türkü turan

Transkript

türkü turan
YAZ, MÜZİK,
GÜNEŞ KREMİ KOKUSU
Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]
Begüm ÇELİKKOL
Bu aralar takıldığım bir isim var ki o da Concha Buika. Bu nasıl
bir sestir böyle? Hele ki akşamüstü saatlerinde, güneş batarken, gök henüz kızılken açacaksınız o söyleyecek, siz uzaklara
dalacaksınız. O da bana göre İspanya’nın Kibariye’si... İspanyolca bilmeseniz de şarkıları içinizi acıtıyor, hüzünlendiriyor, gözleri dolduruyor. Gitarın sesine kaptırırsanız kendinizi, hele de elinizde bir fincan Türk kahvesi olursa değmeyin keyfinize. Sakinlik, dinginlik, huzur hissi arayanlara; anılarını özleyenlere, tatile
gidemeyenlere bire bir geliyor... Gitar, piyano, bas ve çello gibi
birçok enstrümanı da
çalabilen şarkıcı için sahne, kendisi ve izleyiciyle derin bir bağ
kurabildiği bir mekân olduğu için önem taşıyor. Her güzelin de
hayranı olduğu gibi Buika da duyduğumuza göre bir Sezen Aksu
hayranı. Hatta bunu İzzet Çapa’yla bile paylaştı. Buika, Çapa’ya
“Sezen Aksu’nun müridi olabilirim” demiş. Bu kadını dinlemenizde mutlaka bir fayda var.
Onun dışında Türk popüler müziğinde de yeni isimler çıkıyor.
Emir, Çağlayan Topaloğlu gibi isimler bu yazın en çok dinlenenleri arasına çoktan girmiş durumda. Yıldız Tilbe ve Tarkan gibi
isimlerle çalışan Emir, 3 parçalık bir albümle mekânları coştururken; Mustafa Topaloğlu’nun kendisine benzemeyen oğlu
Çağlayan Topaloğlu’nun ondan aşağı kalır yanı yok. Beş günlük Antalya seyahatinde bu iki isim neredeyse her kulüpte dinleniyor, seviliyor.
Yazın en çok seveceğiniz kitabı ise Kız Kısmı olabilir. İnternet
dünyasının fenomeni durumundaki Siminya’nın kendi hayatından derlediği kitapta 21. Yüzyıl’ın Ankarası’nda yaşanan traji
komik aile ortamını anlatılıyor. Elinizden düşüremeyeceksiniz.
Hele ki baskıcı bir ailede büyüyen bir kız çocuğuysanız tam size
göre bir kitap. Bir de İzmirli yazar Ferda Ercan Uyulan’ın Okültizm ve Enerji isimli kitabı ilginç.
İçinde simyadan gizemli dünyalara pek çok konuyla ilgili bilgiler
bulabileceksiniz. Ferda Hanım’la bu aralar biraraya gelebilirsek
bir sonraki sayıda kitapla ve gizemli konularla ilgili röportajımızı
okuyabileceksiniz.
Gelelim Edu&Art’a... Bu sayıda da elinizde dopdolu bir dergi
bulacaksınız. Yine tüm gücümüzü siz okurlarımız için harcadık.
Sağlık, kültür, eğitim, sanat ile dolu olan Edu&Art her geçen
gün daha da yenileniyor ve gelişiyor. Eğer şehirden uzak olacaksınız yanınıza alın, eksikliğini hissedebilirsiniz. Kadro tam gaz,
yazın sıcağı ya da rehaveti demeden çalışıyor. Bu kadar sanatseverle birlikte olunca müziğe karşı eğilim artıyor elbette. Yakında Açelya Hanım’la stüdyoya girersek şaşırmayın...
Yazarlarımız yine engin bilgileriyle bu sayıda da yanınızda. Yani
dört dörtlük bir Edu&Art’ı tutuyorsunuz elinizde şu anda...
Şimdilik sevgiyle kalın...
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Yazın belki de en sevdiğim yönü her sokağın güneş kremi kokuyor olması. Mevsimsel psikolojiden mi yoksa deniz özleminden
midir bilinmez her yaz yollarda bu kokuyu duyar, mutlu olurum.
Daha da mutlu olmak ve o güneş kreminin kokusunu daha da
yakında duymak için yaza Antalya’da “Merhaba” dedim. Denizli,
kumlu, güneşli günlerden sonra İstanbul’a geldiğimde bir rehavet var ki üzerimde sormayın.
Antalya’da Kızıl Ajan Anna Chapman’i gördüm. Kısa bir süreliğine konuşma şansım da olmadı değil. “Türkiye’ye hiç ajanlık için geldiniz mi?” diye sorduğumda kibarca “Bu soruya yanıt
vermek istemiyorum” dedi ve devam etti: O görevim çok eskide
kaldı. Şimdilerde sokaklarda kalan çocuklara yardım toplamaya çalışıyorum. Herkes yardım etse dünya bir başka olur, savaşlar biter, acılar diner. Doğru söylüyordu Chapman.
Antalya’yı çok sevdiğini söyleyen güzel Kızıl Ajan, “Bir dahaki
sefere tatile geleceğim” dedi. Anna Chapman’den sonra Rusların Tarkan’ı olarak bilinen şarkıcı Stas Mihaylov’un şarkılarını
dinleme fırsatı buldum. Sesi, sahnesi muazam... Dinleme fırsatını bulursanız sakın kaçırmayın!
01
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 3
7/10/12 3:39 PM
İÇİNDEKİLER
42
10
BUZ DEVRİ 4
KITALAR AYRILIYOR...EFSANE DEVAM EDİYOR
Animasyon komedi türünün kült serilerindendir Buz Devri.Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok büyük bir hayran kitlesine
sahip.Serinin dördüncü filmi Buz Devri 4 - Kıtalar Ayrılıyor yakın
zamanda ülkemizde de sinemalarda...
ESERLERİNE RUHUNU ÜFLEYEN BİR SANATÇI
12
CEYLAN DÖKMEN
Çok yönlü bir sanatkar, hayata sanatın gözüyle bakan her eserinde farklı
tarzını yansıtan başarılı bir heykeltraşın sanat yolculuğuna çıkacağız
birlikte...
YALÇIN KONUK’TAN MÜZIK ZIYAFETI
“KUSUR GÜZELDİR”
temmuz
Yalçın Konuk, 2012 yılında “Kusur Güzeldir” isimli albümünü
müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümün kayıt ve aranjman
çalışmalarının tamamlanması üç yıl sürdü. Konuk bas-bariton sesi ve
müziğindeki 1970-80’lere özgü altyapı ile Türk Pop’una bir nevi
Art Nouveau etkisi getiriyor.
04 ETKİNLİKLER
H MORRISSEY AÇIK HAVA SAHNESİ’NDE
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
H DISNEY LIVE! MICKEY’NİN MÜZİK FESTİVALİ
24
H BİR EFSANE ENRICO MACIAS
H GALATA MEVLEVÎHÂNESİNDE SEMA TÖRENİ
H SEZEN AKSU’DAN YAZ SÜRPRİZİ:
“SEZEN AKSU ACOUSTIC BAND”
H JILL SCOTT TURKCELL KURUÇEŞME ARENA’DA
H CMYLMZ FUNDAMENTALS
H MUSTAFA CECELİ BOĞAZ’IN
BÜYÜLÜ SAHNESİNDE
DÜNYANIN TANIDIĞI BİR SANATKAR
SITKI OLÇAR
O sadece Anadolu kültürünün bir parçası olarak kalmakla yetinmedi...
Önce Osmanlı ve Selçuklu’nun muhteşem kültür zenginliğinin peşine
düştü, devamında bu toprakları renklendirmiş bütün uygarlıkların
sözcüsü olmaya sıvandı... Yaptığı işin kültürümüze katkıları unutulmaz....
02
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 4
7/10/12 3:39 PM
SÖYLEŞİ
PORTRE
48
ŞÖHRET BASAMAKLARINI
HIZLA TIRMANAN GENÇ YETENEK
TÜRKÜ TURAN
20
BÜYÜK VİRTÜÖZ
İLHAM GENCER
EFSANELER
LIVERPOOL’UN ÇOCUKLARI...
60’LI YILLARA DAMGALARINI
VURAN DÖRTLÜ
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
14
03
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 5
7/10/12 3:39 PM
AJANDA
TemmuzÊ
Tarih: 19 Temmuz
Saat: 21:00
Harbiye Cemil Topuzlu
Açıkhava Sahnesi, İstanbul
MORRISSEY AÇIK HAVA
SAHNESI’NDE
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
www.biletix.com
İngiliz
alternatif müziğinin
ikonlarından, efsanevi
topluluk The Smiths’in kurucusu, duyarlı
ve protest şarkıların söz yazarı Morrissey,
Açık Hava Sahnesi’nde vereceği konserle
festivale muhteşem bir final yapıyor! Bugüne kadar Vauxhall&I,You Are The Quarry, Ringleader Of The Tormentors, Years Of Refusal gibi albümlerle solo kariyerine başarı üstüne başarıyla devam
eden Morrissey “Everyday Is Like Sunday,” “The More You Ignore Me, The Clo-
ser I Get,” “Let Me Kiss You,” “First Of The
Gang” ve “You Have Killed Me” gibi hitlere de imza attı. Radiohead, Jeff Buckley
gibi müzik efsanelerinin de örnek aldıklarını söyledikleri Morrissey, Rolling Stones
dergisinin yaptığı gelmiş geçmiş en iyi
100 şarkıcı listesinde yer alıyor. Bu muhteşem konserin açılışını ise güçlü sesi ve
piyanoya hakimiyetiyle müziğinde özgünlük ve ustalığı birleştiren, Morrissey’in iki
şarkısında da vokalleriyle yer alan genç
ozan şarkıcı Kristeen Young yapacak.
04
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 6
7/10/12 3:39 PM
Tarih: 21 Temmuz
Saat: 16:00
Trump Towers Mall
www.biletix.com
DISNEY LIVE! MICKEY’NIN
MÜZIK FESTIVALI
İstanbul
Çocuk Tiyatrosu,
Trump Towers Mall
içinde hayata geçirdiği yeni tiyatrosunda 23
Nisan günü “Disney Live! Mickey’nin Müzik
Festivali” ile perdelerini açıyor…
Tüm dünyada izlenme rekorları kıran gösteride Mickey Mouse ve dostları, ışıltılı kostümler,
hareketli ve yüksek enerjili şarkılarla dans ettirerek eğlendiriyor.
Koreografisi Madonna’nın koreografı tarafından yapılan Disney Live! Mickey’nin Müzik
Festivali’nde, Beyonce, C+C Music Factory,
Baha Men gibi yabancı sanatçıların yanısıra;
dünyada ilk defa Türkiye’den çok sevilen bir
parça da gösteriye dahil oldu!
Mickey, Minnie, Donald ile Goofy, Ariel, Sebastian ile Ursula, Yasmin, Aladdin’le Cin, Woody,
Buzz ve Jessie’nin de aralarında bulundu-
ğu 25 yıldızdan fazla Disney yıldızının yer aldığı “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali”
sahne arkasındaki telaşı gösteren son derece eğlenceli bir video ile başlıyor. Arka plandaki curcuna sahneye taşarken, Mickey, Minnie, Donald ve Goofy sahneye çıkıyor. Seyirciler çok geçmeden Alaaddin, Yasemin ve Cin’le
hip-hop ritimleri, baş döndüren akrobasi hareketleri, uçan halılar ve sihirli değişimlerle
dolu bir dünyaya ortak oluyor. Gösteri boyunca denizin altında Ariel ve Sebastian ile buluşup reggae ritmine kapılan Woodie, Buzz ve
Jessie’den rodeo tarzı boogie yapmayı öğreniyor.
Popüler parçalar ve en sevilen Disney filmlerinden (Aladdin, Küçük Deniz Kızı, Disney/Pixar Oyuncak Hikayesi) bölümler ile doyasıya dans, müzik ve eğlence yaşatacak Disney
Live! Mickey’nin Müzik Festivali, 23 Nisan’dan
itibaren Trump Towers Mall’da..
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
TemmuzÊ
05
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 7
7/10/12 3:39 PM
AJANDA
TemmuzÊ
Tarih: 25 Temmuz
Saat: 21:30
Turkcell Kuruçeşme Arena,
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
www.biletix.com
ENRICO MACIAS
Bu yıl
50. sanat yılını kutlayacak olan Enrico Macias 25 Temmuz’da Turkcell Kuruçeşme
Arena’da ilk kez sahne alacak.
Eylül ayında Olimpia’da 50. sanat yılı için
muhteşem bir tören yapılacak olan sanatçı, kutlamalar kapsamında en sevilen parçaları, dünyaca ünlü şarkıcıların söyleyeceği düetlerden oluşan bir de
albüm hazırlıyor. 800 bestenin mima-
rı olan sanatçının 80 şarkısı Türkçe sözlerle yeniden hayat bularak, Ajda Pekkan, Nilüfer, Candan Erçetin, Ayten Alpman gibi ülkemizin en ünlü sanatçıları
tarafından seslendirilmiştir. Enrico Macias 50. yıl kutlamalarının Türkiye ayağında 25 Temmuz’da Turkcell Kuruçeşme Arena’da, hayranlarının ezbere bildiği şarkılarını Boğaz’ın ışıkları altında okuyacak.
06
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 8
7/10/12 3:39 PM
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 9
7/10/12 3:39 PM
17.07
26.07
JILL SCOTT TURKCELL
KURUÇEŞME ARENA’DA
28.07
MUSTAFA CECELI
BOĞAZ’IN BÜYÜLÜ
SAHNESINDE
Grammy ödüllü, yeni nesil divalardan
biri olmanın ötesinde, gerçek
anlamda çok yönlü bir sanatçı
olan Jill Scott, 17 Temmuz Salı
akşamı, BKM ve HIP işbirliği ile
Turkcell Kuruçeşme Arena’da ilk
defa İstanbul’lu müzikseverler ile
buluşacak...
Soul, r&b, caz, hip hop gibi müzik
janrlarının önemli isimlerinin
ağırlanacağı “Summer of Soul”
geceleri kapsamında 4 Haziran’da
Macy Gray’in sahne alacağı, Turkcell
Kuruçeşme Arena’nın bir diğer
konuğu Jill Scott olacak.
Sezen Aksu imzası taşıyan
“Unutamam” adlı eseri
seslendirmesiyle tüm dikkatleri
üzerine çeken ve ‘En İyi Çıkış Yapan
Solist’, ‘En İyi Çıkış Yapan Video Klip’
ödüllerini alan Mustafa Ceceli, müzik
kariyerine genç yaşta başlayanlardan.
6 yaşındayken piyano eğitimi alan
Ceceli, solo albümünü çıkarmadan
önce yaptığı aranjelerle büyük ilgi
topladı. Çakkıdı şarkısı Türk Pop
Müziğine yeni bir soluk getirdi
ve yoğun ilgi gördü. 28 Temmuz
Cumartesi akşamı Boğaz’ın büyülü
sahnesinin sahibi olacak olan
Mustafa Ceceli, dillerden düşmeyen,
klasikleşen şarkılarını da bu konserde
seslendirecek.
İlk gösterisini Mayıs 1995’te
Leman Kültür Merkezi’nde yaptı.
Gösterilerine Beşiktaş Kültür
Merkezi’nde devam etti. Bu gösteriler
sırasında binlerce kişinin ilgisini
çekmeyi başardı.
Sinema kariyeri 1998’de vizyona
giren Herşey Çok Güzel Olacak’taki
Altan rolü ile başlayarak,
Vizontele’de Fikri, Organize İşler’de
Müslüm Duralmaz ve Ramon
filmlerindeki rollerle devam etti.
Bunun yanında Hokkabaz adlı
filmi vizyona girdi. Yüksek bütçeli
bilim kurgu/komedi filmi G.O.R.A.
2004’de, A.R.O.G 2008’de ve Yahşi
Batı 2010’da gösterime girdi.
Filmin senaryosunu yazan Cem
Yılmaz, filmde 4 ayrı karakteri
canlandırmıştır. Yoğun istek üzerine
www.iksev.org
Cem Yılmaz, müthiş performansı
ile Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava
Tiyatrosu’nda.
www.biletix.com
www.biletix.com
www.biletix.com
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
CMYLMZ
FUNDAMENTALS
09
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 11
7/10/12 3:39 PM
SİNEMA
KITALAR AYRILIYOR...EFSANE DEVAM EDİYOR
Buz Devri 4
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Kıtalar
Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift); Manny, Diego ve Sid’in, kendilerini diğerlerinden ayıran
afetten sonra sürüklendikleri bir kıtada başlarına gelenleri beyazperdeye taşıyor. Bir buzdağından derme çatma bir gemi yapan kahramanlarımızın maceralarla dolu epik deniz seferi böyle başlıyor. Manny
ve arkadaşlarını bu yeni dünyada egzotik deniz canavarları ve acımasız
korsanlar da bekliyor. Tarih öncesi sincap Scrat ise bildiğiniz gibi, lanetli palamudu onu nereye sürüklerse oraya gidiyor!
7’den 70’e her yaştan sinema seyircisini kendisine hayran bırakan Buz
Devri serisinin son filmi 3D olarak seyircilerle buluşuyor.
Orjinal adı: Ice Age: Continental Drift • Yönetmen: Steve Martino, Mike Thurmeier • Tür: Animasyon , Macera, Komedi •
Oyuncular: Ray Romano, Denis Leary, John Leguizamo, Jennifer Lopez, Nicki Minaj• Ülke: ABD Yıl: 2012
10
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 12
7/10/12 3:39 PM
DVD
My Week With Marilyn
1956
yılının yazında, 23 yaşında genç bir
delikanlı olan Colin Clark (Eddie
Redmayne), Oxford’da okuduğu bölümü terk ederek, sinema sektörüne girer ve kendisini o sırada
çekimlerine başlanan ‘The Prince and the Showgirl’ adlı filmin setinde, en alt kademedeki asistanlardan biri olarak bulur. Sir Laurence Olivier (Kenneth Branagh), efsanevi yıldız Marilyn Monroe (Mic-
ALTERNATIFLER
helle Williams) ve o dönem yeni evlendiği kocası, İngiliz tiyatro oyun yazarı Aurthur Miller’ı (Dougray
Scott) merkezine alan film, asistan Colin’in gözünden Monroe’nun İngiltere’de geçen bir haftasını anlatıyor. Miller İngiltere’den bir süre ayrılmak zorunda kaldığında genç asistana da, Hollywood’a dönmeden önce güzel aktristi İngiliz sosyetesi ile tanıştırmak, gezdirmek ve eğlendirmek görevi düşüyor.
n John Carter n Ağır Abi n Jack ve Jill n Demir Leydi n Neşeli Ayaklar 2 n Karanlıklar Ülkesi: Uyanış n J. Edgar
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
http://www.idefix.com/video/
Marilyn ile Bir Hafta
11
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 13
7/10/12 3:39 PM
MÜZİK
YALÇIN KONUK’TAN MÜZIK ZIYAFETI
“KUSUR GÜZELDIR”
Yalçın
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Konuk,
Belçika’nın
Liège kentinde 1970 yılında dünyaya
geldi. Müzik eğitimine ilkokulda
başladıktan sonra, sekiz yaşındayken
Liège Kraliyet Operası’nın çocuk
korosundan teklif aldı. Aynı yıl
okul korosunun solisti olarak ilk
kez sahneye çıktı. Yalçın Konuk’un
müziği, Yetmişler ile Seksenler’in deli
dolu ve ince dekadansından “yaylı
çalgılar, synthesizer ve sert davul
ritimleri”ne dek uzanan temaları,
dönemin modasındaki hippy chic’ten
haute couture’e uzanan yelpaze
misali, hem derinlik içerir hem
de çeşitlilik gösterir. Albümün ilk
single parçası ve parça boyunca
62 kez tekrarlanan “Leyla”, hayal
dünyasına ait olup ve orada kalması
için yalvarılan bir kız hakkında, bir
pop-rock-funk baladıdır ve aşkın
bir gerçeklikten çok bizim imgelem
gücümüzün bir ürünü olduğunu
haykırır. Yalçın Konuk, 2012 yılında
“Kusur Güzeldir” isimli albümünü
müzikseverlerin beğenisine sundu.
Albümün kayıt ve aranjman
çalışmalarının tamamlanması üç yıl
sürdü.
RAFTAKILER
n Organik / Mustafa Sandal n Bi Düşün / Özcan Deniz
n Ahmet Koç / Renkli-Türkçe n Biz Burdayız / Hadise
12
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 14
7/10/12 3:39 PM
KİTAP
KALBİMDE BİR ŞİİR GİZLİ
CEZMİ ERSÖZ
YAYIN YILI: 2012
208 SAYFA
DİLİ: TÜRKÇE
YAYINEVİ: TEKİN YAYIN
“Geriye
doğru baktığımda, çünkü
ancak böyle anlaşılıyor bazı
şeyler, ben aslında ilkokul 4.-5. sınıftan itibaren
yazar olmayı kafama koymuşum” diyerek anlatıyor
kendisini Cezmi Ersöz. Ve yazar bu sözlerin üzerine
son olarak bir şiir kitabı çıkardı. Kitapta pek çok
ünlü ismin en sevdiği şiirler yer alıyor. Ve kitap şöyle
anlatılıyor: Yeryüzünün en eski sesi şiir, sanatın her
alanını sözün anası olarak hep besledi. Şiirin gücü,
edebiyatın öykü ve roman macerasına öncülük etti.
Sözün yalvacı şairlerin, yüz yıllardır süren amansız
koşusu, insanlığa yaratıcılığın en yüksek ürünlerini
sundu. Belki bu nedenle insanın şiirle ilişkisi ekmek
ve su ihtiyacı gibi vazgeçilmezdir. Sözün hasıdır şiir.
Her sanatçı için, suyu hiç eksilmeyen bir kaynaktır.
Her bir şiir, günlük yaşantımızda, hatıralarımızda,
gerçekle yüzleştiğimiz zorlu anlarda bir deniz
feneri gibi yol gösterir bize. Şiirle iletiriz sevgiliye
hislerimizi, şiirle ağlar ve güleriz açık ya da gizli.
Anlatmakta zorluk çektiklerimizi, şairin iki dizesiyle
söyleyiveririz en anlaşılır belki de en zor dilde. Çok
sevdiğimiz şiirler vardır. Bizim olan, büyümemize,
geçmişe ve hatta geleceğe tanıklık eden; kalbimizden
hiç düşürmediğimiz. İşte bu en sevdiğimiz şiirler bizi
bize en doğru anlatan sözlerdir. Kişiliğimizin aynasıdır
sanki o şiirden gelen o ölümsüz sesler.
Hepimizin kalbinde saklı bir yüz gibi en sevdiği bir şiir
yok mudur ‘bu benim’ dediği?
Cezmi Ersöz, sözün anayurdu bu ülkede, şiirin eşsiz
örneklerinin söylenip, yazıldığı bu topraklarda, en
sevilen sanatçılara en sevdikleri şiirleri sorarak bir
gül bahçesi oluşturmuş: Kalbimde Bir Şiir Gizli.
Kimi sanatçı, tek bir şiir adı söylemiş, kimileri birden
çok, ama bir tanesini seçmek zorunda kalmış. Aynı
şiiri seçenler olmuş hiç habersiz birbirinden. Ama
hiçbir sanatçı, ‘ ben şiir bilmem, anlamam’ dememiş
gül bahçesinden gül seçerken. İnsanın ilk ve son sözü
şiiri yaşatmaya adanmış bu kitapta yer alan dizeler,
aslında hepimizin en sevdikleri. En sevdiklerimizin
de en sevdikleri. O zaman kim olduğumuzu çok
iyi biliyoruz, kalbimizdeki şiirleri bir daha okuyup,
yaşarken, yaşatırken.
RAFTAKILER
n Kırmızı Cuma / Nedim Şener
n Kristal Bakışlım / Soner Alıç
n Seküler Bilimin Tanrıları / Furkan Aydıner
n Engelleri Aşanlar / Nurullah Abalı
n Karanlığa Yolculuk / Sevil Atasoy
n Aşkla Dans / Mim Kemal Öke
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
KALBIMDE
I
BIR
I ŞIIR GIZLI:
CEZMI ERSÖZ
13
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 15
7/10/12 3:39 PM
EFSANELER
Beatlesmania
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Neredeyse yaptıkları her şarkının ölümsüz bir hit haline dönüştüğü 1960’ların efsane
grubu The Beatles’ın eski muhteşem günlerinden anılar. Beatlesmania’nın tüm
dünyayı salladığı yıllarda grubun nasıl sevildiğini belgeleyen bu yazıda: John Lennon,
Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Star’dan kurulu ekibi daha yakından
tanıyoruz.
14
EFSANELER.indd 2
7/10/12 3:42 PM
Beatles
rock türü müziği ile 1960’larda dünya çapında yaygın olağan üstü hayranlık uyandıran İngiliz müzik topluluğuydu.
Tümü Liverpool doğumlu olan dört üyesi vardı. (James) Paul
McCartney (18 Haziran 1942), John (Winston) Lennon (9
Ekim 1940), George Harrison (25 Şubat 1943) ve Ringo Starr
(asıl adı: Richard Starkley 7 Temmuz 1940). Hepsi işçi ailele-
EFSANELER.indd 3
rinden geliyordu. Beraber çalmaya başlamadan önce çeşitli rock gruplarında deneyim kazandılar. Önce McCartney ve
Lennon 1956 yılında bir araya geldiler. Daha sonra bu gruba
1957 yılında Harrison katıldı. 1960 yılında Suart Suchliffe ve
Pete Best’in de katılmasıyla grup Beatles adını aldı. Topluluk
dönemin gereği olarak önce Liverpool ve Hamburg’daki gece
klüplerinde çalarak kendilerini tanıttılar. Fakat grup kendini
fazla koruyamadı ve 1961 yılında Suart Suchliffe ve 1962’de
7/10/12 3:42 PM
EFSANELER
de Pete Best gruptan ayrıldı. O yıllarda Brian Epstein’in menejerliğinde bir
plak sözleşmesi imzalayan gruba başka bir müzik topluluğundan gelen Starr
da katıldı. “Love me Do”, “Please Please Me”, “She loves you” ve “I Want
To Hold Your Hand”gibi ilk plaklarının
ABD’de piyasaya çıkması ve “Ed Sullivan Show” da ilk kez ABD televizyonlarında gözükmeleriyle “Beatlesmania”
(Beatles çılgınlığı) 1964 yılının başlarında ülkeyi bir baştan bir başa sardı.
Uzun saçları, giyim tarzları sayesinde de oldukça ilgi çeken grup dünya çapında ün kazandı. Bütün plaklarının bir milyonun üstünde satabileceğinden emin olan grup büyük bir rahatlık ile çalışmaya başladı ve müziklerini monoton olmaktan kurtarıp her zaman yeni şeyler eklemesini bildi. Örneğin “Yesterday” gibi balatlardan “Paperback Writer” gibi karmaşık ritimli
parçalara; “Yellow Submarine” gibi çocuklara yönelik parçalardan “Eleanor
Rigby” gibi toplumsal içerikli parçalara kadar pek çok çeşitli eser meydana
getirdiler. Halk konserlerine 1966 yılında son verildi.
1967 yılında dramatik bir bütünlüğe sahip olan “Sergeant Pepper’s Lonely
Hearts Club Band” adlı albümü çıkardılar. Bu albüm hazırlanış aşamasında
elektronik müzikten yararlanılmış olması ve konser salonlarında seslendirilemiyecek bir stüdyo çalışması olmasından dolayı yepyeni bir çalışma idi.
Beatles üyelerinin sanatsal yanı müzik ile sınırlı kalmadı. Beraber çevirdikleri ve oldukça da olumlu eleştiriler
alan “Help” ve “A Hard Day’s Night”
onların sinemaya olan ilgilerini ortaya koydu. Daha sonra da birbirlerinden
ayrı olarak pek çok filim çevirdiler. Toplum ilişkilerinin getirdiği zorluklar ve
grup dışına olan ilgilerinin artması nedeni ile 1971 yılında grup dağıldı. Yeniden birleşebilecekleri dilden dile dolaştı ve hayranları tarafından hep beklendi. McCartney solo albümler çıkar-
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Başlangıçta Elvis Presley ve Bill Haley gibi yine başta ABD olmak üzere tüm dünya çapında ünlü olan sanatçılardan esinlenen grup; Lennon ve
McCartney’in yazdığı basit ama ilginç
ve uyumlu sözler ile rock and roll’un ilk
günlerindeki heyecanı yeniden uyandırmayı başardı. Bu özellikleri onların yıllarca liste başında kalmalarını sağla-
dı. Şarkı sözleri ve yaptıkları müzikler
sayesinde yapımcı kuruluşlardan çok
sayıda ödül aldılar. Kraliçe II Elizabeth
bile bu grubu O.B.E. (Order Of The British Empire) nişanı ile ödüllendirdi.
16
EFSANELER.indd 4
7/10/12 3:43 PM
“
Manhattan’daki evinin
(Dakota) önünde
vurularak öldürülen John
Lennon’ın son sözleri
tarihe böyle geçti;
Yoko: Eve gitmeden bir
yere gidip yemek
yiyelim mi?
John: Hayır, hadi eve
gidelim çünkü Sean’ı
uykuya dalmadan önce
görmek istiyorum.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
“
17
EFSANELER.indd 5
7/10/12 3:43 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
EFSANELER
dı ve 1971 yılında kendi grubu Wings’i
kurdu. Harrison 1970’lerde de Lennon
ve Starr’la birlikte çalıştı. Filmlerde boy
gösteren Starr daha sonra country müziğine eğilim gösterdi. Lennon, eşi Yoko
Ono ile birlikte yaşamanı hem müzikçi
hem de bir siyasal eylem adamı olarak
sürdürdü. 1980 yılında bir akıl hastası tarafından öldürüldü. Yine grubun gitaristi George Harrison 1997’de boynunda çıkan bir şişlik sonrası gırtlak kanseri olduğu ortaya çıktı. Tedavilere rağmen Harrison 29 Kasım 2001’de hayatını kaybetti.
Beatles 1960’lardan günümüze kadar
akıllarda ve hayranlarının kalplerindeki yerlerini başarıyla korudular. Günümüzde bile gruba tekrardan toplanıp bir konser vermeleri için tekliflerde bulunulmakta. Tüm müzikseverler
bir an için ümitlenmişlerdi fakat ne yazık ki Beatles grubu Lennon olmadan
bir daha toplanmayı reddetti ve bu konuda gelen tüm teklifleri geri çevirdi.
The Beatles hem sanatsal hem de ticari başarılarıyla tarihte büyük bir üne
kavuşmuştur. Modadan müziğe kadar
geniş yelpazede bügünkü gelişime payları büyüktür. Grup, birçok satış rekoru
kırmıştır (bir milyarı aşkın plak) ve elliden fazla şarkısıyla liste başarısı göstermiştir. ABD’de büyük başarıya ulaşmış ilk İngiliz grup olmuştur. The Beatles Rock Band adındaki oyunları 2009
yılında piyasaya çıkmıştır.
18
EFSANELER.indd 6
7/10/12 3:43 PM
EFSANELER.indd 7
7/10/12 3:43 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
SÖYLEŞİ
20
SINEMA TURKUTURAN.indd 2
7/10/12 3:45 PM
ŞÖHRET BASAMAKLARINI
HIZLA TIRMANAN GENÇ YETENEK
TÜRKÜ TURAN
Oyuncu Türkü Turan, ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı
Acıklı Hikâyesi’nden sonra ‘Musallat 2’ adlı korku
filmiyle karşımıza çıktı. O, ‘Öyle Bir Geçer Zaman
ki’nin de Nihal’i. Yakında daha pek çok projede
adından söz ettirecek belli ki…
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunusunuz. Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
Ailemin sahibi olduğu Veli Bar’a küçükken hep oyuncular, yönetmenler gelirdi. Bayılırdım onların sohbetlerini dinlemeye. Merak ederdim yaptıkları işi ama
esas hikâyem üniversitedeyken reklamlarda oynayıp harçlığımı çıkarırım düşüncesiyle Duygu Başara
Ajansı’na kaydolmamla başladı. Sonra Faruk Teber
beni ‘Annem’ dizisi için görüşmeye çağırdı. Dizide oynamaya başlayınca bir anda kendimi oyunculuğa giden yolda buldum.
Sizi sinemada önce Reha Erdem’in Kosmos filmindeki ‘Neptün’ rolüyle tanıdık. Sonra, ‘Celal
Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nde karşımıza çıktınız ve şimdilerde de ‘Musallat 2: Lanet’ ile tekrar beyazperdedesiniz. Bu süreci
özetler misiniz?
Reha Erdem, Neptün’ü ararken bir arkadaşım Kosmos rolü için görüşmeye gitmiş ve adımı vermiş. Sonra beni çağırdılar ve kısa süre sonra da rolü aldığımı
söylediler. Son sinema filminde oynama sürecim ise
çok ani oldu. Alper Mestçi beni görüşmeye çağırdı.
Görüşmenin 5. dakikasında korku filmlerinden bahsetmeye başladık ve birbirimizin korku filmi fanatiği
olduğunu anladık. O anda zaten birlikte çalışmak istediğimize karar vermiştik.
“DİZİ ÇEKMEK ÇOK DAHA YORUCU”
Rollerden önce herhangi bir ön hazırlık yapıyor
musunuz?
Tabii ki. Oyunculuğuna hayran olduğum ve güvendiğim
bir-iki arkadaşım var, onlara senaryoyu okuyup karakterle ilgili fikirlerini alıyorum. Sonra bu fikirlerden yardım alarak kendi kararlarımı veriyorum ve başlıyorum
metin üzerinde çalışmaya. Bütün senaryoyu iyice özümseyene ve karakteri çözene kadar çalışıp sonra kapağını
çekim gününe kadar kapatıyorum.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Reha Erdem’in Kosmos filmiyle sinemaya iddialı bir
giriş yapan Türkü Turan, ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nden sonra bugünlerde gösterimde
olan ‘Musallat 2: Lanet’ filmindeki ‘Elif öğretmen’ rolüyle de adından söz ettiriyor. Yine onun rol aldığı, Köy
Enstitüleri dönemini anlatan ‘Toprağın Çocukları’ ise
yakın zamanda vizyona girecek. ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinde Mete’ye aşık olan garson kız Nihal
olarak izlediğimiz Turan’la; oyunculuğunun keşfedilme sürecini, sanat yaşamını ve dünyasını konuştuk.
21
SINEMA TURKUTURAN.indd 3
7/10/12 3:45 PM
SÖYLEŞİ
‘Annem’ ve ‘Çakıl Taşları’ gibi dizilerden sonra şimdi
‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de rol alıyorsunuz. Dizilerde
çalışmak filmlerle kıyaslandığında nasıl bir süreç?
Bir bölüm diziyle bir sinema filminin çekim süresi aşağı yukarı aynı. Ama diziyi altı günde çekmek zorundasınız. Dolayısıyla dizi çekmek çok daha yorucu ve sonunda çıkan iş sizi bir sinema filmi kadar tatmin etmiyor. Çünkü çalışmak için vaktiniz
yok. Gerçi bizim dizimiz için öyle bir şey pek söz konusu değil,
sinema filmi gibi çekiliyor ve izlerken de kalitesi hissediliyor.
“ÇALIŞMAK İSTEDİĞİM ÇOK KİŞİ VAR”
Özellikle beraber çalışmak istediğiniz oyuncular ya da yönetmenler kimler?
Say say bitmez aslında çünkü bu topraklarda o kadar çok iyi
yönetmen ve oyuncu var ki… Bülent Emin Yarar, Taner Birsel,
Vahide Gördüm, Binnur Kaya, Demet Evgar’la çalışmak çok isterim. Yönetmen olarak da Fatih Akın, Derviş Zaim, Nuri Bilge
Ceylan, Çağan Irmak ve Ferzan Özpetek.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Sinema dışında neler yaparsınız, ilgi alanlarınız neler?
Fotoğraf çekmeyi ve bir şeyler yazmayı çok seviyorum. Sürekli
film izliyorum ve kitap okuyorum.
22
SINEMA TURKUTURAN.indd 4
7/10/12 3:45 PM
SINEMA TURKUTURAN.indd 5
7/10/12 3:45 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
PLASTİK SANATLAR
24
PLASTIKSANATLAR.indd 2
7/10/12 3:49 PM
TOPRAĞA CAN VEREN ADAM
SITKI OLÇAR
Takvim
yaprakları
35 yıl geriye gittiği zaman Sıtkı Olçar, şantiyelerde bir ofis işçisi...
Daktilo bozuldu, tamir ettir...Telefonda sorun çıktı,aman takip et...
Misafir geldi,biraz çay,kahve getir... İnşaat firmasının sözleşmesi
tamamlanınca da güle güle, sosyal güvenlik sigortan için de üzgünüz...
Çini üretmenin geleneksel bir
sanat olduğu kadar bir ticaret
olduğu,herkesin çini ile yoğrulduğu, ekmek parasını da çiniden ka-
zandığı Kütahya’da Sıtkı Olçar ne
yapacak, hayatını nasıl kuracak...
Oysa, henüz bebek yaşlarında kanına girmiş çini, kendisi de farkında değilo zamanlar... Biraz hayal
gücü, biraz da o bitmek bilmeyen
macera tutkusu, Sıtkı Olçar’ı bir
gün, atalarının sanatına doğru “zorunlu” bir yolculuğa çıkartıyor.Hiç
anlamamaktadır bu sanattan ama
takvimlerin 1975 yılını gösterdiği
günlerde, Osmanlı Çini Atölyesi’ni
kurar, ama yanına Kütahya’nın
nam salmış eski ustalarını da alır.
Bir didinme...Büyük bir çabalama...
Amacı, Kütahya’nın artık unutulduğu ileri sürülen çinisini, geleneksel yapısıyla, eski günlerin ihtişamında yeniden yaratmaktır.
Hele, “arkaik” çağın rüzgarlarını taşıyan mavi-beyaz desenli o
en geleneksel İznik çinilerini de
çalışmaya başlayınca, yabancılar bir anda gözlerini dikerler Sıtkı
Usta’nın fırınından çıkan birbirinden güzel eserlere...
Atölyesini kurduktan çok değil, sadece iki yıl sonra, Madam Mari Erkonoz sayesinde Büyükada’daki
galeride ilk ürünlerini sergiler. Ar-
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
O sadece Anadolu kültürünün bir parçası olarak kalmakla
yetinmedi... Önce Osmanlı ve Selçuklu’nun muhteşem kültür
zenginliğinin peşine düştü, devamında bu toprakları renklendirmiş
bütün uygarlıkların sözcüsü olmaya sıvandı... Yaptığı iş
kültürümüze katkıları unutulmaz... Sıtkı Olçar bir çini ustasıydı...
Ama dünyanın tanıdığı büyük bir usta... Büyük ustanın hayatına
büyüteç tutup kısa bir yolculuğa çıkıyoruz...
25
PLASTIKSANATLAR.indd 3
7/10/12 3:49 PM
HAZİRAN EDU&ART DERGİSİ 2012
PLASTİK SANATLAR
48
PLASTIKSANATLAR.indd 4
7/10/12 3:49 PM
dından, her zaman ülkenin dört bir
yanındaki gerçek sanatçıları adeta
kuyudan çıkartan Artizan sanat galerisinin sahibi Ertan beyyardım elini uzatır. O’nu,sanat tarihçi Prof.
Dr.Gönül Öney’le tanıştırması tam bir
dönüm noktasıdır.Sıtkı Olçar’ın atölyesine artık, Çanakkale’nin ilk dönemine ait kitaplar, İznik ve Kütahya çiniciliği ile ilgili belgeler akmaktadır.
Zaten, Sıtkı Olçar’ın atölyesinin eni
döneminin ürünleri de gemiler, kuşlar, geyikler ve evlerdir...
Yıl 1980’lere uzandığında profesyonel olarak ilk sergisini Akbank Bursa
Sanat Galerisi’nde açar. Çinideki desen yolculuğu ise Seluklu dönemine
kadar uzanmıştır.
Ama onu, son dönemde, Ayasofya
gibi tarihin en önemli eserlerinden birinin çatısı altında sergi açmaya kadar
yönlendiren asıl gelişme 1998 yılında
Bizans mozaiklerini yeniden keşfetmesi ve Bizans’ın bu güçlü eserlerini
çiniye uygulaması olmuştur...
Yarattığı bir eseri bir daha
yapmayan,bu nedenle, tüm eserlerini
sadece “Sıtkı” olarak imzalayan dev
bir sanatçıdan söz ediyoruz...
O artık, Orta Asyalar’dan gelip, Anadolu ile gelişen Türk seramik ve çini
sanatının yanısıra tüm dünyanın eserlerini ve geleneklerini takip eden, insanlığın tüm kültürel mirasına sahip
çıkan bir sanatçı...
Kendisiyle Ayasofya’daki son sergisi sırasında yaptığımız kısa söyleşide
söylediği şu sözler zaten onun sanatına küresel bakış açılarını da ne güzel gösteriyor...
“Orta Asya’dan gelen Türk çini sanatının Semerkant, Buhara, İsfahan
ve tüm bu bölgedeki Türk sanatının
ucuna gelen Kütahya’daki atölyelerde ço önemli çalışmalar yürütüyoruz. Bu atölyede ben sadece Kütahya çinilerini değil, Kütahya tekniğiyleTürk dünaının bütün sanatlarını kucaklayarak çalışmalarımı sürdürmek
istiorum. Bunun için Çanakkale seramiklerini de çalıştımbir dönem. Bütün
bunları yaparken de müzelerden, eski
dönem formlardan, Selçuklu’nun
kuşlarından ve balıklarından, Konya
Kudabad Sarayı çinilerinden faydalandım. Burada, Ayasofya’da gerçekleştirdiğimiz bu çalışma Bizans mozaiklerinin birebir üretimini içermiyor.
Bu bir arkeolojik mirasa yorum getirme sanatıdır. Ben en azından olaya
bu gözle bakıyorum. Anadolu topraklarında var olan mozaiklerimiz bunlar. Ben bunlardan esinlenip gün yü-
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Artık o, Sıtkı Usta’dır ve 1987’de ilk
yurtdışı sergisini, Yunanistan’ın Valoskentinde “İznik eserleri” ile açar.
Aynı yıl, kader onu, Balkan El Sanatları Fuarı’nda memleketini başarıyla
temsil etmeye sürükleyecektir. Artık
yolu açılmıştır... Kendini bir anda Türkiye ve dünyanın ssanata düşkün in-
sanları arasında bulur... Kütahya sokaklarının bu, her yönden renkli adamı, kendisi için Kütahya çinisi renginde çok özel bir araç tasarlatacak kadar sıcak ilişki kurduğu rahmi Koç
başta, ülkenin tüm önde gelen isimlerinin de yakın dostudur...
27
PLASTIKSANATLAR.indd 5
7/10/12 3:49 PM
PLASTİK SANATLAR
züne çıkarmaya çalışıyorum. Bugün
yaptığımız olay, Ayasofya’nın kubbesinde erişilmez olan, yüksekte duran
mozaikleri,insanların görebilmesi için
yere indirmek. Mesela Girit Adası’nda
da antik Minos uygarlığına ait seramik formları var.Henüz gidip görmedim ama araştırmalarımdan biliyorum ki, Girit Adası’nda bu alanda büyük bir kültürel miras var.
Daha önce Rodos’ta çalışma yaptım.
Türk-İslam kültürüyle de biraz karışmışlıkları var. Bunları ortaya çıkartıp, yeni formlar üzerinde çalışmak
istiyorum. Sınırlar geçici, kültür kalıcıdır. Sözünü ettiğim yerlerin bugün
Yunanistan toprakları olmasıbeni ilgilendirmiyor. Beni için önemli olan,
eski dönemde yapılanları bugüne
taşımak,hepimizin ortak kültürel mirasına gücüm oranında sahip çıkabilmek...”
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Büyük usta Sıtkı Olçar 15.11.2010 tarihinde tedavi gördüğü İstanbul Amerikan Hastanesinde hayatını kaybetti.
Geride emsalsiz eserleri ve gökkubede bıraktığı hoş sedası kaldı...
SITKI OLÇAR KİMDİR?
“Sıtkı Olçar, 1948 Kütahya doğumlu. Doğduğu toprakların bereketinden
olsa gerek çiniciliğe büyük bir tutku ile bağlandı. 1973 yılında ‘Osmanlı
Çini’ adını verdiği kendi atölyesini kurdu. Çinicilik ve seramik alanında çalışmalarını, sanatından ödün vermeden sürdürdü. Gerçek sanatçı kimliğinin yanı sıra popüler bir isim de oldu bu alanlarda. Antik desen ve formları
uyguladığı çinicilik çalışmalarında, İznik ve Kütahya örneklerini ele alarak
yeni biçim ve Öz arayışına yöneldi. 1980 yılından itibaren, özellikle İznik
çinileri üzerine çalıştı ve kaybolup gitmekte olduğu sanılan Kütahya çiniciliğine yeni bir boyut ve dinamizm getirdi. İznik çiniciliğinin sırrı 300 yıldır çözülemeyen Mercan kırmızısını bulmayı amaç edindi Sıtkı Usta. Çanakkale seramiklerini de yeni bir yorumla ele aldı. İlki 1980 yılında olmak
üzere, yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda kişisel sergi açtı ve büyük sayıda
hayran kitlesi edindi. 1986 yılında Yunanistan’ın Volos kentinde düzenlenen Balkan Ülkeleri El Sanatları Sergisi’nde Türkiye’yi temsil eden Sıtkı
Usta’nın yapıtları özel koleksiyon ve müzelerde bulunmaktadır. Sıtkı Usta
ayrıca 18 yıldan beri devam eden ‘Vadide Bir Gece’ adlı organizasyonu düzenliyordu. Dünyanın her yerinden meraklıların katıldığı bu organizayonda yapılan turlar ile Kütahya Firg Vadisi tanıtılmaya çalışılırken gece kurulan kamp ile farklı kültürlerden insanlar bir araya getiriyordu.”
28
PLASTIKSANATLAR.indd 6
7/10/12 3:50 PM
PLASTIKSANATLAR.indd 7
7/10/12 3:50 PM
KÜLTÜR
TARİHE TANIKLIK EDEN MABED
AYASOFYA
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en
önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya, mimarisi, ihtişamı,
büyüklüğü ve işlevselliği yönünden, dünyada başka örneği
olmayan benzersiz bir yapıdır. Ayasofya; Osmanlı camilerine
fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir
ürünü olarak değerlendirilir.
Ayasofya
’nın yerinde
bulunan ilk yapı 4. yy. ikinci yarısında Büyük
Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı. 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2. kilise 415 yılında törenle açılmıştı. 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu. “Nika” isyanı diye bilinen ve
İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu
isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı. İsyanı güçlükle bastıran İmparator Justinyen “Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek” bir ibadethane
yapmak için harekete geçti. Önceki bazilikanın kalıntılarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin
bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı. Ayasofya o zamana kadar en büyük yapı olarak
kabul edilen Süleyman Tapınağı’nın önü-
ne geçmişti. Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator atların
çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya
şükür ederek, “Ey Süleyman! Seni yendim” demişti.
Ayasofya’nın bin yıl süre ile aşılamayan
ölçüleri, hakkında efsaneler doğmasına neden olmuş, böyle bir yapının ancak
kutsal varlıkların yardımı ile yapılabileceği söylentisi kulaktan kulağa yayışmıştır.
Roma tarafından geliştirilen mimariyle,
yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük öl-
30
KULTUR AYASOFYA.indd 2
7/10/12 3:51 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
31
KULTUR AYASOFYA.indd 3
7/10/12 3:51 PM
KÜLTÜR
varlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.
Osmanlı dönemi
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a girişinin ardından ilk iş olarak Ayasofya’nın
onarılmış olması dikkat çekicidir. Bazı rivayetlere göre cami tam kıble yönünde
olmadığı için Fatih’in eli ile duvarı kıbleye doğru iterek düzelttiği anlatılır. Rivayetin kökeni aslında diğer en eski kiliselerde olduğu gibi absidi Kudüs’e yönelik olarak yapılmış olması gereken Ayasofya’nın
absidinin hafifçe kıbleye yönelik olmasıdır. Ayasofya’daki papaz odalarını medrese olarak faaliyete başlatmış, İstanbul
Üniversitesi’nin temeli sayılan bu medreseler 1934 yılında Müzeler Müdürlüğü tarafından her nedense yıktırılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet tarafından döneminde camiye çevirilmiş olan Ayasof-
ya, Osmanlılar arasında 500 yıl içinde
İstanbul’un en önemli camilerinden birisi
oldu. Yapıya çeşitli padişahlarca dört minare eklendi. Ayasofya İstanbul’un fethi
ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi,
Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en
güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa
İzzet Efendi’nin Kuran’dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu tahta levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman,
Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise
Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.
Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami
olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik dinin hizmetinde olduktan sonra 1935’de
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
çüde kubbe ile örtülebilmişti ancak dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez Ayasofya’da deneniyordu.
Anadolu, Mısır ve Yunan antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler
ve renkli taşlar Ayasofya’da kullanılmak
üzere İstanbul’a getirilmiştir.
Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara
dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmıştır. Bunun tersine iç görünüm saray gibi
görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İmparatorluk” eseridir.
Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının
hayati önemde hataları vardı. En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınç idi. Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için
lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti. Kubbe 14.yy’a kadar 3 kez çöktü. Mimar Sinan’ın istinat du-
32
KULTUR AYASOFYA.indd 4
7/10/12 3:51 PM
Duvarlar ve tavanlar mermer ve mozaiklerle kaplı, rengarenk bir görünüştedir.
Kubbe mozaiklerinin 3 değişik renk tonu,
yapılan 3 değişik tamirat devrini gösterir. Yüksekliği ve çapı ile dünyanın en büyük kubbesi iken günümüzde de sayılı büyük kubbelerindedir. Yapılan tamiratlardan dolayı kubbe tam bir çember değildir.
Kubbenin dayandığı 4 pandantifte, 4 kanatlı melek figürü, yüzleri kapatılmış olarak yer alır ve Ayasofyayı koruduğuna inanılır. Fakat Latin istilasında koruyamamış,
pekçok mozaik ve melek figürleri istilada
zarar görmüş, Apsis önünde yer alan bölme, altar, ambon ve diğer merasim gereçleri altın ve gümüş levhalarla kaplı, fildişi ve mücevherler sökülerek tahrip edilmiştir.
Galeriler seviyesinde duvarlara asılı, deri
üzerine yapılmış 7.5 m. çapındaki büyük
diskler ve kubbedeki yazıt, eserin cami
olarak kullanıldığını hatırlatır. 19. yy. ortalarında dönemin büyük ustaları tarafından yazılan bu kaligrafiler birer şaheserdir. Yuvarlak tablolarda Allah, Hz. Muhammed, 4 Halife ve Hasan-Hüseyin
isimleri yazılıdır.
Binayı dışardan destekleyen payandaların
kuzeydeki ilkinin içerisi rampadır. Üst galerilere bu rampa ile çıkılır. Binayı üç yönden kuşatan galerilerden muhteşem iç
mekan bambaşka görülür. İmparatorluk
kadınları ve kilise toplantıları için ayrılmış
kısımları vardır. Kuzey kanatta bir, güney
kanatta da 3’lü figürler halinde 3 mozaik
pano bulunur. Güney galeride, yanındaki
pencereden giren gün ışığı altında, Bizans
mozaik sanatının şaheser panosu yer alır.
Buradaki konu, çok geniş son mahkeme
sahnesinin tam ortasında bulunan; “Diesis” diye bilinen, üçlü figürdür. Ortada İsa
onun sağında Meryem, solunda ise Hz.
Yahya yer alır. Değişik dizili arka fon mozaikleri, figürlerin güzelliğini daha da artırır, yüz ifadeleri fevkâlede realisttir.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır.
Ayasofya’da bulunan figürlü mozaikler 9.12. yüzyıllarda yapılmıştır. Üst galerideki, Meryem Ana’nın ve Vaftizci Yahya’nın
da temsil edildiği büyük mozaikte İsa
Peygamber’in yüzünün sağ ve sol yarıları birbirinden farklı olarak temsil edilmiştir. Bu özellik Leonardo da Vinci’nin
ünlü eserinde de görülmekle birlikte,
Ayasofya’daki bu mozaik 12.yy.’da yapılmış olduğundan Vinci’nin eserinden daha
eskidir.
33
KULTUR AYASOFYA.indd 5
7/10/12 3:51 PM
EDEBİYAT
ATAOL BEHRAMOĞLU
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]
13.04.1942 Çatalca doğumlu. Baba adı;
Haydar; Ana adı İsmet. Ailesi Azerbaycan
kökenli. Babası askerlik görevini yaparken
dünyaya geldi. Aslen Erzurumlular. Babasının askerliği bitince Erzurum’ a geri döndüler. Babasının işinden dolayı Karsa yerleştiler. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta
okudu ( 1949 - 1952 ). İlkokulu Çankırı da
bitirdi ( 1955 ). Ortaokul ve Liseyi Çankırı da okudu ( 1955 - 1960 ). Bir sene Hukuk Fakültesine gitti. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünün derslerini izledi. Aynı okulun Rus Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi ve bu bölümden mezun
oldu ( 1970 - 1974 ). Lisansını da bu okulda tamamladı. Paris Sorbonne 2 Üniversite sinde, “Litterature Comperee” alanında
Yüksek Lisans yaptı (1985). Evli ( üç sefer ), bir çocuk babası. İngilizce, Fransızca,
Rusça biliyor. Yazar,Şair,
Yayıncı,Ga
zeteci,Çevirmen,Siyaset adamı, Profesör.
1962 yılında Türkiye İşçi Partisine girdi. Fikir Kulübü kurucuları arasında yer aldı (
1965 ). Fakülteyi bitirdikten sonra çevirmenlik yaptı ( 1967 ). Askere gitti. İsmet
ÖZEL le birlikte ayda bir çıkan ‘’ HALKIN DOSTLARI ‘’ dergisini çıkardı ( 18 sayı
Mart 1970 - Eylül 1971 ). İngiltere’ye gitti Londra ve Paris’te yaşadı (1972). ARAGON ve NERUDA ile tanıştı. Paris’te ARAGON yönetimindeki ‘’ THECTRE DE LİBERTE ‘’ nin kuruluş çalışmalarına katıldı
( 1971 ). Fransa’ya gitti ve burada bir müddet öğretmenlik yaptı. Sovyet Yazarlar
Birliğinin daveti üzerine Moskova’ya gitti (
1972 ). İki yıl kalarak Moskova Devlet Üniversitesinde stajyer olarak Rus Edebiyatı
üzerine çalıştı. 1974 senesinde yurda döndü. Muhsin ERTUĞRUL döneminde İstanbul Şehir Tiyatrolarında dramaturg olarak
çalıştı ( 1974 - 1980 ). ADAM Yayınevinde
danışmanlık yaptı. Kardeşi Nihat BEHRAMOĞLU ile birlikte ‘’ MİLİTAN DERGİSİ ‘’
ni çıkardı ( 18 sayı; Ocak 1975 - Haziran
1976 ). Çıktığı Atina gezisinde Yannis RİT-
SOS ile tanıştı ( 1977 ). Sofya Dünya Yazarlar Birinci Kurultayına Türkiye Temsilcisi olarak katıldı. Sanat Emeği Dergisinin
kurucuları arasında yer aldı ( 1978 ). Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu’na
seçildi ve Genel Sekreteri oldu ( 1979 ). 12
Eylül 1980 askeri darbesi ile 1976 tarihinde ilk basımı yapılan NE YAĞMUR NE ŞİİRLER isimli kitabını 1980 tarihinde yaptı-
ğı ilavelerle tekrar yayınladı. TCK’nın 159.
maddesi uyarınca sıkı yönetim kitabı toplattırdı. Selimiye Kışlasında bir hafta gözaltında kaldı. 13.05.1981 tarihinde acılan davadan 23.09.1981 tarihinde aklandı. 1982 Mart’ında Barış Derneği Kurucusu ve yöneticisi olarak tutuklandı. Maltepe Askeri Cezaevi ve Sağmalcılar Ceza
evinde 10 ay tutuklu kaldı. Cezaevindeyken Asya - Afrika Yazarlar Birliği 1981 LOTUS ödülünü aldı. Katılmadığı son mahkemede 8 yıl hapis cezasına mahkum edildi. ( Hakkında acılan davalardan biri - bir
işkence ve ölüm olayıyla ilgili olarak verilen bir demeç nedeni ile hapis cezası ile
sonuçlanmıştı). Türkiye Yazarlar Sendikası davasından da yargılandı. 1984 yılında Fransa’ya gitti daha sonra ailesini
de yanına aldırdı. Fransa’da SORBONNE
Üniversitesinde Türk ve Dünya Şiiri üzerine seminerler izledi, çalışmalar yaptı.
Fransa’da ANKA isimli bir dergi çıkardı (
Aralık 1986). DESTAN isimli tiyatro oyunu
İncircinin müziği A. Emel MESCİ’ nin yönetimiyle SÜRGÜNDEKİ HALK OYUNCULARI topluluğunca bir çok Avrupa kentinde
oynandı ( 1987 - 1988 ). İVİGNON TİYATRO FESTİVALİ’linde ilk Türkçe oyun olarak sunuldu. Hakkında açılan bütün davalardan aklanınca yurda döndü ( 1989 ). SİMAVİ YAYINLARI’nda editör , Pendik Belediyesinde Kültür Danışmanı olarak çalıştı. MUTLU OL NAZIM isimli tiyatro oyunu
M.SOMAY yönetiminde S.ÖZSAN’ın müziği eşliğinde, Türkiye ve Almanya da sahnelendi, LOZAN isimli oyunu Devlet Tiyatrosunca Antalya ( 1992 - 1993 ) ve İstanbul da oynandı ( 1993 ). Türkiye Yazarlar
Birliği Başkanlığına seçilerek iki dönem
bu görevde bulundu ( 1995 - 1999 ). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesin de
RUS EDEBİYATINDA PUŞKİN GERCEKÇİLİĞİ alanında Doktora yaptı ( 2000 ). İstanbul RUS DİLİ VE EDEBİYATI alanında Yardımcı Doçent ( 2002 ), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri Bölümü
Sılav Dilleri ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
RUS DİLİ VE EDEBİYATI alanında Doçent
( 2003 ), Beykent Üniversitesi RUS DİLİ
ALANINDA Profesör ( 2009 ) oldu. Halen
Beykent Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı
Bölümü Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Ataol BEHRAMOĞLU’nun branşı ile ilgili yurt içi ve yurt dışı bilimsel makaleleri
yazıları kitapları var. Uluslar arası Slavistler Birliği Türkiye Komitesi başkanı, Fransa Pen Kulübü üyesi, Pen Yazarlar Birliği onur ödülü sahibi, Rusya Federasyonu Başkanı V.PUTİN’in 1599 sayılı 29.KASIM.2007 tarihli kararnamesi ile Aleksandr S.PUŞKİN madalyası ödülü sahibi.
Ataol BEHRAMOĞLU Çankırı Lisesinde
okurken, YENİ ÇANKIRI, YEŞİL ILGAZ ga-
34
KULTUR AYASOFYA.indd 6
7/10/12 3:51 PM
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR 1999 Sayfa.53
ESERLERİ;
ŞİİR;
1 -- Bir Ermeni General 1965
2 -- Bir Gün Mutlaka 1970,1975,1977,1980,1981,1989
3 – Yolculuk Özlem Cesaret Ve Kavga Şiirleri 1974,1978
4 -- Ne Yağmur Ne Şiirler 1976,1981,1983
5 -- Kuşatmada 1978,1981
6 -- Mustafa Suphi Destanı 1979,1985 ( Almanya ),1990
7 -- Dörtlükler 1980,1983,1984,1986
8 -- Şiirler ( 1959 - 1982 ) 1983,1984,1986,1987,1988
9 -- Türkiye Üzgün Yurdum Güzel Yurdum 1984,1988,1990
10 -- Kızıma Mektuplar 1987,1989
11 - Eski Nisan 1987,1988
12 - Bebeklerin Ulusu Yok 1988
13 -Toplu Şiirler - 1 - Bir Gün Mutlaka ;. 1991,1992,1993,1994,
1995,1997,1997, 1998,1999,2000,2003,2006,2008,2010,2011
14 -Toplu Şiirler - 2 - Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey
Var; 1991,1992, 1993,1994,1995,1997,1997,1998,1999,2000,20
03,2006,2008,2010,2011
15 - Toplu Şiirler - 3 –Kızıma Mektuplar; 1991,1992,1993,199
4,1995,1997,1998,1999,2000,2003,2006,2008,2010,2011
16 - Sevgilimsin 1993,1994,1997,1997,1998,1999,2000,200
2,2006,2008
17 - Seçme Şiirler 1997
18 - Aşk İki Kişiliktir 1999,2000,2006,2008,2010
19 - Yeni Aşka Gazel 2002,2006,2008
20 - Üşür Bir Deniz Kabuğu Belki 2003
21 -İki Ağıt 2007,2012
22 - Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar 2008,2008,2009,2010,2011
23 - Okyanusla İlk Karşılaşma 2008,2011
24 - Hayata Uzun Veda 2008,2011,2012
DENEME - İNCELEME ;
1 -- Yaşayan Bir Şiir 1986,1993,2007
2 -- SZEL ALMOFO BERAT Budapeşte 1988
3 -- Şiirin Dili Ana Dil 1995,2007
4 -- Utanıyorum 1996
5 -- Mekanik Göz Yaşları 1990,1991,1997
6 -- Nazıma Bir Güz Çelengi 1990,1997
7 -- İki Ateş Arasında1989,1998
8 -- Kimliğim İnsan 1999,2006
9 -- Başka Bir Açı 2001
10 - Gerçekçilik Duygusunun Kaybolması 2001
11 - Rus Edebiyatı Yazıları 2001
12 - Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği 2001
13 - Kendin Olmak Veya Olmamak 2003
14 - Yeni Orta Çağın Saldırısı 2004,2008
15 - Biriciktir Aşk 2005
16 - Rus Edebiyatının Öğrettiği 2008
17 - I’ VE LEARNET SOME THİNGS SELECTED POEMS 2008
18 - Nazım Hikmet Tabu ve Efsane 2008
19 - Sivil Darbe 2009,2010
20 - Benim Prens Adalarım 2009,2010,2011
21 - NİKOGA VEDNO LİYOTA Sofya 2010
GEZİ;
1 -- Başka Gökler Altında 1996, 2010
2 -- Yurdu Teninde Duymak 2008
ANI;
1 -- Aziz Nesinli Fotoğraflar 1995
2 -- Aziz Nesinli Anılar 2000,2008
OYUN;
1 -- İyi Bir Yurttaş Aranıyor 1981
2 – Lozan - İyi Bir Yurttaş Aranıyor 1987,1993
MEKTUP;
1 -- Genç Bir Şair den Genç Bir Şaire Mektuplar 1995
2 -- Şiirin Kanadında Mektuplar (1970 - 1995 ) 1997, 2011
ÇOCUK;
1 – Yiğitler Yiğidi Ve Uçan At Masalı 1986
2 -- Güneşe yolculuk 1996
3 -- Çivinin Marifetleri 1996
4 -- Çörek 1996
5 -- İki Aptal Kurbağa 1996
6 -- Bal Kabakları 1996
7 -- İki Kız Kardeş 1996
8 -- Kolay Ekmek 1996
9 -- Uçan Gemi 1996
10 - Tazının Çizmeleri 1996
11 - Yaşlı Balıkçı İle Altın Balık 1996
12 - Savanların Gözcüsü 1996
13 - Kuşlar 1996
14 - Dünya Halk Masalları 2007,2008
ANTOLOJİ;
1 -- Kardeş Türküler’’ 32 Ozan - 44 Şair ‘’
1982,1990,2000,2002,2009
2 -- Çağdaş Bulgar Şiiri Antolojisi ‘’ Özdemir İNCE ile beraber ‘’ 1983,2008
3 -- Son Yüz Yılın Türk Şiiri Antolojisi ( İki cilt )
1987,1991,1993,1997,2001
4 -- Dünya Şiiri Antolojisi ‘’ Özdemir İNCE ile beraber ‘’ (
Dört cilt ) 1987
5 -- Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi 1987,2008
6 -- Uçur Diye Ey Aşk 2007,2011
HAKKINDA;
1 -- 1960’larda Şiirin Genç Bir Adam Olarak Portresi. Osman ÇUTSAY 1997
2 -- Ataol BEHRAMOĞLU Armağan Kitabı Korhan
KORBEK 2009
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
zetelerinde Ataol GÜRBÜZ ismi ile şiirlerini yayınladı. İlk şiiri 1960 yılında VARLIK
dergisinde yayınlandı. Fakülte yıllarında,
fakültede yapılan bir şiir yarışmasını kazandı ( Hisar Dergisi Şubat 1964 ). Yine bu
yıllarda ATAÇ, ELİF, GENÇLİK, YAPRAKLAR, EVRİM, DOST, DEVİNİM 60 ve kurucuları arasında bulunduğu DÖNÜŞÜM ‘de
şiirleri ve hikayeleri yayınlandı. Gençlik
yıllarında Orhan VELİ ve Attila İLHAN’dan
etkilendi. İlk şiir kitabı ERMENİ GENERAL
1965 yılında yayınlandı. 1969 yılında İsmet ÖZEL ve iki genç şairle birlikte ANT
dergisinde bir kaç sayı yayınlanan TOPLUMCU GENÇ ŞAİRLER SAVAŞ AÇIYOR
başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üzerine görüşlerini açıkladı. Bestelenmiş şiirleri dünya dillerine çevrilerek dergi ve seçkilerde yayınlandı. Şiirleri yirmiye yakın yabancı dile çevrildi. Yunanca, Macarca, Almanca yayınlandı. 1983 yılında basılan İYİ
BİR YURTTAŞ ARANIYOR isimli kitabı Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından oyunlaştırıldı ve oynandı.
Ataol BEHRAMOĞLU’nun tespit edebildiğim kadarı ile AKŞAM ( 1968 ), DEVRİM (
1970 ), HALKIN DOSTLARI ( 1970 ), POLİTİKA ( 1970 - 1977 ), CUMHURİYET ( 1975
- 1996 ), MİLİTAN ( 1976 ), TARTIŞMA (
1978 ), SANAT EMEĞİ ( 1979 ), TÜRK DİLİ
( 1981 ), VARLIK ( 1983 ), ADAM SANAT
(1987 - 1993), POESİUM ( 1991 ), ÖZGÜR
GÜNDEM ( 1992 ), EXPESS (1992), YAŞAYAN EDEBİYAT ( 1994 ), YENİ YÜZYIL (
1994 - 1995 ) Gazete ve Dergilerde yazıları yayınlandı bu yazılarını çeşitli kitaplarda topladı. 2000 yılından itibaren Cumhuriyet Gazetesinde ‘’ CUMARTESİ YAZILARI ‘’ başlığıyla köşesinde yazıları yayınlanmakta yirmi adede yakında tercümesi var.
35
KULTUR AYASOFYA.indd 7
7/10/12 3:51 PM
BİLİŞİM
Bir cıvıltı duyduysanız
bu onun sesi...
Twitter yeni değerlemelere göre şu anda 3.7 milyar dolar değerinde. Bu
rakam, Amerika’nın asırlık gazetesi olan ve şu andaki değeri 2 milyar dolar
civarında olan New York Times’ın nerdeyse iki katı. Wow! Peki Twitter 7,500
dolarlık bir alan isminden 3.7 milyar dolarlık bir şirket haline nasıl dönüştü?
İşte Twitter’ın inanılmaz öyküsü…
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
İlk önce
kişisel bilgilerimizi paylaştık internette, sonra resimlerimizi, videolarımızı, ilişkilerimizi derken artık son
noktaya Twitter ile geldik. Çalışıyor musunuz, canınız mı sıkkın ya da çok merak ettiğiniz filmi izlerken kimse sizi rahatsız etmesin mi istiyorsunuz? Yazın
Twitter’a herkes öğrensin. Benim yaptıklarımı boşver başkaları ne işler çeviriyor diyorsanız cevabı yine Twitter’da
bulacaksınız…
Sitenin ortaya çıkış hikayesi basit. Jack
Dorsey arkadaşlarının neler yaptığını
öğrenmenin bir yolunu düşünürken basit bir statü konsepti kurmayı düşünmüş ve bu fikrini arkadaşlarıyla paylaşmış. Obvious tarafından desteklenip şirkette yer verilen ekip, Mart 2006
da iki hafta içerisinde bir prototip yaratmış. Ağustos ayında da hizmete başlamış. Bir anda çok popüler hale gelmeye başlayınca 2007 Mayıs ayında Twit-
36
BILISIMTWITTER.indd 2
7/10/12 3:43 PM
Dünyada fırtınalar estiren
ve ülkemizde de oldukça
popüler olan Twitter ‘’şu anda
ne yapıyorsun’’ sorusu için
üretilmişti.Ancak Twitter’ında bazı
açıkları var. Bunlardan biride 140
karakter sorunu .Twitter’de 140
harften fazla yazı yazamıyorsun.
Twitter’ın neden böyle bir sınır
koyduğunu düşündüğümüzde
aklımıza her türlü cevap geliyor.
BILISIMTWITTER.indd 3
7/10/12 3:43 PM
BİLİŞİM
ter Anonim San Francisco’da kurulmuş. Şu an 17 kişilik bir ekibe sahipler. Bu ekibin içinde
Blogger’ın yaratıcısı Evan Williams gibi önemli isimlerin de olduğunu belirtmekte yarar var.
Sitenin içeriğine biraz daha açıklık getirmek gerekirse sosyal
bir network olan Twitter‘ın mikro
bloglama adı verilen servisi sayesinde o an yaptıklarınızı 140 karakterlik bir cümleyle herkesle paylaşabiliyorsunuz. Bunun için bilgisayar başında olmak zorunda da değilsiniz, sms, wap gibi değişik alternatiflerle de Twitter 24 saat hizmetinizde.
50’den fazla uygulmayla hayatınıza daha da
çok işlemeyi hedeflemişler. Bir kaç örnek vermek gerekirse Twitter Vision ile harita üzerinden kim, nerde, ne yapıyor takip edebiliyorsunuz ve gerçekten çok eğlenceli , Twitterholic ile en iyi performansa sahip twitterları takip edebiliyorsunuz, Twitterment ise farklı
konulardaki twitterları karşılaştırmanıza olanak sağlıyor.
Nasıl para kazanıyorlar derseniz, şimdilik bu durumu arka plana atmış
gözüküyorlar. Aslında para kazanmak için oldukça güzel fırsatları olduklarını söyleseler de, hala araştırma aşamasında olduğunu düşündükleri
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
İrlanda’da kaybolan
köpek Patch, Dublin’e
gitmek için trene
atlayınca, tren istasyonu
görevlileri Patch’in
fotoğrafını ‘Kayıp köpek’
başlığıyla Twitter’da
paylaştılar.
32 dakika içinde 500
tweet paylaşımından
sonra köpeğin sahibi ‘O
köpek benim’ diye tweet
attı. Böylece twitter
kaybolan köpeği sahibine
kavuşturdu.
38
BILISIMTWITTER.indd 4
7/10/12 3:43 PM
Twitter dalgası vurabilir. Amerika’daki
üyelerin daha fazla olmasına rağmen Twitter’ ın İspanya’daki sıralaması Amerika’dakinden biraz daha yüksek. Bu iki ülkeyi ise sırayla Kanada, İngiltere ve Japonya izliyor. Aşağıda siteye günlük yüzdelik erişim tablosu bulunuyor.
Twitter, bir sosyal ağ ve mikroblog
sitesidir. Kullanıcılarına tvît (tweet, İng. cıvıldama) adı verilen 140 karakterlik metinler yazma imkânı veren Twitter, çeşitli araçlarla daha etkin kullanılabilen bir yeni nesil iletişim aracıdır. Kullanıcılar tarafından
atılan tweet’ler herkes tarafından görülebilir. Ancak kullanıcılar attıkları tweet’leri sadece kendi arkadaşları olarak da görülmelerini sınırlan-
dırabilir. Kullanıcılar diğer kullanıcıların tweet’lerine üye olabilirler. Üye
oldukları kişi veya kurumların takipçi sayısını ve bunların kimleri takip
ettikleri görebilirler. Tüm kullanıcılar Twitter’ın websitesi aracılığıyla
tweet’lerini gönderebilir ve alabilirler.
Kullanıcılar Twitter’ın website’sine
uyumlu harici uygulamalar( akıllı telefonlar gibi) veya belirli ülkelerde
erişilebilen kısa mesaj servisi tarafından giriş yapabilirler.
2008’deki ABD seçimlerinde özellikle Barack Obama tarafından sıklıkla kullanılan Twitter’dan Türkiye’deki
son yerel seçimlerde de yararlanılmıştır. Ayrıca Twitter, sosyal medyanın en popüler araçlarından biri olarak gösterilmektedir.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
sitelerini mükemmelleştirmeden kendilerini para kazanmak gibi konulara
odaklamak istemiyorlar. Bu durumun
sitenin ilerleyişini etkileyeceğini düşünüyorlar. İnsanların davranışlarını inceleyen ekip, onların organize olma, gruplaşma gibi farklı isteklerine de karşılık
verebilmek için çalışmalar yapıyorlar.
Tüm bu çalışmalar bittikten sonra gelir üzerine odaklanacaklar.
Siteyi biraz da Alexa‘dan inceleyelim.
Twitter trafik sıralamasında 606. sırada. Üyelerin %38.9’u Amerika’dan, geri
kalan yüzde ise ülkeler arasından paylaşılmış durumda. Türkiye ise %0.6 yla
baya düşük bir orana sahip. Fakat Türk
gençliğinin yeniliklere çok kolay adapte olmasını ve facebook‘un yarattığı
dalgayı düşünürsek, yakında Türkiye’yi
39
BILISIMTWITTER.indd 5
7/10/12 3:43 PM
SİNEMA
AUTHOR SİNEMASI
Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Her
şey 28 Aralık 1895 tarihinde, Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin sinema tarihinin ilk kapalı gişe gösterimi olan Sortie des Usines Lumiere a Lyon (Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler) filmi ile başladı.
Filmlerinde, trenin istasyona yaklaşırken olan planı seyircileri korkutacak
ve sanki üzerilerine doğru gelen bu trenin, onları ezeceği duygusuna kapılacaklardır. İlginç bir şekilde amacı korkutmak olmayan bu film, beklide sinema tarihinde izleyicisini korkutan ilk
filmdir. O dönemde ilk kez bir perde de
hareketli görüntü izleyen izleyici için bu
çok yeni ve olağan üstüdür. Bu ilk sinema gösterimi daha sonra yedinci sanatın doğuşuna sebep olacak ve bu sanata ölümsüz eserler bırakacak sanatçıları yaratacaktır.
Sinemada Author (Yaratıcı) tanımı, son
yıllarda unuttuğumuz bir kelime. Sinema sanatı alanında yapılan işlerin giderek tek düzeleşerek ve sanki endüstriyel birer ürün haline gelmesiyle bu sanat adına yaratıcı ve kalıcı işler bulmak giderek zorlaştı. Author sıfatını hak
eden büyük yönetmenler bile stüdyoların kar gütme amaçlarının bir uzantı-
sonucunda, Sanat için Sanat, sözü giderek, Stüdyo için Sanat, sözüne kaymaya başladı. Zamanımızın en büyük
Author yönetmenlerinden biri olan Ridley Scott , uzun yıllar beklenen yapımı
Prometheus’ta belli ki fazla özgür bırakılmamış olacak ki eseri sinemalara
yaklaşık 30dk. kırpılarak gösterime sokulmuş. Prometheus örneğinde olduğu
gibi yaşatılan süre sıkıntılarından ötürü
, yönetmenler ancak filmlerinin Dvd ve
Blu-Ray baskılarında kendi genişletilmiş kurgularını izleyiciye sunabiliyorlar.
sı olarak giderek daha az yaratıcı işlere
imza atmaya başladılar. Son 10-15 yıldır yapılan eserlere bakıldığında, konu
olarak bir birine benzer ve gişeye yönelik yapımların ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Bir zamanlar sinemaya yön vermiş büyük isimlerin ( Francis Ford Cappola, Steven Spielberg ve Brian De Palma gibi…) son işlerine baktığımızda artık o eski yaratıcılıklarının giderek azaldığı görülüyor. Belki de film stüdyolarının eserler üzerinde daha da kontrol sahibi olma istemeleri yönetmenler üzerinde bir baskı oluşturmakta ve onları
fazla özgür kılmamakta. Tüm bunların
Peki, nedir bu Author kavramı? Author, kelime anlamı olarak yazar ve yaratıcı anlamına gelmekte ve sinema sanatında “yaratıcı” olarak kabul görmüş
bir sözcüktür. Kimdir bu Author olan yönetmenler? Cevabı son derece göreceli olmakla beraber, herkesçe kabul görüp üzerine Author etiketi takılmış kimi
isimlerden bahsetmek doğru olacaktır.
Orson Welles , Citizen Kane (YURTTAŞ
KANE - 1941), Fritz Lang, Metropolis
(1927 ), Francis For Coppola, The Godfather (Baba - 1972 ), Martin Scorsese
,The Taxi Driver ( Taksi Şoförü- 1976 )
ve Ridley Scott , Alien ( Yaratık-1979 )
40
BILISIMTWITTER.indd 6
7/10/12 3:43 PM
Fritz Lang’in, sessiz sinema örneği olan
Bilim-Kurgusu Metropolis’i (1927) içeriğindeki öngörüleri ve felsefesiyle sinema tarihinin ilk fütüristik eseridir. Kapitalizmi eleştirip işçi sınıfının yanında
yer almasıyla Lang, Bilim-Kurgu’yu kı-
lıf olarak kullanıp sistem eleştirisi yapmıştı. Dönemin en pahalı yapımlarından olan eser, görkemli dekorlarıyla dikkat çekmekteydi. Avusturyalı yönetmen Lang’in yapımında , günümüz
Bilim-Kurgularındaki bir çok detay fark
edilmekte. Devasa gökdelenler, uçan
araçlar ve sinema tarihinde ilk kez karşımıza çıkarılan yapay zeka içeren ilk
Android’i bu yapımda mevcuttur. Lang,
türün hem yapı taşlarını belirlemiş hem
de alt metinleriyle 20’li yılların düzenine karşı tavrını da ortaya koymuştur. Bu
başyapıtıyla gerçek bir Author işi ortaya koyup, günümüz sinemasını da etkilemiştir.
İlk dönem Author sinemacıları yalnızca
birkaç iki isimle sınırlandırmak elbette mümkün değil. Bu dönemde eser-
ler vermiş birçok yaratıcı yönetmen
( Sergei M. Eisenstein, Potemkin Zırhlısı - 1925) gibi…) başarılı işler ortaya
koymuştur. Hepsini ele almak birkaç
sayfaya sığmayacaktır.
Günümüz sinemasında özellikle bu son
10 yıllık dönemde en yaratıcı işlerin Güney Kore’den çıktığı görülmekte. Dikkat
edilirse, Hollywood ne zaman konu sıkıntısı çekerse çareyi kimi başarılı uzak
doğu eserlerinin yeniden çevrimlerinde (Garez, Halka ve Göz gibi…) buluyor.
Joon-Ho Bong (Gwoemul -2006), JeeWoon Kim (I Saw The Devil 2010 ) ve
Chan-Wook Park (Oldboy 2003 )gibi yönetmenler, son 10 yılda Güney Kore sinemasına damgasını vurmuş bir isimler.
Bu yapımlarında yalnızca kendi ülkelerinde değil uluslararası arenada da ses
getirdiler. İlginç bir şekilde bu üç yönet-
men şu an Amerika’da aynı sene (2012)
yönetmenliklerini üstlendikleri farklı
türden projelerle
şanslarını deniyorlar. Joon-Ho Bong,
Gwoemul (Yaratık ) ile yaratık filmlerini Ti’ye alan ama başlı başına kalburüstü bir yapıma imza attı. Jee-Woon Kim
, I Saw The Devil ( Şeytanı Gördüm) ile
katili daha filmin en başında göstererek
nasıl yakalanacağı ile ilgilenmeyip bu
katilin peşindeki kişinin intikam duygusu sonucu nasıl bir şeytana dönüşeceğiyle ilgilendi. Chan-Wook Park , Oldboy
(İhtiyar Delikanlı) ile geçmişinde başkası hakkında dedikodu yapan kişinin bu
davranışıyla ileride başına ne bela alacağı ile ilgileniyordu. Okyanusun öte tarafında ya da Avrupa sinemasında bu
tür konuları alan yapımlarda çoğunlukla benzer olay örgüsü ve
klişelerinin takip edildiği
gözlemleniyor.
Güney-Kore sineması, ele
aldığı türün klişelerini ters
yüz ederek hem seyircisini
ters köşeye yatırıyor hem
de türe yeni bir şeyler ekleyerek her şeyiyle “yeni”
olan bir eser ortaya çıkarıyor. Bu açıdan bakarsak
, son yıllarda gerçek Author sinemacıların GüneyKore’den çıktığını söylemek yanlış bir yaklaşım olmayacaktır.
Son tahlilde Author kavramının , ele alınan “Türü” gerçek anlamda yeniden yorumlamak ile ilgili olduğu sonucuna varıyoruz. “ Artık yeni bir şeyler üretmek
zorlaştı”, diyen kimi yönetmen ya da
stüdyoların , Güney-Kore sinemasına
bakmalarında bir fayda var. Şu an, gişe
kaygısının yaratıcılıktan daha önemli olduğu bir zamandayız. Bu durum, Dünya
sineması haricinde ülkemizde de geçerliliğini koruyor.
Her şeyin bir çırpıda tüketildiği günümüz toplumunda karşımıza çıkartılan
sinema eserlerinin amacının, izleyici
nezdinde hemen tüketilip, unutturulup
ve bunun sonucunda stüdyoların kasalarının doldurulmaya yönelik olduğu görülüyor. “İyi seyirler”, sözcüğü giderek
daha da kendini arattırıyor.” İyi tüketin”,
demek belki de daha doğru olacaktır.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
gibi büyük yönetmenlerin ortaya çıkardıkları bu başyapıtlarının ortak paydaları, eserlerinde ilgili “türe” daha önce
denenmemiş bir bakış açısıyla yaklaşıp
ve yeni bir şeyler katarak hem türe hem
de sinemaya getirdikleri yenilikçi bakış
açısıyla sinema sanatına yön vermiş olmalarıdır. Kuşkusuz, ismi sayılan bu yönetmenler Author kavramının ortaya
çıkışındaki en önemli kişilerdir.
Orson Welles, Fritz Lang ve Sergei M.
Eisenstein için erken dönem Author sinemacılar diyebiliriz. Günümüz sinemasının temel yapı taşlarını ortaya koymaları açısından bu üç isim önem arz etmekte. Bu üç büyük yönetmen, sinemada anlatım ve biçimin yanında, filmlerde
alt metinler vasıtası ile sistem eleştirisi
de yapılabileceğini kanıtlamışlardır. Günümüz sinemasının kurgu, çekim teknikleri ve eleştirel anlatımın ilk örneklerini bu yönetmenlerin sinemasından çıkmış olduğunu görüyoruz. Provakatif diyebileceğimiz bu isimlerin
eserleri bugün halen sinema derslerine konu olmaya devam etmektedir.
Yurttaş Kane, Welles’in
ilk sinema filmi olup aynı
zamanda sinema tarihinin de en iyi filmlerindendir.Özellikle anlatım açısından dikkat çeken yapımda Welles, o döneme
kadar kullanılmamış farklı kurgu, ışıklandırma ve çekim teknikleriyle 1941 yılından günümüze sinema
sanatına çok şey kattı. Görkemli öyküsünün yanında sırf anlatım tekniği ile de
dikkat çekici bir yapım. Walles’ın , Yurttaş Kane’de kurgusal anlamda, Rus sinemacı Dziga Vertov’un Kameralı adam
(Man With The Movie Camera – 1929 )
belgeselinde kuralları konulan kurgu
tekniğini bir adım daha ileri götürdüğü
görülmekte. Rus sinemacı Vertov’un,
Kameralı Adam’ı Dünya sinema tarihinde kurgu tekniği üzerinde yapılmış ilk
ciddi eser olduğunu söyleyebiliriz.
41
BILISIMTWITTER.indd 7
7/10/12 3:43 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
KAPAK KONUSU
42
KAPAKKONUSU.indd 2
7/10/12 3:41 PM
Eserlerine
ruhunu
üfleyen
bir sanatçı
CEYLAN DÖKMEN
Röportaj: Ferhat Gedik
Kendinizi biraz tanıtır mısınız?
Ben Ceylan Dökmen. 1981 İstanbul
doğumluyum. Heykeltıraşım. Bunun
dışında özellikle, yazıya, müziğe ve
sanatın her alanına ilgi duymaktayım.
Ayrıca çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde ve özel eğitim kurumlarında
sanat eğitmenliği dönem dönem yapmaktayım.
Sanat eğitiminize nasıl başladınız?
Hani derler ya 6 yaşında müziğe, resme başladım. Biraz öyle diyebiliriz.
Doğuştan yatkın olduğun durumlar
var ama tabiki de üzerine çalışmak
çok önemli. Çocukluğumdan beri
resme, üç boyutlu üretimlere ve yazıya ilgim vardır. Fakat esas olarak sanat eğitimim lise sonrası Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümüne girmemle
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Çok yönlü bir sanatkar, hayata sanatın gözüyle
bakan her eserinde farklı tarzını yansıtan başarılı bir
heykeltraşın sanat yolculuğuna çıkacağız birlikte...
43
KAPAKKONUSU.indd 3
7/10/12 3:41 PM
KAPAK KONUSU
başladı ve halen heykelle devam etmektedir.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
İnsanlara mesleğinizi nasıl tanımlıyorsunuz ? Heykel Sanatçısı vs...
Heykeltıraş olarak tanımlıyorum.
Bazı durumlarda da tasarımcı olarak.
uygulama , şekillendirme zorluğu getirse de, aynı zamanda yeni ufuklar
açmakta. Bu yüzden yeni malzemeler kullanmayı seviyorum. Her malzeme, onu doğru dinlemeyi başarırsan sana yeni yollar açacaktır.
Heykel dışında farklı uğraşılarınız var mı ? Mesela spor yapıyor musunuz ?
Yazıyorum. Sanat dergilerine eleştiri yazıları ve makaleler yolluyorum. Sürekli araştırıyorum. Okuyorum. Çocuklara sanat eğitimi veriyorum. Beyoğlu belediyesi kapsamında
Dolapdere’deki okullarda çocuklarla çeşitli sanat çalışmaları yaptık.
Farklı materyallerle heykel
yapmayı denediniz mi? Nasıl
bir sonuç aldınız?
Evet farklı materyallerle çalışmayı
seviyorum. Sürekli araştırmayı, çağı
ve yenilikleri takip etmeyi severim.
Metal, ahşap, polyesterle çalıştım.
Şu anda deri, kösele ve ahşapla çalışmaktayım. Her yeni malzeme, onu
Heykellerinizde en çok neleri ön plana çıkarmayı tercih ediyorsunuz?
Düşünceyi ve duyguyu. Heykel, sanat tarihindeki gelişiminde daha önce
betimlemeyi ve doğayı taklidi ön plana alsa da, zaman içerisinde ve şu
an bulunduğu konum itibariyle dü-
şünceyi ön plana almaktadır. Bende
heykellerimde ilk başta bir düşünce kıvılcımından, etrafımda beni etkileyen, bana çarpan ve yansımalarını bulan her şeyden etkilenmekteyim
ve bunları üç boyuta dönüştürmekteyim. Beni en çok etkileyen şeyler insanlar ve mekanlar. Doğakent-insan üçlüsü.
Doğayı bırakıp, kendisine
yarattığı dünyasında yaşadığı kısırdöngüleri anlatmaya çalışmaktayım şu
dönemde. Sanat insanları düşündürmeli, farklı sorular sormayı denemelidir.
En başta da samimi olmalıdır.
Tercih ettiğiniz figürler ya da örnek aldığınız
akımlar var mı?
Giocometti’nin incecik figürlerini, Calder’in havada asılı duran dengesini, İlhan Koman’ın matematiğin şiirselliğini sunan ve Kuzgun
Acar’ın metal heykellerini çok sevmekteyim. Akım olarak da Kübizm,
Fütürizm ve Gerçeküstücülük ilgimi
en fazla çekmekte.
44
KAPAKKONUSU.indd 4
7/10/12 3:41 PM
Eserlerinizi şu ana kadar nerelerde
sergilediniz ?
Tüyap sanat fuarı, Maltepe Sanat Galerisi, Sanat Akmerkez’de, L’Aquila
Çağdaş Sanat Müzesi, Galleria Famiglia Margini İtalya, Design Week,
Borusan Sanat Galerisi ve çeşitli kurum ve galerilerde sergilerim oldu.
Yurtdışındaki heykel ve resim etkinliklerini izleme olanağı bulabiliyor musunuz? Sizi en çok etkileyen
yerli ve yabancı sanatçılar kimler?
Elimden geldiğince. En son Venedik
Sanat Bienali’ni gezdim. Son dönemde beni en çok etkileyen yabancı sanatçılar Patricia Piccini, Ron Mueck,
Antony Gormley, Isaac Cordal, Willy
Verginer, beğenmekteyim. Türk sanatçılardan ise Yücel Kale, Seçkin Pirim, Yaşam Şaşmazer, Çağdaş Erçelik ve Rahmi Aksungur’un heykelleriyle ilgilenmekteyim.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Sizi diğer meslektaşlarınızdan
farklı kılan özellikleriniz nelerdir?
Zor bir soru. Her insan farklı, özel ve
biriciktir bence. Önemli olan bu farklılığı, biricikliği ve samimiyeti vurgulayabilmekte. Kendi farklılığını, ken-
45
KAPAKKONUSU.indd 5
7/10/12 3:41 PM
KAPAK KONUSU
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Üretmek, doğaya
uyum sağlamaktır.
Çalıştığın zaman
kendini doğayla
daha uyumlu
hissetmektesin.
Varlığın anlam
kazanıyor, hayatta
varoluşun anlam
kazanıyor ürettikçe.
Kadın olmanın, en
büyük farlılığı hayata
bir varlık getirmek,
annelik. Heykeltraşlık
ve annelik bir
noktada
birleşebiliyor;
bu da en büyük
avantajlarımızdan biri
bence.
dinin tanımlaması zor bence. Beni
ben yapan, genetik özelliklerim, büyüme biçimim ve bu zamana kadar
çevreden depoladığım gözlemlerim
ve etkilenmelerimin toplamı. Hayata
sanatın gözüyle bakmayı seviyorum.
Her şeye daha duyarlı yaklaşıyorsunuz. Soru soruyorsunuz, bir şeyleri
kabul etmeden önce. Heykellerimde
hikaye anlatmayı seviyorum. Benim
gördüğüm dünyayı, benim gözümden
insanlara aktarmaya çalışıyorum.
Mesleğinizde kadın olmanın zorlukları var mı? Varsa neler ? Veya mesleğinizde kadın olmanın avantajlı
yanları var mı ?
Sanırım en büyük dezavantajı bazen fiziksel güç ve direnç. Heykel ne olursa
olsun fiziksel bir güç ve dayanıklılık da
gerektirmekte. Bazen kadın olarak gücünüzle savaşıyor oluyorsunuz. Ama
direnç göstermek ve doğanın karşısında ya da tam olarak doğayla beraber
hareket etmekte de insana bir güç kazandırmakta. Yerçekimine karşı direnmek gibi heykel yapmak çoğu zaman.
Üretmek, doğaya uyum sağlamaktır.
Çalıştığın zaman kendini doğayla daha
uyumlu hissetmektesin. Varlığın anlam
kazanıyor, hayatta varoluşun anlam kazanıyor ürettikçe.
Kadın olmanın, en büyük farlılığı hayata bir varlık getirmek, annelik. Heykeltıraşlık ve annelik bir noktada birleşebiliyor bu da en büyük avantajlarımızdan
biri bence. Kadın olmanın farklı bir duyarlılığı ve sezgiselliği var bence ve bu
sanatına yansıyor her adımında. Sürekli sorgulamak, düşünmek ve üretmek
bir kadın sanatçı olarak beni çok mutlu etmekte.
Gelecek planlarınızdan bahis
eder misiniz?
Ulusal ve uluslararası platformda heykellerimi sergilemek ve diğer insanlarla paylaşmak istemekteyim. Sürekli kendimi geliştirmek , heykellerimi ileriye taşımayı amaçlamaktayım. Bir sanat köyü kurup, sanatla herkesin uğraşabilmesini görmek ideallerimden.
Çünkü sanat insanı daha duyarlı, mutlu, üretken ve doğaya yakın kılmakta.
Çocuklarla sanat, heykel yapmak başlıca isteklerimden.
Sanat ve heykel öğretmenliği için iletişim
adresleri: [email protected] /
[email protected]
46
KAPAKKONUSU.indd 6
7/10/12 3:41 PM
KAPAKKONUSU.indd 7
7/10/12 3:41 PM
PORTRE
KİM DER Kİ ONA 87 YAŞINDA DİYE?
İlham Gencer
Taksim’deki Elite World Otel’de buluşacaktık. Açıkçasını
söyleyeyim canlı bir tarihle buluşacağım için heyecanlıydım.
Otelin içindeki Jazz Company’de otururken birden geliverdi.
Pembe ceketi, kravatı ve dinçliğiyle yaklaştı ve elimi öptü... Hiç
87 yaşında gibi değildi... Dinç, dinamik... Bir o kadar da mütevazı.
Sanki Türkiye’de popüler müziği başlatan o değil, sanki Ajda
Pekkan, Cem Karaca, Ayten Alpman, Barış Manço, Emel Sayın
gibi isimleri ilk kez sahneye çıkaran o değil... O kadar sıcak ve
içten... Ayten Alpman’ın konusu geçiyor, gözleri doluyor ve espriyi
patlatıyor: Hocasıydım, kocası oldum... İlham Gencer işte...
Başladık sohbete...
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Röportaj: Begüm Çelikkol
Sizi tanıyabilir miyiz?
1925 doğumluyum. Ailem beni 1934 yılına kadar, İlham Osman ismiyle çağırdı.
Soyadı Kanunu’ndan sonra babam Gencer soyadını aldı ve bugünlere geldik.
Annem ve babam ben üç aylıkken ayrıldı. Annem Almanya’da eğitim görmüş bir
hanımdı. Çocuklara piyano dersi verirdi.
Sanıyorum sanatçı ruhumu ondan aldım...
Müzik ilgisi nasıl başladı?
Şişli Terakki Okulu’na başladım. Sonrasında Kabataş Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdım. Okulda Almanca’yı çok iyi
öğrendim. Bu arada annemden aldığım
derslerle piyanoyu ilerlettim. Orta ve lisede bu çalışmalar beni müziğe hazırladı. Bu arada ilk bestemi de beş yaşında yaptım.
Çocukluğunuza dair ilginç bir anınız var İlham Bey. Mustafa Kemal
Atatürk’ün cenazesiyle ilgili.. 1938...
Atatürk’ün ölümü. Dedemden, onun cenazesine beni de götürmesi için rica etmiştim. Dolmabahçe Sarayı’ndaki törene gittik ve bir anda dedemin elinden
kurtuldum. Ne olduğunu anlamadım.
Top arabasını çeken atların altında kaldım ve yaralandım. Gözlerimi açtığımda Teşvikiye Sağlık Yurdu’ndaydım. Bir
buçuk ay da tedavi gördüm. Sonasında
bu olaya çoğu kişi inanmadı ama arşivler tarandı ve bu olayın başıma geldiği
anlaşıldı.
Sizin de okulda takıldığınız dersler
var mıydı?
Olmaz mı? Felsefe hocam. Çirkin bir kadındı. Uyurdum derslerde. Kafama cetvelle vuruyordu, dersten atıyordu. Belge verdiler sonra. İnatçıyım. Lise mezunu olmak istiyordum. Hatta hukuk okumak istedim. Hukuka girmedim ama bir
davada avukat olmadan kendi kendimi
beraat ettirdim.
Piyanonuza epey ücret ödemiştiniz
değil mi?
Aynen öyle. Bir müzayede vardı 1953’te.
“Steinway” konser piyanosunu gördüm.
Müzayedeye Koç ve Sabancılar da katılmıştı. Ve ben piyanoya tam otuz bin lira
verdim! O zamanlar bu paraya üç yalı
alınırdı.
Sonrasında peki?
24
yaşındayken
TRT
İstanbul
Radyosu’nda canlı yayında “İlham
Gencer’le Cumartesi Geceleri” diye 20
dakikalık bir şov programı yapıyordum.
Bu arada Tea Room isimli bir kulüpte
de çalışmaya başlamıştım. Sonrasında
askere gittim. 1950’de Kervansaray’da
dans gösterileri yapan Amerikalı zenci
şarkıcı Eartha Kitt’le tanıştım. Ona Üsküdar şarkısını öğrettim ve bu sayede
bu şarkı dünyaca tanındı.
Peki ya Ayten Alpman...
Acısı çok taze... Önce hocası oldum
sonra da kocası... 1953 yılında evlendik. Lisedeydim o da talebeydi. Bir gün
Nişantaşı’nda yürürken gördüm onu ve
peşine takıldım. Piyanoda ses denemesi yaptık ve yeteneğini gördüm. Birlikte
48
PORTRE ILHAMGENCER.indd 2
7/10/12 3:47 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
1938... Atatürk’ün ölümü.
Dedemden, onun cenazesine
beni de götürmesi için rica
etmiştim. Dolmabahçe
Sarayı’ndaki törene gittik ve
bir anda dedemin elinden
kurtuldum. Ne olduğunu
anlamadım. Top arabasını
çeken atların altında kaldım
ve yaralandım. Gözlerimi
açtığımda Teşvikiye Sağlık
Yurdu’ndaydım. Bir buçuk ay
da tedavi gördüm. Sonasında
bu olaya çoğu kişi inanmadı
ama arşivler tarandı ve
bu olayın başıma geldiği
anlaşıldı.
49
PORTRE ILHAMGENCER.indd 3
7/10/12 3:47 PM
PORTRE
çalışmaya başladık. Evlendik. Kısa bir
süre sonra hamile kaldı. İlham dünyaya
geldi. Kısa süre sonra da Ayşe’ye hamile kaldı. O sırada Borivaj Gazinosu’nda
program yapıyorum. Bu mekân pek çok
önemli kişinin uğrak yeri oldu.
Size “Çatı Kulüp” desek...
Şişli’de Site Sineması’nın bulunduğu binanın en üst katındaydı. Artık birikimlerimi bir çatı altında toplamam gerekiyordu. Türkiye’nin bir tür özel konservatuarıydı. Ajda Pekkan’ı, Cem Karaca’yı,
Barış Manço’yu, Emel Sayın’ı, Metin
Ersoy’u, Füsun Önal’ı ve Fikret Kızılok’u
burada sahneye çıkardım.
Ajda Pekkan?
Evet... Çok güzel bir kızdı, hâlen öyle.
Annesi getirmişti. Piyanoyla denedik.
Başarılıydı. Ve sahneye çıktı. Şimdi de
mesleğini sürdürüyor. Ayten öldüğünde ilk arayanlardandı. Ağlıyordu. Bir çekime girecekmiş. Gelemeyeceğini söyledi cenazeye...
Linç olayı var yaşadığınız...
27 Nisan’dı. Bugünün tarihi de 27 Nisan... O zamanlar basında çıkan haberlerim oluyordu. Gündemdeydim.
Bazı çevreler rahatsız oluyordu. Ben de
Milliyetçi’yim. O dönemde Çatı’da işler
iyi gitmiyordu. Personel sayısını azaltmıştık. 27 Nisan 1966 yılında personelin sigorta primlerini yatırmak için
Beyoğlu’ndaki reklam ofisinden çıkmış
Taksim Meydanı’na yürümüştüm. Bir
grup da Taksim Meydanı’nda toplanmıştı, protesto gösterileri için. O sırada Milli
Gençlik Teşkilatı’nın üyeleri mikrofonla,
“Hükümet ülkede özgürlükleri kısıtlıyor.
Polis kırmızı ceket giyen Jazz sanatçılarımı komünist diye tutukluyor, bunlara
nasıl katlanıyorsunuz?” diye sesleniyordu. Tesadüfen oradan geçerken bunu
duydum ve “Yalan söylüyorsun” diye
bağırıp kürsüye koştum. Mikrofonu elime aldım ve konuşmaya başladım. Ortam iyice gerildi. “Ben müzisyenlerime
kırmızı ceket giydiriyorum. Allah’a şükür aramızda tutuklanan yok dedim ve
ortalık karıştı. Bana ilk yumruk Coşkun
Arıcı’dan geldi. Kalabalığın ortasına itildim. Polis, güç bela beni kurtardı. Sonra
kalabalığın arasından bana destek verenlerle ayrıldım. İstanabul Milletvekili
Tekin Erer, cesaretimden dolayı sonrasında bana mektup gönderdi.
Çatı’da işler ne durumdaydı bu arada?
Gazinoların rakibi olmuştu. Ama bir
yandan da sevilmiyoduk. Büyük vergiler
ödemiştim. Fakat bir yandan da hedef
haline gelmiştik. Sanatseverler destek
verse de olmadı. Tahliye edildi. Tahliyeyi engellemek için bir gün bir bidon benzin aldım. Ve çatıya çıktım. “Yedi sene
en çok vergiyi ödedim, turizme katkıda
bulundum. Kabileti olan gençleri müziğe kazandırdım. Bunu yapmamalısınız,
haketmedim” diye bağırıyordum. Herkes binanın önüne toplanmıştı.
Kızım Ayşe de o kalabalığın içindeydi. Kalabalıktakiler “O kişi İlham Gencer” diyormuş. Ayşe de bunu duyunca polislere kızım olduğunu söylemiş. Yanıma çıktı. “Ne olur babacığım
bizi düşün, seni çok seviyorum” diyordu. Onun sesini duyunca, evladım, eylemden vazgeçip indim. Ve Çatı da kapandı. Sonrasında Necla İzmir’e gitmeyi önerdi. Gittik, onun ailesinin yanında
kaldık. Ama İstanbul’u özlüyordum. Sonunda dönmeye karar verdik. İstanbul’a
İşçi müzisyen olarak dönecektim. Bebek Gazinosu’nda olacaktım. Ama bu
işte 1969’a kadar sürdü. Yeni işe başlamadan önce İzmir’de eşimin ailesine
teşekkür etmek için İzmir’e gidecektim
gene.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Bir de Türkan Şoray var...
Evet. Onu da annesi getirdi. Fakat yeteneği yoktu. Annesine söyledim, yeteneği olmadığını ve gönderdim. Bana
ilk başta kızdılar. Ama iyi ki de kızdılar
bakın şimdi Türk Sineması’nın Sultan’ı
oldu. Çatı Kulüp’e dönelim mi tekrar?
Site Sineması’nda film önceleri kısa bir
şov yapıyordum. Her gece Çatı’da program saat 22:00’de başlıyordu. Ayten
Alpman’ın muhteşem yorumu... Düşünebiliyor musunuz ne güzel bir ortam?
Ayten Hanım’la ayrıldınız sonrasında..
Evet, 1960 yılında ayrıldık. Bir daha evlilik düşünmüyordum. 1963 yılında Türker İnanoğlu’nun oyuncuları Çatı’ya
gelmişti. Aralarında Ege Güzeli Necla
Öyke de vardı. İlerleyen saatlerde ona
ilgim artmıştı. Telefonumu verdim ilerleyen günlerde beni aradı. İlk konuşmamızda çok utandığımı anımsıyorum. Bir
anda ona evlenme teklif ettim. Ve evlendik. 1965 yılında da Bora doğdu.
50
PORTRE ILHAMGENCER.indd 4
7/10/12 3:47 PM
Bu marşın okunduğu ilginç bir gün
vardı sanırım anlatır mısınız?
1978 yılında rahmetli Alparslan
Türkeş’in liderliğinde Ankara’da yürüyüş yapmıştık. Bir ucu Keçiören’de bir
ucu Kızılay’daydı. 800 bin kişi katılmıştı.
Yukarıda helikopterler dolaşıyordu. Dönemin İçişleri Bakanı, “Ne oldu bunlar
geri döndüler mi?” diye odasında dört
dönmüş endişeden Orada 800 bin kişiye ben ilk defa “Ya Allah, bismillah Allahu ekber” diyerek gençliğe ben sundum bu sözleri.
si yerinde ve zamanında gereklidir. Her
olur olmadık yerde söylenmemelidir.
Bu haykırış o zaman çok gerekliydi.
“Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” nasıl
çıktı?
1961 yılında “Çatı Kulübü”nde Lübnan
asıllı Fransız şarkıcı Bob Azzam’ın o yıl
dünyada meşhur ettiği “C’est écrit dans
le Ciel” adlı şarkıyı Fecri Ebcioğlu’nun
yazdığı eğlenceli sözlerle Türkçe olarak
seslendirdi. Bu parça Türkçe söylenmiş ilk pop şarkısıydı. O zamana kadar
Türkiye’de pop şarkılar Türk şarkıcılar
tarafından orijinal dillerinde yani İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca söyleniyordu. Artık “Bak Bir Varmış
Bir Yokmuş” adını alan bu şarkı ilk olarak 78 devirli taşplak formatında, daha
sonra da 45’lik vinil plak olarak yayınlandıktan sonra ülke çapında büyük bir
ilgiyle karşılandı ve bu tür şarkıların devamı çığ gibi geldi.
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a,
(Rum toprakları) Bozkurtlar ordusu
geçti hücuma. Yeni bir şevk ile gürledi
gökler; Ya Allah! Bismillah! Allahu ekber!”
Şu anda Pop Müzik var mı?
5 yaşından beri müzisyenim. Pop diye
bir şey yok. Popüler Müzik var. Jazz var,
Opera var, Klasik Müzik var. Pop yok.
Arabesk müzik gibi sonradan çıkmıştır. Arabesk Arap müziğinden türemiştir. Bak Bir Varmış Bir Yokmuş mesela, “Pop Müzik” diyorlar ama değil. Her
şeyt kavram karmaşası Türkiye’de. Atatürk diyor ki, “Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hattâ cumhurbaşkanı olabilirsiniz;
fakat zanaatçı olamazsınız”. Sanatçı olmaz. Müzisyen olur, gitarist olur ama
sanatçı değil...
Yemin ediyorum Keçiören’e kadar
Ankara’yı inletmişti gençler. Ama hep-
Şu anda kimi beğenirsiniz?
Sertab Erener... Çok beğeniyorum. Çok
güzel... Jazz müzikçiler var. İçlerinde
İpeğim var. İpek Dinç. Şu an birlikte sahne alıyoruz. Böyle bir şey olamaz. The
Marmara’da çıkıyor, televizyon haberciliği yapıyor, Kimya bitirdi.
Fazıl Say’ı nasıl buluyorsunuz?
Çok başarılı. O çocuğun üzerine çok geliyorlar. Kim bizi yurtdışında temsil etti
bu kadar?
Peki siz nasıl bu kadar dinç kalıyorsunuz?
Sigara içmiyorum. Daha önceleri Malazgirt Marşı ile ip atlardım. Şimdi de
yüzüyorum Les Ottomans Otel’de. Bir
de Kedi Sporu var. Sabah kalkınca gerinirim yatakta.
Bir de göz egzersizlerim vardır. Her gün
10 dakika yaparım. Kafamı oynatmadan gözlerimi sağa sola, yukarı aşağı
oynatırım. Bir de günde bir öğün yemek
yerim. Kiloma dikkat ederim.
Sohbetimiz sona erdi, İlham Bey Jazz
Company’de solisti İpek Dinç’le sahneye çıktı. Sahne performansı o kadar iyi
ki, 30 yaşımdan utandığımı söyleyebilirim. Hani biz sürekli “Yorgunum”, “Akşam olsa da uyusak” diyoruz ya, o da
tam tersi! “Akşam olsa da sahne olsa,
müzik olsa” diyenlerden...
Gencer sahnedeyken biz de can yoldaşı, S. Sami Coşkun’la konuşmaya başladık. Coşkun, İlham Bey’le uzun zamandır tanışıyor ve onun biyografisinin olduğu Bozkurt İlham Gencer isimli kitabı
yazdı. O kitabı imzalarken, ben çoktan
İlham Bey’in piyanosunun sesine kaptırmıştım kendimi.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Sanırım burada Alparslan Türkeş’le
tanıştınız...
Evet... Havalimanında Alparslan Türkeş ile tanıştım. Alparslan Bey havalimanında yanıma geldi. Beni dinliyormuş ve beğeniyormuş. “Müzisyen kişiliğinizle büyük işler yaptınız. Bunlar ileride mutlak fark edilecektir. Siz müzik
yaparken kültür ve sanat yönünden de
Türk Milleti’ni yüceltecek değerlere sahipsiniz” demişti. Bu sözler çok hoşuma
gitmişti. Beni sonrasında Alsancak’taki
Ülkü Ocakları Binası’na davet etti. Bu
arada heyecanlıydım. Çünkü Necla Hanım “Bozkurtların Başbuğları” diye bir
şiir yazmıştı ben de bestelemiştim. Bu
marşı Türkeş’e armağan etmek istiyorum. Çok beğenildi.
51
PORTRE ILHAMGENCER.indd 5
7/10/12 3:47 PM
AŞK’A DAİR
YARINLARA BIRAKILAN AŞK
Nalan Güven • [email protected]
SEVGİLERDE / Behçet Necatigil
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.
Yarınlara bırakmak aşkı, sanki yarının
garantisi varmış gibi…
Birçok ertelediğimiz ve sonra da,
“Keşke…” dediğimiz yapılmamış işlerle, gerçekleştirilememiş hayallerle
doluyken yaşamımız, önünüze çıkan
belki de bir daha hiç rastlamayacağımız bir aşkı ertelediniz mi hiç?
Her zaman bir bahane bulunur yarınlara bırakmak için, kimi zaman şartlar zordur ama zor olan değil midir
güzeli güzel yapan? İmkânsızlık değil midir tutkuyu kamçılayan? Tarih
böyle ertelenmiş sevdalarla doluy-
ken bize kalan bu yaşanmamışlıklardan doğan şiirler ve romanlara konu
olan aşkların okunması oluyor.
Tıpkı büyük üstat Behçet Necatigil’in
satırlarına dökülen şu sözlerinin içimize işlemesi, belki de derinlerde
saklı duran bir pişmanlığın bize kendini başka hayatlarda hatırlatması
gibi;
“Sen bilmezsin mirim ne gariptir bir
başkasına düşlerini anlatmak. Gün
be gün eksilir zaman… Şair olunmaz
doğulur. Neye, kime inat? Duygular yön verir kalemine, duygulara da
yaşananlar. Mutluluk anlarında çıkmaz şiir. Buhranla dolu gecelerde,
kâbusların sözcüsü olurlar. Sonra bir
tek satır kokuları anımsatır. Buruk bir
neşe geçmişe karışır. Sevgileri yarınlara bırakırsınız...
Hayat hep olası hikâyeleri özlemekle geçer durur. Gidilmeyen filmlerde
görmediğin heyecanlar, uyanmadığın
sabahta etmediğin kahvaltı, çalmayan telefondaki utangaç sesi... Daha
üzgün durur olmamışlıkları anımsamak.
Mutsuz aşklar prim yapar. Masada iki
bardak, bir şişe rakı. Ne diye içip durursun boş sandalyeye karşı?
Onu böylesine sevmek için delirmiş
olmalısın. Bir düşün, imkân var mı?
Dün arasın diye beklemiştin. Telefon
çalmadı. Bugün ilk sabahın ışıklarında kapının altından kaymış not. Bulduğunda tuhaf bir yanılsama. Yanlış
zamanda gelmiş aşklar. Vakti dolduğunda… Bitmemiş ilişkiler sardı duvarları. Bu odayı, kitabın sayfaları-
nı, rüyaları. Başlamadan bırakmalı,
henüz özlem içini kemiren kuşkulara dönüşmeden, ellerin yatağın boşluğunu hissetmeden, olası tutkulara
içini dökememişken.
Üç noktalar doldurmalı mektuplara.
Söylenmemiş sözler için. Her yuttuğumuz gözyaşı bir aşkın sonu. Yarın
düne benzemiyor şimdi. Sanki ilk kez
yaşamışız yaşanmışı dünlerde, ya da
başlamışız ansızın ta ilerde olacak…”
Dar vakitlerde kalan sevginin sıkışıp
kaldığımız dünya koşturmasına mücadele edecek gücü olmadığından ya
da odalarımıza sakladığımız yalnızlığı kaybetmenin verdiği korkudan olsa
gerek bu kaçışlar. Kitaplara sığdırılmış kelimelerle yaşamak ve kapağını
kapadıktan sonra kendi telaşlı gündelik yaşamımıza dönüp aşkı ertelemek
kadar bir göz ardı etme yaşamın gerçek varlığının sebebini. Aşk ile dünyaya gelmek ama hep ertelemek bir
başka zamana… Belki de olmayacak
bir zamana…
Sözleri yarım bırakarak içimizde, hiç
olmamış farz ederek devam etmeye
çalışmak nefes almaya… Gelmeyene sevdalanmak, bol vakitler bekleyip aldanmak…
Oysaki yeter olmalı bir kahve içimlik zamanlara dahi sığdırılmış bir bakış, sevgilinin dilinden bir hoş sohbet
veya kısacık bir telefon konuşması…
Yarına kalmadan… Yarına bırakmadan…
Aşk ile yol almanız dileğiyle.
52
PORTRE ILHAMGENCER.indd 6
7/10/12 3:47 PM
Bazen düşünceler
Oyalıyor beni
Dün akşam
Aktörlük yıllarım
Geldi aklıma
Tiyatro maceram
Rollerim
Çok zevkliydi
Düşüncelerim
Sahne, ışıklar, alkışlar
Ve sanatçı olarak yaşamak
Sonra o soruyu sordum kendime
Şimdi imkanları zorlasam
Tiyatroya döner miyim
Pek olumlu değil bu düşünce
Üstelik
Tanımadığım bir adam var
Beynimin içinde
Hala sanatçı gibi ama
Artık onu anlıya mı yorum
Haydi söyle bana arkadaşım
Sanata karşı düşünceler mi yaşlanmış
Yoksa ben mi yaşlanıyorum.
26.06.2O12
AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY
Bırakıp gidebilmek zamanı geldiğinde
Bazen giderken kendini bırakmak
Bazen alıp götürmek yanında
her ne varsa
Uğruna vazgeçebilmek en değer
verdiğinden
Göze alabilmek hasreti
Dille söylemeden adını
Kalbinden zikredebilmek her solukta
Gelmeyeceğini bilerek beklemek
Yavaş yavaş tüketmek içinde
Gözyaşları ile hayalini silmek
Ve bir sabah adını anmadan uyanmak
Yarına kalmadan...
Nalan Güven / 2012
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Kabullenmek sonun başlangıcını
53
PORTRE ILHAMGENCER.indd 7
7/10/12 3:47 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
SÖYLEŞİ
54
ROPORTAJ NADIDE.indd 2
7/10/12 3:47 PM
SULTAN’I GİTTİ, GERİYE KALAN
NADİDE
Biz onu Nadide Sultan olarak tanıdık. 90’lı yıllarda
hayatımıza “Vuslata Beş Kala Diyerek” girdi ve bir
daha oradan çıkmadı. O yıllarda fiziksel görünümü
biraz da olsa parçalarının önüne geçmişti. Ama
şimdilerde konservatuar eğitiminin hakkını verdiğini
gösterdi ve bomba gibi bir albümle karşımıza çıktı.
Nadide Sultan’ken Nadide’S oldu. Ve Sultan ile S
tamamen gitti...
İki yıl sonra yeni bir albümle geldiniz. Kaçıncı albümünüz oldu?
Geneç albümüm maksi single idi. Onu da sayacak
olursak yedinci albümüm oldu.
Kararsızlıklar olmadı mı seçim yaparken?
Çok tarzım olmadığını düşündüğüm ama çok sevdiğim
şarkıları demo yaptık. Demo yaptığımız şarkıları şirkette dinlerken oylama yaptık.
Diğer albümlerden farkı nedir yeni albümünüzün?
İlk defa bir ekibim oldu. TMC ile anlaştım. Mustafa Karahan ve onun kurduğu koca bir ekiple seçtik repertuarı. Ben hiç bu şekilde çalışmamıştım.
Mustafa Karahan’ın adil bir yöntemi vardır. Ekibi toplar ve şarkıları oylatır. En son sözü bu oylara göre kendisi söyler. Hiç bana uymayacağını düşündükleri şarkılar repertuara girdi. Özellikle de bir arkadaşımız, “Bu
şarkı olmaz” dedi... (Basın danışmanı Ferda Kervan’ı
işaret ediyor)
Sonrasında peki?
Titizlikle seçilince güzel bir albüm oldu. Siz şarkıları
çok severseniz, herkes seviyor. Şarkıları seçmek 8-10
ay sürdü.
Ferda Hanım, hangi şarkıydı o?
Cem Özkan’dan Dön Bana. “Nadide pop söylüyor,
Nadide’ye olmaz” dedim. Bağdaştıramadım bir an.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Parçaları ya plak şirketi seçmişti ya da ben seçmiştim.
İlk defa hikâyemi ekibimle birlikte yazdım. Onlar alanında uzman bir ekip. Ya menajer var, ya basın danışmanı insanlar vardı ekipte. Sonra gittik tüm şarkıları demo yaptık, gitarla söyledik, farklı yorumlarla söyledik. Bu yolla seçince tam kalbimi titreten şarkıları
seçme şansım oldu. Demoları dinleyen insanların benim sesimden şarkıları duyup, en doğru kararı vermeleri söz konusu oldu.
(Bu sırada sözü Nadide alıyor) Mustafa Karahan, bana
“Sen hiç kimseye söyleme, şarkıya demo yap gel, toplantıda dinletelim” dedi. Orkestradaki arkadaşlar da
“Nadide bu ne alaka?” dediler. Söyleyince, “Ay çok güzel oldu” dediler. İkinci bir repertuar toplantısı oldu.
Mustafa Bey, “Size bir şey dineleteceğim” dedi ve parçayı dinletti. Ferda da, “Yok! Bu o mu? Güzel olmuş.
Ters köşe yaptınız ama” dedi. Gitti içeri Cem Özkan’ı
aradı, o da mutlu oldu.
55
ROPORTAJ NADIDE.indd 3
7/10/12 3:47 PM
SÖYLEŞİ
Nasıl bir şarkı oldu peki?
Çok değişik oldu. Nakarata gelene kadar kimse anlayamıyor. Nevzat Yılmaz
ona öyle bir aranje yaptı ki, ara nağmesini de değiştirdi. “Dön Bana Yeniden Ne
Olur” kısmına gelene kadar farklı geliyor. Nakarata gelince de “Aaa, bu şarkı mıydı?” dedirtiyor. Tam olması gerektiği gibi oldu. Bu benim başarım değil.
Aranjörümün başarısı. Çok hoşumuza
gitti. Cem Özkan, “Tanıyamadım şarkıyı, çok iyi olmuş” dedi.
tan yana hiç mi gülmez bana?” diye eşlik etmeye başladı. Hoş bir enerji çıktı, sanki eğlence yerine gitmişiz gibiydi.
Çok eğlendik. Ondan sonra onun da demosunu yaptık. Müfide birkaç saat içinde iki şarkıyı birden yazmış. Tam harflerin verdiği melodiye oturtmuş müziği.
Başka nasıl şarkılar var?
İki tane Greek şarkımız var. Onu da bir
yönetmen arkadaşımın Yunan şarkıları
arşivinden dinledim. Önerdiği 8 şarkının
içinden bunları seçtik. Bir tanesine söz
yazdırmakta çok zorlandık. O kadar tatlı bir melodisi var ki. Çok önemli söz yazarları yazdı. Ben de yazdım. Sonra Müfide İnselel’e başka bir Yunan şarkısı
bulduk. Müfide, iki parçaya da söz yazdı.
Ertesi sabah gözünde gözlüklerle uyumadan geldi. Birlikte koro çocukları gibi
Mustafa Bey’in yanına gittik. Yunancayı açıp, üzerine sözleri söyledik. Nakaratta şirketteki hanımlar da “Hayat aşk-
İçinde aşkın halleri var?
İlk şarkımızda diyoruz ki, “Taşındım yüreğinden”. Bir ayrılık var burada. Sonrasında da, “İçimin İstanbul yanı, neredesin? Bana yine can der misin?” diyoruz. Yani geri çağırıyoruz. Arkasından
da “Ne olur söyleyin, beni sordu mu?”
diyoruz. Hani birisiyle ayrılırsın, ortak
arkadaşlarınız olur ve “Beni sordu mu
acaba?” dersiniz ya, onun gibi. Ardından da “Dön Bana Yeniden Ne Olur” deniyor. “Aşk beni de al”, “Hayat Aşktan
Yana” gibi şarkılarımız var. Tam aşk albümü. Sonbahar ve kışa gidebilecek,
ömürlük bir albüm...
“
AŞKIN HALLERİ
Toplam kaç şarkı var?
10 şarkımız var. Albüm genel olarak
akustik
Aşk var isyan var. Size dişi Halil Sezai diyebilir miyiz?
Tarzımız benzemiyor ama... Bir aylık
aşklar gibi değil ömürlük aşklar gibi.
Plajda çalsın bir daha çalmasın gibi değil. Şarkılar aylarca dinlenebilecek bir
albüm. Stüdyoya gitmediğim için daha
az dinler oldum, başka hazırlıklarımız
oluyor. Şarkıları özleyip, otomobil açıyor dinliyorum. İnsan çok heyecanlanıyor. Bu albümün diğerlerinden farkı
daha uzun ömürlü olabilmesi için uğraştığım bir çalışma. Çok daha ticari
tercihler olabilirdi ama biz “Bunlar hızlı patlayacak ama uzun ömürlü olmalı”
şeklinde çalışmalar yaptık.
Ama şarkılar internette patladı. Eskiden elimizde bir kaset olurdu şimdi hemen internetten satılabiliyor...
Çok garip. Kaset döneminin sonuna
denk geldim.
TEKNOLOJİ
Ben hâlâ kaset döneminde kalmış
gibiyim.
Walkman vardı mesela, yeri ayrıydı. Benim ilk dönemimde kaset daha fazla çıkıyordu, CD az çıkmaya başladı. Sonra
“
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Ben hâlâ kaset döneminde
kalmış gibiyim. Walkman
vardı mesela, yeri ayrıydı.
Benim ilk dönemimde kaset
daha fazla çıkıyordu, CD az
çıkmaya başladı. Sonra bu
oran tam tersine döndü.
CD’nin yerini de internet aldı.
Hayat çok hızlı.
56
ROPORTAJ NADIDE.indd 4
7/10/12 3:47 PM
olursam 3. günde ayrılır, “Bu nasıl iş?”
der ve gider...
İlişkiler uzun sürmüyor..
“Seni anladım” deseler de olmuyor. Ünlülerle birlikte olan erkekler zorlanıyor.
Ünlü erkeklerin eşleri biraz daha az zorlanıyor. Kadınlar daha çilekeş ya. Kıskançlık olursa daha da zorlaşıyor iş. Onlar için üzülüyorum. Ünlüler için de zor.
MÜZİK, KONSERVATUAR
VE EĞİTİM
Bu arada müzik eğitimi alan biri
olarak yeni çıkan müzisyenleri
nasıl buluyorsunuz?
Aranje, stüdyo tekniği, ses kayıt tekniği çok ilerledi. 90’lı yılların başındaki pop müziği de hoş bulurum. Şimdi
de gençlerin alternatif işlere ilgi göstermesi benim çok hoşuma gidiyor.
Şu andaki müzik dinleyicisi de daha
birikimli ve daha iyi seçici. Kendileri-
Sultan tamamen gitti değil
mi?
Benim kimliğimde üç tane ismim var. Birini söylesem biri
alınır, diğerini söylesem öbürü
alınır. Bana hep “Nadide” diyorlar. Nadide olarak kaldık. Sultan gitti. Form doldururken çok
zor oluyor. Öbür adınla yaz, hatalar oluyor.
AŞK YOK
Ben de çok çektim. Üniversite
hayatımda babamın ikinci adı
“Metin” değil “Meti” olarak geçti...Onun da ön adı var, benim de
ön adım var.
Her neyse! Hayat aşktan
yana mı?
Benim için şu anda aşktan yana değil.
Tanışma ihtimalim de yok. Şirkete gidiyorum, konsere gidiyorum. Eğlenmeye
gitmek, sosyal ortam falan yok
Neden? Havaalanında biriyle çarpışırsınız, elinizdeki repertuar
kâğıtlarınız yere saçılır, o da toplar... Olmaz mı?
Ama ona verecek kafam da yok. Aşk
şarkıların içinde kalsın. Biriyle birlikte
bir başkadır. Üniversitede giderdim
yanlarına biri çalar bağlama, biri çalar gitar. Söylerdik... Ne kadar güzel
değil mi? Çok keyiflidir konservatuar. Şu anki pek çok isim konservatuar
terbiyesini, ortamını yaşamış olsalardı çok farklı olurdu.
Ben mesela af ile geri döndüm okula. Biterken nasıl üzüldüm anlatamam. Okulda “Nerede master yapsam?” diye düşünürdüm. Konservatuar eğitimine devam etmek istiyordum. O ortam çok güzel. Öğrenmek bitmez. Ben bu işi yapıyorsam,
ne kadar şanslıyım ki sevdiğim işi yapıp para kazanıyorum. Sokaktaki pek
çok insan mutsuz. 32 yaşında yeniden
geri döndüm okula. Dönüşüm çok güzel oldu. Camiadaki herkesin şu eğitimi tatmasını isterim.
Albümden sonra neler değişti?
Her albümden sonra duyduğum panik, heyecan aynı. Ama bu
benim sanki ilk albümüm
gibi. “Ben çok güzel bir iş
yaptım” diyerek paniğimi
bastırıyorum ki bu benim
için çok ciddi bir değişim.
Kendi şarkılarımı özlüyorum- ki ben bunu düşünmemiştim.
Konservatuara
girdiğinizde bu noktaya geleceğinizi düşündünüz
mü?
Düşünmedim valla
ne sunulandan çok araştırıp, dinliyor
Herkes albüm çıkarıp, şarkı söyleyebilir mi?
Madem teknikler değişti Doğru şarkı, doğru aranje olursa neden olmasın. Ama gönül ister ki konservatuardaki arkadaşlarımın hepsi yıldız olsun. Dünyada da böyle değil. Ciddi bir
karizma olması gerekiyor. Konservatuarda da keşfedilmemiş ciddi yetenekler var. Konservatuar ortamı da
Kim keşfetti?
Garo Mafyan. Vokal yaptığım bir şarkıcı benden
bahsediyor. Ben de vokal
yaptığım insanlar tarafından, “Albüm yapacak”
diye lanse edildim. Benim için bir şeyler yapmaya çalıştılar.
Garo Mafyan albüm çalışmasındaydı,
beni dinledi. “Köpek gibi şarkı söylüyorsun, asılıyorsun, canavar gibisin”
demişti. Hayatımda farklı bir süreç
başladı böylece. Nasıl bir süreçte olduğumun farkında değildim. Konservatuara üçüncülükle girdim.
Son olarak mesajınız var mı?
Kaliteli müziği dinlesinler, bu albümü
de dinlesinler istiyorum.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
bu oran tam tersine döndü. CD’nin yerini de internet aldı. Hayat çok hızlı. Heyecan verici bir sürece tanık olduk. Bizden sonrakiler nelere tanık olacak kim
bilir? Geçen gün arkadaşımla caddede yürürken teyzeler gördüm, “Biz bu
yaşa gelince belki de çocuklar kay kay
ile caddede uçuyor olacak. Biz de ‘Yapma çocuğum, düşeceksin’ diye bağıracağız” dedim. CERN’de dünya değişiyor. Kim bilir neler yaşanacak? Biz televizyonla doğduk. Televizyonda İstiklal Marşı okunup, televizyon kapanırdı.
“Kapanmasaydı, bir gün kapanmayacak
ben de annemleri uyutup izleyeceğim”
derdim. Biz bilgisayara “Bu ne ya? Canavar mı?” diye yaklaştık. Bizden 3- 5
yaş küçük olanlar ilk gençliklerine bilgisayarla başladılar. Biz “Bu ne ya?”
der şekildeyiz. Aranjör bir şarkıyı aranje ediyor, bana mail atıyor. Ben önceden bir aranjeyi dinlemek için aranjörün
stüdyosuna, şirkete giderdim. Bir daha
yapıldığında bir daha giderdim.
Üzerine basıp, okuyup, demo
yollayabiliyoruz. Acayip bir dönemi yaşıyoruz.
57
ROPORTAJ NADIDE.indd 5
7/10/12 3:47 PM
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
SAĞLIK
58
SAGLIK.indd 2
7/10/12 3:45 PM
Egzersizde
platoya takılmak!..
İster kas oranınızı artırmaya çalışın, ister yağ vermeye çalışın,
vücudunuzun bunu yapması için belli bir süreye ihtiyacı vardır.
Bu sürenin hızını azaltmak için maalesef yapılacak fazla bir şey
yoktur. Saatlerce koşmak, daha fazla kas çalışması yapmak
veya beslenme uzmanının verdiği programın yarısını yemek
bu gibi davranışlar hedeflediğimiz noktaya yaklaşmak yerine
uzaklaşmanıza neden olur.
Arif BUDAK • [email protected]
bütün söylediklerinizi yapıyorum ama hala istediğim sonuca
ulaşamıyorum!..” Bu cümle spor salonlarında çalışan fitness eğitmenlerinin
sık sık duydukları cümlelerden sadece
biridir. Bu egzersiz uzmanlarının ‘plato’
dedikleri durumu göstermektedir. Kişi
düzenli egzersiz yapıyor, beslenmesine
dikkat ediyor olmasına rağmen istediği sonuca ulaşamaz. Böyle bir durumda
öncelikle sakin olmalıyız.
Bu düzenli egzersiz ve profesyonel olarak spor yapan, hedeflediği fiziksel görüntüye sahip olmak isteyen her insanın başına gelebilir. Bunun birçok sebebi olabilir…
İnsanlar genelde fitness eğitmenlerinden sihirli bir şeyler duymak isterler.
‘Şu egzersizi yaparsan kesin zayıflarsın’
veya ‘Sadece bunun suyunu içersen,
inan süper olacaksın’ gibi... Ancak insan
vücudu, maalesef bu kadar basit çalışmıyor. Vücudumuzun hedeflediğimiz
noktaya ulaşması için daha çok emek
harcamalı ve daha fazla fedakârlık etmeliyiz. En çok yapılan hatalardan biride insanların sonuç almak için gerekli olan zamanı kısaltma arzularıdır. Ancak istediğiniz sonuç ne olursa olsun, ister kas oranınızı artırmaya çalışın, ister
yağ vermeye çalışın, vücudunuzun bunu
yapması için belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bu sürenin hızını azaltmak için maalesef yapılacak fazla bir şey yoktur. Saatlerce koşmak, daha fazla kas çalışması yapmak veya beslenme uzmanının verdiği programın yarısını yemek bu
gibi davranışlar hedeflediğimiz noktaya
yaklaşmak yerine uzaklaşmamızı sağlar. Bizim düzenli olarak uyguladığımız
egzersiz ve beslenme programından
sonuç almamızın yavaşlaması ve hatta durmasına neden olan birçok etken
olabilir. Bunlardan biri herkesin göz ardı
etti konulardan biri olan, dinlenmedir.
Yeterli ve sağlıklı uyku şart
Uyku düzenimiz, vücudumuzun dinlenmesi ve kendisini yenilemesi için çok
önemlidir. Uyku esnasında büyüme hormonu ve protein sentezi artar. Bu da vücudumuzun yenilenmesi ve kas oranımızın artması için çok önemlidir. Günlük
7–8 saatlik uyku vücudumuzun dinlenmesi ve normal çalışması için gereklidir.
Eğer yeterli uyumuyorsak, vücudumuz
dinlenemez ve kendisini yenileyemez.
Bunun sonucunda hedeflediğimiz noktaya ulaşmak için sarf ettiğimiz bütün
çaba boşa gitmeye başlar. Yoğun bir egzersiz programı sonrası vücudun kendisini toparlaması ve kasların kendisi-
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
“Hocam
59
SAGLIK.indd 3
7/10/12 3:45 PM
SAĞLIK
Kişi uykusunu almadığında
veya haftalık egzersiz
programında yeterli
dinlenmediğinde kişinin
vücudu yıkıma uğramaya
başlar. Hücreler kendisini
yeterli oranda yenileyemez
ve egzersiz programından
beklediği sonucu alamamaya
başlar. Hatta çoğu zaman
gerileme bile gözükebilir.
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
ni yenileyebilmesi için 24–48 saat arası
bir süre gerekmektedir. Bu yüzden gün
aşırı egzersiz tavsiye edilmektedir. Tabii
bu durum kişinin egzersiz geçmişine ve
egzersiz uzmanının vereceği tavsiyelere göre değişmektedir. Ancak kişi yeterli oranda dinlendiğinden emin olmalıdır.
Kişi uykusunu almadığında veya haftalık egzersiz programında yeterli dinlenmediğinde kişinin vücudu yıkıma uğramaya başlar. Hücreler kendisini yeterli oranda yenileyemez ve egzersiz programından beklediği sonucu alamamaya başlar. Hatta çoğu zaman gerileme
bile gözükebilir. Yeterli dinlenme ve yeterli uyku hücrelerimizin kendisini yeterli oranda yenilemesini ve metabolizmamızın düzgün çalışmasını sağlar. Bu
yüzden dinlenme en az düzenli egzersiz
ve düzenli beslenme kadar önemlidir.
Vücut, programa alışmalı
Uyguladığımız egzersiz programını ne
kadar süredir uyguladığımızda oldukça
önemlidir. Aynı egzersiz programını ve
aynı sistemi uzun süre uygularsak vücudumuz yine platoya gelip orda kalabilir. İnsan vücudunun en önemli özelliklerinden biride hücrelerin uyum sağlama özelliğidir. Vücudumuzu nasıl bir
egzersiz programına sokarsak vücudu-
muz 6–8 hafta içinde o programa alışacaktır. Bununla beraber aynı egzersiz
programını uygulamaya uzun süre devam edersek, o programdan aldığımız
sonuçlarda azalma hatta durma bile
olabilir. Bu yüzden egzersiz uzmanımızın önereceği aralıklarla egzersiz programının değiştirilmesi istediğimiz sonuçlara ulaşmamızı pozitif etkileyecektir. En çok yapılan hatalardan biride bazı
dergi ve yayınlarda başka insanlar için
hazırlanmış egzersiz programlarının uygulanmasıdır. Kişi uyguladığı sistemden
sonuç alamadığında bu tip bir yola başvurabilir. Ancak bu durum faydadan çok
zarara neden olabilir. Bu yüzden egzersiz uzmanının verdiği programın dışına
çıkılmamalı ve gerekli olan değişiklikler
o kişinin gözetiminde yapılmalıdır.
Beslenmede küçük yanlışlar
olumsuz sonuçlar doğurur
Beslenme sistemimizde de aynı durum
söz konusudur. Uzun süre aynı beslenme programını uygulamak veya beslenmemiz de doğru yaptığımızı düşündüğümüz, ancak yanlış olan bazı minik
detaylar sonuç almamızı negatif etkileyebilir. Bunun sonucunda yine vücudumuz platoya dayanabilir. Genellikle insanlar az yemek yenildiğinde faz-
la yağlardan kurtulacaklarını düşünürler. Bu durum kısmen doğrudur.
Evet, pasta-börek ve alkol hayatımızdan çıksa, hiç de fena olmaz. Ancak
bu tek taraflı bir beslenme, yani sıfır
karbonhidrat ve bol protein anlamına
gelmez. Fazla yağlardan kurtulmak
için düzenli ve sistemli bir beslenme
programı uygulamak gerekir. Vücudumuzun protein karbonhidrat ve yağlara ihtiyacı vardır. Yağlanmamızı sağlayan vücudumuzun ihtiyacından fazla besin tüketmemizdir. En çok yapılan hata olan karbonhidratı tamamen
hayatımızdan çıkarmak veya bazı sebze suları ile yaşamaya çalışmak bizim
yağ vermemizi sağlamaz. Ayrıca yağlanmamızı hatta sağlığımızın tehlike
altına girmesini bile sağlayabilir. Bu
yüzden beslenme konusunda profesyonel yardım almak istediğimiz hedeflere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.
Uyguladığımız rutin beslenme ve egzersiz programının dışına çıkmak, genel sistemi değiştirmek, takıldığımız
platoyu aşmamıza yardımcı olacaktır.
Ancak unutulmamalıdır ki bir egzersiz ve beslenme uzmanından yardım
almak her zaman için hedeflerimize
daha kolay ulaşmamızı sağlayacaktır.
60
SAGLIK.indd 4
7/10/12 3:45 PM
SAGLIK.indd 5
7/10/12 3:45 PM
SPOR
KOŞMAK MI? BİR DAHA
DÜŞÜNÜN!
Göksel Yavuz • [email protected]
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Artık hepimiz biliyoruz ki sağlık için egzersiz şart. Ama maalesef ki fitness endüstrisinin son 40 yıldır ısrarla savunduğu günde 45 dakika ila bir saat yoğun aerobik egzersiz (tempolu koşma)
faydadan çok zarar veriyor. Yaşı müsait olanlar Jim Fixx`i hatırlayacaklardır. 1977`de yazdığı koşu kitabı bütün Dünya’da yankılar yaratmış, sırf
ABD`de bir milyondan fazla satmıştı.
Ama maalesef , 52 yaşındaki Fixx bir
sabah koşarken kalpten ölmüştü .
Aerobik egzersizler sağlık için
gerçekten yararlı mı?
Artık hepimiz biliyoruz ki sağlık için egzersiz şart. Ama maalesef ki fitness endüstrisinin son 40 yıldır ısrarla savunduğu günde 45 dakika ila bir saat yoğun
aerobik egzersiz dictum’unun (koşu,
spinning, vs.) batı toplumlarını getirdiği –ve dikkatli olmaz isek bizi de getireceği- nokta sürantrene olmuş, fit olmaktan uzak, bağışıklık sistemi ve metabolizması karman çorman bir nesil.
Bizler sabit bir tempoda uzun süre yoğun aerobik egzersiz(koşu, jogging,
spinning, vs) yapmak için yaratılmadık.
Doğada tek bir aktivite bile yoktur ki bu
tür bir efor gerektirsin.
Ama merak etmeyin, mutat metodun
neden işe yaramadığını inceleyerek,
daha etkin –ve eğlenceli- bir metot üstünde konuşmaya başlayabiliriz.
Dr. Angel Keys’in bilimsel tutarlılığı fazlasıyla su götürür 1953 tarihli araştırmasıyla birlikte, belki de fitness endüstrisinin şu anki halini almasını sağlamış yegane eser olan Kenneth
Cooper’ın 1968 tarihli “Aerobics” isimli kitabında hazret(!) yüksek yoğunlukta yaptığımız her saat için bir ödül pu-
anı belirlememizi salık veriyordu, her
kim ki en yüksek puana sahip olur, o kişi
en sağlıklı ve en yağsız olandır.
Belki de iyi niyetlerle başlayan ama
fitness endüstrisinin kar marjı ve de
amortisman giderleri en fazla olan kardiyovasküler cihazlardan akan para için
desteklediği bu yöntem sağlık peşinde
koşanları 40 yıl boyunca aynı yanlışa
mahkum etti.
Bu yöntem ise sadece vaat ettiği yararları sağlayamamakla kalmıyor, üstüne
bir de sağlık riskleri taşıyor.
Öncelikle bu tür egzersiz –hele bir de,
genelde tavsiye edildiği gibi yüksek düzeyde rafine karbonhidratlarla desteklendiğinde- sistemik enflamasyonu fazlasıyla arttırıyor, ve aynı zamanda sizi
fazlasıyla kortizol’e maruz bırakıyor.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus ise çalışma ekonomisi ya da faydamaliyet eğrisi. Şöyle kabaca bir hesap
yaparsak, bir kilometre koşmak için
1000 adım atmak gerekiyor ve koşarken atılan her bir adım alt uzuvlara vücut ağırlığının iki katı kadar baskı yüklüyor. Yani, Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre ortalama 72 kilo
olan bir Türk erkeği sadece 200 kalori yakmak için vücuduna travmatik bir
144000 kilo/144 Ton (Yazı ile, evet , yüz
kırk dört ton) baskı yapıyor. Bunun yaratacağı kümülatif etkiyi bir düşünün.
Şimdi vücudun iki temel enerji sistemine bir göz atalım:
Birinci sistem, biz dinlenirken, uyurken ya da çok düşük düzey-uzun süreli fiziksel aktiviteler yaparken yağları
enerji kaynağı olarak kullanan. Oksijenin olduğu (rahatça nefes alınabilecek)
bir tempoda yağlar kolay bir şekilde yanar. Toplayıcılık yapmak ya da yeni bir
av sahasına varmak için çok hafif tempoda kilometrelerce yürüyen Taş Devri
atalarımız gibi.
İkinci sistem ise, kısa zamanda çok zor
işleri yapmamızı sağlayan ATP bazlı sistemimiz. ATP devamlı kaslarımızda bulunur ve “yüksek oktanlı” bir yakıttır. Maalesef ki, nispeten kısa sürede
bu stoklarımız boşalır, ama gene kısa
sürede tekrar dolar. Bir yırtıcı tarafından yenmemek için hızla koşup bir ağaca tırmanan Taş Devri atalarımızı düşünün.
Dahası bu kısa süreli/patlamalı çabanın sonucu olarak kaslarımızda yeni bir
güçlenme kıvılcımı oluşacak ve bir dahaki yırtıcıyla karşılaştığımızda daha
atik ve güçlü olacağız. –Tam anlamıyla
ve en mükemmelinden evrimsel adaptasyon…
Sonuç olarak, yağlar ve ATP bizim lokomosyon için kullandığımız temel enerji
sistemlerimizdir.
Vücudumuz –glükoz formunda- karbonhidratı enerji kaynağı olarak kullanabilse dahi yağ ve ATP’yi her zaman
için tercih edecektir.
Taş Devri atalarımız hiçbir zaman –bizim artık her gün yapmaya çalıştığımızın aksine- bir saat boyunca kalp ritimlerini yüksek seviyede tutmaya uğraşmadı. Organize avlarda dahi, avı kovalamak -sonunda avı yakalayamama şansı her zaman olduğu için- enerji korunumu açısından gayet verimsiz bir yöntem olurdu ve dahası bu güçsüz durumdayken başka bir yırtıcıya av olmak
çok daha kolaylaşırdı.
Peki bu sürdürebilir olması için yüksek miktarda şeker gerektirerek insülin
yüksekliğine yol açan, serbest radikallerin üretimini 20 kata varan oranlarda
62
KOSE YAZARLARI.indd 12
7/10/12 4:03 PM
Toparlamak gerekirse:
Düşük düzey aerobik egzersizlerin
yararları(yürüyüş, hiking, yüzme, bisiklet, vs):
Kılcal damar yoğunluk ve kalitesini
arttırmak
z Mitokondri işleyişini daha etkin hale
getirmek
z Yağ yakım ve taşınma enzimlerini harekete geçirmek
z Daha eğlenceli ve sosyal bir egzersiz
türü olması
İnterval ve Ağırlık
egzersizlerinin yararları:
z Kas dokusunun güçlenmesi
z Aerobik kapasiteyi arttırmak
z Mitokondri işleyişini daha etkin
hale getirmek
z İnsülin hassasiyetini arttırmak
z Egzersiz-Sonrası Oksijen Tüketimi’ni art-
tırmak yoluyla yağ yakımını hızlandırmak
z Büyüme hormonunu arttırmak
suretiyle yağ yakımını hızlandırmak
Yüksek düzey aerobik egzersizlerinin
zararları (koşu, jogging, spinning, vs.):
z Çok fazla karbonhidrat gerektirmesi
• Bunun sonucu olarak insülin dengesini bozması
z Verimli yağ yakımı metabolizmasına
zarar vermesi
z Stres hormonu kortizolü arttırması
z Sistemik enflamasyonu arttırması
z Serbest radikaller üretimini yükseltmek yolu ile oksidatif zararı artırması
z Bacak eklemlerine aşırı derecede
baskı yüklemesi
z Fena halde sıkıcı olması
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
arttırarak oksidatif zararı arttıran, kortizolü yükselterek enfeksiyon, kemik yoğunluğunda düşüş ve kas kaybı yaratan yöntem dışında kullanabileceğimiz
yöntem nedir?
40 ila 100 bin yıldır değişmeyen DNAmızı ve onun tercih ettiği enerji sistemlerini dikkate alırsak, gün içi aktivitelerimiz arttırmak suretiyle her gün düşük
düzeyde aerobik egzersiz ile haftada
2-3 interval egzersizleri ve ağırlık çalışması yapmak en ideali olacaktır.
63
KOSE YAZARLARI.indd 13
7/10/12 4:03 PM
KÜNYE
Temmuz 2012 Sayı: 5
EDU&ART Dergisi Adına
İmtiyaz Sahibi
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Genel Yayın Yönetmeni
Begüm ÇELİKKOL
[email protected]
TEMMUZ EDU&ART DERGİSİ 2012
Editör
Feyhan UZUNOĞLU
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Görsel Sanat Yönetmeni
Ferhat GEDİK
[email protected]
Reklam Müdürü
Seval AKÇA
[email protected]
Abone-Dağıtım
Ahu ÇELİKYÜREK
[email protected]
YÖNETİM YERİ VE ARDESİ
Defne 4 Villa 14 Bahçeşehir
/İstanbul
Tel: (0212) 669 96 26
Faks: (0212) 669 96 26
[email protected]
www.edu-artdergisi.com
BASKI VE CİLT
Koridor Matbaacılık ve Tanıtım
Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi
İpkas Sanayi Sitesi 3.Etap
B 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/
İstanbul / TÜRKİYE
Tel: 0212 549 88 60 (pbx)
Faks: 0212 549 88 65
Sertifika No: 16206
KAPAK FOTOĞRAFI: SİBEL GÜNAK
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan
yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar,
görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz.
Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade
edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.
64
KUNYE64.indd 4
7/10/12 3:50 PM

Benzer belgeler