KUYU`nun Sakinleri NİHİLİST HAYALETLERİN PİRİ: OBLOMOV

Transkript

KUYU`nun Sakinleri NİHİLİST HAYALETLERİN PİRİ: OBLOMOV
KUYU’nun Sakinleri
NİHİLİST HAYALETLERİN PİRİ: OBLOMOV
Hakan Karpuzcu
Ivan Gonçarov’un Oblomov’u bir roman karakteri olmanın ötesinde sağımızda solumuzda, orda burada, şöyle
böyle dolanan duran hayatın tam içinde ve her yerinde bir hayalettir diyebiliyorum, eylemsizliğe
tutulmuşluğun ve hiçliğe direnemeyişin bir manevi şahsiyeti. Bu yönüyle yazıldığı devir ve şartlar
düşünüldüğünde ilk aşamada akla getirdiği ve romanın edebi incelemelerinde sıkça karşılaştığımız Rus
soylusunun tembelliği, hazırcılığı veya hayattan kopukluğuna yazarınca bir eleştiri ve karşı çıkış olmasının çok
ötesinde ele alınması gereken bir “şey”dir Oblomov ve Oblomov’luk. Aynen salt bir tembel, miskin, iş bilmez
Doğulu insan tipi yergisi olamayacağı gibi. Öyleyse nedir, kimdir Oblomov veya ne olarak görülebilir?
Cevaben Oblomov önemle bir varoluş sorununun kişi zamiridir.
Bana kalırsa Oblomov yazarının kastını da, haddini de aşan, tarihin görüp görebileceği en büyük
nihilistlerdendir, belki de en sahicisi. Etrafına ister istemez serpiştirdiği o uçsuz kasvet ve rehavet tozu ve
bucaksız eylemsizlik eğilimiyle insanı düşünmeksizin istenilenleri yapmaya zorlayan çevreye, insanın
meydana getirdiği ve anlamsızlığıyla anlam kesbeden sürekli evrilen sisteme başkaldırabilmiştir Oblomov;
hem de belki de sergilenebilecek en kestirme yolla, uyuyarak.
Tek marifeti uyuması değildir Oblomov’un elbet (yine de pek büyük bir marifettir bu). Zaten buna
sorgulanmadan, alelade hayata geçirilmiş bir eylem olarak da bakılamaz. Hayatın saçmalığına, başımıza
kakılan, varoluşsal olarak sorgulamadığımız – ya da sorgulamaktan kaçtığımız- dünyevi her türlü fiilin
boşluğuna vereceği bir cevabı olmayan insanın en üst düzeyden bilinçli bir tavrı diye bakmayı tercih
ediyorum Oblomov’un “durum”una. Çünkü Oblomov yatmakla kalmaz; zıttı/ötekisi konumundaki can dostu,
becerikli, iş bitirici, hareketli, hayran olunası Stoltz’ün onu içinde bulunduğu –sözde- bataktan çıkarmak için,
içine çekmeye çalıştığı cafcaflı –çoklukla orta sınıf- hayat(lar)ın içindeki koşuşturmaların, söylemlerin,
edimlerin boşluğunun da olabildiğince farkındadır o. Bunların hiçbiri, dünyadaki hiçbir zevk ondaki derin
anlam boşluğunun yerini dolduramamaktadır; bizlere romanda takdim edilen –bu Stoltz’e nispetle
belirginleşir romanda- derin ruhuyla bunu görmüş, sezmiştir ve çabası bu zinciri kırmayadır.
Ama bence buraya kadar anlatılanlar değildir Oblomov’u özel kılan. Boşluğun dolmaması, iç kofluğu yeni
olmadığı gibi özel veya otantik bir durum da değildir; pek çoklarının yoldaş çilesidir. Oblomov anlamsızlığın,
boşluğun, “hiç”liğin farkına varmıştır. Buraya kadar pek çokları gelmiştir, Nietzsche’nin geldiği ve geçtiği gibi.
Fakat gelinen noktada ortaya çıkan çatlağın yol ayrımında Nietzsche’nin bahsettiği şekilde ne hiçliği fark
ettikten sonra çoğunun yaptığı gibi kaçmış ve dünyaya, onun oyun oynaşına dalmış ne de Nietzsche’nin aktif
nihilizmiyle müjdelediği şekliyle yaratıcılığıyla varolan köhnemişliği yıkıp, dünyada sınırlı kalmak kaydıyla, yeni
bir dünya yaratmaya, bir diğer deyişle hayatını sanat yapıtına çevirmeye ve hayatın(ın) şiirini yazmaya
yeltenmiştir. İki yolun da Oblomov için ifade ettiği fazla bir şey yoktur. O Nietzsche’nin bahsettiği romantik
coşkudan gelen, kendinden menkul bir hayat yaratmak eyleminin de uyumaktan daha değerli ve kıymete
değer olmadığını görebilmiştir. İşte tam da bu haliyle Oblomov çok önemlidir, Nietzsche’den bir adım öteye
geçebilmiştir. Gerçek nihilist, yapı sökücü ve anarşist varsa o Oblomov olmalıdır, sırf yokluğun ve boşluğun
yanı başında eylem olarak uyumayı seçme cesaretini gösterdiği, yani o korkunç gerçeğin yüzüne karşı onu
seyretme cesaretini gösterdiği için ve dahası ona göğüs germekten herhangi bir yolla kaç(a)madığı için.
Böylelikle bence bu farkındalık seviyesinde, bu gerçeği bile bile, var olan iki yolu içine alan seçenekler
düzleminin dışına çıkabilmiştir. Ama maalesef hepsi o kadar.
Çünkü o, olsa olsa bu ızdırap verici gerçeğin yüzüne karşı boşlukta asılı kalmıştır; zaten kendinden
beklenenleri gerçekleştirmenin anlamı olmadığı gibi onun buna takati ve isteği de yoktur. Stoltz’ün ısrarlarına
heyheylenmesi o nedendir; olan bitenin onca bir mantığı yoktur; her şey bir oyundur ve bu oyun boştur;
oynamak için zorlamanın hiç lüzumu yoktur; Oblomov’unsa oynamaya hiç mi hiç niyeti yoktur. Kısacası
mızmız ve oyunbozandır ama yine de hepsi o kadar.
Gerçekten de özünde kelimenin tam anlamıyla bir “tutunamayan”dır. Tuttuğu her şey elinde kalmaktadır, bu
Oblomov’dan değil tuttuklarının elde kalmaya müsait ve esasında mecbur oluşundandır. Eşyaya ters
gelmektedir; bir türlü –ve her türlü- kendine uygun bir akıntı bulamamaktadır ki bu da doğaldır. O da bütün
o eylemsizliği ve ağırlığıyla kendini bir külçe gibi -görece- yokluğa, onun kardeşi uykuya koy vermiştir.
Batmakta ve ölümü beklemektedir aslında; hırkası ve uyuması bundan.
Bataktadır; Andre Gide’in Batak’ında anlattığı gibi bir bataktır bu; bir an evvel gidilmelidir. Aşikardır ki
gidememektedir; hiçbir yere, yöne, yöreye gidememektedir. Bir; nereye gideceğini bilmemektedir (belki de
gidecek bir yer yoktur; acaba?). İki; gidecekse de ne sebepten, ne için ve neyle (neyin ilhamıyla) gidecektir?
Okurken hemen sempati duyduğumuz -dahası sevdiğimiz, bağlandığımız, yer yer acıdığımız- o saf ve
saflığıyla derin ruhunda bunu gerçekleştirecek enerji yoktur çünkü o ruhu dolduracakların her biri ona
------
6

Benzer belgeler

Aralı Sayısı - Karavandaki Adam

Aralı Sayısı - Karavandaki Adam Başlıkta ”dergicik” dedim. Böyle dedim çünkü

Detaylı

Untitled

Untitled Büyük Petro'dan beri Rusya'da devam eden büyük Rus-ya-Avrupa kavgasında, Gonçarov hiç gözünü kırpmadan Avrupa'nın tarafını tutuyor. Diğer büyük Rus romancıları bu yolda o kadar ileriye gidemiyorlar...

Detaylı