BÜLTEN - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

Transkript

BÜLTEN - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 40
BÜLTEN
HAZİRAN 2010
Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası Faslı
Müzakerelere Açıldı
9. Hükümetlerarası Katılım Konferansı 30 Haziran 2010 tarihinde Brüksel'de
gerçekleştirilmiştir. Başkanlığını İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Ángel
Moratinos’un yaptığı Konferans’ta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu, Devlet Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker temsil etmiştir.
BU SAYIDA:
AVRUPA İSTİKRAR
MEKANİZMASI
2
OECD’NİN GENİŞLEME
STRATEJİSİ VE ŞİLİ’NİN
ÜYELİĞİ
5
EN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER
(EAGÜ)
9
DÜNYA KUPASI’NIN
EKONOMİK ETKİLERİ
15
Konferans’ta Türkiye’nin hazırlıklarının mevcut durumu göz önüne alınarak
ve ilgili AB müktesebatına uyum ile müktesebatın uygulanmasına yönelik
ilerleme kaydetmeye devam edileceğinin anlaşılması üzerine 12 nolu Gıda
Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası Faslı müzakerelere açılmıştır.
Bu fasıl gıda güvenliği alanında detaylı kuralları kapsamaktadır. Genel
gıda ürünleri politikası, gıda ürünlerinin üretilmesi için hijyen kurallarını
belirlemektedir. Veterinerlik alanında ise hayvan sağlığı ve refahının
korunması, bitki sağlığı alanında tohum kalitesi, bitkilerin korunması, zararlı
organizmalar ve hayvanların beslenmesine ilişkin ayrıntılı kurallar
belirlenmektedir.
Söz konusu fasıla ilişkin Türkiye’nin karşılaması gereken kapanış kriterleri de
belirlenmiştir. Bu kriterlere göre Türkiye hayvansal ürünler ile hayvansal yan
ürünlere ilişkin binaların iyileştirilmesi süreci izleme planını Ulusal Programa
dahil etmelidir. Süt sektöründe Ulusal Program çerçevesinde çiğ süt
kullanımına yönelik bir strateji geliştirmelidir. Ayrıca Türkiye Ulusal Programın
uygulanmasında yeterli ilerleme kaydetmelidir.
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa İstikrar Mekanizması
Ekin GÜNDAY ECER
Temelde bir ekonomik birlik olarak
tanımlanan Avrupa Birliği, 1998 yılında
11 AB üyesi ile Avro Alanını kurdu ve
Avro
ortak
para
birimi
olarak
kullanılmaya başlandı. Daha sonra
genişleyen Avro Alanı ve ortak merkez
bankası AB’nin tek ve büyük bir
ekonomi olarak nitelendirilebilmesi için
yetersiz kalmaktadır. AB genelinde
para
politikaları
merkezi
olarak
belirlenmekle
birlikte,
maliye
politikalarını düzenleyecek tek bir
kurum bulunmamaktadır. Bu eksiklik
zora düşen ekonomilerin borçlarının
diğer ülkeler tarafından yüklenilmesi ve
AB
genelinde
sorunların
ortaya
çıkmasına yol açabilecektir.1
Bu çerçevede, Yunanistan’da yaşanan
ekonomik krizin hem AB’yi, hem de
Avro Alanını etkilemesi kaçınılmaz
gözükmektedir.
İkiz
açık
olarak
adlandırılan bütçe açığı ve cari açıkla
aynı anda başa çıkmaya çalışan
Yunanistan’da yaşanan problemler
Avro’nun
zayıflamasına
ve
Avro
Alanına olan güvenin azalmasına yol
açabilecektir.
Hem
Yunanistan’da
yaşanan
ekonomik krizin, hem de gelecek
dönemde
ortaya
çıkabilecek
sorunların etkilerini azaltmak amacıyla
9 Mayıs 2010 tarihinde olağanüstü
toplanan AB Ekonomi ve Maliye
Bakanları
AB’de
finansal
istikrarı
sağlamak
ve
gelecekteki
krizleri
önlemek amacıyla bir önlemler paketi
üzerinde anlaşmaya vardılar. Söz
konusu
önlemler
paketinde
AB
Antlaşması’nın 122. maddesine ve Avro
Alanı
Üye
Devletlerinin
vardığı
hükümetlerarası
anlaşmaya
dayanılarak
bir
“Avrupa
İstikrar
AB Uzmanı
Mekanizması” kurulmasına ilişkin Konsey
Tüzüğü de yer almaktadır.2
Söz konusu Konsey Tüzüğüne göre,
kendi
kontrolleri
dışında
gelişen
olağanüstü
durumlar
nedeniyle
ekonomik sıkıntılarla karşılaşan Üye
Devletler mekanizmadan mali yardım
talebinde
bulunabileceklerdir.
Bahsedilen
olağanüstü
durumlar
uluslararası
ekonomik
ve
mali
piyasalardaki
ciddi
krizleri
de
kapsamaktadır.
Oluşturulan
mekanizma ile AB karşılaşılabilecek
ekonomik problemlere daha hızlı, etkili
ve tutarlı bir şekilde yaklaşmayı
hedeflemektedir.
Ancak
mekanizmanın harekete geçirilmesi sıkı
kurallara tabi tutulmaktadır. Böylelikle
Üye Devletin kamu maliye sisteminin
sürdürülebilirliği korunacak ve mali
piyasalarda yeniden kendi kendine yer
alması
sağlanacaktır.
Mekanizma
kapsamında sağlanacak krediler ise
Avrupa Merkez Bankası tarafından
yönetilecektir.3
Avro Alanında mali sürdürülebilirliğin
temini için, Avrupa İstikrar Mekanizması
ile beraber gerekli reformların da hızla
hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu
çerçevede,
mali
disiplinin
güçlendirilmesi ile mali piyasaların
düzenlenmesi ve denetimine ilişkin yeni
kurallar getirilmesi önem taşımaktadır.
Avrupa İstikrar Mekanizması’nın Amacı
ve İşleyişi:
Avrupa İstikrar Mekanizmasının temel
amacı
Üye
Devletlere
kendi
kontrollerinin
dışında
gelişen
olağanüstü durumlarda (uluslararası
piyasalarda yaşanan krizler de dahil
olmak üzere) mali destek
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
sağlanabilmesidir. Mali destek söz
konusu Üye Devlete sağlanabilecek bir
kredi olabileceği gibi, bir kredi limiti
tanımlanması şeklinde de olabilecektir.
Söz konusu mekanizma çerçevesinde,
Avrupa Komisyonu AB Antlaşması’nın
122.
maddesi
ile
verilen
yetki
çerçevesinde sermaye piyasaları veya
finansal kuruluşlarla Avrupa Birliği adına
borçlanma sözleşmeleri yapabilecektir.
Bu şekilde yapılacak sözleşmelerle
Birliğe bir finansman maliyeti ortaya
çıkmayacak, tüm faiz ve anapara
ödemeleri
Komisyon
aracılığıyla
faydalanıcı Üye Devlet tarafından
yapılacaktır. Mekanizma, Avro Alanı
Üye Devletlerine oluşturulacak bir özel
amaçlı araç (special purpose vehicle –
SPV) ile ilave bir mali yardım da
öngörmektedir. Özel amaçlı araç
kapsamında
sağlanacak
mali
yardımlar koordineli bir şekilde Üye
Devletlere orantılı olarak dağıtılacaktır.
Avrupa
İstikrar
Mekanizması
ile
sağlanabilecek mali yardım tutarı 60
milyar Avro AB bütçesinden, 440 milyar
Avro AB Üye Devletlerinin kredi
garantisi ve karşılıklı kredi şeklinde
olmak üzere 500 milyar Avro olarak
gerçekleşecektir.
Diğer
taraftan,
IMF’de AB katkısının yarısı olmak üzere
220 milyar Avro mekanizmaya katkıda
bulunacaktır.4
Söz konusu mekanizma ile ortaya
konan önlemler tüm Üye Devletlerde
istikrar ve uygulamada birliği sağlama
amacı taşımaktadır. Ancak özel amaçlı
araç ile sağlanacak mali yardım
sadece Avro Alanı Üye Devletlerine
yönelik olacaktır.
Mekanizma kapsamında mali yardım
talep eden Üye Devlet Komisyon’un
Avrupa Merkez Bankası ile birlikte
yürüteceği bir değerlendirmeye tabi
tutulacaktır. Üye Devlet’in Komisyon ile
Ekonomi ve Maliye Komitesi’ne taslak
bir ekonomik ve mali program sunması
da
gerekmektedir.
Üye
Devlete
mekanizma
kapsamında
yardım
sağlanması Komisyon’un önerisi üzerine
Konsey’in alacağı kararla mümkün
olacaktır.
Konsey Kararında,
• Mali yardımın azami tutarı, faiz
oranı ve süresi ile yardımın
uygulanmasına ilişkin kurallar,
• Yardımdan faydalanan Üye
Devletin yeniden sağlam bir
ekonomi ve maliye politikası
oluşturması ve mali piyasalardan
kendi
kendine
finansman
sağlayabilmesine yönelik genel
mali koşullar ile
• Faydalanıcı
Üye
Devlet
tarafından hazırlanacak uyum
programının onayı yer alacaktır.
Konsey Kararı doğrultusunda, Komisyon
ile faydalanıcı Üye Devlet arasında
genel
ekonomi
koşullarını
detaylandıran bir mutabakat zaptı
imzalanacaktır.
Komisyon, Avrupa Merkez Bankası ile
beraber,
Üye
Devletin
politika
koşullarına
uyumunu,
her
kredi
ödemesinden önce değerlendirecektir.
Öngörülen koşulların yerine getirilmesi
durumunda, kredi ödemesine karar
verilecektir.5
Avrupa İstikrar Mekanizması’na İlişkin
Değerlendirmeler:
Oluşturulan Avrupa İstikrar Mekanizması
AB’de mevcut ekonomik sorunun
ancak kıtasal boyutlarıyla algılanıp,
çözümlenebileceğinin kabul edilmesi
açısından
bir
ilk
olma
özelliği
taşımaktadır. Ayrıca girişimin getirmiş
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
olduğu özel amaçlı araç ile AB Üye
Devletlerinin tümünden çok, Avro Alanı
Üye Devletlerini kapsayacak şekilde
düzenlemeler
yapılması
ve
bu
doğrultuda Avro Alanı Üye Devletleri
için böyle bir ayrıştırmaya gidilmesi de
AB’de bir ilktir.
Diğer
taraftan,
Avrupa
İstikrar
Mekanizması
720
milyar
Avro
değerindeki mali yardım tutarı ile çok
büyük boyutlu bir finansman imkanı
sunmaktadır.
Mekanizmaya
IMF
tarafından yapılan katkı nedeniyle IMF
koşulluluk ilkesi (conditionality) ilk kez
gündeme gelmiştir.6 Bu çerçevede,
Avrupa
İstikrar
Mekanizmasından
faydalanmanın çok sıkı kurallara
bağlandığından bahsedilebilir.
AB ve IMF’nin 740 milyar Avro bütçeli
koruma
fonu
Avrupa
İstikrar
Mekanizmasını
hem
AB
Üye
Devletlerinin
Avro’yu
koruma
kararlılıklarının bir göstergesi, hem de
uluslararası mali krize karşı atılmış büyük
bir
adım
olarak
değerlendirmek
mümkündür. Ancak yardım paketinin
başarılı olabilmesi için Avro Alanında
geçerli ortak ekonomi politikalarının
geliştirilmesinin de büyük önem taşıdığı
unutulmamalıdır.
Kaynakça:
Council of the European Union, Press Release: Extraordinary Council Meeting
Economic and Financial Affairs, Brussels, 9 – 10 May 2010.
Metin Ercan, Yunanistan Krizi ve AB Ekonomisi, Radikal Gazetesi, 10 Şubat 2010.
Taner Berksoy, Avrupa Birliği’nde İlkler Dizisi, Radikal Gazetesi, 15 Mayıs 2010.
İKV Haftalık E-Bülten, 10 – 16 Mayıs 2010, s. 16.
http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm
http://www.consilium.europa.eu/
http://www.euractiv.com.tr/finansal-hizmetler/article/ab-ve-imfden-gelen-750-milyareuro-piyasalara-can-verdi-010129
1
Metin Ercan, Yunanistan Krizi ve AB Ekonomisi, Radikal Gazetesi, 10 Şubat 2010.
İKV Haftalık E-Bülten, 10 – 16 Mayıs 2010, s. 16.
3 http://www.consilium.europa.eu/
4 Council of the European Union, Press Release: Extraordinary Council Meeting Economic and
Financial Affairs, Brussels, 9 – 10 May 2010.
5 http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm
6 Taner Berksoy, Avrupa Birliği’nde İlkler Dizisi, Radikal Gazetesi, 15 Mayıs 2010.
2
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
OECD’nin Genişleme Stratejisi ve Şili’nin Üyeliği
Nesrin ALİCAN BENLİALPER AB Uzmanı
7 Mayıs 2010 tarihinde, demokrasi ile
yönetilen ve piyasa ekonomisine dayalı
gelişmiş 30 ülkenin üye olduğu
OECD’ye
(Ekonomik
İşbirliği
ve
Kalkınma Örgütü) bir Latin Amerika
ülkesi olan Şili de katıldı.1 Meksika’dan
sonra OECD’nin ikinci Latin Amerika
üyesi olan Şili’nin üyelik serüveni,
aslında OECD tarafından 2002 yılında
yenilenen
genişleme
stratejisini2
yansıtıyor.
Bir
tarafta
global
piyasalarda yaşanan ve kelebek etkisi
ile gelişmekte olan ülke piyasalarına da
sıçrayan
ekonomik
krizler,
diğer
taraftan da, yükselen ülkelerin global
ekonomiye katkılarını dikkate alan
OECD, aslında yeni genişleme stratejisi
ve bünyesine katacağı yeni üyeleriyle
global ekonominin yapılanmasında söz
sahibi olmak istiyor.
Tarihsel Perspektif
OECD, kurulduğu 1961 yılından Soğuk
Savaş’ın sona ermesine kadar olan
dönemde, stratejik olarak, demokrasi
ile yönetilen ve piyasa ekonomisine
sahip ülkelerin örgüte katılmalarını
benimsemiştir. Bu çerçevede, söz
konusu dönemde, örgüte katılım
talebinde bulunan ve demokratik Batı
Blokunda yer alan ülkeler örgüt
bünyesine alınmış ve böylece OECD,
bu dönemde kurucu üyeleri ile birlikte
24 üyeli3 uluslararası bir platform haline
gelmiştir.
90’lı yılların başında, Soğuk Savaş’ın
sona ermesiyle birlikte, OECD’nin üyelik
stratejisinde köklü bir paradigma
değişimi yaşanmış ve örgüt, eski Sovyet
Bloku ülkelerini (geçiş ekonomileri)
demokratik anlamda yeniden
yapılandırmak, bu ülkelerde serbest
piyasa ekonomisini tesis etmek ve
sonunda da ülkeleri örgüt bünyesine
almak üzerine kurulu bir genişleme
stratejisi benimsemiştir. Bu bağlamda,
OECD’nin genişleme stratejisi ile, bir
anlamda, “demokrasi” ve “piyasa
ekonomisi”ne dayalı olma kriterleri
esnetilerek, “önce demokratikleştirme
ve serbest piyasa ekonomisini tesis
etme, sonra üyeliğe alma” fikri kabul
edilmiştir.
Bu
çerçevede,
OECD
tarafından üyelik perspektifine alınan
bu ülkelere idari, mali ve teknik destek
sağlanmıştır.4
Söz konusu paradigma değişiminin
yaşanmasında 90’lı yıllarda OECD’nin
kimliği
ve
meşruiyetinin
yeniden
sorgulanması ve bunun karşısında
OECD’nin global ekonomide daha
aktif ve etkili bir rol üstlenme çabaları
da etkili olmuştur.5 Buna paralel olarak,
eski Sovyet Bloku ülkelerinin OECD
genişleme
stratejisine
dahil
edilmesinde, 10 ülke için AB üyeliğinin
öngörülmesi ve bunun karşısında
OECD’nin söz konusu ülkelerin yeniden
yapılanmasında aktif rol oynamak
istemesi de etkili olmuştur.6
Diğer taraftan, 90’lı yılların ortalarında
yaşanan krizlere karşılık, krizlerle birlikte
yükselen ülkelerin global ekonomide
katalizör görevi görmeleri ve bu
çerçevede
dünya
ekonomisinin
kalkınmasına
katkıda
bulunma
potansiyelleri karşısında OECD, diğer
bölgelerde yükselen ülkeleri de üyelik
perspektifine almıştır.7 Bu anlayışla
OECD, ilk kez Latin Amerika (Meksika)
ve Uzak Doğu (Kore) ülkelerine
yönelmiş ve bu dönemde 6 ülkeyi8
bünyesine dahil etmiştir.
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Yenilenen Genişleme Stratejisi
OECD 2000’li yılların başında genişleme
stratejisini yenileme ihtiyacı hissetmiştir.
Kendisine global ekonomik sistemin
sürdürülebilirliğini ve bu kapsamda,
dünyada yaşanan ekonomik krizlerin
önlenmesi ve ekonomik kalkınmanın
sağlanması
için
gerekli
kuralları
koymayı ve bunların etkili piyasa
oyuncusu
ülkeler
tarafından
uygulanmasını
sağlamayı
görev
edinmiş olan OECD, bir taraftan
özellikle yükselen ve global ekonomi
piyasalarında etkili olan yeni ülkelerin
örgüte katılmalarının teşvik edilmesi,
diğer taraftan da, OECD üyeliği
perspektifine
alınmayan,
ancak
ekonomik
anlamda
işbirliğinin
geliştirilmesi gereken ülkelerin de
sisteme dahil edilmesi hedeflerini
benimsemiştir.
Söz konusu yeni genişleme stratejisi
çerçevesinde, 2007 yılında, başta Şili
olmak üzere, Estonya, İsrail, Slovenya
ve Rusya üyelik perspektifine alınmıştır.
Rusya’nın
üyelik
perspektifine
alınmasında, 2003 yılında Rusya’nın
G7’ye dahil edilmesinin etkili olduğu
OECD tarafından belirtilmektedir.9 10
Mayıs 2010 tarihinde ise, Estonya,
Slovenya ve İsrail OECD tarafından
üyeliğe davet edilmiştir. Diğer taraftan,
Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya ve
Güney
Afrika
gelecekte
üyelik
potansiyeli
taşıyan
“güçlendirilmiş
işbirliği”
(enhanced
engagement)
ülkeleri olarak belirlenmiştir ve söz
konusu ülkelerle halihazırda yakın
işbirliği sürdürülmektedir.10
OECD’nin yenilenen genişleme stratejisi
kapsamına alınan ülkelerin, OECD’nin
kendine yüklemiş olduğu misyonların
yerine getirilmesine katkıda bulunacak
ve global ekonomik sistemde örgütü
rakiplerine karşı (IMF, Dünya Bankası,
DTÖ gibi) daha etkili bir aktör haline
getirecek
ülkeler
olmaları
11
beklenmektedir. Bu bağlamda, Şili’nin
üyeliği ele alındığında, son 20 yılda
başarılı olarak uygulanan ve dünyada
iyi ülke örnekleri olarak gösterilen
reformları ile OECD’nin genişleme
stratejisinde yer almasının bir tesadüf
olmadığı görülmektedir. OECD’nin yeni
genişleme stratejisi çerçevesinde kabul
edilen yeni üyelik kriterleri göz önünde
bulundurulduğunda
da,
Şili’de
uygulanan
reformların
OECD
tarafından genellikle ülkelere telkin
edilen
reformları
yansıttığı
görülmektedir.
OECD’nin
üyelik
perspektifine
alınabilmeleri için ülkelerin OECD
tarafından belirlenen kriterlere uygun
olmaları gerekmektedir.
Üyeliğe Uygunluk Kriterleri
Genel olarak, bir ülkenin OECD
üyeliğine kabul edilmesi beş aşamalı bir
süreçten oluşmaktadır.
1. OECD’nin karar organı olan Konsey,
üyelik perspektifine alınan ülkelerle
katılım sürecinin başlatılmasına karar
verir.
2. Her aday ülke için “Katılım Yol
Haritası”
(Accession
Roadmap)
belirlenir ve aday ülkelerce imzalanır.
Söz konusu Yol Haritası, katılım öncesi
süreçte OECD tarafından yapılacak
ülke
incelemelerini,
aday
ülke
tarafından üyelik için atılması gereken
adımları, karşılaması gereken OECD
kriterlerini ve bunlara ilişkin kaynakları
içermektedir.
3. OECD Komiteleri ve Çalışma Grupları
tarafından aday ülke incelemeleri
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
gerçekleştirilir ve Konsey’e rapor edilir.
4. Aday ülkenin üyelik kararı Konsey’de
oybirliği ile alınır ve aday ülke üyeliğe
davet edilir.
5. Ülke ile OECD arasında “katılım
anlaşması” (accession agreement)
imzalanır.
Yukarıda belirtilen süreçte, enerjiden
tarıma, ulaştırmadan sağlığa kadar
birçok
politika
alanında
OECD
Komiteleri
ve
Çalışma
Grupları
tarafından incelemeler ve karşılıklı
görüşmeler yapılmakta ve böylece,
aday ülkenin üyeliğe hazır olup
olmadığı değerlendirilmektedir. Ancak,
yeni genişleme stratejisi çerçevesinde,
ülkelerin OECD üyelik perspektifine
alınabilmeleri için temel olarak dört
kriter değerlendirilmektedir. Bunlardan
ilki; OECD ile “aynı anlayışa sahip
olma” (like mindedness) kriteridir.
Muğlak
bir
ifade
olan
ve
değerlendirmede subjektifliğe neden
olabilecek bu kriterde, aday ülkenin
demokrasi ve piyasa ekonomisine
dayalı olması, ekonomik performans,
hukukun üstünlüğü ve insan haklarına
saygı, diğer uluslararası kuruluşlarda
aktif katılım, OECD ilke ve kurallarına
riayet etme gibi hususlar ölçüt olarak
kullanılmaktadır.12 İkinci kriter ise, aday
ülkenin uluslararası platformda “önemli
bir
oyuncu”
(significant
player)
olmasıdır. Bu kriter, aday ülkenin,
OECD’nin global piyasada rekabet
etmesine
katkıda
bulunabilecek
kapasiteye sahip olmasını ve çevre,
ekonomi, sosyal konulardaki başarılı
performansıyla diğer OECD ülkelerine
ve
uluslararası
konjonktüre
yön
vermesini ifade etmektedir.13 Son iki
kriter ise, diğer iki kritere göre daha
genel olup, aday ülkenin üyeliğinin,
hem aday ülkeye hem de OECD
ülkelerine “karşılıklı fayda” (mutual
benefit) sağlaması ve üye ülkeler
arasındaki
“global
dengenin
korunması”
(global consideration)
hususlarını dikkate almaktadır.14
Yukarıda sayılan kriterler ve üyelik
süreci değerlendirildiğinde, Şili, katılıma
ilişkin 20 OECD Komitesi’nin çeşitli
konularda yaptığı 20 incelemeyi iki yıl
gibi kısa bir sürede tamamlamıştır. Şili
ekonomisinin son 20 yılda % 5 oranında
büyümesi, Şili’nin yoksulluğu azaltmada
üstün bir performans göstermesi,
uyguladığı kararlı emeklilik reformları ile
diğer ülkelere örnek gösterilmesi ve
global
ekonominin
yükselen
ülkelerinden
biri
olarak
ortaya
çıkması15, OECD’nin Şili’ye neden ilgi
gösterdiğini açıklamaktadır. Bunun yanı
sıra, 2008 yılında başlayan ve dünyaya
yayılan finansal kriz karşısında Şili,
uygulamış olduğu vergi politikaları
sayesinde
talebin
ve
istihdamın
artırılmasına
yönelik
teşvikler
sağlayabilmiş
ve
bununla
diğer
ülkelere örnek de gösterilmiştir.16 Son
zamanlarda
yapılan
reformlara
bakıldığında ise, bunların rekabet,
tüketici hakları, finans piyasalarında
şeffaflığın sağlanması ve emeklilik
reformunun genişletilmesine yönelik
düzenlemeler17 olduğu ve bunların da,
OECD’nin benimsemiş olduğu kriterler
ve standartlarla paralellik teşkil ettiği
görülmektedir.
Yukarıda
anlatılanlar
ışığında,
OECD’nin dünya ekonomik sistemi ve
yükselen piyasalar karşısında artık yeni
bir strateji benimsediği ve söz konusu
strateji çerçevesinde sadece gelişmiş,
demokratik,
ancak,
ekonomileri
giderek yavaşlayan “yaşlı” ülkeleri ile
değil, global sistemi yönlendirmede ve
OECD’yi
uluslararası
platformda
görünür kılmada etkili olacak “genç”
ve “dinamik” yeni aktörlerle yoluna
devam etmek istediği görülmektedir.
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
OECD bünyesine yeni üyelerin dahil
edilmesi
bağlamında
değerlendirildiğinde, OECD, Latin
Amerika, Orta Doğu ve Uzak Doğu
bölgelerinde
uzun
bir
süre
oyalanacağa
benzemektedir.
Kaynakça:
OECD, “Chile’s accession to the OECD”,
<http://www.oecd.org/document/11/0,3343,en_33873108_39418658_45115147_1_1_1
_1_1,00.html>, 24.05.2010.
OECD, “Chile signs up as first OECD member in South America”,
<http://www.oecd.org/document/26/0,3343,en_33873108_39418658_44365210_1_1_1
_1,00.html>, 24.05.2010.
OECD, “Enlargement and enhanced engagement”,
<http://www.oecd.org/pages/0,3417,en_36734052_36734103_1_1_1_1_1,00.html>,
24.05.2010.
OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004.
1
“Chile’s accession to the OECD”,
<http://www.oecd.org/document/11/0,3343,en_33873108_39418658_45115147_1_1_1_1_1,00.html>,
24.05.2010.
2 OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004.
3 ABD, Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda,
Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere, İtalya (kurucu üyeler),
Avustralya, Finlandiya, İtalya, Japonya ve Yeni Zelanda.
4 OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004, s. 7.
5 Ibid.
6 Ibid.
7 Ibid.
8 Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kore, Meksika, Polonya ve Slovakya.
9 OECD, s. 7.
10 “Enlargement and enhanced engagement”,
<http://www.oecd.org/pages/0,3417,en_36734052_36734103_1_1_1_1_1,00.html>, 24.05.2010.
11 OECD, s. 10.
12
Ibid, s. 16-17.
13 Ibid, s. 17.
14
Ibid, s. 18.
15 “Chile signs up as first OECD member in South America”,
<http://www.oecd.org/document/26/0,3343,en_33873108_39418658_44365210_1_1_1_1,00.html>,
24.05.2010.
16
Ibid.
17
Ibid.
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ)
İbrahim Barış ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı
Uluslararası toplumun en fakir ve
gelişmemiş kesimini oluşturan En Az
Gelişmiş Ülkeler (Least Developed
Countries-EAGÜ),
son
yıllarda
Türkiye’nin dış politika gündeminde
daha önemli bir yer kazanmıştır. Aşırı
fakirlik, düşük sosyo-ekonomik gelişmişlik
düzeyi ve yaşam kalitesi, yapısal
ekonomik sorunlar ve kapasite eksikliği
gibi birçok ciddi soruna sahip olan bu
ülkeler ile Türkiye arasındaki ikili
ilişkilerde son yıllarda büyük ilerleme
yaşanmıştır. Nitekim, son zamanlarda
ikili düzeyde karşılıklı olarak yapılan üst
düzey ziyaretler, EAGÜ’ler ile ilgili
uluslararası bazı önemli konferansların
Türkiye’de yapılması ve gelecekte de
yapılacak olması ile Türkiye’nin Afrika
ülkelerine yönelik açılımı, EAGÜ’ler
hakkında
yapılacak
genel
bir
değerlendirmenin yararlı olacağını
göstermektedir. Bu çerçevede bu
yazıda, EAGÜ’lere ilişkin genel bilgilere
yer verilecek ve son yıllarda Türkiye’nin
bu ülkelere yönelik artan ilgisi hakkında
kısa
bir
değerlendirmede
bulunulacaktır.
1971 yılında Birleşmiş Milletler (BM)
tarafından da kabul edildiği üzere,
EAGÜ’ler, uluslararası toplumun “en
fakir ve en zayıf kesimi”ni teşkil
etmektedir.1
Sömürgeleşme
geçmişinden
kaynaklanan
ciddi
yapısal sorunların yanı sıra, hızla
küreselleşen
dünyaya
uyum
sağlamakta
karşılaştıkları
zorluklar,
fiziksel ve sosyal altyapı yetersizlikleri,
yetişmiş insan gücü, kurumsal kapasite
ve finansman kaynağı eksiklikleri
nedeniyle EAGÜ’ler, küresel düzeyde
barış
ve
refahın
sağlanması
doğrultusunda uluslararası toplumun
özel önem vermesini gerekli kılan bir
alanı
oluşturmaktadır.
Aşağıdaki
tabloda da görüleceği üzere, 33’ü
Afrika, 15’i Asya ve Pasifik ve 1’i de
Latin Amerika ve Karayipler’den olmak
üzere toplam 49 ülkeden oluşan
EAGÜ’ler, 1960’lı yılların sonundan
itibaren özellikle BM kapsamında
uluslararası toplumun özel önem
atfettiği gündem maddelerinden biri
haline gelmiştir.
EAGÜ’ler Listesinde Yer Alan Ülkeler
Afrika: Angola, Benin, Burkina Faso, Burundi, Cibuti, Çad, Ekvator Ginesi,
Eritre, Etiyopya, Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Komoros, Kongo Demokratik
Cumhuriyeti, Lesotho, Liberya, Madagaskar, Malavi, Mali, Moritanya,
Mozambik, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Ruanda, São Tomé ve Príncipe,
Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya, Togo, Uganda, Zambiya
Asya ve Pasifik: Afganistan, Bangladeş, Butan, Kamboçya, Kiribati, Laos,
Maldivler, Myanmar, Nepal, Samoa, Solomon Adaları, Timor-Leste, Tuvalu,
Vanuatu, Yemen
Latin Amerika ve Karayipler: Haiti
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Bununla birlikte, söz konusu ülkelerin dış
ekonomik şoklara, doğal ve insan
kaynaklı felaketlere (iklim değişikliği
başta olmak üzere) ve bulaşıcı
hastalıklara karşı aşırı kırılganlıkları, bu
ülkeler grubunun belirleyici özellikleri
arasındadır.2
Örneğin,
EAGÜ’lerin
toplam nüfusunun %36’sı günlük 1
doların altında bir gelirle yaşamakta,
%31’i yetersiz beslenmekte ve sadece
%16’sının
elektriğe
erişimi
bulunmaktadır.3 Bunun yanında, anılan
ülkelerin borç yükünün Gayri Safi Milli
Hasıla’larına (GSMH) ortalama oranı
%42 gibi çok yüksek bir seviyede
seyretmektedir.4
EAGÜ’leri farklı kılan bir diğer özellik ise,
bu ülkelerin nüfus eğilimleri ile ilgilidir.
2009 yılı itibariyle 840 milyon insanın
yaşadığı bu ülkeler grubu, yıllık %2,3 bir
oranla nüfusu en hızlı artan ülkeleri
teşkil etmekte olup, bu ülkelerin 2050
yılındaki nüfusunun 1,7 milyar olacağı
tahmin
edilmektedir.5
Örneğin,
Afganistan, Burkina Faso, Nijer, Somali,
Timor-Leste ve Uganda’nın 2010-2050
döneminde nüfuslarının %150 gibi
büyük bir oranda artış gösterebileceği
öngörülmektedir.6
EAGÜ’ler
barındırdıkları genç nüfus oranı ile de
diğer birçok ülkeden faklılık arz
etmektedir. Söz konusu ülkelerde 15
yaş altı nüfusun toplam nüfusa oranı
%40 gibi yüksek bir düzeydedir.7 Bu
durum, EAGÜ’lerin gelecekte sosyoekonomik kalkınma açısından daha
ciddi bir sınavla karşılaşacaklarının açık
bir göstergesidir. Bununla birlikte,
ortalama yaşam süresi bakımından
bahse konu ülkeler, yine düşük
göstergelerle
dikkati
çekmektedir.
2005-2010
dönemindeki
ortalama
yaşam süresi 56 yıl olan EAGÜ’lerde,
2045-2050 döneminde bu sürenin 69’a
çıkacağı öngörülmektedir.8
EAGÜ’ler ayrıca, ekonomilerinin ağırlıklı
olarak tarım sektörüne dayanması
bakımından da farklılık arz eden bir
grubu oluşturmaktadır. Nitekim, 2006
yılında anılan ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla’larının
(GSYH)
%28’i
tarım
sektöründen
kaynaklanmakta
ve
EAGÜ’lerin ekonomik olarak aktif
nüfusunun %68,6’sının istihdamı yine
aynı sektörden sağlanmaktadır.9 Tarım
sektörüne bu denli bağımlı olunması,
bu ülkeleri dış ve doğal etkilere daha
açık ve kırılgan hale getirmektedir.
Örneğin, gelişmiş ülkelerde uygulanan
tarım
sübvansiyonları
ve
çeşitli
korumacılık tedbirleri ve iklim değişikliği
gibi küresel sorunlar nedeniyle yaşanan
kuraklık gibi etmenler, EAGÜ’lerin daha
ağır bir şekilde etkilenmelerine yol
açmaktadır.
Tarım
sektörüne
bağımlılığın yanı sıra, altyapılarının
yetersiz
olması,
EAGÜ’leri
iklim
değişikliğinden en fazla etkilenen
ülkeler arasına sokmakta ve gıda
güvenliğinin sağlanması konusunda
büyük sıkıntıların yaşanmasına neden
olmaktadır. Örneğin, daha önce gıda
ihraç eden birçok EAGÜ, son 20 yılda
net gıda ithalatçısı konumuna girmiş
(bu ülkelerdeki gıda ithalatının faturası
2008
yılında
23
milyar
dolara
ulaşmıştır)10 ve önemli bir kısmı da gıda
yardımına muhtaç hale düşmüştür.
Tüm bu sosyo-ekonomik ve yapısal
sorunların yanı sıra, küreselleşen dünya
ekonomisinde daha da marjinal hale
geldiklerini
düşünen
EAGÜ’lerin
birçoğunda ayrıca, yolsuzluk, siyasi ve
sosyal istikrarsızlık ve zaman zaman iç
savaş veya etnik çatışmalar
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
gözlemlenebilmektedir.11
Sonuç
itibariyle, EAGÜ’lerin bu özellikleri,
uluslararası toplumun bu tür ülkelere
özel önem ve destek vermesini gerekli
kılmıştır.
EAGÜ statüsü elde edebilmek için, BM
kapsamında belirlenmiş olan çeşitli
kriterlerin karşılanması ve dolayısıyla
EAGÜ’ler
listesinde
yer
alınması
gerekmektedir.
EAGÜ
statüsü
kazanabilmek için gerekli kriterler şu
şekildedir:12
Düşük gelir düzeyine ilişkin
kriter: Bu kritere göre, kişi başına
düşen yıllık GSMH’nin üç yıllık
ortalaması 905 doların altında
olması gerekmektedir.
İnsan
kaynaklarının
yetersizliğine ilişkin kriter: Bu
kriter, beslenme, sağlık ve eğitim
alanlarına
ilişkin
olarak
belirlenmektedir. Buna göre,
yetersiz beslenen nüfusun oranı,
5 yaş ve altındaki çocukların
ölüm oranı, orta öğretime kayıt
oranı
ve
yetişkinlerde
okuryazarlık oranı gibi hususlar
kriter
kapsamında
temel
alınmaktadır.
Yüksek ekonomik kırılganlığa
ilişkin
kriter:
Bu
kriter
kapsamında, nüfus büyüklüğü,
ihraç edilen ürünlerdeki çeşitlilik,
tarım, ormancılık ve balıkçılık
sektörlerinin ekonomideki payı,
tarımsal üretim ile ihraç edilen
mal ve hizmetlerde istikrarsızlık
durumu ve doğal afetler
nedeniyle oluşan evsizlik oranı
gibi birtakım etmenler baz
alınmaktadır.
Bu üç kriter kapsamındaki gereklilikleri
karşılayan ülkeler EAGÜ’ler listesine
dahil edilmektedir. Ancak, tüm bu
kriterlerin yanı sıra, listeye alınacak
ülkelerin
nüfusu
75
milyonu
geçmemelidir. Bununla birlikte, bu
listeye dahil edilmek için, kabul
edilecek olan ülkenin kendi rızasının
alınması ve daha sonra BM Ekonomik
ve Sosyal Konsey (ECOSOC) tarafından
bu
statüsünün
onaylanması
gerekmektedir.
EAGÜ’lerin belirlendiği liste, ECOSOC
tarafından
3
yılda
bir
gözden
geçirilmektedir. Yukarıda belirtilen üç
kriterden en az ikisine ilişkin eşik
değerlerin üstünde yani daha iyi
göstergelere sahip olan ülkeler, bu
listeden çıkmaya hak kazanmaktadır.
Ancak bu listeden çıkabilmek için bu
iyileşmenin sürdürülebilir olması önem
arz etmektedir. Nitekim, bu iyileşme
sürecinin ardı ardına en az iki gözden
geçirme döneminde gözlemlenmesi
gerekmektedir.
Ayrıca,
kişi
başı
GSMH’nin listeden çıkabilmek için
belirlenmiş olan eşik değerin, yani 1086
doların, en az iki katına ulaşmış olması
durumunda,
diğer
kriterlere
bakılmaksızın bu listeden çıkmaya hak
kazanılmaktadır. 1971 yılından beri,
Bostvana (1994) ve Cape Verde (2007)
bu listeden çıkmaya hak kazanmıştır.
Bununla birlikte, Samoa (Aralık 2010) ve
Maldivler’in de (Ocak 2011) 2011 yılının
başına kadar bu listeden çıkacakları
öngörülmektedir.
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
EAGÜ statüsünde olmanın çeşitli
getirileri bulunmaktadır. Daha önce de
vurgulandığı üzere, söz konusu ülkeler,
kalkınma ve sosyo-ekonomik açıdan
zayıf konumları nedeniyle uluslararası
mali ve teknik desteğe ihtiyaç
duymaktadır. Bu bağlamda, EAGÜ’ler
listesinde yer alan ülkelere sağlanan
destek
genelde,
ticari
tercihler,
kalkınma finansmanı (Resmi Kalkınma
Yardımı gibi), borç erteleme ve teknik
yardım gibi alanlarda olmaktadır.
Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye
olan EAGÜ’ler aynı zamanda DTÖ ile
ilgili yükümlülüklere ilişkin özel ve
farklılaştırılmış
muamelelerden
yararlanabilmektedir. Bununla birlikte
anılan
ülkeler,
uluslararası
iklim
değişikliği rejimi gibi alanlarda, özel
önem ve öncelik verilen ülkeler
grubunu oluşturmaktadır.
Söz konusu ülkelerin durumlarının
iyileştirilmesi,
yoksulluğun
ortadan
kaldırılması ve sürdürülebilir kalkınmanın
gerçekleştirilmesi amacıyla uluslararası
düzeyde
çeşitli
girişimlerde
bulunulmaktadır. Bu doğrultuda, BM
kapsamında
konferanslar
düzenlenmekte
ve
bu
ülkelerin
sorunlarına çözüm yolları aranmaktadır.
Bu yöndeki adımlar arasında en öne
çıkan, 1981 yılından beri düzenlenen ve
günümüze
kadar
üçüncüsü
gerçekleştirilmiş olan BM En Az Gelişmiş
Ülkeler (BM-EAGÜ’ler) Konferansı’dır. İlk
ikisi 1981 ve 1990 yıllarında Paris’te,
üçüncüsü ise 2001 yılında Brüksel’de
gerçekleştirilmiş
olan
söz
konusu
Konferanslarda, EAGÜ’lerin bir nevi
kaderini etkileyen önemli adımlar
atılmakta ve bu doğrultuda kabul
edilen uluslararası belgelerde birtakım
hedef ve önlemler tespit edilmektedir.
Bu doğrultuda, 2001 yılında Brüksel’de
düzenlenen son Konferans’ta, 20012010 dönemini kapsayan Brüksel Eylem
Planı kabul edilmiştir. Brüksel Eylem
Planı
kapsamında
yoksullukla
mücadele ve sürdürülebilir kalkınma
yolunda çeşitli alanlarda eylem ve
tedbirler tespit edilmiştir. Bu çerçevede,
yoksulluğun ve eşitsizliğin ortadan
kaldırılması, mal ve hizmetlerin daha iyi
ve verimli sunulmasına yönelik iyi
yönetişim
temellerinin
atılması
(yolsuzlukla
mücadele,
hukukun
üstünlüğü
ve
sosyal
adaletin
yükseltilmesi gibi), altyapı, sağlık,
eğitim, tarım, çevre ve teknoloji
alanlarında
yatırımların
yapılması,
uluslararası mali kaynakların harekete
geçirilmesi ve EAGÜ’lerden yapılacak
ihracat önündeki engellerin ortadan
kaldırılması
gibi
çeşitli
hedefler
belirlenmiştir.13
Söz konusu Eylem Planı’nın bu yıl
itibariyle son erecek olması, gelecek 10
yıl için yeni bir eylem planının kabul
edilmesini gerektirmiştir. Bu çerçevede,
Dördüncü BM-EAGÜ’ler Konferansı’nın
2011 yılının ilk yarısında İstanbul’da
gerçekleştirilecek olması, hem bu
ülkelerin geleceği hem de Türkiye ve
EAGÜ’ler arasındaki ilişkiler açısından
önemli bir gelişmedir.14 Bahse konu
Konferansa Devlet Başkanı, Başbakan
ve Bakan düzeyinde katılımın yanı sıra
özel
sektör
ve
sivil
toplum
kuruluşlarından temsilciler dahil yaklaşık
6000 kişinin katılması öngörülmektedir.15
Konferans’ta öncelikle, gelecek 10 yıllık
döneme
yönelik
olarak
başta
yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir
kalkınma konusunda EAGÜ’ler için
yenilikçi
strateji
ve
önlemlerin
belirlenmesi ve Brüksel Eylem Planı’nın
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
sonuçlarının
değerlendirilmesi
hususundaki gündem maddelerinin
görüşülmesi
planlanmaktadır.
Bu
Konferans’ta
özellikle,
EAGÜ’ler
açısından belirleyici bir nitelik taşıyacak
olan ve 2021 yılına kadar geçerli
olacak bir eylem planının (muhtemelen
İstanbul Eylem Planı) kabul edilmesinin
öngörülmesi ve Konferans’ın şu ana
kadarki en geniş katılımlı BM-EAGÜ’ler
Konferansı olmasının tahmin edilmesi,
İstanbul’da
gerçekleştirilecek
bu
Konferans’ın
önemini
daha
da
artırmaktadır.16
İnsani yardım ve gıda programları ile
Resmi Kalkınma Yardımları kapsamında
EAGÜ’lere destekte bulunan ve bu
ülkelere ticari kolaylıklar sağlayan
Türkiye’nin, EAGÜ’ler ile ilgili böyle bir
konferansa ev sahipliği yapması,
özellikle son yıllarda büyük önem
verilen Afrika açılımı açısından da
önem taşımaktadır. Türkiye tarafından
son zamanlarda, Kongo Demokratik
Cumhuriyeti, Senegal ve Tanzanya gibi
EAGÜ’lere Cumhurbaşkanı seviyesinde
yapılan
ziyaretler
ve
Uganda,
Tanzanya, Moritanya, Somali ve Cibuti
gibi
ülkelerin
Devlet
Başkanı
seviyesinde Türkiye ziyaretleri, büyük
kısmı Afrika’da yer alan EAGÜ’ler ile ikili
ilişkilerin
giderek
yoğunlaşmasını
sağlamıştır. Ayrıca, Türkiye tarafından
bu
bölgedeki
birçok
ülkede
büyükelçilik
ve
dış temsilciliklerin
açılması konusunda atılan adımlar,
Türkiye’nin EAGÜ’ler ile ikili ilişkilerinin
giderek
gelişmesine
olanak
tanıyacaktır.
Netice itibariyle, son yıllarda yaşanan
küresel ekonomik krizin bir sonucu
olarak dış ticaret, uluslararası mali
yardım ve yatırım oranının düşüş
gösterdiği EAGÜ’lerde, yoksulluğun
ortadan kaldırılması ve kalkınmanın
gerçekleştirilmesi
için
uluslararası
toplumun bir an önce daha somut
adımlar atması gerekmektedir. Bu
doğrultuda, Türkiye de bu ülkelere
yönelik
daha
aktif
bir
politika
uygulamakta
ve
bu
ülkelerin
ihtiyaçlarına
daha
fazla
önem
vermektedir. Türkiye’nin de bu yöndeki
katkıları
çerçevesinde,
EAGÜ’lerin
durumlarının iyileştirilmesi sayesinde, bu
ülkelerin
küreselleşen
dünya
ile
bütünleşmeleri sağlanacak ve böylece
bu ülkelerin yer aldığı bölgelerde barış,
istikrar
ve
huzur
ortamı
yaratılabilecektir.
Kaynakça:
United Nations Office of the High Representative fort he Least Developed Countries,
Landlocked Developing Countries and Small Island Developing States (UN-OHRLLS),
The Least Developed Countries: Things to Know, Things to Do, 2009.
UN-OHRLLS, Brussels Programme of Action: Addressing the Special Needs of the Least
Developed Countries, 2006,
http://www.unohrlls.org/UserFiles/File/Publications/bpoa.pdf
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), The Least
Developed Countries Report 2009: The State and Development Governance, 2009,
http://www.unctad.org/en/docs/ldc2009_en.pdf
United Nations Population Division, “Press Release: World population to exceed 9
billion by 2050: Developing Countries to add 2,3 billion inhabitants with 1,1 billion
aged over 60 and 1,2 billion of working age,” 11 March 2009,
http://www.un.org/esa/population/publications/wpp2008/pressrelease.pdf
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=18305 (25 Mayıs 2010)
http://www.unohrlls.org/en/ldc/25/ (25 Mayıs 2010)
1
United Nations, Office of the High Representative fort he Least Developed Countries, Landlocked
Developing Countries and Small Island Developing States (UN-OHRLLS), The Least Developed Countries:
Things to Know, Things to Do, 2009, s. 2.
2 http://www.unohrlls.org/en/ldc/25/ (25 Mayıs 2010)
3 UN-OHRLLS, 2009, s. 5-11.
4 United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), The Least Developed Countries
Report 2009: The State and Development Governance, 2009, s. 2,
5 United Nations Population Division, “Press Release: World population to exceed 9 billion by 2050:
Developing Countries to add 2,3 billion inhabitants with 1,1 billion aged over 60 and 1,2 billion of working
age,” 11 March 2009,
6 a.g.e.
7 a.g.e.
8 a.g.e.
9 UNCTAD, 2009, s. 92.
10 a.g.e., s. 107.
11 İlter Türkmen, “En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı,” Hürriyet, 3 Temmuz 2007.
12 Bkz. UNCTAD, 2009.
13 Bkz. UN-OHRLLS, Brussels Programme of Action: Addressing the Special Needs of the Least Developed
Countries, 2006.
14 Bununla birlikte, İstanbul’da düzenlenecek bu Konferans, son yıllarda yüksek katılımlı uluslararası
konferansların (Dünya Su Forumu, NATO Zirvesi, IMF ve Dünya Bankası Toplantıları gibi) daha sık
düzenlenmeye başlandığı İstanbul’un, bir uluslararası kongre ve konferans merkezi olarak ön plana
çıkmasını sağlayacak ve ayrıca Türkiye’nin uluslararası siyasi ve ekonomik gündemde daha sık anılmasını
ve görüşülecek konularda daha etkili olabilmesine zemin hazırlayıcı bir işlev görecektir.
15 http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=18305 (25 Mayıs 2010)
16 Ayrıca, 9-11 Temmuz 2007 tarihlerinde Türkiye, En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı’na ev
sahipliği yapmıştı.
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Dünya Kupası’nın Ekonomik Etkileri
Özgür ÜTÜK AB Uzman Yardımcısı
Milyonlarca seyirciye hitap eden futbol
günümüzde en popüler spor dalları
sıralamasında
birinci
sırada
yer
almaktadır. Sahip olduğu popülarite
sayesinde
futbol,
çok
büyük
meblağların döndüğü, birçok kişiye
ekmek kapısı sunan ve birçok farklı
sektörden kuruluşu bir araya getiren
muazzam bir ekonomi haline gelmiştir.
Sadece 22 futbolcunun 90 dakika
boyunca
bir
topun
peşinden
koşturduğu bir spor dalı olmayan
futbol, başta medya, inşaat, sağlık,
yiyecek, konaklama, ulaşım olmak
üzere
birçok
sektöre
iş
sahası
yaratmaktadır. Diğer taraftan bu
sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerce
futbol kulüplerine sponsor olunması
veya reklam verilmesi ile futbol
kulüplerinin
mali
yapıları
güçlenmektedir.
Ayrıca,
futbol
maçlarının naklen yayın haklarının
satışından elde edilen gelirler futbol
kulüplerinin
vazgeçilmez
finans
kaynakları arasında yer almaktadır.
2009 yılında yapılan bir araştırmaya
göre Avrupa futbol piyasasının değeri
14,6 milyar Avro’dur.1 Avrupa’nın ve
dünyanın
önde
gelen
futbol
kulüplerinin
yıllık
gelirleri
ise
şu
şekildedir2:
Kulüp
Real Madrid
Barcelona
Manchester United
Bayern Münih
Arsenal
Chelsea
Inter Milan
Yıllık Gelir
(Milyon Avro)
401,4
365,9
327
289,5
263
242,3
196,5
Öte yandan, futbol, sadece kulüplere
ve sporculara para kazandırmamakta,
şehirlerin
ekonomik
hayatını
canlandırmakta ve ülke ekonomilerine
de önemli katkılar sunmaktadır. Yapılan
bir araştırmaya göre, 2009-2010 sezonu
UEFA Şampiyonlar Ligi finaline ev
sahipliği yapan Madrid şehrinin, bu
organizasyondan maçın oynandığı
gün elde edilen gelirlere ilave olarak,
ileriki dönemlerde gelecek turistlerden
elde edilecek gelirlerle yaklaşık 50
milyon
Avro
kazanacağı
3
Aynı
çalışmada
öngörülmektedir.
futbolseverlerin maç günü yaptıkları
harcamaların Avrupa ekonomisine
etkisinin yaklaşık 94 milyon Avro olduğu
belirtilmektedir.
Bu
veriler,
futbol
sektörünün
ulaştığı
ekonomik
büyüklüğü göz önüne sermektedir.
Futbolun dünya çapında en büyük
organizasyonu olan Dünya Kupası, 4
yılda bir düzenlenmekte ve 32 takım
yaklaşık 1 ay boyunca futbolseverlere
görsel bir şölen sunmaktadır. Sportif
boyutun yanı sıra Dünya Kupası
organizasyonları ev sahibi ülkelere
önemli uluslararası prestij ve önemli
ekonomik katkılar sağlamaktadır.
Bu organizasyonlar ev sahibi ülkelerin
turizm
gelirlerini
önemli
ölçüde
artırmaktadır. Organizasyon sırasında
yüz binlerce taraftar, çok sayıda
uluslararası basın mensubu, sporcular,
teknik ekipler, yöneticiler 1 ay boyunca
ev sahibi ülkede konaklamakta ve ülke
ekonomisine
önemli
girdiler
sağlamaktadır. Ayrıca, Dünya Kupası,
ülkelerin kısa yoldan çok etkili bir
şekilde tanıtılmasını sağlamaktadır. Bu
mükemmel tanıtım fırsatı sayesinde
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ülke turizmi ve dolayısıyla ülke
ekonomisi üzerinde uzun dönemli
katkılar sağlanmaktadır. Örneğin, 1994
yılında Dünya Kupasına ev sahipliği
yapan ABD’yi sadece bu turnuva
dolayısıyla yaklaşık 1 milyon turist
ziyaret etmiştir.4
Öte
yandan,
Dünya
Kupası
organizasyonuna
ilişkin
yapılan
hazırlıklar da ülke ekonomisinde önemli
canlanmalara yol açmaktadır. 2002
Dünya Kupası hazırlıkları çerçevesinde
ev sahibi ülkelerden biri olan Güney
Kore 10 modern stadyum inşası için
yaklaşık 2 milyar dolarlık bir harcama
yaparken, diğer ev sahibi ülke
Japonya ise 7 yeni stadyum ve
yenilediği 3 stadyum için yaklaşık 4
milyar dolarlık bir harcama yapmıştır.
Turnuva, Japon ve Güney Kore
ekonomilerine sırasıyla 24,8 ve 8,9
milyar dolarlık ekonomik katkılarıyla, bu
ülkelerin GSMH`lerinde % 0,6 ve %
2,2`lik oranlarda artışlar yaratmıştır.5
Benzer
şekilde
2006
yılında
Almanya’da
düzenlenen
Dünya
Kupası, Alman ekonomisi için itici bir
güç olmuştur. Turnuva sırasında 2
milyon civarında turist Almanya’yı
ziyaret etmiş ve yaklaşık 600 milyon
Avro harcamıştır.6 2005 yılında %0,9
büyüme hızına sahip Alman ekonomisi,
Dünya Kupasının düzenlendiği 2006
yılında %1,7’lik bir büyüme, 2007 yılında
ise %2,5 civarında bir büyüme
gerçekleştirmiştir.7
Bu
veriler
Dünya
Kupası
organizasyonun ülke ekonomilerine
olan olumlu katkısını ve sadece sportif
bir olay değil, aynı zamanda ülke
tanıtımı ve ekonomisi üzerinde önemli
etkilere sahip ticari bir faaliyet
olduğunu da göstermektedir.
11 Haziran-11 Temmuz 2010 tarihleri
arasında 19.’su yapılacak olan Dünya
Kupası’na ilk kez Afrika kıtasından bir
ülke, Güney Afrika ev sahipliği
yapmaktadır.
Bu prestijli organizasyon için Güney
Afrika hükümeti tarafından 5 yeni
stadyum yapılmış, altyapı imkanlarının
ve ulaştırma sisteminin geliştirilmesi için
çeşitli çalışmalar yürütülmüş ve 33
milyar Rand (yaklaşık 5 milyar dolar)
Turnuva
boyunca
harcanmıştır.8
373.000 kişinin Güney Afrika’ya gelmesi
ve kişi başına ortalama 30.200 Rand
(yaklaşık
4.000
dolar)
harcama
yapılması
öngörülmektedir.9
Organizasyonun toplamda
Güney
Afrika ekonomisine 93 milyar Rand’lık
(yaklaşık 12,4 milyar dolar) bir katkı
sağlayacağı hesaplanmaktadır.10
Dünya Kupası organizasyonu sayesinde
Güney
Afrika’nın
tanıtımı
gerçekleştirilecek, yapılan yatırımlar ile
birçok kişiye iş olanağı sağlanacak,
altyapı ve ulaşım sistemleri geliştirilmiş
olacak ve yapılan spor kompleksleri ile
ülkenin
sportif
altyapısı
güçlendirilecektir. Bu durum futbolun
90
dakika
süren
bir
sportif
mücadeleden çok, ülke ekonomilerine
önemli katkıları olan bir endüstri
olduğunu ortaya koymaktadır.
Son yıllarda ülkemizde de Dünya
Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası gibi
turnuvaların
ekonomik
açıdan
faydalarına ilişkin farkındalık artmış ve
bu tip organizasyonların ev sahipliğini
üstlenmeye
yönelik
çalışmalar
başlatılmıştır. Bu çalışmaların devam
ettirilerek Dünya Kupası gibi en önemli
spor organizasyonlarından birine ev
sahipliği yapılması ülkemizin tanıtımına
ve
ekonomisine
önemli
katkılar
sağlayacaktır.
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Kaynakça:
http://www.deloitte.com/assets/DcomUnitedKingdom/Local%20Assets/Documents/Industries/UK_SBG_ARFF2009_Highlights.
pdf
http://www.deloitte.com/view/en_GB/uk/industries/sportsbusinessgroup/d039400401
a17210VgnVCM100000ba42f00aRCRD.htm
http://www.mastercard.com/us/company/en/newsroom/uefa_champions_league.
html
http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788
http://www.dw-world.de/dw/article/0,,2086103,00.html
Tuğrul Akşar, “2010 Dünya Kupası’na gidemezsek
http://www.dunyagazetesi.com.tr/_109_60748_yazar.html?
ne
olur”,
“Fact Sheet: Government Preparations for the 2010 FIFA
http://www.info.gov.za/issues/world_cup/2010_preparations.pdf,
14.09.2009,
World
Cup”,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100511_fifa_worldcup.shtml
http://www.gt.co.za/News/Press-releases/Strategic-solutions/2010/2010eia.asp
“Who profits most?”, The Economist, 13 Mayıs 2010,
http://www.economist.com/world/middle-east/displaystory.cfm?story_id=16117134
1http://www.deloitte.com/assets/Dcom-
UnitedKingdom/Local%20Assets/Documents/Industries/UK_SBG_ARFF2009_Highlights.pdf
2http://www.deloitte.com/view/en_GB/uk/industries/sportsbusinessgroup/d039400401a17210VgnVCM10
0000ba42f00aRCRD.htm
3 http://www.mastercard.com/us/company/en/newsroom/uefa_champions_league.html
4 http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788
5 http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788
6 http://www.dw-world.de/dw/article/0,,2086103,00.html
7 Tuğrul Akşar, “2010 Dünya Kupası’na gidemezsek ne olur”, 14.09.2009,
http://www.dunyagazetesi.com.tr/_109_60748_yazar.html?
8 “Fact Sheet: Government Preparations for the 2010 FIFA World Cup”,
http://www.info.gov.za/issues/world_cup/2010_preparations.pdf,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100511_fifa_worldcup.shtml
9 http://www.gt.co.za/News/Press-releases/Strategic-solutions/2010/2010eia.asp
10 “Who profits most?”, The Economist, 13 Mayıs 2010, http://www.economist.com/world/middleeast/displaystory.cfm?story_id=16117134
17
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 31 - 415 23 28 - 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.abmaliye.gov.tr/
© 2010 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.
Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.

Benzer belgeler

03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yardım sağlanması Komisyon’un önerisi üzerine Konsey’in alacağı kararla mümkün olacaktır. Konsey Kararında, • Mali yardımın azami tutarı, faiz oranı ve süresi ile yardımın uygulanmasına ilişkin kur...

Detaylı