Şükûfezar - Değerler Eğitimi Merkezi

Transkript

Şükûfezar - Değerler Eğitimi Merkezi
Şükûfezar:
ATIF
Kadınlar Tarafından Kadınlar
İçin İlk Süreli Yayın
Fatma Tunç YAŞAR*
E
y talibe-i safa-yı mana
İman ile bak şükûfezara
Ezhar-ı edeb şemimi solmaz
Tercih eder ehl-i dil bahara1
>>
Her1 sayının kapağına yukarıdaki Şeyh Vasfi’ye ait dörtlüğü koyan Şükûfezar
dergisi, okuyucusuna edebin gönül ehli tarafından bin bir çeşit çiçeğin rengarenk açtığı bahar mevsimine tercih edildiğini, çünkü edep çiçeklerinin kokusunun solmayacağını ifade ederek yayınına başlar. Bu makalede, 1884 yayımlanan
bir süreli yayın olarak ve daha da önemlisi ilk kadın dergisi olarak Şükûfezar
konu edinilecektir.
Şükûfezar, imtiyaz sahibi ve tüm yazarları kadın olan ilk kadın dergisi olarak
bilinmektedir. 1884’da yayın hayatına başlayan Şükûfezar’dan önce de kadınlık
meseleleri ile ilgilenen ya da kadınları muhatap alan dergi ve gazeteler olmuştur.2 Örneğin, DEM Dergi’nin önceki sayısına konu edindiğimiz, 1869 yılında Terakki gazetesi tarafından ek olarak verilen ve “Müslüman Kadınların İlerlemesi”
anlamına gelen Terakki-i Muhadderat haftalık olarak çıkarılan bir gazetedir.
1
2
* Değerler Eğitimi Merkezi;
Boğaziçi Üniversitesi, Tarih
Bölümü Doktora Öğrencisi,
[email protected]
68
DEM DERGİ | YIL 1
Ey gerçek mananın talebesi
Çiçek bahçesine (şükufezara) iman ile bak
Edeb çiçeklerinin kokusu solmaz
Gönül ehli edebi, bahara tercih eder
Şükûfezar dergisinin tarihlendirilmesinde bazı karışıklıklar olduğu görülmektedir. İlk sayıya ait dış kapakta tarih 1303 verilmiş iken derginin ilk sayfasında tarih 1301 olarak verilmiştir. Derginin diğer dört sayısı ise 1303 tarihlidir. İlk sayıda yanlış yazılma ihtimali
olmakla birlikte, beşinci sayıda yayınlanan ,Arife Hanım’a ait, ilk sayıdaki Mukaddime’ye
referansta bulunan mektup da 1302 tarihini taşımaktadır.
S AY I 4
Şükûfezar’ın terakkiyat ve medenileşme vurgusu her ne kadar
Batı etkisinde geliştirilmiş bir tutum olarak gözükse de Batılılaşma
ve modernleşme arasında keskin bir çizgi görülmektedir. II. Meşrutiyet öncesi modernleşme ve “Müslüman olarak kalma” çabasının ürünü olarak ortaya çıkan bu tavır hem bir geri kalmışlık
hem de özü elden bırakmama psikolojilerinin bir yansımasıdır.
Mektepli kadının dergisi
İlk sayısı 1884’te yayınlanan Şükûfezar’ı öncekilerden ayıran ve onu ilk kadın dergisi olarak nitelendiren en önemli şey herhangi bir gazetenin
ya da yayının eki olmaksızın başlı başına sadece
kadınlar tarafından, kadınların okuması için çıkarılan ilk dergi olmasıdır. Şükûfezar “çiçek bahçesi” anlamına gelmektedir ve ilk sayıda risaleye bu
ismi Abdülkerim Sabit’in verdiği ifade edilmiştir.
Şükûfezar’ın imtiyaz sahibi 19. yüzyılın ikinci
yarısının önde gelen aydınlarından Maarif Nazırı
Münif Paşa’nın kızı Arife Hanım’dır. Derginin diğer yazarları Münire, Fatma Nevber, Fatma Nigar
ve Fatma Naima hanımlardır. Okuyucu mektupları derginin şekillenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Bu mektupların sahiplerinin önemli
bir çoğunluğunun derginin yazarları gibi Daru’lMuallimat’tan mezun oldukları anlaşılmaktadır.
Mevcut durum itibariyle elimizde Şükûfezar’ın
beş sayısı bulunmaktadır. Bu sayıların tamamı Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne ait kütüphanede
Özege Koleksiyonu’nda bulunmaktadır. Dergide
sadece yıl olarak tarih verildiğinden hangi aralıklarda yayımlandığı bilinmemektedir. Ancak ilk sayıda 15 günde bir neşredildiği ifade edilmiştir. İlk
sayısı 1301 tarihli olan derginin sonraki dört sayısı
1303 tarihine aittir. Her bir sayı 16’şar sayfa olmak
üzere beş sayı toplam 80 sayfadır.
Şükûfezar, kendisinden önceki Aile, İnsaniyet,
Hanımlar dergileri gibi sade denebilecek bir tasarımda hazırlanmıştır. II. Meşrutiyet sonrası kadın
dergilerinden farklı olarak kapakta ve iç sayfalarda resim kullanılmamıştır. Bu dönemin dergileri
toplumsal değişim ve batılı hayat tarzını benimsetmede yönlendirici bir güç olmuşlardı. Bunun en
çarpıcı örnekleri ise dergilerin “İslami olmayan”
kapaklarında görülüyordu.3 Şükûfezar öncesindeki kadının toplum içindeki rolünün iyileştirilmesi
gerektiği çabası ile beraber kadının geleneksel rollerinin muhafaza edilmesinden yana bir tavır sergileyen yayınlar ise görüntüden ziyade derginin
içeriğine ve eğitici olmasına önem vermişlerdir.
Şükûfezar’ın 1301 tarihli ilk sayısında Arife
Hanım’ın Mukaddime bölümünde yazdığı “Biz
ki -saçı uzun aklı kısa- diye erkeklerin hande-i istihzasına hedef olmuş bir taifeyiz. Bunun aksini
ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, ka3
Zehra Toksa, “Osmanlı’da Çok Sayıda Feminist Yayın
Yapıldı,” http://arsiv.hurriyetim.com.tr
YIL 1
S AY I 4 | D E M D E R G İ
69
Şükûfezar’da Batı’dan nüfuz etmiş ideolojik feminist söylemin aksine daha özgün, dini ya da muhafazakar denilebilecek bir söylem bulunmaktadır.
Yazarlarının belli bir eğitim almış olması ve eğitimli kadınlara yönelik olarak hazırlanması derginin konu seçiminde de kendini göstermektedir.
Dergi; şiir, gazel ve nesir olarak yayınlanan oldukça ağdalı ve ağır bir üsluptaki edebi yazılardan,
kadınların bilinçlendirilmesine yönelik olarak
hazırlanmış oldukça sade ve anlaşılır bir üsluptaki fıkhî ve ilmi meselelerdeki makalelere kadar
oldukça geniş bir konu yelpazesine sahiptir. Arife
Hanım da Mukaddime’de “Risalemiz siyasiyattan
başka her şeyden bahsedebilecektir” demiştir. Bununla birlikte beş sayı üzerinden dergiye belirli bir
gündem belirlemek oldukça zordur. Şükûfezar’ın
toplam 80 sayfa olan beş sayısında şiirler, okuyucuların tebrikleri ve onlara verilen arz-ı şükran
cevapları önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla
belli bir argüman içeren nitelikli makalelerin sayısı
oldukça azdır.
“Perde-i namus dahilindeki mesainin
kaffesi memduhtur, bu hususta candan
aziz olan namus feramuş edilmemelidir” ifadesiyle ilim ve terakki için sarf
edilecek her mesainin ancak ve ancak
edep ve namus çerçevesi içinde olması
gerektiğine dikkat çekilmiştir.
dınlığı erkekliğe tercih etmeyerek şah-rah-i sa’y ve
amelde mümkün olduğu kadar paye endaz-ı sebat
olacağız.”4 ifadeleri derginin amaç ve misyonunu
açıklamaktadır. Ancak dergiyi bu oldukça iddialı
gözüken ifade üzerinden tanımlamak eksik olur.
Nitekim Şükûfezar ile ilgili yazıların hemen hepsi bu ifade ile dergiyi tanımlamışlardır. Oysa beş
sayı bir bütün olarak düşünüldüğünde dergide
kadınlar için kullanılan “saçı uzun aklı kısa” ifadesine herhangi bir cevap verilmediği gibi erkekler
ile de bir karşılaştırma yoluna gidilmemektedir.
4
Arife, “Mukaddime,” Şükûfezar, Sayı 1, s. 6.
70
DEM DERGİ | YIL 1
S AY I 4
Perde-i namus dahilinde mesai
Şükûfezar’ı hem kendisinden önceki hem de
sonraki birçok dergiden ayıran en önemli özellik
kadının rolünün ev içinde tanımlanmamasıdır.
Diğer dergilerde yer alan yazılar genel olarak çocuk eğitimi, evlilik, ahlak, ev idaresi, çocuk bakımı ve sağlığı, moda gibi daha çok kadınların ilgi
ve görev alanlarına giren öğretici, eğitici konular
hakkındaydı ve kadın iyi bir eş, iyi bir anne olarak
tanımlanıyordu. Şükûfezar’da ise kadınların bu
bağlamda eğitimine dair tek bir yazı dahi bulunmamaktadır. Şükûfezar’da verilen aşağıdaki karşılaştırma bu bağlamda dikkati çekmektedir.
“Mesela: bir doktor, bir edip, hekim saadet haline
heyet-i içtimaiyeye hizmet ettiği gibi bir marangoz,
bir dikişçi kadın da saadet haline heyet-i içtimaiyeye arz-ı hizmet etmekten hali kalmıyor. Cümlesinin sa’yii memduh ve bu cihetle meşkurdur. Fakat
bir marangoz ile bir dikişçi kadının cemiyet-i beşeriyeye edeceği hizmet tabii bir doktorun yahut
bir edip, hekimin hizmetinden dun bir derecede
kalacağı cihetle şakk-ı evvel eshabı daha mümtaz
bir mevkide bulunur. Bundan anlaşılır ki sa’yin en
eşrafı, en makbulü tahsil-i ilim ve maarife münha-
sır olan sa’ydır.”5 Bu ifadeden de açıkça görüldüğü
üzere ilim ve eğitim gerektiren meslekler diğerlerine üstün tutuluyor.
Başta Arife Hanım olmak üzere derginin terakkiyatı beşeriye (insanlığın ilerlemesi) üzerindeki vurgusu kadınlık meselelerine yaklaşımda da başat rol
oynuyor. Terakkiyatın ancak sa’y ve ikdam (gayret
ve çalışma) ile mümkün olacağını savunan Arife
Hanım “Terakkiyat-ı beşeriyeye - beşer olduğu hasbiyle - hizmet etmek hususunda kadın ile erkeğin
hiçbir farkı olmadığı cihetle bilaistisna bir azm-i
ciddi ile mütehadden ve mütesaviyen sa’y ve gayret etmeliyiz.” sözleriyle bu konuda kadın ve erkeği
eşit tutmaktadır. Buna karşılık derginin tamamı göz
önünde bulundurulduğunda kadın-erkek eşitliği
üzerine kurulmuş bir söylem görülmemektedir. Öte
yandan, çalışmak için aranacak başlıca özellik olarak Şükûfezar’da “Perde-i namus dahilindeki mesainin kaffesi memduhtur, bu hususta candan aziz
olan namus feramuş edilmemelidir”6 ifadesiyle ilim
ve terakki için sarf edilecek her mesainin ancak ve
ancak edep ve namus çerçevesi içinde olması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Terakkiyat’a muhafazakâr
perspektif
Şükûfezar’ın kadınlık meselesini aşacak düzeydeki terakkiyat vurgusu Tanzimat sonrasının siyasi,
sosyal ve ekonomik koşulları ile yakından ilgilidir.
Tanzimat’la birlikte yeni bir ivme kazanan Batılılaşma hareketi modernleşme eğilimini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda toplumun yeniden
inşası için her alanda terakkiyatın zorunluluğuna
dikkat çekilmiştir. Özellikle kadınların eğitimi toplumun modernleşmesi için vazgeçilmez bir koşul
olarak görülmüştür. Bu dönemde açılmaya başlayan Daru’l-Muallimat gibi kız okullarının yanında
kadının ev içindeki eğitimini amaçlayan süreli yayınlar bu amaca yönelik olarak düşünülmüştür.
Şükûfezar’da da kadının eğitimi ve modernleşme
arasında çok güçlü bir bağ kurulmuştur. Ancak bu
bağ sadece tek taraflı değil karşılıklı ilişkiyi ortaya
koyan bir bağdır. İlk olarak konjonktür ile paralel
olarak kadının eğitimi, toplumun olumlu yönde
değişimi ve gelişimi– Batılılaşması değil – için şart
5
6
Arife, “Mukaddime,” s. 4.
Arife, “Mukaddime,” s. 3.
olarak görülmüştür. Bu nedenle kadın “insan olarak” insanlığın ilerlemesine katkıda bulunacaktır.
Bu noktada erkek ile arasında hiçbir fark yoktur.
Öte yandan medenileşme, kadına toplumda daha
iyi bir konum sağlamıştır. Daru’l-Muallimat’tan
mezun olduğunu ifade eden Fatma Naima Hanım
mektubunda “Bir vakitler kadınların lazime-i şani insaniyet olan maarifi tahsil etmeleri bir takım
zannun batıla ilcasıyla muayyebden ve binaen
aleyh nezd-i ricalde kadın denilen mahluk adeta
behayemden ma’dud idi. Lehü’l-hamd asrımızın
medeniyetçe kesb ettiği terakki tabiata karşı irtikab olunan bu haksızlığı meydana çıkarmıştır.”
sözleriyle terakkiyatın kadınlara yönelik haksızlığı
ortaya çıkardığını savunmuştur.
Şükûfezar’ın terakkiyat ve medenileşme vurgusu
her ne kadar Batı etkisinde geliştirilmiş bir tutum
olarak gözükse de Batılılaşma ve modernleşme
arasında keskin bir çizgi görülmektedir. II. Meşrutiyet öncesi modernleşme ve “Müslüman olarak
kalma” çabasının ürünü olarak ortaya çıkan bu tavır hem bir geri kalmışlık hem de özü elden bırakmama psikolojilerinin bir yansımasıdır. Şükûfezar
da terakkiye elinden geldiğince muhafazakar bir
perspektif kazandırmaya çalışmıştır. Bu bağlamda
YIL 1
S AY I 4 | D E M D E R G İ
71
Şükûfezar bir kadın dergisi olarak nitelendirilmekle beraber, çok
fazla kadın meselelerine ilgi göstermemiştir. Şükûfezar’ın yazarları,
daha ziyade kadınların da var olduğunu, onların da okuduklarını, yazdıklarını göstermek istemiş, erkek-kadın karşılaştırması yapmaktan
ziyade yaptıkları ve ürettikleri ile gündeme gelmek istemişlerdir.
seçilen terakkiyat, medeniyet, maarif, ilim, hakikat, irfan gibi kavramlar özün korunması bağlamında önemlidir.
Fatma Nevber’in kaleme aldığı “Eldiven Üzerine
Yüzük Takmak Ne Oluyor? Bu da mı Moda” başlıklı yazı derginin duruş noktasını belirlemek için
önemlidir.7 Fatma Nevber bu makalesinde son zamanlarda hanımlar arasında moda kabul edilen
“eldiven üzerine yüzük takmayı” çok keskin bir
şekilde eleştirmektedir. Bir sonraki sayıda eldiven
üzerine yüzük takmayı İslami gerekçelerle savunan bir okuyucu mektubuna “Eldiven neden şeref-i İslamiyeti tezyin ediyormuş? İslamiyet neden
eldivene ihtiyaç gösteriyormuş? Modayı sefahat
ile tavsif etmiş idik. Sefahati ise şeriat-i İslamiye
külliyen reddeder. Sizin indinizde üstüne yüzük
takmakla beraber memduh olan eldiven bizim
yanımızda sade olarak bile mahzar-ı rağbet olamamıştır. Size halisane ihtar ederim ki bir daha
eldivenin şeref-i İslamiyeti tezyin ettiğinden bahs
etmeyin. Zira ileride daha dehşetli darbelere düçar
olursunuz.”8 şeklinde oldukça sert bir üslupla cevap verilmiştir. Arife Hanım, eldiven üzerine yüzük takmayı İslami ve ahlaki açıdan ele almıştır.
Mutaaasibelik (tutuculuk) ile moda düşkünlüğünün bir arada olamayacağını savunan Arife Hanım, İslamiyet’in sefahat olarak kabul edilen modayı tamamen reddettiğini savunmaktadır. “Moda
da mahv olsun onu tahsin eden de. Anladın mı
Hanım!”9 diyerek dönemin yeni yeni baş gösteren
“sonradan görme, taklit ve moda” hastalıklarına
karşı tahammül sınırlarını aşan aşırı hassas bir duruşu sergilemektedir.
7
8
9
Fatma Nevber, “Eldiven Üzerine Yüzük Takmak Ne
Oluyor? Bu da mı Moda,” Şükûfezar, Sayı 3, s. 43-47.
Arife, “Mukabele,” Sayı 4, s. 62.
Arife, “Mukabele,” s. 60.
72
DEM DERGİ | YIL 1
S AY I 4
Okuyan ve yazan kadınlar
Şükûfezar bir kadın dergisi olarak nitelendirilmekle beraber, çok fazla kadın meselelerine ilgi göstermemiştir. Şükûfezar’ın yazarları, daha ziyade
kadınların da var olduğunu, onların da okuduklarını, yazdıklarını göstermek istemiş, erkek-kadın
karşılaştırması yapmaktan ziyade yaptıkları ve
ürettikleri ile gündeme gelmek istemişlerdir. Örneğin Münire Hanım tarafından yazılan ve entelektüel seviyesi oldukça yüksek olan “Üdeba Bolluğu” başlıklı makale bir edibin sahip olması gereken özellikleri anlatan spesifik bir makaledir. Bu
yazıda yazarın kadın olmasının dışında “kadınlık
alemi”ne ait bir mesele yoktur. Yukarıda da ifade
edildiği gibi aslında bu yazarlar açık bir şekilde
ifade etmeseler bile “erkeklerin söz sahibi olduğu
bir alanda” onlar gibi olabildiklerini, kendilerinin
de sadece kadınlık meseleleri ile ilgilenmediklerini
göstermek istemişlerdir.
Mektepli kadının dergisi olarak nitelendirilen
Şükûfezar’ın, yeni açılan kız mekteplerinden mezun olan kadınlara eğitimini sergileme imkanı sağlamak gibi bir amaca da hizmet ettiği söylenebilir.
Yazar kadrosu, imtiyaz sahibi de dahil olmak üzere üç kişiyle sınırlı olan dergi asıl şeklini okuyucu
hanımların mektupları ve bunlara verilen cevaplar
ile almıştır. Daru’l-Muallimat’tan olduğunu ifade
eden bir hanımın “Ben benat-ı hanın en acizesiyim. Çalıştım, fakat mahsulat-ı fikriyemi pazar-ı
intişara koymaya cesaret edemedim. Sizin sayenizde arz edeceğim. Bundan sonra muteber risalenizi işgal etmek üzere göndereceğim bazı değersiz asarı tenezzülen tashih buyurmanızı istirham
ederim.” sözleri bu argümanı doğrulamaktadır.
Ayrıca derginin sürekliliği “Sizin gibi müstaid,
müşevvik edibelerin teveccühüne mahzar oldukça
biz de gayret elbette tezayid eder. Ancak risalemiz
henüz matlub bir derecede olmadığı cihetle umumun teveccühünü kazanabilmekte şüpheliyiz. Bu
muvaffakiyet hasıl olursa risalenin devamı umur-ı
tabiyedendir.”10 ifadeleriyle okuyucunun ilgisine
bağlanmıştır. Derginin çoğunluk tarafından kabul
görme kaygısı hem birinci hem de ikinci sayıda
kendini göstermiştir. İlk sayıda Arife Hanım, on
altı sayfa olarak çıkan risalelerinin umumun rağbeti olduğu takdirde otuz iki sayfaya çıkacağını
vaat etmiştir. Ancak, anlaşılan odur ki, risale beklenen ilgiyi görmemiş ve on altı sayfa olarak çıkmaya devam etmiştir.
Erkekliği kadınlığa, kadınlığı
erkekliğe tercih etmeyerek
Şükûfezar’ın çıkış amacı kadar bir kadın dergisi
olarak nasıl bir kadın portresi çizdiği de oldukça
önemlidir. Öncelikle, derginin kadın-erkek karşıtlığından hareket etmediği söylenebilir. “Erkekliği
kadınlığa, kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek şahrah-i say’ ve amelde mümkün olduğu kadar paye
endaz-ı sebat olacağız.”11 ifadesiyle Arife Hanım
kadın ve erkek arasında insanlığa hizmet açısından
fark olmadığını ifade etmiştir. Kadın-erkek karşılaştırmasına en belirgin olarak Fatma Naima’nın yazısında rastlanmaktadır. Fatma Naima kadın ve erkeğin yaratılış olarak birbirine eşit olduğu söyleyerek
bir edipten şu dizeleri aktarmıştır:
minist okuma yapılmıştır. Örneğin Serpil Çakır,
derginin sahibi Arife Hanım’ın yanı sıra Münire,
Fatma Nevber, Fatma Nigar gibi diğer yazarların
kendilerini baba ve kocalarının adlarıyla tanıtmayıp bizzat kendi adlarını kullanmalarına dikkat
çekmiştir.14 Oysa hem Şükûfezar’dan önceki hem
de sonraki kadın dergilerine bakıldığında kadın
yazarların isimlerini tek başına kullanmalarının
yaygın bir gelenek olduğu gözükmektedir.15 Zehra
Toska da Arife Hanım’ın Mukaddime’sini bir Türk
kadını tarafından kadın-erkek eşitliği konusunda
yazılmış ilkyazı olarak değerlendirmiştir.16 Fakat,
Şükûfezar’da kadın ve erkeğin hizmet etme konusunda ve kul olması itibariyle erkekten farkı olmadığı düşüncesi feminizmden ziyade daha muhafazakar ve İslami bir duruşu göstermektedir.
Nisvan niçin tutulsun nev’-ı ricalden dun
Halkıyatında var mı noksan veya ziyade12
Arife Hanım – saygıdeğer birine yazıldığı ifade edilen – 1302 tarihli mektubunda da Mukaddime’ye
referansta bulunarak “Alem-i beşeriyete şan ve
şöhret ve şeref veren ziya-yı ilim ve maarif zan
ederim ki kadınları hariçte bırakmaz. Zannımız
doğru olmasa bile biz bu zannın doğru olduğunu
“çalışmak” kelimesine istinaden ispat edeceğiz.”13
diyerek kadının ilim ve maarifin dışında tutulmasını eleştirmiştir.
Arife Hanım ve çıkarmış olduğu dergi üzerinden üstü kapalı olarak da olsa zaman zaman fe10
11
12
13
Arife, “Mukabele,” Sayı 2, s. 19.
Arife Hanım, “Mukaddime,” Sayı 1, s. 6.
Fatma Naima, “Tebrikname,” Sayı 4, s. 49.
Arife, Mektup, Sayı 5, s. 80.
Şükûfezar’da insanlığın ihtiyaç duyduğu ilerleme
sürecinde kadının aktif rol alması gerektiği vurgulandığı halde bunu sağlamaya yönelik herhangi
bir pratik çözüm önerilmemektedir. Örneğin kadının sosyal hayatta erkek ile eşit olması gerektiğine
yönelik bir yazı bulunmamaktadır. Bu durum kısmen derginin daha entelektüel bir yapısı olmasına
bağlanabilir. Ancak “eldiven üzerine yüzük takma modasının” beş sayıdan ikisini işgal ettiği göz
önünde bulundurulursa bu argüman çok gerçekçi
gözükmemektedir. Diğer bir ifade ile söylemek
gerekirse, dergiyi belli bir çerçevede konumlandırmak mevcut durum itibariyle oldukça güçtür.
14 Çakır, s. 26.
15 Karşılaştırma için bkz. İstanbul Kütüphanelerindeki Eski
Harfli Türkçe Kadın Dergileri Bibliyografyası, İstanbul: Metis Yayınları, 1993.
16 Zehra Toska, “Osmanlı’da Çok Sayıda Feminist Yayın
Yapıldı.”
YIL 1
S AY I 4 | D E M D E R G İ
73