TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI
Transkript
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI
ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 DEĞERLENDİRMESİ No.36, ARALIK 2015 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI Göktuğ Sönmez Göktuğ Sönmez lisans derecesini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden ve yüksek lisans derecesini London School of Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden almıştır. Hâlihazırda Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu (School of Oriental and African Studies -SOAS)’nda doktorasını yapmaktadır. Akademik araştırma alanları arasında Uluslararası İlişkiler Teorisi, Türk Dış Politikası, Enerji Politikaları ve Uluslararası İlişkilerde Din bulunmaktadır. Bu alanlarda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) gibi çeşitli düşünce kuruluşlarında araştırmalarda bulunmuştur. 24 Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesiyle beraber gündeme gelen en önemli konulardan biri Türkiye-Rusya arasındaki enerji ilişkisi ve özellikle de bu iki ülke arasındaki asimetrik doğalgaz alışverişi olmuştur. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı ve bu kapsamda Rus doğalgazının önemli yer teşkil etmesi yalnız bu kriz açısından değil ileride çıkması muhtemel krizler de hesaba katıldığında Türkiye’nin enerji bağımlılığından doğan risklerin ve bu bağımlılığı azaltmaya yönelik tedbirlerin analizini gerekli kılmıştır. Bu bağlamda bu çalışmada enerji bağımlılığı konsepti, Türkiye’nin ve Rusya’nın enerji profilleri, enerji bağımlılığı düzleminde AB dökümanlarında öne çıkan noktalar ve Türkiye için bu bağımlılığı azaltıcı tedbirler üzerinde durulmuştur. TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI 2 4 Kasım 2015’de cereyan eden Türk F-16’larının Rus SU-24 tipi savaş uçağını düşürmesinin hem Türkiye-Rusya ikili ilişkileri hem de uluslararası toplum ve bölgesel dinamikler adına ciddi yankıları olmuştur ve bu yankılar orta-uzun vadeye de yayılabilecek gibi görünmektedir. 1990’ların ikinci yarısında mütereddit adımlarla başlayan ancak özellikle geçtiğimiz on yılda hem ekonomik hem siyasi manada oldukça görkemli bir sıçrayış yapan Türk-Rus ilişkilerinin bu olay ardından psikolojik olarak dibe vurduğu yadsınamaz bir gerçektir. Olayın ele alınması gereken pek çok boyutu olmakla beraber enerji ve özellikle doğalgaz konusu en öne çıkan alanlardan biri olmuştur. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’nin ve Rusya’nın enerji profillerinin kısaca incelenerek iki tarafın birbiriyle olan bağlarının ne boyutta olduğu ve ikame edilebilirliğine dair bir fikir edinilmesi önem arz etmektedir. Akabinde hem AB tarafından on yıllardır üzerinde durulan hem zaman zaman Türkiye’de gündeme taşınan 'bağımlılık' 2 kavramının anlamı, nelere sebep olduğu ve olabileceğine 1990’lardan bu güne örnekler de kullanılarak kısaca değinilecektir. Doğaldır ki böyle bir tanımlama ve literatüre atıf, bizlere bağımlılığın engellenmesinde bir yol haritası çıkarma açısından da alternatifler sunabilecektir. Bunların akabinde, Türkiye’nin bu bağımlılığı azaltıcı önlemleri ne ölçüde aldığı, ne ölçüde alabilir olduğu ve yalnız Rusya özelinde değil genel olarak tedarikçilerle yaşayabileceği benzer siyasi krizlerde nasıl daha güvenli bir enerji politikasına sahip olabileceği yönünde bir değerlendirme sunulacaktır. Bir Doğalgaz Devi olarak Rusya Vladimir Putin’in enerji kaynakları ve bu kaynakların devletin ekonomik gücünü artırma ve dış politika etkinliğini güçlendirme açısından faydalarına dair doktora tezi ve enerjinin Rus politika yapımında artan kullanımı konusunda çalışmalar yapılmış, bu bilgi enerji çalışmaları kapsamında sıklıkla kullanılmıştır.1 Türk-Rus enerji ilişkileri bağlamında öne çıkan ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 doğalgaz özelinde bakıldığında, Rusya dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerini bulundurma bakımından ilk sırada yer almaktadır. Geçtiğimiz yılla beraber üretim noktasında da sürdürdüğü birinciliği ABD’ye kaptırmışsa da halen ikinci sırayı korumaktadır.2 Dolayısıyla Rusya için bir doğalgaz devi demek doğru olacaktır. Bunun kadar önemli bir diğer nokta da Hazar havzasının doğalgazının da yaklaşık yüzde 50’sinin Rusya üzerinden, Batı’ya taşındığıdır. Rusya ve doğalgaz konusu gündeme geldiğinde en önemli aktör kuşkusuz Gazprom’dur. Gaz Endüstrisi Bakanlığı’nın 1989’da Gazprom firmasına dönüştürülmesiyle ortaya çıkan şirket, devlet tarafından her dönem nisbi artış ve azalışlar göstermekle beraber ciddi manada kontrol altında tutuldu ve öncelik atfedilen bölgelere ve ülkelere yönlendirilmesi sağlandı. Şirket kendi başına dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin yüzde 16’sını kontrol etmektedir. 2013’te senelik 487 milyar metreküp üretimi bulunan şirketin bu üretimi 2020’de 600-650 milyar metreküpe çıkarma potansiyeli bulunmakta, rezervleri 37 trilyon metreküpü aşmaktadır.3 Devletin doğalgaz aygıtı olarak hareket eden ve adımlarıyla devletin siyasi manevralarını takip eden ve/veya destekleyerek atılan adımları enerji alanında güçlendiren şirketin, Sibirya, Kuzey Kutbu, Uzak Doğu ve Yamal yarımadası gibi bölgelerden de doğalgaz çıkartma hakkı bulunmakla beraber Avrupa’nın Rhurgas, E.ON, ENI gibi firmalarıyla olan yakın ilişkileri de kendisini pek çok bölgede etkin bir aktör yapmaktadır. Türkiye'nin Enerji Profili ve Hızla Artan Enerji İhtiyacı Enerji siyasetinde konumuz kapsamında denklemin talep kısmında Türkiye bulunmaktadır. Bu bakımdan Türkiye’nin enerji profili, enerji ihtiyacının ne kadarını kendisinin karşılayabildiği, ne miktarda ithalata ihtiyaç duyduğu ve enerji ithalatını hangi ülkelerden sağladığına değinilecektir. Bunun akabinde bu enerji ithalatının doğurduğu bağımlılık ilişkisi ve bu ilişkinin muhtemel riskleri Gazprom, tek başına dünyanın dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin yüzde 16’sını kontrol etmektedir. Sibirya, Kuzey Kutbu, Uzak Doğu ve Yamal yarımadası gibi bölgelerden de doğalgaz çıkartma hakkı bulunmakla beraber Avrupa’nın Rhurgas, E.ON, ENI gibi firmalarıyla olan yakın ilişkileri de kendisini pek çok bölgede etkin bir aktör yapmaktadır. 3 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI dolayısıyla bağımlılığı azaltıcı hangi adımlar atılabileceğini, bir diğer önemli enerji alıcısı olan AB’nin bu konudaki dokümanlarından da faydalanarak incelemek gerekmektedir. Bu bağlamda önce kısaca Türkiye’nin enerji profiline değinilecek, akabinde AB dokümanlarından konseptin tanımı ve önerilen çıkış yollarından bahsedilecek, nihayetten Türkiye’nin bağımlılıktan kaynaklı riskleri bertaraf etmesi yahut en azından azaltabilmesi noktasında çözüm önerileri sunulacaktır. Türkiye’ye bakıldığında, Türkiye oldukça hızla büyüyen enerji ihtiyacına karşın kendi ihtiyacını karşılamaktan uzak kısıtlı enerji kaynaklarına sahiptir. Türkiye’nin 4 enerji ihyiacı 1990’den bugüne değin yüzde 125’in, enerji ithalatı da yüzde 210’un üzerinde artış göstermiştir. Türkiye enerji ihtiyacının ancak yüzde 26 civarını kendisi karşılamaktadır.4 Bu rakamlar neticesinde Türkiye’nin dış ticaret açığının yüzde 58’lik kısmını enerji açığı oluşturmaktadır.5 Bununla birlikte Türkiye’nin Doğu-Batı enerji koridorunda artan bir ivmeyle oynayabileceği önemli rol de düşünüldüğünde enerji siyasetinde tartışmalı ve önemli bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Hâlihazırda Türkiye, doğalgaz tüketiminin yüzde 55 civarında bir miktarını Rusya’dan sağlarken, bunu yaklaşık yüzde 18 ile İran, yüzde 12,5 ile Azerbaycan, ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 yüzde 8,5 ile Cezayir ve yüzde 3 civarında bir payla Nijerya takip etmektedir.6 Türkiye’nin yıllık ortalama yüzde 10’lara varan tüketim ihtiyacı da düşünüldüğünde bu miktarların yalnızca enerjide dışa bağımlılık noktasında değil, ekonomik olarak da ciddi bir kalem teşkil ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Rusya’dan ithal edilen doğalgaz karşılığında 2014 yılı için yapılan ödeme 16,5 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Bu durum Türkiye-Rusya ticari ilişkilerinde ciddi bir asimetriye de yol açmakta, her sene 15 ila 20 milyar dolar açığa neden olmaktadır. Türkiye’de enerji arzının çeşitlendirilmesi açısından bakıldığında, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklar açısından sahip olduğu imkanlara karşın henüz yenilenebilir enerjide fosil yakıtlara bağımlılığı kıracak nitelikte bir yüzdeden bahsedilmese de bu kaynaklara yatırımın ileriki dönemler için artarak sağlayabileceği faydalar açıktır. Su an itibariyle dünyada yüzde 16’ları oluşturan yenilenebilir enerji kaynakları Türkiye enerji ihtiyacının da yüzde 11 civarını sağlamakta ve hâlihazırda daha yüksek oranlarda kullanılan jeotermal ve hidrolik kaynaklara ilaveten pastada payı daha az olmakla beraber Türkiye’nin potansiyelinin yüksek olduğu rüzgar ve güneş enerjisine yapılmakta olan ve yapılacak yatırımların bu oranı ciddi manada artırma potansiyeli görülmektedir.7 Bunun yanı sıra, Türkiye’nin nükleer enerjiden yararlanamaması (ki yararlanma noktasında ilk somut hamle de Rusya ile yapılan antlaşma üzerinden olacaktır), Türkiye’nin enerjide ithalata ve dışa bağımlılığa dayalı profilini güçlendirmektedir. Nükleer enerjinin kullanımına dair Akkuyu nükleer tesisinin Rus Atomstroyexport firması tarafından inşa edilecek olması önemli bir gelişmedir. Öte yandan, Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) gibi iç tüketim için belirli yüzdelerin ayrılabildiği projeler yoluyla Türkiye’nin hem Doğu-Batı enerji koridoru açısından potansiyeli hayata geçirilebilir hem de kendi enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli Türkiye, doğalgaz tüketiminin yüzde 55 civarında bir miktarını Rusya’dan sağlarken, bunu yaklaşık yüzde 18 ile İran, yüzde 12,5 ile Azerbaycan, yüzde 8,5 ile Cezayir ve yüzde 3 civarında bir payla Nijerya takip etmektedir. 5 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI adımlar atılabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji görünümünü sahip olunan kapasite açısından fakir, fırsatlar açısından ise zengin olarak tanımlamak mümkündür. Enerjide Rusya'ya Bağımlılık: AB Perspektifi Enerjide bağımlılık sorununun artan sıklıkla gündeme gelişinde 2006 Ukrayna krizi öne çıkan en önemli gelişmedir. Ancak şu da bir gerçektir ki bunun daha öncesinde, 1990’larda Rusya enerji kartını stratejik bir silah olarak kullanmış, 1991 ile 2004 arasında 40’a yakın durumda enerji üzerinden tehdit ve cezalandırma yoluna gitmiş, özellikle Baltıklardaki 6 bağımsızlık çabaları karşısında bu stratejiyi etkin biçimde kullanmıştır.8 Ancak konuyu Batı’nın gündemine en ciddi manada taşıyan ilk olay 2006 krizi olmuştur. Akabinde 2009 kriziyle beraber iyice görüldüğü gibi bağımlılık bir yandan bir karşılıklılık temeline işaret etse de –zira bir tarafta enerji arzı diğer tarafta bu arzın karşılığındaki talep söz konusudur- enerji piyasaları üzerindeki hâkim konumun stratejik amaçlarla kullanımı kritik zamanlarda kısa vadeli olarak çok daha ciddi tehditler barındırabilmektedir. Bu nedenle dış tehdit ve baskı altında muhtemel bir arz krizine karşı kırılganlığı azaltmak enerji güvenliği ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 konseptinin en önemli bileşenlerindendir.9 Konuya Rusya’ya olan enerji bağımlılığı ve getirdiği riskler dolayısıyla eğilme ihtiyacı duyan ve somut adımlar konusunda çok başarılı olmasa da söylem ve yol haritası noktasında başarılı dokümanlar ortaya koyan AB tarafından bağımlılık problemine ilk kez bir tehlike olarak değinen 2000 yılındaki “Enerji Arzının Güvenliği için Avrupa Stratejisi” ve 2006 enerji krizinden sonra “Sürdürülebilir, Rekabetçi ve Güvenli Enerji için Avrupa Stratejisi” yayınlandı. Bu belgede bağımlılık sorunu, arzın çeşitlendirilmesi, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve en önemlisi ortak bir enerji politikası geliştirilmesi ihtiyacı dillendirildi. 2007 yılında yayınlanan “Avrupa İçin Enerji Politikası”nda enerji bağımlılığının 2030 yılında ciddi artış göstereceği ve bu artış kapsamında Rusya’ya bağımlılığın daha da artacağı yönünde uyarılar bulunmaktadır. 2014 yılında yayımlanan “Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisi”nde halen ana sorun olarak AB içerisinde birlik sağlanamaması gösterilmektedir. Bu birliğin sağlanamamasında Gazprom’un Avrupa’daki ikili ilişkilerinin de önemini unutmamak gerekir. 2014’te yayımlanan bu belge, benzer krizlerin olumsuz etkilerinin engellenebilmesi için, önceki belgelerde de altı çizilen yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması gereğinin de altını çizmiştir. Bu belgeler genel olarak incelendiğinde siyasi ve ekonomik riskler barındıran bir enerji bağımlılığı konsepti ortaya çıkmaktadır. Bu bağımlılığın ülkeler arası çıkar çatışmaları meydana çıktığında oldukça stratejik bir değer olan enerjiye erişim noktasında doğurabileceği riskler vardır. Denklemin arz tarafının enerjiyi siyasi bir araç olarak kullanması, enerji fiyatlandırmasında dalgalanmalar ya da arzı kısıtlayarak karşısındaki aktörlerin siyasi tercihlerine yön verme çabası enerji bağımlılığını tehlikeli hale getiren ana etmenlerdir. Bu riskleri ciddi manada artıran diğer bir olgu da makul bir aktör ve simetrik bir karşılıklı Enerjide bağımlılık sorununu Batı’nın gündemine en ciddi manada taşıyan ilk olay 2006 Ukrayna krizi olmuştur. 7 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI bağımlılık durumunda per se bir tehdit olmayabilecek bağımlılık düzleminde arz tarafının -Rusya- bu konumunu stratejik ve katı bir reelpolitiği destekler nitelikte kullanma pratiğidir ki Rusya örneği, bahsedildiği üzere bu tabloya oldukça uymaktadır. AB dokümanlarında üzerinde durulan noktalar arasında bu denklemi kırmak için arzın çeşitlendirilmesi, depolama tesislerinin artırılması, yenilenebilir enerjinin kullanımının enerji tüketimindeki payının artırılması gibi yöntemler üzerinde durulması da işte bu riskli denklemi kırma maksadını taşımaktadır. Doğu Avrupa ülkeleri ve Baltıklarda astronomik boyutlara ulaşan bağımlılığa10 Gazprom’un İtalya, Almanya ve Fransa’daki ikili ilişkilerinin11 de AB 8 özelinde ortak bir hareket tarzı benimsenmesini zorlaştırıcı etkisi de eklendiğinde AB’nin bağımlılık sorunu ve Rusya’nın öngörülebilir gelecekte bu sorun üzerinden stratejik adımlar atma potansiyelini koruduğu görülmektedir.12 Türkiye-Rusya İlişkilerinde Enerji Bağımlılığı ve Bu Bağımlılığı Sınırlandırıcı Tedbirler Türkiye’nin, AB’nin Rusya ile olan enerji ilişkisine hem bağımlılık hem de ana tedarikçi açılarından benzer bir enerji profiline sahip olduğu söylenebilir. Bu bağlamda enerji bağımlılığına ve bununla mücadele yollarına dair AB dokümanlarında dile getirilen noktalar Türkiye açısından da bu amaca ulaşmada ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 izlenebilecek alternatifleri sunmaktadır. Rusya ile ilişkilerinde AB ile benzer bir bağımlılık sıkıntısı yaşayan, kimi AB üyelerinden daha az kimisinden daha fazla bağımlılık ilişkisi nedeniyle enerjiyi bir siyasi manevra aracı olarak kullanan Rusya’ya karşı daha temkinli olma gereği hisseden Türkiye’nin de özellikle son krizde bu soruna çözümler üretme ve uygulama noktasında yetkinliği tartışılmalıdır. Türkiye’nin enerji bağımlılığını azaltma ve böylece bu bağımlılıktan kaynaklı riski dağıtma konusunda kullanabileceği enstrümanlara bu kapsamda değinmek ve temel olarak beş aracı zikretmek mümkündür. Genel manada enerji güvenliği konsepti içerisinde önemli yeri olan ve AB belgelerinde de sıkça sözü edilen arzın çeşitlendirilmesi ilk önemli tedbirdir. Bu anlamda Katar’la kriz sonrası yapılan görüşmeler ve Azerbaycan’la TANAP’ın operasyonel hale gelmesinin hızlandırılması ve kapasitesinin artırılması yönündeki görüşmeler ile Kuzey Irak doğalgazına yapılan vurgu, Türkiye’nin bu başlıkta hızla eyleme geçtiğini göstermektedir. Her ne kadar Azeri doğalgazı tek başına Rus doğalgazını ikameye yetmeyebilecekse ve Katar LNG’sini şu an Rus doğalgazını ikame edecek düzeyde işleyecek tesis sıkıntısı olsa da bu noktanın öneminin belki gecikmiş olmakla beraber doğru okunduğunu görüyoruz. Burada en önemli eksiklik olan LNG işleme noktalarının artırılması üzerinde durulmalı, LNG’nin toplam tüketimde payının böylelikle artırılarak arzın çeşitlendirilmesinde LNG’nin rolünün artırılması değerlendirilmelidir. İkinci önemli husus, depolama tesisleridir ki bu konuda Türkiye’nin şimdiye değin başarılı olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. 1990’lardan günümüze adeta bir miras olarak gelen Tuz Gölü depolama tesisi projesinin halen hayata geçirilememiş olması, bu gibi ani kriz durumlarında zaman kazanma ve böylece diplomasiyi işletebilme ve daha rahat manevra yapabilme kabiliyetine set çekmektedir. Rusya ile yaşanan uçak krizinin ardından Katar ile görüşmeler ve Azerbaycan ile TANAP’ın operasyonel hale getirilmesinin hızlandırılması ve kapasitesinin artırılması yönelik görüşmeler ile Kuzey Irak doğalgazına yapılan vurgu, Türkiye’nin enerji arzını çeşitlendirmek maksadıyla attığı adımlara örnek verilebilir. 9 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI Değirmenköy ve Silivri’deki etkinliği oldukça kısıtlı tesislere dair gerekli gözden geçirmelere ilaveten Tuz Gölü ve ek projelerin hızla gündeme getirilmesi gerekmektedir. Bu iki noktada da esasında uyarılar 1990’ların sonunda beri hem AB üyelerine hem Türkiye gibi bağımlılığı hızla artan ülkelere yapılmaktaydı. Bu konularda yavaş davranılmasında hem Gazprom’la ekonomik ve Rusya’yla siyasi ilişkilerin seyrinin hem Soğuk Savaş döneminde dahi Batı’ya enerji akışını kesmeyen Sovyet profilinin etkili olduğu düşünülebilir. Buna ilaveten Rusya’nın arz ettiği enerji karşılığında elde ettiği ekonomik girdiye duyduğu ihtiyacın bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi ortaya çıkardığı görüşü de gerekli adımların daha erken atılamamasında rol oynadı.. Ancak yine de uzun vadeli bir vizyonla tüm risk faktörleri göz önüne alınarak Suriye meselesi gibi çıkarların çatıştığı ve giderek daha açıktan gerilime zemin hazırlayacak ortamın oluştuğu süreçler işerken bu konulara daha çok eğilinmesi akılcı bir yol olarak izlenebilirdi. 10 Bu konularda adımlar ne 1990’lardan 2011’e kadar ne de 2011 sonrasında gerilimin daha somut hale gelmesine karşın atılmadıysa da belki son krizin bir acil durum sireni olarak görülmesiyle bu konularda adım atılması sağlanabilir. Zira bu kriz orta-uzun vadede yumuşatılsa ve hatta ilişkiler eski düzleme geri dönse de bu tip olaylarda ilk olarak enerji endişesi yaşandığı tecrübe edilmiş oldu. Bu tecrübe, dünya için 2006 ve 2009 dolayısıyla alışılmış bir durumsa da Türkiye için bu denli içselleştirilmiş bir olgu değildi. Dolayısıyla özellikle, bölgesel ve küresel konjonktürde İran ve Rusya ile kısa aralıklarla karşı karşıya gelinebildiği bir düzlemde arzın çeşitlendirilmesi ve depolama tesislerinin artırılması üzerinde daha ciddiyetle durulmalıdır. Gelecekte benzer endişelerin en aza indirgenebileceği bir yol haritasına dair bir projeksiyon yapılarak bu yöndeki adımlar elzem bir orta-uzun vade yatırımı olarak değerlendirilmelidir. AB’nin kısmen geçirebildiği akımı hayata tersine ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 çevirebilme yetisi de bu tip durumlarda kısa vadeli bir yardımcı kabiliyet ve üçüncü bir önemli araç olarak öne çıkmakta, hâlihazırda iletilmiş enerji kaynağının aynı hat üzerinden geri taşınarak yeni arzların yapılmadığı süre zarfında hat üzerindeki diğer bölgelerin de enerjiden mahrum kalmamasını sağlamaktadır. Türkiye için arz çeşitliliği, depolama ve ters akım kabiliyetine ilaveten dördüncü önemli araç yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Özellikle güneş ve rüzgar noktasında yenilenebilir enerjinin üzerinde de daha çok durulmalıdır. Her ne kadar üretim pastasında doğalgaz ve petrolün yerini tutması öngörülebilir gelecekte uzak bir ihtimal olsa da pastada bu öğelerin payını azalttığı ölçüde hem temiz enerji kullanımına katkı sağlayacak hem bağımlılığı azaltacaktır. Petrol açısından en zengin bölgelerden Birleşik Arap Emirlikleri’nde dahi 2030’da enerjinin yüzde 25’inin güneş enerjisinden elde edilebilmesi üzerine çalışmaların yapıldığı dikkate alınırsa13 Türkiye gibi kaynak yoksunu ülkelerin bu alanlara ciddi anlamda eğilmesinin önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Beşinci olarak göz önünde bulundurulması gereken bir husus da nükleer enerji konusudur. Nükleer enerji, çevresel risklerine dönük tartışma bir kenara, enerjide kaynak dağılımını ciddi manada değiştirecek bir etkiye sahip olabilir. Ancak burada Rus Atomstroyexport tarafından yapılacak Akkuyu santralinde de son kriz ve genel bağımlılık göz önüne alındığında dikkatli hareket edilmesi gerekmektedir. Hem santralin yapım sürecinde ve işletilmesinin ilk evrelerinde hem de nükleer bilimi alanında yetiştirilecek yerli uzmanların bağımlılığa yeni bir boyut ekleme ihtimali de bulunmaktadır. Aralık ayında Rusya’da nükleer alanında eğitim gören bazı araştırmacıların Türkiye’ye dönmesi yönündeki baskı, bu ihtimal çerçevesinde de göz önünde bulundurulmalıdır. Süreç yakinen takip edilmeli, neticede çevresel anlamda gerekli düzenlemeler de yapıldığı varsayılarak nükleer Rus Atomstroyexport tarafından yapılacak Akkuyu santralinde son kriz ve genel bağımlılık göz önüne alındığında dikkatli hareket edilmesi gerekmektedir. 11 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI enerjinin en önemli motivasyonlarından olan dışa bağımlılığın azaltılması hedefinden uzaklaşılmamaya özen gösterilmelidir. Sonuç Bu yazıda genel hatlarıyla bağımlılık, literatürde özellikle AB ve Rusya arasındaki enerji ilişkisi üzerinden okunmuştur. Türkiye’nin benzer enerji profiline binaen bu konuda yapılabileceklere de hem AB dökümanlarında sunulan seçenekler hem Türkiye özelinde ilave edilebilecek alternatifler ışığında bakılmıştır. Böylece enerji bağımlılığının Rusya gibi dönemsel reelpolitik tansiyonların yaşanabildiği bir partnerle bir risk unsuru barındırdığı ifade edilmiştir. Bu risk unsurunun azaltılması noktasında ise arzın 12 çeşitlendirilmesi, depolama ve LNG işleme tesislerinin artırılması, ters akım kabiliyeti üzerinde durulması, yenilenebilir enerji kullanımının teşviki ve bu kaynağın enerji kaynak dağılımındaki payının böylelikle artırılması ve ciddi kontrol mekanizmaları işletilmek suretiyle nükleer enerji noktasının üzerinde durulmaya devam edilmesi gibi çözüm önerileri sunulmuştur. Bu önerilerin her birinin özellikle orta-uzun vadede Rusya ile olsun İran ile olsun bölgesel ve küresel konjonktür dolayısıyla ortaya çıkabilecek fikir uyuşmazlıkları ya da askeri ve siyasi gerilim dönemlerinde Rusya ile yaşanan son kriz sonrası oluşan enerji odaklı gerginliğin tekrarlanmamasına katkısı olacaktır. ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.36, aralık 2015 NOTLAR 1 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, (New York: Holt Paperbacks, 2008), s. 92-93. 2 Key World Energy Statistics 2014, <http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/KeyWorld2014.pdf>, erişim 18/11/2014. 3 Bkz. Heiko Pleines, “Developing Russia's Oil and Gas Undustry: What Role for the State?”, Jeronim Perovic, Robert Orttung ve Andreas Wenger (der.), Russian Energy Power and Foreign Relations (London: Routledge, 2009), s. 71-86, s. 74; Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy (New York: Holt Paperbacks: 2008), s. 96; Agata Łoskot Strachota, “Gazprom’s Expansion in the EU- Cooperation or Domination?”, Center for Eastern Studies (2009); Katinka Barysch, “Russia, Realism and EU Unity”, Centre for European Reform Policy Brief (2007), s. 2-5; Ali Tekin and Paul Andrew Williams, Geo-politics of the Euro-Asia Energy Nexus- The European Union, Russia and Turkey (Palgrave Macmillan: Basingstoke, 2011), s. 68 4 Bkz. Oğuz Türkyılmaz, “Enerji Politikaları Artan Bağımlılık Çıkmazında”, TMMOB Bülteni, Sayı 200 (Şubat 2015). 5 Dünya Bankası, Odak Notu (Aralık 2014). <http://www.worldbank.org/content/dam/Worldbank/document/eca/turkey/tr-focus-note-dec-2014-tr.pdf>, erişim 20.11.2015, 6 Bkz. “5 Grafikte Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri”, BBC Türkçe, 25/11/2015, <http://www.bbc.com/turkce/ekonomi/2015/11/1 51125_turkiye_rusya_ekonomi>, erişim 10/12/2015. 7 Eurostat, “Renewable energy statistics”, <http://ec.europa.eu/ eurostat/statistics-explained/index.php/Renewable_energy_statistics>, erişim 21/11/2015 ve Semih Gümüşel Güner, “Nükleer: İyi Mi Kötü Mü?”, Al Jazeera Dergi, 1/7/2014, <http://dergi. aljazeera.com.tr/2014/07/01/nukleer-iyi-mi-kotu-mu/>, erişim 2/3/2015. 8 John Lough, “Russia’s Energy Diplomacy”, Chatham House Briefing Paper (2011), <https://www.chathamhouse.org/sites/files/ chathamhouse/19352_0511bp_lough.pdf>, erişim 15/2/2013, s. 8. 9 David F. von Hippel, Tatsujiro Suzuki, James H. Williams, Timothy Savage and Peter Hayes, “Evaluating the Energy Security Impacts of Energy Policies”, Sovacool, 2010, s. 74-96, s. 75. 13 TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI 10Lough, 2011, s. 6-7; Michael Fredholm, “The Russian Energy Strategy & Energy Policy: Pipeline Diplomacy or Mutual Dependence?”, Conflict Studies Research Centre Russian Series, 5:41 (2005), s. 21; Klare, 2008, s. 91. 11 Bkz. Barysch, 2007. 12 Bkz. European Commission, Towards a European Strategy for the Security of Energy Supply, (Brussels, 2000); European Commission, Communication from the Commission to the Council and the European Parliament on the Development of Energy Policy for an Enlarged EU, its Neighbours and Partners, (Brussels, 2003); European Commission, A European Strategy for Sustainable, Competitive and Secure Energy, (Brussels, 2006); European Commission, An Energy Policy for Europe, European Commission (Brussels, 2007); European Commission, European Energy Security Strategy, (Brussels, 2014). 13 Cole Melline, "Dubai to Make Rooftop Solar Mandatory by 2030", EcoWatch, 2/12/2005, <http://ecowatch.com/2015/12/02/dubai-rooftop-solar-mandate/>, erişim 12/12/2015. ORSAM, Ortadoğu konusunda faaliyet gösteren tarafsız bir düşünce kuruluşudur. ORSAM Ortadoğu ile ilgili bilgi kaynaklarını çeşitlendirmeyi ve bölge uzmanlarının düşüncelerini Türk akademik ve siyasi çevrelerine doğrudan yansıtabilmeyi hedeflemektedir. Bu amaçlar doğrultusunda ORSAM, Ortadoğu ülkelerindeki devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, yerel perspektiflerin güçlü yayın yelpazesiyle gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. ORSAM yayın yelpazesi içinde kitap, rapor, bülten, politika notu, konferans tutanağı ve ORSAM dergileri Ortadoğu Analiz ve Ortadoğu Etütleri bulunmaktadır. ©Bu metnin içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir. ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 www.orsam.org.tr 14