçin I adlı eserinde 1 parçada artikülasyon
işaretlerinin, 6 parçada tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin, 3 parçada gürlük terimleri-tempo
göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; İstemihan TAVİLOĞLU’nun Gençler İçin II adlı eserinde 1
parçada gürlük terimleri­-artikülasyon işaretlerinin, 6 parçada tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin, 3
parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Necdet LEVENT’in Piyano
İçin On Parça adlı eserinde 10 parçada gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer
aldığı; Ertuğrul BAYRAKTAR’ın Piyanoda İlk Adımlar adlı eserinde 9 parçada parmak numarası-gürlük
terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Erdal TUĞCULAR’ın Türkünün Rengi
adlı eserinde 1 parçada parmak numarası-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin, 1 parçada gürlük
terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin, 21 parçada parmak numarası-gürlük terimleri-tempo
göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Ali KÜÇÜK’ün Küçük Albüm adlı eserinde 4 parçada
parmak numarası-gürlük terimleri-artikülasyon işaretlerinin, 1 parçada parmak numarası-tempo göstergesiartikülasyon işaretlerinin, 11 parçada parmak numarası-gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon
işaretlerinin yer aldığı; Aytekin ALBUZ’un Piyano İçin Küçük Albüm adlı eserinde 10 parçada gürlük
terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; Enver TUFAN’ın Günlerde Makamlar adlı
eserinde 7 parçada parmak numarası-gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı;
Mehmet Serkan UMUZDAŞ’ın Özgün Makamsal Parçalar adlı eserinde 10 parçada parmak numarasıgürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin yer aldığı; görülmektedir.
Bunun yanında, incelenen parçalarda en fazla gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin
(%52,4), sonra parmak numarası-gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%35,1),
daha sonra sırasıyla tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%7,14), parmak numarası-gürlük
terimleri-artikülasyon işaretlerinin (%2,3), gürlük terimleri-artikülasyon işaretlerinin (%1,2) ve parmak
numarası-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%1,2), artikülasyon işaretlerinin (%0,6) kullanıldığı
gözlenmiştir.
Bu bulgulardan hareketle Türk piyano müziği repertuvarında tampere sistemde yazılan eserlerde gürlük
terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin edisyonlarda yer almasının piyano eğitiminde
müziksel ifade ve yorumlama kavranması ve böylelikle niteliğinin artması açısından olumlu katkı
sağlayacağı söylenebilir. Bunun yanında edisyonlarda parmak numaralarının kullanılmasının düşük
oranda olması, Türk piyano eserlerinin deşifresi ve çalışılması aşamasında teknik açıdan doğru icraya
yönelik güçlüklerin ortaya çıkmasına sebebiyet vereceği şeklinde yorumlanabilir.
SONUÇLAR ve ÖNERİLER
Sonuçlar
1. Parçalarda en fazla basit ölçü (%34,5) sonra bileşik ölçü (%25,5) daha sonra karma ölçü (%20,2) ve en
son olarak da sırasıyla aksak ölçü (%17,8) ve serbest ölçü (%1,7) kullanıldığı gözlenmiştir.
2. Parçalarda en fazla Hüseyni dizisi (%53,6) sonra sırasıyla “diğer diziler” (%12), Kürdi dizisi (%9), Hicaz
dizisi (%6), Segâh dizisi ve Nikriz dizisi (%3,6), Karcığar dizisi (%3), Rast dizisi (%2,4), Sabâ dizisi ve
Çargâh dizisi (%1,8), Zirgüleli Hicaz dizisi, Hüzzam dizisi ve Suzinak dizisi (%1,2) kullanıldığı,
3. Parçalarda en fazla dizi-akor tekniğinin (%45,2) sonra dizi-akor-arpej tekniğinin (%24,4) daha sonra
sırasıyla dizi tekniği (%22) ve dizi-arpej tekniğinin (%8,3) kullanıldığı,
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
5. o t uru m / 5 . s e s s i o n
4. Parçalarda en fazla gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%52,4), sonra parmak
numarası-gürlük terimleri-tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%35,1), daha sonra sırasıyla
tempo göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%7,14), parmak numarası-gürlük terimleri-artikülasyon
işaretlerinin (%2,3), gürlük terimleri-artikülasyon işaretlerinin (%1,2) ve parmak numarası-tempo
göstergesi-artikülasyon işaretlerinin (%1,2), artikülasyon işaretlerinin (%0,6) kullanıldığı sonuçlarına
ulaşılmıştır.
Öneriler
Piyano eğitiminde kullanılmak üzere;
1. Aksak ölçülerle bestelenen Türk piyano parçalarının artırılarak repertuvar zenginliği ve çeşitliliğinin
sağlanması,
2. Tampere sisteme uyarlanmış farklı makam dizilerini içeren parçaların artırılarak repertuvar zenginliği
ve çeşitliliğinin sağlanması,
3. Türk müziği dizi, akor ve arpej çalma tekniklerini kavrama çerçevesinde arpej tekniği içeren eserlerin
artırılması,
4. “İyi bir yorum tekniği kazanmak için belirlenen uygun parmak numaralarını kullanmak şarttır
Ercan (2008: 46)”. Bu sebeple, teknik açıdan güçlüklerin yaşanmaması için Türk piyano eserlerinin
edisyonlarında parmak numaralarına yer verilmesi önerilmektedir.
KAYNAKÇA
Ertem, Ş. (2011). “Orta Düzey Piyano Eğitimi İçin Repertuvar Seçme İlkeleri”, Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt:19, No:2,
645-652, Kastamonu Üniversitesi, Kastamonu-Türkiye,
Bulut, F. (2008). “Piyano Eğitiminde Geleneksel Türk Halk Müziği Kaynaklı Eserlerin Seslendirilmesine Yönelik
Oluşturulan Bir “Çoklu Analiz Modeli” ve Bu Modelin Öğrenci Başarısı Üzerine Etkileri”, Gazi Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Müzik Öğretmenliği Bilim Dalı, Basılmamış Doktora
Tezi, Ankara-Türkiye
Pamir, L; Çağdaş Piyano Eğitimi, Beyaz Köşk Yayınları, İstanbul-Türkiye, Tarihsiz.
Kahramankaptan, Ş. (2008). “Piyano İçin Çocuk Parçaları”, Türk Çocuk Parçaları - Yeşim Gökalp - CD Kitapçığı, Ak
Müzik Yapım Org.,
Sun, M. (1998), Türk Müziği Makam Dizileri, Evrensel Müzikevi, Önder Matbaası, Ankara-Türkiye,
Ercan, N. (2008), Piyano Eğitiminde İlke ve Yöntemler, Sözkesen Matbaası, Ankara-Türkiye
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
119
İlerici, K. (1981). Bestecilik Bakımından Türk Müziği ve Armonisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul-Türkiye,
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ 2. SINIF
ÖĞRENCİLERİNİN MÜZİK ÖĞRETİMİ DERSİNDEKİ
‘BLOK FLÜT ÇALMA’ UYGULAMASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
(ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ)
2ND GRADE MUSIC CLASS STUDENTS’ VIEWS
ABOUT ‘PLAYING RECORDER’ IN THE DEPARTMENT OF
PRIMARY SCHOOL TEACHERS
(ERCIYES UNIVERSITY FACULTY OF EDUCATION)
Levent DEĞİRMENCİOĞLU*
Sınıf Öğretmenliği bölümlerinde, 2. sınıfta zorunlu olarak verilen müzik derslerine yönelik içeriği incelediğimizde, konuların teori ve uygulama olmak üzere iki ana başlık altında ele alınabileceğini görüyoruz. Teori
başlığı altında; temel müzik kuramlarına yönelik konular (nota isimleri, müzik tarihi, müzik türleri vb.), uygulama başlığı altında ise gerçekleştirilebilmesi için doğrudan müzik yeteneğine ihtiyaç duyulan uygulamalara
yönelik konular (solfej okuma, dikte yapma, şarkı söyleme, çalgı (blokflüt) çalma vb.) yer almaktadır. ‘Müzik
Öğretimi’ dersini alan öğrencilerin her yıl değişmesine rağmen, yürütülen derslerde, öğrencilerin özellikle solfej okuma, dikte yapma, şarkı söyleme ve çalgı (blokflüt) çalma uygulamalarında benzer tepkiler göstererek
son derece kaygılı ve isteksiz olma durumları, bu alanda bazı problemlerin var olduğuna işaret etmektedir.
Araştırmada;‘Müzik Öğretimi’ dersindeki ‘Blokflüt Çalma’ uygulamasına yönelik öğrenci görüşlerinin belirlenerek, ortaya çıkan kaygı ve isteksizlik durumunun nedenlerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç
doğrultusunda, sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıfta öğrenim gören toplamda 71 öğrenciye anket uygulanacak,
elde edilen veriler ‘Müzik Öğretimi’ dersinin uygulama bölümünün işlevselliği ile ilişkilendirilerek önerilerde
bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sınıf öğretmenliği bölümü, Müzik öğretimi dersi, Çalgı eğitimi, Blokflüt eğitimi.
Abstract
When we examine the course contents of music class (compulsory) in the department of primary school
teachers, we can see that topics can be grouped under two headings: Theory and Performance. Under the
theory headline, there are basic information (name of the notes, history of music, types of music, etc.) about
music. Under the performance headline, there are topics (solfeggio, dictation, singing and playing instruments
(recorder) etc.) which require musical talent while performing. Despite students’ changes in 2nd music class
every year, the students’ situations of being anxious and reluctant with similar negative response, especially
on solfeggio, dictation, singing and playing instrument (recorder) applications indicates that there are some
problems in this point. This research aims to determine the reasons of students’ situations of being anxious
and reluctant on playing recorder applications. For this purpose, views will be taken by survey method from
*
Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü, Kayseri, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
121
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
71 students in 2nd music class. Then students’ views will be correlated with applications in music class and
some suggestions about functionality of music class will be present..
Keywords: The department of primary school teachers, Music class, Instrument training, Recorder training.
GİRİŞ
1.1. İlköğretim Okullarında Müzik Eğitimi
Kırcıoğlu’nun Polat’tan (2005) aktardığına göre; İlköğretim kurumlarında müzik eğitimi, Milli Eğitim
Bakanlığınca hazırlanan genel bir müzik eğitimi programıyla yürütülür. Herkes için gerekli ve zorunlu
olan bu eğitimle, bireylerin ortak bir müzik kültürüne sahip olmaları amaçlanır (Kırcıoğlu, 2009: 5).
122
İlköğretim okulları için Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan müzik dersi öğretim programında,
ülkemizde yasayan belli baslı müzik türlerinin hepsine yer veren, milli birlik ve beraberliğimizi
koruyan, pekiştiren ve geliştiren ortak temel müzik kültürü ve bunun gerektirdiği ortak bir müzik
repertuarı kazanılması esas alınmıştır. M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı 22.04.1994 gün
ve 298 sayılı kararında belirtildiği üzere program, müzik dersinin, müziğin her boyutuyla ele alınıp
gerçekleşmesini ve böylece çocuğun bilişsel, devinişsel, duyuşsal davranışlarıyla bir bütün olarak
gelişmesini öngörmektedir. Tüm bu boyutları ile planlanacak bir okul müzik öğretimi; geliştirilmiş
müzik öğretim programlarını, geliştirilmiş müzik öğretim araçlarını ve destekleyici ortamları, iyi
yetişmiş müzik öğretmenlerini, uygulayıcı ve araştırıcı müzik uzmanları yetiştirecek yükseköğrenim
kurumlarını gerekli kılmaktadır (Kartal ve Şahin, 2002: 106).
“İlköğretim kurumlarının yapısı ve ilköğretim çağı çocuğunun müziksel gelişimi birlikte göz
önünde bulundurularak program, Birinci Devre (1.2.3. sınıf), İkinci Devre (4. 5. sınıf) ve Üçüncü
Devre (6.7.8. sınıf) olmak üzere birbirini izleyen üç aşamadan oluşturulmuştur. Programda birinci
devre müzik derslerinin sınıf öğretmenleri, 2. devre müzik derslerinin sınıf öğretmenleri veya
müzik öğretmenleri, üçüncü devre müzik derslerinin ise müzik öğretmenlerince verilmesi esas
alınmıştır” (Akkaş, 2005: 18).
1.2. Sınıf Öğretmenliği Bölümleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulusundan 1940’lı yıllara kadar yapılan ilkokul öğretmeni yetiştirmeye
yönelik programlardan sonuç alınamaması, yeni programların geliştirilmesine sebep olmuştur. Sayıları
21 olan “Köy Enstitüleri” Türkiye’nin ilkokul öğretmeni ihtiyacını karşılamada önemli bir rol üstlenmiştir
(Ercan, 2006: 6).
Köy enstitüleri 27.01.1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı yasa ile kapatılmıştır (Öğretmen okulları
ile birleştirilmiştir.). Bu arada müzik ağırlıklı sınıf öğretmeni yetiştirmek üzere ilköğretmen
okulları içinde İstanbul’da ve Ankara’da açılan Müzik seminerleri, 1975’ten itibaren uygulamadan
kaldırılmıştır. 1973’teçıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile her kademedeki öğretmen
adayının yüksek öğrenim görmesinin esas olduğu hükmü getirilmiştir. Bu dönemden sonra eski
ilk öğretmen okullarının bir kısmı iki yıllık eğitim enstitülerine bazıları da dört yıllık öğretmen
liselerine dönüştürülmüştür. İki yıllık Eğitim enstitülerinde 1. sınıfın 1. ve 2. yarıyıllarında ve 2.
sınıfın ilk yarıyılında haftada ikişer saat müzik dersi yapılmıştır. 1982’den itibaren üniversitelere
bağlanan bu kurumlar önce iki yıllık Eğitim Yüksek okullarına daha sonra Eğitim fakültelerine
bağlı dört yıllık Sınıf Öğretmenliği bölümlerine dönüştürülmüştür. Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığının 01.06.2000 gün ve 340 sayılı Kararına göre sınıf öğretmeni olarak atanabilmek için
üniversitelerin Sınıf Öğretmenliği programını bitirmek gerekmektedir (Kırcıoğlu, 2009: 17)
1.3. Sınıf Öğretmenliği Bölümlerinde Okutulan Müzik/Müzik Öğretimi Dersleri
Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan müzik dersi öğretim programı çerçevesinde, birinci devre müzik
derslerini sınıf öğretmenlerinin verecek olması durumu, lisans düzeyindeki sınıf öğretmeni adaylarının
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
birinci devre müzik derslerini verebilecek düzeyde müzik eğitimi almasını zorunlu kılmıştır. Günümüzde,
bu duruma bağlı olarak, eğitim fakültelerine bağlı sınıf öğretmenliği bölümlerinde 3. ve 4. yarıyıllarda
haftada 3 saat (zorunlu) olmak üzere müzik/müzik öğretimi dersi verilmektedir. Bu dersler, ilgili
üniversitelerin müzik öğretmenliği bölümünde, GSF müzik bölümlerinde ya da konservatuvarlarda görev
yapan uzman hocalar tarafından yürütülmektedir.
Sınıf öğretmenliği bölümlerinde zorunlu olarak verilen müzik/müzik öğretimi dersine ilişkin web
sayfasında yer alan içerikleri incelediğimizde; ‘dersin amacı’ bölümünde müziğin teorisi ve pratiklerine
(solfej okuma, şarkı söyleme, blokflüt çalma vs.) ilişkin birçok uygulamanın öğretilmesinin hedeflendiğini
görmekteyiz. Müzik/müzik öğretimi dersine yönelik hedefler, her ne kadar müziğin teorisinin ve
pratiklerinin sınıf öğretmenliği öğrencilerine öğretilmesi merkezinde toplansa da, dersinin asıl amacının;
birinci devre ilköğretim öğrencilerine bahsedilen teorik ve pratik bilgileri öğretebilecek sınıf öğretmenleri
yetiştirebilmek olduğu unutulmamalıdır. Aşağıda, farklı fakültelerin sınıf öğretmenliği bölümlerinin web
sayfalarında yer alan, müzik/müzik öğretimi dersine ilişkin hedeflerin ifade edildiği örnekler sıralanmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Dersi Hedefleri
Müziğin temel bileşenleri, temel müzik bilgileri; nota bilgi si, müzikte aralık kavramı, müzikte ritim
kavramı, şarkı dağarcığı oluşturulması; Türkiye’de ve dünyada müzik tür ve biçimleri; geleneksel müzikten
çağdaş müziğe geçiş, çalgı öğretimi, toplu çalma ve söyleme, eğitimde müziğin rolü, yaratıcılığı geliştirmede
müziksel işitme.
(http://www.deu.edu.tr/UploadedFiles/Birimler/7310/sno%20ders%20i%C3%A7erikleri.pdf
Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Dersi Hedefleri
(http://gbp.gazi.edu.tr/htmlProgramHakkinda.php?dr=0&lang=0&ac=16&FK=05&BK=12&ders_
kodu=10500495)
Ege Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Dersi Hedefleri
Öğretmen adaylarına, Milli Eğitim Bakanlığı müzik dersi programı doğrultusunda, müziğin çocuğun
gelişimindeki yeri ve önemini kavratmak, bu konuda müzikle ilgili genel bilgilerini kazandırmak, basit bir
çalgı aleti çalma ve nota okuma becerisi kazandırmak, ilköğretim düzeyinde öğretebileceği şarkı dağarcığı
geliştirmek, müzik dersi branş öğretmenlerinin 1.2.3. sınıflarda müzik derslerine girmediği de dikkate
alınarak; temel müzik bilgilerini kazandırmak; özellikle de ritim ve iç duyuş eğitimi ile ilgili çalışmalar
yapmak.
(http://ebys.ege.edu.tr/ogrenci/ebp/course.aspx?zs=1&mod=1&kultur=trTR&program=2934&did=15014
8&mid=627567&pmid=15996)
Erciyes Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Öğretimi Dersi Hedefleri
Müziğin temel bileşenleri, temel müzik bilgileri, nota bilgisi, müzikte aralık kavramı, müzikte ritm kavramı,
şarkı dağarcığı oluşturulması, Türkiye’de ve dünyada müzik tür ve biçimleri, geleneksel müzikten çağdaş
müziğe geçiş, çalgı öğretimi, toplu çalma ve söyleme, eğitimde müziğin rolü, yaratıcılığı geliştirmede
müziksel işitme.
(http://egitim.erciyes.edu.tr/ders/index.php?yazi=144)
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Dersi Hedefleri
Öğretmen adaylarına müziğin çocuğun gelişimindeki yeri ve önemini kavratmak, bu konuda müzikle ilgili
genel bilgilerini kazandırmak, basit bir çalgı aleti çalma ve nota okuma becerisi kazandırmak, ilköğretim
düzeyinde öğretebileceği şarkı dağarcığı geliştirmek.
(http://www.katalog.ktu.edu.tr/DersBilgiPaketi/course.aspx?pid=35&lang=1&dbid=49217)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
123
Notaları bilir. Yalnız ve grupla blok flüt çalmasını bilir. Şarkı söyler.
M u s p a rt2 0 1 4
Marmara Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Müzik Dersi Hedefleri
Müziğin temel bileşenleri, temel müzik bilgileri; nota bilgisi, müzikte aralık kavramı, müzikte ritm kavramı,
şarkı dağarcığı oluşturulması; Türkiye’de ve dünyada müzik tür ve biçimleri; geleneksel müzikten çağdaş
müziğe geçiş, çalgı öğretimi, toplu çalma ve söyleme, eğitimde müziğin rolü, yaratıcılığı geliştirmede
müziksel işitme.
(http://llp.marmara.edu.tr/course.aspx?zs=1&mod=1&kultur=trTR&program=17&did=6796&mid=8704
&pmid=17&mufredatTurId=932001&organizasyonId=19)
Yukarıdaki örnek ders içeriklerinde yer alan teorik konular, alanı ne olursa olsun her öğrencinin
kavrayabileceği türde bilgilerden oluşmaktadır. Pratik bölümündeki konular ise öğrencilerde belirli
seviyede müziksel işitme yeteneğinin olmasını gerektiren konulardan oluşmaktadır. Sınıf öğretmenliği
öğrencilerinin müziksel işitme yeteneğini ölçen sınavlarla değil de YGS puanları ile bu bölümlere alınıyor
olmaları durumu, ders içeriklerindeki pratik bölümde ifade edilen konuların aktarılması noktasında
birçok problemi beraberinde getirmektedir. Bu problemlerin en göze çarpanlarından birisi blokflüt çalma
uygulamalarında ortaya çıkmaktadır.
124
Sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıf öğrencileri, müzik/müzik öğretimi dersindeki blokflüt çalma uygulaması
için son derece isteksiz ve kaygılı davranışlar sergilemektedirler. Sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıfına,
her yıl farklı öğrenciler gelmesine rağmen, derslerdeki blokflüt çalma uygulamasına ilişkin öğrencilerin
isteksizliğinin ve kaygılı davranışlarının aynı derecede (yoğun) gözleniyor olması, bu noktada bazı
sorunların olduğuna işaret etmektedir. Bu durum, aynı zamanda araştırmanında problem cümlesini ifade
eden “Sınıf öğretmenliği 2. sınıf öğrencilerinin blokflüt çalma uygulamasına ilişkin isteksizliklerinin ve
kaygılı davranışlarının nedenleri nelerdir?” sorusunu ön plana çıkarmaktadır. Araştırma kapsamında bu
konu tartışılacaktır.
Bu araştırma, yukarıda ifade edilen problem cümlesine cevap olabileceği düşünülen, Erciyes Üniversitesi
Eğitimi Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü 2. sınıfında zorunlu olarak verilen ‘Müzik Öğretimi’
dersindeki ‘Blokflüt Çalma’ uygulamasına yönelik öğrenci görüşlerini tespit etmeyi amaçlamaktadır.
2. Yöntem
Araştırma var olan durumu ortaya koymayı amaçlayan, betimsel nitelikte bir araştırmadır. Araştırmanın
evrenini, Türkiye’deki Eğitim Fakülteleri’ne bağlı sınıf öğretmenliği 2. sınıf öğrencileri, örneklemini ise
Erciyes Üniversitesi Eğitimi Fakültesi’ne bağlı sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıfta öğrenim gören 72
öğrenci oluşturmaktadır. 3 aşamadan oluşan araştırmanın ilk aşamasında, ifade edilen amaç doğrultusunda
öncelikle literatür taraması yapılmış, konuya ışık tutabilecek kaynaklara ulaşılmıştır. Araştırmanın
ikinci aşamasında, sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıf öğrencilerinin müzik öğretimi dersindeki ‘Blokflüt
Çalma’ uygulamasına yönelik görüşlerinin tespit etmek üzere, toplamada 2 sorudan oluşan bir anket
hazırlanmıştır. Hazırlanan anket, Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıfta
öğrenim gören toplamda 72 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırmanın 3. ve son aşamasında, uygulanan
anketler değerlendirilmiş, elde edilen veriler frekans/yüzde dağılımı şeklinde tablolar üzerinde ifade
edilmiştir. Tablolar, konuyla ilgili müzik öğretimi dersleri boyunca yapılan söyleşi ve gözlemlerin ışığında
yorumlanmış, ulaşılan sonuçlardan yola çıkılarak müzik öğretimi dersindeki ‘Blokflüt Çalma’ uygulaması
yeniden değerlendirilmiştir.
3. Bulgular ve Yorum
Bu bölümde, sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıf öğrencilerinin, ‘Müzik Öğretimi’ dersindeki ‘Blokflüt
Çalma’ uygulamasıyla ilgili görüşlerine ilişkin bulgu ve yorumlara yer verilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Tablo 1: Katılımcıların cinsiyetine ilişkin dağılım
Katılımcıların Cinsiyeti
F
%
Bay
14
19,5
Bayan
58
80,5
Tabloda görüldüğü gibi, anket sınıf öğretmenliği bölümü 2. sınıfta öğrenim gören, 58’i bayan, 14’ü erkek
olmak üzere toplamda 72 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerin tamamı anketi cevaplandırmıştır.
Tablo 2: ‘Müzik Öğretimi’ dersinde teorik bilgilerin öğretiminin yanında ‘Blokflüt Çalma’ öğretiminin
de yapılmasını istiyor musunuz? sorusuna verilen cevaplara ilişkin dağılım.
F
%
Evet
20
27,8
Hayır
52
72,2
Tabloda görüldüğü gibi katılımcılar, “Müzik Öğretimi dersinde teorik bilgilerin öğretiminin yanında
‘Blokflüt Çalma’ öğretiminin de yapılmasını istiyor musunuz?” sorusuna % 72,2 gibi yüksek bir oranla
‘Hayır’ cevabını vermişlerdir. Blokflüt çalma uygulamasına ilişkin olumsuz cevapların sayısındaki yüksek
oran, bu konuda problemlerin olduğu görüşünü destekleyici niteliktedir.
İfadeler
F
%
1. Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum.
12
11
2. Müziğin her hangi bir alanı ile ilgili olmadığım için zorlanacağımı
düşünüyorum
19
17,5
3. Sınıf çoğunluğu istemediği için mecbur kalıyorum.
1
0,9
4. Sınıf ortamında, böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeye çekiniyorum.
16
14,7
5. Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli müziksel işitme yeteneğine sahip
olmadığımı, dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.
19
17,5
6. Kendi alanıma yönelik derslerim nedeniyle blokflüt çalmayı öğrenebilmek için
yeterli çalışma zamanını bulamayacağımı düşünüyorum.
18
16,5
7. Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli dudak, el, parmak yapısı vb. fiziksel
özelliklere sahip olmadığımı dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.
4
3,7
8. Mesleki yaşantım boyunca blokflüt çalmanın işime yaramayacağını
düşünüyorum.
11
10
9. Diğer
9
8,2
TOPLAM
109
100
Bu soruda, sınıf öğretmenliği öğrencileri blokflüt çalmayı istememe nedenleri ile ilgili birden fazla ifade
üzerinde işaretleme yapmışlardır. Bu nedenle, tablodaki frekans ve yüzde değerleri toplam cevap sayısı
(109) üzerinden değerlendirilmiştir. Tabloda bütün olarak görülebilen ifadeler ve işaretlenme oranları,
aşağıda ayrı ayrı değerlendirilerek yorumlanmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
125
Tablo 3: Sınıf öğretmenliği öğrencilerinin “Blok Flüt çalmayı neden öğrenmek istemediğinizi aşağıda
verilen uygun seçenekleri işaretleyerek belirtiniz?” sorusu için işaretledikleri ifadelere ilişkin genel
dağılım.
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 4: “Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum” ifadesinin işaretlenme oranına
ilişkin dağılım.
1. İfade
F
%
Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum.
12
11
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 11 oranla “Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum”
ifadesini işaretledikleri görülmektedir. Bu durum aslında tipik öğrenci psikolojisinin bir yansıması
şeklindedir. Alanı ne olursa olsun öğrenciler, biraz çalışma gerektiren yeni bir uygulama karşısında, eğer
seçim yapabiliyorsa; bir neden göstermeden çoğunlukla en kolay yol olan ‘uğraşmama’ seçeneğini tercih
edebilmektedirler. Öğrencilerin bu nedenle % 11 gibi yüksek kabul edilebilecek bir oranla ilgili ifadeyi
işaretledikleri düşünülmektedir.
126
Tablo 5: “Müziğin her hangi bir alanı ille ilgili olmadığım için zorlanacağımı düşünüyorum” ifadesinin
işaretlenme oranına ilişkin dağılım.
2. İfade
F
%
Müziğin her hangi bir alanı ile ilgili olmadığım için zorlanacağımı düşünüyorum.
19
17,5
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 17, 5 en yüksek oranla “Müziğin her hangi bir alanı ile ilgili
olmadığım için zorlanacağımı düşünüyorum” ifadesini işaretledikleri görülmektedir. Müziksel işitme
yeteneği insanlarda doğuştan var olan bir yetenek türüdür dolayısıyla her insanda olması beklenmez.
Müziksel işitme yeteneği olan bir insan, farkında olarak ya da farkında olmadan, yaşamının belirli bir
döneminde müziğin herhangi bir alanına ilgi göstererek (şarkı söyleyerek, müzik dinleyerek, bir çalgıya
ilgi duyarak, vb. şekilde) bu yeteneğini mutlaka dışa vurur. Bir insanın müziğin herhangi bir alanına ilgi
duymaması, büyük ihtimalle o insanda müziksel işitme yeteneğinin olmamasının da bir göstergesi olarak
kabul edilebilir.
Ders içinde öğrencilerle yapılan söyleşilerde, öğrencilerin kendi ilgi alanları ile ilgili somut tespitler
yaptıkları gözlenmiştir. Bu noktadan hareketle, müziğin her hangi bir alanı ile ilgi olmadığını düşünen
öğrencilerin, aynı zamanda müziksel işitme yeteneklerinin de olmadığı konusunda bir farkındalık içinde
oldukları, bu nedenle de gerçekleştirmede zorlanacaklarını düşündükleri bir uygulama için ilgili ifadeyi en
çok işaretledikleri düşünülmektedir.
Tablo 6: “Sınıf çoğunluğu istemediği için mecbur kalıyorum” ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin
dağılım.
3. İfade
F
%
Sınıf çoğunluğu istemediği için mecbur kalıyorum
1
0,9
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 0,9 ile çok düşük bir oranda “Sınıf çoğunluğu istemediği için
mecbur kalıyorum” ifadesini işaretledikleri görülmektedir. Yapılan ankette, “Müzik Öğretimi dersinde
teorik bilgilerin öğretiminin yanında ‘Blokflüt Çalma’ öğretiminin de yapılmasını istiyor musunuz” sorusu
için ‘Evet’ seçeneğini % 27. 8 oranla 20 öğrenci işaretlemiştir. Güz dönemi başında, öğrencilere müzik
öğretimi ders içerikleri ile ilgili bilgilendirme yapılırken ve dersi işlenişi sürecinde aynı soru öğrencilere
sözlü olarak yöneltilmiş, derslerde blokflüt öğretiminin yapılmasını isteyen kişi sayısının 5 kişi civarında
olduğu gözlenmiştir. Bu durum, öğrencilerin blokflüt çalma öğretimimin yapılması konusunda sınıf
ortamında daha çekingen cevaplar verdiklerini göstermektedir. Ancak öğrencilerin açık şekilde gözlenen
bu çekingenliklerini ankette % 0,9 çok düşük bir oranla ifade etmeleri çelişkili bir durum ortaya koymuştur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Tablo 7: “Sınıf ortamında, böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeye çekiniyorum.” ifadesinin işaretlenme
oranına ilişkin dağılım.
4. İfade
F
%
Sınıf ortamında, böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeye çekiniyorum
16
14,7
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 14,7 ile yüksek kabul edilebilecek bir oranda “Sınıf ortamında, böyle
bir uygulamayı gerçekleştirmeye çekiniyorum” ifadesini işaretledikleri görülmektedir. Birçok öğrencinin
sınıf ortamında bildiği bir konuyu bile ifade ederken çekingen davranışlar sergilediğine kuşkusuz her
eğitimci şahit olmuştur. Bu davranışların altında, çoğu zaman eğitimciden ya da arkadaşlarından
gelebilecek olumsuz bir dönüte (söz, davranış, mimik vb. gibi) maruz kalma kaygısı yer almaktadır. Ders
işlenişi süresince edinilen gözlemler de bu görüşü destekleyici niteliktedir. Dolayısıyla öğrencilerden
özellikle ilgilerinin ve yeteneklerinin olmadığı bir alana yönelik uygulamayı, sınıf ortamında her hangi bir
kaygı hissetmeden gerçekleştirmelerini beklemek yanlış olacaktır. Öğrencilerin bahsedilen kaygılara bağlı
olarak blokflüt çalma uygulamasını sınıf ortamında gerçekleştirmeye çekindikleri düşünülmektedir.
5. İfade
F
%
Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli müziksel işitme yeteneğine sahip
olmadığımı, dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.
19
17,5
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 17,5 ile 2. en yüksek oranda “Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için
gerekli müziksel işitme yeteneğine sahip olmadığımı, dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.” ifadesini
işaretledikleri görülmektedir. Giriş bölümünde de ifade edildiği üzere Eğitim Fakülteleri’ne bağlı Sınıf
Öğretmenliği Bölümü öğrencileri, bu bölümlere müziksel işitme yeteneğini ölçen sınavlarla değil YGS
sınavı ile alınmaktadırlar. Dolayısıyla bazı öğrencilerin müziksel işitme yeteneğine sahip olmaları ya da
olmamaları son derece doğal olacaktır. 2. ifadeyi yorumlarken, ders içinde öğrencilerle yapılan söyleşilerde,
öğrencilerin kendi ilgi alanları ile ilgili somut tespitler yaptıklarından bahsetmiştik. Bu noktada müziksel
işitme yeteneği açısından öğrencilerde oluşan farkındalığın, öğrencilerin blokflüt çalmayı öğrenme
uygulamasında başarısız olama, dolayısıyla da zorlanma düşüncelerini destekleyen önemli bir unsur
olduğu, bu nedenle ilgili ifadenin en yüksek 2. oranla işaretlendiği düşünülmektedir.
Tablo 8: “Kendi alanıma yönelik derslerim nedeniyle blokflüt çalmayı öğrenebilmek için yeterli çalışma
zamanını bulamayacağımı düşünüyorum.” ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin dağılım.
6. İfade
F
%
Kendi alanıma yönelik derslerim nedeniyle blokflüt çalmayı öğrenebilmek için yeterli
çalışma zamanını bulamayacağımı düşünüyorum.
18
16,5
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 16,5 ile 3. en yüksek oranda “Kendi alanıma yönelik derslerim
nedeniyle blokflüt çalmayı öğrenebilmek için yeterli çalışma zamanını bulamayacağımı düşünüyorum.”
ifadesini işaretledikleri görülmektedir. “Müzik eğitiminin boyutları, ses eğitimi, müziksel işitme eğitimi,
müzik beğenisi eğitimi, yaratıcılık eğitimi ve çalgı çalma eğitimi olarak ele alınmaktadır” (Bilen, 1995: 14).
Müzik eğitiminin hangi boyutu olursa olsun, hedef kişilerde istenilen davranışların kazandırılabilmesidir.
Çalgı eğitimi boyutunda, istenilen davranışların kazandırılabilmesi noktasında bireylerde aranan en önemli
üç unsur; müziksel işitme yeteneği, kişinin çalgısına ilişkin fiziksel uygunluğu ve çalgısına (çalışmak için)
ayırdığı zaman olarak ifade edilebilir.
Özmenteş’in Schleuter’den (1997) aktardığına göre; Çalgı eğitimi, müzik eğitiminin boyutlarından biridir.
Bir çalgıyı öğrenme süreci, çalgıyı çalma becerisini gösterebilmek için bir takım becerilerin sistematik
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
127
Tablo 7: “Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli müziksel işitme yeteneğine sahip olmadığımı,
dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.” ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin dağılım.
M u s p a rt2 0 1 4
olarak kazanılmasından oluşmaktadır. Çalgıdan müzikal bir ses ve kendine özgü ifade elde edebilmek,
önceden ya da doğuştan gelen müzikal yeteneklerle mümkün olabilmektedir. (Özmenteş, 2005:?). Müziksel
işitme yeteneği, çalgı eğitiminde istenilen davranışların kazandırılma sürecini olumlu ya da olumsuz
şekilde en fazla etkileyen unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bireylerdeki müziksel işitme
yeteneği düzeyinin çalgı eğitiminde istenilen davranışların kazandırılma sürecini uzatıp-kısaltabileceğini
söyleyebiliriz.
Öte yandan blokflüt basit bir okul çalgısı olarak bilinmektedir. Ancak, eğitiminin yapılabilmesi için
diğer çalgıların (Keman, Ud, Viyolonsel, Bağlama vs.) eğitiminde olduğu gibi, bireylerde yukarıda
ifade edilen müziksel işitme yeteneğinin olması beklenir. Müzik Öğretimi’ dersine yönelik ders kitabını
incelediğimizde, blokflüt eğitimine ilişkin bölümde 14 adet dizi çalışmasının, 24 adet de küçük yapılı
şarkının öğretilmesinin hedeflendiğini görüyoruz. Blokflüt eğitimi her ne kadar toplu olarak yapılsa
da, sınıf sayısının 72 kişi olduğunu ve öğrencilerin müziksel işitme yeteneklerinin sınırlı olduğunu
düşündüğümüzde, bu dizilerin ve şarkıların öğrenilme ortamlarının mecburen ders dışına taşacağını,
öğrenim sürecinin de uzayacağını söyleyebiliriz. Ayrıca öğrencilerin kendi alanları dışındaki bir derse
daha çok zaman ayırmaları beklenmeyen bir durumdur. Gelinen bu nokta, öğrencilerin gerekli zamanı
ayıramama konusundaki kaygılarını desteklemektedir. Bu nedenle de ilgili ifadenin en yüksek 3. oranla
işaretlendiği düşünülmektedir.
128
Tablo 9: “Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli dudak, el, parmak yapısı vb. fiziksel özelliklere
sahip olmadığımı dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.” ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin
dağılım.
7. İfade
F
%
Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli dudak, el, parmak yapısı vb. fiziksel
özelliklere sahip olmadığımı dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum.
4
3,7
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 3,4 ile çok düşük bir oranda “Blokflüt çalmayı öğrenebilmek
için gerekli dudak, el, parmak yapısı vb. fiziksel özelliklere sahip olmadığımı dolayısıyla zorlanacağımı
düşünüyorum..” ifadesini işaretledikleri görülmektedir. 6.ifadeye ilişkin yorumlarda da vurgulandığı gibi,
çalgı eğitiminde bireylerin fiziksel yeterlilikleri de son derece önemlidir. Ancak blokflüt çalabilmek için
diğer çalgılarda olduğu gibi bazı özel niteliklere (uzun parmaklar, dolgun parmak uçları, ince dudaklar,
vs.) çok fazla ihtiyaç duyulmayabilir. Müzik Öğretimi dersinde bu güne kadar öğrencilere birçok uygulama
yaptırılmıştır. Uygulamalar sırasında, öğrencilerin blokflüt çalmasına engel olabilecek herhangi bir fiziksel
yetersizlik gözlenmemiştir. Bu nedenle öğrencilerin çok düşük bir oranla ilgili ifadeyi işaretledikleri, % 3,7’lik
işaretlenme oranının ise daha önce gözlemlenemeyen bazı özel engellerden ya da kişisel yaklaşımlardan
kaynaklanabileceği düşünülmektedir.
Tablo 10: “Mesleki yaşantım boyunca blokflüt çalmanın işime yaramayacağını düşünüyorum.”
ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin dağılım.
8. İfade
F
%
Mesleki yaşantım boyunca blokflüt çalmanın işime yaramayacağını düşünüyorum.
11
10
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 11 ile yüksek sayılabilecek bir oranda “Mesleki yaşantım boyunca
blokflüt çalmanın işime yaramayacağını düşünüyorum.” ifadesini işaretledikleri görülmektedir. İlköğretim
okullarının 1, 2 ve 3. kademelerindeki müzik derslerine Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan müzik
dersi öğretim programı kapsamında sınıf öğretmenlerinin girmesinin esas alındığını, dolayısıyla da
Sınıf Öğretmenliği bölümlerinde zorunlu olarak verilen ‘Müzik Öğretimi’ dersinin asıl amacının lisans
döneminde öğrenilen bilgilerin ilköğretimin öğrencilere öğretilmesi olduğunu giriş bölümünde ifade
etmiştik. Günümüzde farklı nedenlere (öğretmen yokluğu, öğretmenin nitelik açısından yeterli olmaması,
müzik dersinin sınavlara yönelik kaygılar nedeniyle önemsenmemesi, buna bağlı olarak müzik derslerinde
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
farklı derslerin (Matematik, Fen, Türkçe vb.) yapılması vb. ) bağlı olarak, ilköğretim okullarının verilen
müzik derslerinin çoğunluğu yapılamamakta, yapılanların da nitelikleri tartışılır durumdadır. Sınıf
öğretmenliği öğrencileri ilköğretimden 2 yıl gibi çok yakın bir süre öncesinde ayrıldıkları için yukarıda
ifade edilen durumu çok iyi hatırlamaktadırlar. Konuyla ilgili ‘Müzik Öğretimi’ dersi içerisinde
yapılan söyleşilerde, birçok öğrenci, yukarıdaki nedenlerle aynı ya da benzer nedenlerden dolayı lisans
eğitimi öncesinde müzik eğitimi alamadığını ifade etmiş, alanlarda derslerdeki nitelik sorununa dikkat
çekmişlerdir. İlköğretimde müzik dersleri açısından böyle vahim bir durum söz konusuyken müzik dersi
içerisindeki blokflüt çalabilmenin mesleki yaşantı süresince işe yaramayacağının düşünülmesi son derece
doğaldır. Öğrencilerin bu nedenle ilgili ifadeyi yüksek bir oranla işaretledikleri düşünülmektedir.
Tablo 11: “Diğer” ifadesinin işaretlenme oranına ilişkin dağılım.
9. İfade
F
%
Diğer
9
8,2
Tabloyu incelediğimizde, öğrencilerin % 8,2’si ankette verilen yapılandırılmış ifadelerin dışında kendi
ifadelerini bildirmişlerdir. Bu ifadeler aşağıda sıralanmıştır.
1. Blokflütü ilköğretim okullarında müzik öğretmenlerinin öğretmesi gerekiyor.
2. Blokflüt basit geliyor, daha nitelikli bir çalgı aleti çalmayı istiyorum. Müzik eğitiminde blokflütün
basit kaldığını düşünüyorum
3. Gerekli imkânları bulamadım.
4. Blokflüt çalmayı sevmiyorum.
6. İllaki bir çalgı aleti öğrenmem gerekiyorsa bunun başka bir enstrüman olmasını isterdim.
7. Sadece Blokflüt değil diğer çalgı aletlerinin de öğrenmek istiyorum.
8. Güncel müzikler için diğer çalgı aletlerinin daha uygun olduğunu düşünüyorum.
9. Sınıf blok flüt eğitimi için çok kalabalık.
Öğrenciler tarafından ‘Diğer’ seçeneği işaretlenerek, yazılan yukarıdaki ifadeler incelendiğinde, sadece bir
öğrencinin 2 ifade, diğerlerinin ise birer ifade eklediği görülmektedir. Eklenen ifadelerden sadece 1, 4 ve
5. ifadelerin öğrencilerin blokflüt çalmama nedenlerini doğrudan yansıtan somut ifadeler olduğu, diğer
ifadelerin ise dolaylı olarak çalmama isteğini yansıttığı ve tartışmaya açık ifadeler olduğu düşünülmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Sınıf Öğretmenliği 2. sınıf öğrencilerinin Müzik Öğretimi dersindeki blokflüt çalma uygulamasına ilişkin
görüşlerini tespit etmek amacıyla yapılan anketten ve ders süresince yapılan gözlemlerden elde edilen
verilere göre;
• Öğrencilerin tamamının müziksel işitme yeteneğine ilişkin bir farkındalıkla hareket ederek, ilgili
ifadeleri işaretledikleri sonucuna varılmıştır.
• Öğrencilerin % 72,2 oranında büyük çoğunluğunun ‘Müzik Öğretimi’ dersinde farklı nedenlerle
blokflüt çalmak istemedikleri tespit edilmiştir.
• Sınıf Öğretmeliği 2. sınıf öğrencilerinin, ‘Müzik Öğretimi’ dersinde neden blokflüt çalmak
istemediklerine ilişkin soruyu cevaplarken, en çok işaretlenme oranına göre sırasıyla 2. (% 17, 5), 5. (%
17, 5), 6. (% 16, 5), ve 4. (% 14, 7), ifadeler üzerinde yoğunlaştıkları tespit edilmiştir.
• Yoğun olarak işaretlenen 2, 5, 6 ve 4. ifadeler incelendiğinde, bu ifadelerin işaretlenme nedenleri
arasındaki ortak unsurun öğrencilerin müziksel işitme yeteneğinin olmamasına bağlı olarak gelişen
kişisel kaygılar olduğu tespit edilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
129
5. Gereksiz görüyorum.
M u s p a rt2 0 1 4
• Öğrenciler % 11 ile yüksek sayılabilecek bir oranda, Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum
ifadesini (1. ifade) işaretlemişlerdir. Bu ifadenin yüksek sayılabilecek bir oranda işaretlenme nedeninin,
yeni bir uygulama karşısında çalışmak ya da çaba göstermek istemeyen tipik öğrenci psikolojisine
dayandığı tespit edilmiştir.
• Öğrenciler % 10 ile yüksek sayılabilecek bir oranda, mesleki yaşantıları boyunca blokflütün işe
yaramayacağına işaret eden 8. ifadeyi işaretlemişlerdir. İfadenin yüksek sayılabilecek bir oranda
işaretlenme nedeninin, öğrencilerin ilköğretim sürecinde gördükleri müzik derslerinde edindikleri
gözlemlere dayandığı tespit edilmiştir.
Sınıf öğretmenliği öğrencileri, bu bölümlere her hangi bir müziksel işitme testine tabi tutulmadan
doğrudan YGS puanlarıyla alınmaktadır. Dolayısıyla bu sınıflarda müziksel işitme yeteneği açısından farklı
düzeylerde öğrencilerin bulunması son derece doğaldır. Bu noktadan hareketle, sınıf öğretmenliği 2. sınıf
öğrencilerinin birçoğunun, müziksel işitme yeteneğinin olmamasına bağlı kaygılar ile ‘Müzik Öğretimi’
dersinde blokflüt çalma öğretiminin yapılmasını istemedikleri, araştırma sonuçlarının işaret ettiği ortak
neden olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yukarıdaki durum göz önünde bulundurularak, sınıf öğretmenliği bölümlerinde okutulan Müzik/Müzik
Öğretimi ders içerikleri yeniden düzenlenmeli, blokflüt çalma uygulaması zorunlu tutulmamalıdır.
Kaynakça
Akkaş, S. (2005). Müzik Öğretimi. Ankara. Anadolu Matbaacılık.
130
Bilen, S. (1995). İşbirlikli Öğrenmenin Müzik Öğretimi ve Güdüsel Süreçler Üzerindeki Etkileri. İzmir. Yayınlanmamış
Doktora Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ercan, M. (2006). Eğitim Fakülteleri İlköğretim Bölümleri Sınıf Öğretmenliği Programı Son Sınıf Öğrencilerinin
ilköğretim 1. Devre Müzik Derslerine Yönelik Mesleki Alan Yeterliliklerinin İncelenmesi. Sivas. Yüksek Lisans Tezi.
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
http://www.deu.edu.tr/UploadedFiles/Birimler/7310/sno%20ders%20i%C3%A7erikleri.pdf, Erişim Tarihi: 02.03.2014.
Saat:14.55)
http://ebys.ege.edu.tr/ogrenci/ebp/course.aspx?zs=1&mod=1&kultur=trTR&program=2934&did=150148&mid=627
567&pmid=15996, Erişim Tarihi: 04.03.2014. Saat:16.45)
http://egitim.erciyes.edu.tr/ders/index.php?yazi=144, Erişim Tarihi: 04.03.2014. Saat:19.23)
http://gbp.gazi.edu.tr/htmlProgramHakkinda.php?dr=0&lang=0&ac=16&FK=05&BK=12&ders_kodu=10500495,
Erişim Tarihi: 04.03.2014. Saat:10.05)
http://www.katalog.ktu.edu.tr/DersBilgiPaketi/course.aspx?pid=35&lang=1&dbid=49217,Erişim Tarihi: 05.03.2014.
Saat:09.35)
Kartal, Ş.; Aksüt, M.(2002). I. Kademede Müzik Derslerine İlişkin Öğretmen Görüşleri. Afyon: Afyon Kocatepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Cilt 4. Sayı 2.
Kırcıoğlu, Ç. S. (2009). Sınıf Öğretmenlerinin Müzik Dersi Öğretimine İlişkin Bilgi Düzeyleri, Öz Yeterlilik Algıları İle
Tutumlarının Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Çanakkale. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Özmenteş, S. (2005). Müzik Eğitiminin Boyutları ve Çalgı Eğitimi. Malatya. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, Sayı 9.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Ek 1. Anket Soruları
AÇIKLAMA
Değerli öğrenciler;
Bu anket, sizlerin ‘Müzik Öğretimi’ dersindeki Blokflüt Öğrenme uygulamasına ilişkin görüşlerinize
ulaşabilmek amacıyla hazırlanmıştır. Anketten elde edilecek veriler, 14-16 Mayıs 2014 tarihleri arasında
Eskişehir’de yapılacak olan “Anadolu Uluslararası Sanat Eğitimi Sempozyumu”nda sunulacak bir bildiride
kullanılacaktır. Bu nedenle ankete vereceğiniz cevaplar, araştırma açısından büyük önem taşımaktadır.
Ankette elde edilecek bilgiler sadece bu araştırma için kullanılacak ve kişisel bilgiler saklı tutulacaktır.
1. ‘Müzik Öğretimi’ dersinde teorik bilgilerin öğretiminin yanında ‘Blokflüt Çalma’ öğretiminin de
yapılmasını istiyor musunuz?
( ) Evet ( ) Hayır
2. Blokflüt çalmayı neden öğrenmek istemediğinizi aşağıda verilen uygun seçenekleri işaretleyerek
belirtiniz. (Birden fazla seçenek işaretlenebilir)
• Somut bir nedenim yok, sadece uğraşmak istemiyorum. ( )
• Sınıf çoğunluğu istemediği için mecbur kalıyorum. ( )
• Sınıf ortamında, böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeye çekiniyorum. ( )
• Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli müziksel işitme yeteneğine sahip olmadığımı, dolayısıyla
zorlanacağımı düşünüyorum. ( )
• Kendi alanıma yönelik derslerim nedeniyle blokflüt çalmayı öğrenebilmek için yeterli çalışma zamanını
bulamayacağımı düşünüyorum. ( )
• Blokflüt çalmayı öğrenebilmek için gerekli dudak, el, parmak yapısı vb. fiziksel özelliklere sahip
olmadığımı dolayısıyla zorlanacağımı düşünüyorum. ( )
• Mesleki yaşantım boyunca blokflüt çalmanın işime yaramayacağını düşünüyorum. ( )
• Diğer ( ) Nedenlerinizi maddeler halinde birkaç cümle ile belirtiniz.
1....................................................................................................................................................................................
2....................................................................................................................................................................................
3....................................................................................................................................................................................
4....................................................................................................................................................................................
5....................................................................................................................................................................................
Teşekkürler…
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
131
• Müziğin her hangi bir alanı ille ilgili olmadığım için zorlanacağımı düşünüyorum. ( )
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
MÜZİK EĞİTİM POLİTİKAMIZ AÇISINDAN OKULLARDA
MEVCUT MÜZİK DERSLERİ
CURRENT MUSICAL LESSONS IN SCHOOL CURRICULUM
ACCORDING TO NATIONAL POLICY OF MUSICAL EDUCATION
Arif DEMİR*
Özet
Bu çalışmada; Cumhuriyetten günümüze müzik eğitim politikaları doğrultusunda mevcut müzik eğitimimiz
irdelenecektir. Yine eğitim şûralarında müzik eğitimi ile ilgili alınan kararların öğretim programlarına olan
etkileri üzerinde durulacaktır. Ayrıca okullarda müzik eğitiminin genel sorunları da ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Müzik eğitimi, Müzik dersi, Müzik öğretmeni.
Abstract
In Turkey, needed interest and concern about musical education is not provided in the Ministry of Education.
Especially, it is unfortunate that in the most proper period of musical education for children, proper attention
is not provided and important opportunities are wasted. There are various policies accepted about musical
education which is an important part of school education. During Ministry Education Councils, which took
place 16 times since the establishment of Turkish Republic, although many plans and education programs has
been created, unfortunately musical education couldn’t be developed enough.
In this study, musical education policies, which took place since the Turkish Republic has been established,
will be considered. Additionally, musical training policies which are established in the Ministry Education
Councils has impacts on the current musical education and it will be argued about. Apart from this, general
problems of musical training in schools will be discussed.
Keywords: Musical training, Musical lesson, Musical instructor.
*
Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı, Ankara, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
133
Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen genel müzik eğitimine gereken önem ve değer
verilmemektedir. Özellikle müzik eğitimi adına en uygun dönem olan okul yıllarında çocuklara gerekli eğitim
verilememekte ve önemli fırsatlar da boşa gitmektedir. Okullarımızda verilen eğitimin önemli bir öğesi olan
müzik eğitimi ile ilgili bugüne kadar pek çok müzik politikası benimsenmiştir. Cumhuriyetten günümüze 16
kez gerçekleştirilen Millî Eğitim Şûraları’nda müzik eğitimi ile ilgili pek çok program geliştirilip çeşitli kararlar alınsa da ancak müzik eğitimi adına ne yazık ki yeterli mesafe alınamamıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
Müzik ve Müzik Eğitimine Genel Bir Bakış
Melodi ve armoninin bir ritim ile birleşmesi sonucu oluşan müzik, insanlarla birlikte hayvanlar ve bitkileri
de etkilediği bilinmektedir.(Feridunoğlu, 2004:3). Yine duygu ve düşüncelerimizi ses yoluyla anlatma
sanatı olan müzik (Alaner, 1996:13), toplumların gelişimi ve dönüşümü üzerinde de etkilidir. Başlı başına
bir sosyolojik unsur olan müzik, insanlığın var oluşundan bu güne hep var olmuştur.
Müzik, tarih boyunca insanların en çok üzerinde fikir yürüttüğü konuların başında gelmektedir. İlkçağ
filozofları, müziğin kaynağını içinde yaşadığımız evrende bulunan gezegenlerin doğal ritmik düzenine
ve bunların kendi arasındaki uyumuna bağlamışlardır. Platon ve Aristoteles gibi Eski Yunan felsefecileri
ile İbn-i Sina gibi İslam düşünürleri de müzik ile matematiğin ilişkisini devamlı vurgulayarak müziğin
doğrudan insan ruhu ile birleşen yüce bir sanat olduğunu savunmuşlardır.(Eyüboğlu/Cingöz, 1971: 89–
93).
Dünyada müziğin seyri ile insanlığın yaşam seyri arasında bir paralellik kuran Konfüçyüs’e göre ise, toplum
ile müzik seviyesi arasında önemli bir bağ bulunmaktadır. Müziğin eğitsel rolü, son zamanlarda üzerinde
en çok araştırma yapılan konulardan biridir. Gelişmiş toplumlar müziğin eğitsel rolüne hep inanmış ve
müzik eğitimine gereken önem ve desteği vermişlerdir. Bugün artık insan yaşamında müziğin kapsamlı ve
karmaşık birçok işlevi olduğu kesindir. Bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik pek çok işlevi olan müzik
etkili ve güvenli bir eğitim-öğretim aracı haline gelmiştir. Özellikle müzik-eğitim ilişkisi çok tartışılmış ve
bu konu ile ilgili çok çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Yapılan pek çok araştırmalarda ise müziğin çocuklar
ve yetişkinler üzerindeki etkileri, eğitim ve öğretimdeki yeri ve önemi vurgulanmıştır.(Yavuzer, 1999).
134
Müzik Eğitiminin Önemi ve Amacı
İnsan, müzikle sürekli etkileşim halindedir. Küçük yaşlarda başlayan bu etkileşim; müzik beğenisi,
tercihi ve yetenek gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Yapılan araştırmalarda müzik eğitimi alan
öğrencilerle müzik eğitimi almayan öğrencilerin diğer derslerdeki başarı oranları arasında önemli ölçüde
farklar tespit edilmiştir. Müzik eğitiminin çocuklara yalnızca müzikal bilgi ve beceri kazandırmadığı
ayrıca kişilik oluşumu ile beraber sağlıklı ruh gelişiminde de önemli katkılar sağladıkları gözlemlenmiştir.
İnsanı, tabiatı, toplumu ve ülkesini seven sağlıklı bir neslin yetişmesinde okullar ve burada verilen müzik
eğitiminin önemi büyüktür.
Müzik eğitiminin bireysel olarak kişiye kazandırdıkları ile ilgili günümüzde pek çok araştırma yapılmıştır.
Örneğin beyin ile ilgili araştırmalarda müzik eğitimi ile zeka gelişimi arasında paralellikler olduğu, beynin
müzik aktiviteleri ile zenginleştirildiğinde zeka kapasitesinin geliştiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
(Sharp, 2003: 2). Yine 25.000 öğrenci üzerinde 10 yıllık bir süre ile yapılan bir çalışma sonucunda ise;
sosyo-ekonomik kökeni ne olursa olsun müzikle uğraşan öğrencilerin, müzikle uğraşmayan öğrencilere
göre daha başarılı oldukları ortaya çıkmıştır.(Catterall, 1997: 1).
Müzik eğitiminde amaç; çocuklarda dinleme yeteneğinin gelişmesini sağlamak, müzik yolu ile kendilerini,
insanları ve doğayı tanıyıp sevmelerini sağlamaktır. Bunlara ilaveten kulak, ses ve çalgı eğitimi ile
çocuklarda sağlam müzik kültürlerinin oluşmasını sağlamak ve bu vesileyle onların özgüvenlerini artırmak
da müzik eğitimin diğer önemli amaçlarındandır. Başarılı, seçkin bir müzik beğenisi olan ve müzik kültürü
donanımına sahip sağlıklı bireyler yetişebilmesi için müzik eğitimine büyük ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye’de Müzik Eğitimi
Türkiye’de çok eskilere dayanan müzik eğitiminin temeli Selçuklular döneminde atılmıştır. Çok önemli
gelişmelerin ve ilerlemelerin kaydedildiği Osmanlılar döneminde genel müzik öğretimi medreseler ile,
özel müzik öğretimi belli tekkeler ve saraylarda; mesleki müzik öğretimi ise daha çok mehterhanelerde
ve Enderun Okulları ile bazı tekkelerde yapılmıştır. Osmanlı döneminde daha çok dinsel ve geleneksel bir
sisteme dayanan müzik eğitimi, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte laik ve evrensel bir zemine kaymıştır.
(Say, 1996: 119).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte müzik öğretmenlerin yetiştirilmeye başlandığı Musiki Muallim
Mekteplerinin dışında günümüze kadar birçok müzik öğretmeni yetiştiren öğretim kurumu açılmakla
beraber üniversitelerin Müzik Eğitim Fakülteleri en son şekliyle müzik öğretmeni yetiştirmeye devam eden
Yükseköğretim kurumlarıdır.
Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde gerçekleşen genel müzik eğitimi, herkese yönelik olup
sağlıklı ve dengeli bir yaşam için gerekli olan asgari bir müzik kültürü kazandırmayı amaçlamaktadır.
Amatör müzik eğitimi; zevk için öğrenilen, ilgili, istekli ve müziğe yatkın olanların gerçekleştirdiği müzik
eğitimidir. Bu tür müzik eğitimleri çeşitli dernek, vakıf, kurum ve kuruluşların himayelerinde bazı kültürel
faaliyetler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Mesleki (profesyonel) müzik eğitimi ise müziğin belli bir
türünü ya da tamamı ile ilgili bir uğraşıyı uzmanlık alanı olarak seçen kişilere yönelik bir müzik eğitimidir.
Konservatuvarlar, üniversitelerin müzik eğitim fakülteleri ve güzel sanat liseleri meslekî müzik eğitiminin
yapıldığı üst kurumlardır.
Çocukların eğitimine özellikle müzik eğitimine önem veren devletler bu eğitimleri anne karnından
başlatmakta ve öğretim programı sürecinin sonuna kadar da devam ettirmektedirler.(Say, 1996:29).
Ülkemizde ise müzik eğitiminin yetersizliğinden dolayı müziğe ilgi duyan öğrenciler bu konuda bir şeyler
yapmaya karar verdiklerinde genellikle yaş olarak geç kaldıkları görülmektedirler.(Filiz, 1987: 142–143).
Oysa müzik eğitimi çok küçük yaşlarda başlaması gereken özel bir eğitimdir. Ancak ülkemizde bilinçli
ve yönlendirici bir eğitim çevresi ve aile ortamı ne yazık ki asgari düzeydedir. Bu durumda ise okullarda
verilen müzik eğitimi çok daha önem kazanmaktadır.
Okullarımızda daha çok dinleme esasına ve genel yapıya dayalı müzik öğretimi yapılsa da aslında bu eğitim
öğrencilerin amatör ve profesyonel müzik eğitimi için temel oluşturmaktadır. Ancak okullarımızda müzik
eğitiminin en uygun olduğu devrede çocuklara gerekli eğitim verilmediği için müzik eğitimi adına önemli
fırsatlar ne yazık ki boşa gitmektedir.
Okullarda Mevcut Müzik Eğitim-Öğretim Durumu
Müzik eğitimi; ilk olarak 1924 yılında okul programlarında yer almış, 1930 yılından itibaren ise müzik dersi
olarak uygulanmaya başlanmıştır. Müzik eğitimi programı 1924 yılında kent okullarında, 1948 yılında köy
ilkokullarında, 1952’den itibaren genel lise programlarında uygulamaya konulmuştur.(Küçüköncü, 2004).
İlköğretim müzik dersi öğretim programı Milli Eğitim Bakanlığı’nca 1982 yılında hazırlanmaya başlanmış,
1990 yılında yeniden ele alınarak güncellenmiş ve son olarak 22.04.1994 gün ve 298 sayılı Talim Terbiye
Kurulu kararıyla Bakanlıkça kabul edilip yürürlüğe girmiştir.(Bozkaya, 2001: 21).
Okullarımızda uygulanan mevcut yöntemlerle öğrencilerin müzik yeteneklerinin gelişmesi mümkün
değildir. Bu konuda ortaya çıkan olumsuz sonuçların çoğu, dikkate alınmayan bireysel farklılıklar ve
yüzeysel ölçme-değerlendirmelerden de kaynaklanabilmektedir.(Uçan, 16).
Modern eğitim sisteminde benimsenen anlayışa göre her öğrenci zeka yapısı ve öğrenme yöntemi
açısından diğerinden farklıdır. Kimi sadece dinleyerek, kimi uygulayarak, kimi de araştırıp düşünmek
gibi farklı yöntemlerle öğrenmektedir. Bu yüzden öğretmenin kişiliği ve derse yatkınlığı, dersin süresi,
fiziksel imkanlar, proğramın mahiyeti ile öğrencilerin tutum ve yetenekleri de öğretim sürecine etki eden
önemli konulardır. Öğrenme sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de bireylerin çevresiyle
olan etkileşimini sağlayan duyu organlarıdır. Duyu organlarının çoğunu harekete geçirebilecek yöntemler
öğrenmede bilgi, beceri ve başarıyı artırmaktadır.(Sanemoğlu, 2000: 388).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
135
Öğrencilere müziksel davranışlar kazandırma eğitiminin verildiği en önemli mekanlar okullardır. Yapılan
araştırmalar göstermektedir ki, okul öncesindeki ve temel eğitim çağındaki çocukların öğrenme potansiyeli
en yüksek seviyededir. Bu dönemlerde müzik, çocukların duygusal ve ritmik sezgilerini uyandırarak
yaratıcılıklarını geliştirmekte ayrıca onların hayal dünyalarının genişlemesini sağlamaktadır. Ses çıkararak
dünyaya gelen ve bu sesi geliştirdikçe kendini ifade edebilen çocuk için müzik, aslında sadece eğlence ve
güzel vakit geçirme aracı olmayıp bir özgüven kaynağı ve aynı zamanda bir eğitim alanıdır.
M u s p a rt2 0 1 4
Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre, insanlar öğrendiklerinin % 95’ini görsel-işitsel duyularına
hitap eden öğrenme ortamlarında gerçekleştirmektedir.(Çilenti, 1982: 54). Dolayısıyla müzik eğitiminde de
öğrencinin aktif katılımını sağlayıcı yöntemler kullanılması ve öğrenme ortamı görsel-işitsel materyallerle
desteklenmesi halinde öğrenme başarılı ve kalıcı hale gelebilmektedir.
Müzik ve diğer sanatsal etkinlikler için okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim okullarımızdaki fiziki
ortam, tesis ve araç-gereçler ne yazık ki yetersizdir. İlköğretim okullarında spor ve sanata yönelik
dersler 4. sınıftan itibaren verilmeye başlanmaktadır. Sanatla ilgili eğitimlerin ilköğretim 4. sınıftan
itibaren verilmesi, yeteneklerin keşfinde ve bu yeteneklerin geliştirilmesinde geç kalınmış bir dönemdir.
Ortaöğretim kurumlarında ise, yeni yönetmeliğe göre görsel sanatlar/müzik dersleri 1’er saat olacak şekilde
düzenlenmiştir.
Sanat alanında meslek sahibi olmak isteyen öğrenciler, ortaöğretimde Anadolu güzel sanatlar liselerine
ya da konservatuvarlara yönlendirilmektedirler. Bu okullardan Anadolu güzel sanatlar liselerinde sadece
resim ve müzik alanlarında eğitim verilmektedir. Konservatuvarlarda ise ilk ve ortaöğretimde sadece müzik
alanında eğitim verilmektedir.
136
Ülkemizde yeni başlayan bir uygulama olan müzik ilköğretim okulları da, sadece müzik alanında tam
zamanlı sanat eğitimi vermektedir. Ortaöğretime ve üniversiteye geçiş için yapılan sınavlarda sanat kültürü
hiçbir yer tutmamaktadır. Özel yetenek gerektiren görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi gibi dersler
notla değerlendirilmektedir. Öğrenci velileri sportif, sanatsal çalışmalarına sınav ve not kaygısıyla önyargılı
yaklaşmaktadır.
Müzik öğretmenlerine, ilgili alanlarda yeterli derecede hizmet içi eğitim seminerleri yapılamamaktadır.
Sanat alanında rehberlik yapacak eğitim müfettişlerinin sayısı azdır. Okul öncesi öğrencilerinin müzik
dersleri için branş öğretmenleri görevlendirilebilmelidir. Okullarda şiddet ve çeteleşme olaylarının hız
kesmediği bir dönemde öğrencileri spor, resim, müzik gibi etkinliklerden uzaklaştıracak uygulamaların
nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağını tahmin etmek zor değildir.
Müzik Eğitim Politikamız
Cumhuriyet döneminde görülen müzik politikalarının özünü Osmanlı İmparatorluğu’nun son
dönemlerinde başlayan politikalar oluşturmaktadır. Zira Saraylarda icra edilen Geleneksel Türk müziği,
XVII. yüzyıl ve sonrasında Batı müziğiyle tanışmıştır. Bu tanışma ile örneğin Osmanlı müziğinin en önemli
öğelerinden biri olan mehter müziği yerini, bandoya bırakmıştır. II. Mahmut döneminde, Yeniçeri ocağının
kaldırılması ile mehter takımı da 1828’de kaldırılıp İtalya’dan getirilen Guiseppe Donizetti (Donizetti Paşa)
tarafından bando kurulmuştur.(Paçacı, 1999: 10). Tamamen Batı müziği icra eden bir saray orkestrası
kuran Donizetti, II. Mahmut için Mahmudiye, Abdülmecit için de Mecidiye marşlarını bestelemiştir.
(Yalçın, 1999: 65). Bu marşlar makamsal motifler taşımakla birlikte batı müziği formunda bestelenmiştir.
Yine saray ve konakların dışında tekkelerde dînî güfteler ve mistik icra özellikleri barındıran Tekke Müziği
eski popüleritesini bu dönemde kaybetmeye başlamıştır. Dede Efendi’nin 3/4’ lük vals ritmini andıran ve
melodi düzeni makamsaldan daha çok tonal olan “Gülnihal” adlı eseri bu dönem Batı müziği etkisiyle
yazılan en iyi örnektir.(Fenmen, 1991: 53). Osmanlı’da Saray Müziğinin Batı müziğinden etkilenmesinde
Batı müziği hayranları olan III. Selim ve II. Mahmud’un önemli rolleri olmuştur.
Ülkemizde resmi ve milli müzik politikaları Cumhuriyet dönemi ile başlayan modernleşme ile birlikte
aslında toplumu dönüştürme çalışmalarının bir parçası olmuştur. Modernleşme aslında bilimsel olma,
teknik seviye, demokratik yönetim ve liberal ekonomi olarak bilinmektedir.(Başak, 2004: 42). İngiltere,
Fransa, Almanya gibi genellikle Batı ülkelerinde modernleşmeden anlaşılan sanayileşme iken Türk
modernleşmesinden anlaşılan ise aslında bir batılılaşma hareketidir.(Bostancı, 2002: 100). Zira ülkemizde
modernleşmeden anlaşılan şey bazen ılımlı bazen de geleneksel kültürel unsurlarımızı kıyasıya eleştirmektir.
(Mardin, 1991: 9).
Müziğimizdeki geleneksel ve Batı müziği ayrımının doğması Cumhuriyet’in öncesine dayanmaktadır.
Cumhuriyet sonrası ülkemizde, 1950’li yıllarda görülmeye başlanan ve 1970’lerde iyice kendisini hissettiren
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
bir müzikal dönüşüm gerçekleşmiştir. 1928’de İstanbul Konservatuvarı’ndan Türk mûsikîsi ve Geleneksel
Türk mûsikîsi çalgılarını çalmanın öğretiminin kaldırılması ve 1934’te ise Türk Müziğinin radyolardan
yasaklanması müzik eğitim politikamız açısından oldukça önemli gelişmelerdir.(Cangızbay, 2002: 122).
Günümüz müzik eğitim politikalarının temelini Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Milli Müzik felsefesi ve
çok sesli müzik faaliyetleri oluşturmaktadır. “Milli Müzik” anlayışının fikir babası, Ziya Gökalp’tir. Saray
Müziği’ni Bizans ve Doğu Müziği olarak dışlayan Gökalp’e göre, bize ait olan müzik sadece halk müziğidir.
Ancak Gökalp’e göre; halk müziği de tek sesli yapısı ile “milli müzik” olma açısından yeterli değildir. Halk
müziğinin sahip olduğu motifler Batı müziği formunda armonize edilerek seslendirilmeli ve böylelikle yeni
bir müzik inşa edilmelidir.(Metin, 2006: 12-13)
“Bugün, şu üç mûsikinin karşısındayız. Doğu mûsikisi, Batı mûsikisi ve Halk mûsikisi. Acaba bunlardan
hangisi bizim için millidir. Doğu mûsikisinin hem hasta hem de gayrı milli olduğunu gördük. Halk mûsikisi
milli kültürümüzün, Batı mûsikisi de de yeni medeniyetimizin müzikleri olduğu için her ikisi de bize yabancı
değildir. Halk mûsikisi bize birçok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve Batı müziğinin usûllerine göre
armonize edersek, hem milli, hem de Avrupalı bir mûsikiye sahip oluruz.”(Gökalp, 1999: 146).
Müzik Eğitim Politikaları Açısından Milli Eğitim Şuraları
Cumhuriyet döneminde eğitimle ilgili oluşturulan kurumların başında Telif ve Tercüme Heyeti
gelmektedir. 1926 yılına kadar faaliyetlerini sürdüren Telif ve Tercüme Heyeti, hazırlanan ders kitaplarının
öğretim programlarına uygun olup olmadığının incelenmesi, okul sayılarının artırılması çalışmaları ve
bilimsel çalışmaları desteklemek gibi faaliyetleri yürütmüştür.(Gündoğdu, 2007: 17-20). Bu dönemde
eğitime ile ilişkin çalışmalardan birisi de Maarif Kongreleridir. Kongrede; İlköğretim ve ortaöğretimdeki
okul ve öğrencilerle ilgili sayısal veriler, öğretim programları, eğitim sisteminin ihtiyaçları gibi konular
üzerinde durulmuştur. (Deniz, 2001: 11).
Millî Eğitim Bakanlığı’na ait en yüksek bilimsel danışma ve karar organı, Millî Eğitim Şûrasıdır. İlki 1939’da
sonuncusu da 2014 yılında olmak üzere toplam 19 Milli Eğitim Şûrası gerçekleşmiştir. Millî Eğitim Şûrası,
Millî Eğitim Bakanı’na bağlı olarak görev yapan, Millî Eğitim Sistemi’ni geliştirmek, eğitimin niteliğini
yükseltmek, Millî Eğitim Teşkilatı içerisinde yer alan en yüksek danışma kuruludur. Sûra; tabiî üyeler,
seçimle gelen üyeler, davetli üyeler ve müşahitlerden oluşmaktadır.
Millî Eğitim Şûraları, 75 yıllık deneyimi ve birikimi ile Türk Eğitim Sitemine yön vermişlerdir. Eğitim
alanında en önemli danışma organı olarak gelenekselleşen şuralarda, eğitim sorunları tartışılarak çözümler
üretilmiş ve eğitimle ilgili önemli kararlar alınmıştır. Ancak şûraların biçim, yapı, işlev ve işleyişiyle ilgili
önemli sıkıntıları vardır. Bunlardan en önemlisi, şûraların yaptırım gücü olmamasıdır. Zira bu kurulda
Türk eğitimi ile ilgili çok önemli karalar alınsa da bu kararları ancak tavsiye etmektedir. Bu karaların
uygulama yetkisini elinde bulunduran kurum Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Yapıldıkları dönemde görevde
olan hükümeti oluşturan siyasal partilerin etkisinde kalmaları da şuralar ile ilgili diğer önemli bir sıkıntıdır.
Zira şûra üyelerinin yapısı ağırlıklı olarak bürokrat ve yöneticilerden oluşmaktadır. Yine demokratik bir
yapı ve işleyişe sahip olmamaları da şûraların önemli bir sıkıntısıdır. Çünkü şura üyelerin çoğunluğunu
seçimle değil atamayla gelmektedir.
1
Milli Müziğin önde gelen aktörleri “Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses ve Hasan Ferit
Anlar” Türk Beşleri olarak adlandırılmışlardır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
137
Çoksesli müziğin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kökleri 1826 yılında kurulan Mızıka-i Hümayun’a kadar
uzanmaktadır. Çok sesli müzik çalışmalarında Türk Beşleri,1 Musiki Muallim Mektebi ve Türkiye’ye
davet edilen Carl Orff, Bela Bartok, Josef Marx, Eduard Zuckmayer ve Paul Hindemith gibi önemli müzik
adamları önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu müzisyenler, halk müziği motifleri derlemeleri ve Türk
Müziği armonisi oluşturma çalışmalarında bulunmuşlardır. Özellikle Ahmet Adnan Saygun ve Ulvi Cemal
Erkin’in Halk Müziği motiflerini, Türk Müziği’nin melodik yapısına uygun birçok seslendirme sistemi ile
milli müzik çalışmalarının önemli örneklerini oluşturmuştur. Yine bu dönemde okul müzikleri ve marşlar
Milli Müzik görüşleri çerçevesinde bestelenmiş, Batı müziği eğitimi programlarda ağırlıklı yer tutmuştur.
M u s p a rt2 0 1 4
Başlangıçtan günümüze yapılan 19 adet Millî Eğitim Şûrasında, oluşturulan müzik merkezli komisyonların
ve bu komisyonlarda müzik eğitimine yönelik alınan kararların oranının oldukça düşük olduğu
görülmektedir. Yine Şuralarda müzik ve sanat eğitimcilerinin az sayıda yer aldığı ve temsil edilme oranının
düşük olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin; 1982, 1990, 1993 ve 1999 yıllarında yapılan Şûralarda ise
müzik ile ilgili hiçbir komisyon kurulmamıştır.(Gündoğdu, 2007: 20). 1962, 1946, 1949’da yapılan Şûralara
müzik ve sanat eğitimcisi üye sayılarının en yüksek yıllar olduğu yıllar, 1990 ve 1999 yıllarında yapılan
Şûralarda ise en düşük katılımın olduğu yıllardır.(Gündoğdu, 2007: 26). Millî Eğitim Şûralarındaki toplam
üye sayısının içinde yer alan müzik ve sanat eğitimcisi üye sayısının ortalama % 1 civarındadır. Yine 1988
ve 1996 yıllarında yapılan şûralarda alınan 3 karar dışında müzik müfredatına yönelik hiçbir kararın
alınmadığı gözlemlenmektedir.(Millî Eğitim Şûrası, 1991; Gündoğdu, 2007: 29). 2010 yılında yapılan 18.
Milli Eğitim Şurasında, ortaöğretim kurumları haftalık ders çizelgesinde Beden Eğitimi, Resim ve Müzik
derslerinin ders saatlerinin azaltma kararı alınmıştır. Ayrıca müzik derslerine, okul öncesi eğitimden
itibaren branş öğretmenleri girecek şekilde düzenlemeler yapılması ve öğrencilerin not yerine yeterli ya da
geliştirilebilir gibi ifadelerle değerlendirilmeleri kararı alınmıştır.2
Sonuç ve Öneri
138
Müzik, insanın doğasında var olan bir yaratılış özelliğidir. Müziğin insanın gelişiminde çok önemli bir yeri
olduğu bilinmektedir. Ülkemizde müzik eğitiminin bize ait değerlerimizle bütünleşmesi ve aynı zamanda bu
eğitimin en üst seviyesine çıkarılması en önemli hedef olmalıdır. Bu yüzden başta okul öncesi olmak üzere
ilkokul, ortaokul ve lise müzik eğitimimizin daha fazla geliştirilmesi ve etkinleştirilmesi gerekmektedir.
Müzik eğitiminde istenilen hedeflerin gerçekleşmesi ise buna önem ve öncelik veren bir eğitim-öğretim
yaklaşımıyla olacaktır. Bunun için başta müzik eğitiminin başında bulunan tüm idari mekanizmalar olmak
üzere, üniversitelerin müzik bölümleri, konservatuvarlar, okullar ve öğrenci velilerine çok önemli görevler
düşmektedir.
Müzik eğitimi açısından başlangıçtan günümüze pek çok politika benimsenmiştir. Selçuklular ve
Osmanlılar döneminde din ve gelenek merkezli müzik eğitimi, Cumhuriyet’le birlikte birlikte laik ve
evrensel bir düzleme kaymıştır. Son dönemlerde müzik alanında modernleşme ve millilik merkezli pek
çok politika ortaya konmuştur. Halkı dışarıda bırakan ve geleneksel değerleri devre dışı bırakan bazı
pozitivist politikaların yeterince başarılı olamadıkları görülmektedir. Müzik politikalarının belirlendiği en
üst organ olan Millî Eğitim Şûralarında da müzik öğretim proğramlarına yönelik çalışmaların oldukça az
olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Zira başlangıçtan bu yana Milli Eğitim şuralarında müzik ve sanat
eğitimcilerinin ya temsil sorunu yaşadıkları ya da müzik öğretim programlarına yönelik alınan kararların
yeterince uygulanmadıkları da aşikardır. Bu nedenle sadece müzik eğitim, öğretim ve politikalarının
belirlenip karara bağlanacağı müstakil birlikteliklerin yapılması gerekmektedir. Son derece ivedi ve gerekli
olan müzik merkezli şûra, çalıştay, sempozyum, kongre vb. toplantılarda aşağıdaki bazı önem arz eden
konuların sahasında uzman ilim, sanat ve devlet adamları tarafından karara bağlanıp ilgili makamlarca
uygulanmaları gerekmektedir:
Müzik öğretmeni yetiştirme sistemi,
Genel müzik eğitiminde düzenlilik ve süreklilik,
Müzik programlarının çocukların bilişsel ve duyuşsal davranışlarıyla uyumu,
Çocukların yaş, davranış ve gelişim dönemlerine uygun müzik eğitimi,
Kitle iletişim araçları ve popüler kültür öğelerinin müzik öğretimine etkisi,
Öğretmen ve öğrenci merkezli bir ders kitabının oluşturulması,
Müzik ders kitaplarının içeriğinin yaş grupları ve ses özelliklerine uygunluğu,
Geleneksel müzikleri dinleme ve icra etmenin önemi,
Okullarda müzik dersleri için uygun enstrümanların seçimi ve eğitimi,
2
www. meb.gov.tr
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Okullarda idari yapının müzik derslerine yaklaşımı,
Müstakil müzik derslikleri, ders kaynak, araç, gereç konuları,
Okullarda müzik derslerinin statüsü ve haftalık müzik derslerinin artırılması
Mevcut müzik branş öğretmeni açıklarının giderilmesi,
Müzik eğitiminin yetkin ve uzman kişiler tarafından denetlenmesi
Müzikle ilgili hizmetiçi eğitim kurslarının nitelik ve nicelik olarak verimliliği.
KAYNAKÇA
Alaner, A.B. (1996) Tarihsel Süreçte Müzik, Anadol Yayıncılık, İstanbul
Başak, S. (2004) Kültür Olgusu Analizleri ve Üç Tarz-ı Siyaset, Odak Yayınları. Ankara
Bostancı, M.N. (2002) Cumhuriyetimiz, Vadi Yayınları, Ankara
Bozkaya, İ. (2001) Okul Ortamında Müzik, Özsan Matbaacılık, Bursa
Cangızbay, K. (2002) Çok Hukukluluk, Laiklik ve Laikrasi, Liberte Yayınları, Ankara
Catterall, J. (1997) Regardless of Socio-Economic Backgrounds, Music Making Students Get Higher Marks In
Standardized Department of Education Database, Ucla
Çetinkaya, Y. (1999) Müzik Yazıları, Kaktüs Yayınları, İstanbul
Çilenti, K. (1982) Televizyonla Eğitim İlkeleri ve Türkiye’deki Uygulamalar, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 2, Ankara
Deniz, M. (2001) Millî Egitim Sûraları’nın Tarihçesi ve Egitim Politikalarına Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta
Feridunoğlu, L. (2004) Müziğe Giden Yol, İnkılap Yayınları, Ankara
Filiz, A. (1987) Müzik Eğitimimiz ve Sorunlarımız, Cem Yayınevi, İstanbul
Gökalp, Z. (1999) Türkçülüğün Esasları, MEB, İstanbul
Gündoğdu, E. (2007) Millî Eğitim Sûraları’nda Ortaögretim Müzik Ögretimi Üzerine Alınan Kararların Ortaöğretim
Müzik Öğretim Programlarına Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Bolu
Küçüköncü, Y. (2004) “Türkiye’de Genel Müzik Kültürüne Etkileri Bakımından Cumhuriyet Döneminde Müzik
Eğitimi ve Müzik Öğretmenleri”, 1924-2004 Musiki Muallim Mektebinden Günümüze Müzik Öğretmeni
Yetiştirme Sempozyumu Bildirisi, Isparta
Lavignac, A. (1932) “L’education Musicale”, Librarie Palegrave, Paris
Mardin, Ş. (1991) Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul
MEB, Millî Egitim Sûrası, Millî Egitim Basımevi, İstanbul
Metin, C. (2006) Türk Modernleşmesi ve İran, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü,
Doktora Tezi, Ankara
Paçacı, G. (1999) “Cumhuriyetin Sesli Serüveni”, Cumhuriyetin Sesleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
Plato (1971), Devlet, (Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu - M. Ali Cimgöz), Remzi Kitabevi, İstanbul
Sanemoğlu, N. (2000) Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Gazi Kitabevi, Ankara
Say, A. (1996) “Müzik Öğretimi”, Ali Uçan’ın Kaleminden Ülkemizde Müzik Öğretimine Genel Bir Bakış, Müzik
Ansiklopedisi Yayınları, Ankara
Sharp, J. (2003) “Classrooms and Curriculum come alive with music”, Classroom Researchs, Utah
Uçan, A. Müzik Eğitimi Temel Kavramlar-İlkeler-Yaklaşımlar, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara.
Yavuzer, H. (1999) Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul
www. meb.gov.tr
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
139
Fenmen, M. (1991) Müzikçinin El Kitabı, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
MÜZİK EĞİTİMİ LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN MÜZİK
ÖĞRETMENLİĞİ MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARI
THE ATTITUDES OF PRE-SERVICE MUSIC TEACHERS
TOWARDS MUSIC TEACHING PROFESSION
Mehmet Şahin AKINCI*
Müzik öğretmenlerinin ve müzik öğretmeni adaylarının mesleklerine olan tutumları,mesleklerini sevmeleri,
başarı elde etmeleri ve ilişkili olarak ülkelerin müziksel gelişimi için önemli etkenlerden birisi sayılabilir.
Müzik eğitimi anabilim dallarında eğitim alan müzik öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine
olan tutumlarının hangi düzeyde olduğunu belirlemeyi amaçlayan bu araştırma genel tarama modeli ile oluşturulmuş betimsel durum saptayıcı bir çalışmadır.Araştırmagrubulisansbir, iki, üç ve dördüncü sınıf öğrencisi
olan 118 müzik öğretmeni adayından oluşturulmuştur.Veriler SPSS 22 veri çözümleme programı kullanılarak
çözümlenmiş; yüzde-frekans, Mann Whitney U ve Kruskall Wallis H testleri ile analiz edilmiştir. Öğrencilerin
müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarının olumlu anlamda yüksek olduğu ortaya çıkmış ve bazı
değişkenler açısından sonuçlar irdelenmiştir..
Anahtar Kelimeler: Öğretmenlik mesleği, Müzik öğretmenliği, Tutum.
Abstract
In-service and pre-service music teachers’ attitudes towards their profession, work satisfaction and performance can be considered as one of the crucial factor for a countrys’ musical development. The purpose of
this study is to determine the attitudes of pre-service music teachers towards music teaching profession and a
descriptive survey method was used for the research. The research group was constituted from 118 pre-service
music teachers who are first, second, third and fourth year of Music Education. The data of the research was
collected through the music teaching profession attitude scale. The data were analyzed using SPSS 22 data
analysis program, and percentage and frequency,Mann Whitney U and Kruskal Wallis H tests were used to
analyse the data. In the findings, the attitudes of pre-service music teachers towards their profession were
displayed positive and the findings were interpreted in terms of certain variables..
Keywords: Teaching profession, Music teaching, Attitude.
Giriş
Gelişim süreçlerinde kendilerini ve çevreyi tanımaya çalışan bireylereğitim ortamlarında planlı-programlıeğitim almakta, ayrıca değişen topluluk kural ve yaşayışlarına uyum sağlayabilmek için destek almaktadırlar. Sünbül’ e (1996)göre: Toplumun beklentisi olan ve kişisel çabayla öğrenilmesi güç olan birçok davranış
vardır. Bireyler için uygun davranışları seçen ve eğitimi seçilmiş değerler üzerine kurma görevi olan önemli
kurum okuldur (s.597).Okullarda bireylerin aldığı-alacağı eğitim; amaçlar ve kazanımlar, bilgilerin sunumu-uygulanması-tekrarı, öğretenlerin-öğrenenlerin tutumu, becerisi ve istekleri ile yakından ilişkilidir
denilebilir.Bu noktada öğretme işinin temel sorumlusu öğretmenler devreye girmektedir.
* Öğr. Gör., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı, Bolu,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
141
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
Öğretmenler: çeşitli bilgileri temele alarak bireyin davranış, tutum, becerilerine ve toplumun yaşamına
kalite katacak değişmelerin oluşmasına kılavuzluk eden (Şahin, 2003: 293; Semerci ve Semerci, 2004:138);
eğitim sistemindeki amaçlara ulaşmada eğitim programı, fiziki koşullar, eğitim materyalleri ve diğerlerinin
ötesinde belirleyici, etkileyici ve yönlendirici etkisi olan (Cömert, Demirtaş ve Özer, 2011:98; Çapa ve Çil,
2000: 69);görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak yerine getirmekle yükümlü olançalışanlardır (Milli Eğitim Temel Kanunu, 3. kısım madde 43). Bireyi ailesine, yaşadığı
topluma, ülkesine, dünyaya faydalı ve üretken hale getirmeyi amaçlayan eğitim sistemi içinde öğretmenin
yeri tartışmasız önemlidir (Eldemir, 2011: 48).Öğretmenin öğrenci ve eğitim programlarını etkileme gücü
diğer öğelere oranla daha yüksektir (Çetin, 2006:29).
Öğretmenlerin sosyal değerleri, toplumun beklentilerini, katkılarını, sorunlarını saptayarak öğrencilerin
faydasına kullanabilmeleri; toplumla dengeli yaşam için eğitimsel yaşantıları düzenlemeleri(Sünbül, 1996:
603-604);sabırla ve özveriyle çalışarak sürekli kendilerini geliştirmeleri (Çiçek Sağlam, 2008: 60); öğrencilerinde olumlu bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranış değişikliği oluşturabilmeleri; etkili öğretmenlik
nitelikleri sayesinde neyin nasıl ve ne zaman öğretileceğini bilmeleri gibi stratejik bilgi ve deneyimlere
sahip olmaları gerekmektedir (Çoban ve Doğan, 2009:159). Bu önemli sorumluluklardan dolayı öğretmenlik uzmanlaşmayı ve profesyonelleşmeyi gerektiren bir meslek sayılmaktadır.
142
Öğretmenlerin temel uğraşıları olan öğrenciler okullarda farklı amaçları olan birçok ders almaktadırlar.
Kendi alanlarında uzmanlaşmış öğretmenler milli eğitim ilkeleri çerçevesinde haftalık işlenme sayısı ve
sınıf seviyelerine göre değişebilen derslerin öğretimini yapmaktadırlar. Müzik dersi de bu derslerden birisidir ve dersleri çoğunlukla müzik öğretmenleri yürütmektedir.
Müzik öğretmenliği: eğitimle ilişkilisosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik boyutlar çerçevesinde müzik alanında özel uzmanlık bilgisi, beceri ve yeterliğini temel alan akademik çalışma ve mesleki
formasyondeneyimine dayanarak aktif şekilde müzik ders amaçlarına ilişkin davranış değişikliklerini oluşturmaya çalışan, etkinlikler düzenleyip uygulayan, ders dışı etkinlikleri hazırlayan, yönetenprofesyonel
statüde bir uğraş alanıdır. Ayrıca bir dal öğretmenliği olmasının yanında genel öğretmenlik bilgisini de
içeren, bireyin ve toplumun mutluluk ve gelişimine olduğu kadar müziğin bir kültür öğesi olarak gelişimine de katkı sağlayanbir meslektir (Güdek, 2007: 5-6-49).Özel bir ihtisas alanı olan öğretmenlik mesleği
Genel Kültür Eğitimi, Özel Alan Eğitimi ve Pedagojik Formasyon eğitimleri tamamlanarak yapılmaya başlanmaktadır (Bircan ve Sefunç, 2003: 221; Milli Eğitim Temel Kanunu, 3. kısım madde 43).
Kavcar (2002)’ e göre öğretmen yetiştirme, kapsamlı ve çok boyutlu bir konudur. Öğretmen adaylarının
seçimi, hizmet öncesi eğitimi, uygulama dönemi ve bu dönemdeki izleme-değerlendirme çalışmaları, hizmet içi eğitim gibi konular, tümüyle öğretmen yetiştirme kavramı içine girer (s.1).Öğretmenlik eğitiminin
bir dalı olan müzik öğretmenliği eğitimi de bu mesleğe yönelen veya yöneltilen bireyleri müzik eğitimi alanında uzmanlaştırmayı amaçlayan etkin bir öğrenim sürecidir. Bu süreç genel olarak müzik öğretmenliği
mesleğinin gerektirdiği yeterlik ve nitelikler üzerine kuruludur (Güdek, 2007: 21).Öğretmen yetiştirmenin
ilk adımı öğretmen adaylarının seçiminde öğretmenlik mesleğini seven ve isteyen adayların seçilmesidir.
Bundan dolayı öğretmen yetiştiren kurumlarda öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumları incelenmeli ve ortaya çıkan bulgular doğrultusunda olumlu tutumlarının geliştirilmesi için çalışılmalıdır(Özder, Konedralı ve Zeki,2010:256).
Bireyin kişilik özellikleri, içinde yer aldığı toplumsal ve kültürel çevre, toplumsallaşma süreci, bilgi birikimi ve yaşam deneyimleri ile ilişkili olan tutum (İnceoğlu, 2010: 8) bilerek veya bilmeyerek insana, olaya,
duruma, görüşe veya nesnelere tepkide bulunmak için öğrenilen bir durum-eğilimdir (Güdek ve Tufan,
2008:28, Demirel, 2003). Bireyin deneyim, bilgi, duygu ve güdülerine (motivation) dayanarak şekillendirdiği zihinsel, duygusal ve davranışsal bir tepki ön eğilim(İnceoğlu, 2010:13); özel görüşler ve durumlara karşı sürekli yaklaşım ve tahmin edilebilir tepki; insanları veya nesneleri olumlu veya olumsuz yönde
cevaplamak için bilgisel eğilimdir (Ahmad, 2008: 41).Bilgilerin çoğalması, gelişim hızı ve düzeyi değişen
toplum, ilişkili olarak oluşan bireysel sorunlar ve yeni ihtiyaçlar nedeniyle bireylerin zeka, yetenek gibi
zihinsel gelişimleriyle ilişkili olarak ilgi, tutum, yeterlilik gibi özelliklerinde de değişiklikler görülebilir
(Büyükkaragöz, Sünbül ve Kesici, 1995:341).
Öğretmen yetiştirme sürecinde nitelikli öğretmen olmaya yönelikbireylerinmotivasyon ve ilgileri, eğitime
ve alanlarına bakış açıları, tutumları ve yeterlik durumları öğretim programı ve maddi olanaklar kadar
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
belirleyicidir (Kurtuldu, 2010: 134; Piji Küçük, 2012:152). Öğretmenlik mesleği bilgi, beceri gibi bilişsel
alan yeterlilikleriyle birlikte tutum ve davranış gibi duyuşsal alan yeterlikleri de gerektirir ve öğretmen
adaylarının meslekle ilgili değer ve tutumları edinmeleri bilgi kadar gereklidir. Araştırmalar öğrencilerin, öğretmenin tutum ve davranışlarından etkilendiğini göstermektedir. Öğrenciler; öğretmenin düşünsel
tutumu, duygusal tepkileri, çeşitli alışkanlıkları ve bunları kapsayan kişiliğinden ve hatta genelde öğretmenin anlattığı konudan ziyade konuya yaklaşımından ve olayları yorumlama biçiminden etkilenmektedir
(Varış, 1988:118 akt. Çetin, 2006: 29-30).
Eğitim sisteminin en önemli öğesi öğretmendir. İyi-nitelikli eğitimi iyi ve nitelikli öğretmenler yapabileceğinden, ülkenin iyi geleceği için öğretmen yetiştirme ve öğretmenlik mesleği üzerinde gereğince durulmalıdır (Çelikten, Şanal ve Yeni, 2005: 234; Semerci ve Semerci, 2004: 138).Öğretmenlikte başarılı olabilmek
için mesleği şartsız kabullenip sevgiyle ve istekle yapmak büyük önem taşır (Çetin, 2006: 29, Çiçek Sağlam,
2008: 60). Öğretmenlik beceri ve bilgilerine yönelik inancı az olan öğretmen adayının mesleğini etkili şekilde yapması da güç olabilecektir (Cömert, Demirtaş ve Özer, 2011:101). Nitelikli, yeterli öğretmen şüphesizdir ki programın hedeflerine ulaşmasında, öğrencilerin başarısında etkili olabilecektir (Büyükkaragöz
ve Sünbül 1996).Nitelikli öğretmenin yetiştirilmesi, eğitim programı başarısı ve geliştirmesi için öğretmen
adaylarının mesleğine ilişkin tutumlarının belirlenmesi ve olumsuz ise olumlu yönde değiştirilmesi zorunlu ve önemlidir (Semerci ve Semerci, 2004:140, Güven ve Kaya: 2013:552).Müzik öğretmenliği mesleğiyle
ilgili uygulamalar müzik öğretmenliği mesleğine karşı olumlu tutumlara yönlendirici olmalıdır (Güdek,
2007: 21-22).
Öğretmenlik mesleğine olan tutum üzerine birçok araştırma yapılmış ve sonuçları ile ilişkili olarak bulgular ve öneriler sunulmuştur. Her araştırma tutumu farklı yönleri ile incelemekteve irdelemektedir. Buaraştırmada ise: çevre, meslek, yaşam, gelecek,eğitim vb kavramların öğrenciler tarafından değişik bakış
açılarıyla değerlendirebilmesi ve öğrencilerin farklı yetiştirilme geçmişlerine sahip olabilmeleri ihtimali
nedeniyle cinsiyet değişkeni;bireylerin; sosyal-ekonomik-kültürel yaşantı deneyimlerinin eğitim aldığı
kurumlardaki sınıf derecelerinin akışına göre değişebilmesi ihtimali nedeniyle sınıf değişkeni; öğrencilerin meslek seçimlerini bireysel olgunluk yetisine ulaşıp-ulaşamama, kararlılık-kararsızlık, kendi başına
karar verip-verememe veya çevreden etkilenebilme, isteklilik-isteksizlik vb başka durumlarla ilişkilendirebilmeleri ihtimaliyle mesleği seçme nedeni değişkeni; öğrencilerin yakınlarında ve çevresinde görebileceği
memurluk-öğretmenlik mesleğine farkında olarak veya olmayarak gözlem-inceleme veya alışarak yakınlık
kurması veya uzaklaşmış olabilmeleri ihtimali ile aile meslek durumları değişkenlerine bakılmıştır.
Araştırmanın Önemi
Araştırma;müzik öğretmeni adaylarınınmüziköğretmenliği mesleğine yöneliktutumlarını tespit etmeye
çalışan araştırmaların kullandığı cinsiyet, sosyo-ekonomik durum ve lise mezuniyet durumları, araştırma
grubundaki öğrencilerin sınıf seviyeleri değişkenlerine ek olarak ve farklı olarak mesleği seçme nedeni ve
ailede memur/öğretmen olup olmama değişkenlerini de içermişve bu değişkenlerin sonuçlarını test etmeye
çalışmıştır. Bu nedenle araştırmanın, konu ile ilgili yapılmış önceki çalışmalardan ayrılarak, okuyucuların
konuya ve sonuçlarına farklı pencerelerden bakabilmelerineimkanı sağlayabilmesi açısından ek bir önem
kazandığı söylenebilir.
Ayrıca sonuçlarıileilgili literatürekatkı sağlayabilmesi; elde ettiği bulgu, sonuç ve önerilerden yola çıkarak
problemlerin çözümüne yönelik yeni düzenlemeler için fikirler sunabilmesi, konuyla ilgili ileriki zamanBEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
143
Öğretmen yetiştirme programlarında eğitim alan öğrencilere mesleki olarak uygun davranışları gösterebilmesi için gerekli bilgiler ve beceriler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin gerekliliklerini daha etkili biçimde yerine getirebilme koşullarından biri de mesleğe yönelik tutumlarının
olumlu olmasıdır denilebilir(Üstüner, 2006:112, Baykara Pehlivan, 2008:152).Bireyin iş doyumu yüksek
ise işine karşı tutumu da olumludur, iş doyumunu sağlayamamışsa tutumu olumsuzdur (Robbins, 1994,
akt. Üstüner, 2006:112). Bu bağlamda tutumlar insan davranışlarına yön verme gücündedir ve tutumların olumlu/olumsuz olması mesleki performansı da etkileyecektir (Seferoğlu, 2004: 413). Olumsuz
tutumlar:beğenmeyici, reddedici davranışlar, öğrenciyi sevmeme, kendini geliştirmeme, heyecanlı-istekli
olmama gibi durumlardır ve bu tutumlar başarıyı düşürür. Olumlu tutumlar ise başarı çabası, derse ve
mesleğe olumlu ilgi,çocukları sevmek, öğretimin önemini görebilmek gibi durumlardır ve olumlu tutumlar öğrenmeyi kolaylaştırarak programın etkililiğini sağlayabilecektir (Semerci ve Semerci, 2004:140).
M u s p a rt2 0 1 4
larda yapılabilecek olan yeni çalışmalara destek sunabilecek fikirler sunabilmesi ve bu sayede müzik öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine ilişkin olumlu tutumlarının arttırılmasına-iyileştirilmesine yardımcı olabilecek güncel fikirler sunabilmesi açısından önem taşımaktadır.
Araştırmanın Amacı
Bu araştırmada amaç: eğitim fakültesi müzik eğitimi anabilim dalı programlarında öğrenim gören müzik
öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumları ne düzeydedir belirlemek, bu
tutumların bazı değişkenlere göre ilişkisini ortaya çıkarmak; araştırmanın sonuçlarına ve önemine ilişkin
öneriler sunmaktır.
İlgili Araştırmalar
144
Güdek (2007)’in; Türkiye’deki farklı müzik eğitimi anabilim dallarında öğrenim gören 1102 birinci ve
dördüncü sınıf öğrencisinden oluşturduğu örneklem grubunun müzik öğretmenliği mesleğine yönelik
tutumlarını belirleme amacıyla yürüttüğü araştırmasında birinci sınıf ve dördüncü sınıf öğrencilerinin
müzik öğretmenliğine yönelik tutumları diğer sınıflara oranla yüksek çıkmış ve birinci sınıf öğrencilerinin
dördüncü sınıf öğrencilerine oranla daha yüksek tutuma sahip olduğu tespit edilmiştir.Öğrencilerin müzik
öğretmenliği mesleğine yöneliktoplam tutum puanlarının ortalamasının ( xr =78,72) olması nedeniyle
öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik olarak olumlu tutuma sahip oldukları tespit edilmiştir.
Çiçek Sağlam (2008)’ ın; Harran Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü’ nde öğrenim gören 110 öğrenci
ile müzik öğretmenliği bölümü öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını belirleme amaçlı
yürüttüğü araştırmasında kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu görülmüş veüst sınıflara doğru gidildikçe öğrencilerin öğretmenlik mesleğine
yönelik olumlu tutumunun arttığı, birinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine
olan tutumlarının olumlu olduğu fakat ikinci sınıf seviyesindeki tutumların diğer sınıflara nazaran daha
düşük olduğu belirlenmiştir.Mesleği sevdiği için tercih edenlerin öğretmenliğe yönelik tutumunun daha
olumlu olduğu görülmüştür.
Yöntem
Öğrencilerin görüşleriyle şekillenmiş olanbetimsel ve durum saptayıcı nitelikteki bu araştırmada genel
tarama modeli kullanılmıştır. “Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu varolduğu
şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlardır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne,
kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır” (Karasar, 2009:77).
Araştırma Grubu
Çalışmanın araştırma grubunu 2013-2014 eğitim-öğretim yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’ nda tüm sınıf kademelerinden ulaşılabilen 118lisans öğrencisi
(74 kız “% 62,7” ve 44 erkek öğrenci “% 37,3) oluşturmaktadır.Araştırmaya katılan öğrencilerin102 tanesi
Güzel Sanatlar Lisesi (% 86,4) ve 16 tanesi de (% 13,6)diğer liselerden mezun olmuşlardır. 29’u birinci sınıf
(%24,6), 33’ü ikinci sınıf (% 28), 27’ si üçüncü sınıf (% 22,9) ve 29 tanesi dördüncü sınıf (% 24,6) öğrencisidir. Öğrencilerin 67 tanesinin (% 56,8) ailesinde memur/öğretmen mesleğinde birey varken 51 tanesinde
(% 43,2) yoktur. Ayrıca öğrencilerden 98 tanesi (% 83,1) öğretmenliği meslek olarak seçmelerindeki nedeni
öğretme ve öğreterek faydalı olma istekleri olarak 20 tanesi (% 16,9) de başka nedenler olarak açıklamışlardır.
Verilerin Toplanması ve Analizi
Araştırmada Güdek (2007) tarafından geliştirilen “sevgi ve adanmışlık” ve “değer” olmak üzere iki alt
boyuttan oluşan 11’ i olumlu ve 8’ i olumsuz toplam 19 maddeli, “Müzik Öğretmenliği Mesleğine Yönelik
Tutum Ölçeği”gerekli izinle veri toplama aracı olarak kullanılmışveAbant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’ nda izinle uygulanmıştır.Likert tipi (5’ li)olarak hazırlanmış olan
ölçek, “Kuvvetle katılırım-5, Katılırım-4, Kararsızım-3, Katılmam-2, Asla katılmam-1” şeklinde derecelendirilmiş veölçekte yer alan olumsuz maddeler tersten puanlanarak hesaplanmıştır.Ölçekte genel olarak
alınabilecek en yüksek puanı 90 en düşük puanı ise 22 dir. Ayrıca boyutların her birisi için alınabilecek en
yüksek puan 45 en düşük puan ise 11 dir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Ölçeğin uygulanmasıyla elde edilen veriler SPSS programına aktarılırmış ve verilerin faktör analizi için
uygun olup olmadığı Kaiser-MeierOlkin (KMO) katsayısı ve Bartlett küresellik testi ile incelenmiştir.
KMO katsayısı 0,918 ve Bartlettkürsellik testi değeri X2=1524,36 (df=153, p=0,000) verilerin faktör analizine uygun olduğunu ve çok değişkenli normal dağılımdan geldiğini göstermektedir.
Tablo 1: Müzik Öğretmenliği Tutum Ölçeği Madde Yük Değerleri Analizi Sonuçları
Döndürülmüş Bileşenler Analizi
Bileşen
SORU 15
0,783
SORU 17
0,779
SORU 3
0,770
SORU 7
0,754
SORU 13
0,739
SORU 10
0,734
SORU 1
0,673
SORU 5
0,624
SORU 2
0,329
2
SORU 14
0,736
SORU 6
0,735
SORU 4
0,731
SORU 9
0,695
SORU 16
0,692
SORU 18
0,673
SORU 11
0,670
SORU 12
SORU 8
0,670
0,610
Ölçeğin temel faktörlerini teyit etmek amacıyla varimax rotasyonu yapılmış ve yapılan faktör analizi sonucunda madde yük değerleri kontrol edilmiş, 19 maddelik ölçekteki 19. madde her iki faktörde binişik olduğundan çıkarılmış ve araştırmanın analizleri 18 madde üzerinden yapılmıştır.
Tablo 1incelendiğinde tutum ölçeğinin iki boyuttan oluştuğu görülebilmektedir.Ayrıca müzik öğretmenliği tutum ölçeği faktör analizi sonuçlarında “Değer Boyutu” ‘na ait açıklanan varyans 31,4; “Sevgi ve Adanmışlık Boyutu”’ na ait açıklanan varyans ise 31,0 olarak elde edilmiştir. İki faktörün ölçeğe ilişkin açıkladıkları Toplam varyans % 62, 5 olduğu ve ölçeğe ilişkin varyansın çoğunluğunu açıkladığı görülebilmektedir.
Ölçekte bulunan 2. maddenin faktör yükü (.329) yeterli düzeyde olmamasına rağmen .30 eşik değerinden
(Büyüköztürk, 2009:133) büyük olduğu için ölçekte kalmasına karar verilmiştir. Bu verilere dayanarak
uygulanan ölçeğin faktör analizinin uygun olduğu, yapı geçerliğinin sağlandığı söylenebilir.
Her bir faktörün güvenirlik katsayıları için ise Cronbach’s Alpha değerleri hesaplanmıştır.Müzik Öğretmenliği Tutum Ölçeği Güvenirlik Analizi Sonuçlarına göre 9 maddeden oluşan “değer boyutu” ndaCronbach’s
Alpha sonucu .91; 9 maddeden oluşan “sevgi ve adanmışlık boyutu” ndaCronbach’s Alpha sonucu .91 ve
ölçeğin genelinin Cronbach’s Alpha sonucu .94 olarak bulunmuştur. Bu bağlamda ölçeğin yüksek derecede
güvenirliğe sahip olduğu görülebilmektedir.
Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum sonuçlarının araştırmanın değişkenleri olan
cinsiyete, mesleği seçme nedenlerine, aile mesleklerine ve bulundukları sınıf seviyesine göre normal dağı-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
145
1
M u s p a rt2 0 1 4
lım gösterip göstermediklerini belirlemek için Kolmogorov-Smirnov testi uygulanmış, sonuçların normal
dağılım göstermemesi nedeniyle cinsiyete, mesleği seçme nedenlerine, aile mesleklerine göre tutumlarını
belirlemek için Mann Whitney U Testi ve öğrenim görülen sınıf düzeyine göre anlamlı bir farklılaşma
olup olmadığını tespit amacıyla Kruskal Wallis H testi uygulanmıştır. Sonuçların yorumlanmasında .05
anlamlılık düzeyi temel alınmıştır.
Sonuçlar
Öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik toplam tutum puanları ortalaması xr =73,50 olarak
elde edilmiştir (toplam madde: 18, n= 118, ss= 15, 018). Bu değer, ölçekten alınabilecek en yüksek puanla karşılaştırıldığındamüzik eğitimi anabilim dalı öğrencilerinin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik
olumlu tutuma sahip olduklarına işaret etmektedir.
“Sevgi ve Adanmışlık” boyutu tutum puanları incelendiğinde ortalama puanın xr = 35,39 olduğu sonucuna
ulaşılmıştır (toplam madde: 9, n= 118, ss= 7,7). Eldeedilen bu değer dikkate alındığında, ölçeğin “sevgi ve
adanmışlık ” boyutuna ilişkin tutum puanlarının boyuttan alınabilecek en yüksek puana göre düşünüldüğünde yüksek olduğu, dolayısıyla öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğini sevdikleri ve bu mesleğe
kendileriniadadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
146
Öğrencilerin “Değer” Boyutu Tutum Puanları incelendiğinde xr = 38,11 olduğu sonucuna ulaşılmıştır
(toplam madde: 9, n= 118, ss= 8,1). Değerboyutuna ilişkin tutum puanları ortalamasının boyuttan alınabilecek en yüksek puana göre düşünüldüğünde yüksek olduğu ve öğrencilerin müzik öğretmenliğimesleğine ilişkin tutumlarının verdikleri değerle ilişkili olarak olumlu yönde olduğu anlaşılabilmektedir.Ayrıca
“Değer” boyutunun “Sevgi ve Adanmışlık” boyutuna göre daha yüksek ortalamaya ulaşmış olması öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğini irdelerken daha çok “değer” boyutu ile ilişkilendirdiklerini ortaya
çıkarmaktadır.
Bu araştırmada müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumların öğrencilerin cinsiyetine göre anlamlı
fark gösterip göstermediği araştırılmıştır. Analizlere geçmeden önce ölçekten elde edilen puanların ger iki
alt grupta (kız-erkek) normal dağılım gösterip göstermediği Kolmogorov-Smirnov testi ile test edilmiştir.
Analiz sonucunda kız öğrencilerin grubunda normallik varsayımının sağlanmadığı (p<.05), erkek grubunda ise sağlandığı (p>.05) belirlenmiştir. Her iki grupta da normallik varsayımının sağlanması gerektiğinden analiz parametrik olmayan testlerden Mann Whitney U testi ile devam edilmesine karar verilmiş ve
sonuçlar tabloda özetlenmiştir.
Tablo 2: Öğrencilerin Müzik Öğretmenliği Mesleğine İlişkin Tutumlarının Cinsiyet Değişkenine Göre
U Testi Sonucu
Grup
n
Sıra Ortalaması
Sıra Toplamı
Kız
74
64,82
4797
Erkek
44
50,55
2224
U
p
1234
0.28
Tablo 2 incelendiğinde öğrencilerin öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının cinsiyet değişkenine göre
anlamlı farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Sıra ortalamaları dikkate alındığında kız öğrencilerin
tutumlarının erkek öğrencilere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmada müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumların öğrencilerin aile mesleklerine göre anlamlı
fark gösterip göstermediği araştırılmıştır. Analizlere geçmeden önce ölçekten elde edilen puanların ger
iki alt grupta (Ailesinde memur/öğretmen var veya yok) normal dağılım gösterip göstermediği Kolmogorov-Smirnov testi ile test edilmiştir. Analiz sonucunda ailesinde memur/öğretmen var olan öğrencilerin
grubunda normallik varsayımının sağlanmadığı (p<.05),ailesinde memur/öğretmen olmayangrupta ise
sağlandığı (p>.05) belirlenmiştir. Her iki grupta da normallik varsayımının sağlanması gerektiğinden analiz parametrik olmayan testlerden Mann Whitney U testi ile devam edilmesine karar verilmiş ve sonuçlar
tabloda özetlenmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
Tablo 3: Öğrencilerin Müzik Öğretmenliği Mesleğine İlişkin Tutumlarının Aile Mesleklerine Göre
göre U Testi Sonucu
Grup
n
Sıra Ortalaması
Sıra Toplamı
Memur/Öğretmen Var
67
55,71
3732
Memur/Öğretmen Yok
51
64,48
3288
U
p
1454
0.16
Tablo 3 incelendiğinde öğrencilerin öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının aile mesleklerine göre
anlamlı farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Sıra ortalamaları dikkate alındığında ailesinde memur/
öğretmen olmayanöğrencilerin tutumlarının ailesinde memur/öğretmen olan öğrencilere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmada müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumların öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğini seçme nedenlerine göre anlamlı fark gösterip göstermediği araştırılmıştır. Analizlere geçmeden önce
ölçekten elde edilen puanların ger iki alt grupta (Öğretmek için/başka nedenlerle) normal dağılım gösterip
göstermediği Kolmogorov-Smirnov testi ile test edilmiştir. Analiz sonucunda müzik öğretmenliği mesleğini öğretmek için seçen öğrencilerin grubunda normallik varsayımının sağlandığı (p>.05), müzik öğretmenliğini başka nedenlerle seçenleringrubunda ise sağlanmadığı (p<.05) belirlenmiştir. Her iki grupta da
normallik varsayımının sağlanması gerektiğinden analiz parametrik olmayan testlerden Mann Whitney U
testi ile devam edilmesine karar verilmiş ve sonuçlar tabloda özetlenmiştir.
Grup
n
Sıra Ortalaması
Sıra Toplamı
Öğretmek için
98
66,26
6493
Başka nedenler
20
26,40
528
U
p
318
0.0
Tablo incelendiğinde öğrencilerin öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının müzik öğretmenliği mesleğini seçme nedenlerine göre anlamlı farklılık olmadığısonucuna ulaşılmıştır. Sıra ortalamaları dikkate alındığındamüzik öğretmenliği mesleğini öğretmek için seçen öğrencilerin tutumlarının müzik öğretmenliği
mesleğini başka nedenlerle seçen öğrencilere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmada müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumların öğrencilerin farklı sınıf seviyelerine göre
anlamlı fark gösterip göstermediği araştırılmıştır. Analizlere geçmeden önce ölçekten elde edilen puanların her sınıfta normal dağılım gösterip göstermediği Kolmogorov-Smirnov testi ile test edilmiştir. Analiz
sonucunda farklı sınıflara göre normallik varsayımının sağlamadığı (p<.05) belirlenmiştir. Sınıflar bazında
normallik varsayımının sağlanması gerektiğinden analiz parametrik olmayan testlerden Kruskal-WallisHtesti ile devam edilmesine karar verilmiş ve sonuçlar tabloda özetlenmiştir.
Tablo 5: Öğrencilerin Müzik Öğretmenliği Mesleğine İlişkin Tutumlarının Farklı Sınıflara Göre
Kruskal-WallisH Testi Sonucu
Sınıf
n
Sıra Ortalama
1
29
64,9
2
33
69,5
3
27
61,5
4
29
40,7
sd
x2
P
Anlamlı Fark
3
12,454
.006
2-1, 2-2, 2-3 2-4
Tablo incelendiğinde öğrencilerin öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının farklı sınıf seviyelerine göre
anlamlı farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (X2=12,454, n=118, p<.05). Sıra ortalamaları dikkate
alındığında ise en yüksek tutum ortalamasının ikinci sınıflarda en düşük ortalamanın ise dördüncü sınıflarda olduğu görülebilmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
147
Tablo 4: Öğrencilerin Müzik Öğretmenliği Mesleğine İlişkin Tutumlarının Müzik Öğretmenliğini
Seçme Nedenlerine Göre U Testi Sonucu
M u s p a rt2 0 1 4
Tartışma ve Öneriler
Araştırmada müzik öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarının olumluyöndeyüksek olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bireylerin sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin de
etkisiyle yaşamlarında değişikliklere gidebilecekleri bilenen bir gerçek olabileceği yargısıyla müzik öğretmenliği bölümlerini kazanıp okumaya başlayan öğretmen adaylarının da mesleki gelişim ve gelecek fikirlerinde zamanla değişebilecek süreçlere girebilecekleri söylenebilir. Fakat çalışmanın bulguları mesleki
değişim fikirlerinin genellikle görülmediğini ve öğrencilerin kendilerini bilinçli olarak öğretmen adayıgördüklerinive bu yönde olumlu tutuma sahip olduklarını ve mesleğe değer verdiklerini göstermektedir.
148
Kız öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarının erkek öğrencileregöre daha olumlu
olduğu ortaya çıkmıştır.Sonucun bu şekilde alınmasında öğretmenlik mesleğinin düzenli çalışma saatlerine ve sadece hafta içi çalışma sistemine sahip olmasının, mesai saatlerinin evli olan veya olmayan bayan
öğretmenleredeuygun olmasının, gelecekte çocuk sahibi olmayı düşünenler için yaz tatili gibi uzun bir yeni
doğan bakım süresişansı sunabilmesinin, şehir dışı gibi mecburi iş yolculukları olmamasının, ikamet ettikleri yerde çalışma şartlarına sahip olunmasının, müzik öğretmenliği yapmayıp yine müziksel sunumların
yapıldığı başka ortamlarda bulunmaları açısından erkek öğrenciler kadar rahat ve kolay şartlara sahip olamamalarınınöğretmenlikmesleğiniözendiriciliğininve tüm bu etkenleri düşünebilen kız öğrenci velilerinin
özellikle çocuklarına öğretmen olma isteklerinden doğan teşviklerinin etkili olabileceği düşünülmekte ve
kız öğrencilerin de bu uygun imkanları kullanarak öğretmenlik mesleğine karşı erkeklerden daha fazla
olumlu tutuma sahip olabileceklerinin etkisi olabileceği düşünülmektedir.
Eğitim fakülteleri müzik bölümlerinde eğitim alıp öğretmen olma düşüncesi olan öğrenciler bu kararlarına
kendi yetenekleri, ailelerinin istekleri, varsa aile, akraba, arkadaş çevresi veya uzak çevresinde gördüğü
öğretmen/müzik öğretmeni kişileri örnek almaları, devlete bağlı bir kadro imkanını sağlayabilme isteği,
müzik öğretmenlerinin isteği-yönlendirmesi, başka yükseköğretim bölümlerine girememe vb. sebeplerle
ulaşabilmektedirler. Araştırmadaki öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğini kendi istekleri ile ve müziği
öğrencilere öğretmek amacıyla seçmiş olmaları müzik öğretmenliğine olan olumlu tutumlarıyla ilişkilendirilebilecek bir sonuç sayılabilir.
Ailelerinde veya çevrelerinde memur/öğretmen olmayan ve bu açıdan çoğunluğa sahip olan öğrencilerin ailelerinde memur/öğretmen olan öğrencilerden daha fazla olumlu tutuma sahip olmaları ilginç bir
sonuç sayılabilir. Öğretmenlik mesleğine yakınlıkları bakımından daha az bilgi-deneyim-öngörü-düşünceye sahip olabilme durumlarına rağmenöğretmenlik mesleğine yönelik daha yüksek olumlu tutuma sahip
olmalarının nedeni olarak öğrencilerin bu mesleğe ilişkin olumlu yönde isteklilikte olabilme durumları
gösterilebilir.
Kruskal-Wallis H testi sonuçlarına dikkat edildiğinde öğretimin ilk yarısı olan birinci ve ikinci sınıfların tutum ortalama puanları ile üçüncü sınıf ve özellikle 4. sınıf ortalama tutum puanlarına bakıldığında
düşüş olduğu görülebilmektedir. Son sınıf seviyesine yaklaştıkça öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarının azalıyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir risk olmaktadır.Ortalamalarda
yaşanan bu azalma durumuna ihtimal olarak; öğrencilerin aldıkları derslerin zorluk düzeyinin yükselmesiyle ilişkiliolarak çalışma zamanlarının mecburi artması, bu durumun öğrencileri bıkmışlığa-umutsuzluğa
itebilmesi, yakın süreçlerde müzik öğretmenliği atama kontenjanlarının durumu ve ilişkili olarak öğrencilerde soru işaretlerinin oluşması gibi sebeple öğrencilerin öğretmenlik mesleğine karşı olabilecek olan
olumlu tutumlarının belirli bir süreç içerisinde olumsuz yönde gelişime sahip olabilmesi gösterilebilir.
Ölçek boyutlarının ortalama puan toplamlarına bakıldığında sevgi ve adanmışlık boyutunun değer boyutundan daha az toplam puana sahip olması da düşündürücü bir durum olabilir. Öğrencilerin müzik öğretmenliği mesleğine bakış açılarını/duygularını “sevgi ve adanmışlık”boyutuyladahaaz,“değer”boyutuylada
ha fazla ilişkilendirmeleri onların müzik öğretmenliği mesleğineçoğunlukla“değer” kavramı ile yaklaştıklarını gösterecek bir sonuç sayılabilir. Ayrıca bu sonuç öğrencilerin mesleklerini yeterince sevip-sevememe
kararsızlıklarına ve düşüncelerine sahip olabilecekleri fikrini deakla getirebilmektedir. Bu konu üzerine
yeni araştırmalar yapılması-belirlenen problemlere yönelik çözümler bulunması, gerekli yerlerden fikirler
alınması, öğretmen adayı olup okullarda uygulamalara giden ve çok kısa süre sonra öğretmen olacak olan
müzik öğretmeni adaylarının meslek başlangıçlarında müzik öğretmenliği mesleğine karşı olumsuz-yeter-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
6. o t uru m / 6 . s e s s i o n
siz tutumlarının varsa nedenlerinin tespit edilmesi ve olumlu yönde telafi edilmesi için gerekli çalışmalar
yapılması gerekmektedir.
Öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin yetiştirilmesi veya seçilmesi için en önemli geçiş noktalarından
birisi müzik öğretmeni adaylarının ortaöğretim döneminde doğru seçilmesi aşamasıdır.Eğitimfakültelerindeki müzik öğretmeni adaylarının büyük çoğunluğu güzel sanatlar liselerinin müzik bölümlerinden
gelmektedir. Güzel Sanatlar Liselerinde eğitim alan öğrencilerin okullarında sahip oldukları tüm imkanlar
ve imkansızlıklar öğrencilerin ileride çok büyük ihtimalle tercih edecekleri müzik öğretmenliği bölümlerindeki başarı durumları dahil mesleğe karşı tutumlarını da olumlu-olumsuz etkileyebilecektir. Bu açıdan Güzel Sanatlar Liselerindeki eğitimin tüm yönleriyle dikkatle tasarlanması ve uygulanmasının müzik
öğretmenliği mesleğinin sağlıklı ilerleyebilmesine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.Bubakımdan ilk
adım olarak Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü öğrencilerinin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik
ilgi ve tutumlarının belirli seviyede tutulabilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Üst aşama olan müzik
öğretmenliği bölümü lisans öğrencilerini seçme ve devamında öğrencilik aşamalarından itibaren müzik
öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarının belirlenebileceği, çeşitli fikir alma-görüşme gerekirse yazılı
düşünce yoklamalarının yapılmasının müzik öğretmenliği mesleğine karşı olumlu tutum ve düşüncelerin
aktif tutulabilmesinde ve öğretmenlik mesleği açısından yeterli olabilecek ön olumlu tutumların oluşturulabilmesinde etkiliolabileceği düşünülmektedir.
Müzik öğretmenliği lisans derslerinden olan öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin müzik alan bilgileri
ile yoğun şekilde ilişkilendirilerek öğrencilere sunulmasının, öğrencilerin bu derslerde yaratıcı etkinlikler yapıp sunumlarda bulunmalarının gelecekte uygulayacakları mesleki birikim vepratiklerini yeterli ve
rahat biçimde kullanabilmelerinde yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Bu sayede müzik bölümü lisans
öğrencilerinin alan dışı dersleri olan öğretmenlik meslek derslerine karşı daha ilgili olabilecekleri ve bu
derslerden aldıkları bilgi desteği ile müzik öğretmenliği mesleğine yönelik ilgi ve tutumlarını olumlu yönde
ilerletebilecekleri düşünülmektedir.
Ortaöğretim eğitimini tamamlayan her öğrenci girmek istedikleriüniversite lisans bölümlerinin okul
olanaklarını, bölümle ilgili varsa üniversitenin sunduğu olanakları belki de en önemlisi bölümün eğitim
amacıyla ilişkili veya ilişkisiz mezuniyet sonrası sunabileceği tüm imkanları araştırmaktadır. Müzik eğitimi bölümünde eğitim alıp öğretmen olmak isteyen öğrenciler ve veliler de diğer öğretmenlik branşlarına
göre çok az sayıda yapılan müzik öğretmeni atamalarını gördüklerinde doğaldır kişüphelenebileceklerdir.
Öğrenciler müzik öğretmenliği bölümünü okumuş olsalar bile mezuniyet sonrası atanma ve atanamama
durumlarında başka kurumlarda sağlıklı koşullarda ve yeterli maaş alarak çalışıp çalışamama durumlarını
risk olarak görebileceklerdir.Bu durumlar gerek öğrencileri gerekse velileri müzik öğretmenliği mesleğine yönelik olumsuz tutumlara yönlendirebilecektir. Bundan dolayı üniversite ve milli eğitim bakanlığının işbirliği içinde çalışıp mezuniyet sonrası yaşanabilecek problemleri görüşerek çözümler üretmelerinin, yaşanabilecek olumsuz gelişmeleri ve aday öğretmenlerin hem kendilerinin hem de ailelerinin müzik
öğretmenliği mesleğine yönelik olumsuz tutumlarını mümkün olduğunca azaltabileceği düşünülmektedir.
Kaynakça
Ahmad, M. (2008). Dictionary of Education.Pakistan:Atlantic Yayıncılık.
Baykara P. K. (2008). Sınıf öğretmeni adaylarının sosyo-kültürel özellikleri ve öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları
üzerine bir çalışma. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,4 (2), 151-168.
Bircan, İ. ve Sefunç, M. (2003). Eğitimin yönetsel temelleri. V. Sönmez,(Ed.), Öğretmenlik Mesleğine Giriş (3. Baskı)
içinde(211-243). Ankara: Anı Yayıncılık.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
149
Müzik öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumlarını önemli ölçüde etkileyebilecek ders olan okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması derslerinin takibi için mümkün olduğunca
öğretmenlik geçmişi olan veya milli eğitim kurumlarına, uygulamalarına ve işleyiş alanına hakimve deneyimi olan öğretim elemanları görevlendirilmelidir. Bu sayede fakülte uygulama öğretim elemanlarının
uygulama okulu yönetimi ve müzik öğretmeniyle daha kolay çalışmalar yapılabileceği, okul ve ödev takiplerini daha etkili izleyebilecekleri, dersin amaçlarına daha kolay ulaşılabileceği ve öğrencilerin mesleğe
daha etkili yönlendirilmiş olabileceği düşünülmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
Büyükkaragöz, S.,Sünbül A. M., S., Kesici, Ş (1995). Eğitim fakültesi öğrencilerinin yetenek ve ilgi düzeyleri ile üniversite tercih sıralaması arasındaki ilişkiler, H.Ü. Eğitim Bilimleri Kongre Kitabı, 341-358.Erişim Tarihi: 08 Kasım
2013, http://tef.selcuk.edu.tr/salan/sunbul/.
Büyükkaragöz, S. ve Sünbül A. M. (1996). Öğretmen adayı öğrencilerinin öğretmenlik yeterlik düzeyleri, başarı düzeyleri, ve mesleki tutumları ile bunlar arasındaki ilişkiler. Dokuz Eylül Üniversitesi Kongre Kitapçığı .Erişim Tarihi: 08 Kasım 2013 http://tef.selcuk.edu.tr/salan/sunbul/.
Büyüköztürk, Ş. (2009). Sosyal Bilimler için Veri Analizi El Kitabı. Ankara: Pegem Akademi.
Cömert, M., Demirtaş, H. ve Özer, N. (2011). Öğretmen adaylarının özyeterlik inançları ve öğretmenlik mesleğine ilişkin
tutumları. Eğitim ve Bilim, 36 (159), 96-111.
Çapa, Y. ve Çil, N. (2000). Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının farklı değişkenler açısından incelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 18, 69 – 73.
Çelikten, M., Şanal, M ve Yeni, Y. (2005). Öğretmenlik mesleği ve özellikleri. Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (2), 207-237.
Çetin, Ş. (2006)Öğretmenlik mesleği tutum ölçeğinin geliştirilmesi geçerlik ve güvenirlik çalışması.Gazi Üniversitesi
Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi Sayı:18, s.28-37.
Çiçek Sağlam A. (2008).Müzik öğretmenliği bölümü öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 5 (1). 59 69 http://efdergi.yyu.edu.tr
Çoban, A. E. ve Doğan, T. (2009). Eğitim Fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları ile kaygı
düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi, Eğitim ve Bilim Dergisi, 34 (153), 157-168.
Demirel, Ö. (2003). Eğitim Sözlüğü. Ankara:Pegem Yayıncılık.
Eldemir, C. (2011). Müzik ve resim-iş eğitimi anabilim dalı öğrencilerinin öğretmenlik meslek bilgisi derslerine ilişkin
görüşleri: gazi üniversitesi örneği. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 30 (1), 47-59.
150
Güdek, B. ve Tufan E. (2008).Müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutum ölçeğinin geliştirilmesi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6(1), 25-40.
Güdek, B. (2007). Eğitim fakültesi müzik eğitimi anabilim dalı 1. ve 4. sınıf öğrencilerinin müzik öğretmenliği mesleğine
yönelik tutumlarının öğrenciye ait farklı değişkenler açısından incelenmesi. Yayınlanmamış doktora tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Güven, A. ve Kaya, R. (2013). Tarih öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları. TheJournal of
AcademicSocialScienceStudies, 6 (6), 549-566.
İnceoğlu, M. (2010).Tutum Algı İletişim(5. Baskı). İstanbul: Beykent Üniversitesi Yayınevi.
Karasar, N. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Kavcar, C. (2002). Cumhuriyet döneminde dal öğretmeni yetiştirme. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Dergisi, Cilt:35 Sayı:1-2.
Kurtuldu, M. K. (2010). Müzik öğretmeni adaylarının mesleki yeterlik algılarının incelenmesi. Uluslararası Öğretmen
Yetiştirme Politikaları ve SorunlarıSempozyumu Bildiriler Kitabı(134-139). II, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Özder, P.,Konedralı, G. ve Perkan Zeki C.(2010).Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının
çeşitli değişkenler açısından incelenmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 16 (2), 253-275.
PijiKüçük, D. (2012). Müzik öğretmenlerinin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik tutumları.Dicle Üniversitesi Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 19, 151-161.
Seferoğlu, S. S. (2004). Öğretmen adaylarının öğretmenliğe yönelik tutumları. XII. Eğitim Bilimleri Kongresi, bildiriler,
cilt 1, 413-423.
Semerci, Ç. ve Semerci, N. (2004). Türkiye’ de öğretmenlik tutumları. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (1),
137-146.
Sünbül, A. M. (1996). Öğretmen niteliği ve öğretimdeki rolleri, Eğitim Yönetimi Dergisi, 2 (4), 597-607.
Şahin, A. E. (2003). Meslek ve Öğretmenlik. V, Sönmez(Ed.). Öğretmenlik Mesleğine Giriş (3. Baskı) içinde (276-322).
Ankara: Anı Yayıncılık.
Üstüner, M. (2006). Öğretmenlik mesleğine yönelik tutum ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik çalışması. Kuram ve Uygulamada eğitim yönetimi. Kış, sayı:45, 109-127.
Türk Milli Eğitimi Temel Kanunu. Erişim tarihi: 15 Aralık 2013 http://mevzuat.meb.gov.tr/html/88.html
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
REKLAM KARAKTERİSTİKLERİ BAĞLAMINDA DANS
DANCE, IN THE CONTEXT OF ADVERTISING CHARACTERISTICS
Umut ERDOĞAN*
Özet
Dans en önemli iletişim araçlarından biridir. Dans farklı ülkelerde, farklı dilleri konuşan, farklı dinlere inanan insanlar için ortak bir buluşma noktası olabilir. Günümüzde de dans, insanlarda bazı duyguları harekete
geçirmek için çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Dans geniş kitlelere hitap edebilme özelliğine sahiptir. Bu
nedenle farklı bilim dallarına ve sektörlere konu olmaktadır. Bu makalede dansın görsel medyada, pazarlama
sektörünün lokomatif unsuru olan reklamlarda, genellikle hangi reklam karakteristikleri bağlamında kullanıldığı ve izleyiciye hangi mesajları ulaştırmakta araç olduğu örneklerle incelenmiştir.
151
Anahtar Kelimeler: Dans, Reklam, İletişim, Reklam karakteristikleri.
Abstract
Dance is one of the most important communication tools. Dance can be a common meeting point for people
who lives in different countries, speaks different languages and who believe different religions. Today dance is
used in various fields to activate some emotions of people. Dance has the ability to appeal to a wide audience.
Therefore, it can be subject of different branches of science and industry. In this article, dance is evaluated
by examples to check which messages that they convey for the audiences and under which advertisements
characteristics they are structured in the visual media advertisement business.
Keywords: Dance, Advertising, Communication, Advertising characteristings.
“İletişim, insanın varlık sürdürme biçiminin bir ürünü ve insanın varlık sürdürme biçimindeki gelişmelere
göre değişimlere uğrayan insana özgü bir olgudur.” (Oskay, 2011: 1) Her ne kadar iletişim denilince aklımıza insanlar arasında vuku bulan sözel bir süreç aklımıza gelse de iletişim yalnızca sözel bir süreç değildir.
İnsanın günlük hayatında kullandığı bir çok araç ve gereç veya insanın bedeni de bir iletişim aracıdır.
“Beden, insanın insan olarak görünme aracıdır. Bu mânâda insanı insan kılan onun bedenidir. O nedenle
denilebilir ki toplumsal bir varlık olarak insan, bedenle toplum sahnesine çıkar. Toplumsal ilişkiler, insan
bedenlerinin topluma arzıyla gerçeklik kazanır.” (Okumuş,2009) Bir başka deyişle insan toplum sahnesine
bedeniyle çıkar ve bedeni sayesinde topluma çeşitli mesajlar verebilir. Örneğin, üzerimizdeki kıyafet, saç ve
sakal şeklimiz, bıyığımız, tenimizin rengi, boyumuz-kilomuz ve bunlar gibi aklımıza gelen bedene dair her
şey bir başka bireye bizim siyasi görüşümüz, günlük alışkanlıklarımız, yaşımız, ırkımız, inandığımız din ve
benzeri konularda mesaj ve bilgi verebilir.
*
Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Sakarya, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Bedenin bu özelliği dansta da kullanılabilir. Bedenin farklı halleri, bedene giyilen kıyafetlerin, takı ve aksesuarların kullanımı ve beden hareketleri ile topluma ve ya izleyicilere çeşitli mesajlar verilebilir.
Binlerce yıldır süregelen bir geleneğin yansıması olarak dans ve müzik insanoğlunun en önemli ortak noktalarındandır. Bugün halen çeşitli kültürlerde, farklı dinlere mensup toplumlarda dans ve müziği geleneksel
haliyle görmek mümkündür. Kültürler ve inanışlar farklı olsa da ortak nokta dans ve müziğin varlığı ve
kullanımıdır. Dünyanın iki farklı ucunda yaşayan, kültürel ve tarihsel hiçbir bağlantısı olmayan, iki farklı
insan aynı müziği beğenebilir ve aynı müzikte dans ile kendini ifade edebilir. Bir başka deyişle dans ve müzik birbirinden tamamen farklı, birbirini hiç tanımayan insanlar arasında bile bir ortak nokta yaratabilir. Bu
özellikleriyle beden ve malzemesi beden olan dans , insanlar arasında sözlü iletişime ihtiyaç duymaksızın
kullanılabilir bir iletişim aracıdır.
152
“Her türden sözlü, yazılı, basılı, görsel metin ve imgeleri içeren çok geniş iletişim araçlarını kapsayan bir
kavramdır. Bu kavramın içine gazeteler, dergiler, kitaplar, broşürler gibi basılı, televizyon, sinema gibi görsel-işitsel ve radyo gibi işitsel kitle iletişim araçları girmektedir. Günümüzde bu kavrama internet, billboard
benzeri yenileri de eklenmiştir (Mora: 2008). Medyanın temel işlevi haber ve bilgi vermektir. Günümüzde
ise televizyon hem göze hem kulağa hitap etmesi açısından en önemli görsel medya aracı konumundadır.
Görsel medya gücü ve yaygınlığı sebebiyle pazarlamanın da tüketiciye ve ya hedef kitleye ulaşmakta kullandığı en önemli araçlardandır. Bu noktada karşımıza çıkan en önemli unsur da televizyon reklamlarıdır
ki bu her yönüyle farklı bir uzmanlık alanıdır. Ürünün pazarlanmasının, hedef kitleye ulaşılmasının ve
pazarlanabilirliğinin arttırılması için çeşitli yöntem ve stratejiler kullanılır.
Reklam iletişim sürecinde mesaj, kaynakla hedef arasındaki ilişkiyi sağlayan temel öğe konumundadır; bu
nedenle de iletişim sürecinin merkezinde yer alır. Reklam mesajının nitelikleri, mesajın ikna edicilik düzeyini tanımlamaya yardım eder. Reklamlarda mesaj etkinliğinin sağlanmasıyla ilgili mesajın ne içerdiğinden, hedef kitleye nasıl sunulduğuna dek birçok unsur dikkate alınmalıdır. Kuşkusuz bu unsurlar, mesajın
ikna gücünü doğrudan etkiler. Özetle, bir reklam mesajının hedef kitlenin zihninde yarattığı duygusal tepki
ya da zihinlerdeki kalıcılığı mesajın içeriği ile doğrudan ilişkilidir (Elden ve Bakır 2010).
Daha önce yapılan çalışmalarda cinsellik, mizah, korku, müzik vb. unsurlar reklam çekiciliği ve reklam
karakteristikleri bağlamında incelenmiş ancak dans ile ilgili bir çalışma bu kapsamda yapılmamıştır. Dansı
bir reklam çekiciliği olarak ele aldığımızda bunu müzikten ayrı olarak yapmak pek de mümkün değildir.
Çünkü dans varsa ritim ve/veya müzik de vardır. Bu açıdan bakıldığında dans ve müziği bir reklam çekiciliği olarak birbirini tamamlayıcı iki unsur olarak ele alabileceğimiz gibi işlevsel, yapısal ve yarattığı etkiler
vb. bakımdan ayrı ayrı da inceleyebiliriz.
Reklamlarda dans, reklamın birincil ya da destekleyici öğesi olarak kullanılabilir. Dans reklama dikkat çekmek, izleyicide farklı etkiler yaratmak ve reklam mesajının akılda kalmasını sağlamak için kullanılabilir.
Yapılan beden hareketleri ve kullanılan müzikler o marka ile bütünleşip reklam mesajının ve ürünün akılda
kalıcı hale gelmesini sağlayabilir. Müziğin reklamlarda kullanımıyla ilgili yapılan araştırmalarda, “müzikli
reklamlardaki argümanların, müzik kullanılmayan reklamlardakine oranla daha ikna edici bulunduğu”
(Clow, Kenneth E. ve Baack, Donald: 2005, aktaran Elden ve Bakır, 2010) tespit edilmiştir.
Bu çalışma çoğunlukla Müge Elden ve Uğur Bakır tarafından cinsellik, mizah ve korkunun incelendiği
“Reklam Çekicilikleri” adlı eserden esinlenerek yapılmıştır. Farklı sektörlerden rastgele seçilen yüz reklam
üzerinden yürütülmüştür. İncelenen reklam çeşitlerinde dansın ve müziğin farklı çeşitleri görülmektedir.
Reklamların vazgeçilmez bir parçası olan müzik farklı şekillerde kullanılmıştır. Bazı reklamlarda daha önce
popüler olan şarkının üzerine reklamı yapılan ürünün kullanışlılığı ve çekiciliğini arttırabilmek için ürüne
uygun sözler yazılarak popüler şarkıya uyarlanmıştır. Bazılarında ise popüler olan sanatçıların şarkıları orijinal şekli ile kullanılmıştır. Aynı durum dans için de geçerlidir. Kimi reklamlarda dans müziğin sözlerine
göre uyarlanmış, kimi reklamlarda ise farklı dans türleri (tango, oryantal, halk dansları ve modern dans vb.)
kullanılmaktadır. Dans ve müzik bir bütün halinde, reklam çekiciliğini izleyicilere en doğru mesajı vermek
ve/veya ürünün akılda kalıcılığını, biricikliğini vurgulamak için kullanılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
İncelenen yüz reklamdan elli iki tanesinden dans unsuru kullanılmıştır. Dans kullanılan reklamlar dansın
birincil unsur ya da destekleyici unsur oluşuna göre değerlendirilmiştir. Buna göre bu elli iki reklamdan
yirmi bir reklamda dansın birincil unsur, otuz bir reklamda ise destekleyici unsur olarak kullanıldığı saptanmıştır.
Elli İki Reklamda Dans
Dansın Birincil Unsur
Olmadığı 32
60%
Dansın Birincil Unsur
Olduğu 21
40%
Bu yirmi bir reklam anlatım formatlarına göre değerlendirildiğinde 4 farklı anlatım formatı tespit edilmiştir. Bunlar; yaşamdan kesit, animasyon, gösterim ve dramatizasyondur. Yaşamdan kesitte; gündelik yaşamda ortaya çıkan çeşitli problemler ve durumlar yaklaşımlar gösterilir. Reklamı yapılan ürün ya da hizmet
söz konusu problemler için çözüm önerisi olarak sunulur. Animasyon; reklam mesajlarının animasyon
karakter, maskotlar aracılığıyla anlatıldığı formattır. Özellikle son yıllarda grafik ve animasyon teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde yararlanan firma sayısı hızla artmıştır. Gösterim; reklamı yapılan ürünün
ve hizmetin temel faydalarının ve kullanım biçimlerinin gösterildiği bu formatta temel amaç ürünün ya da
hizmetin kalitesi ve özellikleri hakkında tüketicileri bilgilendirmek ve ikna etmektir. Bu format çoğunlukla
televizyon ve basılı reklam ortamlarında rağbet görür. Dramatizasyon ise yaşamdan kesit formatına benzer,
yaratılan bir hikaye içinde reklam mesajına yer verilmesidir. Amaç izleyiciyi anlatılan olaya çekmek ve reklama katılımını sağlamaktır (Elden ve Bakır, 2010).
Dansın birincil unsur olduğu yirmi bir reklamın bu formatlara göre dağılımı ise şu şekildedir.
Yüz Reklamda Dans
Dans olmayan
reklam
48%
Dans olan
reklam
52%
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
153
Dansın birincil unsur olduğu reklamlara dair tablolar hazırlanmış ancak sayfa sınırı nedeni ile yer verilememiştir. Dansın birincil unsur olduğu seçilen, incelenen reklamlarda on yedi farklı marka bulunmaktadır.
İncelenen reklamlar arasında en çok dans kullanan markalar Sütaş (3 defa) ve Molfix (2 defa)’ dir.
M u s p a rt2 0 1 4
Anlatım Formatı
Dramatizasyon 2
9%
Gösterim 3
14%
Yaşamdan Kesit 10
48%
Animasyon 6
29%
Reklam karakteristikleri açısından ise sekiz farklı kullanım etkisi gözlemlenmiştir.1
Reklam Karakteristikleri Açısından
154
Mükemmellik 1
Seks 1
5%
5%
Verimlilik 2
10%
Rekabet 4
19%
Güzellik 2
9%
Gençlik Ruhu 3
14%
Rekabet 4
19%
Popülerlik 3
14%
KAYNAKÇA
Elden, M. ve Bakır U. (2010) Reklam Çekicilikleri, Cinsellik, Mizah, Korku. İletişim Yayınları. İstanbul:
Mora, N. (2008) Medya ve Kültürel Kimlik. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi. Cilt:5,Sayı:1. Yıl:2008, S. 5.
Okumuş, E. (2009) Bedene Müdahalenin Sosyolojisi. Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi. Sayı: II.
Oskay, Ü. (2011) İletişimin ABC’si. Der Yayınları. İstanbul
1
Reklam Karakteristikleri için Bkz. Ek-1 Tablo-1
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
Çekicilik
İçerik
Macera
Ürünü, gündelik hayattakinin çok üzerinde olağandışı bir ataklık, cesaret veya risk
almayla özdeşleştirmek.
Güzellik
Reklamda gösterilen modeller üzerinden ürünün kullanımının kişileri daha güzel ve yakışıklı yaptığını söylemek.
Kolektivizm
Reklamda ürünü kullanırken gösterilen insanların bir gruba dahil olduğunu ve bu insanların birbirleriyle dayanıştıklarını, bunu da sağlayanın reklamı yapılan ürün olduğunu
belirtmek.
Rekabet
Rakiplere gönderme yapmadan ürünün bir ya da birden fazla üstün özelliğini sayarak ne
kadar mükemmel olduğunu vurgulamak.
Mükemmellik
Ürünün bir ya da birden fazla özelliğini sayıp söz konusu özellikleri, rakip markaların
ürünlerinin özellikleriyle karşılaştırmak.
Kolaylık
Ürünün kullanımının kolay olduğunu vurgulamak.
Nezaket
Ürünü kullanan tüketicilere yönelik dostluk ve kibarlık gösterilerinde bulunmak.
Tasarruf
Ürünün düşük fiyatını, indirimlerini, hediyelerini ve ödeme kolaylıklarını vurgulamak.
Verimlilik
Ürünün kapasitesinin satın alma amacını karşılayabilecek düzeyde olduğunu vurgulamak.
Neşe/Mutluluk
Mutlu insanlar göstererek onların bu mutlulukları ürünü kullandıkları için yaşadıklarını,
reklamı yapılan ürünü kullanmanın neşe ve mutluluk getirdiğini söylemek.
Aile
Aile yaşantısına ilişkin görüntüler göstererek ürünün tüm aile üyeleri tarafından kullanılabileceği ya da ürünün aileler için tasarlandığını söylemek.
Sağlık
Ürünün bedeni güçlendireceğini, ona canlılık katacağını ve sağlıkla ilgili diğer konularda
avantajlar sağlayacağını iddia etmek.
Bireysellik
Ürünü kullanmanın öz güveni arttıracağını ve diğer insanlara bağımlı olmaktan
kurtaracağını vurgulamak.
Boş zaman
Ürün kullanmanın rahatlamaya yol açacağını söylemek, ürünü kullan nedeniyle ortaya
çıkan ve hoşça vakit geçirilen boş zamanlara ilişkin görüntüleri göstermek.
Modernizasyon
Ürünün yenilikçi olduğunun ve en son teknolojiyi kullandığının altını çizmek.
Yardımseverlik
Diğer insanlara karşılık beklemeden yardım etmenin ürünün vazgeçilmez bir pozitif
özelliği veya karşılık beklemeden diğer insanlara yardım etmenin ürünü kullanmanın bir
sonucu olduğunu iddia etmek.
Vatanseverlik
Vatan sevgisinin, vatana olan bağlılığın ve onun için acı çekmenin olumlu bir şey olduğunu ve ürünü kullanmakla bu duygular arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmek.
Popülerlik
Çok sayıda insanın o ürünü tercih ettiğini, hatta o ürünün piyasada en çok tercih edilen
ürün olduğunu vurgulamak.
Kalite
Belli bir üstünlüğe atıf yapmadan ürünün ne kadar kaliteli olduğunun altını çizmek.
Güvenlik
Ürünü kullanmanın güvenli olduğunu ve bunun kısa ya da uzun vadede herhangi bir
zarar getirme olasılığının bulunmadığını vurgulamak.
Seks
Ürünü kullanmanın cinsel cazibeyi ya da cinselliği yaşama şansını arttıracağını
vurgulamak.
Gelenek
Ürünün köklü, etkileyici bir tarihe sahip olduğunu söylemek ya da ürünü kullanmanın,
değerleri ve inançları nesilden nesile taşımaya yardım ettiğini savunmak.
Zenginlik
Ürün kullanımının kişiyi zengin yapacağını iddia etmek.
Bilgelik
Ürünü kullanmanın bir kişiyi daha zeki yapacağını veya ürün kullanmanın belli bir
akademik birikim gerektirdiğini söylemek.
Gençlik Ruhu
Ürünü kullanmanın genç olarak hissetmeye ya da göstermeye neden olacağını iddia
etmek.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
155
EK-1 Tablo 1: Reklam Karakteristikleri (Kaynak: Elden ve Bakır, 2010)
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
KOREOGRAFİ - TEKST - KONTEKST İLİŞKİSİ
ÜZERİNE BİR İNCELEME
A RESEARCH ON THE RELATION BETWEEN
CHOREOGRAPHY - TEXT - CONTEXT
Özgür Adam İNANÇ*
Özet
Çağımızda koreografi, yeni anlam arayışları içerisinde olup, sanatçının kendisini daha özgür ifade edebildiği, özgün bir dil geliştirmesine imkân sağlayacak şekilde gelişim göstermektedir. Bu çalışmada koreografide
tekstin yeri, tekst-kontekst ilişkisinin koreografide yansımalarının incelenmesi amaçlanmıştır.
Tüm bu bulgular doğrultusunda koreografide tekstin birden fazla yönüyle kullanılarak, sanat eseri ile alımlayıcı arasında yeni iletişim yollarının keşfine olanak sağladığı sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Koreografi, Tekst, Kontekst, Çağdaş dans.
Abstract
Choreography in our era shows a slope of progression in the sense of the search for new meanings where the
artist can express one self more openly and develop a genuine language. This work aims to research the effect
of text in choreography and reflections of the relation within text and context in choreography.
Because of the wideness of the field, contemporary dance mostly took on the creation of a choreography. In
the search within the literature and in the visual analysis of significant works of well-known choreographers,
indications were derived from the questions; how is a new choreographic language created and how does the
text and context relation get structured in choreography.
It has been lead to the conclusion that text in choreography is used multidirectionally to create an opportune
way for the explorations of new communication ways between the art and the audience.
Keywords: Choreography, Text, Context, Contemporary dance.
KAYNAKÇA
Dixon, S. (2007). DigitalPerformance : AHistory of New Media in Theater, Dance, Performance Art, and Installation.
Cambridge, MA, USA: MIT Press. http://site.ebrary.com/lib/ankarauniv/Doc?id=10185585&ppg=2
Martin, J. (2004). Dance in Theory. Hightstown, NJ, USA: Princeton BookCompanyPublishers. http://site.ebrary.com/
lib/ankarauniv/Doc?id=10075101&ppg=2
*
Öğr.Gör., Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Modern Dans A.S.D., Ankara,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
157
Alanın büyüklüğünden dolayı özellikle çağdaş dans alanında koreografi üzerinde durulmuştur. Yapılan literatür taramasında ve önemli koreografların eserlerinin görsel çözümlemelerinde, yeni koreografik dillerin
nasıl üretildiği, tekst-kontekst ilişkisinin koreografide nasıl yapılandığına dair önemli bulgulara rastlanmıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
Bakhtin, M. M.;Holquist, M. (Editor). (1981) DialogicImagination : FourEssays. Austin, TX, USA: University of Texas
Press, http://site.ebrary.com/lib/ankarauniv/Doc?id=10439450&ppg=6
Westley, H. (2008) Faux Titre, Volume 312: Body as MediumandMetaphor., Amsterdam, NLD: EditionsRodopi. http://
site.ebrary.com/lib/ankarauniv/Doc?id=10380631&ppg=4
White, E. (2012) How to Read Theory: How to Read Barthes' Image-Music-Text.,London, GBR: PlutoPress. http://site.
ebrary.com/lib/ankarauniv/Doc?id=10603343&ppg=2
Berger, J. (2005). Görme Biçimleri. Metis Yayınevi, İstanbul.
Mitoma, J. (Editor) &Zimmer, E. (Text Editor) &Stieber, D. A. (DVD Editor). (2002). EnvisioningDance on Film and
Video. New York, NY, USA: Routledge, Taylor&FrancisGroup.
Pavis, P. (2000). Gösterimlerin Çözümlemesi. Dost Kitabevi, Ankara.
158
Maletic, V.(2011)Approachesto Semiotics [AS]: Body - Space - Expression: The Development of Rudolf Laban's
Movementand Dance Concepts.Meuchen, DEU: Walter de Gruyter. http://site.ebrary.com/lib/ankarauniv/
Doc?id=10598474&ppg=5
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
TÜRKİYE’DE TÜRK HALK OYUNLARI BÖLÜMLERİ
ÖZELİNDE ÖĞRETİM PLANLARI VE DERS İÇERİKLERİNİN
İNCELENMESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
THE ANALYSIS OF TEACHING PLANS AND THE CONTENTS
OF THE LESSONS ON THE BASIS OF TURKISH FOLK DANCE
DEPARTMENTS IN TURKEY AND SOLUTION SUGGESTIONS
Umut ERDOĞAN*
Ülkemizde Türk halk oyunları bölümü ilk olarak 1984 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde daha sonra sırasıyla 1988 de Gaziantep Üniversitesi’nde, 1989’da Ege Üniversitesi’nde, 2001’de Sakarya Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı bünyesinde Türk Halk Oyunları Bölümü kurulmuştur. Günümüzde 6 farklı üniversitede öğrencisi olan Türk Halk Oyunları bölümü mevcuttur. Bu bölümlerin tamamında farklı öğretim planları
ve ders içerikleri mevcuttur. Bu farklılıkların yarattığı avantaj ve dezavantajlar mevcuttur. Bu çalışma ile
öğretim planları ve ders içerikleri belirlenirken dikkat edilmesi gereken hususlar tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türk Halk Oyunları Bölümü, Öğretim planı, Ders içeriği.
Abstract
In our country the first Turkish Folk Dance department established at Istanbul Technical University in 1984.
After that Turkish Folk Dance departments established at Gaziantep University in 1988, at Ege University
in 1989 and then at Sakarya University in 2001. Today 6 different universities have students in Turkish Folk
Dance department. All of these departments have different instructional plan and course contents.
These differences creates some advantages and disadvantages. In this study, teaching plans and course content to identify the issues that need to be considered have been determined.
Keywords: Turkish Folk Dance Department, Instructional plan, Course contents.
“Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.”
Albert Einstein
Ne yazık ki geçmiş mirasımızla gelen, sistem içinde sistemsizlik, kurumsal ve yönetimsel bazda vizyon ve
misyon eksikliği pek çok konuda olduğu gibi eğitim sisteminde de halen hissedilmektedir. Bu çalışmada
Devlet Konservatuvarları Türk Halk Oyunları Bölümü özelinde bu sorun ele alınarak, olası çözüm yolları
aktarılmaya çalışılmıştır.
* Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü, Sakarya,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
159
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
Ülkemizde hali hazırda öğrenci kabul eden altı adet konservatuvarın Türk Halk Oyunları bölümü vardır.
Bu konservatuvarlar, İstanbul Teknik Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve Giresun Üniversitesi bünyesinde yer almaktadır. Kağıt üzerinde kurulu olan
ancak öğretim elemanı sıkıntısından dolayı öğrenci alamayan farklı üniversitelerdeki bölümler de mevcuttur.
Öğrencisi bulunan bölümlerin ders planları incelendiğinde hali hazırda verilen dersleri;
1. Müziksel dersler
2. Hareket Temelli dersler
3. Teorik dersler
olarak sınıflandırmak mümkündür.
Ders planlarında yer alan derslerin isimleri tamamen aynı ya da kısmen farklı olsa da ders içerikleri bakamından dersler birbirine oldukça yakındır.
1. Müziksel Dersler: Bu başlık altında konservatuvar öğrencilerinin aldığı Türk Halk Müziği, Türk Sanat
müziği, Müziksel İşitme Okuma ve Yazma, Batı Müziği, Çalgı, Piyano, Ritim Bilgisi, Müzik Repertuarı
dersleri ve Türk Oyun müziği gibi dersler yer almaktadır.
2. Hareket Temelli Dersler: Bu başlık altında Türk Halk Oyunları Repertuar dersleri (Zeybek, Halay,
Horon, Karşılama v.s.), Bale, Antreman Bilgisi ve Cimnastik, Dans Tiyatrosu ve Doğaçlama v.s. gibi
dersler yer almaktadır.
160
3. Teorik Dersler: Bu başlıkda ise Halk Bilimi, Araştırma Metod ve Teknikleri, Alan Araştırması, Makyaj,
Kostüm, Koreoloji, Hareket Notasyonu, Antropoloji gibi dersler yer almaktadır.
Ders planlarında yer alan bu derslerin verimlilikleri öğretim elemanın akademik çalışmaları, deneyimi
ve öğrencinin potansiyeli ve ilgisine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Ders verimliliklerini etkileyen
daha önemli faktör ise konservatuvarların bünyesinde bulundukları senato kararlarının eğitim üzerindeki
etkileridir. Ülkemizde bir çok üniversitemizde devam eden Bologna Süreci ve Kalite süreçleri kapsamında
yapılan çalışmalar ve bu doğrultuda alınan kararlar eğitim öğretim süreçlerine olumlu ve olumsuz etkiler
yapabilmektedir.
Örneğin; Sakarya Üniversitesi senatosu geçtiğimiz yıllarda aldığı bir kararla dönemlik ders sayısını üniversitenin Tıp Fakültesi dışındaki tüm birimleri için 5 ders ile sınırlandırmıştır. Bu 5 ders, birinci sınıfda tamamı zorunlu ve bunlara ek olarak zorunlu üniversite dersleri, 2. Sınıfta 4 zorunlu 1 seçmeli, 3. Ve 4. Sınıfta
ise 3 zorunlu 2 seçmeli ders olarak uygulanması kararı verilmiştir. Ayrıca 4. sınıfdaki seçmeli derslerin bir
tanesini üniversitenin farklı bölümlerinden seçilmesi uygulaması başlatılmıştır. Bu düzenlemedeki amaç;
öğencilere “bilimsel çalışmalar ve sosyal faaliyetler için daha fazla boş vakit yaratmak” olarak belirtilmiştir.
İlk etapta kulağa hoş gelse de uygulanabilirlik ve verimlilik açısından üniversitenin her eğitim biriminde
aynı etkiyi yaratmayacağı aşikârdır. Konservatuvar olarak bu karara uymak için oldukça detaylı bir çalışma
yapmamıza rağmen uyumun sağlanması bir hayli zor oldu. Bir çok ders ya kaldırıldı ya da bir başka ders
ile birleştirilmek zorunda kalındı. Çünkü bölümün vizyon ve misyonu doğrultusunda öğrenci çıktıları alabilmek için olmazsa olmaz dersler mevcuttur. Bu açıdan bakıldığında belirli derslerden vazgeçmek durumunda kalmak ve ya dersleri birleştirerek ders saatini düşürmek zorunda kalmak verim açısından olumsuz
sonuçlar doğurmaktadır.
Tıp Fakültesi gibi bazı birimlere tanınan ayrıcalıklar gerektiğinde Sanat okullarına da tanınmalıdır. Bu ayrıcalıklar yapılırken birimlerde görevli öğretim üyeleri sayıları üzerinden değil, birimlerin vizyon ve misyonları doğrultusunda eğitim yapabilmelerine olanak sağlanması göz önünde bulundurulmalıdır.
Ayrıca ders planları oluşturulurken yukarıda da bahsettiğimiz vizyon ve misyonun belirlenmesi çok önemlidir. Bu hususu Türk Halk Oyunları bölümü özelinde düşündüğümüzde, Halk oyunların alanında faaliyet
gösteren amatör topluluklardan, derneklerden, kurs faaliyetlerinden farkımız ne olacak? sorusunun cevabı
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
7. o t uru m / 7 . s e s s i o n
net bir şekilde verilebilmelidir. Türk Halk oyunları bölümlerinin hedefi öğrencinin hâli hazırda 10 olan
oyun repertuar sayısını 20’ye çıkartmak olmamalıdır. Öğrencilerin bunu derneklerde belki de konservatuvarlardan daha iyi bir seviyede, geleneksel dans hocalarından öğrenebilecekleri unutulmamalıdır.
Bu noktadan hareketle genel olarak ve özelde de Türk Halk Oyunları bölümlerince dikkat edilmesi gereken
husular şunlardır.
Genel olarak;
1. Başta Yüksek Öğretim Kurulu olmak üzere Üniversite Senatoları, özel yetenek sınavları ile öğrenci alan
sanat ve spor alanındaki bölümlere genel uygulamalar konusunda tölerans göstermeli ve bu kurumların, yöneticilerinin koyduğu misyon ve vizyonları doğrultusunda eğitim yapabilmeleri için destek olunmalıdır. Yüksek öğretim kurumu ve üniversite yönetimlerinde görev alan kimi akademisyenler sanat
ve spor anlayışlarını “Oh ne güzel hoplayıp zıplayıp / çalıp söyleyip / karalayıp çizip lisans diploması
alıyorsunuz” zihniyetinin ötesine taşımalı ve ya bu zihniyetin ötesindeki akademisyenler bu görevlere
getirilmelidir.
2. Özel yetenek sınavları ile öğrenci alan kurumların akademisyenlerinin de “özel yetenekli” olması, bilimsel bilgi üretme ve araştırma yetisine sahip olması şartı, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Kurumu’nca
yapılan merkezi sınavlarda alınan puan şartlarının önüne konmalıdır.
3. Sanat ve Spor ile ilgili akademik eğitim veren bu kurumlar “Bizim kurum olarak bu alanda faaliyet gösteren kurs, dernek ve amatör topluluklardan farkımız ne olacak?” sorusunu kendilerine sık sık yöneltmelidir.
4. Hem yurtiçinde hem yurtdışında ilgili alanlardaki yönetimsel ve bilimsel gelişmeler takip edilmeli
kurumlar kendini gerektiğinde revize edebilmelidir.
1. Bu bölümün lisans düzeyinde akademik eğitim veren bir bölüm olduğu unutulmamalı ve öğrencilerin
“bilimsel bilgi”nin ne olduğu ve nasıl elde edilebildiği konusunda bilgi sahibi olması gerekir.
2. Ders planları oluşturulurken disiplinlerarası ve çok disiplinli çalışmalar yapılabilmesine imkan sağlanmalı ve öğrenci bu hususa teşvik edilmeli.
3. Eğitim öğretim tek bir kaynak referans alınarak, ezberci bir şekilde değil, sorgulayıcı ve araştırmacı
şekilde yürütülmelidir.
4. Diğer dernek ve kurslardan farklı olarak öğrenci dans repertuarı birikiminin yanında koreolojik, antropolojik, sosyolojik ve folklorik bilgileri de edinebilmelidir.
5. Yine dernek ve kurlardan farklı olarak bir halk oyunları bölümü öğrencisi müzik ve ritim bilgisine sahip
olmalı. En az bir enstruman ve halk oyunlarının en önemli eşlik sazı olan asma davul çalabilmelidir.
6. Öğrencilere ileride uzmanlaşabilecekleri alanlar ile ilgili anahtarlar vererek, seçim yapma şansı tanınmalıdır.
7. Öğrencilerin derslerdeki başarı grafikleri takip edilmeli ve gerekli durumlarda revizyon yapılmalıdır.
Örneğin; Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı olarak 2011 yılına kadar Kulak Eğitimi ve Solfej, Türk
Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği dersleri 1. Sınıfın 1. Dönemi başlayıp 4 yıl boyunca birlikte yürütülmekteydi. Öğrenci başarı listeleri incelendiğinde en büyük problemin çoğunlukla müzik derslerinde yaşandığı
görülmekteydi. Buradan hareketle bir revizyon çalışması içerisine girildi. 2006-2011 yılları arası mezun
olan 83 öğrencinin transkriptleri incelendiğinde müzik derslerinden en yüksek başarının Türk Halk Müziği
dersinde %89, ikinci sırada Kulak eğitimi ve Solfej (Müziksel İşitme okuma ve yazma olarak değişti) dersinde %56 ve son olarak Türk Sanat Müziği dersinde %51 olarak gerçekleştiğini tespit edilmiştir. Bu noktada
bu derslerin hepsinin aynı anda değil belirli bir sıra ile verilmesi gerektiğine karar verildi. 1. Sınıfda sesleri,
aralıkları, notaları, porteyi ve değiştirici işaretleri öğrenerek deşifre yeteneğini edinebilmesi sadece Müziksel İşitme Okuma ve Yazma dersi ve bunu destekleyeceğini düşündüğümüz Piyano dersine ders planında
yer verildi. 2. Sınıfta ise başarı oranı daha yüksek olan ve halk oyunları ezgileri ile olan yakınlığından öğren-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
161
Türk Halk Oyunları bölümü özelinde ise;
M u s p a rt2 0 1 4
cilerin kulak dolgunluğunun daha fazla olduğu Türk Halk Müziği dersi ve bunu destekleyici olarak Türk
Oyun Müziği dersine; ve 3. Sınıfta ise Türk Sanat Müziği dersine yer verildi. Bunun sonucunda yaptığımız
gözlemde ise bu başarı oranındaki makasın giderek kapandığı memnuniyetle tespit edilmiştir.
Sonuç olarak;ilk etapta ideal ders programına ulaşabilmek amacıyla yapılan bu çalışmanın sonuna gelindiğinde, aslında “ideal ders programı”na ulaşmanın hata olduğunun farkına varılmıştır. Çünkü bu “ideal”
yalnızca benim idealim olacaktır. Dolayısıyla bölümler kendi vizyon ve misyonları doğrultusunda ders
programlarını oluşturmalıdır. Bu durum da kurum yöneticilerinin vizyon sahibi kişiler olmalarıyla doğru
orantılıdır. Yöneticiler yalnızca titrlere, samimiyet ilişkilerine vb. bakılarak değil, kişinin bilgi birikimi, tecrübesi ve vizyonu da göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
162
Ayrıca ders içerikleri de değişken olabilir. Çünkü; hali hazırda sosyal bilimler alanı dinamik bir alandır. Bu
alandaki bilgileri belirli bir formüle bağlamak, değişmeyen kurallar ve tanımlamalar yapmak neredeyse
imkânsızdır. Bu sebeple ders içerikleri “Kime göre? ve Neye göre?” sorusuna verilen cevaba paralel bir
değişkenlik gösterebilir. Bu noktada genellemelerden kaçınılarak, öğrenciye “anahtar” niteliğinde bilgiler
verilip, öğrencinin bu anahtar ile farklı kapılar açabilmesine; araştırma ve geliştirme olanaklarının sağlanmasına özen gösterilmesinin en hisabetli yöntem olacağı düşüncesindeyim. Bununla birlikte özellikle sanat
alanlarındaki “nitelikli” akademik personel sıkıntısından ötürü uygulanan, “eldeki öğretim elemanının
kapasitesine göre” ders planlaması yapılmamalıdır. Tam tersine, “vizyon doğrultusunda, öğretilmesi uygun
görülen derslere göre” nitelikli öğretim elemanları kurumlara kazandırılmalıdır. Bir başka deyişler, eldeki
öğretim elemanları “işe yarar” hale getirmek üzerine yürütülen yönetim politikalarından vaz geçilerek;
vizyon, misyon ve öğrenci odaklı yönetim politikaları uygulanmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
SEMA AYİNİNDEN SEMA GÖSTERİSİNE
SEMA RITE TO SEMA SHOW
Kerem Cenk YILMAZ*
Özet
Mevlevilik 13.yy sonlarında Mevlana Celaleddin Rumi tarafından kurulan Konya merkezli ve zamanla bütün
Osmanlı coğrafyasında vücut bulan İslam ortaçağına ait mistik bir kültürdür (Işın, 2007).
Çalışmamızda Mevlevilik tarikatının sanatsal imgesi olan semazenin siyasi erk tarafından kullanımı ve sanatçı
algısıyla semazen imgesi yorumlanmaya çalışılacaktır.
Abstract
Inthelate 13th century, Mevleviye was founded by Maulana Celaledin Rumi, Mevleviye is a mystic culture
that belongs to Islamic Medival. Itwas Konya-basedand in time was embodied through Ottoman geography.
Inourstudy, we try to interpret both whirling dervish (semazen), that is an artistic image to Mevlevi Sect,
which was used by political power and the ımage of whirlingdervish in the perception of an artist.
Keywords: Mevlevi, Sema, Semazen.
GİRİŞ
Son yıllarda Türkiye’de gerçekleşen ülke tanıtımına katkı sağlamayı hedefleyen prestijli organizasyonlarda
veya birçok farklı organizasyonlarda (düğün vb.) Mevlevilik tarikatının sanatsal imgesi semazen figürünü
ve törensel boyutu olan sema ayinini kullandıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda sema ayini başlangıcındaki
mecrasının dışında, birçok farklı platformda hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı ülkelerinde karşımıza çıkmaktadır.
Sema ayinin bu gününü anlatmaya başlamadan önce dününü anlatmak ve anlamanın daha doğru olacağını
düşünmekteyiz. Dününü anlamak için de öncelikle Hz. Mevlana’yı anlamak ve ölümünden sonra onun
yolu olarak kurulan Mevlevilik tarikatının adab ve usulüne değinmemiz gerekmektedir.
Hz. Mevlana 30 Eylül 1207 tarihinde bugünkü Afganistan sınırları içerisinde Belh Şehrinde dünyaya gelmiş
ve asıl adı Muhammed’dir. Celaleddin ise dedesi Hüseyin Hatibi’nin lakabıdır. Mevlana ve Rumi kendisine
sonradan verilen isimlerdendir. İslam dünyası içerisinde Mevlana kelimesi önemli zatlar için kullanılır ve
efendimiz manasını taşımaktadır. Ancak Mevlana Celaleddin isimleri özel isim halini almıştır. Rumi ismi-
*
Öğr. Gör., Sakarya Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Sakarya, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
163
Anahtar Kelimeler: Mevlevi, Sema, Semazen.
M u s p a rt2 0 1 4
ni alması ise Diyar-i Rum diye anılan Anadolu da Konya ya yerleşmesiyle ve hayatının büyük kısmını bu
şehirde geçirmesi sebebiyle aldığı düşünülmektedir (Konukçu, 2011: 11).
Mevlana’nın, Celaleddin lakabının dışında Hüdavendigar lakabıyla da anıldığı görülmektedir. Şefik Can
bu durumu, “Mesnevi şerhlerinin bazısında ondan, Mevlana Hüdavendigar diye bahsedilir” diyerek ifade
etmektedir. “Mevlana’ya ve babasına yarım asra kadar hizmette bulunan Sipehsalar’ın yazdığı hem üstadım, efendim, merhum Midhat-i Bahari Hazretleri, hem Ahmed Avni merhum, hem de Tahsin yazıcı
tarafından Türkçeye tercüme edilen Menakıp kitabında Hüdavendigar tabiri sık sık geçmektedir” diyerek
Celaleddin ve Mevlana lakaplarının dışında başka bir lakabına da dikkat çekmektedir (Can, 1997: 31).
Ünü, Anadolu coğrafyasını aşıp tüm dünyada hoşgörüyü belki de en güzel ifade eden Mevalana Celaleddin-i
Rumi için, Özellikle Rumi lakabı için çeşitli ırkçı görüşlerde ortaya atılmaktadır. Ermetin’in de belirttiği
gibi, “Panayotopulos’un “Benzersiz Mevlana” adlı eserinde; “Mevlana Celaleddin-i Rumi …Adı bu! Efendi anlamına gelir Mevlana sözcüğü. Rumi’nin de Rum kültürünü benimsemiş kimse anlamına geldiğini
tahmin edersiniz” (Panaoyotopulos, 2003), şeklindeki açıklamaları büyük bir değerin kendinden başka
bir kültürde ortaya çıkmasına karşın duyulan ırkçılığın doğal bir neticesidir” sözleriyle Mevlana’nın dini
kültürünü hiçe sayarak başka unsurlara bu hoş görüyü ve fikirleri bağlamak, son derece yanlış olacaktır
diyerek ifade etmektedir (Ermetin, 2009: 12)
164
Mevlana’nın yaşadığı dönemde Mevlevilik diye bir tarikat yoktur ve ölümünden sonra ortaya çıktığı görülmektedir. Mevlevi Mevlana’ya mensup olan kişi anlamına gelmektedir. Mevlana yoluna bağlanan, Mevlevilik yoluna giren kişiye Mevlevi denilmektedir (Top, 2001:28). Mevlana’nın ölümünden sonra onu sevenler, dostu olan Hüsammeddin Çelebi etrafında toplanmış ve sonrasında Mevlana’nın oğlu Sultan Veled
Posta oturmuştur. Mevlevilik tarikatını Konya dışına çıkmasına büyük katkıyı ise oğlu Ulu Arif çelebi
sağlamıştır (Kara, 2006).
Mevlevilik, ortaya çıktığı dönemde ve takibinde, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde açılan Mevlevihanelerle
nüfus bulmuştur. Kuruldukları şehirlerin sosyal ve kültürel hayatlarına önemli katkıda bulunmuşlardır.
Fiziksel yapısı bakımdan iki şekilde görülmektedir. Asitane denilen içerisinde çile çıkarılabilen büyük
Mevlevihaneler ve zaviye denilen, daha küçük boyutta olan Mevlevihaneler bulunmaktadır (Haksever,
2012, 29-46).
Mevlevilik bir tarikattan ziyade, bir kültür ve sevgi yoludur. Ancak Mevlevilikte de diğer tarikatlarda olduğu gibi çeşitli kurallar bulunmaktadır. Diğer tarikatlarda olduğu gibi Mevlevilikte de Şeyh, Mürid, Seyr-ü
Sülükü , zikri çilesi (ve Semaı da) bulunmaktadır. Yine başka tarikatlarda olduğu gibi “adab” denilen uyulması gereken kurallar bulunmaktadır. Mevlana’nın ölümün ardından kurulan Mevlevilik tarikatı adab ve
usulünü Mevlana zamanından gelen makam çelebileri ve Mevlana’nın yol arkadaşları ile oluşturmuştur.
Son şeklini ise 16. yy da almıştır (Top,2001: 31).
Mevlana’nın Farsça yazmış olduğu Mesnevisi, Mevlana’nın felsefesini ortaya koyduğu en önemli eseridir.
6 ciltten oluşan Mesnevi Mevleviler için Kuran-ı Kerim den sonra öğrenilmesi gereken bir eserdir ve Mevleviler için son derece önemlidir (Keskin, 2006: 36).
Mevleviliğin en önemli unsurlarından biri olan Sema ayini töreni yada mukabelesi gibi değişik şekillerde
ifade edilmektedir. Sema Gölpınarlı’nın tanımına göre, musiki nağmelerini dinlerken vecd halinin yaşanmasıyla vecdin hareketlerle vücut bulması şeklinde gerçekleşir ( Gölpınarlı, 2006: 59). Hüseyin Top ise
semayı, “Mevlevi literatüründe sema ritim ve musiki eşliğinde yapılan, sağdan sola kalbin etrafına çark atıp
dönerek icra edilen bir nevi ibadettir” diyerek ifade etmektedir (Top, 2001: 78).
Anadolu coğrafyasında inancın içerisine girmiş müzik ve dans, insan ve ibadeti birleştirici özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlam da İnsan, Sema ile Allah’a ulaşmada dans ve müziği yardımcı olarak kullanmaktadır.
Birçok kaynağa göre Sema ayini Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hayattayken Şemsin teşvikleriyle dönme
şeklinde başlamıştır. Kısa zamanda çok beğenilen bu durum bir manada dini bir eğlence halini almıştır.
Önceleri toplu halde dönülen sema ayinleri Mevlana’nın bulunduğu medresede, Hüsameddin çelebinin
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
evinde ılgında devrin ileri gelenlerinin evinde ve Sadreddîn-i Konevî’nin medresesinde düzenleniyordu.
Onun herhangi bir heyecan uyandıran hâli, bir sözü veya bir kerâmeti gibi hâl ve hareketler, başta kendisi
olmak üzere toplu halde bir semâ‘a vesile oluyordu. Mevlânâ’nın vefatından sonra Hüsameddîn Çelebi
tarafından, cuma namazını müteakip, Kur’an okunduktan sonra icra edilmesi bir gelenek hâlini aldığı
görülmektedir (Uludağ, 1999: 365-366).
Sema ayinine hareket odaklı baktığımızda dönmek üzere kurulduğunu görürüz. Dönme hareketleri birçok
toplumda kendi inanışları içerisinde, insanın vecde kapılmasıyla müzik ve ritimle görülmektedir. Örneğin
şamanizimde, şamanın davulu ile ateş etrafına dönerek, transa geçmesi ve Afrikalı kabilelerde görülen
ritim ile taransa geçme hallerini göstermek mümkündür. İnsanoğlunun bu bağlamda kültürel performanslarında, tarihi süreci içerisinde her daim ritim ve müzik ile ettiği danslarla inandığına ulaşmaya çalıştığı
söylenebilir.
Mevlevi inancına göre yaşadığımız âlemdeher şey dönmektedir. “Kâinatta tabiatta dönmededir. Dünya
dönmede, aylar, yıldızlar dönmede, atomlar, elektronlar, dönmede sema etmedeler. Tabiatın ve insanoğlunun doğasına nakşedilmiş bu dönme hali, ritim ve musiki eşliğinde ve zaman akışı içerisinde ya mistik
bir kimlik kazanmış veya farklı şekil ve görüntüler çerçevesinde değişik duyguları kamçılayıcı bir özelliğe
bürünmüştür” (Top, 2001: 78).
Sema ayinini yapan Mevlevilere semazen denilmektedir. Yaşadığı âlemde her şeyin dönmesiyle paralellik
gösteren bu dönme hareketlerinde en büyük fark, semazenin dönerken aşkla dönmesidir.
Sema ayininde semazenler özel kıyafetler giyerler. Bunlar;
1.Tennure
2.Destegül
3. Elif-i nemed
165
4.Hırka
5.Sikke
(Keskin, 2006: 37). “Mevlevi, varlığından ölmüş, benliğini öldürmüştür. Mevlevi’nin başındaki külahı
mezar taşı, hırkası kabridir. Ney taksimi sürun üflemesidir. Daire şeklindeki sema hanenin sağ kavsi “görünen âlem, sol kavsi de, bu âlemin özü ve manası olan görülmeyen âlemdir” (Top, 2001:137).
Sema töreni, H.Hüseyin Top’un Mevlevi usul ve adabı adlı kitabında, Celeleddin Bakır Çelebi’nin kaleme
aldığı ve sema töreni ve selamlamaların mahiyetini anlatan risalesindeki belgeler referans alınarak açıklamaya çalışılacaktır.
“Sema töreni, insanın miracını, manevi yolculuğunu temsil eder. Sema kulun hakikate yönelip aşkla yücelmesi, benliğini terk ederek, Hakk’ta yok oluşu ve olgunluğa ermiş bir kâmil olarak tekrar kulluğuna, bütün
yaradılışa, bütün yaratılanlara yeni bir anlayışla, sevgi ve hizmet için dönüşüdür. Sema’zenin başındaki
sikkesi nefsinin “mezar taşı”, üstündeki tennuresi nefsinin kefenidir. Sema’a başlarken hırkasını çıkararak,
ma’nen hakikate doğar, orada yol alır, ilerler. Sema’a başlarken kolları çapraz bağlı, görünüşte “Bir” rakamını temsil eden, Allah’ın birliğine (tevhide) şehadet eden sema’zen, sema ederken, kolları açık, sağ eli dua
edercesine göklere, kerem-i ilahiyi almağa hazır, sol eli ise yere dönüktür. Hakk’tan aldığı ma’nevi ihsani,
Hak gözüyle baktığı halka ulaştırılmasıdır. Sağdan sola, kalbin etrafında dönerek, bütün insanları ve bütün
yaradılışı sevgiyle, aşkla kucaklar.
İnançlarımıza göre insan sevilerek, sevmek için yaratılmıştır. Hz. Mevlana: “Bütün aşklar, ilahi aşka köprüdür.” Buyurur….Evet tatmayan bilmez.
Sema’töreni altı bölümdür:
Birinci Bölüm: Aşkı temsil eden, peygamber efendimiz(Nas)’in methiyesiyle, “Na’t-ı Şerif’le başlar. O’nu
methetmek, O’nu yaratan Allah’ı ve O’ndan önce teşrif eden bütün peygamberleri(AS) methetmektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
İkinci Bölüm: Kudüm sesi; Allah’ın (C.C) kainat’a “Ol = Kün” emri.
Üçüncü Bölüm: Bu mehdiyeyi bir ney taksimi izler. Herşeye can veren nefesi, nefha-yıilahi’yi ifade eder.
Dördüncü Bölüm: Sema’zenlerin birbirine selam vererek, bir peşrevle, üç kere tekrarlanan dairevi yürüyüşüdür. Buna “Sultan Veled Devri” adı verilir. Şekillerin, bedenlerin gizlendiği, can’ıncan’a selamıdır.
Beşinci Bölüm: Sema’ayinidir. Dört selamdır. Her selam sonunda sema2zen göğsüne kollarına çapraz bağlayarak, görünüşüyle “Bir” i temsil eder. Bu duruş Allah’ın birliğine şehadettir.
1. Selam; İnsan’ın bilgiyle hakikat’a doğarak Allah’ını ve kendi kulluğunu idrak etmesidir.
2. Selam; İnsanın yaratılıştaki azameti müşahede ederek, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymasıdır.
3. Selam; insanın hayranlık duygularında, aşka dönüşmesiyle, aklın aşka kurban oluşudur.
4. Selam; Sema’zenin ma’nevi yolculuğunu, mi’racını tamamlayıp kaderine razı olarak, yaradılıştaki vazifesine, kulluğuna dönüşüdür.
Altıncı Bölüm: Sema’Töreni Kur’an-ı Kerim tilavetiyle ve bilhassa, Bakara suresindeki “Ve lillahilmeşrikuvelmağribu, fe eynematüvellüfesemmevechullah, innellahevasi’unâlim.= Doğu da, batı da Allah’ındır.
Hangi tarafa dönerseniz, Allah’ın yüzü oradadır. Çünkü Allah, her yeri kaplar, geniştir, bilendir. Ayetinin
okunmasıyla bütün peygamberlerin, bütün insanların bir Fatiha ve duayla son bulur” (Top, 2001: 135-136).
166
Sema törenlerinde adab ve usul görüldüğü üzere önemli bir konudur ve değişimi gelişimi gibi bir durum
pekte mümkün değildir. Ancak konu muzunda esasını teşkil etiği gibi sema ayini olarak başlayan ve bütün
dünyaya İslam’ın hoşgörüsünü tanıtan bu törenin günümüzde ayinden gösteriye dönüşüm süreci gözlemlenmektedir. Birçok resmi ya da özel organizasyonda Mevleviliğin sanatsal imgesi olan sema ayinin
kullandığı görülmektedir.
Sanatın toplumlar üzerinde oluşturduğu etki onun özelliklerinin belki de en önemlilerinden biridir. Bu
bağlam da sanatçı vermek istediği mesajı yaptığı sanatsal çalışmada rahatlıkla toplum üzerine iletebilmektedir. Çünkü sanatın iletişim boyutuyla da son derece etkili olduğu söylenebilir. Sema gösterileri son yıllarda sanatçıların özellikle resmi organizasyonlarda sıklıkla başvurdukları bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin sanatsal yüzü özellikle içerisinde çeşitli sema gösterilerinin de bulunduğu çalışmalar
olarak yapıldığı söylenebilir.
İlk olarak uluslararası arenada Anadolu Ateşi Dans Grubunun Fire Of Anatolia adlı dans gösterisinde
semazenleri sahnede kullanıp sahne teknikleriyle sahne de havalandırması yani uçurması sema gösterilerinin yaygınlaşma sürecinin başı olarak düşünülebilir. Anadolu Ateşi’nin bu dans performansında sema gösterisi yapması birçok kişi ve kurum tarafından eleştirilmişti. Zamanla birlikte Anadolu Ateşi’nin benzerleri grupların da ortaya çıkması ve çalışmalarında sema gösterilerini ön plana çıkardıklarını görülmüştür.
2000 li yılların başından itibaren büyük bir yükselişle sema artık birçok organizasyonda dans gruplarının
muhakkak kullandıkları ve her yeni organizasyonda bir öncekinden daha kapsamlı daha fazla sayıda semazenin döndürüldüğü, gelişmiş sahne teknolojileriyle de daha görsel bir şölen haline geldiği sema gösterilerine dönüşmüştür.
Bunların bazıları;
2005 Universiade 2005 açılış gösterisi(Mercan Dede Ney ve Semazen Gösterisi)
1. Kültür Başkenti İstanbul tanıtım videosu
2. 2011 Erzurum Kış Olimpiyatları açılış töreni(Anadolu Ateşi semazen gösterisi)
3. 25 Nisan2011 1. Dünya Çocuk Oyunları açılış töreni
4. 25 Temmuz 2011Karadeniz Oyunları açılış töreni
5. 2013 Kutlu Doğum Haftası açılış töreni
Bunlardan önemli olanları olarak örnek verilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Ancak sema törenlerine büyük ilginin sadece geçtiğimiz 20 yılla sınırlı olmadığını görmekteyiz. Mevlevilik
tarih sahnesine çıkmasının ardından hem kuruluğu Konya’da hem de başka şehirlerde kurulan Mevlevihaneler vasıtasıyla yaygınlaştığını görmekteyiz. Kurulduğu Selçuklular döneminde ve Osmanlılar döneminde
her daim siyasi erkle ilişkilerinin iyi olduğu görülmektedir. Özellikle İstanbul’da kurulan Mevlevihanelere
Osmanlı padişahlarının da uğrayarak sema törenlerini izledikleri bilinmektedir. Birçok yabancı seyyahında özellikle Mevlevilik ve Sema Törenine merek ederek incelediği ve dünyaya tanıttığı kaynaklara göre
görülmektedir.
Cumhuriyet döneminin başlangıcında1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Mevlevilik ve ayinsel boyutu sema törenleri kendi tarihi içerisinde kesintisiz olarak devam etmiştir. Bu kapatmalardan sonra
1926 sadece başta Konya olmak Üzere birçok Mevlevihane’nin müze haline dönüştüğünü görmekteyiz.
Bu durumun da o günkü şartlarda Mevlevilik tarikatına verilen bir ayrıcalık düşüncesi tartışmalarını da
beraberinde getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk 20 Mart 1923 te Konya’daki Mevlevihane’yi ziyareti
sırasında dergâhın ziyaretçi defterine Konya’nın asırlardır süren ışığın kalbi ve Türk medeniyetinin ana
kaynaklarından biri olduğunu ifade eden övücü cümleleri yazmıştır. Mevleviliği Müslümanlığın Türk ananesine nüfus edişinin bir örneği ve Mevlana’yı da büyük bir reformatör olarak nitelemiştir. Mevlevilik için
tekkelerin en ileri olanıydı der. Sema ayini içinde Tanrıya dönerek yaklaşmanın Türk dehasının bir örneği
olduğunu söylemiştir. Bu ve bunun gibi örnekler Atatürk döneminin de Mevleviliğe bakışı hakkında bize
bilgi vermektedir.
Sema Gösterileri yerli sanatçıların dışında yabancı sanatçılar tarafından da özellikle Türk toplumu kültüründe en çok etkilendikleri ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri Fransız Koreograf Maurice
Béjart tır. “Gerçeği gören Maurice Béjart” adlı yazısında Prof.Dr. Mustafa Deniz, “1927 yılında Marsilya’da
doğan ve 250’den fazla koreografiye imza atan Maurice Béjart, bale dünyasının en ünlü isimlerinden biriydi. Sâdece ülkesi olan Fransa’da değil, bütün Dünya başkentlerinde ayakta alkışlananlardı. Maurice Béjart,
bale sanatında devrim yaptığına inanılan bir sanatçıydı. Fakat bu şöhretin zirvesindeyken 1981 yılında
İslam Dini ’ne girdiğini açıkladı” diyerek ünlü koreograf tanımamızı sağlamıştır (Temiz, 2012).
Fransız koreograf Bejart, için Bertan Onaran, “İstanbul Sanat Şenliği’nin 35.kendisinin 80. yılı için, Kutsi
Ergüner’in müziğinden yararlanarak RÛMÎ:Dans ve Dua’yı tasarlamış. Bakın ne diyor bu yapıt dolayısıyla
büyük ozan Mevlânâ’ya seslenirken: “Rûmî, kardeşim, ustam Mevlânâ, her gün senin dizelerinde dolaşıp
arı özünü düşüncelerime yayacak çiçeği arıyorum. Dansçı olduğum ve devinim insanoğlunun temelini
oluşturduğu için, ruhla bedeni devinimsizlikte birleştirmeye çalışan, tartımla (ritimle) yakarmayı kaynaştıran, varoluşla bütünleşen o iç dengeden nasıl vazgeçebilirim? Rûmî, kardeşim, ustam Mevlânâ, var
olduğum için dans ediyorum; bırak da senin için döneyim” diyerek Bejart’ın bu çalışmasında Mevlana’ya
duyduğu derin saygıyı ifade etmektedir (Onaran, 2007).
Sonuç
Mevlevilik tarikatı Tarih sahnesine Hz Mevlana’nın ölümünden sonra çıkar ve Anadolu coğrafyasının
haricinde de tüm dünyayı etkileyen, Mevlana’nın açmış olduğu gönül yoludur. Mevlana yoluna giren kimseye Mevlevi denmektedir. Mevlana’nın Allah aşkıyla vecd halleriyle dönme hareketiyle şekillenen sema,
ölümünün ardından çeşitli kurallarla şekillenerek sema ayini ismini ve biçim şeklini almıştır. Mevleviler
için sema ayinin kuralları değişmez bir yapıdadır.
Mevlevilik ve dolayısıyla Mevlana, hoş görüye dayanan felsefesi ve sema da bulunan zarafet ile hem
Anadolu’da hem de Anadolu dışında büyük sevgi ve saygı bulduğu görülmektedir. Her yıl düzenlenen Şebi
aruz törenlerinde birçok yabancı semazen ve izleyici Konya’ya gelerek törene katılırlar. Sema ayini müzik
ve hareket boyutu olması sebebiyle, Mevleviliğin estetik olarak öne çıkan unsuru olmuştur.
Tarih sahnesine 13yy. sonlarına doğru çıkan Mevlevilik, her daim siyasi erkle iyi geçinmiş ve her daimde
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
167
Şebiarus 1954den itibaren kesintisiz olarak devam etmektedir. Bütün dünya tarafından ilgiyle izlenen din
ve sanatın bu muhteşem törenini devlet eliyle yapılarak, devletin Mevlevi tarikatına ve sanatsal imgesi olan
sema törenlerine sahip çıktığını düşündürebilir.
M u s p a rt2 0 1 4
saygı gördüğü söylenebilir. Selçuklu döneminde, Osmanlı döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde
Mevlana’ya ve onun yolu olan Mevleviliğe her daim saygı duyulduğu görülmektedir. Tekke ve zaviyelerin
1925 te kapatılmasının ardından Mevlevihanelerin müze haline getirildiğini görmekteyiz. Devlet organizasyonların birçoğunda Türkiye’nin sanatsal imgelerinden biri olarak kullanıldığı söylenebilir.
Felsefi ve sanatsal boyutlarıyla bir çok yerli ve yabancı sanatçı ve bilim adamını da etkilemiştir. Dünyaca
ünlü koreograf Bejart İslamiyet’e geçtikten sonra Mevlana’yı kendi bilgi ve görgüsüyle sanatında yorumlayarak kendi dilinde Mevlana’yı anlatmıştır. Dünyanın birçok yerinde sanatçıların sema ya ve Mevlana’ya
önem verdiğini görmekteyiz.
Günümüzde ise sema ayini törensel boyutundan koparak, daha çok estetik kaygıların Ön plana çıktığı
«Sema Gösterisi» halini almıştır. Başlangıçta ve halen kendi mecrasında sema ayini olarak geleneği ile
icra edilen sema, günümüzde mecrasının dışında sahne sanatlarında ve çeşitli organizasyonlarda kendini
anlamlandırdığı yerin dışında Sema ayininden, sema gösterisine dönüşmüş durumda olduğunu söyleyebiliriz. Yapılan bu gösteri çalışmalarında, dikkatli davranarak Sema’nın anlamını hatırlamak ve konuya hassasiyet göstermek bu tarzda çalışma yapan koreografların dikkat etmesi gereken bir husus olması gerektiği
kanaatindeyiz. Aynı zamanda yine son yıllarda popülerliği dolayısıyla tercih edilen sema gösterilerinde
sema dönen dansçılar, kendini semazen olarak tanımladıkları görülmektedir. Ancak bu şahıslar bu eylemi
sadece hareketler bütünü olarak görmemeli ve rol dahi olsa giydiği kıyafete saygısını göstermesi gerekmektedir. Zira birçok gösteride görüyoruz ki, kulis arkasında ki bazı davranışlar semazen kıyafeti giyen kişilere
yakışmamaktadır.
Kaynakça
168
Konukçu, M. A. (2011) Herkes İçin Mesneviname, Eğitim Yayınevi, Konya
Can, Ş. (1999) Mevlana Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, Ötüken Neşriyat A.Ş. İstanbul
Ermetin, G. (2009) Mevlevilikte Usul ve Adabında Eski Türk Dilinin İzleri Mevlevilikte Şamanizm İzleri, Töre Yayınevi, İstanbul
Panoyotopulos, I. M. (2003) Benzersiz Mevlana, Arion Yayınevi, İstanbul
Top, H. H. (2001) Mevlevi Usul ve Adabı, Ötüken Yayınevi, İstanbul
Kara, M. (2006) “Doğumunun 800. Yılında Mevlana ve Mevlevilik”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Cilt: 15, Sayı: 1 s. 1-122
Haksever, A. C. (2012) “Çankırı’da Mevlevihaneler ve Mesnevihanlar”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
2012/2, c.11, Sayı: 22, ss. 29-46
Keskin, F. (2006) Mevlana, Karataş Yayınevi, İstanbul
Gölpınarlı, A. (2006) Mevlevi Adab ve Erkanı, İnkilap Kitabevi, İstanbul
Uludağ, S. (1999) İslam Açısından Musiki ve Sema, Marifet Yayınevi, İstanbul
Onaran, B. (2007) Cumhuriyet Gazetesi, 20Haziran
http://mtemiz.com/bilim/M%C3%9CZ%C4%B0K%20B%C4%B0L%C4%B0M%C4%B0N%C4%B0%20
KUR%E2%80%99ANDA%20G%C3%96REN%20MAUR%C4%B0CE%20B%C3%89JART.pdf, Erişim tarihi:
29.12.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
TÜRK HALK MÜZİĞİNİN MODERN OTANTİSİTE VE
GELENEKSEL OTANTİSİTE BAĞLAMINDA İNCELENMESİ
AN EXAMINATION OF TURKISH FOLK MUSIC WITHIN THE CONTEXT
OF MODERN AUTHENTICITY AND TRADITIONAL AUTHENTICITY
Barış GÜRKAN*
Özet
Söz konusu değişimlerin incelenmesinde kullanılan en işlevsel analitik araçlardan birisi otantisite kavramıdır. Otantisite hem geçmişle, hem de geçmişin bugünde görünümü ve yeniden yorumlanmasıyla ilişkili bir
kavramdır. Bu bakımdan otantisite kavramı zaman bağlamında modern otantisite ve geleneksel otantisite
olarak 2 farklı kapsamda daha da işlevsel bir hal alır. Bu çalışma, Türk Halk Müziğindeki değişimleri modern
otantisite ve geleneksel otantisite bağlamında inceler.
Anahtar Kelimeler: Modern otantisite, Geleneksel otantisite, Kültürel değişim.
Abstract
Turkey has experienced political, technological and demographic changes in approximately last one century.
The adoption of nation-state model as a result of modernism, for the Republic of Turkey was the first reason this important changes on the lifes of descendants of Ottoman State which is a transcendental state. To
building process the new Turkey as a nation state has required fundamental changes in the cultural scape
along with the other life component such as economi, education, administration and so on. Within that period
Turkish Folk Music has determined and reinterpreted the many aspects of music from performance context
to pitches of bağlama. As a government agency, TRT has played a key role in these changes.
The most functional ‘analytical tool’ used in analysis of these changes is the concept of authenticity. Authenticity is a concept regarding the past and the outlook and the re-interpretation of the past at the present time.
In this respect, -and for this study- the concept of authenticity becomes more functional within two different
scopes depending on time which are modern authenticity and traditional authenticity. This study examines
the changes in the Turkish Folk Music within the context of modern authenticity and traditional authenticity.
Keywords: Modern authenticity, Traditional authenticity, Cultural change.
*
Öğr. Gör., Gazi Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı, Müzikoloji Bölümü, Ankara,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
169
Türkiye yaklaşık bir asırdır politik, teknolojik, ekonomik ve demografik alanda önemli değişimler yaşadı.
Türkiye Cumhuriyeti için modernizmin bir ürünü olan Ulus Devlet modelinin kabul edilmesi, bir Aşkın Devlet olan Osmanlı’nın torunlarının hayatındaki önemli değişimlerin ilk adımıdır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin
bir ulus devlet olarak inşa edilmesi ekonomi, eğitim, yönetim vb. yaşamın diğer bileşenlerinin yanında, kültürel alanda da köklü değişiklikleri gerektirdi. Bu süreçte Türk Halk Müziği tanımlandı ve icra bağlamından,
bağlamanın perdelerine kadar müziğin pek çok yönü yeniden yorumlandı. Bir devlet kurumu olan TRT bu
değişimlerde anahtar rol oynadı.
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Otantisite tartışmalarının en kuvvetli yaşandığı bağlamlardan biri Türk Halk Müziğidir. Türkülerin çalınışının, söylenişinin ve sözlerinin çoğu zaman farklı referans noktalarından hareketle “aslı, gerçeği, doğrusu” aranır. Söz konusu referans noktaları ise çoğu zaman ya TRT THM Nota Arşivi, ya kaynak kişi ya
da otorite kabul edilen “hocalar”dır. Fakat bu üç noktanın hem kendi içinde hem de birbirleri arasında
çelişkili sonuçlara yönlendirecek eksiklerinin olması nedeniyle, Türk Halk Müziğindeki otantisite tartışmaları sıcaklığını koruyarak hemen her dönemde devam eder. Bu kısır otantisite tartışmaları sürecinin
daha iyi anlaşılabilmesi için temel iki bileşeninin ayrı ayrı ele alınarak analiz edilmesi faydalı olacaktır.
İlki otantisite kavramıdır ki popüler kültürdeki yaygın kullanımının ötesinde ifade ettiklerinin, zaman
içindeki anlamındaki dönüşümün ve temel bileşenlerinin anlaşılması otantisite tartışmalarının yönünü
değiştirecek kazanımları sunacaktır. Söz konusu otantisite tartışmalarının ikinci bileşeni olan “Türk Halk
Müziği”nin alışılagelmiş algının dışına çıkılarak tanımlanması ise sürekli belirsizlikler içinde sürüklenen
otantisite tartışmalarına farklı bir bakış açısı sunacaktır.
Böyle bir kapsamda bu çalışma birbiriyle ilişkili olan iki farklı amaca yönelik ifadeleri içerir. Bunların
ilki, günümüzde yeniden kavramlaştırılan otantisitenin bu sürecine katkıda bulunmaktır. İkinci amacı
ise, yeniden kavramlaştırılan otantisite ile kullanımı önerilen Geleneksel ve Modern Otantisite kavramları
bağlamında Türkiye’deki ana akım müzik kültürünün en önemli bileşenlerinden olan Türk Halk Müziği
(THM)’ni incelemektir. Buna paralel olarak bir yan amaç olarak inşa edilen THM’nin, kökenini aldığı çok
sayıdaki “yerel müzik pratikleri”nden ayrı bir konumda değerlendirilmesi gereken bir müzik türü olduğunu ve modernist perspektiften bir dizi kararın uygulanmasıyla inşa edildiğini vurgulamaktır.
170
Bu amaçla öncelikle otantisite kavramı bileşenlerine ayrılıp incelenecek ardından modern ve geleneksel
otantisite kavramları tanımlanacaktır. Daha sonra THM modern ve geleneksel otantisite perspektifinde
tartışılacaktır.
Otantisite
Önce felsefede, ardından sosyal bilimlerin eski ve yeni pek çok disiplininde kullanılan ve ‘kültürel
çalışmalar’dan popüler müzik incelemelerine kadar geniş bir kullanım alanına (Erol, 2009b: 203) sahip
olan otantisite kavramı, bir kültürün herhangi bir nesneye, olaya, geleneğe vs. değer atfetme (Aktay, 1998)
sürecinin en kilit kavramlarındandır. Sosyal bilimlerin diğer pek çok kavramı gibi otantisite kavramı da
yaşanan büyük paradigma değişimlerinden etkilenir; anlamında ve kullanım alanında büyük dönüşümler
geçirerek kapsamını ve ifade gücünü sürekli yeniler ve işlevselliğini korur. Ancak otantisite kavramının en
yaygın bilinen, ‘eski’ anlamı ve içeriği, içinde yaşadığımız çağın gerekleri açısından giderek kullanışsız bir
analitik araç olma yolunda olduğunu gösterir. Bu durumda ya otantisite kavramının sosyal bilimlerdeki
kullanımı yavaş yavaş terk edilecek, ya da çağın gerekleriyle yeniden kavramlaştırılacaktır. Bu amaçla yapılan çalışmalardan ilki otantisite kavramının temel bileşenlerinden olan ve aşağıda tartışılan “ana ölçütünün
iyi olması” üzerine yaptığı vurgu ile otantisitenin yeniden kavramlaştırılmasının öncülerinden olan Ayhan
Erol’un çalışmalarıdır (2009 a-b). Bu çalışmalarda geleneksel ve modern otantisite aslında birer operasyonel kavram olarak kullanılır ancak ilişkili olduğu büyük paradigmalardan dolayı pek çok örnek olayda
işlevsel olarak kullanılabilecek birer analitik araç niteliği kazandırılabilir. Ayhan Erol’un bu çalışmaları ışığında Hülya Uzun (2012) da otantisitenin yeniden kavramlaştırılma sürecine katkıda bulunarak geleneksel
ve modern otantisiteyi kullanır.
Otantisite kavramının temel bileşenleri, bu kavramın yaygın olarak bilinen eski anlamının değişmesine ve
yeniden kavramlaştırma sürecinin başlamasına olanak tanır. Bir bakıma otantisite kavramının dinamikleri, değişen dünyadaki gereksinimlerle uyumlu hale gelmesi için içerik ve kullanımın dönüşümünün önünü
açar. Otantisite kavramının temel bileşenlerinden ilkini “sahihlik” olarak tanımlayabiliriz1. Otantisitenin
1 Burada bir belirsizliğe açıklık getirmek gerekir. “Sahih” kelimesi İngilizce-Arapça sözcüklerde “authentic” kelimesinin karşılığı
olarak verilir (Steingass, 1882: 26). Bu durumda otantisite kavramının temel bileşenlerinden olarak gösterdiğim sahihliğin,
aslında “zaten otantisiteyi karşılayan bir kavramken nasıl bileşeni olarak önerilir” gibi bir soru akla gelebilir. Ayrıca Arapça-Türkçe
sözlüklerde “sahih” sözcüğünün karşılığı “doğru, gerçek, aslına uygun, inanılabilir, geçerli, resmen…” olarak verilir (Mutçalı,
1995, 470). Bu durumda sahihlik ve otantisite kelimeleri tam olarak birbiri karşılıyor gibi görünse de aslında bir toplumbilim
kavramı olarak otantisitenin içini dolduran tüm özellikleri karşılayamayacağından dolayı, sahihlik otantisitenin bir alt bileşeni
olarak görülmüştür.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
ilişkili olduğu ‘gerçek, dürüst, içten, özgün, esas, asıl, öz’ (Moore, 2002: 209) gibi anlamları da içinde bulunduran sahihlik kavramı aslında otantisitenin yaygın kullanımındaki “sahicilik ve özgünlük” arayışının
ifadesidir. Tüm bu kavramların odaklandığı nokta kültürel olarak bir ideale ulaşma isteğine ışık tutar ve
“ana ölçütü iyi olan” bir pratik veya ürünü (Erol, 2009b, 206) tanımlar.
Otantisite kavramının bir diğer bileşeni, yine yaygın kullanımda otantisiteyle direkt ilişkisi kurulan, “tarihsel derinlik”tir. Bu ilişki “bir şey otantikse, o şey eskidir” cümlesindeki gibi bir algıyı doğurur. Bu algı,
otantisitenin kültürel bir olgu olması nedeniyle yalanlanamaz. Bu noktada vurgulanması gereken konu,
otantisitenin ‘tarihi hakikat’le eş anlamlı olmamasıdır (Erol, 2009b: 209). Diğer bir deyişle, “bir şey eskiyse
otantiktir” veya “ne kadar eskiyse o kadar otantiktir” gibi bir iddia gerçeği yansıtmaz.
Otantisite kavramına ilişkin yukarıda bahsettiğimiz dört temel bileşen (sahihlik, tarihsellik, söylemsel
inşa ve bağlamsallık) otantisitenin yeniden kavramlaştırılmasının önünü açar. Herşeyden önce bir süreç
ve yeniden yorumlama meselesi olmasından dolayı, tözsel bir gerçekliği ifade etmiyor oluşu ve bağlamsal oluşuyla, farklı perpspektiflerin kriterlerince belirlenen “sahihlik” çerçevesinde ve işaret ettiği tarihsel derinlikte, söylemsel olarak yeniden inşa edilebilir. Dolayısıyla bağlamsal olarak kendi kriterlerince
“otantiğini”nin söylemsel inşasını gerçekleştiren perspektif, kendi “inotantiğini” de tanımlar.
Geleneksel ve Modern Otantisite
Yukarıda otantisite kavramının yeniden kavramlaştırılmasının önündeki tabuları yıkan özelliğinin otantisitenin bağlamsallığı veya asıl belirleyicinin otantisiteyi isnat eden perspektif olması özelliği olduğunu
söylemiştik. Örneğin Rubidge otantisitenin müziğin bir özelliği olmadığını söyler. Buna karşın bir performansa atıfta bulunduğumuz bir şeydir (Erol, 2009b: 209). Bir performansın otantik olup olmadığı bizim
kim olduğumuza bağlıdır (Moore, 2002: 210). Bu durumda önemli olan otantik olanın ne olduğu değil
otantikleştirenin kim olduğudur (Erol, 2009b: 209). Aslında bu ifadedeki müzik ve performans kavramlarını çıkarıp, genel anlamda kültürün otantikliğini değerlendirmeye aldığımızda, otantisitenin kültürün bir
özelliği olmadığı sonucuna varabiliriz. Otantisite, kendini tanımlayan kriterleri besleyen düşünsel paradigmaların bir ürünüdür.
Benzer şekilde Stokes’un “otantisite müzik hakkında bir konuşma biçimidir ve bu müzikte gerçekten önemli olan budur, bizi diğer insanlardan farklılaştıran müzik şudur gibi bir anlam içerir”(akt. Erol, 2009b: 207)
cümlesinde “müzik” kelimesi çıkarılırsa, otantisite kültürün geneline ilişkin “bir konuşma biçimi” olarak
tanımlanabilir. Yukarıda otantisiteye ilişkin bahsedilen iki durum bile, otantisitenin değişen paradigmalar
doğrultusunda yeniden kavramlaştırılmasının önünü açar ve bu süreci meşrulaştırır. Sadece yukarıda bahsedilen bu iki durumla ilişkili olarak şu cümleler kurulabilir: Eğer otantisite kendini tanımlayan kriterleri
besleyen düşünsel paradigmaların bir ürünüyse, otantisite geleneksel de olabilir, modern de...
Stokes’tan hareketle üretebildiğimiz “kültür hakkında bir konuşma biçimi” tanımından yola çıkarsak: artık
otantisitenin geleneksellik sınırlarında ayrı yapıya sahip olduğu, modernlik ve hatta postmodernlik sınırlarında ise bu kriterlere özgü ayrı yapı ve “kültür hakkında konuşma biçimi” sergileyebildiğini söyleyebiliriz.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
171
Otantisite farklı referans noktalarından hareketle ‘söylemsel’ olarak inşa edilir ve Stokes’a göre “...otantisite
büyük ikna gücüne sahip söylemsel bir mecaz”dır (Erol, 2009b: 207). Söylemsel olarak inşa edilen otantisite
aslında tözsel bir gerçekliği de ifade etmez. Otantisite yoktan var edilen ve devamlılığı için mücadele edilen
bir kavramdır. Bu şekliyle de ‘bağlamsal’dır. Çünkü otantisite “hak edilmez, atfedilir/verilir” (Erol, 2009b,
209). Otantisitenin ‘bağlamsallığı’na ilişkin bu temel bileşeni, tüm diğer bileşenler üzerinde belirleyici
rol oynayan özelliğidir. Örneğin otantisite kavramının merkezindeki özelliklerinden birisi “ana ölçütün
iyi olması”dır ki burada “iyi”yi belirleyen de isnat eden kişidir. Otantisitenin bağlamsallığı ve edilgenliği,
tarihsellik söz konusu olduğunda da belirleyicidir. Otantisitenin tarihselliğinden bahsettiğimiz bölümde
vurguladığımız üzere otantisitede vurgulanan ya da beklenen tarihsel derinliğin gönderme yaptığı unsur
açıkça isnat edene bağlıdır. Başka bir ifadeyle geçmişte otantik olmayan bir ürün veya pratik, zaman içinde otantik olarak tanımlanabilir ve burada ‘isnat eden perspektifinden gerekli görülen’ tarihsel derinliğe
uzanması yeterlidir.
M u s p a rt2 0 1 4
Ek olarak otantisitenin temel özelliklerinden bahsederken değindiğimiz “ana ölçütün iyi olması” durumu,
geleneksel ve modern otantisite söz konusu olduğunda iki eğilimin “ana ölçütü -geleneksel veya moderne
göre- iyi” gibi bir tanımlamayla elbette kullanılabilir. Otantisitenin büyük ikna gücüne sahip söylemsel
bir mecaz olarak tanımlabileceğinden bahsetmiştik. Bu doğrultuda otantisiteyi yeniden kavramlaştırırken,
otantisite isnat eden perspektifin “büyük ikna gücünü” ve bu amaçla ürettiği “söylemsel mecaz”ını kendi
“ana ölçütü iyi olanı” kabul ettirmek amacıyla kullandığını söyleyebiliriz.
172
Otantisitenin tarihsel derinliğe gönderme yapan temel özelliği, aslında modernizmle beraber, hatta postmodernizm ve küreselleşmeyle baş döndürücü bir hıza ulaşan değişim, hareketlilik ve “karşılıklı bağıntılılık” yüzünden eski önemini ve anlamını yitirmiştir. Aslında otantisitenin eski anlamındaki tarihsel derinliğe ilişkin yapılan göndermeler de otantisitenin bağlamsallığından dolayı isnat eden tarafından belirlenir.
Örneğin yerel müzik pratiklerinin en önemli temsilcilerinden Neşet Ertaş stilinde bir bağlama icrası otantik olarak tanımlanırken, aynı zamanda otantiğin “ilki, asılı, esası, eskiyi” tanımlayan anlamı nedeniyle,
Neşet Ertaş’ın babasının icrasından oldukça farklı olduğu için inotantik olmalıdır. Bu durumda babası
Muharrem Ertaş’ın icrası otantik olarak tanımlanır; çünkü tarihsel derinlikte daha önceye işaret eder. Ancak Muharrem Ertaş’ın bağlama icrasını inotantikleştiren şey ise, Abdal toplumu kültürüne bağlamanın
yaklaşık 90 yıl önce girmiş olması ve daha önce otantik müzik icrasında bağlamanın olmamasıdır. Bu ‘ilk’i
kovalayışın araştırmacıyı kültürel ürünlerde çoğu zaman bir belirsizliğe sürükleyeceğinin gerçek olduğunu kabul edersek, otantisite isnadındaki sıklıkla yapılan tarihsel derinliğe gönderme işi de isnadı yapana
bırakılmıştır. Dolayısıyla bu derinlik kimi durumda yüzlerce yıl öteyi işret ederken, kimisinde 50 yıl öncesine gönderme yapabilir. Yani buradaki “keyfiyet”, otantisitenin yeniden kavramlaştırılması ve günümüz
paradigmaları perspektifinde yeniden yorumlanmasının önündeki en büyük engel olan Tarihsel Derinlik
özelliğinin önemini ve ifade ettiklerini değiştirir.
Yukarıdaki tartışmadan yola çıkarak, en yaygın ve eski bilinen anlamıyla otantistenin temel bileşenlerinden olan sahihlik ve tarihsel derinlik özelliklerinin günümüzde yapılması gereken otantisite yeniden kavramlaştırmasında farklı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Otantisitenin yeninden kavramlaştırılmasına ilişkin buraya kadar anlatılanlar ışığında geleneksel ve modern otantisiteyi birkaç paragrafta açıklamak gerekirse:
Geleneksel Otanitisite:
Burada “geleneksel otantisite” olarak tanımlanan otantisite kavramı, “yaygın bilinen/alışıldık/popüler kullanımıyla ve anlamıyla otantisite”yi tanımlamaz. Burada bahsedilen geleneksel, Avrupa’da doğan ve gelişen, zamanla büyük ölçüde dünyayı etkisi altına alan “modern”in reddettiği anlamıyla “geleneksel”dir.
Dolayısıyla başlı başına modernizmin karşısında, modern tarafından reddedilen bir değerler bütünüdür.
Modernin güçlenmesi ve yüzyıllarca hükmetmesiyle birlikte pek çok alanda etkisini yitirmesine karşın,
kendine özgü pratiklerinin, mekanizmalarının ve değerlerinin yokluğunun modern dünyada büyük sancılara neden olduğu bir perspektif kastedilmektedir. Dolayısıyla “geleneksel otantisite” kriterlerini “geleneksel” yaşamın temel ilkelerinden üretir.
Bununla birlikte geleneksel otantisitenin temel kriterlerini maddeler halinde sıralamak imkânsızdır. Otantisite bir gerçeklik olarak tözsel yapı sergilemediği, bir süreçte sürekli yeniden yorumlandığı ve bağlamsal
bir karaktere sahip olduğu için, otantisite isnadında bulunulan “herhangi bir şey”e göre -ama geleneksel
yaşam perspektifince belirlenerek- değişiklik gösterir. Giddens’ın gelenek tanımındaki “...bütünüyle durağan değildir. Çünkü önceki kuşaklardan kültürel mirasını devralan her yeni kuşak tarafından yeniden
icat edilmek zorundadır” (akt. Uzun, 2012: 201-202) cümleleri, geleneksel otantisiteye ilişkin yukarıdaki
bahsettiğimiz görüşle örtüşür.
Modern Otantisite:
Otantisitenin farklı paradigmalar ışında yeniden kavramlaştırmasının önünde durduğu düşünülen engel,
otantisite kavramının “tarihsel derinlik”e angaje edilen niteliğidir. Bilhassa modern otantisite ve bu çalışmada konu edilmeyen postmodern otantisite kavramlaştırmalarında karşı argüman olarak ileri sürülebi-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
lecek olan otanisite-tarihsel derinlik eşleştirmesinin aslında otantisite kavramının mekanizmasıyla çelişir
nitelikte olduğundan bahsetmiştik. Bir başka gerekçe ise otantisitenin kültürel olarak sürekli yeniden inşa
edilir ve tarihi hakikatle eş anlamlı olmadığı gerçeğidir. Bununla birlikte otantisite her ne kadar geçmişe ait
olsa da geçmişin bugünde somutlanması, belli biçimler alması, korunması, canlandırılması olduğundan,
aslında “bugüne ait bir mesele” (Erol, 2009b, 206) olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla otantisite yalnızca
geçmişle sınırlı değil, etkisini bugüne ve geleceğe yöneltmiş bir kavramdır. Yine geleneksel otantisitede
bahsettiğimiz gibi, modern otantisitenin de sınırlarını keskin şekilde çizmek ve maddeler halinde yazmak
mümkün değildir; ancak temel duruşun ‘geleneksel karşıtı’ (Giddens, 2010: 39) modernist ilkeler perspektifinde olduğu söylenebilir. Söz konusu modernist ilkeler Avrupa’da modernizmin oluşması ve yayılmasına olanak sağlayan Aydınlanma Düşüncesi, Rönesans, evrimci düşünce ile modernizmin ürünleri ve
beklentileri olarak karşımıza çıkan, kentleşme, sanayileşme, standartlaştırma, homojenlik merkez odaklılık
vb. kavramlarla yakından ilişkilidir.
Osmanlı Devleti’nin uzantısı olan Türkiye Cumhuriyet’i, bir devrimle ve bütünüyle farklı dinamikler üzerine kurulması kararlaştırılan yeni Türk Devleti’ni tanımlar. Bir aşkın devlet olarak Osmanlı Devleti’nde
padişah, devletin birliğinin ve dirliğinin sembolü (Çaha, 2000, 147), İslamiyet’in dünyadaki temsilcisi,
yönetimi altındaki tebanın varolma nedeni ve “sosyal yapıştırıcı” işlevini yerine getirirken, yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyet’i “modernizmin bir ürünü olan” ulus-devlet (nation state) olarak organize edilir. Sosyo kültürel değişim modeli olarak modernleşme ve batılılaşmayı kendine ilke edinen yeni yönetim, milli
kimliğin inşası ve pekiştirilmesinde, kültüre yönelik politikaları da modernleşme ve batılılaşma ilkeleri
doğrultusunda şekillendirir. Yine modernizmin hazırladığı zeminde 18. yüzyılda parçalanmış Germenleri
“halk” kavramı etrafında buluşturmayı hedefleyerek oldukça başarılı adımlar atan Herder’in deneyimini
pekiştiren dünyanın diğer ulus-devletleri gibi, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin de “sosyal tutkal” olarak işaret ettiği Türk milli kimliği, ancak Türk Halk’ı bilincine paralel olarak şekillenebilir. Türk milli kültürü,
ulusal bilinci ve aidiyet duygusunu geliştirme yönündeki başat amaca hizmet eden yönü ile Türk ulusu
kavramının temel bileşenlerinden biri olarak, Türkiye’de yaşayan herkesin kültürünü kapsamalıdır. Ayrıca
oluşturulan milli kültür, “hem halkın beklentilerini tatmin edecek, hem de modern dünyanın ihtiyaçlarına
yanıt verecek” bir yapıda olmalıdır (Üstel, 1994, 41). Kurulan yeni ülkenin müziği de, kaynağını varlığının
yegâne nedeni olan “Türk Halkı”ndan almalı, besteleme ve icra yöntemleri ise Batı müziği teknikleriyle
olmalıdır. Bu amaçla gerçekleştirilmeye başlanan derleme gezileri önemli ölçüde halk ezgisinin toplanmasına olanak sağlar. Erken cumhuriyet dönemi müzik politikalarının zamanla -tamamen farklı bir yöne
olmasa da- yön değiştirmesi sonucu ilk yıllardaki “halkın ezgilerinin batı teknikleriyle yeniden bestelenip,
muasır medeniyetler müzik arenasında sevdirilmesi” ülküsü uzun vadeli bir plan olarak kabul edilir ve
başlangıçtaki gücünü kısmen yitirir. Ancak halkın müziğinin çok seslendirilmesi konusunda çalışmalar bir
yandan devam ederek, halk müziğinin tınısına direkt etkiyecek olan modern müdahalelerde bulunur. Öte
yandan tarihten miras alınan önemli bir müzik birikiminin tamamen göz ardı edilemeyeceğinin farkında
olan yöneticiler aslında kendiliğindenliği olmayan iki kavramı: THM ve TSM kavramlarını üretirler. Bu
iki müziğin de kendi kuramlarına sahip olmalarının gerektiği düşüncesiyle kendilerine görev verilen uzmanlar birbirinden bütünüyle farklı kuramlar ürettiler. Bu çalışma özelinde THM’nden bahsedileceğinden
TSM’ne ilişkin süreçlere değinilmeyecek, çalışmanın geri kalanında yalnızca THM’nden bahsedilecektir.
Oluşturulması hedeflenen yeni THM, kaynağını bütünüyle yerel müzik pratiklerinden alan ve halkın “gerçek müziği” olma isnadı yöneltilen bir müzikti. Ancak derleme sürecinden başlamak üzere, THM’nin hemen tüm aşamalarında doğruları belirleyen temel ilkelerin modernizm olması, yerel müzik pratikleriyle
oluşturulan THM arasında önemli farkların oluşmasına neden oldu. İnşa edilen THM, birkaç ana başlık
altında kısaca toplayabileceğimiz modernist ilkeler nedeniyle yerel müzik pratiklerinin “geleneksel” yapısından kopuş sergiledi.
İcra bağlamı: Yerel müzik pratiklerinde icra bağlamı hiç olmadığı şekilde sahnelere, tv ve radyo stüdyolarına taşındı.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
173
THM İnşasını Etkileyen Temel Parametreler
M u s p a rt2 0 1 4
Konser ritüeli: Bununla birlikte Batı müziğinde uzun yıllar boyunca şekillenip kemikleşmiş bir pratik
olan “konser ritüeli”/”konser prosedürü” THM için uygulanır oldu. Bunun için bağlamı değiştirilmiş olan
THM icraları, bir “sahne”de, kendilerinin ortaya koyacağı “sanat”ı dinlemek için gelen “seyirci”ler karşısında, THM sazlarından oluşmuş bir “orkestra” ile çok sayıda kadın ve erkekten oluşan bir “koro” eşliğinde
ve “şef”in yönetiminde gerçekleştirilir oldu.
174
Standartlaştırma: Bütünüyle yeni bağlamında bir konser ritüeli şeklinde icra edilmeye başlanan THM’nin
icra kriterleri de önemli ölçüde değişti; bu değişiklikler amaca ulaşmak için teknik ve ilkesel bir gereklilikti. Milli sazımız olarak tanımlanan bağlamının perdeleri standartlaştırıldı. Bu doğrultuda diğer THM
sazları da standart perdelerde hem bir Alevi Bektaşi nefesini, hem bir Aydın zeybeğini, hem de gelenekte
Artvin’de garmon eşliğinde çalınan bir müziği çalabilecek şekilde homojen bir icra kabiliyeti kazandılar.
Zamanla saz üretiminde bir standartlaştırma gerçekleştirildi ve tıpkı Batı’daki keman ailesi gibi bir bağlama ailesi kavramı üretildi. Bununla birlikte yerel müzik pratiklerinde büyük çeşitlilik sergileyen tını ideali
hem sazda hem seste standartlaştırılmaya başlandı; çünkü bir ses “sanatçısı” hem bir gurbet havasını, hem
de bir yol havasını seslendirebilmeliydi. Bunun dışında müzik yazısı konusunda atılan adımlar Batı müziği
nota yazımının THM türküleri için uyarlanması ve kendine özgü birkaç ek işaretle belirlenmiş ve standartlaştırılmış oldu; ancak descriptive-prescriptive notasyon (Seeger, 1958) farklılıkları göz ardı edildiğinden
icralarda yaşanan sorunlar “şef” veya “hoca”nın yönlendirmesiyle çözülür oldu.
Derleme sürecindeki müdahaleler: THM’nin oluşturulması sürecinde özellikle derleme aşamasında görev alanların oluşturulan repertuara ve dolayısıyla THM’nin ana malzemesi olan müzik parçalarına etkisi
önemli boyuttadır. Buradaki belirsizlikler önce derleme yapan kişinin alanındaki yeterliliğiyle ilişkilidir.
Bu ölçülemeyecek bir unsur olsa da yerelden repertuara aktarılan tüm müziklerin tam anlamıyla yerel
pratikteki şekliyle notalandığını söylemek de kolay değildir. Bununla birlikte “sanatsal” ve politik kaygılar
da derleme sürecinde belirleyici ve yönlendirici etki yaptı. Örneğin bir türkünün yerel icrasında -ve hatta o türkünün “bestecisi” tarafından icra edilmediği halde yapılmış gibi gösterilen kısımlar olduğu gibi,
aksak karakterli ve yerel pratikte nasıl anlamlandırıldığı bilinmeden, belki de o türküye özel ritmik yapı
-yanlış çalındığı veya zor olduğu gibi gerekçelerle- ya aksak ritim özelliğinden çıkarılacak ya da daha alışıldık bir aksak ölçüye dönüştürülecek nota değerliği eklemeleri veya çıkarmalarına maruz kaldı. Derleme
sırasında göze çarpan müdahalelerden bir diğeri ise politik kaygılarla kelimelerin değiştirilmesidir. Stokes, Türkiye’nin güney doğusunda “Prahoda mindim sürdüm seyrana” sözleriyle başlayan bir türkünün
sözlerine müdahale edildiğini söyler. “Prahod”, Rusça tren demektir ve Rusça bir kelimenin türkülerde
yeri yoktur. Ayrıca “seyran” Arapça bir kelimedir ve değiştirilmesi gerekir. Türkünün yeni sözleri şöyledir: “Gemilere bindim sürdüm Samsun’a” (1998, 104). Ayrıca Balkılıç, bu dönemde yapılan derlemelerde
Tunceli, Harput, Diyarbakır gibi yerel olarak farklı dillerin konuşulduğu yerlerde yapılan derlemelerdeki
türkülerde Türkçe dışında herhangi bir dilden kelimelere yer verilmediğini söyler (Balkılıç, 2009, 177).
Sözkonusu inşa sürecinde hedeflenenler devletin ilgili tüm organlarıyla (Radyo-Tv, TRT Koroları, Kültür
Bakanlığı THM Koroları, müzik dersinin verildiği hemen tüm okullar ve müzik okulları vs.) THM’nin yeni
icracılarına ve dinleyicilerine aktarıldı. Bu süreçte inşası büyük ölçüde tamamlanan THM’nin milyonlarla ifade edilebilecek icracısı, bu yeni müziği kültürel olarak anlamlandıran dinleyicisi, bu müzik türüyle
direkt ilişkili olan önemli bir pazarı, amatör ve profesyonel koroları, resmi veya özel eğitim birimleri vs.
oluşturuldu. Öyle ki bu oluşturulan THM, yerel müzik pratiklerinden oldukça farklı bir anlam dünyasına
sahip ve net olarak “yerel müzik pratiklerinden farklı” devasa bir müzik türü haline geldi. Burada dikkati
çeken nokta yeni kurulan THM’nin yerel müzik pratiklerinden köken almasına rağmen, farklı bir müziği
tanımlıyor olmasıdır. Söz konusu farkı alan araştırmalarım sırasında pek çok yerel müzik pratisyenleri
ve dinleyicilerinden duydum. Örneğin bir Kırşehir’li Abdalların TRT sanatçıları arasında Kırşehir türkülerinin en başarılı icracısı olarak kabul edilen ‘sanatçıları’ dinlemediklerini, beğenmediklerini defalarca
duydum. Öte yandan kendi ailemden örnek vermem gerekirse müzikle icra boyutunda bir ilişkisi olmayan
babamın, bir Karadeniz türküsünü TRT “sanatçıları”ndan dinlemeyi tercih ettiğini, yerel müzik icracılarının ses üretimini, kullandığı dili ve tavrını vs. onaylamadığını defalarca gördüm. Dolayısıyla kısa bir
gözlemle şu ifadeyi yapmak oldukça kolaydır: Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik politikaları, kökenini yerel
müziklerden alsa da, yerel müzik pratiklerinden farklı bir THM inşa etmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Modern Otantisite ve Geleneksel Otantisite Bağlamında THM
Geleneksel otantisite bağlamında THM’ne ilişkin unsurlar değerlendirmeye alındığında, yukarıda maddeleştirdiğimiz temel başlıklar kapsamındaki “yenilikler” inotantik kabul edilir. Bir başka ifadeyle geleneksel
perspektifin “ana ölçütü iyi” olan kriterleri, THM icralarıyla örtüşmez. İlk maddeden başlayarak örnekleyecek olursak:
◆ Halkın müziği kendi kültürel bağlamında anlamlı değerli ve işlevselken, THM ile icra bağlamı gelenekte olmadığı şekilde sahne, radyo-tv gibi farklı kültürel geçmişe sahip, ancak yeni Türk Devleti’nin ulaşmayı hedeflediği yolla uyumlu yeni “mekan”lara taşınır. Bu noktadan itibaren örneğin radyo ve/veya
televizyonda sunulan bir semah artık Alevi-Bektaşi geleneğindeki anlamını yerel müzik pratisyenleri
perspektifinden kaybetmiş olacaktır. Bir başka örnek bir kına havasının bir konser esnasında seslendirilmesi, yerel müzik üreticisi ve dinleyicisi için “gelenekte” ifade ettiği anlamdan ve işlevden uzaktır.
◆ Bir orkestra eşliğinde ve çok sayıda kadın ve erkekten oluşan bir koro tarafından icra edilen THM
türküsü de yereldeki anlamından pek çok yerel müzik pratiği bakımından inotantiktir. Burada ilk karşılaşılan inotantik öge orkestradır. TRT önderliğinde inşa edilen THM icralarında oluşturulan THM
orkestralarında curadan çöğüre, bas bağlamadan tanburaya “bağlama ailesi” olarak tanımlanmaya başlayan sazların hemen tümü yer alır. Orkestradaki inotantik unsurlar söz konusu olduğunda, bağlama
ailesinin bir arada icrada bulunması dikkat çekicidir. Çünkü yerel müzik pratiklerinde tüm bağlama
tiplerinin bir arada icra sergilemesi hiç görülmezken, iki türünün bile yanyana gelmesi çok karşılaşılan
bir durum değildir. Bunun gerekçesininin bağlama çeşitliliğinin var olma amacıyla açıklanması mümkün: Farklı bağlama çeşitleri Batı müziğinde keman ailesinin varlığının gerekçesi olan bir ses alanı (register) ihtiyacından değil, yerel müzik pratiklerinin coğrafi, dini, ekonomik, kültürel vb. ihtiyaçlarından
doğmuştur. Orkestrada ayrıca akordeondan kabak kemaneye kavaldan zurnaya Anadolu’da kullanılan
ve ‘renk saz’ tanımlamasıyla ‘ana saz’ olan bağlama dışındaki sazlar yer alır. Gelenekte hemen hiçbir
yerel pratikte bir arada görülemeyen ‘bağlama ailesi’ndeki benzer durum söz konusu ‘renk sazlar’da da
vardır; yani gelenekte hiçbir yerel müzik pratiğinde bir arada olmayan kaval, kabak kemane, akordeon,
mey, zurna ve sipsi, yeni THM orkestrasında bir arada bulunur. Bununla birlikte inotantisitenin göze
çarptığı diğer unsur kadın ve erkeklerin bir arada ve çok sayıda kişiden oluşturduğu koroların THM
icralarıdır. Çünkü pek çok gelenekte kadınların erkeklerle veya yalnız başlarına, erkeklerin de dinleyici
olarak bulunabilecekleri mekânlarda, müzik icra etmesi hoş karşılanmaz; pek çok yerde haram kabul
edilir.
◆ Derleme sürecine mal edilebilecek yerel müzik pratikleri üzerindeki değişiklikler de aslında o müziğin
gelenekte icra edildiğinde verdiği etkiyi bütünüyle değiştirebilir ve inotantik kabul edilebilir.
Yukarıda geleneksel yaşam perspektifinden inotantik sayılan unsurların THM’de tespitini örnekleri artırarak sıralayabiliriz. Bununla birlikte artık kendine sosyo-kültürel değişim modeli olarak batılılaşmayı ve
eş anlamlı kullanılan modernleşmeyi benimseyen devlet politikalarının inşa ettiği ve günümüzde kendi
kültüründe / dünyasında anlamlandıran ve benimseyen milyonlarca icracısı, eğitimcisi, dinleyicisi, devasa
bir pazarı vs. olan THM’nin de modernist perspektiften “ana ölçütü iyi” olan otantiği ve inotantiği vardır.
◆ Örneğin temel ilkesi modernizmle belirlendiği şekliyle “homojen” karakterde, çeşitliliğe fazla izin vermeyen ve ulus-devlet inşa süreci politikalarıyla uyumlu bir düşünüş şekliyle yerel müzik pratiklerinin
icra bağlamı, oluşturulması hedeflenen, “tüm Türk milletinin dinleyeceği, seveceği” bir THM’ne uygun
değildir; çünkü homojen heyecanlar ve beğeniye sahip olması hedeflenen Türk milletinin tüm fertlerinin ulaşımına açık değildir.
◆ Ulaşılması hedeflenen muasır medeniyetlerin modern dünyasında ortaya çıkan “sanat” kavramının
ve bu çerçevede üretilen faaliyetlerden biri olan müziğin, yalnızca alışıldık anlamda müzik olmaktan
öte sembolik bir anlamı da söz konusudur. Avrupa’nın kültür yaşamında patronajın etkisiyle gelişen
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
175
◆ Üretilen THM kapsamındaki icralarda kullanılan sazların standartlaşması, yerel müzik dinleyicisinin
anlamlandırdığı ve icrada beklenti içine girdiği ideal tınıyı üretmekten yoksundur. Benzer şekilde insan
sesi üretimi ve kullanılan dildeki daha “rafine” durum, yerel müzik dinleyicisi bakımından inotantiktir.
M u s p a rt2 0 1 4
ve seçkinlerin yüksek kültürlerine hitap eden müzik, modernleşmenin de göstergesi olan sembollerle
doludur. Bunların bazılarını çok seslilik, kalabalık orkestralar-korolar ve devasa konser salonlarında
gerçekleştirilen konser ritüelleri olarak verebiliriz. İnşa sürecinde THM’nin de benzer ilkeler doğrultusunda bu sembolleri barındıran bir yapıda yeniden şekillendirilmesi hedeflenir. Bu perspektiften,
modernist kriterlere göre şekillenen modern otantisite perspektifinden bir veya birkaç kişiden oluşan
yerel müzik pratikleri inotantiktir, çünkü tüm bileşenleriyle bir konser ritüelinin gerçekleştirilmesine
izin vermez. Bu doğrultudaki hedeflerden biri olan kalabalık orkestra oluşturulması yolunda atılan
adımlar, zaten modernizmin en temel unsurlarından olan standartlaşmayı da beraberinde getirir. Dolayısıyla standartlaşmamış icra veya enstrüman hem birlikte çalmaya izin vermez hem de modernitenin
pozitivist geleneğinin her defasında aynısını görmeyi uman doğasıyla ters düşer; bu yüzden modern
otantisite perspektifinde standartlaşmamış icra teknikleri, ses üretim teknikleri veya enstrümanlar inotantiktir.
176
◆ Yerel müzik pratiklerine derleme sürecinde getirilen müdahalelerin ve yapılan değişikliklerin, modern
otantisite kapsamında bir anlamı ve değeri vardır. Herşeyden önce THM, Türk halkının milli kimliğiyle direkt ilişkilendirilen bir kavramdır. Ulus-devlet modeline göre Türk milli kimliğinin işaretleyicisi
olan bu “çatı değer” altında tüm Türkiye yurttaşlarının kendilerini homojen bir kimlikle tanımlamaları
temel amacına aykırı olacak unsurlar, derleme çalışmaları sürecinde ya değiştirilmiş, ya da çıkarılmıştır. Modernliğin devlet yönetimine ilişkin uyguladığı bu unsur dışında, derleme çalışmalarında yapılan
müdahalelerin diğer bir kaygısı, yurdun her yerinde dinlenmesi amacıyla, “homojen bir beğeninin”
sağlanmasına hizmet edebilecek müdahalelerle yerel müzik pratiklerindeki radikal farklılıkların ortadan kaldırılmasıdır. Bu amaçla bir yerel müzik pratiği dışında yaygın olarak kullanılmayan veya ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan vatandaşların idrakinde veya anlamlandırmasında engel olabilecek farklı ritmik ve melodik yapılar, oluşturulması hedeflenen ortak zevke yönelik ‘ülke ortalaması’na çekilerek
repertuara kazandırılır.
Sonuç
Şu anda Türkiye’de varlığından yukarıda bahsettiğimiz ve halkın müziği olarak tanımlanabilecek -organik
bağa sahip ancak- birbirinden farklı iki müziğin otantisite isnatları farklıdır. Yerel müzik pratikleri geleneksel otantisite isnadını kullanırken, THM modern otantisite kriterleri doğrultusunda “ana ölçütü iyi
olan” halkın müziğini sunar. Ancak kültürel görecelik kavramı doğrultusunda konuya yaklaşıldığında, bu
iki müziğin birinin diğerinden “daha iyi” olmadığı ya da birinin “daha gerçek” diğerinin “sahte” olmadığı
yönünde ifadelerde bulunmak en doğrusu olacaktır.
KAYNAKÇA
Aktay, Y. (1998) “Kültürel Sahihlik Söylemleri ve Modernlik”, Tezkire, s.14-15, http://www.angelfire.com/art/yasinaktay/Makaleler/Kulturel_Sahihlik_Soylemleri_ve_Modernlik.htm Son erişim tarihi: 15.11.2014
Balkılıç, Ö.(2009) Cumhuriyet, Halk ve Müzik: Türkiye’de Müzik Reformu 1922-1952, Tan Kitabeyi Yayınları, Ankara
Çaha, Ö.(2000) Aşkın Devletten Sivil Topluma, Plato, İstanbul
Erol, A.(2009a) “Alevi Bektaşi Müziğindeki Çeitliliği İncelemek”, Müzik Üzerine Düşünmek, s.131-154, Bağlam Yayınları, İstanbul
Erol, A.(2009b) “Popüler Müzikte Otantisite”, Müzik Üzerine Düşünmek, s.203-228, Bağlam Yayınları, İstanbul
Gıddens, A.(2010) Modernliğin Sonuçları, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
Moore, A.(2002) “Authenticity as authentication”, Popular Music, Vol. 21/2, s.209-223, Cambridge University Press,
Birleşik Krallık
Mutçalı, S.(1995) Arapça-Türkçe, Türkçe Arapça Sözlük, Dağarcık Yayınevi, İstanbul
Seeger, C.(1958) “Prescriptive and Descriptive Music-Writing”, The Musical Quarterly, Vol. 44, No. 2, s.184-195 Nisan
Steingass, J. F.(1882) English-Arabic Dictionary: For The Use Of Both Travelers And Students, W. H. Allen, Londra
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Stokes, M.(1998) Türkiye’de Arabesk Olayı, İletişim Yayıncılık A.Ş. İstanbul
Uzun, H.(2012) İslami Uyanış, Çoklu Modernlik Ve Popüler Kültür Bağlamında Mevlevi Semasının Dönüşümü: Afyon Karahisar Örnek Olayı, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İzmir
177
Üstel, F. (1994) “1920’li ve 30’lu yıllarda ‘Milli Musiki ve Musiki İnkılabı’”, Defter, Metis Yay. İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
TRT TÜRK HALK MÜZİĞİ NOTALARI VE BAĞLAMA EĞİTİMİ
TRT TURKISH FOLK MUSIC NOTES AND BAĞLAMA EDUCATION
Attila ÖZDEK*
Ülkemizde halk müziği alanındaki ilk derleme çalışmaları Kültür Müdürlüğü’nün görevlendirdiği Seyfettin
ve Sezai Asaf kardeşlerce 1925 yılında başlayıp Darü’l-Elhan, Halk Bilgisi Derneği ve Ankara Devlet
Konservatuvarı bünyesinde ve öncülüğünde gerçekleştirilen derleme çalışmalarıyla 1950’li yıllara kadar
yoğun olarak devam etmiştir. Derlenen binlerce halk müziği ezgisi Ankara Devlet Konservatuvarı’nda arşiv
memuru olarak görev yapan Muzaffer Sarısözen’in çabaları ve Ankara Radyosu’nda kurduğu Yurttan Sesler
Topluluğu ile notaya alınarak yurt geneline yayılmaya başlamıştır. Bütün bu süreçlerde iyi niyetlerle yapılan
derleme çalışmaları ve nota yayınları Ankara Radyosu’nda başlayan sürecin de etkisiyle TRT himayesinde
şekillenmiş ve hâlâ da şekillenmektedir. Türk Halk Müziği’nin korunması, yaşatılması ve öğretilmesi için
birer araç niteliği taşıyan TRT Türk Halk Müziği Notaları, doğal olarak halk müziğimizle ilgili bütün eğitim/
öğretim ortam ve koşullarını da etkilemiş ve şekillendirmiştir. Bu notalara bakıldığında halk müziğimizin
genel karakterine uygun olarak sözlü ezgilerin çoğunlukta olduğu, eşlik eden çalgı ya da çalgı topluluklarının
niteliği ve niceliği ile ilgili bilgilerin yer almadığı, tempo, nüans ve dinamik işaretlemelerinin neredeyse hiç
yapılmadığı göze çarpmaktadır. Bağlama eğitiminde kullanılan nota yayınlarının da çoğunlukla TRT notaları
ya da onlar referans alınarak yeniden yazılmış yayınlar olduğu dikkate alındığında TRT Türk Halk Müziği
Notaları’ndaki eksiklik ve yanlışlıkların yaratacağı problemlerin boyutu önem kazanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: TRT, Nota, Türk Halk Müziği, Bağlama, Türkü.
Abstract
In our country, in the field of folk music, the first compilation of the work of the Office of Culture appointed
Seyfettin and Sezai Asaf brothers, starting in 1925 Daru’l-Elhan, Halk Bilgisi Derneği within the body of the
Ankara State Conservatory and performed under the leadership of the work of the assembly until the 1950s
continued intensive. he Ankara State Conservatory archive officer, who served as the efforts of Muzaffer
Sarısözen, compiled thousands of folk tunes of music notes and was established in Radio of Ankara with
Yurttan Sesler Topluluğu (Voice of Country Ensemble) has started to spread throughout the country. The
whole of this process in good faith with the work of the assembly notes and publications, Radio of Ankara,
in the process, starting with the impact of the TRT was shaped under the auspices of, and that is still taking
shape. Turkish Folk Music survival, protection and which serve as a tool to teach TRT Turkish Folk Music
Notes, naturally all about our folk music teaching/learning environment and conditions have also influenced
and shaped. To this note, if you look, our folk music of the general character, as appropriate; oral majority
of the melodies, accompanied by the instrument or the instrument of the communities related to the quality
and quantity of the information and are not included; beat, dynamic and nuance sign almost never done
outstanding. The bağlama notes of publications used in training, mostly TRT notes, or they re-written using
the reference publications, considering that TRT Turkish Folk Music Notes the deficiencies and problems
arising from inaccuracies in the size of importance.
Keywords: TRT, Note, Turkish Folk Music, Bağlama, Folk songs.
*
Öğr. Gör. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı, Konya,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
179
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış ve kökeni tarihin derinliklerine uzanan bağlama ve ailesinin özellikle ülkemiz halk müziği açısından bir simge çalgı olduğu bilinmektedir. Bu simge çalgının cumhuriyet
tarihimiz içerisinde uzun yıllar boyunca resmî politikalarca yeterince sahiplenilmediği, eğitim-öğretim ortamlarında disiplinli bir yazılı literatüre kavuşamadığı yine alan üzerinde çalışan herkesin malumu olduğu
bir diğer konudur. Cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte hayata geçirilen müzik eğitimi kurumlarında ise diğer geleneksel müzikler ve çalgıları gibi bağlama da yıllarca görmezden gelinmiştir. Bu durum 1975 yılına
kadar ülkede bir Türk Müziği Devlet Konservatuvarı kurulamaması ile iyice somutlaşmıştır.
Diğer taraftan her ne kadar resmî eğitim-öğretim kurumlarında ve programlarında kendine yer bulamasa
da bağlama hayatın gerçekliği içinde kendi koşullarıyla yaşamına devam etmiştir. Âşıklık/ozanlık geleneği, usta-çırak ilişkisi içerisinde halk arasında yaşatılan bağlama geleneği, kentli yaşamla birlikte özellikle
bağlama yapım atölyelerinde kendine yer bulmuştur. Çeşitli dernek ve toplulukların yanında özel kurs
ve dershaneler bağlama ve eğitimi için bir yaşam alanı bir fırsat oluştursa da resmî politikalardaki yerini
almasının kırklı yıllarda radyo ile başladığını söylemek yanlış olmaz.
180
Türk halk müziği ve bağlamanın Ankara Radyosu çatısı altında 1940’lı yıllarda başlayan çalışmalarda kullanılması ile başlayan bu süreç, günümüze kadar gelen zamanda ülkemizde halk müziği ve bağlama ile ilgili
bütün eğitim-öğretim ortam ve koşullarını belirlemiştir. Bu anlayışla 1946 yılında Ankara Radyosu’nda
Vedat Nedim Tör ve Mesud Cemil’in destekleriyle Muzaffer Sarısözen’in öncülüğünde kurulan Yurttan
Sesler Topluluğu’nun halk müziğimizde toplu çalma ve koro anlayışına öncülük ettiği bilinmektedir. Ayrıca yapılan derlemeler, nota yayınları ve radyo yayınlarıyla halk müziğimizde günümüze ulaşan ezgilerin
neredeyse tamamı Yurttan Sesler anlayışı ile yayılmış ve şekillenmiştir.
Tek merkezli bu yapı sağladığı avantajların yanında bazı problemlerin de zamanla ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Ankara’da Muzaffer Sarısözen, İstanbul’da Ahmet Yamacı ve İzmir’de Mustafa Hoşsu önderliğinde yürütülen Yurttan Sesler Topluluğu çalışmaları devam eden süreçte 1975 yılında İstanbul’da bir Türk
Müziği Devlet Konservatuvarı kurulana kadarki kadroların yetişmesini ve olgunlaşmasını sağlamıştır.
Ankara Radyosu’nda başlayan ve diğer büyükşehir radyolarında benzerlerinin kurulmasıyla devam eden
süreçte TRT’nin halk müziği yayıncılığı açısından çok önemli ve kilit bir rol üstlendiği görülmektedir.
Gerek okullaşma sürecinin başlamasına zemin hazırlayan radyo anlayışı gerekse yapılan nota yayıncılığı
TRT’nin halk müziği konusunda tartışılmaz bir otoriteye dönüşmesine sebep olmuştur. TRT tarafından
yapılan nota yayınları üzerinde muhalefet bildirmek neredeyse imkânsızlaşmış, halk müziği ile ilgili eğitim-öğretim yapılan bütün ortam ve kurumlar TRT notaları etkisinde şekillenmiştir.
TRT’nin üstlendiği bu görev zamanla koruma içgüdüsüyle gelişen gereksiz bir sansür anlayışına, yerel
farklılıkların kaybolarak tek tipli bir halk müziği icrasının oluşmasına, yenilikçi yaklaşımların dışlanmasına ve en önemlisi yapılan nota yayınlarının birer tabuya dönüşmesine sebep olmuştur. Özellikle nota
yayınlarındaki eksiklik ve yanlışlıklar bu notaları kullanan bütün halk müziği camiası için önemli problemlerin doğmasına yol açmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki derleme gezileriyle başlayıp TRT’nin nota yayınlarına kadar uzanan süreçte
halk müziğimiz adına yapılan çalışmalar her ne kadar bütünüyle iyi niyet taşıyor olsa da tabulaşan/tabulaştırılan anlayış doğrularla birlikte eksiklik ve yanlışlıkları da tabulaştırdığından uzun yıllar dokunulmazlık
zırhındaki notaları değiştirmek mümkün olmamıştır/olamamıştır.
TRT halk müziği notalarında yer alan eksiklikler, hatalar, yazım yanlışlıkları bağlama gibi bu notaları kullanacak bir çalgının eğitimi için önemli birer problem kaynağına dönüşmüştür. Çalgı eğitiminde ve dolayısıyla bağlama eğitiminde nota bir amaç olmamakla birlikte eğitim-öğretim ortamlarının en önemli araçlarından birisi konumundadır. Bu aracın doğru, sağlıklı ve yerinde kullanımıyla gerçekleştirilecek bağlama
eğitiminin çok daha başarılı sonuçlar elde edeceği muhakkaktır. Nota, müzik için her şeyi göstermeye gücü
yetecek bir araç değildir. Hatta gerçek müzik için çok sınırlı bir gücü olduğunu söylemek bile mümkündür.
Ancak asgari düzeydeki bilgileri tam ve doğru, mümkün olduğunca anlaşılır şekilde taşıyan bir notanın
özellikle çalgı eğitimi için gerekliliği bilinmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
TRT halk müziği notalarına bu açıdan bakıldığında birçok problemi gözlemlenebilecektir. Bu problemleri;
derleme esnasında yeterli bilgi (kaynak kişi, varyant, vb.) edinmemekten kaynaklanan problemler, hız/
tempo bilgilerinin eksikliği, dinamik/nüans işaretlerinin eksikliği, donanım yanlışlıkları/eksiklikleri, tamamen sözlü yapıya bağlı notasyon tercihi, ölçü/usul tespitindeki yanlışlıklar, işitsel ya da yazım hatası olarak
ezgisel hatalar, vokalden mi yoksa enstrümandan mı derlendiğine dair bilgi eksikliği, hangi enstrümandan
ve hangi çeşidinden derlendiğine dair bilgi eksikliği, enstrüman belli olsa bile hangi boyut/düzen/pozisyon
kullanıldığına dair bilgi eksikliği, varsa eşlik eden vurmalı çalgının usul/ölçü yapısıyla ilgili karakteristik
yapısı, varsa çalımda kullanılan özel teknikler, özellikle sözsüz repertuvardaki ezgilerin amaçları ve varsa
oyun bilgileri, türkü sözleriyle ilgili eksiklik ve yanlışlıklar, yöre tespitiyle ilgili yanlışlıklar, kaynak kişi yerinde yazan ismin besteci mi kaynak kişi mi olduğu belirsizliği vb. sıralamak mümkündür.
Önal (1997) yaptığı çalışmada bu durumu dile getirmiş ve elde olan notaların ağırlıklı olarak TRT kaynaklı
olduğunu belirtmiştir. İncelediği TRT yayını 2500 kadar türkü notası ile ilgili olarak; hız terimlerine, nüans
ve dinamik işaretlerine, hangi çalgıdan derlendiğine dair bilgiye, bağlamadan derlendiyse hangi düzen ve
pozisyonda çalındığına ve bağlama ailesinin hangi üyesinden derlendiğine dair bilgiye rastlayamadığını
dile getirmiştir.
Uysal (2005) bağlamayla ilgili problemleri dile getirdiği çalışmasında, bu problemleri; standardizasyon,
notasyon ve metodoloji şeklinde sınıflandırmıştır. Notalamada özellikle de TRT kaynaklı nota yayınlarında yazılış çalınış farkının yani bütün eserlerin la eksenli olarak notalanmasının yanlış olduğunu vurgulamıştır. Diğer taraftan metotların çoğunlukla yüzeysel ve ticari olduğunu, piyasada bulunan notaları ve
özellikle de TRT notalarını aynen bastığını belirtmiştir.
“Ezgilerimizin notalanması konusu ise başlı başına bir felakettir. Müzik teorisi, notasyon, ve müzik imlası
olamayan insanlar tarafından yazılmış, yer yer anormal ölçülerde abartılmış, yer yer son derece yetersiz,
melodik ritim ve prozodi hatalarıyla dolu, vokal için mi, enstrüman için mi yazıldığı belli olmayan karalamalarla, adına “Türk Halk Müziği Arşivi” denilen bir yanlışlıklar arşivi oluşturulmuş, daha sonra da bu
yanlışların üzerine otantizm zırhı geçirilerek onlara dokunulmazlık kazandırılmıştır. Bu yanlışlıklar manzumesi adeta korumaya alınarak kutsallaştırılmış, tabulaştırılmıştır.”
Türk halk müziği notalarındaki yazılış-çalınış farklılığına sebep olan sorunların yanında özellikle ifade ve
nüans ile ilgili işaretlemelerin yetersizliği aynı notaya bakıp birbirinden çok farklı icraların/yorumların
ortaya çıkmasına sebep olmaktadır( Koç, 2000: 36).
Karahan (1996), çalışmasında var olan problemlere çözüm amaçlı olarak tablatur nota yazısı kullanılmasını ve sol anahtarı yerine ikinci çizgi do anahtarı kullanılmasını önermektedir. Başlangıçta ayrıntılar için
çözüm sağlayıcı bir öneri gibi görünmekle birlikte yeni problemleri ortaya çıkaracağı da açıktır.
Türkülerin derlenmesinde ve notaya alınmasındaki birçok problemi örnekleriyle açıklayan Kaya (2001)
donanımlı, tecrübeli ve bilinçli araştırmacılarla bu problemlerin en aza indirgenebileceğini vurgulamaktadır.
Burada özellikle şunu belirtmek gerekir ki derleme amaçlı notaların sadece bağlama eğitiminde kullanılabilecek bir içerik taşımasını bekleyemeyiz. Bu notalar bağlama eğitiminde kullanılabilmek üzere eğitimciler ve uzmanlar tarafından tekrardan yazılıp transkript edilebilir. Çünkü bir halk müziği ezgisinin tek bir
çalım yolundan ve tekniğinden bahsetmek ve onu tek bir yoruma hapsetmek halk müziğinin kendi gerçekliğiyle zaten bağdaşmayacaktır. Örneğin zaten çoğunluğu davul-zurnadan derlenmiş zeybek ezgilerinin
bağlama ile tek bir yorumu olduğunu söylemek doğru olamaz.
Özellikle bağlamada yöresel mızrap kullanımıyla ilgili geleneği sınırlayıcı yaptırımlardan uzak durmak
gerekmektedir. Nihayetinde nota bir fotoğraftır ve hiçbir fotoğraf aslının yerini tutamaz. Ancak doğru
çekilmiş bir fotoğrafa bakarak bir insanın ten rengini, saç rengini, göz rengini, yaklaşık kilosunu, boyunu
vb. fiziksel özelliklerini söyleyebilmek mümkündür. Diğer taraftan fotoğraf bize o insanın neleri sevdiği ya
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
181
Bu konuda bir diğer araştırmacı Kurt’un (2005, 68) görüşleri şöyledir:
M u s p a rt2 0 1 4
da sevmediğini, ne iş yaptığını, birini sevip sevmediğini, çocuğu olup olmadığını vb. bilgileri vermez. Bu
sebeple de bağlama eğitimine kaynak oluşturacak derleme notasının temel bazı bilgileri eksiksiz, yerinde
ve açık olmalıdır.
Bu noktada Seeger’in (1958) nota yazısındaki biri kuralcı ve öznel diğeri de açıklayıcı ve nesnel olan iki
yaklaşımını dile getirmek gerekir. Yani müziğin yazıya dökülmesinde iki temel amaca göre sonuçlar farklılaşabilmektedir. Sadece tespit etmek ve betimlemek amaçlı notaların özellikle derleme çalışmalarında tercih edilmesi mümkünken eğitim-öğretim materyali olarak kullanılacak notaların daha kuralcı ve emredici
olması beklenmektedir.
Bağlama eğitiminde kullanılacak notalarda bir ezginin; hangi tempoda, hangi düzende, hangi teller ve
parmaklar kullanılarak, hangi pozisyonda, ne gibi nüans ve dinamiklerle, elle mi tezeneyle mi, elle ya da
tezeneyle hangi özel teknikler kullanılarak çalınacağının belirtilmesi önemlidir. Müziğe dair bütün fikirleri nota ile aktaramasak da sıraladığımız verilerin bağlamanın kullanacağı notada gösterilmesi; notayı
kullanacak kişinin sonuca ulaşması ve eğitim-öğretimin başarıyla gerçekleşebilmesi açısından oldukça
önemlidir. TRT notalarında sınırlayıcı ve geleneği hapsedici bir yapıyı arzulamasak da bağlama notalarında görmeyi arzuladığımız kriterlere kaynak oluşturacak sağlıklı ve açık bir içeriği görmek yerinde olacaktır.
Bağlama eğitiminde kullanılan nota yayınlarının da çoğunlukla TRT notaları ya da onlar referans alınarak
yeniden yazılmış yayınlar olduğu dikkate alındığında TRT Türk Halk Müziği Notaları’ndaki eksiklik ve
yanlışlıkların yaratacağı problemlerin boyutu önem kazanmaktadır. Bu çalışma TRT Türk Halk Müziği
Nota Yayınları’ndaki eksiklik ve yanlışlıkların bağlama eğitiminde yarattığı problemleri ortaya koymak ve
bu doğrultuda öneriler getirmek üzere yapılmıştır.
182
TRT Halk Müziği Notalarında Tespit Edilen Eksiklik ve Yanlışlıklar
TRT halk müziği notalarına baktığımızda belirli bir şablon bilginin başlıklarını notanın hemen üzerinde
görürüz.
Örnek Nota 1
Yukarıda Örnek Nota 1.’de görüldüğü üzere TRT halk müziği notalarının sol üst tarafında türkünün TRT
Müzik Dairesi Yayınları içerisinde THM Repertuar Sıra No ve hemen altında da türkünün İnceleme Tarihi
bilgileri verilmektedir. İnceleme tarihi ile çoğunlukla türkü derlendikten bir süre sonra yapılan notalama,
inceleme ve tasnifleme tarihi kastedilmektedir. TRT halk müziği nota yayınlarında sözlü ezgiler, sözsüz
ezgiler ve uzun havalar ayrı ayrı tasnif edilmiş olmasına rağmen ezgilerdeki THM Repertuar Sıra No bilgisi
bu tasnifler belirtilmeksizin verilmiştir. Yani aynı repertuar numarasına sahip hem sözlü ezgi, hem sözsüz
ezgi hem de uzun hava bulmak mümkün görünmektedir.
Notalara baktığımızda sol tarafta ezginin yöresi ile ilgili bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölümde çoğunlukla
il ya da ilçe isimleri yazmakla birlikte bazı ezgiler için Orta Anadolu, Rumeli vb. bölge isimlerini görmek
de mümkündür (Örnek Nota 2). Burada şuna dikkat çekmek gerekmektedir ki bu başlık hep ezginin der-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
lendiği yer dikkate alınarak doldurulmuştur. Hâlbuki bazı ezgilerin göç, askerlik, iş arama, evlenme vb. sebeplere bağlı olarak asıl ait olduğu mahal ya da bölgeden başka yerlerde derlendiği herkesçe bilinmektedir.
Yöresi tartışmalı birçok türkü bulunmaktadır. Yaşayan bir kültür öğesinin tek bir mahalde sıkışıp kalması
zaten çok mümkün değildir. Bu başlığın “Yöresi” yerine “Derlendiği Yer” şeklinde tercih edilmesi daha
doğru olacaktır.
Ezginin “Kimden Alındığı”nı gösteren başlık yine sol tarafta yer almaktadır. Bu başlık da birçok farklı
soruyu beraberinde getirmektedir. Çünkü ezginin kimden alındığından kasıt “kaynak kişisi midir?”, “aktarıcısı mıdır?”, “yakıcısı/bestecisi midir?” tam anlaşılamamaktadır. Bu başlıkta çoğunlukla şahıs ismi ya da
isimleri kimi zaman da “yöre ekibi” ve “kasetten yazılmıştır” gibi ifadeler de yer almaktadır(Örnek Nota
3). Bazı ezgilerde ise bu bölümün boş bırakıldığı görülmektedir. Konuyla ilgili herkesin bildiği bir gerçeklik
vardır ki o da bu bölüme yazılan şahısların birçoğu o ezginin aslında yakıcısı/bestecisidir. TRT halk müziği
dairesinde önceleri uygulanan beste türkülerden uzak durma çabasının sonucu bu yola gidildiği ilgililerce
farklı zamanlarda dile getirilmiştir. Bu anlayışla başlıkta yer alan isim ya da isimlerin yapılacak araştırma ve
tespitlere göre “yakıcı/besteci” ya da “kaynak kişi” olarak ayrı ayrı belirtilmesinde fayda vardır.
Örnek Nota 3
Ezgilerin tamamına yakınında isimler ortada büyük harflerle yazılmıştır. Bazı ezgiler için çok bilinen ikinci
adı ya da semah, deyiş, oyun havası vb. tür isimleri parantez içerisinde belirtilmiştir(Örnek Nota 4). Özellikle bazı sözsüz ezgilerde ise özel bir isimlendirme yerine sadece ezginin zeybek, oyun havası, halay gibi
tür isimleri yazılmıştır(Örnek Nota 5).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
183
Örnek Nota 2
M u s p a rt2 0 1 4
Örnek Nota 4
Örnek Nota 5
Ezgilerin sağ tarafında ise “derleyen”, derleme tarihi” ve “notaya alan” bölümleri yer almaktadır. Bu başlıklara bakıldığında bir kısmının boş olduğu dikkat çekmektedir. Diğer taraftan bazılarında “kimden alındığı” ve “derleyen” başlıklarının aynı kişi olduğu(Örnek Nota 6), çoğunda ise “derleyen” ve “notaya alan”
başlıklarının aynı kişi olduğu görülmektedir(Örnek Nota 7). Hatta bazı notalarda her üç başlıkta da aynı
isim yazmaktadır(Örnek Nota 8).
184
Örnek Nota 6
Örnek Nota 7
Örnek Nota 8
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Ezgilerin sol üst tarafında tempo ile ilgili bilgi verecek “Süre” adlı bir başlık olmasına rağmen çoğunda bu
bilgi boş bırakılmıştır. Tempo bilgisi verilen ezgilerde birim değer için ya da toplam ölçü için metronom
değerleri gösterilmiştir(Örnek Nota 9). Ayrıca hiçbir notada hız bildiren yabancı kökenli(largo, presto vb.)
ya da Türkçe(ağırca, yürükçe vb.) bir terime rastlamak mümkün olamamıştır.
Örnek Nota 9
Ezgilerin tamamı sol anahtarı üzerinden notaya alınmıştır. Portede sol anahtarından hemen sonra yer
alan donanım alanında birçok dikkat çekici eksiklik ve hata gözlemlenmiştir. Özellikle 90’lı yıllara kadar
TRT notalarında tonal müzikteki donanım kuralları kullanılarak büyük bir hataya düşülmüştür. Doksanlı
yılların sonuna doğru eski notaların yerine makamsal müziğimizi ifade edecek yeni ve doğru donanımlı
notalar yazılmaya başlanılmıştır. Örnek vermek gerekirse hicaz makamı dizisindeki bir ezginin donanımı
için normalde ikinci aralıktaki la sesi karar kabul edilmek üzere üçüncü çizgi si sesinde bemol ve üçüncü
aralıktaki do sesinde diyez işareti kullanılması gerekirken bu dizideki ezgiler donanımda sadece sib gösterilerek notaya alınmış, bütün do#’ler ölçü içlerinde gösterilmiştir(Örnek Nota 10). Diğer taraftan ezgileri
notaya alanların, karar sesi ve buna bağlı olarak oluşacak donanımı hangi gerekçelerle tespit ettikleri de
belirsiz ve karmaşık bir durum oluşturmaktadır.
Örnek Nota 10
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
185
Ezgilerin notadan önceki başlıklarında yukarıda sıraladığımız bilgilerin dışında bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Bazı ezgilerin inceleme tarihi bölümünde “2. İnceleme Tarihi” ya da “Notalayan” kısmında tarih
bildiren bazı notlar görülebilmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
Donanımdan hemen sonra yer alan ölçü rakamı bölümlerinde özellikle kurulumun ilk bakışta anlaşılamayacağı dörtlük ve ikilik mertebede yazılmış ezgilerin kurulumlarını gösteren ekstra bilgiler ya da açıklamalar yer almamaktadır(Örnek Nota 11).
Örnek Nota 11
186
Ezgilerin hangi çalgı ya da çalgılardan notaya alındığı belirtilmemekle birlikte sınırlı sayıdaki bazı ezgilerde
bağlama için tezene vuruş yönleri gösterilmiş(Örnek Nota 12) ya da bağlama ile çalındığına dair açıklama
ve notlar yazılmıştır(Örnek Nota 13).
Örnek Nota 12
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Örnek Nota 13
Örnek Nota 14
Notasyonun sözlü ezgilerde sadece vokal anlayış düşünülerek oluşturulduğu, eşlik eden melodik ya da
vurmalı çalgıların ayrı bir portede gösterilmediği yine dikkat çeken başka bir problemdir. Sözsüz ezgiler
repertuvarındaki birkaç ezgide davula ilişkin ayrı porte kullanılmaya çalışılmıştır(Örnek Nota 15). Sözlü
ezgilerde sözlerin olduğu kısımlarda hece bağları kullanılmakla birlikte ne sözlü ezgilerin saz kısımlarında
ne de sözsüz ezgilerde çalımı ve ifadeyi etkileyecek cümle bağları kullanılmamıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
187
Bağlamadan notaya alınmış bazı ezgilerde gelenekte tercih edilen akort/düzen anlayışı bilinmesine ve karar
sesi, donanım, ezgi yapısı gibi özelliklere bakılarak anlaşılmasına rağmen bağlamanın kullandığı düzen bilgileri verilmemiştir. Fidayda/Zeybek Düzeni ile Bağlama Düzeni’nin burada önem kazandığını belirtmekte
fayda vardır(Örnek Nota 14).
M u s p a rt2 0 1 4
Örnek Nota 15
188
Baştan sona duygu, incelik ve nüans dolu halk müziği ezgilerimizin TRT notasyonunda yine hiçbir nüans
ve dinamik işaretinin kullanılmadığı görülmektedir. Çok az notada staccato, puandorg ve glisendoyu ifade
etmeye çalışan işaretlemeler kullanıldıysa da bu notaların sayısı yok denecek kadar azdır(Örnek Nota 16).
Yine çok az sayıda notada çarpma ve süsleme notalarının gösterilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır(Örnek
Nota 17).
Örnek Nota 16
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
Genel olarak bakıldığında TRT halk müziği notalarının bazılarında melodik yazım hataları, ölçü rakamıyla
tutarsız ritmik hatalar, tekrar işaretleri ve dolaplarda eksiklik ve yanlışlıklar dikkat çekmektedir. Sözlü
ezgilerin bazılarında farklı gerekçelerle (müstehcenlik, etnik ayrımcılık vb.) sözlerin aslına uyulmadığı ve
sözlerin değiştirildiği birçok araştırmacının dile getirdiği bir konudur. Ezgilerin söz metinleri çoğunlukla
ayrıca verilmiş ve bazılarında geçen kelimeler açıklanmaya çalışılmıştır. Sözsüz ezgilerin gelenekteki amaçlarına ve oyunlarına değinen bilgiler ise notalar üzerinde maalesef yer almamaktadır.
Bağlama Eğitiminde Kullanılacak Bir Notasyon
Bağlama Türk halk müziğimizin temel çalgısı olarak kendi dağarımızdan başlayarak farklı müzik türlerini
seslendirebilecek kapasiteye ve özelliklere sahip bir çalgıdır. Bağlama için yazılmış eğitim amaçlı yayınlardaki notalarda tel numaraları, parmak numaraları, tezene vuruş yönleri, pozisyon bilgileri, farklı süsleme
ve çarpma işaretleri, tempo bilgileri, nüans ve dinamik işaretleri yer almalıdır.
TRT kaynaklı notalardan faydalanacak bir bağlama eğitimcisinin ezgileri bağlama için transkript ederken
tempo, düzen, pozisyon, nüans ve dinamikler, özel çalım teknikleri, süsleme ve çarpmaları doğru bir şekilde kaynaktan alabilmesi ve bağlama için tel ve parmak numaraları ile tezene vuruş yönlerini eklemesi
gerekir. Ayrıca yorum gücüne bağlı olarak esere kendi öz kimliğinin dışına çıkmadan yeni ve öznel bir
yorumda da bulunabilmelidir(Örnek Nota 18).
Öneriler
Yapılan tespitler ışığında TRT halk müziği nota yayınlarına yönelik olarak;
- Ezgilerin repertuar numaralama sistemindeki karışıklığı ortadan kaldırmak için repertuar numaraları
“Sözlü Repertuar No” “Sözsüz Repertuar No” ve “Uzun Hava Repertuar No” şeklinde yapılmalıdır.
- Ezgilerde yer alan “Yöresi” başlığı yerine ya da ayrı bir başlık olarak “Derlendiği Yer” daha kapsamlı ve
doğru bir başlıklandırma olacaktır.
- Ezgilerdeki “Kimden Alındığı” başlığı yerine “Yakıcısı/Bestecisi” ve “Kaynak Kişi” olmak üzere iki farklı bilgi başlığı açılması daha doğru olacaktır.
- Ezgi isimlerinin yanına tür belirten terimlerin yazılması ya da bunun için bir başlık açılması önemli ve
gereklidir.
- Ezgilerde yöre, kaynak kişi, derleyen, derleme tarihi, notaya alan kısımlarındaki eksik bilgiler arşivlerden ve uzmanlardan yararlanılarak en doğru bir şekilde tamamlanmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
189
Örnek Nota 17
M u s p a rt2 0 1 4
190
Örnek Nota 17
- Ezgilerde yer alan “Süre” başlığı yine sesli ve görüntülü arşivlerden ve uzmanlardan yararlanılarak mutlaka belirtilmeli, tempo bildiren terimlerden yararlanılmalıdır.
- Ezgilerin donanımları makamsal müzik anlayışımız doğrultusunda tekrar gözden geçirilerek düzeltilmeli, gerekiyorsa bazı ezgilerde anlaşılırlığı arttırmak ve uygulamaya kolaylıklar getirebilmek adına
karar perdeleri ve buna bağlı olarak donanımlar değiştirilmelidir.
- Özellikle aksak yapıdaki ölçü kurulumlarıyla ilgili bilgi verilerek deşifre ve yorumlamaya olumlu yönde
katkı sağlanmalıdır.
- Tespit edilebilen ezgiler için hangi çalgı ya da çalgılardan derlendikleri belirtilmeli ve özellikle bağlamadan derlenen ezgiler için daha ayrıntılı ve anlaşılır transkripsiyon işaretlerinden yararlanılmalıdır.
- Bağlamadan derlenmiş ezgiler için düzen ve pozisyon bilgileri verilmelidir.
- Sözlü ezgilerde daha çok bir eşlik çalgısı konumunda kalan çalgılar ve özellikle bağlama için ayrı bir
partisyonla nota yazılmalıdır.
- Sözlü ya da sözsüz ezgilerde öğrenciyi/yorumcuyu doğrudan yönlendirebilecek cümle bağlarından
mutlaka faydalanılmalıdır.
- Ezgilerde aslına uygun olarak nüans, dinamik ve süsleme işaretlerinin kullanılması gerekmektedir.
- Melodik, ritmik hatalar ile tekrar ve dolap işaretlerindeki eksiklik ve yanlışlıklar düzeltilmelidir.
- Asıl sözleri değiştirildiği tespit edilebilen ezgilerin sözleri aslına uygun olarak düzeltilmelidir.
- Oyunları olan tüm ezgilerin oyunlarıyla ilgili kısa bilgiler notada yer almalı, özellikle sözsüz ezgilerin
gelenekte hangi amaçla seslendirildikleri kısa bilgilerle açıklanmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
8. o t uru m / 8 . s e s s i o n
KAYNAKÇA
Kaya, D. (2001) “Türkülerin Derlenmesinde, Kayda Geçirilmesinde ve İcra Edilmelerinde Yapılan Yanlışlıklar” (411432). Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni, Kayseri
Karahan, C. (1996) “Bağlama Müziğine İlişkin Eserlerin Seslendirilmiş ile Yazılışı Arasındaki Farklılıkların İncelenmesi Sınanması Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara
Koç, A. (2000) “Bağlama Eğitiminde Görülen Problemler ve Bunların Çözüm Yolları”, Sanatta Yeterlik Tezi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul
Kurt, C. (2005) “Bağlama’nın Dışa Açılma Sürecinde Aşılması Gereken Sorunlar ve Çözüm Önerileri” (68-71), Anadolu Nefesi Bağlama Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Anadolu Medeniyetleri Kültür Merkezi Yayınları, Çankaya
Belediyesi Katkılarıyla Yurt Renkleri Yayınevi, Ankara
Önal, H. (1997) “Bağlama’dan Derlenmiş Eserlerin Çalınış-Yazılış Farklılıkları” (259-263), V. Milletlerarası Türk Halk
Kültürü Kongresi, Halk Müziği/Oyun/Tiyatro/Eğlence Seksiyon Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
Seeger, C. (1958) “Prescriptive and Descriptive Music-Writing”, The Musical Quarterly, Vol. 44, No. 2 (Apr., 1958), pp.
184-195, Oxford University Press,
TRT Müzik Dairesi THM Repertuvarı Nota Yayınları
191
Uysal, S. (2005) “Anadolu’nun Nefesi Bağlama ve Sorunları” (64-67), Anadolu Nefesi Bağlama Sempozyumu Bildiriler
Kitabı, Anadolu Medeniyetleri Kültür Merkezi Yayınları, Çankaya Belediyesi Katkılarıyla Yurt Renkleri Yayınevi,
Ankara
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
MÜZİK EĞİTİMİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİNİN YAZ
DÖNEMİ ÇALGI ÇALIŞMA DURUMLARININ BELİRLENMESİ
DETERMINATION OF SUMMER WORKING STATES OF MUSIC
EDUCATION DEPARTMENT STUDENTS
Gülşah SEVER*
Özet
Çalışma alışkanlıkları ve bireysel farklılıklarla ilgili literatürde birçok araştırmaya ve çalgı eğitimcilerinin
bu konuda felsefe ve yaklaşımlarını belirten yazılara rastlamak mümkündür. Örneğin ünlü piyanist Arthur
Rubinstein’e göre “Kimse günde 4 saatten fazla çalışmamalıdır. Eğer 4 saatten fazla çalışmaya ihtiyaç duyuyorsanız bazı şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir.” Keman eğitimcisi L. Auer ise parmaklarla bütün gün,
zihin ile 1-1,5 saat çalışılması gerektiğini belirtir. Ünlü keman virtiyözü Heifetz ise fazla çalışmaya hiçbir
zaman inanmayan virtiyözlerden biridir. Ona göre haddinden fazla çalışma “çok az çalışma kadar kötü”dür.
Kendisi bir söyleşide günde 3 saatten daha fazla çalışmadığını ve pazar günleri ise hiç çalışmadığını söylemiştir
(Martens; 1919; (1).
Performansta uzmanlık konusunda Psikolog Ericsson’un araştırmaları önemlidir. Ericsson (2006)’a göre “10
yıl ya da 10000 saat amaçlı ve planlı çalışma herhangi bir alanda uzmanlık seviyesine gelmek için gereklidir.”
Başarılı bir performans için planlı bir çalışma düzeninin kurulması gereği oldukça açıktır. Araştırmaların
sonuçlarına göre planlı oluşturulmuş bir çalışmanın içinde yer alması gereken alt başlıklar şöyle özetlenebilir:
• Fiziksel rahatlık
• Zihinsel odaklanma
• Kişisel farkındalık ve gözlem
• Problem çözme becerileri
• Periodik düzenlenmiş çalışma zamanları
• Özdeğerlendirme
Eğitim öğretim yılı boyunca çalgı eğitimcileri öğrencilerin çalışma alışkanlıklarıyla ilgili gözlem yapma ve
yönlendirme fırsatı bulabilirler. Ancak tatil dönemlerinde bu bu denetimi sağlamak zorlaşmaktadır. Öğrencilerin tatil dönemi boyunca çalgılarına ne kadar ve nasıl çalıştığı ile ilgili literatürde bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu nedenle araştırmanın amaç cümlesi ve alt amaçları aşağıdaki gibi şekillenmiştir:
2012-2013 Eğitim Öğretim yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’ndaki öğrencilerin yaz dönemi çalgı çalışma durumları nelerdir?
*
Arş. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi
Anabilim Dalı, Ankara, [email protected], [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
193
Müzik eğitiminin en önemli alt dallarından birisi çalgı eğitimidir. Çalgı eğitimi öğrenciye seçtiği çalgıyı teknik
ve müziksel özellikleriyle öğretmenin yanısıra kişisel değerlendirme ve problem çözme becerileri ile çalışma
alışkanlıkları kazandırmayı da içerir. Teknik ve müziksel öğretim daha çok ders öğretmeninin kontrolündeyken çalışma alışkanlıklarının kazanılmasında bireysel farklılıklar gözlemlenmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
Durum tespiti yapılması planlanan araştırma için toplanan veriler anket yoluyla elde edilmiştir. Ankette açık
uçlu sorulara da yer verilmiştir. Hazırlanan anket, uzman görüşleri doğrultusunda düzenlenerek ‘google docs’
programı üzerinden elektronik olarak öğrencilerin e-posta ve sosyal medya adreslerine gönderilmiştir. Toplanan veriler değerlendirilerek sonuçlar raporlaştırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çalgı, Çalgı eğitimi, Çalışma alışkanlıkları.
Abstract
Instrumental instruction is one of the major subdivision of music education. Instrumental instruction contains
to make students not only gain technical and musical instrumental education but also problem solving abilities, self assessment and working habits. It is observed individual differences on working habits while technical
and musical instruction is mostly under theachers control.
It is possible to find so many researchs and philosophical papers on working habits and individual differences
at literature. Arthur Rubinstein, in which he stated that nobody should have to practice more than four hours
a day. He explained that if you needed that much time, you probably weren’t doing it right. The violinist Auer
responded by saying “Practice with your fingers and you need all day. Practice with your mind and you will
do as much in 1 1/2 hours.”
194
Even Heifetz indicated that he never believed in practicing too much, and that excessive practice is “just as
bad as practicing too little!” He claimed that he practiced no more than three hours per day on average, and
that he didn’t practice at all on Sundays (Martens; 1919; (1).
When it comes to understanding expertise and expert performance, psychologist Dr. Ericsson is perhaps the
world’s leading authority. His research is the basis for the “10,000-hour rule” which suggests that it requires
at least ten years and/or 10,000 hours of deliberate practice to achieve an expert level of performance in any
given domain.” It is obvious that succesful performance requires regular and planned study. Depends on the
consequences of the researchs it is possible to make a summary of subdivisions that has to be involved in a
planned study:
• Phsical comfort
• Mental focus
• Self-awareness and self-observation
• Problem solving abilities
• Periodically organized working schedule
• Self-assessment
Instrumental teachers can make observations and guidance on working habits of students during the school
year. But making supervision is getting harder at summer holiday time. There is no research on how and how
much the students work their instruments during the summer holiday. It is important to determine summer
working habits to understand overall performance of student. For this reason the main purpose of this research is composed below:
What is the students who goes Gazi University Faculty of Education Division of Music Education instrumental study states during summer holiday at 2012-1013 education year?
Data collected by preparing an survey form which contains open-ended questions. The survey sent to students
as e-mail and facebook addresses after regulated in line with the expert opinions using google docs proggramme. Data will be collected, analized and presented to audience.
Keywords: Instrument, Istrument Education, Working habits.
GİRİŞ
Müzik eğitiminin en önemli alt dallarından birisi çalgı eğitimidir (Uçan, 2006). Çalgı eğitimi öğrenciye
seçtiği çalgıyı teknik ve müziksel özellikleriyle öğretmenin yanısıra bireysel değerlendirme ve problem
çözme becerileri ile çalışma alışkanlıkları kazandırmayı da içeren bir bütün olarak düşünülebilir. Teknik
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
ve müziksel öğretim daha çok ders öğretmeninin yönlendirmesiyle yürütülürken, çalışma alışkanlıklarının
kazanılmasında bireysel farklılıklar gözlemlenmektedir.
Çalışma alışkanlıkları ve bireysel farklılıklarla ilgili literatürde birçok araştırmaya ve çalgı eğitimcilerinin
bu konuda felsefe ve yaklaşımlarını belirten yazılara rastlamak mümkündür.Örneğin ünlü piyanist Arthur
Rubinstein’e göre “Kimse günde 4 saatten fazla çalışmamalıdır. Eğer 4 saatten fazla çalışmaya ihtiyaç
duyuyorsanız bazı şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir.” Keman eğitimcisi L. Auer ise parmaklarla bütün
gün,zihin ile 1-1,5 saat çalışılması gerektiğini belirtir. Ünlü keman virtiyözü Heifetz ise fazla çalışmaya
hiçbir zaman inanmayan virtiyözlerden biridir. Ona göre haddinden fazla çalışma “çok az çalışma kadar
kötü”dür. Kendisi bir söyleşide günde 3 saatten daha fazla çalışmadığını ve pazar günleri ise hiç çalışmadığını
söylemiştir (Martens; 1919; (1).
Performansta uzmanlık konusunda Psikolog Ericsson’un araştırmaları önemlidir. Ericsson (2006)’a göre “10
yıl ya da 10000 saat amaçlı ve planlı çalışma herhangi bir alanda uzmanlık seviyesine gelmek için gereklidir.”
Başarılı bir performans için planlı bir çalışma düzeninin kurulması gereği oldukça açıktır. Araştırmaların
sonuçlarına göre planlı oluşturulmuş bir çalışmanın içinde yer alması gereken alt başlıklar fiziksel rahatlık,
zihinsel odaklanma, kişisel farkındalık ve gözlem, problem çözme becerileri, periodik düzenlenmiş çalışma
zamanları, özdeğerlendirme olarak özetlenebilir (Parncutt&McPherson, 2002).
Çalışmanın planlanmasında bu maddelerin her birine verilecek ağırlık, her maddenin uygulama yöntemleri
gibi konular gerek psikologların gerekse müzik araştırmacılarının ilgi alanındadır. Bu araştırmaların
sonuçları zaman içinde öğretim programlarında yerini almaktadır. Ancak eğitim ve öğretim sadece okul
sürecini değil tüm hayatı kapsar. Okulda öğrenilen bir konunun eğitim süreci sonrasında da öğrenci
tarafından aktif olarak, herhangi bir kontrol olmaksızın uygulanıyor olması eğitimin başarısını belirler.
Aksi halde eğitimin değerlendirilerek tekrar planlanması gereği doğar.
Eğitim öğretim yılı boyunca çalgı eğitimcileri öğrencilerin çalışma alışkanlıklarıyla ilgili gözlem yapma ve
yönlendirme fırsatı bulabilirler. Ancak tatil dönemlerinde bu denetimi sağlamak zorlaşmaktadır. Ayrıca
öğretim yılı boyunca verilen eğitimin amacına ulaşıp ulaşmadığı da öğrencilerin yaz tatillerindeki çalışma
eğilimleriyle açıklanabilir. Öğrencilerin tatil dönemi boyunca çalgılarına ne kadar ve nasıl çalıştığı ile
ilgili literatürde bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu nedenle araştırmanın yapılması gereği doğmuştur.
Araştırmanın amaç cümlesi ve alt amaçları aşağıdaki gibi şekillenmiştir:
2012-2013 Eğitim Öğretim yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’ndaki öğrencilerin yaz dönemi çalgı çalışma durumları nelerdir?
Bu kapsamlı soruyu cevaplayabilmek için aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır:
• Öğrenciler yaz dönemi boyunca hangi amaçlarla çalgı çalmaktadırlar?
• Öğrenciler yaz dönemi boyunca ne kadar çalışmışlardır?
• Günlük çalışmalarında nasıl bir program uygulamışlardır?
• Öğrenciler düzenli çalgı çalışmışlar mıdır?
• Düzenli çalışamama sebepleri nelerdir?
• Öğrenciler yazın düzenlenen müzik çalışmaları ve festivallere katılım durumları nedir?
YÖNTEM
Araştırmanın Deseni
Bu araştırma, Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’nda
öğrenimini sürdüren öğrencilerin yaz dönemi çalışma alışkanlıklarını belirlemek amacıyla oluşturulmuş
betimsel bir çalışmadır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
195
AMAÇ
M u s p a rt2 0 1 4
Katılımcılar
Araştırmanın katılımcıları 2012-13 öğretim yılında Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Anabilim dalında
öğrenimini sürdüren ve araştırma için hazırlanan anketi yanıtlamaya gönüllü olan toplam 54 öğrenciden
oluşmaktadır.
Veri toplama Araçları
Durum tespiti yapılması planlanan araştırma için toplanan veriler anket yoluyla elde edilmiştir. Ankette
açık uçlu sorulara da yer verilmiştir. Hazırlanan anket, uzman görüşleri doğrultusunda düzenlenerek
‘google docs’ programı üzerinden elektronik olarak öğrencilerin e-posta ve sosyal medya adreslerine
gönderilmiştir. Gönderilen anketlere 54 öğrenciden dönüt gelmiştir. Anketlerden dördü sorular eksik
yanıtlandığı için geçersiz sayılarak 50 anket değerlendirmeye alınmıştır. Ankete katılan öğrencilerden
bulundukları sınıfı ve çalgılarını içeren kısa bir kişisel bilgi formu doldurmaları istenmiştir. Ankete katılan
öğrencilerin sınıfları ve katılımcıların çalgılara göre dağılımı aşağıdaki tablolarda görülmektedir.
Sınıf
Lisans 1
8
Lisans 2
5
Lisans 3
7
Lisans 4
12
Lisansüstü
16
Çalgı
196
Katılımcı Sayısı
Katılımcı Sayısı
Keman
25
Viyola
2
Viyolonsel
2
Piyano
7
Flüt
5
Gitar
3
Bağlama
2
Şan
1
Klarnet
1
Ud
1
Saksafon
1
Veri Analizi
Veri analizinde frekans değerlerine yer verilmiştir. Açık uçlu soruların değerlendirilmesi nitel içerik
analiziyle gerçekleştirilmiştir. Veriler karşılaştırılarak frekanslar belirlenmiş, sonuçlar tablolaştırılmıştır.
BULGULAR VE YORUM
1. Öğrenciler yaz dönemi boyunca hangi amaçlarla çalgı çalmaktadırlar?
Araştırmanın ilk alt problemine yanıt aramak için öğrencilere yöneltilen soru çoklu seçenek işaretlemeye
imkan verecek biçimde tasarlanmıştır. Buna göre öğrencilerin yoğunlukla işaretledikleri seçenekler ve
frekansları aşağıdaki tabloda görülebilir:
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Çalgı Çalma Amaçları
Frekans
Teknik ve müzikal çalışmalarımı sürdürdüm.
30
Ders verirken kullandım.
12
Arkadaşlarımla müzik yaptım.
10
Sınava hazırlandım.
8
Çalgımla ücretli bir işte çalıştım.
6
Çalışmadım.
3
Kendim için çaldım.
1
Tabloda görüldüğü gibi öğrencilerin yaz dönemi boyunca çalgı performanslarını geliştirecek teknik ve
müzikal çalışmalara ağırlık verdiği görülmektedir.Bu öğrencilerden sekizi sınava hazırlanma sürecinde
teknik ve müzikal çalışmalara yoğunluk vermiştir. Bunun dışında öğrenciler çalgılarını amaçlı olarak ders
verme ve ücretli diğer işlerde çalışmak için de kullanıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerden 10’u çalgısını
sosyal amaçlarla arkadaşlarıyla müzik yapmak için kullandığını belirtmişlerdir.
Bunun yanısıra 3 öğrenci hiç çalgı çalışmadığı belirtmiştir. Bu öğrenciler, neden çalışmadıkları sorusuna
tatilde çalışmayı sevmiyorum, canım istemedi ve çalgımı sevmiyorum gibi cevaplar vermişlerdir. Bununla
ilgili değerlendirme öğrencilerin düzenli çalışmama sebepleri başlığı altında yorumlanacaktır.
2. Öğrenciler yaz dönemi boyunca günde ne kadar çalışmışlardır?
197
Öğrencilere yaz boyunca hangi amaçlarla çalgılarını ellerine aldıkları sorusundan sonra günde ortalama ne
kadar süre ile çaldıkları sorulmuş verilen yanıtlar aşağıda tablolaştırılmıştır.
Günlük çalışma süresi
Frekans
Düzenli çalışamadım.
27
0-1 saat
5
1-2 saat
8
2-3 saat
9
4 saat ve fazlası
1
Anketi yanıtlayan öğrencilerin yarısından fazlası düzenli çalışamadıklarını belirtmişlerdir. Bu oran oldukça
yüksek görünmektedir. Uzmanların önerdiği planlı günlük bir çalışmada diziler, arpejler, etütler ve eser
çalışması yer almalıdır. Bu çalışmaların en asgari düzeyde çalışılması ortalama 2 saat ve daha fazla süre
gerektirir. Bu nedenle günde 0-1 saat arası çalışanların da planlı çalışmadıkları varsayılabilir. Bu öğrenciler
arkadaşlarıyla müzik yapmayı ve teknik çalışmalara ağırlık vermeyi tercih eden öğrencilerdir.
3. Öğrenciler günlük çalışmalarında nelere yer vermişlerdir?
Uzmanların önerdiği planlı bir günlük çalışma düzeninde diziler- arpejler, etütler, teknik çalışmalar, eserler
ve doğaçlama çalışmaları yer almalıdır. Bu nedenle araştırmanın üçüncü alt problemine ilişkin soruda da
birden fazla seçenek işaretlenmesi uygun görülmüştür. Bazı öğrenciler birden fazla seçenek işaretlerken
bazı öğrenciler ise çalışmalarını tek bir alanda yoğunlaştırmıştır. Buna göre öğrencilerin işaretledikleri
günlük çalışma konuları aşağıdaki tabloda görülebilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Çalışma Programında Yer Alanlar
Frekans
Eserler
29
Etütler
27
Diziler, Arpejler
23
Doğaçlama
19
Yay ve teknik çalışmalar
9
Geleneksel Türk Müziği
1
Öğrenciler günlük programlarında genellikle birden çok çalışma konusunda yer verdiklerini belirtmişlerdir.
Sadece dizi ve arpej çalıştığını belirten bir klarnet öğrencisi vardır. Bu öğrenci günlük 0-1 saat arası çalıştığını
yazmıştır. Bu şekilde bir çalışmayla temel çalgı çalma becerilerini korumayı amaçladığı varsayılabilir.
Sadece etüt çalıştığını belirten 2 keman öğrencisi bulunmaktadır. Bu öğrenciler düzenli çalışamadıklarını
ve 0-1 saat çalıştıklarını belirtmişlerdir.
198
Çalışma programlarında sadece doğaçlamaya yer verdiklerini belirten öğrencilerin tümü her gün düzenli
çalışmadıklarını belirtmişlerdir. Burada ‘doğaçlama’ sözü iki anlamlı anlaşılmış olabilir. İlki gerçek anlamda
müzik yapma biçimlerinden biri olan doğaçlamanın belli ilkeler, ritimler, armonik yapı gözetilerek
geliştirilmesine yönelik bir çalışma durumuyken ikinci anlamı pratik, var olan durumu çözmek için anlık
geliştirilmiş düşünce ve eylemleri ifade eder. İkinci anlamına göre öğrenciler çalgılarını ellerine aldıklarında
çalmanın ya da çalışmanın seyrini doğaçlama olarak belirlemiş olabilirler. İlk anlamıyla doğaçlama planlı
çalışılması gereken bir süreci belirtirken öğrencilerin her gün düzenli çalışmadıklarını belirtmesi ikinci
anlamı güçlendirmektedir.
Ankete katılan yaylı saz (keman, viyola ve viyolonsel) öğrencilerinin toplamı 29’dur. Yaylı sazlarda yay
kullanımı ses üretimi ve ton kalitesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak yay ve teknik çalışma
yaptığını belirten öğrencilerin sayısı 9’da kalmıştır. Bu sonuç oldukça düşündürücüdür.
4. Öğrencilerin düzenli çalgı çalışamama sebepleri nelerdir?
Ankete katılan öğrencilerin yüzde 64’ü düzenli çalışamadıklarını belirtmişlerdir. Bunun sebepleri sorulmuş
ve alınan yanıtlar tablolaştırılmıştır.
Çalışamama Nedeni
Frekans
1. Beni çalışmaya motive edici bir neden bulamıyorum.
18
2. Hava çok sıcak, çalışamıyorum.
12
3. Tam olarak neye çalışmam gerektiğini bilmiyorum.
5
4. Kendi başıma çalışıp hata yapmaktan çekiniyorum.
4
5. Tatilde çalışmayı sevmiyorum.
4
6. Sağlık sorunları yaşadım.
2
7. Bir öğretmen olmadan çalışamıyorum.
2
8. Çalgımı sevmiyor, zaman ayırma ihtiyacı hissetmiyorum.
1
9. Beyin ve vücut yorgunluğu
1
10. Şehir dışı tatillerde çalışamıyorum.
1
11. Başka şehirde piyano bulamıyorum.
1
12. Gezmeyi çok seviyorum.
1
13. Yapılması gereken başka işler vardı. (Ev taşıma vb.)
1
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Cevaplar arasında öğrencilerin en sık belirttiği çalışamama nedeni temel bir motivasyon sorunu olarak
karşımıza çıkmaktadır. 3. madde öğrencilerin güçlü ve eksik yanlarının farkında olamadıklarını ve
dolayısıyla bunu çözebilmek için bir strateji geliştirme güçlüğünün bir ifadesi olabilir.
4. madde öğrencilerin çalışma sırasında, o çalışmanın amacı doğrultusunda neyi doğru neyi yanlış
yaptıklarına dair belirlenmiş değerlendirme ölçütlerinin ve kişisel gözlem konusunda eksikliklerinin
göstergesi olarak ifade edilebilir.
7. madde ise 3 ve 4. maddelerdeki eksikliklerin öğrenciyi öğretmenle çalışmaya bağımlı hale getirmesinin
ifadesi olabilir.
Yukarıda yer alan maddelerden 3, 4 ve 7.maddeyi çalışmanın nasıl planlanacağı ile ilgili bilgi eksikliği olarak
tek bir maddede toplanabilir. Çalışmanın planlanmasında öğrencinin çalgı düzeyi, geliştirilmesi gereken
yönleri, bu yönlerin nasıl bir çalışma yöntemi ile geliştirileceği bilgisi temel rol oynar. Çalışma, yapısı gereği
sürekli bir farkındalık halinde olmayı ve amaca yönelik her davranışın anında değerlendirilmesini gerektirir.
Çalışmanın planlanmasıyla ilgili zaman ve içerik planlama yaklaşımları ve bu yaklaşımlar çerçevesinde
hazırlanmış pratik formlar bulunmaktadır (violinmasterclass.com).
10 ve 11.maddeler şehir dışına çıkılması durumlarında özellikle piyano, cello, kontrbas gibi çalgıların
taşınmasının güçlüğüdür. Gidilen yerin özelliğine göre başka çalgının bulunacağı ve bulunamayacağı
durumlar olabilir.
Havanın sıcak olması en çok belirtilen ikinci neden olmuştur. Yaz mevsiminde hava; gezmek, bisiklete
binmek gibi diğer her aktivite için sıcaktır. Bu öğrenciler tarafından çalışmamanın sorumluluğunu kimseyi
kırmadan yüklenebilecek harika bir çözüm gibi görüldüğü söylenebilir.
Yaz döneminde çalışmak için öğrencileri nelerin güdüleyebileceği sorulmuş ve alınan yanıtlar aşağıdaki
tabloda yer almaktadır.
Motive Edici Nedenler
Frekans
1. Konser gibi bir amacımın olması
26
2. Birlikte müzik yapacak bir grup olması
24
3. Nasıl çalışacağımı bilmek
21
4. Ara sıra öğretmenimle çalışmak
20
5. Klimalı bir çalışma odası
10
6. Tatilde beni bekleyen bir çalgımın olması
5
7. Çalmaktan keyif alacağım eserler
2
8. Doğru çalışma yöntemini uyguladığımdan emin olmak
1
Ankete katılan öğrenciler en çok konser gibi bir amaçlarının olmasının onları motive edeceğini
belirtmişlerdir. İkinci madde de çalışmaya güdülenmede sosyal ihtiyaçların önemini vurgulamaktadır.
Birlikte müzik yapmak yine öğrencilere bir çalışma amacı sağlamaktadır. Bu nedenle ilk iki madde birbirinin
bütünleyicisi olarak düşünülebilir.
3, 4 ve 8. Madde daha önce öğrencilerin çalışamama nedenleri başlığı altında tartışılan görüşlerle
örtüşmektedir. Öğrenciler kişisel farkındalık, çalışma yöntemleri ve çalışma planlanması konularında
bilgiye ihtiyaçları olduğunu belirtmektedirler.
5 ve 6.maddede ise öğrenciler çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile motive olacaklarını belirtmişlerdir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
199
5. Yaz tatilinde çalışmak için sizi neler motive eder?
M u s p a rt2 0 1 4
6. Öğrencilerin yazın düzenlenen müzik çalışmaları ve festivallere katılım durumları nedir?
Öğrencilerin burada belirttikleri eksiklikleri tamamlayacak hem ülkemizde hem de yurt dışında yaz müzik
kampları ve çalıştay etkinlikleri bulunmaktadır. Öğrencilerin bu etkinliklerden haberdar olup olmadıkları
merak edilmiş ve katılım durumları sorulmuştur. Alınan yanıtlar aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Katılım Durumu
Katılamadım
Katıldım
Toplam
Frekans
33
17
50
Sonuçlara göre öğrencilerin 2\3’ünden fazlası yazın düzenlenen müzik festival ve kamplarına katılmadığını
belirtmiştir.
6.1. Festivallere katılan öğrencilerin sınıflara göre dağılımı nasıldır?: Tabloda görüldüğü gibi öğrencilerin
yüzde 60’dan fazlası daha önce hiç yaz müzik etkinliklerine katılmadıklarını belirtmişlerdir. Katılan
öğrencilerin sınıflara göre dağılımı da aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
200
Katılan Öğrencilerin Öğrenim Seviyesi
Frekans
Doktora
5
Yüksek Lisans
3
Lisans 4
6
Lisans 3
1
Lisans 2
1
Lisans 1
1
Tabloda görüldüğü gibi yaz kampları ve festivallere katılım lisans 4.sınıftan itibaren başlamaktadır diğer
sınıflardaki öğrencilerin katılımı istisna sayılabilir. Çalgıyla geçirilen süre arttıkça çalma düzeyinin
yükseldiği varsayımıyla lisans öğrencileri düzenlenen festivallere katılım konusunda kendilerini yeterli
bulmuyor olabilirler. Deneyim arttıkça bu festivallere katılım da artıyor olabilir.
6.2. Öğrenciler hangi festivallere katılmışlardır?: Öğrencilerin 1\3’ü yurtiçi ve yurt dışında koro ve orkestra
ile birçok etkinliğe katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu etkinliklerden 11’i koro,5’i çalgı ve orkestrafestivalidir.
Bu beş adet orkestra ve çalgı festivalinin üçüne öğrenciler izleyici olarak katılmışlardır. Ankete katılan
öğrencilerden sadece dördü bu festivallere aktif çalgı çalarak katıldığını belirtmiştir.
Koro festivalleri son dönemde ülkemizde de oldukça yaygınlaşmıştır. Koro şefleri bu etkinliklere katılmada
öğrencilerine rehberlik etmektedirler. Koro, daha geniş bir müzik topluluğu olduğu için etkinlikler daha çok
öğrenciye ulaşabilmektedir. Ancak anketten alınan cevaplar çalgı için yönlendirmenin yetersiz olduğunu
göstermektedir.
6.3. Katıldıkları festivallerden nasıl haberdar olmuşlardır?: Öğrencilere katıldıkları festivallerden nasıl
haberdar oldukları sorulmuş alınan cevaplar tablolaştırılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Haberdar Olma Yollarına İlişkin İfadeler
Frekans
Bir öğretmenimden\arkadaşımdan duydum.
13
Afişini\ ilanını gördüm.
4
Okul sayesinde haberim oldu.
3
Üye olduğum için düzenli takip ediyorum.
1
Burada verilen cevaplardan 1. ve 3. madde anlamsal olarak aynı kabul edilebilir. Etkinliği bir öğretmeninden
duymak da okul sayesinde haberdar olmak başlığına eklenebilir. Burada yaz etkinliklerinden haberdar
olmada sosyal çevrenin ve okulun etkisinin öneminin oldukça büyük bir yere sahip olduğu görülmektedir.
6.4. Festivalin öğrencilere katkıları neler olmuştur?: Yaz festivallerine katılan öğrenciler yeni teknikler
öğrendiklerini, yeni repertuar çalıştıklarını, düzenli ve verimli çalışma fırsatı bulduklarını, doğaçlama
yapmayı öğrendiklerini, eser yorumlama becerilerini geliştirdiklerini, orkestrada çalmanın yepyeni bakış
açıları kazandırdığını, yabancı şeflerle çalışmanın ufuklarını genişlettiğini ve ingilizce pratik yapma şansı
bulduklarını belirtmişlerdir.
6.5. Şimdiye dek herhangi bir festivalde yer almamış öğrencileri katılamama sebepleri nelerdir?:Şimdiye kadar
herhangi bir yaz müzik kampı ya da festivale katılmamış öğrencilere neden katılamadıkları sorulmuş ve
alınan yanıtlar aşağıda tablolaştırılmıştır.
Frekans
Katılmak için kendi seviyemi yeterli bulmadım
15
Haberim olmadı
10
Maddi olarak karşılayamadım
6
Festival zamanı bana uygun değildi
5
Katılmaya gerek duymadım
1
Festivale katılamadığını belirten 33 kişiden 15’i kendi çalma seviyelerini yeterli bulmadıklarını belirtmişlerdir.
Burada çok önemli bir bakış açısı farkı bulunmaktadır. Festivaller ve yaz kampları katılımcıların öğrenme
sürecini desteklemeyi amaçlayarak düzenlenmiş etkinliklerdir. Bazılarında yaş, düzey gibi çeşitli sınırlamalar
olmasına rağmen herkese açık sayısız etkinlik bulmak mümkündür. Ülkemizde bu tür etkinliklere ağırlıklı
olarak konservatuvar öğrencilerinin katılıyor olduğu düşüncesi bu tür festivalleri bir öğrenme ve paylaşma
ortamından eğitim fakültesi öğrencileri için bir yarış algısına dönüştürüyor olabilir.
Festivallere katılamama nedenleri arasında en çok işaretlenmiş neden de öğrencilerin bu festivallerden
haberdar olmamalarıdır. Festival ve kamplara katılan öğrencilerin büyük bir kısmı öğretmenleri ya da bir
arkadaşları sayesinde haberdar olduklarını belirtmişlerdir. Okulun kurumsal girişimiyle bu etkinlikler
gerçekleşmiştir. Bu etkinliklerin duyurulması için öğretmenlere ve kurumlara da görev düşmektedir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Araştırmanın sonucunda öğrencilerin yaz döneminde motivasyon eksikliği, nasıl çalışacağından emin
olamama, havanın sıcaklığı vb gibi sebeplerle düzenli çalgı çalışamadıkları; çalışabilmek için konser vb
gibibir amaca ihtiyaç duydukları ortaya çıkmıştır. Yaz dönemi çalışma oranı en yüksek olan sınıflar lisans 1
ve 4’tür. Bu öğrenciler sınava hazırlandıkları için düzenli çalışabildiklerini belirtmişlerdir.
Bir diğer önemli sonuç da öğrencilerin çalışabilmek için bir öğretmene ihtiyaç duyması, yanlış yapmaktan
çekinmesi ve çalışmanın planlanmasıyla ilgili yetersizlik yaşıyor olmalarıdır. Öğrencilerin kendi çalışma
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
201
Festivale katılamama nedenleri
M u s p a rt2 0 1 4
süreçlerini yürütebilmek için edinmesi gereken özdeğerlendirme becerilerinin öğretimini de içeren bir
çalgı eğitimi modelinin tasarlanması gerekmektedir.
Yaz döneminde gerek ülkemizde gerek yurtdışında birçok festival ve kamp düzenlenmektedir.Ancak
öğrencilerin çok az bir kısmı bu etkinliklere katılabilmiştir. Okul öğretmenlerinin yönlendirmesiyle
yoğunluklu olarak koro festivallerine katılan öğrenciler gerek müzikal gerek sosyal yönden birçok beceri
geliştirdiklerini belirtmektedirler. Ancak öğrenciler çalgı ile katılmakta kendilerini yeterli bulmadıklarını
belirtmektedirler. Yetersizlik algısının değiştirilmesi, yaz etkinliklerinin farklı seviyedeki öğrencilerin
müziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına göre düzenlenmesiyle mümkün olabilir.
Öğrencileri yaz döneminde de düzenli çalışmaya yönlendirecek, çalgısal becerilerini güçlendirecek ve
müzik yapmaktan keyif alacakları organizasyonlar sayesinde bir çalışma amacına dönüşecek eğitim ve
sosyal ortamlarının oluşturulması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Ericsson, K. A. (2006) The Influence of Experience and Deliberate Practice on the Development of Superior Expert
Performance. K.A Ericsson, N. Charness, P. Feltovich ve R.R. Hofmann (Eds.) Cambridge Handbook of Expertise
and Expert Performance. S:685-706. Cambridge University Press. 2006
Martens, F., H. (1919)Violin Mastery: Talks with master Violinists and Teachers, Comprising Interviews with Ysaye,
Kreisler, Elman, Auer, Thibaud, Heifetz, Harttmann, Maud Powell and Others. Frederick A. Stokes Company. 1919.
Parncutt, R. and McPherson, G. (2002). The Science and Psychology of Music Performance Creative Strategies for
Teaching and Learning. Oxford University Press
202
Uçan, A. (2005). Müzik Eğitimi, Temel Kavramlar- İlkeler- Yaklaşımlar ve Türkiye’deki Durum. Evrensel Müzikevi
Yayınları, Ankara.
(1)http://www.creativitypost.com/arts/the_most_valuable_lesson_i_learned_from_playing_the_violin 12.06.2014
(2) http://violinmasterclass.com/en/virtuous-moments 09.09.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
KEMAN EĞİTİMİNDE KULLANILAN BAROK DÖNEM
ESERLERİNİN YAY TEKNİKLERİ BAKIMINDAN ANALİZLERİ
ANALYSIS OF WORKS OF BAROQUE PERIOD USED IN
EDUCATION OF VIOLIN IN TERMS BOW TECHNIQUES
İlkay GÖKSEL*
Bu araştırmada, Türkiye’deki Üniversitelerin Eğitim Fakültelerine bağlı Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümleri
Müzik Öğretmenliği Anabilim Dallarında görev yapan keman öğretim elemanları tarafından öğrencilere
çaldırılan Barok Dönem eserlerini tespit etmek ve bu eserlerin temel yay teknikleri bakımından incelenmesi
amaçlanmıştır. Araştırma; temel alan araştırmasına dayalı betimsel bir çalışma olup, nitel bulgular kaynak
tarama, nicel bulgular ise anket yöntemiyle elde edilmiştir. Eserler ayrıntılı olarak incelenmiş, elde edilen
bulgular frekans ve yüzde kullanılarak tablolaştırılmıştır. Elde edilen bulgulara göre incelenen eserlerin büyük
bir çoğunluğunda legato ve detaşe tekniklerinin kullanıldığı saptanmıştır. Araştırmada, varılan sonuçlara
dayalı olarak ortaya konulan öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Keman eğitimi, Barok dönem, Yay teknikleri.
Abstract
In this study, it is aimed to determine the works of Baroque Period which are played to the students by
the educationist of violin work in the Music Teaching Department in Fine Arts Education Department
of Educational Faculty and to research these works in terms of the main bow techniques. This study is a
descriptive work based on the main field reserch. In addition, the qualitative discoveries were gotten by
the source scanning while the qualitative discoveries were gotten by the questionnaire method. The work
were researched in details and also the discoveries that were gotten were scheduled by using frequency and
percentage. According to the discoveries, it was determined that legato and detache techniques were used in
the most of the works which were researched. The recommends were presented in accordance with the results
which were gotten in this research.
Keywords: Violin education, Baroque period, Bow technics.
GİRİŞ
Müzik eğitiminin en önemli boyutlarından biri olan çalgı eğitimi, çalgı öğretimi yolu ile bireylerin ve onların oluşturdukları toplulukların devinişsel, duyuşsal ve bilişsel davranışlarında kendi yaşantıları yolu ile ve
kasıtlı olarak istendik değişiklik oluşturma ya da onlara bu nitelikte yeni davranışlar kazandırma sürecidir
(Atalan,1998,s. 11).
Çalgı eğitiminde; daha önceden planlanmış, programlanmış belirli hedef davranışların kazanılmasında
etkili öğrenmenin gerçekleşmesi için, öğrencinin belli bir öğrenme gücüne sahip olması gerekir. Öğrenme
*
Arş. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
203
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
süreçlerinden bilinçli olarak geçmesi, fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak öğrenmeye hazır olması, belli bir
beklenti düzeyinin oluşması, öğretmenin önerilerini dikkate alması, kendine ve öğretmenine güvenmesi
gerekmektedir. Çalgı eğitimi. Öğretmenin öğrencisi ile birebir ilişki içinde olduğu, uygulamaya yönelik bir
eğitim şeklidir.
204
Çalgı çalması için gereken bilgiler, öğretmeni tarafından öğrenciye verilir (Şendurur,2001,s.54).
Mesleki müzik eğitiminin önemli bir boyutu olan ve üniversitelerin eğitim fakültelerine bağlı güzel sanalar eğitimi bölümleri, müzik öğretmenliği programı anabilim dallarında gerçekleştirilen çalgı eğitimi,
müzik öğretmeni adaylarının ilerideki meslek yaşamlarına katkı sağlaması açısından son derece önemlidir. En genel anlamda bir müzik öğretmeni; şarkıları öğretirken, müziksel örneklemelerde bulunurken ve
eşlik yaparken çalgısını kullanmalıdır. Öğretmenin çalgısında yetkin olma durumu, onun kalitesi, müzikal
kişiliği ve içinde bulunduğu toplum içerisindeki yerinin tespitinde çok önemli bir unsur olacak ve aynı
zamanda da öğrencilerin müziksel beğenilerini oluşturma ve geliştirme sürecine doğrudan etki edecektir
(Angı,2005,s.2). “Yaylı çalgı eğitimi, mesleki müzik eğitiminde de çok önemli bir yer teşkil etmektedir.
Keman, viyola, viyolonsel ve kontrbastan oluşan yaylı çalgılar ailesi içerisinde kemana daha fazla öğrenci
seçilmektedir. Bu sayılar bugün uygulanan müzik eğitimi programındaki orkestra dersi için gereken yaylı
çalgı piramidi doğrultusunda ortaya çıkmaktadır” (Çilden, 1994,s. 144). Yaylı çalgı eğitimiyle kazanılmış
müziksel yetiler temel öğrenme becerilerinin gelişimine fazlaca yarar sağlar. Duyuşsal algıyı ve beğeniyi
(güzel-çirkin ayrımı) geliştirir. Aynı zamanda kol-vücut kontrolünün bağımsızlığı gibi küçük ve büyük
motor koordinasyonuna (devinişsel eşgüdüm) da yarar sağlar (Klotman,2000,s.44). Çalgı eğitiminin temel
boyutlarından biri olarak kabul edilen keman eğitiminin; belli bir plan, yöntem, ilke ve hedefler doğrultusunda yapılması gereklidir. Keman eğitimi bireysel bir eğitim gerektirir. Bu bireysel eğitim, öğretmenle
öğrenci arasındaki bir bilgi alışverişidir. Ancak bu şekilde bir basan kaydedilebilir. Ülkemizde üniversitelere bağlı Eğitim Fakültelerinin Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümleri Müzik Eğitimi Anabilim Dallarında, dört
yıllık keman eğitimi sürecinde, öğrencilerin teknik davranışlarını ve müzikal yeteneklerini geliştirebilmek
için birçok yazılı kaynaktan faydalanılmaktadır. Bunların önemli bir bölümünü keman için yazılmış olan
eserler oluşturmaktadır. Bu keman eserlerinin birçoğu Barok dönemde yazılmış olup, keman öğretmenleri
tarafından öğrencilere çaldırılmaktadır. Çaldırılacak eserin, hangi yay tekniklerini ne ölçüde içerdiğinin
bilinmesi, eserin daha nitelikli bir şekilde çalınmasını sağlayabilir.
Problem ve Alt Problemler
Problem: Keman eğitiminde kullanılan Barok dönem eserlerindeki yay teknikleri ve sayısal oranlan nelerdir? Bu problemin çözümü için aşağıdaki alt problemlerin çözülmesine gerek duyulmuştur.
1. Keman eğitiminde kullanılan Barok dönem eserleri nelerdir?
2. Öğretmenlerin keman eğitiminde kullandıkları Barok dönem eserleri nelerdir?
3. Öğretmenlerin kullandıkları Barok dönem eserlerindeki yay teknikleri nelerdir?
4. Öğretmenlerin kullandıkları eserlerde kullanılan yay tekniklerinin dağılımı nasıldır?
Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın genel amacı; keman eğitiminde kullanılan Barok dönem eserlerini yay teknikleri bakımından analiz etmektir. Öğretmenlerin keman eğitiminde kullandıkları Barok dönem eserlerini, bu eserlerde
kullanılan yay tekniklerini saptamak ve bu tekniklerin eserlere göre dağılımım belirlemektir.
Araştırmanın Önemi
Araştırma ile keman eğitiminde kullanılan barok dönem eserleri yay teknikleri bakımından analiz edilecek,
öğretmenlerin keman eğitiminde kullandıkları Barok dönem eserleri, bu eserlerde kullanılan yay teknikleri saptanacak ve bu tekniklerin eserlere göre dağılımı belirlenecektir. Araştırma sonuçlan keman eğitimi
veren öğretmenlerin çalışmalarında yarar sağlayabilir. Araştırma ayrıca müzik öğretmenlerinin mesleksel
yaşantılarında kolaylıklar sağlayabilir ve konu üzerine yapılacak diğer çalışmalarda yol gösterici olabilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Sayıltılar
Araştırmada şu sayıltılara dayanılmıştır:
1. İzlenen yöntem araştırmanın amacına uygundur.
2. Veri toplama aracı bu araştırma için yeterli, geçerli ve güvenilirdir.
3. Araştırmaya katılan keman öğretmenlerin somlara verdikleri yanıtlar.
gerçeği yansıtmaktadır. Bu bölümde, araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, verilerin toplanması, toplanan verilerin işlenip çözümlenmesinde kullanılan istatistiksel yöntem ve teknikler yer almaktadır.
Araştırmanın Niteliği
Bu araştırmada, Türkiye’deki Üniversitelerin Eğitim Fakültelerine Bağlı Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümleri
Müzik Öğretmenliği Anabilim Dallarında görev yapan keman öğretim elemanları tarafından öğrencilere
çaldırılan Barok Dönem eserlerinin, temel yay teknikleri açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma,
taşıdığı amaç, bu amaca uygun olarak izlediği yöntem ve verilerin niteliği açısından durum saptamaya
yönelik betimsel bir çalışmadır.
Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini, Türkiye’deki Üniversitelerin Eğitim Fakültelerine Bağlı Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümleri Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalları, bu kumlularda görev yapan keman öğretim elemanları ve
Barok Dönemde yazılmış keman eserleri oluşturmaktadır. Araştırmanın yürütülmesinde gerekli olan anketlerin uygulandığı örneklem grubu;
2. Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim
Dalı
3. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı
4. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim
Dalı
5. Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği
Anabilim Dalı
6. Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı
7. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
205
l. Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim
Dalı
M u s p a rt2 0 1 4
8. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim
Dalı
9. 100. Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim
Dallarından ve bu kurumlarda görev yapmakta olan 28 keman öğretim elemanından oluşmaktadır.
206
Araştırmaya; %10,7si Atatürk Üniversitesinden, %3,6sı Erzincan Üniversitesinden, %28,5i Gazi Üniversitesinden, %7,2si İnönü Üniversitesinden, %10,7si Karadeniz Teknik Üniversite’sinden, %10,7si Niğde
Üniversitesinden, %7,2si Pamukkale Üniversitesinden, %14,2si Uludağ Üniversite’sinden, %7,2si 100. Yıl
Üniversitesinden olmak üzere olmak üzere toplam 28 keman öğretim elemanı katılmıştır.
Araştırmaya katılan 28 keman öğretim elemanından %10.72si Profesör, % 14.28i Doçent, %21.43ü Yardımcı Doçent, % 14.28i Öğretim Görevlisi ve % 39.29u Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır.
Verilerin Toplanması
Araştırmada kullanılan nitel bilgiler (veriler) kaynak tarama yöntemiyle elde edilmiştir. Nitel bilgilerin
toplandığı taramada, konu ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili ve bağlantılı görülen yerli ve yabancı
kaynaklardan (tez, makale, konuyla ilgili kitap, internet vb.), barok döneme ait ulaşılabilen keman eserlerinden yararlanılmıştır.
Nicel bilgiler ise anket yöntemiyle toplanmıştır. Anket formunda Barok döneme ait keman eserleri tablo
içinde sunulmuş ve keman eğitimcilerinin öğrencilerine, bu keman eserlerinden hangilerini çaldırdıklarını
belirtmeleri istenmiştir. Araştırmada veri toplama araçlarıyla toplanan veriler istatistiksel olarak çözümlenmiştir. Anket formundan elde edilen verilere ilişkin bulguların sergilenmesinde “frekans” (f) ve “yüzde” (%) kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen nicel bulgular, tablolaştırılarak, alt problem sırasına göre
sunulmuştur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Bulgular ve Yorumlar
207
Keman eğitiminde kullanılan barok dönem bestecileri ve onlara ait eserler
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
208
M u s p a rt2 0 1 4
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
209
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Öğretmenlerin keman eğitiminde kullandıkları barok dönem eserlerine ilişkin bulgular ve yorumlar
İlgili Üniversitelerin Eğitim Fakültelerinin Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümlerinin Müzik Öğretmenliği Anabilim Dallarında, anketlerin uygulandığı 28 keman öğretim elemanı tarafından cevaplanan Barok döneme
ait keman eserlerinin öğrencilere çaldırılma durumlarına ait bilgiler tablo halinde verilmektedir. İncelenen
eserler, yay teknikleri bakımından ayrı ayrı incelenmiş ve yorumlanmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
210
M u s p a rt2 0 1 4
Sonuç ve öneriler
Araştırmanın bu bölümünde, keman eğitiminde kullanılan Barok dönem eserlerim yay teknikleri bakımından analiz etmek amacıyla yapılan araştırmada elde edilen bulgulara bağlı olarak sonuçlar ve öneriler
yer almıştır.
l. Birinci alt probleme ilişkin sorulan kaynak tarama yoluyla elde edilen bulgular yorumlanmış ve şu sonuçlara varılmıştır: Keman eğitiminde kullanılan Barok Dönem eserleri araştırılmış ve Bach’ın La minör
Konçerto, Mi majör konçerto, Re minör (iki keman için) konçerto, Re majör süit (Air), Si majör sonat, Sol
majör sonat, Mi majör sonat, solo keman için; Sonat I. Sol minör. Sonat II. La minör, Sonat III Do majör,
Partita I. Si minör, Partita II. Re minör, Partita III. Mi majör eserlerine ulaşılmıştır.
A. Corelli’nin Nol: Re majör sonat (solo keman için), No2: Si bemol majör sonat (solo keman için), No3:
Do majör sonat (solo keman için), No4: Fa majör sonat (solo keman için), No5: Sol minör sonat(solo
keman için), N06: La major sonat(solo keman için), No7: Re minör sonat, N08: Mi minör sonat, No9:
La majör sonat, NolO: Fa majör sonat, Noll: Mi majör sonat, Nol2: Re minör sonat (La Folia) eserlerine
ulaşılmıştır.
G. F. Handel’in La majör sonat Op.l No:3, Re minör sonat. Mi majör sonat, Sol minör sonat Op.l N0:6, Sol
majör sonat. Do minör sonat. La minör andante. La majör sonat Op. l No: 10, Sol minör sonat. Fa majör
sonat Op.l No: 12, Re majör sonat Op.l No: 13, La majör sonat Op.l No:14 eserlerine ulaşılmıştır.
Tartini’nin Sol majör sonat No: l, Re minör sonat No: 2, Mi minör sonat No: 3, Sol majör sonat No: 4, Re
majör sonat No: 5, Mi majör sonat No: 6, Mi minör sonat No: 7, La minör sonat No: 8, Sol minör sonat
(Şeytan Trilleri), Re majör Konçerto, Re minör Konçerto, Mi major Konçerto, La majör Konçerto, Si majör
Konçertolarına ulaşılmıştır.
G. Ph. Telemann’ın La Minör Konçerto, Re Majör Konçerto, Sol Minör Konçerto, Sol Majör Konçerto,
Solo keman için 12 fantezi. Keman için 6 sonatinine ulaşılmıştır. F.M. Veracini’nin Mi minör Sonat, Sol
minör Sonat Op.l no.l, La minör Sonat Op.l no.2, Re majör Sonat Op.l no.3’e ulaşılmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
3. Üçüncü ve Dördüncü alt problemlere ilişkin elde edilen bulgular yorumlanmış ve şu sonuçlara varılmıştır: J.S. Bach’ın La minör konçertosunda en çok legato, detache. Mi majör konçertosunda en çok legato
ve detache, (İki Keman için) Re minör Konçertosunda en çok legato, detache ve staccato, II numaralı Mi
majör Partitası’nda en çok legato, detache tekniklerinin kullanıldığı saptanmıştır. A. Corelli’nin La Majör
Sonat’ında en çok legato ve detache, Re Minör Sonat’ında en çok legato ve detache tekniklerinin kullanıldığı saptanmıştır. G.F. Handel’in Re Majör Sonat’ında en çok legato, detache. Fa Majör Sonat’ının tamamında detache. Mi Majör Sonat’ında en çok legato ve detache, La Majör Sonat’ında en çok detache tekniğinin
kullanıldığı saptanmıştır. G. Ph. Telemann’ın La Minör Konçerto’sunda en çok legato, detache ve martele,
Sol Majör Sonatin’inde en çok legato, detache tekniklerinin. Si Bemol Majör Sonatin’inde en çok legato,
detache tekniklerinin. Re Majör Sonatin’inde en çok legato, detache tekniklerinin, La Majör Sonatin’inde
en çok legato, detache tekniklerinin. Mi Majör Sonatin’ininde en çok legato, basit ve aksanlı detache. Fa
Major Sonatin’inde en çok legato, basit detache ve portato tekniklerinin kullanıldığı saptanmıştır, F.M.
Veracini’nin Mi Minor Sonat’ında en çok legato, detache ve staccato tekniklerinin kullanıldığı saptanmıştır. A. Vivaldi’nin La Minör Konçerto’sunda en çok legato, detache ve martele, iki keman için yazılan La
Minör Konçerto’nun her iki keman partisinde de en çok legato ve detache. Sol Major Konçerto’sunda en
çok legato, detache ve martele, Re Minör Sonat’ında en çok legato ve detache tekniklerinin kullanıldığı
saptanmıştır.
Öneriler
1. Barok Dönem için yazılmış diğer eserlerden yararlanılmalıdır.
2. Eserlerin birçoğunda legato ve detache tekniklerinin kullanıldığı görülmüştür. Buna dayalı olarak öğrenciye bu teknikleri destekleyici etüt ve egzersizler verilmelidir.
3. Diğer tekniklerin kullanıldığı Barok Dönem eserlerinin kullanımına da yer verilmelidir.
4. Öğrencilerin, Barok Dönemi tanımalarında farklı besteci ve eserlerinden yararlanılmalıdır.
5. Eserlerin birçoğunda legato ve detache tekniklerinin kullanılmasından dolayı diğer tekniklerin de pekiştirilebilmesi açısından diğer teknikleri içeren eserler ve etütler çalıştırılmalıdır.
6. Öğretmenlerin birçoğu temel tekniklerin öğretiminde Barok Dönem eserlerinden yararlanmaktadır.
Aynı teknikler için öğrencinin daha sevebileceği farklı dönem eserlerinden de yararlanılmalıdır.
7. Eğitimde Barok Dönem eserleriyle birlikte diğer dönem eserlerinden de yararlanılmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
211
A.Vivaldi’nin Nol: Sol minör sonat, No2: La majör sonat, No3: Re minör sonat, No4: Fa majör sonat, No5:
Si minör sonat, N06: Do major sonat, No7: Do minör sonat, N08: Sol majör sonat, No9: Mi minör sonat,
NolO: Fa majör sonat, Noll: Re majör sonat, Nol2: La minör sonat. Sol majör Konçerto Op. 3 No:3, La
minör Konçerto Op. 3 No; 6, Do majör Konçerto Op. 4 No: 7, Sol majör Konçerto Op. 7 No: 2, Si bemol
majör Konçerto Op. 8 No: 10, Mi bemol majör Konçerto Op. 8 No: 5, La majör Konçerto Op. 9 No: 6,
Sol minör Konçerto Op. 12 No: l, La minör (iki keman için) Konçerto Op.3 N0:8, La majör (iki keman
için) Konçerto Op.3 No:5, Re minör (iki keman için) Konçerto, Mi majör Konçertolarına ulaşılmıştır. 2.
İkinci alt probleme ilişkin sorulan anket sorularından elde edilen bulgular yorumlanmış ve şu sonuçlara
varılmıştır: Öğretmenlerin keman eğitiminde öğrencilere J.S.Bach’ın eserlerinden La minör konçerto, Mi
majör konçerto, iki keman için yazılmış Re minör konçerto, 3 numaralı Mi majör partitasını, A. Corelli’nin
eserlerinden Re minör sonat (La Folia), La majör sonat No.9, G.F. Handel’in eserlerinden Re majör sonat
Op.l No.13, Fa majör sonat Op. l No. 12, Mi major sonat. La majör sonat Op. l No.3, G. Ph. Telemann’ın
eserlerinden La minör Konçerto, Keman için 6 sonatin, F.M. Veracini’nin eserlerinden Mi Minör Sonat
Op.2 no.8, A. Vivaldi’nin eserlerinden La minör Konçerto Op. 3 No: 6, La minör (iki keman için) Konçerto
Op.3 N0:8, Sol majör Konçerto Op. 3 No:3, Re minör sonat No.3 olarak çaldırdıkları sonucuna ulaşılmıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
KAYNAKÇA
Angı, Ç. E. (2005) Keman Öğretiminde Karşılaşılan Entonasyon Problemleri ve Çözüm Önerileri. (Yüksek Lisans
Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Atalan, A. (1998). Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümü Hazırlık Sınıfı Flüt Eğitiminin Hedefler, Hedef
Davranışlar, içerik Yönünden incelenmesi, Hazırlık Sınıfı Flüt Dersi için Bir Öğretim Programı Taslağının Hazırlanması. (Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Büyükaksoy, P., (1997). Keman
Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler. Ankara: Armoni Ltd. Şti.
Çilden, Ş., (1994). Keman Eğitimine Genel Bir Bakış. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Özel
Sayı, s.144-149.
Fenmen, M. (1997). Müzikçinin El Kitabı. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları Günay, E. , Uçan, A. (1975). Keman,
Mektup 1633-4, Ankara: Mektupla Öğretim Merkezi.
Günay, E. , Uçan, A. (1975). Keman, Mektup 1633-4, Ankara: Mektupla Öğretim Merkezi.
Music Educators Journal. (2000). Why Strings Vol.87 Issue 3 P:44 Item:3735869 Mustul, Ö. (2005) Keman Eserlerinin
Eğitim Fakülteleri Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Programlarındaki Kullanım Durumlarının İncelenmesi, (Yüksek
Lisans Tezi) Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Say, A. (2002). Müzik Sözlüğü. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları. Say, A. (1995). Müzik Tarihi. Ankara: Müzik
Ansiklopedisi Yayınlan Varol
Selanik, C. (1996). Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni. Ankara: Doruk Yayınlan Pelin Ofset
Sozer, V. (1996). Müzik Ansiklopedik Sözlük, İstanbul: Remzi Kitabevi Şendurur, Y. (2001). Keman Eğitiminde Etkili Öğrenme-Öğretme Yöntemleri. Ankara Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: 21 Sayı: 3, s.154
Uçan, A. (2005). Müzik Eğitimi, Temel Kavramlar, ilkeler. Yaklaşımlar ve Türkiye’deki Durum, Ankara: Evrensel
Müzikevi Yayınları
Uçan, A. (1982). Gazi Öğretmen Okulu Müzik Bölümü Müzik Alanı Birinci Yıl Programının Değerlendirilmesi. (Doktora Tezi). Gazi Üniversitesi Ankara: Müzik Eğitimi Yayınları.
212
Uçan, A. (1997). Müzik Eğitiminde Temel Kavramlar-İlkeler-Yaklaşımlar. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Uçan, A. (1980). Temel Keman Eğitiminde Temel Kavramlar, Araçlar ve Beceriler Ankara, Çağdaş Eğitim Dergisi (46)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
TÜRKİYE’DEKİ DEVLET KONSERVATUVARLARININ
ÜFLEMELİ VE VURMALI ÇALGILAR BÖLÜMLERİNİN
YAYGINLAŞMA SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
EXPANSION PROBLEMS OF CONSERVATORY WIND AND
PERCUSSION INSTRUMENTS DEPARTMENT IN TURKEY AND
SOLUTION SUGGESTIONS
Bahadır ÇOKAMAY*
Özet
1982’den itibaren devlet konservatuvarları, YÖK kararıyla çeşitli üniversitelere yüksekokul seviyesinde
bağlanmış ve akademik bir yapıya kavuşmuştur. Bu akademik yapı çerçevesinde enstrüman, kompozisyon,
müzikoloji ve opera/şan gibi müziğin çeşitli alanlarında eğitim verilmektedir. İlk etapta Senfoni Orkestrası,
Opera ve Bale, Türk Müziği Toplulukları gibi kurumların olduğu şehirlere kurulan devlet konservatuvarları,
özellikle 1990’lı yıllarda bu kurumların olmadığı şehirlerde de kurulmuş, 2000’li yıllarda üniversite sayısının
artmasıyla yaygınlaşmışlardır.
Son dönemde kurulan konservatuvarların ağırlıklı olarak ortaokul ve lise sınıflarının olmadığı ve yalnızca
lisans düzeyinde eğitim verildiği, ayrıca üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin olmadığı gözlemlenmiştir.
Bu durumun sebepleri ülkemizdeki bu bölümlerin mezun sayısının azlığı ve bölgesel müzikal ihtiyaçların bu
doğrultuda olmaması gibi sıralanabilir. Fakat bu durum çoksesli müziğin halka ulaştırılmasında öneme sahip
konservatuvar eğitiminin müzikal iç dinamiklerini sınırlayan bir faktör olarak görülmektedir.
Bu araştırmada, ülkemizdeki müzik ve sahne sanatları alanında profesyonel eğitim veren konservatuvarların
yapıları ortaya konmuş, bu yapının en büyük eksikliğini oluşturduğu düşünülen, üflemeli ve vurmalı çalgılar
bölümlerinin açılmama (ya da açılamama) sebepleri ve bunun konservatuvar eğitimine verdiği olumsuz etkiler incelenerek, çözüm önerileri sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Konservatuvar, Üflemeli, Vurmalı, Çalgı.
Abstract
History of professional musician training institutions in our country starts with Military Music Training “Tablhane” in the 13th century. In Ottoman time, Band Organization follows the Janissary Band Organisation
implementing the new army systems. Opening “Darülelhan” in 1917, founding Music Teachers Schools in
1924 and State Conservatory of Ankara in 1936 which was seperated from Music Teachers Schools constitutes
the basics of current conservotary system.
*
Öğr. Gör., Bando Astsubay Meslek Yüksek Okulu, Ankara, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
213
Ülkemizde profesyonel müzisyen yetiştiren kurumların tarihi 13.yüzyılda Askeri Müzik Eğitimi veren “Tablhane” lerle başlar. Osmanlı döneminde Mehter teşkilatını, yeni ordu sistemine geçilmesiyle Bando teşkilatı
izler. 1917’de “Darülelhan”ın açılması, 1924’de Musiki Muallim Mektebi ve ondan ayrılarak 1936’da Ankara
Devlet Konservatuvarının kurulması günümüz konservatuvar yapısının temellerini oluşturmuştur.
M u s p a rt2 0 1 4
Since 1982, State conservotaries were connected to various universities with college level with “YÖK” decision and they gained the academic constitution. In the frame of this academic constitution, they train the
students in various areas of music like instrument, composition, musicology and opera/chant. State conservatories, firstly founded in the cities in which some foundations like Symphony Orchestra, Opera and Balet,
Turkish Music Organizations existed, were founded in the cities in which those foundations lacked especially
in the years of 1990 and became common with inclining of amount of the universities in the years of 2000.
It is seen that conservatories, recently found, don’t generally have secondary and high school classes and they
only give education in bachelor degree and also they don’t have wind and percussion instruments departments. The reasons of this situation might be those there are inadequate graduated people from these departments and local musical needs are not in this paralel. However, this situation restricts the inner Dynamics of
the conservatory education which is important in the matter of moving polyphonic music to the people
In this research, the constitutions of conservatories which give Professional education in the field of music and
performing arts in our country is revealed, the reasons of not opening the wind and percussion instruments
departments and the negative effects to the conservatory education are examined and solution suggestions
are presented.
Keywords: Conservatory, Wind, Percussion, Instrument.
ARAŞTIRMANIN AMACI
214
Bu araştırma, ülkemizdeki müzik ve sahne sanatları alanında profesyonel eğitim veren konservatuvarların
yapıları ortaya konmuş, bu yapının en büyük eksikliğini oluşturduğu düşünülen, üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin açılmama (ya da açılamama) sebepleri ve bunun konservatuvar eğitimine verdiği olumsuz
etkiler incelenerek, çözüm önerileri sunulmasını amaçlamaktadır.
ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ
Araştırma, batı müziği eğitimi veren Devlet Konservatuvarlarının Üflemeli Ve Vurmalı Çalgılar Bölümlerinin Yaygınlaşma Sorunlarının geniş açıdan ele alınması ve çözümü mümkün önerileri getirmesi bakımından önemlidir.
1. KONSERVATUVAR’IN TANIMI VE TARİHÇESİ
Konservatuvar Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca gibi bir çok dilde kullanılan ve genel olarak
müzik eğitiminin yapıldığı yer anlamında kullanılan bir kelimedir. İtalyanca conservatorio kelimesinden
gelen konservatuvar, bu dilde ‘‘Çalışma Evi’’ anlamına gelmektedir. Konservatuvar, Rönesans ile birlikte
yaygınlaşan bir kavram olmuştur. Avrupa’da Rönesans ile müzik alanında da bir çok yenilik olmuş, hastaneler ve huzurevleri bünyesinde kiliseye bağlı olarak çalışan yetimler korolarının kurulması ile ilk konservatuvarlar kurulmuştur. Yetimhanelerdeki küçük çocukların koro öncesinde müzikal bir eğitim almasını
sağlayan ilk yapılanmalar zaman içinde gelişerek konservatuvar halini almıştır. İlk kurulan konservatuvar 1537 yılında Napoli’de kurulan Santa Maria di Lore’dur. 1615’de kurulan Palermo Konservatuvarı’ da
kurulan en eski konservatuvarlardandır. 19.yüzyıldan sonra İtalya’da kurulan konservatuvarlar artmıştır.
1807’de daha sonra Guiseppe Verdi adını alan Milano Konservatuvarı, 1864’de Bologno’da Liceo Musicale
Rossini, 1868’de Santa Cecilia Akademisine bağlı Liceo Musicale, kurulan ilk konservatuvarlardır.
Orta Çağ’dan beri kilise korolarında müzik eğitimi ile ilgili çalışmalar yapılsa da kilise, Hristiyanlığın başlangıcından bu yana müziğin ilgili dallarıyla uğraşamamaktadır. Fransa’daki müzik eğitimi kurumları İtalya’daki gelişmeleri takip ederek gelişmeye başlamıştır. 1669’da bir Müzik Akademisi kurulmuş olsa da
günümüz dünya konservatuvarlarına model olan Paris Konservatuvarı 1795’te kurulmuştur. Paris belediyesinde Bando Şefi olan Bernard Sarrate tarafından kurulan bu kurum, ilk zamanları Institut National
de Musique adıyla anılsa da, daha sonra adı İtalyanca yazılarak Conservatoire de Musique adını almıştır.
Bu konservatuvarı daha sonra A.B.D. ve bir çok Avrupa Devleti müzik eğitimi veren konservatuvarlar
açmışlardır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
Türklerde konservatuvar kavramı her ne kadar 1930’lu yıllara kadar kullanılmamış olsa da, benzeri kurumların varlığı dünyadaki emsallerinin öncesine dayandırılabilir. Selçuklulardan bu yana düzenli bir müzik
teşkilatı ve eğitimi olduğu varsayılsa da, Osmanlıda yeni ordu sistemine geçilmesi, günümüz Türkiye’sindeki konservatuvarların temelini oluşturmuştur. Daha sonra kuruluş tarihi çeşitli kaynaklarda farklı geçse
de 1917’de Darülelhan adıyla İstanbul’da Avrupa konservatuvarları model alınarak kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924’de Musiki Muallim Mektebi ve 1936’da Ankara Devlet Konservatuvarının
kurulması, ülkemizdeki konservatuvar yapılanmasının son şeklini vermiştir. Geçmişten günümüze farklı
isimlerle ve misyonlar edinerek ülkemizde otuzu geçkin konservatuvar kurulmuş ve yapılandırmalarını
hala sürdürmektedir.
2. TÜRKİYE’DEKİ AKADEMİK MÜZİK EĞİTİMİ VEREN KURUMLAR
Türkiye’de formal olarak eğitim veren müzik eğitim kurumlarını beş başlık altında toplayabiliriz:
Güzel Sanatlar Liseleri: MEB Temel Kanunu 33.maddesi gereğince, ilk olarak 1989’da İstanbul’da açılmıştır. Bu okullar günümüzde Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi adı altında eğitim-öğretimlerine devam etmektedirler.
Konservatuvarlar: Konservatuvar adıyla ilk açılan okul, Ankara Devlet Konservatuvarı’dır.(1936) Ulusal
müziği geliştirme, yayma ve sahne sanatlarının farklı türlerine yönelik eleman yetiştirme amaçlı, Musiki
Muallim Mektebi’ne bağlı olarak kurulmuş, 1940 yılında Devlet Konservatuvarı yasasıyla müzik ve temsil
kolları ayrılmıştır.
*Türk Müziği Eğitimi Veren Konservatuvarlar: İlk açılan Türk Müziği Konservatuvarı, 13.10.1975 gün
ve 15382 sayılı Resmi Gazete’de yürürlüğe giren İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kuruluş
Yönetmeliği ile kurulmuş ve 3 Mart 1976’da eğitime başlamıştır. Günümüzde 8 Türk Müziği eğitimi veren
Devlet Konservatuvarı vardır.
*Türk ve Batı Müziği Eğitimi Veren Konservatuvarlar: Türk ve Batı müziği eğitiminin birlikte verildiği ilk
kurum 1917 yılında kurulan Darü’l Elhan (Ezgiler evi)’dır. 14 Eylül 1925’de İstanbul Belediyesine bağlanarak yönetmeliği değiştirilmiş, Batı müziği bölümü eklenerek İstanbul Konservatuvarı adını almıştır. Daha
sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı, günümüzde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını
almıştır. Günümüzde 11 Türk ve Batı müziği eğitimi veren Devlet Konservatuvarı vardır.
Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalları: 1 Eylül 1924’de müzik öğretmeni yetiştirmek amaçlı Ankara’da Musiki
Muallim Mektebi adında bir okul kurulmuştur. 1938’de Gazi Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi’ne devredilmiştir. Kurum halen Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı olarak eğitimöğretime devam etmektedir. Diğer açılan Eğitim Fakültelerine bağlı Müzik Eğitimi Anabilim Dalları da
bu doğrultuda eğitim-öğretimlerine devam etmektedirler. Günümüzde halen yirmiyi aşkın Müzik Eğitimi
Anabilim Dalı bulunmaktadır.
Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümleri: Müzik araştırmacılığı, kütüphaneciliği, yazarlığını kapsayan müzik bilimcileri yetiştirmek üzere 1976’da Ege Üniversitesine bağlı bir birim olarak kurulmuş olup
1982’de Ege Üniversitesi’ne bağlanmıştır. Bu bölümlerde müzik bilimleri ve müzik teknolojileri alanında
öğrenci yetiştirilmektedir. Günümüzde yirmiyi aşkın Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri ve Müzik
Teknolojileri bölümü vardır.
Müzik ve Sahne Sanatları Fakülteleri: Müzik bölümünde kompozisyon, enstrüman ve kompozisyon eğitimi, Sahne Sanatları bölümünde opera/şan, bale ve tiyatro eğitimleri verilmektedir. 1986’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde ilk olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi dışında Ordu Üniversitesinde de Müzik
ve Sahne Sanatları Fakültesi bulunmaktadır.
Bando Okulları Komutanlığı (Askeri Bando Lisesi- Bando Meslek Yüksek Okulu): Bando Okulları Komutanlığı, ilk olarak 23 Kasım 1831 tarihinde İstanbul’da ‘‘Musika-i Humayun’’ adı altında kurul-
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
215
*Batı Müziği Eğitimi Veren Konservatuvarlar: İlk açılan batı müziği eğitimi veren konservatuvar, Ankara
Devlet Konservatuvarı’dır. Günümüzde 16 batı müziği eğitimi veren Devlet Konservatuvar vardır.
M u s p a rt2 0 1 4
muştur. 1922 yılında ‘‘Makam Hilafet Muzikası, 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle
Ankara’ya taşınarak ‘‘Riyaset-I Cumhur Musiki Heyeti’’ adını almıştır. 1939‘da ‘‘Ankara Musiki Gedikli
Erbaş Hazırlama Ortaokulu’’, 1964’de ‘‘Askeri Mızıka Okulu’’ adları altında faaliyetlerini sürdürmüştür.
1985 yılında ‘‘Silahlı Kuvvetler Mızıka Astsubay Hazırlama ve Sınıf Okulu’’ adı ile Meslek Lisesi statüsüne
kavuşmuştur. 30 Haziran 2003 tarihinden itibaren ‘‘Bando Astsubay Hazırlama Okulu’’(Lise) ve ‘‘Bando
Astsubay Meslek Yüksek Okulu’’’ndan oluşan ‘‘Bando Okulları Komutanlığı’’ adı altında teşkilatlanmıştır.
Günümüzde Askeri Müzik Eğitiminin temsilcisi konumunda olup Askeri Bandolara şef ve icracı eleman
yetiştirmektedir.
3. CUMHURİYET SONRASI KONSERVATUVARLAR
216
Türk ve Batı müziği eğitiminin birlikte verildiği ilk kurum 1917 yılında kurulan Darü’l Elhan (Ezgiler
evi)’ın ardından, 1 Kasım 1924’te öğretim hayatına başlayan Musiki Muallim Mektebi kaliteli müzik eğitimi verilebilmesi için açılmıştır. Bu okul 1924-1925 öğretim yılında deneme niteliğinde eğitim verdikten
sonra 1925-1926 öğretim yılından itibaren gerçek bir öğretmen yetiştiren kurum niteliğini kazanmıştır.
Ardından müzik devriminin daha ileriye götürülmesi düşüncesiyle bir Konservatuvar kurulmasına karar
verilir ve bu konservatuvarı kurması için Alman Profesör Paul Hindemith Türkiye’ye çağırılır. Konu üzerine 1935 - 1938 yılları arasında çalışan Hindemith, Atatürk’e “Türk Musiki Hayatını Kurmak İçin Teklifler” başlıklı geniş kapsamlı bir rapor sunmuştur. Raporda Hindemith’in değerlendirmelerinin yanı sıra,
kurulacak olan konservatuvarın amacı, yönetimi, öğretim ilkeleri, ders programları sınav yönetmeliği yer
almaktadır. Günümüz batı müziği eğitimi veren devlet konservatuvarları bu direktifler doğrultusunda
şekillenmiştir. Eğitimini ve yaşamını, uzun yıllar radyo ve dernekler çatısı altında sürdüren Türk Musikisi
ve Türk Halk Müziği ise, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın 1975’te kurulup, 3 Mart 1976’da resmi
olarak öğretim hayatına başlamasıyla resmi bir eğitim kurumu altında formal bir eğitime kavuşmuştur.
Ülkemizde çeşitli başlıklar altında bir çok konservatuvar vardır. Devlet korumasında olduğunun belirtilmesi amaçlı, Devlet Konservatuvarı kavramı, geçmişten günümüze bir nevi adet haline gelerek kullanılmıştır.
1982’den itibaren devlet konservatuvarları, YÖK kararıyla çeşitli üniversitelere yüksekokul seviyesinde
bağlanmış ve akademik bir yapıya kavuşmuştur. Bu akademik yapı çerçevesinde enstrüman, kompozisyon,
müzikoloji ve opera/şan gibi müziğin çeşitli alanlarında eğitim verilmektedir.
1990’lara kadar konservatuvarlar, ilk etapta senfoni orkestrası, opera ve bale, Türk Müziği Toplulukları
gibi kurumların olduğu büyük şehirlerimizde kurulmuş olsa da bu tarihten sonra, müzik eğitiminin ve
eğitimciliğinin gösterdiği hızlı ivmeyle sayıları artmaya başlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde üniversite
sayısının artışına paralel olarak, konservatuvarlar, kurulduğu bölgenin yerel kültürel özelliklerini de içinde
barındırarak çeşitli misyon, vizyon ve görevler edinmiştir. Bildiri yayına hazırlandığı sırada internet, telefon ve görüşme yoluyla yapılan araştırmaya göre, 17 Batı müziği eğitimi veren (Bilkent M.S.S.F. dahil), 8
Türk Müziği eğitimi veren, 11 Türk ve Batı Müziği eğitimi veren (Ordu Üniversitesi M.S.S.F. dahil) toplam
36 devlet konservatuvarı bulunmaktadır. Bu konservatuvarların bir kısmında diğer ülkelerdeki emsallerle
karşılaştırıldığında bütün bölümlerinin faal olduğu gözlenmiş (öğrenci alımı yapılmış ve akademik kadrosu tamamlanmış), önemli bir kısmında halen gerekli birçok bölümün olmadığı ama akademik kadro
çalışmalarının devam ettiği görülmüştür.
Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar bölümü, Devlet Konservatuvarının Müzik Bölümü altında Ana Sanat Dalı
olarak yer alır. Her bir çalgı sanat dalı olarak geçer. (Örnek Flüt Sanat Dalı gibi) Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar Ana Sanat Dalı Başkanlığı sanat dallarından akademik ünvanlı bir öğretim görevlisi arasından seçilir.
Akademik ünvanlı bir öğretim görevlisi yoksa konservatuvar kurulu tarafından belirlenen bir sanat dalı
öğretim görevlisi başkan olabilir. Sanat dalı öğretmenleri Ana sanat dalı başkanına sorumludurlar. Çalgı
öğretmenleri kadrolu olarak olduğu gibi genel itibariyle senfoni orkestrası ve opera ve bale orkestralarındaki icracılardan ücretli olarak yer alırlar. Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar bölümüne Müzik ve Bale Ortaokulu (
ilköğretim 6.sınıftan itibaren) seviyesinde öğrenci alınır. Gerekli şartlar sağlandığı hallerde Müzik ve Sahne
Sanatları Lisesi ve Lisans düzeyinde de öğrenci alınabilir. Çalgıya yeni başlayan öğrenciler müzik yeteneği
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
mülakatlarından sonra dudak, diş ve el yapılarına göre üflemeli ve vurmalı çalgılar ana sanat dalına seçilirler.
Örnek bir üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümü şu şekildedir:
- Flüt Sanat Dalı
- Obua Sanat Dalı
- Fagot Sanat Dalı
- Klarnet Sanat Dalı
- Korno Sanat Dalı
- Trompet Sanat Dalı
- Trombon Sanat Dalı
- Tuba Sanat Dalı
- Vurmalı Çalgılar Sanat Dalı (Trampet, Timpani, Silofon temel olarak öğretilir)
Çalışmanın bu bölümünden sonra örnekler, sınırlılıkları belirleme adına, batı müziği eğitimi veren devlet
konservatuvarları üzerinden verilecektir. Ülkemizde 33 devlet konservatuvarından 17’sinde üflemeli ve
vurmalı çalgılar bölümü faal olarak eğitim-öğretime devam etmektedir. Fakat bu bölümlerin çoğuna gerek
bölgesel özellikler, gerekse akademik kadronun yetersiz olmasından dolayı birçok branşta öğrenci alınamamaktadır. Konservatuvarlar, müziği bilim olarak incelemenin yanı sıra sanatsal aktivitelerle, kurulduğu
bölgenin sanat ihtiyacını karşılamakta ve halka kaliteli müziğin öğretilmesi doğrultusunda yol gösterici
olmaktadır. Müziğin öğrenilmesi, icrası ve temsil edilmesi uzun bir süreci kapsamaktadır. Müzik ve sahne sanatlarında sanatçı yetiştiren kurum görevini üstlenen konservatuvarlar yapılanmalarını dengeli bir
biçimde yapmalı ve dünyaca kabul görmüş bütün müzik dönemlerini kapsayacak şekilde eserler ortaya
koymalıdır. Bu denge unsuru, ortaya çıkartılmak istenen müzikal temsilin derinliğini ifade edecek çalgıların dünya literatürüne uygun olmasıyla gözetilmelidir. Ne yazık ki ülkemizde son dönemde kurulan
konservatuvarların bir çoğunda bu denge göz ardı edilmektedir. Gerek kurucu akademik kadronun bu
çalgıları tam olarak tanımaması veya aldığı eğitimin bu altyapıda olmaması, gerekse üflemeli ve vurmalı
çalgılar bölümlerinden mezun olan öğrencilerin, mezun olmadan önce akademik hayata hazırlanmamaları
bu dengeleri bozmaktadır. Özellikle son yıllarda kurulan devlet konservatuvarlarının kurucu kadrosunun
müzikoloji, piyano ve yaylı çalgılar altyapısından gelmesi, üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin yaygınlaşmasını sınırlayan bir faktördür. Tabi ki bu kadronun konservatuvar altyapısı dışında eğitim fakültesi,
güzel sanatlar fakültesi benzeri ekollerden gelmesi, bir başka faktördür. Yeni kurulan konservatuvarlarda
üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin olmaması sadece akademik kadroya bağlı olamaz. Konservatuvarlar her ne kadar müzik ve sahne sanatlarında sanatçı yetiştiren kurumlar olsa da, toplumların ve
bireylerin değişen ihtiyaçları, eğitim sistemlerindeki dönüşümler göz önünde bulundurularak, ana dilde ve
en az bir yabancı dilde iletişim becerilerinin bulunması, temel matematik, fen ve teknoloji okur yazarlığı,
öğrenmeyi öğrenme, kişiler arası ve kültürler arası sosyal yeterlikler, vatandaşlık yeterlikleri, girişimcilik ve
kültürel farkındalık bilgi ve becerilerine sahip olabilmelidir.
Dünyada artık sadece tek bir dalda eğitim almak ve başarılı olmak yeterli olmamaktadır. Köklü konservatuvarlarımızın emeği yadsınamaz bir kısım hocaları günümüz müzik adamı şart ve koşullarını göz ardı
ederek sadece öğrencinin seçili olduğu branşta gelişimini desteklemektedir. Bu durum öğrencinin öğrencilik hayatı süresince bir problem yaratmıyor gözükse de mezuniyet sonrası istihdamında bir takım sorunları beraberinde getirmektedir. Öğrencinin profesyonel çalgı eğitimine şartlanması ve odaklanması (ki bu
durum eğitimini aldığı kurumdan kaynaklanmaktadır), müzik kurumlarında eğitimci olmasını sağlayacak
akademik asgari şartların farkına varamamasına ve bu şartları yerine getirilmemesiyle aldığı eğitime saygı
duymamasına varan bir çok sorunu beraberinde getirecektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
217
4. TÜRKİYE’DEKİ DEVLET KONSERVATUVAR’LARININ ÜFLEMELİ VE VURMALI ÇALGILAR
BÖLÜMLERİNİN YAYGINLAŞMA SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
M u s p a rt2 0 1 4
Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin yaygınlaşma sorunları şöyle sıralanabilir:
218
1. Ülkemizde amatör müzik eğitimi sadece birkaç çalgı grubunu kapsayacak şekilde yapılmaktadır. İlk ve
orta dereceli okullarda eğitim gören öğrenciler, ailesel ve çevresel faktörler ya da müzik öğretmenlerinin yönlendirmeleriyle bir kısım çalgı üzerine hobi vs. amaçlı ders almaktadırlar. Bu dersler il, ilçe halk
eğitim merkezlerinde ya da özel müzik kurslarında ve özel öğretmenler yoluyla yapılmaktadır. Amatör
çalgı eğitimi eğilimleri incelendiğinde, öğrenci en çok gitar, piyano, keman; bağlama (bazen yan flüt)
gibi çalgılara yönelmektedir. Amatör müzik eğitimindeki bu tek taraflı yapı, doğal olarak üflemeli ve
vurmalı çalgılar bölümlerine sağlanacak öğrenci profilini güzel sanatlar lisesi ve devlet konservatuvarlarının müzik liseleriyle sınırlamaktadır. Çok az genel lise öğrencisi, flüt ve klarinet dersi alarak konservatuvarlara gitme eğilimi göstermektedir. Üflemeli ve vurmalı çalgıların her birinin zamanında iyi
tanıtılmaması, öğrenci velilerini, bilinirliği yüksek çalgılardan ders almaya itmektedir. (Gitar, piyano,
keman gibi…) Bu durum amatör çalgı eğitimimizin en büyük sorunsalı olarak görülmektedir. Müzik
eğitimciliği eğitiminde kullanılan çalgıların yukarda bahsi geçen çalgılarla sınırlı olması, amatör müzik
eğitimimizi ve devlet konservatuvarlarının üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerini öğrenci kaynağı
yaratma yönünden olumsuz olarak etkilemektedir.
2. Profesyonel müzik eğitiminin önemli bir kısmı olan çalgı eğitimi küçük yaşlarda başlamalıdır. Özellikle
psiko-motor yeteneği tam olarak geliştiğinde ve fiziki durumu göz önünde bulundurularak, öğrenci çalgı eğitimine başlayabilir. Dünyada çalgı eğitimine başlama yaşı ile ilgili bir çok tartışma olsa da mevcut
eğitim sistemimize uygun olacak şekilde 9-12 yaş, çalgı eğitimi için en uygun başlama yaşıdır. Öğrenci
zihinsel ve psiko-motor becerileri yeterli ise daha önce de başlayabilir. Piyano ve yaylı çalgılara, amatör
müzik eğitimi sistemi içinde öğrencinin başlayabileceği varsayıldığında, üflemeli ve vurmalı çalgılara
öğrenci kaynağı sağlayacak okullarda mutlaka 9-12 yaşlarında başlanmalıdır. Fakat son yıllarda açılan
konservatuvarların neredeyse hepsi, lisans düzeyinde eğitim-öğretime başlamıştır. Günümüzdeki en
eski ve köklü konservatuvarlar öğrencilerini ortaokul, lise hatta ilkokul düzeyinde alarak yetiştirmişlerdir. Öğrenci kaynağı sadece güzel sanatlar liseleri ve konservatuvarların müzik liseleri olan üflemeli ve
vurmalı çalgılar bölümlerinin bu konservatuvarlarda açılmasını ya da kurulmasını imkansız kılmıştır.
3. Devlet konservatuvarlarında çalgı eğitimi, profesyonel olarak solist sanatçı veya senfoni orkestralarına
sanatçı yetiştirme amaçlı verilmektedir. Öğrenci, öğrenimi esnasında genellikle sadece eğitimini aldığı çalgıda üst düzey bir performans sergileme odaklı çalışmaktadır. Son yıllarda formasyon sertifika
programları düzenli düzensiz açılsa da profesyonel çalgı öğreticiliği, genel ve amatör müzik eğitimciliğinden ayrılmaktadır. Çalgının, öğrenciyle ilk tanıştırılmasından sevdirilmesine, ilgili literatürün tanıtılmasından, en son icra tekniklerine kadar bütün metotların öğretilmesi zor ve zahmetli bir süreçtir.
Üflemeli ve vurmalı çalgılar öğrencilerinin mezuniyet sonrasında istihdam sorunlarıyla karşılaşabilecekleri göz önünde bulundurulduğunda, her hangi bir orkestrada görev almanın yanı sıra bir müzik
eğitim kurumunda da görev alabilecekleri, öğrenimleri esnasında öğretmenleri ve idarecileri tarafından
hatırlatılmamaktadır. Devlet konservatuvarları akademik olarak yüksek okul seviyesinde yükseköğretim kurumlarıdır. Bütün bunların ışığında, bu öğrenciler akademik kadrolara atanmak için ön şart olan
Ales, Yds gibi sınavları tanımamakta, tamamlanması gereken asgari koşulları bilmemektedirler. Bu
durum mezuniyet sonrası akademik kadrolara istihdamı nerdeyse imkansız getirmektedir.
4. Türkiye’de bir çok ilde belediyelere bağlı konservatuvarlar bulunmaktadır. Bu konservatuvarların genel
olarak misyon, vizyon ve amaçları incelendiğinde hakim görüş Türk müziği teorisi- çalgıları ve gitar,
piyano, keman vb. çalgıların öğrenimini sağlamaktır. Kendi öz müziğimizin daha geniş kitlelere uygun
bir seviyede öğretilmesi belediye destekli bir kurum bünyesinde kesinlikle faydalıdır, arttırılmalıdır.
Fakat bu kurumlarda üflemeli ve vurmalı çalgılar eğitimi verilmemesi, bu bölümlere lisans öncesi
öğrenci kaynağı sağlanmasının önünde engel gibi durmaktadır. Kaldı ki özellikle Avrupa’da ve dünyanın bir çok ülkesinde belediyelere bağlı müzik okulları (Belediye konservatuvarı kavramı ne kadar doğrudur tartışılmalıdır) ücretsiz olarak her yaştan insana her türden müzik eğitimi vermektedir. Ayrıca
belediye konservatuvarlarındaki ders veren eğitimcilerin, hatta idarecilerin akademik eğitim almış bir
yapıdan gelip gelmedikleri sorgulanmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
5. Halk Eğitim Merkezlerindeki müzik kurslarının durumu da belediye konservatuvarlarından pek farksız görünmemektedir. Bu kurumlarda da ağırlıklı olarak gitar, bağlama, piyano çalgılarının eğitimi
verilmektedir. Bir çoğunda yönetici ve öğretmen kadrosunun akademik altyapıdan gelmemesi veya
öngörüye sahip olmaması, bu kurumdaki müzik derslerine şüpheyle yaklaşılmasına sebep olmaktadır.
6. Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin yaygınlaşmasını önleyen önemli sebeplerden biri de çalgı
temini ile ilgili sıkıntılardır. Piyano, keman, flüt, bağlama hatta çello gibi çalgılar parasal olarak geniş
bir yelpazeye sahiptir. Ayrıca bu çalgıların bir kısımının Türkiye’de de imal ediliyor olması, bu çalgılara
talebi dolaylı olarak arttırmaktadır. Üflemeli ve vurmalı çalgıların her biri yurtdışından temin edilerek
ya doğrudan kişi tarafından alınmakta ya da müzik mağazalarından alınmaktadır. Bu durum bu çalgıların alınmasında amatör ya da profesyonel olarak çalgıyı çalacak kişiyi düşündüren bir başka faktördür.
Örneğin; ortalama bir fagotun fiyatı 10.000TL ya da bir kornonun fiyatı 5.000TL’den başlamaktadır.
Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin yaygınlaşma sorunlarının giderilmesi için çözüm önerileri şöyle
sıralanabilir:
1. Yukarıdakilere benzer daha bir çok problemin masaya yatırılacağı ulusal/uluslararası üflemeli ve vurmalı çalgılar çalıştayı ya da sempozyumu düzenlenmelidir. Bu çalıştayın köklü bir konservatuvarımız
bünyesinde yapılması hem ilgiyi hem de katılımı arttıracaktır.
3. Üflemeli ve vurmalı çalgılar öğrencilerinin mezuniyet sonrasında istihdam sorunlarıyla karşılaşabilecekleri göz önünde bulundurularak, her hangi bir orkestrada görev almanın yanı sıra bir müzik eğitim kurumunda da görev alabilecekleri, öğrenimleri esnasında öğretmenleri ve idarecileri tarafından
hatırlatılmalı ve teşvik edilmelidir. Mezuniyet sonrası iş imkanları ile ilgili bilgilendirici seminer ya da
konferanslar verilebilir.
4. Belediye konservatuvarları ve halk eğitim merkezlerinde eğitimi verilen çalgıların dağılımı, öğretim
programları ve eğitim veren öğretmenlerin durumları incelenmelidir. Bir komisyon tarafından dünyadaki emsalleriyle benzerlikleri ve farklılıkları tespit edilerek, yapıları tekrar düzenlenmelidir. Bu yapının içerisinde üflemeli ve vurmalı çalgıların eğitimini verilmesi de sağlanmalıdır.
5. Ülkemizde son yıllardaki sanayi ve endüstrinin kalkındığı varsayılarak, kamışlı veya bakır çalgılar üretebilecek bir oluşumu yapılandırmak için, özel ya da devlet eliyle ilgili üniversitelerle ortak bir çalışma
yapılmalıdır (Üniversite-Sanayi işbirliği diğer dallarda yapıldığı unutulmamalıdır). Üflemeli ve vurmalı
çalgılara amatör müzik eğitiminde ilginin artması dolaylı olarak bu çalgıların teminini daha kolay ve
daha ucuz bulmak için bir takım arayışlara itebilir.
6. Lisans düzeyinde eğitim veren devlet konservatuvarlarının, kaliteli öğrenci kaynağı yaratabileceği
önemli modellerden birisi de, yarı zamanlı sertifika programıdır. Bu modelle, devlet konservatuvarları,
istediği profildeki öğrenciyi küçük yaşta, istediği normlarda eğitebilecek ve kendine özgü bir öğrenci
kaynağı yaratabilecektir. Ayrıca üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerine lisans düzeyinde öğrencinin
yetişmesi bu temelde sağlanacaktır.
7. Koro eğitiminin müzik eğitimindeki rolü günümüzde yadsınamaz. Yarı zamanlı sertifika programının
uygulan(a)madığı devlet konservatuvarları bünyesinde çocuk korolarının oluşturulması sağlanmalıdır.
Okul ve çocuk şarkılarından oluşan iki ve daha çok sesli koral eserlerin öğretilmesi, çocukların müzikal
yeteneğine katkı sağlayacağı gibi özgüven, grup içinde uyumlu yaşam, sorumluluk alma gibi davranışları da kazanmasında yardımcı olacaktır. (TRT Çocuk Koroları ve Devlet Opera ve Balesi Çocuk
Koroları örnek alınabilir.) Böylece eğlenceli bir biçimde müzik eğitimine başlayan çocuk, küçük yaşta
çalgı eğitimine birçok disiplini kazanmış bir şekilde daha hazır olacaktır.
8. Ülkemizde çok sesli müziğin başlangıcı olarak kabul edilen Bando Okulları Komutanlığı (Eski adıyla
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
219
2. Amatör müzik eğitimimizdeki çalgı zenginliği arttırmak amaçlı, üflemeli ve vurmalı çalgıların ilk ve
orta öğretim seviyesindeki öğrencilere tanıtımı için, devlet konservatuvarlarının üflemeli ve vurmalı
çalgılar bölümü öğrenci ve öğretmenleri tarafından konserler ve dinletilere daha çok yer verilmelidir.
Bu konser ve dinletiler sanatsal kaygılar taşıyan bir repertuarın yanı sıra, çocukların hoşlanabileceği ve
ilgisinin dağılmayacağı okul şarkılarından veya popüler şarkılardan oluşabilir.
M u s p a rt2 0 1 4
Musika-i Hümayun bilinen adıyla Askeri Mızıka Okulu) üflemeli ve vurmalı çalgılar eğitimi veren bir
kurumdur. Kurumun orta öğretim bölümü Talim Terbiye Kurulu kararıyla Anadolu Güzel Sanatlar
Lisesine denktir. Devamında Bando Meslek Yüksek Okulu ise iki yıllık üflemeli ve vurmalı çalgılar ön
lisans programını kapsar. Bando Okulları K.lığı daha çok sivil kaynaklı yüksek öğretim kurumlarıyla işbirliği yaparak üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin yaygınlaşmasına katkı sağlayabilir. Hali
hazırda Türkiye çapında bu kurumdan mezun olan onlarca bando personeli üniversitelere lisans ve
yüksek lisans düzeyinde girerek katkı sağlamaktadırlar.
SONUÇ
220
Devlet konservatuvarlarının profesyonel müzik eğitiminin lokomotifi olduğu kesindir. Son yıllarda yeni
üniversitelerin kurulmasına paralel olarak devlet konservatuvarları da kurulmaktadır. Devlet konservatuvarları bulundukları üniversiteye hem bir prestij hem de bulunduklara bölgelere müzikal anlamda
zenginlik katmaktadırlar. Bu katkılar profesyonel müzik eğitimciliği içinde değerlendirilirse üflemeli ve
vurmalı çalgılar bölümlerinin devlet konservatuvarlarında olmaması büyük bir kayıp olarak görülmektedir. Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin açıl(a)mamasının, sebepleri yukarıda belirtilmiştir. Her yıl
üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinden onlarca mezun olmaktadır. Bu mezunların çok azı stajyer ya da
sözleşmeli sanatçı kadrosuyla senfoni orkestraları veya devlet opera balelerinde görev almaktadırlar. Gene
bazıları akademisyenlik yolunda ilerlemektedirler. Fakat bu sayı mezun ortalamasıyla karşılaştırıldığında
çok azdır. İş imkanı bulamayan diğer mezunlar müzikle ilgili- ilgisiz diğer iş sahalarında iş bulmaya mecbur olmaktadırlar. En kısa zamanda üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümü olmayan konservatuvar idarecileri ve yöneticileri akademik kadroları tekrar gözden geçirerek, bu bölümlere gerekli öğretim görevlilerini
kurumlarına davet etmeli ve yukarıda yapımı mümkün önerileri dikkate almalıdırlar.. Müzik seslendiriciliği ve yorumculuğu anlamında uluslar arası boyutta başarı ancak böyle gelebilir.
Bir devlet konservatuvarında üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümünün aktif olarak o konservatuvara neler
kazandırır? Bunlar şöyle sıralanabilir:
1. Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümü içinde (flüt, obua, fagot, klarnet, trompet, trombon, korno, tuba,
vurmalı çalgılar) dokuz farklı çalgı vardır. Bunlar farklı türleriyle çoğaltılabilir. Piyano veya yaylı çalgılarla karşılaştırıldığında akademik kadro anlamındaki zenginlik, müzikal fikirlerin çoğalmasına da
yansıyarak devlet konservatuvarlarını emsalleriyle karşılaştırılabilir hale getirecektir.
2. Üflemeli ve vurmalı çalgılar bölümlerinin olmadığı bir devlet konservatuvarında, sadece oda orkestrası
ve yaylı oda müziği grupları oluşturulabilir. Dünya müzik literatüründe en çok piyano ve yaylı çalgılar
için eser olduğu mutlaktır. Fakat üflemeli ve vurmalı çalgıların bu orkestra ve oda müziği gruplarının
içine girerek öğrenci ve öğretmenlerden oluşan bir senfoni orkestrası ortaya çıkması hem çok sesli
müziğimizin zenginliğini arttıracak hem de çalınacak repertuar genişleyecektir. Böylece ortaya çıkarılacak müzikal alışveriş başta öğrencilerin olmak üzere, batı müziğinin dönemsel formlarını uygulayarak
yakından tanımalarına fırsat tanıyacaktır.
3. Devlet Konservatuvarlarının bünyesinde kurulan oda ya da senfonik orkestralar ileriye dönük olarak
birer devlet senfoni orkestrası alabilecek potansiyele sahiptir. Üflemeli ve Vurmalı Çalgılar bölümleri
olmayan Devlet Konservatuvarlarında, bu bölümlerin açılmasıyla, sürecin daha sağlam temeller üzerinde ilerleyeceği öngörülmektedir.
Yukarıda sunulan önerilerin dışında, sanatçılar ve eğitimcilerin yapacağı bilimsel ve sanatsal her türlü aktivite ile devlet konservatuvarlarının diploma veren müzik kursu görünümünden çıkıp, profesyonel sanatçı
yetiştiren bir kurum olma özelliğini tamamen kazanmaları sağlanmalıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
9. o t uru m / 9 . s e s s i o n
KAYNAKÇA
Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı Müzik ve Bale İlköğretim ve Ortaöğretim Okulu
Eğitim-Öğretim ve Özel Yetenek Sınav Yönergesi
Ede. İ. (2011). Üflemeli Çalgılar Ana Sanat Dalı Mezunlarının İşsizlik ve İstihdam Kaygıları. Afyon Kocatepe Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon,
Dalkıran. E.; Müzik Kültürü. (Cumhuriyet’e Geçiş ve Cumhuriyet Dönemi Müzik Yaklaşımları). Pegem Akademi, Türkiye-Ankara, 2013.
Gürerk. K. (2014). Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Kerim Gürerk ile sosyal medya üzerinden yapılan görüşme (Görüşme Tarihi: 21.09 2014)
Mimaroğlu, İ; Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, Türkiye-İstanbul,
Say, A; Müzik Atlası, Borusan Yayıncılık, Türkiye-İstanbul, 1998.
Türkmen, U. (2013) Konservatuvar Eğitimine Sosyolojik Bir Bakış. Sosyal Bilimler Dergisi. 15-2. (DOI No:10.5578/
JSS.6967).
Türkmen, U. (2009) Konservatuvarların Yapılanma Sorunları: Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Müzik Bölümü Yapılanma Çalışmaları. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, 9-1.
Türkmen, E.F., Atılgan, D.S.(2013), Müzik Eğitiminde Fikir Paylaşımları-Uygulamalar-Seminerler-Söyleşiler (Çalıştaylar Kitabı),Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Afyon.
Uçan, A. (2012) Atatürk ve Türk Müzik Eğitimi Devrimi: Genel Durum, Sorunlar ve Çözümler, 10.Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu, Niğde.
Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı Program Yönergesi
http://www.merakname.com/Konservatuvar-nedir/(Erişim Tarihi: 20.09 2014)
http://www.muzikoloji.org/yazi/yazi_goster.aspx?Yazi_id=6 (Erişim Tarihi: 20.09 2014)
221
routeofbaroque.enbach.eu/it/temi/conservatori/santa-maria-di-loreto.aspx (Erişim Tarihi: 20.09 2014)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
KİŞİLİK EĞİTİMİNDE MÜZİĞİN ROLÜ
THE ROLE OF MUSIC IN PERSONAL EDUCATION
Tuncer ÖNDER*
Gerek yaşadığı toplumun etkileri gerekse bireysel gelişim üzerinden oluşmuş bir kişilik yapılanması çeşitli
içeriklerde ilerleme kaydedebilmiş ve toplumsal sorumluluk bilincine ulaşmış insanın açılımlarından biri
olarak tartışılabilir. Küresel ölçütlerde gelişimi yakalayabilmek ancak estetik, sosyolojik ve etik değerler
üzerinden değerlendirme yapabilme özelliğine sahip bireyler üzerinden sağlanabilir. Bu algısal zenginlik
aslında insanın doğuştan sahip olduğu bir erdemdir. Bireyin sahip olduğu bu engin özelliği keşfetmesinin
temel yollarından biri de kişinin estetik eğitimidir. Müzik bu devrede özellikle kişilik yapılanması aşamasında
büyük rol oynayabilir. Çünkü müzik bahsi geçen estetik eğitimi bireyin önce kendini sonra çevresini
algılaması üzerinden yapar. Müzik seslerin sanatıdır. Sesler özünde edilgendir. Dolayısı ile iletişim hali müzik
için zorunlu bir eylemdir. Sesler iletişim söz konusu olmadan eksik ve pasif kalırlar. Eğer müziğin genel
bir tanımla (seslerin) algılanma biçimi olduğunu düşünürsek, seslerin “dünyasına” giren kişi öncelikle kendi
kapasitesi, potansiyeli gibi içinde barındırdığı özelliklerini keşfe başlar. Bu keşif birey üzerinde yer alması
gereken özeleştiri mekanizmasını da çalıştırır. Bu algılara sahip olmaya başlayan birey toplum psikolojisi ve
sosyokültürel değerlerden sanat estetiğine kadar tamamen bağımsız bir bilinçlenme sürecine girer. Bu kişinin
kendini keşfetmesi ile başlayan en doğru bilinçlenmedir. Bu değerlerin artması bir toplumun kültür düzeyini
yükseltir ve bu gelişim her sanat kurumunun öncelikli misyonu olmalıdır..
Anahtar Kelimeler: Toplum, Müzik, Kültür, Birey, İletişim.
Abstract
Structure of personality formed with effects of society or individual development can be discussed as a
definition of a person’s progression in a variety of contents and social responsibility. It is only possible to
recieve a global improvement about culture by the individuals who has reached to capability of estimation
through the aesthetic, sociological and ethical values. This perceptual profusion is actually a virtue that people
are born with. Primary way to explore this vast properity owned by an indiviual, is aesthetic education. Music
can play a major role on personality structuring. Because music provides this aesthetic education through
the individual’s self-perception and environment. Music is the art of sound. Sound is substantially passive.
Therefore, communication is a mandatory action for music. Sounds without communication remain incomplete
and passive. If we generally consider music as a form of perception, individuals who enter the “world” of
sounds, firstly, start to discover their inherent characteristic essentials such as potential and capacity. This
discovery actuates individual’s self critique mechanism. It is the most accurate awareness which starts with
mind discovery. Increase of these values raises the level of society’s culture and this development should be
the priority mission of any art institution..
Keywords: Society, Music, Culture, Individual, Communication.
*
Yrd. Doç. Dr., K.T.Ü. Devlet Konservatuvarı, Trabzon, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
223
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Müziğin birey üzerindeki etkileri farklı yaklaşımlar ve kırılma noktaları ele alınarak incelenebilir.
Düşünürlerin yaklaşımları, mekanik sanat ve müziğin endüstriyelleşmesi, yeniçağ sanatçılarının bakış
açıları, müzik ve kişilik arasındaki iletişim, sanat eğitimcisinin zamana uyumu bu konulardan bazılarıdır.
Son derece kapsamlı bir konu olan müzik ve insan ilişkisi temelinde düşünce tarihinin ortaya çıktığı yıllarla
paralellik göstermektedir. Bu durum insanı keşfetmeyi temel amaç olarak benimsemiş düşünürlerin,
müziğin birey üzerindeki etkilerini fark etmeleri ile hayata geçmiştir.
224
Seslerin etkileri tarih boyunca araştırılmış ve düşünürlerce irdelenmiştir. Bu konu üzerine gerçekleştirilmiş
ilk çalışmaların M.Ö. 700›lere, yani antik felsefenin doğuşuna kadar uzandığını görmekteyiz. Bu paralellik
doğrultusunda müziği de gövdesinde barındıran sanat, felsefe ve insan üçlüsünün bu çalışmalar esnasında
da bir bütün olarak ele alındığını söylemek yanlış olmayacaktır. İnsanı oluşturan ve çeşitli disiplinler
üzerinden gelişimini sağlayan basamaklar bu üçlüden ortaya çıkmış bir bütündür. İnsan yaşamı boyunca bu
bütünlük ile farkında olsun veya olmasın sürekli iletişim halindedir ve devamlı gereksinim duyar. Çevresini
ve kendisini anlamaya çalışma, yorumlama ve eleştirme içgüdüleri bu bütünlüğün birer parçasıdır.
Seslerin sanatı üzerine ilk düşünceler Pythagoras (İÖ 580-500) ve Konfüçyüs (İÖ 551-478) tarafından
ortaya atılmıştır.Bu düşünürler insanın kültürel ve fiziksel yapısı ile varoluş nedenlerini inceleme yolunda
müziğin etkilerini tartışmışlardır. Ortak savları insanın evrimsel süreci içerisinde müziğin kültürel, dolayısı
ile toplumsal rolünün olduğudur. (Bunu nedeni bireyin toplumun temel yapı taşı oluşudur. Örneğin
Konfüçyüs, müziği birbirinden farklı bakış açılarıyla tarif etmiştir.) Duyguların sesler aracılığı ile ifade
edilmesi Konfüsyüs’ün tanımlarından biridir. Bu bakış açısından farklı olarak ontolojik(varlık felsefesi)
yaklaşımlara da yer verir. Başka bir deyişle müziğin insan ile ortaya çıktığını belirtir. Müziğin bileşenleri
olan bir algılanma biçimi olduğundan bahseder. Müzikte yer alan uyum özelliklerine değinir. Burada
bahsi geçen uyum müziğin armoni ve ritm gibi yapısal özellikleri değildir. Bu bileşenler arasındaki uyum
metafizik bir tariftir. Yeryüzü ve gökyüzü arasındaki uyumdur, akılla vücut arasındaki uyumdur. Müziğin
varolması için ses ve insan arasında da böyle bir ilişkinin gerekliliğini öne sürer.
Pyhagoras felsefesi ise sayıları temel alan bir felsefe olduğu için herşeyin matematiksel bir zemin üzerine
oturtulması gerektiğini savunur. Sayılar evrenin temelini oluşturur ve varolan herşeyin başlangıç noktası
sayılardır. Pyhagoras sayılar arasında bulunana uyumdan da bahseder. Ona göre bu uyum genel dünya
düzeninin (Kosmos) olmazsa olmazları arasındadır. Bu uyum içerisinde hareket eyleminin özel bir yeri
vardır. Hareket sesi doğurur. Özellikle gökyüzü ile ilgili çalışmalarında hareket ve sesin ilişkisinden
ayrıca bahseder. Bu hareket içerisindeki uyumdan evrendeki insan da etkilenmiştir. Sayılar arasındaki
bu matematiksek düzenin insan ruhuna da arındırıcı bir etki yaptığını savunur. Hareket üzerinden sesin
çözümlemelerini yapar. Bu çözümlemeleri teorik olarak matematiksel bir zemin ile açıklar. Oktav ve tını
üzerine yapmış olduğu çalışmalar bu yaklaşımlara birer örnektir.
Müzik üzerine fikir yürüten ve ilim yapan düşünürler arasında filozof ve sanatkar Farabi’nin ayrı bir yeri
vardır. Yaşamı esnasında batı müziği teorisiyle ilgili çalışmış ve Kitabü›I-Mûsikîü›I-Kebîr (Büyük Mûsikî
Kitabı) adlı bir eser yazmıştır. Çalışmasında müzik ile astroloji arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi reddetmiştir.
Müzik ile gökcisimlerinin davranışları ve gök olayları arasında bir bağlantı olmadığını savunmuştur.
Sesler ile teorik olarak ilgilenmesinden dolayı tını ve matematik ilişkisi temel düşünce yapılarındandır.
Eserlerinde müziğin teorisine ek olarak Aristo ve eski Anadolu filozoflarının görüşlerine de değinir.
Düşünür ve bilim adamı olan İbn-i Sina’nın düşünce yapısı içerisinde müziğin yeri ruhbilimi ile ilgili
çalışmaları içerisinde yer alır. Tasavvuf ruhbilimi üzerine fikirleri esnasında müziğe değinmiş ve insan
ruhunun tedavisinde müziğin etkili bir rol oynadığını belirtmiştir. Seslerin sanatını kültür ve bilim dalı
olarak görmüştür. Müziğin teorik yapısına inmiş ve seslerin oluşumu üzerine çalışmalarda bulunmuştur.
Fikirleri Farabi ile benzerlikler gösterir.
Aristotales ve Platon’un çalışmaları sonucunda ise Antik Yunan Müzik kuramı ortaya çıkmıştır. Bu
kurama göre sesler ile duyguların tamamlayıcısı ve birleştiricisi müziktir. Ancak müzik sadece duyguların
dışavurumundan ibaret değildir. Müziğin duyguları yansıtma özelliği sadece birey üzerindeki etkilerinden
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
biridir. Sesler duyguları şekillendirebilir, yeniden oluşturabilir veya ortaya çıkarabilir. Dolayısı ile birey
üzerinde doğrudan etkisi vardır. Platonun İdeal Devlet isimli başyapıtında müziğin bu özelliğinden ve
insan üzerindeki konumunun öneminden bahsetmiştir. Ona göre devletin en önemli görevi nitelikli
donanımlı ve vicdanlı nesiller yetiştirmektir. Müzik, bireyin duygularını şekillendirebilme özelliğine sahip
olduğu için bir güç olarak da tanımlanabilir. Bu bağlamda müziğin doğru devlet stratejileri ile kullanılması
son derece önemlidir. Bu yapılanmalar içinde yaşadığı zamanın sanatsal ve felsefi normlarını yakalamış,
toplumsal analizler ile desteklenmiş bakış açıları üzerinden oluşturulmalıdır. Sanat kurumları toplumu
kendi kültürel değerlerine sahip çıkarak çağdaş ve yenilikçi bakış açıları ile yönetilmelidir.
Aristotales ise müziğin duyguların dışavurumu özelliği üzerine çalışmış ve ruhun temizlenmesi yolundaki
rolünden bahsetmiştir. Platon›dan farklı olarak müziği sanat olgusu içerisinde daha genel ve ortak bir yapı
olarak değerlendirerek tragedya ve müziğin etkileri üzerinde durmuştur. Ruhun tragedya ve müzik yoluyla
kötülüklerden, kendine ve çevreye zarar verebilecek düşüncelerden arınabileceğini savunmuştur.
İletişim şüphesiz bir toplum içerisinde var olması gereken, eksikliği o topluma zarar verebilecek önemli
bir özelliktir. Bireyler arasındaki ilişkinin yapısını belirleyen en önemli özellik iletişimdir. Müzik bu
ortak veya ayrı fikir alışverişi içerisinde insan hayatında önemli rol oynar. Bu iletişim hali siyasi, edebi,
sanatsal veya tanımlanamayacak başka bir form içerisinde gerçekleşebilir. Müzik toplum içerisinde duygu
bütünlüğü olmasını sağlayabilir. Bunun en önemli nedeni ironik bir biçimde göreceli ve edilgen olmasıdır.
Etkilenebilen ve yönlendirilebilen bir sanat olan müzik aynı zamanda bireyleri hatta toplumları çeşitli
amaçlar doğrultusunda yönlendirebilir. Müziğin bu özelliğinin tek bir nedeni vardır: İnsan tarafından
meydana getirilmesi. Bu durumun bir sonucu olarak siyasi, ticari veya başka amaçlara yönelik kullanılması
ve üretilmesi normaldir. Tarih boyunca düşünürlerin bu sanat dalı üzerine çeşitli çalışmalar yapmalarının
nedenlerinden biri de budur. Sanat üreticileri veya yorumcuları müzik ile iletişimleri süresince içinde
bulundukları sosyal yapıdan çeşitli dereceler de etkilenirler. Bu durum sanat tarihi boyunca özellikle
Modernizmin doğuş süreci ile yeni bir bakış açısını meydana getirmiştir. Ortaya yeni bir estetik anlayış
çıkmıştır. Bu sürecin özetle şu şekilde gerçekleştiği gözlemlenir: Seri meta üretimin mümkün hale gelmesi
ile üretim düzenindeki ve toplumsal düzendeki yapı değişikliğe uğramıştır. Bu değişiklikler bireyin toplum
içerisindeki yaşamını da etkilemiştir. Yeni mesleklerin, yeni tüketim araçlarının, yeni ekonomik düzenlerin
ortaya çıkması, ulaşım ve iletişimin ilerlemesi bu etkilerden bazılarıdır. Mekanik bilimin ilerlemesi tabi
ki yaşama ait tüm olguları sarsmıştır. Bu etkilerin sanat üzerindeki yansımaları mekanik sanatın ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Sanatın bir uzantısı olarak makine estetiği, makinenin toplum üzerindeki rolünden
etkilenen sanatçılar tarafından geliştirilmeye ve şekillendirilmeye başlanmıştır. Ama her şeyden önce
makinenin ortaya çıkmasındaki temel amaç işlevselliktir. Bu durum, ortaya çıkarılan sanat eserlerinin
estetik, yapısal ve genel olarak içerik bakımından daha farklılığını doğurmuştur. Bu durum sanatçıya
temelinde en az iki zıt anlayışı sunmuştur : Yeni bir ifade ve insandan uzaklaşmanın simgesi.
Sanayi ve teknoloji devriminin ortaya çıkardığı sorunları fark eden Modernist sanatkarlar, bu yeni sistem
esnasında karşılaştıkları her unsuru bir konu haline getirme yolunu seçmişlerdir. Bu yöneliş çağın direttiği
kaçınılmaz sonuçlardan birini ortaya çıkarmıştır. “Saf dışı kalmak”. Kendi başına bir evrim olan bu
sanatçılar, saf dışılığı bir hamleye dönüştürmeyi başarmışlardır. Bu hamle soyutlamadır. Kendi ütopyaları
doğrultusunda gizlenenle ilgilenmişlerdir.
Bu giz yaşam sürecindeki insanın hayatla arasındaki dokulara ve bu dokular arasındaki sahici olmayan
değerlere bakışıdır. Bu yeni anlayışta metaforlar üzerinden anlatılan iki eylem göze çarpar: Yıkılma ve
yenilenme. Bu iki özellik, insanın ( bizlerin) geçmişle olan bağlarına yani anılarımıza uzanan bir köprü
görevi görürler. Tabi ki oraya çıkan zihinsel anlatımdan (imge) da bahsetmek gerekir. Madde imgeleşmez
çünkü madde zaten yaşayan bir imgedir. Nesne semboliktir ve “töz”ü oluşturur. Tasvirden uzak imkânsız
bir bütünlük söz konusudur. Bu yeni bütünlük anlayışından ortaya çıkan durum, sanatta tartışmalı olsa da
çağa özgü yeni bir yapılanmanın da temellerini atmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
225
MÜZİĞİN TOPLUM ÜZERİNDEKİ İŞLEVİ
M u s p a rt2 0 1 4
Müzik bu bağlamda özellikle sanayi devrimi ile birlikte iletişim aracı olduğu kadar dünya düzeninin bir
sonucu olarak da tüketim aracı haline gelmiştir. Tarih içerisine müziğin ifade sanatı olduğu gözlemlenir.
Bu durum tüketim toplumu olgusunun egemen olması ile sekteye uğramıştır. Müzik alınıp satılan, çabuk
tüketilen, çabuk unutulan kısa ömürlü ve toplum üzerindeki etkileri azaltılmış ek olarak da eğlence
malzemesi haline getirilmiştir. Fransız düşünür Jacques Attali (1943-) “Gürültüden Müziğe” adlı eserinde
bu değişimden şu şekilde bahsetmektedir:
226
“Bu gürültülerden biri olan müzik, en az lisan kadar eski bir buluştur. Büyük imparatorluklar dönemine
kadar, insanlara ait bütün diğer faaliyetler gibi dinsel uygulamaların bir parçası olarak kullanılmıştır.
Sonraları daha önemsiz ve‘aksesuar’ görünüşlü, hassas ve belirsiz bir sanat halini alarak kendini
soyutlamış, bu şekliyle önce kendisi için inşa edilen mekânlarda varolup sonra da seri imalat ürünleri,
anlaşılması güç avuntular, kazanç kaynakları, iktidarı ele geçirme umutları, pek çok insanın gerçekten
dinlemeden putlaştırdığı ve gerçekten duymadan satın aldığı fon gürültüleriyle dünyayı istila etmiştir. Öyle
ki günümüzde müziğe kitaplardan, filmlerden ve diğer eğlence ürünlerinden daha fazla para harcıyoruz ve
müzik,dünyasallaşmanın en uç noktası haline gelmiş durumda.” (Attali 2005:14)
Öte yandan birey yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan ihtiyaçlarının karşılamak zorundadır. Bu
ihtiyaçlar sosyal veya kültürel olabilir. Kişiler yaşamları esnasında her ikisine de gereksinim duyarlar. Bu
ihtiyaçlarını karşılamak için kendilerine sunulan seçeneklere yönelirler. Dolayısı ile kültür ve endüstrileşme
arasındaki iletişim bireyi ve oluşturdukları toplumu doğrudan etkiler. Müzik bu etkileşim içerisinde
önemli bir konumdadır. Oldukça gelişmekte olan ve aktif halde tutulan üretim sahaları içerisinde müzik
sürekli olarak kullanılmaktadır. Tüketim sektörleri içerisinde pazarlama aracı olarak gelişimi devam
etmekte, öte yandan sanat estetiği ve içerik olarak içi boşaltılmaktadır. Dolayısı ile müzik sanat eseri olma
özelliğini artık tüketim malzemesi olma özelliğine bırakmaktadır. Tarih içerisinde kültür endüstrisi olarak
tanımlanan durum başta Theodor. W. Adorno (1903-1961) olmak üzere bir çok düşünürün araştırma
konusu olmuştur. En önemli müzik sosyologlarından biridir. Müzikle ilgili çalışmaları içerisinde kültür
endüstrisinin müziği kendi himayesi aldığından bahsetmiştir.
SONUÇ
Gerek yaşadığı toplumun etkileri gerekse bireysel gelişim üzerinden oluşmuş bir kişilik yapılanması çeşitli
içeriklerde ilerleme kaydedebilmiş ve toplumsal sorumluluk bilincine ulaşmış insanın açılımlarından biri
olarak tartışılabilir. Küresel ölçütlerde gelişimi yakalayabilmek ancak estetik, sosyolojik ve etik değerler
üzerinden değerlendirme yapabilme özelliğine sahip bireyler üzerinden sağlanabilir. Bu algısal zenginlik
aslında insanın doğuştan sahip olduğu bir erdemdir. Bireyin sahip olduğu bu engin özelliği keşfetmesinin
temel yollarından biri de kişinin estetik eğitimidir. Müzik bu devrede özellikle kişilik yapılanması
aşamasında büyük rol oynayabilir. Çünkü müzik bahsi geçen estetik eğitimi bireyin önce kendini sonra
çevresini algılaması üzerinden yapar.
Müzik seslerin sanatıdır. Sesler özünde edilgendir. Dolayısı ile iletişim hali müzik için zorunlu bir
eylemdir. Sesler iletişim söz konusu olmadan eksik ve pasif kalırlar. Eğer müziğin genel bir tanımla
(seslerin) algılanma biçimi olduğunu düşünürsek, seslerin “dünyasına” giren kişi öncelikle kendi
kapasitesi, potansiyeli gibi içinde barındırdığı özelliklerini keşfe başlar. Bu keşif birey üzerinde yer alması
gereken özeleştiri mekanizmasını da çalıştırır. Bu algılara sahip olmaya başlayan birey toplum psikolojisi
ve sosyokültürel değerlerden sanat estetiğine kadar tamamen bağımsız bir bilinçlenme sürecine girer. Bu
kişinin kendini keşfetmesi ile başlayan en doğru bilinçlenmedir. Bu değerlerin artması bir toplumun kültür
düzeyini yükseltir ve bu gelişim her sanat kurumunun öncelikli misyonu olmalıdır. Toplum vicdanına
bırakılamaz. Halkın talepleri istekleri üzerinden değerlendirmelerle kültür politikası belirlemek yetersiz
bir yöntemdir. Fakat bu kültür yapısına ve değerleri görmezden gelmek anlamına da gelmez. Fakat sanatın
birey ve toplum üzerindeki etkileri genel değerlendirme ölçütleri arasında mutlaka yer almalıdır.
Kimlik bunalımına düşmüş, rekabet, galip gelme, hırs vb. özelliklerin kişiliğinin temel niteliklerini
oluşturduğu bir bireyden estetik kaygı, güzeli ve iyiyi hissetmeyi amaçlaması şeklinde bir yaklaşım
beklemek akıldışı olacaktır. Bu nedenle günümüz sanat eğitimcisi her şeyden önce bireyin sahip olduğu
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
ve her bireyin farkında olması gereken en önemli sanat dalı olan yaşama sanatı hakkında donanımlı
olmalıdır. Öğrencilerine öncelikli olarak bunun öneminden bahsetmelidir. Bunun mümkün olabilmesi için
öğreticinin veya bir sanat kurumunun toplumsal analizleri takip etmesi ve yeni kuşak bireyin beklentileri
hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Çağı yakalayamamış bir eğitimcinin verimli olması beklenemez.
Birey sanat olgusundan kendi hayatı içerisinde nasıl faydalanmalıdır? Hızla gelişmekte olan bir çağda,
iletişim çağında bulunmaktayız. Hayatın her ananında kişisel verimliliği yaş ve sosyal statü fark
etmeksizin en üst noktaya çıkarmanın temel koşullarından biri de en az çift disiplini aynı bünye içerisinde
barındırmaktır. Ancak farklı alanlardan gelen bilgiler, görüşler, bakış açıları ve deneyimlerin kesişmesi
ile yaratıcılık ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde bir meslekte başarılı olmanın gereksinimlerinden biri
haline gelen bu durum ihtiyaç duyulan bilginin fazlalığını ve sahip olunan farklı disiplinlerden gelen bakış
açılarının sadece meslek içerisinde değil hayatın her alanında ki gerekliliğinin de göstergesidir. Her sanat
farklı disiplinlere sahiptir. Bu disiplinlere akıl ve yaratıcılık yoluyla sahip olunur. Üç çeşit akıl vardır :
Mutlak akıl, ortak akıl ve işlek akıl. Bireyin ihtiyacı olan işlek akıldır.
Bir ressamın renkler ve tual üzerinden sanata yaklaşımı hakkında bilgi ve donanıma sahip bir müzisyen
seslerin sanatına daha farklı ve kapsamlı bakacaktır. Sinema ve tiyatro ile ilgili bir yönetici sahip olduğu ve
kendince yorumlamayı başardığı bu disiplinleri kendi alanında uygulamayı ve faydalanmayı da başarabilirse
kesinlikle bir fark yaratacaktır. Bu durum yaşama sanatı kavramının temel yapısını oluşturan özelliklerden
biridir ve sanat kurumlarının en temel işlevi öncelikli olarak topluma faydalı bireyler yetiştirmek olmalıdır.
Sadece meslek eğitmenliği temel alınan bir sanat eğitimi anlayışı eksik ve yetersiz kalacaktır.
Altınölçek, H, (1998) İletişim Aracı Olarak Müzik ve Müzikle Tedavi Yöntemleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir-Türkiye
Attali, J, (2005)Gürültüden Müziğe, Ayrıntı Yayınları, İstanbul-Türkiye
Batur, E, Aciz Çağ, (1998)Faltaşları, YKY, İstanbul-Türkiye
Biber Öz, N, “İnsanın Kültürel Gelişiminde Müziğin Önemi” Uludağ
Cevizci, A, (2014)Platon, Say Yayınları, İstanbul-Türkiye
Çetinkaya, Y, (1999) Müzik Yazıları, Kaknüs Yayınları, İstanbul-Türkiye
Doğrul, H, (1999)Alışılmadık Sesler, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara-Türkiye
http://www.academia.edu/1250612/%C4%B0syan_Devrim_ve_M%C3%BCzik, 22.11.2014
Say, A, (2008)Müzik Nedir, Nasıl Bir Sanattır?, Evrensel Basım Yayın, İstanbul- Türkiye
Say, A, (2000)Müzik Eğitimi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara-Türkiye
Sezer, F, “Öfke ve Psikolojik Belirtiler Üzerine Müziğin Etkisi”
Özcan, H, (2005)Farabi’nin İki Eseri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı, İstanbul-Türkiye
Ünsal, O, (2001)Müzik ve Yabancılaşma, Der Yayınları, İstanbul-Türkiye
Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi / International Journal of
Human Sciences (2011)ISSN: 1303-5134, Cilt No:8, Sayı No:1
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (2001) Cilt No:14, Sayfa No:1, Bursa-Türkiye
W. Adorno, T, (2007)Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi, İletişim Yayınları, İstanbul Türkiye
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
227
KAYNAKÇA
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
GÖRME ENGELLİ BİREYLERİN SOSYALLEŞME SÜRECİNDE
VERİLEN MÜZİK EĞİTİMİNİN, MÜZİKAL MOTİVASYON,
MÜZİKSEL İLGİ VE MÜZİK YAŞANTILARINA ETKİSİ
THE EFFECTS OF MUSICAL TRAINING GIVEN DURING
THE SOCIALIZATION PROCESS TO VISUALLY IMPAIRED
INDIVIDUALS ON THEIR MUSICAL MOTIVATION, MUSICAL
INTEREST AND MUSICAL EXPERIENCE
Cemalettin BAYDAĞ*
Tülin MALKOÇ**
Görme engelli çocukların topluma entegre olabilmeleri, diğer insanlarla ve çocuklarla sağlıklı iletişim
kurabilmeleri, iyi eğitim alabilmeleri, kaliteli bir yaşam sürebilmeleri açısından sosyalleşmeleri ve iyi bir
motivasyona sahip olmaları önemlidir. Buradan hareketle, “Görme Engelli Bireylerin Sosyalleşme Sürecinde
Verilen Müzik Eğitiminin Müzikal Motivasyon, Müziksel İlgi ve Müzik Yaşantılarına Etkisi”ni araştırmak
amaçlanmıştır.
Araştırmanın örneklemini, Türkan Sabancı Görme Engelliler İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören 9–10 yaş
grubundaki 20 öğrenci oluşturmuştur. Çalışma grubu 10 deney ve 10 kontrol olmak üzere iki gruba ayrılmıştır.
Deney grubundaki 10 öğrenciye 16 hafta boyunca müzik eğitimi programı uygulanmış, kontrol grubuna ise
müzik eğitimi ile ilgili herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Kullanılan anket ve ölçekler çalışma öncesi ve
sonrasında deney ve kontrol grubundaki öğrencilere uygulanmıştır.
Araştırmada; Asmus (1989)’un geliştirmiş olduğu ve Türkçeye uyarlaması G. Otacıoğlu (2009) tarafından
yapılan Müzikal Motivasyon Ölçeği, Tunalıoğlu tarafından geliştirilen Müziksel İlgi Ölçeği ve Müzik
Yaşantısının Şeklini Belirlemeye Yönelik Anket kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Müzik, Müzik eğitimi, Görme engelli çocuklar, Görme engelliler ve müzik, Müzikal
motivasyon.
Abstract
In order to fit in society, to be able to communicate well with other people, to be well educated and to lead
a healthy life, it is essential for visually impaired children to socialize and get motivated. Thus the aimed
research is based on “The Effects of Musical Training given during the socialization process to Visually
Impaired Individuals on their Musical Motivation, Musical Interest and Musical Experience”.
The sample of the research involves 20 students between 9-10 years of age from “Türkan Sabancı Görme
Engelliler İlköğretim Okulu”. The workgroup was separated into two; 10 as the test group, and 10 as the
control group. Musical training program was applied to the test group for 16 weeks, whereas the control group
* Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
** Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, İstanbul, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
229
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
was not provided with any kind of that program. The survey and the scales being used were applied to both
groups before and after the research.
During the research, the Musical Motivation scale (developed by Asmus in 1989 and adapted to Turkish
by G. Otacıoğlu in 2009), Musical Interest scale and The Survey aimed to determine the shape of Musical
Experience (both developed by Tunalıoğlu) were used.
Keywords: Music, Musical training, Visually impaired children, Visually impaired individuals and music,
Musical motivation.
GİRİŞ
Görme, görülenin ne olduğunun kavranması, çevredeki nesnelerin bulunduğu yerle ilgili bilgi ve görsel
uyarana yapılan gerekli tepkiler sonucunda gelişen öğrenilmiş bir süreçken (Ataman, 2006: 239);
Görme engeli; görme yetersizliği olan kişinin 6 metre veya daha düşük uzaklıktan görebildiğini normal
görme gücüne sahip kişinin 60 metreden görebilmesidir (Ersoy ve Avcı, 2000: 34).
Bu süreçte görme engelli bireylerin çevreyi algılamaları çok zor olduğundan görme engelliler görme duyuları dışında kalan diğer duyularıyla çevrelerini algılamaya çalışmaktadırlar.
Burlingham, görme engelli bireylerde bu algılama kaybı sonucunda, güvensizlik ve içe dönüklüğün oluşabileceğini savunmaktayken,
230
Gulliford ise, görme engelli olmanın kişinin sosyal gelişimini engellediğini ileri sürmektedir (Özçelik,
1982: 48).
Bu da ancak görme engellilerin, bireyden topluma kadar olağan yaşantısını rahatlıkla sürdürebilecekleri
olanaklar yaratılması,
Fiziksel, ruhsal ve akılsal dinamizminin gelişmesi,
Ve toplumda kendini yücelmiş görmesine olanak sağlayarak aşağılık duygusundan kurtulması ve diğer
insanlar arasında olağan yerini almasıyla çözülür (Eyüpoğlu, 1984: 23).
Bireyin sosyalleşmesi, toplum içinde, çevresinde, okulda vb. kendini daha kolay ifade edebilmesine olanak
sağlarken, bireyi motive ederek özgüven kazanmasına, bilgileri daha hızlı öğrenmesine ve konsantrasyonunun gelişmesine yardımcı olur. Bu nedenle bireylerin sosyalleşmesinde motivasyonun önemi oldukça
büyüktür
(Nahavandi,Malekzadeh,1999:190,Akt.Alkış,2008: 19).
Özellikle ergenlik dönemindeki bireylerin, ruhsal durumlarını, motivasyonlarını, bir işi bitirebilme yeteneklerini düzenlemek ve beceriyle kullanmak için müziği kullandıkları bir gerçektir, fakat müziğin etkilerini anlamak onların müzikle ilgili konularda doğru karar vermelerini sağlar (Sharon, 2011: 1).
Müzik, sadece değişik etkinlikler sağlamakla kalmaz, aynı zamanda iyi bir planlama çeşitliliği, deneyimlerinden sağlanan doyum ve haz ile öğrenmeyi de motive eder (Çilden, 2001: 6).
Bu sayede de bireyler insani vasıfları ve potansiyellerini geliştirerek; içinde bulunduğu kültürü, diğer insanların kendisi hakkındaki beklentileri, toplumun değer yargılarından doğru-yanlış, iyi-güzel gibi kavramları
da toplumsallaşma sürecinde öğrenir (Bahar, 2005: 83-84).
Buradan hareketle bu araştırmada 20 görme engelli çocukla çalışma yapılmış ve “Görme engelli bireylere
sosyalleşme sürecinde verilen müzik eğitiminin, müzikal motivasyon, müziksel ilgi ve müzik yaşantılarına”
olan etkisi incelenmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
AMAÇLAR
Müzik eğitimi programının, sosyalleşme, motivasyon ve bireyin dil gelişimlerinin desteklenmesine, bu
özelliklerle ilgili bazı davranışların kazandırılmasına yardımcı olacağı düşünülmüş ve müziğin engelli
çocuklar üzerindeki sosyal gelişim özelliğinden dolaylı olarak yararlanabilmek amaçlanmıştır.
ÖNEM
Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim engelli çocuklar için hazırlayacağı müzik dersi programına katkı sağlayacağı ve yol gösterici olacağı,
Üniversitelerin Müzik Eğitimi, Özel Eğitim, Görme Engelliler Öğretmenliği ve Anaokulu Öğretmenliği
bölümlerinde gerçekleştirilmesi beklenen program geliştirme çalışmalarına katkı sağlayacağı,
Konu ile ilgili yapılacak araştırmalara ve akademik çalışmalara ışık tutacağı umulmaktadır.
YÖNTEM
Araştırmanın Modeli:
Araştırma deneme modelindedir. Araştırma gerçek deneme modellerinden öntest-sontest kontrol gruplu
model ile gerçekleştirilmiştir.
Çalışma Grubu
Araştırmanın çalışma grubunu, İstanbul Üsküdar’daki Türkan Sabancı Görme Engelliler İlköğretim
Okulu’nda eğitim alan, yansız atama yoluyla seçilmiş 10 deney ve 10 kontrol grubu, toplamda 20 görme
engelli çocuk oluşturmaktadır.
Deney Grubuna Uygulanan İşlemler
Öntest (Müzikal motivasyon ölçeği, müziksel ilgi ölçeği, müzik yaşantısının şeklini belirlemeye yönelik
anket).
16 hafta boyunca haftada 2 saat araştırmacı tarafından hazırlanan müzik eğitimi programı
Sontest (Müzikal motivasyon ölçeği, müziksel ilgi ölçeği, müzik yaşantısının şeklini belirlemeye yönelik
anket).
Müzik Eğitimi Programının Uygulanması
Uygulamalar sırasında araştırmayı yapan müzik öğretmeni, araştırmayı yapan müzik öğretmenine yardım
eden yardımcı müzik öğretmenleri ve eğitmenleri (keman, cura, mandolin vb. tanıtımlar için branşlarında
uzman kişiler) ve görme engelliler sınıf öğretmenleri bulunmuştur.
Oluşturulan programda çocuklara vücudunu çalgı gibi kullanabilme, müziği dinleyebilme ve hissedebilme,
ritim çalgılarını kullanabilme, şarkı söyleyebilme,
Müziksel doğaçlama, küçük ve kolay çocuk şarkılarını söyleyebilme ve tanıyabilme, birlikte müzik yapabilmenin keyfini yaşayabilme ve akranlarıyla ortak müzik ortamlarında bulunabilme becerilerini kazandırabilmek amaçlanmıştır.
Bu amaçlarla hazırlanan müzik eğitimi programının, çocukların sosyalleşme ve motivasyon gelişimlerini
destekleyebileceği düşünülmüştür.
Kontrol Grubuna Uygulanan İşlemler
Öntest (Müzikal motivasyon ölçeği, Müziksel ilgi ölçeği, Müzik yaşantısının şeklini belirlemeye yönelik
anket).
Kontrol grubuna herhangi bir müzik eğitimi programı uygulanmamıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
231
Uygulama
M u s p a rt2 0 1 4
Sontest (Müzikal motivasyon ölçeği, Müziksel ilgi ölçeği, Müzik yaşantısının şeklini belirlemeye yönelik
anket).
Araştırmada, Asmus (1989)’un geliştirmiş olduğu “müzikal motivasyon ölçeği” (31 madde) ile, Şafak
Tunalıoğlu’nun geliştirmiş olduğu “müziksel ilgi ölçeği” (55 madde) ve “müzik yaşantısının şeklini belirlemeye yönelik anket” (15 madde) kullanıldı.
Ölçeğin Geçerlik Güvenirlik Çalışmaları
Müzikal Motivasyon Ölçeği İle İlgili Bulgular
Deneklerin ön plana alındığı Likert tipi dereceli bu ölçek, müzik eğitimi sistemlerinde özel olarak başarı
motivasyonunu ölçmeyi amaçlar.
Ölçeğin Türkçeye uyarlamasını 2009 yılında G. Otacıoğlu yapmış ve ölçeğin kullanımı için gerçekleştirilen
Cronbach Alfa güvenilirlik analizi sonucunda, Cronbach Alfa = 0,963 < 1,00 olarak saptandığından, kullanılan ölçeğin Türkiye şartlarında da oldukça güvenilir olduğu görülmüştür.
Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması
Deney ve kontrol gruplarının 10’ar kişi olması dolayısıyla fark analizlerinde katsayısal olmayan (nonparametrik) testlerden Kolmogorov - Simirnov,
Deney ve kontrol grubu öğrencilerine ait ön test ve son test puanlarının tümü normal dağıldığından bu
puanlarla ilgili testlerden (parametrik) t testleri, anova,
232
Aritmetik ortalamalar arasındaki farkın test edilmesinden önce Levene’s testi ile iki dağılımın varyanslarının homojen olup olmadığı hipotezi sınanmıştır.
BULGULAR
Demografik Özelliklerin Frekans Dağılımı İle İlgili Bulgular
Deney ve Kontrol Gruplarının Cinsiyet- Ekonomik Durum Değişkeni İçin Frekans ve Yüzde Değerleri
Araştırmaya katılan kız öğrencilerin 6’sı (% 60) Deney grubundan, 4’ü (% 40) Kontrol grubundan, erkek
öğrencilerin 4’ü (% 40) Deney grubundan, 6’sı (% 60) Kontrol grubundandır.
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin 6’sının (% 60) aile ekonomik durumu orta, 4’ünün (% 40)
ortanın altı, kontrol grubu öğrencilerinden 1’inin(% 10) aile ekonomik durumu ortanın üstü, 7’sinin (%
70) orta, 2’sinin (%20) ortanın altındadır.
Deney ve Kontrol Gruplarının Anne - Baba Eğitim Durumu Değişkeni İçin Frekans ve Yüzde
Değerleri
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin annelerinin 8’i (% 80) İlkokul, 2’si (% 20) Lise mezunu,
kontrol grubu öğrencilerinin annelerinin 9’u (% 90) İlkokul, 1’i (% 10) Lise mezunudur.
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin babalarının 6’ sı (% 60) İlkokul, 2’si (% 20) Ortaokul
mezunu, 2’si (% 20) Lise mezunu, kontrol grubu öğrencilerinin babalarının 8’i (% 80) İlkokul, 2’i (% 20)
Ortaokul mezunudur.
Deney ve Kontrol Gruplarının Boş Zamanlarda Müziksel Etkinlik Durumu Müzik Dinlerim–Müzikle
İlgili Bir şeyler Okurum Değişkeni için Frekans ve Yüzde Değerleri
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin 1’i (% 10) her zaman, 9’u (% 90) ara sıra müzik dinlediğini,
kontrol grubu öğrencilerinin 4’ü (% 40) her zaman, 6’sı (% 60) ara sıra müzik dinlediğini ifade etmiştir.
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin 3’ü (%30) ara sıra, 7’si (% 70) hiçbir zaman müzikle ilgili
bir şeyler okumadığını, kontrol grubu öğrencilerinin 1’i (% 10) ara sıra, 9’u (%90) hiçbir zaman müzikle
ilgili bir şeyler okumadığını ifade etmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
Deney ve Kontrol Gruplarının Herhangi Bir Çalgıyı Çalma-Evinde Bir Müzik Çalgısı Olma
Değişkeni İçin Frekans ve Yüzde Değerleri
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin 2’si (% 20), kontrol grubu öğrencilerinin 2’ si (%20) herhangi bir çalgı çalmaktadır.
Araştırmaya katılan deney grubu öğrencilerinin 4’ü (% 40), kontrol grubu öğrencilerinin 3’ü (% 30) evlerinde bir müzik çalgısı olduğunu ifade etmiştir.
Ayrıca araştırmaya katılan tüm öğrencilerin okul dışında bir müzik eğitimi almadıkları tespit edilmiştir.
Yapılan t testi ve Anova testi sonucunda tüm puanlar cinsiyet değişkeni ve ailelerin ekonomik durumu
değişkenine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göstermemektedir.
Bu sonuç araştırma grubu öğrencilerinin cinsiyetlerinin ve ailelerinin ekonomik durumlarının müziksel
ilgi ve müzikal motivasyon puanlarına etki etmediğini ifade etmektedir.
Aritmetik ortalamalar arasındaki farkın test edilmesinden önce Levene’s testi ile iki dağılımın varyanslarının homojen olup olmadığı hipotezi sınanmış, varyansların homojen olduğu saptanmıştır (p>0,05). Bu
işlemin ardından ortalamalar arasındaki farkın test edilmesi işlemlerine geçilmiştir.
Yapılan t testi sonucunda puanlar grup (Deney-Kontrol) değişkenine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir
farklılık göstermemektedir (p>0.05). Bu sonuç deney ve kontrol grubu öğrencilerinin eğitim başlangıcında
müziksel ilgi ve müzikal motivasyon açısından aynı düzeyde olduklarını ifade etmektedir.
Kontrol grubu öğrencilerinin (MİÖP), (ÇSED), (MGSD), (SOÇFD), (YFD), (ÖMAD), (MMÖTP) ön test
ve son test puanlarının normal dağılım gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek örneklem
Kolmogorov–Smirnov testi sonucunda dağılımların normal olduğu saptanmıştır .
Deney Grubu Ön Test Puanları ile Son Test Puanları Arasında Anlamlı Bir Farklılık Olup
Olmadığını Belirlemek Amacıyla Yapılan Bağımlı (Eşleştirilmiş) Grup T Testi Sonuçları
Araştırmada, deney grubu öğrencilerinin Müziksel İlgi Ölçeği, (MGSD), (SOÇFD), (MMÖTP) ön test
puanları ile son test puanları arasında İstatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır
(t=-3,85, p=,004; t=2,515, p=,033; t=-3,356, p=,008; t=-2,419, p=,039; p<0,05). Deney Grubu öğrencilerinin son test puanları, ön test puanlarından anlamlı düzeyde daha yüksektir.
Bu sonuç deney grubuna verilen eğitimin başarılı olduğunu göstermektedir.
Kontrol Grubu Ön Test Puanları ile Son Test Puanları Arasında Anlamlı Bir Farklılık Olup
Olmadığını Belirlemek Amacıyla Yapılan Bağımlı (Eşleştirilmiş) Grup T Testi Sonuçları
Araştırmada, kontrol grubu öğrencilerinin sadece (MGSD), (YFD) ön test puanları ile son test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (t=4.003, p=,003; t=2,620, p=,028). (p<0,05).
Kontrol grubu öğrencilerinin (MGSD), (YFD) son test puanları, ön test puanlarından anlamlı düzeyde
daha düşüktür.
Bu sonuç kontrol grubu öğrencilerinin müziğe olan ilgisinde bir değişiklik olmadığını, müzikal motivasyonlarında ise başlangıca göre sonda düşüş olduğunu göstermektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
233
Araştırmaya Katılan Kontrol Grubu Öğrencilerinin Müziksel İlgi Ölçeği Puanlarının, Müzikal
Motivasyon Ölçeği ve Alt Boyutları Puanlarının Normal Dağılım Gösterip Göstermediğini
Belirlemek Amacıyla Yapılan Tek Örneklem Kolmogorov - Smirnov Testi Sonuçları
M u s p a rt2 0 1 4
Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Müziksel İlgi Ölçeği Son Test Puanlarının, Müzikal Motivasyon
Ölçeği ve Alt Boyutlarına Ait Son Test Puanlarının, Grup (Deney-Kontrol) Değişkenine Göre
Farklılaşıp Farklılaşmadığını Belirlemek Amacıyla Yapılan Bağımsız Grup t Testi Sonuçları
Deney-Kontrol grup puanları, yapılan t testi sonucunda Müziksel İlgi Ölçeği Puanları (SOÇFD), (YFD),
(ÖMAD), (MMÖTP) değişkenine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0.05).
Bu sonuç deney grubu öğrencilerinin eğitim sonunda müziksel ilgi ve müzikal motivasyon açısından kontrol grubu öğrencilerine göre daha yüksek düzeyde olduklarını ifade etmektedir.
SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER
Görme engelli bireylerin sosyalleşme sürecinde verilen müzik eğitiminin müzikal motivasyon, müziksel
ilgi ve müzik yaşantılarına etkisi’nin belirlenmeye çalışıldığı araştırmada müziğin, motivasyon, sosyalleşme ve çocukların müzik yaşantılarına etkisi bakımından önem arz ettiği ve sosyalleşme sürecinde müzik
eğitimi alan ve almayan görme engelli çocuklarda da anlamlı bir fark olduğu gözlemlenmiştir.
ÖNERİLER
Okul sonrası diğer dersler için yapılan etütler gibi, müzik dersi içinde isteyen öğrencilerle, gruplar halinde
enstruman dersleri (Mandolin, Bağlama, Gitar, Flüt vb. yapılabilir.
Özel eğitim gerektiren okullarda müzik dersinin 1. sınıftan itibaren yer alması ve saat sayısının en az 3 saat
olması, çocuğun kendini tanımaya başladığı ve ifade etme güçlüğü çektiği dönemde, güçlüklerin üstesinden kolaylıkla gelmesini sağlayacaktır.
234
Görme engelliler ve müzik alanında ülkemizde ve yurt dışında yapılan bilimsel çalışmaların sayısı yetersizdir. Araştırmaların sayısı arttığı ve daha büyük örneklemlerle yapıldığı takdirde daha iyi sonuçlar elde
edilecektir.
Bu araştırmanın sonuçları göz önüne alındığında, okulda verilen eğitimin amacına ulaşması, görme engelli
çocukların öğrenme stillerine uygun öğretim, yöntem ve teknikleri geliştirilerek mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
Alkış, H. (2008), Frederic Herzberg’in Çift Etmen (Hijyen- Motivasyon) Kuramının İş Görenin İş Tatminine Etkisi ve
Otel İşletmelerinde Bir Uygulama. Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Ankara.
Ataman, A. (2006), Görme Yetersizliğinin Çocuklar Üzerindeki Etkileri, Tüfekçioğlu
Bahar, H.,İ. (2005),Sosyoloji. 1.Baskı, Siyasal Yayınevi. Ankara.
Çilden, Ş. (2001), Müzik, Çocuk Gelişimi ve Öğrenme. 21,1,6. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Ankara.
Ersoy, Ö. (2000), Avcı, N., Özel gereksinimi olan çocuklar ve eğitimleri (I.basım),Ya-Pa Yayın Pazarlama. İstanbul.
Eyüpoğlu, H., A. (1984), Türkiye’de Körler Üzerine İnceleme. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Özçelik, İ. (1982), Görme Özürlülerin Psiko-Sosyal Gelişmelerinin Değerlendirilmesi EBF, C.15, S.2. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. Ankara.
Sharon, L. (2011). The Effects of Music on Student Psychology. Website:http://www.eric.ed.gov/ERICWebPortal/search/detailmini.jsp?_nfpb=true&_&ERICExtSearch_SearchValue_0=ED519172&ERICExtSearch_
SearchType_0=no&accno=ED519172 adresinden 10 Aralık 2011 tarihinde edinilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
GELECEĞİMİZİ EMANET EDECEĞİMİZ GENÇLERİN
MÜZİK BİRİKİMLERİ
THE MUSIC EXPERIENCE OF YOUNG PEOPLE WHO WE WILL
ENTRUST OUR FUTURE
Barış TOPTAŞ*
Ulu önder ATATÜRK’ün ülkemizin geleceğini gençlere emanet ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu
emanet birer bayrak teslimi gibi kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Eğitim’de, bilim’de ve sanatta bu görev
teslimi her yeni jenerasyonda bir adım ileriye gidecek şekilde olmalı ki ülkemiz her alanda ilerlemesini
sürdürebilmelidir. Sanatın içerisinde müzik oldukça önem taşımaktadır. Geleceğimiz olan çocuklarımızın da
özellikle hem kendi müzik değerlerimizi öğrenmesi hem de kaliteli müziğin farkında olması ve uygulamada
aktif olması sanat bayrağını teslim edeceklerin gözlerini arkada bırakmaması anlamına gelmektedir. Bu
çalışmada; geleceğin genç sanat (müzik) emanetçileri olan çocuklarımızın hangi müzik türü ile ilgilendikleri,
hangi müzikleri dinledikleri, hangi çalgı aletlerini çaldıkları, onları müziğin içine çeken ya da müziğin dışına
iten etkenlerin ne olduğu araştırılmıştır. Çalışma kapsamında bir yıl sonra üniversite öğrencisi olmaya aday
ve genç olarak adlandırılan lise son sınıf öğrencilerine anket çalışması yapılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda
öğrencilerin müzikal anlamda donanımlı olmadıkları, müziğin üniversite sınavlarda çıkmadığı için önemsiz
olduğu ve özellikle kitle iletişim araçlarından (televizyon, radyo, internet vb.) etkilenerek sürekliliği olan bir
müzik anlayışından çok, günlük yaşantısını yönlendiren anlık müzik ile yoğun olarak etki altında kaldıkları
sonucu ortaya çıkmıştır..
Anahtar Kelimeler: Gelecek, Genç nesil, Müzikal birikim.
Abstract
It is known bye very one the great leader ATATÜRK entrusted to young people as the future of our country.
This is a safety flag is passed from generation to generation as delivery. Education, science and the arts, this
task is a step in the delivery of each new generation to go forward in our country should be able to continue
to progress in all areas. Music is very important within art. It means to leave behind their eyes the people who
will deliver the flag of art, our children learning to our value sespecially their own music as well as be aware of
quality music and in practice to be active. At this study were in vestigate do ur children that young art (music)
trustees in the future, what kind of music the yare interested in, what music they were listening to what level
they play which music instruments, attracting the min to music or music that is outside of what the motives.
The scope of work survey was carrie do utto high school students who called young people after a year can
didate to be college students. As a result of studies has emerged students are not equipped as a musical, that
music is unimportant not asked for in the university entrance exam and especially, they remain under intense
effect with temporary music which directing the daily life rather than a continuity musical approach, from the
mass media (television, radio, internet, etc.). affected..
Keywords: Future, Young generation, Musical accumulation.
*
Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü, Adıyaman,
[email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
235
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Gençler geleceğin koruyucuları ve taşıyıcılarıdır. Bu doğrultuda bir ulusun kendi gelenek-görenekleri, özgün yaşam biçimlerini gelecek kuşaklara doğru şekilde aktarması gençlerin doğru eğitilmesiyle mümkün
olabilir.
Yirminci yüzyıl ve yirmi birinci yüzyılın başlangıcı; kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve çeşitlenmesi, üretimin kitleselleşmesi, vb. gibi gelişmelerin arttığı bir dönemdir. Bu durum, popüler kültürün gelişimini hızlandırmıştır. Bununla doğru orantılı olarak popüler müzik de yaygınlaşmaya başlamıştır. (Avcı, 2013:110)
Popüler kültür hayatın her alanında kendini hissettirdiği gibi sanat ve müzik alanında da etkisini hissedilir
derecede göstermiştir. Anlık ve geçici müzik zevkleri gençler arasında yaygınlaşmaya başlamış ve müziğin
basitleşmesine yol açmıştır. Böylelikle geçmişini aşamalı olarak unutmaya başlaya gençler
236
Müzik hafızasının aktarımı, bir toplumun müzik geleneğinin oluşumundaki temel etmendir. Her müzik
kültürü dayandığı kökler ile bağlarını kuran ve kendi gibi olma özelliğini korumasını sağlayan kalıplar ile
aktarılır. Bu kalıplar belli bir kültürdeki müziksel ortaklıkları ya da daha genel anlamıyla bir geleneksel
müziği hatırlayabilmek ve aktarabilmek için ihtiyaç duyulan tüm yapı, işaret, formül ve şifreleri içerir.
(Jeffrey, 1992, Akt:Güray ve Demir, 2013:128)
Bireylerin var olan yeteneklerini şekillendirip geliştirmesinde, toplumun duyarlı üretken, yeni fikirlere
açık nesiller yetiştirmesinde, müzik eğitiminin gerekliliği artık bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmış bir
gerçektir. İnsan yaşamında sanat dalları içerisinde çok farklı bir yere sahip olan müziğin, çeşitli işlevlerinin
yanında bir eğitim aracı olma özelliği, eğitimde alternatif yaklaşımların arandığı günümüz dünyasında,
bir kat daha önem kazanmakta ve öne çıkmaktadır. Doğru bilinçli ve sistematik bir müzik eğitimi çocukta
duyarlılığı geliştirerek, yaşama bakış açısını değiştirir. Ufkunu genişletir yaşamdan alacağı duyarlılığı
ve hazzı arttırır. Müzik eğitiminin en önemli amacı, çocuk ya da genci sanatçı yapmak değildir. Müzik
eğitimiyle amaçlanan, bireyi, her alanda yaratıcılığa yöneltmek, onlardaki bilişsel gelişimin yanı sıra,
duyguların ve duyarlılığın da gelişimine yardımcı olmaktır. (Barış ve Diğerleri, 2013:200)
Yaşadığımız dünya hızla değişmekte be giderek tüketen bir toplum yapısı oluşturmaktadır. Tüketen toplumu üreten toplum haline dönüştürecek bireyler yetiştirmek için çağdaş eğitim sistemi içerisinde sanat
eğitiminin önemli bir yeri olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle öğrencilere bilişsel becerilerin kazandırılması yanında onların duygusal boşluğunu dolduracak, estetik yönünü geliştirecek ve üretici olmalarını
sağlayacak eğitimin sanatla kazandırılması mümkün olabilir. (Apaydınlı ve Özkelerş, 2013: 388).
YÖNTEM
Çalışmanın ilk aşamasında araştırmacılar tarafından konu ile ilgili durum tespiti ve görüşlerin sağlıklı edinilebilmesi amacıyla anlaşılır bir biçimde farklı içeriklerden oluşan anket soruları hazırlanmıştır. Hazırlanan anket formu Adıyaman ilinde89 kız ve 72 erkek ’ten oluşan 161 lise son sınıf öğrencisineuygulanmıştır.
Elde edilen veriler frekans ve yüzde olarakişlenip değerlendirilmiştir.
BULGULAR VE YORUM
Bu bölümde çalışma kapsamında uygulanan anketlerden elde edilen verilerin sonuçlarına ve yorumlarına
yer verilmiştir.
Tablo 1: Cinsiyet Dağılımı
Frekans (f)
Yüzde (%)
Kız
89
55,3
Erkek
72
47,7
Toplam
161
100
Tablo 1’de ankete katılanların oranı %55,% kız ve %47,7 erkek olarak görülmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
Tablo 2: Dinlenilen Ulusal Müzikler
Frekans (f)
Yüzde (%)
Halk Müziği
35
21,7
Sanat Müziği
15
9,3
Pop Müziği
50
31,1
Arabesk Müzik
40
24,8
Tasavvuf (Dini) Müzik
11
6,8
Diğer
10
6,2
Toplam
161
100
Tablo 2’ de gençler tarafından dinlenilen ulusal müzikler incelendiğinde Pop Müzik %31,1 ile ilk sırada yer
almaktadır. Pop Müzikten sonra sırasıyla Arabesk Müzik ve Halk Müziği’nin gençler tarafından dinlendiği
sonucuna ulaşılmıştır.
Frekans (f)
Yüzde (%)
Pop Müzik
54
33,5
Rock Müzik
34
21,1
Rap Müzik
20
12,4
Klasik Müzik
12
7,5
Caz Müzik
27
16,8
Diğer
14
8,7
Toplam
161
100
Yukarıdaki tablo 3’te gençler tarafından dinlenilen yabancı müzikler incelendiğinde Pop Müzik %33,5 ile
ilk sırada yer almaktadır. Pop Müzikten sonra sırasıyla Rock Müzik ve Caz Müziği’nin gençler tarafından
dinlendiği sonucuna ulaşılmıştır.
Tablo 4: Günlük Müzik Dinleme Süreleri
Frekans (f)
Yüzde (%)
30 dk ile 1 saat
33
20,5
1 saat – 2 saat
80
49,7
2 saat – 3 saat
28
17,4
3 saat – 4 saat
12
7,5
Tüm gün
8
5,0
161
100
Toplam
Tablo 4’tegünlük müzik dinleme oranlarına bakıldığında gençlerin çoğunlukla 1 ile 2 saat arası müzik
dinledikleri sonucu ortaya çıkmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
237
Tablo 3: Dinlenilen Yabancı Müzikler
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 5: Gençlerin Dinlediği Müzikleri Arkadaşlarına Tavsiye Etme Durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Her zaman
88
54,7
Ara sıra
40
24,8
Hiçbir Zaman
33
20,5
Toplam
161
100
Tablo 5’de gençlerin dinlediği müzikleri arkadaşlarına tavsiye etme durumları incelendiğinde, gençlerin
%54,7’lik bir oranda kendi dinlediği müzikleri arkadaşlarına da tavsiye ettikleri görülmektedir.
Tablo 6: Okuldaki Müzik Eğitimi (flüt,melodika vb.) Dışında Çalgı Çalma Durumu
Frekans (f)
Yüzde (%)
Evet
21
13,0
Hayır
140
87,0
Toplam
161
100
Tablo 6’da Okuldaki müzik eğitimi (flüt,melodika vb.) dışında çalgı çalma durumu incelendiğinde, gençlerin %87,0 gibi büyük bir oranda herhangi bir çalgı ile uğraşmadıkları sonucu ortaya çıkmıştır.
238
Tablo 7: Arkadaşlarının Dinledikleri Müzikleri Merak Etme Durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Her zaman
93
57,8
Ara sıra
41
25,5
Hiç Bir zaman
27
16,8
Toplam
161
100
Tablo 7’ de incelendiğinde ankete katılan gençlerin %57,8’inin arkadaşlarının dinledikleri müzikleri merak
ettikleri ortaya çıkmıştır
Tablo 8: YGS’de Müzik Sorularının Sorulmasını İsteme Durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Kesinlikle İsterim
34
21,1
Kesinlikle İstemem
87
54,0
Kararsızım
40
24,8
Toplam
161
100
Tablo 8’de YGS’de müzik sorularının sorulmasını istemeye yönelik cevapları incelendiğinde gençlerin
%54,0’lük bir bölümünün bu konuda isteksiz olduğu ortaya çıkmıştır.
Tablo 9: Okul içinde Müzik Korosunda Yer Alma Durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Evet
37
23,0
Hayır
127
77,0
Toplam
161
100
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
10. o t uru m / 1 0 . s e s s i o n
Tablo 9’ da okul içinde müzik korosunda yer alma durumları incelendiğinde, gençlerin %77,0 ile büyük
çoğunluğunun hayır cevabı vererek katılmadıkları sonucu ortaya çıkmıştır.
Tablo 10: Okul Dışında Müzik Eğitimi Alma Durumları
Frekans (f)
Yüzde (%)
Evet
16
9,9
Hayır
145
90,1
Toplam
161
100
Tablo 10 incelendiğindegençlerin %90,1 oranında okul dışında müzik eğitimi almadıkları sonucu ortaya
çıkmıştır.
Frekans (f)
Yüzde (%)
İkisiyle de Faklı
63
39,1
Annemle Benzer
42
26,1
Babamla Benzer
38
23,6
İkisiyle de Benzer
18
11,2
Toplam
161
100
Tablo 11 incelendiğinde, gençlerin dinlediği müziklerin %39,1 oranında aileleri ile farklı olduğu ortaya
çıkmıştır.
Tablo 12: Hangi Çalgıyı Çalmak İstedikleri
Frekans (f)
Yüzde (%)
Gitar
68
42,2
Bağlama
29
18,0
Piyano
17
10,6
Keman
13
8,1
Bateri
11
6,8
Kanun
6
3,7
Ud
9
5,6
Diğer
8
5,0
161
100
Toplam
Tablo 12’de gençlerin hangi çalgıyı çalmak istediklerinin oranlarına bakıldığında %42,2 lik bir oranla gitarın ön ilk sırada olduğu görülmektedir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Sonuçlar
- Gençlerin ulusal müziklerden pop müziği daha yoğun olarak dinlediği,
- Gençlerin yabancı müziklerden pop müziği daha yoğun olarak dinlediği,
- Gençlerin çoğunlukla 1 ile 2 saat arası müzik dinledikleri,
- Gençlerin %54,7’lik bir oranda kendi dinlediği müzikleri arkadaşlarına da tavsiye ettikleri,
- Gençlerin %87,0 gibi büyük bir oranda herhangi bir çalgı ile uğraşmadıkları,
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
239
Tablo 11: Gençlerin Dinlediği Müziklerin Aileleri ile Benzerlik Durumları
M u s p a rt2 0 1 4
- Gençlerin %54,0’lük bir bölümünün YGS’de müzik sorusu sorulması yönünde isteksiz olduğu,
- Gençlerin %77,0 ile büyük çoğunluğunun okuldaki müzik korolarına katılmadıkları,
- Gençlerin %90,1 oranında okul dışında müzik eğitimi almadıkları,
- Gençlerin dinlediği müziklerin %39,1 oranında ailelerinin dinlediği müzikler ile farklı olduğu,
Sonuçları ortaya çıkmıştır.
Öneriler
Müzik, insanın yaşamında vazgeçilmez bir olgu ve çocuğun doğal çevresiyle etkileştiği önemli bir boyuttur.
Müziğin bu özelliğinden yararlanarak, özellikle onu bir eğitim aracı olarak kullanmak, çocuklarımızın
davranışlarında olumlu değişiklikler yaratacaktır (Barış ve Diğerleri, 2013: 206).
Gençlerin yerli ve yabancı pop müzik dinlemeye daha yatkın olmaları televizyon radyo ve diğer medya
iletişim araçlarından kaynaklandığı bir gerçektir. Bu konuda kendi öz müziklerimizin yaygınlaşmasını
sağlamak, ülkemiz için daha iyi bir müzik politikası yol haritası çizmek ve özellikle de medyayı da bu
konunun arkasına almak büyük önem arz etmektedir.
Gençlerin özellikle yaşam tarzlarında birbirlerini örnek aldığı düşünüldüğünde 1 kişi çevresindeki birçok
kişiyi etkilemektedir. Bu düşünceyle özellikle müziğe yetenekli gençleri erken yaşlarda tespit etmek ve
onların müzik yaşantılarına doğru bir şekilde yol vermek gerekmektedir. Bu sayede müziğe yönlendirilen
her genç birçok arkadaşını da müziğin içerisine çekecektir.
240
Günümüzde ilköğretim ve lise düzeyinde öğrenim gören bir çok çocuk ve genç müzik dersine önemle
yaklaşmamaktadır. Bunun en önemli sebebi de ÖSYM ve Milli Eğitim tarafından düzenlenen sınavlarda
müziğe yer verilmemesidir. Eğer yapılacak olan sınavlarda genel kültür başlığının altına bir sanat bölümünün
de eklenmesi öğrencilerin müziğe olan ilgisinde kayda değer bir gelişme olarak kendini gösterecektir.
Yapılan anket çalışması sonucunda gençlerin birçoğunun okul dışında müzik eğitimi alamadıkları ortaya
çıkmıştır. Bunun birçok sebebi olabilir. Bunların en başında özel ders almak için maddi gücün yetersizliği
gelebilir. Bu konuda ülkemizdeki Gençlik ve Spor Bakanlığımıza bağlı gençlik merkezlerine kadrolu
müzik öğretmenleri atanmalı ve özellikle maddi gücü yetersiz olan ailelerin çocuklarına müzik eğitimi
vermelidirler.Bu müzik öğretmenlerinin çalgı (bağlama, kanun, keman, piyano, vb.) alanında yeterli
olması da oldukça önemlidir.
Gelecek için gençlerin iyi eğitilmesi oldukça önemlidir ancak bu sadece okulda ya da özel kurs merkezlerinde
doğru bir şekilde gerçekleştirilebilecek bir konu değildir. Ailelerinde bu konuda desteğinin alınması ve hatta
ailelerinde müzik eğitimine belirli ölçülerde özendirilmesi, çocukları ile birlikte bazı müzik etkinliklerine
katılmaları sağlanmalıdır.
Sonuç olarak gençlerimizi öncelikle kendi kültürel değerlerimiz olan halk müziği ve sanat müziğine
yönlendirici çalışmalar yapılmalıve kültürel değerlerimizi geleceğe doğru bir şekilde taşımaları için gerekli
tüm çabalar harcanmalıdır.
KAYNAKÇA
Apaydınlı K. (2014), Özkeleş S. , “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminden Günümüze Sanat Eğitiminde Müzik Okuryazarlığı” 4. Uluslararası HİSARLI Ahmet Sempozyumu “Müzik Nereye Gidiyor” Bildiriler Kitabı, ARG Matbaacılık,
Afyonkarahisar
Avcı B. (2013) “Müzik Eğitiminde Popüler Kültürün Yeri” 4. Uluslararası Hisarlı Ahmet Sempozyumu “Müzik Nereye
Gidiyor” Bildiriler Kitabı, ARG Matbaacılık, Afyonkarahisar
Barış, D.A. , Ece A.S., Doğan S. (2014) “ Amatör Müzik Eğitiminin Sergilenmesinde Bir Çalışma Örneği: Genç Müzisyenler Şenliği” 4. Uluslararası Hisarlı Ahmet Sempozyumu “Müzik Nereye Gidiyor” Bildiriler Kitabı, ARG Matbaacılık, Afyonkarahisar
Güray C., Demir A.(2013) “Bir Algı Değişimi:Devletin Geleneksel Müzikler Üzerinden Anadoluda’ki Kültürel Renklere Yakınlaşması” 4. Uluslararası Hisarlı Ahmet Sempozyumu “Müzik Nereye Gidiyor” Bildiriler Kitabı, ARG
Matbaacılık, Afyonkarahisar
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
LARGE ENSEMBLE REHEARSAL PLANNING STRATEGIES:
HOW TO STRENGTHEN STUDENT LEARNING THROUGH
EDUCATIONALLY FOCUSED REHEARSALS ?
BÜYÜK KORO PROVALARININ PLANLANMA STRATEJİLERİ:
ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENMELERİ EĞİTİM ODAKLI PROVALARLA
NASIL GÜÇLENDİRİLİR ?
In 2011 I returned to Australia following five years as Professor of Music in the American university
conservatorium sector. Previously, I had spent 20 years as an Australian university music performance and
music education lecturer and 10 years as an American secondary school instrumental teacher. Through
out my career, I have been involved in community, professional and semi-professional music ensembles,
jazz and music theatre. During this time I had ample opportunity to observe an array of differing rehearsal
styles across a variety of university, community and professional instrumental and vocal ensembles. In
my positions of teaching future music educators, performance majors and conductors, I was intensely
interested in examining and comparing rehearsal techniques found between large community, tertiary
and professional performance ensembles. Consequently, I began to form a picture of current ensemble
rehearsal practices.
The university ensembles I observed consisted mainly of musicians who were either performance majors
or general students who wished to play in an ensemble for pleasure and personal edification. The musical
directors/conductors generally displayed confidence, knowledge and enthusiasm, combined with a belief in
the importance of their ensemble’s educational validity in preparing performance majors for a professional
performance career. There was also university administrative support for their conservatorium’s ensemble
programme. However, as I looked closer at the actual ensemble rehearsals, I began to wonder as to the
quality of the musical experience and its effectiveness with regards to the overall educational value conveyed
through there hearsal methods.
As I observed these rehearsals, I also became increasingly concerned with the overall rehearsal process. I
noted that often, incredible energies were expended toward ‘note perfect’ performance-based outcomes,
such as concerts, or other performance related targets. The most common rehearsal teaching pattern I
observed employed a regimen of stopping the ensemble to address each technical difficulty encountered
(usually wrong notes, incorrect rhythms or inattention to dynamic levels). After pointing out a detailed list
of errors, the passage would then be repeated several more times in an attempt to correct the problems. There
seemed to be little regard for the time expended on this rote learning exercise nor were there suggestions
of correction strategies. However, the few times conductors would redirect the ensemble’s attention from
error detection and correction mode toward musical interpretation, there were exciting results.
*
Casual Lecturer - Melbourne Conservatorium of Music - University of Melbourne, Melbourne
[email protected], montemumford.com, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
241
Monte H. Mumford*
M u s p a rt2 0 1 4
Unfortunately during these successful rehearsal moments, conductors often missed the opportunity to
affirm desired musical and technical responses through recognizing the success of individual students,
or of a specific section’s efforts and achievements. Missing too, were efforts to introduce specific effective
learning strategies, or to encourage personal ownership of the learning process through introducing the
use of self-evaluative skills. Generally, students played through their parts, waiting for the conductor to
identify and correct individual mistakes, in effect, learning their individual parts in rehearsal. This of course
is not a particularly effective method in learning one’s part when the student does not have the requisite
technical skills to successfully sight read the music.
242
Upon reflection on the above observations, I have become convinced of the importance of redirectinga
conductor’s ‘error detection and correction’ energies toward encouraging students in taking an active
role in developing their own personal learning process. This new direction takes the responsibility and
ownership of each student’s individual learning out of the conductor’s hands, placing it directly into the
student’s. However, for developing the effective nurturing of student learning ownership, it is essential that
rehearsals provide an environment where student accomplishment and failure lead to both encouragement
and accountability. Rehearsal methods should lead students in acquiringa personal assessment process
through reinforcing their strengths and correct performance results while identifying areas for specific
improvement. If the constant stream of emails I receive from former students is any gauge, much of what
students learn about generic learning through ensemble rehearsals can have multiple applications for
lifelong learning.
Importantly, educationally based rehearsals that reinforce effective learning practices will also require
and utilise proven teaching strategies, along with quality repertoire and teaching materials. These will be
matched to the appropriate skill level of the ensemble. Every rehearsal should contain opportunities for
conductors to provide practical examples on how to effectively practice one’s instrument outside rehearsal.
Surprisingly, most technical problems encountered during rehearsals can be addressed before the rehearsal
begins through the student’s personal use of those effective practice strategies shared in earlier rehearsals.
This is especially true when the strategies have been shown to be successful by practical demonstration, and
where students perceive the performance goals shared in rehearsals are worthy of the effort to be expended
in personal practice. Students then must be strongly encouraged to come to rehearsals with their parts fully
prepared. Without the element of student preparation and ownership of personal responsibility, ensembles
are doomed to mediocrity.
Therefore, building motivation for improving personal practice habits is essential for successful learning
and performance outcomes to take place. Conductors should assist students in identifying the essential
markers, targets or outcomes employed for personal evaluation, thus leading to rewarding success
in mastering difficult passages. For example, on what 3 targets within a passage will a student identify
and focus on? How will students measure their success in achieving those targets? And, are there other
targets yet to be identified? Are they bowings, articulations, correct pitches, fingerings, rhythmic accuracy,
expressive inflection, etc.? What strategies will students then apply, leading to both skill acquisition and
mastery? Once again, it is important that effective strategies are both promoted and proven in rehearsal.
Developing an independent learning process in our students, while sharing its application to other musical
(or non-musical) targets is one of the most significant challenges conductors face. A valuable component
of the successful transfer of individual learning into students’ hands is accomplished through the nurturing
of intrinsic self-evaluation. Effective self-evaluation should lead students towards understanding the value
and rewards of practicing a specific exercise or passage in light of similar learning applications. When
students become ultimately responsible for setting the targets and attendant outcome goal criteria, they
also begin to clearly articulate when and how they have met and achieved the technical and musical targets
found in the specific exercise/passage in question.
Ensemble members should be encouraged to learn and master scales and arpeggios, rhythmic exercises,
expressive etudes and solo repertoire so as to apply the process gained from mastering this material
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
towards the meeting of musical demands presented in the performance repertoire. An important point
of rehearsal focus then is to employ the essential application of fundamental technique toward achieving
musical outcomes through rehearsal process. The study of mathematics provides a fitting analogy in that
mathematicians do not learn equations, save for the purpose of their application and usefulness in future
problem solving.
A major portion of the successful transference of the learning process is the confirmation of students’ ability
to recognise both when and how the desired result has been achieved. If one can model and communicate
the valuable considerations of ‘process learning’ during the rehearsal, then the student should be inspired
to employ them independently outside the rehearsal. However, to be successful at transferring motivation
for independent practice, it is also important to remember that one needs to commit to encouraging the
continued investment in training material for the long term. One must be patient to resist the temptation
to neglect investing in the process of learning for the pursuit of short-term performance goals.
Conductors should remain committed to providing opportunities for effective performance skills to be
introduced, developed and perfected. It is generally accepted that 70% of rehearsal time should be spent
on interpretation, with the other 30% being used for mastery of technical demands found in the repertoire
under consideration. Composers of significant repertoire generally assumean ensemble’s command of
a prior knowledge and skill base will be applied to their work, leading to effective, rewarding musical
performance. Therefore, a majority of the technical skills needed to allow our ensemble to focus on
interpretation must to be addressed separately from the repertoire.
Keeping the above in mind, conductors of conservatorium ensembles should regularly consider the
following questions:
• Are their students passionate lovers of music?
• Do their students see themselves as growing ‘professionals’?
• Are their students competent musicians, able to produce acceptable characteristic tone, centred
intonation and expressive, intelligent well-formed phrases?
• Can their students follow, as well as lead?
• Are their students curious, purpose driven and independent learners?
• Do their students possess excellent reading skills?
• Are their students dependable and responsible?
It is easy to forget that rehearsals should also provide students with effective generic learning skills that are
equally applicable to other subjects. Therefore rehearsals should not be overly concerned with the goal of
seeking for the perfect performance, but aid in developing a personal approach to study that can be applied
indefinitely to many learning targets. To this end conductors need to enable their ensemble members to
become thoughtful observers, excellent listeners and articulate participants, promoting personal initiative
and natural curiosity, but avoiding the temptation to provide answers for them. Students should be led
toward developing critical self-assessment criterion through exposure to great musical models while being
given opportunities to trial their emerging musical interpretation without fear of failure, or intimidation.
As a colleague recently pointed out “Professional ensembles rehearse because they give concerts, whereas
educators give concerts because they rehearse.” Craig Kirchhoff, University of Minnesota
With this in mind, conductors must be willing to shrug off the temptation of solely practising for the concert,
and trust in the advantages of spending some of the precious rehearsal time in the gaining of automated
ensemble skills such as an acquisition of internal pulse, the use of rhythmic subdivision, understanding of
the harmonic context and key centre, and developing sensitivity to melodic nuance and inflection. When
ensembles are in possession of a well-developed rhythm, harmonic and pitch vocabulary, it is amazing
how much more effective and enjoyable rehearsals become. The benefits of planning educationally based
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
243
• What does the conductor want students to have gained from ensemble participation?
M u s p a rt2 0 1 4
rehearsals are obvious but patience is needed, along with a willingness to rediscover the importance of
‘delayed gratification’ in the process of learning.
Duke Ellington once observed, “When a man finds out what he wants to know, well that’s the beginning
of education.” But, one would do well to consider Plato’s quote, “All learning under compulsion has no
hold on the mind.” It is the conductor’s role to assist their ensembles in discovering what it is they wish
to achieve beyond superimposing their will over an ensemble. After all, great music performances are
generally collaborative in nature, effectively combining the musicianship of conductor and ensemble, as
well as between the ensemble members.
However, our students often don’t know what they don’t know. One of the most important roles of the
educative conductor should be to assist their students in the discovery of what they do not know and how
to go about remedying that imbalance. Despite confidence, knowledge and enthusiasm, supported with a
belief in the importance of a music ensemble’s educational validity ,the conductor cannot simply do the
learning for the student. Conductors must lead students to think, learn, interpret, plan and evaluate for
themselves.
Therefore, successful rehearsal structure will require careful, effective planning. Every rehearsal needs to
begin with a plan consisting of a destination or set of targets. The plan will also contain a set of clear
directions, which are formed with deliberate forethought and supported with knowledge, conviction and
authority.
244
“If you don’t know where you are going, any road will take you there.” George Harrison
What elements then should a rehearsal plan contain? The plan should begin with a timeline with the specific
learning activities factored in. The plan should include an ensemble warm up routine that goes beyond
simply tuning individuals and sections. It may include vertical harmonic, chordal tuning exercises and
internal pulse development exercises. It should certainly include ‘unconducted’ performance opportunities
involving the use of chorale material. The plan should then continue with addressing specific sections of
the performance repertoire. These will include the dissection and reassembly of difficult technical passages
for either specific sections or large ensemble continuity. The plan will also provide opportunity for further
expansion on interpretational issues and sight reading opportunities.
When planning a rehearsal it is important to focus on the specific desired ‘ideal’ outcomes. What should the
ensemble understand in regards to the historical and analytical aspects of the works to be rehearsed? What
should the ensemble sound like? And finally, what should the music sound like? To this end one should
hold a set of definitive, measurable Student Learning Objectives for students and ensembles alike. Above
all, what will constitute an acceptable performance of the works being prepared? Will we know when this
has been achieved, and what criteria we will apply that will inform us when an acceptable performance has
been achieved?
To aid this task of recognition of increasing visual and aural recognition skills, conductors will then need
to develop and employ a set of visual and aural templates. A template can be defined as a correct skill,
response, knowledge base or objective that is superimposed over that which is observed as incorrect in
order to identify and establish the proper response. The use of ‘attention to detail’ provides a systematic
use of rehearsal templates. Conductors need to encourage the growth of their ensemble’s ‘listening
skills’ throughout the rehearsal acquiring their own set templates that they can apply towards their own
individual performance contribution. This will assist in the students’ acquiring the ability to internally
identify and respond to both the vertical and horizontal elements in music, aiding personal musical growth
and development. So, for what specific sorts of things should conductors(and students) be listening and
looking?
• Are ensemble members, both mentally and physically engaged in the rehearsal? (Posture often provides
an effective visual gage of engagement.)
• Is the ensemble/individual producing an acceptable characteristic sound i.e. tone quality, balance and
intonation? How is this achieved?
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
• Is the act of achieving good intonation a question of sharp or flat, or of matching and adjusting? What
are our strategies for achieving acceptable section and individual intonation?
• How does the ensemble exit or enter silence? How effective are the entrance and release gestures.
• Are accurate articulations a part of the interpretive process or technically inspired?
• Staccato, accento, marcato, tenuto, legato. Is there an aural image for each of these articulations as
derived from the musical context? Remember: correct articulation is not optional, however it remains
constantly variable as dictated by the musical context.
• Correct pitches; are they centred and well rounded?
• Starting together - exiting silence.
• Finishing together – entering silence.
• Is there rhythmic vertical alignment within the phrase structure?
• Is there clear evidence of expressive phrase shaping as dictated by the musical line, harmonic context
and contour achieved through energised long notes?
• Is breathing/bowing/sticking related to phrasing?
• Aim to become aware of what is really happening within the ensemble through increasing our powers
of observation. First, be sure to get your head out of the score and your attention off your conducting.
Secondly, be sure to always use a rehearsal plan, outlining your goals and specific points for attention. Try
sharing your rehearsal plans through weekly email communication, or at minimum on a whiteboard.
Know your scores in relationship to the ensemble’s strengths and weaknesses and choose reading and
performance repertoire accordingly.
• Conductors must become self-sufficient, developing their own teaching/learning pedagogical strategies.
But it is also true that they should also observe other conductor’s rehearsal techniques for expanding
their own strategies.
• It is the conductor’s responsibility to recognise and reinforce the ensemble’s strengths, which in turn
will aid in addressing their weaknesses.
• Conductors need to project through their rehearsals what it is they wish to create, shape and instill in
their individual ensemble members.
Rehearsal planning points for consideration should include:
• Strategies for reinforcing and improving tone quality, timbre and intonation.
• Strategies for acquiring and developing internal pulse, meter, and rhythm vocabulary.
• A passion for correct pitches, harmonic sensitivity and aural/sight cognition.
• The desire to train their ensembles to hear, recognise and effectively perform what they see before them.
• Strategies for understanding key/tonal relationships and practical application of scale, chord and
arpeggio skills.
• Finger patterns; automisation of manual skill dexterity acquired through ‘mindful’ repetition.
• The use of nuance and agility towards superior expression.
• The importance of creating phrase contour and shape in relation to the harmonic context.
• Reinforcing the importance of articulation and inflection and its impact on interpretation.
• Expression achieved through dynamic contrast.
• The ability to create balance with blend.
• The development of personal musical intuition and sensitivity.
• Developing personal conviction and ownership of the music while encouraging their interpretative
skills.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
245
In fact, the conductor should be an informed, observant and passionate listener with developed powers of
both visual and aural observation.
M u s p a rt2 0 1 4
For effective use of time and energy it is best to avoid mindless repetition in rehearsing difficult passages.
Instead, focus on applying or reinforcing personal practice strategies such as the use of sub-division in
addressing rhythmic imprecision, or employing slow, careful repetition in the acquisition of precision of
manual dexterity. It is best if the conductor can demonstrate these strategies through practical application
within the rehearsal. Continue to engage the ensemble in exercises that develop increased listening skills
and that address the need for more centred tone production and intonation, appropriate ensemble balance,
or accuracy, clarity and rhythmic precision for ensemble unity.
246
Keeping rehearsals moving forward without getting bogged down with unnecessary detail is one of the
most important considerations one faces when planning rehearsals. However, to keep the rehearsal pace
moving forward one will need to know exactly what they are trying to achieve today with forethought for
the next rehearsal’s goals. On the other hand, it is important to also recognise when an ensemble has been
pushed beyond their capabilities. Remember to be sensitive in reading ‘body’ language and learn to listen
and watch for the visible and aural cues, which reveal ensemble disengagement, frustration and loss of
focus. Human relationships and musical destinations are inextricably linked in ensemble music making.
It is important that the conductor aims to be positive in their critical assessment, while remaining realistic
and encouraging in their demands of the musical outcomes through maintaining respectful interpersonal
relationships. However, one need never sacrifice their commitment to excellence and learning, for it is also
well to remember that the students in conservatorium ensembles also have their own set of expectations
and demands. To this end one must carefully consider their plan, in light of today’s rehearsal achievable
targets.
Effective rehearsal planning should provide for an environment in which students move from their present
performance abilities and musical understanding toward their next musical destination. What are the
student’s present technical skills, musical comprehension and expressive abilities? What are the rehearsal
strategies, which conductors will employ assisting the ensemble in meeting the technical and musical
challenges? Conductors will need to effectively assess their student’s musical understanding, ‘skill level’
and ‘knowledge base’, developing visual and aural cues that will be used to assess the ensemble’s present
understanding and performance ability.
Ensemble rehearsals should also regularly engage in the sight-reading of worthy repertoire suited to the
strengths of the ensemble. This exercise should also encourage student’s exposure to a variety of fine
performances, both live and recorded. Sight reading will aid in fuelling the student’s desire to acquire
both the technical and musical skills required to fully experience musical success in performance. A
major goal of large, educationally based conservatorium ensembles should always be to both introduce
and familiarise students with recognised standard repertoire, along with an individual work’s attendant
technical and interpretive musical challenges. To this end, rehearsals need to contain appropriate learning
and performance strategies for overcoming those reading challenges, once again effectively establishing the
correlations between technical studies and performance practice. It is important then to choose repertoire
that will also provide the ensemble increasing opportunities toward acquiring the expertise in meeting
ever increasing technical and musical demands. One needs to possess the knowledge and expertise that
will grow their ensemble’s skills through exposure to attainable challenges, leading to positive outcomes
through providing the necessary learning strategies and skills.
With the above in mind one should be able to define their musical and educative reasons for repertoire
choices. To assist in developing an understanding of the developmental needs of your ensemble, try
writing a three-sentence profile on each of your students, outlining their known strengths and weaknesses.
Make a four-sentence profile on your ensemble, outlining its known strengths and weaknesses. Ensemble
rehearsals may constitute one of the few places in which the rewards of technical skill acquisition are clearly
demonstrated and celebrated. Focusing solely on learning a specific work, without assisting members
through introduction and application of practical practice strategies will ultimately lead to frustration and
predictable performance outcomes.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
Conductors must be willing to keep growing personally, continuing to seek and search for opportunities to
learn, experiment, share and give. We must remain impatient with the present limitations of knowledge,
seeking to move forward. The acceptance of the mundane and mediocre must remain a constant enemy.
We must remain committed to nurturing of our musical souls.
Five keys to successful conducting:
• Love music (and value your individual ensemble members)
• Learn how to motivate your ensemble (through your love of music)
• Never tire of seeking for knowledge (tempered with wisdom)
• Bring a moment of significance to every rehearsal
• Be a person of integrity
“My rehearsal is my most important performance.” Monte Mumford
In conclusion, conservatorium performance ensembles can provide excellent opportunities to reinforce
and consolidate the individual student performance practice and attendant general academic training for
their members. They have the potential to give students the experience and tools necessary in pursuing a
successful career in music making, forming a valuable part of their musical education.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
247
If one agrees that educational ensembles give concerts because they rehearse, then part of the entertainment
value and its ultimate satisfaction factor should be derived from the communal joy of a successful
progression from one level of performance achievement to the next. Conservatorium concerts, while
entertaining the audiences of friends and families, should also provide reality checks for the ensemble and
students’ overall musical and learning progression. One should avoid sacrificing the product-producing
process gained through the mastery of fundamentals to the sole pursuit of the concert itself. Therefore,
concerts should never constitute ultimate destinations. Instead, concerts should be viewed as vital stops
on the way to the final destination; that of producing independent life-long learners who will make the
valuable connections of process learning to their overall educative experience. It will be the day-to-day
learning journey, of which rehearsals form a vital part that will ultimately remain and impact our student’s
lives, empowering them to succeed in any endeavor.
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
MÜZİKAL FORMASYON VE UYGULANIŞ BİÇİMLERİ
MUSICAL FORMATION AND IT’S PRACTICE
İlke KARCILIOĞLU*
Özet
Müzikal Formasyon dersi profesyonel müzik eğitiminde büyük bir yenilik ve farklı bakış açısıdır. Uzun yıllar
Fransa’da uygulanan bu eğitim sitemi 2000’li yıllardan itibaren ülkemizde yenilikçi konservatuvarlar tarafından ilgi görmüş ve uygulanmaya başlamıştır.
Eski sistem solfej dersi ise notaları sesle doğru çıkartmaya çalışmayı, yüzeysel bir kulak eğitimini ve müzik
teorisini ele alır. Konservatuvarlarda okutulan diğer meslek ve yardımcı dersleriyle arasında bir bağ kuramaz,
ön hazırlığını veremez.
Bu çalışmada geleneksel teori-solfej sistemiyle müzikal formasyon uygulamaları karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Müzik, Solfej, Müzikal formasyon, Müzik teori.
Abstract
Musical Formation courses involve great innovation and different perspectives in professional music education. After being practiced in France for a long time, in the 2000s musical formation courses draw the attention of innovative conservatories in Turkey and made part of the curriculum.
Musical formation is a preparatory course for the professional musician candidate that helps him prepare for
his main subject courses together with auxiliary courses. It helps the student build his musicianship skills on a
solid foundation. The content of the course includes subjects such as harmony, form, score reading, sight singing (accompanied and unaccompanied), musical analysis through listening and score reading, dictation, transposition, contemporary notation and basic music theory which covers the fundamentals of music education.
The conventional solfege course concentrates on teaching the student to sing the correct pitch and a superficial approach on music theory and sight singing. The solfege course does not establish strong links with the
main subject and auxiliary courses, therefore is not a preparatory course.
In this study, the conventional solfege course is compared with musical formation courses.
Keywords: Music, Solfege, Musical formation, Music theory.
*
Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, İstanbul, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
249
Müzikal formasyon, profesyonel müzisyen adayının konservatuvarda aldığı meslek ve yardımcı derslerine bir
ön hazırlıktır. Müzisyenliğini sağlam bir temel üzerine inşa etmesini sağlar. Armoni, form, partisyon okuma,
eşlikli-eşliksiz solfej, Dinleme ve okuma yoluyla analiz, dikte, transpozisyon, çağdaş notasyon, müzik teorisi
gibi müzik eğitiminin en temel konularını ele alır.
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Müzikal formasyon uygulamaları ülkemizde 2000 li yıllarda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin
kendi çabalarıyla Fransa’daki incelemeleri, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinin ise
dönemin dekanı Prof. Erol Erdinç’in Belçika ve Fransa’dan konunun uzmanlarını getirterek başlattıkları
bir çalışmadır. Prof. Erol Erdinç konunun uzmanlarına teknik ve pedagojik seminerler verdirerek okulun
öğretim elemanlarını ve geleceğin öğretmen adayları olan teori-kompozisyon bölümü öğrencilerini sıkı
bir eğitime tabi tutmuştur. Bu seminerlerin teknik ve pedagojik kısmı, Paris devlet yüksek konservatuvarı
öğretim üyesi, Büyük Roma ödülü sahibi, besteci, piyanist, pedagog, Müzikal formasyon Profesörler birliği
başkanı Prof. Odette Gartenlaub tarafından verilmiştir.
Müzikal Formasyon çalışmaları profesyonel müzik eğitiminde büyük bir yenilik ve farklı bakış açısıdır.
Müzikal formasyon profesyonel müzisyen adayının konservatuvarda aldığı meslek ve yardımcı derslerine
bir ön hazırlıktır. Müzisyenliğini sağlam bir temel üzerine inşa etmesini sağlar. Armoni, form, partisyon
okuma, eşlikli-eşliksiz solfej, Dinleme ve okuma yoluyla analiz, dikte, ritm, transpozisyon, çağdaş notasyon, müzik teorisi gibi müzik eğitiminin en temel konularını ele alır. Müzikal formasyon dersini klasik
teori-solfej dersinden ayıran farklılıklar nedir?
Eski sistem solfej dersi notaları sesle doğru çıkartmaya çalışmayı, yüzeysel bir kulak eğitimini ve müzik teorisini ele alır. Konservatuvarlarda okutulan diğer meslek ve yardımcı derslerle arasında bir bağ kuramaz,
ön hazırlığını veremez.
250
Somut bir örnek vermek gerekirse; Eski sistem solfej dersinde kullanılan Fontaine ritm kitabı gibi ya da
konunun uzmanı olmayan eğitimcinin doğaçlama yoluyla tahtaya yazdığı gruplandırması, cümlelemesi
bozuk salt notadan ve ritm kalıplarından oluşan çalışma henüz başlangıç yıllarındaki genç profesyonel
müzisyen adayı için monoton ve müzik bütünselliğinden uzak bir çalışma olacaktır.
Örnek: Fontaine No 50 Kesit
Müzikal formasyonun ritm kısmında modern müzik eğitiminin temelleri şöyle sıralanır:
Okunacak ritm çalışması:
• Dinamik ve artikülasyon faklılıklarını
• Belirli bir tempo anlayışını ve tempo değişiklerini
• Cümle ve nefes yapılarını
• Anahtar değişimi yoluyla okumayı ele almalıdır.
Bu sayede ritm olgusu müzik bütünselliğinin içine entegre edilebilecektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
Örnek: Michel Lysight 25 lectures rytmhiques no II
Eşlikli-eşliksiz, polifonik okuma parçalarında mutlak suretle gürlük, ritim, tempo değişiklikleri, mantıklı
bir armonik ya da modal gelişim prensipleri öncelik taşımalıdır. Ülkemizde ve bazı okullarda okutulmakta
olan ve bilgisiz ve modern müzik eğitiminin uzağında kalmış eğitimcilerin elinde kullanılmakta olan, Mine
Mucur “Solfej”, Duygu Ünal “Solfej” kitapları modern müzik eğitimine oldukça uzaktır.
Hindemith’in bir sözünü anımsatmak isterim ki “Kompozisyon öğretmeni olmayan uzman öğretmen dersini verirken zor durumlara düşer. Ruhsuz sürekli bas ezgilerine ve kural kümelerine can vermeye çalışan
o sancılı başlangıç aşamalarında, kendi yaratıcılığına başvuramaz”1 Bu sözün solfej dersine uyarlaması ise
şöyle olmalıdır; Ömründe çeşitli formlarda eser üretmemiş sadece solfej eğitimi adına 8 ölçülük bile olamayan sadece notalardan oluşan müzik cümlesi yazmaya çalışan teorisyen ruhsuz müzik cümlelerine nasıl
can verebilir ki? Yukarıda adı geçen kitaplar buna en iyi örnektir ve modern solfej eğitiminin uzağındadır.
Sözü edilen kitaplar sadece nota ve ritm kalıplarından oluşur. Ne bir tempo belirteci, müzikal gürlük,
terim, cümleleme ve nefesten yoksundurlar. Eşliksiz deşifre parçalarından oluşan bu kitaplarda armonik
gelişim kısıtlı bir çerçevede kalıplara bağlıdır. Bu sistemde eğitimin getirdiği ve getireceği sonuçlar 21. Yy.
müzik eğitiminde kabul edilemez tek düzeliktir.
Örnek: Duygu Ünal Solfej Kitabı s,58 no II
1
Hindemith ses işciliği s,49 Norgunk
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
251
Müzikal Formasyonda uygulanan solfej dersinin önemi büyüktür. Konservatuvar eğitiminin ilk yıllarında
çalgısında yetersiz olan öğrenci en doğal çalgı olan insan sesi aracılığıyla müziği öğrenmeye ve yorumlamaya çalışır. Müzik edebiyatından örneklerle çeşitlendirilmiş solfej dersi öğrencinin geniş bir müzik kültürüne sahip olmasının yanı sıra eserin formu, armonik özellikleri, karakteri, dokusu, dönemsel stil özelliklerini de birlikte öğretilmesini hedefler.
M u s p a rt2 0 1 4
Örnek: Duygu Ünal s,47 no 26
Modern Solfej eğitimi nasıl olmalıdır? Müzikal Formasyonun İlkeleri
Ağaç yaşken eğilir atasözümüzü dikkate alarak aşağıda inceleyeceğimiz refleksler öğrenciye küçük yaşlardan itibaren müzikal formasyon adı altında kazandırılmalıdır.
1) Eşlikli-eşliksiz, polifonik solfej parçaları müzik edebiyatından örneklerden seçilmeli ya da besteciler tarafından yazılmalıdır. Yapılacak çalışmalarda; Gürlük belirteçleri, tempo, müzikal cümleleme vb.
unsurlar solfej eğitiminde kazanılarak meslek dersinde bu gibi sorunlarla baş etmeyi öğrenen öğrenci
küçük yaştan itibaren müziğin bütünselliğini öğrenecektir.
252
Örnek: A. Truchot-M. Meriot Le guide de formation musicale no 3
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
2)Ritm: gürlük, artikilasyon, dinamikler cümleleme, nefes gibi unsurların bir arada olduğu parçalar ya da
müzik edebiyatından örneklerden seçilmelidir.
3)Dikte: Ses ve nota arasındaki ilişki dikte yardımıyla oluşturulabilir. Yine salt notalardan ve ritmik figürlerden oluşan dikte çalışması günümüzde yetersiz kalacaktır.
Diktenin amacı:
• Müziksel bütünlüğün kavranması
• Kadanslar, cümle yapılarının belirlenmesi
• Ritm, ses yükseklikleriyle birlikte sesin rengi, artikülasyon ve dinamiklerin öğretilmesidir
• Homofonik-polifonik yazı tiplerinde çalışmalar öğrencinin birden fazla partiyi takip edebilmesini sağlar.
• Tonal ve fonksiyon duyuşunu geliştirir
• Aralık ve akor duyuşunu güçlendirir.
• Doğru ritmik gruplandırma nota yazımını geliştirir
• Müzik tarihinin çeşitli dönemlerinden partisyon üzerinde partileri boş bırakılacak dikteler dönemlere
ve stil bilgisine ön hazırlık sağlar.
4) Dinleyerek analiz
Müzikal formasyonun uygulanmadığı okullarda öğrenci dinleyerek analizle form dersinde karşılaşır. Yaşı
ilerlemiş alt yapısı zayıf genç müzisyen adayı için neyi dinleyeceği ve dikkat edeceğini bilmemek onu başarısızlığa sürükler.
• Müzik Kültürünü geliştirir
• Nasıl müzik dinlemesi gerektiğini ve ayrıntılara dikkat etmeyi öğretir.
• Şema-grafik hazırlamayı öğretir. (form dersi için )
• Dönemlere ait stil ve kompozisyon tekniklerini öğretir.
• Bir eserin modu, tonalitesi, çalgısal yapısı, ölçü birimini bulmayı öğretir.
Örnek Dinleyerek analiz soruları:
• Dinlediğiniz müzik hangi çalgılar için yazılmıştır?
• Çalgısal gruplandırması nedir? (Orkestra, oda müziği, nefesli beşli vb...)
• Müzik janrı nedir? (Dans –marş – Dini içerikli vb…)
• Eserin modu, ölçü yapısı nedir?
• Armonik dili nasıldır?
5) Partisyon üzerinde analiz
• Öğrencinin teorik bilgisini ölçmenin en iyi yoludur.
• İç duyuş yoluyla partisyonu okuması, soyuttan somuta geçirebilmesini öğretir.
• Analiz edilen müziğin bestecisi, dönemi, stili hakkında bilgiler verir.
Örnek analiz soruları:
• Eser hangi çalgılar için yazılmıştır?
• Müzik tarihinin hangi dönemine aittir?
• Eserin içindeki müzik terimlerinin anlamları belirtin
• Eserin tonalitesi
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
253
Dinleyerek analiz öğrencide şu yönleri geliştirir.
M u s p a rt2 0 1 4
• Cümleler ve kadanslar
• Armonik analizi derecelendirme yoluyla belirtin.
6) Partisyon okuma
Bir müzisyen sadece orkestra, oda müziği, eşlikli konserlerde kendi partisinden sorumlu olmamalıdır. İcra
edeceği müziği bir bütün olarak algılayabilmelidir.
Partisyon okumanın amacı:
• İcra sırasında diğer partilere odaklanma
• Müziksel ayrıntılara dikkat etmeyi
• Partisyonda kendi partisini duyabilmeyi ve okumayı hedefler.
7) Çalarak okuma, transpozisyon
Çalarak okuma ve transpozisyon öğrencinin kendi kendisine eşlik ettiği polifonik ve homofonik stillerde
parçalardan oluşur. Koordinasyon, müzikalite, deşifre, müzik teorisi, çok seslilik ilişkileri ve fonksiyon
düşünmesini sağlar.
Örnek:
Kolaydan zora değişik dönemlerden eşlikli liedler, ses sınırı içerisindeki çalgı eşlikli parçalardan oluşabilir.
Bach korallerin bir partisinin söylenip diğer partilerin öğrenci tarafından çalınması, 4 anahtar koral okuma
çalışmaları, anahtar ve fonksiyon yöntemiyle transpozisyon çalışmaları yapılabilir.
254
8) Ardıcılık
Ardıllar arka arkaya gelen akor şifreleridir. Solfej eğitiminde şarkılama armoni eğitiminde ise piyanoda
çalanarak uygulanan bu çalışmalar, tonalite ilişkilerini, fonksiyon duyuşunu geliştirir. Armoni dersine ön
hazırlık sağlar.
Solfej uygulaması şöyledir;
• Öğrenci ardılın yazılı olduğu şifrelerden oluşan kağıdı alır ve önceden belirtilmiş tonalite doğrultusunda çözer
• Piyanodan verilen la referans sesi yardımıyla ilk akor sesini verir ve ardıcılığı şarkılar.
Müzikal formasyon köhneleşmiş solfej sistemine karşı bir manifestodur. Ülkemizde öncü ve yenilikçi konservatuvarlarda Dünya üzerindeki örnekleri incelenerek uygulanmaya başlamıştır. Müzikal formasyonu
başarıyla uygulayan okullarda, sistem meyvelerini dünya standartlarında ödüllü müzisyenler yetiştirerek
vermektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
KAYNAKÇA
Gartenlaub O. (2001), Müzikal Formasyon kursu Bilkent
Allerme, J.M. 2010), Du Solfege sur la Fm 440.7 Billaudot (Fransa
Gartenlaub O. (2000), 20 leçons de solfège à chanter en trois cles, Editions Rideau Rouge Fransa
Lysight M. (1999) 25 lectures rytmhiques Belçika
Truchot A. – Meriot M. (2010) Le guide de formation musicale no 3 Fransa
Msgsü devlet konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra şefliği Anasanat dalı Teori Sanat dalı Solfej kitapçığı (2004)
İstanbul
Hindemith P. (2008)Ses işciliği s,49 Norgunk , İstanbul,
255
Ünal, D. (2002)Solfej, İstanbul,
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
ENSTRÜMAN EĞİTİMİNDE PROBLEM TEMELLİ ÖĞRENME
PROBLEM BASED LEARNING IN INSTRUMENT EDUCATION
İlker KÖMÜRCÜ*
Özet
Problem temelli öğrenme yenilikçi öğrenme stratejilerinden biridir. Bu makalede problem temelli öğrenmenin
enstrüman eğitiminde kullanım olanakları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda
enstrüman eğitimi ortamını oluşturan unsurlar irdelenmiş, bu unsurlar öğretim kuramları bağlamında ele
alınmıştır. Problem temelli öğrenmenin öğrenme basamakları, öğrenciye enstrüman eğitiminde sağladığı
faydalar, enstrüman eğitiminde öğretmenin rolü geleneksel yöntemlerle karşılaştırılmıştır.
Yapılandırmacı öğretim kuramının en önemli uygulamalarından biri olan problem temelli öğrenmenin
enstrüman eğitimindeki etkililiği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Problem temelli öğrenmenin enstrüman eğitiminde kullanım olanaklarına yönelik önerilere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Problem temelli öğrenme, Öğretim stratejileri, Enstrüman eğitimi.
Abstract
Instrument education process based on physical performance. Therefore, the physical properties of students
is important for the acquiring the playing techniques of instrument. However, because of the students physical
properties are very different from each other, it is difficult to use a standart teaching method.
Problem based learning is one of the innovative learning strategies. In this article it is tried to reveal the
opportunities of problem based learning in the use of instrument education. According to this general
purpose, the components of the instrument education environment have analysed and these components
are discussed in the context of teaching theories. Problem based learning steps, the benefits to students in
instrument education, the instrument teachers role in education compared with the traditional methods.
It is tried to put forward the effectiveness of problem based learning in instrument education which is one of
the most important applications of constructivist learning.
Suggestions are provided about the opportunities of using problem based learning in the instrument education.
Keywords: Problem based learning, Teaching strategies, Instrument education.
*
Yrd. Doç. Dr., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
257
Enstrüman eğitimi fiziksel performansa dayalı bir öğretim sürecidir. Bu nedenle enstrüman çalma
tekniğinin kazandırılmasında öğrencilerin fiziksel özellikleri önem taşımaktadır. Ancak öğrencilerin fiziksel
özelliklerinin birbirinden çok farklı olması nedeniyle bu konuda standart bir öğretim yöntemin uygulanması
da zorlaşmaktadır.
M u s p a rt2 0 1 4
1. GİRİŞ
Öğrenme, birçok kaynakta yaşantı ve deneyimler yoluyla oluşan, kalıcı izli davranış değişikliği olarak
tanımlanmaktadır. Enstrüman eğitiminde ise bireyin çalgısal yaşantısında kalıcı izli davranış değişikliği
oluşturma süreci olarak tanımlanabilir. Bu davranış değişikliği oluşturma süreci, davranışlara ilişkin belirli
amaçların uygun öğretim yöntemleri ile öğrenciye kazandırılmasını içermektedir. Enstrüman eğitimine
ilişkin amaçlar öğrencinin seslendirmesi istenen eserler bağlamında belirlenmektedir. Bu eserlerde yer
alan müziksel nitelikler aynı zamanda enstrüman eğitiminin amaçlarını oluşturmaktadır. Bu müziksel
niteliklere yönelik davranışların öğrenciye nasıl kazandırılacağı ise çalgı eğitiminin öğretim yöntemi
kısmını oluşturmaktadır. Öğretim yöntemlerinin belirlenmesinde temel alınan konu öğrencinin nasıl
öğrendiğine ilişkin yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar öğrenme kuramlarını ortaya çıkarmıştır. Günümüzde
öğrenme kuramları üç ana başlık altında toplanmaktadır. Bunlar:
1) Davranışçı Öğrenme Kuramları
2) Bilişsel Öğrenme Kuramları
3) Yapılandırmacı Öğrenme Kuramı
Enstrüman eğitimine ilişkin yeni bir paradigma önermek için öncelikle mevcut enstrüman eğitiminin
kuramsal temellerini ve bu kuramsal yapının sorunlu olan noktalarını ortaya koymak gerekir. Günümüz
enstrüman eğitiminde kullanılan eğitim paradigmalarının davranışçı öğrenme kuramına dayandığı
görülmektedir.
258
2. DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMI
İvan Pavlov’un, Klasik Koşullanma’sı Davranışçı akımın en çok bilinen öğrenme kuramıdır. Guthrie
de öğrenmeyi Pavlov gibi koşullanmış tepki olarak açıklar, öğrenmedeki tüm zihinsel öğrenmeleri
reddeder. Guthrie’ye göre öğrenme uyaranla tepki arasındaki ilişkidir. Öğrenme tepkinin uyarana karşı ilk
gösterilişinde gerçekleşir.
Davranışçı akımın diğer ünlü çalışması Thondike tarafından yapılmıştır. Thorndike’ye göre öğrenme
problem çözmedir. Bir problemle karşılaşıldığında onu deneme-yanılma yöntemiyle çözülebileceğini
savunur. Günümüz enstrüman eğitimi paradigmalarının Thondike’ın öğrenme ile ilgili görüşleri üzerine
yapılandırıldığı söylenebilir.
Thorndike’ın öğrenmeyle ilgili üç temel kanunu vardır. Bunlar:
◆Hazırbulunuşluluk
◆Tekrar
◆ Etki kanunlarıdır.
Hazır Bulunuşluluk Kanunu: Öğrenci, eser çalmaya hazır ve buna izin verilirse, çalmaktan haz duyar.
Öğrenci, ses üretmeye hazır, fakat notaları basmasına izin verilmezse, öğrencide kızgınlık yaratır. Öğrenci,
eseri düzgün çalmaya zorlanırsa kızgınlık duyar.
Tekrar Kanunu: Tekrar yasası, kullanılan davranış bağlarının güçlendiğini kullanılmayan davranış
bağlarının zayıflayacağını ve unutulacağını ileri sürmektedir. Bir uyaran tepki bağının güçlenmesi aynı
durumun tekrarı halinde aynı tepkinin meydana gelme olasılığının artması anlamına gelir. Yani öğrenilen
davranış ancak tekrar edilirse enstrüman çalmaya ilişkin öğrenilen davranış pekişebilir.
Etki Kanunu: Uyarıcıya karşı yapılan tepki haz verici bir sonuç yaratırsa uyarım ve tepki arasındaki bağın
gücü artmaktadır. Ancak, tepki tatmin edici bir sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa bağın gücüne
hiçbir etkisi olmamaktadır. Pekiştirilme ile davranış biçimlendirilebilirken, cezalandırma, istenmeyen
davranışı yok etmemektedir. Yani ödül ve başarı ile sonuçlanan çalgısal davranışlar öğrenilmekte ancak
enstrümana ilişkin ceza verilen yanlış davranış ortadan kalkmamaktadır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
Thorndike’ın Eğitime İlişkin Görüşleri
Öğretimin düzenlenmesine, öğrenciye kazandırılacak hedef davranışları belirleyerek başlamalıdır. Bu
hedef davranışları belirlerken öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyi dikkate alınmalıdır. Öğrenme küçük
birimler halinde oluştuğundan, öğrenme adım adım sağlanmalıdır. Öğrenci, uyarıcı durumdaki dikkati
çeken baskın ögelere tepkide bulunur, diğer önemsiz ayrıntıları eler. Bu durumda, öğretme -öğrenme
sürecinde, hedef davranışa yöneltecek uyarıcıların dikkati çekici nitelikte olması gerekir. Doğru tepkiler
hemen pekiştirilmeli, yanlışlar tekrar edilmeden düzeltilmelidir. Bu nedenle öğrenciye geribildirim (dönüt)
verebilmek için düzenli olarak sınav yapmak gerekmektedir. Enstrüman eğitiminde düzenli geribildirim
verebilmek derslerin bireysel olması sayesinde sağlanabilmektedir.
Davranışçılar, insanların karşılaştıkları problemlerin çözümünde; genellikle geçmişte yaşadıkları benzer
durumları göz önüne aldıklarını ileri sürerler. Yeni bir problemle karşılaşıldığında ise bireyin denemeyanılma yoluyla çözümler üretebileceği kabul edilir.
Davranışçı Kuramların Öğretim İlkeleri
◆ Yaparak öğrenme esastır.
◆ Öğrenmede pekiştirme önemli bir yer tutar.
◆ Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcı olmasında tekrar önemlidir.
◆ Öğrenmede güdülenme (motivasyon) önemlidir.
Davranışçı Kurama Yönelik Eleştiriler
◆ Gözlenemeyen davranışların edinimini tanımlayamaz.
◆ Öğrenmeyi etki tepki düzleminde koşullanmayla açıklar. Bilişsel bir sürece değil gözlenebilir davranış
değişikliğine odaklanır.
◆ Bireysel farklılıkları ve özellikleri hesaba katmaz.
Davranışçı Kurama Yönelik Eleştirilerin Enstrüman Eğitimine Yansımaları
Enstrüman eğitiminin usta çırak ilişkisi içerisinde gelişim göstermesi ve enstrüman eğitiminin akademik
alanda yeterince çalışılmaması geleneksel yöntemlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasına ve bir yöntem olarak
genel kabul görmesine yol açmıştır. Enstrüman öğretmeni kendi eğitim sürecinde öğretmeninden nasıl bir
eğitim aldıysa aynı sistemi kendi öğrencisine de uygulamakta ve üzerinde tartışılmayan hedef davranışlar,
öğrenme-öğretme yöntemleri genel geçer doğrular olarak kabul görmektedir.
Davranışçı kuram bağlamında öğrencide davranış değişikliğinin meydana gelmiş olması öğrenmenin
gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Bu davranış değişikliği sık tekrarlarla pekiştirilmeye çalışılmaktadır.
Ancak çoğu zaman öğretmenler ve öğrenciler bu davranış değişikliklerini ortaya çıkaran etkenleri göz
ardı etmektedir. Bu davranışçı kuramın öğrenme sisteminin doğal bir sonucudur. Çünkü amaç davranış
değişikliğinin gerçekleşmesidir. Bilişsel anlamda yeterince altı doldurulmayan davranışlar deneme yanılma
yöntemiyle öğrencide açığa çıkarılmaya çalışılmaktadır. Öğrencinin edinmesi gereken davranışlar üzerinde
kafa yormayıp doğrudan öğretmenini taklit ederek bu hedeflere ulaşması öğretim ortamında onu pasif alıcı
durumuna düşürdüğü gibi aynı zamanda yaşam boyu öğrenme yeteneğinin de açığa çıkamamasına neden
olmaktadır. Günümüzde bir enstrüman öğrencisi neredeyse hayatının her anında bir öğretmene ihtiyaç
duymakta, karşılaştığı problemlerin üstesinden tek başına gelememektedir. Bunun en önemli sebebinin
öğrencinin öğrenme sürecinde tek yönlü bir öğrenme kuramına bağlı kalmak ve enstrüman eğitiminde
geleneksel yöntemlere fazlasıyla bağlı kalıp yeni yöntem ve kuramlar üzerine yeterince eğilmemek olduğu
düşünülmektedir.
Davranışçı öğrenme kuramına yönelik eleştirilerin enstrüman eğitimine bir diğer yansıması bireysel
farklılıkları göz ardı etmesidir. Bireysel özelliklerin son derece önemli olduğu enstrüman eğitiminde
bireysel farklılıkların göz önünde bulundurulmaması büyük bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
259
◆ Öğrenme sürecinde öğrenenin bilginin pasif alıcısı olduğunu kabul eder.
M u s p a rt2 0 1 4
Bu konu özellikle enstrüman tutuşu, çalma tekniklerinin uygulanışı gibi konularda daha belirgin bir
şekilde yüzeye çıkmaktadır. Zira özellikle duruş ve tutuş uygulanacak tekniklerin ön koşulu niteliğinde
görünmektedir. Ancak öğrencilerin fiziksel özellikleri birbirinden farklı olmasına karşın her öğrencide
aynı davranış aynı şekilde geliştirilmeye çalışılmaktadır. Yani öğrencinin el büyüklüğü, parmak, uzunluğu,
boyu, kol uzunluğu ve benzeri fiziksel özelliklerine bakılmadan aynı şablon her öğrenciye oturtulmaya
çalışılmaktadır. Bu adeta 50 kiloluk öğrenciye de 120 kiloluk öğrenciye de 40 beden gömlek giydirmeye
benzemektedir. Kazandırılmak istenen davranışla ilgili zihinsel süreçle hiç gündeme gelmediği ve
kazandırılmak istenen tekniğin nasıl yapılabileceğine ilişkin problematik duruma alternatif çözüm önerileri
getirilmediği için öğrenci o davranışı ya hiçbir zaman yapamamakta ya da yapmak için kendini zorlarken
kendisini sakatlamaya kadar gitmektedir. Bu hususta da asıl problemin geleneksel öğretiler dışında
başka bir alternatif aramamak ve davranışı açığa çıkaracak etkenler üzerinde yeterince tartışmamak, akıl
yürütmemek, incelememek, araştırmamak olduğu düşünülmektedir.
Günümüz geleneksel enstrüman eğitiminde yukarıda belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir alternatif
yöntem denenmemiş, bu hususlar belki de bir sorun olarak görülmemiştir. Bu araştırmada enstrüman
eğitiminde yukarıda belirtilen dezavantajları ortadan kaldırabilmek için yeni bir öğrenme paradigması
olan yapılandırmacı öğrenme kuramı ve onun en önemli öğretim yöntemlerinden biri olan problem
temelli öğrenmenin enstrüman eğitiminde kullanılabilirliği tartışılacaktır.
3. YAPILANDIRMACI ÖĞRENME KURAMI
260
Günümüz eğitim paradigmaları ele alındığında yapısalcı kurama bağlı ve öğrenci merkezli aktif öğrenme
yöntemlerinin ele alındığı görülmektedir. Bilişsel alanda yapılan araştırmalar, öğrenme sürecine aktif olarak
katılan öğrencilerin daha iyi öğrendiklerini göstermektedir (Harris, et al, 2001). Bilginin hızla artması,
bireyin kendisini sürekli geliştirmesini ve bunu yaşam boyu sürdürmesini zorunlu hâle getirmektedir. Bu
değişim içinde her şeyi bilmek yerine nasıl yapacağını bilmek önem kazanmaktadır.
Yapılandırmacılık davranışçı öğrenme kuramının bir eleştirisidir. Yeni bir yaklaşımdır fakat kökleri çok
eskilere dayanır. İlk yapılandırmacı düşünce Giambatista Vico tarafından öne sürülmüş ve İmmanuel
Kant tarafından geliştirilmiştir. Kant insanın bilgi almada aktif olduğunu ve onu işleyerek kendisinin elde
ettiğini savunur. John Dewey, Piaget ve Vygotski yapılandırmacılığı şekillendirir.
Yapılandırıcı öğrenme kuramı, öğrenenlerin bilgiyi nasıl öğrendiklerine dayalı olarak gelişmeye başlamış
ancak zamanla öğrenenlerin bilgiyi nasıl yapılandırdıklarına ilişkin bir yaklaşım haline dönüşmüştür. Bu
kuramda bilginin transferi ve bilginin yeniden yapılandırılması önemlidir. Bu kuramda öğrenenler bilgiyi
olduğu gibi kabul etmezler, bilginin nasıl ortaya çıktığını sorgulayarak, görüşlerini savunarak, fikirlerini
paylaşarak öğrenme sürecine aktif olarak katılırlar.
Yapılandırıcı öğrenme kuramında merkezde öğrenci vardır. Öğrencinin bilgiden nasıl bir anlam çıkardığı
önemlidir. Öğrenen, daha önceki bilgileriyle yeni karşılaştığı bilgileri harmanlayarak ortaya kendisinin
anlam verdiği bir bilgi ortaya çıkar. Böylelikle öğrenen öğrenme sürecinde daha aktif olur ve kendi kararını
kendisi verebilir.
Yapılandırmacı Öğrenme Kuramının Öğretim İlkeleri
◆ Konuyu öğrencilerin ilgisini çekebilecek şekilde planlamak.
◆ Öğrenmeyi önce detay bilgileri vererek değil en genel kavramlarla yapılandırmak.
◆ Öğrencilerin fikirlerini açıklamalarına fırsat vererek ve onları dinleyerek bireysel görüşlerini ortaya
çıkarmak ve bu görüşlere değer vermek.
◆ Öğrencilerin görüş ve düşüncelerine göre eğitim programlarını değiştirmek.
◆ Öğrenmelerin değerlendirilmesini kesintisiz bir süreç olarak değerlendirmek.
Yapılandırmacı öğrenme kuramının en önemli amaçlarından birinin de öğrencilere yaşam boyu öğrenme
tutumunu kazandırmak olduğu görülmektedir. Enstrüman eğitimi söz konusu olduğunda yaşam boyu
öğrenme kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira son noktası olmayan bir süreç söz
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
konusudur. Yaşam boyu öğrenme tutumu bireyin kendi kendine bilgiye ulaşması ve karşılaştığı problemleri
çözebilme yetisi gibi konuları da gündeme getirmektedir. Bu nedenle öğrencilere bilginin kaynağı ve bu
bilgileri nasıl elde edecekleri, bunları nasıl değerlendirecekleri ve problemi çözmek için bu bilgiyi nasıl
kullanacakları öğretilmelidir (Van Till, Van Der Vleuten ve Van Berkel, 1997).
Yaşam boyu öğrenme tutumunun gerçekleşebilmesi için davranışçı kuramlarda olduğu gibi öğrenciye
kapalı uçlu problemler yerine, çözümün açık olmadığı etkinliklerin sunulması, öğrenilen materyalin
bütünleştirilmesini, deneme ve araştırma yollarıyla bilginin keşfini gerektireceğinden yaşam boyu öğrenme
için gerekli beceri ve tutumları geliştirmesinde yardımcı olabilir.
Görüldüğü gibi yaşam boyu öğrenme tutumu aktif öğrenme ile sağlanabilir. Aktif öğrenme, öğrenmeöğretme teorilerinde ve eğitim uygulamalarında önemli bir yere sahiptir. Aktif öğrenmede, öğrenciler
kendi öğrenmelerinde aktif rol ve sorumluluk alırlar (Lunenberg ve Volmen, 1999; Açıkgöz, 2002).
Yapılandırmacı kuram temelindeki öğrenme yaklaşımları, öğrencilerin dinlemekten çok kendilerinin
araştırma yapmalarını, problem çözmeye çalışmalarını ve analiz, sentez, değerlendirme gibi yüksek düşünme
becerilerini geliştirmelerini önermektedir. Aktif öğrenmede, öğrencilerin belli bir program içerisinde bir
şeyler yapmaları ve yaptıkları çalışmalar ile ilgili “biz ne yapıyoruz?” diye düşünmeleri gerekmektedir
(Bonwell ve Eison,2004). Aktif öğrenmede bilgi işleme süreçlerinin en önemli amacı; öğrencilerin
bildiklerini uygulamaya geçirmelerini ve bilimsel süreç becerilerini kullanarak yeni bilgiler üretmelerini
sağlamaktır. Yapılandırmacı öğrenme kuramının ve aktif öğrenmenin eğitim uygulamalarından biri de
Problem Temelli Öğrenme (PTÖ) yaklaşımıdır.
Problem temelli öğrenme (PTÖ), hızla gelişen ve değişen bilginin öğrenilmesinde esnek, yaratıcı ve
bireysel farklılıkları dikkate alan aktif öğrenme tekniklerinden birisidir. Temel prensibi, öğrencileri meslek
içerisinde karşılaşacakları gerçek durumların bir benzeri sayılabilecek koşullarla karşı karşıya getirmek ve
sorunu bireyin kendisinin çözmesine yardımcı olacak araştırmaları, çalışmaları ve öğrenmeleri sağlamaktır
(Elçin, 2000). Bilginin hızla yayılmasını ve edinilmesini savunan bu yaklaşım, sorunları belirleme,
sorunların nedenlerini arama, sorunun nedenleri hakkında bilgi kaynaklarına başvurarak hipotez kurma,
bu hipotezleri kanıtlamaya çalışma, bu çaba içinde bilgi sınırlarına varıldığında öğrenme hedeflerini
çıkarma, bu hedefler doğrultusunda bilgi edinme, edinilen bilgiler ile sorun giderme yeteneğini kazanma,
bu fırsatla edinilen bir bilgiyi farklı bir yerde kullanma ve farklı bir sorunu çözme gibi çok yönlü yararları
olan bir yöntem haline gelmiştir (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002). PTÖ, Dewey’in
fikirlerini temel alarak, öğrencileri gerçek yaşamda karşılaşabilecekleri sorunlarla yüz yüze getirmek,
bunların öneminin farkında olmak, sorunları önceden gidermek gibi becerilerin öğrencilerde bulunması
gerekliliği düşüncesinden esinlenmiş, tam ve yeterliğe dayalı öğrenmenin sağlanması görüşüyle ortaya
çıkmıştır (Elçin, 2000).
Enstrüman eğitiminde problem temelli öğrenme, enstrümana ilişkin bir problemden yola çıkılarak
problemin çözülmesi esnasında gereksinim duyulan bilgilerin öğrenmenin hedefini oluşturması ve bu
hedefe ulaşmak için öğrencinin aktif bir biçimde araştırmasını içerir. Ancak enstrümana yönelik sadece
belirli bir problemin özümlenmesi yeterli değildir. Problemin çözümü esnasında yeni hedeflerin yani
soruların ortaya çıkarılması ve bunların çözümü için enstrümanı ile ilgili sorgulama, araştırma ve tartışma
becerilerinin de kazanılması amaçtır. Bu açıdan bakıldığında problem temelli öğrenme öğrenmeyi öğrenme
disiplini olarak kabul eder. (Johnstone ve Biggs, 1998; Taner ve Keedy, 1995). Enstrüman eğitimi açısından
bakıldığında problem temelli öğrenme sürecini doğrudan enstrüman çalmayı öğretmek olarak değil,
enstrüman çalmayı nasıl öğreneceğini öğretmek olarak değerlendirmek gerekir. Ülkemizde enstrüman
pedagojisi alanının bulunmadığı göz önüne alındığında problem temelli öğrenmenin alana getireceği katkı
daha da önem kazanmaktadır. Problem temelli öğrenme aşağıda belirtilen aşamaları kapsar:
1. Problem çalışmanın başlangıcını oluşturur.
2. Gerçek olayların içinde temel teknik bilgiyi öğretme amaçtır.
3. Probleme yoğunlaşma önemli ancak katı bir disiplin yoktur.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
261
Problem Temelli Öğrenmenin Enstrüman Eğitiminde Kullanımı
M u s p a rt2 0 1 4
4. Genel problem çözme becerileri düzenli bir şekilde öğretilir.
5. Öğrenci merkezli öğrenme esastır.
6. Öğrenmenin bireysel sorumluluğunu alır.
7. Öğrenmede küçük gruplar kullanılabilir.
PTÖ’de öğrenciler enstrümanları ile ilgili yarı yapılandırılmış problemlerle karşılaşırlar. Öğrenciler önce
enstrümanlarında gerçekleştirilmesi istenen hedefleri ile ilgili yardım alırlar. Daha sonra yönlendirildikleri
hedefe yönelik çeşitli araştırmalar yaparlar, arkadaşları ve öğretmenleri ile bilgilerini paylaşırlar ve
çözümleri tartışırlar. Öğrenme süreçleri, öğrencilerin birbirlerinden ve öğretmenden aldıkları geribildirim
ve açıklamalara dayanarak sürekli gözden geçirilir. Bu süreçler öğrencilerin enstrümanlarına ilişkin
problem çözme, motivasyon, kendi kendine öğrenme, bağımsız öğrenme gibi özeliklerinin gelişmesinde
etkili olmaktadır (Chung ve Chow, 2004). Öğrencilere kendi problemlerini oluşturmalarında, bilgileri
nereden nasıl toplayacakları ve nasıl değerlendirecekleri gibi konularda izin verilir. Bu yaklaşım öğrencilerin
enstrüman çalma becerilerine ilişkin neyi ve niçin öğrendikleri ya da yaptıkları konusunda bilgi sahibi
olmalarını sağlar (Chin ve Chia, 2004).
Problem temelli öğrenmenin üç temel öğesi olduğu görülmektedir:
A. Senaryo
B. Öğrenciler
C. Eğitim yönlendiricisi
Bu öğelerin birbirini tamamlayıcı ve destekleyici özellikte olması, üzerlerine düşen rollerin başarıyla
uygulanması sürecin etkin ve amaca yönelik gerçekleşmesini sağlar.
262
A. SENARYO
PTÖ doğru uygulandığı takdirde aktif öğrenmenin “kontrollü” bir şekilde gerçekleşebileceği en
uygun yöntemdir (Ünal, 1999). PTÖ’nin temel eğitim gerecini, gerçek yaşamla uyumlu sorunların yer
aldığı kurgulanmış olgu diye adlandıracağımız “senaryolar” oluşturur (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp
Fakültesi, 2002: 25). PTÖ senaryolarının hazırlanması emek isteyen bir süreçtir. Öğrencilerin amaçlanan
öğrenmeden uzaklaşmamaları için senaryonun basit ve anlaşılabilir olması çok önemli bir konudur. Amaç,
öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirmektir. Bu nedenle senaryonun mümkün olduğunca tek
probleme odaklı, bilgi yükünden uzak ve öğrencilerin katılımını sağlayan metinlerden oluşması önemlidir.
Öğrenciler senaryoyu okumaya başladıkları andan itibaren kendilerini tanımlanan problemin içinde
bulmalıdır. Senaryolar hazırlanırken yaşamın içinden olan bilgiler konunun içeriğine göre kullanılabilir.
Senaryoda tanımlanan problemin çözümü için anahtar sorular belirlenir. Soruların sayısı çok fazla
olmamalı, amaç ve öğrenim hedeflerine göre belirlenmeli, öğrencileri kavramların analizini yapmaya
yöneltecek şekilde olmalıdır. İyi bir problem, öğrencileri araştırmaya sevk etmeli, basit çözümü olmamalı,
açık uçlu olmalı, çözümü yüksek düşünme becerileri gerektirmeli ve gerçek yaşamla ilgili çeşitli yansımalar
içermelidir. Bununla birlikte, öğrencilerin iletişim becerilerinin gelişmesine katkı sağlamalı, çoklu
disiplinlerle ilişkili olmalı ve etkili işbirliğini gerektirmelidir (Hmelo-Silver, 2004).
Senaryo hazırlanırken temelde şu aşamalar göz önünde bulundurulmalıdır;
• Öğrenci enstrümana yönelik kazanımlarının belirlenmesi
• Bir problem içeren durumun ve öğrencilerin bu durum içerisindeki rollerinin karar verilmesi
• Öğrencilerin ilk kez problemle nasıl yüzleşeceğinin belirlenmesi
• Öngörülmüş problem ifadesinin geliştirilmesi
• Anlama performansının açıklanması
• Bilgi toplanması
Örnek Senaryo: Sesin Tınısını Zenginleştirmek İçin Vibrato Yapılması
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
Eser teknik açıdan olgunluğa ulaşmasına rağmen ses mat, yalın ve düzdür. Sese incelik, zenginlik, parlaklık,
esneklik ve canlılık katacak bir vibrasyona ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için birkaç çözüm önerilmiştir
fakat her biri için karşıt fikirler bulunmaktadır. Dinleyiciyi rahatsız eden bir titreme ortaya çıkabilir.
Entonasyon problemi oluşabilir. Fiziksel zorlanma ve kas sakatlıkları meydana gelebilir. Vibratoya
gerçekten ihtiyaç var mıdır? Etkili bir vibrato nedir? Vibrato vücudun hangi bölgesi ile yapılmalıdır?
Vibratonun nereden ve nasıl yapılacağına kim ve nasıl karar verir? Vibrato çalışmaları nasıl olmalıdır?
B. ÖĞRENCİLER
PTÖ’de öğrenciler gerçek yaşam problemleri ve yarı yapılandırılmış problemlerle karşılaşırlar. Öğrenciler
önce öğrenme durumları ve hedefleri ile ilgili yardım alırlar. Öğrenme süreçleri, öğrencilerin birbirlerinden
ve öğretmenden aldıkları geribildirim ve açıklamalara dayanarak sürekli gözden geçirilir. Bu süreçler,
öğrencilerin enstrümanlarına yönelik problem çözme, motivasyon, kendi kendine öğrenme, bağımsız
öğrenme gibi özeliklerinin gelişmesinde etkili olmaktadır (Chung ve Chow, 2004).
Öğrencilerin öğrenim hedeflerini ve gelecekteki ihtiyaçlarına uygun öğrenme kaynaklarını seçmeye
yönlendirilmeleri kendilerine olan güvenini artırır ve bağımsız öğrenme becerisini kazandırarak daha fazla
motive olmalarını sağlar (Şişman, 1999).
Öğrencilerin PTÖ deki öğrenme etkinlikleri 6 başlık altında ele alınabilir. Bunlar;
1. Küçük grup çalışmaları
2. Soru-yanıt yöntemi
3. Listeleme
4. Oyunlaştırma (role-play)
5. Beyin fırtınası
6. Olgu çalışması
Küçük grup çalışmaları
Küçük grup çalışmaları, bir sorunu çözmek, olgu çalışmaları yapmak, oyunlaştırmalar (role play) için
oynanacak rolleri hazırlamak için kullanılır. Her grup tek bir durum/sorun üzerinde çalışabileceği gibi
aynı konunun farklı alt başlıkları üzerinde de çalışabilirler. Küçük grup çalışmalarının sonunda tüm
öğrenciler büyük grupta bir araya gelir. Grupların hazırladığı raporlar, yanıtlar, sunulan oyunlar ya da
öneriler tartışılır.
Oyunlaştırma (role-play)
Oyunlaştırma, öğrencilerin eğitimin amaçları ile ilgili bir durumu, gerçeğe uygun olarak oynadıkları bir
eğitim tekniğidir. Gerçekçi bir duruma etkin olarak katılma olanağı sağlayan oyunlar oldukça güdüleyici
bir eğitim ortamı yaratabilir.
Beyin fırtınası
Beyin fırtınası düşünmeyi ve yaratıcılığı uyaran bir eğitim tekniğidir. Temel amaç, belli bir konu ya da
sorunla ilgili çok seçenekli çözümler üretmektir. Herhangi bir konuda öğrencilerin kendi kafalarında
sansürsüz ve eleştiriden uzak düşünmelerini sağlamak ve listelemek amaçlanır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
263
Senaryolar veya problemler öğrencilerin düzeylerine ve bilgi birikimlerine uygun olmalıdır. Bunlar
öğrencileri araştırmaya, temel bilgi ve becerilerini kullanmaya yönlendirmelidirler (Dahlgren ve Öberg,
2001). Çalışma sırasında öğrenciler kendilerini problem araştırmasının merkezine koyarlar. Problemi
sahiplenirler ve problemin çözümüne katkıda bulunmaya çalışırlar. Sorunların neler olduğunu, nasıl
oluştuğunu, nasıl çözüleceğini kendileri bularak doğrudan öğrenirler. Dolayısıyla, kendi öğrenmelerinin
sorumluluğunu alarak öğrenmeye aktif olarak katılırlar. Böylece, öğrenci enstrümanı ile ilgili bilgi
eksikliğinin farkına vararak, bu eksikliği ve merak ettiklerini nasıl gidereceği ve hangi kaynaklardan
yararlanacağı ile ilgili kararları kendisi verir.
M u s p a rt2 0 1 4
Olgu çalışması
Olgu çalışması, belli bir konu ya da sorun üzerine odaklanmış, gerçekçi senaryoların kullanıldığı bir eğitim
tekniğidir. Olgular, gerçek yaşamdaki deneyimlere dayalı olabileceği gibi, kayıtlardan ya da dergilerden
seçilerek de oluşturulabilir.
C. EĞİTİM YÖNLENDİRİCİSİ
PTÖ de enstrüman öğretmeni, tek söz sahibi ve her şeyi bilen kişi olmaktan çıkarak rehber yol gösterici,
destekleyici bir duruma geçerken, öğrencilere önerilerde bulunma, öğrenci katılımını destekleme, yanlış
bilgileri engelleyerek onların doğruya yönelmelerini sağlama gibi görevleri üstlenir. Problem temelli
enstrüman eğitiminde, enstrümana yönelik problemlere dayanılarak hazırlanmış senaryolar kullanılarak
öğrencinin tekniğine yönelik sorunu saptama, önceki bilgilerini hatırlama ve açıklama, diğer arkadaşları
ile tartışarak olası çözüm önerileri üretme/geliştirme/kanıtlama, analiz ve sentez yapma, değerlendirme
ve soruna çözüm bulma becerilerini geliştirmek amaçlanır. Bu aşamaları gerçekleştiren öğrenciler hedef
davranışların gerçekleştirilme aşamasında birbirlerinden farklı yöntem ya da teknikleri deneyebilir ve farklı
tekniklerle doğru sonuçlara ulaşabilirler. Bunun başlıca nedeni enstrüman eğitiminin performansa dayalı
fiziksel bir süreç olması ve hedef davranışa yani çözüme ulaşılmasında sürece yönelik değişkenlerin her
öğrencinin bireysel nitelikleri nedeniyle farklı olabileceğidir. Bu durum öğrencilerin bireysel farklılıklarının
öğrenme sürecinde göz önüne alınmasının da önünü açmaktadır.
264
Yukarıda belirlenen amacın gerçekleşmesinde enstrüman öğretmeninin aşağıdaki temel davranışlarla
belirlenen bir rolü vardır (Abacıoğlu ve diğ., 2002; Musal, 2004): (Grabinger, 2002; Özekes, 2004).
Enstrüman öğretmeni, senaryo içeriğini çalışarak oturuma hazırlıklı gelmelidir. Oturum sırasında
öğrencilerin yanılgıya düşebileceği veya tartışmanın tükeneceği noktalarda enstrüman öğretmeni,
doğrudan bilgi vermek yerine, yönlendirici ve tamamlayıcı soru ve örneklerle konuyu zenginleştirmelidir.
Öğrencilerin kendisinden öğreticilik yapmasını beklemesine neden olabilecek tutumlardan kaçınmalı,
konuyu ve öğrencileri toparlayan yönlendirmeler ile yetinmelidir.
◆ Enstrüman öğretmeni öğrencilere doğrudan bilgi aktarmamalı, öğrenmeyi kolaylaştırıcı tutum ve
davranışlarda bulunmalıdır.
◆ Enstrüman öğretmeni, öğrencilere konunun anlaşılmasını kolaylaştıracak sorular yöneltmeli ve
tartışma konusunun başka yöne sapmasını önlemelidir.
◆ Enstrüman öğretmeni, öğrencinin sorunu belirleme ve çözmesine yardımcı olmalıdır.
◆ Enstrüman öğretmeni, öğrenci grubu ile iyi iletişim kurarak grubun bir üyesi gibi hareket etmelidir.
◆ Enstrüman öğretmeni, grup içinde bir öğrenciye yönelme veya dışlamaktan kaçınmalıdır. Yargılayıcı
değil destekleyici olmalıdır.
◆ Öğrenme hedeflerinin doğrudan öğretilmeye çalışılması gibi öğrencinin kendine güvenini sarsacak ve
dikkatini dağıtacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
◆ Enstrüman öğretmeni, öğrencileri senaryodaki ana probleme yöneltmeye çalışmalı, ancak varsa yan
problemlerin çözümlerine de yönlendirmelidir.
Görüldüğü gibi, enstrüman öğretmeninin bir eğitim yönlendiricisi olarak temel davranışında konuya
hazırlanması ve öğrenci grubunun dinamiğini olumlu yönde geliştirmesi esastır.
4. SONUÇ
Problem temelli enstrüman eğitiminin öğrenci merkezli olması, teori ile pratiğin anlam kazanması,
grup çalışmalarını desteklemesi, öğrencinin kendine olan güvenini artırması ve problem çözme yeteneği
kazandırması gibi konularda geleneksel öğrenme-öğretme yöntemlerine göre üstünlükleri bulunmaktadır.
Ülkemizde enstrüman pedagojisi alanının henüz bulunmaması, mevcut enstrüman öğretmenlerinin
geleneksel yöntemlerle öğretim yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Özellikle 20. yüzyılda ortaya çıkan yeni
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
11. o t ur u m / 11 . s e s s i o n
öğrenme kuramları ve öğretim yöntemlerinin birçok alanda kullanılmaya başlanmasına karşın enstrüman
eğitiminde bu unsurların hiç tartışılmamasının büyük bir eksiklik olduğu değerlendirilmektedir.
Problem temelli öğrenmenin özellikle aktif öğrenme, yaşam boyu öğrenme ve enstrüman eğitiminde
bireysel farklılıkları göz önünde bulundurma konularında geleneksel yöntemlere göre büyük bir üstünlüğü
olduğu görülmektedir. Enstrüman eğitiminde bu hususların önemi büyük olup eğitim sürecinde göz ardı
edilemeyecek unsurlardır.
Problem temelli öğrenme, öğrencilerin enstrümanlarına yönelik teknik problemlerini çözmelerinde ve
kritik düşünme davranışlarını geliştirmede önemli bir etken olarak görülmektedir. Problem temelli öğrenme
üzerinde yapılan çalışmalar PTÖ’nün geleneksel yöntemlere göre öğrenci ilgileri ve değerlendirmelerinde
daha iyi olduğunu ortaya çıkarmıştır (McPhee, 2002). Günümüzde özellikle enstrüman eğitiminin ana
hedeflerinden biri olan yaşam boyu öğrenme tutumunu kazandırma ve edinilen bilgileri hayata geçirme
konularında problem temelli öğrenmenin etkinliği ortadadır.
Yukarıda belirtilen avantajlarına karşın problem temelli öğrenmenin geleneksel davranışçı yöntemlere
oranla uygulanması daha zordur. Problem bulma, öğrencileri yönlendirme ve çok iyi bir planlama
gerektirmesi gibi konularda enstrüman öğretmenleri sıkıntılar yaşayabilir. Bu nedenle enstrüman
öğretmenleri mutlaka bu alanda eğitilmelidir. Bunun yanında, bu konuda eğitilmiş öğretim elemanının,
grup çalışmalarının yapılmasını sağlayacak yer, zaman ve kaynak bulmaya zorunlu olması uygulamayı
zorlaştırmaktadır (Murray-Harvey ve Slee, 2000).
265
Ülkemizde enstrüman pedagojisi alanı bulunmamaktadır. Bu nedenle akademik anlamda enstrüman
eğitimi ve kuramsal temelleri üzerine daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Konservatuvarlarımızda
enstrüman eğitimi; artistlik, orkestracılık ve enstrüman eğitimciliği gibi alanlarda branşlaşmalıdır. Yeni
eğitim paradigmalarının enstrüman eğitimi alanında da ele alınması, incelenmesi ve uygulanmasının daha
verimli bir enstrüman eğitimi ortamının yaratılması açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
Abacıoğlu, H., Akalın, E., Atabey, N., Dicle, O., Miral, S., Musal, B. ve Sarıoğlu, S. (2002), Probleme Dayalı Öğrenim.
Dokuz Eylül Yayınları, DEÜ Tıp Fakültesi, 95. sayfa,
Açıkgöz, Kamile. (2002).Aktif Öğrenme. İzmir: Kanyılmaz Matbaası
Alastair D McPhee, “ Problem Based Learning in Initial Teacher Education: Taking the Agenda Forward” , Journal
of Educational Enquiry , Vol. 3, No. 1 2002. 60-78. http://www.education.unisa.edu.au/JEE/Papers/JEEVol3No1/
Paper4.pdf , 11.02.2006.
Bonwel, Charles. C. ve Eison, James. A. Active Learning: Creating Excitement in the Classroom, 2004 http://www.ntlf.
com/html/lib/bib/91-9dig.htm, 10.02.2006.
Chin Cristene ve Chia, Li-gek. (2004). “Problem-Based Learning: Using Students’ Questions to Drive Knowledge
Construction”. Science Education. 88, pp. 707-727.
Chung, Jenny. C. C. ve Chow, Susana.M.K. (2004) “Promoting Student Learning Through a Student-Centered ProblemBased Learning Subject Curriculum”. Innovations in Education and Teaching International.41(2), pp.157-168.
Dahlgren, M.A. & Öberg, G. (2001). “Questioning to learn and learning questions: Structure and function of problem
based learning scenarios in environmental science education”, Higher Education, 41, 263-282
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. (2002). “Probleme Dayalı Öğrenim”. İzmir: Dokuz Eylül Yayınları.
Harris, K., Marcus, R., McLaren, K. & Fey, J. (2001).Curriculum materials supporting problem-based teaching, School
Science & Mathematics, 101(6), 310-318
Kaptan, F., Korkmaz, H. (2001). “Fen eğitiminde probleme dayalı öğrenme yaklaşımı”, Hacettepe Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, 20, 191-192
Hmelo-Silver, C. E. (2004) “Problem Based Learning; What and How do Students learn?” Educational Psychology
Review. 16 (39), pp. 235-263.
Karla M. Johnstone and Stanley F. Biggs, (1998) “ Problem Based Learning: Introduction, Analysis, and accounting
Curricula Implications ”, Journal of Accounting Education ,16 (3-4), 407-427, Elsevier Science Ltd.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Kenneth C. Taner and John L. Keedy, (1995) “ Problem-Based Learning: Relating The Real World to Principalship
Preparation ”, Clearing House, Vol. 68, Issue: 3, 154-161.
Lunenberg, M. L. ve Volman, M. (1999) “Active learning: Views and Actions of Students and Teachers in Basic
Education”. Teaching and Teacher Education. 15, pp. 431–445.
Mehmet Şişman, (1999)Öğretmenliğe Giriş, Pegem A Yayıncılık Ankara
Melih Elçin (). “ Tıp Eğitiminde Durum, Sistemler ve Yönelimler ” Hacettepe Tıp Dergisi, 31 (4):2000, http://www.
tipeğitimi.hacettepe.edu.tr/egitim/tipegitimiyonelim.htm . 14.02.2006.
Musal, B. (2004), Probleme Dayalı Öğrenim Oturumlarında Eğitim Yönlendiricisinin Rolü. Dokuz Eylül Üniversitesi
Aktif Eğitim Seri Çalıştayları-6, Özet, DEÜ Hukuk Fakültesi, İzmir
Özekes, M. (2004), Hukuk Eğitiminde İyi Bir Eğitim Yönlendiricisi Nasıl Olmalıdır? Dokuz Eylül Üniversitesi Aktif
Eğitim Seri Çalıştayları-6, Özet, DEÜ Hukuk Fakültesi, İzmir
Özkurt ve diğ. (2004), Öğrenci Merkezli Probleme Dayalı Eğitim Sisteminde Eğitim Yönlendiriciliğinin Temel İlkeleri,
I. Aktif Eğitim Kurultayı, Bildiriler Kitabı, sayfa 121-126, DEÜ, 29-30 Mayıs 2004, İzmir 5/9
Rosalind Murray-Harvey and Phillip Slee, “ Problem Based Learning in Teacher Education: Just the Beginning ”. Paper
presented at the annual conference of the Australian Association for Research in Education Sydney Australia 4-6
December 2000. http://www.caper.com.au/pbl.htm . 09.02.2006.
Tessier, J.T. (2003)To Actively Le0arn The Scientific Method. The American Biology Teacher. 65 (1), pp. 25-29.
Ünal, Sevil. (1999) “Aktif Öğrenme, Öğrenmeyi Öğrenmek ve Probleme Dayalı Öğrenme”. M.Ü. Atatürk Eğitim
Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 11, ss. 373-378.
266
Van Till, C.T., Van Der Vleuten, C.P.M. & Van Berkel, H.J.M. (1997) “Problem based learning behavior: The impact of
differences in problem based learning style and activity on student’ achievement” Annual Meeting of the American
Educational Research Association, March 24-28, Chicago, USA.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
GÜNÜMÜZ AKTÖRÜ: TİYATRAL Mİ? PERFORMATİF Mİ?
THE ACTOR OF OUR TIME: THEATRICAL OF PERFORMATIVE?
Hasan Anıl SEPETÇİ*
Özet
Denis Diderot’nun aktörlere gerçek yaşamdaki gibi doğal olmalarını salık vermesinden yaklaşık üç asır sonra
aktörün ‘Gerçekçilik Akımı’ içerisindeki gerçekliğini yakalama serüveni başlamıştır. 21. Yüzyılda hareket
kazanan ‘şimdi’ ve ‘burada’lığı önceleyen performatif metinler ile klasik oyunculuk anlayışı arasındaki
farklılık, günümüz aktörünün en önemli sorunsallarındandır.
Günümüzde her türlü metnin sahne üzerinde birbirine dönüştürülebilinen üsluplarda sergilenmesi, klasik
tiyatro oyunculuğu eğitimi almış olan aktörün sahnede kendini var etme sürecinde çelişkilere yol açmaktadır.
Bu bildiri mezkur sorunsal içerisinde, teatral ve performatif olanın muhtemel birlikteliğine ve günümüz
aktörünün sahip olması gereken üslubuna, çağdaş örnekler üzerinden yanıt arayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Oyunculuk teorileri, Performans teorileri, Çağdaş sahne sanatları.
Abstract
In his/her journey starting with the seperation of theatre from ritual, the actor has faced the problem of
formalizing his/her fundamental presence inside the playscript. Thespis, appearing the first known playwrightdirector-actor in the Ancient Greek, with advantage of the co-existence of the disciplines, formalized the
existence of the actor as the sole existence of the work and in spite of the fact that he possessed the Ancient
Greek convention, the figurised his own writership as much as his acting let him to do so. The actor, perishing
under the divine messages of the Middle Age, regained his bodily presence as in the Italian folk theatre
convention Commedia dell’Arte and Roman Commedias and, with the progression of the era, he idealised
the form in the body for the genre.
The adventure of the actor to catch his reality in the ‘Realism Stream’ has begun after three centuries from
the time Denis Diderot recommended the actors to act as natural as in the real life. The difference between
the performative texts, becoming widespread in the 21th century, which gave priority to presentness and the
understanding of the classical acting is one of the most significant problematics of the actor of these days.
The display of all types of texts with inter-convertible styles on the stage leads to conflicts in the process of selfexistence on the stage of the classically trained actor. This paper, through the aforementioned problematic,
will seek for an answer, through contemporary examples, for the probable co-existence of the “theatrical” and
the “performative” and the style the actor of our age requires.
Keywords: Acting theories, Performance theories, Contemporary performing arts.
*
Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected].
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
267
Tiyatronun ritüelden ayrılması ile başlayan yolculuğunda aktör, kendini metnin içindeki temel varlığını
şekillendirme sorunsalı ile karşılaşmıştır. Antik Yunan’da bilinen ilk yazar-yönetmen-oyuncu varoluşu olarak
karşımıza çıkan Thespis, disiplinlerin bir arada olmasının avantajı ile aktörün varlığını salt eserin varlığı olarak
şekillendirmiş, her ne kadar Antik Yunan geleneklerine hakim olsa da kendi yazarlığını oyunculuğunun
elverdiği ölçüde biçimlendirmişti. Ortaçağın ilahi mesajları altında yok olan aktör, İtalyan halk tiyatrosu
geleneği Commedia dell’Arte ile Roma Komedialarında olduğu gibi bedensel varlığını yeniden kazanmış,
çağın ilerlemesi ile birlikte bedendeki formu, tür için idealize etmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Oyunculuk sanatının tarihine baktığımızda, başlangıç tohumlarının Antik Yunan’da atıldığını görüyoruz.
Thespis ilk yazar, ilk yönetmen, ilk oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar Antik Yunan geleneklerine
hakim olsa da kendi yazarlığını oyunculuğunun elverdiği ölçüde biçimlendirmiş, bilinen ilk kişi. Antik
Yunan, oyun kişisi olarak, önde solo rol ve koro olarak iki farklı/karşıt kişiyi ele almıştır. Buna rağmen
Roma’da ise durum biraz farklıdır. Roma’da genelde komedya vardır, farstan, bedensel olandan yola
çıkılmıştır ve Antik Yunan tragedyası oyunculuk geleneğinden farklıdır: Roma’daki oyunculuk anlayışı
Antik Yunan’daki oyunculuk anlayışına hiç mi hiç benzemiyor. Antik Yunan’da oyuncular, her şeyden önce
Tanrı Dionysos’un rahipleri sayılıyorlardı. Bunun için de iyi eğitim görüyorlardı; güzel konuşma dersleri
alıyorlar, dans etmek ve gövdelerini ustaca kullanabilmek için eğitiliyorlardı. Öte yandan Romalı oyuncular
köleydiler. Bunun için de halk önünde saygınlıkları yoktu. Bunların büyük bölümünün eğitimi yoktu.
Konuşma dersi de almadıklarından daha çok hareketlerle oynarlardı. Yunanistan’da oyunculuk ritüelistik
bir yücelik taşırken, Roma’da oyuncu eğlencelik sayılıyordu.1
268
Ortaçağda, dinsel öğreti oyunları vardı: Mystery’ler, Morality’ler, Miracle’lar; Saat, Mass ayinleri. İlk üçünde
alegorik figürler fazlasıyla kullanılmıştır. Bunlar oyuncunun bedeninden sıyrılıp farklı birer beden olarak
temsil edilebilmesine ve Antik Yunanın oyunculuk tarzına gönderimde bulunmuştur. Bununla beraber
işini ciddiye almış amatörlerin varlığından ziyade, dönemin oyunculuk anlayışıyla ilgili elimizde pek bir
bilgi yoktur; ama Klasisizm, Antik Yunanı form olarak keşfetmişti ve maskeli formla, sahne üzerindeki
oyuncuların bedenlerini Antik Yunan tragedyalarından farklı olarak görünür kılmaktadır.
Bu esnada örneğin Fransa’dan çıkmış olan, Thespis misali, hem oyuncu hem yönetmen hem de oyun yazarı
Moliere, sırtını farslara ve Roma dönemi komedyalarına dayayan İtalyan halk tiyatrosu geleneği Commedia
dell’Arte türünden etkilenip oyuncunun bedenini oynanan tiplerin doğrultusunda belirli formlara sokmuş
ve vurguyu bu gösterilen üzerine çekmiştir: İtalyan kuramcılar, oyun kişilerinin karakter derinliği yerine,
dış görünüşün önemli olduğu inancındaydılar. Böylece karakter boyutu da ortadan kalktı. Bu da birtakım
şablonları ortaya çıkardı. Örneğin onlara göre yaşlılar şu özellikte, gençler bu özellikte olmalıydı. Aynı şekilde
askerler, tüccarlar, kentliler, köylüler için de değişmez ölçüler geliştirildi. Böylece belli yaşları, kentlileri ve
meslek guruplarını yansıtan önceden dökülmüş kalıplar, yani Tip’ler ortaya çıktı.2
Bu noktada ise ünlü aydınlanma düşünürü, Denis Diderot’ya bir parantez açmamız gerekiyor. Gerçekçi
akımı, çıkışının yaklaşık üç asır öncesinden savunmuş ve oyunculuk sanatı üzerine, aklı devreye sokan
bir eser kaleme almıştır: Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler. Bu eserinde Diderot, “oyuncuların
seyirciyi unutması ve parterden alkış gelmesi için oynamaması gerektiğini” söylüyordu.3 Oyuncuların,
seyirciyle kendilerini ayıran bir duvarın varlığını düşünmesi gerektiğini belirtip oyunculara sanki perde
hiç açılmamış gibi oynamaları gerektiğini, gerçek yaşamdaki gibi doğal olmalarını salık veriyordu.
Romantik akımın oyunculuk anlayışında oyuncu, artık sahnede sadece bir düşünceyi iletmekten ziyade,
aynı zamanda semiyotik ve güzel görünen, estetik bir varlık olarak anlam kazanmıştır. Gerçekçilerle
birlikte oyuncunun bedeni ise görünür olmaktan çıkmış, vurgu oynanan role, oyun kişisine odaklanmıştır.
Gerçekçiler oyuncunun bedenini ikinci plana atarak, gösterenden ziyade, gösterilenin oluşturduğu bir
dünyayı önemsemişlerdir. Bu bağlamda oyuncunun fiziksel varlığı, bir oyun kişisinin aracısı/maskesi
olmasının ötesine geçmemiştir. Diğer bir deyişle, bir oyuncu gerçek anlamda maske takmadan, oyun
kişisinin maskesi altında oynamıştır. Kendi bedenini, oluşturduğu rolün yüzeyine yapıştırmıştır.
Bugün ise halen Diderot’nun görüşleri etrafında temellenen eleştiriler vardır. Bunun belki de en temel
nedeni, Diderot’nun, performansın süreçsel kısmıyla ilgilenmemesidir: Diderot, gerçek ya da kurgu, spontan
ya da yapı içeren, soyut somut gibi kavramların karşıtlığı üzerinde durur. Bu görüşe göre, zihin ve beden,
iç güdü ve akıl, duygu ve mantık arasında köprü kurulamaz bir ayrım vardır, bu sepepten de oyuncunun
perspektifini dışarda bırakır, bu da teoride paradox olarak görünen bir şeyin pratikte vücut bulmasıdır. Bu
1
Özdemir Nutku, Oyunculuk Tarihi 1, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2002, s:43.
2
A.g.e., s: 88
3
Donald Clive Stuart, The Development of Dramatic Art, European Theories, New York 1928, s:298
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
nedenle de paradox, Diderot’nun performans konusundaki varsayımlarından türemiştir, bu da ‘yaşama’ ve
‘oynama’yı seyircinin ön görülen dürüstlüğü ve kırılganlığını, aktörün aldatmaya ve duygularını gizlemeye
yönelik sözde gücünün karşısına koymuştur.4
Bu oyunculuk üslupları içerisinde, “şimdi”ve “burada”lığı önceleyen performatif metinler ya da
performanslar, klasik oyunculuk anlayışı içerisinde bir yere oturabilir mi? Ya da klasik oyunculuk anlayışı,
iş performansa geldiğinde kendini “hazırlıksız yakalanmış” mı hisseder? Buna söylenecek şey elbette çoktur:
Performans sanatçılarının işlerine baktığımızda ve bunlardaki üslubu klasik aktörlere sorduğumuzda
küçümseyici bir tavır alacağımız ne kadar aşikarsa, klasik aktörleri de performans sanatçılarına sormak,
haklarında “yaratıcılık yoksunu, sahne şablonları” laflarını işitmenin yolunu açacaktır. Klasik aktörlerdeki
bu küçümseyici tavır elbette, performansın kafalardaki haliyle “tiyatral” olanı yerle bir etmesinin sonucudur.
Oyunculuk tarihinde, yukarıda da bahsettiğimiz gibi bunun eğitimini ön plana almış aktörler vurguyu beden
kullanımı ve bu eğitilmiş bedenlere çekmişken, avangardist hareketle birlikte gösterilenlerin özgürleştiğini
ve bununla birlikte bedenin performans sanatçılarının işlerinde artık kendi başına da var olduğunu
görmekteyiz. Bu tiyatral performanslara “abartı, şaşaa, önceden yapılmış binlerce prova, seyirciyle mesafe,
tekrar edilebilirlik v.b.” gibi pek çok anahtar kelimeyle işaret etmek mümkündür. Peki, hem bu özellikleri
taşıyan hem de performatif olabilen “Oynama Olayı” yok mudur? Bunun en belirgin örnekleri belki de yaz
olimpiyatları açılış gösterileridir. Genelde, önemli sahne yönetmenlerinin ellerinden çıkmaları, onları Bert
O. States’in bahsettiği haliyle Enacted Event olarak saymamız için yeterlidir.5 Bu sahne yönetmenlerinden
belki de en ünlüsü Robert Wilson’dır ve 1984 senesinde Los Angeles Yaz Olimpiyat’larının açılışı için
“İç Savaşlar: ağaç en iyi yerde yatarken ölçülür” adında bir gösteri hazırlamış ama maddi imkansızlıklar
ve zaman sıkıntısı yüzünden olimpiyatlara yetişememiştir. Eser, Wilson’ın yönetimi altında Minneapolis,
Roma, Rotterdam, Köln, Tokyo ve Marsilya gibi altı farklı ülkenin farklı şehrinde prova edilmiş; esere,
Philip Glass, David Byrne, Gavin Bryars gibi altı farklı ülkeden altı farklı önemli müzisyen beste yapmıştır.
Altı bölüm, Los Angeles 1984’ün açılışında bir araya gelememiş, sadece dördü bölüm bölüm tam bir
yapıma ulaşmıştır.6 Bu görkem, kafamızdaki tiyatrosal, tiyatral fikriyle son derece örtüşmektedir. İç
Savaşlar’ın tamamen bir arada gösterilememesine karşın, Atina’daki 2004 Yaz Olimpiyat Oyunlarının
Açılış Gösterisi7ne baktığımızda, günümüz performans sanatının önemli temsilcilerinden birisinin ismini
görüyoruz: Dimitris Papaioannou.
Birthplace/Doğumyeri adını verdiği gösterisinin açılışında Papaionnou, önce biri stadın içinde diğeri antik
stadyum Olimpia’nın içinde iki davulcuyla geriye sayımı kalp ritmine bağlamıştır. Gösteri, Alegori ve
Kumsaati adını verdiği iki bölümden oluşmuştur. Nobelist Yunan şair George Seferis’in Mistorema 3’den
bir bölümle başlar Doğumyeri ve Eros’la, Yunan Uygarlığının tarihiyle devam eder ve son olarak da İkili
Sarmal (DNA) kısmıyla sona erer.
Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta elbette, gösterinin içeriğinden ziyade, böylesine “tiyatral” bir
gösterinin bir daha aynı etkiyle sahnelenip sahnelenemeyeceğidir. Sahnelense, olimpizm ruhuna aykırı
duracaktır her şeyden önce ve asla “2004 Olimpiyat Yaz Oyunları Açılış Gösterisi” olamayacaktır bir daha.
Demek ki içinde bulunduğu an (13 Ağustos 2004) itibariyle “şimdi” ve “burada” olmuştur. Tiyatrallik
kelimesinin çağrıştırdığı hemen her özelliğe sahiptir ama tekrar edilemez, edilse aynısı olamaz yapısı
nedeniyle de performatiftir. Bu noktada, gösterimin tiyatro binası içerisinde ve “sahnede” gerçekleşmemesi
“tiyatral” sayılamayacağının en büyük özelliğidir denebilir ama stadyumların Roma’dan beri bizim için
bir gösterim alanı olarak kullanıldığını düşünürsek ve gösterimin de özelliği itibariyle özüne döndüğünü
4
Virginie Magnat, Theatricality From The Performative Perspective, University of Wisconsin System, 2002.
5
Bert O. States, The Actor’s Presence: Three Phenomenal Modes.
6
http://en.wikipedia.org/wiki/The_Civil_Wars:_A_Tree_Is_Best_Measured_When_It_Is_Down
7
http://www.youtube.com/watch?v=OntuOiNxxVI
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
269
Klasik sanata tepki olarak doğan avantgardist anlayışla birlikte, türler artık saflığını yitirmiştir. Bu, oyunculuk
biçemlerini de etkilemiştir ve bugünkü oyunculuk anlayış(lar)ına baktığımızda, artık, zihnimizde tiyatral
sözcüğüyle örtüşecek üsluplardan daha fazlasını görmekteyiz.
M u s p a rt2 0 1 4
göz önüne alırsak, sırf sahne üzerinde gerçekleşmediği düşüncesiyle, performatif bir edimin tiyatral
sayılamayacağını düşünemeyiz. Bu noktada, yazının başında giriş yaptığımız şekliyle oyunculuk fikrine
döndüğümüzde de klasik anlamda, tiyatral gösterimler için eğitim almış aktörlerin, beden kullanımlarını
optimum seviyede tutarak performansların altından başarıyla kalkabildiğini görüyoruz.
Oyunculuğa panoramik bir açıdan baktığımızda, bir oyuncunun üç düzeyde rol oynadığını söyleyebiliriz:
1) Bir rolü oynayan, bir karakteri oynar. (Örneğin, ben Anıl’ım, Macbeth’i oynuyorum.)
2) Bir başka kimliğe bürünmüş bir karakteri oynar. (Örneğin, 12. Gece’de Viola’nın erkek kılığına girerek
oyun içinde bir başka kimliğe bürünmesi gibi)
3) Oyun içinde oyunda, bir rol üstlenen bir karakteri oynar. (Örneğin, Balkon, Hizmetçiler, Ermişler ya
da Günahkârlar, Zenciler gibi oyunların kişileri)
Bu tarzdan bir performans içerisinde, oyuncu doğrudan kendi, eğitilmiş bedenine vurguyu çekmese de
bir rolü oynamaktadır. Tiyatral yazılmış bir metin olmaması nedeniyle, ‘başkasını oynayan bir kurgusal
karakter’i olmasa da “o rolü oynayan aktör”ü oynadığı da aşikardır. Ve bütün bu performatif gösterim
esnasında, onun bir performans, kurmaca/oyun olduğunu bilerek de esasında performans içerisindeki o
rolü oynayan aktöre de dikkat çekmeye çalışacağı için, belki de kendi aktör kırılganlığını korumak adına,
bir katman daha yaratır ve “performans içerisinde performans gösteren kişiyi oynayan aktör” oluverir.
270
Bert O. States, Aktör’ün Mevcudiyeti8 adlı makalesinde aktörün seyirciyle konuştuğu 3 tane şahıs zamirsel
mod olduğundan bahseder. Bunlar:
Ben (Aktör)
Öz Dışavurumsal Mod
Sen (Seyirci)
İşbirlikçi Mod
O (Karakter)
Temsili Mod’dur.
Klasik, Tiyatral oyunculuk için, aktörün kendi bedeninden ziyade oynadığı role dikkat çektiği, o olduğu
temsili modun daha geçerli olduğunu düşünebiliriz. Performatif edimler ise, Aktör ile seyirci arasındaki
mesafeyi ortadan kaldırıp izleyiciye tiyatro alışverişinde daha etkin bir rol veren İşbirlikçi moda daha
yakın gibi durmaktadır. Ama, States’in düşüncelerine katılmakla birlikte, biraz da ileriye giderek, ben öz
dışavurumsal modun, bir aktörün, aktör olarak doğasını nasıl bir gösterim içerisinde olursa olsun daha
iyi yansıttığını düşünüyorum. Bu modda, aktörün içerisindeki sanatçıyı keşfediyoruz ve bir bakıma da
onu görüyoruz. Tiyatral anlayışta, sahne üzerinde performans gerçekleştiren aktör zaten kendi yorumunu
ve kendi yaratıcılığını sahneye oynadığı rol üzerinden yansıtmaktadır; performans sanatında ise, belki
rol oynamadığı için role değil ama içerisindeki sanatçıyı, konseptin kendisiyle dışavurmaktadır. Bu da
tiyatral oyunculukla “performans sanatçılığı”nın arasındaki birbirlerini besleyen köprünün zeminlerini
güçlendirmektedir. Öncelikle beden ve konumlanışı olarak ele alınan, akabinde işin içine duyguları,
yaşanmışlıkları sokan oyunculuk teorileri, belki de performansın artık avangardist bir eylemden çıkıp
da tiyatralleşmesiyle (galeride, planlı yapılan gösteriler, “isim” seyredilen tiyatral gösterilerin yanına
artık “isim” seyredilen performans sanatçılarının gelmesi, önemli sahne yönetmenlerinin performans
sanatçılarını öz gönderimsel işlerle “sahneye” taşımaları (bkz: The Life and Death of Marina Abramovic)
“süperstar” performans sanatçılarının işlerinin bienal bienal yer değiştirmesi v.b.) kendini tiyatrallikle
performatiflik arasında gidip gelen ve aktörlerin sanatçı doğalarının ortaya çıkmasıyla kendisine öznel ve
kişiye özel yollar çizen bir yatakta bulmuştur.
Sonuç olarak, türlerin saflığını yitirdiği tiyatro arenasında oyuncunun “oynadığı konumu”nun da
değiştiğini, tiyatrallik düşüncesinin performansa yaklaşıp performatif edimlerin de tiyatralleştiğini ve
artık birbirlerinin alanlarını daha çok kestiğini görüyoruz. Bu, kavramsal kargaşalara ve katı karşı çıkışlara
sebebiyet verebileceği gibi, birbirlerini beslemelerine de ön ayak olmakta, tiyatral gösterileri tiyatro
8
Bert O. States, The Actor’s Presence: Three Phenomenal Modes.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
binalarının dışında da rahatlıkla anlamlandırmamıza yaramaktadır. Oyunculuk eğitiminin de artık, bu
çağdaş örneklerin artmasıyla birlikte, tiyatral edimlerin içerisindeki performatif öğelerle baş edebilecek
aktörlerin yetişebileceği bir yola evrilmesi tarafımızca zaruridir.
KAYNAKÇA
http://en.wikipedia.org/wiki/The_Civil_Wars:_A_Tree_Is_Best_Measured_When_It_Is_Down
http://www.youtube.com/watch?v=OntuOiNxxVI
Magnat, Virginie. (2002) Theatricality From The Performative Perspective, University of Wisconsin System,
Nutku, Özdemir. (2002) Oyunculuk Tarihi. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları,
States, Bert O. The Actor’s Presence: Three Phenomenal Modes.
271
Stuart, Donald Clive. (1928) The Development of Dramatic Art. New York: European Theories,
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
EĞİTSEL TİYATRO BAKIŞININ AKADEMİK YANSIMASI:
“EĞİTSEL TİYATRO” PROGRAMI VE BİR ÖRNEK OLARAK
NYU STEINHARDT SCHOOL OF CULTURE, EDUCATION,
AND HUMAN DEVELOPMENT, THE DEPARTMENT OF
MUSIC AND PERFORMING ARTS PROFESSIONS
THE ACADEMIC REFLECTION OF THE EDUCATIONAL
THEATRE OVERVIEW: THE “EDUCATIONAL THEATRE”
PROGRAM AND AS AN EXAMPLE THE NYU STEINHARDT
SCHOOL OF CULTURE, EDUCATION, AND HUMAN
DEVELOPMENT, THE DEPARTMENT OF MUSIC AND
PERFORMING ARTS PROFESSIONS
273
Züleyha ÇUBUK*
Özet
Farklı disiplinler başarılı bir sentezle bir araya getirilerek akademilerde yeni eğitim modeli olarak
sunulmaktadır. ‘Eğitsel Tiyatro’ bakışı da bu türden bir sentezin sonucu olarak çağdaş akademik eğitimde
yerini almaktadır. Bu bildiride ‘eğitsel tiyatro’ bakışı üzerinde durulacak; sahne sanatları alanında eğitim
veren örnek akademilerden biri olan NYU Steinhardt’ın akademik programları arasında yer alan ve Türkiye
akademilerinde henüz bir örneğine rastlanmayan ‘eğitsel tiyatro programı’ etraflıca incelenecek; bu türden bir
programın Türkiye’de ‘tiyatro öğretmeni yetiştirme’ modeline ilham kaynağı olup olamayacağı tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sahne sanatları, Tiyatro, Eğitim süreçleri, Eğitsel tiyatro.
Abstract
Different disciplines are combined with a successful synthesis and are presented in academies as a new model
of education. The ‘Educational Theatre’ view takes its place among the contemporary academic education as
a result of such a synthesis. In this statement we will put emphasis on the ‘educational theater’ view; and the
‘educational theatre program’ which is among the academic programs of NYU Steinhardt, which is one of the
best examples of academies that offer education on performing arts and the example of which has not been
encountered in Turkish academies; we will discuss whether such a program will be a source of inspiration to
the ‘theater teacher training’ model in Turkey or not.
Keywords: Performing arts, Theater, Educational processes, Educational theatre.
*
Öğr. Gör., Ordu Üniversitesi, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, Ordu, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
Disiplinler Arası Bir Yaklaşım: ‘Eğitsel Tiyatro’
‘Eğitsel Tiyatro’ ibaresi, İngiltere, ABD, Almanya, Fransa gibi önde gelen batılı ülkelerin yazılı ve sözlü
akademik kültüründe çeşitli kelime ve/ya tamlamalarla adlandırılmış disiplinler arası bir bakıştır. ABD’de
educational theatre, drama, modern drama gibi terimlerle kavramsallaştırılan ‘eğitsel tiyatro’ bakışı; yine
ABD’de yaratıcı drama (creative drama) adıyla da bilinmektedir. Yaratıcı dramanın eğitim süreçleri
içinde kullanılması bakımından en deneyimli ülke olan İngiltere’de daha çok “eğitimde drama” (drama
in education) kavramı kullanılmaktadır. Fedaral Almanya’da yerleşmiş kullanım ise, “Okul Oyunu” ya
da “oyun ve etkileşim” (Schulspiel, Spiel un Interaktion) olup, bu konuyla kuramsal ve uygulamalı olarak
ilgilenen alan da “Oyun ve Tiyatro Eğitbilimi” ya da “Oyun ve Etkileşim Eğitbilimi” (Spiel- und Theater
Paedagogik veya Interaktions Paedagogik) adını almaktadır. (San, 2006: 47)
Geçtiğimiz yüzyılda geleneksel eğitim-öğretim kalıpları aşılmış, bilginin oyun ve tiyatro aracılığıyla
aktarılması yoluna başvurulmuş, okul öncesinden üniversiteye kadar eğitimin her kademesinde öğrenme
süreci amaç ve içerik anlamında değilse de, biçim anlamında oyun ve tiyatronun estetik kaygılarının
şekillendirdiği yeni bir bakışla ele alınmaya başlamış ve okul oyunları gittikçe yaygınlaşmıştır. Oyun ve
tiyatro yöntemleriyle ele alınmaya başlanan yeni eğitbilimin kavramsallaşma süreci disiplinler arasında sıkı
bir alış-veriş üzerine kurulmuştur. Yukarıda belirtilen farklı tamlamaların ortaya çıkması bu alış-verişin
bir sonucu olarak yorumlanabilir. Tülin Sağlam’a göre;
274
Oyun ve tiyatronun eğitimde yer alma anlayışının ve yönteminin değişmesi doğal olarak alanda
yeni kavramların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeni eğitim anlayışı, bu hareketin öncüsü olan
İngiltere’de Dramatik Eğitim ya da Eğitimde Drama olarak adlandırılmış, ardından Yaratıcı Drama,
Eğitsel Drama, Oyun ve Tiyatro Pedagojisi gibi aynı ya da benzer süreçleri tanımlayan kavramlarla
alana ilişkin terminolojiyi zenginleştirmiştir. (Sağlam, 2003: 5)
Geçtiğimiz yüzyıl içinde önemi gittikçe artan ve yukarıda adı geçen ülkelerin başını çektiği dünya
akademilerinde başlı başına bir akademik program olarak varlığını sürdüren ‘Eğitsel Tiyatro’ yaklaşımının
Türkiye geçmişi çok da eski değildir. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde çalışmalarını
sürdürmüş olan Prof. Dr. İnci San ile Tamer Levent 1980’li yıllarda drama araştırma ve çalışmalarına
başlamış; 1980’li yılların başlarında Tamer Levent bir grup genç amatör tiyatrocuyla doğaçlama
çalışmalarını yürütmüş; 1982’de İnci San Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde yetmiş öğrencisiyle yaratıcı
drama çalışmalarını sürdürmüştür. 1985 tarihinden itibaren de Uluslar Arası Eğitimde Yaratıcı Drama
Seminerleri düzenlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu alanda giderek oluşan birikimin bir neticesi olarak 5
Nisan 1990 yılında Ankara’da İnci San ve Tamer Levent öncülüğünde Çağdaş Drama Derneği (ÇDD)
kurulmuştur. (San, 2006: 433-437) Derneğin kurulma amaçları arasında; drama çalışmalarının eğitimde
ve tiyatroda yaygınlaştırılması için araştırmalar yapmak tiyatro ve eğitim ilişkisini incelemek, yaratıcı
dramanın Türkiye’de yaygınlık kazanabilmesi, çocuk ve gençlerde yaratıcı kişilik gelişimini sağlamak ve/
veya hızlandırmak bakımından bir öğretim yöntemi ve ayrıca başlı başına bir disiplin olarak yerleşmesi,
tiyatroda da bir eğitim yöntemi olarak yaygınca kullanılmasını sağlamak, bu konularda araştırma yapmak
ya da yapılan araştırmalara destek olmak, bunun için seminer ve atölyeler düzenlemek gibi başlıklar yer
almaktadır.1
‘Eğitsel Tiyatro’ bakışının Türkiye’de eğitim bilimleri alanında “eğitimde yaratıcı drama” veya “yaratıcı
drama” başlıklarıyla kendisine bir yer bulması sonucunda bugün çeşitli üniversitelerimizin kimi eğitim
bağlamlı programlarında seçmeli veya zorunlu drama dersleri okutulmaktadır. Ülkemizde herhangi bir
Eğitim veya Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde ya da başka herhangi bir fakülte bünyesinde yaratıcı drama
lisans programı henüz mevcut değildir; ancak Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim
Anabilim Dalında Yaratıcı Drama Tezli ve Tezsiz Yüksek Lisans Programı ile Eskişehir Anadolu
Üniversitesi Eğitimde Drama Anabilim Dalı’nda Eğitimde Yaratıcı Drama tezli ve tezsiz yüksek lisans
programları bulunmaktadır.
1
<http://yaraticidrama.org/yaratici-drama/turkiyedeki-tarihsel-gelisimi/>, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
Yirminci yüzyılda öğrenci merkezli eğitim anlayışının hâkim duruma gelmesi, öğrencinin yaratıcılığının
geliştirilmesi gayesinin, eğitim bilimcileri sanat disiplinlerine, bu disiplinler içinde de tiyatroya
yaklaştırmıştır. İnci San’ın; “daha önce kurulmamış ilişkiler arasında ilişkiler kurabilme, böylece yeni bir
düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya koyabilme ya da anlam evrenimizi
yeniden yapılandırma, bireyler için ya da kültür için gerçekliğe uygun bir yenilik katma” olarak tanımladığı
“yaratıcılık” kavramının bireyde etkin bir gelişim gösterebilmesi için tiyatronun özünde var olan dram
kavramı başta olmak üzere, tiyatro sanatına özgü teknikler ilgili disiplini yapılandırmak amacıyla ödünç
alınmıştır. (San, 2006: 3)Türkiye’de “drama”, “yaratıcı drama”, “eğitimde yaratıcı drama” gibi adlarla karşılık
bulan ‘eğitsel tiyatro’ bakışı Türkçede “oyun ve tiyatro pedagojisi”2 tamlamasıyla da adlandırılmaktadır.
Türkiye’de tanınıp yaygınlık kazanması henüz kırk yılı bulmamış bir disiplin olan ‘eğitsel tiyatro’ bakışının
Türkçede tek bir terimle adlandırılamıyor oluşunun temel nedenini; alana yönelik teorik ve pratik
araştırmalar yapan bilim insanlarının ‘eğitsel tiyatro’ bakışını kendi bilim alanlarına mal etme gayretleri ile
çalışma yürütmelerine bağlıyorum. ‘Eğitsel tiyatro’ bakışının disiplinler arası bir yaklaşım olması, bir önceki
cümlede belirttiğim gayretleri aşikâr kılıyor. Bildiriye bağlam olan ilgili bakış, Türkiye’de eğitim bilimciler
ile çok az sayıda _üzülerek belirtiyorum: bir ya da iki_ tiyatro akademisyeni tarafından incelenmiştir.
Konuyu eğitim bilimleri açısından ele alan Prof. Dr. İnci San’ın önderlik ettiği bir grup akademisyen,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde 1980 yılından bu yana yürütülen çalışmalar neticesinde
ilgili disiplini akademiye “yaratıcı drama” adıyla tanıtma yolunu seçmişlerdir. Buna göre tanımı itibariyle;
“eğitimde yaratıcı drama; her hangi bir konuda, doğaçlama, rol oynama gibi tekniklerden yararlanarak,
bir grupla ve grup üyelerinin birikimlerinden, yaşantılarından yola çıkarak canlandırmalar yapmaktır.”3
“Yaratıcı drama” alanıyla ilgili akademik çalışmalar yürüten Ayşe Okvuran’a göre; yaratıcı dramanın
kullanılabileceği alanlar arasında; örgün eğitim, yaygın eğitim, kitle iletişim araçları, hizmet içi eğitim,
bir yöntem olarak edebiyat, matematik, yabancı dil gibi ilk ve orta dereceli okullarda okutulan dersler,
boş zamanların değerlendirilmesi, tiyatro oyuncularının yetiştirilmesi, özel eğitim, psikolojik danışma ve
rehberlik alanı, hastaneler, hapishaneler ve ıslahevleri gibi yerler sayılabilir. (Okvuran, 2006: 196-197)
‘Eğitsel tiyatro’ bakışının Türkiye’de bir eğitim disiplini olarak uygulandığı diğer bir alan ise tiyatro
sanatıdır. ‘Eğitsel tiyatro’ bakışının, Türkiye’de Oyunculuk eğitimi veren akademilerdeki alanında uzman
tek akademisyeni Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğretim üyesi
A.Kadir Çevik’tir. ‘Eğitsel Tiyatro’ bakışının Almanya’daki yansıması olan “Oyun ve Tiyatro Pedagojisi”
alanında doktorasını tamamlayan Kadir Çevik’in belirttiği gibi;
Oyun ve tiyatro pedagojisi kendi yapısı gereği bir grubun belirli bir zaman dilimi içerisinde üstünde
çalışılan temayı kavraması, keşfetmesi, temaya dair kendi içsel bağlantılarını kurması üstüne
kuruludur. Bu süreç kendine özgü araçları kullanarak işler. Bu araçların en önemlilerinden biri
oyundur. Oyun hem kavramsal hem de araçsal olarak grupla çalışılan süreçlerin odağındadır. Oyun
ve tiyatro pedagogu için oyun bu bağlamda araçsallığı en etkin olandır. (Çevik, 2013: 54)
2
< http://mimesis-dergi.org/2011/06/muzik-oyun-tiyatro-iliskisi-disiplinlerarasi-bir-yaklasim-denemesi-2/ >, 21.08.2014.
3
< http://yaraticidrama.org/yaratici-drama/yaratici-dramanin-tanimi/ >, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
275
Türkiye’de adına “drama”, “yaratıcı drama”, “eğitimde yaratıcı drama” gibi isimler verilen ‘eğitsel
tiyatro’ bakışı hem eğitim hem de sanat alanlarını eşit derecede birbiri içine geçiren girift bir yapı ile
dünya akademilerinde kendine bir yer bulmuştur. Diğer bir deyişle, adına ‘eğitsel tiyatro’ denilen alan,
eğitbilim (pedagogy) ile oyunculuk, yönetmenlik, sahne tasarımı, dramatik yazarlık, dram sanatı gibi
farklı uzmanlık alanlarının toplamından oluşan Tiyatro ve Eğitim disiplinlerinin dengeli bir sentezinden
meydana gelmektedir. Yurt dışında ilgili alan mezunları tiyatro ve drama öğretmenleri olarak okul öncesi
eğitimden ilk ve orta öğretim eğitimine kadar geniş bir yelpazede eğitim kurumlarında tiyatro ve drama
öğretmeni olarak çalışmakta; alan mezunları profesyonel meslek yaşamlarında öğretmenlik yapabilmeyi
seçebilecekleri gibi, tiyatronun herhangi bir alanında uygulamacı da olabilmektedir. Burada vurgulamaya
çalıştığım akademik eğitim modeli, ne tamamen sanatçı adaylarını yetiştiren klasik konservatif eğitim
modeli, ne de sadece öğretmen adaylarını yetiştiren salt eğitbilim odaklı bir modeldir. NYU Steinhardt
modelini örneklemeye girişmeden önce ‘eğitsel tiyatro’ bakışına teorik açıdan yaklaşmak istiyorum.
M u s p a rt2 0 1 4
“Oyun ve Tiyatro Pedagojisi” alanı, “okul oyunları için bir bilim dalı olarak işlev gören, uzman yetiştiren
alan” olarak adlandırılabilir. (San, 2006: 8) Farklı yaş aşamalarına göre pedagojik oyunlar geliştirilmesi ve
yöntemlerinin saptanması için uğraş veren oyun ve tiyatro pedagogları, Kadir Çevik’in Oyun ve Tiyatro
Pedagogu: Alanı, İşlevi başlıklı makalesinde belirttiği üzere; oyun kavramının teorik altyapısını kendi
çalışmalarının zeminine oturtur. Oyun ve Tiyatro pedagogu, tiyatronun ve oyunun olanaklarını bilen ve
bu olanakları pratik alanda yetkin bir biçimde kullanan kişidir. Oyun ve Tiyatro Pedagogu formasyonunu
edinmek için, ilgili alana ilişkin temel bir eğitimden geçmek gerekir. Yanı sıra, çalışılacak alana ilişkin bir ek
eğitime, deneyim ve birikime de ihtiyaç vardır. Profesyonel tiyatroda seyirci ile tiyatronun buluşması süreci,
yine profesyonel tiyatrolarda yönetmen ve diğer yaratıcılarla birlikte sahneleme süreci, çocuk ve gençlik
tiyatroları, amatör tiyatrolarda seyirci ile tiyatronun buluşması süreci ile amatör tiyatroların örgütlenmesi
süreci ve son olarak da eğitim sürecinde oyun ve tiyatro pedagogunun aktif çalışma alanlar mevcuttur.
(Çevik, 2013: 53-67) Özetle; “Oyun ve Tiyatro Pedagogu hayatın birçok alanında çağdaş yaşamın ürettiği
sorunlara disiplinler arası bir anlayışla çözümler aramaya çalışan, içinde yer aldığı süreçleri yaratıcı bir
anlayışla pratiğe taşıyan özelliklere sahiptir.” (Çevik, 2013: 65)
Türkiye’de iki farklı alana yansımalarının izleri sürülebilen ‘eğitsel tiyatro’ bakışı, özünde kendi alanında
uzman drama ve tiyatro öğretmenleri yetiştiren bir anlayışın ürünüdür. ‘Eğitsel tiyatro’ bakışı, oyun ve
tiyatroyu eğitimde başlı başına bir yöntem, diğer bir ifadeyle, dramatik eğitimin iki temel yaklaşımından
biri olarak kabul edilen “bir sanat olarak drama”4 kategorisinde değerlendirilebilir. Örneğine ABD’deki
NYU Steinhardt’ın eğitim programları arasında rastlanan Eğitsel Tiyatro programı, Türkiye’de tiyatro ve
drama öğretmenleri yetiştirme modeli geliştirilmesi yolunda bir ilham kaynağı olması için bildirinin ikinci
bölümüne konu olmuştur.
276
NYU Steinhardt’da Eğitsel Tiyatro Programı
NYU Steinhardt’ın Eğitsel Tiyatro programı, ABD’nin en eski akademik programları arasında sayılmaktadır.
Program mezunları; kültürel enstitülerde, eğitim kurumlarında, kamusal alanlarda kariyer yapma imkânı
bulabilmektedir. Aynı zamanda gelişen yeni nesil tiyatro sanatçılarını yetiştiren bir program olan Eğitsel
Tiyatro, New York içinde ve dışında en yenilikçi tiyatro eğitimcilerini hazırlayan köklü bir izleğe sahiptir.
Eğitsel Tiyatro programı, öğrencisine şunları vaat etmektedir:
• Tiyatro sanatı ve pedagojisinde kapsamlı ve dengeli bir öğretim programı,
• Öğrenci becerisini, drama eğitimini; genç seyirciler için tiyatro, oyun yapımı ve uygulamalı tiyatro gibi
ana alanlarda öğrenci becerilerini geliştirecek imkânlar,
• Dünya çevresinden, cinsiyet, etnik ve kültürel kimliklerle bezeli bir arka plan çeşitliliğiyle, en derinde
sosyal adaleti taahhüt eden zengin, muhtelif ve çok kültürlü fakülte ve öğrenciler topluluğu,
• New York’un en güzel okullarına ve kültürel enstitülerine eğitim atamaları ve stajyerlik olanağı ile
atama ve stajyerlikleri denetleme,
• Dünyanın en azami drama ve tiyatro eğitiminin mucitleriyle yurt dışı eğitim programları,
• Yurt dışında üç-yaz geçirilecek bir yüksek lisans eğitimi seçeneği,
NYU Steinhardt’ın Eğitsel Tiyatro programı, dünyanın kültürel sermaye yuvası olarak adlandırılan New
York’ta, üniversitenin Provincetown Playhouse yerleşkesinde okutulmaktadır. Bu programda okuyan
öğrencilere, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümünün çatısı altında yer alan Drama Terapisi, Müzikal Tiyatro
ve Performans Çalışmaları gibi disiplinler içinden bir program seçebilme olanakları sunulmaktadır.
Eğitsel Tiyatro programına kayıtlı bir öğrenci için sunulan diğer bir olanak ise, eğitimini tamamladıktan
sonra öğretmen olarak atanabilmesini sağlayan öğretmenlik sertifikası edinme hakkıdır. Eğitsel
Tiyatro programına kayıtlı bir öğrenci, aynı zamanda Öğretmen Eğitimi Programı(Teacher Education
Programme)’nı da yürüterek, Öğretmen Eğitimi Denklik Kurulu (Teacher Education Accreditation
Council )’ndan onaylı öğretmenlik sertifikası alabilmektedir.
4
Konu ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Tülin Sağlam, “Dramatik Eğitim: Amaç mı? Araç mı?”, Tiyatro Araştırmaları
Dergisi, Sayı 17, (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003), s.4-21.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
Eğitsel Tiyatro programı NYU Steinhardt’da nasıl tanımlanmaktadır?
Eğitsel Tiyatro programı, Klasik antikiteden günümüze eğitim ve tiyatronun ortak kullanımlar paylaştığını
dile getiren bir anlayışın ürünüdür. NYU Steinhardt bünyesindeki Eğitsel Tiyatro programı bu anlayıştan
yola çıkarak, tiyatro ve eğitim disiplinini sınıf, atölye, stüdyo ve sahne gibi uygulama alanlarında bilinçli
olarak bir araya getirmektedir. Öğretimde ve drama yoluyla öğrenmede yeni stratejiler geliştiren bu
program, öğrencilikten mezuniyete kadar geçecek süre boyunca yaratımda bulunmayı, her yaştan izleyici
için tiyatro sanatını deneyimlemeye teşvik etmektedir.
Program araştırması, dünya genelinde eğitsel tiyatro bakışıyla basılmış kitap ve makaleler ile sahnelenmiş
oyunları yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır. Eğitim süresi boyunca sahnelenen yapımlar, yeni fikir ve
yöntemleri test etmek için laboratuar oluşturmaktadır. NYU Steinhardt bünyesinde mevcut bulunan Eğitsel
Tiyatro programının öğrencileri, gerek tiyatro üretimi anlamında ülkenin sayılı merkezlerinden birisi olan
New York kentinde tiyatro dünyasını yaşama fırsatını yakalayabilecektir. Programın diğer bir kazanımı
ise gerek teoride, gerekse pratikte nitelikli akademik çalışmalarla dolu teatral deneyim vaat etmektedir.
Adı geçen program; araştırma performansı, bireysel çalışma yükümlülükleri, yaratıcı yetenekleri geliştirme
ve alanda ustalaşma imkânlarıyla da öğrencisine eğitsel deneyim kazandırmayı hedeflemektedir. Bu
programın ana hedefi şöyle özetlenebilir: Eğitsel Tiyatro programı, genç insanların gündelik yaşamlarında,
aile içinde, okul ve toplum yaşamlarında dramatik sanatların artan değerini kavramaları için “öğretmen
sanatçı” ve aynı zamanda “sanatçı öğretmen” yetiştirmek üzere çaba sarf etmektedir.
Adı geçen programı bu bildirinin konusu olarak seçmemde ve incelemeye değer görmemdeki temel nokta
budur. Ülkemizde genel anlamda “yaratıcı drama” adı ile bilinen disiplinle “eğitsel tiyatro” bakışının
akademik bir yansıması olan NYU Steinhardt’daki Eğitsel Tiyatro programı arasında bariz bir ayrım söz
konusudur. Eğitsel Tiyatro programının ders müfredatı öyle bir planlanmıştır ki, mezun olan öğrencilerden
öğretmenlik mesleğine yönelecek olan kişilerin salt bir öğretmen değil, “sanatçı öğretmen” vasıflarıyla
kamusal alanda mesleki deneyimler edinmesi yükümlülüğüne bağlanmıştır. Öğretmenlik yapmayı değil
de oyuncu, yönetmen, senarist, tasarımcı gibi icra odaklı mesleklere yönelmek isteyen mezun durumdaki
bir öğrenci sadece bir sanatçı değil, eğitme-öğretme yöntemlerine hâkim “öğretmen sanatçı” vasıflarıyla
sanatsal mecralarda boy göstermektedir.5
Dört yıllık lisans programında hangi dersler okutulmaktadır?
NYU Steinhardt Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü Eğitsel Tiyatro Programı’nda dört yıllık lisans eğitiminin
sonunda toplam 60 kredi ile mezuniyet hakkı kazanan öğrencilere “genel eğitim (liberal sanatlar)”, “ana
içerik” ve “pedagojik kur” başlıkları altında şu dersler okutulmaktadır:
1. Genel Eğitim (Liberal Sanatlar): Yabancı dil (4 kredi), Makale yazımı (4 kredi), İleri düzey akademik
makale, Metinler ve Fikirler (4 kredi), Kültürler ve Bağlamlar, Doğal Bilimler (4 kredi), Sayısal Neden
Oluş (4 kredi), İnsan Gelişimi I-II (4 kredi), Sanat Formu Olarak Tiyatro (4 kredi), İngilizEdebiyatı ya
da Dramatik Edebiyat (12 kredi), Serbest Liberal Sanatlar (Seçmeli, 12 kredi)
2. Ana İçerik:
a. Zorunlu dersler: Sahneye Koyma Sanatı (2 kredi), Oyunculuk: Temel Oyunculuk (2 kredi), Aktör
İçin Ses ve Konuşma (2 kredi), Modern Drama Uzmanlığı (3 kredi), Yönetmenlik (3 kredi), Fiziksel
Tiyatro Doğaçlaması (3 kredi), Seminer Dersi (0 kredi)
b. Danışman Tarafından Kayıtlanan Seçmeliler: Oyunculuk: Karakter Çalışması (3 kredi), Genç Seyirci
için Tiyatroya giriş (2-4 kredi), Sahne Tasarımı (3 kredi), Yaratıcı Drama Teorisi (2 kredi), İletken
Yaratıcı Drama Metotları (3 kredi), Masklar ve Kuklacılık (3 kredi), Oyunculuk ve Yönetmenlik
Tarzları I-II (3 kredi), Müzikal Tiyatro: Arka Plan ve Analiz (3 kredi), Oyun Yazarlığına Giriş (2
kredi), Sahne Işığı (3 kredi), Kostüm Tasarımı (3 kredi), Alkol ve İçki Eğitimi/Çocuk İstismarı
Tanımlaması/Okulda Şiddeti Engelleme ve DASA: Öğretmenlerin Sosyal Sorumlulukları
5
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs#01, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
277
Bu ne anlama gelmektedir?
M u s p a rt2 0 1 4
3. Pedagojik Kur:
a. Yaygın Pedagojik Kur: Yeni Öğrenci Semineri (0 kredi), Okullarda ve Diğer Eğitim Kurumlarında
Alan Gözlemleri (30 saat alan çalışması), Öğretim ve Öğrenim Kaynakları (4 kredi), Sosyal Bir
Enstitü Olarak Eğitim (3 kredi)
b. Özelleştirilmiş Pedagojik Kur: Eğitsel Tiyatroya giriş I-II (6 kredi), İlkokul Sınıfında Dramatik
Aktiviteler (15 saat saha çalışması, 2 kredi), Ortaokul Sınıfında Dramatik Aktiviteler (15 saat saha
çalışması, 2 kredi), Öğrenci Öğretimi: İlkokul Sınıfında Tiyatro (4 kredi), Ortaokul Sınıfında Tiyatro
(4 kredi), Eğitimde Tiyatro I-II (6 kredi) 6
Lisans eğitimi sonunda adına “GradesK-12” denilen bir lisans mezuniyet sertifikası verilmektedir.
Bu sertifika drama, dramatik edebiyat ve tiyatro disiplinlerinin bir araya getirildiği birleştirilmiş bir
müfredatın okutulmasından sonra alınmaktadır. “GradesK-12” sertifikasını almaya hak kazanan lisans
mezunları “tiyatro öğretmeni” olarak çalışabilme hakkı kazanmaktadır. Program mezunları öğretmenlik
yapma yetkisi kazanmanın yanı sıra; oyunculuk, yönetmenlik veya sahne tasarımı gibi tiyatro sanatının alt
branşlarından birinde uzmanlaşmayı seçebilirler. Programdan mezun olan öğrenciler; okul öncesi, ilkokul,
ortaokul ve lise düzeyinde tiyatro ve drama öğretmeni olabilmekte ya da müze ve sanat galerilerinde yer
alan eğitim bölümlerinde eğitmenlik yapabilmektedirler. Mezunların diğer çalışma alanları içinde toplum
merkezleri, kamp ve rekreasyon alanları ile sanat kurumları da yer almaktadır; mezunlar buralarda tiyatro
yönetmenliği yapabilmektedir. Program müfredatında sunulan ders çeşitliliği, Eğitsel Tiyatro programının
1965’ten bu yana New York Üniversitesi’nde açık bunmasından kaynaklanmaktadır. O tarihten bu yana
devam eden gelişim, Eğitsel Tiyatro’nun ulusal ve uluslar arası düzeyde tanınmasını ve gelişmesini
sağlamaktadır.7
278
Eğitsel Tiyatro programını akademik içerik anlamında tercih sebebi kılan etmenler NYU Steinhardt’ın
internet sitesinde şu maddelerce sıralanmıştır:
1. İki dinamik profesyonel alanın -tiyatro ve eğitim- heyecan verici sentezi,
2. Tiyatro ve Eğitim alanlarıyla ilgili New York şehrinin sunduğu fırsatlarla dolu zenginlik,
3. Saygın bir üniversitenin küresel girişimlerinin bir parçası olan Eğitsel Tiyatro’daki programın
seçkinliğinin ve yeniliğinin uluslar arası şöhreti,
4. Kariyer gelecekleri için öğrencileri sınıf ve tiyatro deneyimleri ile çok yönlü liberal sanatlar tiyatro
eğitimi sağlayan, konservatif olmayan bir program,
5. Çeşitlilik ve sosyal adalet alanlarıyla ilgili olan aktif ve girift bir öğrenme çevresi,
6. Profesyonel bağlantılar, öğretmenlik sertifikası ve mezuniyetten sonra mesleklere doğru yol gösteren
pratik deneyimler,
7. Bir teşvik ve destek atmosferi yaratan fakülte danışmanlarıyla kişisel bağlantı ve toplumsal duyu,
8. Bir tür yaratıcı mercekler çeşitliliği sayesinde tiyatro yapımını inceleme şansı: Oyun yazarlığı, icracılık,
yönetmenlik, düzenleme ve tasarım,
9. Tiyatro sanatını, oyunculuk ve canlandırma gibi pratik uygulamalarla birleştirme kabiliyeti,
10.Özellikle alana yönelik yeni eğilimleri takip etme ve tiyatronun geleceği üzerine tutku besleyen öğrenci
adaylarını doyuma ulaştıracak ders içerikleri,8
Eğitsel Tiyatro programını bitiren mezunları nasıl bir kariyer hayatı beklemektedir?
NYU Steinhardt, Eğitsel Tiyatro programını bitiren mezunlara özgün öğrenme doyumu ile yaratıcı başarıyı
birleştiren kariyer kazanımına sahip olacağı iddiasındadır. Program mezunları; okul öncesi, ilkokul,
ortaokul, lise, kolej ve üniversitelerdeki drama ve tiyatro öğretmenleri olarak istihdam edilebilmektedir.
6
<http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/curriculum/undergraduate>, 21.08.2014
7
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/undergraduate, 21.08.2014
8
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/top10, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
Mezunlar, kendilerine bu eğitim kurumlarında öğretmen olarak iş bulabilmektedir. Ayrıca müze ve
sanat galerilerindeki eğitim bölümleri içinde de eğitmenlik yapabilmektedir. Bunun yanı sıra drama ve
tiyatro yönetmenliği yapabilmekte, kamp, rekreasyon programları ve başkaca organizasyonlarda da yine
yönetici olarak çalışabilmektedir. Mezunların bir kısmı da başarılı icracılar, yönetmenler, oyun yazarları
ve genç seyirci için tiyatro yapımcısı olarak çalışmaktadır. Bu programdan mezun olan pek çok tanınmış
kişi bulunmaktadır. Yazar John Patrick Shanley, yönetmen Myrna Casas, Yazar Dr. Nellie Mc Caslin bu
programdan mezun olmuş önemli isimlerden birkaçıdır.9
Eğitsel Tiyatro programı, NYU Steinhardt tarafından günümüzün çok kültürlü değişken manzarası
içinde, çağdaş öğretim ve öğrenim teorileriyle yaratıcı sanatsal pratikler arasında köprü kurabilen gelişmiş
öğrencilere ithaf edilmiş dinamik bir tiyatro programı olarak sunulmaktadır. Eğitsel Tiyatro programının,
konservatif nitelikteki geleneksel tiyatro eğitiminden şu yönlerle ayrıldığı özellikle vurgulanmaktadır.
• Pedagoji ve sosyal adalet içinde güçlü bir kurulum ile tiyatro sanatlarında geleneksel ve modern ders
yükünü harmanlayan 133 kredilik bir ders müfredatı mevcuttur. (Tiyatro ve Tiyatro Pedagojisi dersleri
toplam 60 krediden oluşur. Genel liberal sanatlar alanında okutulan dersler toplam 60 krediden oluşur.
Genel pedagoji dersleri toplam 13 krediden oluşur.)
• Öğrenciler, New York’taki kültürel kuruluşlarda stajyerlik yapma imkânı yakalar, teatral yapım
işi yoluyla pratik deneyim kazanır ve alana hâkim akademik danışmanların kontrolünde öğretim
deneyimleri yaşar.
1. Bir sanatçı öğretmen ve öğreten sanatçı eğitimi üzerine odaklanıyoruz. Eklektik yaklaşımımız,
öğrenciye, faklı bir kariyer çeşitliliğine yolculuk yapma alışkanlığı kazanabileceği çok yönlü beceri
katmanlarını geliştirmeleri için izin veriyor: Nedir bu farklı kariyer çeşitliliği? Örneğin: performans,
yaratım, eğitim, sanat idareciliğini. Biz aynı zamanda, öğrencilere sanatsal arka planlarda kendi ders
yükleri içinde yansıyan güçlü özgeçmişler geliştirmelerine yardım etmek için çalışıyoruz.
2. Bizim tiyatro eğitimimiz bütüncüldür. Öğrenciler, tiyatro sanatının tüm boyutları içinde dersler
alır: oyunculuk, yönetmenlik, dramatik edebiyat, işbirlikçi yaratım ve öğretmenlik. Bu müfredat,
ana sahne, stüdyo ve gezici yapımlar içindeki katılım tarafından oluşturulmuştur. Tek bir tür
veya yaklaşımdan ziyade, öğrencilere, farklı yollardan oluşan bir çeşitliliği deneyimlemelerine izin
veriyoruz, onlara, kendi sanatsal seslerini geliştirmeleri için yardım ediyoruz.
3. Öğrencilerimiz, tiyatrolarda staj yapma olanağı sayesinde çeşitli kitlelerle ve uygulamalı deneyimler
içinde çalışmaktadır, özellikle New York içindeki kamu okulları ve özel okullarda öğretmenlik
deneyimi yaşamaktadırlar. Bu fırsatlar, karmaşık ve git gide gelişen eğitim ve tiyatro alanlarında
anlam yaratmak için, öğrencileri kendi pratikleriyle bilgilendiren paha biçilmez deneyimler sağlar.
10
Sonuç
Eğitsel Tiyatro programı, öğrencisine mezun olduktan sonra dilerse okul öncesinden üniversiteye kadar
çeşitli eğitim-öğretim kademelerinde çalışabilecek sanatsal bilgi birikimi ile yüklü bir öğretmen olabilmeyi,
dilerse eğitim-öğretim metotlarına hâkim, öğretebilen bir sanatçı olabilme imkânını sağlayan modern bir
akademik müfredat yapısına sahiptir. ‘Eğitsel tiyatro’ bakışının Türkiye’ye yansımaları takip edildiğinde,
daha önce de vurgulamaya çalıştığım gibi, ağırlıklı olarak Eğitbilimcilerin adı geçen kavramı yoğun bir
duygusallıkla sahiplenip Eğitbilim’e mal etme gayretleri sergiledikleri görülebilir. Bu iddianın en büyük
kanıtı yapılan yayınların satır aralarında gizlidir. Türkiye’de Eğitbilimcilerin kaleminden çıkan bu alana
yönelik akademik yayınlar tarandığında, çoğu yayının dokusuna “drama, tiyatro değildir” yargısı işlenmiş
gibidir.
9
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs#02, 21.08.2014
10 http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/comparison, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
279
Eğitsel Tiyatro programı ile geleneksel konservatif eğitim arasında üç ana farklılık bulunmaktadır. Söz
konusu farklılıklar, programın tanıtım sayfasında “Eğitsel Tiyatro mu Tiyatro mu” başlığı altında şöyle
belirtilmektedir:
M u s p a rt2 0 1 4
Türkiyeli Eğitbilimcilerin sahiplendiği kadar tiyatro bilimcilerimizin, adı geçen kavramı Eğitbilimcilerimiz
kadar yoğun biçimde ele almadıkları, konuya ilişkin yapılan _birkaç makaleden ibaret_ sınırlı sayıdaki
bilimsel yayından anlaşılmaktadır.
Türkiye’de “yaratıcı drama” lisans programı oluşturulmadan, tezli ve tezsiz yüksek lisans programları
açılarak bu alana yönelik bilim uzmanı açığı kapatılması yönünde gayret gösterilmektedir. İyi niyetli
bir yaklaşımın ürünü olmakla birlikte; söz konusu gayretin doğurduğu kimi olumsuz sonuçlar da açığa
çıkmaya başlamıştır. Dikkati çekmek istediğim nokta şudur: Kimisi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, kimisi
ise bağımsız statüdeki çeşitli dernekler, farklı kur aralıklarından oluşan ve sonu “drama liderliği sertifikası”
ile taçlandırılan bir dizi kursla alanı yaygınlaştırmaya çalışmaktadırlar. Batılı ülkelerde lisans düzeyinde
Eğitsel Tiyatro programlarının varlığına karşılık, farklı kur aralıklarıyla çeşitli devlet kurumlarından
onaylı drama sertifikası alan herkes eğitim kademelerinde “drama lideri” ya da “drama öğretmeni”
olarak görev yapabilmektedir. Disiplinler arasında sıkı bir işbirliği ile yapılanma gerektiren ‘eğitsel
tiyatro’ bakışını sertifika programlarıyla yaygınlaştırmaya çalışmak ülkemizin genç nüfus potansiyeli göz
önünde bulundurulduğunda yeterli görünmemektedir. Türkiye’de ilgili alana yönelik lisans düzeyinde
bir akademik eğitim olanağı yaratılmalı; bunun için tiyatro bilimcileri ile eğitbilimcilerin oluşturacağı, iyi
uygulamalarına çağdaş ülkelerin akademilerinde rastlayabileceğimiz lisans düzeyinde bir ‘eğitsel tiyatro’
programı açılmalıdır.
Kaynakça
Adıgüzel, Ö. (Ed.) (2006) Yaratıcı Drama 1985-1988 Yazılar, Ankara: Naturel.
280
Çevik, K., “Oyun ve Tiyatro Pedagogu: Alanı, İşlevi”, TİYATRO ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Sayı 35, s.53-67,
Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2013.
Okvuran, A. (2006). Yaratıcı Dramanın Kullanılabileceği Alanlar, Ömer Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı Drama 1985-1998
Yazılar içinde, (s.196-197), Ankara: Naturel.
Sağlam, T., “Dramatik Eğitim: Amaç mı? Araç mı?”, TİYATRO ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Sayı 17, s.4-21, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2003.
San, İ. (2006). Eğitimde Yaratıcı Drama, Ömer Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı Drama 1985-1998 Yazılar içinde, (s.46-47),
Ankara: Naturel.
___(2006). Türkiye’de Yaratıcı Drama Çalışmalarının Dünü ve Bugünü, Ömer Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı Drama 19851998 Yazılar içinde, (s.433-443), Ankara: Naturel.
___(2006). Sanat ve Yaratıcılık Eğitimi Olarak Tiyatro, Ömer Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı Drama 1985-1998 Yazılar
içinde, (s.1-16), Ankara: Naturel.
http://mimesis-dergi.org/2011/06/muzik-oyun-tiyatro-iliskisi-disiplinlerarasi-bir-yaklasim-denemesi-2/ >,
21.08.2014.
http://yaraticidrama.org/yaratici-drama/turkiyedeki-tarihsel-gelisimi/, 21.08.2014
http://yaraticidrama.org/yaratici-drama/yaratici-dramanin-tanimi/, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs#01, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/curriculum/undergraduate, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/undergraduate, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/top10, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs#02, 21.08.2014
http://steinhardt.nyu.edu/music/edtheatre/programs/comparison, 21.08.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
TEATRALLİĞİN DÜNYEVİLİĞİ YA DA
TEATRALLİĞİ YENİDEN TANIMLAMAK
THE WORLDLINESS OF THEATRICALITY OR
REDEFINING THEATRICALITY
B. Can ÖZDEMİR*
Özet
Dünyevi, bir ara form/yüz olarak dünyaya yazgılı insanın kutsalı tanıma çabası olarak, kendini dünya ve
kutsal arasında konumlandırır. Teatrallik, kendini bakışa açan temsilde sahne ile seyir yeri arasında; sahne
ile dış gerçek arasında bir oyukta gizlenir. 19 yy.’la birlikte sahneyi zapt eden gerçekçilik sahnede hâlihazırda
bulunan kutsalı terk ederek insanın kendi “ben”ini sahneye taşır ve onu kutsallaştırır. Yeni bir kutsal
arayışının sonucu olarak insan sahnede kendi kutsallığını izleyerek kendini teatralleştirir.
Anahtar Kelimeler: Teatrallik, Dünyevilik, Dindışı, Kutsal.
Abstract
There is a similarity between ‘worldly’, which is a form between divine and profane, and ‘theatricality’, which
can be thought and determined within a correlative relations. By considering this definition, it has been
tried to reconsider on theatricality. These two notions have stayed as a bipod form through the history, but
the content of the points where they stand have changed. This change supports the study of re-defining the
definition of theatricality.
Worldly, is an inter-form and positions itself between the divine and the earth by recognizing of a man,
who is predestined to the earth, what is divine. Theatricality, opens itself to “look”, hides in a hole which
stands between the stage and excursion spot and between the stage and outside reality. In nineteenth century,
realism brings up “person/ego/me myself” as a whole to the stage by leaving the divine one on the stage and
sacralizes. As a result of searching for a new “divine”, man theatricalizes himself by watching his divinity on
the stage.
Keywords: Theatricality, Worldliness, Profane, Divine.
*
Arş. Gör., Çukurova Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Adana, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
281
Kutsal olan ile dindışı arasında bir form olarak karşımıza çıkan ‘dünyevi’ ile bir ilişkiler bütünü içinde
tanımlanan ve kavranabilen teatrallik arasında oluşsal bir benzerlik vardır. Bu benzerlikten yola çıkarak
teatrallik üzerine yeniden düşünülmeye çalışılmıştır. Tarihsel ilerleyiş içinde bu iki kavram iki ayaklı bir
yapı olarak kalmış; fakat ayaklarının değdiği noktaların içeriği değişmiştir. Bu değişim teatralliği yeniden
tanımlamak gibi bir arayışın ön çalışmasını yapmayı tetiklemiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
Kutsal/Dünyevi/Dindışı
282
Dünyevi olanın kutsalla ve dünyayla kurduğu ilişki iki ayaklı bir yapı olarak şekillenir. Dünyevi, maddesiz
ve cisimsiz bir ruhsallıkla; görünür olan gündelik dünya arasında durur. Bu tarafıyla dünyevi olan, şimdi
ve burada olmayan kutsal ile olan uzlaşmayı barındırır (Taburoğlu, 2007 :12). Dünyeviliğe kestirmeden
bir dindışı ya da kutsal dışı olarak tanımlama çabası bir hata olacaktır. Ara bir yüz/form olarak bir ayağını
kutsala basan, diğer ayağını sürekli bir şekilde zındıkta tutuşuyla; ne kutsal ne de zındık bir form olarak
hiçbir biçimde bir tarafa ait olamaz. Kutsal ya da zındık birbiri içinde hep bir fazlalık ya da eksiklik olarak
vardır. Dünyevilik bir form olarak insanoğlu için bir tahammül noktasıdır. Görünmeyen, ilişki içine
giremediği kutsal, bir şekilde onun sonlu bedeniyle iletişime geçmektedir ve kendi kutsallığının yerini
sağlama almaktadır. Bu ara formun yokluğu insanoğlunu baş edemeyeceği bir gizem denizinde yalnız
bırakır. Bu durum inanç sahibinin gereksiz bir sofuluğa kapılmasına neden olarak azametli bir varlıkla
karşı karşıya bırakır ya da aklın sınırını zorlayan bu durumdan gündelik olana kayarak zındıklaşır (a.g.e.,
:23). İnsanoğlunun aklının sınırını zorlayan kutsal, bir şekilde görünür kılınmalı -fakat kutsallığından
vazgeçmeksizin- ve maneviyatı beslemelidir.
Tam anlamıyla bir dindışılık söz konusu değildir. Dünya kutsallıktan ne derece arındırılmış olursa olsun
dinsel bir tavır asla yok olmayacaktır (Eliade, 1991: 3). Kutsal bir mekân olarak kilise ya da cami bulunduğu
sokaktan; yani dindışı alandan eşiğiyle ayrılır. Kutsal mekânın eşiği aşıldığında, dışarısı aşkınlaşır (a.g.e.,
:6). Eşikten sonrası kutsalla ilişkinin yoğunlaşmasına, görünürde kutsalla olan ilişkide bir aracısızlığa işaret
eder. Fakat unutulmamalıdır ki, bunu sağlayan mekândır. Mekânın yokluğu, yoğunluğu ve aracısızlığı
ortadan kaldırır. Kutsal mekânın örgütlenmesi, Tanrısal olanın tekrarına dayalıdır. Evreni bir kaostan
yaratan Tanrı/Tanrılar dünyayı bir merkez olarak belirler ve açılım merkezden gerçekleşir. Tanrıyı taklit
eden insan da kendi bulunduğu mekânı merkez kabul ederek; dışarıda kalan bütün uzamı bilinmez bir
başka dünya olarak atfeder. İlksel birçok din, hayat ağacı ya da bir merkez kazığı üç evereni bağlayan
bir kapı olarak görür; Tanrılar katı, yaşadığı kat/dünya ve onun altı ruhlar âlemi. Bu üç evren sürekli bir
biçimde bu noktadan iç içe geçer ve birbirlerine müdahil olurlar. Bu kavrayışla yeryüzünün sahteliği ve gelip
geçiciliği kutsallaşır (Taburoğlu, 2007 :27). Dünyamız kendini kutsal olarak ifşa etmektedir ve ancak bu
anlamıyla kavranılmasına izin verilir (Eliade, 1991: 44). Dünyamızın ötesinde duran mekân bilinmeyendir
ve kutsallaşmamıştır. Her hangi bir şekilde bu öteki dünyaya giren/düşen insan bir kaosun içinde eridiğini
duyumsar. O artık bilinmeyen ve kavranamayan bir dünyanın içinde hiçtir. Bu kutsallaştırma iki yönlü bir
hareketi barındırır. Dünyasını yaratma sorumluluğunu alan insan, kaosu evrenleştirmekte ve bu evreni
kutsal yapmak için de Tanrılar dünyasına benzer kılmak istemektedir (a.g.e., :46).
Kendi mekânı üzerinden sürekli bir biçimde tanrısal olan ile benzerlik kurarak bütün dünyayı kutsallaştıran
insan, zaman içinde benzer bir akıl yürütmeyle hareket eder. Dinsel bayramlarla zaman sürekli geri
çağrılan bir duruma getirilir. Kutsal zaman çevrimsel bir yol izler (a.g.e., :49). Şimdiye çekilen geçmiş
zaman tekrar eder. Zamanın ve mekânın kutsallaştırılmasında aslolan ilk hale/ilk forma geri dönmektir.
Kendi dünyasını, tanrıların dünyayı ilk yaratılışındakine benzer bir yaratımla gerçekleştirmeye çalışan
insan, zamanı da sürekli biçimde kutsal olanla çevrimselleştirir ve kutsal zamanın şimdisine çeker.
Dünyevi olanın varlık göstermesi kaçınılmazlaşır. Bir anlama aygıtı olarak dünyevilik; kutsalı ve
dünyayı tanıma için kullanılır. İnsan bilmediği bir mekânı ve zamanı tanımak ve kavramak için kendini
merkezileştirir. Hareket insan merkezli kutsal ve dünya arasındadır. İnsan bir eşikte durmaktadır. Bir
yanıyla kutsala diğer bir yanıyla da dünyaya bakar. Aslında simgesel olarak bilebildiğini düşünür; fakat
tanımadığı kutsalı ara formlarla simgeleştirir ve bilinebilir kılar.
Teatrallik
Teatrallik, kavramı açık ve net bir tanıma sahip değildir. Teatral olan şey tiyatro ile ilgilidir; fakat tiyatro
içinde değişen ilişki biçimleriyle tanımlanmaya çalışılmaktadır. Teatrallik, postmodern sanat ve düşüncenin
mutlak koşulu olarak kabul edilebilir ya da modernizmin doğuşuyla çoktan özelikleri belirlenmiştir. 18
yy.’da Diderot, sahne gerçekliği ile dış gerçekliği birbirinden ayırarak teatralliği bu ilişki içinde aramaktadır.
Duygular gerçek hayatta olduğu gibi tekrar edilemez sahne üzerinde (Diderot, 2013: 17). Sahne üzerinde art
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
arda yapılan provalar, sahnede oyuncular üzerinde yekpare genel bir denge sağlamak amacındadır (a.g.e.,
:21). Bu denge temel olarak gerçeğin yeniden üretilmesine dayanır. Sahne, gerçek referans kabul ettiği
dış gerçekliği yeniden kurgular. Teatrallik bu ikili arasında gizlenmiştir; Sahne gerçeği ve dış gerçeklik
arasındaki ilişkide. Bu Platon’un mağara metaforuna benzemektedir. Sahne tekrar etmek istediği gerçeğe
ulaşamayacaktır. Teatrallik bir yandan abartılı bir taklitken bir boşluğunda kanıtçısıdır.
Teatrallik, yazın dilinde metaforun kurduğu bir ilişkiye benzer bir ilişkiler bütünüyle işler. Kökensel olarak
‘başka bir yere taşıma’ anlamına gelen metafor; bir kelimenin anlamını başka bir kelimeye taşır. Yani
bir kelime sözlük anlamıyla değil de, başka bir anlamla ifade edilirse metafor elde edilmiş olur. Metafor,
kelimenin hem gerçek/sözlük anlamıyla hem de yeni anlamıyla olan ilişkidedir. Max Black bu ilişkileri
odak ve çerçeve olarak adlandırır. Odak, kelimenin metaforik anlamıyken; çerçeve kelimeyi metafor
haline getiren bağlamdır. Bu biçimiyle metafor; kelimenin iki anlamı arasındaki boşluğa ve benzerliğe
odaklanmakta kendini buradan türetmektedir. P. Ricoeur; bu durumun bir muamma olmadığını aslında
muammanın çözümü olduğunu söyler. Metaforik anlamda, kelimenin gerçek anlamı yıkılmış ve yeni
bir anlam üretilmiştir. Teatrallikte tıpkı metaforda olduğu gibi bir ilişkiler ağından kendini türetir. Seyir
yeri ve sahne, iki mekân, oyuncunun mekânla olan ilişkisinde teatralliği yaratan tohumlar vardır. Freal
mekansal ilişkide gerçek mekan ve kurgusal mekanı baz alır. Seyircinin gerçek mekânı, kurgusal anlamda
yeniden yaratılmasıyla kurgusal mekân yaratılmış olur ve teatrallik bu ilişki içinde biçimlenir. Gerçek
mekân, kurgusal bir gözle değerlendirildiğinde; teatrallik, şeyleri olduğu gibi değil de başka türlü görme
ile ilişkilenir.
Metaforun işleyebilmesi için ortak bir paydaya gereksinim vardır. Kullanıcılar arasında ortak bir yaratım
olmadığında metafor boşa düşecektir. Fried aynı durumun teatrallikte de geçerli olduğunu söyler. Metroda
oyun oynayan oyuncuları, yolcular gerçek hayattan bir kesit olarak izler. Oyundan habersiz olan seyirci
bir çerçeveden yoksundur ve burada teatrallik boşa düşmektedir. Kendini üzerine inşa ettiği ayaklardan
biri yok olmuştur. Gerçek hayattan silik çizgilerle ayrılan kurmaca, kurmaca niteliğini kaybederek gerçeğe
karışır. O halde teatrallik ne kadar gerçekten ayrılırsa kendini o kadar aşikar etmiş ve bakışa açmıştır.
Böyle bir durumda teatralliği doğuran ilişkiler sıkı bir işlerlik içine girer. Teatrallik bir boşlukta anlam
bulur. Gerçek ve kurmaca arasındaki boşluğun genişlemesi teatral yaratımın büyüyerek havayı kaplaması
demektir.
Genel anlamda teatralliğe baktığımızda bir ilişkiler bütünü içinde boşlukta şekillenir. Kurduğu ilişkide
ne biri ne de diğeri olabilir teatrallik. Bu ikili ilişkiler içinde bazen de herhangi biri bir yarık halindedir.
Teatralliğin oluştuğu bu yarık metaforda olduğu gibi bir yıkılışı içermez. İkili ilişkilerden birinin
yıkılışı teatralliğin ölümü anlamına gelir. Tiyatro tarihinde teatrallik, tiyatronun olmazsa olmazı olarak
nitelendirildiği gibi olmaması gereken bir yapı olarak da karşımıza çıkar. Bazen kasıtlı olarak yıkılmaya ve
yok edilmeye çalışılmıştır. Fried için resim ve plastik sanatlar teatralliği hemen terk etmelidir. Teatrallik
onların sanat ürünü olmalarında bir engeldir. Tiyatro sahnesinde oyuncunun ve seyircinin olabildiğince
yaklaştırılması –Brecht’e olduğu gibi- teatralliği besleyen ikiliğin yok olması anlamına gelir. Brecht kasıtlı
bir biçimde teatralliği yok ederek sahneyi teatrallikten uzaklaştırma çabasındadır. Modern insan sürekli
bir biçimde hayatı sahneye taşıma fikriyle motive olmuş durumdadır. Bu durum kendini sahnede izleyen,
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
283
Sahnenin seyir yeri ile olan ilişkisi onu sürekli bir açıklık haline getirir. Bu açıklık bakışa olan açıklıktır.
Sahne kendini seyir yeri ile ilişkilendirmeden tamamlayamaz ve bu tamamlanmamışlık onu sürekli bir
oluş halinde tutar. Bu durum Fried için olumsuzluk teşkil etmektedir. Çünkü kendini bakışa açan şey
aynı zamanda kendini nesneleştirmiştir. Sanatın nesneleşmiş hali onu sürekli bir şimdide sabitler ve ileri
zamana taşmasını, aşkınlaşmasını engeller. Sahne ve seyir yeri arasındaki ilişkide konumlanır teatrallik
Fried için. Fakat teatrum mundi fikri bütün hayatı teatral bir kavrayış değil midir? Böylelikle bütün hayat
bir bakışa açılarak kurulmaktadır. O zaman bütün bir hayatın teatralliğinden bahsedilebilir. Bu kavrayışla
her birey kendi yaşamını bir oluş olarak görür. Böylelikle tiyatro ve hayat birbirinden ayrılmaz bir ikili
halini alır ve her yaşam bir rolden ibarettir. Bu bütünlüklü görüşte bile teatrallik çift ayaklıdır. Bu çift ayak
için metin/tiyatro metni kapladığı yer içinde önemini yitirir ve ortadan kaybolur. Barthes için teatrallik
tiyatro eksi metindir.
M u s p a rt2 0 1 4
kendini sürekli bir biçimde gündelik olanın dışında tekrar etmek arzusu duyan; yani bir anlamıyla kendini
nesneleştiren insanın teatralliği yeniden yaratmasıdır.
Teatralliğin Dünyeviliği/Teatralliği Yeniden Tanımlamak
Batı tiyatrosunun kökenine baktığımız zaman dinsel bir ilişkinin belirgin bir biçimde karşımızda durduğunu
görürüz. Antik Yunan tragedyası’nın Dionysos onuruna dans edilip, söylenen dithyrambos’lardan ortaya
çıktığı bilinmektedir (Brockett, 2000 :27). Bu Tiyatronun din ile; yani kutsal olanla ilişkisini açıklamaktadır.
Dionysos, Yunan tanrılarının en büyüğünün Zeus’un oğluydu. Satirler tarafından büyütüldükten sonra
öldürüldü ve parçalara ayrıldı. Yeniden canlandığında şarabın ve bolluğun tanrısıydı. Antik Yunan için
tiyatro bir din biçimiydi. Bunu tiyatro yapılarında da görebiliriz. İlk kaynaklara göre sahnenin ortasında
duran sunak taşı; tanrılara adak sunmak için kullanılıyordu ve tiyatronun merkezini oluşturmaktaydı.
Geçen zamanla birlikte sunak taşı sahneden uzaklaşmaya başlayarak Roma döneminde tamamıyla ortadan
kalkmıştır. Drama senede dört kere yapılan dini bir festivalle halka açılmaktaydı. Tiyatro kökeninde yer
alan ritüel kavramı da kutsal ile ilişkilidir. Katılımcısı olmayan ritüel tanrıyla aracısız bir iletişimin yoluydu
(a.g.e., :17). Bu zamanda tiyatro hem mekânsal anlamda hem de zamansal anlamda kutsal ile ilişkili
olduğunu; kutsal olanla dünya arasında bir bağlantıyı sağladığı söylenebilir.
284
19. yy’la birlikte sahneye davet edilen gerçekçilik, -belirgin olarak- sahnenin kutsallığından vazgeçmesi
ve somut gerçekliğe dönmesi talebindedir. Bilimsel bir gerçekliği süssüz bir biçimde aktarmayı dener
tiyatro (Şener, 2008 :163). Dış gerçeklik referans noktasıdır. Tiyatro bundan sonra yaptığı bütün işleri
dış gerçeklikle karşılaştırarak değer biçecektir. Sahnede olan kendi iç mantığı içinde değil; yaşam mantığı
içine yerleşmeye çalışır. Dış gerçeklik; aklın öne çıktığı, bilimsel verilerle düşünmenin tek gerçeklik olduğu
kanısındadır. Bu yüzyılda üst üste gerçekleşen sanat, ekonomi ve din devrimleriyle de insanoğlu kutsal bir
yaşamdan uzaklaşmış ve dolayısıyla dünyevi formlardan da vazgeçmiştir. Dünyasal olan, göğün eksikli bir
yansıması değil tam bir kendilik olarak var olur (Taburoğlu, 2008 : 55).
Dini aşkınlığı reddeden, hakikati bir görecelik olarak ele alan insan yeni bir varoluşu üstlenir. Kendini
tarihin öznesi ve ajanı olarak kabul eder. Bu varoluş hiçbir şekilde kutsaldan arındırılamaz. Modern insan
bütün tanrıları öldürdüğünde, geçmişin bütün batıl itikatlarından kurtulduğunda özgürlüğe kavuşacağına
inanır. Fakat geçmişini tam anlamıyla reddedemez (Eliade, 1991 :181). Bu reddedemeyiş onu yeniden
tanımlamalar yapmaya iter. Kutsal olan ve olmayan arasındaki ilişki genetik bir kod olarak aktarılır; fakat
artık karşılıkları değişmiştir.
“Çağımızın için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şey hakikattir. Dahası hakikat azaldıkça
ve yanılsama çoğaldıkça çağımızda kutsal olanın değeri artar. Öyle ki bu çağ açısından yanılsanmanın had
safhası kutsal olanında had safhasıdır (Aktaran, Debord, 2010 :35).”
Sahneyi kaplayan kutsallık ve onun sağladığı aracısız –kutsalla- iletişim yerini başka bir kutsala bırakmıştır.
Sahnenin dünyeviliği bu anlamda son bulurken bambaşka bir kutsalla ilişki içine girer. Özelikle 19. yy’la
birlikte modern insan kendini sahneye taşır. Bu şu anlama gelmektedir; kendini sahneye taşıyan insan
öncelikle kendini nesneleştirir. Kutsallık arayışında olan modern insan kendi nesnesini sahneye koyarak
kendini kutsallaştırır. Sahneden kutsal bir ben ve onu izleyen ben arasındaki ilişki teatral bir ilişkidir.
Dünyevi olan ile teatral olanda bir ilişkiler biçimi üzerinden şekillenir. Kutsal ile dünya arasında; sahnedeki
ben’le, izleyen ben arasındaki ilişki benzerdir. İkisi için de bir çift ayaklılık söz konusudur. Bu ayaklardan
birinin yokluğu iki kavramın da yok olmasına neden olur. Kutsalı kaybeden insan, kutsallığı ararken
merkeze koyduğu ben’ini kutsallaştırır. Kendini bir gösteriye açmasıyla da kendi kendini bakışa açarak,
kendini teatralleştirir.
“Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür (Debord, 2010 :39)” ilkesiyle hareket eden modern insan sürekli
bir şekilde kendini bakışa açar. Teatrallik kestirme bir anlamla kendini bakışa açmaksa sahnede kaybettiği
kutsallığı, iki anlamda da; sahnede zaten olan kutsallığın yitimi ile kendi dünyasında kutsallığın yitimi,
yeniden doldurmak için kendini kutsallaştırır ve onu seyreder. Son tahlilde; insanın kendini kutsallaştırdığı
ve sahneye taşıdığı kendi ben’i ile dışsal olarak kendi seyirci ben’i arasındaki ilişkide teatrallik anlam bulur.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
12. o t uru m / 1 2 . s e s s i o n
Kaynakça
Brockett, O. (2000). Tiyatro Tarihi. Sevinç Sokullu, Tülin Sağlam, Beliz Güçbilmez, Selda B. Ödül (Çev.). Ankara: Dost
Kitapevi.
Diderot. (2013). Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler. S. Esat Siyavuşgil (Çev.).İstanbul: İş Bankası.
Debord, G. (2010). Gösteri Toplumu. Ayşen Ekmekçi, Okşan Taşkent (Çev.). İstanbul : Ayrıntı.
Eliade, M. (1991). Kutsal Dindışı, M. Ali Kılıçbay (Çev.). Gece, İstanbul,
Şener, S. (2008); Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Dost Kitapevi, Ankara,
Taburoğlu, Ö. (2008); Dünyevi ve Kutsal, Metis, İstanbul,
Fried, M. Art and Objecthood.
Feral, J. Performance and Theatricality: The Subject Demystified.
Magnat, V. Theatricality From the Performative Perspective.
Tronstad, R. Could the World Become a Stage? Theatricality and Metaphorical Structure. **
285
**Adı geçen makalelerin tamamı; 2013 Güz dönemi, Ankara Üniversitesi, Tiyatro Bölümü, Tiyatro Kuramları, Eleştirisi ve
Dramaturgi AnaBilim Dalı, “Tiyatro Kavramları” master dersi kapsamında Beliz Güçbilmez tarafından ingilizce olarak okutulmuş ve
sınıftarafından kollektif olarak türkçeye çevrilmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
KONSERVATUVARLARDAKİ ŞAN EĞİTİMİNDE
KORREPETİSYON (EŞLİK)
CORREPETITION (ACCOMPANIMENT) IN VOICE TRAINING AT
CONSERVATORIES
Onur ÇUHACI*
Ceren GÖĞÜŞ**
Özet
Birçok çalgıda daha çok piyano eşliği olarak düşünülebilecek korrepetisyon (eşlik), özellikle opera
yorumcusunun esere ilk başladığı andan sunum aşamasına kadar esere bağlı olarak yüksek düzeyde ihtiyaç
duyduğu bir uygulamadır.
Konservatuvarlardaki şan eğitimi ile korrepetisyon, ülkemizde ayrı dersler olarak görünmelerine rağmen
doğaları gereği birlikte sürdürülen iki çalışmadır. Yurt dışındaki okullarda ise bu iki dersin farklı isim ve
uygulamalar ile yapıldığı bilinmektedir.
Yapılan araştırmada, yurt içi ve yurt dışındaki konservatuvarlar ile dengi kurumlarda şan eğitiminde
korrepetisyon (eşlik) uygulamaları incelenip karşılaştırılmış ve saptanan farklılıklar ve benzerlikler
yorumlanmıştır. Araştırma; temel alan araştırmasına dayalı betimsel bir çalışma olup, veriler kaynak tarama
yöntemiyle elde edilmiş, içerik analizi ve kısmî karşılaştırma yapılıp, yorumlanmış ve değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Müzik, Müzik eğitimi, Şan eğitimi.
Abstract
Voice training is named differently at various institutions providing music education, mainly at opera major
of conservatories. Voice training which is a fundamental part of music education is served under the name
of singing at opera departments of conservatories where opera singers are trained. It has been seen that
correpetition (accompaniment) required by this course is named differently.
Correpetition which is thought as accompaniment of piano as most commonly used by many instruments,
is also an application widely required by an opera singer from the moment she/he starts singing until the
performance stage.
Although singing and correpetition at conservatories are recognized as different courses in our country they
can be thought as two studies continuing together in terms of their nature. It is known that there are different
applications at schools abroad.
* Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
** Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
287
Ses eğitimi, konservatuvarların opera anasanat dalları başta olmak üzere, müzik eğitimi veren birçok kurumda
farklı ders isimleriyle bulunmaktadır. Müzik eğitiminin vazgeçilmez bir parçası olan ses eğitimi opera sanatçısı
da yetiştirmeye yönelik kurumlar olan konservatuvarlardaki opera anasanat dallarında şan dersi adı altında
işlenmektedir. Bu dersin uygulanması esnasında ihtiyaç duyulan korrepetisyonun (eşlik) farklı bir ders adı
altında bulunduğu görülmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
At the research made correpetition applications at conservatories in and out of our country and associate
institutions have been analyzed, compared and the similarities and differences have been interpreted. The
research is a descriptive work based on the research of the major; data has been gained through resource
review, the content has been analyzed and compared partly and then interpreted and evaluated.
Keywords: Music, Music education, Voice training, Singing.
GİRİŞ
288
Konservatuvarlar, müzik alanında nitelikli sanatçı yetiştiren kurumlar olarak düşünülebilir. Türkiye’de
Devlet ve Özel Üniversite bünyesinde otuz dokuz Devlet Konservatuvarı bulunmaktadır (muzikegitimcileri.
net). Bu konservatuvarların on üçünde Opera Anasanat dalı, bulunmaktadır. Opera Anasanat Dalında
mesleki Şan eğitimi bulunmaktadır. “İnsan sesini meydana getiren sistemler bütünün tanınıp, sesin
üretiminden (fonasyondan), sesin eğitilmesi, bakımı, geliştirilmesi, teknik zorlukları, müzikal söylemeyi ve
insan sesinin korunmasına ilişkin bilgileri kapsayan eğitim sürecini ses/şan eğitimi olarak adlandırabiliriz
(Göğüş, 1996). Konservatuvarlar, Opera Anasanat dallarında şan dersleri Şan Eğitmeni ile birlikte,
haftada iki saat uygulanmaktadır. Bu dersin işleyişinde, öğrenci, şan eserini yorumlarken eşliğe ihtiyaç
duymaktadır. Bu eşlikler için korrepetitörün de derse dahil olması gerekmektedir.
Korrepetisyon/eşlik: “Müzikte eşlik, solo partinin müzikal arka planıdır. Örneğin, bir piyano parçasında sol
el, sağ eldeki bir partiye akorlarla eşlik edebilir. Bir piyanist ya da orkestra, bir solo şarkıcı ya da müzisyene
eşlik edebilir” (Apel, 1974, Akt. Yüksel). Eşliğe, çoğunlukla “arka plan”da olma karakterinden dolayı, kimi
zaman müzikal ve artistik bakımdan yeterince önem verilmemektedir. Oysa eşlik, müziği tamamlayan
önemli bir kısımdır. “Eşlik, genellikle armonik ve ritmik yapıyı destekler. Klasik eserlerde çoğunlukla
besteci tarafından yazılır. Caz ve popüler müzikte doğaçlama olarak yapıldığı da görülmektedir.”(Yüksel,
2010)
“Bir soliste eşlik etmek karmaşık bir beceridir. Solist hatayla veya bilinçli olarak zamanlama değişimleri
meydana getirdiğinde iyi bir eşlikçi, solisti sürekli olarak takip etmek durumundadır” (Lehmann ve
Ericsson, 1993 Akt. Yüksel)
Korrepetisyona konservatuvarlardaki her Anasanat dalının az veya çok ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak şan
eğitiminde insan sesi haricinde bir enstrüman bulunmadığından, ayrıca şan derslerinde eserler sürekli
orkestra eşliğinde yapılamayacağından, bu eserlerin piyano düzenlemeleriyle çalışılmaktadır. Ülkemizdeki
konservatuvarlarda korrepetisyon dersi öğretim programlarında farklılık bulunduğundan haftada bir veya
iki saat Korrepetitör eşliğinde uygulanmaktadır.
Korrepetitör ders esnasında eşlik yaparken şancının esere olan hakimiyetini güçlendirmektedir. Ancak
doğal olarak şan tekniğini ve yorumlama becerisini kontrol etmesi zorlaşmakta ve Şan Eğitmenine
ihtiyaç duymaktadır. Şan eğitmenlerinin ise eserin piyano eşliklerinin zorluk derecelerine göre yetersiz
kalmalarından dolayı korrepetitöre ihtiyaçları bulunmaktadır. Ülkemizdeki eğitim sistemi gereğince bir
derse iki öğretim elemanı atanamadığından, şan ve korrepetisyon dersleri birbirinden bağımsız iki ayrı
ders olarak uygulanmaktadır. Şan eğitmenleri ve korrepetitörler, işleyişte bu derslerin birlikte yürütülmesi
gerektiğini düşünmektedirler.
Opera Anasanat dallarında korrepetisyon sadece şan dersi için değil aynı zamanda Birlikte Çalışma, Metinli
Müzikli Diksiyon ve Sahne derslerinde de gerekmektedir. Bu derslerden Birlikte Çalışma dersi ve Metinli
Müzikli Diksiyon dersi şan eğitmeni ve korrepetitör ile, Sahne dersi ise korrepetitör ve sahne eğitmeni ile
birlikte yapılmaktadır.
AMAÇ
Şan ve korrepetisyon eğitiminin temelinde eğitimin her aşamasında olduğu gibi en önemli öğelerden biri
olan öğretmenler/eğitmenler bulunmaktadır. Beraber yürütülmesi gereken bu iki dersin işleyişindeki
beraberlik ülkemizde bireysel öğretmen çabaları ile yürütülmektedir. Bu iki dersin yurt içi ve yurt dışı
uygulanış biçimleri de değişiklik göstermektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Bu nedenle “Konservatuvarlardaki şan eğitiminde korrepetisyon (eşlik)” konusu bir problem olarak ele
alınmıştır.
Konservatuvarlardaki şan eğitiminde korrepetisyon (eşlik) derslerinin uygulamadaki durumu nasıldır?
Bu soruyu cevaplayabilmek için aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır:
1. Korrepetisyonun Şan eğitimi üzerindeki etkisi nasıldır?
2. Korrepetisyon ve şan derslerine programlarda ayrılan süre ve bu sürenin kullanımı nasıldır?
3. Korrepetisyon dersi veren öğretim elemanlarının niteliği nasıldır?
Araştırmanın Deseni
Yapılan araştırmada, yurt içi ve yurt dışındaki konservatuvarlar ile dengi kurumlarda şan eğitiminde
korrepetisyon (eşlik) uygulamaları incelenip karşılaştırılmış ve saptanan farklılıklar ve benzerlikler
yorumlanmıştır. Araştırma; temel alan araştırmasına dayalı betimsel bir çalışma olup, veriler kaynak
tarama yöntemiyle elde edilmiş, uzman görüşleri alınmış, içerik analizi ve kısmî karşılaştırma yapılıp,
yorumlanmış ve değerlendirilmiştir.
Katılımcılar
Araştırmanın katılımcıları halen konservatuvar ve dengi kurumlarda görev yapmakta olan ve araştırma
için hazırlanan görüşme formunu yanıtlamaya gönüllü 10 korrepetitör ve 10 şan eğitmenidir.
Veri toplama Araçları
Durum tespiti yapılması planlanan araştırma için toplanan veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu
yoluyla elde edilmiştir. Görüşme formunda açık uçlu sorulara yer verilmiştir. Hazırlanan görüşme formu,
uzman görüşleri doğrultusunda düzenlenerek birebir olarak uygulanmıştır.
289
Veri Analizi
Veri analizinde açık uçlu soruların değerlendirilmesi nitel içerik analiziyle gerçekleştirilmiştir. Veriler
kısmi olarak karşılaştırılıp yorumlanmış ve değerlendirilmiştir.
BULGULAR VE YORUM
1. Korrepetisyonun Şan eğitimi üzerindeki etkisi nasıldır?
Araştırmanın ilk alt problemine yanıt aramak için şan eğitmenlerine ve Korrepetitörlere yöneltilen soru
açık uçludur. Buna göre şan eğitmenlerinin vermiş olduğu cevaplar şu şekildedir:
Şan Eğitmenleri, şan eğitiminde korrepetisyon derslerinin, öğrencinin;
Beraber müzik yapabilme, zamanlama ve eşliğe uyum yeteneğini geliştirdiğini, duyuşsal anlamda tek
seslilikten çok sesliliğe geçişi sağlayıp, armonik yapıların algılanmasını kolaylaştırdığını, eser üzerindeki
mutlak hakimiyeti arttırdığını düşünmektedirler. Şan eğitmenleri aynı zamanda korrepetisyon derslerinin
esere bağlı olarak orkestral simülasyonu oluşturduğunu, stil (Besteci, Eser, Dönem) ve yorumlama
becerisini arttırdığını, müzikal dinamikleri, ifadeleri ve yorumları pekiştirdiğini, entonasyonu geliştirdiğini,
korrepetitörün de ayrıca müdahaleleri ile vokal hatalarını ortadan kaldırdığını belirtmişlerdir.
Şan eğitmenlerinin, eserin piyano eşliklerinin zorluk derecelerine göre yetersiz kalmaları ve korrepetitör
eşliğinde yapılan derslerde kendilerinin bağımsız hale gelmesini kolaylaştırması da vurguladıkları bir diğer
konudur.
Korrepetitörler, Şan Eğitiminde korrepetisyon derslerinin, öğrencinin;
Müzikal dengeyi kurmasına yardımcı olduğunu, Şancının müzik ile ilişkisini kurduğunu ve tek seslilikten
çok sesliliğe geçiş ve armonik yapıları algılamasını sağladığını, müzikal dinamikleri çalıştırdığını, birlikte
çalışma, eşlikle söyleme ve birlikte müzik yapma becerilerini kazandırdığını, stil (Besteci, Eser, Dönem)
ve yorumlama becerilerini arttırdığın orkestra ile söylemeye hazırlık yaptığını ve Piyano ile uyum becerisi
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
geliştirdiğini, librettoları çalıştırarak vokal hatalarını düzelttiğini belirtmişlerdir. Korrepetitörlerin şan
tekniği ile ilgili bilgilerinin yetersiz kalması ve şan eğitmeni ile birlikte müzikal açıdan bağımsız hale
gelmesini kolaylaştırması da vurguladıkları bir diğer konudur.
2. Korrepetisyon ve şan derslerine programlarda ayrılan süre ve bu sürenin kullanımı nasıldır?
Araştırmanın ikinci alt problemine yanıt aramak için yurt içi ve yurtdışında, Konservatuvar ve dengi
kurumlardaki Şan ve Korrepetisyon Dersi program ve işleyiş bakımından karşılaştırılmış sonuçlar tablolaştırılmıştır.
Program Açısından
Şan dersi Saati
Korrepetisyon dersi saati
İtalya
2
2
Almanya
2
2
Avusturya
2
2
Rusya
2
2
Çek Cumhuriyeti
2
2
Amerika Birleşik Devletleri
2
2
Türkiye
2
2
Tablodan da anlaşılacağı üzere incelenen tüm ülkelerde şan dersleri ve korrepetisyon dersleri ikişer saat
yapılmaktadır.
290
Uygulama Açısından
İşleyiş
Prova/Sınav
Temsil
Birer saat birlikte
Kişinin kendi
korrepetitörü
Şef korrepetitör
Almanya
Her ders birlikte.
(Başka korrepetitör)
Kişinin kendi
korrepetitörü
Şef korrepetitör
Avusturya
Birer saat birlikte
Kişinin kendi
korrepetitörü
Şef korrepetitör
Rusya
Her ders birlikte.
Sınıf korrepetitörü
Şef korrepetitör
Çek Cumhuriyeti
Her ders birlikte
Kişinin kendi
korrepetitörü
Şef korrepetitör
Amerika Birleşik
Devletleri
Her ders birlikte.
(havuz sistemi)
Coaching
Kişinin kendi korrepetitörü ya
da şef korrepetitör
Türkiye
Birer saat birlikte
Kişinin kendi
korrepetitörü
Kişinin kendi korrepetitörü ya
da şef korrepetitör
İtalya
Şan ve Korrepetisyon dersleri işleyiş açısından farklılıklar göstermektedir. Buna göre; incelenen ülkelerden
İtalya Avusturya ve ülkemizde bu derslerin birer saati beraber yapılmaktadır. (Önceden de açıklandığı
üzere ülkemizdeki bu birliktelik şan eğitmeni ve korrepetitörün kendi inisiyatifindedir.) Almanya, Rusya,
Çek Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletlerinde ise her ders korrepetitör eşliğinde yapılmaktadır.Bu
işleyişte ise şöyle farklılıklar göze çarpmaktadır:
Almanya’da her ders piyano öğrencilerinden bir kişi korrepetitör olarak derse katılmakta (alanda deneyim
kazanmak isteyen vb.) kişinin kendi korrepetitörü son provalar ve sınava kadar derse katılmamaktadır.
Öğrenci kendi korrepetitörü ile olan iki saatlik korrepetisyon dersini yalnızca korrepetitörü ile yapmaktadır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Rusya’da ise şan eğitmeni ile beraber aynı odayı paylaşan bir korrepetitör bulunmakta (şan eğitmeninin
kendi sınıfının korrepetitörü) ve her derste bu korrepetitör eşlik etmektedir.
Çek Cumhuriyeti’nde kişinin kendi korrepetitörü her ders şan eğitmeni ile birlikte derslere katılmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise diğer ülkelerde bulunmayan bir sistem olan “havuz sistemi”
bulunmaktadır. Bu sisteme göre çeşitli ana sanat dallarında deneyimi olan korrepetitörler isim olarak yer
almakta öğrenci şan dersine giderken bu korrepetitörlerden birini seçmektedir.
Genel prova ve sınavlarda ise; Rusya hariç tüm ülkelerde kişinin kendi korrepetitörü bulunmaktadır.
(Amerika Birleşik Devletleri’nde ismine “coaching” denmiştir.) Rusya’da ise sınıf korrepetitörü genel
prova ve sınavlarda da bulunmaktadır.
Opera temsillerinde ise tüm ülkelerde Şef Korrepetitör yer almaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve
ülkemizde duruma göre kişinin kendi korrepetitörü aynı zamanda Şef Korrepetitör de olabilmektedir. bu
durumda kendi korrepetitörü de temsilleri yönetmektedir.
3. Korrepetisyon dersi veren öğretim elemanlarının niteliği nasıldır?
Korrepetisyon sanat dalı, Lisans düzeyinde bir Müzik Eğitimi Kurumunda bulunmamaktadır. Sadece
bir Müzik Eğitimi kurumunda aktif olarak korrepetisyon alanında yüksek lisans ve doktora programı
bulunmaktadır. Lisans üstü eğitimde kontenjanlar lisanstan daha düşük olduğundan eğitim görebilecek
öğrenci sayısı çok azdır. Bu lisans üstü programlara dahil olan korrepetitörler için, alanın devamında
üniversitelerarası kurul doçentlik kriterlerine göre bir doçentlik dalı yoktur. Konservatuvarlarda her
Anasanat dalı için korrepetitör gerekirken, ayrıca bir korrepetitör görevlendirmesi bu kurumlar için
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başta opera Anasanat dalları olmak üzere tüm Anasanat ve sanat dalları
için piyano Anasanat dalı öğretim elemanları korrepetitör olarak görevlendirilmektedirler.
SONUÇ
Ülkemizdeki eğitim sistemi gereğince bir derse iki öğretim elemanı atanamadığından, şan ve korrepetisyon
dersleri birbirinden bağımsız iki ayrı ders olarak uygulanmaktadır.
Görüşleri alınan tüm korrepetitörler ve şan eğitmenleri şan eğitiminin korrepetitör ile yapılması gerektiğini
düşünmektedirler.
Korrepetitör , Şan Eğitmeni ve öğrenci ortak saat bulmaya çalışmaktadır.
Opera Anasanat Dalları’nda şan eğitiminin vazgeçilmez bir parçası olan Birlikte Çalışma ve Metinli Müzikli
Diksiyon dersleri de şan eğitmeni ve korrepetitör ile uygulanması gereken derslerdir. Sahne dersinde ise
korrepetitör, şan eğitmeni ve sahne eğitmen(ler)inin birlikte bulunması gerekirken, aynı durumdan dolayı
söz konusu eğitmenlerden yalnızca biri bu derse katılabilmektedir.
Korrepetitörlük piyano sanatçılığından daha farklı bir uzmanlık istemektedir. Korrepetitör aynı zamanda
şeflik vasıfları da taşımalıdır. Şeflik vasıflarını kazanabilmek için uzmanlığa ihtiyacı vardır.
Özellikle Opera Anasanat dallarında korrepetitör; şancının müzikle tanışmasını, armonik yapıları
algılamasını, birlikte çalışma becerilerini geliştirmesini, gerekli stil becerilerini kazanmasını, opera
temsillerinde orkestraya uyum sağlayabilmesini, müzikal dinamikleri öğrenmesini sağlayabilecek en
önemli kişi olarak düşünülebilir.
Opera Anasanat dallarında çalışabilecek korrepetitörlerin tüm bu özellikleri sağlayacak şeflik ve uzmanlık
becerilerine ihtiyaçları bulunmaktadır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
291
Araştırmanın üçüncü alt problemine yanıt aramak için yurt Konservatuvar ve dengi kurumlardaki
Korrepetisyon araştırılmıştır. Buna göre çıkan sonuçlar aşağıdaki gibidir.
M u s p a rt2 0 1 4
ÖNERİLER
Korrepetitör lisansüstü programları açılmalıdır.
Konservatuvarlarda korrepetitör kadroları açılmalı hatta bu kadrolar kendi içlerinde Anasanat dallarına
bölünmelidir.
Tüm Anasanat dallarında ve özellikle Opera Anasanat dalında konservatuvarların özel durumları göz
önüne alınarak derslere birden fazla eğitmenin atanması sağlanmalı ve gerekli ücret karşılıklarının
verilmesi yoluna gidilmelidir.
Var olan korrepetisyon lisansüstü programına doçentlik karşılığı bulunmalıdır.
Opera Anasanat dallarında çalışacak korrepetitörler için ses eğitimi başta olmak üzere şeflik gibi bazı
uzmanlık çalışmaları yaptırılmalıdır.
KAYNAKÇA
Yüksel, K. (2010). “Piyano Eşlikli Şan Performansında Eşlikçinin Algısal ve Psikomotor Becerileri, Deneyimi ve
Piyanistik Düzeyinin Zamanlama Uyumuyla İlişkisi”, (Doktora Tezi) Gazi Üniversitesi
Göğüş, İ. (1996) Bireysel Ses Eğitimi Dersi Yayınlanmamış Ders Notları
292
(1)http://muzikegitimcileri.net/universite/konserve.html son erişim tarihi 21.09.2014
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
DEVLET KONSERVATUVARLARI SAHNE SANATLARI
BÖLÜMÜ OPERA ANASANAT DALI “ŞAN” DERSLERİNDE
TÜRK BESTECİLERİNİN ESERLERİNİN KULLANIMI
THE USE OF THE MUSICAL WORKS OF TURKISH COMPOSERS
IN SINGING LESSONS AT STATE CONSERVATORY’S STAGE
ARTS DEPARTMENT OPERA BRANCH
Dilek YÜKSEL*
Bu araştırmanın amacı, Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalında “Şan”
Derslerinde, Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımının incelenmesidir.Bu araştırmada evren; Devlet
Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı “Şan” Derslerinde eğitim veren öğretim
elemanları oluşturmaktadır. Belirtilen evrenin tümü örneklemi oluşturmuştur. Devlet Konservatuvarlarının
Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalında “Şan” Derslerinde eğitim veren öğretim elemanlarından
bazıları örneklem olarak alınmıştır. Anket uygulanan üniversiteler; Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı,
Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Mersin
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Çukurova Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarıdır. Araştırmada, nitel bulgular kaynak
tarama, nicel bulgular ise anket yöntemiyle elde edilmiştir.Elde edilen nicel bulgular tablolaştırılmıştır. .
Anahtar Kelimeler: Şan, Ses eğitimi, Türk bestecileri.
Abstract
The purpose of this study is to examine the use of the musical works of Turkish composers in singing lessons
at State Conservatory’s Stage Arts Department Opera Branch. In this study, the population is teaching staff
of State Conservatory’s Stage Arts Department Opera Branch. The sample is consisted of the population.
Some of the teaching staff conducting singing lessons at State Conservatory’s Stage Arts Department Opera
Branch were drawn as the sample. The questionnaires were administered at the universities namely Ankara
University state Conservatory, Hacettepe University State Conservatory, Mimar Sinan University State
Conservatory, Mersin University State Conservatory, Anadolu University State Conservatory, Cukurova
University State Conservatory, Dokuz Eylul University State Conservatory, Zonguldak Karaelmas University
state Conservatory and Istanbul University State Conservatory. In the study, the qualitative findings were
acquired through literature review, and quantitative findings were acquired through a questionnaire. The
quantitative findings were shown in tables.
Keywords: Singing, Stinging education, Turkish composers.
*
Öğr. Gör. Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
293
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
294
Seslendiricilik eğitiminin temel alanlarından biri olan ses eğitimi “bireylere, kendi yaşantıları yoluyla
amaçlı olarak, seslerini doğru, güzel ve etkili kullanabilmeleri için gerekli müziksel davranışları kazandırma sürecidir”(Çevik, 1997:68). Ses Eğitimi kendi içerisinde alt türlere ayrılır bunlar “Temel Ses Eğitimi” ve “Opera Sanatına Yönelik Ses Eğitimi ” yani “Şan” eğitimidir. Şan eğitimi sese, opera şarkıcılığına
yönelik,dayanıklılık kazandırarak en üstün teknik ve artistik anlamda en gösterişli biçimde kullanabilmek
için verilen eğitimdir.Eğitim Fakülteleri Müzik Eğitim Bölümleri mesleki müzik eğitimi alanında ses eğitimi, Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Konservatuvarlar ise şan eğitimi vermektedirler. Eğitim fakülteleri müzik
öğretmenliği programlarında “Bireysel Ses Eğitimi” dersi haftada 1 saat olarak verilmektedir. Bu derste
nefes çalışmaları, vokalizler, okul şarkıları, halk türküleri, lied’ler, aria-antiche’ler ve aryalar kullanılmaktadır.
“Türkiye’de besteci ve özellikle seslendirici (çalıcı,söyleyici,yönetici) yetiştirmenin İmparatorlok döneminde Darülelhan ve muzıka-i humayun’dan enderun okuluna ve hatta mehterhane’ye kadar uzanan köklü
bir geçmişi vardır.Ancak bu alanda çağdaş anlamda planlı-düzenli-sürekli-etkili eğitime daha çok Cumhuriyet döneminde geçilmiştir. Türk müzik yaşamında müzik devrimi ulusal özü koruyarak doğu ve batıyı
birleştirip tek seslilikten çok sesliliğe yani kutuplu “çağdaş” uygarlığa doğru bir değişimdir. Cumhuriyet
Türkiye’sinde Türk müzik kültürü, Türk kalarak yenileşme ve batılılaşma, çağdaşlaşma ve evrenselleşme ilke ve amacı doğrultusunda yeniden temellenmiş, yeniden örgütlenmiş, yeniden kurumlaşmıştır”
(Uçan,2005,s.57-84). Türk müziği de Müzik Devrimiyle kendi ulusal müziğini Batı müziğinin de etkisiyle
çok sesli hale getirmeye başlamış ve çağdaş eğitim sistemimiz içinde yerini almıştır. “İstanbul’da 1923 yılında “Doğu(Türk) ve “Batı” müziği bölümleriyle yeniden açılan Darülelhan 1926da batı müziğini esas alan
bir konservatuvara dönüştürülmüştür. Ancak batılı-çağdaş anlayışla besteci ve seslendirici yetiştirme işine,
köklü olarak asıl 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi içinde ona bağlı olarak kurulan Ankara Devlet
Konservatuvarında başlanmıştır.” (Uçan, 1994:46). Bu kurumu İzmir’de ve İstanbul’da açılan Devlet Konservatuvarları izlemiştir. Ayrıca Türk Musikisi Devlet Konservatuvarları kurulnuştur. Yeni düzenlemelerle
Üniversite Rektörlüklerine veya Güzel Sanatlar Fakültelerine bağlanan Devlet Konservatuvarları bestecilik
ve seslendiricilik eğitiminin verildiği başlıca kurumlardır.Günümüz Konservatuvarları “1.2.3. ve 4. sınıfta,
opera şarkıcılığının gerektirdiği ses ve solunum organları becerilerini ve koordinasyonunu kazandırarak,
öğretilen tekniklerin şan eğitimcisi gözetiminde müfredat programında ön görülen repertuvar çerçevesinde kullandırarak öğrencinin opera kültürünü uygulamalı olarak geliştirmesini sağlamak bu dersin amacını
oluşturur. Dört yıl boyunca haftada 2 saat verilen eğitimde nefes tekniğine, basit ve geliştirilmiş ses alıştırmalarına, aryaniklere, lied’lere, Türk Eserlerine, oratoryolarına, her döneme ait opera aryalarına, resitatifli
opera aryalarına yer verilmektedir. Derslerde kullanılan yabancı kaynaklar şunlardır; Aria Antiche Album,
Volume I, II, III G.Schirmer Publishing, Operatiche Anthology, Volume I, II, III, IV G.Schirmer Publishing, Arien Album (Tenor, Bariton, Bas, Soprano, Mezzo Soprano, Alto) Edition Peters, Lieder Album (F.
Schubert, R. Schumann, J. Brahms, F. Loewe), Lieder Album (E. Grieg, H. Wolf, G. Mahler, R. Strauss, P.
Cornelius, G. Faure, M. Ravel, C. Debussy, H. Duparc, P. I. Çaykovski, S. Rahmaninof) Edition Peters /
G. Schirmer Publishing.” (İktu, 2008:137). Konservatuvarlarda verilen şan eğitimde aria-antiche’ler, değişik dönemlere ve stillere ait aryalar ve lied’ler ağırlıklı olarak söyletilirken, kendi kültürümüze ait olan
Türk Bestecilerimizin eserlerine gereken önem verilmemektedir. Dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanan
çok çeşitli müzik eğitim metodları vardır. Bu metodları kullanan ülkeler kendi kültürel yapılarından yola
çıkarak müzik eğitimlerini geliştirirler. Bizim ülkemizde ise bestecilerimizin kültürümüze kattığı oldukça
zengin eser dağarcığına sahip olmamıza rağmen,kendi kültürümüzün müziğine ve kendi bestecilerimizin
eserlerine verilen önem yetersizdir.
Problem Durumu
Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı “Şan” Derslerinde, Türk bestecilerinin Eserlerinin Kullanım durumu nasıldır?
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın genel amacı; Devlet Konservatuvarları Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı
“Şan” Derslerinde, Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımını belirtmek amaçlanmıştır. Buradan hareketle araştırmanın alt problemleri;
1. Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dallarında Şan derslerinde kullanılan Türk Bestecilerinin Eserlerininin kullanım durumunu,
2. Türk Bestecilerinin Eserlerinin şan eğitimine uygunluğunu,
Araştırmanın Önemi
Araştırma ile; Devlet Konservatuvarları Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı “Şan”
Derslerinde,Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımı incelenerek bunlar ile ilgili şan eğitimine yönelik
değerlendirmeler yapılabileceği ve bu eğitimde kullanılabilecek kaynak eserlerin araştırılması ve hazırlanmasına ilişkin bulunulacak önerilerin şan dersi veren öğretim elemanlarına yararlı olabileceği düşünülmektedir. Araştırma sonuçları şan dersi veren öğretim elemanlarının çalışmalarında yarar sağlayabilir.
Araştırma ayrıca şan öğretim elemanlarının mesleksel yaşantılarında kolaylıklar sağlayabilir ve konu üzerine yapılacak diğer çalışmalarda yol gösterici olabilir.
Sayıltılar Bu araştırmada;
1. Belirlenen araştırma yönteminin araştırmanın amacına ve konusuna uygun olduğu,
3. Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı “Şan” Derslerinde,Türk
Bestecilerinin Eserlerinin kullanıldığı,
4. Araştırmanın deseninin ve materyalinin hazırlanması için baş vurulan
olduğu,
kişiler, alanlarında yeterli
5. Anket yoluyla bilgi edinilebilirliği,
6. Anket sorularına verilen cevapların doğruyu yansıttığı,
Sayıltılarından hareket edilmiştir.
İlgili Araştırmalar
Yapılan literatür taramasında konu ile dolaylı olarak ilişkili bazı çalışmalara rastlanmıştır. Bununla birlikte
çalışmaya katkı sağlayabilecek araştırmalar tarihsel sıraya göre aşağıda özetlenmiştir. Yüksek lisans tezi
olarak ‘Müzik öğretmenliği anabilim dallarında uygulanan bireysel ses eğitimi derslerinde Türk müziğine
dayalı ezgilerin kullanımına ilişkin bir araştırma Kekeç(2006) tarafından ana dal şan derslerinde, Türk
müziğine dayalı ezgilerin kullanılma durumunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma sonucunda;
bireysel ses eğitimi (anadal şan) derslerinde geleneksel müziklerimize ait öğelerin yakından uzağa öğretim
anlayışı ilkesi çerçevesinde kullanılmasının olumlu neticeler vereceği, bu konuda çalışmalar yapan müzik
adamlarının desteklenmesinin gerekliliği ve bu alanda öğretim, yöntem ve tekniklerin geliştirilmesi hususlarında ortak bulgular elde edilmiştir.
Evren ve Örneklem
Bu araştırmanın çalışma evrenini Türkiye’deki Devlet Konservatuvarlarından Sahne Sanatları Bölümü
Opera Anasanat Dalı Bölümü olan konservatuvarlardan 2007-2008 öğretim yılında “Şan” Derslerinde eğitim veren öğretim elemanları oluşturmaktadır.
Yukarıda belirtilen evrenin tümü örneklemi oluşturmuştur. Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları
Bölümü Opera Anasanat Dalları ve Opera Anasanat Dalı Bölümleri “Şan” Derslerinde eğitim veren öğretim elemanlarından bazıları örneklem olarak alınmıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
295
2. Kaynak tarama yolu ile ilgili bilgi edinilebilirliği,
M u s p a rt2 0 1 4
Verilerin Toplanması
Araştırmada Devlet Konservatuvarları Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı Bölümlerinde şan
derslerinde Türk bestecilerinin eserlerinin kullanımına yönelik veri toplama aracı olarak, kaynak tarama
ve anket yöntemi kullanılmıştır. Ankette yer alan eserler Devlet Konservatuvarlarının Müfredat Programlarından ve Ersin Antep’in Türk Bestecileri Eser kataloğu isimli kitabından derlenmiştir. Araştırmada yer
alan nitel veriler daha çok kaynak tarama yoluyla, nicel veriler ise anket formuyla elde edilmiştir. Anket
formundan elde edilen verilere ilişkin bulguların sergilenmesinde “frekans” (f) ve “yüzde” (%) kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen nicel bulgular, tablolaştırılarak, alt problem sırasına göre sunulmuştur.
Bulgular ve Yorumlar
Bu bölümde, araştırma için toplanmış verilerin yöntem bölümünde belirtilen tekniklerle çözümlenmesi
sonucunda elde edilen sonuçlar, araştırmanın amacına ve alt problemlerine göre ele alınmış, tablolar halinde açıklanarak yorumlanmıştır.
296
Tablo 1: Ankete Katılan Öğretim Elemanlarının Görev Yaptığı Kurum
Görev Yaptığı Kurum
f
%
Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
2
10
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı
2
10
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
2
10
Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
1
5
Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
3
15
Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
3
15
Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
2
10
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
2
10
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
3
15
Toplam
20
100
Tablo 1’e göre ankete katılan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarından %15 ‘i Anadolu
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %15 ‘i Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %15’i
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %10 ‘u Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda,
% 10‘u Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nda, %10 ‘u Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %10 ‘u Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %10 ‘u Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, %5 ‘i Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda
görev yapmaktadır.
Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ve Yorum
Araştırmanın birinci alt problemi şu şekildedir: Devlet Konservatuvarlarının Sahne Sanatları Bölümü
Opera Anasanat Dallarında Şan derslerinde Türk Bestecilerinin Eserlerininin kullanım durumunu nedir?
Tablo 2: Şan Derslerinde Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımı
F
%
Tamamen
4
20
Büyük Ölçüde
7
35
Kısmen
3
15
Çok Az
6
30
Hiç
-
-
20
100
Toplam
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%35’i büyük ölçüde, %30’u çok az, %20’si tamamen, %15’i kısmen olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
Tablo 3: Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımına İlişkin Yeterli Materyal Vardır
F
%
Tamamen
3
15
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
11
55
Çok Az
4
20
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%55’i kısmen, %20’si çok az, %15’i tamamen, %10’u büyük ölçüde olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
F
%
Tamamen
1
5
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
3
15
Çok Az
14
70
-
-
20
100
Hiç
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%70’i çok az, %15’i kısmen, %10’u büyük ölçüde, %5’i tamamen hiç olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
Tablo 5: Şan Eğitiminde Kullanılmak Üzere, Yeterli Sayıda Türk Bestecilerinin Eserleri Bulunmaktadır
F
%
Tamamen
2
10
Büyük Ölçüde
1
5
Kısmen
17
85
Çok Az
-
-
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%85’i kısmen, %10’u tamamen, %5’i büyük ölçüde olarak görüş belirtmiş olup çok az ve hiç olarak görüş
belirten kimse olmamıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
297
Tablo 4: Şan Eğitiminde Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kapsadığı Alan Büyüktür
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 6: Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımında, Farklı Ses Gruplarına İlişkin Eğitim Materyallerine Ulaşılabilmektedir
Tamamen
F
%
2
10
Büyük Ölçüde
1
5
Kısmen
11
55
Çok Az
6
30
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%55’i kısmen,%30’u çok az, %10’u tamamen, %5’i büyük ölçüde olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
298
Tablo 7: Şan Eğitiminde Kullanılan Türk Bestecilerinin Eserleri Evrensel Geçerliliktedir
F
%
Tamamen
4
20
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
12
50
Çok Az
4
20
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%50’si kısmen, %20’si tamamen, %20’si çok az, %10’u büyük ölçüde olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
Tablo 8: Kullanılmakta Olan Türk Bestecilerinin Eserleri Mesleki Anlamda Kullanılabilir
F
%
Tamamen
4
20
Büyük Ölçüde
5
25
Kısmen
7
35
Çok Az
4
20
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%35’i kısmen, %25’i büyük ölçüde, %20’si tamamen, %20’si çok az olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular Ve Yorum
Araştırmanın ikinci alt problemi şu şekildedir: Çağdaş Türk Bestecilerinin Eserleri şan eğitimine uygun
mudur?
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Tablo 9: Türk Bestecilerinin Eserleri Şan Eğitimine Uygundur
F
%
Tamamen
3
15
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
9
45
Çok Az
6
30
Hiç
-
-
20
100
Toplam
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%45’i kısmen, %30’u çok az, %15’i tamamen, %10’u büyük ölçüde olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
F
%
Tamamen
-
-
Büyük Ölçüde
-
-
Kısmen
16
80
Çok Az
2
10
Hiç
2
10
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%80’i kısmen, %10’u çok az, %10’u hiç olarak görüş belirtmiş olup tamamen ve büyük ölçüde olarak görüş
belirten kimse olmamıştır.
Tablo 11: Öğrenciler Türk Bestecilerinin Eserleriyle İlgilidir
F
%
Tamamen
-
-
Büyük Ölçüde
6
30
Kısmen
10
50
Çok Az
2
10
Hiç
2
10
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%50’si kısmen, %30’u büyük ölçüde, %10’u çok az, %10’u hiç olarak görüş belirtmiş olup tamamen olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
299
Tablo 10: Türk Bestecilerinin Eserlerine Yeterli Ölçüde Önem Verilmektedir
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 12: Öğrenciler Türk Bestecilerinin Eserlerinin Seslendirilmesinde Daha Başarılı Olmaktadırlar
F
%
Tamamen
2
10
Büyük Ölçüde
10
50
Kısmen
6
30
Çok Az
1
5
Hiç
1
5
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%50’si Büyük ölçüde, %30’u kısmen, %10’u tamamen, %5’i çok az, %5’i hiç olarak görüş belirtmiştir.
300
Tablo 13: Yöresel- Bireysel Farklılıklar Türk Bestecilerinin Eserlerinin İcrasında Değişiklik Meydana
Getirir
F
%
Tamamen
2
10
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
6
30
Çok Az
9
45
Hiç
1
5
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%45’i çok az, %30’u kısmen, %10’u tamamen, %10’u büyük ölçüde, %5’i hiç olarak görüş belirtmiştir.
Tablo 14: Türk Bestecilerinin Eserlerinin Özellikleri, İcrada Zorluklar Oluşturmaktadır
F
%
Tamamen
1
5
Büyük Ölçüde
2
10
Kısmen
11
55
Çok Az
5
25
Hiç
1
5
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%55’i kısmen, %25’i çok az, %10’u büyük ölçüde, %5’i tamamen, %5’i hiç olarak görüş belirtmiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
13. o t uru m / 1 3 . s e s s i o n
Tablo 15: Türk Bestecilerinin Eserlerinin İcrasında, Esere Yönelik Olarak Teknik Egzersizler Geliştirilmeli Ve Uygulanmalıdır
F
%
Tamamen
3
15
Büyük Ölçüde
3
15
Kısmen
3
15
Çok Az
8
40
Hiç
3
15
Toplam
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%40’ı çok az, %15’i tamamen, %15’i büyük ölçüde,%15’i kısmen, %a15’i hiç olarak görüş belirtmiştir.
F
%
Tamamen
2
10
Büyük Ölçüde
11
55
Kısmen
6
30
Çok Az
1
5
Hiç
Toplam
-
-
20
100
Varılan sonuçlara göre anketi cevaplayan konservatuvarlarda şan eğitimi veren öğretim elemanlarının
%55’ i büyük ölçüde, %30’u kısmen, %10’u tamamen, %5’i çok az olarak görüş belirtmiş olup hiç olarak
görüş belirten kimse olmamıştır.
Sonuçlar
Araştırmanın bu bölümünde, Devlet Konservatuvarları Sahne Sanatları Bölümü Opera Anasanat Dalı
“Şan” Derslerinde Türk Bestecilerinin Eserlerinin Kullanımı incelemek amacıyla yapılan araştırmada elde
edilen bulgulara bağlı olarak sonuçlar ve öneriler yer almıştır.
1. Birinci alt probleme ilişkin sorulan anket sorularından elde edilen bulgular yorumlanmış ve şu sonuçlara
varılmıştır:
Öğretim elemanlarından gelen anket sonuçlarına göre Türk Bestecilerinin eserleri şan eğitiminde büyük
ölçüde kullanılmaktadır fakat materyaller kısıtlı bulunmaktadır. Farklı ses gruplarına ilişkin eğitim materyallerine kısmen ulaşılabilmektedir. Şan eğitimi süresince, öğretim elemanları tarafından öğretilen Türk
Bestecilerinin Eserlerinin sayısı büyük ölçüde yeterlidir ve şan eğitiminde kullanılmak üzere kısmen Türk
Bestecilerinin Eseri bulunmaktadır. Şan eğitiminde kullanılan Türk Bestecilerinin Eserleri kısmen evrensel
geçerliliktedir ve kısmen mesleki anlamda kullanılabilir.
2. İkinci alt probleme ilişkin sorulan anket sorularından elde edilen bulgular yorumlanmış ve şu sonuçlara
varılmıştır
Türk Bestecilerinin eserleri şan eğitimine kısmen uygun bulunmaktadır. Şan derslerinde Türk Bestecilerinin Eserlerine verilen önem yeterli değildir. Öğrenciler Türk bestecilerinin eserleriyle kısmen ilgilidir. Öğrencilerin Türk Bestecilerinin Eserlerini söyleme becerileri büyük ölçüde yüksektir ve öğrencilerin
yöresel- bireysel farklılıkları Türk Bestecilerinin Eserlerinin icrasında çok az değişiklik meydana getirir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
301
Tablo 4.20. Şan Derslerinde Kullanılmakta Olan Teknikler Türk Bestecilerinin Eserlerinin Yorumlanmasında Yeterlidir
M u s p a rt2 0 1 4
Türk Bestecilerinin Eserlerinin özellikleri, icrada kısmen zorluklar oluşturmaktadır. Türk Bestecilerinin
Eserlerinin icrasında, esere yönelik olarak teknik egzersizler geliştirip uygulamaya çok az ihtiyaç duyulmuştur. Şan derslerinde kullanılmakta olan teknikler Türk Bestecilerinin Eserlerinin yorumlanmasında
büyük ölçüde yeterlidir.
Öneriler
1. Şan derslerinde Türk Bestecilerinin Eserlerine daha fazla yer verilmelidir.
2. Seçilen eserlerin öğrencinin seviyesine uygun olmasına dikkat edilmelidir.
3. Türk bestecilerinin eserlerinin icrasında meydana gelen zorluklar için eserlere yönelik egzersizler
hazırlanmalıdır.
4. Türk Bestecilerinin ses eğitimi için besteledikleri veya derledikleri eserlerden oluşan kaynak kitaplar
basılmalıdır.
5. Türk bestecilerinin eserlerinin tanıtımına yönelik seminerler düzenlenmelidir.
6. Türk bestecilerin ses eğitimi alanında daha fazla eser vermelerine yönelik özendirici (yarışma vb.) çalışmalar yapılmalıdır.
Kaynakça
Antep, Ersin (2006). Türk Bestecileri Eser Katoloğu, Ankara, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları.
Çevik, Suna (1999). Koro Egitimi Yönetimi Ve Teknikleri.(İkinci Baskı). Ankara: Yurtrenkleri Yayınevi.
Çevik, Suna. (1997). Koro Eğitimi ve Yönetimi Teknikleri, Ankara, Doruk Yayımcılık.
İktu, Mesut (2008)Devlet Konservatıuvarı Bilgi Kataloğu, İstanbul, Miman Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yayınları,
302
Ertürk, Selahattin. (1972). Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Yelkentepe Yayını
Güvenç, Bozkurt (1979). İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi Kitapevi Yayınları
Say, Ahmet (1996). Müzik Öğretimi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Say, Ahmet (2005). Müzik Sözlüğü. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Say, Ahmet (2006). Müzik Tarihi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Uçan, Ali (1994). İnsan ve Müzik İnsan ve Sanat Eğitimi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Uçan, Ali. (1996). İnsan ve Müzik İnsan ve Sanat Eğtimi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları
Uçan, Ali. (1997). Müzik Eğitimi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları Uçan, A.(2005). Türk Müzik Kültürü. (İkinci Baskı). Ankara: Evrensel Müzikevi Yayınları.
www.beethovenlives.com klasik müzik sitesi
Zeren, Ayhan(1998).Müzik Fizigi. İstanbul:Pan Yayınları.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
TİYATRO ANASANAT DALI ÖĞRENCİLERİNİN
BİREYSEL SES EĞİTİMİ DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARI
THE ATTITUDE OF THE STUDENTS STUDYING AT THE DEPARTMENT
OF THEATRE TOWARDS INDIVIDUAL VOCAL TRAINING LESSON
Melike BOLAT*
Cemalettin BAYDAĞ**
Özet
Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk
Sanat Dalı Lisans 1. Sınıfta öğrenim görmekte olan 16 öğrenciye, 2006 yılında MEB tarafından yayınlanan
Bireysel Ses Eğitimi Öğretim Programı kitapçığından alınan, 5’li Likert tipi 16 sorudan oluşan Bireysel Ses
Eğitimi Dersi Tutum Ölçeği uygulanmış, elde edilen cevaplar doğrultusunda, öğrencilerin bireysel ses eğitimi
dersine yönelik tutumları hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın Tiyatro Anasanat Dalı
öğrencilerinin gelişimine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Oyunculuk, Bireysel ses eğitimi, Tutum.
Abstract
In this study, it is aimed to evaluate the attitude of the students studying at the department of theatre towards
individual vocal training lesson which aims to enable the students use their voices effectively.
Recognizing anatomical structures that make up the vocal system, providing a harmonious and simultaneous
practice of these structures which implement vocal cords, using vocal cords properly and effectively while
speaking and singing, protecting vocal health and importance and necessity of individual vocal training lesson
intended to gain and develop skills of song interpretation are mentioned.
The participants of the study are 16 students who are studying at the first grade of Bulent Ecevit University
State Conservatory Performing Art Department Theatre-Acting Department. An Individual Vocal Training
Lesson Attitude Scale which was excerpted from the book titled Individual Vocal Training Curriculum which
was pressed by Ministry of Education was used in the research. 5-point Likert-type questions consisting of
16 Individual Voice Training Lesson Attitude Scale have been applied and in accordance with the responses
obtained, it was aimed to get information from the students towards individual vocal training lesson. This
study is expected to contribute to the development of Theatre Art Department students.
Keywords: Acting, Individual vocal training, Attitude.
* Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
** Öğr. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
303
Bu araştırma, Tiyatro sanatçısı/oyuncu olmaya aday öğrencilerin seslerini etkin kullanabilmelerinin
hedeflendiği bireysel ses eğitimi dersine yönelik tutumlarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bireysel
ses eğitimi dersi kapsamında, ses sistemini oluşturan anatomik yapıyı tanımak, ses oluşumunu sağlayan bu
yapıların eş zamanlı ve uyumlu çalışmasını sağlamak, konuşma ve şarkı söyleme konusunda seslerini doğru ve
etkili kullanmak, ses sağlığını korumak, yorumlama becerileri kazanmanın gerekliliğine değinilmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
İnsan, sürekli çevresiyle iletişim ve etkileşim içinde olan toplumsal bir varlıktır. Bu iletişimini de kendi
bünyesinde bulunan ve en doğal iletişim aracı olan sesini kullanarak sağlar (Khan,1994, Akt. Sazak, 2007).
Ses, insanların iletişim kurma ve anlaşma aracı olmasının yanında doğanın insanoğluna verdiği önemli
armağanlardan da biridir. Sesin eğitilmesi, konuşma ve şarkı söylemede büyük önem taşırken, insanın
sesini yaşam boyu doğru ve etkili kullanabilmesine de olanak sağlar (Ünal, 1989 ).
Başka bir deyişle, insan hayatındaki canlı olan öğeleri arayacak olursak ilk önce sesi ele almamız gerekir.
Çünkü nefesi duyulabilir kılan, nefesin tınısı, yani sestir (Khan,1994, Akt. Sazak, 2007). İnsan sesinin
bireyin kendisini dışa vurmasını sağlayan en güzel, en değerli iletişim ve müzikal ifade olduğu aracı
olduğu gerçeğini (Ömür, 2007) ve yaşamın ilk adımından büyük bir sadakatle bize ömür boyu hizmet
eden sahip olduğumuz şeyin değerini düşünmeden her işe koştuğumuzu; konuştuğumuzu, güldüğümüzü,
ağladığımızı, inlediğimizi ve şarkı söylediğimizi de unutmamak gerekir (Sabar, 2008).
Parmak izi gibi kişiye özgü niteliklere sahip olan sesin, doğru, güzel ve etkili kullanılmasını amaçlayan ses
eğitimi; bireylerin konuşurken ve şarkı söylerken sesini anatomik ve fizyolojik yapı özelliklerine uygun
olarak kullanabilmesi için gereken davranışların kazandırılması, belli başlı ilke ve yöntemler çerçevesinde
planlanan hedeflere yönelik olarak uygulanan programlı ve disiplinler arası özel bir alan olan eğitim
boyutunu kapsar (Töreyin,2008).
304
Bireysel ses eğitimi; ses sistemini oluşturan anatomik yapıyı tanımak, ses oluşumunu sağlayan bu yapıların
eş zamanlı ve uyumlu çalışmasını sağlamak, seslerini doğru ve etkili kullanmak, yorumlama becerileri
kazanmak ve geliştirmek, ses sağlığını korumak açısından önemlidir.
“Ses eğitimi sürecinin çok karışık bir yapıda olması yöntemsel olarak farklı açılardan incelenmesini
gerektirir. Sağlık açısından önemli olmasının yanında, solunum ve fonasyon sürecinin anlaşılması için ilk
olarak vokal öğelerin fizyolojik yapısını anlamamız gerekir. Sesin güçlü ve köklü bir yeri vardır. Ses, sinir
sistemi hareketlerinin yanı sıra isteğimizin sonucunda belli dürtülerle harekete geçen ama aynı zamanda
bir jeneratör-hava akımı tarafından da hareket ettirilen, aydınlatıcı ve karartıcı cihazlar gibidir. Konuşma
ve şarkı söyleme; solunum mekanizması, fonasyon, rezonans ve artikülasyona bağlıdır. Ses çalışmalarının
amacı, öğrencilerin bu karışık sistemi bilinçli bir şekilde nasıl kontrol edeceklerinin öğretilmesi sürecini
kapsar (Markovic, 2002).
Özcan (2010), bu sürece ek olarak, ses eğitiminin bir program içerisinde, kimlere, ne amaçla ve bu amaç
doğrultusunda hangi yöntemin uygun olduğu, ne şekilde verileceği önceden belirlenerek yapılması
gerektiğini, kullanılan yöntem ve tekniklerin, en az ses eğitiminin ilke ve amaçları kadar önemli olduğunu
vurgulamıştır.
Sesini hemen hemen hergün profosyonelce kullanmak zorunda olan meslek grupları düşünüldüğünde ilk
olarak akla öğretmenler, hayatını şarkı söylererek kazananlar, spikerler ve tiyatro sanatçıları gelmektedir.
Mesleklerinde başarılı olmak için seslerine bağlı olan bu insanlar, profesyonel ses kullanıcısı olarak
düşünülürler. Ses kaliteleri etkilendiğinde, iş performansları da bundan etkilenecektir (Akt.Yiğit, 2012).
Ses; iletişimin en güçlü yolu, insanın iç dünyasının dışa vurumu ve kendisini ifade etmesini sağlayan en
önemli araçken, bir tiyatro oyuncusu için ses, günlük hayatından ayrılarak farkındalık düzeyi yüksek olan,
daha fazla çeşitlilik içeren ve her türlü duyguyu aktarabilecek kadar bağımsız olmalıdır.
Süner (2004), aynı zamanda farklı büyüklükteki mekanlarda, belki bir açık hava tiyatrosunda, sesini
tiyatronun vazgeçilmez bileşeni olan seyirciye aktarma zorunluluğunun ses eğitiminin gerekliliği olduğunu
da ortaya koymuştur. Tiyatro mekanın büyüklüğü ne olursa olsun, oyuncu sözcükleri net ve doğru bir
biçimde aktarabilme ve sesini hem seyircide hem kendinde herhangi bir gerginlik yaşamadan duyurabilme
gerekliliği üzerinde durmuştur. Bu bağlamda oyuncunun üzerinde çalışmak zorunda olduğu dört konuyu;
konuşmayı net ve açık bir hale getirmek, bunu kullanılan mekana uyarlamak, sese iyi bir rezonans sağlayarak
ünlü ve ünsüzleri yerleştirmek-dengelemek ve sözcüğün anlamını aktarabilmek olarak özetlemiştir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
Bir tiyatro oyuncusu adayının sahnede; sesinin gücünü boşa harcamamayı, doğru yönlendirmeyi,
dengeli ve kontrollü olmayı, gerginlikten uzak tutmayı, duygu aktarımlarında zorlanmamayı, sesini rahat
bırakmayı sağlamasını ön planda tutarak; kendi sesinin karakteri ve renginde şarkı söylemeyi öğrenmesi
ve repertuvar tanıması için bireysel ses eğitimine ihtiyacı vardır.
Bireysel ses eğitiminde öğrencinin akademik başarısını etkileyen faktörlerden birisi de derse olan
tutumudur.
Ekici (2012) öğrenci başarısı ile tutumlar arasında önemli bir ilişki bulunduğunu belirtmiştir. Duygu,
düşünce ve davranışların temelini oluşturan tutumların, bireyin öğrenme isteği ve başarısını etkilediği, bu
nedenle; eğitim-öğretim sürecinin değerlendirilmesi ve doğru yönlendirilmesinde, bireyin tutumlarının
bilinmesi ve ölçülmesinin gerekliliği üzerinde durmuştur. Ayrıca, belirli bir mesleğe ve mesleğin içerdiği
etkinliklere yönelik tutumların bilinmesinin o meslekteki başarıyı etkilediği bilincini vurgulamıştır.
Tutum; bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik nesne ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli
bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Kağıtçıbaşı, 1996, Aktaran, Koçyiğit, 2002). Diğer bir deyişle, belli
kişilere ya da nesnelere ilişkin düşüncelere, duygulara ve hareketlere yön veren, öğrenilmiş öz eğilimler
bütünüdür (Turgut 1977. Akt. Nartgün 2002).
Shepard ve Hougland’a göre bilişsel öğe, duygusal öğe ve davranışsal öğe olmak üzere başlıca üç öğeden
oluşan tutum, kişinin anatomik yapısı, algısı, iletişim becerisi, ruhsal durumu, kişi, durum vb. boyutlara
ilişkin davranış ve düşüncelere bağlı olarak duygulara yön verme durumları, sosyalleşme süreci, olumsuz
yaşantılar, deneyimlerinden sağlanan doyum ve haz, inançlar, motivasyon, ilgi, görüş ve taleplerini etkiler.
Karşılaşılan bu sorunlar da öğrencinin derse olan tutumunu etkilemektedir. Bireysel ses eğitimi dersine karşı
tutum ise akademik başarı ve sahne performansını hem dolaylı yoldan hem de doğrudan belirlemektedir.
Bu gerekçeler doğrultusunda, küçük ölçekli bu araştırmanın amacı; tiyatro sanatçısı/oyuncu olmaya
aday öğrencilerin seslerini etkin kullanabilmelerinin hedeflendiği, bireysel ses eğitimi dersine yönelik
tutumlarını saptamak ve değerlendirmektir.
YÖNTEM
Araştırmada tarama (survey) araştırma modeli kullanılmıştır.
Tarama araştırmalarının amacı, genellikle araştırma konusu ile ilgili var olan durumun fotoğrafını çekerek
betimleme yapmaktır. Tarama türü araştırmalarda ölçülen değişkenler arasındaki ilişkiler incelenebilir.
Bu araştırmalar evrenin özellikleri arasındaki ilişkilerin betimlenmesi için de planlanabilir (Büyüköztürk,
Kılıç, Akgün, Karadeniz, Demirel,2009:16,232).
Çalışma grubunu, 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı Lisans 1. Sınıfta öğrenim görmekte
olan 12 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 16 öğrenci oluşturmaktadır.
Veri toplama aracı olarak 2006 yılında MEB tarafından yayınlanan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Bireysel
Ses Eğitimi Dersi Öğretim Programı (12.Sınıf) kitağçığından alınan, 5’li Likert tipi 16 sorudan oluşan
Bireysel Ses Eğitimi Dersi Tutum Ölçeği ve kişisel bilgi formu (yaş, cinsiyet, kardeş sayısı, kaçıncı çocuk
olduğu, mezun olunan lise türü, anne- baba eğitim durumu ve mesleği) kullanılmıştır. Spss programı ile
veriler çözümlenmiştir.
BULGU, YORUM, SONUÇ VE ÖNERİLER
Çalışma grubunun yaş ortalaması 23’tür. 9 öğrenci 2 kardeş, 2 öğrenci 9 kardeş olup diğerlerinin kardeş
sayısı 3 ile 8 arasında değişmektedir. Sadece 3 öğrenci ailenin ilk çocuğudur. 8 öğrenci düz lise, 2 öğrenci
Anadolu Lisesi, 1 öğrenci Endüstri Meslek Lisesi, 1 öğrenci İmam Hatip Lisesi, 1 öğrenci Açık Lise, 3
öğrenci ise diğer lise türlerinden (Ticaret, Anadolu Meslek Lisesi) mezundur.
Anne - baba eğitim durumunun orta seviyede olduğu görülmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
305
Yurdakul (2000), ses eğitiminde sağlık ve imajinasyon sorunları ile psikolojik ve teknik sorunları en sık
karşılaşılan problemler olarak dört ana grupta toplamıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
Tablo 1: Anne-Baba Eğitim Durumu
Anne
Baba
Önlisans-Lisans
3
3
Lise
4
5
Ortaokul
3
3
İlkokul
2
4
Okur-yazar
2
1
Okur-yazar değil
2
-
Toplam
16
16
Annelerin büyük çoğunluğunun çalışmadığı, babaların ise çoğunluğun emekli olduğu saptanmıştır.
Tablo 2: Anne-Baba Çalışma Durumu
Anne
Baba
11
-
Memur
-
2
İşçi
3
1
Serbest Meslek
-
4
Geçici İşçi
-
-
Diğer (Emekli)
2
9
Toplam
16
16
306
Çalışmıyor
Konservatuvarda, ses eğitimi dersi veren 4 öğretim elemanı mevcuttur. Her bir öğretim elemanına ise 4
öğrenci düşmektedir.
Ses Eğitimi Öğretim Programı kitapçığından alınan, 5’li Likert tipi 16 sorudan oluşan Bireysel Ses Eğitimi
Dersi Tutum Ölçeğinde; hoşnutluk, motivasyon, uygulama ve teknik olmak üzere 4 alt grup bulunmaktadır.
Öğrencilerin bireysel ses eğitimi dersine ilişkin tutumlarının yüksek olduğu bulgusu saptanmıştır(70.0±4.9).
Alt boyutlar incelendiğinde, hoşnutluk(16.4±1.6) ve motivasyon(8.2±1.5) düzeyleri üst seviyeye yakın
olduğu görülmektedir. Ancak uygulama(11.8±2.4) ve teknik(24.5±2.5) anlamda tutumları orta seviyede
olduğu bulgusu elde edilmiştir.
Tablo 3: Alt Boyutlar Göre Dağılım
Alt Boyutlar n=16
Ortalama± S.s.
min.-max.
Hoşnutluk
16.4±1.6
13-19
Motivasyon
8.2±1.5
6-10
Uygulama
11.8±2.4
6-16
Teknik
24.5±2.5
20-29
Toplam
70.0±4.9
51-71
Ölçekte yer alan soruların her birine verilen cevaplar incelendiğinde; derste yapılan alıştırma ve çalışılan
eserlerden duyulan hoşnutluk yüksektir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
Öğretim elemanlarının bireysel çalıştırdığı öğrenciler bazında ölçeğe verilen cevaplar incelendiğinde;
B öğretim elemanının çalıştırdığı grup, derslerin neden zorunlu olması gerektiğini anlamamışken, C
öğretim elemanının çalıştırdığı grup, müzikal gelişim için dersin gerekli olduğunu düşünmemektedir. D
öğretim elemanının çalıştırdığı grup, dersin müzikal statü katmadığını ve dersteki performanslarının her
zaman yetersiz kaldığını düşünmekteyken, seçilen eserleri de beğenmemektedir.
A ve C öğretim elemanının çalıştırdığı grup dersten keyif almamakta, B ve D öğretim elemanının çalıştırdığı
grup ise sınavların komisyon önünde olmamasını ve derste öğrenilen bilgilerin yetersiz olduğunu
düşünmektedir.
B, C ve D öğretim elemanının çalıştırdığı grup zor eserleri çalışırken kasılmakta, derslerin uygulanış
yönteminden memnun olmamakta ve şarkı söylemekten keyif almamakta olduğu yönünde görüş
belirtmişlerdir. A, B ve C öğretim elemanının çalıştırdığı grup, eserleri seslendiremedikleri zaman derse
olan ilgilerinin azaldığını ve dersi yetersiz bulduklarını söylemişlerdir. A, B ve D öğretim elemanının
çalıştırdığı grup, teknik çalışmalara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini ve kendi seçtikleri eserleri
çalışmak istediklerini belirtmişlerdir.
Karşılaşılan tutarsızlıklar ise;
Tek öğretim elemanına ait öğrenci topluluğu; dersin neden zorunlu olduğunu anlamamış olmalarına
karşın, dersten keyif almakta ve dersi yetersiz bulmaktadır.
Farklı öğretim elemanına ait öğrenci topluluğu ise dersin müzikal statü katmadığı, dersteki performansının
her zaman yetersiz olduğu ve seçilen eserleri beğenmediğine ilişkin görüşlerine karşılık, eserleri
seslendiremedikleri zaman derse olan ilgilerinin azalmadığını belirtmişlerdir.
Öğrencilerin bireysel ses eğitimine ilişkin tutumları ile kaçıncı çocuk oldukları, kardeş sayısı ve yaş
arasındaki ilişkiye dair yapılan incelemede; Öğrencinin ailenin kaçıncı çocuğu olduğu durumu ile uygulama
alt boyutu arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Ailenin küçük çocuğu olanların uygulamaya dair
tutumları yüksektir.
Tablo 4: Alt Boyutların Kişisel Verilerle İlişkisi
Toplam
Hoşnutluk
Motivasyon
Uygulama
Teknik
r
p
r
p
r
p
r
p
r
p
Yaş
0.051
0.851
-0.341
0.196
-0.258
0.336
0.422
0.104
0.048
0.861
Kardeş Sayısı
-0.124
0.646
-0.184
0.496
-0.283
0.288
0.074
0.785
-0.053
0.845
Kaçıncı Çocuk
0.137
0.614
-0.207
0.441
-0.444
0.085
0.519*
0.040*
-0.126
0.642
Öğrencilerin derse ilişkin tutumları; öğrencilerin hayata bakış açısı, geçmiş ve sürdürdükleri yaşantıları,
gelecek idealleri, mesleki kariyer hedefleri ile ilgilidir. Bunun yanında öğretim elemanlarının derse olan
tutumu ve yaklaşımının da çok etkili olduğu söylenebilir. Bireysel ses eğitimi dersi, donanımlı bir oyuncu
yetişmesi yolunda öğrencilerin önünde duran en faydalı derslerden biridir. Öğretim elemanlarının,
öğrencilerin ders motivasyonu hususunun üstünde durması gerekliliği ne kadar önemli ise, öğrencinin de
ders ile ilgili bilincinin açıklığı ve farkındalığının yüksekliği o kadar önemlidir. Bu araştırma, küçük ölçekte
tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmaların sayısı arttığı ve daha büyük örneklemlerle yapıldığı takdirde
hem daha iyi sonuçlar elde edilecek hem de tiyatro öğrencilerinin bireysel ses eğitimine ve araştırmacılara
katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
307
Farklı öğretim elemanına ait öğrenci topluluğu; müzikal gelişim için dersin gereksiz olduğunu, sınavların
komisyon önünde olmaması gerektiğini düşünmekteyken, teknik çalışmalara daha çok ağırlık verilmesi
gerektiğini ve dersten sorumlu öğretim elemanının seçtiği eserlerden memnun olduklarını belirtmiştir.
M u s p a rt2 0 1 4
KAYNAKÇA
Büyüköztürk, Ş., Kılıç, E.Ç. - Akgün, Ö.E, Karadeniz, Ş.& Demirel, F. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemleri (4.Baskı),
Ankara: Pegem Yayınevi.
Ekici, T. (2012), Bireysel Ses Eğitimi Dersine Yönelik Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi,GEFAD / GUJGEF 32(3): 557569,567).
Karapınar, M., Albostan, A., Kaşıkçı, M., Töreyin, A.M., Paker,Ş.&Yücel, D.(2008), Bireysel Ses Eğitimi
Dersi Programı, Milli Eğitim Bakanlığı, Devlet Kitapları Müdürlüğü, Ankara.
Markovic, M. (2002), Actor’s Voice, Ašković, I.(İngilizce çev.) CLIO Publishing Company, Belgrade.
Ömür, M. (2001). Sesin peşinde (1. Baskı). İstanbul: Pan
Özcan, Ö. A. (2010) Geleneksel Türk Sanat Müziğinden Uygulanan Ses Eğitimi Yöntemlerinin İncelenmesi, T.C Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Anasanat Dalı Yüksek Lisans Tezi,Afyonkarahisar, 10-11.
Sabar, G. (2008), Sesimiz Eğitimi ve Korunması, Pan Yayıncılık (1. Baskı), İstanbul, 11-12.
Sazak, N.(2007). İköğretim Okullarında Görev Yapan Öğretmenlerin Ses Sağlığı ve Korunmasına İlişkin Görüşleri,
İnönü Üniversitesi Egitim Fakültesi Dergisi Cilt: 7 Sayı: 13 Bahar 2007.
Süner, L. (2004), Ses ve Oyuncu, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, sayı 18,http://dergipark.ulakbim.gov.tr/tad/article/
view/5000069847/5000064596, 4-5.
Töreyin, A.M. (2008), Ses Eğitimi, Temel Kavramlar- İlkeler,Yöntemler,SözkesenMatbaacılık,Ankara.
Ünal, S. (1989). Ortaöğretim Kurumlarında Müzik Öğretimi ve Sorunları, Türk Eğitim Derneği Öğretim Dizisi No:7
Yiğit, N.(2012). Profesyonel Ses, Eylül 2012 Cilt:20 No:3,Kastamonu Eğitim Dergisi 955-964, S.955, 962.
308
Yurdakul, M.(2000), Ses Eğitimi, Lir Yayınları. Ankara.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
SAHNE, SİNEMA VE TELEVİZYONDA MAKYAJ
STAGE, CINEMA AND TELEVISION MAKE-UP
Yeşim ARSOY BALTACIOĞLU*
Özet
Sahne, sinema ve televizyondaki kurgularda yer alan tip ve karakterlerin görselliklerine önemli katkıda
bulunan alanlardan biri makyajdır. Makyaj yüzde taşınması dolayısıyla karakter yaratmada oyunculuk,
dekor, kostüm ve ışık gibi etmenlerle birlikte anılan en önemli araçlardan biridir. Bu çalışmada iki ve üç
boyutlu makyaj tanıtılarak her iki uygulama makyaj sanatçısı ve oyuncu açısından ele alınarak karşılaştırılmış,
yapılan çalışmalar görsellerle izleyicilere aktarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Üç boyutlu makyaj, Makyaj, Makyaj sanatçısı, Protez parça, Karakter, Kurgu, Yanılsama.
309
Abstract
Make-up is one of the fields that makes an important contribution to the visualization of characters which
take place in stage, cinema and television. Because makeup is carried on face, it is one of the most important
tools which is cited with the factors of character creation like acting, décor, costume and lighting. In this work
it has been tried to promote two and three dimensional make-up and compare two applications by examining
from both sides; make-up artist and actor; and to present the works performed to the audience with images.
Keywords: Three dimensional makeup, Make-up, Make-up artist, Prosthetic pieces, Character, Fiction,
Illusion.
GİRİŞ
Sahne, sinema ve televizyondaki kurgularda yer alan, tip ve karakterlerin görselliklerine önemli katkıda
bulunan alanlardan biri makyajdır. Makyaj yüzde taşınması dolayısıyla karakter yaratmada en önemli araçlardan biridir. Oyuncu çok iyi rol yapabilir, çok iyi kılıç kullanabilir, dans edip şarkı söyleyebilir ancak tüm
bunların yanında eğer yüzündeki makyaj yanlışsa onun bütün profesyonelliği sarsılır (Buchman, 1989).
Yüz, insanların iletişimde araç olarak kullandıkları en önemli alandır. Sosyal iletişimin araçları ses(konuşma)
ile mimik(yüz ifadeleri) ve jestler(el, kol hareketleri ve vücut dili)dir. İnsanların sesin haricinde yüz
ifadeleriyle kendilerini ifade edebilme ve duygularını aktarabilme durumu, yapılan bir araştırmaya göre
%97lik bir oran içermektedir (Deux and Wrightsman, 1993). Böylesine yüksek bir yüzdeyle ifade ileten
alan üzerinde, yapılacak değişikliklerin de önemi açıkça anlaşılmaktadır.
Makyaj, kemik, kas ve et örüntüsü ile şekil alarak duyguları ifade edebilen -alın, göz ve kaşlar, burun,
yanaklar, ağız ve çene olarak tanımlayabileceğimiz alan olan- yüz üzerinde, renkleri, ışık ve gölgeyi
*
Öğr. Gör. Dr., Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı, Ankara, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
kullanarak değişim yaratır. Sahne, sinema ya da televizyonda yer alacak olan kurgular için tip ya da karakter
yaratma, tasarlama boyutunda bazı teknikler kullanılmaktadır.
Resim 1
310
Bunlardan ilki iki boyutlu olan çalışmalardır. (Resim: 1,2,3,4) Bu çalışmalarda tamamen ışık, gölge ve renklerle yanılsamalar yaratılır. Diğer çalışma ise üç boyutlu makyaj olarak adlandırılan, yüz ya da vücuda
protez parçaların yerleştirilmesiyle yapılan çalışmadır. (Resim: 5,6)
Resim 2
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
İki boyutlu olan çalışmalar anatomik yapı üzerinde tip ya da karakterin incelenmesinin ardından yanılsama
yaratırken resim sanatında yer alan ışık, gölge, renk, geçişler(degrade), uyum, ritm gibi ögeleri kullanırken,
üç boyutlu olan makyaj için yapılacak çalışmalarda hem heykel, hem de resim sanatının ögeleri bir arada
kullanılır.
311
Resim 3
Resim 4
Üç boyutlu çalışma sürecini sıralayacak olursak,
1. İlgili tip ya da karakter için araştırma yapma,
2. Elde edilen bilgiler doğrultusunda tip ya da karakteri kağıt üzerinde tasarlama,
3. Oyuncunun yüzünden kalıp alma,
4. Ağız içinden kalıp alarak tip ya da karaktere uygun dişlerin tasarlanması,
5. Alınan kalıba döküm yaparak oyuncunun kopyasını elde etme,
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
6. Oyuncunun kopyası üzerinde tasarlanan yeni tip ya da karakterin plastik malzemelerle modellenmesi,
7. Modellenen çalışmadan tekli ya da çoklu kalıp alınması,
8. Alınan kalıba döküm yapılması,
9. Elde edilen protez parçaların yüze uygulanması,
10.Karakter ya da tipi son haline taşıyacak olan iki boyutlu makyaj çalışmasının yapılması,
11.Tasarlanan yeni karakter ya da tipin sakal, bıyık gibi vücut kıllarının eklenmesi.
12.Protez dişlerin takılması,
312
13.Karakter ya da tipe uygun lenslerin gözlere takılması ve gerekli aksesuarlarla görünümün son halini
alması.(Resim: 5,6)
Resim 5
Bu yöntemlerin kullanılmasıyla oyuncu üzerinde yapılan değişiklikler şaşırtıcı sonuçlar içermektedir.
Üç boyutlu makyajın sağladığı olanaklarla oyuncunun aslından tamamen farklılaşarak tanınmayacak bir
görünüme sahip olması diğer yönteme göre çok daha başarılıdır.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
Tiyatro, opera, bale ile modern dans gibi sahne sanatlarında ortaya çıkan kurgular tüm oyuncu ve teknik
ekibin birlikte yeşerttiği uzun süreli, emekli çalışmaların sonucudur. Bu kadar emeğin ardından kurgu belli
bir program dahilinde düzenli aralıklarla izleyici karşısına çıkar. Süreklilik içeren televizyon yapıtları ile
sinema filmleri için de benzer şekilde karakterlerin tekrar tekrar hazırlanmaları söz konusudur. Bu durum
da tasarlanan makyajların her kurguda tekrar tekrar yapılacağı anlamına gelir (Resim 7).
Bu noktada sahne ve sinema makyajları arasındaki farka değinmek yerinde olacaktır. Sahne
performanslarında oyuncu ve izleyici arasında belli bir uzaklık bulunmaktadır. Bu uzaklık sayesinde,
kamera ile oyuncu arasında çoğu zaman çok kısa bir mesafe olduğunu dikkate aldığımız zaman, sahne
makyajında belli tekniklerin kullanılmasıyla önemli ölçüde görsel yanılsamalar sağlanır. Buna karşılık
sinema makyajında oyuncu ile kameranın çok yakın olması dolayısıyla tüm ayrıntıyı olduğu gibi aktardığını
düşünecek olursak, incelikli ve inandırıcı, abartısı olmayan bir makyaj çalışmasının gerekliliği açıktır.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
313
Resim 6
M u s p a rt2 0 1 4
314
Resim 7: Ankara Devlet Tiyatrosu”Kuğunun Şarkısı Bir Evlenme Teklifi” adlı
oyundan Svetlavidov karakteri
Malzeme ve ekipman açısından ele aldığımız zaman; iki boyutlu makyaj sahne ya da sinema televizyon
için üretilmiş olan özel malzemeler ki bunlar, pudra, pat, yağ ve su bazlı renk paletleri, allık ve ruj paletleri,
kaş kapatıcı, göz kalemleri, eyelinerlar, rimeller, takma kirpikler, yapıştırıcılar, sakal, bıyık, favori, peruka
ve benzeri ekler ile fırça setleri vb.dir . İki boyutlu çalışmalar oyuncunun yüzü üzerine yukarıda sayılan
malzemelerle yapılan yanılsamalardır(Resim:3) Üç boyutlu makyaj için ise aljinat, dayanıklı alçı, modelleme
çamuru, alçılı sargı bezi, çamur, alçı karmak için çeşitli boylarda kaplar, karıştırıcı, dremel set, matkap,
silikon vb. dolgu malzemesi, fırın gibi malzeme ve ekipmanın yanında ek olarak yukarıda iki boyutlu
makyajın uygulamasında kullanılan her türlü malzeme de kullanılmaktadır. Çünkü protez parçaların
yüz üzerine uygulanmasının ardından, bu yapının üzerine iki boyutlu makyaj olarak adlandırdığımız
uygulamanın yapılması gerekmektedir. Kısaca üç boyutlu makyaj alan olarak iki boyutlu makyaj alanını da
kapsamaktadır(Resim:5).
Bu iki tekniği uygulama süreleri yönünden karşılaştırdığımızda, iki boyutlu olan çalışmalar ortalama bir
saat kadar sürerken, üç boyutlu olan çalışmalar sadece yüzde yapılan makyaj için ortalama üç ila beş saat
arasında sürmektedir. Bu süreyi, tasarlanan karakterle uyumlu olarak eller ve diğer yerlerde yapılan ek
çalışmalar daha da uzatabilmektedir. Üç boyutlu çalışmaların uygulama sürelerinin yanı sıra bir de hazırlık
yani laboratuar aşaması vardır ki, bu kısım tasarımın boyutuna göre değişmekle beraber en az 2-3 gün
sürebilmektedir.
Çalışmayı uygulanan kişi açısından değerlendirirsek, iki boyutlu çalışmanın süresinin kısa olması ve daha
hızlı sonuçlanması kişiyi sıkmadan sonuca ulaşılmasını sağlamaktadır. Diğer yandan üç ila beş saat kadar
sürebilen çalışmalar için makyaj sanatçısının sabrı kadar makyaj yapılan oyuncunun da sabırlı olması
gerekmektedir.
Yine uygulanan kişi açısından ele aldığımızda iki boyutlu makyaj kısa sürede yüzden temizlenirken, üç
boyutlu makyajı çıkarmak bir hayli uzun sürmektedir. Bir saate yakın incelikli bir temizlenmeyi gerektiren
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
Resim 8: Ankara Devlet Tiyatrosu “Cyrano De Bergerac” adlı oyundan Cyrano karakteri
Uygulayan kişi açısından ele alındığında üç boyutlu çalışmalarda hem anatomi, hem, resim, hem de
heykel bilgisi ile tekniklerinin bilinmesi gerekirken, iki boyutlu çalışmalarda anatomi ile resim bilgisi ve
tekniklerini bilmek yeterli olacaktır.
Bir kurguda yer alan karakter ile ilgili iki ya da üç boyutlu makyaj tasarımı yapabilmek için öncelikle
karakteri iyi analiz edebilmek gerekir. Bu analizi yaparken de aynen rolü canlandıracakmış gibi karakterin,
1.Mizacı,
2.Yaşı,
3.Irkı,
4. Sağlık durumu,
5. Psikolojik durumu,
6. Fizyolojik boyutu,
7.Olgunluğu,
8. Ait olduğu ulus ya da dönem,
9. Eğitim durumu,
10.Diğer karakterlerin görüşü,
11.Yazarın vermek istediği, (Stanislavski, 2010)
gibi özelliklerini dikkate almak gerekir. (Corey,1990) Kullanılacak teknikler bu ipuçlarının üzerine
şekillendirilir.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
315
üç boyutlu makyajın çıkarılması sırasında oyuncunun yüzüne zarar vermeden bu iş için özel tasarlanmış
çıkarıcılarla çalışılmaktadır. Ancak tüm parçaların yüz ya da vücuda yapıştırıcı ile yapıştırılarak oyuncunun
performansı sırasında düşmemesi için sabitlenmesi gerekliliği çıkarma işlemini de doğru orantılı olarak
uzatmaktadır. Yüzde yer alan doğal kıllara ve cildin yapısına zarar vermeden nazikçe ve yavaş yapılan
çıkarma işlemi hem çıkaran hem de makyajı yüzünde taşıyan kişi açısından bir hayli zahmetli olmaktadır.
Süreklilik içeren oyunlar için üç boyutlu uygulamaların zorluğu da bu nedenle açıkça anlaşılmaktadır
(Resim 8).
M u s p a rt2 0 1 4
Dünyada yaklaşık olarak 1950’li yıllardan bu yana kullanılmakta olan üç boyutlu makyaj teknikleri ile
elde edilen sonuçlar diğer iki boyutlu çalışmalara göre çok daha inandırıcıdır. Sahnede iki boyutlu makyaj
ile gerçekleştirilen yanılsamada oyuncu ile izleyici arasındaki uzaklık önemli rol oynamaktadır. Uzaklık
arttıkça makyajdaki belirginlikler artarak bu yolla daha etkili yanılsamalar gerçekleştirilebilmektedir
(Resim 9).
316
Resim 9
Diğer yandan sinema ve televizyondaki kurgular için yapılan üç boyutlu makyaj çalışmalarında kullanılan
tekniklerle ortaya çıkarılan görsel yanılsamalar neredeyse çıplak gözle fark edilemeyecek kadar inceliklidir.
Yanılsamanın bu denli ileri boyutta olması hem oyuncu hem de izleyici açısından oldukça şaşırtıcıdır.
Günümüzde gerçekçi çalışmalar çok daha ön plandadır. Sahnenin uzaklığı vurgulu, abartılı çalışmayı
gerektirse de artık rejisör de, oyuncu da, izleyici de gerçekçi görünen çalışmaların ne denli etkileyici ve
çarpıcı olduğunu bilmekte, üç boyutlu makyaj tekniklerinin kullanıldığı karakter tasarımlarını istemekte
ve beklemektedir.
Geleneksel yaklaşımla gerçekleştirilen iki boyutlu çalışmalara karşın, yanılsamanın en üst düzeyde olduğu
üç boyutlu makyaj çalışmalarının farkı gün geçtikçe izleyen, gözlemleyen izleyici tarafından daha çok
anlaşılmaktadır.
KAYNAKÇA
Buchman, H. (1989), Stage Makeup. New York: Watson-Guptill Publications
Corey, I. (1990),The Face Is A Canvas The Design and Technique of Theatrical Makeup. Lousiana: Anchorage Press
Deaux, K., Wrightsman L.S. (1993), Social Psychology In The 80’s. California: Wadsworth Inc.
Morawetz, T. (2001), Making Faces Playing God Identitiy and the Art of Transformational Makeup. Austin: Univercity
of Texas Press
Stanislavski, K. (2010), Bir Rol Yaratmak, Çev:Tufan Göbekçin, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
BİREYCİ DÜŞÜNCE BAĞLAMINDA SOSYAL
DEVLET-SANATÇI İLİŞKİSİ
RELATION BETWEEN SOCIAL STATE AND ARTIST IN
TERMS OF INDIVIDUALISM
Ertan ASLAN*
Sanat, yazılı tarihin çok öncesinde, insanların doğada bulunan materyalleri bir düşünce aktarım aracı olarak
kullanmaya başladıkları dönemde ortaya çıkmış bir faaliyetler bütünüdür. Zaman içerisinde yaşanan ve
tarihin seyrini doğrudan etkileyen kırılmalar insanların yaşam biçimlerini ve her türlü üretim faaliyetlerini
etkilemiştir. İnsan yaşamının doğrudan bir dışavurumu olarak görebileceğimiz sanatsal faaliyetler de bu
değişim ve gelişimlerden doğrudan etkilenen en önemli uğraş alanlarından biridir. Tarihin en önemli kırılma
noktalarından biri olarak görebileceğimiz Sanayi Devrimi ve bu devrimin seyriyle doğrudan ilişki içinde olan
Aydınlanma Dönemi’nin düşünce yapısı, felsefi ve bilimsel alanda yaşanan gelişmelerin doğal bir uzantısı
olarak insan doğasını ve onun sosyal hayatının bir sonucu olan toplumsallaşmayı sorgulamıştır. İnsanın bir
birey olarak ele alınması, onun neden toplumsallaştığı ve neden bir iktidarın etrafında buluşarak devlet
kavramını ortaya çıkardığı sorusunun sorulmasına yol açmıştır. İşte bu noktada karşımıza çıkan Sosyal Devlet
kavramı, içeriği itibariyle devletin toplumsal ilişkilerdeki rolünü farklı bir boyuta taşımış ve birey-devlet
ilişkisinin sınırlarını birey lehine genişletmiştir.
Birey-devlet ilişkisindeki değişimin sanatsal boyutu bu çalışmanın çıkış noktası olacaktır. Sanatçı-devlet
ilişkisi, geçmişi John Locke’a ve Jean-Jacques Rousseau’ya dayanan bireyci düşünce zemininde ele alınacak,
kaynak taraması ışığında sanatın ideolojik bir enstruman olarak kullanımı ve sanatçı-devlet ilişkisinin sanatsal
ifade özgürlüğü üzerindeki etkileri incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal devlet, Sanat, Sanatçı, Birey.
Abstract
Art is a sum up all of the activities that appears in materials which is found in nature as a transition tool of
thoughts that emerged much before the written history. The events that have happened as the time passing
by, effected the flow of history and people’s lifestyle and production methods. At the end of the day, art is also
part of the human daily life and most importantly expression of individuals themselves, so in that sense art
also effected by that historical changes and developments. One of the important breaking points of history,
Industrial Revolution and Enlightment period -which is directly connected with the Industrial Revolutionquestioned the human nature and socializing as a result of philosophic and scientific developments. Dealing
with the human as an individual, causes the questioning these two questions; “Why human tend to socialize
and why they gather around a power to create state?”
At that crucial point of appearance of “social state” term, because of it’s content, carried on the role of the
state to the another point in terms of public relations and extend the limits of individual-state relations.
*
Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Bölümü Yüksek Lisans, Kocaeli, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
317
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
That reordering situation between state and individuals and it’s effects on the art will be the beginning on this
study. In terms political concern as debate of arts as a ideological tool and freedom of artistic expression under
state control will be take into a consideration within the lights of current literature review of individualistic
philosophers and political theorists from John Locke to Jean-Jacques Rousseu.
Keywords: Social state, Art, Artist, Individual.
GİRİŞ
21.Yy’ın siyasi ortamı, özellikle Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzen içinde kendini konumlandırmaya
çalışan devletlerin ve teknolojinin de etkisiyle hızı kontrolsüz bir şekilde artan küreselleşmenin karşısında
varlığını devam ettirmeye çalışan siyasal sistemlerin sebep olduğu çalkantılar etrafında şekillenmektedir.
Yaşanan ekonomik ve siyasi krizler ile bu krizlerin yol açtığı çatışma ve kırılmalar, sosyal hayatı ve toplumsal
grupların geleceğini doğrudan etkilemektedir. İktidarların etnik, dini, siyasi, mesleki vb. gruplarla kurduğu
ilişkiler, konjonktürel olarak değişmektedir.
Siyasi iktidarlar, ideolojik kökenleri ve bu doğrultudaki faaliyetleri çerçevesinde oluşturdukları bu
sosyal ilişki ağını bir ideolojik enstruman gibi kullanma eğilimindedirler. Var olan konumun ve gücün
kazanımlarının sürekliliğinin sağlanması adına ortaya çıkan bu eğilim, tarih boyunca birçok aidiyetin
ideolojik birer enstruman olarak kullanımına yol açmıştır.
318
Kapitalist ekonomik ilişkiler çerçevesi içinde inşa edilen gündelik yaşamın bireyler üzerinde yarattığı baskı,
bireylerin yaşam tarzlarını değiştirmiş ve onları sanat, spor gibi alanlar içinde günlük yaşamsal baskılarını
en aza indirmeye yöneltmiştir. Hızla gelişen teknolojinin güçlendirdiği medyanın sanat ve spor gibi alanlar
üzerindeki etkisi de bu alanları toplumun biçimlendirilmesi açısından çok cazip hale getirmiştir.
Yukarıda sayılan tüm bu sebeplerden dolayı, bünyesinde devlet konservatuvarları, devlet tiyatroları ve
orkestraları bulunduran bir ülkede, iktidar politikalarının bu tür kurumlar aracılığı ile sanatçılara ve
topluma empoze edilmeye çalışılması da kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, devletin sanat ve sanatçı ile
olan ilişkisi, toplumu ve insanı doğrudan ilgilendiren bir mesele olması sebebiyle bir felsefe sorunudur ve
yalnızca köklerini felsefeden alan bir kavramlar bütününün tespiti ve tasnifi ile çözülebilecek bir sorundur.
Bu noktadan hareketle, devlet ile sanatçı arasındaki ilişkinin incelenebilmesi için öncelikle tartışmayı
oluşturan kavramların içeriğinin açıkça ortaya konması gerekmektedir.
İncelemenin sistematik yapısının korunması adına izlenmesi gereken sıra önümüze ilk olarak sanat
kavramını koymaktadır. Sanat, hakkında bugün birçok farklı tanımlama yapılmasının yanında, temelde
bir dışavurumlar bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlangıçta doğanın ya da doğada yaşananların
doğrudan ifadesi biçimde yalnızca bir aktarım aracı olarak kullanılıyor olmasına ve bu bakımdan Platon
tarafından taklidin taklidi olarak bir üçüncü sınıf faaliyet gibi görülüyor olmasına rağmen sanat, insan
zihninin yorumlama ve biçimlendirme kapasitesindeki artışın etkisiyle bir üretim alanı haline gelmiştir
ve artık sanat yalnızca olanın değil, olanın ve hayal edilenin aktarıcının kişiliği ile doğrudan ilintili bir
dışavurumu şeklini almıştır. Dolayısıyla sanat, artık bir zihinsel ifade biçimidir.
Sanatçı ise, bu tanıma bağlı kalarak ilerlendiğinde, bu düşünsel süreçlerin sonunda bir ifade biçimi ile zihnini
duyuların dünyasına taşıyan bireye verilen ad olarak kabul edilebilir. Bu tanım, mesleki sınıflandırmanın
dışında genel bir kavramı karşılamakla beraber, aynı zamanda günümüzün sosyal ve ekonomik yapısı
içinde profesyonel bir yoğunlaşmaya da karşılık gelmektedir ancak her iki koşulda da bu faaliyetin temeli
zihinsel süreçler sonucu ortaya çıkan bir ürünün dışavurumudur.
Gerek mesleki, gerekse kişisel bir uğraş olarak sanatın içeriği ve sanatçının bir birey olarak toplumsal
konumunun belirlenmesi, sorunu bir sanatçı-devlet ilişkisi sorunu olmaktan çıkartıp birey-devlet ilişkisi
sorunu haline getirmiştir. Bu sebepten dolayı da birey-devlet ilişkisini ele almak ve bu kavramların ortaya
çıkışını incelemek gerekmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
Tarıma dayalı feodal ekonomik düzen içerisinde biçimlenen ve gelişen Orta Çağ Avrupası, kilise, feodal
beyler ve monarklardan oluşan üçlü bir iktidar paylaşımı tarafından yönetilmekteydi. Bu yönetim, sadece bir
ekonomik ve siyasal düzen olmanın çok ötesinde, kilisenin mutlak otoritesine dayanan belirli bir dini, felsefi
ve bilimsel yapının varlığını da meydana getirmişti. Orta Çağ Avrupasının temelini oluşturan bu düşünsel
yapı, köklerini Hıristiyanlıktan alan, insanın doğa ve evren karşısındaki üstünlüğü prensibine dayanan bir
başlangıçla, bilimi ve felsefeyi bu düşünce doğrultusunda şekillendirmiş ve tüm entelektüel faaliyetleri de
bu yorum etrafında şekillendirmişti. Klaudyus Ptolemaios’un Dünya merkezli evren tasarımının Hıristiyan
öğretisiyle örtüşüyor olması, felsefenin de bu düşünce biçimi etrafında şekillendirilmesine sebep olmuştur.
Bu düşünce çerçevesinde insanın doğaya karşı üstünlüğü ve bu üstünlüğün tanrısallığı, kiliseyi koşulsuz
bir dünyevi hükümdar haline getirmiş, halkı da kilisenin hükmü altındaki tebaa olarak konumlandırmıştır.
Aydınlanma Dönemi içinde yaşanan ve birçok farklı alanda etkisini gösteren gelişmeler felsefe alanında da
belirli değişimlere yol açmıştır. Yaşamın kaynağının tanrısallıktan arınmış bir zihinsel yapı ile aranmaya
başlanması ve bu etki ile birlikte ortaya çıkan empirist düşüncenin bilimsel ve felsefi alanda açtığı yol devlet
ve iktidar kavramının sorgulanmasının da temellerini atmıştır. Bu aşamadan itibaren ise dönemin en
önemli filozoflarından biri olan John Locke’un siyaset felsefesi üzerine düşünceleri önemli yer tutmaktadır.
Empirizmin rasyonalizmle kesiştiği bir noktada durduğunu kabul edebileceğimiz John Locke, bir Hıristiyan
olmasına karşın doğru bilgiye ancak deney ve gözlem ile ulaşılabileceğini öne sürmüştür. Thomas Hobbes’un
İncil referansı ile ortaya attığı tanrı yasasının dünyevi iktidarlar tarafından uygulanamayacağı tezine ek
olarak tanrısal yasanın doğal yasa ya da akıl yasası ile örtüştüğü fikrini ortaya atan Locke toplum öncesi
birey yaşamı ile topluma geçişten sonraki devlet hayatının da bu akıl yasası çerçevesi içinde yönetilmesi
gerektiğini ileri sürmüştür.
Toplumsallaşmanın temeli ise, Aristoteles’in felsefesinde bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmıştır.
Aristoteles’in insanın ayırt edici özelliği olarak gösterdiği aklın sistematik bir şekilde işletilebilmesi, bu
işletim sayesinde ürünler verilebilmesi ve bu ürünlerin paylaşılmasının erdemliliği savları Aydınlanma
Dönemi’nde de toplumsallaşmanın insan doğasının bir zorunluluğu olduğu kabulünün geçerliliğini
korumasını sağlamıştır. Bu sebepten dolayı Thomas Hobbes, John Locke ya da Jean-Jacques Rousseau
toplumsallaşmanın kökenini araştırmaktan öte, toplumsallaşmanın devlete dönüşümü üzerine çalışmalar
gerçekleştirmişlerdir. Bu bakımdan bu filozoflar, insanların iktidar öncesi doğa durumu sırasındaki
yaşamlarından neden vazgeçtiklerini ve iktidarı nasıl oluşturduklarını açıklamaya çalışmıştır.
Doğa Durumu ve Mülkiyet Kavramı
Locke, iktidar öncesi toplumlarda insanların sadece doğa yasası ile yönetildiğini belirtir ve bu durumu
Doğa Durumu olarak adlandırır. Tam bir özgürlük durumu olarak adlandırabileceğimiz doğal durum, akıl
yasasının hükmettiği bir yaşam biçimidir. Locke için akıl yasası ya da doğal yasa, tanrının insana bahşettiği
aklın işletilmesi sonucu ortaya çıktığından tanrı yasası ile çelişmemektedir ve dolayısıyla tanrının da kabul
edeceği tek yaşam biçimidir. Ancak insanların akıl yasasının dışına çıkması durumunda ortaya çıkabilecek
sorunlara da dikkat çekerek bu durumda ne yapılması gerektiği sorusu üzerine kafa yorar.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
319
Fakat Kopernik Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine adlı eseri ile, Ptolemaios’un Dünya merkezli
evren tasarımının yerine Güneş merkezli bir evren modelini yerleştirdikten sonra yaşanan zihinsel
değişim, kilisenin otoritesinin ve kilise öğretilerinin sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Kilisenin
insan üstünlüğüne dayanan ve Dünya’yı merkez alan felsefi ve bilimsel yaklaşımlarının çürütülmesi ve
Kopernik Devrimi ile birlikte Dünya’nın da evrende var olan gezegenlerden yalnızca bir tanesi olduğunun
kabul edilmesi, varlığın ve insanlığın sahip olduğu tüm birikimlerin tekrar sorgulanmasına yol açmıştır.
Bu sorgulama, insanın doğanın üstünde bir varlık olduğu fikrinin aksine, onun bir parçası olduğu
kabulünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. İnsanın doğanın bir parçası olduğunun kabulü ise, beraberinde
insanın doğadaki diğer canlılar gibi yalnız başına bir fert olarak bulunduğunu ortaya koymuş ve doğadaki
yaşamından çıkıp nasıl doğadan uzak ve toplumsal bir hayat kurduğunun ve bu toplumsallık sonucunda
devletin hangi amaçlarla ve nasıl kurulduğu sorusunun sorulmasına sebep olmuştur.
M u s p a rt2 0 1 4
Doğal durumda doğa yasasının ihlali karşısında, bu ihlal sonucunda saldırıya maruz kalan kişinin zararının
tazmin edilmesi gerekliliği ortaya çıkacaktır. Bu durumda ise tazminin boyutunun kim tarafından
belirleneceği ve cezanın infazının yapılabilmesinin olanaklı olup olmadığı sorusu akla gelecektir. Cezanın
belirlenmesi ve infazın gerçekleşmesi durumu doğa yasasını ihlal eden kişi üzerinde bir yaptırım gücü
olmadan mümkün olamayacağı için yasayı ihlal eden kişinin gücünün yaptırımı uygulayanlardan daha
fazla olması durumunda doğal durum ortadan kalkmış ve savaş durumu meydana gelmiş olacaktır. Bu
durumda da ortak güvenliğin ve doğal yasaya uygun yaşamın devamının sağlanabilmesi amacıyla sürekli
bir yönetici makama ihtiyaç duyulacaktır. Saldırı durumunda verilecek cezaların yasalaşması, kime hangi
cezaların verileceğinin belirlenmesi ve bu cezaların uygulanması amacına yönelik olarak ortaya çıkartılmaya
çalışılan kurum şüphesiz ki devlettir.
Devletin oluşumu ise doğal durum sürecinde ortaya çıkan savaş durumundan kendilerini ve mülkiyetlerini
sakınmak isteyen bireylerin ortak rızası ile gerçekleşir. Bu ortak teşebbüs, bireylerin doğal durumdaki
kazanımlarını korumak adına yetkilerinin bir kısmını kendilerinin tayin ettiği bir üst makama devretmeleri
ile oluşur. İşte tam da bu noktada devredilen yetkilerin ne olduğu sorusu, bizi baştaki sorunun cevabına
götüren ilk adımı atmamızı sağlıyor.
320
Locke’un devleti, ortaya çıkış amacı itibarı ile bireylerin doğa durumundaki yaşam seviyesinin korunması
amacını taşır. Bireylerin yaşamları, aileleri ve mülklerinin korunması amacını taşıyan bu organizasyon
bireyin yararına çalışmakla yükümlü ve bireye bağımlı bir yapıya sahiptir. Birey mutluluğunu gözetmesi ve
onun doğa durumundaki yaşamının devamı için gerekli güven ve huzur ortamını sağlama amacı gütmesi,
sözleşme sonucu ortaya çıkan devlet yapısının birey üzerinde hegemonya kuran çok geniş kapsamlı bir
devlet organizasyonu olmaktan çok öte, bireyin alanını toplumsal durum öncesiyle aynı seviyede tutmak
ve bunun devamını sağlamakla yükümlü olduğu sonucunu ortaya koyar.
Doğa yasasını iktidar çatısı altında işletmekle yükümlü olan devlet eğer bu yasayı kendi ihlal ederse,
bireylerin onu geri çağırma hakkı mevcuttur. Yine bu geri çağırma durumundaki en önemli kriter doğal
durumdaki mülkiyet hakkının ihlalinin gerçekleşmesidir. Peki bu mülkiyet hakkının sınırları nerede
bitmektedir ve devlet bu sınırların belirlenmesinde hangi rolü oynar?
Mülk edinme, Locke için tanrısal yasanın ve dolayısıyla da doğal yasanın işletilmesinin tabii bir sonucudur.
Doğadaki her şey, insanların faydasına sunulmuştur ve insanlar yaşamlarının devamı için bu imkanları
değerlendirmekle yükümlüdürler. Bir insanın bir şeye “benimdir” diyebilmesinin en önemli koşulu
olarak emeği gösteren Locke, bu çeşit bir mülk edinmenin insan yaşamı için zorunlu olduğunu belirtir.
Ancak doğal durum içinde emek karşılığında mülk edinmenin de yeterlilik sınırı dahilinde gerçekleşmesi
gerekmektedir. Bunun sonucunda da doğal durumda bireyin emeği karşılığında edindiği her şey mülkiyeti
altına girmiştir ve buna ekip biçerek elde ettiği ürün ve yetişkin çağa gelene kadar çocukları da dahildir.
Bu aşamada Locke, günümüz kapitalist ulus-devlet modelinin temellerini atmıştır ve bu temel etrafında
şekillenen yeni devlet düzeninin birey merkezli yapısı, onun özgürlüklerini koruma amacı güden ve
tamamen onun refahı adına işleyen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak kimi koşullarda devletin aşırı güçlenmesi karşısında bireyin aciz kalacağı durumlar ortaya çıkabilir
ve bu durumda akıl yasası ihlal edildiği halde savaş durumuna dönülmez. Bu durum bir yetki gaspıdır ve
Tiranlık olarak tanımlanmıştır.
Böylesi bir gasp durumunun ortaya çıkması ihtimaline karşı nasıl bir önlem alınması gerektiği sorulduğunda
sorunun çözümü için Jean-Jacques Rousseau’ya başvurmak gerekecektir. Toplum Sözleşmesi adlı eserinin
dördüncü bölümünde bahsi geçen halk kurultayları, genel istemin yok edilmesi tehlikesine karşı yerel
yönetimlerin güçlü tutulmasının etkili olacağı düşüncesinin devamında gelmektedir. Bu sistemde halk,
belirli günlerde belirli aralıklarla toplanarak sorunlarını tartışır ve senatonun işlevinin büyük bir kısmını
halka getirerek olası bir yetki gaspı riskini en aza indirir.
Bireyin devlet ile yaptığı sözleşme, bireyin kendi çıkarlarını koruması fikrine dayanmaktadır ve bu
sözleşmenin kapsamı birey lehine geniş olmak zorundadır. Bu kapsamın içine giren temel yaşamsal
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
14. o t uru m / 1 4 . s e s s i o n
faaliyetlerin yanı sıra –özellikle de bu çalışmanın konusunu oluşturan- Aristoteles’in felsefi bir yaklaşımla
ele aldığı ve entelektüel faaliyetler olarak adlandırabileceğimiz zihinsel eylemler ve sonucunda ortaya çıkan
ürünler, devredilemez hakların temelini oluşturur.
Sosyal Devlet ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki Karşılığı
Bu kavram, ortaya çıkışı itibarı ile temelleri Aydınlanma ile atılmış birey odaklı siyasal sistemin bugünkü
geniş kapsamlı devlet organizasyonu içindeki karşılığıdır. Bireyin refahını ve huzurunu ön planda tutan
ve bunu sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik yaşama gerektiğinde müdahale etme yetkisini kendisinde
gören bir yapı olan sosyal devlet kavramı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesinde yer
almaktadır:
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir.”
Sonuç
Locke ve Rousseau’nun tasarladıkları bu devlet biçimleri, günümüz ulus-devletlerinin ve federasyonlarının
temelini oluşturmaktadır. Temel akıl yasası karşısında küçük detaylar gibi görünse de bireyin devlet ile
olan ilişkisinin birey lehine işlemesi açısından büyük önem taşıyan bu düzenlemeler, günümüzde bireyden
bağımsız bir organizma gibi işleyen ve kendi varlığının devamı adına bireyi yok sayabilen siyasal sistemler
karşısında daha fazla ihtiyaç duyulan kurumlar haline gelmişlerdir.
Bu kavram doğrultusunda bireyin devlet ile olan ilişkisi, rasyonel doğa yasalarından bağımsız olmamak
koşuluyla anayasal sınırlar çerçevesi içinde belirlenmiş ve bireyin temel yaşamsal özgürlüklerinin yanı
sıra, insan olmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkan düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda da gerekli
düzenlemeler yapılmıştır.
Ancak uygulamalar sırasında yaşanabilecek olası problemler ve üniter yapıdaki büyük nüfuslu, eğitim
seviyesi düşük ülkelerde karşımıza çokça çıkan demokrasi deformasyonunun özellikle düşünce ve ifade
özgürlüğü üzerinde yarattığı kısıtlamalar ve baskıların önüne geçmek adına yasal düzenlemelerin bireylerin
düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki her türlü engelin kaldırılması yönünde olması gerekmektedir.
Düşünce üreten ve bunları çeşitli yollarla insanlara ifade eden bireyler olarak sanatçılar karşısında devletin
konumu, sanatçılar için herhangi bir kısıtlamada bulunmaksızın onların özgürlük alanlarını korumak
ve bir doğal durum ortamındaki kadar genişletmek olmalıdır. Bu hakların ideolojik ve konjonktürel
farklılıklardan zarar görmemesi için de devlet üstü bir kurum olan ve onun sınırlarını çizen anayasanın
düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde birey lehinde bir yasalar bütününe sahip olması ve bu yasaların
işleyiş sürecinin oluşturulacak sivil toplum organizasyonları vasıtası ile sürekli bir denetlemeye tabi
tutulması gerekmektedir.
Kaynakça
Ağaoğulları, Mehmet Ali (2013). Batı’da Siyasal Düşünceler. İletişim Yayınları, İstanbul
Hawking, Stephen (2009). Zamanın Daha Kısa Tarihi. Doğan Kitap, İstanbul
Hegel, George Wilhelm Friedrich (2011). Estetik. İdea Yayınevi, İstanbul
Hobsbawm, Eric (2012). Devrim Çağı. Dost Kitabevi, Ankara
Locke, John (2013). İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul
Locke, John (2012). Hoşgörü Üstüne Bir Mektup. Liberte Yayınları, Ankara
Locke, John (2007). Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, Kırlangıç Kitabevi, Ankara
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
321
Devletlerin toplumdan bağımsız birer organizma gibi hareket etmeye başlaması ve bunun beraberinde
getirdiği sorunlar karşısında alınan yasal önlemler, günümüz siyasal düzeni içinde sosyal devlet kavramı
altında toplanmıştır.
M u s p a rt2 0 1 4
Locke, John (2012). Yönetim Üzerine İkinci İnceleme. Ebabil Yayınları, Ankara
Lassare, Pierre (2011). Nietzsche’nin Müzik Üzerine Düşünceleri. Pan Yayınları, İstanbul
Platon (2011). Devlet. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
Platon (2011). ION. Kabalcı Yayınevi, İstanbul
Rousseau, Jean-Jacques (2013). Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
322
Rousseau, Jean-Jacques (2013). Toplum Sözleşmesi. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
MÜZİK VE SAHNE SANATLARINA YENİ YAKLAŞIMLAR
BAĞLAMINDA İSTANBUL LAVTASI İCRASINDA
KULLANILMIŞ OLAN “TANBURİ CEMİL BEY”
SİSTEMİ VE BUNUN DIŞINDA KULLANILABİLECEK
AKORT SİSTEMLERİNİN ESER ÖRNEKLERİ İLE
SESLENDİRİLMESİ
“TANBURI CEMIL BEY” SYSTEM USED IN ISTANBUL LAVTA
PERFORMANCE WITHIN THE SCOPE OF NEW APPROACHES
TO MUSIC AND PERFORMING ARTS AND VOCALISATION OF OTHER
CHORD SYSTEMS TO BE USED WITH MUSICAL WORK SAMPLES
Özet
Uygulamanın Amacı: Tanburi Cemil Bey’in kullandığı şekliyle icra edildiğinde, sadece “sol” “si” ve ikinci
derecede “re” sesi ile karar veren makamların çalınabilirliği dışında diğer makamlarında kolaylıkla icra
edilebilmesinin yolunu açmak amacıyla planlanmış bir çalışmadır. Bu durumdan yola çıkarak, bazı akort
değişiklikleri ile pek çok makamda icra kolaylığının yolunu açmak bu çalışmanın amacı olmanın yanı
sıra Tanburi Cemil Bey’den sonra İstanbul Lavtası ile yapılacak olan müziğe yeni bir bakış açısı olması
düşünülmektedir.
Kapsamı: İstanbul Lavtası, Avrupa’daki isim benzerlerinin (Rönesans Lavtası, Barok Lavta, Tiorba..) aksine
fizik ve icra tarzı olarak farklı bir yapıya sahiptir. Türk Müziği ses sistemini taşıyan perde yapısı İstanbul
Lavtası’nın 17. Yüzyıla dayanan bir dönemde, özellikle Osmanlı dönemindeki müziğin içinde yer bulmasına
sebep olmuştur. Günümüze yaklaştıkça bu çalgıya karşı duyulan ilgi azalmış ve İstanbul Lavtası neredeyse
unutulma sınırına yaklaşmıştır. 18. Yüzyıl sonlarında Tanburi Cemil Bey önderliğinde bu günkü son şeklini
almış olsa bile pek çok eksikliği ile birlikte literatürde yeterli ses kaydı ve yazılı belgeye sahip olamadan
kaybolma yoluna girme tehlikesi taşımaktadır. İcrada tercih edilmemesinin en önemli sebeplerinden biri
Tanburi Cemil Bey’in kullandığı akort sisteminin belirli makamlara hitap etmesi ve pek çok makamın da bu
sistem içerisinde çalınabilmesinin zorluğu olduğu düşünülmektedir.
Yöntemi: Bu çalışmanın olumlu sonuç verebilmesi için gerekli olduğu düşünülen yöntem, çalgının müziğe
adapte edilmesi yoludur. Bu yol sadece akordun, çalınacak olan makama göre değiştirilmesidir. Fakat
değiştirilmesi planlanan, tellerin tümü değil, sadece en üst (4. Tel) ve icra edilecek makama göre 2. veya 3
teldir. Akort makama göre şu şekilde düzenlenecektir. İnceden kalına doğru tel sırası;
1. Re - Sol - Re- Sol (Tanburi Cemil Bey’in kullandığı sistem, Sol, Si ve Re kararlı makamlar için)
2. Re – Sol – Re – LA – ( La ve Re ve Fa diyez kararlı makamlar için )
3. Re – La – Mi – La – (Mi ve La kararlı makamlar için )
*
Öğr. Gör., İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı, İstanbul, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
323
Enver Mete ASLAN*
M u s p a rt2 0 1 4
Yukarıda listelenen akort düzenleri, birbirilerine yakın solduğu ve icracının eser aralarında bile küçük
müdahaleler ile ayarlamanın yapılabileceği sistemlerdir. Çalgının kalitesi ile doğru orantılı bir risk taşımaması
adına, icracı iki adet farklı akordlu İstanbul Lavtası’nı yanında bulundurabilir.
Sonuç ve Öneriler: Bahsi geçen üç farklı akort sistemi ile pek çok makamın icrasının kolaylaşması ve
bu kolaylıklar ile birlikte de çalgının tınısının değişmesi söz konusudur. Akort değişiminin makamın
önemli seslerini ortaya çıkarmasının yanında, çalgıdaki rezonansı ve akustik dengeyi göz önünde tutarak
gerçekleştirilmeye çalışılması başarılı sonuçlar ile karşılaşılacağını göstermektedir. Çalgının akort değişimi
sırasında zamana ihtiyaç duyulması durumunda icracının iki ayrı çalgı ile performansını sergilemesinin
kolaylık olduğu anlaşılmıştır. Günümüz tel imalat teknolojileri bu 3 farklı sistemin aynı çalgıda toplanmasına
yeterli olamayabilir. Risk akort değişimi esnasında tel kopmasıdır. Yöntem bölümünde bahsi geçen 3 farklı
sistemden ilk ikisi bir Lavta’da 3. Akort sistemi ise diğer bir Lavta ile iki çalgı olarak icra gerçekleştirilebilir.
Anahtar Kelimeler: Lavta, Tanburi Cemil Bey, İcra, Akort, Makam.
324
Abstract
Lavta, or Istanbul Lavta as it is called in Anatolia geography, has continued its existence since 17th century
to this day with several intensities. It is seen that Istanbul Lavta which is especially seen frequently in Turkish
Music during the final periods of Ottoman Empire and initial era of the Republic, is not used or preferred in
our day. As a result of the studies performed in this direction, it was realized that with the development of
music and performance the instrument has not been preferred due to its physical inadequateness and in this
study it is planned to solve these problems. Most performer and musical authority know that there could be
some difficulties in performance of several modes if its long-used chord system continues to be used. With the
purpose of ending this situation, it was tried to change the chord in accordance with other modes which are
hard to perform with Istanbul lavta and efforts were made in order to ease the performance of these modes
and to establish a musical system instead of a mechanical action. Notes of some strings, but not all strings,
have been completely changed. Implementation method of this study is to tailor the chord system with small
changes and to present the conventional lavta performance to the listeners without losing its mode..
Keywords: Lute, Tanburi Cemil Bey, Playing, Chord, Maqam.
KAYNAKÇA
Aslan, E. M. (2011), Ud Alıştırmaları – Ud Exercises, Pan Yayıncılık, İstanbul-Türkiye
Gümüş, Y. (2012); “Lavta”, Kadem – Musiki ve Edebiyat Dergisi, Sayı 15, Sayfa 42-47, Akdem İktisadi İşletmesi A.Ş.
İstanbul-Türkiye
Körükçü, Ç. (1998); Türk Sanat Müziği, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık, İstanbul- Türkiye
Özalp, N. (2000); Türk Mûsikîsi Tarihi, Milli Eğitim Yayınevi, İstanbul-Türkiye
Torun, M. (1996); Ud Metodu, Çağlar Yayınları, İstanbul-Türkiye
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
NISFİYE NEY AİLESİ VE BOLAHENK NISFİYE AKORT
NEY’DE LONGA VE SİRTO İCRA ÖRNEKLERİ
NISFIYE NEY FAMİLY AND LONGA AND SYRTOS PERFORMANCE
SAMPLES IN BOLAHENK NISFIYE CHORD NEY
Ali TÜFEKÇİ*
Özet
Musikide düzen, akort manasında kullanılan ahenk, çalgıların özellikle ney’in belli sabit bir perdeye göre
düzenlenmiş haline denir. Sanal, H. (1991: 516). Belli bir uzunluk ve genişlikte kamıştan açılan ney, yapılışı
bittikten sonra sabit bir perdeye göre düzenlenmiş olur ve bu perde yüksekliğine göre ad alır.
Nısfiye grubuna giren neyler, mansur, şah, davut akort neylere oranla daha kısa ve ses sahası itibariyle de tiz
bölgedeki sesleri daha rahat vermek için kullanılmaktadırlar. Mansur Nısfiye, Şah Nısfiye, Davud Nısfiye,
Bolahenk Nısfiye, Süpürde, Müstahzen ve hatta Yıldız akorda kadar olan neylerin nısfiye grubuna girdiğini
söyleyebiliriz.
Bu çalışmada Türk ney icra geleneğinde pek fazla rağbet görmemiş nısfiye neylerin tarihsel süreçteki evreleri,
tanımları ve nısfiye ney icrası ile öne çıkmış neyzenler üzerine bilgi sunulacaktır. Ayrıca bu konu özelinde
Arap yarımadası ney icra tarzı ile Türkiye ney icra tarzı arasında karşılaştırma yapılacaktır.
Sunumun sonunda Bolahenk nısfiye ney ile longa ve sirto icra örneklemesine yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Ney, Bolahenk nısfiye, İcra, Longa-Sirto.
Abstract
Harmony which is used for the meaning of tuning, chord in the music, means the arranged status of instruments
and especially ney according to a fixed fret. Sanal, H (1991: 516). Ney which is opened at a specified length
and width is organized according to a fixed fret after it is constructed and it is called in accordance with the
height of this fret.
Neys are separated into three groups as main neys, nisfiye and mabeyn. Nısfiye neys are neys which have one
octave high note area of the ney from which they are denominated. This ney group is not very demanded by
ney players in Turkey but especially the ney players of Arabian Peninsula countries use it. The word Nisf
means one-half of a totality.
Neys within nisfiye group are used for making notes in high area easily due to their note area and since they
are shorter compared to mansur, shah, david chord neys. The neys within Mansur Nisfiye, Shah Nisfiye, David
Nisfiye, Bolahenk Nisfiye, Supurde, Mustahzen and even Yıldız chord can be classified within nisfiye group.
*
Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı, İstanbul, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
325
Neyler kendi aralarında ana neyler, nısfiyeler ve mabeyn neyler olmak üzere üç gruba ayrılır. Nısfiye neyler
isimlendiği neyin bir oktav tiz ses sahasına sahip akorttaki neylerdir. Genellikle Türkiye’deki neyzenlerin
fazlaca rağbet etmediği fakat özellikle Arap yarımadası ülke neyzenlerinin kullandığı ney grubudur. Nısf
kelimesi bir bütünün yarısı anlamına gelmektedir.
M u s p a rt2 0 1 4
In this study information about the historical process stages of nisfiye neys which have not been sought after
Turkish ney performance tradition, their definition and ney players who stand out with nisfiye ney performance will be presented. Moreover, ney performance style in Arabian Peninsula and ney performance style
in Turkey will be compared in relation with this subject.
At the end of the presentation, longa and syrtos performance examples by Bolahenk nisfiye ney will be
provided.
Keywords: 1 Ney, 2 Bolahenk nısfiye, 3 Perform, 4 Longa-Sirto.
UYGULAMANIN AMACI
Bolahenk Nısfiye akort ney ile saz eseri formlarından longa ve sirto’ya ait birer eser icra örneklemesiyle
çalgının fiziki yapısına paralel olarak dudak ve perde pozisyonu uygulamalarında kontrol sağlama, nefes
şiddeti ayarlama ve entonasyon sağlama
KAPSAMI
Yaklaşık olarak 2 oktav ses sahası içerisinde longa – sirto formundan örnekleme ve icra performansı
YÖNTEMİ
Eşlik saz lavta ile uygulama Lavta’nın mızraplı melodik ritmi üzerine giriş taksimi ve eser icrası Lavta’nın
mızrablı melodik ritmi üzerine eser arasında meyan alma ve sonrasında esere ritmik-melodik olarak eşlik
etme
SONUÇ VE ÖNERİLER
326
Bolahenk Nısfiye akort ney’de entonasyon içerisinde üfleme şiddeti, ses kontrolü, nüanslı eşlik yapabilme
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
OBUA VE ZURNA’NIN YAPISAL BENZERLİK VE
FARKLILIKLARI
THE STRUCTURAL SIMILARITIES AND
DIFFERENCES OF OBOE AND ZURNA
Can ŞAHİN*
Bu atölye uygulaması obua ve zurna çalgılarını sahnede çalarak benzerlikleri ve farklılıklarıyla ilgili
katılımcılara bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Yapısal olarak aynı aileye mensup olan bu iki çalgı kullanım
alanları itibari ile farklı çalım teknikleriyle çalınmaktadır. Zurna üfleme stiliyle obua üflendiğinde obuadan
zurnanın benzeri neredeyse aynısı bir ses çıkmaktadır. Bu çalışmada zurna için yazılmış küçük bir eser
once zurna ile seslendirilecek sonar aynı eser obua ile önce dudaklar kıvrılarak normal obua pozisyonunda
sonar dudaklar kıvrılmadan zurna pozisyonu kullanılarak seslendirelecektir. Çalışma kapsamında çalgıların
yapıları hakkında da genel bilgi verilecek ve aynı aileye mensup bu iki çalgının neden farklı müzik türlerinde
kullanıldıkları anlatılacaktır.
Çalışma sürecinde iki çalgının aynı aileye mensup olmalarına rağmen kullanıldıkları müzik türlerindeki farklı
stiller sebebiyle farklı çalım tekniklerine sahip oldukları anlaşımıştır. Bu özellikler birbirlerinden bağımsız
olmakla beraber üfleme tekniği açısından bazı teknikler iki çalgıda da aynı biçimde kullanılmaktadır. Çalışma
sonucunda bu iki çalgının benzerlikleri ve farklılıkları üzerine bilimsel çalışmaların arttırılması , zurna çalım
tekniklerindeki bazı tekniklerin obuaya uygun hale getirilerek uygulanması öngörülmektedir. Yapılan bu
çalışmalar sonucunda kendimize özgü bir obua çalma stilinin oluşturulması ve geliştirilmesi öngörülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Obua, Zurna, Müzik, Stil, Üfleme tekniği.
Abstract
The aim of this workshop is to inform the participants about the similarities and diffirences between zurna
and oboe instruments , by playing on the stage. This two instruments structuraly belonging to the same family
are played with different techniques in respect of their area of usage. When oboe blowed with the technique
of the zurna , oboe gives out nearly the same sound as zurna gives out. In the study,at first a short performance
written for zurna will be played with zurna and then it will be played with oboe while lips are curved as in
standart oboe position and then without curving the lips as in zurna position. In the scope of the study ,
general information will be given about this instruments and told why this two instruments belonging to the
same family are used in different kinds of music.
Keywords: Oboe, Zurna, Music, Style, Blowing technique.
*
Arş. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Zonguldak, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
327
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
GİRİŞ
Akrabalık toplumların ilişkilerinde önemli bir olgudur. İnsanlar yakın yada uzak kan bağı olan kişilerle
sosyalleşir. Bu sosyalleşme sonucu kalıtımsal bazı ortak özellikler farklı ortamlarda yaşasalar bile onların
biraraya gelemelerine yardımcı olur. Tıpkı insanlarda olduğu gibi enstürümanlar da kalıtımsal bazı ortak
özelliklerle birbirleriyle etkileşim içine girerler.
Obua ve zurnanın benzerlikleri ve farklıları adlı bu sahne performansında iki enstürümanın benzerlikleri ve
farklılıkları araştırılmıştır. Çift kamışlı tahta üflemeler ailesine mensup bu iki çalgı farklı müzik türlerinde
kullanılmalarına karşın yapısal olarak bazı ortak özellikler taşımaktadır. Bu ortak özellikleri araştırmadan
önce bu iki enstürüman hakkında genel bilgi vermek yerinde olacaktır.
1. ZURNA VE TARİHÇESİ
Anadolu’nun geleneksel müzik tarihçesinde tartışılmaz bir yeri olan zurna nefesli Türk çalgıları içinde
sesi itibariyle en tiz ve en gür çalgıdır. Bu nedenle genellikle meydanlarda davul ile birlikte çalınmaktadır.
Morfolojik özellikleri bakımından incelendiğinde boyu 30 cm ile 56 cm arasında değişen zurna gövde ve
sipsi olmak üzere iki temel bölümden oluşmaktadır. Zurnanın ön yüzünde 7 , arka yüzünde de 1 olmak
üzere 8 adet ses perdesi bulunmaktadır.
328
Zurnaların morfolojik yapıları coğrafi olarak ele alındığında Türkiye’de zurnalar doğudan batıya doğru
gittikçe belirgin bir büyüme kaydetmektedir. Zurnaları boyutsal olarak gruplandırısak büyükten küçüğe
doğru üç gruba ayırabiliriz.
1- Kaba Zurna 2- Orta Zurna 3- Cura (Zil) Zurna
Zurna ailesi içinde ses hacmi ve boyutu olarak en geniş olan çalgı kaba zurnadır. (Sağlambilen,2014:13)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
2. OBUA VE TARİHÇESİ
329
Fransızca ‘Haut-Bois’ kaliteli tahta anlamına gelen obua çift kamışlı tahta üflemeli bir çalgıdır. Parçalanabilir
bir yapıda olması morfolojik olarak zurnayla arasındaki temel farklardan biridir. 1654 yılında Jean
Hottetere ve Michel Philidor tarafından icat edilen çalgı , aslında zurnanın gelişkinidir. (Bayrak,2009:6)
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
M u s p a rt2 0 1 4
‘Obuanın tanımı ve kapasitesinin modern fikri XVII. yüzyılda doğmuştur. Aslında obuanın tarihindeki
gelişim en çok XVII. yüzyılda g. rülmüştür. Obua, XVII. yüzyılın başlarında, soprano çift kamışlı çalgı olan
‘shawm’ olarak bilinmektedir. Müzik algılamasındaki büyük değişiklik nedeni ile bu yüzyılın sonlarında
shawm yerini ‘obua’ya bırakmıştır. Çalgının, bir yandan fiziksel yapısı değişirken, bir yandan da çalgının
karakteri ve rolü hakkındaki düşüncede de k. klü bir değişiklik meydana gelmiştir. Obuanın, solo ve
orkestra çalgısı olarak bu yeni işlevi günümüze kadar ulaşmıştır. ‘Shawm’, ismi dolayısıyla obuadan farklı
bir çalgı olarak düşünülmesine rağmen, yapısal tarzında obuanın günümüzdeki formundan çok da farklı
değildir. Shawm, döneminin sofistike sanat müziğinde kullanılan, doğal soprano çift kamışlı çalgı olarak
tanımlanmıştır. ’(Şensöz 2008:48-49)
Batı obuasının atası olarak kabul edilen ‘Shalmey’ yada ‘Shawm’ Türk çalgısı olan zurnayla biçimsel ve
işlevsel olarak benzerlikler göstermektedir. Shawm da tıpkı zurna gibi tek parçalı olup üzerinde sadece
parmak delikleri bulunmaktaydı. Sesi gür ve törenlerde kullanmaya uygun nitelikteydi. 17. yz sonlarında
obua bu çalgıya alternative olarak daha sessiz ve iç mekanlarda çalınabilecek bir çalgı olarak geliştirildi.
330
‘Uluslarası alanda çalgıbilimciler obuanın kaba zurnadan türediğine dair çalışma yaparak bu tezlerini
çeşitli resim ve belgelerle kanıtlama konusunda aşama kaydetmişlerdir. Bu konuda Amerikalı Türk
müziği uzmanı olan Signeel (1968-s39) ‘Batı Müziğinde Türk Etkileri’ başlıklı makalesinde doğu ve batı
arasındaki ilk kültürel temasın 11. yz’da başladığından bahsetmektedir. Signeel 1544 yılındaki kayıtlarda
Avrupalı müzisyenlerin Kettle Drums (Büyük Türk Davulu) ve askeri obuaları geliştirerek kullanmaya
başladıklarını bu çalgıların ise daha once Türklerden ödünç alınarak geliştirilen çalgılar olduğunu ifade
etmektedir. Bu konudaki diğer bir çalışma ise Kaliforniya Üniversitesinden Jairazbhoy ‘a (1970) aittir.
Yazar ‘ Hindistan’da obua’ konulu araştırmasında, Hindistanın güneyinde ve Pakistan’da ‘Surnay’ olarak
tanınan çalgı aletinden bahsetmektedir. Jairazbhoy(1970:375) bu bölgede kullanılan obuaların silindirik
şekliyle birçok türü olduğunu , bu çalgının müslümanlar tarafından geliştirildiğini yazarak araştırmasında
kaba zurna resimlerine yer vermektedir’(Sağlambilen 2014:21)’
3. ZURNA VE OBUA’NIN BENZERLİK VE FARKLILIKLARI
Zurna ve obua’nın eğitim süreçlerinde temel ortak nokta usta çırak tarzı bir eğitim sürecinin
bulunmasıdır. Yalnız Obua eğitiminde zurna eğitimine istinaden daha sistematik bir yaklaşım uygulandığı
gözlemlenmektedir. Bunun nedeni Obua ile ilgili metodolojik araştırmaların fazlalığıdır. Zurnada
ise bu araştırmaların fazla olmaması nedeniyle öğretilen teknikler birebir ustadan elde edilen bilgiler
olarak kalmaktadır. Bu bilgiler kayıt altına alınmadığı için yeni kuşak icracılara aktarımlarda zorluk
yaşanmaktadır. Her iki çalgıda da seslerin sağlıklı ve temiz çıkması için uzun ses üfleme çalışmaları
büyük önem taşımaktadır. Obua’da deliklerin üzerine konulan perdeler yardımıyla seslerin kesinliğini
(entonasyon) sağlamak kolaylaşırken, zurnanın üzerinde perdeler bulunmadığından bunu sağlamak obuaya
göre daha zordur. Zurna icracıları çalgılarını çalarken çevirmeli nefes (zurna nefesi) adını verdiğimiz bir
nefes tekniği uygularlar. Bu teknik diyaframa alınan havayı, diyafram desteği kesilerek yanakları şişirmek
yoluyla uygulanır. Bu işlem yapılırken aynı zamanda burundan hava alınarak sesin sürekliliği sağlanır.
Bu yöntemle zurna çalıcıları hiç nefes almadan saatlerce zurna çalabilir. Aynı teknik çok uzun pasajlarda
obua çalıcıları tarafından da uygulanmaktadır. Zurna icrası emprovize ağırlıklı bir icradır. Çalıcı zurnayı
çalarken yazılmış melodiyi tıpkı caz müziğinde olduğu gibi serbest olarak yorumlama şansına sahiptir.
Obuadaysa klasik müziğin yapısı gereği bu tarz serbestlikler zurnaya göre daha az uygulanmaktadır. Zurna
yüzyıllar boyunca yapısını korumasına karşın obua yapısını değiştirmiştir.
‘Kaba zurnayla ses rengi,yapısı ve icra yönüyle benzerlikleri bulunsada obuanın klarnet gibi Türk müziği
icrasında yaygın olarak kullanıldığı söylenemez. Obua da zurna gibi çifte yapraklı kamış kullansa da,
obuanın kamışı zurnanın kamışına göre çok daha sert olduğundan teknik açıdan glissando uygulumalarına
imkan vermemktedir. Bu nedenle obua da Türk Müziği makamlarında kullanılan microtonal sesler
üretilememektedir.’ (Sağlambilen,2014:22)
Zurnada microtonal (koma) sesler parmakların deliklere yarım basması veya kaydırılması ile rahat bir
şekilde elde edilebilmektedir.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
SONUÇ
Kültürlerin birbirleriyle etkileşimi sonucunda çalgılarda birbirleriyle etkileşim içine girmişlerdir. Anadolu
topraklarında yaşayan medeniyetler gerek kültürleriyle gerekse kullandıkları enstürümanların çeşitliliğiyle
bizlere bu etkileşimin en güzel örneklerini vermişlerdir. Etnik enstrümanların icrası ve kullanımı Batı
Müziği araştırmacıları tarafından genellikle ilgi gören bir konu olmuştur.
Farklı kültürlerin yaşadığı toplumlarda müzik eğitiminde etnik enstrumanların kullanıldığı
gözlemlenmektedir. Etnik toplulukların yoğun olarak bulunduğu Almanya’da interkültürel müzik
eğitiminde obua ve zurnanın benzerlikleri ve farklılıkları kültürlerarası karşılaştırma konusu altında
incelenmektedir.
Bu özellikleri kazandıracak bir eğitim sürecine girilmeden once kabul edilmesi gereken ön şartların en
önemlisi, bütün müzik kültürlerinin eşit değerliliği ilkesidir. (Kalyoncu 2004:5). Müziğin evrenselliği
kadar enstürümanların evrenselliği üzerinde de dünyada yapılan bu araştırmalar gibi ülkemizde de Türk
müziği çalgılarının uluslararası türevleriyle biçimsel ve işlevsel etkileşimi hakkında araştırmalar yapılıp
bütün müzik kültürlerinin eşit değerliliği ilkesine istinaden bu enstürümanların dünya müzik otoriteleri
nezdinde hakettiği yeri alması sağlanmalıdır.
KAYNAKÇA
Bayrak, H. (2009), Silahlı kuvvetler bando okullarında eğitimi verilen 1. Sınıf obua metodunun içerik açısından diğer
başlangıç obua metotları ile karşılaştırılması, Ankara
Sağlambilen, O. (2014), Geleneksel Türk Müziği Çalgıları eğitiminde lüleburgaz yöresi kaba zurna icracılarının çalgıya
ilişkin görüş ve uygulamalarının incelenmesi, Ankara
Şensöz, P. (2008), Barok’tan Modern’e Obuanın mekanik yapısının gelişimi, İstanbul
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
331
Kalyoncu, N. (2004), Almanya’da İnterkültürel Müzik Eğitiminin Tarihsel Gelişimi ve Bu Süreçte Türk Müzik
Kültürünün Yeri, Tayf Müzik Araştırma Dergisi 1, S. 69-75
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
DİYAFRAM KULLANIMI VE GELİŞTİRME EGZERSİZLERİ
USE OF DIAPHRAGM AND IMPROVEMENT EXERCISES
Hamza ÜSTÜN*
Özet
Nefes kontrolü tüm bireyler için büyük bir önem taşımaktadır. Doğru nefes kontrolü de diyaframı etkin bir
şekilde kullanmaktan geçer. Bu çalışmada diyafram kullanımının kişiye sağlayacakları faydaların yanı sıra,
diyafram geliştirme egzersizlerine de yer verilecektir. Egzersizler üç ana başlık altında on altı egzersizden
meydana gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Diyafram, Nefes kontrolü, Diyafram geliştirme.
Respiratory is one of the fact that basic necessary for human life continue. Diaphragm, is a progress which
made your respiratory process more functional. People, throughout their life span, unconsciously use their
diaphragm in some situation as sleeping, sneezing.
This work target that give imformation about diaphragm and present exercises which related with improvement
to use of diaphragm. exercises, to improvement use of diaphragm, are formed with obtained information as a
result of close area examination, developed and prepared exercises by researcher.
Exercises, will have been made up at the end of this research, will support stil exist works and will have been
provided to involved literature.
Keywords: Diaphragm, Breath control, Diaphragm development.
GİRİŞ
Nefes alıp vermek insanların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan en temel olgulardan biridir.
İnsanlar günde binlerce kez nefes alıp verme işlemini gerçekleştirirler. Diyafram; nefes alıp verme
işlemimizi daha işlevsel ve etkin hale sokan etkinliktir. “Diyafram göğüs bölgesinin altında ana taşıyıcı
olarak geniş, şemsiye biçiminde bir kastır. Nefes alma işinin % 75’ini kontrol eder”(Kartal, 2008: 49).
Nefes alıp vermede diyaframın etkisini hisseden ve kullanan insanlar, yaşam boyunca ona sağladığı
yararlardan faydalanır. “Normal sıradan nefes alan kişilerin akciğerlerindeki havanın değişim oranı akciğer
kapasitesinin 1/10”udur. Diyafram solunumu yapan bir kişinin kazanımı 3/10 oranındadır. Nefes uzmanı
olan bir kişinin kazancı 5/10 dur. Yani ciğerlerindeki havanın yarısını soluyarak değiştirebilme imkanı
yakalar. Bu da yüksek oranda oksijeni kendiliğinden ve daimi olarak vücuduna kazandırması anlamına
gelir”(Kartal, 2008:22).
*
4. Kor. Bandosu Trompet Sanatçısı, Ankara. hustun_ @hotmail.com.tr ve [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
333
Abstract
M u s p a rt2 0 1 4
Çoğu öğrenci diyafram kasının hava akışını destekleyen bir kas olduğu görüşünü benimsemiş veya
öğrenmiştir. Diyaframın ciğerlerin altındaki kas olduğu doğrudur. Ancak diyafram icracının doğrudan
kontrol edebildiği bir kas da değildir. Diyafram yalnızca, kasların ortasından yukarı doğru ittirdiği bir
kastır. Her halükarda eğer karnınızın havayı desteklemek konusunda bütün işi yaptığını düşünüyorsanız
bu doğruyu yaptığınızı gösterir. İcracı tarafından göğsün genişletilmesi için bir efor sarf edilmemeli ve
omuzlar yukarı kalkmamalı, bunların yanında boğazı germek, sıkmak engellenmelidir(Pino, 1980:44).
Diyaframını düzgün kullananların kişiye sağlayacakları;
1. Vücuttaki kan kalitesi, artmış olan oksijen nedeniyle yükselir. Bu da sistemden toksinlerin atılmasına
yardımcı olur.
2. Besinler daha iyi emilir ve sindirilir. Mide gibi sindirim sistemi organları daha fazla oksijen alır ve daha
fazla çalışır.
3. Beyin, omurilik, sinir merkezleri ve sinirler dahil olmak üzere sinir sisteminin sağlığında düzelme
sağlanır. Bunun nedeni artan oksijen girişiyle sinir sisteminin iyi beslenmiş olmasıdır.
4. Bu da vücudun her bölgesine ulasan sinir sisteminden tüm vücuda sağlık yayılması anlamına gelir.
5. Vücudun salgı bezlerinde gençleşme görülür. Bunun nedeni şudur: Beyin diğer organlara nazaran üç
kat daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Bu da yeterince beslendiğinde kontrol ettiği bezlerin iyi çalışarak
metabolizmanın gençleşmesine yardımcı olacağı anlamına gelir. Cilt gençleşir, kırışıklıklarda azalma
yaşanır ve cilt pürüzsüzleşir.
6. Derin solunum sırasında diyaframın hareketi iç organlara masal etkisi yaparak bu organlardaki kan
dolaşımını uyarır.
334
7. Derin, yavaş solunum kalbin yükünü hafifletir. Bu da daha dinç, daha etkin ve kuvvetli bir kalp
demektir. Ayrıca daha düşük tansiyon ve dolayısıyla daha az kalp hastalığı ihtimali anlamına da gelir.
8. Derin ve yavaş solunum kilo kontrolüne de yardımcı olur. Eğer fazla kilonuz varsa fazladan alacağınız
oksijen yağlarınızın daha etkili yapılmasına yardımcı olur. Eğer fazla zayıfsanız fazladan alacağınız
oksijen aç kalmış olan doku ve bezlerin beslenmesine yardımcı olur. Bir başka deyişle doğru nefes,
doğru kiloya yardımcı olur.
9. Yavaş, derin ve ritmik solunum kasların yavaşlayarak kalp atışlarının yavaşlamasını sağlayacak ve
sonuç olarak vücutla birlikte kafanızın da rahatlamasına yardımcı olacaktır (Dural, 2008:25-26).
Bu çalışmanın amacı; diyafram kasını kullanmayı bilmeyen insanlara diyaframını kullanmayı öğretebilmek,
kullanmayı bilen kişilere ise; literatürdekiler ile araştırmacı tarafından hazırlanmış ve geliştirilmiş olan
diyafram geliştirici egzersizleri tanıtmaktır. Dolayısıyla; bu konuda mevcut ve hazırlanmış olan çalışmalara
destek olabilecek bir yayın da literatüre kazandırılmış olacaktır.
Egzersizleri sık yapmak baş dönmesi ve mide bulantısına sebep olabilir. Çalışmalar gün aşırı geliştirerek
yapılmalıdır. Baş dönmesi ve mide bulantısı gibi belirtiler görüldüğünde çalışmaya ara verilmelidir.
KAPSAMI
Bu çalışmada, diyaframın gelişimini sağlayan egzersizlere yer verilecektir. Egzersizler kolaydan zora doğru,
günlük hayatta kolaylıkla kullanılabilecek egzersizlerdir. Diyafram geliştirici çalışmalar, literatürdeki
çalışmaların taranması ve araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan egzersizlerden oluşmaktadır. Çalışma,
araştırmacının ulaşabildiği egzersizler ile geliştirilen egzersizler ile sınırlıdır.
YÖNTEMİ
Bu çalışma model olarak betimsel bir çalışma olmakla beraber, örnek bir model oluşturmaya dayalı kısmen
deneysel bir çalışmadır. “Betimleme yöntemi olayların, objelerin, varlıkların, kurumların, grupların ve
çeşitli alanların “ne” olduğunu betimlemeye, açıklamaya çalışan incelemelerdir. Betimleme araştırmaları,
mevcut olayların daha önceki olay ve koşullarla ilişkilerini de dikkate alarak, durumlar arasındaki etkileşimi
açıklamayı hedef alır”(Kaptan, 1989).
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
İpli Egzersiz
Karın Bölgesine Kitap Koyma Egzersizi
Ayak Bileği Kavrama Egzersizi
EGZERSİZLER
1. ÖĞRENME EGZERSİZLERİ
1.1. İPLİ EGZERSİZ
Bedeninizin arkasına geçirdiğiniz ipin iki ucu göğüs hizasında bedeninizin önünde düğümlenecek şekilde
iyice sıkın. Göğüs kafesinizi ip ile kontrol edebileceğiniz bu pozisyonda, ipi bedeninizin önünde iyice sıktığınız için göğüs kafesinin genişlemesi ile alacağınız yanlış nefesin kolayca farkına varabileceksiniz. Eğer ip
genişliyor ise bu durum, yanlış nefes aldığınızı gösterir. Aldığınız nefes, diyafram nefesi değil üst solunumdur. İpi esnetmeden sadece karın bölgesinden nefes alıp verinceye kadar çalışmanızı devam ettirebilirsiniz.
1.2. KARIN BÖLGESİNE KİTAP KOYMA EGZERSİZİ
Düz bir zemin üzerine sırt üstü yatınız. Kalın bir kitabı karın bölgenizin üzerine koyup, diyafram nefesi
yardımı ile kitabın yukarıya doğru kalkmasını sağlayın. Kitap olduğu gibi kalıyor ise, aldığınız nefes göğüs
nefesidir. Kitabın yukarıya kalkması için karın kaslarınızdan ittirme yolu ile herhangi bir yardım almayınız.
Kitap yanlızca dolan karın nefesi neticesinde yükselmelidir.
1.3. AYAK BİLEĞİ KAVRAMA EGZERSİZİ
Sandalyeye oturunuz. Ellerinizi bacaklarınızın üzerine koyup, derin bir diyafram nefesi alın. Nefesi
bıraktıktan sonra elleriniz ile ayak bileklerinizi kavramaya çalışın ve tekrar nefes alın. Eğilme sonucunda
İttirme Egzersizi
90 Derece Egzersizi
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
335
Uzunluğu 1 metre olan kalın bir ip veya ip benzeri görev görebilecek kemer, lastik türü bir eşyayı alarak
sandalyeye ya da sert bir zemine oturunuz. İki yandan tuttuğunuz ipi gerin ve başınızın arkasından
geçirerek sırtınıza dayayın.
M u s p a rt2 0 1 4
göğüs bölgesinde sıkışan akciğerler alta doğru genişleyecek ve alınan nefesi karın boşluğuna doğru
yönlendirecektir. Az tekrarlarla başlayıp, gün geçtikçe çoğaltarak çalışınız.
1.4. İTTİRME EGZERSİZİ
35 derecelik bir açı ile kendinizi düz bir zemine yaslayın. Derin bir nefes alın. Aldığınız nefesi kuvvetli bir
şekilde vererek kendinizi ittirin. Unutmayınız ki ittirme işlemi karın kasınız ile değil, diyaframın gücü ile
olmalıdır.
1.5. 90 DERECE EGZERSİZİ
Karşınızda duvar olacak şekilde düz bir zemine yatınız. Ayaklarınızı doksan derecelik bir açı ile duvara
dayayınız. Kitap egzersizinde olduğu gibi, karnınızı nefes ile doldurmaya çalışın. Sıkışan karın kasları
diyafram kasınızın gelişmesine yardımcı olacaktır. Çalışmalarınızı günaşırı arttırarak geliştirmeniz
önemlidir. Aksi halde baş dönmesi, mide bulantısı gibi rahatsızlıklar verebilir.
2. GELİŞTİRME EGZERSİZLERİ
2.1. 21 GÜN EGZERSİZLERİ
İsminden de anlaşılacağı üzere 21 gün boyunca süren bir çalışmadır. Egzersizler temel de aynı kurgu
üzerine kuruludur. Egzersizleri her gün zorlaştırarak kişinin gelişim göstermesini amaçlar. Egzersizlerdeki
solumalar, hafif soluma, soluğu tutma, soluk soluğa derin soluma ve güçlü soluma olarak dörde ayrılır.
Kişiden nefeslerini saniye vererek bu sürede tutmalarını, yine belirli bir saniyede vermelerini ister. Bunun
gibi egzersizleri günaşırı geliştirerek 21. gün son bulur. Ulaşmak isteyenler http://www.klarnetim.net/
category/21-gunluk-nefes-gelistirme-egzersizleri/ adresinden ulaşabilirler.
336
2.2. KÖPEK SOLUMASI
Köpeklerin solumasına dikkat ettiğimizde, seri bir şekilde kısa nefeslerle soluma yaptıklarını görürüz. Bu
alıştırma da nefes alıp verme işleminin köpeklerde olduğu gibi diyaframa kısa nefeslerle alınması amaçlanır.
Uzun süre yapmak baş dönmesi, mide bulantısı gibi rahatsızlıklara neden olabilir.
2.3. KALÇA, KARIN VE MİDE KASININ SIKILMASI (IKINMA) EGZERSİZİ
Sandalye veya benzeri sert bir zemine oturarak ellerinizi tercihen bacaklarınızın üzerine bırakın. Mümkün
olduğunca karın, mide ve kalçalarınızı kasılı tutun ve sonra serbest bırakın. Kalça, mide ve karın kaslarınızı
tekrar kasıp sıkıştırırken ciğerlerinizdeki bütün nefesi sonuna kadar bırakın. Kalça, mide ve karın kaslarınızı
serbest bıraktığınızda yeni nefesi alacağınız nefesi az önce sıkıp kasarken hissettiğiniz bölgeye almaya çalışın.
Nefesi bu bölgeden aldığınıza emin olana dek bu çalışmayı tekrar edin.
2.4. BAĞDAŞ EGZERSİZİ
Bu egzersiz ile karın bölgesine aldığımız nefesi sağa-sola yatarak karın bölgesinin iki yanının geliştirilmesi
amaçlanır. Aldığımız nefesi seri soluma ile hızlı bir şekilde alıp, yavaşça vermemiz gelişimi daha verimli
kılacaktır.
Bağdaş Egzersizi
Bank Egzersizi
Timsah Nefesi Egzersizi
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
15. o t uru m / 1 5 . s e s s i o n
Köprü Egzersizi
Kağıt Üfleme Egzersizi
Boğaz Rahatlatma Egzersizi
2.5. BANK EGZERSİZİ
Bu egzersiz ile karın ve kalça kaslarının nefesi olabildiğince sıkıştırarak geliştirmesi amaçlanır. Nefesi hızlı
alıp yavaş verme yada köpek soluması ile gelişme sağlanır.
2.6. TİMSAH NEFESİ EGZERSİZİ
2.7. KÖPRÜ EGZERSİZİ
Köprü pozisyonunu aldığımız bu çalışma ile karın kaslarının istemsiz olarak kasıldığını ve nefes aldığımızda
bu kasların titrediğini hissedebilirsiniz. İyi bir diyafram egzersizi olmasının yanında karın geliştirme
egzersizi de olan bu çalışma ile karın bölgemizin nefesi tutabilmesi iççin geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Nefesinizi hızlı bir şekilde alıp tutabildiğiniz kadar içeride tutmalısınız.
3. GÜÇLENDİRME EGZERSİZLERİ
3.1. KAĞIT ÜFLEME EGZERSİZİ
Düz bir duvara bir adet a4 kağıdı elle tutturulur. Tam dolu bir nefes alınıp kağıda doğru üflenilir. Üfleme
başladığında kağıt bırakılır. Kağıdın uzun süre nefes yordamı ile düşmeden duvarda durması amaçlanır.
Kağıda olan uzaklık, yakından başlanıp giderek uzaklaşma şeklinde olmalıdır. Ciğerlerinizdeki son
nefesinizi verene kadar çalıştırmanızı sürdürün.
3.2. BALON ŞİŞİRME EGZERSİZİ
20 santimetre ile 1 metre arasında olan birkaç elektrik kablosu borusu temin edin. Boruların uçlarına
balonları plastik lastik ile sabitleyin. Boruların uzunluklarına göre balonları şişirebilme dereceleri
değişecektir. Kısa borulardaki balonları şişirmek kolay, uzun borulardaki balonları şişirebilmek ise zor
olacaktır. Çalışmalarınızı uzun süre yapmanız baş dönmesi, mide bulantısı gibi rahatsızlıklara neden
olabilir. Uzun aralıklarla deneyiniz.
3.3. TRİFLO EGZERSİZİ
Genellikle astım ve karaciğer rahatsızlıkları olan kişilere tedavi amaçla verilen tıbbi malzemeye triflo
denir. Tirflo, bir hortum ve üç top dan oluşur. Üflediğimiz hava ile bu topların yukarı kalkması amaçlanır.
Birinci ve ikinci topları havaya kaldırmak kolaydır. Üçüncü topu kaldırabilmek için ise ciddi bir diyafram
nefesine ihtiyaç duyulur. Triflo’yu medikal malzemeler satan mağazalardan 20 TL gibi bir rakama temin
edebilirsiniz.
BEÜ D e v le t K o nse r v atu v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
337
Adından da anlaşılacağı gibi yüz üstü yere yatar pozisyonunda , düz bir zemin üzerine yatarak sırt bölgemize
nefes almaya çalışılmalıdır. İlk etapta sırt bölgemizde nefesi hissedemesek de, o bölgeyi geliştirerek nefesi
hissedebiliriz. Bu çalışma ile ciğerlerimizin genişleyeceği alanı çoğaltmak amaçlanmıştır. Nefesinizi yavaş
yavaş geniş bir şekilde bel bölgesini hissederek alıp, hızlı bir şekilde boşaltımını sağlayabilirsiniz.
M u s p a rt2 0 1 4
3.4. BOĞAZ RAHATLATMA EGZERSİZİ
Sağlıklı bir nefesin dışarıya çıkması için son yol boğaz kısmıdır. Üflemeli çalgı çalanlar, şancılar vb.
kişiler nefeslerini kontrol altına alırken nefeslerinin yetmediği yada zor pasajlarda boğazlarını gererek,
gerçekleştirecekleri eylemi daha da zorlaştırırlar. Bu egzersiz boğazı rahatlatarak nefesin daha sağlıklı
kullanılmasını amaçlar. Kapalı ağız ile hım hecesini kişinin çıkarabildiği en pes ses ile boğazdan söylemeye
çalışılmalıdır. Bu söyleme şekli boğaz bölgesinde bir gıdıklanma hissi yaratacaktır. Yarattığı titreşimler
boğazın rahatlamasını ve açılmasını sağlayacaktır. Bir boru vasıtası ile de yapılabilir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Uygulamanın sonunda, diyaframın daha etkin olarak kullanılabilmesini sağlayacak temel egzersizler
hakkında, detaylı bilgi ve donanıma sahip olunabileceği düşünülmektedir. Türkiye’ de mesleki müzik
eğitimi veren kurumlar için, bu uygulama sonucunda derlenecek olan egzersizler literatüre kazandırılacak
ve ulaşılması kolay bir çalışma olacaktır.
Diyaframın kullanımı sadece müzik alanında eğitim-öğretim gören kişiler için değil, tüm insanlar için
önemli bir olgudur. Çalışmamın sonucunda derlenecek olan egzersizler bu açıdan da ayrı bir önem
taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Dural, T; Yan Flüt Eğitiminde Diyafram Nefesinin Önemi ve Diyafram Nefesinin Türkiye’de Müzik Öğretmeni Yetiştiren Kurumlardaki Yan Flüt Dersi Öğretim Proğramlarındaki Yeri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi, Müzik eğitimi Anabilim Dalı, Ankara, 2007.
338
Kaptan, S; Bilimsel Araştırma ve Gözlem Etkinlikleri, Tekışık A.Ş., Ankara, 1989.
Kartal, M; Nefes Teknikleri – Nefesin Sihirli Gücü, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2008.
Pino, D; The Clarinet And Clarinet Playi (H. Keskin, Çev.) Dover Publications Inc. 12. Edition, New York, 1980.
TBK (Tubitak Bilim Kitapları); İnsan Vucudu, Syf:109 11.Basım, Ankara, 2001.
http://www.flutcu.net/forum/forum_posts.asp? TID=47 (15.05.2014 tarihinde erişilmiştir.)
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
FLÜT EĞİTİMİNİN BAŞLANGIÇ AŞAMASINDA
DUDAK POZİSYONU VE NEFES GELİŞTİRMEDE
KULLANILAN SEÇİLMİŞ ALTERNATİF EĞİTİM
MATERYALLERİNİN İNCELENMESİ
A VIEW OF SELECTED ALTERNATIVE TRAINING TOOLS USED
FOR IMPROVING EMBOUCHURE AND BREATHING IN FLUTE
EDUCATION AT BEGINNING LEVEL
Ceren ORAY HEPYÜCEL*
Flüt eğitiminin ilk yıllarında, rahat ve esnek bir dudak pozisyonu ile nefes basıncı kontrolü geliştirmek iyi bir
üfleme tekniğinin temelini oluşturur. İlk yıllarda ortaya çıkan problemler genellikle öğrencinin eğitimcinin
yanında bulunmadığı bireysel çalışma saatlerinde derste aktarılan bilgileri uygulama sürecini yeterli bir
şekilde yönetememesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, flüt kamışlı bir çalgı olmadığı için, bu seviyedeki
öğrencilere ilk derslerde, dudak pozisyonunu ve havayı flütün ağızlığında hangi noktaya yönlendirmesi
gerektiğini anlatmak soyut bir kavram olarak kalabilmektedir. Uzun süren ağızlık çalışmaları da çocuk
yaştaki öğrencilerin derslerden sıkılmasına ve motivasyonlarının düşmesine sebep olmaktadır. Bu uygulama
çalışmasında, başlangıç seviyesindeki flüt öğrencilerine hava akımını yönlendirme ve nefes geliştirme
konusunu görerek algılayabilmelerine yardımcı olabilecek eğitim materyallerinden seçilen “Pneumo Pro”,
“Breath Builder” ve “Inhalation Trio Ball Tainer” isimli üç farklı materyal incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Flüte başlangıç, Flüt eğitimi materyalleri, Dudak pozisyonu, Nefes geliştirme.
Abstract
At first years of flute training, to improve a flexible embouchure and breath pressure control are the basics of
right blowing tecnique. Generally, problems occured at first years comes from student’s deficient managing
of the knowledges that quoted in the lessons while working individualy. Additionally, since flute has no reed,
it can be metaphysics to explain to that level students the embouchure and where to direct the air on the flute
at first lessons. Students can be defined as a child at young ages can de bored and loose their motivations with
long time headjoint exercises. At that applied study, selected training tools, Pneumo Pro, Breath Builder and
Inhalation Trio Ball Trainer, which can help the beginner flute students on perceiving seeing the directing
airflow to the flute and improving breathing issues will be observed.
Keywords: Beginning the flute, Flute training tools, Embouchure, Imroving breathing.
*
Doç., Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuvarı, Antalya, [email protected]
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
339
Özet
M u s p a rt2 0 1 4
Uygulamanın Amacı
Bu çalışmada, flüt eğitimi almakta olan başlangıç düzeyindeki öğrencilerin derslerinde, havayı
flüte yönlendirme konusunu somut olarak görmelerine olanak sağlayacak seçilmiş alternatif eğitim
materyallerinin kullanımı aktarılacaktır. Sahne uygulaması ile, flüte takılarak ve takılmadan çalışılan
bu eğitim materyallerinin eğitmenlere derslerinde; öğrencilere ise bireysel çalışmaları sırasında dudak
pozisyonu ve nefes basıncını kontrolü geliştirme konularında alternatif bir bakış açısı kazandırmak
amaçlanmıştır.
Yöntem
Flüte başlangıç aşamasındaki öğrencilerin derslerinde kullanılabilecek “Pneumo Pro”, “Breath Builder”
ve “Inhalation Trio Ball Trainer” isimli alternatif eğitim materyalleri “Eğitim Süreçlerinde Yeni Metotlar”
başlığı altında, sahne uygulaması şeklinde incelenecektir. Eğitmenlere ve öğrencilere, flüte başlangıç
aşamasında havayı yönlendirme ve nefes tekniğini geliştirmede bu materyallerin ne şekilde yardımcı
olabileceği çeşitli örneklerle açıklanarak gösterilecektir.
340
Kapsam
İlk flüt derslerinde öğrenciye nefes tekniği ve dudak pozisyonu anlatılır. “Gündelik hayatta düşünmeden alıp
verilen nefes flütçü için teknik bir çalışma konusudur. Doğru uygulandığında mükemmel bir performansa,
yanlış uygulandığında problemlere yol açar.” (Turgay, 2002: 6). Öğrenci bu aşamada; dudaklarında ve
diyaframında daha önce günlük yaşamında hiç kullanmadığı kaslarını kullanacaktır. Bu kasları doğru
biçimde kullanabilmek ve nefes tekniğini geliştirebilmek için öncelikli olarak dikkatli bir şekilde günlük
olarak çalışmalar yapılması önemlidir. İyi bir dudak pozisyonunda dudak kenarları gerginlikten uzak;
gülümser gibi değil doğal durmalı, iki dudak arasındaki açıklık da ortada olmalıdır. (Galway, 1990: 88).
Başlangıç seviyesindeki flütçüler genellikle güzel bir ses çıkarabilmek adına çok kuvvetli bir şekilde üflerler.
Bu üfleyiş biçimiyle flütün ağızlığına üflendiğinde ortaya çıkan ses entonasyon olarak oldukça tizdir ve
ton olarak da kulağa hoş gelmeyen bir sestir. Oysaki ilk üfleyişlerde bile amaç güzel tınlayan, dolgun bir
ton elde etmek olmalıdır. İyi bir entonasyonla, kaliteli bir ton elde etmek için havayı bir kolon şeklinde,
nefes basıncını kesmeden doğru noktaya üflemek gerekir. (Galway, 1990: 89-90). Flütçüler için, oktav
geçişlerinde nefes basıncı kadar dudakların esnekliği de önemlidir. Birinci oktavda, büyük bir dudak
aralığından ağızlığın alt kısmına doğru üflerken; ikinci oktavda daha küçük bir dudak aralığından karşıya,
dudakları öne doğru taşıyıp destekleyerek üflemek gereklidir. (Burlet & Fleuiraut, 1998: 9). Çalıcı eğer bu
üfleyiş biçimini kafasını veya flütü çevirerek sağlamaya çalışırsa entonasyon ve ton kalitesi bozulacaktır.
Yukarıda anlatılan bilgileri uygulama aşamasında sadece ağızlıkla yapılan çalışmalar büyük önem taşır.
Fakat bu aşamada da öğrencinin flütü taşıma ve dengelemeyi de tam olarak öğrenmemiş olması bu süreci
yine uzatacaktır. Başlangıç seviyedeki, özellikle küçük yaşlardaki öğrenciler, çabuk yorulduklarından dolayı
kolay ton çıkarabilmek adına flütü içe veya dışa döndürerek hava akımının yönünü değiştirebilmektedirler.
Böyle bir durumda hava akımı düzgün yönlendirilmediği için küçük ve sıkışık bir ton ortaya çıkacaktır.
Bu noktada öğrencilere bilgileri olabildiğince net ve anlaşılabilir şekilde aktarmak, bireysel çalışmalar
sırasında ortaya çıkabilecek problemleri en aza indirgeyecektir. Çalışma sisteminde öğrencinin kendi
düzenleme yapmasına olanak sağlamak, etkili öğrenmenin önemli bir özelliğidir. “Kendi kendini
düzenleme, öğrencinin kendi öğrenme sürecini tasarlaması, kontrol etmesi ve yönlendirmesi anlamına
gelmektedir.” (Güleryüz, 2011: 118). Yukarıda aktarılan bilgileri somut bir şekilde çalıcının algılaması
yoluyla; kısa sürede kavrayabilmesi ve bireysel çalışmalarda kendisini kontrol edebilmesine yönelik olarak
geliştirilmiş patentli eğitim materyalleri bulunmaktadır. Üfleme tekniğini geliştirmek için tasarlanmış olan
eğitim materyallerinden bazıları flüte takılabilir özelliktedir. Böylece öğrencinin flütle birlikte taşıma ve
dengelemesi gelişirken havayı ne şekilde yönlendirdiğini kontrol etmesi de mümkün olacaktır. Sunum
sırasında incelenecek olan, flütün gövdesine takılabilecek şekilde tasarlanmış “Pneumo Pro” ismindeki
patentli üründe ağızlık deliği açıktır. Açıklığın altında dört adet pervane bulunur. Öğretmen, hangi
oktavda havayı nereye yönlendireceğini hangi pervaneyi döndürmesi gerektiğini göstererek anlatır. Bu
yöntem, öğrencinin görerek ve bireysel çalışmalarında da kendisini kontrol ederek daha kolay öğrenmesini
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
1. o t uru m / 1 . s e s s i o n
sağlayan bir yöntemdir. Aynı zamanda dudak pozisyonu da anlatılanlar doğrultusunda veya taklit ederek
değil; havayı yönlendirmeye odaklanarak geliştirildiği için çalıcının kendi fiziksel özellikleri doğrultusunda
gelişecektir.
Geleneksel eğitim tekniklerinde, başlangıç seviyesindeki flüt öğrencilerine diyafram kasını kullanarak
nefes alıp vermeyi örneklemek için yatar pozisyondayken karnının üzerine birkaç tane kitap koyularak bu
kitapları kaldırıp indirme çalışmaları yaptırılır.
(Galway, 199: 72). Veya öğrenciye öne doğru eğilmesi, nefes alıp verirken elleriyle karın bölgesini
kontrol ederek diyafram hareketlerini gözlemlemesi istenir. (Floyd, 1990: 44). Yanan bir muma doğru
onu söndürmeden üfleme çalışması da nefes kontrolü için yapılan geleneksel çalışma yöntemlerine
örnektir. Bu yöntemler halen geçerliliğini korumakla birlikte; günümüzde yukarıda anlatılan alternatif
üfleme materyalinden farklı olarak; flüte takılmadan üzerinde nefes egzersizleri yapılabilen materyaller
de mevcuttur. Sunum sırasında, nefes kontrolünü sağlamak için tasarlanmış eğitim materyallerine örnek
olarak “Breath Builder” ve “Inhalation Trio Ball Trainer” isimli araçlar incelenecektir. Bu araçlarda öncelikli
hedef uzun müzikal cümleler için çalıcının nefes kapasitesini arttırmak ve diyafram kaslarını geliştirmektir.
Ayrıca, flüt çalarken kaliteli bir ton elde etmek için havanın sürekliliğini korumak; farklı nüanslar için
de havanın şiddetini değiştirmek gereklidir. Bu materyallerin içindeki topları hareket ettirmek veya sabit
tutabilmek yoluyla; farklı oktavlar ve nüanslar için gerekli olan hava basıncını kontrol etmek de mümkün
olmaktadır.
Günümüzün modern öğretim ve öğrenim metotlarında öğrencinin derslere görsel ve işitsel materyaller
aracılığı ile aktif katılımı oldukça yaygın bir yöntemdir. Çalgı eğitimi de bireysel çalışmanın ön planda olduğu
bir eğitimdir. Çalgı eğitimi veren eğitimcilerin yeni öğretim metotlarını takip ederek öğrencilerini öğrenim
sürecine dahil etmesi, onlardan alacağı geri dönüşlerle hedeflenen amaçlara ulaşmaları kolaylaşacaktır. Bu
sunum çalışmasında incelenen eğitim materyalleri, flüt çalıcıları için havanın yönlendirilmesi gibi oldukça
önemli bir konuyu öğrencilerin özellikle ders dışında kendini somut bir algılama yöntemiyle kontrol
edebilmesi açısından etkili bir alternatif çalışma materyali olarak önerilmektedir.
KAYNAKÇA
Burlet, E & Fleuriault, M; La Flute de A a Z, Gérard Billaudot, Paris-Fransa, 1998.
Floyd, S; The Gilbert Legacy, Winzer Press, Iowa- A.B.D, 1990.
Galway, J; Flute, Kahn&Averil, Londra-İlgiltere, 1990.
Güleryüz, E; Etkili Öğrenci, Kum Saati Yayınları, İstanbul- Türkiye, 2011.
Turgay, H; Flüt Egitimi Açısından Nüans Problemlerinin Çözümünde Teknik Boyutun Kavranmasının
Önemi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002.
BEÜ D e v le t K o nse r v at u v a rı / B E U Sta te C o n s e rv a to ry
341
Sonuç ve Öneriler
M u s p a rt2 0 1 4
KAPANIŞ KONUŞMASI / CLOSING REMARKS
Prof. Dr. İsmail GÖĞÜŞ: Teşekkürler. Değerli arkadaşlar ben de iki kez sempozyum düzenleme
kurulundaydım. Sempozyumun ne kadar çok ağır bir şey olduğun

Benzer belgeler