Açık Kaynaklı Bilgi

Transkript

Açık Kaynaklı Bilgi
Açık Kaynaklı Bilgi
1997 yılında “Katedral ve Pazar” 1 başlıklı bir makale yayınlandı. Bu makale açık kaynaklı
kod kullanımına yazılım sektörünün ve bundan kısa bir süre sonra da iş dünyasının dikkatinin
çekilmesini sağlayan önemli makalelerden. Makalenin yazarı Eric S. Raymond (sanırım
Kapalı Çarşı/Grand Bazaar’ı görmemiş), katedral -detaylı olarak planlanan ve tasarlanan,
uzman bir ekip tarafından inşa edilen- türü yapılar ve pazar -amatör ekiplerle plansız olarak,
anlık gereksinimlere göre oluşturulan- türü yapıları temel alarak, ticari yazılımların ve açık
kaynak kodlu yazılımların geliştirilme süreçlerini karşılaştırıyor. Yazı yazılım süreçlerine
yönelik çok güzel saptamalarda bulunuyor. Yazının sağladığı en net gelişmelerden biri,
yayınlanmasından 7 ay sonra Netscape’in tarayıcı kodunu açık olarak dağıtacağını
duyurmasıydı. Netscape’in CTO’su Eric Hahn, Eric Raymond’a bu kararı almalarının temel
nedeninin kendi makalesi olduğunu da iletmiş 2.
Açık kaynak kod tabanlı yazılımlar veya ticari yazılımların hangisinin daha iyi olduğu yazılım
çevrelerindeki popüler tartışma konularından biridir (sektörümüz sonu gelmez tartışmaları pek
sever). Yine de bu gelişmenin ve açık kaynak kod kullanımının yazılım sektörüne yaptığı
yarar genelde kabul görmüştür. Açık kaynak kod kökenli gelişmeler, kapalı kod tarafında
bulunan pek çok ticari ürünün günümüzde çok daha kaliteli olmasına yol açtı. Hatta Microsoft
gibi temel iş modeli, ticari sır olarak değerlendirdiği kodlarının (daha doğrusu kodları
aracılığıyla ürettiği ürünlerin) satışı olan firmaların kod üretmekle ilgili pek çok sürecinin
değişmesini de sağladı. Geleneksel yazılım modeli şöyledir: (firmanın ve ürünün büyüklüğüne
göre bu sayıların üssel olarak arttığını düşünebiliriz) bir ya da bir kaç ofiste çalışan, otuz kırk
kişi, bir plan dahilinde bir ya da bir kaç yıl çalışarak, birkaç kişinin hayalini kurduğu bir
yazılımı üretir. Açık kaynaklı yazılımlarda üretim modeli ise, dünyanın herhangi bir yerinde
yaşayan, büyük ihtimalle birbirinin günlük hayatı hatta gündüz -nedense gece kod
yazdıklarına eminiz!- ne iş yaptığı hakkında pek bir fikri olmayan, genelde sanal ortamlar
dışında iletişimi olmayan kişilerin, bir web sitesi, daha önemlisi, ilgi duydukları bir yazılım
konusu etrafında toplanması. Bu modelde ürün önce bir kaç kişi tarafından oluşturulmuş olsa
da sonradan konuya ilgi duyanların hepsi tarafından da şekillendirilir. Sayıca ilk modele göre
çok daha fazla olan bu gruptaki istekliler, ürünü, genelde asıl işlerinden arta kalan zamanlarda
geliştirirler. Bu gruba katılmak için tek gereken bu konuya ayıracak zamanınız ve buna
isteğiniz olması. İş görüşmeleri, sınavlar, değerlendirmeler pek karşınıza çıkmaz. (Bu tanımı
duyduktan sonra bankanızın açık kaynak kodlu yazılımlar kullanımına geçtiğini gazetelerden
okursanız banka değiştirmeyi düşünürsünüz sanırım!) Açık kaynak kod üretim modeli, Linux
işletim sistemi başta olmak üzere pek çok önemli ürünün doğmasına yol açtı.
Maslow üçgeninin üst katlarına doğru
Günümüzde, internet, çokça duyulan “Web 2.0” ve ilgili web teknolojilerinin karşımıza
çıkardığı bir başka ilginç durumla karşı karşıyayız. Bilgi, haber, fikir veya bunların birkaçını
bir arada içeren her tür yazı- sadece yazı değil, görüntü, ses, film, herhangi bir medya, artık
açık kaynak kod modeliyle üretilebiliyor. İşin ilginci bunları üretmek için yeterince gönüllü
de var!
2000 yılının ilk aylarıydı sanırım, amaçsızca internette dolaştığım ve ilgimi çeken her yana
gittiğim akşamların birinde, yazılım konusundaki çalışmalarından tanıdığım Ward
Cunningham’ın sitesinde dolaşırken bir linke tıkladım. Daha o zamanlarda bile epey alışık
olduğumuz bol tasarımlı, renkli ve resimli sayfaların aksine, hiç tasarımı olmayan sadece
1
2
http://www.catb.org/~esr/writings/cathedral-bazaar/cathedral-bazaar/index.html
http://www.catb.org/~esr/writings/cathedral-bazaar/cathedral-bazaar/ar01s13.html
1
düzyazı ve linklerden oluşan bir grup sayfaydı gittiğim yer. Uzunca bir süre ne olduğunu
anlamaya çalıştım. Sayfalarda görünen buradaki yazıları herkesin değiştirebileceği, isteyenin
istediğini yazacağı türden bir şeydi. Kısa bir deneme yaptım. Evet sayfalara istediğim
yazabiliyordum! Ama niye? “Hello World!” 3 dışında yazmak istediğim bir şey yoktu ki? Hem
zaten yazsam ne olacaktı? Büyük bir ihtimalle birazdan biri gelip silecekti. Cunnigham’ın
anlamsız bir şey yapmayacağına olan tüm inancımın yanı sıra, “Ne anlamı var şimdi bunun?”
diye düşünüp hemen daha renkli sayfalara geçtiğimi hatırlıyorum. Yaklaşık 2 yıl sonra, bu
sefer yazılım konusunda bir eğitim için araştırma yaparken çıktı karşıma aynı sayfalar. Bu
sefer sayfalarda dolaşıp, her okuduğum konuda ilginç bir başka link bulup ona geçerek,
saatler geçirdim. Karşımda yazılım konusunda gördüğüm en ilginç kaynaklardan biri vardı 4.
Her wiki konusu açıldığında kendimi bu dar görüşlülüğümden dolayı biraz rahatsız
hissederim.
Bu dar görüşlülük, ya da “Yok, o olmaz!” yaklaşımına pek çok yenilik için karşılaşırız
aslında. Özellikle bilgisayar, internet ve ilgili teknolojilerde çok yaygın. 1994’ün sonuna
doğru Time dergisi, neden internet’in yaygınlaşamayacağını açıklıyordu: “Ticaret için
tasarlanmamış ve yeniliklere yeterince açık bir ortam değil.” 5. Newsweek Şubat 1995
başlığında şüphelerini daha net dile getirdi: “INTERNET Mİ? BAH! Bilgisayar kitap,
öğretmen veya gazetelerin yerine geçemez!” 6. O zaman olduğu gibi bugün de medyanın en
önemli isimlerinden olan bu dergilerin, interneti dikkate almamalarından üç dört yıl sonra
web, o zamanki ilkel haliyle bile bize ticaret için en temel araçlardan biri olduğunu kabul
ettirmişti. Sonra 2000’li yılların başında O’Reilly Yayımcılık’ın kurucusu Tim O’Reilly çıkıp
Web 2.0 diye bir şey ortaya atınca, bu “yeni model!” webin hayatımızı ne kadar
değiştireceğini, artık sadece markete ya da bankaya gitmekten bizi kurtaracak bir araç
olmayıp, sosyal hayatımızın temeli haline geleceğini, Maslow’un 7 üçgeninin alt katlarını
oluşturan fizyolojik gereksinimlerimizi karşılamanın ötesine geçip, saygı hatta kendini
gerçekleme katlarına doğru yelken açacak bir araçla karşı karşıya olduğumuzu öğrendik. Evet,
Tim O’Reilly diyordu ki, Web 2.0 bize, ortak toplumsal zekamızı kullanarak doğruya,
bilgeliğe ulaşacağımız bir platform sağlıyor 8. Ve artık her şey çok güzel olacak!
Yeni model Web’de standart donanım
Her ne kadar webe sürüm verilmesini hafif bir gülümsemeyle karşılasam da, O’Reilly’nin
Web 2.0 tanımıyla anlattığı ve artık sıkça gündemimize gelen kavramlar hafife alınası
kavramlar değil. O’Reilly, (yazılım ve teknoloji taraflarına değinen önemli ek başlıklarla
birlikte) sosyal web kavramının, ortak içerik oluşturmanın, blogların, wikilerin, web tabanlı
sosyal toplulukların, hatta günümüzde olacak mı diye sorgulamaktan vazgeçip ne zaman
olacak diye düşünmeye başladığımız ikinci hayatların 9 gelişini bize duyuruyor. Hatta bu
gelişmeler Time, Newsweek gibi, on yıl kadar önce interneti dikkate almayan büyük medya
kuruluşlarına ve dergilere pek de gerek kalmayacağı tartışmalarının doğmasına yol açıyor. Ne
de olsa 2003 Nisanında, daha bu konular hiç tartışılmazken, Amerikan askeri birlikleri, (o gün
bu gündür bir türlü bulunamayan) Saddam’ın kitle imha silahlarını bulup imha etmek
amacıyla Irak topraklarında ilerleyip Bağdat’a girerken, dünya, savaşı genelde mainstream
(yaygın kitlesel) medya organlarından izliyordu. Daha o zamanlardan, olayları işgal
3
http://en.wikipedia.org/wiki/Hello_world_program
http://c2.com/cgi/wiki
5
“It was not designed for doing commerce, and it does not gracefully accommodate new arrivals.”
6
http://www.highbeam.com/doc/1G1-16609253.html
7
http://en.wikipedia.org/wiki/Maslow's_hierarchy_of_needs
8
http://www.oreillynet.com/lpt/a/6228
9
Second Life ve benzeri sanal dünyalar hakkında bilgi için http://en.wikipedia.org/wiki/Virtual_world
4
2
dünyasının kameraları yerine gerçek hayatta birinin gözlerinden görmek isteyen, hafif şüpheci
20,000 kadar kişi ise Read Nerede? 10 adlı blogu okuyordu. Blog kendine “Salam Pax 11”
adını veren ve Bağdat’ta yaşadığını iddia eden biri tarafından yazılıyordu. İngiliz Guardian
gazetesi, 30 mayıs’ta 12 blog sahibinin 29 yaşında bir ıraklı genç olduğunu ve yazdıklarının
gerek siyasal boyutu gerekse yazılarında eşcinsel olduğunu açıklaması nedeniyle kimliğini
gizli tutması gerektiğini ortaya çıkarana kadar, blog sahibinin kimliği çeşitli tartışmalara yol
açtı. Salam’ın günlüğünde, bu yazının konusuyla da dikkat çekici derecede ilgili şu cümle
geçiyordu: “Bir gün, Afganistan’da olduğu gibi bu gazeteciler sıkılacak ve Suriye, İran
hakkında yazmaya gidecekler; Irak radarlarından çıkacak. Gözden ırak, gönülden de ırak. Sizi
şanslılar, sizin böyle bir seçeneğiniz var, ben burada yaşamak zorundayım.” 13. Peki o gün
geldiğinde -günümüzde pek sık rastlamadığımız bir - inatla hala Irak’taki durumu merak
edenler ne okuyacaktı?
Bugün bloglar, ilk günlerinde anıldıkları gibi alternatif fikir duyurma aracı olmanın çok
ötesine geçtiler aslında – veya gerisine. Bloglar çoktan, gereğinden fazla ticarileşti. Blog
sıralama sitesi Tehnorati’ye göre en çok okunan Gawker ve Gizmodo gibi bir kaç blogun
sahibi alternatif fikirlerini yazarak beklenmedik bir şekilde ünlü olmuş, az gelişmiş bir ülkede
yaşayan bir genç değil, Gawker Media adlı bir şirket. Gawker Medya’nın kurucusu Nick
Denton, blogların medyaya etkisi konusunda epey temkinli. “Bir devrimle karşı karşıya
olduklarına ve hayatlarının değişeceğine inanmak istiyorlar.” 14 diyor Denton. Yapılan
yorumlar ise, Denton’un blogların ticari potansiyelini ilk gören kişilerden biri olarak, rekabeti
bu alandan uzak tutmaya çalıştığı yönünde. Çünkü Gawker Media’nın elindeki bloglar
üzerinden edindiği reklam gelirinin yıllık yaklaşık 2 milyon dolar olduğu, editörlerine verdiği
-yıldız bir isim değilseniz pek dikkate değer olmadığı söylenen- gazeteci maaşı ve yıllık
hosting giderlerinin ise pek bir şey tutmadığı biliniyor. Technorati’nin en çok okunan ve
linklenen bloglar listesinde Gawker’a ait olmayanların çoğu da bir başka şirkete, kurulduktan
kısa bir süre sonra 25 milyon USD’ye AOL’ye satılan Weblogs, Inc.’e ait.
Gelelim O’Reilly’e göre ortak toplumsal zekamızı kullanmamıza en uygun araç olan
Wiki’lere. “Bu ne işe yarar ki?” diye düşünerek elimin tersiyle itmemden kısa bir süre sonra
adı yaygın olarak duyulmaya başlayan Wikipedia, günümüzde en önemli ücretsiz bilgi
kaynaklarından. Nature dergisi tarafından yapılan bir araştırmaya göre içeriği onbinlerce
gönüllü katılımcıya ait olan Wikipedia dili biraz daha karışık ve düzensiz olsa da güvenilirlik
açısından en azından tanınmış Britannica ansiklopedisi kadar güvenilir. 15
Her şey çok güzel olacak mı?
Peki Web 2.0 ile birlikte hayatımız Tim O’Reilly’nin anlattığı kadar güzel olacak mı? Web
2.0 bize çok sesliliği getirip, düşünce özgürlüğü ve çeşitliliğini sağlayacak, ücretsiz, özgürce,
doğru haber alma ve bilgiye ulaşma yolunu açıp, medyanın taraflı olduğu söylenen
boyunduruğundan çıkmamızı sağlayacak mı? Teknoloji, innovasyon ve strateji konularına
odaklanan yazar ve araştırmacı Nicholas G. Carr “The Ammorality of Web 2.0” 16 yazısında
bu konuda pek iyimser değil. Kendisi de sıkça okunan bir blog yazarı olan Carr, blogların
yaygın medya organlarına alternatif bir ses olduğunu düşünmüyor. Blogların uç ideolojik
10
“Where is Read?” http://dear_raed.blogspot.com/
Barış kelimesinin Arapça (Salam) ve Latince (Pax) karşılıklarının birleşimi.
12
http://www.guardian.co.uk/Iraq/Story/0,2763,966819,00.html
13
http://en.wikipedia.org/wiki/Salam_Pax
14
“They want to believe there's going to be this new revolution and their lives are going to be changed.”
15
http://news.bbc.co.uk/1/hi/technology/4530930.stm
16
http://www.roughtype.com/archives/2005/10/the_amorality_o.php
11
3
fikirleri tartışmaya açmaktansa destekleyen, yapay, tek sesli araçlar olduğunu düşünüyor.
Taraflı olmakla suçladığımız yaygın medya organlarını, yetenekli kişilere kaynak
sağlayabilme, pahalı araştırmalara fon sağlayabilme, karşı fikirleri aynı sayfada bir araya
getirebilme gibi özelliklerinden dolayı bloglardan çok daha etkin bulduğunu söylüyor. Carr’a
göre; “Blog okumak ve New York Times, Financial Times, Atlantic ve Economist’e abone
olmak arasında seçim yapmam istense her zaman ikinciyi seçerim. Profesyonelleri amatörlere
bin kat tercih ederim.” 17. Carr, yeni özellikleriyle, yeni model internet’in fikir ürünleri ve
yaratıcılık ekonomisini değiştirdiğini ve bu değişikliğin önümüzdeki seçenekleri arttırmak
yerine azalttığını söylüyor.
Wikipedia’nın içerdiği bilginin de kötülüğü konusunda örnekler veren Carr’a katılanların
sayısı da az değil. Wikipeda’nın bilgi üretme yapısındaki hatalar konusunda bilgiler içeren ve
Wikipedia’da yanlış olarak yer alan veya alması gerekirken yer almayan bazı bilgileri de
sunan Wikitruth 18 gibi. Wikipedia’nın güvenilirliği konudaki tartışmaları da Wikipedia’dan
izlemek mümkün 19.
Yeni modelin renk seçenekleri siyah ve beyaz!
Web 2.0 ve getirdiklerini, medya sektöründe gördüğümüz kaçınılmaz değişikliği, blogları,
wiki’leri ve hayatımıza giren web tabanlı sosyal toplulukları mutlak iyi, veya mutlak kötü
olarak mı değerlendirmemiz gerekiyor? Tim O’Reilly’nin veya Wired gibi dergilerin bu
gelişmeleri yeni bir çağın eşiğinde olduğumuz, 10 yıl sonra her şeyin çok farklı olacağı
şeklinde göstermek istemeleri doğal. Bir anlamda onların iş modeli bu tür söylemlere
dayanıyor. Ama blogların çoktan mainstream medya’nın karşıt gücü, toplumun ortak zekası,
yeni çağın kurtarıcısı olmaktan çıkıp, yeni bir tür medya gücü haline doğru geldiklerini
görüyoruz. Bu açıdan Microsoft ve Google’ın hikayesini oldukça eğlendirici bulurum.
Microsoft, uzun zamandır yazılım dünyasında, eski türk filmlerinin zengin kötü adamı rolünü
oynamış bir şirkettir. Güçsüzleri ezen, parasıyla her şeye hakim olan, istediğini yaptıran kötü
adam, Google’ın, “fakir ama onurlu bir genç”in, ani çıkışı ve yükselişiyle eski gücünü
kaybetti. Bu süreçte bu yükselişe yardımcı olan belki de bunu sağlayan, zengin kötü adamın
karşısında olup onun yenilgisini isteyen büyük çoğunluktu. Onurlu genç belki de beklenenden
fazla başarılı oldu, bugün toplumlar üzerinde zengin kötü adamdan çok daha fazla yaptırım
gücü olduğu konuşuluyor. Konuşulan bir başka konu da artık yeni zengin kötü adamın o
olmaya başladığı. İnsan topluluklarının sürekli yeni bir kurtarıcı arıyor olması acaba
ekonomik teoriye uyarlanabilir mi?
Karşı tarafta, Nicholas Carr ise, Wikipedia’nın ücretsiz olmasının Britanica gibi şirketlerin
veya geleneksel medya şirketlerinin kar modelini baltalayacağından artık “profesyonellerin”
iş bulamayacağını, bundan dolayı Web 2.0’ın uzmanların iş üretmesini engelleyeceğini iddia
ediyor. Oysa yakın geçmişimizde bile hiç böyle olmadı. Amazon’un önlenemez gelişimi
Borders gibi, Barnes&Noble gibi kitapçıların batmasına yol açmadı. Onlar da belki iş
modellerini biraz güncellediler, belki o gelişme olmasaydı bugün daha güçlü olacaklardı.
Sonuçta bugün biz son kullanıcılar, hem Amazon’dan kolayca istediğimiz kitapları seçip satın
alıyoruz, hem de Borders mağazalarına gidip kahvemizi içerken kitap rafları arasında
dolaşabiliyoruz.
17
“Forced to choose between reading blogs and subscribing to, say, the New York Times, the Financial Times,
the Atlantic, and the Economist, I will choose the latter. I will take the professionals over the amateurs.”
18
http://www.wikitruth.info
19
http://en.wikipedia.org/wiki/Criticism_of_Wikipedia
4
Bloglar yakın bir zamana kadar elimizde olmayan bir seçenek getiriyor. İsteyen herkese, çok
düşük bir zaman yatırımıyla, fikirlerini söyleme olanağı. Bu söylemleri izlemek isteyenlere de
kolayca izleme şansını. Bunun kötü olduğunu seçeneklerimizi azalttığını düşünebilmek güç.
Tabi bu durumun sonsuz fikir özgürlüğüne yol açtığını söylemek de hiç inandırıcı değil. Blog
dünyası da çoğu bir kaç kurumun elinde olan az sayıda blogun çok büyük bir okuyucu
kitlesine sahip olduğu 20 ortamlar haline geldi. Popüler terimiyle blogosphere’i de mainstream
medya’dan ayırmak artık kolay değil. Bu durumda Carr’ın korktuğu gibi, yetenekli ve yaratıcı
kişilerin işsiz ve parasız kalma riski de pek yok. O yetenekli kişiler bağımsız bloglarını
yazmak yerine, para kazanmayı, yeni medya dünyasının patronlarıyla çalışmayı rahatlıkla
seçebilirler. Çok kararlı okuyucular da, popüler blogların arasında yollarını bularak, biraz
daha fazla çabayla da olsa, alternatif fikirlere ulaşır hale gelebilir. Carr’ın, blogların tek yanlı
fikirlerin yayılmasına yol açtığı görüşüne de katılmıyorum. Tabi bloglar tek yanlı fikirler
üretmek için. Yaygın kullanımları tek kişinin fikirlerini söylediği ortamlar olmaları. Ama bu
tek yanlı ortamlardan yeterince fazla var. Her görüşün, tamamen aksini iddia eden başka bir
görüş de uçsuz bucaksız bir ağın bir köşesinde sunuluyor. Bu iki görüş de Wired’a göre son
yüzyılın en büyük buluşu olan linkler aracılığıyla birbirine bağlanıyor.
Gerek Wikipedia ve benzeri wiki tabanlı ortamların, gerekse blog’ların bence in güçlü yanı
linkler. Basitlik, güçlü fikirlerin, güçlü tasarımların, güçlü buluşların önemli
özelliklerindendir. Birbirine linklerle bağlı dokümanlar fikrini daha 1965 yılında ilk gerçeğe
döken kişi olan Ted Nelson, dünyadaki her dokümanın, bir başka dokümanın dipnotu
olduğundan ve bilgisayarın bu linkleri net ve kalıcı yapacağından eminmiş. 21 Nelson’un basit
ve güçlü fikri, bugünlerde gerçekleşiyor. Her fikir ve bilgi internette birbirinin dipnotu
olmaya doğru gidiyor. Wikipedia’nın en olumlu bulduğum özelliği de bu; dipnotların
birleştiricisi olması. İçindeki gereksiz olabilecek pek çok bilgiye karşın, bir konuda yeterince
çok alternatif fikir ve bilgiye ulaşmak için bir ortam sağlaması. Her hangi bir konuda bir
Wikipedia sayfasına bakmak, o konu hakkında temel bilgileri almanıza ve eğer bu konu sizin
için çok önemliyse, öğrendiklerinizin doğruluğunu ve alternatif görüşleri de
inceleyebileceğiniz bir grup linke ulaşmanın en hızlı yollarından biri. Veya herhangi bir blog
girişi okuduğunuzda, sadece o yazıyı okumakla sınırlı değilsiniz, o yazı hakkında görüş
bildiren diğer kişilerin yorumları, o konu hakkında kendi bloglarında yazı yazan başkalarının
linkleri hatta genelde o konudaki medya organlarındaki yazılara linkler bile elinizin altında.
Bence Web 2.0 ve O’Reilly’nin bahsettiği devrimin getirdiği en güçlü katkı bu. Bir konu
hakkında yeterince hızlı olarak alternatif bilgi ve görüşlere ulaşıp bunları kullanma ve kendi
bilgi ve görüşünü oluşturma şansı. Wikipedia bize bunu sağlıyor. Bloglar bize bunu sağlıyor.
Kolayca alternatif renkleri görüp birini seçme veya yeni bir renk belirleme hatta bunu
duyurma seçeneği geleneksel medyanın genelde sağlamadığı büyük bir gereksinim. Web, cep
telefonu ve benzeri yollarla, istediğim anda, kolayca, bilmediğim bir konuda bilgi edinebilme,
bu konudaki tartışmalar ve karşı görüşleri değerlendirebilmenin büyük bir güç olduğunu
düşünüyorum.
Sadece İngilizce Wikipedia’da 1,9 milyon başlık, günde 80,000 yeni blog
Cunningham’ın Wiki’siyle ilk karşılaştığımda gösterdiğim tepkinin temel nedeni sanırım
sitenin ziyaretçilerin karşılarına çıkan boş sayfalara bilgilerini, görüşlerini, deneyimlerini,
yorumlarını yazacaklarına duyduğum şüpheydi: Neden? Neden kimin okuyacağını
bilmediğim sayfalara doğru, geçerli ve yararlı bir şeyler yazayım? Tüm diğer insanlar neden
yazsın?
20
21
http://nymag.com/news/media/15970/
http://www.wired.com/wired/archive/13.08/tech.html
5
Bu sorunun yanıtı, wikilerin geçerliliği, sosyal ağlarda üretilen diğer içeriklerin doğruluğu,
blog’ların etkinliği gibi pek çok konuyla ilintili. Hatta daha öncesinde, yazının başında sözünü
ettiğim, açık kaynak kodlu yazılımların başarısının da temeli. Yeterince insan, para kazanmak
amacıyla işlerinde geçirdikleri zamanın üzerine, kendi kişisel zamanlarını, büyük bir ihtimalle
parasal bir getirisi olmayacak bir konuda yoğun bir çalışma yaparak geçirmek ister mi? Bu
sorunun ilk yanıtı yukarıda da sözünü ettiğim Maslow’un insan motivasyonunu açıklayan
teorisinde yer alan gereksinimler hiyerarşisi üçgeni. Maslow’a göre üçgenin en altında yer
alan temel fizyolojik gereksinimlerini karşılayan insanlarda, önce kendine güven, saygı görme
gibi gereksinimler, daha sonra ise başarma, sorun çözme, yaratıcılık gibi gereksinimler birinci
öncelik haline geliyor. Yine Deci’nin insan motivasyonunun temellerini açıklayan içten gelen
ve dış kaynaklı motivasyon (intrinsic/extrinsic motivation) teorisi de bize aradığımız yanıtı
veriyor. İnsan davranışlarının nedenini açıklamaya çalıştığı “Why We Do What We Do:
Understanding Self-Motivation” kitabında Deci’ye göre 22 öğrenmek, yaratmak, başarma
arzusu gibi içten gelen dürtüler, iyi sonuçlar üretmek için, para, ödül veya ceza gibi dış
motivasyon yöntemlerinden daha uzun ömürlü ve daha iyi sonuç veriyor. Deci, yaptığı işi,
zevk alarak, iyi iş yapma dürtüsüyle yapan bir çalışanınıza, yaptığı işin kalitesine göre prim
vermeye başlarsanız, onun iyi iş yapma isteğini körelttiğiniz gibi, zamanla prim verseniz bile
daha kötü iş yapmasına yol açacağınızı söylüyor. Wired’a göre ise web’in sadece yüzde
40’ının ticari bir yanı var, geri kalanı kişilerin görev bilinci ve aldıkları zevkten dolayı
yaptıkları çalışmalarla işliyor. Bu bilgilere göre Carr’ın amatörce bulduğu bu içerikler en az
profesyonel karşılıkları kadar kaliteli olabilir ve hiç de kısa soluklu olmayacak.
Bugün YouTube, Flickr gibi Web 2.0 şirketi adı verilen bir grup şirket, ürettiğimiz farklı
medyalardaki içerikleri de paylaşmayı çok kolay ve ücretsiz hale getirerek, blogların başlattığı
ücretsiz içerik sunma fikrini farklı medyalara açtı. Her ne kadar YouTube’da izlediğimiz
videoların çoğu hala daha büyük medya organlarının yayınlarında kopyalanmışsa da, cep
telefonuyla bile film çekebilir hale geldiğimiz bu günlerde, gittikçe daha fazla insanın kendi
ürettiği filmleri YouTube üzerinden dünya ile paylaşacağını düşünmek çok zor değil.
Bu gelişmeleri kullanan daha deneysel çalışmalar da artıyor. Önümüzdeki ekimde, sosyal ağ
yöntemiyle yazılan ilk kitap yayınlandı. “We are smarter than me.” 23 adlı kitap, yazılış
modelinin, yani web tabanlı sosyal toplulukların, “kalabalığın gücünün”, iş dünyasına
etkilerini anlatıyor. Sırf bu kitap bile zaten konunun iş dünyasına etkisinin açık bir örneği.
Doğal olarak kitapta, yazara ödenen bir telif hakkı yok ve telif hakkı hayır kurumlarına
bağışlanacak.
Bundan 10 yıl kadar önce açık kaynak kodlu yazılımın deneysel çalışmalar olmaktan çıkıp,
yazılım sektöründeki dengeleri ve iş yapış modellerini değiştirdiği gibi, günümüzde Web
2.0’in getirdiği değişim, sosyal topluluklar, herkesin kolayca ve düşük maliyetle içerik üretip
bunu toplumlara sunabilmesi medya sektörünü değiştirecek. Bu değişim zaten başladı fakat
kalıcı olacak ve medyanın farklı alanlarına yayılacak görünüyor. Geleneksel medyanın bu
değişime seyirci kalması zaten beklenemez. Fakat halen göreceli olarak amatör ama atak olan
yeni rakipleriyle hangi yöntemlerle başa çıkacaklar bunu zaman gösterecek.
Bu değişimin son kullanıcılara etkisi eskisine göre daha kolay, daha doğru , daha ucuz ve
daha çok sesli bilgiye ulaşmak olacak. Eric S. Raymond’un “Katedral ve Pazar” adlı
makalesindeki en önemli vurgulardan biri şuydu: “Yeterince göz için her hata yüzeyseldir.” 24
Yeterince göz gördüğünde, yere sağlam basmayan her bilgi ve görüş de gücünü yitirecek.
22
http://www.amazon.com/Why-We-What-Understanding-Self-Motivation/dp/0140255265
http://www.wearesmarter.org/default.aspx?tabid=1580
24
"Given enough eyeballs, all bugs are shallow”
23
6

Benzer belgeler