Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
Transkript
Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 2 Ala: Analar aynı dilden ağlıyor .............................................................................................. 2 Üçüncü havalimanının temeli yarın atılacak .......................................................................... 2 Türkiye‟ye sermaye akışı hızlanabilir .................................................................................... 3 Erdoğan Hayallerini Gerçekleştiriyor ..................................................................................... 3 İran'dan Türkiye'ye üst düzey ziyaret ..................................................................................... 4 ORTADOĞU GÜNDEMĠ........................................................................................................ 5 Suriye'deki açlık BM gündeminde ......................................................................................... 5 22 ülkeden Ürdün'de ortak tatbikat ......................................................................................... 6 Libya İstihbarat Başkanı istifa etti .......................................................................................... 6 Hükümet tamam sıra sandıkta ................................................................................................ 7 Bölgesel statüko sürüm güncelliyor – Serdar Ataş – Al Jazeera ............................................ 8 Esad‟la nereye kadar? – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi ................................................... 10 Suriye‟de seçim olmuş – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi .................................................... 11 Başşar ile Sisi ve – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi ........................................................ 12 Türkiye ve ABD Suriye savaşında işbirliğine başladı – Murat Yetkin – Radikal Gazetesi . 15 Suriye‟de başkanlık formülü: 7+7+7+7+7… - Ufuk Ulutaş – Akşam Gazetesi .................. 17 AVRUPA GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 18 Paris'te diplomasi trafiği ....................................................................................................... 18 Sisi'ye bir destek de AB'den ................................................................................................. 19 AB'den İsrail'e yerleşim birimi tepkisi ................................................................................. 19 Ukraynalı mülteciler hükümetten yardım istiyor .................................................................. 20 Almanya ve Avrupa'nın geleceği – Haşmet Babaoğlu – Sabah Gazetesi............................. 20 AMERİKA GÜNDEMİ ........................................................................................................ 21 Haiti‟de halk erken seçim istiyor .......................................................................................... 21 „Kanadalı Rambo‟ yakalandı ................................................................................................ 22 AFRĠKA GÜNDEMĠ ............................................................................................................. 22 Nijerya‟da 45 ölü .................................................................................................................. 22 Tunus'ta orman yangını ........................................................................................................ 23 Cezayir'in Türkiye için önemi – İsmail Tuman Telci – Al Jazeera ...................................... 23 ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ .............................................................................................. 25 Orta Asya'da işbirliği için yeni adım .................................................................................... 25 Türk dili konuşan ülkeler işbirliği konseyi 4. Zirvesi .......................................................... 26 1 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI TÜRKĠYE GÜNDEMĠ Ala: Analar aynı dilden ağlıyor AA İçişleri Bakanı Efkan Ala, AK Parti Genel Merkezi AR- GE Başkanlığı'nca bir otelde düzenlenen "Yeni Türkiye'nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı"nın açılışında yaptığı konuşmada, çözüm sürecinin önemine değindi. Sistemi dönüştürürken toplumu devreye soktuklarına işaret eden Ala, şunları söyledi: "Türkiye'nin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında, akil adamlar programı uygulanınca farkına vardık ki vicdanlar aynı dilden konuşuyor. Sonra meseleyi ileriye götürünce, biraz daha geliştirince anneler devreye girdi. O zaman da gördük ki, analar aynı dilden ağlıyor arkadaşlar. Biz önemli bir şeyi keşfediyoruz. Burada da bize düşen pozitif bir dil kullanmak ve bu meselenin, Diyarbakır'daki arkadaşlarımıza düşen ve sabote edilmesine izin vermemek." Yollarına devam ederek Türkiye'yi gelişmiş demokrasiyi inşa eden, bu meselelerini çözüp arkasında bırakmış olan, hak ettiği yere birlikte getirdikleri bir ülke olarak tasavvur etmeleri gerektiğini belirten Ala, önlerine böyle bakmaları gerektiğini bildirdi. Ala, herşeyin olabileceğini, uluslararası hesaplar, değişik çözüm çabaları, değişik aktörlerin devreye girebileceğini ama görevlerini yaptıkları sürece bunların hiçbir kıymeti ve öneminin olmadığını vurguladı. Üçüncü havalimanının temeli yarın atılacak AA İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanının Erdoğan'ın katılacağı törenle yarın atılacak. temeli, Başbakan Recep Tayyip İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanı ihalesinde 25 yıllık kira bedeli için en yüksek teklifi, 22 milyar 152 milyon avro artı KDV ile Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon Ortak Girişim Grubu vermişti. Yap-İşlet-Devret modeliyle ihalesi gerçekleştirilen üçüncü havalimanı tamamlandığında yıllık 150 milyon yolcu kapasitesine sahip olacak. İnşaatında kullanılacak demir çelik miktarının 350 bin tona, alüminyum malzemenin 10 bin tona, camın ise 415 bin metrekareye ulaşması beklenen proje, 4 etapta tamamlanacak. Yapım maliyetinin 10 milyar 247 milyon avro olması öngörülen havalimanının 2018 sonunda tamamlanması hedefleniyor. 2 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Türkiye‟ye sermaye akıĢı hızlanabilir AA Avrupa Merkez Bankası‟nın (ECB) politika faizini indirme kararı almasının ardından Londra merkezli çalışan ekonomistler, önümüzdeki dönemde Türkiye‟ye olan sermaye akışının hızlanabileceği görüşünde birleşti. ECB'nin faiz indirimi kararını AA muhabirine değerlendiren Capital Economics‟in Gelişmekte Olan Ekonomiler Başekonomisti William Jackson, faiz indirim kararının beklendiğini, bu nedenle piyasalara olan etkisinin sınırlı olacağını anlattı. "Asıl soru ECB'nin bundan sonra ne adım atacak?" diyen Jackson, bir şekilde parasal genişleme formu oluşturulursa bu gelişmenin Türkiye‟ye olan sermaye akımını artırabileceğini kaydetti. William Jackson, Türkiye‟ye sermaye akışının yaşanması halinde özellikle cari açığa ilişkin bazı kırılganlıkların üzerindeki baskının ise artabileceği uyarısında bulundu. "Türkiye için olumlu" Toronto Dominon Securities Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Christian Maggio da ECB'nin bundan sonraki adımlarının dün açıklanan kararlarla uyumlu olması halinde, sürecin Türkiye için olumlu olacağını aktardı. Standard Bank Gelişen Piyasalar Analisti Timothy Ash de ECB'nin faiz kararını olumlu bir adım olarak niteleyerek, “Faiz indiriminin gelişmekte olan ekonomiler üzerinde pozitif bir etkisi olacaktır” dedi. Erdoğan Hayallerini GerçekleĢtiriyor DPA Daha hızlı daha yüksek daha büyük… Türkiye Cumhuriyeti 100'üncü kuruluş yıl dönümü olan 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyor. Bu amaca ulaşmak için Başbakan Erdoğan İstanbul'da dev altyapı projelerini başlatıyor. Projelerin en heyecan verici olanı milyonluk metropolün kuzeyine yapılması planlanan havalimanı. Bu havalimanının dünyanın en büyük havalimanlarından biri olması planlanıyor. Berlin hâlen yeni bir havalimanının hayalini kurarken İstanbul'da somut adımlar atılıyor. Erdoğan, tıpkı diğer mega projelerinde olduğu gibi, bu projeyi de kendi meselesi olarak görüyor. Erdoğan elbette cumartesi günkü temel atma törenine bekleniyor. Bu havalimanında yılda 150 milyon yolcunun ağırlanması bekleniyor. Karşılaştıracak olursak Almanya'daki Frankfurt havalimanında geçen yıl 58 milyon yolcu ağırlandı. Hükûmete yakın basın kuruluşlarında, yapılması planlanan havalimanının dünyanın en büyük havalimanı olacağına ilişkin haberler yayımlandı. Çıkan haberlere göre havalimanı 2018 yılının sonunda tamamlanacak. 3 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI İstanbul'daki yeni havalimanının inşası ve işletmesi ile ilgili geçen yılki ihaleyi 22 milyar avrodan daha yüksek bir teklif sunan Türk firmalarından oluşan bir konsorsiyum kazandı. Havalimanının Türkiye'nin en büyük uçak şirketi olan Türk Hava Yollarının Türkiye'deki merkezi olarak hizmet etmesi planlanıyor. Diğer taraftan Türk Hava Yollarının rakibi olan Lufthansa şirketinin yüzde 49'u devlete ait ve Lufthansa da hızlı bir tempoda filosunu ve güzergâh ağını hızla genişletmeye başladı. Türk Hava Yollarının büyüme isteği Türkiye‟nin ekonomi alanındaki çabasını da gösteriyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan bu ayın başında Anadolu Ajansına verdiği bir demeçte, "Dünya'yı geçtik, havada rakip tanımıyoruz." dedi. Elvan, Türkiye‟nin 2002 yılında sadece 60 yurt dışı varış noktasına uçtuğunu bugün ise bu rakamın 234'ü bulduğunu vurguladı. Ġran'dan Türkiye'ye üst düzey ziyaret AA İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak 9 Haziran Pazartesi Türkiye'ye gelecek. İran'da bir yıl önce cumhurbaşkanlığına seçilen ve ağustos ayında göreve başlayan Ruhani, Türkiye'ye ilk ziyaretini gerçekleştirecek. Cumhurbaşkanı Gül'ün davetlisi olarak Ankara'da resmi temaslarda bulunacak Ruhani, Çankaya Köşkü'nde törenle karşılanacak. Cumhurbaşkanı Gül ve Ruhani, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından basın toplantısı düzenleyecek. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, resmi ziyareti kapsamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de bir araya gelecek. Baş başa görüşmenin ardından Ruhani ve Erdoğan başkanlığında iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) toplantısı yapılacak. Bu kapsamında, Türkiye ile İran arasında çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalanacak. Başbakan Erdoğan'ın, ocakta İran'a gerçekleştirdiği resmi ziyarette, Erdoğan ve Ruhani tarafından Türkiye ile İran arasında YDSK kurulmasına ilişkin ortak siyasi bildiri imzalanmıştı. 1996'dan sonra ilk resmi ziyaret İran'dan Türkiye'ye cumhurbaşkanı düzeyinde son resmi ziyaret 1996'da gerçekleşti. İran'ın Dördüncü Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in daveti üzerine resmi ziyaret için Ankara'ya geldi. Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 2002'de İran'ın Beşinci Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin daveti üzerine Tahran'a yaptığı resmi ziyaretten sonra Hatemi'nin de 4 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI 28 Eylül 2004'te Ankara'ya gelmesi plandı ancak ziyaret bazı ihalelerde yaşanan sorunlar gerekçe gösterilerek iki gün kala iptal edildi. Hatemi, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantısı için 2002'de İstanbul'a gelmişti. Hatemi'nin ardından cumhurbaşkanı olan Mahmud Ahmedinejad ise İstanbul'da çalışma ziyareti için bulundu. Cumhurbaşkanı Gül'ün daveti üzerine Ağustos 2008'de gerçekleşen ziyaret sırasında baş başa ve heyetler arası görüşmeler gerçekleştirildi, işbirliği anlaşma ve muhtıraları imzalandı. Ahmedinejad, 2009'da da İSEDAK Zirvesi için bulunduğu İstanbul'da bir kez daha Cumhurbaşkanı Gül ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Gül de 2009'da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı zirve toplantısı, 2011'de resmi ziyaret için İran'a gitti. ORTADOĞU GÜNDEMĠ Suriye'deki açlık BM gündeminde AA Suriye'de kuşatma altındaki kentlerde rejim tarafından açlık nedeniyle ölüme terk edilen insanların dramı, görgü tanıkları tarafından Birleşmiş Milletler (BM) de panelle gündeme getirildi. BM'de Danimarka tarafından düzenlenen ve Türkiye, İngiltere, ABD, Fransa, Katar, Suudi Arabistan, Lüksemburg, İtalya, Almanya ve İspanya gibi bazı ülkeler tarafından desteklenen, "Kuşatma altında yaşam: savaş silahı olarak açlık" konulu panelde, Suriye'de kuşatma altında yaşayan insanların açlıkla mücadelesi gözler önüne serildi. Panelde konuşan Suriyeli gazeteci Kusayr Zekeriya, Şam yakınlarındaki Mudamiye'de şahit olduğu trajediyi anlattı. Mudamiye'de rejim aleyhinde gösteriler başlayınca hükümetin tüm silahlarıyla Mudamiye halkına saldırdığını kaydeden Zekeriya, gösteriler sona ermeyince kentin abluka altına aldığını söyledi. Kuşatmanın beşinci ayında evlerdeki yiyeceklerin tükendiğini anlatan Zekeriya, kente gıda, ilaç ve her türlü yardım girişine izin verilmediği için açlık başladığını ifade etti. Muhammed isimli bir tanıdığının 7 yaşındaki kızına kalp ilacı almak için gizlice dışarı çıktığını ancak dönüşte yakalandığını ve işkence altında öldüğünü anlatan Zekeriya, "Esed'in halka mesajı: Diz çök ya da açlıktan öl" diye konuştu. Ġnsanlar ölmeyi bekliyor Uluslararası Af Örgütü Suriye araştırmacısı Neil Sammonds da yaptığı sunumda, Filistinli mültecilerin bulunduğu Yermuk Kampı'nda yaşananları anlatarak "İnsanlar yaşamaya nasıl devam edecekler bilmiyorum. Onlar ölmeyi bekleyen Zombi gibiler" diye konuştu. 5 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Yermuk Kampı'nın insanların kafalarındaki mülteci kampı imajından çok farklı olduğunu dile getiren Sammonds, burada insanların kedi, köpek ve otları yiyerek yaşamaya çalıştıklarını, kuyulardan içilen sular nedeniyle hastalıkların yaşandığını söyledi. 22 ülkeden Ürdün'de ortak tatbikat Dünya Bülteni Ürdün'de devam eden uluslararası "Sabırsız Aslan Tatbikatı" kapsamında, denizde korsanlarla mücadele harekatı icra edildi. Akabe kentindeki tatbikata Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, ABD ve Fransa‟ya ait hücum botlar, helikopterler ve dalgıçlar katıldı. Tatbikat kapsamında senaryo gereği bir gemi korsanların saldırısına uğradı. Yapılan yardım çağrısının ardından hücum botların desteğiyle helikopterlerden askerler gemiye inerek kurtarma harekatını icra etti. Ürdün'de 25 Mayıs'ta başlayan ve 10 Haziran'a kadar devam edecek tatbikata Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Mısır, İtalya, İngiltere ve Fransa'nın da aralarında bulunduğu 22 ülke katılıyor. Libya Ġstihbarat BaĢkanı istifa etti Dünya Bülteni Libya Genel İstihbarat Başkanı Salim el-Hasi'nin, ülkedeki mevcut durumu ve devlet kurumlarının tamamlanmamasını kabullenmediği için görevinden istifa ettiği bildirildi. Milli Genel Kongre'deki (MGK) Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi Abdulmunim el-Yesir, "Genel İstihbarat Başkanı Hasi, istifa dilekçesini resmi olarak MGK'ya sundu" dedi. Yesir, komisyonun istifayı kabul edip etmeme konusunda karar vermek için henüz toplanmadığını belirtti. Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi Yesir, Hasi'nin dilekçesinde, ülkedeki mevcut durumu ve devlet kurumlarının tamamlanmamasını kabullenmediği için görevinden istifa ettiğini iade ettiğini bildirildi. Tuğgeneral Halife Hafter, çeşitli suçlamalarda bulunduğu Bingazi'deki devrimci gruplara karşı 15 Mayıs'ta "onur savaşı" başlattığını duyurmuş, Milli Genel Kongre ve geçiş hükümeti bu durumu "darbe girişimi" olarak tanımlamıştı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır yönetiminin Hafter'i desteklediği yönündeki iddiaların ardından Zintan merkezli milis güçler ve Libya Hava Kuvvetleri'ndeki bazı birlikler ile devrik lider Muammer Kaddafi yanlıları da Hafter birliklerine katıldıklarını açıklamıştı. 6 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Hükümet tamam sıra sandıkta Al Jazeera Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Hana Nasır‟a, “Seçimlerin tam teşekküllü bir ortamda yapılması için bir an önce gerekli işlemlere başlayın” dedi. Abbas yeni kurulan birlik hükümetinin başbakanı Rami Hamdallah‟ı da “Filistinlilerin temsilcilerini özgür ve adil bir ortamda seçmek için halkın taleplerine karşılık vermeye” ve gerekli koşulları sağlamak üzere YSK ile koordineli bir şekilde hareket etmeye davet etti. Uzlaşma komisyonunun seçimlerin altı ay sonra yapılmasına karar verdiğini hatırlatan Abbas; hukukçuları, uzmanları, gençleri ve ilgili kurumları birlik hükümetinin çabalarına yardımcı olmaya çağırdı. “Kudüs olmazsa olmaz” Filistin Birlik Hükümeti Başbakanı Rami Hamdallah, uluslararası toplumu İsrail‟e Filistin seçimlerinin Doğu Kudüs‟te de yapılmasına izin vermesi için baskı yapmaya çağırdı. Ramallah‟ta Afrikalı, Latin Amerikalı, Avrupalı ve Arap temsilcilerle yaptığı görüşmelerin ardından konuşan Hamdallah, “Kudüs olmadan Filistin seçimlerinin yapılması mümkün değil” dedi. Hamdallah daha önce de uluslararası topluma, İsrail‟e Filistin halkına yönelik tehditlerine son vermesi için baskı uygulama çağrısı yapmıştı. Filistin'de, 23 Nisan'da Hamas ve Fetih arasında varılan milli mutabakat çerçevesinde kurulan uzlaşı hükümetinin Ramallah'taki bakanları pazartesi günü yemin etti. Rami Hamdallah başkanlığındaki kabinede yer alan Gazzeli beş bakandan dördü İsrail'in geçişlerine izin vermemesi nedeniyle törene katılamadı. Yedi yıllık ayrılık Abbas ve Hamas lideri Halid Meşal, 6 Şubat 2012‟de Katar‟ın başkenti Doha‟da, o zamanki emir Hamad bin Halife El Tani‟nin arabuluculuğunda bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma gereğince Mahmud Abbas başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulacaktı. 23 Nisan'da Gazze'de bir araya gelen Fetih ve Hamas hareketleri ortak hükümet kurma konusunda anlaştı. Taraflar arasındaki bölünmüşlük 2007 yılında Gazze Şeridi‟nde yaşanan çatışmalar ve Hamas‟ın şeridi kontrolü altına almasıyla başladı. Filistin yönetiminin Hamas ile birlikte hareket etmesine tepki gösteren İsrail yönetimi, anlaşma üzerine ABD arabuluculuğunda devam eden müzakereleri askıya aldığını duyurmuştu. 7 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Bölgesel statüko sürüm güncelliyor – Serdar AtaĢ – Al Jazeera Ülke tarihinde demokratik yollarla seçilen tek cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yönetimindeki Mısır‟ı “ne müttefik ne de düşman” olarak tanımlayan Beyaz Saray, Sisi seçildikten sonra “Stratejik ortaklığımızı derinleştirmek ve iki ülkenin paylaştığı ortak çıkarları geliştirmek için Sisi ile çalışmayı dört gözle bekliyoruz” şeklinde açıklamada bulundu. AB ise “seçimlerin hukuka uygun” olduğunu söyledi. Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdulaziz, Sisi seçimi kazandıktan sonra Mısır‟a mali yardım sağlanması için uluslararası bir konferans düzenlenmesi çağrısında bulundu. İlk destek bir diğer Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri‟nden (BAE) geldi. Ġran‟dan Mısır seçimlerine övgü İran‟ın seçim yorumu ise “seçimleri demokrasinin güçlendirilmesi yolunda atılan bir adım olarak benimsiyoruz” şeklinde. Pazar günü darbe lideri Abdulfettah Sisi, Mısır‟da cumhurbaşkanı olarak yemin edip resmen göreve başlayacak. Yemin töreni için birçok ülkeye davetiye gönderildi. Türkiye ve Katar davet edilenler listesinde yok. Mısır yönetimi asıl sürprizi, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‟yi Sisi‟nin yemin törenine davet etmekle yaptı. Siyasi kimliğini İran karşıtlığı üzerine kuran Suudi Arabistan‟ın mutlak desteği ile darbe yapan, sonrasında yine aynı destekle cumhurbaşkanı olan Sisi, nasıl oluyor da İran‟ı yemin törenine davet edebiliyor? ABD, AB, Mısır, Suudi Arabistan ve İran‟ı bölgesel sistemde aynı çatı altında toplayan sebepler ne? Türkiye ve Katar‟a karĢı “koalisyon” Raiy El Yevm Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ünlü Arap gazeteci Abdülbari Atvan; Türkiye, Katar ve Müslüman Kardeşler‟e karşı “savaş ilan etmiş”, Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve Bahreyn‟in başını çektiği bir koalisyonun oluştuğunu söylüyor. Atvan‟a göre, Mısır‟ın daveti İran‟ın “rolünü netleştirmesi” bakımından önemli. İran şimdilik bu koalisyona dahil değil ama “yakın”. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Direktörü Taha Özhan‟a göre, söz konusu ülke ve blokların hepsi “bölgede statükoyu destekliyor”. Özhan, Mısır‟ın davetinin ciddi fiili sonuçlar doğurmayacağı ama bu davetin temsil değerinin önemli olduğu görüşünde. Mısır‟ın Ruhani‟ye yaptığı davet, Suudi Arabistan‟ın “İran ile müzakereye hazır” olduğunu açıklaması ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif‟i ülkeye davet etmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşti. İran, Suudi Arabistan‟ın davetine “mutlu oluruz” açıklamasıyla cevap verdi. Ġran ve Suudi Arabistan “endiĢeli” 2010 yılında Arap sokaklarında protestolar patlak verdiğinde İran, değişim isteyen hareketlerin yanında olduğunu ilan etti. Ancak protestolar Suriye‟ye yayıldığında İran, kendi cephe hattının da sarsılmaya başladığını gördü. Protestolar 2011 Nisanı‟nda ülke geneline yayılınca İran, “Suriye‟ye karşı uluslararası bir komplo” kurulduğunu iddia ederek Suriye rejimine destek verdi. 2012‟ye gelindiğinde Suriye‟de muhalifler ülke genelinde hızla yayılırken, rejimin geleceği ince bir pamuk ipliğine bağlıydı. Hizbullah 2012 itibariyle Suriye 8 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI ordusuna yardım etmek amacıyla Suriye topraklarına girdi. Nisan 2013‟te Lübnan sınırındaki stratejik Kusayr kasabası Hizbullah‟ın saldırısıyla muhaliflerden alınıp Suriye ordusuna teslim edilince, Hizbullah resmen Suriye‟de var olduğunu ve savaş bitinceye kadar da çıkmayacağını ilan etti. Suriye‟de değişim talebi İran ve Hizbullah‟ın sert müdahalesine çarptı ve o tarihten itibaren sahadaki savaş dengesi Suriye rejimi lehine değişmeye başladı. Mısır‟daki politik değişimin ise en çok endişelendirdiği iki ülke Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Al Jazeera Türk‟e konuşan Mursi‟nin basın danışmanı Ahmed Abdülaziz, Mısır‟ın İran‟ı davet etmesini ABD‟nin isteği olarak görüyor. Abdülaziz‟e göre burada eski yerleşik düzenin tekrar yerleşebilmesi için bölgede yeni “kuklalara” ihtiyaç var ve bu “kuklaları” bölgesel güçler statükoyu korumak için kullanıyor. Abdülaziz, Arap dünyasında ortaya çıkan değişim talebinin İran, Suudi Arabistan ve ABD‟yi korkuttuğunu, bu korkunun onları bir araya getirdiğini söylüyor. Sisi‟ye ilk tebrikler Suudi Arabistan ve BAE‟den 3 Temmuz 2013‟te Mareşal Abdülfettah Sisi tarafından Mursi yönetimine darbe yapıldığında, ilk tebrik eden ülke Suudi Arabistan, ikincisi ise BAE oldu. İran‟ın bölgedeki en önemli müttefiki Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ise darbeden birkaç saat sonra “Mısır‟da olan şey siyasal İslam‟ın çöküşüdür” açıklamasında bulundu. ABD ve AB ise “darbe” demekten kaçınarak, kaygılı olduklarını, demokratik sürecin devam etmesi gerektiğini ve ordunun siyasette kalmayacağı garantisini vermesini istediler. Darbe lideri Sisi, 2014 yılında askeri ünvanlarından istifa ederek “sivilleşti” ve cumhurbaşkanlığına aday oldu. Darbeden sonra Suudi Arabistan ve Mısır, Müslüman Kardeşleri “terörist” ilan etti ve her türlü faaliyetlerini yasakladı. İsrail işgaline karşı kurulan Hamas‟ın bütün faaliyetleri de bu ülkelerde yasaklandı. Muhammed Mursi‟nin bugün yargılandığı davalardan birisi de “devlet sırlarını Hamas ile paylaşmak”. “Kusursuz” baĢkan Al Jazeera Türk'e konuşan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ve Beyrut Arap Üniversitesi‟nde Ortadoğu analisti olarak çalışan Ali Bekir‟e göre, Mısır‟ın İran‟a yaptığı davet kesinlikle Suudi Arabistan ve BAE‟nin talebi üzerinden gerçekleşti. Bekir bu iki ülkenin Mısır üzerinden İran ile ilişkilerinin seyrini belirlemeye çalıştıklarını söylüyor. Bekir‟e göre bu davet İran-Suudi Arabistan ve BAE ilişkilerinin geleceği açısından bir test ve Suudi Arabistan, İran‟ın kendisi için bölgesel bir tehdit olmadığını göstermesini istiyor. Bekir, ABD‟nin de Müslüman Kardeşler‟in tasfiyesinden “mutlu” olduğunu, İsrail‟in güvenliği ile ilgili garanti veren bir lider olarak Sisi‟nin ise ABD açısından “kusursuz” bir başkan olacağını söylüyor. Eski müttefikler, yeni sürüm Hamas‟ın bölgesel dengede sıkıştırılmış olması açısından İsrail, Suriye‟de rejimin devam etmesi bakımından İran, Mısır‟da yerleşik sisteme yönelik en büyük tehdit olan Müslüman Kardeşler‟in tasfiyesi yönünden Suudi Arabistan, “eski müttefikler” arasındaki bağların yeniden güçlenmesi için ise ABD ve AB‟nin aynı çatı altında toplanması, SETA Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş‟a göre “İran, Körfez ülkeleri, ABD ve AB‟nin çıkarlarının örtüşmesiyle” doğrudan ilişkili. 9 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Suudi Arabistan‟ın İran ile müzakereye hazır olduğunu açıklaması, hemen peşinden Kuveyt Emiri Sabah Ahmed Cabir Sabah‟ın Körfez İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla yanına beş bakanını alarak Tahran‟a gitmesi ve “Suudi Arabistan ile İran arasında arabulucu olmaya hazırız” demesi, Mısır yönetiminin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‟yi Sisi‟nin yemin törenine davet etmesi, bölgesel statükonun yeni bir sürümle kendisini güncellemesi olarak okunabilir mi? Ufuk Ulutaş “Bölgesel sistemin başat aktörleri bölgede yeniden statükoyu kuruyorlar. Adeta yeni bir Yalta Konferansı ile karşı karşıyayız. Bölgesel ve küresel güçler yeni bir nüfuz alanı paylaşımında bulunuyorlar” diyor. Ulutaş‟a göre bu yeniden paylaşım Türkiye‟nin Ortadoğu‟daki alanını daraltabilir. Ancak SETA Direktörü Taha Özhan ortaya çıkan eksenin uzun vadede bir geleceğinin olmadığı, Ortadoğu sokaklarında karşılık bulamayacağı görüşünde. Özhan‟a göre İran ve Suudi Arabistan bölgedeki halklar nezdinde ciddi bir meşruiyet krizi yaşıyor. Esad‟la nereye kadar? – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi Sonuç önceden belliydi: Suriye‟deki cumhurbaş- kanlığı seçimlerini mevcut şartlarda elbet Beşar Esad kazanacaktı. Gerçi bu kez onun karşısında iki aday yer aldı; ama onlar tam anlamıyla “göstermelik”... Kaldı ki bu seçimler ülkede güvenliğin olmadığı, nüfusun önemli bir kesiminin evlerini terk edip başka diyarlara kaçtığı, bazı bölgelerin de çeşitli savaşçı grupların hâkimiyeti altında bulunduğu bir ortamda yapıldı. Aslında bu seçimler için ne denirse densin, önemli olan, 3 yıldır süren iç savaşa rağmen, Esad‟ın üçüncü bir 7 yıllık dönem için Başkanlık koltuğunu korumasıdır. Başında bulunduğu yönetim böylece dünyaya varlığını göstermek, meşruiyetini kanıtlamak olanağını elde etmiş oluyor. Oysa Türkiye dahil uluslararası camianın büyük kısmı, Suriye krizinin çözümü için her şeyden önce Esad‟ın saf dışı edilmesini şart koşuyordu. Cenevre‟de Batılılar bu konuda ısrarlı davranmış, ama Rusya‟nın buna karşı çıkması sayesinde Esad ayakta kalabilmişti. Seçimler (“komedi” diye nitelendirilse dahi) Suriye‟nin “Esad‟sız” değil, gene “Esad‟lı” döneme girdiğini ortaya koyuyor. Galibi olmayan savaĢ Şam diktatörünün Suriye‟de bu kadar ölüme, yıkıma ve acıya rağmen hâlâ iktidarda tutunabilmesinin çeşitli nedenleri var. Bunların başında kendi otoritesi altındaki devlet mekanizmasının ve ordusunun, ayaklanmaya karşı amansızca davranıp rejimi koruyabilmesidir. Diğer önemli bir faktör de muhalefetin ve direniş güçlerinin dağınıklılığı ve beceriksizliğidir. Bu güçler, aralarına giren “cihatçı” grupların eylemleri sonucunda birbirleriyle savaşır duruma gelmişlerdir. Esad bu arada uluslararası camianın hareket geçememesinden yararlanmasını bilmiş ve durumunu pekiştirmiştir. Şimdi bütün mesele Esad‟ın önümüzdeki dönemde bu gücünü nasıl kullanacağıdır. Ayaklanmayı bastırmak umuduyla “askeri opsiyon”u tercih mi edecek, yoksa Cenevre mutabakatının ilkeleri çerçevesinde, kapsayıcı bir “siyasi çözüm” için mi çalışacak? 10 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI “Askeri opsiyon”un sorunu çözmediği ve sadece iç savaşın uzamasına, daha çok kan dökülmesine ve acı çekilmesine yol açtığı açık. Suriye‟deki çatışmaların “galibi olmayan bir savaş” olduğu artık yeterince anlaşılmıştır. Bundan Esad rejimi kadar, silahlı mücadeleye girişen karşı güçlerin de gereken dersi çıkarması gerekir... Türkiye‟nin kaybı Aslında Suriye krizi kimseye bir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiştir. Türkiye‟de ne yazık ki kaybedenler arasındadır. Hükümet, izlediği politikayla Esad‟ın devrileceği bir “yeni Suriye” projeksiyonu yapmıştı. Yetkililerin Esad rejimiyle ilgili tahminleri boş çıktı. Bu arada Türkiye muhalefeti ile direnişi örgütleyerek, sorunun bir tarafı haline geldi. Bugün Esad ayakta. Türkiye 3.5 milyar dolara mal olan bir mülteciler meselesiyle karşı karşıya. Sınır bölgesinde çeşitli cihatçı ve El Kaideci gruplar faaliyette. İzlenen politika birçok yakın ülkeyle ilişkilerde sıkıntı yaratıyor... Esad‟ın şimdi “kalıcı” görünmesi bu bakımdan düşündürücüdür. Suriye‟de seçim olmuĢ – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi Suriye‟deki seçimler son derece şaşırtıcı bir sonuç ortaya koydu; beklenmedik biçimde halk Beşar Esad‟ı seçti! Bu hayret verici durum gayet tabi analiz edilmeye muhtaç. Esad‟ın güçlü rakipleri vardı ve her bir rakibi eşit şartlarda seçim propagandaları yapmışlardı. Seçim ortamı, ülkeyi adeta bir festival görüntüsüne sokmuştu. Herkes heyecanla seçim mitinglerine katılıyor, adayların gelecekle ilgili vaatlerini, planlarını dinliyor, meydanlara gidemeyenler televizyonlarından siyasilerin farklı görüşlerini izleme imkanı bulabiliyorlardı. Dünya kamuoyu bu süreci heyecan içinde takip ediyor, anketler yayınlıyorlardı; anketlerde de Esad pek gerilerde çıkıyordu. Gayet şeffaf, adil bir seçim yapıldı; uluslararası gözlemciler zerre kadar kusur bulamadılar. Oy pusulasına mühür yerine kan basmak bile, yaratıcı bir seçim uygulaması olarak değerlendirildi. Ülkenin çatışma yaşanan yerlerinde seçim yapılmamış olması ufak bir ayrıntı tabi. 15 milyon kadar seçmen varmış, 11 milyon kadarı oy kullanmış, yapılan resmi açıklamaya güvenmeyip ne yapılacak. Demek ki epeyce katılım olmuş; sandığa gitmeyenler de herhalde ya Türkiye‟de tatillerini geçiriyorlardı ya da hava sıcak diye dışarı çıkmak istemediler. Mısır‟da da olmuş Sonuç itibarıyla Esad, Saddam ya da Kuzey Kore lideri Kim gibi oyların yüzde yüzünü de almadı; oran yüzde 88,7 olarak açıklanınca bizler olup bitenin bir seçim olduğuna daha da ikna olduk. Bu makul sonuçla Esad yedi yıl daha devlet başkanı olacak; halk böyle istemiş. Ancak uluslararası toplum, bu seçimleri tiyatro olarak tanımladı; meşru bulmadı, eleştirdi. Çok şaşırtıcı bir durum; zira aynı uluslararası toplum başka yerlerde benzer demokratik ve 11 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI şeffaf koşullara sahip ülkelerdeki seçimleri böyle eleştirmiyor. Kafkasya ülkelerinden tutun da Afrika ülkelerine kadar bir sürü yerde devlet başkanları seçimle iktidarlarını koruyor; onlar tebrikleri kabul ederlerken Esad yeriliyor! Suriye seçimlerine ilişkin bu anlatımda Suriye sözcüğünü Mısır, Esad sözcüğünü de Sisi ile değiştirsek ne olur acaba? Ne olacağını tartışmaya gerek yok, zira zaten olan oldu. Mısır‟da resmi açıklamalara göre seçimlere katılım biraz düşükmüş; iki seçmenden biri sandığa gitmemiş, oran yüzde 47‟de kalmış. Olsun, bu oran Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranına benziyor. Halk halinden memnun ki, sandığa gitme gereği duymamış... Sonuç ne olmuş? Sisi, Esad‟dan biraz daha fazla oy almış, yüzde 97 ile devlet başkanı olmuş. Sırf bu oran bile uluslararası alanda Sisi‟yi Esad‟dan daha muteber kılmaya yeter aslında. Ancak bu durum Suriye seçimlerinin eleştirilmesini, Mısır‟dakinin ise kabul edilmesini açıklamıyor gibi. Sanki Mısır‟da başka değişkenler var. Sanki Mısır‟daki seçimlere bazı Batılı ülkeler de katılıp oy vermiş gibi. Sorun gayet açık. Seçim yapılınca demokratikleşme başlar anlayışıyla üretilen politikalar tüm diktatörlerin eline bir araç vermiş durumda, hepsi seçime gidiyor. Ancak seçimi kazananların bazıları makbul kabul ediliyor, bazıları edilmiyor. Mesela Hamas‟ın aldığı sonuç tanınmıyor, Mursi‟ye darbe yapılıyor, Sisi devlet başkanı olarak kabul edilebiliyor. Demek ki konu seçim falan değil, mesele devletin yönünü istenilen tarafa çevirecek birinin iktidara getirilmesi ya da götürülmesi. Mısır, Suriye ya da başka yerlerde yaşayan insanlar durumu farkında değillermiş gibi davranmak anlamlı değil. Ortadoğu halkları seçim denen mekanizmanın başlarına ne işler açtığını biliyorlar ve ne yazık ki demokrasinin temel kurallarından biri olan seçimler, bu yolla itibarsız hale getiriliyor. Yani tek güvenli çıkış yolu olan seçimler, bizzat çıkışın önünü kapıyor. BaĢĢar ile Sisi ve – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi Suriye'de, 'barış' da Başşar'ın düşmesi de yakın gelecekte görünmüyor. Mısır'a da benzeri ölçülerle bakıldığında Sisi'nin kitlesel tabanı pek yabana atılır değil. Suriye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesin sonuçları açıklandı. Suriye Meclis Başkanı tarafından yapılan açıklamaya göre Başşar Esad, 10 milyon 319 oy almış. Yüzde 73.42‟lik bir katılma oranının öne sürüldüğü bir seçimde, bu oyların yüzde 88.7‟si anlamına geliyor. Seçim illa 'demokratik' olacak, 1990‟larda babasının tek başına girdiği seçimlere benzemeyecek ya; Başşar‟a karşı iki parti yarışa sokuldu. Bunlardan biri yüzde 4.3, diğeri ise yüzde 3.2 oy almış. Mısır‟da da 'Darbeci Genelkurmay Başkanı' Abdülfettah el-Sisi‟nin karşısında yarışan 12 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI rakipleri vardı. Sisi‟nin yüzde 96.1 oy aldığının açıklanmasında bir beis görülmedi. Oysa, bu oy oranı, Ortadoğu otokratlarına dair bir 'demokrasi göstergesi'ydi. Yeniden canlandırılmış oldu. Mısır‟daki katılma oranı, yüzde 47,5 olarak açıklandı. 53 milyon Mısırlının oy kullandığı anlamına geliyor. 2012 yılında Muhammed Mursi‟nin seçildiği seçimde katılma oranı yüzde 52 idi. Dolayısıyla makul oran, seçim sonuçlarına hem inandırıcılık hem de meşruiyet sağlamış olacak. Hesap bu olsa gerek. Müslüman Kardeşler‟in adayı Muhammed Mursi, ikinci turda yüzde 51.7 oy oranı ile seçilmişti. Seçimlerin ilk turunda katılma oranı yüzde 46 idi ve Mursi, yüzde 25 oyla birinci çıkmıştı. Sisi'nin, yüzde 80‟lik katılma oranı çağrısı yapmış olduğuna bakılırsa yüzde 47,5 katılma oranıyla elde edildiği iddia edilen yüzde 96.1 oy, onun açısından en istenen manzara sayılmayabilir. Yine de 'demokratik meşruiyeti' bakımından hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığı olmasa da her ikisi de yani Başşar da Sisi de hatırı sayılır bir 'taban'a sahipler. Başşar Esad, bunu ülkesinin parçalanması ve sonunun ne zaman ve ne şekilde geleceği belli olmayan bir 'iç savaş'a sürüklenmesi sayesinde elde etti. Suriye, fiilen bölünmüş bir ülke. Bununla birlikte, Başşar, rejimini devam ettirmeye yeterli bir alana hükmediyor. Seçimler de zaten oralarda yapıldı. Başkent Şam, ülkenin ana arteri Şam-Halep karayolunun önemli bir bölümü, üçüncü büyük şehir –yerle bir olmuş haline rağmen- Hums ve Lazkiye, Banyas ve Tartus‟tan oluşan Akdeniz kıyı şeridi, yani Suriye‟nin deniz üzerinden dünyaya açılma noktalarının tümü ve bunlara erişen yollar, Ürdün sınırının yanı başındaki Dürzi bölgesi. Halep‟in rejim tarafından geri alınması da giderek, güçlü bir ihtimal haline geliyor. Suriye‟deki iktidar, aslında bir 'azınlıklar koalisyonu.' Suriye‟de iktidarın mezhebi ve kitlesel zemini olarak 'Alevi-Dürzi-Hıristiyan ittifakı'ndan söz edilebilir. Arap Sünniler ve Kürtler dışında nüfusun yüzde 40‟ına yakın bir kesim. Rejim çevresinde kenetlenmiş, karşıdaki yüzde 60 ise parça parça. PYD nüfuzu altındaki üç Kürt kantonu Afrin, Kobani ve merkezi Kamışlı olan Cezire‟de Kürtler oy kullanmadı. Demokrasinin geçerli olduğu herhangi bir ülkede iktidar meşruiyeti için gerekli 'aritmetik çoğunluk'tan yoksun olmak, Başşar Esad rejimi için özel sorunu oluşturmuyor. Zira, Suriye, bugün 'mezhep' ve buna bağlı olarak coğrafi bölünmeyle yüz yüze. Ülke de jure parçalanmadığı ölçüde, siyasi egemenlik, Başşar‟ın elinde kaldıkça, seçim, Başşar‟a ek bir 13 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI iktidar güvencesi de sağlamış oluyor. Kaldı ki ülke çoğunluğunu oluşturan ve çeşitli bölgeleri ele geçirmiş bulunan Sünniler de 'temsiliyet' ve 'meşruiyet' sorunları yaşıyorlar. Sünni bölgelerin her birinde farklı bir İslami fraksiyon, ya Selefi veya el-Kaide türevlerinden biri duruma hâkim. Suriye‟nin 'iç savaş'ın uzaması anlamında 'Lübnanlaşması'nın yanı sıra kuzeyi ve doğusu bakımından 'Afganistanlaşması' görüntüsü, Türkiye‟yi de Sünni gruplar ile ilişkilerinde 'Pakistan-Taliban denklemi'ne benzer bir konuma kendiliğinden oturtuyor. Rejime Rusya ve İran desteği ise sapasağlam duruyor. Her ikisinin de temsil edildiği bir 'uluslararası gözlemciler heyeti' seçimleri izledi. Hatta, sonuç açıklamasını, İran parlamentosunun ulusal güvenlik komitesinin başkanı Alaeddin Burucerdi okudu. Yani, Suriye rejiminin dışdesteği dayanıklı görünüyor. Bu durumda, Suriye‟de, 'barış' da Başşar‟ın iktidardan düşmesi de yakın gelecekte görünmüyor. Mısır‟a da benzeri ölçülerle bakıldığında, Sisi‟nin siyasi ve kitlesel tabanı da –yüzde 96.1 soytarılığı bir yana- pek yabana atılır gibi değil. 2014‟teki Sisi, kitle desteği açısından, en az, 2012‟deki Mursi kadar güçlü. Uluslararası destek elde etmek peşinde. Arkasında zaten Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (Körfez) sıkı biçimde duruyor. Pazar günü yapılacak yemin törenine çok sayıda yabancı lider davet edildi. Kaç kişinin ve kimlerin katıldığını göreceğiz. Ama İran Pars Ajansı‟nın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‟nin katılacağını açıklamış olması çok ilginç. Eğer, Ruhani, katılırsa, Türkiye‟nin tüm Ortadoğu politikasının acilen tepeden tırnağa gözden geçirilmesi gerekecek. Mısır‟da gelinen noktayla ilgili olarak Tunuslu entelektüel Mustafa Tlili‟nin New York Times‟ta 'The Mirage of Political Islam' (Siyasi İslam‟ın Serabı) başlıklı yazısında, 'demokrasi açığı'ndan ötürü ABD‟yi eleştiriyor. Ama Sisi‟yi desteklediği için değil; Mursi‟ye ve Müslüman Kardeşler‟e zamanında gerekli eleştirilerde bulunmadığı için. New York Üniversitesi‟nde (NYU) öğretim üyesi Tlili‟nin, tam 5 yıl önce, 4 Haziran 2009‟da Obama‟nın o ünlü 'Kahire Konuşması'nın hazırlanışında rol aldığını öğreniyoruz. Obama‟nın konuşmasında çeşitli ilkeleri sıraladıktan sonra "Bu unsurlar olmadan, seçimler tek başına gerçek demokrasiyi sağlamaz" demiş olduğunu hatırlatıyor: "Ne yazık ki Obama‟nın demokrasi için sıraladığı „unsurlar‟ın her biri, görevde kaldığı kargaşayla geçen bir yıl içinde Mursi tarafından bir kenara itildi. Müslüman Kardeşler‟in 2012 anayasasının geçmesini zorladı. Kendisini yargının üzerine çıkaran, yargıyı kendisine bağlayan kararnameler yayımladı… Gazetecilere ve aktivistlere karşı kan davaları başlattı ve laik muhalefete siyasetten dışlanması gereken düşmanlar olarak davrandı…" 14 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Mısır ve Mursi isimlerinin yerine, iki ayrı sözcük yerleştirebilirsiniz. Yukarıdaki değerlendirme ona dayanak oluşturan gelişmeler çok tanıdık geliyor olabilir. Bu arada yine NYT‟de Şam‟da Başşar‟a oy vermiş olan 35 yaşındaki genç bir kadının söylediklerine yer verilmiş. Başşar‟ın 'İsrail ve Batı tarafından desteklenen aşırı İslamcılar'a karşı 'Suriye için büyük garanti olduğunu' söylüyor. Seçim sonuçlarından memnun ve geçerliliğine dair bir kuşkusu yok; "Suriye dışındaki bütün havlayan köpekler, sevincimizi ve mutluluğumuzu seyrediyorlar. En iyisi ve en güçlüsü Başşar‟dır" diyor. Bir tür Başşar‟ı iktidardan uzaklaştırmak isteyen 'paraleller' ile 'dış destekleri' ve de 'dış tezgâhlar'ı yerle bir eden 'millet iradesi' tanımı. Bu kafa yapısı, bu bakış açısı ve bu söylem de 'tanıdık' gelmeli. Ve… Türkiye‟nin, -siyaseten tam karşıda yer alıyor görüntüsüne rağmen- özünde Mısır ve Suriye‟ye giderek daha fazla benzemeye başlaması üzerinde durmalı. Türkiye ve ABD Suriye savaĢında iĢbirliğine baĢladı – Murat Yetkin – Radikal Gazetesi ABD Büyükelçisi Ricciardone 'Önemli güvenlik işbirliği içindeyiz' deyip, ayrıntı vermiyor ama işaretler Suriye'yi gösteriyor. ABD‟nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone önceki akşam Washington‟dan döndü ve ayağının tozuyla dün Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu‟nun kendisine verdiği „Veda Yemeği'nde önemli bir konuşma yaptı. Konuşmanın Türkiye ile ABD arasındaki ticaretin gelişeceğine dair bol iyimserlikle dolu bölümüne değinmek istemiyorum; onu eğer bir gün bir sonuç alınırsa yazarız. Ama şu an sürmekte olan ve henüz kamuoyunda bilinmeyen bir yönüne dair verdiği işaretler önemli. Büyükelçi, Türkiye ile ABD‟nin halihazırda yoğun işbirliği yaptığı alanları Suriye, Ukrayna, Irak, İran‟ın nükleer programı ve „Doğu Akdeniz‟de barış ve istikrar‟ çerçevesinde Kıbrıs‟ta siyasi çözüm ve İsrail‟le normalleşme olarak saydı. Asıl heyecanlı bölüm bu değil, sonrasında söyledikleri. Ricciardone bu alanlardaki işbirliğini diplomasi, emniyetin (özellikle Türkiye‟nin sınırlarının güvenliği) ile istihbarat ve güvenlik işbirliği diye sıraladı. Ve sonra dedi ki: İstihbarat alanında ayrıntıya giremiyoruz ama şunu söyleyebilirim ki, ulusal güvenlik alanında önemli bir işbirliği operasyonu devam etmektedir. 15 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Heyecanlı kısmı işte bu: Benim bu yazıyı yazdığım ve sizin bu yazıyı okuduğunuz sıralarda, Türkiye ile ABD arasında –henüz bize açıklanmayan bir tarihte- başlamış ve –henüz bize açıklanmayan şekilde- devam eden önemli bir 'ulusal güvenlik' işbirliği devam ediyor. Büyükelçi daha fazla bilgi vermiyor. Suriye artık 'herkesin sorunu' Ancak gerek ABD‟li gerekse Türk kaynaklarımla yaptığım temaslardan çıkardığım sonuç bu işbirliğinin evet Ukrayna ve Irak (ve Kürt) boyutlarında devam ettiği ama özellikle Suriye konusunda yoğunlaştığını gösteriyor. İsmini ve makamlarını açıklamama sözü verdiğim kaynaklarıma göre tablo az çok şöyle: 1- ABD Başkanı Barack Obama‟nın 28 Mayıs‟ta West Point Askeri Akademisi‟nde yaptığı konuşmada Suriye‟deki muhalif gruplara yardımı arttıracağı sözü vermesi, işbirliğini resmileştirdi. 2- Bunu Türkiye‟nin El Nusra‟yı „Terörist Örgütler‟ listesine alması izledi; bakanlar kurulunun 2 Haziran‟da Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki toplantısında alınan karar 3 Haziran‟da Resmi Gazete'de yayımlandı. 3- ABD ve önemli NATO ülkeleri El Nusra‟nın 2013‟te resmen El Kaide‟nin Suriye kolu olduğunun açıklanması ardından, Türkiye‟den bu örgütü terörist sayarak temasta bulunmaması konusunda telkinde bulunuyordu. Dolayısıyla bu gelişme Türkiye‟nin Suriye politikasının Batı‟yla bir uzlaşma yönünde değiştiğinin kabulü anlamına geliyor. 4- Bütün işaretler işbirliği operasyonunun muhtemelen 30 Mart yerel seçimlerinden önce başlamış olduğunu gösterse de Obama‟nın „muhaliflere yardım‟ açıklaması ve Erdoğan‟ın El Nusra‟yı resmen terörist sayması ardından hızlanacak. 5- Büyükelçinin 'ulusal güvenlik' işbirliği demesi boşuna değil, çünkü konu sadece Suriye‟deki iç savaş ve Suriye‟nin geleceğini değil, Türkiye ve ABD‟nin iç güvenliğini de ilgilendiriyor. 6- Son zamanlarda dünyadaki en geniş kapsamlı güvenlik/istihbarat işbirliği operasyonu olmaya aday bu operasyonun hedefinde Suriye‟deki „yabancı savaşçılar‟ bulunuyor. Yani özellikle Batı ülkelerinden (biraz Ürdün ama daha çok) Türkiye üzerinden Suriye‟ye geçip, savaşıp, sağ kalanları kendi ülkelerine dönüp El Kaide eylemleri örgütleme ihtimali olan mücahitler. 7- Ve dolayısıyla bu işbirliği operasyonu sadece Türkiye ve ABD arasında değil, pek çok NATO üyesini de kapsıyor. İngiltere‟den Fransa ve İspanya‟ya, Almanya‟dan Hollanda ve hatta Norveç‟e dek pek çok ülke, kendi pasaportlarıyla Suriye‟ye gidip dönenlerin kendileri 16 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI için 'ulusal güvenlik' sorunu olduğunu düşünüyor. Yani onlar da bu operasyon kapsamında işbirliği içinde. 8- Yani Suriye‟deki yabancı savaşçılara karşı işbirliği operasyonunun harekât üssü İstanbul olacak gibi görünüyor. Hani 31 Mayıs‟ta Radikal‟de “Batı Erdoğan‟a Kapıyı kapattı mı, emin misiniz” diye sormuş ve Erdoğan‟ın Gezi ve yolsuzluk iddialarıyla dışarıda yıpranan isminin Türkiye‟yi daha büyük çapta taleplere muhatap hale getireceği değerlendirmesini yapmıştık ya… İşte öyle olmaya başladı gibi. Bunun Türk iç siyaseti açısından iki temel sonucu olur: Birincisi, Suriye konusunda Türkiye‟nin Batı‟yla birlikte davranması gecikmiş ama olumlu bir gelişme. "El Kaide‟nin hedefi oluruz" diyenlere, "Şimdiye dek değil miydik" diye sorulabilir. Öte yandan, bu kadar stratejik konuda, Türkiye‟nin işbirliğinin zorunlu olması Erdoğan‟ın basın özgürlüğünden bağımsız yargıya, hukuk devletine kadar dışarıdan gelebilecek eleştirileri daha az ciddiye almasına yol açabilir. Suriye konusu üzerinde daha ayrıntılı duracağız. Sırada Ukrayna ve Irak var, unutmadım ama bugün yerimiz bu kadar. Suriye‟de baĢkanlık formülü: 7+7+7+7+7… - Ufuk UlutaĢ – AkĢam Gazetesi Mısır‟da Abdulfettah El-Sisi‟nin %97‟lik (!) oranla darbenin lideri seçilmesinden sonra gözler Baas rejiminin liderini teyit etmek için yapılan Suriye seçimlerine çevrildi. Hafız Esed‟in ölümünden sonra yaş yetmezliği sorunu yaşayan fakat devlet başkanı seçilme yaşının düşürülmesiyle birlikte koltuğa oturanBeĢĢar, 14 senedir Baas rejiminin lideri. 2000 senesinde Suriye Anayasası‟nın 83. maddesinde yapılan bir değişiklik, devlet başkanı seçilme yaşını 40‟tan 34‟e düşürmüştü. 1965 doğumlu BeĢĢar için “custom fit” hazırlanan bu değişiklikten sonra yapılan Temmuz 2010 seçimlerinde BeĢĢar tek aday olarak arz-ı endam etmiş ve El-Sisi‟yi kıskandıracak bir oy oranı (%99,7) ve katılımla (94,6) kendisi için hazırlanan ipi göğüslemişti. 2007‟de yapılan seçimlerde ise Beşşar kendi rekorunu kırıp oyunu %99,8‟e yükseltmiş ve seçmenlerin %95,v8‟ini sandık başında toplamıştı. Maalesef Ortadoğu cumhuriyetlerinde bu tarz seçim tiyatroları âdiyattan sayılır. Hocanın not defterini çalan öğrencinin kendi sınav notunu zayıftan 100‟e yükseltmesini andıran aptalca bir hırsı andırır seçim sonuçları. Çoğunluk ile yetinilmez, bütüne sahiplik iddiasında bulunulur. Veya bulunulmalıdır. Çünkü diktatoryal rejimlerin yüzde sıfır nokta ile başlayan muhalefete bile tahammülleri yoktur. Çünkü bu rejimlerin meşruiyetinin tartışılması için yüzde sıfır ile başlayan red oyları yeterdir. Bu sebepten Beşşar‟ı çoğu Suriyeli değil, tüm Suriyeliler istemelidir. Benzer bir seçim tiyatrosu iç çatışmaların devam ettiği Suriye‟de tekrar sahneye koyuldu. Fakat bu seçim daha öncekilerden biraz farklı. Bu sefer Beşşar‟la birlikte yarışır gibi yapan iki aday daha var:Hasan Abdullah El-Nuri ve Mahir Abdulhafız Heccar. Yani Beşşar sadece 17 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI cumhurbaşkanlığını (siyasi veya biyolojik ömrü yeterse) 7 sene daha uzatmakla kalmayıp, iki kişiyi de mağlup etme zevkini ilk defa yaşayacak. Aslında başka figüranlar da ruhları ve kanlarıyla Beşşar‟ı savunmak için cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlardı; fakat Anayasa Mahkemesi engeline takıldılar. Anayasa Mahkemesi demişken başkanlık için son 10 senedir aralıksız Suriye‟de yaşama şartının getirilmesi, tüm kuralları Baas rejimi tarafından belirlenen bir oyunda bile rejimin gösterdiği patolojik bir güvensizlik halinin belirtisiydi. Seçimin bir diğer farkı ise sandıkların sadece rejimin kontrol ettiği bölgelerde kurulabilmesiydi. Yani sandık üzerinden gidersek seçimler, Beşşar‟ın Suriye‟nin bir bölümünün başkanı olmaya razı olabileceğinin işaretlerini vermekte. Yurtdışına legal yollarla çıkmamış olan Suriyelilere oy hakkının verilmemesi de yine Beşşar‟ın Suriye vatandaşlarının bir kısmının başkanı olmaya razı olduğunun işaretidir. Tabii yurtdışına illegal yollarla çıkmış olanlara oy verdirilmemesi, rejimin patolojik güvensizlik halinin bir başka belirtisidir. Bu sefer inandırıcılığını artırma açısından %89‟luk bir oy ve %73‟lük bir katılımla iktifa etmiş görünüyor Baas rejimi. Aslında sandığa sadece Baas silahları gölgesindeki şehirlerde gidildiğini hesaba kattığımızda %89 gerçekçi bir oran gibi duruyor, fakat katılım Mısır‟lı darbecilerin 30 milyon imza masallarını andırıyor. Beşşar, bu kısmî seçimlerden Suriye‟yi teşmil edecek sonuçlar çıkarma peşinde. Suriye‟nin bir kısmında yapılan seçimlerin, kendisine hem ülkenin hepsini yönetme meşruiyetini verdiğini hem de muhalefetin başını ezmeye devam etmesi konusunda yeşil ışık yaktığını iddia edecek. Muhtemelen Suriye rejiminin dostları (İran ve Rusya) bu seçim tiyatrosunu, uluslararası mecrada Baas katliamlarına destek için dayanak olarak kullanacak. Bu tablo karşısında Suriye rejiminin dostlarının sürklase ettiği Suriye halkının dostları grubunun Baas rejiminin “meĢruiyet” beklentilerini boşa çıkarması gerekmekte. USIP‟nin Suriye uzmanıSteven Heydemann‟ın Foreign Policy dergisinde yazdığı “Assad‟s Hollow Mandate” yazısında da belirttiği gibi egemenlik simgesi kurumlar (büyükelçilikler gibi) bir an önce muhalefete devredilmeli ve Baas rejiminin uluslararası meşruiyet zemini tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Buna ek olarak muhalefetin siyasi kurumu olan Ulusal Koalisyon‟un Suriye içerisinde örgütlenmesi ve hizmet vermesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. AVRUPA GÜNDEMĠ Paris'te diplomasi trafiği Dünya Bülteni Fransa'nın başkenti Paris'te, Normandiya Çıkarması'nın 70. yıl dönümü etkinlikleri dolayısıyla yoğun diplomasi trafiği yaşandı. Paris'te bir restoranda bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve ABD Başkanı Barack Obama, ABD'nin, Fransız bankası BNP Paribas‟ya ceza kesmesi ve Fransa'nın Rusya'ya savaş gemisi satışı hakkında görüştü. Hollande ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le buluşarak, iki ülke arasındaki savunma işbirliğini ve Ukrayna krizini ele aldı. İngiltere Başbakanı David Cameron da Putin'le bir araya geldi. Cameron, Putin'e Ukrayna'da tansiyonu düşürecek diplomatik çözüm önerisi sundu. 18 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'la Ukrayna'daki gelişmeleri ele aldı. Kerry, Lavrov'la Ukrayna meselesini konuşuyor olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, Rus mevkidaşının da kendisiyle aynı duyguları paylaştığına emin olduğunu ifade etti. Sisi'ye bir destek de AB'den Dünya Bülteni Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, AB‟nin yeni Mısır yetkilileriyle yakın çalışmak istediğini belirtti. Ashton, yazılı açıklamasında, AB‟nin Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi‟yi kutladığını kaydederek, yeni cumhurbaşkanının ülkenin karşı karşıya olduğu ciddi zorlukların üstesinden geleceğine güvendiğini ifade etti. Mısır‟da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasal yol haritasının demokrasiye geçişe doğru uygulanmasında önemli bir adım olduğunu bildiren Ashton, AB‟nin yeni Mısır yetkilileriyle yakın çalışmak istediğini belirtti. AB Seçim Gözlem Misyonu‟nun ilk açıklaması doğrultusunda seçimlerin barışçıl ve düzenli şekilde yapıldığının not edildiğini kaydeden Ashton, örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğü alanında endişeler bulunduğunu ifade etti. Ashton, derin ve sürdürülebilir bir demokrasinin ancak tüm vatandaşları ve onların temel haklarını koruyan demokratik, şeffaf ve hesap verebilir kurumların oluşturulmasıyla başarıya ulaşacağını bildirdi. AB‟nin, barışçıl sivil toplum üyelerinin, siyasi muhalefetin ve aktivistlerin devam eden tutukluluk hallerinden derin endişe duyduğunu belirten Ashton, Mısır makamlarına, siyasi muhaliflere yönelik çok sayıdaki idam cezası kararını gözden geçirme çağrısı yaptı. Ashton, AB‟nin Mısır‟a destek olmaya hazır olduğunu da kaydetti. AB'den Ġsrail'e yerleĢim birimi tepkisi Dünya Bülteni Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, İsrail‟in Batı Şeria ve Doğu Kudüs‟te 1466 konutluk yeni yerleşim birimi inşa edilmesi için aldığı ihale kararından “derin hayal kırıklığı” duyduklarını belirterek, “Bu adım barış çabalarına yardımcı olmuyor” ifadesini kullandı. Ashton, yaptığı yazılı açıklamada, AB ve üye ülkelerin tüm taraflara tekrar barış çabalarına ve iki devletli çözümün yaşayabilirliğine daha fazla zarar verecek yerleşim birimlerinin sürekli genişletilmesi gibi tek taraflı eylemlerden kaçınma ve azami düzeyde itidal çağrısında bulunduğunu belirtti. 19 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AB‟nin durumu izleme ve ona göre hareket etme taahhüdünde bulunduğunu aktaran Ashton, “Şimdi ihtiyaç duyulan, müzakerelerin devamına yardımcı olacak bir ortam yaratmak amacıyla yapıcı bir angajman” değerlendirmesinde bulundu. Ashton, İsrailli yetkililere bu karardan vazgeçmeleri ve görüşmelerinin erken başlamasına yönlendirmeleri çağrısı yaptı. tüm enerjilerini barış Ukraynalı mülteciler hükümetten yardım istiyor Euronews Ukrayna‟nın doğusunda yaşanan şiddet olayları nedeniyle binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Başkent Kiev‟de parlamento binası önünde toplanan bir grup Ukraynalı mülteci protesto gösterisi düzenledi. Kırım‟dan ve ülkenin doğusundaki birçok bölgeden Kiev‟e akın eden mülteciler hükümetten yardım talebinde bulundu: “Eşim dün doğum yaptı. Hükümetten, Kırım ve Donetsk‟ten gelen mültecilerin problemleriyle ilgilenmesini talep ediyoruz. Ülkenin doğusundaki Luhansk ve Donetsk‟ten gelen çok sayıda mülteci var. Hükümet yardımda bulunmuyor, sadece gönüllüler ve sivil toplum örgütleri yardım ediyor.” Ukraynalı mültecilerin bir kısmı ise Rusya‟ya sığındı. Otobüslerle Rusya‟ya geçen mülteciler arkalarında bıraktıkları aileleri için endişeli: “Oğlum, eşim ve ailem orada kaldı. Elbette onlar için endişeleniyorum.” Kiev yönetimi Ukrayna‟dan mülteci akını yaşanmadığını savunuyor. Rusya Başbakanı Dmitriy Medvedev ise Ukrayna‟nın doğusundaki olaylardan kaçarak Moskova‟dan sığınma talep edenlerin sayısının 4 bine ulaştığını ifade etti. Almanya ve Avrupa'nın geleceği – HaĢmet Babaoğlu – Sabah Gazetesi Almanya demek... Büyük toplumsal travmalar ve bu travmaların açtığı derin yaraları iyileştirmek için yıllar boyu çabalamak demek. İkinci Dünya Savaşı sonrasının Almanya'sına bakalım... Bir yanda Avrupa'yı "AmerikanlaĢtırma" misyonuna zincirlenmiş Batı Almanya, öte yanda acıyı hissetmemek için "taĢ kesilmiĢ" Doğu Almanya. Suçluluk duygusunu telafi edeceğine inanılan ağır endüstriyel hamle. Ve hem siyasal, hem de kültürel bir temsil eksikliği, bir tür "köksüzleĢtirilme"sancısı. Amerika'ya bakıldığında "White House", Rusya'ya bakıldığında "Kremlin", Britanya'ya bakıldığında "Buckingham Palace", Fransa'ya bakıldığında "Arc de Triomphe"un görüldüğü yerde Almanya'nın artık bir duvarı vardı: Berlin Duvarı. Yani ayrılık ve engel! Sonra Soğuk Savaş bitti, Duvar yıkıldı, Almanya birleşti. Avrupa büyüdü. Doğu'ya ve Balkanlar'a doğru... 20 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI İşte o noktada sanırım herkes Almanya'nın 1946 sonrası açılan yaralarını tedavi etmek için yaptığı hesapları ve planları ya fark etmedi ya da görmezden geldi. Bugün geldiğimiz aşama ise apaçık: Almanya'nın hem AB üzerindeki otoritesi hem de artık bir "küresel aktör" oluşunun ardından patlak veren Ukrayna krizi... Ve tabii Avrupa deyince yavaş yavaş akla Almanya'nın gelmeye başlaması da önemli. Hiç merak etmeyin aynı dinamik yeni "baĢlangıç noktaları" ve yeni krizlerüretmeye devam edecek. *** Biliyorum, popüler gazete okuru bu konulara pek ilgi duymaz. Yine de bu meseleleri tartışmaya açmaktan kaçınmamalıyız. Çünkü dünya hızla yeni bir Ģekil alıyor ve bu durum Türkiye'nin geleceğini derinden ilgilendiriyor. Şu Avrupa Parlamentosu sonrası ortaya çıkan "AĢırı sağ yükseliyor" tartışması mesela... İçinde başka ipuçlarını da taşımıyor mu? Seçimden yüksek oyla sürpriz yaparak çıkan yeni partilerin hepsi sağcı değil. Hatta bazıları radikal sol oluşumlar. Ancak hepsinin ortak noktası "Birlik"ten duydukları kuşku. Irkçılık, İslamofobi, göçmen karşıtlığı elbette çok önemli fakat şimdi durup dürüstçe sormalıyız... Madalyonun öteki yüzünde ne var? Ben söyleyeyim: Milli olanı yok sayan bir birleĢme vizyonunun iflasın eşiğinde olduğu gerçeği! Tam bu noktada Almanya'nın belirleyiciliği artacak. Neden? Çünkü Almanya hem güçlü bir devlet olarak Avrupa'yı elinde tutmak istiyor hem de güçlü bir millet olarak kendini yeniden inşaya hazırlanıyor. Bu hayati önemde bir gelişme! Yazımı burada keseceğim ama Avrupa üzerine konuşacak daha çok şey var; tekrar döneceğim. AMERİKA GÜNDEMİ Haiti‟de halk erken seçim istiyor Euronews Haiti‟de hükümet karşıtı gösteriler bitmek bilmiyor. Ellerinde hükümete uyarı anlamına gelen kırmızı kartlarla başkent Port-Au-Prince‟de toplanan göstericiler, bir an önce erken seçim yapılmasını ve Devlet Başkanı Michel Martelly‟nin istifa etmesini talep etti. Gösterilerde zaman zaman polis ile protestocular arasında sıcak anlar yaşandı. Onlarca kişi gözaltına alınırken, birçok kişi ise biber gazından etkilendi. Halk, Martelly‟i yolsuzluk ve 21 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI 2010 depremi sonrası ülkeye gönderilen dış yardımları çalmakla suçluyor. Eski bir pop yıldızı olan Martelly, 2011 yılında devlet başkanlığı görevine gelmişti. Haitililerin büyük bölümü, Martelly hükümetinin 2010 yılındaki büyük depremden sonra yaşamlarını iyileştireceğini umuyordu. Fakat bekledikleri gibi olmadı. Dünyanın en fakir ülkelerinden olan Haiti‟de hiçbir değişmedi. Depremden sonra iyice yoksullaşan halk, yaşam mücadelesi veriyor. „Kanadalı Rambo‟ yakalandı Euronews Kanada‟nın New Brunswick eyaletine bağlı Moncton kentinde çarşamba günü düzenlenen operasyon sırasında çıkan çatışmada 3 polisi öldürüp, 2 polisi yaraladıktan sonra kaçan şüpheli yakalandı. 300 kadar Kanada Kraliyet Atlı Polisinin 24 yaşındaki Justin Bourque‟yi bulmak için karadan ve havadan yürüttüğü arama çalışmaları sonuç verdi. Görgü tanıklarının “Üzerindeki kamuflaj giysisi ve elindeki ok ile Rambo gibiydi” sözleriyle tanımladığı saldırgan yakalandı. Çarşamba akşam saatlerinde yaşanan olay sebebiyle 70 bin nüfuslu şehirde ertesi gün okullar ve resmi daireler tatil edilmişti. Bu sırada G7 Zirvesi için Brüksel‟de bulunan Kanada Başbakanı Stephen Joseph Harper, kameraların karşısına geçerek yaşamını yitiren polislerin ailelerine başsağlığı diledi. AFRĠKA GÜNDEMĠ Nijerya‟da 45 ölü Al Jazeera Maiduguri'de yaşayan görgü tanıklarına göre köye gelen geçici vaiz kılığındaki kişiler, vaaz vereceklerini söyleyerek halkı meydanda topladı. Bu sırada orduya ait gibi boyanmış araçlarla gelen üniforma giymiş kişiler kalabalığa ateş açtı. Saldırıda en az 45 kişi hayatını kaybetti. Olayı doğrulayan ve bölgeye asker sevk edildiğini bildiren bir ordu yetkilisiyse ölü ve yaralı sayısına ilişkin kesin bilgi vermekten kaçındı. AFP‟nin haberine göre Borno eyaletinin Gwoza ilçesine bağlı Goshe, Attagara, Agapalwa ve Aganjara köylerine de saldırılar düzenlendi. Ölü sayısının 300‟ü aşabileceği belirtiliyor. Ancak bu köylere saldırılar henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı. Saldırganların bölgede etkin olan Boko Haram örgütünün militanları olduğu sanılıyor. 22 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Boko Haram örgütü 2002'de kurulan Boko Haram örgütü, anlamı "Yabancı dilde eğitim günahtır" demek olan silahlı bir grup. Afrika'nın en büyük petrol üreticisi Nijerya‟nın bir İslam devleti olması için mücadele ediyor. Özellikle Nijerya'nın kuzeydoğusunda aktif olan örgüt, 2009'dan bu yana düzenlediği saldırılarla binlerce insanın ölümüne neden oldu. ABD 2013 yılında Boko Haramı „terör örgütü‟ olarak ilan etti. Tunus'ta orman yangını AA Tunus'un kuzeyindeki Ariana ilinde bulunan en-Nahli dağında piknik alanında yangın çıktı. Çıkan yangını söndürme çalışmaları sürüyor. Tunus İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Nahli piknik alanında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktığı, sivil savunma ekiplerinin ulusal ordunun yardımıyla yangını söndürme çalışmalarına devam ettiği belirtildi. Sivil Savunma Sözcüsü Munci el-Kadi de kısa süre sonra yangının kontrol altına alınabileceğini bildirdi. Orman içindeki Nahli piknik alanı, 1997 yılında başkent Tunus'un komşu ili Ariana'da bulunan Nahli dağında 210 hektarlık alanda oluşturulmuştu. Cezayir'in Türkiye için önemi – Ġsmail Tuman Telci – Al Jazeera Cezayir'deki son cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi, seçim kampanyası esnasında pek fazla halkın karşısına çıkmasa da sandığın galibi olarak 15 yıllık iktidarının üzerine bir dönem daha göreve gelmeyi başaran Abdülaziz Buteflika oldu. Cumhurbaşkanının sağlık sorunlarına rağmen Cezayir, gittikçe daha istikrarsız hale gelen bölgede nispeten istikrarını korumayı başarıyor. Haliyle, Türkiye'nin bu ülke ile daha yakın ilişkiler kurmak istemesi sürpriz olmasa gerek. Tarihi bağlar ve son dönemdeki ekonomik işbirliği, Cezayir'i Türkiye açısından Afrika ile yeniden güçlü ilişkiler kurmaya yardımcı olabilecek, önemli bir ortak haline getiriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2013 yılında beraberinde 200 iş adamı ile Cezayir, Fas ve Tunus'u kapsayan, ekonomik ve siyasi işbirliğini ilerletme amaçlı bir bölge gezisine çıktı. Ziyareti sırasında Cezayir ile Türkiye arasındaki vize şartını kaldırmak istediğini dile getiren Erdoğan, Cezayir parlamentosunda bir konuşma da yaptı. Erdoğan'ın ziyareti, Türkiye'nin müttefiklerini çeşitlendirme niyetinin önemli bir göstergesiydi. Son dönemde bir dönüşüm sürecinden geçen Arap dünyasındaki değişen güç 23 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI dengesi, Türkiye'deki politika belirleyicileri de bölgede yeni müttefik arayışına itti. Cezayir, istikrarsız bir bölgede pekâlâ yakın ve istikrarlı bir müttefik görevi görebilirdi. Artan ekonomik iliĢkiler Cezayir, Türkiye'nin önde gelen ticari ortaklarından biri. Ankara'nın listesinde ticaret hacmi bakımından 32. sırada yer alıyor. Diğer taraftan, Türkiye de Cezayir'in en büyük on dış ticaret ortağı arasında. İki ülke arasındaki toplam ticaret, bavul ticaretini saymazsak, neredeyse 5 milyar doları bulmuş durumda. Geçen yılın istatistiklerine göre, Türkiye'nin Cezayir'e yaptığı ihracat artarken, bu ülkeden ithalatında düşüş söz konusu. Bu avantajı dikkatli bir şekilde göz önünde bulunduran Türk iş adamları, ülkedeki Türk yatırımlarının payını artırmaya çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen çelik üreticilerin Tosyalı Holding, 2013 yılında 750 milyon dolarlık yatırımla Vehran kentinde bir demir çelik fabrikası kurdu. Fabrika, sektöründe ülkenin en büyük tesisi konumunda. Cezayir'in nispeten siyasi istikrar içinde olması sebebiyle, buradaki pazarlar, Türk şirketlerine özellikle daha cazip geliyor; Cezayir'de değeri 6 milyar doları aşan anlaşmalar ve projeler yapılıyor. Türk şirketleri, sosyal konut, hastane, baraj, karayolu, tünel ve liman inşaatı gibi pek çok farklı projeye imza atıyor. Her iki ülke hükümetinin de teşvikiyle yatırım projelerinin sayısı artıyor. Cezayir hükümetinin ülkeye daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekme planları, Türk şirketleri için yeni fırsat kapıları açabilir. Ülkede özelleştirilecek çok sayıda kamu şirketi mevcut. Hükümet ayrıca ciddi bir altyapı yatırımı yapmayı da planlıyor ki, bir habere göre toplam 150 milyar dolarlık yeni projeler geliyor. Cezayir'i Türkiye için önemli kılan bir diğer etken de ülkedeki doğal kaynaklar. Dünyanın dokuzuncu büyük doğal gaz üreticisi konumunda ve onuncu büyük görünür rezervine sahip olan Cezayir, görünür petrol rezervleri bakımından ise dünyada 16. sırada yer alıyor. Türkiye'nin, kendisi için Rusya (yüzde 58) ve İran'dan (yüzde 18) sonra en büyük üçüncü doğal gaz tedarikçisi olan Cezayir'den (yüzde 9) gaz akışını güvenceye alma planları yaptığı açık. Hatta Ankara 2013'te Cezayir ile olan doğal gaz anlaşmasını 10 sene daha uzattı. Siyasi iĢbirliği ve demokratikleĢme Cezayir, yatırım potansiyelinin yanında, Türkiye'nin bölgeye ilişkin dış politikası açısından da önemli rol oynayabilir. Suriye'deki iç savaş, Mısır ile kötüleşen ilişkiler, Libya'daki belirsizlik ve bazı Körfez ülkeleri arasındaki görüş ayrılıkları, Türkiye'nin Arap dünyasındaki dış politikasını kırılgan bir konuma sokuyor. Bu muğlak durum yüzünden, Ankara, bölgede süregelen çalkantıya dayanabilecek, daha sağlam ittifaklar peşinde. Cezayir'in istikrarlı ortamı ve samimi tutumu, diplomatik açıdan uzun vadeli stratejik bir işbirliğine zemin hazırlayabilir. Türkiye ile Cezayir arasındaki ortak Osmanlı geçmişi, Ankara'ya bu sempati toplama hamlesinde kolaylık sağlayan bir unsur. 1514-1830 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde kalan Cezayirliler, o dönemde sahip oldukları imtiyazlar ve özerklik sayesinde bölgenin en önemli siyasi ve ekonomik aktörlerinden biri haline geldi. Cezayirliler, çağdaş Cezayir devletinin kurulmasında Osmanlı döneminin büyük fayda sağladığı inancında. 24 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Cezayir halkı, 1962 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazandığından beri Osmanlı geçmişini yeniden keşfediyor. Son dönemde Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya yönelik dış politika girişimleri, Cezayir'deki yatırımları, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) projeleri ve televizyon dizileri gibi vasıtalarla uyguladığı yumuşak güç, Cezayirlilerin Türkiye algısını olumlu yönde etkiledi. Türkiye artık Cezayirli turistler için en popüler yerlerden biri. Öyle ki, 2011-2013 yılları arasında Türkiye'yi ziyaret eden Cezayirli turist sayısı neredeyse yüzde 50 arttı. Cezayir, Türkiye ile daha yakın ilişki içinde olarak, Ankara'nın son dönemde ekonomik ve siyasi reform anlamında kazandığı tecrübeden de yararlanabilir. Cezayir'i dikkatli gözle inceleyen her Türk ziyaretçi, ülkenin Türkiye'nin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başındaki haline ne kadar çok benzediğini fark edecektir. O yıllarda dönemin başbakanı (ve daha sonra cumhurbaşkanı olan) Turgut Özal, Türk ekonomisinde bir açılım başlatmış ve bu süreç, Ankara'nın mali yapısını başarılı biçimde modernize ederek küresel ekonomi piyasasına entegre olmasını sağlamıştı. Özal'ın attığı adımların, siyaset sahnesinin demokratikleşmesine de katkısı oldu. Türk modeli, gerçekten de Cezayirli politika belirleyicilerin işine yarabilir. Türkiye, Müslüman bir çevre içinde demokratikleşme konusundaki deneyimini paylaşarak, Cezayir ile ilişkilerini daha da güçlendirip, sürekli değişen, istikrarsız bir bölgede güvenilir bir ortaklık kurabilir. ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ Orta Asya'da iĢbirliği için yeni adım Al Jazeera Türk Konseyi'nin dördüncü zirvesi Bodrum'da başladı. Çarşamba günü yapılan dışişleri bakanları toplantısının ardından zirvede bir araya gelen cumhurbaşkanları Ukrayna, Afganistan ve güvenlik tehdidi konularını görüşüyor. Türk diasporasının güçlendirilmesi de gündem maddelerinden biri. Zirveye konsey üyeleri Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ve Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev katıldı. Zirvede ilk kez konuk ülke Türkmenistan'ın cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhamedov da bulundu. Cumhurbaşkanlarının aile fotoğrafı çekilmesinin ardından başlayan toplantıda Abdullah Gül açılış konuşması yaptı, bölgedeki risklere yönelik işbirliği yapılacağını söyledi: "Paylaştığımız ortak coğrafyada imkânlardan istifade etmek ve karşı karşıya olduğumuz risklerle mücadele etmek için buna ihtiyacımız var." 25 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Türk diasporası güçlendirilecek Cumhurbaşkanlarının toplantısının ardından ortak bildiri imzalandı ve ikili görüşmelere geçildi. Bildiriye göre turizm, ekonomi, kültür ve edebiyat alanlarında işbirliği sürdürülecek. Türk diasporasının güçlendirilmesi için Berlin, Paris ve Washington'da bölgesel merkezler kurulması, Modern İpek Yolu'nun canlandırılması, ortak tarih kitabı, ortak yatırım fonu oluşturulması, ortak televizyon yayını ve gümrüklerde kolay geçiş gibi projelerin devamı için anlaşmaya varıldı. İkili görüşmelerde, bölgesel gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunulacak. Afganistan'dan NATO askerlerinin çekilmesinin ardından, her ülkenin kendi iç politikasında aldığı güvenlik önlemleri gözden geçirilecek. Konsey ülkelerinin Ukrayna krizi için aldığı ortak bir tutum yok. "Ağabey algısı artık kalmadı" Cumhurbaşkanlarının toplantısının ardından basın toplantısını düzenleyen Genel Sekreter Halil Akıncı, konseyin ana prensibinin ülkelerin eşitliği olduğunu söyledi: "En kalabalık ülke Türkiye, nüfusu en az olan ülke Kırgızistan. Ama Kırgızistan bir kararın alınmasını istemezse alınmaz. Herkes daha deneyimli olduğu konularda deneyimlerini paylaşıyor. 90'lardaki 'Yeni bir ağabey mi geldi?' algısı artık tamamen bitti, söz konusu bile olamaz." Akıncı, Eylül 2014 itibariyle görevini Azeri Ramil Hasanov'a devredeceğini açıkladı. Ramil Hasanov ismi devlet başkanları toplantısında atılan imzalarla tayin edildi. Bir sonraki zirvenin konusu, Kazak Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in önerisiyle enformasyon ve medya olacak. Zirve 2015 yılında Kazakistan'da yapılacak. Türk dili konuĢan ülkeler iĢbirliği konseyi 4. Zirvesi APA APA‟nın Türk basınına atfen verdiği haberine göre Zirveye Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ve adı geçen ülkelerin dışişleri ile kültür ve turizm bakanları katıldı. Zirve oturumunun açılışını yapan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin kurulmasının zaruretten doğduğunu belirterek şöyle konuştu: “Aramızdaki ilişkiler bu kadar güçlü iken iş birliğimizi ikili düzeyde tutamazdık. 2009 yılından itibaren yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Zirvesi, Türk halkları arasında birlik ve beraberliğin simgesi hâline geldi. Amacımız, diğer bölgesel iş birliği mekanizmalarını destekleyecek bölgesel bir ortaklık kurmaktır.” 26 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Toplantıda halklara faydalı olabilecek bütün konuları ele alacaklarını kaydeden Gül, bu yıl yapılan Zirvenin konusunun turizm olduğuna dikkati çekti. 27