hikmet temel akarsu

Transkript

hikmet temel akarsu
Hikmet Temel Akarsu
Toma
Sabaha Kadar Beyoðlu...
O yýllarda Nevizade Sokak çok farklýydý. Dingin ve sade; mütevazý bir meyhaneler sokaðýydý. Sadece kültür dünyasý insanlarý deðil, görmüþ geçirmiþ iþadamlarý da oraya raðbet ederlerdi. Türk sanat müziðinin melankolik parçalarýnýn çalýndýðý küçük meyhanelerde, hafif suskunluk, koyu efendilik ve suçluluk duygusu içinde, hüzünle içkilerini içer, kaderlerine aðlardý insanlar. Her þey eski zaman filmlerini andýrýrcasýna siyah beyazdý. Muþamba kaplý, kýrýk
dökük masalar ve eðreti sandalyeler üzerinde, salaþ mutfaklardan getirilen mezeleri atýþtýrýrdý
Sadri Alýþýk görünümlü pejmurde adamlar. Ýç bayýltan müzik ve kesif sigara dumaný arasýnda,
meyhanenin uðultusuna raðmen hülyalara dalmayý becerebilirlerdi... Dýþarýdan getirilmiþ lakerdalar, çirozlar ya da dil fümeler, gazete kâðýdý paketlerinden soyundurularak masalara açýlýrdý. Eþe dosta ikramlarda bulunulurdu. Yan gözle meyhaneye girebilmiþ tek tük kadýnlara
bakýlýrdý. Onlarýn birer konsomatris olduðu ihmal edilerek iç geçirilirdi. Hayýflanýlýrdý. Býçkýn
tebessümler saçýlýrdý yarým aðýzla...
Ceketlerini omuzlarýna almýþ kabadayý görünümlü tombalacýlar dolaþýrdý Nevizade Sokak'ta. Sokaða saçýlmýþ masa ve sandalyeler pek azdý. Herkes içeride, mümkünse sobanýn baþýnda içmeyi sever, kestane kýzartýrdý bir yandan. Meyhaneden içeri görmüþ geçirmiþ edalarla
giren býçkýn tombalacýlar ellerindeki ilginç viski þiþelerini sergileyerek çekiliþ için kura numarasý satarlardý. O yýllarda viski ve yabancý sigara ülkeye kaçak giren nesnelerdi. Kolay bulunmazlardý. O yüzden çekiliþlere katýlmak hiç de ucuz deðildi. Ama nekeslik ederek katýlmayanlar, ýsrarla bunu devamlý yapanlar hoþgörülmezlerdi. Ýtibarlarýndan olurlardý. Saygýn bir bey
olarak anýlmak isteyen herkes, bu çekiliþlere kura numarasý satýn alýrdý. Racon böyleydi.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005
39
HÝKMET TEMEL AKARSU
Çekiliþler sokaðýn bilinmedik bir yerinde, bilinmedik bir þekilde yapýlýr, ayakta dolaþýlarak
ve baðýrýlarak bütün meyhanelerde ilan edilirdi. Bu iþte hafif hile hurda var mý diye kuþku edilecek olsa da asla ses çýkarýlmazdý. Çünkü tombalacýnýn adaleti derin bir ilahi dizge gibi çalýþýrdý. Yeterince kaybettiysen bir gün mutlaka sana da kazandýrýlýrdý. O gün masana konan ilginçler ilginci viskiyi oracýkta bir çýrpýda eþe dosta ikram eder, tüketirken, için giderdi belki
ama sokak ve ritüelleri sana baþka þans tanýmazdý zaten.
Toma, altmýþ yaþlarýnda, kýr saçlý, konuþma zorluðu olan bir düþmüþ adamdý. Neredeyse
her gün her gece Nevizade'deydi. Son geçirdiði gýrtlak kanseri operasyonundan sonra iyice konuþamaz olmuþtu. Yoksun ve mahzun, masalarýn arasýnda dolaþýr, eski güzel günleri anar, hayýflanýrdý. Kendisine dostluk ve yakýnlýk gösteren insanlarý yanýtlayamamanýn acýsýný kalbinde hissederdi. Çünkü konuþabilmesi için alýnmasý gereken aygýt yüz elli liraydý. Bu, Toma'nýn
artýk bir araya getiremeyeceði kadar büyük bir paraydý. Suskun ve çaresiz, duvar diplerine yýðýlýr, içki içip þarkýlar söyleyen, kadeh kaldýran dost meclislerine gýptayla bakardý Toma. Bir
zamanlar kendisi de her gece o meclislerden toplar, bonkörlüðün son noktasýna kadar gider,
Nevizade Sokak'tan raký derelerinin akmasýný saðlardý. Toma kimi zaman hüzünle, kimi zaman düpedüz gözyaþý dökerek o günleri anar, düþüþün kendisini taþýdýðý noktadaki çaresizliðini yatýþtýrmak için hayýrsever dostlarýn ikram edeceði iki üç duble rakýda teselliyi arardý.
Toma'nýn içinde bulunduðu çaresizlik, hüzün ve periþanlýk tüm sokaðý etkilemiþti. Akþamcýlar, onun yýkkýn ve karamsar halini görmekten mutsuz oluyorlar, dert anlatmaya çabaladýðýnda sesinin çýkamayýþýna tanýk olduklarýnda yýkýlýyor, büyük üzüntü duyuyorlardý. Gün boyu, tüm sokak esnafý bu konuyu konuþur olmuþtu: “Ne olacaktý zavallý Toma'nýn hali?”
Toma, arkasýndan dönen bu dedikodulardan habersiz, günlük hayatýný sürdürüyordu. Akþamlar boyunca, toplanan her dost meclisine imrenerek, gözleri dolarak, hatýralarýný izlerken
albüme dalýp giden bir yaþlý adam gibi bakýp duruyordu. Hayat, acýlarla dolu bir serüvendi ve
bitiþe doðru hüzün, en feci þeklini alýyordu. Kader Toma'ya kötü bir oyun oynamýþtý... Tek
zevki, içki masasýnda dostlarýyla muhabbet etmekti. Ve kahpe felek, son demlerine gelirken,
bu en büyük zevkini öncelikle elinden almýþtý. Artýk ona gözyaþý dökmekten baþka ne kalmýþtý ki?... Ýþte Toma bunu, her gece doya doya yapýyordu... Aðlýyor, aðlýyor, aðlýyordu... Gözleri kan çanaðý olana kadar aðlýyordu. Gözlerinin rengini soran dostlarýna da parmaðýyla içki þiþesini iþaret ediyordu.
Bu sahne aylar yýllar boyunca yinelendi durdu. Artýk sokaðýn sabrý tükenmiþti. Hiç kimse
Toma'nýn bu haline dayanamýyordu. Sonunda, kabadayý tombalacýlarýn önderliðinde mahallenin bütün ileri gelenleri toplanarak bir karar aldý. Büyük bir tombala düzenlenecek ve geliriyle Toma'ya konuþma cihazý alýnacaktý.
40
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005
TOMA
Karar alýnýr alýnmaz uygulamaya geçildi. Hemen o gece, esnafýn, meyhaneci ve garsonlarýn
katýlýmýyla büyük bir piyango düzenlendi. O yýllarýn en pahalý üç þiþe viskisi çekiliþe koyuldu. Bütün gelirin Toma'nýn konuþma cihazý için harcanacaðý tüm meyhanelerde duyuruldu.
Çekiliþe yoðun bir katýlým oldu. Gecenin sonuna doðru yüzler gülüyordu. Toma'nýn konuþma cihazý için gerek duyulan para toparlanmýþtý. Tombalacý Ýsmet bu parayý gece yarýsýný geçerken ona teslim ederken iki gözü iki çeþme aðlýyordu. Toma da ayný þekilde katýla katýla aðlýyordu. Herkes ertesi sabah Toma'nýn gidip konuþma cihazý almasýný ve sokaða öyle gelmesini bekliyordu.
Ertesi gün Toma ortalýkta gözükmedi. Tüm esnaf olan biteni merak ediyordu. Acaba Toma, konuþma cihazýný alabilmiþ miydi?... Ne olmuþtu?... Neden ortalýkta gözükmüyordu?...
Bir sonraki gecenin ilerleyen saatlerine kadar Toma'dan haber alýnamadý. O gece ise, saat
on bire doðru, sokaðýn ucundaki meyhanenin önündeki aðýr masa herkesin dikkatini çekmeye baþlamýþtý... Hava çok sýcak olmamasýna raðmen, adeta herkese birden gözükebilmek için
dýþarýya yerleþmiþti grup. Pejmurde kýyafetli on-on iki kiþi, adeta bir kral sofrasý donatmýþ yiyor, içiyordu... Masada lakerdadan çiroza, dil fümeden topike; kuþ sütü, kuru üzüm; eksik
olan hiçbir þey yoktu. Raký oluk oluk akýyor, kadehler þerefe kaldýrýlýyordu... Masaya dikkatle bakan Ýsmet, on-on iki kýlýksýz adam arasýnda giyinmiþ, kuþanmýþ, týraþ olmuþ, gerçek bir
beyefendiye dönüþmüþ Toma'yý zorlukla ayýrt edebildi. Böyle bir meclisi toplamýþ, su gibi para harcayan, asil bir beyzade gibi çevresine tebessümler saçan, mutlu ve kendinden emin rint
acaba gerçekten Toma olabilir mi diye tüm dikkatini yoðunlaþtýrýp öylece baktý.
Evet, adam gerçekten de Toma'ydý... Bu kez gözlerini dikkatle Toma'nýn boðazýna yöneltti Ýsmet. Aradýðý nesneyi görmek umuduyla... Toma'nýn boðazýnda konuþma cihazý filan gözükmüyordu.
Dondu kaldý... Ne söyleyeceðini bilemedi...
Ayný esnada Toma'nýn soylu ve küçük bir el hareketiyle davranan seyyar saz heyeti masanýn çevresinde yerini alýyordu... Birkaç saniye sonra, unutulmuþ bir ülkenin unutulmuþ duygularý yankýlanmaya baþladý Nevizade'nin yoksul ve hüzünlü duvarlarýnda:
“Ýnleyen nameler ruhumu sardý,
Bir rüya ki orda hep...”
Ýstanbul, 27 Aðustos 2003
Not: Bu öykü, yazarýn Mayýs 2005’te Ýnkýlap Yayýnlarý’ndan çýkacak Babalar ve Kýzlarý (Rock’n Roll Öyküleri) adlý kitabýnda yer almaktadýr..
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005
41