türk kültür dergisi - Azerbaycan Kültür Derneği

Transkript

türk kültür dergisi - Azerbaycan Kültür Derneği
AZERBAYCAN
TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 • YIL: 55 • SAYI: 370
Hocalı Katliamı
insanlığa karşı
" Hocalı Soykırımı"
26 ŞUBAT 1992
Panel
Ağla
Karanfil
Ağla...
işlenmiş bir
cinayettir.
TÜRK OCAKLARI
ANKARA ŞUBESİ
AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
ÜÇ AYDA BİR ÇIKAR
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 SAYI: 370 YIL: 55
2
Editörden
3
15. Yılında Hocalı Soykırımı Üzerine Yapılan
Panel
23
ŞiirlerLamiye Shirvanzade - Necdet Y. BAYATLI
25
Derneğimiz Bursa Şubesinin
Hocalı Katliamı
Bursa Kamu Oyunda Yer Aldı
26
Derneğimiz Hocalı Katliamını
TBMM ve Siyasi Partilere
Taşıdı
Yayın Türü
Süreli Yerel Yayın
AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
27
33
Hocalı Katliamı
Basım Tarihi
04.05.2007
Basım Yeri
Nergiz Matbaası
Ahmet Ercan
Yüzüncü Yıl Bulvarı Bosna İş Merkezi
No: 35/17-18 Ostim / ANKARA
Tel: 0.312 385 30 79 Faks : 0.312 385 82 18
e-mail:[email protected]
Azerbaycan ve Türk Forumu
Sefa YÜRÜKEL
Hocalı Katliamı TBMM’nin
Gündeminde
34
37
Kerkük, Karabağ, Kıbrıs
Rauf ÖZHUN - Onur ÇETİNER
42
Balkan Kadınları
Buluşma Konferansı
45
46
48
Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
Bolşevik Ordular Tarafından İşgalini
87. Yılında Telin Ediyoruz.
Dünya Basınında
Hocalı Katliamı
Dr. Mehmet KENGERLİ’yi Anarken
Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK
Resulzade Ölümünün 52. Yılında Anıldı
Nevruz - Ergenekon Bayramı
Editör’den
3
1 Mart 1918 tarihinde Bakü’de vuku bulan
katliam, emperyalist güçlerin Azerbaycan’ı
işgalde ilk hamlesi olmuştu. Süreçle birlikte,
bir karşı dinamik olarak ortaya çıkan, 28 Mayıs
1918 tarihli Milli Azerbaycan Cumhuriyeti
uluslararası alanda tanınırken, 27 Nisan 1920
tarihinde, 31 Mart’ın adeta bir tekrarı gibi işgal ve
katliamlar sürecine bir yenisi eklenmiştir.
Aradan geçen totaliter Sovyet döneminden 90’lı
yıllara gelinirken, 28 Mayıs ruhu bağımsızlık ve
milli şuur anlayışının yeniden egemen olduğu
görülmektedir. Bu defa da, demokrasinin ve milli
devlet olma yolunda ülke yönetiminin önü
kesilerek, çıkarılan iç kargaşa ile aynı taşeronlarca
Hocalı kentinde bir gecede işgal ve saldırıların
başladığı bilinmektedir.
Bugün; 613 insanın öldürülmesi ve binlerce
insanın yaralanmasıyla sonuçlanan 26 Şubat 1992
tarihli Hocalı Katliamının üzerinden 15 yıl
geçmiştir. Hocalı olayları; Azerbaycan’ın tarihinde olduğu gibi, Türk dünyası ve insanlık tarihi
içinde ibret alınacak bir durum olarak hafızalarda
daima kalacaktır.
Batılı devletlerin elbirliği ile sürdürdükleri sözde
Ermeni Soykırım yasalarının hazırlama sürecinde
ve her 24 Nisan yaklaştığında ABD’de yaşayan Ermenilerin Kongreye yönelik baskılarının artması
artık kanıksanır olmuştur.
Bu defa da, Washington’da Türk Büyükelçiliği
önünde toplanan bir grup Ermeni sözde soykırımın
yıl dönümü olarak iddia edilen 24 Nisan nedeniyle
kongreye yönelik protesto gösterisi düzenlemişlerdir. Ermenistan’da Petrosyan’ın yönetime
gelmesinden sonra yürütülen bu olaylarda,
özellikle soykırım günü olarak iddia ettikleri tarih,
diyaspora için siyasi bir enstrüman veya siyasi bir
mit olarak kullanmaktadırlar.
Bilindiği gibi, Akdamar’da bulunan tarihi kilisenin
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore
edilerek 24 Nisan tarihinde açılması duyumu karşısında derneğimiz basın toplantısı yaparak bu yanlış girişimin ısrarla düzeltilmesini istemişti.
İlgili bakanlık açılış çalışmaları sırasında bir tarih
kargaşası yaşamış, ne hikmetse; 24 Nisan
değişikliği 11 Nisan’a çevrilmiş, onunda eski Ermeni tarihine göre yine 24 Nisan’a tekabül etmesi
karşısında tören tarihi; 29 Mart 2007 olarak
belirlenmiştir. Böylesi bir atılımla sözde Doğu
Anadolu’da bir turizm bölgesi yaratılmaya çalışılmış, amatör bir yaklaşımla da dünyaya medeniyetler arası dostluk yolunda bir mesaj verilmesi
düşünülmüştür.(!) Öteden beri Ermeni sempatizanı
olarak bilinen ve Ermeni Soykırım yasalarını parlamentoya sunan ve Türkiye’nin AB sürecinde önüne engeller çıkaran Fransa’nın Birlik İçin Dayanışma Partisi lideri Sarkozy, 6 Mayıs 2007 tarihinde yapılan seçimlerde rakibi bayan Royal
karşısında az farkla seçimleri kazanmıştır. Hoş;
malum Ermeni yasasını meclise birisi getirirken,
diğeri de desteklemişti. Fransa’nın tavrı böyle
iken, böyle de devam edeceğe benzemektedir.
14 Nisan 2007 tarihinde Atatürkçü Düşünce
Derneği tarafından Ankara’da tertip edilen
Cumhuriyet Mitingi’nin yankıları sürerken, 29
Nisan’da Kadın Dernekleri tarafından İstanbul
Çağlayan’da tertip edilen mitingte, milyonlarca
insan cumhuriyetimizin temel ilkelerinden ödün
verilmeyeceği yönünde demokratik haklarını kullandılar.
6 Mayıs 2007 tarihinde de Denizli,Çanakkale ve
Marmaris’te gerçekleşen ve önümüzdeki günlerde
devam edeceği anlaşılan mitingler, laik devlet
anlayışı ve Atatürk sevgisi üzerinde odaklandı.
Ankara ve İstanbul mitinglerinin yankıları dünya
kamu oyunda haftanın siyasi olayı olarak
değerlendirilirken,Türkiye demokrasisi ve siyasal
hayatına yeni bir boyut ve ivme kazandırdı diyebiliriz.
Ülkemizde; bir süredir gündeme oturan cumhurbaşkanlığı seçimi ile parlamento aritmetiği
arasındaki polemik ve hukuki süreç oldukça
hararetli geçti. TBMM’nin toplantı açılışındaki
yeterli sayısının üçte ikisi olan, 367’yi bulamaması
sorunu, ana muhalefet partisi tarafından Anayasa
Mahkemesine taşınmış, mahkeme tarafından kabul
edilen oran yani 367 sayısı bundan böyle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde içtihat olarak uygulanacaktır.
Gelişmeler ışığında meclis gündemine oturan
erken seçim konusu ivme kazanırken, Yüksek Seçim
Kurulu tarafından önerilen ve TBMM’de kabul
edilen, 22 Temmuz 2007 tarihi demokratik hayatımızda yeni bir milat olarak yerini alacaktır.
Genel seçimlerin milletimize ve ülkemize hayırlı
olması dileği ile esen kalın.
Tuncer KIRHAN
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
15. YILINDA
HOCALI SOYKIRIMI
ÜZERİNE YAPILAN
PANEL
2
okunan Azerbaycan ve Türk milli marşları
eşliğinde şehitlere saygı duruşu yapıldıktan
sonra panelin açış konuşmasını Türk Ocakları
Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu
yaptı.
Konuşmasında Türk dünyasında Hocalı olaylarının bir ilk olmadığını bu tür katliam ve
soykırımların tarihin derinliklerine bakıldığında netlikle görüldüğünü, bu tür eylem ve
ihanet odaklarının daima birilerinin taşeronu
olarak tarih sahnesinde yer aldıklarını anlatarak, bundan sonra neyin, nasıl yapılacağını bu
gün burada değerli panelistler tarafından ele
alınacağını anlattı. Azerbaycan ve Kerkük'ten
iki öğrencinin günün anlam ve önemine binaen
okuduğu şiirler izleyiciler tarafından duygu
yoğunluğu içinde izlendi.
6 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın
Hocalı kentinde Ermeniler tarafından
yapılan katliamın 15. yıldönümünde,
olayın gelişmesini ve sürecini Türk ve dünya
kamu oyuna sergilemek amacıyla; Türk
Ocakları Ankara Şubesi ile Azerbaycan Kültür
Derneğinin birlikte düzenledikleri panel, Tük
Standardları Enstitüsü konferans salonlarında
gerçekleşirken, Hocalı katliamıyla ilgili bir
fotoğraf sergisinin de açılışı yapıldı. Geniş
katılımlı toplantıda konuklara önce Hocalı
olaylarını anlatan bir video gösterisi ile
katliamın gerçek boyutu ayrı bir açıdan
aktarıldı. Heyecan içinde başlayan toplantıda,
insanlık dışı bu eylemin yaratıcılarını
lanetleyen sloganlar atıldı. Anlamlı ve disiplin
içerisinde gösterilen bu tepkilerden sonra
Panele katılan konuşmacılar. (Sol baştan) Sinan OĞAN, Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER,
Cemil ÜNAL, Ali KULEBİ, Dr. Hasan Ali KARASAR
3
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Toplantının protokol konuşmasını yapan
K e ç i ö re n B e l e d i y e s i B a ş k a n ı Tu r g u t
ALTINOK'ta Hocalı Katliamının, Türk dünyasının bir sorunu olarak bu gün elimizde olan
ve burada ekranda izlenen somut delilleriyle
uluslar arası insan hakları kuru-luşlarına
taşınması gerektiğini, bu işlerle ilgili olarak sivil
toplum teşkilatlarına önemli işler düştüğünü
anlattıktan sonra Belediye olarak kendilerinin
üzere düşen her türlü görevi, insani bir
sorumluluk içinde taşıyacaklarını anlattı.
Paneli başlatmak üzere konuşmacıları kürsüye
davet eden Azerbaycan kültür Derneği Genel
sekreteri Tuncer KIRHAN Konuşmacıları
takdim etti.
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Cihat ÖZÖNDER, TUSAM Başkan Vekili Ali
KULEBİ, TÜRK-SAM (Uluslararası İlişkiler
ve Stratejik Analiz Merkezi) Başkanı Sinan
OĞAN, Bilkent Üniversitesinden Dr. Hasan Ali
KARASAR yerlerini aldılar.
Paneli yönetecek olan Azerbaycan kültür
Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL
açış
konuşmasında şöyle dedi:
Değerli konuklar bu gün burada Türk dünyasını,
dolayısıyla insanlığı yakından ilgilendiren bir
trajedinin tahlilini yapmaya çalışacağız.
Konularında uzman olan değerli konuşmacılarımız tarihi süreç içerisinde sosyolojik ve siyasal
yönleriyle tahlillerini yaparken, elbetteki bundan
sonra nelerin yapılması gereğini de bize anlatacaklardır. Bugün siyasal manada 2007 yılına
baktığımız zaman, özellikle dış mihraklar ve dost
görünen bazı devletler Türkiye Cumhuriyeti
devletinin önüne birliğimizi ve beraberliğimizi
bozacak bizi parçalayacak pek çok istek ve dileği
koymuş oldukları görülmektedir.Ve maalesef
içinde bulunduğumuz siyasi otorite ve ortam bizi
bölme tehditleriyle bu hareketlerin hiçbirisine
hayır diyecek yürekliliği göstermediği görülmektedir. Çünkü şimdiye kadar görülmemiş şekilde
Türk bilirliğine hayır diyenleri, Türk bayrağına
hayır diyenlerin, Türk toprağına hayır diyenlerin
sesi Türklerden daha çok çıktığı görülmektedir.
Hatta bazı güçler tarafından, zaman zaman
Türklülüğün önüne öyle roller veriliyor ki, bu
bölgede rol oynaması icap eden Türk devleti
maalesef bu küçük rollerle bir bakıma oyalanmak
isteniyor.
Biz diyoruz ki; artık Türk'ün de kendine dönme
zamanı gelmiştir. Yani neredeyse Türk devletini 3 e
bölmek isteyenler. İstanbul'u Türkiye'den ayırıp
beynelmilel bir kültür merkezi olarak isim vermek
isteyenler vardır. Ankara'yı Türklerin sığınacağı
bir yer halinde önümüze koymak isteyenler varken,
Diyarbakır'ı ayrı bir etnik grubun, Kürt devletinin
kurulacağı yerin başkenti olarak önümüze koymak
isteyenler mevcuttur. Ve öyle gözüküyor ki; 2007
yılı ve gelecek günler Türkiye için çok daha elim,
çok daha tehlikeli olayları önümüze getirecektir.
Elbette ki Hocalı katliamı başlı başına bir olaydır.
Ama onun arkasında elbette ki meydana gelen,
onun meydana gelmesini sağlayan sebepler vardır.
Elimizden geldiği kadar arkadaşlarımla bu olayın
arka perdesini aralayarak sizlerle paylaşmak
düşüncesindeyiz.
Ben müsaadenizle ilk sözü sayın Prof. Dr. Cihat
ÖZÖNDER hocama vermek istiyorum. Ve
hocamdan şu konuya biraz daha açıklık getirilmesi
hususunda ricada bulunuyorum. Hocam gerçek
manada bizim Türk milletinin veya devletimizin
bir Ermeni politikası var mı? Ayrıca birden çok
Türk devleti olarak, Ermeni işgallerine Ermeni
soykırımına bakış nedir? Konumuz içerisinde bu
ayrıntılara açıklık getirirseniz sevinirim. Teşekkür
ederim.
Prof. DR. Cihat ÖZÖNDER: Sayın başkan Türk
Ocakları Ankara Şubesinin Sayın Başkanı
Azerbaycan Kültür Derneğinin değerli Başkanı,
aynı zamanda oturumun da başkanı.
Ben öncelikle bu toplantının, son anma toplantısı
olmasını temenni ederek sözlerime başlamak
istiyorum. Hocalı olayı gayet detaylı bir şekilde
biraz önce hem görüntülü hem de olayın gelişmesi
açısından gözler önüne getirildi. Hocalı bir
semboldür bildiğiniz gibi. Aslında Hocalı Ermeni
terörünün Türklüğe karşı diğer işlediği bir çok
olaydan sadece bir tanesidir. Ve bunun genel
gelişme çerçevesinde değerlendirmesini, çok
değişik dönemlerde hem toplantılarda hem
4
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
yayınlarda elimizden “Bunlar bunu yaparken Türkiye Cumhuriyeti sevgi ve güven temelingeldiği kadar yapmaya devlet politikaları olarak temelde biz ne deki, bir değişme söz
çalıştık. İyi hatırlıyorum yapıyoruz. Tarihçilere bir ışıkla bakıyoruz. konusu alıyor. Ama emsayın Ünal da hatırla- Aslında bugün ifade edilmesi gerek olay artık peryalistlerin sömürgecilerini bu çerçevedeki
yacaktır; ilk defa 1990'lı tarihçiler görevlerini yapmıştır.
Ermeni
meselesinde
ve
Türklere
karşı
yapılmış
bakışlarından sonra artık
yıllarda görüldüğü zaman bir Karabağ dosyası bu soykırımların gündeme getirilmesinde ve Türkiye'nin bilhassa
konusunda ilk yayınımızı meselenin artık sadece tarihçilerin değil, 1923'den sonra Türkiye
yapmıştık. Orada bahse- siyaset boyutunda ele alınması şarttır. Bu daha Cumhuriyetinin kuruldilen konular aslında önceki söylemlerin biraz daha dışına çıkılması masıyla beraber tabii ki,
bugün de değişmemiştir. gerektiği hususundaki teklifimizdir, öneri- bu sömürgeciliğe karşı
yapılmış bir kurtuluş saYanı 17 yıl önce aynı mizdir.”
vaşının sonunda, İstiklal
konulara temas etmişiz.
savaşının sonunda politikalarını konuşmaya
Bu konularla ilgili az önce sayın Ünal'ın biraz önce
başladılar.
bahsetmiş olduğu gibi temel politikaların olup
olmaması konusu üzerinde durulmuştu. TarihBüyük Atatürk'ün bu konudaki sözü vardır; böyle
çilerin değerlendirilmesi tezlerini de biz ortaya
bir konu hiçbir zaman bu iddiaların cevap bile
atmıştık. Yani bu konunun .Ermeni meselenin,
verilmeye tenezzül edilmemesi gerektiği yönünde
Türk Ermeni ilişkileri içinde ele alınması
sözü vardır. Yani Ermenilerin soykırıma uğradıkgerektiğini, 1915'e kadar millet-i sadık-a olarak
ları yönündeki iddiaların bir propaganda malzeisimlendiren ve sosyolojik manada bizimle ortak
mesi olarak kullanıldığının ilk farkına varan, son
yaşanan bir yapıya sahip olan bir cemaatin
dönem tabi daha önce Osmanlı devrindeki bütün
birdenbire neden kin ve nefretle dolduğunu,
yöneticiler de bunun farkındaydı, ama Atatürk
Türklere nasıl düşman edildiği konusu gayet
tarafından da bu iş gayet açık ve net bir şekilde izah
teferruatlı bir şekilde açıklandı.
edilmiştir. Daha sonraki dönemlerde bildiğimiz
gibi Türk kültürü üzerinde bir genelde bir
Emperyalist sömürgeci devletlerin oyuncağı olan
yumuşatma hareketi başlatılmıştır. 1970'lere kadar
zavallı küçük bir halk, kendi boyuna posuna
ki dönemde, Ermeni dendiği zaman bizim
bakmaksızın bir dev'e karşı bir dünya devletine
insanımızda herhangi bir olumsuz bir fikir
karşı kullanılma ve yıpratılmak için bir alet olarak
uyanmazdı. Bir düşünce veya aksine bir duygu
kullanıldı. Ve bunun sonucunda 1915-1918
uyanmazdı. Yetmişli yıllardan itibaren bildiğiniz
olayları ve ardından gelen dünyadaki konjönktürün
gibi Asala' nın hareketleriyle beraber, Türk devlet
değişmesi çerçevesinde tamamı Türk toprağı olan
mekanizması da bütünüyle kültürünü savunmakla
19. yüzyılda bile Revan hanlığının devamı olan bir
zorunlu olan, görevli olan Türk devler mekanizbölgede bir coğrafya üzerinde, Türk coğrafyası
ması da bir anda savunma psikolojisine girdi. Yani
üzerinde fason bir devlet kuruldu. Bunların
1915 yılına kadar Osmanlı topraklarında bir
arkasında kimlerin olduğu hepimizce malumdur.
milyon iki yüz elli bin civarında Ermeni vardı,
Rusya'sında İngiltere'sine günümüzde de AngloOsmanlı'nın o zamanki nüfusu yirmi beş milyon
Amerikan güç birliğine kadar olan güç merkezleri
civarındaydı.
Türk bütünlüğünü Türk birliğini parçalayabilmek
için araya yine biraz önce konuşmacının
Daha önce yapılan sayımlarda nüfus müdürlükbahsetmiş olduğu gibi Türklüğün gırtlağına bir
lerinin hepsinin başında 2 Musevi, 2 Ermeni hatta
hançer sokarak, Ermenistan adlı bir fason devleti
bir dönem bir Amerikalı olmuş gibi bilgiler ve
kurdurdular. O zamana kadar gerçekten Türk
bizim bilim adamlarının çalışmalarıyla bu konuyla
devlet anlayışında her şeyden önce bir hoşgörü
ilgili devlet politikaları oluşmaya başladı. Fakat bu
5
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
tarihçilerimiz gerçekten üstüne düşeni yapmışlar
ve Türk devlet politikası, Türkiye Cumhuriyeti
temel devlet politikaları belirlenmiştir. Bu konuda
yalana dayalı bir propaganda ile Türklük karşı
karşıyadır.
Türklüğün Türkiye Cumhuriyeti tarafını kastediyorum. Ve bu yöndeki çalışmalarla gerçekten
bütün hükümetlerle bu politikanın temele oturması
lazım geldiğini idrak edebilmişlerdir. Fakat son
zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin
çalışmalarında biraz değişmeler sezinmeye
başlandı. Ve kamuoyunu etkileyen bilhassa kitle
iletişim araçlarında ve bazı köşe yazarlarında yine
sayın Türk Ocakları Ankara
başkanımızın
belirtmiş olduğu gibi bazı acabalar gündeme
getirilerek insanlarımızın beynine bazı yanlış
mesajlar aktarılmaya başlandı. Acaba bu bir altyapı
çalışması mı? Acaba bu Türkiye cumhuriyeti dış
politikalarında bir değişikliğe gidileceğinin ön
işaret mi? Bu soruları hep beraber düşünmemiz ve
önümüzdeki günlerde bu konuların ne yönde
gelişeceğini hep birlikte dikkatlice izlememiz takip
etmemiz lazım geliyor kanaatindeyim.
Sınırı açılabilir denmeye başlandı. Ermenistan'la
Türkiye arasındaki sınır açılırsa ne olur sorusu
sormaya başlandı. Öyle zannediyorum ki, dış işleri
mensupları görevleri icabı bunu herhangi bir
şekilde açıklamak durumunda değiller ama, acaba
ekonomik bakımdan bir fayda gelir mi soruları yine
Türkiye'de kamuoyuna aktarılmaya başlandı.
Ekonomik fayda derken de tabi piyasa olarak
düşünen bizim kendi iş
adamlarımız da burada
lobi faaliyetleri içindeler
bunu da takip ediyoruz.
Ekonomik fayda dediğimiz zaman belli bir
nüfustan da bahsedilmesi
lazım. Yani sosyolojinin
temel kurumundan birisi
olan ekonomide etkileşme alanında ekonomik
faaliyetlerde de belli bir
nüfus önemlidir. Şimdi
Ermenistan'la olan ilişki-
konuda bir yanlış bugün daha iyi anlaşıldı.
Savunmaya geçerek Türk gücü Türk kuvveti
enerjisini bir noktada israf etmeye başladı. Bugün
gelinen nokta özet olarak bundan ibarettir. Ve daha
sonraki dönemlerde yine çeşitli, bu konuyla ilgili
çeşitli tarihçilerden diğer sosyal bilimcilerden bu
konuyla ilgili meydana gelen bir çalışma grubu
oluşturuldu. Üniversitelerden akademisyenlerden
oluşan bu gruplarda Ermeni meselesi üzerine son
derece detaylı çok ciddi araştırmalar yaptılar.
Devlet arşivlerinin bu konuyla ilgili son zamanlarda ki çalışmaları takdire şayandır. Gerçekten
hem arşivlerin tamamının açılmış olması, hem de
bütün araştırmacıların istifadesine sunulması
Türkiye'nin en azından devlet çatısı altında yer alan
mekanizmalarının yapmış olduğu olumlu
çalışmalar olarak sayılabilir. Fakat bugünkü
gelinen nokta acaba nedir?
Bunun küçük bir analizini müsaade ederseniz
yaparak sözlerime kısaca devam edip son
vereceğim. Bu çalışmalar yapıldığı sırada devamlı
olarak ileri sürülen mesele bu işin tarihte kaldığı ve
tarihçilerin bu konuyla ilgilenmesi şeklinde
görüşler ileri sürüldü. Gerçekten de tarihçilerimiz
bugüne kadar binlerce belgeyi gündeme getirdiler.
Bunlar yayınlandı, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü hemen hemen bütün belgeleri
yayınladı ve çeşitli şekillerde karşı taraflarla arşiv
alışverişi ve arşiv açılması konusunda da devamlı
gündeme getirildi. Fakat baktık ki, mesele sadece
tarih ve bilimsel araştırmalarla sınırlı kalmıyor.
Mesela bir Ermenistan
devlet arşivi kesinlikle
açılmamıştır. Bu konularla ilgili o tarafın belgelerinin kayıtlı olduğu
arşivler açılmamıştır. Rus
arşivleri de şu anda kapalıdır bu konuyla ilgili.
Sen-Petersburg ve Moskova devlet arşivlerinde,
bugün isteyen araştırmacı
bizimki gibi araştırma
yapacak durumda değildir. Yani bu konuda bizim
6
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
da, işte Hocalı gibi diğer daha öce Karabağ'ın
tamamının talan edildiği sırada verilen şehitlerin
hiçbirini görmezden geliyorlar, çünkü bunların 3
temel esas propaganda amacı ile 3 temel etrafında
oturan ileriye dönük görüşleri vardır. 1. İçinde
yaşadıkları kültürde Ermeni üç dört kuşağının
erimesini engellemek için bunlara bir ülkü vermek
istiyorlar ve bunda da maalesef Türklüğü hedef
olarak gösteriyorlar. İkincisi bu konu bunlar için o
kapitalist ekonomik sistem içinde ciddi bir rant
kaynağıdır. Buradan para kazanıyorlar. Fransa'da
olsun Amerika'da olsun kurmuş oldukları
teşkilatlara mali idarelerden veya devlet yardımı
alarak, bunları tabi Türkiye ye değil sadece,
Türklüğe karşı kullanarak o konularda kendilerine
şahsi menfaat de sağlıyorlar. Bir de içinde
bulundukları devlete siyasi bakımdan bir baskı
grubu olarak güçlerini göstererek siyasi bir fayda
da sağlamaya çalışıyorlar.
Bunların bizim tarafımızdan çok açık ve net bir
şekilde görülmesinde fayda var. Bunlar bunu
yaparken Türkiye Cumhuriyeti devlet politikaları
olarak temelde biz ne yapıyoruz tarihçilere bir
ışıkla bakıyoruz. Aslında bugün ifade edilmesi
gerek olay artık tarihçiler görevlerini yapmıştır.
Ermeni meselesinde ve Türklere karşı yapılmış bu
soykırımların gündeme getirilmesinde ve meselenin artık sadece tarihçilerin değil, siyaset
boyutunda ele alınması şarttır. Bu daha önceki
söylemlerin biraz daha dışına çıkılması gerektiği
hususundaki teklifimizdir, önerimizdir. Yani,
aslında Türk birliğine yönelik olarak bir fason
devletçik olarak, Türklüğün gırtlağına saplanmış
bir hançer olarak Ermenistan'ın muhatap alınması
dahi son derece yanlış olacaktır, Türklüğe bir başka
darbe olacaktır. Bu konudaki hassasiyetin bütün
baskı gruplarıyla bütün aydınlarımızla, Türk
aydınlarını kastediyorum, yoksa malumunuz son
zamanlarda bazı milletler arası aydınlar da var.
Türkiyeliler de var, Türkiyelileri değil, Türkleri
kastediyorum. Baskı grupları oluşturarak bu
konudaki kararlı duruşu, kesin olarak her
platformda ifade etmek mecburiyetindeyiz. Aksi
takdirde önümüzdeki günlerde Ermenistan'ın
tanınması, Ermenistan sınırının açılması sınır
lerde bu tezlerin ileriye sürülmeye başlandığını ve
bu baskı gruplarının hükümet politikaları üzerinde
etkili olmaya başladığını görüyoruz. Ekonomik
açıdan piyasa önemlidir, belli nüfuslar önemlidir.
Ve maalesef bugünün şartlarında insanlık
değerlerinin ötesinde bir rant güdüsü her tarafta
olduğu gibi bizim iş adamlarımızın da gözünü
bürümüştür. Ermenistan'ın nüfusuna hemen kısaca
bir en son bilgilere göre bakalım. İki milyon dokuz
yüz bin nüfustan bahsediyor resmi kaynaklar ama,
bugün gerçek nüfus bir buçuk milyonun altına
düşmüştür. Devamlı olarak buradan bir göç vardır.
Bu kendi ettiklerinin belasını bulmalarının bir
başka somut göster-gesinden başka bir şey değildir.
Çünkü malumunuz dışarıdaki Ermeni Diyasporası
bütün bizim başımıza gelen belaların arkasında
esas bu batılı ve kuzeyli sömürgecileri kullanarak,
Türklüğe karşı kışkırtan bu güçler kar etmekteyken
bugün Ermenistan'da yaşayan Ermenistan
Cumhuriyetini vatandaşı olan Ermeniler devamlı
olarak kaybetmeye devam etmektedir bu
kışkırtmaların sonucu. Bütün bu katliamlarda alet
olarak kullanılanlar bunların da unutulmaması
lazım geldiğini tekrar işaret etmek icap eder. Bir
buçuk milyonluk bir piyasaya bizim Türk iş
adamlarımız bazen gözlerini dikebiliyor.
Ankara'nın nüfusu kaç? Yani bizim iş adamlarımızın biraz da Türklük şuuruyla gerektiğinde,
çünkü kamuoyunu bu tip motiflerle bazen de
etkileyebileceklerine dikkatlerinizi çekmek için bu
küçük açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Ermeni
propagandası hep diyaspora olarak geçen
Ermenistan dışındaki Ermenilerin bugün Türklüğe
neden bu kadar saldırdıklarının arkasındaki
olaylara da kısaca bakarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bu konudaki eksiklerine de maalesef
kısaca temas etmekte fayda olacaktır. Ermenistan'ın dışındaki hep diyaspora, diyaspora
aslında Ermeni'yle eş anlamlı bir kelime olarak
kullanılır haline de geldi, bir diğer Türk
toplulukları için de bu kelimenin burada
kullanılmamasını bilhassa istirham ederim.
Diyaspora yani Fransa başta olmak üzere Amerika
Kanada ve diğer ülkelerdeki neden bu konuyu bu
soykırım yalanını devamlı gündeme getiriyorlar
7
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
var. Birincisi bugün Orta Asya Türk cumhuriyetleri
adına aslında bizim devletimiz kararıyla bu
isimlerin verildiğini bir kez daha hatırlatmak
isterim. Çok uzun gayretler sonucunda bu
olmuştur. Türki gibi lafların Türki kısmı atılmış
bugün dış işleri bakanlığımızın bir genel
müdürlüğünün adı Orta Asya Türk cumhuriyetleridir. Bu aslında Türk devlet politikasının
yine doğru bir çizgide geliştiğini söyler, ifade eder.
En azından bu isim bile bu konudaki düşünceleri
biraz daha açıklamaya yeterlidir. Fakat o bölgedeki
dengeler açısından Türk Rus ilişkileri burada
gündeme gelecektir. Türk Rus ilişkileri gündeme
geldiği zaman o bölgede yine Orta Asya Türk
cumhuriyetlerinin daha yeni yeni Türklük şuuru ile
techiz olmaya başlanan yöneticiler ile daha yeni
yeni idare edilmeye başlandığını da dikkatlerinize
sunmak isterim. Bir denge durumu söz konusudur.
Onun için Rusya ile ilgili olan Ermenistan'ın şu
andaki ilişkileri Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin
de bu politikalarının etkilediğini çok özet olarak
burada kısaca ifade etmekte fayda var. Bunların
hepsinin ötesinde ne yapmalıyız sorusuna aslında
bu panelimizin bir cevap olması zannederim,
amacının olması sadece anma değil, sadece
şehitlere rahmet okuma değil, bundan sonra ne
yapılması lazım geldiği konusunda da bir sonuç
vermesini ben temenni ettiğim için yapılacak şeyi
hiçbir zaman baskı grupları olarak Türk aydınları
olarak bu konuları hiçbir zaman unutmamanın ve
gündeme getirmenin şart olduğunu öne sürmek her
zaman için doğru bir hareket olacaktır.
Elimizden gelen her şeyi her platformda ifade
etmek zorundayız. Bir ikincisi devamlı olarak
savunmada kalmak savunma psikolojisi bize bu
konuda kaybettiriyor. Türklüğe kaybettiriyor.
Bunun çok ciddi olarak üzerinde durmak lazım.
Suçlu Ermeniler ve Ermeni diyasporasıdır. Bunu
açıkça ifade etmek lazım. Türkiye'de öldürülen
bazı Ermeniler'in dahi yani çok gündemde oldu bu
mesele arkasında sadece ve sadece Ermeni
Diyasporasına fayda sağlayabilecek düşüncesindeyim. Başka hiç kimseye bir faydası
olmayacağına yani Hrant Dink olayını kastediyorum. Sadece Asala'ya fayda sağlayacak bir
olay bunun yansıtılması kamuoyuna yansıtılması
ticaretinin yapılması ve onun arkasından da
ekonomik açıdan bir takım daha değişik adımların
atılması gelecektir. Buna karşı eğer biz bütün baskı
grupları olarak ve Türk aydınları olarak karşı
durmadığımız takdirde maalesef, değil Karabağ'ı
kurtarmak Türkiye'yi de kaybetmek tehlikesi ile
karşı karşıya kalacağız. Sayın Cemil Ünal
başkanımızın biraz önce bahsetmiş olduğu gibi bu
konu bir çözülme noktasını da teşkil edebilir.
Burada çok sağlam bir şekilde ayağa sağlam
basılarak durulması Türk dış politikasına da bu
yönde de baskı gruplarıyla etki edilmesi
kaçınılmazdır, politika izafidir, sizin yaptığınız
hamleye karşı gelecek olan hamleyi tekrar
düzenleyerek planlayarak buna karşı yine
politikalarınızı ortaya koymanız lazım. Bunun da
tek çıkış yolu Türk birliğine giden düşüncenin Türk
iç dış bütün politikalarında hakim kılınmasıdır.
Türk birliğinden hiçbir şekilde taviz verilmeyeceğini her ortamda ifade ederek bunun şu andaki
hasbelkader siyasi yönetici durumunda olan
insanlara anlatılmasından geçmektedir. Türk
cumhuriyetlerinin bu konuyla ilgili bakışlarında
maalesef eksiklikler olduğunu da burada biliyoruz.
Çuvaldızı kendimize batıralım. Azerbaycan
hükümetinin de bu konuda eksikleri oldu, Türkiye
cumhuriyetinin geçmiş hükümetlerinin de
bugünkü hükümetlerinin de eksikleri ve yanlışları
oldu. Bugün mesela işte biraz önce bahsetmiş
olduğumuz gibi acaba siyasi tanınmanın arkasında
ekonomik bir ilişkinin de kurulabilmesini düşünen
bizim diplomasimiz benzeri şekilde Azerbaycan
tarafından da aynı yanlış yapıldı. Maalesef
Fransa'da bir madalya alamsı söz konusu bugünkü
Azerbaycan yönetiminin. Bunların hepsi dikkatle
gündeme getirilmesi gereken ve Türkiye olsun
Azerbaycan olsun bilhassa bu bölgede yaşayan
Türk şuuruna sahip olan bütün insanlarımızın
aydınlarımızın, ziyalılarımızın ve bütün görevlilerimizin bu konuda en azından kendi varlıklarının devamı için itiraz etmeleri gerektiğini
ortaya koymakta fayda var.
Diğer Türk Cumhuriyetleri bu konudan çok
uzaktır. Burada iki değişik faktör söz konusu. Daha
çok gerçekçi olarak meseleye temas etmekte fayda
8
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
kavuşturduktan sonra Sayın Ali KÜLEBİ bey'le
konuşmamıza devam etmek istiyorum. Efendim
1991 yılında Azerbaycan'da Ayaz Muttalibov
iktidarı vardı. Sayın
KÜLEBİ bey de
hatırlayacaktır, o zaman 1991'in sonuna doğru
Ayaz Muttalibov Hazer'daki Azerbaycan'a ait
petrol hisselerinin %40'ını AMOCO adlı Amerikan
Şirketine, %40 hissesini ise Ruslara devretmiştir ve
geriye de Azerbaycan'a %20 gibi bir pay kalmıştı.
Fakat 1991 yılının sonlarına doğru Ayaz
Muttalibov biraz da Rusya'nın içinde bulunduğu
ortamdan istifade ederek Ruslar'ı bu sözleşmenin
dışında bırakmıştır. Yani %40'lık petrol
hissesinden dışladı ve bunun akabinde Hocalı
olayı meydana geldi, birkaç ay sonra ve
arkasından bir yıllık Elçibey iktidarı başladı.
Elçibey'de taşımacılıkta nakliyede Hazar'da petrol
arama işlerinde ve petrol boru hattının geçme
güzergahlarında Rusya ve İran'ı dışladı. Ama bir
müddet sonra birisi albay birisi Azerbaycan milli
savunma bakanı olan kişiler Ruslar' la temas
ederek Elçibey' i devirme hareketine girdiler. Ve
1993 haziranda
Londra'da Elçibey
diğer
devletlerle anlaşma yaptı. Ne anlaşması, petrol
anlaşması ama buna fırsat vermeden ve milli
savunma bakanı Gaziyev faaliyete geçerek
Elçibey iktidarına son verdiler. Arkasından Haydar
Aliyev iktidara geldi. Durup dururken Ruslar'a
%10 pay İran'a %5 pay, kardeş Türkiye'ye de
%1.75'lik pay ayırdılar. Ve sonra da İran'ın payını
Türkiye 600 milyon $ para vererek almak suretiyle
payını 6.75'e çıkardı. Şimdi bu işlerin içerisinde
yıllardan beri bulunan Sayın Külebi'ye bir soru
yöneltmek istiyorum. Hocalı'nın arkasında ve
sonraki devirlerde meydana gelen olaylarda
petrolün ne kadar rolü vardı, bu konuda bizi
aydınlatırlar mı, teşekkür ederim.
Ali KÜLEBİ: Teşekkür ediyorum sayın başkan,
öncelikle Türklüğün birliğine bütünlüğüne ve
bağımsızlığına gönül vermiş, saygıdeğer konuklar
sevgili dostlar sizleri saygıyla selamlıyorum. Hoş
gelmişsiniz, ve bu vesileyle bu organizasyonda yer
alan; Türk ocakları Ankara Şubesi Başkanı Sayın
da son derece yanlış olmuştur. Türkiye'de
kamuoyuna da baskı grupları olarak bu görüşlerin
çok daha iyi ifade edilmesi lazım. Atatürkçü yayın
kuruluşlarının kamuoyunu oluşturacak şekilde
ikaz edilmesinde fayda var. Ben bugün tabi bir
kısmını tenzih ederim. Bir kısım ediyordur bazı
siyasiler ama, bugün Türklükle ilgili milli
hassasiyeti gösterecek yayın kuruluşunu bulamıyorum. Bunun da yollarından bir tanesi şu anda
şahsi teklifim, yayın kuruluşları üzerinde baskı
fonksiyonları göstermek ve Türk aydını olarak
hepimizin tek tek hem de bir takım kurumlar
kuruluşlar mensup olduğumuz dernek vakıf
herhangi bir kuruluş olarak bu konuda ikaz etmek
görevimiz olmalıdır, ancak ağıt yakmaktan
Türklüğün kurtuluş günlerini kutlamaya hep
birlikte geçebiliriz.
O günlere hazır olmak temennisiyle ben tekrar
burada sözlerime son verirken bütün şehitlerimize,
Türklüğün bütün şehitlerine rahmet diliyorum ve
bundan sonra Türk birliği yolundaki ve bundan
sonra Türk birliği yolundaki çalışmaları çok daha
güçlü kuvvetli teşkilatlı bir şekilde yaparsak bütün
bu problemlerin bütün bu meselelerin üstesinden
kalkabileceğimiz inancını taşıdığımı burada tekrar
sizlere ifade ediyorum ve Azerbaycan Kültür
Derneğimize onları hep hatırlayarak en azından
güç kuvvet almamızı sağladıkları için hem de
Ankara Türk Ocağı şubemize teşekkür ederek
sözlerim bitirmek istiyorum. Çok teşekkür ederim.
Cemil ÜNAL: Efendim hocama teşekkür etmek
istiyorum. Müsaade ederseniz küçük bir parantez
de açmak istiyorum. Bugün Ermenilerin işgal
ettiği toprak %20 değil, malum Ermeni devletinin
kuruluş tarihi 1828 dir. Adı Azerbaycan dediğimiz
Erivan Türk toprakları üzeride kurulmuştur. Hatta
kurulmamış, Ruslar, Kafkasya işgalinde 60 000
Ermeni'nin verdiği desteğe karşılık Erivan'ı ve
civarını Ermeniler' e yurt olarak hediye etmiştir.
Hatta bu yetmemiş 1920 tarihinde de bugün
Nahçivan' la Ermenistan arasında bir kama gibi
duran 7500 km2'lik Zengezor dediğimiz toprak,
Stalin tarafından Ermeniler'e verişmiştir. Ve son
olarak da 17 000 km2 toprakla beraber 53 000 km2
toprak Türk toprağıdır. Bunu böyle açıklığa
9
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
“Osmanlı orduları 5 cephede savaşırken, erTürkan HACALOĞLU’na kekleri askerde olan köyleri bastılar, kadınları coğrafyada, bu coğrafyayı
karıştırmak için büyük
ve Azerbaycan Kültür Der- çocukları öldürdüler.
neği Genel Başkanı Sayın Erzurum' da, Hasankale' de Van' da Muş' da güçler başta Amerika BirCemil ÜNAL hocamıza nerede fırsat buldularsa kalleşçe onlara kucak leşik Devletleri her şeyi
saygılarımı sunuyorum.
açan komşularını Rus ordusu ve batılı yapacaklar ama bu coğrafyanın hakimi sahibi tarihBöyle anlamlı bir toplan- emperyalistlerin yardımıyla katlettiler.”
sel açıdan etnik açıdan dini
tıyı Türklük için çok öaçıdan
birçok
açıdan
biziz
çünkü bu coğrafya bizim
nemli bir toplantıyı burada düzenledikleri için
yaşam alanımız yalnız Türkiye Cumhuriyeti
kendilerine huzurunuzda teşekkürlerimi sunuhudutları değil. Kafkasya, Irak'ın kuzeyi, Kıbrıs,
yorum.
Ege buralar hep bizim yaşam alanımız. Yaşam alanı
Evet burada söylemek istediğim bir çok konu var.
demek, belli ilgi alanlarının toplamıdır. Yani askeri
Açıkçası az önce burada Hocalı'daki katliamla
açıdan, ekonomik açıdan, etnik açıdan, siyasi
ilgili bir belgesel film seyrettik. Bunun aşağı
açıdan kültürel açıdan, dini açıdan bu ilgi alanları
yukarı 35 dakikalık daha uzun bir kısmını biraz
toplamı yaşam alanı haline gelir. Yaşam alanları
sonra Avrasya Radyo televizyonunda benim
ülkelerin savaşmaları için neden teşkil eder
sunduğum stratejik analiz programında vereceğiz.
gerektiği zaman. Bu önemli bir husus onun için bu
Bu sahneler çok acıklı olmasına rağmen bunu
coğrafyada çok duyarlı olmamız gerekir diye
vermemiz göstermemiz Türk milletine bunu
düşünüyorum. Şimdi sevgili dostlar, biraz evvel
hatırlatmamız gerektiğine inanarak üzülerek bu
sayın konuşmacılar çok güzel şekilde tarihsel
çok vahşi sahnelere göstermek durumunda kaldık.
boyutlarını maalesef bu 15 yıl evvel gerçekleşmiş
Gece de saat 1.15 de o yayının tekrarı olacaktır.
olan soykırımın tarihsel boyutlarını anlattılar. Evet
Evet, efendim tabi öncelikle Sayın Ünal'ın bana
15 yıl önce 25 Şubatı 26 şubata bağlayan gece
tevcih buyurdukları soruya cevap vermek isterim.
Hocalı'ya baskın düzenleyen Ermeni saldırganlar
Açıkçası bugün dünyada her şeyin başlangıç
ile 360. Rus motorize alayı 613 kardeşimizi
noktası bir çok konuda temelinde ekonomi var yani
soydaşımızı şehit etmiştir. O gün insanlığın utanç
siyasi ve askeri olayların. Burada da enerjinin
günüydü. O gün sahte batı hümanizminin foyasının
dünyanın en önemli sorunu olduğunu bugün
çifte standardının ortaya çıktığı gündür. O gün
unutmayalım yani bugünlerde artık belirtilerini
dünyanın her yerinde yaşayan Türklerin kara
göstermekte olduğu küresel ısınmanın en büyük
günüydü. O gün Türk dünyasının unutamayacağı
nedeni bu fosil yakıtların gelişigüzel kullanılması
kara günüydü, çünkü 20. yüzyılın sonunda
ve buna çare bulunmayışı yani, bundan sonra
dünyanın en vahşi katliamı meydana gelmiştir. O
önümüzdeki 30, 40, 100 yıl içinde enerji ile ilişkili
gün Hocalı'da katledilenler mazlumdular,
konularla daha çok uğraşacağız, ama şu anlamda şu
masumdular ve tek suçları Türk olmaktı. Bu
günlerde çok güncel olan ve bütün dünyayı rahatsız
yüzden zulme katliama uğradılar. Aziz dostlarım,
eden konu tek bir küresel gücün gelişigüzel bir
aynı vahşeti biz Anadolu Türkleri yine kalleş
biçimde enerji elde etmek için demokratik
Ermeni teröristler tarafından arkamızdan
söylemlerle dünyanın çeşitli yerlerini işgal etmesi
vurulduğumuzda 20. yüzyılın başlarındaydık.
ve burada da tabi haritaya bakıyoruz işte Amerika
Düşünün bir milletin tebası ve vatandaşları o
Birleşik devletleri çeşitli bahanelerle Irak'ı işgal
ülkeye, Osmanlı imparatorluğunun tebası olan
etti, Afganistan'ı işgal etti ve Hazar denizinin
Ermeniler, emperyalistlerden yüz bulunca
çevresinde başka işgaller peşinde. Bunun nedeni
kendilerine asırlardır kucak açmış, onlara huzur
doğal kaynaklar, çünkü Basra körfezinin dışında
barış vermiş efendilerine arkadan saldırdılar.
Dünyanın ikinci büyük petrol ve doğalgaz
Osmanlı orduları 5 cephede savaşırken, erkekleri
rezervleri Hazar denizi çevresinde. Bu nedenle bu
askerde olan köyleri bastılar kadınları çocukları
10
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
terör vahşetinden kaçan canını kurtaran yüz
binlerce soydaşımız kaçkın yani göçmenler olarak
zor şartlarda yaşamaya mahkum edilmiştir.
Karabağ ve Hocalı olayları Ermeni vahşetini bir
kez daha ortaya çıkarırken bir başka gerçeği de
ortaya çıkarmıştır, o da insan hakları ve adaletten
bahseden batının çirkin yüzüdür.
Batının bu çirkin yüzünü biz Bosna'da gördük. Her
gün insan haklarından bahseden Avusturya'ya 400
km uzaklıktaki Bosna Hersek'de Fransa'ya 800 km
uzaktaki Bosna'da gördük. 250 000 Müslüman
katledildi. Batının kılı kıpırdamadı işte batının, işte
batı emperyalistlerinin çıkarları uğruna ne
zamandan doğal hakkını kullanarak Kıbrıs' da ki
soydaşlarımızı oradaki Rum mezaliminden
vahşetinden soykırımdan kurtarmak amacıyla
yaptığı baraj harekatı sonucunda Türkiye'ye
ambargo uygulandı. Bakın bugün ne görüyoruz,
batının çifte standardı, Azerbaycan topraklarının
%20'sinden fazlası işgal edilmiş, 20 000'e yakın
Azerbaycanlı soydaşımız öldürülmüş, soykırıma
uğramış, batının kılı kıpırdamıyor, bizle
uğraşıyorlar ve çeşitli yerlerde sözde soykırımla
ilgili, bir takım yasalar çıkarmak için çalışıyorlar
ve başarılı oluyorlar maalesef.
Şimdi batı buna karşı çıkmıyor, bu yaptıklarına
Ermeniler' in ve bilakis her yıl artan bir şekilde,
Ermenistan'a ekonomik yardım veriyor. Bize
ambargo uygulayan batı, Avrupa birliği, sözde
insan haklarından bahseden Avrupa birliği bu çifte
standardı yapıyor ve biz bu Avrupa Birliği'nin
peşinden gittik uzun yıllar. Belki şimdi ayıldılar
ama çok uzun süre bu
Avrupa Birliği'nin bu
sahtekar örgütün, ikiyüzlü Türk düşmanı
örgütün peşinden gittik.
İnşallah yöneticilerimiz
uyanmışlardır, ayılmışlardır. Bugün, batının yardımıyla gelinen noktada
Azerbaycan'ın topraklarında 6 şehir, 800'ün
üzerinde köy ve kasaba
700 sağlık merkezi 150
öldürdüler. Erzurum' da, Hasankale' de Van' da
Muş' da nerede fırsat buldularsa kalleşçe onlara
kucak açan komşularını Rus ordusu ve batılı
emperyalistlerin yardımıyla katlettiler. Bunların
içinde babamızın ailesinin Hasankale yakınlarında
görüyor ki ailemiz o sıralarda 1915'lerde Tokat'a
göç ediyor. Orada kalan akrabalarımızın da hepsini
şehit ettiler bunu biliyoruz. Allah rahmet eylesin.
Evet sevgili dostlar, Ermeni ırkçıların, doğasında
bu arkadan vurmak olduğunu biliyoruz. Çünkü
onlar zayıf olduğunuz zamanı kollarlar ve arkadan
vururlar. Vurmaları acımasızca haince kalleşçedir.
Bunu Asala terör örgütünün olaylarında da çok
yakın geçmişte yaşadık ve Hocalı'da yaşadık. Bu
savaşlarını erkekçe yapmazlar. Arkadan vururlar,
çocuk ve kadınları tarihte görülmemiş şekilde
katlederler. İşte daha evvel yaşadıklarımızı
Hocalı'da bundan 15 yıl evvel yaşadık. Masum
soydaşlarımız katledildi. Bu sefer de geçmişte nasıl
emperyalistleri yanlarına almışlarsa Fransa'sını,
İngiliz'ini, Rus'unu bu sefer de tekrar Rus ordusunu
yanlarına aldılar. Bu sefer de yine güçsüzleri
vurdular. Ermeni teröristler tarihte doğal yollardan
millet devlet olamamanın acısını böyle çıkarırlar.
Terör katliam etnik temizlik gibi insanlık suçu
işleyerek sapık egolarını tatmin yolunu seçerler.
Komplolarla egolarını tatmin ederler. Hocalı' da
olanlar katliamla Hocalı' da şehit edilenlerin
katledilenlerin görüntüsü insanlık adına utanç
vericiliğin had safhasıdır. Sevgili dostlarım,
Ermeniler 'in toprak genişletme ihtirası ve Türk
düşmanlığı Hocalı'nın yanı sıra Karabağ'da işlenen
cinayetlerle tarihe lanetle
anılacak şekilde çünkü
1990'ların başın-dan
itibaren, Ermenistan
saldırısı sonucu kardeş
Azerbaycan'ın Karabağ
bölgesinin işgali ile 20
000 Azerbaycan Türkü
öldürülmüş, 50 000'i
sakat kalmış, 4 866'sı
kaybolmuştur. 150 000 ev
yıkılmış, tarumar edilmiş,
bugün Ermeni ırkçıların
11
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Karabağ'ın işgali üzerine Ermenistan sınırlarını
kapatmıştık, ama birkaç yıl evvel ne yazık ki
yönetim uçak seferlerini başlattı.Komşuluk
ilişkileriyle sınırlar açılmış oldu ve bugün maalesef
binlerce Ermeni 50 000'in üstünde 100 000 civarı
olduğu söyleniyor Türkiye'de çalışmaktadır. Bize
fiilen yani olası düşmanlık boyutu ile değil, her
boyutta düşmanlık yapan bir ülkenin ki,bir buçuk
milyonun burada 100 000'i çalışıyor çok büyük bir
şekilde biz bunlara ekonomik destek sağlıyoruz
demektir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu, bunlara
dur dememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu uçak
seferlerini kaldırmamız lazım. Türkiye'de çalışan
kaçak çalışan Ermeniler' i sınır dışı etmemiz
gerekir ve eğer Amerikan kongresinden böyle bir
tasarı geçerse Amerika ile siyasi ilişkilerimizi
gözden geçirmemiz gerekir çünkü Türkiye
yöneticiler belki farkında değil ama çok büyük bir
millet çok büyük bir devlet elimizde çok büyük bu
coğrafyada kartlar var. Bu kartları alt alta
yazdığınız zaman bunun toplaması çok büyük bir
rakam tutuyor. Bunları masanın üstüne getirirsiniz.
Bugün NATO'nun 2. büyük gücü olan ordumuz ve
dünyanın en deneyimli ordusu olarak Amerika'nın
veya batının NATO kapsamında barış gücü olarak
bir çok yerde katkıda bulunuyoruz. Bunları hep
gözden geçirebiliriz. Gözden geçirebilecek
konudur hepsi sanıyorum.
Bunun dışında tabi Irak'ın kuzeyindeki Amerikan
lojistiği konusu gözden geçirilebilir, yani bir sürü
size sözde soykırım tasarısı kongreden geçerse
neler yapılabilir diye bir sürü bir şey sayabilirim
ama, aslında bu kabul edilebilecek bir şey değil,
çünkü sözde soykırım diye bir şey yok sevgili
dostlar. Aslında olay hepimizin bildiği gibi
kendilerine kucak açmış Türk milletine savaş
açarak arkadan vuranlara karşı alınmış önlemler
vardı ve isyankarlara karşı uluslararası hukuka
göre önlem almak da her milletin hakkıdır. Ermeni
teröristlerinde şehit edilen diplomatlarımızın
Karabağ' da Hocalı' da şehit edilen soydaşlarımızın
kanları yerde kalmasın diyorum.
Azerbaycan'daki kardeşlerimizin ve bizim milli
bütünlüğümüze kast ederken her cepheden de bize
saldıranlara hak ettikleri dersi verelim diyorum.
000 ev, 1 400 kadar ilk ve orta okul 1 000' e yakın
sosyal tesis, tahrip edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
Bütün bunlar o insan haklarından bahseden o
sahtekar iki yüzlü batı ülkelerinin, bilgisi ve
yardımıyla olmuştur. Çünkü Ermenistan teröristleri hiçbir şeylerini ağababaları olan vatanın
yardımı olmadan aciz ve kalleştirler. Bunu
1974'den sonra Yunan desteği ile Asala terör
örgütünü kurup 40' dan fazla diplomatımızı şehit
ederek gösterdiler. Bu diplomatların bir kısmı
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde benim sınıf
arkadaşlarımdı. Pırıl pırıl insanlardı kalleşçe şehit
edildiler. Asala Ermeni terör örgütü devletimizin
müdahalesi ile çareyi yer altına inmekte buldu daha
sonra. Ta ki 1992'lerde ki fırsat ellerine geçene
kadar. O zaman da Karabağ' da Hocalı' da
kalleşliklerine devam ettiler. Sevgili dostlar bu
vesileyle üzülerek söylemek isterim ki; o zaman
Türkiye'de buluna yönetimleri de Azerbaycan' daki
soydaşlarımıza yardım etmedikleri için şiddetle
kınıyorum. Onların intikamını almadıkları için
şiddetle kınıyorum. Bizim gönlümüzde ve tarih
önünde onlar da kınanmaya layık çünkü bu
günlerde 1990'ların başında bir takım stratejik ve
jeopolitik gerçekler vardı, Rusya tam bir çöküntü
içindeydi. Kızıl ordu ortadan kalkmıştı, Rus ordusu
tamamen başıboş bir haldeydi ve Türkiye en
azından o zaman diplomaside güç kullanma
konseptini de kullanarak veya bizzat güç
kullanarak, o gölgede insan hakları da söz
konusuyken soydaşlarını korumak amacıyla o
bölgeye müdahale edebilirdi, etmeliydi. Bu tarihte
sorgulanması gerenken şey bence gaflettir,
yanlıştır. Ve bugün Türklük' le uğraşmaktan
vazgeçmeyen Ermeni ırkçılarının sözde soykırım
iddialarına karşı sesimizi daha çok bu vesilelerle
yükseltmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bize yapılan kalleşliklerin cezasını tarih önünde
insanlık ki, eğer varsa insanlık, insanlık üzerinde
verdirelim. Bu günlerde gündemde olan ABD'deki
sözde soykırım tasarısı eğer kabul edilirse bir
zamanlar en iyi müttefiki olduğumuz Amerika bize
bu kalleşliği yaparsa siyasi alanda her türlü tepkiyi
koymamız gerektiğine inanıyorum. Hatırlarsanız
12
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Senelerdir bu işin içinde olan ve Azerbaycan'a
devamlı gidip gelen Sayın Sinan OĞAN Bey'le
devam etmek istiyorum.
1991 yılına kadar Karabağ meselesi Sovyetlerin
bir iç meselesiydi. 1992 yılından sonra gerek
Ermenistan gerekse Azerbaycan hem birleşmiş
milletlere hem de Avrupa güvelik işbirliği
teşkilatına üye oldu ve bundan sonra konu
Sovyetler'in iç meselesi Azerbaycan Ermenistan
arasındaki bir mesele olmaktan çıkıp uluslar arası
bir mesele haline geldi ve 15 yıldan beri de
Karabağ'ı çözmekle görevli Avrupa Güvenlik
İşbirliği Teşkilatının bir grubudur.
Şimdi, Karabağ meselesini çözelim diyoruz ama
çözmekle görevlendirdiğimiz insanlar kimdir ,
tanımak istersek bakalım, bir Rusya, iki Amerika,
üç Fransa, Şimdi bu üçünün de tutumu belli ve
Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının kuruluşunda
da herhangi bir devlet başka bir devletin toprağını
zorla işgal edemezliği esastır.
Koçeryan denen terörist , Avrupa Güvenlik
İşbirliği Teşkilatının çatısı altında olmaması icap
eden bir insan ve Ermenistan'ı Avrupa Güvenlik
İşbirliği Teşkilatı içerisinde elbette ki yerinin
olmaması gerekir, bunu arz ettikten sonra, Sayın
Oğan'dan; 15 seneden beri Ermeni yanlısı bu üç
temsilcinin Karabağ'ı çözmekle görevli olmasına
nasıl tahammül ediyoruz, yoksa bu Karabağ'ı
çözmemek için bir yol mudur?
Ve şimdi bilindiği gibi Karabağ meselesi 2009
yılına sarkıtılmaktadır, niçin?
Bilindiği gibi, 2008 yılında Ermenistan'da
seçimler var.Bazı mahvellerde Koçaryan' a ayıp
olmasın diye, Karabağ meselesini görüşmeyi
erteledik denildiği söylenmektedir.
Sayın Oğan'dan bu hususta ki görüşlerini
istemekteyim, şimdiden teşekkür ederim.
Sinan OĞAN:Teşekkür ederim sayın başkan.
Sizin sorunuzla beraber tabi ben biraz daha Hocalı
kapsamında konuşmak istiyorum. Tarih hepimizin
malumu Türkler'e yapılan soykırımla doludur.
Tarih Türklere karşı yapılan soykırımlarla doludur.
Biz Türkler ağıt yakmayı bilmediğimiz (veya bunu
yapmadığımız için) hiçbir zaman bize karşı yapılan
Cumhuriyetimize ve uniter bütünlüğümüze kast
edenlere ve vatan evlatlarının şehit düşmesine
neden olan artık derslerini verelim diyorum. Bu
vesileyle üzerimize kara bulutlar gibi çökmek
isteyen vatanımıza kast eden emperyalist güçlere
şunu hatırlatmak isteriz ki burası vatanımız
Anadolu, Yüce Atatürk'ün de ifadesiyle Türk elidir.
Türk eline ve komşu bölgelerdeki uzantılarına ve
Türk soydaşlarımızın varlığına kast edenlere bütün
dünya Türkleri el birliği ile cevabını vermelidir.
Birlik halinde mücadele etmelidir.
Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur. Bugün “
Hepimiz Ermeni'yiz” diye slogan atanlar, gösteri
yapanlar niye Hocalı örneği katliamlarda yürüyüş
yaparak bu vahşeti kınamak için,
“Hepimiz
Türk'üz, hepimiz Azerbaycan Türkü'yüz” diye
haykırmadılar. Bunu sormak lazım sorgulamak
lazım. Bu nedenle onların niyetlerinde şüphe
ediyoruz tabi bunda hiç şüphemiz yok ve bugün
hepimiz Ermeni'yiz diyebilenler yarın hepimiz
PKK'yız diyebilecek potansiyel gaflet içinde
olanlardır. Onlara tavsiyemiz hakkettikleri
teröristlerle beraber yaşayacakları terör ülkesine
gitmelidir. Çünkü bu PKK işbirlikçileri bu Ermeni
terör yardakçılarının takkesi düşmüş bu Türk
düşmanlarının niyetleri belli olmuştur, ama belki
bir kısmı için sağ duyuya dönmek vakti hala geç
değildir. Onlar tarihe dönüp baksınlar, Hocalı' ya
Karabağ' a, Ermeni terörünün vahşetine baksınlar
gerçeği öğrensinler. Üzerimizde oynanan oyunlar
ve haçlı seferleri benzeri saldırılara alet olmasınlar.
Sözlerime son verirken yaşasın bütün dünya
Türklüğü'nün dayanışması yaşasın bütün dünya
Türklüğü'nün birliği diyorum ve bu vesileyle
cumhuriyetimizi kurmak ve korumak yolunda
şehit düşenleri ve Hocalı' da Karabağ' da şehit
edilenleri rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun
kanları yerde kalmayacak ve bu vesileyle tekrar
Türk ocakları Ankara Şubesi Başkanlığına ve
Azerbaycan Kültür Derneği Genel Merkezine
teşekkürlerimi bu vesileyle arz ederek hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Cemil ÜNAL: Sayın Ali Külebi' ye teşekkür
ediyoruz. Değerli konuklar, Karabağ'ın Türk
dünyası meselesi olduğu hepimizce malumdur.
13
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
“Gönül isterdi ki, “hepimiz Ermeniyiz diyen,
bırakılmıştır. 8 milyon
soykırımları, zulümleri
tarih yaddaşımıza kazı- hepimiz Hrantız” diyen kesimler ve özellikle de nüfusu olan Azerbaycan'da
mamış, çabuk unutmuşuz. basın burada olsaydı ve hepimiz Azerbaycan bir milyondan fazla insan
Oysa Türklerin Batıda Türk’üyüz, hepimiz Hocalılıyız diyebilseydi.” diğer bir ifade ile ülkede
yaşayan her 8 kişiden birisi
Viyana'dan Doğuda ise
göçmen durumundadır. Göçmen nüfusun toplam
Kafkaslardan çekilmeye başladıkları dönemden
nüfusa bölümünde ortaya çıkan rakam açısından
sonrası hep soykırıma uğradıkları hadiselerle
Azerbaycan dünyanın en çok göçmen barındıran
doludur. Viyana'da, Bosna'da, Mora'da, Tri
ülkesidir. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si
Poliçe'de Balkanların diğer bölgelerinde; yakın
Ermenistan tarafından işgal edilmiştir ve
tarihimizde Bosna'da soykırıma uğrayan hep biz
nüfusunun yüzde 13'ü kendi tarihsel yurtları
Türkler ve Müslü-manlar olmuşuzdur.
içerisinde göçmen durumundadır.
Diğer taraftan Kafkaslara baktığımızda, son iki
Ermenilerin “Büyük Ermenistan'ı” kurmak için
yüzyılın tarih sayfasının hep Türklere karşı yapılan
Azerbaycan Türklerini ilk planlı tehcir ve
soykırımlarla dolu olduğu görülmektedir. Biz
soykırımı 1905-1907 yılları arasında gerçekIğdır'da çocukluğumuzda hep dedelerimizden,
leşmişir. Azerbaycan Türkleri daha sonra 1918-20
ninelerimizden o trajik 93 harbini ve Iğdır
yıllarında ikinci defa güç tatbik edilerek kendi
bölgesinde “gaça gaç” olarak bilinen hadiseleri
topraklarından sürülmüştür. SSCB döneminde
dinleyerek büyümüşüzdür. O hadiselerde
Ermenistan'da yaşayan Azerbaycan Türkleri 1948Ermeniler bizim atalarımızı camilere doldurup
53 yıllarında “büyük göçe” tabi tutarak yaklaşık
yakmıştır, onların işbirlikçileri bu soykırımdan
150 bin Azeri tarihi yurtları olan Ermenistan'dan
kurtulanları soyup birçoğunu da öldürmüştür.
kovulmuş ve Azerbaycan Türkleri üçüncü kez
İrevan hanlığında, Bakü'de, Gence de ve daha nice
tehcire maruz bırakılmıştır.
Türk bölgesinde katledilen hep Türkler olmuştur.
Son 4. tehcir ise malumunuz 1988 senesinde
Ancak bugün Batı kamuoyuna baktığımız zaman
başlayan ve Mayıs 1994 senesinde ateşkesle biten
bu suçlamalara maruz kalan ne tezattır ki, hep
ancak zaman zaman sınırdaki çatışmaların olduğu
Türklerdir. Türklere karşı tarihin çeşitli dönemve Hocalı katliamının da bu arada yapıldığı son
lerinde yapılan soykırımların son örneği bundan
soykırımdır.
tam 15 yıl önce Hocalı'da yaşanmıştır. Bugün
Ankara'da Azerbaycan Kültür Derneği ve Türk
Soykırımın Yapıldığı Yer : Hocalı
Ocağı tarafından ortaklaşa düzenlenen bir
Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden
konferansta Hocalı'da yaşanan soykırımı konubirisinde olan Hocalı köyü stratejik olarak
şuyor, anıyoruz. Ancak gönül isterdi ki, “hepimiz
Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef
Ermeniyiz diyen, hepimiz Hrant'ız” diyen kesimler
niteliğinde idi. Hocalı stratejik olarak Karabağ dağ
ve özellikle de basın burada olsaydı ve hepimiz
silsilesinde Ağdam-Şuşa, Eskeran-Hankendi
Azerbaycan Türküyüz, hepimiz Hocalılıyız
yollarının üzerinde yerleşmektedir. Hocalı'nın
diyebilseydi. Ve aynı şekilde gönül ister ki, benzer
coğrafi-stratejik konumu Ermeni silahlı
konferanslar dünyanın dört bir yanında yaşayan
birliklerinin buraya saldırmasına müsaitti. Hocalı
Türkler ve Müslümanlar tarafından yapılsaydı ve
Hankendi'nden 10 km uzaklıkta güney doğuasıl soykırımcılar deşifre edilseydi.
sundadır. Karabağ'daki tek havaalanı Hocalı'dadır.
Azerbaycan'ın Uğradığı Tehcir ve Soykırımlar
Hocalı 1991 yılının Ekim ayından itibaren
1988 yılından başlayan Azerbaycan – Ermenistan
ablukadaydı. Ekim'in 30'unda kara yoluyla ulaşım
savaşında Azerbaycan topraklarının yüzde 20'den
kapanmış ve tek ulaşım vasıtası helikopter
fazlası işgal edilmiş ve 1 milyondan fazla insan
kalmıştı. Hocalı'ya son helikopter 1992 yılı Ocak
göçmen durumunda yaşanmak mecburiyetinde
ayının 28'inde gitmişti. Şuşa şehrinin semalarında
14
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
ayırımı yapmadan resmi rakamlara göre 613 kişiyi
katletmişlerdir. Katledilenlerin 83'ü çocuk, 106'sı
kadın ve 7'ten fazlası ise yaşlıydı. Normalde en
şiddetli savaşlarda dahi savaş dışında tutulan,
dokunulmayan bu kesime Ermeniler yaşlı, kadın
ve çocuk demeden acımasız işkenceler yaparak
katletmiştir. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır
yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin
alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler
üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin
birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu,
kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının
çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı
vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini
almıştır.
Uluslararası Soykırım Suçu Açısından Hocalı
Konuşmamda daha çok bu soykırım üzerinde
durmak istiyorum. Uluslar arası hukuk açısından
baktığımız zaman Hocalı' da yaşananların bir
soykırım suçu olduğunu görmekteyiz. Peki Hocalı'
da yaşananların belgesi olduğu halde Hocalı'da
biraz önce sizin de gördüğünüz soykırım suçu
işlendiği halde neden Azerbaycan olsun Türkiye
olsun diğer Türk Cumhuriyetleri olsun bu konuda
bir girişimde bulunup da bunu birleşmiş milletlere
götürmedi veya diğer uluslararası kuruluşlara
götürmedi?
Bence burada konuşmamız gereken öncelikle
bütün hepimize düşen bunun bütün delilleriyle
ortada olan bu soykırımı uluslararası alana taşımak
ve bunu bir soykırım olarak kabul ettirmektir. Tabi
önce bunu bizim kendimizin kabul etmesi lazım.
Azerbaycan parlamentosu bunu kabul etti.
1994 senesinde yanılmıyorsam, Türkiye parlamentosu ardından Türkiye'deki bütün kuruluşların, belediyelerin, yerel
yönetimlerin bunu kabul
etmesi ve uluslar arası
camiaya bunu taşıması
gerekmektedir.
Biraz önce diğerli konuşmacılar da bahsettiler
sivil helikopterin vurulması ve bunun sonucunda
40 kişinin ölümünden sonra bu ulaşım da
kesilmişti. Ocak ayının 2'sinden itibaren şehre
elektrik verilmemişti. Şubatın ikinci yarısından
itibaren Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin
ablukasına alınmış ve her gün toplardan, ağır
makineli silahlarla bombalanmıştır.
936 km2'lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret
11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat
1992 tarihinde yüzyılın en acımasız soykırımına
maruz kalmış ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir.
Hocalı bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan
Silahlı Kuvvetlerinin koruması altında değildi ve
tamamen savunmasız bir durumdaydı. Hocalı da
dağınık halde elinde hafif silahlar bulunan 150 kişi
bulunmaktaydı. Azerbaycan silahlı kuvvetleri
Hocalı halkına yardım edemedi, hatta uzun süre
cesetlerin alınması bile mümkün olmadı..
Ermenistan Silahlı Kuvvetleri köyü üç yönden
kuşatmış, helikopter ve ağır silahların yardımı ile
önce köyü bombalamış ve ardından da köye girerek
katliam yapmıştır. Ermeniler bu köyü işgal ederek
bütün bölge halkına bir mesaj vermek istemekteydiler. Nitekim Azerbaycan Türkleri için ağır bir
mesaj vermiş oldular. Hocalı işgal edilerek ve
neredeyse tamamen yok edilerek bölgedeki
çözülme hızlandırılmış oldu. Ermeniler bu
hamleyle aynı zamanda önemli bir stratejik mekanı
da işgal ederek askeri açıdan önemli bir başarı elde
etmiştir. Ancak insanlık adına tarihin en acımasız
soykırımı gerçekleştirilmiştir. Diğer taraftan
Ermeniler için bu soykırım kendilerinin iddia ettiği
1915 yılında yaşananların
bir öcü niteliği de taşımaktaydı.
Hocalı'da Neler
Yaşandı:
Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 1992 yılının 25
Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede bölgedeki
366. Alayın da desteği ile
önce giriş ve çıkışını
kapadığı Hocalı köyünde
sivil, kadın, çocuk, yaşlı
15
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar
Konusunda Uluslararası Sözleşme, Ateşkes
Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve
Çocukların Korunması Beyan-namesi'ne karşı
olarak işlenmiş bir soykırımdır.
Ayrıca Hocalı soykırımı 9 Aralık 1948'de BM
tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde
yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler'in 'Soykırım
Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına
İlişkin Sözleşmesi' 2. Maddesinde yer alan “milli,
etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya
tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan
Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir.
Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları katliam BM
Soykırım Anlaşmasında, Soykırım gerçekleşmiş
sayılacağı koşullarını sayan 2. maddesinde yer alan
beş bendin ilk ikisi ile uyum göstermektedir. İlgili
maddede soykırımın gerçekleşmesi için bu
bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli
olduğunu belirtilmektedir. Ermenilerin Hocalı'da
yaptıkları toplu katliam BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a)
bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin
katledilmesi” ve b) bendinde yer alan “grup
üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde
zarar verilmesi” koşulları ile birebir uyuşmaktadır.
Ayrıca Hocalı katliamı, uluslararası hukukta
saygın bir yere sahip Nürenberg Mahkemesi
Kuruluş Senedinde ve Mahkeme Kararında
Tanınan (kabul edilen) Uluslararası Hukuk
İlkeleri” metninin 6.
ilkesinin iki) bendinin de
c. fırkasında tanımlanmış
insanlığa karşı işlenen
suçlar (Crimes Against
Humanity) kapsamında
da ele alınmalıdır.
Değerli dinleyiciler,
değerli misafirler,
Hocalı soykırımının uluslararası camiada soykırım
suçu olarak kabul edilmesi, bunun Türkiye tarafından Azerbaycan tara-
diğer Türk cumhuriyetleri de burada önemli
görevler düşüyor ama maalesef diğer Türk
Cumhuriyetlerinin bu konuya bakışı son derece
zayıf son derece etkisiz bazen de son derece ters,
Ermenistan'da biliyorsunuz sözde Ermeni soykırımı yalanı tutturmuşlar buna bir de anıt
dikmişler.
Buraya gelen her yabancı misyon şefini her gelen
yabancı devlet adamını oraya götürüp bir şeyler
yazdırırlar. BDT içerisinde Türk cumhuriyetlerinin
devlet başkanlarının da oraya gittiğini biliyoruz ve
oraya her giden bir ağaç dikmiş, bizim Türk
Cumhuriyetlerinin devlet başkanları bir tabela
asmış ve Osmanlı döneminde Ermeniler'e yapılan
soykırımı anıyoruz diye de altına not düşmüşlerdir.
Dolayısıyla öncelikle tabi ki heyecanlı ifadelerle
Türk Birliğinden bahsediyoruz bunları etmemiz de
gerekir ancak içinde bulunduğumuz mevcut
durumun farkında olmamız da gerekiyor.
Bugün içinde bulunduğumuz mevcut durum
maalesef Türk'lerin kendilerine karşı yapılan
soykırımın çok da bilincinde olmadığını göstermektedir. Biz maalesef bize yapılan soykırımların
bilincinde değiliz. Biz bilincinde olmadığımız gibi,
diğer Türk Cumhuriyetleri de bilincinde değildir.
Demek ki önce bilinçlendirme çalışmasına gitmek
gerekmektedir. Önce kendimizden başlayarak
daha sonra diğer Türk cumhuriyetlerine ve bütün
dünyaya bu soykırımın yapıldığını ortaya koymak
için çalışmamız lazım. Azerbaycan'ın Yukarı
Karabağ Bölgesindeki Hocalı köyünde 26 Şubat
1992 yılında yaşanan katliam uluslararası camianın suç olarak kabul
ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla
birebir örtüşmektedir.
Hocalı soykırımına katılmış Ermenilerin ve onların yardımcıları yaptıkları insan haklarına aykırılıklar, uluslararası hukuki antlaşmaların Cenevre Sözleşmesi, İnsan
16
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Fransa ziyareti
sırasında Fransız Cumhurbaşkanından ödül alması
bu konudaki zafiyeti göstermektedir. Fransa'nın
sözde soykırımı suç kabul etmesinden kısa bir süre
sonra gerçekleşen bu ziyaret ve alınan ödül bu
konuda Türkiye ve Azerbaycan arasında bir
koordinasyonsuzluk olduğunu göstermektedir.
Ayrıca da bu tür hadiseler karşısında Aliyev'in
biraz duyarlı olması gerekmektedir.Fransa'ya
yapılan ziyaret esnasında alınan madalya
Türkiye'yi incitmiştir, Hocalı'yı incitmiştir.
Azerbaycanlıları incitmiş, Türk dünyasını
incitmiştir.
Sözde soykırımı tanıyan tanımakla kalmayıp bunu
kabul etmeyenlere suç uygulamayı daha yeni kabul
etmiş Fransa'dan böyle bir ödül alınmamalıydı.
Ayrıca Azerbaycan'ın elinde bugün bütün batılı
şirketlerin Azerbaycan'da cirit attığı bir ortamda
ciddi bir petrol kozu olduğunu düşünüyorum.
Azerbaycan'ın sadece Hocalı meselesinde değil
bütün meselelerde petrol kozunu yeterince
oynamadığını düşünmekteyim. Bu önemli koz
bütün Türk dünyası için yeterinde kullanılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve STK'lar
Olarak Yapılması Gerekenler:
Türkiye olarak yapılması gerekenler vardır,
Azerbaycan parlamentosu 1994 senesinde Hocalı'
da yapılanları soykırım olarak kabul etmişti. Sıra
Türkiye Parlamentosundadır diye düşünüyorum.
Türkiye Parlamentosu da benzer bir karar
almalıdır. Her ne karda Keçiören Belediyesinin
böyle bir kararı olduğunu ve bir anıt diktiğini
biliyoruz. Bu bütün belediyelere bütün sivil toplum
kuruluş-larına bütün üniversite senatolarına örnek
olmalıdır diye düşünüyorum.
Türk ve Azerbaycan sivil toplum örgütleri ve birey
olarak da yapılması gerekenlerin de olduğunu
düşünüyorum. Türkiye Azerbaycan ve dünyanın
bir çok bölgesinde Türkler' in birey ve toplu olarak
Lahey Adalet Divanında dava açmaları sağlanmalıdır. Özellikle de Hocalı sakinlerinin Hocalı' da
yakınlarını kaybedenlerin dava açmalarına yol
gösterici olmalıyız. Onların dava açmasını sağlamalıyız özellikle Avrupa'da yaşayan insanlarımıza
da burada büyük görevler düşmektedir diye
fından ve diğer Türk cumhuriyetleri tarafından
desteklenmesi ve Avrupa'da yaşayan diğer Türkler
tarafından desteklenmesi aynı zamanda bizim
Ermeniler karşısında uluslararası camiada maruz
kaldığımız sözde soykırım suçlamasına karşı da
elimizi güçlendirecektir.
Biz bu işi yaparak hem Hocalı' da şehit edilenlere
karşı görevimizi yapmış olacağız hem de Türk dış
politikası açısından önemli bir başarı kazanmış
olacağız. Bunun için neler yapılabilir? Azerbaycan
devleti tarafında yapılması gerekenler var, Türkiye
tarafından yapılması gerekenler var, sivil toplum
kuruluşları ve birey olarak bizim tarafımızdan da
yapılması gereken konular söz konusu.
Azerbaycan Devleti Olarak Yapılması
Gerekenler:
Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ Bölgesindeki
Hocalı köyünde yaşanan vahşetin bir soykırım
olduğunun uluslararası camiada kabulü için yasal
prosedür başlatılmalı ve Azerbaycan Devleti
resmen Lahey Adalet Divanına başvurarak 9 Aralık
1948'de BM tarafından kabul edilen Jenosit
Sözleşmesi çerçevesinde dava açmalıdır.
Başvuruda gerekli deliller çerçevesinde Ermenistan'ın bugünkü Devlet Başkanı Robert
Koçaryan ve Savunma Bakanı ve gelecek devlet
başkanlığı seçimlerinin güçlü adayı Serj Sarkisyan
da dahil Hocalı Soykırımını gerçekleştiren bütün
siyasi ve askeri komutanların ismi net biçimde
belirtilmeli ve cezalandırılması istenmelidir. Hem
Ermenistan (1993'de) ve hem de Azerbaycan
(1996'da)
BM Soykırım Anlaşmasını imzaladıkları için bu anlaşma kendilerini bağlamaktadır. Örneğin, Bosna Hersek bu mahkemeye
başvurarak Yugoslavya eski Devlet Başkanı
Slobadan Miloşeviç'in yargılanması için dava
açmıştır. Ve uluslararası mahkeme Miloşeviç
davasında 1995'de Srebrenitsa kentinde yedi bin
Boşnak'ın katledilmesini soykırım olarak kabul
etmiş ve sanığı bu suçtan da yargılamıştır.
Diğer taraftan Azerbaycan'ın elindeki petrol
kozunu Hocalı konusunda ve genelde Ermeni
sorunu konusunda etkin bir şekilde kullanması
gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan
17
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
düşünüyorum. Bu konuda belki Ermeniler' in
yaptıklarını örnek almak çok hoş bir şey değil ama
Türklere karşı suçlamalarını bir yerde örnek
alabiliriz. Ermeniler sözde soykırım için enstitüler
açmışlardır Avrupa'da. Benzer yolda gidilebilir.
İmkanı iyi vatandaşlarımız destekleyerek tabi
Türkiye ve Azerbaycan devleti de Hocalı
Soykırımını araştıran enstitüler açmalıdır. Bununla
ilgili sadece Türkçe ve Azerbaycan Türkçe'sinde
değil, İngilizce ve Fransızca ve bütün batı
dillerinde RusçaArapça yayınlar yapılmalıdır.
Dönemimiz artık enformasyon savaşları dönemidir
ve biz bunu tam anlamıyla kullanmak durumundayız. Burada toplanıp tabi ki birbirimize çok güzel
sözler ifade edebiliriz. Birbirimizin ruhunu
okşayıcı sözler de edebiliriz ancak bunlar mücadelemizi kazanmamızda hiçbir zaman yardımı
olmayacaktır sadece bugün bir araya toplanıp ortak
bir davamızı anmış ve bundan sonra eve gidince de
bunarlın hepsini unutmuş olacağız. Dolayısıyla da
daha ayağı yere basar daha ciddi daha stratejik
adımlar ortaya koymalıyız diye düşünüyorum.
Azerbaycan Milli Meclisi (Parlamento) her yıl
Şubatın 26'sını 'Hocalı Soykırımı Günü' ilan
etmiştir. Her yıl Şubatın 26'sında saat 17.00'de
Azerbaycan halkı Hocalı soykırımının kurbanlarının hatırasını anma töreni yapmaktadır. Bu
törenleri koordineli bir şekilde bütün dünyada
yapılması önemlidir.
Hocalı soykırımını biz kendimize anlatmanın yanı
sıra (özelikle biz Ermeniyiz diyenlere) yurt dışında
basılan kitaplar ve açılan
sergilerle küresel gündeme çıkmasına yardımcı
olmalıyız. Bütün bunlarla
beraber bu konuları sürekli gündemde tutmalı,
bu konudaki bilgi, belge
ve yazıları paylaşmalı ve
dağıtımına yardımcı olmalıyız.
Sayın Başkan, Karabağ
meselesini AGİT meselesini sormuştunuz, tabi
şu gerçeği unutmamak
gerekiyor tarihe baktığımız zaman birçok donmuş
ihtilaf bölgesi olduğunu görmekteyiz. Moldovya'
da Dnyester yanı bölgesini, Gürcistan'da Abhazya
ile Osetya'yı ve Azerbaycan'da Dağlık Karabağ
bölgesinin ve bunlarla ilgili Avrupa ülkelerinin
içinde olduğu Amerika'nın içinde olduğu bir takım
uluslararası organizasyonlar yapılmış durumda.
Dağlık Karabağ ile ilgili de AGİT, MİNSK grubu
adında bir grup faaliyet göstermektedir.
Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu
katliama BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar
gereken özeni göstermemişlerdir. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi genel olarak 1993 yılı
Nisan-Kasım aylarında 822, 853, 874, 884 sayılı
kararlar karar kabul etmiştir. Bu kararlarla
Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından
işgal edildiği belirtilmiştir.
İşgalin sona erdirilmesi için bugüne kadar bir çaba
gösterilememiştir. Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi'nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayılı
kararında Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını
halen işgali altında tutması için de söz konusu
olduğu belirtmiştir. Gelişmelere seyirci kalan BM
ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki
göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992'de
Nahçıvan'a saldırmalarından sonra Türkiye 1921
Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak
için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır.
7 Mayıs 2003'de, İngiltere'de yaşayan Azerileri
temsil eden 'Vatan' örgütünün gönderdiği mektuba,
Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Komitesi'nden gelen cevabi mektupla, İngiliz Hükümeti'nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı
'insanlığa karşı işlenmiş
bir suç' olarak kabul ettiği
belirtildi.
Ayrıca, ABD Kongresi'nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu Üyesi
18
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
olarak, Türk Ocakları olarak, TSE olarak genel
kurullarımız da bilmiyorum böyle kararlar
almışmıyız, genel kurullarda Hocalı'nın bir
soykırım olduğunu hepimiz bunu biliyoruz, kabul
ediyoruz, ancak bunun tarihe geçmesi açısından
kararlar almalıyız. Hocalı'ya soykırım demeliyiz.
Bunu üniversiteye senatolarımız yapmalı, belediye
meclislerimiz yapmalı ve bunu Avrupa'ya
taşımalıyız batıya taşımalıyız. Karabağ konusunda
yapılacak ise Azerbaycan'ın bir an önce o kudretli
ordusunun Karabağ'a girmesi ve Karabağ'ı azad
etmesidir. Hepinize saygılar sunuyorum.
Cemil ÜNAL: Ben teşekkür ederim Sayın Oğan,
Değerli konuklar, değerli panelistler; bir
hatırlatma ile koşmamıza devam edeceğiz.
Bildiğiniz gibi Ermenilerin yaptığı katliamla ilgili
olarak, geçmişte Azerbaycan Türklerinin
Türkiye'ye sözlü müracaatı olmuştur.Bunun tarihi
1 Aralık 1804' olup şöyle ifade edilmektedir.
Rus, Ermeni geldi dayandı,
Körpe balam uyandı,
Haber verin Türklere,
Gence kana bulandı.
On binlerce Türk'ün Gence Han'ı Cevat Han'la
beraber katledildiği tarihtir. Ve biz maalesef
tarihimizi bilmiyoruz, ona sahip çıkmıyoruz, ama
Ermeni, 300 seneden beri bir çizgide ve kendisine
göre haklı olduğu bir davanın arkasında
durmaktadır. Her yıl milyonlarca dolar toplayarak
sözde Ermeni soykırımı meselesini canlı
tutabilmektedirler.
Değerli konuklar,son konuşmacımız; Dr. Hasan Ali
KARASAR beyefendidir. Kendilerinden talebimiz
şöyle olacaktır. Şayet bir açıklık olursa seviniriz.
Şimdi içimizdeki pek çok bilim adamı dahil pek çok
üniversite hocası mutlak suretle şartsız Ermeni
sınır kapılarının açılması konusunu görüşmektedir. Ve diplomatik ilişkilerin başlamasını
istiyorlar. Sebepleri de hazır, diyorlar ki; Türkiye
Kafkasya'nın huzurunu bozuyor, oradaki gelişmelere mani oluyor, bu Türkiye'nin dostluğuna
yakışmaz, tarihe biraz ışık tutsun hiç olmazsa
soykırım yaptığını bütün dünyaya söylesin. Tabi
biz bunları yaparsak, soykırımı acaba Ermeni
anayasalarına koyduğu Doğu Anadolu'nun Batı
Don Barton, Kongreyi 'Hocalı soykırımı'nı
tanımaya çağırmış ve Temsilciler Kurulu'nun
toplantısında yaptığı konuşmada, 'Dünyadaki tüm
toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD
Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili
sessizliğini bozacaktır.” demiştir.
Ancak Ermenistan'ın işgal ettiği bir bölgeyi bu
şekildeki uluslararası bir topluluğun baskısıyla
veya bunların çabalarıyla bu sorunların
çözüleceğine ben pek inanmıyorum. Bu sorunun
bir tek çözümü vardır.
Bugün Azerbaycan ordusu artık güçlenmiş
durumdadır. Elbette ki savaş istenen bir çözüm
değildir. Ancak işgal edilen bir toprağı geri almanın
da barış masasında olmayacağını düşünüyorum.
Barış masasında biz daha önce burada da ifade
edildi 12 adaları nasıl kaybettik. Musul ve
Kerkük'ü nasıl kaybettiğimiz ortadadır. Dolayısıyla da Ermenilerin işgal ettiği bölge ancak
savaşarak geri alınabilir.
Bugün Azerbaycan ordusu 1990'ların başındaki
durumunda değildir. Güçlenmiş durumdadır,
Azerbaycan ekonomisi güçlenmiş durumdadır.
Dolayısıyla da yapılacak şey bir an önce o
toprakların alınmasıdır. Çünkü vakit geçtikçe
insanların yaddaşındaki çocuklarımızın yaddaşındaki Karabağ artık bir yerde tarih olmaktadır.
Dolayısıyla da Karabağ'ın tarih olmasına müsaade
etmemek lazım, bir an önce Azerbaycan ve
Türkiye'nin de desteği ile o bölgeler geri alınmalıdır. Aksi takdirde barış masasında onlarca sene
bu şekilde toplanır konuşuruz, onlarca sene bugün
çözüldü yarın çözülecek, 2008'de seçim var
2012'de başka bir seçim var diye uzatıp giderler ve
bir bakarsınız artık Karabağ unutulmuş, tarih
sayfalarında Karabağ'ı ders olarak çocuklara
okutur duruma geliriz.
Nasıl ki Zengezur bu şekilde tarih oldu, Karabağ'da
tarih olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla
da Hocalı konusunda yapılması gereken şey bir an
önce hepimizin birey olarak Lahey adalet divanına
başvurmalıyız, imkanlı vatandaşlarımız bu konuda
yapılacak yayınlara yardımcı olmalıdır. Kurum ve
kuruluşlar olarak, Azerbaycan Kültür Derneği
19
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Türkiye siyasetini de yönetiyor. O yüzden
gazetelerde de televizyonlarda da bazı bilim adamı
sıfatlı insanlar vatan haini yaklaşımlarını zaman
zaman görmekte bilimle uğraşan insanlar olarak
gerçekten hepimiz hicap duyuyoruz. Tabi işin öbür
tarafında yine aynı günlerde Hocalı' da katliam ve
soykırım işlenirken işin öbür tarafında Bakü' deki
durum da çok iç açıcı değil. Türkiye gerçekten
böyle bir ihanet çemberi içinde. Ermenistan'a
neredeyse destek olurken Bakü' de de 3 gün
boyunca bütün her şey reddedilmiş, resmi
ağızlardan aslında büyük bir ermeni saldırısının
püskürtüldüğü açıklanmış hatta ertesi gün şehit
olan bir komutanın cenazesine Azerbaycan devler
temsilcilerinden hiçbiri katılmamıştır ki, şehitler
için Hocalı' da ilk kabir kendisi için açılmıştır. Tabi
yani neden böylesine bir vahşet uygulanıyor?
Hamile kadınların karınları deşiliyor, çocuklar
paramparça ediliyor, duvarlara çivileniyor.
Bunların, ciddi bir stratejik siyasi sebebi olması
lazım, bu konuda da en güzel çalışmaları yapan pek
çoğunuzun da bileceği Namık Volkan bir isimdir,
ciddi bir araştırmacıdır.Özellikle soykırım ve
zulme uğrayan özelikle Türk toplumları üzerindeki
bu tramvayı çok iyi incelemiştir. İşin biraz tarihi
boyutu kısa geçse de büyük katliamların
soykırımların milletler üzerindeki tesirini çok iyi
irdelemiştir, aslında biraz tarihçileri de karıştırırsak bu işin ilk çok ciddi uygulayanlarından biri
de Cengiz Han diyebiliriz. Cengiz Han bir şehri
alır, herkesi bir anda yok eder ve tabi bu onlarca
başka şehrin savaşmadan düşmesine ve fethedilen
yerlerdeki insanların direniş güdüsünün tamamen
yok olmasına ve sivillerin ve devlet yöneticilerinin
kendilerine olan güvenlerinin tamamen bitmesine
neden olur. Yani Hocalı' da yapılan gerçekten
sapıkça vahşice bir şeydir ama aynı zamanda
Ermeniler' in siyasi amaçlarına ve askeri amaçlarına çok ciddi bir şekilde stratejik olarak hizmet
eden bir şeydir. Ve bu kesinlikle oradaki 3-5 sarhoş,
ayyaş çetecinin işi değildir. Bu kesinlikle en baştan
en yukarıdan bir strateji olarak seçilmiş ve
emredilmiş bir katliam soykırımdır. Bu yüzden
Sinan Bey'e kesinlikle katılıyorum. Türkiye
elinden geleni yapmalı bunu uluslar arası suçlar
Ermenistan olduğu fikrinden vazgeçecek midir?
Yahut Doğu Ermenistan dediğimiz bir ucu
Karadeniz bir ucu bir ucu Hazar bir ucu Akdeniz'e
dayalı Büyük Ermenistan hayalinden vazgeçip
bizden özür dileyecek midir? Bu konular üzerinde
sayın hocamdan ricamız olacak, teşekkür ederim.
Dr.Hasan Ali KARASAR: Sayın Başkan çok
teşekkür ederim. Sözlerime kısa bir anektodla
başlayacağım, çünkü saat de geç oldu. Bütün bu
Hocalı hadiseleri cereyan ederken aslında dünya
ajanslarına şöyle bir bakarsanız bu işleri dünyaya
ilk duyuran insanların daha sonra da kitap Thomas
Gold isimli Amerikalı bir gazetecidir. Tam gerçek
kan akmaya başlamadan saatler evvel bir
helikopterle kendini ancak bölgenin dışına
atabilmiştir. ve Azerbaycan günlüğü kitabında çok
ayrıntılı olarak Hocalı şehrinde yaşadıklarını
gördüklerini oranın komutanıyla konuştuklarını
bütün hatıralarını anlatır ve bu hatıraları arasında
beni o zaman çok etkileyen bir küçük bölüm vardı.
Oradaki komutan 45 kişilik bir birliği komuta
ediyor ve günde iki kere gelen bir helikopterle
ancak ellerine yetecek kadar mermi geliyor,
yemekleri yok, açlık çok ciddi boyutlara ulaşmış
durumda, askerler arasında. Helikopterler
normalde 18- 20 kişi taşıyabilecek durumda iken,
30- 40 kişiyi çıkarma telaşında çünkü katliam
geliyorum, soykırım geliyorum diyor. Bütün
bunarlın arasında komutanlar aslında Türkiye
hakkında çok ciddi suçlamalar duyuyor ve hemen
üstüne gidiyor Amerikalı olduğu için. Acaba neden
Türkiye'ye kızıyor neden böyle bir sinir içinde
diye. Ve komutan da çok rahatlıkla diyor ki tabi
bizim de istihbaratımız var, Ermenilerin geçtiği her
yerde en büyük istihbaratımız da onların çöplerini
toplamak ve çöplerine bakmak. Bu çöplerin
arasında Türkiye'den gelen sütler, meyve suları,
konserve kutuları var. İşte o zaman sizin geldiğiniz
noktada şunu söyleyebiliriz ki bu işlerin başladığı
ilk günlerden itibaren aslında Türklerin arasında
öyle bir Ermeni lobisi var ki, bu Azerbaycan
lobisinden de Türklerin Türk milliyetçiliği lobisinden de demek ki daha kuvvetli, hiçbir şekilde bir
ambargo koyamıyoruz ve hiçbir şekilde de, aslında
bizim istediğimiz olmuyor. Bazı görünmeyen eller
20
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
“Hocalı vahşetinin dünya devletleri ve uluslarsenesinde ilk defa Roma
mahkemesine taşımak için
arası örgütlerin katliam olarak tanınması için
ama Türkiye'nin halini gerekli olan adım atılamadığı anlaşılmıştır. statüsünde o zamanki milherhalde ilk cümlelerimiz Hocalı katliamı adı, her ne olursa olsun nasıl letler liginde geçerli bir
oldukça iyi yansıtıyor. Tabi anılırsa anılsın, kim tarafından kime yönelik kavram. O zaman bir
yine bu millet üzerinde hangi şartta ve ne şekilde olursa olsun, Yahudi Polonyalı bir bilim
oluşan travma pek çoğu- sonuçlar vahim olayların yaşandığı bir adamı tarafından ortaya
atılıyor. Tam o sene Irak'ta
nuz ne kadar şahit oldunuz, vahşettir.
ben uzaktan izleme imkanı Hal böyle iken insanlık dışı bu olayın sadece ve olan Asuriler'e karşı bir
bulabildim. Hocalı soy- sadece Azerbaycan ve Türkiye tarafından mezalimi sebep göstererkırımı sırasında Azer- anılarak kınanması, gerçekten çok üzücüdür.” ek ortaya atıyor. Daha
sonra mahkemelerinde bu
baycan'da oluşan travma
daha çok pişiyor ve belli bir şeye geliyor ve bugün
bir kere kaçkınların çok hızlı bir şekilde göçünü
Hocalı'da olanlar tam olarak bu tanımlara
hızlandırmış ve Bakü ve etrafında bir anda önce
uymaktadır.
yarım milyon daha sonra 1 milyona yakın
mültecinin oluşmasını sağlamış, ve Ermeniler' in
Öyle ki bu tanım o karda genişletilmiştir ki mesela
aslında çok uzun sürede yapabileceği bir etnik
bir şehrin suyunu uzunca bir süre kesmek dahi
temizliği ve insanlar arasında telaş ve devlet
soykırım suçları içinde 5. bentte yer alan suçlardan
tarafından sahiplenilmemenin vermiş olduğu
biridir. Yani orada yaşayan insanların hayat
telaşın da etkisiyle çok hızlı bir şekilde temizlik
haklarını ve sağlıklı yaşam koşullarını engellemek
gerçekleştirilmiştir. Ve göçmenlerin de mevcut
dahi mesela doğum haklarını sınırlamak kanunları
durumu biz biliyoruz. Yani Azerbaycan CumDoğu Türkistan'da. Tabi Hocalı' yı hatırlarken
huriyeti elbette bazı ciddi münazarayla bu insanları
1990'lar boyunca Türk dünyasının değişik
yerleştirmiş yaklaşık üzerinden 15 sene geçmiş
yerlerine de Hocalı kadar ciddi katliamlar ve etnik
ama bu insanların işi yok aşı yok pek çok zorluk
temizlikler soykırım vari hareketler olmuştur.
içindeler uslular arası bazı kurumların yardımıyla
Mesela bunlardan biri en önemlilerinden biri 1997
yaşanmaya çalışıyorlar. Ancak bunlar için de çok
ve 1998 senesinde Kuzey Afganistan'da Özbek ve
ciddi rehabilitasyon programları uygulamak
Türkmen Türkleri'ne karşı Taliban tarafından
gerekecektir ileride. Tabi yine bu travma çok
gerçekleştirilen çok ciddi katliamlar serisidir ki;
önemli bir yıldırma yıpratma operasyonunun bir
toplam 47-48 bin Türk'ün bunda hayatını
parçasıdır. Sivil direnç mihenk noktalarının hepsi
kaybettiğini biliyoruz, ama buna karşı bugün,
bitirdiğini devlet içinde de özellikle askeri komuta
7500- 8000 Taliban askeri konteynırlarda
içinde çok ciddi bir psikolojik travmalara sebep
taşınırken havasızlıktan ölmüş, işte bütün bunları
olduğu bilinmektedir. Balkanlar'da Ermeni
göz önüne aldığımızda Türkiye'de bizim ciddi bir
çetecileri ta 150 senedir neredeyse 1870'lerden
sesimizin çıkmama meselesi olduğunu görüyoruz
Türkiye'nin doğusunda, Osmanlı devletinin daha
ve bunu sadece Türkiye'yi yönetenlerde değil,
sonra Kafkaslar'da aynı taktikleri uygulamışlardır.
Türkiyede'ki sivil toplumun önemli meseleNasıl bir avuç Moğol bütün dünyanın önüne gitti
lerinden biri olarak görmek lazım. Her şeyi
benzeri taktiklerle, aslında ben Moğollar'ı çok
defalarca hem devlet kurumlarına hem sivil toplum
severim, yani yanlış anlamayın ama Moğollar çok
kuruluşlarına taşımak ve çok ısrarlı bir şekilde
ciddi bir taktik verirler yönetim olarak. Şu anda da
devam etmemiz lazım. 1990'lara nasıl girdiğimizi
bazı küçük milletler büyük milletlere karşı bu tip
hatırlayanlar tabi ki Bulgaristan'dan bir etnik
taktikleri, bu tip yıldırma ve psikolojik savaşları
temizlik sonucu bir anda Türkiye'ye milyonun
çok ciddi kullanabilmektedirler. Soykırım
üzerinde soydaşımızın geldiğini hatırlarlar. Yine
literatürüne Sinan Bey ciddi olarak değindi. 1933
21
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Doğu Türkistan'da yaklaşık 180 bin Türk'ün nasıl
çıkmak zorunda bırakıldığı Kırgızistan ve
Kazakistan'da mülteci haline geldiğini hatırlarlar.
Afganistan'da yine 50 bin e yakın Türk
öldürülürken yaklaşık bir milyon iki yüz bin kadar
Türk, etnik temizlik uygulamalarında kendi
topraklarında maruz kalan milyonlarca Azerbaycan Türkü'nün katledildiğine aralarında
hamilelerin de bulunduğu çok sayıda insana
yapılan işkencelere ve bu insanların ata baba
yurtlarından zorla çıkarıldıklarına dair, eldeki
bilgiler çok net şekilde tarihe tanıklık etmektedir.
Ne yazık ki, tarihin ve insanlığın bu en kanlı
trajedisi Hocalı' da yaşanırken ve üstelik masum
insanların hunharca katledildiği cinayetlerin
kanıtları niteliği taşıyan video kayıtları ve belgeleri
de eldeyken dünya kamuoyu yeterince bilgilendirilmeyerek yıllarca sonuç alınamamıştır.
Hocalı vahşetinin dünya devletleri ve uluslararası
örgütlerin katliam olarak tanınması için gerekli
olan adım atılamadığı anlaşılmıştır. Hocalı
katliamı adı, her ne olursa olsun nasıl anılırsa
anılsın, kim tarafından kime yönelik hangi şartta ve
ne şekilde olursa olsun, sonuçlar vahim olayların
yaşandığı bir vahşettir. Hal böyle iken insanlık dışı
bu olayın sadece ve sadece Azerbaycan ve Türkiye
tarafından anılarak kınanması, gerçekten çok
üzücüdür.
Diğer taraftan bu katliamın aradan 15 yıl
geçmesine rağmen, halen dünya kamuoyuna
anlatılamamış olması da maalesef çok daha üzücü
ve de düşündürücüdür.
Bu itibarla yüzyılın vahşeti Hocalı katliamıyla
ilgili olarak ülkeler uluslararası kurumlar insan
hakları ve sivil toplum örgütleri gibi çeşitli
kuruluşlar eldeki kanıt niteliği taşıyan belgelerle
daha fazla ve ısrarla bilgilendirilmeli konunun
uluslar arası platformlara taşınarak parlamentolarda tartışılması sağlanmalıdır.
Ermenistan'ın işgalci ve tecavüzkar tutumu ortaya
konarak dünya kamuoyuna deşifre edilmeli,
yaraların bir nebze de olsun sarılması amacıyla,
Ermeniler' in işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi de kararlılıkla istenmektedir. Bu
nedenle insan haklarına saygılı duyarlı sağduyulu
her kesimi ve herkesi Hocalı katliamının dünya
kamuoyu nezrinde tanınması amacıyla başlatılması gerektiğine inandığımız kampanyaya insanlık
adına katılmaya çağırıyoruz.
Saygılar sunarım.
Panelde Hocalı olayları ile ilgili açılan fotoğraf sergisi
ve yayınlar izleyiciler tarafından yoğun ilgi gördü.
22
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Şiir
Hocalı Soykırımı Panelinde
Ankara’da öğrenim gören
Lamiye Shirvanzade’nin
Karabağ ve Hocalı Katliamlarına
ilişkin sunduğu şiirler
tarix heç bir zaman unutmaz bunu
qana batmiş çiçeklerden
xocali elinin bu soy qirgini
sehidlere çeleng hördün
soy qirgini deyil tek bir milletin
dağları bürüyen duman
bu felaketidir beşeriyyetin
cenlibeli gizletme sen
siz, ay qesdler ile ureyi senler
hezin hezin öten kaman
kut misarlar ile boyunkesenler
şahbulagi inletme sen
ey dirnaq sökenler
qirilar könlüm telleri
ey göz tikenler
qemli görsem bu elleri
yox, beşer ovladi deyilsiniz siz
qarabagin bulbulleri
sizin qarsidadir muhakimeniz
qemli qemli gel ötme sen.
siz felaketisiniz beşeriyyetin
ey göz diken bu torpaga
beraetiniz de olacaq çetin
qorx ki üstune od yaga
qarabagdan durna ucdu
sazli- sözlu Qarabaga
qanadini qiriq gördum
top sesleri dinletme sen.
yuvalardan kochakocdu
bu torpağin merdleri var
arada ayriliq gordum
girsen başina od yagar
dumansiz zirveler aglar
yol vermez sene bu daglar
aglar elsiz qalan daglar
cekil yoldan ey yolkesen
daglarda al boyanib qan
kafir, göz dikme bu yurda
qan eledi köhne derdin
vermeyek qüzünü qurda
elleriniz qehremanli
qorx ki qebrin qalar burda
merdler yatir koksu qanli
bir de geriye dönmesen.
çagirdin ahli- amanli
qonşusuna xain çixan
oyanmadi yatmiş merdin
tufan teki tokduyun qan
üz donderdin feleklerden
xeyanetde yoxdur aman
daşa dönmüş üreklerden
ele yanasan sönmesen.
23
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Hocalı Soykırımı Panelinde;
Ankara’da doktora öğrenimi
gören Türkmeneli Derneğinden
Kerküklü kardeşimiz,
Necdet Yaşar Bayatlı’nın
sunduğu Horyat ve şiir
örnekleri
HORYATLAR
QOY BİLSİN BÜTÜN
CİHAN BİZİĞ TÜRKMEN
MİLLETİ
Qanaraya
Kan axar qan araya
Men bu dilden vazgeçmem
Asılsam qanaraya
Qoy Bilsin bütün cihan
Şan şeref bizden qalma
Gücümüz aslan gücü
Rüzgarlar esti Kerkük
Gam bizi bastı Kerkük
Yüzlerce Türkmenleri
Zalimlar astı Kerkük
Biziğ Türkmen milleti
Çekmemişiğ zilleti
Bizdedir Türk gayreti
Yemin olsun yurdumun toprağına daşına
Yolundan vazgeçmem baş çataram başına
Kerkük’üm yada seni
Salaram yada seni
Bu ruh bu canda varken
Vermem yada seni
Qoy bilsin bütün cihan
Yüzlerce suçsuz gencimizi
Ana baba yavrunu
Kerküğüm maxmur Kerkük
Tarixte meşhur Kerkük
Barini yadlar yiri
Bağvani mağdur Kerkük
Bağ yerimiz bastılar
Qanaraya astılar
Yataxtayken astılar
Yemin olsun yurdumun toprağına daşına
Yolundan vazgeçmem baş çataram başına
Dilim dilim
Kes qavunu dilim dilim
Başımnan vursalar da
Terk etmem men dilim
Qoy bilsin bütün cihan
Bilmeyene bildirdiğ
Öldürseler assalar
Yurdumdur Türkmeneli
Yüce Türk Türkmen beli
Türk etmeriğ bu dili
Dayan Kerkük
Dertlere dayan Kerkük
Alem keyf safada
Sen oldu veren Kerkük
Yemin olsun yurdumun toprağına daşına
Yolundan vazgeçmem baş çataram başına
24
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Derneğimiz Bursa Şubesinin
Koordineli Çalışmalarıyla
Hocalı Katliamı
Bursa Kamu Oyunda Yer Aldı.
B
ursa Hakimiyet gazetesi Huriye Gül
KOLAYLI imzasıyla yazılan yazıda
diyasporada ki Ermeniler, her fırsatta
dünyayı ayağa kaldırıp, “sözde Ermeni soykırımı”
adına kıyameti koparırken, 15 yıl önce kendilerince Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan bu
büyük katliamı sanki yapanlar kendileri değilmiş
gibi kaçamak yaptıkları vurgulanmıştır.
Köşe yazısında anlatıldığı gibi, Kültür Park Yusuf
Restoran'da, 22 sivil toplum kuruluşunun bir araya
gelerek 1992 yılında Hocalı'da yaşanan katliam
üzerine bilgi verilmiştir.
Toplantıya katılan sivil toplum kuruluşları
olarak katılan kurum ve kuruluşların isimleri
şöyledir.
Türk Ocağı Bursa Şubesi, Azerbaycan Kültür
Derneği Bursa Şubesi, Ahıska Türkleri Derneği,
Bal-Göç (Balkan Göçmenleri Derneği), Batı
Trakya Derneği, Rumeli Türkleri Dernekleri
Federasyonu (RUDEF), Burse Esnaf ve
Sanatkar Odaları Birliği (BESOB) DAĞ-DER,
Kırım Türkleri Derneği, TÜRK-İŞ, Atatürkçü
Düşünce Derneği, Türkiye Kamu-Sen'e bağlı 11
şube başkanlığı.
Kuruluşlar adına ortak açıklamayı Azerbaycan
Kültür Derneği Başkanı Handan Askeran
Ton'un yaptığı konuşmada özetle şu konulara
değinilmiştir.
26 Şubat 1992 tarihinin Azerbaycan ve Türk tarihi
açısından bir felaket, insanlık açısından da kara bir
lekedir.
Karabağ bölgesinde Rusların 366. alayının
desteğini alan Ermeniler bir gün içinde 63 çocuk,
106 kadın ve 70 yaşlı olmak üzere toplam 613
kişiyi katletmiştir.
10 bin nüfuslu Hocalı'da olaylar öncesi Türk
nüfusu 3 bindir. Katledilenlerin sayısı resmi olarak
613'tür. Ancak, öldürülenlerin bin 300 kişi
olduğuna yönelik iddialar vardır.
Katliamın canlı tanıkları olduğu gibi, video kayıt,
fotoğraf ve röportajlarla da vahşeti belgelidir.
Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları katliam Birleşmiş
Milletlerin Soykırım Sözleşmesinde soykırımı
tanımlayan 2. maddenin (m) bendinde yer alan “Bir
grup üyelerinin katledilmesi” ve (b) bendinde yer
alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi
şekilde zarar verilmesi” koşullarıyla birebir uyum
göstermektedir.
Katliamın Nürünberg Mahkemesi “Uluslararası
Hukuk İlkeleri” kapsamında da ele alınması
gerekir.denildikten sonra , Handan Askeran Ton'un
“Katil ve terörist Ermeni saldırılarını lanetle,
Hocalı şehitlerini rahmetle anıyoruz.” sloganı
katılımcıların alkışlarıyla desteklenmiştir
denilmektedir.
Alpaslan YILDIZ imzalı “HOCALIYI
UNUTMAYACAĞIZ” adlı yazıda ise Hocalı
kentinde 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler
tarafından yapılan katliamın kronolojik anlatımı
yapılırken Bursa'daki sivil toplum kuruluşlarının
ortak açıklamasıyla olayların kınandığı anlatılmıştır.
22 sivil toplum kuruluşunun temsilcileri adına
açıklama yapan Azerbaycan Kültür Darneği Bursa
Şubesi Başkanı Handan Askeran Ton'un açıklamalarına yer verilirken, 26 Şubat 1992 tarihinin
Azerbaycan ve Türk tarihi açısından bir felaketin,
insanlık açısından kara bir lekenin tarihi olduğuna
dikkat çekilmiştir. Toplantı sonunda katılımcı
Sivil Toplum Kuruluşları tarafından imzalanan
bildirinin basın aracılığıyla kamu oyuna
aktarılması ve Ermenilerin yapmış olduğu bu
katliamların bir kez daha kınanması gereği
vurgulanmıştır.
Gerek Diaspora Ermenilerinin, gerek Ermenistan'ın ve gerekse sözde Ermeni soykırımı
yasalarını parlamentolarından geçiren devletlerin
öncelikle 1992 yılında bu eşi görülmemiş vahşeti
tanımaları gerekir denilirken, Hocalı soykırımının
unutulmayacağı ifade edilmiştir.
25
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Hocalı Katliamı'nı TBMM ve Siyasi partilere taşıdık
MHP Genel Başkanı
Dr. Devlet BAHÇELİ,
İsa yaşar TEZEL
başkanlığındaki
heyeti kabul etti.
İsa Yaşar TEZEL, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ’ye 20 bin imzalı
dilekçeyi takdim ettikten sonra dernek yayınları hakkında bilgi sunarken.
Ziyaretin ilki 8 Mart 2007 tarihinde Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Merkezine yapıldı.
yolunda davamıza müzahir olacağınıza inancımızı bir
daha tekrarlamak istedik”diyerek düşüncelerini
aktardı.
MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’de Hocalı’da cereyan eden bu insanlık dı şı olayın 15. yılında kanayan bir yara olarak kaldığını, Türk
dünyasının da bu faciayı unutmaması gerektiğini ve
derneğin yaptığı çalışmaların çok önemli olduğunun
altını çizerek, gerek Türk dünyasında gerekse
Azerbaycan’da dış güçler tarafından ya-ratılan
zafiyet ve dağınıklığın, kendi başınalığın Türk
milliyetçilik şuuru için endişe verici bir durum
sergilediğini ifade ederek kendilerinin önümüzdeki
dönem parlamentoda olmaları durumunda bu
tespitlerin ilgili kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum
örgütleriyle birlikte yeniden göz-den geçireceklerini
söyledi.
Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsa Yaşar TEZEL,bu arada, Azerbaycan eski
devlet başkanı merhum Ebülfez ELÇİBEY’in
Bakü’de bir türlü yaptırılmayan anıt mezarının,
projesiyle birlikte yapımını üstlenerek MHP Genel
Başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ’ye Azerbaycan Kültür
Derneği adına şükranlarını iletti.
Görüşmelerni sonunda, İsa Yaşar TEZEL derneğin 52
yıldan beri yayınlamakta olduğu Azerbaycan Türk
Kültür Dergisi hak kın da bilgi sunarak bazı
sayılarından takdim etti.
İsa Yaşar TEZEL başkanlı ğında; Tuncer KIRHAN,
Oktay EROL, Selçuk ÖNAL ve Ali ÇAYLAK’tan
oluşan heyet MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ
ile görüştü. Bu kabulden dolayı konuşmasına
teşekkür ederek başlayan TEZEL, Azerbaycan’da
başlayan bağımsızlık hareketleri sürecinde, adeta
geliyorum diyen Ermeni saldırılarının en büyüğü
olan, 26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı’da yapılan
katlia mın gerçek bir soy kırım oldu ğ unu ve
sonuçlarına ait rakamları vurguladıktan sonra, dernek
tarafından düzenlenen imza kampanyasında Ankaralı
vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılaşıldığını ifade
ederek, soğuk mevsim şartlarına rağmen toplanan 20
bin imza ile oluşan iradenin, Birleşmiş Milletlere
götürülebilmesi için katliamın, TBMM tarafından
“soy kırım ” olarak kabul edilmesi gere ğ i ile
konuşmasına şöyle devam etti.
“ Sayın genel başkanım; her zaman olduğu gibi, sizin
Azerbaycan ve Türk dünyası nı n sorunları ile yakı
ndan ilgilendiğinizi bilmekteyiz. Bu inançla,
Azerbaycan’ın tarihinde olduğu kadar insanlık
tarihininde ayıbı olarak gördüğümüz ve bir milli
mesele halinde değerlendirdiğimiz konulara öteden
beri hassasiyetinizi ve yakın ilgilerinizi bilerek,
Hocalı Katliamının uluslararası mercilerde ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmesi için
TBMM İnsan Hakları Komisyonunu taşınması
Derneğimiz 20 Mart 2007 tarihinde
TBMM Başkanlığını ziyaret etti.
komisyonunda ele alınması yönünde yardımlarını
talep etti. TBMM başkan Yardımcısı Sadık YAKUT
ise meselenin bir insanlık sorunu olduğunu, Türk
milletinin Ermeni sorunu ile sanal bir baskı altında
yaşatılmaya çalışıldığını anlatarak Avrupa parlamentolarında alınan kararların kendileri için önem arz
etmediğini, artık savunma politikaları dışında
gerçekçi kararlar almanın gereğini vurgulayarak
ellerinden geleni yapmaya çalışacaklarını anlattı.
Derneğimiz genel başkanı Cemil ÜNAL başkanlığında, Danışma Meclisi Başkanı Prof. Dr. Nuri
SARYAL, Yönetim Kurulundan Sevil Kürşat
KENGERLİ, Ali ÇAYLAK ve Selçuk ÖNAL’dan
oluşan heyet TBMM Başkan Yardımcısı Sadık
YAKUT tarafından kabul edildi. Genel başkan Cemil
ÜNAL Hocalı olaylarının tarihsel ve siyasal sürecini
anlattıktan sonra yapılması gereken hususun,
konunun BM nezdinde İnsan Hakları Mahkemesine
götürülmesi için ivedilikle TBMM’deki İnsan hakları
26
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Hocalı Soykırımı'nın yıl dönümünde;
Hollanda'nın Lahey kentinde faaliyet gösteren
“TÜRKLERE SOYKIRIM ARAŞTIRMA VAKFI”nın düzenlediği
forumda vakıf başkanı Sefa YÜRÜKEL'in yaptığı konuşma
“AZERBAYCAN ve TÜRK FORUMU”
D
eğerli katılımcılar, hepinizi, Azerbaycan,
Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diğer
Türk cografyaları ile ilgili olarak
Azerbaycan, Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diğer
Türk bölgeleri için bugün burada, özellikle
yurtdışında bizler tarafından, geçmişte ve
gelecekte yapılan faaliyetler, fikirler ve önerilerle
birbirimizi özendireceğiz. İnanıyorum ki,
önümüzdeki dönemde, özellikle vatan bildiğimiz
ülkeler olan:Azerbaycan, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti ve genel olarak Türk dünyası ile
ilgili yapacağımız faaliyetlerimizi iyi bir şekilde
koordine ederek, birlikten kuvvet doğar ilkesini
gerçekleştireceğiz.
Bildiğiniz gibi, içinde yaşadığımız, Azerbaycan,
Türkiye ve KKTC coğrafyası, Asya'ya giden ön
kapı olduğu için,dünya nezdinde çok önemli bir
stratejik merkezi oluşturmaktadır. Bu yüzdende, bu
coğrafya dünyadaki hegemonya mücadelelerinde,
her uluslararası ve bölgesel güç için; ekonomik,
siyasi, askeri, kültürel cazibe ve mücadele merkezi
halini almıştır. Her uluslararası güç şunu iyi
bilmektedir ki, bu coğrafyaya şu yada bu ölçüde
etkisi ve hakim olan dünya stratejik ilişki trafiğinde
önemli avantaja sahiptir ve olacaktır. İşte bu
yüzden, üzerinde yaşadığımız topraklar, çeşitli
tazyiklere uğramakta ve Türk ülkeleri olarak bizi
avantaja sahip ettiği gibi malesef tehditlere de
maruz bırakmaktadır. Birtakım emperyal amaçlı
güçler, kendilerinin güdümündeki yerel güçlerle
birlikte bugünü halletmek için yani ülkelerimizdeki çeşitli yer altı ve yerüstü değerleri ele
geçirmek, gütmek, kullanmak için, dünümüze yani
tarihte yaşanan çeşitli olayları bahane ederek
bizlere ülke ve millet bazında doğrudan yada
dolaylı olarak saldırmakta ve her türlü baskı altına
almak (psikolojik, siyasi, ekonomik, askeri vs.)
isteyerek kendi amaçları doğrultusundaki tezleri
dayatmaktadır. Bunlardan Üçünü burada örnekleyerek sunmak istiyorum. Örneğin;
a) Dünyadaki çeşitli devletler ve sözde bilim
adamları, 1. dünya savaşı öncesi ve sırasında,
Türkleri Anadolu'da yok edilmesini önlemek ve
emperyalist devletlerin desteğindeki Ermenilerin
saldırılarını ve ihanetini durdurmak için, Osmanlının vatan savunması amacıyla, gerekli ve zorunlu
olarak yaptığı tedbirsel amaçlı tehcir konusunda,
Osmanlı ve onun millet olarak varisi olan
Türkiye'yi haksız bir şekilde suçlamak-tadır.Bazı
güçlü ve onların güdümündeki devletler, geriye
işlemesi hukuken mümkün olmayan BM1948
soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesine
aykırı davranarak, Türkler aleyhine parlamento,
eyalet ve devlet kararları almak-tadır.Bu
uluslararası hukukun düpedüz ihlali ve hukuk
terörizmi olmasına rağmen, konuyu kendi çıkar
amaçlı siyasetleriyle Türkiye'ye karşı uluslararası
bir saldırıya dönüştürülmeye çalışmaktadırlar.
Artık arşivlerle ayan beyan olan olmayan
soykırımı olmuş gibi kabul ettirmeye çabalamaktadırlar.
27
ŞUBAT
MART - NİSAN
KASIM -- ARALIK
- OCAK2007
2007
dum. Geri döndüm. diğerleri ise hacın hatırı
adına savaşmaya devam ettiler."(s.62-63)
demektedir.
Bir baska görgü tanığı olan Fransız gazeteci Jean
Ive Yunet gazetecilerin Hocalı soykırımı ile ilgili
gördüklerini şu sekil de özetliyor;
“Hocalı katliamı'nın tanıklarından biri olduk.
Yüzlerce sivil, kadın, çocuk yaşlı ve Hocalı'yi
savunan insanin cesetlerini gördük. Katliamın
yaşandığı bölgede helikopter ile uçma şansımız
oldu ve gördüğümüz her şeyin fotoğrafını
çekiyorduk. Fakat Ermeni güçleri bulundugumuz helikoptere ateş etmeye başladı ve
başladığımız işi bitiremedik. Gördüklerimiz
korkunç şeylerdi. Savaşlar ve Alman faşistlerinin zulmü hakkında çok şey duydum. Fakat
Ermeniler 5-6 yaşındaki çocukları, suçsuz
insanları öldürerek tüm bunların bir adım
ötesine geçti. Hastanelerde, nakliye araçlarında
ve hatta Ana okulu ve okullarda bile bir çok
sakat ve yaralı insan gördük." demektedir.
Şu anda Azerbaycan'ın 2001 yılında tutuklanması
için yaptığı müracat neticesinde, kırmızı bültenle
Interpol tarafından aranan (2005 Mayısında Clicia
adli Ermeni gemisi ile Akdeniz'deki ülkeleri ve
İngiltere'yi ziyaret edip gezerken polis tarafından
sadece Brendizi Limanı'nda (Italya' da) 5 saat göz
altında tutuldu. Ermenistan'ın Roma Sefirinin
anında müdahalesi ile İtalya tarafından 5 saat sonra
serbest bırakıldı) ve “Büyük Ermenistan”
projesinin liderlerinden soykırımcı yazar Zori
Balayan 1996 yılında Ermenice yazdığı “Ruhumunuz Canlanması”adlı kitabında kendi
yaşadığı ve bizzat gerçekleştirdiği olayları şu
şekilde yazmaktadır:
“Biz çete üyesi Haçatur'la zapt edilmiş evlerden
birisine girdiğimizde bizim askerlerin 13
yaşında bir Türk çocuğunu pencereye
çivilediklerini gördük. Haçatur çocuğun
bağırmaması için anasının kesilmiş göğsünü
onun ağzına soktu. Sonra ben bu Türk çocuğa
onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını
yaptım. Onun karnının, başının, göğüsünün
derisini soydum. Saatime baktım. Çocuk 7
dakika sonra kan kaybından yaşamını yitirdi.
Sonra Haçatur çocuğun cesedini doğradı ve
köpeklere dağıttı. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Kendi halkımın intikamının
yüzde 1'ini aldığım için ruhum mutlulukla
dolmuştu. Ben her Ermeni vatansever gibi
kendi vazifemi yerine getirdim. Haçatur çok
terlemişti. Ama ben onun gözlerinde ve diğer
b) Ermenistan ise, 1991 yılından başlayarak sözde
burası (Karabağ) tarihsel olarak bizim diyerek
yarattıkları sahte iddialar ve desteğini aldıkları
güçlerle, Ermeni Enosisinin bir kısmını (Ermenistan'la Karabağ'ı birleştirmek için) yani büyük
Ermenistan'ı gerçekleştirmek için(Ermeniler kendi
Enosis planlarının diğer bir bölümünü de Doğu ve
Güney doğu Anadolu'yu görmektedirler) Karabağ'ı
işgal etmiştir. 1992 yılında Azerbaycan Türklerine
karşı Karabağ'da etnik temizlik, kültürel,
ekonomik, etnik ve fiziki soykırım yapmıştır. Bu
anlamda Ermenistan bu yaptığı ile uluslararası
antlaş-malardaki savaş suçunu, barışa karşı saldırı
suçunu, insanlık suçunu ve soykırım suçunu
işlemiş olmasına ragmen, real olarak Ermeniler
uluslararası güçler ve kurumlar nezdinde tüm bu
suçları işledikleri halde destek almaktadır ve
korunmaktadır. Burada konunun daha iyi
anlaşılması için suçu bizzat görgü tanıklarının
kendi yazımlarıyla örnekliyorum:
Lübnanlı Ermeni gazeteci yazar Davud Kehriyan,
“Hacın Hatırı” adlı Karbağ'da ki olaylarla ilgili
anılarını yazdığı kitabın 24,62-63 sayfalarinda
aynen şu sekilde yazmaktadır;
“Bazen ölü vücutların üstünden yürümemiz
gerekti. Hatta Daşbulak denilen bölgenin
yakınlarındaki bir bataklığı geçmek için ölü
bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü
vücutların üstünden yürümeyi reddettim.
Ardindan Albay Oganyan bana korkmamamı
emretti. Askeri yasalardan birisidir bu dedi.
Daha sonra, 9-10 yaşlarındaki yaralı bir kızın
göğsüne tek ayağım ile bastım ve yürüdüm...
Bacağım ve fotograf makinem kan icindeydi..."
(s.24) demektedir.
Aynı Kehriyan, aynı kitabının 62-63 sayfasında ise
anılarına şöyle devam etmektedir;
" Ölü vucutları yakmak ile görevli olan ve
Gaflan denilen grup, 2 mart günü Hocali'nin bir
kilometre batısında Azeri Türklerinden oluşan
100 cesedi topladı ve yaktı. Son kamyonda
başından ve ellerinden yaralanmış 10 yasında
bir kız gördüm. Kızın yüzü mosmordu. Fakat
açlığa, soğuğa ve yaralarına rağmen hala
yaşıyordu. Zorlukla nefes alıyordu. Küçük
kızın gözlerindeki ölüm korkusunu unutamıyorum. Aniden Tigranyan isimli bir asker
kızı tuttu ve cesetlerin üzerine attı. Sonra
cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan
cesetlerin arasından bir ağlama, cığlık duydum
gibi geldi. Tüm bu olanlara daha fazla
dayanamadım. Fakat Şuşa'yı görmek istiyor-
28
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
kardeşlerimin gözlerinde intikam ve güçlü
hümanizm mücadelesini gördüm.. Ertesi gün
biz Kiliseye giderek 1915 yılında ölenlerimiz ve
dün yaptığımız olaylardan ruhumuzun
temizlenmesi için dua ettik.” demektedir. (s.
260-262)
c) Buna benzer olayları Kıbrıs'ın yakın tarihinde
Türklere karşı Bati destekli Rum-Yunan isbirliği ile
yapılan soykırım örneklerinde de görüyoruz.
Kıbrısta Yunanistan ve Rumların işbirliğiyle
Enosisi gerçekleştirmek için (adanın Yunanistan'la
birleştirilmesi-Büyük Yunanistan için) hazırladıkları Akritas planı gereği (Türkleri dadan yok
etme planı), 1962-1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs
Türklerini adadan yok etmek için soykırım suçu,
insanlık suçu, savaş suçu ve barışa karşı saldırı
suçu işlemişlerdir. Bunu da örnekleyerek anlatmak
istiyorum:
Yunanistan destekli Rumlar tarafından, Kıbrısta,
Türklere karşı yapılan bu soykırımları, bir tarihsel
vahşet olarak yorumlayan yazar James Rayner ise,
konu üzerine yorumunu yazdığı Crushed Flowers
da (1982) olayları kısaca şöyle anlatıyor;
Kıbrıslı Rumlar, 20 yüzyıldaki tavırlarıyla,
katliamlar yaparak barbarlığı temsil ettiler. Bunlar
sadece kana susamış bir biçimde Türkleri
katletmediler. Aynı zamanda, onları yarı canlı
olarak mezarlara da gömdüler. Bu toplu mezarlara
gömülenler, Rum vahşetinin, insanlığa bir
göstergesidir. Toplu mezarlardan çıkarılan iskelet
delilleri ise, yıllarca bize, Rumların vahşice tatbik
ettiği, feodal kuralların, sonuçlarını gösterecektir'
demektedir.
The Times muhabiri David Leigt ise, Yunanistan
tarafından güdülen, Rum Milli Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı yaptıkları insafsız
soykırıma dönük saldırılarıyla ilgili olarak, yaptığı
gözlemleri, okuyucularına şöyle açıklamaktaydı:
‘Kıbrıs'a müdahale sırasında (Türk Ordusunun
Barış Harekatı sırasında), yüzlerce Türk, Rum
Milli Muhafız ordusu mensuplarınca esir alınmıştı.
Esir alınan kadınların ırzına geçilmiş, çocuklar ise
sokak ortasında katledilmiş ve Limasol'daki Türk
mahallesi tamamen yakılıp yıkılmıştı' demekteydi.
Bir başka görgü tanığı olan bir Alman turist ise,
Kıbrıs Rumlarının, askeri gücü olan Rum Milli
Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı
yaptığı bu zalimce soykırım karşısındaki
izlenimlerini, Almanya'nın Sesinde şöyle
anlatmaktaydı;
Rumların yaptığı bu barbarlığı insanın aklı
almıyor. Rum Milli Muhafız Ordusu mensupları,
bu yaptıklarıyla en yüksek düzeydeki vahşeti
temsil ettiler. Türk evlerine girerek; hiç bir acıma
duygusu olmadan, kadınları ve çocukları kurşuna
dizdiler. Bir çok Türkün gırtlaklarını kestiler ve
kadınların ırzına geçtiler' demekteydi.
Gördüğümüz gibi Karbağ da ki gibi Kıbrıs'ta da
suçlar ve suçlular belli iken, insan hakları telalığı
yapan, Uluslararası güçler ve kurumlar bu konuda
da Karbağ'da olduğu gibi Güney Kıbrıstaki suçlu
sorumluları korumakta ve onların yanında yer
almaktadır. Bu gücler Büyük Orta doğu Projesi
(BOP) dahilinde ayni soykırımları ve insanlık
suclarını Irak Türklerine karsıda yapmaktadırlar.
Bunun yanında çeşitli güçler uluslararası
antlaşmaları görmemezlik ten gelerek, Doğu
Akdeniz'deki stratejik hakimiyet konusunda,
Baku-Ceyhan petrol yükleme tesislerinin de
güvenliğini doğrudan ilgilendiren Kıbrıs adası
üzerinde Rumlar lehine hak iddia etmektedirler. Bu
anlamda bize karşı harekete geçen güçler
meselesini büyük bir panoromada görmek ve
tedbirlerimizi ona göre almak zorundayız. Yani
bize karşı hareket edenlerin sadece bölgesel güçler
değil onları kendi emperyal amaçlar için tetikçi
olarak kullanan emperyal güçler olduğunu hesaba
katarak hareket etmeli ve bu toprakların sahipleri
olarak geleceğimiz için; beş yıllık, on yıllık, yüz
yıllık, iki yüzyıllık ve beş yüzyıllık planlarımızı ve
projelerimizi de ona göre yapmalıyız. Bence, eğer
bizler bu topraklarda millet ve devlet olarak baki
kalmak istiyor isek, tüm gerekli önlemleri vakit
geçirmeden alarak, dünyayla kendi strateji ve
siyasetimiz bazında kendi ortak gündemimizle
ilişkiler ağı yaratmamız gerekmektedir.
Bugün burada sanıyorum, durum tespitini
yaparken ne yapılması gerektiği konusunda da bazı
öneriler getireceğiz. Bunun için bende yukarıdaki
durum tespiti konusunu ele alırken cevap
niteliğinde bazı somut önerilerimi kısaca sıralamak
istiyorum.
a) 1915 deki tedbirsel tehcirle ilgili Batının Ermeni
iddiaları, Emperyalizm destekli ”Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan ve Büyük Yunanistan”
projelerine karşı birlikte hareket etmeliyiz, ortak
dava olarak görmeli ve bunun denenmiş yetkin
kişilerle hem yurt içi ve yurtdışında eşgüdümle
çalışan bilimsel, hukuki, kültürel, siyasi ve lobi
komisyonunu oluştur-malıyız ve bilgiye dayanan
bir taarruz politikası ve stratejisi geliştirmeliyiz.
b) Türklere karşı işlenen insanlık suçları
konusunda devlet, grup ve kişiler olarak hem iç
hukuka hemde uluslararası hukuka (Türklere karşı
29
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
işlenen suçlar,1948 Soykırımları Önleme ve
Cezalandırma Sözleşmesinin 2. maddesindeki tüm
hükümleri, ayrıca 1949 ve 1977 Cenevre
Sözleşmesinde ki Savaş Suçlarını, Barışa Karşı
Saldırı Sucu ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların
Cezalandırılması Uluslararası Ceza Mahkemesi
Roma Tüzüğü 17 Temmuz 1998, 5,6,7.8 maddelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
ihlallerini ele alan AİHM e başvurarak) suçluların
cezalandırılması için başvuru yapmalı ve
konumuzun takipçisi olmalıyız. Burada siyasi ve
hukuki destek için hem kendi yurtdışındaki
örgütlerimiz mobilize edilmeli ve her milletten
insanı içine alan geniş bir kamuoyu oluşturmalı
hemde lobi çalışmalarımızla mahkemelere karşı
taraftan siyasi müdahaleleri önlemeliyiz.
c) Planlarımızı kısa orta ve uzun vadeli olarak
netleştirmeli ve ortak stratejilerde görev paylaşımı
yapıp, özellikle, yurtdışında Azerbaycan, Türkiye,
Türkmeneli (Kuzey Irak) ve KKTC den ve diğer
cografyalardan Türkleri modern yutsever kitle
örgütlerinde örgütlüyerek ve bu örgütler sayesinde,
hedeflere yönelik mücadelemizde sonuç alıcı
destek için, Türklerin bulundukları yabancı
ülkelerde, gerektiğinde siyasilere ve egemen
güçlere karşı bir toplumsal baskı aracına
dönüştürerek istediğimiz sonuçlara en yakın
sonucu elde etmeliyiz.
d) Yurtiçinde ve Yurtdışında ortak vakıflar,
araştırma merkezleri ve enstitüler kurmalı ve
üniversitelerde Azerbaycan, Türkiye ve KKTC ile
ilgili çalışmalar yapacak kürsüler kurulması için ve
özellikle soykırım, terörizim konularında ve diğer
tespit edilen stratejik güncel ve temel konularda
uluslararası arenayı etkiliyebilecek bilimsel
kalifiye kadrolar yetiştirilmesi için çabalamalıyız.
e) Kendi stratejimize hitap eden konularda hem
ülke içinde hem de ülke dışında uluslararası
sempozyumlar, konferanslar ve seminerler
düzenlemeliyiz.
f) Bilimsel araştırmacılarımızı maddi ve manevi
olarak desteklemeli ve yurtdışında araştırmalardan
çıkan ürünlerin yabancı dillerde yayınlanması için
çaba göstermeli ve bilimsel çalışmaların yazılı ve
görsel sonuçlarının çeşitli biçimlerde referans
olarak kullanılması nı ve dünyada yayılmasını
sağlamalıyız.
g) Kendi hedeflerimizin lehine olacak konularımızda filim, belgesel filim ve tiyatro
çalışmaları yaparak bu çalışmaları dünya çapında
yaymaya çalışmalıyız.
h) Kıbrıs, Türkmeneli ve Karabağdaki Türk
Soykırımlarını öncelikle Türk Cumhuriyetleri
tarafından tanınmasını sağlamalıyız ve diğer dost
ülkeler ve kurumlarada (İKÖ gibi) aynı konuda
soykırım kararı almaları için çağrıda bulunmalıyız.
i) Hollandanın Başşehri Laheyde benim başında
bulunduğum, Türklere Soykırımları Arastırma
Vakfı (TGRF) olarak biz, önümüzdeki dönemde,
tarihte ve günümüzde dünyanın neresinde olursa
olsun, Türklere yönelik, ayrımcılık, ırkçılık, terör,
insanlık suçu, işkence, soykırım ve etnik temizlik
konularında araştırma yapacağız. Uluslarası
arenaya ısrarla raporlar sunacağız, konferanslar,
sempozyumlar ve seminerler ile geniş bir kesimi
etkilimeye çalışacağız.. Ve bize karşı yapılan
insanlık suçlarında mahkemelere müdahil olarak
katılacak, vekaletlerle mahkeme açtırabileceğiz ve
gerektiği taktirde alternatif tribünaller oluşturarak
kendi gündemimizle dünya kamuoyunu etkilemek
için harekete geçeceğiz. Biz Vakıf olarak şu anda
Lahey'de içinde Türklere yönelik olarak ta yapılan
Soykırımları da içeren Araştırma ve Eğitim
Merkezinin de olduğu bir Soykırım ve Terörizm
Müzesi açma ve Müze önüne de Türklere yapılan
insanlık suçlarını içeren bir anıt dikme çalışması
içersindeyiz. Bu konuya Türküm diyen herkesin
ortak davası olarak bakmasını ve Türklerin haklı
davasını kalıcı olarak ele alacak bu müze projesini
hem resmi kurumlar hem de kitle örgütleri ve de tek
tek Türkler olarak ta maddi ve manevi desteklenmenizi öneriyoruz.
Maddi destek anlamında girişimlerimiz devam
etmekte ve gecen aydan itibaren Müze çalışmaları
ve anıt için her Türk'ten ve Türk dostlarından en az
1. Euro, 1. Yeni Türk lirası, 1. Manat ve 1. Dollar
maddi destek kampanyası başlatmış bulunuyoruz.
Bu konununda buradaki Forumda Türklerin ortak
davasının Yurtdışındaki bir mevzisi olarak ele
alınıp değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Müze konusunun ve anıtın öneri olarak desteklenmesi, Türklerin uluslararası alanda kendilerinin
gündem oluşturmasına yol açacak, etkileyecek ve
Türklerin gelecekteki kazanımlarını kalıcı kılacak
ve katmerleştirecektir.
Sözlerimi bir Türk ulusu; Hünkar Hacı Bektaş-ı
Veli'nin bir deyişiyle bitiriyorum,
'Bir Olalım, Var Olalım, Diri Olalım'
30
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
HOLLANDA’NIN
LAHEY KENTİNDE
FAALİYET GÖSTEREN
mek ve önlem almak için, bugün ve şimdi harekete
geçiyoruz. Bu suskunluğa son vermek ve zekaları
harekete geçirmek
içinde Hollanda’nın başkenti Lahey’de Ocak 2006’da
Türklere Soykırımı Araştirma Vakfını (TGRF)”
kurduk. Bağımsız bir kuruluş olarak kurulan
vakfımızın amaçları başlıca şunlardır.
• Türk olup da ayrımcılık, ırkçılık, işkence ve teröre
maruz kalan kişilerin tanıklıklarının videoya ses
kaydını gerçekleştirmek.
• Belgesel film yapmak. Video, cd/dvd kayıtlarından
oluşan bir arşiv, kütüphane ve istatistiki bilgi merkezi
oluşturmak.
• Batının Ermeni iddalarıda dahil, Türklere karşı
kişlenen tüm insanlık suçları konusunda bilimsel
raporlar ve dosyalar hazırlamak ve hukuk yoluyla
davalar açtırmak.
• Alternatif mahkemeler (tribunaller) kurdurmak,
anıtlarını diktirmek ve Lahey’de bunuda içeren bir
soykırım müzesi, eğitim ve araştırma merkezi açmak.
• Değişik dillerde ve ülkelerde medya ile bağlantı
kurabilecek bilimsel ve teknik araştırma ekipleri
oluşturmak.
• Türklere yapılan tüm insanlık suçları hakkında
insanları eğitmek ve eğitilmiş bilimsel kadrolar
yetiştirmek.
• Türklere yapılan ayrımcılık, ırkçılık, terör ve
soykırımlarla ilgili konferanslar, seminerler, paneller
ve oturumları düzenlemek.
• Broşür, kitap, dergi, internet, cd/dvd vb. yoluyla
bilgi akışını sağlamak.
• Kültürler arası gerçek diyaloğu geliştirmek, bilgi
aktarmak ve karşılıklı etkileşim yapmak ve ortak
projeler üretmek.
Başarılı olmak için her yerde yaşayan Türkten EN AZ
1 EURO, 1 DOLAR, 1 MANAT VE 1 YTL
DESTEK, Lahey, “Türklere Soykırımı Araştırma
Vakfı (TGRF)” bağımsız bir kuruluştur ve Ocak 2006
yılında kurulmuştur. Bağımsız kalabilmesi, Türk
davasını takip ve temsil edebilmesi, konu üzerinde
mücadele edebilmesi için, Vakfın, kendisine Türküm
diyen herkesin maddi desteğine ihtiyacı vardır. Bu
nedenle her Türkün en az 1 Euro, 1 Dolar, 1 Manat ve
1 YTL’yi Vakfın aşağıdaki banka hesabına yatırması,
vakfın faaliyetlerini perçinleyecek ve gerekli maddi
olanaklarında onurlu Türk milleti tarafından bu
şekilde yaratılmasıyla oluşacak olan gerekli finansman kaynağıyla, Türkün kendi haklı davasındaki
başarı oranını azami ölçüde arttıracaktır. Artık
harekete geçme zamanı gelmiştir ve vakit tamamdır.
İletişimAdresi:
Turkish Genocide Research Foundation (TGRF)
postbus 13252, 2501 eg Den Haag (Lahey), Hollanda
Tel : 0031 (0) 627035256, 0031 (070) 4023963,
Fax : 00312 (070) 4023961.
Banka Hesabi:ABNAMBRO IBAN NR:
NL91ABNA0 52 23 36 841, Den Haag, Hollanda
e-posta: [email protected]
kvk # 27285580
“TÜRKLERE
SOYKIRIMI
ARAŞTIRMA
VAKFI”NIN
BİLDİRİSİ
O
nurlu Türk Milletinin değerli fertleri,
Bizler Avrupa’dan orta Asya ya kadar uzanan
çok geniş bir coğrafya üzerinde kök salmış
bir milletiz. Tarih boyunca bize karşı yapılan nice,
terörler, katliamlar, sahte iddalar ve soykırımlar
gördük. Sesimiz çıkmadı.
Sevgili Türk kardeşlerimiz,
Bizler herzaman acıların suskunlukla geçeceğini,
düşmanlıkların zamanla unutulacağını, affederek
herşeyin çözüleceğini sandık. Zulmedenleri
affetmek, yaşanan acıların üstünü kapatmak bizim
için erdemdi. Ancak, ne yazıkki acılarımız bitmiyor,
unutulmuyor, kapanan yaralar tekrar ve tekrar
açılıyor. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden bu
yana, vatan bildiğimiz bir çok yerde kardeşlerimiz
teröre, ayrımcılığa uğradı, öldürüldü, işkenceye ve
soykırıma maruz kaldı. Hep sustuk. Düşündük ki
Türklere karşı yapılan tüm insanlık suçları kendiliğinden saptanır ve üzerine gidilir, uluslararası
kurumlar sayesinde adalet yerini bulur. Ancak, bunlar
hiç gerçekleşmedi. Balkanlarda, Karabağda, Kıbrısta,
Irakta, Kafkasya ve Orta Asya’daki ve diğer yerlerdeki kardeşlerimiz sırf Türk oldukları için her türlü
insanlık suçuna maruz kaldılar. Ama maalesef onları
etkili bir biçimde hatırlayan, isimlerini anan ve bu
haksızlıkları dünyaya haykıran, önlem alan ve karşı
koyan olmadı.
Sevgili Türk kardeşlerimiz,
Suskunluk kader değildir. Zulme uğramak kader
değildir. Toplantılarda, arkadaş sohbetlerinde,
evlerde biraraya her geldiğimizde üzerinde
konuştuğunuz, üzüldüğümüz bu konular, artık geniş
mecralarda kendine yer bulmalıdır. Artık, Türkler
organize olamaz, plan yapamaz, derdini anlatamaz ve
lobi yaratamaz mantığını uygulamalarımızla reddetmeliyiz. Tüm iç çekişmelerimizi, şikayetlerimizi
bir yana koymalı ve milli hareket etmeliyiz. Tarihde
olduğu gibi, yarın yine başka bir yerde yada kimbilir
belki burada yeniden çekilebilecek acılara üzülme-
31
27
ŞUBAT
MART - NİSAN
KASIM -- ARALIK
- OCAK2007
2007
Derneği, Türkiye'de bir irtibat noktası ve adeta bir
büyükelçilik gibi yoğun bir siyasi-sivil faaliyet
içinde olmuştur. Bu süreçte başta Dr. Mehmet
Kengerli, Cemil Ünal ve Ahmet Karaca olmak
üzere Azerbaycan Kültür Derneği yöneticilerinin
çalışmaları Azerbaycan'daki bağımsızlık mücadelesi yanında konunun Türkiye boyutu
bakımından da çok büyük katkı sağlamıştır.
SONUÇ
NASIL ANILMALI?
Bugün Azerbaycan Cumhuriyeti 20 Yanvar'ı
görkemli bir şekilde anmakta, bunu topluma da
hatırlatmaktadır. Ancak bir yanlışı yapmaya devam
etmekte, bu işi de iç siyaset bakımından kullanma
huyundan vazgeçmemektedir. Resmi televizyonları seyrettiğimiz zaman; olayların gerçek
sorumlularının ve onların işbirlikçilerinin bir
kenara bırakılarak hâlâ Etibar Memedov'un, Halk
Cephesi'nin, Elçibey ve İsa Gamber'in suçlandığını, bir takım akademisyen ve bürokratlarla
röportajlar yapılıp bu isimlerin suçlandığını
görüyoruz. Bunlar 20 Ocak'ın anlamını ortadan
kaldıran, Azerbaycan'ı güçsüz-leştiren, çağımızın
da gerisinde kalmış siyasal usuller olarak göze
çarpmaktadır.
20 Ocak 1990 tarihi, Azerbaycan'ı canı pahasına
seven vatanseverlerin, bunu bütün dünyaya ispat
ettiği tarihtir. Vatansever Azerbaycanlılar, petrolün, boru hatlarının, makamların, koltukların,
servetlerin, şöhretlerin olmadığı o günlerde istiklal
ve milli birlik uğrunda gözlerini kırpmadan
canlarından geçmişlerdir. Afganistan'dan sonra,
Kızılordu'nun karşısına şehirlerde de çıkılabileceğini onlar göstermişlerdir. Azerbaycan için
kan verip Azerbaycan'ın adının ve sıkıntılarının
dünyada duyulmasını sağlamışlardır. Azerbaycan'ın bugünkü ayyıldızlı bayrağı o günlerde
Azadlık meydanında görülmüştür. O günden
itibaren Azerbaycan bağımsızlığa doğru büyük bir
adım atmıştır.
Bu nedenlerle 20 Ocak sadece Ganlı Yanvar değil,
Şanlı Yanvar olarak da anılabilir. Anma toplantılarında siyasi amaçlarla yeni mesuller aramak
yerine dönemin Sovyet yöneticileri, Ermeni
teröristler ve olaylarda görev almış askeri
yetkililerin bulunarak cezalandırılmalarına çalışılmalıdır. Birkaç uluslararası hukuk belgesinin aynı
anda ihlali ile gerçekleşen 20 Ocak katlia-mının
cezasını çeken henüz yoktur.
Geçen Sayıdan, Yalçın SARIKAYA’ya ait
yazının devamı.
31 Aralık gecesi, sayıları binleri aşan göstericiler
sınır kulübe-lerini yakmış, tel örgüleri kesmiş ve
resmi Sovyetler Birliği ile İran arasındaki ancak
gerçekte Kuzey ve Güney Azerbaycan arasındaki
sınırı sembolik olarak ortadan kaldırmışlardır.
Bundan 4 gün sonra 4 Ocak 1990'da, Bakü'de,
150.000 insan bu sınırın açılması için toplanmıştır.
Göstericiler, sınırdaki göstericilerle dayanış-ma
içinde olduklarını açıkla-mışlardır. Bu arada bir
miktar kuzeyli, illegal olarak güneye geçmiştir.
Halk Cephesi olayları destek-lemiş ve bir grup
aktivist, Mosko-va'ya konuyla ilgili talepleri
içeren, 1828'de Azerbaycan'ın bölündüğünü
bildiren bir mektup göndermiştir. Moskova ve
Tahran konuyla ilgili olarak görüşmüş ve 7 Ocak'ta
sınırda bir akraba görüşmesi kararı vermişlerdir.
İran resmi makamları ve haber ajansları konuyu
İslami-İrani bir buluşma gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu olay güneyde kuzeyin ilgi odağı
olmaya başlamasının da başlangıcı sayılabilir. 19
Ocak'tan itibaren Bakü'deki olayların ciddiyeti
artmış ve Moskova müdahaleye fiilen başlamıştır.
20 Ocak olaylarından sonra ise güneye önemli
miktarda insan geçtiği bildirilmiştir. Bütöv
Azerbaycan fikrinin yarattığı 31 Aralık gecesinden
sonra 20 Ocak, güneyde milli uyanışa ve hareketliliğe önemli katkıda bulun-muştur.
Türkiye-Azerbaycan İlişkileri Bakımından
Konunun bence en önemli yönlerinden biri
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bakımından getirdikleridir. Büyük çoğunluğumuzun hatırladığı o
günlerde Türkiye'nin neredeyse bütün büyük
illerinde gösteriler ve mitingler düzenlenmiştir.
İnsanlar, meydanlarda toplanıp Kızıl-orduyu ve
Ermeni işgalcileri lanetlemişlerdir. Bu gösterilerin
bir kısmı o şehirlerin tarihinde az görülmüş
kalabalıkları görmüştür. Ankara'dan Erzurum'dan,
Kayseri'den dünyaya yayılan görüntüler Moskova'yı ve Erivan'ı şaşırtmıştır. Yardım kampanyaları, destek geceleri Azerbaycan'ı Türkiye'de
siyaset ve diplomasi gündeminin birinci maddesi
haline getirmiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılarak
bağımsız Türk devletlerinin ortaya çıkacağına
halen ham bir hayal gibi bakanlar o günden itibaren
ya susmaya ya da fikirlerinin değiştiğini itiraf
etmeye başlamışlardır. Türkiye'de siyasi parti ve
grupların tamamına yakını Azerbaycan'ın yanında
bir pozisyon almışlardır. Azerbaycan Kültür
32
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
HOCALI KATLİAMI TBMM’NİN
GÜNDEMİNDE
TBMM’de 21 Şubat 2007 Çarşamba günü
yapılan oturumda gündem dışı söz alan, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir aşağıdaki
konuşmayı yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin Hocalı kentinde Ermeniler
tarafından gerçekleştirilen katliamın 15’inci
yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi,
Türk ve Azerbaycan milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bügün burada 26
Şubatın 15’inci yılını seslendirmenin bir anlamı
var, bu yüce Meclisin milletvekillerine hitap
etmenin de bir anlamı var. O nedenle, dikkatlerinizI
beş dakika da olsa bana çevirmenizi önemle
bekliyorum, rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 26 Şubat, Türk dünyası ve
Azerbaycan için acılı günlerden biri olmanın
yanında, aynı zamanda, insanlık tarihi için
kelimenin tam manasıyla kara bir sayfadır.
Ermenilerin, Azerbayca’nın Hocalı kentinde
yaptıkları ve insanlık tarihine kara bir leke olarak
geçen bu katliamı, bundan on beş yıl önce
gerçekleştirildi, yani 26 Şubat 1992 tarihinde.
Ermenilerin Karabağ Bölgesinde yaptıkları terör
hareketleri ve bu hareketler sırasında Azeri
Türklerine yönelik yapılan hunharca işlenmiş
katliamları unutmak ve hele bu katliamlara tanık
olanların hafızalarından silmeleri asla mümkün
olmamıştır, olamayacaktır da.
Ermeniler tarafından insanlık tarihine düşürülmüş
olan bu kocaman kara leke, imsanlık adına bir şansızlık olmuştur. Bu durum, demokrasi savunucusu
devletleri çok düşündürmeli ve hatta utandırmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Hocalı katliamında her türlü
vahşet yaşandı. Ermeniler, insafsızca ve acımasız
bir şekilde şehitlerin gözlerini oydular, kafa
taslarının derilerini soydular, vücutlarının değişik
organlarını kestiler, diri diri canları toprağa
gömdüler,hamile kadınların karınlarını deştiler;
şehitlerin penisleri kesilerek ağızlarına verildi. Bu
durumları Fransız Gazeteci Jan Iv Yunet, Rus
İzvestia Gazetesi Muhabiri Vladimir Belih, Adli
Tıp Kurumunda profesör olan Yusifov, belgeleriyle
o gün dünyaya ulaştırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Ermeniler Hocalı’da bu
katliamı yaptıktan sonra Dağlık Karabağ Bölgesini
ve çevresini böylece işgal ettiler.
Ermenilerin, Azerbaycan Türklerine yaptıkları
katliamın boyutları çok büyük olmasına rağmen,
dünya kamuoyundan gelen tepki çok yetersiz kaldı
o gün. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal
altına girdi, bir milyondan fazla insan yaşadığı yerinden edildi, yersiz yurtsuz kaldı ve “kaçkın” adını
aldılar. O nedenle bu bölgeye dikkatler yeniden
çekilmelidir değerli arkadaşlarım.
Ermeniler, halen Yukarı Karabağ ve altı Azeri
bölgesini işgale devam ediyorlar. Bu şekilde
Ermeniler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarını ve uluslararası hukuk kurallarını
çiğnemeye devam ediyorlar yani.
Ermenistan’ın Azerbaycanlı Türklere yaptığı
katliam insanlık tarihinin karanlık sayfalarında
yerini aldı. Bu katliamı yapan Ermeniler, evrensel
bilincin en müstesna yerinde korunan insanlık onur
ve itibarını da katlettiler.
Aradan geçen yıllar boyunca Ermeni politikaları,
yalanlar ve saptırmalarla yaşananları unutturmaya
ve gerçekleri örtmeye çalıştılar. Bugün, Amerika
Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, dünyanın
birçok ülkesinde Ermeni kuruluşları ve lobi
örgütleri kendi çıkarları doğrultusunda saptırılmış
bilgilerle kitleleri ve tüm dünyayı Türklük aleyhine
yanıltıyorlar, ama gerçek balçıkla sıvanamaz bir
güneştir. Bu sayede, bu suçu işleyenler tarih önünde mutlaka hesap verecekler ve insanlık vicdanında
mahküm duruma geleceklerdir.
Bu durum, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk
Grubunda çözümlenmelidir.
33
27
ŞUBAT
MART - NİSAN
KASIM -- ARALIK
- OCAK2007
2007
Kerkük, Karabağ, Kıbrıs
Rauf Özhun - Onur Çetiner
“K” harfi ile başlayan gerçek 3 Türk Yurdu.
Ah Kerkük vah Kerkük
Kerkük, Karabağ ve Kıbrıs...
Irakta yer alan Kerkük ve Havalisi, halkının büyük
bir kısmı Türk olan bir bölgedir.
Kerkük'te zulüm ve işkence sürüp gitmekte.
Karabağ işgal altında.
1732 ve 1743'de iki defa geçici olarak İran
istilasına uğradı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tecrit ve izole
edilmiş.
1918 Ekiminde İngilizlerin eline geçti.
Bugün Kerkük, Karabağ ve Kıbrıs... Sözünü duyan
her Türkün kalbi kıpır kıpır çarpıyor.
Osmanlı Türkiyesinde iken Kerkük, Musul
eyaletine bağlı bir sancaktı.
Çeşitli tarihlerde sözkonusu bölgelerde yapılan
katliamlar gündeme geldiğinde içimiz hüzünle
doluyor.
Lozan Antlaşması Sırasında Türkiye'nin Musul'u
sınırları içine almak için yaptığı teşebbüsler
neticesiz kaldı ve Kerkük 1926 tarihinde Milletler
Cemiyeti tarafından Irak'a verildi. (Barzani veya
Talabani'ye değil)
Yanık Karabağ ve Kerkük Türküleri yüreklerimizi
dağlıyor. Ciğerlerimizden adeta parçalar koparıyor.
KERKÜK'ÜN BUGÜNKÜ DURUMU:
Gürgür Baba Ateşiyiz
Kuzey Irak'ta ilan edilmesi öngörülen
KÜRDİSTAN DEVLETİNİN BAŞŞEHRİ olması
için Talabani ve Barzani aşiret reislerinin meşru
olmayan faaliyetleri kesintisiz devam etmekte.
Her Türkmen Kardeşiyiz
Yeni Zaferle Doğan
Kerkük'ün Güneşiyiz
Bayrak Ay-Yıldızımız
Geçmişiyle tamamen bir Türk şehri olan bu kentte
tapu ve nüfus kayıtları yakılmıştır. Irak'ın her
yanından, Suriye'den ve hatta Türkiye'den bir çok
Kürt bu şehre getirilip yerleştirilmek suretiyle
kentin demografik yapısını bozmaya matuf
girişimler son hızıyla devam etmekte.
Atatürk'ten İzimiz
Türkleriz Biz Türkler Biz
Yol Kurbanı Kızımız
Gönülde Türk Erekle
Sevgine Sevgi Ekle
Kerkük'üm Geliyoruz
Türkmelerin ileri gelenleri kaçırılıp öldürülmektedir. Saddam rejiminin yapmadığı rezaletleri
aşiret reislerinin peşmergeleriyle, ABD'nin
askerleri yapmaktadırlar. Burada yaşayan Türkmenlere kan kusturmaktadırlar.
Bekle Bizi Sen Bekle
Sadun KÖPRÜLÜ (1976)
34
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
olan toprakları kendi topraklarına dahil ettiler.
Kısacası Kerkük, Türk Milleti'nin kucağında
patlamaya hazır bir bomba durumundadır...
Savaş ve katliam sonrası yaşadıkları toprakları terk
eden Azerbaycan Türkleri'nin sayısı bir buçuk
milyonu buluyor. Azerbaycan Toprağı Karabağ'ın
işgaliyle Azerbaycan'a gidenler “Kaçkın” Ermenistan'dan gelenler de “Göçkün” olarak tanımlanıyorAzerbaycan Türkçesile.
Ermeni ve Rus askerlerinin 1992-1993 yıllarında
Karabağ ve Azerbaycan'ın çeşitli bölgelerinde
işledikleri tüyler ürpertici cinayetlerle, Yunanlıların 1919-1922 yılları arasında Anadolu'da
yaptıkları katliamlarla, Rumların ve Yunanlıların
Kıbrıs'ta 1963-1974 yılları arasında gerçekleştirdikleri katliamlar arasında bir çok benzerlikler vardır.
KARABAĞ – KARABAĞ – KARABAĞ
Ah Karabağ vah Karabağ
Peki Dünya'nın bu katliamlardan haberi var mı?
YOK
Karabağlı Bir Şair:
“Aslım Karabağlıdır a Balam
Özüm Şemşeddin Elli
Ya gençlerimizin Balkanlarda, Kafkasya'da,
Telafer'de, Kerkük'te Türklere yapılan mezalim ve
ihanetlerden haberleri var mı? YOK
Gam Getirdi Meni Buraya Dağlar
Her Ne Yana Baksam Eli Görünmez
İndi KestiArayı Dağlar
Neden?
Kaşların Yakuttur a Balam GözlerimAlmas
Gönlü Gam, Gün Olan Dünyaya Gülmez
Çünkü toplumu birleştirmek, bütünleştirmek ve
yüksek ideallerle beslemekten vazgeçmişizdir de
ondan...
Lokman Hekim Gelse Derdim Bilmez
Yetişsin Şah-ı Merdan Oraya Dağlar
Beçere Kıyas Deyer, Bu Sözleri Serinnem
Bugün Dünya Kamuoyu, Karabağ'ın Ermenistan
tarafından işgal edildiğini ve buradan kovulan
Türklerin açlıkla nasıl boğuştuğunu biliyor mu?
Akar Deli Gönül Coşar Derrinnen
FelekAyrı Saldı Vatanımnan Elim Men
Onun İçin KestiArayı Dağlar”
Bilmiyor.
Diye feryat etmektedir...
Anlaşılan o ki Kıbrıs Türkleri Kıbrıs Meselesini
naslı anlatamamışlarsaAzerbaycanlı kardeşlerimiz
de Karabağ Sorununu anlatamamışlar dünyaya.
Böylece Karabağ, Kıbrıs gibi karşımızda
çözülemez ve anlaşılamaz uluslararası bir sorun
olarak duruyor.
1992-1993 yıllarında Rus emperyalistler tarafından desteklenen Ermeniler 7 Azerbaycan
şehrini, Ağdam, Füzuli, Laçin, Kubadlar, Cebrayil,
Zengilan ve Kelbecer'i işgal ettiler.
Karabağ'ı işgal ettikten sonra Hocalı, Laçin ve
Şuşa'da binlerce masum kardeşimizi katlettiler.
Bakın, Yukarı Karabağ'da Ermeni ve Rus
Azerbaycan Devleti'nin beşte birini ve ona bitişik
35
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
1. Kıbrıs Türkleri tarafından 1948 yılında
Ankara'da kurulan Kıbrıs Türk Kültür Derneği ile
Azerbaycan Türkleri tarafından 1949 yılında yine
Ankara'da kurulan Azerbaycan Kültür Derneği
arasında sıkı işbirliği yapılamaz mı?
askerlerinin yaptığı katlimı gören ve sonradan
Beyrut'a yerleşen Ermeni bir gazeteci Daud
Kyeyriyan “ For the Sake of Cross” isimli kitabında
(Sayfa 62-63) ne yazmıştır?
“Hocalı katliamında ölülerin yakılmasıyla görevli
Ermeni grup, Hocalı'nın bir kilometre batısında bir
yere 02 Mart 1992 tarihinde 100 Azeri ölüsünü
getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız
çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı.
Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala
yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini
ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tıgranyan isimli
bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne
fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki
yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık
işittim gibi geldi. Yapacağım bir şey yoktu. Ben
Şuşa'ya gittim, onlar da haçın hatırı için savaşa
devam ettiler.
2. Azerbaycan Kültür Derneği ile Kıbrıs Türk
Kültür Derneği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ile Azerbaycan Devleti arasındaki ilişkileri
geliştirmek için koordineli çalışmalar yapamazlar
mı?
3. Rum-Yunan ve Ermeni Lobilerinin faaliyetlerine
karşı Kıbrıs Türkleri ile Azerbaycan Türkleri'nin
yoğun yaşadıkları Dünyanın çeşitli büyük
merkezlerinde müştereken yapacakları etkinliklerde Dünya Kamuoyunun davalarımızı anlamasına yardımcı olamazlar mı?
Unutmayalım...
“Ay balam, Karabağ'da talan var
Bir insan hangi insana yardım eder?
Meni derde salan var,
- Her gün konuştuğu tanıdığı ve görüştüğü insana
mı yardım eder? Yoksa,
Çek bayraktar bayrağı!
Yarı yolda kalan var.
- Hiç tanımadığı, görüşmediği ve konuşmadığı
insana mı?
Ay balam, bu meni, bu da meni
Goydun çukurda meni.
Konuşmadığı, tanımadığı ve bilmediği insana
neden yardım etsin ki!
Sadıklığın bu mudur?
Yedirdin kurda meni…”
Bir insan bilmediği tanımadığı ve kendisiyle hiç
konuşmayan bir insana selam verir mi?
Çok merak ediyoruz. Bizim Türk Milleti olarak o
zaman yapacağımız bir şey yok muydu?
Türk Milleti olarak daha fazla oyuna gelmemek
için Ermeni, Rum ve Yunan lobi faaliyetlerini
akamete uğratmak için birlik ve beraberlik ruhu ve
heyecanı içinde hareket etmemiz, bizim de Kıbrıs,
Azeri ve Irak Türkleri olarak daha etkili lobi
faaliyetleri yapmamız gerekiyor.
Vardı ama maalesef hiç ama hiçbir şey yapmadık
ve olan oldu...
Peki şimdi yapacak bir şey yok mu?
Olmaz olur mu? Elbette var:
36
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
DÜNYA BASININDA
HOCALI
KATLİAMI
Journal Valer Aktuel (Paris) 14 Mart 1992:
“Bu özerk bölgede Ortadoğu kökenlilerle birlikte
Ermeni silahlı birlikleri helikopter dahil modern
silahlara sahip bulunmaktadırlar”. Ermeniler
Karabağ Azerilerini katlettiler”.
NewYork Times. 3 Mart 1992 Perşembe,
Thomas GOLZ:
Kanlı olayların bizzat şahidi olan Fransalı
gazeteci Jean İve Yunet olaylar şöyle tasvir
ediyor:
“Hocalıda facianın şahidi olduk. Yüzlerce ceset
gördük. Onların arasında kadınlar, yaşlılar,
çocuklar ve Hocalı’nın savunmasında bulunan
insanlar vardı. Kullanmamız için bize helikopter
verildi. Yüksekliğe çıkarak havadan gördüklerimizi kamerayla çekiyor, banda alıyordur. Bu
zaman Ermeni silahlı birlikleri bizim helikoptere
ateş açmaya başladılar ve biz çekimi yarıda
bırakarak geri çekilmeye mecbur kaldık. Ben savaş
hakkında çok şeyler duymuşum. Nazi Almanlarının zalimliği konusunda okumuşum, ancak
Ermeniler sivil halkı ve hatta 5-6 yaşlı çocukları
bile katletmekle vahşette onları aratmadılar.”
“Dün gece Azerbaycan’ın Hocalı kentinde büyük
bir katliam yapıldığı haberi geldi. Azerbaycan’ın
devlet memurlarından bazıları ve basın muhabirleri az önce Hocalı’dan gelen ve üç küçük
çocuğun cesedini getiren helikopterlerle çabucak
Hocalı’ya gittik. Orada gördüklerimiz tam
dehşetti. Sanki cehennemdeydim. Her tarafta insan
cesetleri vardı. İnsanların böyle bir şey yapabileceğine inanmıyorum. Cesetlerin çoğu berbat
haldeydi. Bazılarının kelleri kesilmiş, bazıları
yakılmıştı. Orada gördüğüm bir ceset vardı ki
şimdiye kadar gözümün önünden gitmiyor. Bir
hamile kadının karnı delinerek çocuğu çıkartılmıştı. Bunlardan başka iki yüz kadar insanın da esir
alındığı söyleniyordu.”
İndependent, 29 Şubat 1992 Elen VOMAK:
Sunday Times, 8 Mart 1992 Rick Milton:
“Çarşamba günü yapılan katliamdan sonra azeriler
onlarca insan yitirdiler. Bu insanlar, bu bölgenin
ikinci en büyük kenti olan Hocalı’nın Ermeniler
tarafından işgali zaman öldürül-müşlerdi. Cesetleri
toprağa verirken orada olanlardan birisi
muhabirlere kırarak demişti. “Dünya burada baş
veren olaylara hala göz yumuyor. Bizler ölüyoruz.
sizler ise sadece seyrediyorsunuz.
“Hocalıdan kurtulmuş bir yaşlı amcanın yanına
gittim. Adı Balakişi olan amca ikisi erkek üç kız
olmak üzere beş çocuğunu kaybetmişti. Karısının
ise soğuktan bacakları donmuştu. Yaşlı amcanın
sölediğine göre Ermeinler Hocalı’ya çok
yaklaşmışlardı. Lakin böyle bir şey yapacaklarını
kimsenin aklına gelmezdi. Ermeniler 25 Şubat
gecesi aniden kente hücuma başladılar. İnsanlar
37
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Milliyet 4 Mart 1992 :
gecenin karanlığında nereye kaçacaklarını
bilemediler. Evinden çıkan herkes öldürüldü.
Kurtulabilinler ormana doğru koşmaya başladılar.
Ama Ermeniler hareket eden her şeye ateş
ediyorlardı ve bu insanlardan da bazıları öldürüldü.
“Katliamı Gördüm: Êrmeniler kana doymuyor.
Karınları deşilmiş bebekler... Süngülenmiş
kadınlar... Gözleri oyulmuş, kulakları burunları
kesilmiş erkekler.. Cesetler... Cesetler”
Financial Times (Londra), 9 Mart 1992 :
Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı HaydarAliyev:
“Ermeniler Ağdam’a taraf giden mülteci kolonunu
kurşuna tuttu. Azeriler 1200 ölü saydılar”.
“Lübnan’lı kameraman, ülkesinin zengin Taşnak
toplumunun Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini
teyit etti.”
“Hocalı soykırımı yalnızca Azerbaycanlılara değil,
tüm insanlığa yapılmış bir cinayettir.”
Times (Londra), 4 Mart 1992:
“Çocukların kulakları kesilmiş, yaşlı kadının
yüzünün sol tarafındaki derisi soyulmuş,
erkeklerin başları oyulmuştu. Ermeni silahlı
kuvvetleri, Hocalı’da yaptıkları katliamı önceden
bir taktik olarak belirlemişlerdi.”
Azerbaycan’ın Milli Kahramanı
Çingiz Mustafayev:
“Çoğusu, küçük kızdan geriye kalan kafayı görüp
dehşete düşmüştü.”
The Times 2 Mart 1992 Scot NELSON:
ABD Kongre Üyesi Den Barton:
“Biz Hocalı’nın karla kaplı tepelerine geldiğimizde parçalanmış cesetler gördük. Cesetlerin
arasında çocuk, kadın ve yaşlı insanlar daha
fazlaydı. Yüzlerce cesedin içinde birkaç ceset asker
cesediydi. Kanlan cesetlerin hepsi sivil halka
mahsustu.”
“Hocalı sözcüğü bütün Azerbaycan-lılar için ağır,
hüzün ve gaddarlık simgesine çevirmiştir.”
Hatay Milletvekili, MHP Grup Başkanvekili
Sayın Mehmet Şandır:
“Ermeniler, savunmasız insanları, tüm insanlığı
utandıracak biçimde, dehşet uyandıracak biçimde
katlettiler. Maksatları, Türkleri, doğup büyüdükleri
anavatanlarından söküp atmaktı. Niyetleri,
boşaltacakları bu toprakları ilhak etmekti. Yapılan
saldırı, planlı saldırıydı. Ermeni yayılmacığının ve
hukuk tanımazlığının bir sonucuydu. Ermenilerin
soykırım vahşetini, Hocalı’da yaşayan Azerbaycanlı Türkler çok acı bir şekilde gördüler.”
Vaşington Post. 2 Mart 1992:
Ermeni baskınları Azeri’lerin ölümü ve kaybolması ile sonuçlanıyor. 10000 kişilik Hocalı’dan
1000 kişi çarşamba gecesi Ermeni ordusunun
yapmış olduğu müdahale sonucu katledildiler.
Kommersant, Moskova 27 Şubat 2002 1992:
Yıl 25-26 Şubat gecesi Dağlık Karabağ’ın Azeriler
tarafındaki Hocalı şehri Ermenilerce işgal edildi.
Rusların 366. motorize alayı hücumda iştirak etti.
Sonuçta 613 ölü, 487 yaralı, 1275 esir, 150 kişi
kayıp bulunmaktadır. Hocalı katliamı savaşın
gerçek anlamından bir hayli uzak.
İzvestiya (Moskova) 13 Mart 1992:
“Teğmen Leonid Kravets: Ben kendim şahsen bir
tepede 100 ceset gördüm. Çocuklardan birinin
kafası yoktu. Her yerde acımasızca katledilen
kadın, çocuk, yaşlı cesetleri gözüküyordu.”
38
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
yaratan noktalar grupların ve eylemlerin neler olduğu; bu grup ve eylemlerin içeriklerinin Sözleşme'de yeterince açıklanmamış olması nedeniyle
belirsizlikleri ve suçun manevi unsurunu meydana
getiren kasta dair özelliklerdir. Sözleşme bu
noktalarda hukukçulara yeterince açık ve net
tanımlamalar getirmediği için uluslararası ceza
mahkemelerindeki yargılamalar soykırım hukukuna ışık tutmaktadır. Soğuk savaş dönemi aslında
içtihat gelişimi açısından oldukça verimsiz geçti.
Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Yugoslavya'nın dağılma sürecine girmesi, ardından da
Ruanda'daki çatışmalar içtihat yeni bir boyut
kazandırdı. Bu dönemde kurulan iki Ad Hoc
mahkeme sadece soykırım suçu açısından değil
genel anlamda uluslararası ceza hukuku açısından
oldukça büyük etki doğurdu.
Geçen Sayıdan, Gözde TURAN’a ait
yazının devamı.
Mad. I'de taraf devletler, ister savaş zamanında
ister barış zamanında olsun soykırımın uluslararası
hukuka göre bir suç olduğunu kabul eder ve bu
suçu önlemek ve cezalandırmak yükümlülüğünü
alırlar.
Mad. II'ye göre soykırım, sayılan eylemlerin
ulusal, ırksal, etnik veya dini bir grubu, bu haliyle
tamamen veya kısmen yoketme niyetiyle birlikte
işlenmesidir:
(a) Grup üyelerini öldürme
(b) Grup üyelerine ağır bedensel veya zihinsel
zarar verme
(c) Grubu, fiziksel olarak tamamen veya
kısmen yoketmeye yönelik yaşam koşulları altına
kasten koyma
(d) Grup içinde doğumları engellemeye yönelik önlemler dayatma
(e) Grubun çocuklarını zorla bir başka gruba
nakletme
Mad.III'e göre şu eylemler cezalandırılır:
(a) Soykırım (genocide)
(b) Soykırım işlemek üzere anlaşma (conspiracy to commit genocide)
(c) Soykırım işlemek üzere doğrudan ve aleni
kışkırtma (direct and public incitement to commit
genocide)
(d) Soykırım girişimi (attempt to commit
genocide)
(e) Soykırım suçuna katılma (complicity in
genocide)
AB'nin şu ana dek Türkiye'ye ilişkin olarak
“Ermeni Soykırımı” konusunda nasıl bir tavır
takındığının açıklığa kavuşturulabilmesi için AB
Parlamentosu'nun, Komisyon'un ve Konsey'in bu
konuya dair verdiği kararlar incelenmelidir. AB
soykırım sorununa da diğer savaş suçları ve
insanlığa karşı suçlar gibi önem vermekte, sadece
kendi bölgesinde değil dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleşen insanlık dışı olaylara dikkat
çekmektedir. Ancak bu olayların hangi-lerinin
soykırım suçu tanımına girdiği konusunda bir
tespit yapabilme yetkisine sahip olmamakla
birlikte, Parlamento kimi olayları “soykırım”
olarak tanımlamaktan kaçınmamaktadır. 4 Osmanlı
Ermenilerinin 1915–1917 döneminde yaşadıklarının “soykırım” olarak nitelendirilmesi AB için
tek örnek değildir. AB Parlamentosu Kamboçya
olaylarını da “soykırım” olarak nitelendirmiştir. 5
Kızıl Kimerlerin işlediği suçların soykırım suçu
tanımına uyup uymadığı öğretide ciddi tartışmalara yol açarken AB Parlamentosu yine kendi
siyasal yaklaşımını hukuki tanımlamaların önünde
tutmuştur. Geçmişteki olaylara kendi yorumunu
getirerek, yaşananların “soykırım” olup olmadığı
kararını veren Parlamento, güncel olaylar için daha
temkinli davranmaktadır. Örneğin yakın bir zaman
önce Sudan'da yaşanan insanlık dışı olayların
soykırım olup olmadığına hemen karar vermemiştir Parlamento. Sudan olaylarında BM'nin
soykırım suçunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin
araştırılması için oluşturduğu İnceleme Komisyonu ile tam bir işbirliğine gidilmesine karar
verilmiştir.6
Mad.IV'e göre, soykırım işleyenler veya
Mad.III'de sayılan eylemlerden herhangi birini
gerçekleştirenler anayasal bakımdan sorumlu
yöneticiler, kamu görevlileri veya da özel kişiler
olmalarına bakılmaksızın cezalandırılacaklardır.
Soykırım suçu kodifiye edilmiş olma
avantajına sahip olmasına rağmen, yaklaşık olarak
50 yıl önceki dönemin bir ürünüdür ve bu nedenle
de döneminin izlerini taşımaktadır. 1948
Sözleşmesi Nazi Holocaust'unun yarattığı travma
sonrası hazırlanmıştı. Bunun yanısıra henüz
başlamakta olan Soğuk Savaş'ın da etkileri gözardı
edilemez. Hangi grupların Sözleşme'ye dâhil edilip
edilmeyeceği sorunu başta olmak üzere en temel
konularda bile SSCB ve ABD kutuplarının
çekişmesi, anlaşmazlığı Sözleşme'ye yansımıştır.
Soykırım suçu sözkonusu olduğunda tartışma
39
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
AB Parlamentosu, Komisyon ve Konsey'den farklı
olarak Ermeni sorununa ilişkin olarak Türkiye'yi
eleştiren, soykırımın tanınması konusunda ısrarcı
bir tavrı benimsemiştir. 1987'de Türkiye'nin tam
üyelik başvurusundan sonra Parlamento'nun
verdiği kararla başlayan süreç günümüze dek
devam etmiş, bu süreçte Parlamento sürekli olarak
Türkiye'nin Ermeni soykırımını tanımasını ve
Ermenistan-Türkiye arasındaki sınırın açılması ve
ilişkilerin normale dönmesini istemiştir. 7 Ermeni
soykırımı konusu Türkiye'nin adaylığının
gündeme geldiği her dönemde tekrar canlanmış,
Parlamento bu sorunu Türkiye'nin tam üyelik için
yerine getirmesi gereken siyasal kriterlerden birisi
olarak değerlendirmiştir.
Kopenhag kriterleriyle bağdaşıp bağdaşmadığının
tespiti ve de Türkiye'nin soykırımı tanımamasının
üyelik sürecini nasıl etkileyeceğidir. Konsey bu
soruya verdiği cevapta da konunun hassasiyetinin
farkında olunduğunun, ancak Türkiye'nin yerine
getirmesi gereken şartlar arasında soykırımın
tanınmasının yer almadığı belirtilmiştir. 10 Türkiye'ye yönelik eleştiriler sadece AB içindeki AB
organlarından gelmemiştir. Zaman zaman üye
ülkelerin sivil toplum kuruluşları da AB Parlamentosu'na Türkiye'nin “soykırımı inkâr” politikası izlediğini bildirerek Parlamento'nun bu
durum karşısında bir tavır takınmasını beklemişlerdir. Bu şikâyetlerde Türkiye'nin soykırımı
inkâr politikası yürütmesine rağmen AB'nin
Türkiye ile üyelik müzakerelerini yürütmesi
şaşkınlıkla ve endişe ile karşılanıyor, Türkiye'ye
verilen mali yardımlar eleştiriliyor. 11
Komisyon ve Konsey'in konuya yaklaşımı
Parlamento'dan farklıdır. Örneğin 4 Ekim 2000
tarihli bir soruda, 1987 tarihli Parlamento
kararında 1915–1917 döneminde Osmanlı sınırları
içerisinde yaşayan Ermenilerin maruz kaldığı
olayların 1948 Sözleşmesi çerçevesinde
“soykırım” olduğu, bu soykırımın Türkiye tarafından tanınmasının Türkiye ve Topluluk
arasındaki ilişkiler açısından önemli olduğunun
belirtildiği tekrarlanmıştır. Helsinki Konferansı'nda Türkiye'ye adaylık statüsünün tanınmasından sonra Ermeni soykırımının Türkiye
tarafından tanınmasının üyelik için bir kriter olup
olmadığı konusunun Komisyon'un açıklığa
kavuşturması istenmiştir. Komisyon adına soruyu
yanıtlayan Verheugen bu türden bir tanımanın
Kopenhag kriterleri arasında yer almadığını
belirtmiştir. 8 Daha sonraki bir tarihte yine bu
içerikteki bir soruya Verheugen aynı cevabı
vererek konunun Kopenhag kriterleri arasında
geçmediğini yinelemiştir. 9 Konsey'e sorulan bir
soruda da Türkiye'nin, Milli Eğitim Bakanlığı
aracılığıyla sistematik şekilde bir “soykırımı
inkâr” politikası yürüttüğü, öğretmen kadrosunun
ve kamu görevlilerinin sınıflarda soykırımın
meydana gelmediği şeklinde bir eğitim vermesinin
desteklendiği belirtilmiştir. Bu tarz bir eğitimin
Avrupa eğitim standartlarıyla bağdaşmadığı,
ayrıca soykırımı inkâr politikasının insan haklarıyla da bağdaşmadığı, bu durumun da Kopenhag
kriterlerine ters olduğu söylenmiştir. Konsey'den
açıklığa kavuşturulması istenen nokta, Türkiye'nin
bu türden bir soykırımı inkâr politikası takip
etmesinin tam üyelik sürecinde uyulması gereken
Görüldüğü gibi Parlamento ile Konsey ve
Komisyon'un konuya yaklaşımları farklıdır. Bunun
temelinde aslında AB Parlamentosu'nun çok
değişik siyasal düşüncelerin ifade olanağı bulduğu,
siyasal grupların faaliyet gösterdiği bir platform
olmadı yatar. Konsey ve Komisyon, AB hukuku
çerçevesinde müzakere sürecinin nasıl ilerleyeceğini, aday ülkenin yerine getirmesi gerekli
kriterlerin neler olduğunu belirler. Parlamento ise
siyasal mücadele mekânıdır. Bu farklılık
Türkiye'nin üyelik sürecine ilişkin değerlendirme
raporlarında da kendisini göstermiştir. Parlamento'nun istikrarlı bir şekilde 1987'den itibaren
“soykırımın tanınması” dayatması, Zirve
kararlarında yer bulmamıştır. 17 Aralık Brüksel
Zirvesi Sonuç Bildirgesi'nde de konuya sadece
Türkiye'nin komşularıyla iyi komşuluk ilişkileri
kurması bağlamında değinilmiş, “soykırımın
tanınması” yönünde bir ifadede bulunulmamıştır.
12 Komisyon veya Konsey'e yöneltilen “Ermeni
soykırımının tanınması” ile ilgili sorular da, bu
konunun Kopenhag kriterleri arasında yer almadığı
şeklinde cevaplanmıştır.
SONUÇ
Sonuç olarak Türkiye'nin uzun süredir başını
ağrıtan “Ermeni soykırımı” sorununun, suçun
tanımı 1948 Sözleşmesi ile yapıldığı için
mahkemeler önünde bir dava konusu yapılamayacağının altı çizilmelidir. Bu konu, tam da bu
nedenle yargı makamlarında değil siyasal
40
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Kaynaklar:
1 R. Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe, Laws of
Occupation: Analysis of Government, Proposals for Redress
(Washington: Carnegie Endowment for International Peace,
Division of International Law, 1944), s.79.
2 J. S. Morton ve N. V. Singh, 'The International Legal Regime
on Genocide', Journal of Genocide Research, Cilt 5, Sayı 1, 2003,
s.48. ve W. A. Schabas, Genocide in International Law: The Crimes
of Crimes (Cambridge: Cambridge University Press, 2000), ss. 1–13.
3 Barbara Harff, “The Etiology of Genocides”, ibid., s. 46.
4 Resolution on human rights in the world in 1993-1994 and the
Union's human rights policy
Official Journal C 126, 22/05/1995 P. 0015, A4-0078/95, bu
belgede Parlamento dünyanın çeşitli yerlerinde artan soykırım
olaylarına dikkat çekmektedir, ancak yer ve olay ismi
vermemektedir.
5 Resolution on Cambodia , Official Journal C 219, 30/07/1999
P. 0406, B4-0374, 0390, 0400, 0407 and 0422/99
6 European Parliament resolution on the outcome of the
European Council meeting held in Brussels on 4 and 5 November
2004, Official Journal 201 E, 18/08/2005 P. 0084 – 0089, P6_TA
(2004)0062, ayrıca şu belgeye de Sudan olayına AB'nin yaklaşımı
için bakılabilir: 20. RC — B6-0106/2005 — Legislative and work
programme — Paragraph 83, 2nd part Official Journal 304 E,
01/12/2005 P. 0375 – 0383, P6_TA(2005)0051
7 OJ C 190, 20.7.1987, p. 119.
8 WRITTEN QUESTION P-3186/00 by Marie-Arlette Carlotti
(PSE) to the Commission. Negotiations on Turkey's accession to the
European Union and acknowledgement of genocide against
Armenians.
Official Journal 151 E, 22/05/2001 P. 0087 - 0087
9 WRITTEN QUESTION E-2038/03 by Miquel Mayol i Raynal
(Verts/ALE) to the Commission. Turkey and the denial of the
Armenian genocide. Official Journal 051 E, 26/02/2004 P. 0184 0184
10 WRITTEN QUESTION E-2037/03 by Miquel Mayol i
Raynal (Verts/ALE) to the Council. Turkey's denial that it is engaged
in genocide against the Armenian people. Official Journal 051 E,
26/02/2004 P. 0183 - 0183
11 AB Parlemantosu Başkanlığına gönderilen “Speaking With
One Voice” adlı kuruluşun mektubu Ek'te verilmiştir.
12 16238/1/04 REV 1, BRUSSELS EUROPEAN COUNCIL,
16/17 DECEMBER 2004, PR
ESIDENCY CONCLUSIONS, para. 20.
organlarda gündeme getirilmektedir. Türkiye'nin
şimdiye dek başvurmadığı ve yararlanmadığı
uluslararası hukuk, gerek 1915 tarihindeki bir
olayın yargılanamayacağı gerekse bu yargılama
yapılsaydı dahi suçun özellikle manevi unsurunun
kanıtlanmasının son derece güç oluşu nedeniyle
Ermeni soykırımı konusunda Türkiye'yi avantajlı
ve güçlü konuma getirebilir. Oysa Türkiye
uluslararası düzlemde, son dönemde de özelikle
Avrupa Birliği Parlamentosu'nda kendi aleyhine
alınan kararlara karşılık sadece siyasal bir
mücadele vermeyi tercih etmektedir. AB Komisyonu ve Konsey, Parlamento kanadından ve diğer
üye ülkelerden gelen sorulara, kararlara karşılık
“Ermeni soykırımının tanınması”nın üyelik
sürecinde yerine getirilmesi gereken kriterlerden
biri olmadığını belirtmektedir. Konu, hukuki bir
konu olmasının yanı sıra Kopehag kriterleri
arasında da değildir.
Özetle Türkiye soykırım suçunun ulusal ve
uluslararası ceza hukukunun alanına giren bir konu
olduğunu, bu konunun siyasal platformalarda
tartışılmasının dahi bir çözüm üretemeceğini her
platformda savunmalıdır. Bir mahkeme önünde
“Ermeni soykırımı” iddiası tartışılamasa dahi,
yazarlar ve hukukçular arasında bu türden bir
tartışma yürütülebilir. Bu tartışmada da özenle
dikkat edilmesi gereken konu suçun unsurları
üzerinden bir tartışma yürütülmesidir. AB'nin
hiçbir organı bu türden hukuki bir tartışma
yapmaya veya Türkiye'ye bu yolla bir baskı
uygulamaya yetkili değildir.
BAKTÜRK - TİSAV
Oktay Sadıkzade “Dede Korkut”
Pa n e l
“DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK”
BAK-TÜRK(Bulgaristan, Azerbaycan, Kırım ve Batı Trakya
Türkleri Federasyonu ile TİSAV (Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi
Araştırmalar Vakfı)’nın ortaklaşa düzenledikleri Dede Korkut’tan,
Atatürk’e “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” konulu panel, 19 Nisan
2007 tarihinde Gazi Üniversitesi’nde yapıldı.
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN’ un Oturum başkanlığını
yaptığı toplantıda derneğimiz Genel Başkanı Cemil ÜNAL,
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Prof.
Dr. Mahir NAKİP ve Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler
Fakültesinden Doç.Dr Hakan KIRIMLI’nın konuşmacı olarak
katıldı. Toplantıdaki bildiriler dergimizin bir sonraki sayısında
yayınlanacaktır.
19 Nisan 2007
41
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Dernek Haberleri
Derneğimiz Kadınlar Kolunun katıldığı ve Hollanda Avrasya Vakfı ile
TÜRKKAD (Türk Kadınları Derneği)’ın birlikte düzenledikleri;
“BALKAN KADINLARI
BULUŞMASI KONFERANSI”
Projesi 22-23 Şubat 2007 tarihinde İstanbul'da yapıldı.
M
Derneği, Bulgaristan Birlik Kadınlar Derneği,
altepe Belediyesi Kültür Merkezinde
yapılan, “Balkanlarda ki Kadın Sivil
Toplum Kuruluşları Arasında dayanışma ve İşbirliğinin Geliştirilmesi” konulu proje
Hollanda Avrasya Vakfı Başkanı Fatma AKTAŞ ile
Türk Kadınları kültür Derneği İstanbul Şubesi
Başkanı Cemalnur SARGUT tarafından gerçekleştirildi.
Bulgaristan Türk Kadınları Dostluk Derneği,
Makedonya Karabey Mahalle Kadın Derneği,
Makedonya ve Hollanda'daki Bosna Federasyonu
Rumeli Türkleri balkan Federasyonu temsilcileri
katıldılar.
Toplantıya derneğimiz adına
katılan, Kadınlar
Kolu Başkanı Nesrin ÜNAL, Balkanlarda ve
Toplantıya Türkiyeden ve yurt dışından katılan
dernek, vakıf ve kuruluşların isimleri şöyledir.
Kafkasyada meydana gelen olaylarda sivil halkla
birlikte en çok kadınların mağdur olduğunu
TÜRKKAD İstanbul Şubesi ,Avrasya Vakfı, Savaş
anlatarak aşağıdaki konuşmayı yapmıştır.
Kurbanı Kadınlar Derneği, Bosna Medica Zenica
Değerli katılımcılar;
kadınlar Derneği , Arnavutluk Sosyal Sorunlu
Önemli bir girişim olan bu projeye yönelik,
bölgelerini temsilen gelen konuşmacılarımıza ve
projeyi üstlenen değerli arkadaşlarıma, temsil
ettiğim Azerbaycan Kültür Derneği adına teşekkür
ederken, tüm katılımcılara başarılar dilerim.
Kadınları Derneği, Zübeyde Hanım Kosova
Kadınları Derneği, Azerbaycan Kültür Derneği,
Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği,
Yunanistan Şumnu Türk Kültür Evi, Nazım
Hikmet Bulgaristan Türkiye il Kültürel ilişkiler
42
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Evlad-ı Fatihan diyarı olarak dilimizde ve
bedenlerin iffetlerinin söndüğü” bir süreç olarak
yüreğimizde çok özel bir yeri olan “Balkan
yaşanmak zorunda bırakıldı. Bunlar hepimizin
Dünyası” içerisinde yer alan din ve soy
yüreklerinde isyan yaratan ve bizim değilse de; bu
kardeşlerimizin dünyanın tanıklığında yaşananları,
isyana kayıtsız kalan birçok devletin utançları
Türk Dünyası'nın farklı coğrafyalarında yaşa-
olarak tarihte yerini alacaktır.
nanları kısaca arz etmek istiyorum.
24 Temmuz1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile
Bildiğiniz gibi, Sovyetlerin dağılması ile birlikte
Yuna-nistan'da azınlık statüsündeki yüz elli bin
Türk Dün-yası'nın yüzyıla yaklaşan ayrılık dönemi
Batı Trakya Türk'ünün kimliğinin inkarı, sosyal,
sona erdi. Geniş bir coğrafyada buluşmanın
siyasal ve ekonomik baskılarla kıskaca alınan
heyecanını yaşadık. Bugün Türkiye Cumhuriyeti,
yaşamları kaygı yaratmıştır. Aynı dönemde
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan,
Ermenistan'ın ilan ettiği bir savaşla Azerbaycan
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türk-
topraklarının işgali, binlerce şehit ve bir milyon
menistan, olarak dünya devletleri arasında yerimizi
Azerbaycan Türk'ünün Karabağ bölgesinde
alırken, aynı bölgede bulunan ve
değişik Türk
evlerinden yurtlarından kovulması dünyanın gözü
Boyları olumlu yönde farklı statüler elde ettiler. Bu
önünde yaşandı. Diyerek konuşmasına devam eden
gelişmelerle dünyanın
ilgi odağı olduğumuza,
Nesrin ÜNAL; Çeçenistan'da, Kerkük'te, Doğu
soğuk savaş sürecinin sona ermesiyle güç
Türkistan'da, Kafkasya'da, ve nihayet Azerbay-
dengelerini yeni stratejiler geliştirmeye yönelt-
can'ın Hocalı Kentinde 26 Şubat 1992 tarihinde bir
tiğini ifade etmek isterim.
gecede 613 masum insanın katledilmiştir. Bu
Bizler, daha bu kavuşma heyecanı içerisindeyken;
yaşananların Türk Dünyası ve İslamiyet adına
birbiri ardına işgal ve ihlallerle karşılaştık.
trajik sonuçlar yarattığını belirterek, Kaybedilen
Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu ince hesapların,
yaşamlar, göçler, yakıp yıkılan kültür hazine-
ince ayarların yapıldığı, uluslar arası anlaşmaları
lerinin, manevi dünyamızda uzun yıllar unutul-
ve insan hakları kavramını hiçe sayarak başlatılan
mayacak derin yaralar açtığını belirtti. Yaşanan
kan, kin ve zulüm savaşlarını yaşamaya başladı.
soykırımların, insanlık dışı saldırılarla, cinsel
Batı Trakya'da, Bosna-Hersek'te, Kerkük'te,
istismarlarla genetik kodlarımıza zarar verdiğini
Karadağ'da, Afganistan'da, Kosova'da, Karabağ'da
ancak hafızalarının, namus ve sorumluluklarının
ve nihayet Türkiye'de, Anadolu insanı bir yandan
var olduğunu, bugün olduğu gibi her somut
PKK terörüne şehit verdiği insanının cenazesine;
işbirliği içinde
diğer yandan farklı coğrafyalarda soydaş ve
mutlu yarınların yaratılacağını işaret ederek
dindaşlarına yapılan haksızlıkların, işkencelerin,
konuşmasını tamamladı.
toplu katliamların, kısaca; yaşam ve insan onurunu
İki gün süren toplantının sonunda organizasyonu
hiçe sayan insanlık suçlarının acısıyla sokakları
üstlelen ve başarıyla tamamlayan; Türk Kadınları
meydanları inletti. Bu süreç adeta “anaların şehit
Kültür Derneği İstanbul Şubesi ve Hollanda
doğurduğu ve şehit olduğu, anaların ve küçücük
Avrasya Vakfı'nın işbirliğinde gerçekleştirilen
43
güçlerini artırarak gerekli olan
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
“Türk-Balkan Kadınları Buluşması” Konferan-
ettikleri soykırımları görmezden gelmeleri kendi
sında 8 Mart dünya kadınlar günü'ne yönelik
ülkelerinin kamuoyunda da rahatsızlık yarat-
aşağıdaki kararlar imza altına alınarak dünya ve
maktadır.
Türk basınına iletildi.
Bizler bu yıl 8 Mart dünya kadınlar günü'nü
-Son 20 yılda balkanlarda, Ortadoğu'da Kafkas-
Bosna'da, Karabağ'da, Kerkük'te, Afganistan'da,
larda ve Anadolu'da; savaş, işgal, çatışma, terör,
Balkanlarda, Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da,
asimilasyon politikaları ile Türk ve Müslüman
Ortadoğu'da acının haksızlığın yaşandığı tüm
kadınların yaşadığı acılar tarihe utanç belgeleri
coğrafyalarda çığlıklarını duyurmaya çalışan
olarak geçecektir.
kadınlara bu ülkelerden bu nedenle göç etmek
-Kadın ve çocuklara yönelik uygulanan nüfus ve
zorunda kalan ve mülteci olan kadınlara ve
namus soykırımları, uluslararası antlaşmaların
çocuklara ithaf ediyoruz.
sözleşmelerin, savaş ve çatışma hukukunun tüm
-Ulusal ve uluslararası kadın kuruluşlarına
kuralları, maddeleri ihlal edilerek yaşanmıştır ve
çağrımız şudur; 2007 – 2008 dönemi çalışma
yaşanmaktadır.
programında (en az 2 etkinlikle) savaş mağduru
-Hemen her fırsatta insan hakları ve demokrasi
kadınları geleceği belirsiz masum çocukları
dersi veren batılı devletlerin, barışı ve adaleti
unutmayın.
sağlamakla görevli uluslararası kuruluşların
Duyarlılığımızı ne kadar inançlı ve güçlü göste-
sergiledikleri çifte standart düşündürücüdür.
rirsek kötülüklerle ve adaletsizliklerle mücade-
Siyaset kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti
lemizde o kadar başarılı olur.
aleyhine karar çıkarmak için yarışanların tanıklık
Yeni
Çıkan
Kitaplarımız
Azerbaycan Edebiyatının önemli bir kesiti olan “Azerbaycan
Şiirinde Romantizm 1905-1917” adlı kitap, Ege Üniversitesi
Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü'nden Araştırmacı; Yrd.
Doç. Dr. Ali EROL'un uzun soluklu bir çalışması olarak yayınlandı.
Derneğimiz yayınları arasında 53. sırada yer alan bu değerli
eseri edebiyat dünyamıza katan Sayın Yrd. Doç. Dr. Ali
EROL’u kutlar başarılar dileriz.
İrtibat Adresi : Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
Bornova / İZMİR Tel : 0.533 343 63 40
44
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Basın Bildirisi
MİLLİ AZERBAYCAN CUMHURİYETİ'NİN
BOLŞEVİK ORDULAR
TARAFINDAN İŞGALİNİ
87. YILINDA
TELİN EDİYORUZ
Bolşevik işgal kuvvetleri 27 Nisan 1920 tarihinde,
Azerbaycan'ın yalnız maddi servetini değil, milli
ve manevi değerlerini de yağmalamış, dilini,
inancını, ruhunu ve tarihini yok etmeye çalışmıştır.
28 Mayıs 1918 tarihinde Mehmet Emin
RESULZADE başkanlığında demokratik bir
kimlikle kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti
emperyalist Bolşevik ordular tarafından 27 Nisan
1920 tarihinde işgal edilmesinin 87. yıldönümüdür.
Bu tarih; insanlık dışı saldırılarla on binlerce
Azerbaycanlı aydının, yazarın, öğretmenin, inançlı
insanların kurşuna dizildiği ,büyük bir çoğunluğun
ölüm yolculuğu olarak bilinen Sibirya'ya da Çeka
zindanlarına sürgüne gönderildiği ve Azerbaycan'ın işgalciler tarafından yağmalandığı kara bir
gündür.
1990'dan sonra bilinçli ve yürekli Azerbaycan
Türkleri başlattığı istiklal hamlesi ile, Rusların bu
oyununa gelmemiş, iktidara gelindiğinde tüm
yabancı unsurları,ve askeri güçleri ülke dışına
çıkarmayı bilmiş, böylelikle milli benliğini
korumuştur.
Gelinen noktada Rus takviyeli Ermeni güçleri
1992 yılında yeniden harekete geçerek işgal
olaylarını ve soykırım hareketlerine başlamış, ülke
toprakları planlı bir şekilde gerek işgal yoluyla
terke zorlanmıştır. Böylelikle kaybedilen topraklar
ülkenin yüzde yirmi beşine ulaşmıştır.
Azerbaycan Kültür Derneği olarak 87. yılında bu
insanlık dışı olayı ve yaratıcılarını bir kere daha
nefretle kınıyor, bu tür işgalci olayları bu gün dahi
canlı tutan zihniyeti lanetliyoruz.
Boşalan topraklardan uzaklaştırılan insan sayısı
bir milyonun üzerindedir. Bu insanlara on beş
yıldan beri yaşam koşulları yönüyle iyileştirme
önlemleri yapılamadığı gibi, kaybedilen toprakların geri alınması yönünde de her hangi bir
ilerleme kaydedilmemiştir.
O günkü Bolşevik yöneticilerin emperyalist
uygulamalarına teslim olanların , 71 yıllık esarette,
27 Nisanların bir ihtilal,bir kurtuluş günü , bir
bayram olarak Azerbaycan halkına empoze etmeye
çalışılmıştır. Bu amaçla sistemli bir şekilde
ideolojik baskı ve telkinlerle insanlık dışı
uygulamalar yapıldığı bilinmektedir. Sovyetler
birliğinin 1991 yılında kendiliğinden yıkılmasıyla
Azerbaycan'ın yeniden özgürlük ve bağımsızlığına
kavuşması üzerine 27 Nisan'ın kanlı bir işgal
olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.
21. yüz yılda kalkınma hamleleri içinde olan
Azerbaycan'ın , ekonomik yönüyle siyasal ve
askeri hamlelerini
taçlandırmasını, insan
haklarına yaraşır bir şekilde tüm kurumlarıyla
mücehhez, istikrarlı, iç barışa dayalı, milli ve tarihi
değerleriyle mutlu bir gelecek tesis etmesi
dilerken Azerbaycan tarihinde unutulmazlar olan;
20 Ocak, 31 Mart, 27 Nisanları ve nihayet, 26 Şubat
Hocalı Katliamlarını yaratanları lanetliyoruz.
Azerbaycan Kültür Derneği
Merkez Yönetim Kurulu
45
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
Dr. Muhammet Kengerli’yi
Anarken
Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK / Türkiye Anıtlar Vakfı Başkanı
2
Ancak O'nun hakkında bilinmesi gereken ve örnek
alınacak o kadar mümtaz hasletler vardır ki, onları
hakkıyla ifadede kelimeler yetersiz kalır dersem
mübalağa etmiş olmadığım inancındayım.
1 Yaşında iken tarihin seyrini yavaşlatıp,
istikametini değiştirdikten sonra Konstantiniyye'nin Bizans imzasını taşıyan sokaklarını dolaşırken yorulup, elindeki bastonla bir
noktayı işaret ederek “şurada biraz dinlenelim”
ifadesi ile belirlediği noktada ebedi uykusuna
devam eden Hazreti Fatih'in türbesinin kıble
tarafına isabet eden hazira kısmına açılan kapı
üzerindeki mermer tablette enfes bir hat sanatı,
mübarek bir ifade mevcuttur.
Ezcümle, ne zaman tarihten, kültürden,
maneviyattan söz açılırsa, duyduğu heyecan derhal
yüz hatlarına yansır ve o bir anda, yaşadığı asra
yakın bir ömrün elemleri ve ıstırapları ile dolu
olarak, konuya bir yerinden girer, asırlar öncesini
yaşar ve yaşatırdı. Bütün dostlarınca bilindiği gibi
ömrünün geri kalan kısmını ecdat yadigârı tarihî
eserlerin korunması ve yaşatılmasına adamıştı.
Mermer tabletin ön yüzünde “Küllü men aleyhâ
fâân” anlamı “Yaşayan her canlı bir gün yok
olacaktır”, arka yüzünde ise “Ve yebka vechû
Rabbike zülcelâli vel ikrâm” “Dünyada bâki
kalacak, ancak celâl ve ikrâm sahibi olan Yüce
yaratandır) ifadesi yer almaktadır. Mermer tabletin
her iki yüzünde yer olan bu mübarek ifade Hazreti
Kur'an' daki Rahman sûresinden (birbirinin
tamamlayıcısı olan) tek bir âyettir.
Genel Başkanı olduğu Türkiye Anıtlar Derneği de
zaten bunun için vardı. Zaman zaman, gerek Genel
Merkezde, gerekse İstanbul'a teşriflerinde
gündeme gelen bu türden istişare sohbetlerimizde
kendilerinden çok şeyler öğrendik. Bu yüzden
kendilerini bir daha minnet ve rahmetle yâd
ediyoruz. Son zamanlarda, şahsen merak ettiğim
bir konuyu kendilerine açmıştım. Büyük bir
memnuniyet duyduğunu ifade ederek bana cesaret
verdi ve teşvik etmişti ki arz edeceğim hâdise
şudur.
Son derece derin ve düşündürücü olan bu realiteye
dikkat çekme düşüncemizin nedeni merhum T. A.
D. Genel Başkanı olarak, aynı inanç ve duygularla
meşbû (dolu) olduğu halde hayata gözlerini yuman
gönül adamı, nezih ruhlu, gerçek insan Dr.
Muhammed Kengerli'nin mümtaz anılarına
mütevazı bir giriş yapmaktadır.
1946'larda kurulan Türkiye Anıtlar Derneği 60 yılı
geride bırakmış, cumhuriyet devrinde kurulmuş ve
fasılasız hizmete devam eden yegâne, belki de bir
iki kuruluştan birisidir.
Nitekim kendisi hakkında gönül dostları ve ideal
arkadaşları derginin (Temmuz-Ağustos sayısında)
söyleneceklerin pek çoğunu en güzel ifadelerle dile
getirdiler.
Zaman içinde gündeme gelen bürokratik işlemlerin
karmaşıklığını hafifletmek ve hizmete sürat ve
46
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
devamlılık kazandırmak gâyesiyle 1980'li yıllara
bilgi tasnifi yapılmak suretiyle bilgisayara
gelindiğinde kardeş ve yekdiğerine müteselsil,
yüklenecek şekle getirilmektedir. Bu güne kadar
aynı gâyeye hizmet amacıyla Türkiye Anıtlar Vakfı
1500'ün üzerinde dosya elden geçmiştir.
kurulmuştur.
Çalışmalar hızla devam etmektedir. Türkiye
1960'lardan itibaren talebelik yıllarımın da
Anıtlar Derneği hizmetlerinin siklet merkezi
heyecanı ile tarihi bir camide (Tophane Kılıç Ali
İstanbul olması hasebiyle bu çalışmalar İstanbul'da
Paşa Camii) görevli olmam hasebiyle Türkiye
toparlandıktan sonra, Genel Merkezimiz
Anıtlar Derneği'nin hizmet hedef ve fonksiyonuna
arşivlerinde ve şayet varsa diğer şube ve temsil
yakinen vakıf olduğumdan bu müesseseye gönül
heyetlerimizdeki kayda değer bilgiler de dikkate
bağı ile bağlı bulunduğuma müttali olan merhum
alınmak suretiyle Edirne'den Kars'a, hatta yurt
Genel Başkanımız, bir gün bana şöyle bir teklifte
dışında da pek çok esere imza atmış doğrudan veya
bulunmuşlardı. “ Hocam, siz Arapça ve
dolaylı olarak katkı sağlamış bulunan Türkiye
Osmanlıca'ya da vakıfsınız.
Anıtlar Derneği ve Türkiye Anıtlar Vakfına bu
güzel ve hayırlı hizmetleri enfes bir baskı halinde
Türkiye Anıtlar Derneği olarak bu güne kadar
Efkar-ı Umuminin bilgisine sunulacaktır. Ki, işte o
ihyası sağlanan tarihi eserlerin ve yahut da Türkiye
zaman merhum Genel Başkanımızın mübarek ruhu
Anıtlar Derneği marifetiyle yenileri yapılan
taziz olunacaktır. Yüce Mevlâ'dan niyazım bu
eserlerin bir katalogunu hazırlasak nasıl olur ? Ne
hayırlı hizmette bizleri muvaffak kılmasıdır.
dersiniz ?” buyurmuşlardı. Şahsiyetine,
duygularına ve ideallerine hayran olduğum bu
Sözü bitirirken; Yüce Yaratanın 17 Ağustos
mümtaz insanın, bu arzusunu, kendim için önemli
tarihindeki, “dön benden yana ey kulum istesen de
bir vazife telakki ederek ilk cevabım çok iyi olur;
istemesen de…” daveti geldiğinde, biz kullar için
“benimde gönlümde böyle bir arzu mevcuttur”
davete icabet etmeme şansı yoktur. Ona ilahi
olmuştu ki, bu müspet, mütalaadan pek memnun
davetin geldiğinde seyahat da bulunmam
kalmış ve derhal işe başlamanın planlarını birlikte
nedeniyle son yolculuğuna uğurlama şansım
tasarlamıştık.
olmamış ancak dönüşümde acı haberi alır almaz
kerimeleri muhterem Av. Sevil Hanımefendi ile
TürkiyeAnıtlar Derneği İstanbul Şube Başkanımız
elem ve teessürümü telefonla paylaşabilmiştim.
Sayın Av. İbrahim Eyüpoğlu'nun da arzu ve üstün
gayretleri ile işe başladık. Önce İstanbul Şube
Şimdi ise bu vesile ile Muhterem Ailesine, bütün
Müdürümüz Erdoğan Üstüner'in gayretli ve
gönül dostlarına, özellikle Türkiye Anıtlar Derneği
dirayetli organizesinde şube elemanlarımız Emin,
ve Türkiye Anıtlar Vakfımız mensuplarına bir daha
Fatih ve Mustafa'nın da saat ve mesai mefhumu
taziyelerimi sunarken, merhum Genel Başkanımız
düşünmeksizin sarf ettikleri gayret ile ciddi bir
Dr. Muhammed Kengerli kuluna Yüce Mevla'dan
arşiv tasnifine girişildi. Üzerlerinden uzun yıllar
sonsuz rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum.
geçmiş ve mahzene kaldırılmış binlerce dosya
Ruhu şad olsun.
teker teker elden geçirilerek kaba bir tasnif yapıldı.
Şimdi ise kayda değer 2800 küsur dosya
tarafımdan teker teker edisyon kritiğe tabi tutularak
47
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
RESULZADE
ÖLÜMÜNÜN
52. YILINDA
ANILDI.
28 Mayıs 1918 tarihinde kurulan Azerbaycan
Milli Cumhuriyeti'nin lideri büyük önder
Mehmet Emin RESULZADE ölümünün) 55.
yılında (6 Mart 1955) Cebeci Asri mezarlındaki
kabri başında anıldı.
Onun “İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal”
mefkuresiyle başlattığı ve Türk ve İslam dünyasında bir ilk olarak tarih sahnesinde yer alan milli
devlet anlayışı ile çağdaş ve gelecek yüzyıllarda
bağımsızlık yolunda mücadele veren Mehmet
Emin Resulzade'nin ne kadar haklı devlet
anlayışıyla milletin gönlünde yer ettiğini, dün
olduğu gibi bu günde her türlü engellere ve siyasal
entrikalara rağmen kendisinden sonra daima
yaşayacak bir ideal remzi yarattığını ifade ederek
onu rahmet ve minnetle andıklarını ifade etti.
Azerbaycan Kültür Derneği yöneticileri ve
Azerbaycanlı bir grup öğrencinin katıldığı törende
derneğimizin genel başkanı Cemil ÜNAL yaptığı
konuşmada RESULZADE'nin kişiliğinde var olan
milli şuur ve istiklal anlayışının, bir mücadele ve
fikir adamı olarak o günün şartları içinde ön plana
çıkan ve kendinde belirgin olarak seyreden eşitlik,
hürriyet ve istiklal gibi insani değerlerle inşa
ederek, Müsavat partisini iktidara taşırken
Kafkasya'daki halklara da bu çağdaş yönetim den
nasiplenme ışığını yaktığını anlatmıştır.
Nevruz ve Ergenekon
Bayramı kutlandı.
D
erneğimizin geleneksel olarak kutladığı
Nevruz ve Ergenekon bayramı 24 Mart
2007 Cumartesi günü dernek merkezinde
coşkulu bir katılımla kutlandı. Derneğimizin
Körfez Şubesi de bu anlamlı bayramı aynı
tarihlerde PETKİM sosyal tesislerinde En Büyük
Türk Bayramı olarak kutladı.
Geceye; Kocaeli Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri Sefa SİRMEN ve İzzet GÜN’ün
yan ı s ı ra Körfez Belediye ba ş kan ı Yunus
PEHLİVAN, MHP İlçe Teşkilat Başkanı Salih
KURTBAŞ ve yönetim kurulu, DYP Körfez İlçe
başkanı Orhan BOZKURT ve yönetim kurulu,
CHP İlçe teşkilat başkanı Turgay AKSU ve
yönetim kurulu, Körfez belediyesi eski başkanı
Erhan YENİLMEZ, Türk Eğitim Sen başkanı
Adnan DENİZ ve yönetim kurulu, sivil toplum
örgüt temsilcileri,muhtarlar ve çok say ı da
vatandaşın katılımıyla Nevruz bilinci artırılarak
Körfez Şubesinin yaptığı Nevruz Gecesine katılan
protokol konukları ve yöneticiler.
aynı coşku içinde bayramın geleneksel motifler
olan yumurta k ı rma, ve semeni ikramlar ı
sergilendi.
Azerbaycan kültür Derneği Körfez Şubesi Başkanı
Turgut CAFEROĞLU’nun nevruz üzerine yaptığı
açıklayıcı bilgiler ışığında Türklerin Ergenekon’dan çıkışlarını simgeleyen örs’te demir
dövme merasimi, protokola katılan konuklar
tarafından heyecanla tekrarlandı.
Folklor gösterileri sonrasında bir kız öğrenci
tarafından okunan “Türkmen Destanı” adlı şiir
izleyicilere coşkulu anlar yaşattı. Nevruz bayramı
etkinlikleri yerel yayın olan “Bizim Gazete”de
geniş yer buldu.
48
ŞUBAT - MART - NİSAN 2007
52. Azatlık Destanı Ali EROL
53. Azerbaycan Şiirinde Romantizm Ali EROL

Benzer belgeler