Binbir Çevre Masalları

Transkript

Binbir Çevre Masalları
İzmir Eko-Okulları
Binbir
Çevre Masalları
“Daha
Temiz,
Yeşil ve
Mavi bir
Dünya için…”
1. ÖZEL TAKEV İ.Ö.O.
2. ÖZEL GELİŞİM İ.Ö.O.
3. FOÇA REHA NECLA MİDİLLİ İ.Ö.O.
4. ÖZEL İZMİR SEV İ.Ö.O.
5. ÖZEL TEVFİK FİKRET İ.Ö.O.
6. İYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ İ.Ö.O.
7. URLA P.M.C. DEMİR GÜREŞ İ.Ö.O.
8. BAYRAKLI 50.YIL İ.Ö.O.
9. ÖZEL GÜZELBAHÇE PİRİ REİS İ.Ö.O.
10. A.H.A. BİLİM İ.Ö.O.
11. ÖZEL EKİN İ.Ö.O
12. ÖZEL EFES İ.Ö.O.
13. ALİAĞA GAZİ İ.Ö.O.
14. ALİAĞA PETKİM İ.Ö.O.
15. ÖZEL İZMİR ATA İ.Ö.O.
16. BUCA SÜLEYMAN BİLGEN İ.Ö.O.
17. DEÜ ÖZEL 75.YIL İ.Ö.O.
18. ÖZEL KARŞIYAKA PİRİ REİS İ.Ö.O.
19. ÖZEL IŞIKKENT İ.Ö.O.
20. TED ÖZEL ALİAĞA İ.Ö.O.
ÇĠÇEK‟ĠN DĠLEĞĠ
SUMRU NUR ELDEN
ÖZEL TAKEV Ġ.Ö.O.
Bir varmıĢ bir yokmuĢ çok uzak bir ülkede Çiçek adlı bir çocuk yaĢarmıĢ. Çok güzel
ve tatlıymıĢ. Kendisi gibi ülkesi de çok güzelmiĢ ama gittikçe eski yeĢilliğini kaybediyormuĢ.
Çiçek buna çok üzülüyormuĢ.
Bir gün okulda, öğretmenleri Nehir Ormanı‟na gidip çöpleri toplayacaklarını söylemiĢ.
Çiçek buna çok sevinmiĢ. O akĢam Çiçek‟ i bir türlü uyku tutmamıĢ. Heyecanla ertesi gün
olacakları düĢünürken uykuya dalmıĢ. Uykusunda tek baĢına Nehir Ormanı‟na gittiğini ve
oradaki ağaçlarla konuĢtuğunu görmüĢ. Nehir Orman‟ındaki tüm ağaçlar ve hayvanlar Çiçek‟ in
anlayacağı Ģekilde konuĢuyorlarmıĢ. Ormanda yaĢayanların hepsi etrafını sarmıĢlar ve tek tek
dertlerini anlatmıĢlar. Hepsinin asıl dileği tüm insanların ve diğer canlıların yaĢam alanı olan
doğaya duyarlı olunmasıymıĢ.
Öğretmenleri ormana giderken bir duyuru yapmıĢ: ”Çocuklar sizlere üç tane poĢet
vereceğim ve yarıĢma yapacağım. En çok çöp toplayan kazanır. Sonra da o arkadaĢınızın bir
dileğini gerçekleĢtireceğiz” demiĢ.
Uzun ve yorucu bir çöp toplama yarıĢında Çiçek birinci olmuĢ. Çiçek tam üç torbayı
birden doldurmuĢ. Herkes Çiçek‟i alkıĢlamıĢ. Öğretmen Çiçek‟e sormuĢ: “Evet, Çiçek‟çiğim
biliyorsun yarıĢmada birinci olanın bir isteğini gerçekleĢtiriyoruz. Senin ne isteğin var?” Çiçek
bütün rüyasını ayrıntılarıyla anlatmıĢ. Herkes onu dikkatlice dinlemiĢ. En sonunda Çiçek
arkadaĢlarından çevre kirliliği için hep beraber bir Ģeyler yapmalarını, doğaya karĢı duyarsız
kalmamalarını istemiĢ.
Uzun konuĢmalardan sonra hep beraber neler yapabileceklerini planlamıĢlar. Bir kısım
çocuklar internet grubu olmuĢlar ve ulaĢabildikleri tüm diğer çocukları mail yoluyla
kampanyaya davet etmiĢler. Bununla da kalmayıp kampanyaları için bir internet sitesi
oluĢturmuĢ ve her gün kampanyaları ile ilgili yeni bilgileri bu siteden duyurmuĢlar.
BaĢka bir grup ise kampanya afiĢi hazırlamıĢlar ve bütün okullara posta yoluyla
göndermiĢler. Onların gönderdikleri bu afiĢleri diğer çocuklar sevinç ve heyecanla okullarına
asmıĢlar. Son grup ise kafa kafaya verip kampanyayla ilgili bir basın bülteni hazırlamıĢ,
öğretmenlerinin rehberliğinde basına göndermiĢler.
Bütün bu çabalar kısa zamanda etkisini göstermiĢ, ülke çapında bütün çocuklar
kampanyanın bir parçası olmuĢlar. Çok geçmeden her yer tekrar eski güzelliğine kavuĢmuĢ. O
gece Çiçek uykusunda yine yaĢlı çınar ağacını ve ormandaki hayvanları görmüĢ. YaĢlı çınar
ağacı:” TeĢekkür ederiz kızım… Sen ve arkadaĢların bize ve doğaya büyük bir iyilikte
bulundunuz. Bundan sonra sizler sayesinde dünya daha güzel olacak… DemiĢ.
Çiçek sabah uyandığında çok mutluymuĢ. Hemen hazırlanarak okuluna koĢmuĢ. O ve
arkadaĢları o günden sonra etraflarında olan bitene hiçbir zaman duyarsız kalmamıĢlar…
HASAN KARA ĠLE TANIġMA
NUR BAġAK ÖZER (5-A)
ÖZEL GELĠġĠM Ġ.Ö.O.
Okulumuza birkaç denetim görevlisi geldi. Kim olduklarını açıklamadılar. Sözde okul
çevresini denetleyeceklermiĢ.
Aslında okulumuzun bahçesi bir özel okula yakıĢır bir biçimde düzenlidir; fakat bazı
öğrenciler pet ĢiĢelerini yere atacak kadar tutumsuzdurlar. Bu yüzden bende çöpleri çöp
kutusuna atarak bütün aralarımı harcarım.
Söz gelimi, görevliler denetim iĢlemlerini yaparken Aslı onların TEMA çalıĢanları
olduğunu duymuĢ ve ayağa kaldırmıĢtı. Birden görevlilerden biri elindeki plastik bardağı geliĢi
güzel bir Ģekilde yere atmıĢtı. Sinirlendim ama nazik bir tavırla adama yaklaĢıp:
-Pardon beyefendi ama okulu denetleyeceğiniz yerde okulu kirletiyorsunuz, diyerek
yerden çöpü kaldırdım.
Adam istifini bozmadan, gülümseyerek teĢekkür etti ve arkadaĢlarına bir Ģeyler
fısıldayarak okuldan ayrıldı.
Adamın bu rahat tavırlarına sinirlenip sınıfa gittim.
Yıllar sonra TEMA Vakfı‟na üye oldum. Tema çalıĢanlarından Hasan Kara‟yı görünce
aklıma bu anılar geldi. Birde ona danıĢtım. On yıl önceki içten gülümsemesi yüzüne geri
dönmüĢtü. Meğer o adam Hasan Kara‟ymıĢ. O çöpü bizi test etmek için atmıĢ.
Kendimden emin bir Ģekilde ofisinden ayrıldım. Sonunda bir sırrı açığa kavuĢturmuĢ
oldum.
“
ORMANIN SAKĠNLERĠ
KARDELEN ULUSOY (8-A)
FOÇA REHA NECLA MĠDĠLLĠ Ġ.Ö.O.
Günlerden cumartesiydi. Önceki gün Ali ve ailesi babaannesinin yazlığına gitmiĢlerdi.
Yazlık çok güzeldi. Ormana yakın bir yerde, yeĢilliklerin içinde, kuĢlar ve sincaplarla iç içe
sakin bir tepenin tam ortasında yer alıyordu.Ali sabah erkenden kalkmayı ve çevreyi tanımak
için yazlığın çevresinde gezinmeyi düĢünüyordu. Kalktığında saatin geç olduğunu gördü ve
pencereden dıĢarı baktı. Ortalık hala karanlıktı. GüneĢe baktığında onun kocaman siyah bir
bulutun altında kaldığını gördü. Etraf olması gerekenden daha kalabalıktı ve çevrede bir
koĢuĢturmaca hâkimdi. Ġnsanlardan çok, Ģok olmuĢ, aceleyle kaçıĢan hayvanlar görülüyordu.Ali
merakla dıĢarı baktı. O koca dumanın ormandan geldiğini gördü, tabii alevleri ve itfaiye
ekiplerini de. Yapabileceği bir Ģeyin olmaması onu çok üzdü. Birkaç saat sonra yangın ekipler
tarafından söndürüldü ama ormanda çok büyük kayıpların yaĢandığı konuĢuluyordu.
Yangından sonraki haftalarda orman çevresindeki tüm evlerde bazı gariplikler yaĢandı.
Bu evlerin içinde Ali‟nin babaannesinin yazlığı da vardı. Her Ģey birden ters gitmeye baĢlamıĢtı.
KuĢlar artık mutlulukla ötmüyor, aksine insanları rahatsız ediyorlardı. Kedi ve köpekler
insanlarla oyun oynamıyor onlara saldırıyorlardı. Bazı hayvanlar insanların yemeklerini ve
eĢyalarını çalıyorlardı. Bu durum kasaba sakinlerini rahatsız etmeye baĢlamıĢtı. Neler olduğunu
merak ediyorlardı.
Ali bir gün belki bir Ģeyler yapabileceğini düĢündü ve aceleyle ormana doğru yol
aldı.Ormana girerken az kalsın bir kuĢa çarpıyordu. KuĢ Ali‟ye baktı ve birden konuĢmaya
baĢladı. “ Sen nereye gittiğini sanıyorsun? “ KuĢun kızgın olduğu belliydi.“ Ben orman
sakinleriyle konuĢmaya geldim. Beni onlara götürür müsün? “ KuĢ biraz kızgın, biraz da
istemeyerek “ Pekâlâ!” dedi ve beraber ormanın derinliklerine ilerlediler.Ormanın tam ortasına
geldiklerinde kuĢ Ģarkı söyler gibi bir ses çıkardı. Birkaç dakika içinde tüm orman sakinleri
oradaydı. Ali‟yi gördüklerinde hepsi ayrı ağızdan konuĢmaya baĢladılar. Hepsi önyargılı, hepsi
kızgındı. Ali ise ĢaĢırmıĢ, tüm bu kargaĢanın sebebini anlamamıĢtı.
BaykuĢ seslendi:”Senin ne iĢin var burada?”
“Sizinle konuĢmak için geldim.
Tilki:”Biz canilerle konuĢmayız.”
Herkes ona katıldı ve yine bir gürültü baĢladı. Aslan gür sesiyle diğerlerini bastırdı.
“Bırakın da konuĢsun! Evet, insanoğlu, anlat bakalım.”
Ali duraksadı ve söze baĢladı:”Ben neden bize böyle davrandığınızı öğrenmek istiyorum.”
Hayvanlar gülmeye baĢladılar. Aslan söze giriĢti.
“ġu anda içinde bulunduğun orman yüzyıllar boyu bize ve atalarımıza yuva oldu. Bizleri
olanaklarıyla besledi, büyüttü. Biz kendi ormanımızda sizi de ağırlamaktan hiç çekinmezdik. Siz
geldiğiniz zaman kuĢlar size Ģarkı bile söylerdi. Ama siz ne yaptınız? Bizim evimizi atıklarınızla
kirlettiniz. Bu atıklardan cam ve metal olanlar güneĢle ısınarak yangın çıkmasına sebep oldu.
Canımızı zor kurtardık, çoğumuz bu kadar Ģanslı olmuyor. Biz sizi ağırladık, siz bizim evimizi
harabeye çevirdiniz. ġimdi söyle bana siz insanlara neden iyi davranalım.”Ali söyleyecek bir Ģey
bulamadı. Onlara sadece bir Ģeyler yapmaya çalıĢacağını söyleyebildi ve eve doğru yol aldı.
Olanları ailesine ve çevredeki tüm evlere duyurdu. Saldırıların nedenini öğrenen insanlar
harekete geçtiler. Ormanın yanan bölgesinde bir temizleme ve ağaçlandırma çalıĢması
düzenlendi. Çevre tüm çöplerden arındırıldı ve insanlar bir daha çöp atmayacaklarına söz
verdiler.Hayvanlar mutlu oldular fakat son bir Ģartları vardı: Ġnsanlar sadece burada değil, her
yerde çevre kurallarına uyacaklardı.Tüm bunlar kabul edildikten sonra küs olmak için hiçbir
neden kalmamıĢtı. Ġnsanlarla hayvanlar yine dost oldular ve Ali‟ye çok teĢekkür ettiler. Ali de
tatilden dönerken arkasında mutlu bir kalabalığı bırakmıĢ oldu.
DOĞA HEP AYNI DEĞĠLDĠ
E.DURU KOÇAK (3-B)
ÖZEL ĠZMĠR SEV Ġ.Ö.O.
AyĢe bir veterinerdi, doğada gezmeyi çok severdi. Ormanda bitki dikerdi. Bir gün ne
görsün, bastonlu yaĢlı bir kaplumbağa ona doğru geliyordu.
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. AyĢe cevap verdi “Bitki dikiyorum.”. Kaplumbağa
torbaya baktı ve bir tohum aldı gitti.
Birkaç saat sonra AyĢe yürümeye baĢladı. Kaplumbağayı bir anda yanında buldu...
Kaplumbağa bu sefer ondan bir koca paket tohum alıp kaçtı. AyĢe onu kovalamaya baĢladı.
Kaplumbağayı tam yakalıyordu ki, kaplumbağa dereye atladı. AyĢe de peĢi sıra geldiğinden
duramadı ve dereye düĢtü.
AyĢe çok ıslanmıĢtı. Kendini kıyıya çekti ancak ondan önce karaya çıkan kaplumbağa
kabuğuna girmiĢti. Bu seferde AyĢe ona takıldı ve düĢtü.
AyĢe çok üĢümüĢtü ve hava git gide soğuyordu. Evi çok uzakta idi. Evine giderken hem
düĢünüyor hem de üĢüyordu. Evine ulaĢtığında hemen yattı.
Çocuğu ona sıcak çikolata yapmıĢtı. Çocuğuna sarıldı ve teĢekkür etti. Ve plan
yapmaya baĢladı. Bir tuzak kurup kaplumbağayı yakalayacaktı.
Herkes uyuyunca AyĢe evinden ağ alıp ormana döndü. Ağı yerleĢtirdi ve içine tohum
koydu. Evine geri döndü.
Gecenin bir yarısı kaplumbağa ağı kesip, tohumu aldı. Sabah olunca AyĢe ağın kesilmiĢ
olduğunu gördü ve çok kızdı. Yerde bulduğu tohum izlerini takip etmeğe baĢladı.
Yürüdü, yürüdü, yürüdü... En sonunda bir mağaraya ulaĢtı. Ġçeri girdiğinde ayağı bir Ģeye
takıldı. Ama düĢmedi. Bir de baktı ki koltuğun üstüne çıkmıĢ. IĢıklar açıldı ve bütün
hayvanların masada oturduğunu gördü.
Birden tavĢan AyĢe‟nin üstüne atlayıp “Tohum verir misin?” diye sordu. AyĢe cebinden
çıkarıp verdi. TavĢan tohumları herkese dağıtmaya baĢladı.
Kaplumbağa geldi ve AyĢe‟den onu yorduğu ve ıslattığı için özür diledi. AyĢe ona neden
tohumlarını aldığını sordu. Hayvanlar AyĢe‟yi götürüp tohumları diktikleri yeri gösterdiler.
AyĢe‟ye anlatmaya baĢladılar...
“Ormanlarımız tükeniyor. Eğer el birliği ile yani imeceyle, yok edilenlerin yerine
yenilerini koyabilirsek belki bu ve diğer ormanları kurtarabiliriz. Burada bizim özel bir
formülümüz var. Senden aldığımız tohumları çok kısa sürede ağaç haline getirebiliyoruz.
Senin doğa sevgin ve bizim iĢbirliğimizle ormanları yeniden yeĢillendireceğiz.”
AyĢe buna inanamadı. Oradan ayrıldığında kafası karıĢmıĢtı. Bir hayal gördüğünü düĢündü.
Ertesi gün ormana gittiğinde ne görsün; HER TARAF YEMYEġĠLDĠ.
AyĢe hemen Çevre Bakanlığı‟na gidip, onlardan o bölgeyi korumaya almalarını istedi ve
bakanlığa yarın ormanlar için yeni bir Ģeyler denemelerini söyledi. Hemen ormana geri dönüp,
formülü aldı ve Bakanlığa formülü verdi.
Artık doğa daha yeĢil kalacaktı. Elbirliği ile her Ģeyin üstesinden gelinebileceğini
anladı.
ELFĠUS GELĠNCE
ĠLAYDA AK ( 8-B)
ÖZEL ĠZMĠR TEVFĠK FĠKRET Ġ.Ö.O
Of! Cidden Ģimdi sıkıntıdan patlayacağım. Anlamıyorum bu çevreyi koruma
hakkındaki eğitici seminerleri. “Evet, çocuklar neler öğrendik.” Ne? Soru mu? “Alper!” dedi.
Kaçacak yer yoktu ve artık söze baĢlamam gerekiyordu. “Çöpleri yerlere değil, çöp
kutularına atmalıyız. Yoksa çevremiz kirlenebilir.” Kadın o kadar çok Ģey anlattı, ben de
söylediklerinin içinden herkesin bildiği bir Ģey söyledim. Çok üzgünüm ama oturup da çevre
sorunlarıyla hiç ilgilenemeyeceğim. Zaten ödevler, sınavlar ve SBS var! Hem çevreye çöp
atsak ne olacak ki? Sonuçta temizliyor birileri. Tam çıkarken; “Hey sen!” dedi birisi.
Etrafıma bakındım. “Huu!” Allah Allah kim ki bu? Seslenip duruyor. “Sen kimsin ve
neredesin?” “Yere bak.” Aman Allah! Bu ne böyle? “Sssen nesin?” “Ben bir elfim.” Elf! Elf
de neydi? On beĢ santimetre filandı herhalde. Ona ĢaĢkın ĢaĢkın, ağzı bir karıĢ açık bir
biçimde bakıyordum. ”Beni eline alırsan daha rahat iletiĢim kurabiliriz.” “Peki.” dedim.
Ondan bana bir zarar geleceğini düĢünmüyordum çünkü. KonuĢmaya baĢladı: “Öncelikle adım
Elfius. Buraya seni uyarmak için geldim. Bak, bizim gezegenimizin adı Elfiga. Dünya‟dan uzak
bir galakside… Gezegenimiz git gide çölleĢiyor ve biz de bunu önlemek için elimizden geleni
yapıyoruz ama sırf bizim bencilliğimiz yüzünden gezegenimiz mahvoldu. Eskiden gezegenimiz
çok güzeldi. Gerçekten teknolojide bayağı bir ilerdeydik ama sonra gerilemeye baĢladık.
Gitgide her Ģey yok oluyor. Buraya sana gezegeninizin 2100 yılındaki halini yani dünyanın
geleceğini gösterebilmek için geldim.” Zaman makinesiyle yola çıktık. “Aman Allah!” diye
çığlığı koyuverdim. Gördüğüm manzara karĢısında Ģoke olmuĢtum. Cidden toprak diye bir Ģey
kalmamıĢtı. Hava çok sıcaktı. En aĢağı altmıĢ dereceydi. Etrafımdaki insanlara baktım.
Resmen kurumuĢlardı. Ağaç yoktu. Daha doğrusu iki üç tane filan vardı ama onlara da ağaç
denebilirse. Bu insanlar nasıl nefes alabiliyorlardı? Bir de bir yazı takıldı gözüme.
“MuhteĢem indirim! Su 500 TL!” Cidden ne biçim bir manzaraydı bu? Ne yapmıĢtık biz?
Elfius bana baktı ve : “Durum bu! Artık 2010 yılına dönebiliriz sanırım.” Sesim çok zor çıktı
“ġimdi ne olacak?” diye sordum. “Olacak Ģey Ģu: Dünyanızı kurtaracak aleti sana vereceğim
ve onu olgunlaĢmıĢ bir selvi ağacının en tepesine koyacaksın. Selvi ağacı mı? “Bak zamanı
durdurabilen bir alet var. Onunla zamanı durduracağız ve sen de yanımda getirdiğim
merdivenle ağaca tırmanacaksın. Merak etme merdiven büyüyebiliyor.”Bizim okulun
yakınlarında bir olgun bir selvi ağacı var. Elfius güldü ve cebinden bir merdiven çıkardı.
Ardından merdivenin yanındaki birkaç tuĢa basıp merdiveni selvi ağacına göre ayarladı.
“Ağacın tepesine çıktım ve elimdeki küreye benzer aleti küreye yerleĢtirdim. Etrafıma
baktım. Anında etrafa ıĢık saçtı. Umutla gülümsedim. Artık çevreyi temiz tutacaktım,
tutmayanları da uyaracaktım. AĢağı indiğimde Elfius yoktu. Onun yerine bir not vardı. “
Alper, dünyayı sen kurtardın. Kendinle gurur duy. Artık ben de akıllanmıĢtım. Kim bilir, belki
çevrekolik olur çıkardım ha? Ne dersiniz?
DALGALI DENĠZ
ÖYKÜ ÇEVĠK (8-A)
ĠYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ Ġ.Ö.O.
Ben içinde birçok canlıyı bulunduran bir denizim. Bazen sakinim, bazen kızgın. ġu
sıralar çok sık kızıyorum. Dalgalı oluyorum birdenbire. Yosunlar birikiyor içimde dalgalanınca,
kumlarım havalanıyor. Maviden yeĢilimtırak bir renge dönüĢüyorum. Ben de hiç sevmiyorum
bu halimi; ama içimden öyle geliyor bazen. Çünkü kötü bir anım var benim.
Bundan birkaç yıl önce bana balık tutmaya gelmeye baĢladı insanlar. Her gün bir çok
insan bana gelip balık tutuyorlardı. Çok mutlu oldum; çünkü çok yalnızdım. Evet içimde
yaĢayan canlılar, yaĢam kaynağım; ama baĢka insanların da benden faydalanabileceği durumu
mükemmeldi. Her gün farklı bir heyecan, farklı bir tat alıyordum insanlardan. Onlar çok
ilginç yaratıklardı. Eğlenceli ve zekiydiler. Balıkları kandırıyorlardı hemen. Hayat artık daha
keyifliydi benim için.
Günler geçti. Balıkçılar hala geliyorlardı kocaman tekneleriyle; fakat biraz dikkatli
olmalıydılar. Teknelerinde yaĢadıkları ufak problemler nedeniyle, ne olduğunu bilmediğim
tuhaf, siyah ve yağlı bir madde akıtıyorlardı. Bundan hoĢlanmadım. O siyah madde benim
masmavi rengimi bozuyordu. Ġçimdeki canlılar için korkuyordum ben. Dilim olsaydı da
uyarabilseydim insanları. Sonra aklıma geldi, onlar akıllı varlıklardı, bir önlem alırlardı. Her
geçen gün bu yağlı siyah sıvı daha da artıyordu. Balıklarım ölüyor, istiridyelerim açılmamak
üzere kapanıyordu, kumlarımın rengi koyulaĢıyordu. Ġnsanları çok sevmiĢtim ama onları hiç
böyle tanımamıĢtım. Onlarla hayatımın daha iyi olacağını düĢünmüĢtüm. YanılmıĢım. Kendi
geçimlerini sağlamak için beni kirletmezlerdi. Ġçimde bir umut vardı.
Yıllar geçti. Artık içimde hayat kalmamıĢtı. Canlılarım ölmüĢ, tükenmiĢtim. Nasıl
yaĢayabilirdim artık. Rengim bozulmuĢtu. Hiç ümidimi kesmediğim bu insanlar hakkında çok
yanılmıĢtım. Bu kadar duyarsız olduklarını düĢünememiĢtim. Nerden bilebilirdim ki böyle
olacağını?
Hatalarını anlamaları gerekiyordu; ama her Ģey için çok geçti artık. Ben asla eskisi
gibi olamazdım. O, genç, mavi, capcanlı halime geri dönebilmem için bu siyah yağlı
maddeden kurtulmam gerekiyordu. Zordu biraz bu ihtimal. Artık her gün dalgalıyım.
Benim ve doğanın bir dengesi var. Ġnsanlar bu zinciri dağıttılar, bozdular. Geri
dönülmesi hiç kolay olmayan hatalar yaptılar. Ümit ediyorum ki insanlar bana, doğaya
verdikleri zararın boyutunu anlarlar ve bunu düzeltmek için çaba harcarlar. Ancak eski
halime dönebildiğim zaman onları affedeceğim.
ORMANLAR YOK OLMASIN
Çağla Deniz ODABAġ (4-A)
URLA P.M.C. DEMĠR GÜREġ Ġ.Ö.O.
Gözüne giren gün ıĢığıyla uyandı. Bütün gün çok yorulmuĢ ve eve geldiğinde yatağını
zor bulmuĢtu. Her Ģey daha da kötüleĢiyor, karnını doyurmak gittikçe zorlaĢıyordu.
“Eskiden” diye düĢündü kendi kendine. Dozerler ormana girmeden önce her Ģey daha güzeldi.
Kalktı. Kafasını yuvasından çıkardı. Etrafa bakındı.
Fındık tek baĢına yaĢayan bir sincaptı. Neyse ki hala evi olan bir sincaptı. Diğer
arkadaĢları çok uzun zaman önce ormanı terk etmiĢlerdi. Ağaç kalmadı ki… Kestiler hepsini.
Fındık‟ınki ile beraber üç dört tane ağaç kalmıĢtı. Kesik ağaçlardan geriye kurumaya yüz
tutmuĢ kütükler kalmıĢtı. Sessiz,ıssız ve tatsız olmuĢtu her yer.
- Her Ģeye rağmen yaĢıyorum, hayatıma devam etmeliyim ,dedi ve yuvasından çıktı
Fındık.Kesilen kütükler arasında dolaĢırken bir ses duydu. Biri ağlıyordu. O tarafa doğru
yöneldi. Bir kütüğe yaslanmıĢ ağlayan beyaz tavĢanı gördü. Usulca yaklaĢarak beyaz tavĢana
niçin ağladığını sordu. Beyaz tavĢan devrilen bir ağacın altında kalarak hayatını kaybeden
ailesini anlattı Fındık‟a. Kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu. Fındık ona :
- Gel beraber yaĢayalım bundan sonra. Birbirimize can yoldaĢı oluruz, dedi.
Beyaz tavĢan bu teklifi sevinerek kabul etti. Günler gittikçe daha da güzelleĢiyordu.
Oynuyorlar, zıplıyorlar, kendilerine yiyecek toplayıp uzun uzun konuĢuyorlardı. Bir sabah çok
Ģiddetli bir gürültü ile uyandılar. Dozerler tekrar gelmiĢlerdi. Topraktan öyle bir ses çıkıyor
ve sarsılıyordu ki, zavallı beyaz tavĢancık korkudan tir tir titriyordu. “ Korkma “ dedi
Fındık.Yuvadan çıkıp ağaç dalı boyunca yürüdüler. Dozerler çok net görülebiliyordu. Ġki
taneydiler. Canavarlara benziyorlardı, kocaman diĢleri olan canavarlara…” Bir Ģey yapmalıyız”
dedi Fındık. “ Kargalar” dedi Beyaz. Kargalardan yardım isteyelim. KoĢarak gitti Fındık,
kara kargaya derdini anlattı. “ Orman hepimizin ,beraber çalıĢırsak kalan ağaçları
kurtarabiliriz.” Kara kargauçarak arkadaĢlarının yanına gitti.Bir süre sonrayüzlerce arkadaĢı
ile birlikte gagalarında taĢlarla dozerlere doğru uçmaya baĢladılar. Uçtular, uçtular.
“ġimdi” dedi kara karga . Dozerlerin üzerine taĢları yağdırmaya baĢladı kargalar. TaĢların
bazıları dozerlerin bacalarına giriyordu. Dozerler garip sesler çıkarmaya baĢlayıncaya kadar
sürdü bu taĢlı saldırı. Önce hırlamaya baĢladı dozerler, sonra da homurdanmaya ve
tökezlemeye. Evet, baĢarmıĢlardı, durdurmuĢlardı her Ģeyi yiyip yutan bu korkunç yıkımı.
Fındık ile Beyaz‟ın yanlarına geldiklerinde sevinçliydiler. Yuvalarını, ağaçlarını kurtarmıĢlardı.
Sessizce beklemeye baĢladılar. Bir süre sonra iki kocaman kamyon göründü. Bozulan
dozerleri sırtlarına alıp geldikleri gibi gittiler. O ana kadar nefeslerini tutmuĢ bekleyen
kahramanlar hep bir ağızdan çığlıklar atıp, zaferlerini bütün ormana, hayvanlara, gökyüzüne,
bütün doğaya haykırdılar.
DENĠZE ÖZLEM
NAZLICAN YÜKSEL
BAYRAKLI 50.YIL Ġ.Ö.O.
Osman Dede , çocukluğunu ve gençliğini Ġzmir „de geçirmiĢ,kimsesi olmadığından,
askerlik yapmak için gittiği Yozgat‟ta evlenmiĢ ve bu yaĢına kadar da orada yaĢamıĢtı.
Can , Osman Dede‟nin biricik torunuydu.Bu sene okula baĢlamıĢtı.Can‟ın en sevdiği
Ģey,dedesinin anılarını dinlemekti.Ama Osman Dede de ne güzel anlatırdı…Osman Dede Can‟a
anılarını anlattıkça Ġzmir‟i daha çok özlüyor, özledikçe denizin kokusunu burnunda
hissediyordu.
Yine Can‟ın okuldan gelip dedesiyle vakit geçirdiği bir gün dedesi Can‟a anlatmaya
baĢladı.”Kapat gözlerini Can ! ġimdi hayal etmeye baĢla .GüneĢ‟in vücudunu yaktığını
hisset.Denizin güzel kokusunu duyuyor musun?” Can hemen atıldı.”Denizin ne olduğunu
biliyorum dede.Bizim derenin kocamanı değil mi?”Evet der gibi baĢını salladı Osman
Dede.”Sakın açma gözlerini.Bak denize bakınca bile serinliyor insan.Hele bir de denize
girince … BaĢka bir Ģey düĢünemez insan…Sadece denizin mavisi değil, sanki denizle kardeĢ
olan yemyeĢil doğasıyla Ġzmir‟i anlattı torununa…”Osman Dede kendinden geçmiĢti.”Haydi
yemek hazır!” sesi onu Ġzmir‟den Yozgat‟a geri getirdi.
Osman Dede‟nin Ġzmir özlemi artık rüyalarında bile onu rahat bırakmaz olmuĢtu.Bir
sabah Ġzmir‟e gitmesi gerektiğine karar verdi.Evet evet Ģimdi kendi gider,bir dahaki sefere
torunu Can‟ı da götürürdü.Aslında Can‟dan birkaç günlüğüne de olsa ayrı kalması zor olacaktı
ya…
Her Ģey hazırdı.Osman Dede o gün Ġzmir‟e hareket edecekti.Giderken , Can‟a Ġzmir‟in
denizinden bir ĢiĢeye koyup getireceğine söz verdi.Otobüse bindi, ama uyuyamadı Osman
Dede…Ġzmir‟e gidince neler yapacağını düĢünmeye baĢladı.
Yolculuk çok uzun geldi Osman Dedeye…Ġzmir‟e iner inmez KarĢıyaka‟ya, çocukluğunun
geçtiği sahile koĢtu. ġehir geliĢmiĢti geliĢmesine de,insanlar bu güzelliklere böyle mi sahip
çıkmıĢlardı ? Ġnsanlar sonrayı düĢünmeden bugün için yaĢayıp bencilce davranmıĢ, Ģehir
kalabalıklaĢmıĢ, binalar çoğalmıĢ da denizin kenarları çöp yığını olmuĢ…Sahilde çekirdek yiyip
çöpünü etrafa atanlar, içtiği suyun pet ĢiĢesini olduğu yere bırakan gençler….Ġçinin acıdığını
hisseti Osman Dede…Gözleri daldı gitti uzaklara…Denizin kahverengisine daha fazla
bakamadı. Ġnsanların bu kadar duyarsız olmasına sebep bulamadı…Ve ilk defa torununa
verdiği sözü tutamadı.
KAHRAMAN CENGĠZ VE AĠLESĠ
Onur ÇUKUR (5-A)
ÖZEL GÜZELBAHÇE PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O.
Cengiz sekiz yaĢında Ģeker bir çocuktu. Kıpkırmızı yanakları bir elmaya benziyordu.
Annesinin adı Meryem, babasının adı Ozan, teyzesinin adı Ġnci, anneannesinin adı Ġlknur,
dedesinin adı Selami, halasının adı ise Dilek‟ti. Bu mutlu kocaman aile, kocaman bir evde
oturuyorlardı.
Bir hafta sonu artık gelenek haline gelen pikniklerine gideceklerdi. Ailede iĢ bölümü
yapıldı. Annesi ile teyzesi evde olmayan malzemeler için markete gittiler. Anneannesi ile
halası da evde olan yiyecekler ile bir sepet hazırladılar. Sepetin içinde altı tane muz, altı
tane elma, altı tane çikolata ve üç paket bisküvi vardı. Sepet çok güzel görünüyordu. Bu
arada babası, dedesi ve Cengiz büyük bir araba kiralamaya gitmiĢlerdi; çünkü kendi arabaları
sadece dört kiĢilikti. Bir saat sonra baba, dede ve Cengiz arabayı bulmuĢlar; annesi ve
teyzesi gerekenleri almıĢlar; halası ve anneannesi de sepeti hazırlamıĢlardı. Her Ģey
tamamdı; ancak bir sorun vardı. Mangallarını komĢuları Adnan Bey‟e verdiklerini anımsadılar.
Babası, hemen yan komĢuları olan Adnan Bey‟den mangalı istedi. ġimdi her Ģey
tamamlanmıĢtı. Pikniğe gitmeye hazırdılar. Herkes arabaya bindi. Babası da eĢyaları bagaja
koydu ve piknik yapacakları yerin yolunu tuttular. Piknik alanına geldiklerinde yüzlerinde
gülümseme, içlerinde bir heyecan vardı; çünkü piknik yapmak onlar için bir tutkuydu.
Bayanlar piknik örtüsünü serip yiyecekleri koyarken, erkekler de mangalı yaktılar. Bir köĢede
etler piĢerken, diğer köĢede yemekler hazırlandı. Bütün her Ģey bittiğinde, piknik masasının
üstü padiĢah sofrasına benziyordu. Ne ararsan vardı. Yemeğe baĢladılar. Cengiz, hemen
halasının yaptığı böreklere saldırdı. Etrafa saçarak yiyordu. “Kurt gibi acıktım.” dedi. Annesi
onu uyardı. Böyle yememesi gerektiğini, çok kötü göründüğünü söyledi. Afiyetle yenen
yemeğin ardından sıra, eğlenmeye gelmiĢti. Yanlarında getirdikleri upuzun iple, bütün aile
sırayla ip atladılar. Yorulduklarını fark edince, erkekler tavla oynamaya baĢladı. Cengiz ve
halası yorulmamıĢlardı. Voleybol oynamaya karar verdiler. Çok eğleniyorlardı. Günün sonunda
herkese bir yorgunluk çökmüĢtü; ama bir o kadar da, bu keyifli pikniğin verdiği mutlulukla
neĢeleri daha da artmıĢtı. Bu aile piknikleri Cengiz için vazgeçilmezdi. AkĢam oldu.
Toparlanma vakti gelmiĢti. Babası mangalın kömürlerini söndüğünü zannederek çimlere döktü.
Ancak, köz halindeki kömürlerin kuru otları tutuĢturacağını akıl edememiĢti. Her Ģeyi
topladılar. EĢyalar, arabaya yerleĢtirildi. Herkes arabaya bindi ve eve döndüler. AkĢam,
bütün aile haberleri seyrediyordu. Haberlerde son durum haberleri alt yazı geçiyordu. Bir
haber ilgilerini çekti. Habere göre, bir piknik alanında yangın çıkmıĢ ve bu yangın,
söndürülmemiĢ mangal küllerinden meydana gelmiĢti. Piknik alanının kendi piknik yaptıkları yer
olduğunu fark eden baba, beyninden vurulmuĢa döndü. Köz halindeki kömürlerin üzerine su
dökmediğin hatırladı. Çok üzüldü. “Eyvah! AteĢi tamamen söndürmedim.” dedi. Babasının bu
telaĢlı halini gören Cengiz, “Ben söndürdüm baba!” dedi. Sonra ekledi: “Okulda, piknik
yaparken dikkat etmemiz gerekenlerle ilgili bir konu iĢlemiĢtik. Senin, ateĢi söndürmediğini
görünce, sınıfta konuĢtuklarımız aklıma geldi. AteĢin üzerine su döktüm.” dedi. Tüm aile
derin bir “oh!” çekti.
Ne yazık ki, yaktıkları mangal ateĢini söndürmeyen daha birçok sorumsuz ya da
bilinçsiz insan vardı ve onlardan biri yüzünden, güzelim piknik alanı yanmıĢtı. Bu olay, tüm
aileye ders oldu. Ailesine güzel bir ders veren Cengiz, bu kocaman ve mutlu ailenin kahramanı
olmuĢtu.
POSEIDON‟UN MĠRASI
Damla Çilen LEVENT (6-A)
A.H.A. BĠLĠM Ġ.Ö.O.
Bir varmıĢ, bir yokmuĢ. Akdeniz‟in mavi,ılık ve tertemiz sularında çeĢit çeĢit balıklar,
kabuklular, kafadan bacaklılar, memeliler, süngerler, mercanlar hep birlikte yaĢarmıĢ.
Sadece hayvanlar değilmiĢ burada yaĢayan. Bu güzel sularda bir de deniz çayırları yaĢarmıĢ.
Denizin dibinde çayır olur mu demeyin sakın. Oluyor iĢte. Aslında deniz çayırlarını
kendilerine sadece çayır denmesinden hoĢlanmazmıĢ onların çok havalı bir isimleri daha
varmıĢ „‟posidonia oceanica‟‟ . Posidonia ismi belki biraz düĢününce tanıdık gelebilir. Deniz
tanrısı „‟Poseidon‟‟dan alıyorlarmıĢ isimlerini. ĠĢte bu yüzden çok gurur duyarlarmıĢ
isimleriyle. Bizim posidoniaların eĢi benzeri yok dünyada. Hem denizde yaĢıyorlar, çiçek
açıyorlar, küçük meyve yapıyorlar,üstelik fotosentez de yapıyorlar. Tabii bu yüzden de ıĢığa
ihtiyaçları var, karanlık soğuk sular bizim posidonialara göre değil. Ürettikleri oksijen
denizde yayan tüm canlılar için çok önemli, hele bir de düĢmanlarından korunmak isteyen,
yumurtlamak isteyen balıklar için eĢsiz bir yuva. Hani karada ağaçlar erozyonu önlüyor ya,
iĢte denizdeki erozyonu önlemekte bizim posidoniaların iĢi. Öyle bir kökleri, öyle bir kökleri
var ki, çayır demek gerçekten de pek uygun değil. Denizlerin ağaçları onlar.
Yazdan yaza serinlemek için denize giren nazik insanlar , müĢterileri korkar diye
düĢünen otel sahipleri , ağlarıyla deniz dibini süpüren balıkçılar, ya da sadece bilgisiz
insanlar “aaa, yosun bunlar!!” demiĢler bir gün. Ne de olsa suda olan, yeĢil olan, bitkiye
benzeyen Ģey ne olur olsa olsa yosun olur sanan bir sürü insan yaĢıyor dünyada. BaĢlamıĢlar
bizim posidoniaları köklemeye. Plaj açmak için köklemiĢler, dip ağlarıyla koparmıĢlar, denizi
doldurmak için üstlerini molozlarla kapamıĢlar. ĠĢte böyle pek çok yerden, pek çok Ģekilde
saldırmıĢlar posidonialara. Önce balıklar gitmiĢ evsiz kalınca. Ne yapsınlar korunacakları,
yumurta bırakacakları yuvaları olmayınca. Sonra plajlar balçık olmuĢ, deniz dibini saran
kökleri olmayınca posidoniaların. Oksijeni azalmıĢ suyun. Kirlenmeye baĢlamıĢ gün geçtikçe.
Bilim adamları açıklamıĢ bir gün “deniz çayırlarının nesli tükeniyor”.
Ġki çocuk ellerinde broĢürler, ağızlarında pek çok söz ile posidoniaların önemini halka,
öğrenciye, öğretmene, yönetene, balıkçıya anlatmıĢlar. AnlamıĢ insanoğlu hatasını ama biraz
geç olmuĢ. Yosun deyip önemsemeden yok ettikleri canlıların, denizin yaĢam kaynağı olduğu
anlamıĢlar sonunda.
Deniz tanrısının isminin verilmesi boĢuna değil bu canlıya. Denizin bereketi onda,
Akdeniz‟in geleceği onda.
FLAMĠNGOLARI KURTARAN ÇOCUK VE
FLAMĠNGOSU
ÖZEL EKĠN Ġ.Ö.O.
Ilık bir ilkbahar günüydü.Her Ģey normal görünüyordu.Fakat o gün gerçekten farklı bir
gün olacaktı on üç yaĢındaki Tayfur için.Yeryüzünde Ģu ana kadar görülmemiĢ ve sonsuza
kadar da görülmeyecek Ģeyler…ĠĢte bu Ģeyler Tayfur‟un hayatını sonsuza kadar
değiĢtirecekti.
Tayfur olabildiğince normal, derslerinde baĢarılı,hayatı okul ve ev arasındaki
monotonlukta geçen;fakat kalbinin derinliklerinde her zaman heyecan,dünyada iz bırakma
isteği olan bir çocuktu.Evinde babaannesiyle birlikte kalıyor,anne ve babasını yılda en fazla
iki ya da üç kez görebiliyordu.Çünkü annesi ve babası yurtdıĢında flamingoların var
olmasından
bu
yana
geçirdikleri
evrim
süreçlerini
araĢtıran
bir
toplulukta
çalıĢıyorlardı.Tayfur onları her gördüğünde onu da yanlarına almalarını çalıĢtıkları yerleri
göstermelerini istiyordu;ama babası her defasında bir dahakine diyerek geçiĢtiriyordu.
Gelelim her Ģeyin gerçekleĢtiği o güne…Tayfur sıkıcı bir günden sonra okuldan
dönüyordu arkadaĢlarıyla birlikte.Yolda sıkıntıyla etrafına bakarken yolun aĢağısından geçen
ailesinin arabasını gördü.Anne ve babasının yüzü gülüyordu.Annesi koĢarak Tayfur‟u
kucakladı ve yanağında birkaç kez öptükten sonra:‟‟Babanla benim sana güzel haberlerimiz
var.‟‟dedi.Babası araya girdi ve konuĢmaya baĢladı:‟‟Flamingolar üzerindeki çalıĢmalarımız
neredeyse bitti.Flamingoların tüm evrim süreçlerini bulduk.GeliĢtirdiğimiz bir makineyle bir
flamingoyu ,dünya üzerindeki en eski flamingo türüne çevirebiliyoruz.Bu ilk flamingolar Ģu
andakilerden çok daha doğurgan ve akıllı.Bu hayvanları flamingoların soyunun tükenmemesi
için kullanabiliriz.Ve bu deney burada,Ġzmir‟deki kuĢ cennetinde olacak.Eğer istersen sen de
bizimle gelebilirsin.
Tayfur bu olaya çok sevinmiĢti.Hem anne ve babasını görmüĢ hem de flamingoları
kurtarmak için bir fırsat elde etmiĢti.Yarın ilk iĢleri makineyi kullanarak süper zekalı bir
flamingo yaratacaklardı.Yatarken flamingoyla konuĢabildiğini hayal etmiĢti.Kim bilir belki
gerçek olurdu.
Ertesi sabah erkenden kalkıp kuĢ cennetine doğru yola çıktılar.Yolda büyük bir
kalabalık vardı.Belli ki herkes bu anı bekliyordu.KuĢ cennetine ulaĢtılar ve makineleri
ayarladılar. Flamingoyu aldılar ve makineye yerleĢtirdiler.Tayfur çok heyecanlıydı.Üstelik
makineyi çalıĢtırma görevi de ona verilmiĢti.Çok Ģanslı olduğunu hissetmiĢti o anda.Düğmeye
bastı ve her Ģey çok çabuk gerçekleĢti.Saniyeler içinde makineden devasa ve pembe bir
flamingo çıktı.Çıktığı anda Tayfur onun bir Ģeyler söylediğini anladı sevinçten havalara
çıktığını
gördü;ama
diğer
insanlar
bunu
fark
etmedi.Belki
de
söylediklerini
anlayamıyorlardı.Ama o anlamıĢtı.Nasıl olabilirdi bu?O anda çok korkmuĢtu fakat korkusunu
yenmeliydi.Flamingoya yaklaĢtı ve „‟merhaba‟‟ dedi.Flamingo karĢılık verdi ve laf lafı
açtı.Birden yapması gereken Ģeyi hatırladı ve flamingoya türdeĢlerinin soyunun tükenmemesi
için yardım edip edemeyeceğini sordu.Flamingo hiç itiraz etmedi ve iĢe koyuldu.
O günün sonunda Tayfur tüm dünyada kahraman gibi karĢılandı ve bilimde yeni bir çağ
baĢladı.Süper flamingo Ġzmir‟deki tüm flamingolarla çiftleĢmiĢ yaklaĢık yüz bin tane yavru
meydana getirmiĢti.Böylece flamingolar soyunun tükenmesini engellemiĢ oldu.
Tayfur artık bir kahramandı.Kim bilir belki birkaç yıl sonra anne ve babası gibi bir
flamingo araĢtırmacısı olurdu.
DOĞA DĠRENĠġĠ
Mine ÇAPKĠS (6-A)
ÖZEL EFES Ġ.Ö.O.
Ġstanbul‟da yaĢayan bir zengin vardı. Adı Batı‟ydı. YaĢama doğaya o kadar yabancıydı
ki... Ġstanbul‟daki o güzel köĢkünü bile sevmezdi. O muhteĢem köĢkü lüks bir apartman dairesine
değiĢecek kadar sefildi. Bahçesini sevmezdi evinin. Orasının koca bir ot yığını olduğunu
düĢünürdü hep. Orda oturmayı sevmezdi. Aslında yaĢamda tek sevdiği Ģeyde kendisi ve paraydı.
Bu yüzden o bahçeyi halka açık bir park yapmıĢtı. Oraya gelen herkesi de iĢsiz olarak
nitelendirirdi. O kadar zamanda buraya gelip oturmaktan etrafa bakınmaktan insanlar ne kıvanç
duyabilirlerdi ki ona göre.
Zengin ailesini çok uzun zaman önce kaybetmiĢti. Bir erkek kardeĢi vardı. O da onu uzun
zaman önce terk etmiĢti. Zengin aslında ailesi varken çok iyi ve normal bir insandı fakat sanki
yaĢamı ailesine bağlı gibiydi ve ailesini kaybettiğinde her Ģey değiĢmiĢti. Ailesi aynı zamanda
çocuğun yaĢama inancını ve duygularını da götürmüĢlerdi sanki. Artık duygusuz bir adam olmuĢtu
o sevecen çocuk. Erkek kardeĢi ise yaĢamına devam etmiĢti. Hep abisini korumuĢ ona sahip
çıkmıĢtı.
Dağılmamaları için her Ģeyi yapmıĢtı. Fakat zengin olan abisi onu hep terslemiĢ hep ondan
uzak durmuĢtu. En sonunda zengin ayrı bir eve taĢınmıĢtı. Tabi bu aralarda zengin çalıĢıyordu
da. Çok iyi bir iĢi vardı. Bu kadar kötü huyun yanında çok çalıĢkan olmasıyla da ünlüydü. Haliyle
iyi para kazanıyordu. Bu yüzden kardeĢine hiç ihtiyacı yoktu. KardeĢini bir iĢe yaramayan
gereksiz bir varlık olarak görüyordu. KardeĢi ince ruhlu bir sanatkârdı çünkü... Bu iki kardeĢ
birbirlerinden o kadar farklıydılar ki. Bu yüzden kardeĢi onu terk etmiĢti. Artık o yalnız bir
adamdı ve bundan gayet mutlu olduğunu düĢünüyordu.
Fakat yeni taĢındığı yer ona çok dar gelmiĢti bu yüzden geniĢ bir apartman dairesine
taĢınmaya karar vermiĢti. Ama hiç istediği bir yer bulamadı. Bu yüzden köĢke taĢınmak zorunda
kalmıĢtı ve her köĢkün büyük bir bahçesi vardı. Bu köĢkü de diğerlerine göre bahçesi daha dar
bir alanda diye almıĢtı. ġimdi o bahçe bile çok rahatsız edici geliyordu bu zengine. Kalabalığı
seviyordu. Tabiat huzur ise ona çağ dıĢı gibi geliyordu. Bu yüzden bahçesini parka çevirmiĢti.
Kalabalığı görebilmek için...
Kendini kalabalıkta saklanıyormuĢ gibi hissediyordu bu yüzden seviyordu kalabalığı.
Sessizlik ve doğa ise onu gerçeklerle, hatalarıyla, zayıflığıyla yüzleĢtiriyordu. Birazda bu yüzden
sevmiyordu doğayı.
Bir gün alıĢveriĢ merkezine doğru yürüyordu. Bu günlerde hep bulanık görüyordu fakat
doktora gidecek zaman bulamıyordu. AlıĢveriĢ merkezinde kahve satan yere oturdu. Oradan bir
tane kahve aldı. Elindeki gazeteyi okumaya çalıĢıyordu fakat hiçbir Ģey anlayamıyordu. Gazeteyi
yerine koydu morali bozuk olarak evine geldi. BaĢı ne zamandır ağrıyordu. Ama o hiç
umursamıyordu kaç aydır. Neyse diye düĢündü. Nasıl olsa kitap okumaktan hoĢlanmazdı. ĠĢi
içinde bir imza atması gerekliydi o iĢi de çalıĢanları halledebilirdi. Bu yüzden çok umursamadı.
Ta ki bir ay sonraya kadar. Artık hiç göremediğini fark etmiĢti. Hemen yardımcılarının
yardımıyla arabaya bindirildi ve Ģoföre hemen hastane gidilmesi emredildi. Oradaki en iyi göz
doktoruna gidildi. Doktor bazı tetkikler yaptı ve meraklı bir Ģekilde hayret içinde zengine baktı.
Doktor “ Üveit hastalığınız olduğundan haberiniz var mıydı?” dedi ĢaĢkınlıkla. Zengin “ Evet
galiba bir aralar bana bu hastalıktan bahsetmiĢlerdi.” dedi umursamaz bir Ģekilde. Doktor “ O
zaman niye hiçbir doktor kontrolüne gitmediniz?” dedi ve devam etti “ ġimdi bunu ödeyeceksiniz
bayım. Hiçbir kontrole ve hiçbir tedaviye gelmemiĢsiniz doktorun çok önceden verdiği ilaçları
bile hiç kullanmamıĢsınız ve Ģimdi körsünüz efendim. Eğer isterseniz tedavilere baĢlayabiliriz
fakat iyileĢmeniz için az bir ihtimal bulunuyor. Bunu da bilesiniz!” dedi. Adam Ģok olmuĢtu. Nasıl
kör olabilirdi. Doktor devam etti “ Niye tedavilere gelmediğinizi anlamak istiyorum bayım.
Maddi sorunlarınız mı vardı?” dedi o giyimli kuĢamlı adama hiç sanmıyorum dercesine bakarak.
Zengin “ Halimden anladığınız gibi pek bir maddi sıkıntı çekmiyorum.” dedi küstahça. Doktor,
adama biraz bu hastalık hakkında bilgi verdi. Yapması ve yapmaması gerekenleri söyledi. Tedavi
için randevu verdi. Daha sonra zengin adam odadan ayrıldı.
Evde oturmaktan sıkılmıĢtı. Artık ne iĢ yapabiliyordu ne de baĢka bir Ģey. Kendini o
kadar zavallı hissediyordu ki ilk defa. Daha önce insanlar tarafından kral sayılırken Ģimdi
kendini ezilmiĢ yaĢamak için birine muhtaç böcek gibi hissediyordu. Yanında illaki hasta bakıcısı
vardı. Hasta bakıcısı olmadan bir yere gidemezdi. Bu onun için köle gibi bir yaĢamdı. Hasta
bakıcısı kuzeni Su idi. Kuzenini hiç aramamıĢtı anne ve babası vefat ettikten sonra. Fakat
kuzeni yine o iyi kalbine kanarak gelip yardım ediyordu bu adama, bu zavallı zengin kuzenine.
Ama Su„ya kardeĢi gibi davranıyordu. Asla ona hizmetçi muamelesi yapmıyordu. Bir gün Su
kuzenine bahçeye çıkmayı önerdi. Kuzeni ise “ Su bir daha bana böyle bir teklif yapma. Temiz
hava neyime lazım? Doktor dedi diye dıĢarı çıkacak halim yok. KarıĢma!” dedi. Su kırılmıĢtı
“KarıĢmalıyım! Senin iyileĢmeni istiyorum. Bu yüzden aĢağı inmeliyiz Batı.” dedi hafif bir
hiddetle. Batı itiraz etti “ Sen de o doğa hastalarından mısın? Her gün beni zorlayacak mısın
bahçeye inelim diye. Eğer öyleyse üzgünüm Su ama bu evde daha fazla durma!” dedi sinirle. Su
“ Peki Batı. Dediğin gibi olsun. Hiç ısrar etmem bir dahaki sefere.” dedi ağlamaklı bir sesle.
Kuzenini yatağına götürdü ve odasına çıktı.
AkĢama doğru uyandı Batı. Uyku tutmamıĢtı bir türlü... Kendinde bir eksiklik hissediyordu.
Sanki bütün yaĢamı boyunca yaptığı ama Ģimdi duyumsadığı bir eksiklikti sanki. Su ile
tartıĢtığından beri böyle hissediyordu. Görememek çok kötü bir Ģeydi. Penceresinden son bir
kez bakmak için nelerini vermezdi. Bir zamanlar küçümsediği insanları aslında sevdiğini ve onlara
özendiğini hatırladı. Ne kadar mutluydular... Bitkileri hatırladı. Güzel limon ağacı ne kadar saf
duruyordu onların arasında. Arkadaki kırlara benzeyen bahçesini hatırladı. Papatyalar nasıl
Ģefkatle gülümsüyorlardı ona. O ise sanki tabiat ona kötü bir Ģey yapmıĢ gibi yaĢamı boyunca
çiçekleri ağaçları sevmiyordu. Bunun kendini nasıl alçalttığını bir düĢündü. Ġçinde doğa sevgisi
olmayan bir insan nasıl insandan sayılabilirdi? ġimdi bunun için gözlerinden yaĢlar süzülüp
duruyordu. O kadar zaman taĢ gibi yaĢamıĢtı, bir heykel gibi. Ailesini kaybettikten sonra
yaĢama küsmüĢtü kendini kurtarmak için hiçbir Ģey yapmamıĢtı. Oysa doğayla bütün olup
yenebilirdi tüm zorlukları. Tabiatın açtığı kucağa gidebilir böylece ince ruhlu biri olurdu Ģimdiki
gibi duygusuz değil. Ġç geçirdi. Eğer bir insan gül bahçesindeki güllerin sıra sıra renklerine göre
uyumla yerleĢmesini görmediyse bir Ģeyin güzel olup olmadığını kıyaslayamazdı ki! Bunları
düĢünerek yatağına döndü. Artık bir doğaseverdi.
Sabah erkenden uyandı. Ne kadar enerjik gözüküyordu ve ne garipti ki yüzü gülüyordu.
Kahvaltısını bahçede yapmak istediğini söyleyip sofrayı bahçeye kurdurtmuĢtu. Su da erkenden
uyanmıĢtı. Kuzenini ĢaĢkınlıkla izliyordu. Sanki biri Batı‟yla kiĢilik değiĢtirmiĢti. Hani o temiz
havadan nefret eden kuzeni nerdeydi? Aslında bu onun için daha iyiydi. Çünkü Su‟da doğayı çok
seviyordu. Kuzeni sayesinde onunda içine bir enerji dolmuĢtu sanki. KoĢarak kahvaltıya geldi
mutlulukla sandalyesine oturdu. Kuzeni ona gülümsedi. Batı “Çok gürültücüsün. Bu yüzden nerde
olduğunu anlıyorum” dedi sırıtarak. Kuzeninin gülmesini özlemiĢti çocukken ne kadar çok gülerdi ama
Ģimdi yeni yeni baĢlamıĢtı gülmeye. Ama boĢ bakıyordu artık. Tedavilere gidiyordu ama doktor açık
açık “ Kurtulması imkânsız gibi bir Ģey. Ama yinede getirin siz. ġu günlerde tedaviye cevap veriyor
gibi ama iyileĢmesi için çok uzun zaman beklememiz gerekebilir” demiĢti. Batı‟nın gözleri açılsın ne
çok isterdim diye iç geçirdi. Sonra ise kahvaltısına baĢladı. KuĢ cıvıltıları onu rahatlatmıĢtı.
Bahçede oturup keyif yaptıktan sonra Batı “Hadi benle beraber yürü Su” dedi. Su
ĢaĢkınlıkla bu teklifi kabul etti. Bahçede yürürlerken Su dayanamadı “Batı neden böylesin? Eskiden
temiz havayı hiç sevmezdin. ġimdi sevmenden mutluyum yanlıĢ anlama ama... Ne oldu yani? Ne
değiĢti?” diye sordu. Batı “Haklısın eskiden doğayı sevmezdim ta ki beni bu karanlıktan
çıkaracağını fark edene kadar. Anlamıyor musun ne demek istediğimi? KuĢlar kulaklarım, güneĢ
gözlerim, bitkiler ellerim gibi. Sanki hepsi bir olmuĢlarda bana kucak açmıĢlar gibi. Sanki onlardan
nefret etmemin cezasını beni çok severek vicdan azabı çektirerek ödetiyorlar gibi! Onlara hep
bağlıymıĢım da bu güzel bağı yeni anlamıĢım gibi. Ailemi kaybettikten sonra her Ģeyden
vazgeçmiĢtim. Hiçbir kurtuluĢ yolu aramadım. Hayatımın çoğunu acınası bir Ģekilde geçirdim. Adeta
ressamın elinden çıkmıĢ hüzünlü bir tablo gibiydim. Ne yaparsan yap yinede gülemez eğlenemezdim.
Bunu yaĢam biçimi haline getirmiĢ gibiydim. O zamanlar yaĢamımdan hiç memnun değildim. Ailemi
kaybettiğimde daha küçüktüm bunu sende biliyorsun. Bu büyük travma sonrası artık yaĢamamın
hiçbir anlamı kalmamıĢtı. Belki insanlar bana acır veya bana yardım ederlerdi. Olmadı... Fakat bir
Ģey öğrendim. Kendine değer vermeyen insana baĢkası hiç değer vermez. ĠĢte ben bu değeri
doğada buldum. Bana ailemden sonra ciddi olarak değer veren ve beni evlatlık edinen doğaydı
sanki!” Diye bitirdi konuĢmasını. DuygulanmıĢtı. Su da öyle... Su “Hadi eve gidelim” diyerek
kuzenine yardım ederek eve geldiler.
Orada çalıĢan sevimli bir bayan “Bir Ģirketin müdürü sizinle konuĢmak istiyormuĢ Batı Bey”
dedi. Batı Su dan numarayı çevirmesini istedi. Bir erkek sesi telefona cevap verdi. Ses “Kimle
görüĢüyorum? Batı bey olabilir mi? Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?” dedi makineli tüfek
gibi. Batı tane tane “Evet Batı Bey‟le görüĢüyorsunuz. Demin beni aramıĢsınız. Asıl ben size nasıl
yardımcı olabilirim?” dedi. Ses “Daha önce bize baĢvurmuĢsunuz efendim. Burada yazan bilgilere
göre yaklaĢık 5 ay önce evinizin bahçesini yıktırmak istiyormuĢsunuz. Aslında size daha önce haber
verecektik ama bazı karıĢıklıklardan dolayı bu biraz geç oldu. Ġsterseniz hemen oraya yıkım
araçlarımızı gönderebilirim. Bildiğiniz gibi bunun parasını çok önceden ödemiĢtiniz. Hemen
gönderiyorum yıkım aracını Ģu an müsaitseniz.” dedi. Batı öyle kalakalmıĢtı. Evet, her Ģeyi
hatırlıyordu. Belki iptal edebilirdi. Paranın onlarda kalması hiçte önemli değildi. Batı “ġu an
müsaidim de ben o iĢi iptal ettirmek istiyorum. Param sizde kalabilir o problem değil. Ama ben
bahçemi yıktırmaktan vazgeçtim.” dedi. Ses “Üzgününüm öyle bir Ģansınız yok. Biz o kadar
müĢteriyi sizin için bekletmedik. Biz her müĢteriye bir ay veririz. Bir ay boyunca o müĢteri ile
uğraĢırız. Zaten Ģu an Türkiye‟nin en ünlü kuruluĢlarındanız fark ettiyseniz. Sizi bu kadar
bekletmemizin nedeni bu! Bizden kaç sene sonraya randevu alan var biliyor musunuz? Paranız bizde
kalamaz bu yasalarımıza aykırı. Ama para iadesi yapamam o da yasak. O kadar iĢlem yapıldı ve
Ģuan müsait olduğunuz için arabaları gönderiyorum. Eğer isterseniz size bir hafta verebilirim.
Yıktıracak baĢka bir yer bulursunuz!” dedi kızgınımsı alaycımsı bir ses tonuyla. Batı ĢaĢırmıĢtı.
Belki baĢka bir yol bulurum diye düĢünerek bu iĢi bir hafta sonraya erteledi ve odasına kapandı.
DüĢünmeye baĢlamıĢtı.
Belki bir arsa alabilirdi sonra oraya ev inĢa ederdi ama bu çok uzun bir iĢti. Villa satın
aldığında ise o kadar bahçe falan yine harap olacaktı. Belki bu köĢkün bahçesi sağlam kalacaktı
ama o güzel villa ise dazlak bir alana dönüĢecekti. Bu da olmazdı. Belki bir apartman satın
alabilirdi ama bu günlerde öyle bir yer bulmak imkânsızdı. Çok endiĢelenmiĢti ve Su‟yu yanına
çağırıp konuyu ona anlattı. Su ise kırgın bir sesle “Burayı ne zaman aramıĢtın. Yeni değil mi?
Bana oyun oynamıyorsundur inĢallah!” dedi kızgınlıkla. Batı “Hayır gerçekten. Sana asla böyle bir
Ģey yapmadım yapmayacağım! Eğer öyle olsaydı senden yardım ister miydim? Saçmalama lütfen ve
bana yardımcı ol. Göremesem de her defasında onların eksikliklerine dayanamam. Güllerin gel
ortamıza otur diyen yaprakları, papatyaların o kendine has değiĢik kokularını duymadan dıĢarı
çıkmak ne iĢime yarayacak? Lütfen yardımcı ol bana!” diye inledi. Su “Bak bir fikrim var. Eğer
biz bu çevrecilerin grevlerine ve protestolarına katılırsak, sen onlara maddi destekte bulunursan
böylece mahkemeye bütün çevreciler olarak dilekçe yazarsak belki orayı kapattırabiliriz! Zaman
kazanmak içinde bir aylığına yurt dıĢına falan çıkacağını söyleriz bizim sıramıza baĢka birine
vermelerinin gelecek aya ertelemelerini isteyelim. Böylece zaman kazanırız. Bu eylemlere destek
veririz. Ben bir aralar bu eylemlere katılırdım. Ben bir doğaseverdim ama galiba senin yanına
geldiğim ilk aylar bu özelliğimi kaybettim.” dedi sitemle. Batı “TeĢekkür ederim Su. Gerçekten
çok yardımcı oldun. Bunun sayesinde bu bahçeyi kurtaracağız!” dedi.
Su kuzenini yatağa yatırdıktan sonra saatine baktı. Daha erkendi saat. Tam o sırada
telefon çaldı. Batı‟nın göz doktoru arıyordu. Su merakla telefonu açtı. Herhalde Batı‟nın gözleri
tedaviye hiç tepki vermemiĢ olduğundan dolayı bir daha tedaviye gelmelerine gerek olmadığından
bahsetmek için aramıĢtı. Telefonu gönülsüzce açtı. Su “Buyurun ne istemiĢtiniz?” diye sordu. Göz
doktorunun sesi inanılmaz berrak ve heyecanlıydı. Doktor “Batı Bey‟in gözleri mucize Ģeklinde
tedaviye yanıt veriyor. Çok kısa bir sürede iyileĢebileceğe benziyor!” dedi sevinçle. Su büyük bir
sevinçle kuzenine haber vermeye gidecekti ama sonra vazgeçti. Ya iyileĢmezse... o zaman bu çok
büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı olurdu. Göz doktoruna teĢekkür ettikten sonra telefonu
kapatıp odasına çıktı.
Odasında internetten yapılacak doğa ve çevremizi koruma eylemleriyle ilgili bilgi topladı. Ġki
gün sonra yapılacak bir eyleme katılabilirlerdi. Sonra TEMA Vakfının sitesine girdi ve
araĢtırmalarını oradan sürdürdü. Bir sürü bilgisi vardı artık bu konuda. BiyoçeĢitlilik, toprak
kirliliği, dünyamızın durumu, çölleĢme ile mücadele vs. daha önce hiç böyle bir araĢtırma
yapmamıĢtı. Sanki dünyanın gizlenen gerçekleriydi bunlar! Akan Ģelalenin gürleyiĢi, çöllerin sessiz
hırıltısı... ġu an hangi siyasal hangi ekonomik durum bu tehlikenin önüne geçebilirdi?
YaĢayamadığımız bir dünyada paranın olması kime ne fayda! Buna rağmen yine herkes parayı mı
düĢünüyor yoksa! Eğer dünyamız bu duruma geldiyse, eğer ekonomi, dünyamızın yaĢam alanımızın
yok olmasından daha önemliyse biz çevre çevre diye boĢuna uğraĢmıĢ olmaz mıyız? Ama yine de
bu saçmalıklara inat vazgeçmeyecekti. “Vazgeçmemeliyim çünkü ben bir doğaseverim ve bu dünya
yok olmadığı sürece dünyadan daha önemli hiçbir Ģey olmadığına inanacağım!” diye bir çığlık
kopardı içinden. Yarın kuzeniyle konuĢmak için can atıyordu. Hemen yatağına girip “Acaba bu
dünyanın sonu ne olacak” diye ciddi ciddi düĢünmeye baĢladı. Bu düĢünce onu yormuĢtu ve derin
uykulara dalmıĢtı.
Sabah kalktığında gayet enerjikti. Hemen kuzeninin yanına gitti. Su “Biliyor musun birkaç
tane yürüyüĢ buldum bile doğa için. Eğer istersen katılabiliriz. BağıĢ yaparsan seni gazetelere
çıkarırlar belki. Böylece adını duyurur, hem de çok iyi bir çevreci olursun. Ayrıca o yıkım yeri
midir, fabrika mıdır her neyse iĢte oradan da kurtuluruz! Eğer bahçen küçük olsa belki o kadar
umursamazsın ama yıktırmak istediğin alan küçük bir koruya benziyor. O kadar yere sen kıysan
ben kıyamazdım zaten!” dedi hiddetle. Batı “Evet haklısın. Ben o yürüyüĢlere katılmayı çok
isterim. Destek vermek istediğim bir konuda sesimi duyurmak için böyle bir davranıĢta bulunmak
çok güzel ve etkileyici. Dikkate alınmaması imkânsız! Daha önce bir taĢ gibi yaĢadığımı bu olayda
kanıtlıyor. Gazete okumayı severdim ama kötü olan ise ne okuduğumu bilmezdim!” dedi. Su
gülümsedi kuzeninin bu acınası durumuna. Sonra doğayı seyre daldı. O uğur böceği nasıl da güzel
uçuyordu. Sanki konduğu her çiçeğe uğur, Ģans, mutluluk ve renk getiriyordu! Gül bahçesine
döndü. O rengârenk güllerin birbirlerine ne kadar imrenerek baktıklarını gördü. Oysa hepsi
birbirinden güzeldi! O kenardaki iri ve güzel papatyalara baktı. Diğer tarafta ise daha küçük
boylu papatyalar vardı. Aslında o küçük boylu papatyalar daha çok ilgisini çekti. “Küçükken hangi
çocuk kırlara gittiğinde bir demet papatya toplamak için uğraĢıp annesine hediye etmek için
çabalamaz ve hangi çocuk ilk gördükleri, ilk olarak tanıdıkları, o beyaz yapraklı çiçeği unutabilir?
Hangi çocuğun hayali değildir yolda durup papatyaların arasında sonsuz mutluluğa uzanmak?” diye
aklından geçirdi. Sonra rengârenk menekĢelere baktı. O kadar göz alıcıydılar ki! Renkleri insanı
cezbediyordu ama sanki bu güzellik gözleri yoruyordu. Yinede o rengârenk bahçede çok etkileyici
duruyordu. O mor sümbüller ise tek kelimeyle müthiĢtiler. O güzel bahçenin aksesuarı takısı
gibiydiler. Güzel, etkileyici ve önemli! DüĢünceleri arasında kaybolmuĢ, usulca göz kapakları
kapanmıĢtı ve uykunun derinliklerine dalmıĢtı.
Uyandığında karĢısında Batı vardı. Batı “Bu günde bir eylem bir yürüyüĢ varmıĢ. Bazı
arkadaĢlara sordurup soruĢturttum. Hadi ben hazırım bugün ki yürütüĢe gidiyoruz” dedi. Su
ĢaĢkınlıkla evet, diyebildi ancak. Hemen hazırlandı yürüyüĢe gitmek üzere. ġoförleri onları
yürüyüĢün olduğu yere bıraktı. Batı gözlerinde bir problem yokmuĢçasına rahat ilerliyordu. Elbet
Su‟yun da yardımıyla. Sonra Su hazırladığı pankartlardan birini kendi taĢıyordu, diğerini kuzeni
taĢıyordu. Sonra grupça söylenen sloganlara katıldılar. Öyle kendilerinden geçmiĢlerdi ki
ellerinde pankartları coĢkuyla sallayarak, sloganları tüm güçleriyle söyleyerek, ayaklarına inen
kara sulara aldırmadan yürüyorlardı. Bunda duydukları ise mutluluktu. Mutluluk o kadar ağır
basıyordu ki yaĢanılan o boğaz ağrısını, ayaklarınızın kopmuĢ hissini, ellerinizin tutulmasını hiç
hissettirmiyordu sanki. Doğa için verilen bu mücadele bütün doğayı kurtaracak gibi
düĢünüyorlardı. Ne kadar haklı bir düĢünce. ġunu yapsak ne olur, yapmasak ne olur düĢüncesi
kadar yanlıĢ bir düĢünce olduğunu sanmıyorum. Eğer o küçük Ģeyler birikmese büyük Ģeyler nasıl
olur? Kısaca damlaya damlaya göl olur hesabı. Zaten bu inançlı Türk insanları sayesinde
kurtarırız ülkemizi. Bu doğaya tutkuyla bağlanmıĢ, doğanın dünyamızın önemini anlamıĢ, küresel
ısınmanın ciddi olarak boyutunu öğrenmiĢ, iyi insanlar sayesinde...
Eve geldiklerinde periĢandılar ama olmasını istedikleri bir konuya destek vermiĢlerdi ve bu
onları çok sevindiriyordu. Su “Batı yarında bu eylemin daha resmi ve toplantıya benzeri var.
ArkadaĢım bize iki bilet buldu. Ġstersen gidebiliriz. Çok yorulmam dersen. Zaten oturma yerleri
var. Söz alıp o fikir hakkında o düĢündüklerini söyleyebiliyorsun. Dedim ya daha çok toplantı
gibi. Basında gelecekmiĢ büyük ihtimalle. Gidelim mi ne dersin?” dedi. Batı “Elbette gidelim. Bu
müthiĢ bir fikir. Hem basında oradaysa fikrimizi çok iyi anlatabiliriz!” dedi büyük bir heyecanla.
O güzel korunun yıkılmamasını o kadar çok istiyordu ki... O zamanlar yaĢamın güzelliklerinden
anlamadığı için böyle bir Ģeye karar vermiĢti. Ama Ģu an bu kararından çok piĢmandı karar
değiĢtirmiĢti. Zaten parayı da geri istemiyordu ama iptal edemeyiz diyorlardı. Sonra uyumaya
gitti. Yarını düĢünüyordu.
Yarın gelmiĢti. Üstüne Ģık bir takım elbise giydi çünkü bu çok büyük bir direniĢ olacaktı ve
Ģık olmak zorunda hissediyordu kendini. Su da çok Ģık giyinmiĢti. Beyaz bir etek ve ceket
giymiĢti. Siyah bir gömlek vardı. Çok uyumlu olmuĢlardı. Hemen o toplantının olduğu yere
geldiler. Büyük ve ferah bir salondu. Ayrıca tıklım tıklım doluydu. Hemen önlerdeki ayırtılmıĢ
yerlerine oturdular. Batı merakla “Herhalde buraya yer bulmak için bayağı uğraĢtın veya biri
yerini iptal etti. ArkadaĢın bu bileti sana ne zaman buldu? Bu kadar kısa sürede böyle güzel bir
yer bulmak ilginç” dedi. Su utangaç bir gülümsemeyle “Aslında ben bu biletleri 2 ay öncesinden
aldırtmıĢtım arkadaĢıma. BaĢka biriyle gidecektim. O kiĢinin iĢi çıkınca boĢta bir biletim vardı
böyle bir olay olunca da senle gitmeye karar verdim.” dedi. Batı “ Bana niye yalan söylediğini
çözemesem de önemli değil. Sonuçta buradayız ve bir amaç uğrunda ciddi bir uğraĢ vereceğiz.
Bu bizim için çok önemli. Hadi diyeceklerimizi bir kafamızda toplayalım” dedi. Ġkisi de susmuĢ
düĢünüyorlardı.
Sonra bir sunucu geldi sahneye. Bir sürü bilgi verdikten sonra baĢka konuĢmacılarda bu
konuda bilinçlenmemiz hakkında konuĢtular. Sonra sıra soru sormaya geldi. Bir sürü sorular,
sorular, sorular... Sıra konuĢma yapıp Ģikâyetleri dinlemeye gelmiĢti. Batı söz aldı “Ben size
biraz uzun bir olayı anlatmak istiyorum. Ben ailemi küçük yaĢta kaybettim. Bunun acısıyla kaç
senedir yaĢıyorum put gibi. Acıyı hissetmiyor, yaĢam belirtisi göstermiyor gibiydim. Ayrıca bir
göz hastalığım vardı. Uzun bir süre sonra gerekli doktor kontrolüne gitmediğim için kör kaldım.
O an yaĢamdan kopmuĢtum. Beni yaĢama bağlayan tek Ģeyin, aldığım her nefesin,
hissettiğim her Ģeyin, o bana inanılmaz zevk veren tek Ģeyin doğa olduğunu, her Ģeyin tabiat
için olduğunu öğrendim. Belki görmedim! Ama yine de daha iyi tanıdım tabiatı. Daha fazla
hissettim. O sıcak havada kelebeklerin göklerde süzülüĢlerini hayal ettikçe içim ısındı, o
menekĢelerin ılık meltemde nasıl dans ettiklerini düĢündükçe yüzümü daima bir gülümseme
alıyordu, o ağaçların hıĢırtısı benim için hiçbir Ģeye değiĢilmez bir ezgiydi! Ne yazık ki bundan
yaklaĢık bir 6 ay önce o bahçemden nefret ederdim. O yüzden bir yıkım Ģirketini aramıĢtım ve
onlardan randevu istemiĢtim ve 5 ay sonraya randevu vermiĢlerdi bana. Fakat zaman geçtikçe
doğanın değerini anladım ve bu fikrimden vazgeçtim. Önceden parasını ödemiĢtim. Ama önemli
değildi para onlarda kalabilirdi. Fakat onlar böyle bir Ģansı olmadığını söylemiĢlerdi. Onları
ancak bu kadar bekletebildik. En azından biz vazgeçtik ve böyle olsun istemiyoruz ama bizi
zorluyorlar. Ne yapabileceğimizi söyleyip bize yardımcı olun lütfen!” dedi. Görevliler ellerinden
geleni yapacaklarını söylediler. Sonra Su konuĢmak istediğini söyledi. Su “Evet, ayrıca diğer
konuĢmacılarında söylediği gibi dünyamız bir uçuruma sürükleniyor. Hiç durmadan çöl olmaya
bir adım daha yaklaĢıyor. Bir damla su, birazcık yağmur, daha az deodorant kullanımı bile ne
kadar önemli küresel ısınma için! Bu kadar önemli bir konu yine de hala en gözde konu değil.
Hala dünyamızda birinci konu olarak tartıĢılmıyor. Siyasi veya ekonomik haberler medyayı
daha çok meĢgul etmekteler. Eğer bu medya dünyanın yok olmasını umursamıyorsa... Neyi
tartıĢıyoruz?” dedi. Kuvvetli bir alkıĢ koptu. Sonunda toplantı sona erdi ve evlerine gittiler.
Hala oyalayıp ertelemeye çalıĢıyorlardı yıkım iĢini ve haber bekliyorlardı.
BĠR YIL SONRA...
Evlerinin bahçeleri sapasağlamdı. Firmayla ilgili yasal iĢlem baĢlatılacağı söylenmiĢti.
Firma hemen fikir değiĢtirmiĢti ve Ģu an bahçeleri sağlamdı. Yaptıkları bağıĢlar sonrası
medyada daha fazla bu konuyla ilgili haber yapılmaya baĢlanmıĢtı. Artık onlar çok iyi bir
doğaseverdi ve en önemlisi... Batı gözlerine kavuĢmuĢtu! Artık görüyordu! YaĢamı güzellikleri.
Çok büyük bir arazi almıĢtı ve orayı park yapmıĢtı. Her Ģey güzeldi, herkes mutluydu. Su ise
kuzeniyle beraber yaĢamaya devam etti. Aslında bu mutlu hikayenin dönüĢ noktası ise yine
doğaydı!
-SON-
ÇEVRE TĠMLERĠ
BUSE OZEL (4-A)
ALĠAĞA GAZĠ Ġ.Ö.O.
Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beĢiğini tıngır
mıngır sallar iken. Ġp koptu, beĢik devrildi. Anam kaptı maĢayı, babam kaptı meĢeyi,
döndürdüler dört köĢeyi. Dar attım kendimi dıĢarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara. Bir
at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye… PadiĢahın
topları ateĢe baĢladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım,
Edirne‟ye yettim. Selimiye minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni
tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket
inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala baĢlayalım…
Eski zamanlarda yaĢayan Azra adında on yaĢında, sarı saçlı, uzun boylu bir kız
varmıĢ... Okula gidermiĢ Azra, dördüncü sınıfa gidiyormuĢ ve derslerinde çok baĢarılı imiĢ.
Azra' nın bu durumundan ailesi çok hoĢnutmuĢ… Azra ve ailesi Ġstanbul denilen olağanüstü
güzellikte bir Ģehirde yaĢarmıĢ... Azra, çevreye karĢı bilinçli biriymiĢ. En ufak bir çöp
görsün çok sinirlenir ve hemen çöpü çöp kutusuna atarmıĢ. Yere çöp atan birini gördüğünde de
sinirlenir ve çöpü yerden alarak çöpe atar ve çöpü yere atan kiĢiyi uyarırmıĢ… Bu davranıĢı,
ailesini ve öğretmenlerini memnun edermiĢ... Azra' nın çevreye karĢı olan bu duyarlılığı
herkesi mutlu edermiĢ... Onun en büyük destekçisi dedesi imiĢ… Dedesinin evi küçük bir
yerleĢim yeri olan ġirince‟ deymiĢ. Azra, oraya gittiğinde ferahlar ve oradaki insanların kendi
yaĢadığı yer olan Ġstanbul‟ da ki insanlardan daha bilinçli olduğunu düĢünürmüĢ. Azra,
zamanının çoğunu diğer çocuklar gibi oyun oynayarak değil de gözlemler yaparak geçirirmiĢ.
Fen ve teknolojiye de meraklı olan Azra, gözlemler yaparmıĢ… Azra, aynı zamanda çok kitap
okur ve çevre kitapları okumayı daha çok severmiĢ...
Azra'nın annesi Aysun Hanım mimar, babası Emrah Bey ise beyin cerrahıymıĢ. Ġkisinin
de iĢleri çok yoğunmuĢ.. Azra' lara ara sıra dedesi gelir ve onlarla kalırmıĢ. Dedesiyle kaldığı
zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamazmıĢ Azra. Beraber gezerlermiĢ. Dede torun çok iyi
anlaĢırlarmıĢ.
Günlerden bir gün Azra, dedesi ve ailesi piknik yapmaya gitmiĢler ve çok eğlenmiĢlerdir.
Piknikten dönerken yolda insanların ateĢi söndürmeden gittiğini fark etmiĢler ve hemen onları
uyarmıĢlardır
- Beyfendi, bu ateĢi söndürmemiĢsiniz; fakat bu ateĢ tutuĢarak bu ormanı bile
yakabilir demiĢ Azra..
- Bundan sana ne! Ġstediğimi yaparım. Sana mı soracağım? diye cevap vermiĢ..
- Peki herkesin böyle yaptığını düĢünün. Bütün ormanlarımız böylece yok olabilir diyerek
kızmıĢ Azra.
- Bana ne ne olursa olsun! demiĢ adam..
Azra ve ailesi piknikten dönerken bir duman fark etmiĢler ve itfaiye arabası ormana
doğru gidiyormuĢ. Ertesi gün haberi almıĢlar. Orman yanmıĢ. Sırf O adam yüzünden… Azra ve
dedesi bunu duyar duymaz karakola gitmiĢler ve adam ile önceki gün yaĢadıklarını anlatmıĢlar.
Adam bulunmuĢ ve cezasını çekmiĢ.
Bir gün apartmanın yöneticisi evin önündeki ağacı kesip oraya bir kulübe yapacak imiĢ.
Bunu öğrenen Azra ve dedesi hemen yöneticiyle konuĢmuĢlar ve kulübeyi baĢka bir yere
yapabileceklerini ama buraya yaparlarsa ağaca yazık olacağını ve kesmemeleri gerektiğini
anlatmıĢlar. Böylece kulübe baĢka bir yere yapılmıĢ ve güzelim ağaçcık kesilmekten kurtulmuĢ.
Azra, bir Çevre mühendisi olmak istiyormuĢ. Kendine bu mesleğin yatkın olduğunu
düĢünüyor, dedesi de ona katılıyormuĢ.
Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek;
soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide
gide bir arpa boyu yol gitmiĢim!..
Aradan yıllar mı ne yıllar geçmiĢ..On iki sene geçmiĢ. Azra büyümüĢ ve yirmi iki yaĢına
gelmiĢ. Azra, okulunu okumuĢ ve çevre mühendisi olmuĢ ama hayatında büyük kayıplar da
olmuĢ. Dedesini kaybetmiĢ ve öyle çok üzülmüĢ ki sanki her Ģeyin altında ezilmiĢ gibi
hissetmiĢ.
Çok iyi bir Çevre mühendisi olan Azra, hala bir çevreci olmaya devam ediyormuĢ
ve çeĢitli araĢtırmalar yapıyormuĢ... Yirmi altı yaĢına geldiğinde evlenmiĢ. Doruk adında
bir oğlu olmuĢ ve Azra, oğluna çevre bilinci aĢılamaya çalıĢıyormuĢ ama oğlu bir çevre
mühendisi değil de bir avukat olmak istiyormuĢ. Azra, buna sevinerek;
- Oğlum üzülecek bir Ģey yok, ben sana çevre mühendisi ol, demiyorum. Ġstediğin
meslek ne ise o mesleği seçmelisin ama biliyorsun ki çok çalıĢacaksın. ġimdi bana söz ver
artık derslerine daha sıkı çalıĢ ama sakın çevreciliği unutma. Yoksa bozuĢuruz tamam mı?
demiĢ.
- Peki söz demiĢ oğlu Doruk..
Azra‟ nın kocası Ahmet Bey de Azra gibi çevreci bir insanmıĢ. Ahmet Bey, bilgisayar
mühendisiymiĢ.
Doruk yedi yaĢına gelmiĢ ve 1. sınıfa baĢlamıĢ ve annesinden bile daha bilinçli bir
çevreci olmuĢ. Okulda öğretmenleri Ona hayran kalmıĢ. Anneannesi ve dedesi onun Azra‟ ya
çektiğini söylemiĢ. Dedesinin yerinde de Azra‟ nın olduğunu söylüyorlarmıĢ. Azra ve ailesi
hafta sonları ġirince‟ deki eve gidip vakit geçirirlermiĢ.
Doruk sekiz yaĢına gelmiĢ. Doruk‟ ların okulunda çevre ile ilgili bir kompozisyon
yarıĢması varmıĢ. Doruk‟ ta bu yarıĢmaya katılmıĢ. ĠĢte Doruk‟ un kompozisyonu;
Çevre deyince aklımıza yaĢadığımız yer gelir. Beninm aklıma ise annem, annemin
dedesi, babam ve ben gelirim. Çünkü biz “ÇEVRE TĠMLERĠYĠZ” !
Annem küçüklüğünde çevre bilinci aĢılanmıĢ bir çocukmuĢ. Oda Ģimdi aynısını bana
aĢılıyor. Yerde gördüğümüz en küçük çöpleri bile alırız ve yere çöp atanları uyarırız. Büyük
dedemden kalan eve gittiğimizde çok güzel, temiz bir çevre görürüz. Oradaki insanlar
Ġstanbul‟ daki insanlardan daha bilinçli.
Annemin en önemli destekçisi dedemmiĢ. Ama on altı yaĢındayken kaybetmiĢ. Benim en
büyük destekçim ise annem. Ġnanmayacaksınız ama annem ve dedesi bir orman kurtarmaya
bile çalıĢmıĢ.
Genel olarak çevre deyince ilk akla gelenler;
Kirlilik,
Erozyon,
Küresel ısınma vb.
KeĢke çevre deyince aklımıza doğa, temizlik, bitki, çiçek, hayvan gelse... Ne yazık ki
bu ülkede bu mümkün değil. Her ne kadar bazı insanlar bunu yapmaya çalıĢsa da herkes
yapmadan olmuyor. Uyandığımızda çiçek kokuları duymak varken egzos dumanı ile uyanıyoruz.
Bu güzel yaĢamı değerlendirememek çok kötü bir sorun. ġimdi sizlere sesleniyorum.
“ARKADAġLAR GELĠN EL ELE VERELĠM, ÇEVREYĠ TEMĠZLEYELĠM !..”
Doruk‟ un kompozisyonu birinci olmuĢ. Sonra okullarında bir kampanya baĢlamıĢ. Çevre
Timler grubu kurulmuĢ. Bundan sonra okullarında çevre timleri olacakmıĢ...
Doruk annesi gibi çok baĢarılı bir öğrenci olmuĢ, o da tıpkı annesi gibi çok kitap
okurmuĢ ve çevre kitaplarını çok severmiĢ. Yaz tatilinde ġirince‟ ye giderlermiĢ. Denize
girer, araĢtırma yaparmıĢ, kitap okurmuĢ...
Aradan beĢ sene geçmiĢ. Doruk, büyümüĢ on üç yaĢına gelmiĢtir... Hayatın tadını,
çevre ile ilgilenerek çıkarırmıĢ. Sizce de en iyisini yapmıyor mu?
Doruk artık büyümüĢtür... Yirmi iki yaĢına gelmiĢtir... Hukuk bölümünde okulunu
birincilikle bitirmiĢ. Sonra çok adaletli bir avukat olmuĢ… ĠĢte size Onun bir Ģiiri;
AĞAÇLAR SEVĠLMELĠDĠR
Tüm ağaçlar sevilmek ister,
Sulanmak ister.
Onlara zarar vermemizi değil, Korumamızı ister.
Gerçekten güzel değil mi? Söyleyeyim Doruk Ģimdi aynı zamanda bir Ģair ve bütün
ailesi gibi
O da bir “ÇEVRE TĠMĠ…”
Yağmur yağdı... GüneĢ açtı... Gökten üç elma düĢtü... Biri masalı anlatana... Birisi
dinleyene... Ya biri kime?
Tabii ki de masalın kahramanına...
SUSUZ YAġANMAZ
5-A SINIFI ÖĞRENCĠLERĠ
ALĠAĞA PETKĠM Ġ.Ö.O.
Su perisi denize düĢen yağmur damlalarının sesiyle uyandı. Minik bir su damlacığı
kapısını çalıyordu. Denizin kapısı büyülü bir girdap gibi açıldı ve su damlacığı denizin tuzlu
sularına karıĢtığı anda aniden duyduğu bir sesle irkildi. Bu, su perisinin sesiydi. Su perisi, “Hey
su damlacığı!bana bir iyilik yap.” diye gürledi.Su damlacığı, “Tabii güzel su perisi, senin için ne
yapabilirim?”dedi. Su perisi, “Hemen buradan git!” diye bağırdı. Su damlacığı ürkek ve çekingen,
“Peki neden?” diye sordu. “Bir derdin varsa, bana anlatabilirsin.” dedi arkasından. Su perisi
yaptığına piĢman, sakin bir sesle, “Seni korkuttuysam özür dilerim.Aslında ben kötü değilim fakat
bu pis denizde kin ve nefreti öğrendim.Bizim soyumuzda ne pislik ne de kötülük vardı.Biz çok iyi
varlıklardık.Annem eskiden, yaĢadığımız ülkede herkese yetecek kadar suyun olduğunu ama bir
gün bulutlar tarafından yok edildiğini anlatırdı.Ondan dolayı bulutları sevmiyorum.”Su damlacığı,
“Ama ben bulutları çok seviyorum; çünkü onlar sayesinde var olabiliyorum.” dedi.
Su perisi:
-Bunlar öyle senin bildiğin gibi bulutlar değillerdi.Kimyasal maddelerle kirlenmiĢ,zehir
saçan bulutlardı ve bir gün zehirlerini dünyaya boĢalttılar.Bütün sular kirlendi;içindeki asitler
yüzünden tüm canlılar zarar gördü.
Su damlacığı ĢaĢırarak:
-Ama tüm bunlar bulutların suçu değil ki!dedi.Tam o anda bulutlar güneĢin önünden
çekildiler ve su damlacığı buharlaĢıp yok oldu.Su perisinin kafası duyduğu son sözlerle çok
karıĢmıĢtı.Bugüne
kadar
aslında
bütün
bunların
insanoğlunun
suçu
olduğunu
hiç
düĢünmemiĢti.Daldığı derin düĢüncelerden duyduğu gürültülerle sıyrıldı.Gürültülerin geldiği yöne
baktığında bir sürü iĢ makinesinin koyun kıyısında çalıĢtığını gördü.Bütün bu olup bitenleri üzüntülü
bakıĢlarla izledi az ilerde takım elbiseli iyi giyimli iki adamın konuĢtuğunu gördü.
-Bu araziye inĢaat izni verdiğin için sağ ol. Hem deniz kıyısında hem de ağaçlık arazinin
yakınında diyordu uzun boylu, orta yaĢlı olan.
Su perisinin duyduklarından dolayı yüzü asıldı.Zaten pis olan ülkemi insanoğlu yok etmek
için uğraĢıyor.Biz Ģimdi nerede yaĢayacağız !En iyisi onları on yıl sonraya götürüp,neler olacağını
anlatmak.
Ama bunu tek baĢıma yapamam ki.Su damlacığı bana küstü.Ondan yardım
isteyemem.Balıklar…Evet onlarla konuĢmalıyım,diyerek suya daldı. O sırada ona doğru bir köpek
balığı yaklaĢmaya baĢladı. Çok üzgün gözüküyordu. Su perisi
ona neden üzgün olduğunu
sordu.Köpek balığı Ģöyle cevap verdi:
-Ülkemiz gittikçe kirleniyor.Tüm balıklar suçu benden buluyor.Onların baĢkanı olmama
rağmen benden nefret ediyorlar.Bunu nasıl engelleyeceğimi bilemiyorum.Bana yardım eder misin?
Çok yalnızım.
Su perisi :
- Anlattıklarına ben de çok üzüldüm.Sana yardım ederim.Ama bunun için balık
dostlarımıza da ihtiyacımız var.
Köpek balığı:
- Hemen onlara haber vereyim.”diyerek hızla denizin derinliklerine doğru yüzmeye
baĢladı.Bütün balıklar köpek balığını görür görmez kaçıyorlardı.Köpek balığı balıklara seslendi ;
-Beni dinleyin!Ülkemizi kurtarmamıza yardımcı olacak biri geldi.Kendi ülkesi de çok
kirliymiĢ.Ama ülkemizi kurtarmak için size de ihtiyacı olduğunu söyledi.Köpek balığı konuĢmasına
devam ederken tüm balıklar koca bir ordu oluĢturmuĢtu bile.Köpek balığı çok mutlu
olmuĢtu.Hemen ordunun baĢına geçti.Hep birlikte su perisinin yanına gittiler.Su perisi onları
orada bekliyordu.
-Köpek balığı planın nedir diye sordu? Su perisi yanıt verdi :
-Ġnsanları on yıl sonraya götürmek istiyorum.Ama bunun için size ihtiyacım var.Balıklar
hep bir ağızdan :
-Bize kim yardımcı olacak ? Su perisi cevap verdi:
-Bize ilerdeki okulun öğrencileri yardım edecek.Balıklar bunu kabul etti.Su perisi
öğrenciler gelmeye baĢladılar bile,dedi.Balıklar da:
-Ne duruyoruz öyleyse,dediler.
Su perisi öğrencilere seslendi:
-Hey çocuklar!
Çocuklar:
-Siz nasıl konuĢabiliyorsunuz? Biz sizin sadece masallarda olduğunuzu zannediyorduk.
Su perisi:
-Size ihtiyacımız var.Lütfen bize yardım edin.
Çocuklardan biri:
-Size ne konuda yardım edeceğiz.
Su perisi:
-O fabrikanın kurulmasını engelleyeceğiz,dedi.
Çocuk:
-O fabrika benim babamın.Sizi babama söyleyeceğim,diyerek oradan uzaklaĢtı.Ġlk baĢta
herkesin morali bozulmuĢtu; ancak su perisi planını anlatınca hemen toparlandılar.
Sonra bir çocuk:
-Ben size yardım edebilirim!dedi.Onun ardından diğer çocuklarda atıldı.Hepsinin morali
düzelmiĢti.
Çocuklardan biri:
-Ġnsanları oraya gitmeye nasıl ikna edeceğiz?
Balıklar çok üzülmüĢtü.Böyle bir Ģeyi kimse yapamazdı.Yunuslar ve arkadaĢları:
-Bu iĢte biz de varız,dedi. Herkes çok mutlu oldu.Yunuslar;
-Bu iĢ bizim için çok kolay yarına tamamlarız zaman makinesini,dediler.
Ertesi gün, yunuslar zaman makinesinin hazır olduğunu söylediler. Acaba oraya kimleri
göndermeliydiler? Bir türlü karar veremiyorlardı. Herkes düĢüncelerini belirtmiĢti. Su perisi ve
balıklar herkese hak vermiĢler. Fakat en mantıklı olanı; öğretmen, fabrika sahibi ve yaĢadığımız
pis Ģehrin baĢkanıydı.Öğretmen orda gördüklerini öğrencilerini anlatarak onları
bilinçlendirecekti.Fabrika sahibi fabrika da birçok değiĢiklik yapacak,belediye baĢkanı ise halkı
bilinçlendirecek.Evet !bulmuĢlardı.Bu üçlü gitmeliydi.Fakat onlara böyle bir Ģey anlatsalar asla
inanmazlardı.Tam o sırada fabrikatör ve oğlunu hararetli hararetli bir Ģeyler konuĢarak deniz
kıyısına yaklaĢtıklarını gördüler.Bu arada önlerinde bir araba durdu ,içinden belediye baĢkanı
indi.Belediye baĢkanı:
-Bana telefon da söyledikleriniz doğru mu ? çocuk hemen atılarak :
-Evet Yaman Amca hepsini kulaklarımla duydum.Onları okul bahçesinde gören öğretmende
yanlarına gelmiĢti.Su perisinin beklediği fırsat ayağına gelmiĢti.Bahçedekilerin ĢaĢkın bakıĢları
arasında onlara durumu anlatmaya baĢladı.Fabrikatör ve belediye baĢkanı önce kabul etmek
istemedilerse de öğretmen Kemal‟in ısrarları karĢısında çaresiz kaldılar.Aslında bu Kemal
öğretmenin öğrencilerini sürekli bilinçlendirmeye ve bilgilendirmeye çalıĢtığı bir konuydu.Uzun
yıllardır, bu alanda projeler geliĢtirmeye çalıĢmıĢtı.ġimdi zaman makinesi sayesinde beklediği an
gelmiĢti.Bu insanlara ders verme imkanını kaçırmak istemedi.Öğretmen :
-Haydi su perisi!Bir an önce çalıĢtır zaman makinesini.Üçü de herkesin korku dolu
bakıĢları arasında makineye girdi. Zaman makinesinin kapağı kapanmıĢ, zamanda yolculuk
baĢlamıĢtı.BeĢ dakika sonra kendilerini ıssız bir yerde buldular. Hepsi zaman makinesinden
indiler. Öğretmen zaman makinesinden inerken düĢüyordu. Ayağı topraktaki derin yarıklardan
birine takılmıĢtı. Dikkatle bakınca toprağın kuraklıktan çatlamıĢ olduğunu görerek ĢaĢırdılar.
Çünkü geldikleri bu dünya yaĢadıkları dünyaya hiç benzemiyordu.Aniden yandaki kayanın
arkasından vahĢi görünüĢlü insanlar fırlayıp üzerlerine saldırdı.Daha ne olduğunu anlayamadan
,bu garip görünüĢlü , ürkütücü yaratıklar sırtlarındaki çantaları alıp gözden kayboldular.
Fabrikatör :
-Suyumuzu ve yiyeceğimizi aldılar, artık devam edemeyiz. Hemen zaman makinesine
dönmeliyiz.
BaĢkan :
-Evet, bence de.
Öğretmen kızgın bir sesle:
-Hayır bu kadar kolay vazgeçemeyiz.Çocuklarımızın geleceği bizim elimizde.
BaĢladığımız iĢi bitirmeliyiz. Ġkisi de bu kadar korkak davrandıkları için utandılar ve öğretmene
hak verdiler. Herkes çevresine bakınıyordu. Ayaklarını bastıkları her yerde çöpler ve kurak
toprağı görüyorlardı. Kızgın güneĢ altında epey yürüdükten sonra bir tepeye vardılar.Tepeden
aĢağıya baktıklarında silahlı adamlar tarafından korunan bir vaha gördüler. Adamların metalik
giysileri güneĢte parlıyordu.Yüzlerinde oksijen maskesine benzer tuhaf maskeler, ellerinde daha
önce hiç görmedikleri ama silah olduğunu tahmin ettikleri acayip aletler vardı. O sırada
arkalarından gelen bir sesle irkildiler. Sesin geldiği tarafa döndüklerinde yırtık pırtık
kıyafetlerinden yer yer derisi dökülmüĢ, yara bere içindeki vücudu görünen, saçları yoluk yoluk,
yüzü yanıklar içinde yaĢlı bir adam çarptı gözlerine. Adam onlara doğru ilerleyince korkuyla bir
adım gerilediler. Öğretmen kendini tutamayıp:
-Kimsiniz? diye sordu.
YaĢlı adam kısık ve çatlak bir sesle konuĢmaya baĢladı:
-Ben burda yaĢıyorum. Ya siz kimsiniz? Kıyafetleriniz çok değiĢik. Saçlarınız var.
Vücudunuzda, yüzünüzde radyasyon yanıkları yok. Çok sağlıklı görünüyorsunuz.
Öğretmen:
-Siz niçin bu haldesiniz? dedi.
YaĢlı adam:
-Bir zamanlar ben de sizler gibi sağlıklı bir insandım. Mutlu bir yuvam, çok iyi bir iĢim,
bol param vardı. O zamanlar dünya yaĢanacak bir yerdi. Bol su vardı. Her yer yemyeĢildi. Suyu
bol bol kullanır, bir gün tükenebileceğini düĢünmezdik. Kullandığımız deterjanların, parfümlerin,
teknolojik araçların, plastiklerin doğaya zarar vereceği aklımıza bile gelmezdi. Daha doğrusu
bunu anlatan kuruluĢlar vardı ama biz onların açıklamalarına pek aldırıĢ etmezdik. Ne olduysa
nükleer enerji çalıĢmalarından ve birbiri ardına kurulan fabrikalardan sonra oldu. Radyoaktif
maddeler doğaya karıĢmaya baĢladı.Fabrikalardan çıkan kimyasal ve zehirli atıklar nehirlere,
göllere, denizlere bırakılmaya baĢlandı. Bunlara bir de insanların bilinçsizce suyu tüketmeleri ve
doğayı kirletmeleri eklenince her Ģey mahvoldu. Önce bitkiler ve hayvanlar yok olmaya baĢladı.
Ardından kimyasallarla ve radyasyonla kirlenen sular yüzünden asit yağmurları baĢladı. Ġçecek
temiz su bulmak imkânsız hale geldi. Ozon tabakasında tamir edilemeyecek büyüklükte delikler
açılınca güneĢ her Ģeyi yakıp kavurmaya baĢladı. ĠĢte yüzümdeki ve vücudumdaki yaraların ve
yanıkların sebebi bu. Bu arada yokluk ve açlık insanları birbirine düĢürdü. Bazıları az miktardaki
su kaynaklarının etrafına koruma alanları kurdular ve yaklaĢanları öldürdüler. Güçlüler zayıfları
ezdi. Az önce aĢağıda gördüğünüz de o kaynaklardan biri.
Tam o sırada baĢkan:
-ġuraya bakın diye telaĢla bağırdı. Hepsi gösterdiği tarafa baktılar ve gördükleri
karĢısında paniğe kapıldılar.
Fabrikatör:
-Zaman makinesini bulmuĢlar ama nasıl? Ġyice gizlemiĢtik.
Öğretmen yaĢlı adama dönerek:
-Oraya nasıl girileceğini biliyor musun?
YaĢlı adam:
-Evet bir yol var. Size yardım edeceğim. ġimdi havanın kararmasını bekleyeceğiz.
GüneĢ battığında bütün gün onları kavuran yakıcı sıcak yerini dondurucu soğuğa bırakmıĢtı.
Gece gündüz arasındaki bu ısı farkı dünyadaki doğal dengenin ne kadar bozulduğunun bir
göstergesi gibiydi. Üstlerindeki ince giysilerin içinde titreyerek harekete geçen yaĢlı adamı
takip etmeye baĢladılar. Karanlıkta görünmeden ilerleyerek vahanın biraz ötesindeki yıkık
binaya girdiler. YaĢlı adam merdivenlerden inerken önlerini görebilmeleri için çantasından daha
önce görmedikleri bir ıĢık kaynağı çıkardı. ġimdi ortalık daha aydınlıktı. Yerin altına doğru
ilerlediler. Burada paslı bir demir kapı çıktı karĢılarına. YaĢlı adam kapıyı açmaya çalıĢtı ama
baĢaramadı.
-SıkıĢmıĢ galiba.
Öğretmen:
-Dur biz de yardım edelim.
Hep birlikte kapının demir koluna asıldılar. Biraz uğraĢtıktan sonra ağır kapı
gıcırdayarak açıldı. Karanlık bir dehlizden ilerleyerek bir baĢka kapıya ulaĢtılar. Kapıyı yine
birlikte açtılar. Kapı geniĢ bir odaya açıldı. Gözleri odaya alıĢınca ilerde duvara monte edilmiĢ
bir merdiven gördüler. Bu merdiven yukarıdaki bir kapağa ulaĢıyordu. YaĢlı adam önde
diğerleri arkada merdiveni tırmandılar. Kapağı itince kolayca açıldı. Burası binanın
havalandırmasına açılıyordu.
Öğretmen:
-ġimdi ne yapacağız? Nasıl bulacağız zaman makinesini?
Fabrikatör:
-Buraya girdik de makinenin yerini nasıl bulacağımızı hiç düĢünmedik.
YaĢlı adam:
-Onu ZTx bölümüne götürmüĢlerdir.
BaĢkan pek de inanmamıĢ bir tavırla sordu:
-Nerden biliyorsun?
YaĢlı adam:
-Çünkü bu binayı ben tasarladım. Hadi beni takip edin.
Arkasından sessizce dar havalandırma koridorundan sürünerek ilerlemeye baĢladılar. Az
sonra yaĢlı adam durdu ve önündeki kapağı kaldırarak kendini aĢağı bıraktı. Hepsi sırayla bu
boĢluktan içeri atladılar. Burası çok geniĢ olmayan bir odaydı. Zaman makinesi tam ortada bir
yükselti üzerine yerleĢtirilmiĢti.
YaĢlı adam:
-Hemen Ģu makineyi çalıĢtırıp buradan gidin. Fazla zamanınız yok.
Öğretmen:
-Sen de bizle gel!
YaĢlı adam:
-Hayır. Ben burada kalmak zorundayım. Ailemin bana ihtiyacı var. Eğer baĢarırsanız
zaten hepimizi kurtarmıĢ olacaksınız.
Hiç vakit kaybetmeden zaman makinesine binip zaman ayarını 2010‟a getirdiler.
Düğmeye basar basmaz kendilerini okulun bahçesinde buldular. Makineden inerken herkes onları
alkıĢlamaya baĢladı. Ama onlar gördüklerinin ve yaĢadıklarının etkisindeydiler hâlâ. Hiç
kimseyle konuĢmadan evlerine döndüler.
Ertesi gün fabrika sahibi fabrikasının bacasına filtre taktırır ve atık su için arıtma tesisi
yaptırmaya baĢlar. Ayrıca koya kurmayı düĢündüğü fabrikanın inĢaatını durdurup kesilen
ağaçların yerine fidanlar diktirir.
BaĢkansa Ģehrin hemen dıĢındaki ormanlık araziyi koruma altına alarak burada ağaç kesilmesini
ve fabrika yapılmasını yasaklar. Ağaç dikim kampanyaları baĢlatarak ormanlık alanı daha da
geniĢletmeye çalıĢır. ġehirdeki çöplük için bir geri dönüĢüm tesisi yaptırır ve böylece Ģehrin
tüm çöpleri ayrıĢtırılarak geri kazanılır. Denizin kirlenmesini önlemek ve temizlenmesini
sağlamak için arıtma tesisi yaptırır. Artık Ģehrin kanalizasyonu denize akmayacaktır.
Öğretmense okulun salonunda topladığı öğrencilerine Ģöyle diyordu:
-Doğal kaynaklarımızı dikkatli kullanmalı, suyun ne kadar önemli olduğunu
etrafınızdakilere de anlatmalısınız. Toplumu bu konuda bilinçlendirmeyi görev bilmelisiniz.
Unutmayın bu Dünya‟dan baĢka gidecek yeriniz yok ve onu gelecek nesillerin emaneti olarak
taĢıyorsunuz. Onlara bu emaneti zarar vermeden teslim etmek zorundasınız.
SELAM OLSUN BĠZDEN ÇEVRE ĠLE ĠLGĠLĠ KONULARA ĠLGĠLĠ, DUYARLI TÜM
ÇOCUKLARA………
UNUTULMUġ DAĞDAKĠ AĞAÇ
MĠNA ÖZKARADUMAN (3-A)
-
ÖZEL ĠZMĠR ATA Ġ.Ö.O.
YeĢilin bütün tonlarının bir arada olduğu, rengarenk çeĢitli çiçeklerin dans ettiği,
gökyüzünün masmavi olduğu, ağaçların kol kola girdiği, herkesin barıĢ ve mutluluk içinde yaĢadığı
bir dünya varmıĢ. Bu dünyada herkes doğanın dostuymuĢ.
Kimse yerlere çöp atmazmıĢ. Yüksek binalar yerine küçük küçük bahçesi olan tek katlı
evler varmıĢ. Sular tertemizmiĢ. Derelerde balıklar, kurbağalar yaĢarmıĢ. Hava her zaman mis
gibi kokarmıĢ. Hava öyle temizmiĢ ki uçan kuĢların tüyleri çok uzaktan bile belli olurmuĢ.
Ġnsanlar iĢlerine, okullarına giderken hiç araba kullanmazlar, gidecekleri yere yürüyerek
giderler, güzel doğanın berrak kokusunu hissederlermiĢ.
Her Ģey bu kadar güzelken, unutulmuĢ bir dağın tepesinde üç tane ağaç yaĢarmıĢ. Bu üç
ağaç yalnız yaĢamlarını sürdüren bir aileymiĢ. Tombik ailenin en küçüğüymüĢ. Sevecen, arkadaĢ
canlısı, bol yapraklı, dalları sağlam, gövdesi güçlü olan bir ağaçmıĢ.
Tombik‟in bir çiçek arkadaĢı varmıĢ. Bazen onunla oyun oynarlar bazen de bu güzel
doğanın bir parçası olmaktan uzun uzun konuĢurlarmıĢ.
Tombik Ģehre hayranlıkla bakarken hep „Niye biz yalnızız, niye hiç buraya gelmezler,
gölgemizde piknik yapmazlar?‟ diye düĢünürmüĢ.
Bir gün bir grup insanın ve birçok aracın malzemelerle bulundukları dağa doğru geldiklerini
görmüĢ. Çok sevinmiĢ. Mutluluktan dallarını sağa sola sallamıĢ. Ġçinden:
-Ġsteğim gerçekleĢti. Artık bizi de umursuyorlar. Ġnsanlar buraya güzel, bahçeli evler
yapacaklar. Sonra da piknik için bizim gölgemize gelecekler. Çocuklar etrafımızda gülüp,
oynayacaklar, diye düĢünmüĢ.
Ġnsanlar sürekli çalıĢmıĢlar. Binalar kısa sürede ortaya çıkmaya baĢlamıĢ. Ama bu binaları
yaparken çevreye çok zarar vermiĢler. Gürültü Tombik‟e dayanılmaz geliyor, gördükleri ise içini
acıtıyormuĢ. Çünkü insanlar o alandaki bütün çiçekleri, otları yok ediyormuĢ. Tombik uzun bir
süre o tarafa bakmamaya karar vermiĢ.
Aradan uzun zaman geçmiĢ. Sonunda insanların niyetlerini anlamıĢ. Dağa fabrika
yapılıyormuĢ. Tombik hayal kırıklığına uğramıĢ. Ġnsanların çevreyi koruduğunu ve sevdiğini
sanıyormuĢ.
Sonra birden arkadaĢı çiçeğe:
-Belki fabrika sandığımız kadar kötü bir Ģey değildir. Beklide yeni yeni ağaçlar
üreten bir Ģeydir, demiĢ.
Çiçek de Tombik‟e hak vermiĢ. Aslında Tombik ve arkadaĢının korktuğu gibi fabrikalar
kötü değilmiĢ. Kötü olan fabrikayı kuran insanların hiç düĢünmeden çevreye zarar vermeleriymiĢ.
Çünkü bazı fabrikalar atıklarını çevreye bırakır, bacalarından zararlı dumanlar çıkarırmıĢ.
Acaba yapılan bu fabrika, Tombik ve arkadaĢı çiçeğin düĢündüğü gibi mi olacaktı, yoksa...
Merakla fabrikanın yapılıĢını izlemiĢler. Her sabah erkenden uyanıyor, ĢaĢkın gözlerle
çalıĢmaları izliyorlarmıĢ. Artık yalnız olmayacaklarını, fabrika sayesinde bir çok ağaç, çiçek
arkadaĢları olacağını düĢünüyorlarmıĢ.
Onlar böyle düĢünürken fabrikanın yapımı bitmiĢ. Fabrikanın bacasından siyah siyah
dumanlar çıkmaya baĢlamıĢ. Bu dumanlar doğaya hızla yayılıyormuĢ.
Tombik tüm bu yaĢananlara anlam verememiĢ ve sebebini babasına sormuĢ.
Tombik‟in babası Kıvırcık derin derin nefes aldıktan sonra anlatmaya baĢlamıĢ:
- Çok uzun yıllar önce daha sen yokken, ben de senin gibi küçük bir ağaçtım. Mutlu bir
yaĢamımız vardı. Her Ģey çok güzeldi. Sonra kötü niyetli, doğayı sevmeyen insanlar kurallara
uygun olmayan fabrikalar yaptılar. Çevre kirlenmeye baĢladı. Çok korkunç günler yaĢadık. Artık
her Ģey bitti derken bazı insanlar bu kötü duruma son verdi. Doğaya zarar veren fabrikaları tek
tek kapatmaya baĢladılar. En son fabrika kapatıldığında doğa tanınmaz haldeydi. Daha sonra
insanlar doğaya özenle baktılar, değerini anladılar. Aradan uzun zaman geçti. ġimdi niye tekrar
bu kötülüğü yapıyorlar anlayamıyorum, demiĢ.
Tombik ve Kıvırcık endiĢe içinde birbirlerine bakmıĢlar.
Günler geçmiĢ. Fabrika doğaya her dakika zarar veriyor, havayı kirletiyor, çiçekleri
solduruyormuĢ. Herkes çok mutsuzmuĢ. Bu arada kıvırcık eskisi kadar güçlü, sağlam
görünmüyormuĢ. Yaprakları sararmaya, gövdesi çürümeye baĢlamıĢ. Sonra bu acıya dayanamamıĢ
ve uzun, derin bir uykuya dalmıĢ.
Tombik üzüntüden çılgına dönmüĢ. Ne yapacağını ĢaĢırmıĢ. Bütün gücüyle
fabrikaya doğru:
Fabrika niçin geldin buraya?
Neden kopardın benden babamı?
Ne yaptık biz sana,
Zarar verdin sen çevreye.
ġimdi daha mı güzel oldu,
Her yer mikrop ve çöple doldu,
Mutluluk, sevinç yok oldu, diye bağırmıĢ.
Hiç duyan olmamıĢ Tombik‟i. Tombik çok üzülmüĢ. Uzun uzun çevresine bakınmıĢ.Artık
hiçbir Ģey güzel değilmiĢ. En güzel renkler siyaha dönmüĢ.Tombik dayanamamıĢ bu sefer Ģehre
doğru, tüm insanlara bağırmaya baĢlamıĢ:
Unuttunuz bir dağda bizi,
Hep heyecanla bekledim ben sizi.
Bir gün gelirsiniz yanımıza,
Beraber kucak açarız mutluluğa.
Beklerken ben sizi,
Yok ettiniz güzel çevreyi.
Fabrikalar kurdunuz,
Kararttınız dünyayı.
Alın sizin olsun bu dünya,
Biz yaĢayamayız bu doğada.
Artık hiç gücü kalmamıĢ. BaĢlamıĢ ağlamaya. Sonra Ģehre daha dikkatli baktığında
sadece babasının değil, bütün canlıların zarar gördüğünü, havanın kirlendiğini, Ģehre mutsuzluk
yayıldığını görmüĢ. Artık çocuklar gülmüyor, oynamıyorlarmıĢ. Bunun yerine kalbinde bir hüzün
yatıyormuĢ.
Birden Tombik nefes alamaz hale gelmiĢ. Siyah dumanlar Tombik‟in etrafını iyice
sarmıĢ. Dalları bükülmüĢ. Korkudan, çaresizlikten boncuk boncuk terlemeye baĢlamıĢ. Kalbi hızla
atıyormuĢ.
Tam siyah dumanlar Tombik‟i yutacakken, Tombik bir çığlık sesi duymuĢ. Gözlerini
açtığında unutulmuĢ dağda annesinin ve babasının sıcak dalları arasında uykuya daldığını fark
etmiĢ. Gözlerini iyice ovuĢturmuĢ. Gördüklerinin gerçek olmasından korkarak Ģehre doğru bakmıĢ.
ġehir yine eskisi gibi tertemiz, yemyeĢil ve mutluluk içindeymiĢ. Çocuklar gülüp
oynuyorlarmıĢ. Tombik‟in gördüğü rüyanın tersine Ģehirde çiçek yetiĢtirme yarıĢmaları, en temiz
sokak yarıĢmaları, en güzel bahçe yarıĢmaları düzenleniyormuĢ. Tombik tam rahat bir nefes
alacakken aklına fabrika gelmiĢ.
BaĢını o yöne çevirdiğinde fabrika orada duruyormuĢ. Ama fabrika insanların ihtiyaçlarını
karĢılarken doğaya hiç zarar vermiyor, havayı hiç kirletmiyormuĢ.
Tombik gördüklerinin bir rüya olduğuna çok sevinmiĢ. Küçük düĢüncesizliklerin doğayı ne
hale getirdiğini, doğanın korunmasının, geliĢtirilmesinin ve güzelleĢtirilmesinin önemini daha iyi
anlamıĢ. Annesine ve babasına sıkı sıkı sarılmıĢ.
Aradan birkaç hafta geçmiĢ. Tombik bir sabah uyandığında çevresinde bir çok mis
kokulu çiçek ve kendisi gibi güçlü ağaçlar yetiĢtiğini görmüĢ. Artık unutulmuĢ dağda hiç yalnız
kalmayacak, gölgesinde insanlar piknik yapacaklarmıĢ.
Tombik, ailesi ve yeni arkadaĢları ile bu güzel dünyada sonsuza kadar mutlu yaĢamıĢ.
DOĞANIN HAYKIRIġI
BUCA SÜLEYMAN BĠLGEN Ġ.Ö.O.
Cennetköy insanların huzur ve mutluluk içinde yaĢadığı bir köydü. Bereketli toprakları
coĢkun akan suları, güzeller güzeli gölü köy halkını aç bırakmaz, her hasat döneminde
ihtiyaçlarını karĢılayabilecek parayı kazandırırdı.Yine yakınlardaki PınarbaĢı köyü de bu
nimetlerden faydalanırdı.
Mahmut Ağa köyün zenginlerindendi.Hiçbir zaman kazandığı ile yetinmezdi. Bir
gün hanımına:
-Bizim mısır tarlasının yanındaki ormandan tarla yapacağım, üst kısmını yakacağım dedi.
Binnur Hanımın gözleri büyüdü.
-Ne diyorsun Bey! Oradaki güzelim ağaçlar yakılır mı hiç? Köylüler bu iĢe ne der! O
ağaçlardan çam fıstığı toplayarak evini geçindirenler var, dedi.
Mahmut Ağa kararlıydı.
-Köylüler üç kuruĢ fazla kazansınlar diye ben kararımı mı değiĢtireceğim, diyerek evden
çıktı. Yakındaki köy kahvesine gitti. Kahveci Selim‟den bir sade kahve istedi.Onun tedirgin ve
heyecanlı halinden Ģüphelenen köyün yaĢlılarından Memik Efendi:
-Hayırdır Oğlum!Halin hal görünmüyor.Bir sıkıntın mı var, diye sordu.
Mahmut Ağa Memik Efendiye çıkıĢarak:
-Ne sıkıntım olabilir?Nereden çıkarıyorsun bunu, diye söylendi.
Kahvede fazla oturamayan Mahmut Ağa köy meydanındaki kasaba minibüsüne
doğru ilerledi.Daha saati gelmediği için minibüs bekliyordu. Mahmut Ağa bir an önce kasabaya
inip ormanı yakmak için gereken mazotu almak istiyordu.Yapacağı Ģeyin yanlıĢ olduğunu biliyordu
ama kendi çıkarlarını düĢünüyordu.Yasak bir iĢ yapmak onu heyecanlandırıyor,yüzünü renkten
renge sokuyordu.
Minibüse bindi.Minibüsün içinde Ģoför Ahmet‟ de oturuyordu. Mahmut Ağa arka
cebinden mendilini çıkararak yüzünde ve ensesinde biriken teri sildi.
-Ne zaman kalkacak minibüs Ahmet, diye sordu.
Ahmet:
-Birazdan kalkar Ağam, dolmasını bekliyoruz, diye yanıtladı.
Sıcak iyiden iyiye bastırmıĢ, Mahmut Ağa‟yı bunaltmıĢtı. Mahmut Ağa pencereye baĢını
dayadı.GüneĢin ıĢıkları gözlerini kamaĢtırıyor, Ağa gözlerini kırpıĢtırıyordu.Üzerine de
bir ağırlık çökmüĢtü.Gözlerini dinlendirmek için kapattı….
Mahmut Ağa sarsıntılı bir yolculuktan sonra kasabaya Halil‟ in dükkanına
gitti.Hal hatır ettiler. Kahvelerini içtiler.Sohbet uzamıĢtı.Toptancı Halil‟den alacağı mazot için
büyük bir plastik bidon aldı. Kasaba dıĢındaki benzinciden bidonuna mazotu doldurttu.Oflaya
poflaya bidonu minibüse kadar taĢıdı.Dolu minibüsle köye vardı.
Bu arada ne kadar uyanık olduğunu düĢünüyordu. Hava kararmak üzereydi. Bidonu gizlice
ormana götürdü. Bidondaki mazotu ağaçlara tek tek boĢalttıktan sonra kibrit ile
ateĢledi.Alevler yüzünü yalıyor, ağaçlar çatırtılı sesler çıkararak ıĢıklar saçıyordu.Yanan
ağaçların gözyaĢları fokurduyordu. Ormandaki canlılar sağa sola kaçıĢıyordu.Her yer simsiyah
olmuĢ, köylüler ağlaĢıyordu.
PınarbaĢı köylüleri yangının kendi ormanlarına sıçramaması için ağaçları sıra halinde
keserek bir yol oluĢturdular. Yangının kendi köylerine gelmesini engellediler.
Mahmut Ağa aslında yanlıĢ yaptığını biliyordu.Artık köylüleri onunla konuĢmuyorlardı.
Ormandan bozduğu tarla verimsizdi.Köylülerde büsbütün yoksullaĢmıĢlardı. Artık çam fıstığı
toplayamıyorlar, orman olmadığı için yağmur yağmıyor, kuraklık iyiden iyiye fazlalaĢmıĢtı.
Akarsuların suları azalmıĢ, göldeki su çekilmiĢti. Gölün yüzeyi ölü balıklarla dolu, ölü balıklar
büyümüĢ gözleriyle Mahmut Ağaya bakıyorlardı.
Ağa artık insan içine çıkamaz olmuĢtu.Ağlayan ağaçları,balıkların gözlerini,insanların
haykırıĢlarını unutamıyordu.
Evin bahçesindeki taĢın üzerine oturmuĢ, iki eliyle baĢını tutmuĢ, piĢmanlık ve utanç
içerisinde kalmıĢtı. Orman hep varolduğu için bahçeye bir ağaç dikme ihtiyacı duymamıĢtı.Ama
Ģimdi güneĢ baĢına geçiyor, kavurdukça kavuruyordu……
Mahmut Ağa Ģoför Ahmet‟in sarsmasıyla kendine geldi.Ahmet:
-Ağam inmeyecek misin? Kasabaya geldik, dedi.
Ağa ĢaĢkın, gözleri büyümüĢ , kanter içinde Ahmet‟e ve çevresine baktı.O an her Ģeyin
bir rüya olduğunu anladı.
-Geldik mi, Ahmet, çok Ģükür, dedi.
Minibüsten inerken hala ĢaĢkındı.Ormanı yakma fikrinin kendisini bu kadar
etkileyebileceğini hiç düĢünmemiĢti. Kasabanın durağının yanında TEMA Vakfı‟nın tanıtım
otobüsünü gördü. TEMA‟ nın ne olduğunu biliyordu.Durağın yanında ki çeĢmede elini yüzünü
yıkayıp, iĢini halletmek için yola koyuldu.
Hava kararmıĢtı.Kapının acı acı vurulduğunu duyan Binnur Hanım ağlamaktan ĢiĢmiĢ
gözleriyle kapıya yöneldi. Gelenin Mahmut Ağa olduğunu biliyordu. Onun fikrinden vazgeçmesi
için bütün gün dua etmiĢti.Kapıyı açtı.Mahmut Ağa içeri girdi.Elinde küçük bir fidan vardı.
Binnur Hanım ĢaĢkınlıkla:
-Ormanı yakıp bu fidanı mı getirdin, dedi.
Ağa gülümseyerek:
-Bunu bahçedeki taĢın yanına dikelim, bir gün lazım olur, dedi.
Binnur Hanım sevinç ve ĢaĢkınlık içinde:
-Çok Ģükür bu kötü yoldan döndün, dedi.
Cennetbahçe ve PınarbaĢı köyleri her ilkbaharda ağaç dikiyorlardı.Çünkü Mahmut Ağa
TEMA Vakfı‟nın artık gönüllü bir üyesiydi.
BĠR DAMLA SU
ESĠN SANEM ĠMAMOĞLU
DEU ÖZEL 75.YIL Ġ.Ö.O.
Merhaba arkadaĢlar! Benim adım Pinky. Pluton gezegenindenim. Dünyada bizlere “uzaylı”
diyorlar. Fakat ne anlama geldiğini gezegenimizin bilgesi bile bilmiyor.
Gelin sizlere biraz gezegenimizden söz edeyim.
Bizim gezegenimiz diğer gezegenlerden çok farklıdır. YemyeĢildir her Ģeyden önce. Türlü
türlü ağaçlar, türlü türlü meyveler verir burada. Öyle güzel meyveler, sebzelerle besleniriz ki
cildimiz berrak sular gibidir, saçlarımız göz kamaĢtıran ıĢıklar saçar… En yaĢlı bilgelerimiz bile
hala dinç, hala yaĢam doludur. Gezegenimizde yaĢamımızı renklendiren renk renk çiçekler açar.
ġöyle bir baktığınızda sanki insanların yaptığı yağlı boya tablolar gibidir. Gezegenimizde sahip
olduğumuz tükenmez kaynaklar, bolluk bereket içinde bir yaĢam sunar bizlere. Ġstediğimiz her
Ģeyi; aklınıza ne geliyorsa, anında istediğimiz kadar kullanabiliriz. Dünyada insanları kısıtlayan
birçok Ģey bizde yoktur. Evlerimizde musluk yoktur örneğin, sularımız Ģırıl Ģırıl akar… Suyun
sesini dinlemek ne güzeldir… Çöplerimizi, atıklarımızı gezegenin kalabalık olmayan bir yerlerine
atarız ya da gömeriz. Gezegenimiz o kadar geniĢ ki çöplerimiz bir köĢede dursa ne olur?
Fabrikalarımıza arıtma yapma gereği duymayız. Gezegenimiz günün hiçbir vakti karanlığa
gömülmez; her an lambalarımız yanar. Elektrik üreten koca koca tesislerimiz vardır. Tutumlu
olmak, gereksinim duyulduğu kadar harcamak… Bunların hepsi baĢka gezegenlerde geçerli
kurallardır. Biz çok zenginiz, gezegenimizde bitmek tükenmek bilmeyen kaynaklarımız var.
Kendimizi sıkıntıya sokmanın gereği yok. Bu kaynaklar bize de yeter çocuklarımıza da
torunlarımıza da…
BaĢka gezegenleri biliyorum; çünkü Neptün‟den Lilly adında bir arkadaĢım var. Lily‟nin
gezegeninde bu sıkıcı kurallar fazlasıyla uygulanıyor. Orada yaĢayanlar öyle tutumlu ki
görenlere: “Ġyi ki burada yaĢamak zorunda değiliz.” dedirtiyor. Oraya konuk olarak gittiğim
halde bile bana nazik davranmıyor, kuralların herkes için geçerli olduğunu söylüyorlar. “Her
Ģeyi yeteri kadar kullanalım, yeĢili koruyalım, hayvanları, doğayı koruyalım, çöplerimizi geri
dönüĢüm kutularına atalım, elektrikleri gerektiğinde kullanalım, boĢ yere su akıtmayalım, bozuk
muslukları hemen onaralım; hatta duĢun altında çok fazla kalmayalım, diĢlerimizi fırçalarken
muslukları açık tutmayalım …” Gerçekten onlardan biri olmadığıma çok seviniyorum.
Doğrusu bizler gezegenimizde çok mutluyuz ve çok eğleniyoruz. Kendi düzenimizin
rahatlığında sonsuza kadar böyle yaĢayıp gideceğiz…
50 YIL SONRA
Gezegenimiz yok olmak üzere, o güzelim ağaçlardan geriye kuru otlar kaldı… Bu nasıl
oldu, ne zaman baĢladı bu çürüme hiç anlamadık.
Her Ģeyin rengi soldu, sapsarı, yer yer de kapkara bir sis kaldı sanki geride. Yağmurlar
kesildi. Gezegenimize bir damla yağmur düĢmedi. Akan sularımız, derelerimiz akmaz oldu.
Meyve ağaçlarımızı, o verimli topraklarımızı sulayamadık. O renk renk meyvelerimizi,
sebzelerimizi artık rüyalarımızda görür olduk. Tabii elektrik de elde edemedik, hepimiz
karanlığa gömüldük. Gençler sağlıklı beslenemedikleri için dedelerine benziyor artık; yüzleri,
vücutları kırıĢ kırıĢ. En ufak hastalıklardan yitiriyoruz çocuklarımızı, kardeĢlerimizi… O
masmavi, mis gibi denizlerimiz Ģimdi simsiyah oldu, leĢ gibi kokuyor. Seyretmek, maviliğinde
dinlenmek, yüzmek Ģöyle dursun; kokudan kıyısından bile geçemez olduk. O denizlerimizdeki
renk renk balıklar, çeĢit çeĢit canlılar yok artık. O tüm sıkıntılarımızı alıp götüren ıĢıltılı,
yakamozlu denizlerimizin yerinde koyu gri ya da simsiyah ürkütücü görüntüler oluĢtu.
Gezegenimizde önce bitkiler öldü, sonra doğa, Ģimdi de insanlar açlıktan ve hastalıktan
birer birer ölüyor. ġu anda bir Ģey yapamıyor olmak da bizleri kahrediyor. Hepimiz öleceğimiz
anı, sıramızı bekliyoruz sanki.
Susuzluk neden oldu tüm bu felaketlere… Bütün bunların nedenini susuzluğa yüklemek
doğru olur mu bilmem. Acaba sadece susuzluk mu bunların nedeni? Bilinçsizlik,
vurdumduymazlık, sorumsuzluk, bencillik… değil mi asıl neden? Biz değil miyiz asıl suçlu?
ĠĢin garibi Lily‟nin gezegeni Neptün, hala yemyeĢil, canlı, hayat dolu… Çocuklar mutlu,
kaygısız, oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Büyükler, bizim sonumuza gelmemek için
önlemlerine yenilerini ekliyorlar. Onların bizden farklı olmalarına zamanında ĢaĢırırken Ģimdi
onlara imreniyoruz. Meğer ne büyük iĢ baĢarmıĢlar… Gezegenimizdeki eski yaĢantımız geçti
gözümün önünden; o savurganlıklarımız, umursamazlıklarımız, bencilliğimiz… DüĢüncesizce
yaĢamıĢız, yarını hiç düĢünmemiĢiz. Gezegenimizi ne hale getirdiğimizi görmemiĢiz...
Bu anlattıklarımın üzerinden günler geçti, gezegenimiz yok oldu, herkes öldü… Ben nasıl
mı hayatta kaldım? Dostum Lily sayesinde. Lily beni kendi gezegenine aldı, Ģimdi onları daha
iyi anlıyorum ve ben de tüm kaynakları kullanırken onlar gibi çok dikkatli davranıyorum.
BĠR SU DAMLASININ ÖYKÜSÜ
DALYA GÜLSEREN
ÖZEL KARġIYAKA PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O.
Merhaba, benim adım Dalyasu. Ben bir su damlasıyım. On bir yaĢındayım. Hobilerim
maceralara atılmak ve ninem Dere‟nin anlattığı masalları dinlemek. Ama benim hiç sevmediğim
bir huyum var. O da, kendimle övünmek. Ama övünmekte haksız da sayılmam… Çünkü, benim
büyük büyük ninem Tuz Gölü, büyük büyük dedem de Van Gölü. Onlar eskiden Türkiye‟nin en
büyük iki gölüydüler. Fakat maalesef artık bu ünvanlarını kaybediyorlar. Neden, siz de merak
ediyorsunuz değil mi? Ġsterseniz biraz gevĢeyin,
rahat
olun ve kendinizi anlatacağım öykünün kollarına bırakın…
Fark ettiniz mi? Küresel ısınma bütün Dünya‟yı zor durumda bırakan bir olay. Bu olay
insanların doğanın dengesini bozmalarından kaynaklanıyor. Hatırlar mısınız, birkaç sene önce
Dünya‟mız bu halde değildi.
Herkes gayet mutluydu, balık arkadaĢlarım mutlu ve sağlıklı yaĢarlardı. Ama insanlar
doğayı kirlettiler, dengeyi bozdular. ĠĢin kötüsü, balıkların insanları doğayı korumak için
uyaran pankartlarına kulak asmadılar bile! ĠĢlerine yaramayanı yaktılar, yıktılar. Doğadaki
canlıları hiç düĢünmediler. Eğer insanlar biraz düĢünüp bu konuya kafa yorsalardı Ģu anda
Dünya‟mızın hali böyle olur muydu? Hayır efendim, hayır! Neyse iĢte! Sinirlenmenin anlamı yok
tabii ki de! ĠĢte bu yüzden, ben de size olayı anlatıyorum ya! Ġsterseniz hemen öykümüze
geçiyorum!
O gün, beĢ gündür olduğu gibi bulutların üstünde uyandım. Kahvaltımı ettim, ailemle
vedalaĢtım ve ev bulutundan okul bulutuna atladım. En iyi arkadaĢlarım
Sanemsu ve Ġlaydasu da oradaydılar. Okulun bahçesinde beni bekliyorlardı. Sınıf öğretmenimiz
Oyasu öğretmen bizi yanına çağırdı ve:
“ Çocuklar, size bir Ģey söyleyeceğim. Ama çok gizli bir Ģey bu. Fark ettiniz mi
bilmiyorum, dünyamız giderek ısınıyor. Buna da bir çare bulunması gerekiyor. Milli Eğitim
Bakanlığı Su Kuvvetleri benden size bu durumu düzeltmek için bir görev vermemi istedi, en
güvenilir kiĢilerin siz olduğunuzu söyledi. ġimdi size görevinizi söylüyorum: az sonra yağmur
taĢıyan uçaklar yeryüzüne inecek ve siz de bu uçaklarla birlikte yeryüzüne ineceksiniz. Uçaklar
sizi bir ormanın içine bırakacak. Siz de ormanın içinde size verilen listedeki kiĢileri bulup,
onlardan küresel ısınmaya son verme konusunda imzalı belgeler alacaksınız. Ama çok dikkatli
olun, orman tehlikelerle doludur! Ve sakın gördüğünüz sarı yapraklı bitkilere dokunmayın!!! Ġyi
yolculuklar, size güveniyorum.”dedi ve oradan ayrıldı.
Biz üç kız hem heyecanlanmıĢ, hem de biraz endiĢelenmiĢtik. Ailelerimize ne olacaktı?
Okulumuz, arkadaĢlarımız,evimiz,dünya…Hepsi için ayrı derecede endiĢeleniyorduk.
Bir süre sessiz kalınca konuĢmadan duramayan Ġlaydasu, sessizliği bozdu:
“ Hadi ama, korkacak bir Ģey yok! Nasıl olsa dünyanın geleceği bize bağlı, orman
tehlikelerle dolu ve... Ġnanmıyorum! Korkabiliriz kızlar!”
Ġlaydasu,tam baĢka bir Ģey söyleyecekti ki, sağ tarafımızdan bir uçak sesi geldi.
Ġçerdeki kiĢi:
“Hadi kızlar, atlayın uçağıma da, sizi ormana bırakayım! Geç kalmayalım”, diye bize
seslendi. Biz de uçağa bindik.Uçaktaki kısa ama öz tanıĢma faslından sonra pilot bize:
“Kızlar, ormana geldik, artık koltukların üzerinde duran paraĢütleri sırtınıza takın ve
atladıktan sonra ipi çekin. Sonra paraĢütleri yerde göreceğiniz mantarların üzerine
bırakabilirsiniz. ġimdi üçe kadar sayacağım! Sonra hep birlikte atlayacaksınız! Bir!!! Ġki!!! Üç!!!”
Pilot “üç” dedikten sonra atladık. O an duyduğum heyecanı anlatmaya kelimeler yetmez.
Yere indiğimizde pilotun söylediği gibi paraĢütlerimizi ilk gördüğümüz mantarların üzerine
bıraktık. Sonra yürümeye baĢladık.
Bir süre sessizce yürüdük, sessizliği ben bozdum:
“Kızlar, öğretmenimiz, bize bir liste verileceğini söylemiĢti. Ama elimizde liste falan
yok.”
Sanemsu:”Haklısın Dalyasu, listemiz gerçekten de yok. Acaba paraĢütlerin içinde
miydi?”
Ġlaydasu:
“Olabilir kızlar, hadi gidip bakalım !”
Gidip paraĢütlerimizin içine baktık. Gerçekten de içindeydi. Listelerimize bakarak ilk
durağa doğru yüzdük.
Ġlk durağımız bir su kaplumbağasının eviydi. Hemen nehrin sağ kanalından geçtik,
kaplumbağanın evine vardık. Kapıyı çaldık. Ġçeriden yavaĢ yürüyen birisinin ayak sesleri
geliyordu. Sonunda kapıyı gıcırdatarak açtı ve :
“Yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu.
Biz de:
“Merhaba, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sizden küresel ısınmayla
ilgili bir belge almamız gerektiğini söylediler. Acaba bize o belgeyi verebilir misiniz ?” diye
sorduk.
Kaplumbağa:
“Tabii veririm. Ama ilk önce benim için Ģuradaki nehre çöpümü boĢaltabilir misiniz ?”
Ġlaydasu:
”O nasıl laf öyle ? Bunu nasıl söylersiniz ? Hiç su anaya çöp atılır mı ? “
Kaplumbağa:
”Tabii atılır, çöplerimi bunca zamandır nereye attığımı zannediyorsunuz ? “
Sanemsu:
“Lütfen efendim, doğa anaya karĢı saygılı olun. Yaptıklarınız çok yanlıĢ,attığınız çöpler
siz de dahil buranın tüm yaĢayanlarına çok zararlı.Dünya üzerinde içme suyu o kadar az ki
içindeki balıklar ve diğer yaĢayan komĢulara da çok ayıp olmuyor mu?Bir dahaki sefere nehre
her çöp atıĢınızda derinizi çekin ki size ders olsun.”
Kaplumbağa:
“Galiba haklısınız. Bir daha asla nehre çöp atmayacağım. ġimdi size, imzalı belgeyi
veriyorum” deyip içeriye gitti. BeĢ dakika sonra geri döndüğünde altın yaldızlı bir çerçeve
içerisine koyduğu imzalı belgeyi bana verdi. Ben de ona teĢekkür ettim ve oradan ayrıldık.
Sonraki durağımız bir sincabın eviydi. Nehrin sağ kanalından yol almaya baĢladık.
Kaplumbağanın bize verdiği belgeyi bir sal niyetine kullandık. O kadar hızlı ilerliyorduk ki…
Sonunda, sincabın evine vardık. Sincabın evinin içinden fındık kabuklarının kırılma sesi geliyor
ve ardından da dıĢarıya atılan fındık kabukları görünüyordu. Sincabın bahçesi fındık kabukları
ve gazoz ĢiĢelerinden geçilmiyordu. Bu yüzden biz de, fındık kabuklarının arasından süzüle
süzüle geçtik.
Kapıyı çaldık.Elindeki ĢiĢeyle Sincap kapıyı açtı ve:
“Size yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu. Ben de:
“Ġyi günler efendim. Biz, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sanıyoruz
ki, bize vereceğiniz imzalı bir belge varmıĢ. Rica etsek bu belgeyi bize verebilir misiniz ?”diye
sordum.
Sincap:
“Tabii veririm. Ama ilk önce evimin içindeki fındık kabuklarını bahçeye atmama yardım
edin”, dedi.
Ġlaydasu:
“Efendim, sizin attığınız fındık kabukları çevreyi kirletiyor. Unutmayın ki bu ormanda
sadece siz yoksunuz. BaĢka canlılar da bu ormanda yaĢıyor. Onların doğal çevresini kirletmeye
hakkınız yok”, dedi.
Sincap:
“Ama benim de beslenmeye ihtiyacım var ve kabukların dıĢarıya atılmasının zararlı
olduğunu düĢünmüyorum. Hem burası benim bahçem. Ġstediğimi atarım”.
Sanemsu:
“Ama efendim, attığınız kabuklar sadece sizin bahçenizde durmayıp ormanın içeri
kısımlarına kadar gidiyor.Doğal bir madde olduğu için
toprağa ve canlılara zararlı değil ama
ya gazoz ĢiĢeleri???.ġiĢeler uzun yıllar yok olmadan doğada kalıyor hele ki sıcak havalarda
mercek görevi görerek güneĢ ıĢınlarını topluyor ve orman yangınlarına neden oluyor.DüĢünsene
bütün ormanın yanmasına neden olabilirsin!!!”
Sanemsu böyle deyince sincap söyleyecek laf bulamadı ve en sonunda,
“Haklısınız ! Gerçekten de atmamam gerekirdi. Gözlerimi açtığınız için teĢekkür
ederim. Bir dahaki sefere atmayacağıma söz veriyorum. Size, imzaladığım belgeyi hemen
veriyorum”, deyip içeriye gitti.
Bir dakika sonra geri döndü ve belgeyi verdi. Biz de teĢekkür ettik, belgeyi alarak
oradan ayrıldık. Nehre atladık ve hızlı kulaçlarla yüzmeye baĢladık. Tam o sırada kesilirken
hıçkırarak ağlayan ağaçların seslerini duyduk. Hemen ardından erkek oldukları anlaĢılan bazı
kiĢilerin gülme sesleri geldi. Biz de o tarafa doğru yaklaĢtık. Adamların kötü niyetli oldukları
belliydi.
Biz de kızlarla bir plan yapıp adamların omuzlarına tırmandık ve kulaklarına:
“Bunu neden yaptınız bize? Biz sadece sizin sağlığınız için çalıĢıyoruz! Havayı
temziliyoruz, nemlendiriyoruz, meyveler veriyoruz, gölge yapıp serinletiyoruz Neden bizi
kestiniz? Biz size ne yaptık ki? Neden bize zarar veriyorsunuz?
Çok kötüsünüz siz, çok…”
diye fısıldadık.
Adamlar oldukları yerde kalakaldılar. En yakın taĢa oturup hüngür hüngür ağlamaya
baĢladılar.
Tam o sırada içlerinden birisi cebinden bir belge çıkarıp yanımıza yaklaĢtı ve:
“Alın bunu, söz veriyoruz, bir daha ağaçları kesmeyeceğiz”, dedi ve ağlayan
arkadaĢlarının yanına dönüp ağlamasına devam etti. Biz de hiç vakit kaybetmeden güneĢli bir
yere gittik, sihirli sözcükleri söyledik ve belgelerle birlikte hızla buharlaĢtık.
Bulut dünyamıza geri döndüğümüzde kapıda bizi Oyasu öğretmen karĢıladı.Ve:
“ HoĢ geldiniz çocuklar, baĢarabildiniz mi?” diye sordu.
Biz de hep bir ağızdan :
“Evet öğretmenim!” dedik. Öğretmenimiz mutlulukla hemen elimizden belgeleri aldı ve
bize ödüllerimizi verdi.
O günden sonra Dünya‟da küresel ısınma diye bir Ģey görülmedi.
Evet, gördünüz mü? ĠĢte üç tane su damlası Dünya‟nın kaderini değiĢtirebiliyormuĢ. Ben
size söylemiĢtim ama inanmamıĢtınız. Neyse, sizi affettim. ġimdilik hoĢça kalın, bir dahaki
yazımda görüĢmek üzere!!!
MUTLU SON
BĠR BAġKA DÜNYA
CEREN KALKIR,MERT EKEN,ECEM ERGÜN,
MEHVEġ ALTAY,BURAK KARA (6-A)
ÖZEL IġIKKENT Ġ.Ö.O.
Akıllı,çevreye duyarlı bir adam YeĢillikler Diyarı‟nda yaĢarmıĢ.Bu adam çok zenginmiĢ.Bir
sürü evi varmıĢ.Aynı zamanda bu adam, çevreye çok önem verirmiĢ.Bu yüzden çevre ve doğa
ile ilgili kurmuĢ olduğu bir çok sivil toplum örgütü ve vakıfları varmıĢ.Bu adamın adı
Mehmet‟miĢ. Mehmet Bey, her yıl “Gelecekte Çevremizin Nasıl Olacağı?” konulu bir masal
yarıĢması düzenlermiĢ.Mehmet Bey, bunun için kentin dört bir yanına çevreyle ilgili
bilgilendirici afiĢ ve panolar asarmıĢ.Bu afiĢleri gören insanlar, bu yarıĢmayı pek
umursamazlarmıĢ.Mehmet Bey, buna çok üzülürmüĢ; çünkü o, öldükten sonra çocukların
gelecekte dünyaya ve çevreye nasıl davranacaklarından endiĢeliymiĢ.O yüzden orman gezileri
düzenlermiĢ.Bu gezilere ve yürüyüĢlere bir sürü çocuk katılırmıĢ.Gezinin sonunda çocuklara bu
sene de bir yarıĢma yapacağını söylemiĢ.Çocuklar buna çok sevinmiĢler ve bu yarıĢmaya
katılmaya karar vermiĢler.Her çocuk, nasıl bir masal yazacağını ve masalın içinde nasıl
kahramanlar olacağını düĢünmeye baĢlamıĢ.Her çocuğun kafasında masalı nasıl yazacağına özgü
düĢünceler ortaya çıkmıĢ.Çocuklar, bu düĢünceleri birbirleriyle paylaĢmıĢlar.Hepsi birbirlerinin
düĢüncelerini büyük bir ilgiyle dinlemiĢler.Herkes, birbirinin masalını çok beğenmiĢ. Çevre
yarıĢmasına okulca katılan çocuklar, içlerindeki en iyi masalı seçip yarıĢmaya onu
göndereceklermiĢ; bu nedenle masalını titizlikle yazan çocuklar, en güzelini seçmeye karar
vermiĢler.Öğretmenlerinden de yardım alan çocuklar, haftalar sonra içlerindeki en iyi “Çevre”
konulu masalı seçip göndermek için iĢlemler baĢlatmıĢlar.Masal, Ġstanbul‟a
gönderilecekmiĢ.Ġstanbul‟da, halk ve jüri oylaması gerçekleĢtirilip masal yarıĢmasının birincisi
belirlenecekmiĢ.Sonuçlar belli olunca kazananın on yaĢında, yarıĢmaya Antalya‟dan katılan bir
kız çocuğu olduğu açıklanmıĢ. Çocuk, masalına baĢlamadan önce her seferinde kendini
tanıtırmıĢ.Çocuğun ailesinin maddi durumu iyi değilmiĢ.Çocuk,ailesine çok saygılıymıĢ ve onları
çok severmiĢ.Ailesi onun için çok önemliymiĢ.Bu yarıĢmanın ödülünün beĢ bin lira olduğunu
öğrenen Nihal, hemen yarıĢmaya katılmıĢ. Nihal, Türkçe dersinde çok baĢarılıymıĢ ve sınav
notları da gayet iyiymiĢ. Öğretmenleri, onunla çok gurur duyarlarmıĢ, Nihal‟e her konuda
yardım edip destek çıkarlarmıĢ. Nihal, masal yazmak için ilk önce on dakika düĢünür, konuyu
toparlarmıĢ. Kalemi, kağıda dokundurduğu anda kendisini bir yazar gibi duyumsar ve hemen
masalını yazmaya baĢlarmıĢ.Nihal‟in yazdığı masallar en az iki sayfa olurmuĢ.Nihal, boĢ
zamanlarında bol bol kitap okurmuĢ, her okuduğu kitabın özetini çıkarır; ailesiyle paylaĢırmıĢ.
Bu özetleri toplayıp bunları kitaplaĢtırmak istermiĢ; ancak maddi durumu buna uygun değilmiĢ.
Nihal, bunun için çok üzülürmüĢ. YaĢamın gerçeklerine katlanmak zorunda olduğunu bilir; ama
zengin çocukları da kıskanırmıĢ. Nihal, her pazar gazeteden çıkan kitapları biriktirir ve onları
okumaya baĢlarmıĢ.Kitaplar bitince yeni masallar yazıp kendisini onlarla mutlu edermiĢ.
Nihal, üç yılda bir lunaparka gider; üç jetonla istediği oyuncağa binermiĢ. Zengin çocukları
kıskansa da babasını anlar, ondan çok Ģey istemezmiĢ. Babası, Nihal‟e Ģeker almak istese bile
maddi durumları buna el vermezmiĢ. Babası, Nihal‟i çok sever ve ona değer verirmiĢ. Annesi,
Nihal ve dört kardeĢine bakmak için iĢten ayrılmıĢ; bu yüzden çok üzgünmüĢ. Annesi daha önce
minik bir dükkanda aĢçılık yapıyormuĢ ve mesleğini çok seviyormuĢ. Nihal‟in annesi, bu durumu
çocukların babası Ali ile paylaĢmıĢ. Babası da bu duruma çok üzülmüĢ. Nihal‟in ailesi bu
durumu, oturup konuĢmuĢlar ve bir çözüm önerisi bulmaya çalıĢmıĢlar.Sonra da bu durumu
çocuklarıyla paylaĢmıĢlar. Çocukları üzülmesin ve sıkılmasın istemiĢler.Çocukların ailesi,
gazetelerden yararlanarak iĢ bulmaya çalıĢmıĢlar. Bunun için çok yorgunlarmıĢ.
Nihal, kendi yaĢamını yukarıdaki gibi anlatmıĢ. Bu yaĢam öyküsünü okuyan herkes çok
duygulanmıĢ. Masalını da okuyunca Nihal‟de yetenek olduğunu fark eden dinleyiciler, Nihal‟in
masalını birinci seçmiĢler. Yeteneğinin fark edildiği bu masal, Ģöyle baĢlamıĢ:
“ Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zengin ve akli dengesi yerinde olmayan bir
adam yaĢarmıĢ. Adamın adı Cem‟miĢ. Cem, geleceği görebiliyormuĢ. Cem‟in evde beslediği bir
tane de martısı varmıĢ. Cem‟in martısının adı, Cancan„mıĢ. Cem‟in martısının tüylerinde mavi,
yeĢil, sarı gibi birçok renk varmıĢ. Cem‟in martısını öteki martılardan ayıran da tüylerinin
farklı renkte olması ve Cancan‟ın konuĢmasıymıĢ. Cancan, yalnızca Cem‟le konuĢuyormuĢ.
Cem„in kuĢu da geleceği görebiliyormuĢ. Cem, hergün yatağının üstüne oturup beynini biraz
boĢaltıp rahatlattığı zaman, geleceği görmeye baĢlıyormuĢ. Cem‟in kuĢu Cancan da mutlu olduğu
zamanlarda geleceği görebiliyormuĢ. Cem, daha önceleri geleceği gördüğü zaman doğa ve çevre
temizmiĢ. Bizi tertemiz bir doğa bekliyormuĢ. Günler geçtikçe Cem‟in gördükleri daha da
değiĢiyormuĢ. Doğa, çok kirleniyormuĢ.En son gördüğünde su, ağaçlar, bitkiler, hatta insanlar
bile yok oluyormuĢ. Dünya diye bir yer adeta kalmamıĢ. Cem, bunları görünce çok üzülmüĢ. Bir
orman gezisi düzenlemeye karar vermiĢ. Buraya gelenlere armağan olarak konuĢan maymunlar,
bukalemunlar ve kaplumbağalar verecekmiĢ. Cem,orman gezisine giderken kentten baĢlayıp
ormana kadar uzanan teleferiğini kullanmaya karar vermiĢ. Bu geziyle ilgili afiĢler yapıp
çevredeki uygun yerlere asmıĢ. Cem, gezinin olacağı gün, çok heyecanlıymıĢ;çünkü çocuklara bir
Ģeyler öğretmek onu duygulandırıyormuĢ ve heyecandan yerinde duramıyormuĢ. Geziye katılan
herkes, tam saatinde, kentten baĢlayıp ormanın içinde biten teleferiğin önünde bekliyormuĢ.
Cem, bazı insanların konuĢtuklarına kulak misafiri olmuĢ. Ġnsanla, bu geziye yalnızca konuĢan
hayvanları almak için geldiklerini söylüyorlarmıĢ.Teleferiğe binip ormanın içine gitmiĢler. Cem,
tam teleferikten indiği zaman, kuĢu Cancan gelmiĢ. Cancan‟ın ağzında bir ağaç fidanı varmıĢ.
Cem, Cancan‟a burada ne yaptığını sormuĢ. Cancan gelecekte “Doğa” diye bir değerin
kalmadığını gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü, buna dayanarak bütün kuĢ arkadaĢlarını
çağırdığını söylemiĢ. Her kuĢun ağzında, her türden ağaç fidanı varmıĢ. Bir bakmıĢlar ki
Cancan‟ın arkadaĢları, uzaktan yavaĢ yavaĢ gelmeye baĢlamıĢlar. Sonrasında, bu fidanları
insanların dikmesi için yerlere bırakmıĢlar; fakat insanlar ne bu fidanları ne de kuĢları
önemsemiĢ. Ġnsanlar, yalnızca kendilerini önemsiyorlarmıĢ. Para hırsı yüzünden tüm insanlar,
fidanları torbalarına koyup satmayı planlamıĢlar. Ġnsanlar, fidanları alabilmek için çaba
harcarlarken, Cem de Cancan‟la konuĢmaya baĢlamıĢ. Cem, Cancan‟a: “Neden bu kadar erken
geldiniz, dünya ne zaman yok?” olacak Ģeklinde birçok soru yöneltmiĢ. Cancan,dünyanın bir gün
içerisinde yok olacağını söyleyince Cem, çok üzülmüĢ. Cem, lise yıllarından bildiği POTATOTA
gezegenini hatırlamıĢ, lise yıllarında onlara POTATOTA gezegenin çok temiz bir yer olduğunu
söyledikleri aklına gelmiĢ. Cem, yıllar önce teleferiğini kentten baĢlayıp ormanın içinden geçip
POTATOTA gezegenin çıktığını hatırlamıĢ. Cem orada gördüğü tüm hayvan ve insanları
teleferiğine bindirip POTATOTA‟ya götürmüĢ. Oraya gittikten birkaç saat sonra dünya, çok
pis ve su sıkıntısının yaĢandığı bir yer olmuĢ. Ġnsanlar, POTATOTA‟da yaĢamaya
baĢlıyorlarmuĢ. POTATOTA‟da hiç ağaç yokmuĢ; ama orada oksijen ve su bolca
varmıĢ.Ġnsanlar, bu gezegenin ağaçsız olmasından çok etkilenmiĢler. Torbalarına koydukları
fidanları çıkarıp dikmeye baĢlamıĢlar. Bunu gören Cem, insanların ağaç dikme sevgisine
ĢaĢırmıĢ; çünkü bu insanlar, dünyadayken ağaçlara ve doğaya hiç önem vermezlerken
POTATOTA‟da çok fazla ağaç dikmeye baĢlamıĢlar. Ġnsanlar, artık dünyaya dönmek
istemiyorlarmıĢ. Gezegende herkes çok mutluymuĢ. Cıvıl cıvıl kuĢların dallarında Ģarkı söylediği
ağaçlar ve renk renk çiçekler gezegeni süslemiĢ.Tüm halk, oksijenin bol olduğu bu yerde
sağlıklı bir biçimde yaĢamlarını sürdürmüĢler.
Okuduğunuz masal iĢte Nihal‟in yarıĢmayı kazanan masalı. Nihal‟in masalını okuyan herkes,
Nihal‟i kutlamıĢ ve onun masalından çok etkilenmiĢ. Nihal‟in masalını okuyup etkilenen insanlar,
toplanıp Nihal‟e yardım etmeye karar vermiĢler. Bu kiĢiler, Nihal‟e ilk önce iyi bir ev,ailesine
de iyi birer iĢ vermeye karar vermiĢler. Nihal‟e de daha önce hiç tatmadığı Ģekerlerden
vermiĢler.Nihal „e bundan sonra yazdığı her masalı baskıya vermesini söylemiĢler. Nihal,
yazdığı her masalı baskıya vermiĢ ve yıl sonunda bu masallar, beĢ yüz adeti bulmuĢ. Nihal‟in
yazdığı masallardan bir kitap yapılmıĢ bu kitap, “Son BeĢ Yılın En Çok Satılan Kitabı” ve “En
Genç Yazar” adlı ödüllere layık görülmüĢ. Nihal,mutlu,gururlu ve gelecekte yazar olma hayaline
bir adım daha yaklaĢmıĢ bir biçimde yaĢamına ve masallarına devam etmiĢ.
KÜÇÜK TOHUM
MELĠSA ERDOĞAN
TED ÖZEL ALĠAĞA Ġ.Ö.O.
Önüme gelen sarmaĢıkları usulca ittiriyorum. Çok az kaldı onu bulmama, onu
hissedebiliyorum. Evet, evet yaklaĢmıĢ olmalıyım. Buralarda bir yerde. Birden gözlerimin
yaĢarmasını sağlayan bir ıĢık demeti aydınlatıyor her yeri. Gözlerimi siliyorum. Olamaz, güneĢ
beni fena etkiliyor ama bu beni durduramaz! Hafifçe gözlerimi kısıyorum. Bir yandan da onun
nerede olduğunu düĢünüyorum. Kafam allak bullak oldu. Tüm bunları düĢünürken ĢaĢırtıcı bir
Ģekilde kendimi yerde buluyorum. Arkamdaki taĢları görünce düĢmemin sebebinim sakarlığım
olduğunu anlıyorum.
SolmuĢ olan çiçeklerin yanından geçerken ağlıyor ormandaki periler. garip. her Ģey
farklı. Korkutucu. Kafamı öne eğip koĢuyorum. Az kaldı! Gökyüzü grimsi bir renkte Ģu an.
KüsmüĢ bir çocuk gibi ağlayacak sanki. Hızlanmalıyım…
Kurumak üzere olan bir derenin yanından geçerken yorulduğumu fark edip üzerinde garip
beyaz benekleri olan siyah bir kayaya oturuyorum. Ne kadar da yorgunum. Ġster istemez
gözlerim kapanıyor. Kim bilir ne kadar zamandır uykusuzca onu arıyorum. Derken elimde bir
Ģey hissediyorum. Küçük bir çakıl taĢı perisi. Genelde kayalık alanlarda yaĢar bunlar. Hepsinin
elinde arp olur, bir de üç tane bilezik (biri mor, diğeri mavi, öteki ise kahverengi). Neredeyse
baĢparmağım kadar olan peri gece mavisi renginde kısa bir elbise giymiĢti. Saçları kısaydı ama
çok güzeldi. Ağaç kabuğu rengindeki saçlarının arasında hareket eden birkaç simge vardı yine
bileziklerinin renginde. Bunu biliyordum. Mor: gizemi, mavi: yaĢamı, kahverengi: gücü
simgeliyordu. Gözleri siyahtı. Baktığımda ıĢıltısını görüyordum. Ayakkabıları çakıl taĢındandı.
Hatta çakıl taĢlarıydı bunlar. Ama bir peri için fazla sadeydi bence. Onu incelemem uzun
sürmüĢ olmalı ki bana: “Hey, küçük adam!‟‟ deyiĢini duymamıĢım. ġaĢkın bir Ģekilde “Efendim?‟‟
diyorum. O da “ Pek vaktin yok küçük adam. Bizi kurtarman gerek.‟‟ Birden aklıma günlerdir
bir rüyada “o‟‟ diye gördüğüm Ģeyi aradığım aklıma geliyor. Kurtarıcı olan o Ģeyin var olduğunu
bilmeden, rüyamı yaĢatarak baĢlamıĢtım bu yolculuğa. Onu hissettiğimi biliyordum ama daha
adını bilmediğim Ģeyi nasıl bulacaktım ya da ormanı nasıl kurtaracaktım? Asıl soru ben
kurtaracak olan mıydım? ĠĢte kafam yine karıĢtı…
Daha sonra perinin beni incelediğini görüyorum. “ neye bakıyorsun öyle?‟‟ demekten
alamıyorum kendimi. Peri gülüyor ve bana “ onun ne olduğunu biliyor musun küçük adam?‟‟
“Hayır da sen nasıl..‟‟ “ ĠĢte onu söylemeye geldim.‟‟ “ Üzgünüm küçük peri ama seni
tanımıyorum.‟‟ “ Bu kadar kaba olma küçük adam, yardım edeyim de kalk, öyle konuĢalım.‟‟ “
Yardıma gerek yok.‟‟ Kalkmaya çalıĢıyorum, olmuyor. Çok yorgunum. Daha sonra peri arpından
bir iki Ģey çalıyor, anında bir güç hissediyorum. Ayaktayım. Peri: “ ġimdi öğrenmek ister
misin?‟‟ “ee yani.‟‟ Havada süzülüp gözlerimin hizasına geliyor ve mor bileziğini çıkarıyor. “Ee
ne olmuĢ yani? Küçük bir bilezik‟‟ diyorum. “ Hey, onu üzeceksin. Kabalık etme. Biraz bekle ve
gör.‟‟ Sessizlik çöküyor… Bu arada da hava kararıyor. Tam sıkılmaya baĢlamıĢ bir iki Ģarkı
mırıldanacakken bir parlaklık geliyor gözümün önüne. Benim boylarımda. Ama bu! Ama bu bir su
perisi! Harika gözüküyor. Beyaz bir teni var. Saçları koyu kızıl aralarında da birkaç siyah saç
var. Çekik gözleri mor renkte. KaĢının tam yanında su damlası dövmesi var ama bu dövme
soyut gibi sanki elimi değdirmeye kalksam yapamayacağım. Belinde yıldız dövmeleri var iki
tane. Biri sarı diğeri eflatun. Neyin simgeleri bilmiyorum. Üzerinde de ablamın giyeceği türden
uzun açık pembe bir elbise var. Ayakkabısı yok. Gözlerim kamaĢmıĢtı. Biraz kekeleyerek “
mer..merhaba!‟‟ dedim. Su perisi bana gülümseyerek merhaba anlamında kafasını hareket
ettirdi. Çakıl taĢı perisi” Tamam, daha sonra tanıĢırsınız. ġimdi, küçük adam su perisi seni ona
götürecek ama bilmeni isterim ki onu aldığında su perisi yok olacak. Bu sorun değil. Çünkü onlar
ölümsüzdür yani bir süreliğine bir yere gidecek diyelim biz. Sen de onu buraya tek baĢına
vadinin yanına getireceksin. Sonra da beni çağıracaksın. Bir kere seslenmen yeter, gelirim.‟‟
“Ama… onu nasıl bulacağız ki? Yani daha ne olduğunu bile bilmiyorum.‟‟ Dedim. Su perisi
“Söyleyeyim o bir tohum. Her Ģeyi değiĢtirecek ve ormanı kurtaracak olan bir tohum…‟‟ dedi.
Sesi annemin sesi gibiydi. YumuĢak bir Ģekilde kelimeleri havada süzülüyordu adeta.
Neyse. Biraz kabalık ederek “ ġaka mı ediyorsunuz? Bunca Ģeyi bir tohum uğruna mı yaptım?‟‟
Ġkisi de susmuĢ bana bakıyordu. Su perisi beni umursamayarak çakıl taĢı perisine bir Ģeyler
söyledi. Daha sonra yanıt alamadan çakıl taĢı perisi bize “ Ġyi Ģanslar.‟‟ Dedi. Tamam, öyle
olsun. Serüven baĢlıyor…
Su perisi önden gidiyordu. Onu takip etmemi istemiĢti. Kendini çok mu bilge sanıyordu
bu?
Su perisi “ YaklaĢmıĢ olmalıyız‟‟ dedi.”Aa tabii. Yalnız bir sorunumuz var‟‟ diyerek
gökyüzünü gösterdim. KüsmüĢ çocuk ağlıyordu. Yağmur damlaları yüzümüze düĢüyordu. Su
perisi “Sorun değil‟‟ dedi. Ġçimden tabi su perisi olan sensin demekten alamadım kendimi.
Her geçen dakika üzerlerine yağmur damlaları dökülen çiçekler “su‟‟ umuduyla biraz olsun
kıpırdatıyordu yapraklarını. Ama sonra yine eğiyorlardı boyunlarını. Birkaç lale gözüme
çarpıyor. Kırmızı renkleri kan kırmızısı gibi berrak değil artık, kirlenmiĢ. Ya papatyalar. Onlar
ise seviyor-sevmiyor yapılmıĢ gibi dökmüĢler yapraklarını. Bir de güller var. Asilliklerini mahcup
bir boyun eğiĢiyle değiĢ-tokuĢ etmiĢler. Hüzünlüler. Göklere uzanan ağaçları söylemiyorum bile.
Sonbahardaki gibi dökmemiĢler yapraklarını. Çaresizce dökülmüĢler. Ġçim acıdı. Su perisine “
Tohumu aldıktan sonra ne yapacağım‟‟ dedi. “ Biraz sonra sana bir yan flüt vereceğim. Daha
doğrusu verilecek olanı sana ileteceğim.‟‟ Kafam karıĢtı. “ Kim verdi ki? Yan flüt mü?‟‟
“Toprak anayı bilirsin. O, kurtarıcılara yan flüt gönderir. Sen de böyle olduğun için sen de yan
flüt alacaksın. Yan flüt tohumun yaĢamasını sağlar çalınan ezgileriyle.‟‟ “ Anladım ama neden
ki? Tohum yaĢamını yitirebilir mi?‟‟ dedim. Su perisi “ Tohumun bulunduğu yer bir sütunun
üzeri. Çok uzun olmayan bu sütun sürekli olarak ezgiler çalar. Bir nevi yan flütün yaptığı gibi
iĢte. Tohum bu sayede yaĢar. Onu oradan alacağımız için tohum ölecektir. Bu yüzden yan flütü
kullanacaksın.‟‟ ġaĢkınlıkla “ Anladım.‟‟ dedim. Su perisi bana inĢallah anlamıĢsındır dercesine
bakıp yürümeye devam etti. Yağmur hızlandı. Su perisinin söylediklerini düĢündüm: orman
hastaydı. Sonra da çakıl taĢı perisinin dediklerini düĢündüm: ben ormanı kurtaracaktım.
Haklıydılar. Yok olan ormanı yaĢama döndürmem lazım. O olmazsa ağaçlar, bitkiler, canlılar
yok olurdu. Bu da sonumuz olurdu. Tamam, haydi tohumu bulalım!
Gece olmuĢtu. Su perisi konaklamamız gerektiğini söyledi. Üzerinde garip donmuĢ
sarkıtları olan bir mağaraya girdik. Su perisi belindeki sarı yıldız dövmesine elini sürdü ve elini
ağzının önüne koyup yere üfledi. Anında ateĢe dönüĢen nefesi harikaydı. ġimdi anlaĢıldı ilk
yıldızın iĢlevi.
Ona bakıp “ Bu harika, sağ ol. Biraz ısınmaya ihtiyacımız vardı.‟‟ Dedim. Gülümsedi.
Sonra da gözlerime yenik düĢüp uyuyakaldım.
“ Haydi, kalk sabah oldu.‟‟ “ Tamam, tamam.‟‟ Diyerek kalktım. Her yerim tutulmuĢtu.
“Bugün tohumu alacağız. Çünkü birkaç kilometre ilerde!‟‟ dedi. “Öyle mi? Harika.
Kurtaracağız ormanı!‟‟
Hemen yola koyulduk. Adımlarımızı hızlandırdık. Rüzgâra karĢı gelerek koĢuyorduk.
Nefes nefese kaldık. Su perisi eli ile ancak rüyalarda görülebilecek türden yemyeĢil bir ovayı
gösterdi. MüthiĢ. “ama nasıl olur? Burası halen harika hiçbir canlı zarar görmemiĢ.” Dedim. Su
perisi “tohum buraya hayat veriyor. Tohumu alınca sütun onun görevini üstlenecek. Böylece
orman kurtarılırken, buraya bir Ģey olmayacak.” Dedi. Bu çok mantıklı idi. hemen tohumun
bulunduğu yere koĢtuk. Önüme gelen sarmaĢıkları ittiriyorum. Çok az kaldı ona ulaĢmama. Tam
önümde! Tüm ihtiĢamı ile orada duruyor. Bir iki adım attık. Peri “ Seni sütunun boyuna
ulaĢmanı sağlamak için uçuracağım.” Dedi ve eflatun yıldız dövmesine elini değdirdi daha sora
elinden bir Ģeyler havalandığı fark ettim.
Harika! Uçuyorum. Fazla oyalanmadan tohumu aldım özenle. Peri bana bir sırt çantası
verdi ve içine koydum tohumu.
Sonrada aĢağıya indim. Peri bana dönüp “ Hızlı olmalısın! HoĢça kal.” Dedi. Az kalsın
ağlayacaktım “ hoĢça kal.” Peri pırıltı tozlara dönüĢüp yok oldu. Tamam, veda vakti bitti.
KoĢmaya baĢladım. O kadar hızlı idim ki bir an önce varmalıydım. Sonra durup yan flüte birkaç
kez üfledim. Birkaç kez daha. Bu, tohuma Ģimdilik yeterdi. KoĢmaya devam ettim. Soluk
soluğa idim ama vadiye gelmiĢtim. Sırt çantamı yere koydum. Yan flütle tohumu canlandırdım.
Sonrada çakıl taĢı perisine seslendim. Ġlk önce gelmedi. Bir daha seslenince hemen geldi. “
BaĢarmıĢsın küçük adam.” “ Evet.” Dedim övülmeye ihtiyacım varmıĢ gibi. Sonra elimden
tohumu alıp havaya kaldırdı. Farklı bir ilde bir Ģeyler söyledi. Tohum havada askıda kalmıĢtı.
Tohumu çevreleyen bir ıĢık demeti oluĢtu. Sonra tohum yok oldu. “bitti, her Ģey canlanacak.
Tohum bizim kurtulmamızı sağlayacak.” Dedi. Ġçimden “ Hey, unuttun mu tohumu ben aldım.
Kurtarıcı o mu, ben mi?” dediysem de çok mutluydum. Çünkü orman kurtuluyordu.
Birden bire her Ģey eski haline dönmeye baĢladı. Ağaçların dökülen yapraklarının
yerlerine daha güçlü olan yenileri çıkıyordu. Bitkiler canlanıyordu. Büyük bir görkemle göğe
bakıyorlardı. ĠĢte bu! KurtulmuĢtu orman. Peri bana dönerek “Sen ormanı kurtararak tüm
canlıları kurtardın. Binlerce kez teĢekkür ederim.” GururlanmıĢtım. “Görevim.” Dedim. Daha
sonra peri ile derenin yanına gittik. Dere Ģırıl Ģırıl akıyordu berraktı. Sudaki yansımamıza
baktım ve içimden “nefes almaya değer bu dünya.” Dedim. Ardından gökyüzüne bakarak
gülümsedim…