İstiklâl
Transkript
İstiklâl
www.istiklalgazetesi.com.tr Mart 2006 Aylık Siyasî Bağımsız Gazete Yıl: 2 Sayı: 20 ISSN 1305-2993 İstikl İstiklââll Dr. Mesut Sabri Baykozi 1887 - 25 Şubat 1952 Vefat Yıldönümü Fiyatı: 1 YTL Hoten'in Keriye Nahiyesine Gökbayrak dikildi 17.02.2006 Cuma günü Doğu Türkistan’ın Hoten vilayetinin Keriye nahiyesinde kimliği belirlenemeyen kişilerce Doğu Türkistan Bayrağı’nın nahiye pazarına dikilmesi hadisesi cereyan ettikten sonra Çin makamları nahiye genelinde geniş çaplı arama faaliyeti başlatmış olup, Keriye Nahiyesinde 6 ila 40 yaş arasındaki herkesi sorguya çekmişlerdir. Dünya Uygur Kurultayı Sözcüsü Dilşat Reşit’in beyanına göre İllegal dini okullarla ilişkisi olduğundan şüphelenilenler, spor dalları ile meşgul olanlar, hapisten çıkan eski mahpuslar, araştırılanların başında yer almaktadırlar. Çin makamları Doğu Türkistan Bayrağının Hizbul tahrir Partisi üyeleri tarafından dikilmiş olabileceğini ileri sürmektedirler. 5’te Çin Büyükelçiliği önünde 5 Şubat 1997 Gulca Kürk' Protestosu... DOĞ-ÇEV, Katliamının 9. Yılı 5 Şubat Gulca Katliaminin hayvanların kürkleri için 9. Yılı Münasebetiyle "vahşice öldürülmesini" Almanya’da Çin Karşıtı Protesto Eylemi Yapıldı protesto etti İsviçre Uygur Komitesi’nden Önemli Bildiri Bu gün hızlı adımlarla uluslar arası kamuoyu oluşturma yolunda ilerlemekte olan Uygur Demokratik hareketinin en üst seviyelerine ulaşmak Hür Uygur Radyosu ve bu yoldaki birliğin İsviçre sağlam temeller üzerinde hayat bulması için, İsviçre Uygur Komitesi bütün dünyada ciddi bir mesele haline dönüşmekte olan “Vatana gidip gelme” meselesine karşı aşağıdaki bildiriyi yayınlamıştır. 2’de Çin'de kürkleri için hayvanların vahşi şekilde öldürülmesi Doğa ve Çevreyi Koruma Yaşatma Derneği (Doğ-Çev)tarafından Çin Büyükelçiliği'ne siyah çelenk bırakılarak protesto edildi. Çin Büyükelçiliği önünde toplanan Doğ-Çev yanlısı bir grup adına basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, uluslararası kürk endüstrisinin, kürk üretiminin altında yatan vahşeti örtbas etmek ve insanları yeniden kürk giymeye teşvik etmek için son 10 yıldır çok iyi planlanmış bir halkla ilişkiler kampanyası yürüttüğü iddia edildi. 11’de Lanetli Karikatür İSLÂM DÜŞMANLARI DANİMARKA’DAN DÜĞMEYE BASTILAR 2’de Doğu Türkistanlı çocuklar eğitim-öğretimden yoksun “Hocali Türk Katliamı”nın 14. Yılında İstanbul'da gösteriler düzenlendi Hollanda’da faaliyet gösteren “Doğu Türkistan Vakfı”nın organizasyonu ile 06.02.2006 günü Hollanda’da yaşayan 50 den fazla Uygur Hollanda’nın Denhag şehrindeki Çin konsolosluğu önünde Çin karşıtı bir protesto gösterisi gerçekleştirdiler. 13’de bırakmaktadır. 9’da TEMEL den ŞEN OZAN Hollanda’daki Uygurlar Çin Karşıtı Protesto Eylemi Yaptı Müge Çetinkaya-İstanbul 22 Şubat 2006 tarihinde Çin yasalarında her ne kadar azınlık milletlerin kendi ana İstanbul Taksim meydanında, dillerinde öğrenim görme hakkına yer verilmişse de Çin 1992 yılının 25 26 Şubat makamlarının kendi işgalleri altındaki Doğu Türkistan’da günlerinde, Karabağ'da yürütmekte oldukları çift dilde eğitim ve öğretim politikası Ermeni ordusunun katlettiği Uygur’ların ana dillerini öğrenmekten mahrum Azerbaycanlılar anıldı. 2’de Mehmet Emin BATUR 04.02.2006 günü Komünist Çin hakimiyetinin 1997 yılı 5 Şubatında Gulca’da yapmış olduğu kanlı katliamının 9. yılı olması sebebiyle Almanya’nın Münih kentindeki Çin konsolosluğu önünde protesto gösterisi yapıldı. 13’de Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY Selahattin TEKİZOĞLU Yrd. Doç. Dr İklil KURBAN Abdulmecit AVŞAR “Doğu Türkistan İçin Savaş” adlı kitabımdan özetler-4 PATLAMAYA HAZIR BİR BOMBANIN ÜZERİNDEKİ ÇİN 11’de İSLÂMDA AHLÂK VE KARDEŞLİK MANAS DESTANI 3’de 13’te SENİ ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN HER ŞEYİ TERK ET! - 2 6’da Hocaların İktidara Gelişi ve Aktaglıklar-Karataglıklar Mücadelesi 9’da Davaya inanınca, dağlar aşılırmış ! 5’te İSLÂM DÜŞMANLARI DANİMARKA’DAN DÜĞMEYE BASTILAR Danimarka tarafından ortaya atılan bir serseri mayın hemen, hemen bütün dünyadaki Müslümanların büyük ve sert ölçülere varan infialler göstermesine sebep olmaya devam ediyor. Dünyada İslâm inancına sahip olan insanların kendi kutsallarına saldırılmasına ve hakaret edilmesine tepki göstermelerinden daha tabiî bir şey olamaz. Asıl tepki gösterilmediği zaman daha büyük evrensel faciaların söz konusu olabileceği düşünülmelidir. Bugün gösterilen bu lokal bazdaki tepkilerin büyük felâketlere doğru kapı aralanmasının önünü almakta olduğu düşünülmelidir. Danimarka devletinin bu konuda tek başına hareket ettiğine de inanmak zor. Çünkü o ülkede bir sözde karikatürist (provokatör) bir melanet işledi. Belki bu işlediği melanetin arkasından bu kadar büyük tepki göreceğini de hesap edemedi. Fakat bütün İslâm beldelerinde çığ gibi büyümekte olan tepkileri de göre, göre Danimarka devleti yetkililerinin bu olayla ilgili olarak İslâm dünyasından ve hatta bütün dünyadan bir özür dileyerek yükselen tansiyonun düşürülmesini sağlaması gerekirken, k… kırık bir karikatüristi “Basın özgürlüğü” yada “Düşünce Özgürlüğü” kapsamı içerisinde savunuyor olması olayları çok daha tehlikeli boyutlara doğru tırmandırmaktadır… Bu düşüncemi bir komplo teorisi olarak ta algılayabilirsiniz ama, bu hakaret içeren karikatürün Danimarka başta olmak üzere daha başka İslâm düşmanı ülkelerin oluşturdukları bir konsensüs tarafından tezgâhlanan bir provokasyon ve nabız yoklama operasyonu olduğunu düşünüyorum. Çünkü; özellikle 11 Eylül olayından sonra İslâm’a yöneltilen bir takım suçlama ve saldırılara paralel olarak dünyada da yükselen bir İslâmî bilinçlenme ve şuurlanma da söz konusudur. Asırlarca batılılar tarafından gerici olmakla suçlanan Müslümanlar insanlığa sunulan teknolojik yeniliklerden en üst düzeyde yararlanarak bu gün birçok batılı sözde bilim adamını gerilerde bırakacak seviyelere doğru yol almaktadır. Bunun yanı sıra dünyada birileri tarafından sürekli olarak İslâm’ın terörle eşdeğerde telaffuz edilmesi ise dünya Müslümanlarını oldukça rahatsız eden bir konudur. Fakat her şeye rağmen Müslümanlar bu güne kadar meşru müdafaa haklarını kullanmanın dışında İslâm düşmanlarının ellerine her hangi bir koz teşkil edecek olayların kaynağı olmaktan azami derecede uzak durdukları için sağduyu sahibi bazı gayri Müslimler arasından din değiştirerek kendiliklerinden İslâm’ı kabul edenlerin sayısında da bir artışın olduğu biliniyor. Dolayısıyla Bu etki- tepki olayında Müslümanların daha güçlü bir ilerleyiş ve kalkınma çizgisi içinde olduğu kabul edilmesi gereken bir gerçek olarak kendisini gösteriyor. İşte bu gidişattan büyük rahatsızlık duyan İslâm düşmanı şer odakları üs olarak seçtikleri Danimarka’dan düğmeye basmak suretiyle dünya Müslümanlarının tepkisini ve nabzını ölçmeye kalkmışlardır. Ola ki; çok önemli bir tepki görülmemesi, gösterilmemesi durumunda İslâm dünyasına karşı daha büyük melanet senaryoları sahnelemek için yeni plânlar yapacaklardı…Bu olayların patlak vermesinden sonra Müslüman olmayan bazı din adamları ve ülkeler dahi tepki göstererek Danimarka hükümetini kınarlarken, Türkiye’den bazı sözde gazetecilerin ve entelektüel geçinenlerin “Karşılıklı olarak dini inançlara saygılı olunmalıdır” şeklindeki uşaklık ve aşağılık kompleksi kokan sözleri insanı çileden çıkartacak cinstendir. Müslümanlar ne zaman hangi dine bu türden hakaretler etmişlerdir de bu algılama özürlüler “karşılıklı olarak” ifadesini kullanma gafletinde bulunuyorlar? Doğrusu anlamak mümkün değil… Buradan bu menfur olaya kendi çapında tepki koyan bütün Müslümanları tebrik ediyorum. Olması gereken de bu! Fakat, yine Müslümanlara yakışır tarzda bir protesto etme biçimi ile… İstiklâl Mart 2006 İstiklâl 2 Dünya Irak'ta El-Askeriye Türbesi Bombalandı Irak'ta el Askeriye Türbesi'nin bombalanması ülkeyi mezhep çatışmasının eşiğine getirdi. Kızgın Şiiler Sünnilere ait camileri yaktı. Kimliği belirsiz kişilerce Peygamberimiz'in torunlarından İmam Hasan el Askeri ve İmam Ali el Naki'nin türbesinin bombalanması, Irak'ta en kötü senaryo olan iç savaşı yeniden gündeme getirdi. Türbenin bombalandığı haberinin duyulması üzerine sokaklara dökülen Iraklı Şiiler, protesto gösterileri yaptı. ITC Başkanı Dr. Sadettin ERGEÇ Samarra Saldırısını Kınayarak Milleti Sağ Duyulu olmaya Çağırdı Türkmeneli TV ITC Başkanı Dr. Sadettin ERGEÇ Samarra Saldırısını Kınayarak Milleti Sağ Duyulu olmaya Çağırdı. Bu gün üzülerek söylemem gerekirse almış olduğumuz üzücü haberler içerisinde Selam olsun Ali el Hadi ve Hasanın el Askeri’nin Mezarlarına utanç verici bir saldırı, bir tecavüz yapılmıştır. Biz Irak Türkmen Cephesi olarak, tüm Türkmenler, ve şahsımız adına bu yapılan korkunç tecavüzü şiddetle kınıyoruz. Bu yapılanlar bizim milletimize, Iraklılara yapılan en büyük komplolardan biridir. Bu yapılanlar biz Müslümanlar arasında çıkarılması istenen mezhep kavgasının ateşlenmesi amacıyla yapılmıştır bunu yapanlar mutlaka art niyetlidir. Bizim İnsanlarımız,bizim toplumumuz,bizim Milletimiz,bizim Müslüman’ımız sağduyuludur bunu da gayet iyi bir şekilde atlatacaktır. Tüm Müslümanların başı sağ olsun, bu yapılan korkunç tecavüze karşı mutlaka yürek birliği içerisinde bunun üstesinden geleceğimize inanıyorum ve tekrar ediyorum Irak Türkmen Cephesi, olarak Türkmenler olarak baş sağlığı diliyorum var olun sağ olun teşekkürler. “Hocali Türk Katliamı”nın 14.yılında İstanbul'da gösteriler düzenlendi Birinci Sayfadan Devam Müge Çetinkaya-Gösteriye çeşitli dernek ve siyasi partiler katıldı. Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Azerbaycan Kültür Derneği, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi İl Yönetim Kurulu, İşçi Partisi Gençlik Kolları, Türk Dünyası Akraba Toplulukları Kongresi gibi kuruluşlar, yer aldılar. Hocali katliamının 14.yıl dönümü, Taksim meydanını dolduran kalabalık grubun sloganlarıyla başladı. 'Faşist ve terörist Ermenilere ölüm olsun' , 'Ya Karabağ, ya ölüm' , ' Karabağ tezlikle azat olmalıdır' , ' Rus, Fars, Ermeni, bütün Türk'ün düşmanı' , ' Mahvolsun Fars ve Ermeni Faşistleri' , 'Yaşasın birleşik Azerbaycan' , 'Başkentimiz Tebriz ' şeklinde sloganlar atan ve bu sloganların yazılı olduğu pankartları, dövizleri taşıyan kalabalık grup, basın mensupları tarafından izlendi. Gösteri, olaysız sona erdi. Kuzey Azerbaycan Cumhuriyetinin sınırları içindeki, dünya kamuoyunda Dağlık Karabağ olarak anılan Azerbaycan Türklerinin yerleşim yeri, 1992 yılında ahalisi Azerbaycanlıların, Ermeni ordusunun anî baskınıyla katledilmesiyle, uluslar arası gündeme düşmüştü. Cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmadan, kundaktaki Azerbaycanlı bebeklerin bile katledildiği, kadınlara tecavüz edildiği, erkeklerin diri diri yakıldığı, yaşlıların eziyet edilerek öldürüldüğü Hocali katliamı, Ermenilerin, 20.yüzyılın başında Anadolu topraklarında Türklere gerçekleştirdiği katliam girişim ve teknikleriyle birebir örtüşüyor. Erzurum, Kars, Van, Trabzon başta olmak üzere, İç Anadolu'ya kadar giren Ermeni çeteleri, önlerine gelen Türkleri acımasızca katletmişlerdi. İstanbul'da tertiplenen gösteriye , Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketinin (GAMOH) bütün üyeleri , tam kadro olarak katılmıştır.. Hocali katliamı, Avrupa ülkelerinde yaşayan Kuzey ve Güney Azerbaycanlılarca, önümüzdeki günlerde anılacaktır. 25 Şubat 2006 tarihinde, Almanya'nın Berlin şehrinde, GAMOH' NİN Berlin sorumlusu Ahmet Yazdani beyin tertiplediği organizasyonla, saat 11.00'de Ermenistan Konsolosluğu önünde başlayacak olan gösteri; Ermenistan'ın siyasetinin ve işgali altına tuttuğu Karabağ'da yaşayan Azerbaycanlıların katliam’a uğratılmasının kınandığı konuşmalar yapılarak sonlandırılacaktır. 26 Şubat 2006 tarihinde saat 21.30 23.30 arasında, GAMOH Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi Prof. Dr. Habib Derzinevesi, Türkiye'de yayın yapan Avrasya televizyonunun Kamuoyu isimli programına katılarak Hocali katliamıyla ilgili konuşma yapacaktır. Hocali katliamı; insanlık suçudur ve çağımızın Türk soykırımıdır.. Çin'de 'özgürlük' ve 'demokrasi'yi aramak yasak! İsviçre Uygur Komitesi’nden Önemli Bildiri Microsoft'un Çin pazarına hitap eden MSN sürümünde, yönetimin istediği bazı kısıtlamalar yapılıyor. Bu servisle yapılan mesajlaşmalarda, 'özgürlük', 'demokrasi', ‘insan hakları' ve gösteri yürüyüşü' gibi sözcükler bloke ediliyor. Kullanıcı mesajına Çin hükümeti tarafından 'tabu' sayılan sözcükleri yazdığında ekranda, 'Yasak sözcük, lütfen silin' ifadesi beliriyor. Google, ise Tayvan'ın bağımsızlığı veya 1989 Tienanmen Olayları gibi birçok başlığın aramasını Çin yönetiminin talebi üzerine engelliyor. Yaklaşık 30 bin memur, hergün web sitelerini, tartışma forumlarını ve e-mailleri kontrol ediyor. Ocak 2001'den beri, sakıncalı oldukları iddia edilen bilgileri internette yayımlayanlar veya e-posta yoluyla yayanlar, en ağır şekilde cezalandırılıyor. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, yaklaşık 50 kişi, 'sakıncalı bilgileri' internette yayımladıkları veya e-posta yoluyla yaydıkları için hapiste. Çin'in yanı sıra Belarus, Myanmar, Küba, İran, Libya ve Maldivler internette sansüre başvuruyor. Amerikan Kongresi’nin Çin’in sansür uygulamalarını tartışmak üzere düzenlediği bir panelde Yahoo ve Google başta olmak üzere bazı teknoloji şirketleri ağır bir şekilde eleştirildi. Panelde şirketler, özgür düşünce üzerinden kar amacı gütmek ve totaliter Çin hükümetinin sansürcü politikasında pay sahibi olmakla suçlandı. ABD Kongresi tarafından düzenlenen bir panelde ileri teknoloji şirketlerinin son zamanlarda Çin’de gerçekleştirdiği atılımlar tartışıldı. Panelde, arasında Yahoo, Google, Microsoft ve Cisco gibi yazılım ve donanım üzerine faaliyet gösteren dev Amerikan şirketlerinin faaliyetleri ağır bir şekilde eleştirildi. Yahoo ve Google, özgür düşünce üzerinden kar amacı gütmekle suçlanırken, Microsoft ve Cisco da, Küresel İnsan Hakları Alt Komitesi önünde savunma yaptı. Geçtiğimiz haftalarda ‘Çin’e özel’ bir arama sitesini hayata geçiren Google, çeşitli çevreler tarafından Çin hükümeti ile ortaklaşa bir şekilde davranmak ve sansürcü anlayışı benimsemekle suçlanmıştı. Yahoo da pek çok kez Çin’deki özgür düşünce savunucularını hükümete bildirmekle itham edilmişti. Panelde Microsoft ve Cisco da suçlamalardan nasbini alarak, büyük bir potansiyele sahip bilişim pazarının hızla geliştiği Çin’de hükümetle “işbirliği” yapmakla eleştirildiler. Birinci Sayfadan Devam Şehitlerimizin kanları ve şerefli namları bedeline siyasi sığınma talebinde bulunarak yabancı ülke pasaportu alan ve çeşitli Uygur teşkilatları bünyesinde demokratik hareketlere aktif olarak katılan, Çin elçilik ve konsoloslukları önünde ayyıldızlı Gök Bayrağını dalgalandırarak “Uygurlara Özgürlük” diye bağıran fakat, şerefsizliğin ve namussuzluğun ne anlama geldiğini bilmeyen az sayıdaki bazı iradesiz kişiler bu gün o sevgili Gökbayrağı bırakıp, kendilerinin önlerinde bağırdıkları Çin elçiliklerine utanmazca tazimde bulunarak vize almakta ve Çin’e koşmaktalar. Çin hükümeti bu uşak tabiatlılardan faydalanarak, kendilerinin Uygur teşkilatlarını parçalama, Uygurlar arasına fitne-fesat dağıtma, gizli bilgiler alma gibi rezilce maksatlarına erişmek için çok ciddi faaliyetler yürütmektedirler. Dış ülkelerde siyasi sığınma talebinde bulunanların davamız konusunda güvenilebilirliklerinin ciddi bir dayanağının olması ve Çin uşaklarının saflarımız arasına sızmalarının önlenmesi için, İsviçre Uygur komitesi, dış ülkelerde siyasi sığınma talebinde bulunarak yabancı ülke pasaportu alan ve Çin’e gidip gelenlere Uygur Demokratik hareketi içindeki güvenilmez kişiler olarak bakmaktadır. Bu sebeple, İsviçre Uygur Komitesinin aktif üyelerinden AKFAR AHMAT ile ABDUMİJİT SAVUT (MIJITKARİM) adlı kişilerin görevden alınarak üyelikten çıkartıldıkları kamuoyuna duyurulur. İsviçre Uygur Komitesi 19.02.2006 İstiklâl Mart 2006 Dağlık Karabağ için 6. Kez görüşme Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda 6. kez yapılan ikili görüşme öncesinde iki tarafta da iyimserlik havasının hâkim olduğu belirtildi. Önce liderlerle ayrı ayrı görüşen Chirac, barış fırsatının değerlendirilmesi çağrısı yaptı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan , Dağlık Karabağ sorununun çözümü için dün 6. kez bir araya geldi. Dağlık Karabağ sorununun çözümünde arabuluculuk üstlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Minsk Grubu'nun diğer üyeleri Rusya, Fransa ve ABD'li yetkililerin de yakından izlediği görüşme, Fransa'nın başkenti Paris yakınlarındaki Ramboillet Şatosu'nda gerçekleşti. Görüşme öncesinde Aliyev ve Koçaryan'la ayrı Giro ayrı bir araya gelen Fransa Manoyan Cumhurbaşkanı Jacques Chirac , her iki lidere Dağlık Karabağ sorununa ilişkin ortaya çıkan mevcut barış fırsatının kaçırılmaması çağrısı yaptı. Uluslararası toplumun da barış müzakerelerini desteklediğini söyleyen Chirac, sorunun çözülmesinin bölgedeki barış ve istikrara da katkıda bulunacağını vurguladı. Aliyev ve Koçaryan'ın bir bölümü çeşitli uluslararası toplantılar çerçevesinde yapılan görüşmelerinin ilki Aralık 2003'te gerçekleşmiş, iki lider daha sonra Astana ve Kazan'da birer kez, Varşova'da iki kez bir araya gelmişti. Koçaryan Azerbaycan vatandaşı Azerbaycan, sorunun ancak toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülebileceği, toprak tavizinin kesinlikle mümkün olmadığını dile getirirken, Ermenistan Dağlık Karabağ'ın ''bağımsız bir devlet olması veya Erivan'a bağlanması dışında bir çözümün kabul edilmeyeceğini'' birçok kez ifade etti. Ermenistan'ın 1990'da Dağlık Karabağ'ı işgal etmesiyle başlayan savaşta yaklaşık 35 bin kişi yaşamını yitirmiş, yüz binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. Bakû'nun bölgedeki fiili hâkimiyetini sona erdiren çatışmalarda Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin liderliğini üstlenen isim ise halen resmen Azerbaycan vatandaşı olan şu anda Ermenistan'ın lideri Koçaryan'dı. Gözlemciler, Paris görüşmesi öncesinde iki tarafta da iyimserlik havasının hâkim olduğunu ancak herhangi bir uzlaşmaya varılsa bile, bunun ülke kamuoylarına kabul ettirilmesinin kolay olmayacağına dikkat çekiyor. Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini işgal altında tutan Ermenistan'ın bu tutumu, Türkiye'nin bu ülkeyle resmi ilişki kurmamasının önemli nedenleri arasında bulunuyor. AİHM, Bulgaristan'ı suçlu buldu Bulgaristan’daki Türk azınlığa mensup, Muhammed Ahmed Osman ve eşi İlmiye Hasan Osman’ın yaptığı başvuruyu değerlendiren AİHM, Sofya’yı suçlu buldu. Mahkeme Bulgaristan’ın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muamelenin yasaklanması, ayrımcılığın yasaklanmasıyla mal ve mülkiyet korunma hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Bulgaristan, Plovdiv bölgesindeki Brani Pole köyünde yaşayan Osman çiftine, mahkeme masrafları da dahil olmak üzere 8 bin 340 Euro tazminat ödeyecek. 1983’ten bu yana köylerindeki tarım kooperatifine ait bir evde oturan ve yine evin yanındaki toprağı kullanma hakları bulunan çiftin evleri ve toprakları, 1990’da çıkan yasa gereği ellerinden alınmıştı. Muhammed Ahmed Osman, Bulgar mahkemesine yaptığı başvuruda ev ve topraklarından uzaklaştırıldığını, polis tarafından dövüldüğünü ve kötü muameye tabi tutulduğunu bildirmişti. İstiklâl Avrupa Temsilcisi Şen Ozan Yıl: 2 Sayı: 20 Mart 2006 Tel: + 49 175 404 36 23 Aylık Siyasî Bağımsız Gazete Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Avusturya Temsilcisi Arafat SÖKER 0043 6644 0180 96 Mehmet Emin BATUR Genel Yayın Yönetmeni Abdulmecit AVŞAR Bulgaristan Temsilcisi Beletin Halil Ali 00359 3631 3573 Yurt İçi Posta Çeki Hesabı Celalettin BATUR: 5024316 Haber Müdürü Erkinbeğ UYGURTÜRK Konya Temsilcisi Baybars GÜLENSOY: 0090 542 836 15 51 İstanbul Temsilcileri Esenler - İbrahim DOĞUŞ: 0535 689 57 69 Zeytinburnu- Miradil Batur: 0 535 361 19 83 Bursa Temsilcisi Kahraman UYGURTÜRK : 0090 505 698 21 77 Merkez Adres: Gevher Nesibe Mah. Donanma Cad. No:13 Kocasinan-Kayseri/Türkiye Tel: (0090) 352 338 58 97 Belge Geçer: (0090) 0352 338 58 97 Cep Tel: 0532 255 99 30 http://www.istiklalgazetesi.com.tr http://www.hurgokbayrak.com Elektronik Posta: [email protected] ISSN 1305-2993 Grafik-Dizgi-Tasarım Hürgökbayrak Baskı Hakimiyet Matbaası Bu gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir İsviçre Temsilcisi Karahan Endili 0041 787 954 707 Almanya Temsilcileri München: Bad Wurzach: Memmingen: Ravensburg: Lindau: Ulm: Fr-hafen : Siegen : Berlin : Kisslegg: Leipheim: Weingarten: Biberach: Aalen : Karlsruhe : Hamm : Neckarulm: Wangen: Kempten: Mainz: Frankfurt: Eyüp Tanrıverdi +49 179 533 01 86 Arefe Uludağ +49 173 231 62 86 Nuri Kokoğlu +49 151 124 593 12 Çağlar Eren +49 179 799 58 44 Ali Güngör +49 171 810 00 89 Sebahattin Gülveren +49 173 591 52 29 Safa Çakmak +49 171 267 40 66 Adem BIYIK +49 271 870 70 34 Reyhan OĞUL +49 176 298 398 05 Kenan Batur +49 160 948 445 40 Yakup Ay +49 176 240 200 88 Baki Alkan +49 176 232 663 53 Ali Yüksel +49 172 468 33 25 Ali Yanar +49 179 687 99 56 Ali DEMİR +49 176 247 855 91 Zafer TOPAK +49 176 767 878 20 Rukiye ANDIÇ İsa Göçer Mustafa Kutlu +49 171 128 16 08 Rüştü KASIRGA +49 177 180 34 67 Altan Altuntaş +49 179 921 38 30 Güncel 3 İSLÂMDA AHLÂK VE KARDEŞLİK Dinimizdeki yüksek ilimlerden biride ahlâk olup , güzel huylu abid ile sohbetten benim için daha hayırlıdır . ahlâkın temeli ise yüce dinimizdir. Cüneyd-i Bağdadi' den Maddi hesaplara dayalı veya çıkar hesapları üzerine bina -------------------------------------------------------edilmiş bir ahlâk anlayışı ahlâk olamaz . . . Ahlâkın Güzel Ahlâk Nedir ? olmadığı toplumlar ayakta kalamazlar. Ahlâksız milletler yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdurlar. En aşağı derecesi insanların yükünü çekmek . . . İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak Lût kavmi, Nûh kavmi ve diğer benzeri kavimlerin Yaptığı iyiliklerden dolayı kimseden karşılık yıkılışı, mahvoluşu hep ahlâksızlık sebebiyle olup, tarih beklememek bunların rezil hâlleriyle doludur . . . Günahkârlara acıyıp affedilmelerini dilemek . Ahlâksız insanlar veya toplumlar, yüce Rabbimizle Sehl bin Abdullah' dan savaşıyorlar demektir ki akıbetleri baştan bellidir . . . -------------------------------------------------Peygamber efendimiz : Ahlâkınızı iyileştiriniz - Zenginliği aradım ilimde buldum buyurmaktadır . - Övülmeyi aradım fakirlikte buldum - Afiyeti aradım zühdde buldum Ahlâksızlığı, ahlâk edinenlere kötülüğü izah etmek - Kolay hesabı aradım susmakta buldum zordur. Çünkü “ Debbağ için dünyada kötü koku Rahatı aradım cömertlikte buldum . Ali bin yoktur . . . “ derler. “ Edebi edepsizden öğrenmek “ Sehl İsfahani ' den ise bir feraset meselesi olsa gerektir . . . Ahlâk ve temeli olan yüce dinimiz, ebedi hayatı - Zulüm ile beraber zafer olmaz gönlümüze nakış nakış dokur ve bütün hayatımızı - Kibirle beraber övgü olmaz disiplin altına alır. Yüce Rabbimize düzgün bir iman da - Hırsla beraber haramdan sakınma olmaz bunun sonucudur . - Haset eden kimse için rahat olmaz - Meşvereti terk ile doğru bulunmaz Haset, kin, garaz, cimrilik, dedikodu, fitne, fesat, fücur, azgınlık, sapıklık, kışkırtıcılık, entrikacılık, yalancılık, - Tövbeden daha kazançlı bir şefaatçı olmaz palavracılık, dolandırıcılık, hırsızlık, arsızlık, edepsizlik, - Müşavere gibi yardımcı olmaz . hayasızlık, terör, şerefsizlik, anarşi, namussuzluk, Hz. Ali ' den dalaverecilik, hilekârlık, çekememezlik, alçaklık bütün -------------------------------------------------------bunlar ve bunların benzeri diğer menhiyatlar kötü ahlâk Güzel Ahlâk Nedir ? sınıfındandır. Güzel ahlâk ı İslâm büyükleri izaha çalışırlarken adeta yaylanın bütün çiçeklerini saymışlardır . . . Şimdi bunlardan az bir kısmına biraz göz gezdirelim . Sıra ile yazacağımız bu on güzel huy un yani on güzel ahlâk ın hepsini bilmek herkes için farzdır . Tövbe, nedâmet ( günahına pişman olmak ) belâya sabır, kazâya rıza, niğmete şükür, havf ve recâda îtidâl, neşe ve kederde kalble tevekkül, sılai rahm, akraba ile iyi geçinmek, yüce HAK ka huşû üzere olmak ve yüce HAK kı çok çok sevmek. Maneviyat yolunda yükselenler, ne sebeple yükseldiler şeklindeki soruya verilen cevaplar şöyleydi : Oruç tutmakla - Nefs mücadelesini çok yapmakla - Nefsi hesaba çekip doğruya yöneltmekle - Cömertlikle - Bütün bu cevaplara karşılık İbn-i Ata şöyle buyurdu : Yüksek derecelere ve üstünlüklere kavuşanlar, ancak güzel ahlâk ile kavuştular. Müminin dört güzel hâli vardır : - Bir belaya maruz kalırsa , sabreder. Nimet verilirse , şükreder. Konuştuğunda , doğru söyler. Hüküm verdiğinde , adaletli davranır. Übey bin Ka'b dan ------------------------------------------------------“ Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi ahlâk ta hataları eritir. Sirke, balı bozduğu gibi, kötü ahlâk , hayratı, hasenatı mahveder . ” Hadis. “ İbadetleri az olan bir kul, iyi huyu ile kıyamette yüksek derecelere kavuşur.” Hadis. “ İyi huylu olan dünya ve ahiret saadetlerine kavuşur . “ Hadis “ İbadetlerin en kolayı ve en çok faydalısı , az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.” Hadis . “ HAK katında kötü huydan büyük günah yoktur. Çünkü bunun günah olduğunu bilmez dolayısıyla da tövbe etmez ve günahı sürekli artar . “ Hadis. - Cömertlik Bağışlayıcılık Sabır ve tahammül . . . Aynı soru Hz. Ali Efendimiz'e sorulduğunda ise şu cevabı vermişti : “Rabbimize isyan olmayan konularda , insanlara muhalefet etmemektir .” “ İnsan güzel ahlâk ı sayesinde cennetin üst derecelerine yükselebilir. Buna karşılık âbid' de olsa , kötü huyu sebebiyle cehenneme girebilir.” Enes bin Malik' ten. AKILLI , ZEKİ , ZENGİN , ve CİMRİ KİMLERDİR ? - Bu soruları 700 kadar âlîme sordum . Hepsi birbirine yakın cevap verdiler : - Dünyayı sevmiyen, kalbini bağlamıyan akıllı dır. - Dünyanın çekici zevklerine aldanmayan zeki dir . - Rabbimizin, kendisi için takdir ettiğine kanaat gösteren zengin dir . - Rabbimizin, kendisine verdiği niğmetlerden insanları faydalandırmayanlar cimri dir . Şakik-i Belhi' den DÖRT GÜZEL HASLET - İman - Şükretmek - Dua - İstiğfar . Bunları taşıyanlara müjdeler olsun . . . Mekhûl ' den Güzel ahlâk ın ölçüsü - Kulun Rabbimize yaptığı ibadet ve hizmetleri az bulması , Rabbimizden gelen nimetleri de büyük görmesidir . Ebu Muhammet Razi ' den Güzel Âhlâk ın Alâmetleri - İnsan çok hayalı, eziyet vermeyen, salih, doğru sözlü, az konuşan, çok ibadet eden, az hata yapan, fuzuli konuşmayan, vakarlı, çok sabırlı, çokşükredici, HAK kın hükmüne razı, halim,şefkatli, iffetli, ince hisli, HAK için kızan, Onun için seven ve Onun için razı olmalı . İnsan ; lânet edici, küfürbaz, giybetçi, aceleci, hasetçi, cimri olmamalı. “ İnsanların hiç çekinmeden ve sıkılmadan Gözüne, sözüne, eline, beline , diline sahip yaptıkları günah , kötü huylu olmalıdır. İmam Gazali'den olmaktır . “ Hadis. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------Konuşurken, otururken, kalkarken Dörtşey vardır ki, bunlar insanı, ilmi az bile olsa Adab üzre olanlara can kurban HAK indinde de, insanlar arasında da en yüksek Hem toplum içinde hemde dışında . . . dereceye çıkarır. Edep üzre olanlara can kurban Hilim Kur'an ahlâkıyla hâllenmiş resül Tevazu Asrı saadette böyleydi usül Cömertlik Uzatma Şen Ozan söyle velhâsıl Güzel ahlâk . Cüneyd-i Bağdadi' den . Kitap üzre olanlara can kurban . -------------------------------------------------------- İyi ahlâk lı bir günahkâr ile arkadaşlık , kötü 4 Türk Dünyası Mart 2006 İstiklâl Güney Azerbaycanlı millî şair Şehriyar anılıyor İran Türklüğünün ölmez şairlerinden Muhammed Hüseyin Şehriyar, Avrupa ülkelerinin önde gelen merkezlerinde anılıyor. Şehriyar, 1906 yılında Tebriz'de doğdu. Türk asıllı bir aileden gelen şair, Türkçe ve Farsça yazdığı şiirleriyle, Azerbaycan edebiyatında olduğu kadar, İran Fars edebiyatında da çığır açtı. Müge Çetinkaya - 125 kıtalık iki bölümlük 'Haydar Babaya Selam' adlı şiirini, beşer mısra halinde on birli hece ölçüsüyle Türkçe olarak yazmıştır. Azerbaycan Türk edebiyatının ve Şehriyar'ın , bilinen , Şehriyar adıyla özdeşleşen şiiri Haydar babaya selamdır.. işlediği edebi yapıtları, Türk dilinin Azerbaycan ağzının kudretli akislerindendir. Türk'ün Dili Türkün dili tek sevgili istekli dil olmaz, Özge(1) dile qatsan(2), bu esil(3)dil esil olmaz. Heyder baba, ildırımlar şaxanda, Seller, sular şaqqıldayıb axanda, Qızlar ona sef baglayıb baxanda, Salam olsun, şövketize elize, Menim de bir adım gelsin dilize Heyder baba, kekliklerin uçanda, Kol dibinden dovşan qalzib qaçanda, Baxçaların çiçeklenib açanda, Bizden de bir mümkün olsa yad eyle, Açılmayan ürekleri şad eyle Bayram yeli çardaxları yıxanda, Novruzgülü, qarçiçeyi cıxanda, Ağ buludlar köyneklerin sıxanda, Bizden de bir yad eyleyen şad olsun, Dertlerimiz qoy dikelsin dağ olsun.. Türk diline duyduğu aşkla birlikte; vatan sevgisi, atalara bağlılık, bağımsızlık arzusu gibi ulvi temaları Nevruz Dede Düz vaxtda dolar taxta-tabaq edviye(16) ile, Onda ki, nenem sancılanar, zencefil olmaz. Öz şe'rini(4) Farsa, Erebe(5) qatmasa şair, Şe'ri eşidenler(*), oxuyanlar(*) kesil olmaz. Fars şairi cox sözleri bizden aparmış, Sabir(17) kimi bir sürfeli(18) şair paxıl(19) olmaz. Pişmiş kimi şe'rin de gerek dadı-duzu olsun, Kend ehli bilerler ki, doşabsız(6) xeşil(7) olmaz. Türkün meseli, folkloru dünyada tekdir, Xan yorganı, kend içre meseldir, mitil olmaz. Sözler de cevahir kimidir(8), esli bedelden, Teşhis veren olsa bu qedir zir-zibil(9) olmaz. Azer qoşunu qeyseri-Rumu esir etmiş ,(20) Kesra (21) sözüdür, bir bele tarix nağıl olmaz. Şair ola bilmezsin, anan doğmasa şair, Missen a balam, her sarı köynek(10) qızıl(11) olmaz. Bu Şehriyarın teb'i kimi çimmeli çeşme, Kövser ola bilse demirem, Selsebil olmaz. Ötmez, oxumaz bülbülü salsan qefes içre(12), Dağ-daşda doğulmuş deli ceyran(13) hemil(14) olmaz. İnsan odur, dutsun bu zelil xalqın elinden, Allah'ı seversen, bele insan zelil olmaz. Her çend Serabın südü(15) cox, yağ-balı çoxdur, Baş erse de çatdırsa Serab Erdebil olmaz. Millet qemi olsa bu çocuklar çöpe dönmez, Erbablarımızdan da qarınlar tebil olmaz. Nevruz Dede Rahmete Getti... Ahmet Nevruz Menden de ne zalim oğlum, ne qisasçı, Bir defe bunu qan ki, ipekten qezil olmaz. Bakü'yü düşman işgalinden kurtarmak için Nuri Paşa komutanlığında 1918'de Azerbaycan'a gelen Türk subaylarından Nimetullah Bey'in oğlu Ahmet Nevruz'un cenazesi Bakü'de iki ülke vatandaşlarının katılımıyla toprağa verildi Onun ölmeden önce son dileği ana vatanına ölmeden önce bir kez daha gelebilmekti. Deniz Feneri Derneği, Nevruz Dede’nin son dileği olan vatanına kavuşmasına aracı olmuştu. Nevruz dede hem vatan özlemini gidermiş hem de modern teknik imkanlarla tedavi altına alınmıştı. Ancak her canlı gibi onun da bir vadesi vardı ve o vade dolduğunda aramızdan ayrılması mukadderdi. O yaşarken son dileğini gerçekleştirmenin mutluluğunu, O’nun gibi değerli bir insanı kaybetmenin hüznünü tüm Deniz Feneri ailesi yüreğinde hissediyor. Dünya Savaşı sırasında henüz 7 yaşındayken, Nuri Paşa’nın komutasındaki askeri birlikte yüksek rütbeli subay olarak görev alan babası Nimetullah Paşa ile birlikte Kafkas Cephesi’ne giden Nevruz Dede vatanına 91 yıl hasret olarak yaşamıştı. Son dileği vatanına kavuşmak olan Nevruz Dede’yi Deniz Feneri Derneği geçtiğimiz yıl vatanına kavuşturmuştu. Türkiye’ye ayak bastığı an vatan toprağını eğilip öpen ve hıçkırıklarına engel olmayacak kadar vatan sevgisi ile dopdolu Nevruz Dedemize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Nevruz Dede Azerbaycan’ın başkenti Bakü şehrinde gelini ve torunları ile birlikte yaşıyordu. (1) : Başka (2) :katsan (3) : asıl (4) : şiirini (5) : Araba (6) : pekmez (7) : yeşil (8) : gibidir (9) : çöp (10) : gömlek (11) : kızıl (12) : kafes içine (13) : ceylan (14) : hasta (15) : sütü (16) : baharat (17) : Ünlü bir Güney Azerbaycanlı şair (18) : sofra (19) : kıskanç (20) : Azerbaycan'ın ordusu Rum'un keyser'ini fetih etti (21) : Saray 1988 yılında Tahran'da vefat etmesine kadar geçen zamanda, kalemini silâh gibi kullanmış, dokunaklı şiirleriyle Güney Azerbaycan Türklüğünün edebi yol göstericisi olmuştur. İran dışına çıkan Güney Azerbaycanlıların girişimleriyle, bugün Avrupa ülkelerinde tanınan, Mİllî Şair Şehriyar sayılı Türk asıllı şairler arasında yer almıştır. İsveç'te yaşayan Güney Azerbaycan Türklerinden, bağımsızlık mücadelesinde görev almayı milli sorumluluk olarak gören milliyetçilerin, istikrarlı çalışmaları meyvesini vermiş, Güney Azerbaycan'ın milli şairi Şehriyar, İsveç devleti tarafından hazırlanan resmi kültür takviminde yer almıştır. 2006 yılının Mart ayının 25 ve 26. günlerinde, İsveç'in çeşitli merkezlerinde düzenlenecek etkinliklerle, edebi ve milli kişiliği anılacak olan Şehriyar, Türk dünyasının edebi otoritelerindendir. Kırım Türkleri’nin millî devletçiliği yok edilemez Kırım Türklerinin sürgünde yaşadığı yıllarda, vatanları Kırım'a dönme düşüncesi birinci ideolojisi olmuştur. O yıllarda Kırım Türklerinin Milli Hareketine temel koyan ilk aktivistler; Kırım Türklerinin talebi olarak en önemli meseleyi "Milli Devletçilik" olarak ortaya koydular. İşte o günden bugüne kadar Kırım Türklerinin koruya geldiği bu talep, hâlâ milli davamızın ana fikriyatını oluşturmaktadır. Kırım Türk halkının bir kısmının büyük ümitler besleyip, geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rey verdiği Ukrayna'nın yeni Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko Ağustos ayında Ukrayna'nın bağımsızlığının 14. yılı münasebetiyle yapmış olduğu konuşmasında şu sözleri söyledi: " 14 yıl önce biz kendi evimizde bağımsız yaşamak için hukukumuzu tastikledik. Ukrayna halkının başına gelen geçen yüzyıldaki eziyet ve baskılara rağmen, Ukrayna halkı bağımsızlığı için savaşmaya kuvvet buldu." Elbette Yuşçenko'nun bu sözleri saygıya lâyıktır. Ancak, Yuşçenko Kırım Tatar Türklerinin talebine kendi halkına baktığı gibi bakmamaktadır. Saygılı Ukrayna Cumhurbaşkanı Kırım Tatar Türklerini hak ve hukuktan mahrum etmektedir. Hatta 2005 yılı içinde Yuşçenko Kırım'a yapmış olduğu ziyarette; Bahçesaray'da Mustafa Cemiloğlu başkanlığındaki Kırım Tatar Milli Meclisi azaları ile görüşürken, Kırım Tatar Milli Hareketi'nin esas talebinden, Milli Devletçilik talebinden vazgeçmeyi teklif etmiştir. Yuşçenko Kırım Ta t a r l a r ı n ı n M i l l i D e v l e t ç i l i k ' t e n vazgeçerek medeni bir şekilde Ukrayna vatandaşı olarak yaşamalarını istemiştir. Kırım Türklerinin Milli Devletçilik talebi Yuşçenko'ya göre Ukrayna Anayasası'na uygun gelmiyormuş. Ukrayna kendisini Üniter Devlet olarak ilân ettiğinden, Ukrayna içinde iki devlet ve iki halk olamazmış. Diğer taraftan Viktor Yuşçenko, Portakal Devrimi sonucu Ukrayna'da hakimiyeti ele geçirmesinin üzerinden bir yıl bile geçmeden devrimi gerçekleştiren yakın mesai arkadaşları ile arası açılarak onları istifaya zorlamıştır. Günümüzün en demokratik C u m h u r b a ş k a n ı Yu ş ç e n k o , k e n d i s i n d e n e v v e l k i Cumhurbaşkanlarının yapamadığı adımları atmıştır. Yuşçenko en yakın adamlarından olan Anatoli Matvienko'yu Kırım'da Başbakan olarak atamıştır.Matvienko'nun Kırım' daki ilk icraatı "Temel Halk" kavramını yok etmeye yönelik faaliyetler oluşturmuştur. Diğer taraftan Ekim-2005'de Kırım Otonom Cumhuriyeti eski Meclis Başkanı ve eski Başbakanı Ukrayna Milletvekili Leonid Graç, Ukrayna Cumhuriyetçi Partisi Başkanı Yuriy Boyko ve Ukrayna Ulusal Parti Başkanı Aleksandır Grets'in içinde bulunduğu bir grup; Kırım Türklerinin "Milli Devletçiliği" aleyhine kampanya başlattılar.Bu kampanyaya gerek Kırım ve gerekse Ukrayna genelinde Rusya yanlısı çevreler büyük destek verdi. Kiev'de ve Bahçesaray'da broşür dağıtılarak Kırım Tatarları ile Rus etnik gruplar karşı karşıya getirilmek istendi. Ayrıca hükümet krizinden sonra gelen Kırım'ın yeni Başbakanı Anatoliy Burdigov ise Kırım Tatar probleminin çözümünün yolunu Kırım Türklerinin "asimile" olması ile mümkün olacağını söylemektedir. Ancak, elbetteki Kırım Tatar Milli Hareketi'nin vekilleri ve Kırım Türk halkı buna hiçbir zaman razı olmayacaktır.Milli davanın ana maksadı yolunda pek çok aktivistler-güreşçiler kurban oldular .Hapishanelerde yattılar. Bunları Kırım Türk halkı unutmamaktadır. Bugün bizler, medeniyetimizin inkişafını; gaz, su vb. en temel ihtiyaçları gidermek olarak düşünecek olursak ne gerek vardı mücadele edip Kırım'a dönmeye. Sürgünde yaşadığımız yerlerde de bizim milli gazetemiz, milli ansambilimiz, milli neşriyatımız, televizyonda ve radyoda bölüğümüz, okullarda ana dilde derslerimiz vardı. Evet. Ne için biz Milli Hareketimizin baş şiarı olarak kesin kes " Ya Vatan, Ya Ölüm" dedik? Devletçilik, evet tek Devletçilik halkımızın bütün hak hukuklarını tekamül ettirebilir.Bunu aklı başında her kes bilmektedir. 18 Ekim 1921’de meydana getirilen Kırım Tatarları'nın Milli Devletçiliği, Kırım Tatar Muhtar Cumhuriyeti içinde mahkeme, savcılık vb. resmi daireler Kırım Tatar halkının menfaatlerini koruyordu.O devirde Kırım Tatar dili, Rusça'nın yanında resmi, devlet dili olarak tanınmıştı.Kırım Tatar dili Cumhuriyet içinde devlet ve içtimai hayatta iş dili sıfatında kullanılmıştı.1921'den sonraki kısa süre içerisinde milli medeniyetimiz ayağa kalkıp, inkişaf edip yükselmişti.Ancak, 1944 senesinde halkımız sürgün edildikten sonra halkımızın Milli Devletçiliği de sistem tarafından silinerek yok edilmeye çalışıldı. Kırım Tatar Türkleri sürgünde geçen yarım asırdan sonra mevcut devletin yardımını beklemeden, kendi öz gücüyle vatanımız Kırım'a avdet etti.Büyük bir akılla halkımız sistemden Milli Devletçiliğimizi yeniden talep etti.Bu yılların yakın devamından sonra 1991 yılında Ukrayna devleti kendi bağımsızlığını ilan etti.Ukrayna halkı kendi toprağında bağımsız olma hukukuna erişti.Bu devirler sürecinde Ukrayna'da üç Cumhurbaşkanı değişti. Fakat halkımıza Milli Devleti iade edilmedi. Ukrayna, komşusu Rusya'dan biraz olsa da örnek almıyor. Boris Yeltsin'in Rusya'da SSCB’nin dağılmasından sonra imzaladığı milletlerin milli haklarını iade eden kanunu bile Ukrayna henüz imzalamadı. Daha doğrusu kendisini demokrat ilan edenlerin iktidarı bu kanunları çıkarmaya yetmedi.Kırım Türklerinin Ukrayna'daki statüsü ile ilgili "Kanun Tasarısı" Ukraynalı idareciler ve siyasetçiler tarafından görülmedi ve duyulmadı. Çünkü onlar Kırım’da “Kırım Tatarlarsız Kırım” istiyorlardı. Biz bir defa daha tekrar ediyoruz: “ Milli Devletimiz Yok Edilemez Haklarımız, Hukuklarımız, Dilimiz ve Medeniyetimiz Yok Edilemez…" Kırım Türkleri Eğitim, Kültür ve İşbirliği Derneği Ankara-Türkiye [email protected] www.bizimkirim.com Mart 2006 İstiklâl Türk Dünyası 5 Hoten'in Keriye Nahiyesine Gökbayrak dikildi Birinci Sayfadan Devam-Arama ve araştırma hareketi söz konusu Keriye nahiyesinin Devlet güvenlik dairesi ve aynı nahiyedeki Barış Komitesi işbirliğinde yürütülmektedir. Dilşat Reşit, Barış Komitesinin “Uygur Otonom Bölgesi”nde ilk defa bu tür olaylar için seferber edilmiş olduğunu, şimdiye kadar da nahiye genelinde 6 kişinin tutuklandığını söyledi. Fakat, bu sayının doğruluğu ve arama hareketinin Doğu Türkistan Bayrağının dikilmesi ile ilgili olup olmadığı aydınlığa kavuşturulamadı. Doğu Türkistan’daki kukla bölge sorumlusu İsmail Tilivaldi geçen Aralık ayındaki bir konuşmasında sözde “Milli Bölücü” lere karşı mücadelenin kesinlikle çok şiddetli bir şekilde yürütüleceğini söylemişti. Çin hükümeti Doğu Türkistan Güçlerini “teröristler” diyerek tanımlamışsa da Uluslar arası insan hakları örgütleri Çin makamlarını terörizmle mücadeleyi bahane ederek, Uygurların haklarını çiğnemekte olduğundan dolayı kınamıştı. RFA (Erkin) Abdulmecit AVŞAR Davaya inanınca, dağlar aşılırmış ! Doğu Türkistan tarihi’nin en acı günlerinden birisi olan Gulca katliamının ardından neredeyse 10 yıl geçmiş. Bir Kadir Gecesi meydana gelen olaylarda onlarca insan şehit edilmiş, elinde bıçak bile bulunmayan insanların üzerine bomba, kurşun yağdırılmıştı. 20. yüzyılın gördüğü Çin zulüm ve katliamlarının birisi daha yaşanmıştı işgal edilen topraklarda. Doğu Türkistan da yaşayan onlarca milyon insanın içine inen ateşin bir benzeri Kayseri’de bulunan derneğimizdeki bir avuç vatansever insanın yüreğine Abdulehet Mehdum Hacim Doğu Türkistan’ın Hoten Vilayeti Keriye de inmişti. Aman Yarabbim ne kadar yürekleri parçalayan bir haberdi. Kadir Bu zat Doğu Türkistanlı büyük önder ve nahiyesinde geçmişte yaşanmış olaylardan bazıları büyük Gecesi’ni ihya etmek isteyen bir avuç kadının tutuklanmasının sebebini mücahit “Şarki Türkistan Tarihi” adlı eserin müellifi Merhum Mehmet Emin Buğra öğrenmek isteyen yakınlarının üzerine ateş açılmış ve hunharca bir katliam 04 Eylül 1999 edilmesinden cesaret alarak başlatılmıştı. Beyin kız kardeşinin oğludur. Abdulehet Çin Hükümeti Büyük Mücahit; tutuklamalara başladı. Mehsum Hacim’in babası Barat Ahunum Dernekte bulunan arkadaşların tamamında bir hüzün. Çaresizliğin Muhammed Dursun'a Ölüm Cezası Muhammed Dursun şehit edildikten Karakaş nahiyesinde büyük bir medresenin resmiydi o gün yaşananlar. Dernek Başkanımız Mehmet Emin Batur Bey’in, sesi Vererek İdam Etti sonra, 18.07.2005 günü Keriye baş müderrisi olup, 1930’lu yıllarda Çinli duyulmuştu: “Arkadaşlar bu katliamı dünyaya duyurmak zorundayız.” Bilindiği üzere; Hotan'da Çin Nahiyesi Şen Pazar Polis saldırganlar suçsuz yere tutuklayıp şehit Komünist Partisi'ne karşı gizli silahlı Karakolu'ndan bir grup polis Dernekte görev alan birçok kez, rahat evlerinde oturmak ve çocuklarına babalık faaliyet yürütmekte olan, Uygur Ürümçi'ye gelerek, Şehit Muhammed etmişlerdir. yapmak yerine sabahlara kadar davayı nasıl anlatabiliriz sevdasında olan oradaki Mücahitlerinin Lideri Köreş, Dursun ve mücahit grubu ile ilişkileri O, okulu bitirdikten sonra Hoten’e geri döndü. insanlarda bir heyecan baş göstermişti. Basın bültenleri, miting hazırlıkları Daha aradan 6 ay bile geçmeden Çin 04.09.1999 tarihinde gece Hotan olduğu gerekçesi ile aslen Keriye'li derken müthiş bir koşuşturma. Komünist yetkilileri tarafından tutuklanarak Misafirhanesi çalışanlarının olan, ancak işsizlik sebebi ile Doğu Türkistan’dan gelirken yakasına yapışılıp, “Bizim davamızı hür 15 yıl süre ile Hoten vilayetine bağlı Keriye ailelerinin kaldığı lojmanda 102 Urumçi'de bulunan Abdulkadir dünyaya anlatmazsanız kıyamette iki elimiz yakanızda” sözleriyle göç eden nahiyesindeki “Suçluları ağır çalışma şartları numarada Çin Polisi tarafından çok Mehmet Emin, Abdulhakim insanların çocuklarındaki heyecan öyle bir heyecandı ki, bunu anlamak için ile ıslah etme kampları”nda tutuklu kaldı. büyük bir muhasara altına alınmıştı. Abdulgani ve 3 arkadaşlarını yaşamak gerekirdi. Bir süre sonra 4. defa tutuklandı. Bu defa Teslim ol çağrısına ateşle karşılık Keriye'ye götürmüşler. Mücahitlere Kayseri’de, 100 e yakın siyasî ve sivil toplum örgütünün imzaladığı bir mahlas isimlerle yeni dini eserler tercüme veren büyük Mücahid, eve girmeye yardım etmekle suçlanan 5 Uygur bildiriyle olayı duyurmanın yanı sıra zalim Kızıl Çin’in katil yöneticilerine çalışan Tursun Tohti isimli Uygur genci Keriye Hapishanesi'nde tutuklu etmiş olmak ve yazmak suçları isnat edildi. Çin hükümeti 2002 yılında “Yasaklanan verilen bir mesaj. Türk Dünyası’nın dertleriyle dertlenen, her biri adeta Doğu asıllı münafık polisi öldürmüştü. 15 durumdalar. Bu gelişmelerin eserleri imha etme kampanyası” başlatarak, Türkistan’ın bir ferdi olan Kayseri Halkının kimisi mitinge katılarak, kimisi ise dk. Boyunca süren çatışma sonucunda haricinde 2005 yılı yaz aylarının dini ve siyasi kitaplar, Kur’an-ı Kerim dualarıyla, kimisi de temsilcileriyle destek vermişti mitingimize. siyasîlerin Mücahid Köreş daha fazla başlaması ile birlikte Uygur tefsirleri, el yazması eserler ve Suudi dayanamamış ve yüzlerce polisin Müslümanlara yönelik tutuklama tamamının desteklediği ancak bir tek siyasînin bile öne çıkmadığı, siyasetler üstü Arabistan’ın Medine şehrindeki Kral Fahd açtığı yaylım atışı neticesinde şehit furyası yeniden başladı. mitingin arkasında yaşanan gelişmeler birçok kez örnek gösterilmişti. düşmüştü. ETIC - Köreş'ten sonra 2005 yılı yaz aylarının başlaması ile Kur’an basım merkezinde basılan Kur’an-ı Doğu Türkistan Davası’nın çileli, gönüldaşlarının gerçekleştirdiği mücahitlerin başına geçen Şir Ali ise Hoten vilayeti Polis İdaresi Abdullah kerimin Uygurca tercümesi de dahil olmak organizasyonun yıl dönümü gelmiş. Yaklaşık 10 yıl önceki yaşanan ve bir avuç üzere 40.000’den fazla son derece değerli mücahitlerle birlikte oldukça başarılı Rozi ve Muhammed isimli polis insanın başardığı birçok işler gözümün önünden geçti. Aman Allah’ım ne günlerdi eserleri yakmak suretiyle imha etti. operasyonlara imza attıktan sonra, amirleri ile beraber 10 civarında polisi onlar. Maddi sıkıntıların yanında yaşanan, öteki sıkıntıları görünce, bir avuç artan baskının neticesinde, savaşarak Urumçi'ye göndermiştir. Uygurların İşte bu, Doğu Türkistan’daki Müslüman inanmış ve her türlü sıkıntıyı göze almış, sıkıntıdan kan kusup kızılcık şerbeti Türklerin dini alandaki acıklı durumunu Nefal'a doğru kaçmış ve Çin'i terk çoğunlukta yaşadığı bölgeler olan ve içtim diyebilen insanların neler yapabileceğini yaşamak bana hâlâ gurur verir. etmiştir. Ancak Nefal Hükümeti, Şir Hoten'den Urumçi'ye gelip yerleşen gözler önüne sermektedir. İşte bu Çin Davaya inanınca, insanlar kişisel menfaatlerini değil, Allah’ın rızasını ve Koministleri bu gün ise İslam alemine şirin Ali ve mücahitlerini, Çin'e iade Uygurların yoğun olduğu Saymaçang Esir Doğu Türkistan Davası’nı öne çıkarıp, canı gönülden sarılırsa, dağlar görünebilmek için Peygamber etmiştir. Tüm dünyanın izlemekle Kasapçılık Meydanı, Sanşihangza, aşılırmış. Kendi menfaatleri, nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmeyle ne efendimize yapılan alçakça saldırılar kınama yetindiği bu olaylar neticesinde Şir Dön Köprüsü gibi bölgelerde, sahtekarlığını gösterebilmektedir. yazık ki düz yolda şaşılırmış. Şu kısacık dönemde kutlu davada iki farklı olayı Ali ve mücahitleri idam edilmişlerdi. Uygurları kontrol etmeye ve 29 Ağustos 2000 yaşayan birisi olarak insan üzülüyor. Keriya Nahiyesi Karakir köyünden gözaltında tutmaya başlamışlardır. Doğu Türkistan’da yaşananları en iyi bilenler, sessiz kalınca bu davayı olan Şehit Muhammed Dursun, Şehit Şüphelendikleri Uygurları ise hiçbir Doğu Türkistan'ın Hotan vilayetine bağlı Keriye nahiyesinde Yerli Uygurlarla Çin Köreş ve Şehit Şir Ali'nin üstadı gerekçe göstermeden tutukluyorlar. istiklâle taşıyacak kitleler hareketlenmiyor maalesef. Bir avuç inanan insan o gün göçmenleri arasında geniş ölçekli bir kavga olmakla suçlanarak 1996 yılının Aynı uygulama Gulca şehrinde de kırk kişi olmuştu, şimdilerde belki 40 kişi ne yazık ki bir kişi etmiyor. Davanın meydana gelmiş olup, vaka şöyle Haziran ayında hakkında tutuklama sürmektedir. silkinmeye, gönülleri yanıklara ihtiyacı var. Ne diyelim balık baştan kokarmış. gerçekleşmiş Aynı gün orta yaşlarında bir emri çıkartılarak, başına 200.000 2 Kasım 1999 Lider anadan doğarmış. Uygur kadın alış veriş yapmak için bir Yuan ödül koyulmuştu.Bastırdığı ilanları küçük köylerden, büyük şehirlere kadar Doğu Türkistan'ın her yerine dağıtan Çinli faşistler, vefakar Doğu Türkistan halkı sayesinde yıllardır hiçbir sonuç alamamışlardı. Ancak yıllardır yakalanamayan Mücahit Komutan Muhammed Dursun, yine Uygur asıllı bir münafığın ihbarı neticesinde Dongbei'de yakalandı. Memleketi olan Keriye'ye getirildi ve çok geçmeden hakkında verilen idam cezası yerine getirildi. Haziran ayının sonlarına doğru Dongei'de münafıkların ihbarıyla yakalanan 30 yaşında ki Şehit Muhamed Dursun ve mücahitleri, Keriye'de kurulan ve halkın izlediği açık mahkemede yargılanarak, hiçbir soruşturma yapılmadan ve savunma yapılmasına izin verilmeden ilk celsede idam cezasına çarptırılmışlardır. Şehit Muhamed Dursun ve mücahitleri, Keriye'nin Yağlık Derya kenarında idam edilmişlerdir. Şehitler mezarlığa gömülmek yerine, idam edildikleri yere açılan çukurlara gömüldüler. Şehit Muhammed Dursun ve mücahitlerinin idamlarını mazlum Uygur halkı, kilometrelerce mesafeyi; büyük çoğunluğu yaya olarak katedip gelmiş ve şehitlere son anlarından yanlarında olduklarını belirtmek istemişlerdir. Şehitlerin cenazelerini defnetmek amacıyla gelen Uygur Müslümanlar Çin gizli polisi tarafından kameraya çekilmiş ve kamera görüntülerinde tespit edilen 40 kadar Uygur genci, gece evlerinden alınarak hapsedilmişlerdir. Gençler 6'şar ay hapis ve yüksek para cezasına çarptırılmışlardır. Yıllardan beri köpekler gibi Muhammed Dursun'un arkasında dolaşan Çin Polisleri kendi içimizden çıkan münafıklar yardımı ile Muhammed Dursun'un şehit Çin Polisi Keriye Nâhiyesi'nde Bir Uygur Âilesinin Bütün Fertlerini Katletti.. Çin Polisi, Keriye Nâhiyesi'nin Karakir Kasabası'ndaki Uygur Türkü çiftçi Alim Kurban'ın eşi Arzugül'ü, 14 yaşındaki oğlu Abdullatif'i ve 8 yaşındaki kızını insanlık dışı bir şekilde döverek öldürdü. Kânun dışı dînî faâliyette bulundukları suçlamasıyla Keriye Nâhiyesi'nin Karahan hapishânesine atılan üç öğrenci Eylül 1999'da firâr ettiler. Bunlar, Hotan Vilâyeti'nin Hanerik Kasabası'ndan 22 yaşındaki Ahmet Hoca, yine Hotan Nâhiyesi'nden Muhammet Abdullah Hoca ve Karakaş Yava Kasabası'ndan Nurmehmet adlı öğrencilerdir. Çin Hükûmeti 2 Kasım 1999'da hapishâneden kaçan bu üç öğrenciyi yakalamak için Keriye Nâhiyesi'nde genel bir operasyon düzenledi. Operasyona katılan Çin polilerinden 5’i Keriye Nâhiyesi'nin Karakir Kasabası'ndaki çiftçi Alim Kurban'ın evinde arama yaptılar. Bu aramada polisler, Alim Kurban'ın evinde gizlenen Nurmehmet adlı öğrenciyi yakaladılar. Çin polisleri, ev sâhibi Alim Kurban'ı soyduktan sonra, sıkıca bağlayarak, diğer iki kaçağın nerede olduklarını öğrenmek için sorguya çektiler. Bu işkenceli sorgulamaya dayanamayan Alim'in evdeşi Arzugül polislere karşı koydu. Polisler de Arzugül'ühemen orada işkenceyle öldürdüler. Âilenin bu fâciâya tanık olan 14 yaşındaki oğlu Abdullatif, anasının öcünü almak için polislere baltayla saldırdı. Bunun üzerine Çinli polisler 14 yaşındaki çocuğu vurarak öldürdüler. Edinilen bilgilere göre bu operasyonda Karakir Kasabası'nda Uygur Türkü 14 köylü ağır şekilde işkence görmüşlerdir. Köylüler hâlen Keriye Nâhiyesi hapishânesinde tutuklu bulunmaktadırlar. mağazaya girdiğinde dikkatsizlikten bir Çinli çocuğun ayağına basıvermiş, bu bayan Çinli çocuk ve onun babasından derhal özür dilemesine rağmen Çinli çocuğun babası Uygur bayanı sövüp hakaretler savurmuş ve dövüp-tekmelemiş, sonra bu da yetmemiş gibi eline bir tane demir sopa alıp onunla döverek BTTDD Derneğinin verdiği ve takibini yaptığı dosyaların çaresiz kadını kan-ter içerisinde bıraktıktan Ankara da değerlendirilmesinden sonra müjdeli haber geldi. sonra yetinmek üzereyken , orada olayı temaşa Batı Trakyalı Hemşehrilerimiz Türkiyede Mal edinebilecekler. eden başka bir Çinli göçmen " Vur, öldür, ait harita ve koordinatlar, Milli öldürsen de sorgu suali olmaz" diye Bağırmış. AK Parti Bursa Milletvekili Bu horluğu vicdanına yediremeyen Mustafa Dündar'ın Tapu Kadastro Savunma Bakanlığı tarafından en Uygurlarsa kızgınlıklarından o iki Çinli Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği geç 3 ay içerisinde Tapu Kadastro göçmeni çok fena dövmüşler. Olaydan haber yazıyla harekete geçen Anayasa Genel Müdürlüğü'nün bağlı alan başka Uygurlar da arka arkadan gelip Mahkemesi, Yunan uyruklu Türk bulunduğu bakanlığa bildirilecek. toplanarak, kısa sürede bir kaç bin kişi soyluların Türkiye'de mal Böylece uygulamadan doğan toplanmışlar. Kızgınlığını bastıramayan Uygurlar nahiye merkezine toplanarak "Biz edinmekte yaşadığı zorlukları sıkıntılar ve gereksiz harcamalar hayvan mıyız ki öldürülsek sorgu-sualimiz ortadan kaldırdı. önlenmiş olacak. olmasın?" diyerek hükümete karşı tepkilerini Anayasa Mahkemesi'nin iptal Yeni düzenlemeden önce, Yunan belirtmişler. Bunu gören Çinli göçmenler de ettiği Tapu Kanunu'nun 35. uyruklu Türk asıllı bir şahıs mülk toplanarak Uygurlara karşı savunmaya maddesi yeniden düzenlendi. edinmek istediğinde, pasaport geçmişler. Sonuçta Uygurlarla göçmen Çinliler arasında feci bir kavga meydana gelip, Böylece Batı Trakyalılar ve Türk tercümesi ve etabli belgesiyle ilgili her iki taraftan birçok kişi yaralanmışlar. Çin soylu şahıslar, ev ya da arsa Tabu Sicil Müdürlüğü'ne, hükümet temsilcileri ise Uygur göstericileri almak için aylarca uğraşmak ve taşınmazın en yakın askeri birliğe dağıtmak için Hotan'da bekletilen tam uzaklığının tespiti için yazı yazıyor, silahlandırılmış polis ve jandarma bölüklerini ekstradan milyarlarca lira kullanarak göstericileri kat kat çember içine harcamak zorunda kalmayacak. Kadastro Müdürlüğü'nden ise almış, göz yaşartıcı bomba kullanarak aynı Türkiye'de taşınmaz mal edinmek fonksiyonu neredeyse hiç olmayan meydanda 200 den fazla Uygur göstericiyi isteyen Yunan uyruklu Türk asıllı bir harita gönderiliyordu. Bu harita tutuklamışlar. Olay zorbalıkla bastırıldıktan şahıslar, yapılan yeni örneği, pasaport tercümesi, Tapu sonra Çin hükümeti vakanın karakterini düzenlemeyle, artık işlemlerini Sicil Müdürlüğü'nce düzenlenen saptırarak " Bu Milli Bölücülerin kasıtlı ve planlı olarak yaptıkları bir illegal harekettir" yaşadıkları illerde yapabilecek. bilgi formuyla birlikte bir yazı diye açıklama yaptı ve olaya iştirak edenlerin Daha önce ortalama 3 ay süren ve ekinde Garnizon Komutanlığı'na soruşturma ve tutuklama işlerini 2-3 aya kadar birçok olumsuzlukla karşılaşılan gönderiliyor, Garnizon Komutanlığı devam ettirdiler. uygulamayı Anayasa da sakınca olup olmadığına dair 04 Haziran 2002 Mahkemesi'nin ortadan yazı gönderince işlem yapılıyordu. Doğu Türkistan'ın Hoten vilayeti Çira ve Keriye nahiyelerinde Çin hükümet yetkilileri kaldırması sayesinde, mal edinme Bu yetki devriyle birlikte bölge halkın nahiye merkezine toplanması ve işlemleri birkaç güne düştü. müdürlükleri, taşınmazların kitapların toplanması hususunda emir Yeniden düzenlenen kanunla stratejik önemine ait yazışmalara vermiştir. Bu emir doğrultusunda 4-5 gün askeri yasak bölgeler, askeri ve gerek duymaksızın karar sonra Çin askerleri evlere baskın düzenleyip özel güvenlik bölgeleri ile verebilecek ve böylece başvuruların arama yapmıştır. Bu aramaya karşı gelen Türklerden de çok sayıda kişiyi stratejik bölgelere ilişkin kararlara işlem süreci kısalmış olacak. tutuklamışlardır. Batı Trakyalı Hemşehrilerimiz Türkiyede Mal edinebilecekler Aktüel 6 İstiklâl SENİ ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN HER ŞEYİ TERK ET! - 2 Elektronik Posta: [email protected] Biz Alın Teri ve Devlet Malı Hırsızlarına Karşıyız! Sakın ola ki yanlış anlaşılmasın! TÜR MİLLİYETÇİSİ ASLA SERVET DÜŞMANI DEĞİLDİR. ALIN TERİ İLE KAZANILAN MÜLKÜN, GASBINA KARŞI OLMAKLA BERABER, HİÇ BİR ZAMAN GAYRİMEŞRU KAZANILAN MÜLKÜN MÜDAFAASINI YAPAMAZ! RÜŞVETLE, İRTİKAPLA, VURGUNCULUKLA VE SOYGUNCULUKLA KAZANILAN MÜLKÜN ELBETTEKİ DÜŞMANIYIZ! BU DÜŞMANLIK NAMUSKARLIĞIN, VATANSEVERLİĞİN TABİİ BİR SONUNCUDUR. BİZ, YOSUN ZİHNİYETLİ, İNSANLARI KÖLE GİBİ KULLANAN, VATANDAŞLARIN SİYASİ VE İKTİSADİ HAYATINA DOĞRUDAN DOĞRUYA MÜDAHALE EDEN MÜTEGALLİBE ZİHNİYETİNDEN YANA OLAMAYIZ VE OLMAMALIYIZ. SÖMÜRÜYE, GASBA, ASALAK YAŞAMAYA KARŞI OLMAK İNANÇLI - İMANLI OLMANIN ŞARTIDIR. İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ASIR”HAK” ASRIDIR, ÇALIŞANLARIN HAKLARINI VE MENFAATLERİNİ KORUYAN ASIRDIR. BİZ TÜRK MİLLİYETÇİLERİ İSE, ALIN TERİNDEN VE NASIRLAŞMIŞ ELDEN YANAYIZ! KISACASI”ALIN TERİ HIRSIZLARI İLE “DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN........MUZ” DİYEN DOMUZLAR, BİZİM İÇİN, CAMİDEN HALI ÇALAN ADAMDAN ÇOK DAHA ALÇAK VE ŞEREFSİZDİR!” Galiba yukarıda da ifade ettim. Bir kez daha burada altını çizerek ve üzerine basarak paylaşmak istiyorum.. Tarih boyunca bu millet ne çektiyse hep” Dünyaperestlerden” (malamülke tapanlar) ve “uçkurzedelerden” çekmiştir. Osmanlı Türk devletinin yıkılışına sebep olanlar da bunlardır. Mevki ve paraya tapanlar.... Şan ve şöhretin esiri olanlar.... Nefislerine hakim ve uçkurlarını koruyamayan zavallı insanlar!! En büyük korkum nedir biliyor musunuz? Sizin gibilerle kabir komşusu olmak..... Yüce HALIK böyle bir felaketten bizi korusun! Müslüman Karunlar(!.....) Bakınız bir hadiste ne deniyor:”MÜSLÜMANLAR, BUNDAN SONRA TEKRAR PUTPEREST OLMAMIZA İMKAN YOKTUR. BUNDAN ZERRE KADAR ŞÜPHE ETMİYORUM. KORKTUĞUM ŞEY, SİZİN DÜNYAPEREST OLMANIZDIR.” “Olmadık mı? Olmasaydık, milyarlar bir avuç insanın arasında dolaşmazdı, devlet muhtaç duruma düşünce toprağın suyunu sıkmak zorunda kalmazdı, sahibi olamayacağımız topraklara hakim olmak arzusu yüzünden öz varlığımız tükenmezdi. Dünyaperestliğimize şöyle bir göz atalım: Mihrimah Sultan’ın günlük geliri 2.0000 duka ( Duka:Venedik parası) altın. Takriben 1-2 milyon liraya tekabül eder. Bu gelirin sağlanması için de 5 milyara yakın bir servetin var olması gerekli. Rüstem Paşa’nın varlığı; 780.000 duka altın. 100 milyon akçe, 1000 çiftlik, 476 değirmen....v.s. Sinan Paşa’nın serveti; 600.000 duka altın, 2.900.000 akçe, 29 çekmece pırlanta zümrüt v.s. Pek çok çiftlik, arsa, saray, konak, ev..... Kılıç Ali Paşa’nın serveti; 560.000 duka ..... Nasuh Paşa’nın serveti; 1.500.000 duka altın, 1000 binek atı, 1800 deve, 4000 beygir, 6000 sığır.... Safiye sultanın serveti; günlük 3000 akçe tahsisat, 6 ayda bir 300.000 akçe, cem’an 2.680.000 akçe.... Nedir bunlar? Müslüman milyarderler.... Osman Bey’in ifadesiyle Müslüman (!..) “KARUN”lar.... ALLAH....ALLAH.... Bu ne açgözlülüktür, bu ne çirkin bir tatminsizliktir ve bu ne kötü bir doyumsuzluktur ALLAH’ım!! Ne olacak; beyin beyin değil; yürek yürek değil; niyet niyet değil....Beyin boş, kalp kireçlenmiş, niyet bin bir yara-bere içinde...Böyle bir insanın midesine ve o mideye bağlı diğer......dünyayı ve içinde var olan parayı pulu bağlasanız yine de tatmin edemezsiniz! Çünkü insan sadece maddedenmideden- ibaret değil İnsan beyindir, kalptir ve midedir. İnsanı insan yapan bu üç mekandır. Bu üç kavramı CENAB-I HAKK’IN RIZASINA UYGUN BESLEMEDEN İNSAN OLMAK-OLABİLMEKFITRATA-YARATILIŞ KANUNUNA AYKIRIDIR!! Dünya ve İçindekiler Birer Kutsal Emanettir Türk-İslam kültüründe,” dünya malı ve dünya nimetleri” ALLAH tarafından insanın istifadesine sunulmuş birer ilahi emanettir. Onu israf etmeden, başkalarının aleyhine olmaksızın, haksızlık etmeden kullanacağız. Dünyaya ve dünya malına gönül vermeyeceğiz, dünyayı ve dünya malını “yüce ülkümüz için” bir vasıta olarak kullanacağız. ALLAH için, vatan için, millet için, çalışacağız, kazanacağız, zenginleşeceğiz. Ancak bütün bunları, milletimizin, insanlığın yücelmesi için bir “VASITA”bileceğiz. Türkİslam Ülküsü, “DÜNYAYA TAPINMAZ, ONU KULLANIR” Zenginlik mi, Yoksa Fakirlik mi? Kur’an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf isimli muhteşem kitabın müellifi, bu konuda şunları söylüyor: “Gerçek olan, her ikisi de kişinin iradesi dahilinde değildir. Yani, isteyerek, çalışarak ve akli unsurları kullanarak ne zengin olunabilir ve ne de fakir... Her ikisi de Allah’ın kudreti ve hikmeti dahilindedir. Kul, üzerine düşeni yapar, iradesini “EMREDİLDİĞİ” şekilde kullanır, gerisini “İrade-i Külliye” sahibine bırakır. Güzeller güzeli iki cihan güzeli ne buyurmuştur: “ ALLAH, BÜTÜN BU VARLIĞI İNSAN İÇİN, İNSANI DA ALLAH’I BİLMEK İÇİN YARATMIŞTIR. O HALDE DÜNYA NİMETLERİNİ ALLAH’INA İTAAT İÇİN KULLANAN HEM DÜNYAYI, HEM DE SONSUZLUĞU KAZANIR. AKSİNİ YAPAN İSE DÜNYAYI DA Doğu Türkistanlı çocuklar eğitim öğretimden yoksun Birinci Sayfadan Devam: AFP yakın zamanda Doğu Türkistan’ı da içine alan xeylungjyang, Lyawning, İç Moğolistan ve Guangshi başta olmak üzere 16 bölgenin kırsal yerleşim alanlarında maarif meselesi hakkında özel bir inceleme ve araştırma yapmıştır.Bu incelemeler sonunda anlaşıldığına göre, mezkur bölgelerin köylerinde okul masraflarının ağır olması sebebiyle aileler çocuklarını okula gönderememekte olduğu, okula giden öğrencilerin de bir çoklarının öğrenimlerini yarı yolda bırakmak zorunda kalmakta oldukları ortaya çıkmıştır. Çin Komünist partisi okulunun gözetiminde Sürdürülen inceleme ve araştırmalara göre Doğu Türkistan kırsalındaki çiftçi çocuklarının öğrenimden yoksun kalma hadisesi giderek yaygınlaşmakta olup, henüz orta okulu dahi bitiremeden öğrenimlerini yarıda bırakan çocukların oranı %40 civarındadır. Gelişigüzel para toplamalar annebabaların yükünü daha da ağırlaştırmaktadır Yapılan incelemelerden anlaşılmıştır ki; bir çok köy ve kasabalarda aileler çocuklarının okul masraflarının ağırlığı sebebiyle çocuklarını okuldan almak zorunda kalmaktadırlar. Çin hükümeti bir taraftan eğitim ve öğretimin parasız olduğunu söylerken diğer yandan ise sık sık çeşitli adlar altında para toplamak suretiyle öğrenci velilerini zor durumda bırakmaktadırlar. Öğretmenlerin maaşları zamanında verilmemektedir İnceleme raporunda yer aldığına göre Doğu Türkistan’daki eğitim ve öğretime ayrılan meblağ çok düşük olduğundan dolayı özellikle kırsal bölgelerdeki okullarda derslik sıkıntısının yanı sıra öğretmenlerin maaşları da düzenli olarak verilmemektedir.Bu sebeple de buralardaki okul öğretmenlerinin geçim sıkıntısı içinde oldukları görülmektedir. Bir Doğu Türkistanlı aydının itirafları RFA Radyosunun görüşme isteğini kabul eden bir Doğu Türkistanlı aydın olan Sıdık Haci efendi Doğu Türkistan’ın kısal bölgelerindeki okul öğrencilerinin öğrenim masraflarının ağır olması sebebiyle okullarından ayrılmak zorunda oldukları konusu üzerinde durarak,”Bu şartlar bundan sonra daha da ağırlaşabilir” dedi. Uzun yıllar Doğu Türkistan maarifinde görev yapan Sıdık Haci Doğu Türkistan’daki eğitim giderlerine ayrılan payın adil bir dağılımının olmadığını söyleyerek kendisinin çalıştığı okullarda meydana gelen olaylardan örnek vermek suretiyle, “Çin hükümetinin Doğu Türkistan maarifine samimi ve ciddi anlamda önem vermesinin kesinlikle mümkün olmadığın ifade etti.(Mehriban) Mart 2006 KAYBEDECEKTİR, AHİRETİ DE..”(Sehl b.Abdullah et Tüsteri, Resail) Zenginlik kavramının çeşidi birden fazladır. Kişi, mal, mülk zengini olduğu gibi ilim, fikir... zengini de olabilir. Eş, dost, çoluk, çocuk zenginliği de bir başka çeşit zenginliktir. Bütün bunların yanında fiziki zenginlik de vardır. Biz burada, bir defa daha mal, mülk, dünya zenginliği üzerinde duracağız. Bu konunun müspet-menfi taraflarını (pek müspeti yok ne yazık ki) işaretleyeceğiz. Hallacı Mansur:”HAKİKİ MÜMİN, SIRF BAŞKALARINI DÜŞÜNEREK SERVET SAHİBİ OLABİLİR” demiştir. Evet, zengin olmanın, zengin olmayı istemenin en önemli sebebi insana ve insanlığa hizmettir. Daha fazla elden, dilden, gönülden tutmak, insan beynini ve yüreğini ihya ve onun o insanın yaşadığı hayatı imar etmektir. Ancak böyle bir maksat zenginliği istemeyi meşrulaştırır. Ve dolayısıyla meşru bir zemine oturtmuş olur. Diğer sahalarda da durum aynıdır. Fikri ve ruhi zenginlik istemenin de yegane sebebi yine yaratılmışların maddi ve manevi dünyalarına hizmettir. Başka bir ehli hal: “ Z E N G İ N L E R İ N H AYAT I N I YA Ş AY I P FAKİRLERİN ÖLDÜĞÜ GİBİ ÖLECEĞİM “diyor. Yani “servetim olacak, onunla insanlara hizmet edeceğim, fakat onu kendime ilah yapmayacağım için hiçbir şeyi olmayan garipler gibi yalnız Allah’ı düşünerek öleceğim.” demek istiyor. İşte yiğitlik budur. Hz. Mevla’na, “DENİZİ SADECE GEMİYİ YÜZDÜRMEK İÇİN KULLANMAK” diyor buna.. Demek ki, gerçek zenginlik senden hem yoksulluğu hem de yoksulluk korkusunu gideren zenginliktir. Bütün mesele Allah ile kişinin arasına giren o baltalayıcı endişenin yok edilmesidir. Bunu yok etmeyen zenginlik beladır, fakirliktir... Bu durumda iç alemi zengin olanların dış dünyalarının da zengin oluşları gerçekten hem kendileri ve hem de mensup bulundukları toplum için büyük bir meziyettir. Aksi ise, yani beyin ve gönül fakiri olan kişilerin servet sahibi olmaları da başta kendileri için ve temsil ettikleri cemaat, taşıdıkları sıfat adına felaketlerin en büyüğüdür. Ne hikmettir bilinmez, bunların her ikisine sahip olmak neredeyse mümkün değildir Yüce HALIK maddi .zenginlik verdiklerine manevi zenginlik, manevi zenginlik verdiklerine de maddi zenginlik vermiyor Yaratan. Belki de maddenin kanunu ikisine birden sahip olmaya izin vermiyor. İslam’da da mal, mülk çokluğu hiçbir surette tavsiye edilmemiştir. Elbette sebebi vardır. Bir değil bir çok... DEVAM EDECEK Dağlık Karabağ Sorununa Çözüm Beklentisi: Türksam Başkanı Sinan OĞAN, Alman DW (Deutsche Welle) Radyosundan Nihat Halıcı’nın sorularını yanıtladı… Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi Başkanı Sinan Oğan ise 2006’da konuyla ilgili önemli adımlar atılmasının beklendiğini söyledi. Oğan, Kafkaslar’ın uzun yıllardır Türksam Başkanı Sinan OĞAN çözüm bekleyen sorunlarından Dağlık Karabağ yeniden uluslararası toplumun gündeminde. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Rene van der Linden, “Güney Kafkasya'nın istikrarının, Yukarı Karabağ sorununun çözümüne bağlı olduğunu” belirterek “taraflar arasında diyalogun geliştirilmesi için parlamenter diplomasisinin imkanlarını sonuna kadar kullanacaklarını” belirtti. Von der Linden, “Mayıs ayında Erivan ve Bakü'ye yapacağı ziyaretlerde bu konuyu özellikle gündeme getireceğini” sözlerine ekledi. Ermenistan'a çalışma ziyaretinde bulunan İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki ise Yukarı Karabağ sorununun barışçı çözümü için Bakü ve Erivan'ın gerekli politikaya sahip olduklarını söyledi. Mutteki, İran'ın her zaman çözüme destek olmaya çalıştığını ve taraflar arasında varılacak bir anlaşmayı destekleyeceğini kaydetti. İran Dışişleri Bakanı, uzlaşmadan sonra bölgeye barış gücü yerleştirilmesi sürecinde de yer alabileceklerini bildirdi. Azerbaycan ve Ermenistan liderleri arasında hafta sonunda Fransa’nın başkentinde yapılan zirveyi değerlendiren Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan, uluslararası güçlerin çözüm ve istikrar istediğini ve 2006 yılında Dağlık Karabağ meselesinde önemli adımlar atılmasının beklendiğini söyledi. Doğu Türkistan’da yürütülen “Mecburi Doğum Kontrolü” için yılda 6 milyon yuen ayrılıyor Doğu Türkistan Radyo istasyonunun verdiği habere göre, Doğu Türkistan bölgesi genelinde planlı doğum hizmetlerinin daha da güçlendirilmiş olarak icra edilmesi için “11. Beş yıllık Plan” dönemi içinde özel meblağı her yıl 6 milyon yuen tutarında arttırarak planlı doğum gereksinim ağını geliştirmeyi planlamaktadırlar. Böylelikle Çin hükümeti tarafından pilot bölge olarak seçilen kasaba ve köylerden başlatılarak Doğu Türkistan genelinde “Doğum Kontrolü” (Bebek katliamı demek daha doğru olacaktır.) uygulamasının alanını yaygın ve daha etkin hale getirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Verilen haberde yine, özellikle son birkaç yıldan beri Doğu Türkistan’daki kukla yerel hükümetin Doğu Türkistan’da sürdürülen “Doğum Kontrolü” (Bebek katliamı) faaliyetlerine ayrı bir ehemmiyet vermeye başladığı bildirilmiştir. RFA(Peride) İstiklâl Mart 2006 Kültür 7 Dr. Mesut Sabri Baykozi 1887 - 25 Şubat 1952 Vefat Yıldönümü Dr. Mesut Sabri BAYKOZİ Doğu Türkistan'ın kuzey illerinden İli vilayeti, Gulca ilçesine bağlı Arvuz (Araboz) köyünde 1887'de dünyaya gelmiştir. Mesut Bey 5 erkek, 2 kız olmak üzere 7 kardeşin en küçüğüdür. Babası Sabir Haci, annesi Aysıhan'dır. Büyük babaları, Polatkozi, Tömürkozi ve Baykozi'dir. (Daha sonraki devrede Mesut Bey Baykozi'yi kendine soyadı olarak almıştır. Böylece adı Dr. Mesut Sabri BAYKOZİ olmuştur. 1859 yılında Mançur hanlığının Çin işbirliği ile Doğu Türkistan'ı istila etmesine karşı olan yerli Türk halkını güneyden kuzeye göçe zorlamışlardır. Göç eden binlerce aileden birisi de "Polatkozi" ailesidir. Böylece Polatkozi ailesi diğer göçmenlerle birlikte Kaşgar'ın Artuş ilçesinden göç ederek İl'i vilayetine bağlı Arvuz kasabasına yerleşmişlerdir. Polatkozi ailesi vadiye yerleştikten sonra oranın gelişmesine büyük katkıları olmuştur. Bundan dolayı önceleri Arvuz'a Polatkozi köyü de denilmiştir. En büyük katkılarından biri vadiye 2 büyük kanal açarak sulamayı sağlamalarıdır. Bunlar: Akösten (Akkanal) ve Saranösten (Deli kanaldır). Toprağın tarıma elverişli olması ve halkın çalışma azmiyle, kanallar büyük yarar sağlamıştır. Sonuçta ortaya cennet gibi bir yer meydana çıkmıştır. Ne yazık ki Çin ve Mançur idaresi Türk halkının daha fazla ilerleyip insan gibi yaşamasına izin vermemiş, devamlı baltalamıştır. Mesut Bey ve ailesi daha sonraları Gulca il merkezine yerleşmişlerdir. Ağabeyleri, hayvancılık, çiftçilik ve ticaretle uğraşmışlardır. Ticaret için Güney illerine gitmekle kalmayıp Özbekistan şehirlerinden Buhara, Taşkent ve Semenkant'ta ticari bağlantılar kurmuşlardır. Daha sonraki zamanlarda Çin ile de ticaret yapmışlardır. Böylece ailenin maddi durumu gelişmiş ve İli Vilayetinin sayılı ailelerinden biri olmuştur. Ailenin en küçüğü olan Mesut Bey tahsil için 1904'de Türkiye'ye gönderilmiştir. Mesut Bey Lise ve Tıp tahsilini İstanbul'da tamamladıktan sonra Gulca'ya dönmüştür. Türkiye'de kaldığı on sene boyunca bilgisi, görgüsü artmış, dünya görüşü değişmiştir. İttihatçıların tesiriyle millî his ve şuuru olgunlaşmış, vatan sevgisi gelişmiştir. Dr. Mesut Bey Türkistan'a döndükten sonra önce muayenehane açarak halkına faydalı olmaya çalışmış, bu arada Sare hanımla evlenerek 5 erkek ve 2 kız çocuk sahibi olmuştur. Sırasıyla : Ertuğrul, Uygur, Yıldırım, Tomris, Gültekin, Kıvılcım ve Yalçın'dır. Bunun yan ısıra Çin'de bulunduğu dönemde ikinci evliliğinden Salçın ve Salkım adında iki çocuğu olmuştur. Dr. Mesut Bey'in Türkistan'da ilkönce dikkatini çeken konu halkın cehaleti ve eğitimsizliğidir. Zamanla konunun gerçekliği daha açıkça anlaşılmıştır. Mesut Bey'in vatanına döndükten sonraki çalışmaları 3 bölümde incelenebilir. 1. E ğ i t i m i ç i n y a p t ı ğ ı çalışmalar, 2. Türklük hakkındaki fikir ve düşünceleri, 3. Politik çalışmaları. Eğitim için yaptığı çalışmalar: Doğu Türkistan'a zorla sahip olan Dr. Mesut Sabri Baykozi ve büyük Oğlu Çin idaresi, çıkarlarına zarar verir Ertuğrul Sabri Baykozi düşüncesiyle Türk halkını geri bırakmışlardır. Cahil toplumların idaresinin daha kolay olacağını düşünerek halkın eğitilmesini devamlı olarak baltalamışlardır. Dr. Mesut Bey halkının bu durumuna çok üzülmüş, ülkede bulunmadığı on yıl içinde cehaletin artmış olduğunu, gerilik ve sefalet içinde olduklarını görmüştür. Ülkeyi zorla ele geçirmiş olan zorbalar eğitimi geri bıraktığı gibi yenilikten yana ne varsa önlemiş, yenilikçi kişilere göz açtırmamıştır. Dr. Mesut Bey, bu utanç verici duruma son vermek veya biraz da olsa düzeltmek için çareler aramış kendisi gibi bu duruma üzülen vatandaşlarıyla elbirliği yaparak işe okul açmakla başlamıştır. İlk önce Gulca'da bulunan Reşidi adlı ilkokul bakımsızlıktan dolayı ancak çalışmaktaydı. Okul müdürü okuldan ayrılmış, öğretmenlerde işlerini yürütemiyor böylece öğretim işi geri kalmakta idi. Mesut Bey geldikten sonra öğrencileri toplayarak okula yardım etmelerini istedi. Diğer taraftan bu zamana kadar okula yardım etmemiş olan gençleri ve öğretmenleri, öğretmenlik yapmak isteyen gençleri toplayarak onlarla konuştu. Onların okula yardım etmelerini sağladı. Okul programını düzelterek, okul adlarını değiştirdi. Okulun iç ve dış kısımlarını onartarak, işe başladı. Sadece bununla kalmayıp Gulca'da bulunan Türk Uygur okullarının okul programlarını birleştirerek birbirleriyle yardımlaşmalarını sağladı. Okulların bütçelerini yaparak, gelir giderini ayarladı. Bunu sağlamak için Ramazan aylarında İli'deki yurttaşlardan para toplayarak bu işi başarmaya başladı. Böylece iki buçuk seneye yaklaştığında doğru veya yanlış olduğu bilinmiyor, ortaya çıkan bir uğursuz laf - Mesut okuldan ayrılırsa ben okula para yönünden yardım edeceğim diyen bir zenginin sözü Mesut Bey'e iletildi. Mesut Bey okuldan ayrıldı ve okul eski durumuna döndü. Dernek Okulları : Bu sıralarda Sibirya'da sürgünde olan Türk esirleri kaçarak Gulca’ya gelmişlerdi. Tabii olarak onların hepsi Türkiye'ye gitmek istediler. Mesut Bey onların bilgilerinden yararlanmak için bir ikisinin olsun Gulca'da kalarak öğretmenlik yapmalarını arzuladı. Onlardan birisi Hüseyin Bey, yalnız zenginlerin çocuklarının değil bütün çocukların faydalanmasını düşünerek diğer beylere bu konuyu açtı. Önceleri kimseyi ikna edemedi, daha sonra Halil ve Turgut Beyler kabul ettiler. Bu fikrini diğer genç dostlarına ilettiğinde uygun karşıladılar. Bu işi yürütebilmek için 14-15 bin şer (Türkistan Lirası) para topladı. Önceden var olan D. Türkistan okullar onarıldı ve beş İli vilâyeti okul birden açıldı. Kulca şehrinde A y r ı l m ı ş o l a n dünyaya geldi, öğretmenler çağrılarak orada ilk, orta okullar öğretime açıldı. ve yüksek İşi bu duruma getirerek ortayı bitirdi. okulun yönetimini Diş Tb. Gültekin Daha sonra Halil ve Turgut Beylere Pehlivan babasının vererek Mesut Bey görevi kendi doktorluk işi ile nedeniyle başkent Ürümçi’ye uğraştı. Sadece okulun ailesiyle geldi. danışmanlık görevini Tahsil için iki erkek kardeşiyle yaptı. Öğrencileri iyi birlikte Aralık 1949'da Türkiye'ye okumuş, ilerlemiş geldiler. olduklarını veli ve Burada İstanbul Diş hekimliğini arkadaşlarına 1956'da bitirdikten sonra, çeşitli göstermek ve bu devlet kuruluşları, yurtdışı ve özel vesileyle okulların muayenehane açarak çalıştıktan borçlarını karşılamak sonra 1992'de emekli oldu. için bir az para Son zamanlarda babası ve ailesi toplamak maksadıyla hakkındaki bilgileri gün ışığına yılbaşı bayramı çıkartmaya uğraşıyor ve Türkistan yapmak istediler. Epey konusuyla ilgileniyor. hazırlıktan sonra Mesut Beyin bahçesinde 1-2 bin kişilik yer, yüz öğrencinin gösterileri için sahne ve yer hazırlandı. Gelen davetliler öğrencilerin jimnastik gösterileri, okudukları marşlar, türküler ve şifahen oynadıkları kısa piyes ve skeçler çok alkışlandı. Sevgi, beğeni ile karşılandı. Bu sevinç gün boyu devam etti. 8-9 bin şer kadar para toplandı. Okulun borcu için endişelenen Mesut Bey bir az olsun rahatladı. Bu sevinçli günün ertesi, okulun direkleri olan Halil ve Abdurrahman Beyler; hükümet tarafından yakalanarak hapse atıldı. 3 ay koşuşturmadan sonra öğretmenlerin bundan sonra öğretmenlik yapmamak şartıyla serbest bıraktılar. Bir müddet sonra Halil Bey Türkiye'ye döndü. Böylece dernek okulları da tarihe karıştı. İli Okulu : Bu olaylardan sonra biraz zaman geçti. Hükümet adamları değişti Yeni vali yeni kaymakam geldi. Onların bilime saygıları var mıdır hiç olmazsa milli okul işlerine karşı çıkmazlar, engel olamazlar diye düşünmüştü. Zaten okul çok gerekli idi. Böylece görünüşte bir okul açıldı. Okulu 4 bölümlü olarak, eski dernek okullarının öğretmen ve öğrencilerini toplayarak öğretime başladı. Yüz kadar öğrenci ilk senelerini bitirip sınavları yapıldıktan sonra tatile başladılar. Bu sırada hükümet Mesut Bey ve Abdurrahman Bey'i habersiz olarak yakalayarak kol ve ayaklarına kelepçeler takarak hapse attılar! Bir müddet sonra asker gözetimi altında Urumci'ye (D. Türkistan başkenti) gönderildi. Orada vali ha-hapishanesinde 3 ay hapiste kaldılar. Bu zaman içinde vali sorgularını yaptı ve sonunda kelepçeler çıkartıldı. Ve Ürümçi'den 60 km. uzaklıktaki Senduba adlı bir çöle sürgüne gönderildi. Orada altı ay kalıp bir çok zorluklar geçirdikten sonra serbest bırakıldılar ve evlerine dönebildiler. İşte böylece iki okulunda tozu dumana katıldı. Yedi Bölümlü Okul : Bir sene geçti. Bahattin Bey Kaşgar'dan Gulcap'a döndü. Onu öne sürerek okul açma işine başlandı. Çünkü okulsuz yaşamak imkansızdı. Yedi yıllık okulun programı yapıldı. Onay için Valiye bir dilekçe ile gönderildi. Vali bir çok zorluklarla imzaladı. Buna sevinerek epey masraflarla okulun yeri hazırlandı. Ne yazık ki bu sırada Bahattin Bey vefat etti. İşler arkadaşı Yakub Bey'e kaldı. Mesut Bey onun arkasını bırakmadan onu teşvik etmek suretiyle nihayet okulun açılış günü geldi. Okulun açılış günü il valisi Mesut Bey'i öğretmenler arasında görerek öğretmen olup olmadığını sordu. Olumlu cevap alınca sessiz kalmış. Ertesi gün Yakub Bey'i çağırtarak, Mesut Bey hükümet önünde suçlu diyen bahanesiyle okul açılmasın demiştir. Yakup Beyin şevki kırılarak okul da açılamadı. Okul ve okuma işleri yukarıda anlatıldığı gibi 3-4 defa denendikten sonra Mesut Bey bu işte şanssızlığını anlayarak kendini çekti. Merkez Reşidi ve Don Mahalle Gani Ahun Okulu : Bundan sonra işin arkasında durarak bu iki okulun para ve eğitim işlerini yürütmek öğretmenlerin bilgi yönünden eksikliklerini doldurarak onları bu millî ve uluğ işe heveslendirmeye koyuldu. Onun için haftada bir defa ders verdi. Dr. Mesut Sabri Baykozi Bu işleri daha fazla devam ettiremedi. 1934 Aralık ayında Gulca'dan ayrılıp altı şehire (Cenuba) geçerek orada bir seneye yakın kaldıktan sonra Hindistan'a geçti. Orada 3 ay kaldıktan sonra gemi yolculuğu ile Çinin Şanhay şehrine ulaştı. Ayrıca, Dr. Mesut Bey Çin'de bulunduğu 13 yıl içinde okul açıp Türkçe ders vermek suretiyle, Oradaki Türkistanlı ço-cukların Türkçe eğitimi görmelerini sağlamıştır. Türklük hakkındaki fikir ve düşünceleri : Dr. Mesut Bey Türklüğe gereken önemi vermiş, Türkistan'da yaşayan Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar v.b. toplumların başkalarının iddia ettiği gibi ayrı ayrı milletlerden olmayıp Türk milleti olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Türklük hakkındaki fikir ve düşünceleri yazdığı Türklük oranı (bilinci-şuarı) adlı kitabında geniş şekilde açıklamıştır. Dr. Mesut Sabri'nin Türklük konusundaki fikir ve düşünceleri Çin ve Rus idaresi tarafından beğenilmemiş, Pantürkist, bölücü emperyalistlerin casusu ve çeşitli hakaret ve sıfatlarla suçlamışlardır. Dr. Mesut Bey bu asılsız suçlamalara aldırmadan vatanı için yararlı gördüğü her şeyi yapmıştır. Kaynak : Türklük Oranı - Yazar: Dr. Mesut Sabri BAYKOZİ YAZDIĞI KİTAPLAR Mesut Sabri Baykozi; "Her ulus kendi dili ile yaşar, dilsiz bir ulus çobansız koyun sürüsüne benzer" der, (Türklük Oranı)'nda. Yazılarını bütün Türk lehçelerinde kullanılan kelimeleri kullanarak ortak bir Türkçe ile yazmıştır. Kullandığı ortak Türkçe-den bazı örnekler şunlardır: Tavus (Ses- Tatar lehçesi) Şayarmak (Yaramazlık - Tatar) Kelkün (Sel - Uygur) Harmak - Çarçımak - Yorulmak (Harduk - Yorgunluk Uygur -Özbek) Yanyatıp (Yaslanıp - Uygur) bütün lehçelerde Bektin (İstihkam - Uygur) Tiyüş (Gerekli - Kazak - Tatar) (1) Mesut Sabri Baykozi, Çün Çin 11.3.1939 24 Revişte (Şekilde - Türde - Tatar) Selkim (Yavaş Yavaş Esen Rüzgâr - Uygur) İsnemek - Puramak (Koklamak - Tatar Uygur) Siyak (Tür - Reviş - Kazak) Kızıksınmak, Tankatmak (Hayran Olmak Uygur) Aşığıç, Aldıraş (Acele - Tatar- Uygur) Avutmak (Teselli Etmek - Tatar - Kazak) Mökmek (Saklanmak - Uygur) Doğu, Batı, Teskey, Küngey gibi yeni Uygur Sabri Baykozi terimlerde kullanmıştır. Sarp, Nehu ve alfabe yazmıştır. Bunlardan başka yazdığı kitaplar "Uluğ Ana" : Türk kadınının fedakarlığını ve cesaretini anlatır. . "Derme Çatmalar": Hikaye edilmiş hatıralardır. "BİR NUTUK" : (Mesut Sabri, 1941'de 8. Çin Kurultayı'nda söylediği nutuk) "Niyaz Kız": Çinli yönetici ile zorla evlendirilmek istenen bir-Türk kızının hikâyesidir. 1948 Urumçi'de piyesi oynanmıştır. Ayrıca, maddi imkânsızlıklar nedeniyle elle yazıp her ay çıkardığı "Yurt" adında bir mecmua da vardı. Bu mecmuada çeşitli haber ve hikayeler yer alırdı. (Oran Gazetesi, İlk Öğretmen, 1 nci, 2 nci, 3-4-5 Pütük Kazaklar, Tungalar, Yaşlarımız (Gençlerimiz), İnan Negiz gibi 10'dan fazla eseri vardır. Mesut Sabri, bütün bu eserlerinde, yazılarında/Türkçülüğü ön planda tutmuş, halkına Türk olduklarını anlatmaya çalışmıştır. Kaynak : Mesut Sabri Baykozi ve Eserleri Kutruluşu Arayan Doğu Türkistan Diş Tabibi Gültekin Baykozi Devam Edecek KÜLTÜR 8 İstiklââll İstikl Türkiye Türkçesi DOĞRU NASIL YAPSA DOĞRU OLURDU? Günlerden bir gün bir ihtiyar küçük torununu eşeğe bindirmiş. Kendisi yaya olarak eşeği önüne katıp pazara gidiyorlarmış. Bir yere gelince, demirci dükkânının önünde duran birkaç adam: — Bakın, amma da ahmak bir ihtiyarmış ha! Bu kadar ihtiyarlamış adam kalkıp eşeğe kendisi binmemiş de torununu bindirmiş. Kendisi ise yaya gidiyor, demişler. İhtiyar bu sözü duyunca "doğru bir iş yapmamışım galiba" diye düşünmüş. Torununu derhal eşekten indirip kendisi binmiş ve: — Evlâdım, eşeği sen yürüt, diyerek tekrar yola revan olmuş. Yürümüş, yürümüş, bir köprüye gelmişler. Burada da birkaç adam oturuyormuş. İhtiyar onlarla selâmlaşıp geçip gittikten sonra adamlar arkasından: — Bakın, şu ihtiyar, ne kadar katı kalpli imiş! Şu sakalı ile kendisi eşeğe binmiş, küçücük çocuğu yaya yürütüyor. Demişler. İhtiyar, "galiba yine doğru bir iş yapmamışım" diye düşünerek: — Oğlum, arkama biniver, demiş. Çocuk bindikten sonra yine yürümeye devam etmişler. Bir hayli yürüdükten sonra yolda yine bir grup adama rastlamışlar. Onlar da: Bakın, küçücük eşeğe acımadan ikisi de binmişler, diye söylenmişler. Bu sözden sonra ihtiyar utanarak kendisi de torunu da eşekten inmiş ve boş eşeğin ardından yaya olarak yürümüşler. Pazara az kalmışken bir kavuncunun dükkânı önünde oturan bir grup adam: — Bakın şu ahmak ihtiyara! Hayvana acımak olur mu? Eşeğe binmeyip eziyet çekerek yaya yürüyorlar, demişler. İhtiyar nasıl yapsa doğru olacağını bilmeden şaşırıp kalmış. Biraz yürüdükten sonra ak sakallı bir adamı çağırarak, olan bitenleri, söylenenlerin hepsini anlatmış ve ondan ne yapacağı hakkında akıl sormuş: Ak sakallı adam gülerek şöyle cevap vermiş: — İnsanların görüşü türlü, türlü olduğu için yaptığınız iş o kadar hatalı olmasa da "orası olmamış”, “burası olmamış" diyecek olanlar her zaman çıkar. Yaptığınız işin doğruluğuna kendiniz inanıyorsanız, kimsenin sözüne kulak asmadan kendi bildiğiniz gibi yapmanız en doğrusudur. Mart 2006 Uygur Türkçesi QANDAQ QİLSA TOĞRA BOLATTÎ? Künlerdin bir küni, bir boway kichik newrisini ishekke mingüzüp, özi piyade ishekni heydep bazarğa qarap menğiptu. Bir yerge kelgende, bir tümürchilik dukinining aldida turğan bir nechee adem: — Qaranglar, tazimu exmek bovay iken he! Shunche yashangan adem turup ishekke ozi miniwalmay. newrisini mingüzüp qoyup özi piyade ketip barginini -diyishiptu. Boway bu sözni anglap: "toğra ish qilmighan oxshaymen" dep oylaptu-de, newrisini derhal ishektin chüshürüp, ishekke özi miniptu. — Balam, ishekni sen heydep mangin dep yene yolga rewan boptu. Mengiptu mengiptu, bir köwrükke kelgende, bu yerdimu bir neche adem olturgan iken. Boway ular bilen salamliship ötüp ketkendin keyin ular bowayning arqisidin — Qaranlar awu tazimu bağri qattiq boway iken. Shu saqili bilen özi ishekke miniwelip, kiçhikkine balini piyade manguzuptu, dep ğudunshuptu. Boway: "Yene toğra ish qilmiğan oxshaymen" dep oylap: — Balam keynimge mingiwal, deptu. Bala mingeshkendin keyin yene mengisni dawam qiptu. Xeli uzun manghandin keyin yolda yene bir top adem uçrap: — Qaranglar, kiçikkine ishekke ichi ağrimay ikkisining mengiwalginini! diyishiptu. Bu geptin keyin boway xicil bolup, özimu newrisimu ishektin chüshüptu-de saltan ishekning arkqdin piyade meniptu. Bazargha az kalghanda, bir qoğunchining dukini aldida olturghan bir top ademler: — Qaranlar mawu exmek bowayni! Haywangimu ich agritqanmu nime? Ikkisimu ishekke miniwalmay qiynilip piyade ketipbarğinini diyishiptu. Boway qandaq qilsa toğra bolidiğanliğini bilmey gangirap qaptu. Biraz manğandin keyin birmoysipit ademni chakiriwelip, bolgan gep-sözlerning hemmisini sözlep berip qandaq qilish togrisida meslihet soraptu. Moysipit adem külüp ketip mundaq cavap beriptu: — Ademlerning qarishi her xil bolgachqa qiliwatqan ishingiz anche xata bolmisimu "u yeri bolmaptu.” “bu yeri bolmaptu" deydiğanlar daim chikip turidu. Qiliwatqan ishinizning toğriliqiğa özingiz ishench qilalisingizla her xil gepsözlerge qulaq salmay, özingizninğ bilishiche ishlewerginingiz tüzük! İstiklâl Mücadelesi Azimet 14 Özgürlük ve Bağımsızlık Gözyaşları İle Elde Edilemez Hoca Niyaz Hacim Aksu'dan çekilip Kasgar'a geldiğinde Sabit Damallom Atuş’a kadar gelip bütün yurt cemaatini toplayarak devlet merasimi ile Hoca Niyaz Hacim'i karşıladı ve Kas-gar'daki devlet sarayını boşaltıp Hoca Niyaz Hacim'e verdi. Kaşgar’da bir ay kadar kalan Hoca Niyaz daha sonra Yarkent'e çekildi ve diğerleri de Yarkent'e geçmeye mecbur kaldı. 11-4-1934 tarihinde Hoca Niyaz Ha-cim'in emriyle Mahmut Mahmuti, Sabit Damallom'ı tutuklayarak huzuruna getirdi. Damallom'ı Ruslara teslim etmek için Aksu'ya gönderen Hoca Niyaz bu teslim etme karşılığında Rusların vereceği, silahları almak maksadıyla Orkes Tam (Rus Siniri)'a gitti. Ruslar Aksu'da Sabit Damallom’ı alıp Urümçi'ye götürerek Sin Si Sey'e teslim etti. Örkes Tani'da Rusların vaadinin yalan olduğu anlaşıldı. Ruslardan bir tek tüfek dahi alandan Hoca Niyaz tekrar Rusların görevlendirilmesi ile Aksu'ya geldi. Daha sonra Vali muavini olabilmek için Urümçi'ye gitti. Ben bu noktada tarihi hadiselerden daha fazla bahsetmek istemiyorum. Benini bu tarihi olayların üzerine bir miktar durmamın sebebi asil vaziyetin gün yüzüne çıkmasıdır . Kısaca ifade etmek istediğim maksat sudur: Dünyaya ilan edilen Doğu Türkistan Cumhuriyetinin devlet başkanı Hoca Niyaz Hacim, devlet kanunundaki Cumhurbaşkanının vazifeleriyle ilgili paragrafın 2. Maddesinde yer alan "Devlet başkanı halk tarafından 4 yıllık süre için seçilir. Ama İslam, vatan ve milletin hürriyeti için kahramanca savaşıp bağımsızlığı elde eden Devlet Başkanımız Hoca Niyaz Hacim ömrünün sonuna kadar devletin reisidir. Onun bu sıfatını bütün halkımız ve ordumuz tasdik eder" ifadeleri ile bütün devletin ve milletin kaderini (yazgısını) eline alan bu adam 25-2-1934'te hükümetten gizli bir sekilde Sovyetler Birliği ile 11 maddelik bir anlaşma imzalar. Bu durumu haber alan hükümet 3. Ayin 2. Günü yaptığı bakanlar kurulu toplantısında anlaşmayı geçersiz ilan eder ve hükümet içinde bundan sonra ittifak kurmanın mümkün olmadığı açığa çıkar. Bu fırsatı ganimet bilen Sovyetler Birliği, 7 bin kişilik ordusuyla Doğu Türkistan'a girer. Havadan ve karadan millî orduya hücum eder. Sing Si Sey'in, Rusların ve Çinli Müslümanların modern silahlara sahip olan askerleri tarafından hücuma uğrayan millî ordumuzun yenilgiye uğramasını önlemek zordu. Bu mağlubiyeti evlatlarımıza anlatabiliriz. Ama devlet başkanımız olan Hoca Niyaz Haci'nın devletin kurucusu ve bakanı olan Sabit Damallom'ı tutuklatıp düşmanlarımıza teslim etmesini hangi mantıkla açıklayabiliriz? Bunu evlatlarımıza hangi yüzle, hangi dille anlatabiliriz? Hoca Niyaz’ın Sabit Damollam'i yurt dışına kaçırması mümkündü, Ruslara, Sing Si Şey’e "Kaçtı, yakalayamadık" deyebilirdi. TÜREYİŞ DESTANI Bir Uygur destanıdır. Büyük Türk İmparatorluğunu Göktürkler' den devralan Uygur Türkler' i, Türeyiş Destanı ile soylarının vücut buluşunu anlatırken aynı zamanda da, bütün Türk boylarında hakim bir inanış olarak beliren, soyun ilahi bir kaynağa bağlanması fikrini bir kere daha belirtmiş olmaktadırlar. Uygur Türeyiş Destanının, Göktürk-Bozkurt Destanı ile çok yakın benzerlikleri, ilk okuyuşta anlaşılacak kadar açıktır. Hemen bütün Türk Destanlarının birinci derecedeki unsuru olan kurt motifi, gerek Türeyiş ve gerekse Bozkurt Destanlarında bilhassa ilahileştirilmekte ve neslin başlangıcı ve devamı bu ilahi motife bağlanmaktadır. Türeyiş Destanı, aslında bir büyük destanın başlangıç kısmına benzemektedir. Büyük bir ihtimalle, Göktürk-Bozkurt destanı gibi Uygur Türeyiş Destanı da, ilk büyük Türk Destanı olan Yaradılış Destanının etkisi altında gelişip meydana getirilmiş, daha dar bir muhitin veya daha tecrit edilip kavimleşmiş bir soyun küçük çapta bir yaradılış destanıdır. Nitekim, bundan sonra göreceğimiz, yine bir Uygur Destanı olan Göç Destanı, Türeyiş Destanının tabiî bir devamı intibaını vermektedir. Destan: Büyük Hun Hakanlarından birinin iki kızı vardı. Kızlarının ikisi de bir birinden güzeldi. Öyle güzeldi ki, Hunlar, bu iki kızın da, ancak ilahlarla evlenebileceğine inanıyor ve bu kızların İnsanlar için yaratılmadığını söylüyorlardı. Hakan da aynı şekilde düşündüğü için kızlarını İnsanlardan uzak tutmanın çarelerini aradı. Ülkesinin en kuzey ucunda, İnsan ayağı az basan veya İnsan ayağı hiç görmeyen bir yerinde, çok yüksek bir kule yaptırdı. Kızların ikisini de bu kaleye kapattı. Ondan sonra da aklınca inandığı tanrısına yalvarmağa başladı. Öyle bir yalvarıyor ve öyle yakarışlarla tanrısını çağırıyordu ki nihayet bir gün, Hakanın kendi aklınca inandığı tanrısı dayanamadı ve bir Bozkurt şekline girip geldi. Hun Hakanının kızlarıyla evlendi. Bu evlenmeden birçok çocuklar doğdu; bunlara Dokuz Oğuz- On Uygur denildi ve bu çocukların hepsinin de sesi Bozkurt sesine benzedi, yine bu çocuklar, birer Bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar. Sitenizi çok büyük bir ilgiyle okudum, zamanında atalarımın sahip çı ktığı topraklar üzerinde hâlâ Türklük unsuru ile yaşayan insanlara sahip çıkmak gerektiğine inanıyorum, biz ki Osmanlı olarak topraklarımızda adalet rüzgarlarını estirdik, bugün size yine sahip çıkmamız gerekiyor, ben sizin için elimden ne gelirse yapmaya hazırım, insanlarım için can feda. Gökhan AKIN Selam olsun tüm Dağıstan’a ben aslen Ahıskalıyım ama dedelerim Dağıstan dan göçmeni. Siteniz güzel olmuş böyle bir şeye gerek duyup Dağıstan’ın ismini yaşattığınız için teşekkür ederim. Şamil Akbay Türkistan’ı Unutmayanlar!! Bu Kültürü daha yakından tanıyabilmek güzel bir duygu ve bu sizin sayenizde gerçekleşiyor! Ben TürkceRap yapıyorum ve yakında Doğu Türkistan üzerine bir şarkı çıkarmayı düşünüyorum, ve Allah izin verirse bir klip çekmeyi bile düşünüyorum. Doğu Türkistan’ı insanlara tanıtmak ve göstermek için, çoğu Türkler tanımıyor bile! Çok isterdim herkes bilsin hatırlasın, geçmişimizi, çektikleri acıları! Allah Yardımcınız olsun!! Doğu Türkistan’ı unutmadık!! S.A. TÜM TÜRK KARDEŞLERİME SONUZ SEVGİ VE SELAMLAR. RASGELE BULDUĞUM BU SİTEYİ COK BEYENDİM. TÜM KARAKALPAKLAR MESAJLARINIZI BEKLİYORUM.(BİR TÜRK CİHANA BEDEL) Deniz Yıldırım Her zaman sizinleyim davanızda sonuna kadar yanınızda olmak bana şeref verir. Hüseyin Özkan Edebiyat öğretmenimin verdiği ödev için balkan Türklerini araştı sayesinde diğer ülkelerde yaşayan kardeşlerimizi tanıma fırsatı buldum çok teşekkür ederim sitenizi bundan sonra takip etmeye çalışıcğım. Bengü Yaman İstiklâl Mart 2006 “Doğu Türkistan İçin Savaş” adlı kitabımdan özetler Yrd. Doç. Dr. İklil KURBAN Hocaların İktidara Gelişi ve Aktaglıklar-Karataglıklar Mücadelesi Altışehir’in Kalmuklar tarafından istilası (1678) ile başlamış ve bütün Doğu Türkistan’ın Çin tarafından istilası (1755) ile sona ermiş 77 yıllık bu devreye Hocalar Devri adı verilmiştir. Bu devrenin tarihi Appak Hoca’nın iktidara gelmesiyle başlar. Hocalar Devri, Cungar Hanlığı’nı etkileyen olaylar ve değişik hanların değişik tutumları itibarıyla kendi içinde yine dört devreye bölünür: I.Galdan Devri(1678-1697) veya Appak Hoca ve ailesinin idaresi devri. II.Çivan Araptan Devri (1697-1727) veya salt Cungar idaresi devri. III.Galdan Sirin Devri (1727-1745) veya Karataglıklar idaresi devri. IV.Davaçi Devri (1745-1755) veya Çin istilası arifesi devri. A. I. Galdan Devri (1678-1697) Appak Hoca 1677’de Seidiye Hanlığının son hanı İsmail Han tarafından kovalanınca, Keşmir yolu ile Tibet’e geçer ve burada Budistlerin lideri Dalay Lama V ile görüşür. Ondan İsmail Han’a karşı yardım etmesini ister. Doğal olarak bu istek Dalay Lama’nın hoşuna gider. Çünkü Altışehir hükümdarları Abubekir’den başlayarak Seyit Han ve Abdullah Han’lar Tibet’e birkaç kez asker göndererek, Budizme karşı cihat yapmışlar, Budistleri ağır derecede öfkelendirmişlerdir. Artık Appak Hoca’nın isteğiyle Budistlerin Müslümanlara karşı kısas savaşı için bir fırsat yaratılmıştır. Dalay Lama kendi öğrencisi, Cungarların hanı Galdan’a mektup yazarak, Appak Hoca’nın Altışehir’deki nüfuzunun yerine getirilmesi için askerî yardım etmesini önerir. Bu öneri, Galdan’ın Seidiye Hanlığı üzerinde çoktan beri gönlünde beslediği hırslarını körükler. Şans Galdan’ın ayağına gelmiştir. Galdan askerî faaliyete geçmede hiç tereddüt etmez. Appak Hoca ve Cungar komutanlarının başında bulunduğu 12000 kişilik Cungar ordusu Muzart Geçidi üzerinden güneye-Yarkent’e doğru ilerler. Cungar Hanlığının en güçlü dönemine rastlayan bu askerî hareketin hedefine ulaşmasında hiç şüphe yoktur. Yarkent Hanlığı işgal edilip, İsmail Han İli’ye götürülür. Bu işgaldan hemen sonra, 1678’de Appak Hoca bütün Altışehir tahtına han tayin edilir. Appak Hoca’nın büyük oğlu Yahya Hoca Kaşgar’a hakim olarak gönderilir. Appak Hoca’nın padişah olduktan sonra yaptığı işlerin en önemlisi Karataglık Hocaları ve onların taraftarlarını öldürerek, iktidarını muhaliflerinden temizlemek olur. İşte o zaman Karataglık Hocalardan iki kardeş-Şuayup Hoca ile Danyal Hoca yurt dışına, Keşmir’e kaçar. Fakat, Appak Hoca şiddet yolu ile umduğunu bulamaz. “Appak Hoca Kalmuk askeri ile beraber geldi” söylentisinin muhalifleri tarafından etkili bir şekilde propaganda malzemesi olarak kullanılması, Appak Hoca’yı çok rahatsız eder. Sonuçta, Appak Hoca bu zor durumdan kendini kurtarmak amacıyla, Turfan’dan İsmail Han’ın küçük kardeşi Mehmet Emin Han’ı getirip, Onu bir kukla gibi kullanmaya çalışır; ayrıca İsmail Han’ın kız kardeşi olan Hanım Padişah ile evlenip, eski han cemaatinin akrabası olmak gibi görünüm sergiler. Fakat, işler Appak Hoca’nın düşündüğü gibi gitmez. Mehmet Emin Han tahta çıkar çıkmaz, Cungar memur ve amirlerini Altışehir’den kovar, Cungarlar ile olan tüm ilişkisini keser. Bu gelişme Appak Hoca ve onun taraftarlarının işine gelmez. Çok geçmeden Mehmet Emin Han suikast ile öldürülür. Appak Hoca eskisi gibi yine Cungarlara dayanarak hanlığını sürdürür. Seidiye Hanlığının ikinci hanı Abdureşit Han’ın eşi Amannisahan hem şair, hem musikşinas olup, onun eserleri ölümünden 100 yıl sonra, Appak Hoca’nın tahta çıktığı sırada yasaklanır ve ateşe verilir. Bir yoksul oduncunun kızı olan Amannisahan 1567 yılında 34 yaşındayken doğumdan ölmüştür. Hocalar arasındaki savaşın en şiddetlisi, Appak Hoca’nın ölümünden sonra, Appak Hoca’nın kendi ailesinden çıkar. Appak Hoca’nın büyük oğlu Yahya Hoca ile eşi Hanım Padişah arasında taht kavgası patlak verir. Yahya Hoca ve üç oğlundan ikisi Hanım Padişah’ın emriyle öldürülür; üçüncü oğlu Ahmet Hoca müritleri tarafından kaçırılıp Delik Dağ’a gizlenir. Hanım Padişah, kendi oğlu Mehdi Hoca’yı hanlık tahtına oturtur. Fakat, Hanım Padişah kendisi de dervişler tarafından bıçaklanarak öldürülür. Hanım Padişah’ın öldürülmesinden sonra, han “Çağımıza Ayak Uyduramayan Dil” (!) Yazar: İklil Kurban Nerede sömürgecilik, nerede zulüm, orada yalan…. Yakın zamandan beri, 50-60 yıldır süregelen Çin bunalımının biraz daha yükselmiş olduğunu öğrenmekteyiz. Bu bunalımın dış siyasetteki belirtisi, “İkinci Dünya Savaşı'nda ölenlerin mezarını ziyaret ettin” diye, Japon Başbakanı ile yaşanan gerginliktir. Bu bunalımın iç siyasetteki belirtisi, “Uygurca çağımıza ayak uyduramayan dil” diye, Uygurları topyekûn Çinlileştirmenin eylemini başlatarak, Uygurlar ile yaşanan gerginliktir. Bilindiği gibi 1990'lı yılların başı, Sovyet İmparatorluğu çökmüş, uluslararası komünizm-sömürgecilik sarsılmış; bilhassa Çin, ileride yine nelerin olabileceğinin kaygısıyla tutunacak bir dal arıyor konumundadır. Böyle bir vaziyette, uzun yıllardan beri varlığını sürdüregelen Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı davasının daha da alevleneceği kaçınılmaz bir olgu idi; öyle de oldu. Yıl 1992, Haziran ve Temmuz ayları, Almatı'da ve Bişkek'te, Uyguristan Azatlık Teşkilatı'nın kuruluş kurultayları açılıp, Doğu Türkistan'ın kurtuluşu gündeme getirilmişti. Aynı yılın Kasım ayında İstanbul'da da geniş katılımlı Doğu Türkistan sorunu ile ilgili bir toplantı gerçekleşmişti. Yanılmıyorsam, bu tarihlere denk getirilmiş, biraz erken veya biraz geç, Pekin'de Uluslararası Türkoloji Konferansı açılıp, esas konu olarak, Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lûgat-it-Türk adlı kitabı ve Yusuf Hashacib'in Kutadgu Bilig adlı kitabı konuşulup, bu şahıs ve bu eserlere yüksek değer verilmişti. Ev sahibi olarak bu konferans aracılığıyla Çin, uluslararası alanda, hem bu bilim dalına olan saygısını (!) sergilemiş, hem bu bilimin kaynağı olan Uygurlara sevecenliğini (!) belirtmiş görünmekte idi. Evet biliyoruz, Türklüğe ilgi duyan herkes biliyor; Türklük biliminin kaynaklarının kökü, 5.yüzyıldaki Yenisey Yazıtlarına; 8.yüzyıldaki Orhun Abidelerine; 11 . y ü z y ı l K a r a h a n l ı M e d e n i y e t i n e ; 14.yüzyıldaki Avrupalıların Kıpçak dilini öğrenmek için yazdığı Codex Cumanicux (Kodeks Kumanikus) sözlüğüne kadar uzanıp gidiyor…. Orhun ve Yenisey anıtlarından evvelki devirleri bilmiyoruz, fakat, bu anıtlardan o çağlarda Türk dilinin oldukça gelişmiş, olgun bir durum almış bulunduğunu öğreniyoruz. O devirlerde Ruslar henüz dünyamızda yoktu. Dünyada Türklük Dünyayı titreten ulu Hükümdarlarımız Atilla, Timur, Fatih bu dil ile konuşmuş; ulu bilgin Uluğbey ve ulu şair Alişir Nevayi bu dil ile düşünüpbu dil ile yazmış; Kaşgarlı Mahmut Bu dilin Arapçadan hiç eksik olmadığını savunmuş; Alişir Nevayi bu dilin Farsçadan çok daha üstün olduğunu kanıtlamıştır bilimiyle (Türkoloji ile) uğraşan bilim adamlarının sayıca ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Fakat bu konuda bilinen gerçek şu ki, bu sahaya ilgi duyan Türk kökenli bilim adamlarının yanında bulunup, bu sahadaki çalışmalarıyla ün kazanmış yabancı bilim adamlarını biliyoruz, örneğin: Radlov (Alman), Barthold (Alman) vs. Türkçemiz (tüm lehçeleri), konuşulması kolay ses uyumuyla; algılanması kolay mantıklı grameriyle; sözcük türetilmesi kolay son ekli yapısıyla; her zaman dil bilginlerinin, dil meraklılarının ilgisini çekmiş bir dildir. Örnek için bir karşılaştırma: Türkçemizin diğer dillerden üstün olduğunu kanıtlayan en önemli meziyetlerinden biri, ek alırken sözcük kökü sabit kalır değişmez; öğrenilmesini Geniş Açı 9 soyundan da, hoca soyundan da olmayan Akbaş Han adında biri, kendini Yarkent Hanlığının hanı, diye tanıtıp, Yarkent Hanlığının tekrar kurulduğunu ilan eder. Kaşgar’daki Aktaglık Hocalar, Delik Dağ’a gizledikleri Ahmet Hoca’yı geri getirip, Onu Kaşgar Hanlığının hanı ilan ederler. Bu şekilde şehir hanlıklarının kurulmasıyla, Aksu Hakim Bey’i Abdusattar, Üçturfan Hakim Bey’i Hocisi’ler de kendilerini bağımsız hükümdar ilan ederler. Kumul, Çin’e bağlılığını belirtir. Turfan ise, Çin ile Cungar Hanlığı arasında bocalar. İşte bu karışık vaziyete, o zaman Cungar Hanlığı müdahale etmekten yoksundur. Çünkü Galdan’ın Çinlilere yenilgisinden sonra, Cungar Hanlığı, batıya genişlemekte olan Çin’e karşı koymak zorunda kalacaktır. Yurt dışına kaçan Danyal Hoca, Akbaş Han’ın daveti üzerine Yarkent’e geri döner. Akbaş Han, Danyal Hoca’ya Yarkent tahtını teslim eder ve kendisi Hindistan’a gider. Yarkent, Karataglık hocaların lideri Danyal Hoca’nın, Kaşgar ise, Aktaglık hocaların lideri Ahmet Hoca’nın elinde olmak üzere bu iki şehir arasında dinmek bilmeyen aşırı düşmanlık sürtüşmelerisavaşları sürer gider. B.II.Çivan Araptan Devri (1697-1727 Galdan ölünce, Çivan Araptan Cungar Hanlığının tahtına geçer. O, birkaç yıl kendini güçlendirdikten sonra, 1700 yılında Altışehir’deki hocaların şehir hanlıklarına karşı büyük çapta askerî eyleme girişir. Kaşgar ve Yarkent işgal edilerek, Danyal Hoca ve Ahmet Hoca esir alınıp aileleri ile beraber İli’ye götürülür. Onlar bugünkü Gulca şehri ile Nılkı nahiyesi arasındaki İren Kabırga denilen dağlı yöreye yerleştirilip, gözaltında tutulur. Altışehir’in Cungarlarca bu ikinci işgalinden sonra, Çivan Araptan’ın ölümüne kadar (1727) bu yörenin tamamen Cungarlar tarafından askerî güce dayanarak tek bir elden yönetildiği bilinmektedir. Çivan Araptan, Cungar Hanlığının tahtında iken, yalnız Altışehir’e değil, Lama dinini kendi lehine kullanmak amacıyla 1717’de Tibet’e de askerî güç kullandığı bilinir. Çivan Araptan’ın 1723 yılındaki Kazaklara saldırısı, Kazakların tarihinde çok acı anılar bırakmıştır. (Devam edecek) kolaylaştırır, öğrencinin aklını şaşırtmaz. Rusçanın böyle bir özelliği yoktur, ekten dolayı sözcük kökü değişip tanınmaz hale gelir; böyle dilleri öğrenmek zordur, öğrencinin aklını şaşırtır. Ben, meziyetlerle türemiş Türkçe (Uygurca, Tatarca, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca) denilen bu dili konuşan anadan doğduğum için mutluyum. Dünyayı titreten ulu hükümdarlarımız Atilla, Timur, Fatih bu dil ile konuşmuş; ulu bilgin Uluğbey ve ulu şair Alişir Nevayi bu dil ile düşünüp-bu dil ile yazmış; Kaşgarlı Mahmut bu dilin Arapçadan hiç eksik olmadığını savunmuş; Alişir Nevayi bu dilin Farsçadan çok daha üstün olduğunu kanıtlamıştır. Eğer Çin, birileri için, “çağımıza ayak uyduramayan dil” yakıştırmasını kullanmak istiyorsa, bu birileri Çin, bu dil ise, Çin dilinden başkası değildir. Çünkü Çin dili tek heceli olma özelliğiyle konuşulmasıöğrenilmesi zor olduğu kadar, yüz binleri bulan resim yazısından (sinogram-hiyeroglif) oluşan yazı dilinin ezberi söz konusu olduğunda, bu işin peşinden sonuna kadar koşmaya cesaret eden Çinlinin ömrü yetmez. Evet, milâttan önceki Eski Mısırlıların resim yazısını Çinliler halen kullanmaktadır; tek heceli olmanın gereği benzer sesli sözcükler çok olduğu için, dünya dillerinde kullanılan alfabe Çin diline uymamaktadır. İşte “Çağ dışı dil”, diye buna denilir. Yeri iken, Çin'e, buradan sesleniyorum: “Hodri meydan, Uygur dilinin çağ dışı olduğunu kanıtla!!!” Kanıtlanamayan sözleri ancak, namussularalçaklar söyler. Çinli kültürünün ve dilinin böyle kullanışsız olmasından dolayıdır ki, Cengiz Han'ın yasalarında Çinli yaşamı eşek ile eş değer sayılmıştır. Bir Çinliyi öldüren kişi, bir eşek karşılığında cezadan kurtulmuştur. Doğanın nitelik (değer) ile niceliğin (sayının) zıt orantılı olma (nitelik inerse nicelik yükselir) yasasının gereğidir ki, Çinli nüfusu olağanüstü çoğalıp, günümüzde bir buçuk milyara yaklaşmıştır. Kalitesiz, gereksiz bu, sözde insan topluluğu günbegün dünyamızı kirletmekte, başkalarının yaşam ortamına zorla sokulmaktadır. Yakın bir gelecekte bu atık insan akınına dur denilmezse, dünyamız yaşanmaz hale gelecektir. Bu ulusun besini de çok ilkel ve bayağıdır: yılan, kurbağa ve pirinç. Karakter olarak bu ulus, önünden elini öper, arkandan hançerini saplar. Dil olarak Çin dili, atık insan dili olduğu için, böyle bir dil ile bilim yapmanın asla olasılığı yoktur. Bu sebeptendir ki, Çin'in yüksek üniversitelerinin dili İngilizcedir. Çinli dilinin böyle sakat, çağ dışı olmasına rağmen, dünyada hiç kimse, Çinliye dilini değiştir, demez. Çünkü böyle bir davranış her şeyden önce insanî ahlaka, bireysel hak ve hukuka aykırıdır. Çin anlayışında ve geleneğinde ise, ahlak, hak ve hukuk denilen ilke ve kavram yoktur; en temel insanî duygu olan ana diline saygı ve sevgi hiç yoktur; tüm insanî manevî değerler Çin için hiçe bedeldir. Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı manevî tahribatı anlatabilmek için kitapların yazılması yetmez. Türkçemize övgüler söylenmiş, Pekin'de açılan Uluslararası Türkoloji Konferansı'ndan aşağı yukarı 10 yıl zaman geçtiği şu günlerde, Çin yönetimi hiç utanmadan, Uygurcayı “çağımıza ayak uyduramayan dil” olarak nitelendirip, ön planı 2002'de yapılmış “çift dilli eğitim” denilen bir uygulamayı tüm Doğu Türkistan çapında yürürlüğe koymuş bulunmaktadır. Bu uygulamaya göre, Çin okulları ile Uygur okulları birleştirilmiş, ana okuldan başlayarak tüm Uygur çocukları Çince öğrenip, bu dil ile eğitimlerini sürdürecekmiş. Aksi halde Uygurlar zengin olamayacakmış(!); çağın gerisinde kalacakmış(!). Çünkü Uygur dili çağımıza ayak uyduramayan gerici bir dilmiş(!). Çin neden böyle, Uygurlara yönelik tutumunda 180 derece döneklik yapıp, övgü yönteminden kınama yöntemine geçmiştir? Samimiyetsiz art niyetli övgü, işe yaramamışUygurların bağımsızlık savaşını durduramamıştır, ondan. Bakalım, bu yalan uydurma kınamalar ne sonuç verecek?! Şu olacağı şimdiden kestirip söylemenin hiç sakıncası yoktur: Yalanlar er geç yok olup gidecek; gerçekler ise enkazların altından yeniden doğacaktır. (Devam Edecek) Gündem 10 Mart 2006 İstiklâl Türk Tekstil sektöründe Çin yüzünden 10 ayda 200 bin kişi işsiz kaldı Tekstil sektörü can çekişiyor Prof.Dr. Aydın Ayaydın Türk tekstil sektöründe tehlike çanları çalmaya başladı. Önlemler alınmazsa ekonomiye yansıyacak olumsuz etkinin yanında işsizler ordusuna yeni işsizler katılacak. Düşük kur ve Çin rekabetine dayanamayan tekstil sektöründe çalışanların yüzde 10'u işini kaybetti. Türkiye'de tarım sektöründen Düşük kur ve Çin rekabetiyle bunalan tekstil ve konfeksiyon sektöründe son 10 ay içinde kapanan sonra en çok istihdam yaratan fabrikalar nedeniyle 150-200 bin kişinin işsiz kaldığı açıklandı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (HM) sektör tekstil sektörüdür. Tekstil Başkan Vekili ve İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu sektöründe kayıtlı-kayıtsız 2.5 Başkanı Süleyman Orakçıoğlu "Bu kaybın artmasından korkuyoruz. milyon kişi çalışıyor. Sektörde olumlu gelişmeler yaşanınca bu rakama yeni yüz binler ekleniyor. Özellikle en büyük çekincemiz sosyal kriz olması. İşini taşımak istemiyoruz. İşletmelerimizi korumalıyız. En Ancak Çin gerçeği karşısında Türk kaybeden insanların çaresizliği bu ülkenin en büyük çok girdi maliyetleri yükünden etkileniyoruz. Son 3 tekstil sektörünün nefesi kesilmiş sorunu olur" dedi. Tekstil ve hazır yıldır YTL reel olarak yüzde 78 durumda; sesi soluğu çıkmaz oldu. giyimin geçen yıl 73.1 milyar dolar değerlenirken, girdi maliyetleri Çin'de işçilik ve maliyeti oluşturan diğer unsurlar ucuz düzeyinde gerçekleşen ülke ihracatı yüzde 50 arttı." olunca, tüm dünya içinde yüzde 26 pay aldığına dikkat Başbakan' la görüşecekler ülkelerinde faaliyet çeken Orakçıoğlu, "Sektörde 2 İHKİB Başkam Süleyman gösteren büyük milyon kişi çalışıyor. Türkiye'de Orakçıoğlu, firmaların tekstil markaları da istihdamın yüzde 20'sini sağlıyoruz. kapanmasının sektörel ihracatı üretimlerini Çin'e kaydırdı. Bu şartlarda Kapanan firmaların birçoğu kendi olumsuz etkileyeceğini belirterek, Türk tekstil sektörünün Çin ürünleri beceriksizliklerinden değil, tüm ihracatçı birliklerinin ile rekabet şansı tamamen ortadan ekonomik politikaların getirdiği katımıyla İstanbul'da toplantı kalktı. Türk tekstil ihracatçı baskılardan bu duruma düşüyor" düzenleyeceklerini ve durum firmalarının dünya pazarlarındaki diye konuştu. değerlendirmesi yapacaklarını fiyatları Çin menşeli mallarının Yurtdışında üretim söyledi. Orakçıoğlu, "Önemli olan eylem yapmak değil, fiyatlarından 4 kat fazla olunca, Türk malı için verilen siparişlerde Orakçıoğlu, bazı firmaların daha avantajlı olduğu için sorunlara duyarlı yaklaşmak. Bu hafta Başbakan Recep de önemli azalmalar oldu. Mal Ürdün, Mısır, Bulgaristan, Romanya, Özbekistan başta Tayyip Erdoğan'dan da randevu istedik. Başbakan, siparişi alamayan firmalar da işçi olmak üzere yurtdışına gittiğine işaret ederek, şunları randevu vereceğini söyledi" diye konuştu. çıkarmaya başladı. Acil önlemler söyledi: "Sektörün mevcut birikimini başka ülkelere alınmazsa sektörde faaliyet gösteren firmalar tek tek kapanacak. Maliyetler yüksek Denilebilir ki, "Hükümet ne yapsın?". Hükümet'in Çin'den ucuz işçi getirip çalıştıracak hali yok ya. Kaldı ki, getirse bile zaten işsizler ordumuz var. Bu ordudaki işsiz Aydın İnşaatçılar Odası Başkanı Alaattin Durmaz, inşat sektörüne giren Çin granitlerinden sayısı daha da artar. Ancak, duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Dünyanın ünlü binalarında kullanılan Türk mermerlerinin Hükümet'in acilen yapabileceği işler kalitesinin görülmezden gelinerek, Çin granitlerinin Türkiye'de çok büyük pazara sahip olmasına de var. Nedir bunlar derseniz, işte sebep olunduğunu belirten Aydın İnşaatçılar Odası Başkanı Alaattin Durmaz, "Beyaz Sarayda ve size cevabım: İşçinin işverene “Beyaz Sarayda ve Jennifer Lopez'in evinde Türk mermeri kullanırken, bizim Türkler Çin graniti sevdasına düştü" Jennifer Lopez'in evinde Türk mermeri kullanılırken, bizim Türk vatandaşları Türk mermerlerinin kalitesine ulaşamayan ve sağlığa zararlı olan Çin granitlerinin sevdasına düştü. Ülkemizdeki yerli ürünleri yok eden Çin malları, ne yazık ki hiçbir engelle karşılaşmadan Alaattin pazarlarımızda satılıyor. Çin Durmaz ürünleri ülkemiz pazarlarında satılması için bazı kalite kontrollerinden geçmesi gerek" dedi. Çin granitlerinin insan sağlığını tehdit ettiğini öne süren Durmaz, "Çin malı granitler de doğal taş; fakat yapı itibariyle Çin granitleri altına nem geçiriyor. Buda granitlerin altında baterilerin oluşmasına neden oluyor. Bu granitlerin renklendirilmesi için kullanılan kimyasal maddeler insan sağlığını ciddi anlatma tehdit ediyor. Türk mermerlerinde ise bu sorun yok. Beyaz Saray'da ve Jennifer Lopez gibi birçok ünlü ismin evinde Türk mermerleri kullanılırken, ne yazık ki Türk milleti mutfağında Çin graniti kullanmak için can atıyor. Çin graniti Türk mermerine göre yüzde 50 ucuz. Vatandaşlarımız bu ucuzluğu kanıp da sağlıklarına tehdit etmesinler" dedi. Çin mallarının bir tek kendi sektörlerine zarar vermediğini kaydeden İnşaatçılar Odası Başkanı Alaattin Durmaz, Çin mallarına karşı devletin bazı önlemler alması gerektiğini söyledi. Çin mallarının Türk pazarlarına doğrudan girişinin önlenmesi gerektiğini savunan Durmaz, Çin'den gelen ürünlerin kalite kontrollerinden geçtikten sonra pazara sürülmesi gerektiğini dile getirdi. Kanada’da Uygur Kültür Ve Sanatının Tanıtıldığı Bir Belgesel Film Çekildi Kanadalı rejisör bayan Abir Alsayed tarafından Uygurların Kültür ve sanatının tanıtıldığı ve yine Uygurların bu günkü siyasi durumunun da aksettirildiği bir belgesel film çekildi. Bu film geçtiğimiz günlerde halkla buluştu. 21 dakikalık bu filmde Uygurların Müzik ve sanatı ile mukam geleneğinin tanıtılmasının yanı sıra Uygur medeniyeti ile Uygur tarihinin birbirleri iç içe bağlantılı olduğuna vurgu yapılarak, Uygur gelenekleri etraflıca gün ışığına çıkartılmıştır. Söz konusu filmde yine geleneksellikle çağdaşlık özdeşleştirilmiştir. Bu filmin ortaya çıkmasında Kanada’nın Monreal şehrinde ikamet eden Uygur Sanatçı Doktor Tamara Hanım ve onun Kanada Mc maliyeti düşürülmeli. Bugün asgari ücretle çalışan bir işçinin işverene maliyeti yaklaşık olarak 800 YTL'dir. Bu yüksek işçi maliyeti ile Çin'le nasıl rekabet edeceksiniz? Hükümetin öncelikle işçi maliyetlerini aşağı çekmesi lazım. İşçi ücretlerindeki SSK primi ile gelir vergisi miktarı acilen düşürülmeli. Eğer bu yapılmazsa devletin tahsil edeceği muhtemel sigorta primi ile maliyenin tahsil etmesi gereken vergi gelirleri tahsil edilemeyecek. Çünkü işyerleri kapanacağı için çalışan işçi olmayacak dolayısıyla tahsil edilebilecek hiçbir gelir olmayacak. Enerji pahallı Dünya tekstil sektöründe rekabet şansımızı kaybetmememiz için, işçi maliyetlerinin düşürülmesinin yanında, üretimde kullanılacak enerji maliyetlerinin de aşağı çekilmesi zorunluluk arz ediyor. Bunlar yapılmazsa sadece tekstil sektöründe faaliyet gösteren firmalar kapanmakla kalmayacak; bu fabrikalarda çalışan işçiler ile aileleri perişan olacak. Tekstil firmalarına fason işçiliği yapan irili ufaklı atölyeler de yok olacak. Bu atölyelerde çalışan işçiler de işsiz kalacak. Tekstil sektörümüz Çin ürünleri ile rekabet edemiyor. Dünya pazarlarında tekrar rekabet gücünü kazanabilmesi için ileri sürdüğüm işçi maliyetleri ile enerji fiyatlarının gözden geçirilmesi şart. Bugün yapılmazsa yarın çok geç olabilir. 16-02-2006 Türk Balına Çin İşkencesi Yılda 60 bin ton bal üreten ve bunun 11 bin tonunu ihraç eden Türkiye’nin, yurt dışı satışları son iki yılda yüzde 50 geriledi. Bunun Çin’den kaynaklandığını söyleyen Binbir Çiçek Bal Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Yılmaz, ‘Çin özellikle Avrupa’ya yaptığı tanıtım çalışmaları ve düşük fiyatlı ürünleriyle Türkiye’nin ihracatına sekte vuruyor’ dedi. Türkiye, Avrupa’ya bir kilo balı 2.5-4 Euroya satarken Çin’in bunun yarı fiyatına sattığını belirten Yılmaz, ‘Çin hükümeti üreticisine destek veriyor. Yurt dışı tanıtımlarda onların yanında oluyor. Hükümet destek verirse birkaç yılda Türkiye’nin bal ihracatı 300 milyon Euroya çıkar’ dedi. Bal üretiminde Türkiye’nin en büyük tesislerine sahip olduklarını belirten Yılmaz, yılda 8 bin ton bal ürettiklerini söyledi. Japon silahıyla Çin'i vurdu 14. Sayfdan Devam Diğer tekstil ürünlerini ürettikleri makineleri satın aldıkları Japon firmasının İstanbul'daki Türkiye distribütörlüğüyle temasa geçerek, namaz takkesi üretimi yapabilecek Gill Üniversitesinin musikişinaslık fakültesinde özelliklere sahip bir makine satın doktora öğrencisi olan kızı Adalyat İsiyeva hanım almak istediklerini söylediklerini önemli rol oynamıştır. anlatan Altuntaş, şunları Onlar yalnızca bir yabancı kaydetti:ÖNCE 'YAPAMAZSINIZ' DEDİLER ''Firma yetkilileri, namaz ülke rejisörüne Uygur kültür ve medeniyetine ait takkesinin nakış tekniğiyle materyaller temin etmekle dokunduğunu, kendilerinde ve piyasada bu ürünü üretebilecek bir kalmayıp, filmde tanıtıcılık makinenin bulunmadığını söylediler. vazifesini de Biz ise pes etmedik ve söz konusu firmadan, bu işi yapmaya en yakın üstlenmişlerdir. Tamara Hanım Moskova ve özellikleri taşıyan, 100 bin avro Kazakistan’da uzun yıllar değerindeki bir makineyi satın aldık. Makinenin çalışma düzeneklerinde Uygur kültür, sanat ve bazı değişiklikler yaparak, namaz medeniyeti hakkında takkesini üretmeyi başardık. Daha araştırmalar yapmış olan sonra aynı makineden 4 adet daha alarak, yıllık kapasitemizi 1,5 milyon bir sanatkârdır. Bu film hakkında malumat adeta kadar çıkardık. İslam ülkelerinde yaygın olarak kullanılan namaz almak için RFA’nın takkelerini daha önce Çin, elde Kanada’daki gönüllü üretiyordu. Yaptığımız üretimin muhabiri Kamil Tursun, ardından bizim belirlediğimiz fiyata dayanamayan Çinli üreticiler, dünya Tamara hanım ve onun kızı Adalyat hanımla bir piyasalarına mal satamaz hale geldi.'' görüşme gerçekleştirmiştir. Halen ABD'den Suudi Arabistan'a kadar dünyadaki pek çok ülkeye 8 farklı renkte namaz takkesi ihraç ettiklerini belirten Altuntaş, ''Bu makineyle namaz takkesi üretebildiğimizi söylediğimiz Japon firması yetkilileri bile bu işe çok şaşırdı. Bunu nasıl başardığımızı Konya'ya gelerek incelediler. Tabi bazı püf noktaları kendilerinden saklı tuttuk. Ancak, bu tekniğimizi Konya'da ortak iş yaptığımız firmalara öğreterek Türkiye'deki üretim miktarını artırdık.'' 2005 YILI YATIRIM BAŞARI ÖDÜLÜNÜ KAZANDILARSöz konusu üretim tekniğinin kendilerine çok önemli bir prestij kazandırdığını vurgulayan Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Japon malı bir örme makinesinde, firma yetkilerini bile şaşırtan bir takım düzenlemeler yaparak, bu takkeleri dünyada ilk kez seri olarak üretmeye başladık. Türkiye'deki iş çevreleri, bunu önemli bir yenilik olarak değerlendirdi. Anadolu Aslanları İşadamları Derneği, elde ettiğimiz bu başarıdan dolayı, geçtiğimiz hafta İstanbul'da yapılan ödül töreninde firmamıza 2005 Yılı Yatırım Başarı Ödülü'nü verdi. Yaklaşık 60 çalışanımızla birlikte bu başarıyla gurur duyuyoruz.'' Mehmet Emin Batur PATLAMAYA HAZIR BİR BOMBANIN ÜZERİNDEKİ ÇİN Dünya devletleri bu gün Komünist Çin ile münasebetlerini tamamen sözde maddi çıkarları ön planda tutarak tesis etmektedir. Bir taraftan sahte ve son derece kalitesiz Çin mallarını ithal etmeye devam etmekte, diğer yandan da kalitesiz Çin mallarının ülkelerinde yarattığı ekonomik olumsuzluklardan yakınmak gibi anlaşılması zor bir davranış sergilemektedirler. Üstelikte bu ülkeler Çin’e doğru dürüst bir ihracat da gerçekleştirememektedirler. Öyle zannediyorum ki; Kalitesiz, taklit ve sahte Çin mallarından mağdur olmayan bir dünya ülkesi kalmamıştır. O halde, geriye Çin ile ilişki kurmayı gerektirecek ve Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan halklarına yönelik olarak Çin devleti tarafından yarım asırdır işlenmekte olan insanlık suçlarının sorgulanmasını ve milletler arası platformlarda Çin’den hesap sorulmasını engelleyecek ne kalmıştır? Doğu Türkistan’daki 40 milyon Müslüman Türk’e karşı her gün türlü şekillere büründürülmüş soykırımlar icra edilmekte, onlara insanlık dışı muameleler reva görülmekte, Müslüman Türk gençleri Çinli ile evlenmeye zorlanılmakta, Doğu Türkistanlı çocuklara “Çin dili ile eğitim” dayatılarak Türk çocukları eğitim ve öğretimden mahrum bırakılmakta, Doğu Türkistan’ın bütün zenginlik kaynakları Çin’e taşınmakta, Doğu Türkistan halkı kendi toprakları üzerinde açlığa ve sefalete mahkûm edilmekte, Çin’den devamlı olarak getirilen ve Çin’de her türlü ahlâksızlık, hırsızlık, gasp, adam öldürme, uyuşturucu ticareti ve kullanımı yüzünden sabıkalı olan ve AIDS hastası olan Çinli göçmenler Doğu Türkistan’ın en bakir topraklarına yerleştirmektedirler. Komünist Çin devletinin sözde “Doğum Kontrolü” (Bebek katliamı) ile Müslüman Türk nüfusu kasıtlı olarak azaltılırken diğer yandan da Çin’den getirilip yerleştirilen Çinli göçmenlerle Ürümçi ve Gulca başta olmak üzere bir çok vilayetlerde Müslüman Türk nüfusu azınlığa düşürülmüştür. Çin hükümetinin Çin’de enselerine kurşun sıkılarak öldürmek dâhil çok ağır cezalara çarptırdıkları suçlar, Doğu Türkistan’da işgalci Çin devleti tarafından neredeyse özendirici bir tavır sergilenerek sinsice yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Sokak ve caddelerin kenarlarında ellerinde içki şişeleri olduğu halde gruplar halinde kumar ve uyuşturucu partileri yapan insanlara rastlanılmaktadır. Bunlar, dünyaya farklı görünmeye çalışan Komünist Çin’in, işgali altındaki 1.828.418 km. kare yüz ölçüme sahip ezeli ve ebedi bir Müslüman Türk yurdu olan Doğu Türkistan’daki Türk halkına karşı uygulamakta olduğu insanlık dışı muamelelerin çok küçük bir bölümüdür… Şimdi bütün dünya kamuoyuna, insan haklarını savunmak için kurulmuş olduklarını iddia eden evrensel sivil örgütlere, BM. Teşkilatı mesullerine, Avrupa İnsan Hakları Platformları’na, bütün dünyanın eşrefi mahlûkat olan insanlığın varlığı için bir araç olduğuna inanan medenî dünyaya ve yüreklerinde bir parça insanî duygu bulunan her kese soruyoruz! Toprakları işgal edilen ve bütün zenginlikleri sömürülerek sefalete, yoksulluğa mahkûm edilen ve her türlü insanî hakları ayaklar altında çiğnenen insanların içinde bulundukları zilletten kurtulmak için verdikleri mücadelenin adı “terörizm”, iffetlerini, ülkelerini, ve varlıklarını korumak isteyen insanlar da “terörist” midir?? Doğu Türkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinin üzerinden 57 yıl geçmiş olmasına rağmen, bütün dünyanın gözleri önünde ırkî aşağılama ile bir Dünyada bilinen en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında bulunmuştur 14. Sayfadan Devam- Atla beraber koyunun da bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanı olduğuna dikkat çeken Adalı, atın manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere hayat hakkı sağlarken, koyunun da yapağıyla giyecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkan verdiğini dile getirdi. Adalı, “Günümüzdeki Türk Cumhuriyetleri’nde dokunan halı ve kilimlerdeki hakim unsur; hayvan damgalarıdır” dedi. Kazakistan’daki Türklerin hâlâ keçeden ayakkabı-çizme yaptıklarını vurgulayan Adalı, üzeri koç başlı nakışlarla işlenmiş keçeleri, bütün Türk Cumhuriyetleri’nde bugün bile görmenin mümkün olduğunu kaydetti. İstep kuşağının en karakteristik göçebe kavmini ise Türklerin oluşturduğunu dile getiren Adalı, halı yapımı ve yayımı bakımından da önemli görev yüklendiklerini kaydetti. Adalı, “Bu pek çok mütehassısın üzerinde birleştiği bir fikirdir. Atla beraber koyun bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanıdırlar. At manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere hayat hakkını sağlarken, koyun da yapağıyla giyinecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkan vermiştir. Türkler koyunların yünlerinden keçeler yapmış ve koç başlarını da keçelerine, kilimlerine-halılarına vb. damga olarak işlemişlerdir. Mesela “Yenisey’in yukarı akımında ve Uygurlardan sonra bir müddet Moğolistan’da yaşayan Kırgızların halıları da keçe cinsindendi. Bunlarda kullanılan bezek motiflerine yerliler koçkardıng müzü (koçların boynuzu) derler. Halının tarihini anlatan Hatice Adalı, “Dünyada bilenen en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında Gündem 11 İstiklâl Mart 2006 bulunmuştur. Öte yandan bu bölge tarihin bilinen devrinden bugüne kadar, Türkler tarafından kullanılan yerleşim yerleridir. Adalı, 1863 yılında Hive, Tahran, Buhara gibi bölgelerde yaptığı seyahatler hakkında bilgi veren Vambery’nin, halı ve keçe imalatının Türkmenler tarafından yapıldığını zikrettiğini söyledi. Vambery, “Bir kadın dokunulması istenen nakışların örneklerini kum üzerine parça parça çizer, işçiler de bu örneğe bakarak halıyı dokurlar” ifadesine yer verdi. Adalı şöyle devam etti: “Halı sanatının doğduğu coğrafya Türklerin yaşadığı alanlardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların halı sanatının bütün dünyaya Türkler tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından önce bulunan ve 6. yy’a ait olan halı da Doğu Türkistan’da bulunmuştur milletin tamamen yok edilmesi söz konusu iken, “Dünya Barışı”, “Özgürlük”, “Demokrasi”, “İnsanlık Onuru”, “Yaşama hakkının kutsallığı” gibi kavramları bolca tekrar etmekle vakit öldüren ve böylelikle mevcudiyetlerini sürdürenler neredeydiler?? Şurası asla unutulmamalıdır ki; Doğu Türkistan halkı 50 yılı aşkın bir süredir sergilediği sükûnet içindeki tavrı ile dünya kamuoyunun ve milletler arası teşkilâtların Doğu Türkistan gerçeğini bir gün mutlaka göreceğini ve Doğu Türkistan halkının haklı davasını Milletlerarası platformlara taşıyacağına olan inancını ifade etmek istemektedir. Fakat; dünya devletlerinin ve milletlerarası teşkilâtların Çin’in haksızlıklarının durdurulması konusunda artık uygulayacakları hukukî yaptırım ve müeyyidelerin tükendiğini ifade ettiklerinin anlaşılması durumunda, Çinli işgalcilerin 57 yıldır katlettikleri Müslüman Türk’ün kafatasları içerisinde şarap içerek üzerinde tepindikleri Doğu Türkistan bombası patlayacak ve işgalci Çin devleti neye uğradığını şaşıracaktır. 1863, 12 Kasım 1933, 1944 ve 1947’de Çinli işgalcilere karşı milyonlarca şehit vermek pahasına zafer kazanarak 4 defa devlet kurma başarısını gösteren Doğu Türkistanlılar,18 Şubat 2006 günü Hoten’in Keriye nahiyesindeki pazaryerine diktikleri Doğu Türkistan’ın şanlı Gökbayrağını istedikleri zaman Ürümçi’ye, Kaşgar’a, Yarkent’e ve Doğu Türkistan’ın bütün vilayetlerine de dikebilecek güçtedir. Dünya kamuoyu, daha fazla kaybedecek bir şeyleri kalmayan Doğu Türkistan halkının sessiz ve vakarlı duruşlarını onların ümitsiz olduklarına değil, medenî dünya tarafından insanlığın kanayan yarası durumundaki Doğu Türkistan meselesine uluslararası hukuk kurallarını işleterek bir çözüm bulunmasını beklediklerine yormalıdır. Çin Büyükelçiliği önünde 'Kürk' Protestosu... DOĞ-ÇEV, hayvanların kürkleri için "vahşice öldürülmesini" protesto etti Birinci Sayfadan Devam - Dünyanın en büyük kürk üreticisi ve işleyicisi konumunda olan Çin'in, hayvan refahı konusunda hiçbir yasal düzenleme olmayan bir ülke olduğu ileri sürülen açıklamada, Çin'deki üretme çiftliklerinde daracık kafeslerde tutulan hayvanların, toptan kürk satışlarının yapıldığı pazarlara insanlık dışı koşullarda nakledildikleri öne sürüldü. İşçilerin kafeslerden sürükleyerek çıkardıkları hayvanları sersemleştirmek için başlarına vurdukları ileri sürülerek, derinin yüzülmesi sırasında hayvanların çoğunun bilincinin tamamen yerinde olduğu ve çırpınıp kurtulmaya çalıştıkları açıklandı. Bilincini yitirmeyen hayvanların, derilerinin yüzülme işlemi sona erene kadar çaresizce çırpınmaya devam ettikleri ifade edilen açıklamada, bazılarının ise derileri tamamen yüzüldükten sonra 5 ya da 10 dakika boyunca nefes almaya ve kıpırdanmaya devam ettikleri vurgulandı. Açıklamada, kürk ve kürklü ürünlerin alınmaması ve kürklü ürünleri özendirici yayınlar yapılmaması, hayvanlara yönelik uygulanan vahşetin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılması istendi. Yapılan açıklamanın ardından grup içinden seçilen temsilciler Çin Büyükelçiliği'nin girişine siyah çelenk bıraktı. Yoğun güvenlik önleminin alındığı eylem olaysız sona erdi. ABD Guantanamo’daki Doğu Türkistanlıları, işkence yapabileceği gerekçesiyle Çin’e iade etmediğini açıkladı 14. Sayfadan Devam - Belgede, Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’dan Ebu Bekir Kasım ve Adil Abdu El Hakim ile 7 Uygur kökenlinin kendilerini kabul edecek uygun ülke İslam ülkelerine ise halı Selçuklular bulunduğunda serbest tarafından tanıtılmıştır. Pazırık’ta bırakılacağı belirtiliyor. bulunan düğümlü halı da bilim Amerikan yönetimine adamları tarafından ‘Türk Düğümü’ göre, Pakistan’da olarak bilinen ‘Gördes Düğümü’ ile yakalanan ve son dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı aylarda serbest kalmak tekniği ilk defa İç Asya’da için birçok girişimde kullanılmıştır. Bu nedenle bazı bulunan Uygurlar, eserlerde düğümlü halıların Türk 2001’de Afganistan’da tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. askeri eğitim almış. Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre, Çin, Uygurların iade ‘İran Düğümü’, ‘asimetrik’; Türk edilmesini isterken, Amerikan yönetimi ise, bu düğümü ise ‘simetrik’tir. Dolayısıyla ülkede işkence görebilecekleri gerekçesiyle, Pazırık halısındaki düğümlerin de Mart 2005’ten bu yana ‘’düşman savaşçı’’ simetrik olması, bu halının Türk halısı olarak görmediği bu tutsakların Çin’e iadesine olduğu, en azından İran halısı yanaşmadığını açıklıyor. olmadığı hususunda önemli bir Guardian: Blair yalan söyledi belgedir.” Guardian gazetesi, İngiliz hükümetinin, Amerikan istihbarat Örgütü CIA’in gizli gözaltı merkezlerinden haberdar olduğunu ve milletvekillerinin hükümetin ne bildiğini öğrenmesini engellemeye çalıştığını yazdı. Habere göre, Başbakanlık, CIA’in işkence uçuşları olarak nitelenen gizli gözaltı merkezlerine terör zanlılarının taşınmasına ilişkin iddiaların içeriği ve bu iddiaların nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin Dışişleri Bakanlığı’nın tavsiyesini sordu. Dışişleri Bakanlığı da 7 Aralık günü Başbakanlığa gönderdiği belgede, “Tartışmaların ayrıntılarına girmekten kaçınılarak, terörle mücadelede Amerika’yla yasal yükümlülüklerimiz çerçevesinde, yakın işbirliğinin mantığını vurgulamalıyız” dedi. Hükmet, skandal ortaya çıktığında ısrarla uygulamadan haberdar olmadığını söylemişti. 12 Uygurçe bet İstiklâl 3-Ay 2006 Xitay dairiliri xoten nahiyiside tutqun qilish bashlatti KERİYE NAHİYESİGE TİKLENGEN BAYRAK Xitay hökümitining dunya jamaetchiligi ichide qolidiki “tijaret” qozirsini yaxshi qollinish arkiliq ishgaliyti astidiki söyümlik wetinimiz Sherqiy Türkistanni xelqaragha unutquzish yoligha kirdi. Xitay hökümiti bilen tijaret qilishni oylap xitay bilen teximu yeqinleshis mezgilighe kirgen dünya döletliri bolsa barghansiri xitayning aldam xaltisigha kiripketkenliktin, biz Sherqiy Türkistan xelqining duch keliwatqan mashaqetlik hayatimizni körmeske-anglimasqa selishtek bir tuygusizliq menzirisi exettüriwatudu. Ehwal bu bolghachqa xelqimizning hessiyatini jiddiy halda köngül bölüp anglaydighan, dertlirimizghe derman bolush yolida semiymiy ikenliklerini ottirgha qoyidighan, bir dünya döliti hazirgha qeder özini körsetkini yoq. Her qaysi dünya döletliride yashawatqan az sandiki xelqimizning weten dawasini üzlüksiz dawam qildurush, üchün yürgüziwatqan paaliyetliri bezi xitay ghalchilirining ziyankeshliklirighe, putlikashanglirigha uchrapqiligliq. Dunyaning siyasiy sherayiti bolsa barghansiri biz Sherqiy Türkistan xelqining eleyhide ketiparghandek körüniwatudu… Manu bu sharayit astida turghan bir mezgilde wetendin kelghen bir xoshxewer jürkimizghe su sepip qaranguluqta yolimizni yorutup berdi. Xoten wilayitining keriye nahiyiside Sherqiy Türkistan bayrigini nahiye bazirigha tiklepqoyush weqesi yüz berishi bilen dunyaning herqaysi ölkiliride yashawatqan qirindashlirimizni bekmu xushal qildi, ümitlendürdi. 1949- yilidin bashlap bugenki künge qeder qehriman Sherqiy Türkistan xelqi xitay ishgaliyetchilirighe karshi sanap bolush mümkün bolmighidek sanda qoralliq qozghilang kötürüshke urunghan bolsimu emma hazirgha qeder neche on minglighan oghul-kizlirimiz shehit boldi, yana onminglighan qirindashlirimiz xitay hökümitining zindanlirigha tashlandi… Sherqiy Türkistanda yashawatqan qirindashlirimizning jenini alqinigha elip qoyup issiq qanliri, tatliq janliri bedilighe berghen milliy müsteqilliq körishi bolmighan halette, chet eldiki siyasiy ve diplumasiyni ishlitish arqilik elip beriliwatqan milli müsteqilliq körishimizning bekmu ehemmiyetke ige bolmasliqi bir heqiyqet idi. Qandaq bolmusun bu qetim Xoten wilayitining keriye nahiyisidiki bayraq tiklesh weqesi ishgaliyetchi xitay dairilirini chöchitidighan, millitimizni umitlendürüp casaretlendüridighan bir hadise bolush süpitighe ige… SHWETSİYİDE “QARA JULDİKİ JENG” DEGEN NAMDA KİTAP NESHİR QİLİNMAQCHİ 60 - Yillarda uyghur élining jenupShimaligha keng tarqalghan sherqi türkistan xelq inqilabi partiyisi jayJaylarda jiddi heriketke kilip qoralliq qozghilang kötürüshke teyyarliq qilghan bolsimu, emma melum sewebler bilen bu herket xitay hökümitige pash bolup qélip, nechche on minglighan kishiler xitay hökümitining yushurun qorshap tutqun qilishigha duchar bolghan idi. Shu qétimqi zor kölemlik tutqinda sherqi türkistan xelq inqilabi partiyisi qeshqer shöbisining bir qisim ezaliri axunop we mijit silingning bashchiliqida qorshawni bösüp chiqip, atushning qara jul yézisida toplanghan idi. Ular bu yerde xitay armiyisi bilen qoralliq toqunushup, tarix bétide axunup we mijit siling weqesi dep atalghan bir qétimliq qehrimanliq tarixini yaratqan idi. Hazir shiwétsiyede yashawatqan haji abdurishit kérimi shu qétimqi weqening qatnashchisi bolush süpiti bilen, xitay armiyisige esirge chüshüp, 15 yilliq hayatini türmide ötküzgen shu weqening birdin – bir tirik shahitidur. Bu péshqedem inqilabchi yéqinda shu qétimqi weqe heqqidiki eslimisini "qara juldiki jeng" dégen namda kitab qilip yézip chiqip, neshiriyatqa tapshurdi. Bu munasiwet bilen shwétsiyidiki RFA’Radyosining ixtiyari muxbiri 2006.02 .18 küni Xoten wilayitining kériye nahiyiside sherqiy türkistan bayriqini nahiye bazirigha namelum kishiler teripidin tiklep qoyush weqesi yüz bergendin kéyin, xitay dairiliri nahiye boyiche keng kölemlik axturush élip bérip, kériye nahiyisidiki 6 yashtin 40 yashqiche bolghan kishilerni soraq qilghan. Dunya uyghur qurultiyi bayanatchisi dilshat rishitning eskertishiche, axturush we sürüshtürüsh dolquni dawam qilmakta. Dilshat rishit, yer asti diniy mekteplerge qatnishish éhtimali bar, dep qaralghanlar, tenterbiye meshiqi bilen shughullinidighanlar, türmidin qoyup bérilgen sabiq mehbuslar sürüshturulush obyéktigha aylanghanliqini bildürdi. Xitay dairiliri sherqiy türkistan bayriqini hizbul teqrir partiyisining ezaliri tiklep qoyghan bolushi mumkin deydikenDunya uyghur qurultiyi bayanatchisining eskertishiche, axturtush we sürüshturush herikiti shu jaydiki dölet bixeterlik idarisi, jamaet xewpsizlik dairiliri we nahiyilik ittipaq komitétining hemkarliqida élip bérilmaqta.. Dilshat rishit, ittipaq komitétining "uyghur aptonom rayoni" da tunji qétim bu xil weqelerge seperwer qilinishi, dep körsetti. Dunya uyghur qurultiyi bayanatchisining eskertishiche,hazirgha qeder nahiye boyiche 6 kishi qolgha élinghan. Emma bu sanning toghriliqi we aqturush herikitining sherqiy türkistan bayriqini tiklesh weqesi bilen munasiwetlik yaki emeslikini aydinglashturghili bolmidi. Sherqiy Türkistandiki qorchaq emeldar ismayil tiliwaldi ötken 12Ayda 2006 - Yili "milliy bölgünchiler" qarshi küreshning intayin keskin élip bérilidighanliqini jakarlighan. Xitay hökümiti sherqiy türkistan küchlirini "térrorchilar," dep élan qilghan bolsimu, emma xelqara kishilik hoquq organliri xitay dairilirini térrorizmgha qarshi turushni bahane qilip, uyghurlarning kishilik hoquqini depsende qilmaqta, dep eyibligen. (Erkin) Sherqiy Türkistandiki Pilanliq Tughut İshliri Üchün Her Yil 6 Milyon Yüen Ajritilidiken Xitayning " 11- Besh yilliq pilan" mezgilide ishgal astidiki Sherqiy Türkistanda elip beriliwatqan tughut cheklesh ishliri üchün her yili 6 milyon yüen meblegh ajritip, pilanliq tughut mulazimet tori qurulishigha serip qilinidiken. Sherqiy Türkistan radio istansisining xewer qilishiche, rayon asasiy qatlamning pilanliq tughut xizmetlirini téximu ilgiriligen halda kücheytish üchün " 11- Besh yilliq pilan" mezgilide mexsus tür meblighini her yili 6 milyon yüen köpeytip, pilanliq tughut mulazimet tori qurulishini kücheytishni qarar qilghan. Shundaqla mushu asasta nahiyilerdiki pilanliq tughu tmulazimet ponkitini bashlamchi, yézaBazarlardiki pilanliq tughut mulazimet ponkitini Tayanch, kentlerdiki pilanliq tughut mulazimet ponkitini asas qilghan halda alahidilikini gewdilendürüp, nahiye we yéza-Bazarlardiki pilanliq tughut merkizi mulazimet ponkitlirining mulazimet séstima qurulishini nuqtiliq halda kücheytidiken. Xewerde yene, bolupmu yéqinqi bir nechche yillardin buyan xitay hökümitining Sherqiy Türkistandiki Pilanliq tughut ishlirigha alahide ehmiyet bérip, nopusni kontrol qilish ishlirini orunlap kelgenliki melum qilinghan. (Peride) Kanadada Uyghur Medeniyet -Seniti Tonushturulghan Höjjetlik Filim ishlendi Kanadaliq réjissor abir alsayéd xanim teripidin ishlengen, uyghurlarning seniti, medeniyiti tonushturulghan, Uyghurlarning bugünki siyasi ehwali qisturma qilinghan höjjetlik flim yéqinda kanadada jamaet bilen yüz körüshti. 21 Minutluq bu filimde Uyghurlarning muzika Seniti bilen muqam enenisini tonushturush arqiliq, uyghur medeniyiti bilen uyghur tarixining özAra chemberchas baghlinidighanliqi we uyghurlarning medeniyet eneniliri etrapliq yorutup bérilgen. Filimde yene enene bilen zamaniwiliqmu öz-Ara zich kirishtürülgen. Bu filimning yoruqluqqa chiqishida Kanadaning Montreal shehiride olturushluq uyghur senetkar doktor tamara xanim we uning kanada McGill uniwérsitétning muzikishunasliq kespide doktorluqta oquwatqan qizi adalyat isiyewa xanim asasliq rol oynighan bolup, ular chetellik filim réjissorini uyghur medeniyiti we seniti heqqide mol matériyal bilen teminlepla qalmastin yene, filimde tonushturghuchiliq wezipilirinimu üstige alghan. Tamara xanim moskwa we qazaqistanlarda uzun yil uyghur medeniyet-Seniti heqqide tetqiqat élip barghan senetkardur. Bu filim heqqide melumat élish üchün, RFA’ning kanadadiki ixtiyari muxbiri kamil tursun tamara xanim we uning qizi adalyat xanimni ziyaret qildi. XİTAY HÖKÜMİTİ AFGHANİSTANGHA EXLAQSİZLİQ TARQATTİ Yéqindin buyan xitay bilen afghanistanning munasiwetlirining qoyuqlishishigha egiship, kabul qatarliq jaylarda xitaylar soda nuqtiliri hem résturanlarni échishqa bashlighan. Fransiye axbarat agéntliqining uchuridin qarighanda, afghanistan hökümiti xitay. sodigerlirining bir qisim orunlarda pahishilik tijaretlirinimu yolgha qoyuwatqanliqini sézip, bir qétimliq tazilash élip barghan, netijide 46 neper xitay pahishe ayalni qolgha alghan. Ötken yilimu 5 neper xitay pahishe ayal qolgha élinip, yérim yil türmige solanghandin kéyin chégridin qoghlap chiqirilghan idi. Afghanistan haraq –sharap ichish, pahishilik qilish qatarliq exlaqsizliqlargha qattiq chek qoyidighan islam memlikiti bolsimu, lékin musulman bolmighan chetellikler achqan réstoranlarning haraq sétishigha yol qoyulghan iken. Mart 2006 İstiklâl Manas, KÖKÇÖKÖZ ve KÖZ-KAMAN tarafından zehirlenerek öldürülür. (Bu ölüm olayı, Radloff'un derlediği varyantta, beşinci bölümde etraflı şekilde yeniden ele alınıp anlatılır. Manas destanda üç defa ölür: Prof. Dr. Tuncer Gülensoy İlk defa, KÖKÇÖ ile savaşırken, aldığı yara O' nu öldürür; Bilinen en eski Manasçı KELDİBEK (1750- ?)'tir. Öteki İkinci defa, zehirlenme neticesinde ölür; tanınmış Manasçılardan bazıları da şunlardır: Üçüncü defa, geri dönemeyecek şekilde ölür.) "Balık" lakablı BEKMURAT (?-1868), NAYMANBAY, AL Manasım öldürülmesinden sonra, Kırgızlar ÇONBAŞ, TINIBEK, ÇÜYÜK, SAĞIMBAY arasındaki iç çekişmeler artar, iktidar mücadelesi 0RAKBAKOĞLU (1867-1930), SAYAKBAY yeniden başlar. Bu bölümlerde hürriyet savaşları KARALAYOĞLU (1894 - ?), T0GOLOK MOLDO, Ş. motifinin daha zayıf olduğu görülür. RISMENDEYEV, C. KOCEKOV, B. SAZANOV. SEMETEY ve SEYTEK kollarında ise Kırgızlar Kazak Manasçıları arasında CAMBIL CABAYOĞLU (1646arasındaki kardeş kavgasının derin izleri görülür. 1945), MAYKÖT, KULMAMBET, SÜYİMBAY, S. Milli mücadeleden çok şahsi kavgalar, hanlar ve MÜRSEKOV ünlülerdendir. beyler arasındaki anlamsız iç savaş anlatılır. Günümüzde, Kırgızistan ile Kazakistan'da MANAS'ı yarım veya tüm olarak söyleyebilen genç Manasçılar bulunmaktadır. SEMETEY'in adını alan ikinci bölümde Manas'ın karısı KANIKEY ve annesi ÇIYIRDI MANAS DESTANININ ÖZETİ VE KOLLARI: (veya: ÇIYRIÇI), küçük Semetey'i yanlarına Üç büyük "KOL"dan ibaret olan destanın, MANAS adını alarak Buhara"ya, Manas'ın kayınatası olan taşıyan birinci bölümü Manasım doğumu, güç sahibi olarak TEMİR HAN'a sığınırlar. Semetey, Buhara 'da kendisini tanıtması, Kırgızlar arasındaki savaşlarda şöhret dayısı İsmail'in yanında kim olduğunu bilmeden kazanması, Kalmuklara karşı elde ettiği başarılar, Kırgız'ları büyür. Ondört yaşına geldiğinde kim olduğunu bir bayrak altında toplaması, ilini düşman istilâsından öğrenir. Babası Manas'ın da vasiyeti üzerine kurtarması gibi olaylardan oluşmaktadır. TALAS'a geri döner. Uzun mücadelelerden "ÇAKIP ile kadını ÇIYRIÇI'nın çocukları olmaz. Baba Çakıp sonra, iktidarı dedesi Temir Han ile amcalarının bir çocuk vermesi için Tanrı'ya yalvarır; yeni doğan çocuğa MANAS adı verilir ve çocuğun geleceği hakkında kehanetler elinden alır. Buna rağmen Kırgızlar arasındaki beylik ve benlik mücadeleleri bitmez, sürer yapılır; beşikte iken konuşmaya başlayan Manas, kafirleri (Kalmuk ve Çinliler) yeneceğini bildirir; baba Çakıp oğlunun gider. Bu mücadeleler sonunda, akrabalarından birisi olan İLYAS HAN SEMETEY! öldürür ve yetişmesi için BAKAY'ı görevlendirir, ilerisi için tasarlanan karısı AY-ÇÖREK" i de kendisine alır. iki gazanın mahiyeti anlatılır; Manas çabucak büyür ve yiğit Bu bölümün asıl baş karakteri MANAS'ı karısı, bir delikanlı olur ve Kaşgar'da bulunan Çinlileri haraca SEMETEY'in annesi KANIKEY ile SEYTEK' in bağlayıp doğuya sürer." annesi AY-ÇÖREK'tir. Her iki bölümde de baş Bu bölümün en güzel kısımları, Kökütey Han Aşı (Kökütey roldeki kadının intikam alması incelenir. Han'ın yoğ 'matem' töreni), Manasım yaralanması ve SEYTEK kolu, Manas destanının üçüncü ölümünün anlatıldığı parçalardır. bölümü olup Seytek'in hayat hikayesinden MANAS DESTANI - 3 Geniş Açı ibarettir. Seytek de babası SEMETEY gibi gençlik yaşına gelince, babasının katillerinden intikamını alır, iktidarı eline geçirir, uzun zamandır esir olan dedesi Manas'ın karısı, büyük nenesi KANIKEY! de esaretten kurtarır. Üç nesle uzanan destanda MANAS kurucu görevini görür, oğlu SEMETEY iktidarı tehlikeye sokar. SEMETEY'in oğlu SEYTEK ise işleri yeniden düzene koyar. KANIKEY, oğlu SEMETEY! CAKIP'tan ve Onun oğulları ABEKE ile KÖBÖŞ' ün elinden kurtarır, büyük meşakkatler sonucu selamete çıkarır. Ancak, SEMETEY başa geçtikten sonra işleri doğru düzgün götüremez: önce, adab, erkan bilmediği için Manas'ınn yiğitlerini gücendirir ve uzaklaşmalarına sebep olur. Sonra, akrabası ÜMÜTÖY'ün nişanlısını kaçırır...Töreleri yerine getirmez. Rüyasında uyarılıncaya ka dar ölmüş babasının anısına saygıda kusur eder. Semetey'in sonu kötü olacaktır. Semetey ile birlikte soyunun da sonu tehlikeye girmiştir. Semetey! yenen ER-KIYAZ, SEMETEY'in yeni doğan oğlu SEYTEK! öldürmek üzeredir. Tıpkı KANIKEY'in Semetey! alıp kaçırarak kurtardığı gibi bu sefer de AY-ÇÖRÖK, "KUĞU" şekline gireceğini ve babası AKINHAN ile yiğitlerini çağıracağını söyleyerek ER-KIYAZ tehdit eder ve SEYTEK’i kurtarır. Bu üç kol dışında , MANAS dairesi içinde kabul edilen ER TÖŞTÜK ve COLAY HAN destanları da vardır, bu son iki kol bazı bilim adamlarına tarafından “müstakil bir destan” olarak kabul edilirler. Bazı bilim adamlarına göre bu iki destan da MANAS’ın birer epizotu Olup, onun etrafında oluşmuşlardır. BİTTİ Hollanda’daki Uygurlar Çin Uluslararası Af Örgütü Doğu Türkistan’daki siyasî Karşıtı Protesto Eylemi Yaptı tutuklular hakkında yeni rapor yayınlama hazırlığında Birinci Sayfadan Devam - Göstericiler Çin saldırganlarının 1997 yılının 5 Şubatında Gulca’da yaptıkları katliamı kınamak ve protesto etmek için ve Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da yürütmekte olduğu devlet terörünü dünya kamu oyuna ifşa edecek türden pankartlar taşıyarak Hollanda parlamentosu, Hollanda Dış işleri bakanlığı önlerinde ve şehir merkezinde bir protesto eylemi yaptılar. Söz konusu protesto gösterisi sırasında Çin hükümetinin Doğu Türkistanlılara karşı yönelttiği sindirme ve yok etme politikasını kınayan Hollanda dilinde, İngilizce ve Çince olmak üzere 3 dilde olmak üzere çok sayıda bildiriler de dağıtıldı. Bu protesto eylemi 3.5 saat boyunca oldukça heyecanlı ve hararetli olarak devam etti. Hollanda Doğu Türkistan Vakfı Propaganda Bölümü 07.02.2006 uygur.org 14. Sayfadan Devam İSA HUSEYİN : Hakkında 2005 Haziran’ında 12 yıl hapsine karar verildi,Doğu Türkistan Adalet Partisi üyesi. (Kaynak Bilgi ETIC) ABDULHALİL ZUNUN: 20 yıl hapsine karar verildi. N U R M U H A M M E T YA S İ N ( K Ö R E Ş HÜSEYİN) 06,03,1964 Doğumlu bir yazardır, İşgalci Çin devleti bu genç yazarın10 yıl boyunca sözde bölücülük faaliyetlerinde bulunduğunu iddia etmektedir. (wild pigeon) “Yabani Güvercin” adlı kitabın yazarıdır. Bu kitabını 29 kasım 2004 e kadar elinde bulundurduktan sonra ismini vererek Kaşgar Edebiyatı Dergisinde kapalı kapılar ardında yayınladı (004 bitişi 2005 başlangıcında) Ürümçi’nin 1. nolu mahkûm olarak nitelendirilen Yasin, merkezi Amerika Birleşik devletlerinde bulunan Özgür Asya Radyosu, Köreş Hüseyin ve Nur Muhammet Yasin’in, yani Kaşgar Edebiyatının liderlerinden olan bu kişilerin kısa hikayelerinden bahsetti. ABDULLAH CEMAL: Çin’in kuzey basında nisan aylarında sözde etnik bölücülüğü kışkırtmaktan dolayı suçlandı ve tutuklandı (Kaynak RFA) TOHTİ TÜNİYAZ: 6 Şubat 1988 de Ürümçi bölgesel güvenliği tarafından tutuklandı. Bölge Almanya’daki “Avrupa Doğu Türkistan Birliği dışı gizli bilgileri saklamakla suçlandı. 2 yıl Teşkilatı” tarafından organize edilen bu defa ki hapsi göz önünde bulundurularak ve 7 yıl politik protesto gösterisine “Dünya Uygur Kurultayı” nın haklardan mahrum edilerek toplam 11 yıl olmak merkezdeki temsilcileri, “Doğu Türkistan üzere yasak konuldu ve tutuksuz olarak serbest Enformasyon Merkezi sorumluları ve bırakıldı. ABDULGANİ MEHMET EMİN :Abdulgani Almanya’da yaşamakta olan Uygurlar katıldılar. Mehmet Emin öğretmen ve aynı zamanda Gösteri sırasında Uygurlar o kadar şiddetli gazetecidir. 26 ağustos 2002’de alıkonularak soğuğa aldırmaksızın ellerinde Doğu Türkistan’ın tutuklandı ve mahkeme kararınca gizli bilgiler Ay-yıldızlı Gök Bayrakları Çin hakimiyetine karşı yayınladığını öne sürerek 9 yıl hapsine karar yazılan pankartlar olduğu halde Çin yönetimine verildi. Cezasını bölge dışında bilinmeyen bir yerde çekmektedir. Hayatta olup olmadığı karşı coşkulu sloganlar atarak gösteri alanını bilinmiyor. titrettiler. Bu gösteri Almanya saati ile 10.oo ile MUHAMMET TOHTİ METROZİ: Siyasi 12.oo arası olmak üzere iki saat boyunca devam sığınmacı olarak Pakistan’a geçti. Buradan etti. Bu gösteri başından sonuna kadar coşkulu ve siyasi sığınma talebi kabul edilmek üzere heyecanlı geçti. Ayrıca bu protesto eylemleri İsviçre’ye kabul edildi. (Haziran 2003) daha sonra zor kullanılarak Çin’e geri teslim edildi. sırasında yasalara aykırı hiçbir harekete rastlanılmadı. Eylemin sonunda “5 Şubat” Gulca Suçu(!) ise, Pakistan’daki Uygurlara yardımcı olmak ve onları organize etmekti. katliamı sırasında hayatlarını kaybeden Şehitlerin NUR MUHAMMET YUSUF: 1996 da ruhlarına atfen özel olarak dua edildi. tutuklandı. 20 yıl hüküm giydirildi. Daha 5 Şubat Gulca Katliaminin 9. Yılı Münasebetiyle Almanya’da Çin Karşıtı Protesto Eylemi Yapldı 13 sonraki mahkemelerinde yeterli cezayı aldığı göz önünde bulundurularak 2006 da salıverildi. RAHMATCAN: Gulca ayaklanmasından sonra tutuklandı.(Haziran 1997 de) Ayaklanmadan dolayı 18 yıl hüküm giydirildi tam belli olmasa da, 2013 veya 2015 yılında serbest bırakılacağı öngörülüyor. AY Ş E Y O L D A Ş , C E L İ L , R E Ş AT MEHMET, DURSUNCAN MEHMET, İSMAİL MEHMET: Ekim 1992 de tutuklandılar. Sözde terörist olayları körüklemek ve düzenlemek sucundan Artuş şehrinde tutuluyorlar. CELİL AVAL: Yargılanmasına devam ediliyor. AYŞE YOLDAŞ: 5 ila 15 yıl arasında hüküm giydirildi. Diğerleri 2002 de serbest bırakıldılar. A B D İ C A N E B U L K A S I M , R E Ş AT M E H M E T, D U R S U N C A N M E H M E T İSMAİL MEHMET: Dursuncan Mehmet: 12 yıl hüküm giydirildi. 5 yılın sonunda diğer arkadaşlarının serbest bırakıldığına inanıyor. Abdican Ebul Kasım tiberküloz hastalığından hayatını kaybetti. ABDUL KERİM METTURSUN: 1995 Yılında Merkez Emniyet birimleri tarafından tutuklandı. Terörist statüsü uygulandı. Öğrencileri ulusal terörizm ve bölücülük hakkında bilgilendirdiğinden. Şu anki durumları belli değil ama yasal statüleri olduğu gibi devam ediyor. Tutukluluğu 3 yıl devam ettikten sonra 1998 de sona erdi. ÇİNLİ DİPLOMATİK MİSYONLAR YOLUYLA ALINAN BAZI HABERLER (Engel olunmadan alınan) ABDULLAH AHUN:1998 yılının ortalarında oğlu gibi polisler tarafından tutsak alınarak tutuklanmıştır. Tohti Niyaz bölgesel polisler tarafından tutuklanmıştır. ABLIMET:1998 yılında sözde, Belediyelere karşı hoş olmayan sözler söylediği için tutuklandı. MEMET TURSUN:1998 yılında yasal olmayan gazeteleri okuyarak yakalandı.Daha sonra sorguya alınarak 1998 yılının sonlarında serbest bırakıldı. ROZI MEHMET TOHTİ:1998 yılında yasal olmayan sorular sorarak belediyede konuşma yaptı. ABDUL HAMİT GAZİ:1998 yılında yasal olmayan organizatörlerin arasında yer almasından dolayı tutuklandı. İkamet ettiği bölgede tutuldu. 1998 yılının sonuna kadar da bu bölgede tutuldu. Şu anki yasal statüsü bilinmiyor. İLİ MEHMET TURSUN:1998 yılında Çini aşağılayıcı sözler söyleyerek tutuklandı. 7 ay boyunca bulunduğu bölgede tutuklu kaldı. 1998 yılının sonunda serbest bırakıldı. ABDUL BASİT:1998 yılında göz altına alındı. SELAHADDİN: Yasal statüleri bilinmiyor. ROZİ MEHMET: Yasal statüsü bilinmiyor BARIN’DAN SİYASİ SUÇLULAR Nisan 1990 da 6000 in üzerinde kişi Çin polislerinin şiddet kullanmaları sonucu hayatını kaybetti. İBRAHİM AHMET: 1990 yılında Doğu Türkistan İslam Partisinin kurucularından olduğu suçlamasıyla sanık olarak tutuklandı ve ömür boyu hapsine karar verildi.(Ürümçide hapis süresi devam ediyor) CEMAL MUHAMMET: 1990 yılında Doğu Türkistan İslam Partisi kurucularından olduğu suçlamasıyla ömür boyu hapsine karar verildi. TOHTİ İSLAM:1990 yılında tutuklanarak 19 yıl boyunca hüküm giydirildi vusu ceza evinde tutuluyor 2009 yılında serbest bırakılması düşünülüyor. TURGUN ABDUL KARIM: Nasim Bulak çalışma kampında tutuluyor. 2008 de bırakılması tahmin ediliyor. SÜLEYMAN İSA:18 yıl boyunca tutukluluğuna karar verildi. Vusu'daki ceza evinde tutuluyor 2009 de serbest bırakılması düşünülüyor. TURGUN CAN MUHAMMET:1990 yılında tutuklandı. 17 yıl hüküm giydirildi. 2007 yılında serbest bırakılması düşünülüyor. KURBAN CUMA:1990 yılında tutuklandı 16 yıl hüküm giydirildi 2006 da vusu ceza evinden serbest bırakılması düşünülüyor. RAHMAN CAN AHMET: Ağır yaralı bir şekilde 1990yılında tutuklandı. 16 yıl hüküm giydirildi. Vusu ceza evinde bulunuyor. 2006 yılında serbest bırakılması düşünülüyor. ROZY (RAMAZAN) HAŞİM: Barında 1990 yılında tutuklanarak Artuş’taki ceza evinde tutuluyor. Sağlık durumu çok zayıf. ROZY CUMA (BAYRAM CUMA):1990 yılında kayboldu. Ölü yada diri olduğu konusunda bir haber alınamadı. AZİZ KURBAN: 5 Ekim 1990 Ürümçi cezaevinde tutuluyordu. Sonradan nereye götürüldüğü bilinmiyor. HÜSEYİN KURBAN:1990 yılında tutuklandı. 1992 de serbest bırakıldı ancak bu yönde her hangi bir kanıt yok. ABDURAHİM TURDİ:1990 yılında tutuklandı. öldürüldüğü sanılıyor MÜKERREM :1990 yılında Kucha şehrinde tutuklandı. AHAD ALLAHVERDİ:1990 yılında tutuklandı. Shezi cezaevinde tutuklu. İstiklâl www.istiklalgazetesi.com.tr Mart 2006 Aylık Siyasî Bağımsız Gazete Yıl: 2 Sayı: 20 Fiyatı: 1 YTL “Hayatım boyunca memleketim ve halkım için yararlı gördüğüm her şeyi büyük bir arzu ve gururla yaptım. Bundan dolayı bütün sorumluluğu üzerime alıyorum. Benim yerime kimse hesap vermek zorunda kalmamalıdır. Hukukî mesuliyet ve sorumluluk bana aittir. Yurdumu terk etmek veya kaçmak çare değildir ve benim inançlarıma tamamıyla ters düşer.” Dr. Mesut Sabri Baykozi UAÖ, Doğu Türkistan’daki siyasî tutuklular hakkında yeni rapor yayınlama hazırlığında Uluslar arası Af Örgütü Doğu Türkistan’daki siyasî tutuklular hakkında yeni bir rapor yayınlama hazırlıklarını sürdürüyor. Dünya Uygur Kurultayı’nın Sekreteri Dolkun Eysa’nın verdiği bilgilere göre, Uluslararası Af Örgütü uzun zamandan beri Doğu Türkistan daki siyasî tutuklular listesinenetlik kazandırma çalışmalarını sürdürüyordu. Af Örgütünün bu İsviçre’de “Kara Jul’daki Savaş” Adlı Kitap Yazıldı “Dünyanın en eski halısı Doğu Türkistan’da bulunmuştur” Koyunlu Halı’nın Halkla İlişkiler Müdiresi Hatice Adalı, halı-kilim sanatının eski tarihlere dayandığını söyleyerek, “Dünyada bilinen en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında bulunmuştur. ‘İran düğümü’, ‘asimetrik’; Türk düğümü ise ‘simetrik’tir Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğunu gösterir” dedi. Halının bilinen en eski tarihine kadar uzanan yolculuğu hakkında bilgi veren Koyunlu Halı’nın Halkla İlişkiler Müdiresi Hatice Adalı, halı-kilim sanatı ve koyun ilişkisine değindi. 11’de Hatice Adalı ABD Guantanamo’daki Doğu Türkistanlıları, işkence yapabileceği gerekçesiyle Çin’e iade etmediğini açıkladı Guantanamo’da, Amerikan askerlerinin yaptığı işkencelerin dayanılmaz boyuta ABD bu açıklamayla; biryandan işlediği işkence suçlarını ulaşması üzerine esirlerin intihara örterek sempati kazanmaya çalışıyor diğer yandan, kendisi teşebbüs ettiği bilindiği halde gibi işkenceci olan rakibi Çin’i yıpratmak istiyor. Vahşetini Washington’un kendisi işkenceci değilmiş gibi Uygur Türkleri’ni işkence yapılır propagandalarla gizlemeye çalışan Amerikan yönetimi, endişesiyle Çin’e iade etmeyeceğini yıllarca suçsuz yere esir tuttukları Doğu Türkistanlılar’ı duyurması sinsi bir taktik. İşkenceci Çin’e iade etmeyeceklerini, kendilerini kabul edecek bir ülke bulunduğu takdirde serbest bırakılacaklarını açıkladı. Amerika bu açıklamayla; dünya kamuoyunu yanıltıp bir yandan sempati kazanmaya ve puan toplamaya çalışıyor diğer yandan kendisi gibi işkenceci olan rakibi Çin’i yıpratmak istiyor. Propaganda uyarınca Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından bir belge yayınlandı. Belgeye göre, istinaf mahkemesi kararı gereği, ABD yönetimi tarafından ‘’düşman savaşçı’’ olarak görülmeyen Uygur kökenlilerin, Guantanamo’da daha fazla tutulmasının gereği bulunmuyor. Çin Afganistan’a ahlâksızlık ihraç ediyor Geçen yıl Afagazistan da 5 Çinli fahişe ele geçirilerek 6 ay hapiste tutulduktan sonra sınır dışına kovulmuşlardı Çin ile Afganistan arasındaki münasebetlerin sıklaşmasına paralel olarak Çinliler Kabil başta olmak üzere bazı Afganistan vilayetlerinde ticaret yerleri ve Çin lokantaları açmaya başlamışlardı. Fransız Haber organlarının verdiği haberlere göre Afganistan hükümeti Çinli tüccarların bazı çalışmalar esnasında da Dünya Uygur Kurultayı ile yakın temasta olacağını söyleyen Eysa, yakında Uluslararası Af Örgütünün Doğu Türkistan’daki siyasî tutuklularla ilgili ciddî ve kapsamlı bir rapor yayınlayacağını da ifade etti. 13’te yerlerde kadın ticareti de yapmakta olduklarını tespit ederek, bir dizi temizlik hareketi başlatmıştır. Bu hareket sonucunda 46 adet Çinli fahişe ele geçirilerek tutuklanmıştır. Geçen yıl da 5 Çinli fahişe ele geçirilerek 6 ay hapiste tutulduktan sonra sınır dışına kovulmuşlardı. 1960'lı yıllarda Doğu Türkistan'ın güneyden kuzeye geniş çaplı olarak yayılan Doğu Türkistan Halk ihtilali Partisi yer yer ciddi şekilde harekete geçerek silahlı ayaklanma için hazrlık yapmışsa da çeşitli sebeplerle bu hareket Çin hükümetine ifşa edilmiş olduğundan on binlerce kişi Çin hükümetinin gizli kuşatması altında tutuklanmalara maruz kalmışlardı. O dönemdeki geniş çaplı tutuklama kampanyası sırasında Doğu Türkistan Halk İhtilali partisi Kaşgar Şubesinin bazı üyeleri Ahunop ve Mijit Siling’in önderliğinde kuşatmayı yarıp çıkarak, Atuş’un Kara Jul köyünde toplanmışlardı. Onlar burada Çin Askerleri ile silahlı çatışmaya girerek tarihte “Ahunop ve Mijit Siling Olayı” diye anılan kahramanlık sayfasını oluşturmuşlardı. Şu anda İsviçre’de yaşamakta olan Haji Abdureşit Kerimi, o zamanki olaya katılanlardan bir olarak Çin polislerine esir düşen ve 15 yıl hapis yatan canlı şahitlerden biridir. Bu önde gelen milli ihtilalci bu yakınlarda o zamanki olaylar hakkındaki hatıralarını anlattığı “Kara Jul’daki Savaş” adlı bir kitap yazarak neşriyatçılara teslim etti. Bu münasebetle RFA’nın İsviçre’deki gönüllü muhabiri Yalkun mezkur kitabın yazarı olan Haji Abdurişit Kerimi’ye bir ziyarette bulundu. Japon silahıyla Çin'i vurdu Konya'da bir tekstil firması, geliştirdiği üretim sistemi sayesinde, bugüne kadar namaz takkesinde dünya piyasasındaki Çin hakimiyetine son verdi Konya'da faaliyet gösteren Sentosa Triko A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Altuntaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kuruluşu çok eskilere dayanan bir firma olmadıklarını, tekstil işine de 2001 yılında girdiklerini belirtti. Triko ürünleri imal etmeye başlarken piyasayı tanımaya çalıştıklarını anlatan Altuntaş, ''Yüksek kar getirebilecek ürünleri araştırdık. İlk sırada Türkiye'de üretilmeyen ve o güne kadar tamamı Çin'den ithal edilen, erkeklerin namaz kılarken kullandığı namaz takkesi olduğunu gördük'' dedi. 10’da