abdülkâdir-i belhî`nin esrâr-ı tevhîd`i ve nâzım paşa`nın türkçe

Transkript

abdülkâdir-i belhî`nin esrâr-ı tevhîd`i ve nâzım paşa`nın türkçe
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

ABDÜLKÂDİR-İ BELHÎ’NİN ESRÂR-I TEVHÎD’İ VE
NÂZIM PAŞA’NIN TÜRKÇE TERCÜMESİ
Esrar-ı Tevhid of Seyyid Abdülkadir-i Belhi and Turkish Translation by
Nazım Pasha
İsmail AVCI
ÖZ
Abdülkâdir-i Belhî son dönem tasavvuf edebiyatının önde gelen isimlerinden
biridir. Belhî, 1839 yılında Belh’te doğmuş, 1853’te babası Seyyid Süleyman-ı
Belhî’nin öncülüğünde ailesiyle birlikte buradan ayrılmış, 1857 yılında Konya’ya
gelmiş, burada dört yıl kaldıktan sonra Bursa’ya geçmiş ve ardından Sultan Abdülaziz’in daveti üzerine 1861’de İstanbul’a ulaşmıştır. Belhî, babası Seyyid Süleyman’ın
Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı postnişiniyken 1877’de vefatı üzerine onun yerine
geçmiş ve bu makamda 46 yıl kaldıktan sonra 15 Mart 1923 tarihinde vefat etmiştir.
Şairin toplam 8 eseri vardır. Belhî’nin eserlerinin tamamı manzumdur ve Farsça
olarak kaleme alınmıştır. Sadece Divan’ında 38 Türkçe şiir bulunmaktadır. Bu şiirlerden ikisi Çağatay Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Şairin eserleri tasavvufi içeriklidir. Belhî’nin eserlerinden Esrâr-ı Tevhîd adlı kısa mesnevisi akranı eski Selanik valisi
Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. 29
Ağustos 1840 tarihinde Üsküdar’da doğan Nâzım Paşa, iyi bir eğitim aldıktan sonra
çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, Selanik valiliği görevinden sonra emekli olmuş
ve 17 Aralık 1926 tarihinde vefat etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına
mensup, güzel ahlaklı, misafirperverliğiyle bilinen bir şair ve nasirdir. Müellifin 9
eseri vardır ve bu eserlerden biri Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi’dir. Bu çalışma Belhî tarafından yazılan Esrâr-ı Tevhîd’in Nâzım Paşa eliyle yapılan tercümesini konu almaktadır. Yazının sonuna eserin 156 beyit tutarındaki tercümesi de eklenmiştir.
―――――――――


Makale Geliş Tarihi: 20 Haziran 2015.
Makale Kabul Tarihi: 3 Temmuz 2015.
Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
[email protected]
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
37

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
savvuf
İsmail AVCI
Anahtar Kelimeler: Esrâr-ı Tevhîd, Belhî, Mehmed Nâzım Paşa, tercüme, taABSTRACT
Abdulkadir-i Belhi was one of the most prominent figures in the late sufi literature. Belhi was born in Belh in 1839. He left Belh together with his family led
by his father, Seyyid Suleyman Belhi, in 1853 and went to Konya in 1857. Having
stayed in Konya for four years, he went to Bursa and shortly after he arrived in
Istanbul in 1861 by invitation of Sultan Abdulaziz. Upon death of his father, Seyyid Suleyman Belhi, in 1877 while he was the leader of Sheikh Murad-ı Buhari
Dervish Lodge, Belhi succeeded his father and served as the leader of the Lodge
for 46 years. He passed away on March 15th, 1923. The poet had a total of 8 works.
All works of Belhi were poetic and written in Persian except for 38 Turkish poems
contained in his Divan. Two of these poems were written in Chagatai Turkish. The
works of the poet were composed of sufi poetry. Esrar-ı Tevhid, a short masnavi
written by Belhi, was translated by his contemporary, Mehmed Nazım Pasha, the
former Governor of Thessaloniki, into Turkish as an abridged version. Born on
August 29th, 1840 in Uskudar, Nazım Pasha was highly educated and served as a
government official in various posts. He retired after having served as the governor
of Thessaloniki and passed away on December 17th, 1926. Well-known for his
social ethics and hospitality, Mehmed Nazım Pasha was a poet and prose-writer
and a member of Mewlewi Order. The author wrote 9 works and one of these
works was the Translation of Esrar-ı Tevhid. This study is about Nazım Pasha’s translation of Esrar-ı Tevhid written by Belhi. The translated text, consisting of 156 couplets, of Belhi’s work has been included at the end of the paper.
Key Words: Esrar-ı Tevhid, Belhi, Mehmed Nazım Pasha, translation, Sufism
Giriş
Anadolu ve Orta Asya coğrafyası arasında tarihî süreçte kültürel bakımdan
yakın ilişkiler kurulmuş, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı devrinde birçok âlim,
mutasavvıf ve sanatkâr Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Dinî, tasavvufi,
ilmî, kültürel ve sanatsal açıdan kurulan bu yoğun ilişkide Ahmet Yesevî’nin ve
daha sonraki asırlarda Ali Şîr Nevâyî’nin önemli etkisi vardır. Özellikle Ahmet
Yesevî’nin, dervişleri aracılığıyla Anadolu kültürü üzerinde derin bir iz bıraktığı
bilinmektedir. Cemâl Kurnaz bu ilişkide tasavvuf hareketlerinin oldukça etkili olduğunu, Orta Asya menşeli kolonizatör Türk dervişlerinin Anadolu’nun Müslümanlaşmasında önemli rol oynadıklarını, sonraki yüzyıllarda da bazı şeyhlerin Osmanlı
ülkesine gelerek faaliyet gösterdiklerini ve bunların bazılarının da şair olduğunu
söylemektedir.1 Ömer Lütfi Barkan’ın ifadesine göre göç eden bu dervişler Anadolu’ya kendi örf ve âdetlerini, dinî adap ve erkânını da taşımışlardır ve müritlerinin
―――――――――
1

38
Cemâl Kurnaz, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 43, 204.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

çoğu kendi aile efradıdır.2 Bu yazıda, Mehmed Nâzım Paşa tarafından yapılan tercümesiyle birlikte üzerinde durulacak olan Esrâr-ı Tevhîd’in müellifi Abdülkâdir-i
Belhî de 13. asırdan itibaren Anadolu’ya doğru akmaya başlayan derviş silsilesinin
son halkalarından biridir ve babası Şeyh Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin öncülüğünde
ailesiyle birlikte 19. asrın sonlarında Belh civarından önce Konya’ya ve ardından da
Bursa üzerinden İstanbul’a göç etmiştir.
1. Abdülkâdir-i Belhî ve Esrâr-ı Tevhîd’i
Kaynaklarda adı Gulâm-ı Kâdir olarak geçen Abülkâdir-i Belhî, hicri 1255
(1839) yılında Belh civarındaki Kunduz şehrine bağlı Hânkâh’ta doğmuştur. Babası,
Özbek hükümdarı Burhâneddin Kılıç’ın soyundan gelen ve 1294 (1877) yılında
vefat eden Seyyid Süleyman Hüseynî Efendi’dir. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî,
Yenâbî’u’l-hikem adlı eserinde soylarının İmam Muhammed Takî yoluyla Hz. Hüseyin’e ve oradan da Hz. Muhammed’e uzandığını ifade eder. Belhî dinî ilimleri, Farsça ve Arapçayı Nakşibendî-Müceddidî şeyhi olan babası Seyyid Süleyman Hüseynî’den öğrenmiştir.
Seyyid Süleyman-ı Belhî, ülkede baş gösteren istikrarsızlık sebebiyle 1269
(1853) yılında bütün mal varlığını vakfederek hacca gitmek niyetiyle Belh’ten ayrılmıştır. Bu göçte oğlu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî’nin sonradan kendisine manevi
eğitim verecek olan İstanbul’daki Seyyid Bekir Reşad Efendi (öl. 1292/1875) hakkında gördüğü bir rüyanın da etkisinin olduğu ve onun bu rüyayı babası Seyyid
Süleyman-ı Belhî’ye anlatmasıyla hicretin başladığı ailesi tarafından anlatılmaktadır.
Göç sırasında Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin yanında ailesiyle birlikte 300 kadar da
müridi vardır. Ancak söz konusu hicretin 4000 kişiyle başladığına dair aile yoluyla
bazı şifahi bilgiler de nakledilmektedir. Ailenin Belh’ten başlayan yolculuğu İran ve
Irak üzerinden Anadolu’ya ulaşmış ve aile 1274 (1857) yılında Konya’ya gelmiştir.
Belh’ten ayrıldıklarında 14 yaşında olan Abdülkâdir-i Belhî, Konya’ya geldiklerinde
20’li yaşların başındadır. Burada kaldıkları dört yıl boyunca babasıyla birlikte çeşitli
edebî ve dinî eserleri tetkik etmişlerdir. Bu eserler arasında İbnü’l-Arabî’nin (öl.
638/1240) tasavvufun temel kaynaklarından el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı eseri de
vardır. Konya’da dört yıl kaldıktan sonra aile Bursa’ya gelmiş, ardından Sultan Abdülaziz’in (öl. 1293/1876) daveti üzerine 1278 (1861) yılında İstanbul’a yerleşmiştir.
Bir müddet İstanbul’un çeşitli yerlerinde ikamet eden Seyyid Süleyman-ı Belhî,
1283 (1867) yılında Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı postnişinliğine getirilmiş ve 10 yıl
burada bulunduktan sonra 6 Şaban 1294 (16 Ağustos 1877) tarihinde vefat etmiştir.
Vasiyeti üzerine yerine oğlu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî geçmiş ve bu makamda 46
yıl postnişinlik yapmıştır. Abdülkâdir-i Belhî’nin bu uzun süre içerisinde farklı tarikatlardan ve makamlardan ilim ve irfan sahibi birçok bağlıları olmuştur. Bunlar
içerisinde devrin Mevlevî ve Bektaşî büyükleri ile II. Mahmûd’un (öl. 1255/1839)
kızı Âdile Sultan (öl. 1316/1899) gibi isimler de vardır. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî,
―――――――――
2
Ömer Lütfi Barkan, "İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar
Dergisi, II, (1942), s. 284.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
39

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Nakşibendî-Müceddidî icazetini babasından almış, İstanbul’a geldikten sonra Hamza Bâlî’nin ölümüyle Hamzaviyye adıyla anılan Bayramî Melâmîliğinin temsilcisi
Bekir Reşad Efendi’ye intisap etmiş, onun ölümünden sonra Hamzavî kutbu olarak
tanınmış, zahiren Nakşibendî-Müceddidî olarak görünmekle birlikte Hamzavîliğe
sıkı sıkıya bağlı kalmış biridir.
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, 27 Recep 1341 (15 Mart 1923) tarihinde 84 yaşında ölmüştür. Murad-ı Buhârî Dergâhı haziresinde annesi ve babasının yanına defnedilmiştir. Nakşibendî şeyhi, Melâmî-Hamzavî kutbu, son devir mutasavvıfları
arasında önemli bir yeri olan Seyyid Abdülkâdir-i Belhî "son zamanın en ünlü ve
gerçek sûfîsi", "son asrın en büyük sûfî şairi", "son asrın en meşhur mutasavvıfı",
"Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den sonra en uzun manzum tasavvufi eser veren şair"
gibi vasıflarla anılmıştır. İyi bir ta’lik ustası olarak zikredilen Abdülkâdir-i Belhî
eserlerini yazarken Mesnevî’yi örnek almış ve Mevlânâ’ya büyük bir hürmet göstermiştir.3 Büyük oğlu Ahmet Muhtar (1873-1933) ulemadan sayılmıştır. Abdülkâdir-i
Belhî’nin hepsi manzum olan eserleri şunlardır:
1. Divan: Şiirlerinde Belhî, Belhî-i Kunduzî, Belhî Seyyid, Kâdir-i Belhî ve
Kâdir-i Hikmet mahlaslarını kullanan müellifin Farsça, Çağatay ve Anadolu Türkçesi ile yazdığı şiirlerinden oluşan hacimli sayılabilecek bir Divan’ı vardır. Eserde yer
alan şiirler edebî yanlarından ziyade tasavvufi bakımdan önemlidirler. Millet Kütüphanesinde bir nüshası bulunan eser Saadet Karaköse tarafından 2015 yılında
yayımlanmıştır.
2. Yenâbî’u’l-hikem: Kaynaklarda 11.000 veya 12.071 beyit olduğu yazan tasavvufi eserin yazımı 1902 yılında tamamlanmıştır. Eserin mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C 293 numarada bulunmaktadır. Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi yazmaları arasında bulunan nüshası ise Gölpınarlı tarafından
aslından kısaltılarak istinsah edilmiştir.
3. Künûzü’l-ârifîn: Tasavvufi hâl ve makamlardan söz eden Farsça bir mesnevidir. Kaynaklarda 5437 ya da 5453 beyitten müteşekkil olduğu kaydedilen eser
1905 yılında yazılmıştır. Eser Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi
yazmaları arasında bulunmaktadır. Eserin mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C
292 numarada yer almaktadır.
―――――――――
3

40
Saadet Karaköse müellifin Divan’ıyla ilgili çalışmasında Abdülkâdir-i Belhî’nin hayatıyla
Mevlânâ’nın hayatı arasında birçok benzerlik olduğuna dikkati çeker: "Mevlana Horasan, Abdülkadir
Belh’ten olmak üzere her ikisi de aslen Afganistanlıdır. Mevlana gibi Belhî’nin soyu da Hz. Ali’ye uzanır.
Mevlana’nın babası Sultan Baheddin Veled Horasan hanedanı şehzadesidir. Aynı şekilde Abdülkadir Belhî’nin
babası da Özbek hükümdarı Seyyid Burhâneddin Kılıç ahfadından Seyh Seyyid Süleyman Efendi’dir.
Mevlana’nın ailesi Moğol tehlikesini sezdiği için, Belhî’nin ailesi ileride çıkacak olan siyasi kargaşayı sezdiği için
göç etmeye karar verirler. Göç esnasında Mevlana beş veya altı yaşında Belhî ise dokuz yaşındadır. İki aile de
Anadolu’ya gelip Konya’ya yerleşmişlerdir. Anadolu’da Mevlana’nın hayatı Şems-i Tebrizî ile karşılaştıktan
sonra değişir. Abdülkadir Belhî ise Seyyid Reşad tarafından rüya yoluyla davet edilir. Her ikisi de ölünceye
kadar irşat makamında kalmışlardır. "Saadet Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe
Divanı, Ankara: Matus Yay., 2015, s. 7.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

4. Gülşen-i Esrâr: 6876 beyit hacmindeki eser 1905’te nazmedilmiştir. Eserin
müellif hattı nüshasının mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C 283’te, ikisi müellif hattıyla yazılmış ve biri Abdülbaki Gölpınarlı tarafından istinsah edilmiş üç
muhtasar nüshası ise Mevlânâ Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi 38, 131
ve 132 numaralarda bulunmaktadır. Bir başka nüsha ise Atatürk Kitaplığı Osman
Ergin 636 numaradadır.
5. Sünûhât-ı İlâhiyye ve İlhâmât-ı Rabbâniyye: 1913 yılında tamamlanan 2260 beyitten müteşekkil eserin müellif hattı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi İbnülemin
Kitaplığı 3360 numarada kayıtlıdır. Abdülbaki Gölpınarlı, Belhî’nin torunu Cafer
Erkılıç’a ait nüshadan 1936 yılında istinsah ettiği bu mesneviyi manzum olarak
tercüme etmiştir. Metin ve çevirisinin yer aldığı nüsha Mevlânâ Müzesi Abdülbaki
Gölpınarlı Kütüphanesi 145 numarada bulunmaktadır.
6. Şems-i Rahşân: 7777 beyitten oluşan manzum bir eserdir.
7. Şümûs-ı Esrâr: Bu eserden İbnülemin Mahmut Kemal İnal söz etmektedir.4
8. Esrâr-ı Tevhîd: Eser 1325 (1907) ve 1331 (1912) yıllarında iki defa basılmıştır.5 Esrâr-ı Tevhîd ve Türkçe manzum çevirisinin yazma nüshası, Mevlânâ Müzesi
Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi 48 numarada bulunmaktadır. Farsça olan bu
eserin kaynaklarda beyit sayısı 223 ve 232 olarak farklı şekillerde verilmiştir. Yüce
Gümüş tarafından hazırlanıp 2014 yılında yayımlanan hâlinde (eser tanıtılırken 232
denilmesine rağmen) 235 beyit olduğu (1331 yılı baskısına göre fazla olan beyitler:
11, 99 ve 197. beyitler) tespit edilmiştir.6 Bu yayın eserin orijinal Farsça beyitleriyle
Belhî’nin torunlarından Neşen Hanım’ın yaptığı Türkçe mensur tercümeyi ihtiva
etmektedir. Ayrıca eserde Belhî ve ailesine dair bilgiler, aileye ait bazı fotoğraflar,
eserin tıpkıbasımı, müellif ve aile efradına dair muhtelif vesikalar da bulunmaktadır.
Sonda müellifin eserlerine ait nüshaların bulundukları yerler de gösterilmiştir. Belhî
eserini Kuzey Afganistan ve Türkmenistan’ın güneyinde kullanılan ve Farsçanın bir
türü olan Dârîceyle kaleme almıştır. Müellif eserini 15 bölüm olarak hazırlamıştır.
İlk bölümde şair besmeleden sonra 14 beyitlik bir şiirle eserine giriş yapmıştır. Ardından insanlık âlemi, hakikatin esrarı, kıdemin hudûsu (önceden var olanın sonra―――――――――
4
5
6
Nihat Azamat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1988, s. 231-2;
Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992, s. 181-6.; İbnü’l-Emîn
Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz. Müjgân Cunbur, Ankara:
AKM Yay., 1999, s. 31-2; Yusuf Öz, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve
’Defter-i Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 164-7; Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’ın Üç
"Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı, 2012, s. 104-8; Bahattin Kahraman, Burhân-ı Belhî ve Türkçe
Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012, s. 9-23; Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen
Çağıl, haz. Yüce Gümüş, İstanbul: Pan Yay., 2014, s. 13-23; Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin
Farsça-Türkçe Divanı, s. 1-13.
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet Sakî Efendi
Matbaası, 1325 (1907), 14 s.; Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası
1331 (1912), 28 s. (Farsça metin s. 3-18.)
Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, s. 29-78. Bu eser için ileriki kısımlarda
"Çağıl, a.g.e." ifadesi kullanılacaktır.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
41

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
dan oluşu), tevhit, ilahi esrarın Hz. Muhammed’in yüzünden olması, mim-i Ahmet,
ilahi boyadan bahis, hâl ehli ile kâl ehli, "Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır." hadisi,
insani âlem ve onun hakikati, tabiatlar, topraktan oluş, ateşten oluş, su ve topraktan
meydana gelme konuları işlenmiştir. Eser Belhî’nin müritlerinden Selanik valisi
Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir.
2. Mehmed Nâzım Paşa ve Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi
Mehmed Nâzım Paşa,1 Recep 1256 (29 Ağustos 1840) tarihinde Üsküdar’da
Selmanağa mahallesinde doğmuştur. Babası, Yağlıkçı Hüseyin Ağa’nın torunlarından Akşehir kaymakamıyken vefat eden Şâkir Efendi’dir. Mehmed Nâzım, şair
Nazım Hikmet Ran’ın dedesidir.
İlkokul ve rüşdiyede tahsil görmüş olan Mehmed Nâzım, özel hocalardan
Arapça ve Farsça öğrenmiştir. 1863’te Deâvî Nezareti Evrak Odasında mülazemetle memuriyete başlamış, ardından Adliye İcra Cemiyeti zabıt kâtipliği ve aynı cemiyette başmümeyyiz muavinliği görevlerinde bulunmuştur. 1878’de vali Ziyâ Paşa’nın isteğiyle Adana mektupçusu olarak görevlendirilmiş, 1880’de Ziyâ Paşa’nın
vefatı üzerine azledilmiş, 1881’de ise Konya mektupçuluğuna getirilmiştir. Sonraki
yıllarda zaman zaman azledilmişse de 1887-1910 yılları arasında sırasıyla şu görevlerde bulunmuştur: Bitlis, Halep, Kastamonu Umûm Muhâcirîn Komisyonu mektupçuluğu; Mersin ve Kayseri mutasarrıflığı; Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas
valiliği. Mehmed Nâzım Paşa 1912 yılında Selanik valiliğine atanmış, Balkan Savaşları sırasında şehrin Yunanlar tarafından işgali üzerine son vali olarak buradan ayrılmış ve emekli olmuştur.
Mehmed Nâzım Paşa’ya 1881’de Dördüncü Rütbe, 1901’de Rumeli Beylerbeyliği payesi verilmiştir. Ayrıca Birinci Rütbe Osmanî ve Mecidî nişanlarıyla Fransa’nın Birinci Rütbe Legion d’Honeur, papalığın İkinci Rütbe Pinof nişanlarını
almıştır.
Mehmed Nâzım Paşa 17 Aralık 1926 tarihinde oğlu Hikmet Bey’in Kadıköy’deki evinde vefat etmiş, Üsküdar’da Karacaahmet Mezarlığında şair Nedîm’in
kabri civarına defnedilmiştir.
Mehmed Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına mensup, güzel ahlaklı, misafirperverliğiyle bilinen bir şair ve nasirdir. Müellifin 9 eseri vardır:
1. Muhâtaba: Aslen mensur olan eserde yer yer manzumeler de mevcuttur.
Baş kısmında Muallim Nâcî’nin bir takrizi yer almaktadır. Kazandığı şöhret nedeniyle üç defa basılan eserin sonraki baskılarına "Hikmet, Nâzım", "Nasîhatnâme"7
ve "Teşrîh-i Mâddiyyât" başlıklı manzumeler eklenmiştir. Eser medeniyet meselelerini konu almaktadır.
―――――――――
7

42
Mahmut Kaplan, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi", Akademik Bakış, 1, 1997, s.
28-9.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

2. Ahd-i Şehr-yârî: Nâzım Paşa, Abdülhamid devri ilim ve eğitim konularını
ele alan bu eserini Konya mektupçusu olarak görev yaptığı dönemde kaleme almıştır.
3. Nizâmü’l-hâss fî Ehli’l-ihtisâs: Eser Seyyid Ahmed er-Rifâî’den tercüme
edilmiştir. Eserde insanoğlunun şahsi özellikleri, ilahî emirler, nefse hâkimiyet, söz
ve ifade kudreti, sünnete bağlılık, ilim ve irfan, halkla iyi geçinme yolları, toplumun
manevi değerleri gibi konular işlenmiştir.
4. Kerbelâ: Kerbela olayını sebepleriyle birlikte ve iki tarafın bakış açısıyla anlatan eser bu yönüyle konuyla ilgili yazılmış diğer eserlerden ayrılmaktadır. Eserde
yer yer manzum parçalar da mevcuttur.
5. İbn Fâriz Tercümesi: İbn Fâriz’in kasidelerinin (kasîde-i yâiyye, kasîde-i
mîmiyye veya hamriyye, kasîde-i râiyye) tercüme ve şerhidir.
6. Yek-âvâz: 28 sayfalık bu eser gazel, murabba, mesnevi gibi nazım şekilleriyle yazılmış tasavvufi şiirlerden oluşmaktadır.
7. Bir Devrin Tarihi: Müellifin Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen hatıralarından oluşan eser Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları adıyla yayımlanmıştır.8
8. Şiir Mecmuası: Fevziye Abdullah Tansel tarafından bir sahafta bulunup ilim
âlemine tanıtılan yazma mecmua, şairin klasik tarzda yazılmış çeşitli şekil ve türdeki
şiirlerini muhtevidir.9
9. Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi: Eser yukarıda tanıtılan Abdülkâdir-i Belhî’nin
Farsça eserinin yine manzum olarak Türkçeye yapılmış tercümesidir.
Esrâr-ı Tevhîd daha önce de ifade edildiği üzere 235 beyitlik bir eserdir.
Mehmed Nâzım Paşa eseri Farsçadan Türkçeye tercüme ederken oldukça kısaltmıştır. Nâzım Paşa’nın bu kısaltmaya daha başlıklardan itibaren başladığı görülür. Farsça metinde daha uzun olarak verilen başlıklarda mütercim sadece başlığın ana kısmını almış ve "hakkında", "beyanı", "söylenen" gibi ifadeleri çoğunlukla çıkarmıştır.
Eserin, 156 beyitlik muhtasar tercümesiyle birlikte bölüm başlıkları ve beyit sayıları
şöyledir:
―――――――――
8
9
Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yayınları, 1992.
İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz. Hidayet Özcan,
Ankara: AKM Yay., 2000, s. 1554-9; Fevziye Abdullah Tansel, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri
Mehmed Nâzım Paşa, Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, XIV (1966), s. 155-74; Müjgan Cunbur, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları
Ansiklopedisi, VI, Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
43

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Esrâr-ı Tevhîd
Bölüm
Nu.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Bölüm Adı
Esrâr-ı Tevhîd
Der-Beyân-ı Âlem-i İnsân Gûyed
Der-Beyân-ı Esrâr-ı Hakîkat Gûyed
Der-Beyân-ı Hudûs u Kıdem
Gûyed
Der-Beyân-ı Tevhîd Gûyed
Der-Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî ez-Rûy-ı
Ân Hazret-i Sallallâhü Aleyhi ve
Âlihî
Der-Beyân-ı Esrâr-ı Mîm-i Ahmed
Mîgûyed
Der-Beyân-ı Sıbga-i İlâhiyye
Mîgûyed
Der-Beyân-ı Fark Beyne Ehl-i Hâl
ve Ehl-i Kâl Mîgûyed
Der-Beyân-ı Ene Medînetü’l-İlmü
ve Aliyyün Bâbuhâ Mîgûyed
Der-Beyân-ı Âlem-i İnsân ezHakîkat-i Ân Mîgûyed
Der-Beyân-ı Tabâyi’ Gûyed
Der-Beyân-ı Hâkiyyet Gûyed
Der-Beyân-ı Nâriyyet Gûyed
Der-Beyân-ı Mâ’î ve Türâbî
Toplam Beyit Sayısı
Beyit
Sayısı
14
15
15
Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi
Beyit
Bölüm Adı
Sayısı
Esrâr-ı Tevhîd
13
Âlem-i İnsân
16
Esrâr-ı Hakîkat
14
8
Hudûs u Kıdem
8
9
Beyân-ı Tevhîd
9
22
Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî
20
13
Esrâr-ı Mîm-i Ahmed
12
11
Sıbga-i İlâhiyye
15
25
38
21
5
8
16
235
Fark-ı Ehl-i Hâl ve
Ehl-i Kâl
Ene Medînetü’l-İlmü
ve Aliyyün Bâbuhâ
Âlem-i İnsânî
Çâr Anâsır
7
14
14
25
4
156
Mehmed Nâzım Paşa’nın, eserin ilk kısımlarında hacim itibarıyla asıl metne
büyük oranda uyduğu görülmektedir. İlk 9 bölümde iki eserin beyit sayıları birbirine
yakınken 10 ve 11. bölümlerde nâzım eseri kısaltarak tercüme etmeye başlamıştır.
Son dört bölümde ise Abdülkâdir-i Belhî’nin 50 beyitte ve 4 ayrı başlıkla anlattığı
tabiat, toprak, ateş, hava ve su konularını mütercim "Çâr Anâsır" başlığı altında
sadece 4 beyitte Türkçeye tercüme etmiştir.
Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de orijinal metne çoğunlukla
sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmektedir. Yoğunluk değişmekle
birlikte beyitlerdeki kelime kadrosunun da önemli ölçüde benzer olduğu, şairin
orijinal metinde yer alan ve Türkçede de kullanılan çoğu Farsça veya Arapça kelimeyi çeviriye de taşıdığı görülmektedir. Aşağıda yer alan birkaç beyit bu durumu
örneklemektedir:

44
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

Cümle-i ’âlem buved misl-i şecer
Çün derîn eşcâr âdem şod semer (Belhî, b. 15)10
Cümle ’âlem farz olunsa bir şecer
Ol şecer şâhında âdemdir semer (Nâzım Paşa, b. 14)
Zâhireş cüz’î be-bâtın külli est
Bâtıneşrâ nisbet ’âlem cüz’i est (Belhî, b. 17)11
Zâhirine nisbet âdem cüz’dür
Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür (Nâzım Paşa, b. 16)
Ez-zuhûr-ı şems zulmet şod nihân
Nâm-ı ân zulmet buved kevn ü mekân (Belhî, b. 34)12
Nûr-ı şems içre olur zulmet nihân
Nâmıdır ol zulmetiñ kevn ü mekân (Nâzım Paşa, b. 33)
Mîm-i Ahmed şod zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı cümle sıfât (Belhî, b. 85)13
Mîm-i Ahmed’den zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı sırr-ı sıfât (Nâzım Paşa, b. 82)
’İlm-i satrî ser-be-ser şod kîl ü kâl
’İlm-i sadrî şod tamâmi zevk ü hâl (Belhî, b. 122)14
’İlm-i satrîdir ser-â-ser kîl ü kâl
’İlm-i sadrîdir ser-â-ser zevk ü hâl (Nâzım Paşa, b. 113)
Çevirideki benzerliği gösteren önemli bir husus da beyitlerin önemli bir kısmında kafiye kelimelerinin ya aynı ya da mısralardan birinde aynı, diğerinde farklı
olmasıdır. Tamamen farklı olanlar ise Farsça dil yapısı gereği zorunlu olarak verilen
Türkçe karşılıklardır. Bu anlamda beyitlere bakıldığında 156 beyitten 48’inin asıl
eserle aynı kafiyeli, 20’sinin bir mısrasının kafiyeli, 88’inin ise farklı kafiyeli olduğu
görülmektedir:
―――――――――
10
11
12
13
14
Çağıl, a.g.e., s. 32.
Çağıl, a.g.e., s. 32.
Çağıl, a.g.e., s. 36.
Çağıl, a.g.e., s. 47.
Çağıl, a.g.e., s. 54.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
45

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Bölümler
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
Toplam
Aynı kafiyeli
beyit
7
5
4
2
3
9
5
3
3
1
6
0
48
İsmail AVCI
Bir mısrası kafiyeli
beyit
1
1
2
1
1
3
1
2
1
4
3
0
20
Farklı kafiyeli
beyit
5
10
8
5
5
8
6
2
10
9
16
4
88
Eserdeki çeviriye dair aynı kafiyeli, bir mısrası kafiyeli ve farklı kafiyeli bazı
beyit örnekleri aşağıda verilmiştir.
İki mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler:
Ey tu hestî enderûn-ı cân nihân
Cânhâ ez-zât-ı tû şod der-’ayân (Belhî, b. 1)15
Ey vücûd-ı pâki cân içre nihân
Zât-ı bî-hemtâsı cânlarda ’ayân (Nâzım Paşa, b. 1)
În şu’â ez-şems-i zâteş şod eser
Şems-i zâteş ber-şu’â’es cilveger (Belhî, b. 50)16
Şu’lelerdir şems-i zâtından eser
Şu’lelerde şems-i zâtı cilveger (Nâzım Paşa, b. 49)
Mîm-i Ahmed şod zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı cümle sıfât(Belhî, b. 85)17
Mîm-i Ahmed’den zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı sırr-ı sıfât (Nâzım Paşa, b. 82)
Bir mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler:
În ’avâlim cümle der-hükm-i sıfât
Çün sıfâtet geşt ender-hükm-i zât (Belhî, b. 4)18
―――――――――
15
16
17

46
Çağıl, a.g.e.,s. 29.
Çağıl, a.g.e.,s. 39.
Çağıl, a.g.e.,s. 47.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

Hükm-i zâtıñla ider neşr-i hayât
Bunca ’âlemlerdeki hükm-i sıfât (Nâzım Paşa, b. 4)
Katre hâdis bahr mîbâşed kadîm
Çün zi-hâdis râh şod sûy-ı kadîm (Belhî, b. 45)19
Katre hâdis bahr-ı zât ise kadîm
Hâdisiñ râhı kadîme müstakîm (Nâzım Paşa, b. 44)
Farklı kafiyeli beyitlere örnekler:
În eserhâ cümle ez-hest-i tûst
Ez-eser sûy-ı mü’essir râh-ı tûst (Belhî, b. 11)20
Varlığıñ bürhânıdır her bir eser
Her eser virir mü’essirden haber (Nâzım Paşa, b. 11)
Âsumânhâ behr-i tû gerdân şode
Kevkebân ez-rûy-ı tû rahşân şode (Belhî, b. 150)21
Âsumân insân içün gerdân olur
Kevkebân insân içün rahşân olur (Nâzım Paşa, b. 130)
Abdülkâdir-i Belhî eserini fâilâtün fâilâtün fâilün vezniyle kaleme almıştır.
Mehmed Nâzım Paşa da eseri aynı vezinle tercüme etmiştir. Mütercimin vezni
kullanma konusunda başarılı olduğu söylenebilir. O da diğer şairler gibi aruzun bazı
imkânlarından faydalanmış, aşağıdaki örneklerde de görüleceği üzere bazen vezin
gereği uzun olan î’yi kısa okumuş, ulamayı doğrudan ayın’ın ünlüsüne yapmış (vasl-ı
ayn), çokça karşılaştığımız şekilde sonu nun’la biten uzun heceleri bir buçuk okumuş, bazen de kelimelerde ses eksiltme veya ekleme yoluna gitmiştir:
’Âlem-i insânidir bî-intihâ
Anda Hak’dır mübtedâ vü müntehâ (b. 97)
Zâhirine nisbet âdem cüz’dür
Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür
Çünki âdem zübde-i ekvândır
Ol halâsa nefha-i Rahmân’dır
Nüsha-i kübrâdır ol cân içr’nihân
Eñ ufak bir harfidir kevn ü mekân (b. 16-18)
Kurs-ı şems eyler şemisden ahz-ı nûr
Leyl ü zulmet kursdan eyler zuhûr (b. 57)
Hak nişânından olanlar bâ-haber
18
19
20
21
Çağıl, a.g.e., s. 29.
Çağıl, a.g.e., s. 38.
Çağıl, a.g.e., s. 31.
Çağıl, a.g.e., s. 60.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
47

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Oldır ehil-i yakîn ehl-i nazar (b. 94)
Esrâr-ı Tevhîd, adından da anlaşılacağı üzere Allah’ın birliğini tasavvufi anlayışa göre izah etmeye çalışan bir eserdir. Eser ana başlıktan sonra doğrudan "tevhidin
sırları"nı konu alır. Burada Allah’ın varlığı ve birliği, âlemin onun kudret ve nurundan meydana gelişi, bütün mahlukatın ona muhtaç oluşu, yaratılmış olan ne varsa
hepsinde Allah’ın müşahede edilişi gibi hususlar zikredilir. Bölümün sonunda her
eseri Allah’ın yaratmış olması ve yine bu eserlerde onun varlığının ortaya çıkışı
şöyle nazmedilmiştir:
Cümle ’âlem nûr-ı zâtıñdan eser
Her eserde zât-ı pâkiñ cilveger
Varlığıñ bürhânıdır her bir eser
Her eser virir mü’essirden haber
Her eserde varlığıñ meşhûddur
Her eser sensiz fenâ-âlûddur
Her eserde mutlakâ yokdur vücûd
Her eserde varlığıñdır rû-nümûd (b. 10-13)
Bu bölümde yer alan aşağıdaki beytin Süleyman Çelebi’nin meşhur mevlidinde geçen bir beyitle benzerliği dikkati çekmektedir (İlk beyit Süleyman Çelebi’ye
aittir.):
Cümle ’âlem yoğ iken ol var idi
Yaradılmışdan ganî Cebbâr idi22
Bu ’avâlim yoğ iken sen var idiñ
Kudretiñle Kâhır u Cebbâr idiñ (b. 7)
Eserin ikinci bölümünde konu "insan"dır. İlk beyitlerde insanın âleme nazaran varlığı konu edilir. Buradaki ifadeye göre insan aslında bütün âleme bakıldığında
hem çok küçük hem de o âlemi içine alabilecek kadar da büyüktür. Zira insan yaratılmışların özüdür, onun kalbi "hâne-i Yezdân"dır ve yaratıcının sırları insanda
gizlidir. Şair âdem-âlem münasebetini ağaç-meyve temsiliyle anlatır. Dışarıdan ve
içeriden bakıldığında insanın âlemdeki görünümü farklıdır:
Cümle ’âlem farz olunsa bir şecer
Ol şecer şâhında âdemdir semer
Cüz’dür âdemden ’âlem bî-gümân
Lîk andan ’âlem olmuşdur nihân
Zâhirine nisbet âdem cüz’dür
Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür
―――――――――
22

48
Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatçı,
Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 60.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

Çünki âdem zübde-i ekvândır
Ol halâsa nefha-i Rahmân’dır (b. 14-17)
Üçüncü bölüm "hakikat"i konu alır. "Kim hakikatten haber almışsa kaderin
sırrına vâkıf olan da odur." beytiyle giriş yapılan bu bölümde hakikat güneşinin
ortaya çıkışıyla bütün âlemlerin yok olması, güneşin karanlığı yok etmesi gibi hakiki
varlığın zuhuruyla mecazi olanın kaybolması, yaratılmış ne varsa hepsinin Allah’ın
gölgesi oluşu, gölgenin/karanlığın gözden kalkmasıyla asıl gölge sahibinin görünür
olması gibi konular dile getirilir. Şair ilerleyen beyitlerde yaratıcı ve varlık arasındaki
bağı, bahr-katre (deniz-damla) ilişkisinden hareketle izah etmeye çalışmıştır.
Dördüncü bölüm hudûs (sonradan var oluş) ve kıdem (önceden var oluş)
konusuna ayrılmıştır. Burada da bahr-katre ilişkisinden bahsedilmeye devam edilir.
Zira katre hâdis, bahr ise kadimdir ve hâdisten kadim olana doğru bir yol vardır.
Bu, güneşin kadim, güneşe ait ışıkların ise hâdis olmasına benzer. Işıklar var olmak
için Hak güneşine muhtaçtır ancak onun ışığa ihtiyacı yoktur. Son kısımda şair
Allah’ın varlığının âlemdeki bütün eserlerde görülebildiğini şöyle ifade eder:
Cümle ’âlemden hüveydâdır Hudâ
Her eserde çün mü’essir rû-nümâ (b. 50)
Eserin girişi olarak düşünülebilecek ilk 13 beyitte sözü edilen tevhit konusu
beşinci bölümde tekrar ele alınır. Şair burada "Ey nüktedan, başka şeyleri aradan
kaldır, mutlak vahdet sana görünsün!" der ve ardından da güneşi nur, güneşin
kurs’unu (etrafındaki ışık dairesini) ise karanlığın kaynağı olarak ifade eder. Hak
güneşi kendisini kurs’u vasıtasıyla göstermektedir:
Kurs-ı şems eyler şemisden ahz-ı nûr
Leyl ü zulmet kursdan eyler zuhûr
Kurs-ı şems-i zâtı olmuş rû-nümâ
Evvel âhir zâhir ü bâtın Hudâ (b. 57-58)
Eserin altıncı bölümü "Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî" başlığını taşımaktadır. Burada
Allah’ın zatının Hz. Muhammed’le görünür hâle gelmesi, âlemlerin Hz. Muhammed’in yüzsuyu hürmetine yaratılması, onun lütfuyla Hz. İbrahim’e "nâr"ın "nûr"
olması, miraç hadisesi, Hz. Muhammed’in âlemin övüncü olması gibi hususlar
üzerinde durulmuştur. Şair, Ahmed adındaki mim’i konu ettiği aşağıdaki beytiyle bu
bölümü bitirmiştir:
Zâtı zâtu’llâhdan olmaz cüdâ
Gerçi vardır arada mîm-i sivâ (b. 80)
"Esrâr-ı Mîm-i Ahmed" başlıklı yedinci bölümü şair "mîm-i Ahmed"in hikmetine ayırmıştır. Burada Ahmed ve Ehad kelimeleri arasındaki farkın sadece mim
olduğu, kâinatın bu mim’e bağlı olarak zuhur ettiği, ilahi sırların onda olduğu, Allah’ın nurunu onun yaydığı, bütün varlığın yaratılışının ona bağlı olduğu, bütün
âlemin onda gizlendiği, mim’in kenarsız bir deniz olduğu gibi konular dile getirilmiştir. Bölüm sonuna doğru daha önce sözü edilen katre-bahr münasebetine tekrar
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
49

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
dönülür ve dalgalarla onlardan ortaya çıkan damlaların, Allah’ın sıfatlarını göstermede birer vesile olduğu ifade edilir.
Eserin "Sıbga-i İlâhiyye" başlıklı sekizinci bölümünde Allah’ın boyasıyla
renklenme üzerinde durulur. 7 beyitten oluşan söz konusu bu bölümde, "Allah’ın
(verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) ayeti
etrafında tenden vazgeçenlerin üzerinde Allah’ın işaretlerinin bulunması, bunların
"ehl-i yakîn" ve "ehl-i nazar" oluşları, insanlık âleminin sonsuzluğu, diğer taraftan
Hakk’ın orada ezelî ve ebedî oluşu gibi hususlar konu edilmiştir.
Dokuzuncu bölümde "hâl ehli" ile "kâl ehli" arasındaki farktan söz edilir.
Şair bu iki grup arasında sayısız fark bulunduğunu dile getirir ve bunlardan bazıları
saymaya başlar. Burada anlatılanlara göre kâl ehli kesrette, hâl ehli vahdettedir; çok
konuşan kâl ehli şaşıdır, hâl ehli ise doğru görüşlüdür; kâl ehli taklitçidir, hâl ehli
hakikati araştırandır; kâl ehlinin maksadı Allah’tan başka şeylerdir, hâl ehlinin Huda’ya yaklaşmaktır; kâl ehlinin ilmi satrîdir (kitabidir), hâl ehlinin sadrîdir (ilahidir);
hâl ehli sonsuz bir denizdir, kâl ehli o denizdeki dalgadır. Şair hâl ve kâl ehlini ilimleri münasebetiyle birkaç beyitte karşılaştırır ve son beyitte ilm-i satrînin baştan
başa "kîl ü kâl" (dedikodu), ilm-i sadrînin ise "zevk ü hâl" olduğunu şöyle ifade
eder:
’İlm-i satrîdir ser-â-ser kîl ü kâl
’İlm-i sadrîdir ser-â-ser zevk ü hâl (b. 113)
Onuncu bölüm Hz. Muhammed’in "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." hadisini
konu almaktadır. Burada yer alan beyitlerde Hz. Ali’nin "ilm-i sadrî"ye vâkıf olduğu
söylenir, Hz. Muhammed ise ledün ilminin şehri olarak tavsif edilir. Ardından
"Tatmayan bilmez." sözünden hareketle Hakk’ı bilme ve tanıma zevkinden nasibini
almış kişilerden söz edilir. Şairin ifadesine göre o zevki tatmış olan kişiler yaratıcının sırlarına da vâkıf olanlardır. Bölümün sonlarında şair bahr (deniz) ve berr (kara)
kavramlarını temsili olarak ele alır ve berrîlerin (karaya ait) Allah’tan gafil olduklarını, bahrîlerin (denize ait) ise Allah’ın nurunu yansıttıkları söyler. Ancak karada olan
nehirler nasıl denize doğru akarlarsa berrîler de birer yol tutup (tarikat) Allah’a
yönelirler.
On birinci bölümde insanlık âleminden söz edilir. Şair ilk beyitte "Ey insan,
bütün âlemden sen seçildin, Allah’ın sırlarına ait hazine sendedir." diyerek söze
başlar. Daha sonraki beyitlerde insanın âlemdeki en değerli varlık olduğu, bütün her
şeyin insan için yaratıldığı, insanın "zübde-i âlem" olduğu, bütün âlemin insanda
gizlendiği gibi hususlar ele alınmıştır. Bu bölümde daha önce de sözü edilen insanâlem karşılaştırmasına rastlanır. İnsan dışarıdan bakılınca âleme göre çok küçük
ancak içeriden bakılınca âlemlerden büyüktür:
Zâhiriñ nisbetle ’âlemden sağîr
Bâtınıñ cümle ’avâlimden kebîr (b. 142)

50
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

Eserin son bölümü "Çâr ’Anâsır" başlığını taşımaktadır. Şair dört unsuru
dört beyitte dile getirmiştir. Onun dediğine göre hava, su, ateş ve toprağın insan
tabiatı üzerinde farklı etkileri vardır:
Her biri bir tab’a olmuşdur medâr
Her birinde münferid te’sîr var (b. 156)
Esrâr-ı Tevhîd tercümesi ayet, hadis ve veciz sözlerin dikkati çekecek derecede
kullanıldığı bir metindir. Elbette söz konusu bu iktibaslar orijinal metinle ilgilidir ve
mütercim bunları hemen hemen aynı şekilde tercümeye de almıştır. Eserdeki ayet,
hadis ve veciz ifadeler şöyledir:
Eynemâ sırrına sa’y it vâkıf ol
Semme vechu’llâhı hâl it ’ârif ol (b. 38)
"Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115)
Kurs-ı şems-i zâtı olmuş rû-nümâ
Evvel âhir zâhir ü bâtın Hudâ (b. 58)
"O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3)
Men re’ânî kim aña meşhûd olur
Len terânî dergehi mesdûd olur (b. 59)
"Sen beni asla göremezsin." (A’râf, 7/143)
Nükte-i esrâr-ı ev ednâ odur
Kâbe kavseyni iden i’lâ odur (b. 68)
"Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu." (Necm, 53/9)
Fahr-i ’âlem rahmeten li’l-’âlemîn
Mültecâ-yı evvelîn ü âhirîn (b. 73)
"Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107)
Câ’ilün fi’l-arzi sırrı bî-gümân
Tâ ezel zâtında olmuşdur ’ayân (b. 78)
"Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26)
Küllü şey hâlik Hudâ’dan gayrı yok
Dîde-i ’irfâna gayrı ayrı yok (b. 91)
"Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88)
Sırr-ı sıbgatla olan bî-levn ü reng
Bî-kem ü keyf mest-i bî-direng (b. 95)
"Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?"
(Bakara, 2/138)
Şehr-i ’ilm-i Mustafâ ’ilm-i ledün
Tılsım-ı gencîne-i esrâr-ı kün (b. 115)
"Kün (‫( ")كن‬ol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol
(der), hemen oluverir]" şeklindedir. Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am
6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve Mü’min 40/68’de geçmektedir.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
51

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Men re’ânî kim aña meşhûd olur
Len terânî dergehi mesdûd olur (b. 59)
"Beni düşte gören kuşkusuz doğru görmüştür (gördüğü düş doğrudur)." / "Beni düşte
gören kuşkusuz beni görmüştür; çünkü şeytan benim şeklime giremez." (Yılmaz, 2008:
II/662-3), hadis.
hadis.
Şehriyâr-ı hıtta-i levlâkdir
İftihâr-ı cümle-i eflâkdir (b. 71)
"Sen olmasaydın felekleri (kâinatı) yaratmazdım." (Yılmaz, 2008: II/567), kutsi
’İlm-i sadrîdir ’ulûm-ı Murtazâ
Bâb-ı şehr-i ’ilm-i mahbûb-ı Hudâ (b. 114)
"Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." (Yılmaz, 2008: I/180), hadis.
Gayrı yok bâtında ey ehl-i nazar
Kâle bakma ke’l-’ıyân leyse’l-haber (b. 52)
"Haber (duyma), gözle görme gibi değildir." (Yılmaz, 2008: II/573), hadis olarak
da rivayet edilir.
Fehm kıl men lem-yezuk lem-ya’rifi
Zevkdir a’lâ iden her ’ârifi (b. 117)
"Tatmayan bilmez." (Yılmaz, 2008: II/657)
METİN
[19]
Tercüme
Bi'smi'llâhi'r-raģmâni'r-raģím
Esrār-ı Tevģíd
(Fā'ilātün Fā'ilātün Fā'ilün)
1
Ey vücūd-ı pāki cān içre nihān
Źāt-ı bí-hemtāsı cānlarda ‛ayān
2
Mevc-ĥíz olup ŝıfāt-ı baģr-i źāt
Ķašreler ižhār idüp mevc-ŝıfāt
3
Oldı her ķašre bir ‛ālemden nişān
Çünki senden buldı feyż-i cāvidān
4
Ģükm-i źātıñla ider neşr-i ģayāt
Bunca ‛ālemlerdeki ģükm-i ŝıfāt
5
Bu ‛avālim ser-te-ser muģtāc-ı źāt
Źātıdır müstaġni-i küll-i ŝıfāt

52
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
6

Ĥālıķ u Rāzıķ'sıñ ey Ķayyūm u Ģay
Tā ebed muģtāc-ı feyżiñ küllü şey
7
Bu ‛avālim yoġ iken sen var idiñ
Ķudretiñle Ķāhır u Cebbār idiñ
8
Cümle ‛ālem ķudretiñ āśārıdır
Ya‛ni nūr-ı vaģdetiñ envārıdır
9
İtdi ķudret mevc-i źātından žuhūr
Ķudretinden źātıñ olmaz híç dūr
10
Cümle ‛ālem nūr-ı źātıñdan eśer
Her eśerde źāt-ı pākiñ cilveger
11
Varlıġıñ bürhānıdır her bir eśer
Her eśer virir mü'eśśirden ĥaber
12
Her eśerde varlıġıñ meşhūddur
Her eśer sensiz fenā-ālūddur
13
Her eśerde mušlaķā yoķdur vücūd
Her eśerde varlıġıñdır rū-nümūd
[20]
‛Ālem-i İnsān
14
Cümle ‛ālem farż olunsa bir şecer
Ol şecer şāĥında ādemdir śemer
15
Cüz'dür ādemden ‛ālem bí-gümān
Lík andan ‛ālem olmuşdur nihān
16
Žāhirine nisbet ādem cüz'dür
Bāšınına nisbet ‛ālem cüz'dür
17
Çünki ādem zübde-i ekvāndır
Ol ĥulāŝa nefĥa-i Raģmān'dır
18
Nüsĥa-i kübrādır ol cān içr'nihān
Eñ ufaķ bir ģarfidir kevn ü mekān
19
Ķalb-i ādem ĥāne-i Yezdān'dır
Źāt-ı Ģaķķ ol ĥānede pinhāndır
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
53

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
20
Her ki olmuşdur muķím-i beyt-i Ģaķ
Aña ŝāģib-ĥānedir viren sebaķ
21
Nūr-ı ŝāģib-ĥāneden ol şu‛lever
Hemçü ĥāver āsumāna tābver
22
Ĥāver-i Ģaķ neşr idüp nūr-ı ‛ayān
Āşikār olur saña sırr-ı nihān
23
Baģr-ı Ģaķķ'a ķašreveş it ittiŝāl
Ol raģíķ-i ‛aşķ ile mest-i viŝāl
24
Nūş idüp cām-ı müdām-ı vaģdeti
Nūra tebdíl it žalām-ı keśreti
25
Nūş idüp esrār-ı Ģaķķ'ı ŝāmit ol
Cūşiş-i dilden lisāna virme yol
26
Ma‛nide maķŝūd-ı Ģaķ'sıñ bí-gümān
‛Ārif-i ģaķķāni-i Ģaķķ ol hemān
27
Sendedir esrār-ı Ĥallāk-ı cihān
Sırrıñ olmuşdur Ĥudā-yı lā-mekān
28
Sırr-ı Yezdān senden oldı āşikār
İtdi šab‛ıñ šayr-ı ma‛nāyı şikār
29
Ādem-i ma‛nāsıñ ey sırr-ı nihān
Ŝayd-ı ma‛nā-yı ģaķíķat ķıl hemān
[21]
Esrār-ı Ģaķíķat
30
Her kim almışsa ģaķíķatdir ĥaber
Oldur ancaķ vāķıf-ı sırr-ı ķader
31
Neyyir-i hestí-i Ģaķķ oldı ‛ayān
Oldı ol hestíde ‛ālemler nihān
32
Žāhir oldı hesti-i Rabb-i Mecíd
Dídeden žıll-i mecāz oldı ba‛íd
33
Nūr-ı şems içre olur žulmet nihān
Nāmıdır ol žulmetiñ kevn ü mekān

54
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
İsmail AVCI
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
34

Gerçi olmuş rü'yete žulmet ģicāb
Lík žulmet žıll-i Ģaķ bí-irtiyāb
35
Žıll-i Ģaķ'dır ser-te-ser kevn ü mekān
Şems-i nūr-ā-nūr Ĥallāk-ı cihān
36
Sāye tā kim dídeden mefķūd olur
Neyyir-i ekvān-nümā meşhūd olur
37
Sāye-i imkān olur gözden nihān
‛Ālem-i vācib olur çeşme ‛ayān
38
Eynemā sırrına sa‛y it vāķıf ol
Śemme vechu'llāhı ģāl it ‛ārif ol
39
Źāt-ı Ģaķ'dan bir şey itmez infiŝāl
Baģr-ı źāta eylemişdir ittiŝāl
40
Baģr-ı Ģaķ'da bí-vücūd ol ķašrevār
Żāyi‛ olmaz baģr içinde ķašrevār
41
Ķašre-i mümkin olup imkān-nümūn
Baģr-ı vācib ķašre oldı bí-žunūn
42
Ķašre-i mümkin fenā-ālūd olur
Baģr-ı vācib ķašreden meşhūd olur
43
Ķašrede ķābil mi olsun infiŝāl
Çünki baģra eylemişdir ittiŝāl
Ģudūś ve Ķıdem
44
Ķašre ģādiś baģr-ı źāt ise ķadím
Ģādiśiñ rāhı ķadíme müstaķím
45 [22] Ģādiśiñ olmuş vücūdı bir şu‛ā‛
Eylemiş şems-i ķıdemden iltimā‛
46
Cümle ‛ālem şu‛le-i şems-i Ĥudā
Şems-i Ģaķķ'a müsteniddir dā'imā
47
Şems-i Ģaķ'la şu‛leler hemvārdır
―――――――――
38a/b
"Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115) ayetinden iktibas
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
55

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Şems-i Ģaķ müstaġni-i envārdır
48
Bu şu‛ā‛a nām olmuş mā-sivā
Fi'l-ģaķíķa mā-sivā-yı Ģaķ-nümā
49
Şu‛lelerdir şems-i źātından eśer
Şu‛lelerde şems-i źātı cilveger
50
Cümle ‛ālemden hüveydādır Ĥudā
Her eśerde çün mü'eśśir rū-nümā
51
Her eśerde gör mü'eśśirden nişān
Ĥārdan geç verd-i ĥoş-būy ol hemān
Beyān-ı Tevģíd
52
Ġayrı yoķ bāšında ey ehl-i nažar
Ķāle baķma ke'l-‛ıyān leyse'l-ĥaber
53
Kimde kim pāk ü mušahhardır derūn
Ma‛nide oldur be-Ģaķķ-ı müfliģūn
54
Kim ki nūr-ı Ģaķķ ile pür-nūr olur
Çeşm-i cānı nāžır u manžūr olur
55
Vech-i Ģaķ'dan ġayrıyı görmez hemān
Vech-i Ģaķ'da çünki müstehlek cihān
56
Ġayrı ķaldır ortadan ey nükte-dān
Vaģdet-i mušlaķ saña olsun ‛ayān
57
Ķurŝ-ı şems eyler şemisden aĥź-ı nūr
Leyl ü žulmet ķurŝdan eyler žuhūr
58
Ķurŝ-ı şems-i źātı olmuş rū-nümā
Evvel āĥir žāhir ü bāšın Ĥudā
59
Men re'āní kim aña meşhūd olur
Len terāní dergehi mesdūd olur
―――――――――
52b
"Haber (duyma), gözle görme gibi değildir." (Yılmaz, 2008: II/573).
"O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3) ayetinden iktibas.
59a "Beni düşte gören kuşkusuz doğru görmüştür (gördüğü düş doğrudur)." / "Beni düşte gören kuşkusuz beni
görmüştür; çünkü şeytan benim şeklime giremez." (Yılmaz, 2008: II/662-3) hadisinden iktibas.
58b

56
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
60

Len terāní oldı Mūsā'ya ĥišāb
Andan oldı Mūsevíde píç ü tāb
[23]
Beyān-ı Esrār-ı İlāhí
61
Źāt-ı Ģaķķ oldı Muģammed'den ‛ayān
Sırr-ı Ķur'ān buldı ta‛bír-i beyān
62
Muŝšafā'dandır žuhūr-ı kā'ināt
Muŝšafā'dandır ‛avālimde ģayāt
63
Muŝšafā'dan buldı ‛ālemler vücūd
Muŝšafā'dır maŝdar-ı feyż-i şühūd
64
Muŝšafā'dan oldı ‛ālem āşikār
Devr ider o feyż ile leyl ü nehār
65
Her merātib eyledi andan žuhūr
Muŝšafā'dan oldı meclā kūh-ı Šūr
66
Oldı lüšfuyla Ĥālíl'e nūr nār
Muķteżā-yı ķudret-i Perverdigār
67
Buldı ādem ķurbet-i dídār-ı Ģaķ
Andan oldı münkeşif envār-ı Ģaķ
68
Nükte-i esrār-ı ev ednā odur
Ķābe ķavseyni iden i‛lā odur
69
Leyle-i mi‛rācı ŝubģ-ı sermedí
Meş‛al-i seyr-i ‛alā-yı Aģmedí
70
Nūr-ı Ģaķ rūģ-ı vücūd-ı kā'ināt
Maķŝad-ı aķŝā ģayāt-ı mümkināt
71
Şehriyār-ı ĥıšša-i levlākdir
İftiĥār-ı cümle-i eflākdir
72
‛Āleme cism-i mu‛ažžam vāsıša
Cism-i pāke ‛ālem ādem vāsıša
59b
"Sen beni asla göremezsin." (A’râf, 7/143) ayetinden iktibas.
"Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu." (Necm, 53/9) ayetinden iktibas.
71a "Sen olmasaydın felekleri (kâinatı) yaratmazdım." (Yılmaz, 2008: II/567) kutsi hadisinden iktibas.
68a/b
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
57

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
73
Faĥr-i ‛ālem raģmeten li'l-‛ālemín
Mültecā-yı evvelín ü āĥirín
74
Baģrınıñ ādemle ‛ālem ķašresi
Şemsiniñ bi'l-cümle eşyā źerresi
75
Ādem ‛ālem baģrına gitmez ģabāb
Ol ģabābıñ ķašresi bu nüh ķıbāb
76
‛İllet-i ġā'iye-i feyż-i žuhūr
‛Ālem-i eŝdāfa dürr-i bí-ķuŝūr
77
Fi'l-ģaķíķa Ka‛be-i maķŝūddur
Ģaķķ aña bí-vāsıša ma‛būddur
78 [24] Cā‛ilün fi'l-arżi sırrı bí-gümān
Tā ezel źātında olmuşdur ‛ayān
79
Merkez-i cümle ‛avālim remz-i Ģaķ
Ni‛m-i merkez dā'ire cümle zi-Ģaķ
80
Źātı źātu'llāhdan olmaz cüdā
Gerçi vardır arada mím-i sivā
Esrār-ı Mím-i Aģmed
81
Mímdir Aģmed Eģad beyninde farķ
Cümle-i ‛ālem muģíš-i míme ġarķ
82
Mím-i Aģmed'den žuhūr-ı kā'ināt
Mím-i Aģmed mažhar-ı sırr-ı ŝıfāt
83
Mím-i Aģmed cümle-i esrār-ı Ģaķ
Mím-i Aģmed nāşir-i envār-ı Ģaķ
84
Mím-i Aģmed mūcid-i kevn ü mekān
Mím-i Aģmed maģż-ı feyż-i cāvidān
85
Cümle ‛ālem mím-i Aģmed'de nihān
Ol nihāndır kāşif-i cümle ‛ayān
―――――――――
73a
"Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107) ayetinden iktibas.
78a "Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26) ayetinden iktibas.

58
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
İsmail AVCI
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
86

Mím-i Aģmed hem-çü baģr-ı bí-kenār
Mevlid-i emvāc-ı bí-‛add ü şümār
87
Mevceler ‛ayn-ı ŝıfāt-ı Kibriyā
Mevcelerden ķašreler ŝūret-nümā
88
Ķašreler cūyende-i mevc-i ŝıfāt
Mevceler cūy-ı revān-ı baģr-ı źāt
89
Ķašreler baģrında olduķca nihān
Baģr olur ‛aynıyla meşhūd u ‛ayān
90
Baģrı olduķca ģaķíķatle ‛ayān
Ol ŝıfātí mevceler olur nihān
91
Küllü şey hālik Ĥudā'dan ġayrı yoķ
Díde-i ‛irfāna ġayrı ayrı yoķ
92
Ġayrı ķaldır ortadan ol bí-vücūd
Rū-nümā olsun saña feyż-i şühūd
Ŝıbġa-i İlāhiyye
93
Kim ki tenden geçdi oldı bí-nişān
Anda žāhirdir nişān-ı Müste‛ān
94 [25] Ģaķ nişānından olanlar bā-ĥaber
Oldır ehil-i yaķín ehl-i nažar
95
Sırr-ı ŝıbġatla olan bí-levn ü reng
Bí-kem ü keyf mest-i bí-direng
96
‛Ālem-i bí-rengi müsteśnā cihān
Oldı bí-rengāna ‛ālemler mekān
97
‛Ālem-i insānidir bí-intihā
Anda Ģaķ'dır mübtedā vü müntehā
98
‛Ālem-i insānidir ‛aynü'l-‛ayān
Anda ġayb eyler yaķíne iķtirān
―――――――――
91a "Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88) ayetinden iktibas.
95a "Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) ayetinden
iktibas.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
59

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
99
‛Ālem-i insān ‛avālimden birūn
Oldı ol ‛ālemde insān reh-nümūn
Farķ-ı Ehl-i Ģāl ve Ehl-i Ķāl
100
‛Ālem-i insānidir bí-ķíl ü ķāl
Ādem olmaķ ķāl ile emr-i muģāl
101
Ķíl ü ķāliñ ġāyesi ancaķ ĥaber
Ģāl ise feyż-i yaķín ‛inde'n-nažar
102
Ķāl ile meşġūl olan ķuvvāl olur
Ģāl iden aķvāli ŝāģib-ģāl olur
103
Ģāl ü ķāliñ farķı bí-‛add ü şümār
Bu meyānda ķaš‛i müşkil rāh var
104
Ķāl ehli mevķif-i keśretdedir
Ģāl ehli merkez-i vaģdetdedir
105
Ķā'il-i pür-gū olur aģvel-nigāh
Ehl-i ģāl yek-bíndir birdir İlāh
106
Ķā'il-i pür-gū muķalliddir hemān
Ehl-i ģāl ise muģaķķiķ bí-gümān
107
Ehl-i ķāliñ maķŝadı ģubb-i sivā
Ehl-i ģāliñ niyyeti ķurb-ı Ĥudā
108
‛İlm-i ŝadrí vāridāt-ı ehl-i ģāl
‛İlm-i sašrí mücmelāt-ı ehl-i ķāl
109
‛İlm-i sašrí ŝāģibi maģcūb-ı Ģaķ
‛İlm-i ŝadrí ŝāģibi maģbūb-ı Ģaķ
110
Ehl-i ŝadrıñ maķŝadı ķurb-ı Ĥudā
Ġarķ-ı baģr-ı feyż-i Ģaķ'dır dā'imā
111[26] Ŝadriyān āyíne-i dídār-ı yār
Maģrem-i sırr-ı cenāb-ı Kirdigār
112
‛İlm-i ŝadrí baģr-ı bí-pāyāndır
‛İlm-i sašrí mevc ol ‛ummāndır

60
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
İsmail AVCI
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
113

‛İlm-i sašrídir ser-ā-ser ķíl ü ķāl
‛İlm-i ŝadrídir ser-ā-ser źevķ ü ģāl
‫انا مدينةالعلم على بابها‬
114
‛İlm-i ŝadrídir ‛ulūm-ı Murtażā
Bāb-ı şehr-i ‛ilm-i maģbūb-ı Ĥudā
115
Şehr-i ‛ilm-i Muŝšafā ‛ilm-i ledün
Šılsım-ı gencíne-i esrār-ı kün
116
Çeşmiñe olsun ģaķíķatler ‛ayān
Ol ŝamímí fāriġ-i ķavl ü beyān
117
Fehm ķıl men lem-yezuk lem-ya‛rifi
Źevķdir a‛lā iden her ‛ārifi
118
Źāyiķān ĥāŝŝān-ı dergāh-ı Ĥudā
Źāyiķān müstaġraķ-ı feyż-i ŝafā
119
Źevķ-i Ģaķķ eźvāk-ı dünyādan degil
Bundaki ma‛nā o ma‛nādan degil
120
Źevķ ile meşģūn olan ķalb-i selím
Vāķıf-ı esrār-ı Ĥallāķ-ı Kerím
121
Kim ki baģrí źevk ile cūşāndır
Kim ki berrí źevķden ‛uryāndır
122
Berriyāna baģra ģadd-i rāh var
Baģriyāna baģr içinde cāh var
123
Cümleten mensūb-ı esmā berriyān
Bí-gümān ‛ayn-ı müsemmā baģriyān
124
Berriyān ġāfil Ĥudā'dan dā'imā
Baģriyān mişkāt-ı envār-ı Ĥudā
―――――――――

"Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." (Yılmaz, 2008: I/180).
115b "Kün (‫( ")كن‬ol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." ifadesinde geçer. Metinlerde zaman zaman kün fekân olarak da yer alan bu söz Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol (der), hemen oluverir]" şeklindedir.
Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am 6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve
Mü’min 40/68’de geçmektedir.
117a "Tatmayan bilmez." (Yılmaz, 2008: II/657)
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
61

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
125
Bir cihetdir ķıblesi berríleriñ
Her cihetde Ka‛be'si baģríleriñ
126
Oldı berrí bir cihetden rāh-cū
Her šarafda baģriyān Allāh-cū
127
Sa‛y ķıl kendiñ bil ey merd-i güzín
Çünki sensin sırr-ı Rabbü'l-‛ālemín
[27]
‛Ālem-i İnsāní
128
Cümle ‛ālemden sen olduñ müntaĥab
Sendedir gencíne-i esrār-ı Rab
129
Añla ķadriñ berter-i maĥlūķsıñ
Rāh-ı Ģaķ'da sābıķ u mesbūķsıñ
130
Āsumān insān içün gerdān olur
Kevkebān insān içün raĥşān olur
131
Māder-i müşfik gibi rūy-ı zemín
Ĥidmet-i insān ile meşġūl hemín
132
Gerçizí-rūģa ider baĥş-ı ģayāt
Cins-i insāna muĥaŝŝaŝdır nebāt
133
Cümle eşyā ĥādim-i insāndır
Kālıb-ı ecsāma insān cāndır
134
Źerreler sā‛í beķā-yı cān içün
Mažhar-ı tekrím olan insān içün
135
Ģükm-i ríģ ‛arşsā insāndadır
Ĥātem-i mülk-i Süleymān andadır
136
Ĥātemiñ ķadrin bil ey merd-i emín
Olasıñ mülk-i Sebā'da rāh-bín
137
Zübde-i ‛ālemsiñ ey insān-ı ‛ín
Ey vücūduñ maģż-ı zeyn-i ‛alemín
138
Eyledi meclāsını Perverdigār
Lušf u ķahrı senden oldı āşikār

62
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
İsmail AVCI
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi
139

Oldı nūr-ı šal‛atiñ pertev-feşān
Āşikārā oldı her sırr-ı nihān
140
Ģaķķ olunca nūr-ı vechinden ‛ayān
Oldı rūşenter zemín ü āsumān
141
Nüsĥa-i kübrāsıñ ey nūr-ı yaķín
Sende ‛ilm-i evvelín ü āĥirín
142
Žāhiriñ nisbetle ‛ālemden ŝaġír
Bāšınıñ cümle ‛avālimden kebír
143
Nūr-ı vechiñ nūr-ı źāt-ı Kibriyā
Nūr-ı vechiñle ‛avālim pür-żiyā
144
Oldı sırr-ı sācid ü mescūd ‛ayān
Eyledi secde saña kerrūbiyān
145
Bu şerefmaĥŝūŝdur ancaķ saña
Híç senden ġayrıya olmaz sezā
146 [28] ‛Ārif-i bi'llāh olup bil kendiñi
Cāy-ı ĥiźlān itme [sen gör] kendiñi
147
Cümle ‛ālem sende olmuşdur nihān
Sensiñ ‛ālemde ‛ayān-ender-‛ayān
148
Kendiñi bil kim seni pür-źevķ ider
Pāy-ı ‛örfüñ āsumānı sebķ ider
149
Kendini ‛ārif olandır bā-ĥaber
‛Ārifān-ı bā-ŝafāya tāc-ser
150
‛Ālem-i cān rāhını ta‛ķíb ķıl
Cism ü ten bünyādını taĥríb ķıl
151
Baģr-ı Ģaķ'da maģv olan ehl-i kemāl
Mā-sivāyı eylemez fikr ü ĥayāl
152
Bí-nişān ‛ālemden isterseñ nişān
Sen de sa‛y it ķalmasun senden nişān
―――――――――
146b Köşeli parantez içindeki kısım metinde ‫ كوى‬şeklindedir.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
63

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
Çār ‛Anāŝır
153
Çār ‛unŝur šab‛-ı ādemde müdām
Ģükm-fermādır bi-vech-i intižām
154
Ģikmet-i āb u hevā nār u türāb
Miģver-i šab‛-ı beşer bí-irtiyāb
155
Šab‛-ı ĥākí nūr nār ise žalām
Āb şírínter hevā telĥí-i kām
156
Her biri bir šab‛a olmuşdur medār
Her birinde münferid te'śír var
Sonuç
Abdülkâdir-i Belhî tarafından kaleme alınan Esrâr-ı Tevhîd’in Mehmed Nâzım
Paşa eliyle Türkçeye tercümesiyle ilgili yapılan inceleme neticesinde şunlar söylenebilir:
1. Esrâr-ı Tevhîd, Abdülkâdir-i Belhî’nin manzum olarak kaleme aldığı 235 beyitlik Farsça bir mesnevidir. 1325 (1907) ve 1331 (1912) yıllarında iki defa basılmış olan
eser tasavvufi konuları ele almaktadır.
2. Esrâr-ı Tevhîd, Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu tercüme 156 beyitten oluşmaktadır. Belhî eserini fâilâtün fâilâtün
fâilün vezniyle yazmıştır. Nâzım Paşa da eseri aynı vezinle tercüme etmiştir. Mütercimin vezni kullanma konusunda başarılı olduğu söylenebilir. O da diğer şairler gibi
aruzun bazı imkânlarından faydalanmıştır.
3. Nâzım Paşa eseri Farsçadan tercüme ederken oldukça kısaltmıştır. Mütercim
bu kısaltmaya önce başlıklardan başlamıştır. Hacim bakımından eserin ilk kısımlarında
asıl metne büyük oranda uymakla birlikte 10 ve 11. bölümlerde eseri kısaltarak tercüme
yoluna gitmiş, son dört bölümde ise Belhî’nin 50 beyitte anlattığı konuları sadece 4
beyitte Türkçeye tercüme etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de
orijinal metne çoğunlukla sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmüştür.
Çevirideki bu benzerliği gösteren önemli bir husus beyitlerin önemli bir kısmında kafiye
kelimelerinin ya aynı ya da mısralardan birinde aynı diğerinde farklı oluşudur.
4. Abdülkâdir-i Belhî, 13. asırdan itibaren Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden
dervişler silsilesinin 19. asırdaki halkası durumundadır. Yesevî’nin dervişleriyle başlayan
Anadolu’yu irşat faaliyetlerinin son temsilcilerinden biri olan Belhî ve ailesinin önce
Konya’ya yerleşmesi, ardından Bursa ve İstanbul’a gelişleri tesadüf değildir. 46 yıllık
Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı’ndaki irşat dönemi ve geride bıraktığı tasavvufi eserleriyle
Belhî, kendisine yakıştırılan "son zamanın en ünlü ve gerçek sûfîsi", "son asrın en büyük sûfî şairi", "son asrın en meşhur mutasavvıfı", "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den
sonra en uzun manzum tasavvufi eser veren şair" gibi vasıfları fazlasıyla hak etmiştir.

64
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi

Mevlevi tarikatına mensup olan Mehmed Nâzım Paşa (1840-1926) da hemen hemen
aynı yıllarda yaşadığı Belhî’nin (1839-1923) eserini tercüme edip Türk okuyucusuna
sunmakla bir anlamda aynı halkaya dâhil olmuştur.
KAYNAKÇA
AZAMAT, Nihat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yay., 1988, s. 231-2.
BARKAN, Ömer Lütfi, "İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, II, (1942), s. 279-353.
CUNBUR, Müjgan, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VI,
Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992.
Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz,
Mustafa Tatçı, Ankara: Akçağ Yay., 1999.
İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz.
Müjgân Cunbur, Ankara: AKM Yay., 1999.
İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz.
Hidayet Özcan, Ankara: AKM Yay., 2000.
KAHRAMAN, Bahattin, Burhân-ı Belhî ve Türkçe Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012.
KAPLAN, Mahmut, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi",
Akademik Bakış, 1, 1997, s. 28-9.
KARAKÖSE, Saadet, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe Divanı, Ankara:
Matus Yay., 2015.
KURNAZ, Cemâl, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999.
Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yay., 1992.
ÖZ, Yusuf, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve ’Defter-i
Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 157-88.
ÖZEMRE, Ahmed Yüksel, Üsküdar’ın Üç "Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı,
2012.
Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, haz. Yüce Gümüş,
İstanbul: Pan Yay., 2014.
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası 1331 (1912).
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet
Sakî Efendi Matbaası, 1325 (1907).
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
65

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
İsmail AVCI
TANSEL, Fevziye Abdullah, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri Mehmed Nâzım Paşa,
Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, XIV (1966), s. 155-74.

66
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12

Benzer belgeler

dervîş külhenî ve kitâb-ı sırr-ı kalbî

dervîş külhenî ve kitâb-ı sırr-ı kalbî social ethics and hospitality, Mehmed Nazım Pasha was a poet and prose-writer and a member of Mewlewi Order. The author wrote 9 works and one of these works was the Translation of Esrar-ı Tevhid. T...

Detaylı

Sufi Studies Cilt/Volume: 6 Sayı/Issue: 12 Yaz/Summer 2015

Sufi Studies Cilt/Volume: 6 Sayı/Issue: 12 Yaz/Summer 2015 EDİTÖRDEN ............................................................................................. IX Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM ALMANYA’DA DİNÎ HAYATIN UNSURU OLARAK TARİKATLAR .................

Detaylı