Sayı 4 Nisan 2007

Transkript

Sayı 4 Nisan 2007
Yine bir yýldýz kaydý
Düþen yýldýzlarýn son ýþýk huzmeleri bize gelmekte devam ettiði için o yýldýzýn
düþtüðünü yýllar sonra anlarmýþýz. Emil Hamit’in kaybý da öyle oldu iþte. Çok
geç öðrendik o çilekeþ sanatçýnýn dünyamýzdan göçtüðünü…
Birkaç yýl önce Nevzat Kösoðlu Aðabey, “Ali þöyle bir bak; küçük düzeltmelerle yayýnlanabilirse bir yerlerde yayýnlatalým.” diye iki klasör dolusu hikâye
vermiþti bana. Bir kýsmý daktiloyla, bir kýsmý el yazýsýyla kaleme alýnmýþ olan
bu hikayeler, Kýrým Türklerinden Emil Hamit Beye aitmiþ ve ta Moskova’dan
gönderilmiþti. Emil Hamit ismini ilk defa o gün duydum ben. Kim bilir daha
ulaþamadýðýmýz ne kadar sanatçý var Türk dünyasýnda…
Hikâyeleri okumaya baþladým, fakat Sovyet coðrafyasýnda latin hurufatlý daktilo bulmak çok zor olmalý ki, tuþlarý kayýk bir daktiloyla yazýlmýþ ve sönük bir
fotokopi ile çoðaltýlmýþ olan bu metinler, içinden çýkýlýr gibi deðildi. Yazýlar
çok zor okunuyordu. Kýsacýk bir hikâyeyi Türkiye Türkçesine uyarlamak üç
dört gecemi aldý ve daha sonra çalýþmak üzere bir kenara býraktým bu klasörleri. Kardeþ Kalemler çýkýncaya kadar da bir daha ilgilenemedim.
Kardeþ Kalemler, bütün Türk dünyasýndaki kardeþ edebiyatlar arasýnda bir
köprü kurmak ve bu tür malzemeyi deðerlendirmek üzere yola çýktýðýndan
ben bir hamle daha yaparak Emil Hamit’in o çetrefil metinlerini tekrar ele
aldým ve dergimizin ikinci sayýsýnda yayýnlanmak üzere yazarýn biyografisiyle birlikte Sevgiden Güçlü isimli zarif bir hikâyesini yeni baþtan Türkiye
Türkçe’sine aktardým. Emil Hamit, otobiyografik bir hikâyeyi andýran bu öz
geçmiþinde 1944 yýlýnda, bir gün aniden apar topar anayurtlarýndan sürgüne gönderilen bütün Kýrým Türklerinin çileli hayatýna tercüman oluyordu.
Dergimiz matbuadan çýkar çýkmaz hikâyesinin yayýnlandýðýný yazara da müjdelemek heyecanýyla klasörün baþýnda yer alan Moskova’daki bir adresi telefonu aradým, fakat ýsrarlý tekrarlarýma raðmen bir cevap alamadým. Daha
sonra Kýrým Türklerinin Yazarlar Birliði Baþkaný olan þair arkadaþýmýz Þakir
Selim Beyden öðrendik ki Emil Hamit’i çoktan kaybetmiþiz.
Anlaþýlan o ki rahmetli yazar, Sovyetlerin daðýlmasýndan sonra Rusya’ya
açýlan Türk þirketlerinin elemanlarýyla tanýþmýþ ve 65 yaþýný aþmasýna bakmayarak onlardan öðrenebildiði kadarýyla Türkiye Türkçesini öðrenmiþ ve
daha önce Özbek ve Tatar Türkçeleriyle yazdýðý eserleri, Türkiye Türkçesine
yaklaþtýrarak bize göndermiþ. Belli ki arzusu büyük romancýmýz Cengiz
Daðcý gibi Türkiyedeki kardeþleri tarafýndan da okunmaktý. Þimdi onun bu
arzusunu bizlere yapýlmýþ bir vasiyet gibi kabul ediyorum. Ýnþallah elimizde
bulunan bütün eserlerini varislerini haberdar ederek Türkiye Türkçesiyle
yayýnlayacaðýz. Böylece yazarýmýzýn arzusu da gerçekleþmiþ olacak.
Bence bu yazý, çok geç kalmýþ bir taziyedir. Yazarýmýza Allah’tan rahmet,
yakýnlarýna baþ saðlýðý diliyorum.
Dopdolu yeni sayýmýzla sizleri baþbaþa býrakýyor selam ve saygýlar sunuyorum.
Ali Akbaþ
ÝÇÝNDEKÝLER
Yýl 1 Sayý 4 Nisan 2007
Sahibi
Avrasya Yazarlar Birliði Adýna
Yakup Deliömeroðlu
19
Çaydanlýk ve bardak
Ahmet Sandal
21
Abdurrahim Karakoç
Nurlan Þerimbekov
Ay çolpan (Mihriban)
Genel Yayýn Yönetmeni
Yazý Ýþleri Müdürü
Ali Akbaþ
Yazý Kurulu
Mehmet Emin Alper - Ekrem Arýkoðlu
Sinan Canan - Ayþegül Celepoðlu
Mehmet Ýsmail - Nesrin Karaca
Savaþ Kopuzlu - Hüseyin Özbay
Cihan Özdemir - Çetin Pekacar
Yavuz Selim - Orhan Söylemez
1
Danýþma Kurulu
Yavuz Akpýnar (Türkiye) - Gül Arslan (Avusturalya)
Anar (Azerbaycan) - Zeynel Beksaç (Kosova)
Erol Cihangir (Türkiye) - Sevil Emirzade (KKTC)
Ayvaz Gökdemir (Türkiye) - A. Bican Ercilasun (Türkiye)
Ýsa Habipbeyli (Nahçivan) - Ali Rýza Hýyabanî (Ýran)
Ýlya Ývanov (Çuvaþistan) - Mehmet Ömer Kazancý (Irak)
Abdulvahap Kara (Türkiye) - Hasan Kayýhan (Almanya)
Mustafa Köker (Ýngiltere) - Muhtar Þahanov (Kazakistan)
Lütfü Þahsuvaroðlu (Türkiye) - Þakir Selim (Kýrým)
Bayram Bilge Tokel (Türkiye) - Oraz Yaðmur (Türkmenistan)
Sadýk Yemni (Hollanda) - Yuri Vasley (Sahaeli)
Ýrfan Murat Yýldýrým (Türkiye)
Kapak
Cengiz Daðcý - Fotoðraf: Mustafa Köker
5
Parklar
Ali Akbaþ
7
Elazýð'a Gazeller
Bahattin Karakoç
6
Grafik-Tasarým
Aktüelya
Baský
Umut Taný Saðlýk Matbaa Turizm Ýnþaat San. ve Tic. A.Þ.
Saner Basým Sanayii, Ostim Organize Sanayi Bölgesi,
Turan Çiðdem Cad. No: 15 Yenimahalle/ANKARA
Tel: 0312. 385 91 03
Baský Tarihi
22
Þiirler
Þakir Selim
26
Dünya Nöbeti
Ýdeolojik Boþluk
Hüseyin Özbay
13.04.2007
Ýdari Adres
Ýzmir 2 Cd. 55/18 Kýzýlay-Ankara
Tel: +90 312.418 31 07 Faks: +90 312.418 92 32
www.ayb.org.tr - [email protected]
Abonelik
Yurtiçi yýllýk abone bedeli 60 YTL, kurum ve kuruluþlar için 120 YTL,
Türk Cumhuriyetleri için 90 YTL, Türk Cumhuriyetleri kurum ve kuruluþlarý
için 150 YTL, Avrupa için 130 Avro ve ABD için 200 $’dýr.
T.C. Ziraat Bankasý Baþkent Þubesi - Þube Kodu: 1683
Hesap No: 47095325-5001
Posta Çeki Hesabý: Avrasya Yazarlar Birliði No: 53 23 008
[email protected]
Abone-Daðýtým
Aktüelya
Meþrutiyet Cd. 42/10 Kýzýlay / ANKARA
Tel: +90 312.434 52 50 Faks: +90 312.434 52 53
12
12
Acýdýr Bahar
Ýmdat Avþar
13
Þiirler
Hezangül Hüseyinova
© KARDEÞ KALEMLER Dergisi, Avrasya Yazarlar Birliði tarafýndan
T. C. yasalarýna uygun olarak yayýmlanmaktadýr. Kardeþ Kalemler’in
isim ve yayýn haklarý Avrasya Yazarlar Birliði’ne aittir.
Dergide yayýnlanan malzemelerin her hakký saklýdýr.
Kaynak gösterilerek alýntý yapýlabilir.
Yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna, ilanlarýn
sorumluluðu ilan sahiplerine aittir.
Yerel Süreli Yayýn
ISSN 1307-2382
13
57
65
19
28
38
49
Asýrlarýn Kavþaðýndaki
Bilge Lider:
Nursultan Nazarbayev
Hüseyin Karadað
Yurdunu Kaybeden Adam:
Cengiz Daðcý
Mustafa Köker
Yedinci Gün
Halit Aþlar
Özbek Edebî Dilinin
Geliþmesi ve Elbek
Maruf Yoldaþev
20
68
Nahçivan Yolu Aralý
Oðuz Þimþek
72
Ferhan Atalay
Süzgecinde:
Yanýlsama-Gerçek Hayvan
Üslubu ve Gelenek
Mehtap Kodaman
Gözlerimden Uçan
Ak Kayýk
Aþým Cakýpbekov
Kemal Göz
Þair Elmas Yýldýrým'ýn
Çileli Hayatý
Enver Aras
38
74
22
41
Bir Göl Ýki Þiir veya
Göygöl'e Farklý Ýki Bakýþ
Nesrin Taðýzade-Karaca
49
77
28
Mevlânâ’ya Gitmek;
“Yollar Muhtelif,
Gâye Birdir.”
Ziya Avþar
4
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
5
ALÝ AKBAÞ
parklar
bereket parklar var bu þehirde
çöllerde vaha gibi parklar
ýslak söðüt dallarýnda serçeler
banklarýnda ihtiyarlar uyuklar
solgun yüzleri ve fersiz gözleriyle
nineler, dedeler, yorgun emekliler
susmayý talim ederler biteviye
akþam eve döndüklerinde
gelinler kýzmasýn diye
hey küheylan gelinler,
afacan torunlar, yiðit oðlular
siz de yorulacaksýnýz günün birinde
siz de ihtiyarlayacaksýnýz yarýn
neylersin
birazcýk çenesi düþük olur ihtiyarlarýn
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
6
Bahattin Karakoç
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
7
BAHATTÝN KARAKOÇ
Elazýð’a gazel - I
Bodur söðüt boyunda tepesi var, daðý var;
Sanki enginlerinde pusu kurmuþ yaðý var...
Eðer baþýn dönmezse Harput’tan engine bak;
Iþýktan hâsýl olmuþ bahçesi var, baðý var.
Dut pekmezi tadýnda ezgiler döktürürken,
Yürüdüðün caddenin hem solu hem saðý var.
Ýpini kýran kele kaçsýn kaçtýðý yere,
Ýzi çabuk bulunur, saðrýsýnda daðý var.
Hazar gölü sevdalý, ondandýr ki dalgalý;
Güzellik sürgit deðil, onun da bir çaðý var.
Elazýð’ýn içinde dölek yürü, saðlam bas;
Demesinler aklýnda saklýsý, kaçaðý var.
MANAS kültür ocaðý has dostlarýn mekâný,
Orada muhabbetin balý var, kaymaðý var.
KARAKOÇ bu topraðýn insanlarýna hayran,
Çýralý gözlerinde bengisu membaý var...
05/04/2006
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
8
Elazýð’a gazel - II
Belkýs’ýn kuþ elçisi Süleyman’a erince,
Ne demiþ, ne dememiþ, bilen yok yeterince.
Kurt, kuþ, ceylan toplanmýþ çöldeki vaveylaya,
Mecnun aþký uðruna sesini yitirince.
Kilit kapýyý açar, tutuklu bekler naçâr
Kapatýr gözlerini, beterin beterince.
Elazýð’a yaz gelir, þiirsel bir haz gelir
Ekilen aþk tohumu yürekte yeþerince.
Cevizin saðlamýný çürüðünden seçmek zor,
Pilav diþini kýrar taþ katarsan pirince.
Akýl barýþtan yana, gönül ise þehsüvar,
Ya kopar ya düþürür bir ipi çok gerince.
KARAKOÇ üstündeki saçak bulutlara bak,
Yaðmur serpelemekte Harput’a ince ince.
05/04/2006
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
9
Elazýð’a gazel - III
Yaðmur altýnda yürü, þehre damarýndan gir,
Çýkmaz sokaklar bile ayak sesinden esrir.
Gündüz gökleri kolla, gece ases gibi gez;
Ne dert yumrun var ise bu kentte çabuk erir.
Issýz bir adasýn sen, bekle dur, gemi geçsin;
Ýpini seveceksin aþka olmuþsan esir.
Sivrice’de þiirin davuluna dönerken
Nerden bileceksin ki yanýnda Münker-Nekir.
Güzel insanlarýný dost bildim, kardeþ bildim,
Bu þehrin kaderidir has müzikle, has þiir.
KARAKOÇ farkýndadýr bu þehre çarpýlmanýn,
Adýný yâd ettikçe yüreði çiçeklenir.
05/04/2006
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
10
Elazýð’a gazel - IV
Gelir, gelir-giderim, asla unutmam seni;
Seveceksen Elazýð, sen de böyle sev beni.
Ne ben kabullenirim, bilirim ki ne de sen,
Silâha sarýlarak zoruyla yol keseni.
Dost kaný dosta haram, güldür dostluk imajý;
Katýksýz bir edeptir güzelliðin ekseni.
Sevdalanmak yüreðin kelepçe takýnmasý,
Bâdýsabâ biliriz ýlgýt ýlgýt eseni...
Kaç seher kuþlarýnýn seslerine uyandým,
Kaç akþam yýldýzlarla karýþtýrdým süseni.
KARAKOÇ tezgâhýnda sana þiir dokurken
Tâ göklere yansýdý elvan elvan deseni.
05/04/2006
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
11
Elazýð’a gazel - V
Hâl diliyle konuþur Harput’undaki kale,
Ýçitin yayla suyu, avuçlarýn piyâle.
Sanki minyatürlerden firar edip gelmiþsin,
Bir yüzün mor sümbüldür, bir yüzün kýzýl lâle.
Þair sevdalanýnca kelimeler miskettir,
Kendimi daðýttýmsa sen düþürdün bu hâle.
Ey sevgili Elazýð,güzel insanlar yurdu;
Sakýn beni üzüp de girme büyük vebale!
Ayrýlýðýn sýzýsý tâ kemikten ses verir,
Aþýklarýn sarmalý gönül dilinde nâle.
Bir þehre âþýk olmak akil iþi mi bilmem,
Ben bunu yaþýyorum, sýrtým dönük zevale.
KARAKOÇ ,bu gazelin darasýný düþsen de
Aðýrlýðý bedeldir beklediðin visale.
05/04/2006
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
12
ÝMDAT AVÞAR
acýdýr bahar
ey aldanýþýn üstüne ak saçýný çözen kar
ey kýþ atlasýný çiðdemleyin yýrtan bahar
yanýlýpta kýnýndan çekerse sevdasýný
üþüyen çiçeklerin kim tutacak yasýný
çaðýr gökbayraðýn aðýtçýsýný
soyunurken kuytularda zambaklar
umutlarý su kesti ekinler solar
düþ künyesinden aþkýn adýný unut
perde perde inip sazýn göðsüne
feryat çoðaltan rüzgar
git baþka diyarlarda gül ile dem tut
anamýn dilinden çevirdiðim acýlar
sen esince kanatlanýr
yola düþer þimdi bir iskaný kuþanýr
kerpiç evlerinde hala yanar mý kerem
dökülür mü kamber’ in duasýyla yapraklar
burda dert yedi levin takvimler hep muharrem
nerde o destanlar anlatan ihtiyar
o buðulu ses
acýyý kilimlere gül gül döken el nerde
göç vakti geldi ki sancýlanýyor gurbet
aðrýlý þehirlerden göbeðimi kes
bir nefes durunca sular beni azad et
oðlunu bozkýrdan koparan bahar
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
13
HEZANGÜL HÜSEYÝNOVA
neyleyim
Yene neye dünyam dagýldý, Allah,
Baþýma derd, elem yýgýldý Allah,
Hicraným hesrete dag oldu, Allah.
Düþmüþem zülüme, öldüm neyleyim…
Kelibdi payýzým, ne galýb gýþa.
Bu nayýz çagýnda düþdüm gargýþa.
Üreyimden saçlarýma gar düþer,
Çaresizdi derdim bildim, neyleyim…
Yaman inanýrdým, inammý gýrdýn,
Bilmirsen bu halým nece agýrdý.
Ele bil köylerden yagýþ yagýrdý,
Bu daþlar altýnda galdým, neyleyim…
Bu yolubilirdim mugeddes, ulu,
Yarpagým tökülür, çiçeyim solur.
Gelbim bu niskilden kökrelib dolur.
Saçýmý külekler yoldu, neyleyim…
Men ele bildim ki, düze me’yarsan,
Derdli kecelerde þirin re’yasan,
Baþdan-ayagadek yalan, riyasan,
Ahýr neticeye keldim neyleyim…
Bele yaradýbdý meni yaradan,
Gözümden pay alýr köylerim her an,
Ýldýrým olarag köyde haygýrram,
Odumu daglara saldým, neyleyim…
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
14
Fotoðraf: Alim Korkmaz
Allah meni daþ ele...
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Gece gözü,
Gözün özü
Garagelbli adamlarrýngara üzü kimi gara.
Tugyan eden duygularým,
Üreyimni yora-yora,
Çalhalayýr yene meni…
Men neciyem, kimem ahý?
Ýnsanammý, canlýyammý,
Çiçeyemmi, yohsa çayam?
Belke ele garýþgayam…
Tepiklenmiþ düzem belke,
Üreyimi söke-söke,
Þumlayýblar þumlug üçün.
Men çüçermek istemiþem,
Ýlahinin yaratdýgý,
Agaç kimi.bugda kimi.
Men sahlamag istemiþem,
Terezide öz çekimi.
Özülüme çýr deyerek.
Çalag-çalag çalayýblar
Allah meni,
Ancag bele bar sayýblar.
Calanmýþam,
Calagýmda döyünübdü yad üreyi,
Tamým dadýb calag dadý,
Adým olub calag adý.
Herden-herden pehrelenib,
O calagdan ayrýlarag,
Ýstemiþem özüm kimi.
Pehrelenim, nehrelenim…
Cýr deyerek öz kökümden goparýblar.
Mene olub özke kökü köküm kimi.
Gen düþmüþem öz soyumdan,
Baþ açmýram, tanrým, hele bu oyundan…
Ýstemirem, istemirem yeke öz köküme,
Duymalýyam öz gohumu,
Görmeliyem öz yuhumu.
Bu arzuma yetirmesen,
Allah, meni boþlug ele,
Daþlýg ele…
Ele daþki, azýh kimi evi olsun.
Ele daþ ki,
Alnýnda daþ tarihi adlanan
Bir yazý olsun.
Ele daþki,
Son megamda
Yumruguyla gaya deþen merd ogulu,
At oynadan
Gýzý olsun.
15
e’tiraf
Men galmýþam bu meydanda tekbetek,
Ömrüm ele çalhalanýr nehre tek,
Gözümdeki ayranýmý Küre tök,
Küre sýgmýr aþýb-daþýr, ay Allah!
Daþ agaçýn tiliþkesi sevincim,
Yorulmuþam tükenibdir lap gücüm.
Hezan ayý, senden yaman incidim.
Ýncikliyim köy dolaþýr, ay Allah!
O uzagýn yetemirem ününe.
Men vuruldum gülüm, günler gününe,
Heyif bugda o yetiþen yenine.
Zir-zibile tay garýþýr, ay Allah!
Ölüm tez-tez dirilyme pay verir.
Vusal desem hicran mene hay verir.
Sýnýg gelbi üreyime tay bilir,
Od gelbimle od garýþýr, ay Allah!
Geçemmirem, köprüsü yoh o çayýn.
Bir yel ola bu dunyadan gaçaydým.
Müþkül iþe asan yollar açaydým.
Dag gemimden daglar çaþar, ay Allah!
daðlar kömek et!
Bezikmiþem intizarýn sebrine,
Dönüb könlüm ölmüþ ümid gebrine,
Ezabýmýn giymeti ne, gerdi ne,
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Ne vahtadek den yerine sovrulum?
Ne vahtadek hicran olum govrulum?
Gýc olarag ilan kimi gývrýlým,
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Hagg guþuyam tapýlmazdýr itiyim,
Keçilmezdir yolumüste kediyim,
Bu gismetdir, gismetime ne deyim,
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Bir gorhudan lap üreyim talanar.
Hagg bildigim birden döner yalana.
Onda sözüm alovlanar, dilyanar,
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Ne zalýmmýþ yollarýmý kesenim,
Meni yaman küsdürübdü küsenim.
Aman vermir sevinç içim süslenim,
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Hesret olub pal-paltarým bezeyim.
Köz-köz oldu üreyimin özeyi.
Yamag tutmur, nece tikim gözeyim?
Daglar, meni aguþuna al dedim.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
16
menim heyatým
Dan aragandan,
Gün batanacan
Canlýlar, cansýzlar,
Bütün alem yatanacan,
Gaçýram ora, gaçýram bura.
Birinin gemli bayatýsana,
Üreyinin yasýna
Verirrem haray,
O birisinin þadlýgýndan.
Pay alýram pay.
Kiminse köksünü sýrr delende,
Alnýna el çekirem,
Üreyine köçürem.
Kah müellim oluram,
Kah da þakird,
Kah künsüz oluram, kah da ikid.
Ele bil ki, bu dünyaya
Kemek üçün kelmiþem
Bunu heyat bilmiþem.
Ancag…herden-herden,
Gefleten, birden
Hestelik menimle, bu dünyanýn
Girende arasýna,
Tenha galýb,
Tab ketire bilmirem,
Agrýsýna, acýsýna
Onun elinden usana-usana.
Çabalýyýram…
Onda
Düþmürem heç kimin yadýna,
Ele bil ki,
Daþlýg gayalýg verilmiþdir bu gadýna.
Hestelik meni yýhýr,
Ýtsisiyle, tüstüsüyle
Üreyimi, arzularýmý sýhýr.
Ele sýhýr ki,
Gözümden seller, sular çýhýr.
Seller, sular coþanda,
Lap baþýmdan aþanda
Yalnýz körpe Gültekinimin,
Gönlümde Gültekenimin
Elleri meni
Alýr hesteliyinelinden,
Agrýlý acýlý dilinden,
Onun ellerinden tutub,
Galhýram ayaga.
Üreyim güçlenir, dönür daga.
Görürem ki,
Gültekinim de,
Zehmet çekmek üçün gelmiþdir dünyaya.
Onunla verib el-ele,
Güle-güle
Gaçýrýg ora, bura
Dan atandan, gün batanacan.
Bütün alem yatanacan.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
17
Fotoðraf: Alim Korkmaz
ümid
Gündüzün haylý-küylü sesinden,
V’ed edeci tebessümünden
Güvvet alan inaným,
Gonag kedende keceye,
Men sohbehtem-deye
Sýnýganda köksüne,
Sükütundan içende,
Dene-dene,
Gecenin:-haný, haný hoþbehtliyin?-sualý
Hoþbehtliyimin gaçan heyalý,
Sarsýdýr meni.
Ýnamýmla, gemi, güsseniGol boyun körürem.
Ümidimi
Ayagýmýn altýna serirem.
Töpikleyirem,
Meni niye aldattýn? Deyirem.
Gezebimin gamçýsýyla,
Deyirem, deyirem,
Öldürürem…
Sonra döyüle-döyüle,
Ölmüþ ümidimin cesedini,
Yanan sineme çekirem.
Gözümden
Fincan-fincan su getürüb,
Onun üstüne tökürem.
Fincan-fincan tökülen bu sudan,
Bu yangýdan, bu oddan
Ümidimin cesedi de yanýr.
Külü galýr.
Ümidimin külünü ovcuma yýgýram,.
Bu küle baha-baha,
Leysan olub yagýram
Ovcumun içinde
Kül közerir.
Ümid cicerir.
Ciceren ümidle köz-köze kelende
Sevincimden çaþýram,
Gollarýmý açarag,
Onunda,
Berk-berk gucaglaþýram.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
18
hara gaçým?
Bu dünyanýn sirr gapýsý, sirriyem,
Bu dünyanýn fagýrýnýn biriyem,
Heç bilmirem ölüyemmi, diriyem,
Hara gaçým köyden, yerden. Ay Allah!
Haçan döydü heç bilmirem gapýmý,
O isteyi itirimmi, tapýmmý?
Arzum deyib, üreyime yapýmmý?
Alovlanar könlüm birden, ay Allah!
Hegigetmi, yohsa ilgým, yuhumu?
Gorha-gorha bu arzuma bahýmmý?
Kirpiyimi seller üste sýhýmmý?
Keçemmerem denizlerden, ay Allah!
Kerek meni anmayaydý heç vede,
Ýndi hicran bu gelbimi hey dider.
Agým, gelbim bir-birini öyreder,
Yol isterem çiçeklerden, ay Allah!
Heç bilmirsen, ne kündeyem o künden,
Heçbilmirsen heyalýndý önümde.
Heç bilmirsen bir harayam ünümde.
Usanmýþam “tek sebr”den, ay Allah!
lal gaya
Duygusuzun þahtasýna donuram,
Döyür boran, döyür külek, döyür gar.
Soyugundan od kötürüb yanýram.
Gözlerimden boylanýþýr damcýlar.
Sýgmayýram kur çay kimi yataga.
Dalgalanýb, köpüklenip ahýram.
Üreyime alov yaga, gar yaga,
Fergi yohdur, þimþek olub ahýram.
Sükütünda esrlerin sözü var,
Deyaneti öyret mene, lal gaya!
Daþ bohçanda uçalýga yazý var,
Bu seneti öyret mene, lal gaya!
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
19
AHMET SANDAL
çaydanlýk ve bardak
Çaydanlýk ile bardak,
Ýki ayrý konum demek.
Birbirinden oldukça farklý,
Sanki biri garplý, biri þarklý.
Biri þiþman ama eðik,
Diðeri zayýf ama dik.
Çaydanlýk, alýmlý-çalýmlý, gösteriþli,
Havalý, forslu, alayiþli.
Kalýn enseli, þiþmiþ de þiþmiþ,
Ekabir ve çok bilmiþ.
Karný büyük, burnu büyük.
Þiþman ama boynu eðik.
Erkin Vahidov
Bir de þu bardaðý görmeli,
Yoktur dünyada hiçbir emeli.
Oldukça sade,
Her türlü unvandan azade.
Gönlü geniþ, mütevazi,
Yalnýzca verilene razý.
Cüssesi oldukça küçük,
Kendinden emin ve alný dik.
Çaydanlýk ile bardak deyip geçme,
Ýkisini de iyi izle, yanlýþý seçme.
Aldanma çaydanlýðýn havasýna, forsuna,
Bir baksana ikisinin durumuna, konumuna.
Bir baksana, kim eðik?
Bir baksana, kim dik?
Gösteriþe aldanýp yutma,
Þu gerçeði hiç unutma:
‘Çaydanlýk ve Bardak karþýlaþtýðýnda,
Çaydanlýk hep eðilmek zorunda.’
Not.:Bu þiir, Özbekistanlý Ünlü Þair Erkin Vahidov’un
Kardeþ Kalemler’in ikinci sayýsýnda yayýnlanan ayný
isimli þiirinden esinlenerek yazýlmýþtýr.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Büyük þairimiz Abdurrahim Karakoç’un 75. yaþýna armaðan
21
ABDURRAHÝM KARAKOÇ
KIRGIZCAYA AKTARAN:
NURLAN ÞERÝMBEKOV
ay çolpon (mihriban)
Sarý çaçtarýna cenðil könðülümdü,
Baylaþýptýr çeçilbedi Ay Çolpon.
Ayrýlýktan kýyýn debe ölümdü,
Körböbögönçö sezilbedi Ay Çolpon.
Car degende kalem koldon tüþtü,
Közdörüm körböy akýlým cogoldu.
Çýrakta titiregen ot üþüdü,
Aþýktýk kagazga cazýlbayt Ay Çolpon.
Nazdandý, akýrý sözgö tarttý,
Süyüktüü süygöndün tilinde kaldý.
Cýldar kýlýmdar almaþsa dagý,
Eski adat buzulbadý Ay Çolpon.
Tabýptarda daarý cok carama,
Aþýktýk degende kalganýn karaba.
Ar nersenin bütüþ ceri kalsa da,
Aþýktýkka çek bolbodu Ay Çolpon.
Cön baylanbaptýr bulbul gülünö,
Kar koysom çok bolot süyüü külünö.
Tanð kaldým tagdýrdýn küçünö,
Taþka çalsam ezilbedi Ay Çolpon.
Sezimge sýybayt aþýktýk barký,
Calgýz caþagan bilet bul darttý.
Bir tüyün baþtan ayak baardýgý,
Çeçe albadým, çeçilbedi Ay Çolpon.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
22
ÞAKÝR SELÝM
vatan ve þiiriyet
Vatan ve þiiriyet – ana ve evlat,
Vatan ve þiiriyet – gonce ve bülbül.
Vatansýz þiiriyet – ogey em de yat,
Vatansýz þiiriyet – açmay solðan gul.
Vatan ve þiiriyet – egiz ve kandaþ,
Vatan ve þiiriyet – ten em de yurek.
Vatansýz þiiriyet – yolda yatkan taþ,
O kimge kerek?
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
23
tüþünce
Nasýl bir kunlerge kaldýk, kardaþlar.
Bu uzul yollarda taldýk, kardaþlar.
Aman-aman bitip*yandýk, kardaþlar.
Kozümiz ogünde sabiyler ole, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Dünyaða nam bergen bir millet edik,
Asýrlar tübünden tirilip keldik,
Vatanða köz tikip kurbanlar berdik,
Bizni kene boleler bir þýna ile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Kalmadý aramýzda birlik keneþi,
Þunýnçün kýzdýrmay Vatan küneþi,
Þunýnçün yuruþmey, ey, halkým, isin,
Þunýnçün baðrýnný hancerler tile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Epimiz kabardýk mingen hamýrday,
Karýþýp kalmayýk bir top çamurday,
Kesilip baþladýk kurugan tamýrday,
Yaþaymýz bularný bile ve bile,Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Bizni kene birevler oynatmak istey,
Kene damsýz bir þorba kaynatmak istey,
Kenardan hoþlanýp bir bakmak istey,
Bar, oyna, kozyaþýn sile ve sile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Sanki düþman oldýk bir-birimizge,
Urmet yok ne olü, ne tirimizge,
Ne oldý kardaþlar, ne oldý bizge?!
Kene dersin bir belalar bastýrýp kele, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Alladan berilgen guzel bu toprak,
Közlerimiz kibi körlangan çokrak,
Tereklerimizde sarargan yaprak,
Biz kibi çekmekte feryad ve nale, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay,
Bir koznen kule.
Ey, felek, iþine akýllar yetmey,
Tatarnýn baþýnda tüþünce bitmey,
Bir kuçuk arzum bar – aklýmdan ketmey:
Omürler bite ve omürler kele, Demesinler:
“Dünya bularga bakýp, bir koznen aðlay,
bir koznen kule”.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
24
seni unutmaðan vatanýn olsun
Takdir merametsiz, þefkatsýz kâde:
Ýnsanný çok þeyden ayýra bile.
Amma urar eken yurek teninde,
Er algan nefeste anla, dost, ille:
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Takdir koldan ayýrýr – dayanýrsýn,
Bahtlý yoldan ayýrýr – dayanýrsýn,
Dayanýrsýn, dayanýrsýn, dayanýrsýn;
En aðýr ehvalda umütnen tile:
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Ayaksýz yurgenler yokmý dünyada?
Bebeksiz korgenler yokmý dünyada?
Açlýktan olgenler yokmý dünyada?
Amma bahtlý olar Vataný ile –
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Kozünnin bebegi nursýzlanacak,
Omür ne? Altýnmý? – hýrsýzlanacak,
Ebedi ne þuret, ne þan kalacak,
Unutma kendinni bilgenden-bile:
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Kaydadýr cüyrükke minip çapsan da,
Dumanlar artýnda yolsýz kalsan da,
Ecnebi toprakta Alla olsan da,
Kozünnin ogünde tursýn öz kullen –
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Dünyada yap-yangýz olmayým desen,
Asret deryasýna çommayým desen,
Bulbulsiz gul kibi olmayým desen,
Uzaktan seslengen ellerni dinle:
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Takdir merametsiz, þefkatsýz kâde:
Ýnsanný çok þeyden ayýra bile.
Amma toktasa da yurek teninde,
En sonki nefeste anla, dost, ille
Seni unutmaðan Vatanýn olsun.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
25
insanga
Sen kuneþke oþama, O gecesi nur bermey.
Sen ayga da oþama, Kuneþ çýksa korünmey.
Oþama sen yýldýzða,
Yýldýzýn ille söner.
Yanardað olma kýzðan –
O da bir külge döner.
Sen deryaga oþama, Onýn yolun keseler.
Akkan suvday yaþama –
Kadrin bilmey içerler.
Oþama sen, oþama sen
Epkin esken yellerge.
O degilmi aftalarnen
Gam ketirgen illerge?
Oþama sen açkan gulge –
Gulnin ömrü kýskadýr.
Kýyas olma þen bulbulge –
Kuþ taliyi baþkadýr.
Okeanga oþama sen –
Dalgalansa yatýþýr.
Kar-boranða oþama sen –
Arzu-ümüt karýþýr.
Er mucize yerde-kokte
Özcesine yaþasýn.
Sen olarða oþama tek,
Olar sana oþasýn!
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
26
Dünya Nöbeti / Ýdeolojik Boþluk
HÜSEYÝN ÖZBAY
Gogol’un Ýzinde II,
Dünya Nöbeti diyor.Sanki birileri bizim
adýmýza nobet tutuyor.Bu garip dünyayý
anlamlandýrmak ve
derinliðine deþmek
için. O nöbet tutulmasa sanki dünya gizliden gizliye bir felakete
sürüklenecek....
Alev Alatlý böyle yorumluyor.Uyuyan bütün duygularýmýzýn,
uyuyan bütün anýlarýmýzýn ve artýk unuttuðumuz bütün deðerlerimizin yaman bir
kýþkýrtýcýsý sanki. Moskova’da, Sen-Petersburg’da, Ukrayna’da
öyle bir rüzgar estiriyor ki tarihin her þeyi
havaya kalkýyor.Katakomplardan yer altý
teþkilatlarýnýn mistik
psikolojisine
kadar
dokunmadýk alan býrakmýyor yazar. Bu konuda da cahilliðimizi yüzümüze insafsýzca vuruyor.Bilgisizliðin anlayýþsýzlýk getirdiðini düþünüyoruz.Bütün iþe yaramaz , kalýplaþmýþ ,tekçi ve baskýcý düþüncelerin
buradan kaynaklandýðýna eminim.Aslýnda yakýn ve uzak tarih “ zamanýn aysbergi”.Deþince
neler neler çýkýyor ortaya. Hele deþen Alev Alatlý olunca her sürprize hazýr olun.Ýdeolojik dozun ayarsýzca verilmesi insanlarda geçici bir
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
keyif....hatta mecnunâne hâl yaratýyor ama tesiri geçtikten sonra onu
korkunç bir boþluða itiyor. Katý, dogmatik, baskýcý, antidemokratik ideolojilerin zararlarý,
sadece öldürülen
veya yok edilen
masum insanlarýn
hayatlarý
deðil
böyle bir boþluk
vehminin yarattýðý
bezginlik ve nihilizm duygusudur.
Ön yargýlarýn ve
zulüm doktrinlerinin fosilleþerek hakim olmasý, Pandora Kutusu gibi
binlerce ton aðýrlýðýnda pis bir su
kütlesinin dondurulmasýndan sonra
ýsýtýlarak salýverilmesi gibi iðrenç bir koku yayar. Gýdým gýdým
ve muhakkak çok pahalý tecrübelerle kazanýlmýþ bütün insanlýk deðerleri, artýk iþe yaramaz
fosillere dönüþür.. 68 kuþaðýndan sonraki Fransa ile 1980 sonrasý Türkiye’de gençliðin itildiði kanal bu pis sularýn arkýdýr.Ferdî ve maþerî
þüphe bir güve gibi kemirmiþtir deðerleri.Fransa’da olduðu gibi Türkiye’de de bir 68
kuþaðý anlatýlýr.
27
Zamanýnda katý doktriner bir ideolojik tavýr sergileyen ve farklýlýklarý silecek derecede faþistleþen bu grup, þimdi romantize edilmiþ bir nostalji ile anýlýyor. Koskocaman yalan balonlar þiþiriliyor.Ýdeolojik çýlgýnlýk sona erince herþeyden kayýtsýz,hiç bir þeyi umursamayan, sadece çýkarýný
ve zevkini düþünen bir epiküryen gençlik yaratýldý.Ýlgisiz ve etkisiz, edilgen bir gençlik, bazýlarýnýn iþine geldi.Düþünmeyen ve eleþtirmeyen insanlarý idare etmek de kolaydý.Hýzlý transferler de
iþe yaramadý.Büyük gençlik enerjisi harap edildi.Boþluk garabetler doðurdu.Uzak doðunun ilkel,paganist dinlerine bile yönelenler oldu. Anlatýlan Tanrý’nýn ülkesinde mutluluðu bulamayanlar baþka Tanrý aramaya koyuldular !. Gözü kapalý müminlik ile gözü kapalý gizemlilik gösterileri
diz boyuna çýktý. Tarikatçýlýk adýna rezaletler sergilendi .Aðzýndan salyalar akýtan ilahiyatçýlar piyasayý iþgal ettiler.Gergedan sürüleri gibi ifsat
gruplarý gözümüzün içine baka baka her þeyimizle oynamaya baþladýlar.
Romancý, Rusya’da da bizde de ideolojik boþluðun meydana getirdiði büyük deðerler vakumuna acý neþter vuruyor.Filozofsuz,entelektüelsiz ve daha önemlisi müminsiz býrakýlmýþlýðýmýzý bir kere daha öðrenmek, bilen ve duyan insanlar için ne acýdýr ! Oysa her þeye raðmen
bir dünya nöbeti gerekiyor.Allaha þükür ki hâlâ
bizim yerimize de bu nöbeti tutan insanlar var.
Ben de bir dakika olsa bile nöbet tutmak isterim.Yaklaþýk bir ay önce elime aldýðým Dünya
Nöbeti’ni hala bitirmemiþ olmam da acaba bu
bilinçaltýna mý iþarettir? Sanki kitap biterse nöbet de bitecek....Bitmeyen kitaplar özledim
hep.Bitmeyen veya bende devam eden.Bazý kitaplar okunduktan sonra bende karmakarýþýk
bir hâl olarak devam eder..Beni bir yerlere sürükler de sorsalar, neresi olduðunu söyleyemem.Özellikle de böyle olmasýný isterim. Günübirlik hayatta kaybettiðim masallarýn ve erdemlerin telafisini soyut veya kurgulanmýþ bir
âlemde aramak bende güçlü bir iþtiyaktýr. Orada ve öylece avunup dururum. Edilgenliðin veya çaresizliðin ceremesi ,iþte böyle çeliþkili kaçýþlarla ve özge Simeranyalarla ödeniyor.
Böyle zamanlarda içim þiirle dolar,yoðun bir
duyarlýlýk yaþarým..Cehaletin, kayýtsýzlýðýn ve
duyarsýzlýðýn büyük boþluðunu ancak þiir doldurabilir.Bu güçlü bir telafi mekanizmasýdýr
bence. Buna raðmen, herhâlde “ eriþilmezliði”nden olacak hiç þiir yazmadým.Bazen öyle
bir hâl alýyorum ki içimdeki dürtüler amansýz
bir baský yapýyor ve adýna belki þiir deðil de þiirîlik denilebilecek bir þeyler sýzýyor.Bunlardan
birini kör cesaretiyle kaydediyorum.Kaydedilen
her þeyin güzel olmasý gerekmiyor ya...
içimdeki fýrtýna
(Bir Biþkek Gecesi)
Ýçimdeki fýrtýna sallýyor gemileri
Rüzgarsýz þiþiyor yelkenlerim benim...
Karanlýk sahilleri koþuyorum
korkuyla
Kuytularda, koyaklarda,
arklardayým ben....
Bilinmez þimallarde
boðuk aðýt yankýlarý
Daðlarsa içimde
kýmýldýyor benim...
Sütsüz bebekler aðlýyor sessizce
Yoruluyorum çaresiz ben .
Bir ölü deniz,bir ölü martý ve
bitmeyen bir çýðlýk
Kanatlarý müjde mektuplu
güvercinler gördüm
Þimdi içimde,
Bir temiz deniz,bir beyaz martý ve bitmeyen bir senfoni
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
“Yurdunu Kaybeden
MUSTAFA KÖKER
Cengiz Daðcý’yý üç kelime ile anlatmam istenseydi, bir yazarý kendi eserinin adýyla anarak
dramatize etme tehlikesine karþýn, yine de
“Yurdunu Kaybeden Adam” olarak tanýmlardým onu.
Soðuk mu soðuk, kasvetli, puslu bir Londra Cumartesi’sinde, Wimbledon Southfields Caddesindeki
kapýyý çaldýðýmda, karþýmda duran gür kaþlý, beyaz
saçlý edebiyatçý için aklýma gelen tanýmlayýcý ilk
cümlenin bu olmasý “eþyanýn tabiatýna uygun”.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Çünkü “Yurdunu Kaybeden Adam...”, tamý
tamýna bu önemli yazarý anlatýyor. Hem de fazlasýyla. Bütün dünyanýn “kimyasýný” deðiþtiren, coðrafyalarý alt-üst eden II. Dünya Savaþý
ile baþlayan “Korkunç Yýllar”, yüzbinlerce insana yurdunu kaybettirdi ama, tuhaftýr, Türkçe
okuyup yazan bizlere bir edebiyat adamý kazandýrdý. Tüm dünya için talihsizlik olan bu büyük paylaþým savaþýndan, ola ola böyle bir
“faydamýz” olmuþ. Teselli babýndan bir mutluluktur bu aslýnda.
29
ÇÝLELÝ BÝR HAYATIN YAZARI
Kýrým’ýn genç bir þairi iken dünyayý kasýp kavuran II. Dünya Savaþý’yla birlikte
askere alýnan Cengiz Daðcý, Sovyet Ordusundan sonra Almanya’da mülteci yýllarý
ve Ýngiltere’ye savrulan zorlu bir hayatýn ortasýnda verdiði eserlerle Türk
edebiyatýnýn sevilen yazarlarý arasýnda yer aldý. Tam ellibir yýldýr Türkçe yazýyor.
TÜRK YAZARLAR HAKKINDA
Türk yazarlardan, Orhan Kemal, Yaþar Kemal ve Kemal Tahir’i okuduðunu
belirten Daðcý, Yaþar Kemal’in Ýngilizce olarak basýlan “Ýnce Memed”ini de
bunlar arasýnda sayýyor. Okuduðu yazarlarý deðerlendirirken, “Yaþar Kemal orta
okul çocuklarý için iyidir. Orhan Kemal ve Kemal Tahir de iyidir diyebilirim. Ama
benim için Türk romaný Reþat Nuri, Yakup Kadri ve Halide Edip’tir. Halide Edip
benim için en deðerli romancýdýr” diyor.
TÜRKÝYE’DE “FAÞÝST”, ALMANYA’DA “KOMUNÝST”
Soðuk savaþ yýllarýnda Türkiye’de kutuplaþmaya kurban giden ve “Faþist”
damgasý vurulduðu için kitaplarý Varlýk Yayýnlarý tarafýndan basýlmayan Daðcý,
1945’li yýllarda, savaþýn orta yerinde Almanya’nýn hazýrladýðý birliðe katýlmak
istemeyince “Komünist” damgasýný yediðini anlatýr anýlarýndan söz ederken.
TÜRKÝYE’YE NEDEN GÝTMEDÝ?
Savaþýn sona erdiði 1956 yýlý baþýnda, eþi ve kýzý Arzu ile Ýskoçya’ya gelen Daðcý,
eþi Regina’nýn yüzüðünü satýp tren bileti alarak Londra’ya gelir. Türkiye
Baþkonsolosluðu’na ulaþýp, Türkiye’ye gitmek istediðini söyler. Baþkonsolosluk
yetkilisinin verdiði, “akraban varsa ve davet ederse gidebilirsin” cevabýyla
birlikte yýkýlýr ve dudaklarýndan “Bütün Türkiye akrabam zannetmiþtim” sözleriyle
birlikte gözlerinden iki damla yaþ süzülür...
Adam” Cengiz Daðcý
NE ÇOK ÞEY GERÝDE KALDI
Demir tokmaðýyla birkaç kez týkladýðým kapýyý
yavaþça açan “ihtiyar delikanlý” tarih okumak
için girdiði üniversite yýllarýnda, apar-topar götürüldüðü meçhul yolculuktan, ne özlediði Kýrým’a, ne de geride býraktýðý gözü yaþlý anasýna
bir daha hiç dönemedi. Henüz býyýðý yeni terlemiþ “Kýrým’ýn Genç Þairi”, yazdýðý þiirleri de,
anacýðýný da, çok sevdiði Kýrým’ýný da gerid e
býrakmýþtý.
Esir ve mülteci kamplarýndan geçen “ölüm ve
korku” yolu, Ukrayna, Polonya, Almanya ve savaþ yýllarýnýn sonunda Ýngiltere’ye uzandý. Bu
acýlý yolculuðun tüm safhalarý onlarca cilt kitapta yer buldu. Birçok edebiyat eleþtirmeni tarafýndan yazýlmýþtýr mutlaka ama ben de belirteyim. Cengiz Daðcý ve eserleri, çok sayýda akademisyenin araþtýrma konusu oldu.
Kardeþ Kalemler için “babam gibi bildiðim”
bu güzel adamý, bir defa daha ziyaret ettim.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
30
Uzun süredir çalmadýðým kapýyý bir defa daha
çaldým bilvesile. Ve bir defa daha dinledim bu
“güzel adam”ýn hayatýnda tam, bende eksik olan
kesitleri.
Bir koca ayaz ve hüzün dolu bir hayatý bir tek yazýda anlatmak elbette kolay deðil. Ama, hafýzasý
ve vefa duygusu zayýf insanlara bir defa daha hatýrlatmak gibi önemli bir sorumluluðu yerine getirmek olacak bu yazý ayný zamanda.
YAÞAYAN TARÝHLE BÝRKAÇ SAAT
Zor, aðýr, acý, çile dolu tam 86 yýlý geride býrakan
Cengiz Daðcý, daha dün gibi taze anýlarýný paylaþtý bizimle. Bir çoðunu dinlerken hafýzamýz tazelendi, bazý ayrýntýlarla da ilk defa karþýlaþtýk. Yaþayan, yürüyen, capcanlý bir tarihti karþýmýzdaki.
Kendine ait evinde yalnýz yaþýyor Türk edebiyatýnýn, bu, Türkiye’yi hiç görmeden, Türkiye türkçesiyle yazan yazarý...
Polonyalý eþi Regina’yý 9 yýl önce kaybetmenin
ardýndan yalnýz yaþamaya baþlayan Daðcý, sýk sýk
kullandýðý bir dizi ilaç eþliðinde, radyo ve televizyonun da dýþýnda anýlarýyla baþbaþa...
Merhum eþi Regina ile birlikte...
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
“TÜRKÇEM: ANAMIN DÝLÝ”
Ýlk akla gelen eseri “Korkunç Yýllar”, 1956 yýlýnda bizzat Yaþar Nabi’nin arzusu ile Varlýk Yayýnlarý arasýnda çýkan ve tam eli bir yýldýr Türkiye
Türkçesi ile yazarak, Türk edebiyatýna 20’den
fazla eser kazandýran Cengiz Daðcý, çok iyi derecede Ýngilizce ve Lehce bilmesine raðmen, yazý dili olarak “anamýn konuþtuðu dil” diye tanýmladýðý Türkçeyi seçtiðini anlatýyor.
Türkiye sevdalýsý ama Türkiye’yi hiç görmemiþ
olan yazarýn, South Fields’daki mütevazý evinin
duvarlarýnda bir çok Türk kuruluþun verdiði ama
hiçbirini almaya dahi gidemediði ödüller dikkat
çekiyor. Bunlar arasýnda Türkiye Yazarlar Birliði ile ÝLESAM’ýn “Yýlýn Yazarý” ve Türk Ocaklarý Üstün Hizmet Ödülü plaketleri ilk göze çarpanlar. Kýrým Yazarlar Birliði’nin geçen yýl gönderdiði plaketi de hatýrlatalým. Ýlerlemiþ yaþýna ve
onlarca eserine raðmen, kendisi ve eserleri hakkýnda konuþmaktan hoþlanmayan Daðcý, “Beni
yazdýklarýmla deðerlendirin” diyor ve hayatýn
gerçeklerini anlatýyor.
Doðru da buluyoruz bu tutumunu. Okurlarýný ve
tabii kitaplarýyla birlikte hayranlýklarýný kazandýðý
31
sevenlerini ilgilendiren, eserlerin nasýl ortaya çýktýðý, hangi
þartlarda yazýlýp okurlarýna
ulaþtýðý.
Yazarýmýzýn anlattýklarýndan hareketle size bir Cengiz Daðcý
portresi çizmeye çalýþtýk. Ýþte
aklýmýzda kalanlar ve sizinle
paylaþabileceklerimiz...
TÜRKÝYE’DEKÝ ÝLK ESER
Ýlk kitabý 1956 yýlýnda Varlýk Yayýnlarý arasýnda çýktý. Kitabýn
orijinal adý “Sadýk Turan’ýn
Hatýralarý” idi. Ancak müsveddelerini gönderdiði Varlýk Yayýnlarý sahibi Yaþar Nabi, kitabýn
çok büyük olacaðýný bildiren
bir mektup yazarak, iki cilt halinde yayýnlamak istediðini bildirdiði bu kitabýn ilk cildi “Korkunç Yýllar” adý ile yayýnlanýr.
Bundan üç ay sonra da ikinci
cilt, “Yurdunu Kaybeden
Adam” okurlarýyla buluþur.
Ýngiltere’ye 1946 yýlýnda gelen
Daðcý’nýn Türkiye Türkçesini
benimsemesi ve yazý dili olarak
kabullenmesinde, Almanya’da
mülteci kampýnda tanýþtýðý ve
gönlünü kaptýrdýðý Zehra Karabaþ’ýn Türkiye’den gönderdiði
birkaç kitabýn etkisi de vardýr.
“Türkiye Türkçesi anamýn
bana konuþtuðu dildi” demeyi hiç ihmal etmiyor Daðcý.
ZÝYA OSMAN SABA’NIN
REDAKSÝYONU ÝLE
Varlýk Yayýnlarý’nýn sahibi Yaþar Nabi Nayýr ile yazýþmalarýnda kitaplarýnýn þair Ziya Osman Saba tarafýndan redakte
edildiðini öðrenir. Yaþayan
Türkçenin önemli adlarýndan
Ziya Osman Saba’nýn kitaplarýný redakte etmesine memnun
olan Daðcý, “dilimi bozmadan çok güzel düzeltti ve kitaplarým ‘ütülenmiþ’ olarak
çýktý” diyor Saba’nýn çabalarýný
anlatýrken. Ýlk kitabý “Korkunç
Yýllar”ýn Türkiye Türkçesi ile
basýlmasý ve dört baský yapmasý
Daðcý’nýn cesaretini artýrýr . Daha önce cep kitaplarý basan
Varlýk Yayýnlarý artýk Cengiz
Daðcý’nýn eserleriyle birlikte
büyük kitaplar basmaya baþlar.
YAÞAR NABÝ’NÝN
ZÝYARETLERÝ
Türkiye’ye hiç gitmediði
halde Türkiye Türkçesi ile
kitaplar yazmaya baþlayan Cengiz Daðcý’yý
deðiþik
zamanlarda
Londra’ya gelen Yaþar
Nabi Nayýr sýk sýk ziyaret eder.
“Batý edebiyatýný yakýndan
tanýyan biri” olarak tanýmladýðý Nayýr ile ortak düþüncelerde
buluþan Daðcý, bir mektup ile
baþlayan diyaloðun ardýndan
Varlýk Yayýnlarý’nda çýkmýþ 8
romana imza atar. Bunlar
arasýnda “Onlar da Ýnsandý” büyük yanký uyandýrýr.
Daha sonra “O Topraklar
Bizimdi”yi 1970’li yýllarda
Varlýk Yayýnlarý’na gönderen yazar Yaþar Nabi Nayýr’dan ilginç bir mektup
alýr. Artýk Türkiye’de saðsol kamplaþmalarýnýn
baþladýðý, terör olaylarýn arttýðý,
sanat dünyasýnda da kutuplaþmalarýn keskinleþtiði yýllardýr.
Kýrým ve Sovyetler Birliði eleþtirileri içerdiði için, 70’li yýllarýn
politik ortamýnda, Daðcý’nýn
kitaplarýna tavýr geliþtirililmesine yol açar. Varlýk Yayýnlarý
artýk Daðcý’dan uzaklaþmýþtýr.
SIKIYÖNETÝMDEN DE
PAYINI ALDI!
Yazar, Þair Osman Türkay
ile elden gönderdiði kitaba Yaþar Nabi’den “bu
kitabý basamayýz, yan-
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
32
lýþ anlaþýlýr” cevabý alýnca artýk yol ayrýmýna gelmiþtir.
“O Topraklar Bizimdi” kitabýnda yer alan aðýr
komünizm eleþtirisi, Daðcý ile Varlýk Yayýnlarý’nýn yollarýna ayýrmaya yetmiþtir. Bir baþka yayýncý, Kaðan Yayýnevi, kitabý, içindeki “Komünizm” ile ilgili bölümlerin çýkarýlmasý halinde basabileceðini bildirir. Yazar böyle bir düzeltme
yapmayacaðýný bildirmesine raðmen, yayýnevi
bu bölümleri çýkarýp yayýnlar. Sýkýyönetim döneminin bitiþini müteakip Londra’ya gelen Yaþar Nabi, müsveddeleri Daðcý’dan tekrar ister. Cengiz
Daðcý o yýllarda kitabýna sansür konmasýndan Yaþar Nabi’yi tenzih ederek, “Aslýnda Yaþar Nabi’nin solculuðu solculuk deðildi… Batý edebiyatýný yakýndan takip eden mantýklý biri idi.
O öldükten sonra yayýnevi komünistleþti” diye ilginç bir tesbitte bulunuyor.
Varlýk Yayýnlarý ile baþlayýp, Bilge Kaðan yayýnlarý ile devam eden serüveni artýk Cengiz Daðcý’yý farkýnda olmadan bir tarafýn yazarý haline
getirir. Deðiþik gazetelerde kitaplarýna getirilen
eleþtirilerde, zaman zaman yazar ile kitaptaki
kahramanlarý bütünleþtirenler olur.
“Korkunç Yýllar” ile ilgili olarak Ulus gazetesinde
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
geniþ eleþtiriler yeralýr. O eleþtiride, “Sadýk Turan, Cengiz Daðcý’nýn kendisidir” gibi, yazar
ile roman kahramanýný birleþtiren yorumlar dikkat
çeker. Oysa, Sadýk Turan romanýn kahramanýdýr
sadece, elbette kendisi deðildir. Romanlarýnda
kendi hayatýndan parçalar olduðunu kabul ediyor yazar, ama Sadýk Turan’ýn Cengiz Daðcý olmadýðýný ýsrarla vurguluyor ve bu gibi eleþtirilerin
daha sonraki yýllarda çeþitli gazete ve dergilerde
devam ettiðini, bugün bile benzeri birçok eleþtiri
yapýldýðýný da kaydediyor.
TÜRK YAZARLARLA ÝLGÝLÝ GÖRÜÞLERÝ
Londra’da oturup, Kýrým tatarlarýnýn çilesini yansýtan romanlarýyla Türk edebiyatýna büyük katkýlarý olan Cengiz Daðcý, o yýllarda takip edebildiði kadarýyla, Türk yazarlardan, Orhan Kemal,
Yaþar Kemal ve Kemal Tahir’i okur. Bunlar arasýnda Yaþar Kemal’in Ýngilizce olarak basýlan “Ýnce Memed”i de vardýr. Okuduðu yazarlarý deðerlendirirken, “Yaþar Kemal orta okul çocuklarý
için iyidir. Orhan Kemal ve Kemal Tahir de iyidir diyebilirim. Ama benim için Türk romaný Reþat Nuri, Yakup Kadri ve Halide Edip’tir. Halide
Edip benim için en deðerli romancýdýr” deðerlendirmesini yapýyor.
33
KENDÝ DÝLÝNDE YAZARSAN
O DÝLÝN YAZARISIN
Ýyi derecede Ýngilizce ve Lehce
bilen, Rusca’yý da iyi konuþan
Cengiz Daðcý, bir dönem Ýngilizce yazmayý da denemesine
raðmen Türkçede devam etmeye karar verir. Bir Ýngiliz profesör yazarýn “Korkunç Yýllar”ýný
Ýngilizceye çevirdiði halde yayýncý bulamadýðý için basýlamaz. Daha sonra Ýngilizce müsvedde Amerika’da bir yayýnevine gönderilir. Yayýnevi basýlacaðýný bildirdiði halde irtibat kopukluðu neticesi kitabýnýn Ýngilizcesi basýlsa da yazarýna ulaþmaz ve kaybolur.
Cengiz Daðcý, “bir yazar hangi dilde yazar ise o dilin yazarýdýr” diyerek, Polonyalý yazar
Kozinevski’yi örnek gösteriyor
ve Ýngilizce yazan Kozinevski’yi
Polonyalý olmasýna raðmen ülkesinde kimsenin tanýmadýðýna
iþaret ediyor.
Daðcý’nýn edebi hayatý sadece
romanlarýyla sýnýrlý deðil. Ýlk romaný olan “Arkadaþým Maksud”dan önce Rusça üç perdelik bir de oyun çalýþmasý mevcut.
“Korkunç Yýllar”dan önce yazýlmýþ olmasýna raðmen, “Korkunç Yýllar” basýlýnca Rusçadan Türkçeye çevirdiði oyunu
Yaþar Nabi “zayýf” bulduðundan basýlmaz. Tek kopya olan
oyun Varlýk Yayýnlarý’na gönderildiði için geri dönmediðinden
yazarýn elinde o kopya da kalmamýþtýr.
Kýrým’da tarih okuyan Daðcý,
gençlik yýllarýnda Rus yazarlarýn bir çoðunu okuduðu için
edebiyat ile iç içe yaþadý.
Gençliðinde þiirler de yazdý. Kýrým’da geçen gençlik yýllarýnda
“Kýrým’ýn en genç þairi” ola-
rak tanýndý. Romanlarýný önce
el yazýsý ile yazan Daðcý, daha
sonra daktilo ile temize çekerek
yayýnevlerine ulaþtýrdý hep. Kullandýðý en geliþmiþ yazý makinasý ise elektronik daktilo oldu. Bilgisayarlý yýllarda ise artýk gözlerinin iyi görmemesi,
kalbinin rahatsýzlýðý ile yazý
hayatýný noktaladý.
Birkaç yýl önce, 12 Ocak
1998’de eþi Regina hanýmý kaybeden Daðcý, o tarihten itibaren yazý hayatýný da yavaþlattý. Çünkü,
Batý edebiyatý okumuþ,derin bilgi ve kültürü ile Regina haným en büyük destekçisi idi. Türkçe bilmediði için yazdýðý romanlarý
okuyamasa da en büyük desteði eþinden gördüðünü saklamýyor Cengiz Daðcý. Ve, “Sadece son çýkan kitaplarýndan ve Ýngilizlerin hayatýndan öykülerin yer aldýðý
“Bay Markus Burton’un Köpeði”ni biraz anlatmýþtým
kendisine” diyor eþinden
sözederken.
TÜRKÝYE’DE “FAÞÝST”,
ALMANYA’DA “KOMÜNÝST”
Cengiz Daðcý’nýn romanlarýnda ana temayý Kýrým
Tatarlarý’nýn sürgün yýllarýnda
ve Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþadýklarý dram oluþturdu. Eserlerindeki antikomünist
yaklaþým sebebiyle, sað-sol
kutuplaþmalarý
Daðcý’yý
“saðcý yazar” olarak, bir kesimin yazarý haline getirdi.
Bu durumdan rahatsýzlýðýný
özel sohbetlerinde dile getiren yazar, “Yaþar Nabi’nin ölümünden sonra
Varlýk Yayýnevi ile irtibatým koptu. Türkiye’de
ideolojik ayýrým çok
öne çýktý. Varlýk Yayýne-
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
34
vi’nin baþýna geçenler beni ‘saðcý yazar’ olarak
deðerlendirdiler ve eserlerimi basmadýlar.
Ben yazarlarýn kutuplaþmalar içinde yeralmasýndan hoþlanmýyorum. Yazar, toplumun
her kesimine hitabeder. Þimdi bütün kitaplarým Ötüken Yayýnlarý tarafýndan seri olarak yayýnlanýyor. Bütün eserlerim yeniden seri halde basýldý. Yeni çýkan hikayelerim ve hatýralarýmla birlikte toplam 25 kitabým Ötüken Yayýnlarý arasýnda yeniden basýldý” diyerek, Ötüken Yayýnlarý’na müteþekkir olduðunu vurguluyor.
Daðcý’nýn eserleri Türkiye’de kutuplaþmaya kurban giderek “saðcý” damgasý alýnca Varlýk Yayýnlarý’yla yolu ayrýlýr. Soðuk savaþ yýllarýnda
“saðcý yazar”ýn tercümesi “Faþist”tir. Dolayýsýyla kitaplarýný yayýnlayacak adresler de “milliyetçi” olmalýdýr.
Ýþte tam da bu noktada Cengiz Daðcý’nýn,
1945’li yýllarda, savaþýn orta yerinde Almanya yakýnlarýnda yaþadýðý bir anýsýný burada yazmak
farz oluyor... Almanlar Türkistan Lejyonu oluþturmanýn yanýnda bir de kendi kontrollerinde birlikler oluþturmaktadýr. Cengiz Daðcý da Rus olmadýðý için, Ruslara karþý savaþacak bu birliðe alýnmak istenmektedir. Daðcý ise buna karþý çýkýp, Alman birliðine katýlmak istemeyince, “Komünist”
damgasý yiyecektir.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
KIRIM, HEP AKLINDA OLDU
Ayrý kaldýðý, bir daha dönemediði ve hayatý boyunca özlemi ile yaþadýðý Kýrým’ý sadece romanlarýna konu etmekle kalmadý Daðcý. Her fýrsatta
anayurdundaki geliþmeleri yakýndan takip etti.
Yarým asýrdan fazla süren “Korkunç Yýllar”ýn ardýndan Sovyet rejiminin daðýlmasýyla birlikte Kýrým Tatarlarýnýn vatana dönüþü mutlu ediyor Kýrým’ýn bu büyük edebiyatçýsýný. Maddi imkansýzlýklar sebebiyle kitaplarý Kýrým’da basýlamadý belki ama ülkesinde býraktýðý gençlik þiirleri sevenlerince kitap haline getirildi. Yüreði hep Tatarlarla
birlikte atýyor. Dönemeyen Tatarlarýn da Kýrým’a
kavuþmalarý için dua ediyor.
ÇÝFTE NÝKAHLI,
AYRI DÝNE MENSUP AMA MUTLU
Cengiz Daðcý’nýn, vatandan uzakta geçen savaþ
yýllarýnda, Polonya’da tanýþýp, daha sonra 53 yýllýk bir hayatý paylaþtýðý eþi Regina haným, Roman-Katolik asýllýydý. Birlikte geçen yarým asýrdan
fazla sürede iki ayrý dine mensubiyetin, eþi ile sorun olmadýðýný anlatýyor Daðcý: “Ölen eþim Regina ile 53 yýl süren evlilik hayatýmýz oldu. Bu
süre zarfýnda farklý dinlerden olmamýz hiçbir
zaman problem olmadý. Evlendiðim zaman
eþim Roman-Katolik ben ise Müslümandým.
Evvela nikahýmýzý imam kýydý sonra her ikimizin de kendi dinimize göre nikahlarýmýzýn
35
kýyýlabilmesi için kiliseye gittik. Eþimin dinine göre evlenebilmesi için Roma Papazý’nýn izni olmasý gerekiyordu. Polonya’daki Kilise bizim
için Vatikan’a mektup yazýp
danýþtý ve izin alýndý. Vatikan
bizim evliliðimiz için özel izin
verdi. Her ikimizin dinine göre
nikah yapýp evlendik. Evlilik
hayatýmýz boyunca dinlerimiz
hiç problem olmadý” diyor.
“Kýzýltaþ’ta Gelinkaya adýnda
yüksek bir kaya vardý. Delikanlýlýk yýllarýmda bu kayanýn üzerine çýkýp, ayaklarýmý
sarkýtarak Karadeniz’in tüm
güzelliklerini dakikalarca
seyrederdim. Sonra bende
bir yükseklik korkusu peydah oldu. Þimdi kimse beni sað olarak uçaða bindiremez. Uçaða binemem
ben” diye anlatýyordu.
HANIMEFENDÝNÝN ÝSTEÐÝ
TÜRKÝYE’YE NEDEN
GÝTMÝYOR?
Burada, yazardan uzun süre
sakladýðým, ama en son görüþmemizde söyleyebildiðim bir
hususu da aktarmam lazým. Regina haným, kendilerini ziyaret
ettiðim bir gün, benimle özel
konuþmak istediðini söyleyerek,
bir köþeye çekip þunlarý söyledi:
“Bak Mustafa! Cengiz’in kalbi hiç iyi deðil. Bir ayaðý çukurda. Eðer benden önce
ölürse cenazesini Ýslam dinine göre kaldýrmamýz lazým.
Onun için bana bu konuda
yardýmcý olur musun?” Bu
duyarlý hanýmefendi, eðer Cengiz bey için emri hak vaki olursa Ýslami cenaze hizmeti veren
kuruluþlarýn telefon ve adreslerini de istemiþti benden.
KÜLTÜR BAKANI EVÝNDE
ZÝYARET ETTÝ
Türkçenin lirik yazarý Cengiz
Daðcý, zamanýn Kültür Bakaný
Ýstemihan Talay tarafýndan
Ankara’da düzenlenen “Türk
Dünyasý Yazarlar Kurultayý”na bizzat davet edildi.
Geçen yýl ise Kültür ve Turizm
Bakaný Atilla Koç, Daðcý’yý
evinde ziyaret etti.
Uçak korkusundan dolayý uçaða binemediði için Kýrým ve
Türkiye’yi görme umutlarýný yitiren Cengiz Daðcý, bunu son
ziyaretimizde adeta itiraf gibi,
Cengiz Daðcý’nýn Türkiye’ye gitmeyiþinde bu
yükseklik korkusunun payý mutlaka vardý. Ama bunun
bir de öncesi olmalýydý. Bunu
da öðrenmek yine bize düþecekti...
Ýþte yazarýn yüreðinde derin
yaralar açan burukluðun
kendi ifadesiyle gerçek hikayesi:
“Savaþ yeni bitmiþti.
1946 yýlý baþlarýnda Ýngilizler, Polonya ordusu ve
ailelerini Ýtalya’dan Ýngiltere’ye getirdiler. Biz
de bu gelenler içindeydik. Ýlk önce Ýskoçya’ya geldik. Ýþ bulanlar Büyük Britanya’nýn her
yerine gidebiliyordu. Hiç paramýz yoktu. Eþim Regina’nýn
altýn yüzüðü vardý, onu sattým ve tren bileti alarak Londra’ya geldim. Regina ve
kýzýmýz Arzu ise Ýskoçya’da
kalmýþtý. Amacým Türkiye’ye gitmekti. Doðruca
Türkiye’nin Londra Baþkonsolosluðu’na gittim.
Durumumu anlattým ve
‘savaþ bitti ben artýk
Türkiye’ye gitmek istiyorum’ dedim. Baþkonsolosluk yetkilisi beni
dinledi, ilgilendi ama,
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
36
‘Türkiye’de akrabalarýn varsa ve eðer onlar davet
ederse gidebilirsin, baþka türlü Türkiye’ye gidemezsiniz’ dedi.
Oysa ben bütün Türkiye’yi akrabam sanýyordum. Adeta yýkýlmýþtým, ne yapacaðýmý þaþýrmýþ, nereye gideceðimi bilemiyordum. Konsolosluðun önündeki banka oturdum, gözlerimden yaþlar geldi üzgün ve hüzünlü bir þekilde oturuyordum. Birisi çýktý içerden ve bana doðru gelip, yardýmcý olmak istediðini
söyledi. Tanýdýðý birisinin lokantasý olduðunu
söyleyip adresini verdi. Verdiði adrese gittim,
lokantada çalýþanlarýn, biri Kýbrýslý Türk, biri
Yahudi diðeri ise Ýngilizdi. Daha sonra patronlarý Neþet geldi, derdimi anlattým.
Soho’da bir lokantada haftalýk 4 pounda çalýþmaya baþladým. Ayný gün iþ bulmuþtum.
Evim olmadýðý için diðer lokantanýn üzerindeki depoda uyuyordum. Soðuktu. Bir gün
bir Ermeni vardý, tatlýcý. Bu Ermeni bana
Shepherd Bush, Holland Road üzerinde bir
adres verdi. Fransýz Madam Cratas’ýn evinden
bir oda kiraladým. Artýk City’de bir lokantada
çalýþýyordum. Eþimi ve kýzýmý da yanýma getirmiþtim.”
Mustafa Köker’le...
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Yazar Kýrým’a dönemeyiþini ise þu sözleriyle
özetliyor:
Birkaç yýl öncesine kadar bizim için yollar kapalýydý. Komünist sistem bize yasak koymuþtu. Ruslar Kýrým Tatarlarýný 1945-46 yýllarýnda
sürdüler. Annem sürgünde öldü. Þimdi ise
saðlýðým iyi deðil, bir yere gidemiyorum.”
Memleket özlemini anlatýrken, “dini bütün,
inançlý bir dindar sayýlmam ama her gece
yatmadan Allah’a iki þey için dua ve teþekkür
ediyorum; Birincisi, beni Kýrým gibi güzel bir
ülkede dünyaya getirdiði için, ikincisi ise
eþim Regina’yý karþýma çýkardýðý için.”
Cengiz Daðcý, Polonyalý eþi Regina’ya sevdasýný
her fýrsatta dile getirmenin ötesinde, “Regina”
adýyla bir de kitap yazdý. Son görüþmemizde
Daðcý’nýn Almanya’da mülteci kampýnda baþlayan ve sonraki yýllarda da devam eden Zehra Karabaþ adlý Kýrýmlý bir hanýmla da sevda yaþadýðýný öðreniyoruz. Bunu sorduðumuzda ise, “tek taraflý bir sevdaydý bu. Zehra haným beni beðenmiþti ama benim yüreðimde Regina vardý. Zehra haným Türkiye’ye döndü, evlendi,
daha sonra eþini kaybetti ama benimle hep
37
irtibatýný sürdürdü. Bana
Türkçe kitaplarý dergileri o
gönderdi” diyerek açýklýk getiriyor.
HÜZÜN DOLU UZUN BÝR
HÝKAYE GÝBÝ
Kýrým’da baþlayýp, Ýkinci Dünya
Savaþý’nda ölümle burun buruna geçen yýllar ve ardýndan Ýngiltere’de elli bir sene süren yazý hayatýnda, Türk edebiyatýna
25 eser kazandýran Cengiz
Daðcý’nýn bilinmeyen dünyasýna konuk olup, Türk okuruna
biraz olsun kesitler aktarmaya
çalýþtýk.
Sýnýrsýz özgürlüðün yaþandýðý
ülke olarak tanýmladýðý Ýngiltere’de bugüne dek yazdýklarýndan dolayý hiç bir zaman suçlanmadý ve ceza almadý Daðcý.
Söylemlerinden dolayý “sað”
kutba maledilen bir yazar olarak, sol partiye mensup Kültür
Bakaný Ýstemihan Talay tarafýndan bizzat Türkiye’ye davet
edildi. Eserleri sadece sað kesim edebi çevreleri tarafýndan
ödüllendirildi. Sol kesim, halkýnýn dramýný, sömürülüþünü,
yurtsuz kalýþýný romanlara döken yazara yönünü çevirip bakmadýðý gibi, önce kitaplarýný
basmadý, ardýndan “yok” saydý
Cengiz Daðcý’yý.
Gençlik yýllarý dýþýnda Karadeniz’in güzel sahillerini þimdiye
kadar göremedi Daðcý, edebiyatýna birçok eser kazandýrdýðý
Türkiye’yi ise hiç görmedi.
Yorgun zihnine raðmen parmaklarý tuþlara deðecek gücü
bulduðu sürece yazdý. Kýrým’ý
yazdý, annesini yazdý, sürgünü
yazdý, çünkü “Onlar da Ýnsan”dý. Kendisi kim peki? Yurdunu Kaybeden Yazar.
KISA BÝYOGRAFÝSÝ
Cengiz Daðcý, 9 Mart 1920 tarihinde Kýrým’ýn Yalta þehrinin
Kýzýltaþ köyünde doðdu. Çocukluðu kýtlýk, yoksulluk, Rus
emperyalizminin zulmü ve
büyük baskýlar altýnda geçti.
Ýlköðrenimi köyünde ve Akmescit’te yaptý.Ayný þehirde
ortaokulu bitirdi (1938). Kýrým Pedagoji Enstitüsü
ikinci sýnýfýnda iken Ýkinci
Dünya Savaþý çýktý.
1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir
düþtü. Almanlarýn yenilmesi üzerine esir kampýndan kurtularak müttefik devletler safýna sýðýndý. 1946’da
Londra’ya yerleþti. Eserlerinde
Kýrým Türklerinin Ruslarýn zulmü altýndaki hayatýný anlatýr.
Türk edebiyatýnýn en güçlü
yazarlarýndandýr. Hüzünlü
bir üslûbu vardýr.
YAZARIN ÖTÜKEN
NEÞRÝYAT
TARAFINDAN
YAYINLANAN
BÜTÜN ESERLERÝ
Yansýlar 1
Yansýlar 2
Yansýlar 3
Yansýlar 4
Ben ve Ýçimdeki Ben
Korkunç Yýllar
Yurdunu Kaybeden Adam
Onlar da Ýnsandý
O topraklar Bizimdi
Genç Timuçin
Anneme Mektuplar
Ölüm ve Korku Günleri
Badem Dalýna Asýlý Bebekler
Yoldaþlar
Biz Beraber Geçtik Bu Yolu
Dönüþ
Üþüyen Sokak
Benim Gibi Biri
Regina
Hatýralarda Cengiz Daðcý
Ýhtiyar Savaþçý
Bay Markus Burton’un Köpeði
Bay John Marple’in Son Yolculuðu
Oy Markus Oy
Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
38
Yedinci Gün
HALÝT AÞLAR
Günlerden Pazardý.
“Ýnsanlar pazar günleri dinlenmelidir”
düþüncesiyle üzerindeyken bütün eklemlerimi aðrýtan kanapeden bozma yataðýmdan kalkmak
istemedim. Her yarým saatte bir uyanýyor, “bugün pazar,
bugün pazar; insanlar pazar günleri
dinlenmelidir” diye
sayýklýyor, uyumak istiyordum. Bir süre
sonra “bu kadar dinlenme pazar günü
için bile artýk fazla
olmaya baþladý” düþüncesiyle kalktým.
Yataðýmý topladýðým
sýrada kapý zilim çaldý. Kapýya gidip “kim
o” diye seslendim. Kapýnýn diðer tarafýndan gelen ses “ev sahibim, daha doðrusu ev sahibem olduðunu söylüyordu. “Bir saniye!” diye baðýrdým
Rusça. Darmadaðýnýktý masamýn üstü; Mukay’ýn
öykü kitabý, boþ Sovereign sigara kutularý, kavanozdan bozma kalemlik, cep telefonu kutusu,
elektrik faturalarý, kasetler, sarý bir defter, küçücük
ama çok sevimli görünen Alýkul’un seçme þiir kitabý, bir som, anahtarlar, silgi, içinde uzak özlemlerle birlikte söndürülmüþ sigaralarýn olduðu çay
bardaðý, kürdanlýk, disketler...
Yerde ise gece okurken uykuya dalýnca düþüvermiþ bir roman duruyordu. Olanca çevikliðimle
çeki düzen vermek istedim odama. Nafile, ev sahibem bekliyordu. Ýlk bakýþta dikkatini çekebilecek bütün düzensizliði ortadan kaldýrmaya çalýþKardeþ Kalemler Nisan 2007
tým. Bu sýrada elimi
ayaðýma dolaþtýran
kapý zilim tekrar çaldý. Çarem yoktu, kapýyý açmam gerekiyordu...
Ýçeri girdikten sonra
ev sahibem her zamanki gibi ayakta
duruyor,
“Oturunuz!” dememi bekliyordu. Elektrik faturalarýný sordu önce,
sonra halimi hatýrýmý. Rahatsýz ettiði
için özür bile diledi.
Önce bu özrün nedenini anlayamadým. Sonra uyku
sersemliðiyle bakýþlarýmýn sertleþtiðini
ve onun benim bu
sert bakýþlarýmdan
korktuðunu düþündüm. Zaten o bakýþmalardan
sonra yumuþayývermiþti ev sahibem Roza. Kývýr kývýr saçlarý, bir Kýrgýz için fazla yuvarlak olan çekikçe gözleri ve her zamanki o çekici ve bir o kadar
da itici gevezeliðiyle duruyordu karþýmda. “Oturunuz!” dedim bir daha. Teklifimi tekrar etmeyeceðimi anlamýþ olacak ki oturdu en sonunda Oþ
pazarýndan alýnma, kahverengi koltuklardan birine. Yine her zamanki gibi Rusça konuþuyor, anlatýyor, anlatýyor, anlatýyordu... Ýki yýldýr aðzýndan
tek bir Kýrgýzca kelime çýkmamýþtý. Kardeþi Arsen’le benim anlamamam için söylediði -Ben konuþmanýn hepsini anlamýþtým- birkaç cümle dýþýnda hiç Kýrgýzca konuþtuðunu duymadým. Bir
gün dayanamayýp “Niye hep Rusça konuþuyorsunuz?” diye sorduðumda “Bana Rusça öðrettiler,
baþkasýný bilmem.” demiþti.
39
-Umarým her þey yolundadýr.
-Banyo yine týkandý!
“Ben bir bakayým!” diyerek kalktý yerinden ev sahibem Roza. “Gerek yok, her an þuurunuzu kaybedip yere yapýþabilirsiniz” dedim ýsrarla banyoyu göstermek istemeyerek. Banyodaki manzara
yürek parçalýyordu...
-Bu ilk defa olmuyor, eminim son defa da olmayacak, býktým artýk bu evden, dedim. Roza’nýn
gözleri büyüdü, telaþlandý...
-Bir çaresini bulacaðýz elbet, ben komþularla konuþacaðým, kanal borularýný birlikte tamir edeceðiz. Bu þekilde siz de rahata kavuþursunuz.
-Ýstediðiniz tamiri yaptýrýn. Ben artýk býktým. Daha
fazla dayanamayacaðým, diyerek küçücük evimin
balkona açýlan penceresine yürüdüm ve dýþarýya
bakmaya baþladým. Pencere Ahunbayeva sokaðýna bakýyor. Gelen geçen arabalarýn haddi hesabý yok. Yol kenarýndaki palamut aðaçlarýnýn dallarý bu zamanlarda balkonuma kadar uzuyor, az da
olsa gönlüme bir ferahlýk veriyordu. Gönlüme ferahlýk veren sadece balkonumun önündeki palamut aðaçlarý deðildi. Bu aðaçlarýn üzerinde her
zaman sincaplar oynar durur, bazen de balkonuma kadar gelirdi. Hatta bir keresinde açýk balkon
kapýsýndan içeri giren bir sincap birkaç metre kareden ibaret odamýn altýný üstüne getirecekti az
kalsýn. Ýþte yine bir sincap aðacýn bir dalýnda iki
eliyle tuttuðu palamudu midesine indirmekle
meþgul. Sað tarafta trafik polisleri durdurduklarý
arabalarýn þoförleriyle sýký bir pazarlýk içinde.. Sokaðýn diðer tarafýnýn muhtelif yerlerinde, evindeki kitaplarýný satýlýða çýkarmýþ nineler.. Sokak kenarlarýna gece mi, yoksa gündüz mü konduðu
pek belli olmayan demirden büfecikler.. Sokaðýn
bu yanýndaki boþ alanda ekmek teknelerinin yanýnda duran taksi þoförleri ve bu alaný durak olarak kullanýp marþrutka bekleyen yolcu adaylarý...
Yüzümü döndüm. Ev sahibem kaþlarýný çatmýþ bana bakýyordu. Yassý burnunun tam altýnda, dudaðýnýn bitip burnunun baþladýðý ya da burnunun
bitip dudaðýnýn baþladýðý yerde birkaç gün sonra
ucu sararma ihtimali oldukça yüksek bir sivilce.
Üzerinde Dordoy pazarýndan satýn alýnma bir
blüz, bacaðýnda mavi bir kot ve siyap çoraplarý.
-Hayat ne kadar garip deðil mi? dedim.
-Neden öyle düþünüyorsunuz Selim (ismimi hep
tatlý bir aksanla telaffuz ederdi) her þey çok güzel
iþte. Ah keþke paramýz daha çok olsaydý... O zaman her þey daha da güzel olurdu, dedi heyecanlý heyecanlý.
Anlamýþtým. Tam on iki gün önce vermem gereken kira parasýný hâlâ veremediðimi hatýrlayýverdim. Cebimdeki bütün param bin dört yüz somdu. Vermem gereken ise iki bin üç yüz. Ne yapsam acaba diye düþünürken kapý zilim yine çaldý. Kapý zilimin çalýnýþýna hiç bu kadar sevinmemiþtim doðrusu. “Allah’ým sana bin þükürler olsun” dedim içimden. Hemen kapýya koþtum. Dýþarýdaki eliyle kapý dürbününü kapattýðý için kim
olduðunu göremedim. Kapý yine çaldý. “Kim o?”
diye baðýrdým. Kapý zili yine çaldý. Ben yine “Kim
o?” diye baðýrdým. Kapý zili yine çaldý. Kapý zili
çaldý ben baðýrdým, ben baðýrdým kapý zili çaldý.
Daha fazla dayanamayýp açtým kapýyý bütün öfkemle.
-Ne garip bir yaratýksýn yahu! Gir!...
-Þakadan anlamaz mendebur!
“Oo, Roza sen de mi buradasýn?” dedi Kýrgýzca.
Roza kendine öyle bir çeki düzen verdi, kaþlarýný
öyle bir çattý ki, baþka biri sanki ona baðýrýlýp çaðýrýlýyor zannedecekti. Kendisine öðretilen dilde
“Ýyiyim, teþekkür ederim, siz nasýlsýnýz?” dedi. Ýbrahim, bir restoranda büyük bir iþtahla yemek yeyip restorandan çýkarken yemeði yapan ahçýnýn
burnunu karýþtýrdýðýný gören bir müþteri gibi buruþturdu yüzünü. Hemen bana dönüp “Çay yapsana, ne öyle cetvel gibi duruyorsun” dedi.
Önce Ýbrahim’in ev sahibeme karþý bu samimî
tavrýný pek fazla görmemiþtim. Ýbrahim’dir, yapar
dedim. Tabii ev sahibemin bu ani sertliði de dikkatimi çekmiþti. Ancak ben bunu kendisine Rusça
hitap edilmediðine vermiþtim. Meðer iþ çok baþkaymýþ... Ýbo yanlýþ numara çevirme bahanesiyle
ona telefon eder, onunla konuþmaya çalýþýrmýþ...Bu arada yanlýþ numara bahanesiyle Roza’yý arayan sadece Ýbo deðilmiþ. Ýbo’nun arkadaþý Cemal de ev sahibemi birkaç kez aramýþ,
hatta buluþma bile teklif etmiþ. Ev sahibem de,
kendi tabiriyle bu densizi baþýndan savabilmek
için buluþma yeri ve saatini kabul etmiþ, ancak
gitmemiþ...
Ýbo koltuða oturdu her zamanki edasýyla. Bir bana, bir ev sahibeme bakýyor, gözlerinin kývraklýðý
aklýndan “bir þeyler” geçirdiðini belli ediyordu.
“Ee, Ýbo ne var, ne yok?” deyince ben o müthiþ
kahkahasýndan patlattý.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
40
“Ne oluyorsun yahu, niye gülüyorsun” dedim
Rusça ev sahibem yanlýþ anlamasýn diye. Ama ne
yazýk ki, ev sahibemin kaþlarýnýn çatýlmasýný önleyemedim. Gülmemek için bir bahane bulup birkaç metre karelik odamdan çýkmalýydým. Hemen
çaydanlýk düþtü aklýma. Hýzlý ve kendinden emin
iki adýmla vardým mutfaðýma. Ve orada kýs kýs gülmeye baþladým. Çaydanlýða göz attým, su henüz
kaynamamýþtý. Ýçeri girince güleceðimi bildiðim
için mutfakta suyun kaynamasýný beklemeye karar verdim. Bir süre sonra su kaynadý...
-Ýbo, istersen þekerliðe dökeyim çayý. Hem o kadar þekeri karýþtýrma illetinden de kurtulmuþ olursun!
-Amma adamsýn yahu, ne olmuþ yani çok þekerli
içiyorum diye benimle dalga geçmek mi istiyorsun?
-Yok caným, küçük bir latife yapayým dedim.
-Latif mi? Hangi Latif? Tarihçi Latif mi? Latif’le ne
alakasý var bunun?
-Boþver. Bilgisayar Mühendisi olma gayretleri ne
durumda?
-Çok iyi. Yeni bir program yazýyorum. Çok güzel.
Görünce aðzýn açýk kalacak!
-Sabýrsýzlýkla bekliyorum Ýbrahimciðim...
Ev sahibem huzursuzlanmýþtý. Saða sola dönmeye baþladý, bir sað bacaðýný öbürünün üstüne atýyor, bir öbürünü diðerinin üstünden alýyordu. Kirayý istemese bari diye geçirdim içimden. Aslýnda
her þey normal gidiyordu, ev sahibemin kirayý isteyememesi için Rusça kurulmasý çok zor cümleler kurarak kafasýný iyice karýþtýrmayý tasarlýyordum. Ev sahibem keskin bakýþlarýný üzerime salmýþ, bir þeyler dememi bekliyordu. Susuyordum,
susmalýydým...
Tam bu sýrada Ýbrahim yeniden yetiþti imdadýma.
Bildiði çarpýk Rusça’yla ev sahibeme fýkra anlatmaya çalýþýyor, gülüyor, gülümsetiyordu. Ev sahibemin dikkatinin tamamen Ýbo’ya çevrildiðini hissettim bir an ve yine pencerenin önüne gelerek
dýþarý bakmaya baþladým. Dýþarýda hemen her
þey yerli yerindeydi. Herkes bir tiyatro sahnesindeymiþ gibi rollerini üstün baþarýyla oynuyor, yegane seyircileri olan bana “Yarýn da gel seyretmeye, yine ayný oyunu oynayacaðýz” der gibi hareket ediyordu. Tam o anda bir sincap göründü
palamut aðacýnýn ince bir dalýnda. Oraya buraKardeþ Kalemler Nisan 2007
ya biraz koþturduktan sonra gözlerini tam benim
gözlerimin üzerine dikti ve bakmaya baþladý. Beni nasýl görüyor acaba, renkli mi, siyah beyaz mý?
diye sordum kendime.
Pencerenin önünden ayrýlýp mutfaktan bir iskemle
getirdim ve misafirlerimin karþýsýna oturdum. Misafirlerimin sohbeti koyulaþtýkça koyulaþýyordu. Roza
artýk bana aldýrýþ etmiyor, bütün dikkatiyle Ýbo’nun
aðzýndan aksanla çýkan kelimeleri dinliyordu. Ve
Ýbo’nun aðzýndan aksanla çýkan her kelime Roza’yý
daha da yumuþatýyor, gülümsetiyor, güldürüyor
hatta arada bir kahkaha bile attýrýyordu.
Her þey yoluna girmiþ gibiydi. Ev sahibem bu saatten sonra kirayý isteyemeyecekti. Ýstese bile cevabým hazýrdý artýk. Müstakbel misafirlerimi daha
fazla rahatsýz etmemek için penceremin önüne
gelip dikildim yine. Bu sefer dýþarýya bakmýyor,
pencerenin tozlanmýþ camlarý üzerinde iþaret
parmaðýmla garip þekiller çiziyor, sonra da çizdiðim bu garip þekillerin hayatta neleri ifade edebileceklerini düþünüyordum. Birden yol ortasýnda son süratle gelen bir arabanýn önünde kalýveren masum bir kedi çevikliðiyle kol saatime baktým. Saat dörde on vardý. Saat dörtte dostum Negizbek gelecek, her zamanki gibi Ýbrahim ile bana Kýrgýzca öðretecekti. Ýbo’ya baktým, Kýrgýzca
dersini unutmuþ, hatta kendinden geçmiþ bir hali vardý. Bana hiç bakmýyordu bile. Sesimi çýkarmadým. Ýskemleye oturup onlarý dinliyormuþ gibi
yaptým. Kýsa bir süre sonra kapý zilim çaldý. Roza
ile Ýbrahim kapý ziline aldýrýþ bile etmedi. Gidip
kapýyý açtým. Gelen Negizbek’ti.
Negizbek içeri girip odadaki herkesle kendi ana
dilinde konuþmaya baþladý. Ýbrahim ve ben de
Negizbek’e konuþtuðu dilde cevap veriyorduk. Ev
sahibem Roza önce biraz kýzardý, bozardý. Bizim
Kýrgýzca konuþtuðumuza þaþýrdý. Ne yapacaðýný
bilemez halde, konuþtuðumuz dilde bir iki kelimeyle bize eþlik etti. Ders saati gelmiþti. Ev sahibeme “Ýsterseniz dersimizi siz de dinleyin!” dedim. Roza þaþkýn bir halde ne diyeceðini bilemedi. Kararsýzlýk içinde gitmesi gerektiðini, iþi olduðunu söyledi Negizbek’in ve kendisinin ana dilinde. Yüzü pembeleþti, gülümsedi. “Cakþý kalýnýzdar” diyerek bir kat alttaki evine gitti.
Roza gittikten sonra mutfaktaki masayý odaya getirdik. Hafta sonlarý gelen Negizbek’in giydiði terlikler balkondaydý. Balkona gidip terlikleri aldým.
Birden baþýmý kaldýrýp göðe baktým. Gök mavi,
masmaviydi...
Biþkek-2005
41
Gözlerimden Uçan Ak Kayýk
AÞIM CAKIPBEKOV - AKTARAN: KEMAL GÖZ
Bu olayýn üzerinden üç yýl geçti...
sebep oldu.
Köyde yaþamayý býrakýp yeniden þehre yerleþtim. Zaten köyde sabrederek bir yýl ancak yaþayabilmiþtim. Ben aslýnda köyde doðup büyüdüm ama galiba bu topraklara artýk yabancýydým...
Nedense geçen yýldan beri vücuduma musallat
olan bir hastalýk var. Ne yaptýysam bir türlü iyileþemedim. Bir faydasý olur diye düþünüyorum.
Bu sene bir aylýðýna Issýk-Göl’de tatil yapacaðým...
Üniversitede okuduðum bölüm de mesleðim de
köyde iþe yaramýyormuþ. Hiçbir iþ yapamýyorum, ne öðretmenlik ne de traktör þoförlüðü...
***
Köy insaný cana yakýn olur. “Bilim almýþ, okumuþ
adam” deyip bana karþý saygýda kusur etmediler. Fakat bir yýl boyunca el üstünde tutulmayý
beklemek de haksýzlýk olurdu; öyle ya, insanlarýn yaþamasý gereken bir hayatý varken, millet
iþinde gücünde, akþamki yemeðinin peþindeyken hiçbir iþ yapmadan gezip tozmak, birilerinin sýrtýna yük olmak insanýn aðýrýna gidiyor.
Boþ gezdiðimi görüp aralarýnda kendilerince
bir karar alan köylüler kolhozda muhasebeci olmamý teklif ettiler. Bu teklif bana saygý duymayý
bir kenara býrakýp artýk acýmaya baþladýklarýný
gösteriyordu. Fakat bunu da yapmak istemedim. Zaten bu saatten sonra onlarýn da sabrý tükenmiþti. Bense kendimi aciz duruma düþmüþ
zavallý biri gibi görmeye baþlamýþtým bile. Koca
adam olmuþtum; ama ne evim vardý ne de bir
ailem... Okumuþtum okumasýna, fakat boþ geziyordum. “Býrak Allah’ýný seversen” dedim kendi
kendime, “Önde yürüyenlerin kaldýrdýðý tozda
gitsem de ben yine þehirdeki yoluma devam
edeyim”. Ýþte, yýldýzýný kaybedip yolunu þaþýran
yolcular gibi yeniden þehre gelip yaþamaya
baþlamamýn hikâyesi...
Þehir hayatý bambaþka. Vakit kaybetmeden bir
iþ, bir de baþýmý sokabileceðim apartman dairesi buldum. Zavallý vücudumu orada burada
rezil eden caným, yeniden þehirde yaþamaya
baþlamaya, hayata yeniden baþlamama böyle
Dün hiç düþünmediðim, hatta hayal bile edemeyeceðim bir olay oldu; daha doðrusu birisiyle karþýlaþtým. Gölden çýkmýþ, plajda güneþlenenlerin arasýnda yürüyordum, birdenbire gözlerimin önünde genç bir kýz belirdi. Güneþlenerek tenleri bronzlaþan tatilcilerin arasýnda
bembeyaz vücuduyla hemen dikkati çekiyordu.
Yanýnda bir de erkek vardý. “Hýmm, hiç de fena
parça deðilmiþ” diye kendi kendime söylenip,
alýcý gözlerle genç kýzý süzüyordum ki içimden
bir ses bir þeylerin ters gittiðini, süzdüðüm yüzün bana bir yerlerden tanýdýk olduðunu söylemeye baþladý. Yüzümdeki yýlýþýk ifade saniyeler
geçtikçe þaþkýnlýða dönüyordu... “O mu?.. Nasýl
olur?” yanlarýndan geçip þaþkýnlýkla arkamý
döndüðümde kýz da kafasýný çevirmiþ bana bakýyordu. Bir anda göz göze geldik. Yüreðimin
titrediðini hissettim. Gözlerinde korkuyla karýþýk
rica ifade eden bir bakýþ vardý. Yanýndaki erkek
acele ettirerek :
-Yürüsene caným, güneþe alýþkýn deðilsin, biliyorum tenin yanýyor, birdenbire güneþe çýkýnca
böyle olur hep” diyor bir yandan da onu elinden tutmuþ göle doðru çekiyordu.
Olduðum yerde donmuþ, ne yapacaðýmý bilemez halde göle doðru el ele tutuþmuþ giden
çiftin arkasýndan bakakalmýþtým. O ise dönüp
bir defa daha bakamadý. Bakmak istiyordu.
Bakmak istediði bembeyaz belinin kývrýmlarýndan belli oluyordu.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
42
Çok heyecanlanmýþ, aptallaþmýþtým. Olduðum
yerde biraz daha dikilip kaldýktan sonra, kýzýn
uzaktaki siluetinden gözümü alamadan öylece
oturdum. Bir gün karþýlaþacaðýmýz hiç aklýma
gelmemiþti; umut bile etmemiþtim. Çocukluðundaki bembeyaz, güzel yüzünü arada bir
hayal eder, eski günlere giderdim; ama þimdi
karþýmda, hemen yaný baþýmda, iki adýmlýk mesafede duruyordu.
Erkek arkadaþý, kolundan tutarak suya girmesine yardým etti. Acaba kýz da benim hissettiklerimi hissetmiþ miydi? Yanýndaki erkeðe sezdirmemek için hiçbir þey olmamýþ gibi gülüyor, suyun
içinde oyunlar yapýyordu ama, arada bir baþýný
benim olduðum tarafa doðru çeviriyor, plajda
güneþlenen tatilcilerin arasýndan beni görmeye
çalýþýyordu. Galiba oturduðum için beni göremiyordu. Konuþmalarýný tam duyamasam da
gülme sesleri kulaklarýmdaydý. Arkadaþý onu
suyun derinliklerine itiyor, neþeyle þakalaþýyorlardý. Daha doðrusu anlýyordum ki kýz, yanýndaki gencin herhangi bir þey sezmemesi için
hiç renk vermeden olabildiðince eðleniyormuþ
gibi görünüyor; elleriyle erkek arkadaþýna su
atýyordu. Ama bazen, yalnýz kaldýðý zamanlar,
aceleyle plajdaki insanlarýn arasýna bakýp, gözleriyle beni aramasý... “Demek unutmamýþ”...
Yüreðim titredi birden. Arkadaþýný suyun içinde
yalnýz býrakarak yanýma ne zaman gelecek diye
sabýrsýzlýkla beklemeye baþladým. Galiba o da
bunu yapmak istemiþ, fakat plaja beraber geldiði erkeði býrakarak baþka bir tanýdýðýnýn yanýna gitmenin yakýþýk almayacaðýný düþünmüþtü.
Sahilden biraz uzaklaþýnca, yanýndaki arkadaþýnýn boynuna sarýlýp onu suya basarak kahkahayla gülmeye baþladý. Artýk biraz önceki gibi
arada bir kafasýný çevirip bakmaz olmuþtu sahile. Ne yalan söyleyeyim, kendi kendime gelin
güvey oluþumdan dolayý biraz mahçuptum.
Belki de hata bendeydi. Onu, benim hissettiklerimi hissediyor sanmýþ, kafamdan geçenleri
sanki gerçekmiþ gibi hayal etmiþtim. Acý gerçeði anlayýnca kýzdým, durgunlaþtým birden, eski
günlere gitti aklým...
Salima!.. gerçekten þu suyun içinde gülen, eðlenen, þakalar yapan genç kýz sen misin? Her
gördüðü çiçeðe konan beyaz kelebekler gibi
tatlý, þirin, küçük neþeli kýz. Hani altýncý sýnýftaydýk, ayný sýrada beraber otururduk da okuldaki
çocuklar, “bunlar birbirini seviyor” diye þaka
yapar bizi utandýrýrlardý. Hatýrlar mýsýn en çok
da ben kýzar, ben utanýrdým bu þakalarý duyunca. Aramýzda, o zamanlar ne olduðunu anlayamadýðýmýz bambaþka bir duygu vardý. Bu duygunun “aþk” olduðunu hiç düþünmemiþ, bu kelimeyi aðzýmýza bile almamýþtýk; ama sanki bu
duygu, kalbimizi ýsýtan, bizi birbirimize yakýnlaþtýran o iksirli duygu ... O Salima mýsýn
sen?..Hani þu durduðu yerde duramayan, bir
oraya bir buraya koþan; koca koca gözleri güldüðünde de aðladýðýnda da (Evet evet, aðladýðýnda.. aðladýðýný bir defa görmüþtüm, unutma!) sevimli olan küçük neþeli kýz... Hatýrlarsýn
belki, ben, hani þu hislerini kutsal birer hazine
gibi görüp kimseye anlatmayan, sana dahi açýlamayan kabak kafalý kara bala. “Bunlar birbirine âþýk” diye bizi aðýzlarýna dolayan çocuklarýn
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
43
yaptýklarý þaka çok aðýrýma gitmiþti de, kýzgýnlýðýmdan ne yapacaðýmý þaþýrmýþ çocuklarýn aðzýndan kurtulmak için herkesin önünde sana
baðýrmýþ, kaba laflar etmiþtim. O koca koca
gözlerini üzerime dikmiþtin, soru sorar gibi bir
halin vardý. Sonra aðlamýþtýn. O halini göreceðime, yer yarýlsa da yedi kat içine girseydim
keþke. Hepiniz daðýlýp evlerinize gidene kadar,
o ýssýz yolda kafamý kollarýmýn arasýna alarak tek
baþýma oturmuþtum... Bu olaydan sonra bir daha görüþtük mü? Hatýrlamýyorum. O günden
sonra istememiþtim seninle karþýlaþmayý. Çünkü
günahýmý boynuma almak, seni görünce özür
dilemek zorunda kalmak istememiþ belki de buna cesaret edememiþtim.
Günlerden bir gün, senin yaþ günü kutlaman
olacaktý hani... Hatýrlarsan beni de çaðýrmýþtýn.
Sana ne hediye alacaðýmý bilememiþtim de kara kara düþündüðümü gören annem, iki kamýþý
birbirine baðlayýp üzerini sarmýþ, ipekten, kýrmýzýlar içinde oyuncak bir bebek yapmýþtý. ‘Al’
demiþti, ‘bunu götür’. Annem seni bilirdi. Birbirimize mektup yazdýðýmýzý, ayný sýrada beraber
oturduðumuzu, derslere beraber çalýþtýðýmýzý...
Þimdilerde düþünüyorum da aslýnda annem
aramýzda olup biteni, bizim açýktan açýða birbirimize söyleyemediðimiz þeyi sezmiþti. Belki de
üzülürdü, umutsuz olduðunu bilirdi belki de...
Belki de sana hediye etmemi istediði oyuncak
bebeði onun için yapmýþtý. Utanmýþtým...
Sonra siz göçtünüz. Göçerken sen bize gelmiþsin, ben evde yoktum...
O gün eve geldiðimde “Neden gitmiyorsun,
oyuncak bebeði de hâlâ vermemiþsin” diye
azarlamýþtý annem beni.
Sizin göçtüðünüzü duyduðumda ne kadar da
korkmuþtum. Sana vermek için sakladýðým bebeði aldýðým gibi koþturmuþ, siz gitmeden bebeði vermek istemiþtim. Sokaðýn baþýna geldiðimde eþyalarý taþýyan kamyonet köyden çýkmak üzereydi. Kamyonetin arka tarafýnda seni
ve papaný (þehirde büyüyen çocuklara özenir
de babana papa derdin) görmüþtüm de, arkanýzdan deliler gibi koþturmuþtum...
O Salima mýsýn sen?..
Kalbim sýzladý. Güneþ tam tepeye dikilmiþ, bütün sýcaklýðýný hissettirmeye baþlamýþtý. Erkek
arkadaþý beni fark etmiþ miydi acaba? Salima’ya yaklaþarak onun yanýnda yüzmeyi dü-
þündüm, fakat cesaretim yoktu; kararýmdan vazgeçtim. Belki de onu erkeðinin gözleri önünde
zor durumda býrakmak istemedim. Yerimden
kalkýp boþ bir þemsiyenin gölgesine oturdum.
Bu sýrada Salima da yanýndaki erkeði gölün
içinde býrakýp yavaþ yavaþ sahile doðru. Bana
doðru yürümeye baþladý. Acaba “Üþüdüm” mü
diyordu, tam anlayamadým; erkek arkadaþý ise
arkasýndan “Salima, gölgede otur, hemen güneþe çýkma; tenin yanmasýn” diye baðýrdý. Salima ona dönüp “Anladým.” der gibi baþýný salladý ve gölün içinden bembeyaz vücudunun üzerindeki su damlalarý... periler gibi süzülerek sahile doðru geldi. Nasýl da fark edememiþim.
Endamý ne kadar da alýmlý olmuþtu!.. Gözleriyle, sahilde güneþlenenlerin arasýnda beni arýyor gibiydi. Sahile çýktýðýnda ben de yerimden
kalktým. Beni görmüþtü; ama bana doðru gelmeyerek baþka bir þemsiyeye doðru yürümeye
baþladý. Çocukluðunda okulun etrafýnda veya
yolda görse “Hey, beklesene” deyip hemen yanýma gelir, baþka kýzlardan farklý olarak benimle gevezelik etmeye baþlardý. Böyle zamanlarda
yüzüne bir þey diyemesem de “Þimdi çocuklar
görüp dalga geçmeye baþlayacaklar, ne diye
yanýma gelir ki bu?” diye kýzardým. Ya þimdi,
doðrudan bana doðru gelmemesine bir taraftan kýzarken, bir taraftan da olgun bir kadýna
yakýþan çekingenliðini anlayýþla karþýladým.
Þemsiyenin gölgesine oturup dinlenmeye baþladý. Heyecandan dilim damaðým kurumuþ, kalbim hýzla çarpmaya baþlamýþtý. Yerimden kalkýp
yanýna doðru ürkek adýmlarla yaklaþmaya baþladým.
-Salima, merhaba Salima.
Boðazýma bir þeyler düðümlenmiþti sanki. Ne
söyleyeceðimi, nereden baþlayacaðýmý bilemeden ayakta kala kaldým. O ise geniþ bir havluya
sarýlmýþ, dizlerini bükerek yan oturmuþtu. Örülmüþ saçlarýnýn suyunu bir eliyle sýkýyordu. Sanki benim yaklaþtýðýmý anlamýþ, o da heyecanlanmýþtý. Göðsü hýzlý hýzlý inip kalkýyor, yüzünde
bir endiþe ifadesi görüyordum. Ýhtiyatlý davranýp da beni tanýmamazlýktan gelmedi; sesimi
duyar duymaz hemen baþýný bana doðru çevirip heyecanýný belli etmemeye çalýþsa da kýzaran yüzüne bambaþka bir güzellik veren gözleriyle bana baktý.
-Sen misin?
Sonra gözlerini hüzünlü bir halde yavaþ yavaþ
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
44
dalgalanan mavi sulara dikti. Ben de göle baktým. Erkeði gölde yüzüyordu.
Söze nereden baþlayacaðýmý, ne söyleyeceðimi
þaþýrmýþtým.
-Nasýl yani?.. dedim, kekeleyerek.
Anladý beni, seneler sonra, karþýlaþmak bir yana, unuttuðu eski bir dostla birdenbire, öylesine bir yerde, göz göze, bir Issýk-Göl gününde
daha dün ayrýlmýþ, dün tanýþmýþ gibi konuþmak
ya da gülen gözlerle sýký sýkýya sarýlýp eski günleri yad etmek... öylece kala kalmýþtýk, konuþmak, bir þeyler söylemek... ama nutkum tutulmuþ, tek kelime edemez olmuþtum. Eski günlerdeki arkadaþlýðýmýzý, beraber geçirdiðimiz anýlarý hatýrlayýp anlatmanýn hiç gereði yoktu. Kadýnlar böyle durumlarda belki de daha rahat,
daha olgun oluyorlar. Hâtýralarýmdaki iri gözlü,
sevimli kýz karþýmda oturuyordu. O da en az benim kadar heyecanlanmýþ, eski günleri hatýrlamýþtý; ama sanki daha yeni tanýþmýþýz gibi
“Nerede çalýþýyorsun” diye öylesine bir soru
sordu.
Ben ona böyle bir soru sorsaydým belki de uygun düþmeyecekti. Fakat, Salima’ya ne darýldým
ne de gücendim. Eðer o da bir þey konuþmasaydý, belki de tek kelime daha edemeden gidecektim.
Birbirimize böyle anlamsýz, kesik kesik sorular
sorduk. Yavaþ yavaþ anlatmaya baþladý. Salima
evlenmiþ, gölde yüzen erkek kocasýymýþ. Benim
kaldýðým otelde kalýyorlarmýþ. Ýki çocuðu varmýþ. Þimdilerde Perjevalski þehrinde yaþýyormuþ. Perjevalski’deki enstitüyü bitirmiþ. Þehirde
olmasý gerekiyormuþ, fakat bir günlüðüne kocasýyla buluþmak için gelmiþ.
-Nasýl yani, gidecek misin?
-Yarýn.
Ýçim burkuldu birden. Oradan buradan biraz
daha lafladýk. Fakat ikimiz de durgunlaþmýþ, düþünceli gözlerle gölü izlemeye baþlamýþtýk. Kocasý sahile doðru yüzmeye baþladý. Birdenbire
yerinden kalktý. Ben de kalktým. “Kocan kýskanç
mý?” diye dilimin ucuna kadar gelen soruyu
sormadým, gerek yoktu. Vedalaþmadýk, bir daha
görüþmek üzere filan da demedik, kalbimde bir
sýzýyla oradan sessiz sedasýz uzaklaþtým.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Akþam yemeðinde tam benim oturduðum masanýn karþýsýnda otururken gördüm onlarý. Kocasý hýzlý hýzlý konuþuyor, bir þeylerden þikayet
ediyordu. Belki de yemeklerin iyi hazýrlanmadýðýndan, belki de baþka þeylerden... ama Salima
dinlemiyordu onu; sanki bambaþka yerlerde,
bambaþka alemlerde gibiydi. Bazen kocasýnýn
yüzüne anlamsýz anlamsýz bakýyor, baþýný sallýyordu; ama baþka þeyler düþündüðü belliydi.
Yemekten sonra onu göremedim, doðrusunu
söylemek gerekirse “Görebilir miyim?” diye ne
etrafýma bakýndým ne de onu görmek istedim.
Belki de kocasýnýn dikkatini çekmek, sinirlenmesine neden olmak istemedim. Fazla oyalanmayarak odama çýkýp yattým.
***
O gece sabaha kadar uyuyamadým. Türlü türlü
þeyler geldi aklýma. Hâtýralar yeniden canlandý,
kalbimde bir sýzý, bir Isýk-Göl akþamý, yatakta
yatýp kaldým. Nedense böyle düþünceli olduðum zamanlarda kalbimle beynim iki taraf olur
tartýþýrlar. Hiç sesimi çýkarmadým... Ne müdahale ettim ne de taraf tuttum. Sessizce dinledim
onlarý.
“Neden ben bu kadar yaralandým” dedi kalbim
sýzlanarak. “Nedir bu benim çektiðim, çocuklarýn dilinden, beni aðýzlarýna dolamalarýndan
kurtulmak için daha çocukken ayrýldým Salima’dan. Oysa belki de çocuklar Salima’ya yaklaþamadýklarý için böyle yaparlardý. Ya ben, bir
inat uðruna onun kalbini kýrdým. Nedir bu; yoksa benim tabiatým mý bozuk?
-Sen aslýndan dangalaksýn” dedi beynim hemen.
-Ne!.. Sen misin bunlarý söyleyen, senin hiç suçun yok sanki?”
-Ýþte, gerçekleri söyleyince nasýl da çark ediyor,
kendinle yüzleþmekten kaçýyorsun. Sen bunun
için dangalaksýn. Þehirde okudun, þehirde çalýþtýn. Fakat baþkalarý gibi hayatla savaþamadýn,
köye bu yüzden kaçmadýn mý?”
-Tamam, tamam haklýsýn, ama ben hayattan deðil, yalakalýktan, karaktersizlikten kaçtým”
-“Hadi oradan” dedi beynim, “Rüzgârda uçup
gidecek laflar edip nereye varacaksa... Hatýrlasana, enstitüyü ne düþüncelerle bitirmiþ, ne hayaller kurmuþtun. Bu dünyayý kurtaracak tek
45
can sendin ya, unuttun mu yoksa? Hani cahilliði yok edecek, kötülüklerle savaþacaktýn. Ne oldu sonra?.. Ýyi düþün iyi; baktýn ki yalakalar, karaktersizler gittikleri her yerde þanlý, her yerde
itibarlý.. sense ne onlar gibi olabildin, ne de onlarýn gölgesinde yaþayabildin; zoru görünce de
“Hayattaki yerimi köyde bulacaðým.” diye anlamsýz bir bahane uydurup kendi kendini kandýrarak köye kaçtýn, doðru deðil mi?”
-Fakat... doðru söylüyorsun, ama maddiyat, sen
bunu anlamýyorsun. Ben bu dünyaya sadece
karnýmý doyurup keyfime bakmaya gelmedim.....
yeyim. O iðrendiðin yalakalar maksadýna ermek için insanlarý kullandýlar; ne gerekiyorsa
yaptýlar; akýllarýna gelen her çareye baþ vurdular. Kazanan onlar oldu. Böylelerine güçlü derler. Ya sen, güçlülerle, gücü bu þekilde elde
edenlerle boðuþamadýn, onlarla savaþamadýn,
hani þu cahilliði silecek, kötülüklerle savaþacak
olan sen... Beceremedin, yenildin. Hayýr, hayýr
savaþýp yenilenin de bir deðeri vardýr, sen savaþamadýn bile, korkak tavþanlar gibi kaçtýn.
Kalbim sýzlýyordu...
Beynim, âdeti olduðu üzere her zamanki gibi
sözleri çarpýtýyordu
-Ya sonra, ne buldun köyde, ne yaptýn? ‘Koca
bir hiç’. Ne sanmýþtýn? Köye gittiðinde refah
içinde, kaygýdan uzak bir hayatla karþýlaþacaktýn deðil mi? Adam sen de, ne gördün ya, orada da güreþ, mücadele... Hatýrlýyor musun,
daðlardayken görmüþtün, bir tilki kurumuþ koç
kafasýnýn üzerine pislemiþti. Ýþte sen o kurumuþ
koç kafasý oldun. Bütün her þeye raðmen avcýlarýn yüzyýllardýr yürüdükleri yollarý bir kenara
býrakýp göklerden kendi kendine yeni bir yol
bulmaya çalýþtýn. Ya sonra, sonra ne oldu!
-Oo. Zavallým, hâlâ kendi kendini kandýrýp avunuyor musun? Eðer söyleyemiyorsan ben söyle-
-Hayýr, hayýr, sen çarpýtýyorsun, dedi kalbim.
Mücadele edememiþ, güçsüz olmuþ olabilirim;
Beynim, kalbimin sözünü yarýda kesmiþti
-Geç bu beylik laflarý. Sen kaçtýn mý, kaçmadýn
mý? Onu söyle” dedi.
-Hayýr, kaçmadým. Ben karaktersizlerden iðrendim.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
46
ama kendince yeni bir yol aramanýn kötü bir tarafý yok.
-Ýyi tarafý da neresindeymiþ? O yalçýn daðlarýn
arasýnda tek baþýna kalýp ölmek mi?
-O da bir ihtimal. Belki de ölürsün, fakat yeni
bir yol bulmaya çalýþmak da kendine göre mücadeledir. Eðer biri ölürse bir ikincisi diðerinin
yarým býraktýðý iþi tamamlar.
-Beynim kendini tutamadý: “Sonra da ölümle
baþ baþa kaldýðýnda köpekten bile medet umacak kadar yerlere düþer desene...”
“Haddini bil, beynim olsan da bu kadarýna aklýn yetmez senin. Senin düþündüðün Kadýralýnýn mücadelesi mücadele deðil, onun tek derdi midesiydi, anladýn mý midesi.”
-Fakat o güçlü, sen kendin söyledin. Hatýrlýyor
musun? Ya havaalanýndan hiddetlenerek döndüðün gün...
“Onun gücü kirli”
-Tamam, kirli olsun. O yalçýn kayalarda gördüðün sayatçýya dað koyununu avlayarak getiren
alýcý kuþlarý hatýrlýyor musun? Onlarýn gücüne
ne diyeceksin?
-Ben o alýcý kuþlarýn ululuðuna, adilliðine imrenmiþtim...
Bu muydu âdillikleri? Senin avlayacaðýn dað
koyununu alýp gitmediler mi?
-Senin Kadýralýn kurtlara benziyor, sürüye girdi
mi yiyeceðini de yemeyeceðini de kýrýp geçiriyor. Ya bürküt? Sadece kendine yetecek kadarýný alýyor. Yaðma etmiyor. Sen de söyler misin
farkýný?
-Sonra senin gibileri Salima’sýndan ayrýlýp kuru
hayalleri ile ortada öylece kala kalýyor, de de
gülelim bari, dedi beynim.
Kalbim kendini tutamayarak güldü.
-Sen adam olmazsýn, beyin”
-Hadi ordan zavallý kalp. Hissediyorsun ama
hatýrlamýyorsun, hâfýzan yok... Neyse geç oldu,
sana lâf anlatýlamayacaðý bir kere daha anlaþýldý. Bildiðin gibi yap.
Kalbim kendini tam manasýyla ifade edememeKardeþ Kalemler Nisan 2007
nin verdiði acýyla somurtarak uykuya daldý.
Beynim ise kalbimin arkasýndan bakýp kurnaz
kurnaz gülerek gözünü bile kýrpmadan öylece
durdu.
Bu ikisinin arasýndaki tartýþmadan bir þey çýkmayacaðýna ben de ikna oldum ve artýk yapacak bir iþ olmadýðýndan uykuya daldým.
***
Ertesi gün Salima gitti. Kocasý otobüs terminaline kadar onu yolcu etti. Ne yapacaðýmý þaþýrdým. Þöyle oturup da onunla rahatça konuþamayacaðýmdan, en azýndan vedalaþamayacaðýmdan korktum. Salima ve kocasý terminale
doðru giderken ben de arkalarýna düþüp onlarla beraber terminale gittim. Salima benim arkalarýndan geldiðimi gördü. Fakat hiçbir þey olmamýþ gibi davranýp kocasýna sýr vermedi. Bense yakýndan takip ederek kocasýnýn dikkatini
çekmek, kafasýný karýþtýrmak istemedim. Terminal, insan kaynýyordu.
Salima otobüse bindi. Birden ne yapacaðýmý
þaþýrarak telaþlandým. Otobüse insanlar biniyor,
bir yandan da aceleci birisine benzeyen kocasý Salima’ya son direktiflerini veriyor, galiba eve
varýnca ne yapmasý gerektiðini söylüyordu.
Otobüs yavaþ yavaþ hareket etmeye baþladý.
Sabredemedim, o an bir karar vermeliydim.
Otobüsün kapýsý kapanmadan aceleyle merdivenlere kendimi attým. Ayaktakileri aralayarak
Salima’nýn oturduðu yere doðru giderken kocasý beni gördü; fakat bir mânâ verememiþ olmalýydý ki aldýrmadý.
Otobüs artýk yola çýkmýþ, hýzýný arttýrmýþ bense
kalabalýðýn içinde sýkýþýp kalmýþ, neredeyse
ayaklarým yerden kesilmiþti... Biraz daha yol gittikten sonra insanlarý ite kaka Salima’nýn yanýna
kadar yaklaþabilmiþtim nihayet. -Acaba otobüs
terminalden çýkarken Salima beni mi hatýrladý,
son bir defa daha görebilir miyim diye gözleri
ile kalabalýðýn içinde beni mi aradý bilmiyorum,
dalgýn gözlerle pencereden dýþarýya bakýyordu. Belki de kocasýna söylemeyi unuttuðu bir
þey vardý! Pencereden bakan silûetini incelerken kendi kendime “Beni arýyordu” dedim. Rahatladým birden. Oturduðu koltuðun yanýna
elimi koyduðumda birdenbire benden tarafa
doðru baktý ve sevincini hiç de saklamak istemeyen bir yüz ifadesiyle gülerek “Ben de seni,
veda bile etmeden terminalde kaldýn sanmýþtým...” dedi
47
“Veda bile etmeden” diyen kýz, ayný sýrayý paylaþtýðým koca gözlerinden ýþýk saçan, açýk yürekli Salima’ydý. Fakat eski Salima’ya, þimdiki
genç kadýn Salima’nýn azarlayan yüz ifadesinin
de katýldýðýný sezer gibi oldum.
-Bir defa vedalaþmadým da ne oldu? On beþ yýl
seni göremedim... Artýk bu defa seninle helalleþmezsem bir daha ne zaman görürüm Allah
bilir.
Salima o günleri hatýrladý. Hüzünlendi gözleri
birden; gülümseyen yüzü durgunlaþtý ve düþünceli bir þekilde önüne bakmaya baþladý.
Sonra, “Kendinin...” dedi, belli belirsiz bir hüzünle. Dünkü konuþmamýzda nasýl olduðunu
anlayamadýðým karþýlýklý bir saygý vardý aramýzda... Yüzünün bu halini görünce kalbim birden
coþkuyla çarpmaya baþladý; ona sýmsýký sarýlmak, öpmek istedim. Fakat diðer yolcularýn yanýnda yapamazdým...
Kucaklaþýp öpüþmek... içimde bu dünyada Salima’dan baþka kendime yakýn olarak gördüðüm baþka birisi yokmuþ gibi sýcak duygular,
sevgi selleri birikiyordu. Fakat çok önceleri, çocukluk günlerimizde, el ele tutuþup yollarda
dolaþtýðýmýz günlerde, Salima’nýn yüzüne bakýp
bir defa dahi olsun sýcak bir kelime söylemiþ
miydim? Hatýrlamýyordum, galiba ona üzülüyordum!..
Terminalden uzaklaþmýþtýk.
-Peki, sen nereye gidiyorsun? dedi
-Bilmiyorum dedim, sadece seninle rahat rahat
oturup konuþmak istemiþtim.
-Konuþup ne yapacaðýz. Birbirimizi gördük,
hasret giderdik ya, baþka konuþacak neyimiz
var ki! Ya da... ya da bir þeylerin deðiþeceðini
mi sanýyorsun? Çocukluk günleri bitti, o günlere istesek de dönemeyiz artýk.
-Burada insek, bir sonraki otobüsle gidersin.
“Olmaz” dedi, “Boþ yere kendi kendimizi zor
duruma düþürmenin gereði yok”.
Ne yapacaðýmý bilemeden duruyordum. Salima bana hem yakýn hem de çok uzaktaymýþ gibi geliyordu. Orada kalmak istemedim, nereye
kadar gideceðimi de bilmiyordum.
Epey yol gittik, bir köyü de geçtikten sonra yol
için verilen parayý yeniden ödedim. Otobüsteki
yolcularýn yarýsý yollarda inmiþ, Saliman’nýn yanýndaki yer de boþalmýþtý. Yanýna oturduðumda
vücudu vücuduma deðmiþ uzun zamandýr üstü
örtülmüþ, közü gitmiþ olan gönlümdeki ateþ de
alevlenmiþti. O zaman Salima’yý ta yüreðimin
derinliklerinden gelen gerçek bir sevgi ile özlediðimi anladým, artýk ayrýlmak eskisinden de zor
olacaktý.
Salima’nýn gideceði yolu hemen hemen yarýlamýþtýk. Otobüs büyük bir nahiyede durdu. Yolculardan kimisi indi; yola devam edecek olan
kimileri ise on beþ dakikalýk moladan yararlanýp
öðle yemeðinin derdine düþtü. Salima ve bense yol kenarýndaki bir bahçeye girip aðaçlarýn
gölgesinde biraz yürüyüp temiz hava aldýk.
Artýk daha fazla gidemezdim, yeniden dönmem
gerekiyordu. Biraz önce hissettiðim duyguyu yine hissediyor Salima’yý kendime hem çok yakýn
hem de çok uzaktaymýþ gibi görüyordum. Nedense bu duyguyu hiç hissetmemeliymiþim gibi
geliyordu. Huzursuzdum. Çocukluðumuzda
aramýzda geçenleri, eski anýlarý yeniden hatýrlayýp biraz daha konuþtuk. Hayallerimizi paylaþtýk, adreslerimizi birbirimize verdik. On beþ
dakika ne çabuk geçmiþti. Otobüsten duyulan
korna sesi ile onunla geçirdiðim güzel dakikalarýn biteceðini anladým. Salima’yý bir kez daha
kaybetmek istemiyordum. Ne yapacaðýmý þaþýrmýþ bir halde “ Kalsana” dedim.
Güldü Salima.
Bunlarý söylerken hüzünle önüne bakýyordu.
-Hiç deðiþmemiþsin...
Aslýnda doðruydu. Eski günlere istesek de dönemezdik; ama içimde bir þeyler kopmuþ gibi
bir sýzý vardý.
Elini uzattý. Onu kavrayýp kucaklamak için kendime çektim.
Anlýyorum... bari öylesine oturup konuþsak...
“Dur” dedi. Býrak her þey olduðu gibi kalsýn.
Salima bana yüzünü çevirdi, düþünür gibi yanaklarýnda beliren tatlý bir gamzeden sonra,
yavaþça evet der gibi baþýný salladý.
Bunu söylemiþti; ama o güzelim gözlerinden iki
damla yaþ yanaklarýndan yavaþ yavaþ süzülüverdi. Israr etmedim, fakat tüylerim diken diken
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
48
olmuþ, bahçeden çýkana kadar yanýnda zor yürümüþtüm. Bahçenin çýkýþýnda vedalaþtýk. Otobüse kadar yolcu etmemi istemedi. Doðruydu
aslýnda, her þey açýkça belli olmuþtu. Bu saatten sonra kuru kuruya âþýkçýlýk oynamanýn gereði yoktu.
***
Ýþte böyle. Salima gitti. Bense yalnýz kalmýþtým.
Etrafýmda bir çok insan vardý; ama içimde, uçsuz bucaksýz bir bozkýrda nereye gideceðini bilemeyenler gibi bir buruklukla yapayalnýzdým.
O gün kaldýðým otele geç vakitte döndüm. Moralim bozulmuþ âdetim olduðu üzere tek baþýma oturup içmiþtim. Önceleri yalnýz baþýna içki
içenlere þaþýrýrdým. Oysaki oluyormuþ. Otele
döndüðümde gece saat 11 civarlarýydý. Daðlardan sert bir rüzgar esiyor, gökyüzünde biriken yaðmur bulutlarý arasýndan arada bir çakan þimþeðin ýþýðý beliriyordu. Göle kadar gidip
biraz hava almak istedim.
Sahildeki otlar dalgalarýn içinde alev alev yanar
gibi görünüyor, gölün yüzeyi zifiri karanlýða bulanmýþ, birazdan kopacak olan fýrtýnanýn haberini veriyordu. Daðlardan esen rüzgarýn tesiriyle gittikçe güçlenen dalgalar þiddetle kayalara
çarpmaya baþlamýþtý. Gölün kenarýna yaklaþtýðýmda dalgalarýn arasýnda salýnan beyaz bir
kayýk gördüm. Þaþýrdým birden. Kayýklar iskeleye baðlanýrlardý. Nasýl olmuþtu, iskele tarafýndan vuran dalgalardan mý, ya da baðlamayý mý
unutmuþlar bilmiyorum... Ýhtimal kayýklarýn ihtiyar bekçisi ertesi gün bu kayýðýn hesabýný verecekti. Birden bire aklýma güçlenen rüzgarýn tesiriyle dalgalarýn arasýnda yönü belirsiz bir þekilde sallanan kayýðý tutup iskeledeki yerine
baðlamak geldi. Aceleyle üzerimdekileri çýkarmaya baþladým. Bu sýrada kayýk sahilden 20
metre kadar uzaklýktaydý. Artýk soðumaya baþla-
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
yan kumun üzerine elbiselerimi býrakýp kayýða
doðru yüzmeye baþladýðýmda mesafe epey
açýlmýþtý. Dalgalar çarptýkça kayýk daha da uzaklaþýyor, bense arkasýndan var gücümle yüzüyordum. Aslýnda yüzmeyi pek iyi bilmezdim,
ama dalgalar beni de alýp götürüyordu. Dalganýn en tepesindeyken kayýðý görüyor, sonra yeniden gözden kaybediyordum. Kayýk, artýk yetiþemeyeceðim kadar uzaklýkta, kanadý kýrýlýp da
göle düþen kuþlar gibi çýrpýnýyordu. Soðuk su
vücuduma iþlemiþ, kendime gelmiþtim. Artýk ýsrar etmenin, daha fazla ilerlemenin gereði yoktu. Nitekim biraz daha yüzecek olursam kayýkla
beraber ben de kaybolup gidecektim. Biraz
duraladým, arkama dönüp baktýðýmda þaþýrtýcý
bir biçimde sahilden uzaklaþtýðýmý gördüm.
Acele etmem gerekiyordu. Ýyiden iyiye azgýnlaþan dalgalar, zifiri karanlýkta beni de savuruyor,
sahilden uzaklara atýyordu. Korkmuþtum. Daha
bir azimle yüzmeye baþladým. Dalgalara karþý
yüzmenin zor olduðunu duymuþtum; nitekim
neredeyse pes edecektim. Ciðerlerim aðrýmaya baþlamýþ, ferim kesilmiþti. Biraz dinlenmek
için duracak olsam dalgalarýn beni arka tarafa,
gölün içine doðru çekip götürdüðünü hissediyordum. Daðlara da dik yerlerden çýkmadýðýmý,
yamaçlarý dolaþtýðýmý hatýrladým. Gölün üzerinde olabildiðince dalgalarý karþýma almadan
çapraz olarak sahilde görünen otlara doðru bitkin bir þekilde yüzmeye baþladým.
Gönül kenarýna soluk soluða çýkýp da kumlarýn
üzerine kendimi attýðýmda, aklýma gelen ilk þey
kayýk oldu. Baþýmý kaldýrýp göle baktýðýmda
onun, küçük bir ceviz kabuðu gibi çalkalanarak
sahilden uzaklara, karanlýk gölün içlerine doðru kaybolup gittiðini gördüm.
Gözlerimin önünden uçup gitmiþti.
Bir daha dönmemek üzere...
49
Þair Elmas Yýldýrým’ýn Çileli Hayatý
ENVER ARAS1
1. Doðumu ve Çocukluk Yýllarý
Elmas Yýldýrým 25 Mart 1907 tarihinde Bakü’ye
35 km mesafede bulunan Gala köyünde varlýklý bir ailenin ilk çocuðu olarak dünyaya gözlerini açar. Babasý Abdülmehemmed, anasý Nisa
Hanýmdýr. Ailenin Yýldýrým’dan sonra Sona ve
Ziba adlý 2 kýzý, Abdülali, Memmedali ve Haydar adlý 3 oðlu daha dünyaya gelir.
Yýldýrým’ýn babasý Hacý Abdülmehemmed, Gala
köyünde çiftçilik ve hayvancýlýðýn yanýnda ticaretle de meþgul olur.2 Hacý Abdülmehemmed
1913’te, Bakü’ye 40 km mesafede bulunan Þüvelan’a, oradan da Bakü’nün bir semti hâline
gelen Çemberekend’e göç eder.
Günümüzde ‘Þehidler Hýyabaný’ olarak adlandýrýlan bölgenin de içinde bulunduðu Bakü’nün Yasamal Semti, eskiden Çemberekend
olarak bilinirdi. Bugün Çemberekend’in adý
Bakü’nün Yasamal semtinde bulunan Çemberekend Mezarlýðý adlý kabristanda yaþamaktadýr.
Yýldýrým’ýn babasýnýn 1500 yýllýk tarihî Gala köyünde tarlalarý, sürülerle koyunlarý; Çemberekend’de iþ yerleri; Þüvelan’da bað, bahçeleri,
ticarethaneleri ve Hazar’ýn sahilinde yük gemileri vardýr. Yani Yýldýrým, gözlerini zengin bir ailenin çocuðu olarak dünyaya açmýþtýr (Edalet
vd. AZTV, 1989).3
Geleceðin hürriyet ve istiklâl þairi ailesiyle birlikte, þimdi Bakü’nün bir semti olan Çemberekend’de, bugün Gülistan Sarayý’nýn yer aldýðý
bölgede 7 numaralý evde yaþamaya baþlar.4 Yýldýrým’ýn çocukluk yýllarý, dilinden düþürmediði
Hazar Denizi’nin dalgalý sahillerinde geçer. Bunun için Hazar, onun kalbinde silinmesi mümKardeþ Kalemler Nisan 2007
50
kün olmayan derin izler býrakýr ve þiirlerinin ana
kaynaklarýndan birini oluþturur.
2. Asýl Adý
Þairin oðlu Azer Elmas’ýn ve yeðeni Hacýaða Almaszade’nin ifadelerine göre Yýldýrým’ýn göbek
adý Abdülhasan’dýr. Ama çocukluk yýllarýnda
Azerbaycan’da onu, herkes dedesinin adý dolayýsýyla Almas veya Almaszade diye bilirdi.5 Bekir Nebi de benzer bilgiler vermektedir (AÉA
vd. 24 Nisan 2002).
Elmas Yýldýrým’ýn, Edebiyat Cemiyyeti’ndeki kayýtlara göre asýl adý Yýldýrým, soyadý da Almaszade’dir (Elekberli 1999: 164). Elazýð Merkez
Nüfus Müdürlüðü kayýtlarýnda da Yýldýrým olarak geçmektedir. Hem Azerbaycan hem de Türkiye’deki resmî kayýtlara göre, asýl adý Yýldýrým
olan þair, Azerbaycan’da yazdýðý þiirlerinde genellikle, Türkiye’de yazdýðý þiirlerinde ise, her
zaman Elmas Yýldýrým imzasýný kullanmýþtýr. Ancak, Demokrat Malatya gazetesinde ‘Ýki Nokta’
müstear adla yayýnlanan “Bir kýt’ada Elmas’ýma”
adlý þiirden Elmas Yýldýrým’ýn ‘Ýki Nokta’ müstear
adla da þiirler yazdýðý anlaþýlmaktadýr (Demokrat Malatya 1952, S:270).
3. Eðitimi
Yýldýrým, 1914-1915 eðitim-öðretim yýlýnda,
Ýran’ýn o zaman Çemberekend’de açtýðý ‘Ýttihad
Mektebi’nde tahsil görmeye baþlar. O dönemde Güney Azerbaycan’dan Bakü’ye gelen petrol iþçilerinin çocuklarý için açýlan 7 yýllýk ‘Ýttihad Mektebi’nde eðitim öðretim Azerbaycan
Türkçesiyle yapýlýrdý. Ancak, eðitim öðretimde
Arap alfabesinin kullanýldýðý bu okulda, Farsça
da öðretiliyordu. ‘Ýttihad Mektebi’nde okurken
ciddî þiirler yazmaya baþlayan Yýldýrým, buradan 1925 yýlýnda Farsça’yý da öðrenerek mezun olur.
Yýldýrým, o zaman öðretmen yetiþtiren Abdulla
Þaik Adýna Pedagoji Téknikumu [Abdulla Þaik
Adýna Numune Mektebi]’ne girer (Elekberli
1999: 129; AAKD 1952: 11-12). Burada belli
bir program dahilinde verilen Rusçayý da öðrenir. Gafur Efendiyev, Gantemir, Seyid Hüseyin
Taðýzade ve Abdulla Þaik Talýbzade gibi þair ve
yazarlardan ders alýr (Baðýr, AZTV 1990; Oðuz
vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004).10
Elmas Yýldýrým 1927 yýlýnda bugünkü adýyla Bakü Devlet Üniversitesi Þarkiyyat Fakültesi EdeKardeþ Kalemler Nisan 2007
biyyat Bölümü’ne kaydolur. Fakat birkaç ay sonra, ülkesini iþgal eden Rus Bolþeviklerinin yerli
iþbirlikçileri tarafýndan, ailesi zengin sýnýfýna
dahil edildiði için fakülteden uzaklaþtýrýlýr. Ailesinin Þüvelan’daki bað ve bahçelerine, Çemberekend’deki evlerine, bütün mal ve mülklerine
el konulur.
Bu yýllarda Sovyet rejimi tarafýndan ‘zengin’ kabul edilen ailelerin kendileri gibi çocuklarý da
sosyalizm düþmaný sayýlýp çeþitli iþkencelere
duçar oluyordu. Yýldýrým’ýn üniversiteden atýlmasýnýn asýl sebebi elbette ki sadece ‘zengin
çocuðu’ olmasý deðildi. Bize göre, en önemli
sebeplerden birisi, millî düþünceleriyle halkýn
hissiyatýna tercüman olmasýydý. Bu sebeplerden biri de 1927’de Faruk Nafýz’e ithaf ettiði
“Daðlar” adlý, “a daðlar” redifli þiirinin Ýstanbul’da neþredilen Hayat dergisinde yayýnlanmýþ olmasýdýr. (Yýldýrým 21 Temmuz 1927, C.
2: 148).
4. Edebî Faaliyetleri
Üniversiteden atýlan Yýldýrým, edebî faaliyetlerini cemiyetlerin bünyesinde sürdürür. Bu cemiyetlerin baþýnda 1919’da Seyit Hüseyin’in kurmuþ olduðu Yaþýl Qelemler Derneði ile faaliyetlerini gizli olarak yürüten ve 1922’de Ahmet
Cevat’la Hüseyin Cavit’in teþebbüsüyle kurulan
Yaþýl Yarpaq Derneði yer almaktadýr (Elekberli
1999: 133).
Yaþýl Yarpaq Derneði’nin Yaþýl Yarpaqlar adlý
duvar gazetesinde yazýlarý neþredilen Elmas Yýldýrým, Mikâyýl Müþfik’le birlikte çalýþýr. (Osmanoðlu 1988a: Nu. 10: 34-35). Yýldýrým, sözü edilen cemiyetlerde þiirlerini okuma, fikirlerini ifade etme imkâný bulur.
1923 yýlýnda Salman Mümtaz, Hüseyin Cavit,
Ebdülrehman ve Henefi Zeynallý, Azerbaycan
Edebiyatý Cemiyeti’ni kurmak için gazeteye ilân
verip genç edip ve þairleri davet ederler. Bundan sonra Azerbaycan Edebiyyatý Cemiyyeti
kurulur. Adý geçen cemiyete üye olan genç þairlerden biri de Elmas Yýldýrým olur (Elekberli
1999: 130; Remzi 1988: Nu. 12-2303).6
1923 yýlýnda kurulan ve gizli olarak faaliyet gösteren edebî cemiyetlerden biri de Yýldýrým olarak da bilinen Türk Edip ve Þairleri Ýttifaqý’dýr.
Bu cemiyet de kýsa sürede kapatýlarak mensuplarý ölüm kamplarýna sürülür. Adý geçen cemiyet 1947’de Ýldýrým adýyla tekrar faaliyete geçi-
51
rilir. Ancak, akýbet diðerlerinden farklý olmaz
(Elekberli 1999: 130).
Humay Hasanzade’nin ifadesine göre, Yýldýrým’ýn o yýllarda daima gittiði bir cemiyet de Kitap Dostlarý Cemiyyeti’dir (Hesenzade 1988: 4).
Bu cemiyette Süleyman Rüstem, Seyit Hüseyin
Efendi, Hüseyin Namýk, Zerbeli Hafiz, Memmed
Rahim, Mikâyýl Müþfik, Þemseddin Zaman gibi
þairler de faaliyet gösterirdi (Hesenzade 1989).7
Celil Memmedguluzade, Abdülrahim Hakverdi, Hüseyin Cavit, Abdulla Þaik Talýbzade vb.
sanatkârlarla birlikte Elmas Yýldýrým gibi birçok
genç sanatkârýn da üye olduðu Edebiyyat Cemiyyeti, Azerbaycan’ýn edebî hayatýnda çok
önemli hizmetler yüklenir. Azerbaycan’ýn Sovyetler tarafýndan iþgal edilmesini kabullenemeyen þair ve yazarlarýn, bu cemiyetler üzerindeki nüfuzu zaman ilerledikçe artmaya baþlar.
Sovyetlerin her tarafýnda çeþitli isimler altýnda
faaliyet gösteren ‘QPU [=Devlet Siyasî Ýdaresi]
teþkilâtý çeþitli tedbirler almaya yönelir. Özel
donanýmlý silahlý birlikleriyle hiçbir kanunî düzenlemeye tabi olmayan 20. yüzyýlýn idam makinesi Çéka/QPU teþkilâtý, direkt olarak Sovyet
baþ diktatörüne baðlýdýr (Resulzade 1951: 2021; Yurtsever 1954: 7-10).
Özellikle, Edebiyyat Cemiyyeti, rejim açýsýndan
büyük bir tehlike arz etmeye baþlayýnca, Devlet
Siyasî Ýdaresi teþkilâtý tarafýndan sýký bir takibe
alýnýr. Neticede, cemiyeti etkisiz bir hâle getirmek için ayný yýllarda Süleyman Rüstem ve Habib Cebiyev tarafýndan kurulan Qýzýl Genc Qelemler Cemiyyeti’yle birleþtirilerek (Osmanoðlu
1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15), 1927’da Qýzýl Qelemler Cemiyyeti adý verilir (Osmanoðlu 1988c;
Hacýyeva vd. 1995: 91). Qýzýl Genc Qelemler
Cemiyyeti de 1928’de kurulan Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’yle birleþtirilir.
Komünist Partisi tarafýndan kurulan Azerbaycan
Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nin gayesi, sanatýný
Sovyet rejiminin emrinde icra edebilecek komünist yazarlar takýmý yetiþtirmekti. Sovyet komünistleri kendi saflarýnda yer alacak kabiliyetli sanatkârlar bulmakta zorluk çektikleri için, adý
geçen cemiyet bünyesinde, edebî sahada kendileriyle iþbirliði yapabilecek ‘cýðýrdaþ’ [= teþkilâta zahiren katýlan] yazarlar zümresi ihdas
ederler (Yurtsever 1953: 6).
Dönemin söz sahiplerinden olan Süleyman
Rüstem, Sovyetlerin çökmesine yakýn günlerde
milletçi ruhlu, müsavatçý düþünceli adamlarýn
te’sirine düþen Elmas Yýldýrým gibi gençlerin de
Sabir Kitabxanasý’nda Yaþýl Qelemler Teþkilâtý’ný oluþturduðundan söz eder (Osmanoðlu
1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15; Osmanoðlu
1988c).
Yýldýrým, edebî faaliyetlerini Türkiye’ye geldikten sonra da devam ettirir. Görev yaptýðý yerlerde, birtakým sosyal faaliyetler tertip eder, kendisi de bu faaliyetlerde rol alýr. Elazýð (Aðýn)’ýn
Bey Elmasý köyünden þair Mehmet Ergönül, Yýldýrým’ýn Aðýn’da nahiye müdürlüðü yaptýðý yýllarda kendi evlerinde kiracý olarak oturduðunu,
Aðýn’da çeþitli temsiller tertip ettiðini, bu temsillerde Osman Güler gibi öðretmenlerin, Mehmet Atalay gibi öðrencilerin de katýldýðýný hatta
Elmas Yýldýrým’ýn kendisinin de bu temsilerde
rol aldýðýný hatýrladýðýný ifade etmektedir.8
Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu’nun oðlu ve
Azer Elmas’ýn ilkokuldan arkadaþý Nevzat Bey
de bir televizyon belgeselinde Yýldýrým’ýn
Aðýn’da öðretmenlerle temsiller verdiðini ve bu
temsillerde rol aldýðýný hatýrladýðýný söylemektedir (TRT Ýnt: 2005).
Elmas Yýldýrým’ýn oðlu Azer Beyin ifadesine göre Aðýn’da, dünya çapýnda meþhur olan bestekâr, dramaturg Üzeyir Hacýbeyli’nin, O Olmasýn Bu Olsun adlý tiyatro eserini sahneye koyar,
öðrenci ve öðretmenlerle birlikte oyuna iþtirak
eder. Dört perdeli bu piyeste kiþileri mutsuz kýlan bazý gelenek ve göreneklerin sebep olduðu
çarpýklýklar, etkileyici ve mizahî bir üslûpla gözler önüne serilir.9
Üzeyir Hacýbeyli, O Olmasýn Bu Olsun adlý tiyatro eserinde bazý aydýn, gazeteci, yazar ve
idareci tiplerinin þahsî menfaatleri için zengin
cahillerin etrafýnda toplanarak haksýzlýklarý körüklediklerini ortaya koyar. Yýldýrým da Hacýbeyli’nin piyesini sahneye koymak suretiyle toplumu aydýnlatmaya çalýþýr.
5. Sürgün Yýllarý
O zaman büyük fikir tartýþmalarýnýn yapýldýðý
Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nin sorumlu müdürü Süleyman Rüstem’di. Cemiyetin
üyeleri arasýnda Abdülbaki Fevzi, Memmed Rahim, Mikâyýl Müþfik, Resul Rýza, Aliekberzade
Abdülhasan, Hüseyin Natýk ve Elmas Yýldýrým
gibi þair ve yazarlar da bulunmaktadýr (HesenKardeþ Kalemler Nisan 2007
52
zade 1988: 4; Nebiyev 1995: 42).
Söz konusu cemiyetin asýl üyesi yapýlmayan Yýldýrým, Bolþevik Ýhtilâli’nden önce Azerbaycan’da edebî cemiyetler vasýtasýyla milletine
hizmet eden Cefer Cabbarlý, Abdülrahim Hakverdi, Hacý Kerim Sanýlý, Hüseyin Cavit, Taðý
Þahbazi, Seyit Hüseyin Efendi ve Abdulla Þaik
gibi usta þairlerle birlikte ‘poputcik/cýðýrdaþ’
zümresine dahil edilir.
Azerbaycan’da pek çok þairin Sovyetleri methettiði bir devirde, zamanýn sosyal ve siyasî havasýna uygun birkaç þiir yazmasýna raðmen, þiirlerinin demir perde dýþýnda yayýnlanmasý,
Lâtin asýllý Türk alfabesine geçilmesi gerektiðini savunmasý þairin QPU teþkilâtýnýn kara listesine alýnmasýna sebep olur:
“…Qardaþlar, Ereb elifbasýndan Latin elifbasýna kéçmek çok vacip iþdir. Türkiye Türkleri de
bu yoldadýrlar. Ancak men eminem ki, bu yaxýn
gelecekde me’ruz qalacaðýmýz dehþetli bir hadiseye hazýrlýktýr. Bununla vezifeli yoldaþlar,
Moskova’dan vérilen fetva ile Kiril/Rus elifbasýna kéçmeye qedem qoyurlar…” (Nebiyev
1995: 44).
Sovyetin kara bulutlarý baþýnýn üzerinde dolaþmaya baþlayan þairin attýðý her adým takip edilir. Fýrtýnanýn, kasýrgaya dönüþeceðinin an meselesi olduðu, düþmanýn zehir saçtýðý, dostlarýn
gizlendiði bir zaman diliminde haksýzlýðý dile
getirmekten ve hislerini açýklamaktan sakýnmaz.
Rejim tarafýndan bir anlamda ajan olarak kullanýlan edebî tenkitçi Ekber Ruhi, Mustafa Guliyev, Esed Eyyubi ve Süleyman Rüstem gibi, Refik Zekâ Handan’ýn ifadesiyle, “kabiliyetsiz ve
satkýn kalem sahipleri” (Handan 1991: Nu. 3)
Yýldýrým’ý açýkça suçlu ilân ederler. Ekber Ruhi,
ideolojileri için çok zararlý gördüðü Ahmet Cevat ve Hüseyin Cavit gibi millî þairlerin izinden
gittiðini söylediði Yýldýrým’ýn, yaþama þansýnýn
matbuat vasýtasýyla kendilerine inandýðýný bildirmesine ve ilân etmesine baðlý olduðunu
açýklar (Ruhi 1932b: 1).
Dönemin Eðitim Bakaný ve Azerbaycan Proleter
Yazýçýlar Cemiyyeti’nin baþkaný Mustafa Guliyev, Yýldýrým’ý, Türkçülerin âþýðý olmakla, millî
edebiyatý devam ettirmekle, Ahmet Cevat’ýn,
Hüseyin Cavit’in Türkçü fikirlerini savunmakla
suçlayarak birtakým tehdit ve emirler yaðdýrýr.
Þairi, “Vahit Türkistan”, “Vahit Çaðatay” devleti
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
oluþturmakla suçlayan Ekber Ruhi de hem Aþkabat Radyosu’ndaki konuþmalarýyla hem de
yazýlarýyla hücumunu devam ettirir:
“... Yazýçýlar arasýnda, müsavatçýlara âþiq ve
Türkiye çavuþlarýnýn heqiqi [hakiki] þagirdi [öðrencisi] bulunan Almas Ýldýrým’ýn da yér almýþ
olduðu meydana çýxmaqdadýr. Bunlar Ehmed
Cavad ve Hüseyn Cavidlerin yolçusudurlar. Bu
kimi [gibi] genc þairlerden edebiyatýmýzý temizlemeliyik... ” (Ruhi 1932b: 1; AAKD 1952: 1112; Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004).
Esed Eyyubi ise, hem yapýlan çeþitli toplantýlarda hem de yazýlarýnda, “... Almas kimilerinin
[gibilerinin] baþý Sovét çekiciyle ezilmelidir...”
þeklinde ifadeler kullanmak suretiyle Yýldýrým’a
ateþ püskürür (Nebiyev 1995: 45-46). Kýzýl kalemiyle ‘artýk susamayýz’ tehditleri savuran Süleyman Rüstem de ‘dostum’ (!) dediði þairin gençleri zehirlediðinden bahseder (Osmanoðlu
1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15; Osmanoðlu
1988c; Ruhi 1932b: 1).
Elmas Yýldýrým gibi vatanperverler, o dönemlerde ‘Pantürkist Merkezi’, ‘Eks-Ýnqýlabi Teþkilât’ ve
‘Milletçi Burjuva Teþkilâtý’ gibi birtakým hayalî
teþkilâtlarýn üyesi olarak damgalanýp ölüme
mahkûm edilmekteydi. Aslýnda adý geçen isimlerle kurulmuþ teþkilâtlarýn fiilen olmadýðýný çok
iyi bilen Komünist idarenin uydurduðu bu iddialarýn yalan olduðu, mahkeme kararlarýyla da
sabittir (Osmanoðlu 1988a: Nu. 10: 34-35).
Azerbaycan’da hemen hemen bütün þair ve yazarlarýn Sovyetlerin emirlerini terennüm ettikleri bir dönemde Elmas Yýldýrým’ýn, Azerbaycan’ýn
baþýnda dolanan kara bulutlardan bahsetmesi,
þiirlerinden birisinin Türkiye’de neþredilmesi o
zaman büyük bir bomba tesiri yapar ve sürgün
hayatý baþlar.
5.1. Derbent’e Sürgün Edilmesi
“Öperken alnýndan füsunlu bir yaz” mýsrasýyla
baþlayan, “a daðlar” redifli þiirinin Türkiye’de
yayýnlanmasý, onun Derbent’e sürülmesine yeterli sebep teþkil eder (Yýldýrým 21 Temmuz
1927, C. 2: 148).
Azerbaycan’da Türk edebiyatýnýn tecrübeli
temsilcilerinin susmayý tercih ettikleri bir zaman
diliminde, öz vatanýnda ‘itibarsýzlar sýnýfý’na dahil edilen Yýldýrým, Derbent’e gitmek üzere Bakü’den ayrýlýrken baþlayýp, Qýzýlburun Tren Ýs-
53
tasyonu’nda bitirdiði anlaþýlan “Daðlara Veda”
adýný taþýyan þiirini yazar (Nebiyev 1995: 3546).
vardýr. Ellerini, kendisini uðurlamaya gelen
Mikâyýl Müþfik’in omuzlarýna koyarak þöyle söyler:
Büyük bir aþkla vatanýný ve milletini sevmekten
baþka hiçbir suçu olmayan þair, milletin hafýzasýndan silinmeye çalýþýlýr. Bakü’den ayrýlýrken
yani, ilk sürgün yolculuðuna çýkarken, onu ailesi ve birkaç dostu uðurlar.
“... Bunlarýn meqsedi mene indi [þimdi] aydýndýr. Yeqin, her defe, bir Türk memleketine göndermekle, Böyük Türkistan’ýmýzý mene qarýþ qarýþ gezdirmek isteyirler...”
Hazar’ýn kýyýsýndaki tarihî Derbent’te dini, dili
ve soyu ayný olan vatanperver þair, yazar, öðretmen ve genç edebiyatçýlarla yakýn temas kurarak edebî faaliyetlerini sürdürür. 1937’de kurþuna dizilerek þehit edilen gazeteci þair Memmed Kâzým Ali Ekberli’yle yakýn dostluk kurar ve
“Daðlardan Xatireler” adlý þiirini de ona ithaf
eder. Þairin Derbent’deki dostlarý arasýnda Ali
Samedzade ve Osman Alp Efendizade gibi
genç þair ve yazarlar da vardýr.
Bir müddet sonra Þamilkala (Mahaçkala), Gasýmkend ve Axtý/Axdý [Ahtý]’da görev yapar.
Derbent’e ithaf edilen, ilk defa þair ve yazar Namýk Kemal Derbentli’nin neþrettiði “Arzý Hâl”
adlý þiiriyle “Lezgi Ellerinde” adlý þiirini burada
yazar (Elekberli 1999: 182).
Þairin, Derbent’te sevilip sayýlmasý, Rus iþgali
karþýsýnda millî þuurun geliþmesine, millî duygularýnýn kuvvetlenmesine sebep olmasý, Derbent QPU [=Devlet Siyasî Ýdaresi] teþkilâtýný rahatsýz eder. Baþta, Elmas Yýldýrým ve Mikâyýl
Müþfik’le dost olduðunu söyleyebilen Süleyman
Rüstem (!), þairi rahat býrakmaz:
“...Cavad’a secde éden gencler tézken [geç
olmadan], öz [kendi] böyük yanlýþlýqlarýný düþünerek özlerini saðlam cýðýra [yola] salmalýdýr
[getirmelidir]. Yoxsa, Almas Ýldýrým’ýn düþdüyü
veziyyete düþerler...” (Elekberli 1999: 158).
Komünist rejime karþý büyük bir tehlike olarak
deðerlendirilen þairin Derbent’te kalmasý da
tehlikeli görülür.
5.2. Aþkabat’a Sürgün Edilmesi
Mehemmed Sait Ordubadî’nin yardýmýyla basýlan “Daðlar Seslenirken” adlý eseri yasaklanan
þairin Aþkabat’a gönderilmesine karar verilir
(AAKD 1952: 11-12). Bakü’de Yýldýrým’ý uðurlamaya gelenlerin arasýnda, 6 Ocak 1938 gecesi
saat 02.00’de evinden alýnýp götürülürken geri
dönmeyeceðini bilemeyen Mikâyýl Müþfik de
Elmas Yýldýrým’ý, sonraki zamanlarda Sovyetin
kýzýl kurþunlarýna hedef olmaktan kurtulamayacak olan Müþfik, gözyaþlarý içinde yolcu eder
(Ferecova 2005; Aras 1990: 28-31). Þair, Aþkabat’a gitmek üzere Bakü’den ayrýlýrken yazdýðý
söz konusu þiirinde, artýk bir daha Bakü’ye dönemeyeceðini hissetmektedir:
Bilmem sönecek mi sendeki yâdým,
Belki de dönemem sana, elveda.
Þairin eþi Ziver Haným, Yýldýrým’ýn Daðýstan’dan
sonra Kýrým’a, oradan da Türkistan’a sürüldüðünü ifade etmektedir (Rövþen YYB-AZTV: 1990).
Elmas Yýldýrým Aþkabat’ta, genellikle Güney
Azerbaycan’dan ve çeþitli Türk ellerinden sürgün edilen ailelerin çocuklarýnýn eðitim öðretim gördüðü bir okulda ders verir. Nazif Elekberli’nin kaydýna göre söz konusu okula müdür;
Bekir Nebiyev’in ifadesine göre de öðretmen
olarak atanan þair, bir müddet sonra Zehmet
gazetesinde çalýþmaya baþlar (Elekberli 1999:
138; Nebiyev 1991b: 2). Burada, 01 Mayýs
1932’de Þamahý’dan sürgün edilen ve aslen
Güney Azerbaycanlý bir ailenin kýzý olan Ziver
Hanýmla evlenir.
Aþkabat’ta vatan, millet ve baðýmsýzlýk konularýyla ilgili þiirleri elden ele gezen þair, Türk ellerini yakýndan tanýma fýrsatý bulur. Kendisini sürgüne gönderenler için þu ifadeleri kullanýr:
“... Menim bu þekilde dolaþmaðým, onlar üçün
daha fena olur. Mene yurdumun her bucaðýný
gezdirirler. Her terefde ulduzlu [yaldýzlý] Gýzýl
zencirlerin seslerini duyuram. Milletimin boynuna asýlan her zencir halqasý, menim kinimi
daha da qüvvetlendirir...”(Nebiyev 1995: 49).
Aþkabat’ta Zehmet gazetesinde ve Aþkabat
Radyosu’nda þiirleri yayýnlanan þairin buradaki
nüfuzu da artmaya baþlar. QPU [=Devlet Siyasî
Ýdaresi] teþkilâtýnýn ajaný Ekber Ruhi tabii olarak
hemen Aþkabat Radyosu’nda çalýþanlarý uyarýr
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
54
ve düþman mefkûrelerine yer verilmemesini ister (Ruhi 1932a: 1).
Yýldýrým’ýn halk arasýndaki nüfuzunun artmasý
hem Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti
mensuplarýný, hem de Devlet Siyasî Ýdaresi teþkilâtýnýn organlarýný endiþeye düþürür. Süleyman Rüstem, Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nde yapýlan bir toplantýda þairi, 1925’te
yazdýðý “Sevdiðim” adlý þiirine dayanarak açýkça ‘halk düþmaný’ olarak ilân eder (Nebiyev
1995: 49-50).
Artýk, bütün gözler þairin üzerine çevrilmiþtir.
Bekir Nebi’nin kaydýna göre, QPU ajaný olan
Ekber Ruhi özel bir temsilci sýfatýyla þairin faaliyetlerini takip etmek üzere Aþkabat’a gönderilmiþtir (Nebiyev 1991b: 2). Ekber Ruhi’nin, Aþkabat Devlet Pedagoji Enstitüsü’nde öðretmen
olarak görevlendirildiðini kaydeden kaynaklar
da vardýr (Elekberli 1999: 138).
Aþkabat Radyosu’nda konuþmalar yapan Ruhi,
Zehmet gazetesinin 12 Aðustos 1932 tarihli sayýsýnda “Düþman Mefkûrelere Bolþevik Ateþi, Almas Yýldýrým’ýn Yaradýcýlýðý” baþlýðýný taþýyan yazýsýnda, Elmas Yýldýrým ve onun gibi düþünenleri tehdide devam eder:
“... Almas, …Cavadçý, Müsavatçý genc þair kibi (gibi) tanýnmýþ… Almas, Azerbaycan’da ve
Daðýstan’da azadlýq ve rahatlýq hissetmemiþ,
ona bu imkâný vermemiþler. Burada ona azadlýq ve rahatlýða geniþ méydan vérilmiþ, o da istediðini yazmýþdýr... Ancaq bu düþüncelerle Almas burada da rahat yaþayabilmeyecekdir...
(27 Aprél [Nisan] 1932; ADTVÞ-ATYB, AZTV1:
2004). …Almas’ýn dünya görüþünde bize yabançý fikirler çoxdur... O isterse ve kéçmiþinden
el çekerse gelecekde bizimle birlikde iþleyebilecekdir. Eks halda zerbelerimize dözmelidir.
Almas son ve qet’i sözünü metbuat vasitesile bize démelidir…” (Ruhi 1932b: 1).
anlayan þair, vatanýn istiklâli uðrunda açýlan
bayrak için mücadeleye devam etmeye karar
verir. Ancak, kurþuna dizilme tehlikesiyle karþý
karþýyadýr. Þeref ve haysiyetinden zerre kadar
taviz vermeyen þair, eþi Ziver Hanýmla beraber
Ýran/Güney Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye
geçmeye karar verirler. (Oðuz vd. ADTVÞATYB, AZTV1: 2004; Rövþen vd. YYB, AZTV:
1990).
Genç Yýldýrým, 19 Haziran 1933 günü saat
21.30’da dikkat çekmemek için evlerinin lambasýný da açýk býrakýp eþi Ziver Hanýmla, üç aylýk oðlu Azer’i de alarak kaçakçý deve kervanýna katýlýr. Bir müddet sonra bu yolculuðun riskli olabileceðini düþünen þair, Firûze yaylasýnda
kervandan ayrýlýr. Yalnýz baþlarýna yola devam
ederler (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV: 2004).
Yollarda aç ve susuz periþan olan bu idealist
genç ana baba, üç aylýk Azer’i bir kayanýn gölgesine býrakýp gitmeyi düþünürler. Çünkü, takatlarý kesilmiþ, ananýn sütü kalmamýþ, memelerinin ucu yara olmuþtur. Azer Beyin ifadesine
göre, aðlayýp dikkat çekmemesi için anasý 24
saat memesini aðzýndan çýkarmaz. Bir defasýnda Azer’i bir kayanýn dibine býrakan ana baba
birkaç metre aðlayarak yürüdükten sonra geri
dönüp yavrularýný baðrýna basarlar.11
Yýldýrým’ýn vefakâr ve cefakâr eþi Ziver Hanýmýn
ifadesine göre, Ýran sýnýrýna yakýn bir yerde
yönlerini þaþýrýrlar. Artýk nereye, nasýl, hangi yöne gideceklerini bilemezler. Bu çaresiz duruma
düþtükleri sýrada, Hz. Hýzýr-Ýlyas’ýn beyaz elbiseli olarak beyaz atýyla gelip kendilerine yol
gösterir (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1
2004).12 Nazif Elekberli de þaire yol gösteren
beyaz elbiseli, beyaz atlýnýn yavru Azer’in yardýmýna gelen Hýzýr-Ýlyas olduðuna iþaret eder
(Elekberli 1999: 140).
5.3. Hürriyet Yolculuðuna Çýkmasý
Ýran sýnýrýný geçerken yakalanan Yýldýrým, Ýranlý
yetkililer tarafýndan sýnýr kanunlarýný ihlâl etmekle suçlanarak tutuklanýr. ‘Stalin’in casusu’,
‘Bolþevik Sovyet casusu’ damgasý vurulan þaire,
25 gün iþkence yapýlýr. 24 saat göðsüne kadar
soðuk suyun içinde sokulup sorgulandýðý için
saðlýðý bozulur. Neticede, Tahran’dan gelen
emir doðrultusunda serbest býrakýlýp Meþhed’e
gönderilir.
Aþkabat’ta mücadele yolunun sonuna geldiðini
Þair, Ýran rejiminin baskýsý altýnda maddî ve ma-
Ekber Ruhi, yukarýda adý verilen ayný yazýsýnda
Yýldýrým’ýn ‘Mayýs’ýn kenardan [=Rusya’dan]
gelme olduðunu söylediðini, Sovyetleri inkâr
ettiðini, gözlerini Kemalcýlar Türkiye’sine diktiðini ve bunun da bedelini ödeyeceðini kaydeder (Ruhi 1932b: 1).
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
55
nevî büyük sýkýntýlar yaþar. Tahran yönetiminin
esaretinde kalan soydaþlarýnýn ýstýrabýna katlanmanýn mümkün olmadýðýný yakýndan gören Yýldýrým, Atatürk’ün hür ve baðýmsýz Türkiyesi’ne
ulaþmanýn yollarýný arar.
Þair, bütün Türk dünyasýný kucaklamaya çalýþan
Atatürk Türkiyesi’nin Van þehrine gelir. Ziver
Hanýmýn ifadesine göre, vatanperver Ahat
[Ural] Beyin evinde 10-15 gün kaldýktan sonra
Elazýð’a gelirler (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB,
AZTV1: 2004).13
Türkiye Cumhuriyeti, Yýldýrým’a kucak açar. Bakü’nün Hazar Denizi’ne hasret kalan þairi, Elazýð’ýn Hazar Gölü’nün sýcak insanlarý baðrýna
basar. Þair için artýk hür ve müstakil Anadolu
coðrafyasýnda yeni bir hayat baþlar. Dili, dini,
kökü, arzu ve idealleri bir olan ‘Elazýð gakgolarý’ onu samimî bir muhabbetle karþýlar. Elazýð
ve Hazar Gölü þaire, çocukluk ve gençlik yýllarýný geçirdiði Hazar Denizi’ni hatýrlatýr. Bunun
için sýk sýk Hazar Gölü’nün sahiline iner, onunla dertleþip hasret gidermeye çalýþýr.
Elmas Yýldýrým, 1934 yýlýnda Palu ilçesine baðlý
Karaca Bucaðý/Karacabað Ýlkokulu’nda vekil
öðretmenliðe baþlar. 1935’de Palu’nun Karaçor
nahiyesinde yani bugün Kovancýlar’a baðlý
Çaybaðý’nda görev yapar 1936 yýlýnda Elazýð’da þimdiki Ýmar Ýskân Müdürlüðü’nde çalýþýr. Þiirlerindeki tarihler, þairin 1935-1946 yýllarýnda aralýklarla Elazýð merkezde görev yaptýðýný göstermektedir. “Bir Günde Ölen” adlý þiirindeki kayýttan ayný yýl Keban ilçesine tahrirat
kâtipliðine gittiðini öðreniyoruz. Buradaki görevi bitince Palu ilçesinde tahrirat kâtipliði görevinde bulunur.
Osmanlýlar döneminde Karabegan/Karabegler
olarak bilinen, 1960 yýlýndan sonra Arýcak adýný ilçede nahiye müdürü olarak görev yapar.15
Yýldýrým’ýn bir fotoðrafýnýn arkasýna Arap harfleriyle yazýp imzaladýðý kayýt, onun Karabegler’de görev yaptýðýný doðrulamaktadýr.
Yýldýrým, bir süre de 1954’de ilçe yapýlarak Elazýð’a baðlanan Aðýn’da Bucak Müdürü olarak
çalýþýr. Þiirlerindeki tarihler, þairin 1941 ve 1942
tarihlerinde Aðýn’da görevli olduðunu göstermektedir. 1946 yýlýnda Elazýð merkeze baðlý
Hankendi Bucak Müdürülüðüne tayin edilir.
Þair, 1947’den sonra, Elazýð’ýn Baskil ilçesinde,
eski adýyla Muþar Bucaðý’nda, þimdiki Aydýnlar
beldesinde ve Elazýð Merkez ilçeye baðlý Balýbey’de Bucak Müdürü olarak görev yapar.14
Elmas Yýldýrým 1951 yýlýnýn ortalarýnda, Tunceli’nin Nazimiye ilçesi Ýresi/Dallýbahçe Bucak
Müdürü olarak görev yapar Bir süre, Elazýð’ýn
merkezine baðlý Hankendi’nde Bucak Müdürü
olarak çalýþýr. Azer Elmas Beyin ifadesine göre,
þair Hal köyünde görevli iken ölümünden birkaç ay önce Malatya’nýn Kale Bucaðý Müdürlüðüne atanýr.16
Yýldýrým’ýn, Bakü’nün Gala kentinde baþlayan
dünya hayatý, Malatya’nýn Kale bucaðýnda görev yaparken biter. 14 Ocak 1952’de Turan hasretiyle nemli olan gözlerini ebedî olarak kapatýrken ‘komünizme lânet’ diyen þair, Malatya’da
kirada oturduðu þimdiki Atatürk (Kýþla) Caddesi Turfanda (Çorapçýlar) sokaðýnda bulunan
evinde vefat eder (Erdem, 16 Ocak 1952; Oðuz
vd. ADTVÞ- ATYB, AZTV1: 2004).17 Þairin naaþý,
Malatya’nýn vatanperver gençliðinin omuzlarýnda taþýnarak þimdiki adýyla Sancaktar Kabristanlýðý’nda topraða verilir.
O dönemde Malatya’da yayýnlanan Demokrat
Malatya gazetesiyle Gayret gazetesinin kayýtlarýna ve þairin 21 Þubat 2007’de vefat eden eþi
Ziver Hanýmla oðlu Azer Elmas’ýn ifadelerine
göre, Malatya’nýn Sancaktar kabristanlýðýnda
topraða verilen merhumun mezarý bulunamadý
(Erdem 16 Ocak 1952; Ýki Nokta 16 Ocak 1952;
(Gayret 31 Ocak 1952: S. 944).18
Arkasýnda gözü yaþlý bir anneyle, 2 yaþýnda
Mehmet Bakühan’ý, 8 yaþýnda Odkan’ý, 15 yaþýnda Aras’ý ve 18-19 yaþlarýnda Azer’i býrakan
þairin ailesinin bütün yükü, üniversiteye girmeye hazýrlanan büyük oðlu Azer’in üzerinde kalýr. Babasýna ait bir miktar borcu ödeme þerefini de genç Azer yerine getirir.
Azer Elmas Beyin büyük bir minnettarlýk duyarak anlattýklarýna göre, kendilerine, Malatya’nýn
o zamanki valisi Þefik San kol kanat gerip, yardýmcý olur. Vali Þefik San Beyefendi, Azer’e, ailesinin geçimini saðlamak üzere bir iþ verir. Bu
arada þairin emeklilik iþlemlerinin yapýlmasýný
saðlar. Vali San, Azer’in ve kardeþlerinin tahsilinde de her türlü yardýmý yapar.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
56
DÝPNOTLAR:
1 Yrd. Doç. Dr., Fýrat Üniversitesi Fen-Edbiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý
Bölümü-Elazýð.
2-Kuzey ve Güney Azerbaycan'da olduðu gibi Türkiye'nin bazý bölgelerinde de genellikle halk arasýnda Türkiye'de 'baba' karþýlýðýnda 'ata'
kelimesi, 'dede' karþýlýðýnda ise 'baba' kelimesi kullanýlmaktadýr.
3-Bu bilgileri, Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade de 23 Eylül
2005 ve 26 Aralýk 2005 tarihlerinde yaptýðýmýz röportaj sýrasýnda doðrulamýþtýr.
4-Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade'yle, 23 Eylül 2005 tarihinde
yapýlan röportajdan.
5-Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade'yle, 23 Eylül 2005 tarihinde
yapýlan röportajdan.
6-Cefer Remzi, Azerbaycan'da Elmas Yýldýrým'la ilgili yazý yazan ilk araþtýrmacýlardan biridir.
7-Humay Hesenzade'nin kendi el yazýsýyla kaleme aldýðý 16.6.1989 tarihli
söz konusu yazý, Salman Mümtaz Adýna Azerbaycan Réspublikasý Dövlet
Edebiyyat ve Ýncesenet Arxivi Almas Yýldýrým/Almaszade Yýldýrým Fondu
666, Sýra Nu:10'da bulunmaktadýr.
8-Hâlen Ýstanbul'da oturan Aðýn þairlerinden Mehmet Ergönül'le yaptýðýmýz
telefon görüþmesinden.
9-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan
röportajdan. Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu'nun oðlu ve Azer Elmas'ýn
ilkokuldan arkadaþý Nevzat Gençosmanoðlu da 2005 yýlýnda TRT Ýnt'te "Tek
Nefeste Aþk" adýyla yayýnlanan televizyon belgeselinde, Yýldýrým'ýn Aðýn'da
öðretmenlerle temsiller verdiðini ve bu temsillerde rol aldýðýný hatýrladýðýný
söylemektedir.
10- Maarif Teymur, bize gönderdiði Ekber Ruhî'nin Aþkabat'ta Zehmet
Qezéti Edebiyyat Sehifesi'nde yayýnlanan "Düþman Mefkûrelere Bolþevik
Ateþi, Almas Yýldýrým'ýn Yaradýcýlýðý" adlý yazýsýnýn tarihini kendi el yazýsýyla 15
Avqust (Aðustos) 1932 olarak kaydetmiþtir. Ancak bu tarih, Oðuz vd.
ADTVÞ-ATYB, AZTV1, Bakü 2004'de ise, 12 Avqust (Aðustos) 1932b olarak
ifade edilmektedir.
11-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan
röportajdan.
12-Þairin eþi Ziver Hanýmýn konuþmasýndan ve oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül
2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan röportajdan.
13-Þairin eþi Ziver Hanýmýn konuþmasýndan.
14-Elmas Yýldýrým, evlenme cüzdaný çýkardýðý zaman Balýbey'de görevlidir.
Bunu, Yýldýrým'ýn evlenme cüzdanýndaki iþi hanesinde, devlet memuru,
Balýbey Bucak Müdürü kaydýndan öðreniyoruz.
15-Daha önce Elazýð'a baðlý olan Nazimiye ilçesi, Hozat, Mazgirt, Ovacýk
ve Çemiþgezek Ýlçeleriyle birlikte, 25 Aralýk 1935 tarih ve 2284-2885 sayýlý
kanunla oluþturulan Tunceli Ýli'ne baðlanmýþtýr. Ancak, ayný kanunun özel
hükümlerine göre, 01.01.1947 yýlýna kadar geçici merkezi konumunda
bulunan Elazýð'dan idare edilmiþtir.
16-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan
röportajdan.
17-Bu adres, araþtýrmacý Ahmet Þentürk tarafýndan yazýlan ve Malatya'da
çýkan Görüþ gazetesinde yayýnlanan "Malatya'da Ölen Garip Þairler: Elmas
Yýldýrým" adlý tarihsiz yazýdan alýnmýþtýr. Ahmet Þentürk'ün bize daha önce
gönderdiði adý geçen tarihsiz yazýya bazý önemli notlar düþüp tarafýmýza
gönderen araþtýrmacý Celal Yalvaç Bey de söz konusu yazýnýn yayýn tarihini
hatýrlamadýðýný ifade ettiler.
18-Van þairlerinden Abbas Güven Bey, Elmas Yýldýrým'la saðlýðýnda
tanýþtýðýný, Malatya'da askerlik yaparken þairin oðlu Azer ve Aras'la da
görüþtüðünü söyledi. Abbas Bey, Yýldýrým'ýn mezarýnýn Elazýð'ýn
Hankendi'nde olduðunu ifade etti. Hatta, Hankendi mezarlýðýna gidip dua
ettiðini, mezar taþýnda, "Nahiye Müdürü Yýldýrým Elmas" yazýsýnýn bulunduðunu belirtti. Ancak, yaptýðýmýz araþtýrmalar neticesinde söz konusu
beldede böyle bir mezar olmadýðý anlaþýldý.
KAYNAKLAR:
A. Vahap Yurtsever, “Azerbaycan Ýstiklâl Savaþýndan Sahneler”,
Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, Yýl: 3, Sayý: 6-7 (30-31), s. 7-10,
Ankara Eylül-Ekim 1954.
A. Vahap Yurtsever, “Elmlas Yýldýrým’ýn Edebî Þahsiyeti ve Þiir
San’atý”, Elmas Yýldýrým’ýn Seçilmiþ Þiirleri, AKD. Yay., Ankara
1953.
Ahmed Oðuz vd. “Almas Yýldýrým”, Azerbaycan Dövlet Teleradio Veriliþleri Þirketi Azerbaycantelefilim Yaradýcýlýq Birliyi, AZTV1, Bakü
2004.
Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, “Merhum Þair Elmas Yýldýrým”,
Yýl: 1, S. 1, s. 11-12, Ankara 1 Nisan 1952.
Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, “Merhum Þair Elmas Yýldýrým”,
Yýl: 1, S. 1, s. 11-12, Ankara 1 Nisan 1952.
Azerbaycan Élmler Akademiyasý vd. “Almas Ýldýrým’ýn 95 Ýlliyine Hesr
Olunmuþ Jubiley Tedbirleri”, Merdekân 24 Nisan 2002.
Bahaeddin Erdem, “Kaybedilen Bir Deðer”, Demokrat Malatya
Günlük Siyasî Gazete, Yýl: 2, S. 270, Malatya 16 Ocak 1952.
Bekir Nebiyev, Didergin Þair Almas Ýldýrým’ýn Yaradýcýlýq Yolu,
Sabah Neþriyyatý, Baký 1995.
Cefer Remzi, “Arxivler Açýlýr, Ýldýrým Almazzade”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezéti, Nu. 12 (2303), Baký 18 Mart 1988.
Edalet Memmed, “Almas Yýldýrým”, Qoþma Programý, AZTV, Bakü
1989
Ekber Ruhî, “Düþman Mefkûrelere Bolþevik Ateþi, Almas Yýldýrým’ýn
Yaradýcýlýðý”, Zehmet Qezéti Edebiyyat Sehifesi, Aþqabad 12 Avqust (Aðustos) 1932b.
Elmas Yýldýrým, “Daðlar”, Hayat dergisi, 2. cilt, Sayý: 34, Ýstanbul 21
Temmuz 1927.
Enver Aras, “Mikail Müþfik ve Þiirlerinden Bazý Örnekler”, Azerbaycan Türkleri Dergisi, Yýl: 1, S. 4, s. 28-31, Ýstanbul 1990.
Hacý Baðýr, “Almas Yýldýrým”, Günün Ekraný Programý, AZTV1, Bakü
1990.
Heqiqet Elizaman Mirze vd. “Elmas Yýldýrým, Misri, Publilistik Program”, AZTV, Baký 2000.
http://209.85.129.104/search?q=cache:ERA69PHbJ6oJ:www.elaziz.com/modules.php%3Fname%3DNews% 26fi-
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
le%3Dprint%26sid%3D652+Mu%C5%9Far+BUca%C4%9F%C4%B1&hl=tr&gl=tr&ct=clnk& cd=2 (18.01.2006)
http://www.elazig.gov.tr/tr/elazig/aricak.asp(18.01.2006);http://www.palu.gov.tr/palu/ (28.12.2005)
<http://www.elazig.gov.tr/tr/elazig/kovancilar. asp>,
(18.01.2006)
http://www.tunceli.gov.tr/Tarih.html(01.11.2006);http://www.babaerdogan.org/dersim/nazimiye.html# (18.01.2006)]
Humay Hesenzade, “Kéþmekéþli Günlerin Yadigârý Olan Almas Ýldýrým Haqqýnda Xatirelerim”, Baký 16.6.1989.
Humay Hesenzade, “Ömrümün Bir Parçasý”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezétinin Gündeliyi, Baký 22 Yanvar (Ocak) 1988.
Ýki Nokta, “Bir kýt’ada Elmas’ýma”, Demokrat Malatya Günlük Siyasi Gazete, Yýl: 2, S. 270, Malatya 16 Ocak 1952.
Maarif Teymur, Almas Yýldýrým Qara Dastan (Þéir ve Poémalar),
(Tertibçi: Maarif Teymur), Azerbaycan Neþriyyatý, Baký 1994.
Maarife Hacýyeva, Celal Tarakçý, Þahin Köktürk, Azerbaycan Edebiyat Terimleri Sözlüðü, Samsun 1995.
MehmetEmin Resulzade, Çaðdaþ Azerbaycan Tarihi, Azerbaycan
Kültür Derneði Yay., Ankara 1951.
Meti Osmanoðlu, “Azerbaycan Proletar Yazýçýlar Cemiyyeti’nin Quruluþunun 60 Ýlliyi; Xalq Þairi, Sosialist Emeyi Qehremaný Süleyman
Rüstem’le Müsahibe”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezéti, Baký 22
Yanvar (Ocak) 1988c.
Meti Osmanoðlu, “Süleyman Rüstem; Müsahibe, Yaddaþlara Seyahet”, Genclik Jurnalý, Baký 22 Yanvar (Ocak) 1988b.
Meti Osmanoðlu, “Yurd Ýçin Qanlý Bir Çiçek Olmadým”, Genclik
Jurnalý, Nu. 10, Baký 1988a.
Nazif Elekberli, Üç Budaq, Genclik [neþriyatý], Baký 1999.
Ramiz Rövþen, vd. “Almas Ýldýrým”, Yaddaþ Yaradýcýlýq Birliyi AZTV,
Bakü 1990.
Refik Zekâ Handan, “Þair Almas Yýldýrým”, Ulduz Jurnalý, Nu. 3, Baký 1991.
Zöhre Ferecova, “Almas Ýldýrým: Men Gelebilmedim Bu Yaz da”, Él
dergisi, S. 29, ANS-PRÉSS Neþriyat Evi, Baký 2005.
57
Bir Göl Ýki Þiir veya
‘Göygöl’e Farklý Ýki Bakýþ
NESRÝN TAÐIZADE-KARACA
Doç. Dr., Baþkent Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Baðlýca Kampüsü, Ankara
Ýki yüz elliyi aþkýn irili ufaklý gölün yer aldýðý Kuzey Azerbaycan’da, efsaneye göre Þarkýn büyük
þairi Genceli Nizami’nin doðduðu gece büyük
bir deprem olur. Gence yakýnlarýndaki Kepez
Daðý’nýn zirvesi kopar ve yaný baþýndaki büyük
dere yataðýnýn üstüne akar. Daðýn zirvesine yakýn bölgede, bu vadi boyunca bir dizi göl oluþur.
Bunlardan ilki ve en güzeli olan Göygöl, deniz
seviyesinden 1556 m. yükseklikte, yýlýn hemen
hemen tamamýnda tülü andýran bir sisle kaplý
olup ziyaretçilerine nadiren yüzünü gösteren, etrafý ormanlarla çevrili ve ilk bakýþta insanda tarih
öncesi bir mekan duygusu uyandýran büyülümasalsý bir güzelliðe sahiptir.
Bu ýssýz dað baþýnda Göygöl’le halveti göze alabilenler, kendilerini bir anda cinlerin perilerin
rengarenk düðün alaylarýnýn ortasýnda bulabilirler. Dede Korkut’un kopuzundan arkaik naðmeler dinleyebilir yahut ansýzýn kopan bir fýrtýnanýn
ortasýnda at kiþnemelerinin, kýlýç þakýrtýlarýnýn,
canhýraþ feryatlarýn doldurduðu bir cenk mey-
danýna düþebilirler ya da bilge ve dingin asýrlarýn havasýný teneffüs eder, Nizami’nin kendi sesinden mesnevi dinleyebilirler. Burada destanlara konu olmuþ aþýklarýn gamlý iç çekiþlerini duyabilirsiniz. Hiç biri olmasa, Göygöl size, “ben kimim, burasý neresi, þimdi hangi yüzyýldayýz?..”
sorularýný sordurabilir. Türk dünyasýnda bilinen
masallarýn, destanlarýn ve efsanelerin kahramanlarýyla randevulaþabileceðiniz bir yerdir Göygöl… O öyle bir sihirli küredir ki, Azerbaycan’ýn,
bu tiryakilik yapan kültür coðrafyasýnýn bütün serencamýný ondan izleyebilirsiniz.
Ben þahsen bu bahtiyarlýðý yaþadým. 1990 yýlýnýn
eylül ayýnda, Azerbaycan’a ayak basar basmaz
tanýþtýðým Göygöl, beni böyle büyüledi. Bu güzelliði layýkýyla terennüm edecek bir kalem kudretine sahip olmadýðým, yani þair olmadýðým için
de o gün bu gündür mahzunum.
Bir þeyden eminim ki, onunla tanýþan her þair
ona bir þeyler söylemek, onun için bir þeyler söyKardeþ Kalemler Nisan 2007
58
lemek ve hepsinden önemlisi onun hâl dilinden
bir þeyler söylemek ihtiyacýný duymuþtur. Bu konuda özel bir araþtýrma yapmýþ deðilsek de,
Göygöl üzerine pek çok þiirin kaleme alýnmýþ olmasý muhakkaktýr. Azerbaycan edebiyatýndan
Ahmet Cevat ile Samet Vurgun’un, Türkiye’den
de günümüz þairlerinden Ali Akbaþ’ýn ayný ismi
taþýyan þiirleri ilk akla gelenlerden…
Biz bu çalýþmada, ayný söyleyiþ gücüne sahip olmamakla birlikte duygudaþ ve gönüldaþ iki þairin
yani Ahmet Cevat’la (1) Ali Akbaþ’ýn (2) Göygöl
üzerine yazýlmýþ þiirlerini ele alacaðýz.
Bu þiirlerin her ikisinin de Göygöl üzerine yazýlmýþ
olmasýnýn dýþýnda, anlamlý ve çarpýcý bir ortak yaný daha vardýr: Azerbaycan tarihinin XX. yüzyýl
içindeki iki önemli kýrýlma noktasýnda kaleme alýnmýþ olmalarý onlarý daha dikkate deðer kýlýyor...
1922 yýlýnda yazýlan Ahmet Cevat’ýn “Göygöl”ü
Azerbaycan’ýn baht yýldýzýnýn söndüðü, ufuklarýn
kararmaya baþladýðý, istiklalin elden gittiði ve ülkenin esaret karanlýðýna gömüldüðü döneme tanýklýk eder. 1988’de yazýlýp, 1990’da yayýnlanan
Ali Akbaþ’ýn uzun soluklu “Göygöl”ü ise Azerbaycan’ýn her köþesinden yükselmeye baþlayan baðýmsýzlýk ateþlerine, üç renkli ay-yýldýzlý bayraðýn
yeniden Azerbaycan semalarýnda yükseliþine ve
Azerbaycan Türklüðü’nün yeniden kendi kimliðine dönüþüne tanýklýk eden Göygöl’dür.
Ali Akbaþ’ýn epik-lirik karakterli bu þiirini, Azerbaycan’ýn bu en büyük sanat þehidine ithaf etmesinin sebebi belki de bu tevafuktur.
Ahmet Cevat, 8 dörtlük uzunluðundaki ‘Göygöl’
redifli þiirinde içindeki asýl þiiri yazamamýþ, bu
eþsiz güzellikle içinden geldiðince konuþamamýþ
gibidir. Bir tabiat güzelliðini terennüm ediyormuþçasýna kaleme alýnan þiire yerleþtirilen bir-iki
sembolik mýsranýn hesabýný da vermek zorunda
kalmýþ mýdýr bilemiyoruz.
“…….
Goynunda yer vardýr ulduza aya
Oldun sen onlara mehriban dâye
…………..”
mýsralarýnda; yeni kaybedilen Azerbaycan bayraðýna veya belki de o dönemin bütün Azerbaycan
Türklüðünün ümidi olan Türk bayraðýna gönderme yapýldýðýný, bu þiirin belki de sýrf bu iki mýsra
için kaleme alýndýðýný düþünebiliriz. Keza yine:
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
“Bir sözün var mýdýr esen yellere,
Sifariþ etmeye uzak ellere”
mýsralarýnda da çaresizlik içinde uzak bir diyara
yani Türkiye’ye baðlanan bir ümidin örtülü ifadesini görüyoruz.
Nitekim bir süre sonra perde iner, ýþýklar söner ve
Ahmet Cevat gönderildiði Sibirya sürgününde,
mezarý dahi bilinmeyecek bir þekilde katledilir.
Ali Akbaþ’ýn þiiri, Ahmet Cevat’ý ve onun temsil ettiði milli vicdaný, milli idraki ve milli heyecaný susturan bir döneme cevap mahiyetindedir ve öyle
anlaþýlýyor ki; þair kendini, Ahmet Cevat’ýn yazamadýðýný yazmak, Ahmet Cevat’a söyletilmeyeni
söylemek durumunda hissetmiþtir. Bir baþka ifadeyle, Ahmet Cevat’la Ali Akbaþ el ele, gönül gönüle yetmiþ beþ yýldan fazla sürmüþ bir zulüm devrini Göygöl’ün berrak sularýnda boðmuþlardýr.
Ali Akbaþ’ýn kendi þiirini “Ahmet Cevat’ýn Aziz
Hatýrasýna” ithaf etmesinin gerçek sebebi belki
de budur. Rövanþ alýnmýþtýr. Mütevazý þairimizi,
böylesine ihtiþamlý bir güzelliðe þiir yazmaya cesaretlendiren belki de Ahmet Cevat’ýn Göygöl
havalisini mesken tutan ruhaniyetidir, kim bilir?..
Ahmet Kabaklý, bir yazýsýnda, Ali Akbaþ’ýn bu cesaretini övgüye layýk bularak þöyle konuþur: “Cesaret dedim, çünkü þiirin ve sanatýn ‘çok güzel’e
yanaþmasý tehlikelidir. Bakarsýnýz ele alýnan konunun ihtiþamý þiiri aþabilir. Düþünebilirsiniz: Nedim ve Yahya Kemal’den baþka kaç þair Ýstanbul’u gönlümüzü doyurasýya anlatabilmiþtir…”
(Kabaklý 1992, 314)
Yeri gelmiþken iki hususun daha altýný çizmekte
fayda var: Birincisi, Akbaþ’ýn þiiri bir göl þiiri deðil, bir Göygöl þiiridir. Anlatýlan, Lamartine’inki
gibi alegorik anlatýmlarla hayatý, insaný, faniliði,
acý ve düþünceyi anlatan herhangi bir göl deðil,
adý ve coðrafi konumu belli bir göldür. Bu yönüyle de Türk edebiyatýnda tek örnektir. Ýkinci dikkat
çekici husus; þairin Göygöl üzerine söylemek niyeti ile, þiirin muhtevasý arasýndaki müthiþ uyumdur. Denilebilir ki, 12 bendlik 96 mýsradan oluþan
bu uzun þiirin herhangi bir mýsraýný Göygöl dýþýndaki herhangi bir göle uyarlayamazsýnýz:
“Sanki aynasýný düþürmüþ felek
Göygöl’den gayrýsý bir kirli gölek”
mýsralarýyla þair zaten Göygöl’ü dünyadaki bütün göllerden ayrý bir konuma yerleþtirdiðini ifade etmiþtir.
59
Peki, acaba Göygöl gerçekten de dünyanýn en
güzel gölü müdür veya þairin gördüðü en güzel
göl müdür? Bu sorulara “evet öyledir” demememiz
çok zor… O halde þairi böylesine derin, böylesine
coþkulu duygu ve heyecanlara yönelten nedir?
Þairin gözünde Göygöl; iki yüzyýla yakýn bir esaret döneminde hýrpalanmýþ, örselenmiþ, kirletilmiþ bir kültür coðrafyasýnýn ortasýnda bulabildiði
saf ve el deðmemiþ bir güzelliktir. Göygöl, þairin
hayalindeki Azerbaycan’a, geniþ Türk tarihine,
coðrafyasýna ve ütopyasýna açýlan penceredir:
“Alev alev bir gül attým su yandý
Sunam derin uykusundan uyandý
Yavaþ yavaþ araladý perdeyi…”
mýsralarýyla þair masalsý bir dünyanýn eþiðini atlar ve bizi de peþinden sürükler.
“Yanýlýp Göygöl’ü su sanmasýnlar
Bismillah demeden yýkanmasýnlar…”
Þairin de dediði gibi, besmelesiz adým atýlmayacak kadar aziz ve mübarek bir dünyadýr bu…
“Burdan su içiyor her sevdalý kuþ”
O nasýl bir göldür ki, sevdalý kuþlarýn susuzluðu
yalnýzca orada giderilir ve o nasýl bir sevda ateþidir ki, Göygöl’ün suyundan gayrýsý bu harareti
dindiremez. Ýþin sýrrý buradadýr ve ancak kendi
kültür köklerine doðru kanat çýrpan sevdalý kuþlar bu sýrra vakýf olabilirler.
Ali Akbaþ’ýn þiiri ancak Göygöl penceresinden
görülebilecek bir dünyanýn þiiridir, bu doðru
ama bu arada Göygöl’ün nesnel güzelliði de
görmezden gelinmiþ veya hamasete kurban edilmiþ deðildir. Þairin, Türk þiir geleneðinin ve þiir
dilinin (Aksan 1999) bilinen imkanlarýndan yararlanarak sergilediði, bunlarý kendi orijinal söyleyiþ ve idrak ustalýðýyla birleþtirerek oluþturduðu
anlam katmanlarý arasýna Göygöl’ün nesnel güzelliði de ustaca yerleþtirilmiþtir:
“Giyip kuþanmaya erinmiþ Göygöl
Ýpekten tüllere bürünmüþ Göygöl.
“…….
Sanki aynasýný düþürmüþ felek
…….
Gök mavi, göl mavi, her þey semavi
…….
Gece ipil ipil, yýldýz elenir
Ay ýþýðý düþer göl harelenir.
…….
Þimdi yaylalarýn sonbaharýdýr
Daðlarý kaplayan süt buharýdýr.
Yapayalnýz kalmýþ kuðulu Göygöl,
Aðlayan göz gibi buðulu Göygöl
……..
Deli poyraz doruklarda tar çalar
Dal koparýr, can aparýr nar çalar.
Uçuþan yapraklar turna teleði,
Bulutlar daðlarýn ipek yeleði.
gibi mýsralarda þair, doðrudan tabiata yönelmiþ
izlenimi verse de; bunlar þiirin efsane, tarih, hal
ve gelecek boyutlarýna geçiþkenliði olan mýsralardýr. Akbaþ’ýn þiiri esas itibariyle bu dört zamanýn birinden diðerine sýçrayan, bazen birkaçýný
birden tek söyleyiþte buluþturabilen çok katmanlý ve alegorik bir zenginliðe sahiptir.
“Sunam derin uykusundan uyandý
Yavaþ yavaþ araladý perdeyi”
derken, gölün üzerindeki sis perdesinin aralanmasý kadar, þiirin yazýldýðý tarihte Demirperde’nin aralanýþýna da bir gönderme var…
“Bir anlýk gafletten doðmuþ Tepegöz
Oðuz’u uykuda boðmuþ Tepegöz”
mýsralarýnda da, hem Göygöl’ün arkaik bir mekan olduðu yani Dede Korkut hikayelerinin geçtiði bir mekan olduðu fikri zihnimizde iyice pekiþtirilirken, hem Azerbaycan Türklüðü’nün
“Oðuz” kimliðine vurgu yapýlýr, hem de “Oðuz’u
uykuda boðan Tepegöz” motifiyle Rus istilasý anlatýlmýþ olur. Bir ifadeye sýðdýrýlmýþ üç zaman ve
üç mânâ… Þairin bu þiirde tekrar tekrar ve þaþýrtýcý bir baþarýyla ama asla kendini ele vermeden
kullandýðý bir yöntemdir bu.
“Uzar kýyýsýnda bir sarý kamýþ”
mýsrasýnda da bir yandan gölün reel güzelliði
anlatýlýrken öte yandan Türk tarihindeki Sarýkamýþ faciasýna gönderme yapýlýyor. Zira hemen
arkasýndan gelen:
“Þimal küleðiyle kar geliyor kar
Sunamý tufandan koruyun daðlar”
mýsralarý, þairin reel bir durumla tarihi olaylarý
nasýl örtüþtürebildiðinin güzel örneklerinden birini teþkil ediyor. Bir baþka ifadeyle, önceki mýsrada geçen “sarý kamýþ” kelimeleri asla tesadüfi
deðildir. Kafkaslara yönelik Rus istilasý, Kuzey’den gelen ve ancak daðlarýn durdurabileceði bir tufan gibidir.
Þair, Göygöl penceresinden masallarý, efsaneleKardeþ Kalemler Nisan 2007
60
ri, destanlarý, yaþanmýþ bir tarihi, bugünü ve yarýna dair umut ve beklentilerini armonik bir bütünlük içinde ve ayný gerçeklik duygusuyla idrak
eder ve yansýtýr:
Öyleyse kurtuluþ günü gelene kadar bu dað
ceylanýný yaban ellerden, hoyrat ellerden sakýnmak gerekir. En iyisi, kem gözlerden ýrak bu dað
koyaðýnda uykuya dalmaktýr.
“Dedem Korkut bu daðlara uðramýþ,
Acýkmýþ suyuna ekmek doðramýþ”
Gariptir, Ahmet Cevat’ýn 1922’de yazýlmýþ Göygöl þiirinde de ayný sakýnma duygusu ve tarzý
vardýr:
söyleyiþindeki ustalýk kadar inandýrýcýlýk da Ali
Akbaþ’a mahsustur. Çünkü o, bunun böyle olduðuna yürekten inanýr. Tepegöz hikayesindeki çobanýn, yýkanan peri kýzýnýn üstüne kepeneðini
atarak yakaladýðý göl kýyýsý olsa olsa burasýdýr, diye düþünür. Sonra hikayeyi tarihle harmanlar ve
Dede Korkut’u bir anlatýcý, öðretici ve yol gösterici olarak bu güne taþýr.
Bütün bunlarýn yanýnda, Göygöl penceresinden
idrak edilen kültür coðrafyasý Azerbaycan’la da
sýnýrlý tutulmaz:
“Yüzümü yalarken yayla meltemi
Her gece rüyamda bir beyaz gemi
Sularýmý yara yara gidiyor
Özlediðim bir diyara gidiyor”
mýsralarýyla, Kýrgýz romancý Cengiz Aytmatov’un
Beyaz Gemi adlý eserine gönderme yapýlarak Issýk Göl’le Göygöl’ün kaderi özdeþleþtirilir. Keza,
þiirde yer alan mitolojik-destani ve kültürel motiflerin hemen hemen tamamý (Gence, Kepez,
Göygöl, Ateþgâh, Kaçak Nebi, Natevan, Anar gibi bölgeye ait; Dede Korkut, Tepegöz, Oðuz,
Hüsrev ve Þirin, Nevruz, Köroðlu, Mesnevi, Kaf
Daðý, Beyaz Gemi… gibi genel) sadece Azerbaycan’da deðil bütün Türk dünyasýnda bilinen
ortak deðerlerdir.
Þair büyük bir coþkuyla sýk sýk, mýzraklarýyla göðü tutan kahramanlarýn arasýna karýþsa da milli
bir hüzün eteðinden yakalar ve O’nu 1988 Azerbaycan’ýnýn kasvetli ortamýna fýrlatýr. Coþku ve
hüzün, ümit ve karamsarlýk, güven ve çaresizlik,
hasret ve vuslat iç içe katmerlenerek, milli romantik bir duyuþla þiirin duygu yumaðýný oluþturur. Yine de o bir dava adamýdýr ve her þeye raðmen gelecek kaygýsý taþýmaz:
“Bir nevruz sabahý sökerken þafak
Bir þehzade gelip uyandýracak.
Nal sesleri duyacaksýn derinden
Öpecek usulca göy gözlerinden.”
Þair Akbaþ, dünyanýn, hayatýn ve Türklüðün kendisini yenileyeceði o nevruz þafaðýna yürekten
inanmaktadýr ama henüz vakit o vakit deðildir.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
“Bir yorgun peri var biraz uyusun,
Uyusun daðlarýn maralý Göygöl”
Bu üstü kapalý duyarlýlýk Ali Akbaþ’ta açýk bir manifestoya dönüþür:
“Açma duvaðýný sýr verme ele
Þu fýrtýna dinsin yaz gelsin hele
Uyu Natevan’ým yaralým uyu
Uyu bahtý kara maralým uyu”
Ve nihayet ayrýlýk zamaný gelmiþtir. Þairimiz,
Göygöl’le girdiði halvetten çýkar ve hâlin katý ve
yürek burkan gerçeðine geri döner. Zaman, akmayý unutan bir nehir gibidir. Çünkü bu coðrafyada zaman Azerbaycan’ýn kendisine ait deðildir. Azerbaycan’da zaman ve milli hayat Rus istilasýyla durmuþtur, donmuþtur. Bu donmuþluk
içinde Natevan Haným’ýn, Ahmet Cevat’ýn vataný,
kadim Gence bile adýný unutmuþ Kirovabad olmuþtur.
Þiir son derece dokunaklý þu mýsralarla biter:
“Mesnevi okuyup geçtim Gence’den
Ýçime bir sýzý düþtü inceden.
Elveda baðlarda üzüm derenler,
Üzümü unutup hüzün derenler.
Elveda adýný unutan þehir,
Elveda akmayý unutan nehir.
Ata yadigarý Gence elveda,
Dalýnda kuruyan gonca elveda.”
Buraya kadar örneklemeli olarak Ali Akbaþ’ýn
Göygöl þiirindeki anlamlar, mecazlar ve semboller dünyasýna bir kapý aralamaya, þairin Göygöl
penceresinden temaþa ettiði þiirsel gerçekliðe
nüfuz etmeye çalýþtýk.
Edebiyatýmýzda göl temalý bu tek büyük þiir örneðinde; tabiat, insan, coðrafya, tarih, mitoloji, masal ve destan baðlamýnda bütün bir Altaik dünyanýn adeta bir kültürel ve estetik manifestosu dile getirilmiþtir, denilebilir.
Kelimeler, temel ve yan anlamlarý dýþýnda özel
bir takým çaðrýþýmlar ve hatýrlamalar yoluyla elde
edilen bir duygu deðeri kazanýr ve düþünceye
bu duygu üzerinden gidilir. Milli romantik duyuþ
61
tarzý, bu duygu deðerinin bireyselden toplumsala açýlmasý ve asýl orada bir heyecana dönüþmesi þeklinde ortaya çýkar.
‘Ben’den ‘biz’e açýlan iki eðilimin yönlendirdiði
þiir dünyasýnda (Kurnaz 1997, 24) Ali Akbaþ’ýn
Göygöl’e bakýþý; sezgici/idealist perspektiften
deðerlendirilebilir. Sezgi gücü, kiþiyi varlýðýn
içinde sürükleyen, insan bilinciyle varlýðýn ruhunun özdeþleþtiði, benliðin bir an için varlýðýn karakterine sýðýnmasýný gerektiren bir olgudur.
(Çetin 2004, 47)
Göygöl’ün bulunduðu coðrafya Kaf Daðlarý’nýn
beldesi, Zerdüþt’ün eski mekanýdýr. Bu tabiat, iklim ve coðrafya; tarihi, kültürel ve sanata ait imge ve motiflerle örülmüþ, bir simgeler mekaný
haline gelmiþtir. Belirleyici olan, Göygöl’ün somut varlýðý deðil þairin görüþ, düþünüþ, tahayyül
ve tasavvur ediþ tarzý olup, bu dýþ dünya duygu,
algý, düþünce, aný, çaðrýþým ve rüyalarla anlamlandýrýlmýþtýr. Geçmiþten bugüne Türk coðrafyasý, tarihi, tabiatý ve insaný eþsiz bir pitoresk ve
pastoral zenginlikte iþlenmiþ; þairin yakaladýðý
özgün çaðrýþýmlar, göndermeler ve epik unsurlarla yüklü “lirik biz” (Pospelov 1995: 303 ) söyleyiþiyle dile getirilmiþtir. Yani Akbaþ’ýn þiirinde
bir tür kolektif lirizmden söz edilebilir.
Umberto Eco’nun da dediði gibi; “Hiç kimse
doðrudan þimdiki zamanýn içinde yaþamaz: Hepimiz bireysel ve kolektif þeyleri ve olaylarý, belleðin birleþtirici iþlevleri aracýlýðýyla derliyoruz
‘ister mitoslar söz konusu olsun, ister tarih...” (Eco
1995, 148) Bu durum þiir ve þair söz konusu
olunca çok daha farklý boyutlar içerir. Türk dünyasý, tarihi ve coðrafyasýnýn binlerce yýllýk epik ve
lirik kaynaklarýyla beslenen bu þiir, þairin kiþisel
ses tonu ve þiir dünyasýna özgü metaforlarla örülerek çaðdaþ bir destan yüceliðine ulaþmýþtýr,
denilebilir.
Bir tabiat parçasýnýn aurasýnda da yakalanan bu
lirik/epik söylemde, geçmiþle bugün arasýnda
gidiþ-geliþlerle dolu bir zaman yolculuðu yaþanýr
ve þair sürekli olarak büyük bir tarihin rengini, tadýný, kokusunu “bugün”e taþýr.
Ali Akbaþ’ýn uzun Göygöl þiirinde; birbiri içine
geçmiþ birçok yolculuk var: Birincisi, göl’ün somut gerçekliði içinde yaþanan yolculuk ki, buna
Göygöl merkezli bir estetik derinleþme de diyebiliriz. Ýkincisi, geçmiþle bugün ve gelecek ara-
sýnda gidiþ-geliþlerden oluþan “uzak-yakýn zaman ve tarih yolculuðu”; üçüncüsü, Türk kültür
ve uygarlýðýna ait deðerler ve katmanlar içinde
bir derinleþme ve nihayet dördüncüsü, kendini
bu gidiþ-geliþli zaman içinde, anlamaya ve anlamlandýrmaya Göygöl prizmasýndan gerçekleþtirilen “ben” ve “biz” perspektifli bir büyük kolektif þuura ulaþmaya yönelik bir iç yolculuktur.
(1) (Ahmet Cevad) Ehmed Cavad Ahundzade
(1892-1937):
XX. yüzyýlýn baþýndan itibaren çaðdaþ Azeri edebiyatýnda romantik temayülün öncüleri arasýnda
yer almýþ önemli isimlerden biri olan Ahmet Cevad, Gence yakýnlarýndaki Þamhor bölgesinin
Seyfeli köyünde doðdu Genç yaþlarýndan itibaren döneminin aktif þahsiyetleri arasýnda yer almýþtýr. Yaþadýðý yýllarda baþ gösteren siyasi ve
sosyal olaylara kayýtsýz kalmayan ve bu olaylarý
aksettiren þiirler yazmýþ, 45 yýllýk kýsa hayatýnda
deðerli eserler vermiþ önemli bir kiþiliktir. Azerbaycan milli kimliðinin oluþmasý için mücadele
vermiþ, demokratik ve modern bir Azerbaycan’ý
hedeflemiþtir Türk dünyasýnda milli marþ haline
gelen þiirlerinden “Çýrpýnýrdýn Karadeniz”in müziði, Azerbaycan’ýn ünlü bestecisi Üzeyir Hacýbeyli’ye aittir.
Ahmet Cevad’ýn þair kiþiliði, 1920 Bolþevik ihtilaline kadar yazdýðý þiirlerde kendini göstermiþ,
Azerbaycan’ýn istiklal mücadelesine yalnýz þiirleriyle deðil kiþisel mücadelesiyle de katýlmýþtýr.
1912 Balkan savaþý sýrasýnda Ýstanbul’da oluþturulan Kafkas gönüllü kýtasý içinde Trakya cephesinde de savaþan Ahmet Cevad, Mehmet Emin’in
hece ölçüsüyle ve sade bir dille yazma anlayýþýný örnek almýþ, II. Meþrutiyet’ten sonraki Türkçülük hareketlerini yakýndan takip etmiþ, Milli Müsavat Partisi’nde faal olarak siyaset yapmýþtýr. Þiirlerinde Türkiye’yi bazen beklenen bir sevgili,
bazen Turan ordusu, bazen da olaðan üstü özellikleri olan bir varlýk olarak tasvir etmiþtir.
1931’den itibaren yoðunlaþan takip ve suçlamalar sonucu tutuklanmýþ ve idam cezasýna çarptýrýlmýþtýr. !937’de kurþuna dizilerek öldürülmüþ,
1955 yýlýnda SSCB Baþsavcýlýðý tarafýndan beraat ettirilerek, itibarý iade edilmiþtir. Eserleri: Koþma (Bakü/1916) Dalga (Bakü/1919), Þiirler (Bakü/1958), Çýrpýnýrdýn Karadeniz. (Ýzmir/1991),
Selam Türk’ün Bayraðýna (Ýzmir/1992)
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
62
GÖYGÖL
Dumanlý daðlarýn yaþýl qoynunda,
Bulmuþ güzellikde kamâlý Göygöl
Yaþýl gerdenbendi gözel boynunda,
Eksetmiþ daðlarýn camâlý Göygöl.
Yayýlmýþ þöhretin þerqe, þimala,
Þairler heyrandýr sendeki hala,
Dumanlý daðlara gelen suala,
Bir cavab almamýþ soralý Göygöl
Bulunmaz dünyada benzerin belke,
Zevvarm olmuþdur bir böyük ölke,
Olaydý könlümde bir yaþýl kölge,
Düþeydi sinene yaralý Göygöl.
Senin gözelliyin gelmez ki, saya,
Qoynunda yer vardýr ulduza, aya,
Oldun sen onlara mehriban dâye
Felek büsatmý quralý Göygöl.
Kesin eyþ u nûþu, gelenler, susun
Dumandan yorganý, döþeði yosun,
Bir yorgun peri var, biraz uyusun,
Uyusun daðlarýn maralý göygöl.
Zümrüd gözlerini görsünler deye,
Samlar boy atmýþdýr, uzanmýþ göye,
Keçmiþdir onlara qezebin niye?
Düþmüþlerdir senden aralý Göygöl.
Dolanýr baþýna göyde buludlar,
Bezenmiþ eþqinle çiçekler, otlar,
Öper yanaðýndan qurbanlar, atlar
Ayrýlýq könlünü qýralý Göygöl.
Bir sözün var mýdýr esen yellere,
Sifariþ etmeye uzaq ellere,
Yayýlmýþ þöhretin bütün dillere,
Olursa olsun qoy haralý Göygöl…
Ehmed Cavad (Baký/ 1922)
(2) Ali Akbaþ:
1942 yýlýnda Kahramanmaraþ’ýn Elbistan ilçesinin Çatova köyünde doðdu. Ýlk ve orta öðrenimini memleketinde, yüksek öðrenimini Ýstanbul
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünde yaptý.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Çeþitli lise ve yüksek okullarda öðretmenlik ve
idarecilik, Filim Radyo ve Televizyonla Eðitim Dairesi’nde program yazarlýðý yaptýktan sonra araþtýrma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesi’ne
geçti. Burada, dil üzerinde yüksek lisansýný tamamladý ve Türk Dili okutmaný olarak çalýþtý.
1996 yýlýnda meslek hayatýnda 25 yýlýný doldurarak emekliye ayrýldý ve 1999-2000 öðretim yýlýnda Kazakistan’ da Ahmet Yesevý Üniversitesinde
öðretim görevlisi olarak bulundu.
Bugüne kadar arkadaþlarýyla birlikte Divan, Doðuþ Edebiyat ve Kanat dergilerini çýkaran þairin
Masal Çaðý (þiir), Kuþ Sofrasý (çocuklar için þiir),
Gökte Ay Portakaldýr (masal) ve Kýz Evi Naz Evi
(oyun) adlý eserleri vardýr.
Kuþ Sofrasý adlý þiir kitabý Mariya Leontiç tarafýndan Makedoncaya çevrildi. Çeþitli ulusal ve
uluslararasý yarýþmalarda ödülleri olan, þiirleri
yerli ve yabancý antolojilerde yer alan, yurt dýþýnda yayýmlanan pek çok gazete ve dergide (Azerbaycan, Özbekistan, Makedonya, Bulgaristan,
Saha (Yakut) Otonom Cumhuriyeti, Otonom Altay Cumhuriyeti) eserlerine yer verilen ve daha
lisede öðrenciyken açýlan bir yarýþmada birinci
gelen þiiri, Kahramanmaraþ Lisesi Marþý olarak
kabul edilen þair, Kuþ Sofrasý adlý kitabýyla Türkiye Yazarlar Birliði tarafýndan Yýlýn Çocuk Edebiyatçýsý seçilmiþ (1991), Yunus Emre Yýlý dolayýsýyla Ýstanbul’ da gerçekleþtirilen XII. Dünya Þairleri Toplantýsýnda bir plaketle ödüllendirilmiþ
(1991) ve Kazakistan’ýn baþkenti Almatý’da gerçekleþtirien II.Türk Dünyasý Þiir Þöleni’nde Maðcan Cumabayulý ödülünü almýþtýr (1993)
GÖYGÖL
-Þair Ahmet Cevat’ýn aziz hatýrasýnaBir seher vaktinde vardýk Göygöl’e
Burada kýzlar gül takýyor kâküle
Alev alev bir gül attým su yandý
Sunam derin uykusundan uyandý
Yavaþ yavaþ araladý perdeyi
Gönlüm göle düþmüþ yaban ördeði
Giyinip kuþanmaya erinmiþ Göygöl
Ýpekten tüllere bürünmüþ Göygöl
Ne kadar özenmiþ hilkatin eli
Bir depremle doðan yayla güzeli
63
Ninniler dinlemiþ deli rüzgârdan
Gýdasýný almýþ yaðmurdan kardan
Sonra canlar yakan bir âfet olmuþ
Buradan su içiyor her sevdalý kuþ
Sanki aynasýný düþürmüþ felek
Göygöl’den gerisi bir kirli gölek
Gök mavi, göl mavi, her þey semâvi
Arþa çýkar Ateþgâh’ýn alevi
Burasý Kafdaðý tezatlar evi
Çýkar her adýmda bir masal devi
Daðlar deve olur bulut güvercin
Bir gümüþ sakallý keçi olur cin
Yanýlýp Göygöl’ü su sanmasýnlar
Bismillah demeden yýkanmasýnlar
Gece ipil ipil yýldýz elenir
Ay ýþýðý düþer göl hârelenir
Asýrlardýr sevda çeken gönüller
Ateþgâh’da yanar burada serinler
Göygöl menbaýdýr efsanelerin
Bu sulardan doðmuþ Hüsrev’le Þirin
Dedem Korkut bu daðlara uðramýþ
Acýkmýþ suyuna ekmek doðramýþ
Bir sabah Göygöl’de peri kýzlarý
Yýkanýrken siper edip sazlarý
Üstlerine gelmiþ bir deli çoban
Kýr papaklý sýrtý heybeli çoban
Bakmýþ ki göl baþý peri tüneði
Atmýþ üstlerine ak kepeneði
Bir anlýk gafletten doðmuþ Tepegöz
Oðuz’u uykuda boðmuþ Tepegöz
Bir gece yarýsý ay suya düþer
Çöllerde bir ceylan pusuya düþer
Derinden derine hârelenir su
Sararken her yaný barut kokusu
Çimenler üstünde üç beþ damla kan
Gözünü nefretle kapatýr ceylan
Çýrpýnýr aðzýnda bir demet kekik
Kör avcý her þeye çekilmez tetik
Þimdi yaylalarýn sonbaharýdýr
Daðlarý kaplayan süt buharýdýr
Yapayalnýz kalmýþ kuðulu Göygöl
Aðlayan göz gibi buðulu Göygöl
Uzar kýyýsýnda bir sarý kamýþ
Kendini seyreder sularda yaz kýþ
Þimal küleðiyle kar geliyor kar
Sunamý tufandan koruyun daðlar
Dedim doruklarda açan menekþe
Dedi uçabilsem kuþ olsam keþke
Bilmem nasýl sýðdým ben bu derbende
Merih’in Zühre’nin derdi var bende
Yüzümü yalarken yayla meltemi
Her gece rüyamda bir beyaz gemi
Sularýmý yara yara gidiyor
Özlediðim bir diyara gidiyor
Han Kepez çýkarýr altýn tacýný
Her gün bu aynada tarar saçýný
Köroðlu yol keser alýr bacýný
Kaçak Nebi unutur mu öcünü
Deli poyraz doruklarda tar çalar
Dal koparýr, can aparýr, nar çalar
Uçuþan yapraklar turna teleði
Bulutlar daðlarýn ipek yeleði
Bir Nevruz sabahý sökerken þafak
Bir þehzade gelip uyandýracak
Nal sesleri duyacaksýn derinden
Öpecek usulca göy gözlerinden
Açma duvaðýný sýr verme ele
Þu fýrtýna dinsin, yaz gelsin hele
Uyu Natevan’ým yaralým uyu
Uyu bahtý kara maralým uyu
Bir þiir býraktým sana hediye
Bu garip yolcuyu unutma diye
Þahidimiz olsun ulu çýnarlar
Gün gelir okuyup bizi anarlar
Çýnar fýsýldaþýr pýnara söyler
Pýnar da üstadým Anar’a söyler
Bu sayede elden ele duyulur
Bizim de adýmýz þair sayýlýr
Mesnevi okuyup geçtim Gence’den
Ýçime bir sýzý düþtü inceden
Elveda baðlarda üzüm derenler
Üzümü unutup hüzün derenler
Elveda adýný unutan þehir
Elveda akmayý unutan nehir
Ata yadigârý Gence elveda
Dalýnda kuruyan gonca elveda!
Ali AKBAÞ (Ankara/ 1990)
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
64
SEÇÝLMÝÞ BÝBLÝYOGRAFYA
Akbaþ, Ali
(1983) Masal Çaðý, Ocak Yayýnlarý, 1. baský, Ankara
(1991) Kuþ Sofrasý, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara
(1990) “Göygöl”, Türk Yurdu, C: 10, S: 32, Nisan
Aksan, Doðan
(1999) Þiir Dili ve Türk Þiir Dili, Engin Yayýnevi, 3. baský, Ankara
Aytaþ, Gýyasettin
(1994) “Ali Akbaþ’ýn Þiirlerinde Fikir Unsurlarý”,
Bilgi Çaðýnda Eðitim, Yýl:1, Ekim-Kasým-Aralýk
Çetin, Nurullah
(2004) Þiir Çözümleme Yöntemi, Öncü Basýmevi,
2. baský, Ankara
Eco, Umberto
(1995) Anlatý Ormanlarýnda Altý Gezinti (Çev: Kemal Atakay,
Can Yayýnevi, 2. basým, Ýstanbul
Iþýk, Ýhsan
(1998) Ansiklopedik Yazarlar Sözlüðü, Risale Basýn-Yayýn, Ýstanbul
Kabaklý, Ahmet
(1992) Þiir Ýncelemeleri, “Bir Þehzade Gelip Uyandýracak”
Türk Edebiyatý Vakfý Yayýnlarý, 1. baský, 311-320
(2002) Türk Edebiyatý IV, Türk Edebiyatý Vakfý Yayýnlarý,
Ýstanbul, 269-279
Kurnaz, Cemal
(1997) Türküden Gazele-Halk ve Divan Þiirinin Müþterekleri Üzerine
Bir Deneme, “Ali Akbaþ ve Bizim Türküler”, Akçað Yayýnlarý,
1. basým, Ankara, 23-34
Pospelov, F. N.
(1995) Evrensel Kültür Kitaplýðý (Çev. Yýlmaz Onay),
Evrensel Basým-Yayýn, Ýstanbul
Tural, Sadýk
(2006) Zamanýn Elinden Tutmak, “Þiirlerden Ýzlenimler Yorumlar”,
Yüce Erek Yayýnevi, Ankara, 145-152
Yardým, M. Nuri
(2001) Türk Þiiri’nden Portreler, Burak Yayýnlarý, Ýstanbul, 260-263
www.kultur.gov.tr/TR/dosyagoster.aspv
BELGEANAH=109864DOSYAISIM=ehmedcavad pdf
www.dallog.com/azerite.htm
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
65
Asýrlarýn Kavþaðýndaki Bilge Lider:
NURSULTAN NAZARBAYEV
PROF. DR. HÜSEYÝN KARADAÐ
Yazýya Kardeþ Kalemler Dergisi’ne teþekkür
ederek baþlamak istiyorum. Kardeþ Kalemler
Dergisi, Mart 2007 tarihinde yayýnlanan 3. sayýsýnda, 17 Kasým 2006’da Antalya’da sekizincisi gerçekleþen Türkçe Konuþan Devletlerin Baþkanlarý toplantýsýnda Nursultan NAZARBAYEV’in
yaptýðý konuþmanýn tam metnini yayýnladý.
Sayýn Kazakistan Cumhurbaþkaný’nýn bu konuþ-
masý Türk tarihine düþürülen önemli bir not, tarihi bir belgedir. Bu konuþmanýn içeriði, yalnýzca Türkiye Türkü aydýnlarýnýn ve siyaset adamlarýnýn deðil; topyekun Türk Dünyasý aydýnlarýnýn ve siyaset adamlarýnýn üzerinde çalýþmalar
yapýp, hayata geçirilmesi yönünde ciddi gayretler sarf etmesi gereken tarihi bir misyonun
ana hatlarýný içermektedir. Sayýn Cumhurbaþkaný bu konuþmasýyla Türk Dünyasý aydýnlarýna
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
66
ve siyasetçilerine tarihi görev ve sorumluluðunu
açýk bir biçimde hatýrlatmýþtýr. Türk Dünyasý’na
ve Türk Milleti’ne karþý sorumluluk duygusu taþýyan ve kendisine de görev düþtüðünün bilincinde olan her fikir ve yetki sahibinin bu konuþmanýn özünü iyice kavramasý gerekir.
ket Birliði oluþturulmasý halinde, Türkistan’da
üretilen enerji materyalleri Türkiye üzerinden
dünya pazarýna daðýtýlacaktýr. Zira Türkiye konumu itibariyle hava, deniz ve kara yolu ulaþým
hizmetleri bakýmýndan dünyanýn kalbi sayýlacak
kadar önemli bir mevkide bulunmaktadýr.
Avrasya’nýn ana omurgasýný Türk Dünyasý oluþturmaktadýr. Bu dünyanýn kültür, tarih, inanç,
ortak mazi, soy birliði gibi son derece önemli
birliktelikleri vardýr. Bu birlikteliðin çevrelediði
yaklaþýk 250 milyonluk bir nüfus söz konusudur.
Türk Avrasyasýnýn güneyde Yeþil Kuþak, kuzeyde
Ortodoks-Slav kuþak ve batýda Avrupa, doðuda
Çin ve Japonya ile komþuluðu dikkate alýndýðýnda, gýda ve enerji pazarlamasý baþta olmak
üzere, mal ve hizmet pazarlama bakýmýndan
önemli bir stratejik konumda olduðu görülmektedir.
Hun, Göktürk, Cengiz, Altýnordu, Timur, Babür,
Selçuklu, Osmanlý gibi Türk devletleri var olduklarý dönemlerin koþullarý içinde ya birer
bölgesel güç ya da birer dünya gücüydüler. Bu
güç merkezlerinin oluþum yeri Avrasya’dýr. Bugünün Avrasyasý bu Türk devletlerinin ve bu
devletleri kuran Türk Milleti’nin kültürel ve siyasal mirasýdýr.
Türk Dünyasý’nýn Türkiye cenahýnda teknoloji,
bilgi, devlet kurumsallaþmasý ve yapýlanmasý,
demokrasi deneyimi gibi son derece önemli birikimleri vardýr. Ayrýca, dünyanýn en gözde savunma kurumuna yani silahlý kuvvetlerine sahiptir. Türkiye’nin Batý ile iliþkiler deneyimi de
göz ardý edilemeyecek kadar önemli bir sermayedir.
Türk Avrasyasý geniþ ve verimli topraklarý, zengin su kaynaklarý ve iklim koþullarý ile bir arada
deðerlendirildiðinde gýda üretimi için son derece uygun ve verimlidir.
Türk Dünyasý petrol, doðal gaz, su kaynaklarý
gibi zengin enerji kaynaklarý baþta olmak üzere
yer altý ve yer üstü kaynaklarýnýn bolca bulunduðu coðrafyadýr. Küresel güçlerin adýna “Geniþletilmiþ Orta Doðu” dedikleri projenin asýl ilgi alaný, bu zenginliklere sahip olan Türk Avrasyasý ve çevresinde yer alan bölgelerdir. Ýnsanlýk
için gelecek yüzyýllarýn “enerji” ve “gýda” odaklý yüzyýllar olacaðý; her türlü politik, ekonomik
ve askerî çatýþmalarýn ve iþgallerin gýda ve
enerji üretim kaynaklarýna sahip topraklar üzerinde gerçekleþeceði gerçeði gözden ýrak tutulmamalýdýr. Enerji ve gýda kaynaklarý bakýmýndan, Türk Avrasyasý dünyanýn ana merkezi olacak potansiyele sahip yegane bölgelerden biridir.
“Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu” adlý bir çatý altýnda bir Türk Ortak HareKardeþ Kalemler Nisan 2007
Türk Avrasyasýnýn bu kadar geniþ imkanlarýnýn
olmasý yanýnda, fiilen yaþadýðý ve aðýrlýðýný üzerinde hissettiði tehdit dalgasýný da görmezlikten
gelemeyiz. Geniþletilmiþ Orta Doðu kapsamýnda Avrasya tehdit ve fiili iþgal altýndadýr. Büyük
Orta Doðunun kapsamý geniþledikçe,
Türk’ün/Avrasya’nýn yaþam alaný daralacak ve
Türk Dünyasý’nýn sömürgeleþmesi süreci baþlayacaktýr. Türk Dünyasý’nýn maddi ve manevi öz
varlýklarý küresel güçlerin kontrolüne geçecek;
Türk halklarý ve Türk devletleri küresel güçlerin
verdikleriyle yetinmek zorunda kalacaktýr. Temel mecburiyet, bugün ve gelecekte Türk’ün
sömürülmeden, yaþam hakkýna müdahale edilmeden, özgürce ve kendi iradesiyle insanca
yaþama mecburiyetidir. Bu anlamda “Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu”, baðýmsýzlýk, ekonomik ve siyasal istikrar ve güvenlik boyutuyla da bir zorunluluktur. Sayýn NAZARBAYEV, 18 Þubat 2005 Tarihindeki “Ulusa
Sesleniþ” konuþmasýnda bu mecburiyete dikkat
çekerek “Þimdi bizim önümüzde iki seçenek
var: Dünya ekonomisine sürekli hammadde
saðlayýcýsý olarak kalýp ikinci bir sömürgeci
devletin gelmesini beklemek veya Orta Asya
bölgesinin ciddi bir birliðini saðlamaya giriþmek. Ben ikincisini teklif ediyorum. Bizim böyle
bir birlik kurmamýz, bölgenin istikrar ve geliþmesi, ekonomik ve askeri-siyasi baðýmsýzlýðýnýn
bir yolu olacaktýr. Ancak bu takdirde, bölgemiz
dünyada saygýnlýk kazanacaktýr. Biz ancak bu
þekilde güvenliðimizi saðlayabiliriz. Böyle bir
birlik, nihayette, bölgemizde yasayan halkýn ihtiyaçlarýna cevap verecektir.”
Türk Dünyasý’nda aydýnlar ve önemli devlet/siyaset adamlarý arasýnda “Türk Devletleri Birliði”
ya da “Türk Konfederasyonu” yaklaþýmý sýcak ilgi görmekte ve tartýþýlmaktadýr. Türk Dünyasý
67
aydýnlarý ve önemli devlet adamlarý bu anlamda Türkiye’den bir hareket/açýlým beklemektedir.
Sayýn NAZARBAYEV Türk Dünyasý’nýn, Avrasya’nýn ve Küresel düzenin gerçeklerini kavrayan; bu gerçeklerin gelecekte yaratacaðý sorunlarý gören ve bilge devlet adamý kimliðiyle
þimdiden çözüm önerilerini ortaya koyan bir liderdir. “Zaman, birbirimizi daha da yakýnlaþtýracak kardeþlik ve iþbirliðine yönelik atýlacak
somut adýmlarýmýzý sýklaþtýrarak, ortak etkinlikleri gerçekleþtirmenin gerekliliðini göstermektedir” sözleriyle sorunlarýmýzýn ortak olduðuna,
çözümlerin de elbirliðiyle gerçekleþmesi gerektiðine vurgu yapmaktadýr. Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn konuþmasýnda “biz” ifadesini sýkça kullandýðýna dikkat etmemiz gerekir.
Bilge lider NAZARBAYEV, Türk dili konuþan ülkelerin parlamentolar arasý asamblesini oluþturmasý gerektiðini ve bu asamblenin oluþumu için
TBMM’nin aktif rol almasý gerektiðine iþaret etmiþtir. Sayýn Cumhurbaþkaný bu önerisiyle,
Türk Devletleri’nin ortak bir siyasal güç zemininde buluþmasý gereðine olan inanç ve kararlýlýðýný ortaya koymuþtur. Sayýn Cumhurbaþkaný
iþadamlarý arasýndaki yakýn iþbirliðinin
TOBB’nin deneyimleriyle sistemli hale getirilmesini de istemektedir. Diplomatik ifadelerle bu
dileklerini dile getirirken, aslýnda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sorumluluk hatýrlatmasý yapmaktadýr. Bir baþka önemli teklifi de Aksakallar
Kurulu’dur. Türk Dünyasýnýn siyaset, bilim, toplum ve sanat camiasýnýn temsilcilerince oluþturulacak Aksakallar Kurulu aracýlýðýyla, devletlerimiz arasýnda alýnacak kararlarýn gerçekleþtirilmesini izlemeyi önermektedir.
Kardeþ Kazakistan’ýn saygýdeðer ve bilge lideri
NAZARBAYEV, Türk dili konuþan devletlerle ortak uzay çalýþmalarý yapmak, Türk Dünyasý’nýn
zengin tarihi ve kültürel mirasýný sadece aramýzda býrakmayýp, bütün insanlýða tanýtmak;
Kültigin, Hoca Ahmet Yesevi, Kaþgarlý Mahmut,
Dede Korkut, Mevlana, Farabi, Fatih, Buhari gibi Türk Dünyasý’nýn deðerli þahsiyetlerini yeni
yetiþen kuþaklarýmýza öðretmek, tarihi Ýpek Yolunu yeniden canlandýrmak, elbirliðiyle enerji
kaynaklarýný dünya pazarýna sunmak, uluslararasý iliþkilerde yardýmlaþmak, uluslararasý sorunlarýmýzda birbirimizi desteklemek gibi somut
iþbirliði önerilerini de açýk bir biçimde ortaya
koymuþtur.
Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn ifade ettiði arzularýnýn hayata geçmesi durumunda, adýna “Türk
Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu”
diyebileceðimiz bir Çatý Organizasyonla Türk
çekim/merkez gücü yaratýlacaktýr. Bu ifadeden
Türk devletlerinin sýnýrlarýný kaldýrýp tek Türk
devletini ihdas etmek anlaþýlmamalýdýr. Her
Türk devleti baðýmsýz kalmalýdýr. Ama, kurulacak bu çatý organizasyonun yapacaðý düzenlemelerle ortak güvenlik ve savunma iþbirliði, ortak ekonomik, siyasal ve kültürel faaliyetler; eðitim, saðlýk, iletiþim, hukuk sistemi, bitkisel ve
hayvansal üretim sahalarýnda iþbirliði ve standardizasyonlar; yatýrým, sermaye, nüfus ve iþgücü dolaþýmlarý baþta olmak üzere bütün sahalarda ortak standartlarýn ve iþbirliklerinin gerçekleþmesi saðlanabilir. Nihai hedef Ortak Vatandaþlýk ve Ortak Para olacak þekilde Türk
Dünyasý’nýn örgütlenmesinde hem insanlýðýn
hem de Avrasya halklarýnýn çýkarlarý vardýr.
Böylesi bir örgütlenme, genelde dünyada,
özelde de geniþ Avrasya ve Orta Doðu coðrafyasýnda güven, barýþ ve huzurun teminat unsurlarýndan olacaktýr. Bu iþbirliði örgütlenmesi romantik bir duygunun arzusu deðil, dünyanýn istikrarý adýna tarihin Türk Milleti’nden isteðidir.
Bilge lider NAZARBAYEV emelini “Bizim bütünleþmemiz; bulunduðumuz coðrafyanýn istikrarý,
ekonomik baðýmsýzlýðý ve istikrarlý geliþmemize
götürecek yoldur. Ancak bu durumda biz, Türk
Dünyasý’nýn parlak geleceðine sahip olabileceðiz. Türk Dili konuþan devletler, 21. yüzyýlý parlak baþarýlara imza atarak baþlattý. Ekonomi, siyaset ve uluslararasý iliþkilerde büyük sonuçlara ulaþtýk. 21. yüzyýlý hýz kesmeden Atatürk’ün
hayalini kurduðu Türk Birliði ve geliþme çaðýna
dönüþtürelim” sözleriyle açýk olarak ifade etmektedir.
Atatürk’ün bir Avrasya Devleti kurma hazýrlýklarý içinde olduðu bilinmektedir. Atatürk’ün Avrasya’ya olan yakýn ilgisini ve yapmak istediklerini Yeni Hayat Dergisi’nin 136-137. sayýsýnda
“Atatürk’ün Gözüyle Asya ve Ortadoðu’ya Bakmak” baþlýklý makalede ayrýntýlý olarak kaleme
aldýðýmýz için, bu yazýda Atatürk’ün Avrasya üstüne olan düþüncelerini ve faaliyetlerini tekrarlamaya gerek duymadýk.
Atatürk’ü anlayan ve O’nun ideallerini hayata
geçirme kararlýlýðý gösteren bir bilge lider NAZARBAYEV’e sahip olmasý Türk Dünyasý için bir
þans, fýrsat ve imkandýr.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
68
Nahcivan’ýn Yolu Aralý
OÐUZ ÞÝMÞEK
Iðdýr’da 20–25 Mayýs tarihleri arasýnda iki
önemli kültürel faaliyet gerçekleþti birincisinde
21 Mayýs günü yazar Gülten DAYIOÐLU okuyucularý ile buluþtu. Alanýnda birçok eser veren
bu ünlü yazarýmýz sohbet toplantýsýnda okuyucularýna kitaplarýný imzaladý. Ýkincisi ise “1. Iðdýr Þiir Akþamlarý Programýydý”. 25 Mayýs 2006
tarihinde “Sancak-Tar” dergisinin organizasyonunda gerçekleþen bu faaliyete günümüz þairlerinden Ali AKBAÞ ve Nurullah GENÇ katýldýlar, ayrýca Iðdýr’da birçok öðretmen ve öðrenci
de bu geceyi okuduklarý þiirlerle renklendirdiler. Þair AKBAÞ ve GENÇ yazmýþ olduklarý þiirlerinden seçmeler yaparak okuyucularýn hafýzasýndan silinmeyecek bir gece yaþamalarýna
vesile olmuþlardý. AKBAÞ’ýn gecede okuduðu
“Göygöl” þiirini daha önceleri defalarca okumuþtum, ancak þairin kendi sesinden dinlemek
bir ayrýcalýktý.
Iðdýr’a gelen misafirlerimizi en iyi þekilde aðýrlamak için yoðun çaba harcarýz, bunlarý götürebileceðimiz ve gezdirebileceðimiz en güzel
yerlerin baþýnda þüphesiz Nahcivan gelmektedir.
Nahcivan; Iðdýr’ýn doðusunda Türkiye, Ermenistan ve Ýran’la çevrelenmiþ Azerbaycan’a
baðlý küçük ve oldukça önemli stratejik konuma
sahip özerk bir cumhuriyettir. Nahcivan ve çevresinin tarihi oldukça eski dönemlere dayanmaktadýr, hatta adý Nuh Tufaný ile birlikte anýlmaktadýr. Bu coðrafyada tarihi dönemler içerisinde yaþamýþ topluluklar birçok eser býrakmýþlardýr. Bundan dolayý tarihi varlýk ve kalýntýlarýn
çok zengin olduðu bir yöredir. Yaklaþýk 5363
km² olan Nahcivan’ýn 370 bin nüfusu vardýr.
Türkiye ve Ýran ile olan sýnýrýný Aras ýrmaðý oluþtururken, Ermenistan ile olan sýnýrýný ise, küçük
Kafkaslarýn güney uzantýsýný teþkil eden sýradaðlar oluþturmaktadýr.
Çeþitli efsane, halk hikâyesi ve türkülere konu
olan Nahcivan’ý en iyi anlatanlardan birisi de
Azerbaycan’ýn Milli Artistlerinden birisi olan
Mirza BABAYEV’in Nahcivaným adlý türküsüdür.
Eþitmiþem servetini
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Gelbi gördüm hörmetini
Varlýðýný gudretini
A balam
Allý güllü nahcivaným
Yiðit elli Nahcivan’ým
Ýlk defa 1992 yýlýnda gittiðim Nahcivan’a sonraki yýllarda birkaç defa daha çeþitli vesilelerle
gitmiþtim. Fakat son gidiþimin üzerinden üç yýl
geçmiþti. Nahcivan’a her gittiðimde bu yörenin
deðiþen geliþen yüzüyle karþýlaþmýþtým.
………..
Önce yazar Gülten DAYIOÐLU ve beraberindekiler Nahcivan’a giderek bu güzel ve þirin yöreyi gezmiþlerdi. DAYIOÐLU geldikten sonra
Nahcivan’a hayran kaldýðýný belirterek Nahcivan ve Nahcivan halkýndan övgü dolu ifadeler
ile bahsetmiþti. Daha sonra ben ve þiir dinletisini organize eden ilköðretim müfettiþi Ýmdat AVÞAR ve þair Ali AKBAÞ’la birlikte gezmek için
Nahcivan’a doðru hareket ettik.
Nahcivan sýnýrýna geçtikten ve gümrük iþlemlerimizi bitirdikten sonra Gülten hanýmýn mutlaka
kendisini görüp ilgi ve alakasýndan dolayý teþekkür ve selamlarýný iletmemizi istediði, gümrük müdürü Mehmet SEYÝDOV Bey ile görüþmek için gümrük müdürlüðünün bulunduðu binaya gittik. Gümrük Müdürü Mehmet Bey bizleri makamýnda kabul etti. Her haliyle çok sýcakkanlý, misafirperver, açýk sözlü, samimi ve içten bir insan olan Mehmet beye Gülten Hanýmýn Selamlarýný ilettikten sonra, Mehmet Bey ile
güncel konulardan sohbet ettik ve bizlere kendisinin hazýrladýðý çay ikram etti daha sonra
bizler yolumuza devam etmek için müsaade istedik, bizleri samimi duygularla yolcu etti. Nahcivan’da olumlu deðiþimi, geliþmeyi ve ilerlemeyi Mehmet beyin þahsýnda daha ilk ayak
bastýðýmýzda görmek mümkündü.
Yolumuza devam ederken solumuzda Sederek
ilçesi ve daha ileride ise Ermenistan’a ait yerleþmeler görüyorduk. Nahcivana bundan ondört
yýl önce ilk geldiðimde geçtiðimiz yolun kenarlarýnda, Ermenilerin Sederek ve civar köylere
Mümine Hatun Türbesi - Nahçivan
69
devamlý top ve silah atýþlarýyla tacizi sonucu,
evlerini, yerlerini, yurtlarýný ve köylerini terk
eden insanlarýn naylondan yaptýklarý çadýrlarda, ilkel barýnaklarda veya tren vagonlarýnda
çok aðýr þartlar altýnda yaþam mücadelesi verdiklerini þahit olmuþtum. Hafýzam beni geriye
Hanlýklar dönemine götürmüþtü o zamanlar aklýma bir dostumdan öðrendiðim Nahcivan Hanlýðýnýn marþýndan þu mýsralar gelmiþti.
Yol ver bize Dehne daðý
Ýravana aþacaðýz
Atamýzdan miras kalan
Payitahtý alacaðýz
Ancak zaman ve kötü kader bu kahraman insanlarý evlerini terk etmek zorunda býrakmýþtý.
Aradan geçen 14 yýl sonra ise insanlar artýk güvenle evlerine köylerine dönmüþlerdi, her taraf
yemyeþil bir haldeydi. Ýleride karþýmýzda bir karayolu kavþaðý vardý; Sederk-Þerur-Nahcivan.
Bizler Þerur-Nahcivan istikametine doðru devam ettik ve yol boyunca uzanan elektrik direkleri ve bu direklerde sýrasýyla üç dört katlý leylek
yuvalarý dikkatimizi çekti ve dönüþte ilginç olan
bu leylek yuvarlýnýn fotoðraflarýný çekmek için
anlaþtýk. Yol boyunca birkaç köyden geçtikten
sonra karþýmýza Arpaçay çýkmýþtý. Bizim doðu
Arpaçay dediðimiz bu akarsu üzerindeki köprüyü geçerken Han Çoban’la Sara’yý anmamak
olmazdý ve o ünlü mýsralar ayný anda üçümüzün de dudaklarýmýzdan dökülmüþtü
Arpaçayý aþdý daþtý
Sel Sara’mý aldý gaþtý
Gara gözlü galem gaþlý
Apardý seller Sara’mý
Bir ala gözlü balamý
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
70
Arpa çayý derin olmaz
Axan sular serin olmaz
Sara kimin gelin olmaz
Apardý seller Sara’mý
Bir ala gözlü balamý
Arpaçay ada gelir
Kor yengeler dada gelir
Saðrý baþmaq suda gelir
Apardý seller saramý
Bir uca boylu balamý
Gedin deyin Xan Çoban’a,
Gelmesin bu il Mugan’a,
Muðan batýb gýzýl gana,
Apardý seller Sara’mý,
Bir ala gözlü balamý.
Arpaçay, Han Çoban ve Sara üzerine çeþitli
hikâyeler vardý bunlarý aramýzda konuþtuk ve
bu türkünün deðiþik varyantlarý üzerinde fikir
alýþveriþinde bulunduk.
Ve Arpaçay’ýn yakýnýnda bir yamaca kurulmuþ
olan COSMOS çay bahçesi. Ancak buranýn
çok bakýmsýz olduðu bizleri üzdü. Deðiþik bir
mimari ile yapýlmýþ bu lokanta ve bahçesinin
tekrar onarýlarak eski günlerine kavuþmasý dileðiyle yolumuza devam ettik. Yol boyunca köyler,
insanlar ve okula giden çocuklarý görüyorduk,
gördüðümüz Anadolu’nun çeþitli yörelerindeki
manzaralar ile aynýydý deðiþen sadece aradaki
mesafeydi. Daha önceleri üzüm baðlarýnýn bulunduðu fakat þimdi boþ olan arazilerde ise
rengârenk açmýþ çiçekler vardý o anda arabamýzda çalan müziðin sesini duymuyorduk ve
farkýna vardýðýmýzda ise ünlü sanatçý Reþit BEYBUTOV’un sesinden laleler türküsü arabamýzýn
içinde yankýlanýyordu.
Yazýn evvelinde gence çölünde
Çýkýplar yollara dize laleler
Yaðýþdan islanan yarpaðlarýný
Seripler dereye düze laleler, düze laleler.
Nahcivan kenti yakýnlarýnda baþka bir çay bahçesi ve lokantada mola verdik. Nahcivan’a her
geldiðimde burada durur çay ve suyundan içmeden yoluma devam etmezdim. Ve bu seferde
aynýsýný yaptýk buranýn çok bakýmlý temiz, bahKardeþ Kalemler Nisan 2007
çesiyle, havuzlarýyla, bakýmlý ve temiz olduðunu gördük. Çay içerken yan tarafýmýzdaki bir
masada ise yaklaþýk beþ altý kiþiden oluþan bir
gurup sohbet ediyordu. Bizler çay içtikten sonra çayýmýzýn parasýný ödemek istedik fakat yan
masamýzda oturan bu beyler bizlere çay parasý
ödetmediler ve ýsrarla bizlerin misafir olduðunu, çaylarýn kendi ikramlarý olduðunu söylediler bu iyi kalpli ve misafirperver insanlara teþekkür ederek ayrýldýk. Bu insanlarýn içten ve samimiyetleri imdat beyi, beni, misafirimiz olan Ali
Akbaþ beyi çok duygulandýrdý. Bu güzel yörenin güzel insanlarýna yakýþan bir davranýþtý aksini beklemek yanlýþ olurdu. Hem ayný millet ayrý devletlerin insanlarýydýk.
Nahcivan þehir merkezine girdiðimizde bizler
tekrar çok þaþýrmýþtýk, çünkü daha önceki yýllarla þimdi karþýlaþtýramayacaðýmýz kadar deðiþik
bulmuþtuk Nahcivaný; bakýmlý ve tertemiz yollar,
modern teknikle inþa edilmiþ binalar, yemyeþil
çevre, bakýmlý ve Avrupai tarzda bir þehir.
Ýlk olarak Hanlar sarayý ve mümine hatun türbesinin bulunduðu alana gittik. Her taraf gül bahçeleri ve yemyeþil, pýrýl pýrýl. Ýlk olarak koçbaþlý
anýtlarý gördükten sonra türbe önünde son derce kültürlü, iyi giyiniþli, çok þirin dil ve üsluba
sahip bir bayan görevli içten, sýcak ve samimi
duyguyla bizleri karþýladý. “Mümine Hatun ve
türbe hakkýnda bizlere uzun uzadýya ancak her
bir kelimesi son derece önemli bilgiler verdi.
Mimar Acemi ve onun diðer eserlerini anlattýktan sonra alt kata indik ve bu muhteþem eserin
tek bir sütun üzerinde inþa edildiðini görmek
bizleri hayrete düþürdü. Bilgi aldýktan sonra
rahmetle anacaðýmýz bu Türk Anasýnýn sözleri
bizi derinden etkiledi.
“Biz gedirik ancak gelir rûzigâr
Biz ölürük eser galýr yadigâr.”
Türbe görevlisi bayan bizlere ileride kýzlar bulaðýnýn olduðunu ve eðer bu bulaðýn suyundan
içmeden Nahcivan’dan gidersek Nahcivan’ýn
inciyeceðini söyledi. Bizler de Nahcivan’ý, bu
güzel diyarý incitmemek için Kýzlar Bulaðý’nýn
yolunu tuttuk ve önümüze bir türbe daha çýktý
etrafta bulunanlar Piryakup ve kardeþinin türbesi olduðunu söylediler. Onlarýn ruhlarýna da
fatiha okuyarak etraftaki insanlarla sohbet ettik.
Orda bulunan Nahcivan’lý hanýmlar nezir adadýklarýný söylediler ve bizlere mutlaka bu nezirden almamýzý rica ettiler. Onlarýn bu isteðini
71
geri çeviremezdik. Bizlere kek, þeker ve çay ikram ettiler ve bir an Türkiye sýnýrlarý dýþýnda olduðumuzu unutup onlarla sanki öz anamýz bacýmýz gibi sohbete daldýk. Daha sonra yolumuza devam ettik ve kýzlar bulaðýndan su içerek
Nahcivan’ý incitmemiþ olduk.
Sonraki duraðýmýz þehitler hýyabaný idi. Vatan
için þehit olan bu gencecik kahramanlara da
fatiha okuduk.
“Bayraklarý bayrak yapan üstündeki kandýr
Toprak eðer uðrunda ölen varsa vatandýr.”
Burada Türkiye tarafýndan yaptýrýlan bir anýt
dikkatimizi çekti. 1918–1920 yýllarý arasýnda
Nahcivan’da, Ermeni çetecilerin yaptýðý katliamlarý önleyen ve orada þehit olan Mehmetçiklerin anýsýna dikilmiþti bu anýt. Burada bütün ziyaretçiler Mehmet Akif ERSOY’un
“Bastýðýn yerleri “toprak!” diyerek geçme, taný.
Düþün altýnda binlerce kefensiz yataný.
Sen þehit oðlusun, incitme, yazýktýr, ataný,
Verme, dünyalarý alsan da, bu cennet vataný.”
Mýsralarýyla ürperiyorlar.
Daha sonra Nahcivan Devlet Üniversitesine
geçtik. 1967 yýlýnda kurulan bu üniversite yenilenmiþ, modern binalara kavuþmuþ ve doðuda
bir ilim-irfan yuvasý olma yolunda büyük mesafeler kat etmiþtir. Deðiþik fakültelerde çok sayýda öðrencinin öðrenim gördüðü üniversitede
300 dolayýnda Türkiye’den gelen öðrenci de
eðitim görmektedir. Rektör yardýmcýsý Hüseyin
Beyle edebiyat üzerine sohbetimizden sonra
ayrýlýyoruz. Bizi üniversite bahçesinde bekleyen
Yasin Beyle buluþuyoruz. Kendisine Gülten DAYIOÐLU’nun hediye olarak gönderdiði kitaplarý veriyoruz ve oldukça beyefendi bir insan olan
Yasin Bey bizleri Nahcivan’ýn modern alýþveriþ
merkezlerine götürüyor ve bizimle her dakika ilgileniyor. Sonra yasin bey görevine giderken
yardýmcýsý Hüseyin Bey bizlere eþlik ediyor ve
bizim memnun kalmamýz için elinden gelen her
türlü çabayý gösteriyor. Zaman ilerledikten sonra yasin beyin çalýþtýðý elektrik kurumuna gidiyoruz asýl ikramlar ve sohbet orada oluyor. Sonra kendisinden müsaade isteyerek teþekkür ve
memnuniyetimizi bildirerek ayrýlýyoruz. Zamanýn nasýl akýp geçtiðinin farkýnda deðiliz. Ve
gezilecek o kadar çok yer ve sohbet edecek o
kadar çok konu ve insan var ki bir gün bize yetmiyor. Bu yüzden Ordubat, Þerur, Sederek, Babek, Þahbuz ve diðer kentler ile Ashab-ý Keyf,
Tuz daðlarý, Yýlandað, Hanlar Sarayý, müzeler
vs. gibi yerleri gezmek baþka sefere kalýyor.
Saat akþam yedi otuz dolayýnda o güzel coðrafyadan ayrýlma vakti geliyor ve yönümüzü Iðdýr’a yani batýya doðru çevirdiðimizde karþýmýzda Aðrý daðý o eþsiz güzelliði ile duruyor.
Buradan Aðrý daðý bir baþka güzel görünüyor,
birde güneþin Aðrý daðý üzerinde battýðýný seyretmek, anlatýlmayacak kadar güzel ve herkesin
bu manzarayý görmesi gerektiðini aramýzda konuþuyoruz. Ve misafirimiz Ali AKBAÞ Bey Nahcivan’a þimdiye kadar gelmediðine ve bu sýcakkanlý insanlar ile bu kadar geç tanýþtýðýna hayýflanýyor. Bir daha buralarý görmek gezmek ve bu
insanlarla sohbet etmek temennisi ile Iðdýr’a
doðru ilerliyoruz.
Yârim getti nahcivan’a
Meni goydu yana yana
Kahrolasý zalim çeka
Nece gýydýn þirin cana
Ay saralýp solan caným
Yara hasret galan caným
Nahcivan’ýn yaslý yolu
Sular geldi bastý yolu
Gedirdim yâri görmeye
Namert oðlu kesti yolu
Ay saralýp solan caným
Yara hasret galan caným
Nahcivan’a varmayaydým
Süsen sümbül dermiyeydim
Keþ o yâri görmüyeydim
Men saralýp solmuyaydým
Ay saralýp solan caným
Yara hasret galan caným
Nahcivandan gelen var mý?
Ay yârimi gören varmý
Hasta düþtüm men o günde
Yarýmdan ayrýlan günde
Ay saralýp solan caným
Yara hasret galan caným
Not: Bu þiiri Iðdýr’da yaþayan, þu anda da yaþlý olduðu için
artýk insanlarla anlaþma güçlüðü çeken ve OTAYLI adýyla
þiirler yazan Ramiz ÖZLER’in kiþisel not defterlerinden aldým. Ramiz ÖZLER’in kendi el yazýsýyla derlediði defterlerinin üzerindeki tarihler 1951-1955 yýllarýný gösteriyor. Aslen
Gence’li olan ÖZLER’in kendi yazdýðý þiirleri de vardýr.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
72
Ferhan Atalay Süzgecinde:
Yanýlsama-Gerçek Hayvan Üslubu ve Gelenek
MEHTAP KODAMAN
Marmara Üniversitesi Araþtýrma Görevlisi
Ferhan Atalay bir sanatçý. Gelenekçi ve modern
bir ressam. Geleneðe baðlýlýðýný Orta Asya
Hayvan üslubundan esinlenen figürlerinden
anlýyoruz. Modernliði ise geleneði bambaþka
bir kalýba akýtmasýndan geliyor.
Ferhan Atalay sanki Avrupa’nýn temel sanat ilkeleriyle dalga geçiyor. Nerede Wolfflin’in iþaret
ettiði ilkeler(1), klasik gelenek, nesnel gerçekçilik… Onun gerçeði düþsel nesnelerin gerçeðidir ve bu dünyadan yer yer baðýmsýzdýr. Onda-
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
ki üç boyutluluk algýlamasý görülmedik bir þekildedir. Ne üç boyutluluða ne iki boyutluluða ait.
Üç boyutlu olarak baþladýðý bir figürü içinin boþ
olduðunu vurgulamak için portakal kabuðu gibi soymuþ; hem üç boyutluluða doðru giden
kývrýmlara, hem arkasýndaki espasla iki boyutluluða ait. Atalay “iki boyutlu bir þekilde boyadýðým yanýlsamayý yine eðip bükerek üç boyutlu
bir hale getirdim” der gibi dürüst yalýn bir tarz
yaratmýþ. Böylelikle sanki þöyle bir soru soruyor
“Resimde gerçekçilik dediðiniz de nedir? Ýki
boyutlu bir yüzeyde üç boyutlu bir
Ferhan Atalay, 2006
kandýrmaca yaratmak deðil mi?” ve
Atalay bu kandýrmacayý artýk bir
oyuna dönüþtürmüþ.
Çizgilerle
baþlayýp stilize hareketlerle devam
eden sanki bir ipin
ucuyla
izlemeye
baþladýðýmýz yumaða kadar bizi götüren ve resminin
kendi kiþisel tarihini
de tual üzerinde izleyiciyle buluþturan
yeni bir sunuþ.
Rastlantýsal
ve
amaçsýz gibi baþlayan süslemeci çizgiler yavaþ yavaþ
ayný uzamda tasvire dönüþüyor. Bazen Matiss’in kolajlarý gibi figürlerde
kesiklere yer vermiþ
fakat bu figürler
Ma tiss’in ki ler den
73
çok farklýdýr, oylum yanýlsamasýna gönderme
yapar onun iki
boyutlu figürlerinin yanýnda
Atalay ’ýnkiler
hacimseldir fakat boyutlarýna
gelince bu durum bir derece
meselesidir. Kuantum estetiði
fikrindeki(2) gibi
iki ile üç arasýnda deðiþik yüzdelikli ölçüler
verebiliriz
ona….
Atalay ilkin kökenleri saðlam,
yere basan bir
sanatsal anlayýþ
yaratmak fikriyle
yola çýkmýþ. Türk
resim geleneðinden kopuk,
çýktýðý yumurtayý
reddeder bir tavýrla
bunun
mümkün olamayacaðýný anlamýþ. Türk resminin en uzak köklerine hayvan
üslubuna kadar gitmiþ. Atalay : “Bize ait olmayan bir estetik anlayýþ üzerine bir þeyler inþa etmeye çalýþýyoruz diyor. Ruhumuzda bu kadar
süslemecilik varken baþka türlü davranmamýz
riyakarlýk olacaktýr.” diye ekliyor. Burada Eyüboðlu’yla görüþleri paraleldir. O da “bu resim
deðil süsleme” diyenlere çatmýyor muydu(3)?
Saðlam bir estetik anlayýþýn saðlam bir felsefe
ve kendiliðindenlikle geliþtiðinin somut örneklerini de böylece görmüþ oluyoruz.
Evet onun resmine süslemeci bir resim diyebiliriz. Tasvire götüren çizgi nokta yada bezemelerle yarattýðý bir süsleme. Fakat bu süsleme
içinde mutlaka bir ikonografi mevcuttur. Týpký
gelenekte olduðu gibi süsleme zannedilen pek
çok düzenlemenin ikonografisi günümüzde
araþtýrmalarla kanýtlanmýþtýr(4). Yani zannedildiðinin tersine, bu anlayýþ, tasvir sanatýnýn dýþýnda deðil bilakis tasvirin kendisidir, fakat belki
Ferhan Atalay, 2006
gerçekçi betimlemeden çok daha sanatsal bir
betimleme türüdür. Bu bakýmdan onu alegorileri ve mitolojik sahneleriyle ayýrt edebiliyoruz.
Süsleme, alegori, hayvan üslubu üzerine eklenen kuantsal yeni bir görme tekniði iþte hayvan
üslubunu taklitten öteye taþýyýp çaðdaþlaþtýran
yepyeni bir tarz. Gelenek ve çaðdaþlýk, yerellik
ve evrensellik, yanýlsama ve gerçeklik Ferhan
Atalay’ýn sanatýnýn karakteri ile fark yaratýyor.
(1) Heinrich Wölfflin, (1995):Sanat Tarihinin Temel Kavramlarý, Çev.
Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, 4.basým, Ýstanbul: s.31-260
(2) Kodaman, M.D.: "Modern Sanat Eðitimi ve Kuantum Estetiði",
Bilimde Modern Yöntemler Sempozyumu
BMYS'2005, 16-18 Kasým 2005, Kocaeli, s.234-243
(3) Bedri Rahmi Eyüboðlu (1949): "Nakþý Küçümseyenlere",
Yaþayan Sanat, Haziran, s.6
(4) N. A. Bokovenko, (2000): The Origins of Horse riding and the
Development of Ancient Central Asian Nomadic Riding Harnesses
in Kurgans, Ritual Sites, and Settlements: Eurasian Bronze and Iron
Age, Oxford: Archeopress, p.304-310
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
74
Özbek Edebî Dilinin
Geliþmesi ve Elbek
DOÇ. DR. MARUF YOLDAÞEV
Þairin özgeçmiþi: XX. yüzyýlýn baþlarýnda Elbek
mahlasý ile yazan þair, ünlü öðretmen (pedagog), Türkolog-dilbilimci ve cesaretli gazeteci
Maþrýk Yunusov 1898 yýlýnda Taþkent vilâyetinin
Bostanlýk bölgesine baðlý Humsan köyünde fakir bir ailede doðdu. Ailede 8 çocuk vardý.
Maþrýk’ýn babasý Yunus ata kýtlýk ve fakirlikten
iyice yýpranmýþtý. Bir çiftlikte çalýþýyordu ama 8
çocuðu yedirip içirmek hiç de kolay deðildi.
Maþrýk 10 yaþlarýnda elinden bir iþ gelmeye
baþlayýnca hemen babasýnýn yanýnda çiftçilikle
uðraþmaya baþladý. Maþrýk babasýna hep okumak istediðini, bunun için Taþkent’e gitmesi gerektiðini söylerdi. Yunus ata oðlundaki isteðin
öyle geçici bir istek olmadýðýný anladý ve onun
Taþkent’e gitmesine izin verdi. Ama oðluna:
“Madem gideceksin, unutma, nerede ve ne durumda olursan ol okuyacaksýn ve âlim olacaksýn, yoksa hakkýmý helâl etmem” dedi. 11 yaþýndaki çocuk böyle büyük bir davayý üzerine aldý
ve Taþkent’e gitti. Maþrýklarýn Taþkent’te hiçbir
tanýdýklarý yoktu. Küçücük Maþrýk zengin ailelerin yanýnda çalýþtý, boþ zamanlarýnda hamallýk
da yaptý, gazete de sattý. Geceleri eline geçen
gazeteleri okumaya çalýþtý. Babasýna verdiði sözü yerine getirmek isteði onu bir an olsun rahat
býrakmadý. O çalýþarak biriktirdiði azýcýk para
ile Taþkent’te açýlan ilk yeni usul Rus-Tüzem
okuluna gitti. Okuma, yazmayý öðrendikten
sonra Ceditlerin yeni tip okullarýna gider. Okulu üstün baþarýyla bitiren Maþrýk, Öðretmen
Enstitüsü’nde okur. Enstitüde okurken þiir ve
hikâyeler yazmaya baþladý. Yazýlarýna Elbek diye imza atar. Elbek: “Milletine, ulusuna, hayýrlý
bir bey, oðul” anlamýný taþýmaktadýr. Bu isim yýllar sonra milleti uðruna canýný bile vermeye hazýr, millî istiklâl ve vatan özgürlüðü için her þeyKardeþ Kalemler Nisan 2007
den vazgeçmeyi göze alan bir dava adamýnýn
ismi olarak anýlmaya baþladý.
Elbek 1938 yýlýna kadar Taþkent Nizami Pedagoji Enstitüsü’nde Özbek Dili ve Edebiyatý hem
de Türk Edebiyatý derslerini okutmuþtu. Böylece babasýna verdiði sözü yerine getirmiþ oldu.
Elbek 11 Þubat 1939’da Türkistanlý baþka Ceditler gibi dayanýlmaz çilelerden sonra hapishanede vefat etti.
Þairden bize ‘Tazegül’, þiir-roman, 1934; ‘Ötmiþim’ (Geçmiþim), 1929; ‘Anargül’ (Nar Çiçeði),
1926; ‘Özbekistan’, 1934; ‘Mergen’ (Avcý)
1935; ‘Baðban’ (Bahçivan), 1934; ‘Türkistan’,
1928 gibi destan ve balatlar, ayný zamanda ‘Armaðan’, 1921; ‘Yalqýnlar’ (Iþýklar), 1925; ‘Sezgiler’, 1927; ‘Közgü’ (Ayna), 1926; ‘Gunçalar’
(Goncalar), 1935; ‘Çýrçýq Boylarýda’ (Çýrçýk Sahilinde), 1935 gibi þiir kitaplarý, ‘Dedemet’,
‘Qoþçý Turgun’, ‘Örnek’, ‘Güzel Yazgýçlar’ gibi
öykü ve hatýralarý, ders kitaplarý kaldý.
Elbek’in yaratýcýlýðý hakkýnda son 20-30 yýlýn en
iyi tenkitçi-edebiyatçýsý Prof. Abdurrahman Sadi þöyle diyor: “Bugüne kadar edebiyatýmýzda
masal (alegori türü) çeviri olarak vardý. Elbek
millî edebiyatýmýza içerik olarak yeni masallar
kazandýrdý”. Meselâ: 1921 yýlýnda basýlan ‘Armaðan’ toplusunda “Hangi birisi kurt?” baþlýklý
masalý var. Ýçerik þöyle: Ormanda yalnýz gezen
kuzu kurdun tuzaðýna düþer. Kuzu ne yapacaðýný bilmeden inlerken, bir insan gelir ve onu
kurtarýp evine götürür. Buna kuzu çok sevinir,
koþar, oynar. Ama bu þenlik onun için çok devam etmez. Çünkü adam onu keser. Masal sonunda þair fikrini þöyle özetler:
75
Pýçaq bilan qoydý uný tez soyýb, (1)
Unga qoynýng ikki közi termülib, (2)
Caný týpýrçýlab, yonýb hem kuyýb, (3)
Aytar edi ul kiþiga: “Ey, kiþi, (4)
Börimi, ya, aytgýl endi kim vahþi?” (5)
Qutqardýng sen meni böri ilgiden, (6)
Hemde qorqýnç þu ölümning vehmiden, (7)
Eng song özing böridan da özdýrdýng, (8)
Kordým, endi çin böri hem sen boldýng. (9)
Býçak ile onu çabucak kesiverdi, (1)
Ona kuzunun iki gözü bakýyordu, (2)
Caný acýya acýya, yana yana, (3)
O adama kuzu diyordu: “Ey, adam, (4)
Kurt mudur veya sen mi gerçek vahþi?”(5)
Beni kurtardýn sen kurdun elinden, (6)
Hem de korkunç þu ölümün vehminden, (7)
Sonunda sen kendin kurdu bile gerilerde býraktýn, (8)
Gördüm, þimdi gerçek kurt sen oldun.(9)
Þairin þiirlerini toplayan ve neþrettiren Prof.
Haydaralý Uzakov diyor ki: Bu masalýn yazýldýðý
senede yeni hükûmet tarafýndan Hokand’a
gönderilen Ermeni Taþnaklarýnýn yerli halkýn
beþikte yatan çocuklarýndan ta yaþlýsýna kadar
gaddarcasýna katletmeleri üzerinden daha 3 yýl
bile geçmemiþti. Kuzunun bir vahþi kurt karþýsýndaki aciz feryadý hakkýnda yazýlan bu masal,
sanki, himayesiz bir halkýn ölüm ekserleri karþýsýndaki inleyiþi idi.
tebine temel olmasý
gerekir. Gerçekten
de bu böyle olacaktýr. Ama herhangi bir milletin
geçmiþinde çeþitli sebepler ile
millet mektebinin bazý dönemlerde anasýndan
ayrýlýp yetim kalmasý mümkündür. Böyle bir dönem biz Özbeklerin okulunun baþýndan da geçti. Doðrusu, þimdi geçmektedir.”
Elbek’in hayýrlý iþlerinden biri Özbek Dilinin
imlâ kurallarýný geliþtirmek üzerine gerçekleþtirdiði çalýþmasýydý. Elbek 1924 yýlýnda Özbek Dilinin açýklamalý sözlüðünü hazýrladý. Sözlük ‘Lügat ve Atama’ adý ile ‘Ýnkýlâp’ dergisinde neþrettirildi. Elbek kendi sözlüðünde Ali Þir Nevai, Sofu Allahyar, Mevlâna Lütfi, Zahirüddin Muhammed Babur, Ebulgazi Bahadýrhan gibi klâsik
yazar ve þairlerin eserlerinden kelimeleri seçip
onlarýn esas hem de yan anlamlarýný etraflýca
açýklar. Çok orijinal ve deðerli olan bu sözlük
daha okuyuculara sunulmuþ deðildir.
Elbek eðitimde ana dil öðretilirken dikkat edilmesi gereken hususlar hakkýnda þöyle der: ‘Bir
ëlniñ mektebin tirgizatürgan nerse u ëlniñ âna
tilisidir. Tili bölek ël, türi bölek mekteb izlaydýr.
Bir ëlniñ mektebi öþe ëlniñ öz tiliniñ negizige
qurilðân bolmâðý tegiþtir. Çinden, u þundey boladýr. Birâq bir ëlniñ tarýxýda turlý sebebler bilan ël mektebi bir devrlerde ânasýdan ayrýlýp
yetim bolib qâliþi mümkündir. Þundey devr biz
özbeklerniñ mektebiniñ bâþiden-de këçdi. Toðrýsý, ëndi keçib turibdi.’(‘Tort yýllýq mektebde
âna tili’ ders kitabý. (Bu kitap Kazak þairi, edebiyatçý ve bilgini M.Cumabayev’in ‘Ýlkokullarda
Ana Dili’ kitabý esasýnda yazýlmýþtýr.) (Elbek,
Tanlangan Eserler, Þarq, Taþkent, 1999, 264.s.)
Þimdi Türkiye Türkçesinde okuyalým: “Bir milletin okulunu ayakta tutan þey o milletin ana dilidir. Dili baþka olan millet baþka mektep arayacaktýr. Bir milletin mektebi kendi dilinin esasýna
göre yapýlmalýdýr. Milletin dilinin milletin mek-
Ýþte bu yazýdan
sonra Elbek’in baþý
beladan kurtulmadý. Onu da Ceditler sýrasýna kattýlar. Yani “Sovyet
sistemi geldikten
sonra yetim oldu”
demek mi istiyor?
gibi mantýkdýþý
eleþtiriler ile þairi
‘halk düþmaný’
ilân ettiler. Þair
kendine atýlan
taþlara
önem
vermeden çalýþmalarýný sürdürdü.
Dilbilimi
üzerine teori ve
pratik kitaplarý
hazýrladý. Özbek Dilinin sinonim ve omonimler sözlüðünü yazdý. Elbek 40
yýl yaþadý. Bunun 17 yýlý yazý yaratmak ile geçti. Kýsacýk ömründe 30’un üzerinde kitap, ders
kitaplarý ve makaleler yazdý, çeviriler yaptý.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
76
TÝL
Muñli quþým, seyreb-seyreb kel, añlat
Kimler erür Türk tilini sâtðuçý? (1)
Bülbül kebi seyreb turgân bu tilni
Uyelmeyin bu ölkeden âtðuçý? (2)
DÝL
Dertli kuþum öterek gel, anlat,
Kimler imiþ Türk Dilini satacak olanlar? (1)
Bülbül gibi ötüp duran bu dili
Utanmadan bu ülkeden atacak olanlar? (2)
Bâldan tâtlý, cândan tunuq Türkçeni
Tuþunmayýn horlab-horlab yâtðuçý(3)
Âçunlarda bâyligin körsetmesden,
Kimdür bunga: ‘yararmý yaramas degen?(4)
Baldan da tatlý canda da berrak Türk Dilini
Anlamadan kötüleyip hakir görenler kimmiþ? (3)
Dünyalara zenginliðini göstermek yerine
Kimdir buna ‘yarar mý yaramaz mý?’ diyen(4)
Muñlý quþým, unlarný qoy, sen seyre,
Türk tiliniñ dânðýn çýqar köklerge! (5)
Qoy ularný, ular yoldan âzsunlar,
Ël içinde boþ-boðâzlýq sâtsunlar. (6)
1920
Dertli kuþum, onlarý býrak, sen ötmede devam et,
Türk Dilinin ününü göklere duyur! (5)
Boþ ver onlarý, onlar ne derlerse desinler,
Halk içinde gevezelik etsinler. (6)
1920
MÜHÝT ÝÇÝDE
(Âlgan tesirimden )
Muhitten
Aldýðým Tesirler
Uçub-uçub þu mühitniñ içide
Yüksek yerge qonmâq yolýn közledim. (1)
Mühit içre esgen küçli yellerge
Qarþý turar qanâtým deb oyladým. (2)
Uçarak þu çevrenin içinde,
Yüksek yere konmanýn yolunu bekledim. (1)
Çevre içinde esen güçlü rüzgarlara
Kanatlarým karþý durabilir diye düþündüm.(2)
Hem þu oyda qanâtýmða iþanib,
Kök üstide uçmâq bolib þâdlendim.(3)
Býraq uçqâç, sýnmýþ körüb qanâtým,
Qayðýlanýb, öz hâlýmða yýðladým…(4)
1920
Ýþte bu fikirde kanatlarýma güvenerek,
Gök yüzünde uçmak için sevindim.(3)
Ama uçtuðum zaman, gördüm ki, kanatlarým kýrýlmýþ,
Kaygýlanýp kendi durumuma aðladým. (4)
1920
UYÐÂN, KÖÑLÝM
UYAN, GÖNLÜM
Uyðân, köñlim, uyðân, bir âz yumðân köziñ âçýlsun,
Yerde bolgan þu hâllarný
körüb yâþiñ sâçýlsun. 1)
Yânðýl bir âz yâlqýnlanýb, ey yuregimniñ otý,
Çýqsun seniñ yalqýniñden elengeler kök seri.(2)
Uyan, gönlüm, uyan, biraz kapattýðýn gözlerin açýlsýn,
Yerdeki þu hâlleri (vak’alarý) görüp,
göz yaþlarýn her tarafa aksýn. (1)
Yan biraz daha alevlen, ey kalbimin ateþi,
Senin ateþinden kývýlcýmlar göklere ulaþsýn.(2)
Çýqqaç unga kökniñ yuzi tâmuð kebi qýzartsun,
Guldýratsun kökni hemde yaþýnlarný yaþnatsun(3)
Çulðab âlsun âçýq qoymay kökniñ hemme tegresin,
Yâqsun qoymay bu kun uniñ butun bârlýq nersesin. (4)
Çýktýðý zaman gök yüzünü cehennem gibi kýzarsýn,
Gökleri gürletsin ve yýldýrýmlarý ateþlendirsin, (3)
Tüm gök yüzünü sarsýn hiçbir açýk býrakmadan,
Yaksýn bu gün onun her þeyini. (4)
Tâzalasun þu âçunný bu qayðulý kunlerden,
Qutqarýlsun butun canvar þu qâranðý keçlerden. (5)
Kerek emes bizler uçun u körüngen havalar,
Hem yerdegi âqýb turgan büyük-büyük deryalar (6)
Bârdýr bizde unýñ ornýn qâplayturgan çýn hava,
Bârdýr bizde suv ornýga âqaturgen çýn derya.(8)
1922
Temizlesin bu dünyayý bu gamlý günlerden,
Kurtarýlsýn bütün canlýlar bu karanlýk gecelerden. (5)
Gerekmez, bizim için o görünen havalar,
Hem yerde akmakta olan kocaman nehirler(6)
Vardýr bizde onun yerini saracak gerçek hava,
Vardýr bizde su yerine akacak gerçek nehir.(7)
1922
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
77
Mevlânâ’ya Gitmek;
“Yollar Muhtelif, Gâye Birdir.”
ZÝYA AVÞAR
Yine gel, yine gel, her kimse kim olan, yine gel!
Kâfir, Mecûsî yahut puta tapan, yine gel!
Ümitsizlik dergâhý deðildir, dergâhýmýz…
Yüz kere tövbe edip, yüz kez bozsan, yine gel!
10-11 Mart 2006 tarihlerinde, Edebiyat
Bölümü I. sýnýf öðrencileriyle,
Konya
Mevlânâ Müzesi’ne
bir gezi düzenledik.
40 öðrenci ve 2 hocadan oluþan ekibimizle yola çýktýk. Ne
garip, sayýmýz bile,
gideceðimiz yeri iþaret ediyor; 42 Konya’nýn il numarasý.
Konya ufkunda mavi
ile pembe, kol kola
girip akþamý müjdelerken, hep birlikte,
deniz üstünde sabitlenmiþ, büyük bir Selçuklu halýsý gibi, yayýlýp dalgalanan, bu
kadim Selçuklu kentinin, tanýdýk ve sýcak
figürlerini seyre kaptýrdýk kendimizi. Üzerine mýknatýs uzatýlmýþ demir tozlarý gibiydik; Þehrin silueti, bizi bize býrakmaksýzýn, çekiyor, çekiyordu.
Konya zannýmca iki þeyden ibarettir; Anadolu
Selçuklu Devleti ve Mevlânâ… Ama en çok da
Mevlânâ. Her þehrin ufuklarýný; Doðu, Batý gibi
yönler tayin eder. Konya’nýn iki ufku vardýr;
biri mavi ile pembenin
vuslatý olan çepçevre
ufuklarý, diðeri de Þam
ufku. Ýlk ufuk, vuslatý;
ikinci ufuk, hasreti
sembolize eder. Biz
Konya’ya, Aksaray istikametinden yani Þam
ufkundan girdik. Önümüzde vuslat ufku uzanýyordu.
Þam ufku, Þems’in görünüp
kaybolduðu
ufuktur. Þems, Konya
gecesine bu ufuktan iki
kez doðmuþ ve bu kenti, asýrlarca aydýnlatacak baþka bir güneþi,
kendi
yörüngesine
oturtup, doðduðu gibi
batmýþtýr. Derslerde ve
hususî sohbetlerde, öðrencilerime ve dostlarýma hep bu ufkun trajedisini anlatmýþýmdýr. Herkesin hafýzasýnda, sevdiði ve ilgi duyduðu kentlere iliþkin belirleyici bir veya iki tablo daima
devinir durur. Benim hafýzama, gönlüme ve ruhuma kazýnan tablo hep, Konya’nýn Þam ufkuyla sýnýrlý olmuþtur. Bir seher vakti, Mevlânâ, uyKardeþ Kalemler Nisan 2007
78
kusuz gecelerin yýprattýðý nazenin bedeniyle,
Alaeddin Tepesi’nin burçlarý arasýndan, elini alnýna siper ederek Þems’in yolunu gözler. Bu
sahne, buluþma yerine gelmeyen sevgilinin
uyandýrdýðý hayal kýrýklýðýyla kapanýr, ancak,
her sabah geleceði ümidiyle, yeniden açýlýr. Ve
bir gün; “Ey sevgili, sefer nereye, menzil hangi
diyar?” deyip yâri, gýyabýnda arayan Mevlânâ,
bu ufukta görmeyi umduðu karaltýlarý seçer.
Gelenler; Þam’a gönderdiði büyük oðlu Sultan
Veled’in maiyeti ve bir gelin edasýyla gelen
Þems’tir. Mevlânâ týpký Hz. Peygamber’i karþýlarken; Medinelilerin hep bir aðýzdan söyledikleri, doðaçlama þarkýlarý gibi, þarkýlar söyleyip,
sevinçten börkünü göðe atar; “O geliyor o, yarimiz, sevgilimiz…” diyerek sema’a kalkar. Neyin, defin kavuþma melodileri arasýnda, Þems’i
karþýlar. Ýki dað, deniz gibi hasretle birbirini kucaklar. Ayrýlýk acýsý, kavuþma sevincine döner;
fakat Mevlânâ, hoyrat yarin kendisini yine terk
edeceði korkusuyla, Þems’e; “yapma!” der.
Þems; “sen yapmazsan ben de yapmam!” diye
cevap verir. Cevap, Mevlânâ’ya o kadar tesir
eder ki, cevabýn güzelliðine hayran olup, naralar atarak sema’a durur. Söyleyin, her an vecd
denizine dalmaya hazýr, kaç ruh geldi acep bu
köhne âleme?
Þam ufkundan doðan bu mesut güneþ, tekrar
Þam ufkunda batar ve Mevlânâ’nýn baktýðý geniþ ufuk, bir daha asla doðmayacak olan
Þems’in özlemiyle kararýr. Konya’ya girerken,
otobüsün ön camýnda bir an, bu yoldan Konya’ya iki kez gidip gelen Þems’in; yaðýz, kýrçýl
sakallý, ciddî ve asabî çehresiyle, onun peþi sýra yola düþüp, eli boþ dönen Mevlânâ’nýn; zayýf, narin bedenini ve o bedenle tezat teþkil
eden, kor gibi bakan delici gözlerini, görür gibi oldum. Bu his bir vehimdi mantýðýma göre;
ama hayal gücüm ve ruhum, bu vehme hakikatten ziyade deðer biçiyordu.
Ýþte Konya’dayýz… Benim ve öðrencilerimin
üzerine, Konya’ya ilk geldiðinde, Þems’in duyduðu yorgunluða benzer, tatlý bir rehavet çöktü. Menzillerimize indik. Dolunaylý bir Konya
gecesini, koca bir yorgan gibi üstümüze çektik.
Ertesi gün Mevlânâ’nýn huzurunda olacaðýmýz
düþüncesinin heyecanýyla, uykulu gözlerimizi
kapatýp, uyanýk kalbimizde onunla halvete girdik. Uykuyla uyanýklýk arasýndayken, hatiften bir
ses iþittik:
Ey uyanýk kiþi, bilir misin gece nedir?
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Âþýklarýn yabancýlardan tam halvetidir!
Bu gece, hanemize ay doðar, bedir bedir;
Ben mestim mest, ay âþýk, gece, deli divane!
Ve 11 Mart sabahý… Biz kýrk âþýk, sevgilinin kapýsý önüne dizildik. Hepimiz âþýktýk, hepimiz sevgiliydik. Ne kýskançlýk vardý ne engel, kýrk vücudu
bir vücuda koyup içeri girdik. Türbenin eþiði,
dünya ile ahireti birbirinden ayýran bir berzah gibiydi. Sanki hepimiz, iki dünya arasýnda bir seyahate çýkmýþtýk. Fonda, sabâ makamýndan bir
Mevlevî âyini, yanýk sesli bir neyden taþarak, kubbeyi dolduruyordu. Bir an, ney sesi vasýtasýyla,
onun ruhunun dile geldiðini duyduk:
Dinle duy, neler anlatýr sana bu ney, neler!
Hep, yüce Mevlâ’nýn gizli sýrlarýný söyler…
Gönlü yorgun, yüreði kýrýk, baþýndaysa aþk yeli;
Aðýzsýz dilsiz dile gelip; “Allah Allah” der.
Kabirlerin önünde, manyetik bir alana benzeyen uhrevî hava, yüreklerimizi yerinden sökecekmiþ gibi, büyük bir çekimle, gönül ummanlarýmýzý dalgalandýrdý. Ýçimizde kopan tufan,
biraz sonra yerini yaðmura yani gözyaþlarýna
býraktý. Öðrencilerimin büyülenmiþ çehrelerindeki sessiz, ancak süratli akan gözyaþlarýný izlemek, beni ortamýn havasý kadar etkiledi. Keder
ve gamdan hep uzakta düþündüðüm öðrencilerimdeki bu hassasiyet, bana, hem sevinç hem
de gurur verdi. Ama bu iki duygu birleþince,
benim gözlerimi de yaþarttý. Dönem baþýndan
beri, zaman zaman onlarýn saf gönüllerine ve
temiz duygularýna yüklediðim Mevlânâ sevgisi,
burada hepsinin yüreðinde cisimlenmiþ, durmaksýzýn semâ’ ediyordu. Çocuklarýn etrafýmý
sarýp; “Hocam, buraya daha önce niye gelmedik?” demeleri, aþk þarabýný içtiklerinin açýk bir
göstergesiydi. Birinci sýnýf öðrencileriyle, daha
önce nasýl gelinirdi ki…
Mevlânâ’nýn merkadine ilerlerken, gözüme
Mesnevî’ye kâtiplik yapan Hüsameddin Çelebi’nin mütevazý lahdi çarptý. Bir an zihnimde
kurgusal bir sahne belirdi. Hüsameddin Çelebi
mezarýndan kalktý. Boynunda, iki tarafýndan
asýlý yazý tablasý, elinde, kamýþ kalem; saygý,
edep ve hayranlýkla, gözleri Mevlânâ’da, elleri
kaðýtta, adý geçtikçe mahcubiyetten kýzarýyor,
dilinden belli belirsiz estaðfurullahlar dökülüyor, büyük bir mahviyetle yazýyor, yazýyordu…
79
Hayat bulur doðam, yansýdýkça benden fikir,
Þiir gelini, söyleme odasýna gelir...
Görünür her beytinde, binlerce anlam kýzý;
Hepsi de Meryem gibi, hem hâmile hem bâkir!
Ve sevgilinin kabri… Yeþil sarý arasý bir renkle
örtülmüþ, altýn ve sim iþlemeli âyetlerle donatýlý,
büyük yaygýnýn altýnda o yatýyor. Yatýyor, sanki
biraz sonra kalkacak. Büyük beyaz sarýðýný baþýna geçirip, müzede sergilenen beyaz cübbesini giyerek elini kalbine götürecek, nafiz nazarlarýyla, muhteþem bakýþlarýyla hepimize,
rahlesinin önünde diz çökmemizi buyuracak ve
“sevdamýz uzun, nefesçe kýsa kalmýþýz” diyerek,
olaðan derslerinden birine baþlayacak. Biz kýrk
yolcu, hayranlýktan dolayý, söylediklerinden
hiçbir þey anlamayacaðýz. Ama o sevgili, görklü bakýþlarýyla gönül aynamýzý öyle bir cilalayacak ki, tüm âlem o aynada fânî bir nokta gibi
küçülüp gidecek.
Ya Mevlânâ! Ýþte kýrk can ile huzurundayýz. Kýrk
genç can… Ceylan gözlü gökçek kýzlar, uhrevî
bir âleme girmiþ olmanýn þaþkýnlýðýyla aðlýyorlar. Vakur duruþlu, yaðýz delikanlýlar içlerine
aðlayýp yutkunuyorlar. Manevî heybetin, maddî
bir örtü gibi tüm benliðimizi sarýyor. Biliyoruz
ölmedin, biliyoruz hala vuslat gecesindesin.
Yoksun, yoksan bu iliklerimize iþleyen serin,
zevkli rüzgâr ne? Yoksan, dimaðlarýmýza dolan
sekiz cennet kokusu nerden geliyor? Þu örtüyü
kaldýr, þu sarýðý baþýna geçir, þu cübbelerden birini giy, düþmanlarýn yüreðine korku, dostlarýn
yüreðine heybet ve ferahlýk salan görklü nazarýnla bizlere bir kere bak. Biliyoruz, þu Kuran nüshalarýnda göz nurun, þu yazmalarda fikir çilen var.
Ey Mesnevî’nin, Dîvân-ý Kebîr’in Fihi Mâfih’in,
Mecâlis-i Seb’a’nýn þairi, nasiri, kaili ve faili… Bu
sedeflerdeki inciler ki, senin gözünün incisi ve
gönlünün mercanýdýr, dök önümüze:
Gönlün denizdir senin, mercan ve incilere,
Saç onlarý, kapalýdýr bu yol, cimrilere .
Beden, aðzýný sedef gibi açmýþ, diyor ki;
“ Nasýl sýðýþýrým ben, can sýðmayan bir yere!”
Sen hep dolunaylý gecelerde sevdan ile davan
ile mest oldun. Sen mest olunca senin sevdiðine, ay da âþýk oldu gece de… Sana gelip senden giden yolcularýn özlemi, naif yüreðinde
belirince; “Nerede olursanýz olun gönlümdesiniz.” Diyerek, gönlünü bir dost mezarlýðýna çe-
virdin. “Kur’an’ýn kölesi, Hz. Peygamber’in ayaðýnýn tozuyum” dedin. “Beni bunlarýn haricinde
tanýtandan þikayetçiyim.” buyurdun. Biz senin
deðirmenine kerpiç taþýmýyoruz. Aydan balýða
kadar, senin gezdiðin her yerde seni arýyoruz.
Sen bir sýr uðruna kalkýp buraya geldin. Biz
senden yüzlerce sýr duyduk. Yüzlercesi de ötelerde… Örtüyü aç, kapýyý kilitle. Bir sen varsýn,
bir de biz. Bu kapý, dost kapýsýdýr, baþka yere
gitmeyiz. Sen yâre, zemheride gül sunarsýn, biz
huzuruna, baharýn baþýnda gelmiþiz. Elimize,
demet demet çiçek, boynumuza, hevenk hevenk gül isteriz. “Bu hayat uzun bir rüyadýr,
korkmayýn uyanýn!” diyerek rüyalarýmýza geldin. Huzuruna ulaþmadan önce, dört yaþýndaki
oðlum; “Baba Levlana’yý rüyamda gördüm,
toprak damda oynadýk!..” dedi. Bak, iþte onu
da aldým, geldim. Himmetini daim et. Koruyucu
kanatlarýný üzerimize ger. Kusurlarýmýza, peygamber mirasý adýna, þefaat et. Sevgini gönüllerimize, Süleyman mührüyle kazý. “Þimdi deðilse ne zaman?” “Dem bu demdir!”
Mevlânâ’nýn kabrini geçince gözüme, yeþil sarýðýyla yatan Sultan Veled’in kabri çarpýyor.
Gerçek bir evlat, imrenilecek bir hayrülhalef…
Edep ve sadakat abidesi, babasýnýn gözünün
nuru. Zihnimde Sultan Veled ile alakalý bir yýðýn
sahne var: Küçükken babasýný özlediðinden
dolayý, anahtar deliðinden bakýp özlem gidermeye çalýþýrdý. Babasýnýn odayý doldurup,
anahtar deliðinden taþma, kerametini görünce,
çýðlýk çýðlýða baðýrýr. Baba, “ Evladým, Hak bize gelince böyle taþarýz, bizden uzaklaþýnca da
iðne ipliðe döneriz!” der. Sultan Veled, gençlik
demindeyken bir gün, derin bir gam içine düþüp, babasýný bile göremeyecek hale gelir. Bunun üzerine baba, evden bir kurt postunu baþýna geçirerek, “ bu, bu!” diye onu korkutmaya
çalýþýr. Akabinde, genç Sultan Veled, kahkahalarla gülerek gam deryasýndan çýkýnca,
Mevlânâ; “Bu gamý da, bu sevinci de veren aynýdýr.” hikmetiyle, erdemli oðlunu uyarýr. Bu erdemli oðul, Þam’dan Þems’i getirirken, Þems’e
hürmeten binite binmeyi reddederek, toz toprak içinde ta Konya’ya kadar yürür. Kendi varlýðýný,
babasýnýn
varlýðýna
hasrederek;
“Mevlânâ’dýr evliyâ kutbu bilin!” çýðlýðýyla, onu
iþaret eder. Denilebilir ki Mevlevîlik,
Mevlânâ’dan sonra kurumsallaþýp yaþamasýný,
Sultan Veled’e borçludur.
Ve sýra sýra diðer kabirler…Hepsi baþka bir maceranýn yorgunu, hepsi özge bir seyahatin vurKardeþ Kalemler Nisan 2007
80
Fotoðraf: Ýrfan Gürdal
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
81
gunu. Müze, Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili paha biçilmez eþyalarla dolu: Giysiler, seccadeler, müzik aletleri, tezhipli ve minyatürlü yazmalar…Hepsi de geçmiþ zamanýn birer mesut tanýðý olarak, öz mahiyetlerini çoktan aþmýþ durumdalar. Onlarý koruyan cam mahfazalar, geçmiþle gelecek arasýnda þeffaf bir perde gibi duruyorlar. Elimizi uzatsak, geçmiþ zamana dokunacakmýþýz gibi týlsýmlý bir duyguyla ürperiyoruz. Ey cam perde, için geçmiþ zamana bakýyor, dýþýn þimdiki zamana. “Tayy-ý zaman”ý sen
yaþýyorsun, biz tasavvur ediyoruz.
Müzeden büyülenmiþ gibi çýktýk, tekrar tekrar
geleceðimize söz vererek. Türbenin dýþýnda,
Mevlânâ’nýn ayak ucuna, sadakat abidesi gibi
uzanmýþ, Þair Þem’inin kabri baþýnda toplanýp,
otobüse biniyor ve Meram Baðlarý’na doðru yola çýkýyoruz. Meram Baðlarý’na gidenlerin meramý, çoðunlukla bahçe ve baðlarý görmek, biraz da yiyip içip eðlenmektir. Bizim meramýmýz,
dostun izini sürmekti ve baktýðýmýz tüm manzarada, hayal meyal onu görüyorduk. Bulunduðumuz tepeden aþaðý, düzlüklere doðru uzanan þu baðlar ve bahçeler, onun nice geceler,
sabaha kadar icrâ ettiði semâ’lara tanýklýk etmiþtir. Belki de yorulan sâzendelere, þu bahçede seslenmiþti. Belki de meclise geç gelen tamburîye þu bað evinde; “Niye geç kaldýn, çabuk,
dost halkasýna koþ!” diye sitem etmiþti. Baktýðýmýz tepeden, dümdüz ve geniþleyerek uzanan
kentte, üç kule yükseliyor. Birden hayalim, bu
üç kuleyi, üç semazene dönüþtürüp, Alâeddin
Tepesi’ni de, hâkî renkli üç Mevlevî külahý gibi
kesip baþlarýna koydu. Þimdi tüm þehir, semazenlerin dönerken birbirine karýþmýþ etekleri gibi, gayb rüzgârýyla açýlýp savruluyordu. Muhteþem bir gösteriydi. Adeta tüm þehir, sema’a
kalkmýþ üç meczup Mevlevî gibiydi. Bu üç semazen, Mevlânâ hasretiyle ölen “üç kardeþler”
den baþkasý deðildi. Onlardan gayrý hiç kimse,
tüm Konya’yý üç tennureyle, böylesine mahirane örterek semâ’a duramazdý:
Semâ’ ki, göklere giden bir kapýdýr, yoldur!
Semâ’ ki, can kuþuna baþtýr, kanattýr, koldur!
Yemekler yendi, yükler baðlandý. Ýstikamet Ala-
eddin Tepesi. Alaeddin Camii’nin haziresinde,
mütevazý bir kümbette, koyun koyuna yatan, sekiz Selçuklu Sultaný’nýn manzarasý hazindi. Keykubatlar, Keyhüsrevler, Kýlýç Arslanlar, bir hasýr
üzerinde uyuyan sekiz yoksul derviþ gibi, sýra sýra dizilmiþlerdi. Filâbâd Sarayý’nda saltanat sürerken, huzurlarýna varmanýn, fermana mahsus
olduðu bu maðrur sultanlar, tek tük gelip giden
ziyaretçilerin huzurunda, fânîliðin timsali gibi
duruyorlardý. Bu sekiz uyur, dünya hayatýnýn
geçiciliðini ne güzel anlatýyorlardý. Gönül sultanýnýn kapýsý, izdihamdan geçilmezken, mülkün sultanlarýnýn kapýsýnda, að örmekle meþgul
örümcekler vardý:
Ýsterim ki, günün sefâlý geçsin, murâd üzre,
Filâbâdýn zevk ve sefâsý, ömür katsýn ömre…
Dert yaratan, seni dertten ne zaman kurtarýp da,
Filâbâd köþkünde, dertsiz yaþatacak bir süre!...
“Vah, eyvah, hayýf!” deyip, Þems Camii’ne yöneliyoruz. Burasý, Þems’in öldürülüp atýldýðý kuyu imiþ, üstüne türbe yapmýþlar. Ýþte huzurdayýz…Ayný manyetik alan, ayný büyüleyici ortam… Herkes Þems’in, Mevlânâ ile sohbet
ederken, dýþarý çaðýrýlýp öldürüldüðünü söylüyor. Bu rivâyete inanmaksa, benim ruhumu yaralýyor. Önce Mevlânâ adýna; güya dýþarýda
çýðlýklar, gürültüler, patýrtýlar kopmuþ da, karanlýk ve yaðmurlu gecede Mevlânâ duymamýþmýþ. Ruh gidecek de, beden diri kalacak. Yahut
beden ölecek de, ruh tekkede bekleyecek.
Erenler ölmez efendim, sûret deðiþtirirler. Þems
Selahattin oldu, Hüsamettin oldu ve sýrra kadem bastý. Ya geride kalanlar ne yaptý? Boþ laf;
“ Þems öldü, hayýr öldürüldü, hayýr çekip gitti…” Kaos ve kargaþa. Mevlânâ’ya kulak verelim, o ne diyor:
Geçip gitti gayb atlýsý, tozda kaldý meydan,
Yerinde yel eser fakat, ortalýk toz duman!
Saðýna soluna bakma, dosdoðru bak da gör;
Tozu burda, kendi sonsuzluk yurdunda þu an!...
Türbeden çýktýk, ruhumuz acýyla: “Gezi de bitti,
Konya da!...” dedi.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
82
Türk Dünyasýnda
Yazar Teþkilatlarý
Türk Dünyasý Edebiyatý’nýn Nöbetinde
KOSOVA TÜRK YAZARLAR DERNEÐÝ
Kosova Türk Yazarlar Derneði’nin bulunduðu
Prizren þehri, Osmanlý döneminde olduðu gibi,
bugün de Kosova’da Türk kültürün, yazýnýn, sanatýn, müziðinin ve burada yaþamakta olan diðer
halk kültürlerinin belirli bir seviyeye ulaþmasýnda
çok önemli bir yeri ve katkýsý olmuþtur.
Prof. Dr. Mustafa Ýsen’e göre, “Balkanlar’da
Prizren öyle bir þehirdir ki, bu þehirde dünyaya gelen çocuða beþikteyken ‘isminden önce
mahlasý’ takýlmaktadýr”.
Orhan Koloðlu’nun aktarýmýyla
Romen tarihçisi Beldicenu,
“Balkanlarda yeni bir kent
uygarlýðýnýn ilk temellerini
Türklerin attýðýný ve Türk kültürü etkisinin günümüzde de
yaþadýðýný” söylemiþtir. Prizren’de Arnavut, Türk ve Sýrp
edebiyatýna önemli katkýlar sunmuþ birçok kiþiler yaþamýþtýr.
olduðu da tarih kaynaklarýnda malumdur. Geçmiþten günümüze kadar tarihi zengin olan Prizren, bütün bu dönem içinde çok sayýda araþtýrmacý, þair, ressam, bilim adamý ve sanatçýlarýn fýrtýnasýna uðramýþ, hakkýnda binlerce kitap sayfasýnýn, sayýsýz resim-fotoðrafýn çekilmesine ve þiir
mýsralarýnýn yazýlmasýna neden olmuþtur.
Türkçe yazýn-edebiyat hayatý Osmanlý Devleti’nin çekiliþi ardýndan da devam etmiþtir. Prizren’de 1951 yýlýnda Türkçe’nin
resmileþmesi, Türkçe okullarýn
açýlmasý ve ardýndan da kültür
sanat derneklerinin kurulmasýyla yazýn ve edebiyat çalýþmalar yaný sýra Türkçe eserleri
de hýzlý bir canlanma yaþamýþtýr. Bugün Prizren’de dokuz yýllýk 5 ilkokulda, 4 mesleki lisede
ve Eðitim Fakültesinde Türkçe
eðitim yapýlmaktadýr.
“Tan” Gazetesi yayýnlarý çerçevesinde gün yüzünü gören
çok sayýda edebi eser, gazetenin kapanmasýyla birlikte edebi çalýþmalarýn yayýnýna duraksama getirmiþ, bugün “Yeni
Dönem” Kosova Türk Medyasý,
Türkçem Çocuk Dergisi ile
Taner GÜÇLÜTÜRK
Balkan Türkoloji Araþtýrmalarý
KTYD Genel Sekreteri
Merkezi’nin bu yöndeki kimi
giriþimleri olduysa da, maddi
sýkýntýlar yüzünden düzenli bir
edebi yayýncýlýðýnýn devamýný getirmemiþtir.
XVII. y.y.’da Prizren, Balkan Yarýmadasý’nýn büyük
Kosova Yazarlar Birliði üyesi olan ve ortaklaþa fasancak merkezlerinden biridir.
aliyetler gerçekleþtirerek söz konusu çatý altýnda
Bugün bu kentte Osmanlý döneminden kalma
çalýþmalara katýlan Kosova Türk Yazarlarý, 1989
çok sayýda eserlerin yaný sýra her dilde okul ve diyýlýnda patlak veren siyasi olaylar ve çatýþmalar
ðer kuruluþlarý, sanatçýlarý, yazarlarý, araþtýrmacýardýndan, Sýrp ve Arnavut yazarlarýnýn kutuplaþalarý, tiyatrocularý, müzisyenleri, folklorcularý ve dirak ayrý dernekler oluþturmuþ; 1990 yýlýnda Yuðer kültür kurumlarý mevcuttur.
goslavya’da çok partili bir sisteme geçilmesiyle,
Kosova Türkleri de kendi siyasi oluþumlarýný kurOsmanlýlar döneminde de “Þairlerin Yuvasý”
muþtur ve o dönemde Doðru Yol Türk Kültür Saadýyla anýlan Prizren’in ister Bizans devrinde, isnat Derneði dýþýnda birçok Kosova Türk Sivil Topter de Osmanlý döneminde büyük rol oynadýðý
lum Örgütleri kurulmuþtur. 1994 yýlýnda Kosova
yaný sýra, tanýnmýþ bir sancak ve vilayet merkezi
Türk Edebiyatý söz konusuyken
bunlar arasýnda önde gelen
isimler XVI. yy. baþlarýnda yaþamýþ, 15.000 beyitlik ünlü “Gazavatname”yi de yazmýþ olan Prizrenli tarihçi ve ozan Suzi Çelebi, kardeþi Neha-ri, Sultan III.
Mehmet’in ozaný ve gizemci
ozan Þem’i, Prizrenli þair Sucudi, Aþýk Çelebi, Sa’yi, Behari
daha geçlerde Mehmet Tahir,
Hacý Ömer Lütfü ve diðerleridir.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
83
Türk Yazarlarý Derneði’ni kuran Kosovalý Türk yazýncý ve edebi kalemleri, bugüne kadar yazýn ve
edebi faaliyetlerini bu çatý altýnda sürdürmüþtür.
Kosova Türklerinin önde gelen yazar ve edebi kalemleri arasýnda Ýsa Þimþek (1924), Fahriye Çerkez (1929), Salih Lika (1935), Süleyman Brina
(1935-1994), Prof. Dr. Nimetullah Hafýz (1939),
Enver Baki (1943), Hasan Mercan (1944), Mr.
Hamit Altýparmak (1944), Prof. Dr. Tacida Hafýz
(1945), Vahit Ergin (1945), Ahmet S. Ýðciler
(1945), Þecaettin Koka (1945), Sadýk Tanyol
(1946), Zeynelabidin Kureyþ (1946), Aluþ Nuþ
(1947), Bayram Ýbrahim (1947), Mr. Bedrettin
Koro (1947), Ýskender Muzbeg (1947), Recep
Þalýyan (1947), Altay Suroy (1949), Fikri Þiþko
(1949), Fahri Mermer (1950), Agim Rýfat Yeþeren
(1951), Refki Taç (1951), Ethem Baymak (1952),
Zeynel Beksaç (1952), Semiha Yaðcý (1953), Osman Baymak (1954), Mehmet Bütüç (1955), Þükrü Mazrek (1955), Cemali K. Tunalýgil (1957),
Naser Neþo (1957), Ethem Kazaz (1960), Raif Kýrkul (1964), Özcan Micalar (1965), Suphi Mazrek
(1965 ), Esin Muzbeg (1975), Taner Güçlütürk
(1980) gibi isimler olmuþtur.
Geçen yýl kuruluþunun onuncu yýldönümünü Kosova ve Makedonya’da gerçekleþtirdiði bir dizi
etkinlikle kutlayan Kosova Türk Yazarlar Derne-
ði’nin, bugün 40’a yakýn üyesi bulunmaktadýr.
Bugüne kadar Derneðe sýrasýyla Altay Suroy Recepoðlu, Ýskender Muzbeg, Raif Kýrkul, Zeynel
Beksaç Baþkanlýk yapmýþ ve 2005 yýlýndan bu yana da Zeynel Beksaç, Fikri Þiþko ve Ýskender
Muzbeg’ten oluþan Baþkanlýk Kurulu görevini
sürdürmektedir.
Zor koþullara raðmen baþarýyla geliþen Kosova
Türk Edebiyatý, Kosova’da son yýllardaki siyasi,
ekonomik ve toplumsal olaylar yüzünden bir duraksama dönemi geçirmektedir. Kosova Türk
Edebiyatý’nýn devamlýlýðý açýsýndan çalýþmalarýný
yürüten Kosova Türk Yazarlar Derneði; bugüne
kadar yazýn saatleri, þiir þölenleri, kitap tanýtýmlarý, yayýnlarýnýn devamý için kaynak arayýþlarý, yerel ve uluslararasý çapta düzenlenen bir çok edebi etkinlikte Kosova Türk Edebiyatý’ný adýna layýk
bir þekilde tanýtmaya çalýþmaktadýr.
Bilhassa Kosovalý Türk yazarlarýn edebi faaliyetlerinin canlandýrýlmasý için son dönemde etkinliklerini aralýksýz olarak sürdüren Kosova Türk Yazarlar
Derneði, özellikle Türk Edebiyatý’nýn bu topraklardaki devamlýlýðý açýsýndan genç kalemlerin yetiþtirilmesi ve Kosova Türk Edebiyatý’na kazandýrýlmasý için imkanlarý çerçevesinde destek sunmaya çalýþmaktadýr.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
84
Türk Dünyasýnda
Kültür Edebiyat
Dergileri
Ýran
Azerbaycan’ýnda
edebiyat ve
sanat bayraðý
VARLIK
dergisinin son
sayýsý
Þehriyar’a
ayrýldý
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Varlýk
Türkçe-Farsça Muarif Dergisi olarak yayýnlanan VARLIK
Ýran Azerbaycan’ýnda Türkçe’nin edebiyat ve sanat
bayraðýný dalgalandýrmaya devam ediyor.
28 yýldýr Dr. Cevat Heyet önderliðinde yayýnlanan derginin
3801. sayýsý Büyük Þair Þehriyar’ýn doðumunun 100. yýlý
dolayýsýyla ona ayrýlmýþ. Derginin içindeki yazýlarýn baþlýklarý sayfalarýna göre þöyle;
3. Cevabi kütebe sehnan cenab pap/Doktor Cevad Heyet
5. Baki Da birinci Türkoloji Kurultayýnýn Seksen aylýk
bibliyasý /doktor Cevat Heyet
2. Birinci Türkoloji kurultayý ve muasir türk dünyasý/
Doktor Agamusa Ahundof
25.Birinci Türkoloji kurultayýnda adabiyat meseleleri/
Bekir Nebiev
26.Görkemli Türkolog/Doktor Racile Memedov
31.Yirminci asýrda Türk kurultayý/Doktor Cevad Heyet
36.Eski eprilri ilde itmeproblemi/Doktor Ahmed Ercilasun
39.Azerbaycancilik hekinde düþünceler/Anar
20.Ýbtidai mekteb muallimlerinin akademiyaliga
giden yol/Doktor Kudsi Bayramov
22.Serbest lirik gazel/(þeir) H.M.Agbaþ
71.Meþrute inkilabýnýn yüz aylýgý/Hasan Güneyli
78.Üstad Þehriyarýn doðumunun yüz yýllýðý/Ekber Laçin
79.Þehriyarýn þeirlerinde folklor motivleri/
Doktor Muarife Haciyova
79.Heydar baba yüksekligi, senaat mucizesi/
Doktor Ýmlan Heyaloglu Kuliev
97.Þehiriyarýn Türk Edebiyatýnda etkisi/
Doktor Þükrü Haluk Akalýn
105.Þair Olgum (þeir) Sönmez
110.Þehriyar (þeir) Alirýza Teyani Hiyabani
111.Yeni kitablar/Doktor Aziz Mehsuni
115.Andýr Þan? Padiþah/3 zarib almapýl türki/
Doktor Hesan Caferzade
117.Bazi çetin lugatlerin manisi/Ekber Laçin
85
Kitap Tanýtýmý
KAZAKÝSTAN’IN YENÝDEN DOÐUÞU
ÞÝÝR YAZMAK BÝR HEVESTÝR
Þeir yazmaq bir hevesdi,
Bilmirem, belke ebesdi,
Beþ-on þer man da qoþdum,
Dedim ki, hevesdi-besdi.
diyen Azerbaycan Yazarlar Birliði Baþkaný ve Avrasya Yazarlar Birliði Yüksek Haysiyet Divaný Üyesi
Anar diðer edebi faaliyetlerinin yanýnda yazdýðý þiirlerini bir kitapta topladý. Þairin þiirleri Nurlan Neþriyat tarafýndan yayýnlandý. 248 sayfalýk kitabýn kapak resmini Halk Ressamý Toðrul Nerimanbeyov hazýrlamýþ.
Azerbaycan’ýn yaþayan büyük þairlerinden Ramiz
Rövþen’in takdimi ile yayýnlanan kitapta Rövþen,
Anar’a da kendisine de þairlik adlý bu “azar”dan
hiç bir zaman kurtulmamayý diliyor. Biz de bu dileði paylaþýyoruz.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
86
Etkinlikler
Kýrgýzistan-Türkiye Manas Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi
Türkoloji Bölümü
Þiir Yarýþmasýyla Ýlgili Seçici Kurul Kararý
Türkoloji Bölümünce 21 Mart Nevruz bayramý
ve ayný tarihe gelen Dünya Þiir Günü münasebetiyle Manas Üniversitesitesi öðrencileri arasýnda üç kategoride bir þiir yarýþmasý düzenlenmiþtir. Mart ayý, ayný zamanda ünlü Türk ozaný
Âþýk Veysel’in ölüm tarihi ( 21 Mart) ile geçen yýl
kaybettiðimiz Salican Cigitov’un doðum ayýdýr.
2007 yýlýnýn UNESCO tarafýndan dünyanýn en
büyük mutasavvýf ve hümanist þairlerinden biri
adýna “Mevlânâ Yýlý” ilan edilmesi de bu þiir yarýþmasýnýn anlamýný pekiþtirmiþtir.
Bu yarýþma, her üç kategoride de öðrencilerimiz arasýnda yoðun ilgiyle karþýlanmýþ, Seçici
Kurullarýmýzýn sorumluluðunu da ayný oranda
artýrmýþtýr. Seçici Kurullarýmýz, deðerlendirme
oturumlarýnda öðrencilerimizin yüzlerindeki
ifadeden büyük bir memnuniyet sezmiþ ve bu
yarýþmanýn her yýl geleneksel olarak yapýlmasýnýn yararlý olacaðý görüþünü oy birliði ile benimsemiþtir.
kategoriye katýlan 18 öðrenciden 9’u Seçici Kurul tarafýndan ön deðerlendirmede baþarýlý
bulunmuþ; 14.03. 2007’de yapýlan ikinci oturumda ilk üç dereceyi son derecede titiz bir çalýþmayla tespit etmiþtir.
b) Þiir Yazma ve Aktarma Yarýþmasý Seçici Kurulu
ilk
deðerlendirme
toplantýsýný
16.03.2007’de,ikincisini ise 17.03.2007’de
yapmýþtýr. 12 üyeden teþekkül eden Seçici Kurulumuz,dereceye giren metinlerin seçiminde
son derecede dikkatli hareket etmiþ,rumuzlarla gelen þiirlerin adaletle ve hakkaniyetle deðerlendirmesi için olaðandýþý bir gayret sarfetmiþtir. Her üç kategoride yarýþmaya ; þiir yazma
(74), þiir okuma (18) ve þiir aktarma (18) olmak
üzere 110 öðrencimiz katýlmýþtýr.Ýþtirak eden
bütün öðrencilerimize teþekkür ediyor, onlarý
tek tek kutluyoruz.Seçici Kurullarýmýz ayrýca dereceye girenlerin dýþýnda da bir çok metni teþviðe deðer bulmuþ ve bunlarýn basýn yayýn organlarýmýzda ve radyolarýmýzda yayýnlanmasýnýn uygun olacaðýný benimsemiþtir.Seçici Kurullarýmýz ayrýca baþarýlý metinlerin Türkiye’deki edebiyat ve sanat süreli yayýnlarýnda duyurulmasýnýn ve yayýnlanmasýnýn iyi olacaðý kararýna da varmýþtýr. Öðrencilerimize ve Üniversitemiz mensuplarýna saygýlarýmýzla duyururuz.
c) Þiir Okuma Yarýþmasý Dereceleri :
4. Ömer Arif Kural : (H.Nihal Atsýz’ýn Geri Gelen Mektup þiiri)
Seçici Kurullar, bu yarýþmayý; hem ekolojik dengesi bozulan hem de çatýþmaya sürüklenen bir
dünyada þiirle yani yürekle atýlan bir güzel barýþ ve huzur karþý adýmý olarak da görmektedir.
Bu duyguya iþtirak, ayný zamanda bir önayak
(inisiyatif) tutumudur. Niçe’nin dediði gibi :
GERÇEKLER
6. Zarina Kulbarakova (Salican Cigitov’un Elegiya þiiri ) ; Aymira
KARÞISINDA BÝZÝ MAHVOLMAKTAN KURTARAN TEK ÞEY SANATTIR.
Maratkýzý: (Ayla Aydemir’in “ Sol Yaným Aðýrýyor Anne þiiri)
Seçici Kurul çalýþmalarý :
a) Þiir Okuma Yarýþmasý Seçici Kurulu 18 öðrenci arasýnda dereceye girenlerin seçimi için
ilk oturumunu 10 mart 2007’de yapmýþtýr. Bu
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
5. Meerim Saydilkanova ( N.Hikmet :Çev.Salican Cigitov Macrum Tal þiiri)
Teþvik:
1.Tolgonay Niþanbayeva
2.Burulay Kalcigitova
3.Cazgül Ýbraimova
4.Akmatalý Mambetaliyev
5. Asel Umetova
87
Þiir okuma Yarýþmasý Seçici Kurul Üyeleri
Hüseyin Özbay, Mayramkan Abýlkasýmova,
Muhittin Gümüþ, Ýbrahim Þahin, Bülent Namal,
Sebahattin Sivrikaya, Perizada Algocoyeva
b) Þiir Yazma Yarýþmasý Dereceleri :
1. Lira Turdumambetova: (22.Caz ); Oðuz Aydýn : (Gölgeler Boyumu Geçiyor)
2. Betül Çekeroðlu: (Sýrsýz Aynalar)
3. Mahabat Kaseyinova: (Künöö Kimde?); Kasým Kasýmov : (Vatan Borcu, Namus Borcu, Dil
Borcu)
Teþvik :
Mirgül Tekeþova : (Bular Kimder ?)
Martgül Bakdavlet : (Tagdýr Talkeginen)
Tolgonay Niþanbayeva :( Ene)
Ahmet Aktaþ :( Oðlum)
22 Mart 2007.Dün Ata Manas bahçesinde Nevruz Bayramý kutlamasý yapýldý.Melis Beyin ve
sabahattin’in olaðanüstü dikkatli çalýþmalarýyla
hazýrlanmýþ kutlamada Türkloji Bölümüncü düzenlenen ve sonuçlandýrýlan Nevruz ve Dünya
Þiir Günü Þiir yarýþmasý sonuçlarý da açýklandý
ve ödüller daðýtýldý.Ödülleri ayrý ayrý kategorilerde Süleyman Kayupov, Seyfullah Çevik,
Anargül haným (Rek.yardýmcýsý) ve Demir Kýrgýz
Bankýn Genel müdürü, sponsörümüz Ahmet
Bey verdiler. Þiir Okuma ve Yazma birincilerinin
þiirleri okundu.Efsane hem spikerlik yaptý hem
de yöneticilik.Her þeyi yönetti.Ayný zamanda
Þiir Yazma dalýnda ikincilik ödülünü de aldý.21
Mart Onun günüydü.Ayrýca bu Efsane bu yarýþma için tanýtým afiþlerini ve pano sergisini de
hazýrlattý.Gittikçe yýldýzý parlýyor Efsane’nin.Karadeniz motifli millî kýyafeti de nazar deðdirecek güzellikteydi.Tebrik ve teþekkür ediyorum
Efsane !
Nurcan Þabiyeva : ( Men Dep Bil...)
Þiir Yazma yarýþmasýnda ilk üç dereceye giren þiirleri kaydediyorum.
Mahmut Burak Ersoy : (Anlamazsýn)
Bu dalda iki birinci seçildi.
Biri Kýrgýzca diðeri T.Türkçesi olan þiirler aþaðýda.
c)
Þiir Aktarma Yarýþmasý dereceleri :
1. .....................................
2. .....................................
3. Tolgonay Ýsakova : Isýk Göl , (A.Osmonov’un
Isýk Köl þiiri); Mirgül Tekeþova: Calgýzlýkka karata(Cahit Sýtký Tarancý’nýn Yalnýzlýða Dair þiiri)
Teþvik :
Gülten Bakkal : Sen Aytpa !
(A.Osmonov’un þiiri)
Þiir Yazma ve Aktarma Seçici Kurul Üyeleri:
Leyli Ükübayeva - Göksel Öztürk- Burul Sagýnbayeva - Muhittin Gümüþ- Ayhan Çelikbay - Ýbrahim
Þahin - Elmira Tölökova- Ýrfan Turan- Tayfun Kalkan - Macitova Macitova – Roza Abdýkulova
22. CAZ
Can kirip, candanýp,
Caþoonu kayra süydürgön
Caz keldibi?
Çýn ele caz keliptir
Oo kaçantan küttürgön.
Can-düynömdün týnçýn alýp.
Bülük salýp büldürgön.
Dars bolup catkan uçur,
Oyumdun baarý alda-kayda,
Çýkýldap saattýn cebesindey
Caþtýgým ötüp baratat dep
Keyip koyem,
Tigine,eþikte da
Cýyýrma ekinçi caz...
Al kanday caz ?
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
88
Etkinlikler
Taþkýndap kirgen suuday
Eç kimge ee-caa berbey,
Eç kimdi eç tengebey,
Ex caþtýk, cazým,caþým
Sen kanday tattusun,caþým
Sen kanday tattusun da
Sen kanday taza,tunuk !
Kün menen tün bilinbey,
Külküdön içing oorup.
Kündörüng uzun ciptey
Küzgüdön sullu bolup.
Köl bolup,dayra bolup,
Cok bolup, payda bolup
Caþtýðým, cazým,caþým
Ex, sanin atýng, kanday ýyýk !
Týk-týk-týk !
Koye turçu, kirem deysin,
Dars bolup catkan uçur.
Tanapýs bolso ele
Çýðamýn caða uçup.
Tosomun kuçak cayýp
Cýyýrma ekinçi caz !
Lira Turmambetov
(Türkoloji Bölümü Dok. Öðrencisi)
GÖLGELER BOYUMU GEÇÝYOR
Gölgeler boyumu geçiyor
Sanýrým güneþ gene gurupta batmak üzere selam duruyor
Kliþeleþmiþ cümleler,
Sahte gülüþler bi kaç manasýz söz...
Gitmeler hep seni bana getiriyor
Kaçýþlar daha bi tutsak ediyor beni sana
Ýzinli iþgaline açýk, ezik yüreðim
Ýnce bir sýzýya hasret bol bol kanýyor.
Kaval sesi kiriþlerimde bir türlü çözemediðim
cümlelerin...
Sönmeye yüz tutmuþ fenerim...
Cýlýz umutlara gebe kalýyor.
Bi eþkiyanýn ruhunu çaldýðýmdan beri,
Geçmiþini arýyorum sahrada.
Rüzgarýn küfürleri,
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Göz bebeklerimden vuruyor beni.
Verimsiz bir toprak üzerinde aðlýyorum ben...
Kaktüs diikeninde çam yeþilini arýyorum,
Tepeler ayaklarýmýn altýnda kayýyor,
Göçebe siyahinin puslu mercan ellerinde
Ovulmayý bekleyen sözlerim...
Gelemeyiþinin yasýný tutuyor...
Geceyi kýran soðukluk tenimde kýrýlýyor..
Gitmek istediðim gelmelerimde,
Gebe düþlerim, ölü umutlar doðuruyor...
Ellerim ceplerinde elerini arýyor
Yýrtýk bir bez parçasý kelepçeleniyor týrnaklarýma
Güneþe namzet gülüþün...
Çerçevelerine dolanan bi bakýr tele söz geçiremiyor.
Yar erenin yalnýzlýðý yarine kayýyor
Hayallerim beni bir baþýma kolup
Rüzgarlarla dans ediyor...
Oðuz Aydýn
(Tarih Bölümübirinci sýnýf öðrencisi)
Þiir Okuma Yarýþmasýnda ikincilik alan þiir :
SIRSIZ AYNALAR
Betül Çekeroðlu
Suskun aynalara sýrt çevirdim de
geldim
Sularla birlikte terledim
yokuþlarda ...
Geliyor kulaklarýma hâlâ
iniltisi Yusuf’un
Kaf Daðý’nda kuþ ölülerinin
ortasýna serildim ben....
Bir umut duasý dudaklarýmda,
döndüm semaya
Kaðýttan kayýklar yüzdürdüm
okyanuslarda
Tek hatýrladýðým
ufukta kaybolan gül yüzündü...
Ebabil kuþlarý ile geçtim Bermuda
üçgenini...
Yitik gönül âvâzý senden
bana tek armaðandý.....
89
Garip bir atla dolaþtým boydan boya uzak Asyayý
Tanrý Daðlarýnda
seni ararken aðladým ben
Suda susuzluðu,güneþin alnýnda
serabý düþledim
Süleyman’ýn sürünen suvarileri
Karýncalar korosu
Dua ettiler garip dille
Orda
ben yoruldum
Gelmeni beklerken en küçük yavrular
dile dile
Denizin bittiði yerden
yelken açtýn da kaçtýn sen...
Karda kara bulutlar
ardýndan seyrettim ben bu þehirleri
Perdesi ardýna
kadar çekilmiþ kara evlerde
Kayboldu düþlerim
Mezbahalarda
boðazlanýrken þehrin aðýtýný söylediler
Koroca hýrlý hýrlý
Bense tam ortasýndan öptüm
bilinmezi gecelerce..
Ve hamdüsenâ binlerce...
Þiir Yazma Yarýþmasýnda biri Kýrgýzca biri Azeri
lehçesinde iki üçüncülük
var.Bu iki þiir aþaðýda kaydedilmiþtir.
KÜNÖÖ KÝMDE ?
Men bir pende colunan adaþkan,
Caþmýn,birok gülüm soolgon cangý açkan.
Künöö kimde,özümdöbü ? Bilbeymin.
Ce bergenbi munu özü caratkan ?
Tartýp kelem capcaþ turup ubayým,
Aytçý maða, aytçý kengeþ urayýn.
Künööm bolso keçirilbes keçirçi
Calgýz munu suraym senden, Kudayým ?
Aytat maða cakþý sözün emi kim ?
Bilbey turam kaysýl cerden kemidim ?
Adam bolup caþasam deym caþoodo
Bul da senin kolunda go, Tengirim
Mahabat Kaseyinova
VATAN BORCU NAMUS BORCU DÝL BORCU
Þah babamýn beþyüz illik inadý
Qýnýçlarýn ovxarýnda sýnandý.
Bir millete son kelmesi son andý
Qamçýlayar gedeleri qýyðacý !
Qarabað haraylý sorgularýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Yalan aðýzlýlar iftira sözlü
Bostaným daþlanýr gece gündüzlü.
Þuþa daðlarýnýn sinesi közlü,
Biçilen kefenler ömürler xerçi
Mene dar aðacý yuxularýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Tarixime yaðý vurdu yuvam ovu
Kirvecan sinili yaðlý pulovu.
Uzalý qollarý hiyle tilovu
Gözümün külüne özümem qorçu.
Elifba dumanlý naðýllarýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Çadýr mezarlarýn qaçqýn bölümü
Araçý keslere pay lümü-lümü
Torpaq-torpaq ümidlerin ölümü,
Göyçede qebirler göylere carçý.
Daha yetimleþdi duygularýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Soyuq Eresey’de sýndýq deyenler,
Borçalý çölünde yandýq deyenler,
Derbendime baðlý sandýq deyenler
Qýyamete qýsasýmýn son ucu
Bozqurd efsaneli qayðýlarýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Tebriz’im Urumçu’m, yorðun Kerkük’üm,
Avþarým niþanem baþýnda börküm
Fatihim, Atillam Metexan görküm
Dünya var olalý þöhretin tacý.
Okunar yaþayar okullarýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu.
Ýgid oðullarým yol gelir hele
Þiþmeþe dönerik biz inden bele
Nifretim sel olar, kinim zelzele
Yellenen bayraðým keser ülgücü
Haqqýn kitabýdýr saygýlarýmda
Vatan borcu namus borcu dil borcu
Kasým Kasýmov
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
90
Etkinlikler
Etimesgut’ta
ETÝMESGUT’TA ‘ÞÝÝR GÝBÝ’ BÝR GECE
Ýstiklal Marþý’nýn TBMM’de milli marþ olarak kabul ediliþinin 86. yýldönümü’nde Etimesgut
Belediyesi ve Avrasya Yazarlar Birliði ‘Þiirli Bir Gece’adlý bir program düzenledi. Gecede, ünlü
þairler kendi þiirleri ve Mehmet Akif’in þiirlerinden oluþan eserleri okurken geceye katýlanlar þiir
tadýnda bir gece yaþadýlar. Þeker Fabrikasý Toplantý Salonu’nda düzenlenen programa birbirinden
ünlü yazar ve þairleri buluþturdu.
Programa, Avrasya Yazarlar Birliði Genel Baþkaný Yakup Deliömeroðlu, Etimesgut Belediye Baþkaný
Serhat Kemal Yýlmaz, Etimesgut Kaymakamý Recep Erkýlýç, Etimesgut Ýlçe Milli Eðitim Müdürü
Mehmet Karaman, Þeker Fabrikalarý Genel Müdürü Nazmi Aksu, milletvekilleri ve çok sayýda davetli katýldý.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
91
Þiir Þöleni
ÞÝÝR ZÝYAFETÝ
Þairler kendi þiirleri ve Mehmet Akif’in þiirlerini ney ve kanun eþliðinde okurken, izleyiciler büyülü
bir gece yaþadýlar. Ünlü þairlerden ayný zamanda Þanlýurfa Milletvekili olan Atilla Maraþ okuduðu
‘aney’ isimli þiir ile dinleyicilerine duygulu anlar yaþatýrken Bahattin Karakoç ise üst üste okuduðu
þiirlerle dinleyicilerini þiire doyurdu. Program sonrasýnda katýlýmlarýndan dolayý ünlü þairlere plaket
takdim edildi. Geceye þiirleri ile renk katan þairler þunlar: Ali Akbaþ, Ali Ural, Ayþe Sevim, Bahattin
Karakoç, Cevdet Karal, Lütfü Þahsuvaroðlu, M.Atilla Maraþ (AK Parti Þanlýurfa milletvekili), Mehmet
Aycý, Sadi Demirci, Tayyib Atmaca.
Etimesgut Belediyesi 85. Ýstiklal Marþý’nýn kabul ediliþinin 85. yýldönümünde de yine Þiirli Bir Gece
düzenlemiþ ve program büyük bir beðeni toplamýþtý.
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
92
Haber
Doðumunun 100. Yýlýnda
Tarih: 11-12-13 Nisan 2007- Elazýð/TÜRKÝYE
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm
Bakanlýðý Azerbaycan Cumhuriyeti Kültür ve
Turizm Bakanlýðý'nýn katkýlarýyla
Elazýð Valiliði
Elazýð Belediye Baþkanlýðý
Fýrat Üniversitesi Rektörlüðü
Elazýð Ticaret ve Sanayi Odasý
Azerbaycan Yazarlar Birliði
Avrasya Yazarlar Birliði
Uluslararasý Avrasya Eðitimciler Birliði
Fýrat Havzasý Gazeteciler Cemiyeti ve
Manas Yayýncýlýk iþbirliðiyle.
PROGRAM:
11 Nisan 2007 - Çarþamba
07.45: Sabah Kahvaltýsý
08.30 - 10.30 Protokol Ziyaretleri
10.30 - 11.15: Turan Gazetesini Ziyaret
11.30 - 12.30: Elazýð Anadolu Lisesini Ziyaret
12.45: Elmas Yýldýrým Sokaðý'nýn Açýlýþ Töreni
13.45: Öðlen Yemeði
14.30 - 1630: Harput Gezisi:
16.30 Sivrice Ýlçesine Hareket
17.15 Sivrice Kaymakamlýðýný Ziyaret
Hazar Gölü Gezisi
19.30: Akþam yemeði
Serbest program
22.30: Ýstirahat
12 Nisan 2007-Perþembe
Sabah Kahvaltýsý: 08.00
Hazar'dan Hazar'a
Elmas Yýldýrým Sempozyumu
Yer: Fýrat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi
Saat: 09.30
Açýlýþ
Saygý Duruþu ve Ýstiklâl Marþý
Açýlýþ Konuþmalarý
Kitap Tanýtýmý
Hazar'dan Hazar'a Elmas Yýldýrým
Yrd. Doç. Dr. Enver ARAS
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
1. Oturum: Baþkan: ANAR
Azerbaycan Yazarlar Birliði Baþkaný
Konuþmacýlar:
10.30 -10.45: Prof. Dr. Muhammet Beþir AÞAN
"Yüreðimdeki Azerbaycan"
10.45 -11.00: Prof. Dr. Ahmet BURAN
"Sovyetler Birliði Politikalarýnýn Türk Dili ve
Edebiyatýna Etkileri"
11.00 -11.15: Bekir Nebiyev
"Didergin Þair Elmas Yýldýrým"
11.15 -11.30: Nazif Gahramanlý
"Azerbaycan Edebi Muhitinde Üç Abide
Þahsiyet"
11.30 -11.45: : Tartýþma
12.30 -13.30: Öðle Yemeði
2. Oturum
Baþkan: Yrd. Doç. Dr. Yakup DELÝÖMEROÐLU
Avrasya Yazarlar Birliði Baþkaný
Konuþmacýlar:
14.00 -14.15: Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ
"Elmas Yýldýrým'ýn Yitik Cenneti"
14.15 -14.30: Fikret GOCA
"Elmas Yýldýrým ve Çaðdaþlarý"
14.30 -14.45: Ali AKBAÞ
"Elmas Yýldýrým'ýn Ateþlediði Ruh"
14.45 -15.00: Ýlgar FEHMÝ
"ElmasYýldýrým'ýn Doðup Yetiþtiði Bakü Köyleri"
15.00 -15.15: Tartýþma
15.15-15.30: Ara
3.Oturum
Baþkan: Prof. Dr. Ahmet BURAN
Fýrat Üniversitesi Öðretim Üyesi
Konuþmacýlar:
15.30 -15.45: Yrd. Doç. Dr. Yakup
DELÝÖMEROÐLU
"Elmas Yýldýrým'ýn Ýdealizmi"
15.45 -16.00: Gulu AÐSES
"Elmas Yýldýrým ve Çaðdaþ Azerbaycan Þiiri"
16.00 -16.15: Dr. M. Naci ONUR
"Elazýð Edebî Ýkliminde Elmas Yýldýrým"
16.15 -16.30: Maarif TEYMUR
"Elmas Yýldýrým'ýn Azerbaycan Neþirleri"
16.30.-16.45: Doç. Dr. Cihan ÖZDEMÝR
Elmas Yýldýrým’ýn Þiirlerinde “Sevgili”
16.45 -17.00 Tartýþma
93
Þair Elmas Yýldýrým Anýlýyor
Deðerlendirme
Baþkan:
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Fýrat Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Dekaný
Konuþmacýlar:
Vagif BEHMENLÝ
Anar
Bekir NEBÝYEV
Reþad MECÝD
Lütfi ÞAHSUVAROÐLU
Prof. Dr. Ahmet BURAN
Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ
18.00: Akþam Yemeði
Hazar'dan Hazar'a Müzik Þöleni
Yer: Fýrat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi
Saat:19.30
Katýlým Belgelerinin Takdimi
Misafir Sanatçý:
Meleyke Memmedova
Azerbaycan
Harput Türküleri Konseri:
Þef: Kenan ÇÝMTAY
Elmas Yýldýrým Þarkýlarý:
Þef/Besteci: Yrd. Doç. Dr. Güldeniz Ekmen
AGÝÞ
Kültür ve Turizm Bakanlýðý Elazýð Devlet Klasik
Türk Müziði Korosu
Fýrat Üniversitesi Devlet Konservatuvarý
Elazýð Musýki Konservatuvarý Derneði'nin iþbirliðiyle
23.00: Ýstirahat
13 Nisan 2007 - Cuma
07.45: Sabah Kahvaltýsý
08.30: Hankendi'ne Hareket
09.00: Hankendi Belediyesini Ziyaret
Elmas Yýldýrým'ýn yaþadýðý evin ziyareti
Elmas Yýldýrým Caddesi'nin Açýlýþ Töreni
10.30 Keban'a hareket
11.30: Keban'a varýþ
Keban Kaymakamlýðýný Ziyaret
13.30: Öðlen yemeði
14.30: Keban gezisi
16.00: Aðýn'a hareket
16.45: Aðýn'a varýþ
Aðýn Kaymakamlýðýný Ziyaret
Elmas Yýldýrým'ýn Yaþadýðý Evin Ziyareti
18.30: Akþam yemeði
19.30: Elmas Yýldýrým Þiir Þöleni
Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu Kültür Merkezi
21.30: Elazýð'a hareket
22. 45: Elazýð'a varýþ ve Ýstirahat
14 Nisan 2007 - Cumartesi
06.30: Sabah Kahvaltýsý
08.00: Misafirlerin Elazýð'dan ayrýlmalarý.
SES SANATÇILARI
Bayan Sesler
Mircan ÖZEL
Fatma ÜNVER
Mehtap SARIKAYA
Nurdan ÜNAL
Erkek Sesler
Nihat KAZAZOÐLU
Erdal ÖZER
Osman BULUT
Yalçýn TURHAN
SAZ SANATÇILARI
Yaylý ve Nefesli Sazlar
KEMAN ------------ Kenan ÇÝMTAY
VÝYOLONSEL------ Ender ÞEN
KEMENÇE---------- Cüneyt ÖBEK
NEY------------------ Ali POLATDEMÝR
KLARÝNET--------- Ýbrahim ÜNAL
Mýzraplý ve Vurmalý Sazlar
KANUN-------------- Numan TUNCER
UD-------------------- Murat BAÐDATLI
TANBUR------------ Ahmet YÜCE
CÜMBÜÞ------------ Hasan DEMÝRKIRAN
RÝTM----------------- Mehmet DEMÝR
RÝTM----------------- Hidayet GÜRSEL
PROGRAM SUNUCULARI
Meleyke MEMMEDOVA (Azerbaycan - Bakü )
Ömer Faruk ER
(Türkiye - Elazýð)
SAHNE DEKOR
……………………
SES DÜZENÝ : Stüdyo Kemaliye
TONMAÝSTER : Ruhsar GÖZLER
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
94
Haber
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Kardeþ Kalemler’in 1. Sayýsýnda Yayýnlanan
Oyunsky Sagusu Yakutistan Basýnýnda
95
Haber
Kardeþ Kalemler
Azerbaycan Basýnýnda
27 fevral
2007-ci il
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
96
Haber
Kardeþ Kalemler Nisan 2007
Kardeþ Kalemler’den
Ýktibas

Benzer belgeler