Temmuz-Ağustos-Eylül 2013 - PDF Formatında İndir

Transkript

Temmuz-Ağustos-Eylül 2013 - PDF Formatında İndir
Çare Akademi
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU
İŞYERİ HEKİMLİĞİ
220 Saatlik Bir Eğitim ile
Hekimlere Uzmanlık Gerektiren İşyeri Hekimliği
Yetkisi Verilmektedir.
C SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI
220 Saat
90 Saat Uzaktan
90 Saat Örgün Eğitim
40 Saat Staj
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş olan
kurumumuzda A Sınıfı, B Sınıfı ve C Sınıfı Eğitimler verilmektedir.
ÇARE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU
Çare Akademi
Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No: 27 / 5 Kızılay - Ankara
Tel: +90 312 431 11 53 Fax: +90 312 431 11 60
www.careakademi.com - [email protected]
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
B
iz mi geçiyoruz zamanın içinden,
zaman mı geçiyor bizim çevremizden? Nasıl bu kadar hızla birbirini
kovalıyor aylar, anlayamıyorum ama
bir 3 ay daha geçti, bir selamlaşma
vaktimiz daha geldi…
Bu 3 ayda ne de çok şey değişti…
Biz “6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu yayınlandı, yürürlüğe girdi,
kanunun amir hükümleri gereği
01.07.2013 tarihinde genişleyerek iş
güvenliği hedeflerinde önemli adımlar atılacak” derken, İş Güvenliği için
“Başka Bahara” mı denildi?
İş Güvenliği Yasası’nda
Hekim ve Uzman Zorunluluğu
1-3 Yıl Ertelenecek
Hükümet tarafından meclise gönderilen 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun 6.ve 7. maddelerinin yürürlülük tarihlerinde erteleme olunca
iş yerlerinin hekim ve iş güvenliği
uzmanı bulundurma zorunluluğu,
iş yerlerinin tehlike sınıflarına göre,
belirlenen tarihlere göre ertelenecek.
Kanunun risk değerlendirmesi, acil
durum planları, iş kazası ve meslek
hastalıklarının kayıt ile bildirimleri
gibi maddelerinde bir değişiklik söz
konusu olmasa dahi, bu erteleme ile
beraber piyasada yakalanmış olumlu
havaya indirilebilecek en büyük darbenin indirileceği kanaatindeyiz.
30 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe
giren 6331 Sayılı İSG Kanunu kapsamında, kurum ve kuruluşlar yasaya
uyum noktasında 1 yıldır gerekli
düzenlemeler için çalıştı, iş adamları
düzenlemelerini yeni duruma göre
revize etti, yeni bir piyasa oluştu, yeni
birçok yatırımlar yapıldı. Ancak bazı
maddelerin uygulanmasındaki sıkıntıları hesaplayan hükümet, bu maddelerin yürürlülük tarihinde değişikliğe
2
gitmeyi tercih etmiştir. Bu da aslında
en baştan bu yana korunması hedeflenen Kararlı ve İstikrarlı Duruş’u
zedelemiştir.
Ertelemenin Kanun’un tamamına
değil de belli bölümüne etki edecek
olması bu zedelenmeyi hafifletmez;
zira kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer
alan iş yerleri ile, 50’den az çalışanı
olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta
yer alan iş yerleri için belirli tarihlere
kadar ertelenmenin yaşanması, kanun tamamen ertelenmiş kadar bir
etki oluşturacaktır.
Bunun sebebi de kamu - özel ayrımı
olmaksızın tüm sektörlere, tüm genel
gidişata yön veren merkezin kamu kurumları olmasıdır, kamu kurumlarında ertelenme yaşanması aslında her
alanda ertelenme demektir.
Hatta ne yazık ki ertelenen tarih geldiğinde bile ertelemeler son bulmayabilir, çünkü kırılan bu güven kaybıyla
piyasa tekrar bu kadar heyecanla
hareketlenmeyebilir.
Bekleyip göreceğiz.
İş Yerlerinin Devam Eden
Yükümlülükleri
İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında iş yerinde uygulamakla yükümlü olduğu aşağıda belirtilen
diğer yükümlülüklerin ötelenmesi söz
konusu değil.
Devam eden yükümlülükler şöyle:
• “Kanunun 10’uncu maddesiyle
hükme bağlanan, iş yerlerinde risk
değerlendirmesi çalışması yapılması,
• Kanunun 11’inci maddesiyle hükme
bağlanan, acil durum planları, yangınla mücadele ve ilk yardım çalışmalarının yapılması,
• Kanunun 12’nci maddesi ile hükme
bağlanan tahliye planının yapılması,
• Kanunun 14’üncü maddesi ile
hükme bağlanan iş kazası ve meslek
hastalıklarının kayıt ve bildiriminin
yapılması,
• Kanunun 15’inci maddesi ile hükme
bağlanan sağlık gözetiminin gerçekleştirilmesi,
• Kanunun 16’ıncı maddesi ile hükme
bağlanan çalışanların bilgilendirilmesi, kanunun 17’inci maddesi ile hükme
bağlanan çalışanların eğitimi,
• Kanunun 18’inci maddesi ile hükme
bağlanan çalışanların görüşlerinin
alınması ve katılımlarının sağlanması,
• Kanunun 20’nci maddesi ile hükme
bağlanan çalışan temsilcilerinin belirlenmesi.
Sahada çalışmak
artık daha
güvenli.
*** İşveren, iş yerinde yukarıdaki
önlemlerin alınmasını, yönetmelikler
çerçevesinde bazılarını kendisi sağlayabileceği gibi dışarıdan profesyonel
yardım alarak da bu hükümleri gerçekleştirebilecek.
Son olarak,
Söz konusu ertelemenin Bakanlıkça
takibi bir gerekçesi ve izahı vardır diye
tahmin ediyoruz. Ancak, son 1 yıldır
gerek Kanun’un, gerekse diğer muhatapların olgunlaştırdığı İSG algısı ne
yazık ki bu uygulamayla yıkıldı diye de
düşünüyoruz. Bu ertelemenin sahaya
-hatta zihinlere- olumsuz yansıması
zannedilen ve beklenenden daha büyük olacaktır diye endişe ediyoruz.
Allah hayırlara çıkarsın…
Herkesin öyle ya da böyle bir şekilde
hazırlandığı ve kabullendiği bu sürecin nasıl devam edeceğini, tüm ülke
merak ediyor, biz de merak ediyoruz.
Bir sonraki sayımızda geri adımlarla
değil de ilerleme müjdesiyle merhaba deme arzusuyla iyi okumalar diliyoruz.
Dräger X-zone® 5000: 6 farklı gaza kadar algılama...
Dräger X‐am 5000 veya X‐am 5600 gaz algılama cihazları ile birlikte, 6 farklı gazın
algılanması ve ölçümünü sağlar. Kolaylıkla taşınabilir, dayanıklı ve su geçirmez
özellikteki ünite, farklı pek çok uygulama için, gaz algılama yöntemini en güvenilir
şekilde kolaylaştırır. Daha fazla bilgi için: www.draeger.com.tr
[email protected]
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti.
Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA
Tel : +90 (312) 491 06 66 Faks : +90 (312) 490 13 14
Dräger. Yaşam için Teknoloji®
06 Bakan Binali Yıldırım ile
26
İş Başmüfettişi Özlem Özkılıç:
Keyifli bir söyleşi
Makine Risk
gerçekleştirdik:
“Ulaşım’da Büyük Hamle”
Değerlendirmesi
46
Hüseyin Gelmez:
Atık Geri Dönüşümü
48
Dr. Aydın Yıldırım:
Ekoloji - Ekonomi Jeomorfoloji Sinerjisi
31
Prof. Dr. Sefer Aycan:
İşyerinde Stres Neden
Olduğu Sorunlar ve
50 Uz. Dr. Mehmet Ergin:
12
Yine İŞ KAZALARI’nın
Önüne Geçemedik!
14
27.nci İş Sağlığı Güvenliği
Önlenmesi
Haftası İzmir’de Gerçekleşti.
34
Toplum Sağlığı ve İş
Kazaları Açısından
Tetanos Aşısının Önemi
Mehmet Doğramacı:
52
Trafik - İş Kazaları
18
Ekoteknik İSG’ye,
Bir Takva Çağrısı:
Yargıtay Kararları
İŞKUR’dan Onur Belgesi
Baretini Giy
20
DRAEGER TEKNİK MAKALE:
Tevfik Paçacı:
36
54
Şimdi Geçmişle
Tam Koruyucu Endüstriyel İşletmelerde İş Sağlığı ve
Amaçlı Gaz Geçirmeyen Özlem Giderme Zamanı...
Elbiseler
Güvenliği Yönetim Sistemi
OHSAS 18001
38
Sedat Çalıkoğlu:
56
3M - Mert Dinçer:
Sağlıklı & Güvenli Catering
Gürültülü Bir Dünyada
22
Mansur Ziya KOÇ:
Tüm Önlemler Alınsa da
40
Serenay Şahin: Psikolojik Kaçınılmayan Kazalar -
Baskıyla İş Sağlıksızlığı ve
Tüm Önlemler
İş Güvensizliği
Maruziyetlerden Önce
Alınmalı
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş
4
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş,
İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya,
Uz.Dr. Mehmet Ergin,
Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez,
İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç,
Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur,
Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.),
Prof. Dr. Sefer Aycan,
Prof. Dr. Aytül Çakmak,
Ziya Demir,
Doç. Dr. Tayfun Güngör,
Doç. Dr. Tevfik Pınar,
Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu,
Uz. Dr. Cebrail Şimşek,
Uz. Dr. Engin Tutkun,
Doç. Dr. Mehmet Uğurlu,
Doç. Dr. Halil Murat Ünver,
Doç. Dr Yusuf Üste,
Dr. Hınç Yılmaz
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş
Görsel Tasarım
Fazıl Gürs
06
Bakan Binali Yıldırım İle Keyifli Bir Söyleşi:
“Çalışanın Sağlığının Korunması Birinci Önceliğimizdir”
14
Bakan Faruk Çelik ile beraber
27.nci İSG Haftası Gerçekleşti.
34
Yaşıyoruz...
59
Betül Çavdar: KKD
Yazı Dizisi: Yüz Koruyucular
Araştırmacı Yazar
Mehmet Doğramacı:
Bir Takva Çağrısı:
Baretini Giy
Reklam ve
Pazarlama Koordinatörü
Yalçın Yolcu
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli
ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Arkadaş Basım Sanayi
www.arkadasbasim.com.tr
Basım Tarihi
15.07.2013
Abonelik ve Reklam Rezervasyon
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı
güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı
konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini
belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak
ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir
kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının
telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve
Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi
içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik,
mekanik veya başka biçimde çoğaltılması
Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve
reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
26
Geçtiğimiz
Sayımızda
Yazısı Büyük İlgi
Toplayan Özlem
Özkılıç, Şimdi
de Makine Risk
Değerlendirmesini Yazdı.
59
KKD YAZI DİZİSİ /
BAŞ KORUYUCULAR Çal. ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM
İSG Uzman Yardımcısı
Betül Çavdar
5
5
Ulaşım’da
Büyük Hamle
Türkiye’de son yıllarda ulaşım alanında ne değişmedi ki? Ülkemiz yüksek hızlı tren
konforu ile tanıştı. Hava ulaşımında devrim yaşandı; öyle ki yakın zamanda ülkemizin
havaalanı sayısı 56’ya ulaşacak. Türkiye’de ilk defa denizciliğimiz müsteşarlık düzeyinden alınarak Bakanlık düzeyine çıkarıldı.
Ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürme hedefi doğrultusunda çalışmalar hız kesmeden
devam ediyor. Son 10 yılda bilgi ve iletişim alanlarında yapılan yatırımlar sayesinde,
ülkemiz bilgi toplumu göstergelerinde tahminlerin ötesinde artışlar oldu. Siber Güvenlik Kurulu kuruldu. Ulusal Siber Güvenlik Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı uygulamaya koyacak düzeye gelindi.
Bunlar gerçekten takdire şayan ve çok sevindirici gelişmeler. Bu sayımızda Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın misafiri olduk ve keyifli bir söyleşi
gerçekleştirdik.
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş
S
on 10 yılda Türkiye’de ulaşım
ağı (kara–hava-deniz) ve yatırımları cumhuriyet tarihinde
olmadığı kadar çok önem verildiği görülmektedir. Son 10 yıllık ulaşım
yatırımlarını kısaca anlatabilir misiniz?
Türkiye’nin her alanında değişim dönüşüm yaşanırken, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı olarak
biz de boş durmadık. Türkiye’nin kara,
deniz, hava ve demiryollarının üzerinde yılların ihmali vardı. Bilişimde
Afrika seviyelerinde idik. Son 10 yılda
80 yılda yapılanlardan daha fazlasını
yaparak, Türkiye’yi hak ettiği konuma
yükseltmeyi başardık. Son 10 yılda
toplam 140 milyar Türk Liralık yatırım
yaptık. Yerel yönetimlerin iletişim ve
ulaştırmaya yaptıkları yatırımlar ve
yap – işlet – devret yöntemiyle yapılan
6
yatırımları da ilave edildiğinde 192
Milyar Liralık yatırım yapıldı.
Karayolu ile ilgili çalışmalarınızdan
biraz bahseder mısınız?
Bugün, 22 bin 350 kilometre bölünmüş yola, Otoyol uzunluğumuz 2 bin
236 kilometreye, demiryolunda ana
hat uzunluğu 9 bin 931 kilometreye
ulaştı. Bununla birlikte ülkemiz yüksek hızlı tren konforu ile tanıştı. Eskişehir ve Konya’yı Ankara’ya bağladık,
Eskişehir-Konya seferlerini başlattık,
İstanbul, Bursa ve İzmir’i de yüksek
hızlı tren ile Ankara’ya bağlamak için
gün sayıyoruz.
Hava ulaşımında da ilerlemeler olduğunu anlamamak zaten mümkün
değil. Toplumun her kesiminden bu
gelişme hissediliyor. Ancak hava
ulaşımı konusunda rakamlarla
durumumuz nedir?
2003 yılında sivil havacılığı serbestleştirmemizle birlikte havayollarımızda
destansı gelişmeler yaşandı. Geçen
yıl 117 milyon 347 bin kişi havayollarımızdan yararlanırken, 2012 yılında
131 Milyona ulaştı. 2002 yılında 25
aktif havaalanı sayısını yeni havaalanlarımız ile 49’a çıkardık. Ülkemizin ilk bölgesel havalimanı Zafer
Havalimanı’nı 2012 yılında hizmete
verdik. Yapımı ve proje çalışmaları
devam eden 7 havalimanımızın da tamamlanmasıyla yakın zamanda ülkemizin havaalanı sayısı 56’ya ulaşacak.
İstanbul’un hava ulaşım problemini
tamamen çözecek olan yeni havalimanını 22 Milyar 152 Milyon Euro’ artı
7
KDV’ye ihalesini yaptık. 10 Milyar 247
Milyon Euro’luk da yatırım yapılacak.
Yolcu kapasitesi bakımından dünyanın
en büyük havalimanı olma özelliğine
sahip.
Kara, Hava Ulaşımı Derken
Elbette Denizi Unutmadık
Dört bir yanı denizlerle çevrili olan
ülkemizde kara ve hava ulaşımlarında devrimler yapılırken deniz elbette
unutulamazdı, bu anlamda yapılan
çalışmaları öğrenebilir miyiz?
Türkiye’de ilk defa denizciliğimiz
müsteşarlık düzeyinden alınarak Bakanlık düzeyine çıkardık. Denizcilikte
son on yılda dünya filo sıralamasında
dört basamak birden atlayarak 15.
Sıraya kadar çıktık. Denizcilik sektöründe çok büyük yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Bunların büyük bir kısmı
da devletin kasasından kuruş para
çıkmadan dünyada Türk modeli olarak
bilinen yap – işlet – devret modeliyle
gerçekleştiriyoruz. Dünyanın en büyük
10. Limanı, Türkiye’nin en büyük limanı olacak olan Çandarlı Limanı, çok
önemli bir konuma sahip. Çandarlı
Limanı’nın altyapı işlerini gelecek yıl
içinde tamamlamayı ve üstyapı işlerine bu yıl içinde başlamayı planlıyoruz.
Ülkemizin Karadeniz’e açılan kapısı
Filyos Limanı’nın da yakında ihalesine
çıkmayı planlıyoruz. İmar Planı onaylandı. Bu kapsamda 2013 yılı içinde
ihalesine çıkmış oluruz. Akdeniz’e
açılan kapımız Mersin Konteyner
Limanı ise TINA Türkiye çalışması
çerçevesinde öncelikli proje olarak
kabul edildi, bu kapsamda çalışmalara başladık.
Siber Güvenlik Kurulu’ndan da bahseder misiniz?
Ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürme
hedefimiz doğrultusunda çalışmalarımızı hız kesmeden sürdürüyoruz.
Bunun için gerekli olan temel unsur,
hizmetleri istenilen hız ve kalitede
kesintisiz olarak sunacak bilgi ve iletişim alt yapılarına yönelik alt yapıların
ülkenin her tarafında kurulmasıdır.
Sonuçta, son 10 yılda bilgi ve iletişim alanlarında yapılan yatırımlar
sayesinde, ülkemiz bilgi toplumu
göstergelerinde tahminlerin ötesinde artışlar oldu. Bilişim sektörü de
sağlanan istihdam, GSYH içindeki pay,
yıllık ciro gibi ekonomik göstergelerde
de kendini göstermiştir. 2003’de 11,5
milyar Dolar olan bilişim sektörü toplam gelirleri, 2012 yılı sonu itibariyle
44 milyar Doları geçti. Bilgi toplumuna dönüşmüş bir Türkiye amacıyla
bilişim sektörünün gelişmesi için hem
yasal altyapıyı hem de fiziki altyapıyı
oluşturduk. 2012 yılında da özellikle
güvenlik alanında düzenlemeler gerçekleştirdik. Siber Güvenlik Kurulu’nu
kurduk. Ulusal Siber Güvenlik Strateji
Belgesi ve Eylem Planı’nı uygulamaya
koyacak düzeye getirdik.
ULAŞIM GÜVENLİĞİ
Son yıllarda yapılan yatırımlarla
birlikte ulaşım ağı ve çeşitleri hızla
artarken bu altyapıyı kullanan insan,
araç, mal vb yanı sıra toplu ulaşım,
bakım-onarım gibi işlerin yürütülmesinde çalışanlarda doğal olarak artmıştır. Bu anlamda ulaşım imkânları
arttıkça ulaşım güvenliğinin arttırılması için hangi çalışmalar yapılıyor?
Elbette 10 yıl önce trafiğe kayıtlı 8
Milyon civarında araç varken, bugün
Ülkemiz yüksek hızlı tren konforu ile tanıştı. Eskişehir ve Konya’yı Ankara’ya bağladık,
Eskişehir-Konya seferlerini başlattık, İstanbul, Bursa ve İzmir’i de yüksek hızlı tren
ile Ankara’ya bağlamak için gün sayıyoruz.
8
17 Milyonu aşkın araç trafikte. Bu
anlamda çok büyük artış sağlandı. Biz
ulaştırma alanında yaptığımız bütün
yatırımlarda dedik ki, bir insanın bile
hayatını kurtarmaya vesile olursak
yatırımlarımız hedefine varmış olur.
Şimdi bunun neticelerini görmeye
başladık. Gönül ister ki hiç kimse
trafik kazası nedeniyle ölmesin ama
bu maalesef mümkün olmuyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı olarak göreve geldiğimiz
ilk günden itibaren trafik kazalarını
azaltmak için çok önemli adımlar
attık. Hepinizin malumu olduğu üzere
Türkiye’de 10 yıl öncesine kadar yollarımızın büyük bir kısmı eski, tek geliş,
tek gidiş halinde idi.
Yaptığımız bölünmüş yollar trafik
kazasını büyük oranda azalttı. Yol
kusurlarından kaynaklanan kazaları
neredeyse sıfıra indirdik. Ülkemizde;
son 10 yılda, nüfus yüzde 14, sürücü
sayısı yüzde 60 ve motorlu araç sayısı
yüzde 73 oranında artarken, bu artışlara rağmen ölü sayısında ise yüzde
8 azalmayı sağladık. 2003 yılında
trafik kazalarındaki ölüm oranları 100
Milyon, taşıt x kişi de 5,72 iken 2012
yılı sonu verilerine göre bu rakam 2,89
düştü. Şimdi ise hedefimiz ulaşımı çok
seçenekli ve birbiriyle uyumlu hale
getirerek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir
ulaşım sistemini tesis etmek. Ulaşım
modları arasında uyumu sağlarken,
öte yandan akıllı ulaşım sistemlerini
entegre etmek için de yoğun çaba
içerisindeyiz. Yine ulaşım güvenliği
açısından son derece önemli olan 20
yaş üstü araçları trafikten topladık.
Trafik güvenliğini bozan eskimiş problemli özellikle ticari araçları hurdaya
ayırdık. Yük taşıyanlara yönelik önemli
uygulamalar getirdik. Aşırı yük birçok
trafik kazalarına sebebiyet veriyordu. Bunun önüne geçtik. Yol kenarı
denetleme istasyonları kurduk. Bu
istasyonlar vasıtasıyla denetliyoruz.
Gerek yeni bilgi ve donanım takviyesi
gerekse ulaşım araçlarının nakli için
kurumun sözcü ve sistem kullanıcılarına ne tip eğitim ve takviyeler
yapılmıştır?
Trafiğin bir diğer temel unsuru olan
insanlarla ilgili olarak ise karayolu
taşımacılık sektöründe çalışan yöne-
ticilerin yanı sıra şoförlere de mesleki
yeterlilik eğitimi şartı getirdik. Artık
belirli bir eğitim almadan şoförlük
mesleğine giriş olmayacak. 2006 yılından sonra ticari taşımacılık faaliyetlerine şoför olarak katılmak isteyenler
için eğitim ve sınav şartı getirdik. Bu
kapsamda; 307 bin kişi Bakanlığımızca yetkilendirilmiş eğitim merkezlerinden eğitim aldı. Bugüne kadar
yapılan 28 sınavda başarılı olan 127
bin kişiye mesleki yeterlilik belgeleri
verildi. Bakanlığımızın yeniden yapılanma kapsamında Karayolu Düzenleme Genel Müdürlüğü ve Tehlikeli Mal
ve Kombine Taşımacılığı Düzenleme
Genel Müdürlüklerini kurduk. Bu genel
müdürlüklerimiz ulaşım güvenliğini
sağlayacak düzenlemeleri yapıyorlar. Yurtiçinde tehlikeli maddelerin
uluslararası kurallara uygun taşınması
için fiziki, teknik ve beşeri kapasite eksiklikleri ile mevzuat düzenlemelerini
hızlı bir şekilde tamamlıyoruz. Belirli
bir geçiş süreci içerisinde, araçlar,
tanklar ve ambalajlar ile taşıma zinciri
içerisinde yer alan başta şoförler olmak üzere tüm çalışanlar ve faaliyetler
bu alandaki uluslararası standart ve
kurallara uygun hale gelecek.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım: Yaptığımız bölünmüş yollar trafik kazasını büyük oranda azalttı. Yol kusurlarından kaynaklanan kazaları neredeyse sıfıra indirdik.
9
Ulaşım
Sektörü’nde
İŞ Sağlığı
Güvenliği
Kırmızı Et ’e
Fasıl Eşiliğinde
Tarihi KInacızade Konağı’nda
Doyacaksınız...
Çalışanın ve Çevrenin Korunması
Birinci Önceliğimizdir
Ulaşım Sektörü’nde İş Sağlığı Güvenliği konusu gündemde ne kadar yer
tutuyor? İş Sağlığı Güvenliği anlamında neler yapılıyor?
Bilindiği gibi son yıllarda ulaşım
imkânlarının genişletilmesi, var olan
alt yapıların ve ulaşım araçlarının
yenilenmesi ya da geliştirilmesi için
başta karayolları ile demiryolları
olmak üzere deniz ve hava taşımacılığı da dâhil büyük bir yatırım söz
konusudur.
Bu yapılanma çalışmalarına katılım,
kamu ve özel kuruluşların çalışanlarına ihale sürecinde başlayan ve
sözleşmelere de konu olan iş sağlığı
10
güvenliği uygulamaları ve alınacak
tedbirlerle ilgili çok ciddi bir çalışma
ve denetim ağı kurulmuş durumdadır.
yapımında da kullanılan alt yüklenici
çalışanlara eğitim, denetim - risk
analizleri çalışmaları yapılacaktır.
Çalışanın ve Çevrenin Korunması
Birinci Önceliğimizdir
İş Sağlığı Güvenliği alanında sürekli izleme ve iyileştirme çalışmaları
yapılmaktadır.
Bir taraftan çalışma sürecinde sağlık
güvenlik planlarına uyulurken diğer
taraftan kurulan sistemlerin faaliyete
geçmesi durumunda yani sistemlerin olabildiğince akıllı ya da riskleri
azaltılmış olmasına azami gayret
gösterilmektedir. Özellikle 6331 Sayılı
İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çerçevesinde gerek Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı’na kayıtlı
tesislerden gerekse bu tesislerin
Bütün bu ulaşım imkânları geliştirilirken çevreye ve insana olan ‘Koruma’ sorumluğumuz hep ön planda
tutulmuştur.
İnanıyorum ki, birçok yeniliğe öncülük
eden Bakanlığımız, kurum ve kuruluşların içinde çevre ve insan sağlığının korunması noktasında da yenilikçi
ve öncü olacaktır.
Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA
Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81
www.kinacizadekonagi.com
Yine İŞ KAZALARI’nın Önüne
Geçemedik
!
METAN GAZI İLE ÖLÜME GİTTİLER
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Güllük beldesindeki bir atık su terfi istasyonunda, atık su
dolu 7 metre derinliğindeki deponun bakımı faciayla sonuçlandı. 7 kişi metan gazından
zehirlenerek can verdi.
M
uğla’nın Milas ilçesine bağlı
Güllük Beldesi’ndeki bir
atık su terfi istasyonunda,
atık su dolu 7 metre derinliğindeki deponun bakımı faciayla
sonuçlandı. Depoya bakım yapmak
üzere inen işçilerin dışarı çıkmaması
üzerine yardım için aşağı inen çalışma
arkadaşlarından oluşan toplam 7 kişi,
metan gazından zehirlenerek öldü.
Özel bir işletmenin Güllük Şube Müdürü Mustafa Öztürk (39), beraberindeki elektrik teknisyeni Yüksel Kum
(46), kanalizasyon altyapı elemanı Özcan Özkan (51), işçiler Fikret Özdemir
(37), Hasan Özgür (43), Mevlüt Özbakır
(48), Serkan Miral (27) ile Karamersin
mevkiindeki, atık su terfi istasyonuna,
saat 13.00 sıralarında bakıma gitti.
Ayağı Merdivene Sıkıştı
Öztürk ve beraberindekiler, Güllük
beldesinin evsel atıklarını toplayıp
12
arıtma tesisine pompalayan istasyonda çalışmaya başladı. 7 metre derinliğindeki atık su dolu depoya ilk olarak
işçilerden Mevlüt Özbakır indi. Depodaki gazdan etkilenen Özbakır’ın cep
telefonundan arayıp yardım istemesi
üzerine kuyuya inen diğer arkadaşları
da gazdan etkilendi.
İşçiler son olarak Şube Müdürü Mustafa Öztürk’ten yardım istedi. Yardıma
giden Öztürk, kuyuya inerken ayağı
merdivene sıkıştı. Bunun üzerine
Öztürk de telefonla diğer işçilerden
yardım istedi. Ancak, yardım gelene kadar Öztürk dışındaki gazdan
etkilenen işçiler, suya düşüp yaşamını
yitirdi.
Hastanede Can Verdi
Öztürk ise Güllük Liman İşletmesi
’nden gelen 4 dalgıcın gaz maskesi takarak aşağıya inmesi sonucu
ölmek üzereyken kurtarılıp, Milas
Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk
müdahalenin ardından durumu ağır
olduğu için Özel Bodrum Hastanesi’ne
sevk edilip, yoğun bakım ünitesinde
tedaviye alınan Öztürk de doktorların
tüm çabalarına rağmen olaydan 5.5
saat sonra yaşamını yitirdi. Dalgıçların
ve Arama Kurtarma Derneği (AKUT)
ekiplerinin 4 saatlik çalışması sonucuyla vinç kurularak 6 kişinin cesetleri de depodan çıkartılarak otopsi için
Muğla Adli Tıp Kuirum’na kaldırıldı.
Başkanlar Olay Yerinde
Muğla Milletvekili Tolga Çandar, Milas
Belediye Başkanı Muhammet Tokat,
Güllük Belediye Başkan Vekili Tevfik
Kırçın, Muğla Eski Milletvekili Fevzi
Topuz da olay yerine gelerek bilgi aldı.
Alınan bu bilgilerin İş Güvenliği
Önlemleri’nde ilerleme kaydetmek
açısından yararlı olması umuluyor.
İş Güvenliği Tedbirleri Alınmayınca
Hiçbir iş güvenliği önlemi alınmaksızın yapılan işlerde iş kazalarının ve
ölümlerin önüne geçmek ne yazık ki
imkansız. Arıtma Tesislerinde hiç bir
önlem almaksızın çalışmanın sonuçlarını gösteren çok acı bir tablo bu.
Ayrıca ölenlerin yakınları, istasyonun
çatısında bulunan havalandırma
bacasının çevreye kötü koku yaydığı
için kapatıldığını, bu nedenle içeride
biriken metan gazının faciaya neden
olduğunu iddia etti.
Çocuk, Röntgen
Cihazının Altında
Kalarak Can Verdi
T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Dr. Sadi
Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
engelli çocuğunun röntgenini çektirmeye çalışırken cihazın altında kalan kadın
yaşamını yitirdi. Bakırköy Dr. Sadik Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne
engelli çocuğunun röntgenini çektirmeye gelen anne, röntgen cihazının altında
kalarak hayatını kaybetti.
İddiaya göre, Emine Kulan (32) engelli çocuğunun
röntgenini çektirmek için birlikte yaşadığı Çetin
Keskin’le Bakırköy Dr. Sadik Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Radyoloji Bölümü’ne geldi.
Engelli çocuğun röntgenini çekmekte zorlanan
personel, aileden yardım istedi. Personel, çocuğun röntgen cihazının altına konulmasını istedi.
Bu sırada röntgen cihazı henüz bilinmeyen bir nedenle Anne Emine Kulan’ın üzerine düştü. Röntgen cihazının altında kalan Kulan, ağır yaralandı.
Aynı hastanede ameliyata alınan Kulan, kurtulamadı. Emine Kulan’ın cenazesi otopsi yapılmak
üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine inceme yapan polis, Emine Kulan’ın ölümüne neden olduğu
iddia edilen görevli M.G’yi (40) gözaltına aldı. Bu
arada, İstanbul Adli Tıp Kurumu önünde gazetecilere açıklama yapan Çetin Keskin, kaza anında
Emine Kulan’ın yanında olduğunu belirterek,
“Hastanede film çektirirken imam nikahlı eşim
röntgen cihazının altında kaldı. Eşime yaklaşık
yarım saat müdahale edilmedi. Hasta bakıcılar geç
geldi. İhmallerden dolayı eşimi kaybettim. Bu hiç
kimsenin umurunda olmadı. Personel yetersizliği
bulunan hastanenin ihmali çok büyük. Hastaneden
şikâyetçiyim. Hakkımı arayacağım” diye konuştu.
Emine Kulan’ın cenazesinin otopsinin ardından
memleketi Zonguldak’ta defnedileceği öğrenildi.
Binbir umutla beklenen 6331 Sayılı İş Sağlığı
Güvenliği Kanunu’nun fiiliyatta da acilen uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bir an önce uygulamalar da denetimler de başlamalı. Kanun lafta
kalmamalı, gerçekten İSG Önlemleri hayata
geçmeli yoksa insanlar ölmeye devam edecek,
kendine bakamayacak durumda zavallı engelliler annesiz kaderine terkedilecek.
27.nci
İş Sağlığı
Güvenliği
Haftası
Ülkemizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından her yıl mayıs
ayında “İş Sağlığı Güvenliği Haftası” kutlanıyor.
İş sağlığı ve güvenliği kavramının geliştirilmesi, hali-hazırda yapılmış çalışmaların kamuoyuna aktarılması ve toplumun İSG konusunda bilgilenmesinin
amaçlandığı bu organizasyon için her yıl başka bir il tercih ediliyor.
Toplumsal duyarlılığın artırılması amacını da içinde bulunduran bu etkinlik
2013 yılında güzelliğiyle dillere destan olan İzmir’de gerçekleştirildi.
0
7-08 Mayıs 2013 tarihlerinde İzmir Swiss Büyük Efes
Otel’de gerçekleştirilen “27. İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftası”
07 Mayıs 2013 günü saat 10:00’da
açılış töreni ve Sayın Bakanımız
Faruk Çelik’in açılış konuşması ile
başladı ve panellerle devam etti.
Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sosyal taraflar ve sivil toplum
kuruluşları’ndan katılanlar başta
olmak üzere binlerce katılımcı ile 2
salonda gerçekleştirilen etkinlikte,
panellere ilgi büyüktü.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Genel
Müdürü Kasım’ın konuşmasının da
heyecanla dinlendiği haftada, 6331
Sayılı İSG Kanunu ile ilgili sorular
cevaplarına kavuştu.
14
Genel Müdürümüz Kasım Özer ile
Editörümüz Yadigar Yolcu
15
Ü
lkemizde iş sağlığı ve güvenliği kavramının geliştirilmesi, yapılan çalışmaların kamuoyuna aktarılması,
toplumun bilinçlenmesinin sağlanması ve aynı zamanda toplumsal duyarlılığın artırılması amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca
her yıl yapılmakta olan “İş Sağlığı ve
Güvenliği Haftası” bu yıl 07-08 Mayıs
2013 tarihleri arasında İzmir Swiss
Büyük Efes Otel’de gerçekleştirildi.
“İş Sağlığı ve Güvenliği” temalı bu
büyük organizasyon bölgede ses
getirdi, katılım beklenenin de üzerinde sayıda gerçekleşirken, binlerce
Ekoteknik İSG Dergisi organizasyon
kapsamında dağıtıldı.
Katılımcıların çok yoğun ilgisinin
olduğu Ekoteknik İSG stantında
binlerce dergi, broşür ve bilgilendirici notlar sahiplerini buldu. Ayrıca
katılımcıların iş sağlığı güvenliği
konularındaki kişisel sorularını da
başta Müşteri Temsilcilerimizden
Yıldız Öztürk ve Selçuk Koç olmak
diğer tüm uzman ve mühendislerimiz de yanıtladılar.
İSG Haftası’nda stantımıza uğrayan
ve emek veren tüm okuyucularımıza
ve yoğun katkılarından dolayı Niğde
Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Serenay Şahin’e çok teşekkür ediyoruz.
“27. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” 07 Mayıs 2013 günü saat 10: 00’de açılış töreni ile başlamış
olup hafta etkinlikleri değişik konu konu başlıklarının tartışıldığı panellerle devam etmiştir. Açılış
Töreni, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sosyal taraflar ve sivil toplum kuruluşlarından
olmak üzere bin beş yüz katılımcı ile 2 büyük ve 4 küçük salonda gerçekleştirilmiştir.
Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik
sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz.
İletişim Bilgilerimiz:
Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46
www.ekoteknikisg.com - [email protected]
16
17
Ekoteknik İSG’ye,
İŞKUR’dan Onur Belgesi
Türkiye’nin önde gelen 113 firmasının stant açtığı etkinlikte “en çok kadın ve engelli
istihdam eden” 28 işyerine plaket takdim edildi. Bu anlamlı günde Ekoteknik İSG de ülke
istihdamına yaptığı katkılardan dolayı İşkur tarafından “Onur Belgesi” ile taçlandırıldı.
A
nkara Çalışma ve İş Kurumu
İl Müdürlüğü tarafından bu
yıl 2.’si düzenlenen Ankara
İstihdam Günleri (ANİF)’e
Başkentliler yoğun ilgi gösterdi.
Açılış törenine İŞKUR Genel Müdürü
Dr. Nusret Yazıcı’nın yanı sıra Ankara
Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü
Dr. Aylin Çiftçi, HAK-İŞ Genel Başkan
Yardımcısı Settar Aslan, Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Ostim Organize Sanayi Bölgesi Yönetim
Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Ankara
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Talip
Altuğ ile çok sayıda davetli katıldı.
İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret
Yazıcı: “İş arayanlar ile işverenleri
bir araya getirmenin mutluluğunu
yaşıyoruz”
Törende konuşan Genel Müdür Yazıcı;
18
Türkiye’nin kamu istihdam kurumu
olarak İŞKUR’un önemli çalışmalar
yürüttüğünü, yeni projeler ürettiğini söyledi. İstihdam fuarlarının bu
projelerin en güzel örneklerinden
biri olduğunun altını çizen Yazıcı, “İş
arayanlar, işverenler, ilgili kurum ve
kuruluşları aynı mekânda bir araya
getiren bu etkinlikler, yerel ekonomi
ve istihdam ortamını hareketlendirerek güçlendiriyor. 2011’de 16 ilde
düzenleyerek başladığımız etkinliklerimiz, 2012 yılında 27 ilde yapıldı.
İçinde bulunduğumuz 2013 yılında ise
bu etkinliği 30 ilimizde gerçekleştirmiş olacağız. Amacımız Ankara gibi
istihdam alanında belirli potansiyeli
olan illerimizde bu etkinlikleri her yıl
gerçekleştirerek bir gelenek hâline
getirmek” dedi.
28 Firmaya “Onur Ödülü”…
Yazıcı’nın konuşmasının ardından en
çok kadın ve engelli istihdam eden
işyerlerine plaket takdim edildi.
28 firmanın üst düzey temsilcileri
plaketlerini İŞKUR Genel Müdürü Dr.
Nusret Yazıcı, Ankara Vali Yardımcısı
Ahmet Çırakoğlu, Engelli ve Yaşlı
Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin
Çiftçi, HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Settar Aslan, Ankara Çalışma ve
İş Kurumu İl Müdürü Talip Altuğ’un
elinden aldı.
Ankara Çalışma ve İş Kurumu
İl Müdürlüğü tarafından bu yıl
2.’si düzenlenen Ankara İstihdam Günleri (ANİF)’e ilgi gösteren Başkentlilere, Ekoteknik
OSGB Sorumlusu Duygu Ülker,
Müşteri Temsilcisi Gökhan
Bozdoğan, İş Güvenliği Uzmanlarından Volkan Aksu, Tuğçe
Toktay, Şermin Eker ve Mahmut Yurduseven başta olmak
üzere tüm Ekoteknik İSG Ailesi
bilgilendirmelerde bulundu.
İş arayanlar, işverenler, ilgili kurum ve kuruluşları aynı
mekânda bir araya getiren bu
etkinlikte en çok kadın ve engelli istihdam eden 28 firmaya
“Onur Ödülü” verildi, plaket
takdim edildi. 28 firmanın üst
düzey temsilcileri plaketlerini
İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı, Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu, Engelli
ve Yaşlı Hizmetleri Genel
Müdürü Dr. Aylin Çiftçi, HAKİŞ Genel Başkan Yardımcısı
Settar Aslan, Ankara Çalışma
ve İş Kurumu İl Müdürü Talip
Altuğ’un elinden aldı.
Ekoteknik İSG – Sorumlu
Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül
Durmuş, Ekoteknik İSG
Ailesi’ni temsilen Ankara
Vali Yardımcısı Ahmet
Çırakoğlu’ndan plaket aldı.
İş arayanlar ile bir araya
gelen Ekoteknik İSG, İş Güvenliği Uzmanı olmaya hak
kazanmış olanlarla ve İş
Yeri Hekimleriyle Ekoteknik
İSG Ailesine yeni bireyler
kazanma bağlamında
görüşürken aynı zamanda
henüz İş Güvenliği Uzmanı
olmamış olan mimar, mühendis ve teknik okul mezunlarını ve henüz İş Yeri
Hekimliği sertifikası almamış hekimlerimizi ÇARE
AKADEMİ’ye yönlendirerek
danışmanlık yapmıştır.
BAŞKENTLİLER, 2. ANKARA İSTİHDAM GÜNLERİ’NDE EKOTEKNİK İSG STANTINA YOĞUN İLGİ
GÖSTERDİ. HER GEÇEN GÜN KADROSUNU DAHA ÇOK GÜÇLEDİREN VE AİLESİNİ BÜYÜTEN
EKOTEKNİK İSG, ANKARA İSTİHDAM FUARI’NDA DA İŞ BAŞVURULARINI KABUL ETTİ.
Genel Müdür Yazıcı ve beraberindeki
heyet daha sonra kurdeleyi keserek
fuarın açılışını gerçekleştirdi. 13-16
Haziran tarihleri arasında düzenlenen
2. Ankara İstihdam Günleri’nde aralarında Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarının da bulunduğu 113 firma stant
açtı. Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl
Müdürlüğü’nde görevli iş ve meslek
danışmanlarının fuar süresince iş
arayan ve işverenlere destek vermesi
katılımcıları sevindirdi.
19
MAKALE
Tevfik Paçacı
Kariyer Akademi İSG Eğ. Mrk. Sorumlu Müdürü
E. İş Başmüfettişi
OHSAS 18001 Belgesi ile yapılması gerekenler ve sistemin işleyişi aşağıda döngüsel olarak da gösterilmiştir:
SÜREKLİ İLERLEME
Y.Gözden
Geçirilmesi
İşletmelerde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi
OHSAS 18001
ISO 9001 VE ISO 14001 gibi standartlar kalite ve çevre yönetimleri üzerine yoğunlaşmış, dolayısıyla işletmelerde İş Sağlığı ve Güvenliğinin sağlanması ve sürekli iyileştirilerek korunabilmesi
için ayrı bir standarda gereksinim duyulmuştur.
Ülkemizde sanayinin gelişimine paralel olarak iş kazaları ve mesleki hastalıklar her geçen gün
artmakta, işletmelerde İş sağlığı ve güvenliği daha büyük önem arz etmektedir. Bu noktada
Dünyaca kabul görmüş olan OHSAS 18001 “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sisteminin” uygulanması büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir.
O
HSAS 18001;
İşletmelerde yaşanılan ve
karşılaşılan en önemli sorunlardan biride İş Sağlığı ve
Güvenliğinde (İSG) planlı ve sistemli bir çalışma yürütülememesidir.
Çalışanların, emniyetli ve sağlıklı bir
çalışma ortamında istihdamlarını
yürütebilmeleri için kendini sürekli
kontrol edebilen gördüğü eksiklikleri
revize eden, yaşayan ve yaşatılabilir
bir sisteme gereksinimi vardır. OHSAS
18001, işletmelerde İSG sağlanabilmesi ve sürekli iyileştirilerek korunabilmesi için uygulanan bir yönetim
sistemidir. “British standarts Institute”
(BSI) tarafından yayınlanmış, diğer ISO
gibi uluslararası standartlardan farklı
olarak bazı ulusal standart kuruluşları
ve belgelendirme kuruluşlarının birlikte çalışmasıyla gerçekleştirilmiştir.
İşyerlerinde işlerin gerçekleştirilmesi
sırasında, çeşitli nedenlerden kaynaklanan sağlığa zarar verebilecek kaza
ve diğer etkilerden korunmak ve daha
iyi çalışma ortamı sağlamak amacıyla sistemli ve bilimsel bir şekilde
tehlikelerin ve risklerin belirlenmesi
ve bu tehlikelere ve risklere yönelik
önlemlerin alınması çalışmalarının
gerçekleştirildiği yaklaşıma İSG Yönetim Sistemi denir.
OHSAS 18001 maddeler halinde
anlatacak olursak;
20
1.Bu bir “ ISO” (International Organization
for standardizasyon) standardı değildir.
2.Yalnız çalışanlar açısından değil
aynı zamanda kuruluşların daha iyi
rekabet koşullarına ulaşabilmesi için,
iç ve dış pazardaki müşterilerine satmış olduğu ürünün oluşum sürecinde
kaliteyi yakalamayı hedeflediğini
göstermektedir.
3. İş yerlerinde iş akışı sırasında çeşitli
sebeplerden dolayı sağlığa zarar verebilecek şartlardan korunmak amacıyla
yapılan sistemli ancak mevzuatı da
kapsayan bilimsel tedbirler dizisidir.
Ülkemizde Avrupa Birliği katılım sürecinde önemli konulardan biri de İSG idi.
İş Sağlığı ve Güvenliği
Bir kuruluşun gerçekleştirdiği faaliyetlerden etkilenen tüm insanların (çalışanların, geçici işçilerin, alt yüklenici
çalışanlarının, ziyaretçilerin, müşterilerin ve işyerindeki herhangi bir kişinin) sağlığına ve güvenliğine etki eden
faktörler ve koşulların bütünüdür.
İSG Yönetim Sistemi; İSG faaliyetlerinin
kuruluşların genel stratejileri ile uyumlu
olarak sistematik bir şekilde ele alınıp
sürekli iyileştirme yaklaşımı çerçevesinde çözümlenmesi için bir araçtır.
Ülkemizde İSG faaliyetleri kişisel
koruyucuların kullanımını çağrıştırmakta ve geleneksel olarak ayrıca
yapılması gereken iş olarak algılanmaktadır. İSG Yönetim Sistemiyle, çalışanlar, yönetenler ve denetleyenlerin
rol ve sorumlulukları açık hale getirilerek çalışanların katılımı sağlanacaktır.
Bu sistemle, çalışanlar, İSG risklerinin
belirlendiği ve önlemlerle asgari seviyeye indirildiği, yasalara uyan, hedeflerin yönetim programları ile hayata
geçirildiği, uygun İSG eğitimlerinin
uygun kişilere verildiği, acil durumlara hazır, performans göstergelerini
izleyen, izleme sonuçlarını iyileştirme
faaliyetlerini başlatmak için kullanan,
faaliyetlerini denetleyen, yaptıklarını
gözden geçiren ve dokümante eden
bir kuruluşta İSG faaliyetlerine gereken önemi veren bir sistemin parçası
olacaklardır.
OHSAS 18001 Belgesi aşağıda belirtilen alanlara yönelik kapsamlı
çalışmalar içermektedir;
• Tehlike tanımlaması, risk değerlendirmesi
• OHSAS yönetim programı
• Yapı ve sorumluluk
• Eğitim, farkındalık ve yeterlilik
• Danışma, katılım ve iletişim
• İşlem kontrolü
• Acil durum hazırlığı
• Performans ölçümü, izleme ve ölçme
İSG Politikası
Tehlikelerin Tanımı,
Değerlendirilmesi
ve Kontrolu
Kazalar, Olaylar,
U/S Düzeltici,
Önleyici Çalışmalar
Mevzuat Gerekleri
İSG İç Denetimi
Amaçlar
Gözlem, İzleme ve
Ölçme
Yönetim Programları
Kayıtların Tutulması
Acil Durum
Planları &
Hazırlık Durumu
Operasyon Kontrolu
OHSAS 18001’in Yararları:
• Üreticilerin, gerek tedarikçi değerlendirmelerinde gerekse girilen ihalelerde
rakiplerine göre avantaj sağlaması,
• Ulusal ve / veya uluslararası mevzuata uyumu sağlar,
• İş kazası ve meslek hastalıkları
sayısını azaltarak karlılığı artırır,
• Kuruluş içi iletişimin iyileşmesinden
dolayı motivasyon ve katılımı yükseltir,
• Çalışanlara sağlıklı ve güvenli bir
çalışma ortamı sağlar,
• Kazalara sebebiyet veren durumlardaki üretim duruşlarında ve malzeme
kayıplarında azalma / iyileşme sağlar,
• Acil durumlara ve kazalara karşı
hazırlıklı olunmasını, kaza vb. olayların azaltılmasını sağlar.
• Yönetimin taahhüdünü gösterir.
Yukarıda bahsi geçen OHSAS 18001
standartı ile yurt içinde bulunan bir
çok firma gibi gözlemlemiş olduğum
Estaş Eksantrik A.Ş. firmasında da İş
Güvenliği ve Çalışan Sağlığı standartlarının uygulanması ile çalışanların ve
ziyaretçilerin, kaza ve diğer etkilerden
korunduğunu ve daha güvenli bir çalışma ortamı sağlandığını izleyebildim.
Yapılandırılan bu yönetim sisteminde
gözlemlerim gerekli tüm göstergeleri, hedefleri sistematik olarak
izlenilmekte ve raporlanmaktadır. Bu
Dökümantasyon ve
Kontrolu
raporlamalardan bazı verebileceğim
örnekler aşağıdaki gibidir:
• Çalışma koşullarının düzenlenmesi
ve Risklerin azaltılması, gerek imalatta gerekse tüm ofislerde çalışma
koşulları düzenlenmiş. Tüm bu birimlerde İSG risklerini belirleme yoluna
gidilerek aksiyonlar ile derhal düzenlemeler getirilmeye çalışılıyor
• Faaliyetler nedeniyle oluşabilecek
kaza risklerini en aza indirmek için
gerekli aksiyonlar belirlenmiş
• Yasalara ve Yönetmeliklere uyumda
OHSAS 18001 yönetim sistemi içerisinde her çalışma faaliyetinde talimat
, prosedürlerde atıfta bulunularak
çalışılmış, ayrıca düzeltilmesi gereken
eksikliklere aksiyonlar verilmiştir.
• Yıllık Eğitim planlamalarını tamamen İSG bilincinin gelişmesine
yönelik tüm çalışanları dahil edecek
şekilde hazırlanılmıştır.
Dünyada her yıl 250 milyondan fazla iş
kazası meydana gelmektedir. Her yıl
160 milyondan fazla çalışan, iş kazaları sebebiyle hastalanmakta ve 1,2
milyon kişi ise ölmektedir. İş kazalarında Türkiye’nin “Avrupa’da Birinci,
Dünyada ikinci” sırada olduğu mevcut
veriler ile ifade edilmektedir. Sosyal
Güvenlik Kurumu’nun 2010 yılı istatistikleri değerlendirildiğinde, Türkiye’de
Eğitim Danışma
İletişim
Yapı ve
Sorumluluklar
1.325.749 işyeri faaliyet göstermiş
ve bu işyerlerinde 10.030.810 işçi istihdam edilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği
açısından ele alındığında, bu işyerlerinde 62.903 iş kazası ve 533 meslek
hastalığı vakası meydana gelmiş,
toplam 1.454 çalışanımız hayatını
kaybetmiştir. 2010 yılında iş kazaları ve
meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş günü sayısı 1.516.024, sürekli iş
göremez hale gelen çalışan sayısı ise
2.085’dir. İş kazaları ve meslek
hastalıklarının gayri safi yurtiçi
hâsılamızın 50 milyar lirasını alıp
götürdüğü tahmin edilmektedir. Maddi
kayıplar, telafi edilebilse de kaybedilen
yaşamların telafisi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği
için alınacak tedbirler, bir maliyet
olarak değil, işyerlerinin daha huzurlu,
çalışanların daha mutlu ve işletmelerin
daha verimli olabilmesi için bir öncelik
olarak görülmelidir.Bu değerlerin
azaltılması için İSG kültürünün ve
bilincinin yaygınlaştırılması şarttır. Bu
nokta da en önemli araçların başında
OHSAS 18001 yönetim sistemi oluşturulması ile katılımının sürekliliğinin
sağlanması ile olur. Gelecekte yurt
içindeki bütün işletmelerde yaşayan
ve yaşatılan bir İş Sağlığı ve Güvenliği
oluşmasını iş güvenliğine gönül vermiş
bir kişi olarak arzuluyorum.
*** Bu makaleme olan katkılarından dolayı Estaş İSG Sorumlusu Serpil Öztemur’a teşekkürlerimle.
21
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya KOÇ
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / ISG Uzmanı
TÜM ÖNLEMLER ALINSA DA
KAÇINILMAYAN KAZALAR
Bu güne kadar bize ayrılan sayfada genellikle iş kazalarının oluşumunda iş yerindeki güvensiz
ortamlardan kaynaklanan kazaları incelemiş idik. Bu yazımızda ise iş yerinde ne kadar güvenlik
önlemleri alırsanız alın çalışanların güvensiz hareketleri, iş güvenliği kurallarına uymamaları
ve bunun sonucunda da iş kazalarının yaşanabileceğini aşağıda belirtilen istatistiki rakamların
doğruluğunda göreceğiz.
B
ilindiği gibi İş kazalarının
oluşması yüzde 80 çalışanların güvensiz hareketlerinden,
yüzde 18 işyerinin güvensiz
olmasından ve yüzde 2 de önlenemeyen kazalar olarak tanımlanmaktadır.
Kazanın olduğu işyeri ülkemiz standartlarının çok üzerinde iş güvenliğine önem veren, çalışanın sağlığını
!
İşyerinde ne kadar güvenlik önlemleri alırsanız alın, çalışanların güvensiz hareketleri,
iş güvenliği kurallarına uymamaları sonucunda iş kazaları yaşanabilir.
ve yaşam hakkını her şeyden üstün
tutan, güvenlik önlemleri alınmadan
iş başı yaptırılmayan ve bu nedenle de
inşaatın yapım süresinin ciddi uzamasına neden olan bir işletmedir. Sırf
bu nedenle de büyük maliyetleri göze
alan bir şantiyedir.
Yönetim iş güvenliğinden kesinlikle
ödün vermemekte, bunun için de
işyerinde iş güvenliğinden sorumlu
onlarca mühendis, uzman ve saha
denetçisi bulundurmakta ve gün boyu
saha denetimi yaptırılarak güvensiz
ortamlar, ekipmanlar tespit edilerek
iş durdurulmakta, güvensiz çalışanlar
ise kusuru oranında gerekirse işine
son verilerek bir daha şantiye alanına
alınmamaktadır. Bu kadar yoğun güvenlik önlemlerin alındığı bu şantiyede yine de hafif yaralanmalı kaza oldu.
İstatistiki Bilgiler:
Kazanın Olduğu Sektör: İnşaat
Kaza Tarihi: 15.05.2013
Kaza Günü: Çarşamba
Kaza Saati: 14:40
Kazalının Yaşı: 25
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 14.03.2013
Kazalının İş Tanımı: Seyyar iskelede
çalışırken düşme
Kaza Sonucu: Yaralanma
Kazanın Nedenleri:
1- Çalışanın talimatlar ve aldığı
eğitimler doğrultusunda çalışmaması.
2- Daha önce güvensiz ortamlarda
çalışması nedeniyle eskiden kalma
alışkanlıklarına devam etmesi. Yeni
iş yerinde karşılaştığı iş güvenliği
kurallarına uyum sağlayamaması.
3- Kendisine verilen Paraşüt Tipi
Emniyet Kemerini güvenli bir yere
takmaması.
4- İskelenin korkuluklarını
takmaması.
5- Ve sağlanan her türlü olanak ve
imkâna rağmen tek kalas üzerinde
çalışması.
Uzmanın Önerileri:
1- İşçi sirkülasyonunun çok olduğu
inşaat işlerinde bütün işverenlerin
İş Güvenliği ile ilgili araç gereç
ve donanımı sağlamaları ve
çalışanların iş güvenliği kurallarına
uymaları için saha denetimini
arttırmaları gerekmektedir.
2- Tüm bu kurallara uymakta direnen
çalışanların işine son vermeleri,
çalışanlarda iş güvenliği kültürünü
oluşturmak için azami özeni göstermeleri gerekmektedir.
3- Daha öncelerde iş güvenliğinin
göz ardı edildiği bir şantiyeden
gelen çalışanın iş güvenliği
kurallarının uygulandığı bir
şantiyede uyum sağlamakta
zorlanmaması için eğitimler düzenli
olarak yenilenmelidir.
4- Tehlikeli çalışmalar fotoğraflarla
tespit edilerek eğitimlerde bu durumlar çalışanlara aktarılmalıdır.
5- İş güvenliği ile ilgili panolar
yaptırılarak bunlar çalışanların
yoğun olarak bulunduğu alanlara
veya her çalışanın uğrak yeri olan
yemekhanelere asılarak güvensiz
hareketler ve çalışmalar fotoğraflarla
çalışanlara aktarılmalıdır.
6- İş Güvenliği kurallarına riayet eden
çalışanlar ödüllendirilmelidir.
Şantiyede çalışanların güvenliği için alınmış önlem ve ekipmanlar:
Boşluklar korkuluk ve ağ
ile kapatılmış.
Tırmanma merdivenleri ve korkulukları ile
güvenli bir platformda çalışan işçi, her ihtimale karşı emniyet kemerini güvenli bir yere
takmış. (Bu güvenlik kültürü oluşmuş bir
işçinin çalışma şekline örnektir.)
Yüksekte yapılacak çalışmalarda kullanılan Hiyap, vinç ile inşaat alanına
taşınmış.
22
23
!
TÜM ÖNLEMLER
MARUZİYETLERDEN ÖNCE
ALINMALI
İstatistiki Bilgiler:
Korkuluğu ve sırtlıklı tırmanma merdiveni olan seyyar
platform kullanılmış.
Yüksekte yapılacak çalışmalarda Man Lift kullanılmış,
Çalışanlar emniyet kemerlerini uygun yerlere takmışlar.
Kazanın Olduğu Sektör: Külçe bakır
ve külçe çinko elde edilmesi
Maruziyetin Tespit Tarihi: 14.06.2012
Maruziyetin Nedeni: Ergime sırasında
ortama yayılan ağır metallerin
solunması sonucu kurşuna maruz
kalınması
Maruziyetin Sonucu: Üretimin
geçici olarak durması nedeniyle
maddi kayıp, çalışanlarda psikolojik
rahatsızlıklar
Maruziyetin
Öyküsü:
Hurdanın 1300 °C üzerinde fırınlarda
ergitilerek bakır ve çinko elde edilmesi sırasında ortaya çıkan kurşunun
kaynağından aspire edilmemesi nedeniyle çalışanlarca solunması sonucu
çalışanların kanında 20 mg / dl
ile 42 mg /dl kurşun görülmüştür.
Merdivenleri, korkuluk ve tekmelikleri olan güvenli dış
cephe iskelesi kurulmuş.
Güvenli seyyar iskele kurulmuş.
24
Çalışan, iskeledeyken yaşam halatına emniyet
kemerini bağlamış.
Çalışanlar işyeri hekimi tarafınca
meslek hastanesine sevk edilmiştir.
Tedavi ve istirahat sonucu kandaki
kurşun oranı sınır değerlerin altına
düşen çalışanlar Meslek Hastanesince düzenlenen raporlar
doğrultusunda iş başı yaptırılmıştır.
Maruziyetin
Nedenleri:
1- Ortama yayılan ağır metallerin
kaynağından aspire edilmemesi,
2- Çalışanların Kişisel Koruyucu
Donanım (K.K.D.) kullanmaması ve
işveren tarafından yapılan denetimlerin yetersiz olması,
3- Kişisel hijyene özen gösterilmiyor
olması,
4- Su sebilinin kirli ortamda
bulunması.
Uzmanın Önerileri:
1- Çalışanların genel hijyen
önlemleri ve kişisel koruyucu
donanımlarla ilgili ve özellikle de işyerinde yeme, içme
ve sigara kullanma anında
hijyen kurallarına uymaları
hakkında bilgi-lendirilmesine devam
edilmelidir.
2- Her yıl düzenli olarak iç ortam
ölçümlerinin akredite bir firma
tarafından yaptırılmasına devam
edilmelidir.
3- Ergime sırasında ortama yayılan
ağır metaller kaynağından aspire
edilerek ortamdan uzaklaştırılmalıdır.
4- Çalışanlara K.K.D verilmeli ve bu
K.K.D.’lerin kullanıldığına dair etkin
denetim yapılmalıdır.
5- Çalışanlara iş elbisesi ve sivil
giyimlerini ayrı ayrı koyabilecekleri iki
gözlü dolap verilmelidir.
6- Çalışanların sağlık taramaları
mevcutta olduğu gibi 6 ayda bir
yaptırılmaya devam edilmelidir.
7- Tehlikeli kimyasal maddelerle
çalışmalar yapılırken mümkün olan
en az sayıda işçi ile bu çalışmalar
yürütülmelidir.
8- Maruziyeti azaltmak için rotasyonlu
çalışma yapılmalıdır.
Sonuç:
İşyerinde iş güvenliği uzmanının önerileri doğrultusunda önlemler alınmış
ve maruziyet ortadan kaldırılmıştır.
Korkuluklu seyyar merdiven kullanılmış.
25
MAKALE
Özlem Özkılıç
Kimya Yük. Müh. / İş Başmüfettişi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Makine Emniyeti Yönetmeliği ve
İş Ekipmanları Yönetmeliği Çerçevesinde
Makine Risk
Değerlendirmesi
25 Nisan 2013 Tarih ve 28628 Sayılı Yeni İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve
Güvenlik Şartları Yönetmeliği’miz yayınlanmıştır. Bu Yönetmelik; 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30 ve 31 inci maddeleri ile 9/1/1985 Tarihli ve 3146 Sayılı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2
ve 12.nci maddelerine dayanılarak ve 3/10/2009 Tarihli ve 2009/104/EC Sayılı Avrupa
Birliği Direktifi’ne paralel olarak hazırlanmıştır.
[email protected] - [email protected]
Y
eni yönetmeliğimizin 5.
Maddesi’ne göre; işverenler,
işyerinde kullanılacak iş ekipmanının yapılacak işe uygun
olması ve bu ekipmanın çalışanlara
sağlık ve güvenlik yönünden zarar
vermemesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü kılınmışlardır.
İşverenler; iş ekipmanını seçerken
işyerindeki özel çalışma şartlarını,
sağlık ve güvenlik yönünden tehlikeleri
göz önünde bulundurmak, bu ekipmanın kullanımının ek bir tehlike oluşturmamasına dikkat etmek zorundadırlar.
İş ekipmanının çalışanların sağlık ve
güvenliği yönünden tamamen tehlikesiz
olmasını sağlayamıyorsa, kabul edilebilir risk seviyesine indirecek uygun önlemleri almakla yükümlü kılınmışlardır.
Ayrıca bu yönetmeliğin bağlantıda
bulunduğu bir diğer AB Direktifi ise
2006/42/EC Makine Emniyeti Direktifidir. Çünkü bir makinenin risk değerlendirmesi iki aşamada yapılması
gerekmektedir;
1. Makine tasarlanırken imalatçı
tarafından,
2. Makine kullanılırken kullanıcı
tarafından.
AB’de yeni makine direktifi üzerinde
beş yılı aşkın bir zamandır yapılan
çalışma ve tartışmalar sonuçta bitmiş
ve direktifin son hali 25.04.2006 ta-
26
rihinde Avrupa Birliği Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Yeni direktif
9.06.2006 Tarihli Avrupa Birliği Resmi
Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Yeni
2006/42/EC Makine Direktifi’ne Aralık
2009 Tarihi’nde geçiş süresi bitmiş ve
bu tarihten itibaren 98/37/EC sayılı Makine Direktifi yürürlükten kalkmıştır.
Güvenli makineler, imalatçı ve kullanıcı için hukuki güvence sağlamaktadır.
Makine kullanıcıları, yalnızca güvenli
makinelerin veya cihazların sunulmasını beklemektedirler. Bu beklenti
dünya çapında aynıdır ve makine
kullanıcılarını korumak için çeşitli
düzenlemeler mevcuttur. Bu düzenlemeler, bölgelere göre değişmektedir.
Yine de makinelerin yapımı ve sonradan güvenlik ekipmanları ile donatılması sırasında yapılacaklar konusunda yaygın bir mutabakat mevcuttur.
Bunları sıralayacak olursak;
• Makine imalatçısı, makine yapımı sırasında risk değerlendirmesi yapacak
muhtemel tüm tehlikeleri ve tehlikeli
yerleri saptayıp değerlendirecektir.
• Makine imalatçısı bu risk değerlendirmesine uygun olarak, uygun
tedbirler aracılığıyla riskleri ortadan
kaldıracak veya azaltacaktır.
• Risk, yapısal tedbirler ile ortadan
kaldırılamadığı takdirde ya da kalan
risk tolere edilemiyor ise makine
imalatçısı uygun güvenlik cihazlarını
seçecek ve uygulayacaktır.
• Gerekirse kalan riskler hakkında
bilgi verecektir.
• Öngörülen tedbirlerin gerekli
etkileri verdiğinden emin olmak için,
komple onay işlemi yapılacaktır.
2006/42/EC Makine Emniyeti
Yönetmeliği’nin ayrıntılarına geçmeden önce bu yönetmeliğe neden gerek
duyulduğu konusuna göz atmak gerektiğini düşünüyorum. Bilindiği üzere
Avrupa Birliği ülkeleri 1946 yılında
imzalanan Roma Antlaşması’ndan
bu yana bir iç pazar oluşturmaya
çalışmaktadır. Oluşturulan bu tek
pazarda amaç; malların, hizmetlerin,
insanların ve sermayenin serbest
dolaşımını sağlamaktır. Malların
serbest dolaşımı, Avrupa Birliği’ne
üye ülkelerin kendi ulusal güvenlik ve
sağlık koşullarını kendilerinin düzenlemesi serbestîsi yüzünden uzun yıllar
boyunca engellenmiştir. Farklı teknik
ürün düzenlemeleri ve test prosedürleri AB ülkeleri arasında ticari
engellerin oluşmasına neden olmuş,
bu da tek pazar amacına ters düşmüştür. Sonuçta Avrupa Komisyonu,
Avrupa Adalet Mahkemesi’nin birçok
kararından esinlenerek üye ülkelerin
ulusal yasalarını uyumlaştırarak ticari
engelleri kaldırmayı amaçlamıştır.
Malların serbest dolaşımı önündeki
Teknik engellerin aşılması amacıyla,
1969 yılında Ortak Teknik Mevzuata
(Avrupa Standartları) geçilmesi ve
hazırlanacak teknik mevzuatın üye ülkelerce uygulanması kararlaştırılmıştır.
Yeni makine emniyeti direktifi incelendiğinde önemli gelişmelerin olduğu,
daha net yapılmış olan tanımlar ve
gözden geçirilmiş olan temel gerekler
sayesinde, öncekine oranla asgari güvenlik seviyesinin yükseltilmiş olduğu
gözlenmektedir.
Klasik Yaklaşım olarak bilinen bu program, mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla eş etkili standartların tamamen
uyumlaştırılmasını hedeflemiştir. Ancak
her üye devletin kendi ulusal düzenlemelerinin uyumlaştırma direktiflerinde
yer almasını talep etmesi sonucu, söz
konusu direktifler en ince ayrıntılara
inilerek hazırlanmış ve hızla gelişen
teknolojiye ayak uyduramamıştır.
Türkiye’nin de Avrupa Birliği teknik
mevzuatını referans alarak iç hukukuna dâhil etme çalışmaları halen
devam etmektedir. Bu çalışmalar
sonucunda şu anki mevzuatımıza
göre de AB direktifleri kapsamındaki
ürünlerin yurtiçinde piyasaya arzında
CE işareti aranmaktadır. CE işareti ile
ilgili mevzuata uyum, sanayicimizin AB
ülkelerine ihracatında önemli bir basamak olarak değerlendirilebilir. Mevzuat
uyumu, henüz AB ülkelerine ihracatı
olmayan sanayicilerimizi potansiyel ihracatçı konumuna getirmesi bakımından da ciddi bir önem arz etmektedir.
Bunun üzerine Topluluk, Klasik
Yaklaşım programından vazgeçerek
Yeni Yaklaşım politikasını yürürlüğe
koymuştur. Bu politika, ürünlerin
diğer ülke piyasalarında herhangi bir
kısıtlamayla karşılaşmaksızın sürülebilmesi ilkesiyle ürün standartlarının
uyumlaştırılması yerine, birbirine
benzeyen ürünler aynı grupta toplanarak genel bir teknik doküman
oluşturulmasını sağlamıştır. Yeni
Yaklaşım politikası test ve belgelendirme işlemlerinin de sisteme dâhil
edilmesini öngören Global Yaklaşım
ile desteklenmiştir.
Herkesin çok merak ettiği yeni yayınlanan
İş Ekipmanları Yönetmeliği ve Makine Yönetmeliği
çerçevesinde risk değerlendirmesi konusu
bu makalemizde merceğimize alındı.
Global Yaklaşım ile güvenli ürünlerin
piyasaya arzı amacıyla ortak kurallara göre üretilen ürünlerin uygunluk
değerlendirme işlemlerinin de (test,
muayene ve belgelendirme) Topluluk
üyelerince ortak kurallar çerçevesinde yapılması amaçlanmıştır.
Yeni ve Global Yaklaşım direktifleri
çerçevesinde, ürünlere ilişkin uygunluk değerlendirme işlemlerinin
mevzuatı yürüten kuruluşlarca “onaylanmış kuruluş” olarak görevlendirilecek uzman ve güvenilir kuruluşlara
yaptırılması öngörülmüştür.
Türkiye ile AB arasında 01.01.1996
tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile
iki taraf arasında Gümrük Birliği tesis
edilmiştir. Söz konusu kararın 8-11.
maddeleri teknik mevzuat uyumu ile
ilgili olup 8. Maddenin birinci fıkrası,
Türkiye’nin Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl içinde AB teknik
mevzuatını kendi iç yasal düzenlemelerine dahil etmesi gereğini hükme
bağlamıştır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda belirtilen mevzuatın
listesi ile Türkiye’nin bunları uygulama koşulları ise 21.05.1997 tarihli
2/97 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile
belirlenmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın koordinasyonunda yürütülen çalışmalar
neticesinde söz konusu Topluluk
mevzuatını uyumlaştıracak olan kamu
kuruluşları 29.04.1997/22974 tarihsayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
97/9196 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenmiştir. Mevzuat uyumu
ile görevlendirilen kamu kurumları,
uyum çalışmalarının büyük bir bölümünü tamamlamıştır.
Mevzuatımıza adapte edilen teknik
mevzuatın hukuki altyapısını oluşturmak üzere, “Çerçeve Kanun”
olarak da bilinen 4703 sayılı Ürünlere
İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlan-
ması ve Uygulanmasına Dair Kanun,
11.07.2001/24459 tarih-sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmış olup, 11 Ocak
2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Çerçeve Kanun ve uygulama yönetmelikleri “Yatay Mevzuat” olarak
adlandırılmaktadır. AB teknik mevzuatından ulusal mevzuatımıza aktarılan
Yönetmelikler ise “Dikey Mevzuat”
olarak adlandırılmaktadır. Makine
Emniyeti Yönetmeliği dikey mevzuat
içerisinde bulunmaktadır.
Avrupa Birliğinin Yeni Yaklaşım Direktifleri kapsamında yer alan ve CE
işareti kullanımını gerektiren 98/37/
EC Makine Emniyeti Yönetmeliği,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından
05.06.2002 tarih ve 24776 sayılı 4.
Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Belirlenen geçiş süresi ile
birlikte 2003 yılından itibaren zorunlu
uygulamada olan Yönetmelik, 2006
yılında revize edilerek 30.12.2006
tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu Yönetmeliğin referans
alındığı AB direktifinin değişmesi ile
birlikte 2006/42/EC Makine Emniyeti Yönetmeliği, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından 03.03.2009 tarih
ve 27158 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak ulusal mevzuatımıza
aktarılmıştır.
Yeni Yönetmelik, 30.12.2006 tarih ve
26392 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (98/37/EC) Makine Emniyeti
Yönetmeliğini yürürlükten kaldırmış ve
29.12.2009 tarihinden itibaren de uygulamaya girmiştir. Ayrıca, Yönetmelik
Geçici Madde 1’ de; “Bu Yönetmelik yayımlandığı tarihte yürürlükte bulunan
mevzuat hükümlerine uygun, kartuşla
çalışan taşınabilir sabitleme ve diğer
darbeli makinelerin piyasaya arzına
ve hizmete sunulmasına 29.6.2011
tarihine kadar izin verilir.” hükmü yer
almaktadır. Aşağıdaki tabloda yönetmeliğin geçirdiği evrimi görebiliriz.
27
Makine
Sanayi ve
Emniyeti
Ticaret
Yönetmeliği Bakanlığı
Yeni yönetmelikte bazı değişiklikler
gerçekleşmiştir. Bunlar:
Yeni yönetmeliğin ikinci maddesinde yönetmeliğin uygulanma alanı ve
uygulama dışı olan alanlar tanımlanmaktadır. Yönetmelik aşağıdaki
ürünler için uygulanmaktadır:
• Makineler,
• Değiştirilebilir teçhizat,
• Emniyet aksamları,
• Kaldırma aksesuarları,
• Zincir, halat ve kayışları, sökülebilir
mekanik aktarma tertibatları,
• Kısmen tamamlanmış makineler
Şantiye yük asansörü, kartuşlu sabitleme aletleri ve diğer darbe makineleri yönetmeliğin kapsamına eklenerek
uygulama kapsamı genişletilmiştir.
Yeni yönetmelikte, eski yönetmelikteki
kapsam dışı olan ürünler de güncellenerek tamamlanmıştır. Bunlar;
• Doğrudan makine üreticisi tarafından makine yedek parçası olarak
verilen belirli güvenlik donanımları
• Araba vinci, çekici gibi makinelere sahip
karayolu taşımasında kullanılan taşıtlar
• Bilimsel araştırmalarda kullanılan
makineler
• Alçak Gerilim direktifi kapsamında
değerlendirilmesi gereken ev işlerinde
kullanılan beyaz ve kahverengi ev eşyaları
Makine tanımı da yeniden yapılmıştır.
Yönetmelik’ in dördüncü maddesine
göre makine;
• Doğrudan insan veya hayvan gücü
uygulaması dışındaki bir tahrik sis-
28
05.06.2002/24776
(4. Mükerrer)
(Yürürlükten
kalktı.)
Yürürlük Tarihi:
05.12.2003
Değişiklik:
0.12.2006/26392
4. Mükerrer
(Yürürlükten kalktı.)
Yürürlük Tarihi:
30.12.2006
03.03.2009/27158
Yürürlük Tarihi:
29.12.2009
Geçici Madde 1 ‘de
yürürlükle ilgili istisnai
hüküm bulunmaktadır.
temi ile donatılmış veya donatılması
amaçlanmış, ilişkili parçaları veya kısımlarının en az biri hareketli olan ve
belli bir uygulama amacıyla bir araya
getirilmiş olan parçalar topluluğunu,
• Sadece kullanım sahasına veya bir
enerji ve hareket kaynağına bağlantı
için gerekli olan aksamları bulunmayan veya monte edilmeye hazır ve
sadece bir ulaştırma vasıtasına monte
edildiğinde veya bir bina ya da yapıya
kurulduğunda çalışma yeteneğine sahip veya aynı sonucu elde etmek için
bir bütün halinde çalışacak şekilde
düzenlenen ve kumanda edilen veya
kısmen tamamlanmış makine parçaları topluluğunu,
• Yük kaldırma amaçlı ve güç kaynağı
doğrudan uygulanan insan gücü olan birbiriyle bağlantılı en azından biri hareketli
bağlantılı parçalar ve aksamdan oluşan
parçalar topluluğunu ifade etmektedir.
Makine tanımının en önemli özelliği;
“bir tahrik sistemi ile donatılmış veya
ilişkili parçalarının en az biri hareketli
olan ve belli bir uygulama amacıyla bir araya getirilmiş olan parçalar
topluluğu” ile “monte edilmeye hazır
ya da yapıya kurulduğunda çalışma
yeteneğine sahip veya aynı sonucu elde
etmek için bir bütün halinde çalışacak
şekilde düzenlenen ve kumanda edilen
veya kısmen tamamlanmış makine
parçaları topluluğu” nu makine olarak
adlandırmasındadır. Böylece eğer bir
makine tam olarak bağlantıları yapıl-
1.Adım
Temel Gerekleri Karşıla (Ek I)
mamış olsa bile artık makine olarak
adlandırılacak ve üreticinin bu parçalar
topluluğuna “uygunluk beyanı hazırlamak” zorunda kalacaktır.
CE işareti, sadece direktiflerin
şartlarına uygun olan ürünlerin veya
makinelerin üzerinde kullanılabilir.
Bazı ürün grupları için, CE işareti
alınabilmesi çok kolay yöntemlerle
olabileceği gibi, bazı ürün grupları
için üçüncü kuruluşların (Onaylanmış
Kuruluş - Notified Bodies) devreye
girmesi ve ürün testinin yapılması
ve hatta çok riskli ürünler için kalite
güvence sistemlerinin üreticilerce
kullanılması gerekebilir.
Emniyet aksamlarının ne olduğu
konusundaki kafa karışıklığı da yeni
yönetmelikte yapılan tanım ile giderilmiştir. Buna göre emniyet aksamı;
bir güvenlik işlevini yapan, bağımsız bir şekilde piyasaya arz edilen,
arızalanması ve/veya hatalı çalışması
durumunda kişilerin güvenliğini
tehlikeye sokan, makinelerin işlevini
yerine getirmek için gerekli olmayan
veya makinenin işlevini yerine getiren normal aksamın yedeği olarak
kullanılabilecek aksamlardır. Yine
önemli bir yenilikte Ek V’de düzenlenen emniyet aksamlarının listesinin
10 uncu maddenin birinci fıkrasının
(a) bendine göre güncellenebileceğinin belirtilmiş olmasıdır yani bu liste
sabit kalmayacaktır.
gerekli işlemleri yerine
getirmek,
• AT Uygunluk Beyanını
makineye uygun olarak
hazırlamak,
• “CE” uygunluk işaretini
iliştirmektir.
Uygunluk Değerlendirme
Prosedürleri ve Modüllerinde de değişiklik
bulunmaktadır ve yeni
bir modül eklenmiştir. EK
2.Adım
IV kapsamında yer alan
makinelerin uygunluk
Teknik Dosya’yı hazırla (Ek V)
değerlendirmesi ile ilgili
farklı modüller devreye
alınmıştır (Ör. Tam Kalite
Güvencesi-Modül H). Modül H de: Üretici Firma;
onaylanmış bir kalite
3.Adım
yönetim sistemini (ISO
9001) işletmelidir ve ürün
AB Uygunluk Beyanı’nı hazırla
ile ilgili uygunluk beyanını
hazırlamak zorunda(Ek II)
dır. Ayrıca onaylanmış
bir kuruluşun da kalite
yönetim sistemini onaylaması ve ara denetimler
ile işlerliğini izlemesi
gerekmektedir. Yeni direk4.Adım
tifin beklide en can alıcı
yeniliklerinden birisi de,
CE İşaretlemesini Yap (Ek III)
VII numaralı ekte tanımlanan üreticinin hazırlaması
Şekil 1. CE Uygunluk Değerlendirme Adımları
gereken “makineler için
teknik dosya” içerisinde
hangi husus ve belgelerin bulunması
Yeni yönetmelikte eskisinde olmayan
gerektiğinin belirlenmiş olmasıdır.
yeni bir tanım eklenmiştir: Kısmen
Yine teknik dosya içerisinde özelliktamamlanmış makine. Buna göre;
le makine risk değerlendirmesi ile
başka bir makineye veya kısmen tailgili hangi hususların yer alacağı da
mamlanmış makineye dahil edilerek,
yönetmelik kapsamındaki bir makineyi ayrıntılı olarak belirilmiştir. Buna göre
oluşturması amaçlanan, tahrik sistemi imalatçının takip edilmesi gereken işlemleri gösteren risk değerlendirmesi
gibi, hemen hemen makine durumunhakkındaki aşağıdaki belgeleri teknik
da olan, ancak kendi başına belirli
dosyaya eklemesi gerekmektedir:
bir uygulamayı gerçekleştiremeyen
parçalar topluluğunu da yönetmelik
• Makineye uygulanan temel sağlık ve
kapsam içerisine almıştır. İmalatçı
veya yetkili temsilcisi yeni yönetmeliğe güvenlik gerekliliklerinin listesi,
• Tanımlanmış tehlikeleri ortadan kalgöre yükümlülükleri Madde 5 de daha
net belirlenmiştir. İmalatçı veya yetkili
dırmak veya riskleri azaltmak için uygulanan koruyucu önlemlerin tarifi veya
temsilcinin yükümlülükleri;
uygun olan durumlarda, makine ile ilgili
giderilemeyen risklerin belirtilmesi,
• Risk değerlendirmesi yaparak temel
sağlık ve güvenlik kurallarını sağlamak,
Görüldüğü üzere 2006/42/EC Maki• Teknik dosyayı temin etmek,
ne emniyeti yönetmeliğinde önemli
• Özellikle talimatlar gibi gerekli
değişiklikler bulunmaktadır. İş sağlığı
bilgileri temin etmek,
ve güvenliği çalışmaları çerçevesinde
• Uygunluk değerlendirmesi için
işyerlerinde kullanılacak iş ekipmanı
ve makineler ile ilgili koruyucu tedbirleri belirlerken her iki direktifi de göz
önüne alarak risk değerlendirmesi
yapılması gerekmektedir.
Makine Risk Değerlendirmesi
Nasıl Yapılmalı?
Bir işletmede yapılması gerekli
ilk risk değerlendirmesi ön tehlike analizidir. “Ön Tehlike Analizi”
sayesinde her bir sakıncalı olay veya
tehlike, mümkün olan düzelmeler ve önleyici ölçümler formüle
edilir. Bu metodolojiden çıkan sonuç,
hangi tür tehlikelerin sıklıkla ortaya
çıktığını ve hangi analiz metodlarının
uygulanmasının gerektiğini belirler.
Tanımlanan tehlikeler sıraya konur
ve önlemler öncelik sırasına göre
değerlendirilir. Ön tehlike analizi diğer
metodolojilere başlangıç verisi olması
aşamasında yararlıdır. Ön tehlike analizi yapılırken, tehlikelerin belirlenmesi aşamasında;
• Potansiyel tehlikeli elemanlar,
• Tehlikeli durumlar,
• Tehlikeli olaylar,
• Emniyet sistem kayıpları,
• Geçmiş kaza olayları veri olarak
kullanılır.
Bir sonraki aşamada ise özellikle
“Ön Tehlike Analizi”nin işaret ettiği
tehditlere uygun risk değerlendirme
yöntemlerinin seçimi yine risk
değerlendirme ekibi tarafından
yapılmalı ve risk değerlendirme
çalışmaları detaylandırılmalıdır.
Örneğin; ön tehlike analizinde
işletmelerde makinelerle ilgili yoğun
risklerin tespiti halinde “Makine Risk
Değerlendirmesi” yapılması gerekir.
Makinelerle ilgili direktiflere
bakıldığında içlerinde bazı standartlara atıfta bulunduğu görülmektedir.
Bu standartlar, ilgili direktiflerin
şartlarının yerine getirilmesinde
uygulayıcılara yol göstermektedir.
Emniyet ile ilgili standartların en
önemlilerinden birisi TS EN 12100’dür.
Elektriksel tedbirler için ise TS EN
13849 standardının uygulanması gerekmektedir. Bu standart ile makine ya
da prosesin “Risk Kategorisi” belirlenir. Bu standartlara göre prosesin ya
da makinenin riskli olarak belirlenen
29
BAŞLA
Makinenin Sınırlarının Tayin Edilmesi
Tehlikenin Tanımının Yapılması
Risk Tahmini
Risklerin Değerlendirilmesi
Makine Güvenli mi?
kısımları için mekanik yada
elektriksel bazı tedbirler
alınır ve alınabilecek tüm
tedbirlerle birlikte riskin
en aza indirilmesi hedeflenir. EN 13849 standardına
göre; tehlikelerin nedenleri ve bu tehlikelerden
kaçınmak için yapılan
çalışmalarda eğer makinede güvenlik, elektriksel
ekipmanlarla sağlanması
gerekiyorsa ve bu şekilde
tehlikelere karşı önlem
sağlanıyorsa “Elektriksel
Güvenlik”ten bahsedilir.
Eğer güvenlik bir işleve
bağlı olarak sağlanıyor ve
tehlikelere karşı önlem
sağlanıyorsa bu seferde
“İşlevsel Güvenlik” ten söz
edilebilir.
Riskleri Azalt
TS EN 13849 standardında
Şekil2. TS EN 12100’e Göre Risk Analizi ve Risk Tetkikinin Adımları makineler için “Risk
Koruyucuların güvenlik tertibatlarının
seçiminde TS EN 13849 harmonize
standartında “Risk Graf” olarak
belirtilen ve uygulama mantığı da IEC
61508 standartında verilen “İşlevsel
Güvenlik” e bazı farklar dışında
uymaktadır. TS EN 13849 harmonize
standartında verilen “Risk Graf”
ugulaması aşağıda verilmiştir;
kategori”lerinin belirlenmesi
istenmektedir. Ancak en büyük
fark yeni standartta makineler için
değerlendirme kriteri olarak “Perfomans Seviyesi”nin getirilmiş
olmasıdır. Ayrıca yine eski ve yeni
standartlar arasındaki en büyük
farklardan biri de “Risk Graf” yöntemi
ile “Kategori”lerin hesaplanmasında
kullanılan yöntemde değişiklik
yapılmış olmasıdır.
Makinelerde risk değerlendirmesi
çalışmalarında kullanılacak en önemli
araç, TS EN 12100 Makinelerde
Risk Değerlendirmesi Standardı’dır.
Makina Emniyeti Direktifi’nin temelini
de bu standart oluşturur. TS EN
12100’e göre risk değerlendirmesinde
hedefler şöyle sayılabilir:
• Riski azaltmak veya ortadan
kaldırmak,
• Uygun güvenlik seviyesini seçmek,
• Çalışanın korunmasını sağlamak.
Risk İndirimi
Tahmini İçin
Başlangıç
Noktası
S Kazanın sonucu
S1 Hafif yaralanma
S2 Ciddi yaralanma, kalıcı sakatlık
veya ölüm
F Tehlike bölgesinde bulunma
F1 Nadiren veya kısa sürelerle sık sık
F2 Sık sık sürekli veya uzun süreli
P Tehlikenin önlenme olasılığı
P1 Belli durumlarda mümkün
P2 Fiilen mümkün değil
Makine risk değerlendirmesi aşamasında; özellikle makinenin normal
çalışması sırasında tehlikeli bölgelere
ulaşmanın gerekli olduğu durumlarda, güvenlik koruma tedbirleri ara
kilitlemeli koruyucu, hassas algılama
tertibatı, kendiliğinden kapanan koruyucu, iki el kumanda tertibatı vb. koruyuculardan seçilmelidir. Makineler,
üretim operatörünün korunması için
sağlanan güvenlik koruma tedbirleri,
mümkün olduğu kadar, operatörlerin
görevlerini yürütmekte iken bir engel
teşkil etmeyecek ve korunmasını temin edecek şekilde tasarımlanmalıdır.
Bu mümkün olmadığında (mesela,
makine çalışıyor durumda iken sabit
koruyucunun sökülmesinin veya
güvenlik tertibatların etkisiz kılınmasının gerektiği durumlarda), makine,
riski mümkün olduğu kadar azaltan
uygun koruyucularla teçhiz edilmelidir. Makinenin güç kaynağına bağlı
kalmasını gerektirmeyen durumların
veya çalışmaların (özellikle bakım ve
onarım işleri) yürütülmesi durumunda, makinenin kapatılması amacıyla
ayırma ve üzerindeki mevcut enerjinin
sönümlenmesi işlemleri en yüksek
güvenlik seviyesini sağlamalıdır.
KAYNAKÇA 1. 25 Nisan 2013 tarih ve 28628
sayılı İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık
ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği
2. 03.03.2009 tarih ve 27158 sayılı Makine
Emniyeti Yönetmeliği
3. Six Steps to Safe Machine, SICK Sensor
Intelligence ,2009
4. A.AYDEMİR, 2006/42/EC Yeni Makine
Direktifi, Asansör Dünyası,2009
5. www.iso.org.tr
6. www.sanayi.gov.tr
7. www.dtm.gov.tr
30
Şekil 3. Risk Grafiği
UZMAN
GÖRÜŞÜ
Prof. Dr. Sefer Aycan
Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
İşyerinde
Stres
Neden Olduğu Sorunlar ve Önlenmesi
Bireyin kendisinden ve çevresinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal gerilim, baskı, endişe hali diye
tanımlanan stres, çağımızın hastalığı olarak ifade edilmektedir.
İşyerindeki çevresel faktörler
çalışanların sağlığını etkilemektedir. İşyerinde fiziksel ve biyolojik
çevre kadar önemli bir faktörde
sosyal çevredir. İşyerindeki diğer
kişiler olarak ifade edilebilecek sosyal
çevre, çalışanın iş arkadaşları ve üstlerinden (yöneticiler) oluşmaktadır. Diğer
kişiler ile ilişkiler, çalışma ortamı, çalışma
şartları, yönetim ile ilişkiler sosyal çevrenin
kapsamına girmektedir.
Bu nedenlerle işyeri sağlık birimi ve işyeri
hekimi çalışanların sağlığını etkileyebilecek
olan sosyal çevresiyle de ilgilenmeli ve buna
bağlı oluşabilecek psikososyal riskleri de takip
etmelidir.
31
Ç
alışma hayatında her işyerinde en sık görülen psikososyal
sorun strestir. Stres dışında
başka psikososyal sorunlarda
çeşitli nedenlerden dolayı oluşabilse
de bu yazıda sadece stres ele alınacaktır. Yukarıda da belirtildiği gibi
işyerinde birçok nedene bağlı olarak
yaşanacak olumsuzluklar çalışan
bireyin stres yaşamasına neden olabilmekte ve bireyin hem fiziksel hem
de psikolojik olarak sağlığını tehdit
edebilmektedir.
A- İşyerinde Stresin Nedenleri
1- Örgütsel Kültür: İşyerinde olumlu bir örgütsel kültür yok ise veya
çalışanlar arasında iletişim yoksa ya
da sorun çözmede yetersizlik varsa,
kişisel gelişim olanakları da yetersizse veya örgütsel amaçlar belirsiz ise
bu çalışanlarda strese neden olabilir.
2- Örgütsel Rol: Çalışanın işyerinde
görevi belirsiz ise veya görev çatışması
var ise bu da stres nedeni olabilir. Çalışanın görevi net olarak tanımlanmış
olmalıdır. Belirsizlik olması veya farklı
işlerde görev olarak tanımlanması
stres nedeni olabilir. Ayrıca çalışanlar
arasında görev tanımlarının çakışmasından dolayı çatışma varsa bu da iyi
bir durum değildir.
3- Kariyer Gelişimi: İşyerinde kariyer
durgun veya belirsiz ise bu da işten
tatminsizliğe ve mutsuzluğa neden
olur. Artık çalışanlar için iş, sadece bir
para kazanma aracı değil aynı zamanda kariyer ve kendini ifade etme,
kendini kanıtlama aracıdır. Bu nedenle
kişilerin kariyer planlarına cevap vermeyen işler de mutsuzluğa ve strese
neden olabilir.
32
4- Karar Serbestliği: Çalışanlar artık
karar süreçlerine katılmak istemektedirler. Yönetime katılmaması, kişiye
söz hakkı verilmemesi, kendini ifade
edememe durumu işyerinde diğer
stres nedenleridir.
5- İşyerinde Kişiler Arası Çatışma:
İşyerinde dışlanma, sosyal ilişkilerin
zayıflığı, hatta kişiler arası çatışma,
üstlerle yetersiz ilişkiler, sosyal desteğin olmaması da stres nedeni olabilir.
6- Evinden / Ailesinden Kaynaklanan
Çatışma ve Sorunlar: Evdeki beklentilere işin cevap vermemesi, ailesinden
destek görmeme de iş stresine neden
olabilir.
7- İş Yükü ve İş Hızının Fazlalığı:
Olması gerekenden çok daha yoğun
çalışma programları da sorun olabilir.
8- Çalışma Saatleri: Vardiyalı çalışma,
uzun ve belirsiz çalışma saatleri de diğer stres nedenleridir. Hatta vardiyalı
çalışma ve gece çalışması başlı başına
sorundur. Ayrıca çalışma süresinin
belirsizliği veya uzunluğu da çalışanın
stresine neden olan durumlardandır.
B- Kişisel Stres Faktörleri
İşyerinde iş ortamından ve şartlarından kaynaklanan nedenler dışında
bazı kişisel özelliklerde stres yaşamaya etki etmektedir.
1- Gençler daha çok stresten etkilenmekteler,
2- Kadınlar stresten daha çok etkilenmekteler,
3- Evliler bekârlara göre strese daha
fazla eğilimlidir,
4- Eğitim seviyesi yükseldikçe stresle etkin mücadele etme olasılığı artmaktadır,
5- İşe yeni başlayanlarda stres fazladır,
6- İşten doyum almamak strese neden
olmaktadır,
7- Yöneticiler daha fazla stres altındadır,
8- A tipi kişilik yapısı olanlar daha çok
strese girmekte ve stresin etkisinden
kurtulamamaktadır,
9- Boşanmış veya eşi ölmüş olanlarda
stres daha sıktır.
C- Stres Belirtileri
Strese bağlı olarak bedensel tepkiler;
Baş ve sırt ağrıları, kas krampları, az
uyuma, hazımsızlık görülebilir. Kan
şekeri, kan basıncı ve nabızda artma
görülebilir.
Psikolojik tepkiler olarak; Yorgunluk,
kaygı, gerginlik, depresyon, can sıkıntısı, dikkat toplama güçlüğü, kendine
olan güvenin azalması gibi durumlar
ortaya çıkabilir.
Çalışanlar birçok nedenlerle işyerinde
stres yaşamaktadır. En sık karşılaşılan psikososyal sorun olan stres,
birçok soruna neden olmaktadır. Bu
nedenle de işyeri hekimi bu konuda da
dikkatli olmalıdır. Böylece çalışanların
sağlığına ve kuruluşa önemli katkılarda bulunabilir. Tüm iş sağlığı yaklaşımında olduğu gibi stres konusunda da
işyeri hekiminin yaklaşımı işyerinde
stresi önlemeye yönelik olmalıdır.
D- İşyerinde Stresin Önlenmesi
1- Birincil Korunma Önleme: Esas
olan birincil önlemedir. Yani çalışanların strese girmesini, stres yaşamamasını sağlamaktır. Bunun için yapılması gerekenleri yapmak ve bunun
mücadelesini vermek çok faydalı bir
girişimdir.
Stresin birincil önlenmesi için çalışma
çevresine müdahale etmek gerekir.
Özellikle işyerinde strese neden olan
faktörlere müdahale etmek, olası nedenleri belirlemek ve bunları
ortadan kaldırmak gerekir. Görev
içeriğini yeniden tasarlamak gerekir.
Çalışanların görevlerinin net olarak
tanımlanması, çatışmaları önlemek,
çalışanların görevlerini zenginleştirmek, tek düzelikten kurtarmak,
kariyer planlaması yapmak, yönetim
yapısında değişiklikler yapmak, çalı-
şanlarla yönetim arasında iletişimi artırmak, çalışanların kendi aralarındaki iletişimi artırmak gibi düzenlemeler
veya saptanan diğer strese neden
olabilecek faktörleri ortadan kaldırmaya yönelik tüm girişimleri yapmak
bu aşamada uygun olacaktır.
Birincil koruma kapsamında kişilere
yönelik yapılacaklarda çok önemlidir.
Bu aşamada çalışanlara işle ilgili
strese neden olabilecek sorunları
tanımlayıp çözebilmeleri için eğitim vermek gerekir. İşyerine yönelik
bu eğitimler yanında genel bireysel
uygulamalarda stresle başa çıkmada faydalı olabilir. Bu kapsamda;
bedensel hareket, tıbbi rehberlik,
gevşeme egzersizleri, düzenli beslenme, sosyal, kültürel ve sportif
etkinliklere katılma, masaj ve ibadette
faydalı olabilir. Ayrıca zaman yönetimi
eğitime de faydalı olabilecek diğer bir
yaklaşımdır.
2- İkincil Korunma Önleme: Bu
kapsamda yapılacak kişiye yönelik en
önemli yaklaşım çalışanlara yapılacak
stresle ilgili başa çıkma eğitimleri ve
örgütsel stres ölçeği ile tarama yapmaktır. İşyerinde çalışanlara yönelik
bu taramalarla çalışanlar içerisinde
stres yaşayan veya yaşama eğilimi
içerisinde olan kişiler belirlenebilir ve
erken dönemde bu kişilere profesyonel destek verilmesi sağlanabilir.
İkincil koruma kapsamında işyerine
yönelik olarak da önlem alınmalıdır. Bu kapsamda stres veya diğer
psikososyal sorunlar ortaya çıktığında
yapılacak olanlarla ilgili planlar yapılmalıdır. Ayrıca risk gruplarına ulaşma
ve onlara danışmanlık hizmeti verme
konusunda da düzenleme yapılmalıdır.
3- Üçüncül Korunma Önlemleri: Artık
stres sorunu yaşayan çalışanlarla
ilgili düzenleme yapma dönemidir.
İşyerinde stres yaşayan kişilerin
tedavisi ve bu kişilerin tedavi sonrası
işyerine uyumunun sağlanması ile
ilgili düzenleme yapılmalıdır.
Kişisel açıdan ise strese giren çalışanlara danışmanlık hizmeti verilmeli,
medikal ya da psikoterapi yapılmalıdır.
Günümüz şartlarında her iş kolunda
çalışanların en sık yaşadığı sorunlardan olan strese karşı işyeri hekimi,
işyeri sağlık birimi ve işveren hazırlıklı olmalıdır. Esas olan işyerinde
çalışanların strese girmesine neden
olabilecek sorunları saptayıp bunları
ortadan kaldırmak, böylece çalışanları
korumak ve sağlıklarını geliştirmektir.
Bu mümkündür ve mutlaka bu tür
çalışmalara da önem verilmelidir.
Davranışsal tepkiler olarak; Sigara
ve alkol kullanımında artma, duygusal
ve fevri davranışlar görülebilir, kaza
yapma riski artabilir.
İşle ilgili olarak; Devamsızlık, verimsizlik, iş tatminsizliği ve kaza sıklığında artma durumları görülebilir.
33
MAKALE
Mehmet Doğramacı
Araştırmacı Yazar
Bir Takva Çağrısı:
Baretini Giy
Allahü Teala’nın gerek insan, gerek hayvan, gerek bitkiler ve hayvanlar
âlemi ve gerekse dünya ve evrende kudret eliyle işlettiği, deveran etmekte
olan düzen ve sistemin hiç şüphesiz ana esasları mevcuttur. Bizler beşerliğimizle yaptığımız işleri dahi bir nizam, bir program ve plan dairesinde
yapıyor; toplumsal bazda bazı yasalara uymak durumunda kalıyorsak,
Sünnetullah, Adetullah şeklinde tabir edilen İlahi Sistem’in de belli kanunlarla yürümekte olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. İşte o kanunlardan, işte o
olmazsa olmazlardan birisi de Takva’dır.
T
[email protected]
akva; korunma, sakınma,
koruma, kollama anlamlarına
gelen bir kelimedir.
Din sahasında pek çok kavram
geleneksel nakillere dayalı olarak
anlaşıldığından bazı temel kavramların gerçeği örtülü kalmış, geçmiş
âlimlerin, toplumun ve çoğunluğun
yüklediği anlam şöhret bulmuştur.
Takva kavramı da işte bundan nasibini
alan kavramlardan birisidir.
Esas itibarıyla “Koruma” ve “Korunma” demek olan ve Allah Sistemi’nde
bireyden topluma, aileden iş hayatına
kadar bütün yaşam alanlarında geçerli
olan takva, ne hazindir ki bugün sadece dindar olmak, dürüst olmak, ahlaklı
olmak anlamlarına sıkıştırılmaktan
kendini kurtaramamıştır. Artık Takvalı İnsan denince sadece nur yüzlü,
namazlı abdestli bir erkek ya da iyi
örtünmüş bir hanımın akla gelmesi, bu
kavramın ne derece asıl manasından
koparıldığının açık delilidir.
Koruma ve Korunma ekseninde yani
asıl hüviyetinde değerlendirecek
olursak nedir takva?..
Öncelikle şunu belirtelim ki Allah’ın
Sisteminde doğal, fıtri, kendiliğinden
işleyen ve işletilen bir takva mekanizması mevcuttur. Nasıl mı? Örnekler
üzerinden sohbetimize devam edersek
34
sanıyorum çok daha net anlaşılacaktır.
süre sonra kuruyor.
Bedenimiz var ve onu koruyan bir
derimiz mevcut. Gözlerimizin üzerinde kaşlarımız süs olsun diye yaratılmadılar. Alından akan ter veya suyun
göze girmesini engellemekle yani
göze bekçilik etmekle, onu korumakla görevliler. Kirpiklerimizin bazı toz
zerreciklerini tutarak gözü koruduğunu biliyoruz. Kafatasımızın, hayati
organımız beynimizi korumak adına
son derece mukavemetli oynamaz
eklemlerden oluştuğunun da farkındayız. Kalbimizi ve nefes alışımızı saklayan, akciğerlerimizi koruyan göğüs
kafesi kemiklerimiz adeta bir duvar
kadar sağlam örülmüşler. Boğazımızın
hemen başlangıcında yer alan bademciklerimiz mideye doğru giriş yapan
yiyecek ve içeceklerde bir kontrol
görevlisi gibi koruma işlevi yapıyorlar.
Anne rahmindeki cenin, büyüyüp
bebek olarak doğana değin bir zar içerisinde muhteşem biçimde korunuyor.
Örnekleri çoğaltmak elbette mümkün
çünkü Allah Sistemi’ne uygunluk korumak-kollamaktır. Her organımız, her
an vücudumuzu koruma görevindedir.
Bu da bize gösterir ki, korunmayı bozmak Allah Sistemi’ne karşı gelmektir.
Allah Sistemi sadece insanlarda
geçerli değil. Bitkiler Âlemine baktığımızda da kabuğu olmayan ağaç
göremiyoruz. Kabuğu soyulan ağaç bir
Bunlar doğal olarak, lütf-u ilahi olarak bize ve tüm mahlûkata armağan
edilen takva yani koruma biçimleridir.
Buna dayalı olarak, evrende işleyen
ilahi sistemde zıtların çarpışmasına
dayalı bir süreç işlediğinden, her
mahlûkun, her yapının fayda göreceği
durumlar da zarar göreceği durumlar
da mevcuttur. Yani sadece ilahi armağan olan korumalar gerçek manada
korunmamız için yeterli gelmiyor.
İnsan olarak hem maneviyatımızı hem
de bedenimizi korumak için bir takım
korunma araçlarını da kullanmamız
ve geliştirmemiz gerekiyor.
Ayetin bizlere dönük emri, çağdaş yaşamda İş Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları ile yerine getirilmektedir. Yerine getirilen sadece bir iş formalitesi ya da bir kanun emri değil, bir kulluk görevidir!
Allah Resulü Muhammed Mustafa
(sav) bu manada ümmetine takva
çağrısını sıralı mesuliyetler yükleyerek yapmıştır. İşte hadisi şerifte
bireysel koruma ve korunma adına
mesul olduklarımız:
«Dikkat edin, hepiniz çobansınız
ve hepiniz idaresi altındakilerden
sorumludur. İnsanlara hükmeden
idareci bir çobandır, yönettiklerinden
sorumludur. Erkek, ev halkı üzerinde
bir çobandır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evi ve çocukları
üzerinde bir çobandır ve onlardan
sorumludur. Hizmetçi, efendisinin
malı üzerinde çobandır ve onlardan
sorumludur. Haberiniz olsun, hepiniz
birer çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumludur.» (Buhari-Müslim)
Şu halde takvalı insan kendi insani
mesuliyetleri ile toplumsal mesuliyetlerinin bilincinde olan insandır.
Namusun ve neslin korunması için
aile hayatının kurulması, canın korunması için emniyet ve asayiş tedbirlerinin alınması, düşüncenin ve aklın
korunması için zararlı alışkanlıkların
yasaklanması, ticari hayatın korunması için karaborsa, rüşvet, ihtikâr
ve angaryanın yasaklanması hep bu
takva kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken hususlardır.
Söz konusu olan iş hayatı, çalışma
yaşamı olunca takva nasıl yaşanır?
Takva, işin gerektirdiği disiplin ve
program çerçevesinde davranmakla
gerçekleşecektir kuşkusuz. Bu da
hangi sahada çalışıyor, hangi alanda
üretiyorsak ona uygun çalışma koşullarını sağlamak ve sağlanmış koşullara uymakla mümkündür. Bu manada
çalışana da işverene de düşen karşılıklı takva ödevlerimiz vardır.
İşveren; sağlıklı, verimli, insan
onuruna yaraşır çalışma ortamını,
koşullarını sağlamakla mükelleftir.
Çalışan ise hem iş esnasında kendini
korumak, hem de üretimine katkı
sağladığı ürünü, hammaddeyi, araç
gereci ve ortamı korumak ve kollamakla mükelleftir.
İşte bu manada “İş sağlığı ve iş güvenliği” kavramı çağdaş çalışma yaşamında son derece önemli bir noktada
işlev görmektedir. Adeta şu ayetin
bizlere dönük emri, çağdaş yaşamda
İş Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları
ile yerine getirilmektedir. Yerine getirilen sadece bir iş formalitesi ya da bir
kanun emri değil, bir kulluk görevidir!
“İman eden ve iyi işler yapanlara,
hakkıyla sakınıp korunanlara, iman
ettikleri ve iyi işler yaptıkları sonra
yine hakkıyla sakınıp iman ettikleri,
sonrada hakkıyla sakınıp yaptıklarını,
ellerinden geldiğince güzel yaptıkları
takdirde yaptıklarından dolayı günah
yoktur. Allah iyi ve güzel yapanları
sever.(5/93)
Korunma ve koruma konusunun
hakkını gereğince veren Allah’ın
Sevgilisi’dir.
Muhakkak ki, Allah yolunda en değerli olanınız, takvaca (korunmaya ve
korumaya en çok dikkat edeniniz) en
ileri olanınızdır.(49/13)
Allah, takva sahiplerini sever.( 3/ 76 )
Hiç kuşkusuz ki Allah, takva sahipleri
ve ihsanda bulunanlarla beraberdir.
(16/ 128)
Diyebiliriz ki, çalışma hayatının takvası; İş Sağlığı ve İş Güvenliği prensiplerine uymak ve bunları çağdaş teknolojik gelişmeler paralelinde sürekli
yenilemekle mümkündür.
Sizin iş yerinize kurduğunuz yangın merdivenleri, büronuza koyduğunuz yangın
tüpleri, ‘dostlar alış- verişte görsün’, ‘ilk
denetlemeyi bir savuşturalım’ amacıyla
yapılmışsa siz o noktada hem kendinize, hem çalışanınıza,
hem de Allah’a karşı
sorumlu bir kul
duruşu sergilememişsiniz
demektir.
Çalışan olarak girdiğiniz inşaat
sahasına baretinden formasına,
çizmesinden takım çantanıza kadar
titiz bir hazırlık yapmadan girmişseniz
takvalı davranmamışsınız demektir.
Bu durum can emniyetinizi, sağlığınızı
riske etmekle kalmayıp ahirete dönük
amel defterinize de eksi puan olarak
kaydedilecektir.
Sevgili Dostlar;
Şayet Rabbimize iyi bir kul, ülkemize
iyi bir vatandaş, ailemize iyi bir fert,
dünyamıza iyi bir insan olmak istiyorsak öncelikli olarak her sahada
konulan ve her biri insan sağlığı ve
emniyeti, huzur ve refahı için konulmuş kurallara uyarak korunmak
durumundayız.
İşte bu manada trafik kurallarına
uyun, hijyen kurallarına uyun, çevreyi
temiz tutun ve kirletmeyin, toprağı ve
yeşili koruyun, gençlerimizi zararlı
alışkanlıklardan uzak tutun çağrılarının hepsi birer takva çağrısıdır.
Umarım başlıktaki ifademiz bu sohbetten sonra çok daha yerli yerince
anlaşılmıştır.
Evet değerli çalışan kardeşim,
Evet saygıdeğer işveren dostum,
Baretini Giy, bir takva çağrısıdır.
Şüphesiz Allah, takva sahiplerini
sever ve onlarla beraberdir.
Çalışma hayatının takvası,
İş Sağlığı ve İş Güvenliği prensiplerine uymak ve bunları çağdaş
teknolojik gelişmeler paralelinde
sürekli yenilemek ile mümkündür.
Korunma ve koruma konusunun
hakkını gereğince veren
Allah’ın Sevgilisi’dir.
Simdi
, Geçmisle
, Özlem Giderme Zamanı...
Yaş kaç olursa olsun; hepimizin içinde tarihe, sanata ve kültüre bir özlem var.
Güzel olana bir tutku…
Sanata dair bir aşk...
Tam da bu yüzden değil mi antika merakımız, tarihe ilgimiz ya da müze müze gezişlerimiz?
Başkent Ankara’nın en güzel yeri olma özelliğini, Ankara Kalesi’nin elinde tutması bakirliğini hiç
kaybetmemesinden, eskiyi yansıtmaktan hiç vazgeçmemesinden değil mi? Ankara’yı güzel kılan
görkemli, ihtişamlı, güven dolu kalesi değil mi?
Kalenin güzelliğini süsleyen de adeta tarihten bir kesit olan, bizi zaman yolculuğuna çıkaran konakları değil mi peki?
Tam da bu yüzden, tarihte kısa bir yolculuk yapmak adına, Ankara Kalesi’nde 1800’lü yılların sonunda yapılmış olan bir konağa gezi düzenliyoruz bu sayımızda.
1800’lü yıllarda yapılmış, 2007 yılında da Kıvırcık Usta tarafından orjinaline sadık kalarak restore
edilmiş “Kınacızade Konağı”na gidiyoruz.
Aslında bu konağı çok yakından tanıyoruz. Çünkü bu konak, Can Dündar’ın gişe rekorları kıran
“Mustafa” filminin sahnelerine ve “Gölgeler” adlı sinema filmine ev sahipliği yapmıştı. Ayrıca
Flash TV’de yayınlanan 45 bölümlük “Kınacılar Konağı” dizisine
ev sahipliği yapmakla da kalmamış adını da vermişti.
Moda çekimlerinde arka plan olarak kullanılan konak odaları ise 1800’lü yıllardan günümüze kadar o kadar çok ünlüye ev sahipliği yaptı ki; bu konakta çekilen kısa metrajlı
filmlerin, canlı yayınların ve kliplerin hepsini tek tek
saymak oldukça uzun bir liste oluşturuyor.
Ankaralıları ve başkente gelen misafirleri adeta Ankara’ya
hayran bırakan bu konakta çeşitli antikaların, süs eşyalarının, tarihi yansıtan çok çeşitli objelerin yanı sıra bizim asıl
ilgimizi çeken ve sayfalarımıza taşımamıza sağlayan nedenlerden biri de 3 büyük isme ait olan özel odaların bulunması.
Bu özel odalardan birincisi; “Prof. Dr. Halil İnalcık Akademisyenler Odası”. Daktilosundan kitaplarına kadar hocaya ait özel
eşyaların bulunduğu bu odada Rahmetli İhsan Doğramacı’nın
hocamıza giydirdiği cüppe ilk göze çarpanlardan. Değerli hocamız Halil İnalcık’ın yurtdışından gelen misafirlerini ağırlamayı
tercih ettiği bu oda Ankara içi ve dışı ve hatta Avrupalı akademisyenlerin bile toplantı yeri haline gelmiş.
36
Asla öteleyemeyeceğiniz
iş yaşamını ve uzun iş yemeklerini,
mekân seçiminde küçük bir tercih
değişikliği ile çok daha rahatlatıcı
bir boyuta getirebilirsiniz.
Odalardan diğeri TRT’nin ilk kadın spikeri olan Jülide Gülizar’a ait. İsmini de sahibinden alan
“Jülide Gülizar Gazeteciler Odası”, yazarımızın sağlığındayken hemen hemen haftanın her günü
gençlerle buluştuğu bir büyülü mekân adeta. Ankara’nın belgeselini çeken Gülizar Hoca, bu odada
gazetesini okuyup, kitaplarını bu odada yazardı. Jülide Gülizar’ın aramızdan ayrılmasıyla birlikte
bu oda, yerel, ulusal ve Avrupalı gazetecilerin toplanma yeri olarak kullanılmaya başlandı.
Bir de Yurdusev Arığ’ın konağa bağışladığı eşyalardan oluşan müze odaları bulunuyor. Arığ bilindiği gibi İsmet İnönü’nün özel kalem müdürlüğünü yapmış, kendini kültür ve sanata adamış bir
hayırsever. Aynı zamanda Kadın Siyasetçiler Platformu Kurucusu ve Genel Başkanı.
Sadece kültür, sanat ve antika eşya doyumu sağlamakla kalmayıp, restorant ve café olarak da aynı
zamanda sanatsal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapan bu konak Ankaralıları yemeğin lezzetine de doyuruyor.
Sözün özü, nostaljiye özlem duyanlar, bugünden biraz kaçıp saklanmak isteyenler, pozitif bir enerji
ve huzur isteyenler Kınacızade Konağı’nda hayata ufak bir mola verebilirler.
Başkentimiz Ankara’ya, Şehrimizin gözdesi Ankara Kalesi’ne ve böylelikle kültürümüzü tanıtmak noktasında
ülkemize hizmetleriyle katkı sağlayan Ahşap Ustası Kıvırcık Usta’ya teşekkür ederiz.
37
Sağlıklı & Güvenli Catering
Bey Kurumsal Yemek, yemek sektörüne 2000’li yılların başlarında girmiş ve geleceğin
iş kollarından biri olduğunu düşündüğü bu alanda yerini almış. Şu anda Bey Kurumsal
Yemek, Türk Silahlı Kuvvetleri, çeşitli bakanlıklar, devlet hastaneleri başta olmak üzere
kamu ve özel sektörde birçok kurum ve kuruluşun catering hizmetlerini gerçekleştiriyor.
B
ey Kurumsal Yemek, günümüz ihtiyaçlarını eğitimli personel, uygun hijyen şartları ve
kaliteli hizmet anlayışıyla en
iyiyi sunma ilkesinden taviz vermeden
karşılıyor. Sunulan hizmet müşterilerin taleplerine göre şekillendirilmekte,
isteğe bağlı olarak fabrikada pişirilip
yemek dağıtımı sağlanırken, dilenirse
müşteri mutfağında da üretim yapılarak hizmet sunulabilmektedir.
İş Sağlığı Güvenliği titizliği anlamında
da örnek gösterebileceğimiz Sedat
Çalıkoğlu, İSG konusunda görüşlerini
şöyle ifade ediyor: “Çalışma hayatının
içinden gelmiş bir iş adamı olarak işçi
38
ve işverenin yaşadığı çalışma zorluklarını çok iyi bilenlerden biriyim.
Devletimizin son dönemde çalışma
hayatına yönelik göstermiş olduğu
hassasiyeti ve çıkan yasa düzenlemelerini başarılı buluyorum. Örneğin
sivil toplum örgütleri ve sendikaların
görüş ve önerileriyle hazırlanan 6331
Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun
işveren ve çalışan için daha huzurlu ve
daha güvenli çalışma ortamı sunduğu
kanaatindeyim. Yürürlüğe giren bu
yasa sayesinde iş güvenliği anlamında
işçi ve işverenin çalışma ortamındaki risk oranının en asgari düzeye
çekileceğine inanıyorum. Yapılan bu
çalışmalardan dolayı başta Çalışma
Bakanımız Sayın Faruk Çelik olmak
üzere, bu yasaya emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkiye İş Kurumu’nun da son
yıllardaki gözle görülür değişimine
değinmeden geçemeyeceğim. Gerek
kurum bünyesinde gerçekleştirilen
organizasyonları, gerekse hantal
yapısından kurtulup ülkemize yakışır
şekilde modern bir yapıya kavuşmuş
olması gururlandırıcı bir hamle olarak
göze çarpıyor. Başvuru ve talepler
doğrultusunda sunmuş olduğu geniş
eğitim ve iş yelpazesi ve işletmelere
sağladığı teşvik koşullarını başarılı ve
övgüye layık buluyorum.”
Bey Kurumsal Yemek,
yurt içi ve yurt dışında
gerek resmi devlet ihaleleri gerekse özel sektör kuruluşlarında toplu
yemek üretimi hizmeti
vermektedir.
Sedat Çalıkoğlu, çok genç yaşına rağmen azmin ve
dürüstlüğün başarıya taşıdığı isimlerden. Zaten başarılı
olan bir markanın ceosu olmak ve o markayı yönetebilmek şüphesiz ki çok önemlidir. Ancak daha önce hiç
olmayan bir marka oluşturmak, üstelik işe sıfır sermaye
ile başlamak, henüz ilkokul dördüncü sınıftayken çaysimit satmak gibi ticari çapı çok küçük işlerle ilk adımı
atmak da oldukça takdire şayandır. Tıpkı bir heykeltıraşın
taşı yonta yonta bir sanat eseri meydana getirmesi gibi,
azimle tırnaklarla yonta yonta bir marka oluşturmak…
İşte Bey Kurumsal Yemek böyle doğmuş bir marka.
Bey Kurumsal Yemek’in sırlarından birisi de, insana ve
çalışanına verdiği değer. Bey Kurumsal Yemek Yönetim
Kurulu Başkanı Sedat Çalıkoğlu: “Bizim için en değerli
sermaye insandır. Çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği
üretimin en önemli aşamasıdır. Sağlık taramaları tam
yapılmış sağlıklı ellerden sağlıklı yemekler çıkabilir, sağlıklı ve güvenli ortamlarda kaliteli ürün verilebilir” diyor.
Bey Kurumsal Yemek’in lezzetini tatmak için sadece catering hizmeti almak zorunda
değilsiniz. Toplu yemek üretiminin yanı sıra, Ankara Tren Garı içinde yer alan
“Tarihi Gar Restoran”ın misafiri olarak bu markayla tanışabilirsiniz.
Tarihi Gar Restoran, bugün yerli misafirlerin yanı sıra ayda yaklaşık 9 bin civarında
yabancı misafir ağırlayarak ülke turizmine büyük ölçüde fayda sağlamaktadır.
Haftanın 7 günü hizmet veren restoran, 1936 yılından bu yana değişmemiş mimarisi
ile dikkat çekmektedir.
39
MAKALE
Serenay Şahin
Niğde Üniversitesi
İş Sağlığı ve Güvenliği Öğretim Görevlisi
Psikolojik Baskıyla
Sağlıksızlığı ve
Güvensizliği
İş
Günümüzde, özellikle çalışma hayatında başta olmak üzere, sosyal ilişkilerimizde
bile öne çıkan bir kavramdan bahsetmek istiyorum sizlere: “Mobbing” Başka bir
ifade ile işyerinde psikolojik ve cinsel taciz, her türlü istismarı içeren bir durum.
Mobbingin uygulandığı ortamda taraflar bulunmaktadır. Mobbing uygulanan kurbanların, sahip oldukları
özellikleri nedeniyle, böyle bir yıldırma politikasına
maruz kaldıkları yapılan araştırmalar sonucunda da ortaya
konmuştur. Bunlardan ilki,
psikolojik tacizin kurbanı tarafından olumsuz algılanan
sinirli, düşmanca, rencide
edici ve küçültücü hareketler içermesi, ikinci nokta, bu
davranışların bir defaya mahsus birbirinden
bağımsız olarak meydana gelen davranışlar
değil, belirli bir sıklıkta gerçekleşen ve belirli bir süredir devam eden davranışlar
olması, son nokta ise taraflar arasında belirgin bir güç dengesizliğinin bulunmasıdır.
M
obbing sürecinin anlaşılabilmesi için öncelikle işyerinde görülen ve mobbinge
neden olan davranışların
belirlenmesi gerekmektedir. Bu davranışların bazılarının tamamen negatif olarak görülebilmesine rağmen,
bazıları sadece normal etkileşim
davranışları olarak da ortaya çıkabilir.
Bu tip davranışlar, bir kez için hoş
görülebilir ya da davranışı yapanın o
gün kötü gününde olduğu varsayılarak anlayışla karşılanabilir. Ancak bu
durum, sistematik olarak uzun bir
süre içinde tekrarlanırsa anlamları
değişir ve kasıtlı tacize dönüşür.
40
Birkaç davranış türüne örnek vermek
gerekirse, birey her yaptığı işin ince
ince gözlendiğini hisseder, işe geliş
gidiş saatleri, telefon konuşmaları,
çay ya da kahve molasında geçirdiği
zaman ayrıntılarıyla kontrol edilmektedir. Yine birey, diğerleri tarafından
sürekli eleştirilir veya küçümsenir, bireyin işle ilgili tüm önerileri reddedilir
gibi davranış biçimleri sayılabilir.
Her mobbing olgusunda bu davranışsal belirtilerin hepsinin bulunması
şart değildir. Ancak bu davranışların
kasıtlı ve sürekli olarak tekrarlanması, mobbingin ortaya çıkmasına ve
sonuç olarak bireyin iş yaşamından
uzaklaşmasına neden olur.
Mobbing, kültür farkı gözetmeksizin
tüm işyerlerinde ortaya çıkabilen bir
olgudur. Mobbing mağduru olmaya
aday bireyleri tanımlayan bir sınıflama, henüz geliştirilmiş değildir. Herkes, potansiyel bir mobbing mağdurudur. Ancak işyerlerinde gerçekleşen
psikolojik taciz süreci içerisinde üç tip
rol yer alır:
*Mobbing Uygulayanlar (Tacizciler)
*Mobbing Mağdurları (Kurbanlar)
*Mobbing İzleyicileri
Mobing uygulayanların aşağıda belirtilen kişilik yapısında oldukları yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur:
• Narsist Mobbingciler: Kendilerini
en mükemmel gördükleri için, onlara
göre her şeyin en güzelini kendileri
hak etmektedirler. Kendileriyle çeliştiği noktalarda, kendi iç çatışmalarını,
bir başkasına yükleyerek dengelerini
bulmaya çalışan kişilerdir.
• Hiddetli, Bağırgan Mobbingciler:
Bu kişiler, içlerindeki öfkeyi engelleyemedikleri ve problemleriyle başa
çıkmayı başaramadıkları için başkalarıyla uğraşırlar. Kişilerin duygu
ve düşüncelerini aşağılarlar. Hedef
aldıkları kişileri, işlerini kaybetmek
veya işlerini değiştirmekle tehdit
ederler. Her şeyin onların söylediği
şekilde yapılmasını isterler ve sık sık
amirin veya patronun kendileri olduğunu hatırlatırlar. Aradıkları kişiyi,
yerinde bulamamalarına tahammülleri yoktur.
• İki Yüzlü Yılan Mobbingciler: Başkalarının üstünlüğünü, başarılarını
ve yükselmelerini hazmedemedikleri için devamlı yeni kötülüklerin
peşindedirler. Karşısındakini strese
sokmak ve mahvetmek için devamlı
yeni yollar ararlar. Yaptıkları her şeyin
çok iyi bilincindedirler. Saldırganlıklarını gizlemek için sürekli gülümserler. Arada bir iyilikler de yaparlar.
Başkalarına kendilerini iyi gösterirken hedeflerine karşı sürekli kaba
davranışlarda ve olumsuz yorumlarda
bulunurlar. Mobbing mağduruna karşı hiçbir şekilde esnek davranmazlar.
• Megaloman Mobbingciler: Kendilerini büyütme gereksinimi ve numara yapma, kişiliklerinin en önemli
özelliklerinden olan megaloman
mobbingcilerdir. Kendilerine güvensizliklerini, başkalarına karşı kıskançlık, nefret ve saldırganlık şeklinde
yansıtırlar.
• Hayal Kırıklığına Uğramış Mobbingciler: Çalışma yaşamı dışında
yaşanan tüm olumsuz duygular, tüm
yetersizlikler veya kötü deneyimler,
bu mobbingciler tarafından işyerinde
başkalarına yansıtılır. Daima başkalarına karşı kıskançlık ve haset duyguları mevcuttur.
Peki, mobbing mağdurları neden
kurban olarak seçilir?
Mobbing sürecinin başlamasının en
önemli amacı, mağduru zor durumda
bırakarak pes ettirmektir. Bu yüzden
mobbing uygulayan kişi ya da kişiler,
özellikle çekingen, korkak insanlara uygulayarak, kesin bir sonuç elde
eder(ler). Ancak, cesur ve kendine güvenen mağdura yapılan mobbing, daha
uzun sürer ve şiddeti de çok yüksek olur.
Mobbinge uğrayan kişiler, genellikle mobbing uygulayan zorbalardan
daha üstün niteliklere sahiptir. Bu
yüzdendir ki, zorbaların kıskançlıkları
nedeniyle böyle bir duruma maruz
kalırlar. Mobbing sorunu ertelenecek,
görmezden gelinecek, ihmal edilecek
bir sorun değildir. Şayet mağdur kendisine yapılanları susarak sineye çekerse bir ömür boyu yaşadığı travmayı
unutamaz ve etkisinden kurtulamaz.
Çünkü mobbing mağduruna yapılan
saldırılar doğrudan kişiliğine yöneliktir. İnsan kişiliği, ruhu ve bedeni ile
vardır. Kişiliği saldırıya uğrayan bir
insanın, ruhu ve bedeni de saldırıya
uğramış demektir. İnsan, ne zaman ve
nerede olursa olsun beğenilmek, takdir edilmek, kabul görmek, sevilmek
ister. Bunların tam aksine saldırılarla
karşılaşan bir insanın kişiliği zarar
görür ve buna bağlı olarak ruhsal yönden acı çeker. Ruhsal travma ise vücut
bütünlüğünü bozar. Mobbing uygulayanların karşısında direnmek zorunda
kalan mağdurun sinirleri bozulur,
ruhsal ve bedensel yönden takatsiz
kalır. Çoğu mobbing mağduru hayatını
mobbing öncesi ve mobbing sonrası
olarak ikiye ayırarak tanımlamaktadır.
Mağdur, çevresindeki insanlara başına
gelenleri anlatmaya çalışmakta fakat
mağdurun çevresindeki insanlar mobbing sendromunun mağdura yaşattığı
acının derinliğini kestiremedikleri için
onu akıl hastası olarak görebilmektedirler. Birçok kişi mobbing sürecinde
mağdurdan uzaklaşmakta ve mağduru ikinci kez mağdur etmektedirler.
Mobbing; mağdura, aileye, topluma ve
kuruluşa karşı çok yüksek maliyetler
getirmektedir. Zaman kaybı, verimlilik kaybı, sağlık maliyeti, iş kazaları, mahkeme masrafları mağdura,
ailesine ve topluma maliyet olarak
yansımaktadır.
Latince kökenli bir sözcük olan mobbing,
rahatsız etme, psikolojik saldırı, sıkıntı
vererek huzursuz etme gibi davranış
yollarıyla kendini gösterir. Bir grubun
diğer gruba sosyal baskı uygulaması,
zorlaması ya da özellikle hiyerarşinin
bulunduğu ortamlarda gücü elinde
bulunduran kişinin ya da grubun
diğerlerine psikolojik yolla ve
uzun süreli sistematik bir baskı
uygulaması, astların üstlere ya
da eşit konumdaki çalışanların
birbirlerine yıldırma politikası
uygulaması olarak tanımlanan
mobbing, gerçek ifade ile
duygusal bir saldırıdır.
41
Türkiye Mobbing Araştırması ERA Research & Consultancy tarafından gerçekleştirilen 2012 yılı sonuçlarına göre,
Türkiye genelinde (12 ilde 316 çalışanla)
görüşülen çalışan kişilerin yüzde 10’u
kendisinin, yüzde 6’sı ise bir yakınının
mobbing ile karşılaştığını belirtmiştir.
En sık yaşandığı belirtilen mobbing türü
genel olarak yıldırma/yıpratma, kapasitenin üzerinde iş yüklemek ve alay/
küçük düşürmek/hakarettir.
Yüz yüze derinlemesine görüşülen
mobbing mağdurları tarafından yaşanan ve insan kaynakları uzmanları
tarafından en sık belirtilen mobbing durumları ise aşağıdaki gibi özetlenebilir:
• Alay Etmek/ Küçük düşürmek/ Hakaret/ Kıyaslamak: Her türlü fiziksel
özellik ya da kişilik özelliği ile direkt ya
da “şaka yollu” dalga geçilmesi, kişinin
küçük düşürülmesi, performans ve kapasiteye yönelik hakaretamiz üslup ve
kişiyi rencide edici şekilde “diğerleri”
ile kıyaslamak. “Bu işi X’e verecektik ki
neler yapardı, üstelik senden çok daha
kısa sürede.” (Mobbing mağduru)
• Dışlamak/ Ötekileştirmek: Kişinin bilinçli ve sürekli olarak “yalnız” bırakılması; ortamlardan izole
edilmesi, grubun ve yapının bir
parçası olarak görülmediğinin altının
çizilmesi; kişinin yapıya olan aidiyet
hissinin kırılması. “Beni bir hastalık
olarak gösterip, etrafımdaki insanları
korkutmaya ve beni yalnız bırakmaya
çalıştılar.” (Mobbing mağduru)
• Yok saymak / Yokmuş gibi davranmak:
Dışlama davranışının bir uzantısı
olarak, kişinin fiziksel ve zihinsel
mevcudiyetinin yok sayılması. “Adeta
siz görünmez olmuşsunuz gibi davranılıyor. Günaydına bile cevap alamıyorsunuz, kimse size tepki vermiyor, yok
sayılıyorsunuz.” (Mobbing mağduru)
• Kapasitenin üzerinde iş yüklemek /
çözümsüz işler yükleyerek çözümsüzlüğü “kişinin kapasitesine” bağlamak:
Normal iş yükü standartlarının çok
daha üzerinde iş yükü ile çalışmak
durumunda bırakılmak, kaçınılmaz
başarısızlığı “kişinin kendi başarısızlığı” olarak gösterilmesi.
• Sindirmek / Kapasitenin altında iş
ve sorumluluk vermek: Kendi kapasitelerinin ve iş tanımındaki sorumluluk
alanlarının çok daha altında işlere
maruz bırakılarak, pasifize edilmek,
yetki ve etki alanlarının daraltılması.
• Fırsat Eşitliğini Ortadan Kaldırmak:
Kişisel gelişim, kariyer yolunda ilerle-
me konularında aynı konumdaki diğer
çalışanlara kıyasla kişinin “dezavantajlı” durumda bırakılması. “En önemli
toplantılar nedense benim tek katılamayacağım zamanlarda yapılmaya
başlandı, sonrasında sizinle bilgi de
paylaşılmıyor, ister istemez geride kalmanız sağlanıyor.” (Mobbing mağduru)
• Eleştiri / Takdir Dengesi: Kişinin
sürekli olarak eleştiriye maruz bırakılması, fikirlerinin gerekçelendirilmeden daimi olarak çürütülmesi, takdir
gerektiren durumların kişinin bireysel
katkısından tamamen soyutlanması.
“Mobbing ile Mücadele Derneği Genel
Başkanı Hüseyin GÜN’ün ifade ettiği
üzere, bir insan işyerinde mobbing
mağduru olabilir ama mobbing mağduru olarak kalmamalıdır. Kendisine
yapılanlar karşısında korkmamalı,
agresif, geçimsiz, tembel, iş bilmez gibi
yakıştırmaların kasıtlı yapıldığını bilmeli,
kendisine yapılanları nasıl ispat ederim
kaygısını taşımamalıdır. Mobbing bir
suçtur. Her suçun cezası olduğu gibi,
mobbinginde ağır cezaları vardır.
Mobbinge uğrayan mağdurların, işsiz
kalma korkularından dolayı kabullendikleri durum, direkt olmasa da yasalarla dolaylı olarak hukuksal anlamda
desteklenmektedir.
Bir insan işyerinde mobbing
mağduru olabilir ama
mobbing mağduru olarak
kalmamalıdır.
Psikolojik Tacize (Mobbing) maruz kalan işçiler 4857 Sayılı İş
Kanunu’nun 5.inci maddesinde
öngörülen:
• İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep
ve benzeri sebeplere dayalı ayrım
yapılamayacağı,
• İşverenin, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin
yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona
erdirilmesinde, cinsiyet veya gebelik
nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı
işlem yapamayacağı,
• Aynı veya eşit değerde bir iş için
cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret
kararlaştırılamayacağı,
• İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel
koruyucu hükümlerin uygulanmasının
daha düşük bir ücretin uygulanmasını
haklı kılmayacağı,
• İş ilişkisinde ya da bu ilişkinin sona
ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçinin, 4
aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir
tazminattan başka yoksun bırakıldığı
haklarını da talep edebileceği,
• 20.nci madde hükümleri saklı
kalmak üzere işverenin yukarıdaki
fıkra hükümlerine aykırı davrandığını
işçinin ispat etmekle yükümlü olduğu, ancak, işçinin bir ihlalin varlığı
ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren
durumu ortaya koyması halinde, işverenin böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olduğu,
hükümleri nedeniyle yasal hakkını
arayabileceği gibi aynı kanunun
24.üncü maddesinde öngörülen;
• İşverenin, işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna
dokunacak şekilde sözler söylemesi,
davranışlarda bulunması veya işçiye
cinsel tacizde bulunması,
• İşçiye veya ailesi üyelerinden birine
karşı işverenin sataşmada bulunması
veya gözdağı vermesi yahut işçi veya
ailesi üyelerinden birini kanuna karşı
davranışa özendirmesi, kışkırtması
veya sürüklemesi,
• İşçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı,
asılsız, ağır isnad veya ithamlarda
bulunması,
• İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü
kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene
42
bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmaması, gibi ahlak ve iyiniyet
kurallarına uymayan haller ve benzerlerinden dolayı süresi belirli olsun
veya olmasın iş sözleşmesini, sürenin
bitiminden önce veya bildirim süresini
beklemeksizin feshedebilecektir.
Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 105’inci maddesinde
öngörülen;
bir kimseyi cinsel amaçlı olarak
taciz eden kişi hakkında, mağdurun
şikâyeti üzerine, 3 aydan 2 yıla kadar
hapis cezasına veya adli para cezasına
hükmolunacağı, bu fiillerin hiyerarşi,
hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın
sağladığı kolaylıktan yararlanılarak
işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya
göre verilecek cezanın yarı oranında
artırılacağı, bu fiil nedeniyle mağdur;
işi bırakmak, okuldan veya ailesinden
ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek cezanın 1 yıldan az olamayacağı
hükmü ve aynı Kanunun 117’nci
maddesinde öngörülen;
cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve
çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye,
mağdurun şikâyeti halinde, 6 aydan 2
yıla kadar hapis veya adlî para cezası
verileceği, çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle
kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya
sağladığı hizmet ile açık bir şekilde
orantısız düşük bir ücretle çalıştıran
veya bu durumda bulunan kişiyi, insan
onuru ile bağdaşmayacak çalışma
ve konaklama koşullarına tabi kılan
kimseye 6 aydan 3 yıla kadar hapis
veya 100 günden az olmamak üzere
adlî para cezası verileceği, cebir veya
tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya
veya evvelce kabul edilenlerden başka
koşullar altında anlaşmalar kabulüne
zorlayan ya da bir işin durmasına,
sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye 6 aydan 3 yıla
kadar hapis cezası verileceği hükmü
nedeniyle belirtilen eylemleri işleyen
kişi hakkında gerekli müracaatları
yapabilecektir.
Yukarıda belirtilenler dışında koşulları varsa işçi, genel hükümlere
göre işverene karşı manevi tazminat
ve hatta maddi tazminat talebinde
bulunabilecektir.
Ayrıca, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde
de mobbingle mücadeleye yönelik
çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin sendikaları
mobbing karşıtı yasaların yürürlüğe
girmesi için çok güçlü lobi çalışmaları
yapmaktadırlar.
İskandinav ülkelerinde mobbing,
doğrudan bir suç olarak yasalarda
yer almaktadır. Bu ülkelerin arasında mobbing konusunda en büyük
ilerlemenin kaydedildiği ülke, İsveç’tir.
İsveç’te işyerinde taciz, 1994 yılında
yayımlanan “İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı” yasasıyla bir suç olarak tanımlanmıştır.
Finlandiya’da 2000 yılında yürürlüğe giren İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı
Yasası’na fiziksel şiddet yanında
psikolojik şiddet de dahildir.
Belçika’da mobbing şikayetleriyle
ilgili işçi temsilcileriyle anlaşılarak
profesyonel bir danışmanın görevlendirilmesi, iş yerinde önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, iş yerinde
konuyla ilgili yazılı bir örgütsel niyetin
ilanının yapılması, şikayet mekanizmasının oluşturulması, mağdurlara
sosyal destek sağlanması, tacizi gerçekleştiren kişinin hukuksal yaptırımlarla cezalandırılması ve eğitime tabi
tutulması gibi mücadele yöntemleri
uygulanıyor.
Fransa’da iş yerindeki psikolojik tacizin engellenmesi için işverenlere yeni
sorumluluklar yüklendi. Bu kapsamda, mağduriyeti ve tacizi önlemek için
yeni koruma ve önleyici mekanizmalar
öneriliyor. Ayrıca psikolojik tacizde
bulunanlara ve gerçek dışı bir şekilde
mağdur olduklarını beyan edenlere
para cezası öngörülüyor. Bu konuda
ispat yükü tacizciye yükleniyor. Ceza
Kanunu’nda ise mobbing failine 1 yıla
kadar hapis ve 15 bin avro para cezasına hükmedilebiliyor.
Sendikalar, kamu ve özel sektörde yaşanan psikolojik taciz olaylarının önlenmesinde taraf olabiliyor. Fransa’da
konuyla ilgili kamuoyu ilgisini çekmek
için acil telefon hatları ve mağdurlara
yardım programları bulunuyor.
Almanya’da psikolojik tacizin neden
olduğu zararlar meslek hastalığı
olarak değerlendiriliyor. Mobbing
mağdurları erken emekliliklerini
isteyebiliyor, iş görmekten kaçınma
hakkından yararlanabiliyor, iş akdini
haklı nedenle feshedebiliyor. Mağdur-
lar için yardım ve destekte bulunmak
amacıyla merkezler bulunuyor, işçi
sendikaları tarafından telefon hattı
oluşturuluyor.
AB üyesi ülkelerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasalarında mobbing kavramına değinmeleri elbette ki tesadüf
değildir. Böyle bir ortamda çalışan
mağdur, her şekilde bir kazaya sebep
olabilecek potansiyeldir. Psikolojik
olarak yıpranmış birinin beden bütünlüğüne de dikkat etmeyeceği aşikardır. Ayrıca bu dikkatsizlik sadece
kendisi değil iş arkadaşlarına ve diğer
kişilere de zarar verecektir ve güvensiz çalışmalarına neden olacaktır.
Saydıklarımız ve daha fazla uygulama
kriterleri hem ulusal hem de uluslararası platformda önemle uygulanmaktadır. Bu kadar özenle üzerinde
durulan bir konu için, onurumuzun
bile çiğnenmesi karşısında nasıl sessiz kalabiliriz?
Konu mobbing olunca, makalemizi
mağdurların temsilcisi Hz. Ali’nin
sözüyle bitirmek uygun olacaktır:
“Haksızlık karşısında susarsan, hakkınla beraber şerefini de kaybedersin”
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
44
45
MAKALE
Hüseyin GELMEZ
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması
Genel Koordinatör
Atık Geri Dönüşümü
Atık yönetim hiyerarşisine bakıldığında, atık oluşumunun önlenmesi ve atık minimizasyonu kadar
önemli diğer bir hususun atıkların geri dönüşümü ve tekrar kullanımı olduğu görülmektedir.
D
oğal kaynakların sınırsız
olmadığı, özenli kullanılmadığı
takdirde bu kaynakların bir
gün tükeneceği aşikârdır. Nitekim 2. Dünya Savaşı yıllarında Avrupa
ülkeleri başta olmak üzere Dünyanın
pek çok ülkesinde kaynak sıkıntısı yaşanmış, bu nedenle başlatılan kaynak
koruma programlarının en önemli
ayağı geri dönüşüm kampanyaları
olmuştur. Şüphesiz savaşın yegane
olumlu sonucu, geri dönüşüm kültürünün ve teknolojisinin oluşmasına
katkı sağlamasıdır denilebilir. Bugün
geri dönüşümün en ileri seviyede
uygulandığı ülkeler Almanya, Norveç,
Finlandiya, Belçika, İsveç gibi Avrupa ülkeleri ile. A.B.D. ve Japonya’dır.
Gelişmekte olan ülkelerin de doğal
kaynaklardan daha uzun süreli ve
maksimum bir şekilde yararlanabilmeleri için atık israfına son vermeleri,
ekonomik değeri olan maddeleri geri
dönüştürme ve tekrar kullanma yoluna gitmeleri gerekmektedir.
Geri dönüşüm, yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel, kimyasal ya da fizikokimyasal işlemlerden geçirilmek suretiyle ikincil
hammaddeye dönüştürülerek tekrar
üretim sürecine dahil edilmesidir. Geri
dönüşüm sisteminin basamakları;
kaynakta ayrı toplama, sınıflama, de-
46
ğerlendirme ve yeni ürünü ekonomiye
kazandırma işlemleridir.
Geri dönüşümü yapılabilecek maddeler demir, çelik, bakır, alüminyum,
kurşun, piller, kağıt, plastik, kauçuk,
cam, atık yağlar, akümülatörler, araç
lastikleri, beton, röntgen filmleri,
elektronik atıklar ve organik atıklardır.
ğinden hiçbir kayıp olmayacağı için
sınırsız sayıda geri dönüştürülebilir.
Demir çelik üretiminde hurda malzeme kullanılması, cevherden demir
çelik üretimine kıyasla enerji kullanımında % 75’lik tasarruf, su kirliliğinde % 75’lik azalma, havaya verilen
CO2 (karbondioksit) emisyonunda %
85’lere varan azalma, su tüketiminde
% 40 tasarruf, maden atıklarında % 97
azalma ve hammadde kullanımında
% 90 azalma anlamına gelmektedir
ki, bu durum hem ekonomik hem de
ekolojik bakımdan küçümsenmeyecek
bir kıymet ifade etmektedir.
Ülkemizde hurda metal geri dönüşümü yıllardır yapıla gelmektedir.
Özellikle demir ve demirin karbonla
alaşımından meydana gelen çelik
üretiminde hurda kullanımı % 40
düzeyindedir. Ambalaj atıkları dışındaki hurda geri dönüşümü herhangi
bir yasal gereklilikten ya da çevresel
kaygıdan kaynaklanmamaktadır.
Ancak yapılan geri dönüşüm işlemi,
ekonomiye olduğu kadar, çevreye de
önemli katkılar sağlamaktadır. Zira
çelik üretiminde hurdanın kullanılması, üreticilerin daha az enerji kullanarak üretim yapmasını sağladığı gibi,
yeryüzünün sınırlı kaynakları da daha
az kullanılmış olur. Çelik hurdası geri
dönüştürüldüğünde fiziksel özelli-
Demir çelik dışında en çok geri
dönüşümü yapılan metallerden biri
de alüminyumdur. Meşrubat kutuları
alüminyum olup Ambalaj Atıklarının
Kontrolü Yönetmeliği gereğince geri
kazanılması zorunludur. Cevherden
alüminyum üretmek yerine bir ton
kullanılmış alüminyumdan alüminyum üretilirse; 1300 kg maden atığı,
15000 litre soğutma suyu, 860 litre
proses atık suyu, 2000 kg CO2 ve 11
kg SO2 emisyonu daha az oluşur. Bir
de bunlara enerjiden, alüminyumun
hammaddesi olan boksit cevheri
tüketiminden, kimyasal madde ve su
tüketiminden sağlanacak tasarruf
ilave edilirse geri dönüşümün önemi
daha iyi anlaşılır.
Geri dönüşümde amaç; doğal kaynakların gereksiz kullanılmasını önlemek
ve nihai bertarafa giden atık miktarını
azaltmak suretiyle hem ekonomik
hem de ekolojik fayda sağlamaktır.
Hastanelerde oluşan röntgen suları ile fotoğrafçılık ve matbaalardaki
fotoğrafik banyo sularından gümüş
geri kazanılmakta, akülerdeki kurşun
ve asitin, nötralize edilerek ayrıştırılmak suretiyle yeniden kullanılması
sağlanmakta, elektrorıik atıklardan
başta altın ve gümüş olmak üzere pek
çok değerli metal yeniden ekonomiye
kazandırılmaktadır.
Dünyada en hızlı gelişen ve en yaygın kullanılan maddelerden biri de
plastiklerdir. Plastiğin henüz 140 yıllık
geçmişi olsa da, hatta çok yaygın
kullandığımız PET (polietilentetraftalat), poliüretan, PVC gibi plastiklerin
hayatımıza girişi 70 yılı geçmese de
günümüzde plastiğin kullanılmadığı
alan kalmamıştır denilebilir. 1950’de 1
milyon ton/yıl olan dünya plastik tüketimi, bugün 350 milyon ton/yıl civarındadır. Üretilen petrolün % 4’ü plastik
imalatında kullanılmaktadır. Genel
olarak atık kompozisyonuna baktığımızda ağırlık olarak % 10’u, hacim
olarak ise % 20’sinin plastik atıklardan
oluştuğu görülmektedir. Doğada 3000
yıl süreyle biyolojik olarak bozunmadan kalabilen ve yok olmayan plastiklerin geri dönüşümü hayati önem arz
etmektedir.
Bugün ülkemizin pek çok yerinde,
gerek modern teknolojiyi kullanan,
gerekse eski sistemle çalışıp hurda
plastikleri yeniden değerlendiren geri
dönüşüm tesisleri ve bu tesislere hurda
toplayan ekipler oluşmuştur. Rekabet
ortamı çok sayıda plastik imalatçısını
hurda plastik kullanarak maliyetleri
düşürmeye yöneltmiştir. Bu nedenle her
kademede hurda plastiklerin toplanarak
değerlendirilmesi giderek yaygınlaşmaktadır. 1 Ton plastik geri kazanıldığında 14000 kW/saat enerji tasarruf
edilmiş olur. Doğal kaynaklar korunur
ve çöp depolama alanlarının ömrü uzar.
Ülke sanayiinin ve kültür seviyesinin
en önemli göstergelerinden biri olan
kağıt tüketimi, gelişmiş ülkelerle hiçbir şekilde kıyaslanamayacak düzeyde
de olsa ülkemizde de giderek artmaktadır. Kağıt tüketiminin artmasına
paralel olarak, kağıdın hammaddesi
olan orman varlıkları ciddi olarak tehdit altına girmektedir, Atık kağıdın geri
kazanılması, kağıdın ana hammaddesi
olan orman varlıklarının korunması
yanında, kağıt üretiminde ortaya çıkan
diğer kirliliklerin azalmasına, su ve
enerji kaynaklarının tasarrufuna imkan sağlamaktadır.
Ne var ki yağlı ve ıslanmış kağıtlar,
duvar kağıtları, yapıştırma bantları,
karbon ve faks kağıtları, manyetik
bant ve kartlar, yapışkanlı ve mumlu
kağıtlar, kaplama kağıtları, tuvalet kağıtları, kağıt mendiller, havlu mendiller ve hijyen mendilleri gibi kağıtların
geri dönüşümü yapılamamaktadır. Atık
kağıt toplanırken bu hususlara dikkat
etmek ve kağıtları asla ıslatmamak
gerekmektedir. Kağıt geri dönüşümünde bir diğer dezavantaj, kağıdın
sürekli geri dönüştürülememesi,
kalite kaybı ve lif uzunluğunun azalması nedeniyle bu işlemin az sayıda
yapılabilmesidir.
1 ton kullanılmış kağıt geri kazanımı ile; 17 yetişkin ağaç korunmakta,
12400 m3 karbon dioksit bertaraf
edilmekte, 12400 m3 oksijen gazı
üretilmeye devam etmekte, 32 m3 su
tasarrufu, 1750 litre fuel-oil tasarrufu,
2.4 m3 çöp depolama alanından tasarruf, 4100 kW/saat elektrik enerjisinden tasarruf sağlanmaktadır.
Atık cam geri dönüşümü, ülkemizde
1970’den bugüne yapılagelmektedir.
Bu süre zarfında 1 milyon tondan
fazla cam ambalaj yeniden üretime
kazandırılmıştır. Günümüzde atık
cam, yeniden cam üretiminde kullanılabildiği gibi, beton katkı maddesi
oalarak ve camasfalt yapımının temel
girdisi olarak geniş bir kullanım alanı
bulmaktadır.
Geri dönüşüm tesislerinin ve geri
dönüşüm teknolojisinin hızla geliştiği
ülkemizde en önemli eksikliklerden ya
da problemlerden biri geri dönüştürülebilir atık toplama sistemini çağın
gereklerine uyduramamış olmamızdır.
Şüphesiz bundan 10-15 yıl öncesine
göre çok iyi durumdayız, ancak bu
yeterli görülmemelidir. Örneğin atık
yağ geri dönüşüm tesislerinin sayısı ve
kapasitesi ülkemizde oluştuğu tahmin
edilen atık yağ miktarına eşdeğer
olmasına rağmen toplayabildikleri
atık yağ, kapasitelerinin 1/5’i oranındadır. Bu satırların yazarı, 15-16 yıl
kadar önce atık yönetiminden sorumlu
mevkide iken ülkemizde geri dönüşüm tesisi sayısı henüz onlarla ifade
edildiği halde plastik geri dönüşümü
yapan iki büyük tesisimizin yetkilileri
yeterli ve temiz atık toplayamadıkları
gerekçesiyle yurt dışından plastik atık
getirme talebinde bulunmuşlardı. Elbette ki bu yersiz talepleri, tarafımızdan reddedilmiş, atık toplama sisteminin geliştirilmesi amacıyla proje ve
eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi
yoluna gidilmiştir. Bugün yüzlerce geri
dönüşüm tesisi vardır ve yeni tesislere
ihtiyaç duyulmaktadır. Geri dönüşüm
konusunda gelişmiş ülkeler seviyesine
gelebilmemiz için atıklarımızı sokak
toplayıcılığı sistemi ile değil, kaynakta
ayrı toplama sistemiyle toplamamız
gerekir. Bu konuda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’na, yerel yönetimlere, geri
dönüşüm sektörüne ve tüm halkımıza
önemli görevler düşmektedir.
47
MAKALE
Dr. Aydın Yıldırım
Bakanlık Müşaviri
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yeni ve yenilenebilir
enerji konusunda
bizim de acilen
harekete geçmemiz
gerekmektedir.
Ekoloji-Ekonomi-Jeomorfoloji
Ekoloji - Ekonomi ikilisine ilaveten jeomorfolojiden de bahsetmek istiyorum. Zira bu üç kelime, adeta birbirlerini besleyen bir sistemi anlatmaktadır.
Ekoloji terimi, ilk kez Alman Zoolog Ernest Haeckel tarafından 1869 yılında ifade edilmiştir. Bu Bilim adamı hayvanların organik – biyotik (canlı) ve
inorganik – abiyotik (cansız) çevreyle olan ilişkilerini açıklamak için bu terimi kullanmıştır (¹).
Klötzli (1980)’e göre ekoloji, tüm insanlığı ilgilendiren ve insanlığın geleceğini sigortalamaya
çalışan aktiviteler bilimidir. Odum ve Reicholf (1980) ise ekolojiyi, doğa bilimleri ve sosyal
bilimler arasında bir köprü olarak tanımlamıştır.
Ekolojinin uğraş alanı, doğanın yapısı ve işlevlerini tanımlamaktır. Buna göre ekoloji biliminin
önemi, 20. yüzyılda kaşı karşıya kalınan, lokal ve küresel ölçekte nüfus hareketleri göçler,
gıda temini ve çevre kirliliği gibi nedenlerle daha da artmıştır. Artık günümüzde tüm bileşenleriyle birlikte bir “Çevre Sektörü” teşekkül etmiştir.
Sinerjisi
B
u gün bilimsel ve fonksiyonel hali ve yaygın biçimi ve
kurumsal formuyla, çevre
terimini kullanmaktayız.
Çevre, insanların ve diğer canlıların
hayatları boyunca münasebetlerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak
etkileşim içinde bulundukları, fiziki,
biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel
ortamdır. Başka bir deyişle, canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne
çevre diyoruz. Esasen günümüzde, koruma - kullanma, kirlilik önleme, üretim - tüketim sorunları vb. unsurların
tümü olarak çevre yönetimi, çevresel
etki değerlendirmesi (ÇED), planlama
faaliyetlerinin tamamını içine alan bir
“Çevre Sektörü” söz konusudur.
Yukarıdaki ifadeye bakarak çevre kavramı 20 yüzyıl ile özdeş olarak algılanmamalıdır. Yapılan arkeolojik araştırmalar, 850 yıl öncesinde Anadolu’daki
şehirlerde atık deponi alanlarının
varlığı ve buna uygun olarak atıkların
toplandıklarını (²) ortaya koymaktadır.
Ekonomi, kaynaklar, mal ve hizmetler ile üretim - tüketim döngüsünü
48
inceler. Esasen ekonomi serveti,
insanın üretim - tüketim faaliyetlerini
nasıl düzenlediğini konu edinmiştir.
Bu meyanda her zaman kaynaklar
ve bunların çeşitliliği, potansiyeli,
taşıma, depolama ve pazar unsurunun geliştirilmesi ve karlılık arayışları
süregelmiştir. Geleneksel anlayışta
ihtiyaçların sınırsızlığı kavramına
mukabil, günümüzde ise ihtiyaçların
sınırlılığı yaklaşımı ciddi bir akademik
müzakere konusudur. Hangi yaklaşım
olursa olsun sadece üretim - tüketim
ve sadece kâra odaklanmak uzun
vadede sürdürülebilir değildir. Esasen
maliyetler ve kârlılık noktasında da
geleneksel yaklaşım yerine, kaynak
verimliliği ve doğal geri besleme
(feedback) anlayışına yönelmek durumundayız. İşte bu noktada ekoloji ekonomi optimumunu yakalayabiliriz.
Bir başka ifadeyle çevre koruma faaliyetlerinin ekonomik faydasını lokal ve
küresel ölçekte görmek mümkündür.
Jeomorfoloji, yerbilimi branşlarından
önemi Türkiye için yaşamsal olan
(çünkü heyelan, sel, genç faylanma,
toprak, erozyon, depremlerin neden
olduğu yer şekilleri, karst gibi konula-
rı içerir, kıyı morfolojisi) Jeomorfoloji,
yani yer şekilleri bilimidir, (...) Jeomorfolojinin olmadığı Türkiye büyük
zararlarla karşı karşıya kalacaktır(³). Evet çok değerli Bilim Adamı
Sayın Şengör’ün bu ifadesi sadece
bir yaklaşım değil, aynı zamanda
geleceğe dönük bilimsel bir tespit ve
projeksiyon mahiyetindedir. Çünkü bir
ülkenin jeostratejik, jeoekonomik ve
milli gücü arazi varlığında gizlidir. Bu
gücün şifrelerini çözebilen, sunduğu imkânlardan bilimsel ve akılcı
yöntemlerle yararlanan toplumlar geleceğe güvenle bakabilirler. Kendine
bahşedilen kaynakları, paha biçilemez
hazineleri algılayabilmesi ve gereği
gibi koruma - kullanma olgusunu
yakalayabilmesi için bu ülkenin çok
sayıda yetişmiş uzman – planlayıcı yönetici insan gücüne ihtiyacı vardır.
Ülkemizin sahip olduğu jeomorfolojik
değerler pek çok ülkede yoktur. Sadece bir örnek, mesela geleneksel arazi
tasnifinin dışında güncel gelişmeler
paralelinde konuya baktığımızda, taşlık
- kayalık ve hiçbir şekilde tarım yapılamayacak durumda olan arazilerimiz
için şöyle çarpıcı bir tablo görüyoruz:
O Halde Neler Yapılmalıdır?
• Ülkemizin eşsiz jeomorfolojik yapısının sunduğu imkan ve kaynaklardan
optimum düzeyde yararlanabilmek
için bu alanda akademik yapılanmamızı ve bilimsel çalışmalarımızı
yoğunlaştırmalıyız.
• Jeomorfolojik yapının bize sunduğu
imkânlarımızın acilen bir envanterini
çıkarmalıyız.
- Türkiye 12 milyon metrekarelik
güneş enerjisi potansiyeliyle dünyada 3’üncü sırada yer almaktadır.
Ülkemizde 4 bin 600 kilometre karelik verimsiz arazi güneşten elektrik
üretimi yatırımı için son derece
elverişli olup, 56 GW kurulu güçteki
doğal gaz santraline eşdeğer 380 bin
GW/h yıl elektrik enerjisi üretilebilecek durumdadır (4).
Kaldı ki Petrol çok yakında, hem
de düşündüğümüzden daha önce
bitiyor(5). Yani geleneksel (konvansiyonel) fosil kökenli enerji kaynaklarının yerine alternatifler, yeni
ve yenilenebilir enerji konusunda
bizim de acilen harekete geçmemiz
gerekmektedir.
Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin kapladığı alan üzerine yılda ortalama
gelen güneş enerjisinin petrol eş
değeri olarak parasal değeri 2030
Milyar $ civarındadır(6).
Tablonun bir başka vahim boyutu
ise, birincil enerji tüketiminde yüzde
70’leri aşan, elektrik üretiminde
yüzde 60’lara yaklaşan dışa bağımlılık
sorununu, 2011 yılında 54 milyar dolara varan, 2012 içinde 65 milyar dolara
ulaşması söz konusu olan dış alım
faturaları (6) düşmek bir yana her yıl
aratarak devam etmektedir (7) .
Yazık ki araziden, üretimden koparılan
insanlık için 20 yüzyıldan başlayarak 21. yüzyılda birtakım niş(yaşam
ortamı)ler oluşturmuştur. Güvenlik
timleri, kameralar, şifreli - manyetik
giriş - çıkış sistemleri ardında yapay
bir yaşama ortamı.
Bu durumda tamamen yalnızlaştırılan
ve yozlaştırılan milyonlarca insanın
adil bir bölüşüme sahip olması da beklenemez. Yeryüzünde en zengin yüzde
20’nin dünya gelirinden aldığı pay
yüzde 71,7; en fakir yüzde 20’nin payı
ise yüzde 3,2. Yani 22,4 katı ediyor(8).
• Güçlü yanlarımızda rakipsizliğimizi
çok iyi değerlendirmeliyiz.
• Doğal kaynaklarımızdan yararlanmada yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarımıza öncelik vererek, birbirleriyle senkronize vaziyette hayata
geçirmeliyiz.
• Ulusal kaynaklarımızın geliştirilmesi konusunda ilköğretim çağından
itibaren çalışmalar yapmalıyız.
• Dışa bağımlı ve pahalı enerji politikasından hızla kurtulabilmek için ulusal kaynaklarımızı peş peşe hizmete
almalıyız.
• Dost ve akraba ülkelerle bilgi paylaşımı ve uzman değişimi konusunda
ortak bir ağ oluşturmalıyız.
• Ekoloji-Ekonomi-Jeomorfoloji
sinerjisini çok daha aktive etmenin
sistematiğini kurmalıyız.
Kaynakça: (1)- Zmo 104 - Ekoloji Tarla Bitkileri Bölümü Ders Dosyası, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi,. (2)- Şahin, Kamil: Şahin Kitapevi, Ankara (3)- Şengör, Celal: Cumhuriyet Bilim Teknoloji Sayı 1360, Syf.7 12 Nisan 2013, İstanbul. (4)-17.04.2013/Zaman Gazetesi (5)- Aydal, Doğan; Petrolsüz Dünya, (6)- İnternet, Günaysan Güneş Enerji Sistemleri (7)- Türkiye’nin Enerji Görünümü, tmmob makina mühendisleri odası Oda Raporu Yayın
No:MMO/588Genişletilmiş İkinci Baskı Nisan 2012 (8)- Asaf Savaş Akat, Dünya zenginlik sıralaması, Vatan gazetesi 04.03.2012
49
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Tetanos etkeni olan ve
yaklaşık on değişik tipi
tanımlanan Clostridium
Toplum Sağlığı ve İş Kazaları Açısından
Tetani, oksijensiz or-
Tetanos Aşısının
tamda nemli ve ılık toprakta yıllarca yaşamını
sürdürebilen, insan ve
Önemi
hayvanların bağırsaklarında yaşayabilen ve
bu nedenle, insan ve
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sanayileşme alanındaki gelişmeye bağlı olarak iş kazaları
ve meslek hastalıkları sıklıkla görünür hale gelmiştir. Bu iş kazalarının sebep olduğu hasarların
başında yaralanmalar gelmektedir. Bu yaralanmalar sonrası çalışanların sağlığını tehdit eden
enfeksiyonlardan en önemlilerinden birisi tetanos
olarak bilinmektedir. İş güvenliği ve iş sağlığı tüzüğü madde 86 da ifade edildiği üzere aşılamanın
koruyuculuk önemi vurgulanmaktadır.
T
etanos etkeni, Clostridium Tetani adlı basil şeklinde anaerop
(oksijensiz ortamda üreyen)
bakteri türüdür. Tetanos, bu
bakterinin ürediği ortamda oluşturduğu toksin ile belirti veren hastalıktır.
İnsanda hastalık oluşturabilmesi için
bakterinin vücuda bulaşması, yerleşmesi ve bakterinin çoğalabilmesi için,
yerleştiği bölgede yaralanma sonucu
oluşabilecek kan pıhtısı, nekrotik
doku parçaları, toprak, kıymık, metal
döküntüleri, elbise parçaları, saman
çöpü gibi yabancı cisimlerin bulunduğu lezyonlarda daha kolay oluşmaktadır. Görüldüğü üzere C. tetani
bakterisinin yaralanma bölgesinde
çoğalma sonucu ortaya çıkan toksinin
etkisiyle oluşan kontrol edilemeyen
kas spazmları ile karakterize dünyanın her bölgesinde görülebilen
50
bildirimi zorunlu ölümcül bir hastalıktır. Tetanos hastalığının sadece kırsal
kesimde görüldüğüne dair yanlış bir
algı bulunsa da hastalık şehir hayatı
ve iş kazalarındaki yaralanmalarda
da görülebilmektedir. Hastalıkta kas
spazmına ilaveten, sinir felci, nefes
zorluğu, böbrek yetmezliği ve kas
erimesi şeklinde belirtileri verebilir.
Yaklaşık on değişik tipi tanımlanan
C.tetani, oksijensiz ortamda nemli ve
ılık toprakta yıllarca yaşamını sürdürebilen, insan ve hayvanların bağırsaklarında yaşayabilen ve bu nedenle,
insan ve hayvan dışkısında, toprak, su,
toz v.s. dünyanın her yerinde görülen
bir bakteridir. Bu nedenle, hayvan
dışkılarının gübre olarak kullanıldığı
bahçe - tarla gibi bütün ekim alanları,
gübreli alanların sulanması ve bu su-
hayvan dışkısında, toprak, su, toz vb. dünyanın
her yerinde görülen bir
bakteridir.
larla temas edilmesi başlıca bulaşma
yolları arasında sayılabilir. İnsanlar
doğduğu andan itibaren bütün yaşamı
boyunca bakterinin bulaşmasına
açıktır ve enfeksiyonu geçirmiş bir
kişide doğal bağışıklık olmaz, tekrar
enfeksiyonu geçirme olasılığı her
zaman vardır. Sosyo-ekonomik açıdan
az gelişmiş ülkelerde yaygındır, aşının
kitlesel olarak uygulandığı ülkelerde
az görülen bir hastalıktır.
kirli toprak ve sularla, metal parçalarıyla temas eden yaralanmalar, tetanos ve diğer enfeksiyonların görülme
riskini artırmaktadır. Yine ilave olarak,
toprakla temas eden yaralanmalarda,
tetanos riskinin arttığına dikkat edilmesi ve şantiye çalışanlarını korumak
için alınması gereken önlemlerin arasında tetanos aşısının olması gerektiği belirtilmektedir.
Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de sanayileşmenin gelişmesiyle iş kazalarının görülmesi üst
sıralarda yer almaktadır. İş kazalarının en sık görüldüğü alanlar ise, metal sanayi, inşaat alanları, madencilik,
makina sanayi, tekstil, kağıt, gıda
sanayi ekipman üretim yerleri olarak
belirtilebilir. Bu durumda, özellikle
Ülkemizde, tetanos için 1968 yılında
başlayan aşılama programı, 1980lere
kadar eksik olduğu için, günümüzde
erişkinlerin büyük çoğunluğu tetanos
aşısı olup olmadığını bilmemektedir
ve bir kısmı hiç tetanos aşısı olmamıştır. Bu durumda, ilgili tıp meslekleri derneklerinin, erişkin bağışıklama kılavuzunda Td (difteri- tetanos)
aşısının uygulanması önerilmektedir.
Başta riskli meslek gruplarında çalışanlar olmak üzere herkesin mutlaka
on yılda bir tetanos difteri aşısı olması, iş yeri sahiplerinin ise Td aşısını
çalışanlarına yapılmasını sağlayarak,
enfeksiyonlara karşı iş güvenliği koşullarını yerine getirmeleri gerektiği
belirtilmiştir. İnsan sağlığından önemli hiçbir şeyin olmadığını ve sağlıklı
olunmadığı takdirde, kendisinin iş
kurma ve çevreye faydasının olmayacağı düşüncesiyle, hiç aşı yaptırmamış çalışanların materyallerle olan
derin yaralanmalarında bulaşmaların
olması ile tetanos enfeksiyon riski
yüksektir. Bu nedenle, çalışanların iş
güvenliği açısından tetanos aşısının
uygulanmasına ihtiyaç vardır.
Çalışanların karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gereken
tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar
konusunda işyeri yönetiminin, iş
yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin
sağlanması için her türlü önlemi
almak ve bu konuda eğitimlerin verilerek çalışanlarına önem verildiğinin
vurgulanması önemli bir durumdur
Sonuç olarak, son tetanos aşısı
uygulaması üzerinden on yıl geçmiş
tüm erişkinlerin, tetanoz (Td) aşısını
yaptırmalarının gerektiğini, tetanos
enfeksiyonunun uzun yıllar olduğu gibi
her an kapımızda bizi bekleyen, sosyoekonomik olarak fakir-yoksul ayrımı
yapmayan ölümcül bir hastalık olarak
bilinmesi gerekmektedir. Tek koruma
yöntemi, eğitim ve AŞILAMADIR.
51
TRAFİK-İŞ
KAZALARI
YARGITAY KARARLARI
İŞVERENİN SORUMLU OLACAĞI TRAFİK-İŞ KAZALARINA ÖRNEK
TRAFİK-İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM –
İŞVERENİN SORUMLULUĞU
İŞVERENCE GÖREVLENDİRİLEN
DİĞER İŞÇİNİN YAPTIĞI KAZA
İşverence görevlendirilen diğer bir işçinin
kullandığı özel araba ile görevde iken trafik
kazası sonucu ölen işçinin mirasçıları işverene karşı tazminat davası açabilirler. Bu
durumda işveren ilke olarak sorumlu olup,
varsa öle¬nin kusuru oranında sorumluluktan kurtulur. (1475 S.K. Mad. 73)
Davanın konusu miras bırakanın kazada ölümü nedeniyle işverenden destekten yoksun
kalma tazminatının alınması isteğinden ibaret
olup dava, olayda işverenin kusurunun bulunmadığı, işverenin diğer bir içşisinin kullandığı
öze! vasıtanın trafik kazası yapması sonucu
öldüğü vasıta sahibinin mirasçıları aleyhine
dava açılabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Davacıların miras bırakanı, davalı şirket Yönetim Kurulu kararı ile görevli olarak Avrupa’ya
gönderilmiştir. Kazayı yapan işverenin diğer
bir iş¬çisi, vasıtayı kullanan kişi dahi işverence aynı şekilde görevlendirilmiştir. Kaza
dönüş sırasında meydana gelmiş olup bir iş
kazasıdır. İşverenin yolcu¬luk için herhangi
bir öneride bulunduğu, işçinin de bu öneriye
aykırı davran¬dığı ileri sürüimemiştir. O halde
işveren ilke olarak tazminatla sorumlu olup
varsa miras bırakanın kusuru oranında sorumluluktan kurtulur. Mahkemece bu esaslara aykırı olarak yazılı gerekçelerle davanın
reddi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
9.H.D.05/04/1983, E.1983/374 - K.1983/3094
TRAFİK-İŞ KAZASI İŞVERENİN, İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ HÜKÜMLERİNE UYUP
UYMADIĞININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ
Özet: Davalının, ölen sigortalının işvereni
olarak, 506 sayılı yasanın 26/1. maddesine
göre kastı veya işçilerin sağlığını koruma
ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veya suç sayılabilir bir
hareketi ile iş kazasının oluşumuna etkide
bulunması durumunda sorumludur.
52
Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Yasanın 10
ve 26. maddeleridir. Davacı Kurum, trafik-iş
kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin işveren Malatya Pazarı
Kuruyemiş A.Ş., karşı araç sürücüsü F.D.
ve bu aracı zorunlu mali mesuliyet sigortası
ile sigortalayan sigorta şirketi B. Sigorta
A.Ş.den rücuan tahsilini istemektedir.
506 sayılı Yasanın 4. maddesine göre, davalı
M.P.Kuruyemiş A.Ş. ölen sigortalının işvereni olarak 506 Sayılı Yasanın 26/1. maddesine
göre kastı veya işçilerin sağlığını koruma
ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veya suç sayılabilir bir
hareketi ile iş kazasının oluşumuna etkide
bulunması durumunda sorumludur. Davalı
M.P.Kuruyemiş A.Ş.nin bu madde gereğince
olayda kusurlu olup-olmadığının belirlenmesi ve belirlenen bu kusur üzerinden 10.
madde sorumluluğunun tespit edilmesi
gerekir. Mahkemece, işveren davalının 506
Sayılı Yasanın 26/1. maddesi kapsamında
kusurluluğu belirlenmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
10.HD.03.05.2005, E.2005/1687-K.2005/4986
ARAÇLARIN İŞ YERİNDEN SAYILMASI – İŞ
KAZASININ TESPİTİ
Davacının davalı şirketin işçisi olduğu,
şirketin cam sehpalarını pazarladığı, olay
günü, davalıya ait Halim’in yönetimindeki
kamyonetin Tır kamyonuna arkadan
çarpması sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Olay, 506 sayılı Yasanın 11/A ( a-b-c
) maddelerine göre iş kazası olduğu açık
ve belli iken mahkemece davanın reddine
karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan aynı Yasanın 5/2. maddesine
göre araçlar da işyerinden sayılır.
Davacı, 20.9.1997 tarihinde meydana
gelen olayın iş kazası olduğunun tespitini
istemiştir. Mahkemece davanın reddine
karar verilmiş ise de bu sonuca eksik inceleme ve araştırma sonucu ulaşılmıştır.
Olay günü, pazarlamacılık yapan davacının davalıya ait Halim’in yönetimindeki
kamyonetle Adana’dan dönerken Kartal
Samandıra çıkışında önde gitmekte olan
Tır kamyonuna arkadan çarpmak suretiyle davacının yaralandığı anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı
Yasanın 11-A maddesidir. Anılan maddeye
göre iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan, bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır. Öte yandan aynı Yasanın 5/2. maddesinde
araçlarında işyerinden sayılacağı belirlenmiştir. Davalı işveren ile dinlenen davalı tanıkları,
davacının kendi adına pazarlamacılık yaptığını, kamyonetin işveren tarafından emaneten
verildiğini, kaza sonucu davalının 4.000.000
TL. tedavi yardımını insani duygularla yaptığını, işverenin işçisi olmadığını kendi adına
çalıştığını, davalı şirketin cam sehpalarını da
bu arada pazarladığını ifade etmişlerdir.
Dinlenen davacı tanıkları ise davacının davalı
işveren yanında ücret + primle çalıştığını,
Halim’in davalıya ait aracın şoförü olduğunu
açıklamışlardır. Davalı şirket müdürü Hamza
kazadan 20 gün önce alınan aracı davacıya
kullanması için verdiğini, kendi şirketlerine
ait faturaları kullanması için izin verdiklerini,
davacının aracı Adana’ya götürdüğünü bilmediğini, tedavi yardımını iyilik olsun düşüncesi
ile yaptıklarını, davacının kendi şirketlerinin
işçisi olmadığını savunmuş ise de, yeni alınan
bir kamyonetin bir kaza sonucu araç sahibine
terettüp edecek sorumluluğun ne olabileceğini, araç sahibinin düşünmesi ve kamyonetin
kullanılmasından da bilgisi olması gerekir.
İşverenin davacının Adana’ya gittiğinden haberim yoktu şeklindeki savunması inandırıcı
bulunmamaktadır.
Dosyada bulunan müfettiş raporları, dinlenen
davacı tanıkları ile davalı şirket müdürünün
açıklamalarının değerlendirilmesinden,
davacının davalı şirketin işçisi olduğu, şirketin
cam sehpalarını pazarladığı, meydana
gelen olayın, 506 sayılı Yasanın 11/A ( a-b-c
) maddelerine göre iş kazası olduğu açık ve
belli iken mahkemece davanın reddine karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir.
21.HD.27.05.2002, E.2002/3230 - K.2002/4964
SOSYAL GÜVENLİK YASALARINA GÖRE (İŞVERENİN
SORUMLU TUTULAMAYACAĞI) TRAFİK-İŞ KAZALARINA ÖRNEK
TRAFİK İŞ KAZASI - ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN
KUSURU - İŞVERENİN SORUMLU
TUTULAMAYACAĞI
Özet: Arkadan gelen kamyonun çarpması
sonucu otobüs şoförünün ölümü olayı,
Sosyal Sigortalar Yasası yönünden bir
trafik-iş kazası ise de, işverenin sorumluluğu yönünden “nedensellik bağı” üçüncü
kişinin tam kusuruyla kesilmiş bulunduğundan, işverenden tazminat istenemez.
İşverenin tehlike sorumluluğu için olayla
bağının kurulması zorunludur. İşyerine özgü
tehlike ile meydana gelen kaza arasında
uygun illiyet bağı mevcut değilse, işveren
olaydan sorumlu tutulamaz. Davacıların
murisi işçinin sevk ve idaresinde bulunan
davalıya ait otobüs ile Antalya liman yolunda
şehir merkezine doğru giderken, arkadan gelen bir vasıtanın yüzde yüz kusurlu
davranışı sonucu çarpması ile sevk ve idare
hakimiyetini kaybederek devrilen otobüsün
altında kalmış ve ölmüştür. Davacılar açtıkları bu dava ile, muruslerinin ölümü nedeni
ile manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır. Davalı ise, olayın meydana gelmesine
davacıların murisinin sebep olduğunu ileri
sürerek davanın reddine karar verilmesi
gerektiğini savunmuştur. Yerel mahkeme,
yaptığı yargılama sonunda, manevi tazminat
istemini aynen hüküm altına almıştır.
Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi
,tehlike sorumluluğunda da, üç halde illiyet
bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir sebep, zarar
görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin
bütün sorumluluk halleri ve bu arada
tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğu
vurgulanmaktadır. Yargıtayda illiyet bağının
sadece kusura bağlı sorumlulukta değil,
sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun
kurulabilmesi için de zorunlu olduğunu
kabul etmektedir. ( HGK.nun 3.3.1971 gün ve
E.1969/9-874, K. 121 sayılı, 10.11.1976 gün
ve E.1975/15-1125, K.1976/2773 sayılı ve
10.5.1978 gün ve E.1977/10-807, sorumluluğun bütün halleri için geçerli olan nedenlerin
tehlike sorumluluğunda niçin etkili olamıyacağını açıklamak hukuken mümkün değildir.
Aslında illiyet bağını kesmesi söz konusu
olan bu çeşit durumların evleveyetle tehlike
sorumluluğunda da kabul edilmesi gerekir.
Bu açıklamadan sonra somut olay ele
alınacak olursa, arkadan gelen başka bir
aracın kusurlu çarpması sonucu meydana
gelen olayda davacıların murisi işçi ölmüştür. Kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluğu için yeterli
değildir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği
için, işyerine özgü tehlike ile meydana gelen
sonuç arasında uygun illiyetin varlığından
sözedilemez. Bu itibarla, davalı işvereni bu
olaydan sorumlu tutmak olanağı yoktur.
Hukuk Genel Kurulunun 26.12.1976 günlü,
Esas 1986/9-601 ve Karar 1986/.... sayılı
kararında da bu görüş benimsenmiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar
verilmesi gerekirken, manevi tazminatın hüküm altına alınması bozmayı gerektirmiştir.
9.HD. 05.03.1987, E. 1987/2161-K. 1987/2655
İŞÇİNİN VE ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU
NEDENSELLİK BAĞININ KESİLMESİ
Özet : İş kazası sonucu oluşan maluliyetten
dolayı, istihdam edenin maddi ve manevi tazminatla yükümlü tutulabilmesi için, “kusursuz sorumluluk ilkesi”gereğince, kendisinin
veya çalıştırdığı kişinin kusurlu olması gerekmez. Ne var ki, eylemle zarar arasındaki
uygun neden-sonuç bağı, işçinin veya üçüncü
kişinin tam kusuru ile kesilmişse, istihdam
eden tazminatla sorumlu tutulamaz.
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe
maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi
ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Olay
günü, davalı İsmail yönetimindeki kamyon ile
davalı İdareye ait sü¬rücü Nail yönetimindeki
minübüsün çarpışması sonu¬cu, davacının
% 46 oranında meslekte kazanma gücünü
yitirdiği, kamyon şoförü davalı İsmail’in 8/8
oranında kusurlu olduğu uyuşmazlık konusu
değil¬dir. Uyuşmazlık, olayın oluşunda % 100
oranında üçüncü kişinin kusurlu bulunması
durumunda istihdam eden sıfatı ile davalı
İdarenin tazminattan so¬rumlu tutulup, tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten, 27.3.1957 gün, 1/3 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere
istihdarn edenin sorumluluğu için kendisinin veya çalıştırdığı kişinin kusuru koşul
değildir. Buradaki sorumluluk “özen ve
gözetim öde¬vinin” objektif olarak yerine
getirilmemesinden kaynaklanan “kusura”
dayan¬mayan bir sorumluluktur. Zararın hizmet sırasında çalıştırılanın eylemi
so¬nucunda meydana gelmesi yeterlidir.
Başka bir anlatımla, kazanın işverenin işi
görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluk
için yeterli olmayıp, eylemle zarar arasındaki
uygun neden-sonuç bağının işçinin ya da
üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmemiş olması da zorunludur. Somut olayda,
zararlandırıcı olayda % 100 oranında üçüncü
kişi durumunda olan davalı İsmail’in kusurlu
olduğu açık-seçiktir. Hal böyle olunca,
zorlandırıcı olay üçüncü kişinin tamamen
kusurlu davranışı sonucu oluştu¬ğuna göre
nedensellik bağının kesildiği, giderek yukarıda sözü geçen İçtiha¬dı Birleştirme Kararına
dayanılarak istihdam eden davalı idarenin
sorumlulu¬ğuna gidilemeyeceği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular
gözönünde tutulmaksızın ve özellikle, anılan
İçtihadı Birleştirme Kararına yanlış anlam
verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul
ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
21.HD.16.05.1995, E.1995/1331-K.1995/2288
TRAFİK-İŞ KAZASI SAYILMAYAN OLAYLARA ÖRNEK
TRAFİK-İŞ KAZASI NEDEN-SONUÇ BAĞI
İş kazası sonucunda yaralanıp, hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken
trafik kazası geçirerek ölen işçinin, geçirdiği
iş kazası ile ölümle sonuçlanan trafik kazası
arasında uygun neden-sonuç (nedensellik)
bağı bulunmadığından, taşıt kazası ile meydana gelen ölüm olayının iş kazası sayılmasına
yasal olanak yoktur. Davacı, muris Salih’in
işkazası neticesi öldüğünün ve ölüm aylı¬ğı
bağlanması gerektiğinin tesbitiyle Kurum
muarazasının men’ine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde
isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin
süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik
hâkimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği
düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Olayda, davacıların miras bırakanı sigortalı
Salih, davalılardan işveren yapı kooperatifine
ait işyerinde çalışmakta iken, geçirdiği bir iş
kazası sonucu yaralanması üzerine, sevkedildiği Erzurum Sosyal Si¬gortalar Hastanesi’ne
yatırılarak tedavi altına alınmıştır. Tedavisi
bitiminde de, taburcu edilerek memleketi
olan Artvin’e dönerken, Erzurum yakınlarında
geçirdiği bir trafik kazası sonucu vefat etmiştir. Diğer davalı Kurum, ölüm olayını işkazası
olarak kabul etmemiş, davacılar ise açtıkları
bu davayla trafik kazası sonucunda meydana
gelen ölüm olayının işkazası okluğunun tesbitini istemişlerdir. Mahkemece, istek doğrultusunda karar verilmiştir. Davada uyuşmazlık
konusunun, şu şekilde ki trafik kazası sonucu
meydana gelen ölüm olayının iş kazası sayılıp
sayılamayacağı nok¬tasında toplandığı açıktır.
Böyle olunca da, bir sigorta olayında işkazasından söz edilebilmesi için, o olayın, davanın
yasal dayanağını oluş¬turan 506 savılı Sosyal
Sigortalar Kanununun 11. maddesinde
öngö¬rülen beş sebepten birisine girmesi
zorunludur. Olayda ise, açıklandığı üzere
sigortalının ölümüyle sonuçlanan söz konusu
trafik kazasının, yukarıda sözü edilen maddede iş kazası olarak sayılan hal ve durum-lardan hiç birisine girmediği, giderek sigortalının
yaralanması ile sonuçlanan ilk iş kazasıyla
ölüm olayı arasında illiyet bağının, sigortalının
yaptığı işle bir ilgisi bulunmayan trafik kazası
olayıyla kesilmiş olduğu ve olayda iş arasında
“uygun neden-sonuç” bağının bulunmadığı
da tartışmasızdır. Bu durumda, sözü edilen
trafik kazası sonucu meyda¬na gelen ölüm
olayının iş kazası sayılmasına olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, açıklanan maddi
ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak
davanın reddine karar verilmek gerekirken,
yazılı düşün¬celerle kabulü yolunda hüküm
tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozma
nedenidir. O halde, davalı Kurumun bu yönleri
amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve
hüküm bozulmalıdır.
10.HD.25.05.1989, E.1989/3064 – K.1989/4630
53
DRAEGER
MAKALE
u
c
u
y
u
r
Endüstriyel
Amaçlı
o
K
m
a
T Gaz Geçirmeyen Elbiseler
Endüstriyel sıvı transferleri, sızıntı ihtimali olan ortamlarda çalışma, ön giriş
hazırlığı, acil yardım operasyonları gibi özel kullanımlarınız için tam koruma sağlayacak, geniş bir kimyasal koruyucu giysi seçeneği bulunmaktadır.
Filtre kullanan çalışanın, entegre tam yüz maskesi veya yüz manşeti / yüz
sızdırmazlık şeridi olan bir koruyucu elbise kullanması gereklidir. Eğer ihtiyacınız olan şey basınçlı hava solunum cihazıysa, cihazın koruyucu elbisenin üzerine veya içine giyilebilecek kadar rahat olması önemlidir. Kullanılacak koruyucu elbise seçimi, çalışılacak ortama ve operasyon detayına göre
değişir. Örneğin bir trafik kazasına müdahale sırasında dar yerlere girmeniz
veya keskin kenarlı nesneleri tutmanızı gerektirecek durumlarla karşılaşabilirsiniz. Neyle karşılaşacağınızı bilemediğiniz, farklı koşullara göre değişen
operasyonlarda çalışıyorsanız, yüksek mekanik kuvveti olan ve tekrar kullanılabilen bir koruyucu elbise giyilmelidir. Eğer çalışacağınız operasyonda hasarın
boyutunu bilmiyorsanız, birkaç kez kullanıldıktan sonra değiştirilmesi gereken
bir koruyucu elbise de seçilebilir. Tanklar gibi kapalı alanlarda çalışıldığı sırada,
basınçlı hava solunum cihazını koruyucu elbisenin üzerine giyebileceğiniz bir elbise seçilmesi önerilir. Bu size, özellikle çok dar yerlerden geçerken kullandığınız
basınçlı hava solunum cihazını çıkartıp kolayca geçebilme imkânı sunar.
E
ğer çalışılan yerdeki risk
sıvılaştırılmış gaz gibi soğuk
bir tehlikeyse, giyilen elbise
soğukla karşılaştığında kırılacak veya bozulacak bir malzemeden
yapılmamış olmalıdır. Eğer tehlike
ortam sıcaklığında yangına sebep
olabilecekse, koruyucu elbise aleve
dayanıklı olmalıdır. Eğer sızıntının
olduğu yerde, patlayıcı tehlikesi söz
konusuysa, elbisesinin gerekli elektrostatik özellikleri taşıması gerekir.
Eğer tehlikeli madde zehirli bir gaz
ise, sadece gaz geçirmeyen bir elbise
kullanılmalıdır. Rafineriler, sondaj
platformları veya sanayi tesisleri,
tehlikeli maddelere karşı önlem alınması gereken yerlerdir. Tam korumalı
elbiseler, kullanım şekline ve materyallerine göre sınıflandırılırlar.
A Tipi Kimyasal Koruyucu Gaz Geçirmeyen Elbiseler endüstriyel kimyasallara, biyolojik savaş ajanlarına ve
diğer zehirli maddelere karşı koruma
için ağır şartlarda çalışırken, defalarca kullanmak üzere tasarlanmıştır.
Elbisede kullanılan D-mex malzeme
mekanik etkiler, sıvılaştırılmış gazlar
ve alev parlamasına sebep olacak
durumlar ile farklı pek çok korozif
maddeye karşı koruma sağlar.
Dış
Kaplama
Bariyer
Katmanı
Yırtılmaz Kumaştan
Orta Katman
Bariyer
Katmanı
İç
Kaplama
54
D-MEX: 5 KATLI GÜVENLİK
Elbisenin yenilikçi ve hafif materyalden
oluşan D-mex™ kumaşı 5 katmanlıdır.
Orta katman yırtılmaz kumaştan yapılmıştır. Kimyasallara karşı dirençli, özel
bir sağlamlık derecesine sahip elastomer katman ve bariyer katmanı hem
içe, hem de dışa döşenmiştir. Elbise
ayrıca alev geciktirici ve kendi kendine
sönme özelliklerine de sahiptir.
yapılmış gaz geçirmez çoraplar da
isteğe bağlı olarak elbiseye eklenebilir.
Entegre mobil cihaz cebi ve bas-konuş
düğmeleri iletişimi kolaylaştırır.
Buğulanmaz özellikte vizörün üzerinde
basınç göstergesi de bulunmaktadır.
Ayrıca basınç, acil durumda görebilmek
amacıyla dışarıdan da kontrol edilebilir. Boy ayarı sayesinde farklı boydaki
kişiler tarafından rahatlıkla kullanılabilir. D-connect özelliği sayesinde iki el
de ölçme aletleri, işaret fenerleri veya
farklı aletlerin kullanılmasına imkan
verecek şekilde boş kalır.
Zehirli gazlardan veya tehlikeli alanlardan kaçarken solunan hava az olduğu
için çok kıymetlidir. Alanda hem dağıtım hem de arındırma işleminin yapılması gerekir ve basınçlı hava solunum
cihazındaki hava, çoğu zaman bunun
ikisini birlikte yapmak için yetersizdir.
Hava bağlantısı ve düzenleme valfleri,
bu gibi durumlar için tasarlanmıştır.
Hava bağlantısı, elbiseyi dıştaki bir
harici hava kaynağına bağlamak için
kullanılır. Elbisenin içindeki basınçlı
hava solunum cihazı, hava bağlantısına otomatik geçiş valfı veya Y adaptörüyle bağlıdır. Harici hava kaynağı bir
kere bağlanıp basınç yeterli seviyeye
geldikten sonra, solunacak hava bu
kaynaktan sağlanmaya başlar. Eğer
bağlantı kesilir veya kaynak arızalanırsa, solunan hava basınçlı hava
solunum cihazından alınır.
BAŞTAN AYAĞA İNCE DETAYLAR
Kontrol valfleri, elbiseyi soğutup içerideki nem oranını düşürmek için ek
bir seçenek sunar. Sıcak, nemli hava
elbisenin içindeki valflar yardımıyla
ayıklanır ve dışarı atılır. Hava akımı,
vücuttaki terin doğal olarak soğumayı
sağlayacak şekilde buharlaşmasını da
sağlar. Bu da aşırı sıcaklarda meydana
gelen trafik kazaları gibi olaylarda,
giyen kişinin kardiyovasküler sistemi
için daha az stresli hale getirir. EN
943-1:2002, EN 943-2:2002 (ET), BS
8467, EN 1073-2, EN 14126, Solas, EXKORUMASI onaylarına sahip olmalıdır.
Tam korumalı elbiseler, tam yüz maskesi ile kombine edilebilir. İki farklı eldiven kombinasyonu elbiseye kolaylıkla
eklenip, değiştirilebilir. Değiştirilebilen
bot koruması ve güvenlik botları, giyen
kişi tarafından neredeyse hiç hissedilmez. Ayrıca D-mex malzemeden
B Tipi Kimyasal Koruyucu Gaz Geçirmeyen Elbiseler, A Tipi elbiselerin
pek çok özelliğini karşılamakla birlikte bu kıyafetlerde solunum koruyucu
elbisenin üzerine giyilir. Tekrar kullanılabilir, bu gaz geçirmez koruyucu
elbisede, kalıcı entegre maske veya
Yeni, ergonomik kesimi ve 5 farklı
bedeni sayesinde elbise, boy uzunluğu
1,50 m’den 2.10 m’ye kadar olan kişiler tarafından kullanılabilir. Kolaylıkla temizlenebilen bu tam korumalı
elbise, solunum setleri ve baretlerle
birlikte kullanılmak üzere tasarlanmış
olmakla birlikte, kapalı devre solunum
cihazı ile çalışırken de kullanılabilir.
entegre yüz manşeti- yüz sızdırmazlık şeridi, farklı maskelerle kombine
edilebilir. Ön giriş ölçümleri veya
patlama riski olmayan madde transferi
gibi operasyonlarda kullanılmak üzere
tasarlanmıştır. EN 934-1:2002 tip 1b
(Endüstriyel uygulamalarda kullanılan
gaz geçirmez koruyucu elbiseler için AB
gerekliliği), EN 934-2:2002 (ET) (İtfaiyeciler tarafından kullanılan gaz geçirmez
koruyucu elbiseler için AB gerekliliği) ve
Solas II-2 onayları olmalıdır.
C Tipi Kimyasal Koruyucu Elbiseler
ise, kapüşonlu ve tek parça olarak
üretilmiştir. El ve ayak bilekleri ile yüz
açıklığı büzgülü/elastiki yapıdadır.
Daha az tehlikeli yerlerde kullanım
için uygun olan bu elbiseler, çok ince
tozlara karşı koruma sağladığı gibi
çeşitli organik kimyasallara ve bir çok
konsantre inorganik asit - alkalik solüsyona karşı koruma sağlamaktadır.
Limitli Kullanım Ömrü Olan Gaz Geçirmez Elbiseler ise genelde endüstri
kuruluşları, itfaiyeler ve gemicilikte
gazlara, sıvı ve katı tehlikeli maddelere karşı koruma sağlayan, limitli
kullanımlı koruyucu elbisedir. Ölçü almak gibi düşük riskli operasyonlarda,
büyük kazalarda destek ekiplerinin
kullanımı için rezerv stoku gereken
durumlarda, ekonomik oluşundan
dolayı, limitli kullanım ömrü olan
giysiler tercih edilebilir. Basınçlı hava
solunum cihazı elbisenin dışına giyilir.
Acil durumlar veya bakım, onarım
ve tank temizliği gibi rutin işler için
uygun bir koruma sürekli gereklidir.
Giyilmesi rahattır ve esnek yüz manşeti/yüz sızdırmazlık şeridi özelliğine
sahiptir. Elbisedeki havayı boşlatmak
için basınç tahliye valfı mevcuttur. Sağ-
lam malzemesi ve üretimi sayesinde
10 yıla kadar kullanım ömrüne sahiptir.
EN 934-1:2002 tip 1b (Endüstriyel uygulamalarda kullanılan gaz geçirmez
koruyucu elbiseler için AB gerekliliği),
EN 934-2:2002 (ET) (İtfaiyeciler tarafından kullanılan gaz geçirmez koruyucu
elbiseler için AB gerekliliği) ve SOLAS
II-2, onayları gereklidir.
Tek kullanımlık gaz geçirmeyen elbiseler ise, özellikle itfaiyeciler ve endüstri
kuruluşları tarafından tehlikeli gazlara,
sıvılara ve partiküllere karşı korumanın
son derece önemli olduğu yerlerde
kullanılan, gaz geçirmez koruyucu
elbiselerdir. Ölçüm almak veya tehlikeli
maddeleri patlayıcı olmayan alanlara
taşımak gibi düşük riskli operasyonlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır.
Kolay giyip çıkarabilmek için ön tarafında aşağıdan yukarı fermuar ve istenilen şekilde ayarlamak için entegre
bel kemeri özellikleri de mevcuttur. 10
yıllık kullanım ömrü vardır. NFPA 1994:
2007 (Savaş ajanlarına karşı kullanılan
koruyucu elbiseler için AB gerekliliği),
EN 943-1:2002 (Endüstriyel uygulamalarda kullanılan koruyucu elbiseler için
Avrupa gerekliliği), EN 943-2:2002 (ET)
(İtfaiyeciler için kullanılan koruyucu elbiselerde Avrupa gerekliliği) ve SOLAS
II-2 onaylarına sahip olmalıdır.
TEST EKİPMANI
Tamamen otomatik ve bilgisayar tarafından kontrol edilen test cihazları ile,
solunum koruyucu ürünler için gerekli statik ve dinamik testler yapılabilir.
Özel yıkama ve kurulama sistemlerine
entegre edilen yıkama, dezenfeksiyon
ve kurulama fonksiyonlarının yanı sıra
tam korumalı elbiselerin kullanım
sonrası, sızıntı tehlikesine karşı kontrollarının da yapılması gerekmektedir.
55
MAKALE
Mert Dinçer
Teknik Koordinatör
3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü
Endüstriyel Gürültü
Gürültülü Bir Dünyada Yaşıyoruz...
Gürültü yeni bir tehlike değildir. Aslında sesin yol açtığı işitme kaybı yüzyıllarca önce gözlemlenmişti. 1700 yılında Ramazzini, “De Morbis Artificum Diatriba”da, bakır döven işçiler için “kulakları sürekli gürültüden o kadar zarar görüyor ki, bu sınıftaki işçiler işitme güçlüğü çekmeye
başlıyorlar ve eğer bu işte yaşlanırlarsa, tamamen sağır oluyorlar.” demiştir. Ancak, Endüstri
Devrimi’nden önce işyerinde nispeten daha az insan yüksek seviyelerde gürültüye maruz kalmıştır. Endüstri Devrimi sırasında buhar gücünün ortaya çıkması önce gürültüye çalışma tehlikesi olarak dikkat edilmesini gündeme getirdi.
Endüstriyel Gürültü
Endüstriyel gürültü tehlikelerinin
tanınması, değerlendirilmesi ve
kontrolü temel olarak şu şekilde açıklanabilir:
(1) Gürültü probleminin kapsamının değerlendirilmesi;
(2) Bir gürültü azaltma
programına ait amaçların
belirlenmesi;
(3) Aşırı gürültüden
etkilenmenin kontrolü;
(4) Etkilenen çalışanların işitme durumunun
izlenmesi.
Hasar-Risk Ölçütleri
Hasar-risk ölçütlerinin amacı, aşılmaması
halinde maruz kalan
çalışanların çalışma
ömürleri boyunca işitme
seviyelerinde kabul
edilir küçük değişikliklere yol açabilen belli
sürelerdeki izin verilen
maksimum gürültü
seviyelerini tanımlamaktır. Belli bir gürültü seviyesinin kabul
edilebilirliği bir çok değişkenin bir
fonksiyonudur.
Çalışanlar üzerindeki gürültü etkileri
konusunda idari kuruluşlar ve sanayi
56
ve çalışan grupları tarafından artan
bir zayıflama öngörülmektedir. Bu
nedenle adil, güvenilir ve uygulamaya dönük hasar-risk gürültü
ölçütleri gereklidir.
Bir ölçüt, yargıya varılabilecek
bir standart, kural ya da test
olabilir. Hasar-risk gürültüsüne ait seviyeleri belirleme ölçütü yargıda bulunmak için bir ya da daha
fazla standart gerektirir.
Hasar-risk ölçütleri, işyeri gürültüsünün çalışanlar
üzerindeki etkilerinin
tespit edilebileceği standartlar seçildikten sonra
oluşturulabilir.
Ses Ölçü Aletleri
Ses ölçümleri için, ses etüt
ölçü aletleri, ses seviye
ölçerler, oktav bantlı analiz
cihazları, dar bantlı analiz
cihazları, bant ve grafik
seviye kaydediciler, darbe
ses seviye ölçerler ve bu
aletleri kalibre etmek için
gerekli donanımı içeren çok
çeşitli aletler bulunmaktadır.
Endüstride karşılaşılan bir çok gürültü problemi için ses seviye ölçer ve
oktav bantlı analiz cihazları kapsamlı
bilgi vermektedir.
Gürültü Kontrol Programları
Gerekli gürültü azaltma derecesi
ölçülen seviyeler kabul edilir seviyelerle karşılaştırılarak tespit edilir. Bir
sonraki aşama ise, istenen azaltma
seviyesine ulaşmak için mühendislik
tasarımında değişiklikler yapılması, etki süresinin sınırlanması ya da
kişisel koruma tertibatlarının kullanılması gibi çeşitli gürültü kontrol
tedbirlerinin değerlendirilmesidir.
Kişisel İşitme Koruması
Mühendislik kontrol tedbirlerinin
uygulanması sonuçlanıncaya kadar
çalışanın gürültüden etkilenmesi
zorunlu işitme koruyucusu kullanımı
ile azaltılabilir.
Kulak koruyucusu neden gereklidir:
1. Belli gürültülü bölgelerdeki çalışanların kulak koruyucu takması
gereklidir.
2. Uzun süre aşırı gürültüye maruz
kalma hassas işitme mekanizmasına
zarar verebilir.
3. Kulak tıkacı ya da manşon gibi
kulak koruyucuları gürültüyü kulak
zarına gelmeden azaltacaktır.
4. Kulak tıkacı ya da manşon takmanız
gerektiğini göreviniz belirleyecektir.
5. Gürültülü işyerlerinde kulak koruyucularla konuşma ve ikaz sinyalleri
tam olarak duyulabilir.
Çevresel İşitsel İşitme Koruyucular
Genellikle muf ve manşonu olarak
adlandırılan çevresel işitsel işitme koruyucular temel olarak kulak memesi
dahil tüm dış kulak üzerine oturan
şekli kupa ya da kubbe olan ve başın
yan tarafını kapatan uygun yastık ya
da altlığa sahip contadan oluşur. Genelde, kulak kupaları kalıplanmış sert
100%
plastikten yapılır ve hücre tipi köpük
malzeme ile kaplanır. Kulak kupasının
boyut ve şekli imalatçıdan imalatçıya
farklılık gösterir.
Bir işitme koruyucusunun etkili
olabilmesi için gürültülü ortamlarda
geçirilen zamanın %100’ünde kullanılması gerekmektedir. Kısa bir süre
için bile olsa, çıkarılması etkisini çok
büyük ölçüde azaltır ve işitme hasarı
riskini büyük oranda arttırır.
Yüzde 99 kullanım - Günde sadece
beş dakikalık dikkatsizlik işitme koruyucusunun etkisini belirgin şekilde
azaltmaktadır.
Yüzde 90 kullanım – Hemen hemen
sıfır koruma.
99 %
90 %
2003/10/EC Fiziksel Unsurlar (Gürültü) Yönergesi işverenlerin, işyerindeki gürültü düzeyi 80dB(A)
kadar düşük olduğunda işitme koruyucularını kullanıma açık tutmasını gerektirmektedir. Gürültü
düzeyi, 85dB(A) veya üstüne çıktığında işitme koruyucularının kullanımı mutlak surette zorunludur.
80
Peltor X Serisi kulaklıkların üstün konforlu yeni tasarımı, kullanıcının bunları gürültü tehlikesine
maruz kaldığı her an takabilmesine olanak tanımaktadır.
Yeni 3M™ Peltor™ X Serisi kulaklıklar endüstriyel uygulamaların çoğunun ihtiyacını karşılayan
çok geniş ses söndürme aralıkları sunmaktadır.
X1 (SNR 27 dB)
Hafif endüstriyel
gürültülere, çim
biçme makinelerine, matkaplara
vs. karşı koruma
X4 (SNR 33 dB,
ince kaplı)
Geniş bir endüstri yelpazesinde
yüksek gürültü
düzeylerinde
kullanım için.
X2 (SNR 31 dB)
Çoğu endüstriyel uygulama,
yol ve inşaat çalışmaları dahil
pek çok ortayüksek gürültü
düzeylerine
karşı koruma
X3 (SNR 33 dB)
Ormancılık,
havaalanı,
ağır sanayi vs.
gürültülerine
karşı koruma
X5 (SNR 37 dB)
Madencilik, taş
ocakları, kağıt fabrikaları gibi genellikle
çift koruma gerektiren son derece
yüksek gürültülü
ortamlarda kullanım
için
57
UZMAN
GÖRÜŞÜ
Betül Çavdar
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM)
İSG Uzman Yardımcısı - Kimya Mühendisi
Yüz Koruyucular
Yüz koruyucular, çalışanı kaynak ışınlarına, radyasyona, ısıya, toz ve
sıçramaya karşı korumak amacıyla kullanılan Kişisel Koruyucu Donanımlardandır. Yüz Koruyucular daha çok
“kaynak maskesi” adı altında
karşımıza çıkarlar.
Bir sonraki sayımızda “Koruyucu Kıyafetler” ile devam edeceğiz.
58
KKD DOSYASI
Yüz koruyucular, çalışanı kaynak ışınlarına, radyasyona, ısıya, toz ve sıçramaya karşı korumak amacıyla kullanılan
Kişisel Koruyucu Donanımlardır. Daha
çok “kaynak maskesi” adı altında
karşımıza çıkan yüz koruyucular aşağıdaki risklerin belirlendiği çalışma
ortamlarında çalışana temin edilmeli
ve çalışan tarafından kullanılmalıdır:
• Filtre yoğunluklarının ışıma yolu ile
radyasyon ile doğrudan ilişkili olduğunun, fakat bu yoğunluğun yapılan işin
gerektirdiği incelik düşünülerek de
hesap edilmesi,
• Sıçrama, kimyasal buhar (Kimya
sektöründe yoğun kimyasala maruziyetin söz konusu olduğu iş kollarında
koruyucu gözlük ile birlikte)
• Darbeye/çarpmaya karşı risklere
karşı yüz siperlerinin KKD olarak
kullanılmaması, bunun yerine göz
koruyucuların birincil koruyucu olarak
seçilmesi gerekmektedir.
• Isı (Fırın, kaynak işleri, ergimiş metal sıçrama riski içeren iş kollarında
koruyucu gözlük ile birlikte)
• Işık ve radyasyon (kaynak işleri)
Yukarıdaki riskleri içeren bir işkolunda
yüz koruyucu seçilirken temel olarak:
• Seçilen koruyucunun Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
hazırlanmış ve yürürlükte olan ‘Kişisel Koruyucu ve Donanım Yönetmeliği’
şartlarını sağlaması, özellikle CE
işaretli ve Türkçe kullanım kılavuzuna
sahip olması,
• Yüz koruyucu filtre ve lenslerin
de siperler gibi KKD Yönetmeliği’ne
uygun olması,
• Isıl risklerin ışık radyasyonunu da
içerebileceği dolayısıyla hem ısı hem
radyasyona karşı maruziyetin dikkate
alınması,
• Yüz koruyucuların (kaynak siperleri
dahil) koruyucu gözlük ya da google
gibi birincil koruma sağlayan KKD’ler
ile birlikte kullanılması,
• Filtre veya siperlerin, koruyucu gözlük gibi birincil koruma ekipmanları
ile birlikte kullanılması gerekiyorsa
bu durumun filtre ve siper seçiminde
dikkate alınması,
• Atmosferik durum ve sınırlı havalandırmanın uygun olmadığı durumlarda sık temizlenmeye uygun olması,
• Sıçramaya karşı koruma sağlayan
ekipmanların uygun havalandırma ile
birlikte yeterli koruma sağlaması,
60
• Metal çerçeveli koruyucuların elektriksel risklerin bulunduğu işlerde
kullanılmaması,
Bu gerekliliklerin bazıları yazının ilerleyen kısımlarında detaylandırılmıştır.
Yüz koruyucu seçiminde yapılan işin
niteliğinin yanı sıra işe ve çalışana
özel gereksinimler ve kısıtlamalar da
göz önünde bulundurularak gerekli
yüz koruyucu tipi seçilmelidir. Bu
noktada “Kişisel Koruyucu ve Donanımların İşyerlerinde Kullanılması
Hakkında Yönetmelik” yol gösterici
olarak takip edilerek ilgili yönetmeliğin EK-1’inde bulunan Risk Belirleme
Tablosu kullanılmalıdır.
Yüz koruyucu kategorisine giren kaynak siperleri dışında tanımlanan yüz
siperleri TS 5557 EN 165 Standartı’na
göre göz koruyucu olarak nitelendirilmektedir. Bu nedenle bu siperlere TS
5560 EN 166 standartında belirtilen
testlerin uygulanması gerekmektedir.
Ekoteknik İSG Dergisi’nde KKD Yazı
Dizisi’nin “Göz Koruyucular” konulu
yazısında bu testler detaylandırılmıştır. Yüz koruyucuların diğer bir
kategorisi olan kaynak siperleri için
ise TS 6860 EN 175 standardı esas
alınır.
İlgili standardın atıf yaptığı yüz
koruyucusuna uygulanan testler ve
terimleri içeren standartlar aşağıdaki gibidir:
• TS 5557 EN 165: Göz Koruyucuları
Kişisel Terimler
• TS 5560: Personel Göz Koruyucuları
– Askerî Maksatlar İçin
• TS 5558: Personel Göz Koruyucuları
Optik Olmayan Deney Metotları Askerî
Maksatlar İçin
• TS 6859: Göz Koruyucuları-Kaynakçılar İçin
• TS EN 379: Ayarlanabilir ışık Geçirgenliği ve Çift Işık Geçirgenliğine
Sahip Kaynak Filtreleri İçin Şartname
TS 5557 EN 165’te kaynakçı yüz
koruyucusu, uygun bir filtre takıldığı
zaman gözlere ve yüze koruma sağlayacak şekilde bir başlıkla bağlanan
başa ve yüzün ön kısmına giyilen
kaynakçının bir koruyucusu olarak tanımlanmıştır. Filtreyi (filtreleri), kapak
(kapakları) ve/veya arka camları destekleyen teçhizatın parçası mahfaza
olarak adlandırılmıştır.
Biz standartları oturtmaya çalışırken, doğru işe doğru K.K.D.
kullanımı konusunda bilinç oluşturmaya çalışırken bir yandan
kanayan bir yara da; değil ki yanlış K.K.D. kullanmak hala yüzünü
naylon poşetle koruyabileceğine inancı olan çalışanların bulunmasıdır.
Bunlar acilen eğitilmeli ve doğru
K.K.D.’lerle
donatılmalıdır. Çünkü
İNSAN,
BİLGİSİZ DAHİ
OLSA BİR
HAZİNEDİR
VE YAŞAMI
SON DERECE
DEĞERLİDİR.
KKD DOSYASI
Önlemek ödemekten her zaman daha insanidir: Risklerin
kaynağında bertaraf edilememesi, tehlike kaynağının yerine tehlikesiz ya da daha az tehlikeli ile ikame edilememesi
ya da toplu koruma önlemlerinin alınamaması durumunda
koruyucu önlem olan KKD kullanımı sağlanmalıdır.
Kaynakçı yüz koruyucularının özellik
ve gerekliliklerini inceleyelim:
TASARIM ve İMALAT:
Genel Yapı: Yapı itibariyle tüm kaynak
koruyucuları ve parçaları, her türlü
çıkıntılardan keskin kenarlardan veya
kullanıcıya rahatsızlık verecek veya
yaralanmasına sebep olabilecek diğer
bozukluklardan arındırılmış olmalıdır.
Görüş Alanı: Filtre tutucusunun
kenarları hariç koruyucu herhangi bir
şekilde engellenmemelidir.
Malzeme: Özellikle kullanıcı ile temas
eden koruyucu ve parçalarının yapımında
kullanılan malzeme deriyi tahriş edeceği
bilinen malzemelerden yapılmamalıdır.
Isı Yalıtımı: Isıl radyasyona maruz kalabilecek durumda olan bütün metal bağlantılar,
mümkünse ısıya karşı yalıtılmış olmalıdır.
Değiştirme: Filtreler ve kapak arka
camları kullanıcı tarafından kolaylıkla
değiştirilebilecek özellikte olmalıdır.
ÖZELLİKLER:
Kaynak koruyucusu mahfazaları,
imalatçı ya da tedarikçi tarafından belirtilen en koyu filtre ile aynı derecede
koruma sağlamalıdır.
Havalandırma tesisatın bulunduğu
yerde, amaçlanan korumanın etkilenmeyeceği şekilde koruma sağlamalıdır. Bu noktada havalandırma sisteminin yapısı, konumu düşünülerek
gereken koruyucu tespit edilmelidir.
Boyutlar: Kaynakçı camlı kaynak koruyucularının görünür parçalarına ait
boyutlar TS 5560 EN 166:1995 Madde
7.1.1’de ve TS 5558 EN 168 Madde
17’de belirtildiği gibi olmalıdır.
Kaynakçı Camlı Yüz Koruyucusu ve
Kaynakçı Camlı Yüz Koruyucusu Takılmış Güvenlik Başlığı İçin Kaplama
Alanı: TS 5558 EN 168 standardında
belirtilen şekilde de görülen ABCD
alanının kaplaması gerekmektedir.
Bu durumda güvenlik bağlığı aşağıdaki gibi bir kaplama alanına sahip
olmalıdır:
Şekil 1: Referans Deney Kafası
Kaplama alanı tayini TS 6860EN 175
standardında Madde 8.1’de belirtildiği
gibi uygulanır:
• Bir kaynakçı yüz koruyucusu, imalâtçı
talimatlarına uygun olarak bir manken
başının üzerine tutturulur. Kapladığı
alanın büyüklüğü deneyin gerçekleştirilmesinden sonra manken başının üzerindeki işaretler gözlenerek belirlenir.
• Deney donanımı, TS 5558 EN 168 Şekil 4’de gösterildiği gibi dönme ekseni
A ve C manken başının yüzeyinde göz
merkezlerini birleştiren bir hattın orta
noktasında kesişecek şekilde ayarlanır.
Kaynakçı koruyucusu manken başının
üzerine imalâtçının talimatlarına uygun olarak yerleştirilir. Lazer ışın hüzmesine tâbi tutulur ve aşağıda açıklanan konumlarda ayarlanmış manken
başı ile deneye tâbi tutulmuş kaynakçı
koruyucusunun kenarlarına mümkün
olduğu kadar yakın manken başının
üzerindeki her nokta işaretlenir.
a) Öne doğru bakan ve yatay A ekseni
boyunca 30° öne doğru döndürülmüş,
b) Öne doğru bakan ve yatay A ekseni
boyunca 30° arkaya doğru döndürülmüş,
c) Düşey B ekseni boyunca 90° sola
doğru döndürülmüş ve yatay A ekseni
boyunca 30° döndürülmüş
d) Düşey B ekseni boyunca 90° sola
doğru döndürülmüş ve yatay A ekseni
boyunca arkaya doğru 30° döndürülmüş,
e) Düşey B ekseni boyunca sağa doğru
90° döndürülmüş ve yatay A ekseni
boyunca öne doğru 30° döndürülmüş,
f) Düşey ekseni boyunca sağa doğru
90° döndürülmüş ve yatay A ekseni boyunca arkaya doğru 30° döndürülmüş.
• Manken başının üzerinde işaretlenen her nokta, Şekil 1’de tanımlandığı
şekilde göz bölgesinin dikdörtgen
alanı içinde olduğunda, kaplama alanı
yetersiz kabul edilir.
Kaynakçı Yüz Koruyucuları, Gözlükler ve Camlı Kaynak Koruyucularının
Arttırılmış Sağlamlığı: Bütün kaynak
koruyucularına sağlamlığı arttırılmış
özelliklerdeki filtre yerleştirildiği zaman, TS 5560 EN 166 Madde 7.1.4.2.2
Çizelge 5’teki özellikleri sağlamalıdır.
Herhangi bir kapak ve/veya arka
camın kullanımı Madde 10 (f) ye uygun
olarak kaynak koruyucusu imalâtçı tarafından tavsiye edildiğinde; deney, bu
tavsiyeye uygun olarak yapılmalıdır.
İlgili Sağlamlık deneyi ise TS 5558 EN
168 Madde 3.2’ye göre gerçekleştirilir.
61
KKD DOSYASI
suna nüfuz etmemelidir.
Korozyona Karşı Direnç: TS 5560 EN
166: 1995 Madde 7.1.7’deki özellikler
tüm kaynak koruyucular tarafından
sağlanmalıdır. Buna göre;
Özellikle numunenin metal parçalarından kaynaklanan katı ve sıvı yağlar
ve bütün bulaşmalar temizlenir. Bu
işlemlerden sonra yüz koruyucularının tüm metal parçaları, eğitimli bir
gözlemci tarafından incelendiğinde,
pürüzsüz yüzeye sahip olmalı, korozyon etkisi göstermemelidir.
Temizleme ve Dezenfeksiyon: Kaynak koruyucusunun bütün parçaları,
imalâtçının tavsiye ettiği metoda uygun
olarak gözle görülebilir bir değişiklik
olmadan temizlemeye ve enfeksiyonlardan arındırılmaya müsait olmalıdır.
Kütle: Kaynakçı yüz koruyucusunun
kütlesi göze ait elemanları olmadan
tartıldığında 450 gr’ı aşarsa, koruyucunun gerçek kütlesi gram cinsinden
açık bir şekilde belirtilmelidir.
Kaynakçı Camlı Kaynak Koruyucusunun Düşürüldüğü Zaman Deforme
Olmaya Karşı Dayanıklılığı:
Kaynakçı koruyucusu, belirtilen bir
yükseklikten boyutları 500 mm x 500
mm x 10 mm’den daha az olmayan
düz çelik plâka üzerine düşürülür. Deneye tâbi tutulduğunda kaynakçı camlı
kaynak koruyucusunda görünür bir
deformasyon veya çizik görülmemeli
iki veya daha fazla parçaya ayrılarak
kırılmamalı veya performansını etkileyecek kalıcı bir deformasyona uğramamış olmalıdır. Filtre ve kapak arka
camda performansı etkileyebilecek
kalıcı deformasyon bulunmamalıdır.
Kaynakçı Koruyucusunun Işığı
Yansıtması: Kaynak koruyucusunun
bütün iç yüzeyleri mat bir şekilde
olmalıdır.
Kaynakçı Koruyucusunun Işığı
Azaltması: Deneye tâbi tutulacak teçhizat, asgarî 1200 lümen ışık akısına
sahip ışık kaynağının önüne görüş
elemanının merkezine (500 ± 10) mm
uzaklıkta olacak şekilde yerleştirilir.
Kaynakçı koruyucusu düşey eksen
üzerinde 20° aşağı ve yukarı ve yatay
ekseni üzerinde her iki tarafa 45 °
62
olacak şekilde döndürülür.
Dört kontrol noktasındaki ışınlarda
görünebilen bir azalma olup olmadığı
kontrol edilir. Kaynakçı koruyucusunun herhangi bir özel konumunda
iken hiç bir durumda ışık zayıflaması
olmamalıdır.
Kaynakçı Koruyucusunun Elektrik
Yalıtımı: Kaynakçı koruyucusunun dış
yüzeyi, nemli bir kumaş ile örtülür ve
metal bir plâka üzerine yerleştirilir.
Metal plâka ile koruyucusunun iç
kısmı arasına bir elektrik gerilimi uygulanır ve kaçak akım ölçülür. Uygun
olarak ölçüldüğünde sızıntı akımı 1,2
mA’dan daha fazla olmamalıdır.
Tutuşmaya Karşı Direnç:
TS 5558 EN 168: 1995 Madde 7’ye uygun olarak deneye tâbi tutulduğunda
yüz koruyucunun hiçbir parçası tutuşmaz veya parlamaya devam etmezse
yeterli olarak değerlendirilmelidir.
Kaynakçı Koruyucusunun Sıcaklık
Etkisine Karşı Direnci: TS 5558 EN
168: 1995 Madde 7’ye uygun olarak
tutuşmaya karşı direnç testi ile aynı
deney) deneye tâbi tutulduğunda sıcak
bir çubuk 5 s içinde kaynak koruyucu-
Kaynakçı El Koruyucusunun Kütlesi:
Kaynakçı el koruyucusunun kütlesi
camları olmadan tutma kolu ile beraber ölçüldüğü zaman 500 gr’ı aşarsa
koruyucunun gerçek kütlesi gram cinsinden açık bir şekilde belirtilmelidir.
Kaynakçı Yüz Koruyucusunun Kütlesi:
• Bağcık uygun bir şekilde ayarlandığında kaynakçı yüz koruyucusunun
doğru konumunda tutmaya elverişli
olmalıdır. Yüz koruyucusu, kullanıcının başı hangi konumda olursa olsun
emniyetli bir şekilde ve rahat bir
konumda durmalıdır.
• Bağcık, kullanıcının başının her iki
istikametinde ve yüksekliğine uyacak
şekilde ayarlanabilmeli ve aşırı bir
basınç yaratmadan veya kaymadan
güvenli ve rahat bir şekilde baş üzerinde durmalıdır.
• Bağcık ve baş bandı, gerektiğinde
özel bir alet kullanmadan değiştirilebilecek özellikte olmalıdır.
KKD DOSYASI
larına çarpan çelik bir topun darbesine dayanıklı olmalıdır. Yüksek hız
partiküllerine karşı koruma sağlayan
kaynak koruyucuları yukarıda verilen
arttırılmış sağlamlıkla ilgili özellikleri
de sağlamalıdır.
Erimiş Metaller ve Sıcak Katı
Cisimlere Karşı Koruma: Erimiş
metaller ve sıcak katı cisimlere karşı
koruma sağlamak amacıyla camlı koruyucular haricinde kullanılan kaynak
koruyucuları TS 5560 EN 166 Madde
7.2.3’deki özellikleri karşılamalıdır.
İŞARETLEME:
Yapılan iş düşünüldüğünde kaynakçı koruyucusunun kullanım alanını
göstermek önem arz etmektedir. Bu
nedenle koruyucu kalıcı bir şekilde işaretlenmiş olmalıdır. Kaynakçı
koruyucusu komple olarak bir araya
getirildiğinde işaretler görülebilmelidir. Kullanım alanı ve işaretleme ile
ilgili örnek aşağıdaki gibidir:
Örnek: Kaynakçı yüz koruyucusu
EN 175 –B W
Burada;
EN 175 Standardın numarası,
-B
Orta enerji darbesi
W
Suya daldırma.
göstermektedir.
Bunun dışında koruyucular veya mahfazaları aşağıdaki bilgileri içermelidir:
a) İmalâtçının tanıtımı,
b) Bu standardın numarası,
c) Kullanım alanı (alanları) (uygulanabildiği takdirde),
d) Gram cinsinden kütlesi (uygulanabildiği yerlerde).
KULLANICI BİLGİLERİ:
Bunun yanı sıra, imalâtçı her kaynak
koruyucusu ile beraber:
a) İmalâtçının adı ve adresi,
b) Standardın numarası,
c) Model tanıtımı,
d) Depolama, kullanma ve bakım
talimatları,
e) Temizleme ve dezenfeksiyon için
özel talimatlar,
f) Uygun filtre, örtü ve/veya arka camlar,
g) Kullanma alanı, koruma kabiliyetleri ve performans karakteristiklerine
ait detaylar,
h) Uygun aksesuarlar, yedek parçalara ait ayrıntılar ve bağlantı talimatları,
i) Tespit edilebildiği takdirde komple kaynak koruyucusu ve/veya bileşenlerinin
kullanma ömrü veya dayanma süreleri
j) Nakledilebiliyorsa nakliyat için
uygun paketleme tipi,
k) İşaretlerin anlamı,
l) Hassas kullanıcıların derileri ile temas edebilecek malzemelerin alerjik
reaksiyonlara sebep olabileceğine
dair bir uyarı.
m) Çizilmiş veya deforme olmuş camların değiştirilmesine dair bir uyarı,
n) Kullanma sınırlarına ait detaylar,
o) Sertleştirilmiş mineral filtre camlarının sadece uygun arka camlarla
beraber kullanılacağına dair bir uyarı
bilgilerini sağlamalıdır.
Yüz koruyucularının ana alt grubu
olan kaynakçı koruyucularına ait
gereklilikler bu şekildedir. Bu bilgilere ek olarak kaynakçı koruyucuları
kaynak dumanlarını solunum alanlarından uzaklaştıracak, koruyucunun
dış yapısının sıçrayan ergimiş metal
parçacıklarına karşı kullanıcıyı koruyacak, kaynakçı camlarının takılacağı
yüz koruyucusuna uyumlu olacak
ve yüz koruyucularının kullanıcının
kulaklarını, boğazını ve solunum alanını koruyacak şekilde tasarlanması
gerektiğini söyleyebiliriz.
Özetleyecek olursak; bir yüz koruyucusunun işyeri risk analizinin ardından işin gerekliliklerine göre seçilmesi, ilgili gerekliliklerin standarda
uygunluğundan emin olunması, CE
işaretine ve Türkçe Kullanım Kılavuzuna sahip olması, kullanılan kaynakçı siperinin ve kullanılan filtre camının ayrı ayrı işaretlendiğinden emin
olunması gerekmektedir. Böylece
kullanılan bu koruyucuların ilk etapta
çalışanın sağlık ve güvenliğini uygun
ölçüde koruduğundan emin olabiliriz.
Yüksek - Hız Partiküllerine Karşı
Koruma: Yüksek hız partiküllerine karşı koruma sağlayan kaynak
koruyucuları kütlesinin ağırlığı en
az 0,86g ve anma çapı 6 mm olan ve
Çizelge 1’de verilen hızlardan birisi
ile camlara ve yan koruma eleman-
63
DOSYA
Yazar Adı / mail
Fotoğrafçı Adı / mail
Ekoteknik İSG
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm
gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca
yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi
okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına
dair tüm haberleri bilmek için ,
Ekoteknik İSG’ye abone olun
Derginiz adresinize gelsin ...
Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL
Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321
VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707
Adınız, Soyadınız:
Firmanız, Göreviniz:
Adresiniz:
Telefonunuz, Faksınız:
GSM:
E-posta:
64
64