Yrd.Doç.Dr. Özlem Nemutlu

Transkript

Yrd.Doç.Dr. Özlem Nemutlu
Ahmet Mithat Efendi’de Kadın Hakları
Özlem Nemutlu*
Modern Türk edebiyatının kurucu yazarlarından Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinde
en çok ön plana çıkardığı ve vurgulayarak çizdiği kişilerden biri kadın karakterler ve onların s
osyal bir tip ve fert olarak yaşadığı problemlerdir. Diğer Tanzimat yazarlarının eserlerinde de
göreceğimiz gibi kadının ve sorunlarının hikâye ve romanlarda bir fert ve tip olarak öne çıkm
asının sebeplerinden biri edebiyatın realiteye, dolayısıyla sosyal hayata açılması, diğeri ise de
vrin şartları içerisinde psikolojik ve sosyolojik gerçekliğiyle ferdin edebiyata girmesidir. Bu b
ağlamda Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinde kadınların hangi problemlerine temas ettiğini b
aşlıklar halinde görmeye çalışalım:
-Evlilik, evlilikte söz sahibi olma:
Tanzimat dönemin roman, hikâye ve tiyatrosunda en çok üzerinde durulan konulardan
biri gençlerin evlenecekleri kişiyle önceden görüp tanışmaları ve birbirlerini seven gençlerin e
vlenmelerine izin verilmesi gerektiğidir. Dolayısıyla bu mesele sadece kadınları/genç kızları d
eğil erkekleri de ilgilendirdiği için kadın/erkek birey olarak varlığını duyurmanın bir neticesid
ir. Evlenecek gençlerin rahat bir şekilde birbirlerini göremedikleri için evliliklerde yaşanan ak
saklıkları komik ve trajik tonda işlemeleri bakımından “Gençlik” ve “Teehhül” hikâyeleri ilg
i çekici hikâyelerdir. İlk hikâyede arabada peçe arkasından gördüğü bir kadına önce çeşitli işa
retler eden, ardından peşine takılan ve karşılaştıklarında kadının teyzesi olduğunu öğrenen bir
delikanlının içine düştüğü komik durum anlatılır. Bu hikâyede delikanlının şu yakınması döne
min kadınlarının sorunlarını anlatması bakımından dikkate değer:
Bir hanımın karşısına geçip göz kıpış, bıyık büküş, söz atış.. Buna arz-ı muhabbet mi d
erim? Bu âdeta rezalet. Hem de ne büyük rezalet. Muhabbet ve meveddetini celbe çalıştığımız
hanımı âleme teşhir ediyoruz. Doğrusu buna denaetten başka bir şey denmez… Denmez ama
a gözüm, böyle olmaz ise başka ne yolda arz-ı muhabbet edelim. Mektup yazmış olsak okumak
bilmezler. Okusalar cevap yazamazlar. Böyle yazar okur hanım binde bir bulunmaz. Vakıa çe
rçi ve bohçacı kadınlar vasıtasıyla bir dereceye kadar yol çıkılabilir ise de bu da bir emr-i asî
r..
Görüleceği üzere Ahmet Mithat Efendinin delikanlıya adeta bir yakınma hâliyle söylet
tiği şeyler, devrin kadınlarının durumlarına da bir ayna tutmaktadır. Letaif-i Rivayat’ın ilk hik
*
Yrd. Doç. Dr. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
1
âyelerinden olan “Gençlik”ten sonra bilhasa “Felsefe-i Zenan”, Diplomalı Kız, Müşahedat, Ac
ayib-i Âlem, Dürdane Hanım, Taaffüf’te eğitimli, okumuş kadınları idealize eder. Böylelikle “
Gençlik”teki delikanlının kadınlar adına yakındığı durumlar, bir nebze de olsa eğitimle ortada
n kalkmış olur. Ahmet Mithat Efendi’nin kadınların eğitimli olması gerektiğini bu kadar çok v
urgulamasının sebebi, devrindeki kadınların en çok eğitimsizliklerinden dolayı haksızlığa uğr
amalarındandır.
Letaif-i Rivayat serisindeki “Teehhül”de, birbirlerini seven gençlerin evlenmelerine iz
in vermeyen toplum eleştirisiyle karşılaşıyoruz. Ailesine diremeyerek sevmediği Sabire Hanı
mla evlenmek zorunda kalan Mazlum Bey ve sevdiği genç kız bileklerini keserek intihar eder.
Sabire Hanım da genç yaşta dul kalır. Fazıl Gökçek’in de ifade ettiği gibi Ahmet Mithat Efen
di, Mazlum Bey ile sevdiği genç kız arasında gizli görüşme ve yazışmalarla gelişen aşk hikây
esini açıkça tasvip eder. Bu da Ahmet Mithat Efendi’nin toplumun genel kabullerine aykırı ol
arak gençlerin birbirini namus ve iffet dairesi içinde kalmak koşuluyla tanıyarak evlenmelerin
in gerekliliğine inandığını ortaya koyar. (Letaif-i Rivayat, s.XI) Yeryüzünde Bir Melek’te (18
79) tıpkı Teehhül’de olduğu gibi birbirlerini çok seven Şefik ile Raziye’nin aşkları anlatılmak
tadır. Şefik ile Raziye birbirini seven iki gençtir. Şefik tıp eğitimi için dört yıllığına Paris’e gi
dince, Şefik’ten haber alamayan Raziye, bir başkasıyla evlenir. Ancak Şefik’in dönmesi üzeri
ne hâlâ birbirlerini sevdiklerini anlarlar ve mahrem sınırları aşmamak şartıyla görüşmeye başl
arlar. Ancak bir gün Şefik’in evinde buluşmaları üzerine, kocası Raziye’yi boşar. Raziye çam
aşır yıkayarak geçinmeye çalışırken Şefik Makedonya’ya sürülür. Bütün bu zorluklardan sonr
a Şefik ile Raziye birbirlerine kavuşurlar. Romanla ilgili “Ahmet Mithat’ta Anlatıcı ve Muhat
abı” başlıklı ilgi çekici bir yazısı olan Nüket Esen’in değerlendirmelerine göre romanda Müsl
üman bir toplumda tepki çekebilecek olan evli bir Müslüman kadının başka birine âşık olması
meselesinde zorlanan yazar, kurguladığı anlatıcı ile okur arasındaki başarılı diyaloglar sayesi
nde kamuoyundan gelebilecek tepkilere cevap verir. (Bu tepkilere örnek olarak Harika baz
ı belgeler ve yazılar tespit etmişti. Hemen kendisinden yardım isteyelim) Nitekim birbirler
ini gerçekten seven ve bu sevgilerinin masumluğunu bahsettiğimiz diyaloglarla kanıtlayan yaz
ar, evli Raziye’yi bir vesileyle boşandırarak Şefik’ine kavuşturur. Burada üzerinde durmamız
gereken bir husus da şudur: Ahmet Mithat Efendi, intiharla trajik bir şekilde sonuçlanacak bir
aşk hikâyesi olan Aşk-ı Memnu yazarı Halit Ziya’dan daha farklı davranmakta, yine namus ve
iffet dairesi içerisinde buluşan Raziye ve Şefik’e mutlu bir son hazırlamaktadır. Burada harek
et noktası romanda da vurguladığı gibi Şefik ve Raziye’nin, bilhassa Raziye’nin samimiyetidi
r. Bu yüzden romanın başlığı Raziye’le ithafen Yeryüzünde Bir Melek’tir, ancak benzer bir k
2
onuyu işlendiği Karnaval romanında Madam Hamparsun’a, Ahmet Metin ve Şirzat’ta Neofari’
ye samimiyetsizlikten dolayı, daha yargılayıcı bir tavırla yaklaşacaktır. Dolayısıyla Ahmet Mi
that’ın bahsettiğimiz romanlarda da görüleceği üzere kadını mahkum etmek yerine onu anlam
aya çalıştığını söyleyebiliriz.
Onun kadın özgürlüğünü, bugünün feministlerine parmak ısırtacak derecede radikal bi
r şekilde ele alan ve bu yüzden de Fazıl Gökçek, Hülya Argunşah hocalarım gibi birçok araştı
rmacının çalışmalarına konu olan eseri, “Felsefe-i Zenan”dır. (Kadınlar Felsefesi) Hürriyetini
erkeklerin eline vermek istemediği için evlenmeyen Fazıla Hanım, yanına evlatlık olarak aldı
ğı iki genç kız Akile ve Zekiye’den de aynı şeyi ister. Zekiye’nin Fazıla Hanım’ın hilafına rağ
men evlenmesi ve kocasının ihanetinden dolayı evliliğinde aradığı mutluluğu bulamaması ve
genç yaşta ölmesi Fazıla Hanım’ın evlilik konusundaki düşüncelerini haklı çıkarmaya yönelik
tir. Bir kadının bakış açısından, evlilik kurumuna başkaldırının dile getirildiği eserde bu başka
ldırının arkasındaki sebep, kadının toplumda bir birey olarak kendi kimliğiyle yer alamaması,
iradesinin yok sayılmasıdır. (s.XII) Buradan yola çıkılarak Ahmet Mithat Efendi’nin aile ve e
vlilik kurumuna muhalif olduğu sonucuna varılmaması gerekir. Çünkü eserlerinin çoğunda ev
lilik ve aile kurumunu yüceltmektedir. Bundan başka modern anlamda feminizmin kadının so
syal hayatta çalışarak ve evlendiğinde cinsiyetini ön plana çıkararak kendini ifade etmesini ön
görmesinden dolayı bu metnin feminist olamayacağı da iddia edilebilir. Ancak o günün koşull
arı içerisinde bir kadının kendi iradesiyle, üstelik bu kadın okumuş ve kendini yetiştirmiş bir k
adındır, özgürlüğünü erkeklerin eline vermemek için evlenmeyi reddetmesi hayli radikal bir ta
vırdır. Kaldı ki kadınlardan Zekiye, gaye evliliğin kötü sonuçlarını göstermek için de olsa, çoc
uklara ders göstermek yoluyla çalışmayı ve evlenmeyi tercih etmiştir. Sonu ölümle biten bu te
rcihte iradesini kullanmasının da göz ardı edilmemesi gerekir. Hemen yeri gelmişken burada y
ine Fazıl ve Hülya Hocamların da yazılarında vurguladıkları gibi Ahmet Mithat Efendi’nin so
n romanı, II. Meşrutiyetin ilanından sonra yazdığı Jön Türk’ün kadın kahramanı Ayşe Ceylan
ile Fazıla hanımların feministliklerinin farklılıklarına işaret edelim. Fazıla ve evlatlık kızları A
kile ve Zekiye, yerli bir eğitim alırlar, Batılı yazarlar okuyarak bize yabancılaşmamışlardır. O
ysa Ayşe Ceylan, Batı’nın ikinci sınıf bilim adamlarını ve romancılarını okuyarak dejenere ol
muştur. Fazıla yerli bir tipken Ceylan, alafranga bir tiptir ve alafrangalığında Avrupa’nın kadı
n meselelerine dair takip ettiği, okuduğu matbuatın etkisi büyüktür. Burada yazarın endişesi C
eylan’ın tıpkı Madam Bovary gibi okuduklarının etkisiyle baştan çıkmasıdır. Yine bu okumal
arın etkisiyle bir kızın evleneceği erkeği kendisi seçmesi gerektiğini söyler ki bunlar olumsuz
3
düşünceler değil. Dolayısıyla Fazıla’nın feminizmi ile Ayşe Ceylan’ın feminizmi aynı değildir
.
Bu konuda üzerinde durmamız gereken ilgi çekici bir diğer roman 1882’de yayımlana
n Dürdane Hanım1’dır. Romanın kahramanı aslında Ulviye Hanım’dır. Boğaziçi’nde bir yalıd
a babasıyla birlikte oturan Ulviye Hanım, eğitimli, Farsça ve Arapça, İngilizce bilen bir kadın
dır. İyi bir eğitim almasında babasının rolü büyüktür.(s.597) İngilizcesini unutmamak için Mıs
ır’dayken tanıştığı yaşlı bir İngiliz doktorla sohbet eder. Güçlü, hakkında çıkan dedikodulara
pabuç bırakacak cinsten, “horozdan kaçan takımından” değildir. Ayrıca edebiyata dahi pek zi
yade merakı var, “roman, tiyatro suretinde ve şiir ve inşa vadisinde her ne çıkarsa cümlesini al
ıp kemal-i dikkatle okur.” (S.598) Yazarlarla yazışması bazı dedikodulara sebep olsa da yazar
-anlatıcı bunların haksız olduğunu söyler. Bu yönüyle bize Ahmet Mithat Efendi’nin elinden t
uttuğu Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanımı hatırlatır. (Tabi burada yine Hülya H
ocamın bu konudaki bir yazısını hatırlayalım) Yalı komşuları Halvetî Beyin üvey kızı Dürdan
e Hanım ise dünyayı tanımayan, gayet masum ve mahcuptur. Nitekim Mergup Bey tarafından
aldatılır, hamile bırakılır, üstelik Mergup Bey Dürdane ile evlenmeye yanaşmaz. Ulviye, Mer
gup Beye kanan Dürdane Hanıma acır, Mergup’un şahsında erkeklere çok öfkelenir. Erkek kıl
ığına girerek kahvelere gider, Galata’nın sokaklarında dolaşır. Ulviye’nin bir erkek kılığına gi
rerek onların dünyasını daha yakından tanıması ve hemcinsi adına hesap sorması, devri için h
ayli önemlidir. Dolayısıyla roman âdeta Dürdane Hanım’ın değil, aslında Ulviye’nin romanıdı
r. Yazar, ancak Ulviye gibi olduğunuz süre erkeklerin tuzağına düşmezsiniz demektedir.
-Eğitim (Üzerinde duracağımız ikinci mesele, Ahmet Mithat Efendi’nin kadınların eğitim ha
kları konusundaki fikirleridir)
Hace-i Evvel, ilk hoca, ilk öğretmen lakaplı Ahmet Mithat Efendi’nin hemen hemen ç
oğu eserinde vurguladığı temel mesele eğitim, bilhassa kadınların eğitimli ve kültürlü olması
gerektiğidir. Bu yüzden olumlu kadın kişileri, okuyan, bilhassa kitap okuyan kültürlü ve eğiti
mli kişilerdir. Eğitim, onların hayata daha doğru ve iyi bakmalarını sağlar. Bir önceki başlıkta
üzerinde durduğumuz kadınların evlilikte doğru kişiyi seçmeleri bile eğitimli olmalarına bağlı
dır. Fazıla, Akile, Siranuş, Agavni, Miss Haft, Polini, Saniha, Ulviye Ahmet Mithat Efendi’ni
n okumuş, kültürlü kadın tipleridir. Kadının kendini yetiştirme vasıtalarından biri de kitap oku
masıdır. Dolayısıyla o, kadınların roman okumaları konusunda sadece Bovarizm sendromuna
1
Ahmet Mithat Efendi, Dürdane Hanım, Hazl: Fatih Andı, TDK Yay., 2000.
4
vurgu yapmaz, tam tersine Ulviye, Miss Haft, Siranuş vb. gibi roman okuyan ve okuduklarınd
an olumlu etkilenen kadın kahramanları idealize eder. Bir başka deyişle Ahmet Mithat Efendi,
kızların/kadınların hem eğitimli hem de kültürlü olmalarından yanadır. Onun, İnci Enginün H
ocamın bir yazısına konu olan “Kızlarınızı okutun!” öğüdünü hatırlayalım.
Eğitimli ve kültürlü olmaları veya aldıkları eğitim sayesinde hayatlarını yoluna koyan
kadın tiplerini içeren örnek üç eserden bahsetmek istiyorum. Bunlar Diplomalı Kız, Çingene,
Taaffüf. Letaif-i Rivayat serisinden 1890’da yayımlanan Diplomalı Kız2, İstanbul’da çıkan Lev
ant Herald gazetesindeki bir yazıdan ilham alınarak yazılmıştır.
Diplomalı Kız, babasının gayretleri ve ısrarları sonucu bir okulu bitirip diploma almayı
başaran, ancak mezun olduktan sonra kolaylıkla bir iş bulamadığı için yokluk ve zorluk çeke
n yine aldığı eğitimle şartlarını düzelten Juli’nin hikâyesidir. Bütün birikimlerini kızlarının eği
timlerine harcayan aile, bir süre sonra bir binanın çatı katına taşınmak zorunda kalır. Baba kız
ın eğitimine çok önem verir, anne ise temel birtakım bilgilerin öğrenilmesini yeterli bulur, hatt
a kendilerini yoksulluğa iten Juli’nin eğitimine ve edebiyat zevkine para harcanması olduğunu
sürekli hatırlatır. Ancak hayatlarını düzelten yine Juli’nin diploması olur. Juli, Paris’in ünlü ti
yatrolarının önünde bir taraftan şiirler okur, bir taraftan da gündüzleri kütüphaneye giderek ez
berlediği şiirleri küçük küçük kâğıtlara yazar ve bunları sattığı güllerin saplarına bağlar. Juli b
öylece ailesinin durumunu düzeltir. Ahmet Mithat’ın bu eserle gayesi nedir? Bunları şöyle sır
alayabiliriz:
1.Edebi anlayışını ve romanlarını beğenmediği Emile Zola’ya bir cevap vermiş olu
r. Onun romanlarına bakıldığında Paris’te hep fuhuş ve sefalet vardır. Oysa Juli, aynı Paris’te,
aynı yokluklara rağmen eğitimi ve edebiyat birikimiyle düşmeden hayatını yoluna koymuştur
.
2. Juli, realistlerin ve natüralistlerin beğenmediği edebi üstatların en güzel eserlerin
den seçtiklerini okur. Ahmet Mithat Efendi, realist ve natüralist edebiyat anlayışını bu vesileyl
e de eleştirmiş olur.
3. En önemlisi kızların eğitilmesi şarttır. Buradaki kızının eğitimine destek olan ba
ba figüründen yola çıkaracak yazarın vermek istediği mesaj çok açıktır.
Ahmet Mithat Efendi’nin eğitim konusundaki görüşlerini açıklayan en ilgi çekici e
serlerinden birisi şüphesiz “Çingene”dir. Şems Hikmet, çevresindeki itirazlara rağmen, bir Çi
2
Ahmet Mithat Efendi, “Diplomalı Kız”, Letaif-i Rivayat, Hazl:Fazıl Gökçek-Sabahattin Çağın, Çağrı Yay., İstanb
ul, 2001, s.593-662.
5
ngene kızının eğitimle bir hanımefendi olabileceğini ispatlar. Burada bu eser hakkında Sabaha
ttin Çağın hocamın güzel bir yazısı var, onu hatırlatmak lazım. Çağın, aynı adla Bernard Shaw
’ın 1913’te yazdığı eserine konu olan Pygmalion mitolojik öyküsünden hareketle Ahmet Mith
at’ın “Çingene”sine dair dikkate değer tespitlerde bulunmuştur. Bu mitolojik öyküde kendi ya
ptığı heykele âşık olan bir heykeltıraşın öyküsü anlatılmaktadır. Shaw, bu mitolojik öyküden
hareketle fonetik uzmanı bir bilim adamının bataklıktan çıkardığı kaba saba bir sokak kadınını
eğitimle sosyetenin de kabul ettiği zarif bir salon kadınına dönüştürmesini anlatır. Bu öyküyü
biz, bilhassa Türkan Şoray’ın oynadığı, önce kalın çerçeveli gözlüklerle sekreterken sonra ald
ığı âdâb-ı muaşeret dersleriyle nasıl bir hanımefendiye dönüştüğünü anlatan Yeşilçam filmleri
nden de hatırlarız. Son zamanlardaki örneği Julia Roberts ile Richard Gere’in oynadığı Pretty
Women-Özel Bir Kadın filmi. Bütün bunların ötesinde önemli olan Ahmet Mithat Efendi’nin
“Çingene”sinin 1888’de yazılmış olması. Romanın kahramanı Şems Hikmet, Çingene kızı Zib
a’ya, ailesinden izin alarak, Düriye Hanım’ın yalısında adab-ı muaşeret dersleri aldırır, onu eğ
itir. Gayesi, bu eğitimden sonra onunla evlenmektir. Ancak, çevrenin baskısına dayanamaz, k
uyuya atarak intihar eder. Ancak bu ölüm hadisesinden ve Çingene kızdaki dönüşümü gördükt
en sonra halk, Şems Hikmet’e hak verir. Yazarın intiharı seçmesi, bu konuda çok katı bir tutu
m sergileyen topluma daha etkili bir mesaj vermektir.
Eğitimli ve kültürlü bir kadının daha iyi evlilikler yapacağı, hayatta daha başarılı ol
acağı tezini Ahmet Mithat Efendi çeşitli vesilelerle hatırlatır. (İffetli olma) manasına gelen Ta
affüf romanın kahramanı Saniha, Girit asıllı Daniş Beyin son derece iyi eğitim almış, çevresin
deki insanların “Kız değil kürsü şeyhi!, Üç aylar suhtesi!, Malumat küpü!, Söz ebesi!”gibi asıf
atlarla andığı bir kadındır. Kendisi gibi çok kültürlü ve bilgili kocası Rasih’in yakın arkadaşı
Tosun, kendisine aşk mektupları yazar. Saniha bir bocalama yaşar, ancak Ahmet Mithat Efend
i, buradan yola çıkarak Aşk-ı Memnu’da olduğu gibi bir trajediye gitmez. Rasih, karısına şidde
t uygulamaz, tam tersine kendilerine hediye edilen Venüs ve Minerva heykellerinden hareketl
e, Saniha’ya bir hayat dersi vererek Ahmet Mithat’ın deyimiyle “feylesofça” hareket eder. Ah
met Mithat Efendi, Taaffüf’te ilk kez okuyan kadın ile okuyan erkek arasında sathî de olsa bir
mukayeseye gider. Saniha’nın ne kadar eğitim görse ve ne kadar çok şey öğrense de kadın old
uğu için irfan derecesinin “muktedir” bir erkeğinkine ulaşamayacağını, bunun için de ayıplan
maması gerektiğini iddia eder. Rasih’in Saniha’ya gerçekleri anlatmada hareket ettiği mitoloji
k karakterlerden Venüs, yani Yunan mitolojisindeki Afrodit, aşk ve güzellik tanrıçası; Minerv
a, yani Yunan mitolojisideki Athena ise hikmet, akıl, savaş, sanat tanrıçasıdır. Kadın, Afrodit
gibi değil, Athena, yani Minerva gibi olmalıdır. Saniha’nın doğruyu bulmasında sadece Rasih
değil, aynı zamanda aldığı eğitim ve kültürün de etkisi vardır. Burada olduğu gibi Ahmet Mit
6
hat Efendi, bir kadının mutlu ve güçlü bir hayat sürebilmesinde eğitimin ve roman okumanın
önemine vurgu yapar, Tabi bu romanlar, filozof yazarların romanları olacaktır. Bu bağlamda k
ızlarına roman okumayı yasak eden ve bu yüzden de çeşitli olumsuzluklarla karşılaşan Fransız
aileleri ile roman okumayı serbest bırakan ve böylece hayatta karşılaştıkları problemlerin üste
sinden gelmede daha başarılı olan İngiliz ailelerini sürekli mukayese eder.
Bu arada yeri gelmişken şunu hatırlatalım: Ahmet Mithat Efendi, her şeyden önce
modernleşme taraftarıdır. Ancak bilhassa kadınlara tanınan haklar konusunda Avrupa hukuku
ve kanunları ile Osmanlı şeriat ve kanunlarını mukayese eder. Avrupa medeniyetinin en ileri o
lduğu yerlerde kadına gösterilen hürmet, saygı vb, durumların görünürde olduğunu, Osmanlı
hanımının gördüğü tazim ve terkimin, yani saygı ve hizmetin Avrupalılarınkinden kat kat üstü
n olduğunu söyler. Kocalar, zevcelerinin severek korkmaları, korkarak sevmeleri lazım gelen
eş hükmünü kaybetmişlerdir. Zevç/koca, zevcenin hem hamisi, hem bakıcısı hem de yaveri ol
mak lazım gelirken bu tabiî ve esas kaidenin hükmü unutulmuştur. Severek, bayılarak evlendi
kleri kadınların refakatlerinden aldıkları lezzet, sadece balayı boyunca geçerlidir. Daha sonra
zamanlarını kulüplerde geçirirler. Ahmet Mithat’a göre, tabiat her hayvanın erkeğini dişisinde
n daha mümtaz kıldığı hâlde Avrupalı erkekler, bu imtiyazlarını kadını pamal ettirmek, yani e
zdirmek suretiyle kullanırlar. Ancak akıllı bir kadın bunların farkına varabilir. (Ahmet Metin v
e Şirzat, s.164-165)
-Düşmüş kadınların yaşadıkları sıkıntıları:
Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinde üzerinde durduğu ve modern Türk edebiyatında i
lk kez kendisinin temas ettiği bir mesele de düşmüş kadınlar ve onların yaşadıklarıdır. En so
n bu konu üzerinde durmak istiyorum. Mihnetkeşan (1870) ve Henüz On Yedi Yaşında (188
1), yazarın genelev kadınlarını yargılamak yerine onları anlamaya, niçin bu hayatı tercih ettikl
erinin sebeplerini öğrenmeye yönelik mesajlarını içermesi bakımından önemlidir. Ahmet Mith
at Efendi, her iki eserinde de düşmüş kadını kurtarır, ev bark sahibi yapar. 1876’da yazılan İnt
ibah’ta Namık Kemal’in yine düşmüş bir kadın olan Mehpeyker’i yargılamada ne kadar ahlak
çı davrandığını hatırlayalım. Tanpınar’ın Mihnetkeşan’daki acıma duygusunun, kökünü dinde
n alan ahlak anlayışının ötesine geçtiğini, bu eserin bizde insanî ahlakın ilk uyanışı ve istiklali
olduğu tespiti boşuna değildir. Ahmet Mithat Efendi’nin kadın olmanın zorluklarını anlatan a
ncak bu zorlukları aşmanın yolunu da gösteren şu sözleriyle konuşmamı bitirmek istiyorum:
Ah karı olmak pek güç bir şeydir. Bahusus ki hem karı hem de fakir olmak pek güç bir
şeydir. Eğerçi bir karı, karılıkta olan güçlüğü takdir edebilecek mertebe tamik-i efkâra mukte
7
dir olsa ya karı olduğuna pişman olur veya bu güçlüğü kolaylatmaklığın vesailini aramak mec
buriyetinde bulunur idi ki o da bir karının, kocasız olduğu hâlde dahi el hüneriyle veyahut ter
biye ve irfanı sermayesiyle saadet-i hâlini muhafaza edebilmesidir.
8

Benzer belgeler

ahmet mithat efendi`nin jön türk romanında kadına bakış

ahmet mithat efendi`nin jön türk romanında kadına bakış 79) tıpkı Teehhül’de olduğu gibi birbirlerini çok seven Şefik ile Raziye’nin aşkları anlatılmak tadır. Şefik ile Raziye birbirini seven iki gençtir. Şefik tıp eğitimi için dört yıllığına Paris’e gi...

Detaylı