TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI

Transkript

TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ BAĞIMLILIĞI
ORSAM BÖLGESEL
GELİŞMELER
ORSAM bölgesel
gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
DEĞERLENDİRMESİ
No.36, ARALIK 2015
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK
KRİZİ BAĞLAMINDA ENERJİ
BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
Göktuğ Sönmez
Göktuğ Sönmez lisans derecesini
Bilkent Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nden ve yüksek
lisans derecesini London School of
Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler
Bölümü’nden almıştır. Hâlihazırda
Londra Üniversitesi Oryantal ve
Afrika Çalışmaları Okulu (School
of Oriental and African Studies
-SOAS)’nda doktorasını yapmaktadır.
Akademik araştırma alanları arasında
Uluslararası İlişkiler Teorisi, Türk
Dış Politikası, Enerji Politikaları
ve Uluslararası İlişkilerde Din
bulunmaktadır. Bu alanlarda Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM)
ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar
Merkezi (ORSAM) gibi çeşitli düşünce
kuruluşlarında araştırmalarda
bulunmuştur.
24 Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesiyle beraber gündeme gelen en önemli konulardan biri Türkiye-Rusya arasındaki enerji ilişkisi ve özellikle de bu iki ülke arasındaki asimetrik
doğalgaz alışverişi olmuştur. Türkiye’nin enerjide
dışa bağımlılığı ve bu kapsamda Rus doğalgazının
önemli yer teşkil etmesi yalnız bu kriz açısından
değil ileride çıkması muhtemel krizler de hesaba
katıldığında Türkiye’nin enerji bağımlılığından
doğan risklerin ve bu bağımlılığı azaltmaya yönelik tedbirlerin analizini gerekli kılmıştır. Bu bağlamda bu çalışmada enerji bağımlılığı konsepti,
Türkiye’nin ve Rusya’nın enerji profilleri, enerji
bağımlılığı düzleminde AB dökümanlarında öne
çıkan noktalar ve Türkiye için bu bağımlılığı azaltıcı tedbirler üzerinde durulmuştur.
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
2
4 Kasım 2015’de cereyan eden Türk F-16’larının Rus SU-24 tipi
savaş uçağını düşürmesinin
hem Türkiye-Rusya ikili ilişkileri hem de uluslararası toplum ve bölgesel dinamikler
adına ciddi yankıları olmuştur ve bu yankılar orta-uzun
vadeye de yayılabilecek gibi
görünmektedir.
1990’ların
ikinci yarısında mütereddit
adımlarla başlayan ancak özellikle geçtiğimiz on yılda hem
ekonomik hem siyasi manada
oldukça görkemli bir sıçrayış
yapan Türk-Rus ilişkilerinin
bu olay ardından psikolojik
olarak dibe vurduğu yadsınamaz bir gerçektir. Olayın
ele alınması gereken pek çok
boyutu olmakla beraber enerji ve özellikle doğalgaz konusu en öne çıkan alanlardan
biri olmuştur. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’nin ve
Rusya’nın enerji profillerinin
kısaca incelenerek iki tarafın
birbiriyle olan bağlarının ne
boyutta olduğu ve ikame edilebilirliğine dair bir fikir edinilmesi önem arz etmektedir.
Akabinde hem AB tarafından
on yıllardır üzerinde durulan
hem zaman zaman Türkiye’de
gündeme taşınan 'bağımlılık'
2
kavramının anlamı, nelere sebep olduğu ve olabileceğine
1990’lardan bu güne örnekler
de kullanılarak kısaca değinilecektir. Doğaldır ki böyle bir
tanımlama ve literatüre atıf,
bizlere bağımlılığın engellenmesinde bir yol haritası çıkarma açısından da alternatifler
sunabilecektir. Bunların akabinde, Türkiye’nin bu bağımlılığı azaltıcı önlemleri ne ölçüde aldığı, ne ölçüde alabilir
olduğu ve yalnız Rusya özelinde değil genel olarak tedarikçilerle yaşayabileceği benzer siyasi krizlerde nasıl daha
güvenli bir enerji politikasına
sahip olabileceği yönünde bir
değerlendirme sunulacaktır.
Bir Doğalgaz Devi olarak
Rusya
Vladimir Putin’in enerji
kaynakları ve bu kaynakların
devletin ekonomik gücünü
artırma ve dış politika etkinliğini güçlendirme açısından
faydalarına dair doktora tezi
ve enerjinin Rus politika yapımında artan kullanımı konusunda çalışmalar yapılmış,
bu bilgi enerji çalışmaları
kapsamında sıklıkla kullanılmıştır.1 Türk-Rus enerji ilişkileri bağlamında öne çıkan
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
doğalgaz özelinde bakıldığında, Rusya dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerini
bulundurma bakımından ilk
sırada yer almaktadır. Geçtiğimiz yılla beraber üretim
noktasında da sürdürdüğü
birinciliği ABD’ye kaptırmışsa da halen ikinci sırayı korumaktadır.2 Dolayısıyla Rusya
için bir doğalgaz devi demek
doğru olacaktır. Bunun kadar önemli bir diğer nokta da
Hazar havzasının doğalgazının da yaklaşık yüzde 50’sinin
Rusya üzerinden, Batı’ya taşındığıdır. Rusya ve doğalgaz
konusu gündeme geldiğinde
en önemli aktör kuşkusuz
Gazprom’dur. Gaz Endüstrisi Bakanlığı’nın 1989’da
Gazprom firmasına dönüştürülmesiyle ortaya çıkan şirket,
devlet tarafından her dönem
nisbi artış ve azalışlar göstermekle beraber ciddi manada
kontrol altında tutuldu ve
öncelik atfedilen bölgelere
ve ülkelere yönlendirilmesi
sağlandı. Şirket kendi başına dünyanın kanıtlanmış
doğalgaz rezervlerinin yüzde
16’sını kontrol etmektedir.
2013’te senelik 487 milyar
metreküp üretimi bulunan
şirketin bu üretimi 2020’de
600-650 milyar metreküpe
çıkarma potansiyeli bulunmakta, rezervleri 37 trilyon
metreküpü aşmaktadır.3 Devletin doğalgaz aygıtı olarak
hareket eden ve adımlarıyla
devletin siyasi manevralarını
takip eden ve/veya destekleyerek atılan adımları enerji
alanında güçlendiren şirketin,
Sibirya, Kuzey Kutbu, Uzak
Doğu ve Yamal yarımadası
gibi bölgelerden de doğalgaz
çıkartma hakkı bulunmakla
beraber Avrupa’nın Rhurgas,
E.ON, ENI gibi firmalarıyla
olan yakın ilişkileri de kendisini pek çok bölgede etkin bir
aktör yapmaktadır.
Türkiye'nin Enerji Profili ve
Hızla Artan Enerji İhtiyacı
Enerji siyasetinde konumuz kapsamında denklemin
talep kısmında Türkiye bulunmaktadır. Bu bakımdan
Türkiye’nin enerji profili,
enerji ihtiyacının ne kadarını
kendisinin karşılayabildiği,
ne miktarda ithalata ihtiyaç
duyduğu ve enerji ithalatını
hangi ülkelerden sağladığına
değinilecektir. Bunun akabinde bu enerji ithalatının doğurduğu bağımlılık ilişkisi ve
bu ilişkinin muhtemel riskleri
Gazprom, tek
başına dünyanın
dünyanın
kanıtlanmış
doğalgaz
rezervlerinin
yüzde 16’sını
kontrol
etmektedir.
Sibirya, Kuzey
Kutbu, Uzak
Doğu ve Yamal
yarımadası gibi
bölgelerden
de doğalgaz
çıkartma hakkı
bulunmakla
beraber
Avrupa’nın
Rhurgas,
E.ON, ENI gibi
firmalarıyla olan
yakın ilişkileri
de kendisini pek
çok bölgede
etkin bir aktör
yapmaktadır.
3
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
dolayısıyla bağımlılığı azaltıcı
hangi adımlar atılabileceğini,
bir diğer önemli enerji alıcısı olan AB’nin bu konudaki
dokümanlarından da faydalanarak incelemek gerekmektedir. Bu bağlamda önce kısaca
Türkiye’nin enerji profiline
değinilecek, akabinde AB
dokümanlarından konseptin
tanımı ve önerilen çıkış yollarından bahsedilecek, nihayetten Türkiye’nin bağımlılıktan
kaynaklı riskleri bertaraf etmesi yahut en azından azaltabilmesi noktasında çözüm
önerileri sunulacaktır.
Türkiye’ye bakıldığında,
Türkiye oldukça hızla büyüyen enerji ihtiyacına karşın
kendi ihtiyacını karşılamaktan uzak kısıtlı enerji kaynaklarına sahiptir. Türkiye’nin
4
enerji ihyiacı 1990’den bugüne değin yüzde 125’in, enerji ithalatı da yüzde 210’un
üzerinde artış göstermiştir.
Türkiye enerji ihtiyacının ancak yüzde 26 civarını kendisi
karşılamaktadır.4 Bu rakamlar
neticesinde Türkiye’nin dış
ticaret açığının yüzde 58’lik
kısmını enerji açığı oluşturmaktadır.5 Bununla birlikte
Türkiye’nin Doğu-Batı enerji
koridorunda artan bir ivmeyle oynayabileceği önemli rol
de düşünüldüğünde enerji siyasetinde tartışmalı ve önemli
bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Hâlihazırda Türkiye,
doğalgaz tüketiminin yüzde
55 civarında bir miktarını
Rusya’dan sağlarken, bunu
yaklaşık yüzde 18 ile İran,
yüzde 12,5 ile Azerbaycan,
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
yüzde 8,5 ile Cezayir ve yüzde
3 civarında bir payla Nijerya takip etmektedir.6 Türkiye’nin yıllık ortalama yüzde
10’lara varan tüketim ihtiyacı
da düşünüldüğünde bu miktarların yalnızca enerjide dışa
bağımlılık noktasında değil,
ekonomik olarak da ciddi bir
kalem teşkil ettiğini söylemek
yanlış olmayacaktır.
Rusya’dan ithal edilen
doğalgaz karşılığında 2014
yılı için yapılan ödeme 16,5
milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Bu durum Türkiye-Rusya ticari ilişkilerinde
ciddi bir asimetriye de yol
açmakta, her sene 15 ila 20
milyar dolar açığa neden olmaktadır. Türkiye’de enerji
arzının çeşitlendirilmesi açısından bakıldığında, güneş ve
rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklar açısından sahip olduğu
imkanlara karşın henüz yenilenebilir enerjide fosil yakıtlara bağımlılığı kıracak nitelikte bir yüzdeden bahsedilmese
de bu kaynaklara yatırımın
ileriki dönemler için artarak
sağlayabileceği faydalar açıktır. Su an itibariyle dünyada
yüzde 16’ları oluşturan yenilenebilir enerji kaynakları
Türkiye enerji ihtiyacının da
yüzde 11 civarını sağlamakta
ve hâlihazırda daha yüksek
oranlarda kullanılan jeotermal ve hidrolik kaynaklara
ilaveten pastada payı daha az
olmakla beraber Türkiye’nin
potansiyelinin yüksek olduğu rüzgar ve güneş enerjisine
yapılmakta olan ve yapılacak
yatırımların bu oranı ciddi
manada artırma potansiyeli
görülmektedir.7 Bunun yanı
sıra, Türkiye’nin nükleer
enerjiden yararlanamaması
(ki yararlanma noktasında
ilk somut hamle de Rusya ile
yapılan antlaşma üzerinden
olacaktır), Türkiye’nin enerjide ithalata ve dışa bağımlılığa dayalı profilini güçlendirmektedir. Nükleer enerjinin
kullanımına dair Akkuyu
nükleer tesisinin Rus Atomstroyexport firması tarafından
inşa edilecek olması önemli
bir gelişmedir. Öte yandan,
Trans-Anadolu
Doğalgaz
Boru Hattı (TANAP) gibi iç
tüketim için belirli yüzdelerin
ayrılabildiği projeler yoluyla
Türkiye’nin hem Doğu-Batı
enerji koridoru açısından potansiyeli hayata geçirilebilir
hem de kendi enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli
Türkiye, doğalgaz
tüketiminin yüzde
55 civarında
bir miktarını
Rusya’dan
sağlarken,
bunu yaklaşık
yüzde 18 ile
İran, yüzde 12,5
ile Azerbaycan,
yüzde 8,5 ile
Cezayir ve yüzde
3 civarında bir
payla Nijerya
takip etmektedir.
5
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
adımlar atılabilir. Dolayısıyla
Türkiye’nin enerji görünümünü sahip olunan kapasite
açısından fakir, fırsatlar açısından ise zengin olarak tanımlamak mümkündür.
Enerjide Rusya'ya Bağımlılık:
AB Perspektifi
Enerjide bağımlılık sorununun artan sıklıkla gündeme gelişinde 2006 Ukrayna
krizi öne çıkan en önemli
gelişmedir. Ancak şu da bir
gerçektir ki bunun daha öncesinde, 1990’larda Rusya
enerji kartını stratejik bir silah olarak kullanmış, 1991
ile 2004 arasında 40’a yakın
durumda enerji üzerinden
tehdit ve cezalandırma yoluna
gitmiş, özellikle Baltıklardaki
6
bağımsızlık çabaları karşısında bu stratejiyi etkin biçimde
kullanmıştır.8 Ancak konuyu
Batı’nın gündemine en ciddi manada taşıyan ilk olay
2006 krizi olmuştur. Akabinde 2009 kriziyle beraber iyice görüldüğü gibi bağımlılık
bir yandan bir karşılıklılık
temeline işaret etse de –zira
bir tarafta enerji arzı diğer
tarafta bu arzın karşılığındaki
talep söz konusudur- enerji
piyasaları üzerindeki hâkim
konumun stratejik amaçlarla
kullanımı kritik zamanlarda
kısa vadeli olarak çok daha
ciddi tehditler barındırabilmektedir. Bu nedenle dış tehdit ve baskı altında muhtemel
bir arz krizine karşı kırılganlığı azaltmak enerji güvenliği
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
konseptinin en önemli bileşenlerindendir.9
Konuya Rusya’ya olan
enerji bağımlılığı ve getirdiği
riskler dolayısıyla eğilme ihtiyacı duyan ve somut adımlar
konusunda çok başarılı olmasa da söylem ve yol haritası
noktasında başarılı dokümanlar ortaya koyan AB tarafından bağımlılık problemine ilk
kez bir tehlike olarak değinen
2000 yılındaki “Enerji Arzının Güvenliği için Avrupa
Stratejisi” ve 2006 enerji krizinden sonra “Sürdürülebilir,
Rekabetçi ve Güvenli Enerji
için Avrupa Stratejisi” yayınlandı. Bu belgede bağımlılık
sorunu, arzın çeşitlendirilmesi, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve en önemlisi
ortak bir enerji politikası geliştirilmesi ihtiyacı dillendirildi. 2007 yılında yayınlanan
“Avrupa İçin Enerji Politikası”nda enerji bağımlılığının
2030 yılında ciddi artış göstereceği ve bu artış kapsamında
Rusya’ya bağımlılığın daha
da artacağı yönünde uyarılar
bulunmaktadır. 2014 yılında
yayımlanan “Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisi”nde
halen ana sorun olarak AB
içerisinde birlik sağlanamaması gösterilmektedir. Bu
birliğin
sağlanamamasında
Gazprom’un Avrupa’daki ikili ilişkilerinin de önemini
unutmamak gerekir. 2014’te
yayımlanan bu belge, benzer
krizlerin olumsuz etkilerinin
engellenebilmesi için, önceki
belgelerde de altı çizilen yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının artması gereğinin de altını çizmiştir.
Bu belgeler genel olarak
incelendiğinde siyasi ve ekonomik riskler barındıran bir
enerji bağımlılığı konsepti
ortaya çıkmaktadır. Bu bağımlılığın ülkeler arası çıkar
çatışmaları meydana çıktığında oldukça stratejik bir değer
olan enerjiye erişim noktasında doğurabileceği riskler vardır. Denklemin arz tarafının
enerjiyi siyasi bir araç olarak
kullanması, enerji fiyatlandırmasında dalgalanmalar ya da
arzı kısıtlayarak karşısındaki
aktörlerin siyasi tercihlerine yön verme çabası enerji
bağımlılığını tehlikeli hale
getiren ana etmenlerdir. Bu
riskleri ciddi manada artıran
diğer bir olgu da makul bir
aktör ve simetrik bir karşılıklı
Enerjide
bağımlılık
sorununu Batı’nın
gündemine en
ciddi manada
taşıyan ilk olay
2006 Ukrayna
krizi olmuştur.
7
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
bağımlılık durumunda per
se bir tehdit olmayabilecek
bağımlılık düzleminde arz
tarafının -Rusya- bu konumunu stratejik ve katı bir
reelpolitiği destekler nitelikte
kullanma pratiğidir ki Rusya
örneği, bahsedildiği üzere bu
tabloya oldukça uymaktadır.
AB dokümanlarında üzerinde
durulan noktalar arasında bu
denklemi kırmak için arzın
çeşitlendirilmesi, depolama
tesislerinin artırılması, yenilenebilir enerjinin kullanımının
enerji tüketimindeki payının
artırılması gibi yöntemler
üzerinde durulması da işte bu
riskli denklemi kırma maksadını taşımaktadır. Doğu Avrupa ülkeleri ve Baltıklarda
astronomik boyutlara ulaşan
bağımlılığa10
Gazprom’un
İtalya, Almanya ve Fransa’daki ikili ilişkilerinin11 de AB
8
özelinde ortak bir hareket tarzı benimsenmesini zorlaştırıcı
etkisi de eklendiğinde AB’nin
bağımlılık sorunu ve Rusya’nın öngörülebilir gelecekte
bu sorun üzerinden stratejik
adımlar atma potansiyelini
koruduğu görülmektedir.12
Türkiye-Rusya İlişkilerinde
Enerji Bağımlılığı ve Bu
Bağımlılığı Sınırlandırıcı
Tedbirler
Türkiye’nin, AB’nin Rusya ile olan enerji ilişkisine
hem bağımlılık hem de ana
tedarikçi açılarından benzer
bir enerji profiline sahip olduğu söylenebilir. Bu bağlamda enerji bağımlılığına ve
bununla mücadele yollarına
dair AB dokümanlarında dile
getirilen noktalar Türkiye açısından da bu amaca ulaşmada
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
izlenebilecek
alternatifleri
sunmaktadır. Rusya ile ilişkilerinde AB ile benzer bir
bağımlılık sıkıntısı yaşayan,
kimi AB üyelerinden daha az
kimisinden daha fazla bağımlılık ilişkisi nedeniyle enerjiyi
bir siyasi manevra aracı olarak
kullanan Rusya’ya karşı daha
temkinli olma gereği hisseden
Türkiye’nin de özellikle son
krizde bu soruna çözümler
üretme ve uygulama noktasında yetkinliği tartışılmalıdır.
Türkiye’nin enerji bağımlılığını azaltma ve böylece bu
bağımlılıktan kaynaklı riski
dağıtma konusunda kullanabileceği enstrümanlara bu
kapsamda değinmek ve temel
olarak beş aracı zikretmek
mümkündür.
Genel manada enerji güvenliği konsepti içerisinde
önemli yeri olan ve AB belgelerinde de sıkça sözü edilen arzın çeşitlendirilmesi ilk
önemli tedbirdir. Bu anlamda
Katar’la kriz sonrası yapılan
görüşmeler ve Azerbaycan’la
TANAP’ın operasyonel hale
gelmesinin hızlandırılması ve
kapasitesinin artırılması yönündeki görüşmeler ile Kuzey
Irak doğalgazına yapılan vurgu, Türkiye’nin bu başlıkta
hızla eyleme geçtiğini göstermektedir. Her ne kadar Azeri
doğalgazı tek başına Rus doğalgazını ikameye yetmeyebilecekse ve Katar LNG’sini
şu an Rus doğalgazını ikame
edecek düzeyde işleyecek tesis
sıkıntısı olsa da bu noktanın
öneminin belki gecikmiş olmakla beraber doğru okunduğunu görüyoruz. Burada en
önemli eksiklik olan LNG işleme noktalarının artırılması
üzerinde durulmalı, LNG’nin
toplam tüketimde payının
böylelikle artırılarak arzın çeşitlendirilmesinde LNG’nin
rolünün artırılması değerlendirilmelidir.
İkinci önemli husus, depolama tesisleridir ki bu konuda
Türkiye’nin şimdiye değin
başarılı olduğunu söylemek
doğru olmayacaktır. 1990’lardan günümüze adeta bir miras
olarak gelen Tuz Gölü depolama tesisi projesinin halen hayata geçirilememiş olması, bu
gibi ani kriz durumlarında zaman kazanma ve böylece diplomasiyi işletebilme ve daha
rahat manevra yapabilme
kabiliyetine set çekmektedir.
Rusya ile yaşanan
uçak krizinin
ardından Katar
ile görüşmeler
ve Azerbaycan
ile TANAP’ın
operasyonel hale
getirilmesinin
hızlandırılması
ve kapasitesinin
artırılması yönelik
görüşmeler
ile Kuzey Irak
doğalgazına
yapılan vurgu,
Türkiye’nin
enerji arzını
çeşitlendirmek
maksadıyla attığı
adımlara örnek
verilebilir.
9
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
Değirmenköy ve Silivri’deki
etkinliği oldukça kısıtlı tesislere dair gerekli gözden geçirmelere ilaveten Tuz Gölü ve
ek projelerin hızla gündeme
getirilmesi
gerekmektedir.
Bu iki noktada da esasında
uyarılar 1990’ların sonunda
beri hem AB üyelerine hem
Türkiye gibi bağımlılığı hızla
artan ülkelere yapılmaktaydı.
Bu konularda yavaş davranılmasında hem Gazprom’la
ekonomik ve Rusya’yla siyasi
ilişkilerin seyrinin hem Soğuk
Savaş döneminde dahi Batı’ya
enerji akışını kesmeyen Sovyet profilinin etkili olduğu
düşünülebilir. Buna ilaveten
Rusya’nın arz ettiği enerji karşılığında elde ettiği ekonomik
girdiye duyduğu ihtiyacın bir
karşılıklı bağımlılık ilişkisi ortaya çıkardığı görüşü de
gerekli adımların daha erken
atılamamasında rol oynadı..
Ancak yine de uzun vadeli
bir vizyonla tüm risk faktörleri göz önüne alınarak Suriye
meselesi gibi çıkarların çatıştığı ve giderek daha açıktan
gerilime zemin hazırlayacak
ortamın oluştuğu süreçler
işerken bu konulara daha çok
eğilinmesi akılcı bir yol olarak
izlenebilirdi.
10
Bu konularda adımlar ne
1990’lardan 2011’e kadar ne
de 2011 sonrasında gerilimin
daha somut hale gelmesine
karşın atılmadıysa da belki son krizin bir acil durum
sireni olarak görülmesiyle
bu konularda adım atılması
sağlanabilir. Zira bu kriz orta-uzun vadede yumuşatılsa
ve hatta ilişkiler eski düzleme
geri dönse de bu tip olaylarda ilk olarak enerji endişesi yaşandığı tecrübe edilmiş
oldu. Bu tecrübe, dünya için
2006 ve 2009 dolayısıyla alışılmış bir durumsa da Türkiye
için bu denli içselleştirilmiş
bir olgu değildi. Dolayısıyla
özellikle, bölgesel ve küresel
konjonktürde İran ve Rusya
ile kısa aralıklarla karşı karşıya gelinebildiği bir düzlemde
arzın çeşitlendirilmesi ve depolama tesislerinin artırılması
üzerinde daha ciddiyetle durulmalıdır. Gelecekte benzer
endişelerin en aza indirgenebileceği bir yol haritasına dair
bir projeksiyon yapılarak bu
yöndeki adımlar elzem bir orta-uzun vade yatırımı olarak
değerlendirilmelidir.
AB’nin kısmen
geçirebildiği akımı
hayata
tersine
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
çevirebilme yetisi de bu tip
durumlarda kısa vadeli bir
yardımcı kabiliyet ve üçüncü
bir önemli araç olarak öne
çıkmakta, hâlihazırda iletilmiş enerji kaynağının aynı
hat üzerinden geri taşınarak
yeni arzların yapılmadığı süre
zarfında hat üzerindeki diğer
bölgelerin de enerjiden mahrum kalmamasını sağlamaktadır.
Türkiye için arz çeşitliliği, depolama ve ters akım
kabiliyetine ilaveten dördüncü önemli araç yenilenebilir
enerji kaynaklarıdır. Özellikle
güneş ve rüzgar noktasında
yenilenebilir enerjinin üzerinde de daha çok durulmalıdır.
Her ne kadar üretim pastasında doğalgaz ve petrolün yerini
tutması öngörülebilir gelecekte uzak bir ihtimal olsa da pastada bu öğelerin payını azalttığı ölçüde hem temiz enerji
kullanımına katkı sağlayacak
hem bağımlılığı azaltacaktır.
Petrol açısından en zengin
bölgelerden Birleşik Arap
Emirlikleri’nde dahi 2030’da
enerjinin yüzde 25’inin güneş
enerjisinden elde edilebilmesi
üzerine çalışmaların yapıldığı
dikkate alınırsa13 Türkiye gibi
kaynak yoksunu ülkelerin bu
alanlara ciddi anlamda eğilmesinin önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır.
Beşinci olarak göz önünde
bulundurulması gereken bir
husus da nükleer enerji konusudur. Nükleer enerji, çevresel
risklerine dönük tartışma bir
kenara, enerjide kaynak dağılımını ciddi manada değiştirecek bir etkiye sahip olabilir.
Ancak burada Rus Atomstroyexport tarafından yapılacak
Akkuyu santralinde de son
kriz ve genel bağımlılık göz
önüne alındığında dikkatli
hareket edilmesi gerekmektedir. Hem santralin yapım
sürecinde ve işletilmesinin ilk
evrelerinde hem de nükleer
bilimi alanında yetiştirilecek
yerli uzmanların bağımlılığa
yeni bir boyut ekleme ihtimali de bulunmaktadır. Aralık ayında Rusya’da nükleer
alanında eğitim gören bazı
araştırmacıların Türkiye’ye
dönmesi yönündeki baskı, bu
ihtimal çerçevesinde de göz
önünde bulundurulmalıdır.
Süreç yakinen takip edilmeli, neticede çevresel anlamda
gerekli düzenlemeler de yapıldığı varsayılarak nükleer
Rus
Atomstroyexport
tarafından
yapılacak Akkuyu
santralinde son
kriz ve genel
bağımlılık
göz önüne
alındığında
dikkatli hareket
edilmesi
gerekmektedir.
11
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
enerjinin en önemli motivasyonlarından olan dışa bağımlılığın azaltılması hedefinden
uzaklaşılmamaya özen gösterilmelidir.
Sonuç
Bu yazıda genel hatlarıyla
bağımlılık, literatürde özellikle AB ve Rusya arasındaki
enerji ilişkisi üzerinden okunmuştur. Türkiye’nin benzer
enerji profiline binaen bu konuda yapılabileceklere de hem
AB dökümanlarında sunulan
seçenekler hem Türkiye özelinde ilave edilebilecek alternatifler ışığında bakılmıştır.
Böylece enerji bağımlılığının
Rusya gibi dönemsel reelpolitik tansiyonların yaşanabildiği bir partnerle bir risk unsuru barındırdığı ifade edilmiştir. Bu risk unsurunun azaltılması noktasında ise arzın
12
çeşitlendirilmesi, depolama
ve LNG işleme tesislerinin artırılması, ters akım kabiliyeti
üzerinde durulması, yenilenebilir enerji kullanımının
teşviki ve bu kaynağın enerji
kaynak dağılımındaki payının
böylelikle artırılması ve ciddi
kontrol mekanizmaları işletilmek suretiyle nükleer enerji
noktasının üzerinde durulmaya devam edilmesi gibi çözüm
önerileri sunulmuştur. Bu
önerilerin her birinin özellikle orta-uzun vadede Rusya ile
olsun İran ile olsun bölgesel
ve küresel konjonktür dolayısıyla ortaya çıkabilecek fikir
uyuşmazlıkları ya da askeri
ve siyasi gerilim dönemlerinde Rusya ile yaşanan son kriz
sonrası oluşan enerji odaklı
gerginliğin tekrarlanmamasına katkısı olacaktır.
ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi
No.36, aralık 2015
NOTLAR
1 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, (New York: Holt Paperbacks, 2008), s. 92-93.
2 Key World Energy Statistics 2014, <http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/KeyWorld2014.pdf>, erişim
18/11/2014.
3 Bkz. Heiko Pleines, “Developing Russia's Oil and Gas Undustry:
What Role for the State?”, Jeronim Perovic, Robert Orttung ve
Andreas Wenger (der.), Russian Energy Power and Foreign Relations (London: Routledge, 2009), s. 71-86, s. 74; Michael Klare,
Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy
(New York: Holt Paperbacks: 2008), s. 96; Agata Łoskot Strachota, “Gazprom’s Expansion in the EU- Cooperation or Domination?”, Center for Eastern Studies (2009); Katinka Barysch,
“Russia, Realism and EU Unity”, Centre for European Reform
Policy Brief (2007), s. 2-5; Ali Tekin and Paul Andrew Williams,
Geo-politics of the Euro-Asia Energy Nexus- The European Union,
Russia and Turkey (Palgrave Macmillan: Basingstoke, 2011), s. 68
4 Bkz. Oğuz Türkyılmaz, “Enerji Politikaları Artan Bağımlılık Çıkmazında”, TMMOB Bülteni, Sayı 200 (Şubat 2015).
5 Dünya Bankası, Odak Notu (Aralık 2014). <http://www.worldbank.org/content/dam/Worldbank/document/eca/turkey/tr-focus-note-dec-2014-tr.pdf>, erişim 20.11.2015,
6 Bkz. “5 Grafikte Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri”, BBC Türkçe,
25/11/2015, <http://www.bbc.com/turkce/ekonomi/2015/11/1
51125_turkiye_rusya_ekonomi>, erişim 10/12/2015.
7 Eurostat, “Renewable energy statistics”, <http://ec.europa.eu/
eurostat/statistics-explained/index.php/Renewable_energy_statistics>, erişim 21/11/2015 ve Semih Gümüşel Güner, “Nükleer: İyi Mi Kötü Mü?”, Al Jazeera Dergi, 1/7/2014, <http://dergi.
aljazeera.com.tr/2014/07/01/nukleer-iyi-mi-kotu-mu/>, erişim
2/3/2015.
8 John Lough, “Russia’s Energy Diplomacy”, Chatham House Briefing Paper (2011), <https://www.chathamhouse.org/sites/files/
chathamhouse/19352_0511bp_lough.pdf>, erişim 15/2/2013, s.
8.
9 David F. von Hippel, Tatsujiro Suzuki, James H. Williams, Timothy Savage and Peter Hayes, “Evaluating the Energy Security
Impacts of Energy Policies”, Sovacool, 2010, s. 74-96, s. 75.
13
TÜRKİYE-RUSYA UÇAK KRİZİ BAĞLAMINDA
ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE YOL HARİTASI
10Lough, 2011, s. 6-7; Michael Fredholm, “The Russian Energy
Strategy & Energy Policy: Pipeline Diplomacy or Mutual Dependence?”, Conflict Studies Research Centre Russian Series, 5:41
(2005), s. 21; Klare, 2008, s. 91.
11 Bkz. Barysch, 2007.
12 Bkz. European Commission, Towards a European Strategy for the
Security of Energy Supply, (Brussels, 2000); European Commission, Communication from the Commission to the Council and the
European Parliament on the Development of Energy Policy for an
Enlarged EU, its Neighbours and Partners, (Brussels, 2003); European Commission, A European Strategy for Sustainable, Competitive and Secure Energy, (Brussels, 2006); European Commission,
An Energy Policy for Europe, European Commission (Brussels,
2007); European Commission, European Energy Security Strategy,
(Brussels, 2014).
13 Cole Melline, "Dubai to Make Rooftop Solar Mandatory by 2030",
EcoWatch, 2/12/2005, <http://ecowatch.com/2015/12/02/dubai-rooftop-solar-mandate/>, erişim 12/12/2015.
ORSAM, Ortadoğu konusunda faaliyet gösteren tarafsız bir düşünce kuruluşudur. ORSAM Ortadoğu ile ilgili bilgi kaynaklarını çeşitlendirmeyi ve bölge
uzmanlarının düşüncelerini Türk akademik ve siyasi çevrelerine doğrudan
yansıtabilmeyi hedeflemektedir. Bu amaçlar doğrultusunda ORSAM, Ortadoğu ülkelerindeki devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, yerel perspektiflerin güçlü
yayın yelpazesiyle gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını
sağlamaktadır. ORSAM yayın yelpazesi içinde kitap, rapor, bülten, politika
notu, konferans tutanağı ve ORSAM dergileri Ortadoğu Analiz ve Ortadoğu
Etütleri bulunmaktadır.
©Bu metnin içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma
dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz.
Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir. ORSAM’ın kurumsal görüşünü
yansıtmamaktadır.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48
www.orsam.org.tr
14

Benzer belgeler