haziran 2011

Transkript

haziran 2011
İktibas
YIL: 31
SAYI: 390
Haziran 2011
KU­RU­CU­SU
Er­cü­mend ÖZ­KAN
SA­HİBİ
An­lam Ba­sýn Ya­yýn San.
ve Tic. Ltd. Þti. Adý­na
Zafer ÇAM
SO­RUM­LU YA­ZI ÝÞ­LE­RÝ MÜ­DÜ­RÜ
Hü­se­yin BÜLBÜL
YA­YIN KU­RU­LU
Mu­kad­des ÖZ­KAN - Memduh KARS A. Bu­rak BÝR­CAN - Er­han AK­TAÞ
Meh­med DUR­MUÞ - Tarık ÖZKAN
Yüksel İSMAİLOĞLU
İçindekiler
www.iktibasdergisi.com
SE­LAM İLE
2
YO­RUM
Kimlik Sorunu ve Seçimler 4
KAV­RAM
Şükür 9
DÜ­ŞÜN­CE Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar/Atasoy Müftüoğlu 13
23. Abant: İslam’a Karşı Abant Dayanışması/Mermed Durmuş 19
SA­NAT - EDE­BÝ­YAT
Elif ÝS­MA­ÝLOЭLU
Gerenimo - Bin Ladin - Cihad/A. Burak Bircan 30
KA­PAK - DÝZ­GÝ - TA­SA­RIM
Pa­ti­sign 0 312 394 68 82 (pbx)
Rahat Kaçıran Ayetler/ Şükrü Hüseyinoğlu BAS­KI
Cem-Veb Ofset Sanayi ve Ticaret
Alınteri Bulvarı Oğuzlar Sanayi Sitesi
No:5 Ostim/ANKARA
Tel: 0 312 385 37 27 Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres/ Mustafa Atav 37
BA­SIM TA­RÝ­HÝ
03/06/2011
YA­YIN TÜ­RÜ: Ye­rel Sü­re­li Ya­yýn
YIL­LIK ABO­NE
2011 Yý­lý (385. ila 397. sa­yý­lar)
Yıllık: 50 TL, Öð­ren­ci: 30 TL
Yurt­dý­þý: 45 Eu­ro
Her Bir Cilt 20 TL
e-dergi 30TL
HA­VA­LE ÝÇÝN
AN­LAM Ba­sýn Ya­yýn Ltd.
Ak­bank An­ka­ra Mit­hat­pa­þa Þu­be­si
IBAN: TR970004600354888000015808
TL için: 0015808 No­lu He­sap Eu­ro için: 0041388 No­lu He­sap
Yurt Dýþý: Telat Özhan
Banka Adý:Deutsche Bank
Konto Nummer 0228684 00
BLZ 550 700 24
Mainz Şubesi
Tel/Fax:00496131234388
POS­TA ÇE­KÝ HE­SA­BI
An­lam Ba­sýn Ya­yýn Ltd. Þti.
Pos­ta Çe­ki:150179
ÝDA­RE YE­RÝ
Tu­na Cad. 14/3 06420 Ye­ni­þe­hir/AN­KA­RA
Tel: (0 312) 435 37 60 Fax: 435 37 61
ÝK­TÝ­BAS im­za­lý ya­zý­lar der­gi­mi­zi bað­la­
mak­ta­dýr. Di­ðer ya­zý­lar­dan ya­zý sa­hip­le­ri
so­rum­lu­dur.
web: www.ik­ti­basdergisi.com
e-ma­il: ik­ti­bas@ya­hoo.com
35
Ebediyyet İçin Edebiyat/Mustafa Bozacıoğlu 40
Akıl Toplumu/Bünyamin Zeran 43
Kur’an’ın Peygamberi mi?/Ahmed Durmuş 47
İkiyüzlülük/Hikmet Ertürk 51
Modern Çağa Aitlik Rolleri/Mehmet Mortaş 57
BİR DERGİ/KİTA P ALINTI
Gazâlî Muhabbetinin Türkçesi/ Metin Önal Mengüşoğlu 59
SANAT EDEBİYAT
Her Cinayetin Bilinmeyen Bir Tanığı Vardır/Mehmet Akif Şahin 65
Tesbihçi/Dilek Buz 67
MEKTUPLAR­
Mehmet Öztürk/Giresun 71
GÜN­DEM
Apo’nun BDP’den İstediği/ Akif Beki 78
Bosna Aynasında Ortadoğu/ Akif Emre 79
1
Selam İle
Değerli okuyucularımız!
İşte yaklaşan seçim furyası, her cenahtan insanı
Malum olduğu gibi 12 Haziran genel seçimlerine
etkisi altına alabilmek için cilalanıp parlatılan De-
günler kaldı. İnsan hayatta birtakım seçimlere mu-
mokrasi, yenidünya düzeni, açılım, BOP ve sivil ana-
hatap olur. Yapacağı tercihlerle hayatına yön veren,
yasa müjdeleriyle insanın gündemine oturtuldu. Siya-
anlam kazandıran tercihler yaptığı gibi; içine doğdu-
siler ise, siyasetin (seçimlerde) halka bakan yüzüyle
ğu ve seçme şansının olmadığı durumlarla da karşı-
topluma şirin gözükmek için elinden geleni ardına
karşıya kalabilir. Başta anne ve babamızı, dünyaya
koymuyor. Sonuçta herkes kendi seçimini yapmış.
geleceğimiz zaman ve zemini, cinsiyetimizi, rengi-
Çok yakında bireysel tercihlerin toplumsal tercihlere
mizi ve milliyetimizi belirleme şansımız yoktur. Bu
dönüşeceği genel seçimler de yapılacak. Bu vesileyle
konularla ilgili bir seçim yapmamız da söz konusu
hafızalarımızı bir kere daha yineleyelim de yanlış se-
değildir. Kendi tercihimizle olmayan bu konulardan
çim yapmayalım!..
kimseye hesap vermek durumunda da değiliz. Ancak
Değerli okuyucularımız!
bize verilen imkânlar dâhilinde, kendi irademizle ya-
Bu ayın en başat gündemi, yaklaşan 12 Haziran
pacağımız her tercihten hem dünyada hem de ahirette
genel seçimleri olması nedeniyle yorum bölümünde,
sorumluyuz.
“Kimlik Sorunu Ve Seçimler” konusuna değindik.”
İslam’da insan Rabbinin karşısında kuldur. Kul
Dünyada ve bölgemizde meydana gelen değişim ve
ise yaptığı her işte sorumluluk bilinciyle hareket eder.
dönüşümleri
Yaptığı her işin meşru olup olmadığına dikkat ederek,
ciddiyetle takip etmek ve değerlendirmek durumun-
doğru bir zeminde olmaya çalışır. Bu gündelik rutin
dayız muhakkak. Müslümanlara yönelik ideolojik ve
işlerimiz için böyle olduğu gibi; hayatımızın dönüm
metodolojik boyutlarını, bölgede inşa edilmek istenen
noktası sayılabilecek işler için de böyledir. Bu eş se-
yeni düzeni, yeni senaryolarda Müslümanların ve bi-
çimi gibi ailevi bir konuda olabileceği gibi; iş seçimi
lerek veya bilmeyerek Müslüman kimlikleriyle, kü-
gibi ekonomik bir konuda da olabilir. Veya bir dünya
resel odakların kendilerine uygun gördükleri rolleri
görüşü ile münasebetimizi belirleme konusunda da
uyumlulaştıran stratejik misyonlarını doğru okumak
olabilir. Bunlar arasında bir fark yoktur. Çünkü İslam,
zorundayız.”
kendi
referanslarımız/ölçütlerimizle
hayatı bir bütün olarak değerlendirir. Dünyayı ahiret-
Kavram bölümünde ise” Şükür” konusunu ele
ten, siyaseti ibadetten ayırmaz. Her işte Allah’ı razı
alarak, “Bundan maksadın esas olarak kulun, Allah’a
etmeyi esas alır. Yerde ve gökte dünyada ve ahirette
şükretmesi demek, sadece minnet duyması, söz ile
ondan başkasına yönelmeyi, hüküm ve hâkimiyeti
teşekkür etmesi değil, aynı zamanda Allah’ın kendi-
Allahtan başkasına vermeyi asla kabul etmez. Bu
sine verdiği nimetlerin karşılığını vermesi demektir.”
nedenle Müslüman yapacağı her tercihte bu anlayışa
diyerek şükrün olması gereken şeklini ifade etmeye
bağlı olduğunu gösterir. Dünyanın geçici nimetlerine,
çalıştık.
gönül okşayan yaldızlı sözlere aldanarak, bulunduğu
Düşünce yazıları bölümünde, Atasoy Müftüoğlu
zemini asla terk etmez.
Ağabeyimizin” Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar
2
İktibas
Mayıs 2011
“ başlığı ile kaleme aldığı,” Batı’lı sömürgeciler 21.
Mustafa Atav,” Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres”
yüzyıl Haçlı istilalarıyla, yeniden, bir kez daha İslam
isimli yazısında,” Lakin işler böyle yürümüyor artık.
dünyasına dönüyor. Yeni sömürgecilik “demokrasi
Endişelerimiz dilimize yansımıyor, daha çok güncel
misyonerliği” maskesi altında ilerliyor. “Demokrasi”
olanı yani laik, seküler, profan algıya hizmet ettikleri-
bir mal gibi, bir ihraç ürünü gibi pazarlanıyor, alını-
ni açıkça deklare edenlerin ve bu haliyle hüküm ferma
yor, satılıyor.” Dediği uzunca bir yazısını sizlerle pay-
olanların sahiplendikleri iktidar kavramında münde-
laştık.
miç olan bir takım güçlerin istediklerini terennüm
Dergimizin ilk gününden beri sürekli takip ettiği
ediyoruz biteviye.” Dediği gözlemlerini sunduk.
Abant toplantılarını yine “23. Abant: Yeni Dönem
Mustafa Bozacıoğlu ise,” Ebediyet için Edebi-
Yeni Anayasa Ya da İslam’a Karşı Abant Dayanış-
yat” başlığı ile bizlere aslolan şeyin muhataplarınca
ması” başlığı ile Mehmet Durmuş kardeşimizin ka-
anlaşılmak olduğunu anlatmaya çalıştı. Bünyamin
leminden, “23. Abant’ın başlığını oluşturan ‘yeni
Zeran ise. “Akıl Tolumu” başlığıyla ifade ettiği ya-
dönem’ cümleciği rast gele seçilmiş bir söz değildir.
zısında ”Burada anlatılmak istenen şey aklı kötüle-
Gerçekten de bir ‘yeni dönem’ söz konusudur. Bu
mek değildir. Akıl, Allah’ın insana verdiği en güzel
yeni dönemin fikir koordinatları, toplantıda yapılan
nimetlerdendir. Benim sorun olarak gördüm şey aklın
konuşmalarda açıkça görülmektedir. Bu, öncelikle
ilahlaştırılmasıdır. demektedir. Ahmet Durmuş İse.”
tam demokrat bir zihniyetin oluşturulmak istendiği
Kur’an’ın Peygamberi mi? Hurafelerin Peygamberi
dönemdir. Yeni bir anayasa da, yeni bir demokrasi de
mi?” dediği yazısında Kur’an’ın sunduğu peygamberi
ancak ‘demokratik bir zihniyet’le mümkün hale gele-
tanıtmaya çalıştı. Hikmet Ertürk ise, zemmedilen ah-
cektir.(1) Egemen Bağış’ın “Türkiye’nin yanında” ol-
laki özelliklerden “İki Yüzlülüğü” anlatmaya çalıştı.
duğunu belirttiği “zamanın ruhu”(2) bu ‘yeni dönem’i
Mehmet Mortaş, “Modern Çağda Aitlik Rolle-
anlatmaktadır.
Şu anda, seksen yıllık otoriter ve totaliter de-
ri” dediği yazısıyla sizlerle buluştu. Bir Dergi Bir
rin devlet geleneğiyle hesaplaşma yoluna girmiş bir
Alıntı kısmında ise Ümran dergisinden Metin Önal
Türkiye’yi izliyoruz. ‘Yeni dönem’in en belli başlı
Mengüşoğlu’nun İmam Gazali’yi değerlendirdiği
icraatı yeni bir anayasa yapmak olacaktır. Yeni ana-
yazısını alıntıladık. Sanat edebiyat bölümünde ise
yasa, yeni dönemi tepeden tırnağa hizaya sokan bir
Mehmet Akif Şahin’ den ve Dilek Buz kardeşimiz-
kahraman olmayacaktır elbette ama bu yeni anayasa
den yazılar bulacaksınız. Mektuplara cevaplar da ise
olmadan da, yeni dönem şekillenmeyecektir.” Dediği
Giresun’dan bize yazan Mehmet Öztürk kardeşimizin
değerlendirmesini okuyacaksınız.
Kur’an’daki Âdem kıssası ile ilgili muhtelif sorula-
A.Burak Bircan dan “Gerenimo - Bin Ladin – Ci-
rını cevaplamaya çalıştık. Gündem bölümünde ise,
had” başlığı ile ABD nin Usame Bin Ladin’ in öldü-
beğeneceğinizi umduğumuz muhtelif yazıları bula-
rülmesiyle ortaya çıkan yeni politikalarını ve Müslü-
caksınız.
manların konuyla ilgili davranışlarını değerlendirdiği
Bir sonraki sayımızda buluşmak temennisiyle siz-
yazısını dikkatlerinize sunduk. Şükrü Hüseyinoğlu,
leri dergimizle baş başa bırakıyor, hepimizi Allah’a
“Rahat Kaçıran Âyetler!” isimli yazısında CHP mil-
emanet ediyoruz.
letvekili adayı Binnaz Toprağın “Her nefis ölümü ta-
(1) Erol Katırcıoğlu, Eksik Demokrasi, Taraf, 21.05.2011.
dacaktır.” Ayetine gösterdiği tepkiyi değerlendirdi.
(2) Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor, Zaman, 01.05.2011.
3
Yorum
Kimlik Sorunu ve Seçimler
Seçim yapmak/tercihte bulunmak insan ha-
yaklaşımla azletmekten, araştırmaktan, sorgu-
yatında çok önemlidir. İnsan hayatının yönünü,
lamaktan ve böyle bir zihniyetin örgütlü yapısı
geleceğini belirler temel hususlardaki seçimler.
ümmet/millet bilincinden uzaklaşmış. Tarihi
Bu açık gerçekliğine rağmen, ne yazık ki insanla-
süreç içerisinde kaybettiklerine yeniden kavuş-
rın çoğu, akıl baliğ olduktan sonra ana konular-
mak için özel dönüş çabalarını ileri aşamalara
da seçim yapma yerine toplumdaki genel eğilime
taşımak yerine suçu hep dışarıda aramış; kafire
uymayı tercih etmektedirler. Nitekim insanları
küfretmekten kendi Müslümanlığını sorgulama-
düşünmeye, akletmeye, ibret almaya, hayatın
ya zaman bulamamış, bu yolda yeterince titiz ve
gayesine uygun bir yol belirlemeye çağıran davet-
sabırlı olamamışlardır. Yada son zamanların ge-
çilerin etkisiz kaldığı dönemlerde de insanların
nel özelliğine uygun olarak kafire kafir demenin
dominant – baskın anlayışların peşinden gittik-
suç olduğu, Müslüman’a ait bazı hasletlerin su-
lerini görmekteyiz.
landırıldığı veya bunlarla anılmaktan kaçınıldığı
Heva ve hevese tabi olmanın teşvik edildi-
bir sapma gündeme gelmiştir. Temel Referan-
ği, uygun olduğu, hedonik felsefenin insanlar
sımız olan Kur’an’ın bütün niteliğine rağmen,
üzerinde etkili olduğu modern ve post modern
maslahat gereği, küfür bir versiyonuyla diyalo-
dönemlerde bu durum daha da belirgin hale
ğu, uzlaşmayı, hatta iş birliğini meşru gören bir
gelmektedir. Aynı zamanda iletişim çağı olarak
yöntem ile neredeyse Küfür/şirk sistemleriyle öz-
nitelenen çağımızda insanlığın sahip olduğu bir-
deşleşmişler; küfrün her türlü cinayetine, teca-
çok imkâna rağmen doğrusal/lineer gelişme tezi-
vüzüne, terörist saldırılarına, zulmüne karşı net
nin aksine bilinçlenmeden çok küresel güç odak-
bir duruş sergileyememişlerdir. Müslüman’ca
larının maniple etmelerinin hiç te zor olmadığı
bir duruşu, tavrı gösterenler ise henüz etkili bir
bir dünyada yaşamaktayız.
düşünsel sistematik, buna paralel örgütlenme
düzeyine ulaşamamanın sıkıntılarını yaşamak-
Zira bu akıl tutulmasının, sapmanın, azgın-
tadırlar.
laşmanın karşısında durması, yaratılış gayesine
uygun yaşam biçiminin temsilcisi, insanlığın
Değişen dünya ve bölge şartlarına paralel ola-
öncüsü olması gereken Müslümanlar etkin,
rak, uzlaşmanın, küresel küfrün belirlediği bir
hâkim güç değil. Tarihi süreç içerisinde temel
ideolojik çizgide diyalogun, verili sistem içi bir
referanstan şu veya bu sebeple uzaklaşmış. Müs-
alt kimlikle var olmanın önerildiği bir vasatta
lümanlar, içlerindeki beyinsizlerin peşinden gi-
yaşamaktayız. Görünürde otoriter yapıların yı-
derek doğru çizgiden sapmış; kişi merkezli ve/
kıldığı her bölgenin/ülkenin stratejik konumuna
veya tarihsel bir din algısıyla malul hale gelmiş
ve şartlarına uygun yeni yapılanma arayışlarının
bulunmaktadır. dolayısıyla Kur’an merkezli bir
tartışılmadığı, arka planındaki senaryoların gün4
İktibas
Mayıs 2011
deme getirilmesinden pek hoşnut olunmadığı
Unutulmaması gerekir ki bu bağlamda Laik
bir değişim ve dönüşüm… Kendilerini demok-
Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı değişim ve
rat olarak tanımlayan ve/veya böyle tanımlama-
dönüşüm stratejik ve ideolojik boyutlarıyla
yı ehven-i şer olarak görenler için bu gelişmeler
önemsenmektedir.
tüm eksikliklerine rağmen heyecanla takip edil-
Zira kurulduğu günden itibaren toplumsal
mesi, mümkünse katkı verilmesi gereken niteli-
bir temele sahip olmayan Militarist Türkiye
ğe sahip süreçler. Oysa bir Müslüman için deği-
Cumhuriyeti, dış ve iç odakların ortaklaşa çaba-
şim ve dönüşümün ifade etmesi gereken anlam
larıyla Demokratik Cumhuriyet’e doğru evrilme
farklı olması gerek.
sürecine girmiş ve bunda ciddi mesafeler alın-
Dünyada ve bölgemizde meydana gelen deği-
mıştır. Dünyadaki trende/eğilime paralel olarak
şim ve dönüşümleri kendi referanslarımız/ölçüt-
“ılımlı laiklik” ekseninde felsefesi, ilkeleri, de-
lerimizle ciddiyetle takip etmek ve değerlendir-
ğerleri aynı olan yeni bir model ile ceberut-bas-
mek durumundayız muhakkak. Müslümanlara
kıcı- devlet imajı büyük oranda silinerek rejim
yönelik ideolojik ve metodolojik boyutlarını,
“gülen yüzleri” vasıtasıyla toplumla buluşmuş,
bölgede inşa edilmek istenen yeni düzeni, yeni
hatta sosyolojik derinliğe kavuşma yolunda cid-
senaryolarda Müslümanların ve bilerek veya
di mesafeler alınmıştır.
bilmeyerek Müslüman kimlikleriyle, küresel
Bu nedenledir ki kimlik sorunu yaşayan Müs-
odakların kendilerine uygun gördükleri rolle-
lümanlarda “siyasi sara nöbeti” halini alan içinde
ri uyumlulaştıran stratejik misyonlarını doğru
yaşadıkları rejimin kimler tarafından yönetilece-
okumak zorundayız. Bu gelişmelerin görünürde
ği hususundaki seçimler hep patolojik nitelikte
Müslümanlara açtığı hareket alanının ideolojik
olmuştur. Ne yazık ki bazılarının netleşmemiş
zeminini, Müslümanların yaşadığı coğrafyaya
kimliği ve siyasi bilinçsizliğinin bir sonucu olan
yönelik hesapların asıl maksatlarını gözden ka-
bu sapma, son zamanlarda giderek yaygınlaştığı
çırmadan bu değerlendirmeleri yapmak duru-
görülmektedir. Bunda kimlik bunalımının gide-
mundayız. Aksi takdirde reel şartların aldatıcı
rek yaygınlaşmasının yanı sıra konjonktürel ge-
cazibesine kapılarak, küresel sistemde eski para-
lişmelerin etkilediği bazı kesimlerinde sistem içi
digmanın iflasına odaklanırken yeni paradigma-
mücadele yöntemini meşrulaştırma sürecine gir-
nın ideolojik ve metodolojik niteliklerini ıskala-
melerinin de etkisi büyüktür. Geçmişte istenilen
mamız kuvvetle muhtemeldir. Nitekim öylede
düzeyde olmasa da belirli bir siyasi bilince sahip
olmaktadır. Değişen dünya ve bölge değerlerinde
demokratik seçimlerin ne anlama geldiğinin bi-
Müslümanların hızla merkeze doğru hareket et-
lincinde gözüken bazı kesimler, Özal’lı yıllarla
tiği bir konjonktürde bölgemizin yeni yöntem-
başlayan bir süreçte, özellikle de son on - onbeş
ler kullanılarak küresel küfrün hâkimiyetinin
yıl içinde, çeşitli mülahazalarla, ama ciddi argü-
devam ettirilmesi; en önemlisi de bu yapılırken
manlara dayanmayan hareket eder olmuşlardır.
Müslümanların zihinlerini kuşatmayı öngören
Hatta bunlardan bir kısmı ilkesiz, delilsiz olarak
“ideolojik şavaş” ın her zamankinden daha et-
girdikleri bu çıkmaz yolu açan süreci “Kurtuluş
kin bir şekilde öne çıkarılması, kaba güç yerine
savaşı” olarak niteleyecek kadar ileri gitmişler-
yumuşak güç kullanılarak gerçekleştirilmek is-
dir. Uzun süredir Müslümanların gündeminde
tenmesidir.
olan bu vahim yönelişi ortaya koyan “seçim” ise
5
İktibas
Mayıs 2011
12 Eylül anayasa referandumu olmuştur. Ne ya-
Toplum farkında olsun ya da olmasın b i r k a ç
zık ki 12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde
dönemdir seçimler, değişik partilerin program-
de bu eğilimlerin devam edeceği söylenebilir.
ları ve tüzüklerinden çok değişen dünya ve bölge
Ancak unutulmamsı gerekir ki konjonktürel
koşullarına paralel olarak konumu ve misyonu
olduğuna inandığımız bu yanlış yönelme, Tevhi-
değişen Türkiye’nin algısının öne çıktığı seçim-
di duruşu net, sistem dışı mücadele yönteminin
lerdir. Bir Başka ifadeyle seçimler, gelişmelerin
ilkesel ve stratejik önemine vakıf olan Müslü-
ruhuna uygun duruş sergileyenlerle beslendik-
manların dik duruşlarının devamıyla başka kul-
leri statükoyu korumakta yarar görenler arasın-
varlarda gördüğümüz insanımızı yeniden düşün-
da geçmektedir. Bu durumun farkında olmayan
meye sevk edecektir inşallah!..
bazı yorumcular, partilerin aday listelerine,
Kim ne derse desin, toplumda ve insanımızın
programlarına, vaatlerine gereğinden çok anlam
zihninde nasıl bir algı oluşturulmaya çalışılırsa
yüklemekte, eski parametrelerle değerlendirme-
çalışılsın, her seçim, değişimcilerle statükocu
ler yapmaktalar. Bu nedenledir ki yanılmakta,
güçler arasında geçecektir.
tahmin yerine temennilerini dile getirmektedirler.
Yeni anayasa temasının öne çıktığı 12 Haziran seçimlerinde değişimci kesimin başat Partisi
İki dönemdir tek başına hükümet kurabile-
AKP, Statükoyu ise şu veya bu nedenle de olsa
cek milletvekiline ve oy oranına sahip olmasına
CHP – MHP – BDP temsil etmektedir. Yani
rağmen AKP’nin üçüncü dönemde de açık ara
tasnif dışı tuttuğumuz küçük partiler bir tarafa
(%45-50)önde olması bu gerçekliğin bir yansı-
sistemin partileri iki ana eksende politikalar ge-
masıdır. AKP, Türkiye’nin yeni misyonu ve viz-
liştirmektedirler.
yonuyla; ekonomide, siyasette, dış politikada iç
ve dış odakların büyük bir kesiminin beklediği
SİSTEMİ İŞLETMEYE TALİP PARTİLER
politikalar ortaya koymakta ve bunu küresel sis-
Değişen dünya ve bölge koşullarını sistemin
temle çatışmayarak yapmaya özen göstermekte-
felsefesi ve hedefleri doğrultusunda iyi okuyan
dir. Diğerleri ise henüz yeni şartlara uygun bir
ve gelişmelerle uyumlu politikalar ortaya koyan
yeniden yapılanma sürecini dahi tamamlayama-
AKP, henüz ciddi bir muhalefet oluşmadığından
mış gözükmektedir.
üçüncü dönemde de hükümeti kurmaya aday
Hatırlayacaksınız, bir süre önce CHP’nin
gözükmektedir. CHP- MHP ve BDP’den oluşan
“Sav”ı değişmedi tespitinde bulunmuştuk. Her
muhalefet bloğu ise tek başına veya bir koalis-
ne kadar bazı farklılıklar yaşansa da CHP’nin
yonla iktidar olma ihtimali olmadığından bahse
derin yapılarla bağlantısının sembolü görünü-
konu partilerin hedefi, daha çok AKP oylarını
mü veren güçlü genel başkan yardımcısı (teş-
mümkün olduğunca aşağı çekmekle sınırlı kal-
kilattan sorumlu) Önder Sav değişmiş olsa da
maktadır. Böylelikle AKP’nin tek başına da kalsa
söz konusu parti yeni şartlara uygun bir değişim
yeni bir anayasa yapmasına engel olma, hiç ol-
sürecini tamamlayamadı. Parti içinde değişim
mazsa değişimin hızını kesme stratejisiyle hare-
zorunluluğunun sonucu olan sancı, kasetlerle,
ket etmekteler. CHP-MHP ve BDP’ye bu strate-
komplolarla devam etmekte. Görünen o ki CHP
jilerinde derin güçler, derin PKK ve statükodan
olması beklenen değişim ve dönüşüm sürecini
beslenen diğer odaklarda destek vermektedirler.
henüz yaşamıyor. Baykal ile devam etmenin
6
İktibas
Mayıs 2011
daha büyük handikaplara neden olacağını düşü-
geleceğini söylemek zor olmasa gerek. Yani eğer
nen odaklar iki aşamada hakim olmuş gibiler.
CHP yeni Türkiye’de AKP’nin karşısında sosyal
Bir lider olmaktan çok ”düşük profilli” bir geçi-
demokrat bir parti olarak bir varlık göstermek
ci genel başkan olarak koltuğa oturtulan Kemal
istiyorsa bu değişimi köklü bir şekilde gerçek-
Kılıçtaroğlu, tüm yetersizliklerine rağmen geçiş
leştirmek zorunda. Seçim öncesi, geçici olarak
dönemi için gündeme gelmiş biri.. Değişim ve
”Ergenekon çatısı” altında toplanmaya çalışan
dönüşüm sürecinin kritik aşamasını teşkil eden
veya başka bir çıkış yolu üretemeyen kesimlerin
yeni anayasa hazırlanması safhasında Baykal ve
seçim sonrasında her halükarda yeniden partiye
ekibini tasfiye eden Ergenekon destekli odaklar,
hakim olma mücadelesi verecekleri çok açık.
geniş bir yelpazeye hitap ederek, özellikle de geç-
CHP gibi MHP ve BDP’de kendi kulvarında
mişte merkez sağ olarak nitelenen partileri de
yeni şartlara uygun bir yeniden yapılanma sü-
içine alarak CHP’nin oylarını artırma strateji-
recine gebe gözükmektedir. Bu gerçekleşmediği
sini devam ettirmekteler. Bunu uygularken de,
takdirde söz konusu partilerin yerlerini yenile-
naçar, halkın hassasiyetlerini dikkate almaya
rinin doldurmaları kaçınılmazdır. Türkiye’nin
çalışan bir yol izlemekte, söylem geliştirmeye
iki partili sisteme doğru yol alması ve temel so-
çalışmaktalar. Ancak toplumdaki kemikleşmiş
runlarını çözmesiyle bu iki milliyetçi partinin
CHP algısını değiştirmek mümkün olmadığı
tabanlarının kitle partilerine yönelmeleri ve bu
gibi başta Kılıçtaroğlu ve çok başlılık görüntüsü
siyasi çizgilerin marjinal unsurlara da dönüşme-
veren ekibi bu çabayı boşa çıkaran çamlar devir-
leri muhtemeldir.
Bu geçiş döneminde derin odakların stra-
meye devam etmekteler.
Bu arada, CHP’nin yeni arayışlarıyla birlik-
tejileri gereği CHP’de olduğu gibi MHP’de de
te, CHP sağcılaşıyor mu? Sorusu gündeme geldi.
kasetli operasyonlar gündemdedir. Bu operas-
Bu tartışma, 2004-2005 yıllarında dikkatlerinize
yonlarda MHP’nin kendi tabanının büyük bir
sunduğumuz bir tespitimizi hatırlattı bize. O za-
kısmıyla uyumlu olmayan bir parti yönetimine
man, değişen dünya ve bölge koşulları ve bunun
sahip olmasının yanı sıra bu partinin statükocu
dayattığı Türkiye’nin yeni konumu ve misyo-
derin güçlerin etki alanının dışında olmaması da
nundan söz etmiştik. Ve devamla Türkiye’nin
neden olarak görülebilir. 12 Eylül anayasası re-
yeni resmi ideolojisinin “ılımlı laik” bir eksende
ferandumunun sürecinde başlayan tabanla çeliş-
yükseltileceğine ve partilerin de bu çizginin sa-
kili politikalara Ergenekon sanıklarının MHP’de
ğında ve solunda konumlanacağına dikkat çek-
aday gösterilmesiyle devam etmesi MHP’nin ba-
miştik. Aksi duruş sergileyen partilerin ise bir
raj sorunu olup olmadığı sorusunu da gündeme
süre sonra marjinalleşmeye mahkûm olduğunu
taşıdı.
ifade etmiştik. Türkiye’deki bu değişim ve dönü-
Ayrıca CHP-MHP yakınlaşması söylentile-
şüm sancılı geçmekte, dolayısıyla da gecikmeli
rini haklı çıkaracak aday profilleri ve kasetlerle
olmaktadır. CHP’de günün söylem değişikliği-
kamuoyuna yansıyan ulusalcılarla paralel dü-
nin söz konusu düzlemde olmadığı söylenebilir.
şünceleri tartışmaları çok boyutlu olarak arttır-
Ancak bugün pragmatik gerekçelerle oluşturul-
mış gözüküyor. Hatırlanırsa CHP ile MHP’nin
maya çalışılan söylemler gelecekte merkez sol
yakınlaşması tarihi kökenleri itibariyle çokta ya-
bir partinin vazgeçemeyeceği değerleri haline
dırganacak bir durum değildir. Bu partilerin itti7
İktibas
Mayıs 2011
hat ve terakki’nin iki ana damarını temsil ettiği
gun çözümün önü açılabileceği de tartışılmakta-
bilinmektedir.
dır. Bu bağlamda AKP Genel Başkan Yardımcısı
Keza BDP’ninde homojen bir yapıya sahip
Ö. Çelik’in demeci önemsenmeli. Çelik diyor ki
olmayan tabanıyla zaman zaman farklı bir gö-
“benim Cumhuriyeti kuranlara saygım var. On-
rünüm verdiğini söylemek mümkün. Marksist
lar Cumhuriyeti kurdular ve ayakta tuttular ama
bir kökene sahip PKK ve uzantılarının, derin yapının katkılarıyla, bu seçimde, tabandaki gerçek
Allah korusun AK Parti gelmeseydi onların kur-
güçlerinin üstünde oy alma ihtimalinin seslen-
duğu Cumhuriyeti siz (CHP) batırıyordunuz”
dirilmesi bu tespitle çelişik görülebilir. Ancak
Mesaj gayet açık; eğer bugün AKP’nin ve re-
unutulmaması gerekir ki konjonktürel nedenle-
jimin gülen yüzlerinin temsil ettiği yeni Türkiye
rin bir sonucu olacaktır. Yaşanılan geçiş döne-
ideolojisi olmasaydı CHP’nin halka dayanma-
minde dağdan inip düz ovada siyaset yapmanın
yan, bu ülkenin asli sahiplerinden bir kısmının
sancılarını yaşayan BDP, Bölge insanıyla yakın-
ötekileştirildiği, asimilasyoncu, güvenlik eksenli
laşmak, tabanını kucaklamak adına geçmişte
zaman zaman yapmaya çalıştığı halkın inanç-
politikalar devam etseydi Cumhuriyet batacaktı.
larına ve hassasiyetlerine yakın durma taktiğini
Benzer görüşleri 1950’li yıllarda Celal Bayar’da
yeniden kullanma gereğini hissetmekte; İlgisini
dile getirmişti. O zamanlar DP’yi rejim düş-
camilere, imamlara yoğunlaştırmanın ötesine
manı, Cumhuriyet düşmanı olarak suçlayan
giderek BDP, “sivil itaatsizlik” eylemleri kapsa-
CHP’lilere Bayar; biz Cumhuriyet düşmanı deği-
mında Cuma namazını devlet görevlilerinin ar-
liz. Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmiyoruz,
kasında kılmamakla ses getirmektedir… Atlan
Bizim yaptığımız cumhuriyet barajının arkasına
Tan gibi nevi şahsiyetine münhasır muhafaza-
kar demokrat tipleri bağımsız aday yapmaktadır. biriken suların barajı yıkmasını ve Cumhuriyet
Aynı zamanda BDP diğer Kürt guruplarıyla aynı
bahçesini yok etmesini önlemek için; drenaj ka-
çatı altında gözükmeyi de önemsemektedir. An-
nallarıyla fazla suları kontrollü bir şekilde boşal-
cak bu konjöktürel ataklarının seçim sonuçları-
tarak hem de cumhuriyet bahçesini sulamaktır.
na olumlu yansımasının ötesinde devletle para-
Yani biz tahrip etmiyor Cumhuriyeti güçlendi-
lellik halinde olan ve büyük oranda dış desteğini
riyoruz.
kaybetmiş PKK’nın siyasi uzantısı BDP’de seçim
Bu gün DP çizgisinin uzantısı olan AKP’nin
sonrasında yeni tartışmalara gebe olması ihti-
yaptıkları da Cumhuriyeti, temel felsefesi, ilke-
malini güçlendirmektedir.
R. Tayip Erdoğan’ın partisinin oy oranından
leri ve değerleriyle korumak, yeni bir paradigma-
çok elde edeceği milletvekili sayısıyla ilgili olma-
yı toplumla barıştırmak, toplumsal derinliğini
sı, bu meyanda, MHP’nin muhafazakâr seçmeni
sağlamak değil mi? Bununda ötesinde, geçmiş-
üzerinde yoğunlaşıyor gözükmesi de manidardır.
tekine benzer şekilde yeni Türkiye modeliyle
Zira bu yoğunlaşma bir tarafta AKP’nin Kürt politikası değişiyor mu? Sorusunu gündeme geti-
Batılı dostlarıyla birlikte bölgeyi istikrar içinde
rirken diğer taraftan da yeni anayasayla birlikte
dönüştürmek, bölgesel güç olarak yeni misyonu-
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ideolojisine uy-
na uygun bir işlev görmek değil mi?
8
Kavram
Şükür
Şükür, sözcük olarak: “hayvanın yediği besi-
Nimeti vereni görmezden gelmek; verdiği
ni, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi” (Li-
nimeti zimmetine geçirmek, nimetin üzeri-
sanül Arab; c:5, s:163–165 ve Tacül Arus;c:7,
ni örterek, nankörlük temek, nimeti gizlemek
s:48–51); semizliğiyle sahibinin ona bakımını
demek olan küfür kavramının zıddı olan şükür
gösteren hayvan, memeleri süt ile dolu olan
kavramı, nimeti kimin verdiğini, niçin verdiği-
deve, ağacın kökündeki taze bitki, ağacın dalla-
ni bilmek ve açığa vurmaktır. Ancak bu açığa
rının çoğalması (Müfredat; c:2,s:22) gibi anlam-
vuruş sözle değil, imanın eyleme dönüşmesiyle
lara gelmektedir.
mümkün olur. “Ş-k-r” kökünden gelen Şükür sözcüğü,
Anlam alanı itibariyle hamd, sabır ve ema-
Kur’anda, “teşekkür”, “müteşekkir”, “şükran”
netle de yakın bağı olan şükür, kavram olarak:
gibi türevleri ile birlikte yetmişten fazla ayette
kulun, Allah’ın kendisine vermiş olduğu ni-
yer almaktadır. “Tükçede kullanılan teşekkür
metlerin karşılığını Allah’a vermesi demektir.
ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.” Mas-
Nimetin karşılığını Allah’a vermek ise; Allah,
tarı “iyilik yapana onu överek karşılık vermek,
kuluna nimet türünden her ne vermişse, ku-
teşekkür etmek” demektir. Kavram olarak;
lun kendisine verilen bu nimeti; nimeti verenin
tevhîd-muvahîd (Âl-i İmran/145, Îbraîm/7); ni-
belirlediği şekilde kullanması demektir. Şayet
mete şükür/nimete teşekkür etmek anlamlarına
nimet, nimeti verenin belirlediği şekilde kulla-
gelmektedir. Kur’an, “şükrü” “küfrün” karşılığı
nılmazsa, sadece nankörlük edilmiş olunmaz
olarak kullanmaktadır. Aynı kökten türeyen
aynı zamanda emanete ihanet de edilmiş olu-
“şâkîr” ve şâkîr kelimesinin mübalağa ve sü-
nur. Zira emanete ihanet, emaneti amacı dışın-
reklilik ifade eden şekli olan “şekûr” kelimeleri
da kullanmaktır. Keza nimeti, nimet sahibinin
Kur’an’da hem Allah’ı hem de insanları nite-
belirlediği şekilde kullanmada karşılaşılacak her
lemek için kullanılmıştır. (76/3;16/121; 14/5;
türlü zorluğa ve engele karşı direnmek, dayan-
“Kim bir hayır işlerse bilsin ki gerçekten Allah,
mak yani sabretmek şükretmekle bağlantılı bir
şâkirdir, alîmdir.(2/158) “Eğer şükreder ve iman
husustur.
ederseniz Allah size neden azap etsin? Allah şa-
Sözcük anlamından da hareketle şunu diye-
kirdir. yapılan her şeyi bilendir. 4/147) Bu ayet-
biliriz; bir kimsenin, sahip olduğu hayvana yap-
te, “şükretmenin” “iman etmekten” önce anıl-
tığı bakım ve verdiği yeme karşılık, hayvanın
mış olması dikkate değer bir husustur. Burada
da sahibine et, süt, yün, yumurta vb. gibi şeyler
şükretmenin aynı zamanda imana aralanan bir
vermesi aslında o hayvanın sahibine şükretmesi
kapı olduğu, “insanoğlunu imana götüren bir
demektir. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, kulun
duygu olduğu” da vurgulanmış olmaktadır.
Allah’a şükretmesi demek, sadece minnet duy9
İktibas
Mayıs 2011
ması, söz ile teşekkür etmesi değil, aynı zaman-
mek, “şükretmek” değildir. Zira, görme nimeti-
da Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin karşı-
nin şükrü, görmeyenin haline acımak değil; gör-
lığını vermesi demektir. Yani kendisine verilen
menin verdiği imkanla Allah’ın gösterdiği sırat-i
nimetleri Allah’ın belirlediği şekilde kullanma-
müstakim yoldan gitmeye özen göstermektir.
yan bir kimse, istediği kadar minnet duysun ve
Görmeyenin, bize gördüğümüzü hatırlatması
teşekkür etsin bunun hiçbir geçerliliği yoktur. şükre konu olsa da, sadece bununla yetinmek
Sözle teşekkür etmek, yalnızca minnet duydu-
şükredenlerden olmayı sağlamaz.
ğunu ifade etmekle yetinmek, sahibini “küfre-
Şükür kavramın içinin boşaltılmasında, ger-
denlerden” olmaktan kurtarmaz.
çek anlamını yitirmesinde ve insan üzerindeki
“Şükrün”, “küfrün” karşılığı olduğu dikkate
etkisinin kaybolmasında, geleneksel kayaklar-
alındığında; bir kimsenin “ehl-i küfür” olmak-
da yapılan tanımların büyük etkisi olmuştur.
tan korunması için, Allah’ın kendisine verdiği
Birçok tanımın yanı sıra en çok kabul gören ve
nimetlerin karşılığını, yine o nimetlerin ayni-
yaygın olan tanıma göre, şükür: “dilin şükrü”,
siyle vermesi gerekir. Yani Allah’ın verdiği mala
“kalbin şükrü”, ve “bedenin şükrü” şeklinde
karşılık şükretmek, Allah’a sözle teşekkür et-
kategorize edilmiş ve bu tanımların hiç birinde
mek değil, o malı Allah’ın öngördüğü ve uygun
Kur’an’ın şükre yüklediği anlam amaçlanma-
gördüğü şekilde harcamaktır.
mıştır. Dikkat edilirse bu tanımların tamamın-
Kur’an’ın diğer kavramlarında olduğu gibi,
da “kuru kuruya” bir teşekkürden öte bir amaç
tamamıyla Kur’an’î olan şükür kavramının da
hedeflenmemiştir. Şükür kavramıyla ilgili yapı-
içi boşaltılıp; seküler bir anlamla, bireyin benli-
lan tanımların hiçbiri Kur’an’ın şükre yüklediği
ğini rahatlatmasına yönelik sadece Allah’a sözle
anlama uygun olmamakla birlikte Gazzalî’nin
teşekkür etmeye indirgendi. Yaptığı ibadetler-
yaptığı tanım önemli bir farkı ifade etmektedir. de ve her fırsatta Allah’a, kendisinse verdiği ni-
Ona göre “şükrün, ilim/bilme, hâl/hissetme ve
metlere karşın bolca teşekkür eden bu “seküler
amel/yapma olmak üzere üç ciheti bulunmak-
iman” sahibi kimse, aslında inanç dünyasında
tadır. Bu sebeple şükür, kısaca “nimeti, nimeti
sadece sözle yetinerek şükür kavramını sekü-
verenden bilme, nimetin verilmesinden dola-
lerleştirdiğinden, içinde bulunduğu durum,
yı mutluluk hissetme ve nimeti veren kişinin
Kur’an’ın küfür olarak tanımladığı nankörlük-
maksadına ve sevgisine uygun bir şekilde dav-
ten başka bir şey değildir.
ranma” şeklinde anılan üç yön dikkate alınarak
Şükretmek, çeşitli nedenlerle veya doğuştan
tanımlanabilir.” Bu tanımda özellikle “nimeti,
bizden daha zor durumda olan; görmeyen, işit-
nimeti verenin, nimeti veriş amacına uygun bir
meyen, yürüyemeyen, kimsesiz, çaresiz, yoksul
davranma” tanımı “şükür” kavramının anlamı-
bir kimsenin durumunu dikkate alarak kendi
nı nispeten doğru tanımlamaktadır.
halimizle mutlu olmak değildir. Örneğin gözü
Kur’an’daki şükrü konu edinen ayetlere ba-
görmeyen bir kimseyi gördüğünde ona acımak,
kıldığında da görüleceği gibi şükrün öncelikli an-
ona karşı şefkat ve merhamet duyguları besle-
lamı verilen nimete cinsiyle karşılık vermektir.
mek ve gözlerimizin görmesinden dolayı bize
Örneğin:“Biz, insana anne ve babasına iyi dav-
görme yetisi verdiği için Allah’a teşekkür et-
ranmasını tavsiye ettik. Annesi onu sıkıntıdan
10
İktibas
Mayıs 2011
sıkıntıya düşerek karnında taşıdı. Sütten kesil-
döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size
mesi de iki yılı buldu. Şükret bana ve anne ve
haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde
babana. Dönüş ancak banadır!” 31- Lokman/14 saklı olanı bilendir. 39 - Zümer/7
Bu ayette Allah, insana kendisinin yanı sıra,
“Allah’ı razı etmek”, “Allah rızası için yap-
anne ve babasına da şükredilmesini istemek-
mak” gibi deyimler zihin dünyamızda soyut de-
tedir. İnsan Allah’ın yanı sıra anne ve babasına
yimler olarak yer etmiş olduğundan, yaşanan
nasıl şükredecektir? Elbette ki onları, onu büyü-
hayata dair yaptırım gücü olmayan birer nite-
türlerken ne yaptılarsa yani onu büyütmek için
lemeden öteye gidememektedir. “Allah rızası”
nasıl çabalayıp gayret gösterdilerse, nasıl yedirip
demek, Allah’ı razı etmeyi gözetmek olarak bi-
içirdilerse, nasıl koruyup gözettilerse, evlatları
linse de aslında bunun doğru anlamı, yapılacak
da tıpkı onlar gibi davranarak, onlara onların
olan şey her neyse onu “Allah’ın belirlediği ve
kendisine baktıkları gibi bakıp hizmet edecek-
istediği şekilde yapmak” demektir. Yani bir şeyi
tir. Yani onlara böylelikle şükretmiş olacaktır.
Allah’ın koyduğu kurallara göre; uygun gördüğü
Söz konusu ayette, anne ve babaya şükret de-
şekilde yapmaktır. Bu bağlamda şükür kavramı
mek, anne ve babanın yaptıklarının karşılığını
da sözle yetinilerek Allah’a teşekkür etmekten
öde demektir. Bu da sözle olacak şey değildir.
ibaret değil, Allah’ı razı etmeye yönelik olma-
Bu ve daha bir çok ayette “şükrün” bir “karşılık
lıdır. Yani Allah’ın belirlediği şekilde olmalıdır.
ödeme” olduğu açıkça görülmektedir.
“Ve ant olsun ki, sana ve senden öncekilere
Anne ve babaya yapılacak şükür böyle olun-
vahye dildi ki: “Ant olsun ki, eğer şirk koşarsan
ca, buradan hareketle Allah’a yapılacak şük-
amelin kesinlikle boşa gidecek ve mutlaka kay-
rün de karşılık ödeme olduğu ve bu ödemenin
bedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine
Allah’ın verdiği nimetleri onun yolunda, onun
yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”
kurallarını ve ilkelerini belirlediği şekilde har-
39 – Zümer/ 65, 66.
cayıp değerlendirmek anlamına geldiği açıkça
Şükür, Kur’an’da çok büyük önem verilen
görülmektedir.
ve üzerinde çok durulan konuların başında yer
Allah, kullarından karşılıksız bir şükür/
almaktadır. Bu da şükrün, iman ve tevhidin
karşılık beklememektedir. Şükür nimet karşı-
önemli bir göstergesi olduğunu ortaya koymak-
lığıdır. Ve karşılık aynı cinsten bir karşılıktır.
tadır. Allah, insana, “insanın sayamayacağı ka-
Kimi nimetin karşılığı/şükrü Allah’ı birlemek
dar nimet vermiştir. Alınan nefesten başlayarak,
ve muvahhide bir kul olmakken, kimi nimetin
aile, mal, mülk gibi sahip olunan her şey, her
karşılığı/şükrü minnet ve teşekkürken; kimi ni-
şeyin üstünde olarak da rüşte erdiren kılavuz
metin karşılığı/şükrü de nimeti amacına uygun
Kur’an ve Kur’an sayesinde nail olunan iman,
kullanmaktır. “Eğer inkâr/nankörlük edecek
hep O’nun verdiği nimetlerdendir.” Yaşadığımız
olursanız, artık şüphesiz Allah size hiç bir ih-
Dünyada küfrün ve zulmün egemenliği söz ko-
tiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza
nusuysa bunun nedeni kendilerini Müslüman-
göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin için
lıkla tanımlayan kimselerin Allah’ın verdiği
ondan razı olur. Hiç bir günahkâr bir başkası-
sayısız nimetlere karşılık, şükretmede yetersiz
nın günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize
kalmalarıdır. Eğer Müslümanlar şükürlerinde
11
İktibas
Mayıs 2011
yetersiz olmasaydı Allah’ta şükreden olarak onları iktidar sahipleri yapardı. Zira “şükür, nimetin artmasına, şükrün karşıtı olan küfür (nankörlük) ise nimetin elden gitmesine sebep olur.
İnsan şükrettikçe, yani nimeti veren Allah’a
karşılığını ödedikçe Allah ona nimetini kat kat
artırır.” “Ve hani Rabbiniz size şöyle ilân etmişti: “Ant olsun ki şükrederseniz elbette size arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz
azabım çok çetindir.” 14 –İbrahim/ 7 İktidar/
muktedir olma nimeti Müslümanların elinden
gitmişse bu onların nankörlük ettiklerinin, ya
da gereğince şükretmediklerinin sonucudur.
“Kur’an,
ahiret
için
çaba
harcayan
mü’minleri “şükür” kökünden gelen “meşkur”
sıfatıyla övmektedir. “Kim de Ahireti ister, bir
mü’min olarak ona çalışırsa, işte böylelerinin
çabası “meşkûr”dur.” 17-İsra/19) Ahiret için
çaba harcamak, nimete yalnızca sözle teşekkür
etmekle gerçekleşecek bir şey değildir. Sebe 13.
ayette de denildiği gibi şükür çalışmakla olur.
Yani Allah’ın verdiği nimetleri Allah’ın belirlediği şekle kullanmakla olur. Söz konusu ayette
Allah: “Ey Davut hanedanı! şükür için çalışın”
diyerek aslında “şükrün” öncelikle nasıl gerçekleşeceğini göstermektedir.
Sonuç olarak; şükür ancak Allah’a imanla,
O’nun hükümlerine bağlı kalmakla, onları uygulamakla, salih amelle, sabırla, Allah’ın koyduğu kuralları çiğnemekten çekinmekle (3/123)
ve hülasa “dinin ve kulluğun Allah’a has kılınmasıyla gerçekleşir. “ Öyleyse Beni anın ki, Ben
de sizi anayım. Ve Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin.” Bakara/ 152
12
Düşünce
Sürekli ve Sistematik Aşağılanmalar
- Atasoy Müftüoğlu -
Batı’lı sömürgeciler 21. yüzyıl Haçlı istila-
lere, bilince, bağlılıklara niteliklere dayalı bir va-
larıyla, yeniden, bir kez daha İslam dünyasına
roluş mücadelesi veremiyoruz. İnsanı, toplumu;
dönüyor. Yeni sömürgecilik “demokrasi misyo-
hayatın, hayati sorumlulukların dışına sürgün
nerliği” maskesi altında ilerliyor. “Demokrasi”
eden yanlış bir tevekkül anlayışı tarafından en-
bir mal gibi, bir ihraç ürünü gibi pazarlanıyor,
gelleniyoruz. Her İslami cemaat İslami yorum
alınıyor, satılıyor. Modern Batı dünyası istisnacı
üzerinde ciddi bir tekel oluşturuyor. Bu tekel
bir dil ve söylemi meşrulaştırdığı için “demok-
sebebiyle cemaat dayanışmalarına ihtiyaç duyul-
rasi ihracı” da tartışılamıyor. Sözünü ettiğimiz
muyor. İslam tarihinin mitolojikleştirilmesi ve
dil/söylem tek yanlı ve çok kibirli bir söylemdir.
efsaneleştirilmesi sebebiyle de İslam tarihinden
Bu dil aracılığıyla Batı’nın çıkarları ve ihtiras-
gereği gibi yararlanamıyoruz, Maddi/dünyevi ih-
ları meşrulaştırılmaktadır. Bu dil/söylem İslam
tiraslar ruhlarımızı kirletiyor. Bu nedenle kendi
dünyasını, kültürünü, toplumlarını anlamaya
hayatımıza yönelik olarak dönüştürücü sorgula-
çalışmak yerine, çok keyfi bir biçimde İslam top-
malar yapamıyoruz, bugünün tarihini sorgulaya-
lumu/kültürü yaklaşımı oluşturuyor. Bu dil/söy-
mıyoruz.
lem, İslami ilgiyi bireysel düzeyde tutanları so-
Sıradanlıklar, ucuzluklar, yüzeysellikler, ko-
run olarak görmüyor, bu kesimleri “iyi öteki”ler
laycılıklar, yozlaşmış bir kültürel ortam oluştu-
olarak tanımlarken, İslami siyasal aklı gündeme
ruyor. Edilgen bir düşünce ve kültür toplumların
getirenleri de “en kötü öteki” olarak tanımlıyor.
yenilenmesine hiç bir şekilde bir katkıda bulu-
Modern-seküler batı’nın şiddet ve nefret
namıyor. Kültürlerin hayatı canlı, renkli, hare-
yüklü ihtirasları, İslamofobik bir kuşatma halin-
ketli, üretken kılan nitelikleri var. Bu nedenle
de tezahür ediyor. Bugün, İslam dünyası toplum-
etkin bir kültürel iklime ihtiyacımız olduğunu
larında halkların toplumsal ve siyasal rejimlerini
hatırlamalıyız. Zihinsel etkinliğimizi, bilgiyi
seçme hakları yok. İslam dünyası toplumları, İs-
çoğaltarak sağlayabiliriz. İslam medeniyetinden
lami hareketler, cemaatler, tarihin her hangi bir
söz edebilmemiz için, İslam medeniyetinin hafı-
döneminde donduruldukları için, geçmişi efsa-
zasını yeniden canlandırarak, bu hafızanın 21.i
neleştirmekten başka bir şey yapamıyor, geçmiş-
yüzyıla neler kazandırabileceğine ilişkin somut
ten bir laboratuar olarak yararlanamıyor. İslami
projelerimiz olmalı. İslam medeniyeti geçmişte,
tercihler duygusal tercihlere dönüşüyor, mistik
Özellikle Bizans, Çin ve Hindistan medeniyet-
tercihlere dönüşüyor. Bu nedenle tevhidi temel-
lerine büyük ve önemli katkılar sağlamış, bu
13
İktibas
Mayıs 2011
medeniyetlerden de katkılar almakta bir sakınca
evrensel boyutu inkar edilebiliyor. Neonurculuk
görmemişti.
olayında da görülebileceği üzere İslam etnik bir
Günümüzde Müslümanlar organik bir bü-
dine dönüştürülebiliyor. Neonurculuk kitle kon-
tünlüğe ve yapıya sahip değiller. Hangi eğilimin,
formizmini yaygın hale getirebilmek için her tür
hangi yaklaşımın, hangi ilkelerin hangi tarzın
Ödünü verebiliyor, islami çevreler, İslami dü-
İslam’ı temsil ettiğini bilmiyoruz. İslami bir
şünce hayatı sözünü ettiğimiz bu kitle konfor-
temsil boşluğu ile karşı karşıya bulunduğumuzu
mizminin din halinde pazarlanmasını tartışmı-
kabul etmeliyiz. Kendisini İslam’a nispet eden
yor, sorgulamıyor. Kitle konformizmi bu çevre-
her parça çok sorumsuz bir* biçimde kendisi-
lerde de büyük bir hoşnutlukla karşılanabiliyor.
nin İslami temsil ettiğini iddia edebiliyor. Ma-
Bu çevreler, sayılarının çokluğuna işaret ederek,
gazin dünyasında olduğu gibi, İslami çevrelerde
bu durumdan engin bir mutluluk duyabiliyor.
de herkes popüler meşhurlar kültürünün etkisi
Halklar her ülkede, Türkiye’de olduğu gibi, kit-
altında. Kimsenin bağımsız yorumu/tercihi yok.
le konformizmine dönüştürülmüş bir “din” al-
Bu durum çok ciddi bir biçimde Ümmet kültü-
gısı aracılığıyla sürü haline getiriliyor. Ulusalcı
rünü/ahlakını/bilincini örseliyor. Dini hayatta
düzenler İslam’ı araç olarak kullanabiliyor, dini
hiç bir konformizm aşılamıyor, tartışılamıyor.
duyarlılıklar ulusal bir çerçeve içerisine alına-
Faydacı ve maddeci bir modernite, kaba bir
biliyor. İslami onurumuza yönelik emperyalist
materyalizme dönüşerek, toplumları köksüzleş-
saldırılar karşısın da, her gün maruz kaldığımız
tiriyor, kişiliksizleştiriyor, faydacı ve rasyonalist
ideolojik, ırkçı afetler karşısında kendi çöküşü-
bir kültür yaklaşımı toplumları ruhsuzlaştırıyor.
müzü seyrediyoruz. Emperyalist/sömürgeci/ırkçı
Bireyci ve faydacı bencillikler, burjuva bencil-
saldırılara yanıt vermek gerektiğini düşünenler,
likleri, insani ilişkileri, ticari ilişkilere dönüştü-
yanıt vermeye çalışanlar “terörist” olarak tanım-
rüyor. İçerisinde bulunduğumuz zamanlar bü-
lanıyor. Toplumlarımız kültürel anlamda bir
tünüyle ticarileşmiş zamanlardır. Modern Batı
yaşlılık/ihtiyarlık durumu yaşıyor, bu yaşlılık
dünyası farklılık adına, nihai kötülükler işliyor,
kültürel taşlaşmadan kaynaklanıyor. Kendili-
farklılık adına korkunç savaşlar çıkarıyor. Batı
ğindenliğini kaybeden kültürler, yeni seçenekler
dünyası, öteki ile ilişkiyi bir çatışma kaynağı
üretme yeteneklerini de kaybediyor.
olarak görüyor, ötekileştirdiği bütün unsurlarla
Ortadoğu’da ve Mağrip ülkelerinde halklar
bir biçimde çatışıyor, savaşıyor. İslam toplumla-
yerel zorbaların faşizminden/zulmünden kurtu-
rı emperyalist edepsizliklerle her gün bir şekilde
layım derken, küresel zorbaların faşizmi/zulmü
karşılaşıyor. Toplumsal varoluşumuzu anlam-
altında eziliyor. Emperyalist zorbalar insanda
lı kılan kavram ve kurumların, ahlakın çöküşü
dehşet uyandıran alçaklıklar/canavarlıklar sergi-
sebebiyle, dayanılmaz yetersizlikler, çaresizlikler
liyor. Ortadoğu’nun ve Mağrip dünyasının stra-
yaşıyoruz. İslami ilgi ve bağlılıklar her yerde ulu-
tejik haritası istikrarsızlık ve belirsizlikle şekille-
sal bir davanın ya da her hangi bir cemaatin hiz-
niyor. Bütün ahlaksızlıkların, kötülüklerin, za-
met anlayışına indirgenebiliyor. İslami bilincin
limliklerin, mucidi olan modern uygarlık, şiddet
14
İktibas
Mayıs 2011
uygulayarak dünyaya egemen olmaya çalıştığı
rak bölgeyi bir kez daha zayıf düşürmek istiyor.
gibi, işlediği bütün zulümleri de haklılaştırmaya
Ortadoğu’da güç dengesini değiştirmek, Suriye
çalışan bir söylem oluşturabiliyor. Duygusallık
ile İsrail’in yakınlaşmasını sağlamak, İran-Su-
gösterilerinden ibaret tepkilerle bu dile/söyleme
riye ittifakını bozmak üzere Suriye bilinçli bir
yanıt verilemiyor. Din algısı da bir moda haline
biçimde istikrarsızlaştırılıyor. Suriye’li muhalif
getirilebiliyor. İlke, ölçü, duruş, muhalefet, mü-
unsurlar da bu amaç doğrultusunda araçsallaş-
eyyide içermeyen, yalnızca moral veren, ruhsal
tırılıyor. İran’a karşı soğuk savaş amansız ve
terapiye dayalı bir din anlayışı üretiliyor.
acımasız bir yoğunlukta sürdürülüyor. Ortadoğu
ve Mağrip ülkeleri Batı Jeopolitiğinin etkisinden
Geçmişe doğru düşündüğümüz için, akli
melekeleri-
bağımsızlaşamadıkları için, siyasal istikrarsızlı-
mizi gereği gibi kullanamadığımız için olayları
ğa sürüklenebiliyor. İsrail’in güvenlik ve istikrarı
hep çok gecikerek, çok sonraları anlayabiliyoruz.
adına, bütün İslam toplumlarının güvenlik ve
Statükolarla bütünleşen kitleler, ani, beklenme-
istikrarı bozulabiliyor, sarsılabiliyor. Amerikan
dik değişimler karşısında derin şoklar yaşıyor.
sağcılığı “İsrail’e karşı çıkmanın, Tanrıya karşı
Zihinsel bir krizle birlikte, psikolojik bir kriz de
çıkmak” olduğuna inanıyor. Bu nedenle İsrail’in
yaşıyoruz. Uluslararası medya bombardımanı,
her iki Batı’da da çok imtiyazlı bir konumu var.
medya gösterileri, medya ekonomisinin ürettiği
Günümüz dünyasında adalet, hukuk, insan
sansasyon, algılarımızı çarpıtabiliyor, yönlen-
hakları gibi temel kavramlar çarpıtılarak, jeopo-
direbiliyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde
litik çıkarlar doğrultusunda uygulanıyor. İsrail
Afrika’ya yönelik olarak eski Fransız ihtirasları
tarafından 1967 yılında hiç bir hukuki, tarihi,
bir kez daha yürürlüğe girmiş bulunuyor. Fran-
ahlaki vb. gerekçeye dayanmadan işgal edilen
çafrika diye bilinen kirli düzen, kirli siyaset bu-
ve sınırsız bir biçimde sömürgeleştirilen Filistin
gün de devam ettirilebiliyor. Fransa’da sömür-
söz konusu olunca “insan hakları” hiç bir şekil-
geciliği yeniden başlatıyor. Amerika, Africom
de gündeme gelmiyor. Bu konuda uluslararası
adı altında yeni bir örgütlenmeyle Afrika’yı,
kurumların sorumsuz ve keyfi tutumları devam
Amerikan çıkarları doğrultusunda yeniden ya-
ediyor.
melekelerimizi,
araştırma/tahkik
pılandırmaya, dönüştürmeye ve sömür meye
Amerika ve İsrail ilişkilerinin bugün olduğu
hazırlanıyor. Bu örgütlenme, Afrika da yerel un-
gibi devam etmesi halinde Ortadoğu’da istikrar
surlarla iş birliği yaparak, bu unsurları eğiterek,
olmayacak. Batı dünyası, İsrail’i, İslam’a, İslami
bu unsurlar aracılığıyla Amerikan perspektifle-
hareketlere, direniş hareketlerine karşı nihai bir
ri doğrultusunda vesayetçi rejimler oluşturmak
güvence olarak görüyor. 1950 yılından bu yana,
istiyor. Bütün bunlar yapılırken Batı dünyası
İslami gelişmeler karşısında İsrail, Batı dünyası-
seküler iddia ve takıntılarına rağmen, bugün
nın bütün önerilerini paylaşıyor. Batı bu konuda
yoğun bir biçimde dini terminolojiyi kullanıyor.
İsrail ile birlikte hareket ediyor. 1948 yılında,
Yeni sömürgecilik özellikle Ortadoğu’da bölgesel
İsrail’in kuruluşu ile birlikte başlayan dönem,
kamplaşmaları, mezhep rekabetlerini, kışkırta-
Doğu-Batı çatışmasında yeni bir dönem olmuş15
İktibas
Mayıs 2011
tu. T. Herzl’in 1898 de “barbarlığa karşı, uygarlı-
muzu, kendi var olma, düşünme ve hayat tar-
ğın ileri karakolunu oluşturacağını” yazdığını ha-
zımızı özgürleştirmek üzere ciddi sorumluluklar
tırlamak gerekiyor. Emperyalistler Ortadoğu’da
almış olsaydık, modern-seküler dayatmalara
bölge halklarının farklı özelliklerinden, farklı
maruz kalmayacaktık. Histerik İslam korkusu-
bağlılık biçimlerinden yararlanarak, bu farklı-
na dayalı zalim saçmalıklarla uğraşmak duru-
lıkları sömürerek, kışkırtarak İslami bünyeyi
munda olmayacaktık. İslam’ın, Müslümanların,
parçaladılar, bu parçalanma maalesef bugün de
İslami hareketlerin, direniş hareketlerinin, ta-
devam ettiriliyor. 1914 yılında İngilizler, Mekke
hakküm üreten bir dil tarafından tanımlanıyor
Şerif’ine, Osmanlı Yönetimine karşı destek sözü
olması, ölümcül bir hezeyandır. Müslümanla-
verdiler, 1916 yılında Arap ayaklanması yaşan-
rın, islami direniş hareketleri hakkında, bunla-
dı, İngilizler ayaklanmayı desteklediler. 1918
rın lider kadroları hakkında Amerika ve İsrail
de Araplar Şam kuşatmasını gerçekleştirdi. Bu
tarafından üretilen değerlendirmeleri tüketiyor
dönemde Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, böl-
olması zihinsel bir felç durumu ile karşı karşıya
gede milliyetçi hanedanlıklar kuruldu. Böylece
olduğumuzu gösterir. Avrupa’nın özellikle bilim
Filistin, Siyonist-ırkçı işgale açık hale getirilmiş
ve teknolojide üstünlük sağlamasıyla birlikte
oldu. Bu tarihten itibaren bugün halen devam
(18nci yüzyıl) bu üstünlük her tür sömürgecilik
etmekte olan en büyük aşağılanma, en büyük
için bir gerekçe oluşturdu. Siyasal akla başvur-
felaket başlatılmış oldu. Yirminci Yüzyılı İslam
ması gereken İslam toplumları, bunu gerçek-
dünyasında milliyetçilik hareketlerinin ortaya
leştiremediler, mistik akla kapanarak, dünyevi
çıktığı bir yüzyıl oldu. Arap milliyet-çilikleri sö-
sorunlarla yüzleşmek istemediler. Bu durum
mürgeciler tarafından kışkırtıldı.
Batı dünyasına İslam toplumlarını kendi dünya
İslam’a ve Müslümanlara karşı konumlanan
görüşü, hayat tarzı ve çıkarları doğrultusunda
histerik bir çağda, hedonist ve faydacı bir çağda
kurgulama cesareti verdi. Bu cesaret sebebiyle,
yaşıyoruz. Savaşçı ve tahakkümcü modernite,
bugün de, nasıl olmamız, nasıl yaşamamız, nasıl
baskın bir kültür biçiminde, Amerikan evrensel-
düşünmemiz, nasıl hareket etmemiz, islami na-
liği biçiminde somutlaşıyor. Ortadoğu ve Magrip
sıl yorumlamamız gerektiğini bize, modern-se-
ülkeleri askeri güç yoluyla, sınırsız şiddet yoluyla
küler-liberal dünya telkin ediyor. Yalnızca telkin
sürekli bir felaket bölgesi haline getiriliyor. Kör-
etmekle kalmıyor, istedikleri doğrultuda hareket
fez Savaşı sırasında (1991) Amerika’nın bir ay
etmediğimiz takdirde, bizleri savaşlarla cezalan-
içerisinde, Irak’a Hiroşima’ya atılan bombanın
dırabiliyor. İslam toplumlarında, islami anlam-
yedi kat fazlası 85 bin bomba attığını kaydetmek
da bir temsil sorunu, temsil boşluğu olduğu için,
gerekiyor. Bütün bunlara rağmen Batı uygarlığı,
toplumlarımızı modern dünya temsil etmeye
kavram ve kurumlarıyla birlikte kendisini evren-
çalışıyor. Modern dünya her durumda, modern
sel tarihin en ileri noktasında görebiliyor, dünya
Batılı akla ihtiyacımız olduğunu düşünüyor, id-
tarihinin merkezi olduğunu iddia edebiliyor,
dia ediyor. Bilmek gerekiyor ki, kendi akıllarını
gereği gibi kullanmayanlar, başka akıllara muh-
Hayatımızın her aşamasında kendi varoluşu16
İktibas
Mayıs 2011
taç oluyor.
yan hareketlerinde genç kuşakların, yeni medya
İslami hareketlerin, direniş hareketlerinin
araçlarıyla nasıl örgütlenebileceklerini yakından
sömürgeciliğe karşı siyasal bir yanıt olduğunu
görme imkanı bulduk. Genç kuşaklar sosyal ağ-
bilmek ve anlamak gerekir. İslamcılık bir öz-
lar ve mobil teknolojiler aracılığıyla diktatörle-
gürleşme, bağımsızlaşma yaklaşımının adıdır.
re karşı örgütlendiler, ayağa kalktılar. Bu isyan
Aydınlanma ideolojisinin ürettiği entelektüel
hareketlerine öncülük eden aktivistlerin, sosyal
şiddet sebebiyle bugün İslami temellere daya-
ağları, mobil teknolojileri nasıl kullanacakları,
lı siyasal bir modeli gündemimize alamıyoruz.
nasıl örgütlenecekleri konusunda Amerika’da,
Bugün, Avrupa’da bağımsız düşünme yeteneğine
Avrupa’da eğitim aldıklarını, ekonomik destek
sahip, ırkçı olmayan entelektüeller bile Aydın-
aldıklarını biliyoruz. “Ortadoğu’da Demokrasi
lanma ideolojisini aşağılayabiliyor, bütün şiddet
Projesi” kurulu sunun bütün isyanlara eğitim ve
biçimlerinden ve uygulamalarından Aydınlanma
para desteği verdiği ilgilenenlerin bildiği bir ko-
ideolojisinin sorumlu olduğuna inanıyor. Soyut
nudur. Bugün Ortadoğu’da statükocu düzenler
klişelerle baskılanacak kadar zayıf düşürüldüğü-
varlıklarını sürdürüyor, radikal yeni bir düzen,
müz için zihinsel putlarla mücadele edemiyoruz,
devrimci yeni bir düzen söz konusu değil.
dünyanın keyfi bir biçimde sınıflandırılması, ta-
Hepimiz bugünün tarihini yeniden okumak,
nımlanmasına, insani gerçeklikle ilgisi bulun-
kurgulanmış tarihsel çerçeveleri sorgulamak zo-
mayan, içi boş, Önyargılı, takıntılı dile söyleme
rundayız. İnsanlığı zoolojik bir kavrama indirge-
itiraz edemiyoruz. Çünkü; kuşatıcı, kapsamlı,
yen modern-seküler-liberal dünya çıkarlar ve güç
sistematik düşünsel temellerden yoksunuz. Ken-
hesaplarına dayalı politikalar üreterek, saldırılar
di biçim ve içeriğini kendisi tayin eden, kendi
gerçekleştirerek, İslam toplumlarını fiziksel ve
iradesi olan bir kültür oluşturduğumuz takdirde,
ruhsal anlamda büyük bir dehşete ve acıya mah-
sömürgeci tarih sürecini sorgulayabilir, narsiz-
kum ediyor. Bu durum tepkisiz kalınacak, geçiş-
me dayalı bir tarih anlayışını eleştirebiliriz. Gü-
tirilebilecek, unutulabilecek bir durum değildir.
nümüzde Batı coğrafi bir sözcük olmaktan çok,
Emperyalist saldırıların bir biçimde durdurula-
toplumlar arasında katı sınırlar oluşturan, kibir-
bilmesi için hepimize düşen görevler vardır.
li bir sözcük olmuştur, fetiş bir tanım olmuştur.
Batı siyasal kültüründe emperyalizm olumlu
Batı, ötekilik üreten bağnaz bir klişenin adıdır.
karşılanan bir havram olmasaydı, bugün, yeni
Batı’nın zihinleri şekillendirme tekeline ancak
emperyalizmler bir kez daha ortaya çıkmayacak-
Müslümanlar son verebilir. Mit ideolojilerle an-
tı. Batı dışı dünya “uygarlaştırma” adına sürdü-
cak Müslümanlar mücadele edebilir. Bunun için
rülen derin ırkçılığın yeterince farkında değil.
İslami yaklaşım biçimlerini duygusal yaklaşım
Bugün, özellikle İslam toplumlarında “uygarlaş-
biçimleri olmaktan çıkarmak gerekir.
tırma mühendisliği” eksiksiz bir biçimde sürdü-
Yirmibirinci yüzyıl koşullarında toplumların
rülüyor. Modern-ırkçı tarih, insanlığı tarihi olan
dışarıdan etkilenmemeleri mümkün olamaz.
halklar ve tarihi olmayan halklar olarak tasnif
Günümüzde Ortadoğu ülkelerin de yaşanan is-
ediyor. Sömürgecilik, tarihi olan halkların, tarihi
17
İktibas
Mayıs 2011
olmadığı iddia edilen halklar üzerindeki sınırsız
desteklenebiliyor. Soğuk Savaş döneminde Rus-
tahakkümü ve zulmü olarak somutlaşıyor. Ta-
ya “şer imparatorluğu” olarak anılıyordu. Bugün
rih boyunca sömürgeleştirme faaliyetleri aynı
İran “şer ekseni” olarak tanımlanıyor, bU arada,
zamanda bir Hıristiyanlaştırma eylemine dö-
Amerika ve Rusya’nın aynı felsefi kaynaklardan
nüştürülmüştür. Avrupa’nın sömürgecilik giri-
beslenen ülkeler olduğunu geçerken kaydetmek
şimlerini, Hıristiyanlığın üstünlüğü adına, kilise
gerekir. Dün, Batılılar Doğu sorununu icat et-
sonuna kadar destekleyebilmiştir. Hıristiyanlık,
mişlerdi, bugün de islam sorunu’nu icat ettiler. Batı ırkçılığını her durumda onaylayabilmiştir.
Günümüzde Amerikan küreselleşmesi tek
Bu ırkçılık sebebiyledir ki, bugün Batı hala bir
uygarlık projesi gibi, bütün toplumlara dayatı-
“uygarlıklar savaşı”ndan söz ede biliyor. Her sö-
lıyor, bu dayatma sonucu, İslam toplumların-
mürgeleştirme projesinin/uygulamasının aynı
da bütün insanlık değerleri, neoliberal değerler
zaman da bir misyonerlik projesi/uygulaması
halinde tek biçimli bir kültüre dönüşüyor. Kit-
olduğunu unutmamak gerekir. Modern siyasal
lesel piyasaların homojenleştirici etkisi bütün
felsefeler bütünüyle katı ideolojilere dönüştürül-
toplumlarda açıkça hissedilebiliyor. Kısır da,
müştür. Ölümcül ideolojiler yerine her hangi bir
Tunus’ta, Libya’da, Suriye’de isyancı kitleler ül-
şey koymaksızın bütün değer sistemlerini yık-
kelerinin Amerika gibi olmasını istiyor. Çok il-
tılar. Modern-seküler bağnazlıklar, önyargılar,
ginç ve çok acıdır, bu gelişme topluluklarımızda
bencillikler ve narsizmler var olmanın anlam
Müslümanlar tarafından da bir “devrim” olarak
ve onurunu yıktılar, tükettiler. Modern-sekü-
selamlanabiliyor. Libya ve Suriye olaylarının,
ler dünyanın sahte ahlakçılığı sebebiyle, dün-
Kaddafi ve Esad sorunu ile doğrudan ilgisi olma-
yaya dayatılan Batılı retorik gereği gibi tartışı-
dığı bir türlü kavranamıyor. -Libya ve Suriye’de
lamadı, eleştirilemedi. Irkçı temeller üzerin de
muhalifler, Libya ve Suriye sorununu, diktatör-
yükselen bir uygarlıkla, bu uygarlığı onaylayan
ler Kaddafi ve Esad sorunu ile karıştırıyor.
bir Hıristiyanlıkla nasıl “diyalog” kurulacağı,
İslam toplumları Özellikle tarihin son ikiyüz
bu “diyalog”dan ne tür sonuçlar beklenebilece-
yıllık döneminde, sömürgeciliği meşrulaştır-
ği, bu “diyalog” ilişkisinin ne tür bir “hoşgörü”
mak üzere, Avrupa uygarlığının, Hıristiyanlığın
zemininde ifadesini bulabileceği hiç bir şekilde
üstünlüğü retoriğini kullanan çok kibirli, çok
bir eleştiriye tabi tutulmuyor, tutulamıyor. Hu-
narsist, çok ırkçı bir ikiyüzlülükle karşı karşıya
kukun ve insan haklarının, ırkçı yaklaşımlara
geldiler. Irkçı narsizm, kimlik narsizmi evrensel
dayalı olarak, seçici bir zeminde kullanıldığı bir
ahlakın çöküşünü hızlandırıyor, derinleştiriyor.
dünyada “diyalog’1 gibi, “hoşgörü” gibi muğlak
Bu çöküş sebebiyle sınırsız hırsların azgınlaştır-
tanımları gündemde tutmak büyük bir saçmalık-
dığı, canavarlaştırdığı militarizm, bütün İslam
tır. Bugün, Batı’nın çıkarlarına hizmet etmeyen
dünyasını sürekli olarak tehdit eden gerçek bir
İran gibi ülkeler, insan hakları ihlalleri ile suçla-
terörizme dönüşüyor. .Bugün bu büyük terör,
nırken, bu çıkarlara hizmet eden diktatörlükler
NATO aracılığıyla sürdürülüyor. NATO’nun
18
İktibas
Mayıs 2011
varlık gerekçesi Soğuk Savaş ve Rus yayılmacı-
bir ufka sahip değiller. Lider kültüne dayalı ce-
lığıydı. Bu gerekçe bugün ortadan kalktı. Bugün,
maat hareketleriyle, lider kültüne dayalı ideolo-
NATO Batı’nın yayılmacı stratejisini ve Batı’nın
jilerle hiç bir yeni çözümleme yapılamaz, hiç bir
askeri anlamda bütünleşmesini temsil ediyor.
yenilenme gerçekleştirilemez.
NATO, özellikle Afganistan ve Libya’da masum
Müslümanlar dijital medya çağında bile kü-
sivilleri bombardımana tabi tutarak, bu ülkeleri
resel karar süreçlerinin dışında kalıyor, bu karar
bir harabeye çevirirken, Türkiye’nin NATO üye-
süreçlerinin neler içerdiğini bilmiyor. Bu süreç-
liğini tartışmamak büyük, hem de çok büyük bir
lerin neler içerdiğini bilemediğimiz için, etrafı-
hamakat’e mahkum olmak anlamı taşır.
mızda, toplumlarımızda yaşanan dehşet verici
İçerisinde bulunduğumuz zamanlar daya-
gelişmeler etrafında yalnızca spekülasyonlara,
nışmacı aklı, dayanışmacı ahlakı, dayanışmacı
komplo teorilerine dayalı yorumlar yapıyoruz.
bilinci seferber etme zamanıdır. İslami dayanış-
Bir yanda aşırı biçimde idealize edilmiş geçmişe
ma, Ümmet dayanışması gerçek oluncaya kadar,
özgü nostaljileri canlı tutarken, bir diğer tarafta
emperyalist saldırılara, aşağılanmalara, meydan
milli ve manevi kişiliklere tapınan, nihai kur-
okumalara maruz kalmaya maalesef devam ede-
tuluşum bu zevata itaatle kazanılacağını telkin
ceğiz. İslami bilgi ve bilimi, bilgeliği ve kültürü
eden bir kültürü yaşat maya devam edebiliyo-
yeniden üretmeden yeni bir medeniyet kurmak-
ruz. Bilinçli emperyalist kurcular karşısın da,
tan söz edemeyiz.
bilinçsiz, yüzeysel yorumlar yaparak çok gülünç
îslam Ümmeti farklı halkları, kültürleri,
durumlara düşebiliyoruz. Alışkanlık haline ge-
renkleri homojenleştirmez.
tirdiğimiz eski kalıplar, klişeler ve yaklaşımlarla
İslam bütün farklılıkları uzlaştıran bir bilge-
bugünün gerçekliğini çözümleyemiyoruz. Avru-
likler bütünüdür. İslam farklı halkların, kültür-
pa-merkezci bakış açılarına, yorum ve yaklaşım-
lerin, renklerin yerel özgüllüklerini reddetmez.
lara mecbur ve mahkûm değiliz. Avrupa bugün
Müslüman olmak, dünyanın, insanlığın, çeşit-
yalnızca ekonomik alanda varlığını sürdürebili-
liliğinin farkında olmaktır, çeşitliliği sorun ol-
yor, ekonomik iktidarı aracılığıyla siyaset oluş-
maktan çıkarmaktır. Farklı görüşlere, renklere,
turuyor, Bugünün Avrupa’sı kültürel anlamda,
eğilimlere söz hakkı tanımakla, ahlaksızlıklara,
felsefi anlam da yeni hiç bir şey vadetmiyor.
edepsizliklere, hayasızlıklara söz hakkı tanımak
birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Neoliberal öz-
Bütün bu gelişmeler Batı’nın insani dünyalara
gürlük anlayışı için ahlaki olan ile ahlaksız olanı
uzaklaştığını gösteriyor. Bu durum karşısın da
birbirinden ayırt edecek her hangi bir ölçüt yok-
biz Müslümanların İslami seçeneği, İslami mo-
tur. Bugünün dünyasında yalnızca para sınırsız
deli eksiksiz bir bütünlük içerisinde, kuşatıcılık
bir özgürlüğe sahiptir, hiç bir güç bu özgürlü-
içerisinde, etnik çoğulculukları, kültürel çoğul-
ğü kontrol edememektedir. Varoluşu, dünyayı,
culukları içerecek şekilde insanlığın dikkatine
mistik bağlamda kavrayan bireyler, cemaatler,
sunabilecek düşünsel bir devrime cesaret etme-
topluluklar hamaset ve duygusallıktan başka hiç
miz gerekiyor.
19
İktibas
Mayıs 2011
23. Abant: Yeni Dönem Yeni Anayasa ya da
İslam’a Karşı Abant Dayanışması
- Mehmed Durmuş Giriş
yapılması süreci; 3. oturumunda, ‘Türkiye’nin
Abant Platformu, “Yeni Dönem Yeni Anaya-
Siyasî sistem Sorunları’ başlığı içinde, Parla-
sa: Temel İlkeler, Yöntem ve Süreçler’’ konulu
menter sistem ve başkanlık sistemi gibi konular;
23. toplantısını Abant Palace Otel’de 30 Nisan-1
4. oturumda ise dünyadaki anayasa tecrübeleri
Mayıs 2011 tarihlerinde gerçekleştirdi. Abant,
ve örnekleri masaya müzakere edilmiştir.(1)
daha önce (16-17 Kasım 2007), İzmit’in Sapan-
‘Yeni Dönem’ Nedir?
ca ilçesinde (Kartepe’de) yapılan 15. toplantıda
23. Abant’ın başlığını oluşturan ‘yeni dönem’
yine, ‘yeni anayasa’yı tartışmıştı. Bilindiği üzere
cümleciği rast gele seçilmiş bir söz değildir. Ger-
AKP Hükümetinin, başarısız bir ‘yeni anayasa
çekten de bir ‘yeni dönem’ söz konusudur. Bu
yapma’ girişimi olmuştu.
yeni dönemin fikir koordinatları, toplantıda ya-
23. Abant’a, artık çoğunun ismi Abant’la bir-
pılan konuşmalarda açıkça görülmektedir. Bu,
likte anılan akademisyen, fikir ve siyaset adam-
öncelikle tam demokrat bir zihniyetin oluştu-
ları katılmış. Mete Tunçay, Levent Köker, Murat
rulmak istendiği dönemdir. Yeni bir anayasa
Belge, Zafer Üskül, Mehmet Altan, Altan Tan,
da, yeni bir demokrasi de ancak ‘demokratik bir
Mehmet Emin Aktar, Atilla Yayla, Nazlı Ilıcak,
zihniyet’le mümkün hale gelecektir.(2) Egemen
Serap Yazıcı, Osman Can, Nazif Okumuş, Cafer
Bağış’ın “Türkiye’nin yanında” olduğunu belirt-
Solgun, Egemen Bağış, ilk dikkat çeken isimler
tiği “zamanın ruhu”(3) bu ‘yeni dönem’i anlat-
arasındadır.
maktadır.
Açılış konuşmalarını Devlet Bakanı Egemen
Şu anda, seksen yıllık otoriter ve totaliter de-
Bağış, Başkent Üniversitesi öğretim üyesi Ergun
rin devlet geleneğiyle hesaplaşma yoluna girmiş
Özbudun ve Abant’ın dönem başkanı Levent
bir Türkiye’yi izliyoruz. ‘Yeni dönem’in en belli
Köker’in yaptığı toplantının bitiminde on mad-
başlı icraatı yeni bir anayasa yapmak olacaktır.
delik bir sonuç bildirgesi yayınlanmıştır.
Yeni anayasa, yeni dönemi tepeden tırnağa hi-
23. Abant toplantısında anayasanın neden
zaya sokan bir kahraman olmayacaktır elbette
ideolojisinin olmayacağı ve ideolojik tartışmala-
ama bu yeni anayasa olmadan da, yeni dönem
rı aşma sorunu; toplumda başlamış olan müza-
şekillenmeyecektir.
kere sürecinin etkili biçimde sürdürülmesi için
‘Yeni dönem’in kültürel parametreleri, siya-
öneriler; Türkiye için ilham verici dünya tecrü-
sal çerçevesi, üzerine bina edileceği fikir zemi-
beleri konuları tartışılmıştır. Dört oturum halin-
ni tamamen netleşmiş durumdadır. Bu netlik,
de yapılan toplantının 1. oturumunda yeni ana-
Abant’ta konuşulanlarda açıkça görüleceği üze-
yasanın felsefesi ve prensipleri; 2. oturumunda,
re, İslam’ın siyasallıktan tamamen arındırıldığı
yeni anayasanın toplumun geniş müzakeresi ile
(depolitizasyon), liberal demokrasinin toplum
20
İktibas
Mayıs 2011
nazarında alabildiğine güçlendiği, ama aynı
nümüzde uluslararası teamül tamamen ‘katılım-
zamanda toplumun, geçmişten tevarüs ettiği
cı anayasa yapımı’ modelidir. Buna göre, halkın
İslamî aromalı geleneklerine daha bir dindarlık
tavsiye ve görüşlerine açık bir süreç içerisinde
güdüsüyle sarıldığı; İslam’la liberal felsefeyi ga-
metinler hazırlanmakta, sürecin katılımcı nite-
yet mahir bir vaziyette telif ettiği bir dönüşüm
liği, ortaya çıkan metne yansımaktadır. Dolayı-
çağı olacaktır. Kısacası bu yeni dönemde her şey
sıyla, meşruiyetin güçlü olması için Türkiye’de
değiştirilmek istenmektedir; siyasî kanaatler,
de bu yöntemle bir sivil anayasa hazırlanması
din, tarih, doğa, insan, fikir, hasılı her şey yeni-
gerekliliği dile getirilmekte;(9) İÜ. Rektörü Yu-
den tanımlanmak istenmektedir.
nus Söylet’in sözleriyle, “Cumhuriyet’in ilk ger-
Egemen Bağış’ın, toplantıda verilen arada
çek toplum sözleşmesini” inşa etme kararlılığı
Abant Palace Otel’in bahçesine, 23 Temmuz
seslendirilmektedir.(10) Bu modele, sivil toplum
2000 tarihinde Abant Konsili katılımcıları ta-
örgütlerinin 61 bin öneri sunduğu 1988 Brezil-
rafından dikilen ‘Demokrasi Ağacı’nın yanına
ya anayasası ile halkın iki milyona yakın öneri
çıkarak, gazetecilerin sorularını orada cevapla-
yaptığı ve tüm anayasa müzakereleri canlı olarak
bu yeni dönemin baskın
yayınlanan 1996 Güney Afrika Anayasası örnek
karakterini göstermektedir. Bağış, AK Parti’nin
gösterilmektedir.(11) G. Afrika’da yaklaşık 1,7
en önemli seçim beyanının ve 2023 projesinin
milyon dilekçe toplanmış, elemeler sonucunda
yeni anayasa olduğunu beyan etmiş, dünya de-
11 bin öneri çıkarılmıştır.(12)
mayı tercih etmesi,
(4)
ğişirken, Türkiye’nin de bu değişimin öncüsü,
Bu bağlamda demokratik ülkelerde teknik
yönlendiricisi olması gerektiğine vurgu yapmış,
olarak üç türlü anayasa yapma modelinden bah-
Türkiye’nin artık eski paradigmalarla hareket
sedilmektedir. Birincisi, seçimle oluşturulan bir
edemeyeceğini ifade etmiştir.
‘kurucu meclis’, ikincisi, mevcut ‘yasama mec-
(5)
Kısacası Abant Konsili, misyonuna tam uy-
lisi’ ve üçüncüsü ise, siyasal gruplar, STK’lar,
gun olarak, 12 Haziran 2011 genel seçimlerin-
mesleki örgütler ve dini cemaatlerin temsilcile-
den önce vaziyet almış, seçimlerden sonra oluşa-
rinin yer aldığı bir ulusal kongredir.(13)
cak yeni Meclis’in, ‘sivil toplum’un da katılımıy-
Yeni anayasanın, halkın büyük çoğunluğu-
yol ve yordam
nun benimseyeceği bir siyasal sistemi öngörme-
göstermek istemiş, meselenin lehteki ve aleyh-
si istenmektedir. Bu bağlamda, laiklik, kimlik,
teki şartlarını tartışmaya açmıştır.
silahlı kuvvetlerin konumu, siyasal sistemin ya-
la yeni anayasayı yapması için
(6)
Yeni Anayasa Nasıl yapılmalıdır?
pısı ve seçim sistemi gibi konularda tatmin edici
Toplumun, yeni bir anayasa için “yerinde
duramayan, şaha kalkmış bir ata” benzediğini,
sonuçların hedeflenmesi gerekli görülmektedir.
(7)
Ama aynı öneri sahipleri, mesela Diyanet İşleri
seçmenin %73’lük kesiminin yeni bir anayasa-
Başkanlığının kaldırılmasına onay vermemek-
iddia eden Abant çevresi,
tedirler.(14) Çünkü Diyanet teşkilatının, Türki-
yeni bir anayasanın nasıl yapılması gerektiğine
ye’deki siyasal ve toplumsal düzenin sigortası
dair önerilerde bulunuyor. Dördüncü oturumun
olduğunun farkındadırlar.
dan taraf olduğunu
(8)
konusu da, dünyadaki anayasa tecrübeleriydi.
Yeni bir anayasa yapımı neden önemlidir?
Abant platformundan yayılan fikriyata göre, gü-
Çünkü Türkiye’de yeni bir dönem inşa edil21
İktibas
Mayıs 2011
Kökten Değiştirilmesi Yeni Anayasaya Si-
mektedir; yeni bir anayasa yapımı demek, iktidarın anayasa düzleminde yeniden paylaşılması
pariş Edilen Üç temel Sorun
demektir ve böyle bir sürecin kotarılması pek
Sonuç bildirisinin 2. maddesinde şöyle den-
Ergun Özbudun’un, ana-
mektedir: “Türkiye’nin şu anda önündeki en
yasanın değiştirilemez maddelerini eleştirdiği
önemli üç anayasal sorun; kimlikler, temel hak
için “Türkiye’ye Şeriat getirmek” suçlamasıyla
ve özgürlükler, seçilmiş otoriteler-asker ilişkile-
karşılaşmış olması, bu zorluğu yeterince anlat-
ri ve diğer vesayet kurumlarının demokrasinin
maktadır.(16)
temel ilkelerine uygun olarak yeniden yapılan-
kolay olmayacaktır.
(15)
Yeni Anayasanın Ayırt Edici Özellikleri
dırılmasıdır.”
23. Abant’ın sonuç bildirisi, “1982 Anayasa-
Bunları kısaca, ‘Kürt sorunu’, laiklik ve si-
sından ve bu anayasanın oluşturduğu bunaltıcı
vil-asker ilişkisi olarak özetleyebiliriz.(20) Bu üç
iklimden Türkiye’nin bir an önce kurtarılması
sorun, mevcut sistemin kırılma noktaları ka-
zaruretine” değinmekle başlamaktadır. 1982
bul edilmektedir.(21) Türkiye’nin ‘normalleş-
anayasasının vesayetçi özellikleri, 22. Abant
mesi’ için bu üç sorunla yüzleşmesi, yani bu
toplantısında yeterince eleştirilmişti. Söz ko-
sorunların, bunların alakadar ettiği büyük halk
nusu anayasa halka dayatılan, demokrasinin
kitleleri nazarında sorun olmaktan çıkartılıp,
boğazını sıkan, vesayet rejimi kurmuş, dünyada
çözüme kavuşması gerekmektedir. Bu çözümü
yaşamakta olan birkaç ideolojik anayasadan biri
gerçekleştiremediği sürece Türkiye, Avrupa ve
olarak görülmekte ve artık ömrünü tamamladığı
Amerika standardında demokratik düzene kavu-
ifade edilmektedir.(17)
şamayacak, vesayetten kurtulamayacaktır. Oysa
Esasında 82 anayasasını artık kabul edilemez
Türkiye’nin modern bir demokrasi ülkesi olma-
kılan, sadece bu anayasanın vesayetçi yapısı ol-
sı halinde, etnik, dini ve siyasal birçok ‘boyun
mayıp, ‘zamanın ruhuna’ da haddinden ziyade
ağrıları’ndan kurtulacağı öngörülmektedir. ters düştüğü görüşüdür. Bu yüzden Abant’ın
Kimlik Sorunu
dönem başkanı tarafından mevcut anayasanın
Abant sonuç bildirgesinde ‘kimlik sorunu’ ile
başlangıç ilkeleri yüz kızartıcı bulunmakta;
anayasada gereğinden fazla kullanılan ‘millet’
etnik sorunlara, daha doğrusu ‘Kürt sorunu’na
kelimesi yerine, Avrupa anayasalarındaki gibi
işaret
‘halk’ kelimesinin kullanılması gereğine dikkat
sorunu’nu çözmeyi, en azından belli mesafeler
çekilmektedir.(18) Bununla beraber, AKP’lilerin,
almayı denediyse de, vesayetçi derin mihrakları
anayasanın başlangıç ilkeleri hakkında Abant
aşamadığı için başarılı olamadı. Çünkü mukte-
dönem başkanıyla aynı kanaatte olmadıkları da
dir olmak için, oyların yüzde ellisiyle iktidar ol-
görülmektedir. Meclis Başkanı M. Ali Şahin’in,
mak bile yetmemektedir.
edilmektedir.
AKP
hükümeti,
‘Kürt
edilemeyen
Abant’ta ‘yeni anayasa’yı tartışanlar bu ger-
maddeleri, “Cumhuriyetin kurucu gerekleri” ol-
çeği bildikleri için, anayasanın bu sorunun çö-
dukları gerekçesiyle, bu maddelerle oynatmaya-
zümüne elverecek biçimde düzenlenmesi ge-
cakları beyanı, Cumhuriyeti koruma ve kollama
rektiğini seslendirmektedirler. Anayasa elbette
görevinin CHP’den AKP’ne geçtiğini göstermek-
“Kürt sorunu şu şekilde çözülecektir” gibi bir
tedir.(19)
metin içermeyecektir. Fakat “yeterince kısa, öz,
anayasanın
değiştirilmesi
teklif
22
İktibas
Mayıs 2011
açık; insan odaklı ve özgürlükçü” (E. Bağış) bir
Sivil-asker ilişkisi
anayasanın Kürt sorununu çözmeye imkan ta-
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri
nıyacağı sanılmaktadır. Bunun için Bağış, yeni
askeri-sivil vesayet mekanizması olarak tespit
anayasa ile birlikte milletin devletin gerçek sa-
edilmektedir. MGK, bir zamanların Cumhuri-
hibi olacağını, devletin tapu senedinin belirli
yet Senatosu, Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri
grupların değil, milletin elinde olacağını; “daha
ve DGM gibi kurumlar vesayet kurumlarıdır.(26)
fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla
Türkiye’de birtakım vesayet mekanizmaları, ço-
adalet”le Türk halkının vesayetten kurtulacağını
ğulcu demokrasinin modeli olarak sunulmuştur.
zannetmektedir.(22)
Bu yüzden, sivil-asker ilişkilerini demokrasinin
Kürt sorununun çözümünde egemenlik kav-
ve hukukun özüne uydurmak gerekmektedir.(27)
ramının da işe yarayacağı öngörülmektedir. Bu
Türkiye’nin batılı manada tam demokratik-laik
sebeple ‘Türk milleti’ yerine ‘Türkiye halkı’ tanı-
bir ülke olarak şaha kalkamamasının bir numa-
mı önerilmekte, “Egemenlik Türk milletine ait-
ralı müsebbibi olarak, asker-sivil vesayetçi an-
tir” yerine, “egemenlik kayıtsız şartsız Türkiye
layış gösterilmektedir. Abant bu köklü soruna
halkına aittir” (Levent Köker) hükmünün geti-
dikkat çekmektedir. Türkiye şu anda darbeci,
rilmesi gerekli görülmektedir.(23) Diyarbakır Baro
vesayetçi yapılarla yargı düzleminde boğuşmak-
başkanı M. Emin Aktar, 2007’de AK Parti’nin
tadır. Bu zorlu mücadelede demokratlar başarılı
hazırlattığı anayasa taslağının mimarı olan Er-
olmaya mahkûmdurlar.
gun Özbudun ve ekibini, ‘Türk milleti’ ifadesiy-
Laiklik
le kendilerini dışladıkları gerekçesiyle eleştirmiş,
Türkiye’nin bütün sorunları gölgede bırakan
salonda bulunan, taslağı hazırlayan ekipten biri
en önemli sorunu, din-devlet ilişkisidir. Buna
olan Prof. Dr. Serap Yazıcı ise, Aktar’ın eleşti-
laiklik-İslam ilişkisi dememiz daha doğru olur.
risini haklı bularak, şu sözlerle özür dilemiştir:
İslam sadece laik bir düzenle değil, aynı zaman-
“Dün Leyla İpekçi’nin dediği gibi vesayet, hepi-
da laik bir toplumsal hayatla nasıl bağdaştırıla-
mizin ruhuna işlemiş. Ben bu hatayla, 2008’de
caktır? Bunun için, İslam’ın genleriyle mi oy-
Şerafettin Elçi sayesinde yüzleştim. Bana, ‘Siz
bizi daha en başta reddetmişsiniz.’ dedi. Bunu
nanacak, yoksa laiklik mi İslam’a uyumlu hale
üzüntü ve utançla fark ettim. Sizden özür dili-
getirilecektir? Bu sorulara nasıl cevap verilirse
yorum.”(24)
verilsin, kesin olan şu ki, bu ‘yeni dönem’de
Yeni dönem anayasası için düşünülen ‘ana-
din-devlet ilişkilerini ‘normalleştirmek’ gerek-
yasal vatandaşlık’, ‘Türkiyelilik’ gibi kavramla-
mektedir; tıpkı dünyada olduğu gibi… Peki, bu
rın bazı katılımcıları rahatsız ettiği de görülmek-
‘normalleşme’ ne anlama gelmektedir?
tedir. Eski milletvekili Nazif Okumuş bunlardan
‘Normalleşme’yi anlamak için öncelikle ‘nor-
biridir. Okumuş, sözü edilen kavramsal dönü-
mal olmayan’ın bilinmesi gerekir. Bilindiği gibi
şümün TÜSİAD, TESEV gibi siyasî çevrelerce
laik cumhuriyet kurulduğu günden beri, İslam
Türkiye’ye dayatıldığı kuşkusunu dile getirince,
onun en büyük ‘sorun’u olmuştur. Yeni rejim,
oturum başkanı Eser Karakaş’la sorun yaşamış
İslam’ın kökünü kazımak amacına yönelik ra-
ve başkanın, Okumuş’un sözünü kesmesiyle
dikal devrimler yapmış(28) fakat zamanla bu
tartışma sona ermiştir.(25)
devrimler, kendinden beklenen işlevi göremez
23
İktibas
Mayıs 2011
hale gelmiş ve ya resmen ya da fiilen yürürlük-
kuranlara saygım var. Onlar cumhuriyeti kurdu
ten kaldırılmıştır. Ezanın Türkçeleştirilmesi ve
ve ayakta tuttular ama Allah korusun AK Par-
şapka bunun tipik iki örneğidir. ‘12 yaş’ diye bir
ti gelmeseydi onların kurduğu cumhuriyeti siz
sınır koyarak, Kur’an kurslarının çocuklara ya-
(CHP) batırıyordunuz.”(29) AKP genel başkan yar-
saklanması, jandarmanın sanki terörist arar gibi
dımcısı, halkın çok şikâyetçi olduğu zannedilen
kurslara baskınlar yapması ve ‘başörtüsü yasağı’
rejimin batmaması için Allah’tan koruma talep
olarak bilinen tesettür düşmanlığı, sözünü etti-
etmektedir…
ğimiz radikal İslam düşmanlığının diğer önemli
Peki, işaret ettiğimiz bu ‘normalleşme’ nasıl
tezahürleridir.
gerçekleşecek? Normalleşme için sihirli bir değ-
Rejimin İslam’la savaşı, ilk kurulduğu gün-
nek yoktur. Bunun için a’dan z’ye bir değişim
den ve ‘topyekün savaş’ mantığıyla başlamıştır
gerekmektedir. Fakat konumuz itibariyle söy-
fakat takiyyeci ve pragmatik reflekslerle bu ‘sa-
leyecek olursak, en önemli tedbir olarak, yeni
vaş’ sadece İnönü CHP’si dönemine hasredil-
dönemde laikliğin yeniden tanımlanması büyük
mekte; son dönemde bilhassa 28 Şubat post-
bir ihtiyaçtır. Öncelikle laikliğin dinsizlik olma-
modern darbe sürecine indirgenmektedir.
dığı, bilakis din ve vicdan özgürlüğü olduğu; la-
İslam’ı ötekileştiren, düşman yerine koyan,
ikliğin bütün din, inanç ve düşünceler karşısın-
şeytanlaştıran Cumhuriyet politikalarının halk
da eşit mesafede durmak (tarafsızlık/objektiflik)
nazarında asla kabul görmeyeceği belliydi ve de
olduğu fikri, bir dogma gibi işlenecektir. Bunun
görmedi.
için, laiklik kelimesinin anayasadan tümden çı-
İşte normalleşme, bu katı, tepeden inmeci,
kartılması bile göze alınmaktadır. “Sorunun çö-
otoriter ve totaliter, buyurgan devlet laikliğinden
zümü, bugünlerde kamuoyunda da ifade edildiği
vazgeçip, daha yumuşak, ılımlı, ‘sevecen’, belki
gibi bize yabancı kalmaya devam eden “laiklik”
laiklik adının bile yer almadığı bir laiklik anla-
lafzını anayasadan atmaktır. Böylelikle tartış-
yışına yönelmektir. İnsan fıtratı zordan hoşlan-
manın büyük bir bölümü kendiliğinden orta-
maz. Buyurganlığa karşı tepki vermek insani bir
dan kalkmış olacaktır.”(30) Bunun ne sakıncası
özelliktir. Halkı küstürmek ise, ‘ilelebed payidar
olabilir? Halkın deyimiyle, kaz gelecek yerden
olmak’ isteyen bir rejimin sürdüreceği ‘akıllı’ bir
tavuk esirgenir mi? Laiklik teriminin anayasa-
politika değildir.
Türkiye’de Kemalist rejim, kurulduğu gün-
dan atılmasına, pîr ile pireyi, Allah’ın hadisi ile
den itibaren halkı ne kadar bunaltıp, şişenin
Peygamber’in ayetini ya da Cuma namazının ka-
kapağını fırlatacak noktaya getirmişse, rejimin
zaya bırakılıp bırakılmayacağını ayırt edecek bir
imdadına sağcı, ılımlı, uzlaşmacı, muhafazakâr,
kültüre dahi sahip olmayan iki partinin kurmay-
halkın duymak istediklerini konuşan iktidar-
larından başka kim itiraz eder? Laiklik terimi
lar yetişmiştir. Günümüzde AKP’nin bu çok
Fransızcadır, dolayısıyla halka ‘fransız’ kalmak-
önemli misyonunu, seçim propagandası için
tadır… Laikliği halkın anlayacağı bir dile inkılâp
gittiği memleketi Adana’nın bir ilçesinde konu-
ettirmek, bizatihi laikliğin lehinedir, onun için
şan genel başkan yardımcısı Ömer Çelik ifade
gençlik iksiri gibidir. Laiklik terimini anayasa-
etmiştir. Diyor ki Çelik, “Benim cumhuriyeti
dan çıkartmak, devleti dine uydurmakla veya
24
İktibas
Mayıs 2011
dinî bir devlet düzeni kurmakla alakalı olmadığı
‘kaba’ ifade biçimlerinden arındırılması gerek-
gibi, aksine, “laikliğin Türkiye uygulamasındaki
mektedir!
çelişkileri bertaraf etmenin tek yolu”dur da.
Yeni dönemde İslam’ın laiklikle, demokra-
(31)
‘Dindar’ bir toplumun Kur’an kurslarını ya-
siyle ve liberalizmle hiçbir sorununun olmadığı;
saklamak, başörtüsünü suç saymak, namazına,
İslam’ın çoğulcu bir din olduğu iddiası yayılmak-
camisine ‘dil uzatmak’, keskin bir tepki doğur-
tadır. Bunu da en iyi şekilde, ‘dindarlar’ yapmak-
makta ve bunun adına da “din ve vicdan özgür-
tadır. Abant platformu bugünler için kurulmuş-
lüğü üzerindeki baskı” adı verilmektedir. Şu hal-
tur ve misyonunu hakkıyla yerine getirmektedir.
de, “din ve vicdan özgürlüğü üzerindeki baskıla-
Yeni dönemin laikliği, kırmayan, dökmeyen,
rı” ortadan kaldırmak(!) gerekmektedir. Bunun
hırpalamayan bir laiklik olacaktır. Yönetim, es-
için de devlet, “dinî alanı düzenleyen bir kural
kisinden de laik olacaktır ama hiçbir ‘dindar’
koyucu” olmaktan çıkartılmalıdır.(32)
aldırış etmeyecektir çünkü birincisi, itimat et-
Yeni anayasa yapacakların, daha doğrusu yeni
tiği kadrolar eliyle hazırlanmıştır; ikincisi, yeni
bir din inşa edecek olanların Şems-i Tebrizî’den
laiklik doğrudan kutsallara küfür etmeyecektir!
öğrenecekleri taktikler var. Ahmet Eflaki, Cela-
Bu dönemde İslam tamamen bireysel bir inanç
leddin Rumî’nin babası Baha Veled’in Kutbed-
sistemi, ibadetler de bireysel dinî tercihlere dö-
din İbrahim adındaki müridinin bir menkıbesini
nüştürülecektir.
Devletin İdeolojisi Olmalı mı Olmamalı
anlatmaktadır. Bu mürid bir gün pazarın orta
mı?
yerinde Şems-i Tebrizî ile karşılaşır ve Eflaki’nin
ifadesiyle, “tam bir kalp doğruluğu ile baş koyup”
Abant toplantısında ‘yeni dönem yeni ana-
“Tanrı’dan başka Tanrı yoktur ve Şemseddin
yasa’ tartışılırken katılımcıların ekseriyetinin,
Tanrı’nın elçisidir” diye şahadet getirir. Onu işi-
yeni anayasanın bir ideolojisinin olmaması ge-
ten kimseler Kutbeddin’e hücum ederler ve birisi
rektiğini savundukları anlaşılmaktadır. Kısacası
onu döver. Olayı seyreden Şems bir nara atar ve
Abantçılar ideolojisiz bir anayasa istemektedir-
döven adam oracıkta ölür. Pazar esnafı baş ko-
ler. Anayasanın “özgürlükçü, devletin iktidarı-
yup Şems’e kul olurlar. Sonra Şems Kutbeddin’i
nı toplum lehine sınırlayan, iktidarın gücünü
kolundan tutup bir kenara çeker ve ona şu tak-
dengeleyen, ideolojik olarak yorumlanamayan…
tiği öğretir: “Benim adım Muhammed’dir, senin
Bireyi, bireyin haklarını koruyacak, özgürlükle-
Muhammed Tanrı’nın elçisidir demekliğin la-
rini garanti altına alacak bir anayasa”(34) olması
zımdı. Halk damgasız altını tanımaz.”(33)
istenmektedir. TESEV’in “resmi ideolojisi olma-
Bu menkıbede Şems, kendisinin Peygamber
yan bir devlet” fikrinde uzlaşmaya davet eden
sayılmasına itiraz etmemekte, bilakis memnun
İhsan Dağı, “Devletin ideolojisi olmaz. Ama
olmaktadır. Lakin bunu söyleyen kişinin acemi-
halkın olur. Olur, da ‘bir tane’ olmaz. O nedenle
liğini gidermek istiyor ve taktik veriyor. Halkın
anayasa bütün ideolojilere, fikirlere, inançlara,
tepkisini kazanmaktan çekinmek gerektiğini
yaşam biçimlerine ‘özgürlük’ verir; birini diğe-
öğretiyor. Bu menkıbe, bir başka açıdan, yeni
rinden üstün görmez, ona ayrıcalık tanımaz.”
laiklik düzenlemesine örneklik teşkil etmekte-
görüşündedir.(35) Anayasa Mahkemesi eski ra-
dir. Laikliğin, halkın doğrudan tepkisini çekecek
portörü Osman Can, bir ideolojisi olan anaya25
İktibas
Mayıs 2011
sanın, kendisini ancak bu şekilde kabullendirme
ması veya bir ideolojiden etkilenmemesi gerekti-
amacı taşıdığını; bir anayasanın ne kadar çok
ği” görüşünü “tümüyle yanlış” bulmakta; “ana-
kutsalı varsa, o kadar toplumsal katılıma kapalı
yasanın ideolojisi olmamalıdır, anayasa bütün
(36)
ve anti demokratik olacağını ileri sürmektedir.
ideolojilere karşı tarafsız bir pozisyon almalıdır”
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne,
yaklaşımını paylaşmamaktadır. Yayla, bilakis
anayasaya bir ideoloji yerleştirilmesi halinde,
bu fikrin haksız ve yanlış olduğunu, entelektü-
kendiliğinden totaliter bir devlet iktidarı ortaya
el dürüstlüğe ters düştüğünü, demokratik siyasî
çıkacağı gerekçesiyle, anayasalarda ideolojinin
gerçeklikle çeliştiğini ve abartılırsa ülkeyi hatalı
olmayacağını, olursa da, “özgür ve demokra-
yollara sürükleme potansiyeline sahip olduğunu
tik bir toplum” olmayacağını savunmaktadır.
da belirtmektedir. Yayla’ya göre, “yaygın ama
Sabancı Ü. Öğretim üyesi Ersin Kalaycıoğlu,
yanlış” kanaatin / inancın / peşin hükmün üç
anayasanın bireyin özgürlüğünü esas alması ge-
temel sebebi bulunmaktadır ve bunlardan biri
rektiğini, bunun tipik örneğinin ABD anayasası
de, bütün ideolojilerin aynı kefeye konulması-
olduğunu; ABD’de devletin çalışmamasının ide-
dır. Hâlbuki liberalizm bundan tenzih edilmeli-
al, çalışmasının istibdat sayıldığını anlatmakta,
dir! 1990’lı yıllarda ideolojilerle ilgili serdedilen
özgür halkın kendi kendini yöneteceğini ileri
görüşler geçersizdir; ideolojiler olmazsa, insanlar
sürmektedir.(38)
beşerî hayatın önemli pusulalarından birinden
(37)
Stratejik Düşünce Enstitüsü başkanı Prof.
mahrum kalacaklardır!(42)
Dr. Yasin Aktay da anayasanın ideolojiden arın-
Bir liberalin kendi ideolojisini tenzih etme-
dırılması gerektiğini savunanlar arasındadır.
si kadar, Müslüman olduğunu iddia edenlerin
SDE altı aydır üzerinde çalıştığı “Vesayetsiz ve
İslam’ı tenzih edemeyişleri ibret vericidir…
Tam Demokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onu-
Atilla Yayla’ya göre doğru olan şudur: her
runa Dayanan Yeni Anayasa” için bir rapor ha-
devlet, kaçınılmaz olarak, bir siyasî felsefeye da-
zırlamış ve bunu da kamuoyuna açıklamıştır.
yanır. Felsefesi, devletin, başka nitelikleri yanın-
Raporla ilgili konuşan Aktay, demokrasi ve in-
da, anayasacılıkla ilişkisini ve anayasasının nite-
san haklarını daraltmayan; ideolojik tercihlere
liklerini de belirler.(43) Sert, otoriteryen veya tota-
değil, birey, özgürlük, halk iradesi, hukukun
literyen ideolojiler(44) demokratik bir sistemin te-
üstünlüğü gibi vurgulara sahip bir anayasa iste-
sisi ve demokratik bir anayasanın hazırlanması
Aktay, yeni anayasa
işine yaramaz.(45) Atilla Yayla’nın itirazı elbette
önerisinde hiç bir kırmızı çizginin bulunmaması
liberalizm adınadır. Çünkü ona göre liberalizm
Aktay, 12 Eylül
diğer ideolojiler gibi değildir. Ona göre anayasa
referandumunu da, “Dünyanın gelişen demok-
geleneği, liberallik içinde olgunlaşmıştır. Bir ül-
ratik seviyesiyle” çok uyumlu bir değişiklik ola-
kenin anayasallaşması, liberalleşmesi anlamına
rak görmektedir.
gelir.(46) Yayla’ya göre, faşizme, nasyonalizme,
diklerini belirtmektedir.
(39)
gereğine dikkat çekmektedir.
(40)
(41)
İdeolojisiz ‘anayasa’ konusu, bütün liberaller
sosyalizme, neo-sosyalizme ya da din’i ideolo-
tarafından kabul görmemektedir. Mesela Liberal
jileştiren yaklaşımlara (buna dînizm adını veri-
Düşünce Topluluğu başkanı Atilla Yayla, “De-
yor) dayanarak bir demokratik rejim kuramayız!
mokratik bir anayasanın bir ideolojiye dayanma-
Onlardan ilham alarak demokratik bir anayasa
26
İktibas
Mayıs 2011
yapamayız. Ama bu ideolojiler yetersiz ve yıkı-
Abant Platformu, kuruluş amacına uygun
cı ise, sosyal demokrasinin, muhafazakârlığın
toplantılar yapmaya devam ediyor. Türkiye’de
ve özellikle liberalizmin bu alanda hiçbir sözü-
epey bir süredir ‘yeni dönem’i zaten Abant ve
nün ve fonksiyonunun olmadığı, olamayaca-
aynı kaynaktan beslenen benzer kuruluşlar oluş-
Yukarıda işaret edilen
turuyorlar. Artık anlaşılmıştır ki ‘yeni dönem’,
otoriter ve totaliter siyasî felsefelerin [Ortodoks
Abant benzeri müslüman-laik-demokrat zihni-
sosyalizm, Nazizm, faşizm ve dinî totaliterizm/
yetin mühendisliğinde oluşacaktır.
ğı anlamına gelmez.
(47)
dînizm] demokratik bir anayasa yapılmasına
12 Haziran ertesinde yeni bir anayasa için
rehberlik etmesi imkânsızdır. Demokratik bir
AKP şimdiden kolları sıvamış vaziyettedir.
anayasa hazırlamak ancak liberal ilkelerin reh-
AKP’nin en büyük destekçileri, F. Gülen grubu
berliğinde çıkılabilecek bir yolculuktur. Bu ger-
ve liberal aydınlardır. Yeni dönem yeni anayasa,
çeği dile getirmek adaletin, ahlakın ve gerçeğe
yeni anayasa ise, yeni dönem için belirleyici ola-
saygının gereğidir!(48)
caktır. Fakat hem yeni anayasa ve hem de yeni
Değerlendirme
dönem için yeni bir zihniyet oluşturulmaktadır.
23. Abant sonuç bildirisinin 9 ve 10. Mad-
Bu yeni zihniyet, bugüne kadar yaşanmış mo-
delerinde yeni anayasanın, halktan başlayan ve
dernleşme (İslamsızlaşma) sürecinin en önemli
en geniş toplum kesimlerini içine alan bir mü-
kırılma noktası olacaktır. Referansı kesinlikle
zakere süreci ile yapılması gerekliliğine; mü-
‘muasır medeniyet seviyesi’ denilen şirk kültü-
zakere sürecinin bir pazarlık süreci olmayıp,
rü olacaktır. Artık her şey insan (human) için,
demokratik bilinçlenme, eğitim ve olgunlaşma
insana göre, insan tarafından olacaktır. Her işe
süreci olduğuna değinilmektedir. Abant, Anaya-
‘bismillah’ ile değil, ‘bismi insan’ diye başlana-
sa Çalışma Gurubu, Yeni Anayasa Platformu,
caktır. İnsan, yeni din anlayışının ilahı ve rabbi
TÜSİAD ve TESEV gibi yeni anayasa çalışmala-
olacaktır. Her şey, daha doğrusu Allah mefhumu
rı yapan ve müzakere yürüten sivil inisiyatifleri
ve kaynağı Allah olan bütün değerler izafileşti-
takdir ve saygıyla karşılamaktadır. Anayasa çalışması yaptığı halde, Abant’ın takdirlerine layık
rilecek, Din’in bütün ilkeleri sulandırılacaktır.
bulunmayan ‘inisiyatifler’ de bulunmaktadır.
Bu yeni zihniyet oluşturulmadın yeni dönem de,
12 yıl, 610 haftadır ‘Adil Düzen’ anayasa çalış-
yeni anayasa da yerine oturmayacaktır.
maları yaptıkları halde, bir türlü Abant’ın görüş
Yeni dönem/yeni zihniyette İslam’ın kökü
alanına girememiş olmaktan yakınan çalışma
kazınmayacaktır. Bilakis İslam, görüntü / şekil /
grupları söz konusudur.(49) Bu ‘adil düzen’cile-
biçim olarak daha fazla yer tutacaktır. Fakat bu,
rin, Peygamberimizin Medine sözleşmesi/ana-
Allah’ın inzal buyurduğu İslam değil de, akidevî
yasasını, kendi yapmak istedikleri ‘adil düzen
temellerinden, siyasî özelliklerinden tamamen
anayasası’na benzetmeleri ve Emevî, Abbasî,
saptırılmış, insanın tapınma içgüdüsünü tatmi-
Selçuklu ve Osmanlı’nın Peygamber’in bu adil
ne yönelik bir inanç sistemi, kısacası muharref
anayasasını referans aldıklarını ileri sürmele-
bir ‘din’ olacaktır. İslam görüntüsünde laik-de-
ri,(50) ‘adil düzen anayasası’nın ‘Abant konsili
mokratik, liberal yeni hayat tarzının (siyasî ve
anayasası’ndan daha hayırlı bir şey olmadığını
sosyal düzenin) payandası olacaktır. Camilerin
da yeterince anlatmaktadır.
şeklî fonksiyonu daha bir artacak, kutlu doğum
27
İktibas
Mayıs 2011
etkinlikleri daha görkemli olacak, Kur’an öğre-
Abant Konsili, TESEV, TÜSİAD ve benze-
nen çocukların sayısı kat be kat artacak, çan-
ri kuruluşların hazırlamak istedikleri anayasa
tasında taşıdığı başörtüsünü takarak namaza
asla Müslümanların anayasası olmayacaktır.
duran kot pantolonlu kızlar şaşırtıcı olmaktan
O, ayrı bir zihniyetin, demokratlığın anayasası
çıkacaktır! Böyle bir İslam’a, yeni dönemde ke-
olacaktır. Müslümanın anayasası demesek bile,
sinlikle ihtiyaç vardır. Çünkü halk, damgasız al-
anayasayı da içerecek olan, hayatının bütünü-
tına itibar etmez!
nü kuşatan değerler, normlar Kur’an kaynaklı,
Hâsılı dünyada ve Türkiye’de bizzat ‘din-
Kur’an’la yüzde yüz uyumlu olmak durumun-
dar’ların birinci derecede etkin olduğu yepyeni
dadır. Nebevî İslam’ı ‘dînizm’ adıyla totaliter ve
bir din inşa edilmektedir. Bu yeni ‘din’, İslamsız
gerici bir ideoloji olarak yaftalayan liberallerin
bir dünyanın, putperest, kâfir bir hayat tarzının,
yaptığı anayasayı adeta bir din ölçeğinde benim-
ahlaksız, samimiyetsiz, duygusuz ve duyarsız bir
semek, Müslümanlar için ancak zillet olabilir.
Allah hâkimlerin hâkimi değil midir?
yaşam biçiminin kabulü için icad edilmektedir.
Abant Platformu’nu ‘Abant Konsili’ yapan gerçek misyonu işte budur. Bu konsilin ‘yeni dö-
Dipnotlar
nem yeni anayasa’ çalışması yaparken, Allah’ı
1-Abant Platformu’nun Gündemi Yeni Anayasa, Za-
razı edecek bir hayat kurmak için yasal veya fikrî
man, 30.04.2011.
arayışlar içinde olmak gibi bir çabası söz konu-
2-Erol
Katırcıoğlu,
Eksik
Demokrasi,
Taraf,
su değildir. Toplantılarda Allah değil, tanrılaş-
21.05.2011.
tırılan insanın arzuları razı (tatmin) edilmek
3-Abant
istenmektedir. Liberalizm bu yeni düzenin dini;
01.05.2011.
isminin önünde ‘bilim adamı’ ve ‘uzman’ yazan
4-Cumhuriyet Çark Partisi, Milliyet, 30.04.2011.
kişiler ise bu yeni dinin, heva ve hevesten vahiy
5-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek,
Yeni
Anayasayı
Tartışıyor,
Zaman,
Star, 01.05.2011.
alan peygamberleri konumundadır.
6-Abant Platformu’nun Gündemi Yeni Anayasa, Za-
Allah’a iman eden, İslam’ı din olarak seçmiş,
man, 30.04.2011.
Kur’an’ın son vahiy kitabı olduğuna itikad eden
7-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa,
her müminin bu yeni din inşasına sesini yük-
Zaman, 01.05.2011.
seltmesi gerekmektedir. Benim dinim İslam’dır,
8-Zaman, 14.05.2011.
Müslümanların ilki olmakla emrolundum diye
9-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya-
yüksek sesle mesajını duyurmalıdır her Müslü-
pım Süreci, Zaman, 29.94.2011.
man. İslam’ın metalaştırılmasına izin vermeme-
10-Cumhuriyetin İlk Gerçek Toplum Sözleşmesini
İnşa Edeceğiz, Zaman, 15.05.2011.
liyiz. Topluma ‘İslam’ diye yutturulmak istenen
11-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya-
bu nurcu-laik-demokratik felsefe karışımı ‘ucu-
pım Süreci, Zaman, 29.94.2011.
be’, hepimizin çocuklarına zerk edilmektedir.
12-Ümit Kardaş, Türkiye’de Anayasa İnşa Süreci ve
Rabbimiz “fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar”
Güney Afrika Örneği, Zaman, 06.05.2011.
buyurduğu halde bizler bilakis, fitneyi besleyen
13-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya-
güç kaynakları olmamalıyız.
pım Süreci, Zaman, 29.94.2011.
28
İktibas
Mayıs 2011
14-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya-
30.94.2011.
pım Süreci, Zaman, 29.94.2011.
32-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa,
15-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola-
Zaman, 01.05.2011.
cak, Zaman, 29.04.2011.
33-Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, MEB yay. İst-
16-Abant
Platformu
Sonuç
Bildirgesi,
Bugün,
1995, II/207-208.
01.05.2011.
34-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola-
17-Fevzi Bilgin, Yeni Anayasa’ya Doğru Anayasa Ya-
cak, Zaman, 29.04.2011.
pım Süreci, Zaman, 29.94.2011.
35-İhsan Dağı, Yeni Anayasa Kimin Anayasası Ola-
18-Anayasanın Başlangıcı Yüz Kızartıcı, Yeni Asya,
cak, Zaman, 29.04.2011.
02.05.2011.
36-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek,
19-Anayasanın Başlangıç Maddeleriyle Oynatmayız,
Star, 01.05.2011.
Habertürk Gazetesi, 23.05.2011.
37-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa,
20-Abant
Yeni
Anayasayı
Tartışıyor,
Zaman,
Zaman, 01.05.2011.
01.05.2011.
21-Fevzi
Bilgin,
Anayasa’nın
Yeni
Ayırt
Anayasa’ya
Edici
Doğru
Özellikleri,
38-Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin So-
Yeni
mut Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011.
Zaman,
39-Yeni Anayasa’da İdeolojik İfadeler Kullanılmama-
30.94.2011.
lı, Yeni Akit, 12.05.2011.
22-Yeni Anayasa Devletin Tapusunu Halka Verecek,
40-Yasin Aktay, SDE’nin İnsan Onuruna Dayalı Ana-
Star, 01.05.2011; Abant Yeni Anayasayı Tartışıyor,
yasa Önerisi, Yeni Şafak, 14.05.2011.
Zaman, 01.05.2011.
23-Abant
Yeni
Anayasayı
Tartışıyor,
41-Yasin Aktay, Yeni Anayasada İyimserlik ve Kö-
Zaman,
tümserliğin Ötesinde, Yeni Şafak, 02.05.2011.
01.05.2011; Abant Platformu Sonuç Bildirgesi, Bu-
42-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler,
gün, 01.05.2011.
Zaman, 06.05.2011.
24-Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin So-
43-Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanması,
mut Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011.
Zaman, 13.05.2011.
25-En Demokratik Sansür, Yeni Çağ, 02.05.2011;
44-Atilla Yayla’ya göre, eğer bir teori liberal değilse ve
Abant’tan Partilere Çağrı: Yeni Anayasa İçin Somut
liberal ilkeleri peşinen ve toptan reddediyorsa, totali-
Öneri Getirin, Zaman, 02.05.2011.
terdir. Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanma-
26-En Büyük Sorun Vesayet Sistemi, Yeni Asya,
sı, Zaman, 13.05.2011.
02.05.2011.
27-Mümtaz’er Türköne, Yeni Dönem, Yeni Anayasa,
45-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler,
Zaman, 01.05.2011.
Zaman, 06.05.2011.
28-Bu hususta Bernard Lewıs’ın Modern Türkiye’nin
46-Anayasa Yapımı Sürecinde Halk Sonda Değil, Baş-
Doğuşu (TTK, Ank-1998, Trc. Metin Kıratlı) adlı ki-
ta Olmalı, Zaman, 01.05.2011.
tabı (mesela s. 411-412) önemli bir kaynaktır.
47-Atilla Yayla, Demokratik Anayasa ve İdeolojiler,
29-Çelik: AK Parti Gelmese Batıyorduk, www.haber7.
Zaman, 06.05.2011.
com, 11.05.2011.
48-Atilla Yayla, Anayasa ve Devletin Sınırlanması,
30-Fevzi
Bilgin,
Anayasa’nın
Yeni
Ayırt
Anayasa’ya
Edici
Doğru
Özellikleri,
Zaman, 13.05.2011.
Yeni
49-Reşat Nuri Erol, Çılgın Proje Adil İstanbul, Adil
Zaman,
Anayasadır, Milli Gazete, 01.05.2011.
30.94.2011.
31-Fevzi
Bilgin,
Anayasa’nın
Yeni
Ayırt
Anayasa’ya
Edici
Doğru
Özellikleri,
50-Reşat Nuri Erol, Çılgın Proje Adil İstanbul, Adil
Yeni
Anayasadır, Milli Gazete, 01.05.2011.
Zaman,
29
İktibas
Mayıs 2011
Gerenimo - Bin Ladin - Cihad
- A. Burak Bircan -
Biz Müslümanlar için gerçekler çok önemli, ger-
Müslümanın ve/veya Müslümanların kurduğu ka-
çeğin peşinde olmak, her şeyi yerli yerine oturtabil-
bul edilen bir örgütün iyi niyetle de olsa cihad zan-
mek adına rehber, Furkan olan Kur’an ile irtibatı-
nıyla kullandığı ilkesiz şiddet/terör, çeşitli mülaha-
mızı kaybetmemek durumundayız. Aksi takdirde
zalarla, onaylanmakta daha ötesi bunu yapanların
‘’zamanın ruhu’’ – başat ideolojiler, olağan üstü
kendilerinin hazırladıkları elektronik dokümanlara
şartlar, ezilmişlik, kısa vadede bir çıkış bulamama
ve mücadelelerinde takip ettikleri çizgiye rağmen
psikolojisi bizleri reaksiyonel, duygusal, en önemlisi
şehit ilan edilmekte ve mücadelelerinde Müslü-
de ilkesiz, kuralsız eğilimlere ve eylemlere sürükler.
manlara örnek şahsiyet olarak sunulabilmektedir.
Bu ise Müslüman kimliği ile ilgili algıları değiştirir.
Ve bu yapılırken ilgili şahıs ve örgüt ile alakalı ka-
Dolayısıyla düzeltici ve yön verici bir misyonu olan ranlık noktalar olduğu zımnen de olsa kabul edilmektedir…
Müslüman kimliği ve İslam ile ilgili yalın gerçekle-
Çok açık bir gerçektir ki İslam düşmanları, he-
rin tebeyyün etmesi mümkün olmaz. Ne yazık ki bugün kendilerini İslam ile tavsif
nüz derli toplu bir görüntü vermeyen; net ve bütün-
edenlerin büyük çoğunluğu kendilerini nispet ettik-
cül bir duruş sergilemeyen Müslümanların saldır-
leri dinin gerçekliğiyle uyumlu bir kimlik ve duruş
gan ve işgalci güçlere karşı kendilerini savunmaları
sergilemektedirler. Üstelik bu garip ucube halleri-
özellikle terör kavramıyla özleştirilmekte ve bunu
nin sorumlusunu hep dışarıda aramakta ana kay-
bilinçli bir şekilde kendi menfur planlarını meşru-
naklarından hareketle kendilerini sorgulamayı ya
laştırmak için gerekçe olarak kullanmaktadırlar.
akıllarından geçirmemekte ya da gerektiği gibi yap-
Nitekim işgal ettiği ülkelerdeki insanların bilinçli
mamaktalar. Yani Müslümanların büyük çoğun-
veya bilinçsiz mücadelelerini terör olarak nitele-
luğu kâfire küfür etmekten kendini arındırmaya,
mekte, kendi tecavüzlerini ise terör ile mücadele
Kur’an merkezli olarak yeniden inşa etmeye henüz
olarak kamuoyuna sunmaktalar. Bölgeyi kontrol et-
vakit bulamamakta. Düşünen, sorgulayan, öze dö-
mek üzere stratejik bir misyon ile konuşlandırdıkla-
nüşün gereğine inananlar henüz bir varlık göstere-
rı İsrail’in emperyalizmin yedeğindeki gayri meşru
memekteler…
doğumunun Yahudi terör örgütleri eliyle yapıldığı
Dolayısıyla ciddi Müslümanlar bile konjonktü-
ve işgallerle, şaibeli savaşlarla genişlediği, bugünde
rel gelişmeler, krizler ve kimliklerine yönelik pro-
bölgenin işbirlikçi yönetimleri ve devlet terörü ile
jeler karşısında duygusal, reaksiyonel hareket et-
ayakta kalmaya çalıştığı bilinmesine rağmen yurt-
mekten, tavır koymaktan öte gidememektedir. Bu
larından kovulan insanlarının mücadelelerini terör
durum bir çok olayda kendini gösterdiği gibi Usame
olarak nitelemekte bu terör devletine kayıtsız şartsız
bin Ladin’in öldürülmesinde de karşımıza çıktı. Bir
arka çıkmaktalar. Ve bunu hep yapa gelmekteler…
30
İktibas
Mayıs 2011
Nitekim Bin Landin’i hedef alan ve ‘’Geremino’’
İki kutuplu dünya düzenin yıkılmasından son-
adını verdikleri operasyonda Batı medeniyetinin ve
ra kominizim yerine ikame edecekleri yeni düş-
onun başat gücü ABD’nin zihniyetini yansıtan bir
man konsepti olarak başlangıçta İslam’ı telaffuz
eylemdir.
eden küresel güçler, bir süre sonra bunun doğru ve
Bilindiği gibi “Geremino” 19.yy’da işgalci ABD
etkili bir yol olmadığını fark ederek Müslümanla-
ordusuna karşı direnişin sembolü haline gelen yerli
rı iki kategoride muhatap almakta yarar gördüler.
bir kabile şefinin adıdır. ABD, işgal ettiği bir coğ-
Birincisi kendi değerleriyle, temel kavramlarıyla
rafyanın yerli unsurlarının kendilerini ve ülkelerini
daha doğrusu sözde evrensel olarak niteledikleri
korumak için işgalci güçlere karşı verdiği mücadele-
hususlarla Müslümanların değerlerini ‘’ Ilımlı laik’’ yi terörle özdeşleştiren zihniyetini ‘’Geremino’’ ile
ekseninden telif eden uyumlulaştıran çizgi. İkicisi
ortaya koymuştur.
ise radikal - köktenci diye nitelendikleri… Küresel
Kendilerini medeni olarak niteleyen güç odak-
küfrün, kendisi açısından kullanışlı bu ayrımında
ları ve onlarla aynı zeminde düşünen çevreler, te-
radikal unsurları özellikle ilkesiz şiddet kullanan
rörü net bir tanımlama ve teröre karşı net bir tavır
Müslümanlar olarak lanse etmeye çalışmaları, terör
almaktan ısrarlarla kaçınmaktalar. Aynı zamanda
örgütü olarak simgeleştirdikleri yapılarla özdeşleş-
terörün kaynağını beslediği unsurları ve devlet terö-
tirdiklerini görmekteyiz. Böylelikle küresel güçler,
rünü ya görmezden gelmekte ya da çifte standartla
bir taraftan yeni düşman algısını netleştirirlerken
değerlendirmekteler. Özellikle de terörü ortaya çı-
diğer taraftan da kendileri için potansiyel rakip ola-
karan vasatı, psikolojiyi gündemlerine almamakta
rak gördükleri Müslümanları etkisiz kılmak, sevim-
ısrar etmekte veya pragmatik bir mantıkla konuya
sizleştirmek için bunu bir strateji gereği yapıyorlar.
yaklaşmaktalar. Teröre kaynaklık ettiğini idda et-
Bundan sonra da bu hesaplarının gereğini yapmak,
tikleri bölge insanının içinde yaşadığı şartları, temel
ideolojik savaş tekniklerini kullanarak mücadele-
haklardan mahrum oluşunu, insanlık onurlarının
lerini güçlendirmekten geri durmayacaklar. Zira
ayaklar altına alınmasını, ezilmişlik duygusunun bu
‘’medeniyetler çatışması’’ söyleminin terk edildi-
insanlara hâkim olmasını, dolayısıyla bahse konu
insanlara bir çıkış yolu bırakılmadığını görmek,
ği ‘’medeniyetler diyalogu‘’, uzlaşma, hoşgörü gibi
anlamak ve anlatmak istememektedirler. Dahası
kavramların kullanışlı görüldüğü bir eğilimde gözü-
yıllardır devlet terörü uygulayan İsrail’in bundan
küyor egemen güçler ve onlarla çatışmadan, hatta
vazgeçmesi gerektiği ikazında bulunan ve bu ikazla-
temel konuların çoğunda onlarla paralel hareket
rını değişen dünya ve bölge dengelerinin kendilerine
etmeyi gerekli gören bölgesel taşeronları…
yüklediği misyonla yapan kadim dostları Türkiye
Yeni dönem, Ladin ve el-Kaide ile oluşturmaya
Cumhuriyeti’ni bile anlayacak durumda gözükmü-
çalıştıkları imajın işlevini tamamladığı, küresel güç-
yorlar. Anlayanlar ve bunun kendi çıkarları ve yeni
lerin, Müslümanların yaşadıkları coğrafyaya yöne-
bölge politikalarının gereği olduğuna inananlar ise
lik işgal ve katliamlarını meşrulaştırıcı fonksiyonu-
devlet terörü ile işlerini yürütmeyi alışkanlık haline
na eskisi kadar ihtiyaç duyulmayacağı bir periyodu
getiren odakları iknada zorlanıyorlar.
ifade ediyor. Kaba gücün yerini yumuşak gücün ala31
İktibas
Mayıs 2011
cağı ve radikal unsurlara karşı uygulanacak strate-
siyasi vasatın anlamlılığı ve Pakistan istihbaratının
jinin de yeni şartlara göre şekilleneceği bir süreç…
içinde yaşananların da önemli olduğunu belirmeli-
Bir süredir ABD’nin yeni bölge politikalarının he-
yiz. Ladin’in ilk ortaya çıktığı dönemde Afganistan
nüz uygulamaya konulamadığını, bu çerçevede bazı
- Pakistan - Suudi Arabistan - ABD eksenindeki
sorunlar yaşandığı bilinmekte ve tartışılmaktaydı.
gelişmeler, bu eksende hareket eden ve çoğu aşiret
Bu zorluklar, bölge şartlarının henüz hazır hale gel-
asabiyetine sahip örgütlerin devrimle birlikte ortaya
memesi ve İsrail’deki radikal unsurlar ve bunların
çıkan İran’a yönelik hayırhah olmayan yaklaşım-
ABD ve diğer ülkelerdeki destekleyicilerinin ikna
ları, Taliban’ın desteklenmesi ve diğer örgütleri alt
edilememesinden,
kaynakladığı,
ederek Afganistan’a hakim olması ve devamındaki
yeni dönemin politikalarının belirginleşmesinin de
gelişmeler ne kadar önemliyse bölgede bir süredir
bu nedenle geciktiği yorumları ağır basmaktadır.
devan eden gelişmeler de o kadar önemlidir. Ve bu
Dolayısıyla Ladin’in öldürülmesi, simgesel olarak
gelişmeler küresel küfrün belirlediği esaslar çerçeve-
bir dönemin bittiği, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki
sinde olmaktadır, ne yazık ki…
dirençlerinden
gelişmelerle birlikte yeni dönemin belirginleşmeye
Usama Bin Ladin ve el-Kaide
başladığı değerlendirmeleri de yapılmaktadır.
Ladin, dünya kamuoyunun önüne, ilk önce,
Bu çerçevede “Bin Ladin fiilen ölmüştü. Şimdi
Afganistan - Pakistan - Suudi Arabistan ekseninde
de fikren öldü” diyenlerin söylemek istediklerinin
komünist Rus işgalcilerle savaşan bir mücahit ola-
ana fikri akıl defterimize not ederek ve Ladin ne
rak çıktı. Sonrasında ABD-Pakistan yapımı bir orga-
zaman öldürüldü? Nasıl öldürüldü? vb. soruları bir
nizasyon ile gündeme gelen Taliban, diğer mücahit
kenara bırakarak ABD’nin şeklen de olsa Irak’tan
gurupları alt ederek Afganistan’a hakim oldu. Ladin
çekilme sürecini tamamlaması, Afganistan’da çe-
de Taliban hakimiyetindeki Afganistan’da yaşama-
kilme niyetini uygulamaya koymaya başlaması,
ya devam etti. Ne olduysa 11 Eylül 2001’den sonra
bölgenin yeniden dizaynının gereği olarak İsrail’in
oldu. Uluslar arası ilişkilerde de bir dönüm noktası
yeni stratejik konumunun belirginleşmesi vb. geliş-
kabul edilen kimin / kimlerin gerçekleştirdiği husu-
meleri dikkatle takip etmemiz gerekecektir…
sunda çeşitli tezlerin söz konusu olduğu, ama ciddi
Ayrıca, bizi ilgilendiren boyutlarından çok, diğer
bir planlanma ve içerden yardım olmadan başarıl-
boyutlarıyla gündeme gelen Bin Ladin’in öldürül-
ması imkanının güç olduğu ABD’deki ikiz kulelere
düğü iddia edilen operasyon tek aktörünün ABD
yapılan saldırıyla birlikte Ladin ve el-Kaide terörist
olmadığını da tesbit etmek gerekir. Zira bu operas-
ve terör örgütü olarak kamuoyuna sunuldu. Yakla-
yon, bölge ile ilgili diğer operasyonlar gibi ABD ile
şık on yıl süren bir dönemde el-Kaide ile mücade-
Pakistan’ın iş birliği ile gerçekleştirilmiştir. ABD’nin
le gerekçe gösterilerek operasyonlar yapıldı: Afga-
bölge politikalarında birlikte hareket ettiği ükelerin
nistan işgal edildi; Pakistan’ın ulus devlet yapısını
diğer bir kısmının operasyondaki rolü de atlanıl-
zorlayan müdahaleler eylemler yapıldı. ABD’nin
mamalıdır. Konuyla ilgili olarak Pakistan’da Bayan
işgal, katliam ve devlet terörünü meşrulaştırıcı bir
Butto’nun ortadan kaldırılmasıyla şekillendirilen
sembol olarak kullanıldı El – kaide... Bu arada ön32
İktibas
Mayıs 2011
leyici savaş doktrini gereği ABD’nin büyütüp güç-
Ayrıca, küresel küfür karşısında verilmeye ça-
lendirdiği Saddam oyuna getirilip nükleer silah yap-
lışılan mücadeleyi doğru bir zemine oturtamayan
maya çalıştığı gerekçesiyle Irak işgal edildi.Irak’ta
ABD’nin temelde aynı olmakla birlikte “yumuşak
da meşrulaştırıcı gerekçe terörle mücadele ve bu
güc”ü önleyen yönetimin uygulanmasında onunla
ülkeye demokrasi getirmekti. Zamanla oyun ortaya
birlikte hareket eden iş birlikçi çevrelere karşı çeşitli
çıktı… ABD ve küresel güçler arzuladıkları sonuca
gerçeklerle net bir tavır oluşturamayan Müslüman-
tam olarak ulaşamadılar. Ve Bush’un son dönem-
ların da tavırlarını tekrar gözden geçirmeleri gerek-
lerinde başlayan yöntem değişikliği, 2008’de girdiği
mektedir. Küresel küfrün projeleri, politikaları ve
başkanlık yarışıyla birlikte Afganistan ve Taliban
kendilerini meşrulaştırıcı propagandaları karşısında
sorunu üzerine odaklanan Obama, dünya kamuo-
duygusal ve reaksiyonel tepkilerle bir yere varılması
yuna verdiği mesajlarla yeni bir dünya vaat etse de
mümkün değildir. Üstelik bu yaklaşımlar, sadece
bazı odakları ikna’da zorlandı. Aslında Obama’nın
bugün kimliğimizi net bir şekilde ortaya koymak-
farkı sadece yöntem değişikliğiydi. Ama bunu bile
tan uzak olmanın ötesinde İslami hareketin ge-
belirginleştirmede sıkıntı yaşadı. Bu nedenledir ki
leceği açısından da önemli eksiklerdir. Ladin’in
Obama için, ABD’nin yeni stratejisi için önemli bir
öldürülmesiyle bir kez daha görüldü ki değerlendir-
adım… Bin Ladin’in ölümünden sonra Kuzey Afri-
melerimize, tavırlarımıza reaksiyonel ve duygusal
ka ve Ortadoğu’da yaşanan değişim ve dönüşüm
unsurlar hakim durumda. Oysa kişi ve örgütleri
rüzgarı ve demokrasi çağrısının daha da güçlenme-
değerlendirmede öncelikle onların temel tercihleri-
si, ‘’ılımlı laiklik’’ ekseninde oluşturulmaya çalışı-
ne, küfür karşısında konjonktürel olmayan net bir
lan sözde evrensel Batılı değerlere Müslümanların
duruş sergileyip sergilemediklerine, İslami hareke-
değerlerini uyumlulaştırma esasına dayanan mode-
tin geleceğini de ipotek altına alan,en azından yanlış
lin daha güçlü bir şekilde öne çıkarılması muhtemel
algıların kuvvetlenmesine neden olacak yanlış yön-
gözükmektedir. Şüphesiz dünyada terör olgusunu
tem kullanıp kullanmadığına ilkesel olarak bakmak
kendi amaçlarını meşrulaştırmak için kullanan ve
zorundayız. Ana kaynağımız ve orda hatırlatılan en
işgal ettiği bölgelerde devlet terörünün en acımasız
güzel örneklerin konjonktürel olmaktan çok ilkesel,
örneğini sergileyen ülkeler ABD ve İsrail’dir. Ancak
uzun vadeli ve sonuca odaklanmaya değil sürecin
‘’Ilımlı İslam’’ yorumuyla küresel odakların önünü
gereğini yerine getirerek tevekkül eden çizgilerinde
açan gelişmeler ve kullanılan ilkesiz şiddet terö-
yürümek durumundayız. Bu bizim için bir tercih
re karşı net bir tavır belirleyemeyen Müslümanlar
değil, inancımızın gereği, sorumluluğumuzdur. Hiç
da sorumluluğu küresel güçlere atarak işin içinden
unutmayalım ki İslam, terörü ilkesiz şiddeti bir araç
sıyrılamaz. Kendilerini İslam ile tavsif edenler, kü-
olarak kesinlikle meşru görmemekte, reddetmekte-
resel küfrün projelerinin içinde yer alarak, ABD ve
dir.
müttefiklerinin yeni hakimiyet yönetimlerine karşı
Evet, Usame bin Ladin’in öldürülmesiyle em-
net bir tavır koyamayarak bölgedeki gelişmelerde
peryalist güçler bayram yapmakta; sömürüye iş-
önemli paya sahiplerdir.
gale maruz insanımız da karşılık duygular içinde.
33
İktibas
Mayıs 2011
Müslümanlar küresel küfrün sevinci ve rejimin
yapmadığımız gibi İslami hareketin ilkesel nitelik-
‘’gülen yüzler’’in çeşitli mülahazalarla onlarla para-
lerinden hızla uzaklaşarak geleceğimiz de tehlikeye
lel düşmeleri karşısında elbette tepki gösterecekler.
atmış oluruz…
Ancak bu tepkiler, söz konusu şahıslar ve peşinde
Kendilerini İslam ile tavsif eden birileri, iyi niyet-
gidenlerin giderek netleşmiş çizgilerinden bağımsız
le de olsa cihad zannıyla ilkesiz şiddet kullanmakta
olarak değerlendirilmemeli. Bizce aceleci, duygu-
teröre başvurmakta. Daha da ileri giderek bunu sa-
sal ve reaksiyonel bir zemine kaydırılarak; karan-
vunmak için gerekçeler ortaya koymaktadır.
lık noktaları fazla, küresel odaklarla ilişkilerini de
Oysa cihad; cehdin, bir Müslüman’ın, meşru
konjonktürel tavır sergileyen, yöntem konusunda
bir hedefe ulaşmak için meşru yöntem ve araçlar
netliğe ulaşmamış insanları, küfre karşı savaşıyor
kullanarak ortaya koyduğu bütün gayretin seferber
gerekçesiyle şehit, Allah yolunda mücadelede örnek
edilmesidir. Davetten kitâle kadar değişik aşamaları
olarak sunmamız doğru bir tavır değil.
söz konusudur. Canını cennet karşılığında ortaya
koymayı gerektiren cihad, ‘’başkalarını cehenneme
Küresel küfür ve işbirlikçileri için kendi çıkar-
göndermekten’’ çok insanların gerçeklerle/vahiyle
larına aykırı hareket eden, hâkimiyetleri önünde
buluşmasının önündeki engelleri kaldırmak adına
engel olarak gördükleri örgüt ve/veya devlet terö-
yapılır. Bir kısım insanın temel haklarına tecavüz
risttir. Bu sapkın bakış açısına Müslüman’ın prim
bahse konuysa, insanların iradelerine ipotek konu-
vermesi kesinlikle düşünülemez. İşgalciler, himaye
luyorsa bu ve benzeri cürümleri engellemek üzere
ettikleri örgütler ve devlet eliyle terör uyguladıkla-
yapılan savaştır. Velhasıl küresel küfre karşı verilen
rı, ülkelerinden sürüp göçmen durumuna düşür-
topyekun savaştır cihad.
dükleri insanların, topraklarını savunmak, temel
Müslümanların anlaşılabilecek tavır ve eylem-
haklarını kazanmak adına mücadelelerini terörizm,
leriyle onaylanacak, bayraklaştırılacak olanlarını iyi
işgallerini, hâkimiyetlerini devam ettirmek adına
tefrik etmeliyiz. Ve bunu bazı hassasiyetlerimize ve
uyguladıkları her türlü katliamı, tecavüzü ve ilkesiz
kaygılarımıza feda etmemeliyiz...
şiddeti terörü de terörle mücadele ve barışı tesis etmek olarak nitelemekteler. Bu patolojik hastalıklı,
bir mücadele olarak sunmak yerine onların ellerin-
Ey iman edenler!
Doğrusu Hahamların ve
Rahiplerin bir çoğu insanların
mallarını batıl yoldan yerler.
İnsanları Allah’ın yolundan
çevirirler. Altın ve gümüşü
biriktirip te Allah yolunda
harcamayanları can yakıcı
bir azapla müjdele.
den tutup, sahih bir mücadeleyi birlikte gerçekleş-
(9 Tevbe 34)
durumu karşısında ülkesi işgal edilmiş, temel hakları elinden alınmış, her an insanlık onurunu ayakları altında çiğnenen mazlumların, başka bir çıkış
yolu bulamaması nedeniyle kontrolsüz, reaksiyonel
çıkışlarını anlamamız mutlaka gereklidir. Ancak,
küresel küfrün zulmünü meşrulaştırmak için gerekçe gösterdiği bu yöntemleri onaylamak, örnek
tirmemiz gerekmez mi ? Aksi taktirde onlara iyilik
34
İktibas
Mayıs 2011
Rahat Kaçıran Ayetler
- Şükrü Hüseyinoğlu -
CHP milletvekili adayı Binnaz Toprak’ın,
rinde ne hissettiklerini sordum istisnasız hep-
Zincirlikuyu Mezarlığı’nın giriş kapısı üzerine
si ‘Korkunç geliyor. Yazıya bakarken sinirlenip
nakşedilen “Her canlı ölümü tadacaktır” Rabba-
kaza yapmak bile mümkün’ cevabını verdiler.
ni mesajını kastederek geçtiğimiz Nisan ayı içe-
Özellikle gençlerin fena halde siniri bozuluyor.”
risinde dile getirdiği “Önünden her gün binlerce
Tam da aradan 8 sene geçmiş ve olup biten
insanın geçtiği mezarlığın kapısının üstünde ru-
unutulmaya yüz tutmuşken, CHP’li Binnaz
huna El Fatiha yazardı. Şimdi ise ‘Her canlı bir
Toprak’ın çıkışıyla bu savaşın henüz bitmedi-
gün ölümü tadacaktır.’ “Bu çok sinir bozan bir
ğini görmüş olduk. Ne diyordu Binnaz Toprak:
şey. Zaten bu gerçeği herkes biliyor” şeklindeki
“Eskiden o kapılarda Ruhuna Fatiha yazardı,
sözleri, epeydir unutulmaya yüz tutmuş olan bir
şimdi ise ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır’
“çağdaşlık histerisi”ni yeniden gündeme taşıdı.
yazmışlar. Ne sinir bozucu bir şey.” Tabi ya…
Toprak’ın bu ifadeleri, 2003 yılından 2011
İlla da bir şey yazacaksanız ölüler için yazın kar-
yılına o cephede değişen bir şey olmadığını göz-
deşim! Kur’an’dan bir şey okunacaksa ölülerin
ler önüne serdi. O zamanlar Tv sunucusu Ayşe
ruhu ne güne duruyor! Ne istersiniz dirilerden,
Özgün’ün, Zincirlikuyu’dan geçerken görüp de
niçin ölümü hatırlatıp huzurlarını kaçırırsınız
karşısında “dehşete düştüğü” Âl-i İmran Sûresi
İstanbul’un lüks caddelerinden geçen insanla-
185. ayetin bu ilk bölümü medya marifetiyle
rın! Dirilerin sinirlerini bozacağınıza gidin ölü-
kısa sürede “endişeli modernler”in hedef tahta-
lerin ruhunu şâd edin!
sına dönüştürülmüştü.
Endişeli modernler cephesindeki durum bu.
Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı sava-
Tabii, hayatın en büyük gerçeği olan ölümü ha-
şını aratmayan bir cevvallikle âyete karşı hücu-
tırlatan bir âyete tahammül edemeyen ve söz ko-
ma geçen laik şövalyeler, medya köşelerinde ve
nusu âyetin yazılı olduğu mezarlık kapısından
ekranlarda nasıl da döktürmüşlerdi! Muhteme-
kaldırılması için kampanya başlatan modernleri
len “Hepimiz Don Kişotuz!” bilinciyle dört kol-
anlamak pekâla mümkün. Gariplerimin şunun
dan hücuma geçmişlerdi. Vatan gazetesi yazarı
şurasında bir tane dünyası var! Vur patlasın çal
Ruhat Mengi’nin o günlerde (20 Temmuz 2003)
oynasın yaşayıp gidecekler! Siz ise kalkıp göz-
kaleme aldığı şu satırlar, endişeli modernlerimi-
lerinin içine sokarcasına ölüm diye bir gerçeğin
zin ruh halini anlamaya yeterli olmaktadır:
olduğunu hatırlatıveriyorsunuz, yolları üzerine
“O mezarlığın önünden her gün geçen binler-
âyetler yazarak… Onların da sinirleri bozuluyor
ce insanın gözü bu yazıya ilişiyor ve her ilişmede
haliyle…
tüyleri ürperiyor. Genç, orta yaşlı ve yaşlı bazı
Neticede tek dünyalı insanlar olan endişeli
okurlarımıza oradan geçerken yazıyı gördükle-
modernlerin, onların bu tek dünyasının geçici
35
İktibas
Mayıs 2011
ve aldatıcı olduğunu, ölüm diye bir gerçek ve
Zaten kendisini Müslüman olarak tanımlayan
onun ardından dünya hayatının bir hesabının
insanın bir Kur’an âyetinden rahatsızlık duyma-
bulunduğunu hatırlatan Kur’an’dan ve onun
sı düşünülemez. Fakat mesele Kur’an âyetlerinin
âyetlerinden rahatsızlık duymaları anlaşılır olsa
gündeme getirilmesinden, görünür kılınmasın-
da, Kur’an âyetlerinin sadece hasımlarının raha-
dan rahatsızlık duymaktır zaten. Endişeli mo-
tını kaçırdığını söylemek doğru değildir. Kur’an’a
dernlerin yaptığı da bundan farklı değil. Onlar da
iman iddiasında oldukları halde bu iddialarıyla
ölümü hatırlatan bir âyetin hatırlatılmasından,
hayat çizgileri arasında ciddi tezatlar bulunan,
işlek bir caddenin kenarına yazılarak görünür kı-
iki dünyalılık iddialarına rağmen tek dünyalılar
lınmasından rahatsızlık duyuyorlar.
gibi konforlarından ödün vermeyen, ne yardan
Yoksa mushafın iki kapağının arasında dur-
ne serden geçen bir tercihsizlik içerisinde bocala-
duğu ve ölülerin ruhuna okunmaya devam edil-
yan insanların da Kur’an âyetleriyle yüzleşmek-
diği takdirde Kur’an âyetlerinden kim niçin ra-
ten pek hoşlanmadığı, tanıklıklarla sabittir.
hatsızlık duysun ki! Dünya istikbarının merkezi
Beyaz Saray’da bile iftar programlarında seremo-
Kur’an Nesli Kültür Merkezi’nin “Kur’an Işı-
ni niyetiyle okunmuyor mu Kur’an âyetleri?
ğında Hayat Dersleri” başlıklı program dizisinin
Mayıs ayı içerisindeki konularından biri “Tevbe
Evet, görüldüğü gibi mushafın iki kapağı ara-
Sûresi 24. Âyet ve Tercihimiz” başlığını taşıyordu
sında durdukları veya salt seremoni amacıyla
ve sunumu ben yapmıştım. Sunum sırasında söz
okundukları zaman kimseleri rahatsız etme-
alan bir kardeşimiz, özellikle gelir seviyeleri bel-
yen Kur’an âyetleri mesajlarıyla şehrin cadde
li bir çizginin üstünde olan dindar-muhafazakâr
ve meydanlarında, binaların girişlerinde vs gö-
insanların tercih ettiği Başakşehir’de 2002 yılın-
rünür kılındıklarında endişeli modernin de, kâr
da yaşadığı bir hadiseyi anlattı.
ve konfor peşindeki dindar-muhafazakârın da
rahatını kaçırıveriyor.
Söz konusu bölgede yaşayan ve kendilerini
Müslüman olarak tanımlayan insanların bir-
O halde, Kur’an âyetlerini daha sıkça, daha
çoğunda lüks ve konfor düşkünlüğüne tanık
yaygın olarak görünür kılma seferberliği başlata-
olduğunu gözlemlediğini belirten kardeşimiz,
rak yaşadığımız bölgelerde “kalıcı rahatsızlıklar”
kendisinin de oturduğu sitenin girişine, hatır-
meydana getirmeye var mısınız?
latma amacıyla Tevbe Sûresi 24. âyetin mealini
astığını, fakat âyet mealinin kısa süre içerisinde
Gerçekten Biz onlara, iman etmek
isteyen bir toplum için
detaylı olarak açıklanmış ve
bir bilgiye dayalı olarak
bir kitap getirdik.
kaldırıldığını anlattı. Âyetin niçin kaldırıldığını
sorduğu site görevlisinin ise, site sakinlerinin
âyet mealinin bina girişine asılmasından rahatsızlıklarını dile getirdiğini ve bu sebeple kaldırıldığını söylediğini aktardı.
Site sakinlerinin rahatsızlıklarının âyete yö-
(7 A’raf 52)
nelik değil, âyetin site girişine asılmasına yönelik olduğu söylenerek bir savunma yapılabilir.
36
İktibas
Mayıs 2011
Konuştuklarımızın Gösterdiği Adres
- Mustafa Atav -
Lakin işler böyle yürümüyor artık..
Sekülerizim, malum; dünyevileşme, laiklik…
Endişelerimiz dilimize yansımıyor, daha
Laiklik; Din ve devlet işlerinin ayrılma du-
çok güncel olanı yani laik, seküler, profan al-
rumu; dini olmama hali, dinsizlik..
gıya hizmet ettiklerini açıkça deklare edenlerin
“Profan “ da; mukaddes olmayan, la dini
ve bu haliyle hüküm ferma olanların sahiplen-
olan demek..
dikleri iktidar kavramında mündemiç olan bir
Neredeyse birbirinin mütemmimi olabile-
takım güçlerin istediklerini terennüm ediyoruz
cek bunlara benzer daha bir dolu kavram var ki
biteviye..
hepsi Müslüman olanın sahiplenmemesi, değer
Güncel olana duyarsız olalım, lehte ve
yargılarını bu tür kabullerden uzak tutması ge-
aleyhte olana karşı nasıl bir tavır geliştirme-
rekenlerden..
miz hususunu konuşmayalım diyen yok elbette
Aksi halde Müslümanlığımızın ne’liğini tar-
ama dile getirdiklerimizin inandığımız Dinden,
tışmamız işten bile değildir..
okuduğumuzu iddia ettiğimiz Kur’an’dan, ör-
Peki, gerçekte bu tarz bir endişe taşıyor mu-
nek aldığımızı söylediğimiz Hz. Resulden mül-
yuz?
hem olmak koşuluyla..
Yoksa reel-politiktir, konjonktürel şartlar-
Halbuki biz yatıyoruz, kalkıyoruz güya
dır, sosyal ve siyasal baskılardır filan derken,
stratejik davranma iddiasının eşliğinde görece
kavram olarak değil elbette ama anlam olarak
rehavet ve görece özgürlüklerin niceliğini ve
dilimizden düşürmediklerimizden mi?
haliyle niteliğini konuşup duruyoruz; üstelik
Geçmiş dönemlerde istisnalarını gördük,
ayağımızın altından bir şeylerin çekilip alındığı
elan da görüyoruz ve üzülüyoruz beraberce ama
gerçeğini görmezden gelerek..
eminim ki İslamı iyi bilen bir Müslüman, doğ-
İktidarı temsil edenler hem de öncekilerden
rudan ben laikim, seküler ve profan bir yaşam
hiçbir farkları olmayacak bir şekilde, her fırsatta
biçimini önceliyorum filan demeyeceği gibi anlamlarını asla sahiplenemez ve kesinlikle pro-
Dinin siyasi hayata müdahil olmaması gerekti-
pagandistliğine de soyunamaz?
ğini, laikliğe taraftar olduklarını, Cumhuriyetin
Tabiidir ki inanması, uygulaması ve seslen-
kurucu iradesine saygı duyduklarını, anayasa-
dirmesi gereken İslam Dininin kutsalı olan Ya-
da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan
ratıcısının yani Allah’ının emr-i tavsiyelerinin
maddelere asla dokunmayacaklarının garantisi-
olduğu gerçekliğini ve bu gerçeklikleri, yer yer
ni vermelerine rağmen, Dininin mübelliği olma
zaaflar yaşasa bile hayatının her deminde ve ze-
iddiasına soyunmuş Müslümanlara ne oluyor
mininde uygulamasının üzerine farz olduğunu
ki iktidarın üç beş görece rehavetinin büyüsüne
da zaten inkar edemez..
kapılmış gidiveriyorlar?.
37
İktibas
Mayıs 2011
gerçeği haykırıcı boyutunu ihmal etmiş olmaz
Her fırsatta tabi olunduğu söylenen Hz.
Muhammed’in siyasi örnekliği böyle mi algıla-
mıyız?
nıyor?
Her şeyiyle kendi aralarında sosyal adaleti
Yok öyle bir şey diyenler de her fırsatta ko-
sağlayan Bedeviler, civar kabileler, niye “İs-
nuşup durduklarının, toplumsal duyarlılıklar
lam nedir?” diye öğrenmeyi talep ettiler Hz.
adına geliştirdikleri söylemlerinin hangi adresi
Muhammed’den?
gösterdiği hususunu da dikkat etmeliler..
Vahiy gelmezden önce bireysel anlamda
Kendi adıma üzülerek ifade etmeliyim ki
Tevhide inandıklarını söylenen Hanifler du-
Hak ve hakikati dile getirmenin karşılığı artık
rurken; haksızlığa, adaletsizliğe, zulüm ve sö-
duble yollardan, sağlık hizmetlerinin görece iyi-
mürüye karşı kurulduğu söylenen Hılful Füdul
leştirilmesinden, bir takım güçlerin vesayetinin
gibi bir cemiyette icra-i faaliyet eylerken ne için
zayıflatılması ve yargılanmasından, anayasada
görevlendirildi Hz. Muhammed?
birkaç maddenin değiştirilmesinden, küresel
Şunu diyebilir miyiz, vahiy gelmezden önce
anlamda seçkin devletler sıralamasında, ama
tüm insanlık şekil zulümler altında inim inim
ekonomik, ama teknolojik, ama askeri, ama
inletiliyor, yeryüzünün her zerresinde haksızlık
siyasi olarak daha ileri bir konuma gelinmesin-
kol geziyordu?
den vs. bahsetmek oluverdi..
Nitekim tarihe baktığımızda adil kral ve hü-
İyi de her zaman söylediğimiz gibi, bütün bu
kümdarlardan, sosyal anlamda müreffeh bir ya-
görece değişikliklerin dik alası Batı/Avrupa dev-
şam süren topluluklardan bahsedildiğini pekala
letlerinin birçoğunda çoktan gerçekleşmiş değil
görebiliyoruz..
midir?
Demek ki eksik olan bir şeyler vardı..
Hem de Türkiye’de özellikle Müslüman ol-
Salt görece iyilikler, ilahi gerçeklik adına
duklarını söyleyenler tarafından elan devam et-
sağlanmayan sosyal ve siyasal adalet ve bu me-
mesi meşru görülen siyasi, sosyal ve ekonomik
yanda geliştirilen eylemler yetmiyordu..
anlamdaki haksız sınıfsal farklılıkların oralarda
Yapılıp edilenlerin göstereceği adres insan-
neredeyse esamisi okunmazken; ki eğer mesele
lığın varlık sebebini, hakikati, kutsalı hatırlat-
bu şekil değişikliklerse kalkıp göç edelim o di-
malıydı çünkü; hem de bütün şirk unsurların-
yarlara!
dan temizlenmiş olarak..
Madem öyle göçten bahsedeceksek, niye
Şimdi sormak gerekirse; bizim aradığımız,
kalmadılar Habeşistan’da, hicret eden Müslü-
arzu ettiğimiz günümüzde konuşula gelen bu
manlar?
şekil değişikler midir; yoksa inandığımız değer-
Kalsalardı Medine’de, neden Mekke’yi zu-
lerin hayatımızın her zerresinde hâkim kılınması mıdır?
lümden arındırmak için fethetmek gereği duy-
Eğer böyle bir iddiamız varsa, kullandığımız
dular?
Salt Kâbe içindir, vatan, toprak aşkıdır
dilin içeriğini, mesajını, neye hizmet etmesi
Mekke’nin fethi dersek, İslamın kuşatıcı ve
gerektiği hususunu konuşmak ve tartışmak da
38
İktibas
Mayıs 2011
olduğunu dile getirmeye kalktığımızda da ba-
bizim olmazsa olmazımız değil midir?
siretsizlikle, öngörü sahibi olmamakla, süreci
Yoksa inanılan Dinin tebliği denilince akla,
akamete uğratmaya çalışmakla suçlanıyoruz..
iktidarların yapıp etmelerini, görece denilen öz-
Oysa Din, inanmanın ve ritüellerinin yeri-
gürlükleri, rehaveti vs.yi dile dolamak mı geli-
ne getirilmesi dışında tebliğ etmeyi, her vasat
yor?
Hak ve adaleti gözetmek, ahiret sorumlu-
ve koşulda konuşurken eninde sonunda Hak ve
luğumuzun yani hesap verme bilincimizin ge-
hakikati hatırlatmayı da üzerimize kılmıştır; ki
reğini bu dünyada gereğince yerine getirmek,
dil bunun içindir..
asırlardır toplumları yönetenleri birbirleriyle
Hz. Muhammed örnekliğinden bahsedile-
kıyaslamak, ehven-i şer mantıkla birini diğeri-
cekse eğer, o böyle yapmıştır..Yirmi üç yıllık
ne tercih etmek midir?
vahiy mücadelesini bize anlatan eserler de biteviye bize Hakk’ı temsil etmemizin gereğini
Üzülerek söyleyelim ki dilimiz profanlaş-
söylerler..
tı, seküler akla, laikliğe hizmete koşullandı..
Mukaddes olandan, kutsaldan konuşmak da
Her şeyden önemlisi Allah’ın vahyi Kur’
evlere, bir takım dernek ve vakıf faaliyetlerine
ân, bütün sure ve ayetlerinde üstümüze vazife
sıkıştırıldı..Neredeyse tam bir, “körler sağırlar
olanları bir bir sıralar bize; anlayıp anladıkları-
birbirlerini ağırlar ” ve “ kendin çal, kendin
mızı bizatihi paylaşalım diye..
Aksi halde Kur’an’ı ve Hz. Muhammed ör-
oyna” misali!
Sokağa çıktığımızda ise zulme karşı haykı-
nekliğini tarihin derinliklerine gömmemiz iş-
rışımız, insan hakları evrensel beyannamesi,
ten bile değildir; ki ele aldığımız sekülerizmin,
demokrasi, liberalizm, bilmem ne kriterleri ve
laikliğin ve prafan algı sahiplerinin amacıda
Batı/Avrupa, standartları adına!.
budur zaten..
Dolayısıyla konuştuğumuz dil çok çok
İslam’dır, Dindir, Peygamberdir, Ahirettir,
önemlidir..
hesaptır gibi iddiaları bulmak iyi niyetimize
Ladini kabullere hizmet etmemesidir esas
kalmış..
olan..
Konu komşu, hısım akraba, eş dost muhabbetlerinde, iş yerlerinde, yolculuklarda, şurada
Tamamen ahireti unutturan, dünyevileşme-
burada konuşup durduğumuz, tartıştığımız şey-
yi öneren, iktidarları ve tabiidir ki onların vah-
ler, iktidar ve muhaliflerinin arzusu istikame-
ye rağmen yapıp etmelerini meşrulaştıran bir
tinde sosyal ve siyasal mühendislerin, tüketil-
dili kullanmak ancak sahibine zarar verecektir..
dikçe bir yenisini gündeme boca ettiklerinden..
Müslüman’a yakışan ise vahye uygun bir ba-
Yine maalesef ki gidişatın farkına varıp da
siretle kullandığı dilin, o dil vasıtasıyla yayma-
kendimize göre gerçeği ifade etmeye çalışır-
ya çalıştığı mesajın kime, kimlere, hangi güçle-
ken, başkalarınca komplocu olmak gibi garabe-
re hizmet ettiğinin farkında olmasıdır..
Rabbimiz bütün Müslümanları feraset üzere
te mahkûm ediliyoruz. Daha da kötüsü, tüm
kılsın..
yaşananların İslami hassasiyetlerin rağmına
39
İktibas
Mayıs 2011
Ebediyyet İçin Edebiyat
- Mustafa Bozacıoğlu -
lümata götüreceği, aleyhimize de olsa adaletten
ayrılmama, tefekkür/tezekkür/taakkul ettirme,
enfüsi ve afakî ayetler, zikrettirme/hatırlatma/
unutmama, boş işlerden yüz çevirme, kınayıcılara aldırmama, selama en güzeliyle mukabelede bulunma, misal ve teşbihlerle sorgulatma,
öncekilerin durumlarından ve akıbetlerinden
misaller verme, müjdeleme, olmadı azabı hatırlatma ve bunu anlayacakları dilde örnekleme,
sarıldıkları sahte putların ve atalar yolunun hiçliğini/yanlışlığını açıklama, sahte düzenlerinin/
hile ve tuzaklarının/heva ve heveslerinin şeytanın adımlarını izlemek olduğunu beyan etme..
vb.” şekillerde yaratılışın ve imtihanın gayesini
billurlaştırma, basiret ve feraset sahibi kılma,
hikmetle iş eyleme, hayatın bütününü ibadet/
kulluk bilinciyle şekillendirip ameli salih olarak, aklı selim ile hareket etme bize sorumluluk
alanı olarak sınırlılıklarımıza binaen teklif edilmektedir!
Bunlar rastgele, hesapsız kitapsız, plansız
programsız kotarılabilecek işlerden değildir!
Azim işlerdendir! Tek tük, gelişi güzel, spontane
işlerin sahibine bir getirisi olabilse de üst üste
konabilecek, kazanım olarak görülebilecek, genel geçer addedilecek bir tarz olarak alınabilmesi
mümkün değildir!
İşte bu noktada ‘sanaat’ ve özellikle birer türü olarak ‘edebiyat’, ‘tiyatro’ ve ‘film’
Müslümanlarca ihmal edilmiş bir alandır diyebiliriz! ‘Dünya klasikleri’ denen eserleri bir
düşünelim, ulaştığı kitleye ve yaptığı etkiye bir
bakalım! Yine bizim camiada ‘Çağrı’ filmini
ve etkilerini, ‘Hz. Meryem’ filmi ve yansımalarını bir düşünelim! Şu meşhur ‘Kurtlar Vadisi’
dizisi akabinde özellikle gençlerin yürüyüş ve
konuşma biçimlerinin bile ona göre şekillendiği, oradaki bir sloganın/mesajın dillere pelesenk
yapıldığı ve özellikle ‘..Irak’ ve ‘..Filistin’ beyaz
Son vahiy bizlere anlaşılıp anlatılmak, yaşanıp yaşatılmak için indirilmiştir, diğer tüm İlahi
mesajların olduğu gibi! ‘Ben’ dilinden ‘Biz’ diline
ulaşılması ve mesajın tevhit ve adalet ekseninde
yeryüzünde neşvü’ nema bulmasıdır mücadele
ve mücahedenin amacı! Kulluğun, kula kulluktan kurtularak yalnız ve ancak yegâne güç ve
kudret sahibi Allah’a hasredilmesidir! Ya da sahte ve sanal ilah(laşan)lardan ve rab(leşen)lerden,
nefsin heva ve hevesine tabi olup şeytanın adımlarının izlenmesinden hâkimler hâkimi, gerçek
ve tek Rab ve İlah olan Allah’a yöneltilmesidir
ubudiyetin/kulluğun! Sorumluluğun/mükellefiyetin genel çerçevesi budur!
Bu sonuca ulaşılır veya ulaşılamaz! Kul bunu
ya görür ya göremez! Allah bu zaferi takdir eder
ya da etmez! Bize düşen seferdir, zafer değil! Biz
süreçten sorumluyuz, sonuçtan değil! Önemli
olan bu yolun yolcusu olmak! Doğru bilgilere
ulaşıp doğru davranışları kuşanmak! Doğru bir
mücadele ve mücahede hattı oluşturup, doğru
iletişim/etkileşim araçlarını işe koşmak! Davet/
tebliğ/ihya ve inşa faaliyetlerini doğru yürütmek! Yakından uzağa doğru, zamanın şart ve
imkânlarını gözeterek, ancak bunları bir mazeret
sığınağına dönüştürmeden sahip olunan imkân
ve gücün farkında olup bunun gereklerini yerine
getirme azim ve kararlılığı göstererek!
Peygamberler tarihi sadedinde bize sunulan
Kur’an kıssaları, belirli olay, algı ve kişilikler etrafında, ‘kıssadan hisse’ babında bize ipuçları,
örneklik, yol ve yöntemler, metod ve teknikler
sunmaktadır. Bunlara yönelik doğru okumaları
gerçekleştirip doğru çıkarımlarda bulunmaktır
bize düşen! “Kavli leyyin, en güzel biçimde mücadele, gece gündüz/açık gizli davet, öğüt verme,
uyarma ve ikaz, sorular yoluyla düşündürtme,
doğru bilgilerin aydınlığa ulaştıracağı, yanlış/zan
ve kuruntulardan kaynaklanan hurafelerin zu40
İktibas
Mayıs 2011
perde uzantılarının psikolojik dahi olsa olumlu
etkileri görmezden gelinebilir mi? Tabi bunların
hamaset ve ters manipülasyon (dizideki imam
ve hümanist söylemleri ve aile hayatı vb.) içerdiği de söylenebilir, ancak biz etkinin boyutları babında bunları söylüyoruz, içeriği ayrı, ama evet,
asla ihmal edilemeyecek bir boyuttur! İşte tam
da bu noktada özgün eserlerin, özgün içeriklerle,
kaliteli ellerde, doğru amaçlar için kullanıldığını düşünelim şimdi (Çağrı filmi özeli gibi..)!
Bunları Mekke’deki panayırların fonksiyonu ile
örtüştürmek yanlış mı olur? Bunların etkileri
yadsınabilir mi? Sanata ve şiir özelinde edebiyata hep mesafeli durmuş, olumlu araçlar olarak faydalanmayı hiç düşünememişiz! Hakeza
sinemaya da! Belki ‘put’ ve Kur’anın genel bir
profil ile sunduğu, adına bir sure tahsis ettiği
‘şiir’ ve ‘şairler/şuara’ olgusuna olan mesafeli duruşumuz bir kaygıdan kaynaklanıyordu diyelim,
amma artık beşeriyetin algı ve seviyesi bizim
bu tutumumuzu gözden geçirmemiz zaruretini
doğurmuş durumdadır! Bunlara bigâne kalmak,
qimkânları elimizle itmek anlamına gelmektedir! Yetişmiş eleman, özgün eser ve müellif sıkıntısı bir kader değil ki aşılamasın!
Aslında büyük laflara gerek yok, daha ufak
adımlarla işe başlamalıyız, büyük hedeflere
odaklanarak! Mesela, şairin ‘Dedenin dilinden
anlamaz oldu torun!’ dediği vasattayız hala maalesef! ‘Elmalılı Hamdi’nin mealini kaçımız, hele
yeni nesiller, şerhsiz, sadeleştirmeden, sözlük
olmaksızın anlayabilmektedir! Risaleler hakeza! Nutuk dahi kaçıncı kez sadeleştirilmiştir ve
hocalarının demesine göre tarih bölümü öğrencileri bile şu haliyle dahi anlayamamaktadırlar!
İstiklal Marşı’nı ve dahi, örneğin ‘Safahat’ı bırakınız öğrencileri, öğretmenlerin kaçta kaçı tam
manasıyla (içeriğini, muradını bir tarafa bırakın)
yüzeysel olarak dahi olsa anlayabilmektedir!
Bu arada TDK’nun hali ve meşhur selef başkanlarından A. Dilaçar mevzuu da bir bahsi diğerdir! Yine ‘Hırsızın hiç mi suçu yok!’ diyerek
bu meseleyi halledemeyiz! MEB öğretmenlere
yönelik bir anket yapmıştı, kullanılan kelimelerle alakalı ve hazırlanacak kitaplara ölçüt olsun
diye! Ne çözüldü? Hiç! Çözülmesi de mümkün
görünmüyor! ‘Bu süreç bu saatten sonra ne kadar tersine çevrilebilir, bu gidişatla bu mümkün
müdür?’ Ciddi tartışılmalıdır! Nesiller geçtikçe
iletişim kültürü ve dili de değişiyor! Bu dili kontrol edemez, doğru geçişleri sağlayamazsak iletişimsizliğin, ilgisizliğin, kopukluğun da önüne
geçemeyiz! Tabi mevzu sadece bunla sınırlı değil
elbet, başka bileşenleri de var! Takdir edersiniz
ki, parçalar doğru yerlerine, doğru biçimde yerleştirilemeyince bütüne de doğru olarak ulaşmak
mümkün olamıyor! Burada biraz faydacı olunabilir mi bilmiyorum! Yani okuyucu kitledeki bu
başkalaşım üzerinde geri dönüşüm daha zor olduğundan, muhatabın dilinden önce ve ‘Sizin ne
dediğinizden, demek istediğinizden önce, muhatabın anladığı kadardır anlattığınız ve etkisi!’
zannınca sözü söyleyenin, iletenin doğru imgeleri ve dili kullanması gerekmektedir! Bakınız,
kavram ve kelimelerimizi atalım, yolup kuşa
çevirelim, muhatabın argümanlarına teslim olalım anlamında değildir söylemeye çalıştıklarımız asla! Muhatabın evvel emirde aynı havayı
soluyan, aynı maya ve hamurdan kimseler olduğunu kabul ile bunları söylüyoruz! Sair çevre ile
ilgili muhataplıkta da kırmızı çizgilerden feragat
etmeden, algı ve idraklere olabildiğince nüfuz
edecek, doğru izdüşümü sağlayacak, muradı aksettirecek, mümkünlüğü her ne ise, o seviyede
bir ortak davet ve tebliğ dili oluşturmak kınanacak bir tutum olmasa gerek! Bakınız aynı çevreye hitap etmekle beraber bu yazının içinde de bu
sıkıntıyı, eksikliği görebilmek mümkündür! Ben
kendi aile efradımdan da anlaşılamadığım, eksik
veya yanlış anlaşıldığım dönütlerini almaktayım
hâlihazırda bile! Yukarıda bahsedilen Elmalılı
örneğinde, hitabın tınısını, sesini, şiirselliğini,
musikisini atlamama endişesi, bu dile aşina
olanlarca anlaşılabilir ve doğrudur da! Ancak bu
dile uzak, farklı bir kelime hazinesine(!) sahip,
başka sözcülerle, hatta sözcüğün ötesinde inter41
İktibas
Mayıs 2011
net ve iletişim çağının türedi, dil denilemeyecek,
işaret ve imlerine sahip kitle/jenerasyon/kuşak
için, hadi bu kadar olmasa bile faklı düşünme,
okuma ve yazma diline sahip ara kitle/nesil için
çözüm ya onu okumamak, eline dahi almamak
oluyor, bu da istenilen durum değildir herhalde! Ne acayiptir ki, biz de farklı anlamları ‘/’ ile
bir arada vererek, pasaj içinde eş anlamlı kelimeleri farklı yerlerde kullanarak, eski ile yeniyi cem ederek/ birleştirerek kendimizce bir orta
yol tutturmaya çalışıyoruz! Bunu bilinçli olarak
yaptığımızı ekleyeyim! Bunun kelime hazinesinin çoğalmasına bir katkı, meramımızın/muradımızın anlaşılmasına bir kolaylık sağlayıp sağlamadığı da tartışılmalıdır! Tabi çokça okumak,
kuşaklar arası sözel anlaşma ve günlük iletişim
dilinin evde, okulda, sokakta tekrarlanarak nesilden nesile aktarılmasını önemsemek gerekiyor! ‘..Kelimeler kutlu, mutlu, ulusal! Mavalları
bastırdı devrim isimli masal!’ sitemindeki toplum mühendisliğini, Demirel’in ekrana çıkıp ‘…
Derdesttirler!’ şeklindeki katkılarını, basın yayının firavunun sihirbazları gibi bilinçli, dezenformasyon amaçlı, manipüle ve kasıtlı çabalarını bir
bütün halinde düşünmeliyiz! Karar verip; ‘kutlu,
mutlu, ulusal’ mı diyeceğiz, yok ısrarla eskimez
eski dil kaynaklı veya her ne şekilde olursa olsun
dilimize girmiş, yerleşmiş, kabul edilmiş kelimeleri mi kullanacağız! Düşünsenize uydurukça ile yok öztürkçe diyerek oluşturulan kelime
kargaşasından, bir sürü eser anlaşılmadan, tozlu
raflara mahkûm oluyor! Sonraki sadeleştirmeler
de hiçbir zaman orijinalin yerini tutmuyor, tutamaz, tutamayacak! Hem ahenk ve ifade tadı ile
hem de anlamı ile!
Bu arada, rahmetli E. Özkan’ın televizyon
projesinin değeri daha da iyi anlaşılıyor şimdi!
Bunu, bir gazete ölçeğinde de düşünerek, farklı
kitlelere tekrarlanan boyutu ile ulaşmak, aleyhte
ve yanlış yönlendirmeleri resmedip açığa çıkarmak, doğruyu farklı araçları işe koşarak tahkim
etmek, görselliğin öne çıktığı, okumanın şeklinin ve boyutunun değiştiği vasatta bir tebliğ ve
davet vasıtası olarak boşluk bırakmadan sunmak olarak düşünelim!
Sinema, tiyatro ve edebiyat, kısaca ‘sanaat’
mutlaka işe koşulmalı, Kur’anın aşkın, şiir üstü
orijinalliği, yine şiir yardımı, vesilesi ile dahi
olsa anlatılmaya çalışılmalıdır! Mesajı muhatap
ile buluşturacak geçerli ve etkili araçlar, meşru
olmak kaydıyla etkin ve yetkin biçimde kullanılmalıdır! Bakınız farklı bir teklifte bulunacağım:
Hani ‘müellefei kulûp’ denilen, kalpleri yardımlarla ısındırılması düşünülen, sadakaların verilebileceği kişilere yönelik payın, fakir fukaranın
paylarında bir eksiltme yapmadan, bir havuzda
toplanarak, ortak aklın kararıyla, ortak projelerle, sanat faaliyetleri yoluyla, midelerine olduğu
kadar beyinlerine, akıllarına, duygularına yönelik davet, tebliğ faaliyetleri şeklinde planlanması
nasıl olur? Bu konuda kimse elinden geleni ardına koymamalı, herkes elini taşın altına gücü
nisbetince koymalı, imkânlar seferber edilmelidir! İşin edebiyatı yapılmadan, ebediyyet için
lehimize olacak, Rabbimize mazeret olarak sunabileceğimiz, ameli salih de görülebilecek yol
ve yöntemleri, meşru dairede sanaatı da ciddi
olarak gündemimize almalıyız!
Tabi bu zor iş, hele böylesi tefrika içinde,
fırka fırka olunmuş bir halde! Dinin buyrukları
da dâhil ortak bir algı oluşturamamış, bilgi ve
kaynaklar noktasında uzlaşamamış, bırakınız
yöntem farklılıklarını daha Kur’an noktasında
buluşamamış ahalinin böylesi işleri kotarabilmesi elbette zordur! Bu, boş vermeyi gerektirmez, şartları zorlamak, zorlukları aşmak, fırsatları iyi değerlendirmek şeklinde sorumluğumuzdur! Bunu hep birlikte düşünelim, teati edelim!
Yapamıyorsak yapanların önünü açalım, yardımcı olalım!
Edebiyat için değil, ebediyet için vesileler arayalım! Edeb, adap, adabı muaşeret ile halk için
değil Hakk için, ama halka(hepimize) yönelik
her çabayı, ‘kavli leyin/yumuşak, etkili ve güzelce’ ve hikmet ile sergilemeye çalışalım!
42
İktibas
Mayıs 2011
Akıl Toplumu
- Bünyamin Zeran Akıl Toplumunun Sahneye Çıkışı:
rüm bir tanrı oluşturmak gerek. Yani kilisenin
Modern çağ dini toplum ya da dini referans
hegemonyasında bir dünya yaratmak yerine mo-
alan bir birey yetiştirmekten daha ziyade akıl
dernitenin elinde bir kilise varetmek en mantık-
toplumu oluşturma çabasındadır. Akıl toplu-
lı olanıydı. Martin Luther’in reformu kilisenin
mundan kastımız tanrıyı referans olarak alma-
otoritesini sarsmış ve bunun karşısına kiliseye
yan yalnızca her şeyi akla izafe ederek değerlen-
ve cemaate bağlı kalmaksızın bireysel olarak da
diren rasyonelci akıldır. Akıl toplumu ve akıllı
tanrıyla iletişimin yolunu açmıştır. Cemaat ol-
toplum diye de ikiye ayırabiliriz toplumu. Akıllı
manın değil birey kalmanın önü açılmış ve bi-
toplum aklını Allah’ın vahyine emanet eden top-
reysellik hızla toplumda kabul görmüştür. Akıl
lumken, akıl toplumu ise aklı ilahlaştıran top-
toplumu işte bu bireysellik/bireycilik üzerinden
lumdur. Kant, aklı saf akıl ve pratik akıl olarak
gelişmiştir. Aklı referans alan tüm aydınlanma-
ikiye ayırır. Saf aklı özgürlük temelinde düşünen
cı filozoflar ve bilim adamları aklın yanına öz-
akıl olarak ele alırken pratik aklı özgürlük teme-
gürlüğü temel kavram olarak eklemlemişlerdir.
linin dışındaki akıl olarak ele alır. Saf akıl Kant’a
Kant’ta olduğu gibi aklın saf olabilmesi ancak
göre Epikürosçu akıldır. Yani insanın eylemle-
özgür olmasına bağlıdır(1). Özgür olmak; yani
rinde hazzı esas alan akıldır. Jürgen Habermas
kendini kısıtlayan, baskı altında tutan her türlü
da toplumun özgürleşmesinin yolunun akıldan
bağdan arınarak düşünmek ve hareket etmek-
geçtiğini hatırlatır. Avrupa toplumu aydınlanma
tir(2). Bu özgürlüğü merkeze alarak John Stuart
çağından bu yana kilisenin baskılarından arına-
Mill de insan eylemlerinin tek hedefinin haz al-
rak dogmalardan uzak yeni bir toplum inşa etme
mak olması gerektiğini ve kendisi için mutlak
sürecine girmiştir. Kilisenin yıllarca insanları
iyiyi hedeflemesi gerektiğini anlatır.(3) Sadece
tahakküm altında tutması, ruhbanca davranış-
bunlar değil antik Yunan’da Epikuros, yakın çağ-
larla toplumun elindeki mülklere el koyması,
da Sarter ve daha niceleri insan eylemlerinin en
kralları aforoz ederek yönetimi kendi emelleri
önemli sebebini haz almak ve yararcılık olarak
doğrultusunda yönlendirmesi, engizisyon mah-
tanımlamışlardır. Akıl toplumu ancak bu şekil-
kemeleriyle kendinin aksine düşünen kimseleri
de özgür olabileceğine ve dogmaların üzerinde
cezalandırması Avrupalı halkları kiliseye kar-
yeni bir toplum inşa edebileceğine inanmıştır.
şı içten içe bir çatışmaya götürmüştür. Bunun
Albert Camus da “Veba” isimli romanında in-
neticesinde Avrupa, aydınlanmanın ancak dini
sanları ölüme sürükleyen vebanın tanrının yar-
olanı reddetmek ve yerine akli olanı koymakla
dımı olmadan yine insanın aklıyla aşıldığını an-
mümkün olacağına inanmıştır.
latmıştır.
Akıl Toplumunu Oluşturan Unsurlar ve So-
Avrupa, modern çağı oluştururken Tanrı’yı
nuçları:
öldürme zorunluluğunu duymuştur. Ama zamanla anlamıştır ki ölü tanrı kimsenin işine
Aklı toplumu yalnızca ülkeleri işgal etmekle
yaramaz. Ölü tanrı yerine yaşayan ama kötü-
kalmamış aynı zamanda zihinlerin de işgaliyle
43
İktibas
Mayıs 2011
uğraşmıştır. Enformasyon çağının vazgeçilmez
bir medeniyet çatısı altında yaşamaya razı ol-
araçlarından internet, televizyon, radyo yayıncı-
maktadır. Onun içindir ki üslerini ABD’ye açan
lığı zihin işgallerinin en önemli araçları haline
ve Batı’nın yaşam tarzı dışında yaşamayı tercih
getirilmiştir. Bireycilik üzerine inşa edilen akıl
edenlerin çağdışı diye itham edildiği ve vahyi in-
toplumu özgürlüğü temele koyarak rölativizmi
sanda ve toplumda inşa etmek için çabalayanla-
yani göreceliği geliştirmiştir. İnsan davranışla-
rın militan terörist olarak tanımlandığı toplum-
rının temelini haz belirlediğine göre sana göre
dan tecrit edildiği Türkiye ve diğer İslam ülke-
doğru ile bana göre doğru değişkenlik arzedecek-
leri örneğini yaşamaktayız. Yine onun içindir ki
tir. Çünkü senin ve benim doğrularımı belirle-
dünyada çıkan her ayaklanma da acaba ABD ve
yen vahiy değildir. Tanrıyı kötürümleştirdiğimi-
Batı’nın tavrı ne olacak diye bekleyen ve ona göre
ze göre! yani onu yalnızca vicdanlara ve gökle-
tavır belirleyen yönetimler mevcuttur. Zinanın
re hapsettiğimizden bu yana doğrunun kıstası
suç olmadığı, alkolün asla yasaklanamayacak bir
yalnızca akıl olmuştur. Artık yeni tanrı kısacası
özgürlük olduğu! Eşcinselliğin saygı duyulması
“ben” oldum yani “akıl” oldu. İşte bu düşünceler
gereken bir tercih olduğu! Yaşlıların huzurevine
üzerine ince ince işlenen fikirler giderek doğru
bırakılmasının normal olduğu! Ticarette yol-
ile eğriyi birbirine karıştırdı. İnsanın tanrıyla
suzluğun, güçlünün haklı oluşunun, toplumda
olan ilişkisini kestikten sonra onu sınırlayan her
sınıfsal tabakaların oluşmasının normal olduğu!
türlü bağı ondan almışsınız demektir. Yani onu
Zengin ve fakir arasındaki uçurumun daha kö-
özgürleştirerek esfele safilin (aşağıların en aşa-
tüye gittiği, sokakta tacizlerin, tecavüzlerin hızla
ğısı) kıldınız demektir. Esfele safilin haline ge-
arttığı ve tüm bu kötülüklere müdahale imkanı
len insan diz kapağı ile göbeği arasında düşünen
vermeyen bir akıl toplumu inşa etme gayreti tak-
onun dışında düşünce üretemeyen ve her eyle-
dir edilen davranışlar haline gelmiştir. Batı’nın
mi o kısır alanda düşünen biri haline gelecektir.
zihin kodlarıyla düşünen bir toplum da batılı dü-
Gençliğe Michael Jackson’u, Britney Spears’ı,
şünce işte bu şekilde tezahür etmektedir. Laik,
Elves Presley’i, Beatles’i idol olarak tanıtıp be-
seküler ve demokratik olmak zorundadır aksi
raberinde hazzı pompalayan batı, uyuşturucu ve
takdirde herhangi bir referansı olması durumun-
alkol ile zihinleri dumura uğrattıktan sonra tek
da Batı bunu teokratik diye tanımlayıp sonra o
gerçek ve mükemmel yaşamın Batı’nın sunduğu
ülkeyi özgürleştirilecek ülkeler sıralamasına da-
yaşam olduğu gerçeğini! Sinemasıyla, dizileriyle,
hil etmek isteyecektir.
sinema yıldızlarıyla bilinçaltına kazıyarak zihin-
Batı, demokrasi ve özgürlük adıyla ülkeleri
leri artık teslim almıştır. Giyim tarzından tutun
işgal edebilecek, ekonomik kaynaklarını sömü-
da yeme içme alışkanlığına kadar, büyüklerle
rebilecek ama ülkeler kendisine model olarak
kurulan iletişime kadar, eğlence alışkanlığına
sunulan karakterlerle hayali bir dünya da yaşa-
kadar her şey değişmekte ve aile içi ilişkiler artık
yacaklar. Kısa yoldan zengin olma, kayırmacılık-
akıl toplumunun oluşturduğu medeniyete göre
la bürokrasiye yerleşme, iktidarlara yakın olarak
şekillenmektedir. Batı’nın kavramlarıyla düşün-
ihale alma, en güzel arsaları kapatma, hazinenin
ce üretilmeye başlanmakta, Batı’nın düşünce
mallarını keyiflerince ona buna peşkeş çekme,
kodlarıyla hayat algılanmaya başlanmakta ve
kendisini eleştirenlere karşı koltuğun verdiği her
dünya giderek Batı’nın tornasından çıkmış tek
tür yetkiyi kullanarak sindirme ve yok etme po44
İktibas
Mayıs 2011
litikası gütme akıl toplumunun yaşam tarzların-
göndererek onları karanlıklardan nura kavuştur-
dandır. Böylesi zihin kodlarıyla örülmüş bireyle-
maya gayret eder. Akıl toplumu insanı başıboş
rin sağlıklı bir toplumun inşasına kafa yormaları
bırakırken Allah insanı başıboş bırakmaz onu
beklenir mi? Elbette ki beklenemez. Öyleyse
gözetir, korur, merhamet eder ve ona yollarını
müslüman bireylerin zihni işgallere karşı uyanık
açar. Akıl toplumu kendisini zamanın dışında
olması gerekmektedir. Batı, akıl toplumunu inşa
hiçbir şeyin helak etmediğine inanır ve kocaman
edebilmek için uzunca bir mesafe katetmiş ve
bir anlamsızlık içinde bocalar durur. Vahiy top-
kavramlarla bu işi başarmıştır. Her bir kavram
lumu ise insana her şeyin bir anlamı olduğu hik-
insanın Allah’a karşı özgürleşmesi için seçilmiş
metine ulaştırır ve her şer de bile insan için bir
ve içeriği ona göre doldurulmuştur. Bu kavram-
hayrın olacağını ona anlatarak onu sakinleştirir
lardan herhangi birini alarak İslamileştirme ya
ve anlamsızlık içinde boğmaz. Müslümanlar
da içeriğini islamla doldurmaya çalışmak kav-
olarak hangi zihinsel kodlarla düşündüğümüzü
ramların kendi gerçek doğasına uymaz. Çünkü o
bir daha sorgulamamız gerekmektedir. Çünkü
kavramlar, şirki bireylerden başlatarak topluma
saflar ayrışmalıdır. Ya İslam’ın kavramlarıyla
sirayet ettirmek istemektedirler.
yola devam edeceğiz ya da akıl toplumun kavramlarıyla her iki yolun da bizi götüreceği son
Akıl Toplumu/Vahiy Toplumu Karşılaştır-
bellidir. Her Müslüman için “leküm diyniküm
ması
Öyleyse geriye bir yol kalmaktadır; Kur’an
veliye diyn” deme vaktidir. Zihni kuşatılmış-
kavramlarına sahip çıkmak ve islamın kavram-
lıktan arınarak “sizin dininiz size benim dinim
larını kendi asli hüviyeti içinde değerlendirerek
banadır” demeli ve İslam’ın kavramlarıyla yola
hayatın içine sokmak gerek. İslam’ın kavramla-
devam edilebilmelidir.
rına baktığımızda akıl toplumunun tam tersine
Batılı düşünce vahye uyum sağlayarak ya-
bireyciliği değil ümmet olabilmeyi hedefler. Tev-
şama düşüncesi yerine tabiri caizse Allah’ın
hid ve adalet noktasında rölativizme müsaade
verdiği akılla yaşamak yerine haşa Allah’a akıl
etmez aksine aynileşmeyi zaruri kılar. İslam’ın
vererek yaşamayı tercih etmiştir. Akıl mı üs-
birçok kavramı ancak bir cemaat olunca daha iyi
tündür vahiy mi üstündür tartışmasının esas
anlaşılır. Evleri karşılıklı kurarak, evleri mescid
kaynağı da bu düşünceden neşet ediyor olma-
edinmenin anlamı da budur. İnsanları köleleşti-
lı. Allah akıl toplumu yerine yeryüzünde vahiy
ren her şeyle mücadele etmek, halkları sömüren,
toplumu inşa etmek için hak kitaplar ve elçiler
onların zenginliklerini onlardan çalan her türlü
göndermektedir. Elbette bu vahyi aklı olanlara
hırsızlıkla mücadele etmek ancak bir topluluk
emanet etmektedir. Ama Batı’nın anladığı şek-
olunca daha çok kıymetlenir. İslam’ın kavram-
liyle her şeyi insan aklına bağlamamış insanın
ları bireyin olgunlaşmasını sağlarken onu iyiliği
aklını vahye bağlamıştır. Agnostik biri için İnsa-
emredecek kötülükten sakındıracak bir topluluk
nın görmediği bir ilaha inanması veya öldükten
olmaya doğru onu iter.
sonra yine emin olamadığı mükafatlandırılacağı
Akıl toplumu Allah’a savaş açmakla birlikte
cennet için hayatını ve malını gözden çıkarması
toplumları da sömürmeye ve onları köleleştir-
rasyonel bir akılla uyuşmaz. Ama vahiy insanla-
meye çaba sarfeder. Allah ise insana savaş açmaz
rın kazandıkları maldan ihtiyaç sahipleri için da-
insana hak ile batılı gösteren kitaplar ve resuller
ğıtması gerektiğini ve bunun ücretini de yalnızca
45
İktibas
Mayıs 2011
Allah’tan beklemesi gerektiğini, yine Allah, cen-
yana yaptıkları keşiflerle yeni sömürülecek alan-
net karşılığında yeryüzünü ıslah edebilmek için
lar tespit etmişlerdir. Akıl toplumu, kendisine
şehit olabilmeyi diri ve canlı tutmaktadır. Batılı
ait olmayan, başka halklara ait olan zenginlik-
kafa akıl toplumunun temelinde olan yararcılığı,
leri her ne pahasına olursa olsun çalmayı gerekli
faydacılığı bir sonraki dünyaya bırakmaz. Kar-
kılar. Çünkü akıl güçlü olanın yanında olmayı
şılığını hemen göreceği bir faydayı arzular. Eğer
ve güce itaat etmeyi gerekli kılar. Ondandır ki
dürüst bir ticaret yapıyorsa bunun karşılığında
geçmişte Hollanda, Portekiz, İngiltere, Alman-
kredisinin ve müşterisinin artmasını bekler ama
ya, Fransa, ABD, İtalya, Japonya ve Rusya’nın
Müslümanlar bunu Allah emrettiği için yaparlar
sömürüsü ayyuka çıkmışken şimdilerde ise sü-
velev ki iflas dahi etseler bu tutumlarından vaz-
per güç ABD ve onun öncülüğünde İngiltere ve
geçmezler. Akıl toplumunda yol uzun, ganimet
Fransa’nın işgalleri, sömürüleri, tecavüzleri akıl
az, hava da çok sıcaksa (Tebuk seferinde oldu-
toplumunu inşa edenlerin ortaya koyduğu me-
ğu gibi)evlerimiz açık bahçemizde devşirilmek
deniyeti çok güzel bir şekilde resmetmektedir.
üzeredir mazeretiyle sefere çıkılmaz çünkü bu
Sonuç:
durum rasyonel bir davranış değildir. Rasyonel
Burada anlatılmak istenen şey aklı kötüle-
olabilmesi için az zahmetle yüksek bir getirinin
mek değildir. Akıl, Allah’ın insana verdiği en
olması şarttır. Çünkü akıl toplumunun teme-
güzel nimetlerdendir. Benim sorun olarak gör-
linde en az giderle yüksek karlılıklar elde etmek
düm şey aklın ilahlaştırılmasıdır. Çünkü Batı
en akıllıca olandır. Ama vahiy; şartlar ne olursa
aydınlanma çağıyla birlikte kilisenin otoritesine
olsun Resul’ü takip etmeyi zorunlu kılar yani
başkaldırırken aklı vahyin önüne koymuştur. Ve
Batı’nın tasavvurundaki akıl toplumunu yıkar.
ürettikleri ve dikte ettikleri her kavramı bu yeni
oluşumu sağlam temellere oturtmak için yap-
Peki Batı’nın akıl toplumu aydınlanma çağıy-
mışlardır. Öyleyse bize düşen, her şey de olduğu
la birlikte dünyaya ne katkı sağlamıştır? Tanrı’yı
öldüren akıl, kendi ilahlığını ilan ettiğinden bu
gibi aklı da Allah’ın emrine boyun eğdirmektir.
yana kısacası müstağnileştikten bu yana top-
Zira Allah’a boyun eğmeyen bir akıl ile oluşmuş
lumları adalete, refaha, barışa mı götürmüştür
toplum akıllı toplum değildir. Allah’ın Kur’an’da
yoksa sanayi devrimiyle birlikte sömürüye, işga-
bahsettiği “Ulul Elbab” yani akıl sahipleri ken-
le, tecavüze ve daha fazla güvensizliğe ve daha
disine vahiy bilgisi verilmiş, aklını vahye tabi
histerik bir toplum oluşturmaya doğru mu gö-
kılan ilim sahiplerini anlatmada kullanılır. Akıl
toplumu oluşturmak yerine vahyin belirttiği
türmüştür? Aydınlanmayla birlikte Avrupa’da
ilmi kuşanarak akıllı toplum oluşturma gayreti
kırsal kesimde aç kalan köylüler şehirlere doğru
içinde olmalıyız. Çünkü akıllı olmak müstağni-
akın ederler ve sayıları milyonları bulan köylüler
leşmemek ve geçici olan hayat için ebedi olan
şehirlerde hayvanların dahi kalamayacağı sağlık-
hayatı elinin tersiyle itmemektir.
sız ortamlarda, ne temizlik ne ahlak ne de sağlık
kurallarına riayet etmeksizin kadın-erkek hep bir
1-Kapital 1. Cilt, Karl Marx, Sol yay. 7. Bas. Ankara
sh. 443
2-Pratik Aklın Eleştirisi, İmmanuel Kant, Türkiye
Felsefe Kurumu Yayınları
3-TDK Felsefe Terimler Sözlüğü
4-Batı Felsefesi Tarihi cilt 3, Bertrand Russel, Say Yay.
arada tıkış tıkış yatarak ölüp giderler(4). Kristof
Colomb, Marco Polo, Portekizli Prens Henrik,
Vasgo de Gama ve diğerleri rönesanstan (ki akıl
tasavvurlarının ilk oluştuğu dönemlerdir.) bu
46
İktibas
Mayıs 2011
Kur’an’ın Peygamberi mi?
Hurafelerin Peygamberi mi?
- Ahmed Durmuş -
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygam-
oluyor. Ama tevhid, ahlak, küfür, zulüm, tağut,
ber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona
infak gibi yüzlerce kavramla ilgili anlayışı asla
çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere kar-
örnek olmuyor. Örnek aldığımız ve çok sevdiği-
şı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (9/128). Aye-
mizi iddia ettiğimiz örnek peygamber gerçekten
tin anlamı o kadar derinlikli ve o kadar samimi
hayatımızın neresinde? Bir yaşam biçimi olarak
ki, böyle bir tanımı Allah’tan başka kim yaparsa
bize getirdiği din ve onun peygamberi ile alışve-
yapsın inandırıcı olması çok zor. Müminlere çok
rişlerimizde, iş hayatımızda, ev ortamımızda ve
düşkün, şefkatli ve merhametli… Bir annenin
günün yirmi dört saatinde beraber miyiz? Yoksa
yavrularını kendi kanatlarının altına alması ve
ikiyüzlülük kokan bir Allah ve peygamber sev-
onlara olan düşkünlüğü aklımıza geliyor, ama
gisiyle onu tüketiyor muyuz? Sünnet dediğimiz
yine kelimeler eksik kalıyor. Peygamber (as)ın
şey de Peygamber’in örnek gösterilen hayat tarzı
bize olan düşkünlüğü bu kadar büyük ise bizi
değil mi? İşte onun, hayatının merkezine aldığı
yoktan var eden sonsuz kerem sahibi Allah’ın
bu değerleri, hayatımızın merkezine almadığı-
şefkati ve merhameti nasıl acaba? Aslında ayetin
mız müddetçe onun örnekliği de tartışılır. Sevil-
bize vermiş olduğu mesajı doğru okuduğumuzda
mesi gereken Peygamber, öncelikle örnek alın-
Peygamber (as)ın ümmetine olan sevgisi çok net
ması gereken işte bu Peygamberdir. Bu sevginin
ve içten. Bu kadar samimi, ümmetinin dertle-
karşılığı da onun bizi sevmesi olacaktır.
riyle dertlenen, onların acılarını paylaşan, hiçbir
İslam’ın tarihine baktığımız zaman kavram-
zaman kendi benini öne çıkarmayan, Allah’tan
ların hiç bu kadar sulandırıldığını ve tevhidî çiz-
aldığı vahiy terbiyesini sosyal hayatında aynen
giden bu kadar saptırıldığını görmek mümkün
yerine getiren örnek insan.
değil herhalde. Tevhidî düşünen Müslümanla-
“Andolsun ki Rasulullah sizin için, Allah’a ve
rın sorunlarını, dertlerini, başkaları çarpıtarak,
ahiret güne kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok
yozlaştırarak, sıratı müstakimden saptırarak ba-
zikredenler için güzel bir örnektir.” (33/21).
tıl/batılı bir anlayışla bir takım kutlamalar ve tö-
Müminlerin tek ve olmazsa olmaz örnek
renler adı altında Allah’ın ayetlerini hiç dikkate
ve önderi. Örnek bir insan peygamber olarak, almadan, gayri ahlaki anlatımlarla insanlara suAllah’ın kitabına baktığımızda, Rasul’ün hayata
nuyorlar. Bu anlatım biçimi resmi ideolojinin de
bakışı, ölüm ve yaşam arasındaki duruşu, dünya
işine geliyor. Hatta organize edip mali boyutunu
sevgisi, mal yığma sevgisi, evlat sevgisi, kadın
da kendileri üstleniyorlar. Dahası, kendileri gibi
sevgisi gibi değerler onun hayatının neresindey-
ipe sapa gelmez bir takım insanları çağırıp İslam
di? Peygamberin nasıl güldüğü, nasıl ağladığı,
adına Peygamber adına konuşturup alkış tutu-
nasıl uyuduğu, nasıl yediği, nasıl içtiği örnek
yorlar. Kutladıkları Peygamber sanki şirke savaş
47
İktibas
Mayıs 2011
açmış bir peygamber değil de, bunların dalaletle-
eğen, zilleti kendisine ilke edinen bir toplum
rini meşrulaştıran, onaylayan bir Peygambermiş
anlayışına dönüştürdünüz. Eserinizle ne kadar
gibi. Bu nasıl iki yüzlülük? Yıllardır süre gelen
övünseniz azdır.
yozlaştırılmış din anlayışının değişmesini asla
İslam’ın kavramlarıyla o kadar oynandı ki,
istemiyorlar. İnsanlar Kur’an’ı ve Peygamber’i
Allah, Peygamber, Kur’an, İslam, mümin gibi
anladığı gün büyü bozulacak. Hakikat ortaya çı-
daha yüzlerce kavramın içi boşaltıldı. Sadece
kacak ve saltanatlar sona erecek. Bize gerçekmiş
dilimize doladığımız bu kavramların içi doldu-
gibi gösterilen sihir yıkılıp gidecek. Bütün me-
rulmadığı müddetçe, Allah’ın Rasulüne olan
sele şu ki, bunlara baş kaldıracak yeni Musalar;
bağlılığımız ve sevgimiz de yerli yerine oturma-
yaptıkları sihri yutacak yeni asalar lazım.
yacak. Ona olan bağlılık, ona olan iman ve ona
Herkes “Hz. Muhammed örnek insan” sözü-
olan güvenin en büyük göstergesi, onun getirmiş
nü diline dolamış durumda; peki onun örnekli-
olduğu Kur’an’a tabi olmaktan geçer. Yani pra-
ği nerede o zaman? Neden hayatımızda müspet
tik hayatımızda vahyin izleri varsa Kerim Kitabı
yönde bir değişim yok? Neden bu toplumda bu
doğru okuyabiliyorsak Peygamber’i doğru örnek
değişimin bir göstergesi yok? Allah Rasülünü
alabiliyorsak işte o zaman Peygamber’i seviyoruz demektir. Diğer bir tabirle bizim yaşam bi-
farklı anlayan, Kur’an’ın anlattığı gibi yani vahye
çimimiz Peygamber sevgimizin de göstergesi
bağlı kalarak anlayanlara ve anlatanlara neden
olacaktır. Müşrikler gibi yaşayıp, belirli günlerde
tahammül edemiyorsunuz? Hatta işin şuurunda
Peygamber’i anmak mü’minlerin vasfı olmasa
olan Müslümanları Peygamber düşmanı, hadis
gerek. O, ezelin Rabbinden ebediyete kadar de-
düşmanı, sünnet düşmanı diye yaftalıyorsunuz.
vam edecek olan büyük bir davanın büyük bir
Siz hiç Allah’tan korkmuyor musunuz? İslam’ın
Peygamberidir. Bundan dolayıdır ki tüm dünya
Peygamberine düşmanlık gösteren Müslüman
emperyalistleri onun misyonunun anlaşılmasın-
olur mu? Gerçekten müminlerdenseniz Allah’ın
dan rahatsızdırlar.
kitabını yeniden okumalısınız.
Ben de bir Müslüman olarak diyorum ki ey
Büyük bir davanın büyük önderi ancak bu
Müslümanlar, uyanın artık, size ait olan bir de-
kadar çarpıtılır herhalde. Yıllarca kutlu doğu-
ğeri, kâfirlere ve münafıklara bırakmayın. Her
munu kutladığınız, çeşitli hurafeler ve menkı-
ne kadar birileri tevhidi düşünen Müslüman-
belerle süslediğiniz Peygamber hayatınızda neyi
ları radikallikle, mezhepsizlikle v.b. suçlasa-
değiştirdi? Hangi güzel davranışını kendinize
lar da, davadan vazgeçmek yok diyorum. Tüm
ilke edindiniz? Ona en büyük ihaneti yine siz
mü’min kardeşlerime diyorum ki, Peygamber’e,
yaptınız. Onun getirdiği mesajı dirilere değil,
kısaca Allah’ın evrensel dini İslam’a sahip çıkın;
ölülere okuttunuz. Hatimlerle insanları cennete
Allah’ın bize düşman ilan ettiği kimseleri dost
yolladınız. Hayatın, yaşamın ta kendisi olan Ki-
edinmeyin! Aramıza fitne tohumları eken de-
tabı vicdanlara hapsettiniz. Peygamber (as)ın kı-
mokratlara, liberallere itibar etmeyin. Gelin hep
yamını, onun küfrün karşısındaki dik duruşunu,
beraber, bize canımızdan daha yakın olan bir
mukavemetini, hoşgörü adı altında kafire boyun
Peygamber’in mesajına kulak verelim.
48
İktibas
Mayıs 2011
demektir. Kur’an anlaşılırsa, Peygamber’e bakış
“Peygamber, müminlere kendi canlarından
noktasında taşlar yerine oturur kanaatindeyim.
daha yakındır…” (33/6). Âlemlerin Rabbi olan
Allah’ın bu hükmü karşısında insana seçme
İşte tam burada demeliyiz ki Müslümanla-
şansı verilmiyor. Yapılan tespit kâinatın sahi-
rın onu sevmesi kendi seçenekleri değil, bizzat
bine ait. Dolayısıyla onu insanların en şereflisi
Allah’ın bir emridir. Müslüman olmanın şartla-
olarak bize örnek seçen Rabbimiz, Rasülü’nün
rından birisi de Peygamber’i sevmektir. Önem-
kişiliğini bize kendisi tanıtıyor. Tabiri caizse,
li olan bu sevginin ait olduğu yere konmasıdır.
o öyle bir Peygamber ki, vahyin ete kemiğe bü-
Burada belirleyici tek unsur Allah’ın vahyidir.
rünmüş halidir. Onun dünyasında abartı yok.
Yani bu sevgi, imanın olmazsa olmazlarından-
Riya yok. Her zaman vasatlık var. İşte ona olan
dır. Bunu Peygamber (as)ın kendisi de biliyordu.
bağlılığımız ve sevgimiz onun sadakatinden ve
Çünkü yüce Allah Peygamber (as) aracılığıyla
Allah’a olan bağlılığından dolayıdır. Müslüman-
bize ulaştırdığı ilahi mesajında şart koşuyor. “De
ların Rasul’e olan sevgilerinin perde arkasında
ki: eğer babalarınız, oğullarınız kardeşleriniz, eş-
bizi terbiye eden rabbimiz var.
leriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar,
Onun bizim için örnek olacak en büyük özel-
kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoş-
liği ahlakı idi. Vefatından sonra sahabe, Aişe
landığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden
validemize soruyor: “Peygamberimizin ahlakı
ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise,
nasıldı ya Aişe?” Aişe validemizin verdiği cevap
artık Allah erminini getirinceye kadar bekleyin,
çok ilginç: “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz?”
Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Diğer bazı rivayetlerde Aişe validemizin, “O yü-
(9/24). İnsan burada ne diyeceğini bilemiyor. İs-
rüyen Kur’an’dı” veya “Onun ahlakı Kur’an’dı”
tediğimiz kadar ahkâm keselim. Allah sinelerin
demiş olması, rast gele söylenmiş bir söz olmasa
özündekini bilir. Ayetin dikkat çektiği ve isim-
gerektir. Bir insanı kendi eşinden daha iyi kim
lerini teker teker saydığı şeyler, özellikle oğul-
tanır? Hatta insanın aklına şöyle bir soru da gel-
lar, mallar, ticaret, güzel meskenler günümüz
miyor değil. Bu soruyu Aişe validemize soranlar,
insanının en büyük hastalığı. Dünyada insanı
gerçekten hiç Kur’an okumamışlar mıydı acaba?
meşgul eden her şey Allah’tan ve rasulünden
Zaten müminlerin annesi de onu soruyor, “siz
daha sevgili ise o halde bekleyin. O kadar deh-
hiç Kur’an okumuyor musunuz?” Öyle anlaşılı-
şet verici bir uyarı ki insanın kanını donduruyor.
yor ki bu soruyu soran sahabe Aişe validemizden
Burada aklıma Zeyd (ra) geliyor. Zeyd, annesi
farklı şeyler duymak istiyor. Ama müminlerin
ve babasından ayrı gurbette yaşıyor. O aslında
annesi o kadar güzel cevap veriyor ki, gerçekten
Afrikalı bir köle. Daha Peygamberimize risalet
verilen cevap yerli yerine oturuyor.
verilmeden Zeyd onun yanında yaşıyor. Allahu
Allah’a inanan toplum, Kur’an terbiyesi alan
alem Peygamberimize hediye edilmiş bir köle.
bir ümmet bu sözlerin ne anlama geldiğini bilir.
Bir gün annesi babası Zeyd’i aramaya çıkıyorlar.
Yani Kur’an okuyan ve onunla amel eden her
Mekke’de Hz. Muhammed’in yanında onu bu-
insan, onun ahlakının nasıl olduğunu biliyor
luyor ve kendisini alıp götürmek istiyorlar. Bir
49
İktibas
Mayıs 2011
tercih yapması için onu rahat bırakıyorlar o ne
ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım
yapıyor; kendi öz babasını ve annesini değil Hz.
müddetçe iman etmiş olamaz!” (Buhari-Müs-
Muhammed’i tercih ediyor.
lim). Ey Allah’ın Rasulü! Biz biliyoruz ki sen
Peygamber (as)ın Taif’e gidişinde Zeyd de
müminlere karşı çok şefkatli, merhametli ve on-
yanındaydı. Allah’ın Rasulü kendini bilmez bir
lara çok düşkünsün. Senin ümmetine bakışında
grubun saldırısına uğruyor. Zeyd, can dostuna
hiçbir kusur yok. Sen ki vahiyle beslendin, senin
bir zarar gelmemesi için Rasülullah’ın önüne
bakışın kusurlu olması -hâşâ- vahyin kusurlu ol-
siper oluyor. O Peygamber’i ve onun davasını
ması demek. Senin bize getirdiğin, hakikatin ta
öyle anlamıştı ki, onu kendi canından çok sevi-
kendisidir. Asıl sorun bizim sana bakışımızda,
yordu. Onun bir kılına zarar gelmesine asla razı
ey Allah’ın Rasulü! Biz seni hak ettiğin yere ko-
olamazdı. Tüm kitapların yazıp çizdiği ve an-
yamadık, senin ahlakını ahlak edinemedik, dün-
latamadığını o, güzel bir davranışla ortaya koy-
ya bizi çok oyaladı. Seni sevdiğimizi kitaplarda,
muştu. Allah’ın selamı onun üzerine olsun. İşte
dergilerde ve konferans salonlarında galeyana
sevgi, işte iman, işte dostluk ve güven. Kafalarda
kalplerde oluşan soyut sevgiyi Zeyd, eylemleriyle
gelip haykırdık. Ancak sosyal yaşantımızda se-
hayata geçirip somutlaştırıyor. Biz de Peygambe-
nin o güzel örnekliğini ilke edinemedik. Herkes
rimizi Zeyd gibi sevmeliyiz ve onun bize bıraktığı
kendi Peygamberini ortaya attı. Oysa Allah’ın
bu kutsal emanete sımsıkı sarılmalı, ona yakışır
bize örnek seçtiği Peygamber Kur’an’ın Peygam-
bir ümmet olmalıyız. Dünyaya olan sevgimizi,
beriydi. İslam’ın, adaletin, ahlakın, vakarın, iz-
Allah’ın kitabında, bizim için fitne olarak nitele-
zetin ve tevhidin Peygamberi. Bütün kalbimizle
nen mal ve evlat sevgisini Peygamber’in anladığı
inanıyoruz ki sen müminlere kendi canlarından
gibi anlamaya çalışır ve bunu başarırsak, işte o
daha yakınsın. (33-6)
zaman biz, Peygamber’i sevmiş oluruz. Sahabe-
“Deki: eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun
ye mallarını Allah yolunda harcamalarını söy-
ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışla-
leyen Allah Rasülü, karşılığını alıyordu. Hem
sın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
de malının tamamını Allah yolunda feda eden
(3/31).
sahabe hemen öne atılıyordu, geriye ne bıraktın
diye sorduğunda aynen şu cevabı alıyordu: Allah
ve Rasulü’nü! İşte Peygamber sevgisi... Sahabe-
Rabb’inizden size indirilene uyun.
Ondan başka velilere uymayın.
Ne kadar az
öğüt tutuyorsunuz!
den daha çok servete ve mala sahip olan bizler
gerçekten Allah’ı ve Rasulünü seviyor muyuz?
Müslümanların ihtiyacı olduğu durumlarda neden hiç ellerimiz ceplerimize gitmiyor da, hep
(7 A’raf 3)
Ebubekir’ler bekliyoruz?
Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle diyordu: “Sizden birinize ben annesinden, babasından
50
İktibas
Mayıs 2011
İkiyüzlülük
- Hikmet Ertürk İkiyüzlülük; kişinin sahip olmadığı duygu,
ikiyüzlülüğü kapsayacak şekildedir. Riya “göste-
düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki
riş, iki yüzlülük” olarak tanımlanıyor. Yani ol-
sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu
duğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama
iddia etmesidir.
hali… Buna göz boyama, adam aldatma, yapma-
İkiyüzlülük T.D.K. sözlüğünde “ikiyüzlü
cık hareket etme de diyebiliriz.
olma durumu”, yani “özü sözü bir olmama duru-
Muhammed İbni Zeyd’den nakledildiğine
mu” olarak, çeşitli sözlüklerde ise “dürüst olma-
göre bazı kişiler, dedesi Abdullah İbni Ömer’e
ma”, “bildiğinden, inandığından ve olduğundan
gelip:
başka türlü görünme veya göstermeye çalışma”,
- Biz idarecilerimizin yanına girer ve onlara
“aldatmaya çalışma” olarak tanımlanır.
karşı, oradan çıktığımız zaman söylediklerimi-
Bedri Ruhselman ise ikiyüzlülüğü şöyle ta-
zin tam tersi sözler söyleriz, dediler. Bunun üze-
nımlamış:
rine Abdullah İbni Ömer:
“İkiyüzlülük tüm zararlı ve kötü nefsaniyet
- Bu sizin yaptığınızı biz, Resûlullah sallalla-
ve bencillik tezahürlerini kısmen teşvik eden,
hu aleyhi ve sellem zamanında iki yüzlülük sa-
kısmen de maskeleyen çok kötü bir silahtır.
yardık, cevabını verdi. (Buhârî, Ahkâm 27)
İkiyüzlülüğü kısaca, duyduğundan, bildiğinden,
İdarecilerine şirin gözükmek, aralarını boz-
inandığından, benimsemiş bulunduğundan ve
mamak adına, gerçek duygularını gizleyen/söyle-
olduğundan başka türlü görünerek nefsanî bir
meyen bu kimseler Resulullah döneminde yaşa-
sonucu, bencilce bir çıkarı elde etmek çabası ola-
mış ashap tarafından uyarılıyorlar. Bu yaptıkları
rak tanımlayabiliriz. İkiyüzlülük veya diğer adıy-
şeyin ikiyüzlülük olduğu bu kimselere hatırlatı-
la samimiyetsizlik, öyle bir hastalıktır ki, zararı
lıyor.
en başta kişinin kendisine olmakla beraber top-
İkiyüzlülüğün iç içe olduğu diğer kavram
luma da yansır. İkiyüzlü insan kendisi üzerinde
ise münafıklıktır. Münafık, önce inanan sonra
olduğu kadar, ilişki halinde olduğu insanlar üzerinde de bazı hoş olmayan etkilerin oluşmasına
Allah’ı görmezlikten gelen ama kendini inançlı
neden olabilir. İkiyüzlülük ya bizzat kendi nefsi-
gören veya gösteren kişidir. Münafıklık dikkat
ne karşı yapılır ya da başkalarını aldatmak için
ederseniz imanda iki yüzlülüktür. Aslında bu
yapılır. İkiyüzlülüğün başkalarına karşı yapılma-
kimseler İslam’a inanmamaktadırlar. Münafık-
sı halinde de insan, karşısındakinden bazı şeyler
lar ikiyüzlüdürler ve bu kesim ile ilgili Kur’an’da
koparmak, buna karşılık o anda kendi değerini
birçok ayet geçmektedir. Riyakârlık/ikiyüzlü-
inkâr etmek, gerçek kimliğini saklamak ve bunu
lük ile münafıklığın arasındaki ince ayrıntı için
da yine, nefsaniyeti uğruna yapmak durumuna
İmam Râzî, Maun Suresi’nin tefsirinde bu fark-
düşmüştür.”
lara işaretle diyor ki: “Münafık, dıştan iman et-
Sözlüklerde İkiyüzlülük, Riya ile aynı anlam-
miş görünüp içinde inkârı saklayan kimsedir.
da kullanılmış. Riya’nın sözlüklerdeki tanımı
Riyakâr ise, kendisini görenler dindar olduğuna
51
İktibas
Mayıs 2011
inansınlar diye, kalbinde olmadığı halde, ala-
Kur’an’a inanan onu hayat kitabı olarak benim-
bildiğine bir huşu gösteren kimsedir. Şöyle de
semiş Müslümanları güç durumlarda bırakmak-
diyebiliriz: Münafık, kimsenin olmadığı, görme-
tadır. Bu sistem içerisinde görevli memurları,
diği yerde namaz kılmayan; riyakâr ise en gü-
bu sistemin içerisinde ticaret yapan esnafları,
zel namazı insanların yanında kılan kimsedir.”
bu sistem içerisinde politika yapan siyasetçileri
(Tefsir-i Kebir, 23/446)
ama her kesim inançları ile sistemin kanunları
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a ve ahiret gününe
arasında bocalayıp durmaktadır. Sonuçta sabrı
inanmayıp, insanlara gösteriş için malını sarf
ve direnmeyi göze alamayan büyük bir çoğun-
eden münafığın hali, üzerinde azıcık bir toprak
luk Kur’an hükümlerini Taguti sistemlerinin
birikintisi varken şiddetli bir yağmurda cascav-
hükümlerine uydurmakta bir beis görmemiş ve
lak kalan kayanın haline benzetiliyor. (Bakara,
meseleyi böylelikle çözmüşlerdir. Bu kimselerin
264).
batıdan ithal ettikleri kavramları da savunup
Ayrıca maun suresinde Yüce Allah “Yazılar
kendilerini yönetmesine izin verdikten sonra
olsun o namaz kılanlara” hitabını yönelttiği
hem Müslüman hem demokrat hem Müslüman
kimselere yoksulu doyurmayı teşvik etmedikleri
hem laik olabilmişlerdir. Bu davranışlar Allah’ın
için bu kimselerin ikiyüzlü/riyakâr kimseler ol-
ve Resulünün asla kabul etmediği ikiyüzlü dav-
duğunu söylüyor. Ve böylelikle yapmış oldukları
ranışlardır.
ibadeti kabul etmiyor.
Bir Müslüman bu tarz kurumlarda çalışabilir
Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan
ve de ticarette yapabilir. Fakat bu kimseler unut-
günümüz insanlarında ise durum yeni kavram-
mamalılar ki dünyevi menfaatleri sebebi ile her
larla daha bir çıkmaz hal almış. Bu kimselere
farklı durumda farklı dil kullanmalarına Yüce
baktığınızda camide Müslümanlar gibi davranı-
Allah izin vermemiştir. Bu hali ile İslami kimlik-
yor iken geçimliklerini ilgilendiren hususlarda
lerini gizlemeleri uygun değildir. Bazen öyle kar-
tıpkı bir kapitalist gibi davranmaktadır. Evde na-
deşlerle karşılaşıyoruz ki sizinle gayet güzel İsla-
mazını kılıyor iken, devlet dairesine gittiğinde, mi bir dil ile konuştukları halde İslami yaşantısı
amirinin emir kulu olduğunu söyleyebiliyor. Bir
olmayan kimseler yanında ağzından İslam’a dair
yerde Allah’ın kulu bir yerde emredenlerin kulu
hiçbir söz çıkmamaktadır. Yıllarca aynı mesai-
oluyor. Bu tarz kimselerin hayatlarının tümü-
yi paylaştıkları bu kimseler bu kardeşlerimizin
ne baktığınız zaman bu kimselerin bu ikiyüzlü
dini bütün birileri olduklarından bile habersiz-
tavırları sebebiyle dinler arasında sürekli gidip
dirler. İşyerinde farklı, evinde farklı, siyasetinde
geldiklerini görürsünüz. Bir bakıyorsunuz ki bu
farklı, çarşıda pazarda farklı, mahallesinde farklı
insanlar biraz kapitalist, biraz laik, demokrat,
bir dil kullanan bu kimseler bir an önce kimin
biraz liberal, biraz Müslüman olabiliyor.
tarafında yer aldıklarını belirlemelidirler. Çünkü
Bu haliyle Taguti sistemlerin baskıları, kor-
bu davranışlarımızı her ne adına yapıyor isek bu
kutmaları sebebiyle de Müslümanlar ikiyüzlü
amellerimizden Allah bizleri hesaba çekecektir.
tavır içerisinde bulunabilmektedirler. Bu sis-
Riyanın( ikiyüzlülüğün) bir diğer yönü ise,
temlerin Allah’ın ayetlerine rağmen çıkardıkları
yaptığı ibadetlerde Allah’ın rızasını gözettiğini
kanunlar Kur’an’da ki hükümlerle çeliştiği için
düşünse de daha çok “desinler” kaygısı taşıyan
52
İktibas
Mayıs 2011
kimsenin halidir. Bu tarz kimseler bir arada ol-
deşlerimiz arasında şöhret kazanmak amacı ile
dukları kardeşlerinin kınamasından korktukları
iyi amellerimizi veya beğenilen bir özelliğimizi
ya da menfaat göreceklerini bildikleri zaman iba-
ya da hak inancımızı onların gözlerine batırırca-
detlerini titizlikle yapmaya çalışır, yalnız kaldık-
sına göstermek ve bu yolla onlara gösteriş yap-
larında ise terk ederler.
mak hiçte Allah’ı razı edici bir davranış değildir.
Kur’an’da asıl amaçlarını saklayan ikiyüzlü-
Bir amelimizin geçerli olabilmesi için bu ame-
lük yapan münafıkların durumları söz konusu
limizin yalnız Allah için yapılması gerekir. Çün-
edilmekte ve bu kimselerin nasıl tanınacağı ko-
kü Allah Salih olmayan amellerimizi kabul et-
nusunda bilgiler verilmektedir.
memektedir. Bu duruma bir son vermez isek bu
“Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar, Allah’ın
kötü özellik, sonunda gönül evimizin Allah’tan
onların kinlerini dışarı vurmayacağını mı sandı-
başkalarına ait bir hale gelmesine yol açacaktır
lar?”
ve bunun getirdiği İslam dışı kötü yaşamımız
“Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen
yavaş yavaş bizlerin bu dünyadan azıksız göçüp
onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen on-
gitmesine sebep olacaktır. Zira bu durumdaki
ları, konuşma üslubundan tanırsın. Allah bütün
bir kişinin sahip olduğu hayali iman; anlamsız
yaptıklarınızı bilir.”
bir suret, ruhsuz bir ceset ve bilinçsiz bir kılıf
“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabre-
durumunda olup Allah nezdinde asla kabul gör-
denleri belirleyinceye kadar ve söylediğiniz söz-
meyecektir. Ve malumdur ki Allah halis niyet-
lerin doğru olup olmadığını açıklayıncaya kadar
lerle yapılmayan amelleri kabul etmemekte ve
sizi imtihan edeceğiz.”(Muhammed–29–30–31)
önemsememektedir. Allah, sırf kendi rızası için
Yukarıdaki ayette bahsi geçen konuda ken-
yapılmayan amelleri asıl sahibine, kime gösteriş
dimize Allah için sarf ettiğimiz sözlerimiz ha-
olsun diye işlemişlerse onlara iade etmektedir.
tırlatıldığında ne tür bir dil kullandığımız çok
Bu konuda İmam Gazali şöyle demektedir;
önemlidir. O yüzden münafıkların tanınmaları-
İbadetlerine riya karıştıran, yani sırf Allah için
nı sağlayan bir dili bir Müslüman asla kullan-
değil de ona buna şirinlik olsun diye yapan kişi,
mamalıdır. Unutmamalıyız ki Allah bizlerin sarf
Yaratanın samimiyetle yapılmasını emrettiği
ettiği sözlerin doğru olup olmadığını sınayacak-
ibadetleri az ya da çok yerine getirmiş olarak
tır. O yüzden bu sözleri hazır olmadan kolayca
ilâhi huzura çıkar. Ümitlidir. Fakat amelleri
ağızlarımızdan çıkarmayalım. Çünkü en çetin
deyim yerindeyse defoludur. Yüzüne çarpılır ve
bir durumda canımızla, sabrımızla sınanacağız.
denir ki: “Ey ikiyüzlü, gösteriş budalası! Amelini
O yüzden bizde olmayan, fakat birçoğumuzun
kimin için yaptıysan karşılığını git, ondan al!”
kendimizde var zannetmesini istediğimiz, sırf bu
(Gazalî, İhya)
yüzden bu sahte özelliklerimizin zanlarına alda-
Bu hali ile görürsünüz ki İnsanların çoğu,
narak yüksek payelere sahip olduğumuzu kabul
ömürlerinin büyük bir bölümünü rol yaparak ge-
etmemizin tuhaflığını bir an önce üzerimizden
çirmektedirler. Öyle ki bizlerde olmayan özellik-
atmalıyız. Bunlar da ikiyüzlü davranışlardır…
ler nedeni ile kardeşlerimiz arasında övgü dolu
Başkalarının gözünde büyük görünmek ve
sözler işitiyorsak bu sözlere karşı çok dikkatli
aramızda hiçbir ilahi amaç gözetmemek sırf kar-
olmalı rehavete kapılıp gerçektende o özelliklere
53
İktibas
Mayıs 2011
sahip olduğumuzu düşünmemeliyiz. Bu konu-
kısaca tekrar özetler isek; İkiyüzlü/riyakâr kim-
larda kendimizi, eksikliklerimizi iyi tanımaya
seler değişken karakter yapısı gösterirler. Bu tür
çalışmalıyız. Eğer iltifatlar karşısında gerçekte
kardeşlerinizle çevrenizde sık sık karşılaşıyorsu-
biz de olmamasına rağmen böyle olduğumuzu
nuzdur. Bu kimseler İslam’ın emirlerini titizlik-
düşünürsek bu durumumuzu kullanmak isteyen
le yerine getirmelerine rağmen kendi menfaat-
art niyetli kimseler çıkabilir bu ise kardeşlerimiz
leri söz konusu olduğunda daha önce hiç ödün
arasında fitneye sebebiyet verebilir. Bu hali ile
vermedikleri birçok konuda değişken davranışlar
kardeşlerimiz arasında söz taşımalar ve asılsız
gösterirler. Çok ihlâslı gibi görünseler de aslında
sözler dolaşır ki bu kırgınlıklara parçalanmalara
samimiyetsizdirler. Bu kişiler, Allah’ın rızasını
sebep verir. Böylelikle kendisinde o güzel haslet-
değil de insanların rızasını aradıkları için, hep
lerin olduğunu zanneden kişi kendinden takvaca
bir arada olduğu kardeşlerinin hoşlanacağı, be-
üstün kardeşinin sözlerine riayet etmediğinden
ğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun
sürekli hatalı davranışlar içerisine girecektir.
için çevrelerinde hangi kardeşleri varsa, kendi-
Bu konuda söz taşıyıcılara da dikkat etmek
lerini, o kardeşine uygun davranış özellikleri ile
gerekir. Bizlere diğer kardeşimizden söz taşıyan
tanıtırlar. Bu kimseler her şeylerini çevresindeki
bizden de söz taşır. Bizleri bizde olmayanla öven
kardeşlerine göre ayarlamak zorunda kalırlar.
kimse bizleri bizlerde olmayan şeyle de kötüle-
Düşünsel ayrılıklarını gizlerler, sanki o kardeşi
yebilir.
ile aynı düşünüyormuş gibi davranırlar. İnan-
“Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır Seni
dıkları ile ortaya koydukları tavırların birbirini
sende olmayanla öven kimsenin, seni sende ol-
tutmaması, bu kişilerde şiddetli yapmacıklık,
mayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın
doğal konuşamama, doğal mimiklerin, doğal ses
(Hasan-i Basri)
ve bakışın ortaya çıkamaması gibi samimiyetsiz
Riya, ihlâsın zıddıdır. Riya, yalnız Allah için
bir görüntü oluşturur. Bu nedenle diğer kişiler-
olması gereken amellerimizi, çıkar ve şöhret
le aralarına gerçek düşüncelerinin anlaşılmasını
gibi dünyevî maksatlara âlet etmektir. Zaten
engelleyecek bir perde vardır. Bu perde onların
Kur’an’da bu tarz şeyleri yapanları münafıklar
bir tiyatro oyuncusu gibi rol yapmalarını sağlar.
olarak tanımlar. O yüzden bizlerin bu konula-
İkiyüzlü kimseler, saygıyı içlerinden gelme-
ra çok dikkat etmesi gerekir. Münafıklarda bu-
den, istemeden gösterirler. Yani saygı anlayışları
lunduğu şekli ile ibadetlerimize riya/gösteriş
hak edene göre değildir. Saygı göstermek zorun-
bulaştırmamalıyız. Yani bu konularda ikiyüzlü
da olduğu anlara istemese de katlanarak saygı
davranmamalıyız. Çünkü; “Münafıklar, Allah’ı
gösterirler. Çünkü kardeşleri ile kötü olmak is-
aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları
temezler. Rahat, kendince konuşamadığı içinde
aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyet-
çok sıkıntı duyarlar. Bu yüzden bu kimselerin en
siz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insan-
rahat olduğu ortam kimseye saygı göstermek zo-
lara gösteriş yapmaktır, Allah’ın adını pek az
runda olmadıkları ortamlardır. Buralarda gerçek
anarlar.”(Nisa–142)
kimliklerini rahatlıkla sergilerler. Bu ortamlarda
İkiyüzlü/riyakâr kimselerde bulunan özellik-
bu kimselerden hiç duymadığınız kötü sözleri,
leri yukarıdaki anlattığımız konuları da katarak
kötü ve çarpık ahlak anlayışlarını, kardeşleri ola54
İktibas
Mayıs 2011
rak gördüğü kimseler hakkındaki gerçek düşün-
gelebilir. Bizlerin söylediği her sözün doğru ola-
celerini ve gerçek hal ve hareketlerini görmeniz
cağı kanısı davette bulunduğumuz kimselerde
mümkündür. Bu kimselerin hal ve hareketleri
oluşmalıdır. Bizler için “O söylüyorsa şakadan
bu şekli ile çok yapmacık, sahte bir görüntüde-
bile olsa yalan söylemez” denmelidir.
Yukarıdaki
dir.
bölümlerde
de
bahsettiğimiz
Riyakâr/ikiyüzlü kimseler yalan sözler de
gibi ikiyüzlü kimseler ibadetlerini gösteriş için
söylerler. Aslında riyakâr olmak zaten bir nevi
yaparlar. Bu durum genellikle münafıklarda
yalancılıktır. Bu yalanın şekli belki de çoğumuz
görülse de bu özelliklerin ibadetler konusunda
tarafından yalan olarak da adlandırılmıyordur.
Müslümanlarda da görülüyor olduğu bir ger-
Bu durum genelde bir menfaat durumu söz ko-
çektir. Müslümanlardaki durum bazen kendi-
nusu olduğunda ortaya çıkar. Öyle ki bir kardeşi-
lerinin farkında olmadığı bir durumdur. Daha
ne bir işini yaptırmak isteyen kişi ona suni, onda
çok yaptığı ibadetin hayata olan müdahalesinin
olmayan iltifatlarda bulunmaya başlar. Becerik-
yerine getirilmemesi şeklinde olmaktadır. Bu
siz olduğu halde çok becerikli olduğunu, İslami
tarz kimseler surelerin kendi dilindeki anlamını
bilmediğinden yaptığı ibadetten sonra Allah’ın
konularda çok ilmi olmamasına rağmen ilminin
kendisinden ne istediğinden habersizdirler. Bu
olduğunu söyler. Bu iltifat/yalanları söyleyen ki-
yüzden de Allah’a karşı verdiği sözlerle yaptığı
şinin aslında karşısındaki kardeşine karşı saygısı
hareketler arasında çelişkiler oluşmaktadır. Bu
sevgisi bağlılığı yoktur. Bu tavrı sergileyen kişiler
şekli ile kendisi istemese de ikiyüzlü tavırlar ser-
aslında güvenilir ve dürüst kimseler de değildir.
gilemiş olur. O yüzden ibadetlerimizi anlayarak
Bazen de kişi sırf karşısındaki diğer kardeşlerine
yapmaya çalışmalıyız. Diğer konu ise ibadetlerin
onların kendisini sevmesi için iltifatlarda bulu-
gösteriş amacı ile yapılmasıdır. Bu tarz kimseler
nabilir. Buradaki amaç maddi menfaat olmasa
dinin önemsendiği ortamda ibadet ve hayır işle-
da övülme ve sevilme kötü olmama durumudur.
rini belli bir menfaat için kişilerin göreceği yerde
Bu durum iltifatta bulunduğu kardeşlerinde eğer
açık olarak yaparlar. Ve bu kardeşlerinin beğe-
böyle özellikler yoksa hatalı bir davranıştır. Ve
nisini kazanmaya çalışırlar. Bu tarz davranışlar
bu hal ve hareketlerimizde görülen ikiyüzlü du-
Kur’an’ın onaylamadığı davranışlardır.
rumlardır.
Yaptığımız karşılıksız yardımlarda yalnız
Bir de birçoğumuzun yaptığı şakadan ya-
Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Hayır işleri yapı-
lan söyleme, kardeşlerini bu yolla kafaya alma
yorken bu durumdan hoşlanmıyorsak bu duru-
durumu var. Özellikle İslami davetle uğraşan
mun sebeplerini araştırmalıyız.
Müslümanların genelde tüm Müslümanların bu
Çünkü Kur’an’da şöyle haber verilmiştir:
tarz ciddiyetsiz şakalardan uzak durması gere-
“İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü
kir. Çünkü bu tarz ortamlarda sürekli şakadan
engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları,
yalan söyleyen bizlere, bu insanlar doğru şeyler
namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına
söylediğimizde de inanmakta güçlük çekecekler-
gitmiyorken infak etmeleridir. (Tevbe - 54)
dir. Müslüman her hali ile sözlerinde tek olmalı,
Dikkat edilirse yukarıdaki ayet münafıkların
ikili konuşmalardan uzak durmalıdır. Yoksa ya-
özelliklerinden bahsediyor. Eğer Allah’ı ve elçisi-
lancı çobanın başına gelenler bizlerin başına da
ni tanımamıza rağmen infak/karşılıksız yardım
55
İktibas
Mayıs 2011
ve namaz konusundaki bazı zamanlardaki istek-
lenmediği ve aklımıza teslim olmadığı için bir
sizlik bizlerde de oluşuyor ise bu durumumuzun
tek gece olsun bir cesetle aynı odada kalamayız.
hal çarelerini bir an önce bulmalı ve münafıklar
Ama kalp, akla teslim olur da cesedin durumu-
ile olan bu tarz benzerliklerimize en kısa süre-
nu kabullenecek olursa, bu iş bize çok kolay ge-
de son vermeliyiz. Yoksa bu tür davranışlarımız
lecektir. Nitekim birkaç girişimden sonra kalbi-
bizleri Allah katında çok kıymetsiz kılacaktır.
miz tatmin olur olmaz ölüden hiç korkmamaya
Bizleri Allah katında böylesi zor duruma dü-
başlarız. İşte böylesi bir iman bizleri menfaate
şüren bu kötü özelliğimizin tedavisine gelince;
ya da gösterişe dayalı ikiyüzlülüklerden de ko-
İkiyüzlülüğün tedavisi Allah’a ve ahiret gününe
ruyacaktır.
gerçek manada, şüphe duymadan iman etmek
Bugün ise Müslümanların yaptığı şeyler tüm
ile mümkündür. İslam hakkında bilgi sahibi
benlikleri ile İslam’ın taraftarı olmak değil çe-
olmamızın da bu konuda hiçbir önemi yoktur.
şitli kaynaklardan aldıkları bilgilerinin üstün-
Öyle ki İslam hakkında ilim sahibi olunması-
lüğünü ispatlamak olarak karşımıza çıkıyor.
na rağmen kişinin İslam olarak kalamaması da
Sahip oldukları İslami bilgiler ile birbirleri ara-
mümkündür. Sözgelimi İblis en azında bizler
sında üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Bu şekli ile
kadar bunlar hakkında bilgi sahibi olduğu hal-
öne çıkma çabası içerisine girmişler. O yüzden
de yine de küfre sürüklenmiş ve kâfir olmuş-
de İslam’ın Müslümanları kucaklayan sıcaklığı
tur. Yani iman kalbi bir olaydır ve bu kalbi olay
yansıtılamıyor. Bu ise ikiyüzlü hal ve hareket-
gerçekleşmedikçe iman söz konusu değildir. Bu
lere söylemlere kapı aralıyor. Müslümanlar üze-
nedenle akli delillerle veya dininin gerekliliği ya
rinde hayali bir iman görüntüsü var. İnançları
da vazgeçilmez oluşuna istinaden belirli bir ilmi
askılıkta duran elbise gibi duruyor. Hiç hareket
düzeye ulaşmış bizlerin, kalben bu yargısına tes-
etmiyor, birbirlerine uzanmıyor. Bu şekli ile al-
lim olması ve bir tür teslimiyet, alçakgönüllülük
mış olduğumuz bilgilerin kalbimizin onayına
ve kabullenmeden ibaret olan kalbi fiilleri yerine
ihtiyacı var.
getirmiş olmamız gerekir ki, mümin olabilelim.
Unutulmamalıdır ki dünya hayatında elde
İmanın kemali tatmin olmadır, iman güçlendik-
edilen menfaatler, ahiret hayatındakilerle kıyas-
çe kalp de tatmin olmada kendiliğinden gelişe-
lanamayacak kadar değersiz ve önemsizdir. O
cektir. Ve unutmayalım ki bütün bunlar ilimden
yüzden amellerimizi yalnız Allah için yapmaya
farklı şeylerdir.
özen gösterelim. Başkalarına gösteriş olsun on-
Olabilir ki bir şeyi delillere dayanarak kav-
ların yanında bir makamımız olsun diye yapma-
radığımız halde kalbimizin buna teslim olma-
yalım. Yoksa bu tarz ikiyüzlü/riyakâr davranış-
ması veya bu bilginin hiçbir yarar sağlamama-
larda bulunursak Rabbimizin bizleri sınadığı bir
sı da mümkündür. Sözgelimi bizler ölünün hiç
hükmünde yere çakılıp kalırız.
kimseye zarar veremeyeceğini, dünyanın bütün
Unutmayalım ki; Dünya hayatının hazzı ahiret hazzının yanında pek azdır.
ölülerinin bir sinek kadar olsun etkiye sahip olmadığını, bütün bedensel ve nefsi güçlerin ölü-
…Yoksa dünya hayatını ahirete tercih mi et-
den ayrılıp gittiğini aklımızla değerlendirip kav-
tiniz? Oysa dünya hayatının hazzı, ahiretin haz-
radığımız halde, sırf kalbimiz bu hususu kabul-
zı yanında pek azdır.(Tevbe-38)
56
İktibas
Mayıs 2011
Modern Çağa Aitlik Rolleri
- Mehmet Mortaş -
binlerce gönüllünün oynadığı devasa tiyatrolardır. Bu insan yığınlarına göre hayatın anlamı
dizilerden veya reklâmlardan çaldıkları sıradan
yaşamlar hayatlardır. Yeryüzü tarihinde hiçbir
zaman böyle devasa bir toplum kendi benliklerinden uzak aşağılanmış bir şekilde aynı zamanda isteyerek normal yaşam tarzı şeklini alan tiyatrolarda oynamamışlardır. İşin en garip tarafı
bu devasa toplum kendine bahşedilen kavram
ve imgeler ile kendine bir rol biçildiğini bilmemektedir. Modern çağın zihniyeti kimi zaman
bu devasa toplumu grup grup ayırabilme özelliğine sahip olmuş, her guruba farklı kategorilerde
duygular yaşatmıştır. Bu devasa tiyatroda kişi
kimi zaman kendini aşk acıları içinde her türlü
entrika içinde görürken, kimi zaman modernliğin sulandırılmış şekli ile yeni roller bahşedilen
şeyhinin dizinin dibinde bir mürit mertebesinde
görmektedir. Kişi bu rollere uygun olarak kişiliği günden güne değişir ve her sabah yeni bir rol
ile hayatın karşısına dikilir. Bu büyük tiyatroda
rol alan en küçüğünden en büyüğüne kadar olan
kişilerde herhangi bir kuşak çatışması olmaz ve
olmamıştır da. Çünkü bu devasa topluluğa duygunun şırıngalanması hep aynı gün aynı saatte
verilmekte bir sonraki duygu şırıngalanmasını
bu topluluk merak ve büyük heyecan ile beklemektedir. Bu duygusal şırıngalamadan kurtulanlar ise büyük tiyatro içinde hiçbir meşru alan bulamamakta, bulduğu en ufak meşru bir sözcük
dahi finansman ve teknolojik güçler tarafından
anlamsızlaştırılmaktadır.
Batı hem toplumsal hem de psikolojik benlik
olarak insanı anlamlandırmaya, hayatı anlamaya ve yeniden inşa etmeye çalışmıştır. Fransız
Auguste Comte ve Emile Durkheim pozitivist
yaklaşım ile toplumsal dünyanın doğal-fiziksel
dünyadan farklı olmadığını toplumsal dünya-
Batılı düşünür ve sosyologlar toplumu ve hayatın anlamını varoluşsal sancısını psikolojik
alanlar ve araştırma yöntemleri arasına sıkıştırmış birbirlerinin bulduğu yöntemleri eleştirmişlerdir. En ilkel ve modern insan ve toplumlar
kendi dünyalarını anlamlandıracak bir birikime
ve yapıya sahiptirler. Modern çağda batı kendisini hayatı anlamlandırmada merkeze koyduğu
için birkaç asır hayatın hem düşünsel hem yaşamsal alanında kendi ekseninde düşünmemizi
ve yaşamamızı hem psikolojik hem de gerektiğinde cebren uygulamıştır. Batı tipi modern çağ
kendisini meşrulaştırma faaliyetleri halen devam etmektedir. Benliğine ve düşünsel eylemlerine, duygusal döngüsüne müdahale edilen kişiler ve toplumlar, batı ve batı tipi zihniyetler tarafından halen yönlendirilmekte gerektiği zaman
düşünceleri dahi elinden alınmaktadır. Ülkelere,
şehirlere, kasabalara ve insanoğlunun benliğine
kavramlar ve imgelerle müdahale etmekte, duyusal girdiler olarak insanın anlam dünyasını
anlamsızlaştırmaktadır. İnsanın dış dünyadaki
yaşamı parçalara bölündüğü gibi iç dünyası da
parçalar bölünmüş hangi duyguyu hangi zaman
ve yerde yaşayacağına modern çağın olanakları
karar verir hale gelmiştir. Modern çağın duygularını toplum, internet, tv, ve reklamlar sayesinde belirli zaman aralıkları ile hep birlikte
hisseder ve yaşarlar hale getirilmiştir. Özellikle
toplumlar yalan rüzgârı tadında dizilere hep birlikte ağlanır, hep birlikte iç dünyalarında aitlik
hisleri ile seyrettikleri karakterlerin rollerini
deli gömleği gibi üzerlerine isteyerek giyer hale
getirilmişlerdir. Aslında bu hayatı sıradanlaştırmanın anlamsızlaştırmanın, basitleştirmenin
duygusallığıdır. Şehirler, kasabalar veya köyler
toplumsal yığınların reklâmlardan dizilerden rol
çaldıkları kişiliklerin Romeo ve Juliet tarzında
57
İktibas
Mayıs 2011
yı incelemek için doğa bilimlerinde kullanılan
yöntem ve teknikleri kullanmak gerektiğini öne
sürmüş toplumu deney ve gözlem ile anlayacağını savunmuştur. Alman sosyolog Max Weber’e
ise yorumlayıcı yaklaşım ile insan davranışlarını anlamlandırmaya çalışmış insanların anlamı
nasıl ürettiklerini keşfetmek toplumsal yaşamı
ve toplumsal eylemi anlamak ve yorumlamaktır
görüşü ile hayatı ve insanı anlamaya çalışmıştır.
Ayrıca Auguste Comte insanı ve toplumu anlamlandırmaya çalışırken üç aşamadan geçtiğini yani teolojik aşama, metafizik aşama, pozitif
aşama olarak görüyordu ve pozitivizmi bir din
olarak savunuyordu. Bu düşünürlerden toplumları en fazla etkileyen Karl Marx ise üretim araçlarına sahip olmak veya olmamak şeklinde iki
farklı şekilde ortaya çıkan toplumsal üretim ilişkileri tarihsel gelişmenin anlaşılması Marx için
kritik bir öneme sahip olmuş ve hayatı anlamlandırmaya çalışmıştır. İnsanı toplumsal bir varlık olarak anlamlandırmaya çalışan batı özellikle
psikolojiyi bir bilim olarak kabul ederek insanı
çeşitli psikolojik yaklaşımlar ile anlamaya çalışmıştır. Yapısalcı yaklaşımın öncüsü olan Wundt
insanın zihinsel deneyimini en küçük parçalara
bölerek yani duyma, görme, hatırlama, hissetme ve düşünme gibi temel vasıflarını anlamaya
çalışmış fakat bu içebakış yöntemi pek makbul
görünmemiştir. Varoluş sancısını farklı kategorilerde insana ve topluma yüklemek isteyen batı
düşünürleri geştaltçı yaklaşım ile sadece algı
alanında çalışmışlar insanoğlunu bir düzlüğe çıkaramamışlardır. Davranışsal yaklaşımın öncüsü olan John B.Watson odaklanmamız gereken
zihin değil, insan ve hayvanların gözlemlenebilir eylemi olarak hayatı anlamlandırmaya çalışmıştır insanın varoluşsal amacının yanına bile
yaklaşamamıştır. Psikodinamik yaklaşımın öncüsü olan tıp doktoru Sigmund Freud ise hayatı
anlamlandırırken insan davranışlarını bilinçdışı
süreçler tarafından yönlendirildiğini savunmuş
öngördüğü fikirleri ile insanoğlunun dünyaya
geliş amacına cevap verememiştir.
Fransız devrimi öncesi ve sonrası yukarıda
azda olsa görüşlerine yer verdiğimiz batılı sosyolog ve düşünürler hayatı anlamaya tanımlamaya
çalışmış bununla ilgili çeşitli sosyolojik ve psikolojik çalışmalar yapmışlar. Fakat insanoğlunun
yaşam tarzını, düşünsel ve yaşamsal olarak insanoğlunu hep kargaşaya sürüklemiş ve insanoğlunun mutluluğu için herhangi bir şey yapamamışlardır. Devasa tiyatrolarda rol çalmalar batı
zihniyeti rol çalmalar olması nedeniylede metafizik bir dünya algısı hep meçhul, hep garip, aklımızın kuytu bir dehlizinde hatırlamamak üzere
nefsimizin mitolojik algısı ile unutulan ve insanoğlunun metafizikten sadece ölümü algılayan
bir kavram haline dönüşmüştür. Özellikle bu
dünyaya aitlik devasa tiyatroda oynanan rollerde
en temel özelliğini oluşturmaktadır. Yaşananların genel teması bu dünyaya aitlik duygu ve düşüncesi olması nedeniyledir ki insanoğlu mal ve
mülkünü yığdıkça yığar, gözü doymaz cebren ve
hile ile rakibi olarak gördüğü kişi veya gruplara
karşı dünyaya ait olan her şeyi çalmaya aşırmaya
çalışır. Dünyaya aitlik duygu ve düşüncesi hem
kişiseldir hem toplumsal. Hem toplumsal çatışma vardır hem kişisel. Hem toplumsal çıkar vardır hem kişisel. Hem toplumsal musibet vardır
hem kişisel. Batı merkeziyetçi insanoğlunu dünyaya ait olma duygu ve düşüncesi kavramından
ve imgelerinden kurtulmanın tek reçetesi vahyin
süzgecinden geçen yaşamlardır hayatlardır. Vahyin süzgecinden geçen yaşamlar rol kabul etmez,
duygu düşünceler tarumar değildir. Dünyaya ait
olma hissini ret eder ama dünyayı yaşanacak yer
olarak hakikate ulaşmada bir basamak olarak
görür. İnsanoğlunun yeryüzünde yaratılmış olduğunu fark ettirir ve uyanışını sağlar. İnsanın
iç dünyası ile dış dünyasına belirli bir düzen getirir, haksızlığın tepesine bir balyoz gibi inmesini
sağlar. Kişiler vahiy süzgecinden geçtiği gibi toplumlarda bu süzgeçten geçer ve hem kişiliklerin
hem toplumların yaşamları dünyaya gelme melekeleri bir anlam kazanır.
58
Bir Dergi/Kitap Alıntı
Gazâlî Muhabbetinin Türkçesi*
- Metin Önal Mengüşoğlu -
“Savuş git şuradan bizi ekmeğimizden mi ede-
“Gazâlî neredeyse eserlerinin her birinde
ceksin?” dedi.
farklı şeyler söylemekte, bazen de eleştirdiği bir
fikri daha sonra başka bir eserinde kabul edebil-
Türkiye Yazarlar Birliği’nin en olgun döne-
mektedir. Bazen halk bazen havas için yazdı-
minde çıkardığı TYB Akademi Dergisi’nin ilk
ğından, hangi düşünceyi benimsediği muğlâktır.
sayısını Gazâlî dosyasına ayırmış bulunduğunu
Gazâlî’nin hakiki niyet ve kanaatini tespit nere-
görünce, Anadolu toprağında yaşayan Müslü-
deyse imkânsızdır.”
man ahalinin Gazâlî muhabbeti üzerine düşün-
mek ihtiyacı duydum.
Aydın Işık(*)
Kimlik ve Kişilik Değişimleri
Yetmişli yılların başında İstanbul Beyazıt’ta-
Acaba Gazâlî günümüze ne söylüyordu?
ki Beyaz Saray Kitapçılar çarşısında Kelime
Neden bin yıldan bu yana bir türlü ondan vaz-
Dergisi yayınlarının bürosunu açmıştık. Daha
geçilemiyordu? Bu zaman zarfında en ileri gö-
ziyade İslâmî kitapların yayıncıları vardı ora-
rüşlü mütefekkir Gazâlî miydi? Kendisiyle taze
da. Eski Tekirdağ müftüsü merhum Ali Arslan
bir tefekkür faaliyetine başlanabilecek başka
hoca da bir yayınevi kurmuş, Gazâlî’nin İhya’yı
bir düşünce adamımız yok muydu? Gazâlî’nin
Ulum ed-Din adlı eserini tercümeye başlamıştı.
en temel meselelerdeki sahici görüşü hakkında
O tarihlerde başka bir yayınevi tarafından İmam
bile net ve berrak bir fikir sahibi olunamazken,
Gazâlî imzalı ‘İlahî Aşk’ adında bir kitap yayın-
ilim adamları onu çalışmanın zorluğundan söz
lanmıştı. Kitabı biraz karıştırdığımda, ismiyle
ederken, insanlar neden hep onunla başlamaya
mütenasip olmayan gayrı ilmî ifadeler içerdiğini
temayüllüdürler? Onun yaşadığı tarih dilimi,
görünce, mütercim Ali Arslan hocaya koştum ve
referans tarihimizle günümüzün tam ortasında
Gazâlî’ye yakıştıramadığım yerleri gösterdim.
yer almaktadır. İşe onunla başlamanın, kendi-
Hoca baktı ve: “Vallahi bu kitap Gazâlî’nin de-
sinden önceki en önemli ve değerli, asli modeli
ğildir” dedi. Hocanın masası üzerinde tercüme-
de bünyesinde taşıyan tarihe karşı bir ön körlük
nin daktilodan çıkma kâğıtları duruyordu. Hoca
yaratacağı, acaba hangi sebep ve saikle unutul-
benim uzattığım kitabı incelerken, ben de onun
maktadır? Hakkındaki, felsefeyi ciddi biçimde
tercüme ettiği metinlere göz atıyordum. Bir de
eleştirerek Müslüman âleminde, “akli faaliyeti
ne göreyim; benzer ifadeler bu metinde de yok
kesintiye uğrattığı, hür düşünceyi engellediği”
mu? Hocaya kâğıtları göstererek, kendi tercüme
türünden çok da mesnetli olmayan iddiaların
ettiği kitapta da gayrı ilmî ifadeler bulunduğu-
yarattığı mağduriyet mi, ona ilgiye zorluyor-
nu söyledim. Hoca tebessümle beni azarlayarak:
du insanları? Fikri gerilemenin tüm faturasını
59
İktibas
Mayıs 2011
Gazâlî’ye çıkartanlar vardır. Yaşadığı tarih bir
etrafında binyıldan bu yana kartopu halinde bü-
tür kırılmanın miladı olmuştur. Türkler tarih
yütülmüş ve sağlam kaidesi de bulunmayan bir
sahnesine tüm ihtişamlarıyla girmişler, ilim ve
‘imaj’ vardır. Bütün itibar işte o imaja yöneliktir.
sanat yerine siyaset ve fütuhat öncelenmiştir.
Keşke sahiden Gazâlî, hayatının bütün safhala-
Bu tarihten itibaren orijinal fikir üretimi, içtihat
rıyla anlaşılsa, bilinse ve kendisine gösterilen
faaliyeti, telif çalışmalar yerini şerh ve haşiye-
itibar, öğretisinden ötürü gelişmiş bulunsaydı.
ye terk etmeye başlamıştır. Bu durumu gerile-
O, en az adı kadar büyük ve belki de yabana
me sayarsak bütün vebalini Gazâlî’ye yüklemek
atılmayacak çelişkilerin insanıdır. Toplumda bu
doğru olacak mıdır? çelişkileri idrak edecek bir merak gelişmiş olsay-
Başka bir husus Gazâlî’deki kimlik, kişilik
dı, sadece Gazâlî’ye değil, kendilerinden önceki
değişimleridir. Bize gelen bilgiler ne kadar sa-
bütün geleneği oluşturan kültürel birikimin, her
hihtir? O sahiden birbirini nakzeden iki hayat
ustasına benzer ölçüde rağbet gösterilirdi.
dönemi yaşamış mıdır? Diyelim ki yaşamıştır.
Gazâlî’yi Hüccet’ül İslâm (dinin delili),
İlk döneminde üniversite hocası sıfatıyla talebe
Zeyn’üd Din (Dinin süsü) gibi unvanlarla anma
yetiştirmişken ikinci döneminde riyazet, inziva,
alışkanlığının altında yatan bana öyle geliyor
halvet dediğimiz bir köşeye çekilme hayatı ser-
ki, ilme ve tefekküre olan alaka değil, yaratı-
gilemiştir. Ne var ki Gazâlî bu döneminde di-
lan imaja tazim, halkın bir ulu kişiye sığınma
ğer inzivacılar gibi elinde tespih ‘hey ya hu’ mu
alışkanlığıdır. Şaman kültüründen bu yana
demiştir? Gelen bilgiler, onun bu döneminin de
Anadolu’da yaygın bulunan veli kültünün bir
eser vermesi bakımından son derece zengin ol-
neticesi de olabilir. Nitekim Numan bin Sabit’e
duğunu göstermektedir. Yani bir mağaraya, çi-
İmam-ı Azam, İmam Rabbani’ye Müceddid-i
lehaneye sığınarak dünyadan el etek çekmemiş,
elfi sani, İmam Teymiye’ye Takiyyüddin, zama-
aksine kendince halkın akaidi ve fıkhına dair
nımızda Said Nursi’ye Bediüzzaman gibi isimler
zihin ve kalbini yormuştur. Oysa mistik mec-
yakıştırmadaki aşırı tazim ve teşrifat, hep aynı
lislerde halvete, riyazete çekilenlerin üç ihlâs bir
alışkanlığın sürdürülmesiyle yaratılmıştır. İyi
gulhüvallah ile kırk bir Yasin okumaktan başka
okunmuş olsaydı, Süleyman Uludağ tarafından
bir şey yapmadıkları bilinmektedir. tercüme edilip ‘İslam’da Müsamaha’ adıyla ya-
Aralarında yaşadığımız toplumun hemen
yınlanan risaledeki çelişkileri bile, Gazâlî’ye en
her kesiminde ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz, aşırı
azından ihtiyatla bakmayı gerektirecekti. Bah-
Gazâlî muhabbeti inkâr götürmez. Bu muhabbe-
si geçen eserde kelam tarihi boyunca ne kadar
tin sahihliği üzerinde ciddi kuşkular vardır. Ka-
tartışmalı mesele varsa, onlar hakkında, Gazâlî
naatimce fıkhen Ebu Hanife’ye bağlılık iddiasın-
kendi mezhebinin görüşünü sahih kabul ederek,
daki ahalinin bu ilgi, sevgi ve bağlılığı tartışmaya
diğer görüş sahiplerini tekfir etmeye kadar var-
çok açıktır. Besbelli geleneksel manadaki itibar-
dırmıştır işi. Hz. Peygamberin ayı ikiye bölmesi,
ların çoğu, maalesef son derece çürük temel-
taşların tespih etmesi, parmakları arasından su
ler üzerine oturtulmuştur. Gazâlî sevgisi onun
fışkırtması gibi zayıf haberlere dayanan tabia-
okunmuş, anlaşılmış ve bu şekilde benimsen-
tüstü mucizeler hakkında olumsuz konuşanları,
miş olmasından kaynaklanmaz. Gazâlî’nin adı
münkir ilan etmektedir. Böylesine zayıf haberle60
İktibas
Mayıs 2011
re dayanarak aşırı sonuçlara ulaşan Gazâlî, aynı
Bu çok yönlü ilmi ve felsefi kişiliğiyle Gazâlî
eserin sonuna doğru ise, ‘İhya’yı Ulum ed-Din’
ucundan kıyısından, akla hayale gelmedik nice
kitabıyla alakalı enteresan şeyler söyler. Orada
alanda söz ve yazı tüketmiştir. Dokunduğu, ele
konu ettiği, kemiklerin cin taifesine gıda olma-
aldığı, hakkında konuşup yazdığı her hususta
sı, şeytanın ezan sesinden kaçması, kabir azabı,
isabet etmiş olma ihtimali elbette yoktur. Kal-
Kevser Havuzu ve Sırat Köprüsü gibi hususlar-
dı ki kendisi akidede Eş’ari ekolüne, fıkıhta ise
daki hadislerin zayıflığına değinir. Ve esasen
Şafii’ye mensubiyetiyle tanınmıştır. Öyle ki fi-
kendisinin hadis sahasında sermayesinin az ve
kirlerinin aşırılığı ve diğer ekollere yönelttiği
kabule şayan olmadığını zikrederek okuyucula-
keskin tenkitler yüzünden, Hanbelî’lerin hü-
rını kendi eserine karşı uyarma ihtiyacı duyar.
cumuna bile uğramıştır. Şafii olması hasebiyle
Hanefi ekolü tercih etmiş bulunan geniş kitle
Gazâlî kuvvetle muhtemel Fars asıllıdır. O
tarafından, Ebu Hanife’ye hakaret ettiği söylene-
tarihlerde Horasan bölgesinde kalan Tus (bu-
rek Sultan Alpaslan, Nizam’ül Mülk, Melikşah
günkü Meşhed) şehrinin Gazale köyünde Hic-
ve Sultan Sencer’e şikâyet edilmiştir. Ebu Ha-
ri 505 (Miladi 1058)de doğmuş Müslüman bir
nife hakkındaki olumsuz kanaatleri (aktarılan-
âlim ve düşünürdür. Başlangıçta İsmailî tema-
lar doğru, hizip asabiyetiyle uydurulmamışsa)
yülleri olan hocalardan hadis dersleri almıştır.
bilinmektedir. Şafii ekolün aşırı hadisçi esprisi
Ardından felsefeyle meşgul Cüveyni’nin etkisiy-
düşünülürse, onun Ebu Hanife ile alıp vereme-
le felsefeye ilgi duymuştur. Daha yirmili yaşla-
diğinin daha ziyade hadislere itibar noktasında
rında hadis, fıkıh, akaid, gramerde üstat seviye-
toplandığı ortaya çıkar.
sine ulaşmıştır. Meşşai, İşraki ve Bâtıni felsefeler
Gazâlî 40 yaşına kadar İslâm dünyasının
üzerine ciddi tenkitler geliştirmiştir. Kısa sürede
büyük merkezlerinde çoğunlukla rağbet görerek
bütün bilgi dallarında gösterdiği yetkin marifet-
arada bir de zemmedilerek yaşamıştır. Farabi ve
le şöhret ve saygınlığı halk nazarındaki ulular,
İbn-i Sina gibi kendisinden önce Yunan felsefe-
emirler ve hilafet merkezinin de üzerine çıkmış-
siyle meşgul olmuş bulunan âlimleri, filozofların
tır. Metafizik, ahlak ve bilgi problemleri, insanın
mantığını, Müslümanların usulüne karıştırmak-
mahiyeti ve değeri üzerine yazıp söyledikleriyle
la eleştirmiştir. Grek felsefesi, Aristo mantığı
kazandığı şöhret, ona Bağdat Nizamiye medrese-
gibi dışarıdan gelen cereyanlarla, içerideki yerli
sinde daha 28 yaşındayken müderrislik unvanı
bilgiler arasındaki çatışma ve uyuşma alanlarını
kazandırmıştır. Mantık, matematik, tasavvuf,
ilk defa cesaretle dile getiren de doğrusu kendisi-
felsefe, eğitim, siyaset, ahlak, nakli ve akli ilim-
dir. “Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez” di-
lerin hemen tümünde söz sahibiydi. Tüm Hora-
yebilmiş birisi sıfatıyla Gazâlî, 40 yaşından son-
san bölgesi, Tus, Nişabur, Bağdat, Şam, Hicaz
ra ansızın aşırı bir biçimde tasavvufa yönelmiş-
gibi ilim çevrelerinde kendisine mümtaz bir şöh-
tir. Buna sebep olarak kimi fizyolojik rahatsız-
ret edinmesini bilmiştir. Başta Nizam’ül Mülk,
lıklarla beraber, psikolojik depresyon geçirdiğini
döneminde bütün yöneticiler tarafından hem
gösterenler vardır. Daha önceleri şüphe, merak
itibar görmüş hem de kimi fikirlerinden ötürü
ve ilgiyi önerirken artık uzlet hayatını seçmiştir.
hesaba çekilmiştir.
Meşşai felsefe ve Bâtıniliğin mistik anlayışı ken61
İktibas
Mayıs 2011
disini tatmin edemezdi. Bu öğretilerin yetersiz-
disler, Batıni tevillerle doludur.” Ansiklopedi,
liğini de gidermek maksadıyla yöneldiği mistik
İmam Teymiye’ye ait şu tanıklığa da yer vermiş-
hayatı esnasında, ‘İhya’ adlı en meşhur eserini
tir: “Gazâlî’nin eserleri fasit felsefi ifadeler, saç-
kaleme almıştır. Bu tarihlerde sofilerden intikal
ma tasavvufi hususlarla doludur.”
eden mirası incelemeye başlamıştır. Artık tat-
Nitekim bugün piyasada Gazâlî imzasıyla
min edici, ruhu yatıştırıcı, insanı doyurucu bil-
satılan yığınla eserin kapağını kaldıran herkes,
giye öğrenimle filan değil zevk, hal ve sıfatları
özellikle de hadisler konusunda müellifin yahut
değiştirmekle erişilebileceğini savunmaya başla-
elimizdeki metinlerin ne kadar özensiz, dikkat-
mıştır. O kadar ileri gitmiştir ki bu iddiasında
siz, savruk ve laubali olduğunu görecektir. Bizim
zevkin, gözle görmek, elle tutmak kadar kesin
bu yazı ile maksadımız asla onun adını itibar-
bir bilgi yolu olduğu, bunun tasavvufla mümkün
sızlaştırmak değildir. Böyle bir şey yapmaktan
bulunduğu kanaatine varmıştır. (Anlatılanların
Allah’a sığınırız. Kaldı ki onun bugüne kadar
doğru olup olmadığı hususundaki ihtiyat payı
kazandığı itibarı silmek, sıfırlamak bizim değil
saklı tutulmalıdır.)
kimsenin haddine de düşmemiştir. Maksadımız
İlim Muhitlerinden Çekilen Gazâlî
Âdemoğullarından herhangi birisine tazim, teş-
Önceki kırk yıllık döneminde ilim muhitle-
rifat ve itibarda ileri gitmeye işaret etmek, bu ve
rinde muarızları nazarında bile saygın bir mevkii
benzeri aşırılıklar hususunda bir hassasiyet ge-
varken, sonraki döneminde tasavvufi çevreler ta-
liştirmektir.
rafından baş tacı edilmeye başlanmıştır. Meşhur
Son Allah Elçisi ve son İlahi Vahiy ile ta-
mistik İbn-i Arabî onun için: “Gazâlî bir kutup-
mamlanan İslâm’ın müminleri, ilk beş yüzyılda
tur” der. İmam Yafi’i daha da ileri giderek şöyle
yani Gazâlî’ye kadar tefekkür, bilgi, sanat ve kül-
söyler: “Hz. Muhammed’den sonra peygamber
tür alanında doruk noktaya erişmişlerdi. Gazâlî
gelmesi caiz olsaydı bu Gazâlî olurdu.” Bu tür
kendisinden önceye ait bu malzemeyi çok iyi
tanıklıklar gösteriyor ki ömründe büyük çelişki-
kullanmıştır. Kendisini adeta bir hazinenin orta
ler yaşamış bulunan, aslında sahiden bir değer
yerinde bulmuş ve onu iyi değerlendirmiştir. O
taşımasına rağmen, kendisine yöneltilen aşırı
tarihe kadar sanki bütün düğümler çözülmüş,
itibarın, eserinden değil imajından kaynaklandı-
her probleme kolaylaştırıcı formüller üretilmişti.
ğı aşikâr bulunan bir ilim ve düşünce adamıdır
Ancak bunlar kalıcı eserler halinde İslâm mille-
o. Nitekim yazımızın başlığına koyduğumuz ifa-
tinin bütün ehline ulaştırılmamıştı. Gazâlî, sa-
de de, bu gerçeği bir nebze dile getirmek maksa-
yısı yüze varan eseriyle bunu yapmıştır. Selçuklu
dı taşımaktaydı. Mesela tersine düşünenlerden
yönetiminde yüksek bir memuriyette bulunması
Mustafa Sabri bile “Gazâlî bağışlanmayacak
onun Anadolu toprağındaki şöhret ve rağbetini
hataları olan birisidir” demekten kendini alama-
büyük ölçekte artırmıştır. İnsanlar onun duda-
mıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı
ğından, kaleminden dökülen her şeyi, hem onun
İslâm Ansiklopedisi’nin kaydettiğine göre Kadı
malı zannetmiş hem de hüccet, delil, belge gibi
Iyaz, Ebu Bekir İbn’ül Arabî, Tartuşî, el-Mazarî,
görmüştür. Mademki bu sağlam hüccete erişil-
Ebu’l Ferec, İbn’ül Cevzi şuna benzer şeyler
mişti, bundan böyle artık kimsenin orijinal dü-
söylemişlerdir: “Gazâlî’nin İhya’sı uydurma ha-
şünce (içtihat) üretmesine, ilim yapmasına gerek
62
İktibas
Mayıs 2011
yoktu. Ona Hüccet’ül İslâm lakabını takanların
den birisi olan ‘Tehafüt el-Felasife’de ele aldığı
şuur altında yatan bu yanılgı olmalıydı. Bu ve
mevzularla alakalıdır. Malumdur ki Müslüman
benzeri övgü dolu lakapları yaşarken benimsedi-
âlemindeki avam tabakası, Allah’ın ispatı husu-
ğini, kullananlara ses çıkartmadığını düşünmek
sundaki tartışmalara pek düşkündür. Bir vakitler
bile istemeyiz.
memleketimizde ‘Allah Vardır’ adlı bir kitap raf-
Bazı bilenlerin İslam kültür tarihini Gazâlî
ları süslemekteydi. Avam, tanrı tanımaz denilen
öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmasındaki hik-
insanlarla Müslüman âlimlerin tartışmasından
met de bence burada yatmaktadır. Gazâlî’ye ka-
fazlasıyla haz alır. Çünkü esasen avamın inancı,
dar önemli merhaleler kaydeden bilgi, kültür,
çok temelli bir bilgi ve bilinç taşımaz. Onlarınki
düşünce ve sanat birikimi, kendisinden sonra
çoğunlukla sıradan bir kabuller, benimsemeler,
adeta yeni bir miladın başlangıcı olarak durağan
bağlanmalar bütünüdür. Bu sebeptendir ki bu
safhaya geçmiştir. Olacağı da buydu. İlahi Vahiy
tür bağlanmalara iman yerine itikat demek daha
dururken Allah’ın bir kulunun söz ve yazılarını
münasiptir. Devri cahiliyeye bakıldığında Pey-
‘hüccet’ olarak görmenin akıbeti başka nasıl ger-
gambere karşı çıkan müşriklerin, ‘Allah yoktur’
çekleşecekti?
dediklerine dair bir bilgiye rastlamayız. Çünkü
O tarihi izleyen yüzlerce yılda, artık illa da
onlar Allah’ı biliyor, tanıdıklarını söylüyor, fa-
entelektüel alanda yeni bir şeyler yapılacaksa,
kat yeryüzündeki hayatlarına tasarruf eden kimi
başta hüccet sayılan Gazâlî olmak üzere, onun-
ortakları bulunduğunu savunuyorlardı. Zaten
la beraber bütün öncekilerin eserlerine şerh ve
Kur’an da ‘Allah vardır’ gibi bir dil kullanma-
haşiyeler düşmek kâfi görülmüştür. Neredeyse
makta, ancak ‘Allah’tan başka tanrı yoktur’ de-
bin yıla yakın Müslümanlar maalesef durumu
mekteydi. İşte bu mevzularda Gazâlî bahsi geçen
böyle idare etmişlerdir. Bence Gazâlî sevdası-
eserinde uzun boylu izahlar ve türlü metotlarla
nın Türkçesi bir de burada ortaya çıkmaktadır.
Allah’ı ispat peşindedir. Avamın arayıp da bula-
Zaten şerh ve haşiye geleneği bu hususta ciddi
madığı da budur. Gazâlî sevdasının Türkçesinde
araştırmalar yapanlar tarafından da işaret edil-
biraz da bu yatıyor sanıyorum.
diği gibi, Türklerin İslâm’ı benimsemesinden
Miladî 1111 tarihinde vefat eden Gazâlî’nin
sonra, belki de bu sebepten olağanüstü biçimde
dönemine ince eleyip sık dokuyan bir nazarla
yaygınlaşmış, çoğalmıştır.
bıkıldığında hatırımıza evvela, o tarihlerde mat-
Meşhur mutasavvıf Kuşeyri’nin öğrencile-
baanın, baskı tekniğinin bulunmadığı ve müel-
rinden tasavvufu öğrendiği söylenen Gazâlî’nin,
liflerin eserlerini elle ve tek nüsha olarak yaz-
hayatı zikzaklar, gel gitlerle doludur. Ancak
dıkları gelmelidir. Biraz şöhret sahibi olmuş ve
şöhretini sayısı yüze varan eseriyle hak etmiş
medreselerde dersler veren müderrisler, ola ki
birisidir. Ömrünün sonuna yakın “önce mevki
eserlerinden kimi cüzleri talebelerine yazdırmış
kazandıran ilmi, şimdi mevki terk ettiren ilmi
bulunsunlar. Bu takdirde de aynı eserin belki
öğreniyorum” derken acaba bir özeleştiri peşin-
tamamı değil ama kimi bölümleri bazı talebeler
de miydi; Allah bilir. Onun yalnızca ilim mu-
tarafından yazılmış ve birkaç nüsha çoğaltılmış
hitlerinde değil, avam arasında da hayli yaygın
olabilir. Yazımın başlangıcındaki hatıraya döne-
bulunan şöhreti, biraz da en meşhur eserlerin-
cek olursak görürüz ki, elimizde bulunan geçmiş
63
İktibas
Mayıs 2011
dönemlere ait bir eserin, müellifine aidiyeti asla
hakikati sözlerde arayan halkın cehaletinden
bugünkü eserlerde olduğu kadar sağlam ve tartı-
gelir.” Bu sözler onun İhya adlı eserinden alın-
şılmaz değildir. Kaldı ki günümüzde bile gerek
dı. Ancak şu sözler de aynı eserde aktarılıyor:
adı tarihte ünlenmiş kimselerin ve gerekse Said
“Gaybî problemlerin çözümü ve anlaşılmasında
Nursi gibi yenilerde yaşamış bulunan zatların
akıl acizdir. Bu alanda Bâtıni keşif ve vahiy rol
eserleri üzerinde, çok ciddi şüpheler olduğu asla
oynar.” İman, gaybî konuların başında gelen, ta-
unutulmamalıdır.
nıklık etmediğimiz âleme dair bir mesele değil
İlim, fikir, sanat adamlarından günümüze
midir? Yeri geldiğinde akletme fiilini kalbe at-
taşınan eserler tek veya en çok birkaç nüsha ya-
feden Gazâlî “kalp gözü beden gözünün kusur-
zılı metinden ibaretken, onlar hakkındaki haber
larından korunmuş olduğu için buna akıl da nur
ve bilgi, kitabi olmaktan ziyade dilden dile, ku-
da denilir” demektedir. Öte yandan insanları ke-
laktan kulağa şifahi olarak aktarıla gelmektedir.
şif veya sezgi gibi muğlâk eylemlere çağıran da
Nisyan ile malul bulunan insan hafızasına güve-
kendisidir. İki Gazâlî mi vardır? Hayatının iki
nerek hangi bilgi ve habere kesin gözüyle bakıla-
dönemi mi olmuştur? Şöhretinin gölgesine sığı-
bilir? Düşünün ki Müslüman dünyasında dilden
nanlar, inanç ve düşüncelerini ona onaylatmak
dile, kulaktan kulağa Allah Elçisi’ne aitmiş gibi
maksadıyla uydurma yoluna gitmişlerse, zıtlığın
aktarılan bir hayli uydurma hadis mevcuttur.
sahih cephesi hangisidir? Benim hüsn-ü zannım
Daha düne kadar cami kürsülerinden ayet diye
olumladığım istikamettedir. Lakin bu, Gazâlî
aktarılan atasözlerine bizzat tanıklık etmişim-
hakkındaki ihtilafı çözer mi, bundan asla emin
dir. Bunun ötesinde ayeti hadisle, hadisi ayetle
değilim. Tarihe dönüp bakarken, tarihî şahsiyet-
karıştıranlar saymakla bitmez. Hele Türkiye
ler hakkında bir yargıya varmadan evvel, yalnız-
toplumu yanlış bir mecraya sürüklenerek siret
ca hüsn-ü zan müessesesini işletmek yeterli de-
okumak, sünneti öğrenmek yerine, salt hadis
ğildir. Bunun yanında insanlar yedeklerine ikaz
okumaya mahkûm bırakılmıştır ki bu da ayrı bir
ilacını da almayı unutmamalıdır. Tenkit ibadet-
faciadır. Sebeb-i Vürudu, zamanı, mekânı, kime
tir deyip duruyoruz. Gazâlî’ye olan muhabbet,
karşı, ne için, hangi şartlar altında zikredildiği
ona ait olduğu söylenen her söze gözü kapalı
bilinmeden aktarılan sahih bir Peygamber sö-
inanma, güvenme sonucunu doğurmamalı. Sa-
zünün bile savaşta kılıç gibi kullanılması türlü
hiden sevilen birisini işlediği hatadan ötürü ikaz
sakıncalar taşır.
etmeyen vebal yüklenir. Uyarıldığında yanlışını
Bu yazı çerçevesinde sözü hülasa ederken üze-
düzeltme ihtimali bulanan kişi karşısında sessiz
rinde durup düşünülmesi gereken husus şudur:
kalmak, ona en büyük zararı vermek demektir.
bitirilemeyeceğini bile bile Gazâlî’den başlamak,
Belki de o, farkına varamadığı yanlışını böylece
ilmî, fikrî, felsefî her meselede evvela onu hatır-
düzeltecekti.
lamak ne kadar isabetlidir? Ondan bize aktarıldığı söylenen malzemede çok büyük, onarılması
* Umran Dergisi, Mayıs 2011
ve izahı çok zor çelişkiler vardır. “Akıl demek-
(*)Aydın Işık,“Felasifenin Vahiy Anlayışına Bir
le kastedilen şey zaten yakin gözü ve imandır.
Eleştiri: Gazâlî Örneği” TYB Akademi Dil, Edebiyat
İman ile akıl arasında bir ayrım yapmak, ancak
ve Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:ı Sayı: ı Ocak 2011
64
Sanat Edebiyat
Her Cinayetin Bilinmeyen Bir Tanığı Vardır
- Mehmet Akif Şahin -
Yeryüzünü kirleten köhnemiş duyguların
dinimin sergüzeşt zamanlarında hazırlanmış
zincire vurulması çoğu zaman mümkün olmaz,
duygularıma birikmiş nümayişler hangi pan-
muhtemel körlenmiş anlayışı serbest bırakan
kartlara yazılmış, ne zaman şehrin en kalabalık
şehirler sustukça aklıma kimler gelir. İdealler
caddelerine asılacak?
uğruna tüketilen günler, gecekondu özlemleriyle
Hani rivayeti ve rivayetin zincirini kendi ku-
hayal edilen militan serüvenler, kuytu sokakla-
rallarına göre muttasıl sayılan sözlerin evrensel
rın eşiğine saklanmış özlemler, tahta iskemleler-
doğruluğu? Bu inancı zamanın doğrusallığına
de biriken öyküler.
yaklaştırmadan içselleştirilmiş bir mutilikle
Kentin parklarına sığınmış aşkın zamane
uzadıya tartışılan ufuksuz manevi hazzımızın
hükmünü idam eden itiraf gibi sözler, dini bir
içinde boğulduğumuzu sandığımız günlerine
ayin benzeri yapılan toplantılar: magazin prog-
anısına neler yaşıyoruz?
ramlarına meze yapılan aşklar, değerini yitiren
Neden övündüğümüz değerleri tanımlamak
tarihsel paranın müzahadeye çıkarılmadan ön-
için liberalleşen dindarlığımızı şehrin sır çıkma-
ceki değeri gibi tahmini bedelleri ödüyoruz
yan dudaklarına saklıyoruz?
Sarhoş naralarının yankılandığı caddelerin
Aslında meleklerin ve cinlerin boyutsal kura-
suskunluğu biliniyor, bermuda üçgenlerinde
mına ulaşmış gibi kendi çağdaşına erenlik motifi
kurtulmayı umut etmek gibi bastırılmış gençlik
kazandıran felsefenin bir parçasıymış gibi gizem
ihtiraslarımız.
kazandırmak için nafile uğraşılara bulaşmış hak
Dağların coşkun bir sabah rüzgârına and
yolunun yolcularıyız.
içen deyişlerinde kulağımızdaki dinginliği se-
İçimizdeki çelişkiler: kervanların konakla-
rüvenleştirecek bir dramın haritası kaybolmuş.
dığı diyarların sırlarına eren kulların arasında
Geceden kalma telefon tellerinin taşıdığı sırla-
tanrıya yakınlık oluşturan Ortodoks inançların
rı sabahın beyhude ışıklarıyla bir yelkovan gibi
İslami yansımalarıyla züht tazeleyen dervişlerin
döndüren akrebin zehrini intihar için son ana
amiyane edalarında başka bir şey değildir.
kadar saklayan militan ruhları bedenlerinden
Zamanın haritasını çizebilmek için mürek-
kimler çalmış?
kebin kanla karışması değil, toprağın suyla yani
Ölümden sonraki gömülmeyi beş bin yıl önce
yağmurla dostluk kurması gereklidir.
piramitlerin arasında köle ruhuna ödünç veren
İnsanın ruh dünyasına yansıyan gölgelikleri-
aydınlar ne zaman idam edildi? Milliyetimin ve
ne sızan bir gezgin gibi hayatı bir şarkının nota65
İktibas
Mayıs 2011
larında aramak için hazza batmış bir sarhoşlukla
yaşamak yeryüzünün tılsımını keşfetmeye sebep
olur. Bize sunulan bu hayatı anlamlandırmak
için tabiatın ve evrensel mesaj niteliği taşıyan
olayların ipuçlarında ilham almakla mümkün
olmalıdır. İlahi ve evrensel değerlere sahip çıkmak gereklidir.
Sanatçı gibi hayata bakabilmek gereklidir.
Bir şarkıya nota verir gibi, bir şiire mısra yazar gibi yaşamakla özlemlerimize ulaşabiliriz.
Hayatın
her
zaman
tanıkları
vardır.
Gizlenmiş saklanmış kuytu köşelerinde yaşanan ve söylenen sözlerin tanıkları da oralar da
yaşar. Söylenen sözler, kurulan düzenler, oynanan oyunlar, çok az bir süre gizli kalır. Mühlet
veren hiçbir zaman ihmal etmez.
Her cinayetin en az bir tanığı vardır.
Unutulmayan anıların arasına saklanan söylenmemiş sırları da vardır.
Her sabah tertipli Allah korkusu hissettiğini
düşünen dindar birileri, içtimai hayatını meşrulaştırmış ve farklı bir kimliğe bürünmüş şeytanlıklarla yaşamaya devam edebilir. Bu kişilikler
varlığını toplumun statükosuna yerleştirmiş ve
buralarda dünyalık kazanımlar elde ediyor olabilir. Zamanın zamanla dile gelemeyen intikamı o
faili meçhul tanıkla hesaba çekme anında buluşur. Acı; tanık olur, zaman acıyla söyleşir.
Ömründe acı çekmemiş biri, acının nasıl bir
şey olduğu tarif edemez.
Bizim hayatımızı gözleyen tanıklar vardır.
Cinayetlerimizin tanıkları bize uzak değildir.
Kendimize bile itiraf etmekte korktuğumuz sırlarımız bizi unutmaz. Unutmayın hayatınızın
içindeki her cinayetin bilinmeyen en az bir tanığı vardır.
66
İktibas
Mayıs 2011
Tesbihçi (Öykü)
- Dilek Buz -
Seyyar satıcılık yapan genç adam, mahalle
şişeye istenilen esansı doldurur ve müşterisini
camiin yanındaki parkta geziniyordu. İlk niyeti
memnun ederdi. Pazarlığı kısa süren ücretini de
müşteri bulmaktı fakat sonra yorulduğunu anla-
alır ve yeni müşteri beklemeye koyulurdu.
dı; kendisine gölge ve sakin olan bir köşe aradı.
Bugün işleri kesat gitmişti. Sıcak hava et-
Parkın tüm oturakları dolu idi ama o dinlenecek
kilemiş olmalıydı. Çarşıda, gezinmekte olan
yer bulmakta zorlanmadı. Her köşesini iyi bil-
yerli yabancı az miktarda turist ve hallerinden
diği parkta bir ağaç gölgesi buldu ve çimenlere
yetiştirmeleri gereken işleri olduğu anlaşılan
sınır olan iri kaldırım taşlarına oturuverdi. Serin
meşgul insanlar vardı bugün. Doğru ya, bugün
ve sakin olurdu kaldırım taşları.
Cuma idi. Haftanın son günü, resmi işlerin aci-
Sağ omzunda gezdirdiği sandukayı itinayla
len bitirilmesi gerekiyordu. Bu koşturmaca işini
çimenlerin üzerine koydu. İçerisinde çeşitli tes-
olumsuz etkileyecekti ama birkaç saat sonra ki
pihler ve güzel kokulu esanslar vardı sanduka-
Cuma namazı durumu değiştirebilirdi.
nın. Bu tespihlerin bir kısmını da özenle koluna
Genç adam bunları düşünürken sakin adım-
dizelemişti. Farklı ebatlarda ve renklerde taşları
larla yaklaşan birini fark etti. Yaşlı ve yorgun ol-
vardı tespihlerin. Kimi tespihler zifir siyah iken
duğu her halinden belli olan ihtiyar, ceket pan-
kimisi ateş kızılıydı. Parlak olanlar göz kamaş-
tolon giyinmişti. Ceket altından giyindiği yelek
tırırken mat olan ve ışığı içine hapsedenleri gi-
üç düğmeli ve çift cepliydi. Koyu renklerde ve
zemli duruyordu. İmameleri de farklı farklı olan
birazda bol giyinmişti. Çoğu ağarmış olan, kısa
tespihlerin fiyatları da değişiyordu. Tespih taşla-
sakalları düz ve taranmıştı. Cami cemaatinden
rının özelliği ve piyasada bulunabilirliği fiyatları
değildi; zira çoğunu tanırdı teşbihçi.
belirlerken, ucuzundan pahalısına her keseye
-“selam” dedi yaşlı adam.
göre tespih bulundururdu genç adam. Doksan
-“aleyküm selam”
dokuztaşlı olan uzun tespihler genelde ileri yaş-
-“bize de yer var mı mekânında?”
taki müşterilerin tercihi iken, kısa ve gösterişli
-“ne demek buyur amca, lakin kaldırım taşı
olan; otuz üçtaşlı tespihler her yaştaki müşteri-
yerine bir gölgelik park oturağına baksan daha
ciden alıcı bulurdu.
iyi olmaz mı? Gerçi hepsi dolu görünüyor ama
Kapakları sıkıca kapalı olduğu halde esans şi-
herkes sana yer vermek isteyecektir.”
şelerinden etrafa güzel kokular yayılırdı. Kimileri
-“böyle de iyi. Kimseye rahatsızlık vermek is-
çok beğenmese de yaydığı mistik kokular vardı.
temem.”
Hacıyağı olan ismiyle de saygıya değer bulunurdu. Esans şişeleri boşalan bazı müşteriler, tes-
-“peki, nasıl istersen”
pihçiyi bulur ve ondan aynı esanstan bulunup
Tespihçinin yanına oturan yaşlı adam etra-
bulunmadığını sorarlardı. Yakından kokladığı
fı seyre daldı. Tespihçi de yaşlı adamı izlemeye
şişe kapağından, esansı kolayca seçebilen sey-
başladı. Halinden biraz yoksul olduğu anlaşılı-
yar satıcı, iri bir şırıngayı andıran tabancası ile
yordu. Mesela ayakkabıları uzun yıllardır kul67
İktibas
Mayıs 2011
lanıldığı belliydi. Ayakkabıların üzerinde ame-
-“bu tespih pahalı mı?”diye sordu yaşlı adam
liyat dikişlerini andıran birçok tamir izi vardı.
-“evet” dedi umursamaz bir tavırla tespihçi.
Gömleği temiz ama yakaları çok yıpranmıştı.
-bana satar mısın?
Pantolon çok kırışık değildi ama ütüsüz olduğu
-satarım elbet, ama dediğim gibi, pahalı.
anlaşılıyordu. Belli ki kimsesi de yoktu. Yaşlılık
-bunun ücretini öderim, ama parayla değil.
maaşı, belediye ve hayır kurumlarının yardımla-
Tespihçi şaşırmıştı. Umursamaz tavrı birden değişti. Ne teklif edebilirdi ki... Parayla değilse
rıyla yaşardı bu gibi ihtiyarlar.
Tespihçinin yaptığı aslında tipik bir esnaf
neyle ödenecekti karşılığı. “Dilenci mi acaba” diye
bakışıydı. Esnaflar, satıştan önce müşteriyi ta-
düşündü biran. Hayır, olamazdı, dilencileri çok iyi
nımak isterler. Tek bakışta müşterisi hakkında
tanırdı tespihçi. Kimdi o zaman bu adam. Merakı
din, kültür, alım gücü, niyet gibi tahminlerde ve
artıyordu bekledikçe. Dayanamayıp sordu;
-“dede, parayla değilse neyle ödenir bir şeyin
hatta tespitlerde bulunurlar. Yaklaşımlarını da
ücreti”
ona göre ayarlarlar. Fiyatı, vadeyi, renk ve ka-
Yaşlı adam gözlerini kıstı, bir süre bekledi,
lite sunumunu elde ettiği bilgilere göre seçerler.
sonra da tespihçiye cevap verdi.
Satış, dillerde başlardı ama izlenimlerle devam
-aldığın nefesin ücretini neyle ödersin sen,
ederdi.
parayla mı?
Tespihçi yaşlı adamın alıcı olmadığını biliyordu. Onunla ilk selamlaşma da bunu anla-
-ama ama o farklı
mıştı. Ama nezaket gereği küçük gölgeliğini de
-farklı değil aslında. Sana bir teklif sunacağım. Teklifimi kabul edersen, tespihini almak
onunla paylaşmaktan kaçınmamıştı.
Yaşlı adam bedeniyle tümden tespihçiye dö-
isterim. Ücret olarak sana bilmediğin bir hikâye
nerek önce yüzüne, sonra da çimenlere serilmiş
anlatırım. Hikâyemi dinlersin, beğenmez isen
tespihlere ve esans sandığına baktı. Ve sordu:
tespihini iade ederim. Yok, ücretini aldığını düşünürsen tespih benim olur. Adil bir teklif bu.
-“bunları mı satarsın?”
Tespihçi ilk kez böyle bir şeyle karşılaşmıştı.
-evet
-ismin nedir?
Daha önce de parasız tespih isteyen kimseler ol-
-bana tespihçi derler, sende öyle bil dede.
muştu. Ve kimseyi de kırmamıştı tespihçi. Ucuz
-hım mm. Peki... İşlerin nasıl?
olan tespihlerden vermişti bu tür isteyenlere.
-şükür, genelde iyidir işlerim, bugün biraz sa-
Ama hem pahalı olan bir tespihi, hem de ücretsiz olarak ilk kez biri istemişti. Ve de hikâye kar-
kin gidiyor. Hava sıcak, ondandır.
-Tespihimi kaybettim yakında. Yaşlılık işte.
şılığı. Aslında yapmayacağı bir şeydi bu anlaşma
Eline birkaç tespih alarak inceledi. Yaşlıların
ama mahcup hissetti kendini ve şöyle dedi yaşlı
adama;
aksine otuz üçtaşlı bir tespih beğendi. Koyu kızıl
-isterseniz size hediye edebilirim, biraz pahalı
renkli, sert ve pahalı bir tespihti seçtiği. Uzun
hediye olur ama olsun.
uzun inceledi. İmamesini elleriyle okşadı bir
-pahalı olduğunu bildim tespihin ama ben de
süre. Burnuna yaklaştırıp kokladı. Karar vermiş
karşılığın da kıymetli bir hikâye anlatırım. Eğer
bir tavırla tespihçinin yüzüne baktı.
68
İktibas
Mayıs 2011
kabul edersen böyle olur. Eğer dinlemeyeceksen
cağını şaşırmış. Tüm bilginlerini, hekimlerini,
hikâyemi, tespihini alabilirsin.
âlimlerini toplayarak durumla ilgili bilgi almış.
Tespihçi daha da şaşırmıştı. Ne diyeceğini bi-
Çözüm önerileri de kendileri gibi çaresiz ka-
lemedi. “Tamam dinleyelim o zaman” diyebildi
lan bu insanlarda hastalanmış. Sarayda hizmet
sadece.
edecek hizmetçi bile kalmamış. Ülke toprakları
Yaşlı adam, gölgesinde durduğu ağaca biraz
hiç böyle bir istilaya tutulmamış. Bu durumda
daha yaklaşarak sırtını yasladı. Tespih tanelerini
padişah çaresiz kalmış. Diğer memleketlerden
parmaklarıyla tek tek sıralarken, bir yandan da
yardım için gönderilen elçinin de yolda hasta-
anlatmaya başladı.
landığı haberi gelmiş. Hem böyle bir durumda
“Eski zamanlarda çok büyük ve zengin bir
kimse yardım etmek istemezmiş. Bunu da deh-
ülke varmış. İnsanları bolluk ve sefa içinde ya-
şetle müşahede eden padişah, hayatında ilk kez
şarlarmış. Onlara hükmeden heybetli ve iktidar
çaresiz kaldığını hissetmiş. Ne yapacağını bile-
sahibi bir padişah varmış. Adalet yolunu bilir
memiş.
asla sapmazmış. Halkını gözetir ve kimseyi aç
Kendisi hastalanmamış olan padişahın en-
açık bırakmazmış. Onun adil ve güçlü yöneti-
dişesi de bu değilmiş. Ülkesinin huzur ve gü-
mi düşmanlarını korkuturmuş. Topraklarına
venliğini kendi sağlığından daha önemli tutarmış. Bu inancı, ona ülkesinde adil ve çalışkan
ve halkına saldırmaya cüret edecek kimse çık-
olmayı öğretmiş. Tüm ömrünü halkıyla birlikte
mazmış. Toprakları verimli ve yağmuru bol ülke
zenginlik ve huzur içinde geçirmiş. Ama halkı-
insanlarının da yaşamları zenginlik içindeymiş.
nın karşılaştığı bu amansız hastalık karşısında
Uzun zaman huzur içinde yaşanan ülkede
padişah biçare kalmış, sağlıklı olanlar hastalara
bir gün salgın hastalık başlamış. Hızla ülkenin
yaklaşmaktan korkar olmuş, eşkıyalara fırsat
her yanına yayılmış. Sebebi ve cinsi anlaşılma-
doğmuş, ambarlarda ki buğday depoları azalmış,
yan hastalık, insanları takatsiz bırakıp yatağa
açlık ve sefalet kapı aralamış. Hazinelerinin hal-
düşürüyormuş. Öldürmeyen ama acı çektiren
kını toparlayacak kadar dayanamayacağını bilen
hastalık, tedavi amaçlı yaklaşan ailenin diğer
padişah için tek çare; hastalığa şifa bulmak ve
fertlerine hatta hekimlere de isabet ediyormuş.
halkı tekrar ayağa kaldırmak olduğunu anlamış.
Bu durum o kadar etkili olmuş ki tüm ülkede
Böylece tekrar huzur ve sükûneti sağlayabilir-
ayakta kalan insan sayısı çok az kalmış. Bu ne-
miş.
denle tarım yapılamıyormuş. Bağlar bahçeler
Endişeli bekleyiş gün geçtikçe uzamış. Halk
yabana dönmüş. Çiftçilerin geçimi olan evcil
ayağa kalmak bir yana daha da kötüleşmiş.
hayvanlar, vahşi hayvanlara yem olmuş. Fırsatçı
Günler haftaları, haftalar ayları kovalamış. Yaz
az bir eşkıya soygun ve talana başlamış. Asayişi
geçmiş kış yaklaşmış. Ekinler tarlada kalmış,
sağlayacak askerlerde yataktan kalkamayacak
bağlar kurumuş, bahçeler yabana dönmüş.
durumda olunca tüm ülke büyük bir kargaşanın
Padişahın tüm çabaları sonuçsuz kalmış.
içinde kalmış.
Başı elleri arasında kalan bir zavallı haline düş-
Ömrü boyunca tanık olmadığı böyle bir fe-
müş. Hastalık kendisine uğramadığı halde zayıf-
laket karşısında çaresiz kalan padişah ne yapa-
lamış. Berberi hastalandığı için tıraş olamamış.
69
İktibas
Mayıs 2011
Yerinde oturamıyormuş, gündüzleri halk içinde
tek el kalmadı. Bana bir işaret gönderdin. Geç
gezer, akşamları da saraydaki tutuklular gibi olta
oldu ama şimdi anladım. Ben gerçek kudret ve
atar olmuş.
cömertliğin kulda değil ancak âlemlerin sahibin-
Bir sabah uykusundan yine sıkıntıyla uyan-
de olduğunu anladım. Bana cömertliğini göster.
mış. Bir rüya görmüş o gece. Rüyasında ıssız bir
Bir çobanla verdiğin ders, bütün ömrümce
çölde kaybolmuştu. Onu susuzluktan ve açlık-
anlamadığım gerçeklere cevap oldu. Ne yağmu-
tan ölmek üzere iken bir deve çobanı bulmuştu.
ru yağdıran ben idim ne de otları bitiren. Başağı
Çoban, misafirinin padişah olduğunu bilmeden
doldurmayı da bilmem bal yapmayı da. İlaca şifa
sofrasına davet etmişti. Sofrada iki su tası vardı
veremem, sudan tuzu ayıramam.
ve içi boştu. Nedenini bilmeden beklemeye başladılar. Çoban ellerini açıp; “ya rabbi, benim ve
Ey rabbim, büyük olan ve övülmeye layık olan
sorumluluğunu üstlendiğim şu develerin rızkını
ancak sensin. Şimdi, senden bana ve tüm halkı-
gönder” diye duaya başlamış. Hemen sonra yağ-
ma şifa olacak bir çare bekliyorum. Her yolu de-
mur başlamış. Hemen ardından kuru çöl vahaya
nedim. Hekimlerim ve bilginlerim çaresiz kaldı.
dönüşmüş ve her yer yeşermiş. Develer otlan-
Zaman kâfi gelmedi sabrımıza. Hazinelerimiz
maya başlamış ve kısa sürede süt vermişler. Ve
eridi bir çırpıda. Zenginliği bitmeyen sensin.
boş taslar bu sütlerle dolmuş. Daha ilk yudumu
Haddimi bildim ve kapına geldim.”
almadan susuzluğu gitmiş padişahın. Ve bu hal-
Padişah hem ağlıyormuş hem dua ediyor-
de uyanmış uykusundan.
muş. Zahmetli duası ve titreme nöbeti yorgun
Titremiş padişah. Hızla yatağından uzaklaş-
düşürmüş ve uykuya dalmış. Bir süre çıplak tepe
mış. Atına binip yakınlardaki en yüksek tepeye
yamacında uyumuş.
gitmiş. En zirve noktasına tırmanmış. Terler
içinde kalmış. Ama sesini duyurmak istiyormuş
Uykusuna başlayan yağmurla ara vermiş.
yükseklere. Gözü yaşlı, aciz ve tükenmiş olarak
Yağmur tüm doğayı baştan aşağı yıkamış.
uzun bir duaya başlamıştı.
Koşarak şehre gelmiş. Ardından atı da onu takip
“Padişahların padişahı, huzura kabul buyur
etmiş.
beni. Ömrüm şu topraklara hükmettiğimi san-
Bu yakarış kabul edilmiş ve çok kısa bir za-
makla geçti. Yıllar yılı bolluk ve bereketle yaşa-
manda padişahın halkı şifa bulmuş. O günden
dık. Sularımız güçlü, toprağımız verimli, yağ-
sonra padişah duayı asla eksik etmemiş.”
murumuz bol idi. Halkım zenginlik içinde sağ-
Hikâye bitmişti. Tespihçi sonuna kadar dik-
lıklı ve diri idi. Hiçbir düşman cesaret edemezdi
katle dinlemişti hikâyeyi. Dua ne kadar önem-
topraklarıma saldırmaya. Güçlü ordularım ve
liydi gerçekte? Tespihin ücretini bekleyen tes-
keskin kılıçlarım vardı. Aklım ve kudretim eş-
pihçi, tüm sağlığını ve sahip olduklarını neyle
sizdi. Öyle sanırdım. Bu düzeni kendimden bi-
ödeyecekti? Hangi hazineyle?
liyordum. Şimdi ise halkımda tezahür eden bir
-“Tespihi hak ettin, ücretini fazlasıyla öde-
hastalık tüm zenginliğimi aldı götürdü. Şefkat
din” dedi ve oradan toparlanıp uzaklaştı.
yerini korkuya, düzen de yerini eşkıyalara bıraktı. Askerlerim telef oldu. Öyle ki su verecek bir
Kim bilir belki de onun da edecek duası vardı.
70
İktibas’a
İktibas’tan
İktibas’tan
İktibas’a
Mektuplar
Mektuplar
Mehmet Öztürk/Giresun
Âdem’in bu sıfata layık olmadığını, kendisinin
SORU1: Âdem (as)’ın yaratıldığı cennet,
ondan üstün olduğunu ispatlamak için kıyame-
müminlere ödül olarak vaat edilen cennet
te kadar Allah Tealadan mühlet istemiş, istediği
miydi?
mühlette verilmişti. Bunun ardından:
CEVAP: Bu konuda aydınlatıcı bir bilgi veril-
“İblis şöyle dedi: «Rabbim! Beni saptırdığın
memektedir. Sadece Hz. Âdem’in yaratıldıktan
için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günah-
sonra yerleştirildiği yer “cennet” olarak vasıflan-
ları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka
dırılmakta, Âdem (as)ın cennette yaratıldığı ile
azdıracağım! Ancak içlerinden ihlâslı kulların
ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak yaratıldık-
müstesnadır.»
tan sonra eşiyle beraber cennete konulduğu ifade
“Allah şöyle buyurdu: «İşte bana ulaşan dos-
edimektedir.
doğru yol budur.»
“Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraber-
“Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın
ce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz
üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur. Şüphesiz ki
zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin;
onların hepsine vadedilen yer cehennemdir.”
sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan
(28/39-43)
yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden za-
İşte verilen mühlet içerisinde insanın ve ib-
limlerden olursunuz, dedik.” (Bakara 2/35)
lisin imtihanı için insanın bulunduğu her yerde
Bu ayetin bulunduğu bağlama bakıldığı za-
iblisin de bulunması gerekiyordu. Şu an dün-
man Âdem (as) halife seçilip meleklerle imtiha-
yada da böyle değil mi? insanın bulunduğu her
na tabi tutulduktan sonra eşiyle birlikte bura-
yerde iblis de bulunuyor ve insanları azdırmak
ya konulduğu anlaşılmaktadır. Bu konuya tam
için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bu minval
vakıf olmak için Bakara 2/30-38, Araf 7/11-25,
üzere kıyamete kadar da âdemin her çocuğu bu
Taha 20/115-123, Hicr 15/28-43. ayetlerini
imtihana tabi tutulacaktır. Bundan sonra konu-
dikkatlice okuyarak doğru bir anlayışa ulaşmak
lan yasaya göre, imtihanı kazanan cennete kay-
mümkündür. Bizler bu gibi gaybi konuları değer-
bedenler de cehenneme gidecektir.
lendirirken elimizden geldiğince şahsi yorumlar-
“Allah (onlara) şöyle dedi: «Birbirinize düş-
dan kaçınarak Kur’anda verilen bilgi ile yetinme-
man olmak üzere hepiniz oradan (cennetten)
ye çalışıyoruz. Çünkü olayın mahiyetini gerçek
inin. Artık benden size bir hidayet (kitap) geldiği
olarak bilen ancak Rabbimizdir.
SORU 2: Öyleyse, Şeytan’ın orada işi neydi?
zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sa-
CEVAP: Şeytan Hz. Âdem’in kendisine üs-
pıklığa düşmez ve (ahirette de) bedbaht olmaz.
tün tutularak halife seçilmiş olmasını doğru
Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz
bulmadığı için ona secde etmemişti. Bu serü-
çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve
ven “Bakara suresinin 30-36. Ayetleri arasında
onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. (Taha
anlatıldığı gibi; Hicr suresinin 28 den 44. Ayete
20/123-124)
SORU 3: O cennette yasak olması müm-
kadar da aynı konu daha etraflıca anlatılmaktadır. İlgili ayetlerde iblis kendisine üstün tutulan
kün mü? 71
İktibas
Mayıs 2011
CEVAP: Bu şartları belirleyen Allah olduğu-
hayat serüvenini böyle belirlemiş; yerine ve za-
na göre, bizim söyleyecek sözümüz olabilir mi?
manına göre de yasak ve yasalarını koymuştur.
Yaratan yaratmış olduğu varlıkların hayat ve
Zaten Âdem (as) da o cennete amellerinin so-
mematlarıyla ilgili dilediği şartı ve cezayı koy-
nucunda girmemiş, imtihan için konulmuştu.
maya hak sahibidir. Bununla ilgili ayetlerde şöy-
İmtihanı kaybedince de:
Her ikisi, «Rabbimiz! Kendimize yazık ettik;
le buyrulmaktadır:
bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz
“Dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennette
kaybedenlerden oluruz» dediler.
oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol -bol
Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin
yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim-
için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve
lerden olursunuz.»
Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan
faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacak-
yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda
sınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip)
bir azim (bir kararlılık) bulmadık. çıkarılacaksınız!» dedi.” (Araf 7/23-25)
SORU 4: Eğer Âdem ve Havva oradan ko-
Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi:
«Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi
vulmasaydı, bütün insan nesli hiçbir teklife
olmayan bir saltanatı göstereyim mi?»
muhatap olmadan ebedi olarak cennete mi doğup yaşayacaktı?
Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler.
Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünü-
CEVAP: Olayın seyrinden böyle bir sonuca
verdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp
varılmak istense de, Allah Teâlâ daha işin başın-
yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden
da kuralını koyarak bir ağacın meyvesini yasak-
çıktı da şaşırdı.
lıyor. Bundan da anlaşılacağı gibi orada da teklif
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyve-
var. Teklifin az olması işin niteliğini değiştir-
sini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine görün-
miyor. Kul olarak yaratılan insan nerede olursa
dü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye
olsun teklife muhataptır. Allah insana çizmiş
başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasak-
olduğu hayat rotasını böyle takdir etmiştir.
Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek
lamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşman-
için, ölümü ve dirimi yaratan O’dur. O, güçlü-
dır, demedim mi? diye nida etti. dür, bağışlayandır.” (Mülk 67/2)
Âdem ile eşi dedi ki; Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acı-
Bizleri nasıl önce dünyada dilediğimizi yapa-
mazsan kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olu-
cak özellikte yaratıp, yaşatıp yaptıklarımızla biz-
ruz.(Araf 7/22-23)
leri mahkûm ediyorsa; ilk insan olan Âdem’in
Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul
hayat rotasını da böyle belirlemiştir. Böylece
buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.” (Taha
onun şahsında insanın doğasını da açıkça gös-
20/115, 120-122)
termiştir. Bu gün Âdem’i kınayanların dönüp
Derken Âdem Rabb’ından birtakım kelime-
kendine bakması gerekir. Bunca nimet içerisin-
ler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul
de helal olan yolları bırakarak, yasaklara karşı
etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok
göstermiş oldukları hırs, Âdem’i kaç kere ge-
esirgeyendir.” (Bakara 2/35-37)
ride bırakacak durumdadır. Onlar kendilerine
Bizlerin yanıldığı nokta bugünden bakarak
verilen fıtratın/ benliklerine konulan fücur ve
o günü değerlendirmektir. Hâlbuki o günün ve
takvanın hükmünü icra ederek oradan çıkarıl-
o yerin şartları kendine özeldir. Allah insanın
mışlardır. Fakat bunu takiben hatalarına tevbe
72
İktibas
Mayıs 2011
ederek Allah’ın rızasını kazanmaya muvaffak ol-
dünya ile “Huld” cenneti arasında bir yer ol-
muşlardır. İblis ile Âdem arasındaki fark da bu
ması gerekir.
CEVAP: Gönderilen mekân yeryüzü olduğu-
olsa gerek. Âdem, hatasından dönerek Rabbine
na göre, gelinen yerin bu yerin dışında bir mekân
yönelmesini bilmiştir.
SORU 5: Eğer orası başka bir bahçe ise,
olması tabiidir. Ancak “cennet ile dünya arasın-
bahsedilen cennete benzer özellikleri olan, ol-
da bir yer “Huld cenneti” demek için de bir bil-
dukça ayrıcalıklı bir bahçe olması gerek, çünkü
giye sahip değiliz. Bu nedenle yorum yapmadan
Âdem ve Havva orada ebedi kalmak istiyorlar.
ayetin ifade etmiş olduğu mesaja tabi oluyoruz.
CEVAP: Böyle bir tezi savunanlar var, ancak
SORU 7: Allah “ben kendime yeryüzünde
biz öyle bir anlayışın doğru olduğu kanaatinde
bir halife yaratacağım” diyor. Bu durumda da
değiliz. Allah bu yeri cennet olarak isimlendiri-
insanın yaratıldığı yer bu dünyadır.
yor. Eğer her yeşillik bahçe cennet olsaydı, cen-
Ya da bilemediğimiz o yer (cennet) den her
netten cennete nakil bu kadar önem arzetmezdi.
ne kadar Âdem ve eşi orada ebedi kalmak is-
Yapılan hataya karşı oradan çıkarmanın da bir
tese de, er geç insanları yeryüzüne indirmeyi
anlamı kalmazdı.
tasarlamıştı.
Ayrıca, yasaklanan ağaçtan tatmakla her iki-
Bu durumda da Âdem, Havva ve İblis
sinin fiziki değişime uğradığı, ayıp yerlerinin bir-
günahkâr olmaktan çok, hazırlanmış bir se-
birlerine göründüğü ve utanıp cennet yaprakla-
naryonun figüranları olmuyor mu?
rıyla örtünmeye çalıştıkları ve şaşırıp kaldıkları
CEVAP: Birinci olarak bakara suresinde ge-
ifade edilmektedir.(Taha 20/121-122) Hâlbuki
çen ifade “ceale” fiiliyle yeryüzünde halife kıl-
daha önce kendisine şöyle buyrulmuştu:
ma birlikte ifade edilmektedir. Hicr suresinde
“Bir zaman biz meleklere: Âdem’e secde edin
15/28-29 da ise “halaga” fiili ile” Haligun be-
demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis
şeren” beşer/insan yaratacağım buyurmaktadır.
hariç. O, diretti.
Araf suresinde ise yine “halaga” fiiliyle çoğul
olarak ifade edildiği gibi, sonra tasvir edilip şe-
Biz de demiştik ki: Ey Âdem, doğrusu bu,
hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi
killendirilmekten
bahsedilmektedir.
İnsanın
cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun.
topraktan (Ali İmran 3/59), çamurdan (Enam
Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de
6/2), şekillendirilmiş çamurdan (Hicr 15/26)
çıplak kalmak. Yine burada sen, susuzluk çek-
ve “salsalden” yani kurumuş çamurdan yaratık
meyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.” (Taha
(Rahman 55/14) şeklinde ifade edilmektedir.
20/116-119)
Bunlar bilindiği gibi toprağın geçirdiği evreleri
bize anlatmaktadır.
Görüldüğü gibi olay sadece bir yasağın çiğnenmesi ile sınırlı değil. Beraberinde bir takım
Yoktan yaratmak ile yaratılanlara statü ka-
değişiklikleri de getirmektedir. Bu nedenle, ma-
zandırmayı bir birinden ayırmamız gerekmek-
hiyetini görüp bilmediğimiz bu yeri Allah’ın
tedir. Bu nedenle Bakara suresinde ifade edilen
isimlendirdiği gibi isimlendiriyor ve öylece kabul
Fiil “ceale” yapmak, kılmak, var olana bir sta-
ediyoruz. Her şeyin doğrusunu elbette Rabbimiz
tü kazandırmak şeklinde ifade edilirken; diğer
daha iyi bilir diyoruz.
surelerde geçen “insan yaratacağım” ifadeleri
SORU 6: Oradan kovulduktan sonra yeryü-
bu olayın evrelerini ifade etmektedir. Rabbimiz
züne gönderilince bir düşüş yaşamış oluyorlar.
bu amaca matuf olarak yaratmış olduğu insanı
Bu da gösteriyor ki burası, en kötü ihtimalle
hem yaratılışında öne çıkarmış, hem de Bakara
73
İktibas
Mayıs 2011
suresinde ifade ettiği gibi yaratılanlar arasında
“Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni
bir halife seçeceğini bildirdiği zaman melekler
secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben on-
kendileri için umdukları şeyin Âdem’e gidece-
dan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarat-
ğini görünce itiraz etmişlerdi. Bu minval üzere
tın, onu çamurdan yarattın, dedi.
Allah: Öyle ise, «İn oradan!» Orada büyüklük
yor. Yeryüzünde yaratılacağı değil. “ceale” fiili taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen
kılmak, var olana statü kazandırmak anlamına aşağılıklardansın buyurdu.
İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri
gelmektedir. Çünkü Âdem / insan, cin ve melek
yaratılmış, her üçü de hayatta iken bu teklif ge- güne kadar mühlet ver, dedi.
Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin,
tirilmiştir.
buyurdu.
Ancak insanın kendisi için çizilen rotadan
İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşıhaberi yoktur. Sadece ne yapıp ne yapmayacağı
ile ilgili bilgi kendisine verilmiş, dostu ve düşma- lık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak
nı da gösterilerek onun sözüne itibar etmemesi için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.
«Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarınöğütlenmişti. Buna rağmen insan yine de kendi
dan, sağlarından, sollarından sokulacağım ve
iradesiyle yanlış tercih yaparak yoldan çıkmıştı.
sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayaBu konuda o herhangi bir mecburiyete muhatap
caksın!» dedi.
olmamıştı. Kendi iradesi ile bu tercihi yapmış
Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş
olması, onu sonucuna katlanmaya mecbur bıolarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim
rakmıştır. Elbette senaryoyu böyle takdir eden
sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduraAllah’tır. Fakat bu takdir onun bu suçu işlemecağım!” (Araf 7/12-18)
sinde bir etkisi söz konusu değildir. Bu Allah’ın, SORU 9: Yaptığı iş sonuçta İblise hiçbir
her şeyi her hal ve karda bildiğinin ve ona göre
yarar sağlamayacak üstelik cezasını artıracakyarattığının ifadesidir. Ne iblis ne de Âdem ve
tır ve bundan kurtuluşu da yoktur. İblis bunu
eşi bu davranışları kendi iradelerinin dışında bir
bilmektedir. O halde akıl ve irade sahibi bir
sebeple yapmamışlardır. Bunun içinde yaptıklavarlık cezasını düşürmek yerine niçin artırmarının sonucundan sorumlu tutulmuşlardır.
ya çalışır?
SORU 8: Diğer taraftan, iblis’in isyanı nokCEVAP: Bu durumda olan sadece iblis mi?
tasına dönecek olursak, Allah’ın gücünü takdir bir dünya akıllı ve irade sahibi insan da aynı şeyi
eden bir varlık, ona hiçbir zaman güç yetire- yapmıyor mu? İnanan inanmayan nice insanlar
meyeceğini bildiği halde niçin süre istesin ki? kendilerine bir gerekçe bularak günah ve küfrüCEVAP: Niçin istediğini sonunda kendisi nü mazur göstermeye çalışıyor. İblis de yapmış
açıklıyor. Buradaki iddia Allah’a güç yetirmek olduğu isyanı haklı göstermek için yeniden dideğil. Âdeme verilen görev ile ilgili yanlış seçim rilme gününe kadar mühlet istiyor. Bu zaman
yapıldığıdır. Doğru seçimin kendisi olduğunu içerisinde kendisinin üstün olduğunu, Âdem’e
ima etmektedir. Âdem’in halifelik için uygun secde etmemekte haklı olduğunu, kendisinin
kimse olmadığından o kadar emin ki, bunu is- doğru düşündüğünü ispatlamış olacak. İşte gepatlamak için kıyamete kadar çalışacağını ve rekçeli itirazı şöyle nakledilmektedir:
Âdemin yeryüzüne halife kılınacağı ifade edili-
onun soyunun çoğunun şükredenlerden olmaya-
“Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmek-
cağını göstereceğini söylenmektedir. Bu durum
ten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa
ilgili ayetlerde şöyle ifade ediliyor:
yücelerden misin? Dedi.
74
İktibas
Mayıs 2011
İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten ya-
CEVAP: Hayır iblis öyle bir noktadan yaklaşıyor ki, sonuçta olayın Allah’a isyan boyutu
rattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
Allah: Çık oradan! Sen artık kovulmuş biri-
hiç hatırlatılmıyor. Hep sağdan ve karşı tarafın
sin, ceza gününe kadar lânetim senin üzerinde-
nabzına göre ayar vermeye çalışıyor. Bu ağaçtan
dir buyurdu.
yedikleri takdirde sonuç, “iki melek olmak veya
ebediyen burada kalmak” olarak gösteriyor:
İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecek-
“Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerle-
leri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
rini kendilerine göstermek için onlara vesvese
Allah: Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet
verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olur-
verilenlerdensin, buyurdu.
sunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye ya-
İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki,
sakladı, dedi.
onlardan ihlâsa erdirilmiş k ulların bir yana,
Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenler-
hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.
denim, diye yemin etti.
Allah: «Doğrudur; işte Ben hakikati söylüyo-
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyve-
rum, sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi
sini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine görün-
dolduracağım» dedi.” (Sad 38/75-85)
dü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye
Buna rağmen iblis yanıldığını kabullenerek
başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasak-
Rabbine dönmüyor. İşte bu kibri ve gururu ken-
lamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşman-
disini ebedi azaba mahkûm ediyor. İblisin yo-
dır, demedim mi? diye nidâ etti.
lundan giden nice insanın da durumu bundan
(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz
farklı değildir. Etrafımıza baktığımızda insan-
kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve
ların çoğunun yaptıklarına bir gerekçe bularak
bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden olu-
isyandan isyana koşmaktadırlar. Bunu ister fert
ruz. (Araf 7/20-23)
olarak düşünün ister devlet olarak, sonucun de-
Allah’ın her şeye kadir olduğunu bildikleri
ğişmediğini göreceksiniz. için de, hatalarını itiraf ederek yine ona sığını-
SORU 10: Âdem ve Havva’ya dönecek olur-
yor ve ondan bağışlamasını istiyorlar. İşte bu da
sak, onlar da Allah’ın gücünü takdir ettikten
onun Âdem olma farkıdır. Sonuçta biri bağışlan-
sonra ve Allah’ın sakın şeytana uymayın diye
maya diğeri de ebedi lanetlenmeye layık oluyor.
ısrarcı uyarılarına rağmen, biraz önce kendine
SORU 11: Olayın devamını kurgulayacak
secde etmeyerek Allah’ın huzurundan kovulan
olursak; Onlar meyveyi yedikten sonra, Allah
varlığın sözüne hemencecik kanması oldukça
bir gün gelip onlara artık başka yerde yaşacak-
ilginçtir. Üstelik söylenen yalan da kanmaları
sınız diyecek ama onlar “Artık çok geç yarab-
kadar ilginç. Çünkü Şeytan; “Siz burada ebedi
bim, biz o meyveden yedik, artık bizi buradan
kalmayasınız diye size bu meyveyi yasakladı”
çıkarmaya gücün yetmez…”[HAŞA] diyecek-
diyor.
ler. Ve Allah çaresizce hiçbir şey yapamadan
Âdem ve Havva da hemen inanıveriyorlar.
onları seyredecek…
Âdem ile Havva Allah’ın her şeye gücünün
CEVAP: Böyle düşünmediklerini Araf suresi-
yettiğini biliyorken o meyveyi yedikten sonra
nin 23. Ayeti bize göstermektedir. Rabbinin hi-
artık Allah’ın bazı şeylere gücünün yetmeye-
tabı karşısındaki ilk tepkileri hatalarını kabul ile
ceğini düşünmeleri açık bir mantık çelişkisi
ondan bağışlanma dilemek oluyor.
değil midir?
Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Biz kendimize zul75
İktibas
Mayıs 2011
Benzer bir sorunla karşılaşan bir Müslüman
mettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle
benzer şeyler mi teklif etmeli?
muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!» Bu söz onların hem kendini
CEVAP: Böyle bir şeyi düşünmek ne sade
hem de Rabbini bildiklerinin ifadesidir. Kimin
bir insan için ne de Allah’ın vahyine muhatap
neye kadir olduğunun bilincinde olduklarını
olmuş şerefli bir elçi için mümkün değildir.
göstermektedir. böyle bir düşünce söz konusu
Allah’ın elçileri o topluma meşru olanı tebliğ ile
değildir.
görevlendirildiğine göre, Lut (as) o toplumu her
SORU 12:Hatta meleklerin bu esnada gelip
fırsatta Allah’ın meşru kıldığına davet edecektir.
“Biz sana söylemiştik bu kişilerin fesad çıkara-
Zaten gönderiliş gayesi de bu değimlidir? Olaya
cağını ama seni inandıramadık, neyse boş ver
bu perspektiften bakmak daha doğrudur. Açıkça
olur böyle şeyler, sen de bir daha yaratmazsın
Allah’ın meşru kıldığı evliliğe çağırmaktadır.
bu tiplerden” deyip teselli etmeye çalıştığı da
Bunun dışında anlamak başlı başına bir cinayet
düşünülebilir.
olur. Bir peygamberin evinde kaç tane kızı var-
Allah’ın diğer bütün varlıkları bırakıp ken-
dır? Gelen bir kişi beş kişi değil bir topluluktan
dine halife tayin ettiği, varlığın, dağların ve
bahsedilmektedir. Hangi anlayış çılgın bir toplu-
taşların kabullenemediği emaneti kabullenen
ma kızlarını teslim eder ki, Lut (as) teslim etsin?
en şerefli varlık olan insanın, meleklere karşı
Bunu Kur’an’ın ortaya koymuş olduğu genel çer-
Allah’ın yüzünü kızartırcasına bu kadar safdil
çeveden baktığımızda
olması pek kabul edilebilir mi?
“Peygamber, müminlere kendi canlarından
CEVAP: İnsan tanımlanırken onun bunca
daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba
güzel hasletlerinin yanında birtakım olumsuz
olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (mirasçılık bakı-
yanlarının da olduğu bildirilmektedir. Zalim
mından) birbirlerine diğer müminlerden ve mu-
ve cahilliği (Ahzab 33/72), zayıf yaratıldığı (Nisa
hacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza
4/28), nankörlüğü (Hac 22/66), mala düşkünlü-
uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar
ğü (Meariç 70/19 ), unutkanlığı (Yunus 10/12),
Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” (Ahzab 33/6)
aceleciliği (İsra 17/11), cimriliği (İsra 17/100) de
Peygamberin eşleri o toplumun annesi ise
vurgulanmıştır. İnsanda bu özellikler potansi-
Peygamber de manevi babası konumunda ola-
yel olarak vardır. Ancak varlığı yapılanı mazur
cağından tolumun kadınları için, “ işte kızlarım
göstermez. Bu olumsuzlukları yapan sonucuna
onlar sizin için daha temizdir.” Yani normal
katlanmak zorundadır. Fucur, takva ile denge-
olarak Allah’ın meşru kıldığı kadınlarla evlilik
lenmiştir.(Şems 91/9) Bu nedenle takvasına tabi
münasebetine dönün. İşte sizin için temiz olan
olan övgüye layık görülürken, fucura tabi olanla-
budur demektir. Bundan ötesini düşünmek bir
rı da dört ayaklılardan daha aşağı varlıklar olarak
peygamber için asla uygun değildir. Allah yine
nitelemiştir.
Kur’an da bize bir ölçü sunuyor. Hz.Aişe valide-
“Allah katında yeryüzünde yaşayanların en
mize iftira atılınca iman edenlerin en azından
kötüsü, inkâr edenlerdir. Onlar artık inanmaz-
nasıl davranması gerektiği ile ilgili olar şöyle bu-
lar.” (Enfal 8/55)
yuruyor:
SORU 13:Lut Kıssasındaki Hz Lut’un mi-
“Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işit-
safirlerini kurtarmak için kavmine; “Kızlarımı
tiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bu-
alın onlar sizin için daha temizdir” (11/77-83)
lunup da, «bu apaçık bir iftiradır» demeleri ge-
demesi ne kadar doğrudur?
rekmez miydi?
76
İktibas
Mayıs 2011
Onu duyduğunuz zaman: Bunu söylememiz
büyük teknedir.(Kamer 54/13) O zaman bunu
bize yakışmaz. Hâşâ bu, büyük bir iftiradır, de-
insanların ilk elden ihtiyacı olan evcil hayvanlar-
meniz gerekmez miydi?” (Nur 24/12, 16)
la sınırlı olduğunu anlamak daha doğru olacak-
Akleden kimselerin de bu konuyu en azından
tır. Ayette ifade edilen “her bir çiftten ikişer tane
kendi vicdanlarında böyle değerlendirmeleri ge-
ona yükle” şeklindedir. Bu ifadenin ehli hayvan-
rekir diyoruz.
lara şamil olması daha uygun düşmektedir.
SORU 14: Nuh kıssasında [ Nûh’a dedik
Tufanın tüm dünyayı kapsadığı kanaatine
ki: “ Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer
gelince bu da yine Kur’an’ın çizdiği çerçeveye
çift, bir de kendileri hakkında daha önce hü-
uygun düşmemektedir. Genel hüküm Kur’an’ın
küm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman
ifadesine göre tüm toplu helaklerin peygamber
edenleri ona yükle.” ] (11/32-47) Bu ifadeden,
gönderilen kavimlerle sınırlı olduğudur.
tufanın tüm dünyayı etkileyeceği ve geminin
“Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak
dışında kalan her canlının öleceği anlaşılıyor.
kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluk-
Çünkü her çift hayvandan nesilleri yok ol-
tan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir
maması için gemiye birer çift numune alınma-
günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez.
sı isteniyor. Buraya kadar sorun yok gibi görü-
Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye)
nüyor ancak, gemiye alınan etobur hayvanlar
azap edecek değiliz.” (İsra 17/15)
başlı başına bir sorundur.
Bu nedenle tufanın bölgesel olduğu anlaşıl-
Aslan ve ceylan üzerinden konuşacak olur-
maktadır.
sak; gemideki bir çift aslan yaşayabilmek için
Bunun ötesinde bir durum söz konusu ise, gemideki ceylanları yemek zorundadır. Eğer
Allah asla insanlara güçlerinin yetmeyeceği bir
yerse ceylanların nesli, yemezse de aslanların
teklifte bulunmaz. Eğer Nuh (as)’ dan bir şey is-
nesli kesilecektir. Bu durumda Nuh ne yap-
temişse onun gereğini de yapmıştır. Bundan hiç
mıştır?
şüphemiz yoktur.
CEVAP: Bu konuda ayetin ifadesi şöyle:
“Bunun üzerine Biz de, onu ve beraberinde-
“Nihayet emrimiz gelip de sular coşmaya baş-
kileri, dolu bir gemi içinde kurtardık.” (Şuara
layınca, Nuh’a: « Her birinden ikişer çift alıp
26/119) buyrulmaktadır. Olayın başarıyla ta-
aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aile-
mamlandığı bildirildiğine göre Allah, emrinin
ni ve iman edenleri gemiye yükle!» dedik. Zaten
onunla birlikte pek azı dışında kimse iman et-
gerçekleşmesi için gereğini yapmış demektir. memişti.”
Zaten Allah için imkânsızlık söz konusu değil-
Karar günü geldiği zaman gemiye yüklenecek
dir. Deveyi iğnenin deliğinden geçirir mi? geçirir.
olan, çiftlerden ikişer çift bir de iman edenler
Dilerse deveyi küçültür dilerse iğnenin deliğini
bindiriliyor. Burada anlaşılması gereken çiftler
büyütür. O tamamen onun takdirine bağlıdır.
den Murat her canlıdan mı, yoksa insanların el-
İmkânın sınırlarını kendimize göre değil Her
lerinin altında bulunan ehli hayvanlardan mı ol-
şeye kadir olana göre düşünürsek mesele kafa-
duğudur. Her canlıdan ikişer çiftin alınması için
mızda çözülecektir. Aslında bu gibi olayları an-
yiyeceğini, barınacağını, korunacağını bir yana
lamamız için Kehf suresinde mağara ehlinin du-
koyalım, yer olarak sığdırabilmek için ABD nin
rumunu anlatıyor. Bizim ölçülerimize göre izahı
altıncı filosu bile kafi gelmez. Hâlbuki Nuh’un
mümkün değilken, Allah bir topluma bununla
gemisi tahtadan yapılmış çivilerle çakılmış bir
kudretinin sonsuzluğunu göstermiştir.
77
Gündem
Apo’nun
BDP’den İstediği
Öcalan’ı ferahlatacak ölçüde meşru ve anlamlı
bir temsil yetkisini nasıl çıkarsın sandıktan?
Mütemadiyen arada kaldıklarından siyasetleri müşevveş, dağınık; kafaları fazla karışık
Akif Beki/12.05.2011/Radikal
BDP’lilerin.
İstikameti Öcalan’dan alıyorlarsa, BDP’den
Bir bakıyorsunuz, “Tek başbakanla olmaz,
muradını anlamak için o mesajı bir kez daha
kendi demokrasimizi kuracağız, özerk olacağız’’
okumalarında yarar var sanırım.
diyorlar. Gerçekten bu mu istedikleri, yoksa se-
BDP’den
memnuniyetsizliğini
çim tansiyonu için mi kaşıyorlar, anlayamıyor-
gizlemiyor
sunuz.
Öcalan. Avukatlarıyla son görüşmesinde ağır
eleştiriler getirmişti, oradan biliyorum. Hâlâ ba-
‘BDP tam olarak ne istiyor’ sorusuna net bir
rajı aşacak, “yüzde 30’luk bir oy potansiyeli ile
yanıt bulamıyorum. Selahattin Demirtaş’a ku-
iktidarın büyük kanadı’’ olacak kadar halk deste-
lak veriyorum. Bir gün önce, “Türkiye’ye tek bir
ği sağlayamadıkları için kızgın ve tepkili.
başbakan yetmez, bir başbakanla tek merkezden
böyle büyük bir ülke yönetilemez” diyor.
En evvel, burjuva takılmalarından şikayetçi.
Az çalışıp çok keyfettiklerini düşünüyor. Halka
Aynı Demirtaş, bir gün sonra çark ediyor bu
inememekle suçluyor onları. Kürt demokratik
sözlerden. Birden fazla başbakan olsun demedi-
siyasetine alan açamadıklarını söylüyor.
ğini söylüyor. Kastının yanlış anlaşılmasından
BDP’ye benim de eleştirilerim, itirazlarım
yakınıyor. “Bir ülkeye bir başbakan yeter, bir kişi
var. Ama içeriğinde ayrılıyoruz Öcalan’la. Bana
temsil eder ülkeyi. Ama bölge meclisleri olsun,
göre, mesele burjuvalaşmaktan daha derin bir
adem-i merkeziyetçilik istiyoruz’’ diyerek topar-
mesele.
lama çabasına giriyor.
Dağdakilerin elinden insiyatifi alamıyorlar,
Diğer taraftan Leyla Zana, “Bugün ile 20 yıl
siyasetlerini silahtan ayrıştıramıyorlar, ters düş-
önce yaşananlar arasında çok fark var. O dönem
meyi göze alamıyorlar hiçbir konuda. Güdümlü
inkâr ve imhanın yaşandığı bir süreç vardı. Ge-
hareket ediyorlar, bağımsız bir çizgi tutturamı-
linen nokta inkâr değil, çözüm noktasıdır’’ di-
yorlar bu yüzden. BDP’yi onun için beğenmiyo-
yebiliyor buna mukabil. Umut veren cesur bir
rum. Sivil siyasete, kendi varlık sebeplerine en
çıkış yakalamanın heyecanı kısa sürüyor ama
başta kendileri şans tanımadıkları için eleştiri-
her seferinde.
YSK krizini hatırlayın. Bazı adaylara yasak
yorum onları.
Pergelleri dar, açamıyorlar; siyasetleri rijit,
getirildiğinde karşı çıkmıştık hep birlikte. BDP,
yeni açılımlar yapamıyorlar. Bu haliyle barajı na-
kendi seçtiği bağımsız adaylarla özgürce girebil-
sıl aşsın BDP, seçmen kitlesini nasıl genişletsin?
meliydi seçime, hür ve adil bir yarış olmasına
78
İktibas
Mayıs 2011
Bosna Aynasında
Ortadoğu
gölge düşürülmemeliydi.
Fakat akabinde, AK Parti’nin seçim konvoyuna Kastamonu’da bir saldırı oldu, kınamadılar.
Seçimleri yaptırmamayı, sandıkları kurdurma-
Akif Emre/12.05.2011/Yeni Şafak
mayı tartıştılar onun yerine.
Öcalan, dillere destan bir şekilde burjuvalaş-
Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna’da
makla suçluyor BDP’lileri. Halka inememekle
yaşananlardan sonra gelinen nokta ile Ortado-
eleştiriyor. Namazlı cuma gösterileri, halka in-
ğu’daki devrimlerin geleceğini karşılaştırmanın
meye yeter mi peki?
tam zamanı. Neden başka çatışma alanları değil
İstikameti Öcalan’dan alıyorlarsa, BDP’den
de Bosna Ortadoğu’nun geleceğine ışık tutabilir?
muradını anlamak için o mesajı bir kez daha
Arap devrimlerinin dinamikleri ile Bosna’da ya-
okumalarında yarar var sanırım.
şanan insanlık dramı çok farklı toplumsal, siya-
Diyor ki; “Demokratik siyaseti geliştiremi-
sal çelişkilerin sonucu olmasına rağmen çözüm
yorlar. Zayıf kişiliklerinden dolayı yol kat ede-
adına Dayton Anlaşması’nı dayatan dış faktörler
miyorlar. Bu anlamda dillere destan bir küçük
Ortadoğu’da da devrede oluşu yeterince açıkla-
burjuvalık söz konusu. Demokratik siyaset nasıl
yıcı..
yapılır bilmiyorlar. AKP gece gündüz çalışıyor.
Önce bir hafıza yenilemesi yaparak Bosna’da
CHP bile artık bir şeyler yapmaya başlamış, ken-
gerçekte ne olduğuna bakalım. Yugoslavya’nın
dine bir alan açmaya çalışıyor...’’
dağılma sürecinde dağılmanın en kanlı geç-
Bence de kendilerine, demokratik sivil siya-
tiği bölge Bosna oldu. Rahmetli Aliya’nın
sete bir alan açamadılar. Ama BDP siyasetini be-
Yugoslavya’nın dağılmaması için gösterdiği çabalara rağmen fanatik Sırp millliyetçisi Belgrad
ğenmeme gerekçelerim, Öcalan’ınkinden farklı.
yönetimin tutumu ile muhtemelen parçalanma-
Bir defa, sivil olamadılar daha. Nerede kaldı halk
yı cesaretlendiren Avrupa ve Amerikan politika-
çoğunluğunu kucaklayan, onlara kimlik dışında
sı örtüşerek yüzbinlerce masum insanın kanının
da gelecek vaat edebilen demokratik bir parti ko-
akmasına neden oldu.
numuna ulaşmak!
Bosna’da yaşanan katliamı desteklercesine
BDP’nin son gel gitlerinin, iç çelişkilerinin,
seyreden Avrupa aynı zamanda kendi bölgesine
tutarsızlıklarının hepsi sandıktan güçlü bir halk
bile nizamat vermekten aciz olduğunu gösterdi.
iradesiyle çıkamama korkusundan. İmralı’nın
Hem siyasi ve askeri acizlik hem de gayrı ahla-
da tazyikiyle muazzam bir baskı oluştu üzerle-
ki tutumları deşifre olurken aslında Avrupa fikri
rinde, bunu görüyorum.
Bosna’da gömüldü.
Halk desteğini çoğaltmanın yolunu yanlış
Avrupa’nın acziyetini açığa çıkaran Ameri-
yerde arıyorlar fakat. Gerilimi tırmandıran, tan-
ka, katliamı üç yıl seyrettikten sonra müdahale
siyonu yükselten, korku salan, saldırgan, ecnebi
ederek bölgenin gerçek patronunun kim olduğu
tabiriyle agresif yöntemlerin sandıkta ters tepe-
konusunda Avrupalılara ders verdi. Zaten vahşet
ceğine şüphe yok. Öylesi kolaylarına gelse de,
o boyutlara ulaşmıştı ki, adeta kim olduğuna ba-
salt çatışmacı kimlik siyasetiyle halka inilmiyor.
kılmaksızın küresel güç/lerin müdahale ederek
79
İktibas
Mayıs 2011
Libya örneğinde adeta dış müdahaleye açık
daha fazla kan akmasını önlemesi için dua edecek hale getirildi.
bir pozisyonun oluş/turul/duğu “liberal müdaha-
Bosnalı Müslümanlara soykırım uygulayan
lecilik” formülünün uygulamaya konduğu artık
Sırpları durduran, Boşnakların kurtarıcısı rolü-
bir sır olmaktan çıktı. Hatta Libya’da ortaya çıka
nü üstlenen Amerika’nın hesabının başka oldu-
durum, muhaliflerin haklı ama ahlaki olarak şa-
ğu daha sonra anlaşılacaktı (gerçi hâlâ fark et-
ibeli duruma düşürecek bir pozisyon şimdiden
memiş olanlar hayli fazla). Sonuçta Dayton An-
oluşmuş görünüyor. Bosna örneğini hatırları bi-
laşması taraflara dayatılarak katili ödüllendiren,
çimde Libya’da mağdurun bir “kurtarıcı”ya zor-
mazlumu cezalandıran bir barış yapıldı. Bizzat
lanacağı hegomonik stratejiler devreye giriyor.
anlaşmanın kendisi her an kaosun çıkmasına
Tıpkı Bosna’da soykırıma, tecavüze uğra-
imkan veren maddeleriyle Bosna dış müdahale-
yan insanlara kurtarıcı elini uzatan uygarlığın
ye açık bir konumda bırakıldı.
temsilcisi olarak Amerika sonuçta bölgeye yer-
Bosna bugünlerde kuruluşundan bu yana gördüğü en derin siyasi krizle çalkalanıyor. Bir ta-
leşirken askeri varlığını meşrulaştıracak po-
rafta Sırp Cumhuriyeti sistemi bloke ederek ay-
tansiyel çatışma unsurlarını “kurtuluş yolu”na
rılma şantajıyla sürekli taviz koparmak isterken
döşemesine benze süreci hatırlatan gelişmeler
diğer tarafta Hırvatlar Sırplara benzer özerklik
yaşanıyor. Libya’da Africom, NATO marifetiyle
peşinde. Her ikisinin politik ve stratejik derinli-
gerçekleştirilen “insani misyon “ yeni stratejik
ğe (Sırbistan ve Hırvatistan) sahip olması böylesi
hedeflerin taşlarını döşemede kullanılan bir slo-
bir destekten mahrum Boşnakların farklılarla bir
gandan ibaret kaldı. Pepe Escobar’ın formülasyo-
arada yaşama, ülkeyi bütünlüğünü koruma ça-
nu hayli açıklayıcı R2P – Responsibility to Pro-
balarını zora sokuyor.
tect ( koruma sorumluluğu) . Yeni sömürgecilik
Geçtiğimiz yıl hayata veda eden adeta bir ba-
insani sorumluluk adına meşrulaştırılıyor.
rış meleği gibi dünyaya takdim edilen Dayton
Libya’daki muhtemel tehlike, küresel müda-
mimarı Hollbrooke, Boşnakların askeri denge-
halenin Afrika kapışmasında sıçrama taşı olarak
leri lehlerine çevirip topraklarını kurtarmaya
kullanılacak bir üsse dönüşmesidir.. Bu arada
başlamaları üzerine, ilerlemeyi durdurmadık-
Fransız bayrakları sallayan, Amerikalı senatörle-
ları takdirde bombalayacakları yönünde tehdit
ri teker teker misafir eden, “daha uygun şartlar-
ettiğini bizzat Boşnak genelkurmay başkanının
da” petrol anlaşmalarını yenilemeye icbar edilen
ağzından dinlemiştim. Sonuç, Amerika’nın her
muhalefetin içinde bulunduğu trajediyi de kim-
an müdahalesine açık, saldırganı ödüllendiren
se yok sayamaz. Kaddafi kırbacı ile sömürgeci
ve gerçek bir devlet mekanizmasının işlemediği
emeller arasına sıkıştırılan bir apolitik devrimin
Bosna şekillendirildi. Kosova’da yaşananların ardından Amerika’nın Doğu Avrupa’nın en büyük
açmazını daha serin kanlı biçimde konuşmak
askeri üssünü kurduğu düşünüldüğünde sürecin
zorundayız. Çok farklı olmakla beraber benzer
nasıl yönlendirildiği, bölgesel dengelerin nasıl
durumun Suriye’de de tezgahlanmak istenmedi-
şekillendiği daha iyi anlaşılır.
ğinin garantisi yok. Askeri tiranlığı sürdürmekte
Ortadoğu’daki devrimlerin ilk aşamasında
kararlı yönetimler iktidarını kurtaramadığı gibi
Tunus ve Mısır’da estirilen bahar havası Libya
halkını ve ülkesini de yeni sömürgeci hesaplara
ve Suriye’de sekteye uğramış görünüyor.
kurban ettiklerini hâlâ fark etmemiş görünüyor.
80
81

Benzer belgeler