GOLYAT`IN (GOLLİATH) BATIRILIŞI Kapkaranlık bir gece. Ne

Transkript

GOLYAT`IN (GOLLİATH) BATIRILIŞI Kapkaranlık bir gece. Ne
GOLYAT’IN (GOLLİATH) BATIRILIŞI
Kapkaranlık bir gece. Ne havada bir yıldız var, ne görünürde bir ışık, etrafta
korkunç bir sessizlik ve hareketsizlik var. Sanki kâinat son nefesini vermiş gibi. Yalnız
deniz üzerinde küçük bir torpido. Karanlıkları yararak süzülüp gidiyor. Sanılır ki bu
dünyanın sona kalmış son kafilesini ademe götürüyor. O da, gecenin siyahlığına
kendini uydurmuş, her tarafını karartmış bu haliyle zulmetten bir parça olmuş. Bu
küçük tekne (Muavenet-i Milliye) torpidomuzdur. İçindekiler de adem değil şeref
yolcularıdır. Bu bir avuç kahraman altlarındaki teknenin çelimsizliğine bakmadan
Morto Limanında yatan koskoca İngiliz zırhlısıyla hesaplaşmaya gidiyorlar.
Binbaşı Ahmet Bey, Şeref Akdik, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
13 Mayıs 1915’te saat yarım sularında Çanakkale Boğazı’nın Soğanlıdere
mevkiinden hareket etmiş olan Muavenet; teknesinin görüntüsünü dik yamaçların
boşluklarında gizlemek için Rumeli sahiline sürünürcesine seyrediyordu. Morto
Limanı’nın ağzında yatan muazzam gemi de seçiliyordu. Emniyetini, civarında
dolaşan dört kudretli muhribe bağlamış olan Golyat (Golliath) bütün haşmetiyle
umursamazca yatıyordu. Muavenet’in bu zırhlıya hücum edebilmesi için etrafta
dolaşan İngiliz muhriplerinin arasından bir gölge gibi süzülüp girmesi ilk şarttı. Bu da
Muavenet’in görünmeden görmesine bağlı idi. Bu bakımdan Muavenet’in bütün
personeli gözleriyle karanlıkları delmeye çalışıyorlar, bu hususta bütün dikkatlerini
harcıyorlardı. Muavenet için umulmadık birçok olaylara gebe olan bu gece, hatır ve
hayalde olmayan ilk sürprizini verdi. Kıyıdan gemiye ani olarak bir yaylım ateşi
başladı. Makineli tüfek mermileri geminin güvertesine yağmur gibi yağıyordu. Bu
kardeş ateşi idi. Muavenet’i, düşman muhribi sanan sahildeki mevzilerimizin yaylımı
idi bu... Bir tesadüf eseri olarak, hiç kimsenin burnu kanamadan bu tehlikeli saha
geçildi. Fakat biraz sonra ikinci bir tehlike baş gösterdi. Golyat’ın yanından hareket
eden iki İngiliz muhribi, Muavenet’in bulunduğu yöne doğru dikildiler. Gemi komutanı
Ahmet Bey’in kaşları çatıldı, alnı karıştı, yüzünü sıkıntılı bir ifade kapladı. Muavenet’te
çıt yok. Heyecan son haddinde. Herkes nefesini tutmuş durumda. Acaba düşman
muhripleri Muavenet’i görmüşler miydi? Eğer böyle ise, Muavenet için kurtuluş imkânı
yoktu. O taktirde etrafta devriye gezen diğer iki İngiliz muhribinin de olay yerine
çağrılmasıyla Muavenet kapana düşmüş olacaktı. Bu dört muhribe karşı Muavenet’in
meydan okuması imkânsızdı. Aslında Golyat zırhlısının savuracağı mermiler,
Muavenet gibi küçük bir tekneyi bir anda havaya uçurmaya yeterdi. Fakat Muavenet
personeli için bunun önemi yoktu zaten onlar geri dönmemeyi, Morto Limanı’nı
1
kendilerine mezar yapmayı göze almışlardı; ancak bir şartla ki, Golyat’ı hakladıktan
sonra... Pazarlıkları böyle idi. Muavenet hiç telaşlanmadı, istifini bozmadı. Yalnız
sahilin boşluklarına biraz daha sokuldu. Kısa bir zaman böyle seyrettikten sonra
görülmediklerini anlayarak rahatladılar. Çünkü eğer aksi gerçekleşseydi muhripler
hemen alarm yaparlar, ışıldaklarını yakarlar, direk başı feneriyle Golyat’a haber
verirlerdi. Hâlbuki ortada böyle bir belirti yoktu. İngiliz muhripleri Muavenet’in 600
metre kadar yakınından geçtikleri halde bizim küçük kahramanı göremediler, boğazın
Anadolu yakasına uzaklaşıp karanlıkta kayboldular.
Artık hedefe iyice yaklaşılmıştı. Mesafe çok çabuk azalıyordu. Muazzam zırhlı
da her an biraz daha heybetleşiyor, gözlerde gittikçe büyüyordu. Artık ne olacaksa
olacaktı. Muavenet eski Hisarlık burnunu kıvrılmaya başladığı zaman Golyat’ın
gerisinde bir ikinci zırhlının daha yattığı görüldü, bu hesapta yoktu. Morto’da bir tek
zırhlının nöbet aldığı biliniyordu. Bu durum Muavenet’in daha tedbirli hareket etmesini
zorunlu kıldı. Zira aynı anda iki zırhlıya da taarruz etmemesi mümkün değildi. Bu
takdirde Muavenet, önde bulunan Golyat’a hücum ederken, diğer zırhlının rahatça
savuracağı top ateşine maruz kalacaktı. Şu halde son ana kadar gözükmemeye
gayret ederek sokulması ve işini çabuk bitirip hemen kaçması gerekiyordu. Muavenet
çok zor şartlarla karşı karşıya idi. Bunun için gemi personeli kendilerini pahalıya
satmaya azmetmiş bir halde soğukkanlılıkla görevlerine sarılmış serapa dikkat
kesilmişlerdi.
Muavenet, Golyat’ın bordası yönüne 800 metre kadar sokulmuştu ki, kıyıdaki
düşman bataryaları tarafından şüphe ile karşılandı. Atılan bir aydınlatma mermisi ile
kısmen pek hafif bir şekilde aydınlatıldı. Aynı anda da Golyat’ın direk başı feneri
telaşlı telaşlı yanıp sönmeye başladı. Muavenet’ten parola soruyor; dostu düşmanı
öğrenmek istiyordu. Muavenet parolayı bilmiyordu ki cevap versin, düşmanı
kandırsın. Muavenet komutanı yapılacak tek hareketin düşman gözünü açmadan en
kısa zamanda hücum mevkiini alarak torpidolarını düşmana göndermek olduğunu
kavradı. (Gel iskeleye) diye serdümene kumanda vermekle beraber işaretçi astsubay
da:
Golyat’ın sorduğu parolaya uluslararası işaretle (hazır ol) cevabını yaz.
Dedi. Bu işaret bir korkusuzluğun bir işareti mi, yoksa düşmanı oyalayıp
zaman kazanmak için gerekmiş bir düzen mi idi; artık orasını emir veren komutan
bilir. Bu bizce belli değildir.
Golyat; yazılan (hazır ol) işaretini çözmeye, bu bulmacayı halletmeye
uğraşırken Muavenet komutanı gemiye yol verdi, enerjik bir manevra ile harmanladı.
Golyat’ın burnunun dibine kadar sokuldu. Üç yüz metre mesafe ile hücum mevkiini
aldı; torpido subayına ateş emrini verdi.
2
Muavenet-i Milliye Muhribinin Goliath’ı Batırışı
Saat biri çeyrek geçiyordu. Torpido subayı Ali Haydar Bey besmele çekti ve
torpidocularımızın bu anlarda uğur olarak andıkları (Fatma Anamızın eliyle) diyerek
baş torpido kovanını ateşledi. İri bir canavar gibi kovanından fırlayan koca torpido
gecenin sessizliğini yırtan bir hışırtı ile denize atladı, yakamozlar çıkartarak hedefe
doğru büyük bir hızla seyretmeye başladı. Haydar Bey hiç zaman kaybetmedi,
hemen vasat ve sonra da kıç torpido kovanlarını ateşledi. Şimdi denizde üç torpido
denizlerin kraliçesine doğru birbirleriyle yarış edercesine hızla ilerliyorlardı. Torpido
izlerinin Golyat’tan görülmesi gemide büyük bir heyecan uyandırdı. Gemide büyük bir
kaynaşma oldu. Muavenet’ten bu düşman zırhlısının güvertesindeki koşuşmalar
görülüyor, bağrışmalar işitiliyordu. Golyat uykudan uyanmıştı, fakat iş işten geçmişti.
Birden kulakları yırtan müthiş bir gürültü duyuldu. Devamında da havaya doğru
cehennemi bir alev ve duman kütlesi yükseldi. Muavenet’in savurduğu üç torpido da
hedefe isabet etmişti. Biraz önce haşmetli bir eda ile deniz üzerinde yatan Golyat bir
anda yok olmuştu. Bu koca ejderi acaba denizler mi yutmuştu, yoksa Muavenet mi?
Muavenet’i bir sevinç atmosferi sarmıştı. Asker, subay herkes, torpido subayı
Haydar Bey’i kucaklıyor, öpüyor, tebrik ediyordu.
Her gün savurduğu tonlarca mermi ile Kerevizderesi’ nden oluk oluk Türk kanı
akıtarak bu derenin ismini Kanlıdere’ ye çeviren düşman zırhlısının hesabı görülmüş
olduğundan, Muavenet için artık yapacak iş kalmamıştı. Bir iki dakika içinde olay
yerine koşup gelecekleri düşman muhriplerine yakalanmadan izini kaybetmeye
çalışmak, Muavenet için tek yoldu. Gemi komutanı hücum sırasında yükselmiş
olduğu hızı ağır yola indirdi. Rumeli yakasına sokuldu, kıyıdaki yarların koyu
loşluğuna sığınarak Çanakkale Boğazı’nı tırmanmaya başladı. Geminin olanca
hızıyla olay yerinden bir an önce uzaklaşması akla yakın geliyorsa da, fazla yol
verilince, bacalarından çıkan alev ve kıvılcımlar düşman muhriplerine Muavenet’in
mevkiini belli edeceğinden komutan büyük bir soğukkanlılık göstererek insanın kanını
iliğini kurutan sinirini bozan ağır bir hızla seyrediyordu.
Golyat’ın bulunduğu mevkiden bir alev ve duman kütlesinin yükseldiğini gören
etraftaki İngiliz muhripleri hemen olay yerine atladılar, denizin üzerindeki insan
kümelerinden, enkaz parçalarından oluşan mahşeri manzarayı görünce çılgına
döndüler. Muhriplerden bir tanesi bu akıntılı sahada zor şartlar altında kazazedeleri
kurtarmaya girişti. Üç tanesi ışıldaklarını yakarak Anadolu yakasına koştular. Olayın
bu görünmeyen kahramanını aramaya koyuldular. Mayın tarlasının esas geçidi,
3
Anadolu sahilinde olduğu için muhripler Muavenet’i o tarafta aramaya koşmuşlardı.
Muavenet ise, düşmanı şaşırtmak için Rumeli kıyısını izlemeyi tercih etmişti. Anadolu
yakasında bir iz bulamayan muhripler, kudurmuşçasına Rumeli yakasına saldırdılar
ve koku almış tazı gibi Muavenet’in peşine düştüler. Boğaz’daki bataryalarımız olayı
duyduklarından, Muavenet’i heyecanla izliyorlardı. Kıyı bataryalarımız Muavenet’i
korumazlarsa Muavenet ya düşmanın pençesine düşecek ya da mayın sahasından
geçmek üzere tehlikeli bir maceraya atılacaktı. Fakat buna gerek kalmadı. Boğazın
her iki yanındaki bataryalarımız; yavrusu üzerine kanat geren bir kartal gibi, hemen
ışıldaklarını karşılıklı yaktılar düşman muhriplerine ateş püskürtmeye başladılar.
Böylece boğazın ortasındaki İngiliz muhriplerinin önüne ışık ve ateşten bir perde
gerdiler. Düşman muhripleri avlarını pençelerine düşürmek sevdasından vazgeçtiler.
Postlarını kurtarmak endişesine düşerek eli boş dönüp gittiler.
Muavenet saat üç buçukta Boğaz’daki mayın tarlasının başlangıç mevkii olan
Soğanlıdere’ye
gelip
demirledi.
Gecenin
karanlığında
mayın
tarlaları
geçilemeyeceğinden günün doğmasını beklediler. Sabaha karşı saat 4.45’de mayın
hatlarının kılavuz şamandıraları seçilmeye başladığından, Muavenet huzursuzluk
duyduğu bu mevkide daha fazla kalamayarak demirini aldı. Mayın geçidinden içeri
dalarak emniyetle Çanakkale’ye vardı.
Muavenet’in Golyat’a attığı üç torpidodan biri başa, diğeri ortaya, üçüncüsü de
kıç tarafa isabet etmişti. Bu torpidolardan hiçbirisinin yolunu şaşırtmaması, bu kadar
hesaplı isabet etmesi örneği az görülen bir olaydır.
Muavenet-i Milliye torpidomuzun personeli bir ömürde yaşanamayacak
heyecanı, bir gecede tatmışlar, deniz tarihimizin şerefli sayfalarına yeni bir destan
daha yazmışlardır.
Ali Haydar Bey sonraları kendi arzusu ile meslekten ayrılmıştır. Halen emekli
yarbay olarak. İzmit’te Harita Şubesi’nde görev almakta, bir yandan de pek zevk
aldığı çiftlikle uğraşmaktadır. 1
1
Tevfik İnci tarafından hazırlanan “Deniz Tarihimizin Şeref Sayfaları” adlı kitaptan alınmıştır.
4

Benzer belgeler