haziran 2011
Transkript
haziran 2011
İktibas YIL: 31 SAYI: 390 Haziran 2011 KURUCUSU Ercümend ÖZKAN SAHİBİ Anlam Basýn Yayýn San. ve Tic. Ltd. Þti. Adýna Zafer ÇAM SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ Hüseyin BÜLBÜL YAYIN KURULU Mukaddes ÖZKAN - Memduh KARS A. Burak BÝRCAN - Erhan AKTAÞ Mehmed DURMUÞ - Tarık ÖZKAN Yüksel İSMAİLOĞLU İçindekiler www.iktibasdergisi.com SELAM İLE 2 YORUM Kimlik Sorunu ve Seçimler 4 KAVRAM Şükür 9 DÜŞÜNCE Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar/Atasoy Müftüoğlu 13 23. Abant: İslam’a Karşı Abant Dayanışması/Mermed Durmuş 19 SANAT - EDEBÝYAT Elif ÝSMAÝLOÐLU Gerenimo - Bin Ladin - Cihad/A. Burak Bircan 30 KAPAK - DÝZGÝ - TASARIM Patisign 0 312 394 68 82 (pbx) Rahat Kaçıran Ayetler/ Şükrü Hüseyinoğlu BASKI Cem-Veb Ofset Sanayi ve Ticaret Alınteri Bulvarı Oğuzlar Sanayi Sitesi No:5 Ostim/ANKARA Tel: 0 312 385 37 27 Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres/ Mustafa Atav 37 BASIM TARÝHÝ 03/06/2011 YAYIN TÜRÜ: Yerel Süreli Yayýn YILLIK ABONE 2011 Yýlý (385. ila 397. sayýlar) Yıllık: 50 TL, Öðrenci: 30 TL Yurtdýþý: 45 Euro Her Bir Cilt 20 TL e-dergi 30TL HAVALE ÝÇÝN ANLAM Basýn Yayýn Ltd. Akbank Ankara Mithatpaþa Þubesi IBAN: TR970004600354888000015808 TL için: 0015808 Nolu Hesap Euro için: 0041388 Nolu Hesap Yurt Dýþý: Telat Özhan Banka Adý:Deutsche Bank Konto Nummer 0228684 00 BLZ 550 700 24 Mainz Şubesi Tel/Fax:00496131234388 POSTA ÇEKÝ HESABI Anlam Basýn Yayýn Ltd. Þti. Posta Çeki:150179 ÝDARE YERÝ Tuna Cad. 14/3 06420 Yeniþehir/ANKARA Tel: (0 312) 435 37 60 Fax: 435 37 61 ÝKTÝBAS imzalý yazýlar dergimizi baðla maktadýr. Diðer yazýlardan yazý sahipleri sorumludur. web: www.iktibasdergisi.com e-mail: iktibas@yahoo.com 35 Ebediyyet İçin Edebiyat/Mustafa Bozacıoğlu 40 Akıl Toplumu/Bünyamin Zeran 43 Kur’an’ın Peygamberi mi?/Ahmed Durmuş 47 İkiyüzlülük/Hikmet Ertürk 51 Modern Çağa Aitlik Rolleri/Mehmet Mortaş 57 BİR DERGİ/KİTA P ALINTI Gazâlî Muhabbetinin Türkçesi/ Metin Önal Mengüşoğlu 59 SANAT EDEBİYAT Her Cinayetin Bilinmeyen Bir Tanığı Vardır/Mehmet Akif Şahin 65 Tesbihçi/Dilek Buz 67 MEKTUPLAR Mehmet Öztürk/Giresun 71 GÜNDEM Apo’nun BDP’den İstediği/ Akif Beki 78 Bosna Aynasında Ortadoğu/ Akif Emre 79 1 Selam İle Değerli okuyucularımız! İşte yaklaşan seçim furyası, her cenahtan insanı Malum olduğu gibi 12 Haziran genel seçimlerine etkisi altına alabilmek için cilalanıp parlatılan De- günler kaldı. İnsan hayatta birtakım seçimlere mu- mokrasi, yenidünya düzeni, açılım, BOP ve sivil ana- hatap olur. Yapacağı tercihlerle hayatına yön veren, yasa müjdeleriyle insanın gündemine oturtuldu. Siya- anlam kazandıran tercihler yaptığı gibi; içine doğdu- siler ise, siyasetin (seçimlerde) halka bakan yüzüyle ğu ve seçme şansının olmadığı durumlarla da karşı- topluma şirin gözükmek için elinden geleni ardına karşıya kalabilir. Başta anne ve babamızı, dünyaya koymuyor. Sonuçta herkes kendi seçimini yapmış. geleceğimiz zaman ve zemini, cinsiyetimizi, rengi- Çok yakında bireysel tercihlerin toplumsal tercihlere mizi ve milliyetimizi belirleme şansımız yoktur. Bu dönüşeceği genel seçimler de yapılacak. Bu vesileyle konularla ilgili bir seçim yapmamız da söz konusu hafızalarımızı bir kere daha yineleyelim de yanlış se- değildir. Kendi tercihimizle olmayan bu konulardan çim yapmayalım!.. kimseye hesap vermek durumunda da değiliz. Ancak Değerli okuyucularımız! bize verilen imkânlar dâhilinde, kendi irademizle ya- Bu ayın en başat gündemi, yaklaşan 12 Haziran pacağımız her tercihten hem dünyada hem de ahirette genel seçimleri olması nedeniyle yorum bölümünde, sorumluyuz. “Kimlik Sorunu Ve Seçimler” konusuna değindik.” İslam’da insan Rabbinin karşısında kuldur. Kul Dünyada ve bölgemizde meydana gelen değişim ve ise yaptığı her işte sorumluluk bilinciyle hareket eder. dönüşümleri Yaptığı her işin meşru olup olmadığına dikkat ederek, ciddiyetle takip etmek ve değerlendirmek durumun- doğru bir zeminde olmaya çalışır. Bu gündelik rutin dayız muhakkak. Müslümanlara yönelik ideolojik ve işlerimiz için böyle olduğu gibi; hayatımızın dönüm metodolojik boyutlarını, bölgede inşa edilmek istenen noktası sayılabilecek işler için de böyledir. Bu eş se- yeni düzeni, yeni senaryolarda Müslümanların ve bi- çimi gibi ailevi bir konuda olabileceği gibi; iş seçimi lerek veya bilmeyerek Müslüman kimlikleriyle, kü- gibi ekonomik bir konuda da olabilir. Veya bir dünya resel odakların kendilerine uygun gördükleri rolleri görüşü ile münasebetimizi belirleme konusunda da uyumlulaştıran stratejik misyonlarını doğru okumak olabilir. Bunlar arasında bir fark yoktur. Çünkü İslam, zorundayız.” kendi referanslarımız/ölçütlerimizle hayatı bir bütün olarak değerlendirir. Dünyayı ahiret- Kavram bölümünde ise” Şükür” konusunu ele ten, siyaseti ibadetten ayırmaz. Her işte Allah’ı razı alarak, “Bundan maksadın esas olarak kulun, Allah’a etmeyi esas alır. Yerde ve gökte dünyada ve ahirette şükretmesi demek, sadece minnet duyması, söz ile ondan başkasına yönelmeyi, hüküm ve hâkimiyeti teşekkür etmesi değil, aynı zamanda Allah’ın kendi- Allahtan başkasına vermeyi asla kabul etmez. Bu sine verdiği nimetlerin karşılığını vermesi demektir.” nedenle Müslüman yapacağı her tercihte bu anlayışa diyerek şükrün olması gereken şeklini ifade etmeye bağlı olduğunu gösterir. Dünyanın geçici nimetlerine, çalıştık. gönül okşayan yaldızlı sözlere aldanarak, bulunduğu Düşünce yazıları bölümünde, Atasoy Müftüoğlu zemini asla terk etmez. Ağabeyimizin” Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar 2 İktibas Mayıs 2011 “ başlığı ile kaleme aldığı,” Batı’lı sömürgeciler 21. Mustafa Atav,” Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres” yüzyıl Haçlı istilalarıyla, yeniden, bir kez daha İslam isimli yazısında,” Lakin işler böyle yürümüyor artık. dünyasına dönüyor. Yeni sömürgecilik “demokrasi Endişelerimiz dilimize yansımıyor, daha çok güncel misyonerliği” maskesi altında ilerliyor. “Demokrasi” olanı yani laik, seküler, profan algıya hizmet ettikleri- bir mal gibi, bir ihraç ürünü gibi pazarlanıyor, alını- ni açıkça deklare edenlerin ve bu haliyle hüküm ferma yor, satılıyor.” Dediği uzunca bir yazısını sizlerle pay- olanların sahiplendikleri iktidar kavramında münde- laştık. miç olan bir takım güçlerin istediklerini terennüm Dergimizin ilk gününden beri sürekli takip ettiği ediyoruz biteviye.” Dediği gözlemlerini sunduk. Abant toplantılarını yine “23. Abant: Yeni Dönem Mustafa Bozacıoğlu ise,” Ebediyet için Edebi- Yeni Anayasa Ya da İslam’a Karşı Abant Dayanış- yat” başlığı ile bizlere aslolan şeyin muhataplarınca ması” başlığı ile Mehmet Durmuş kardeşimizin ka- anlaşılmak olduğunu anlatmaya çalıştı. Bünyamin leminden, “23. Abant’ın başlığını oluşturan ‘yeni Zeran ise. “Akıl Tolumu” başlığıyla ifade ettiği ya- dönem’ cümleciği rast gele seçilmiş bir söz değildir. zısında ”Burada anlatılmak istenen şey aklı kötüle- Gerçekten de bir ‘yeni dönem’ söz konusudur. Bu mek değildir. Akıl, Allah’ın insana verdiği en güzel yeni dönemin fikir koordinatları, toplantıda yapılan nimetlerdendir. Benim sorun olarak gördüm şey aklın konuşmalarda açıkça görülmektedir. Bu, öncelikle ilahlaştırılmasıdır. demektedir. Ahmet Durmuş İse.” tam demokrat bir zihniyetin oluşturulmak istendiği Kur’an’ın Peygamberi mi? Hurafelerin Peygamberi dönemdir. Yeni bir anayasa da, yeni bir demokrasi de mi?” dediği yazısında Kur’an’ın sunduğu peygamberi ancak ‘demokratik bir zihniyet’le mümkün hale gele- tanıtmaya çalıştı. Hikmet Ertürk ise, zemmedilen ah- cektir.(1) Egemen Bağış’ın “Türkiye’nin yanında” ol- laki özelliklerden “İki Yüzlülüğü” anlatmaya çalıştı. duğunu belirttiği “zamanın ruhu”(2) bu ‘yeni dönem’i Mehmet Mortaş, “Modern Çağda Aitlik Rolle- anlatmaktadır. Şu anda, seksen yıllık otoriter ve totaliter de- ri” dediği yazısıyla sizlerle buluştu. Bir Dergi Bir rin devlet geleneğiyle hesaplaşma yoluna girmiş bir Alıntı kısmında ise Ümran dergisinden Metin Önal Türkiye’yi izliyoruz. ‘Yeni dönem’in en belli başlı Mengüşoğlu’nun İmam Gazali’yi değerlendirdiği icraatı yeni bir anayasa yapmak olacaktır. Yeni ana- yazısını alıntıladık. Sanat edebiyat bölümünde ise yasa, yeni dönemi tepeden tırnağa hizaya sokan bir Mehmet Akif Şahin’ den ve Dilek Buz kardeşimiz- kahraman olmayacaktır elbette ama bu yeni anayasa den yazılar bulacaksınız. Mektuplara cevaplar da ise olmadan da, yeni dönem şekillenmeyecektir.” Dediği Giresun’dan bize yazan Mehmet Öztürk kardeşimizin değerlendirmesini okuyacaksınız. Kur’an’daki Âdem kıssası ile ilgili muhtelif sorula- A.Burak Bircan dan “Gerenimo - Bin Ladin – Ci- rını cevaplamaya çalıştık. Gündem bölümünde ise, had” başlığı ile ABD nin Usame Bin Ladin’ in öldü- beğeneceğinizi umduğumuz muhtelif yazıları bula- rülmesiyle ortaya çıkan yeni politikalarını ve Müslü- caksınız. manların konuyla ilgili davranışlarını değerlendirdiği Bir sonraki sayımızda buluşmak temennisiyle siz- yazısını dikkatlerinize sunduk. Şükrü Hüseyinoğlu, leri dergimizle baş başa bırakıyor, hepimizi Allah’a “Rahat Kaçıran Âyetler!” isimli yazısında CHP mil- emanet ediyoruz. letvekili adayı Binnaz Toprağın “Her nefis ölümü ta- (1) Erol Katırcıoğlu, Eksik Demokrasi, Taraf, 21.05.2011. dacaktır.” Ayetine gösterdiği tepkiyi değerlendirdi. (2) Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor, Zaman, 01.05.2011. 3 Yorum Kimlik Sorunu ve Seçimler Seçim yapmak/tercihte bulunmak insan ha- yaklaşımla azletmekten, araştırmaktan, sorgu- yatında çok önemlidir. İnsan hayatının yönünü, lamaktan ve böyle bir zihniyetin örgütlü yapısı geleceğini belirler temel hususlardaki seçimler. ümmet/millet bilincinden uzaklaşmış. Tarihi Bu açık gerçekliğine rağmen, ne yazık ki insanla- süreç içerisinde kaybettiklerine yeniden kavuş- rın çoğu, akıl baliğ olduktan sonra ana konular- mak için özel dönüş çabalarını ileri aşamalara da seçim yapma yerine toplumdaki genel eğilime taşımak yerine suçu hep dışarıda aramış; kafire uymayı tercih etmektedirler. Nitekim insanları küfretmekten kendi Müslümanlığını sorgulama- düşünmeye, akletmeye, ibret almaya, hayatın ya zaman bulamamış, bu yolda yeterince titiz ve gayesine uygun bir yol belirlemeye çağıran davet- sabırlı olamamışlardır. Yada son zamanların ge- çilerin etkisiz kaldığı dönemlerde de insanların nel özelliğine uygun olarak kafire kafir demenin dominant – baskın anlayışların peşinden gittik- suç olduğu, Müslüman’a ait bazı hasletlerin su- lerini görmekteyiz. landırıldığı veya bunlarla anılmaktan kaçınıldığı Heva ve hevese tabi olmanın teşvik edildi- bir sapma gündeme gelmiştir. Temel Referan- ği, uygun olduğu, hedonik felsefenin insanlar sımız olan Kur’an’ın bütün niteliğine rağmen, üzerinde etkili olduğu modern ve post modern maslahat gereği, küfür bir versiyonuyla diyalo- dönemlerde bu durum daha da belirgin hale ğu, uzlaşmayı, hatta iş birliğini meşru gören bir gelmektedir. Aynı zamanda iletişim çağı olarak yöntem ile neredeyse Küfür/şirk sistemleriyle öz- nitelenen çağımızda insanlığın sahip olduğu bir- deşleşmişler; küfrün her türlü cinayetine, teca- çok imkâna rağmen doğrusal/lineer gelişme tezi- vüzüne, terörist saldırılarına, zulmüne karşı net nin aksine bilinçlenmeden çok küresel güç odak- bir duruş sergileyememişlerdir. Müslüman’ca larının maniple etmelerinin hiç te zor olmadığı bir duruşu, tavrı gösterenler ise henüz etkili bir bir dünyada yaşamaktayız. düşünsel sistematik, buna paralel örgütlenme düzeyine ulaşamamanın sıkıntılarını yaşamak- Zira bu akıl tutulmasının, sapmanın, azgın- tadırlar. laşmanın karşısında durması, yaratılış gayesine uygun yaşam biçiminin temsilcisi, insanlığın Değişen dünya ve bölge şartlarına paralel ola- öncüsü olması gereken Müslümanlar etkin, rak, uzlaşmanın, küresel küfrün belirlediği bir hâkim güç değil. Tarihi süreç içerisinde temel ideolojik çizgide diyalogun, verili sistem içi bir referanstan şu veya bu sebeple uzaklaşmış. Müs- alt kimlikle var olmanın önerildiği bir vasatta lümanlar, içlerindeki beyinsizlerin peşinden gi- yaşamaktayız. Görünürde otoriter yapıların yı- derek doğru çizgiden sapmış; kişi merkezli ve/ kıldığı her bölgenin/ülkenin stratejik konumuna veya tarihsel bir din algısıyla malul hale gelmiş ve şartlarına uygun yeni yapılanma arayışlarının bulunmaktadır. dolayısıyla Kur’an merkezli bir tartışılmadığı, arka planındaki senaryoların gün4 İktibas Mayıs 2011 deme getirilmesinden pek hoşnut olunmadığı Unutulmaması gerekir ki bu bağlamda Laik bir değişim ve dönüşüm… Kendilerini demok- Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı değişim ve rat olarak tanımlayan ve/veya böyle tanımlama- dönüşüm stratejik ve ideolojik boyutlarıyla yı ehven-i şer olarak görenler için bu gelişmeler önemsenmektedir. tüm eksikliklerine rağmen heyecanla takip edil- Zira kurulduğu günden itibaren toplumsal mesi, mümkünse katkı verilmesi gereken niteli- bir temele sahip olmayan Militarist Türkiye ğe sahip süreçler. Oysa bir Müslüman için deği- Cumhuriyeti, dış ve iç odakların ortaklaşa çaba- şim ve dönüşümün ifade etmesi gereken anlam larıyla Demokratik Cumhuriyet’e doğru evrilme farklı olması gerek. sürecine girmiş ve bunda ciddi mesafeler alın- Dünyada ve bölgemizde meydana gelen deği- mıştır. Dünyadaki trende/eğilime paralel olarak şim ve dönüşümleri kendi referanslarımız/ölçüt- “ılımlı laiklik” ekseninde felsefesi, ilkeleri, de- lerimizle ciddiyetle takip etmek ve değerlendir- ğerleri aynı olan yeni bir model ile ceberut-bas- mek durumundayız muhakkak. Müslümanlara kıcı- devlet imajı büyük oranda silinerek rejim yönelik ideolojik ve metodolojik boyutlarını, “gülen yüzleri” vasıtasıyla toplumla buluşmuş, bölgede inşa edilmek istenen yeni düzeni, yeni hatta sosyolojik derinliğe kavuşma yolunda cid- senaryolarda Müslümanların ve bilerek veya di mesafeler alınmıştır. bilmeyerek Müslüman kimlikleriyle, küresel Bu nedenledir ki kimlik sorunu yaşayan Müs- odakların kendilerine uygun gördükleri rolle- lümanlarda “siyasi sara nöbeti” halini alan içinde ri uyumlulaştıran stratejik misyonlarını doğru yaşadıkları rejimin kimler tarafından yönetilece- okumak zorundayız. Bu gelişmelerin görünürde ği hususundaki seçimler hep patolojik nitelikte Müslümanlara açtığı hareket alanının ideolojik olmuştur. Ne yazık ki bazılarının netleşmemiş zeminini, Müslümanların yaşadığı coğrafyaya kimliği ve siyasi bilinçsizliğinin bir sonucu olan yönelik hesapların asıl maksatlarını gözden ka- bu sapma, son zamanlarda giderek yaygınlaştığı çırmadan bu değerlendirmeleri yapmak duru- görülmektedir. Bunda kimlik bunalımının gide- mundayız. Aksi takdirde reel şartların aldatıcı rek yaygınlaşmasının yanı sıra konjonktürel ge- cazibesine kapılarak, küresel sistemde eski para- lişmelerin etkilediği bazı kesimlerinde sistem içi digmanın iflasına odaklanırken yeni paradigma- mücadele yöntemini meşrulaştırma sürecine gir- nın ideolojik ve metodolojik niteliklerini ıskala- melerinin de etkisi büyüktür. Geçmişte istenilen mamız kuvvetle muhtemeldir. Nitekim öylede düzeyde olmasa da belirli bir siyasi bilince sahip olmaktadır. Değişen dünya ve bölge değerlerinde demokratik seçimlerin ne anlama geldiğinin bi- Müslümanların hızla merkeze doğru hareket et- lincinde gözüken bazı kesimler, Özal’lı yıllarla tiği bir konjonktürde bölgemizin yeni yöntem- başlayan bir süreçte, özellikle de son on - onbeş ler kullanılarak küresel küfrün hâkimiyetinin yıl içinde, çeşitli mülahazalarla, ama ciddi argü- devam ettirilmesi; en önemlisi de bu yapılırken manlara dayanmayan hareket eder olmuşlardır. Müslümanların zihinlerini kuşatmayı öngören Hatta bunlardan bir kısmı ilkesiz, delilsiz olarak “ideolojik şavaş” ın her zamankinden daha et- girdikleri bu çıkmaz yolu açan süreci “Kurtuluş kin bir şekilde öne çıkarılması, kaba güç yerine savaşı” olarak niteleyecek kadar ileri gitmişler- yumuşak güç kullanılarak gerçekleştirilmek is- dir. Uzun süredir Müslümanların gündeminde tenmesidir. olan bu vahim yönelişi ortaya koyan “seçim” ise 5 İktibas Mayıs 2011 12 Eylül anayasa referandumu olmuştur. Ne ya- Toplum farkında olsun ya da olmasın b i r k a ç zık ki 12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde dönemdir seçimler, değişik partilerin program- de bu eğilimlerin devam edeceği söylenebilir. ları ve tüzüklerinden çok değişen dünya ve bölge Ancak unutulmamsı gerekir ki konjonktürel koşullarına paralel olarak konumu ve misyonu olduğuna inandığımız bu yanlış yönelme, Tevhi- değişen Türkiye’nin algısının öne çıktığı seçim- di duruşu net, sistem dışı mücadele yönteminin lerdir. Bir Başka ifadeyle seçimler, gelişmelerin ilkesel ve stratejik önemine vakıf olan Müslü- ruhuna uygun duruş sergileyenlerle beslendik- manların dik duruşlarının devamıyla başka kul- leri statükoyu korumakta yarar görenler arasın- varlarda gördüğümüz insanımızı yeniden düşün- da geçmektedir. Bu durumun farkında olmayan meye sevk edecektir inşallah!.. bazı yorumcular, partilerin aday listelerine, Kim ne derse desin, toplumda ve insanımızın programlarına, vaatlerine gereğinden çok anlam zihninde nasıl bir algı oluşturulmaya çalışılırsa yüklemekte, eski parametrelerle değerlendirme- çalışılsın, her seçim, değişimcilerle statükocu ler yapmaktalar. Bu nedenledir ki yanılmakta, güçler arasında geçecektir. tahmin yerine temennilerini dile getirmektedirler. Yeni anayasa temasının öne çıktığı 12 Haziran seçimlerinde değişimci kesimin başat Partisi İki dönemdir tek başına hükümet kurabile- AKP, Statükoyu ise şu veya bu nedenle de olsa cek milletvekiline ve oy oranına sahip olmasına CHP – MHP – BDP temsil etmektedir. Yani rağmen AKP’nin üçüncü dönemde de açık ara tasnif dışı tuttuğumuz küçük partiler bir tarafa (%45-50)önde olması bu gerçekliğin bir yansı- sistemin partileri iki ana eksende politikalar ge- masıdır. AKP, Türkiye’nin yeni misyonu ve viz- liştirmektedirler. yonuyla; ekonomide, siyasette, dış politikada iç ve dış odakların büyük bir kesiminin beklediği SİSTEMİ İŞLETMEYE TALİP PARTİLER politikalar ortaya koymakta ve bunu küresel sis- Değişen dünya ve bölge koşullarını sistemin temle çatışmayarak yapmaya özen göstermekte- felsefesi ve hedefleri doğrultusunda iyi okuyan dir. Diğerleri ise henüz yeni şartlara uygun bir ve gelişmelerle uyumlu politikalar ortaya koyan yeniden yapılanma sürecini dahi tamamlayama- AKP, henüz ciddi bir muhalefet oluşmadığından mış gözükmektedir. üçüncü dönemde de hükümeti kurmaya aday Hatırlayacaksınız, bir süre önce CHP’nin gözükmektedir. CHP- MHP ve BDP’den oluşan “Sav”ı değişmedi tespitinde bulunmuştuk. Her muhalefet bloğu ise tek başına veya bir koalis- ne kadar bazı farklılıklar yaşansa da CHP’nin yonla iktidar olma ihtimali olmadığından bahse derin yapılarla bağlantısının sembolü görünü- konu partilerin hedefi, daha çok AKP oylarını mü veren güçlü genel başkan yardımcısı (teş- mümkün olduğunca aşağı çekmekle sınırlı kal- kilattan sorumlu) Önder Sav değişmiş olsa da maktadır. Böylelikle AKP’nin tek başına da kalsa söz konusu parti yeni şartlara uygun bir değişim yeni bir anayasa yapmasına engel olma, hiç ol- sürecini tamamlayamadı. Parti içinde değişim mazsa değişimin hızını kesme stratejisiyle hare- zorunluluğunun sonucu olan sancı, kasetlerle, ket etmekteler. CHP-MHP ve BDP’ye bu strate- komplolarla devam etmekte. Görünen o ki CHP jilerinde derin güçler, derin PKK ve statükodan olması beklenen değişim ve dönüşüm sürecini beslenen diğer odaklarda destek vermektedirler. henüz yaşamıyor. Baykal ile devam etmenin 6 İktibas Mayıs 2011 daha büyük handikaplara neden olacağını düşü- geleceğini söylemek zor olmasa gerek. Yani eğer nen odaklar iki aşamada hakim olmuş gibiler. CHP yeni Türkiye’de AKP’nin karşısında sosyal Bir lider olmaktan çok ”düşük profilli” bir geçi- demokrat bir parti olarak bir varlık göstermek ci genel başkan olarak koltuğa oturtulan Kemal istiyorsa bu değişimi köklü bir şekilde gerçek- Kılıçtaroğlu, tüm yetersizliklerine rağmen geçiş leştirmek zorunda. Seçim öncesi, geçici olarak dönemi için gündeme gelmiş biri.. Değişim ve ”Ergenekon çatısı” altında toplanmaya çalışan dönüşüm sürecinin kritik aşamasını teşkil eden veya başka bir çıkış yolu üretemeyen kesimlerin yeni anayasa hazırlanması safhasında Baykal ve seçim sonrasında her halükarda yeniden partiye ekibini tasfiye eden Ergenekon destekli odaklar, hakim olma mücadelesi verecekleri çok açık. geniş bir yelpazeye hitap ederek, özellikle de geç- CHP gibi MHP ve BDP’de kendi kulvarında mişte merkez sağ olarak nitelenen partileri de yeni şartlara uygun bir yeniden yapılanma sü- içine alarak CHP’nin oylarını artırma strateji- recine gebe gözükmektedir. Bu gerçekleşmediği sini devam ettirmekteler. Bunu uygularken de, takdirde söz konusu partilerin yerlerini yenile- naçar, halkın hassasiyetlerini dikkate almaya rinin doldurmaları kaçınılmazdır. Türkiye’nin çalışan bir yol izlemekte, söylem geliştirmeye iki partili sisteme doğru yol alması ve temel so- çalışmaktalar. Ancak toplumdaki kemikleşmiş runlarını çözmesiyle bu iki milliyetçi partinin CHP algısını değiştirmek mümkün olmadığı tabanlarının kitle partilerine yönelmeleri ve bu gibi başta Kılıçtaroğlu ve çok başlılık görüntüsü siyasi çizgilerin marjinal unsurlara da dönüşme- veren ekibi bu çabayı boşa çıkaran çamlar devir- leri muhtemeldir. Bu geçiş döneminde derin odakların stra- meye devam etmekteler. Bu arada, CHP’nin yeni arayışlarıyla birlik- tejileri gereği CHP’de olduğu gibi MHP’de de te, CHP sağcılaşıyor mu? Sorusu gündeme geldi. kasetli operasyonlar gündemdedir. Bu operas- Bu tartışma, 2004-2005 yıllarında dikkatlerinize yonlarda MHP’nin kendi tabanının büyük bir sunduğumuz bir tespitimizi hatırlattı bize. O za- kısmıyla uyumlu olmayan bir parti yönetimine man, değişen dünya ve bölge koşulları ve bunun sahip olmasının yanı sıra bu partinin statükocu dayattığı Türkiye’nin yeni konumu ve misyo- derin güçlerin etki alanının dışında olmaması da nundan söz etmiştik. Ve devamla Türkiye’nin neden olarak görülebilir. 12 Eylül anayasası re- yeni resmi ideolojisinin “ılımlı laik” bir eksende ferandumunun sürecinde başlayan tabanla çeliş- yükseltileceğine ve partilerin de bu çizginin sa- kili politikalara Ergenekon sanıklarının MHP’de ğında ve solunda konumlanacağına dikkat çek- aday gösterilmesiyle devam etmesi MHP’nin ba- miştik. Aksi duruş sergileyen partilerin ise bir raj sorunu olup olmadığı sorusunu da gündeme süre sonra marjinalleşmeye mahkûm olduğunu taşıdı. ifade etmiştik. Türkiye’deki bu değişim ve dönü- Ayrıca CHP-MHP yakınlaşması söylentile- şüm sancılı geçmekte, dolayısıyla da gecikmeli rini haklı çıkaracak aday profilleri ve kasetlerle olmaktadır. CHP’de günün söylem değişikliği- kamuoyuna yansıyan ulusalcılarla paralel dü- nin söz konusu düzlemde olmadığı söylenebilir. şünceleri tartışmaları çok boyutlu olarak arttır- Ancak bugün pragmatik gerekçelerle oluşturul- mış gözüküyor. Hatırlanırsa CHP ile MHP’nin maya çalışılan söylemler gelecekte merkez sol yakınlaşması tarihi kökenleri itibariyle çokta ya- bir partinin vazgeçemeyeceği değerleri haline dırganacak bir durum değildir. Bu partilerin itti7 İktibas Mayıs 2011 hat ve terakki’nin iki ana damarını temsil ettiği gun çözümün önü açılabileceği de tartışılmakta- bilinmektedir. dır. Bu bağlamda AKP Genel Başkan Yardımcısı Keza BDP’ninde homojen bir yapıya sahip Ö. Çelik’in demeci önemsenmeli. Çelik diyor ki olmayan tabanıyla zaman zaman farklı bir gö- “benim Cumhuriyeti kuranlara saygım var. On- rünüm verdiğini söylemek mümkün. Marksist lar Cumhuriyeti kurdular ve ayakta tuttular ama bir kökene sahip PKK ve uzantılarının, derin yapının katkılarıyla, bu seçimde, tabandaki gerçek Allah korusun AK Parti gelmeseydi onların kur- güçlerinin üstünde oy alma ihtimalinin seslen- duğu Cumhuriyeti siz (CHP) batırıyordunuz” dirilmesi bu tespitle çelişik görülebilir. Ancak Mesaj gayet açık; eğer bugün AKP’nin ve re- unutulmaması gerekir ki konjonktürel nedenle- jimin gülen yüzlerinin temsil ettiği yeni Türkiye rin bir sonucu olacaktır. Yaşanılan geçiş döne- ideolojisi olmasaydı CHP’nin halka dayanma- minde dağdan inip düz ovada siyaset yapmanın yan, bu ülkenin asli sahiplerinden bir kısmının sancılarını yaşayan BDP, Bölge insanıyla yakın- ötekileştirildiği, asimilasyoncu, güvenlik eksenli laşmak, tabanını kucaklamak adına geçmişte zaman zaman yapmaya çalıştığı halkın inanç- politikalar devam etseydi Cumhuriyet batacaktı. larına ve hassasiyetlerine yakın durma taktiğini Benzer görüşleri 1950’li yıllarda Celal Bayar’da yeniden kullanma gereğini hissetmekte; İlgisini dile getirmişti. O zamanlar DP’yi rejim düş- camilere, imamlara yoğunlaştırmanın ötesine manı, Cumhuriyet düşmanı olarak suçlayan giderek BDP, “sivil itaatsizlik” eylemleri kapsa- CHP’lilere Bayar; biz Cumhuriyet düşmanı deği- mında Cuma namazını devlet görevlilerinin ar- liz. Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmiyoruz, kasında kılmamakla ses getirmektedir… Atlan Bizim yaptığımız cumhuriyet barajının arkasına Tan gibi nevi şahsiyetine münhasır muhafaza- kar demokrat tipleri bağımsız aday yapmaktadır. biriken suların barajı yıkmasını ve Cumhuriyet Aynı zamanda BDP diğer Kürt guruplarıyla aynı bahçesini yok etmesini önlemek için; drenaj ka- çatı altında gözükmeyi de önemsemektedir. An- nallarıyla fazla suları kontrollü bir şekilde boşal- cak bu konjöktürel ataklarının seçim sonuçları- tarak hem de cumhuriyet bahçesini sulamaktır. na olumlu yansımasının ötesinde devletle para- Yani biz tahrip etmiyor Cumhuriyeti güçlendi- lellik halinde olan ve büyük oranda dış desteğini riyoruz. kaybetmiş PKK’nın siyasi uzantısı BDP’de seçim Bu gün DP çizgisinin uzantısı olan AKP’nin sonrasında yeni tartışmalara gebe olması ihti- yaptıkları da Cumhuriyeti, temel felsefesi, ilke- malini güçlendirmektedir. R. Tayip Erdoğan’ın partisinin oy oranından leri ve değerleriyle korumak, yeni bir paradigma- çok elde edeceği milletvekili sayısıyla ilgili olma- yı toplumla barıştırmak, toplumsal derinliğini sı, bu meyanda, MHP’nin muhafazakâr seçmeni sağlamak değil mi? Bununda ötesinde, geçmiş- üzerinde yoğunlaşıyor gözükmesi de manidardır. tekine benzer şekilde yeni Türkiye modeliyle Zira bu yoğunlaşma bir tarafta AKP’nin Kürt politikası değişiyor mu? Sorusunu gündeme geti- Batılı dostlarıyla birlikte bölgeyi istikrar içinde rirken diğer taraftan da yeni anayasayla birlikte dönüştürmek, bölgesel güç olarak yeni misyonu- Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ideolojisine uy- na uygun bir işlev görmek değil mi? 8 Kavram Şükür Şükür, sözcük olarak: “hayvanın yediği besi- Nimeti vereni görmezden gelmek; verdiği ni, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi” (Li- nimeti zimmetine geçirmek, nimetin üzeri- sanül Arab; c:5, s:163–165 ve Tacül Arus;c:7, ni örterek, nankörlük temek, nimeti gizlemek s:48–51); semizliğiyle sahibinin ona bakımını demek olan küfür kavramının zıddı olan şükür gösteren hayvan, memeleri süt ile dolu olan kavramı, nimeti kimin verdiğini, niçin verdiği- deve, ağacın kökündeki taze bitki, ağacın dalla- ni bilmek ve açığa vurmaktır. Ancak bu açığa rının çoğalması (Müfredat; c:2,s:22) gibi anlam- vuruş sözle değil, imanın eyleme dönüşmesiyle lara gelmektedir. mümkün olur. “Ş-k-r” kökünden gelen Şükür sözcüğü, Anlam alanı itibariyle hamd, sabır ve ema- Kur’anda, “teşekkür”, “müteşekkir”, “şükran” netle de yakın bağı olan şükür, kavram olarak: gibi türevleri ile birlikte yetmişten fazla ayette kulun, Allah’ın kendisine vermiş olduğu ni- yer almaktadır. “Tükçede kullanılan teşekkür metlerin karşılığını Allah’a vermesi demektir. ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.” Mas- Nimetin karşılığını Allah’a vermek ise; Allah, tarı “iyilik yapana onu överek karşılık vermek, kuluna nimet türünden her ne vermişse, ku- teşekkür etmek” demektir. Kavram olarak; lun kendisine verilen bu nimeti; nimeti verenin tevhîd-muvahîd (Âl-i İmran/145, Îbraîm/7); ni- belirlediği şekilde kullanması demektir. Şayet mete şükür/nimete teşekkür etmek anlamlarına nimet, nimeti verenin belirlediği şekilde kulla- gelmektedir. Kur’an, “şükrü” “küfrün” karşılığı nılmazsa, sadece nankörlük edilmiş olunmaz olarak kullanmaktadır. Aynı kökten türeyen aynı zamanda emanete ihanet de edilmiş olu- “şâkîr” ve şâkîr kelimesinin mübalağa ve sü- nur. Zira emanete ihanet, emaneti amacı dışın- reklilik ifade eden şekli olan “şekûr” kelimeleri da kullanmaktır. Keza nimeti, nimet sahibinin Kur’an’da hem Allah’ı hem de insanları nite- belirlediği şekilde kullanmada karşılaşılacak her lemek için kullanılmıştır. (76/3;16/121; 14/5; türlü zorluğa ve engele karşı direnmek, dayan- “Kim bir hayır işlerse bilsin ki gerçekten Allah, mak yani sabretmek şükretmekle bağlantılı bir şâkirdir, alîmdir.(2/158) “Eğer şükreder ve iman husustur. ederseniz Allah size neden azap etsin? Allah şa- Sözcük anlamından da hareketle şunu diye- kirdir. yapılan her şeyi bilendir. 4/147) Bu ayet- biliriz; bir kimsenin, sahip olduğu hayvana yap- te, “şükretmenin” “iman etmekten” önce anıl- tığı bakım ve verdiği yeme karşılık, hayvanın mış olması dikkate değer bir husustur. Burada da sahibine et, süt, yün, yumurta vb. gibi şeyler şükretmenin aynı zamanda imana aralanan bir vermesi aslında o hayvanın sahibine şükretmesi kapı olduğu, “insanoğlunu imana götüren bir demektir. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, kulun duygu olduğu” da vurgulanmış olmaktadır. Allah’a şükretmesi demek, sadece minnet duy9 İktibas Mayıs 2011 ması, söz ile teşekkür etmesi değil, aynı zaman- mek, “şükretmek” değildir. Zira, görme nimeti- da Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin karşı- nin şükrü, görmeyenin haline acımak değil; gör- lığını vermesi demektir. Yani kendisine verilen menin verdiği imkanla Allah’ın gösterdiği sırat-i nimetleri Allah’ın belirlediği şekilde kullanma- müstakim yoldan gitmeye özen göstermektir. yan bir kimse, istediği kadar minnet duysun ve Görmeyenin, bize gördüğümüzü hatırlatması teşekkür etsin bunun hiçbir geçerliliği yoktur. şükre konu olsa da, sadece bununla yetinmek Sözle teşekkür etmek, yalnızca minnet duydu- şükredenlerden olmayı sağlamaz. ğunu ifade etmekle yetinmek, sahibini “küfre- Şükür kavramın içinin boşaltılmasında, ger- denlerden” olmaktan kurtarmaz. çek anlamını yitirmesinde ve insan üzerindeki “Şükrün”, “küfrün” karşılığı olduğu dikkate etkisinin kaybolmasında, geleneksel kayaklar- alındığında; bir kimsenin “ehl-i küfür” olmak- da yapılan tanımların büyük etkisi olmuştur. tan korunması için, Allah’ın kendisine verdiği Birçok tanımın yanı sıra en çok kabul gören ve nimetlerin karşılığını, yine o nimetlerin ayni- yaygın olan tanıma göre, şükür: “dilin şükrü”, siyle vermesi gerekir. Yani Allah’ın verdiği mala “kalbin şükrü”, ve “bedenin şükrü” şeklinde karşılık şükretmek, Allah’a sözle teşekkür et- kategorize edilmiş ve bu tanımların hiç birinde mek değil, o malı Allah’ın öngördüğü ve uygun Kur’an’ın şükre yüklediği anlam amaçlanma- gördüğü şekilde harcamaktır. mıştır. Dikkat edilirse bu tanımların tamamın- Kur’an’ın diğer kavramlarında olduğu gibi, da “kuru kuruya” bir teşekkürden öte bir amaç tamamıyla Kur’an’î olan şükür kavramının da hedeflenmemiştir. Şükür kavramıyla ilgili yapı- içi boşaltılıp; seküler bir anlamla, bireyin benli- lan tanımların hiçbiri Kur’an’ın şükre yüklediği ğini rahatlatmasına yönelik sadece Allah’a sözle anlama uygun olmamakla birlikte Gazzalî’nin teşekkür etmeye indirgendi. Yaptığı ibadetler- yaptığı tanım önemli bir farkı ifade etmektedir. de ve her fırsatta Allah’a, kendisinse verdiği ni- Ona göre “şükrün, ilim/bilme, hâl/hissetme ve metlere karşın bolca teşekkür eden bu “seküler amel/yapma olmak üzere üç ciheti bulunmak- iman” sahibi kimse, aslında inanç dünyasında tadır. Bu sebeple şükür, kısaca “nimeti, nimeti sadece sözle yetinerek şükür kavramını sekü- verenden bilme, nimetin verilmesinden dola- lerleştirdiğinden, içinde bulunduğu durum, yı mutluluk hissetme ve nimeti veren kişinin Kur’an’ın küfür olarak tanımladığı nankörlük- maksadına ve sevgisine uygun bir şekilde dav- ten başka bir şey değildir. ranma” şeklinde anılan üç yön dikkate alınarak Şükretmek, çeşitli nedenlerle veya doğuştan tanımlanabilir.” Bu tanımda özellikle “nimeti, bizden daha zor durumda olan; görmeyen, işit- nimeti verenin, nimeti veriş amacına uygun bir meyen, yürüyemeyen, kimsesiz, çaresiz, yoksul davranma” tanımı “şükür” kavramının anlamı- bir kimsenin durumunu dikkate alarak kendi nı nispeten doğru tanımlamaktadır. halimizle mutlu olmak değildir. Örneğin gözü Kur’an’daki şükrü konu edinen ayetlere ba- görmeyen bir kimseyi gördüğünde ona acımak, kıldığında da görüleceği gibi şükrün öncelikli an- ona karşı şefkat ve merhamet duyguları besle- lamı verilen nimete cinsiyle karşılık vermektir. mek ve gözlerimizin görmesinden dolayı bize Örneğin:“Biz, insana anne ve babasına iyi dav- görme yetisi verdiği için Allah’a teşekkür et- ranmasını tavsiye ettik. Annesi onu sıkıntıdan 10 İktibas Mayıs 2011 sıkıntıya düşerek karnında taşıdı. Sütten kesil- döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size mesi de iki yılı buldu. Şükret bana ve anne ve haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde babana. Dönüş ancak banadır!” 31- Lokman/14 saklı olanı bilendir. 39 - Zümer/7 Bu ayette Allah, insana kendisinin yanı sıra, “Allah’ı razı etmek”, “Allah rızası için yap- anne ve babasına da şükredilmesini istemek- mak” gibi deyimler zihin dünyamızda soyut de- tedir. İnsan Allah’ın yanı sıra anne ve babasına yimler olarak yer etmiş olduğundan, yaşanan nasıl şükredecektir? Elbette ki onları, onu büyü- hayata dair yaptırım gücü olmayan birer nite- türlerken ne yaptılarsa yani onu büyütmek için lemeden öteye gidememektedir. “Allah rızası” nasıl çabalayıp gayret gösterdilerse, nasıl yedirip demek, Allah’ı razı etmeyi gözetmek olarak bi- içirdilerse, nasıl koruyup gözettilerse, evlatları linse de aslında bunun doğru anlamı, yapılacak da tıpkı onlar gibi davranarak, onlara onların olan şey her neyse onu “Allah’ın belirlediği ve kendisine baktıkları gibi bakıp hizmet edecek- istediği şekilde yapmak” demektir. Yani bir şeyi tir. Yani onlara böylelikle şükretmiş olacaktır. Allah’ın koyduğu kurallara göre; uygun gördüğü Söz konusu ayette, anne ve babaya şükret de- şekilde yapmaktır. Bu bağlamda şükür kavramı mek, anne ve babanın yaptıklarının karşılığını da sözle yetinilerek Allah’a teşekkür etmekten öde demektir. Bu da sözle olacak şey değildir. ibaret değil, Allah’ı razı etmeye yönelik olma- Bu ve daha bir çok ayette “şükrün” bir “karşılık lıdır. Yani Allah’ın belirlediği şekilde olmalıdır. ödeme” olduğu açıkça görülmektedir. “Ve ant olsun ki, sana ve senden öncekilere Anne ve babaya yapılacak şükür böyle olun- vahye dildi ki: “Ant olsun ki, eğer şirk koşarsan ca, buradan hareketle Allah’a yapılacak şük- amelin kesinlikle boşa gidecek ve mutlaka kay- rün de karşılık ödeme olduğu ve bu ödemenin bedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine Allah’ın verdiği nimetleri onun yolunda, onun yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” kurallarını ve ilkelerini belirlediği şekilde har- 39 – Zümer/ 65, 66. cayıp değerlendirmek anlamına geldiği açıkça Şükür, Kur’an’da çok büyük önem verilen görülmektedir. ve üzerinde çok durulan konuların başında yer Allah, kullarından karşılıksız bir şükür/ almaktadır. Bu da şükrün, iman ve tevhidin karşılık beklememektedir. Şükür nimet karşı- önemli bir göstergesi olduğunu ortaya koymak- lığıdır. Ve karşılık aynı cinsten bir karşılıktır. tadır. Allah, insana, “insanın sayamayacağı ka- Kimi nimetin karşılığı/şükrü Allah’ı birlemek dar nimet vermiştir. Alınan nefesten başlayarak, ve muvahhide bir kul olmakken, kimi nimetin aile, mal, mülk gibi sahip olunan her şey, her karşılığı/şükrü minnet ve teşekkürken; kimi ni- şeyin üstünde olarak da rüşte erdiren kılavuz metin karşılığı/şükrü de nimeti amacına uygun Kur’an ve Kur’an sayesinde nail olunan iman, kullanmaktır. “Eğer inkâr/nankörlük edecek hep O’nun verdiği nimetlerdendir.” Yaşadığımız olursanız, artık şüphesiz Allah size hiç bir ih- Dünyada küfrün ve zulmün egemenliği söz ko- tiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza nusuysa bunun nedeni kendilerini Müslüman- göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin için lıkla tanımlayan kimselerin Allah’ın verdiği ondan razı olur. Hiç bir günahkâr bir başkası- sayısız nimetlere karşılık, şükretmede yetersiz nın günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize kalmalarıdır. Eğer Müslümanlar şükürlerinde 11 İktibas Mayıs 2011 yetersiz olmasaydı Allah’ta şükreden olarak onları iktidar sahipleri yapardı. Zira “şükür, nimetin artmasına, şükrün karşıtı olan küfür (nankörlük) ise nimetin elden gitmesine sebep olur. İnsan şükrettikçe, yani nimeti veren Allah’a karşılığını ödedikçe Allah ona nimetini kat kat artırır.” “Ve hani Rabbiniz size şöyle ilân etmişti: “Ant olsun ki şükrederseniz elbette size arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.” 14 –İbrahim/ 7 İktidar/ muktedir olma nimeti Müslümanların elinden gitmişse bu onların nankörlük ettiklerinin, ya da gereğince şükretmediklerinin sonucudur. “Kur’an, ahiret için çaba harcayan mü’minleri “şükür” kökünden gelen “meşkur” sıfatıyla övmektedir. “Kim de Ahireti ister, bir mü’min olarak ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası “meşkûr”dur.” 17-İsra/19) Ahiret için çaba harcamak, nimete yalnızca sözle teşekkür etmekle gerçekleşecek bir şey değildir. Sebe 13. ayette de denildiği gibi şükür çalışmakla olur. Yani Allah’ın verdiği nimetleri Allah’ın belirlediği şekle kullanmakla olur. Söz konusu ayette Allah: “Ey Davut hanedanı! şükür için çalışın” diyerek aslında “şükrün” öncelikle nasıl gerçekleşeceğini göstermektedir. Sonuç olarak; şükür ancak Allah’a imanla, O’nun hükümlerine bağlı kalmakla, onları uygulamakla, salih amelle, sabırla, Allah’ın koyduğu kuralları çiğnemekten çekinmekle (3/123) ve hülasa “dinin ve kulluğun Allah’a has kılınmasıyla gerçekleşir. “ Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin.” Bakara/ 152 12 Düşünce Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar - Atasoy Müftüoğlu - Batı’lı sömürgeciler 21. yüzyıl Haçlı istila- lere, bilince, bağlılıklara niteliklere dayalı bir va- larıyla, yeniden, bir kez daha İslam dünyasına roluş mücadelesi veremiyoruz. İnsanı, toplumu; dönüyor. Yeni sömürgecilik “demokrasi misyo- hayatın, hayati sorumlulukların dışına sürgün nerliği” maskesi altında ilerliyor. “Demokrasi” eden yanlış bir tevekkül anlayışı tarafından en- bir mal gibi, bir ihraç ürünü gibi pazarlanıyor, gelleniyoruz. Her İslami cemaat İslami yorum alınıyor, satılıyor. Modern Batı dünyası istisnacı üzerinde ciddi bir tekel oluşturuyor. Bu tekel bir dil ve söylemi meşrulaştırdığı için “demok- sebebiyle cemaat dayanışmalarına ihtiyaç duyul- rasi ihracı” da tartışılamıyor. Sözünü ettiğimiz muyor. İslam tarihinin mitolojikleştirilmesi ve dil/söylem tek yanlı ve çok kibirli bir söylemdir. efsaneleştirilmesi sebebiyle de İslam tarihinden Bu dil aracılığıyla Batı’nın çıkarları ve ihtiras- gereği gibi yararlanamıyoruz, Maddi/dünyevi ih- ları meşrulaştırılmaktadır. Bu dil/söylem İslam tiraslar ruhlarımızı kirletiyor. Bu nedenle kendi dünyasını, kültürünü, toplumlarını anlamaya hayatımıza yönelik olarak dönüştürücü sorgula- çalışmak yerine, çok keyfi bir biçimde İslam top- malar yapamıyoruz, bugünün tarihini sorgulaya- lumu/kültürü yaklaşımı oluşturuyor. Bu dil/söy- mıyoruz. lem, İslami ilgiyi bireysel düzeyde tutanları so- Sıradanlıklar, ucuzluklar, yüzeysellikler, ko- run olarak görmüyor, bu kesimleri “iyi öteki”ler laycılıklar, yozlaşmış bir kültürel ortam oluştu- olarak tanımlarken, İslami siyasal aklı gündeme ruyor. Edilgen bir düşünce ve kültür toplumların getirenleri de “en kötü öteki” olarak tanımlıyor. yenilenmesine hiç bir şekilde bir katkıda bulu- Modern-seküler batı’nın şiddet ve nefret namıyor. Kültürlerin hayatı canlı, renkli, hare- yüklü ihtirasları, İslamofobik bir kuşatma halin- ketli, üretken kılan nitelikleri var. Bu nedenle de tezahür ediyor. Bugün, İslam dünyası toplum- etkin bir kültürel iklime ihtiyacımız olduğunu larında halkların toplumsal ve siyasal rejimlerini hatırlamalıyız. Zihinsel etkinliğimizi, bilgiyi seçme hakları yok. İslam dünyası toplumları, İs- çoğaltarak sağlayabiliriz. İslam medeniyetinden lami hareketler, cemaatler, tarihin her hangi bir söz edebilmemiz için, İslam medeniyetinin hafı- döneminde donduruldukları için, geçmişi efsa- zasını yeniden canlandırarak, bu hafızanın 21.i neleştirmekten başka bir şey yapamıyor, geçmiş- yüzyıla neler kazandırabileceğine ilişkin somut ten bir laboratuar olarak yararlanamıyor. İslami projelerimiz olmalı. İslam medeniyeti geçmişte, tercihler duygusal tercihlere dönüşüyor, mistik Özellikle Bizans, Çin ve Hindistan medeniyet- tercihlere dönüşüyor. Bu nedenle tevhidi temel- lerine büyük ve önemli katkılar sağlamış, bu 13 İktibas Mayıs 2011 medeniyetlerden de katkılar almakta bir sakınca evrensel boyutu inkar edilebiliyor. Neonurculuk görmemişti. olayında da görülebileceği üzere İslam etnik bir Günümüzde Müslümanlar organik bir bü- dine dönüştürülebiliyor. Neonurculuk kitle kon- tünlüğe ve yapıya sahip değiller. Hangi eğilimin, formizmini yaygın hale getirebilmek için her tür hangi yaklaşımın, hangi ilkelerin hangi tarzın Ödünü verebiliyor, islami çevreler, İslami dü- İslam’ı temsil ettiğini bilmiyoruz. İslami bir şünce hayatı sözünü ettiğimiz bu kitle konfor- temsil boşluğu ile karşı karşıya bulunduğumuzu mizminin din halinde pazarlanmasını tartışmı- kabul etmeliyiz. Kendisini İslam’a nispet eden yor, sorgulamıyor. Kitle konformizmi bu çevre- her parça çok sorumsuz bir* biçimde kendisi- lerde de büyük bir hoşnutlukla karşılanabiliyor. nin İslami temsil ettiğini iddia edebiliyor. Ma- Bu çevreler, sayılarının çokluğuna işaret ederek, gazin dünyasında olduğu gibi, İslami çevrelerde bu durumdan engin bir mutluluk duyabiliyor. de herkes popüler meşhurlar kültürünün etkisi Halklar her ülkede, Türkiye’de olduğu gibi, kit- altında. Kimsenin bağımsız yorumu/tercihi yok. le konformizmine dönüştürülmüş bir “din” al- Bu durum çok ciddi bir biçimde Ümmet kültü- gısı aracılığıyla sürü haline getiriliyor. Ulusalcı rünü/ahlakını/bilincini örseliyor. Dini hayatta düzenler İslam’ı araç olarak kullanabiliyor, dini hiç bir konformizm aşılamıyor, tartışılamıyor. duyarlılıklar ulusal bir çerçeve içerisine alına- Faydacı ve maddeci bir modernite, kaba bir biliyor. İslami onurumuza yönelik emperyalist materyalizme dönüşerek, toplumları köksüzleş- saldırılar karşısın da, her gün maruz kaldığımız tiriyor, kişiliksizleştiriyor, faydacı ve rasyonalist ideolojik, ırkçı afetler karşısında kendi çöküşü- bir kültür yaklaşımı toplumları ruhsuzlaştırıyor. müzü seyrediyoruz. Emperyalist/sömürgeci/ırkçı Bireyci ve faydacı bencillikler, burjuva bencil- saldırılara yanıt vermek gerektiğini düşünenler, likleri, insani ilişkileri, ticari ilişkilere dönüştü- yanıt vermeye çalışanlar “terörist” olarak tanım- rüyor. İçerisinde bulunduğumuz zamanlar bü- lanıyor. Toplumlarımız kültürel anlamda bir tünüyle ticarileşmiş zamanlardır. Modern Batı yaşlılık/ihtiyarlık durumu yaşıyor, bu yaşlılık dünyası farklılık adına, nihai kötülükler işliyor, kültürel taşlaşmadan kaynaklanıyor. Kendili- farklılık adına korkunç savaşlar çıkarıyor. Batı ğindenliğini kaybeden kültürler, yeni seçenekler dünyası, öteki ile ilişkiyi bir çatışma kaynağı üretme yeteneklerini de kaybediyor. olarak görüyor, ötekileştirdiği bütün unsurlarla Ortadoğu’da ve Mağrip ülkelerinde halklar bir biçimde çatışıyor, savaşıyor. İslam toplumla- yerel zorbaların faşizminden/zulmünden kurtu- rı emperyalist edepsizliklerle her gün bir şekilde layım derken, küresel zorbaların faşizmi/zulmü karşılaşıyor. Toplumsal varoluşumuzu anlam- altında eziliyor. Emperyalist zorbalar insanda lı kılan kavram ve kurumların, ahlakın çöküşü dehşet uyandıran alçaklıklar/canavarlıklar sergi- sebebiyle, dayanılmaz yetersizlikler, çaresizlikler liyor. Ortadoğu’nun ve Mağrip dünyasının stra- yaşıyoruz. İslami ilgi ve bağlılıklar her yerde ulu- tejik haritası istikrarsızlık ve belirsizlikle şekille- sal bir davanın ya da her hangi bir cemaatin hiz- niyor. Bütün ahlaksızlıkların, kötülüklerin, za- met anlayışına indirgenebiliyor. İslami bilincin limliklerin, mucidi olan modern uygarlık, şiddet 14 İktibas Mayıs 2011 uygulayarak dünyaya egemen olmaya çalıştığı rak bölgeyi bir kez daha zayıf düşürmek istiyor. gibi, işlediği bütün zulümleri de haklılaştırmaya Ortadoğu’da güç dengesini değiştirmek, Suriye çalışan bir söylem oluşturabiliyor. Duygusallık ile İsrail’in yakınlaşmasını sağlamak, İran-Su- gösterilerinden ibaret tepkilerle bu dile/söyleme riye ittifakını bozmak üzere Suriye bilinçli bir yanıt verilemiyor. Din algısı da bir moda haline biçimde istikrarsızlaştırılıyor. Suriye’li muhalif getirilebiliyor. İlke, ölçü, duruş, muhalefet, mü- unsurlar da bu amaç doğrultusunda araçsallaş- eyyide içermeyen, yalnızca moral veren, ruhsal tırılıyor. İran’a karşı soğuk savaş amansız ve terapiye dayalı bir din anlayışı üretiliyor. acımasız bir yoğunlukta sürdürülüyor. Ortadoğu ve Mağrip ülkeleri Batı Jeopolitiğinin etkisinden Geçmişe doğru düşündüğümüz için, akli melekeleri- bağımsızlaşamadıkları için, siyasal istikrarsızlı- mizi gereği gibi kullanamadığımız için olayları ğa sürüklenebiliyor. İsrail’in güvenlik ve istikrarı hep çok gecikerek, çok sonraları anlayabiliyoruz. adına, bütün İslam toplumlarının güvenlik ve Statükolarla bütünleşen kitleler, ani, beklenme- istikrarı bozulabiliyor, sarsılabiliyor. Amerikan dik değişimler karşısında derin şoklar yaşıyor. sağcılığı “İsrail’e karşı çıkmanın, Tanrıya karşı Zihinsel bir krizle birlikte, psikolojik bir kriz de çıkmak” olduğuna inanıyor. Bu nedenle İsrail’in yaşıyoruz. Uluslararası medya bombardımanı, her iki Batı’da da çok imtiyazlı bir konumu var. medya gösterileri, medya ekonomisinin ürettiği Günümüz dünyasında adalet, hukuk, insan sansasyon, algılarımızı çarpıtabiliyor, yönlen- hakları gibi temel kavramlar çarpıtılarak, jeopo- direbiliyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde litik çıkarlar doğrultusunda uygulanıyor. İsrail Afrika’ya yönelik olarak eski Fransız ihtirasları tarafından 1967 yılında hiç bir hukuki, tarihi, bir kez daha yürürlüğe girmiş bulunuyor. Fran- ahlaki vb. gerekçeye dayanmadan işgal edilen çafrika diye bilinen kirli düzen, kirli siyaset bu- ve sınırsız bir biçimde sömürgeleştirilen Filistin gün de devam ettirilebiliyor. Fransa’da sömür- söz konusu olunca “insan hakları” hiç bir şekil- geciliği yeniden başlatıyor. Amerika, Africom de gündeme gelmiyor. Bu konuda uluslararası adı altında yeni bir örgütlenmeyle Afrika’yı, kurumların sorumsuz ve keyfi tutumları devam Amerikan çıkarları doğrultusunda yeniden ya- ediyor. melekelerimizi, araştırma/tahkik pılandırmaya, dönüştürmeye ve sömür meye Amerika ve İsrail ilişkilerinin bugün olduğu hazırlanıyor. Bu örgütlenme, Afrika da yerel un- gibi devam etmesi halinde Ortadoğu’da istikrar surlarla iş birliği yaparak, bu unsurları eğiterek, olmayacak. Batı dünyası, İsrail’i, İslam’a, İslami bu unsurlar aracılığıyla Amerikan perspektifle- hareketlere, direniş hareketlerine karşı nihai bir ri doğrultusunda vesayetçi rejimler oluşturmak güvence olarak görüyor. 1950 yılından bu yana, istiyor. Bütün bunlar yapılırken Batı dünyası İslami gelişmeler karşısında İsrail, Batı dünyası- seküler iddia ve takıntılarına rağmen, bugün nın bütün önerilerini paylaşıyor. Batı bu konuda yoğun bir biçimde dini terminolojiyi kullanıyor. İsrail ile birlikte hareket ediyor. 1948 yılında, Yeni sömürgecilik özellikle Ortadoğu’da bölgesel İsrail’in kuruluşu ile birlikte başlayan dönem, kamplaşmaları, mezhep rekabetlerini, kışkırta- Doğu-Batı çatışmasında yeni bir dönem olmuş15 İktibas Mayıs 2011 tu. T. Herzl’in 1898 de “barbarlığa karşı, uygarlı- muzu, kendi var olma, düşünme ve hayat tar- ğın ileri karakolunu oluşturacağını” yazdığını ha- zımızı özgürleştirmek üzere ciddi sorumluluklar tırlamak gerekiyor. Emperyalistler Ortadoğu’da almış olsaydık, modern-seküler dayatmalara bölge halklarının farklı özelliklerinden, farklı maruz kalmayacaktık. Histerik İslam korkusu- bağlılık biçimlerinden yararlanarak, bu farklı- na dayalı zalim saçmalıklarla uğraşmak duru- lıkları sömürerek, kışkırtarak İslami bünyeyi munda olmayacaktık. İslam’ın, Müslümanların, parçaladılar, bu parçalanma maalesef bugün de İslami hareketlerin, direniş hareketlerinin, ta- devam ettiriliyor. 1914 yılında İngilizler, Mekke hakküm üreten bir dil tarafından tanımlanıyor Şerif’ine, Osmanlı Yönetimine karşı destek sözü olması, ölümcül bir hezeyandır. Müslümanla- verdiler, 1916 yılında Arap ayaklanması yaşan- rın, islami direniş hareketleri hakkında, bunla- dı, İngilizler ayaklanmayı desteklediler. 1918 rın lider kadroları hakkında Amerika ve İsrail de Araplar Şam kuşatmasını gerçekleştirdi. Bu tarafından üretilen değerlendirmeleri tüketiyor dönemde Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, böl- olması zihinsel bir felç durumu ile karşı karşıya gede milliyetçi hanedanlıklar kuruldu. Böylece olduğumuzu gösterir. Avrupa’nın özellikle bilim Filistin, Siyonist-ırkçı işgale açık hale getirilmiş ve teknolojide üstünlük sağlamasıyla birlikte oldu. Bu tarihten itibaren bugün halen devam (18nci yüzyıl) bu üstünlük her tür sömürgecilik etmekte olan en büyük aşağılanma, en büyük için bir gerekçe oluşturdu. Siyasal akla başvur- felaket başlatılmış oldu. Yirminci Yüzyılı İslam ması gereken İslam toplumları, bunu gerçek- dünyasında milliyetçilik hareketlerinin ortaya leştiremediler, mistik akla kapanarak, dünyevi çıktığı bir yüzyıl oldu. Arap milliyet-çilikleri sö- sorunlarla yüzleşmek istemediler. Bu durum mürgeciler tarafından kışkırtıldı. Batı dünyasına İslam toplumlarını kendi dünya İslam’a ve Müslümanlara karşı konumlanan görüşü, hayat tarzı ve çıkarları doğrultusunda histerik bir çağda, hedonist ve faydacı bir çağda kurgulama cesareti verdi. Bu cesaret sebebiyle, yaşıyoruz. Savaşçı ve tahakkümcü modernite, bugün de, nasıl olmamız, nasıl yaşamamız, nasıl baskın bir kültür biçiminde, Amerikan evrensel- düşünmemiz, nasıl hareket etmemiz, islami na- liği biçiminde somutlaşıyor. Ortadoğu ve Magrip sıl yorumlamamız gerektiğini bize, modern-se- ülkeleri askeri güç yoluyla, sınırsız şiddet yoluyla küler-liberal dünya telkin ediyor. Yalnızca telkin sürekli bir felaket bölgesi haline getiriliyor. Kör- etmekle kalmıyor, istedikleri doğrultuda hareket fez Savaşı sırasında (1991) Amerika’nın bir ay etmediğimiz takdirde, bizleri savaşlarla cezalan- içerisinde, Irak’a Hiroşima’ya atılan bombanın dırabiliyor. İslam toplumlarında, islami anlam- yedi kat fazlası 85 bin bomba attığını kaydetmek da bir temsil sorunu, temsil boşluğu olduğu için, gerekiyor. Bütün bunlara rağmen Batı uygarlığı, toplumlarımızı modern dünya temsil etmeye kavram ve kurumlarıyla birlikte kendisini evren- çalışıyor. Modern dünya her durumda, modern sel tarihin en ileri noktasında görebiliyor, dünya Batılı akla ihtiyacımız olduğunu düşünüyor, id- tarihinin merkezi olduğunu iddia edebiliyor, dia ediyor. Bilmek gerekiyor ki, kendi akıllarını gereği gibi kullanmayanlar, başka akıllara muh- Hayatımızın her aşamasında kendi varoluşu16 İktibas Mayıs 2011 taç oluyor. yan hareketlerinde genç kuşakların, yeni medya İslami hareketlerin, direniş hareketlerinin araçlarıyla nasıl örgütlenebileceklerini yakından sömürgeciliğe karşı siyasal bir yanıt olduğunu görme imkanı bulduk. Genç kuşaklar sosyal ağ- bilmek ve anlamak gerekir. İslamcılık bir öz- lar ve mobil teknolojiler aracılığıyla diktatörle- gürleşme, bağımsızlaşma yaklaşımının adıdır. re karşı örgütlendiler, ayağa kalktılar. Bu isyan Aydınlanma ideolojisinin ürettiği entelektüel hareketlerine öncülük eden aktivistlerin, sosyal şiddet sebebiyle bugün İslami temellere daya- ağları, mobil teknolojileri nasıl kullanacakları, lı siyasal bir modeli gündemimize alamıyoruz. nasıl örgütlenecekleri konusunda Amerika’da, Bugün, Avrupa’da bağımsız düşünme yeteneğine Avrupa’da eğitim aldıklarını, ekonomik destek sahip, ırkçı olmayan entelektüeller bile Aydın- aldıklarını biliyoruz. “Ortadoğu’da Demokrasi lanma ideolojisini aşağılayabiliyor, bütün şiddet Projesi” kurulu sunun bütün isyanlara eğitim ve biçimlerinden ve uygulamalarından Aydınlanma para desteği verdiği ilgilenenlerin bildiği bir ko- ideolojisinin sorumlu olduğuna inanıyor. Soyut nudur. Bugün Ortadoğu’da statükocu düzenler klişelerle baskılanacak kadar zayıf düşürüldüğü- varlıklarını sürdürüyor, radikal yeni bir düzen, müz için zihinsel putlarla mücadele edemiyoruz, devrimci yeni bir düzen söz konusu değil. dünyanın keyfi bir biçimde sınıflandırılması, ta- Hepimiz bugünün tarihini yeniden okumak, nımlanmasına, insani gerçeklikle ilgisi bulun- kurgulanmış tarihsel çerçeveleri sorgulamak zo- mayan, içi boş, Önyargılı, takıntılı dile söyleme rundayız. İnsanlığı zoolojik bir kavrama indirge- itiraz edemiyoruz. Çünkü; kuşatıcı, kapsamlı, yen modern-seküler-liberal dünya çıkarlar ve güç sistematik düşünsel temellerden yoksunuz. Ken- hesaplarına dayalı politikalar üreterek, saldırılar di biçim ve içeriğini kendisi tayin eden, kendi gerçekleştirerek, İslam toplumlarını fiziksel ve iradesi olan bir kültür oluşturduğumuz takdirde, ruhsal anlamda büyük bir dehşete ve acıya mah- sömürgeci tarih sürecini sorgulayabilir, narsiz- kum ediyor. Bu durum tepkisiz kalınacak, geçiş- me dayalı bir tarih anlayışını eleştirebiliriz. Gü- tirilebilecek, unutulabilecek bir durum değildir. nümüzde Batı coğrafi bir sözcük olmaktan çok, Emperyalist saldırıların bir biçimde durdurula- toplumlar arasında katı sınırlar oluşturan, kibir- bilmesi için hepimize düşen görevler vardır. li bir sözcük olmuştur, fetiş bir tanım olmuştur. Batı siyasal kültüründe emperyalizm olumlu Batı, ötekilik üreten bağnaz bir klişenin adıdır. karşılanan bir havram olmasaydı, bugün, yeni Batı’nın zihinleri şekillendirme tekeline ancak emperyalizmler bir kez daha ortaya çıkmayacak- Müslümanlar son verebilir. Mit ideolojilerle an- tı. Batı dışı dünya “uygarlaştırma” adına sürdü- cak Müslümanlar mücadele edebilir. Bunun için rülen derin ırkçılığın yeterince farkında değil. İslami yaklaşım biçimlerini duygusal yaklaşım Bugün, özellikle İslam toplumlarında “uygarlaş- biçimleri olmaktan çıkarmak gerekir. tırma mühendisliği” eksiksiz bir biçimde sürdü- Yirmibirinci yüzyıl koşullarında toplumların rülüyor. Modern-ırkçı tarih, insanlığı tarihi olan dışarıdan etkilenmemeleri mümkün olamaz. halklar ve tarihi olmayan halklar olarak tasnif Günümüzde Ortadoğu ülkelerin de yaşanan is- ediyor. Sömürgecilik, tarihi olan halkların, tarihi 17 İktibas Mayıs 2011 olmadığı iddia edilen halklar üzerindeki sınırsız desteklenebiliyor. Soğuk Savaş döneminde Rus- tahakkümü ve zulmü olarak somutlaşıyor. Ta- ya “şer imparatorluğu” olarak anılıyordu. Bugün rih boyunca sömürgeleştirme faaliyetleri aynı İran “şer ekseni” olarak tanımlanıyor, bU arada, zamanda bir Hıristiyanlaştırma eylemine dö- Amerika ve Rusya’nın aynı felsefi kaynaklardan nüştürülmüştür. Avrupa’nın sömürgecilik giri- beslenen ülkeler olduğunu geçerken kaydetmek şimlerini, Hıristiyanlığın üstünlüğü adına, kilise gerekir. Dün, Batılılar Doğu sorununu icat et- sonuna kadar destekleyebilmiştir. Hıristiyanlık, mişlerdi, bugün de islam sorunu’nu icat ettiler. Batı ırkçılığını her durumda onaylayabilmiştir. Günümüzde Amerikan küreselleşmesi tek Bu ırkçılık sebebiyledir ki, bugün Batı hala bir uygarlık projesi gibi, bütün toplumlara dayatı- “uygarlıklar savaşı”ndan söz ede biliyor. Her sö- lıyor, bu dayatma sonucu, İslam toplumların- mürgeleştirme projesinin/uygulamasının aynı da bütün insanlık değerleri, neoliberal değerler zaman da bir misyonerlik projesi/uygulaması halinde tek biçimli bir kültüre dönüşüyor. Kit- olduğunu unutmamak gerekir. Modern siyasal lesel piyasaların homojenleştirici etkisi bütün felsefeler bütünüyle katı ideolojilere dönüştürül- toplumlarda açıkça hissedilebiliyor. Kısır da, müştür. Ölümcül ideolojiler yerine her hangi bir Tunus’ta, Libya’da, Suriye’de isyancı kitleler ül- şey koymaksızın bütün değer sistemlerini yık- kelerinin Amerika gibi olmasını istiyor. Çok il- tılar. Modern-seküler bağnazlıklar, önyargılar, ginç ve çok acıdır, bu gelişme topluluklarımızda bencillikler ve narsizmler var olmanın anlam Müslümanlar tarafından da bir “devrim” olarak ve onurunu yıktılar, tükettiler. Modern-sekü- selamlanabiliyor. Libya ve Suriye olaylarının, ler dünyanın sahte ahlakçılığı sebebiyle, dün- Kaddafi ve Esad sorunu ile doğrudan ilgisi olma- yaya dayatılan Batılı retorik gereği gibi tartışı- dığı bir türlü kavranamıyor. -Libya ve Suriye’de lamadı, eleştirilemedi. Irkçı temeller üzerin de muhalifler, Libya ve Suriye sorununu, diktatör- yükselen bir uygarlıkla, bu uygarlığı onaylayan ler Kaddafi ve Esad sorunu ile karıştırıyor. bir Hıristiyanlıkla nasıl “diyalog” kurulacağı, İslam toplumları Özellikle tarihin son ikiyüz bu “diyalog”dan ne tür sonuçlar beklenebilece- yıllık döneminde, sömürgeciliği meşrulaştır- ği, bu “diyalog” ilişkisinin ne tür bir “hoşgörü” mak üzere, Avrupa uygarlığının, Hıristiyanlığın zemininde ifadesini bulabileceği hiç bir şekilde üstünlüğü retoriğini kullanan çok kibirli, çok bir eleştiriye tabi tutulmuyor, tutulamıyor. Hu- narsist, çok ırkçı bir ikiyüzlülükle karşı karşıya kukun ve insan haklarının, ırkçı yaklaşımlara geldiler. Irkçı narsizm, kimlik narsizmi evrensel dayalı olarak, seçici bir zeminde kullanıldığı bir ahlakın çöküşünü hızlandırıyor, derinleştiriyor. dünyada “diyalog’1 gibi, “hoşgörü” gibi muğlak Bu çöküş sebebiyle sınırsız hırsların azgınlaştır- tanımları gündemde tutmak büyük bir saçmalık- dığı, canavarlaştırdığı militarizm, bütün İslam tır. Bugün, Batı’nın çıkarlarına hizmet etmeyen dünyasını sürekli olarak tehdit eden gerçek bir İran gibi ülkeler, insan hakları ihlalleri ile suçla- terörizme dönüşüyor. .Bugün bu büyük terör, nırken, bu çıkarlara hizmet eden diktatörlükler NATO aracılığıyla sürdürülüyor. NATO’nun 18 İktibas Mayıs 2011 varlık gerekçesi Soğuk Savaş ve Rus yayılmacı- bir ufka sahip değiller. Lider kültüne dayalı ce- lığıydı. Bu gerekçe bugün ortadan kalktı. Bugün, maat hareketleriyle, lider kültüne dayalı ideolo- NATO Batı’nın yayılmacı stratejisini ve Batı’nın jilerle hiç bir yeni çözümleme yapılamaz, hiç bir askeri anlamda bütünleşmesini temsil ediyor. yenilenme gerçekleştirilemez. NATO, özellikle Afganistan ve Libya’da masum Müslümanlar dijital medya çağında bile kü- sivilleri bombardımana tabi tutarak, bu ülkeleri resel karar süreçlerinin dışında kalıyor, bu karar bir harabeye çevirirken, Türkiye’nin NATO üye- süreçlerinin neler içerdiğini bilmiyor. Bu süreç- liğini tartışmamak büyük, hem de çok büyük bir lerin neler içerdiğini bilemediğimiz için, etrafı- hamakat’e mahkum olmak anlamı taşır. mızda, toplumlarımızda yaşanan dehşet verici İçerisinde bulunduğumuz zamanlar daya- gelişmeler etrafında yalnızca spekülasyonlara, nışmacı aklı, dayanışmacı ahlakı, dayanışmacı komplo teorilerine dayalı yorumlar yapıyoruz. bilinci seferber etme zamanıdır. İslami dayanış- Bir yanda aşırı biçimde idealize edilmiş geçmişe ma, Ümmet dayanışması gerçek oluncaya kadar, özgü nostaljileri canlı tutarken, bir diğer tarafta emperyalist saldırılara, aşağılanmalara, meydan milli ve manevi kişiliklere tapınan, nihai kur- okumalara maruz kalmaya maalesef devam ede- tuluşum bu zevata itaatle kazanılacağını telkin ceğiz. İslami bilgi ve bilimi, bilgeliği ve kültürü eden bir kültürü yaşat maya devam edebiliyo- yeniden üretmeden yeni bir medeniyet kurmak- ruz. Bilinçli emperyalist kurcular karşısın da, tan söz edemeyiz. bilinçsiz, yüzeysel yorumlar yaparak çok gülünç îslam Ümmeti farklı halkları, kültürleri, durumlara düşebiliyoruz. Alışkanlık haline ge- renkleri homojenleştirmez. tirdiğimiz eski kalıplar, klişeler ve yaklaşımlarla İslam bütün farklılıkları uzlaştıran bir bilge- bugünün gerçekliğini çözümleyemiyoruz. Avru- likler bütünüdür. İslam farklı halkların, kültür- pa-merkezci bakış açılarına, yorum ve yaklaşım- lerin, renklerin yerel özgüllüklerini reddetmez. lara mecbur ve mahkûm değiliz. Avrupa bugün Müslüman olmak, dünyanın, insanlığın, çeşit- yalnızca ekonomik alanda varlığını sürdürebili- liliğinin farkında olmaktır, çeşitliliği sorun ol- yor, ekonomik iktidarı aracılığıyla siyaset oluş- maktan çıkarmaktır. Farklı görüşlere, renklere, turuyor, Bugünün Avrupa’sı kültürel anlamda, eğilimlere söz hakkı tanımakla, ahlaksızlıklara, felsefi anlam da yeni hiç bir şey vadetmiyor. edepsizliklere, hayasızlıklara söz hakkı tanımak birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Neoliberal öz- Bütün bu gelişmeler Batı’nın insani dünyalara gürlük anlayışı için ahlaki olan ile ahlaksız olanı uzaklaştığını gösteriyor. Bu durum karşısın da birbirinden ayırt edecek her hangi bir ölçüt yok- biz Müslümanların İslami seçeneği, İslami mo- tur. Bugünün dünyasında yalnızca para sınırsız deli eksiksiz bir bütünlük içerisinde, kuşatıcılık bir özgürlüğe sahiptir, hiç bir güç bu özgürlü- içerisinde, etnik çoğulculukları, kültürel çoğul- ğü kontrol edememektedir. Varoluşu, dünyayı, culukları içerecek şekilde insanlığın dikkatine mistik bağlamda kavrayan bireyler, cemaatler, sunabilecek düşünsel bir devrime cesaret etme- topluluklar hamaset ve duygusallıktan başka hiç miz gerekiyor. 19 İktibas Mayıs 2011 23. Abant: Yeni Dönem Yeni Anayasa ya da İslam’a Karşı Abant Dayanışması - Mehmed Durmuş Giriş yapılması süreci; 3. oturumunda, ‘Türkiye’nin Abant Platformu, “Yeni Dönem Yeni Anaya- Siyasî sistem Sorunları’ başlığı içinde, Parla- sa: Temel İlkeler, Yöntem ve Süreçler’’ konulu menter sistem ve başkanlık sistemi gibi konular; 23. toplantısını Abant Palace Otel’de 30 Nisan-1 4. oturumda ise dünyadaki anayasa tecrübeleri Mayıs 2011 tarihlerinde gerçekleştirdi. Abant, ve örnekleri masaya müzakere edilmiştir.(1) daha önce (16-17 Kasım 2007), İzmit’in Sapan- ‘Yeni Dönem’ Nedir? ca ilçesinde (Kartepe’de) yapılan 15. toplantıda 23. Abant’ın başlığını oluşturan ‘yeni dönem’ yine, ‘yeni anayasa’yı tartışmıştı. Bilindiği üzere cümleciği rast gele seçilmiş bir söz değildir. Ger- AKP Hükümetinin, başarısız bir ‘yeni anayasa çekten de bir ‘yeni dönem’ söz konusudur. Bu yapma’ girişimi olmuştu. yeni dönemin fikir koordinatları, toplantıda ya- 23. Abant’a, artık çoğunun ismi Abant’la bir- pılan konuşmalarda açıkça görülmektedir. Bu, likte anılan akademisyen, fikir ve siyaset adam- öncelikle tam demokrat bir zihniyetin oluştu- ları katılmış. Mete Tunçay, Levent Köker, Murat rulmak istendiği dönemdir. Yeni bir anayasa Belge, Zafer Üskül, Mehmet Altan, Altan Tan, da, yeni bir demokrasi de ancak ‘demokratik bir Mehmet Emin Aktar, Atilla Yayla, Nazlı Ilıcak, zihniyet’le mümkün hale gelecektir.(2) Egemen Serap Yazıcı, Osman Can, Nazif Okumuş, Cafer Bağış’ın “Türkiye’nin yanında” olduğunu belirt- Solgun, Egemen Bağış, ilk dikkat çeken isimler tiği “zamanın ruhu”(3) bu ‘yeni dönem’i anlat- arasındadır. maktadır. Açılış konuşmalarını Devlet Bakanı Egemen Şu anda, seksen yıllık otoriter ve totaliter de- Bağış, Başkent Üniversitesi öğretim üyesi Ergun rin devlet geleneğiyle hesaplaşma yoluna girmiş Özbudun ve Abant’ın dönem başkanı Levent bir Türkiye’yi izliyoruz. ‘Yeni dönem’in en belli Köker’in yaptığı toplantının bitiminde on mad- başlı icraatı yeni bir anayasa yapmak olacaktır. delik bir sonuç bildirgesi yayınlanmıştır. Yeni anayasa, yeni dönemi tepeden tırnağa hi- 23. Abant toplantısında anayasanın neden zaya sokan bir kahraman olmayacaktır elbette ideolojisinin olmayacağı ve ideolojik tartışmala- ama bu yeni anayasa olmadan da, yeni dönem rı aşma sorunu; toplumda başlamış olan müza- şekillenmeyecektir. kere sürecinin etkili biçimde sürdürülmesi için ‘Yeni dönem’in kültürel parametreleri, siya- öneriler; Türkiye için ilham verici dünya tecrü- sal çerçevesi, üzerine bina edileceği fikir zemi- beleri konuları tartışılmıştır. Dört oturum halin- ni tamamen netleşmiş durumdadır. Bu netlik, de yapılan toplantının 1. oturumunda yeni ana- Abant’ta konuşulanlarda açıkça görüleceği üze- yasanın felsefesi ve prensipleri; 2. oturumunda, re, İslam’ın siyasallıktan tamamen arındırıldığı yeni anayasanın toplumun geniş müzakeresi ile (depolitizasyon), liberal demokrasinin toplum 20 İktibas Mayıs 2011 nazarında alabildiğine güçlendiği, ama aynı nümüzde uluslararası teamül tamamen ‘katılım- zamanda toplumun, geçmişten tevarüs ettiği cı anayasa yapımı’ modelidir. Buna göre, halkın İslamî aromalı geleneklerine daha bir dindarlık tavsiye ve görüşlerine açık bir süreç içerisinde güdüsüyle sarıldığı; İslam’la liberal felsefeyi ga- metinler hazırlanmakta, sürecin katılımcı nite- yet mahir bir vaziyette telif ettiği bir dönüşüm liği, ortaya çıkan metne yansımaktadır. Dolayı- çağı olacaktır. Kısacası bu yeni dönemde her şey sıyla, meşruiyetin güçlü olması için Türkiye’de değiştirilmek istenmektedir; siyasî kanaatler, de bu yöntemle bir sivil anayasa hazırlanması din, tarih, doğa, insan, fikir, hasılı her şey yeni- gerekliliği dile getirilmekte;(9) İÜ. Rektörü Yu- den tanımlanmak istenmektedir. nus Söylet’in sözleriyle, “Cumhuriyet’in ilk ger- Egemen Bağış’ın, toplantıda verilen arada çek toplum sözleşmesini” inşa etme kararlılığı Abant Palace Otel’in bahçesine, 23 Temmuz seslendirilmektedir.(10) Bu modele, sivil toplum 2000 tarihinde Abant Konsili katılımcıları ta- örgütlerinin 61 bin öneri sunduğu 1988 Brezil- rafından dikilen ‘Demokrasi Ağacı’nın yanına ya anayasası ile halkın iki milyona yakın öneri çıkarak, gazetecilerin sorularını orada cevapla- yaptığı ve tüm anayasa müzakereleri canlı olarak bu yeni dönemin baskın yayınlanan 1996 Güney Afrika Anayasası örnek karakterini göstermektedir. Bağış, AK Parti’nin gösterilmektedir.(11) G. Afrika’da yaklaşık 1,7 en önemli seçim beyanının ve 2023 projesinin milyon dilekçe toplanmış, elemeler sonucunda yeni anayasa olduğunu beyan etmiş, dünya de- 11 bin öneri çıkarılmıştır.(12) mayı tercih etmesi, (4) ğişirken, Türkiye’nin de bu değişimin öncüsü, Bu bağlamda demokratik ülkelerde teknik yönlendiricisi olması gerektiğine vurgu yapmış, olarak üç türlü anayasa yapma modelinden bah- Türkiye’nin artık eski paradigmalarla hareket sedilmektedir. Birincisi, seçimle oluşturulan bir edemeyeceğini ifade etmiştir. ‘kurucu meclis’, ikincisi, mevcut ‘yasama mec- (5) Kısacası Abant Konsili, misyonuna tam uy- lisi’ ve üçüncüsü ise, siyasal gruplar, STK’lar, gun olarak, 12 Haziran 2011 genel seçimlerin- mesleki örgütler ve dini cemaatlerin temsilcile- den önce vaziyet almış, seçimlerden sonra oluşa- rinin yer aldığı bir ulusal kongredir.(13) cak yeni Meclis’in, ‘sivil toplum’un da katılımıy- Yeni anayasanın, halkın büyük çoğunluğu- yol ve yordam nun benimseyeceği bir siyasal sistemi öngörme- göstermek istemiş, meselenin lehteki ve aleyh- si istenmektedir. Bu bağlamda, laiklik, kimlik, teki şartlarını tartışmaya açmıştır. silahlı kuvvetlerin konumu, siyasal sistemin ya- la yeni anayasayı yapması için (6) Yeni Anayasa Nasıl yapılmalıdır? pısı ve seçim sistemi gibi konularda tatmin edici Toplumun, yeni bir anayasa için “yerinde duramayan, şaha kalkmış bir ata” benzediğini, sonuçların hedeflenmesi gerekli görülmektedir. (7) Ama aynı öneri sahipleri, mesela Diyanet İşleri seçmenin %73’lük kesiminin yeni bir anayasa- Başkanlığının kaldırılmasına onay vermemek- iddia eden Abant çevresi, tedirler.(14) Çünkü Diyanet teşkilatının, Türki- yeni bir anayasanın nasıl yapılması gerektiğine ye’deki siyasal ve toplumsal düzenin sigortası dair önerilerde bulunuyor. Dördüncü oturumun olduğunun farkındadırlar. dan taraf olduğunu (8) konusu da, dünyadaki anayasa tecrübeleriydi. Yeni bir anayasa yapımı neden önemlidir? Abant platformundan yayılan fikriyata göre, gü- Çünkü Türkiye’de yeni bir dönem inşa edil21 İktibas Mayıs 2011 Kökten Değiştirilmesi Yeni Anayasaya Si- mektedir; yeni bir anayasa yapımı demek, iktidarın anayasa düzleminde yeniden paylaşılması pariş Edilen Üç temel Sorun demektir ve böyle bir sürecin kotarılması pek Sonuç bildirisinin 2. maddesinde şöyle den- Ergun Özbudun’un, ana- mektedir: “Türkiye’nin şu anda önündeki en yasanın değiştirilemez maddelerini eleştirdiği önemli üç anayasal sorun; kimlikler, temel hak için “Türkiye’ye Şeriat getirmek” suçlamasıyla ve özgürlükler, seçilmiş otoriteler-asker ilişkile- karşılaşmış olması, bu zorluğu yeterince anlat- ri ve diğer vesayet kurumlarının demokrasinin maktadır.(16) temel ilkelerine uygun olarak yeniden yapılan- kolay olmayacaktır. (15) Yeni Anayasanın Ayırt Edici Özellikleri dırılmasıdır.” 23. Abant’ın sonuç bildirisi, “1982 Anayasa- Bunları kısaca, ‘Kürt sorunu’, laiklik ve si- sından ve bu anayasanın oluşturduğu bunaltıcı vil-asker ilişkisi olarak özetleyebiliriz.(20) Bu üç iklimden Türkiye’nin bir an önce kurtarılması sorun, mevcut sistemin kırılma noktaları ka- zaruretine” değinmekle başlamaktadır. 1982 bul edilmektedir.(21) Türkiye’nin ‘normalleş- anayasasının vesayetçi özellikleri, 22. Abant mesi’ için bu üç sorunla yüzleşmesi, yani bu toplantısında yeterince eleştirilmişti. Söz ko- sorunların, bunların alakadar ettiği büyük halk nusu anayasa halka dayatılan, demokrasinin kitleleri nazarında sorun olmaktan çıkartılıp, boğazını sıkan, vesayet rejimi kurmuş, dünyada çözüme kavuşması gerekmektedir. Bu çözümü yaşamakta olan birkaç ideolojik anayasadan biri gerçekleştiremediği sürece Türkiye, Avrupa ve olarak görülmekte ve artık ömrünü tamamladığı Amerika standardında demokratik düzene kavu- ifade edilmektedir.(17) şamayacak, vesayetten kurtulamayacaktır. Oysa Esasında 82 anayasasını artık kabul edilemez Türkiye’nin modern bir demokrasi ülkesi olma- kılan, sadece bu anayasanın vesayetçi yapısı ol- sı halinde, etnik, dini ve siyasal birçok ‘boyun mayıp, ‘zamanın ruhuna’ da haddinden ziyade ağrıları’ndan kurtulacağı öngörülmektedir. ters düştüğü görüşüdür. Bu yüzden Abant’ın Kimlik Sorunu dönem başkanı tarafından mevcut anayasanın Abant sonuç bildirgesinde ‘kimlik sorunu’ ile başlangıç ilkeleri yüz kızartıcı bulunmakta; anayasada gereğinden fazla kullanılan ‘millet’ etnik sorunlara, daha doğrusu ‘Kürt sorunu’na kelimesi yerine, Avrupa anayasalarındaki gibi işaret ‘halk’ kelimesinin kullanılması gereğine dikkat sorunu’nu çözmeyi, en azından belli mesafeler çekilmektedir.(18) Bununla beraber, AKP’lilerin, almayı denediyse de, vesayetçi derin mihrakları anayasanın başlangıç ilkeleri hakkında Abant aşamadığı için başarılı olamadı. Çünkü mukte- dönem başkanıyla aynı kanaatte olmadıkları da dir olmak için, oyların yüzde ellisiyle iktidar ol- görülmektedir. Meclis Başkanı M. Ali Şahin’in, mak bile yetmemektedir. edilmektedir. AKP hükümeti, ‘Kürt edilemeyen Abant’ta ‘yeni anayasa’yı tartışanlar bu ger- maddeleri, “Cumhuriyetin kurucu gerekleri” ol- çeği bildikleri için, anayasanın bu sorunun çö- dukları gerekçesiyle, bu maddelerle oynatmaya- zümüne elverecek biçimde düzenlenmesi ge- cakları beyanı, Cumhuriyeti koruma ve kollama rektiğini seslendirmektedirler. Anayasa elbette görevinin CHP’den AKP’ne geçtiğini göstermek- “Kürt sorunu şu şekilde çözülecektir” gibi bir tedir.(19) metin içermeyecektir. Fakat “yeterince kısa, öz, anayasanın değiştirilmesi teklif 22 İktibas Mayıs 2011 açık; insan odaklı ve özgürlükçü” (E. Bağış) bir Sivil-asker ilişkisi anayasanın Kürt sorununu çözmeye imkan ta- Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri nıyacağı sanılmaktadır. Bunun için Bağış, yeni askeri-sivil vesayet mekanizması olarak tespit anayasa ile birlikte milletin devletin gerçek sa- edilmektedir. MGK, bir zamanların Cumhuri- hibi olacağını, devletin tapu senedinin belirli yet Senatosu, Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri grupların değil, milletin elinde olacağını; “daha ve DGM gibi kurumlar vesayet kurumlarıdır.(26) fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla Türkiye’de birtakım vesayet mekanizmaları, ço- adalet”le Türk halkının vesayetten kurtulacağını ğulcu demokrasinin modeli olarak sunulmuştur. zannetmektedir.(22) Bu yüzden, sivil-asker ilişkilerini demokrasinin Kürt sorununun çözümünde egemenlik kav- ve hukukun özüne uydurmak gerekmektedir.(27) ramının da işe yarayacağı öngörülmektedir. Bu Türkiye’nin batılı manada tam demokratik-laik sebeple ‘Türk milleti’ yerine ‘Türkiye halkı’ tanı- bir ülke olarak şaha kalkamamasının bir numa- mı önerilmekte, “Egemenlik Türk milletine ait- ralı müsebbibi olarak, asker-sivil vesayetçi an- tir” yerine, “egemenlik kayıtsız şartsız Türkiye layış gösterilmektedir. Abant bu köklü soruna halkına aittir” (Levent Köker) hükmünün geti- dikkat çekmektedir. Türkiye şu anda darbeci, rilmesi gerekli görülmektedir.(23) Diyarbakır Baro vesayetçi yapılarla yargı düzleminde boğuşmak- başkanı M. Emin Aktar, 2007’de AK Parti’nin tadır. Bu zorlu mücadelede demokratlar başarılı hazırlattığı anayasa taslağının mimarı olan Er- olmaya mahkûmdurlar. gun Özbudun ve ekibini, ‘Türk milleti’ ifadesiy- Laiklik le kendilerini dışladıkları gerekçesiyle eleştirmiş, Türkiye’nin bütün sorunları gölgede bırakan salonda bulunan, taslağı hazırlayan ekipten biri en önemli sorunu, din-devlet ilişkisidir. Buna olan Prof. Dr. Serap Yazıcı ise, Aktar’ın eleşti- laiklik-İslam ilişkisi dememiz daha doğru olur. risini haklı bularak, şu sözlerle özür dilemiştir: İslam sadece laik bir düzenle değil, aynı zaman- “Dün Leyla İpekçi’nin dediği gibi vesayet, hepi- da laik bir toplumsal hayatla nasıl bağdaştırıla- mizin ruhuna işlemiş. Ben bu hatayla, 2008’de caktır? Bunun için, İslam’ın genleriyle mi oy- Şerafettin Elçi sayesinde yüzleştim. Bana, ‘Siz bizi daha en başta reddetmişsiniz.’ dedi. Bunu nanacak, yoksa laiklik mi İslam’a uyumlu hale üzüntü ve utançla fark ettim. Sizden özür dili- getirilecektir? Bu sorulara nasıl cevap verilirse yorum.”(24) verilsin, kesin olan şu ki, bu ‘yeni dönem’de Yeni dönem anayasası için düşünülen ‘ana- din-devlet ilişkilerini ‘normalleştirmek’ gerek- yasal vatandaşlık’, ‘Türkiyelilik’ gibi kavramla- mektedir; tıpkı dünyada olduğu gibi… Peki, bu rın bazı katılımcıları rahatsız ettiği de görülmek- ‘normalleşme’ ne anlama gelmektedir? tedir. Eski milletvekili Nazif Okumuş bunlardan ‘Normalleşme’yi anlamak için öncelikle ‘nor- biridir. Okumuş, sözü edilen kavramsal dönü- mal olmayan’ın bilinmesi gerekir. Bilindiği gibi şümün TÜSİAD, TESEV gibi siyasî çevrelerce laik cumhuriyet kurulduğu günden beri, İslam Türkiye’ye dayatıldığı kuşkusunu dile getirince, onun en büyük ‘sorun’u olmuştur. Yeni rejim, oturum başkanı Eser Karakaş’la sorun yaşamış İslam’ın kökünü kazımak amacına yönelik ra- ve başkanın, Okumuş’un sözünü kesmesiyle dikal devrimler yapmış(28) fakat zamanla bu tartışma sona ermiştir.(25) devrimler, kendinden beklenen işlevi göremez 23 İktibas Mayıs 2011 hale gelmiş ve ya resmen ya da fiilen yürürlük- kuranlara saygım var. Onlar cumhuriyeti kurdu ten kaldırılmıştır. Ezanın Türkçeleştirilmesi ve ve ayakta tuttular ama Allah korusun AK Par- şapka bunun tipik iki örneğidir. ‘12 yaş’ diye bir ti gelmeseydi onların kurduğu cumhuriyeti siz sınır koyarak, Kur’an kurslarının çocuklara ya- (CHP) batırıyordunuz.”(29) AKP genel başkan yar- saklanması, jandarmanın sanki terörist arar gibi dımcısı, halkın çok şikâyetçi olduğu zannedilen kurslara baskınlar yapması ve ‘başörtüsü yasağı’ rejimin batmaması için Allah’tan koruma talep olarak bilinen tesettür düşmanlığı, sözünü etti- etmektedir… ğimiz radikal İslam düşmanlığının diğer önemli Peki, işaret ettiğimiz bu ‘normalleşme’ nasıl tezahürleridir. gerçekleşecek? Normalleşme için sihirli bir değ- Rejimin İslam’la savaşı, ilk kurulduğu gün- nek yoktur. Bunun için a’dan z’ye bir değişim den ve ‘topyekün savaş’ mantığıyla başlamıştır gerekmektedir. Fakat konumuz itibariyle söy- fakat takiyyeci ve pragmatik reflekslerle bu ‘sa- leyecek olursak, en önemli tedbir olarak, yeni vaş’ sadece İnönü CHP’si dönemine hasredil- dönemde laikliğin yeniden tanımlanması büyük mekte; son dönemde bilhassa 28 Şubat post- bir ihtiyaçtır. Öncelikle laikliğin dinsizlik olma- modern darbe sürecine indirgenmektedir. dığı, bilakis din ve vicdan özgürlüğü olduğu; la- İslam’ı ötekileştiren, düşman yerine koyan, ikliğin bütün din, inanç ve düşünceler karşısın- şeytanlaştıran Cumhuriyet politikalarının halk da eşit mesafede durmak (tarafsızlık/objektiflik) nazarında asla kabul görmeyeceği belliydi ve de olduğu fikri, bir dogma gibi işlenecektir. Bunun görmedi. için, laiklik kelimesinin anayasadan tümden çı- İşte normalleşme, bu katı, tepeden inmeci, kartılması bile göze alınmaktadır. “Sorunun çö- otoriter ve totaliter, buyurgan devlet laikliğinden zümü, bugünlerde kamuoyunda da ifade edildiği vazgeçip, daha yumuşak, ılımlı, ‘sevecen’, belki gibi bize yabancı kalmaya devam eden “laiklik” laiklik adının bile yer almadığı bir laiklik anla- lafzını anayasadan atmaktır. Böylelikle tartış- yışına yönelmektir. İnsan fıtratı zordan hoşlan- manın büyük bir bölümü kendiliğinden orta- maz. Buyurganlığa karşı tepki vermek insani bir dan kalkmış olacaktır.”(30) Bunun ne sakıncası özelliktir. Halkı küstürmek ise, ‘ilelebed payidar olabilir? Halkın deyimiyle, kaz gelecek yerden olmak’ isteyen bir rejimin sürdüreceği ‘akıllı’ bir tavuk esirgenir mi? Laiklik teriminin anayasa- politika değildir. Türkiye’de Kemalist rejim, kurulduğu gün- dan atılmasına, pîr ile pireyi, Allah’ın hadisi ile den itibaren halkı ne kadar bunaltıp, şişenin Peygamber’in ayetini ya da Cuma namazının ka- kapağını fırlatacak noktaya getirmişse, rejimin zaya bırakılıp bırakılmayacağını ayırt edecek bir imdadına sağcı, ılımlı, uzlaşmacı, muhafazakâr, kültüre dahi sahip olmayan iki partinin kurmay- halkın duymak istediklerini konuşan iktidar- larından başka kim itiraz eder? Laiklik terimi lar yetişmiştir. Günümüzde AKP’nin bu çok Fransızcadır, dolayısıyla halka ‘fransız’ kalmak- önemli misyonunu, seçim propagandası için tadır… Laikliği halkın anlayacağı bir dile inkılâp gittiği memleketi Adana’nın bir ilçesinde konu- ettirmek, bizatihi laikliğin lehinedir, onun için şan genel başkan yardımcısı Ömer Çelik ifade gençlik iksiri gibidir. Laiklik terimini anayasa- etmiştir. Diyor ki Çelik, “Benim cumhuriyeti dan çıkartmak, devleti dine uydurmakla veya 24 İktibas Mayıs 2011 dinî bir devlet düzeni kurmakla alakalı olmadığı ‘kaba’ ifade biçimlerinden arındırılması gerek- gibi, aksine, “laikliğin Türkiye uygulamasındaki mektedir! çelişkileri bertaraf etmenin tek yolu”dur da. Yeni dönemde İslam’ın laiklikle, demokra- (31) ‘Dindar’ bir toplumun Kur’an kurslarını ya- siyle ve liberalizmle hiçbir sorununun olmadığı; saklamak, başörtüsünü suç saymak, namazına, İslam’ın çoğulcu bir din olduğu iddiası yayılmak- camisine ‘dil uzatmak’, keskin bir tepki doğur- tadır. Bunu da en iyi şekilde, ‘dindarlar’ yapmak- makta ve bunun adına da “din ve vicdan özgür- tadır. Abant platformu bugünler için kurulmuş- lüğü üzerindeki baskı” adı verilmektedir. Şu hal- tur ve misyonunu hakkıyla yerine getirmektedir. de, “din ve vicdan özgürlüğü üzerindeki baskıla- Yeni dönemin laikliği, kırmayan, dökmeyen, rı” ortadan kaldırmak(!) gerekmektedir. Bunun hırpalamayan bir laiklik olacaktır. Yönetim, es- için de devlet, “dinî alanı düzenleyen bir kural kisinden de laik olacaktır ama hiçbir ‘dindar’ koyucu” olmaktan çıkartılmalıdır.(32) aldırış etmeyecektir çünkü birincisi, itimat et- Yeni anayasa yapacakların, daha doğrusu yeni tiği kadrolar eliyle hazırlanmıştır; ikincisi, yeni bir din inşa edecek olanların Şems-i Tebrizî’den laiklik doğrudan kutsallara küfür etmeyecektir! öğrenecekleri taktikler var. Ahmet Eflaki, Cela- Bu dönemde İslam tamamen bireysel bir inanç leddin Rumî’nin babası Baha Veled’in Kutbed- sistemi, ibadetler de bireysel dinî tercihlere dö- din İbrahim adındaki müridinin bir menkıbesini nüştürülecektir. Devletin İdeolojisi Olmalı mı Olmamalı anlatmaktadır. Bu mürid bir gün pazarın orta mı? yerinde Şems-i Tebrizî ile karşılaşır ve Eflaki’nin ifadesiyle, “tam bir kalp doğruluğu ile baş koyup” Abant toplantısında ‘yeni dönem yeni ana- “Tanrı’dan başka Tanrı yoktur ve Şemseddin yasa’ tartışılırken katılımcıların ekseriyetinin, Tanrı’nın elçisidir” diye şahadet getirir. Onu işi- yeni anayasanın bir ideolojisinin olmaması ge- ten kimseler Kutbeddin’e hücum ederler ve birisi rektiğini savundukları anlaşılmaktadır. Kısacası onu döver. Olayı seyreden Şems bir nara atar ve Abantçılar ideolojisiz bir anayasa istemektedir- döven adam oracıkta ölür. Pazar esnafı baş ko- ler. Anayasanın “özgürlükçü, devletin iktidarı- yup Şems’e kul olurlar. Sonra Şems Kutbeddin’i nı toplum lehine sınırlayan, iktidarın gücünü kolundan tutup bir kenara çeker ve ona şu tak- dengeleyen, ideolojik olarak yorumlanamayan… tiği öğretir: “Benim adım Muhammed’dir, senin Bireyi, bireyin haklarını koruyacak, özgürlükle- Muhammed Tanrı’nın elçisidir demekliğin la- rini garanti altına alacak bir anayasa”(34) olması zımdı. Halk damgasız altını tanımaz.”(33) istenmektedir. TESEV’in “resmi ideolojisi olma- Bu menkıbede Şems, kendisinin Peygamber yan bir devlet” fikrinde uzlaşmaya davet eden sayılmasına itiraz etmemekte, bilakis memnun İhsan Dağı, “Devletin ideolojisi olmaz. Ama olmaktadır. Lakin bunu söyleyen kişinin acemi- halkın olur. Olur, da ‘bir tane’ olmaz. O nedenle liğini gidermek istiyor ve taktik veriyor. Halkın anayasa bütün ideolojilere, fikirlere, inançlara, tepkisini kazanmaktan çekinmek gerektiğini yaşam biçimlerine ‘özgürlük’ verir; birini diğe- öğretiyor. Bu menkıbe, bir başka açıdan, yeni rinden üstün görmez, ona ayrıcalık tanımaz.” laiklik düzenlemesine örneklik teşkil etmekte- görüşündedir.(35) Anayasa Mahkemesi eski ra- dir. Laikliğin, halkın doğrudan tepkisini çekecek portörü Osman Can, bir ideolojisi olan anaya25 İktibas Mayıs 2011 sanın, kendisini ancak bu şekilde kabullendirme ması veya bir ideolojiden etkilenmemesi gerekti- amacı taşıdığını; bir anayasanın ne kadar çok ği” görüşünü “tümüyle yanlış” bulmakta; “ana- kutsalı varsa, o kadar toplumsal katılıma kapalı yasanın ideolojisi olmamalıdır, anayasa bütün (36) ve anti demokratik olacağını ileri sürmektedir. ideolojilere karşı tarafsız bir pozisyon almalıdır” Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne, yaklaşımını paylaşmamaktadır. Yayla, bilakis anayasaya bir ideoloji yerleştirilmesi halinde, bu fikrin haksız ve yanlış olduğunu, entelektü- kendiliğinden totaliter bir devlet iktidarı ortaya el dürüstlüğe ters düştüğünü, demokratik siyasî çıkacağı gerekçesiyle, anayasalarda ideolojinin gerçeklikle çeliştiğini ve abartılırsa ülkeyi hatalı olmayacağını, olursa da, “özgür ve demokra- yollara sürükleme potansiyeline sahip olduğunu tik bir toplum” olmayacağını savunmaktadır. da belirtmektedir. Yayla’ya göre, “yaygın ama Sabancı Ü. Öğretim üyesi Ersin Kalaycıoğlu, yanlış” kanaatin / inancın / peşin hükmün üç anayasanın bireyin özgürlüğünü esas alması ge- temel sebebi bulunmaktadır ve bunlardan biri rektiğini, bunun tipik örneğinin ABD anayasası de, bütün ideolojilerin aynı kefeye konulması- olduğunu; ABD’de devletin çalışmamasının ide- dır. Hâlbuki liberalizm bundan tenzih edilmeli- al, çalışmasının istibdat sayıldığını anlatmakta, dir! 1990’lı yıllarda ideolojilerle ilgili serdedilen özgür halkın kendi kendini yöneteceğini ileri görüşler geçersizdir; ideolojiler olmazsa, insanlar sürmektedir.(38) beşerî hayatın önemli pusulalarından birinden (37) Stratejik Düşünce Enstitüsü başkanı Prof. mahrum kalacaklardır!(42) Dr. Yasin Aktay da anayasanın ideolojiden arın- Bir liberalin kendi ideolojisini tenzih etme- dırılması gerektiğini savunanlar arasındadır. si kadar, Müslüman olduğunu iddia edenlerin SDE altı aydır üzerinde çalıştığı “Vesayetsiz ve İslam’ı tenzih edemeyişleri ibret vericidir… Tam Demokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onu- Atilla Yayla’ya göre doğru olan şudur: her runa Dayanan Yeni Anayasa” için bir rapor ha- devlet, kaçınılmaz olarak, bir siyasî felsefeye da- zırlamış ve bunu da kamuoyuna açıklamıştır. yanır. Felsefesi, devletin, başka nitelikleri yanın- Raporla ilgili konuşan Aktay, demokrasi ve in- da, anayasacılıkla ilişkisini ve anayasasının nite- san haklarını daraltmayan; ideolojik tercihlere liklerini de belirler.(43) Sert, otoriteryen veya tota- değil, birey, özgürlük, halk iradesi, hukukun literyen ideolojiler(44) demokratik bir sistemin te- üstünlüğü gibi vurgulara sahip bir anayasa iste- sisi ve demokratik bir anayasanın hazırlanması Aktay, yeni anayasa işine yaramaz.(45) Atilla Yayla’nın itirazı elbette önerisinde hiç bir kırmızı çizginin bulunmaması liberalizm adınadır. Çünkü ona göre liberalizm Aktay, 12 Eylül diğer ideolojiler gibi değildir. Ona göre anayasa referandumunu da, “Dünyanın gelişen demok- geleneği, liberallik içinde olgunlaşmıştır. Bir ül- ratik seviyesiyle” çok uyumlu bir değişiklik ola- kenin anayasallaşması, liberalleşmesi anlamına rak görmektedir. gelir.(46) Yayla’ya göre, faşizme, nasyonalizme, diklerini belirtmektedir. (39) gereğine dikkat çekmektedir. (40) (41) İdeolojisiz ‘anayasa’ konusu, bütün liberaller sosyalizme, neo-sosyalizme ya da din’i ideolo- tarafından kabul görmemektedir. Mesela Liberal jileştiren yaklaşımlara (buna dînizm adını veri- Düşünce Topluluğu başkanı Atilla Yayla, “De- yor) dayanarak bir demokratik rejim kuramayız! mokratik bir anayasanın bir ideolojiye dayanma- Onlardan ilham alarak demokratik bir anayasa 26 İktibas Mayıs 2011 yapamayız. Ama bu ideolojiler yetersiz ve yıkı- Abant Platformu, kuruluş amacına uygun cı ise, sosyal demokrasinin, muhafazakârlığın toplantılar yapmaya devam ediyor. Türkiye’de ve özellikle liberalizmin bu alanda hiçbir sözü- epey bir süredir ‘yeni dönem’i zaten Abant ve nün ve fonksiyonunun olmadığı, olamayaca- aynı kaynaktan beslenen benzer kuruluşlar oluş- Yukarıda işaret edilen turuyorlar. Artık anlaşılmıştır ki ‘yeni dönem’, otoriter ve totaliter siyasî felsefelerin [Ortodoks Abant benzeri müslüman-laik-demokrat zihni- sosyalizm, Nazizm, faşizm ve dinî totaliterizm/ yetin mühendisliğinde oluşacaktır. ğı anlamına gelmez. (47) dînizm] demokratik bir anayasa yapılmasına 12 Haziran ertesinde yeni bir anayasa için rehberlik etmesi imkânsızdır. Demokratik bir AKP şimdiden kolları sıvamış vaziyettedir. anayasa hazırlamak ancak liberal ilkelerin reh- AKP’nin en büyük destekçileri, F. Gülen grubu berliğinde çıkılabilecek bir yolculuktur. Bu ger- ve liberal aydınlardır. Yeni dönem yeni anayasa, çeği dile getirmek adaletin, ahlakın ve gerçeğe yeni anayasa ise, yeni dönem için belirleyici ola- saygının gereğidir!(48) caktır. Fakat hem yeni anayasa ve hem de yeni Değerlendirme dönem için yeni bir zihniyet oluşturulmaktadır. 23. Abant sonuç bildirisinin 9 ve 10. Mad- Bu yeni zihniyet, bugüne kadar yaşanmış mo- delerinde yeni anayasanın, halktan başlayan ve dernleşme (İslamsızlaşma) sürecinin en önemli en geniş toplum kesimlerini içine alan bir mü- kırılma noktası olacaktır. Referansı kesinlikle zakere süreci ile yapılması gerekliliğine; mü- ‘muasır medeniyet seviyesi’ denilen şirk kültü- zakere sürecinin bir pazarlık süreci olmayıp, rü olacaktır. Artık her şey insan (human) için, demokratik bilinçlenme, eğitim ve olgunlaşma insana göre, insan tarafından olacaktır. Her işe süreci olduğuna değinilmektedir. Abant, Anaya- ‘bismillah’ ile değil, ‘bismi insan’ diye başlana- sa Çalışma Gurubu, Yeni Anayasa Platformu, caktır. İnsan, yeni din anlayışının ilahı ve rabbi TÜSİAD ve TESEV gibi yeni anayasa çalışmala- olacaktır. Her şey, daha doğrusu Allah mefhumu rı yapan ve müzakere yürüten sivil inisiyatifleri ve kaynağı Allah olan bütün değerler izafileşti- takdir ve saygıyla karşılamaktadır. Anayasa çalışması yaptığı halde, Abant’ın takdirlerine layık rilecek, Din’in bütün ilkeleri sulandırılacaktır. bulunmayan ‘inisiyatifler’ de bulunmaktadır. Bu yeni zihniyet oluşturulmadın yeni dönem de, 12 yıl, 610 haftadır ‘Adil Düzen’ anayasa çalış- yeni anayasa da yerine oturmayacaktır. maları yaptıkları halde, bir türlü Abant’ın görüş Yeni dönem/yeni zihniyette İslam’ın kökü alanına girememiş olmaktan yakınan çalışma kazınmayacaktır. Bilakis İslam, görüntü / şekil / grupları söz konusudur.(49) Bu ‘adil düzen’cile- biçim olarak daha fazla yer tutacaktır. Fakat bu, rin, Peygamberimizin Medine sözleşmesi/ana- Allah’ın inzal buyurduğu İslam değil de, akidevî yasasını, kendi yapmak istedikleri ‘adil düzen temellerinden, siyasî özelliklerinden tamamen anayasası’na benzetmeleri ve Emevî, Abbasî, saptırılmış, insanın tapınma içgüdüsünü tatmi- Selçuklu ve Osmanlı’nın Peygamber’in bu adil ne yönelik bir inanç sistemi, kısacası muharref anayasasını referans aldıklarını ileri sürmele- bir ‘din’ olacaktır. İslam görüntüsünde laik-de- ri,(50) ‘adil düzen anayasası’nın ‘Abant konsili mokratik, liberal yeni hayat tarzının (siyasî ve anayasası’ndan daha hayırlı bir şey olmadığını sosyal düzenin) payandası olacaktır. Camilerin da yeterince anlatmaktadır. şeklî fonksiyonu daha bir artacak, kutlu doğum 27 İktibas Mayıs 2011 etkinlikleri daha görkemli olacak, Kur’an öğre- Abant Konsili, TESEV, TÜSİAD ve benze- nen çocukların sayısı kat be kat artacak, çan- ri kuruluşların hazırlamak istedikleri anayasa tasında taşıdığı başörtüsünü takarak namaza asla Müslümanların anayasası olmayacaktır. duran kot pantolonlu kızlar şaşırtıcı olmaktan O, ayrı bir zihniyetin, demokratlığın anayasası çıkacaktır! Böyle bir İslam’a, yeni dönemde ke- olacaktır. Müslümanın anayasası demesek bile, sinlikle ihtiyaç vardır. Çünkü halk, damgasız al- anayasayı da içerecek olan, hayatının bütünü- tına itibar etmez! nü kuşatan değerler, normlar Kur’an kaynaklı, Hâsılı dünyada ve Türkiye’de bizzat ‘din- Kur’an’la yüzde yüz uyumlu olmak durumun- dar’ların birinci derecede etkin olduğu yepyeni dadır. Nebevî İslam’ı ‘dînizm’ adıyla totaliter ve bir din inşa edilmektedir. Bu yeni ‘din’, İslamsız gerici bir ideoloji olarak yaftalayan liberallerin bir dünyanın, putperest, kâfir bir hayat tarzının, yaptığı anayasayı adeta bir din ölçeğinde benim- ahlaksız, samimiyetsiz, duygusuz ve duyarsız bir semek, Müslümanlar için ancak zillet olabilir. Allah hâkimlerin hâkimi değil midir? yaşam biçiminin kabulü için icad edilmektedir. Abant Platformu’nu ‘Abant Konsili’ yapan gerçek misyonu işte budur. Bu konsilin ‘yeni dö- Dipnotlar nem yeni anayasa’ çalışması yaparken, Allah’ı 1-Abant Platformu’nun Gündemi Yeni Anayasa, Za- razı edecek bir hayat kurmak için yasal veya fikrî man, 30.04.2011. arayışlar içinde olmak gibi bir çabası söz konu- 2-Erol Katırcıoğlu, Eksik Demokrasi, Taraf, su değildir. Toplantılarda Allah değil, tanrılaş- 21.05.2011. tırılan insanın arzuları razı (tatmin) edilmek 3-Abant istenmektedir. Liberalizm bu yeni düzenin dini; 01.05.2011. isminin önünde ‘bilim adamı’ ve ‘uzman’ yazan 4-Cumhuriyet Çark Partisi, Milliyet, 30.04.2011. kişiler ise bu yeni dinin, heva ve hevesten vahiy 5-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek, Yeni Anayasayı Tartışıyor, Zaman, Star, 01.05.2011. alan peygamberleri konumundadır. 6-Abant Platformu’nun Gündemi Yeni Anayasa, Za- Allah’a iman eden, İslam’ı din olarak seçmiş, man, 30.04.2011. Kur’an’ın son vahiy kitabı olduğuna itikad eden 7-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa, her müminin bu yeni din inşasına sesini yük- Zaman, 01.05.2011. seltmesi gerekmektedir. Benim dinim İslam’dır, 8-Zaman, 14.05.2011. Müslümanların ilki olmakla emrolundum diye 9-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya- yüksek sesle mesajını duyurmalıdır her Müslü- pım Süreci, Zaman, 29.94.2011. man. İslam’ın metalaştırılmasına izin vermeme- 10-Cumhuriyetin İlk Gerçek Toplum Sözleşmesini İnşa Edeceğiz, Zaman, 15.05.2011. liyiz. Topluma ‘İslam’ diye yutturulmak istenen 11-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya- bu nurcu-laik-demokratik felsefe karışımı ‘ucu- pım Süreci, Zaman, 29.94.2011. be’, hepimizin çocuklarına zerk edilmektedir. 12-Ümit Kardaş, Türkiye’de Anayasa İnşa Süreci ve Rabbimiz “fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar” Güney Afrika Örneği, Zaman, 06.05.2011. buyurduğu halde bizler bilakis, fitneyi besleyen 13-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya- güç kaynakları olmamalıyız. pım Süreci, Zaman, 29.94.2011. 28 İktibas Mayıs 2011 14-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya- 30.94.2011. pım Süreci, Zaman, 29.94.2011. 32-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa, 15-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola- Zaman, 01.05.2011. cak, Zaman, 29.04.2011. 33-Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, MEB yay. İst- 16-Abant Platformu Sonuç Bildirgesi, Bugün, 1995, II/207-208. 01.05.2011. 34-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola- 17-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya- cak, Zaman, 29.04.2011. pım Süreci, Zaman, 29.94.2011. 35-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola- 18-Anayasanın Başlangıcı Yüz Kızartıcı, Yeni Asya, cak, Zaman, 29.04.2011. 02.05.2011. 36-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek, 19-Anayasanın Başlangıç Maddeleriyle Oynatmayız, Star, 01.05.2011. Habertürk Gazetesi, 23.05.2011. 37-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa, 20-Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor, Zaman, Zaman, 01.05.2011. 01.05.2011. 21-Fevzi Bilgin, Anayasa’nın Yeni Ayırt Anayasa’ya Edici Doğru Özellikleri, 38-Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin So- Yeni mut Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011. Zaman, 39-Yeni Anayasa’da İdeolojik İfadeler Kullanılmama- 30.94.2011. lı, Yeni Akit, 12.05.2011. 22-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek, 40-Yasin Aktay, SDE’nin İnsan Onuruna Dayalı Ana- Star, 01.05.2011; Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor, yasa Önerisi, Yeni Şafak, 14.05.2011. Zaman, 01.05.2011. 23-Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor, 41-Yasin Aktay, Yeni Anayasada İyimserlik ve Kö- Zaman, tümserliğin Ötesinde, Yeni Şafak, 02.05.2011. 01.05.2011; Abant Platformu Sonuç Bildirgesi, Bu- 42-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler, gün, 01.05.2011. Zaman, 06.05.2011. 24-Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin So- 43-Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanması, mut Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011. Zaman, 13.05.2011. 25-En Demokratik Sansür, Yeni Çağ, 02.05.2011; 44-Atilla Yayla’ya göre, eğer bir teori liberal değilse ve Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin Somut liberal ilkeleri peşinen ve toptan reddediyorsa, totali- Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011. terdir. Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanma- 26-En Büyük Sorun Vesayet Sistemi, Yeni Asya, sı, Zaman, 13.05.2011. 02.05.2011. 27-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa, 45-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler, Zaman, 01.05.2011. Zaman, 06.05.2011. 28-Bu hususta Bernard Lewıs’ın Modern Türkiye’nin 46-Anayasa Yapımı Sürecinde Halk Sonda Değil, Baş- Doğuşu (TTK, Ank-1998, Trc. Metin Kıratlı) adlı ki- ta Olmalı, Zaman, 01.05.2011. tabı (mesela s. 411-412) önemli bir kaynaktır. 47-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler, 29-Çelik: AK Parti Gelmese Batıyorduk, www.haber7. Zaman, 06.05.2011. com, 11.05.2011. 48-Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanması, 30-Fevzi Bilgin, Anayasa’nın Yeni Ayırt Anayasa’ya Edici Doğru Özellikleri, Zaman, 13.05.2011. Yeni 49-Reşat Nuri Erol, Çılgın Proje Adil İstanbul, Adil Zaman, Anayasadır, Milli Gazete, 01.05.2011. 30.94.2011. 31-Fevzi Bilgin, Anayasa’nın Yeni Ayırt Anayasa’ya Edici Doğru Özellikleri, 50-Reşat Nuri Erol, Çılgın Proje Adil İstanbul, Adil Yeni Anayasadır, Milli Gazete, 01.05.2011. Zaman, 29 İktibas Mayıs 2011 Gerenimo - Bin Ladin - Cihad - A. Burak Bircan - Biz Müslümanlar için gerçekler çok önemli, ger- Müslümanın ve/veya Müslümanların kurduğu ka- çeğin peşinde olmak, her şeyi yerli yerine oturtabil- bul edilen bir örgütün iyi niyetle de olsa cihad zan- mek adına rehber, Furkan olan Kur’an ile irtibatı- nıyla kullandığı ilkesiz şiddet/terör, çeşitli mülaha- mızı kaybetmemek durumundayız. Aksi takdirde zalarla, onaylanmakta daha ötesi bunu yapanların ‘’zamanın ruhu’’ – başat ideolojiler, olağan üstü kendilerinin hazırladıkları elektronik dokümanlara şartlar, ezilmişlik, kısa vadede bir çıkış bulamama ve mücadelelerinde takip ettikleri çizgiye rağmen psikolojisi bizleri reaksiyonel, duygusal, en önemlisi şehit ilan edilmekte ve mücadelelerinde Müslü- de ilkesiz, kuralsız eğilimlere ve eylemlere sürükler. manlara örnek şahsiyet olarak sunulabilmektedir. Bu ise Müslüman kimliği ile ilgili algıları değiştirir. Ve bu yapılırken ilgili şahıs ve örgüt ile alakalı ka- Dolayısıyla düzeltici ve yön verici bir misyonu olan ranlık noktalar olduğu zımnen de olsa kabul edilmektedir… Müslüman kimliği ve İslam ile ilgili yalın gerçekle- Çok açık bir gerçektir ki İslam düşmanları, he- rin tebeyyün etmesi mümkün olmaz. Ne yazık ki bugün kendilerini İslam ile tavsif nüz derli toplu bir görüntü vermeyen; net ve bütün- edenlerin büyük çoğunluğu kendilerini nispet ettik- cül bir duruş sergilemeyen Müslümanların saldır- leri dinin gerçekliğiyle uyumlu bir kimlik ve duruş gan ve işgalci güçlere karşı kendilerini savunmaları sergilemektedirler. Üstelik bu garip ucube halleri- özellikle terör kavramıyla özleştirilmekte ve bunu nin sorumlusunu hep dışarıda aramakta ana kay- bilinçli bir şekilde kendi menfur planlarını meşru- naklarından hareketle kendilerini sorgulamayı ya laştırmak için gerekçe olarak kullanmaktadırlar. akıllarından geçirmemekte ya da gerektiği gibi yap- Nitekim işgal ettiği ülkelerdeki insanların bilinçli mamaktalar. Yani Müslümanların büyük çoğun- veya bilinçsiz mücadelelerini terör olarak nitele- luğu kâfire küfür etmekten kendini arındırmaya, mekte, kendi tecavüzlerini ise terör ile mücadele Kur’an merkezli olarak yeniden inşa etmeye henüz olarak kamuoyuna sunmaktalar. Bölgeyi kontrol et- vakit bulamamakta. Düşünen, sorgulayan, öze dö- mek üzere stratejik bir misyon ile konuşlandırdıkla- nüşün gereğine inananlar henüz bir varlık göstere- rı İsrail’in emperyalizmin yedeğindeki gayri meşru memekteler… doğumunun Yahudi terör örgütleri eliyle yapıldığı Dolayısıyla ciddi Müslümanlar bile konjonktü- ve işgallerle, şaibeli savaşlarla genişlediği, bugünde rel gelişmeler, krizler ve kimliklerine yönelik pro- bölgenin işbirlikçi yönetimleri ve devlet terörü ile jeler karşısında duygusal, reaksiyonel hareket et- ayakta kalmaya çalıştığı bilinmesine rağmen yurt- mekten, tavır koymaktan öte gidememektedir. Bu larından kovulan insanlarının mücadelelerini terör durum bir çok olayda kendini gösterdiği gibi Usame olarak nitelemekte bu terör devletine kayıtsız şartsız bin Ladin’in öldürülmesinde de karşımıza çıktı. Bir arka çıkmaktalar. Ve bunu hep yapa gelmekteler… 30 İktibas Mayıs 2011 Nitekim Bin Landin’i hedef alan ve ‘’Geremino’’ İki kutuplu dünya düzenin yıkılmasından son- adını verdikleri operasyonda Batı medeniyetinin ve ra kominizim yerine ikame edecekleri yeni düş- onun başat gücü ABD’nin zihniyetini yansıtan bir man konsepti olarak başlangıçta İslam’ı telaffuz eylemdir. eden küresel güçler, bir süre sonra bunun doğru ve Bilindiği gibi “Geremino” 19.yy’da işgalci ABD etkili bir yol olmadığını fark ederek Müslümanla- ordusuna karşı direnişin sembolü haline gelen yerli rı iki kategoride muhatap almakta yarar gördüler. bir kabile şefinin adıdır. ABD, işgal ettiği bir coğ- Birincisi kendi değerleriyle, temel kavramlarıyla rafyanın yerli unsurlarının kendilerini ve ülkelerini daha doğrusu sözde evrensel olarak niteledikleri korumak için işgalci güçlere karşı verdiği mücadele- hususlarla Müslümanların değerlerini ‘’ Ilımlı laik’’ yi terörle özdeşleştiren zihniyetini ‘’Geremino’’ ile ekseninden telif eden uyumlulaştıran çizgi. İkicisi ortaya koymuştur. ise radikal - köktenci diye nitelendikleri… Küresel Kendilerini medeni olarak niteleyen güç odak- küfrün, kendisi açısından kullanışlı bu ayrımında ları ve onlarla aynı zeminde düşünen çevreler, te- radikal unsurları özellikle ilkesiz şiddet kullanan rörü net bir tanımlama ve teröre karşı net bir tavır Müslümanlar olarak lanse etmeye çalışmaları, terör almaktan ısrarlarla kaçınmaktalar. Aynı zamanda örgütü olarak simgeleştirdikleri yapılarla özdeşleş- terörün kaynağını beslediği unsurları ve devlet terö- tirdiklerini görmekteyiz. Böylelikle küresel güçler, rünü ya görmezden gelmekte ya da çifte standartla bir taraftan yeni düşman algısını netleştirirlerken değerlendirmekteler. Özellikle de terörü ortaya çı- diğer taraftan da kendileri için potansiyel rakip ola- karan vasatı, psikolojiyi gündemlerine almamakta rak gördükleri Müslümanları etkisiz kılmak, sevim- ısrar etmekte veya pragmatik bir mantıkla konuya sizleştirmek için bunu bir strateji gereği yapıyorlar. yaklaşmaktalar. Teröre kaynaklık ettiğini idda et- Bundan sonra da bu hesaplarının gereğini yapmak, tikleri bölge insanının içinde yaşadığı şartları, temel ideolojik savaş tekniklerini kullanarak mücadele- haklardan mahrum oluşunu, insanlık onurlarının lerini güçlendirmekten geri durmayacaklar. Zira ayaklar altına alınmasını, ezilmişlik duygusunun bu ‘’medeniyetler çatışması’’ söyleminin terk edildi- insanlara hâkim olmasını, dolayısıyla bahse konu insanlara bir çıkış yolu bırakılmadığını görmek, ği ‘’medeniyetler diyalogu‘’, uzlaşma, hoşgörü gibi anlamak ve anlatmak istememektedirler. Dahası kavramların kullanışlı görüldüğü bir eğilimde gözü- yıllardır devlet terörü uygulayan İsrail’in bundan küyor egemen güçler ve onlarla çatışmadan, hatta vazgeçmesi gerektiği ikazında bulunan ve bu ikazla- temel konuların çoğunda onlarla paralel hareket rını değişen dünya ve bölge dengelerinin kendilerine etmeyi gerekli gören bölgesel taşeronları… yüklediği misyonla yapan kadim dostları Türkiye Yeni dönem, Ladin ve el-Kaide ile oluşturmaya Cumhuriyeti’ni bile anlayacak durumda gözükmü- çalıştıkları imajın işlevini tamamladığı, küresel güç- yorlar. Anlayanlar ve bunun kendi çıkarları ve yeni lerin, Müslümanların yaşadıkları coğrafyaya yöne- bölge politikalarının gereği olduğuna inananlar ise lik işgal ve katliamlarını meşrulaştırıcı fonksiyonu- devlet terörü ile işlerini yürütmeyi alışkanlık haline na eskisi kadar ihtiyaç duyulmayacağı bir periyodu getiren odakları iknada zorlanıyorlar. ifade ediyor. Kaba gücün yerini yumuşak gücün ala31 İktibas Mayıs 2011 cağı ve radikal unsurlara karşı uygulanacak strate- siyasi vasatın anlamlılığı ve Pakistan istihbaratının jinin de yeni şartlara göre şekilleneceği bir süreç… içinde yaşananların da önemli olduğunu belirmeli- Bir süredir ABD’nin yeni bölge politikalarının he- yiz. Ladin’in ilk ortaya çıktığı dönemde Afganistan nüz uygulamaya konulamadığını, bu çerçevede bazı - Pakistan - Suudi Arabistan - ABD eksenindeki sorunlar yaşandığı bilinmekte ve tartışılmaktaydı. gelişmeler, bu eksende hareket eden ve çoğu aşiret Bu zorluklar, bölge şartlarının henüz hazır hale gel- asabiyetine sahip örgütlerin devrimle birlikte ortaya memesi ve İsrail’deki radikal unsurlar ve bunların çıkan İran’a yönelik hayırhah olmayan yaklaşım- ABD ve diğer ülkelerdeki destekleyicilerinin ikna ları, Taliban’ın desteklenmesi ve diğer örgütleri alt edilememesinden, kaynakladığı, ederek Afganistan’a hakim olması ve devamındaki yeni dönemin politikalarının belirginleşmesinin de gelişmeler ne kadar önemliyse bölgede bir süredir bu nedenle geciktiği yorumları ağır basmaktadır. devan eden gelişmeler de o kadar önemlidir. Ve bu Dolayısıyla Ladin’in öldürülmesi, simgesel olarak gelişmeler küresel küfrün belirlediği esaslar çerçeve- bir dönemin bittiği, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki sinde olmaktadır, ne yazık ki… dirençlerinden gelişmelerle birlikte yeni dönemin belirginleşmeye Usama Bin Ladin ve el-Kaide başladığı değerlendirmeleri de yapılmaktadır. Ladin, dünya kamuoyunun önüne, ilk önce, Bu çerçevede “Bin Ladin fiilen ölmüştü. Şimdi Afganistan - Pakistan - Suudi Arabistan ekseninde de fikren öldü” diyenlerin söylemek istediklerinin komünist Rus işgalcilerle savaşan bir mücahit ola- ana fikri akıl defterimize not ederek ve Ladin ne rak çıktı. Sonrasında ABD-Pakistan yapımı bir orga- zaman öldürüldü? Nasıl öldürüldü? vb. soruları bir nizasyon ile gündeme gelen Taliban, diğer mücahit kenara bırakarak ABD’nin şeklen de olsa Irak’tan gurupları alt ederek Afganistan’a hakim oldu. Ladin çekilme sürecini tamamlaması, Afganistan’da çe- de Taliban hakimiyetindeki Afganistan’da yaşama- kilme niyetini uygulamaya koymaya başlaması, ya devam etti. Ne olduysa 11 Eylül 2001’den sonra bölgenin yeniden dizaynının gereği olarak İsrail’in oldu. Uluslar arası ilişkilerde de bir dönüm noktası yeni stratejik konumunun belirginleşmesi vb. geliş- kabul edilen kimin / kimlerin gerçekleştirdiği husu- meleri dikkatle takip etmemiz gerekecektir… sunda çeşitli tezlerin söz konusu olduğu, ama ciddi Ayrıca, bizi ilgilendiren boyutlarından çok, diğer bir planlanma ve içerden yardım olmadan başarıl- boyutlarıyla gündeme gelen Bin Ladin’in öldürül- ması imkanının güç olduğu ABD’deki ikiz kulelere düğü iddia edilen operasyon tek aktörünün ABD yapılan saldırıyla birlikte Ladin ve el-Kaide terörist olmadığını da tesbit etmek gerekir. Zira bu operas- ve terör örgütü olarak kamuoyuna sunuldu. Yakla- yon, bölge ile ilgili diğer operasyonlar gibi ABD ile şık on yıl süren bir dönemde el-Kaide ile mücade- Pakistan’ın iş birliği ile gerçekleştirilmiştir. ABD’nin le gerekçe gösterilerek operasyonlar yapıldı: Afga- bölge politikalarında birlikte hareket ettiği ükelerin nistan işgal edildi; Pakistan’ın ulus devlet yapısını diğer bir kısmının operasyondaki rolü de atlanıl- zorlayan müdahaleler eylemler yapıldı. ABD’nin mamalıdır. Konuyla ilgili olarak Pakistan’da Bayan işgal, katliam ve devlet terörünü meşrulaştırıcı bir Butto’nun ortadan kaldırılmasıyla şekillendirilen sembol olarak kullanıldı El – kaide... Bu arada ön32 İktibas Mayıs 2011 leyici savaş doktrini gereği ABD’nin büyütüp güç- Ayrıca, küresel küfür karşısında verilmeye ça- lendirdiği Saddam oyuna getirilip nükleer silah yap- lışılan mücadeleyi doğru bir zemine oturtamayan maya çalıştığı gerekçesiyle Irak işgal edildi.Irak’ta ABD’nin temelde aynı olmakla birlikte “yumuşak da meşrulaştırıcı gerekçe terörle mücadele ve bu güc”ü önleyen yönetimin uygulanmasında onunla ülkeye demokrasi getirmekti. Zamanla oyun ortaya birlikte hareket eden iş birlikçi çevrelere karşı çeşitli çıktı… ABD ve küresel güçler arzuladıkları sonuca gerçeklerle net bir tavır oluşturamayan Müslüman- tam olarak ulaşamadılar. Ve Bush’un son dönem- ların da tavırlarını tekrar gözden geçirmeleri gerek- lerinde başlayan yöntem değişikliği, 2008’de girdiği mektedir. Küresel küfrün projeleri, politikaları ve başkanlık yarışıyla birlikte Afganistan ve Taliban kendilerini meşrulaştırıcı propagandaları karşısında sorunu üzerine odaklanan Obama, dünya kamuo- duygusal ve reaksiyonel tepkilerle bir yere varılması yuna verdiği mesajlarla yeni bir dünya vaat etse de mümkün değildir. Üstelik bu yaklaşımlar, sadece bazı odakları ikna’da zorlandı. Aslında Obama’nın bugün kimliğimizi net bir şekilde ortaya koymak- farkı sadece yöntem değişikliğiydi. Ama bunu bile tan uzak olmanın ötesinde İslami hareketin ge- belirginleştirmede sıkıntı yaşadı. Bu nedenledir ki leceği açısından da önemli eksiklerdir. Ladin’in Obama için, ABD’nin yeni stratejisi için önemli bir öldürülmesiyle bir kez daha görüldü ki değerlendir- adım… Bin Ladin’in ölümünden sonra Kuzey Afri- melerimize, tavırlarımıza reaksiyonel ve duygusal ka ve Ortadoğu’da yaşanan değişim ve dönüşüm unsurlar hakim durumda. Oysa kişi ve örgütleri rüzgarı ve demokrasi çağrısının daha da güçlenme- değerlendirmede öncelikle onların temel tercihleri- si, ‘’ılımlı laiklik’’ ekseninde oluşturulmaya çalışı- ne, küfür karşısında konjonktürel olmayan net bir lan sözde evrensel Batılı değerlere Müslümanların duruş sergileyip sergilemediklerine, İslami hareke- değerlerini uyumlulaştırma esasına dayanan mode- tin geleceğini de ipotek altına alan,en azından yanlış lin daha güçlü bir şekilde öne çıkarılması muhtemel algıların kuvvetlenmesine neden olacak yanlış yön- gözükmektedir. Şüphesiz dünyada terör olgusunu tem kullanıp kullanmadığına ilkesel olarak bakmak kendi amaçlarını meşrulaştırmak için kullanan ve zorundayız. Ana kaynağımız ve orda hatırlatılan en işgal ettiği bölgelerde devlet terörünün en acımasız güzel örneklerin konjonktürel olmaktan çok ilkesel, örneğini sergileyen ülkeler ABD ve İsrail’dir. Ancak uzun vadeli ve sonuca odaklanmaya değil sürecin ‘’Ilımlı İslam’’ yorumuyla küresel odakların önünü gereğini yerine getirerek tevekkül eden çizgilerinde açan gelişmeler ve kullanılan ilkesiz şiddet terö- yürümek durumundayız. Bu bizim için bir tercih re karşı net bir tavır belirleyemeyen Müslümanlar değil, inancımızın gereği, sorumluluğumuzdur. Hiç da sorumluluğu küresel güçlere atarak işin içinden unutmayalım ki İslam, terörü ilkesiz şiddeti bir araç sıyrılamaz. Kendilerini İslam ile tavsif edenler, kü- olarak kesinlikle meşru görmemekte, reddetmekte- resel küfrün projelerinin içinde yer alarak, ABD ve dir. müttefiklerinin yeni hakimiyet yönetimlerine karşı Evet, Usame bin Ladin’in öldürülmesiyle em- net bir tavır koyamayarak bölgedeki gelişmelerde peryalist güçler bayram yapmakta; sömürüye iş- önemli paya sahiplerdir. gale maruz insanımız da karşılık duygular içinde. 33 İktibas Mayıs 2011 Müslümanlar küresel küfrün sevinci ve rejimin yapmadığımız gibi İslami hareketin ilkesel nitelik- ‘’gülen yüzler’’in çeşitli mülahazalarla onlarla para- lerinden hızla uzaklaşarak geleceğimiz de tehlikeye lel düşmeleri karşısında elbette tepki gösterecekler. atmış oluruz… Ancak bu tepkiler, söz konusu şahıslar ve peşinde Kendilerini İslam ile tavsif eden birileri, iyi niyet- gidenlerin giderek netleşmiş çizgilerinden bağımsız le de olsa cihad zannıyla ilkesiz şiddet kullanmakta olarak değerlendirilmemeli. Bizce aceleci, duygu- teröre başvurmakta. Daha da ileri giderek bunu sa- sal ve reaksiyonel bir zemine kaydırılarak; karan- vunmak için gerekçeler ortaya koymaktadır. lık noktaları fazla, küresel odaklarla ilişkilerini de Oysa cihad; cehdin, bir Müslüman’ın, meşru konjonktürel tavır sergileyen, yöntem konusunda bir hedefe ulaşmak için meşru yöntem ve araçlar netliğe ulaşmamış insanları, küfre karşı savaşıyor kullanarak ortaya koyduğu bütün gayretin seferber gerekçesiyle şehit, Allah yolunda mücadelede örnek edilmesidir. Davetten kitâle kadar değişik aşamaları olarak sunmamız doğru bir tavır değil. söz konusudur. Canını cennet karşılığında ortaya koymayı gerektiren cihad, ‘’başkalarını cehenneme Küresel küfür ve işbirlikçileri için kendi çıkar- göndermekten’’ çok insanların gerçeklerle/vahiyle larına aykırı hareket eden, hâkimiyetleri önünde buluşmasının önündeki engelleri kaldırmak adına engel olarak gördükleri örgüt ve/veya devlet terö- yapılır. Bir kısım insanın temel haklarına tecavüz risttir. Bu sapkın bakış açısına Müslüman’ın prim bahse konuysa, insanların iradelerine ipotek konu- vermesi kesinlikle düşünülemez. İşgalciler, himaye luyorsa bu ve benzeri cürümleri engellemek üzere ettikleri örgütler ve devlet eliyle terör uyguladıkla- yapılan savaştır. Velhasıl küresel küfre karşı verilen rı, ülkelerinden sürüp göçmen durumuna düşür- topyekun savaştır cihad. dükleri insanların, topraklarını savunmak, temel Müslümanların anlaşılabilecek tavır ve eylem- haklarını kazanmak adına mücadelelerini terörizm, leriyle onaylanacak, bayraklaştırılacak olanlarını iyi işgallerini, hâkimiyetlerini devam ettirmek adına tefrik etmeliyiz. Ve bunu bazı hassasiyetlerimize ve uyguladıkları her türlü katliamı, tecavüzü ve ilkesiz kaygılarımıza feda etmemeliyiz... şiddeti terörü de terörle mücadele ve barışı tesis etmek olarak nitelemekteler. Bu patolojik hastalıklı, bir mücadele olarak sunmak yerine onların ellerin- Ey iman edenler! Doğrusu Hahamların ve Rahiplerin bir çoğu insanların mallarını batıl yoldan yerler. İnsanları Allah’ın yolundan çevirirler. Altın ve gümüşü biriktirip te Allah yolunda harcamayanları can yakıcı bir azapla müjdele. den tutup, sahih bir mücadeleyi birlikte gerçekleş- (9 Tevbe 34) durumu karşısında ülkesi işgal edilmiş, temel hakları elinden alınmış, her an insanlık onurunu ayakları altında çiğnenen mazlumların, başka bir çıkış yolu bulamaması nedeniyle kontrolsüz, reaksiyonel çıkışlarını anlamamız mutlaka gereklidir. Ancak, küresel küfrün zulmünü meşrulaştırmak için gerekçe gösterdiği bu yöntemleri onaylamak, örnek tirmemiz gerekmez mi ? Aksi taktirde onlara iyilik 34 İktibas Mayıs 2011 Rahat Kaçıran Ayetler - Şükrü Hüseyinoğlu - CHP milletvekili adayı Binnaz Toprak’ın, rinde ne hissettiklerini sordum istisnasız hep- Zincirlikuyu Mezarlığı’nın giriş kapısı üzerine si ‘Korkunç geliyor. Yazıya bakarken sinirlenip nakşedilen “Her canlı ölümü tadacaktır” Rabba- kaza yapmak bile mümkün’ cevabını verdiler. ni mesajını kastederek geçtiğimiz Nisan ayı içe- Özellikle gençlerin fena halde siniri bozuluyor.” risinde dile getirdiği “Önünden her gün binlerce Tam da aradan 8 sene geçmiş ve olup biten insanın geçtiği mezarlığın kapısının üstünde ru- unutulmaya yüz tutmuşken, CHP’li Binnaz huna El Fatiha yazardı. Şimdi ise ‘Her canlı bir Toprak’ın çıkışıyla bu savaşın henüz bitmedi- gün ölümü tadacaktır.’ “Bu çok sinir bozan bir ğini görmüş olduk. Ne diyordu Binnaz Toprak: şey. Zaten bu gerçeği herkes biliyor” şeklindeki “Eskiden o kapılarda Ruhuna Fatiha yazardı, sözleri, epeydir unutulmaya yüz tutmuş olan bir şimdi ise ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır’ “çağdaşlık histerisi”ni yeniden gündeme taşıdı. yazmışlar. Ne sinir bozucu bir şey.” Tabi ya… Toprak’ın bu ifadeleri, 2003 yılından 2011 İlla da bir şey yazacaksanız ölüler için yazın kar- yılına o cephede değişen bir şey olmadığını göz- deşim! Kur’an’dan bir şey okunacaksa ölülerin ler önüne serdi. O zamanlar Tv sunucusu Ayşe ruhu ne güne duruyor! Ne istersiniz dirilerden, Özgün’ün, Zincirlikuyu’dan geçerken görüp de niçin ölümü hatırlatıp huzurlarını kaçırırsınız karşısında “dehşete düştüğü” Âl-i İmran Sûresi İstanbul’un lüks caddelerinden geçen insanla- 185. ayetin bu ilk bölümü medya marifetiyle rın! Dirilerin sinirlerini bozacağınıza gidin ölü- kısa sürede “endişeli modernler”in hedef tahta- lerin ruhunu şâd edin! sına dönüştürülmüştü. Endişeli modernler cephesindeki durum bu. Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı sava- Tabii, hayatın en büyük gerçeği olan ölümü ha- şını aratmayan bir cevvallikle âyete karşı hücu- tırlatan bir âyete tahammül edemeyen ve söz ko- ma geçen laik şövalyeler, medya köşelerinde ve nusu âyetin yazılı olduğu mezarlık kapısından ekranlarda nasıl da döktürmüşlerdi! Muhteme- kaldırılması için kampanya başlatan modernleri len “Hepimiz Don Kişotuz!” bilinciyle dört kol- anlamak pekâla mümkün. Gariplerimin şunun dan hücuma geçmişlerdi. Vatan gazetesi yazarı şurasında bir tane dünyası var! Vur patlasın çal Ruhat Mengi’nin o günlerde (20 Temmuz 2003) oynasın yaşayıp gidecekler! Siz ise kalkıp göz- kaleme aldığı şu satırlar, endişeli modernlerimi- lerinin içine sokarcasına ölüm diye bir gerçeğin zin ruh halini anlamaya yeterli olmaktadır: olduğunu hatırlatıveriyorsunuz, yolları üzerine “O mezarlığın önünden her gün geçen binler- âyetler yazarak… Onların da sinirleri bozuluyor ce insanın gözü bu yazıya ilişiyor ve her ilişmede haliyle… tüyleri ürperiyor. Genç, orta yaşlı ve yaşlı bazı Neticede tek dünyalı insanlar olan endişeli okurlarımıza oradan geçerken yazıyı gördükle- modernlerin, onların bu tek dünyasının geçici 35 İktibas Mayıs 2011 ve aldatıcı olduğunu, ölüm diye bir gerçek ve Zaten kendisini Müslüman olarak tanımlayan onun ardından dünya hayatının bir hesabının insanın bir Kur’an âyetinden rahatsızlık duyma- bulunduğunu hatırlatan Kur’an’dan ve onun sı düşünülemez. Fakat mesele Kur’an âyetlerinin âyetlerinden rahatsızlık duymaları anlaşılır olsa gündeme getirilmesinden, görünür kılınmasın- da, Kur’an âyetlerinin sadece hasımlarının raha- dan rahatsızlık duymaktır zaten. Endişeli mo- tını kaçırdığını söylemek doğru değildir. Kur’an’a dernlerin yaptığı da bundan farklı değil. Onlar da iman iddiasında oldukları halde bu iddialarıyla ölümü hatırlatan bir âyetin hatırlatılmasından, hayat çizgileri arasında ciddi tezatlar bulunan, işlek bir caddenin kenarına yazılarak görünür kı- iki dünyalılık iddialarına rağmen tek dünyalılar lınmasından rahatsızlık duyuyorlar. gibi konforlarından ödün vermeyen, ne yardan Yoksa mushafın iki kapağının arasında dur- ne serden geçen bir tercihsizlik içerisinde bocala- duğu ve ölülerin ruhuna okunmaya devam edil- yan insanların da Kur’an âyetleriyle yüzleşmek- diği takdirde Kur’an âyetlerinden kim niçin ra- ten pek hoşlanmadığı, tanıklıklarla sabittir. hatsızlık duysun ki! Dünya istikbarının merkezi Beyaz Saray’da bile iftar programlarında seremo- Kur’an Nesli Kültür Merkezi’nin “Kur’an Işı- ni niyetiyle okunmuyor mu Kur’an âyetleri? ğında Hayat Dersleri” başlıklı program dizisinin Mayıs ayı içerisindeki konularından biri “Tevbe Evet, görüldüğü gibi mushafın iki kapağı ara- Sûresi 24. Âyet ve Tercihimiz” başlığını taşıyordu sında durdukları veya salt seremoni amacıyla ve sunumu ben yapmıştım. Sunum sırasında söz okundukları zaman kimseleri rahatsız etme- alan bir kardeşimiz, özellikle gelir seviyeleri bel- yen Kur’an âyetleri mesajlarıyla şehrin cadde li bir çizginin üstünde olan dindar-muhafazakâr ve meydanlarında, binaların girişlerinde vs gö- insanların tercih ettiği Başakşehir’de 2002 yılın- rünür kılındıklarında endişeli modernin de, kâr da yaşadığı bir hadiseyi anlattı. ve konfor peşindeki dindar-muhafazakârın da rahatını kaçırıveriyor. Söz konusu bölgede yaşayan ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan insanların bir- O halde, Kur’an âyetlerini daha sıkça, daha çoğunda lüks ve konfor düşkünlüğüne tanık yaygın olarak görünür kılma seferberliği başlata- olduğunu gözlemlediğini belirten kardeşimiz, rak yaşadığımız bölgelerde “kalıcı rahatsızlıklar” kendisinin de oturduğu sitenin girişine, hatır- meydana getirmeye var mısınız? latma amacıyla Tevbe Sûresi 24. âyetin mealini astığını, fakat âyet mealinin kısa süre içerisinde Gerçekten Biz onlara, iman etmek isteyen bir toplum için detaylı olarak açıklanmış ve bir bilgiye dayalı olarak bir kitap getirdik. kaldırıldığını anlattı. Âyetin niçin kaldırıldığını sorduğu site görevlisinin ise, site sakinlerinin âyet mealinin bina girişine asılmasından rahatsızlıklarını dile getirdiğini ve bu sebeple kaldırıldığını söylediğini aktardı. Site sakinlerinin rahatsızlıklarının âyete yö- (7 A’raf 52) nelik değil, âyetin site girişine asılmasına yönelik olduğu söylenerek bir savunma yapılabilir. 36 İktibas Mayıs 2011 Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres - Mustafa Atav - Lakin işler böyle yürümüyor artık.. Sekülerizim, malum; dünyevileşme, laiklik… Endişelerimiz dilimize yansımıyor, daha Laiklik; Din ve devlet işlerinin ayrılma du- çok güncel olanı yani laik, seküler, profan al- rumu; dini olmama hali, dinsizlik.. gıya hizmet ettiklerini açıkça deklare edenlerin “Profan “ da; mukaddes olmayan, la dini ve bu haliyle hüküm ferma olanların sahiplen- olan demek.. dikleri iktidar kavramında mündemiç olan bir Neredeyse birbirinin mütemmimi olabile- takım güçlerin istediklerini terennüm ediyoruz cek bunlara benzer daha bir dolu kavram var ki biteviye.. hepsi Müslüman olanın sahiplenmemesi, değer Güncel olana duyarsız olalım, lehte ve yargılarını bu tür kabullerden uzak tutması ge- aleyhte olana karşı nasıl bir tavır geliştirme- rekenlerden.. miz hususunu konuşmayalım diyen yok elbette Aksi halde Müslümanlığımızın ne’liğini tar- ama dile getirdiklerimizin inandığımız Dinden, tışmamız işten bile değildir.. okuduğumuzu iddia ettiğimiz Kur’an’dan, ör- Peki, gerçekte bu tarz bir endişe taşıyor mu- nek aldığımızı söylediğimiz Hz. Resulden mül- yuz? hem olmak koşuluyla.. Yoksa reel-politiktir, konjonktürel şartlar- Halbuki biz yatıyoruz, kalkıyoruz güya dır, sosyal ve siyasal baskılardır filan derken, stratejik davranma iddiasının eşliğinde görece kavram olarak değil elbette ama anlam olarak rehavet ve görece özgürlüklerin niceliğini ve dilimizden düşürmediklerimizden mi? haliyle niteliğini konuşup duruyoruz; üstelik Geçmiş dönemlerde istisnalarını gördük, ayağımızın altından bir şeylerin çekilip alındığı elan da görüyoruz ve üzülüyoruz beraberce ama gerçeğini görmezden gelerek.. eminim ki İslamı iyi bilen bir Müslüman, doğ- İktidarı temsil edenler hem de öncekilerden rudan ben laikim, seküler ve profan bir yaşam hiçbir farkları olmayacak bir şekilde, her fırsatta biçimini önceliyorum filan demeyeceği gibi anlamlarını asla sahiplenemez ve kesinlikle pro- Dinin siyasi hayata müdahil olmaması gerekti- pagandistliğine de soyunamaz? ğini, laikliğe taraftar olduklarını, Cumhuriyetin Tabiidir ki inanması, uygulaması ve seslen- kurucu iradesine saygı duyduklarını, anayasa- dirmesi gereken İslam Dininin kutsalı olan Ya- da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ratıcısının yani Allah’ının emr-i tavsiyelerinin maddelere asla dokunmayacaklarının garantisi- olduğu gerçekliğini ve bu gerçeklikleri, yer yer ni vermelerine rağmen, Dininin mübelliği olma zaaflar yaşasa bile hayatının her deminde ve ze- iddiasına soyunmuş Müslümanlara ne oluyor mininde uygulamasının üzerine farz olduğunu ki iktidarın üç beş görece rehavetinin büyüsüne da zaten inkar edemez.. kapılmış gidiveriyorlar?. 37 İktibas Mayıs 2011 gerçeği haykırıcı boyutunu ihmal etmiş olmaz Her fırsatta tabi olunduğu söylenen Hz. Muhammed’in siyasi örnekliği böyle mi algıla- mıyız? nıyor? Her şeyiyle kendi aralarında sosyal adaleti Yok öyle bir şey diyenler de her fırsatta ko- sağlayan Bedeviler, civar kabileler, niye “İs- nuşup durduklarının, toplumsal duyarlılıklar lam nedir?” diye öğrenmeyi talep ettiler Hz. adına geliştirdikleri söylemlerinin hangi adresi Muhammed’den? gösterdiği hususunu da dikkat etmeliler.. Vahiy gelmezden önce bireysel anlamda Kendi adıma üzülerek ifade etmeliyim ki Tevhide inandıklarını söylenen Hanifler du- Hak ve hakikati dile getirmenin karşılığı artık rurken; haksızlığa, adaletsizliğe, zulüm ve sö- duble yollardan, sağlık hizmetlerinin görece iyi- mürüye karşı kurulduğu söylenen Hılful Füdul leştirilmesinden, bir takım güçlerin vesayetinin gibi bir cemiyette icra-i faaliyet eylerken ne için zayıflatılması ve yargılanmasından, anayasada görevlendirildi Hz. Muhammed? birkaç maddenin değiştirilmesinden, küresel Şunu diyebilir miyiz, vahiy gelmezden önce anlamda seçkin devletler sıralamasında, ama tüm insanlık şekil zulümler altında inim inim ekonomik, ama teknolojik, ama askeri, ama inletiliyor, yeryüzünün her zerresinde haksızlık siyasi olarak daha ileri bir konuma gelinmesin- kol geziyordu? den vs. bahsetmek oluverdi.. Nitekim tarihe baktığımızda adil kral ve hü- İyi de her zaman söylediğimiz gibi, bütün bu kümdarlardan, sosyal anlamda müreffeh bir ya- görece değişikliklerin dik alası Batı/Avrupa dev- şam süren topluluklardan bahsedildiğini pekala letlerinin birçoğunda çoktan gerçekleşmiş değil görebiliyoruz.. midir? Demek ki eksik olan bir şeyler vardı.. Hem de Türkiye’de özellikle Müslüman ol- Salt görece iyilikler, ilahi gerçeklik adına duklarını söyleyenler tarafından elan devam et- sağlanmayan sosyal ve siyasal adalet ve bu me- mesi meşru görülen siyasi, sosyal ve ekonomik yanda geliştirilen eylemler yetmiyordu.. anlamdaki haksız sınıfsal farklılıkların oralarda Yapılıp edilenlerin göstereceği adres insan- neredeyse esamisi okunmazken; ki eğer mesele lığın varlık sebebini, hakikati, kutsalı hatırlat- bu şekil değişikliklerse kalkıp göç edelim o di- malıydı çünkü; hem de bütün şirk unsurların- yarlara! dan temizlenmiş olarak.. Madem öyle göçten bahsedeceksek, niye Şimdi sormak gerekirse; bizim aradığımız, kalmadılar Habeşistan’da, hicret eden Müslü- arzu ettiğimiz günümüzde konuşula gelen bu manlar? şekil değişikler midir; yoksa inandığımız değer- Kalsalardı Medine’de, neden Mekke’yi zu- lerin hayatımızın her zerresinde hâkim kılınması mıdır? lümden arındırmak için fethetmek gereği duy- Eğer böyle bir iddiamız varsa, kullandığımız dular? Salt Kâbe içindir, vatan, toprak aşkıdır dilin içeriğini, mesajını, neye hizmet etmesi Mekke’nin fethi dersek, İslamın kuşatıcı ve gerektiği hususunu konuşmak ve tartışmak da 38 İktibas Mayıs 2011 olduğunu dile getirmeye kalktığımızda da ba- bizim olmazsa olmazımız değil midir? siretsizlikle, öngörü sahibi olmamakla, süreci Yoksa inanılan Dinin tebliği denilince akla, akamete uğratmaya çalışmakla suçlanıyoruz.. iktidarların yapıp etmelerini, görece denilen öz- Oysa Din, inanmanın ve ritüellerinin yeri- gürlükleri, rehaveti vs.yi dile dolamak mı geli- ne getirilmesi dışında tebliğ etmeyi, her vasat yor? Hak ve adaleti gözetmek, ahiret sorumlu- ve koşulda konuşurken eninde sonunda Hak ve luğumuzun yani hesap verme bilincimizin ge- hakikati hatırlatmayı da üzerimize kılmıştır; ki reğini bu dünyada gereğince yerine getirmek, dil bunun içindir.. asırlardır toplumları yönetenleri birbirleriyle Hz. Muhammed örnekliğinden bahsedile- kıyaslamak, ehven-i şer mantıkla birini diğeri- cekse eğer, o böyle yapmıştır..Yirmi üç yıllık ne tercih etmek midir? vahiy mücadelesini bize anlatan eserler de biteviye bize Hakk’ı temsil etmemizin gereğini Üzülerek söyleyelim ki dilimiz profanlaş- söylerler.. tı, seküler akla, laikliğe hizmete koşullandı.. Mukaddes olandan, kutsaldan konuşmak da Her şeyden önemlisi Allah’ın vahyi Kur’ evlere, bir takım dernek ve vakıf faaliyetlerine ân, bütün sure ve ayetlerinde üstümüze vazife sıkıştırıldı..Neredeyse tam bir, “körler sağırlar olanları bir bir sıralar bize; anlayıp anladıkları- birbirlerini ağırlar ” ve “ kendin çal, kendin mızı bizatihi paylaşalım diye.. Aksi halde Kur’an’ı ve Hz. Muhammed ör- oyna” misali! Sokağa çıktığımızda ise zulme karşı haykı- nekliğini tarihin derinliklerine gömmemiz iş- rışımız, insan hakları evrensel beyannamesi, ten bile değildir; ki ele aldığımız sekülerizmin, demokrasi, liberalizm, bilmem ne kriterleri ve laikliğin ve prafan algı sahiplerinin amacıda Batı/Avrupa, standartları adına!. budur zaten.. Dolayısıyla konuştuğumuz dil çok çok İslam’dır, Dindir, Peygamberdir, Ahirettir, önemlidir.. hesaptır gibi iddiaları bulmak iyi niyetimize Ladini kabullere hizmet etmemesidir esas kalmış.. olan.. Konu komşu, hısım akraba, eş dost muhabbetlerinde, iş yerlerinde, yolculuklarda, şurada Tamamen ahireti unutturan, dünyevileşme- burada konuşup durduğumuz, tartıştığımız şey- yi öneren, iktidarları ve tabiidir ki onların vah- ler, iktidar ve muhaliflerinin arzusu istikame- ye rağmen yapıp etmelerini meşrulaştıran bir tinde sosyal ve siyasal mühendislerin, tüketil- dili kullanmak ancak sahibine zarar verecektir.. dikçe bir yenisini gündeme boca ettiklerinden.. Müslüman’a yakışan ise vahye uygun bir ba- Yine maalesef ki gidişatın farkına varıp da siretle kullandığı dilin, o dil vasıtasıyla yayma- kendimize göre gerçeği ifade etmeye çalışır- ya çalıştığı mesajın kime, kimlere, hangi güçle- ken, başkalarınca komplocu olmak gibi garabe- re hizmet ettiğinin farkında olmasıdır.. Rabbimiz bütün Müslümanları feraset üzere te mahkûm ediliyoruz. Daha da kötüsü, tüm kılsın.. yaşananların İslami hassasiyetlerin rağmına 39 İktibas Mayıs 2011 Ebediyyet İçin Edebiyat - Mustafa Bozacıoğlu - lümata götüreceği, aleyhimize de olsa adaletten ayrılmama, tefekkür/tezekkür/taakkul ettirme, enfüsi ve afakî ayetler, zikrettirme/hatırlatma/ unutmama, boş işlerden yüz çevirme, kınayıcılara aldırmama, selama en güzeliyle mukabelede bulunma, misal ve teşbihlerle sorgulatma, öncekilerin durumlarından ve akıbetlerinden misaller verme, müjdeleme, olmadı azabı hatırlatma ve bunu anlayacakları dilde örnekleme, sarıldıkları sahte putların ve atalar yolunun hiçliğini/yanlışlığını açıklama, sahte düzenlerinin/ hile ve tuzaklarının/heva ve heveslerinin şeytanın adımlarını izlemek olduğunu beyan etme.. vb.” şekillerde yaratılışın ve imtihanın gayesini billurlaştırma, basiret ve feraset sahibi kılma, hikmetle iş eyleme, hayatın bütününü ibadet/ kulluk bilinciyle şekillendirip ameli salih olarak, aklı selim ile hareket etme bize sorumluluk alanı olarak sınırlılıklarımıza binaen teklif edilmektedir! Bunlar rastgele, hesapsız kitapsız, plansız programsız kotarılabilecek işlerden değildir! Azim işlerdendir! Tek tük, gelişi güzel, spontane işlerin sahibine bir getirisi olabilse de üst üste konabilecek, kazanım olarak görülebilecek, genel geçer addedilecek bir tarz olarak alınabilmesi mümkün değildir! İşte bu noktada ‘sanaat’ ve özellikle birer türü olarak ‘edebiyat’, ‘tiyatro’ ve ‘film’ Müslümanlarca ihmal edilmiş bir alandır diyebiliriz! ‘Dünya klasikleri’ denen eserleri bir düşünelim, ulaştığı kitleye ve yaptığı etkiye bir bakalım! Yine bizim camiada ‘Çağrı’ filmini ve etkilerini, ‘Hz. Meryem’ filmi ve yansımalarını bir düşünelim! Şu meşhur ‘Kurtlar Vadisi’ dizisi akabinde özellikle gençlerin yürüyüş ve konuşma biçimlerinin bile ona göre şekillendiği, oradaki bir sloganın/mesajın dillere pelesenk yapıldığı ve özellikle ‘..Irak’ ve ‘..Filistin’ beyaz Son vahiy bizlere anlaşılıp anlatılmak, yaşanıp yaşatılmak için indirilmiştir, diğer tüm İlahi mesajların olduğu gibi! ‘Ben’ dilinden ‘Biz’ diline ulaşılması ve mesajın tevhit ve adalet ekseninde yeryüzünde neşvü’ nema bulmasıdır mücadele ve mücahedenin amacı! Kulluğun, kula kulluktan kurtularak yalnız ve ancak yegâne güç ve kudret sahibi Allah’a hasredilmesidir! Ya da sahte ve sanal ilah(laşan)lardan ve rab(leşen)lerden, nefsin heva ve hevesine tabi olup şeytanın adımlarının izlenmesinden hâkimler hâkimi, gerçek ve tek Rab ve İlah olan Allah’a yöneltilmesidir ubudiyetin/kulluğun! Sorumluluğun/mükellefiyetin genel çerçevesi budur! Bu sonuca ulaşılır veya ulaşılamaz! Kul bunu ya görür ya göremez! Allah bu zaferi takdir eder ya da etmez! Bize düşen seferdir, zafer değil! Biz süreçten sorumluyuz, sonuçtan değil! Önemli olan bu yolun yolcusu olmak! Doğru bilgilere ulaşıp doğru davranışları kuşanmak! Doğru bir mücadele ve mücahede hattı oluşturup, doğru iletişim/etkileşim araçlarını işe koşmak! Davet/ tebliğ/ihya ve inşa faaliyetlerini doğru yürütmek! Yakından uzağa doğru, zamanın şart ve imkânlarını gözeterek, ancak bunları bir mazeret sığınağına dönüştürmeden sahip olunan imkân ve gücün farkında olup bunun gereklerini yerine getirme azim ve kararlılığı göstererek! Peygamberler tarihi sadedinde bize sunulan Kur’an kıssaları, belirli olay, algı ve kişilikler etrafında, ‘kıssadan hisse’ babında bize ipuçları, örneklik, yol ve yöntemler, metod ve teknikler sunmaktadır. Bunlara yönelik doğru okumaları gerçekleştirip doğru çıkarımlarda bulunmaktır bize düşen! “Kavli leyyin, en güzel biçimde mücadele, gece gündüz/açık gizli davet, öğüt verme, uyarma ve ikaz, sorular yoluyla düşündürtme, doğru bilgilerin aydınlığa ulaştıracağı, yanlış/zan ve kuruntulardan kaynaklanan hurafelerin zu40 İktibas Mayıs 2011 perde uzantılarının psikolojik dahi olsa olumlu etkileri görmezden gelinebilir mi? Tabi bunların hamaset ve ters manipülasyon (dizideki imam ve hümanist söylemleri ve aile hayatı vb.) içerdiği de söylenebilir, ancak biz etkinin boyutları babında bunları söylüyoruz, içeriği ayrı, ama evet, asla ihmal edilemeyecek bir boyuttur! İşte tam da bu noktada özgün eserlerin, özgün içeriklerle, kaliteli ellerde, doğru amaçlar için kullanıldığını düşünelim şimdi (Çağrı filmi özeli gibi..)! Bunları Mekke’deki panayırların fonksiyonu ile örtüştürmek yanlış mı olur? Bunların etkileri yadsınabilir mi? Sanata ve şiir özelinde edebiyata hep mesafeli durmuş, olumlu araçlar olarak faydalanmayı hiç düşünememişiz! Hakeza sinemaya da! Belki ‘put’ ve Kur’anın genel bir profil ile sunduğu, adına bir sure tahsis ettiği ‘şiir’ ve ‘şairler/şuara’ olgusuna olan mesafeli duruşumuz bir kaygıdan kaynaklanıyordu diyelim, amma artık beşeriyetin algı ve seviyesi bizim bu tutumumuzu gözden geçirmemiz zaruretini doğurmuş durumdadır! Bunlara bigâne kalmak, qimkânları elimizle itmek anlamına gelmektedir! Yetişmiş eleman, özgün eser ve müellif sıkıntısı bir kader değil ki aşılamasın! Aslında büyük laflara gerek yok, daha ufak adımlarla işe başlamalıyız, büyük hedeflere odaklanarak! Mesela, şairin ‘Dedenin dilinden anlamaz oldu torun!’ dediği vasattayız hala maalesef! ‘Elmalılı Hamdi’nin mealini kaçımız, hele yeni nesiller, şerhsiz, sadeleştirmeden, sözlük olmaksızın anlayabilmektedir! Risaleler hakeza! Nutuk dahi kaçıncı kez sadeleştirilmiştir ve hocalarının demesine göre tarih bölümü öğrencileri bile şu haliyle dahi anlayamamaktadırlar! İstiklal Marşı’nı ve dahi, örneğin ‘Safahat’ı bırakınız öğrencileri, öğretmenlerin kaçta kaçı tam manasıyla (içeriğini, muradını bir tarafa bırakın) yüzeysel olarak dahi olsa anlayabilmektedir! Bu arada TDK’nun hali ve meşhur selef başkanlarından A. Dilaçar mevzuu da bir bahsi diğerdir! Yine ‘Hırsızın hiç mi suçu yok!’ diyerek bu meseleyi halledemeyiz! MEB öğretmenlere yönelik bir anket yapmıştı, kullanılan kelimelerle alakalı ve hazırlanacak kitaplara ölçüt olsun diye! Ne çözüldü? Hiç! Çözülmesi de mümkün görünmüyor! ‘Bu süreç bu saatten sonra ne kadar tersine çevrilebilir, bu gidişatla bu mümkün müdür?’ Ciddi tartışılmalıdır! Nesiller geçtikçe iletişim kültürü ve dili de değişiyor! Bu dili kontrol edemez, doğru geçişleri sağlayamazsak iletişimsizliğin, ilgisizliğin, kopukluğun da önüne geçemeyiz! Tabi mevzu sadece bunla sınırlı değil elbet, başka bileşenleri de var! Takdir edersiniz ki, parçalar doğru yerlerine, doğru biçimde yerleştirilemeyince bütüne de doğru olarak ulaşmak mümkün olamıyor! Burada biraz faydacı olunabilir mi bilmiyorum! Yani okuyucu kitledeki bu başkalaşım üzerinde geri dönüşüm daha zor olduğundan, muhatabın dilinden önce ve ‘Sizin ne dediğinizden, demek istediğinizden önce, muhatabın anladığı kadardır anlattığınız ve etkisi!’ zannınca sözü söyleyenin, iletenin doğru imgeleri ve dili kullanması gerekmektedir! Bakınız, kavram ve kelimelerimizi atalım, yolup kuşa çevirelim, muhatabın argümanlarına teslim olalım anlamında değildir söylemeye çalıştıklarımız asla! Muhatabın evvel emirde aynı havayı soluyan, aynı maya ve hamurdan kimseler olduğunu kabul ile bunları söylüyoruz! Sair çevre ile ilgili muhataplıkta da kırmızı çizgilerden feragat etmeden, algı ve idraklere olabildiğince nüfuz edecek, doğru izdüşümü sağlayacak, muradı aksettirecek, mümkünlüğü her ne ise, o seviyede bir ortak davet ve tebliğ dili oluşturmak kınanacak bir tutum olmasa gerek! Bakınız aynı çevreye hitap etmekle beraber bu yazının içinde de bu sıkıntıyı, eksikliği görebilmek mümkündür! Ben kendi aile efradımdan da anlaşılamadığım, eksik veya yanlış anlaşıldığım dönütlerini almaktayım hâlihazırda bile! Yukarıda bahsedilen Elmalılı örneğinde, hitabın tınısını, sesini, şiirselliğini, musikisini atlamama endişesi, bu dile aşina olanlarca anlaşılabilir ve doğrudur da! Ancak bu dile uzak, farklı bir kelime hazinesine(!) sahip, başka sözcülerle, hatta sözcüğün ötesinde inter41 İktibas Mayıs 2011 net ve iletişim çağının türedi, dil denilemeyecek, işaret ve imlerine sahip kitle/jenerasyon/kuşak için, hadi bu kadar olmasa bile faklı düşünme, okuma ve yazma diline sahip ara kitle/nesil için çözüm ya onu okumamak, eline dahi almamak oluyor, bu da istenilen durum değildir herhalde! Ne acayiptir ki, biz de farklı anlamları ‘/’ ile bir arada vererek, pasaj içinde eş anlamlı kelimeleri farklı yerlerde kullanarak, eski ile yeniyi cem ederek/ birleştirerek kendimizce bir orta yol tutturmaya çalışıyoruz! Bunu bilinçli olarak yaptığımızı ekleyeyim! Bunun kelime hazinesinin çoğalmasına bir katkı, meramımızın/muradımızın anlaşılmasına bir kolaylık sağlayıp sağlamadığı da tartışılmalıdır! Tabi çokça okumak, kuşaklar arası sözel anlaşma ve günlük iletişim dilinin evde, okulda, sokakta tekrarlanarak nesilden nesile aktarılmasını önemsemek gerekiyor! ‘..Kelimeler kutlu, mutlu, ulusal! Mavalları bastırdı devrim isimli masal!’ sitemindeki toplum mühendisliğini, Demirel’in ekrana çıkıp ‘… Derdesttirler!’ şeklindeki katkılarını, basın yayının firavunun sihirbazları gibi bilinçli, dezenformasyon amaçlı, manipüle ve kasıtlı çabalarını bir bütün halinde düşünmeliyiz! Karar verip; ‘kutlu, mutlu, ulusal’ mı diyeceğiz, yok ısrarla eskimez eski dil kaynaklı veya her ne şekilde olursa olsun dilimize girmiş, yerleşmiş, kabul edilmiş kelimeleri mi kullanacağız! Düşünsenize uydurukça ile yok öztürkçe diyerek oluşturulan kelime kargaşasından, bir sürü eser anlaşılmadan, tozlu raflara mahkûm oluyor! Sonraki sadeleştirmeler de hiçbir zaman orijinalin yerini tutmuyor, tutamaz, tutamayacak! Hem ahenk ve ifade tadı ile hem de anlamı ile! Bu arada, rahmetli E. Özkan’ın televizyon projesinin değeri daha da iyi anlaşılıyor şimdi! Bunu, bir gazete ölçeğinde de düşünerek, farklı kitlelere tekrarlanan boyutu ile ulaşmak, aleyhte ve yanlış yönlendirmeleri resmedip açığa çıkarmak, doğruyu farklı araçları işe koşarak tahkim etmek, görselliğin öne çıktığı, okumanın şeklinin ve boyutunun değiştiği vasatta bir tebliğ ve davet vasıtası olarak boşluk bırakmadan sunmak olarak düşünelim! Sinema, tiyatro ve edebiyat, kısaca ‘sanaat’ mutlaka işe koşulmalı, Kur’anın aşkın, şiir üstü orijinalliği, yine şiir yardımı, vesilesi ile dahi olsa anlatılmaya çalışılmalıdır! Mesajı muhatap ile buluşturacak geçerli ve etkili araçlar, meşru olmak kaydıyla etkin ve yetkin biçimde kullanılmalıdır! Bakınız farklı bir teklifte bulunacağım: Hani ‘müellefei kulûp’ denilen, kalpleri yardımlarla ısındırılması düşünülen, sadakaların verilebileceği kişilere yönelik payın, fakir fukaranın paylarında bir eksiltme yapmadan, bir havuzda toplanarak, ortak aklın kararıyla, ortak projelerle, sanat faaliyetleri yoluyla, midelerine olduğu kadar beyinlerine, akıllarına, duygularına yönelik davet, tebliğ faaliyetleri şeklinde planlanması nasıl olur? Bu konuda kimse elinden geleni ardına koymamalı, herkes elini taşın altına gücü nisbetince koymalı, imkânlar seferber edilmelidir! İşin edebiyatı yapılmadan, ebediyyet için lehimize olacak, Rabbimize mazeret olarak sunabileceğimiz, ameli salih de görülebilecek yol ve yöntemleri, meşru dairede sanaatı da ciddi olarak gündemimize almalıyız! Tabi bu zor iş, hele böylesi tefrika içinde, fırka fırka olunmuş bir halde! Dinin buyrukları da dâhil ortak bir algı oluşturamamış, bilgi ve kaynaklar noktasında uzlaşamamış, bırakınız yöntem farklılıklarını daha Kur’an noktasında buluşamamış ahalinin böylesi işleri kotarabilmesi elbette zordur! Bu, boş vermeyi gerektirmez, şartları zorlamak, zorlukları aşmak, fırsatları iyi değerlendirmek şeklinde sorumluğumuzdur! Bunu hep birlikte düşünelim, teati edelim! Yapamıyorsak yapanların önünü açalım, yardımcı olalım! Edebiyat için değil, ebediyet için vesileler arayalım! Edeb, adap, adabı muaşeret ile halk için değil Hakk için, ama halka(hepimize) yönelik her çabayı, ‘kavli leyin/yumuşak, etkili ve güzelce’ ve hikmet ile sergilemeye çalışalım! 42 İktibas Mayıs 2011 Akıl Toplumu - Bünyamin Zeran Akıl Toplumunun Sahneye Çıkışı: rüm bir tanrı oluşturmak gerek. Yani kilisenin Modern çağ dini toplum ya da dini referans hegemonyasında bir dünya yaratmak yerine mo- alan bir birey yetiştirmekten daha ziyade akıl dernitenin elinde bir kilise varetmek en mantık- toplumu oluşturma çabasındadır. Akıl toplu- lı olanıydı. Martin Luther’in reformu kilisenin mundan kastımız tanrıyı referans olarak alma- otoritesini sarsmış ve bunun karşısına kiliseye yan yalnızca her şeyi akla izafe ederek değerlen- ve cemaate bağlı kalmaksızın bireysel olarak da diren rasyonelci akıldır. Akıl toplumu ve akıllı tanrıyla iletişimin yolunu açmıştır. Cemaat ol- toplum diye de ikiye ayırabiliriz toplumu. Akıllı manın değil birey kalmanın önü açılmış ve bi- toplum aklını Allah’ın vahyine emanet eden top- reysellik hızla toplumda kabul görmüştür. Akıl lumken, akıl toplumu ise aklı ilahlaştıran top- toplumu işte bu bireysellik/bireycilik üzerinden lumdur. Kant, aklı saf akıl ve pratik akıl olarak gelişmiştir. Aklı referans alan tüm aydınlanma- ikiye ayırır. Saf aklı özgürlük temelinde düşünen cı filozoflar ve bilim adamları aklın yanına öz- akıl olarak ele alırken pratik aklı özgürlük teme- gürlüğü temel kavram olarak eklemlemişlerdir. linin dışındaki akıl olarak ele alır. Saf akıl Kant’a Kant’ta olduğu gibi aklın saf olabilmesi ancak göre Epikürosçu akıldır. Yani insanın eylemle- özgür olmasına bağlıdır(1). Özgür olmak; yani rinde hazzı esas alan akıldır. Jürgen Habermas kendini kısıtlayan, baskı altında tutan her türlü da toplumun özgürleşmesinin yolunun akıldan bağdan arınarak düşünmek ve hareket etmek- geçtiğini hatırlatır. Avrupa toplumu aydınlanma tir(2). Bu özgürlüğü merkeze alarak John Stuart çağından bu yana kilisenin baskılarından arına- Mill de insan eylemlerinin tek hedefinin haz al- rak dogmalardan uzak yeni bir toplum inşa etme mak olması gerektiğini ve kendisi için mutlak sürecine girmiştir. Kilisenin yıllarca insanları iyiyi hedeflemesi gerektiğini anlatır.(3) Sadece tahakküm altında tutması, ruhbanca davranış- bunlar değil antik Yunan’da Epikuros, yakın çağ- larla toplumun elindeki mülklere el koyması, da Sarter ve daha niceleri insan eylemlerinin en kralları aforoz ederek yönetimi kendi emelleri önemli sebebini haz almak ve yararcılık olarak doğrultusunda yönlendirmesi, engizisyon mah- tanımlamışlardır. Akıl toplumu ancak bu şekil- kemeleriyle kendinin aksine düşünen kimseleri de özgür olabileceğine ve dogmaların üzerinde cezalandırması Avrupalı halkları kiliseye kar- yeni bir toplum inşa edebileceğine inanmıştır. şı içten içe bir çatışmaya götürmüştür. Bunun Albert Camus da “Veba” isimli romanında in- neticesinde Avrupa, aydınlanmanın ancak dini sanları ölüme sürükleyen vebanın tanrının yar- olanı reddetmek ve yerine akli olanı koymakla dımı olmadan yine insanın aklıyla aşıldığını an- mümkün olacağına inanmıştır. latmıştır. Akıl Toplumunu Oluşturan Unsurlar ve So- Avrupa, modern çağı oluştururken Tanrı’yı nuçları: öldürme zorunluluğunu duymuştur. Ama zamanla anlamıştır ki ölü tanrı kimsenin işine Aklı toplumu yalnızca ülkeleri işgal etmekle yaramaz. Ölü tanrı yerine yaşayan ama kötü- kalmamış aynı zamanda zihinlerin de işgaliyle 43 İktibas Mayıs 2011 uğraşmıştır. Enformasyon çağının vazgeçilmez bir medeniyet çatısı altında yaşamaya razı ol- araçlarından internet, televizyon, radyo yayıncı- maktadır. Onun içindir ki üslerini ABD’ye açan lığı zihin işgallerinin en önemli araçları haline ve Batı’nın yaşam tarzı dışında yaşamayı tercih getirilmiştir. Bireycilik üzerine inşa edilen akıl edenlerin çağdışı diye itham edildiği ve vahyi in- toplumu özgürlüğü temele koyarak rölativizmi sanda ve toplumda inşa etmek için çabalayanla- yani göreceliği geliştirmiştir. İnsan davranışla- rın militan terörist olarak tanımlandığı toplum- rının temelini haz belirlediğine göre sana göre dan tecrit edildiği Türkiye ve diğer İslam ülke- doğru ile bana göre doğru değişkenlik arzedecek- leri örneğini yaşamaktayız. Yine onun içindir ki tir. Çünkü senin ve benim doğrularımı belirle- dünyada çıkan her ayaklanma da acaba ABD ve yen vahiy değildir. Tanrıyı kötürümleştirdiğimi- Batı’nın tavrı ne olacak diye bekleyen ve ona göre ze göre! yani onu yalnızca vicdanlara ve gökle- tavır belirleyen yönetimler mevcuttur. Zinanın re hapsettiğimizden bu yana doğrunun kıstası suç olmadığı, alkolün asla yasaklanamayacak bir yalnızca akıl olmuştur. Artık yeni tanrı kısacası özgürlük olduğu! Eşcinselliğin saygı duyulması “ben” oldum yani “akıl” oldu. İşte bu düşünceler gereken bir tercih olduğu! Yaşlıların huzurevine üzerine ince ince işlenen fikirler giderek doğru bırakılmasının normal olduğu! Ticarette yol- ile eğriyi birbirine karıştırdı. İnsanın tanrıyla suzluğun, güçlünün haklı oluşunun, toplumda olan ilişkisini kestikten sonra onu sınırlayan her sınıfsal tabakaların oluşmasının normal olduğu! türlü bağı ondan almışsınız demektir. Yani onu Zengin ve fakir arasındaki uçurumun daha kö- özgürleştirerek esfele safilin (aşağıların en aşa- tüye gittiği, sokakta tacizlerin, tecavüzlerin hızla ğısı) kıldınız demektir. Esfele safilin haline ge- arttığı ve tüm bu kötülüklere müdahale imkanı len insan diz kapağı ile göbeği arasında düşünen vermeyen bir akıl toplumu inşa etme gayreti tak- onun dışında düşünce üretemeyen ve her eyle- dir edilen davranışlar haline gelmiştir. Batı’nın mi o kısır alanda düşünen biri haline gelecektir. zihin kodlarıyla düşünen bir toplum da batılı dü- Gençliğe Michael Jackson’u, Britney Spears’ı, şünce işte bu şekilde tezahür etmektedir. Laik, Elves Presley’i, Beatles’i idol olarak tanıtıp be- seküler ve demokratik olmak zorundadır aksi raberinde hazzı pompalayan batı, uyuşturucu ve takdirde herhangi bir referansı olması durumun- alkol ile zihinleri dumura uğrattıktan sonra tek da Batı bunu teokratik diye tanımlayıp sonra o gerçek ve mükemmel yaşamın Batı’nın sunduğu ülkeyi özgürleştirilecek ülkeler sıralamasına da- yaşam olduğu gerçeğini! Sinemasıyla, dizileriyle, hil etmek isteyecektir. sinema yıldızlarıyla bilinçaltına kazıyarak zihin- Batı, demokrasi ve özgürlük adıyla ülkeleri leri artık teslim almıştır. Giyim tarzından tutun işgal edebilecek, ekonomik kaynaklarını sömü- da yeme içme alışkanlığına kadar, büyüklerle rebilecek ama ülkeler kendisine model olarak kurulan iletişime kadar, eğlence alışkanlığına sunulan karakterlerle hayali bir dünya da yaşa- kadar her şey değişmekte ve aile içi ilişkiler artık yacaklar. Kısa yoldan zengin olma, kayırmacılık- akıl toplumunun oluşturduğu medeniyete göre la bürokrasiye yerleşme, iktidarlara yakın olarak şekillenmektedir. Batı’nın kavramlarıyla düşün- ihale alma, en güzel arsaları kapatma, hazinenin ce üretilmeye başlanmakta, Batı’nın düşünce mallarını keyiflerince ona buna peşkeş çekme, kodlarıyla hayat algılanmaya başlanmakta ve kendisini eleştirenlere karşı koltuğun verdiği her dünya giderek Batı’nın tornasından çıkmış tek tür yetkiyi kullanarak sindirme ve yok etme po44 İktibas Mayıs 2011 litikası gütme akıl toplumunun yaşam tarzların- göndererek onları karanlıklardan nura kavuştur- dandır. Böylesi zihin kodlarıyla örülmüş bireyle- maya gayret eder. Akıl toplumu insanı başıboş rin sağlıklı bir toplumun inşasına kafa yormaları bırakırken Allah insanı başıboş bırakmaz onu beklenir mi? Elbette ki beklenemez. Öyleyse gözetir, korur, merhamet eder ve ona yollarını müslüman bireylerin zihni işgallere karşı uyanık açar. Akıl toplumu kendisini zamanın dışında olması gerekmektedir. Batı, akıl toplumunu inşa hiçbir şeyin helak etmediğine inanır ve kocaman edebilmek için uzunca bir mesafe katetmiş ve bir anlamsızlık içinde bocalar durur. Vahiy top- kavramlarla bu işi başarmıştır. Her bir kavram lumu ise insana her şeyin bir anlamı olduğu hik- insanın Allah’a karşı özgürleşmesi için seçilmiş metine ulaştırır ve her şer de bile insan için bir ve içeriği ona göre doldurulmuştur. Bu kavram- hayrın olacağını ona anlatarak onu sakinleştirir lardan herhangi birini alarak İslamileştirme ya ve anlamsızlık içinde boğmaz. Müslümanlar da içeriğini islamla doldurmaya çalışmak kav- olarak hangi zihinsel kodlarla düşündüğümüzü ramların kendi gerçek doğasına uymaz. Çünkü o bir daha sorgulamamız gerekmektedir. Çünkü kavramlar, şirki bireylerden başlatarak topluma saflar ayrışmalıdır. Ya İslam’ın kavramlarıyla sirayet ettirmek istemektedirler. yola devam edeceğiz ya da akıl toplumun kavramlarıyla her iki yolun da bizi götüreceği son Akıl Toplumu/Vahiy Toplumu Karşılaştır- bellidir. Her Müslüman için “leküm diyniküm ması Öyleyse geriye bir yol kalmaktadır; Kur’an veliye diyn” deme vaktidir. Zihni kuşatılmış- kavramlarına sahip çıkmak ve islamın kavram- lıktan arınarak “sizin dininiz size benim dinim larını kendi asli hüviyeti içinde değerlendirerek banadır” demeli ve İslam’ın kavramlarıyla yola hayatın içine sokmak gerek. İslam’ın kavramla- devam edilebilmelidir. rına baktığımızda akıl toplumunun tam tersine Batılı düşünce vahye uyum sağlayarak ya- bireyciliği değil ümmet olabilmeyi hedefler. Tev- şama düşüncesi yerine tabiri caizse Allah’ın hid ve adalet noktasında rölativizme müsaade verdiği akılla yaşamak yerine haşa Allah’a akıl etmez aksine aynileşmeyi zaruri kılar. İslam’ın vererek yaşamayı tercih etmiştir. Akıl mı üs- birçok kavramı ancak bir cemaat olunca daha iyi tündür vahiy mi üstündür tartışmasının esas anlaşılır. Evleri karşılıklı kurarak, evleri mescid kaynağı da bu düşünceden neşet ediyor olma- edinmenin anlamı da budur. İnsanları köleleşti- lı. Allah akıl toplumu yerine yeryüzünde vahiy ren her şeyle mücadele etmek, halkları sömüren, toplumu inşa etmek için hak kitaplar ve elçiler onların zenginliklerini onlardan çalan her türlü göndermektedir. Elbette bu vahyi aklı olanlara hırsızlıkla mücadele etmek ancak bir topluluk emanet etmektedir. Ama Batı’nın anladığı şek- olunca daha çok kıymetlenir. İslam’ın kavram- liyle her şeyi insan aklına bağlamamış insanın ları bireyin olgunlaşmasını sağlarken onu iyiliği aklını vahye bağlamıştır. Agnostik biri için İnsa- emredecek kötülükten sakındıracak bir topluluk nın görmediği bir ilaha inanması veya öldükten olmaya doğru onu iter. sonra yine emin olamadığı mükafatlandırılacağı Akıl toplumu Allah’a savaş açmakla birlikte cennet için hayatını ve malını gözden çıkarması toplumları da sömürmeye ve onları köleleştir- rasyonel bir akılla uyuşmaz. Ama vahiy insanla- meye çaba sarfeder. Allah ise insana savaş açmaz rın kazandıkları maldan ihtiyaç sahipleri için da- insana hak ile batılı gösteren kitaplar ve resuller ğıtması gerektiğini ve bunun ücretini de yalnızca 45 İktibas Mayıs 2011 Allah’tan beklemesi gerektiğini, yine Allah, cen- yana yaptıkları keşiflerle yeni sömürülecek alan- net karşılığında yeryüzünü ıslah edebilmek için lar tespit etmişlerdir. Akıl toplumu, kendisine şehit olabilmeyi diri ve canlı tutmaktadır. Batılı ait olmayan, başka halklara ait olan zenginlik- kafa akıl toplumunun temelinde olan yararcılığı, leri her ne pahasına olursa olsun çalmayı gerekli faydacılığı bir sonraki dünyaya bırakmaz. Kar- kılar. Çünkü akıl güçlü olanın yanında olmayı şılığını hemen göreceği bir faydayı arzular. Eğer ve güce itaat etmeyi gerekli kılar. Ondandır ki dürüst bir ticaret yapıyorsa bunun karşılığında geçmişte Hollanda, Portekiz, İngiltere, Alman- kredisinin ve müşterisinin artmasını bekler ama ya, Fransa, ABD, İtalya, Japonya ve Rusya’nın Müslümanlar bunu Allah emrettiği için yaparlar sömürüsü ayyuka çıkmışken şimdilerde ise sü- velev ki iflas dahi etseler bu tutumlarından vaz- per güç ABD ve onun öncülüğünde İngiltere ve geçmezler. Akıl toplumunda yol uzun, ganimet Fransa’nın işgalleri, sömürüleri, tecavüzleri akıl az, hava da çok sıcaksa (Tebuk seferinde oldu- toplumunu inşa edenlerin ortaya koyduğu me- ğu gibi)evlerimiz açık bahçemizde devşirilmek deniyeti çok güzel bir şekilde resmetmektedir. üzeredir mazeretiyle sefere çıkılmaz çünkü bu Sonuç: durum rasyonel bir davranış değildir. Rasyonel Burada anlatılmak istenen şey aklı kötüle- olabilmesi için az zahmetle yüksek bir getirinin mek değildir. Akıl, Allah’ın insana verdiği en olması şarttır. Çünkü akıl toplumunun teme- güzel nimetlerdendir. Benim sorun olarak gör- linde en az giderle yüksek karlılıklar elde etmek düm şey aklın ilahlaştırılmasıdır. Çünkü Batı en akıllıca olandır. Ama vahiy; şartlar ne olursa aydınlanma çağıyla birlikte kilisenin otoritesine olsun Resul’ü takip etmeyi zorunlu kılar yani başkaldırırken aklı vahyin önüne koymuştur. Ve Batı’nın tasavvurundaki akıl toplumunu yıkar. ürettikleri ve dikte ettikleri her kavramı bu yeni oluşumu sağlam temellere oturtmak için yap- Peki Batı’nın akıl toplumu aydınlanma çağıy- mışlardır. Öyleyse bize düşen, her şey de olduğu la birlikte dünyaya ne katkı sağlamıştır? Tanrı’yı öldüren akıl, kendi ilahlığını ilan ettiğinden bu gibi aklı da Allah’ın emrine boyun eğdirmektir. yana kısacası müstağnileştikten bu yana top- Zira Allah’a boyun eğmeyen bir akıl ile oluşmuş lumları adalete, refaha, barışa mı götürmüştür toplum akıllı toplum değildir. Allah’ın Kur’an’da yoksa sanayi devrimiyle birlikte sömürüye, işga- bahsettiği “Ulul Elbab” yani akıl sahipleri ken- le, tecavüze ve daha fazla güvensizliğe ve daha disine vahiy bilgisi verilmiş, aklını vahye tabi histerik bir toplum oluşturmaya doğru mu gö- kılan ilim sahiplerini anlatmada kullanılır. Akıl toplumu oluşturmak yerine vahyin belirttiği türmüştür? Aydınlanmayla birlikte Avrupa’da ilmi kuşanarak akıllı toplum oluşturma gayreti kırsal kesimde aç kalan köylüler şehirlere doğru içinde olmalıyız. Çünkü akıllı olmak müstağni- akın ederler ve sayıları milyonları bulan köylüler leşmemek ve geçici olan hayat için ebedi olan şehirlerde hayvanların dahi kalamayacağı sağlık- hayatı elinin tersiyle itmemektir. sız ortamlarda, ne temizlik ne ahlak ne de sağlık kurallarına riayet etmeksizin kadın-erkek hep bir 1-Kapital 1. Cilt, Karl Marx, Sol yay. 7. Bas. Ankara sh. 443 2-Pratik Aklın Eleştirisi, İmmanuel Kant, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları 3-TDK Felsefe Terimler Sözlüğü 4-Batı Felsefesi Tarihi cilt 3, Bertrand Russel, Say Yay. arada tıkış tıkış yatarak ölüp giderler(4). Kristof Colomb, Marco Polo, Portekizli Prens Henrik, Vasgo de Gama ve diğerleri rönesanstan (ki akıl tasavvurlarının ilk oluştuğu dönemlerdir.) bu 46 İktibas Mayıs 2011 Kur’an’ın Peygamberi mi? Hurafelerin Peygamberi mi? - Ahmed Durmuş - “Andolsun size kendinizden öyle bir peygam- oluyor. Ama tevhid, ahlak, küfür, zulüm, tağut, ber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona infak gibi yüzlerce kavramla ilgili anlayışı asla çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere kar- örnek olmuyor. Örnek aldığımız ve çok sevdiği- şı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (9/128). Aye- mizi iddia ettiğimiz örnek peygamber gerçekten tin anlamı o kadar derinlikli ve o kadar samimi hayatımızın neresinde? Bir yaşam biçimi olarak ki, böyle bir tanımı Allah’tan başka kim yaparsa bize getirdiği din ve onun peygamberi ile alışve- yapsın inandırıcı olması çok zor. Müminlere çok rişlerimizde, iş hayatımızda, ev ortamımızda ve düşkün, şefkatli ve merhametli… Bir annenin günün yirmi dört saatinde beraber miyiz? Yoksa yavrularını kendi kanatlarının altına alması ve ikiyüzlülük kokan bir Allah ve peygamber sev- onlara olan düşkünlüğü aklımıza geliyor, ama gisiyle onu tüketiyor muyuz? Sünnet dediğimiz yine kelimeler eksik kalıyor. Peygamber (as)ın şey de Peygamber’in örnek gösterilen hayat tarzı bize olan düşkünlüğü bu kadar büyük ise bizi değil mi? İşte onun, hayatının merkezine aldığı yoktan var eden sonsuz kerem sahibi Allah’ın bu değerleri, hayatımızın merkezine almadığı- şefkati ve merhameti nasıl acaba? Aslında ayetin mız müddetçe onun örnekliği de tartışılır. Sevil- bize vermiş olduğu mesajı doğru okuduğumuzda mesi gereken Peygamber, öncelikle örnek alın- Peygamber (as)ın ümmetine olan sevgisi çok net ması gereken işte bu Peygamberdir. Bu sevginin ve içten. Bu kadar samimi, ümmetinin dertle- karşılığı da onun bizi sevmesi olacaktır. riyle dertlenen, onların acılarını paylaşan, hiçbir İslam’ın tarihine baktığımız zaman kavram- zaman kendi benini öne çıkarmayan, Allah’tan ların hiç bu kadar sulandırıldığını ve tevhidî çiz- aldığı vahiy terbiyesini sosyal hayatında aynen giden bu kadar saptırıldığını görmek mümkün yerine getiren örnek insan. değil herhalde. Tevhidî düşünen Müslümanla- “Andolsun ki Rasulullah sizin için, Allah’a ve rın sorunlarını, dertlerini, başkaları çarpıtarak, ahiret güne kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok yozlaştırarak, sıratı müstakimden saptırarak ba- zikredenler için güzel bir örnektir.” (33/21). tıl/batılı bir anlayışla bir takım kutlamalar ve tö- Müminlerin tek ve olmazsa olmaz örnek renler adı altında Allah’ın ayetlerini hiç dikkate ve önderi. Örnek bir insan peygamber olarak, almadan, gayri ahlaki anlatımlarla insanlara suAllah’ın kitabına baktığımızda, Rasul’ün hayata nuyorlar. Bu anlatım biçimi resmi ideolojinin de bakışı, ölüm ve yaşam arasındaki duruşu, dünya işine geliyor. Hatta organize edip mali boyutunu sevgisi, mal yığma sevgisi, evlat sevgisi, kadın da kendileri üstleniyorlar. Dahası, kendileri gibi sevgisi gibi değerler onun hayatının neresindey- ipe sapa gelmez bir takım insanları çağırıp İslam di? Peygamberin nasıl güldüğü, nasıl ağladığı, adına Peygamber adına konuşturup alkış tutu- nasıl uyuduğu, nasıl yediği, nasıl içtiği örnek yorlar. Kutladıkları Peygamber sanki şirke savaş 47 İktibas Mayıs 2011 açmış bir peygamber değil de, bunların dalaletle- eğen, zilleti kendisine ilke edinen bir toplum rini meşrulaştıran, onaylayan bir Peygambermiş anlayışına dönüştürdünüz. Eserinizle ne kadar gibi. Bu nasıl iki yüzlülük? Yıllardır süre gelen övünseniz azdır. yozlaştırılmış din anlayışının değişmesini asla İslam’ın kavramlarıyla o kadar oynandı ki, istemiyorlar. İnsanlar Kur’an’ı ve Peygamber’i Allah, Peygamber, Kur’an, İslam, mümin gibi anladığı gün büyü bozulacak. Hakikat ortaya çı- daha yüzlerce kavramın içi boşaltıldı. Sadece kacak ve saltanatlar sona erecek. Bize gerçekmiş dilimize doladığımız bu kavramların içi doldu- gibi gösterilen sihir yıkılıp gidecek. Bütün me- rulmadığı müddetçe, Allah’ın Rasulüne olan sele şu ki, bunlara baş kaldıracak yeni Musalar; bağlılığımız ve sevgimiz de yerli yerine oturma- yaptıkları sihri yutacak yeni asalar lazım. yacak. Ona olan bağlılık, ona olan iman ve ona Herkes “Hz. Muhammed örnek insan” sözü- olan güvenin en büyük göstergesi, onun getirmiş nü diline dolamış durumda; peki onun örnekli- olduğu Kur’an’a tabi olmaktan geçer. Yani pra- ği nerede o zaman? Neden hayatımızda müspet tik hayatımızda vahyin izleri varsa Kerim Kitabı yönde bir değişim yok? Neden bu toplumda bu doğru okuyabiliyorsak Peygamber’i doğru örnek değişimin bir göstergesi yok? Allah Rasülünü alabiliyorsak işte o zaman Peygamber’i seviyoruz demektir. Diğer bir tabirle bizim yaşam bi- farklı anlayan, Kur’an’ın anlattığı gibi yani vahye çimimiz Peygamber sevgimizin de göstergesi bağlı kalarak anlayanlara ve anlatanlara neden olacaktır. Müşrikler gibi yaşayıp, belirli günlerde tahammül edemiyorsunuz? Hatta işin şuurunda Peygamber’i anmak mü’minlerin vasfı olmasa olan Müslümanları Peygamber düşmanı, hadis gerek. O, ezelin Rabbinden ebediyete kadar de- düşmanı, sünnet düşmanı diye yaftalıyorsunuz. vam edecek olan büyük bir davanın büyük bir Siz hiç Allah’tan korkmuyor musunuz? İslam’ın Peygamberidir. Bundan dolayıdır ki tüm dünya Peygamberine düşmanlık gösteren Müslüman emperyalistleri onun misyonunun anlaşılmasın- olur mu? Gerçekten müminlerdenseniz Allah’ın dan rahatsızdırlar. kitabını yeniden okumalısınız. Ben de bir Müslüman olarak diyorum ki ey Büyük bir davanın büyük önderi ancak bu Müslümanlar, uyanın artık, size ait olan bir de- kadar çarpıtılır herhalde. Yıllarca kutlu doğu- ğeri, kâfirlere ve münafıklara bırakmayın. Her munu kutladığınız, çeşitli hurafeler ve menkı- ne kadar birileri tevhidi düşünen Müslüman- belerle süslediğiniz Peygamber hayatınızda neyi ları radikallikle, mezhepsizlikle v.b. suçlasa- değiştirdi? Hangi güzel davranışını kendinize lar da, davadan vazgeçmek yok diyorum. Tüm ilke edindiniz? Ona en büyük ihaneti yine siz mü’min kardeşlerime diyorum ki, Peygamber’e, yaptınız. Onun getirdiği mesajı dirilere değil, kısaca Allah’ın evrensel dini İslam’a sahip çıkın; ölülere okuttunuz. Hatimlerle insanları cennete Allah’ın bize düşman ilan ettiği kimseleri dost yolladınız. Hayatın, yaşamın ta kendisi olan Ki- edinmeyin! Aramıza fitne tohumları eken de- tabı vicdanlara hapsettiniz. Peygamber (as)ın kı- mokratlara, liberallere itibar etmeyin. Gelin hep yamını, onun küfrün karşısındaki dik duruşunu, beraber, bize canımızdan daha yakın olan bir mukavemetini, hoşgörü adı altında kafire boyun Peygamber’in mesajına kulak verelim. 48 İktibas Mayıs 2011 demektir. Kur’an anlaşılırsa, Peygamber’e bakış “Peygamber, müminlere kendi canlarından noktasında taşlar yerine oturur kanaatindeyim. daha yakındır…” (33/6). Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bu hükmü karşısında insana seçme İşte tam burada demeliyiz ki Müslümanla- şansı verilmiyor. Yapılan tespit kâinatın sahi- rın onu sevmesi kendi seçenekleri değil, bizzat bine ait. Dolayısıyla onu insanların en şereflisi Allah’ın bir emridir. Müslüman olmanın şartla- olarak bize örnek seçen Rabbimiz, Rasülü’nün rından birisi de Peygamber’i sevmektir. Önem- kişiliğini bize kendisi tanıtıyor. Tabiri caizse, li olan bu sevginin ait olduğu yere konmasıdır. o öyle bir Peygamber ki, vahyin ete kemiğe bü- Burada belirleyici tek unsur Allah’ın vahyidir. rünmüş halidir. Onun dünyasında abartı yok. Yani bu sevgi, imanın olmazsa olmazlarından- Riya yok. Her zaman vasatlık var. İşte ona olan dır. Bunu Peygamber (as)ın kendisi de biliyordu. bağlılığımız ve sevgimiz onun sadakatinden ve Çünkü yüce Allah Peygamber (as) aracılığıyla Allah’a olan bağlılığından dolayıdır. Müslüman- bize ulaştırdığı ilahi mesajında şart koşuyor. “De ların Rasul’e olan sevgilerinin perde arkasında ki: eğer babalarınız, oğullarınız kardeşleriniz, eş- bizi terbiye eden rabbimiz var. leriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, Onun bizim için örnek olacak en büyük özel- kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoş- liği ahlakı idi. Vefatından sonra sahabe, Aişe landığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden validemize soruyor: “Peygamberimizin ahlakı ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, nasıldı ya Aişe?” Aişe validemizin verdiği cevap artık Allah erminini getirinceye kadar bekleyin, çok ilginç: “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz?” Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Diğer bazı rivayetlerde Aişe validemizin, “O yü- (9/24). İnsan burada ne diyeceğini bilemiyor. İs- rüyen Kur’an’dı” veya “Onun ahlakı Kur’an’dı” tediğimiz kadar ahkâm keselim. Allah sinelerin demiş olması, rast gele söylenmiş bir söz olmasa özündekini bilir. Ayetin dikkat çektiği ve isim- gerektir. Bir insanı kendi eşinden daha iyi kim lerini teker teker saydığı şeyler, özellikle oğul- tanır? Hatta insanın aklına şöyle bir soru da gel- lar, mallar, ticaret, güzel meskenler günümüz miyor değil. Bu soruyu Aişe validemize soranlar, insanının en büyük hastalığı. Dünyada insanı gerçekten hiç Kur’an okumamışlar mıydı acaba? meşgul eden her şey Allah’tan ve rasulünden Zaten müminlerin annesi de onu soruyor, “siz daha sevgili ise o halde bekleyin. O kadar deh- hiç Kur’an okumuyor musunuz?” Öyle anlaşılı- şet verici bir uyarı ki insanın kanını donduruyor. yor ki bu soruyu soran sahabe Aişe validemizden Burada aklıma Zeyd (ra) geliyor. Zeyd, annesi farklı şeyler duymak istiyor. Ama müminlerin ve babasından ayrı gurbette yaşıyor. O aslında annesi o kadar güzel cevap veriyor ki, gerçekten Afrikalı bir köle. Daha Peygamberimize risalet verilen cevap yerli yerine oturuyor. verilmeden Zeyd onun yanında yaşıyor. Allahu Allah’a inanan toplum, Kur’an terbiyesi alan alem Peygamberimize hediye edilmiş bir köle. bir ümmet bu sözlerin ne anlama geldiğini bilir. Bir gün annesi babası Zeyd’i aramaya çıkıyorlar. Yani Kur’an okuyan ve onunla amel eden her Mekke’de Hz. Muhammed’in yanında onu bu- insan, onun ahlakının nasıl olduğunu biliyor luyor ve kendisini alıp götürmek istiyorlar. Bir 49 İktibas Mayıs 2011 tercih yapması için onu rahat bırakıyorlar o ne ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım yapıyor; kendi öz babasını ve annesini değil Hz. müddetçe iman etmiş olamaz!” (Buhari-Müs- Muhammed’i tercih ediyor. lim). Ey Allah’ın Rasulü! Biz biliyoruz ki sen Peygamber (as)ın Taif’e gidişinde Zeyd de müminlere karşı çok şefkatli, merhametli ve on- yanındaydı. Allah’ın Rasulü kendini bilmez bir lara çok düşkünsün. Senin ümmetine bakışında grubun saldırısına uğruyor. Zeyd, can dostuna hiçbir kusur yok. Sen ki vahiyle beslendin, senin bir zarar gelmemesi için Rasülullah’ın önüne bakışın kusurlu olması -hâşâ- vahyin kusurlu ol- siper oluyor. O Peygamber’i ve onun davasını ması demek. Senin bize getirdiğin, hakikatin ta öyle anlamıştı ki, onu kendi canından çok sevi- kendisidir. Asıl sorun bizim sana bakışımızda, yordu. Onun bir kılına zarar gelmesine asla razı ey Allah’ın Rasulü! Biz seni hak ettiğin yere ko- olamazdı. Tüm kitapların yazıp çizdiği ve an- yamadık, senin ahlakını ahlak edinemedik, dün- latamadığını o, güzel bir davranışla ortaya koy- ya bizi çok oyaladı. Seni sevdiğimizi kitaplarda, muştu. Allah’ın selamı onun üzerine olsun. İşte dergilerde ve konferans salonlarında galeyana sevgi, işte iman, işte dostluk ve güven. Kafalarda kalplerde oluşan soyut sevgiyi Zeyd, eylemleriyle gelip haykırdık. Ancak sosyal yaşantımızda se- hayata geçirip somutlaştırıyor. Biz de Peygambe- nin o güzel örnekliğini ilke edinemedik. Herkes rimizi Zeyd gibi sevmeliyiz ve onun bize bıraktığı kendi Peygamberini ortaya attı. Oysa Allah’ın bu kutsal emanete sımsıkı sarılmalı, ona yakışır bize örnek seçtiği Peygamber Kur’an’ın Peygam- bir ümmet olmalıyız. Dünyaya olan sevgimizi, beriydi. İslam’ın, adaletin, ahlakın, vakarın, iz- Allah’ın kitabında, bizim için fitne olarak nitele- zetin ve tevhidin Peygamberi. Bütün kalbimizle nen mal ve evlat sevgisini Peygamber’in anladığı inanıyoruz ki sen müminlere kendi canlarından gibi anlamaya çalışır ve bunu başarırsak, işte o daha yakınsın. (33-6) zaman biz, Peygamber’i sevmiş oluruz. Sahabe- “Deki: eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ye mallarını Allah yolunda harcamalarını söy- ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışla- leyen Allah Rasülü, karşılığını alıyordu. Hem sın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” de malının tamamını Allah yolunda feda eden (3/31). sahabe hemen öne atılıyordu, geriye ne bıraktın diye sorduğunda aynen şu cevabı alıyordu: Allah ve Rasulü’nü! İşte Peygamber sevgisi... Sahabe- Rabb’inizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz! den daha çok servete ve mala sahip olan bizler gerçekten Allah’ı ve Rasulünü seviyor muyuz? Müslümanların ihtiyacı olduğu durumlarda neden hiç ellerimiz ceplerimize gitmiyor da, hep (7 A’raf 3) Ebubekir’ler bekliyoruz? Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle diyordu: “Sizden birinize ben annesinden, babasından 50 İktibas Mayıs 2011 İkiyüzlülük - Hikmet Ertürk İkiyüzlülük; kişinin sahip olmadığı duygu, ikiyüzlülüğü kapsayacak şekildedir. Riya “göste- düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki riş, iki yüzlülük” olarak tanımlanıyor. Yani ol- sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu duğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama iddia etmesidir. hali… Buna göz boyama, adam aldatma, yapma- İkiyüzlülük T.D.K. sözlüğünde “ikiyüzlü cık hareket etme de diyebiliriz. olma durumu”, yani “özü sözü bir olmama duru- Muhammed İbni Zeyd’den nakledildiğine mu” olarak, çeşitli sözlüklerde ise “dürüst olma- göre bazı kişiler, dedesi Abdullah İbni Ömer’e ma”, “bildiğinden, inandığından ve olduğundan gelip: başka türlü görünme veya göstermeye çalışma”, - Biz idarecilerimizin yanına girer ve onlara “aldatmaya çalışma” olarak tanımlanır. karşı, oradan çıktığımız zaman söylediklerimi- Bedri Ruhselman ise ikiyüzlülüğü şöyle ta- zin tam tersi sözler söyleriz, dediler. Bunun üze- nımlamış: rine Abdullah İbni Ömer: “İkiyüzlülük tüm zararlı ve kötü nefsaniyet - Bu sizin yaptığınızı biz, Resûlullah sallalla- ve bencillik tezahürlerini kısmen teşvik eden, hu aleyhi ve sellem zamanında iki yüzlülük sa- kısmen de maskeleyen çok kötü bir silahtır. yardık, cevabını verdi. (Buhârî, Ahkâm 27) İkiyüzlülüğü kısaca, duyduğundan, bildiğinden, İdarecilerine şirin gözükmek, aralarını boz- inandığından, benimsemiş bulunduğundan ve mamak adına, gerçek duygularını gizleyen/söyle- olduğundan başka türlü görünerek nefsanî bir meyen bu kimseler Resulullah döneminde yaşa- sonucu, bencilce bir çıkarı elde etmek çabası ola- mış ashap tarafından uyarılıyorlar. Bu yaptıkları rak tanımlayabiliriz. İkiyüzlülük veya diğer adıy- şeyin ikiyüzlülük olduğu bu kimselere hatırlatı- la samimiyetsizlik, öyle bir hastalıktır ki, zararı lıyor. en başta kişinin kendisine olmakla beraber top- İkiyüzlülüğün iç içe olduğu diğer kavram luma da yansır. İkiyüzlü insan kendisi üzerinde ise münafıklıktır. Münafık, önce inanan sonra olduğu kadar, ilişki halinde olduğu insanlar üzerinde de bazı hoş olmayan etkilerin oluşmasına Allah’ı görmezlikten gelen ama kendini inançlı neden olabilir. İkiyüzlülük ya bizzat kendi nefsi- gören veya gösteren kişidir. Münafıklık dikkat ne karşı yapılır ya da başkalarını aldatmak için ederseniz imanda iki yüzlülüktür. Aslında bu yapılır. İkiyüzlülüğün başkalarına karşı yapılma- kimseler İslam’a inanmamaktadırlar. Münafık- sı halinde de insan, karşısındakinden bazı şeyler lar ikiyüzlüdürler ve bu kesim ile ilgili Kur’an’da koparmak, buna karşılık o anda kendi değerini birçok ayet geçmektedir. Riyakârlık/ikiyüzlü- inkâr etmek, gerçek kimliğini saklamak ve bunu lük ile münafıklığın arasındaki ince ayrıntı için da yine, nefsaniyeti uğruna yapmak durumuna İmam Râzî, Maun Suresi’nin tefsirinde bu fark- düşmüştür.” lara işaretle diyor ki: “Münafık, dıştan iman et- Sözlüklerde İkiyüzlülük, Riya ile aynı anlam- miş görünüp içinde inkârı saklayan kimsedir. da kullanılmış. Riya’nın sözlüklerdeki tanımı Riyakâr ise, kendisini görenler dindar olduğuna 51 İktibas Mayıs 2011 inansınlar diye, kalbinde olmadığı halde, ala- Kur’an’a inanan onu hayat kitabı olarak benim- bildiğine bir huşu gösteren kimsedir. Şöyle de semiş Müslümanları güç durumlarda bırakmak- diyebiliriz: Münafık, kimsenin olmadığı, görme- tadır. Bu sistem içerisinde görevli memurları, diği yerde namaz kılmayan; riyakâr ise en gü- bu sistemin içerisinde ticaret yapan esnafları, zel namazı insanların yanında kılan kimsedir.” bu sistem içerisinde politika yapan siyasetçileri (Tefsir-i Kebir, 23/446) ama her kesim inançları ile sistemin kanunları Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a ve ahiret gününe arasında bocalayıp durmaktadır. Sonuçta sabrı inanmayıp, insanlara gösteriş için malını sarf ve direnmeyi göze alamayan büyük bir çoğun- eden münafığın hali, üzerinde azıcık bir toprak luk Kur’an hükümlerini Taguti sistemlerinin birikintisi varken şiddetli bir yağmurda cascav- hükümlerine uydurmakta bir beis görmemiş ve lak kalan kayanın haline benzetiliyor. (Bakara, meseleyi böylelikle çözmüşlerdir. Bu kimselerin 264). batıdan ithal ettikleri kavramları da savunup Ayrıca maun suresinde Yüce Allah “Yazılar kendilerini yönetmesine izin verdikten sonra olsun o namaz kılanlara” hitabını yönelttiği hem Müslüman hem demokrat hem Müslüman kimselere yoksulu doyurmayı teşvik etmedikleri hem laik olabilmişlerdir. Bu davranışlar Allah’ın için bu kimselerin ikiyüzlü/riyakâr kimseler ol- ve Resulünün asla kabul etmediği ikiyüzlü dav- duğunu söylüyor. Ve böylelikle yapmış oldukları ranışlardır. ibadeti kabul etmiyor. Bir Müslüman bu tarz kurumlarda çalışabilir Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan ve de ticarette yapabilir. Fakat bu kimseler unut- günümüz insanlarında ise durum yeni kavram- mamalılar ki dünyevi menfaatleri sebebi ile her larla daha bir çıkmaz hal almış. Bu kimselere farklı durumda farklı dil kullanmalarına Yüce baktığınızda camide Müslümanlar gibi davranı- Allah izin vermemiştir. Bu hali ile İslami kimlik- yor iken geçimliklerini ilgilendiren hususlarda lerini gizlemeleri uygun değildir. Bazen öyle kar- tıpkı bir kapitalist gibi davranmaktadır. Evde na- deşlerle karşılaşıyoruz ki sizinle gayet güzel İsla- mazını kılıyor iken, devlet dairesine gittiğinde, mi bir dil ile konuştukları halde İslami yaşantısı amirinin emir kulu olduğunu söyleyebiliyor. Bir olmayan kimseler yanında ağzından İslam’a dair yerde Allah’ın kulu bir yerde emredenlerin kulu hiçbir söz çıkmamaktadır. Yıllarca aynı mesai- oluyor. Bu tarz kimselerin hayatlarının tümü- yi paylaştıkları bu kimseler bu kardeşlerimizin ne baktığınız zaman bu kimselerin bu ikiyüzlü dini bütün birileri olduklarından bile habersiz- tavırları sebebiyle dinler arasında sürekli gidip dirler. İşyerinde farklı, evinde farklı, siyasetinde geldiklerini görürsünüz. Bir bakıyorsunuz ki bu farklı, çarşıda pazarda farklı, mahallesinde farklı insanlar biraz kapitalist, biraz laik, demokrat, bir dil kullanan bu kimseler bir an önce kimin biraz liberal, biraz Müslüman olabiliyor. tarafında yer aldıklarını belirlemelidirler. Çünkü Bu haliyle Taguti sistemlerin baskıları, kor- bu davranışlarımızı her ne adına yapıyor isek bu kutmaları sebebiyle de Müslümanlar ikiyüzlü amellerimizden Allah bizleri hesaba çekecektir. tavır içerisinde bulunabilmektedirler. Bu sis- Riyanın( ikiyüzlülüğün) bir diğer yönü ise, temlerin Allah’ın ayetlerine rağmen çıkardıkları yaptığı ibadetlerde Allah’ın rızasını gözettiğini kanunlar Kur’an’da ki hükümlerle çeliştiği için düşünse de daha çok “desinler” kaygısı taşıyan 52 İktibas Mayıs 2011 kimsenin halidir. Bu tarz kimseler bir arada ol- deşlerimiz arasında şöhret kazanmak amacı ile dukları kardeşlerinin kınamasından korktukları iyi amellerimizi veya beğenilen bir özelliğimizi ya da menfaat göreceklerini bildikleri zaman iba- ya da hak inancımızı onların gözlerine batırırca- detlerini titizlikle yapmaya çalışır, yalnız kaldık- sına göstermek ve bu yolla onlara gösteriş yap- larında ise terk ederler. mak hiçte Allah’ı razı edici bir davranış değildir. Kur’an’da asıl amaçlarını saklayan ikiyüzlü- Bir amelimizin geçerli olabilmesi için bu ame- lük yapan münafıkların durumları söz konusu limizin yalnız Allah için yapılması gerekir. Çün- edilmekte ve bu kimselerin nasıl tanınacağı ko- kü Allah Salih olmayan amellerimizi kabul et- nusunda bilgiler verilmektedir. memektedir. Bu duruma bir son vermez isek bu “Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar, Allah’ın kötü özellik, sonunda gönül evimizin Allah’tan onların kinlerini dışarı vurmayacağını mı sandı- başkalarına ait bir hale gelmesine yol açacaktır lar?” ve bunun getirdiği İslam dışı kötü yaşamımız “Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen yavaş yavaş bizlerin bu dünyadan azıksız göçüp onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen on- gitmesine sebep olacaktır. Zira bu durumdaki ları, konuşma üslubundan tanırsın. Allah bütün bir kişinin sahip olduğu hayali iman; anlamsız yaptıklarınızı bilir.” bir suret, ruhsuz bir ceset ve bilinçsiz bir kılıf “Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabre- durumunda olup Allah nezdinde asla kabul gör- denleri belirleyinceye kadar ve söylediğiniz söz- meyecektir. Ve malumdur ki Allah halis niyet- lerin doğru olup olmadığını açıklayıncaya kadar lerle yapılmayan amelleri kabul etmemekte ve sizi imtihan edeceğiz.”(Muhammed–29–30–31) önemsememektedir. Allah, sırf kendi rızası için Yukarıdaki ayette bahsi geçen konuda ken- yapılmayan amelleri asıl sahibine, kime gösteriş dimize Allah için sarf ettiğimiz sözlerimiz ha- olsun diye işlemişlerse onlara iade etmektedir. tırlatıldığında ne tür bir dil kullandığımız çok Bu konuda İmam Gazali şöyle demektedir; önemlidir. O yüzden münafıkların tanınmaları- İbadetlerine riya karıştıran, yani sırf Allah için nı sağlayan bir dili bir Müslüman asla kullan- değil de ona buna şirinlik olsun diye yapan kişi, mamalıdır. Unutmamalıyız ki Allah bizlerin sarf Yaratanın samimiyetle yapılmasını emrettiği ettiği sözlerin doğru olup olmadığını sınayacak- ibadetleri az ya da çok yerine getirmiş olarak tır. O yüzden bu sözleri hazır olmadan kolayca ilâhi huzura çıkar. Ümitlidir. Fakat amelleri ağızlarımızdan çıkarmayalım. Çünkü en çetin deyim yerindeyse defoludur. Yüzüne çarpılır ve bir durumda canımızla, sabrımızla sınanacağız. denir ki: “Ey ikiyüzlü, gösteriş budalası! Amelini O yüzden bizde olmayan, fakat birçoğumuzun kimin için yaptıysan karşılığını git, ondan al!” kendimizde var zannetmesini istediğimiz, sırf bu (Gazalî, İhya) yüzden bu sahte özelliklerimizin zanlarına alda- Bu hali ile görürsünüz ki İnsanların çoğu, narak yüksek payelere sahip olduğumuzu kabul ömürlerinin büyük bir bölümünü rol yaparak ge- etmemizin tuhaflığını bir an önce üzerimizden çirmektedirler. Öyle ki bizlerde olmayan özellik- atmalıyız. Bunlar da ikiyüzlü davranışlardır… ler nedeni ile kardeşlerimiz arasında övgü dolu Başkalarının gözünde büyük görünmek ve sözler işitiyorsak bu sözlere karşı çok dikkatli aramızda hiçbir ilahi amaç gözetmemek sırf kar- olmalı rehavete kapılıp gerçektende o özelliklere 53 İktibas Mayıs 2011 sahip olduğumuzu düşünmemeliyiz. Bu konu- kısaca tekrar özetler isek; İkiyüzlü/riyakâr kim- larda kendimizi, eksikliklerimizi iyi tanımaya seler değişken karakter yapısı gösterirler. Bu tür çalışmalıyız. Eğer iltifatlar karşısında gerçekte kardeşlerinizle çevrenizde sık sık karşılaşıyorsu- biz de olmamasına rağmen böyle olduğumuzu nuzdur. Bu kimseler İslam’ın emirlerini titizlik- düşünürsek bu durumumuzu kullanmak isteyen le yerine getirmelerine rağmen kendi menfaat- art niyetli kimseler çıkabilir bu ise kardeşlerimiz leri söz konusu olduğunda daha önce hiç ödün arasında fitneye sebebiyet verebilir. Bu hali ile vermedikleri birçok konuda değişken davranışlar kardeşlerimiz arasında söz taşımalar ve asılsız gösterirler. Çok ihlâslı gibi görünseler de aslında sözler dolaşır ki bu kırgınlıklara parçalanmalara samimiyetsizdirler. Bu kişiler, Allah’ın rızasını sebep verir. Böylelikle kendisinde o güzel haslet- değil de insanların rızasını aradıkları için, hep lerin olduğunu zanneden kişi kendinden takvaca bir arada olduğu kardeşlerinin hoşlanacağı, be- üstün kardeşinin sözlerine riayet etmediğinden ğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun sürekli hatalı davranışlar içerisine girecektir. için çevrelerinde hangi kardeşleri varsa, kendi- Bu konuda söz taşıyıcılara da dikkat etmek lerini, o kardeşine uygun davranış özellikleri ile gerekir. Bizlere diğer kardeşimizden söz taşıyan tanıtırlar. Bu kimseler her şeylerini çevresindeki bizden de söz taşır. Bizleri bizde olmayanla öven kardeşlerine göre ayarlamak zorunda kalırlar. kimse bizleri bizlerde olmayan şeyle de kötüle- Düşünsel ayrılıklarını gizlerler, sanki o kardeşi yebilir. ile aynı düşünüyormuş gibi davranırlar. İnan- “Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır Seni dıkları ile ortaya koydukları tavırların birbirini sende olmayanla öven kimsenin, seni sende ol- tutmaması, bu kişilerde şiddetli yapmacıklık, mayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın doğal konuşamama, doğal mimiklerin, doğal ses (Hasan-i Basri) ve bakışın ortaya çıkamaması gibi samimiyetsiz Riya, ihlâsın zıddıdır. Riya, yalnız Allah için bir görüntü oluşturur. Bu nedenle diğer kişiler- olması gereken amellerimizi, çıkar ve şöhret le aralarına gerçek düşüncelerinin anlaşılmasını gibi dünyevî maksatlara âlet etmektir. Zaten engelleyecek bir perde vardır. Bu perde onların Kur’an’da bu tarz şeyleri yapanları münafıklar bir tiyatro oyuncusu gibi rol yapmalarını sağlar. olarak tanımlar. O yüzden bizlerin bu konula- İkiyüzlü kimseler, saygıyı içlerinden gelme- ra çok dikkat etmesi gerekir. Münafıklarda bu- den, istemeden gösterirler. Yani saygı anlayışları lunduğu şekli ile ibadetlerimize riya/gösteriş hak edene göre değildir. Saygı göstermek zorun- bulaştırmamalıyız. Yani bu konularda ikiyüzlü da olduğu anlara istemese de katlanarak saygı davranmamalıyız. Çünkü; “Münafıklar, Allah’ı gösterirler. Çünkü kardeşleri ile kötü olmak is- aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları temezler. Rahat, kendince konuşamadığı içinde aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyet- çok sıkıntı duyarlar. Bu yüzden bu kimselerin en siz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insan- rahat olduğu ortam kimseye saygı göstermek zo- lara gösteriş yapmaktır, Allah’ın adını pek az runda olmadıkları ortamlardır. Buralarda gerçek anarlar.”(Nisa–142) kimliklerini rahatlıkla sergilerler. Bu ortamlarda İkiyüzlü/riyakâr kimselerde bulunan özellik- bu kimselerden hiç duymadığınız kötü sözleri, leri yukarıdaki anlattığımız konuları da katarak kötü ve çarpık ahlak anlayışlarını, kardeşleri ola54 İktibas Mayıs 2011 rak gördüğü kimseler hakkındaki gerçek düşün- gelebilir. Bizlerin söylediği her sözün doğru ola- celerini ve gerçek hal ve hareketlerini görmeniz cağı kanısı davette bulunduğumuz kimselerde mümkündür. Bu kimselerin hal ve hareketleri oluşmalıdır. Bizler için “O söylüyorsa şakadan bu şekli ile çok yapmacık, sahte bir görüntüde- bile olsa yalan söylemez” denmelidir. Yukarıdaki dir. bölümlerde de bahsettiğimiz Riyakâr/ikiyüzlü kimseler yalan sözler de gibi ikiyüzlü kimseler ibadetlerini gösteriş için söylerler. Aslında riyakâr olmak zaten bir nevi yaparlar. Bu durum genellikle münafıklarda yalancılıktır. Bu yalanın şekli belki de çoğumuz görülse de bu özelliklerin ibadetler konusunda tarafından yalan olarak da adlandırılmıyordur. Müslümanlarda da görülüyor olduğu bir ger- Bu durum genelde bir menfaat durumu söz ko- çektir. Müslümanlardaki durum bazen kendi- nusu olduğunda ortaya çıkar. Öyle ki bir kardeşi- lerinin farkında olmadığı bir durumdur. Daha ne bir işini yaptırmak isteyen kişi ona suni, onda çok yaptığı ibadetin hayata olan müdahalesinin olmayan iltifatlarda bulunmaya başlar. Becerik- yerine getirilmemesi şeklinde olmaktadır. Bu siz olduğu halde çok becerikli olduğunu, İslami tarz kimseler surelerin kendi dilindeki anlamını bilmediğinden yaptığı ibadetten sonra Allah’ın konularda çok ilmi olmamasına rağmen ilminin kendisinden ne istediğinden habersizdirler. Bu olduğunu söyler. Bu iltifat/yalanları söyleyen ki- yüzden de Allah’a karşı verdiği sözlerle yaptığı şinin aslında karşısındaki kardeşine karşı saygısı hareketler arasında çelişkiler oluşmaktadır. Bu sevgisi bağlılığı yoktur. Bu tavrı sergileyen kişiler şekli ile kendisi istemese de ikiyüzlü tavırlar ser- aslında güvenilir ve dürüst kimseler de değildir. gilemiş olur. O yüzden ibadetlerimizi anlayarak Bazen de kişi sırf karşısındaki diğer kardeşlerine yapmaya çalışmalıyız. Diğer konu ise ibadetlerin onların kendisini sevmesi için iltifatlarda bulu- gösteriş amacı ile yapılmasıdır. Bu tarz kimseler nabilir. Buradaki amaç maddi menfaat olmasa dinin önemsendiği ortamda ibadet ve hayır işle- da övülme ve sevilme kötü olmama durumudur. rini belli bir menfaat için kişilerin göreceği yerde Bu durum iltifatta bulunduğu kardeşlerinde eğer açık olarak yaparlar. Ve bu kardeşlerinin beğe- böyle özellikler yoksa hatalı bir davranıştır. Ve nisini kazanmaya çalışırlar. Bu tarz davranışlar bu hal ve hareketlerimizde görülen ikiyüzlü du- Kur’an’ın onaylamadığı davranışlardır. rumlardır. Yaptığımız karşılıksız yardımlarda yalnız Bir de birçoğumuzun yaptığı şakadan ya- Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Hayır işleri yapı- lan söyleme, kardeşlerini bu yolla kafaya alma yorken bu durumdan hoşlanmıyorsak bu duru- durumu var. Özellikle İslami davetle uğraşan mun sebeplerini araştırmalıyız. Müslümanların genelde tüm Müslümanların bu Çünkü Kur’an’da şöyle haber verilmiştir: tarz ciddiyetsiz şakalardan uzak durması gere- “İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü kir. Çünkü bu tarz ortamlarda sürekli şakadan engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, yalan söyleyen bizlere, bu insanlar doğru şeyler namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına söylediğimizde de inanmakta güçlük çekecekler- gitmiyorken infak etmeleridir. (Tevbe - 54) dir. Müslüman her hali ile sözlerinde tek olmalı, Dikkat edilirse yukarıdaki ayet münafıkların ikili konuşmalardan uzak durmalıdır. Yoksa ya- özelliklerinden bahsediyor. Eğer Allah’ı ve elçisi- lancı çobanın başına gelenler bizlerin başına da ni tanımamıza rağmen infak/karşılıksız yardım 55 İktibas Mayıs 2011 ve namaz konusundaki bazı zamanlardaki istek- lenmediği ve aklımıza teslim olmadığı için bir sizlik bizlerde de oluşuyor ise bu durumumuzun tek gece olsun bir cesetle aynı odada kalamayız. hal çarelerini bir an önce bulmalı ve münafıklar Ama kalp, akla teslim olur da cesedin durumu- ile olan bu tarz benzerliklerimize en kısa süre- nu kabullenecek olursa, bu iş bize çok kolay ge- de son vermeliyiz. Yoksa bu tür davranışlarımız lecektir. Nitekim birkaç girişimden sonra kalbi- bizleri Allah katında çok kıymetsiz kılacaktır. miz tatmin olur olmaz ölüden hiç korkmamaya Bizleri Allah katında böylesi zor duruma dü- başlarız. İşte böylesi bir iman bizleri menfaate şüren bu kötü özelliğimizin tedavisine gelince; ya da gösterişe dayalı ikiyüzlülüklerden de ko- İkiyüzlülüğün tedavisi Allah’a ve ahiret gününe ruyacaktır. gerçek manada, şüphe duymadan iman etmek Bugün ise Müslümanların yaptığı şeyler tüm ile mümkündür. İslam hakkında bilgi sahibi benlikleri ile İslam’ın taraftarı olmak değil çe- olmamızın da bu konuda hiçbir önemi yoktur. şitli kaynaklardan aldıkları bilgilerinin üstün- Öyle ki İslam hakkında ilim sahibi olunması- lüğünü ispatlamak olarak karşımıza çıkıyor. na rağmen kişinin İslam olarak kalamaması da Sahip oldukları İslami bilgiler ile birbirleri ara- mümkündür. Sözgelimi İblis en azında bizler sında üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Bu şekli ile kadar bunlar hakkında bilgi sahibi olduğu hal- öne çıkma çabası içerisine girmişler. O yüzden de yine de küfre sürüklenmiş ve kâfir olmuş- de İslam’ın Müslümanları kucaklayan sıcaklığı tur. Yani iman kalbi bir olaydır ve bu kalbi olay yansıtılamıyor. Bu ise ikiyüzlü hal ve hareket- gerçekleşmedikçe iman söz konusu değildir. Bu lere söylemlere kapı aralıyor. Müslümanlar üze- nedenle akli delillerle veya dininin gerekliliği ya rinde hayali bir iman görüntüsü var. İnançları da vazgeçilmez oluşuna istinaden belirli bir ilmi askılıkta duran elbise gibi duruyor. Hiç hareket düzeye ulaşmış bizlerin, kalben bu yargısına tes- etmiyor, birbirlerine uzanmıyor. Bu şekli ile al- lim olması ve bir tür teslimiyet, alçakgönüllülük mış olduğumuz bilgilerin kalbimizin onayına ve kabullenmeden ibaret olan kalbi fiilleri yerine ihtiyacı var. getirmiş olmamız gerekir ki, mümin olabilelim. Unutulmamalıdır ki dünya hayatında elde İmanın kemali tatmin olmadır, iman güçlendik- edilen menfaatler, ahiret hayatındakilerle kıyas- çe kalp de tatmin olmada kendiliğinden gelişe- lanamayacak kadar değersiz ve önemsizdir. O cektir. Ve unutmayalım ki bütün bunlar ilimden yüzden amellerimizi yalnız Allah için yapmaya farklı şeylerdir. özen gösterelim. Başkalarına gösteriş olsun on- Olabilir ki bir şeyi delillere dayanarak kav- ların yanında bir makamımız olsun diye yapma- radığımız halde kalbimizin buna teslim olma- yalım. Yoksa bu tarz ikiyüzlü/riyakâr davranış- ması veya bu bilginin hiçbir yarar sağlamama- larda bulunursak Rabbimizin bizleri sınadığı bir sı da mümkündür. Sözgelimi bizler ölünün hiç hükmünde yere çakılıp kalırız. kimseye zarar veremeyeceğini, dünyanın bütün Unutmayalım ki; Dünya hayatının hazzı ahiret hazzının yanında pek azdır. ölülerinin bir sinek kadar olsun etkiye sahip olmadığını, bütün bedensel ve nefsi güçlerin ölü- …Yoksa dünya hayatını ahirete tercih mi et- den ayrılıp gittiğini aklımızla değerlendirip kav- tiniz? Oysa dünya hayatının hazzı, ahiretin haz- radığımız halde, sırf kalbimiz bu hususu kabul- zı yanında pek azdır.(Tevbe-38) 56 İktibas Mayıs 2011 Modern Çağa Aitlik Rolleri - Mehmet Mortaş - binlerce gönüllünün oynadığı devasa tiyatrolardır. Bu insan yığınlarına göre hayatın anlamı dizilerden veya reklâmlardan çaldıkları sıradan yaşamlar hayatlardır. Yeryüzü tarihinde hiçbir zaman böyle devasa bir toplum kendi benliklerinden uzak aşağılanmış bir şekilde aynı zamanda isteyerek normal yaşam tarzı şeklini alan tiyatrolarda oynamamışlardır. İşin en garip tarafı bu devasa toplum kendine bahşedilen kavram ve imgeler ile kendine bir rol biçildiğini bilmemektedir. Modern çağın zihniyeti kimi zaman bu devasa toplumu grup grup ayırabilme özelliğine sahip olmuş, her guruba farklı kategorilerde duygular yaşatmıştır. Bu devasa tiyatroda kişi kimi zaman kendini aşk acıları içinde her türlü entrika içinde görürken, kimi zaman modernliğin sulandırılmış şekli ile yeni roller bahşedilen şeyhinin dizinin dibinde bir mürit mertebesinde görmektedir. Kişi bu rollere uygun olarak kişiliği günden güne değişir ve her sabah yeni bir rol ile hayatın karşısına dikilir. Bu büyük tiyatroda rol alan en küçüğünden en büyüğüne kadar olan kişilerde herhangi bir kuşak çatışması olmaz ve olmamıştır da. Çünkü bu devasa topluluğa duygunun şırıngalanması hep aynı gün aynı saatte verilmekte bir sonraki duygu şırıngalanmasını bu topluluk merak ve büyük heyecan ile beklemektedir. Bu duygusal şırıngalamadan kurtulanlar ise büyük tiyatro içinde hiçbir meşru alan bulamamakta, bulduğu en ufak meşru bir sözcük dahi finansman ve teknolojik güçler tarafından anlamsızlaştırılmaktadır. Batı hem toplumsal hem de psikolojik benlik olarak insanı anlamlandırmaya, hayatı anlamaya ve yeniden inşa etmeye çalışmıştır. Fransız Auguste Comte ve Emile Durkheim pozitivist yaklaşım ile toplumsal dünyanın doğal-fiziksel dünyadan farklı olmadığını toplumsal dünya- Batılı düşünür ve sosyologlar toplumu ve hayatın anlamını varoluşsal sancısını psikolojik alanlar ve araştırma yöntemleri arasına sıkıştırmış birbirlerinin bulduğu yöntemleri eleştirmişlerdir. En ilkel ve modern insan ve toplumlar kendi dünyalarını anlamlandıracak bir birikime ve yapıya sahiptirler. Modern çağda batı kendisini hayatı anlamlandırmada merkeze koyduğu için birkaç asır hayatın hem düşünsel hem yaşamsal alanında kendi ekseninde düşünmemizi ve yaşamamızı hem psikolojik hem de gerektiğinde cebren uygulamıştır. Batı tipi modern çağ kendisini meşrulaştırma faaliyetleri halen devam etmektedir. Benliğine ve düşünsel eylemlerine, duygusal döngüsüne müdahale edilen kişiler ve toplumlar, batı ve batı tipi zihniyetler tarafından halen yönlendirilmekte gerektiği zaman düşünceleri dahi elinden alınmaktadır. Ülkelere, şehirlere, kasabalara ve insanoğlunun benliğine kavramlar ve imgelerle müdahale etmekte, duyusal girdiler olarak insanın anlam dünyasını anlamsızlaştırmaktadır. İnsanın dış dünyadaki yaşamı parçalara bölündüğü gibi iç dünyası da parçalar bölünmüş hangi duyguyu hangi zaman ve yerde yaşayacağına modern çağın olanakları karar verir hale gelmiştir. Modern çağın duygularını toplum, internet, tv, ve reklamlar sayesinde belirli zaman aralıkları ile hep birlikte hisseder ve yaşarlar hale getirilmiştir. Özellikle toplumlar yalan rüzgârı tadında dizilere hep birlikte ağlanır, hep birlikte iç dünyalarında aitlik hisleri ile seyrettikleri karakterlerin rollerini deli gömleği gibi üzerlerine isteyerek giyer hale getirilmişlerdir. Aslında bu hayatı sıradanlaştırmanın anlamsızlaştırmanın, basitleştirmenin duygusallığıdır. Şehirler, kasabalar veya köyler toplumsal yığınların reklâmlardan dizilerden rol çaldıkları kişiliklerin Romeo ve Juliet tarzında 57 İktibas Mayıs 2011 yı incelemek için doğa bilimlerinde kullanılan yöntem ve teknikleri kullanmak gerektiğini öne sürmüş toplumu deney ve gözlem ile anlayacağını savunmuştur. Alman sosyolog Max Weber’e ise yorumlayıcı yaklaşım ile insan davranışlarını anlamlandırmaya çalışmış insanların anlamı nasıl ürettiklerini keşfetmek toplumsal yaşamı ve toplumsal eylemi anlamak ve yorumlamaktır görüşü ile hayatı ve insanı anlamaya çalışmıştır. Ayrıca Auguste Comte insanı ve toplumu anlamlandırmaya çalışırken üç aşamadan geçtiğini yani teolojik aşama, metafizik aşama, pozitif aşama olarak görüyordu ve pozitivizmi bir din olarak savunuyordu. Bu düşünürlerden toplumları en fazla etkileyen Karl Marx ise üretim araçlarına sahip olmak veya olmamak şeklinde iki farklı şekilde ortaya çıkan toplumsal üretim ilişkileri tarihsel gelişmenin anlaşılması Marx için kritik bir öneme sahip olmuş ve hayatı anlamlandırmaya çalışmıştır. İnsanı toplumsal bir varlık olarak anlamlandırmaya çalışan batı özellikle psikolojiyi bir bilim olarak kabul ederek insanı çeşitli psikolojik yaklaşımlar ile anlamaya çalışmıştır. Yapısalcı yaklaşımın öncüsü olan Wundt insanın zihinsel deneyimini en küçük parçalara bölerek yani duyma, görme, hatırlama, hissetme ve düşünme gibi temel vasıflarını anlamaya çalışmış fakat bu içebakış yöntemi pek makbul görünmemiştir. Varoluş sancısını farklı kategorilerde insana ve topluma yüklemek isteyen batı düşünürleri geştaltçı yaklaşım ile sadece algı alanında çalışmışlar insanoğlunu bir düzlüğe çıkaramamışlardır. Davranışsal yaklaşımın öncüsü olan John B.Watson odaklanmamız gereken zihin değil, insan ve hayvanların gözlemlenebilir eylemi olarak hayatı anlamlandırmaya çalışmıştır insanın varoluşsal amacının yanına bile yaklaşamamıştır. Psikodinamik yaklaşımın öncüsü olan tıp doktoru Sigmund Freud ise hayatı anlamlandırırken insan davranışlarını bilinçdışı süreçler tarafından yönlendirildiğini savunmuş öngördüğü fikirleri ile insanoğlunun dünyaya geliş amacına cevap verememiştir. Fransız devrimi öncesi ve sonrası yukarıda azda olsa görüşlerine yer verdiğimiz batılı sosyolog ve düşünürler hayatı anlamaya tanımlamaya çalışmış bununla ilgili çeşitli sosyolojik ve psikolojik çalışmalar yapmışlar. Fakat insanoğlunun yaşam tarzını, düşünsel ve yaşamsal olarak insanoğlunu hep kargaşaya sürüklemiş ve insanoğlunun mutluluğu için herhangi bir şey yapamamışlardır. Devasa tiyatrolarda rol çalmalar batı zihniyeti rol çalmalar olması nedeniylede metafizik bir dünya algısı hep meçhul, hep garip, aklımızın kuytu bir dehlizinde hatırlamamak üzere nefsimizin mitolojik algısı ile unutulan ve insanoğlunun metafizikten sadece ölümü algılayan bir kavram haline dönüşmüştür. Özellikle bu dünyaya aitlik devasa tiyatroda oynanan rollerde en temel özelliğini oluşturmaktadır. Yaşananların genel teması bu dünyaya aitlik duygu ve düşüncesi olması nedeniyledir ki insanoğlu mal ve mülkünü yığdıkça yığar, gözü doymaz cebren ve hile ile rakibi olarak gördüğü kişi veya gruplara karşı dünyaya ait olan her şeyi çalmaya aşırmaya çalışır. Dünyaya aitlik duygu ve düşüncesi hem kişiseldir hem toplumsal. Hem toplumsal çatışma vardır hem kişisel. Hem toplumsal çıkar vardır hem kişisel. Hem toplumsal musibet vardır hem kişisel. Batı merkeziyetçi insanoğlunu dünyaya ait olma duygu ve düşüncesi kavramından ve imgelerinden kurtulmanın tek reçetesi vahyin süzgecinden geçen yaşamlardır hayatlardır. Vahyin süzgecinden geçen yaşamlar rol kabul etmez, duygu düşünceler tarumar değildir. Dünyaya ait olma hissini ret eder ama dünyayı yaşanacak yer olarak hakikate ulaşmada bir basamak olarak görür. İnsanoğlunun yeryüzünde yaratılmış olduğunu fark ettirir ve uyanışını sağlar. İnsanın iç dünyası ile dış dünyasına belirli bir düzen getirir, haksızlığın tepesine bir balyoz gibi inmesini sağlar. Kişiler vahiy süzgecinden geçtiği gibi toplumlarda bu süzgeçten geçer ve hem kişiliklerin hem toplumların yaşamları dünyaya gelme melekeleri bir anlam kazanır. 58 Bir Dergi/Kitap Alıntı Gazâlî Muhabbetinin Türkçesi* - Metin Önal Mengüşoğlu - “Savuş git şuradan bizi ekmeğimizden mi ede- “Gazâlî neredeyse eserlerinin her birinde ceksin?” dedi. farklı şeyler söylemekte, bazen de eleştirdiği bir fikri daha sonra başka bir eserinde kabul edebil- Türkiye Yazarlar Birliği’nin en olgun döne- mektedir. Bazen halk bazen havas için yazdı- minde çıkardığı TYB Akademi Dergisi’nin ilk ğından, hangi düşünceyi benimsediği muğlâktır. sayısını Gazâlî dosyasına ayırmış bulunduğunu Gazâlî’nin hakiki niyet ve kanaatini tespit nere- görünce, Anadolu toprağında yaşayan Müslü- deyse imkânsızdır.” man ahalinin Gazâlî muhabbeti üzerine düşün- mek ihtiyacı duydum. Aydın Işık(*) Kimlik ve Kişilik Değişimleri Yetmişli yılların başında İstanbul Beyazıt’ta- Acaba Gazâlî günümüze ne söylüyordu? ki Beyaz Saray Kitapçılar çarşısında Kelime Neden bin yıldan bu yana bir türlü ondan vaz- Dergisi yayınlarının bürosunu açmıştık. Daha geçilemiyordu? Bu zaman zarfında en ileri gö- ziyade İslâmî kitapların yayıncıları vardı ora- rüşlü mütefekkir Gazâlî miydi? Kendisiyle taze da. Eski Tekirdağ müftüsü merhum Ali Arslan bir tefekkür faaliyetine başlanabilecek başka hoca da bir yayınevi kurmuş, Gazâlî’nin İhya’yı bir düşünce adamımız yok muydu? Gazâlî’nin Ulum ed-Din adlı eserini tercümeye başlamıştı. en temel meselelerdeki sahici görüşü hakkında O tarihlerde başka bir yayınevi tarafından İmam bile net ve berrak bir fikir sahibi olunamazken, Gazâlî imzalı ‘İlahî Aşk’ adında bir kitap yayın- ilim adamları onu çalışmanın zorluğundan söz lanmıştı. Kitabı biraz karıştırdığımda, ismiyle ederken, insanlar neden hep onunla başlamaya mütenasip olmayan gayrı ilmî ifadeler içerdiğini temayüllüdürler? Onun yaşadığı tarih dilimi, görünce, mütercim Ali Arslan hocaya koştum ve referans tarihimizle günümüzün tam ortasında Gazâlî’ye yakıştıramadığım yerleri gösterdim. yer almaktadır. İşe onunla başlamanın, kendi- Hoca baktı ve: “Vallahi bu kitap Gazâlî’nin de- sinden önceki en önemli ve değerli, asli modeli ğildir” dedi. Hocanın masası üzerinde tercüme- de bünyesinde taşıyan tarihe karşı bir ön körlük nin daktilodan çıkma kâğıtları duruyordu. Hoca yaratacağı, acaba hangi sebep ve saikle unutul- benim uzattığım kitabı incelerken, ben de onun maktadır? Hakkındaki, felsefeyi ciddi biçimde tercüme ettiği metinlere göz atıyordum. Bir de eleştirerek Müslüman âleminde, “akli faaliyeti ne göreyim; benzer ifadeler bu metinde de yok kesintiye uğrattığı, hür düşünceyi engellediği” mu? Hocaya kâğıtları göstererek, kendi tercüme türünden çok da mesnetli olmayan iddiaların ettiği kitapta da gayrı ilmî ifadeler bulunduğu- yarattığı mağduriyet mi, ona ilgiye zorluyor- nu söyledim. Hoca tebessümle beni azarlayarak: du insanları? Fikri gerilemenin tüm faturasını 59 İktibas Mayıs 2011 Gazâlî’ye çıkartanlar vardır. Yaşadığı tarih bir etrafında binyıldan bu yana kartopu halinde bü- tür kırılmanın miladı olmuştur. Türkler tarih yütülmüş ve sağlam kaidesi de bulunmayan bir sahnesine tüm ihtişamlarıyla girmişler, ilim ve ‘imaj’ vardır. Bütün itibar işte o imaja yöneliktir. sanat yerine siyaset ve fütuhat öncelenmiştir. Keşke sahiden Gazâlî, hayatının bütün safhala- Bu tarihten itibaren orijinal fikir üretimi, içtihat rıyla anlaşılsa, bilinse ve kendisine gösterilen faaliyeti, telif çalışmalar yerini şerh ve haşiye- itibar, öğretisinden ötürü gelişmiş bulunsaydı. ye terk etmeye başlamıştır. Bu durumu gerile- O, en az adı kadar büyük ve belki de yabana me sayarsak bütün vebalini Gazâlî’ye yüklemek atılmayacak çelişkilerin insanıdır. Toplumda bu doğru olacak mıdır? çelişkileri idrak edecek bir merak gelişmiş olsay- Başka bir husus Gazâlî’deki kimlik, kişilik dı, sadece Gazâlî’ye değil, kendilerinden önceki değişimleridir. Bize gelen bilgiler ne kadar sa- bütün geleneği oluşturan kültürel birikimin, her hihtir? O sahiden birbirini nakzeden iki hayat ustasına benzer ölçüde rağbet gösterilirdi. dönemi yaşamış mıdır? Diyelim ki yaşamıştır. Gazâlî’yi Hüccet’ül İslâm (dinin delili), İlk döneminde üniversite hocası sıfatıyla talebe Zeyn’üd Din (Dinin süsü) gibi unvanlarla anma yetiştirmişken ikinci döneminde riyazet, inziva, alışkanlığının altında yatan bana öyle geliyor halvet dediğimiz bir köşeye çekilme hayatı ser- ki, ilme ve tefekküre olan alaka değil, yaratı- gilemiştir. Ne var ki Gazâlî bu döneminde di- lan imaja tazim, halkın bir ulu kişiye sığınma ğer inzivacılar gibi elinde tespih ‘hey ya hu’ mu alışkanlığıdır. Şaman kültüründen bu yana demiştir? Gelen bilgiler, onun bu döneminin de Anadolu’da yaygın bulunan veli kültünün bir eser vermesi bakımından son derece zengin ol- neticesi de olabilir. Nitekim Numan bin Sabit’e duğunu göstermektedir. Yani bir mağaraya, çi- İmam-ı Azam, İmam Rabbani’ye Müceddid-i lehaneye sığınarak dünyadan el etek çekmemiş, elfi sani, İmam Teymiye’ye Takiyyüddin, zama- aksine kendince halkın akaidi ve fıkhına dair nımızda Said Nursi’ye Bediüzzaman gibi isimler zihin ve kalbini yormuştur. Oysa mistik mec- yakıştırmadaki aşırı tazim ve teşrifat, hep aynı lislerde halvete, riyazete çekilenlerin üç ihlâs bir alışkanlığın sürdürülmesiyle yaratılmıştır. İyi gulhüvallah ile kırk bir Yasin okumaktan başka okunmuş olsaydı, Süleyman Uludağ tarafından bir şey yapmadıkları bilinmektedir. tercüme edilip ‘İslam’da Müsamaha’ adıyla ya- Aralarında yaşadığımız toplumun hemen yınlanan risaledeki çelişkileri bile, Gazâlî’ye en her kesiminde ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz, aşırı azından ihtiyatla bakmayı gerektirecekti. Bah- Gazâlî muhabbeti inkâr götürmez. Bu muhabbe- si geçen eserde kelam tarihi boyunca ne kadar tin sahihliği üzerinde ciddi kuşkular vardır. Ka- tartışmalı mesele varsa, onlar hakkında, Gazâlî naatimce fıkhen Ebu Hanife’ye bağlılık iddiasın- kendi mezhebinin görüşünü sahih kabul ederek, daki ahalinin bu ilgi, sevgi ve bağlılığı tartışmaya diğer görüş sahiplerini tekfir etmeye kadar var- çok açıktır. Besbelli geleneksel manadaki itibar- dırmıştır işi. Hz. Peygamberin ayı ikiye bölmesi, ların çoğu, maalesef son derece çürük temel- taşların tespih etmesi, parmakları arasından su ler üzerine oturtulmuştur. Gazâlî sevgisi onun fışkırtması gibi zayıf haberlere dayanan tabia- okunmuş, anlaşılmış ve bu şekilde benimsen- tüstü mucizeler hakkında olumsuz konuşanları, miş olmasından kaynaklanmaz. Gazâlî’nin adı münkir ilan etmektedir. Böylesine zayıf haberle60 İktibas Mayıs 2011 re dayanarak aşırı sonuçlara ulaşan Gazâlî, aynı Bu çok yönlü ilmi ve felsefi kişiliğiyle Gazâlî eserin sonuna doğru ise, ‘İhya’yı Ulum ed-Din’ ucundan kıyısından, akla hayale gelmedik nice kitabıyla alakalı enteresan şeyler söyler. Orada alanda söz ve yazı tüketmiştir. Dokunduğu, ele konu ettiği, kemiklerin cin taifesine gıda olma- aldığı, hakkında konuşup yazdığı her hususta sı, şeytanın ezan sesinden kaçması, kabir azabı, isabet etmiş olma ihtimali elbette yoktur. Kal- Kevser Havuzu ve Sırat Köprüsü gibi hususlar- dı ki kendisi akidede Eş’ari ekolüne, fıkıhta ise daki hadislerin zayıflığına değinir. Ve esasen Şafii’ye mensubiyetiyle tanınmıştır. Öyle ki fi- kendisinin hadis sahasında sermayesinin az ve kirlerinin aşırılığı ve diğer ekollere yönelttiği kabule şayan olmadığını zikrederek okuyucula- keskin tenkitler yüzünden, Hanbelî’lerin hü- rını kendi eserine karşı uyarma ihtiyacı duyar. cumuna bile uğramıştır. Şafii olması hasebiyle Hanefi ekolü tercih etmiş bulunan geniş kitle Gazâlî kuvvetle muhtemel Fars asıllıdır. O tarafından, Ebu Hanife’ye hakaret ettiği söylene- tarihlerde Horasan bölgesinde kalan Tus (bu- rek Sultan Alpaslan, Nizam’ül Mülk, Melikşah günkü Meşhed) şehrinin Gazale köyünde Hic- ve Sultan Sencer’e şikâyet edilmiştir. Ebu Ha- ri 505 (Miladi 1058)de doğmuş Müslüman bir nife hakkındaki olumsuz kanaatleri (aktarılan- âlim ve düşünürdür. Başlangıçta İsmailî tema- lar doğru, hizip asabiyetiyle uydurulmamışsa) yülleri olan hocalardan hadis dersleri almıştır. bilinmektedir. Şafii ekolün aşırı hadisçi esprisi Ardından felsefeyle meşgul Cüveyni’nin etkisiy- düşünülürse, onun Ebu Hanife ile alıp vereme- le felsefeye ilgi duymuştur. Daha yirmili yaşla- diğinin daha ziyade hadislere itibar noktasında rında hadis, fıkıh, akaid, gramerde üstat seviye- toplandığı ortaya çıkar. sine ulaşmıştır. Meşşai, İşraki ve Bâtıni felsefeler Gazâlî 40 yaşına kadar İslâm dünyasının üzerine ciddi tenkitler geliştirmiştir. Kısa sürede büyük merkezlerinde çoğunlukla rağbet görerek bütün bilgi dallarında gösterdiği yetkin marifet- arada bir de zemmedilerek yaşamıştır. Farabi ve le şöhret ve saygınlığı halk nazarındaki ulular, İbn-i Sina gibi kendisinden önce Yunan felsefe- emirler ve hilafet merkezinin de üzerine çıkmış- siyle meşgul olmuş bulunan âlimleri, filozofların tır. Metafizik, ahlak ve bilgi problemleri, insanın mantığını, Müslümanların usulüne karıştırmak- mahiyeti ve değeri üzerine yazıp söyledikleriyle la eleştirmiştir. Grek felsefesi, Aristo mantığı kazandığı şöhret, ona Bağdat Nizamiye medrese- gibi dışarıdan gelen cereyanlarla, içerideki yerli sinde daha 28 yaşındayken müderrislik unvanı bilgiler arasındaki çatışma ve uyuşma alanlarını kazandırmıştır. Mantık, matematik, tasavvuf, ilk defa cesaretle dile getiren de doğrusu kendisi- felsefe, eğitim, siyaset, ahlak, nakli ve akli ilim- dir. “Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez” di- lerin hemen tümünde söz sahibiydi. Tüm Hora- yebilmiş birisi sıfatıyla Gazâlî, 40 yaşından son- san bölgesi, Tus, Nişabur, Bağdat, Şam, Hicaz ra ansızın aşırı bir biçimde tasavvufa yönelmiş- gibi ilim çevrelerinde kendisine mümtaz bir şöh- tir. Buna sebep olarak kimi fizyolojik rahatsız- ret edinmesini bilmiştir. Başta Nizam’ül Mülk, lıklarla beraber, psikolojik depresyon geçirdiğini döneminde bütün yöneticiler tarafından hem gösterenler vardır. Daha önceleri şüphe, merak itibar görmüş hem de kimi fikirlerinden ötürü ve ilgiyi önerirken artık uzlet hayatını seçmiştir. hesaba çekilmiştir. Meşşai felsefe ve Bâtıniliğin mistik anlayışı ken61 İktibas Mayıs 2011 disini tatmin edemezdi. Bu öğretilerin yetersiz- disler, Batıni tevillerle doludur.” Ansiklopedi, liğini de gidermek maksadıyla yöneldiği mistik İmam Teymiye’ye ait şu tanıklığa da yer vermiş- hayatı esnasında, ‘İhya’ adlı en meşhur eserini tir: “Gazâlî’nin eserleri fasit felsefi ifadeler, saç- kaleme almıştır. Bu tarihlerde sofilerden intikal ma tasavvufi hususlarla doludur.” eden mirası incelemeye başlamıştır. Artık tat- Nitekim bugün piyasada Gazâlî imzasıyla min edici, ruhu yatıştırıcı, insanı doyurucu bil- satılan yığınla eserin kapağını kaldıran herkes, giye öğrenimle filan değil zevk, hal ve sıfatları özellikle de hadisler konusunda müellifin yahut değiştirmekle erişilebileceğini savunmaya başla- elimizdeki metinlerin ne kadar özensiz, dikkat- mıştır. O kadar ileri gitmiştir ki bu iddiasında siz, savruk ve laubali olduğunu görecektir. Bizim zevkin, gözle görmek, elle tutmak kadar kesin bu yazı ile maksadımız asla onun adını itibar- bir bilgi yolu olduğu, bunun tasavvufla mümkün sızlaştırmak değildir. Böyle bir şey yapmaktan bulunduğu kanaatine varmıştır. (Anlatılanların Allah’a sığınırız. Kaldı ki onun bugüne kadar doğru olup olmadığı hususundaki ihtiyat payı kazandığı itibarı silmek, sıfırlamak bizim değil saklı tutulmalıdır.) kimsenin haddine de düşmemiştir. Maksadımız İlim Muhitlerinden Çekilen Gazâlî Âdemoğullarından herhangi birisine tazim, teş- Önceki kırk yıllık döneminde ilim muhitle- rifat ve itibarda ileri gitmeye işaret etmek, bu ve rinde muarızları nazarında bile saygın bir mevkii benzeri aşırılıklar hususunda bir hassasiyet ge- varken, sonraki döneminde tasavvufi çevreler ta- liştirmektir. rafından baş tacı edilmeye başlanmıştır. Meşhur Son Allah Elçisi ve son İlahi Vahiy ile ta- mistik İbn-i Arabî onun için: “Gazâlî bir kutup- mamlanan İslâm’ın müminleri, ilk beş yüzyılda tur” der. İmam Yafi’i daha da ileri giderek şöyle yani Gazâlî’ye kadar tefekkür, bilgi, sanat ve kül- söyler: “Hz. Muhammed’den sonra peygamber tür alanında doruk noktaya erişmişlerdi. Gazâlî gelmesi caiz olsaydı bu Gazâlî olurdu.” Bu tür kendisinden önceye ait bu malzemeyi çok iyi tanıklıklar gösteriyor ki ömründe büyük çelişki- kullanmıştır. Kendisini adeta bir hazinenin orta ler yaşamış bulunan, aslında sahiden bir değer yerinde bulmuş ve onu iyi değerlendirmiştir. O taşımasına rağmen, kendisine yöneltilen aşırı tarihe kadar sanki bütün düğümler çözülmüş, itibarın, eserinden değil imajından kaynaklandı- her probleme kolaylaştırıcı formüller üretilmişti. ğı aşikâr bulunan bir ilim ve düşünce adamıdır Ancak bunlar kalıcı eserler halinde İslâm mille- o. Nitekim yazımızın başlığına koyduğumuz ifa- tinin bütün ehline ulaştırılmamıştı. Gazâlî, sa- de de, bu gerçeği bir nebze dile getirmek maksa- yısı yüze varan eseriyle bunu yapmıştır. Selçuklu dı taşımaktaydı. Mesela tersine düşünenlerden yönetiminde yüksek bir memuriyette bulunması Mustafa Sabri bile “Gazâlî bağışlanmayacak onun Anadolu toprağındaki şöhret ve rağbetini hataları olan birisidir” demekten kendini alama- büyük ölçekte artırmıştır. İnsanlar onun duda- mıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı ğından, kaleminden dökülen her şeyi, hem onun İslâm Ansiklopedisi’nin kaydettiğine göre Kadı malı zannetmiş hem de hüccet, delil, belge gibi Iyaz, Ebu Bekir İbn’ül Arabî, Tartuşî, el-Mazarî, görmüştür. Mademki bu sağlam hüccete erişil- Ebu’l Ferec, İbn’ül Cevzi şuna benzer şeyler mişti, bundan böyle artık kimsenin orijinal dü- söylemişlerdir: “Gazâlî’nin İhya’sı uydurma ha- şünce (içtihat) üretmesine, ilim yapmasına gerek 62 İktibas Mayıs 2011 yoktu. Ona Hüccet’ül İslâm lakabını takanların den birisi olan ‘Tehafüt el-Felasife’de ele aldığı şuur altında yatan bu yanılgı olmalıydı. Bu ve mevzularla alakalıdır. Malumdur ki Müslüman benzeri övgü dolu lakapları yaşarken benimsedi- âlemindeki avam tabakası, Allah’ın ispatı husu- ğini, kullananlara ses çıkartmadığını düşünmek sundaki tartışmalara pek düşkündür. Bir vakitler bile istemeyiz. memleketimizde ‘Allah Vardır’ adlı bir kitap raf- Bazı bilenlerin İslam kültür tarihini Gazâlî ları süslemekteydi. Avam, tanrı tanımaz denilen öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmasındaki hik- insanlarla Müslüman âlimlerin tartışmasından met de bence burada yatmaktadır. Gazâlî’ye ka- fazlasıyla haz alır. Çünkü esasen avamın inancı, dar önemli merhaleler kaydeden bilgi, kültür, çok temelli bir bilgi ve bilinç taşımaz. Onlarınki düşünce ve sanat birikimi, kendisinden sonra çoğunlukla sıradan bir kabuller, benimsemeler, adeta yeni bir miladın başlangıcı olarak durağan bağlanmalar bütünüdür. Bu sebeptendir ki bu safhaya geçmiştir. Olacağı da buydu. İlahi Vahiy tür bağlanmalara iman yerine itikat demek daha dururken Allah’ın bir kulunun söz ve yazılarını münasiptir. Devri cahiliyeye bakıldığında Pey- ‘hüccet’ olarak görmenin akıbeti başka nasıl ger- gambere karşı çıkan müşriklerin, ‘Allah yoktur’ çekleşecekti? dediklerine dair bir bilgiye rastlamayız. Çünkü O tarihi izleyen yüzlerce yılda, artık illa da onlar Allah’ı biliyor, tanıdıklarını söylüyor, fa- entelektüel alanda yeni bir şeyler yapılacaksa, kat yeryüzündeki hayatlarına tasarruf eden kimi başta hüccet sayılan Gazâlî olmak üzere, onun- ortakları bulunduğunu savunuyorlardı. Zaten la beraber bütün öncekilerin eserlerine şerh ve Kur’an da ‘Allah vardır’ gibi bir dil kullanma- haşiyeler düşmek kâfi görülmüştür. Neredeyse makta, ancak ‘Allah’tan başka tanrı yoktur’ de- bin yıla yakın Müslümanlar maalesef durumu mekteydi. İşte bu mevzularda Gazâlî bahsi geçen böyle idare etmişlerdir. Bence Gazâlî sevdası- eserinde uzun boylu izahlar ve türlü metotlarla nın Türkçesi bir de burada ortaya çıkmaktadır. Allah’ı ispat peşindedir. Avamın arayıp da bula- Zaten şerh ve haşiye geleneği bu hususta ciddi madığı da budur. Gazâlî sevdasının Türkçesinde araştırmalar yapanlar tarafından da işaret edil- biraz da bu yatıyor sanıyorum. diği gibi, Türklerin İslâm’ı benimsemesinden Miladî 1111 tarihinde vefat eden Gazâlî’nin sonra, belki de bu sebepten olağanüstü biçimde dönemine ince eleyip sık dokuyan bir nazarla yaygınlaşmış, çoğalmıştır. bıkıldığında hatırımıza evvela, o tarihlerde mat- Meşhur mutasavvıf Kuşeyri’nin öğrencile- baanın, baskı tekniğinin bulunmadığı ve müel- rinden tasavvufu öğrendiği söylenen Gazâlî’nin, liflerin eserlerini elle ve tek nüsha olarak yaz- hayatı zikzaklar, gel gitlerle doludur. Ancak dıkları gelmelidir. Biraz şöhret sahibi olmuş ve şöhretini sayısı yüze varan eseriyle hak etmiş medreselerde dersler veren müderrisler, ola ki birisidir. Ömrünün sonuna yakın “önce mevki eserlerinden kimi cüzleri talebelerine yazdırmış kazandıran ilmi, şimdi mevki terk ettiren ilmi bulunsunlar. Bu takdirde de aynı eserin belki öğreniyorum” derken acaba bir özeleştiri peşin- tamamı değil ama kimi bölümleri bazı talebeler de miydi; Allah bilir. Onun yalnızca ilim mu- tarafından yazılmış ve birkaç nüsha çoğaltılmış hitlerinde değil, avam arasında da hayli yaygın olabilir. Yazımın başlangıcındaki hatıraya döne- bulunan şöhreti, biraz da en meşhur eserlerin- cek olursak görürüz ki, elimizde bulunan geçmiş 63 İktibas Mayıs 2011 dönemlere ait bir eserin, müellifine aidiyeti asla hakikati sözlerde arayan halkın cehaletinden bugünkü eserlerde olduğu kadar sağlam ve tartı- gelir.” Bu sözler onun İhya adlı eserinden alın- şılmaz değildir. Kaldı ki günümüzde bile gerek dı. Ancak şu sözler de aynı eserde aktarılıyor: adı tarihte ünlenmiş kimselerin ve gerekse Said “Gaybî problemlerin çözümü ve anlaşılmasında Nursi gibi yenilerde yaşamış bulunan zatların akıl acizdir. Bu alanda Bâtıni keşif ve vahiy rol eserleri üzerinde, çok ciddi şüpheler olduğu asla oynar.” İman, gaybî konuların başında gelen, ta- unutulmamalıdır. nıklık etmediğimiz âleme dair bir mesele değil İlim, fikir, sanat adamlarından günümüze midir? Yeri geldiğinde akletme fiilini kalbe at- taşınan eserler tek veya en çok birkaç nüsha ya- feden Gazâlî “kalp gözü beden gözünün kusur- zılı metinden ibaretken, onlar hakkındaki haber larından korunmuş olduğu için buna akıl da nur ve bilgi, kitabi olmaktan ziyade dilden dile, ku- da denilir” demektedir. Öte yandan insanları ke- laktan kulağa şifahi olarak aktarıla gelmektedir. şif veya sezgi gibi muğlâk eylemlere çağıran da Nisyan ile malul bulunan insan hafızasına güve- kendisidir. İki Gazâlî mi vardır? Hayatının iki nerek hangi bilgi ve habere kesin gözüyle bakıla- dönemi mi olmuştur? Şöhretinin gölgesine sığı- bilir? Düşünün ki Müslüman dünyasında dilden nanlar, inanç ve düşüncelerini ona onaylatmak dile, kulaktan kulağa Allah Elçisi’ne aitmiş gibi maksadıyla uydurma yoluna gitmişlerse, zıtlığın aktarılan bir hayli uydurma hadis mevcuttur. sahih cephesi hangisidir? Benim hüsn-ü zannım Daha düne kadar cami kürsülerinden ayet diye olumladığım istikamettedir. Lakin bu, Gazâlî aktarılan atasözlerine bizzat tanıklık etmişim- hakkındaki ihtilafı çözer mi, bundan asla emin dir. Bunun ötesinde ayeti hadisle, hadisi ayetle değilim. Tarihe dönüp bakarken, tarihî şahsiyet- karıştıranlar saymakla bitmez. Hele Türkiye ler hakkında bir yargıya varmadan evvel, yalnız- toplumu yanlış bir mecraya sürüklenerek siret ca hüsn-ü zan müessesesini işletmek yeterli de- okumak, sünneti öğrenmek yerine, salt hadis ğildir. Bunun yanında insanlar yedeklerine ikaz okumaya mahkûm bırakılmıştır ki bu da ayrı bir ilacını da almayı unutmamalıdır. Tenkit ibadet- faciadır. Sebeb-i Vürudu, zamanı, mekânı, kime tir deyip duruyoruz. Gazâlî’ye olan muhabbet, karşı, ne için, hangi şartlar altında zikredildiği ona ait olduğu söylenen her söze gözü kapalı bilinmeden aktarılan sahih bir Peygamber sö- inanma, güvenme sonucunu doğurmamalı. Sa- zünün bile savaşta kılıç gibi kullanılması türlü hiden sevilen birisini işlediği hatadan ötürü ikaz sakıncalar taşır. etmeyen vebal yüklenir. Uyarıldığında yanlışını Bu yazı çerçevesinde sözü hülasa ederken üze- düzeltme ihtimali bulanan kişi karşısında sessiz rinde durup düşünülmesi gereken husus şudur: kalmak, ona en büyük zararı vermek demektir. bitirilemeyeceğini bile bile Gazâlî’den başlamak, Belki de o, farkına varamadığı yanlışını böylece ilmî, fikrî, felsefî her meselede evvela onu hatır- düzeltecekti. lamak ne kadar isabetlidir? Ondan bize aktarıldığı söylenen malzemede çok büyük, onarılması * Umran Dergisi, Mayıs 2011 ve izahı çok zor çelişkiler vardır. “Akıl demek- (*)Aydın Işık,“Felasifenin Vahiy Anlayışına Bir le kastedilen şey zaten yakin gözü ve imandır. Eleştiri: Gazâlî Örneği” TYB Akademi Dil, Edebiyat İman ile akıl arasında bir ayrım yapmak, ancak ve Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:ı Sayı: ı Ocak 2011 64 Sanat Edebiyat Her Cinayetin Bilinmeyen Bir Tanığı Vardır - Mehmet Akif Şahin - Yeryüzünü kirleten köhnemiş duyguların dinimin sergüzeşt zamanlarında hazırlanmış zincire vurulması çoğu zaman mümkün olmaz, duygularıma birikmiş nümayişler hangi pan- muhtemel körlenmiş anlayışı serbest bırakan kartlara yazılmış, ne zaman şehrin en kalabalık şehirler sustukça aklıma kimler gelir. İdealler caddelerine asılacak? uğruna tüketilen günler, gecekondu özlemleriyle Hani rivayeti ve rivayetin zincirini kendi ku- hayal edilen militan serüvenler, kuytu sokakla- rallarına göre muttasıl sayılan sözlerin evrensel rın eşiğine saklanmış özlemler, tahta iskemleler- doğruluğu? Bu inancı zamanın doğrusallığına de biriken öyküler. yaklaştırmadan içselleştirilmiş bir mutilikle Kentin parklarına sığınmış aşkın zamane uzadıya tartışılan ufuksuz manevi hazzımızın hükmünü idam eden itiraf gibi sözler, dini bir içinde boğulduğumuzu sandığımız günlerine ayin benzeri yapılan toplantılar: magazin prog- anısına neler yaşıyoruz? ramlarına meze yapılan aşklar, değerini yitiren Neden övündüğümüz değerleri tanımlamak tarihsel paranın müzahadeye çıkarılmadan ön- için liberalleşen dindarlığımızı şehrin sır çıkma- ceki değeri gibi tahmini bedelleri ödüyoruz yan dudaklarına saklıyoruz? Sarhoş naralarının yankılandığı caddelerin Aslında meleklerin ve cinlerin boyutsal kura- suskunluğu biliniyor, bermuda üçgenlerinde mına ulaşmış gibi kendi çağdaşına erenlik motifi kurtulmayı umut etmek gibi bastırılmış gençlik kazandıran felsefenin bir parçasıymış gibi gizem ihtiraslarımız. kazandırmak için nafile uğraşılara bulaşmış hak Dağların coşkun bir sabah rüzgârına and yolunun yolcularıyız. içen deyişlerinde kulağımızdaki dinginliği se- İçimizdeki çelişkiler: kervanların konakla- rüvenleştirecek bir dramın haritası kaybolmuş. dığı diyarların sırlarına eren kulların arasında Geceden kalma telefon tellerinin taşıdığı sırla- tanrıya yakınlık oluşturan Ortodoks inançların rı sabahın beyhude ışıklarıyla bir yelkovan gibi İslami yansımalarıyla züht tazeleyen dervişlerin döndüren akrebin zehrini intihar için son ana amiyane edalarında başka bir şey değildir. kadar saklayan militan ruhları bedenlerinden Zamanın haritasını çizebilmek için mürek- kimler çalmış? kebin kanla karışması değil, toprağın suyla yani Ölümden sonraki gömülmeyi beş bin yıl önce yağmurla dostluk kurması gereklidir. piramitlerin arasında köle ruhuna ödünç veren İnsanın ruh dünyasına yansıyan gölgelikleri- aydınlar ne zaman idam edildi? Milliyetimin ve ne sızan bir gezgin gibi hayatı bir şarkının nota65 İktibas Mayıs 2011 larında aramak için hazza batmış bir sarhoşlukla yaşamak yeryüzünün tılsımını keşfetmeye sebep olur. Bize sunulan bu hayatı anlamlandırmak için tabiatın ve evrensel mesaj niteliği taşıyan olayların ipuçlarında ilham almakla mümkün olmalıdır. İlahi ve evrensel değerlere sahip çıkmak gereklidir. Sanatçı gibi hayata bakabilmek gereklidir. Bir şarkıya nota verir gibi, bir şiire mısra yazar gibi yaşamakla özlemlerimize ulaşabiliriz. Hayatın her zaman tanıkları vardır. Gizlenmiş saklanmış kuytu köşelerinde yaşanan ve söylenen sözlerin tanıkları da oralar da yaşar. Söylenen sözler, kurulan düzenler, oynanan oyunlar, çok az bir süre gizli kalır. Mühlet veren hiçbir zaman ihmal etmez. Her cinayetin en az bir tanığı vardır. Unutulmayan anıların arasına saklanan söylenmemiş sırları da vardır. Her sabah tertipli Allah korkusu hissettiğini düşünen dindar birileri, içtimai hayatını meşrulaştırmış ve farklı bir kimliğe bürünmüş şeytanlıklarla yaşamaya devam edebilir. Bu kişilikler varlığını toplumun statükosuna yerleştirmiş ve buralarda dünyalık kazanımlar elde ediyor olabilir. Zamanın zamanla dile gelemeyen intikamı o faili meçhul tanıkla hesaba çekme anında buluşur. Acı; tanık olur, zaman acıyla söyleşir. Ömründe acı çekmemiş biri, acının nasıl bir şey olduğu tarif edemez. Bizim hayatımızı gözleyen tanıklar vardır. Cinayetlerimizin tanıkları bize uzak değildir. Kendimize bile itiraf etmekte korktuğumuz sırlarımız bizi unutmaz. Unutmayın hayatınızın içindeki her cinayetin bilinmeyen en az bir tanığı vardır. 66 İktibas Mayıs 2011 Tesbihçi (Öykü) - Dilek Buz - Seyyar satıcılık yapan genç adam, mahalle şişeye istenilen esansı doldurur ve müşterisini camiin yanındaki parkta geziniyordu. İlk niyeti memnun ederdi. Pazarlığı kısa süren ücretini de müşteri bulmaktı fakat sonra yorulduğunu anla- alır ve yeni müşteri beklemeye koyulurdu. dı; kendisine gölge ve sakin olan bir köşe aradı. Bugün işleri kesat gitmişti. Sıcak hava et- Parkın tüm oturakları dolu idi ama o dinlenecek kilemiş olmalıydı. Çarşıda, gezinmekte olan yer bulmakta zorlanmadı. Her köşesini iyi bil- yerli yabancı az miktarda turist ve hallerinden diği parkta bir ağaç gölgesi buldu ve çimenlere yetiştirmeleri gereken işleri olduğu anlaşılan sınır olan iri kaldırım taşlarına oturuverdi. Serin meşgul insanlar vardı bugün. Doğru ya, bugün ve sakin olurdu kaldırım taşları. Cuma idi. Haftanın son günü, resmi işlerin aci- Sağ omzunda gezdirdiği sandukayı itinayla len bitirilmesi gerekiyordu. Bu koşturmaca işini çimenlerin üzerine koydu. İçerisinde çeşitli tes- olumsuz etkileyecekti ama birkaç saat sonra ki pihler ve güzel kokulu esanslar vardı sanduka- Cuma namazı durumu değiştirebilirdi. nın. Bu tespihlerin bir kısmını da özenle koluna Genç adam bunları düşünürken sakin adım- dizelemişti. Farklı ebatlarda ve renklerde taşları larla yaklaşan birini fark etti. Yaşlı ve yorgun ol- vardı tespihlerin. Kimi tespihler zifir siyah iken duğu her halinden belli olan ihtiyar, ceket pan- kimisi ateş kızılıydı. Parlak olanlar göz kamaş- tolon giyinmişti. Ceket altından giyindiği yelek tırırken mat olan ve ışığı içine hapsedenleri gi- üç düğmeli ve çift cepliydi. Koyu renklerde ve zemli duruyordu. İmameleri de farklı farklı olan birazda bol giyinmişti. Çoğu ağarmış olan, kısa tespihlerin fiyatları da değişiyordu. Tespih taşla- sakalları düz ve taranmıştı. Cami cemaatinden rının özelliği ve piyasada bulunabilirliği fiyatları değildi; zira çoğunu tanırdı teşbihçi. belirlerken, ucuzundan pahalısına her keseye -“selam” dedi yaşlı adam. göre tespih bulundururdu genç adam. Doksan -“aleyküm selam” dokuztaşlı olan uzun tespihler genelde ileri yaş- -“bize de yer var mı mekânında?” taki müşterilerin tercihi iken, kısa ve gösterişli -“ne demek buyur amca, lakin kaldırım taşı olan; otuz üçtaşlı tespihler her yaştaki müşteri- yerine bir gölgelik park oturağına baksan daha ciden alıcı bulurdu. iyi olmaz mı? Gerçi hepsi dolu görünüyor ama Kapakları sıkıca kapalı olduğu halde esans şi- herkes sana yer vermek isteyecektir.” şelerinden etrafa güzel kokular yayılırdı. Kimileri -“böyle de iyi. Kimseye rahatsızlık vermek is- çok beğenmese de yaydığı mistik kokular vardı. temem.” Hacıyağı olan ismiyle de saygıya değer bulunurdu. Esans şişeleri boşalan bazı müşteriler, tes- -“peki, nasıl istersen” pihçiyi bulur ve ondan aynı esanstan bulunup Tespihçinin yanına oturan yaşlı adam etra- bulunmadığını sorarlardı. Yakından kokladığı fı seyre daldı. Tespihçi de yaşlı adamı izlemeye şişe kapağından, esansı kolayca seçebilen sey- başladı. Halinden biraz yoksul olduğu anlaşılı- yar satıcı, iri bir şırıngayı andıran tabancası ile yordu. Mesela ayakkabıları uzun yıllardır kul67 İktibas Mayıs 2011 lanıldığı belliydi. Ayakkabıların üzerinde ame- -“bu tespih pahalı mı?”diye sordu yaşlı adam liyat dikişlerini andıran birçok tamir izi vardı. -“evet” dedi umursamaz bir tavırla tespihçi. Gömleği temiz ama yakaları çok yıpranmıştı. -bana satar mısın? Pantolon çok kırışık değildi ama ütüsüz olduğu -satarım elbet, ama dediğim gibi, pahalı. anlaşılıyordu. Belli ki kimsesi de yoktu. Yaşlılık -bunun ücretini öderim, ama parayla değil. maaşı, belediye ve hayır kurumlarının yardımla- Tespihçi şaşırmıştı. Umursamaz tavrı birden değişti. Ne teklif edebilirdi ki... Parayla değilse rıyla yaşardı bu gibi ihtiyarlar. Tespihçinin yaptığı aslında tipik bir esnaf neyle ödenecekti karşılığı. “Dilenci mi acaba” diye bakışıydı. Esnaflar, satıştan önce müşteriyi ta- düşündü biran. Hayır, olamazdı, dilencileri çok iyi nımak isterler. Tek bakışta müşterisi hakkında tanırdı tespihçi. Kimdi o zaman bu adam. Merakı din, kültür, alım gücü, niyet gibi tahminlerde ve artıyordu bekledikçe. Dayanamayıp sordu; -“dede, parayla değilse neyle ödenir bir şeyin hatta tespitlerde bulunurlar. Yaklaşımlarını da ücreti” ona göre ayarlarlar. Fiyatı, vadeyi, renk ve ka- Yaşlı adam gözlerini kıstı, bir süre bekledi, lite sunumunu elde ettiği bilgilere göre seçerler. sonra da tespihçiye cevap verdi. Satış, dillerde başlardı ama izlenimlerle devam -aldığın nefesin ücretini neyle ödersin sen, ederdi. parayla mı? Tespihçi yaşlı adamın alıcı olmadığını biliyordu. Onunla ilk selamlaşma da bunu anla- -ama ama o farklı mıştı. Ama nezaket gereği küçük gölgeliğini de -farklı değil aslında. Sana bir teklif sunacağım. Teklifimi kabul edersen, tespihini almak onunla paylaşmaktan kaçınmamıştı. Yaşlı adam bedeniyle tümden tespihçiye dö- isterim. Ücret olarak sana bilmediğin bir hikâye nerek önce yüzüne, sonra da çimenlere serilmiş anlatırım. Hikâyemi dinlersin, beğenmez isen tespihlere ve esans sandığına baktı. Ve sordu: tespihini iade ederim. Yok, ücretini aldığını düşünürsen tespih benim olur. Adil bir teklif bu. -“bunları mı satarsın?” Tespihçi ilk kez böyle bir şeyle karşılaşmıştı. -evet -ismin nedir? Daha önce de parasız tespih isteyen kimseler ol- -bana tespihçi derler, sende öyle bil dede. muştu. Ve kimseyi de kırmamıştı tespihçi. Ucuz -hım mm. Peki... İşlerin nasıl? olan tespihlerden vermişti bu tür isteyenlere. -şükür, genelde iyidir işlerim, bugün biraz sa- Ama hem pahalı olan bir tespihi, hem de ücretsiz olarak ilk kez biri istemişti. Ve de hikâye kar- kin gidiyor. Hava sıcak, ondandır. -Tespihimi kaybettim yakında. Yaşlılık işte. şılığı. Aslında yapmayacağı bir şeydi bu anlaşma Eline birkaç tespih alarak inceledi. Yaşlıların ama mahcup hissetti kendini ve şöyle dedi yaşlı adama; aksine otuz üçtaşlı bir tespih beğendi. Koyu kızıl -isterseniz size hediye edebilirim, biraz pahalı renkli, sert ve pahalı bir tespihti seçtiği. Uzun hediye olur ama olsun. uzun inceledi. İmamesini elleriyle okşadı bir -pahalı olduğunu bildim tespihin ama ben de süre. Burnuna yaklaştırıp kokladı. Karar vermiş karşılığın da kıymetli bir hikâye anlatırım. Eğer bir tavırla tespihçinin yüzüne baktı. 68 İktibas Mayıs 2011 kabul edersen böyle olur. Eğer dinlemeyeceksen cağını şaşırmış. Tüm bilginlerini, hekimlerini, hikâyemi, tespihini alabilirsin. âlimlerini toplayarak durumla ilgili bilgi almış. Tespihçi daha da şaşırmıştı. Ne diyeceğini bi- Çözüm önerileri de kendileri gibi çaresiz ka- lemedi. “Tamam dinleyelim o zaman” diyebildi lan bu insanlarda hastalanmış. Sarayda hizmet sadece. edecek hizmetçi bile kalmamış. Ülke toprakları Yaşlı adam, gölgesinde durduğu ağaca biraz hiç böyle bir istilaya tutulmamış. Bu durumda daha yaklaşarak sırtını yasladı. Tespih tanelerini padişah çaresiz kalmış. Diğer memleketlerden parmaklarıyla tek tek sıralarken, bir yandan da yardım için gönderilen elçinin de yolda hasta- anlatmaya başladı. landığı haberi gelmiş. Hem böyle bir durumda “Eski zamanlarda çok büyük ve zengin bir kimse yardım etmek istemezmiş. Bunu da deh- ülke varmış. İnsanları bolluk ve sefa içinde ya- şetle müşahede eden padişah, hayatında ilk kez şarlarmış. Onlara hükmeden heybetli ve iktidar çaresiz kaldığını hissetmiş. Ne yapacağını bile- sahibi bir padişah varmış. Adalet yolunu bilir memiş. asla sapmazmış. Halkını gözetir ve kimseyi aç Kendisi hastalanmamış olan padişahın en- açık bırakmazmış. Onun adil ve güçlü yöneti- dişesi de bu değilmiş. Ülkesinin huzur ve gü- mi düşmanlarını korkuturmuş. Topraklarına venliğini kendi sağlığından daha önemli tutarmış. Bu inancı, ona ülkesinde adil ve çalışkan ve halkına saldırmaya cüret edecek kimse çık- olmayı öğretmiş. Tüm ömrünü halkıyla birlikte mazmış. Toprakları verimli ve yağmuru bol ülke zenginlik ve huzur içinde geçirmiş. Ama halkı- insanlarının da yaşamları zenginlik içindeymiş. nın karşılaştığı bu amansız hastalık karşısında Uzun zaman huzur içinde yaşanan ülkede padişah biçare kalmış, sağlıklı olanlar hastalara bir gün salgın hastalık başlamış. Hızla ülkenin yaklaşmaktan korkar olmuş, eşkıyalara fırsat her yanına yayılmış. Sebebi ve cinsi anlaşılma- doğmuş, ambarlarda ki buğday depoları azalmış, yan hastalık, insanları takatsiz bırakıp yatağa açlık ve sefalet kapı aralamış. Hazinelerinin hal- düşürüyormuş. Öldürmeyen ama acı çektiren kını toparlayacak kadar dayanamayacağını bilen hastalık, tedavi amaçlı yaklaşan ailenin diğer padişah için tek çare; hastalığa şifa bulmak ve fertlerine hatta hekimlere de isabet ediyormuş. halkı tekrar ayağa kaldırmak olduğunu anlamış. Bu durum o kadar etkili olmuş ki tüm ülkede Böylece tekrar huzur ve sükûneti sağlayabilir- ayakta kalan insan sayısı çok az kalmış. Bu ne- miş. denle tarım yapılamıyormuş. Bağlar bahçeler Endişeli bekleyiş gün geçtikçe uzamış. Halk yabana dönmüş. Çiftçilerin geçimi olan evcil ayağa kalmak bir yana daha da kötüleşmiş. hayvanlar, vahşi hayvanlara yem olmuş. Fırsatçı Günler haftaları, haftalar ayları kovalamış. Yaz az bir eşkıya soygun ve talana başlamış. Asayişi geçmiş kış yaklaşmış. Ekinler tarlada kalmış, sağlayacak askerlerde yataktan kalkamayacak bağlar kurumuş, bahçeler yabana dönmüş. durumda olunca tüm ülke büyük bir kargaşanın Padişahın tüm çabaları sonuçsuz kalmış. içinde kalmış. Başı elleri arasında kalan bir zavallı haline düş- Ömrü boyunca tanık olmadığı böyle bir fe- müş. Hastalık kendisine uğramadığı halde zayıf- laket karşısında çaresiz kalan padişah ne yapa- lamış. Berberi hastalandığı için tıraş olamamış. 69 İktibas Mayıs 2011 Yerinde oturamıyormuş, gündüzleri halk içinde tek el kalmadı. Bana bir işaret gönderdin. Geç gezer, akşamları da saraydaki tutuklular gibi olta oldu ama şimdi anladım. Ben gerçek kudret ve atar olmuş. cömertliğin kulda değil ancak âlemlerin sahibin- Bir sabah uykusundan yine sıkıntıyla uyan- de olduğunu anladım. Bana cömertliğini göster. mış. Bir rüya görmüş o gece. Rüyasında ıssız bir Bir çobanla verdiğin ders, bütün ömrümce çölde kaybolmuştu. Onu susuzluktan ve açlık- anlamadığım gerçeklere cevap oldu. Ne yağmu- tan ölmek üzere iken bir deve çobanı bulmuştu. ru yağdıran ben idim ne de otları bitiren. Başağı Çoban, misafirinin padişah olduğunu bilmeden doldurmayı da bilmem bal yapmayı da. İlaca şifa sofrasına davet etmişti. Sofrada iki su tası vardı veremem, sudan tuzu ayıramam. ve içi boştu. Nedenini bilmeden beklemeye başladılar. Çoban ellerini açıp; “ya rabbi, benim ve Ey rabbim, büyük olan ve övülmeye layık olan sorumluluğunu üstlendiğim şu develerin rızkını ancak sensin. Şimdi, senden bana ve tüm halkı- gönder” diye duaya başlamış. Hemen sonra yağ- ma şifa olacak bir çare bekliyorum. Her yolu de- mur başlamış. Hemen ardından kuru çöl vahaya nedim. Hekimlerim ve bilginlerim çaresiz kaldı. dönüşmüş ve her yer yeşermiş. Develer otlan- Zaman kâfi gelmedi sabrımıza. Hazinelerimiz maya başlamış ve kısa sürede süt vermişler. Ve eridi bir çırpıda. Zenginliği bitmeyen sensin. boş taslar bu sütlerle dolmuş. Daha ilk yudumu Haddimi bildim ve kapına geldim.” almadan susuzluğu gitmiş padişahın. Ve bu hal- Padişah hem ağlıyormuş hem dua ediyor- de uyanmış uykusundan. muş. Zahmetli duası ve titreme nöbeti yorgun Titremiş padişah. Hızla yatağından uzaklaş- düşürmüş ve uykuya dalmış. Bir süre çıplak tepe mış. Atına binip yakınlardaki en yüksek tepeye yamacında uyumuş. gitmiş. En zirve noktasına tırmanmış. Terler içinde kalmış. Ama sesini duyurmak istiyormuş Uykusuna başlayan yağmurla ara vermiş. yükseklere. Gözü yaşlı, aciz ve tükenmiş olarak Yağmur tüm doğayı baştan aşağı yıkamış. uzun bir duaya başlamıştı. Koşarak şehre gelmiş. Ardından atı da onu takip “Padişahların padişahı, huzura kabul buyur etmiş. beni. Ömrüm şu topraklara hükmettiğimi san- Bu yakarış kabul edilmiş ve çok kısa bir za- makla geçti. Yıllar yılı bolluk ve bereketle yaşa- manda padişahın halkı şifa bulmuş. O günden dık. Sularımız güçlü, toprağımız verimli, yağ- sonra padişah duayı asla eksik etmemiş.” murumuz bol idi. Halkım zenginlik içinde sağ- Hikâye bitmişti. Tespihçi sonuna kadar dik- lıklı ve diri idi. Hiçbir düşman cesaret edemezdi katle dinlemişti hikâyeyi. Dua ne kadar önem- topraklarıma saldırmaya. Güçlü ordularım ve liydi gerçekte? Tespihin ücretini bekleyen tes- keskin kılıçlarım vardı. Aklım ve kudretim eş- pihçi, tüm sağlığını ve sahip olduklarını neyle sizdi. Öyle sanırdım. Bu düzeni kendimden bi- ödeyecekti? Hangi hazineyle? liyordum. Şimdi ise halkımda tezahür eden bir -“Tespihi hak ettin, ücretini fazlasıyla öde- hastalık tüm zenginliğimi aldı götürdü. Şefkat din” dedi ve oradan toparlanıp uzaklaştı. yerini korkuya, düzen de yerini eşkıyalara bıraktı. Askerlerim telef oldu. Öyle ki su verecek bir Kim bilir belki de onun da edecek duası vardı. 70 İktibas’a İktibas’tan İktibas’tan İktibas’a Mektuplar Mektuplar Mehmet Öztürk/Giresun Âdem’in bu sıfata layık olmadığını, kendisinin SORU1: Âdem (as)’ın yaratıldığı cennet, ondan üstün olduğunu ispatlamak için kıyame- müminlere ödül olarak vaat edilen cennet te kadar Allah Tealadan mühlet istemiş, istediği miydi? mühlette verilmişti. Bunun ardından: CEVAP: Bu konuda aydınlatıcı bir bilgi veril- “İblis şöyle dedi: «Rabbim! Beni saptırdığın memektedir. Sadece Hz. Âdem’in yaratıldıktan için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günah- sonra yerleştirildiği yer “cennet” olarak vasıflan- ları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka dırılmakta, Âdem (as)ın cennette yaratıldığı ile azdıracağım! Ancak içlerinden ihlâslı kulların ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak yaratıldık- müstesnadır.» tan sonra eşiyle beraber cennete konulduğu ifade “Allah şöyle buyurdu: «İşte bana ulaşan dos- edimektedir. doğru yol budur.» “Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraber- “Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın ce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur. Şüphesiz ki zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; onların hepsine vadedilen yer cehennemdir.” sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan (28/39-43) yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden za- İşte verilen mühlet içerisinde insanın ve ib- limlerden olursunuz, dedik.” (Bakara 2/35) lisin imtihanı için insanın bulunduğu her yerde Bu ayetin bulunduğu bağlama bakıldığı za- iblisin de bulunması gerekiyordu. Şu an dün- man Âdem (as) halife seçilip meleklerle imtiha- yada da böyle değil mi? insanın bulunduğu her na tabi tutulduktan sonra eşiyle birlikte bura- yerde iblis de bulunuyor ve insanları azdırmak ya konulduğu anlaşılmaktadır. Bu konuya tam için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bu minval vakıf olmak için Bakara 2/30-38, Araf 7/11-25, üzere kıyamete kadar da âdemin her çocuğu bu Taha 20/115-123, Hicr 15/28-43. ayetlerini imtihana tabi tutulacaktır. Bundan sonra konu- dikkatlice okuyarak doğru bir anlayışa ulaşmak lan yasaya göre, imtihanı kazanan cennete kay- mümkündür. Bizler bu gibi gaybi konuları değer- bedenler de cehenneme gidecektir. lendirirken elimizden geldiğince şahsi yorumlar- “Allah (onlara) şöyle dedi: «Birbirinize düş- dan kaçınarak Kur’anda verilen bilgi ile yetinme- man olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) ye çalışıyoruz. Çünkü olayın mahiyetini gerçek inin. Artık benden size bir hidayet (kitap) geldiği olarak bilen ancak Rabbimizdir. SORU 2: Öyleyse, Şeytan’ın orada işi neydi? zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sa- CEVAP: Şeytan Hz. Âdem’in kendisine üs- pıklığa düşmez ve (ahirette de) bedbaht olmaz. tün tutularak halife seçilmiş olmasını doğru Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz bulmadığı için ona secde etmemişti. Bu serü- çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve ven “Bakara suresinin 30-36. Ayetleri arasında onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. (Taha anlatıldığı gibi; Hicr suresinin 28 den 44. Ayete 20/123-124) SORU 3: O cennette yasak olması müm- kadar da aynı konu daha etraflıca anlatılmaktadır. İlgili ayetlerde iblis kendisine üstün tutulan kün mü? 71 İktibas Mayıs 2011 CEVAP: Bu şartları belirleyen Allah olduğu- hayat serüvenini böyle belirlemiş; yerine ve za- na göre, bizim söyleyecek sözümüz olabilir mi? manına göre de yasak ve yasalarını koymuştur. Yaratan yaratmış olduğu varlıkların hayat ve Zaten Âdem (as) da o cennete amellerinin so- mematlarıyla ilgili dilediği şartı ve cezayı koy- nucunda girmemiş, imtihan için konulmuştu. maya hak sahibidir. Bununla ilgili ayetlerde şöy- İmtihanı kaybedince de: Her ikisi, «Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; le buyrulmaktadır: bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz “Dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennette kaybedenlerden oluruz» dediler. oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol -bol Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim- için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve lerden olursunuz.» Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacak- yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda sınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) bir azim (bir kararlılık) bulmadık. çıkarılacaksınız!» dedi.” (Araf 7/23-25) SORU 4: Eğer Âdem ve Havva oradan ko- Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: «Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi vulmasaydı, bütün insan nesli hiçbir teklife olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» muhatap olmadan ebedi olarak cennete mi doğup yaşayacaktı? Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünü- CEVAP: Olayın seyrinden böyle bir sonuca verdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp varılmak istense de, Allah Teâlâ daha işin başın- yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden da kuralını koyarak bir ağacın meyvesini yasak- çıktı da şaşırdı. lıyor. Bundan da anlaşılacağı gibi orada da teklif Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyve- var. Teklifin az olması işin niteliğini değiştir- sini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine görün- miyor. Kul olarak yaratılan insan nerede olursa dü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye olsun teklife muhataptır. Allah insana çizmiş başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasak- olduğu hayat rotasını böyle takdir etmiştir. Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek lamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşman- için, ölümü ve dirimi yaratan O’dur. O, güçlü- dır, demedim mi? diye nida etti. dür, bağışlayandır.” (Mülk 67/2) Âdem ile eşi dedi ki; Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acı- Bizleri nasıl önce dünyada dilediğimizi yapa- mazsan kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olu- cak özellikte yaratıp, yaşatıp yaptıklarımızla biz- ruz.(Araf 7/22-23) leri mahkûm ediyorsa; ilk insan olan Âdem’in Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul hayat rotasını da böyle belirlemiştir. Böylece buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.” (Taha onun şahsında insanın doğasını da açıkça gös- 20/115, 120-122) termiştir. Bu gün Âdem’i kınayanların dönüp Derken Âdem Rabb’ından birtakım kelime- kendine bakması gerekir. Bunca nimet içerisin- ler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul de helal olan yolları bırakarak, yasaklara karşı etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok göstermiş oldukları hırs, Âdem’i kaç kere ge- esirgeyendir.” (Bakara 2/35-37) ride bırakacak durumdadır. Onlar kendilerine Bizlerin yanıldığı nokta bugünden bakarak verilen fıtratın/ benliklerine konulan fücur ve o günü değerlendirmektir. Hâlbuki o günün ve takvanın hükmünü icra ederek oradan çıkarıl- o yerin şartları kendine özeldir. Allah insanın mışlardır. Fakat bunu takiben hatalarına tevbe 72 İktibas Mayıs 2011 ederek Allah’ın rızasını kazanmaya muvaffak ol- dünya ile “Huld” cenneti arasında bir yer ol- muşlardır. İblis ile Âdem arasındaki fark da bu ması gerekir. CEVAP: Gönderilen mekân yeryüzü olduğu- olsa gerek. Âdem, hatasından dönerek Rabbine na göre, gelinen yerin bu yerin dışında bir mekân yönelmesini bilmiştir. SORU 5: Eğer orası başka bir bahçe ise, olması tabiidir. Ancak “cennet ile dünya arasın- bahsedilen cennete benzer özellikleri olan, ol- da bir yer “Huld cenneti” demek için de bir bil- dukça ayrıcalıklı bir bahçe olması gerek, çünkü giye sahip değiliz. Bu nedenle yorum yapmadan Âdem ve Havva orada ebedi kalmak istiyorlar. ayetin ifade etmiş olduğu mesaja tabi oluyoruz. CEVAP: Böyle bir tezi savunanlar var, ancak SORU 7: Allah “ben kendime yeryüzünde biz öyle bir anlayışın doğru olduğu kanaatinde bir halife yaratacağım” diyor. Bu durumda da değiliz. Allah bu yeri cennet olarak isimlendiri- insanın yaratıldığı yer bu dünyadır. yor. Eğer her yeşillik bahçe cennet olsaydı, cen- Ya da bilemediğimiz o yer (cennet) den her netten cennete nakil bu kadar önem arzetmezdi. ne kadar Âdem ve eşi orada ebedi kalmak is- Yapılan hataya karşı oradan çıkarmanın da bir tese de, er geç insanları yeryüzüne indirmeyi anlamı kalmazdı. tasarlamıştı. Ayrıca, yasaklanan ağaçtan tatmakla her iki- Bu durumda da Âdem, Havva ve İblis sinin fiziki değişime uğradığı, ayıp yerlerinin bir- günahkâr olmaktan çok, hazırlanmış bir se- birlerine göründüğü ve utanıp cennet yaprakla- naryonun figüranları olmuyor mu? rıyla örtünmeye çalıştıkları ve şaşırıp kaldıkları CEVAP: Birinci olarak bakara suresinde ge- ifade edilmektedir.(Taha 20/121-122) Hâlbuki çen ifade “ceale” fiiliyle yeryüzünde halife kıl- daha önce kendisine şöyle buyrulmuştu: ma birlikte ifade edilmektedir. Hicr suresinde “Bir zaman biz meleklere: Âdem’e secde edin 15/28-29 da ise “halaga” fiili ile” Haligun be- demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis şeren” beşer/insan yaratacağım buyurmaktadır. hariç. O, diretti. Araf suresinde ise yine “halaga” fiiliyle çoğul olarak ifade edildiği gibi, sonra tasvir edilip şe- Biz de demiştik ki: Ey Âdem, doğrusu bu, hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi killendirilmekten bahsedilmektedir. İnsanın cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun. topraktan (Ali İmran 3/59), çamurdan (Enam Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de 6/2), şekillendirilmiş çamurdan (Hicr 15/26) çıplak kalmak. Yine burada sen, susuzluk çek- ve “salsalden” yani kurumuş çamurdan yaratık meyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.” (Taha (Rahman 55/14) şeklinde ifade edilmektedir. 20/116-119) Bunlar bilindiği gibi toprağın geçirdiği evreleri bize anlatmaktadır. Görüldüğü gibi olay sadece bir yasağın çiğnenmesi ile sınırlı değil. Beraberinde bir takım Yoktan yaratmak ile yaratılanlara statü ka- değişiklikleri de getirmektedir. Bu nedenle, ma- zandırmayı bir birinden ayırmamız gerekmek- hiyetini görüp bilmediğimiz bu yeri Allah’ın tedir. Bu nedenle Bakara suresinde ifade edilen isimlendirdiği gibi isimlendiriyor ve öylece kabul Fiil “ceale” yapmak, kılmak, var olana bir sta- ediyoruz. Her şeyin doğrusunu elbette Rabbimiz tü kazandırmak şeklinde ifade edilirken; diğer daha iyi bilir diyoruz. surelerde geçen “insan yaratacağım” ifadeleri SORU 6: Oradan kovulduktan sonra yeryü- bu olayın evrelerini ifade etmektedir. Rabbimiz züne gönderilince bir düşüş yaşamış oluyorlar. bu amaca matuf olarak yaratmış olduğu insanı Bu da gösteriyor ki burası, en kötü ihtimalle hem yaratılışında öne çıkarmış, hem de Bakara 73 İktibas Mayıs 2011 suresinde ifade ettiği gibi yaratılanlar arasında “Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni bir halife seçeceğini bildirdiği zaman melekler secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben on- kendileri için umdukları şeyin Âdem’e gidece- dan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarat- ğini görünce itiraz etmişlerdi. Bu minval üzere tın, onu çamurdan yarattın, dedi. Allah: Öyle ise, «İn oradan!» Orada büyüklük yor. Yeryüzünde yaratılacağı değil. “ceale” fiili taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen kılmak, var olana statü kazandırmak anlamına aşağılıklardansın buyurdu. İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri gelmektedir. Çünkü Âdem / insan, cin ve melek yaratılmış, her üçü de hayatta iken bu teklif ge- güne kadar mühlet ver, dedi. Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, tirilmiştir. buyurdu. Ancak insanın kendisi için çizilen rotadan İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşıhaberi yoktur. Sadece ne yapıp ne yapmayacağı ile ilgili bilgi kendisine verilmiş, dostu ve düşma- lık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak nı da gösterilerek onun sözüne itibar etmemesi için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarınöğütlenmişti. Buna rağmen insan yine de kendi dan, sağlarından, sollarından sokulacağım ve iradesiyle yanlış tercih yaparak yoldan çıkmıştı. sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayaBu konuda o herhangi bir mecburiyete muhatap caksın!» dedi. olmamıştı. Kendi iradesi ile bu tercihi yapmış Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olması, onu sonucuna katlanmaya mecbur bıolarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim rakmıştır. Elbette senaryoyu böyle takdir eden sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduraAllah’tır. Fakat bu takdir onun bu suçu işlemecağım!” (Araf 7/12-18) sinde bir etkisi söz konusu değildir. Bu Allah’ın, SORU 9: Yaptığı iş sonuçta İblise hiçbir her şeyi her hal ve karda bildiğinin ve ona göre yarar sağlamayacak üstelik cezasını artıracakyarattığının ifadesidir. Ne iblis ne de Âdem ve tır ve bundan kurtuluşu da yoktur. İblis bunu eşi bu davranışları kendi iradelerinin dışında bir bilmektedir. O halde akıl ve irade sahibi bir sebeple yapmamışlardır. Bunun içinde yaptıklavarlık cezasını düşürmek yerine niçin artırmarının sonucundan sorumlu tutulmuşlardır. ya çalışır? SORU 8: Diğer taraftan, iblis’in isyanı nokCEVAP: Bu durumda olan sadece iblis mi? tasına dönecek olursak, Allah’ın gücünü takdir bir dünya akıllı ve irade sahibi insan da aynı şeyi eden bir varlık, ona hiçbir zaman güç yetire- yapmıyor mu? İnanan inanmayan nice insanlar meyeceğini bildiği halde niçin süre istesin ki? kendilerine bir gerekçe bularak günah ve küfrüCEVAP: Niçin istediğini sonunda kendisi nü mazur göstermeye çalışıyor. İblis de yapmış açıklıyor. Buradaki iddia Allah’a güç yetirmek olduğu isyanı haklı göstermek için yeniden dideğil. Âdeme verilen görev ile ilgili yanlış seçim rilme gününe kadar mühlet istiyor. Bu zaman yapıldığıdır. Doğru seçimin kendisi olduğunu içerisinde kendisinin üstün olduğunu, Âdem’e ima etmektedir. Âdem’in halifelik için uygun secde etmemekte haklı olduğunu, kendisinin kimse olmadığından o kadar emin ki, bunu is- doğru düşündüğünü ispatlamış olacak. İşte gepatlamak için kıyamete kadar çalışacağını ve rekçeli itirazı şöyle nakledilmektedir: Âdemin yeryüzüne halife kılınacağı ifade edili- onun soyunun çoğunun şükredenlerden olmaya- “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmek- cağını göstereceğini söylenmektedir. Bu durum ten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa ilgili ayetlerde şöyle ifade ediliyor: yücelerden misin? Dedi. 74 İktibas Mayıs 2011 İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten ya- CEVAP: Hayır iblis öyle bir noktadan yaklaşıyor ki, sonuçta olayın Allah’a isyan boyutu rattın, onu çamurdan yarattın, dedi. Allah: Çık oradan! Sen artık kovulmuş biri- hiç hatırlatılmıyor. Hep sağdan ve karşı tarafın sin, ceza gününe kadar lânetim senin üzerinde- nabzına göre ayar vermeye çalışıyor. Bu ağaçtan dir buyurdu. yedikleri takdirde sonuç, “iki melek olmak veya ebediyen burada kalmak” olarak gösteriyor: İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecek- “Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerle- leri güne kadar bana mühlet ver, dedi. rini kendilerine göstermek için onlara vesvese Allah: Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olur- verilenlerdensin, buyurdu. sunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye ya- İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, sakladı, dedi. onlardan ihlâsa erdirilmiş k ulların bir yana, Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenler- hepsini mutlaka azdıracağım, dedi. denim, diye yemin etti. Allah: «Doğrudur; işte Ben hakikati söylüyo- Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyve- rum, sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi sini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine görün- dolduracağım» dedi.” (Sad 38/75-85) dü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye Buna rağmen iblis yanıldığını kabullenerek başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasak- Rabbine dönmüyor. İşte bu kibri ve gururu ken- lamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşman- disini ebedi azaba mahkûm ediyor. İblisin yo- dır, demedim mi? diye nidâ etti. lundan giden nice insanın da durumu bundan (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz farklı değildir. Etrafımıza baktığımızda insan- kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve ların çoğunun yaptıklarına bir gerekçe bularak bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden olu- isyandan isyana koşmaktadırlar. Bunu ister fert ruz. (Araf 7/20-23) olarak düşünün ister devlet olarak, sonucun de- Allah’ın her şeye kadir olduğunu bildikleri ğişmediğini göreceksiniz. için de, hatalarını itiraf ederek yine ona sığını- SORU 10: Âdem ve Havva’ya dönecek olur- yor ve ondan bağışlamasını istiyorlar. İşte bu da sak, onlar da Allah’ın gücünü takdir ettikten onun Âdem olma farkıdır. Sonuçta biri bağışlan- sonra ve Allah’ın sakın şeytana uymayın diye maya diğeri de ebedi lanetlenmeye layık oluyor. ısrarcı uyarılarına rağmen, biraz önce kendine SORU 11: Olayın devamını kurgulayacak secde etmeyerek Allah’ın huzurundan kovulan olursak; Onlar meyveyi yedikten sonra, Allah varlığın sözüne hemencecik kanması oldukça bir gün gelip onlara artık başka yerde yaşacak- ilginçtir. Üstelik söylenen yalan da kanmaları sınız diyecek ama onlar “Artık çok geç yarab- kadar ilginç. Çünkü Şeytan; “Siz burada ebedi bim, biz o meyveden yedik, artık bizi buradan kalmayasınız diye size bu meyveyi yasakladı” çıkarmaya gücün yetmez…”[HAŞA] diyecek- diyor. ler. Ve Allah çaresizce hiçbir şey yapamadan Âdem ve Havva da hemen inanıveriyorlar. onları seyredecek… Âdem ile Havva Allah’ın her şeye gücünün CEVAP: Böyle düşünmediklerini Araf suresi- yettiğini biliyorken o meyveyi yedikten sonra nin 23. Ayeti bize göstermektedir. Rabbinin hi- artık Allah’ın bazı şeylere gücünün yetmeye- tabı karşısındaki ilk tepkileri hatalarını kabul ile ceğini düşünmeleri açık bir mantık çelişkisi ondan bağışlanma dilemek oluyor. değil midir? Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Biz kendimize zul75 İktibas Mayıs 2011 Benzer bir sorunla karşılaşan bir Müslüman mettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle benzer şeyler mi teklif etmeli? muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!» Bu söz onların hem kendini CEVAP: Böyle bir şeyi düşünmek ne sade hem de Rabbini bildiklerinin ifadesidir. Kimin bir insan için ne de Allah’ın vahyine muhatap neye kadir olduğunun bilincinde olduklarını olmuş şerefli bir elçi için mümkün değildir. göstermektedir. böyle bir düşünce söz konusu Allah’ın elçileri o topluma meşru olanı tebliğ ile değildir. görevlendirildiğine göre, Lut (as) o toplumu her SORU 12:Hatta meleklerin bu esnada gelip fırsatta Allah’ın meşru kıldığına davet edecektir. “Biz sana söylemiştik bu kişilerin fesad çıkara- Zaten gönderiliş gayesi de bu değimlidir? Olaya cağını ama seni inandıramadık, neyse boş ver bu perspektiften bakmak daha doğrudur. Açıkça olur böyle şeyler, sen de bir daha yaratmazsın Allah’ın meşru kıldığı evliliğe çağırmaktadır. bu tiplerden” deyip teselli etmeye çalıştığı da Bunun dışında anlamak başlı başına bir cinayet düşünülebilir. olur. Bir peygamberin evinde kaç tane kızı var- Allah’ın diğer bütün varlıkları bırakıp ken- dır? Gelen bir kişi beş kişi değil bir topluluktan dine halife tayin ettiği, varlığın, dağların ve bahsedilmektedir. Hangi anlayış çılgın bir toplu- taşların kabullenemediği emaneti kabullenen ma kızlarını teslim eder ki, Lut (as) teslim etsin? en şerefli varlık olan insanın, meleklere karşı Bunu Kur’an’ın ortaya koymuş olduğu genel çer- Allah’ın yüzünü kızartırcasına bu kadar safdil çeveden baktığımızda olması pek kabul edilebilir mi? “Peygamber, müminlere kendi canlarından CEVAP: İnsan tanımlanırken onun bunca daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba güzel hasletlerinin yanında birtakım olumsuz olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (mirasçılık bakı- yanlarının da olduğu bildirilmektedir. Zalim mından) birbirlerine diğer müminlerden ve mu- ve cahilliği (Ahzab 33/72), zayıf yaratıldığı (Nisa hacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza 4/28), nankörlüğü (Hac 22/66), mala düşkünlü- uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar ğü (Meariç 70/19 ), unutkanlığı (Yunus 10/12), Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” (Ahzab 33/6) aceleciliği (İsra 17/11), cimriliği (İsra 17/100) de Peygamberin eşleri o toplumun annesi ise vurgulanmıştır. İnsanda bu özellikler potansi- Peygamber de manevi babası konumunda ola- yel olarak vardır. Ancak varlığı yapılanı mazur cağından tolumun kadınları için, “ işte kızlarım göstermez. Bu olumsuzlukları yapan sonucuna onlar sizin için daha temizdir.” Yani normal katlanmak zorundadır. Fucur, takva ile denge- olarak Allah’ın meşru kıldığı kadınlarla evlilik lenmiştir.(Şems 91/9) Bu nedenle takvasına tabi münasebetine dönün. İşte sizin için temiz olan olan övgüye layık görülürken, fucura tabi olanla- budur demektir. Bundan ötesini düşünmek bir rı da dört ayaklılardan daha aşağı varlıklar olarak peygamber için asla uygun değildir. Allah yine nitelemiştir. Kur’an da bize bir ölçü sunuyor. Hz.Aişe valide- “Allah katında yeryüzünde yaşayanların en mize iftira atılınca iman edenlerin en azından kötüsü, inkâr edenlerdir. Onlar artık inanmaz- nasıl davranması gerektiği ile ilgili olar şöyle bu- lar.” (Enfal 8/55) yuruyor: SORU 13:Lut Kıssasındaki Hz Lut’un mi- “Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işit- safirlerini kurtarmak için kavmine; “Kızlarımı tiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bu- alın onlar sizin için daha temizdir” (11/77-83) lunup da, «bu apaçık bir iftiradır» demeleri ge- demesi ne kadar doğrudur? rekmez miydi? 76 İktibas Mayıs 2011 Onu duyduğunuz zaman: Bunu söylememiz büyük teknedir.(Kamer 54/13) O zaman bunu bize yakışmaz. Hâşâ bu, büyük bir iftiradır, de- insanların ilk elden ihtiyacı olan evcil hayvanlar- meniz gerekmez miydi?” (Nur 24/12, 16) la sınırlı olduğunu anlamak daha doğru olacak- Akleden kimselerin de bu konuyu en azından tır. Ayette ifade edilen “her bir çiftten ikişer tane kendi vicdanlarında böyle değerlendirmeleri ge- ona yükle” şeklindedir. Bu ifadenin ehli hayvan- rekir diyoruz. lara şamil olması daha uygun düşmektedir. SORU 14: Nuh kıssasında [ Nûh’a dedik Tufanın tüm dünyayı kapsadığı kanaatine ki: “ Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer gelince bu da yine Kur’an’ın çizdiği çerçeveye çift, bir de kendileri hakkında daha önce hü- uygun düşmemektedir. Genel hüküm Kur’an’ın küm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman ifadesine göre tüm toplu helaklerin peygamber edenleri ona yükle.” ] (11/32-47) Bu ifadeden, gönderilen kavimlerle sınırlı olduğudur. tufanın tüm dünyayı etkileyeceği ve geminin “Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak dışında kalan her canlının öleceği anlaşılıyor. kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluk- Çünkü her çift hayvandan nesilleri yok ol- tan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir maması için gemiye birer çift numune alınma- günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. sı isteniyor. Buraya kadar sorun yok gibi görü- Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) nüyor ancak, gemiye alınan etobur hayvanlar azap edecek değiliz.” (İsra 17/15) başlı başına bir sorundur. Bu nedenle tufanın bölgesel olduğu anlaşıl- Aslan ve ceylan üzerinden konuşacak olur- maktadır. sak; gemideki bir çift aslan yaşayabilmek için Bunun ötesinde bir durum söz konusu ise, gemideki ceylanları yemek zorundadır. Eğer Allah asla insanlara güçlerinin yetmeyeceği bir yerse ceylanların nesli, yemezse de aslanların teklifte bulunmaz. Eğer Nuh (as)’ dan bir şey is- nesli kesilecektir. Bu durumda Nuh ne yap- temişse onun gereğini de yapmıştır. Bundan hiç mıştır? şüphemiz yoktur. CEVAP: Bu konuda ayetin ifadesi şöyle: “Bunun üzerine Biz de, onu ve beraberinde- “Nihayet emrimiz gelip de sular coşmaya baş- kileri, dolu bir gemi içinde kurtardık.” (Şuara layınca, Nuh’a: « Her birinden ikişer çift alıp 26/119) buyrulmaktadır. Olayın başarıyla ta- aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aile- mamlandığı bildirildiğine göre Allah, emrinin ni ve iman edenleri gemiye yükle!» dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman et- gerçekleşmesi için gereğini yapmış demektir. memişti.” Zaten Allah için imkânsızlık söz konusu değil- Karar günü geldiği zaman gemiye yüklenecek dir. Deveyi iğnenin deliğinden geçirir mi? geçirir. olan, çiftlerden ikişer çift bir de iman edenler Dilerse deveyi küçültür dilerse iğnenin deliğini bindiriliyor. Burada anlaşılması gereken çiftler büyütür. O tamamen onun takdirine bağlıdır. den Murat her canlıdan mı, yoksa insanların el- İmkânın sınırlarını kendimize göre değil Her lerinin altında bulunan ehli hayvanlardan mı ol- şeye kadir olana göre düşünürsek mesele kafa- duğudur. Her canlıdan ikişer çiftin alınması için mızda çözülecektir. Aslında bu gibi olayları an- yiyeceğini, barınacağını, korunacağını bir yana lamamız için Kehf suresinde mağara ehlinin du- koyalım, yer olarak sığdırabilmek için ABD nin rumunu anlatıyor. Bizim ölçülerimize göre izahı altıncı filosu bile kafi gelmez. Hâlbuki Nuh’un mümkün değilken, Allah bir topluma bununla gemisi tahtadan yapılmış çivilerle çakılmış bir kudretinin sonsuzluğunu göstermiştir. 77 Gündem Apo’nun BDP’den İstediği Öcalan’ı ferahlatacak ölçüde meşru ve anlamlı bir temsil yetkisini nasıl çıkarsın sandıktan? Mütemadiyen arada kaldıklarından siyasetleri müşevveş, dağınık; kafaları fazla karışık Akif Beki/12.05.2011/Radikal BDP’lilerin. İstikameti Öcalan’dan alıyorlarsa, BDP’den Bir bakıyorsunuz, “Tek başbakanla olmaz, muradını anlamak için o mesajı bir kez daha kendi demokrasimizi kuracağız, özerk olacağız’’ okumalarında yarar var sanırım. diyorlar. Gerçekten bu mu istedikleri, yoksa se- BDP’den memnuniyetsizliğini çim tansiyonu için mi kaşıyorlar, anlayamıyor- gizlemiyor sunuz. Öcalan. Avukatlarıyla son görüşmesinde ağır eleştiriler getirmişti, oradan biliyorum. Hâlâ ba- ‘BDP tam olarak ne istiyor’ sorusuna net bir rajı aşacak, “yüzde 30’luk bir oy potansiyeli ile yanıt bulamıyorum. Selahattin Demirtaş’a ku- iktidarın büyük kanadı’’ olacak kadar halk deste- lak veriyorum. Bir gün önce, “Türkiye’ye tek bir ği sağlayamadıkları için kızgın ve tepkili. başbakan yetmez, bir başbakanla tek merkezden böyle büyük bir ülke yönetilemez” diyor. En evvel, burjuva takılmalarından şikayetçi. Az çalışıp çok keyfettiklerini düşünüyor. Halka Aynı Demirtaş, bir gün sonra çark ediyor bu inememekle suçluyor onları. Kürt demokratik sözlerden. Birden fazla başbakan olsun demedi- siyasetine alan açamadıklarını söylüyor. ğini söylüyor. Kastının yanlış anlaşılmasından BDP’ye benim de eleştirilerim, itirazlarım yakınıyor. “Bir ülkeye bir başbakan yeter, bir kişi var. Ama içeriğinde ayrılıyoruz Öcalan’la. Bana temsil eder ülkeyi. Ama bölge meclisleri olsun, göre, mesele burjuvalaşmaktan daha derin bir adem-i merkeziyetçilik istiyoruz’’ diyerek topar- mesele. lama çabasına giriyor. Dağdakilerin elinden insiyatifi alamıyorlar, Diğer taraftan Leyla Zana, “Bugün ile 20 yıl siyasetlerini silahtan ayrıştıramıyorlar, ters düş- önce yaşananlar arasında çok fark var. O dönem meyi göze alamıyorlar hiçbir konuda. Güdümlü inkâr ve imhanın yaşandığı bir süreç vardı. Ge- hareket ediyorlar, bağımsız bir çizgi tutturamı- linen nokta inkâr değil, çözüm noktasıdır’’ di- yorlar bu yüzden. BDP’yi onun için beğenmiyo- yebiliyor buna mukabil. Umut veren cesur bir rum. Sivil siyasete, kendi varlık sebeplerine en çıkış yakalamanın heyecanı kısa sürüyor ama başta kendileri şans tanımadıkları için eleştiri- her seferinde. YSK krizini hatırlayın. Bazı adaylara yasak yorum onları. Pergelleri dar, açamıyorlar; siyasetleri rijit, getirildiğinde karşı çıkmıştık hep birlikte. BDP, yeni açılımlar yapamıyorlar. Bu haliyle barajı na- kendi seçtiği bağımsız adaylarla özgürce girebil- sıl aşsın BDP, seçmen kitlesini nasıl genişletsin? meliydi seçime, hür ve adil bir yarış olmasına 78 İktibas Mayıs 2011 Bosna Aynasında Ortadoğu gölge düşürülmemeliydi. Fakat akabinde, AK Parti’nin seçim konvoyuna Kastamonu’da bir saldırı oldu, kınamadılar. Seçimleri yaptırmamayı, sandıkları kurdurma- Akif Emre/12.05.2011/Yeni Şafak mayı tartıştılar onun yerine. Öcalan, dillere destan bir şekilde burjuvalaş- Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna’da makla suçluyor BDP’lileri. Halka inememekle yaşananlardan sonra gelinen nokta ile Ortado- eleştiriyor. Namazlı cuma gösterileri, halka in- ğu’daki devrimlerin geleceğini karşılaştırmanın meye yeter mi peki? tam zamanı. Neden başka çatışma alanları değil İstikameti Öcalan’dan alıyorlarsa, BDP’den de Bosna Ortadoğu’nun geleceğine ışık tutabilir? muradını anlamak için o mesajı bir kez daha Arap devrimlerinin dinamikleri ile Bosna’da ya- okumalarında yarar var sanırım. şanan insanlık dramı çok farklı toplumsal, siya- Diyor ki; “Demokratik siyaseti geliştiremi- sal çelişkilerin sonucu olmasına rağmen çözüm yorlar. Zayıf kişiliklerinden dolayı yol kat ede- adına Dayton Anlaşması’nı dayatan dış faktörler miyorlar. Bu anlamda dillere destan bir küçük Ortadoğu’da da devrede oluşu yeterince açıkla- burjuvalık söz konusu. Demokratik siyaset nasıl yıcı.. yapılır bilmiyorlar. AKP gece gündüz çalışıyor. Önce bir hafıza yenilemesi yaparak Bosna’da CHP bile artık bir şeyler yapmaya başlamış, ken- gerçekte ne olduğuna bakalım. Yugoslavya’nın dine bir alan açmaya çalışıyor...’’ dağılma sürecinde dağılmanın en kanlı geç- Bence de kendilerine, demokratik sivil siya- tiği bölge Bosna oldu. Rahmetli Aliya’nın sete bir alan açamadılar. Ama BDP siyasetini be- Yugoslavya’nın dağılmaması için gösterdiği çabalara rağmen fanatik Sırp millliyetçisi Belgrad ğenmeme gerekçelerim, Öcalan’ınkinden farklı. yönetimin tutumu ile muhtemelen parçalanma- Bir defa, sivil olamadılar daha. Nerede kaldı halk yı cesaretlendiren Avrupa ve Amerikan politika- çoğunluğunu kucaklayan, onlara kimlik dışında sı örtüşerek yüzbinlerce masum insanın kanının da gelecek vaat edebilen demokratik bir parti ko- akmasına neden oldu. numuna ulaşmak! Bosna’da yaşanan katliamı desteklercesine BDP’nin son gel gitlerinin, iç çelişkilerinin, seyreden Avrupa aynı zamanda kendi bölgesine tutarsızlıklarının hepsi sandıktan güçlü bir halk bile nizamat vermekten aciz olduğunu gösterdi. iradesiyle çıkamama korkusundan. İmralı’nın Hem siyasi ve askeri acizlik hem de gayrı ahla- da tazyikiyle muazzam bir baskı oluştu üzerle- ki tutumları deşifre olurken aslında Avrupa fikri rinde, bunu görüyorum. Bosna’da gömüldü. Halk desteğini çoğaltmanın yolunu yanlış Avrupa’nın acziyetini açığa çıkaran Ameri- yerde arıyorlar fakat. Gerilimi tırmandıran, tan- ka, katliamı üç yıl seyrettikten sonra müdahale siyonu yükselten, korku salan, saldırgan, ecnebi ederek bölgenin gerçek patronunun kim olduğu tabiriyle agresif yöntemlerin sandıkta ters tepe- konusunda Avrupalılara ders verdi. Zaten vahşet ceğine şüphe yok. Öylesi kolaylarına gelse de, o boyutlara ulaşmıştı ki, adeta kim olduğuna ba- salt çatışmacı kimlik siyasetiyle halka inilmiyor. kılmaksızın küresel güç/lerin müdahale ederek 79 İktibas Mayıs 2011 Libya örneğinde adeta dış müdahaleye açık daha fazla kan akmasını önlemesi için dua edecek hale getirildi. bir pozisyonun oluş/turul/duğu “liberal müdaha- Bosnalı Müslümanlara soykırım uygulayan lecilik” formülünün uygulamaya konduğu artık Sırpları durduran, Boşnakların kurtarıcısı rolü- bir sır olmaktan çıktı. Hatta Libya’da ortaya çıka nü üstlenen Amerika’nın hesabının başka oldu- durum, muhaliflerin haklı ama ahlaki olarak şa- ğu daha sonra anlaşılacaktı (gerçi hâlâ fark et- ibeli duruma düşürecek bir pozisyon şimdiden memiş olanlar hayli fazla). Sonuçta Dayton An- oluşmuş görünüyor. Bosna örneğini hatırları bi- laşması taraflara dayatılarak katili ödüllendiren, çimde Libya’da mağdurun bir “kurtarıcı”ya zor- mazlumu cezalandıran bir barış yapıldı. Bizzat lanacağı hegomonik stratejiler devreye giriyor. anlaşmanın kendisi her an kaosun çıkmasına Tıpkı Bosna’da soykırıma, tecavüze uğra- imkan veren maddeleriyle Bosna dış müdahale- yan insanlara kurtarıcı elini uzatan uygarlığın ye açık bir konumda bırakıldı. temsilcisi olarak Amerika sonuçta bölgeye yer- Bosna bugünlerde kuruluşundan bu yana gördüğü en derin siyasi krizle çalkalanıyor. Bir ta- leşirken askeri varlığını meşrulaştıracak po- rafta Sırp Cumhuriyeti sistemi bloke ederek ay- tansiyel çatışma unsurlarını “kurtuluş yolu”na rılma şantajıyla sürekli taviz koparmak isterken döşemesine benze süreci hatırlatan gelişmeler diğer tarafta Hırvatlar Sırplara benzer özerklik yaşanıyor. Libya’da Africom, NATO marifetiyle peşinde. Her ikisinin politik ve stratejik derinli- gerçekleştirilen “insani misyon “ yeni stratejik ğe (Sırbistan ve Hırvatistan) sahip olması böylesi hedeflerin taşlarını döşemede kullanılan bir slo- bir destekten mahrum Boşnakların farklılarla bir gandan ibaret kaldı. Pepe Escobar’ın formülasyo- arada yaşama, ülkeyi bütünlüğünü koruma ça- nu hayli açıklayıcı R2P – Responsibility to Pro- balarını zora sokuyor. tect ( koruma sorumluluğu) . Yeni sömürgecilik Geçtiğimiz yıl hayata veda eden adeta bir ba- insani sorumluluk adına meşrulaştırılıyor. rış meleği gibi dünyaya takdim edilen Dayton Libya’daki muhtemel tehlike, küresel müda- mimarı Hollbrooke, Boşnakların askeri denge- halenin Afrika kapışmasında sıçrama taşı olarak leri lehlerine çevirip topraklarını kurtarmaya kullanılacak bir üsse dönüşmesidir.. Bu arada başlamaları üzerine, ilerlemeyi durdurmadık- Fransız bayrakları sallayan, Amerikalı senatörle- ları takdirde bombalayacakları yönünde tehdit ri teker teker misafir eden, “daha uygun şartlar- ettiğini bizzat Boşnak genelkurmay başkanının da” petrol anlaşmalarını yenilemeye icbar edilen ağzından dinlemiştim. Sonuç, Amerika’nın her muhalefetin içinde bulunduğu trajediyi de kim- an müdahalesine açık, saldırganı ödüllendiren se yok sayamaz. Kaddafi kırbacı ile sömürgeci ve gerçek bir devlet mekanizmasının işlemediği emeller arasına sıkıştırılan bir apolitik devrimin Bosna şekillendirildi. Kosova’da yaşananların ardından Amerika’nın Doğu Avrupa’nın en büyük açmazını daha serin kanlı biçimde konuşmak askeri üssünü kurduğu düşünüldüğünde sürecin zorundayız. Çok farklı olmakla beraber benzer nasıl yönlendirildiği, bölgesel dengelerin nasıl durumun Suriye’de de tezgahlanmak istenmedi- şekillendiği daha iyi anlaşılır. ğinin garantisi yok. Askeri tiranlığı sürdürmekte Ortadoğu’daki devrimlerin ilk aşamasında kararlı yönetimler iktidarını kurtaramadığı gibi Tunus ve Mısır’da estirilen bahar havası Libya halkını ve ülkesini de yeni sömürgeci hesaplara ve Suriye’de sekteye uğramış görünüyor. kurban ettiklerini hâlâ fark etmemiş görünüyor. 80 81