İstiklâl

Transkript

İstiklâl
www.istiklalgazetesi.com.tr
Mart 2006
Aylık Siyasî Bağımsız Gazete
Yıl: 2
Sayı: 20
ISSN 1305-2993
İstikl
İstiklââll
Dr. Mesut Sabri Baykozi
1887 - 25 Şubat 1952
Vefat Yıldönümü
Fiyatı: 1 YTL
Hoten'in Keriye Nahiyesine
Gökbayrak dikildi
17.02.2006 Cuma günü Doğu Türkistan’ın Hoten vilayetinin Keriye nahiyesinde
kimliği belirlenemeyen kişilerce Doğu Türkistan Bayrağı’nın nahiye pazarına
dikilmesi hadisesi cereyan ettikten sonra Çin makamları nahiye genelinde geniş
çaplı arama faaliyeti başlatmış olup, Keriye Nahiyesinde 6 ila 40 yaş arasındaki
herkesi sorguya çekmişlerdir.
Dünya Uygur Kurultayı Sözcüsü Dilşat Reşit’in
beyanına göre İllegal dini okullarla ilişkisi
olduğundan şüphelenilenler, spor dalları ile meşgul
olanlar, hapisten çıkan eski mahpuslar,
araştırılanların başında yer almaktadırlar. Çin
makamları Doğu Türkistan Bayrağının Hizbul
tahrir Partisi üyeleri tarafından dikilmiş
olabileceğini ileri sürmektedirler. 5’te
Çin Büyükelçiliği önünde
5 Şubat 1997 Gulca
Kürk' Protestosu... DOĞ-ÇEV, Katliamının 9. Yılı
5 Şubat Gulca Katliaminin
hayvanların kürkleri için
9. Yılı Münasebetiyle
"vahşice öldürülmesini"
Almanya’da Çin Karşıtı
Protesto Eylemi Yapıldı
protesto etti
İsviçre Uygur
Komitesi’nden
Önemli Bildiri
Bu gün hızlı
adımlarla uluslar
arası kamuoyu
oluşturma yolunda
ilerlemekte olan
Uygur Demokratik
hareketinin en üst
seviyelerine ulaşmak
Hür Uygur Radyosu ve bu yoldaki birliğin
İsviçre
sağlam temeller
üzerinde hayat bulması için, İsviçre Uygur
Komitesi bütün dünyada ciddi bir mesele
haline dönüşmekte olan “Vatana gidip
gelme” meselesine karşı aşağıdaki
bildiriyi yayınlamıştır. 2’de
Çin'de kürkleri için hayvanların vahşi şekilde
öldürülmesi Doğa ve Çevreyi Koruma Yaşatma
Derneği (Doğ-Çev)tarafından Çin Büyükelçiliği'ne
siyah çelenk bırakılarak protesto edildi.
Çin Büyükelçiliği önünde toplanan Doğ-Çev
yanlısı bir grup adına basın açıklaması yapıldı.
Açıklamada, uluslararası kürk endüstrisinin, kürk
üretiminin altında yatan vahşeti örtbas etmek ve
insanları yeniden kürk giymeye teşvik etmek için
son 10 yıldır çok iyi planlanmış bir halkla
ilişkiler kampanyası yürüttüğü iddia edildi. 11’de
Lanetli Karikatür
İSLÂM DÜŞMANLARI
DANİMARKA’DAN DÜĞMEYE BASTILAR 2’de
Doğu Türkistanlı çocuklar
eğitim-öğretimden yoksun
“Hocali Türk Katliamı”nın
14. Yılında İstanbul'da
gösteriler düzenlendi
Hollanda’da faaliyet gösteren
“Doğu Türkistan Vakfı”nın
organizasyonu ile 06.02.2006 günü
Hollanda’da yaşayan 50 den fazla
Uygur Hollanda’nın Denhag
şehrindeki Çin konsolosluğu
önünde Çin karşıtı bir protesto
gösterisi gerçekleştirdiler. 13’de
bırakmaktadır. 9’da
TEMEL den
ŞEN OZAN
Hollanda’daki Uygurlar Çin
Karşıtı Protesto Eylemi Yaptı
Müge Çetinkaya-İstanbul
22 Şubat 2006 tarihinde
Çin yasalarında her ne kadar azınlık milletlerin kendi ana İstanbul Taksim meydanında,
dillerinde öğrenim görme hakkına yer verilmişse de Çin
1992 yılının 25 26 Şubat
makamlarının kendi işgalleri altındaki Doğu Türkistan’da günlerinde, Karabağ'da
yürütmekte oldukları çift dilde eğitim ve öğretim politikası Ermeni ordusunun katlettiği
Uygur’ların ana dillerini öğrenmekten mahrum
Azerbaycanlılar anıldı. 2’de
Mehmet Emin
BATUR
04.02.2006 günü Komünist Çin
hakimiyetinin 1997 yılı 5 Şubatında
Gulca’da yapmış olduğu kanlı
katliamının 9. yılı olması sebebiyle
Almanya’nın Münih kentindeki Çin
konsolosluğu önünde protesto
gösterisi yapıldı. 13’de
Prof. Dr.
Tuncer
GÜLENSOY
Selahattin
TEKİZOĞLU
Yrd. Doç. Dr
İklil
KURBAN
Abdulmecit
AVŞAR
“Doğu Türkistan İçin Savaş”
adlı kitabımdan özetler-4
PATLAMAYA HAZIR BİR
BOMBANIN ÜZERİNDEKİ ÇİN
11’de
İSLÂMDA AHLÂK
VE KARDEŞLİK
MANAS DESTANI
3’de
13’te
SENİ ALLAH’TAN
UZAKLAŞTIRAN
HER ŞEYİ TERK ET! - 2
6’da
Hocaların İktidara Gelişi ve
Aktaglıklar-Karataglıklar Mücadelesi
9’da
Davaya inanınca,
dağlar aşılırmış !
5’te
İSLÂM DÜŞMANLARI DANİMARKA’DAN
DÜĞMEYE BASTILAR
Danimarka tarafından ortaya atılan bir serseri
mayın hemen, hemen bütün dünyadaki
Müslümanların büyük ve sert ölçülere varan
infialler göstermesine sebep olmaya devam ediyor. Dünyada
İslâm inancına sahip olan insanların kendi kutsallarına
saldırılmasına ve hakaret edilmesine tepki göstermelerinden daha
tabiî bir şey olamaz. Asıl tepki gösterilmediği zaman daha büyük
evrensel faciaların söz konusu olabileceği düşünülmelidir. Bugün
gösterilen bu lokal bazdaki tepkilerin büyük felâketlere doğru kapı
aralanmasının önünü almakta olduğu düşünülmelidir.
Danimarka devletinin bu konuda tek başına hareket
ettiğine de inanmak zor. Çünkü o ülkede bir sözde karikatürist
(provokatör) bir melanet işledi. Belki bu işlediği melanetin
arkasından bu kadar büyük tepki göreceğini de hesap edemedi.
Fakat bütün İslâm beldelerinde çığ gibi büyümekte olan tepkileri
de göre, göre Danimarka devleti yetkililerinin bu olayla ilgili
olarak İslâm dünyasından ve hatta bütün dünyadan bir özür
dileyerek yükselen tansiyonun düşürülmesini sağlaması
gerekirken, k… kırık bir karikatüristi “Basın özgürlüğü” yada
“Düşünce Özgürlüğü” kapsamı içerisinde savunuyor olması
olayları çok daha tehlikeli boyutlara doğru tırmandırmaktadır…
Bu düşüncemi bir komplo teorisi olarak ta
algılayabilirsiniz ama, bu hakaret içeren karikatürün Danimarka
başta olmak üzere daha başka İslâm düşmanı ülkelerin
oluşturdukları bir konsensüs tarafından tezgâhlanan bir
provokasyon ve nabız yoklama operasyonu olduğunu
düşünüyorum. Çünkü; özellikle 11 Eylül olayından sonra İslâm’a
yöneltilen bir takım suçlama ve saldırılara paralel olarak dünyada
da yükselen bir İslâmî bilinçlenme ve şuurlanma da söz
konusudur. Asırlarca batılılar tarafından gerici olmakla suçlanan
Müslümanlar insanlığa sunulan teknolojik yeniliklerden en üst
düzeyde yararlanarak bu gün birçok batılı sözde bilim adamını
gerilerde bırakacak seviyelere doğru yol almaktadır. Bunun yanı
sıra dünyada birileri tarafından sürekli olarak İslâm’ın terörle
eşdeğerde telaffuz edilmesi ise dünya Müslümanlarını oldukça
rahatsız eden bir konudur. Fakat her şeye rağmen Müslümanlar bu
güne kadar meşru müdafaa haklarını kullanmanın dışında İslâm
düşmanlarının ellerine her hangi bir koz teşkil edecek olayların
kaynağı olmaktan azami derecede uzak durdukları için sağduyu
sahibi bazı gayri Müslimler arasından din değiştirerek
kendiliklerinden İslâm’ı kabul edenlerin sayısında da bir artışın
olduğu biliniyor.
Dolayısıyla Bu etki- tepki olayında Müslümanların daha
güçlü bir ilerleyiş ve kalkınma çizgisi içinde olduğu kabul
edilmesi gereken bir gerçek olarak kendisini gösteriyor. İşte bu
gidişattan büyük rahatsızlık duyan İslâm düşmanı şer odakları üs
olarak seçtikleri Danimarka’dan düğmeye basmak suretiyle dünya
Müslümanlarının tepkisini ve nabzını ölçmeye kalkmışlardır. Ola
ki; çok önemli bir tepki görülmemesi, gösterilmemesi durumunda
İslâm dünyasına karşı daha büyük melanet senaryoları
sahnelemek için yeni plânlar yapacaklardı…Bu olayların patlak
vermesinden sonra Müslüman olmayan bazı din adamları ve
ülkeler dahi tepki göstererek Danimarka hükümetini kınarlarken,
Türkiye’den bazı sözde gazetecilerin ve entelektüel geçinenlerin
“Karşılıklı olarak dini inançlara saygılı olunmalıdır”
şeklindeki uşaklık ve aşağılık kompleksi kokan sözleri insanı
çileden çıkartacak cinstendir.
Müslümanlar ne zaman hangi dine bu türden
hakaretler etmişlerdir de bu algılama özürlüler “karşılıklı
olarak” ifadesini kullanma gafletinde bulunuyorlar? Doğrusu
anlamak mümkün değil… Buradan bu menfur olaya kendi
çapında tepki koyan bütün Müslümanları tebrik ediyorum.
Olması gereken de bu! Fakat, yine Müslümanlara yakışır
tarzda bir protesto etme biçimi ile…
İstiklâl
Mart 2006
İstiklâl
2 Dünya
Irak'ta El-Askeriye Türbesi Bombalandı
Irak'ta el Askeriye Türbesi'nin bombalanması ülkeyi mezhep çatışmasının eşiğine getirdi. Kızgın Şiiler
Sünnilere ait camileri yaktı. Kimliği belirsiz kişilerce Peygamberimiz'in torunlarından İmam Hasan el
Askeri ve İmam Ali el Naki'nin türbesinin bombalanması, Irak'ta en kötü senaryo olan iç savaşı yeniden
gündeme getirdi. Türbenin bombalandığı haberinin duyulması üzerine sokaklara dökülen Iraklı Şiiler,
protesto gösterileri yaptı.
ITC Başkanı Dr. Sadettin ERGEÇ Samarra
Saldırısını Kınayarak Milleti Sağ Duyulu olmaya
Çağırdı
Türkmeneli TV ITC Başkanı Dr. Sadettin ERGEÇ
Samarra Saldırısını Kınayarak Milleti Sağ Duyulu olmaya
Çağırdı. Bu gün üzülerek söylemem gerekirse almış
olduğumuz üzücü haberler içerisinde Selam olsun Ali el
Hadi ve Hasanın el Askeri’nin Mezarlarına utanç verici
bir saldırı, bir tecavüz yapılmıştır. Biz Irak Türkmen
Cephesi olarak, tüm Türkmenler, ve şahsımız adına bu
yapılan korkunç tecavüzü şiddetle kınıyoruz. Bu
yapılanlar bizim milletimize, Iraklılara yapılan en büyük
komplolardan biridir. Bu yapılanlar biz Müslümanlar
arasında çıkarılması istenen mezhep kavgasının
ateşlenmesi amacıyla yapılmıştır bunu yapanlar mutlaka
art niyetlidir. Bizim İnsanlarımız,bizim
toplumumuz,bizim Milletimiz,bizim Müslüman’ımız
sağduyuludur bunu da gayet iyi bir şekilde atlatacaktır.
Tüm Müslümanların başı sağ olsun, bu yapılan korkunç
tecavüze karşı mutlaka yürek birliği içerisinde bunun
üstesinden geleceğimize inanıyorum ve tekrar ediyorum
Irak Türkmen Cephesi, olarak Türkmenler olarak baş
sağlığı diliyorum var olun sağ olun teşekkürler.
“Hocali Türk Katliamı”nın 14.yılında
İstanbul'da gösteriler düzenlendi
Birinci Sayfadan Devam
Müge Çetinkaya-Gösteriye çeşitli dernek ve siyasi partiler
katıldı. Güney Azerbaycan Milli
Uyanış Hareketi, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, Azerbaycan
Kültür Derneği, Milliyetçi Hareket
Partisi, Saadet Partisi İl Yönetim
Kurulu, İşçi Partisi Gençlik Kolları,
Türk Dünyası Akraba Toplulukları
Kongresi gibi kuruluşlar, yer aldılar.
Hocali katliamının 14.yıl dönümü,
Taksim meydanını dolduran
kalabalık grubun sloganlarıyla
başladı. 'Faşist ve terörist Ermenilere
ölüm olsun' , 'Ya Karabağ, ya ölüm' ,
' Karabağ tezlikle azat olmalıdır' , '
Rus, Fars, Ermeni, bütün Türk'ün düşmanı' , ' Mahvolsun
Fars ve Ermeni Faşistleri' , 'Yaşasın birleşik Azerbaycan' ,
'Başkentimiz Tebriz ' şeklinde sloganlar atan ve bu
sloganların yazılı olduğu pankartları, dövizleri taşıyan
kalabalık grup, basın mensupları tarafından izlendi.
Gösteri, olaysız sona erdi.
Kuzey Azerbaycan Cumhuriyetinin sınırları içindeki,
dünya kamuoyunda Dağlık Karabağ olarak anılan
Azerbaycan Türklerinin yerleşim yeri, 1992 yılında ahalisi
Azerbaycanlıların, Ermeni ordusunun anî baskınıyla
katledilmesiyle, uluslar arası gündeme düşmüştü. Cinsiyet
ve yaş ayrımı yapılmadan, kundaktaki Azerbaycanlı
bebeklerin bile katledildiği, kadınlara tecavüz edildiği,
erkeklerin diri diri yakıldığı, yaşlıların eziyet edilerek
öldürüldüğü Hocali katliamı, Ermenilerin, 20.yüzyılın
başında Anadolu topraklarında Türklere gerçekleştirdiği
katliam girişim ve teknikleriyle birebir örtüşüyor. Erzurum,
Kars, Van, Trabzon başta olmak
üzere, İç Anadolu'ya kadar giren
Ermeni çeteleri, önlerine gelen
Türkleri acımasızca katletmişlerdi.
İstanbul'da tertiplenen gösteriye ,
Güney Azerbaycan Milli Uyanış
Hareketinin (GAMOH) bütün üyeleri
, tam kadro olarak katılmıştır..
Hocali katliamı, Avrupa ülkelerinde
yaşayan Kuzey ve Güney
Azerbaycanlılarca, önümüzdeki
günlerde anılacaktır.
25 Şubat 2006 tarihinde, Almanya'nın
Berlin şehrinde, GAMOH' NİN
Berlin sorumlusu Ahmet Yazdani beyin tertiplediği
organizasyonla, saat 11.00'de Ermenistan Konsolosluğu
önünde başlayacak olan gösteri; Ermenistan'ın siyasetinin
ve işgali altına tuttuğu Karabağ'da yaşayan
Azerbaycanlıların katliam’a uğratılmasının kınandığı
konuşmalar yapılarak sonlandırılacaktır.
26 Şubat 2006 tarihinde saat 21.30 23.30 arasında,
GAMOH Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi Prof.
Dr. Habib Derzinevesi, Türkiye'de yayın yapan Avrasya
televizyonunun Kamuoyu isimli programına katılarak
Hocali katliamıyla ilgili konuşma yapacaktır.
Hocali katliamı; insanlık suçudur ve
çağımızın Türk soykırımıdır..
Çin'de 'özgürlük' ve 'demokrasi'yi aramak yasak! İsviçre Uygur Komitesi’nden Önemli Bildiri
Microsoft'un Çin pazarına hitap eden MSN sürümünde, yönetimin istediği bazı kısıtlamalar yapılıyor.
Bu servisle yapılan mesajlaşmalarda, 'özgürlük', 'demokrasi', ‘insan hakları' ve gösteri yürüyüşü' gibi
sözcükler bloke ediliyor.
Kullanıcı mesajına Çin hükümeti tarafından 'tabu'
sayılan sözcükleri yazdığında ekranda, 'Yasak sözcük,
lütfen silin' ifadesi beliriyor. Google, ise Tayvan'ın
bağımsızlığı veya 1989 Tienanmen Olayları gibi birçok
başlığın aramasını Çin yönetiminin talebi üzerine
engelliyor. Yaklaşık 30 bin memur, hergün web sitelerini,
tartışma forumlarını ve e-mailleri
kontrol ediyor. Ocak 2001'den beri,
sakıncalı oldukları iddia edilen bilgileri
internette yayımlayanlar veya e-posta
yoluyla yayanlar, en ağır şekilde
cezalandırılıyor. İnsan hakları
örgütlerinin verilerine göre, yaklaşık
50 kişi, 'sakıncalı bilgileri' internette yayımladıkları veya
e-posta yoluyla yaydıkları için hapiste. Çin'in yanı sıra
Belarus, Myanmar, Küba, İran, Libya ve Maldivler
internette sansüre başvuruyor. Amerikan Kongresi’nin
Çin’in sansür uygulamalarını tartışmak
üzere düzenlediği bir panelde Yahoo ve Google başta
olmak üzere bazı teknoloji şirketleri ağır bir şekilde
eleştirildi. Panelde şirketler, özgür düşünce üzerinden
kar amacı gütmek ve totaliter Çin hükümetinin sansürcü
politikasında pay sahibi olmakla suçlandı. ABD
Kongresi tarafından düzenlenen bir panelde ileri
teknoloji şirketlerinin son zamanlarda Çin’de
gerçekleştirdiği atılımlar tartışıldı. Panelde, arasında
Yahoo, Google, Microsoft ve Cisco gibi yazılım ve
donanım üzerine faaliyet gösteren dev Amerikan
şirketlerinin faaliyetleri ağır bir
şekilde eleştirildi. Yahoo ve
Google, özgür düşünce üzerinden
kar amacı gütmekle suçlanırken,
Microsoft ve Cisco da, Küresel
İnsan Hakları Alt Komitesi önünde
savunma yaptı.
Geçtiğimiz haftalarda ‘Çin’e özel’ bir arama sitesini
hayata geçiren Google, çeşitli çevreler tarafından Çin
hükümeti ile ortaklaşa bir şekilde davranmak ve sansürcü
anlayışı benimsemekle suçlanmıştı. Yahoo da pek çok
kez Çin’deki özgür düşünce savunucularını hükümete
bildirmekle itham edilmişti. Panelde Microsoft ve Cisco
da suçlamalardan nasbini alarak, büyük bir potansiyele
sahip bilişim pazarının hızla geliştiği Çin’de hükümetle
“işbirliği” yapmakla eleştirildiler.
Birinci Sayfadan Devam
Şehitlerimizin kanları ve şerefli
namları bedeline siyasi sığınma
talebinde bulunarak yabancı ülke
pasaportu alan ve çeşitli Uygur
teşkilatları bünyesinde demokratik
hareketlere aktif olarak katılan, Çin
elçilik ve konsoloslukları önünde ayyıldızlı Gök Bayrağını
dalgalandırarak “Uygurlara
Özgürlük” diye bağıran fakat,
şerefsizliğin ve namussuzluğun ne
anlama geldiğini bilmeyen az
sayıdaki bazı iradesiz kişiler bu gün o
sevgili Gökbayrağı bırakıp,
kendilerinin önlerinde bağırdıkları
Çin elçiliklerine utanmazca tazimde
bulunarak vize almakta ve Çin’e
koşmaktalar.
Çin hükümeti bu uşak tabiatlılardan
faydalanarak, kendilerinin Uygur
teşkilatlarını parçalama, Uygurlar
arasına fitne-fesat dağıtma, gizli
bilgiler alma gibi rezilce
maksatlarına erişmek için çok ciddi
faaliyetler yürütmektedirler. Dış
ülkelerde siyasi sığınma talebinde
bulunanların davamız konusunda
güvenilebilirliklerinin ciddi bir
dayanağının olması ve Çin
uşaklarının saflarımız arasına
sızmalarının önlenmesi için, İsviçre
Uygur komitesi, dış ülkelerde siyasi
sığınma talebinde bulunarak yabancı
ülke pasaportu alan ve Çin’e gidip
gelenlere Uygur Demokratik
hareketi içindeki güvenilmez kişiler
olarak bakmaktadır. Bu sebeple,
İsviçre Uygur Komitesinin aktif
üyelerinden AKFAR AHMAT ile
ABDUMİJİT SAVUT
(MIJITKARİM) adlı kişilerin
görevden alınarak üyelikten
çıkartıldıkları kamuoyuna
duyurulur. İsviçre Uygur Komitesi
19.02.2006
İstiklâl
Mart 2006
Dağlık Karabağ için 6. Kez görüşme
Dağlık Karabağ
sorununun çözümü
konusunda 6. kez
yapılan ikili görüşme
öncesinde iki tarafta
da iyimserlik
havasının hâkim
olduğu belirtildi.
Önce liderlerle ayrı ayrı görüşen
Chirac, barış fırsatının
değerlendirilmesi çağrısı yaptı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev ve Ermenistan
Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ,
Dağlık Karabağ sorununun çözümü
için dün 6. kez bir araya geldi.
Dağlık Karabağ sorununun
çözümünde arabuluculuk üstlenen
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Minsk Grubu'nun diğer
üyeleri Rusya, Fransa ve ABD'li
yetkililerin de yakından izlediği
görüşme, Fransa'nın başkenti Paris
yakınlarındaki Ramboillet
Şatosu'nda gerçekleşti. Görüşme
öncesinde Aliyev ve
Koçaryan'la ayrı
Giro
ayrı bir araya gelen Fransa
Manoyan
Cumhurbaşkanı Jacques
Chirac , her
iki lidere Dağlık Karabağ sorununa
ilişkin ortaya çıkan mevcut barış
fırsatının kaçırılmaması çağrısı yaptı.
Uluslararası toplumun da barış
müzakerelerini desteklediğini
söyleyen Chirac, sorunun
çözülmesinin bölgedeki barış ve
istikrara da katkıda bulunacağını
vurguladı. Aliyev ve Koçaryan'ın bir
bölümü çeşitli uluslararası toplantılar
çerçevesinde yapılan görüşmelerinin
ilki Aralık 2003'te gerçekleşmiş, iki
lider daha sonra Astana ve Kazan'da
birer kez, Varşova'da iki kez bir
araya gelmişti.
Koçaryan Azerbaycan vatandaşı
Azerbaycan, sorunun ancak toprak
bütünlüğü çerçevesinde
çözülebileceği, toprak tavizinin
kesinlikle mümkün olmadığını dile
getirirken, Ermenistan Dağlık
Karabağ'ın ''bağımsız bir devlet
olması veya Erivan'a bağlanması
dışında bir çözümün kabul
edilmeyeceğini'' birçok kez ifade
etti. Ermenistan'ın 1990'da Dağlık
Karabağ'ı işgal etmesiyle başlayan
savaşta yaklaşık 35 bin kişi
yaşamını yitirmiş, yüz binlerce kişi
evlerini terk etmek zorunda
kalmıştı. Bakû'nun bölgedeki fiili
hâkimiyetini sona erdiren
çatışmalarda Dağlık Karabağ'daki
Ermenilerin liderliğini üstlenen isim
ise halen resmen Azerbaycan
vatandaşı olan şu anda
Ermenistan'ın lideri Koçaryan'dı.
Gözlemciler, Paris görüşmesi
öncesinde iki tarafta da iyimserlik
havasının hâkim olduğunu ancak
herhangi bir uzlaşmaya varılsa bile,
bunun ülke kamuoylarına kabul
ettirilmesinin kolay olmayacağına
dikkat çekiyor.
Azerbaycan topraklarının yaklaşık
yüzde 20'sini işgal altında tutan
Ermenistan'ın bu tutumu,
Türkiye'nin bu ülkeyle resmi ilişki
kurmamasının önemli nedenleri
arasında bulunuyor.
AİHM, Bulgaristan'ı suçlu buldu
Bulgaristan’daki Türk azınlığa
mensup, Muhammed Ahmed
Osman ve eşi İlmiye Hasan
Osman’ın yaptığı başvuruyu
değerlendiren AİHM, Sofya’yı
suçlu buldu. Mahkeme
Bulgaristan’ın, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve
kötü muamelenin yasaklanması,
ayrımcılığın yasaklanmasıyla mal
ve mülkiyet korunma hakkını ihlal
ettiğine hükmetti. Bulgaristan,
Plovdiv bölgesindeki Brani Pole
köyünde yaşayan Osman çiftine,
mahkeme masrafları da dahil
olmak üzere 8 bin 340 Euro
tazminat ödeyecek.
1983’ten bu yana köylerindeki
tarım kooperatifine ait bir evde
oturan ve yine evin yanındaki
toprağı kullanma hakları bulunan
çiftin evleri ve toprakları, 1990’da
çıkan yasa gereği ellerinden
alınmıştı. Muhammed Ahmed
Osman, Bulgar mahkemesine
yaptığı başvuruda ev ve
topraklarından uzaklaştırıldığını,
polis tarafından dövüldüğünü ve
kötü muameye tabi tutulduğunu
bildirmişti.
İstiklâl
Avrupa Temsilcisi
Şen Ozan
Yıl: 2 Sayı: 20 Mart 2006
Tel: + 49 175 404 36 23
Aylık Siyasî Bağımsız Gazete
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Avusturya Temsilcisi
Arafat SÖKER
0043 6644 0180 96
Mehmet Emin BATUR
Genel Yayın Yönetmeni
Abdulmecit AVŞAR
Bulgaristan Temsilcisi
Beletin Halil Ali
00359 3631 3573
Yurt İçi Posta Çeki Hesabı
Celalettin BATUR: 5024316
Haber Müdürü
Erkinbeğ UYGURTÜRK
Konya Temsilcisi
Baybars GÜLENSOY: 0090 542 836 15 51
İstanbul Temsilcileri
Esenler - İbrahim DOĞUŞ: 0535 689 57 69
Zeytinburnu- Miradil Batur: 0 535 361 19 83
Bursa Temsilcisi
Kahraman UYGURTÜRK : 0090 505 698 21 77
Merkez Adres:
Gevher Nesibe Mah. Donanma Cad.
No:13 Kocasinan-Kayseri/Türkiye
Tel: (0090) 352 338 58 97
Belge Geçer: (0090) 0352 338 58 97
Cep Tel: 0532 255 99 30
http://www.istiklalgazetesi.com.tr
http://www.hurgokbayrak.com
Elektronik Posta: [email protected]
ISSN 1305-2993
Grafik-Dizgi-Tasarım
Hürgökbayrak
Baskı
Hakimiyet Matbaası
Bu gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir
İsviçre Temsilcisi
Karahan Endili
0041 787 954 707
Almanya Temsilcileri
München:
Bad Wurzach:
Memmingen:
Ravensburg:
Lindau:
Ulm:
Fr-hafen :
Siegen :
Berlin :
Kisslegg:
Leipheim:
Weingarten:
Biberach:
Aalen :
Karlsruhe :
Hamm :
Neckarulm:
Wangen:
Kempten:
Mainz:
Frankfurt:
Eyüp Tanrıverdi
+49 179 533 01 86
Arefe Uludağ
+49 173 231 62 86
Nuri Kokoğlu
+49 151 124 593 12
Çağlar Eren
+49 179 799 58 44
Ali Güngör
+49 171 810 00 89
Sebahattin Gülveren +49 173 591 52 29
Safa Çakmak
+49 171 267 40 66
Adem BIYIK
+49 271 870 70 34
Reyhan OĞUL
+49 176 298 398 05
Kenan Batur
+49 160 948 445 40
Yakup Ay
+49 176 240 200 88
Baki Alkan
+49 176 232 663 53
Ali Yüksel
+49 172 468 33 25
Ali Yanar
+49 179 687 99 56
Ali DEMİR
+49 176 247 855 91
Zafer TOPAK
+49 176 767 878 20
Rukiye ANDIÇ
İsa Göçer
Mustafa Kutlu
+49 171 128 16 08
Rüştü KASIRGA +49 177 180 34 67
Altan Altuntaş
+49 179 921 38 30
Güncel
3
İSLÂMDA AHLÂK VE KARDEŞLİK
Dinimizdeki yüksek ilimlerden biride ahlâk olup , güzel
huylu abid ile sohbetten benim için daha hayırlıdır .
ahlâkın temeli ise yüce dinimizdir.
Cüneyd-i Bağdadi' den
Maddi hesaplara dayalı veya çıkar hesapları üzerine bina
-------------------------------------------------------edilmiş bir ahlâk anlayışı ahlâk olamaz . . . Ahlâkın
Güzel Ahlâk Nedir ?
olmadığı toplumlar ayakta kalamazlar. Ahlâksız milletler
yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdurlar.
En aşağı derecesi insanların yükünü çekmek . . .
İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak
Lût kavmi, Nûh kavmi ve diğer benzeri kavimlerin
Yaptığı iyiliklerden dolayı kimseden karşılık
yıkılışı, mahvoluşu hep ahlâksızlık sebebiyle olup, tarih
beklememek
bunların rezil hâlleriyle doludur . . .
Günahkârlara acıyıp affedilmelerini dilemek .
Ahlâksız insanlar veya toplumlar, yüce Rabbimizle
Sehl bin Abdullah' dan
savaşıyorlar demektir ki akıbetleri baştan bellidir . . .
-------------------------------------------------Peygamber efendimiz : Ahlâkınızı iyileştiriniz
- Zenginliği aradım ilimde buldum
buyurmaktadır .
- Övülmeyi aradım fakirlikte buldum
- Afiyeti aradım zühdde buldum
Ahlâksızlığı, ahlâk edinenlere kötülüğü izah etmek
- Kolay hesabı aradım susmakta buldum
zordur. Çünkü “ Debbağ için dünyada kötü koku
Rahatı aradım cömertlikte buldum . Ali bin
yoktur . . . “ derler. “ Edebi edepsizden öğrenmek “
Sehl
İsfahani
' den
ise bir feraset meselesi olsa gerektir . . .
Ahlâk ve temeli olan yüce dinimiz, ebedi hayatı
- Zulüm ile beraber zafer olmaz
gönlümüze nakış nakış dokur ve bütün hayatımızı
- Kibirle beraber övgü olmaz
disiplin altına alır. Yüce Rabbimize düzgün bir iman da
- Hırsla beraber haramdan sakınma olmaz
bunun sonucudur .
- Haset eden kimse için rahat olmaz
- Meşvereti terk ile doğru bulunmaz
Haset, kin, garaz, cimrilik, dedikodu, fitne, fesat, fücur,
azgınlık, sapıklık, kışkırtıcılık, entrikacılık, yalancılık,
- Tövbeden daha kazançlı bir şefaatçı olmaz
palavracılık, dolandırıcılık, hırsızlık, arsızlık, edepsizlik,
- Müşavere gibi yardımcı olmaz .
hayasızlık, terör, şerefsizlik, anarşi, namussuzluk,
Hz. Ali ' den
dalaverecilik, hilekârlık, çekememezlik, alçaklık bütün
-------------------------------------------------------bunlar ve bunların benzeri diğer menhiyatlar kötü ahlâk
Güzel Ahlâk Nedir ?
sınıfındandır.
Güzel ahlâk ı İslâm büyükleri izaha çalışırlarken adeta
yaylanın bütün çiçeklerini saymışlardır . . . Şimdi
bunlardan az bir kısmına biraz göz gezdirelim . Sıra ile
yazacağımız bu on güzel huy un yani on güzel ahlâk ın
hepsini bilmek herkes için farzdır .
Tövbe, nedâmet ( günahına pişman olmak ) belâya
sabır, kazâya rıza, niğmete şükür, havf ve recâda
îtidâl, neşe ve kederde kalble tevekkül, sılai rahm,
akraba ile iyi geçinmek, yüce HAK ka huşû üzere
olmak ve yüce HAK kı çok çok sevmek.
Maneviyat yolunda yükselenler, ne sebeple yükseldiler
şeklindeki soruya verilen cevaplar şöyleydi :
Oruç tutmakla
- Nefs mücadelesini çok yapmakla
- Nefsi hesaba çekip doğruya yöneltmekle
- Cömertlikle
- Bütün bu cevaplara karşılık İbn-i Ata şöyle
buyurdu : Yüksek derecelere ve üstünlüklere
kavuşanlar, ancak güzel ahlâk ile kavuştular.
Müminin dört güzel hâli vardır :
-
Bir belaya maruz kalırsa , sabreder.
Nimet verilirse , şükreder.
Konuştuğunda , doğru söyler.
Hüküm verdiğinde , adaletli davranır. Übey
bin Ka'b dan
------------------------------------------------------“ Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi ahlâk ta hataları
eritir. Sirke, balı bozduğu gibi, kötü ahlâk ,
hayratı, hasenatı mahveder . ” Hadis.
“ İbadetleri az olan bir kul, iyi huyu ile
kıyamette yüksek derecelere kavuşur.” Hadis.
“ İyi huylu olan dünya ve ahiret saadetlerine
kavuşur . “ Hadis
“ İbadetlerin en kolayı ve en çok faydalısı , az
konuşmak ve iyi huylu olmaktır.” Hadis .
“ HAK katında kötü huydan büyük günah
yoktur. Çünkü bunun günah olduğunu bilmez
dolayısıyla da tövbe etmez ve günahı sürekli artar . “
Hadis.
-
Cömertlik
Bağışlayıcılık
Sabır ve tahammül . . .
Aynı soru Hz. Ali Efendimiz'e sorulduğunda ise
şu cevabı vermişti : “Rabbimize isyan olmayan
konularda , insanlara muhalefet etmemektir .”
“ İnsan güzel ahlâk ı sayesinde cennetin üst
derecelerine yükselebilir. Buna karşılık âbid' de olsa ,
kötü huyu sebebiyle cehenneme girebilir.” Enes bin
Malik' ten.
AKILLI , ZEKİ , ZENGİN , ve CİMRİ
KİMLERDİR ?
- Bu soruları 700 kadar âlîme sordum . Hepsi
birbirine yakın cevap verdiler :
- Dünyayı sevmiyen, kalbini bağlamıyan akıllı
dır.
- Dünyanın çekici zevklerine aldanmayan zeki
dir .
- Rabbimizin, kendisi için takdir ettiğine kanaat
gösteren zengin dir .
- Rabbimizin, kendisine verdiği niğmetlerden
insanları faydalandırmayanlar cimri dir .
Şakik-i Belhi' den
DÖRT GÜZEL HASLET
- İman
- Şükretmek
- Dua
- İstiğfar . Bunları taşıyanlara müjdeler olsun . .
. Mekhûl ' den
Güzel ahlâk ın ölçüsü
- Kulun Rabbimize yaptığı ibadet ve hizmetleri az
bulması , Rabbimizden gelen nimetleri de büyük
görmesidir . Ebu Muhammet Razi ' den
Güzel Âhlâk ın Alâmetleri
- İnsan çok hayalı, eziyet vermeyen, salih, doğru
sözlü, az konuşan, çok ibadet eden, az hata yapan,
fuzuli konuşmayan, vakarlı, çok sabırlı,
çokşükredici, HAK kın hükmüne razı, halim,şefkatli,
iffetli, ince hisli, HAK için kızan, Onun için seven ve
Onun için razı olmalı .
İnsan ; lânet edici, küfürbaz, giybetçi, aceleci,
hasetçi, cimri olmamalı.
“ İnsanların hiç çekinmeden ve sıkılmadan
Gözüne, sözüne, eline, beline , diline sahip
yaptıkları günah , kötü huylu
olmalıdır. İmam Gazali'den
olmaktır . “
Hadis.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------Konuşurken, otururken, kalkarken
Dörtşey vardır ki, bunlar insanı, ilmi az bile olsa
Adab
üzre olanlara can kurban
HAK indinde de, insanlar arasında da en yüksek
Hem toplum içinde hemde dışında . . .
dereceye çıkarır.
Edep üzre olanlara can kurban
Hilim
Kur'an ahlâkıyla hâllenmiş resül
Tevazu
Asrı saadette böyleydi usül
Cömertlik
Uzatma Şen Ozan söyle velhâsıl
Güzel ahlâk . Cüneyd-i Bağdadi' den .
Kitap
üzre olanlara can kurban .
-------------------------------------------------------- İyi ahlâk lı bir günahkâr ile arkadaşlık , kötü
4 Türk Dünyası
Mart 2006
İstiklâl
Güney Azerbaycanlı millî şair Şehriyar anılıyor
İran Türklüğünün ölmez şairlerinden Muhammed Hüseyin Şehriyar, Avrupa ülkelerinin
önde gelen merkezlerinde anılıyor. Şehriyar, 1906 yılında Tebriz'de doğdu. Türk asıllı bir
aileden gelen şair, Türkçe ve Farsça yazdığı şiirleriyle, Azerbaycan edebiyatında olduğu
kadar, İran Fars edebiyatında da çığır açtı.
Müge Çetinkaya - 125 kıtalık iki
bölümlük 'Haydar Babaya Selam'
adlı şiirini, beşer mısra halinde on
birli hece ölçüsüyle Türkçe olarak
yazmıştır. Azerbaycan Türk
edebiyatının ve Şehriyar'ın , bilinen ,
Şehriyar adıyla özdeşleşen şiiri
Haydar babaya selamdır..
işlediği edebi yapıtları, Türk dilinin Azerbaycan
ağzının kudretli akislerindendir.
Türk'ün Dili
Türkün dili tek sevgili istekli dil olmaz,
Özge(1) dile qatsan(2), bu esil(3)dil esil olmaz.
Heyder baba, ildırımlar şaxanda,
Seller, sular şaqqıldayıb axanda,
Qızlar ona sef baglayıb baxanda,
Salam olsun, şövketize elize,
Menim de bir adım gelsin dilize
Heyder baba, kekliklerin uçanda,
Kol dibinden dovşan qalzib qaçanda,
Baxçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa yad eyle,
Açılmayan ürekleri şad eyle
Bayram yeli çardaxları yıxanda,
Novruzgülü, qarçiçeyi cıxanda,
Ağ buludlar köyneklerin sıxanda,
Bizden de bir yad eyleyen şad olsun,
Dertlerimiz qoy dikelsin dağ olsun..
Türk diline duyduğu aşkla birlikte;
vatan sevgisi, atalara bağlılık,
bağımsızlık arzusu gibi ulvi temaları
Nevruz Dede
Düz vaxtda dolar taxta-tabaq edviye(16) ile,
Onda ki, nenem sancılanar, zencefil olmaz.
Öz şe'rini(4) Farsa, Erebe(5) qatmasa şair,
Şe'ri eşidenler(*), oxuyanlar(*) kesil olmaz.
Fars şairi cox sözleri bizden aparmış,
Sabir(17) kimi bir sürfeli(18) şair paxıl(19) olmaz.
Pişmiş kimi şe'rin de gerek dadı-duzu olsun,
Kend ehli bilerler ki, doşabsız(6) xeşil(7) olmaz.
Türkün meseli, folkloru dünyada tekdir,
Xan yorganı, kend içre meseldir, mitil olmaz.
Sözler de cevahir kimidir(8), esli bedelden,
Teşhis veren olsa bu qedir zir-zibil(9) olmaz.
Azer qoşunu qeyseri-Rumu esir etmiş ,(20)
Kesra (21) sözüdür, bir bele tarix nağıl olmaz.
Şair ola bilmezsin, anan doğmasa şair,
Missen a balam, her sarı köynek(10) qızıl(11) olmaz.
Bu Şehriyarın teb'i kimi çimmeli çeşme,
Kövser ola bilse demirem, Selsebil olmaz.
Ötmez, oxumaz bülbülü salsan qefes içre(12),
Dağ-daşda doğulmuş deli ceyran(13) hemil(14) olmaz.
İnsan odur, dutsun bu zelil xalqın elinden,
Allah'ı seversen, bele insan zelil olmaz.
Her çend Serabın südü(15) cox, yağ-balı çoxdur,
Baş erse de çatdırsa Serab Erdebil olmaz.
Millet qemi olsa bu çocuklar çöpe dönmez,
Erbablarımızdan da qarınlar tebil olmaz.
Nevruz Dede
Rahmete Getti...
Ahmet Nevruz
Menden de ne zalim oğlum, ne qisasçı,
Bir defe bunu qan ki, ipekten qezil olmaz.
Bakü'yü düşman
işgalinden
kurtarmak
için Nuri Paşa
komutanlığında
1918'de Azerbaycan'a
gelen Türk
subaylarından
Nimetullah
Bey'in oğlu Ahmet
Nevruz'un cenazesi
Bakü'de iki ülke
vatandaşlarının
katılımıyla
toprağa verildi
Onun ölmeden önce son dileği ana vatanına ölmeden
önce bir kez daha gelebilmekti. Deniz Feneri Derneği,
Nevruz Dede’nin son dileği olan vatanına kavuşmasına
aracı olmuştu. Nevruz dede hem vatan özlemini
gidermiş hem de modern teknik imkanlarla tedavi altına
alınmıştı. Ancak her canlı gibi onun da bir vadesi vardı
ve o vade dolduğunda aramızdan ayrılması mukadderdi.
O yaşarken son dileğini gerçekleştirmenin
mutluluğunu, O’nun gibi değerli bir insanı kaybetmenin
hüznünü tüm Deniz Feneri ailesi yüreğinde hissediyor.
Dünya Savaşı sırasında henüz 7 yaşındayken, Nuri
Paşa’nın komutasındaki askeri birlikte yüksek rütbeli
subay olarak görev alan babası Nimetullah Paşa ile
birlikte Kafkas Cephesi’ne giden Nevruz Dede vatanına
91 yıl hasret olarak yaşamıştı. Son dileği vatanına
kavuşmak olan Nevruz Dede’yi Deniz Feneri Derneği
geçtiğimiz yıl vatanına kavuşturmuştu. Türkiye’ye ayak
bastığı an vatan toprağını eğilip öpen ve hıçkırıklarına
engel olmayacak kadar vatan sevgisi ile dopdolu
Nevruz Dedemize Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve sabır diliyoruz. Nevruz Dede
Azerbaycan’ın başkenti Bakü şehrinde gelini ve
torunları ile birlikte yaşıyordu.
(1) : Başka (2) :katsan (3) : asıl (4) : şiirini (5) : Araba (6) :
pekmez (7) : yeşil (8) : gibidir (9) : çöp (10) : gömlek (11) :
kızıl (12) : kafes içine (13) : ceylan (14) : hasta (15) : sütü
(16) : baharat (17) : Ünlü bir Güney Azerbaycanlı şair (18) :
sofra (19) : kıskanç (20) : Azerbaycan'ın ordusu Rum'un
keyser'ini fetih etti (21) : Saray
1988 yılında Tahran'da vefat etmesine kadar
geçen zamanda, kalemini silâh gibi kullanmış,
dokunaklı şiirleriyle Güney Azerbaycan
Türklüğünün edebi yol göstericisi olmuştur. İran
dışına çıkan Güney Azerbaycanlıların
girişimleriyle, bugün Avrupa ülkelerinde tanınan,
Mİllî Şair Şehriyar
sayılı Türk asıllı şairler arasında yer
almıştır. İsveç'te yaşayan Güney
Azerbaycan Türklerinden, bağımsızlık
mücadelesinde görev almayı milli
sorumluluk olarak gören milliyetçilerin,
istikrarlı çalışmaları meyvesini vermiş,
Güney Azerbaycan'ın milli şairi Şehriyar,
İsveç devleti tarafından hazırlanan resmi
kültür takviminde yer almıştır. 2006 yılının
Mart ayının 25 ve 26. günlerinde, İsveç'in
çeşitli merkezlerinde düzenlenecek
etkinliklerle, edebi ve milli kişiliği
anılacak olan Şehriyar, Türk dünyasının
edebi otoritelerindendir.
Kırım Türkleri’nin millî devletçiliği yok edilemez
Kırım Türklerinin sürgünde yaşadığı yıllarda, vatanları Kırım'a
dönme düşüncesi birinci ideolojisi olmuştur. O yıllarda Kırım
Türklerinin Milli Hareketine temel koyan ilk aktivistler; Kırım
Türklerinin talebi olarak en önemli meseleyi "Milli Devletçilik"
olarak ortaya koydular. İşte o günden bugüne kadar Kırım
Türklerinin koruya geldiği bu talep, hâlâ milli davamızın ana
fikriyatını oluşturmaktadır.
Kırım Türk halkının bir kısmının büyük ümitler besleyip, geçen
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rey verdiği Ukrayna'nın yeni
Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko Ağustos ayında Ukrayna'nın
bağımsızlığının 14. yılı münasebetiyle yapmış olduğu
konuşmasında şu sözleri söyledi: " 14 yıl önce biz kendi evimizde
bağımsız yaşamak için hukukumuzu tastikledik. Ukrayna halkının
başına gelen geçen yüzyıldaki eziyet ve baskılara rağmen, Ukrayna
halkı bağımsızlığı için savaşmaya kuvvet buldu."
Elbette Yuşçenko'nun bu sözleri saygıya lâyıktır. Ancak, Yuşçenko
Kırım Tatar Türklerinin talebine kendi halkına baktığı gibi
bakmamaktadır. Saygılı Ukrayna Cumhurbaşkanı Kırım Tatar
Türklerini hak ve hukuktan mahrum etmektedir. Hatta 2005 yılı
içinde Yuşçenko Kırım'a yapmış olduğu ziyarette; Bahçesaray'da
Mustafa Cemiloğlu başkanlığındaki Kırım
Tatar Milli Meclisi azaları ile görüşürken,
Kırım Tatar Milli Hareketi'nin esas
talebinden, Milli Devletçilik talebinden
vazgeçmeyi teklif etmiştir. Yuşçenko Kırım
Ta t a r l a r ı n ı n M i l l i D e v l e t ç i l i k ' t e n
vazgeçerek medeni bir şekilde Ukrayna vatandaşı olarak
yaşamalarını istemiştir. Kırım Türklerinin Milli Devletçilik talebi
Yuşçenko'ya göre Ukrayna Anayasası'na uygun gelmiyormuş.
Ukrayna kendisini Üniter Devlet olarak ilân ettiğinden, Ukrayna
içinde iki devlet ve iki halk olamazmış.
Diğer taraftan Viktor Yuşçenko, Portakal Devrimi sonucu
Ukrayna'da hakimiyeti ele geçirmesinin üzerinden bir yıl bile
geçmeden devrimi gerçekleştiren yakın mesai arkadaşları ile arası
açılarak onları istifaya zorlamıştır. Günümüzün en demokratik
C u m h u r b a ş k a n ı Yu ş ç e n k o , k e n d i s i n d e n e v v e l k i
Cumhurbaşkanlarının yapamadığı adımları atmıştır. Yuşçenko en
yakın adamlarından olan Anatoli Matvienko'yu Kırım'da Başbakan
olarak atamıştır.Matvienko'nun Kırım' daki ilk icraatı "Temel Halk"
kavramını yok etmeye yönelik faaliyetler oluşturmuştur.
Diğer taraftan Ekim-2005'de Kırım Otonom Cumhuriyeti eski
Meclis Başkanı ve eski Başbakanı Ukrayna Milletvekili Leonid
Graç, Ukrayna Cumhuriyetçi Partisi Başkanı Yuriy Boyko ve
Ukrayna Ulusal Parti Başkanı Aleksandır Grets'in içinde bulunduğu
bir grup; Kırım Türklerinin "Milli Devletçiliği" aleyhine kampanya
başlattılar.Bu kampanyaya gerek Kırım ve gerekse Ukrayna
genelinde Rusya yanlısı çevreler büyük destek verdi. Kiev'de ve
Bahçesaray'da broşür dağıtılarak Kırım Tatarları ile Rus etnik
gruplar karşı karşıya getirilmek istendi. Ayrıca hükümet krizinden
sonra gelen Kırım'ın yeni Başbakanı Anatoliy Burdigov ise Kırım
Tatar probleminin çözümünün yolunu Kırım Türklerinin "asimile"
olması ile mümkün olacağını söylemektedir. Ancak, elbetteki Kırım
Tatar Milli Hareketi'nin vekilleri ve Kırım Türk halkı buna hiçbir
zaman razı olmayacaktır.Milli davanın ana maksadı yolunda pek
çok aktivistler-güreşçiler kurban oldular .Hapishanelerde yattılar.
Bunları Kırım Türk halkı unutmamaktadır.
Bugün bizler, medeniyetimizin inkişafını; gaz, su vb. en temel
ihtiyaçları gidermek olarak düşünecek olursak ne gerek vardı
mücadele edip Kırım'a dönmeye. Sürgünde yaşadığımız yerlerde de
bizim milli gazetemiz, milli ansambilimiz, milli neşriyatımız,
televizyonda ve radyoda bölüğümüz, okullarda ana dilde
derslerimiz vardı.
Evet. Ne için biz Milli Hareketimizin baş şiarı olarak kesin kes " Ya
Vatan, Ya Ölüm" dedik? Devletçilik, evet tek Devletçilik
halkımızın bütün hak hukuklarını tekamül ettirebilir.Bunu aklı
başında her kes bilmektedir.
18 Ekim 1921’de meydana getirilen Kırım Tatarları'nın Milli
Devletçiliği, Kırım Tatar Muhtar Cumhuriyeti içinde mahkeme,
savcılık vb. resmi daireler Kırım Tatar halkının menfaatlerini
koruyordu.O devirde Kırım Tatar dili, Rusça'nın yanında resmi,
devlet dili olarak tanınmıştı.Kırım Tatar dili
Cumhuriyet içinde devlet ve içtimai hayatta
iş dili sıfatında kullanılmıştı.1921'den
sonraki kısa süre içerisinde milli
medeniyetimiz ayağa kalkıp, inkişaf edip
yükselmişti.Ancak, 1944 senesinde
halkımız sürgün edildikten sonra halkımızın Milli Devletçiliği de
sistem tarafından silinerek yok edilmeye çalışıldı.
Kırım Tatar Türkleri sürgünde geçen yarım asırdan sonra mevcut
devletin yardımını beklemeden, kendi öz gücüyle vatanımız Kırım'a
avdet etti.Büyük bir akılla halkımız sistemden Milli
Devletçiliğimizi yeniden talep etti.Bu yılların yakın devamından
sonra 1991 yılında Ukrayna devleti kendi bağımsızlığını ilan
etti.Ukrayna halkı kendi toprağında bağımsız olma hukukuna
erişti.Bu devirler sürecinde Ukrayna'da üç Cumhurbaşkanı değişti.
Fakat halkımıza Milli Devleti iade edilmedi.
Ukrayna, komşusu Rusya'dan biraz olsa da örnek almıyor. Boris
Yeltsin'in Rusya'da SSCB’nin dağılmasından sonra imzaladığı
milletlerin milli haklarını iade eden kanunu bile Ukrayna henüz
imzalamadı. Daha doğrusu kendisini demokrat ilan edenlerin
iktidarı bu kanunları çıkarmaya yetmedi.Kırım Türklerinin
Ukrayna'daki statüsü ile ilgili "Kanun Tasarısı" Ukraynalı
idareciler ve siyasetçiler tarafından görülmedi ve duyulmadı.
Çünkü onlar Kırım’da “Kırım Tatarlarsız Kırım”
istiyorlardı.
Biz bir defa daha tekrar ediyoruz: “ Milli Devletimiz Yok
Edilemez Haklarımız, Hukuklarımız, Dilimiz ve
Medeniyetimiz Yok Edilemez…"
Kırım Türkleri Eğitim, Kültür ve İşbirliği Derneği
Ankara-Türkiye [email protected] www.bizimkirim.com
Mart 2006
İstiklâl
Türk Dünyası 5
Hoten'in Keriye Nahiyesine Gökbayrak dikildi
Birinci Sayfadan Devam-Arama
ve araştırma hareketi söz konusu
Keriye nahiyesinin Devlet güvenlik
dairesi ve aynı nahiyedeki Barış
Komitesi işbirliğinde
yürütülmektedir.
Dilşat Reşit, Barış Komitesinin
“Uygur Otonom Bölgesi”nde ilk
defa bu tür olaylar için seferber
edilmiş olduğunu, şimdiye kadar da
nahiye genelinde 6 kişinin
tutuklandığını söyledi. Fakat, bu
sayının doğruluğu ve arama
hareketinin Doğu Türkistan
Bayrağının dikilmesi ile ilgili olup
olmadığı aydınlığa kavuşturulamadı.
Doğu Türkistan’daki kukla bölge
sorumlusu İsmail Tilivaldi geçen
Aralık ayındaki bir konuşmasında
sözde “Milli Bölücü” lere karşı
mücadelenin kesinlikle çok şiddetli
bir şekilde yürütüleceğini söylemişti.
Çin hükümeti Doğu Türkistan
Güçlerini “teröristler” diyerek
tanımlamışsa da Uluslar arası insan
hakları örgütleri Çin makamlarını
terörizmle mücadeleyi bahane
ederek, Uygurların haklarını
çiğnemekte olduğundan dolayı
kınamıştı. RFA (Erkin)
Abdulmecit AVŞAR
Davaya inanınca, dağlar aşılırmış !
Doğu Türkistan tarihi’nin en acı günlerinden birisi olan Gulca
katliamının ardından neredeyse 10 yıl geçmiş. Bir Kadir Gecesi meydana gelen
olaylarda onlarca insan şehit edilmiş, elinde bıçak bile bulunmayan insanların
üzerine bomba, kurşun yağdırılmıştı. 20. yüzyılın gördüğü Çin zulüm ve
katliamlarının birisi daha yaşanmıştı işgal edilen topraklarda.
Doğu Türkistan da yaşayan onlarca milyon insanın içine inen ateşin bir
benzeri Kayseri’de bulunan derneğimizdeki bir avuç vatansever insanın yüreğine
Abdulehet Mehdum Hacim
Doğu Türkistan’ın Hoten Vilayeti Keriye
de inmişti. Aman Yarabbim ne kadar yürekleri parçalayan bir haberdi. Kadir
Bu zat Doğu Türkistanlı büyük önder ve
nahiyesinde geçmişte yaşanmış olaylardan bazıları büyük
Gecesi’ni ihya etmek isteyen bir avuç kadının tutuklanmasının sebebini
mücahit “Şarki Türkistan Tarihi” adlı
eserin müellifi Merhum Mehmet Emin Buğra öğrenmek isteyen yakınlarının üzerine ateş açılmış ve hunharca bir katliam
04 Eylül 1999
edilmesinden cesaret alarak
başlatılmıştı.
Beyin kız kardeşinin oğludur. Abdulehet
Çin Hükümeti Büyük Mücahit;
tutuklamalara başladı.
Mehsum
Hacim’in
babası
Barat
Ahunum
Dernekte bulunan arkadaşların tamamında bir hüzün. Çaresizliğin
Muhammed Dursun'a Ölüm Cezası Muhammed Dursun şehit edildikten
Karakaş nahiyesinde büyük bir medresenin
resmiydi o gün yaşananlar. Dernek Başkanımız Mehmet Emin Batur Bey’in, sesi
Vererek İdam Etti
sonra, 18.07.2005 günü Keriye
baş müderrisi olup, 1930’lu yıllarda Çinli
duyulmuştu: “Arkadaşlar bu katliamı dünyaya duyurmak zorundayız.”
Bilindiği üzere; Hotan'da Çin
Nahiyesi Şen Pazar Polis
saldırganlar suçsuz yere tutuklayıp şehit
Komünist Partisi'ne karşı gizli silahlı Karakolu'ndan bir grup polis
Dernekte görev alan birçok kez, rahat evlerinde oturmak ve çocuklarına babalık
faaliyet yürütmekte olan, Uygur
Ürümçi'ye gelerek, Şehit Muhammed etmişlerdir.
yapmak yerine sabahlara kadar davayı nasıl anlatabiliriz sevdasında olan oradaki
Mücahitlerinin Lideri Köreş,
Dursun ve mücahit grubu ile ilişkileri O, okulu bitirdikten sonra Hoten’e geri döndü. insanlarda bir heyecan baş göstermişti. Basın bültenleri, miting hazırlıkları
Daha aradan 6 ay bile geçmeden Çin
04.09.1999 tarihinde gece Hotan
olduğu gerekçesi ile aslen Keriye'li
derken müthiş bir koşuşturma.
Komünist yetkilileri tarafından tutuklanarak
Misafirhanesi çalışanlarının
olan, ancak işsizlik sebebi ile
Doğu Türkistan’dan gelirken yakasına yapışılıp, “Bizim davamızı hür
15 yıl süre ile Hoten vilayetine bağlı Keriye
ailelerinin kaldığı lojmanda 102
Urumçi'de bulunan Abdulkadir
dünyaya
anlatmazsanız kıyamette iki elimiz yakanızda” sözleriyle göç eden
nahiyesindeki “Suçluları ağır çalışma şartları
numarada Çin Polisi tarafından çok Mehmet Emin, Abdulhakim
insanların çocuklarındaki heyecan öyle bir heyecandı ki, bunu anlamak için
ile
ıslah
etme
kampları”nda
tutuklu
kaldı.
büyük bir muhasara altına alınmıştı. Abdulgani ve 3 arkadaşlarını
yaşamak gerekirdi.
Bir süre sonra 4. defa tutuklandı. Bu defa
Teslim ol çağrısına ateşle karşılık
Keriye'ye götürmüşler. Mücahitlere
Kayseri’de, 100 e yakın siyasî ve sivil toplum örgütünün imzaladığı bir
mahlas
isimlerle
yeni
dini
eserler
tercüme
veren büyük Mücahid, eve girmeye yardım etmekle suçlanan 5 Uygur
bildiriyle olayı duyurmanın yanı sıra zalim Kızıl Çin’in katil yöneticilerine
çalışan Tursun Tohti isimli Uygur
genci Keriye Hapishanesi'nde tutuklu etmiş olmak ve yazmak suçları isnat edildi.
Çin hükümeti 2002 yılında “Yasaklanan
verilen bir mesaj. Türk Dünyası’nın dertleriyle dertlenen, her biri adeta Doğu
asıllı münafık polisi öldürmüştü. 15 durumdalar. Bu gelişmelerin
eserleri imha etme kampanyası” başlatarak,
Türkistan’ın bir ferdi olan Kayseri Halkının kimisi mitinge katılarak, kimisi ise
dk. Boyunca süren çatışma sonucunda haricinde 2005 yılı yaz aylarının
dini ve siyasi kitaplar, Kur’an-ı Kerim
dualarıyla, kimisi de temsilcileriyle destek vermişti mitingimize. siyasîlerin
Mücahid Köreş daha fazla
başlaması ile birlikte Uygur
tefsirleri, el yazması eserler ve Suudi
dayanamamış ve yüzlerce polisin
Müslümanlara yönelik tutuklama
tamamının desteklediği ancak bir tek siyasînin bile öne çıkmadığı, siyasetler üstü
Arabistan’ın Medine şehrindeki Kral Fahd
açtığı yaylım atışı neticesinde şehit
furyası yeniden başladı.
mitingin arkasında yaşanan gelişmeler birçok kez örnek gösterilmişti.
düşmüştü. ETIC - Köreş'ten sonra
2005 yılı yaz aylarının başlaması ile Kur’an basım merkezinde basılan Kur’an-ı
Doğu Türkistan Davası’nın çileli, gönüldaşlarının gerçekleştirdiği
mücahitlerin başına geçen Şir Ali ise Hoten vilayeti Polis İdaresi Abdullah kerimin Uygurca tercümesi de dahil olmak
organizasyonun yıl dönümü gelmiş. Yaklaşık 10 yıl önceki yaşanan ve bir avuç
üzere 40.000’den fazla son derece değerli
mücahitlerle birlikte oldukça başarılı Rozi ve Muhammed isimli polis
insanın başardığı birçok işler gözümün önünden geçti. Aman Allah’ım ne günlerdi
eserleri
yakmak
suretiyle
imha
etti.
operasyonlara imza attıktan sonra,
amirleri ile beraber 10 civarında polisi
onlar. Maddi sıkıntıların yanında yaşanan, öteki sıkıntıları görünce, bir avuç
artan baskının neticesinde, savaşarak Urumçi'ye göndermiştir. Uygurların İşte bu, Doğu Türkistan’daki Müslüman
inanmış ve her türlü sıkıntıyı göze almış, sıkıntıdan kan kusup kızılcık şerbeti
Türklerin
dini
alandaki
acıklı
durumunu
Nefal'a doğru kaçmış ve Çin'i terk
çoğunlukta yaşadığı bölgeler olan ve
içtim diyebilen insanların neler yapabileceğini yaşamak bana hâlâ gurur verir.
etmiştir. Ancak Nefal Hükümeti, Şir Hoten'den Urumçi'ye gelip yerleşen gözler önüne sermektedir. İşte bu Çin
Davaya inanınca, insanlar kişisel menfaatlerini değil, Allah’ın rızasını ve
Koministleri
bu
gün
ise
İslam
alemine
şirin
Ali ve mücahitlerini, Çin'e iade
Uygurların yoğun olduğu Saymaçang
Esir
Doğu
Türkistan Davası’nı öne çıkarıp, canı gönülden sarılırsa, dağlar
görünebilmek
için
Peygamber
etmiştir. Tüm dünyanın izlemekle
Kasapçılık Meydanı, Sanşihangza,
aşılırmış. Kendi menfaatleri, nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmeyle ne
efendimize yapılan alçakça saldırılar kınama
yetindiği bu olaylar neticesinde Şir
Dön Köprüsü gibi bölgelerde,
sahtekarlığını gösterebilmektedir.
yazık ki düz yolda şaşılırmış. Şu kısacık dönemde kutlu davada iki farklı olayı
Ali ve mücahitleri idam edilmişlerdi. Uygurları kontrol etmeye ve
29 Ağustos 2000
yaşayan birisi olarak insan üzülüyor.
Keriya Nahiyesi Karakir köyünden
gözaltında tutmaya başlamışlardır.
Doğu Türkistan’da yaşananları en iyi bilenler, sessiz kalınca bu davayı
olan Şehit Muhammed Dursun, Şehit Şüphelendikleri Uygurları ise hiçbir Doğu Türkistan'ın Hotan vilayetine bağlı
Keriye nahiyesinde Yerli Uygurlarla Çin
Köreş ve Şehit Şir Ali'nin üstadı
gerekçe göstermeden tutukluyorlar.
istiklâle taşıyacak kitleler hareketlenmiyor maalesef. Bir avuç inanan insan o gün
göçmenleri arasında geniş ölçekli bir kavga
olmakla suçlanarak 1996 yılının
Aynı uygulama Gulca şehrinde de
kırk kişi olmuştu, şimdilerde belki 40 kişi ne yazık ki bir kişi etmiyor. Davanın
meydana gelmiş olup, vaka şöyle
Haziran ayında hakkında tutuklama sürmektedir.
silkinmeye, gönülleri yanıklara ihtiyacı var. Ne diyelim balık baştan kokarmış.
gerçekleşmiş Aynı gün orta yaşlarında bir
emri çıkartılarak, başına 200.000
2 Kasım 1999
Lider anadan doğarmış.
Uygur kadın alış veriş yapmak için bir
Yuan ödül koyulmuştu.Bastırdığı
ilanları küçük köylerden, büyük
şehirlere kadar Doğu Türkistan'ın her
yerine dağıtan Çinli faşistler, vefakar
Doğu Türkistan halkı sayesinde
yıllardır hiçbir sonuç alamamışlardı.
Ancak yıllardır yakalanamayan
Mücahit Komutan Muhammed
Dursun, yine Uygur asıllı bir
münafığın ihbarı neticesinde
Dongbei'de yakalandı. Memleketi
olan Keriye'ye getirildi ve çok
geçmeden hakkında verilen idam
cezası yerine getirildi. Haziran ayının
sonlarına doğru Dongei'de
münafıkların ihbarıyla yakalanan 30
yaşında ki Şehit Muhamed Dursun ve
mücahitleri, Keriye'de kurulan ve
halkın izlediği açık mahkemede
yargılanarak, hiçbir soruşturma
yapılmadan ve savunma yapılmasına
izin verilmeden ilk celsede idam
cezasına çarptırılmışlardır. Şehit
Muhamed Dursun ve mücahitleri,
Keriye'nin Yağlık Derya kenarında
idam edilmişlerdir. Şehitler mezarlığa
gömülmek yerine, idam edildikleri
yere açılan çukurlara gömüldüler.
Şehit Muhammed Dursun ve
mücahitlerinin idamlarını mazlum
Uygur halkı, kilometrelerce mesafeyi;
büyük çoğunluğu yaya olarak katedip
gelmiş ve şehitlere son anlarından
yanlarında olduklarını belirtmek
istemişlerdir. Şehitlerin cenazelerini
defnetmek amacıyla gelen Uygur
Müslümanlar Çin gizli polisi
tarafından kameraya çekilmiş ve
kamera görüntülerinde tespit edilen
40 kadar Uygur genci, gece
evlerinden alınarak hapsedilmişlerdir.
Gençler 6'şar ay hapis ve yüksek para
cezasına çarptırılmışlardır.
Yıllardan beri köpekler gibi
Muhammed Dursun'un arkasında
dolaşan Çin Polisleri kendi içimizden
çıkan münafıklar yardımı ile
Muhammed Dursun'un şehit
Çin Polisi Keriye Nâhiyesi'nde Bir
Uygur Âilesinin Bütün Fertlerini
Katletti..
Çin Polisi, Keriye Nâhiyesi'nin
Karakir Kasabası'ndaki Uygur Türkü
çiftçi Alim Kurban'ın eşi Arzugül'ü,
14 yaşındaki oğlu Abdullatif'i ve 8
yaşındaki kızını insanlık dışı bir
şekilde döverek öldürdü. Kânun dışı
dînî faâliyette bulundukları
suçlamasıyla Keriye Nâhiyesi'nin
Karahan hapishânesine atılan üç
öğrenci Eylül 1999'da firâr ettiler.
Bunlar, Hotan Vilâyeti'nin Hanerik
Kasabası'ndan 22 yaşındaki Ahmet
Hoca, yine Hotan Nâhiyesi'nden
Muhammet Abdullah Hoca ve
Karakaş Yava Kasabası'ndan
Nurmehmet adlı öğrencilerdir. Çin
Hükûmeti 2 Kasım 1999'da
hapishâneden kaçan bu üç öğrenciyi
yakalamak için Keriye Nâhiyesi'nde
genel bir operasyon düzenledi.
Operasyona katılan Çin polilerinden
5’i Keriye Nâhiyesi'nin Karakir
Kasabası'ndaki çiftçi Alim Kurban'ın
evinde arama yaptılar. Bu aramada
polisler, Alim Kurban'ın evinde
gizlenen Nurmehmet adlı öğrenciyi
yakaladılar. Çin polisleri, ev sâhibi
Alim Kurban'ı soyduktan sonra, sıkıca
bağlayarak, diğer iki kaçağın nerede
olduklarını öğrenmek için sorguya
çektiler. Bu işkenceli sorgulamaya
dayanamayan Alim'in evdeşi Arzugül
polislere karşı koydu. Polisler de
Arzugül'ühemen orada işkenceyle
öldürdüler. Âilenin bu fâciâya tanık
olan 14 yaşındaki oğlu Abdullatif,
anasının öcünü almak için polislere
baltayla saldırdı. Bunun üzerine Çinli
polisler 14 yaşındaki çocuğu vurarak
öldürdüler. Edinilen bilgilere göre bu
operasyonda Karakir Kasabası'nda
Uygur Türkü 14 köylü ağır şekilde
işkence görmüşlerdir. Köylüler hâlen
Keriye Nâhiyesi hapishânesinde
tutuklu bulunmaktadırlar.
mağazaya girdiğinde dikkatsizlikten bir Çinli
çocuğun ayağına basıvermiş, bu bayan Çinli
çocuk ve onun babasından derhal özür
dilemesine rağmen Çinli çocuğun babası
Uygur bayanı sövüp hakaretler savurmuş ve
dövüp-tekmelemiş, sonra bu da yetmemiş gibi
eline bir tane demir sopa alıp onunla döverek
BTTDD Derneğinin verdiği ve takibini yaptığı dosyaların
çaresiz kadını kan-ter içerisinde bıraktıktan
Ankara da değerlendirilmesinden sonra müjdeli haber geldi.
sonra yetinmek üzereyken , orada olayı temaşa Batı Trakyalı Hemşehrilerimiz Türkiyede Mal edinebilecekler.
eden başka bir Çinli göçmen " Vur, öldür,
ait harita ve koordinatlar, Milli
öldürsen de sorgu suali olmaz" diye Bağırmış. AK Parti Bursa Milletvekili
Bu horluğu vicdanına yediremeyen
Mustafa Dündar'ın Tapu Kadastro Savunma Bakanlığı tarafından en
Uygurlarsa kızgınlıklarından o iki Çinli
Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği
geç 3 ay içerisinde Tapu Kadastro
göçmeni çok fena dövmüşler. Olaydan haber
yazıyla
harekete
geçen
Anayasa
Genel
Müdürlüğü'nün bağlı
alan başka Uygurlar da arka arkadan gelip
Mahkemesi,
Yunan
uyruklu
Türk
bulunduğu
bakanlığa bildirilecek.
toplanarak, kısa sürede bir kaç bin kişi
soyluların
Türkiye'de
mal
Böylece
uygulamadan
doğan
toplanmışlar. Kızgınlığını bastıramayan
Uygurlar nahiye merkezine toplanarak "Biz
edinmekte yaşadığı zorlukları
sıkıntılar ve gereksiz harcamalar
hayvan mıyız ki öldürülsek sorgu-sualimiz
ortadan kaldırdı.
önlenmiş olacak.
olmasın?" diyerek hükümete karşı tepkilerini
Anayasa
Mahkemesi'nin
iptal
Yeni
düzenlemeden önce, Yunan
belirtmişler. Bunu gören Çinli göçmenler de
ettiği
Tapu
Kanunu'nun
35.
uyruklu
Türk asıllı bir şahıs mülk
toplanarak Uygurlara karşı savunmaya
maddesi yeniden düzenlendi.
edinmek istediğinde, pasaport
geçmişler. Sonuçta Uygurlarla göçmen
Çinliler arasında feci bir kavga meydana gelip, Böylece Batı Trakyalılar ve Türk
tercümesi ve etabli belgesiyle ilgili
her iki taraftan birçok kişi yaralanmışlar. Çin soylu şahıslar, ev ya da arsa
Tabu Sicil Müdürlüğü'ne,
hükümet temsilcileri ise Uygur göstericileri
almak
için
aylarca
uğraşmak
ve
taşınmazın
en yakın askeri birliğe
dağıtmak için Hotan'da bekletilen tam
uzaklığının tespiti için yazı yazıyor,
silahlandırılmış polis ve jandarma bölüklerini ekstradan milyarlarca lira
kullanarak göstericileri kat kat çember içine
harcamak zorunda kalmayacak.
Kadastro Müdürlüğü'nden ise
almış, göz yaşartıcı bomba kullanarak aynı
Türkiye'de taşınmaz mal edinmek fonksiyonu neredeyse hiç olmayan
meydanda 200 den fazla Uygur göstericiyi
isteyen Yunan uyruklu Türk asıllı bir harita gönderiliyordu. Bu harita
tutuklamışlar. Olay zorbalıkla bastırıldıktan
şahıslar,
yapılan yeni
örneği, pasaport tercümesi, Tapu
sonra Çin hükümeti vakanın karakterini
düzenlemeyle, artık işlemlerini
Sicil Müdürlüğü'nce düzenlenen
saptırarak " Bu Milli Bölücülerin kasıtlı ve
planlı olarak yaptıkları bir illegal harekettir"
yaşadıkları illerde yapabilecek.
bilgi formuyla birlikte bir yazı
diye açıklama yaptı ve olaya iştirak edenlerin Daha önce ortalama 3 ay süren ve ekinde Garnizon Komutanlığı'na
soruşturma ve tutuklama işlerini 2-3 aya kadar
birçok olumsuzlukla karşılaşılan gönderiliyor, Garnizon Komutanlığı
devam ettirdiler.
uygulamayı
Anayasa
da sakınca olup olmadığına dair
04 Haziran 2002
Mahkemesi'nin ortadan
yazı gönderince işlem yapılıyordu.
Doğu Türkistan'ın Hoten vilayeti Çira ve
Keriye nahiyelerinde Çin hükümet yetkilileri kaldırması sayesinde, mal edinme Bu yetki devriyle birlikte bölge
halkın nahiye merkezine toplanması ve
işlemleri birkaç güne düştü.
müdürlükleri, taşınmazların
kitapların toplanması hususunda emir
Yeniden
düzenlenen
kanunla
stratejik
önemine ait yazışmalara
vermiştir. Bu emir doğrultusunda 4-5 gün
askeri
yasak
bölgeler,
askeri
ve
gerek
duymaksızın
karar
sonra Çin askerleri evlere baskın düzenleyip
özel
güvenlik
bölgeleri
ile
verebilecek
ve
böylece
başvuruların
arama yapmıştır. Bu aramaya karşı gelen
Türklerden de çok sayıda kişiyi
stratejik bölgelere ilişkin kararlara işlem süreci kısalmış olacak.
tutuklamışlardır.
Batı Trakyalı Hemşehrilerimiz
Türkiyede Mal edinebilecekler
Aktüel
6
İstiklâl
SENİ ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN
HER ŞEYİ TERK ET! - 2
Elektronik Posta: [email protected]
Biz Alın Teri ve Devlet Malı Hırsızlarına Karşıyız!
Sakın ola ki yanlış anlaşılmasın! TÜR MİLLİYETÇİSİ ASLA
SERVET DÜŞMANI DEĞİLDİR. ALIN TERİ İLE KAZANILAN
MÜLKÜN, GASBINA KARŞI OLMAKLA BERABER, HİÇ BİR
ZAMAN GAYRİMEŞRU KAZANILAN MÜLKÜN MÜDAFAASINI
YAPAMAZ! RÜŞVETLE, İRTİKAPLA, VURGUNCULUKLA VE
SOYGUNCULUKLA KAZANILAN MÜLKÜN ELBETTEKİ
DÜŞMANIYIZ! BU DÜŞMANLIK NAMUSKARLIĞIN,
VATANSEVERLİĞİN TABİİ BİR SONUNCUDUR.
BİZ, YOSUN ZİHNİYETLİ, İNSANLARI KÖLE GİBİ KULLANAN,
VATANDAŞLARIN SİYASİ VE İKTİSADİ HAYATINA
DOĞRUDAN DOĞRUYA MÜDAHALE EDEN MÜTEGALLİBE
ZİHNİYETİNDEN YANA OLAMAYIZ VE OLMAMALIYIZ.
SÖMÜRÜYE, GASBA, ASALAK YAŞAMAYA KARŞI OLMAK
İNANÇLI - İMANLI OLMANIN ŞARTIDIR.
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ASIR”HAK” ASRIDIR,
ÇALIŞANLARIN HAKLARINI VE MENFAATLERİNİ KORUYAN
ASIRDIR. BİZ TÜRK MİLLİYETÇİLERİ İSE, ALIN TERİNDEN
VE NASIRLAŞMIŞ ELDEN YANAYIZ!
KISACASI”ALIN TERİ HIRSIZLARI İLE “DEVLETİN MALI
DENİZ YEMEYEN........MUZ” DİYEN DOMUZLAR, BİZİM İÇİN,
CAMİDEN HALI ÇALAN ADAMDAN ÇOK DAHA ALÇAK VE
ŞEREFSİZDİR!”
Galiba yukarıda da ifade ettim. Bir kez daha burada altını çizerek ve
üzerine basarak paylaşmak istiyorum..
Tarih boyunca bu millet ne çektiyse hep” Dünyaperestlerden” (malamülke tapanlar) ve “uçkurzedelerden” çekmiştir. Osmanlı Türk
devletinin yıkılışına sebep olanlar da
bunlardır. Mevki ve paraya
tapanlar....
Şan ve şöhretin esiri olanlar....
Nefislerine hakim ve uçkurlarını koruyamayan zavallı insanlar!!
En büyük korkum nedir biliyor musunuz?
Sizin gibilerle kabir komşusu olmak.....
Yüce HALIK böyle bir felaketten bizi korusun!
Müslüman Karunlar(!.....)
Bakınız bir hadiste ne deniyor:”MÜSLÜMANLAR, BUNDAN
SONRA TEKRAR PUTPEREST OLMAMIZA İMKAN YOKTUR.
BUNDAN ZERRE KADAR ŞÜPHE ETMİYORUM. KORKTUĞUM
ŞEY, SİZİN DÜNYAPEREST OLMANIZDIR.”
“Olmadık mı? Olmasaydık, milyarlar bir avuç insanın arasında
dolaşmazdı, devlet muhtaç duruma düşünce toprağın suyunu sıkmak
zorunda kalmazdı, sahibi olamayacağımız topraklara hakim olmak
arzusu yüzünden öz varlığımız tükenmezdi.
Dünyaperestliğimize şöyle bir göz atalım:
Mihrimah Sultan’ın günlük geliri 2.0000 duka ( Duka:Venedik parası)
altın. Takriben 1-2 milyon liraya tekabül eder. Bu gelirin
sağlanması için de 5 milyara yakın bir servetin var olması
gerekli.
Rüstem Paşa’nın varlığı; 780.000 duka altın. 100 milyon
akçe, 1000 çiftlik, 476 değirmen....v.s.
Sinan Paşa’nın serveti; 600.000 duka altın, 2.900.000 akçe,
29 çekmece pırlanta zümrüt v.s. Pek çok çiftlik, arsa, saray,
konak, ev.....
Kılıç Ali Paşa’nın serveti; 560.000 duka .....
Nasuh Paşa’nın serveti; 1.500.000 duka altın, 1000 binek atı,
1800 deve, 4000 beygir, 6000 sığır....
Safiye sultanın serveti; günlük 3000 akçe tahsisat, 6 ayda bir
300.000 akçe, cem’an 2.680.000 akçe....
Nedir bunlar? Müslüman milyarderler....
Osman Bey’in ifadesiyle Müslüman (!..) “KARUN”lar....
ALLAH....ALLAH....
Bu ne açgözlülüktür, bu ne çirkin bir tatminsizliktir ve bu
ne kötü bir doyumsuzluktur ALLAH’ım!!
Ne olacak; beyin beyin değil; yürek yürek değil; niyet niyet
değil....Beyin boş, kalp kireçlenmiş, niyet bin bir yara-bere
içinde...Böyle bir insanın midesine ve o mideye bağlı
diğer......dünyayı ve içinde var olan parayı pulu bağlasanız
yine de tatmin edemezsiniz! Çünkü insan sadece maddedenmideden- ibaret değil İnsan beyindir, kalptir ve midedir.
İnsanı insan yapan bu üç mekandır. Bu üç kavramı
CENAB-I HAKK’IN
RIZASINA UYGUN
BESLEMEDEN İNSAN OLMAK-OLABİLMEKFITRATA-YARATILIŞ KANUNUNA AYKIRIDIR!!
Dünya ve İçindekiler Birer Kutsal Emanettir
Türk-İslam kültüründe,” dünya malı ve dünya nimetleri”
ALLAH tarafından insanın istifadesine sunulmuş birer ilahi
emanettir. Onu israf etmeden, başkalarının aleyhine
olmaksızın, haksızlık etmeden kullanacağız. Dünyaya ve
dünya malına gönül vermeyeceğiz, dünyayı ve dünya malını
“yüce ülkümüz için” bir vasıta olarak kullanacağız. ALLAH
için, vatan için, millet için, çalışacağız, kazanacağız,
zenginleşeceğiz. Ancak bütün bunları, milletimizin,
insanlığın yücelmesi için bir “VASITA”bileceğiz. Türkİslam Ülküsü, “DÜNYAYA TAPINMAZ, ONU
KULLANIR”
Zenginlik mi, Yoksa Fakirlik mi?
Kur’an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf isimli muhteşem
kitabın müellifi, bu konuda şunları söylüyor:
“Gerçek olan, her ikisi de kişinin iradesi dahilinde değildir.
Yani, isteyerek, çalışarak ve akli unsurları kullanarak ne
zengin olunabilir ve ne de fakir... Her ikisi de Allah’ın kudreti
ve hikmeti dahilindedir. Kul, üzerine düşeni yapar, iradesini
“EMREDİLDİĞİ” şekilde kullanır, gerisini “İrade-i Külliye”
sahibine bırakır.
Güzeller güzeli iki cihan güzeli ne buyurmuştur: “ ALLAH,
BÜTÜN BU VARLIĞI İNSAN İÇİN, İNSANI DA
ALLAH’I BİLMEK İÇİN YARATMIŞTIR. O HALDE
DÜNYA NİMETLERİNİ ALLAH’INA İTAAT İÇİN
KULLANAN HEM DÜNYAYI, HEM DE SONSUZLUĞU
KAZANIR. AKSİNİ YAPAN İSE DÜNYAYI DA
Doğu Türkistanlı çocuklar eğitim öğretimden yoksun
Birinci Sayfadan Devam: AFP yakın
zamanda Doğu Türkistan’ı da içine alan
xeylungjyang, Lyawning, İç Moğolistan ve
Guangshi başta olmak üzere 16 bölgenin
kırsal yerleşim alanlarında maarif meselesi
hakkında özel bir inceleme ve araştırma
yapmıştır.Bu incelemeler sonunda
anlaşıldığına göre, mezkur bölgelerin
köylerinde okul masraflarının ağır
olması sebebiyle aileler çocuklarını
okula gönderememekte olduğu, okula
giden öğrencilerin de bir çoklarının
öğrenimlerini yarı yolda bırakmak
zorunda kalmakta oldukları ortaya
çıkmıştır. Çin Komünist partisi
okulunun gözetiminde Sürdürülen
inceleme ve araştırmalara göre Doğu
Türkistan kırsalındaki çiftçi
çocuklarının öğrenimden yoksun
kalma hadisesi giderek
yaygınlaşmakta olup, henüz orta
okulu dahi bitiremeden öğrenimlerini yarıda
bırakan çocukların oranı %40 civarındadır.
Gelişigüzel para toplamalar annebabaların
yükünü daha da ağırlaştırmaktadır
Yapılan incelemelerden anlaşılmıştır ki; bir
çok köy ve kasabalarda aileler çocuklarının
okul masraflarının ağırlığı sebebiyle
çocuklarını okuldan almak zorunda
kalmaktadırlar. Çin hükümeti bir taraftan
eğitim ve öğretimin parasız olduğunu
söylerken diğer yandan ise sık sık çeşitli
adlar altında para toplamak suretiyle öğrenci
velilerini zor durumda bırakmaktadırlar.
Öğretmenlerin maaşları zamanında
verilmemektedir
İnceleme raporunda yer aldığına göre Doğu
Türkistan’daki eğitim ve öğretime ayrılan
meblağ çok düşük olduğundan dolayı
özellikle kırsal bölgelerdeki okullarda derslik
sıkıntısının yanı sıra öğretmenlerin maaşları
da düzenli olarak verilmemektedir.Bu sebeple
de buralardaki okul
öğretmenlerinin
geçim sıkıntısı içinde
oldukları
görülmektedir.
Bir Doğu Türkistanlı
aydının itirafları
RFA Radyosunun
görüşme isteğini
kabul eden bir Doğu
Türkistanlı aydın olan
Sıdık Haci efendi
Doğu Türkistan’ın
kısal bölgelerindeki okul öğrencilerinin
öğrenim masraflarının ağır olması sebebiyle
okullarından ayrılmak zorunda oldukları
konusu üzerinde durarak,”Bu şartlar bundan
sonra daha da ağırlaşabilir” dedi. Uzun yıllar
Doğu Türkistan maarifinde görev yapan
Sıdık Haci Doğu Türkistan’daki eğitim
giderlerine ayrılan payın adil bir dağılımının
olmadığını söyleyerek kendisinin çalıştığı
okullarda meydana gelen olaylardan örnek
vermek suretiyle, “Çin hükümetinin Doğu
Türkistan maarifine samimi ve ciddi anlamda
önem vermesinin kesinlikle mümkün
olmadığın ifade etti.(Mehriban)
Mart 2006
KAYBEDECEKTİR, AHİRETİ DE..”(Sehl
b.Abdullah et Tüsteri, Resail)
Zenginlik kavramının çeşidi birden
fazladır. Kişi, mal, mülk zengini olduğu gibi ilim,
fikir... zengini de olabilir. Eş, dost, çoluk, çocuk
zenginliği de bir başka çeşit zenginliktir. Bütün
bunların yanında fiziki zenginlik de vardır.
Biz burada, bir defa daha mal, mülk, dünya
zenginliği üzerinde duracağız. Bu konunun
müspet-menfi taraflarını (pek müspeti yok ne
yazık ki) işaretleyeceğiz.
Hallacı Mansur:”HAKİKİ MÜMİN,
SIRF BAŞKALARINI DÜŞÜNEREK SERVET
SAHİBİ OLABİLİR” demiştir. Evet, zengin
olmanın, zengin olmayı istemenin en önemli
sebebi insana ve insanlığa hizmettir. Daha fazla
elden, dilden, gönülden tutmak, insan beynini ve
yüreğini ihya ve onun o insanın yaşadığı hayatı
imar etmektir. Ancak böyle bir maksat zenginliği
istemeyi meşrulaştırır. Ve dolayısıyla meşru bir
zemine oturtmuş olur. Diğer sahalarda da durum
aynıdır. Fikri ve ruhi zenginlik istemenin de
yegane sebebi yine yaratılmışların maddi ve
manevi dünyalarına hizmettir. Başka bir ehli hal: “
Z E N G İ N L E R İ N H AYAT I N I YA Ş AY I P
FAKİRLERİN ÖLDÜĞÜ GİBİ ÖLECEĞİM
“diyor. Yani “servetim olacak, onunla insanlara
hizmet edeceğim, fakat onu kendime ilah
yapmayacağım için hiçbir şeyi olmayan garipler
gibi yalnız Allah’ı düşünerek öleceğim.” demek
istiyor. İşte yiğitlik budur. Hz. Mevla’na,
“DENİZİ SADECE GEMİYİ YÜZDÜRMEK
İÇİN KULLANMAK” diyor buna.. Demek ki,
gerçek zenginlik senden hem yoksulluğu hem de
yoksulluk korkusunu gideren zenginliktir. Bütün
mesele Allah ile kişinin arasına giren o baltalayıcı
endişenin yok edilmesidir. Bunu yok etmeyen
zenginlik beladır, fakirliktir...
Bu durumda iç alemi zengin olanların dış
dünyalarının da zengin oluşları gerçekten hem
kendileri ve hem de mensup bulundukları toplum
için büyük bir meziyettir. Aksi ise, yani beyin ve
gönül fakiri olan kişilerin servet sahibi olmaları
da başta kendileri için ve temsil ettikleri cemaat,
taşıdıkları sıfat adına felaketlerin en büyüğüdür.
Ne hikmettir bilinmez, bunların her ikisine sahip
olmak neredeyse mümkün değildir Yüce HALIK
maddi .zenginlik verdiklerine manevi zenginlik,
manevi zenginlik verdiklerine de maddi zenginlik
vermiyor Yaratan. Belki de maddenin kanunu
ikisine birden sahip olmaya izin vermiyor.
İslam’da da mal, mülk çokluğu hiçbir surette
tavsiye edilmemiştir. Elbette sebebi vardır. Bir
değil bir çok... DEVAM EDECEK
Dağlık Karabağ Sorununa Çözüm Beklentisi: Türksam
Başkanı Sinan OĞAN, Alman DW (Deutsche Welle)
Radyosundan Nihat Halıcı’nın sorularını yanıtladı…
Türkiye Uluslararası İlişkiler
ve Stratejik Analizler Merkezi
Başkanı Sinan Oğan ise
2006’da konuyla ilgili
önemli adımlar atılmasının
beklendiğini söyledi. Oğan,
Kafkaslar’ın uzun yıllardır
Türksam Başkanı Sinan OĞAN
çözüm bekleyen sorunlarından
Dağlık Karabağ yeniden uluslararası toplumun
gündeminde. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
(AKPM) Başkanı Rene van der Linden, “Güney
Kafkasya'nın istikrarının, Yukarı Karabağ sorununun
çözümüne bağlı olduğunu” belirterek “taraflar arasında
diyalogun geliştirilmesi için parlamenter diplomasisinin
imkanlarını sonuna kadar kullanacaklarını” belirtti. Von der
Linden, “Mayıs ayında Erivan ve Bakü'ye yapacağı
ziyaretlerde bu konuyu özellikle gündeme getireceğini”
sözlerine ekledi.
Ermenistan'a çalışma ziyaretinde bulunan İran Dışişleri
Bakanı Manuçehr Mutteki ise Yukarı Karabağ sorununun
barışçı çözümü için Bakü ve Erivan'ın gerekli politikaya sahip
olduklarını söyledi. Mutteki, İran'ın her zaman çözüme destek
olmaya çalıştığını ve taraflar arasında varılacak bir anlaşmayı
destekleyeceğini kaydetti. İran Dışişleri Bakanı, uzlaşmadan
sonra bölgeye barış gücü yerleştirilmesi sürecinde de yer
alabileceklerini bildirdi.
Azerbaycan ve Ermenistan liderleri arasında hafta sonunda
Fransa’nın başkentinde yapılan zirveyi değerlendiren
Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi
TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan, uluslararası güçlerin
çözüm ve istikrar istediğini ve 2006 yılında Dağlık Karabağ
meselesinde önemli adımlar atılmasının beklendiğini söyledi.
Doğu Türkistan’da yürütülen
“Mecburi Doğum Kontrolü” için
yılda 6 milyon yuen ayrılıyor
Doğu Türkistan Radyo
istasyonunun verdiği habere göre,
Doğu Türkistan bölgesi genelinde
planlı doğum hizmetlerinin daha
da güçlendirilmiş olarak icra
edilmesi için “11. Beş yıllık Plan”
dönemi içinde özel meblağı her
yıl 6 milyon yuen tutarında
arttırarak planlı doğum
gereksinim ağını geliştirmeyi
planlamaktadırlar.
Böylelikle Çin hükümeti
tarafından pilot bölge olarak
seçilen kasaba ve köylerden
başlatılarak Doğu Türkistan
genelinde “Doğum Kontrolü”
(Bebek katliamı demek daha
doğru olacaktır.) uygulamasının
alanını yaygın ve daha etkin hale
getirilmesi için çalışmalar
yapılmaktadır.
Verilen haberde yine, özellikle son
birkaç yıldan beri Doğu
Türkistan’daki kukla yerel
hükümetin Doğu Türkistan’da
sürdürülen “Doğum Kontrolü”
(Bebek katliamı) faaliyetlerine
ayrı bir ehemmiyet vermeye
başladığı bildirilmiştir.
RFA(Peride)
İstiklâl
Mart 2006
Kültür
7
Dr. Mesut Sabri Baykozi
1887 - 25 Şubat 1952 Vefat Yıldönümü
Dr. Mesut Sabri BAYKOZİ
Doğu Türkistan'ın kuzey illerinden İli
vilayeti, Gulca ilçesine bağlı Arvuz
(Araboz) köyünde 1887'de dünyaya
gelmiştir. Mesut Bey 5 erkek, 2 kız
olmak üzere 7 kardeşin en küçüğüdür.
Babası Sabir Haci, annesi Aysıhan'dır.
Büyük babaları, Polatkozi,
Tömürkozi ve Baykozi'dir. (Daha
sonraki devrede Mesut Bey
Baykozi'yi kendine soyadı olarak
almıştır. Böylece adı Dr. Mesut Sabri
BAYKOZİ olmuştur.
1859 yılında Mançur hanlığının Çin işbirliği ile Doğu
Türkistan'ı istila etmesine karşı olan yerli Türk halkını güneyden
kuzeye göçe zorlamışlardır. Göç eden binlerce aileden birisi de
"Polatkozi" ailesidir. Böylece Polatkozi ailesi diğer göçmenlerle
birlikte Kaşgar'ın Artuş ilçesinden göç ederek İl'i vilayetine bağlı
Arvuz kasabasına yerleşmişlerdir. Polatkozi ailesi vadiye
yerleştikten sonra oranın gelişmesine büyük katkıları olmuştur.
Bundan dolayı önceleri Arvuz'a Polatkozi köyü de denilmiştir.
En büyük katkılarından biri vadiye 2 büyük kanal açarak
sulamayı sağlamalarıdır. Bunlar: Akösten (Akkanal) ve
Saranösten (Deli kanaldır). Toprağın tarıma elverişli olması ve
halkın çalışma azmiyle, kanallar büyük yarar sağlamıştır.
Sonuçta ortaya cennet gibi bir yer meydana çıkmıştır. Ne yazık ki
Çin ve Mançur idaresi Türk halkının daha fazla ilerleyip insan
gibi yaşamasına izin vermemiş, devamlı baltalamıştır.
Mesut Bey ve ailesi daha sonraları Gulca il merkezine
yerleşmişlerdir. Ağabeyleri, hayvancılık, çiftçilik ve ticaretle
uğraşmışlardır. Ticaret için Güney illerine gitmekle kalmayıp
Özbekistan şehirlerinden Buhara, Taşkent ve Semenkant'ta ticari
bağlantılar kurmuşlardır. Daha sonraki zamanlarda Çin ile de
ticaret yapmışlardır. Böylece ailenin maddi durumu gelişmiş ve
İli Vilayetinin sayılı ailelerinden biri olmuştur.
Ailenin en küçüğü olan Mesut Bey tahsil için 1904'de Türkiye'ye
gönderilmiştir. Mesut Bey Lise ve Tıp tahsilini İstanbul'da
tamamladıktan sonra Gulca'ya dönmüştür. Türkiye'de kaldığı on
sene boyunca bilgisi, görgüsü artmış, dünya görüşü değişmiştir.
İttihatçıların tesiriyle millî his ve şuuru olgunlaşmış, vatan
sevgisi gelişmiştir.
Dr. Mesut Bey Türkistan'a döndükten sonra önce muayenehane
açarak halkına faydalı olmaya çalışmış, bu arada Sare hanımla
evlenerek 5 erkek ve 2 kız çocuk sahibi olmuştur.
Sırasıyla : Ertuğrul, Uygur, Yıldırım, Tomris, Gültekin,
Kıvılcım ve Yalçın'dır. Bunun yan ısıra Çin'de bulunduğu
dönemde ikinci evliliğinden Salçın ve Salkım adında iki çocuğu
olmuştur.
Dr. Mesut Bey'in Türkistan'da ilkönce dikkatini çeken konu
halkın cehaleti ve eğitimsizliğidir. Zamanla konunun gerçekliği
daha açıkça anlaşılmıştır.
Mesut Bey'in vatanına döndükten sonraki çalışmaları 3 bölümde
incelenebilir.
1. E ğ i t i m i ç i n y a p t ı ğ ı
çalışmalar,
2. Türklük hakkındaki fikir ve
düşünceleri,
3. Politik çalışmaları.
Eğitim için yaptığı çalışmalar:
Doğu Türkistan'a zorla sahip olan
Dr. Mesut Sabri Baykozi ve büyük Oğlu
Çin idaresi, çıkarlarına zarar verir
Ertuğrul Sabri Baykozi
düşüncesiyle Türk halkını geri
bırakmışlardır. Cahil toplumların idaresinin daha kolay
olacağını düşünerek halkın eğitilmesini devamlı olarak
baltalamışlardır.
Dr. Mesut Bey halkının bu durumuna çok üzülmüş, ülkede
bulunmadığı on yıl içinde cehaletin artmış olduğunu, gerilik ve
sefalet içinde olduklarını görmüştür. Ülkeyi zorla ele geçirmiş
olan zorbalar eğitimi geri bıraktığı gibi yenilikten yana ne varsa
önlemiş, yenilikçi kişilere göz açtırmamıştır.
Dr. Mesut Bey, bu utanç verici duruma son vermek veya biraz
da olsa düzeltmek için çareler aramış kendisi gibi bu duruma
üzülen vatandaşlarıyla elbirliği yaparak işe okul açmakla
başlamıştır.
İlk önce Gulca'da bulunan Reşidi adlı ilkokul bakımsızlıktan
dolayı ancak çalışmaktaydı. Okul müdürü okuldan ayrılmış,
öğretmenlerde işlerini yürütemiyor böylece öğretim işi geri
kalmakta idi.
Mesut Bey geldikten sonra öğrencileri toplayarak okula
yardım etmelerini istedi. Diğer taraftan bu zamana kadar
okula yardım etmemiş olan gençleri ve öğretmenleri,
öğretmenlik yapmak isteyen gençleri toplayarak onlarla
konuştu. Onların okula yardım etmelerini sağladı. Okul
programını düzelterek, okul adlarını değiştirdi. Okulun iç
ve dış kısımlarını onartarak, işe başladı. Sadece
bununla kalmayıp Gulca'da bulunan Türk Uygur
okullarının okul programlarını birleştirerek
birbirleriyle
yardımlaşmalarını sağladı. Okulların bütçelerini yaparak, gelir
giderini ayarladı. Bunu sağlamak için Ramazan aylarında
İli'deki yurttaşlardan para toplayarak bu işi başarmaya başladı.
Böylece iki buçuk seneye yaklaştığında doğru veya yanlış
olduğu bilinmiyor, ortaya çıkan bir uğursuz laf - Mesut okuldan
ayrılırsa ben okula para yönünden yardım edeceğim diyen bir
zenginin sözü Mesut Bey'e iletildi. Mesut Bey okuldan ayrıldı
ve okul eski durumuna döndü.
Dernek Okulları : Bu sıralarda Sibirya'da sürgünde olan Türk
esirleri kaçarak Gulca’ya gelmişlerdi. Tabii olarak onların hepsi
Türkiye'ye gitmek istediler. Mesut Bey onların bilgilerinden
yararlanmak için bir ikisinin olsun Gulca'da kalarak
öğretmenlik yapmalarını arzuladı. Onlardan birisi Hüseyin Bey,
yalnız zenginlerin çocuklarının değil bütün çocukların
faydalanmasını düşünerek diğer beylere bu konuyu açtı.
Önceleri kimseyi ikna edemedi, daha sonra Halil ve Turgut
Beyler kabul ettiler. Bu fikrini diğer genç dostlarına ilettiğinde
uygun karşıladılar. Bu işi yürütebilmek için 14-15 bin şer
(Türkistan Lirası) para topladı.
Önceden var olan
D. Türkistan
okullar onarıldı ve beş
İli vilâyeti
okul birden açıldı.
Kulca şehrinde A y r ı l m ı ş o l a n
dünyaya geldi, öğretmenler çağrılarak
orada ilk, orta
okullar öğretime açıldı.
ve yüksek
İşi bu duruma getirerek
ortayı bitirdi.
okulun yönetimini
Diş Tb. Gültekin Daha sonra
Halil ve Turgut Beylere
Pehlivan
babasının
vererek Mesut Bey
görevi
kendi doktorluk işi ile
nedeniyle başkent Ürümçi’ye
uğraştı. Sadece okulun
ailesiyle geldi.
danışmanlık görevini
Tahsil için iki erkek kardeşiyle
yaptı. Öğrencileri iyi
birlikte Aralık 1949'da Türkiye'ye
okumuş, ilerlemiş
geldiler.
olduklarını veli ve
Burada İstanbul Diş hekimliğini
arkadaşlarına
1956'da bitirdikten sonra, çeşitli
göstermek ve bu
devlet kuruluşları, yurtdışı ve özel
vesileyle
okulların
muayenehane açarak çalıştıktan
borçlarını
karşılamak
sonra 1992'de emekli oldu.
için bir az para
Son zamanlarda babası ve ailesi
toplamak
maksadıyla
hakkındaki bilgileri gün ışığına
yılbaşı bayramı
çıkartmaya uğraşıyor ve Türkistan
yapmak istediler. Epey
konusuyla ilgileniyor.
hazırlıktan sonra Mesut
Beyin bahçesinde 1-2
bin kişilik yer, yüz öğrencinin gösterileri için sahne ve yer
hazırlandı.
Gelen davetliler öğrencilerin jimnastik gösterileri, okudukları
marşlar, türküler ve şifahen oynadıkları kısa piyes ve skeçler
çok alkışlandı. Sevgi, beğeni ile karşılandı. Bu sevinç gün boyu
devam etti. 8-9 bin şer kadar para toplandı. Okulun borcu için
endişelenen Mesut Bey bir az olsun rahatladı. Bu sevinçli günün
ertesi, okulun direkleri olan Halil ve Abdurrahman Beyler;
hükümet tarafından yakalanarak hapse atıldı. 3 ay
koşuşturmadan sonra öğretmenlerin bundan sonra öğretmenlik
yapmamak şartıyla serbest bıraktılar. Bir müddet sonra Halil
Bey Türkiye'ye döndü. Böylece dernek okulları da tarihe karıştı.
İli Okulu : Bu olaylardan sonra biraz zaman geçti. Hükümet
adamları değişti Yeni vali yeni kaymakam geldi. Onların bilime
saygıları var mıdır hiç olmazsa milli okul işlerine karşı
çıkmazlar, engel olamazlar diye düşünmüştü. Zaten okul çok
gerekli idi. Böylece görünüşte bir okul açıldı. Okulu 4 bölümlü
olarak, eski dernek okullarının öğretmen ve öğrencilerini
toplayarak öğretime başladı. Yüz kadar öğrenci ilk senelerini
bitirip sınavları yapıldıktan sonra tatile başladılar.
Bu sırada hükümet Mesut Bey ve Abdurrahman Bey'i habersiz
olarak yakalayarak kol ve ayaklarına kelepçeler takarak hapse
attılar! Bir müddet sonra asker gözetimi altında Urumci'ye (D.
Türkistan başkenti) gönderildi. Orada vali ha-hapishanesinde 3
ay hapiste kaldılar. Bu zaman içinde vali sorgularını yaptı ve
sonunda kelepçeler çıkartıldı. Ve Ürümçi'den 60 km.
uzaklıktaki Senduba adlı bir çöle sürgüne gönderildi. Orada altı
ay kalıp bir çok zorluklar geçirdikten sonra serbest
bırakıldılar ve evlerine dönebildiler. İşte böylece iki okulunda
tozu dumana katıldı.
Yedi Bölümlü Okul : Bir sene geçti. Bahattin Bey Kaşgar'dan
Gulcap'a döndü. Onu öne sürerek okul açma işine başlandı.
Çünkü okulsuz yaşamak imkansızdı. Yedi yıllık okulun
programı yapıldı. Onay için Valiye bir dilekçe ile gönderildi.
Vali bir çok zorluklarla imzaladı. Buna sevinerek epey
masraflarla okulun yeri hazırlandı. Ne yazık ki bu sırada
Bahattin Bey vefat etti. İşler arkadaşı Yakub Bey'e kaldı. Mesut
Bey onun arkasını bırakmadan onu teşvik etmek suretiyle
nihayet okulun açılış günü geldi. Okulun açılış günü il valisi
Mesut Bey'i öğretmenler arasında görerek öğretmen olup
olmadığını sordu. Olumlu cevap alınca sessiz kalmış. Ertesi gün
Yakub Bey'i çağırtarak, Mesut Bey hükümet önünde suçlu diyen
bahanesiyle okul açılmasın demiştir. Yakup Beyin şevki
kırılarak okul da açılamadı. Okul ve okuma işleri yukarıda
anlatıldığı
gibi 3-4 defa denendikten
sonra Mesut Bey bu işte
şanssızlığını anlayarak
kendini çekti.
Merkez Reşidi ve Don
Mahalle Gani Ahun Okulu :
Bundan sonra işin arkasında
durarak bu iki okulun para ve
eğitim işlerini yürütmek
öğretmenlerin bilgi yönünden
eksikliklerini doldurarak
onları bu millî ve uluğ işe
heveslendirmeye koyuldu.
Onun için haftada bir defa ders
verdi.
Dr. Mesut Sabri Baykozi
Bu işleri daha fazla devam
ettiremedi. 1934 Aralık ayında
Gulca'dan ayrılıp altı şehire (Cenuba) geçerek orada bir seneye
yakın kaldıktan sonra Hindistan'a geçti. Orada 3 ay kaldıktan
sonra gemi yolculuğu ile Çinin Şanhay şehrine ulaştı.
Ayrıca, Dr. Mesut Bey Çin'de bulunduğu 13 yıl içinde okul açıp
Türkçe ders vermek suretiyle, Oradaki Türkistanlı ço-cukların
Türkçe eğitimi görmelerini sağlamıştır.
Türklük hakkındaki fikir ve düşünceleri :
Dr. Mesut Bey Türklüğe gereken önemi vermiş, Türkistan'da
yaşayan Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar v.b. toplumların
başkalarının iddia ettiği gibi ayrı ayrı milletlerden olmayıp Türk
milleti olduğunu ispatlamaya çalışmıştır.
Türklük hakkındaki fikir ve düşünceleri yazdığı Türklük oranı
(bilinci-şuarı) adlı kitabında geniş şekilde açıklamıştır.
Dr. Mesut Sabri'nin Türklük konusundaki fikir ve düşünceleri
Çin ve Rus idaresi tarafından beğenilmemiş, Pantürkist, bölücü
emperyalistlerin casusu ve çeşitli hakaret ve sıfatlarla
suçlamışlardır. Dr. Mesut Bey bu asılsız suçlamalara aldırmadan
vatanı için yararlı gördüğü her şeyi yapmıştır.
Kaynak : Türklük Oranı - Yazar: Dr. Mesut Sabri BAYKOZİ
YAZDIĞI KİTAPLAR
Mesut Sabri Baykozi; "Her ulus kendi dili ile yaşar, dilsiz
bir ulus çobansız koyun sürüsüne benzer" der, (Türklük
Oranı)'nda. Yazılarını bütün Türk lehçelerinde kullanılan
kelimeleri kullanarak ortak bir Türkçe ile yazmıştır. Kullandığı
ortak Türkçe-den bazı örnekler şunlardır:
Tavus (Ses- Tatar lehçesi)
Şayarmak (Yaramazlık - Tatar)
Kelkün (Sel - Uygur)
Harmak - Çarçımak - Yorulmak (Harduk - Yorgunluk Uygur -Özbek)
Yanyatıp (Yaslanıp - Uygur) bütün lehçelerde
Bektin (İstihkam - Uygur)
Tiyüş (Gerekli - Kazak - Tatar)
(1) Mesut Sabri Baykozi, Çün Çin 11.3.1939 24
Revişte (Şekilde - Türde - Tatar)
Selkim (Yavaş Yavaş Esen Rüzgâr - Uygur)
İsnemek - Puramak (Koklamak - Tatar Uygur)
Siyak (Tür - Reviş - Kazak)
Kızıksınmak, Tankatmak (Hayran Olmak Uygur)
Aşığıç, Aldıraş (Acele - Tatar- Uygur)
Avutmak (Teselli Etmek - Tatar - Kazak)
Mökmek (Saklanmak - Uygur)
Doğu, Batı, Teskey, Küngey gibi yeni Uygur Sabri
Baykozi
terimlerde kullanmıştır.
Sarp, Nehu ve alfabe yazmıştır. Bunlardan
başka yazdığı kitaplar "Uluğ Ana" : Türk kadınının
fedakarlığını ve cesaretini anlatır. .
"Derme Çatmalar": Hikaye edilmiş hatıralardır.
"BİR NUTUK" : (Mesut Sabri, 1941'de 8. Çin
Kurultayı'nda söylediği nutuk)
"Niyaz Kız": Çinli yönetici ile zorla evlendirilmek
istenen bir-Türk kızının hikâyesidir. 1948 Urumçi'de piyesi
oynanmıştır.
Ayrıca, maddi imkânsızlıklar nedeniyle elle yazıp her
ay çıkardığı "Yurt" adında bir mecmua da vardı. Bu
mecmuada çeşitli haber ve hikayeler yer alırdı. (Oran
Gazetesi, İlk Öğretmen, 1 nci, 2 nci, 3-4-5 Pütük Kazaklar,
Tungalar, Yaşlarımız (Gençlerimiz), İnan Negiz gibi 10'dan
fazla eseri vardır.
Mesut Sabri, bütün bu eserlerinde,
yazılarında/Türkçülüğü ön planda tutmuş, halkına Türk
olduklarını anlatmaya çalışmıştır.
Kaynak : Mesut Sabri Baykozi ve Eserleri
Kutruluşu Arayan Doğu Türkistan
Diş Tabibi Gültekin Baykozi
Devam Edecek
KÜLTÜR
8
İstiklââll
İstikl
Türkiye Türkçesi
DOĞRU NASIL YAPSA DOĞRU OLURDU?
Günlerden bir gün bir ihtiyar küçük torununu
eşeğe bindirmiş. Kendisi yaya olarak eşeği önüne katıp
pazara gidiyorlarmış. Bir yere gelince, demirci
dükkânının önünde duran birkaç adam:
— Bakın, amma da ahmak bir ihtiyarmış ha! Bu
kadar ihtiyarlamış adam kalkıp eşeğe kendisi binmemiş
de torununu bindirmiş. Kendisi ise yaya gidiyor,
demişler. İhtiyar bu sözü duyunca "doğru bir iş
yapmamışım galiba" diye düşünmüş. Torununu derhal
eşekten indirip kendisi binmiş ve:
— Evlâdım, eşeği sen yürüt, diyerek tekrar yola
revan olmuş. Yürümüş, yürümüş, bir köprüye
gelmişler. Burada da birkaç adam oturuyormuş. İhtiyar
onlarla selâmlaşıp geçip gittikten sonra adamlar
arkasından:
— Bakın, şu ihtiyar, ne kadar katı kalpli imiş! Şu
sakalı ile kendisi eşeğe binmiş, küçücük çocuğu yaya
yürütüyor. Demişler. İhtiyar, "galiba yine doğru bir iş
yapmamışım" diye düşünerek:
— Oğlum, arkama biniver, demiş. Çocuk
bindikten sonra yine yürümeye devam etmişler. Bir
hayli yürüdükten sonra yolda yine bir grup adama
rastlamışlar.
Onlar da: Bakın, küçücük eşeğe acımadan ikisi
de binmişler, diye söylenmişler. Bu sözden sonra
ihtiyar utanarak kendisi de torunu da eşekten inmiş ve
boş eşeğin ardından yaya olarak yürümüşler. Pazara az
kalmışken bir kavuncunun dükkânı önünde oturan bir
grup adam:
— Bakın şu ahmak ihtiyara! Hayvana acımak olur
mu? Eşeğe binmeyip eziyet çekerek yaya yürüyorlar,
demişler. İhtiyar nasıl yapsa doğru olacağını bilmeden
şaşırıp kalmış. Biraz yürüdükten sonra ak sakallı bir
adamı çağırarak, olan bitenleri, söylenenlerin hepsini
anlatmış ve ondan ne yapacağı hakkında akıl sormuş:
Ak sakallı adam gülerek şöyle cevap vermiş:
— İnsanların görüşü türlü, türlü olduğu için
yaptığınız iş o kadar hatalı olmasa da "orası olmamış”,
“burası olmamış" diyecek olanlar her zaman çıkar.
Yaptığınız işin doğruluğuna kendiniz inanıyorsanız,
kimsenin sözüne kulak
asmadan kendi bildiğiniz
gibi yapmanız en
doğrusudur.
Mart 2006
Uygur Türkçesi
QANDAQ QİLSA TOĞRA BOLATTÎ?
Künlerdin bir küni, bir boway kichik newrisini
ishekke mingüzüp, özi piyade ishekni heydep bazarğa
qarap menğiptu. Bir yerge kelgende, bir tümürchilik
dukinining aldida turğan bir nechee adem:
— Qaranglar, tazimu exmek bovay iken he! Shunche
yashangan adem turup ishekke ozi miniwalmay.
newrisini mingüzüp qoyup özi piyade
ketip barginini -diyishiptu.
Boway bu sözni anglap: "toğra ish qilmighan
oxshaymen" dep oylaptu-de, newrisini derhal ishektin
chüshürüp, ishekke özi miniptu.
— Balam, ishekni sen heydep mangin dep yene yolga
rewan boptu.
Mengiptu mengiptu, bir köwrükke kelgende, bu
yerdimu bir neche adem olturgan iken. Boway ular
bilen salamliship ötüp ketkendin keyin ular
bowayning arqisidin
— Qaranlar awu tazimu bağri qattiq boway iken. Shu
saqili bilen özi ishekke miniwelip, kiçhikkine balini
piyade manguzuptu, dep ğudunshuptu.
Boway: "Yene toğra ish qilmiğan oxshaymen" dep
oylap:
— Balam keynimge mingiwal, deptu. Bala
mingeshkendin keyin yene mengisni dawam qiptu.
Xeli uzun manghandin keyin yolda yene bir top
adem uçrap:
— Qaranglar, kiçikkine ishekke ichi ağrimay
ikkisining mengiwalginini! diyishiptu.
Bu geptin keyin boway xicil bolup, özimu newrisimu
ishektin chüshüptu-de saltan ishekning arkqdin
piyade meniptu. Bazargha az kalghanda, bir
qoğunchining dukini aldida olturghan bir top
ademler:
— Qaranlar mawu exmek bowayni! Haywangimu ich
agritqanmu nime? Ikkisimu ishekke miniwalmay
qiynilip piyade ketipbarğinini diyishiptu.
Boway qandaq qilsa toğra bolidiğanliğini bilmey
gangirap qaptu. Biraz manğandin keyin birmoysipit
ademni chakiriwelip, bolgan gep-sözlerning
hemmisini sözlep berip qandaq qilish togrisida
meslihet soraptu.
Moysipit adem külüp ketip mundaq cavap beriptu:
— Ademlerning qarishi her xil bolgachqa qiliwatqan
ishingiz anche xata bolmisimu "u yeri bolmaptu.” “bu
yeri bolmaptu" deydiğanlar daim chikip turidu.
Qiliwatqan ishinizning toğriliqiğa özingiz ishench
qilalisingizla her xil gepsözlerge qulaq salmay,
özingizninğ bilishiche
ishlewerginingiz tüzük!
İstiklâl Mücadelesi Azimet 14
Özgürlük ve Bağımsızlık Gözyaşları İle Elde Edilemez
Hoca Niyaz Hacim Aksu'dan çekilip Kasgar'a geldiğinde Sabit
Damallom Atuş’a kadar gelip bütün yurt cemaatini toplayarak devlet
merasimi ile Hoca Niyaz Hacim'i karşıladı ve Kas-gar'daki devlet
sarayını boşaltıp Hoca Niyaz Hacim'e verdi. Kaşgar’da bir ay kadar
kalan Hoca Niyaz daha sonra Yarkent'e çekildi ve diğerleri de
Yarkent'e geçmeye mecbur kaldı. 11-4-1934 tarihinde Hoca Niyaz
Ha-cim'in emriyle Mahmut Mahmuti, Sabit Damallom'ı tutuklayarak
huzuruna getirdi. Damallom'ı Ruslara teslim etmek için Aksu'ya
gönderen Hoca Niyaz bu teslim etme karşılığında Rusların vereceği,
silahları almak maksadıyla Orkes Tam (Rus Siniri)'a gitti. Ruslar
Aksu'da Sabit Damallom’ı alıp Urümçi'ye götürerek Sin Si Sey'e
teslim etti. Örkes Tani'da Rusların vaadinin yalan olduğu anlaşıldı.
Ruslardan bir tek tüfek dahi alandan Hoca Niyaz tekrar Rusların
görevlendirilmesi ile Aksu'ya geldi. Daha sonra Vali muavini
olabilmek için Urümçi'ye gitti.
Ben bu noktada tarihi hadiselerden daha fazla bahsetmek
istemiyorum. Benini bu tarihi olayların üzerine bir miktar durmamın
sebebi asil vaziyetin gün yüzüne çıkmasıdır . Kısaca ifade etmek
istediğim maksat sudur: Dünyaya ilan edilen Doğu Türkistan
Cumhuriyetinin devlet başkanı Hoca Niyaz Hacim, devlet
kanunundaki Cumhurbaşkanının vazifeleriyle ilgili paragrafın 2.
Maddesinde yer alan "Devlet başkanı halk tarafından 4 yıllık süre
için seçilir. Ama İslam, vatan ve milletin hürriyeti için
kahramanca savaşıp bağımsızlığı elde eden Devlet Başkanımız
Hoca Niyaz Hacim ömrünün sonuna kadar devletin reisidir.
Onun bu sıfatını bütün halkımız ve ordumuz tasdik eder"
ifadeleri ile bütün devletin ve milletin kaderini (yazgısını) eline alan
bu adam 25-2-1934'te hükümetten gizli bir sekilde Sovyetler Birliği
ile 11 maddelik bir anlaşma imzalar. Bu durumu haber alan hükümet
3. Ayin 2. Günü yaptığı bakanlar kurulu toplantısında anlaşmayı
geçersiz ilan eder ve hükümet içinde bundan sonra ittifak kurmanın
mümkün olmadığı açığa çıkar. Bu fırsatı ganimet bilen Sovyetler
Birliği, 7 bin kişilik ordusuyla Doğu Türkistan'a girer. Havadan ve
karadan millî orduya hücum eder. Sing Si Sey'in, Rusların ve Çinli
Müslümanların modern silahlara sahip olan askerleri tarafından
hücuma uğrayan millî ordumuzun yenilgiye uğramasını önlemek
zordu. Bu mağlubiyeti evlatlarımıza anlatabiliriz. Ama devlet
başkanımız olan Hoca Niyaz Haci'nın devletin kurucusu ve bakanı
olan Sabit Damallom'ı tutuklatıp düşmanlarımıza teslim etmesini
hangi mantıkla açıklayabiliriz? Bunu evlatlarımıza hangi yüzle,
hangi dille anlatabiliriz? Hoca Niyaz’ın Sabit Damollam'i yurt dışına
kaçırması mümkündü, Ruslara, Sing Si Şey’e "Kaçtı, yakalayamadık"
deyebilirdi.
TÜREYİŞ DESTANI
Bir Uygur destanıdır. Büyük Türk İmparatorluğunu Göktürkler' den devralan
Uygur Türkler' i, Türeyiş Destanı ile soylarının vücut buluşunu anlatırken aynı
zamanda da, bütün Türk boylarında hakim bir inanış olarak beliren, soyun ilahi
bir kaynağa bağlanması fikrini bir kere daha belirtmiş olmaktadırlar.
Uygur Türeyiş Destanının, Göktürk-Bozkurt Destanı ile çok yakın
benzerlikleri, ilk okuyuşta anlaşılacak kadar açıktır. Hemen bütün Türk
Destanlarının birinci derecedeki unsuru olan kurt motifi, gerek Türeyiş ve gerekse Bozkurt
Destanlarında bilhassa ilahileştirilmekte ve neslin başlangıcı ve devamı bu ilahi motife
bağlanmaktadır.
Türeyiş Destanı, aslında bir büyük destanın başlangıç kısmına benzemektedir. Büyük bir
ihtimalle, Göktürk-Bozkurt destanı gibi Uygur Türeyiş Destanı da, ilk büyük Türk Destanı olan
Yaradılış Destanının etkisi altında gelişip meydana getirilmiş, daha dar bir muhitin veya daha
tecrit edilip kavimleşmiş bir soyun küçük çapta bir yaradılış destanıdır. Nitekim, bundan sonra
göreceğimiz, yine bir Uygur Destanı olan Göç Destanı, Türeyiş Destanının tabiî bir devamı
intibaını vermektedir.
Destan:
Büyük Hun Hakanlarından birinin iki kızı vardı. Kızlarının ikisi de bir birinden güzeldi. Öyle
güzeldi ki, Hunlar, bu iki kızın da, ancak ilahlarla evlenebileceğine inanıyor ve bu kızların
İnsanlar için yaratılmadığını söylüyorlardı.
Hakan da aynı şekilde düşündüğü için kızlarını İnsanlardan uzak tutmanın çarelerini aradı.
Ülkesinin en kuzey ucunda, İnsan ayağı az basan veya İnsan ayağı hiç görmeyen bir yerinde,
çok yüksek bir kule yaptırdı. Kızların ikisini de bu kaleye kapattı. Ondan sonra da aklınca
inandığı tanrısına yalvarmağa başladı. Öyle bir yalvarıyor ve öyle yakarışlarla tanrısını
çağırıyordu ki nihayet bir gün, Hakanın kendi aklınca inandığı tanrısı dayanamadı ve bir
Bozkurt şekline girip geldi. Hun Hakanının kızlarıyla evlendi.
Bu evlenmeden birçok çocuklar doğdu; bunlara Dokuz Oğuz- On Uygur denildi ve bu
çocukların hepsinin de sesi Bozkurt sesine benzedi, yine bu çocuklar, birer Bozkurt ruhu
taşıyarak çoğaldılar.
Sitenizi çok büyük bir ilgiyle okudum, zamanında atalarımın sahip çı
ktığı topraklar üzerinde hâlâ Türklük unsuru ile yaşayan insanlara
sahip çıkmak gerektiğine inanıyorum, biz ki Osmanlı olarak
topraklarımızda adalet rüzgarlarını estirdik, bugün size yine sahip
çıkmamız gerekiyor, ben sizin için elimden ne gelirse yapmaya
hazırım, insanlarım için can feda. Gökhan AKIN
Selam olsun tüm Dağıstan’a ben aslen Ahıskalıyım ama dedelerim
Dağıstan dan göçmeni. Siteniz güzel olmuş böyle bir şeye gerek duyup
Dağıstan’ın ismini yaşattığınız için teşekkür ederim.
Şamil Akbay
Türkistan’ı Unutmayanlar!!
Bu Kültürü daha yakından tanıyabilmek güzel bir duygu ve bu sizin
sayenizde gerçekleşiyor! Ben TürkceRap yapıyorum ve yakında Doğu
Türkistan üzerine bir şarkı çıkarmayı düşünüyorum, ve Allah izin
verirse bir klip çekmeyi bile düşünüyorum. Doğu Türkistan’ı insanlara
tanıtmak ve göstermek için, çoğu Türkler tanımıyor bile! Çok isterdim
herkes bilsin hatırlasın, geçmişimizi, çektikleri acıları!
Allah Yardımcınız olsun!!
Doğu Türkistan’ı unutmadık!! S.A.
TÜM TÜRK KARDEŞLERİME SONUZ SEVGİ VE SELAMLAR.
RASGELE BULDUĞUM BU SİTEYİ COK BEYENDİM. TÜM
KARAKALPAKLAR MESAJLARINIZI BEKLİYORUM.(BİR
TÜRK CİHANA BEDEL)
Deniz Yıldırım
Her zaman sizinleyim davanızda sonuna kadar yanınızda olmak bana
şeref verir.
Hüseyin Özkan
Edebiyat öğretmenimin verdiği ödev için balkan Türklerini araştı
sayesinde diğer ülkelerde yaşayan kardeşlerimizi tanıma fırsatı
buldum çok teşekkür ederim sitenizi bundan sonra takip etmeye
çalışıcğım. Bengü Yaman
İstiklâl
Mart 2006
“Doğu Türkistan İçin Savaş”
adlı kitabımdan özetler
Yrd. Doç. Dr. İklil KURBAN
Hocaların İktidara Gelişi ve
Aktaglıklar-Karataglıklar Mücadelesi
Altışehir’in Kalmuklar tarafından istilası (1678) ile başlamış ve
bütün Doğu Türkistan’ın Çin tarafından istilası (1755) ile sona ermiş 77
yıllık bu devreye Hocalar Devri adı verilmiştir. Bu devrenin tarihi Appak
Hoca’nın iktidara gelmesiyle başlar. Hocalar Devri, Cungar Hanlığı’nı
etkileyen olaylar ve değişik hanların değişik tutumları itibarıyla kendi
içinde yine dört devreye bölünür:
I.Galdan Devri(1678-1697) veya Appak Hoca ve ailesinin idaresi devri.
II.Çivan Araptan Devri (1697-1727) veya salt Cungar idaresi devri.
III.Galdan Sirin Devri (1727-1745) veya Karataglıklar idaresi devri.
IV.Davaçi Devri (1745-1755) veya Çin istilası arifesi devri.
A. I. Galdan Devri (1678-1697)
Appak Hoca 1677’de Seidiye Hanlığının son hanı İsmail Han
tarafından kovalanınca, Keşmir yolu ile Tibet’e geçer ve burada
Budistlerin lideri Dalay Lama V ile görüşür. Ondan İsmail Han’a karşı
yardım etmesini ister. Doğal olarak bu istek Dalay Lama’nın hoşuna
gider. Çünkü Altışehir hükümdarları Abubekir’den başlayarak Seyit
Han ve Abdullah Han’lar Tibet’e birkaç kez asker göndererek, Budizme
karşı cihat yapmışlar, Budistleri ağır derecede öfkelendirmişlerdir. Artık
Appak Hoca’nın isteğiyle Budistlerin Müslümanlara karşı kısas savaşı
için bir fırsat yaratılmıştır.
Dalay Lama kendi öğrencisi, Cungarların hanı Galdan’a mektup
yazarak, Appak Hoca’nın Altışehir’deki nüfuzunun yerine getirilmesi
için askerî yardım etmesini önerir. Bu öneri, Galdan’ın Seidiye Hanlığı
üzerinde çoktan beri gönlünde beslediği hırslarını körükler. Şans
Galdan’ın ayağına gelmiştir. Galdan askerî faaliyete geçmede hiç
tereddüt etmez. Appak Hoca ve Cungar komutanlarının başında
bulunduğu 12000 kişilik Cungar ordusu Muzart Geçidi üzerinden
güneye-Yarkent’e doğru ilerler. Cungar Hanlığının en güçlü dönemine
rastlayan bu askerî hareketin hedefine ulaşmasında hiç şüphe yoktur.
Yarkent Hanlığı işgal edilip, İsmail Han İli’ye götürülür.
Bu işgaldan hemen sonra, 1678’de Appak Hoca
bütün Altışehir tahtına han tayin edilir. Appak Hoca’nın
büyük oğlu Yahya Hoca Kaşgar’a hakim olarak
gönderilir. Appak Hoca’nın padişah olduktan sonra
yaptığı işlerin en önemlisi Karataglık Hocaları ve onların
taraftarlarını öldürerek, iktidarını muhaliflerinden
temizlemek olur. İşte o zaman Karataglık Hocalardan iki
kardeş-Şuayup Hoca ile Danyal Hoca yurt dışına,
Keşmir’e kaçar. Fakat, Appak Hoca şiddet yolu ile
umduğunu bulamaz. “Appak Hoca Kalmuk askeri ile
beraber geldi” söylentisinin muhalifleri tarafından etkili
bir şekilde propaganda malzemesi olarak kullanılması,
Appak Hoca’yı çok rahatsız eder. Sonuçta, Appak Hoca
bu zor durumdan kendini kurtarmak amacıyla,
Turfan’dan İsmail Han’ın küçük kardeşi Mehmet Emin
Han’ı getirip, Onu bir kukla gibi kullanmaya çalışır;
ayrıca İsmail Han’ın kız kardeşi olan Hanım Padişah ile
evlenip, eski han cemaatinin akrabası olmak gibi
görünüm sergiler. Fakat, işler Appak Hoca’nın
düşündüğü gibi gitmez. Mehmet Emin Han tahta çıkar
çıkmaz, Cungar memur ve amirlerini Altışehir’den kovar,
Cungarlar ile olan tüm ilişkisini keser. Bu gelişme Appak
Hoca ve onun taraftarlarının işine gelmez. Çok geçmeden
Mehmet Emin Han suikast ile öldürülür. Appak Hoca
eskisi gibi yine Cungarlara dayanarak hanlığını sürdürür.
Seidiye Hanlığının ikinci hanı Abdureşit Han’ın eşi
Amannisahan hem şair, hem musikşinas olup, onun
eserleri ölümünden 100 yıl sonra, Appak Hoca’nın tahta
çıktığı sırada yasaklanır ve ateşe verilir. Bir yoksul
oduncunun kızı olan Amannisahan 1567 yılında 34
yaşındayken doğumdan ölmüştür. Hocalar arasındaki
savaşın en şiddetlisi, Appak Hoca’nın ölümünden sonra,
Appak Hoca’nın kendi ailesinden çıkar. Appak Hoca’nın
büyük oğlu Yahya Hoca ile eşi Hanım Padişah arasında
taht kavgası patlak verir. Yahya Hoca ve üç oğlundan ikisi
Hanım Padişah’ın emriyle öldürülür; üçüncü oğlu Ahmet
Hoca müritleri tarafından kaçırılıp Delik Dağ’a gizlenir.
Hanım Padişah, kendi oğlu Mehdi Hoca’yı hanlık tahtına
oturtur. Fakat, Hanım Padişah kendisi de dervişler
tarafından bıçaklanarak öldürülür.
Hanım Padişah’ın öldürülmesinden sonra, han
“Çağımıza Ayak Uyduramayan Dil” (!)
Yazar: İklil Kurban
Nerede sömürgecilik, nerede zulüm, orada
yalan….
Yakın zamandan beri, 50-60 yıldır süregelen
Çin bunalımının biraz daha yükselmiş
olduğunu öğrenmekteyiz. Bu bunalımın dış
siyasetteki belirtisi, “İkinci Dünya Savaşı'nda
ölenlerin mezarını ziyaret ettin” diye, Japon
Başbakanı ile yaşanan gerginliktir. Bu
bunalımın iç siyasetteki belirtisi, “Uygurca
çağımıza ayak uyduramayan dil” diye,
Uygurları topyekûn Çinlileştirmenin eylemini
başlatarak, Uygurlar ile yaşanan gerginliktir.
Bilindiği gibi 1990'lı yılların başı,
Sovyet İmparatorluğu çökmüş, uluslararası
komünizm-sömürgecilik sarsılmış; bilhassa
Çin, ileride yine nelerin olabileceğinin
kaygısıyla tutunacak bir dal arıyor
konumundadır. Böyle bir vaziyette, uzun
yıllardan beri varlığını sürdüregelen Doğu
Türkistan'ın bağımsızlığı davasının daha da
alevleneceği kaçınılmaz bir olgu idi; öyle de
oldu.
Yıl 1992, Haziran ve Temmuz ayları,
Almatı'da ve Bişkek'te, Uyguristan Azatlık
Teşkilatı'nın kuruluş kurultayları açılıp, Doğu
Türkistan'ın kurtuluşu gündeme getirilmişti.
Aynı yılın Kasım ayında İstanbul'da da geniş
katılımlı Doğu Türkistan sorunu ile ilgili bir
toplantı gerçekleşmişti. Yanılmıyorsam, bu
tarihlere denk getirilmiş, biraz erken veya
biraz geç, Pekin'de Uluslararası Türkoloji
Konferansı açılıp, esas konu olarak, Kaşgarlı
Mahmud'un Divanü Lûgat-it-Türk adlı kitabı
ve Yusuf Hashacib'in Kutadgu Bilig adlı kitabı
konuşulup, bu şahıs ve bu eserlere yüksek
değer verilmişti. Ev sahibi olarak bu konferans
aracılığıyla Çin, uluslararası alanda, hem bu
bilim dalına olan saygısını (!) sergilemiş, hem
bu bilimin kaynağı olan Uygurlara
sevecenliğini (!) belirtmiş görünmekte idi.
Evet biliyoruz, Türklüğe ilgi duyan
herkes biliyor; Türklük biliminin
kaynaklarının kökü, 5.yüzyıldaki Yenisey
Yazıtlarına; 8.yüzyıldaki Orhun Abidelerine;
11 . y ü z y ı l K a r a h a n l ı M e d e n i y e t i n e ;
14.yüzyıldaki Avrupalıların Kıpçak dilini
öğrenmek için yazdığı Codex Cumanicux
(Kodeks Kumanikus) sözlüğüne kadar uzanıp
gidiyor…. Orhun ve Yenisey anıtlarından
evvelki devirleri bilmiyoruz, fakat, bu
anıtlardan o çağlarda Türk dilinin oldukça
gelişmiş, olgun bir durum almış bulunduğunu
öğreniyoruz. O devirlerde Ruslar henüz
dünyamızda yoktu. Dünyada Türklük
Dünyayı titreten ulu
Hükümdarlarımız
Atilla, Timur, Fatih bu dil ile
konuşmuş; ulu bilgin Uluğbey ve ulu
şair Alişir Nevayi bu dil ile düşünüpbu dil ile yazmış;
Kaşgarlı Mahmut
Bu dilin Arapçadan hiç eksik
olmadığını savunmuş; Alişir Nevayi
bu dilin Farsçadan çok daha üstün
olduğunu kanıtlamıştır
bilimiyle (Türkoloji ile) uğraşan bilim
adamlarının sayıca ne kadar olduğunu
bilmiyoruz. Fakat bu konuda bilinen gerçek şu
ki, bu sahaya ilgi duyan Türk kökenli bilim
adamlarının yanında bulunup, bu sahadaki
çalışmalarıyla ün kazanmış yabancı bilim
adamlarını biliyoruz, örneğin: Radlov
(Alman), Barthold (Alman) vs.
Türkçemiz (tüm lehçeleri), konuşulması
kolay ses uyumuyla; algılanması kolay
mantıklı grameriyle; sözcük türetilmesi kolay
son ekli yapısıyla; her zaman dil bilginlerinin,
dil meraklılarının ilgisini çekmiş bir dildir.
Örnek için bir karşılaştırma: Türkçemizin
diğer dillerden üstün olduğunu kanıtlayan en
önemli meziyetlerinden biri, ek alırken sözcük
kökü sabit kalır değişmez; öğrenilmesini
Geniş Açı
9
soyundan da, hoca soyundan da olmayan Akbaş Han
adında biri, kendini Yarkent Hanlığının hanı, diye tanıtıp,
Yarkent Hanlığının tekrar kurulduğunu ilan eder.
Kaşgar’daki Aktaglık Hocalar, Delik Dağ’a gizledikleri
Ahmet Hoca’yı geri getirip, Onu Kaşgar Hanlığının hanı
ilan ederler. Bu şekilde şehir hanlıklarının kurulmasıyla,
Aksu Hakim Bey’i Abdusattar, Üçturfan Hakim Bey’i
Hocisi’ler de kendilerini bağımsız hükümdar ilan ederler.
Kumul, Çin’e bağlılığını belirtir. Turfan ise, Çin ile
Cungar Hanlığı arasında bocalar. İşte bu karışık vaziyete,
o zaman Cungar Hanlığı müdahale etmekten yoksundur.
Çünkü Galdan’ın Çinlilere yenilgisinden sonra, Cungar
Hanlığı, batıya genişlemekte olan Çin’e karşı koymak
zorunda kalacaktır. Yurt dışına kaçan Danyal Hoca,
Akbaş Han’ın daveti üzerine Yarkent’e geri döner. Akbaş
Han, Danyal Hoca’ya Yarkent tahtını teslim eder ve
kendisi Hindistan’a gider. Yarkent, Karataglık hocaların
lideri Danyal Hoca’nın, Kaşgar ise, Aktaglık hocaların
lideri Ahmet Hoca’nın elinde olmak üzere bu iki şehir
arasında dinmek bilmeyen aşırı düşmanlık sürtüşmelerisavaşları sürer gider.
B.II.Çivan Araptan Devri (1697-1727
Galdan ölünce, Çivan Araptan Cungar
Hanlığının tahtına geçer. O, birkaç yıl kendini
güçlendirdikten sonra, 1700 yılında Altışehir’deki
hocaların şehir hanlıklarına karşı büyük çapta askerî
eyleme girişir. Kaşgar ve Yarkent işgal edilerek, Danyal
Hoca ve Ahmet Hoca esir alınıp aileleri ile beraber İli’ye
götürülür. Onlar bugünkü Gulca şehri ile Nılkı nahiyesi
arasındaki İren Kabırga denilen dağlı yöreye yerleştirilip,
gözaltında tutulur. Altışehir’in Cungarlarca bu ikinci
işgalinden sonra, Çivan Araptan’ın ölümüne kadar (1727)
bu yörenin tamamen Cungarlar tarafından askerî güce
dayanarak tek bir elden yönetildiği bilinmektedir. Çivan
Araptan, Cungar Hanlığının tahtında iken, yalnız
Altışehir’e değil, Lama dinini kendi lehine kullanmak
amacıyla 1717’de Tibet’e de askerî güç kullandığı bilinir.
Çivan Araptan’ın 1723 yılındaki Kazaklara saldırısı,
Kazakların tarihinde çok acı anılar bırakmıştır.
(Devam edecek)
kolaylaştırır, öğrencinin aklını şaşırtmaz.
Rusçanın böyle bir özelliği yoktur, ekten
dolayı sözcük kökü değişip tanınmaz hale
gelir; böyle dilleri öğrenmek zordur,
öğrencinin aklını şaşırtır. Ben, meziyetlerle
türemiş Türkçe (Uygurca, Tatarca, Özbekçe,
Kazakça, Kırgızca) denilen bu dili konuşan
anadan doğduğum için mutluyum. Dünyayı
titreten ulu hükümdarlarımız Atilla, Timur,
Fatih bu dil ile konuşmuş; ulu bilgin Uluğbey
ve ulu şair Alişir Nevayi bu dil ile düşünüp-bu
dil ile yazmış; Kaşgarlı Mahmut bu dilin
Arapçadan hiç eksik olmadığını savunmuş;
Alişir Nevayi bu dilin Farsçadan çok daha
üstün olduğunu kanıtlamıştır.
Eğer Çin, birileri için, “çağımıza ayak
uyduramayan dil” yakıştırmasını kullanmak
istiyorsa, bu birileri Çin, bu dil ise, Çin
dilinden başkası değildir. Çünkü Çin dili tek
heceli olma özelliğiyle konuşulmasıöğrenilmesi zor olduğu kadar, yüz binleri
bulan resim yazısından (sinogram-hiyeroglif)
oluşan yazı dilinin ezberi söz konusu
olduğunda, bu işin peşinden sonuna kadar
koşmaya cesaret eden Çinlinin ömrü yetmez.
Evet, milâttan önceki Eski Mısırlıların resim
yazısını Çinliler halen kullanmaktadır; tek
heceli olmanın gereği benzer sesli sözcükler
çok olduğu için, dünya dillerinde kullanılan
alfabe Çin diline uymamaktadır. İşte “Çağ dışı
dil”, diye buna denilir. Yeri iken, Çin'e,
buradan sesleniyorum: “Hodri meydan,
Uygur dilinin çağ dışı olduğunu kanıtla!!!”
Kanıtlanamayan sözleri ancak, namussularalçaklar söyler. Çinli kültürünün ve dilinin
böyle kullanışsız olmasından dolayıdır ki,
Cengiz Han'ın yasalarında Çinli yaşamı eşek
ile eş değer sayılmıştır. Bir Çinliyi öldüren
kişi, bir eşek karşılığında cezadan
kurtulmuştur. Doğanın nitelik (değer) ile
niceliğin (sayının) zıt orantılı olma (nitelik
inerse nicelik yükselir) yasasının gereğidir ki,
Çinli nüfusu olağanüstü çoğalıp, günümüzde
bir buçuk milyara yaklaşmıştır. Kalitesiz,
gereksiz bu, sözde insan topluluğu günbegün
dünyamızı kirletmekte, başkalarının yaşam
ortamına zorla sokulmaktadır. Yakın bir
gelecekte bu atık insan akınına dur
denilmezse, dünyamız yaşanmaz hale
gelecektir. Bu ulusun besini de çok ilkel ve
bayağıdır: yılan, kurbağa ve pirinç. Karakter
olarak bu ulus, önünden elini öper, arkandan
hançerini saplar. Dil olarak Çin dili, atık insan
dili olduğu için, böyle bir dil ile bilim
yapmanın asla olasılığı yoktur. Bu sebeptendir
ki, Çin'in yüksek üniversitelerinin dili
İngilizcedir. Çinli dilinin böyle sakat, çağ dışı
olmasına rağmen, dünyada hiç kimse, Çinliye
dilini değiştir, demez. Çünkü böyle bir
davranış her şeyden önce insanî ahlaka,
bireysel hak ve hukuka aykırıdır. Çin
anlayışında ve geleneğinde ise, ahlak, hak ve
hukuk denilen ilke ve kavram yoktur; en temel
insanî duygu olan ana diline saygı ve sevgi hiç
yoktur; tüm insanî manevî değerler Çin için
hiçe bedeldir. Çin'in Doğu Türkistan'da
yaptığı manevî tahribatı anlatabilmek için
kitapların yazılması yetmez.
Türkçemize övgüler söylenmiş,
Pekin'de açılan Uluslararası Türkoloji
Konferansı'ndan aşağı yukarı 10 yıl zaman
geçtiği şu günlerde, Çin yönetimi hiç
utanmadan, Uygurcayı “çağımıza ayak
uyduramayan dil” olarak nitelendirip, ön planı
2002'de yapılmış “çift dilli eğitim” denilen
bir uygulamayı tüm Doğu Türkistan çapında
yürürlüğe koymuş bulunmaktadır.
Bu uygulamaya göre, Çin okulları ile Uygur
okulları birleştirilmiş, ana okuldan başlayarak
tüm Uygur çocukları Çince öğrenip, bu dil ile
eğitimlerini sürdürecekmiş. Aksi halde
Uygurlar zengin olamayacakmış(!); çağın
gerisinde kalacakmış(!). Çünkü Uygur dili
çağımıza ayak uyduramayan gerici bir
dilmiş(!). Çin neden böyle, Uygurlara yönelik
tutumunda 180 derece döneklik yapıp, övgü
yönteminden kınama yöntemine geçmiştir?
Samimiyetsiz art niyetli övgü, işe yaramamışUygurların bağımsızlık savaşını
durduramamıştır, ondan.
Bakalım, bu yalan uydurma
kınamalar ne sonuç verecek?! Şu olacağı
şimdiden kestirip söylemenin hiç sakıncası
yoktur: Yalanlar er geç yok olup gidecek;
gerçekler ise enkazların altından yeniden
doğacaktır.
(Devam Edecek)
Gündem 10
Mart 2006
İstiklâl
Türk Tekstil sektöründe Çin yüzünden
10 ayda 200 bin kişi işsiz kaldı
Tekstil sektörü can çekişiyor
Prof.Dr. Aydın Ayaydın
Türk tekstil sektöründe tehlike
çanları çalmaya başladı. Önlemler
alınmazsa ekonomiye yansıyacak
olumsuz etkinin yanında işsizler
ordusuna yeni işsizler katılacak.
Düşük kur ve Çin rekabetine dayanamayan tekstil sektöründe çalışanların yüzde 10'u işini kaybetti.
Türkiye'de tarım sektöründen
Düşük kur ve Çin rekabetiyle bunalan tekstil ve konfeksiyon sektöründe son 10 ay içinde kapanan
sonra en çok istihdam yaratan
fabrikalar nedeniyle 150-200 bin kişinin işsiz kaldığı açıklandı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (HM)
sektör tekstil sektörüdür. Tekstil
Başkan Vekili ve İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu
sektöründe kayıtlı-kayıtsız 2.5
Başkanı Süleyman Orakçıoğlu "Bu kaybın artmasından korkuyoruz.
milyon kişi çalışıyor. Sektörde
olumlu gelişmeler yaşanınca bu
rakama yeni yüz binler ekleniyor.
Özellikle en büyük çekincemiz sosyal kriz olması. İşini taşımak istemiyoruz. İşletmelerimizi korumalıyız. En
Ancak Çin gerçeği karşısında Türk
kaybeden insanların çaresizliği bu ülkenin en büyük
çok girdi maliyetleri yükünden etkileniyoruz. Son 3
tekstil sektörünün nefesi kesilmiş
sorunu olur" dedi. Tekstil ve hazır
yıldır YTL reel olarak yüzde 78
durumda; sesi soluğu çıkmaz oldu.
giyimin geçen yıl 73.1 milyar dolar
değerlenirken, girdi maliyetleri
Çin'de işçilik ve maliyeti
oluşturan diğer unsurlar ucuz
düzeyinde gerçekleşen ülke ihracatı
yüzde 50 arttı."
olunca, tüm dünya
içinde yüzde 26 pay aldığına dikkat
Başbakan' la görüşecekler
ülkelerinde faaliyet
çeken Orakçıoğlu, "Sektörde 2
İHKİB Başkam Süleyman
gösteren büyük
milyon kişi çalışıyor. Türkiye'de
Orakçıoğlu, firmaların
tekstil markaları da
istihdamın yüzde 20'sini sağlıyoruz.
kapanmasının sektörel ihracatı
üretimlerini Çin'e
kaydırdı. Bu şartlarda
Kapanan firmaların birçoğu kendi
olumsuz etkileyeceğini belirterek,
Türk tekstil sektörünün Çin ürünleri
beceriksizliklerinden değil,
tüm ihracatçı birliklerinin
ile rekabet şansı tamamen ortadan
ekonomik politikaların getirdiği
katımıyla İstanbul'da toplantı
kalktı. Türk tekstil ihracatçı
baskılardan bu duruma düşüyor"
düzenleyeceklerini ve durum
firmalarının dünya pazarlarındaki
diye konuştu.
değerlendirmesi yapacaklarını
fiyatları Çin menşeli mallarının
Yurtdışında üretim
söyledi. Orakçıoğlu, "Önemli olan eylem yapmak değil, fiyatlarından 4 kat fazla olunca,
Türk malı için verilen siparişlerde
Orakçıoğlu, bazı firmaların daha avantajlı olduğu için
sorunlara duyarlı yaklaşmak. Bu hafta Başbakan Recep
de önemli azalmalar oldu. Mal
Ürdün, Mısır, Bulgaristan, Romanya, Özbekistan başta Tayyip Erdoğan'dan da randevu istedik. Başbakan,
siparişi alamayan firmalar da işçi
olmak üzere yurtdışına gittiğine işaret ederek, şunları
randevu vereceğini söyledi" diye konuştu.
çıkarmaya başladı. Acil önlemler
söyledi: "Sektörün mevcut birikimini başka ülkelere
alınmazsa sektörde faaliyet
gösteren firmalar tek tek
kapanacak.
Maliyetler yüksek
Denilebilir ki, "Hükümet ne
yapsın?". Hükümet'in Çin'den ucuz
işçi getirip çalıştıracak hali yok ya.
Kaldı ki, getirse bile zaten işsizler
ordumuz var. Bu ordudaki işsiz
Aydın İnşaatçılar Odası Başkanı Alaattin Durmaz, inşat sektörüne giren Çin granitlerinden
sayısı daha da artar. Ancak,
duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Dünyanın ünlü binalarında kullanılan Türk mermerlerinin
Hükümet'in acilen yapabileceği işler
kalitesinin görülmezden gelinerek, Çin granitlerinin Türkiye'de çok büyük pazara sahip olmasına de var. Nedir bunlar derseniz, işte
sebep olunduğunu belirten Aydın İnşaatçılar Odası Başkanı Alaattin Durmaz, "Beyaz Sarayda ve size cevabım: İşçinin işverene
“Beyaz Sarayda ve Jennifer Lopez'in evinde Türk mermeri
kullanırken, bizim Türkler Çin graniti sevdasına düştü"
Jennifer Lopez'in evinde Türk mermeri kullanılırken, bizim Türk vatandaşları Türk
mermerlerinin kalitesine ulaşamayan ve sağlığa zararlı olan Çin granitlerinin sevdasına düştü.
Ülkemizdeki
yerli ürünleri
yok eden Çin
malları, ne
yazık ki hiçbir
engelle
karşılaşmadan
Alaattin
pazarlarımızda
satılıyor. Çin
Durmaz
ürünleri
ülkemiz
pazarlarında
satılması için bazı kalite kontrollerinden geçmesi
gerek" dedi. Çin granitlerinin insan sağlığını tehdit
ettiğini öne süren Durmaz, "Çin malı granitler de
doğal taş; fakat yapı itibariyle Çin granitleri altına
nem geçiriyor. Buda granitlerin altında baterilerin
oluşmasına neden oluyor. Bu granitlerin
renklendirilmesi için kullanılan kimyasal maddeler
insan sağlığını ciddi anlatma tehdit ediyor. Türk
mermerlerinde ise bu sorun yok. Beyaz Saray'da ve
Jennifer Lopez gibi birçok ünlü ismin evinde Türk
mermerleri kullanılırken, ne yazık ki Türk milleti
mutfağında Çin graniti kullanmak için can atıyor.
Çin graniti Türk mermerine göre yüzde 50 ucuz.
Vatandaşlarımız bu ucuzluğu kanıp da sağlıklarına
tehdit etmesinler" dedi. Çin mallarının bir tek kendi
sektörlerine zarar vermediğini kaydeden İnşaatçılar
Odası Başkanı Alaattin Durmaz, Çin mallarına karşı
devletin bazı önlemler alması gerektiğini söyledi.
Çin mallarının Türk pazarlarına doğrudan girişinin
önlenmesi gerektiğini savunan Durmaz, Çin'den
gelen ürünlerin kalite kontrollerinden geçtikten
sonra pazara sürülmesi gerektiğini dile getirdi.
Kanada’da Uygur Kültür Ve Sanatının
Tanıtıldığı Bir Belgesel Film Çekildi
Kanadalı rejisör bayan Abir Alsayed tarafından
Uygurların Kültür ve sanatının tanıtıldığı ve yine
Uygurların bu günkü siyasi
durumunun da aksettirildiği
bir belgesel film çekildi. Bu
film geçtiğimiz günlerde
halkla buluştu.
21 dakikalık bu filmde
Uygurların Müzik ve sanatı
ile mukam geleneğinin
tanıtılmasının yanı sıra
Uygur medeniyeti ile Uygur
tarihinin birbirleri iç içe
bağlantılı olduğuna vurgu
yapılarak, Uygur gelenekleri
etraflıca gün ışığına
çıkartılmıştır. Söz konusu
filmde yine geleneksellikle
çağdaşlık özdeşleştirilmiştir.
Bu filmin ortaya çıkmasında
Kanada’nın Monreal şehrinde ikamet eden Uygur
Sanatçı Doktor Tamara Hanım ve onun Kanada Mc
maliyeti düşürülmeli.
Bugün asgari ücretle
çalışan bir işçinin
işverene maliyeti
yaklaşık olarak 800
YTL'dir. Bu yüksek işçi maliyeti ile
Çin'le nasıl rekabet edeceksiniz?
Hükümetin öncelikle işçi
maliyetlerini aşağı çekmesi lazım.
İşçi ücretlerindeki SSK primi ile
gelir vergisi miktarı acilen
düşürülmeli. Eğer bu yapılmazsa
devletin tahsil edeceği muhtemel
sigorta primi ile maliyenin tahsil
etmesi gereken vergi gelirleri tahsil
edilemeyecek. Çünkü işyerleri
kapanacağı için çalışan işçi
olmayacak dolayısıyla
tahsil edilebilecek hiçbir
gelir olmayacak.
Enerji pahallı
Dünya tekstil sektöründe
rekabet şansımızı
kaybetmememiz için, işçi
maliyetlerinin düşürülmesinin
yanında, üretimde kullanılacak
enerji maliyetlerinin de aşağı
çekilmesi zorunluluk arz ediyor.
Bunlar yapılmazsa sadece tekstil
sektöründe faaliyet gösteren
firmalar kapanmakla kalmayacak;
bu fabrikalarda çalışan işçiler ile
aileleri perişan olacak. Tekstil
firmalarına fason işçiliği yapan irili
ufaklı atölyeler de yok olacak. Bu
atölyelerde çalışan işçiler de işsiz
kalacak.
Tekstil sektörümüz Çin ürünleri
ile rekabet edemiyor. Dünya
pazarlarında tekrar rekabet gücünü
kazanabilmesi için ileri sürdüğüm
işçi maliyetleri ile enerji fiyatlarının
gözden geçirilmesi şart. Bugün
yapılmazsa yarın çok geç olabilir.
16-02-2006
Türk Balına Çin İşkencesi
Yılda 60 bin ton bal üreten ve
bunun 11 bin tonunu ihraç eden
Türkiye’nin, yurt dışı satışları son
iki yılda yüzde 50 geriledi. Bunun
Çin’den kaynaklandığını söyleyen
Binbir Çiçek Bal Yönetim Kurulu
Başkanı Hamdi Yılmaz, ‘Çin
özellikle Avrupa’ya yaptığı tanıtım
çalışmaları ve düşük fiyatlı
ürünleriyle Türkiye’nin ihracatına
sekte vuruyor’ dedi. Türkiye,
Avrupa’ya bir kilo balı 2.5-4
Euroya satarken Çin’in bunun yarı
fiyatına sattığını belirten Yılmaz,
‘Çin hükümeti üreticisine destek
veriyor. Yurt dışı tanıtımlarda
onların yanında oluyor. Hükümet
destek verirse birkaç yılda
Türkiye’nin bal ihracatı 300
milyon Euroya çıkar’ dedi. Bal
üretiminde Türkiye’nin en büyük
tesislerine sahip olduklarını belirten
Yılmaz, yılda 8 bin ton bal
ürettiklerini söyledi.
Japon silahıyla Çin'i vurdu
14. Sayfdan Devam
Diğer tekstil ürünlerini ürettikleri
makineleri satın aldıkları Japon
firmasının İstanbul'daki Türkiye
distribütörlüğüyle temasa geçerek,
namaz takkesi üretimi yapabilecek
Gill Üniversitesinin musikişinaslık fakültesinde
özelliklere sahip bir makine satın
doktora öğrencisi olan kızı Adalyat İsiyeva hanım
almak istediklerini söylediklerini
önemli rol oynamıştır.
anlatan Altuntaş, şunları
Onlar yalnızca bir yabancı kaydetti:ÖNCE 'YAPAMAZSINIZ'
DEDİLER ''Firma yetkilileri, namaz
ülke rejisörüne Uygur
kültür ve medeniyetine ait takkesinin nakış tekniğiyle
materyaller temin etmekle dokunduğunu, kendilerinde ve
piyasada bu ürünü üretebilecek bir
kalmayıp, filmde tanıtıcılık makinenin bulunmadığını söylediler.
vazifesini de
Biz ise pes etmedik ve söz konusu
firmadan, bu işi yapmaya en yakın
üstlenmişlerdir.
Tamara Hanım Moskova ve özellikleri taşıyan, 100 bin avro
Kazakistan’da uzun yıllar değerindeki bir makineyi satın aldık.
Makinenin çalışma düzeneklerinde
Uygur kültür, sanat ve
bazı değişiklikler yaparak, namaz
medeniyeti hakkında
takkesini üretmeyi başardık. Daha
araştırmalar yapmış olan
sonra aynı makineden 4 adet daha
alarak, yıllık kapasitemizi 1,5 milyon
bir sanatkârdır.
Bu film hakkında malumat adeta kadar çıkardık. İslam ülkelerinde
yaygın olarak kullanılan namaz
almak için RFA’nın
takkelerini daha önce Çin, elde
Kanada’daki gönüllü
üretiyordu. Yaptığımız üretimin
muhabiri Kamil Tursun,
ardından bizim belirlediğimiz fiyata
dayanamayan Çinli üreticiler, dünya
Tamara hanım ve onun kızı Adalyat hanımla bir
piyasalarına mal satamaz hale geldi.''
görüşme gerçekleştirmiştir.
Halen ABD'den Suudi Arabistan'a kadar
dünyadaki pek çok ülkeye 8 farklı renkte
namaz takkesi ihraç ettiklerini belirten
Altuntaş, ''Bu makineyle namaz takkesi
üretebildiğimizi söylediğimiz Japon
firması yetkilileri bile bu işe çok şaşırdı.
Bunu nasıl başardığımızı Konya'ya
gelerek incelediler. Tabi bazı püf
noktaları kendilerinden saklı tuttuk.
Ancak, bu tekniğimizi Konya'da ortak iş
yaptığımız firmalara öğreterek
Türkiye'deki üretim miktarını artırdık.'' 2005 YILI YATIRIM BAŞARI
ÖDÜLÜNÜ KAZANDILARSöz konusu üretim tekniğinin kendilerine
çok önemli bir prestij kazandırdığını
vurgulayan Altuntaş, sözlerini şöyle
sürdürdü: ''Japon malı bir örme
makinesinde, firma yetkilerini bile
şaşırtan bir takım düzenlemeler yaparak,
bu takkeleri dünyada ilk kez seri olarak
üretmeye başladık. Türkiye'deki iş
çevreleri, bunu önemli bir yenilik olarak
değerlendirdi. Anadolu Aslanları
İşadamları Derneği, elde ettiğimiz bu
başarıdan dolayı, geçtiğimiz hafta
İstanbul'da yapılan ödül töreninde
firmamıza 2005 Yılı Yatırım Başarı
Ödülü'nü verdi. Yaklaşık 60
çalışanımızla birlikte bu başarıyla gurur
duyuyoruz.''
Mehmet Emin Batur
PATLAMAYA HAZIR BİR
BOMBANIN ÜZERİNDEKİ ÇİN
Dünya devletleri bu gün Komünist Çin ile
münasebetlerini tamamen sözde maddi çıkarları ön planda
tutarak tesis etmektedir. Bir taraftan sahte ve son derece
kalitesiz Çin mallarını ithal etmeye devam etmekte, diğer
yandan da kalitesiz Çin mallarının ülkelerinde yarattığı
ekonomik olumsuzluklardan yakınmak gibi anlaşılması
zor bir davranış sergilemektedirler.
Üstelikte bu ülkeler Çin’e doğru dürüst bir ihracat
da gerçekleştirememektedirler.
Öyle zannediyorum ki; Kalitesiz, taklit ve sahte
Çin mallarından mağdur olmayan bir dünya ülkesi
kalmamıştır. O halde, geriye Çin ile ilişki kurmayı
gerektirecek ve Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, Tibet
ve İç Moğolistan halklarına yönelik olarak Çin devleti
tarafından yarım asırdır işlenmekte olan insanlık
suçlarının sorgulanmasını ve milletler arası platformlarda
Çin’den hesap sorulmasını engelleyecek ne kalmıştır?
Doğu Türkistan’daki 40 milyon Müslüman
Türk’e karşı her gün türlü şekillere büründürülmüş
soykırımlar icra edilmekte, onlara insanlık dışı
muameleler reva görülmekte, Müslüman Türk gençleri
Çinli ile evlenmeye zorlanılmakta, Doğu Türkistanlı
çocuklara “Çin dili ile eğitim” dayatılarak Türk çocukları
eğitim ve öğretimden mahrum bırakılmakta, Doğu
Türkistan’ın bütün zenginlik kaynakları Çin’e
taşınmakta, Doğu Türkistan halkı kendi toprakları
üzerinde açlığa ve sefalete mahkûm edilmekte, Çin’den
devamlı olarak getirilen ve Çin’de her türlü ahlâksızlık,
hırsızlık, gasp, adam öldürme, uyuşturucu ticareti ve
kullanımı yüzünden sabıkalı olan ve AIDS hastası olan
Çinli göçmenler Doğu Türkistan’ın en bakir topraklarına
yerleştirmektedirler. Komünist Çin devletinin sözde
“Doğum Kontrolü” (Bebek katliamı) ile Müslüman
Türk nüfusu kasıtlı olarak azaltılırken diğer yandan da
Çin’den getirilip yerleştirilen Çinli göçmenlerle Ürümçi
ve Gulca başta olmak üzere bir çok vilayetlerde
Müslüman Türk nüfusu azınlığa düşürülmüştür.
Çin hükümetinin Çin’de enselerine kurşun
sıkılarak öldürmek dâhil çok ağır cezalara çarptırdıkları
suçlar, Doğu Türkistan’da işgalci Çin devleti tarafından
neredeyse özendirici bir tavır sergilenerek sinsice
yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Sokak ve
caddelerin kenarlarında ellerinde içki şişeleri olduğu
halde gruplar halinde kumar ve uyuşturucu partileri
yapan insanlara rastlanılmaktadır.
Bunlar, dünyaya farklı görünmeye çalışan
Komünist Çin’in, işgali altındaki 1.828.418 km. kare
yüz ölçüme sahip ezeli ve ebedi bir Müslüman Türk
yurdu olan Doğu Türkistan’daki Türk halkına karşı
uygulamakta olduğu insanlık dışı muamelelerin çok
küçük bir bölümüdür…
Şimdi bütün dünya kamuoyuna, insan
haklarını savunmak için kurulmuş olduklarını iddia
eden evrensel sivil örgütlere, BM. Teşkilatı
mesullerine, Avrupa İnsan Hakları Platformları’na,
bütün dünyanın eşrefi mahlûkat olan insanlığın
varlığı için bir araç olduğuna inanan medenî
dünyaya ve yüreklerinde bir parça insanî duygu
bulunan her kese soruyoruz! Toprakları işgal edilen
ve bütün zenginlikleri sömürülerek sefalete,
yoksulluğa mahkûm edilen
ve her türlü insanî
hakları ayaklar altında çiğnenen insanların içinde
bulundukları zilletten kurtulmak için verdikleri
mücadelenin adı “terörizm”, iffetlerini, ülkelerini,
ve varlıklarını korumak isteyen insanlar da
“terörist” midir??
Doğu Türkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal
edilmesinin üzerinden 57 yıl geçmiş olmasına rağmen,
bütün dünyanın gözleri önünde ırkî aşağılama ile bir
Dünyada bilinen en eski halı Altay
bölgesindeki Pazırık kurganında bulunmuştur
14. Sayfadan Devam- Atla beraber
koyunun da bozkır şartlarının
vazgeçilmez hayvanı olduğuna dikkat
çeken Adalı, atın manevra gücüyle
yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere
hayat hakkı sağlarken, koyunun da
yapağıyla giyecek ve barınacakları
eşyaların yapımına imkan verdiğini dile
getirdi. Adalı, “Günümüzdeki Türk
Cumhuriyetleri’nde dokunan halı ve
kilimlerdeki hakim unsur; hayvan
damgalarıdır” dedi. Kazakistan’daki
Türklerin hâlâ keçeden ayakkabı-çizme
yaptıklarını vurgulayan Adalı, üzeri koç
başlı nakışlarla işlenmiş keçeleri, bütün
Türk Cumhuriyetleri’nde bugün bile
görmenin mümkün olduğunu kaydetti.
İstep kuşağının en karakteristik göçebe
kavmini ise Türklerin oluşturduğunu
dile getiren Adalı, halı yapımı ve
yayımı bakımından da önemli görev
yüklendiklerini kaydetti. Adalı, “Bu pek
çok mütehassısın üzerinde birleştiği bir
fikirdir. Atla beraber koyun bozkır
şartlarının vazgeçilmez hayvanıdırlar.
At manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu
karşısında Türklere hayat hakkını
sağlarken, koyun da yapağıyla
giyinecek ve barınacakları eşyaların
yapımına imkan vermiştir. Türkler
koyunların yünlerinden keçeler yapmış
ve koç başlarını da keçelerine,
kilimlerine-halılarına vb. damga olarak
işlemişlerdir.
Mesela “Yenisey’in yukarı akımında ve
Uygurlardan sonra bir müddet
Moğolistan’da yaşayan Kırgızların
halıları da keçe cinsindendi. Bunlarda
kullanılan bezek motiflerine yerliler
koçkardıng müzü (koçların boynuzu)
derler. Halının tarihini anlatan Hatice
Adalı, “Dünyada bilenen en eski halı
Altay bölgesindeki Pazırık kurganında
Gündem 11
İstiklâl
Mart 2006
bulunmuştur. Öte yandan bu bölge
tarihin bilinen devrinden bugüne
kadar, Türkler tarafından kullanılan
yerleşim yerleridir. Adalı, 1863
yılında Hive, Tahran, Buhara gibi
bölgelerde yaptığı seyahatler
hakkında bilgi veren Vambery’nin,
halı ve keçe imalatının Türkmenler
tarafından yapıldığını zikrettiğini
söyledi. Vambery, “Bir kadın
dokunulması istenen nakışların
örneklerini kum üzerine parça parça
çizer, işçiler de bu örneğe bakarak
halıyı dokurlar” ifadesine yer verdi.
Adalı şöyle devam etti: “Halı
sanatının doğduğu coğrafya Türklerin
yaşadığı alanlardır. Halı hakkında
yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların
halı sanatının bütün dünyaya Türkler
tarafından tanıtıldığını ortaya
koymaktadır.
Pazırık halısından önce bulunan ve
6. yy’a ait olan halı da Doğu
Türkistan’da bulunmuştur
milletin tamamen yok edilmesi söz konusu iken,
“Dünya Barışı”, “Özgürlük”, “Demokrasi”,
“İnsanlık Onuru”, “Yaşama hakkının kutsallığı”
gibi kavramları bolca tekrar etmekle vakit öldüren ve
böylelikle mevcudiyetlerini sürdürenler
neredeydiler??
Şurası asla unutulmamalıdır ki; Doğu
Türkistan halkı 50 yılı aşkın bir süredir sergilediği
sükûnet içindeki tavrı ile dünya kamuoyunun ve
milletler arası teşkilâtların Doğu Türkistan gerçeğini
bir gün mutlaka göreceğini ve Doğu Türkistan halkının
haklı davasını Milletlerarası platformlara taşıyacağına
olan inancını ifade etmek istemektedir.
Fakat; dünya devletlerinin ve milletlerarası
teşkilâtların Çin’in haksızlıklarının durdurulması
konusunda artık uygulayacakları hukukî yaptırım ve
müeyyidelerin tükendiğini ifade ettiklerinin
anlaşılması durumunda, Çinli işgalcilerin 57 yıldır
katlettikleri Müslüman Türk’ün kafatasları içerisinde
şarap içerek üzerinde tepindikleri Doğu Türkistan
bombası patlayacak ve işgalci Çin devleti neye
uğradığını şaşıracaktır.
1863, 12 Kasım 1933, 1944 ve 1947’de Çinli
işgalcilere karşı milyonlarca şehit vermek pahasına
zafer kazanarak 4 defa devlet kurma başarısını
gösteren Doğu Türkistanlılar,18 Şubat 2006 günü
Hoten’in Keriye nahiyesindeki pazaryerine
diktikleri Doğu Türkistan’ın şanlı Gökbayrağını
istedikleri zaman Ürümçi’ye, Kaşgar’a, Yarkent’e
ve Doğu Türkistan’ın bütün vilayetlerine de
dikebilecek güçtedir.
Dünya kamuoyu, daha fazla kaybedecek bir
şeyleri kalmayan Doğu Türkistan halkının sessiz ve
vakarlı duruşlarını onların ümitsiz olduklarına değil,
medenî dünya tarafından insanlığın kanayan yarası
durumundaki Doğu Türkistan meselesine uluslararası
hukuk kurallarını işleterek bir çözüm bulunmasını
beklediklerine yormalıdır.
Çin Büyükelçiliği önünde 'Kürk' Protestosu... DOĞ-ÇEV,
hayvanların kürkleri için "vahşice öldürülmesini" protesto etti
Birinci Sayfadan Devam - Dünyanın en büyük
kürk üreticisi ve işleyicisi konumunda olan
Çin'in, hayvan refahı konusunda hiçbir yasal
düzenleme olmayan bir ülke olduğu ileri
sürülen açıklamada, Çin'deki üretme
çiftliklerinde daracık kafeslerde tutulan
hayvanların, toptan kürk satışlarının yapıldığı
pazarlara insanlık dışı koşullarda
nakledildikleri öne sürüldü. İşçilerin
kafeslerden sürükleyerek çıkardıkları
hayvanları sersemleştirmek için başlarına
vurdukları ileri sürülerek, derinin yüzülmesi
sırasında hayvanların çoğunun bilincinin
tamamen yerinde olduğu ve çırpınıp
kurtulmaya çalıştıkları açıklandı. Bilincini
yitirmeyen hayvanların, derilerinin yüzülme
işlemi sona erene kadar çaresizce çırpınmaya
devam ettikleri ifade edilen açıklamada,
bazılarının ise derileri tamamen yüzüldükten
sonra 5 ya da 10 dakika boyunca nefes almaya
ve kıpırdanmaya devam ettikleri vurgulandı.
Açıklamada, kürk ve kürklü ürünlerin
alınmaması ve kürklü ürünleri özendirici
yayınlar yapılmaması, hayvanlara yönelik
uygulanan vahşetin önlenmesi için yasal
düzenlemeler yapılması istendi. Yapılan
açıklamanın ardından grup içinden seçilen
temsilciler Çin Büyükelçiliği'nin girişine siyah
çelenk bıraktı. Yoğun güvenlik önleminin
alındığı eylem olaysız sona erdi.
ABD Guantanamo’daki Doğu Türkistanlıları, işkence
yapabileceği gerekçesiyle Çin’e iade etmediğini açıkladı
14. Sayfadan Devam - Belgede, Çin’in işgali
altındaki Doğu Türkistan’dan Ebu Bekir Kasım
ve Adil Abdu El Hakim ile 7 Uygur kökenlinin
kendilerini kabul
edecek uygun ülke
İslam ülkelerine ise halı Selçuklular
bulunduğunda serbest
tarafından tanıtılmıştır. Pazırık’ta
bırakılacağı belirtiliyor.
bulunan düğümlü halı da bilim
Amerikan yönetimine
adamları tarafından ‘Türk Düğümü’
göre, Pakistan’da
olarak bilinen ‘Gördes Düğümü’ ile
yakalanan ve son
dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı
aylarda serbest kalmak
tekniği ilk defa İç Asya’da
için birçok girişimde
kullanılmıştır. Bu nedenle bazı
bulunan Uygurlar,
eserlerde düğümlü halıların Türk
2001’de Afganistan’da
tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir.
askeri eğitim almış.
Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre,
Çin, Uygurların iade
‘İran Düğümü’, ‘asimetrik’; Türk
edilmesini isterken, Amerikan yönetimi ise, bu
düğümü ise ‘simetrik’tir. Dolayısıyla
ülkede işkence görebilecekleri gerekçesiyle,
Pazırık halısındaki düğümlerin de
Mart 2005’ten bu yana ‘’düşman savaşçı’’
simetrik olması, bu halının Türk halısı
olarak
görmediği bu tutsakların Çin’e iadesine
olduğu, en azından İran halısı
yanaşmadığını
açıklıyor.
olmadığı hususunda önemli bir
Guardian:
Blair
yalan söyledi
belgedir.”
Guardian gazetesi, İngiliz hükümetinin,
Amerikan istihbarat Örgütü CIA’in gizli gözaltı
merkezlerinden haberdar olduğunu ve
milletvekillerinin hükümetin ne bildiğini
öğrenmesini engellemeye
çalıştığını yazdı. Habere
göre, Başbakanlık, CIA’in
işkence uçuşları olarak
nitelenen gizli gözaltı
merkezlerine terör
zanlılarının taşınmasına
ilişkin iddiaların içeriği ve
bu iddiaların nasıl ele
alınması gerektiğine ilişkin
Dışişleri Bakanlığı’nın
tavsiyesini sordu. Dışişleri
Bakanlığı da 7 Aralık günü
Başbakanlığa gönderdiği belgede,
“Tartışmaların ayrıntılarına girmekten
kaçınılarak, terörle mücadelede Amerika’yla
yasal yükümlülüklerimiz çerçevesinde, yakın
işbirliğinin mantığını vurgulamalıyız” dedi.
Hükmet, skandal ortaya çıktığında ısrarla
uygulamadan haberdar olmadığını söylemişti.
12
Uygurçe bet
İstiklâl
3-Ay 2006
Xitay dairiliri xoten nahiyiside tutqun qilish bashlatti
KERİYE NAHİYESİGE TİKLENGEN BAYRAK
Xitay hökümitining dunya jamaetchiligi ichide qolidiki
“tijaret” qozirsini yaxshi qollinish arkiliq ishgaliyti astidiki
söyümlik wetinimiz Sherqiy Türkistanni xelqaragha unutquzish
yoligha kirdi. Xitay hökümiti bilen tijaret qilishni oylap xitay
bilen teximu yeqinleshis mezgilighe kirgen dünya döletliri bolsa
barghansiri xitayning aldam xaltisigha kiripketkenliktin, biz
Sherqiy Türkistan xelqining duch keliwatqan mashaqetlik
hayatimizni körmeske-anglimasqa selishtek bir tuygusizliq
menzirisi exettüriwatudu.
Ehwal bu bolghachqa xelqimizning hessiyatini jiddiy
halda köngül bölüp anglaydighan, dertlirimizghe derman bolush
yolida semiymiy ikenliklerini ottirgha qoyidighan, bir dünya
döliti hazirgha qeder özini körsetkini yoq.
Her qaysi dünya döletliride yashawatqan az sandiki
xelqimizning weten dawasini üzlüksiz dawam qildurush, üchün
yürgüziwatqan paaliyetliri bezi xitay ghalchilirining
ziyankeshliklirighe, putlikashanglirigha uchrapqiligliq.
Dunyaning siyasiy sherayiti bolsa barghansiri biz Sherqiy
Türkistan xelqining eleyhide ketiparghandek körüniwatudu…
Manu bu sharayit astida turghan bir mezgilde wetendin
kelghen bir xoshxewer jürkimizghe su sepip qaranguluqta
yolimizni yorutup berdi.
Xoten wilayitining keriye nahiyiside Sherqiy Türkistan
bayrigini nahiye bazirigha tiklepqoyush weqesi yüz berishi bilen
dunyaning herqaysi ölkiliride yashawatqan qirindashlirimizni
bekmu xushal qildi, ümitlendürdi.
1949- yilidin bashlap bugenki künge qeder qehriman
Sherqiy Türkistan xelqi xitay ishgaliyetchilirighe karshi sanap
bolush mümkün bolmighidek sanda qoralliq qozghilang
kötürüshke urunghan bolsimu emma hazirgha qeder neche on
minglighan oghul-kizlirimiz shehit boldi, yana onminglighan
qirindashlirimiz xitay hökümitining zindanlirigha tashlandi…
Sherqiy Türkistanda yashawatqan qirindashlirimizning jenini
alqinigha elip qoyup issiq qanliri, tatliq janliri bedilighe berghen
milliy müsteqilliq körishi bolmighan halette, chet eldiki siyasiy
ve diplumasiyni ishlitish arqilik
elip beriliwatqan milli
müsteqilliq körishimizning bekmu ehemmiyetke ige bolmasliqi
bir heqiyqet idi.
Qandaq bolmusun bu qetim Xoten wilayitining keriye
nahiyisidiki bayraq tiklesh weqesi ishgaliyetchi xitay dairilirini
chöchitidighan, millitimizni umitlendürüp casaretlendüridighan
bir hadise bolush süpitighe ige…
SHWETSİYİDE “QARA JULDİKİ JENG” DEGEN
NAMDA KİTAP NESHİR QİLİNMAQCHİ
60 - Yillarda uyghur élining jenupShimaligha keng tarqalghan sherqi
türkistan xelq inqilabi partiyisi jayJaylarda jiddi heriketke kilip
qoralliq qozghilang kötürüshke
teyyarliq qilghan bolsimu, emma
melum sewebler bilen bu herket
xitay
hökümitige
pash bolup
qélip,
nechche on
minglighan
kishiler xitay
hökümitining
yushurun
qorshap
tutqun
qilishigha duchar bolghan idi.
Shu qétimqi zor kölemlik tutqinda
sherqi türkistan xelq inqilabi
partiyisi qeshqer shöbisining bir
qisim ezaliri axunop we mijit
silingning bashchiliqida qorshawni
bösüp chiqip, atushning qara jul
yézisida toplanghan idi. Ular bu
yerde xitay armiyisi bilen qoralliq
toqunushup, tarix bétide axunup
we mijit
siling weqesi dep atalghan bir
qétimliq qehrimanliq tarixini
yaratqan idi. Hazir shiwétsiyede
yashawatqan haji abdurishit
kérimi shu qétimqi weqening
qatnashchisi
bolush süpiti
bilen, xitay
armiyisige
esirge
chüshüp, 15
yilliq hayatini
türmide
ötküzgen shu
weqening
birdin – bir
tirik shahitidur. Bu péshqedem
inqilabchi yéqinda shu qétimqi
weqe heqqidiki eslimisini "qara
juldiki
jeng" dégen namda kitab qilip
yézip chiqip, neshiriyatqa
tapshurdi.
Bu munasiwet bilen shwétsiyidiki
RFA’Radyosining ixtiyari muxbiri
2006.02 .18 küni Xoten wilayitining kériye
nahiyiside sherqiy türkistan bayriqini
nahiye bazirigha namelum kishiler teripidin tiklep
qoyush weqesi yüz bergendin kéyin, xitay dairiliri
nahiye boyiche keng kölemlik axturush élip
bérip, kériye nahiyisidiki 6 yashtin 40
yashqiche bolghan kishilerni soraq qilghan.
Dunya uyghur qurultiyi bayanatchisi
dilshat rishitning eskertishiche, axturush
we sürüshtürüsh dolquni dawam qilmakta.
Dilshat rishit, yer asti diniy mekteplerge
qatnishish éhtimali bar, dep qaralghanlar,
tenterbiye meshiqi bilen
shughullinidighanlar, türmidin qoyup
bérilgen sabiq mehbuslar sürüshturulush
obyéktigha aylanghanliqini bildürdi.
Xitay dairiliri sherqiy türkistan bayriqini
hizbul teqrir partiyisining ezaliri tiklep qoyghan
bolushi mumkin deydikenDunya uyghur qurultiyi
bayanatchisining eskertishiche, axturtush we
sürüshturush herikiti shu jaydiki dölet bixeterlik
idarisi, jamaet xewpsizlik dairiliri we nahiyilik
ittipaq komitétining hemkarliqida élip bérilmaqta..
Dilshat rishit, ittipaq komitétining "uyghur
aptonom rayoni" da tunji qétim bu xil
weqelerge seperwer qilinishi, dep körsetti.
Dunya uyghur qurultiyi bayanatchisining
eskertishiche,hazirgha qeder nahiye
boyiche 6 kishi qolgha élinghan.
Emma bu sanning toghriliqi
we aqturush herikitining sherqiy
türkistan bayriqini tiklesh weqesi
bilen munasiwetlik yaki emeslikini
aydinglashturghili bolmidi.
Sherqiy Türkistandiki qorchaq
emeldar ismayil tiliwaldi ötken 12Ayda 2006 - Yili "milliy
bölgünchiler" qarshi küreshning
intayin keskin élip bérilidighanliqini
jakarlighan. Xitay hökümiti sherqiy türkistan
küchlirini "térrorchilar," dep élan qilghan
bolsimu, emma xelqara kishilik hoquq organliri
xitay dairilirini térrorizmgha qarshi turushni
bahane qilip, uyghurlarning kishilik hoquqini
depsende qilmaqta, dep eyibligen. (Erkin)
Sherqiy Türkistandiki Pilanliq Tughut İshliri
Üchün Her Yil 6 Milyon Yüen Ajritilidiken
Xitayning " 11‫‏‬- Besh yilliq pilan" mezgilide
ishgal astidiki Sherqiy Türkistanda elip
beriliwatqan tughut cheklesh ishliri üchün her yili
6 milyon yüen meblegh ajritip,
pilanliq tughut mulazimet tori
qurulishigha serip qilinidiken.
Sherqiy Türkistan radio
istansisining xewer qilishiche,
rayon asasiy qatlamning pilanliq
tughut xizmetlirini téximu
ilgiriligen halda
kücheytish üchün " 11‫‏‬- Besh
yilliq pilan" mezgilide mexsus tür
meblighini her yili 6 milyon yüen
köpeytip, pilanliq tughut mulazimet tori
qurulishini kücheytishni qarar qilghan.
Shundaqla mushu asasta nahiyilerdiki pilanliq
tughu tmulazimet ponkitini bashlamchi, yézaBazarlardiki pilanliq tughut mulazimet ponkitini
Tayanch, kentlerdiki pilanliq tughut mulazimet
ponkitini asas qilghan halda
alahidilikini gewdilendürüp,
nahiye we yéza-Bazarlardiki
pilanliq tughut merkizi
mulazimet ponkitlirining
mulazimet séstima qurulishini
nuqtiliq halda
kücheytidiken.
Xewerde yene, bolupmu yéqinqi
bir nechche yillardin buyan xitay
hökümitining Sherqiy
Türkistandiki Pilanliq tughut ishlirigha alahide
ehmiyet bérip, nopusni kontrol qilish ishlirini
orunlap kelgenliki melum qilinghan. (Peride)
Kanadada Uyghur Medeniyet -Seniti
Tonushturulghan Höjjetlik Filim ishlendi
Kanadaliq réjissor abir alsayéd xanim teripidin
ishlengen, uyghurlarning seniti, medeniyiti
tonushturulghan,
Uyghurlarning bugünki
siyasi ehwali qisturma
qilinghan höjjetlik flim
yéqinda kanadada jamaet
bilen yüz körüshti.
21 Minutluq bu filimde
Uyghurlarning muzika Seniti bilen muqam
enenisini tonushturush
arqiliq, uyghur medeniyiti
bilen uyghur tarixining özAra chemberchas
baghlinidighanliqi we
uyghurlarning medeniyet
eneniliri etrapliq yorutup
bérilgen. Filimde yene
enene bilen zamaniwiliqmu
öz-Ara zich kirishtürülgen.
Bu filimning yoruqluqqa
chiqishida Kanadaning Montreal shehiride
olturushluq uyghur senetkar doktor tamara xanim
we uning kanada McGill uniwérsitétning
muzikishunasliq kespide
doktorluqta oquwatqan qizi
adalyat isiyewa xanim asasliq
rol oynighan bolup, ular
chetellik filim réjissorini
uyghur medeniyiti we seniti
heqqide mol matériyal bilen
teminlepla qalmastin yene,
filimde tonushturghuchiliq
wezipilirinimu üstige alghan.
Tamara xanim moskwa we
qazaqistanlarda uzun yil
uyghur medeniyet-Seniti
heqqide
tetqiqat élip barghan
senetkardur.
Bu filim heqqide melumat
élish üchün, RFA’ning
kanadadiki ixtiyari muxbiri
kamil tursun tamara xanim we uning qizi adalyat
xanimni ziyaret qildi.
XİTAY HÖKÜMİTİ AFGHANİSTANGHA EXLAQSİZLİQ TARQATTİ
Yéqindin buyan xitay bilen afghanistanning
munasiwetlirining qoyuqlishishigha egiship,
kabul qatarliq jaylarda xitaylar soda nuqtiliri hem
résturanlarni échishqa bashlighan.
Fransiye axbarat agéntliqining uchuridin
qarighanda, afghanistan hökümiti xitay.
sodigerlirining bir qisim orunlarda pahishilik
tijaretlirinimu yolgha qoyuwatqanliqini sézip, bir
qétimliq tazilash élip barghan, netijide 46 neper
xitay pahishe ayalni qolgha alghan. Ötken
yilimu 5 neper xitay pahishe ayal qolgha élinip,
yérim yil türmige solanghandin kéyin chégridin
qoghlap chiqirilghan idi. Afghanistan haraq
–sharap ichish, pahishilik qilish qatarliq
exlaqsizliqlargha qattiq chek qoyidighan islam
memlikiti bolsimu, lékin musulman bolmighan
chetellikler achqan réstoranlarning haraq
sétishigha yol qoyulghan iken.
Mart 2006
İstiklâl
Manas, KÖKÇÖKÖZ ve KÖZ-KAMAN
tarafından zehirlenerek öldürülür. (Bu ölüm
olayı, Radloff'un derlediği varyantta, beşinci
bölümde etraflı şekilde yeniden ele alınıp
anlatılır. Manas destanda üç defa ölür:
Prof. Dr. Tuncer Gülensoy
İlk defa, KÖKÇÖ ile savaşırken, aldığı yara O'
nu öldürür;
Bilinen en eski Manasçı KELDİBEK (1750- ?)'tir. Öteki
İkinci defa, zehirlenme neticesinde ölür;
tanınmış Manasçılardan bazıları da şunlardır:
Üçüncü defa, geri dönemeyecek şekilde ölür.)
"Balık" lakablı BEKMURAT (?-1868), NAYMANBAY, AL
Manasım
öldürülmesinden sonra, Kırgızlar
ÇONBAŞ, TINIBEK, ÇÜYÜK, SAĞIMBAY
arasındaki iç çekişmeler artar, iktidar mücadelesi
0RAKBAKOĞLU (1867-1930), SAYAKBAY
yeniden
başlar. Bu bölümlerde hürriyet savaşları
KARALAYOĞLU (1894 - ?), T0GOLOK MOLDO, Ş.
motifinin
daha zayıf olduğu görülür.
RISMENDEYEV, C. KOCEKOV, B. SAZANOV.
SEMETEY
ve SEYTEK kollarında ise Kırgızlar
Kazak Manasçıları arasında CAMBIL CABAYOĞLU (1646arasındaki kardeş kavgasının derin izleri görülür.
1945), MAYKÖT, KULMAMBET, SÜYİMBAY, S.
Milli mücadeleden çok şahsi kavgalar, hanlar ve
MÜRSEKOV ünlülerdendir.
beyler arasındaki anlamsız iç savaş anlatılır.
Günümüzde, Kırgızistan ile Kazakistan'da MANAS'ı yarım
veya tüm olarak söyleyebilen genç Manasçılar bulunmaktadır. SEMETEY'in adını alan ikinci bölümde
Manas'ın karısı KANIKEY ve annesi ÇIYIRDI
MANAS DESTANININ ÖZETİ VE KOLLARI:
(veya:
ÇIYRIÇI), küçük Semetey'i yanlarına
Üç büyük "KOL"dan ibaret olan destanın, MANAS adını
alarak
Buhara"ya,
Manas'ın kayınatası olan
taşıyan birinci bölümü Manasım doğumu, güç sahibi olarak
TEMİR
HAN'a
sığınırlar.
Semetey, Buhara 'da
kendisini tanıtması, Kırgızlar arasındaki savaşlarda şöhret
dayısı İsmail'in yanında kim olduğunu bilmeden
kazanması, Kalmuklara karşı elde ettiği başarılar, Kırgız'ları
büyür. Ondört yaşına geldiğinde kim olduğunu
bir bayrak altında toplaması, ilini düşman istilâsından
öğrenir.
Babası Manas'ın da vasiyeti üzerine
kurtarması gibi olaylardan oluşmaktadır.
TALAS'a
geri döner. Uzun mücadelelerden
"ÇAKIP ile kadını ÇIYRIÇI'nın çocukları olmaz. Baba Çakıp
sonra, iktidarı dedesi Temir Han ile amcalarının
bir çocuk vermesi için Tanrı'ya yalvarır; yeni doğan çocuğa
MANAS adı verilir ve çocuğun geleceği hakkında kehanetler elinden alır. Buna rağmen Kırgızlar arasındaki
beylik ve benlik mücadeleleri bitmez, sürer
yapılır; beşikte iken konuşmaya başlayan Manas, kafirleri
(Kalmuk ve Çinliler) yeneceğini bildirir; baba Çakıp oğlunun gider. Bu mücadeleler sonunda, akrabalarından
birisi olan İLYAS HAN SEMETEY! öldürür ve
yetişmesi için BAKAY'ı görevlendirir, ilerisi için tasarlanan
karısı AY-ÇÖREK" i de kendisine alır.
iki gazanın mahiyeti anlatılır; Manas çabucak büyür ve yiğit
Bu
bölümün asıl baş karakteri MANAS'ı karısı,
bir delikanlı olur ve Kaşgar'da bulunan Çinlileri haraca
SEMETEY'in
annesi KANIKEY ile SEYTEK' in
bağlayıp doğuya sürer."
annesi AY-ÇÖREK'tir. Her iki bölümde de baş
Bu bölümün en güzel kısımları, Kökütey Han Aşı (Kökütey
roldeki
kadının intikam alması incelenir.
Han'ın yoğ 'matem' töreni), Manasım yaralanması ve
SEYTEK
kolu, Manas destanının üçüncü
ölümünün anlatıldığı parçalardır.
bölümü olup Seytek'in hayat hikayesinden
MANAS DESTANI - 3
Geniş Açı
ibarettir. Seytek de babası SEMETEY gibi
gençlik yaşına gelince, babasının katillerinden
intikamını alır, iktidarı eline geçirir, uzun
zamandır esir olan dedesi Manas'ın karısı,
büyük nenesi KANIKEY! de esaretten
kurtarır.
Üç nesle uzanan destanda MANAS kurucu
görevini görür, oğlu SEMETEY iktidarı
tehlikeye sokar. SEMETEY'in oğlu SEYTEK
ise işleri yeniden düzene koyar. KANIKEY,
oğlu SEMETEY! CAKIP'tan ve Onun oğulları
ABEKE ile KÖBÖŞ' ün elinden kurtarır,
büyük meşakkatler sonucu selamete çıkarır.
Ancak, SEMETEY başa geçtikten sonra işleri
doğru düzgün götüremez: önce, adab, erkan
bilmediği için Manas'ınn yiğitlerini gücendirir
ve uzaklaşmalarına sebep olur. Sonra, akrabası
ÜMÜTÖY'ün nişanlısını kaçırır...Töreleri
yerine getirmez. Rüyasında uyarılıncaya ka
dar ölmüş babasının anısına saygıda kusur
eder.
Semetey'in sonu kötü olacaktır. Semetey ile
birlikte soyunun da sonu tehlikeye girmiştir.
Semetey! yenen ER-KIYAZ, SEMETEY'in
yeni doğan oğlu SEYTEK! öldürmek üzeredir.
Tıpkı KANIKEY'in Semetey! alıp kaçırarak
kurtardığı gibi bu sefer de AY-ÇÖRÖK,
"KUĞU" şekline gireceğini ve babası AKINHAN ile yiğitlerini çağıracağını söyleyerek
ER-KIYAZ tehdit eder ve SEYTEK’i kurtarır.
Bu üç kol dışında , MANAS dairesi içinde
kabul edilen ER TÖŞTÜK ve COLAY HAN
destanları da vardır, bu son iki kol bazı bilim
adamlarına tarafından “müstakil bir destan”
olarak kabul edilirler. Bazı bilim adamlarına
göre bu iki destan da MANAS’ın birer epizotu
Olup, onun etrafında oluşmuşlardır. BİTTİ
Hollanda’daki Uygurlar Çin Uluslararası Af Örgütü Doğu Türkistan’daki siyasî
Karşıtı Protesto Eylemi Yaptı tutuklular hakkında yeni rapor yayınlama hazırlığında
Birinci Sayfadan Devam - Göstericiler Çin
saldırganlarının 1997 yılının 5 Şubatında
Gulca’da yaptıkları katliamı kınamak ve
protesto etmek için ve Çin hükümetinin Doğu
Türkistan’da yürütmekte olduğu devlet terörünü
dünya kamu oyuna ifşa edecek türden pankartlar
taşıyarak Hollanda parlamentosu, Hollanda Dış
işleri bakanlığı önlerinde ve şehir merkezinde
bir protesto eylemi yaptılar. Söz konusu protesto
gösterisi sırasında Çin hükümetinin Doğu
Türkistanlılara karşı yönelttiği sindirme ve yok
etme politikasını kınayan Hollanda dilinde,
İngilizce ve Çince olmak üzere 3 dilde olmak
üzere çok sayıda bildiriler de dağıtıldı. Bu
protesto eylemi 3.5 saat boyunca oldukça
heyecanlı ve hararetli olarak devam etti.
Hollanda Doğu Türkistan Vakfı Propaganda
Bölümü 07.02.2006 uygur.org
14. Sayfadan Devam
İSA HUSEYİN : Hakkında 2005 Haziran’ında
12 yıl hapsine karar verildi,Doğu Türkistan
Adalet Partisi üyesi. (Kaynak Bilgi ETIC)
ABDULHALİL ZUNUN: 20 yıl hapsine karar
verildi.
N U R M U H A M M E T YA S İ N ( K Ö R E Ş
HÜSEYİN) 06,03,1964 Doğumlu bir yazardır,
İşgalci Çin devleti bu genç yazarın10 yıl
boyunca sözde bölücülük faaliyetlerinde
bulunduğunu iddia etmektedir. (wild pigeon)
“Yabani Güvercin” adlı kitabın yazarıdır. Bu
kitabını 29 kasım 2004 e kadar elinde
bulundurduktan sonra ismini vererek Kaşgar
Edebiyatı Dergisinde kapalı kapılar ardında
yayınladı (004 bitişi 2005 başlangıcında)
Ürümçi’nin 1. nolu mahkûm olarak
nitelendirilen Yasin, merkezi Amerika Birleşik
devletlerinde bulunan Özgür Asya Radyosu,
Köreş Hüseyin ve Nur Muhammet Yasin’in,
yani Kaşgar Edebiyatının liderlerinden olan bu
kişilerin kısa hikayelerinden bahsetti.
ABDULLAH CEMAL: Çin’in kuzey basında
nisan aylarında sözde etnik bölücülüğü
kışkırtmaktan dolayı suçlandı ve tutuklandı
(Kaynak RFA)
TOHTİ TÜNİYAZ: 6 Şubat 1988 de Ürümçi
bölgesel güvenliği tarafından tutuklandı. Bölge
Almanya’daki “Avrupa Doğu Türkistan Birliği
dışı gizli bilgileri saklamakla suçlandı. 2 yıl
Teşkilatı” tarafından organize edilen bu defa ki
hapsi göz önünde bulundurularak ve 7 yıl politik
protesto gösterisine “Dünya Uygur Kurultayı” nın haklardan mahrum edilerek toplam 11 yıl olmak
merkezdeki temsilcileri, “Doğu Türkistan
üzere yasak konuldu ve tutuksuz olarak serbest
Enformasyon Merkezi sorumluları ve
bırakıldı.
ABDULGANİ MEHMET EMİN :Abdulgani
Almanya’da yaşamakta olan Uygurlar katıldılar.
Mehmet Emin öğretmen ve aynı zamanda
Gösteri sırasında Uygurlar o kadar şiddetli
gazetecidir. 26 ağustos 2002’de alıkonularak
soğuğa aldırmaksızın ellerinde Doğu Türkistan’ın tutuklandı ve mahkeme kararınca gizli bilgiler
Ay-yıldızlı Gök Bayrakları Çin hakimiyetine karşı yayınladığını öne sürerek 9 yıl hapsine karar
yazılan pankartlar olduğu halde Çin yönetimine verildi. Cezasını bölge dışında bilinmeyen bir
yerde çekmektedir. Hayatta olup olmadığı
karşı coşkulu sloganlar atarak gösteri alanını
bilinmiyor.
titrettiler. Bu gösteri Almanya saati ile 10.oo ile
MUHAMMET TOHTİ METROZİ: Siyasi
12.oo arası olmak üzere iki saat boyunca devam
sığınmacı olarak Pakistan’a geçti. Buradan
etti. Bu gösteri başından sonuna kadar coşkulu ve siyasi sığınma talebi kabul edilmek üzere
heyecanlı geçti. Ayrıca bu protesto eylemleri
İsviçre’ye kabul edildi. (Haziran 2003) daha
sonra zor kullanılarak Çin’e geri teslim edildi.
sırasında yasalara aykırı hiçbir harekete
rastlanılmadı. Eylemin sonunda “5 Şubat” Gulca Suçu(!) ise, Pakistan’daki Uygurlara yardımcı
olmak ve onları organize etmekti.
katliamı sırasında hayatlarını kaybeden Şehitlerin NUR
MUHAMMET YUSUF: 1996 da
ruhlarına atfen özel olarak dua edildi.
tutuklandı. 20 yıl hüküm giydirildi. Daha
5 Şubat Gulca Katliaminin 9. Yılı
Münasebetiyle Almanya’da Çin
Karşıtı Protesto Eylemi Yapldı
13
sonraki mahkemelerinde yeterli cezayı aldığı
göz önünde bulundurularak 2006 da salıverildi.
RAHMATCAN: Gulca ayaklanmasından
sonra tutuklandı.(Haziran 1997 de)
Ayaklanmadan dolayı 18 yıl hüküm giydirildi
tam belli olmasa da, 2013 veya 2015 yılında
serbest bırakılacağı öngörülüyor.
AY Ş E Y O L D A Ş , C E L İ L , R E Ş AT
MEHMET, DURSUNCAN MEHMET,
İSMAİL MEHMET: Ekim 1992 de
tutuklandılar. Sözde terörist olayları
körüklemek ve düzenlemek sucundan Artuş
şehrinde tutuluyorlar.
CELİL AVAL: Yargılanmasına devam ediliyor.
AYŞE YOLDAŞ: 5 ila 15 yıl arasında hüküm
giydirildi. Diğerleri 2002 de serbest bırakıldılar.
A B D İ C A N E B U L K A S I M , R E Ş AT
M E H M E T, D U R S U N C A N M E H M E T
İSMAİL MEHMET: Dursuncan Mehmet: 12
yıl hüküm giydirildi. 5 yılın sonunda diğer
arkadaşlarının serbest bırakıldığına inanıyor.
Abdican Ebul Kasım tiberküloz hastalığından
hayatını kaybetti.
ABDUL KERİM METTURSUN: 1995
Yılında Merkez Emniyet birimleri tarafından
tutuklandı. Terörist statüsü uygulandı.
Öğrencileri ulusal terörizm ve bölücülük
hakkında bilgilendirdiğinden. Şu anki
durumları belli değil ama yasal statüleri olduğu
gibi devam ediyor. Tutukluluğu 3 yıl devam
ettikten sonra 1998 de sona erdi.
ÇİNLİ DİPLOMATİK MİSYONLAR
YOLUYLA ALINAN BAZI HABERLER
(Engel olunmadan alınan)
ABDULLAH AHUN:1998 yılının ortalarında
oğlu gibi polisler tarafından tutsak alınarak
tutuklanmıştır. Tohti Niyaz bölgesel polisler
tarafından tutuklanmıştır.
ABLIMET:1998 yılında sözde, Belediyelere
karşı hoş olmayan sözler söylediği için
tutuklandı.
MEMET TURSUN:1998 yılında yasal
olmayan gazeteleri okuyarak yakalandı.Daha
sonra sorguya alınarak 1998 yılının sonlarında
serbest bırakıldı.
ROZI MEHMET TOHTİ:1998 yılında yasal
olmayan sorular sorarak belediyede konuşma
yaptı.
ABDUL HAMİT GAZİ:1998 yılında yasal
olmayan organizatörlerin arasında yer almasından
dolayı tutuklandı. İkamet ettiği bölgede tutuldu. 1998
yılının sonuna kadar da bu bölgede tutuldu. Şu anki yasal
statüsü bilinmiyor.
İLİ MEHMET TURSUN:1998 yılında Çini aşağılayıcı
sözler söyleyerek tutuklandı. 7 ay boyunca bulunduğu
bölgede tutuklu kaldı. 1998 yılının sonunda serbest
bırakıldı.
ABDUL BASİT:1998 yılında göz altına alındı.
SELAHADDİN: Yasal statüleri bilinmiyor.
ROZİ MEHMET: Yasal statüsü bilinmiyor
BARIN’DAN SİYASİ SUÇLULAR
Nisan 1990 da 6000 in üzerinde kişi Çin polislerinin
şiddet kullanmaları sonucu hayatını kaybetti.
İBRAHİM AHMET: 1990 yılında Doğu Türkistan
İslam Partisinin kurucularından olduğu suçlamasıyla
sanık olarak tutuklandı ve ömür boyu hapsine karar
verildi.(Ürümçide hapis süresi devam ediyor)
CEMAL MUHAMMET: 1990 yılında Doğu Türkistan
İslam Partisi kurucularından olduğu suçlamasıyla ömür
boyu hapsine karar verildi.
TOHTİ İSLAM:1990 yılında tutuklanarak 19 yıl
boyunca hüküm giydirildi vusu ceza evinde tutuluyor
2009 yılında serbest bırakılması düşünülüyor.
TURGUN ABDUL KARIM: Nasim Bulak çalışma
kampında tutuluyor. 2008 de bırakılması tahmin
ediliyor.
SÜLEYMAN İSA:18 yıl boyunca tutukluluğuna karar
verildi. Vusu'daki ceza evinde tutuluyor 2009 de serbest
bırakılması düşünülüyor.
TURGUN CAN MUHAMMET:1990 yılında
tutuklandı. 17 yıl hüküm giydirildi. 2007 yılında serbest
bırakılması düşünülüyor.
KURBAN CUMA:1990 yılında tutuklandı 16 yıl
hüküm giydirildi 2006 da vusu ceza evinden serbest
bırakılması düşünülüyor.
RAHMAN CAN AHMET: Ağır yaralı bir şekilde
1990yılında tutuklandı. 16 yıl hüküm giydirildi. Vusu
ceza evinde bulunuyor. 2006 yılında serbest bırakılması
düşünülüyor.
ROZY (RAMAZAN) HAŞİM: Barında 1990 yılında
tutuklanarak Artuş’taki ceza evinde tutuluyor. Sağlık
durumu çok zayıf.
ROZY CUMA (BAYRAM CUMA):1990 yılında
kayboldu. Ölü yada diri olduğu konusunda bir haber
alınamadı.
AZİZ KURBAN: 5 Ekim 1990 Ürümçi cezaevinde
tutuluyordu. Sonradan nereye götürüldüğü bilinmiyor.
HÜSEYİN KURBAN:1990 yılında tutuklandı. 1992 de
serbest bırakıldı ancak bu yönde her hangi bir kanıt yok.
ABDURAHİM TURDİ:1990 yılında tutuklandı.
öldürüldüğü sanılıyor
MÜKERREM :1990 yılında Kucha şehrinde
tutuklandı.
AHAD ALLAHVERDİ:1990 yılında
tutuklandı. Shezi cezaevinde tutuklu.
İstiklâl
www.istiklalgazetesi.com.tr
Mart 2006
Aylık Siyasî Bağımsız Gazete
Yıl: 2
Sayı: 20
Fiyatı: 1 YTL
“Hayatım boyunca memleketim
ve halkım için yararlı gördüğüm her
şeyi büyük bir arzu ve gururla yaptım.
Bundan dolayı bütün sorumluluğu
üzerime alıyorum. Benim yerime kimse
hesap vermek zorunda kalmamalıdır.
Hukukî mesuliyet ve sorumluluk bana
aittir. Yurdumu terk etmek veya
kaçmak çare değildir ve benim
inançlarıma tamamıyla ters düşer.”
Dr. Mesut Sabri Baykozi
UAÖ, Doğu Türkistan’daki
siyasî tutuklular hakkında yeni
rapor yayınlama hazırlığında
Uluslar arası Af Örgütü Doğu Türkistan’daki siyasî tutuklular
hakkında yeni bir rapor yayınlama hazırlıklarını sürdürüyor.
Dünya Uygur Kurultayı’nın Sekreteri Dolkun
Eysa’nın verdiği bilgilere göre, Uluslararası Af
Örgütü uzun zamandan beri Doğu Türkistan daki
siyasî tutuklular listesinenetlik kazandırma
çalışmalarını sürdürüyordu. Af Örgütünün bu
İsviçre’de “Kara Jul’daki Savaş”
Adlı Kitap Yazıldı
“Dünyanın en eski halısı
Doğu Türkistan’da bulunmuştur”
Koyunlu Halı’nın Halkla İlişkiler Müdiresi Hatice Adalı, halı-kilim
sanatının eski tarihlere dayandığını söyleyerek, “Dünyada bilinen
en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında bulunmuştur.
‘İran düğümü’, ‘asimetrik’; Türk düğümü ise ‘simetrik’tir
Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının
Türk halısı olduğunu gösterir” dedi. Halının bilinen en eski tarihine kadar
uzanan yolculuğu hakkında bilgi veren Koyunlu Halı’nın Halkla İlişkiler
Müdiresi Hatice Adalı, halı-kilim sanatı ve koyun ilişkisine değindi. 11’de
Hatice
Adalı
ABD Guantanamo’daki Doğu Türkistanlıları,
işkence yapabileceği gerekçesiyle Çin’e iade
etmediğini açıkladı
Guantanamo’da, Amerikan askerlerinin
yaptığı işkencelerin dayanılmaz boyuta
ABD bu açıklamayla; biryandan işlediği işkence suçlarını ulaşması üzerine esirlerin intihara
örterek sempati kazanmaya çalışıyor diğer yandan, kendisi teşebbüs ettiği bilindiği halde
gibi işkenceci olan rakibi Çin’i yıpratmak istiyor. Vahşetini Washington’un kendisi işkenceci değilmiş
gibi Uygur Türkleri’ni işkence yapılır
propagandalarla gizlemeye çalışan Amerikan yönetimi,
endişesiyle Çin’e iade etmeyeceğini
yıllarca suçsuz yere esir tuttukları Doğu Türkistanlılar’ı
duyurması sinsi bir taktik. İşkenceci
Çin’e iade etmeyeceklerini, kendilerini kabul edecek bir
ülke bulunduğu takdirde serbest bırakılacaklarını açıkladı. Amerika bu açıklamayla; dünya
kamuoyunu yanıltıp bir yandan sempati
kazanmaya ve puan toplamaya çalışıyor
diğer yandan kendisi gibi işkenceci olan
rakibi Çin’i yıpratmak istiyor.
Propaganda uyarınca Amerikan Adalet
Bakanlığı tarafından bir belge yayınlandı.
Belgeye göre, istinaf mahkemesi kararı
gereği, ABD yönetimi tarafından
‘’düşman savaşçı’’ olarak görülmeyen
Uygur kökenlilerin, Guantanamo’da daha
fazla tutulmasının gereği bulunmuyor.
Çin Afganistan’a ahlâksızlık ihraç ediyor
Geçen yıl Afagazistan da 5 Çinli fahişe ele geçirilerek
6 ay hapiste tutulduktan sonra sınır dışına kovulmuşlardı
Çin ile Afganistan arasındaki
münasebetlerin sıklaşmasına
paralel olarak Çinliler Kabil
başta olmak üzere bazı
Afganistan vilayetlerinde
ticaret yerleri ve Çin
lokantaları açmaya
başlamışlardı. Fransız Haber
organlarının verdiği haberlere
göre Afganistan hükümeti
Çinli tüccarların bazı
çalışmalar esnasında da Dünya Uygur Kurultayı ile
yakın temasta olacağını söyleyen Eysa, yakında
Uluslararası Af Örgütünün Doğu Türkistan’daki
siyasî tutuklularla ilgili ciddî ve kapsamlı bir rapor
yayınlayacağını da ifade etti. 13’te
yerlerde kadın ticareti de
yapmakta olduklarını tespit
ederek, bir dizi temizlik
hareketi başlatmıştır. Bu
hareket sonucunda 46 adet
Çinli fahişe ele geçirilerek
tutuklanmıştır.
Geçen yıl da 5 Çinli fahişe
ele geçirilerek 6 ay hapiste
tutulduktan sonra sınır dışına
kovulmuşlardı.
1960'lı yıllarda Doğu
Türkistan'ın güneyden kuzeye
geniş çaplı olarak yayılan Doğu
Türkistan Halk ihtilali Partisi
yer yer ciddi şekilde harekete
geçerek silahlı ayaklanma için
hazrlık yapmışsa da çeşitli
sebeplerle bu
hareket Çin
hükümetine ifşa
edilmiş
olduğundan on
binlerce kişi Çin
hükümetinin gizli
kuşatması altında
tutuklanmalara
maruz kalmışlardı.
O dönemdeki
geniş çaplı
tutuklama
kampanyası
sırasında Doğu Türkistan Halk
İhtilali partisi Kaşgar Şubesinin
bazı üyeleri Ahunop ve Mijit
Siling’in önderliğinde kuşatmayı
yarıp çıkarak, Atuş’un Kara Jul
köyünde toplanmışlardı. Onlar
burada Çin Askerleri ile silahlı
çatışmaya girerek tarihte
“Ahunop ve Mijit Siling Olayı”
diye anılan kahramanlık
sayfasını oluşturmuşlardı.
Şu anda İsviçre’de yaşamakta
olan Haji Abdureşit Kerimi, o
zamanki olaya katılanlardan bir
olarak Çin
polislerine esir
düşen ve 15 yıl
hapis yatan canlı
şahitlerden
biridir. Bu önde
gelen milli
ihtilalci bu
yakınlarda o
zamanki olaylar
hakkındaki
hatıralarını
anlattığı “Kara
Jul’daki Savaş”
adlı bir kitap yazarak
neşriyatçılara teslim etti.
Bu münasebetle RFA’nın
İsviçre’deki gönüllü muhabiri
Yalkun mezkur kitabın yazarı
olan Haji Abdurişit Kerimi’ye
bir ziyarette bulundu.
Japon silahıyla Çin'i vurdu
Konya'da bir tekstil
firması, geliştirdiği
üretim sistemi sayesinde,
bugüne kadar namaz
takkesinde dünya
piyasasındaki Çin
hakimiyetine son verdi
Konya'da faaliyet gösteren
Sentosa Triko A.Ş Yönetim Kurulu
Başkanı Abdullah Altuntaş, AA
muhabirine yaptığı açıklamada,
kuruluşu çok eskilere dayanan bir
firma olmadıklarını, tekstil işine de
2001 yılında girdiklerini belirtti.
Triko ürünleri imal etmeye
başlarken piyasayı tanımaya
çalıştıklarını anlatan Altuntaş,
''Yüksek kar getirebilecek ürünleri
araştırdık. İlk sırada Türkiye'de
üretilmeyen ve o güne kadar
tamamı Çin'den ithal edilen,
erkeklerin namaz kılarken
kullandığı namaz takkesi olduğunu
gördük'' dedi. 10’da

Benzer belgeler