6. gün.21 Kasım.08 Cuma : Tehran – Qom

Transkript

6. gün.21 Kasım.08 Cuma : Tehran – Qom
6. gün.21 Kasım.08 Cuma : Tehran – Qom - Esfahan – 475 km.
Tahran çok büyük. Adı Farsçada “Sıcak Yer ” anlamına
gelir ve bu mevsim de bile gerçekten sıcak. Çok da
karışık. Aslında oldukça modern bir şehir. Zengin kesim
İstanbul’u aratmayacak durumda. Arabalar, insanlar,
binalar çok modern.
Kendine göre bir düzeni var ama anlamak yıllar sürer
sanırım. Tahran’a girmemeyi öneren sevgili Nasuh Mahruki, Murat , Savaş
ve Koray’a bir kez daha hak verdik.Gezilecek çok yeri bizce yok. Normal
modern sıkıcı görünümlü, otantik olmayan beton bir şehir. Cuma sabahı
kaldığımız otel civarını yürüyerek gezdik. Turistik
tarihi yerleri gördük.
Her gidenin mutlaka önerdiği gibi kavun suyu içtik.
İran sokaklarında çokça görebileceğiniz meyve
sucuları var. Ananas, Hindistan cevizi, kavun, muz,
kivi, kavun, portakal vs. suyunu taze olarak sıkıp
karıştırıp satıyorlar. Çok da lezzetli ve ucuz. Biz de
tavsiye ederiz. Atlamayın…
Ufak gezimizden sonra, meşhur olduğu söylenen Mollalar şehri Qom
(Kum)’a yola çıktık. Girişimizin aksine, Tahrandan çıkışımız, önceden
yaptığımız çalışmalar sonunda! Çok kolay oldu. Yaklaşık 15 dakika da
kendimizi Qom-Esfahan otobanında bulduk.
Tahran ile Qom arasındaki otoban biraz kalabalık. Arabalar 3 şeritli yolun
orta şeridinde son derece düzgün şekilde seyir ediyorlar. Şehir
kullanımlarının tam tersine oldukça kurallara oldukça uyar bir halleri var.
Ama yine de dikkatli olmakta fayda var. Özellikle kavşaklarda, kim nereye,
neden, ne zaman dönecek hiçbir şekilde anlama şansınız yok. Otobanda
120 km.yi geçmek kesinlikle yasak. Bu yüzden hemen herkes orta şeritten
ve net şekilde 120 km ile gidiyor. Biz de soldan 140 km. ile devam ettik.
Benim motorun son hızı bu zaten. O kadar yük ile iyi bile. Hava kararınca
insanlar 140-150 km. ye kadar çıkıyor. Çünkü gündüz çok radar var
Tehran Qom arasında, sağımız solumuz uçsuz
bucaksız toprak çölü ve kum. Hava 12 dereceler
civarında ve parçalı bulutlu idi. Tam her şey ne
kadar yolunda, hiç sıkıntımız yok diye düşünürken,
sağ taraftan, bir anda bir fırtına ve yağmur başladı.
Motorlar 45 derece kadar sağa yatarak kumlu
yağmurda yere tutunmaya çalışıyordu. Ön lastik kaymasın diye çok
debelendim. Yerler hem ıslak, hem kumlu. Ağırlık biraz işe yaramış
göründü. Motor asfalta istediğim gibi tutundu. Yaklaşık 15 dakika devam
eden ani fırtınamız, geldiği gibi aniden gitti.
İlk benzincide hemen durduk. Bir 15 dakika daha devam etse motoru
tutmak mümkün olmayacaktı sanırım. Kollarımız bacaklarımız bitecekti.
Benzincide birkaç şey atıştırıp kendimize geldikten sonra, adının sebebini
anladığımız Qom şehrine yola koyulduk. Çok geçmeden de vardık. Şehri
biraz gezdik. Yemek yiyecek yer aradık bulamadık, insanlarla konuşmaya
çabaladık ama çok uzak davrandılar, otel bakındık ama korktuk. Sonunda
buradan gitmeye karar verdik ve rotamızı, İran’ın en güzel şehri sayılan
Esfahan’ a çevirdik. İran da gördüğümüz en sevimsiz ikinci şehir oldu.
(Birincisi Karaj idi.)
Esfahan’a kadar yol çok çok güzel ve temiz.
Nispeten de boş. Ama tabi ki, Tahran’dan
öğlene doğru çıkınca, gün-ki 16:30 gibi
kararıyor- kararmadan Esfahan’a varmak
mümkün olmadı. Yine son 150 km yi
karanlıkta ve oldukça üşüyerek geçtik.
Tahran’dan sabah çıktığımızda hava 22
dereceler civarında idi. Hava kararıp Esfahan’a
yaklaşınca 5 derecelere düştü. Tahrandan yazlıklar ile çıkmıştık. Eldiven,
balaklava, içimize giydiklerimiz ince idi. Yolda üşümemize rağmen
tembellik ederek kışlıkları giymedik. Giyemedik aslında. Bir an önce
Esfahan’a, güzel şehre, sıcak otelimize ve banyoya kavuşma isteğimiz bizi
yol almaya devam ettirdi.(Vedat ile ben oldukça üst seviye ve eğitimli
sürücüleriz. Zor zamanlarda ne yapmamız gerektiğini ve nasıl motor
kontrolü sağlamamız gerektiğini, güvenlik, teknik, konsantrasyon ve
sistematik olarak çok iyi biliyoruz. Acemi arkadaşlarıma dikkat etmelerini ,
kararlarını içgüdüsel almamalarını öneririm.)
Esfahan şehir girişine 5 km. kala benim motor durdu. Benzin alalı 256 km.
olmuştu. Rahatlıkla 310 gitmem gerekiyordu. (İstanbul’da aynı depo ile
420 gidebiliyorum. Burada benzin kalitesi düşük ve motor çok ağır olduğu
için 300 civarı ancak gidiyorum) Ama 256 da rezerve geçti depo ve motor
durdu. Musluğu rezerv konumuna almama rağmen, sol taraftaki benzin
filitrem kupkuru idi. Biraz bekledim, motoru yana yatırdım ama nafile Bu
arada hava kararmıştı ve ben hem aç, hem üşümüş hem de Vedat’sızdım.
O’nun genelde önden gitmesini ve aralarda beni beklemesi şeklinde
süreceğimizi konuşmuştuk. Muhtemelen şehir girişinde beni bekliyordu
ama durumumdan haberi tabiî ki yoktu. Sms atarak durumu bildirdim ve
beklemesini söyledim. Benzin filitresini söküp biraz benzim emdim.
Tıkanıklığa sebep olan pis benzini boşaltıp filitreyi yerine taktım ve motor
çalıştı ama tekleyerek. Şans eseri 5 km ilerdeki benzinciye kadar
gidebildim. Yeni benzin aldım ve neden depomun erken boşaldığını
anlamaya çalışarak, şehrin girişinde, kaldırımda oturup beni bekleyen
zavallı Vedat ile buluştum.
Şehrin girişi bile çok güzeldi. Önceden konuştuğumuz otele gitmek üzere
arayışlara başladık. Anlaşıldığı üzere, bu şehirde bir kocaman nehir vardı
ve şehrin iki yakası vardı. Müstakbel otelimiz de nehri geçen ünlü Si-O Se
Pol köprüsünün (Farsçası : 33 sütunlu köprü) hemen yakınında idi.
Arayarak bulduk ama oteli beğenmedik. Aramalarımız esnasında, insanlar
motorun etrafına o kadar fazla üşüştüler ki, polis gelip kalabalığı dağıttı.
Hemen yanındaki güzel bir otelde kalmaya karar verdik. Parsian
International Hotels gurubunun, Suite Hotel’ inde konakladık. Geceliği
50$. Kapalı otoparkı vardı ve tercih ettik. Esas sebep ise şu; Benim
motorda minik birkaç elektrik arızası vardı ve tamir edebileceğim en uygun
yer otelin otoparkı idi. Tamir de ettim bu arda. Sis farlarım bir gece önce
Tahran da saçmalamaya başlamıştı. Sonrasında tamamen gitti. Artık sis
farlarım yok, 4lü flaşörüm de yok. Çünkü kablolar bir şekilde yüksek ısıdan
dolayı erimiş. Ben de kestim ve temizledim. Sadece normal farlarıma
güvenmek sorundayım artık.
Bu arada teklemelerin, ve öksürmelerin sebebi kalitesiz benzin. Nerde
nasıl benzin bulacağımızı bilemiyoruz. 150 km. de bir -kabaca- benzin
alıyoruz. Önceden gelen arkadaşlarım “her bulduğun yerden benzin al.
İstasyon araları çok uzun olabiliyor” demişlerdi. Şimdi anladım ne demek
istediklerini. İyi ki büyük depo takmışım motora.
Akşam hava karanlık biz de azıcık yorgun olmamıza
rağmen şehrin birazını gezdik. Çok çok güzel bir
şehir. Hakikaten denildiği kadar varmış. İran’da
gördüğümüz en güzel yer. Akşam başka güzel,
gündüz başka güzel.
Saat 22:30 olduğu ve yemek yiyecek yer olmadığı
için, Vedat’ın odasında otelden ısmarladığımız
kebaplarımızı yedik. Sonra da yataklarımıza çekildik. Ben kablosuz
internetten faydalanarak, laptop um ile Motor Bike dergisine göndermem
gereken aylık yazımı yazdım ve gönderdim, maillerimi kontrol ettim, gezi
notlarımı, resimleri düzenledim, siteme yeni bilgiler yükledim ve saat gece
01:00 gibi de yatım.
Nazar değmesin ama, şaşırtıcı derecede dinç ve iyiyim. Vedat da iyi. Aman
devam etsin.
7. gün.22 Kasım.08 Cumartesi : Esfahan – Dinlenme günü.
3.063 km önce evden yola çıktığımızdan beri, her gün yol yapıyor, akşam
kalıyor sabah yine yol alıyoruz. Ortalama her gün 511 km. yapmışız
demektir. Biraz dinlenmeye ve bu güzel şehri gezmeye zaman ayırmaya
karar verdik.
İlk iş, meşhur köprülerini gezdik. Si- 0 se Pol Köprüsü en meşhuru ve
şehrin simgesi. 300 metre uzunluğunda ve 14 metre genişliğinde olan bu
köprü araç trafiğine kapalı. Köprünün altında bulunan çayhanelerde gerçek
bir şark çayhane ortamının var Mimarisi çok güzel ve halen çok işlevsel.
Halk yoğunlukla kullanıyor ve altında güzel çayhaneler var.
Olmazsa olmazlardan İmam Meydanı’nı da gezdik.(Meydan-ı İmam)
Moskova’daki kızıl meydandan sonra dünyanın en büyük 2. Meydanı
burası. 500 metre boyu, 160 metre genişliği olan devasa bir yer. İnsanın
büyüklük kavramı şaşırıyor vallahi. İçerisi yemyeşil. Kenarı boydan boya
devasa bir Pazar ile çevrili. Bizim Kapalı çarşı gibi ama bizimdi daha güzel.
İçinde Kakh-ı Ali Gapu (Ali Kapı Sarayı) denen bir bölüm var. Tadilatta
ama yine de çok etkileyici.
Sanırım sanat okulunda okuyan bir sürü kız, ellerinde resim tabloları,
çimenlere oturmuş, etraftaki tarihi yerleri resmediyorlar. Çoluk çocuk halk
kah yürüyor, kah çimenlerde dinleniyor. Etrafımızda şirin atlı faytonlar,
alanı turistlere gezdiriyor, boyunlarındaki güzel ses çıkartan çanları
ile…İlginç bir şekilde, çok huzurlu ve sakin bir yer. Gürültü, kargaşa,
karışan eden yok. Biz de çimlerde kısa bir yayılmacı mola verdik elbette.
Şehir gezimiz bitip, biz de bitince otelimize döndük. Oteldeki çok güzel
çorbadana ikişer tabak içip yattık. Yatmadan, motorları yükledik, sabaha
daha rahat ederiz diye. Malum kapalı garaj lüksümüzü sonuna kadar
kullanmak lazım. İran’dan sonra kolay kolay böyle şeyler yapamayacağız.
Medeniyetin son günleri…
8. gün.23 Kasım.08 Pazar – Esfahan – Persapolis – Şiraz – 478km.
Sabah kaliteli otelimizde kelek bir kahvaltı yaparak ve kapalı garajın
kapısını açtırmak için 20 dakika adam arayarak sonunda yola çıktık. Otelde
bir futbol takımı kalıyordu. Hem kokuları, hem gürültüleri hem de kahvaltı
bölümünü aç çekirge sürüsü formunda talan etmeleri bizi çok mutlu
etmedi ama olsun. Tatildeyiz, sorunları sıkıntıları İstanbul’da bıraktık. Dimi
ama…?
Otoban olamamış ama yine de bölünmüş yol vasfını bütün gücü ile elinde
bulunduran bir yolda, hemen hemen sorunsuz bir şekilde sürüşümüze
başladık.
Benim motora sabah aldığımız benzin, iki gün öncekinden de beter çıkınca,
sıkıntı oldu biraz. Gaz yemesi değişti, rampada kesildi, ve yine 281 km de
rezerve düştü. 100 km de 8 litre yakmışım. Çok kötü. Melih usta ile
konuştum ve sorunun kalitesi düşük benzin olabileceğini söyledi, ben de
biraz olsun rahatladım.
Beni iki defa radar Polisi çevirdi. İkisinde de Vedat önden daha da hızlı
gidiyordu ve bir şey olmadı ama arkadan tın tın yavaş gelen beni
çevirdiler. Ceza ödemedim. Türk olmanın tüm avantajlarını kullandım ve
Polislere minik Türkiye çıkartması ve bayrak vererek yırttım. “Yavaş get
kurban” diye mini ihtar ile paçayı kurtardım yani.
Persapolis 415 km sonra karşımıza çıkıverdi. Tüm ihtişamı ile.
Büyük Pers imparatorluğu’nun merkezi, Akamenid’lerin tören merkezi olan
Persepolis kenti (Yunancada Pers ülkesinin başşehri) Şiraz’ın 60 km. kadar
dışında. İran’lılar bu tarihi yere Farsçada Taht-ı Cemşid (Cemşid’in tahtı)
ismini vermişler.
Pers krallarının en büyüklerinden Birinci Darius ve ondan sonra gelen
Artaxerkes, Xerkes, Kurus gibi hükümdarlar bu geleneği sürdürerek büyük
eserler yaratmışlardır. Persepolis’teki bu dev şehir-saray, Akamenid
imparatorlarının yazlık sarayı ve tören alanı olarak yapılmış. Girişte ve
içindeki bir çok cam tablete yazılmış yazılardan öğrendim bunları. Önceden
de azıcık çalışmıştım tabiî ki.
Persepolis’in Birinci Darius zamanında ve M.Ö. 521 yılında yapılmaya
başlandığı ve 150 yıl süren çalışmalarla tamamlandığı tahmin ediliyor.
Yapılan araştırmalarda o dönemin büyük uygarlıkları olan Suşa, Babil ve
Ekbatan’daki şehir devletlerinden gelen resmi ziyaretçilerin şimdiki Nevruz
ile aynı zamana rastlayan Noruz isimli dönemde, krala çeşitli hediyeler
getirdikleri ve krala saygılarını sundukları biliniyor. Persepolisin tüm alanı
125 bin m2 ve ana teras, 450 x 300 metre boyutlarındaymış.
Gezdik, resimler çektik, okuduk ve çok etkilendik.
Yine motorlarımıza atlayıp, azıcık kullanıp, sorunsuz olarak Şiraz’a geldik.
Erken bile geldik. 478km. bir gün için bir şey değil artık..
Otelimiz yine dün kaldığımız oteller zincirinden Parsian International
Hotels. Bu sefer daha güzel bir kapalı garajı var. Fiyat 40$. Odalar
dünkünden daha iyi.
Hızlıca yerleşip, duş alıp şehri keşfe çıktık. Hafif bir şeyler atıştırdıktan
sonra meşhur Kerim Han Kalesine gittik. Bir iki hediyelik aldık, bir çok
resim çektik, sokakları gezdik, insanlar ile konuştuk, Kalenin girişindeki
yazıtta Farsça olarak : “Şiraza yeni gelen bir gezgin, uzun süre Kerim Han
sarayının endamını övmekten geri duramayacaktır” sözü yazıyormuş.
İlginçtir ama gerçekten çok güzel…
Kerim Han-e Zend bulvarında uzun uzun yürüdük. Sonra hava kararıp,
acıkınca otelimize geldik. Ben şu anda aynı otelde bu satırları yazıyorum
ve birazdan yatacağım. Yarın Bander E Abbas’a yani İran’ın en güneyine,
Basra körfezi kıyısına gideceğiz. Yine uzun bir yol bizi bekliyor. Dinlenmek
lazım.
9. gün.24 Kasım.08 Pazartesi – Şiraz – Bander E Abbas - 628km.
En son Şiraz’dan aldığım benzin muhteşem çıktı. Motor çok daha hızlı ve
performanslı çalışıyor. Hava da harika, 22 C civarında ve güneşli. Limon
gibi, ne sıcak ne soğuk. Tam motor havası.
Yol artık ilk defa otoban değil. Gidiş gelişli bildiğiniz yol haline geldi. Ama
asfalt kalitesi yine oldukça güzel. Bol virajlı, inişli çıkışlı, dağcık ve bol
tünel geçişli, harika manzaralı bir yoldan geçtik. Seyrine doyum olmadı
gerçekten. Minicik minick bir sürü kasaba-köy kılıklı yerden geçtik. Hiç
birisinde benzin yoktu. Dizel vardı. Ordaki benzinli araç sahipleri nereden
yakıt alıyor acaba diye düşündüm. Cevabını bulamadım.
Şirazdan çıkarken benzin aldık, motorlarımızın karınlarını güzelce
doyurduk ve kabaca 200-250 km sonra benzin almak amacı ile yola
koyulduk. Tüm yol boyunca --inanılmaz ama- benzinci göremedik. Sonlara
doğru hız kestim, teker teker kilometreleri saymaya başladım ama nafile.
Bander E Abbas’a 12 km kala benzin tamamen bitti. 330 km.de. motor
ağır olduğu için tahminimden fazla yakıyor ve en önemlisi, hangi benzin ile
ne kadar sarfiyat olabilecek tahmin etmek çok zor. Ama artık, benzinin
kokusundan, kaç kilometre gidebileceğimi bilebiliyorum. Eee tecrübe oldu
artık. Hata yaparak öğrendik. Siz siz olun bir şey yapın. Ne yapın valla
bilemedim, bilsem ben yapardım, yolda da kalmazdım. Mesela ekstra
benzin taşımak, büyük depoya güvenmemek gibi şeyleri hesaba katın.
Benzin bu biter…
Allah’dan Vedat ın deposunda benzin vardı (
R1200GS ADV 33litre.) GS den 2 litre kadar
benzin çektim yanımda getirdiğim hortum ile ve
şehre kadar idare ettik.
Şehire geldik sonunda. Otel aramadan, ertesi gün
Dubai’ye gidebilmek için feribot aramaya
başladık. Aslında oldukça yorulmuş ve çok çok
terlemiştik. E ne de olsa, Basra körfezi kıyısına
gelmiş, denizi görmüş, İran’ın en sıcak noktasındaydık. Feribot bulabilmek
için, arabası olanlar, motosikleti olanlar çok yardımcı oldular ama
nafile…Bulamadık. Ve çaresiz otel aramaya başladı. Zaten hava çok sıcak,
zaten 600 küsur km yol gelmişiz, zaten şehrin kargaşası çok feci ve
kalabalık dayanılır gibi değil, biz de tavsiyeler üzerine otel aradık. Şu İran
insanları şehirde göbek çok seviyor. En dandik kasabada bile bir sürü
göbek var. Birisinden yanlış döndünmü, sonunda yine aynı göbeğe
geliyorsun.Göbeklerin hepsini aynı yapmaya çok mu özen gösteriyorlar,
yoksa bizim mi kafamız döndü bilinmez, hep aynı göbek etrafında
dönüyormuşuz gibi geliyor.E bir sürü göbeğin adı da “İmam Khumayni”
Humeyni meydanı olunca, insan haliyle sudan çok fena çıkmış balık gibi
oluyor.:)
1,5 saat şehirde debelendikten ve 36 km yol yaptıktan, aynı meydanı 10
kere geçtikten sonra bıkıp, lanet edip kendimizi ilk gördüğümüz otele
attık.Biraz pahallı ama alternatifi yoktu. Kaldık mecburen.
Oteldeki turizm ofisinden aldığımız bilgiye göre, ertesi gün Dubai’ye uçak
var. Hem de gidiş dönüş 115$. Çok sevindik. Amacımız, 150 km ilerdeki
Dubai’ye geçmek, hem orayı görmek, hem Vedat’ın bir arkadaşında evde
kalmak, ertesi gün dönmek ve yola devam etmek. Değişik bir tat olacaktı
yani. Vize de olmadığını bildiğimiz için hemen bilet almak istedik. Olmadı.
Hava alanından, ertesi gün (gideceğimiz gün) alabileceğimizi söylediler.
Akşam yemeğimizi yiyerek yorgunluktan bitmiş şekilde yattık. Son 36 km
de yorulduğumuz kadar 600 km de yorulmadık desem yeridir.
10. gün.25 Kasım.08 Salı - Bander E Abbas - Kerman - 520km.
Ertesi gün kahvaltı faslını bitirip havalimanına gittik. Ama uçağa yer yok
dediler.Belli olmazmış, birkaç saat bekleyin dediler. Biz de çaresiz, ufacık,
sıcak basık havalimanında bekledik.Sonunda uçağın pilotu araya girdi de
bilet aldık. Son iki bilet. İptal olmuş. Koştur koştur tam uçağa binecekken,
Vedat’ın arkadaşından telefon geldi. Dubai de yaşayan. Vizemiz var mı
diye soruyor!! Olmaması lazım dedik ama, arkadaşı, yetkililer ile
konuşmuş ve kapıdan döneceğimizi söylemişler. Vize Türkiye’den almak
gerekiyor sanırım. Kapıdan vize verilen ülkeler listesinde Türkler yokmuş.
Haydaaa. Riski göze alamayıp, taksi ile otele geldik. Bu arada sallana
sallana hareket ettiğimiz için saati 14:00 ettik çoktan. Plan dışı olmasına
rağmen, Bander E Abbas’da bir saat daha kalmak ve otelimize bir avuç
para -yine- vermemek için, hızlıca toparlandık, hafif düş kırıklıklarımızı da
yanımıza alarak Kerman’ yola çıkmaya karar verdik. Bu saatten sonra 520
km daha…Hava ise 30 C ler civarında. Hepten delirdik sanırım. Tam tekmil
yazlıkları giyindik. Motorları yükledik. Bir ara gözüm Vedat’ a ilişti.
Motorunun yanında, yüzü bembeyaz, ayakta zor durur bir halde duvara
yaslanmıştı. Merakla yanına koştum, ne olduğunu sordum. Depo üstü
çantasını takarken, elinin baş parmağını fena halde burkmuş ama sesini
çıkartmıyor. Bayıldı bayılacak, belli ki çok acısı var. Ama sesi de çıkmıyor.
Soğutucu sprey sıktı ama yine de dayanamadı, bir kenar gölgeye ilişti
oturdu. Bir süre sonra kendine geldi ve ciddi bir şey olmadan, motor
kullanabilecek hale geldi. Kontakları açtık, ter içinde bastık gaza.
Kötü Bander E Abbas’ın kötü benzini yüzünden tempomuz biraz düştü ve
sürüş rahatsız edici hale geldi. Ama yine de sorunsuz ilerledik. Yol sıkıcı
idi. Geç çıkmanın ve erken kararacak olan havanın verdiği hafifi stres de
vardı ama Asfalt kalitesi moralimizi yüksek tutmamızı sağladı. Yolda bir
şeyler atıştırdık, açlığımızı yatışırdık. Biraz mandalina, ceviz, fıstık, çikolata
ve bisküvi. Seyahatimizdeki hemen tüm öğlen yemekleri gibi, bu günde
aynı şekilde karnımızı doyurduk. En azından harcayacağımız enerjimizi
yerine koyacak kadar kalori aldık.
Güneş harika bir şekilde batıyordu. Resimlerini çektik. Ama battıktan
hemen sonra hava inanılmaz derecede çok çabuk bir şekilde soğudu. 6 C
ye kadar indi. Soğuğa dayanamayıp, hemen kenarda durduk ve bu sefer
tam kışlıklarımızı giydik. Sonunda, sorunsuz bir şekilde saat 20:30 da
Kerman’a vardık. İlk intibamız çok olumlu. Güzel kent doğrusu. Temiz,
düzenli ve sıcak. Pars oteli bulduk ve yorgunluk ile yerleştik. Seyahatimiz
içinde kaldığımız en güzel otel. Yemekler de klasik olara çok güzel. İranı
seviyoruz  Yorgunluğumuzun üzerine, hem otel, hem kent, hem de
yemekler süper geldi. Alkolsüz biralarımızı yudumlarken çok iyi
hissediyorduk. İnsanlar çok sıcaklar, çok da yardım sever. Motor ile
gelmenin, gezmenin önemini bir kez daha anladık. Ayrıcalıklarını da tabi
ki. Özel ilgi görmeye, hafif şımarma derecesinde alıştık. Türk olmak da için
bir diğer artısı oluyor. “Ülkemizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz” gibi
bir yorum seziyoruz insanlarda. Lokantasında, benzincisine, otel
görevlisine kadar herkes de var bu güler yüzlü pozitif yaklaşım. İyi ki
motor sürüyorum dedim defalarca. Ve Tanrıya teşekkür ettim.
Yemekten sonra saat 02:30 ye kadar siteye resim yükledim, yazı
düzelttim. Hızlı yazdığım, daha doğrusu becerip de yazamadığım ve ikinci
kere okumaya üşendiğim için, bir çok hata yapıyorum İşim yazı yazmak
olmadığı için de pek bilmiyorum. Amatörce ancak bu kadar oluyor.
Şimdiden özür dilerim…Gözüme takıldıkça sonradan düzeltiyorum ama
işte, bu kadar oluyor.
11. gün.26 Kasım.08 Çarşamba - Kerman - Zahedan - 555km.
Sabah hiç istemeye istemeye, süper rahat yatağımdan çıkarak, pek
modern banyoma gidip duş aldım. Süper yumuşak havluma kurulanarak,
traşımı oldum. Son derece güzel döşenmiş restoranda gecikmiş
kahvaltımızı ettik ve gözümüz arkada kalarak, bir daha bu konforun “K”
sini bulamayacağımızı bilerek motorlarımızı yükledik ve, sevgili Pars
otelimizi arkamızda bırakarak, çok keyifsiz bir şehir olan ve İran’daki son
gecemizi geçireceğimiz Zahedan’a rotamızı çevirdik. Saat 12:30. Geç
kaldık. Ruhumuz oteli terk etmek istemedi de. 
Sabah otelden iki adet 3er litrelik benzin bidonu aldım. Kerman’daki tek
Süper Benzin satan istasyondan da benzinlerimizi tam doldurduktan sonra,
İran’daki son durağımız olan Zahedan’a doğru bastık gaza. İyi benzin ne
güzel şeymiş diyip, çok güzel bir tempo tutturduk. Otoban olmayan ama
güzel bir asfalt kalitesi olan yolda Bam şehrine geldik. Bir anda sevdiğimiz
İran gitti yerini yarısı Pakistan kökenli, tehlikeli tipli insanların doluştuğu,
pis bir yer aldı. Benzincide tanıştığımız Azeri (Bakü’lü) genç bize şöyle
dedi; “Abey, buranın adamı pek namerttir, tikat eyleyesiniz ha” Biz de
benzin alıp, bize el sallamak yerine taş atan çocukların arasından kaçarak
Zahedan’a yola devam ettik. Korayların kaldığı Akbar ın yerine uğramak
isterdik ama sonra vazgeçtik.
Son 1,5 saati karanlıkta geçerek saat 21:00 civarı 555 km.yi devirip,
Zahedan’a vardık. Çöl geçtik ama çok güzeldi .Şehrin girişinde bize eşlik
eden iki ayrı motorlu Polis eskortu değiştirerek Saleh Otel e geldik. Dün
akşamın tersine, bu sevimsiz şehirde kaldığımız otel, seyahatimizde şu
ana kadar kaldığımız en kötü oteldi. Tarif etmeyeceğim. Ağzınızın tadı
kaçmasın. Kötü diyelim biz şimdilik. Hiç tekin görünmeyen şehirde yemek
yiyecek yer bulamadık. Bir marketten şunları aldık ve kendimize ziyafet
çektik, pis otelimizin daha az pis lobisindeki koltuklarda. Ton balığı
konservesi, yaprak dolma konservesi, ekmek, kola, cips, nutellea, ananas
ve bir çok fıstık, ceviz vs.
Saat 21:30 da cup yatağa. Daha doğrusu uyku tulumuna. Zira, yatak çok
tekin gelmedi gözümüze. “Pis“ yavan bir kelime kalır gibi.
12. gün.27 Kasım.08 Perşembe – Zahedan - Dalbandin - 404km.
PAKİSTAN’A GEÇİŞ
Bakalım çok çekindiğimiz ve hafif korktuğumuz, zorla teki geçişlik vize
aldığımız Pakistan’da bizlerli neler bekliyor.
Sevgiyle kalın.

Benzer belgeler

SON GELİŞMELER Motora eklediğim 10 litrelik ekstra bidonu

SON GELİŞMELER Motora eklediğim 10 litrelik ekstra bidonu gibi süper bir fiyata bozdurarak, bolca Tumen ile Vedat’ın yanına geldik. Beni arabası ile işini gücünü bırakp para bozdurmaya götüren sevgili Murshad a çok teşekkür ettik. Hemen oradaki bir kebapç...

Detaylı