Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ

Transkript

Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġçindekiler
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 2
Ala: Analar aynı dilden ağlıyor .............................................................................................. 2
Üçüncü havalimanının temeli yarın atılacak .......................................................................... 2
Türkiye‟ye sermaye akışı hızlanabilir .................................................................................... 3
Erdoğan Hayallerini Gerçekleştiriyor ..................................................................................... 3
İran'dan Türkiye'ye üst düzey ziyaret ..................................................................................... 4
ORTADOĞU GÜNDEMĠ........................................................................................................ 5
Suriye'deki açlık BM gündeminde ......................................................................................... 5
22 ülkeden Ürdün'de ortak tatbikat ......................................................................................... 6
Libya İstihbarat Başkanı istifa etti .......................................................................................... 6
Hükümet tamam sıra sandıkta ................................................................................................ 7
Bölgesel statüko sürüm güncelliyor – Serdar Ataş – Al Jazeera ............................................ 8
Esad‟la nereye kadar? – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi ................................................... 10
Suriye‟de seçim olmuş – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi .................................................... 11
Başşar ile Sisi ve – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi ........................................................ 12
Türkiye ve ABD Suriye savaşında işbirliğine başladı – Murat Yetkin – Radikal Gazetesi . 15
Suriye‟de başkanlık formülü: 7+7+7+7+7… - Ufuk Ulutaş – Akşam Gazetesi .................. 17
AVRUPA GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 18
Paris'te diplomasi trafiği ....................................................................................................... 18
Sisi'ye bir destek de AB'den ................................................................................................. 19
AB'den İsrail'e yerleşim birimi tepkisi ................................................................................. 19
Ukraynalı mülteciler hükümetten yardım istiyor .................................................................. 20
Almanya ve Avrupa'nın geleceği – Haşmet Babaoğlu – Sabah Gazetesi............................. 20
AMERİKA GÜNDEMİ ........................................................................................................ 21
Haiti‟de halk erken seçim istiyor .......................................................................................... 21
„Kanadalı Rambo‟ yakalandı ................................................................................................ 22
AFRĠKA GÜNDEMĠ ............................................................................................................. 22
Nijerya‟da 45 ölü .................................................................................................................. 22
Tunus'ta orman yangını ........................................................................................................ 23
Cezayir'in Türkiye için önemi – İsmail Tuman Telci – Al Jazeera ...................................... 23
ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ .............................................................................................. 25
Orta Asya'da işbirliği için yeni adım .................................................................................... 25
Türk dili konuşan ülkeler işbirliği konseyi 4. Zirvesi .......................................................... 26
1
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
Ala: Analar aynı dilden ağlıyor
AA
İçişleri Bakanı Efkan Ala, AK Parti Genel Merkezi AR- GE Başkanlığı'nca bir otelde
düzenlenen "Yeni Türkiye'nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı"nın açılışında yaptığı
konuşmada, çözüm sürecinin önemine değindi.
Sistemi dönüştürürken toplumu devreye soktuklarına işaret eden Ala, şunları söyledi:
"Türkiye'nin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında, akil adamlar programı uygulanınca
farkına vardık ki vicdanlar aynı dilden konuşuyor. Sonra meseleyi ileriye götürünce, biraz
daha geliştirince anneler devreye girdi. O zaman da gördük ki, analar aynı dilden ağlıyor
arkadaşlar. Biz önemli bir şeyi keşfediyoruz. Burada da bize düşen pozitif bir dil kullanmak
ve bu meselenin, Diyarbakır'daki arkadaşlarımıza düşen ve sabote edilmesine izin
vermemek."
Yollarına devam ederek Türkiye'yi gelişmiş demokrasiyi inşa eden, bu meselelerini çözüp
arkasında bırakmış olan, hak ettiği yere birlikte getirdikleri bir ülke olarak tasavvur etmeleri
gerektiğini belirten Ala, önlerine böyle bakmaları gerektiğini bildirdi.
Ala, herşeyin olabileceğini, uluslararası hesaplar, değişik çözüm çabaları, değişik aktörlerin
devreye girebileceğini ama görevlerini yaptıkları sürece bunların hiçbir kıymeti ve öneminin
olmadığını vurguladı.
Üçüncü havalimanının temeli yarın atılacak
AA
İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanının
Erdoğan'ın katılacağı törenle yarın atılacak.
temeli,
Başbakan
Recep
Tayyip
İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanı ihalesinde 25 yıllık kira bedeli için en yüksek teklifi,
22 milyar 152 milyon avro artı KDV ile Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon Ortak Girişim
Grubu vermişti.
Yap-İşlet-Devret modeliyle ihalesi gerçekleştirilen üçüncü havalimanı tamamlandığında yıllık
150 milyon yolcu kapasitesine sahip olacak. İnşaatında kullanılacak demir çelik miktarının
350 bin tona, alüminyum malzemenin 10 bin tona, camın ise 415 bin metrekareye ulaşması
beklenen proje, 4 etapta tamamlanacak.
Yapım maliyetinin 10 milyar 247 milyon avro olması öngörülen havalimanının 2018 sonunda
tamamlanması hedefleniyor.
2
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Türkiye‟ye sermaye akıĢı hızlanabilir
AA
Avrupa Merkez Bankası‟nın (ECB) politika faizini indirme kararı almasının ardından Londra
merkezli çalışan ekonomistler, önümüzdeki dönemde Türkiye‟ye olan sermaye akışının
hızlanabileceği görüşünde birleşti.
ECB'nin faiz indirimi kararını AA muhabirine değerlendiren Capital Economics‟in
Gelişmekte Olan Ekonomiler Başekonomisti William Jackson, faiz indirim kararının
beklendiğini, bu nedenle piyasalara olan etkisinin sınırlı olacağını anlattı.
"Asıl soru ECB'nin bundan sonra ne adım atacak?" diyen Jackson, bir şekilde parasal
genişleme formu oluşturulursa bu gelişmenin Türkiye‟ye olan sermaye akımını
artırabileceğini kaydetti.
William Jackson, Türkiye‟ye sermaye akışının yaşanması halinde özellikle cari açığa ilişkin
bazı kırılganlıkların üzerindeki baskının ise artabileceği uyarısında bulundu.
"Türkiye için olumlu"
Toronto Dominon Securities Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Christian Maggio da
ECB'nin bundan sonraki adımlarının dün açıklanan kararlarla uyumlu olması halinde, sürecin
Türkiye için olumlu olacağını aktardı.
Standard Bank Gelişen Piyasalar Analisti Timothy Ash de ECB'nin faiz kararını olumlu bir
adım olarak niteleyerek, “Faiz indiriminin gelişmekte olan ekonomiler üzerinde pozitif bir
etkisi olacaktır” dedi.
Erdoğan Hayallerini GerçekleĢtiriyor
DPA
Daha hızlı daha yüksek daha büyük… Türkiye Cumhuriyeti 100'üncü kuruluş yıl dönümü
olan 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyor. Bu amaca
ulaşmak için Başbakan Erdoğan İstanbul'da dev altyapı projelerini başlatıyor. Projelerin en
heyecan verici olanı milyonluk metropolün kuzeyine yapılması planlanan havalimanı. Bu
havalimanının dünyanın en büyük havalimanlarından biri olması planlanıyor. Berlin hâlen
yeni bir havalimanının hayalini kurarken İstanbul'da somut adımlar atılıyor. Erdoğan, tıpkı
diğer mega projelerinde olduğu gibi, bu projeyi de kendi meselesi olarak görüyor. Erdoğan
elbette cumartesi günkü temel atma törenine bekleniyor.
Bu havalimanında yılda 150 milyon yolcunun ağırlanması bekleniyor. Karşılaştıracak olursak
Almanya'daki Frankfurt havalimanında geçen yıl 58 milyon yolcu ağırlandı. Hükûmete yakın
basın kuruluşlarında, yapılması planlanan havalimanının dünyanın en büyük havalimanı
olacağına ilişkin haberler yayımlandı. Çıkan haberlere göre havalimanı 2018 yılının sonunda
tamamlanacak.
3
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
İstanbul'daki yeni havalimanının inşası ve işletmesi ile ilgili geçen yılki ihaleyi 22 milyar
avrodan daha yüksek bir teklif sunan Türk firmalarından oluşan bir konsorsiyum kazandı.
Havalimanının Türkiye'nin en büyük uçak şirketi olan Türk Hava Yollarının Türkiye'deki
merkezi olarak hizmet etmesi planlanıyor. Diğer taraftan Türk Hava Yollarının rakibi olan
Lufthansa şirketinin yüzde 49'u devlete ait ve Lufthansa da hızlı bir tempoda filosunu ve
güzergâh ağını hızla genişletmeye başladı.
Türk Hava Yollarının büyüme isteği Türkiye‟nin ekonomi alanındaki çabasını da gösteriyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan bu ayın başında Anadolu Ajansına
verdiği bir demeçte, "Dünya'yı geçtik, havada rakip tanımıyoruz." dedi. Elvan, Türkiye‟nin
2002 yılında sadece 60 yurt dışı varış noktasına uçtuğunu bugün ise bu rakamın 234'ü
bulduğunu vurguladı.
Ġran'dan Türkiye'ye üst düzey ziyaret
AA
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak 9
Haziran Pazartesi Türkiye'ye gelecek.
İran'da bir yıl önce cumhurbaşkanlığına seçilen ve ağustos ayında göreve başlayan Ruhani,
Türkiye'ye ilk ziyaretini gerçekleştirecek.
Cumhurbaşkanı Gül'ün davetlisi olarak Ankara'da resmi temaslarda bulunacak Ruhani,
Çankaya Köşkü'nde törenle karşılanacak. Cumhurbaşkanı Gül ve Ruhani, baş başa ve heyetler
arası görüşmelerin ardından basın toplantısı düzenleyecek.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, resmi ziyareti kapsamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile
de bir araya gelecek. Baş başa görüşmenin ardından Ruhani ve Erdoğan başkanlığında iki
ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) toplantısı yapılacak. Bu
kapsamında, Türkiye ile İran arasında çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalanacak.
Başbakan Erdoğan'ın, ocakta İran'a gerçekleştirdiği resmi ziyarette, Erdoğan ve Ruhani
tarafından Türkiye ile İran arasında YDSK kurulmasına ilişkin ortak siyasi bildiri
imzalanmıştı.
1996'dan sonra ilk resmi ziyaret
İran'dan Türkiye'ye cumhurbaşkanı düzeyinde son resmi ziyaret 1996'da gerçekleşti. İran'ın
Dördüncü Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'in daveti üzerine resmi ziyaret için Ankara'ya geldi.
Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 2002'de İran'ın Beşinci Cumhurbaşkanı
Muhammed Hatemi'nin daveti üzerine Tahran'a yaptığı resmi ziyaretten sonra Hatemi'nin de
4
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
28 Eylül 2004'te Ankara'ya gelmesi plandı ancak ziyaret bazı ihalelerde yaşanan sorunlar
gerekçe gösterilerek iki gün kala iptal edildi. Hatemi, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantısı
için
2002'de
İstanbul'a
gelmişti.
Hatemi'nin ardından cumhurbaşkanı olan Mahmud Ahmedinejad ise İstanbul'da çalışma
ziyareti için bulundu. Cumhurbaşkanı Gül'ün daveti üzerine Ağustos 2008'de gerçekleşen
ziyaret sırasında baş başa ve heyetler arası görüşmeler gerçekleştirildi, işbirliği anlaşma ve
muhtıraları imzalandı.
Ahmedinejad, 2009'da da İSEDAK Zirvesi için bulunduğu İstanbul'da bir kez daha
Cumhurbaşkanı Gül ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Gül de 2009'da Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı zirve toplantısı, 2011'de resmi ziyaret için İran'a gitti.
ORTADOĞU GÜNDEMĠ
Suriye'deki açlık BM gündeminde
AA
Suriye'de kuşatma altındaki kentlerde rejim tarafından açlık nedeniyle ölüme terk edilen
insanların dramı, görgü tanıkları tarafından Birleşmiş Milletler (BM) de panelle gündeme
getirildi.
BM'de Danimarka tarafından düzenlenen ve Türkiye, İngiltere, ABD, Fransa, Katar, Suudi
Arabistan, Lüksemburg, İtalya, Almanya ve İspanya gibi bazı ülkeler tarafından desteklenen,
"Kuşatma altında yaşam: savaş silahı olarak açlık" konulu panelde, Suriye'de kuşatma altında
yaşayan insanların açlıkla mücadelesi gözler önüne serildi.
Panelde konuşan Suriyeli gazeteci Kusayr Zekeriya, Şam yakınlarındaki Mudamiye'de şahit
olduğu trajediyi anlattı. Mudamiye'de rejim aleyhinde gösteriler başlayınca hükümetin tüm
silahlarıyla Mudamiye halkına saldırdığını kaydeden Zekeriya, gösteriler sona ermeyince
kentin abluka altına aldığını söyledi.
Kuşatmanın beşinci ayında evlerdeki yiyeceklerin tükendiğini anlatan Zekeriya, kente gıda,
ilaç ve her türlü yardım girişine izin verilmediği için açlık başladığını ifade etti.
Muhammed isimli bir tanıdığının 7 yaşındaki kızına kalp ilacı almak için gizlice dışarı
çıktığını ancak dönüşte yakalandığını ve işkence altında öldüğünü anlatan Zekeriya, "Esed'in
halka mesajı: Diz çök ya da açlıktan öl" diye konuştu.
Ġnsanlar ölmeyi bekliyor
Uluslararası Af Örgütü Suriye araştırmacısı Neil Sammonds da yaptığı sunumda, Filistinli
mültecilerin bulunduğu Yermuk Kampı'nda yaşananları anlatarak "İnsanlar yaşamaya nasıl
devam edecekler bilmiyorum. Onlar ölmeyi bekleyen Zombi gibiler" diye konuştu.
5
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Yermuk Kampı'nın insanların kafalarındaki mülteci kampı imajından çok farklı olduğunu dile
getiren Sammonds, burada insanların kedi, köpek ve otları yiyerek yaşamaya çalıştıklarını,
kuyulardan içilen sular nedeniyle hastalıkların yaşandığını söyledi.
22 ülkeden Ürdün'de ortak tatbikat
Dünya Bülteni
Ürdün'de devam eden uluslararası "Sabırsız Aslan Tatbikatı" kapsamında, denizde korsanlarla
mücadele harekatı icra edildi.
Akabe kentindeki tatbikata Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, ABD ve Fransa‟ya ait hücum
botlar, helikopterler ve dalgıçlar katıldı.
Tatbikat kapsamında senaryo gereği bir gemi korsanların saldırısına uğradı. Yapılan yardım
çağrısının ardından hücum botların desteğiyle helikopterlerden askerler gemiye inerek
kurtarma harekatını icra etti.
Ürdün'de 25 Mayıs'ta başlayan ve 10 Haziran'a kadar devam edecek tatbikata Türkiye, ABD,
Suudi Arabistan, Mısır, İtalya, İngiltere ve Fransa'nın da aralarında bulunduğu 22 ülke
katılıyor.
Libya Ġstihbarat BaĢkanı istifa etti
Dünya Bülteni
Libya Genel İstihbarat Başkanı Salim el-Hasi'nin, ülkedeki mevcut durumu ve devlet
kurumlarının tamamlanmamasını kabullenmediği için görevinden istifa ettiği bildirildi.
Milli Genel Kongre'deki (MGK) Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi Abdulmunim el-Yesir,
"Genel İstihbarat Başkanı Hasi, istifa dilekçesini resmi olarak MGK'ya sundu" dedi.
Yesir, komisyonun istifayı kabul edip etmeme konusunda karar vermek için henüz
toplanmadığını belirtti.
Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi Yesir, Hasi'nin dilekçesinde, ülkedeki mevcut
durumu ve devlet kurumlarının tamamlanmamasını kabullenmediği için görevinden istifa
ettiğini iade ettiğini bildirildi.
Tuğgeneral Halife Hafter, çeşitli suçlamalarda bulunduğu Bingazi'deki devrimci gruplara
karşı 15 Mayıs'ta "onur savaşı" başlattığını duyurmuş, Milli Genel Kongre ve geçiş
hükümeti bu durumu "darbe girişimi" olarak tanımlamıştı.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır yönetiminin Hafter'i desteklediği
yönündeki iddiaların ardından Zintan merkezli milis güçler ve Libya Hava Kuvvetleri'ndeki
bazı birlikler ile devrik lider Muammer Kaddafi yanlıları da Hafter birliklerine
katıldıklarını açıklamıştı.
6
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Hükümet tamam sıra sandıkta
Al Jazeera
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Hana Nasır‟a,
“Seçimlerin tam teşekküllü bir ortamda yapılması için bir an önce gerekli işlemlere başlayın”
dedi.
Abbas yeni kurulan birlik hükümetinin başbakanı Rami Hamdallah‟ı da “Filistinlilerin
temsilcilerini özgür ve adil bir ortamda seçmek için halkın taleplerine karşılık vermeye” ve
gerekli koşulları sağlamak üzere YSK ile koordineli bir şekilde hareket etmeye davet etti.
Uzlaşma komisyonunun seçimlerin altı ay sonra yapılmasına karar verdiğini hatırlatan Abbas;
hukukçuları, uzmanları, gençleri ve ilgili kurumları birlik hükümetinin çabalarına yardımcı
olmaya çağırdı.
“Kudüs olmazsa olmaz”
Filistin Birlik Hükümeti Başbakanı Rami Hamdallah, uluslararası toplumu İsrail‟e Filistin
seçimlerinin Doğu Kudüs‟te de yapılmasına izin vermesi için baskı yapmaya çağırdı.
Ramallah‟ta Afrikalı, Latin Amerikalı, Avrupalı ve Arap temsilcilerle yaptığı görüşmelerin
ardından konuşan Hamdallah, “Kudüs olmadan Filistin seçimlerinin yapılması mümkün
değil” dedi.
Hamdallah daha önce de uluslararası topluma, İsrail‟e Filistin halkına yönelik tehditlerine son
vermesi için baskı uygulama çağrısı yapmıştı.
Filistin'de, 23 Nisan'da Hamas ve Fetih arasında varılan milli mutabakat çerçevesinde kurulan
uzlaşı hükümetinin Ramallah'taki bakanları pazartesi günü yemin etti.
Rami Hamdallah başkanlığındaki kabinede yer alan Gazzeli beş bakandan dördü İsrail'in
geçişlerine izin vermemesi nedeniyle törene katılamadı.
Yedi yıllık ayrılık
Abbas ve Hamas lideri Halid Meşal, 6 Şubat 2012‟de Katar‟ın başkenti Doha‟da, o zamanki
emir Hamad bin Halife El Tani‟nin arabuluculuğunda bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma
gereğince Mahmud Abbas başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulacaktı.
23 Nisan'da Gazze'de bir araya gelen Fetih ve Hamas hareketleri ortak hükümet kurma
konusunda anlaştı.
Taraflar arasındaki bölünmüşlük 2007 yılında Gazze Şeridi‟nde yaşanan çatışmalar ve
Hamas‟ın şeridi kontrolü altına almasıyla başladı.
Filistin yönetiminin Hamas ile birlikte hareket etmesine tepki gösteren İsrail yönetimi,
anlaşma üzerine ABD arabuluculuğunda devam eden müzakereleri askıya aldığını
duyurmuştu.
7
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Bölgesel statüko sürüm güncelliyor – Serdar AtaĢ – Al Jazeera
Ülke tarihinde demokratik yollarla seçilen tek cumhurbaşkanı Muhammed Mursi
yönetimindeki Mısır‟ı “ne müttefik ne de düşman” olarak tanımlayan Beyaz Saray, Sisi
seçildikten sonra “Stratejik ortaklığımızı derinleştirmek ve iki ülkenin paylaştığı ortak
çıkarları geliştirmek için Sisi ile çalışmayı dört gözle bekliyoruz” şeklinde açıklamada
bulundu. AB ise “seçimlerin hukuka uygun” olduğunu söyledi.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdulaziz, Sisi seçimi kazandıktan sonra Mısır‟a mali
yardım sağlanması için uluslararası bir konferans düzenlenmesi çağrısında bulundu. İlk destek
bir diğer Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri‟nden (BAE) geldi.
Ġran‟dan Mısır seçimlerine övgü
İran‟ın seçim yorumu ise “seçimleri demokrasinin güçlendirilmesi yolunda atılan bir adım
olarak benimsiyoruz” şeklinde.
Pazar günü darbe lideri Abdulfettah Sisi, Mısır‟da cumhurbaşkanı olarak yemin edip resmen
göreve başlayacak. Yemin töreni için birçok ülkeye davetiye gönderildi. Türkiye ve Katar
davet edilenler listesinde yok. Mısır yönetimi asıl sürprizi, İran Cumhurbaşkanı Hasan
Ruhani‟yi Sisi‟nin yemin törenine davet etmekle yaptı. Siyasi kimliğini İran karşıtlığı üzerine
kuran Suudi Arabistan‟ın mutlak desteği ile darbe yapan, sonrasında yine aynı destekle
cumhurbaşkanı olan Sisi, nasıl oluyor da İran‟ı yemin törenine davet edebiliyor? ABD, AB,
Mısır, Suudi Arabistan ve İran‟ı bölgesel sistemde aynı çatı altında toplayan sebepler ne?
Türkiye ve Katar‟a karĢı “koalisyon”
Raiy El Yevm Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ünlü Arap gazeteci Abdülbari Atvan;
Türkiye, Katar ve Müslüman Kardeşler‟e karşı “savaş ilan etmiş”, Suudi Arabistan, BAE,
Kuveyt ve Bahreyn‟in başını çektiği bir koalisyonun oluştuğunu söylüyor. Atvan‟a göre,
Mısır‟ın daveti İran‟ın “rolünü netleştirmesi” bakımından önemli. İran şimdilik bu koalisyona
dahil değil ama “yakın”.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Direktörü Taha Özhan‟a
göre, söz konusu ülke ve blokların hepsi “bölgede statükoyu destekliyor”. Özhan, Mısır‟ın
davetinin ciddi fiili sonuçlar doğurmayacağı ama bu davetin temsil değerinin önemli olduğu
görüşünde.
Mısır‟ın Ruhani‟ye yaptığı davet, Suudi Arabistan‟ın “İran ile müzakereye hazır” olduğunu
açıklaması ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif‟i ülkeye davet etmesinden kısa bir süre sonra
gerçekleşti. İran, Suudi Arabistan‟ın davetine “mutlu oluruz” açıklamasıyla cevap verdi.
Ġran ve Suudi Arabistan “endiĢeli”
2010 yılında Arap sokaklarında protestolar patlak verdiğinde İran, değişim isteyen
hareketlerin yanında olduğunu ilan etti. Ancak protestolar Suriye‟ye yayıldığında İran, kendi
cephe hattının da sarsılmaya başladığını gördü. Protestolar 2011 Nisanı‟nda ülke geneline
yayılınca İran, “Suriye‟ye karşı uluslararası bir komplo” kurulduğunu iddia ederek Suriye
rejimine destek verdi. 2012‟ye gelindiğinde Suriye‟de muhalifler ülke genelinde hızla
yayılırken, rejimin geleceği ince bir pamuk ipliğine bağlıydı. Hizbullah 2012 itibariyle Suriye
8
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ordusuna yardım etmek amacıyla Suriye topraklarına girdi. Nisan 2013‟te Lübnan sınırındaki
stratejik Kusayr kasabası Hizbullah‟ın saldırısıyla muhaliflerden alınıp Suriye ordusuna teslim
edilince, Hizbullah resmen Suriye‟de var olduğunu ve savaş bitinceye kadar da çıkmayacağını
ilan etti. Suriye‟de değişim talebi İran ve Hizbullah‟ın sert müdahalesine çarptı ve o tarihten
itibaren sahadaki savaş dengesi Suriye rejimi lehine değişmeye başladı.
Mısır‟daki politik değişimin ise en çok endişelendirdiği iki ülke Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirlikleri oldu. Al Jazeera Türk‟e konuşan Mursi‟nin basın danışmanı Ahmed
Abdülaziz, Mısır‟ın İran‟ı davet etmesini ABD‟nin isteği olarak görüyor. Abdülaziz‟e göre
burada eski yerleşik düzenin tekrar yerleşebilmesi için bölgede yeni “kuklalara” ihtiyaç var ve
bu “kuklaları” bölgesel güçler statükoyu korumak için kullanıyor. Abdülaziz, Arap
dünyasında ortaya çıkan değişim talebinin İran, Suudi Arabistan ve ABD‟yi korkuttuğunu, bu
korkunun onları bir araya getirdiğini söylüyor.
Sisi‟ye ilk tebrikler Suudi Arabistan ve BAE‟den
3 Temmuz 2013‟te Mareşal Abdülfettah Sisi tarafından Mursi yönetimine darbe yapıldığında,
ilk tebrik eden ülke Suudi Arabistan, ikincisi ise BAE oldu. İran‟ın bölgedeki en önemli
müttefiki Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ise darbeden birkaç saat sonra “Mısır‟da olan
şey siyasal İslam‟ın çöküşüdür” açıklamasında bulundu. ABD ve AB ise “darbe” demekten
kaçınarak, kaygılı olduklarını, demokratik sürecin devam etmesi gerektiğini ve ordunun
siyasette kalmayacağı garantisini vermesini istediler. Darbe lideri Sisi, 2014 yılında askeri
ünvanlarından istifa ederek “sivilleşti” ve cumhurbaşkanlığına aday oldu. Darbeden sonra
Suudi Arabistan ve Mısır, Müslüman Kardeşleri “terörist” ilan etti ve her türlü faaliyetlerini
yasakladı. İsrail işgaline karşı kurulan Hamas‟ın bütün faaliyetleri de bu ülkelerde yasaklandı.
Muhammed Mursi‟nin bugün yargılandığı davalardan birisi de “devlet sırlarını Hamas ile
paylaşmak”.
“Kusursuz” baĢkan
Al Jazeera Türk'e konuşan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ve Beyrut
Arap Üniversitesi‟nde Ortadoğu analisti olarak çalışan Ali Bekir‟e göre, Mısır‟ın İran‟a
yaptığı davet kesinlikle Suudi Arabistan ve BAE‟nin talebi üzerinden gerçekleşti. Bekir bu iki
ülkenin Mısır üzerinden İran ile ilişkilerinin seyrini belirlemeye çalıştıklarını söylüyor.
Bekir‟e göre bu davet İran-Suudi Arabistan ve BAE ilişkilerinin geleceği açısından bir test ve
Suudi Arabistan, İran‟ın kendisi için bölgesel bir tehdit olmadığını göstermesini istiyor. Bekir,
ABD‟nin de Müslüman Kardeşler‟in tasfiyesinden “mutlu” olduğunu, İsrail‟in güvenliği ile
ilgili garanti veren bir lider olarak Sisi‟nin ise ABD açısından “kusursuz” bir başkan olacağını
söylüyor.
Eski müttefikler, yeni sürüm
Hamas‟ın bölgesel dengede sıkıştırılmış olması açısından İsrail, Suriye‟de rejimin devam
etmesi bakımından İran, Mısır‟da yerleşik sisteme yönelik en büyük tehdit olan Müslüman
Kardeşler‟in tasfiyesi yönünden Suudi Arabistan, “eski müttefikler” arasındaki bağların
yeniden güçlenmesi için ise ABD ve AB‟nin aynı çatı altında toplanması, SETA Dış Politika
Direktörü Ufuk Ulutaş‟a göre “İran, Körfez ülkeleri, ABD ve AB‟nin çıkarlarının
örtüşmesiyle” doğrudan ilişkili.
9
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Suudi Arabistan‟ın İran ile müzakereye hazır olduğunu açıklaması, hemen peşinden Kuveyt
Emiri Sabah Ahmed Cabir Sabah‟ın Körfez İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla yanına
beş bakanını alarak Tahran‟a gitmesi ve “Suudi Arabistan ile İran arasında arabulucu olmaya
hazırız” demesi, Mısır yönetiminin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‟yi Sisi‟nin yemin
törenine davet etmesi, bölgesel statükonun yeni bir sürümle kendisini güncellemesi olarak
okunabilir mi? Ufuk Ulutaş “Bölgesel sistemin başat aktörleri bölgede yeniden statükoyu
kuruyorlar. Adeta yeni bir Yalta Konferansı ile karşı karşıyayız. Bölgesel ve küresel güçler
yeni bir nüfuz alanı paylaşımında bulunuyorlar” diyor. Ulutaş‟a göre bu yeniden paylaşım
Türkiye‟nin Ortadoğu‟daki alanını daraltabilir. Ancak SETA Direktörü Taha Özhan ortaya
çıkan eksenin uzun vadede bir geleceğinin olmadığı, Ortadoğu sokaklarında karşılık
bulamayacağı görüşünde. Özhan‟a göre İran ve Suudi Arabistan bölgedeki halklar nezdinde
ciddi bir meşruiyet krizi yaşıyor.
Esad‟la nereye kadar? – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi
Sonuç önceden belliydi: Suriye‟deki cumhurbaş- kanlığı seçimlerini mevcut şartlarda
elbet Beşar Esad kazanacaktı.
Gerçi bu kez onun karşısında iki aday yer aldı; ama onlar tam anlamıyla “göstermelik”...
Kaldı ki bu seçimler ülkede güvenliğin olmadığı, nüfusun önemli bir kesiminin evlerini terk
edip başka diyarlara kaçtığı, bazı bölgelerin de çeşitli savaşçı grupların hâkimiyeti altında
bulunduğu bir ortamda yapıldı.
Aslında bu seçimler için ne denirse densin, önemli olan, 3 yıldır süren iç savaşa rağmen,
Esad‟ın üçüncü bir 7 yıllık dönem için Başkanlık koltuğunu korumasıdır. Başında bulunduğu
yönetim böylece dünyaya varlığını göstermek, meşruiyetini kanıtlamak olanağını elde etmiş
oluyor.
Oysa Türkiye dahil uluslararası camianın büyük kısmı, Suriye krizinin çözümü için her
şeyden önce Esad‟ın saf dışı edilmesini şart koşuyordu. Cenevre‟de Batılılar bu konuda ısrarlı
davranmış, ama Rusya‟nın buna karşı çıkması sayesinde Esad ayakta kalabilmişti.
Seçimler (“komedi” diye nitelendirilse dahi) Suriye‟nin “Esad‟sız” değil, gene “Esad‟lı”
döneme girdiğini ortaya koyuyor.
Galibi olmayan savaĢ
Şam diktatörünün Suriye‟de bu kadar ölüme, yıkıma ve acıya rağmen hâlâ iktidarda
tutunabilmesinin çeşitli nedenleri var.
Bunların başında kendi otoritesi altındaki devlet mekanizmasının ve ordusunun, ayaklanmaya
karşı amansızca davranıp rejimi koruyabilmesidir.
Diğer önemli bir faktör de muhalefetin ve direniş güçlerinin dağınıklılığı ve beceriksizliğidir.
Bu güçler, aralarına giren “cihatçı” grupların eylemleri sonucunda birbirleriyle savaşır
duruma gelmişlerdir.
Esad bu arada uluslararası camianın hareket geçememesinden yararlanmasını bilmiş ve
durumunu pekiştirmiştir.
Şimdi bütün mesele Esad‟ın önümüzdeki dönemde bu gücünü nasıl kullanacağıdır.
Ayaklanmayı bastırmak umuduyla “askeri opsiyon”u tercih mi edecek, yoksa Cenevre
mutabakatının ilkeleri çerçevesinde, kapsayıcı bir “siyasi çözüm” için mi çalışacak?
10
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
“Askeri opsiyon”un sorunu çözmediği ve sadece iç savaşın uzamasına, daha çok kan
dökülmesine ve acı çekilmesine yol açtığı açık. Suriye‟deki çatışmaların “galibi olmayan bir
savaş” olduğu artık yeterince anlaşılmıştır.
Bundan Esad rejimi kadar, silahlı mücadeleye girişen karşı güçlerin de gereken dersi
çıkarması gerekir...
Türkiye‟nin kaybı
Aslında Suriye krizi kimseye bir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiştir.
Türkiye‟de ne yazık ki kaybedenler arasındadır.
Hükümet, izlediği politikayla Esad‟ın devrileceği bir “yeni Suriye” projeksiyonu yapmıştı.
Yetkililerin Esad rejimiyle ilgili tahminleri boş çıktı. Bu arada Türkiye muhalefeti ile direnişi
örgütleyerek, sorunun bir tarafı haline geldi.
Bugün Esad ayakta. Türkiye 3.5 milyar dolara mal olan bir mülteciler meselesiyle karşı
karşıya. Sınır bölgesinde çeşitli cihatçı ve El Kaideci gruplar faaliyette. İzlenen politika
birçok yakın ülkeyle ilişkilerde sıkıntı yaratıyor...
Esad‟ın şimdi “kalıcı” görünmesi bu bakımdan düşündürücüdür.
Suriye‟de seçim olmuĢ – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi
Suriye‟deki seçimler son derece şaşırtıcı bir sonuç ortaya koydu; beklenmedik biçimde halk
Beşar Esad‟ı seçti! Bu hayret verici durum gayet tabi analiz edilmeye muhtaç.
Esad‟ın güçlü rakipleri vardı ve her bir rakibi eşit şartlarda seçim propagandaları yapmışlardı.
Seçim ortamı, ülkeyi adeta bir festival görüntüsüne sokmuştu. Herkes heyecanla seçim
mitinglerine katılıyor, adayların gelecekle ilgili vaatlerini, planlarını dinliyor, meydanlara
gidemeyenler televizyonlarından siyasilerin farklı görüşlerini izleme imkanı bulabiliyorlardı.
Dünya kamuoyu bu süreci heyecan içinde takip ediyor, anketler yayınlıyorlardı; anketlerde de
Esad pek gerilerde çıkıyordu.
Gayet şeffaf, adil bir seçim yapıldı; uluslararası gözlemciler zerre kadar kusur bulamadılar.
Oy pusulasına mühür yerine kan basmak bile, yaratıcı bir seçim uygulaması olarak
değerlendirildi.
Ülkenin çatışma yaşanan yerlerinde seçim yapılmamış olması ufak bir ayrıntı tabi. 15 milyon
kadar seçmen varmış, 11 milyon kadarı oy kullanmış, yapılan resmi açıklamaya güvenmeyip
ne yapılacak. Demek ki epeyce katılım olmuş; sandığa gitmeyenler de herhalde ya Türkiye‟de
tatillerini geçiriyorlardı ya da hava sıcak diye dışarı çıkmak istemediler.
Mısır‟da da olmuş
Sonuç itibarıyla Esad, Saddam ya da Kuzey Kore lideri Kim gibi oyların yüzde yüzünü de
almadı; oran yüzde 88,7 olarak açıklanınca bizler olup bitenin bir seçim olduğuna daha da
ikna olduk. Bu makul sonuçla Esad yedi yıl daha devlet başkanı olacak; halk böyle istemiş.
Ancak uluslararası toplum, bu seçimleri tiyatro olarak tanımladı; meşru bulmadı, eleştirdi.
Çok şaşırtıcı bir durum; zira aynı uluslararası toplum başka yerlerde benzer demokratik ve
11
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
şeffaf koşullara sahip ülkelerdeki seçimleri böyle eleştirmiyor. Kafkasya ülkelerinden tutun da
Afrika ülkelerine kadar bir sürü yerde devlet başkanları seçimle iktidarlarını koruyor; onlar
tebrikleri kabul ederlerken Esad yeriliyor!
Suriye seçimlerine ilişkin bu anlatımda Suriye sözcüğünü Mısır, Esad sözcüğünü de Sisi ile
değiştirsek ne olur acaba?
Ne olacağını tartışmaya gerek yok, zira zaten olan oldu. Mısır‟da resmi açıklamalara göre
seçimlere katılım biraz düşükmüş; iki seçmenden biri sandığa gitmemiş, oran yüzde 47‟de
kalmış. Olsun, bu oran Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranına benziyor. Halk
halinden memnun ki, sandığa gitme gereği duymamış...
Sonuç ne olmuş?
Sisi, Esad‟dan biraz daha fazla oy almış, yüzde 97 ile devlet başkanı olmuş. Sırf bu oran bile
uluslararası alanda Sisi‟yi Esad‟dan daha muteber kılmaya yeter aslında. Ancak bu durum
Suriye seçimlerinin eleştirilmesini, Mısır‟dakinin ise kabul edilmesini açıklamıyor gibi. Sanki
Mısır‟da başka değişkenler var. Sanki Mısır‟daki seçimlere bazı Batılı ülkeler de katılıp oy
vermiş gibi.
Sorun gayet açık. Seçim yapılınca demokratikleşme başlar anlayışıyla üretilen politikalar tüm
diktatörlerin eline bir araç vermiş durumda, hepsi seçime gidiyor. Ancak seçimi kazananların
bazıları makbul kabul ediliyor, bazıları edilmiyor. Mesela Hamas‟ın aldığı sonuç tanınmıyor,
Mursi‟ye darbe yapılıyor, Sisi devlet başkanı olarak kabul edilebiliyor. Demek ki konu seçim
falan değil, mesele devletin yönünü istenilen tarafa çevirecek birinin iktidara getirilmesi ya da
götürülmesi.
Mısır, Suriye ya da başka yerlerde yaşayan insanlar durumu farkında değillermiş gibi
davranmak anlamlı değil. Ortadoğu halkları seçim denen mekanizmanın başlarına ne işler
açtığını biliyorlar ve ne yazık ki demokrasinin temel kurallarından biri olan seçimler, bu yolla
itibarsız hale getiriliyor. Yani tek güvenli çıkış yolu olan seçimler, bizzat çıkışın önünü
kapıyor.
BaĢĢar ile Sisi ve – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi
Suriye'de, 'barış' da Başşar'ın düşmesi de yakın gelecekte görünmüyor. Mısır'a da benzeri
ölçülerle bakıldığında Sisi'nin kitlesel tabanı pek yabana atılır değil.
Suriye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesin sonuçları açıklandı. Suriye Meclis Başkanı
tarafından yapılan açıklamaya göre Başşar Esad, 10 milyon 319 oy almış. Yüzde 73.42‟lik bir
katılma oranının öne sürüldüğü bir seçimde, bu oyların yüzde 88.7‟si anlamına geliyor.
Seçim illa 'demokratik' olacak, 1990‟larda babasının tek başına girdiği seçimlere
benzemeyecek ya; Başşar‟a karşı iki parti yarışa sokuldu. Bunlardan biri yüzde 4.3, diğeri ise
yüzde 3.2 oy almış.
Mısır‟da da 'Darbeci Genelkurmay Başkanı' Abdülfettah el-Sisi‟nin karşısında yarışan
12
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
rakipleri vardı. Sisi‟nin yüzde 96.1 oy aldığının açıklanmasında bir beis görülmedi. Oysa, bu
oy oranı, Ortadoğu otokratlarına dair bir 'demokrasi göstergesi'ydi. Yeniden canlandırılmış
oldu.
Mısır‟daki katılma oranı, yüzde 47,5 olarak açıklandı. 53 milyon Mısırlının oy kullandığı
anlamına geliyor. 2012 yılında Muhammed Mursi‟nin seçildiği seçimde katılma oranı yüzde
52 idi. Dolayısıyla makul oran, seçim sonuçlarına hem inandırıcılık hem de meşruiyet
sağlamış olacak. Hesap bu olsa gerek.
Müslüman Kardeşler‟in adayı Muhammed Mursi, ikinci turda yüzde 51.7 oy oranı ile
seçilmişti. Seçimlerin ilk turunda katılma oranı yüzde 46 idi ve Mursi, yüzde 25 oyla birinci
çıkmıştı.
Sisi'nin, yüzde 80‟lik katılma oranı çağrısı yapmış olduğuna bakılırsa yüzde 47,5 katılma
oranıyla elde edildiği iddia edilen yüzde 96.1 oy, onun açısından en istenen manzara
sayılmayabilir.
Yine de 'demokratik meşruiyeti' bakımından hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığı olmasa da her
ikisi de yani Başşar da Sisi de hatırı sayılır bir 'taban'a sahipler.
Başşar Esad, bunu ülkesinin parçalanması ve sonunun ne zaman ve ne şekilde geleceği belli
olmayan bir 'iç savaş'a sürüklenmesi sayesinde elde etti.
Suriye, fiilen bölünmüş bir ülke. Bununla birlikte, Başşar, rejimini devam ettirmeye yeterli bir
alana hükmediyor. Seçimler de zaten oralarda yapıldı.
Başkent Şam, ülkenin ana arteri Şam-Halep karayolunun önemli bir bölümü, üçüncü büyük
şehir –yerle bir olmuş haline rağmen- Hums ve Lazkiye, Banyas ve Tartus‟tan oluşan
Akdeniz kıyı şeridi, yani Suriye‟nin deniz üzerinden dünyaya açılma noktalarının tümü ve
bunlara erişen yollar, Ürdün sınırının yanı başındaki Dürzi bölgesi. Halep‟in rejim tarafından
geri alınması da giderek, güçlü bir ihtimal haline geliyor.
Suriye‟deki iktidar, aslında bir 'azınlıklar koalisyonu.' Suriye‟de iktidarın mezhebi ve kitlesel
zemini olarak 'Alevi-Dürzi-Hıristiyan ittifakı'ndan söz edilebilir. Arap Sünniler ve Kürtler
dışında nüfusun yüzde 40‟ına yakın bir kesim. Rejim çevresinde kenetlenmiş, karşıdaki yüzde
60 ise parça parça.
PYD nüfuzu altındaki üç Kürt kantonu Afrin, Kobani ve merkezi Kamışlı olan Cezire‟de
Kürtler oy kullanmadı.
Demokrasinin geçerli olduğu herhangi bir ülkede iktidar meşruiyeti için gerekli 'aritmetik
çoğunluk'tan yoksun olmak, Başşar Esad rejimi için özel sorunu oluşturmuyor. Zira, Suriye,
bugün 'mezhep' ve buna bağlı olarak coğrafi bölünmeyle yüz yüze. Ülke de jure
parçalanmadığı ölçüde, siyasi egemenlik, Başşar‟ın elinde kaldıkça, seçim, Başşar‟a ek bir
13
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
iktidar güvencesi de sağlamış oluyor.
Kaldı ki ülke çoğunluğunu oluşturan ve çeşitli bölgeleri ele geçirmiş bulunan Sünniler de
'temsiliyet' ve 'meşruiyet' sorunları yaşıyorlar. Sünni bölgelerin her birinde farklı bir İslami
fraksiyon, ya Selefi veya el-Kaide türevlerinden biri duruma hâkim.
Suriye‟nin 'iç savaş'ın uzaması anlamında 'Lübnanlaşması'nın yanı sıra kuzeyi ve doğusu
bakımından 'Afganistanlaşması' görüntüsü, Türkiye‟yi de Sünni gruplar ile ilişkilerinde
'Pakistan-Taliban
denklemi'ne
benzer
bir
konuma
kendiliğinden
oturtuyor.
Rejime Rusya ve İran desteği ise sapasağlam duruyor. Her ikisinin de temsil edildiği bir
'uluslararası gözlemciler heyeti' seçimleri izledi.
Hatta, sonuç açıklamasını, İran parlamentosunun ulusal güvenlik komitesinin başkanı
Alaeddin Burucerdi okudu. Yani, Suriye rejiminin dışdesteği dayanıklı görünüyor.
Bu durumda, Suriye‟de, 'barış' da Başşar‟ın iktidardan düşmesi de yakın gelecekte
görünmüyor.
Mısır‟a da benzeri ölçülerle bakıldığında, Sisi‟nin siyasi ve kitlesel tabanı da –yüzde 96.1
soytarılığı bir yana- pek yabana atılır gibi değil. 2014‟teki Sisi, kitle desteği açısından, en az,
2012‟deki Mursi kadar güçlü.
Uluslararası destek elde etmek peşinde. Arkasında zaten Suudi Arabistan ile Birleşik Arap
Emirlikleri (Körfez) sıkı biçimde duruyor. Pazar günü yapılacak yemin törenine çok sayıda
yabancı lider davet edildi. Kaç kişinin ve kimlerin katıldığını göreceğiz. Ama İran Pars
Ajansı‟nın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‟nin katılacağını açıklamış olması çok ilginç.
Eğer, Ruhani, katılırsa, Türkiye‟nin tüm Ortadoğu politikasının acilen tepeden tırnağa gözden
geçirilmesi gerekecek.
Mısır‟da gelinen noktayla ilgili olarak Tunuslu entelektüel Mustafa Tlili‟nin New York
Times‟ta 'The Mirage of Political Islam' (Siyasi İslam‟ın Serabı) başlıklı yazısında,
'demokrasi açığı'ndan ötürü ABD‟yi eleştiriyor. Ama Sisi‟yi desteklediği için değil; Mursi‟ye
ve Müslüman Kardeşler‟e zamanında gerekli eleştirilerde bulunmadığı için.
New York Üniversitesi‟nde (NYU) öğretim üyesi Tlili‟nin, tam 5 yıl önce, 4 Haziran 2009‟da
Obama‟nın o ünlü 'Kahire Konuşması'nın hazırlanışında rol aldığını öğreniyoruz. Obama‟nın
konuşmasında çeşitli ilkeleri sıraladıktan sonra "Bu unsurlar olmadan, seçimler tek başına
gerçek demokrasiyi sağlamaz" demiş olduğunu hatırlatıyor:
"Ne yazık ki Obama‟nın demokrasi için sıraladığı „unsurlar‟ın her biri, görevde kaldığı
kargaşayla geçen bir yıl içinde Mursi tarafından bir kenara itildi. Müslüman Kardeşler‟in
2012 anayasasının geçmesini zorladı. Kendisini yargının üzerine çıkaran, yargıyı kendisine
bağlayan kararnameler yayımladı… Gazetecilere ve aktivistlere karşı kan davaları başlattı ve
laik muhalefete siyasetten dışlanması gereken düşmanlar olarak davrandı…"
14
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mısır ve Mursi isimlerinin yerine, iki ayrı sözcük yerleştirebilirsiniz. Yukarıdaki
değerlendirme ona dayanak oluşturan gelişmeler çok tanıdık geliyor olabilir.
Bu arada yine NYT‟de Şam‟da Başşar‟a oy vermiş olan 35 yaşındaki genç bir kadının
söylediklerine yer verilmiş. Başşar‟ın 'İsrail ve Batı tarafından desteklenen aşırı İslamcılar'a
karşı 'Suriye için büyük garanti olduğunu' söylüyor. Seçim sonuçlarından memnun ve
geçerliliğine dair bir kuşkusu yok; "Suriye dışındaki bütün havlayan köpekler, sevincimizi ve
mutluluğumuzu seyrediyorlar. En iyisi ve en güçlüsü Başşar‟dır" diyor.
Bir tür Başşar‟ı iktidardan uzaklaştırmak isteyen 'paraleller' ile 'dış destekleri' ve de 'dış
tezgâhlar'ı yerle bir eden 'millet iradesi' tanımı.
Bu kafa yapısı, bu bakış açısı ve bu söylem de 'tanıdık' gelmeli. Ve…
Türkiye‟nin, -siyaseten tam karşıda yer alıyor görüntüsüne rağmen- özünde Mısır ve
Suriye‟ye giderek daha fazla benzemeye başlaması üzerinde durmalı.
Türkiye ve ABD Suriye savaĢında iĢbirliğine baĢladı – Murat Yetkin – Radikal Gazetesi
ABD Büyükelçisi Ricciardone 'Önemli güvenlik işbirliği içindeyiz' deyip, ayrıntı vermiyor
ama işaretler Suriye'yi gösteriyor.
ABD‟nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone önceki akşam Washington‟dan döndü ve
ayağının tozuyla dün Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu‟nun kendisine verdiği „Veda Yemeği'nde
önemli bir konuşma yaptı.
Konuşmanın Türkiye ile ABD arasındaki ticaretin gelişeceğine dair bol iyimserlikle dolu
bölümüne değinmek istemiyorum; onu eğer bir gün bir sonuç alınırsa yazarız.
Ama şu an sürmekte olan ve henüz kamuoyunda bilinmeyen bir yönüne dair verdiği işaretler
önemli.
Büyükelçi, Türkiye ile ABD‟nin halihazırda yoğun işbirliği yaptığı alanları Suriye, Ukrayna,
Irak, İran‟ın nükleer programı ve „Doğu Akdeniz‟de barış ve istikrar‟ çerçevesinde Kıbrıs‟ta
siyasi çözüm ve İsrail‟le normalleşme olarak saydı. Asıl heyecanlı bölüm bu değil, sonrasında
söyledikleri.
Ricciardone bu alanlardaki işbirliğini diplomasi, emniyetin (özellikle Türkiye‟nin sınırlarının
güvenliği) ile istihbarat ve güvenlik işbirliği diye sıraladı.
Ve sonra dedi ki: İstihbarat alanında ayrıntıya giremiyoruz ama şunu söyleyebilirim ki, ulusal
güvenlik alanında önemli bir işbirliği operasyonu devam etmektedir.
15
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Heyecanlı kısmı işte bu: Benim bu yazıyı yazdığım ve sizin bu yazıyı okuduğunuz sıralarda,
Türkiye ile ABD arasında –henüz bize açıklanmayan bir tarihte- başlamış ve –henüz bize
açıklanmayan şekilde- devam eden önemli bir 'ulusal güvenlik' işbirliği devam ediyor.
Büyükelçi daha fazla bilgi vermiyor.
Suriye artık 'herkesin sorunu'
Ancak gerek ABD‟li gerekse Türk kaynaklarımla yaptığım temaslardan çıkardığım sonuç bu
işbirliğinin evet Ukrayna ve Irak (ve Kürt) boyutlarında devam ettiği ama özellikle Suriye
konusunda yoğunlaştığını gösteriyor.
İsmini ve makamlarını açıklamama sözü verdiğim kaynaklarıma göre tablo az çok şöyle:
1- ABD Başkanı Barack Obama‟nın 28 Mayıs‟ta West Point Askeri Akademisi‟nde yaptığı
konuşmada Suriye‟deki muhalif gruplara yardımı arttıracağı sözü vermesi, işbirliğini
resmileştirdi.
2- Bunu Türkiye‟nin El Nusra‟yı „Terörist Örgütler‟ listesine alması izledi; bakanlar
kurulunun 2 Haziran‟da Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki toplantısında alınan karar
3 Haziran‟da Resmi Gazete'de yayımlandı.
3- ABD ve önemli NATO ülkeleri El Nusra‟nın 2013‟te resmen El Kaide‟nin Suriye kolu
olduğunun açıklanması ardından, Türkiye‟den bu örgütü terörist sayarak temasta
bulunmaması konusunda telkinde bulunuyordu. Dolayısıyla bu gelişme Türkiye‟nin Suriye
politikasının Batı‟yla bir uzlaşma yönünde değiştiğinin kabulü anlamına geliyor.
4- Bütün işaretler işbirliği operasyonunun muhtemelen 30 Mart yerel seçimlerinden önce
başlamış olduğunu gösterse de Obama‟nın „muhaliflere yardım‟ açıklaması ve Erdoğan‟ın El
Nusra‟yı resmen terörist sayması ardından hızlanacak.
5- Büyükelçinin 'ulusal güvenlik' işbirliği demesi boşuna değil, çünkü konu sadece
Suriye‟deki iç savaş ve Suriye‟nin geleceğini değil, Türkiye ve ABD‟nin iç güvenliğini de
ilgilendiriyor.
6- Son zamanlarda dünyadaki en geniş kapsamlı güvenlik/istihbarat işbirliği operasyonu
olmaya aday bu operasyonun hedefinde Suriye‟deki „yabancı savaşçılar‟ bulunuyor. Yani
özellikle Batı ülkelerinden (biraz Ürdün ama daha çok) Türkiye üzerinden Suriye‟ye geçip,
savaşıp, sağ kalanları kendi ülkelerine dönüp El Kaide eylemleri örgütleme ihtimali olan
mücahitler.
7- Ve dolayısıyla bu işbirliği operasyonu sadece Türkiye ve ABD arasında değil, pek çok
NATO üyesini de kapsıyor. İngiltere‟den Fransa ve İspanya‟ya, Almanya‟dan Hollanda ve
hatta Norveç‟e dek pek çok ülke, kendi pasaportlarıyla Suriye‟ye gidip dönenlerin kendileri
16
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
için 'ulusal güvenlik' sorunu olduğunu düşünüyor. Yani onlar da bu operasyon kapsamında
işbirliği içinde.
8- Yani Suriye‟deki yabancı savaşçılara karşı işbirliği operasyonunun harekât üssü İstanbul
olacak gibi görünüyor.
Hani 31 Mayıs‟ta Radikal‟de “Batı Erdoğan‟a Kapıyı kapattı mı, emin misiniz” diye sormuş
ve Erdoğan‟ın Gezi ve yolsuzluk iddialarıyla dışarıda yıpranan isminin Türkiye‟yi daha büyük
çapta taleplere muhatap hale getireceği değerlendirmesini yapmıştık ya… İşte öyle olmaya
başladı gibi.
Bunun Türk iç siyaseti açısından iki temel sonucu olur: Birincisi, Suriye konusunda
Türkiye‟nin Batı‟yla birlikte davranması gecikmiş ama olumlu bir gelişme. "El Kaide‟nin
hedefi oluruz" diyenlere, "Şimdiye dek değil miydik" diye sorulabilir. Öte yandan, bu kadar
stratejik konuda, Türkiye‟nin işbirliğinin zorunlu olması Erdoğan‟ın basın özgürlüğünden
bağımsız yargıya, hukuk devletine kadar dışarıdan gelebilecek eleştirileri daha az ciddiye
almasına yol açabilir.
Suriye konusu üzerinde daha ayrıntılı duracağız. Sırada Ukrayna ve Irak var, unutmadım ama
bugün yerimiz bu kadar.
Suriye‟de baĢkanlık formülü: 7+7+7+7+7… - Ufuk UlutaĢ – AkĢam Gazetesi
Mısır‟da Abdulfettah El-Sisi‟nin %97‟lik (!) oranla darbenin lideri seçilmesinden sonra
gözler Baas rejiminin liderini teyit etmek için yapılan Suriye seçimlerine çevrildi. Hafız
Esed‟in ölümünden sonra yaş yetmezliği sorunu yaşayan fakat devlet başkanı seçilme yaşının
düşürülmesiyle birlikte koltuğa oturanBeĢĢar, 14 senedir Baas rejiminin lideri. 2000
senesinde Suriye Anayasası‟nın 83. maddesinde yapılan bir değişiklik, devlet başkanı seçilme
yaşını 40‟tan 34‟e düşürmüştü.
1965 doğumlu BeĢĢar için “custom fit” hazırlanan bu değişiklikten sonra yapılan Temmuz
2010 seçimlerinde BeĢĢar tek aday olarak arz-ı endam etmiş ve El-Sisi‟yi kıskandıracak bir
oy oranı (%99,7) ve katılımla (94,6) kendisi için hazırlanan ipi göğüslemişti. 2007‟de yapılan
seçimlerde ise Beşşar kendi rekorunu kırıp oyunu %99,8‟e yükseltmiş ve seçmenlerin
%95,v8‟ini sandık başında toplamıştı.
Maalesef Ortadoğu cumhuriyetlerinde bu tarz seçim tiyatroları âdiyattan sayılır. Hocanın not
defterini çalan öğrencinin kendi sınav notunu zayıftan 100‟e yükseltmesini andıran aptalca bir
hırsı andırır seçim sonuçları. Çoğunluk ile yetinilmez, bütüne sahiplik iddiasında bulunulur.
Veya bulunulmalıdır. Çünkü diktatoryal rejimlerin yüzde sıfır nokta ile başlayan muhalefete
bile tahammülleri yoktur. Çünkü bu rejimlerin meşruiyetinin tartışılması için yüzde sıfır ile
başlayan red oyları yeterdir. Bu sebepten Beşşar‟ı çoğu Suriyeli değil, tüm Suriyeliler
istemelidir.
Benzer bir seçim tiyatrosu iç çatışmaların devam ettiği Suriye‟de tekrar sahneye koyuldu.
Fakat bu seçim daha öncekilerden biraz farklı. Bu sefer Beşşar‟la birlikte yarışır gibi yapan iki
aday daha var:Hasan Abdullah El-Nuri ve Mahir Abdulhafız Heccar. Yani Beşşar sadece
17
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
cumhurbaşkanlığını (siyasi veya biyolojik ömrü yeterse) 7 sene daha uzatmakla kalmayıp, iki
kişiyi de mağlup etme zevkini ilk defa yaşayacak. Aslında başka figüranlar da ruhları ve
kanlarıyla Beşşar‟ı savunmak için cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlardı; fakat Anayasa
Mahkemesi engeline takıldılar. Anayasa Mahkemesi demişken başkanlık için son 10 senedir
aralıksız Suriye‟de yaşama şartının getirilmesi, tüm kuralları Baas rejimi tarafından belirlenen
bir oyunda bile rejimin gösterdiği patolojik bir güvensizlik halinin belirtisiydi.
Seçimin bir diğer farkı ise sandıkların sadece rejimin kontrol ettiği bölgelerde
kurulabilmesiydi. Yani sandık üzerinden gidersek seçimler, Beşşar‟ın Suriye‟nin bir
bölümünün başkanı olmaya razı olabileceğinin işaretlerini vermekte. Yurtdışına legal yollarla
çıkmamış olan Suriyelilere oy hakkının verilmemesi de yine Beşşar‟ın Suriye vatandaşlarının
bir kısmının başkanı olmaya razı olduğunun işaretidir. Tabii yurtdışına illegal yollarla çıkmış
olanlara oy verdirilmemesi, rejimin patolojik güvensizlik halinin bir başka belirtisidir.
Bu sefer inandırıcılığını artırma açısından %89‟luk bir oy ve %73‟lük bir katılımla iktifa
etmiş görünüyor Baas rejimi. Aslında sandığa sadece Baas silahları gölgesindeki şehirlerde
gidildiğini hesaba kattığımızda %89 gerçekçi bir oran gibi duruyor, fakat katılım Mısır‟lı
darbecilerin 30 milyon imza masallarını andırıyor.
Beşşar, bu kısmî seçimlerden Suriye‟yi teşmil edecek sonuçlar çıkarma peşinde. Suriye‟nin
bir kısmında yapılan seçimlerin, kendisine hem ülkenin hepsini yönetme meşruiyetini
verdiğini hem de muhalefetin başını ezmeye devam etmesi konusunda yeşil ışık yaktığını
iddia edecek. Muhtemelen Suriye rejiminin dostları (İran ve Rusya) bu seçim tiyatrosunu,
uluslararası mecrada Baas katliamlarına destek için dayanak olarak kullanacak.
Bu tablo karşısında Suriye rejiminin dostlarının sürklase ettiği Suriye halkının dostları
grubunun Baas rejiminin “meĢruiyet” beklentilerini boşa çıkarması gerekmekte. USIP‟nin
Suriye uzmanıSteven Heydemann‟ın Foreign Policy dergisinde yazdığı “Assad‟s Hollow
Mandate” yazısında da belirttiği gibi egemenlik simgesi kurumlar (büyükelçilikler gibi) bir
an önce muhalefete devredilmeli ve Baas rejiminin uluslararası meşruiyet zemini tamamen
ortadan kaldırılmalıdır. Buna ek olarak muhalefetin siyasi kurumu olan Ulusal Koalisyon‟un
Suriye içerisinde örgütlenmesi ve hizmet vermesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
AVRUPA GÜNDEMĠ
Paris'te diplomasi trafiği
Dünya Bülteni
Fransa'nın başkenti Paris'te, Normandiya Çıkarması'nın 70. yıl dönümü etkinlikleri dolayısıyla
yoğun diplomasi trafiği yaşandı.
Paris'te bir restoranda bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve ABD
Başkanı Barack Obama, ABD'nin, Fransız bankası BNP Paribas‟ya ceza kesmesi ve
Fransa'nın Rusya'ya savaş gemisi satışı hakkında görüştü.
Hollande ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le buluşarak, iki ülke arasındaki savunma
işbirliğini ve Ukrayna krizini ele aldı.
İngiltere Başbakanı David Cameron da Putin'le bir araya geldi. Cameron, Putin'e Ukrayna'da
tansiyonu düşürecek diplomatik çözüm önerisi sundu.
18
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'la Ukrayna'daki
gelişmeleri ele aldı. Kerry, Lavrov'la Ukrayna meselesini konuşuyor olmaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirerek, Rus mevkidaşının da kendisiyle aynı duyguları paylaştığına emin
olduğunu ifade etti.
Sisi'ye bir destek de AB'den
Dünya Bülteni
Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton,
AB‟nin yeni Mısır yetkilileriyle yakın çalışmak istediğini belirtti.
Ashton, yazılı açıklamasında, AB‟nin Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi‟yi kutladığını
kaydederek, yeni cumhurbaşkanının ülkenin karşı karşıya olduğu ciddi zorlukların üstesinden
geleceğine güvendiğini ifade etti.
Mısır‟da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasal yol haritasının demokrasiye geçişe
doğru uygulanmasında önemli bir adım olduğunu bildiren Ashton, AB‟nin yeni Mısır
yetkilileriyle yakın çalışmak istediğini belirtti.
AB Seçim Gözlem Misyonu‟nun ilk açıklaması doğrultusunda seçimlerin barışçıl ve düzenli
şekilde yapıldığının not edildiğini kaydeden Ashton, örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğü
alanında endişeler bulunduğunu ifade etti.
Ashton, derin ve sürdürülebilir bir demokrasinin ancak tüm vatandaşları ve onların temel
haklarını koruyan demokratik, şeffaf ve hesap verebilir kurumların oluşturulmasıyla başarıya
ulaşacağını bildirdi.
AB‟nin, barışçıl sivil toplum üyelerinin, siyasi muhalefetin ve aktivistlerin devam eden
tutukluluk hallerinden derin endişe duyduğunu belirten Ashton, Mısır makamlarına, siyasi
muhaliflere yönelik çok sayıdaki idam cezası kararını gözden geçirme çağrısı yaptı.
Ashton, AB‟nin Mısır‟a destek olmaya hazır olduğunu da kaydetti.
AB'den Ġsrail'e yerleĢim birimi tepkisi
Dünya Bülteni
Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton,
İsrail‟in Batı Şeria ve Doğu Kudüs‟te 1466 konutluk yeni yerleşim birimi inşa edilmesi için
aldığı ihale kararından “derin hayal kırıklığı” duyduklarını belirterek, “Bu adım barış
çabalarına yardımcı olmuyor” ifadesini kullandı.
Ashton, yaptığı yazılı açıklamada, AB ve üye ülkelerin tüm taraflara tekrar barış çabalarına ve
iki devletli çözümün yaşayabilirliğine daha fazla zarar verecek yerleşim birimlerinin sürekli
genişletilmesi gibi tek taraflı eylemlerden kaçınma ve azami düzeyde itidal çağrısında
bulunduğunu belirtti.
19
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AB‟nin durumu izleme ve ona göre hareket etme taahhüdünde bulunduğunu aktaran Ashton,
“Şimdi ihtiyaç duyulan, müzakerelerin devamına yardımcı olacak bir ortam yaratmak
amacıyla yapıcı bir angajman” değerlendirmesinde bulundu.
Ashton, İsrailli yetkililere bu karardan vazgeçmeleri ve
görüşmelerinin erken başlamasına yönlendirmeleri çağrısı yaptı.
tüm
enerjilerini
barış
Ukraynalı mülteciler hükümetten yardım istiyor
Euronews
Ukrayna‟nın doğusunda yaşanan şiddet olayları nedeniyle binlerce kişi evlerini terk etmek
zorunda kaldı. Başkent Kiev‟de parlamento binası önünde toplanan bir grup Ukraynalı
mülteci protesto gösterisi düzenledi.
Kırım‟dan ve ülkenin doğusundaki birçok bölgeden Kiev‟e akın eden mülteciler hükümetten
yardım talebinde bulundu: “Eşim dün doğum yaptı. Hükümetten, Kırım ve Donetsk‟ten gelen
mültecilerin problemleriyle ilgilenmesini talep ediyoruz. Ülkenin doğusundaki Luhansk ve
Donetsk‟ten gelen çok sayıda mülteci var. Hükümet yardımda bulunmuyor, sadece gönüllüler
ve sivil toplum örgütleri yardım ediyor.”
Ukraynalı mültecilerin bir kısmı ise Rusya‟ya sığındı. Otobüslerle Rusya‟ya geçen mülteciler
arkalarında bıraktıkları aileleri için endişeli: “Oğlum, eşim ve ailem orada kaldı. Elbette onlar
için endişeleniyorum.”
Kiev yönetimi Ukrayna‟dan mülteci akını yaşanmadığını savunuyor. Rusya Başbakanı
Dmitriy Medvedev ise Ukrayna‟nın doğusundaki olaylardan kaçarak Moskova‟dan sığınma
talep edenlerin sayısının 4 bine ulaştığını ifade etti.
Almanya ve Avrupa'nın geleceği – HaĢmet Babaoğlu – Sabah Gazetesi
Almanya demek... Büyük toplumsal travmalar ve bu travmaların açtığı derin
yaraları iyileştirmek için yıllar boyu çabalamak demek.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının Almanya'sına bakalım...
Bir yanda Avrupa'yı "AmerikanlaĢtırma" misyonuna zincirlenmiş Batı Almanya, öte yanda
acıyı hissetmemek için "taĢ kesilmiĢ" Doğu Almanya.
Suçluluk duygusunu telafi edeceğine inanılan ağır endüstriyel hamle.
Ve hem siyasal, hem de kültürel bir temsil eksikliği, bir tür "köksüzleĢtirilme"sancısı.
Amerika'ya bakıldığında "White House", Rusya'ya bakıldığında "Kremlin", Britanya'ya
bakıldığında "Buckingham Palace", Fransa'ya bakıldığında "Arc de Triomphe"un
görüldüğü yerde Almanya'nın artık bir duvarı vardı: Berlin Duvarı.
Yani ayrılık ve engel!
Sonra Soğuk Savaş bitti, Duvar yıkıldı, Almanya birleşti.
Avrupa büyüdü.
Doğu'ya ve Balkanlar'a doğru...
20
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
İşte o noktada sanırım herkes Almanya'nın 1946 sonrası açılan yaralarını tedavi etmek için
yaptığı hesapları ve planları ya fark etmedi ya da görmezden geldi.
Bugün geldiğimiz aşama ise apaçık: Almanya'nın hem AB üzerindeki otoritesi hem de artık
bir "küresel aktör" oluşunun ardından patlak veren Ukrayna krizi...
Ve tabii Avrupa deyince yavaş yavaş akla Almanya'nın gelmeye başlaması da önemli.
Hiç merak etmeyin aynı dinamik yeni "baĢlangıç noktaları" ve yeni krizlerüretmeye devam
edecek.
***
Biliyorum, popüler gazete okuru bu konulara pek ilgi duymaz.
Yine de bu meseleleri tartışmaya açmaktan kaçınmamalıyız.
Çünkü dünya hızla yeni bir Ģekil alıyor ve bu durum Türkiye'nin geleceğini derinden
ilgilendiriyor.
Şu Avrupa Parlamentosu sonrası ortaya çıkan "AĢırı sağ yükseliyor" tartışması mesela...
İçinde başka ipuçlarını da taşımıyor mu?
Seçimden yüksek oyla sürpriz yaparak çıkan yeni partilerin hepsi sağcı değil. Hatta bazıları
radikal sol oluşumlar.
Ancak hepsinin ortak noktası "Birlik"ten duydukları kuşku.
Irkçılık, İslamofobi, göçmen karşıtlığı elbette çok önemli fakat şimdi durup dürüstçe
sormalıyız...
Madalyonun öteki yüzünde ne var?
Ben söyleyeyim: Milli olanı yok sayan bir birleĢme vizyonunun iflasın eşiğinde olduğu
gerçeği!
Tam bu noktada Almanya'nın belirleyiciliği artacak.
Neden?
Çünkü Almanya hem güçlü bir devlet olarak Avrupa'yı elinde tutmak istiyor hem de güçlü
bir millet olarak kendini yeniden inşaya hazırlanıyor.
Bu hayati önemde bir gelişme!
Yazımı burada keseceğim ama Avrupa üzerine konuşacak daha çok şey var; tekrar
döneceğim.
AMERİKA GÜNDEMİ
Haiti‟de halk erken seçim istiyor
Euronews
Haiti‟de hükümet karşıtı gösteriler bitmek bilmiyor. Ellerinde hükümete uyarı anlamına gelen
kırmızı kartlarla başkent Port-Au-Prince‟de toplanan göstericiler, bir an önce erken seçim
yapılmasını ve Devlet Başkanı Michel Martelly‟nin istifa etmesini talep etti.
Gösterilerde zaman zaman polis ile protestocular arasında sıcak anlar yaşandı. Onlarca kişi
gözaltına alınırken, birçok kişi ise biber gazından etkilendi. Halk, Martelly‟i yolsuzluk ve
21
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
2010 depremi sonrası ülkeye gönderilen dış yardımları çalmakla suçluyor. Eski bir pop yıldızı
olan Martelly, 2011 yılında devlet başkanlığı görevine gelmişti.
Haitililerin büyük bölümü, Martelly hükümetinin 2010 yılındaki büyük depremden sonra
yaşamlarını iyileştireceğini umuyordu. Fakat bekledikleri gibi olmadı. Dünyanın en fakir
ülkelerinden olan Haiti‟de hiçbir değişmedi. Depremden sonra iyice yoksullaşan halk, yaşam
mücadelesi veriyor.
„Kanadalı Rambo‟ yakalandı
Euronews
Kanada‟nın New Brunswick eyaletine bağlı Moncton kentinde çarşamba günü düzenlenen
operasyon sırasında çıkan çatışmada 3 polisi öldürüp, 2 polisi yaraladıktan sonra kaçan
şüpheli yakalandı.
300 kadar Kanada Kraliyet Atlı Polisinin 24 yaşındaki Justin Bourque‟yi bulmak için karadan
ve havadan yürüttüğü arama çalışmaları sonuç verdi. Görgü tanıklarının “Üzerindeki kamuflaj
giysisi ve elindeki ok ile Rambo gibiydi” sözleriyle tanımladığı saldırgan yakalandı.
Çarşamba akşam saatlerinde yaşanan olay sebebiyle 70 bin nüfuslu şehirde ertesi gün okullar
ve resmi daireler tatil edilmişti.
Bu sırada G7 Zirvesi için Brüksel‟de bulunan Kanada Başbakanı Stephen Joseph Harper,
kameraların karşısına geçerek yaşamını yitiren polislerin ailelerine başsağlığı diledi.
AFRĠKA GÜNDEMĠ
Nijerya‟da 45 ölü
Al Jazeera
Maiduguri'de yaşayan görgü tanıklarına göre köye gelen geçici vaiz kılığındaki kişiler, vaaz
vereceklerini söyleyerek halkı meydanda topladı.
Bu sırada orduya ait gibi boyanmış araçlarla gelen üniforma giymiş kişiler kalabalığa ateş
açtı.
Saldırıda en az 45 kişi hayatını kaybetti.
Olayı doğrulayan ve bölgeye asker sevk edildiğini bildiren bir ordu yetkilisiyse ölü ve yaralı
sayısına ilişkin kesin bilgi vermekten kaçındı.
AFP‟nin haberine göre Borno eyaletinin Gwoza ilçesine bağlı Goshe, Attagara, Agapalwa ve
Aganjara köylerine de saldırılar düzenlendi. Ölü sayısının 300‟ü aşabileceği belirtiliyor.
Ancak bu köylere saldırılar henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı.
Saldırganların bölgede etkin olan Boko Haram örgütünün militanları olduğu sanılıyor.
22
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Boko Haram örgütü
2002'de kurulan Boko Haram örgütü, anlamı "Yabancı dilde eğitim günahtır" demek olan
silahlı bir grup. Afrika'nın en büyük petrol üreticisi Nijerya‟nın bir İslam devleti olması için
mücadele ediyor.
Özellikle Nijerya'nın kuzeydoğusunda aktif olan örgüt, 2009'dan bu yana düzenlediği
saldırılarla binlerce insanın ölümüne neden oldu. ABD 2013 yılında Boko Haramı „terör
örgütü‟ olarak ilan etti.
Tunus'ta orman yangını
AA
Tunus'un kuzeyindeki Ariana ilinde bulunan en-Nahli dağında piknik alanında yangın çıktı.
Çıkan yangını söndürme çalışmaları sürüyor.
Tunus İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Nahli piknik alanında henüz
belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktığı, sivil savunma ekiplerinin ulusal ordunun
yardımıyla yangını söndürme çalışmalarına devam ettiği belirtildi.
Sivil Savunma Sözcüsü Munci el-Kadi de kısa süre sonra yangının kontrol altına
alınabileceğini bildirdi.
Orman içindeki Nahli piknik alanı, 1997 yılında başkent Tunus'un komşu ili Ariana'da
bulunan Nahli dağında 210 hektarlık alanda oluşturulmuştu.
Cezayir'in Türkiye için önemi – Ġsmail Tuman Telci – Al Jazeera
Cezayir'deki son cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi, seçim kampanyası esnasında pek fazla
halkın karşısına çıkmasa da sandığın galibi olarak 15 yıllık iktidarının üzerine bir dönem daha
göreve gelmeyi başaran Abdülaziz Buteflika oldu. Cumhurbaşkanının sağlık sorunlarına
rağmen Cezayir, gittikçe daha istikrarsız hale gelen bölgede nispeten istikrarını korumayı
başarıyor.
Haliyle, Türkiye'nin bu ülke ile daha yakın ilişkiler kurmak istemesi sürpriz olmasa gerek.
Tarihi bağlar ve son dönemdeki ekonomik işbirliği, Cezayir'i Türkiye açısından Afrika ile
yeniden güçlü ilişkiler kurmaya yardımcı olabilecek, önemli bir ortak haline getiriyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2013 yılında beraberinde 200 iş adamı ile Cezayir, Fas ve
Tunus'u kapsayan, ekonomik ve siyasi işbirliğini ilerletme amaçlı bir bölge gezisine çıktı.
Ziyareti sırasında Cezayir ile Türkiye arasındaki vize şartını kaldırmak istediğini dile getiren
Erdoğan, Cezayir parlamentosunda bir konuşma da yaptı.
Erdoğan'ın ziyareti, Türkiye'nin müttefiklerini çeşitlendirme niyetinin önemli bir
göstergesiydi. Son dönemde bir dönüşüm sürecinden geçen Arap dünyasındaki değişen güç
23
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
dengesi, Türkiye'deki politika belirleyicileri de bölgede yeni müttefik arayışına itti. Cezayir,
istikrarsız bir bölgede pekâlâ yakın ve istikrarlı bir müttefik görevi görebilirdi.
Artan ekonomik iliĢkiler
Cezayir, Türkiye'nin önde gelen ticari ortaklarından biri. Ankara'nın listesinde ticaret hacmi
bakımından 32. sırada yer alıyor. Diğer taraftan, Türkiye de Cezayir'in en büyük on dış ticaret
ortağı arasında. İki ülke arasındaki toplam ticaret, bavul ticaretini saymazsak, neredeyse 5
milyar doları bulmuş durumda.
Geçen yılın istatistiklerine göre, Türkiye'nin Cezayir'e yaptığı ihracat artarken, bu ülkeden
ithalatında düşüş söz konusu. Bu avantajı dikkatli bir şekilde göz önünde bulunduran Türk iş
adamları, ülkedeki Türk yatırımlarının payını artırmaya çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen
çelik üreticilerin Tosyalı Holding, 2013 yılında 750 milyon dolarlık yatırımla Vehran
kentinde bir demir çelik fabrikası kurdu. Fabrika, sektöründe ülkenin en büyük tesisi
konumunda.
Cezayir'in nispeten siyasi istikrar içinde olması sebebiyle, buradaki pazarlar, Türk şirketlerine
özellikle daha cazip geliyor; Cezayir'de değeri 6 milyar doları aşan anlaşmalar ve projeler
yapılıyor. Türk şirketleri, sosyal konut, hastane, baraj, karayolu, tünel ve liman inşaatı gibi
pek çok farklı projeye imza atıyor. Her iki ülke hükümetinin de teşvikiyle yatırım projelerinin
sayısı artıyor.
Cezayir hükümetinin ülkeye daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekme planları, Türk
şirketleri için yeni fırsat kapıları açabilir. Ülkede özelleştirilecek çok sayıda kamu şirketi
mevcut. Hükümet ayrıca ciddi bir altyapı yatırımı yapmayı da planlıyor ki, bir habere göre
toplam 150 milyar dolarlık yeni projeler geliyor.
Cezayir'i Türkiye için önemli kılan bir diğer etken de ülkedeki doğal kaynaklar. Dünyanın
dokuzuncu büyük doğal gaz üreticisi konumunda ve onuncu büyük görünür rezervine sahip
olan Cezayir, görünür petrol rezervleri bakımından ise dünyada 16. sırada yer alıyor.
Türkiye'nin, kendisi için Rusya (yüzde 58) ve İran'dan (yüzde 18) sonra en büyük üçüncü
doğal gaz tedarikçisi olan Cezayir'den (yüzde 9) gaz akışını güvenceye alma planları yaptığı
açık. Hatta Ankara 2013'te Cezayir ile olan doğal gaz anlaşmasını 10 sene daha uzattı.
Siyasi iĢbirliği ve demokratikleĢme
Cezayir, yatırım potansiyelinin yanında, Türkiye'nin bölgeye ilişkin dış politikası açısından da
önemli rol oynayabilir. Suriye'deki iç savaş, Mısır ile kötüleşen ilişkiler, Libya'daki belirsizlik
ve bazı Körfez ülkeleri arasındaki görüş ayrılıkları, Türkiye'nin Arap dünyasındaki dış
politikasını kırılgan bir konuma sokuyor. Bu muğlak durum yüzünden, Ankara, bölgede
süregelen çalkantıya dayanabilecek, daha sağlam ittifaklar peşinde. Cezayir'in istikrarlı ortamı
ve samimi tutumu, diplomatik açıdan uzun vadeli stratejik bir işbirliğine zemin hazırlayabilir.
Türkiye ile Cezayir arasındaki ortak Osmanlı geçmişi, Ankara'ya bu sempati toplama
hamlesinde kolaylık sağlayan bir unsur. 1514-1830 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde
kalan Cezayirliler, o dönemde sahip oldukları imtiyazlar ve özerklik sayesinde bölgenin en
önemli siyasi ve ekonomik aktörlerinden biri haline geldi. Cezayirliler, çağdaş Cezayir
devletinin kurulmasında Osmanlı döneminin büyük fayda sağladığı inancında.
24
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Cezayir halkı, 1962 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazandığından beri Osmanlı geçmişini
yeniden keşfediyor. Son dönemde Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya yönelik dış
politika girişimleri, Cezayir'deki yatırımları, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA)
projeleri ve televizyon dizileri gibi vasıtalarla uyguladığı yumuşak güç, Cezayirlilerin Türkiye
algısını olumlu yönde etkiledi. Türkiye artık Cezayirli turistler için en popüler yerlerden biri.
Öyle ki, 2011-2013 yılları arasında Türkiye'yi ziyaret eden Cezayirli turist sayısı neredeyse
yüzde 50 arttı.
Cezayir, Türkiye ile daha yakın ilişki içinde olarak, Ankara'nın son dönemde ekonomik ve
siyasi reform anlamında kazandığı tecrübeden de yararlanabilir. Cezayir'i dikkatli gözle
inceleyen her Türk ziyaretçi, ülkenin Türkiye'nin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başındaki
haline ne kadar çok benzediğini fark edecektir. O yıllarda dönemin başbakanı (ve daha sonra
cumhurbaşkanı olan) Turgut Özal, Türk ekonomisinde bir açılım başlatmış ve bu süreç,
Ankara'nın mali yapısını başarılı biçimde modernize ederek küresel ekonomi piyasasına
entegre olmasını sağlamıştı. Özal'ın attığı adımların, siyaset sahnesinin demokratikleşmesine
de katkısı oldu. Türk modeli, gerçekten de Cezayirli politika belirleyicilerin işine yarabilir.
Türkiye, Müslüman bir çevre içinde demokratikleşme konusundaki deneyimini paylaşarak,
Cezayir ile ilişkilerini daha da güçlendirip, sürekli değişen, istikrarsız bir bölgede güvenilir
bir ortaklık kurabilir.
ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ
Orta Asya'da iĢbirliği için yeni adım
Al Jazeera
Türk Konseyi'nin dördüncü zirvesi Bodrum'da başladı. Çarşamba günü yapılan dışişleri
bakanları toplantısının ardından zirvede bir araya gelen cumhurbaşkanları Ukrayna,
Afganistan ve güvenlik tehdidi konularını görüşüyor. Türk diasporasının güçlendirilmesi de
gündem maddelerinden biri.
Zirveye konsey üyeleri Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ve Kırgızistan
Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev katıldı. Zirvede ilk kez konuk ülke Türkmenistan'ın
cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhamedov da bulundu. Cumhurbaşkanlarının aile fotoğrafı
çekilmesinin ardından başlayan toplantıda Abdullah Gül açılış konuşması yaptı, bölgedeki
risklere yönelik işbirliği yapılacağını söyledi:
"Paylaştığımız ortak coğrafyada imkânlardan istifade etmek ve karşı karşıya olduğumuz
risklerle mücadele etmek için buna ihtiyacımız var."
25
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Türk diasporası güçlendirilecek
Cumhurbaşkanlarının toplantısının ardından ortak bildiri imzalandı ve ikili görüşmelere
geçildi. Bildiriye göre turizm, ekonomi, kültür ve edebiyat alanlarında işbirliği sürdürülecek.
Türk diasporasının güçlendirilmesi için Berlin, Paris ve Washington'da bölgesel merkezler
kurulması, Modern İpek Yolu'nun canlandırılması, ortak tarih kitabı, ortak yatırım fonu
oluşturulması, ortak televizyon yayını ve gümrüklerde kolay geçiş gibi projelerin devamı için
anlaşmaya varıldı.
İkili görüşmelerde, bölgesel gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunulacak.
Afganistan'dan NATO askerlerinin çekilmesinin ardından, her ülkenin kendi iç politikasında
aldığı güvenlik önlemleri gözden geçirilecek. Konsey ülkelerinin Ukrayna krizi için aldığı
ortak bir tutum yok.
"Ağabey algısı artık kalmadı"
Cumhurbaşkanlarının toplantısının ardından basın toplantısını düzenleyen Genel Sekreter
Halil Akıncı, konseyin ana prensibinin ülkelerin eşitliği olduğunu söyledi:
"En kalabalık ülke Türkiye, nüfusu en az olan ülke Kırgızistan. Ama Kırgızistan bir kararın
alınmasını istemezse alınmaz. Herkes daha deneyimli olduğu konularda deneyimlerini
paylaşıyor. 90'lardaki 'Yeni bir ağabey mi geldi?' algısı artık tamamen bitti, söz konusu bile
olamaz."
Akıncı, Eylül 2014 itibariyle görevini Azeri Ramil Hasanov'a devredeceğini açıkladı. Ramil
Hasanov ismi devlet başkanları toplantısında atılan imzalarla tayin edildi.
Bir sonraki zirvenin konusu, Kazak Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in önerisiyle enformasyon ve
medya olacak. Zirve 2015 yılında Kazakistan'da yapılacak.
Türk dili konuĢan ülkeler iĢbirliği konseyi 4. Zirvesi
APA
APA‟nın Türk basınına atfen verdiği haberine göre Zirveye Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan
Nazarbayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, Türkmenistan
Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ve adı geçen ülkelerin dışişleri ile kültür ve
turizm bakanları katıldı.
Zirve oturumunun açılışını yapan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk Dili Konuşan
Ülkeler İşbirliği Konseyinin kurulmasının zaruretten doğduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Aramızdaki ilişkiler bu kadar güçlü iken iş birliğimizi ikili düzeyde tutamazdık. 2009
yılından itibaren yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Zirvesi, Türk halkları
arasında birlik ve beraberliğin simgesi hâline geldi. Amacımız, diğer bölgesel iş birliği
mekanizmalarını destekleyecek bölgesel bir ortaklık kurmaktır.”
26
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Toplantıda halklara faydalı olabilecek bütün konuları ele alacaklarını kaydeden Gül, bu yıl
yapılan Zirvenin konusunun turizm olduğuna dikkati çekti.
27

Benzer belgeler