Billur Köşk Masalları Сказки Хрустального замка

Transkript

Billur Köşk Masalları Сказки Хрустального замка
Billur Köşk Masalları
Сказки Хрустального замка
Книгу адаптировала Алла Кельменчук
Метод чтения Ильи Франка
BİLLUR KÖŞK İLE ELMAS GEMİ
ХРУСТАЛЬНЫЙ ЗАМОК И АЛМАЗНЫЙ КОРАБЛЬ
Bundan yüzlerce yıl önce (до этого сотни лет назад) bir hükümdar vardı (один
правитель жил: «был»). Bunun her yönden talihi iyi olduğu halde (несмотря на то,
что во всех отношениях судьба его хорошей была; her yönden — с каждой
стороны), evlat yönünden bahtı kapalıydı (что касалось детей несчастлив он был;
bahtı kapalı — несчастный: «с удачей закрытой»). Çocukları yaşamıyorlardı
(дети его не выживали).
Bundan yüzlerce yıl önce bir hükümdar vardı. Bunun her yönden talihi iyi
olduğu halde, evlat yönünden bahtı kapalıydı. Çocukları yaşamıyorlardı.
Hayli çocuğu öldükten sonra (многих детей его смерти после) nihayet dünyaya bir
kız evladı geldi (наконец на свет дочка его появилась), memleket şenliklere
boğuldu (страна в радости потонула), herkes yeni doğan çocuğa (все
новорожденному ребенку) uzun ömürler diliyordu (долгой жизни желали). O
zamanın doktorları (того времени врачи) ve onlardan daha nüfuzlu olan hocalar (и
чем они более опытными являющиеся наставники) bu küçük çocuğun yaşaması
için (этого маленького ребенка жизни ради) padişaha türlü çareler tavsiye
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
1
ediyorlardı (падишаху различные средства советовали).
Hayli çocuğu öldükten sonra nihayet dünyaya bir kız evladı geldi, memleket
şenliklere boğuldu, herkes yeni doğan çocuğa uzun ömürler diliyordu. O
zamanın doktorları ve onlardan daha nüfuzlu olan hocalar bu küçük çocuğun
yaşaması için padişaha türlü çareler tavsiye ediyorlardı.
Bunlardan birisi hükümdara dedi ki (из них один правителю сказал):
— Padişahım! (падишах мой!) Kızının yaşamasını istiyorsan (дочери твоей
жизни хочешь если), ona (ей = для нее), dünya gürültüsünden uzak (от мирского
шума далеко), yer altında bir mağara yaptıralım (под землей пещеру сделать
прикажем-ка), orada büyüsün (там пусть растет).
Bunlardan birisi hükümdara dedi ki:
— Padişahım! Kızının yaşamasını istiyorsan, ona, dünya gürültüsünden uzak,
yer altında bir mağara yaptıralım, orada büyüsün.
Hükümdar bu sözü kabul ederek (правитель эту речь его принимая; kabul —
принятие), derhal (сразу) içinde insana yaşaması için (внутри нее человеку жить
чтобы; yaşama — проживание) gerekli olan bütün şeylerin bulunduğu
(необходимыми являющиеся все вещи находятся где) bir mağara yaptırdı
(пещеру подготовить приказал). Bu iş, birkaç gün içinde tamamlanmıştı (эта
работа в течение нескольких дней завершена была).
Hükümdar bu sözü kabul ederek, derhal içinde insana yaşaması için gerekli
olan bütün şeylerin bulunduğu bir mağara yaptırdı. Bu iş, birkaç gün içinde
tamamlanmıştı.
Çocuğu mağaraya koydular (ребенка в пещеру положили) ve onun yemesine,
içmesine bakacak bir hizmetçi tayin ettiler (и за его едой, питьем следящего слугу
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
2
назначили; tayin — определение, установление).
Çocuğu mağaraya koydular ve onun yemesine, içmesine bakacak bir hizmetçi
tayin ettiler.
Günler, aylar, seneler geçiyor (дни, месяцы, годы проходят); kızcağız bu
mağarada (бедная девочка в этой пещере) umulmadık bir şekilde büyüyüp
serpiliyordu (неожиданным образом росла-подрастала; umulmak — страд. от
ummak — надеяться). Öyle ki on beş yaşına geldiği zaman (так что, возраста
пятнадцати лет достигла она когда) sanki bir genç kadın olmuştu (словно
молодая женщина стала). Özellikle güzelliği (в особенности красота ее) gözleri
kamaştıracak bir dereceye ulaşmıştı (ослепительной степени достигла: «глаза
ослепляющей»).
Günler, aylar, seneler geçiyor; kızcağız bu mağarada umulmadık bir şekilde
büyüyüp serpiliyordu. Öyle ki on beş yaşına geldiği zaman sanki bir genç
kadın olmuştu. Özellikle güzelliği gözleri kamaştıracak bir dereceye ulaşmıştı.
Günün birinde (в один из дней) kızın canı sıkılmıştı (девушка заскучала; canı
sıkılmak — скучать, томиться; «душа ее заскучала»). Birkaç sandalyeyi üst
üste koyup (несколько стульев друг на друга поставив) mağaranın camlı tavanını
kırarak (пещеры стеклянную крышу разбив) etrafına bakındı (по сторонам
огляделась она). Gördüğü şeyler (увиденные ею вещи) onu hayran bıraktı (ее
поразили;
hayran
bırakmak
—
поражать,
изумлять:
«удивленным
оставлять»). Mağaranın dört duvarı arasında (пещеры четырех стен посреди)
büyüyen bu kız (выросшая эта девушка), birdenbire yeryüzündeki (внезапно на
земной поверхности) denizi, yeşillikleri görünce (море, зелень увидев), kendi
kendine söylenmeye başladı (самой себе говорить начала):
Günün birinde kızın canı sıkılmıştı. Birkaç sandalyeyi üst üste koyup
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
3
mağaranın camlı tavanını kırarak etrafına bakındı. Gördüğü şeyler onu
hayran bıraktı. Mağaranın dört duvarı arasında büyüyen bu kız, birdenbire
yeryüzündeki denizi, yeşillikleri görünce, kendi kendine söylenmeye başladı:
— Ya! (О!) Demek bu dünyanın (значит, у этого мира) altı olduğu gibi üstü de
varmış (как и низ, так и верх есть). Hem üstte (и наверху) alttan daha iyi şeyler var
(чем внизу более хорошие вещи есть)!
Bu esnada hizmetçi kız gelmişti (в тот момент служанка пришла); kırılan camları
görünce (разбитые стекла увидела только; görünce — увидела как только,
görmek — видеть: -(y)ınca — деепричастие, в предлож. — обстоятельство
времени: как только, только лишь), kıza sordu (девушку спросила):
— Ya! Demek bu dünyanın altı olduğu gibi üstü de varmış. Hem üstte alttan
daha iyi şeyler var!
Bu esnada hizmetçi kız gelmişti; kırılan camları görünce, kıza sordu:
— Hanımefendi (госпожа!)! Bu camlan kim kırdı (эти стекла кто разбил)?
— Ben kırdım (я разбила). Eğer beni buradan çıkarmazsanız (если меня отсюда не
выпустите), kendimi de öldürürüm (себя тоже убью).
— Hanımefendi! Bu camlan kim kırdı?
— Ben kırdım. Eğer beni buradan çıkarmazsanız, kendimi de öldürürüm.
Hizmetçi, küçük hanımın bu sözü üzerine (служанка маленькой госпожи этих
речей после) hemen gidip padişaha meseleyi anlattı (сразу пошла, падишаху
проблему описала). Padişah vakit geçirmeden (падишах времени не теряя)
doktorları çağırttı (врачей созвать повелел) ve bu konudaki fikirlerini sordu (и
этой темы касающиеся мысли их спросил). Doktorlar kızın yanına gidip (врачи к
дочери его отправившись) onu muayene ettikten sonra (ее осмотрели после того
как; muayene — осмотр), babasına dediler ki (отцу ее сказали):
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
4
Hizmetçi, küçük hanımın bu sözü üzerine hemen gidip padişaha meseleyi
anlattı. Padişah vakit geçirmeden doktorları çağırttı ve bu konudaki fikirlerini
sordu. Doktorlar kızın yanına gidip onu muayene ettikten sonra, babasına
dediler ki:
— Padişahım! (Падишах мой!) Kızınızı yeryüzüne çıkartın (дочь вашу на земную
поверхность вывести прикажите). Fakat önce gözü alışıncaya kadar (однако,
сначала, глаза ее привыкнут пока), onu orada biraz gezdirin (ее там немного
поводите), tekrar mağaraya koyun (снова в пещеру поместите), sonra büsbütün
yukarı çıkarınız (затем полностью наверх выведите).
Padişah hizmetçiye (падишах служанке), kızının yukarı çıkarılmasını (дочь его
наверх вывести), ferahlı ve güzel bir yerde gezdirilmesini (в просторное и
красивое место вывести на прогулку) tenbih etti (посоветовал; tenbih — совет).
— Padişahım! Kızınızı yeryüzüne çıkartın. Fakat önce gözü alışıncaya kadar,
onu orada biraz gezdirin, tekrar mağaraya koyun, sonra büsbütün yukarı
çıkarınız.
Padişah hizmetçiye, kızının yukarı çıkarılmasını, ferahlı ve güzel bir yerde
gezdirilmesini tenbih etti.
Hizmetçi, hemen koşarak (служанка сразу побежав), mağaradan kızı çıkardı (из
пещеры девушку вывела).
Deniz kenarında bulunan güzel bahçelerden birisine götürdü (в один из на морском
берегу находящихся садов привела). Orada kız, denizi görünce neşelendi (там
девушка, море увидев, обрадовалась). Onun manzarası o kadar hoşuna gitti ki
(его вид настолько понравился ей, что), hemen babasının yanına gidip (сразу к
отцу своему отправившись):
— Babacığım! Dedi (папочка! — сказала она). Senden bir arzum var (к тебе: «от
тебя», одно желание мое есть). Bana şu denizin üstünde (для меня на этом море:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
5
«на этого моря поверхности») billurdan bir köşk yaptırın (из хрусталя замок
построить прикажите), eğer bu istediğim olmazsa (если это желаемое мною не
сбудется) kendime kıyarım (себя погублю).
Hizmetçi, hemen koşarak, mağaradan kızı çıkardı.
Deniz kenarında bulunan güzel bahçelerden birisine götürdü. Orada kız,
denizi görünce neşelendi. Onun manzarası o kadar hoşuna gitti ki, hemen
babasının yanına gidip:
— Babacığım! Dedi. Senden bir arzum var. Bana şu denizin üstünde billurdan
bir köşk yaptırın, eğer bu istediğim olmazsa kendime kıyarım.
Padişah, biricik kızının bu dileğini (падишах единственной дочери своей это
желание) yerine getireceğine söz verdi (исполнить слово дал; yerine getirmek —
выполнять, исполнять: «на место принести»), ertesi gün (на следующий день)
ülkenin camcılarını ve kuyumcularını çağırtarak (страны стекольщиков и
ювелиров созвать повелев) köşkün bir an önce yapılmasını emretti (замок как
можно быстрее построить приказал). Ustalar da saraydan ayrılınca (мастера же,
дворец покинув), büyük bir çalışmaya başladılar (великую работу начали).
Padişah, biricik kızının bu dileğini yerine getireceğine söz verdi, ertesi gün
ülkenin camcılarını ve kuyumcularını çağırtarak köşkün bir an önce
yapılmasını emretti. Ustalar da saraydan ayrılınca, büyük bir çalışmaya
başladılar.
Bir sene sonra köşk tamamlandı (через год замок завершен был). Çok güzel
olmuştu (очень красивым получился). Denizin ortasında (моря посреди) bir
güneş gibi parlıyordu (солнце словно сиял). Öyle ki, ona bakanların gözleri
kamaşıyordu (и так, что на него смотрящих глаза слепило).
Hanım Sultan bunu görünce (госпожа султанша, это увидев), babasının elini
öperek teşekkür etti (отца руку поцеловав, поблагодарила).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
6
Bir sene sonra köşk tamamlandı. Çok güzel olmuştu. Denizin ortasında bir
güneş gibi parlıyordu. Öyle ki, ona bakanların gözleri kamaşıyordu.
Hanım Sultan bunu görünce, babasının elini öperek teşekkür etti.
Babası onun yanına (отец ее ей: «к стороне ее») birkaç hizmetçi kız vererek
(несколько служанок дав), bu köşke gidip (в этот замок отправиться) orada
yerleşmesini söyledi (там поселиться ей сказал: yerleşme — поселение /как
действие/).
Hanım Sultan, hizmetçileriyle beraber (госпожа султанша со служанками вместе)
bu köşke giderek (в этот замок отправившись), gece gündüz (днями и ночами:
«ночь-день»), eğlenmeye başladılar (развлекаться начали).
Babası onun yanına birkaç hizmetçi kız vererek, bu köşke gidip orada
yerleşmesini söyledi.
Hanım Sultan, hizmetçileriyle beraber bu köşke giderek, gece gündüz,
eğlenmeye başladılar.
Billur köşkün adı (хрустального замка название), gittikçe tüm ülkelere
yayılıyordu (постепенно по всем странам распространилось). Öyle ki (так, что),
her gün (каждый день) çeşitli ülkelerden (из различных стран) gezginler,
meraklılar geliyor (путешественники, любопытные приходили), bu eşine az
rastlanır binayı seyrediyorlardı (это равное себе редко встречающее строение
созерцали; eş — пара).
Billur köşkün adı, gittikçe tüm ülkelere yayılıyordu. Öyle ki, her gün çeşitli
ülkelerden gezginler, meraklılar geliyor, bu eşine az rastlanır binayı
seyrediyorlardı.
O zaman Yemen padişahın (в те времена у йеменского падишаха) yetişkin yaşta
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
7
genç bir oğlu vardı (во взрослом возрасте молодой сын был). Gelen tüccarlardan
(от приезжих торговцев) bu köşkün haberini alınca (об этом замке весть
получив), soluğu babasının yanında aldı (не теряя времени к отцу отправился;
soluğu birinin yanında almak — быстро добраться (куда-л.): «дыхание рядом с
кем-л. брать»):
O zaman Yemen padişahın yetişkin yaşta genç bir oğlu vardı. Gelen
tüccarlardan bu köşkün haberini alınca, soluğu babasının yanında aldı:
— Sevgili babacığım! Dedi (дорогой папочка! — сказал он). İstanbul hükümdarı
(правитель Стамбула), kızına denizin üstünde bir köşk yaptırmış (для дочери
своей на моря поверхности дворец приказал построить), görenler onun
güzelligini anlata anlata bitiremiyorlar (видевшие, о его красоте рассказывая, не
могут закончить; anlata anlata — рассказывая, anlatmak — рассказывать: -(y)a
—
удвоенное
деепричастие,
передает
значение
повторяемости,
многократности действия). Bana izin verin (мне разрешение дайте) de gidip
orasını göreyim (и поехав, то место посмотрю). Dört ay sürmez gelirim (четыре
месяца не пройдет, приеду).
— Sevgili babacığım! Dedi. İstanbul hükümdarı, kızına denizin üstünde bir
köşk yaptırmış, görenler onun güzelligini anlata anlata bitiremiyorlar. Bana
izin verin de gidip orasını göreyim. Dört ay sürmez gelirim.
Oğlunu çok seven Yemen padişahı (сына своего очень любящий йеменский
падишах), evladına izin verdi (ребенку своему разрешение дал), emrine de birkaç
adam vererek (и в распоряжение его несколько человек дав), kendisine büyük bir
gemi hazırladı (для него большой корабль подготовил).
Ertesi gün (на следующий день) gemi, yelkenlerini şişirerek (корабль паруса свои
раздувая) Şap denizinden (по Соленому морю) İstanbul sularının yolunu tuttu (в
стамбульские воды направился; «дорогу свою взял»).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
8
Oğlunu çok seven Yemen padişahı, evladına izin verdi, emrine de birkaç adam
vererek, kendisine büyük bir gemi hazırladı.
Ertesi gün gemi, yelkenlerini şişirerek Şap denizinden İstanbul sularının
yolunu tuttu.
Bir aylık kadar (одного месяца около) deniz yolculuğundan sonra (морского
путешествия после), İstanbul'un binaları gözükmeye başladı (стамбульские
постройки виднеться начали). Hele bunların içinde bir bina vardı ki (в
особенности среди них одно строение было, что), uzaktan pırıl pırıl parlıyordu
(издалека ослепительно сверкало; pırıl pırıl — яркий, ослепительный).
Bir aylık kadar deniz yolculuğundan sonra, İstanbul'un binaları gözükmeye
başladı. Hele bunların içinde bir bina vardı ki, uzaktan pırıl pırıl parlıyordu.
Gemiden bunu gören Yemen şehzadesi (с корабля его увидевший йеменский
царевич), yanındakilere sordu (рядом находящихся спросил):
— Acaba Billur Köşk dedikleri bu mu (интересно, то, что называют хрустальным
дворцом, это ли)? Kaptan (капитан):
— Evet Sultanım! Dedi (да, султан мой! — сказал).
Gemiden bunu gören Yemen şehzadesi, yanındakilere sordu:
— Acaba Billur Köşk dedikleri bu mu? Kaptan:
— Evet Sultanım! Dedi.
Bunun üzerine Yemen şehzadesi kaptana emretti (на это йеменский царевич
капитану приказал):
— Öyle ise (раз так), tam onun karşısında demir atalım (прямо напротив него
якорь бросим).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
9
Bunun üzerine Yemen şehzadesi kaptana emretti:
— Öyle ise, tam onun karşısında demir atalım.
Akşam olunca (вечер наступил когда), gemi orada demirledi (корабль там стал на
якорь). Ertesi gün (на следующий день), sabah havasını almak için (утренним
воздухом подышать чтобы: «утренний воздух взять чтобы») Billur köşkünün
balkonuna (хрустального замка на балкон) çıkan Hanım Sultan (вышедшая
госпожа султан), yabancı bir geminin köşkü önünde durduğunu görünce (когда
увидела, что напротив дворца стоит незнакомый корабль: «незнакомого
корабля дворца напротив стояние увидела когда»), hayret etti (удивилась).
Akşam olunca, gemi orada demirledi. Ertesi gün, sabah havasını almak için
Billur köşkünün balkonuna çıkan Hanım Sultan, yabancı bir geminin köşkü
önünde durduğunu görünce, hayret etti.
Acaba bu gemi kimindir (интересно, этот корабль чей)? Neyin nesidir (что такое)?
diye düşünürken (говоря, думала она когда) geminin güvertesinde (на палубе
корабля) genç, güzel, yakışıklı (молодой, прекрасный, красивый), giydiği sırmalı
elbiselerden (по надетой на него шитой золотом одежде) bir şehzade olduğu
anlaşılan (принцем явно являющийся) bir delikanlının durduğunu gördü (увидела,
что стоит молодой человек: «молодого человека стояние увидела»).
Acaba bu gemi kimindir? Neyin nesidir? diye düşünürken geminin
güvertesinde genç, güzel, yakışıklı, giydiği sırmalı elbiselerden bir şehzade
olduğu anlaşılan bir delikanlının durduğunu gördü.
Bu genç (этот юноша) Hanım Sultanın o kadar hoşuna gitmişti ki (госпоже
султанше настолько понравился, что), bir süre balkonda onun güzelliğini seyretti
(одно время на балконе его красотой любовалась она). Bu esnada (в этот
момент), Yemen padişahının oğlu da (сын йеменского падишаха тоже) onu
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
10
görmesin mi (ее не увидит разве)? Bakışları birbirine değince (взгляды их друг
друга встретились как только: «соприкоснулись»), ikisinin kalbinde (в сердцах
обоих) büyük bir aşk doğuverdi (великая любовь родилась).
Bu genç Hanım Sultanın o kadar hoşuna gitmişti ki, bir süre balkonda onun
güzelliğini seyretti. Bu esnada, Yemen padişahının oğlu da onu görmesin mi?
Bakışları birbirine değince, ikisinin kalbinde büyük bir aşk doğuverdi.
Şehzade, aşkından düşüp bayıldı (царевич от любви упав, потерял сознание),
Hanım Sultan da kendisinden geçti (госпожа султанша тоже упала в обморок:
«вышла из себя»). Şehzade kendine gelince (царевич в себя пришел когда) âşık
olduğu kıza tekrar baktı (на девушку, в которую он влюбился, снова посмотрел).
Kız balkondan ayrılıp (девушка с балкона удалившись) pencereye gelmişti (к
окну подошла). Şehzadeyi ilk gördüğü yerde göremeyince (царевича на прежнем
месте не увидев; ilk gördüğü yerde — на месте, где она впервые увидела его)
ağlamaya, inlemeye başladı (плакать, стонать начала). Şehzade baktı ki (царевич
посмотрел, что), Hanım Sultanın gözleri ağlamaktan kızarmış (госпожи султанши
глаза от плача покраснели), kederli duruyordu (печальная стояла).
Şehzade, aşkından düşüp bayıldı, Hanım Sultan da kendisinden geçti. Şehzade
kendine gelince âşık olduğu kıza tekrar baktı. Kız balkondan ayrılıp pencereye
gelmişti. Şehzadeyi ilk gördüğü yerde göremeyince ağlamaya, inlemeye başladı.
Şehzade baktı ki, Hanım Sultanın gözleri ağlamaktan kızarmış, kederli
duruyordu.
Yemen şehzadesi (йеменский царевич), ülkede yabancı olmak dolayısıyla (в
стране иностранцем был так как), daha fazla şüpheyi çekmemek için (еще
больше подозрений не вызывать чтобы: «не тянуть»), oradan ayrıldı (оттуда
удалился).
Ertesi gün erkenden (на следующий день пораньше) pupa yelken doğru Yemen'e
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
11
hareket etti (кормовой парус прямо на Йемен двинулся; hareket — движение).
Sultan hanım (госпожа султанша), bir görüşte aşık olduğu (в которого она
влюбилась с первого взгляда) Yemen şehzadesinin İstanbul'dan ayrılışından
birkaç gün sonra (йеменского царевича из Стамбула отъезда несколько дней
спустя), gözleri iki çeşme (горько плача: «глаза — два источника»), doğru
babasının yanına geldi (прямо к отцу пришла: «к стороне отца»).
Yemen şehzadesi, ülkede yabancı olmak dolayısıyla, daha fazla şüpheyi
çekmemek için, oradan ayrıldı.
Ertesi gün erkenden pupa yelken doğru Yemen'e hareket etti. Sultan hanım,
bir görüşte aşık olduğu Yemen şehzadesinin İstanbul'dan ayrılışından birkaç
gün sonra, gözleri iki çeşme, doğru babasının yanına geldi.
Padişah (падишах), kızının bu kederli halini görünce (дочери своей это печальное
состояние увидел когда) merakla sordu (с беспокойством спросил; merak —
беспокойство):
— Hayır ola kızım (доброе утро, дочка), bir derdin mi var (у тебя горе есть)?
Padişah, kızının bu kederli halini görünce merakla sordu:
— Hayır ola kızım, bir derdin mi var?
Hanım Sultan (госпожа султанша) babasının dizleri üzerine oturarak (на
отцовские колени сев):
— Güzel babacığım! Dedi (дорогой папочка! — сказала она). Senden (от тебя)
saf elmastan yapılmış (из чистых бриллиантов сделанный), kamarası
mücevherden (с каютой из драгоценных камней) sütunları mercandan (с
колоннами из кораллов) bir gemi isterim (корабль прошу). Bunun tayfası (его
команда) yirmi yaşını geçmemiş (двадцати лет не достигших) beyaz ve güzel
gençlerden (из белых и красивых молодых людей) kırkı kız, kırkı oğlan olacak
(сорок из которых девушки, сорок из которых юноши будут). Şayet bu arzum
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
12
yerine gelmeyecek olursa (если это желание мое невыполненным будет: «на
свое место не придет»), beni bir daha bu dünyada göremezsin (меня еще раз на
этом свете не увидишь).
Hanım Sultan babasının dizleri üzerine oturarak:
— Güzel babacığım! Dedi. Senden saf elmastan yapılmış, kamarası
mücevherden, sütunları mercandan bir gemi isterim. Bunun tayfası yirmi
yaşını geçmemiş beyaz ve güzel gençlerden kırkı kız, kırkı oğlan olacak. Şayet
bu arzum yerine gelmeyecek olursa, beni bir daha bu dünyada göremezsin.
Padişah biricik kızının bu arzusunu da (падишах единственной дочери своей это
желание также) yerine getirmekten başka çare bulamadı (исполнить кроме как
другого способа найти не смог: yerine getirmek — исполнять: «на его место
приносить»). Hazinesinden büyük paralar döke döke (из казны сильно деньгами
соря: «большие деньги выливая»), bu gemiyi meydana getirdi (этот корабль
создал: «в поле зрения принес»). Onu güzel bir döşedikten sonra (после того, как
его прекрасно обставил), içine yirmi kız, yirmi oğlan olmak üzere (внутрь его
двадцать девушек и двадцать юношей было чтобы) kırk kadar genç ve güzel
tayfa doldurdu (числом сорок молодую и красивую команду погрузил:
«заполнил»). Ve bunların başlarına (и во главе их: «и на их головы») denizden iyi
anlayan (в море хорошо смыслящего) tecrübeli bir kaptan getirdi (опытного
капитана назначил: «принес»).
Padişah biricik kızının bu arzusunu da yerine getirmekten başka çare
bulamadı. Hazinesinden büyük paralar döke döke, bu gemiyi meydana getirdi.
Onu güzel bir döşedikten sonra, içine yirmi kız, yirmi oğlan olmak üzere kırk
kadar genç ve güzel tayfa doldurdu. Ve bunların başlarına denizden iyi
anlayan tecrübeli bir kaptan getirdi.
Hanım Sultan (госпожа султанша), geminin her şeyi bittikten sonra (после того,
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
13
как корабль был готов: «после того, как все вещи корабля завершились»), gidip
babasına teşekkür ederek (пошла отца поблагодарив), hava değişimi için
(обстановку поменять чтобы) bir müddet bu gemi ile (какое-то время на этом
корабле) başka memleketlerde (в других странах) gezmesine müsaade istedi
(путешествовать позволения попросила). Babası, buna da "pekâlâ" diyerek (отец
ее на это «превосходно», — сказав) kızına izin verdi (дочери своей разрешение
дал). Vezirleriyle beraber kalkıp (с визирями вместе встав) kızını gemiye bindirdi
(дочь свою на корабль посадил).
Hanım Sultan, geminin her şeyi bittikten sonra, gidip babasına teşekkür
ederek, hava değişimi için bir müddet bu gemi ile başka memleketlerde
gezmesine müsaade istedi. Babası, buna da "pekâlâ" diyerek kızına izin verdi.
Vezirleriyle beraber kalkıp kızını gemiye bindirdi.
Gemi yelkenlerini şişirip (корабль, паруса свои раздувая) boğazdan çıktı (из
пролива вышел). Yemen'e doğru yol aldı (в Йемен прямо направился: «дорогу
взял»). Rüzgar uygun geldiğinden (ветер попутный дул так как: «шел так как»)
birkaç hafta zarfında (нескольких недель в течение) Yemen'e vardılar (в Йемен
прибыли они). Gemi Yemen'in San'a iskelesinde demirledi (корабль в Йемене в
Сане на пристани бросил якорь). Bunu gören hükümet bakanlarından birisi (это
увидевший из правительственных министров один), hayret ve merak içinde (с
удивлением и любопытством: «удивления и любопытства внутри») hemen
saraya giderek (сразу во дворец отправившись) oranın padişahına haber verdi
(тамошнему падишаху сообщил: «весть дал»).
Gemi yelkenlerini şişirip boğazdan çıktı. Yemen'e doğru yol aldı. Rüzgar
uygun geldiğinden birkaç hafta zarfında Yemen'e vardılar. Gemi Yemen'in
San'a iskelesinde demirledi. Bunu gören hükümet bakanlarından birisi, hayret
ve merak içinde hemen saraya giderek oranın padişahına haber verdi.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
14
— Aman padişahım (Боже: «пощады», падишах мой), bizim sulara öyle bir gemi
geldi ki (в наши воды такой корабль пришел, что), ömrümde böylesine görmedim
(в жизни своей такого не видел). Baştan aşağı mücevherattan yapılmış
(полностью из драгоценных камней сделан; baştan aşağı — полностью,
целиком: «с головы донизу»), görülmeğe layık bir şey (быть увиденной
достойная вещь).
Padişah, bakanına oraya gidip (падишах, министру своему туда отправившись),
gelen gemiyi görmesini (пришедший корабль увидеть) ve kime ait olduğunu
anlamasını tembih etti (и кому он принадлежит, узнать приказал; ait —
принадлежащий, относящийся к кому-л., чему-л.).
— Aman padişahım, bizim sulara öyle bir gemi geldi ki, ömrümde böylesine
görmedim. Baştan aşağı mücevherattan yapılmış, görülmeğe layık bir şey.
Padişah, bakanına oraya gidip, gelen gemiyi görmesini ve kime ait olduğunu
anlamasını tembih etti.
Bakan, yerlere kadar eğilerek (министр до земли поклонившись):
— Baş üstüne padişahım! Deyip (слушаю и повинуюсь, падишах мой! — сказав),
bir kayığa bindi (в лодку сел) ve gemiye doğru yol aldı (и к кораблю прямо
направился: «дорогу взял»).
Bu esnada (в это время), güvertede duran Hanım Sultan (на палубе стоящая
госпожа султанша), bakanın kayıkla geldiğini görünce (министра на лодке
приближение увидев только), hemen geminin tayfasına (сразу корабельной
команде) baştan aşağı (с головы до ног; baştan aşağı — полностью, целиком: «с
головы донизу») kırmızı elbiseler giymelerini tembih etti (красные одежды надеть
приказала; tembih — приказ).
Bakan, yerlere kadar eğilerek:
— Baş üstüne padişahım! Deyip, bir kayığa bindi ve gemiye doğru yol aldı.
Bu esnada, güvertede duran Hanım Sultan, bakanın kayıkla geldiğini görünce,
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
15
hemen geminin tayfasına baştan aşağı kırmızı elbiseler giymelerini tembih etti.
Birkaç dakika içinde (нескольких минут в течение), geminin bütün denizcileri
(корабля все моряки), kırmızı elbiseler giyerek (красные одежды надев) saf
oldular (строем стали). Bu sırada (в это время) gemiye ayak basan Yemen
padişahının bakanını (на корабль ногой ступившего йеменского падишаха
министра), tatlı şarkılarla karşılıyorlardı (приятными песнями встречали).
Birkaç dakika içinde, geminin bütün denizcileri, kırmızı elbiseler giyerek saf
oldular. Bu sırada gemiye ayak basan Yemen padişahının bakanını, tatlı
şarkılarla karşılıyorlardı.
Bakanı, hemen (министра сразу), geminin kaptanının huzuruna çıkardılar
(корабельному капитану представили: «в присутствие корабельного капитана
привели»). Hanım Sultan (госпожа султанша), erkek kıyafetinde olduğu için (в
мужской одежде была так как) kimse farketmemişti (никто не отличил).
Bakanı, hemen, geminin kaptanının huzuruna çıkardılar. Hanım Sultan, erkek
kıyafetinde olduğu için kimse farketmemişti.
Bakan (министр), gemi kaptanına (корабельному капитану) "safa geldiniz"
dedikten sonra («стройся», — сказал после того как):
— Affedersiniz (извините)! Beni şah yolladı (меня шах направил). Sizin kim
olduğunuzu (вы кем являетесь) ve nereden geldiğinizi (и откуда приехали)
öğrenmek istiyor (узнать хочет), diye sordu (говоря, спросил)...
Kaptan tebessüm ederek (капитан улыбнувшись; tebessüm — улыбка) cevap verdi
(ответ дал):
— Ben gayet zengin bir tüccarın oğluyum (я очень богатого торговца сын).
Seyahate çıktım (в путешествие отправился)...
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
16
Bakan, gemi kaptanına "safa geldiniz" dedikten sonra:
— Affedersiniz! Beni şah yolladı. Sizin kim olduğunuzu ve nereden geldiğinizi
öğrenmek istiyor, diye sordu...
Kaptan tebessüm ederek cevap verdi:
— Ben gayet zengin bir tüccarın oğluyum. Seyahate çıktım...
Bakan, müsaade isteyerek (министр, позволения попросив) oradan ayrıldı
(оттуда удалился) ve hemen padişahın huzuruna çıkarak (и сразу у падишаха
аудиенцию получив: «в его присутствие войдя»):
— Padişahım! Dedi (падишах мой! — сказал). Bu gelen (этот прибывший),
zengin bir tüccarın gemisidir (богатого торговца корабль), kaptanı bıyıksız,
sakalsız (капитан его безусый, безбородый) gayet güzel bir delikanlıdır (очень
красивый юноша). Geminin tayfası da (а корабельная команда) onun gibi tüysüz
gençlerdir (как он, неоперившаяся молодежь). Ama gemi gerçekten görülmeğe
değer bir şeydir (но корабль, действительно, быть увиденной достойная вещь).
Bakan, müsaade isteyerek oradan ayrıldı ve hemen padişahın huzuruna
çıkarak:
— Padişahım! Dedi. Bu gelen, zengin bir tüccarın gemisidir, kaptanı bıyıksız,
sakalsız gayet güzel bir delikanlıdır. Geminin tayfası da onun gibi tüysüz
gençlerdir. Ama gemi gerçekten görülmeğe değer bir şeydir.
Padişah meraklanarak (падишах заинтересовавшись), hemen yedi çifte kayığına
binip (сразу в лодку с семью парами весел сев; yedi çifte kayık — лодка с семью
парами весел) gemiye hareket etti (к кораблю направился: «двинулся»).
Hanım Sultan (госпожа султанша), bunu görünce (это увидев только), hemen
tayfasına sarı elbiselerini giymelerini emretti (сразу команде желтые одежды
надеть приказала).
Kendisi de iskelenin yanında durarak (сама же у пристани стоя: «у стороны
пристани»), padişahı karşıladı (падишаха встречала).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
17
Padişah meraklanarak, hemen yedi çifte kayığına binip gemiye hareket etti.
Hanım Sultan, bunu görünce, hemen tayfasına sarı elbiselerini giymelerini
emretti.
Kendisi de iskelenin yanında durarak, padişahı karşıladı.
Padişah, geminin kaptanıyle beraber (падишах с корабельным капитаном вместе),
hazırlanan sofrada oturup (за приготовленный стол сев) yemek yediler (поели:
«еду съели»), biraz sohbet ettikten sonra (немного побеседовали после того как),
padişah oldukça memnun bir halde sarayına geri döndü (падишах в довольно
радостном состоянии во дворец назад вернулся).
Padişah, geminin kaptaniyle beraber, hazırlanan sofrada oturup yemek
yediler, biraz sohbet ettikten sonra, padişah oldukça memnun bir halde
sarayına geri döndü.
Geminin övgüsü (корабля восхваление), şehzadenin kulağına gitmişti (царевича
ушей достигло: «в ухо его вошло»). O da bir kayığa binip (он тоже в лодку сев)
gemiye geldi (на корабль прибыл). Daha önce hazırlanan kaptan (еще раньше
подготовившийся капитан), bu sefer (на этот раз) yeşil elbiseler giyen
denizcilerine emirler vererek (зеленые одежды надевшим морякам своим
приказы отдавая), gelen şehzadeyi (прибывшего царевича) büyük merasimle
karşıladılar (с большим торжеством встретили).
Geminin övgüsü, şehzadenin kulağına gitmişti. O da bir kayığa binip gemiye
geldi. Daha önce hazırlanan kaptan, bu sefer yeşil elbiseler giyen denizcilerine
emirler vererek, gelen şehzadeyi büyük merasimle karşıladılar.
Şehzade, genç kaptandan şüphe etmişti (царевич в молодом капитане
засомневался; şüphe etmek — сомневаться, подозревать), onun güzelliği (его
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
18
красота), erkek güzelliğine benzemiyordu (на мужскую красоту не походила).
Kalbinde bu genç kaptana karşı (в сердце его к этому молодому капитану) büyük
bir sevgi uyanmıştı (великая любовь проснулась).
Şehzade, genç kaptandan şüphe etmişti, onun güzelliği, erkek güzelliğine
benzemiyordu. Kalbinde bu genç kaptana karşı büyük bir sevgi uyanmıştı.
Kaptanın kim olduğunu anlamak için (капитан кем является, понять чтобы) ona
bir çok sualler sorduysa da (ему много вопросов задал хотя), gerçeği anlamayı
başaramamıştı (правду узнать успеха добиться не смог; başarmak — завершать,
выполнять с успехом; başarmıştı — добился; başarmamıştı — не добился;
başaramamıştı — не смог добиться). Bir sonuç elde etmeden (результата не
получив: «в руке не сделав») sarayına döndü (в дворец свой вернулся).
Kaptanın kim olduğunu anlamak için ona bir çok sualler sorduysa da, gerçeği
anlamayı başaramamıştı. Bir sonuç elde etmeden sarayına döndü.
Ertesi gün (на следующий день), kaptan kıyafetinde olan Hanım Sultan (в
капитанском одеянии будучи госпожа султанша), Yemen bakanı vasıtasiyle
(йеменского министра посредством; vasıta — средство) gemisini havuza
çekerek (корабль свой в док ввела) kendisi sarayın karşısında bulunan bir konağı
kiralayıp (сама дворца напротив находящийся особняк сняв) orada yerleşti (там
разместилась).
Ertesi gün, kaptan kıyafetinde olan Hanım Sultan, Yemen bakanı vasıtasiyle
gemisini havuza çekerek kendisi sarayın karşısında bulunan bir konağı
kiralayıp orada yerleşti.
Bundan haberi olmayan şehzade (об этом вестей не имеющий царевич), bir iki
gün sonra (через пару дней: «одного, двух дней после»), denizde gemiyi
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
19
göremeyince (на море корабль не увидев/не смог увидеть), hayretler içinde
kalarak (изумившись: «изумлений внутри оставшись») bakanına sordu (у
министра своего спросил). O da meseleyi anlatıp (он же ситуацию объяснив),
kaptanın sarayın karşısında bir eve taşındığını söyledi (то, что капитан дворца
напротив в один дом переехал, сказал).
Bundan haberi olmayan şehzade, bir iki gün sonra, denizde gemiyi
göremeyince, hayretler içinde kalarak bakanına sordu. O da meseleyi anlatıp,
kaptanın sarayın karşısında bir eve taşındığını söyledi.
Şehzade bunu duyar duymaz (царевич это как только услышал) hemen o konağa
bakan (сразу на тот особняк выходящему: «смотрящему») pencerenin karşısına
geçerek (к окну подойдя: «окна напротив пройдя»), orasını gözetlemeye başladı
(за тем местом наблюдать начал).
Şehzade bunu duyar duymaz hemen o konağa bakan pencerenin karşısına
geçerek, orasını gözetlemeye başladı.
Çok sürmeden (долго не продлилось), konağın penceresinden (в окне особняка)
ay parçası gibi (месяца частица словно), gayet güzel bir genç kız görüldü (очень
красивая молодая девушка показалась). Şehzade kendi kendine şöyle diyordu
(царевич сам себе так говорил):
— Bu kadın, acaba kaptanın eşi midir (эта женщина, интересно, капитана жена
ли)? Kimdir (кто она)? Ne kadar güzel bir varlık (насколько прекрасное
создание)!..
O böyle düşünürken (он так размышлял когда), onu gören kız (его увидевшая
девушка), pencereyi kapıyarak (окно закрыв) içeri girdi (внутрь вошла).
Çok sürmeden, konağın penceresinden ay parçası gibi, gayet güzel bir genç kız
görüldü. Şehzade kendi kendine şöyle diyordu:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
20
— Bu kadın, acaba kaptanın eşi midir? Kimdir? Ne kadar güzel bir varlık!..
O böyle düşünürken, onu gören kız, pencereyi kapıyarak içeri girdi.
Şehzade, kızı bir daha göreyim, ümidiyle (царевич девушку еще раз увидеть с
надеждой), sabahlara kadar pencerenin önünden ayrılmadı (до утра от окна не
отходил: «до утра от передней части окна не отделялся»).
Nihayet ümidini kesince (наконец надежду потерял когда; ümidini kesmek —
надежду терять: «надежду свою отрезать»), ağlayarak (плача) annesinin
yanına gitti (к матери своей отправился: «к стороне матери своей отправился»):
Şehzade, kızı bir daha göreyim, ümidiyle, sabahlara kadar pencerenin
önünden ayrılmadı.
Nihayet ümidini kesince, ağlayarak annesinin yanına gitti:
— Anneciğim! Dedi (мамочка, — сказал он). Şu karşımızdaki konakta (в этом
напротив нас особняке) oturan kızı (живущую девушку) pencereden gördüm (в
окне увидел). Aşık oldum (я влюбился). Şu kıymetli terliği (эти дорогие туфли)
onlara hediye götür (им в подарок отнеси) ve bir kere daha (и один раз еще) güzel
yüzünü göstermesini rica et (прекрасное лицо показать ее попроси). Yoksa halim
haraptır (иначе дело мое дрянь: «положение мое жалкое»).
— Anneciğim! Dedi. Şu karşımızdaki konakta oturan kızı pencereden gördüm.
Aşık oldum. Şu kıymetli terliği onlara hediye götür ve bir kere daha güzel
yüzünü göstermesini rica et. Yoksa halim haraptır.
Kadın, çok sevdiği oğlunun hatırını kıramayarak (женщина очень любимого сына
не огорчая/огорчить не могла; hatırını kırmak — обижать, огорчать:
«уважение разбивать»), hemen binlerce lira kıymetinde olan (сразу в тысячи лир
стоимостью являющиеся) ve mücevherlerden yapılmış (и из драгоценных
камней сделанные) terliği alarak (туфли взяв) konağa gitti (в особняк
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
21
оправилась), içeri girip (внутрь войдя) selam verdikten sonra (поздоровалась
после того как: selam vermek — приветствовать: «привет давать»), Sultan
Hanıma takdim etti (госпоже султанше вручила; takdim — поднесение,
вручение).
Kadın, çok sevdiği oğlunun hatırını kıramayarak, hemen binlerce lira
kıymetinde olan ve mücevherlerden yapılmış terliği alarak konağa gitti, içeri
girip selam verdikten sonra, Sultan Hanıma takdim etti.
Hanım Sultan da bu değerli terliği (госпожа султанша же эти дорогие туфли)
mutfak hizmetçilerinin birisine verdi (одной из служанок по кухне отдала). Kadın,
hayrette kaldı (женщина изумилась: «в удивлении осталась»). Bununla beraber
(вместе с этим), istifini bozmayıp (не подавая виду; istifini bozmamak — вести
себя невозмутимо, не подавать виду: «порядок не портить») Hanım Sultanın
kulağına eğilerek (госпожи султанши к уху наклонившись) dedi ki (сказала,
что):
— Hanımefendi (госпожа)! Şehzadenin çok selamı var (царевич привет передает:
«у царевича приветов много есть»); “rica ederim (прошу), bir daha pencereden
görünsün (еще раз из окна выглянет пусть), güzelliğini doya doya seyredeyim"
diyor (красотой ее вдоволь налюбуюсь, — говорит он; doya doya — вдоволь,
досыта; doymak — насыщаться).
Hanım Sultan da bu değerli terliği mutfak hizmetçilerinin birisine verdi.
Kadın, hayrette kaldı. Bununla beraber, istifini bozmayıp Hanım Sultanın
kulağına eğilerek dedi ki:
— Hanımefendi! Şehzadenin çok selamı var; "rica ederim, bir daha
pencereden görünsün, güzelliğini doya doya seyredeyim" diyor.
Genç kadın (молодая женщина), hiç cevap vermeden (вовсе ответа не дав), sözü
başka konuya sürükledi (разговор на другую тему перевела). Kadın biraz daha
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
22
oturduktan sonra (женщина, немного еще посидев) saraya döndü (во дворец
вернулась). Oğluna her şeyi anlattı (сыну своему все рассказала):
— Oğlum (сын мой)! Gönderdiğin terliği (отправленные тобой туфли) kıymetsiz
bir şeymiş gibi (дешевую вещь словно), mutfak hizmetçilerine verdi (слугам с
кухни отдала). Bana hiç cevap vermedi (мне совсем ответа не дала). Ben çok
sıkıldım (я очень заскучала). Artık derdini kendin hallet (теперь беды свои сам
улаживай).
Genç kadın, hiç cevap vermeden, sözü başka konuya sürükledi. Kadın biraz
daha oturduktan sonra saraya döndü. Oğluna her şeyi anlattı:
— Oğlum! Gönderdiğin terliği kıymetsiz bir şeymiş gibi, mutfak hizmetçilerine
verdi. Bana hiç cevap vermedi. Ben çok sıkıldım. Artık derdini kendin hallet.
Şehzade (царевич), kederli ve üzgün bir halde (в грустном и опечаленном
состоянии) odasına kapanarak (в комнате запершись), sel gibi (поток словно)
göz yaşı dökmeğe başladı (слезы лить начал). Onun bu halini gören annesi (его это
состояние увидевшая мать его), duygularını yenemeyerek (чувства свои
победить не сумев) oğlunun arzusunu (сына своего желание) yerine getirmeğe
karar verdi (выполнить решила: «на место принести решение дала»). Hemen
gidip (сразу отправившись) sandıktan kıymetli (из сундука ценное), eşi bulunmaz
(подобного себе не имеющее) bir inci gerdanlık çıkardı (жемчужное ожерелье
достала) ve oğluna gösterdi (и сыну показала):
Şehzade, kederli ve üzgün bir halde odasına kapanarak, sel gibi göz yaşı
dökmeğe başladı. Onun bu halini gören annesi, duygularını yenemeyerek
oğlunun arzusunu yerine getirmeğe karar verdi. Hemen gidip sandıktan
kıymetli, eşi bulunmaz bir inci gerdanlık çıkardı ve oğluna gösterdi:
— Bak oğlum (посмотри, сынок), bu inciyi göstereceğim (этот жемчуг покажу),
belki bunu görünce dayanamaz (может его увидев, выдержать не сможет), yola
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
23
gelir (образумится; yola gelmek — исправиться, образумиться: «на дорогу
прийти»).
Şehzade, annesinin elini öperek (царевич, матери своей руку поцеловав),
sabırsızlıkla (с нетерпением) getireceği cevabı (ответ, который она принесет)
beklemeye başladı (ждать начал).
— Bak oğlum, bu inciyi göstereceğim, belki bunu görünce dayanamaz, yola
gelir.
Şehzade, annesinin elini öperek, sabırsızlıkla getireceği cevabı beklemeye
başladı.
Şehzadenin annesi (принца мать), saraydan çıkıp (из замка выйдя), doğru konağa
gitti (прямо в особняк пошла). Onu izzet ve ikramla karşıladılar (ее с почетом и
уважением встретили). Bir ara kadın (в один момент женщина), Hanım Sultana
(госпоже султанше) inci gerdanlığı vererek (жемчужное ожерелье отдав), geçen
seferki gibi (в прошлый раз как) şehzadenin selamını getirdi (от царевича привет
передала).
Şehzadenin annesi, saraydan çıkıp, doğru konağa gitti. Onu izzet ve ikramla
karşıladılar. Bir ara kadın, Hanım Sultana inci gerdanlığı vererek, geçen
seferki gibi şehzadenin selamını getirdi.
Genç kadın inciyi alıp (молодая женщина ожерелье взяв) tavanda asılı olan (на
потолке висящей: «висящей будучи») bir papağanın yem kutusuna koydu (в
кормушку попугая положила; yem — корм; kutu — коробка). Kuş, hemen onu
yedi (птица сразу его склевала: «съела»).
Kadın bunu görünce (женщина это увидела только), hiddetli hiddetli yerinden
kalkarak (разгневанно — разгневанно с места своего поднявшись; hiddet —
гнев) doğruca saraya geldi (прямиком во дворец пришла), oğluna meseleyi anlattı
(сыну случай рассказала) ve şunları ilave etti (и следующее добавила; ilave
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
24
etmek — добавлять, прибавлять):
Genç kadın inciyi alıp tavanda asılı olan bir papağanın yem kutusuna koydu.
Kuş, hemen onu yedi.
Kadın bunu görünce, hiddetli hiddetli yerinden kalkarak doğruca saraya geldi,
oğluna meseleyi anlattı ve şunları ilave etti:
— Bunlar bize (они нам) önem vermiyorlar (значения не придают), binlerce lira
kıymetinde olan incileri (в тысячи лир ценностью являющиеся жемчужины) bir
yem gibi kuşa verdi (корм словно птице отдала). Vallahi (ей-Богу) ben hırsımdan
(я от гнева моего) kendi kendimi yiyecektim (сама себя чуть было не съела).
— Bunlar bize önem vermiyorlar, binlerce lira kıymetinde olan incileri bir
yem gibi kuşa verdi. Vallahi ben hırsımdan kendi kendimi yiyecektim.
Şehzade (царевич):
— Nedir benim çektiğim (что за страдания: çekmek — выносить, испытывать,
страдать: «что есть мной выносимое») Allahım (Аллах мой)! Diyerek
ağlamaya başladı (говоря, плакать начал). Sonra annesinin iki elini alarak (потом
матери своей обе руки взяв) hem öpmeye (и целовать) ve hem de ağlayıp
yalvarmaya başladı (и также, плача, умолять начал).
Şehzade:
— Nedir benim çektiğim Allahım! Diyerek ağlamaya başladı. Sonra annesinin
iki elini alarak hem öpmeye ve hem de ağlayıp yalvarmaya başladı.
— Anneciğim (мамочка)! Bu seferki (на этот раз) kusuruma bakma (не обижайся
на меня: «на недостатки мои не смотри»), toyluğuma ver (на неопытность мою
спиши: «дай»; toy — неопытный), ne olursa olsun (будь что будет), bende eski ve
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
25
kıymetli bir yazma Kur'an var (у меня старый и ценный рукописный Коран есть),
onu götür (его отнеси), belki onun hürmetine bana merhamet eder (может к нему
из уважения надо мной сжалится она; merhamet etmek — проявлять
милосердие).
— Anneciğim! Bu seferki kusuruma bakma, toyluğuma ver, ne olursa olsun,
bende eski ve kıymetli bir yazma Kur'an var, onu götür, belki onun hürmetine
bana merhamet eder.
Kadın, çocuğunun haline acıyarak (женщина ребенка своего состоянию
сочувствуя) yazma Kur'an'ı aldığı gibi (рукописный Коран взяла как только),
konağa gitti (в особняк пошла). Doğru hanımın yanına çıkarak (прямо к госпоже
выйдя) koynundan çıkarıp verdi (из-за пазухи вытащив отдала).
Kadın, çocuğunun haline acıyarak yazma Kur'an'ı aldığı gibi, konağa gitti.
Doğru hanımın yanına çıkarak koynundan çıkarıp verdi.
Hanım Sultan (госпожа султанша), Yazma Kur'an'ı alıp (рукописный Коран взяв),
üç defa öptükten sonra (три раза поцеловав), temiz bir yere koyarak (в чистое
место положив) şehzadenin annesinin yanına oturdu (царевича матери рядом
села). Şuradan buradan konuştuktan sonra (о том, о сем поговорив), kadın, Hanım
Sultana şehzadenin arzusunu açtı (женщина госпоже султанше царевича
желание раскрыла). Ve gece gündüz ağladığını (и днем и ночью о его плаче),
gittikçe onun aşkından (постепенно от любви к ней) mahvolduğunu da söyleyince
(о том, что пропадает он, тоже рассказала только), Hanım Sultan yumuşadı
(госпожа султанша смягчилась):
Hanım Sultan, Yazma Kur'an'ı alıp, üç defa öptükten sonra, temiz bir yere
koyarak şehzadenin annesinin yanına oturdu. Şuradan buradan konuştuktan
sonra, kadın, Hanım Sultana şehzadenin arzusunu açtı. Ve gece gündüz
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
26
ağladığını, gittikçe onun aşkından mahvolduğunu da söyleyince, Hanım Sultan
yumuşadı:
— Hanım! Dedi (госпожа! — сказала она). Öyle kolay kolay yüzümü göstermem
(так просто и легко лицо свое не покажу).
— Peki, ne arzu edersiniz sultanım (хорошо, что пожелаете, султанша моя; arzu
— желание), onu yapalım (то сделаем).
— Hanım! Dedi. Öyle kolay kolay yüzümü göstermem..
— Peki, ne arzu edersiniz sultanım, onu yapalım.
Hanım Sultan (госпожа султанша), gözlerini süzerek (глаза прищурив), gururlu
bir tavırla (с гордым видом; gurur — гордость):
— Hanımefendi, dedi (госпожа! — сказала она). Sana doğrusunu söyleyeyim
(тебе правду скажу). Bana bir altın köprü yaptıracaksınız (для меня золотой мост
построить прикажете), köprünün sağında, solunda (моста справа и слева) gül ve
lale bahçeleri olacak (с розами и тюльпанами сады будут), köprünün öbür başında
da (а на другом конце моста) şehzade gayet süslü bir köşkte (царевич в очень
украшенном замке) beni bekleyecek (меня будет ждать). Ben de bu köprüden
geçip (я же через этот мост перейдя) kendimi ona göstereceğim (себя ему
покажу). Başka bir arzum yoktur (другого желания моего = у меня нет).
Hanım Sultan, gözlerini süzerek, gururlu bir tavırla:
— Hanımefendi, dedi. Sana doğrusunu söyleyeyim. Bana bir altın köprü
yaptıracaksınız, köprünün sağında, solunda gül ve lale bahçeleri olacak,
köprünün öbür başında da şehzade gayet süslü bir köşkte beni bekleyecek. Ben
de bu köprüden geçip kendimi ona göstereceğim. Başka bir arzum yoktur.
Kadın, hemen oradan kalkıp (женщина сразу оттуда поднявшись), kendini
bekleyen oğluna gitti (к ожидающему ее сыну пошла). Hanım sultanın dediğini
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
27
(госпожой султаншей сказанное) aynen söyledi (также сказала).
Şehzade sevincinden (царевич от радости) bir çocuk gibi (ребенок словно)
ellerini çırparak (в ладоши захлопал):
— Olur! Olur (ладно! ладно!), diye haykırdı (говоря, воскликнул).
Kadın, hemen oradan kalkıp, kendini bekleyen oğluna gitti. Hanım sultanın
dediğini aynen söyledi.
Şehzade sevincinden bir çocuk gibi ellerini çırparak:
— Olur! Olur, diye haykırdı.
Ve saraydan çıkarak (и из дворца выйдя), ustalara haber saldı (мастерам весть
послал). Ustalarla kuyumcular geldiler (мастера и ювелиры пришли). Şehzade
onlara (царевич им) istediği köprünün nasıl olacağını (желаемый им мост каким
будет) tarif ettikten sonra (описал после того как; tarif — описание), buna gidecek
olan harcamaları da (на это необходимые траты также) verip dedi ki (дав сказал,
что):
— Ey ustalar, kalfalar (эй, мастера, подмастерья)! İşte istediğiniz kadar para (вот,
требуемые вами деньги), alın veriyorum (берите, даю), bu işi ne kadar çabuk
bitirirseniz (эту работу насколько быстро закончите) o kadar memnun olur
(настолько доволен буду), bahşişinizi de o oranda daha fazla veririm (чаевых
ваших также в той пропорции еще больше дам).
Para kuvveti her şeyi yaptırır (денег сила все делать заставляет; yapmak —
делать; yaptırmak — заставлять делать). Şehzadenin istediği köprü (царевичем
желаемый мост) altı ayda bitmişti (за шесть месяцев закончился = был
построен).
Ve saraydan çıkarak, ustalara haber saldı. Ustalarla kuyumcular geldiler.
Şehzade onlara istediği köprünün nasıl olacağını tarif ettikten sonra, buna
gidecek olan harcamaları da verip dedi ki:
— Ey ustalar, kalfalar! İşte istediğiniz kadar para, alın veriyorum, bu işi ne
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
28
kadar çabuk bitirirseniz o kadar memnun olur, bahşişinizi de o oranda daha
fazla veririm.
Para kuvveti her şeyi yaptırır. Şehzadenin istediği köprü altı ayda bitmişti.
Derhal Hanım Sultana haber yolladı (сразу госпоже султанше весть оправил).
Kendisi de hazırlıklarını bitirip (сам же подготовку закончив), köprünün öbür
başında (моста на другой стороне) Hanım Sultanı beklemeye başladı (госпожу
султаншу ждать начал).
Derhal Hanım Sultana haber yolladı. Kendisi de hazırlıklarını bitirip,
köprünün öbür başında Hanım Sultanı beklemeye başladı.
Hanım Sultan köprüde yürürken (госпожа султанша по мосту шагая) bir çığlık
kopardı (вопль издала):
— Eyvah (ой-ой!), bir gül dikeni (розы шип) yüzüme battı (лицо мое уколол). Ben
daha ileri gidemem (я еще вперед пойти не смогу), köprü de, güller de sizin olsun
(и мост, и розы вашими пусть будут).
Diyerek, adamlarıyla beraber evine döndü (говоря, с людьми своими вместе в дом
свой вернулась).
Hanım Sultan köprüde yürürken bir çığlık kopardı:
— Eyvah, bir gül dikeni yüzüme battı. Ben daha ileri gidemem, köprü de,
güller de sizin olsun.
Diyerek, adamlarıyla beraber evine döndü.
— Anne bak (мама, посмотри)! Bu kadar fedakarlığımıza rağmen (на такое
самопожертвование наше несмотря), gene arzularıma ulaşamadım (снова
желаний своих не смог я достичь). Git de kıza söyle (иди и девушке скажи),
başka bir arzusu varsa yapalım (другое желание ее есть если, исполним).
Kadın hemen kalkıp konağa gitti (женщина, сразу поднявшись, в особняк пошла).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
29
Hanım Sultanı bir kenara çekerek (госпожу султаншу в сторону отведя):
— Anne bak! Bu kadar fedakarlığımıza rağmen, gene arzularıma ulaşamadım.
Git de kıza söyle, başka bir arzusu varsa yapalım.
Kadın hemen kalkıp konağa gitti. Hanım Sultanı bir kenara çekerek:
— Güzel kızım! Dedi (дорогая дочка! — сказала она). Bu sefer de (и на этот раз)
bir bahane bulup (повод найдя) bizi aldattın (нас обманула), değil mi (не так ли)?
Hanım Sultan, alaycı bir tavırla (госпожа султанша с насмешливым лицом; alay
— насмешка) dudaklarını bükerek (губы свои надув; bükmek — скручивать,
сворачивать) cevap verdi (ответ дала):
— Sana doğrusunu söyleyeyim mi hanımefendi (тебе правду сказать ли, госпожа)?
Bu sefer bana (на этот раз для меня), köprünün sağ ve solunda (моста справа и
слева) gül ağaçlan yerine (розовых деревьев вместо) altın şamdanlar koysun
(золотые подсвечники поставит пусть), kendisi de büyük bir tabutun içinde (сам
же большого гроба внутри) ölü imiş gibi yatarak (мертвец словно лежа)
köprünün öbür başında (моста на другой стороне) beni beklesin (меня ждет
пусть). O zaman ben (тогда я), kesin olarak söz veriyorum (точно слово даю),
yanına gelip (к нему подойдя: «к стороне его подойдя») yüzümü göstereceğim
(лицо свое покажу).
— Güzel kızım! dedi. Bu sefer de bir bahane bulup bizi aldattın, değil mi?
Hanım Sultan, alaycı bir tavırla dudaklarını bükerek cevap verdi:
— Sana doğrusunu söyleyeyim mi hanımefendi? Bu sefer bana, köprünün sağ
ve solunda gül ağaçlan yerine altın şamdanlar koysun, kendisi de büyük bir
tabutun içinde ölü imiş gibi yatarak köprünün öbür başında beni beklesin. O
zaman ben, kesin olarak söz veriyorum, yanına gelip yüzümü göstereceğim.
Kadın, memnun bir halde (женщина довольная: «в довольном состоянии»),
konaktan ayrılarak saraya geldi (особняк покинув, во дворец пришла), oğluna
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
30
meseleyi anlattı (сыну своему ситуацию описала).
Aşık şehzade (влюбленной царевич), hiç itiraz etmeden (совсем не переча; itiraz
— возражение):
— Peki, istediği olsun, deyip (хорошо, желаемое ею будет пусть, — сказав)
Hanım Sultanın dileklerini yerine getirdi (госпожой султаншей сказанное
исполнил: «на место принес»; dilek — желание).
Kadın, memnun bir halde, konaktan ayrılarak saraya geldi, oğluna meseleyi
anlattı.
Aşık şehzade, hiç itiraz etmeden:
— Peki, istediği olsun, deyip Hanım Sultanın dileklerini yerine getirdi.
Şehzade, Hanım Sultana haber yollayarak (царевич госпоже султанше весть
послав) kendisini köprü başında tabutta beklediğini anlattı (что сам он у моста в
гробу ждет, рассказал).
Hanım Sultan (госпожа султанша), hemen hizmetçilerine ve tayfalarına emirler
vererek (сразу слугам своим и команде своей приказы отдавая), gemiyi
havuzdan çıkarıp (корабль из дока вывести) harekete hazır bir hale getirmelerini
söyledi (к движению в готовое состояние привести сказала).
Şehzade, Hanım Sultana haber yollayarak kendisini köprü başında tabutta
beklediğini anlattı.
Hanım Sultan, hemen hizmetçilerine ve tayfalarına emirler vererek, gemiyi
havuzdan çıkarıp harekete hazır bir hale getirmelerini söyledi.
Tayfalar, bir iki saat içinde (команда одного-двух часов в течение: «внутри»)
gemiyi denize indirerek (корабль в море спустив) yelkenleri hazırlayıp (паруса
подготовив) Hanım Sultanı beklemeye başladılar (госпожу султаншу ждать
начали).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
31
Tayfalar, bir iki saat içinde gemiyi denize indirerek yelkenleri hazırlayıp
Hanım Sultanı beklemeye başladılar.
Hanım Sultan (госпожа султанша), giyinip kuşanarak (принарядившись:
«одевшись подпоясавшись»; kuşak — пояс) köprüye geldi (к мосту пришла).
— Şehzadem, dedi (царевич мой, — сказала она). İşte geldim ve gidiyorum (вот
пришла я и ухожу), gemimin yelkenleri açık (корабля паруса подняты:
«открыты»), İstanbul'a kaçıyorum (в Стамбул убегаю).
Ve hızla geri dönüp (и быстро вернувшись) gemisine bindi (на корабль свой
села).
Hanım Sultan, giyinip kuşanarak köprüye geldi.
— Şehzadem, dedi. İşte geldim ve gidiyorum, gemimin yelkenleri açık,
İstanbul'a kaçıyorum.
Ve hızla geri dönüp gemisine bindi.
Gemi, tam yolla (корабль на полном ходу) Yemen'in sularından ayrıldığı sırada
(йеменские воды покинул когда), şehzade telaş içinde (царевич в волнении:
«волнения внутри») hemen annesinin yanına koşarak (сразу к матери своей
побежав = сразу к матери своей к стороне ее побежав):
— Anneciğim, dedi (мамочка, — сказал он). Şimdi bu kızın kim olduğunu
tamamıyla anladım (сейчас эта девушка кем является, полностью понял); bu
konuda kabahat benimdir (в этом вопросе вина моя; konu — тема, сюжет). Ve
sonra babasının yanına gidip (и потом к отцу своему отправившись) elini öptü
(руку ему поцеловал), seyahate çıkmak için izin istedi (в путешествие
отправиться чтобы разрешения попросил).
Tecrübeli bir insan olan babası (опытным человеком являющийся отец его;
tecrübe — опыт), oğlunun bu seyahatinin sebebini anlayarak (сына своего этого
путешествия причину поняв) izin verdi (разрешение дал).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
32
Gemi, tam yolla Yemen'in sularından ayrıldığı sırada, şehzade telaş içinde
hemen annesinin yanına koşarak:
— Anneciğim, dedi. Şimdi bu kızın kim olduğunu tamamıyla anladım; bu
konuda kabahat benimdir. Ve sonra babasının yanına gidip elini öptü,
seyahate çıkmak için izin istedi.
Tecrübeli bir insan olan babası, oğlunun bu seyahatinin sebebini anlayarak
izin verdi.
Şehzade (царевич), yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra (к поездке
приготовления закончив), özel olarak kendisine hazırlanan gemiye atladı (в
специально для него приготовленный корабль сел: «прыгнул»).
Bir ay sonra İstanbul'a vardı (один месяц спустя в Стамбул прибыл он). Gemisi
daha demir atar atmaz (корабль его якорь бросил только), gece gündüz Billur
köşkünde (дни и ночи в Хрустальном замке) onu sabırsızlıkla bekleyen Hanım
Sultan (его с нетерпением ожидающая госпожа султанша), hemen haber
yollayarak (сразу весть послав) şehzadeyi saraya davet etti (царевича во дворец
пригласила).
Şehzade, yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra, özel olarak kendisine
hazırlanan gemiye atladı.
Bir ay sonra İstanbul'a vardı. Gemisi daha demir atar atmaz, gece gündüz
Billur köşkünde onu sabırsızlıkla bekleyen Hanım Sultan, hemen haber
yollayarak şehzadeyi saraya davet etti.
Şehzade, büyük bir sevinçle (царевич с великой радостью) bu daveti kabul ederek
(это
приглашение
приняв)
giyinip
kuşandı
(принарядился:
«оделся,
подпоясался») ve Billur köşke gitti (и в Хрустальный замок направился).
Hanım Sultan (госпожа султанша), onu büyük bir nezaket ve saygıyla karşılayarak
(его с большой вежливостью и уважением встретив) doğru misafir odasına aldı
(прямо в комнату для гостей провела: «взяла»). Bu oda kıymetli halılarla, ipekli
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
33
ve sırmalı sedirlerle (эта комната дорогими коврами, шелковыми, шитыми
золотом лежанками), kuş tüyü yastıklara döşenmişti (на птичьем пуху
подушками выстлана была).
Şehzade, büyük bir sevinçle bu daveti kabul ederek giyinip kuşandı ve Billur
köşke gitti.
Hanım Sultan, onu büyük bir nezaket ve saygıyla karşılayarak doğru misafir
odasına aldı. Bu oda kıymetli halılarla, ipekli ve sırmalı sedirlerle, kuş tüyü
yastıklarla döşenmişti.
Birbirlerinin hatır ve sağlıklarını sorduktan sonra (друг друга о самочувствии и
здоровье спросив), şehzade (царевич):
— Gözümün nuru! Dedi (свет очей моих = глаза моего свет! — сказал). Yazık
değil mi (не жаль разве), bana bu kadar eziyetler ettiniz (меня столько мучили вы:
«мне столько страданий сделали вы»), günlerce aşkınızdan harap ettiniz (много
дней от любви к вам терзали; harap — разрушенный, harap etmek
—разрушать; тезать, мучить /морально/), sonra tam muradıma kavuştum, diye
sevinirken (потом желания своего достиг я, — говоря, радовался когда) kaçıp
buraya geldiniz (сбежав, сюда приехали).
Birbirlerinin hatır ve sağlıklarını sorduktan sonra, şehzade:
— Gözümün nuru! Dedi. Yazık değil mi, bana bu kadar eziyetler ettiniz,
günlerce aşkınızdan harap ettiniz, sonra tam muradıma kavuştum, diye
sevinirken kaçıp buraya geldiniz.
Hanım Sultan tebessüm ederek (госпожа султанша улыбаясь), cevap verdi (ответ
дала):
— Şehzadem! Dedi (царевич мой! — сказала). Bu konudaki kabahat sizindir (в
этом вопросе вина ваша), çünkü siz beni vaktiyle aşkınızla kendimden geçirip
(потому что вы в свое время вашей любовью меня из себя вывели = с ума сведя)
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
34
buradan kaçmıştınız (отсюда сбежали). Ben de karşılık olmak üzere bunu yaptım (я
же ответить чтобы, это сделала).
Her iki sevgili haklı idi (оба влюбленных правы были). Suçlarını karşılıklı itiraf
ederek (провинности свои взаимно признав; itiraf — признание), birbirlerine
affettirdiler (друг друга простили).
Hanım Sultan tebessüm ederek, cevap verdi:
— Şehzadem! Dedi. Bu konudaki kabahat sizindir, çünkü siz beni vaktiyle
aşkınızla kendimden geçirip buradan kaçmıştınız. Ben de karşılık olmak üzere
bunu yaptım.
Her iki sevgili haklı idi. Suçlarını karşılıklı itiraf ederek, birbirlerine
affettirdiler.
İkinci gün, Hanım Sultan (на второй день госпожа султанша) babasına macerasını
anlatarak (отцу своему о приключении рассказывая) şehzade ile nikahının
kıyılmasını rica etti (с принцем брак заключен был чтобы, попросила).
Padişah, hiç itiraz etmeden (падишах, совсем не возражая) buna razı oldu (на это
был: «стал» согласен), şehzade ile kızının nikahını kıydırdı (царевича с дочерью
своей брак заключить приказал). Kırk gün kırk gece düğünleri yapıldı (сорок
дней сорок ночей свадьба длилась: «делалась»). Onlar arzularına ulaşarak (они
желаний своих достигнув) ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar (жизней
своих до конца счастливо жили). Darısı, bu hikayeyi okuyan bekârların başına
(проса их, эту историю читающим холостым на голову)!..
İkinci gün, Hanım Sultan babasına macerasını anlatarak şehzade ile nikahının
kıyılmasını rica etti.
Padişah, hiç itiraz etmeden buna razı oldu, şehzade ile kızının nikahını kıydırdı.
Kırk gün kırk gece düğünleri yapıldı. Onlar arzularına ulaşarak ömürlerinin
sonuna kadar mutlu yaşadılar. Darısı, bu hikayeyi okuyan bekârların başına!..
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
35
SABIR TAŞI
КАМЕНЬ ТЕРПЕНИЯ
Eski zamanlarda (в старые времена) ihtiyar bir kadının gayet güzel bir kızı vardı (у
старой одной женщины очень красивая дочка была). Güzellikte bir benzeri
olmayan bu kız (по красоте подобной себе не имеющая девушка), bütün gün
evinden dışarı çıkmaz, nakış işlerdi (весь день из дома не выходила, вышивала:
«вышивку делала»).
Eski zamanlarda ihtiyar bir kadının gayet güzel bir kızı vardı. Güzellikte bir
benzeri olmayan bu kız, bütün gün evinden dışarı çıkmaz, nakış işlerdi.
Günün birinde pencerenin kenarında oturmuş (в один из дней на окна край села
она) işini işlerken (работу свою делала когда) yanına rengarenk kanatlı bir kuş
gelerek (к ней с разноцветными крыльями птица прилетела; yanına — «к
стороне ее») gayet düzgün bir dil ile (на очень правильном языке):
— Sultanım! Dedi (султанша моя! — сказала). Sen kırk gün bir ölünün başını
bekledikten sonra (ты сорок дней за мертвецом поухаживав; -ın başını beklemek
— ухаживать за кем-л.: «чью-л. голову ждать») muradına ulaşacaksın
(желания своего достигнешь). Ve birden bire ortadan kayboldu (и внезапно
оттуда исчезла).
Günün birinde pencerenin kenarında oturmuş işini işlerken yanına rengarenk
kanatlı bir kuş gelerek gayet düzgün bir dil ile:
— Sultanım! Dedi. Sen kırk gün bir ölünün başını bekledikten sonra muradına
ulaşacaksın. Ve birden bire ortadan kayboldu.
Kız, hayret etmekle beraber (девушка удивилась несмотря на то что), hiç kimseye
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
36
bir şey söylemeden (никому ничего не сказав) doğru yatağına girip yattı (прямо в
кровать легла, заснула; yatağa girmek — ложиться в кровать: «в кровать
входить»).
Ertesi gün aynı saatte aynı kuş (на следующий день в тот же час та же птица) bir
daha geldi (еще раз прилетела: «пришла»). Ve bir gün önce söylediği sözleri (и
одним днем раньше сказанные ею слова), kıza tekrar etti (девушке повторила).
Bu sefer kız (на этот раз девушка), annesinin yanına koşarak (к матери своей
побежав) bu garip kuşun söylediklerini anlattı (этой странной птицы сказанное
рассказала).
Kız, hayret etmekle beraber, hiç kimseye bir şey söylemeden doğru yatağına
girip yattı.
Ertesi gün aynı saatte aynı kuş, bir daha geldi. Ve bir gün önce söylediği sözleri,
kıza tekrar etti. Bu sefer kız, annesinin yanına koşarak bu garip kuşun
söylediklerini anlattı.
İhtiyar kadın (старая женщина):
— Peki, dedi (хорошо, — сказала). Bu kuş ne zaman gelir (эта птица когда
прилетит: «придет»)?
— Akşam üstü anneciğim (к вечеру, мамочка).
İhtiyar kadın, bir yerde saklanarak (старая женщина в одном месте спрятавшись)
kuşu beklemeye başladı (птицу ждать начала), akşam üstü olunca (вечер
наступил когда) kuş yine geldi (птица снова прилетела: «пришла»), eski
söylediği sözleri tekrarlayıp gitti (старые сказанные слова повторив улетела:
«ушла»).
İhtiyar kadın:
— Peki, dedi. Bu kuş ne zaman gelir?
— Akşam üstü anneciğim.
İhtiyar kadın, bir yerde saklanarak kuşu beklemeye başladı, akşam üstü
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
37
olunca kuş yine geldi, eski söylediği sözleri tekrarlayıp gitti.
Bunun üzerine kadın kızına dönerek (в связи с этим женщина к дочери своей
вернувшись):
— Haydi kızım! Dedi (давай, дочка! — сказала). Biz bu uğursuz kuşun elinden
kurtulmak için (мы из этой злополучной птицы рук спастись чтобы = чтобы
спастись от этой злополучной птицы) buradan kaçalım (отсюда сбежим).
Kız (девушка):
— Nasıl olur? diye sordu (как получится? — говоря, спросила).
— Pek kolay (очень легко)! Buradan eşyalarımızı topladığımız gibi (отсюда вещи
наши собрав) başka bir ülkeye gideriz (в другую страну поедем).
Bunun üzerine kadın kızına dönerek:
— Haydi kızım! Dedi. Biz bu uğursuz kuşun elinden kurtulmak için buradan
kaçalım.
Kız:
— Nasıl olur? diye sordu.
— Pek kolay! Buradan eşyalarımızı topladığımız gibi başka bir ülkeye gideriz.
Ertesi gün ana-kız eşyalarını toplayarak, yola çıktılar (на следующий день мать и
дочь, вещи свои собрав, в путь оправились: «на дорогу вышли»).
Birkaç günlük yolculuktan sonra (несколько дней длившегося путешествия
после), büyük bir sarayın önüne geldiler (к большого дворца передней части
пришли они = они пришли к большому дворцу: ön — передняя часть чего —
л.)... Vakit gece (время ночь), onlar da yorgun oldukları için orada yattılar (они же
уставшими были так как, там уснули)... Uykuya daldıkları zaman (в сон
погрузились они когда), kuş gelip kızı kaptığı gibi (птица прилетев, девушку
схватив) sarayın içindeki odaların birisine bıraktı (дворца внутри в одной из
комнат оставила).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
38
Ertesi gün ana-kız eşyalarını toplayarak, yola çıktılar.
Birkaç günlük yolculuktan sonra, büyük bir sarayın önüne geldiler... Vakit
gece, onlar da yorgun oldukları için orada yattılar... Uykuya daldıkları zaman,
kuş gelip kızı kaptığı gibi sarayın içindeki odaların birisine bıraktı.
Kız gözlerini açınca (девушка глаза свои открыла лишь; açınca — открыла как
только, açmak — открывать: -(y)ınca — деепричастие, в предлож. —
обстоятельство времени: как только, только лишь) kendini büyük ve süslü bir
yatak içinde buldu (себя большой и украшенной одной кровати внутри нашла).
Yanında da beyaz kefene sarılmış bir ceset duruyordu (рядом с ней же белый саван
в завернутый один труп лежал: «стоял»). Kız, şaşırdı, kendi kendine (девушка
удивилась, сама себе):
— Galiba kuşun dediği oluyor (наверное, птицей сказанное происходит). Ne
yapalım, alnıma ne yazıldıysa onu göreceğim (что поделать, на лбу моем что
написано, то произойдет: «то увижу»), diyerek sabretmeye başladı (говоря,
терпеть начала).
Kız gözlerini açınca kendini büyük ve süslü bir yatak içinde buldu. Yanında da
beyaz kefene sarılmış bir ceset duruyordu. Kız, şaşırdı, kendi kendine:
— Galiba kuşun dediği oluyor. Ne yapalım, alnıma ne yazıldıysa onu
göreceğim, diyerek sabretmeye başladı.
Annesi ise, sabahleyin gözlerini açtı (мать ее же утром глаза свои открыла),
yanında kızını göremeyince adeta deliye döndü (рядом дочери своей не увидев,
словно в безумную превратилась). Söylene söylene her yeri aramaya başladı
(бормоча бормоча во всех местах искать начала; söylene söylene — бормоча про
себя, söylenmek — разговаривать с самим собой, бормотать: -(y)a —
удвоенное
деепричастие,
передает
значение
повторяемости,
многократности действия).
— Eyvah, ben kızımı kuştan kaçırdım (эх, я дочь свою от птицы увезла), ama
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
39
başka birine kaptırdım, diyordu (но другому кому-то похитить позволила,
говорила; kapmak — хватать; похищать; kaptırmak — дать похитить,
заставить похитить).
Nihayet ümidini keserek (наконец надежду оставив: «отрезав») ağlaya ağlaya
eski evine döndü (плача, в старый дом свой возвратилась).
Annesi ise, sabahleyin gözlerini açtı, yanında kızını göremeyince adeta deliye
döndü. Söylene söylene her yeri aramaya başladı.
— Eyvah, ben kızımı kuştan kaçırdım, ama başka birine kaptırdım, diyordu.
Nihayet ümidini keserek ağlaya ağlaya eski evine döndü.
Gelelim kızın yaşadıklarına (перейдем к девушкой пережитому): Sarayda
vakitlerinin çoğunu ağlamakla geçirerek (во дворце времени своего большую
часть плача проведя), otuz dokuz gün kadar sabretti (тридцать девять дней
терпела она). O gün denize bakan balkonunda oturmuş (в тот день на море
смотрящем балконе сидела) oradan geçen gemileri seyrederken (там за
проплывающими кораблями наблюдая) bir de baktı ki esir hizmetçi kızlarla dolu
bir gemi geçiyor (и посмотрела, что невольницами служанками наполненный
один корабль проходит). Hemen elindeki mendille kaptana işaret etti (сразу в
руке ее находящимся платком капитану знак подала), balkonun altına gelmesini
söyledi (к балкону низа подойти ему сказала = к балкону подплыть его
попросила). Kaptan gemiyi karaya yanaştırıp (капитан корабль к суше
приблизив) kızın ne istediğini sordu (у девушки чего хочет она, спросил).
Gelelim kızın yaşadıklarına: Sarayda vakitlerinin çoğunu ağlamakla geçirerek,
otuz dokuz gün kadar sabretti. O gün denize bakan balkonunda oturmuş
oradan geçen gemileri seyrederken bir de baktı ki esir hizmetçi kızlarla dolu
bir gemi geçiyor. Hemen elindeki mendille kaptana işaret etti, balkonun altına
gelmesini söyledi. Kaptan gemiyi karaya yanaştırıp kızın ne istediğini sordu.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
40
Kız, ona bir kese altın ile bir ip sarkıtarak (девушка ему кошелек с золотом на
веревке спустив), güzel bir hizmetçi kız vermesini istedi (хорошую служанку
чтобы дал он, попросила). Kaptan parayı alır almaz (капитан деньги взял как
только), hemen güzel bir kızı ipe bağladı ve (сразу красивую одну девушку к
веревке привязал и):
— İşte size layık bir hizmetçi kız gönderiyorum, dedi (вот вам подходящую
служанку отправляю, — сказал). Hizmetçi kızı yukarı çeken ev sahibi kız
(служанку наверх поднявшая хозяйка дома):
— Çok şükür, artık benim can sıkıntımı defedecek bir arkadaş buldum (слава Богу,
наконец мою скуку прогонящего товарища нашла я; şükür — благодарность;
благодарение Богу).
Diyerek, hizmetçi kızın boynuna bir altın kolye taktı (говоря, служанке на шею
золотое ожерелье повесила).
Kız, ona bir kese altın ile bir ip sarkıtarak, güzel bir hizmetçi kız vermesini
istedi. Kaptan parayı alır almaz, hemen güzel bir kızı ipe bağladı ve:
— İşte size layık bir hizmetçi kız gönderiyorum, dedi. Hizmetçi kızı yukarı
çeken ev sahibi kız:
— Çok şükür, artık benim can sıkıntımı defedecek bir arkadaş buldum.
Diyerek, hizmetçi kızın boynuna bir altın kolye taktı.
Ertesi günün sabahı yani kırkıncı gün (следующего дня утром, то есть на
сороковой день), ev sahibi kız, aldığı hizmetçi kıza dedi ki (хозяйка дома взятой
ею служанке сказала, что):
— Ben sarayı gezeceğim (я по дворцу погуляю)! Sen burada bekle, sakın bir yere
gitme (ты здесь жди, смотри, никуда не уходи; sakın! — осторожно,
берегись!).
Ertesi günün sabahı yani kırkıncı gün, ev sahibi kız, aldığı hizmetçi kıza dedi
ki:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
41
— Ben sarayı gezeceğim! Sen burada bekle, sakın bir yere gitme.
Kız çıkıp gitti (девушка вышла, ушла). Cenazenin başında da (около трупа же:
«около трупа головы») hizmetçisi kaldı (служанка осталась)... Çok geçmeden
yataktaki ölü dirilmeye başladı (много не прошло, на кровати мертвец оживать
начал). Hizmetçi kız, korkudan tüyleri diken diken oldu (у служанки от страха
волосы дыбом встали; dikmek — ставить, втыкать; воздвигать).
Kız çıkıp gitti. Cenazenin başında da hizmetçisi kaldı... Çok geçmeden
yataktaki ölü dirilmeye başladı. Hizmetçi kız, korkudan tüyleri diken diken
oldu.
Ölü, kefenini çıkararak yataktan kalktı (мертвец саван свой сняв, с постели
поднялся) ve başında bulduğu Hizmetçi kıza seslendi (и у изголовья своего
обнаруженную им служанку окликнул):
— Kırk gün, kırk gece başımın ucunda sen mi bekledin (сорок дней, сорок ночей у
изголовья моего ты ли ждала)?
Hizmetçi kız yalan söyledi (служанка ложь сказала):
— Evet, ben bekledim, dedi (да, я ждала, — сказала).
Ölü, kefenini çıkararak yataktan kalktı ve başında bulduğu Hizmetçi kıza
seslendi:
— Kırk gün, kırk gece başımın ucunda sen mi bekledin?
Hizmetçi kız yalan söyledi:
— Evet, ben bekledim, dedi.
Meğerse bu yatakta yatan ölü, padişahın oğlu imiş (оказывается, на этой постели
лежавший мертвец падишаха сыном был). Kendi kendine şöyle söz vermiş (сам
себе такое слово дал): "Kim benim baş ucumda kırk gün, kırk gece beklerse (кто у
моего изголовья сорок дней, сорок ночей подождет; uç — острие, конец),
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
42
ayıldığımda onunla evleneceğim (очнусь когда, на ней женюсь)." Sonra kendisi
bir iksir içerek 40 günlük bir baygınlık sürecine girmiş (потом сам один элексир
выпив в сорокодневный обморока процесс вступил).
Meğerse bu yatakta yatan ölü, padişahın oğlu imiş. Kendi kendine şöyle söz
vermiş: "Kim benim baş ucumda kırk gün, kırk gece beklerse, ayıldığımda
onunla evleneceğim." Sonra kendisi bir iksir içerek 40 günlük bir baygınlık
sürecine girmiş.
Hükümdarın oğlu hizmetçi kıza sordu (правителя сын служанку спросил):
— Burada senden başka bir kimse var mı (здесь кроме тебя другой кто-то есть
ли)?; Hain hizmetçi kız, hiç sıkılmadan (предательница служанка совсем не
смущаясь):
— Evet, dedi (да, сказала). Bir hizmetçim var, dışarıya gitti (одна служанка моя
есть, наружу вышла). Sonra dışarıya çıkarak asıl hanımına seslendi (затем наружу
выйдя настоящую госпожу свою позвала):
— Gel buraya kız, seni efendi istiyor (иди сюда, девушка, тебя господин просит).
Hükümdarın oğlu hizmetçi kıza sordu:
— Burada senden başka bir kimse var mı?; Hain hizmetçi kız, hiç sıkılmadan:
— Evet, dedi. Bir hizmetçim var, dışarıya gitti. Sonra dışarıya çıkarak asıl
hanımına seslendi:
— Gel buraya kız, seni efendi istiyor.
Kız, oraya gelince, hayret etti (девушка туда придя, удивилась; hayret —
удивление). Ölü sandığı kişi (человек, которого она считала мертвецом), dirilmiş,
yakışıklı bir şehzade olmuştu (ожил, красивым царевичем стал). Hizmetçi kızın
yaptığı hileyi de anladı (служанкой сделанную хитрость тоже поняла). Hiç sesini
çıkarmadı (совсем голоса не подала). Ve bile bile hizmetçiliğe razı olarak (и
сознательно прислуживать согласившись) kendi parasıyla satın aldığı hizmetçi
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
43
kızın hizmetini görmeye başladı (за свои деньги купленной служанке
прислуживать начала; hizmetini görmek — обслуживать кого-л., выполнять
работу для кого-л.).
Kız, oraya gelince, hayret etti. Ölü sandığı kişi, dirilmiş, yakışıklı bir şehzade
olmuştu. Hizmetçi kızın yaptığı hileyi de anladı. Hiç sesini çıkarmadı. Ve bile
bile hizmetçiliğe razı olarak kendi parasıyla satın aldığı hizmetçi kızın
hizmetini görmeye başladı.
Günün birinde şehzadenin canı sıkılmıştı (в один из дней царевич заскучал; canı
sıkılmak — скучать, томиться: «душа его заскучала»). Başka ülkeleri gezmek
ve hava almak bahanesiyle (другие страны осмотреть и проветриться с
предлогом)
seyahata
çıkmaya
niyet
etti
(в
путешествие
оправиться
вознамерился). Yolculuk hazırlığını yaptıktan sonra (к поездке подготовку
сделал после того как), hanımına dedi ki (жене своей сказал, что):
— Ben geziye çıkıyorum (я в поездку отправляюсь: «выхожу»), gelirken hediye
olarak sana ne getireyim (возвращаясь, подарка в качестве тебе что привезти)?
Günün birinde şehzadenin canı sıkılmıştı. Başka ülkeleri gezmek ve hava
almak bahanesiyle seyahata çıkmaya niyet etti. Yolculuk hazırlığını yaptıktan
sonra, hanımına dedi ki:
— Ben geziye çıkıyorum, gelirken hediye olarak sana ne getireyim?
Karısı (жена его):
— Bir elmas gerdanlık istiyorum (одно бриллиантовое колье хочу), taşları en iyi
cinsten olsun (камни самых хороших сортов будут пусть).
Deyince, bu sefer hizmetçiye de sordu (сказав, на этот раз служанку тоже
спросил). O da (она же):
— Ben efendim, sabır taşı istiyorum (я, господин, терпения камень хочу), eğer
bunu unutup getirmeyecek olursanız (если, его забыв, не привезете), inşallah
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
44
geminizin önü zifiri karanlık olur da yürüyemez olursunuz (даст Бог, перед
кораблем вашим кромешная тьма станет, и двигаться не сможете).
Karısı:
— Bir elmas gerdanlık istiyorum, taşları en iyi cinsten olsun.
Deyince, bu sefer hizmetçiye de sordu. O da:
— Ben efendim, sabır taşı istiyorum, eğer bunu unutup getirmeyecek olursanız,
inşallah geminizin önü zifiri karanlık olur da yürüyemez olursunuz.
Şehzade ertesi gün gemiye binerek, Yemen'e gitti (царевич на следующий день на
корабль сев, в Йемен отправился). Oradan da başka memleketleri gezerek işlerini
bitirdi (оттуда и по другим странам попутешествовав, дела свои завершил).
Ülkesine geri dönerken (в страну свою назад возвращаясь) hanımının istediği
elmas gerdanlığı da aldı (женой его попрошенное алмазное колье купил). Fakat
hizmetçi kızın istediği hediyeyi unutmuştu (однако о служанкой попрошенном
подарке позабыл).
Şehzade ertesi gün gemiye binerek, Yemen'e gitti. Oradan da başka
memleketleri gezerek işlerini bitirdi. Ülkesine geri dönerken hanımının istediği
elmas gerdanlığı da aldı. Fakat hizmetçi kızın istediği hediyeyi unutmuştu.
Yolun yarısında (посреди пути), bindiği gemi yürümez oldu (корабль, на который
он сел, двигаться перестал). Önü ve arkası zifiri karanlık olmuştu (перед ним и за
ним кромешная темнота наступила); tayfalar, kaptanlar bir şey görmüyorlardı
(команды, капитаны ничего не видели). Diğer yolcularla beraber telaş eden
şehzade (с другими пассажирами вместе заволновавшийся царевич), o anda
hizmetçi kızın isteğini hatırlayarak (в тот момент служанкой желаемое
вспомнив), meseleyi gemi kaptanına anlattı (проблему корабельному капитану
рассказал). Gemi gerisin geriye döndü (корабль назад возвратился).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
45
Yolun yarısında, bindiği gemi yürümez oldu. Önü ve arkası zifiri karanlık
olmuştu; tayfalar, kaptanlar bir şey görmüyorlardı. Diğer yolcularla beraber
telaş eden şehzade, o anda hizmetçi kızın isteğini hatırlayarak, meseleyi gemi
kaptanına anlattı. Gemi gerisin geriye döndü.
Şehzade gelip (царевич приехав) orada almayı unuttuğu sabır taşını alarak (там
терпения камень, который он /раньше/ купить забыл, купив) tekrar gemiye
döndü (снова на корабль вернулся). Bu sefer gemi var hızıyla yol almaya başladı
(на этот раз корабль со всей скоростью устремился в путь: «путь брать начал»;
yol almak — оправляться в путь; набирать скорость). Öyle ki, birkaç gün
içinde memleketlerine vardılar (так что, нескольких дней в течение на родину
свою они прибыли)...
Şehzade, doğru sarayına giderek (царевич прямо во дворец направившись), onu
merdivende karşılayan hanımına hediyesini verdi (его на лестнице встретившей
жене подарок ее дал), sonra hizmetçi kıza da sabır taşını verip (потом служанке
же терпения камень дав) dinlenmek üzere odasına çekildi (отдохнуть чтобы, в
комнату свою удалился).
Şehzade gelip orada almayı unuttuğu sabır taşını alarak tekrar gemiye döndü.
Bu sefer gemi var hızıyla yol almaya başladı. Öyle ki, birkaç gün içinde
memleketlerine vardılar...
Şehzade, doğru sarayına giderek, onu merdivende karşılayan hanımına
hediyesini verdi, sonra hizmetçi kıza da sabır taşını verip dinlenmek üzere
odasına çekildi.
Akşam olmuştu (вечер наступил). Şehzadeyi bir merak sardı (царевича
любопытство охватило): "Bu hizmetçi kız, acaba sabır taşı ile ne yapacak (эта
служанка, интересно, с терпения камнем что сделает)?" diyerek kimseye haber
vermeden (говоря, никому не сообщив) hizmetçi kızın yattığı odaya gitti (в
комнату, где служанка спала, пошел) ve kapı aralığından onu gözetlemeye
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
46
başladı (и в дверную щель за ней наблюдать начал). Gördü ki, hizmetçi kız sabır
taşını eline almış (увидел, что служанка терпения камень в руки взяла), ona
hitaben şöyle diyordu (к нему обращаясь, так говорила):
Akşam olmuştu. Şehzadeyi bir merak sardı: "Bu hizmetçi kız, acaba sabır taşı
ile ne yapacak?" diyerek kimseye haber vermeden hizmetçi kızın yattığı odaya
gitti ve kapı aralığından onu gözetlemeye başladı. Gördü ki, hizmetçi kız sabır
taşını eline almış, ona hitaben şöyle diyordu:
"Ey sabır taşı (эй, терпения камень)! Ben bir vakitler annemin biricik kızı idim (я
одно время матери своей единственной дочерью была). Bir gün nakış işlerken
(однажды вышивала когда я) pencereden bir kuş gelip bana (в окно одна птица
влетев, мне): Sultanım, kırk gün ölü bekleyeceksin (султанша моя, сорок дней
мертвеца ждать будешь), sonra muradına ereceksin, dedi (затем желаний своих
достигнешь, — сказала). İlk defa aldırmadım (в первый раз не обратила
внимания я), ikinci defa kuş gelip bir daha bunu söyleyince (во второй раз птица
прилетев, еще раз это сказала когда) anneme söyledim (я матери своей
рассказала). O da korkarak beni alıp (она же, испугавшись, меня взяла) bu
memlekete getirdi (в эту страну привезла).
"Ey sabır taşı! Ben bir vakitler annemin biricik kızı idim. Bir gün nakış
işlerken pencereden bir kuş gelip bana: Sultanım, kırk gün ölü bekleyeceksin,
sonra muradına ereceksin, dedi. İlk defa aldırmadım, ikinci defa kuş gelip bir
daha bunu söyleyince anneme söyledim. O da korkarak beni alıp bu
memlekete getirdi.
Bir gece bu sarayın içinde yattık (одной ночью этого дворца внутри уснули мы),
sabah gözlerimi açınca (утром глаза открыла когда) kendimi bir ölünün başında
buldum (себя около мертвеца нашла). Otuz dokuz gün başında bekledim
(тридцать девять дней около него ждала). Sen olsan nasıl sabredersin sabır taşı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
47
(ты будешь если, как вытерпишь, терпения камень)?"
Bir gece bu sarayın içinde yattık, sabah gözlerimi açınca kendimi bir ölünün
başında buldum. Otuz dokuz gün başında bekledim. Sen olsan nasıl
sabredersin sabır taşı?"
O esnada sabır taşı, puf puf ederek şişti (в тот момент терпения камень отдуваясь,
раздулся). Kız sözüne devam ederek (девушка речь свою продолжая):
"O gün oradan geçmekte olan bir esirci gemisinden (в тот день с там проходящего
невольничьего корабля; esir — пленник, раб) bir hizmetçi kız satın aldım (одну
служанку купила я), boynuna altınlar taktım (на шею ее золото повесила), sen
burada dur, ben bir sarayı dolaşayım, dedim (ты тут оставайся, я по дворцу
пройдусь, — сказала). Ama bu arada şehzade kalkıp onunla evlendi (но в то время
царевич встав, на ней женился). Sen olsan ne yaparsın (ты будешь если, что
сделаешь)?"
O esnada sabır taşı, puf puf ederek şişti. Kız sözüne devam ederek:
"O gün oradan geçmekte olan bir esirci gemisinden bir hizmetçi kız satın
aldım, boynuna altınlar taktım, sen burada dur, ben bir sarayı dolaşayım,
dedim. Ama bu arada şehzade kalkıp onunla evlendi. Sen olsan ne yaparsın?"
Sabır taşı puf puf ederek biraz daha şişti (терпения камень отдуваясь, немного
еще раздулся). Kız hikayesine devamla (девушка рассказ свой продолжая):
"Bu yetmiyormuş gibi (этого не достаточно было словно), ben bu kıza hizmetçi
oldum (я этой девушке служанкой стала). Sen olsan nasıl sabır edesin (ты будешь
если, как вытерпишь)?"
Sabır taşı puf puf ederek biraz daha şişti. Kız hikayesine devamla:
"Bu yetmiyormuş gibi, ben bu kıza hizmetçi oldum. Sen olsan nasıl sabır
edesin?"
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
48
Bu sefer sabır taşı çatladı (на этот раз терпения камень треснул). Kız bu hali
görünce (девушка это положение увидев):
— Sen dayanamadın da, ey sabır taşı çatladın (ты не выдержать не смог тоже, эй,
терпения камень, треснул), ya ben ne yapayım (а мне что делать)? Bari kendimi
pencereden atıp kurtulayım (в таком случае себя из окна выбросив, спасусь).
Böyle diyerek ayağa kalktı (так говоря, на ноги поднялась), bu esnada dışarıdan
onu gözetleyen şehzade kapıyı kırıp içeri girdi (в этот момент снаружи за ней
наблюдавший царевич дверь выломав, внутрь вошел).
Bu sefer sabır taşı çatladı. Kız bu hali görünce:
— Sen dayanamadın da, ey sabır taşı çatladın, ya ben ne yapayım? Bari
kendimi pencereden atıp kurtulayım.
Böyle diyerek ayağa kalktı, bu esnada dışarıdan onu gözetleyen şehzade kapıyı
kırıp içeri girdi.
Kızı tutarak (девушку схватив):
— Affedersin sultanım (прости, султанша моя)! Demek asıl sendin beni bekleyen
ha (значит, именно ты была меня ожидавшей, ну и ну)!
Dedi (сказал он). Sonra gidip nankör ve yalancı hizmetçi kızı çağırdı (потом пошел,
неблагодарную и лживую служанку позвал). Suçunu yüzüne vurunca (ее
упрекнули когда: «вину ее в лицо ее кинули когда»; yüzüne vurmak — упрекать,
бросать в лицо упрек; vurmak — бить), kız her şeyi itiraf etti (девушка во всем
созналась). Bunun üzerine şehzade ona dedi ki (в связи с этим царевич ей сказал,
что):
Kızı tutarak:
— Affedersin sultanım! Demek asıl sendin beni bekleyen ha!
Dedi. Sonra gidip nankör ve yalancı hizmetçi kızı çağırdı. Suçunu yüzüne
vurunca, kız her şeyi itiraf etti. Bunun üzerine şehzade ona dedi ki:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
49
— Söyle ne istersin (скажи, чего хочешь), kırk katır mı (сорок мулов ли), kırk
satır mı (сорок ножей ли)? Hizmetçi kız sevinerek (служанка обрадовавшись):
— Kırk katır isterim (сорок мулов хочу), beni memleketime götürsün (меня на
родину мою пусть отвезут). Satırlar düşmanın kafasına gelsin (ножи на врага
голову падут пусть: «придут пусть»).
— Söyle ne istersin, kırk katır mı, kırk satır mı? Hizmetçi kız sevinerek:
— Kırk katır isterim, beni memleketime götürsün. Satırlar düşmanın kafasına
gelsin.
Şehzade, sahibine ihanet eden hizmetçi kızı (царевич хозяйку свою предавшую
служанку; ihanet — измена, предательство), kırk katırın kuyruğuna bağlayarak
salıverdi (к сорока мулов хвостам привязав, отпустил). Hain kız (коварная
девушка), vücudu parça parça olarak (тем, что тело ее кусками стало) ihanetinin
cezasını buldu (за предательство свое наказание нашла).
Şehzade, sahibine ihanet eden hizmetçi kızı, kırk katırın kuyruğuna
bağlayarak salıverdi. Hain kız, vücudu parça parça olarak ihanetinin cezasını
buldu.
Sonra asıl kendini bekleyen hanımla nikahını kıyarak (затем с действительно его
ожидавшей женщиной брак заключив; kıymak — рубить; заключать /договор,
брак/) benzeri görülmemiş bir düğün yaptılar (подобной себе невиданную
свадьбу сыграли: «сделали») ve ikisi de muratlarına ulaştılar (и оба желаемого
достигли; murat — желание, стремление).
Sonra asıl kendini bekleyen hanımla nikahını kıyarak benzeri görülmemiş bir
düğün yaptılar ve ikisi de muratlarına ulaştılar.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
50
MURADINA ULAŞAMAYAN KIZIN MASALI
СКАЗКА О НЕВЕЗУЧЕЙ ДЕВУШКЕ: «своего желания не могущей
достичь девушке»
Bir zamanlar, gayet fakir bir karı koca vardı (в одни времена очень бедные жена
муж жили: «были»). Bu zavallı ailenin ellerinde (этой несчастной семьи в руках)
servet namına bir şey yoktu (богатства под названием ничего не было). Kırık,
dökük, tahta ve teneke parçalarından yapılmış (из сломанных, разваливающихся
деревянных и жестяных кусков сделанной) bir kulübede yaşayıp gidiyorlardı (в
одной хижине жили — поживали они; yaşayıp gitmek — долго жить: gitmek с
деепр. на —(y)ıp образует сложные глаголы с оттенком длительности,
постоянности). Günün birinde hamile olan kadın (в один из дней беременной
являющаяся женщина), fakir kocasına dedi ki (бедному мужу своему сказала,
что):
Bir zamanlar, gayet fakir bir karı koca vardı. Bu zavallı ailenin ellerinde servet
namına bir şey yoktu. Kırık, dökük, tahta ve teneke parçalarından yapılmış bir
kulübede yaşayıp gidiyorlardı. Günün birinde hamile olan kadın, fakir
kocasına dedi ki:
— Kocacığım (муженек)! Şurada hamamcı Ayşe kadına git (там к банщице
Айше-кадын ступай; kadın — женщина; /уст./ госпожа, дама; прислуга,
служанка), de ki (скажи, что): "Karım doğuracak, yerimiz yoktur (жена моя
рожать будет, места у нас нет). Eğer hamamda boş bir yer varsa oraya götürelim
(если в бане свободное место есть, туда принесем). Orda doğursun (там родит
пускай)."
Adamcağız, hemen kalkıp (бедняга, сразу поднявшись), hamamcı Ayşe kadının
evine gitti (к банщице Айше-кадын в дом пошел). Karısının dediğini anlattı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
51
(женой сказанное рассказал). O da (она же):
— Pekala olur (хорошо, ладно). Yarın gelsin, dedi (завтра приходит пускай, —
сказала).
Adam memnun olarak (человек обрадовавшись) karısının yanına döndü (к жены
своей стороне вернулся = к жене вернулся).
— Kocacığım! Şurada hamamcı Ayşe kadına git, de ki: "Karım doğuracak,
yerimiz yoktur. Eğer hamamda boş bir yer varsa oraya götürelim. Orda
doğursun."
Adamcağız, hemen kalkıp, hamamcı Ayşe kadının evine gitti. Karısının
dediğini anlattı. O da:
— Pekala olur. Yarın gelsin, dedi.
Adam memnun olarak karısının yanına döndü.
Ertesi gün hamile kadın (на следующий день беременная женщина), kocasının
yardımıyla hamama gitti (мужа своего с помощью в баню пошла). Hamamcı
Ayşe Kadın (банщица Айше Кадын), onları memnuniyetle karşılayarak (их с
радостью встретив) kadını içeri aldı (женщину внутрь провела: «взяла»).
Hamamda ona uygun bir yer ayırdı (в бане для нее подходящее место выделила).
Biraz süre sonra, kadının ağrısı tuttu (некоторое время спустя у женщины
схватки начались; ağrısı tutmak — начаться — о родовых схватках; ağrı —
боль; tutmak — держать), nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu (прелестную
девочку родила она; nur topu gibi — чудесный, прелестный: «словно шар
света»).
Ertesi gün hamile kadın, kocasının yardımıyla hamama gitti. Hamamcı Ayşe
Kadın, onları memnuniyetle karşılayarak kadını içeri aldı. Hamamda ona
uygun bir yer ayırdı.
Biraz süre sonra, kadının ağrısı tuttu, nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
52
Bu çocuk o kadar güzeldi ki (этот ребенок настолько красив был, что), doğuma
yardım eden Ayşe Kadının da hayranlığına sebep olmuştu (при родах помогавшей
Айше Кадын также удивления причиной стал; yardım — помощь).
Çocuğu kundağa koyarlarken (ребенка в пеленки заворачивали когда они:
«клали»), hamamın duvan ikiye yarılarak (бани стена надвое разделилась),
meydana üç gezgin kişi çıktı (три путешественника появились; meydana çıkmak
— появляться, обнаруживаться). Çocuğun yanına yaklaşarak (к ребенку
приблизившись) içlerinden birisi dedi ki (из них один сказал, что):
Bu çocuk o kadar güzeldi ki, doğuma yardım eden Ayşe Kadının da
hayranlığına sebep olmuştu.
Çocuğu kundağa koyarlarken, hamamın duvan ikiye yarılarak, meydana üç
gezgin kişi çıktı. Çocuğun yanına yaklaşarak içlerinden birisi dedi ki:
— Bu kızın adı "Muradına ulaşamayan Kız" olsun (этой девочки имя «Желаемого
не могущая достичь Девушка» будет пусть; ulaşmak — достигать). Öteki de
(другой же):
— Bu kızın başını yıkadıkça (этой девочки голову моют всякий раз когда;
yıkadıkça — дееприч. от yıkamak — мыть; -dıkça — деепричастие, означает
регулярно повторяющееся или длящееся действие: всякий раз как, по мере
того, как) saçından altınlar dökülsün (с волос ее золотые сыпятся пусть) ve
güldükçe yanağında güller açılsın (и смеется всякий раз когда, на щеках ее розы
раскрываются пусть), ağladıkça da gözlerinden inciler yağsın (плачет всякий раз
когда, из глаз ее жемчужины льются пусть) ve yürüdükçe bastığı yerlerde
çimenler bitsin, dedi (и идет всякий раз когда, где ступила она, трава растет
пусть, — сказал).
— Bu kızın adı "Muradına ulaşamayan Kız" olsun. Öteki de:
— Bu kızın başını yıkadıkça saçından altınlar dökülsün ve güldükçe yanağında
güller açılsın, ağladıkça da gözlerinden inciler yağsın ve yürüdükçe bastığı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
53
yerlerde çimenler bitsin, dedi.
Üçüncü gezgin de (третий путешественник же), cebinden bir pazubent çıkararak
(из кармана наручный амулет достав), kızın koluna bağladı ve dedi ki (девочке
на руку привязал и сказал, что):
— Bu pazubent kızın kolunda bağlı durdukça yaşayacak (этот амулет на
девочкиной руке привязанным будет пока, будет жить она), çıktığı günde (в
день, когда он спадет: «выйдет») bayılıp kendinden geçecektir (упав в обморок,
потеряет сознание она). Görenler ölü zannedecektir (увидевшие умершей
посчитают).
Üçüncü gezgin de, cebinden bir pazubent çıkararak, kızın koluna bağladı ve
dedi ki:
— Bu pazubent kızın kolunda bağlı durdukça yaşayacak, çıktığı günde bayılıp
kendinden geçecektir. Görenler ölü zannedecektir.
Bundan sonra gezginler, ortadan kayboldular (этого после путешественники
оттуда исчезли). Onlar gidince (они ушли когда) annesi ve hamamcı Ayşe Kadın
(мать и банщица Айше Кадын), kızın saçını yıkadılar (девочки волосы вымыли).
Gerçekten altınların döküldüğünü görünce sevindiler (действительно золотых
падение увидели когда, обрадовались). Anne altınların bir kısmını (мать
золотых одну часть) ona iyilik eden hamamcı kadına verdi (для нее добро
сделавшей банщище отдала). Kendisi de bir iki gün dinlendikten sonra (сама же
один-два дня отдохнула после того как), çocuğu alıp, kendi evine gitti (ребенка
забрав, в свой дом пошла).
Bundan sonra gezginler, ortadan kayboldular. Onlar gidince annesi ve
hamamcı
Ayşe
Kadın,
kızın
saçını
yıkadılar.
Gerçekten
altınların
döküldüğünü görünce sevindiler. Anne altınların bir kısmını ona iyilik eden
hamamcı kadına verdi. Kendisi de bir iki gün dinlendikten sonra, çocuğu alıp,
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
54
kendi evine gitti.
Yeni doğan uğurlu kızı yüzünden (новорожденной приносящей счастье дочки
из-за) zengin olan fakir kadın (богатой ставшая бедная женщина), eline para
geçer geçmez (в руку ее деньги пришли как только) hemen büyük bir konak aldı
(сразу большой особняк купила), içini yepyeni eşyalarla döşedikten sonra orada
yerleşti (внутренность его совершенно новыми вещами обставив, там
поселилась).
Yeni doğan uğurlu kızı yüzünden zengin olan fakir kadın, eline para geçer
geçmez hemen büyük bir konak aldı, içini yepyeni eşyalarla döşedikten sonra
orada yerleşti.
Güldükçe yüzünde güller açan (смеялась всякий раз когда, на лице которой розы
расцветали), yürüdükçe bastığı yerde çimen biten (ступала всякий раз когда, на
месте, где ступала она, трава росла) bu küçük kız (эта маленькая девочка), o
görkemli konakta gün geçtikçe büyüyor (в том великолепном особняке день за
днем подрастала; gün geçtikçe — по мере того, как день проходит), büyüdükçe
güzelleşiyordu (подрастая, красивее становилась). Ailesi de onun sayesinde
saygılı zenginlerden olmuştu (семья ее с ее помощью из уважаемых богатеев
стала = одной из богатых семей). Öyle ki evleri adeta saray gibi uşaklarla
dolmuştu (так, что дома их почти дворец словно слугами наполнился).
Güldükçe yüzünde güller açan, yürüdükçe bastığı yerde çimen biten bu küçük
kız, o görkemli konakta gün geçtikçe büyüyor, büyüdükçe güzelleşiyordu.
Ailesi de onun sayesinde saygılı zenginlerden olmuştu. Öyle ki evleri adeta
saray gibi uşaklarla dolmuştu.
O yıllarda (в те годы), Yemen hükümdarının, genç ve yakışıklı bir oğlu vardı (у
йеменского правителя молодой и красивый сын был). Bu şehzade (этот
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
55
царевич), bir akşam rüyasında bu kızı görerek (однажы вечером во сне эту
девушку увидев) ona âşık olmuştu (в нее влюбился).
O yıllarda, Yemen hükümdarının, genç ve yakışıklı bir oğlu vardı. Bu şehzade,
bir akşam rüyasında bu kızı görerek ona âşık olmuştu.
Ertesi gün (на следующий день), hiç bir şey saklamadığı annesine, rüyasını anlattı
(матери, от которой он ничего не скрывал, сон свой рассказал):
— Anneciğim, dün akşam rüyamda öyle bir kız gördüm ki (мамочка, вчера
вечером во сне такую девушку увидел, что), hayali şimdiye kadar gözümün
önünden ayrılmıyor (образ ее до сих пор перед глазами стоит: «глаз моих от
передней части не отделяется»). Bu kızı bulmak isterim (эту девушку найти
хочу).
Ertesi gün, hiç bir şey saklamadığı annesine, rüyasını anlattı:
— Anneciğim, dün akşam rüyamda öyle bir kız gördüm ki, hayali şimdiye
kadar gözümün önünden ayrılmıyor. Bu kızı bulmak isterim.
Bunun üzerine annesi ona şu cevabı verdi (в связи с этим мать его этот ответ
дала):
— Oğlum! Onu ne yapacaksın (сынок! Это: «то» как сделаешь)? Ben sana
övgüsünü duyduğum öyle bir kız alacağım ki (я для тебя, похвалы о которой
слышала я, такую девушку возьму) dünyada onun benzen yoktur (на свете ей
подобной нет). Bu kız güldükçe yüzünde güller açıyor (эта девушка смеется
всякий раз когда, на лице ее розы расцветают) ve her bastığı yerde çimenler
bitiyor (и везде, где она ступит, трава растет), güzellikte dünyada birinciliği almış
bir dilberdir (в красоте на свете первенство получившая красавица).
Bunun üzerine annesi ona şu cevabı verdi:
— Oğlum! Onu ne yapacaksın? Ben sana övgüsünü duyduğum öyle bir kız
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
56
alacağım ki dünyada onun benzen yoktur. Bu kız güldükçe yüzünde güller
açıyor ve her bastığı yerde çimenler bitiyor, güzellikte dünyada birinciliği
almış bir dilberdir.
Şehzade hayret ederek (царевич удивившись):
— Anneciğim! Dedi (мамочка! — сказал). Bu senin anlattığın rüya mı, gerçek mi
(это тобой рассказанное сон ли, правда ли)? Hiç olmayacak bir şeydir (совсем
невозможная вещь).
— Gerçektir oğlum (правда, сынок)! Bana inanmıyorsan (мне не веришь если),
başka yerlere de soruver (в других местах тоже спроси). Belki de bu kızı gözü ile
görenler bile bulunur (может также, эту девушку глазами видевшие даже
найдутся).
Şehzade derhal memlekette bir duyuru yaparak (царевич сразу в стране
сообщение сделав; duyuru — сообщение, извещение, уведомление), bu kızı
görüp yerini bilenlerin saraya gelmelerini emretti (эту девушку видевшим и место
ее знавшим во дворец прийти приказал).
Şehzade hayret ederek:
— Anneciğim! Dedi. Bu senin anlattığın rüya mı, gerçek mi? Hiç olmayacak
bir şeydir.
— Gerçektir oğlum! Bana inanmıyorsan, başka yerlere de soruver. Belki de bu
kızı gözü ile görenler bile bulunur.
Şehzade derhal memlekette bir duyuru yaparak, bu kızı görüp yerini
bilenlerin saraya gelmelerini emretti.
Tüccarlardan birisi (из купцов один), bahsedilen kızı görmüştü (девушку, о
которой говорилось, видел; bahsetmek — говорить, упоминать: «беседу
делать»). Hemen koşarak (сразу побежав), şehzadenin huzuruna çıktı (у царевича
аудиенцию получил: «в присутствие вошел»; huzur — спокойствие; /личное/
присутствие), gördüklerini anlattı (виденное им рассказал).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
57
Şehzade, olağanüstü memnun olarak (царевич в высшей степени обрадовавшись;
olağanüstü — сверхъестественно; olağan — обычный, привычный), bu adama
teşekkür etti (этого человека отблагодарил). İkramlarda bulundu (угощение
устроил) ve hemen dairesine geçerek annesini çağırıp dedi ki (и сразу в комнату
свою пройдя, мать свою позвав, сказал, что):
Tüccarlardan birisi, bahsedilen kızı görmüştü. Hemen koşarak, şehzadenin
huzuruna çıktı, gördüklerini anlattı.
Şehzade, olağanüstü memnun olarak, bu adama teşekkür etti. İkramlarda
bulundu ve hemen dairesine geçerek annesini çağırıp dedi ki:
— Şimdi artık tamamıyla kanaat getirdim (сейчас уже полностью убедился я;
kanaat getirmek — убедиться, удостовериться в чем-л.: «убеждение
принести»). Bu kız gerçekten varmış (эта девушка действительно существует).
Onun için (поэтому) hiç vakit kaybetmeden (совсем времени не теряя) sana bir
gemi hazırlatacağım (тебе корабль подготовить прикажу; hazırlamak —
готовить; hazırlatmak — приказать приготовить). Hemen ona binip (сразу на
него сев) bu kızın memleketine (этой девушки в страну) onu görmeye gideceksin
(ее увидеть поедешь) ve bu kızı bana isteyeceksin (и эту девушку за меня
попросишь), ailesi ne isterlerse hayır demeyeceksin (семья ее чего бы не
попросила, ‘нет’ не скажешь). Ailesi izin verince (семья ее позволение даст
когда), hiç beklemeden ona nişan yüzüğünü takıp (совсем не ожидая, ей
обручальное кольцо надев; nişan — знак, признак; обручение) buraya
getireceksin (сюда привезешь).
— Şimdi artık tamamıyla kanaat getirdim. Bu kız gerçekten varmış. Onun için
hiç vakit kaybetmeden sana bir gemi hazırlatacağım. Hemen ona binip bu
kızın memleketine onu görmeye gideceksin ve bu kızı bana isteyeceksin, ailesi
ne isterlerse hayır demeyeceksin. Ailesi izin verince, hiç beklemeden ona nişan
yüzüğünü takıp buraya getireceksin.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
58
Annesi hiç itiraz etmeden (мать его совсем не противореча):
— Peki evladım! Olur, dedi (хорошо, дитя мое! Ладно, — сказала).
Annesi hiç itiraz etmeden:
— Peki evladım! Olur, dedi.
Ertesi gün şehzade (на следующий день царевич), annesini büyük bir gemiye
bindirerek (мать свою на большой корабль посадив), bu kızın memleketine
yolladı (в страну этой девушки отправил).
Ertesi gün şehzade, annesini büyük bir gemiye bindirerek, bu kızın
memleketine yolladı.
Gemi, yelkenlerini şişirerek (корабль паруса раздувая), birkaç gün içinde
(нескольких дней в течение) gideceği yere vardı (в назначенное место прибыл).
Şehzadenin annesi (царевича мать), gemi yanaşır yanaşmaz şehre indi (корабль
приблизился только, в город отправилась: «сошла»).
Hiç vakit geçirmeden (совсем времени не теряя), sora sora kızın evini öğrendi
(расспрашивая, девушки дом выяснила; sora sora — расспрашивая).
Gemi, yelkenlerini şişirerek, birkaç gün içinde gideceği yere vardı.
Şehzadenin annesi, gemi yanaşır yanaşmaz şehre indi.
Hiç vakit geçirmeden, sora sora kızın evini öğrendi.
Kızın annesi (девушки мать), şehzadenin annesini (царевича мать), büyük bir
saygı ve nezaketle karşılayarak (с великим почтением и вежливостью встретив),
onu misafir odasına aldı (ее в гостевую комнату провела: «взяла»). Şuradan
buradan konuşmaya başladılar (от том, о сем разговаривать начали они). Bu
sırada kız odaya gelerek (в это время девушка в комнату войдя), misafir hanımı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
59
görünce (гостью госпожу увидев) hemen ellerini öptü (сразу руки ее поцеловала),
önünde saygıyla durdu (перед ней с почтением встала).
Kızın annesi, şehzadenin annesini, büyük bir saygı ve nezaketle karşılayarak,
onu misafir odasına aldı. Şuradan buradan konuşmaya başladılar. Bu sırada
kız odaya gelerek, misafir hanımı görünce hemen ellerini öptü, önünde
saygıyla durdu.
Misafir hanım (гостья госпожа), kızı tecrübe etmek için (девушку испытать
чтобы):
— Kızım, dedi (дочка, — сказала). Her ne kadar sana zahmet ise de (насколько
тебе беспокойство будет; ise — если, хотя, же), bana bir bardak su ver (мне
стакан воды дай).
Kız, hemen su getirmek için oradan ayrıldı (девушка сразу воды принести чтобы,
оттуда удалилась). Şehzadenin annesi (царевича мать), kızın bastığı yere dikkat
etti (на места, где ступала девушка внимание обратила). Gerçekten kızın bastığı
yerde (действительно, где девушка ступала) çimenler bittiğini gördü (что трава
растет, увидела она).
Misafir hanım, kızı tecrübe etmek için:
— Kızım, dedi. Her ne kadar sana zahmet ise de, bana bir bardak su ver.
Kız, hemen su getirmek için oradan ayrıldı. Şehzadenin annesi, kızın bastığı
yere dikkat etti. Gerçekten kızın bastığı yerde çimenler bittiğini gördü.
Kız suyu getirdi (девушка воду принесла). Kadın, onun elinden bardağı alırken
usulcacık (женщина из ее руки стакан беря, потихонечку), kızın bileğini sıktı
(девушки запястье сжала), bu nazik kız bundan etkilenerek ağladı (эта нежная
девушка от этого впечатлившись, заплакала), o sırada gözünden inciler
döküldüğü görüldü (в то время, что из глаз ее жемчужины льются, понятно,
видно стало).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
60
Kız suyu getirdi. Kadın, onun elinden bardağı alırken usulcacık, kızın bileğini
sıktı, bu nazik kız bundan etkilenerek ağladı, o sırada gözünden inciler
döküldüğü görüldü.
Kadın, kızın ağladığını görünce (женщина девушки плач увидев), onu güldürecek
bir hikaye anlattı (ее рассмешившую историю рассказала). Kız bu sefer gülmeye
(девушка на этот раз смеяться) ve yanaklarında güller açılmaya başladı (и на
щеках ее розы расцветать начали).
Nihayet sabredemeyerek (наконец не вытерпев), kalkıp kızın saçlarına su atınca
(встав, на девушки волосы воды плеснув: «бросив»), kızın başından altınların
döküldüğünü gördü (с девушки головы золотых падение увидела).
Kadın, kızın ağladığını görünce, onu güldürecek bir hikaye anlattı. Kız bu
sefer gülmeye ve yanaklarında güller açılmaya başladı.
Nihayet sabredemeyerek, kalkıp kızın saçlarına su atınca, kızın başından
altınların döküldüğünü gördü.
Şehzadenin annesi (царевича мать), artık tamamıyla aradığı kızın bu kız olduğuna
kanaat getirmişti (теперь полностью в том, что искомая ею девушка этой
девушкой является, убедилась; kanaat — удовлетворенность; убеждение).
Kızın annesine niçin geldiğini anlattı (девушки матери зачем приехала,
рассказала) ve Allahın izniyle (и с Аллаха позволения; izin — позволение), kızını
şehzade oğluna istedi (девушку за царевича сына посватала: «попросила»).
Şehzadenin annesi, artık tamamıyla aradığı kızın bu kız olduğuna kanaat
getirmişti.
Kızın annesine niçin geldiğini anlattı ve Allahın izniyle, kızını şehzade oğluna
istedi.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
61
Kadın itiraz etmeye lüzum görmeden (женщина возражать необходимости не
увидев):
— Kızımı sizden iyisine verecek değilim (дочь свою за того, кто вас лучше,
отдавать не собираюсь). Allah size mübarek etsin, dedi (Аллах вас счастливыми:
«благословенными» сделает пусть, — сказала).
Ertesi gün (на следующий день), Sultan Kadın (султанша), kıza hemen nişan
takarak (девушке сразу обручальное кольцо надев) annesine dedi ki (матери ее
сказала, что):
— Ben şimdi, oğluma müjdeyi götürmek (я сейчас сыну своему радостную весть
сообщить: «отнести»), düğün hazırlıklarını yapmak için (к свадьбе подготовку
сделать чтобы) Yemen'e gideceğim (в Йемен поеду). Kız şimdi burada kalsın
(девушка сейчас здесь останется пускай), sonra size haber yollarım (потом вам
весть отправлю), oraya gelirsiniz olmaz mı (туда приедите, нельзя ли)?
Kadın itiraz etmeye lüzum görmeden:
— Kızımı sizden iyisine verecek değilim. Allah size mübarek etsin, dedi.
Ertesi gün, Sultan Kadın, kıza hemen nişan takarak annesine dedi ki:
— Ben şimdi, oğluma müjdeyi götürmek, düğün hazırlıklarını yapmak için
Yemen'e gideceğim. Kız şimdi burada kalsın, sonra size haber yollarım, oraya
gelirsiniz olmaz mı?
Kızın annesi, buna da peki diyerek (девушки мать на это тоже: хорошо, —
сказав), Sultan kadını, gemiye kadar yolcu etti (султаншу до корабля
сопроводила; yolcu etmek — отправлять в дорогу, провожать в дорогу; yolcu
— путник).
Şehzadenin annesi (царевича мать), birkaç gün zarfında (нескольких дней в
течение) Yemen'e ulaştı (в Йемен прибыла). Onu sabırsızlıkla limanda bekleyen
oğluna müjdeyi verdi (ее с нетерпением в порту ожидавшему сыну благую весть
сообщила: «дала»).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
62
Kızın annesi, buna da peki diyerek, Sultan kadını, gemiye kadar yolcu etti.
Şehzadenin annesi, birkaç gün zarfında Yemen'e ulaştı. Onu sabırsızlıkla
limanda bekleyen oğluna müjdeyi verdi.
Şehzade, bu haberi alır almaz (царевич эту новость получил как только),
annesine sarılarak alnından öptü (мать свою обняв, в лоб поцеловал).
— Çok yaşa anneciğim (долго живи, мамочка). Allah seni başımdan eksik etmesin
(Аллах тебя с моей головы недостающей не сделает пусть = пусть Аллах
сделает так, чтобы ты всегда была со мной).
Diyerek hayırlı dualarda bulundu (говоря, благословенным молитвам предался).
Şehzade, bu haberi alır almaz, annesine sarılarak alnından öptü.
— Çok yaşa anneciğim. Allah seni başımdan eksik etmesin.
Diyerek hayırlı dualarda bulundu.
Gelelim kızın annesine (вернемся к девушки матери); Sultan Kadın memleketine
gittikten sonra (султанша в страну свою отправилась после того как), avuç
dolusu altınlar harcıyarak (пригоршнями золотые тратя) kızına sultanlarda bile
bulunmayan elbiseler (для дочери своей у султанов даже не имеющиеся наряды),
çeyizler hazırladı (приданное подготовила) ve büyük bir gemi kiralayarak (и
большой корабль арендовав) kızın süt ninesini çağırdı (девушки кормилицу
позвала; süt — молоко), ona dedi ki (ей сказала, что):
Gelelim kızın annesine; Sultan Kadın memleketine gittikten sonra, avuç dolusu
altınlar harcıyarak kızına sultanlarda bile bulunmayan elbiseler, çeyizler
hazırladı ve büyük bir gemi kiralayarak kızın süt ninesini çağırdı, ona dedi ki:
— Büyük anne (бабушка)! Seninle beraber kızımı nişanlısına gönderiyorum (с
тобой вместе дочь свою к жениху ее отправляю), yolda ona iyi bak (в пути за
нею хорошо ухаживай), her türlü ihtiyaçlarını gör (все виды потребностей ее
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
63
удовлетворяй; ihtiyaçlarını görmek — заботиться о ком-то, удовлетворять
потребности кого-л.: «потребности видеть»).
Ve sütnine ile kız, bir gemiyle yola çıktılar (и кормилица с девушкой на корабле
отправились в путь).
— Büyük anne! Seninle beraber kızımı nişanlısına gönderiyorum, yolda ona iyi
bak, her türlü ihtiyaçlarını gör.
Ve sütnine ile kız, bir gemiyle yola çıktılar.
Akşam olmuştu (вечер наступил). Denizin iyi ve temiz havası (моря хороший и
чистый воздух) kızın iştahını açmıştı (девушки аппетит вызвал: «открыл»).
Sütnineye seslendi (кормилицу позвала она):
— Sütnine (нянюшка)! Karnım acıktı (я проголодалась: «живот мой голоден =
проголодался»). Bana biraz yemek ver (мне немного поесть дай).
Hain kadın (вредная женщина), daha evvel hazırladığı (еще раньше
подготовленную), gayet tuzlu pastırmayı kıza verdi (очень соленую бастурму
дала; tuz — соль).
Akşam olmuştu. Denizin iyi ve temiz havası kızın iştahını açmıştı. Sütnineye
seslendi:
— Sütnine! Karnım acıktı. Bana biraz yemek ver.
Hain kadın, daha evvel hazırladığı, gayet tuzlu pastırmayı kıza verdi.
Kız, iştahla onu yedikten yarım saat sonra (девушка в аппетитом ее съела через
полчаса после того как), kendisini müthiş bir hararet bastı (на нее страшная
жажда напала = она страшную жажду испытала). Adamakıllı susamıştı (изрядно
пить хотела). Yanında su olmadığı için (при ней воды не было так как), süt
nineden su istedi (у кормилицы воду попросила).
— Eğer gözünün birisini çıkarıp bana verirsen (если глаз один вытащив, мне
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
64
отдашь), sana su veririm (тебе воду дам), dedi hain kadın (сказала вредная
женщина).
Kız, iştahla onu yedikten yarım saat sonra, kendisini müthiş bir hararet bastı.
Adamakıllı susamıştı. Yanında su olmadığı için, süt nineden su istedi.
— Eğer gözünün birisini çıkarıp bana verirsen, sana su veririm, dedi hain
kadın.
Kız, o kadar susamıştı ki (девушка настолько испытывала жажду, что), bu ağır
teklifi kabul etmeye mecbur oldu (это жестокое предложение принять
вынуждена была; kabul — прием, принятие), gözünün birisini çıkararak kadına
verdi (глаз свой один вытащив, женщине отдала).
Bir müddet sonra (через некоторое время; müddet — срок, промежуток
времени), kız tekrar susadi (девушка опять испытала жажду); koca karıya
yalvardı (старую женщину умоляла):
— Aman! Nineceğim! Dedi (Боже: «пощада = помилуй»! Нянюшка! —
говорила). Bir yudum su ver, bayılacağım (один глоток воды дай, сознание
потеряю).
Kız, o kadar susamıştı ki, bu ağır teklifi kabul etmeye mecbur oldu, gözünün
birisini çıkararak kadına verdi.
Bir müddet sonra, kız tekrar susadi; koca karıya yalvardı:
— Aman! Nineceğim! Dedi. Bir yudum su ver, bayılacağım.
Hain kadın, dedi ki (вредная женщина сказала, что):
— Hınzır kız (противная девчонка), su yok (воды нет), öbür gözünü de verirsen
sana su veririm (другой глаз отдашь если, тебе воду дам).
Zavallı kız (бедная девушка); çaresiz, öbür gözünü de bir yudum suya feda ederek
(безысходно другой глаз тоже за один глоток воды пожертвовав; çare —
средство, способ) kör oldu (ослепла: «слепой стала»).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
65
Hain kadın, dedi ki:
— Hınzır kız, su yok, öbür gözünü de verirsen sana su veririm.
Zavallı kız; çaresiz, öbür gözünü de bir yudum suya feda ederek kör oldu.
Bunun üzerine hain cadaloz (в связи с этим вредная ведьма), geminin yolda bir
memlekete uğramasından istifade edip (тем, что корабль по пути в одну страну
заходил, воспользовавшись) kör olan gelin kızla beraber karaya çıktı (со слепой
невестой девушкой вместе на сушу сошла: «вышла»). Dağ başına gittiler (на
горную вершину пошли они). Orada gözleri kör kızı bıraktı (там слепую
девушку оставила она), önceden gizlice gemiye soktuğu (заранее тайно на
корабль приведенную) kendi kızına onun gelinlik elbiselerini giydirerek (на свою
дочь ее свадебные наряды надев; gelin — невеста) gemiye döndü (на корабль
возвратилась). Nihayet uzunca bir yolculuktan sonra (наконец длинного
путешествия после), Yemen'e vardılar (в Йемен прибыли они).
Bunun üzerine hain cadaloz, geminin yolda bir memlekete uğramasından
istifade edip kör olan gelin kızla beraber karaya çıktı. Dağ başına gittiler.
Orada gözleri kör kızı bıraktı, önceden gizlice gemiye soktuğu kendi kızına
onun gelinlik elbiselerini giydirerek gemiye döndü. Nihayet uzunca bir
yolculuktan sonra, Yemen'e vardılar.
Kocakarı, kendi kızı ile beraber (старая женщина со своей дочерью вместе) doğru
şehzadenin sarayına gittiler (прямо к царевичу во дворец направились).
Sarayın kapısında (у дворцовой двери), şehzadenin annesiyle akraba ve hısımları
(царевича мать с родственниками и близкими), gelenleri büyük bir merasimle
karşılayıp (прибывших с большим торжеством встретив) kendilerine ayrılan
odalara götürdüler (в для них отведенные комнаты отвели).
Kocakarı, kendi kızı ile beraber doğru şehzadenin sarayına gittiler.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
66
Sarayın kapısında, şehzadenin annesiyle akraba ve hısımları, gelenleri büyük
bir merasimle karşılayıp kendilerine ayrılan odalara götürdüler.
Şehzadenin annesi (царевича мать), gelinin yanına gelip (к невесте подойдя)
dikkatle yüzüne bakınca (внимательно в лицо ее посмотрела когда), kendi
kendine (сама себе):
— Benim seçtiğim kıza hiç benzemiyor (на мной выбранную девушку совсем не
походит). Benim gördüğüm kız, başka güzellikte idi (мною виденная девушка
другой красоты была). Bakayım bu işte bir iş var, dedi (посмотрю-ка, в этом деле
что-то есть, — сказала).
Ama sesini çıkarmadan (на голоса не подав) kızın annesiyle konuşmaya, sohbet
etmeye başladı (с девушки матерью разговаривать, беседовать начала; sohbet —
беседа).
Şehzadenin annesi, gelinin yanına gelip dikkatle yüzüne bakınca, kendi
kendine:
— Benim seçtiğim kıza hiç benzemiyor. Benim gördüğüm kız, başka güzellikte
idi. Bakayım bu işte bir iş var, dedi.
Ama sesini çıkarmadan kızın annesiyle konuşmaya, sohbet etmeye başladı.
Ertesi gün düğün hazırlıkları tamamlandığından (на следующий день к свадьбе
подготовка закончена была так как) kızla şehzadenin nikahları kıyıldı (девушки с
царевичем брак заключен был), sarayda eğlentiler yapıldı (во дворце
празднества проведены были: «сделаны были»). Sofralar kuruldu (столы
накрыты были: «устроены были»). Yemekler yenildi (еда съедена была). Güveyi,
gelin ile baş-başa kalınca (жених с невестой наедине остался когда), şehzade,
kıza (царевич девушке):
— Güzelim, biraz güler misiniz? Dedi (красавица моя, немного посмеешься ли,
— сказал).
Gelin, tebessüm etti (невеста улыбнулась). Fakat yüzünde güller açmamıştı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
67
(однако на лице ее розы не расцвели).
Ertesi gün düğün hazırlıkları tamamlandığından kızla şehzadenin nikahları
kıyıldı, sarayda eğlentiler yapıldı. Sofralar kuruldu. Yemekler yenildi. Güveyi,
gelin ile baş-başa kalınca, şehzade, kıza:
— Güzelim, biraz güler misiniz? dedi.
Gelin, tebessüm etti. Fakat yüzünde güller açmamıştı.
Bunu gören şehzade (это увидевший царевич), kendi kendine söylenmeye başladı
(самому себе бормотать начал):
— Hani gülerken yüzünde güller açarmış (как же, смеется когда, на лице ее розы
расцветали), bilmem ağlarken gözünden yaş yerini inci dökülürmüş (не знаю,
плачет когда, из глаз ее слез вместо жемчужины лились). Yürürken çimenler
bitermiş (когда идет, трава растет), diye methettikleri kız bu mudur (говоря,
расхваливаемая девушка эта ли; methetmek — хвалить)? Bu kızda hiçbir
fevkalâdelik görmüyorum ben (в этой девушке никакой исключительности не
вижу я; fevkalâde — необыкновенный, исключительный).
Bunu gören şehzade, kendi kendine söylenmeye başladı:
— Hani gülerken yüzünde güller açarmış, bilmem ağlarken gözünden yaş
yerini inci dökülürmüş. Yürürken çimenler bitermiş, diye methettikleri kız bu
mudur? Bu kızda hiçbir fevkalâdelik görmüyorum ben.
Nihayet sabredemeyerek geline sordu (наконец не выдержав, спросил невесту):
— Sultanım (султанша моя)! Hani siz gülerken yanağınızda güller açarmış (как же,
смеетесь вы когда, на щеках ваших розы расцветают). Dikkat ediyorum; hiçbir
şey olmadı (внимание обратил, ничего не произошло).
Kız, sahte bir gülüşle cevap verdi (девушка с притворной улыбкой ответ дала):
— Buranın havası beni bozdu (здешняя погода меня испортила)...
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
68
Nihayet sabredemeyerek geline sordu:
— Sultanım! Hani siz gülerken yanağınızda güller açarmış. Dikkat ediyorum;
hiçbir şey olmadı.
Kız, sahte bir gülüşle cevap verdi:
— Buranın havası beni bozdu...
Şehzade kızın durumundan şüphelendiği için (царевич в девушкином состоянии
усомнился так как; şüphe — сомнение), ertesi gün meseleyi annesine anlattı (на
следующий день матери своей проблему описал). Gelin hanımın, yıkanan
saçlarından altın dökülmediği (то, что невесты госпожи c вымытых волос
золотые не сыплются), bastığı yerlerde de çimenler bitmediği (на местах, где она
наступает, трава не растет) kısa zamanda anlaşıldı (в короткое время понятно
стало). Şehzade ve annesi (царевич и мать его), bu duruma şaşıp kalmışlardı
(этому состоянию удивились; kalmak — оставаться — с деепр. на -ıp
образует глаголы, передающие продолжительность действия и часто
удивление, изумление).
Şehzade kızın durumundan şüphelendiği için, ertesi gün meseleyi annesine
anlattı. Gelin hanımın, yıkanan saçlarından altın dökülmediği, bastığı yerlerde
de çimenler bitmediği kısa zamanda anlaşıldı. Şehzade ve annesi, bu duruma
şaşıp kalmışlardı.
Gelelim biz bu arada (перейдем в это время) kocakarının karada bıraktığı kör kıza
(к старухой на суше брошенной слепой девушке). Çaresiz kız (несчастная
девушка), yalnız kalınca ağlamaya başlamıştı (одна осталась когда, плакать
начала). Ağladıkça da (плакала пока же) gözlerinden akan inciler epeyce
birikmişti (из глаз ее льющиеся жемчужины изрядно накопились). Günün
birinde oradan geçmekte olan bir yolcu (в один из дней там проходивший один
путник), bu kızı görerek (эту девушку увидев), hemen yanına yaklaştı (сразу к
ней подошел). Onun ağlayışı ve burada yalnız duruşu (о плаче ее и здесь
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
69
одиноком нахождении), onun dikkatini çekerek sordu (ее внимание привлекая,
спросил):
Gelelim biz bu arada kocakarının karada bıraktığı kör kıza. Çaresiz kız, yalnız
kalınca ağlamaya başlamıştı. Ağladıkça da gözlerinden akan inciler epeyce
birikmişti. Günün birinde oradan geçmekte olan bir yolcu, bu kızı görerek,
hemen yanına yaklaştı. Onun ağlayışı ve burada yalnız duruşu, onun dikkatini
çekerek sordu:
— Kızım! Seni hangi hain insan buralara bıraktı (дочка! Тебя какой зловредный
человек здесь бросил)? Kız, gözyaşlarını silerek cevap verdi (девушка, слезы
свои вытирая, ответила: «ответ дала»):
— Sorma baba (не спрашивай, отец). Kader böyle imiş (судьба такая оказалась),
sabretmek gerekir (терпеть надо). Yolcu, kızın önündeki incileri heybesine
yerleştirerek (путник перед девушкой находящиеся жемчужины в сумку свою
положив) kızı alıp evine götürdü (девушку забрав, в дом свой привез). Karısına
teslim ederek (жене своей передавая):
— Karıcığım, dedi (женушка, — сказал). Bu zavallı kız sana emanet (эта бедная
девушка тебе на попечение), buna iyi bakacaksın, hiç incitmeyeceksin (за ней
хорошо ухаживай, никогда не расстраивай).
— Kızım! Seni hangi hain insan buralara bıraktı? Kız, gözyaşlarını silerek
cevap verdi:
— Sorma baba. Kader böyle imiş, sabretmek gerekir. Yolcu, kızın önündeki
incileri heybesine yerleştirerek kızı alıp evine götürdü. Karısına teslim ederek:
— Karıcığım, dedi. Bu zavallı kız sana emanet, buna iyi bakacaksın, hiç
incitmeyeceksin.
Karısı, kızı odasına alarak, halini sordu (жена его девушку в комнату свою
проведя, о положении ее спросила).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
70
Kız ağlayarak (девушка плача) başından geçen olayları (случившееся с ней:
«через голову ее прошедшие события») birer birer anlattı (по-одному
по-одному рассказала = подробно рассказала).
Onu
dinleyenler
(ее
слушавшие),
anlatılanlara
tahammül
edemeyerek
(рассказанного не выдержав; tahammül — терпение, выдержка) onlar da
ağlamaya başladılar (они тоже плакать начали).
Karısı, kızı odasına alarak, halini sordu.
Kız ağlayarak başından geçen olayları birer birer anlattı.
Onu dinleyenler, anlatılanlara tahammül edemeyerek onlar da ağlamaya
başladılar.
Ertesi gün kız güldü (на следующий день девушка рассмеялась), yanağından
çıkan gülü (на щеке ее появившиюся розу) onu kurtaran kervancıya vererek dedi
ki (ее спасшему караванщику подавая сказала, что):
— Baba, şu gülü al (отец, эту розу возьми), doğru Yemen şehzadesinin sarayının
önünden (прямо йеменского царевича дворцом перед) "vakitsiz gül satarım" diye
bağırarak geç («раннюю розу продаю» говоря, выкрикивая пройди; vakitsiz —
несвоевременный). Eğer saraydan "bu gülü kaça satarsın?" (если из дворца «эту
розу почем продашь») diye sorarlarsa (говоря, спросят) sen de "bunu para ile
değil, bir göze veriyorum" (ты же, «ее не за деньги, за глаз отдаю») diye cevap ver
(говоря, ответ дай). Ve öyle sat (и так продай).
Ertesi gün kız güldü, yanağından çıkan gülü onu kurtaran kervancıya vererek
dedi ki:
— Baba, şu gülü al, doğru Yemen şehzadesinin sarayının önünden "vakitsiz
gül satarım" diye bağırarak geç. Eğer saraydan "bu gülü kaça satarsın?" diye
sorarlarsa sen de "bunu para ile değil, bir göze veriyorum" diye cevap ver. Ve
öyle sat.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
71
Kervancı (караванщик):
— Peki! Diyerek gülü alıp (хорошо, — говоря, розу взяв), memleketlerine pek
uzak olmayan Yemen'e gitti (от страны его в очень далеким не являющийся
Йемен отправился).
Yemen'e gider gitmez (в Йемен приехал как только), hemen sarayın önünden
geçerek (сразу дворцом перед пройдя) bağırmaya başladı (выкрикивать начал):
— Vakitsiz gül satıyorum (раннюю розу продаю), vakitsiz gül satıyorum (раннюю
розу продаю).
Kervancı:
— Peki! Diyerek gülü alıp, memleketlerine pek uzak olmayan Yemen'e gitti.
Yemen'e gider gitmez, hemen sarayın önünden geçerek bağırmaya başladı:
— Vakitsiz gül satıyorum, vakitsiz gül satıyorum.
Bu esnada sarayın balkonunda olan gelin kız (в это время на дворцовом балконе
находящаяся невеста), bunu işitir işitmez (это услышала как только) hemen
annesinin yanına koştu (сразу к матери побежала: «матери своей к стороне ее
побежала»):
— Anneciğim, dedi (матушка, — сказала). Bak birisi vakitsiz gül satıyorum, diyor
(смотри, некто ‘раннюю розу продаю’, говорит). Şunlardan alalım da (их купим
и), şehzadeye: "Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı" diyerek götürelim (царевичу:
«они вчера вечером на правой щеке моей расцвели» говоря, принесем).
— Vakitsiz gül satıyorum, vakitsiz gül satıyorum.
Bu esnada sarayın balkonunda olan gelin kız, bunu işitir işitmez hemen
annesinin yanına koştu:
— Anneciğim, dedi. Bak birisi vakitsiz gül satıyorum, diyor. Şunlardan alalım
da, şehzadeye: "Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı" diyerek götürelim.
Annesi bunu uygun görerek (мать ее это подходящим найдя: «увидев»), hemen
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
72
kimseye haber vermeden (сразу никому не сообщив), aşağıya indi (вниз
спустилась). Kervancıyı çağırarak sordu (караванщика подозвав, спросила):
— Söyle bakayım, bu gülü kaça satarsın (скажи-ка, эту розу почем продашь)?
Kervancı (караванщик):
— Para ile değil, bir göze satıyorum (не за деньги, за глаз продаю).
Deyince (сказал только), hemen kocakarı yanında duran kızına dönerek (сразу
старуха к рядом с ней стоящей дочери повернувшись), kulağına fısıldadı (на ухо
ей зашептала).
Annesi bunu uygun görerek, hemen kimseye haber vermeden, aşağıya indi.
Kervancıyı çağırarak sordu:
— Söyle bakayım, bu gülü kaça satarsın? Kervancı:
— Para ile değil, bir göze satıyorum.
Deyince, hemen kocakarı yanında duran kızına dönerek, kulağına fısıldadı.
— Kız, çabuk odama git (дочка, скорее в комнату мою ступай), sandıktan kör
kızın gözlerini getir de (их сундука слепой девушки глаза принеси) onunla gül
alalım (на них розу кипим).
Kız, hızla oradan ayrılarak (девушка быстро оттуда удалившись) gözleri alıp
getirdi (глаза взяв, принесла). Kervancıya vererek gülü aldı (караванщику отдав,
розу купила).
Kervancı, maksat gerçekleşince (караванщик, цель осуществилась как только),
hemen memleketine döndü (сразу в страну свою вернулся). Doğru evine gelerek
(прямо в дом свой направившись) müjdeyi verdi (добрую весть принес: «дал»):
— Senin gözlerini aldım (твои глаза забрал).
— Kız, çabuk odama git, sandıktan kör kızın gözlerini getir de onunla gül
alalım.
Kız, hızla oradan ayrılarak gözleri alıp getirdi. Kervancıya vererek gülü aldı.
Kervancı, maksat gerçekleşince, hemen memleketine döndü. Doğru evine
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
73
gelerek müjdeyi verdi:
— Senin gözlerini aldım.
Kız sevincinden yerinde duramadı (девушка от радости на месте стоять не могла).
Hemen kalktı (сразу поднялась). Abdest aldı (омовение совершила: «взяла»). İki
rekat namaz kılarak (в два реката намаз совершив) Allah'a dua etti (Аллаху
помолилась). Allah da o saatte onun duasını kabul etti (аллах же в тотчас ее
молитву принял). Kız gözlerini yerine koyar koymaz (девушка глаза на место
вложила как только) etrafını görmeye başladı (вокруг видеть начала; etraf —
стороны, края; окрестности / араб. мн. ч. от taraf/). Öyle ki gözleri eskisinden
daha fazla iyi olmuştu (так что, глаза ее старых еще более хорошими стали).
Allaha şükürler ederken (Аллаха благодаря), onu bu mutluluğa eriştirmeye sebep
olan (ее этого счастья достижения причиной являющемуся) kervancının ve
ailesinin elini öpmeyi de unutmadı (караванщику и семье его руки поцеловать
тоже не забыла).
Kız sevincinden yerinde duramadı. Hemen kalktı. Abdest aldı. İki rekat namaz
kılarak Allah'a dua etti. Allah da o saatte onun duasını kabul etti. Kız gözlerini
yerine koyar koymaz etrafını görmeye başladı. Öyle ki gözleri eskisinden daha
fazla iyi olmuştu. Allaha şükürler ederken, onu bu mutluluğa eriştirmeye
sebep olan kervancının ve ailesinin elini öpmeyi de unutmadı.
Gözleri iyi olan kız (с глазами здоровыми являющаяся девушка), kervancının
evinde yerleşir yerleşmez (караванщика в доме поселилась как только), güldükçe
güller açmaya (смеялась всякий раз она когда, розы расцветать), saçlarını
yıkadıkça altınlar (волосы мыла всякий раз когда, золотые), ağladıkça inciler
dökülmeye başladı (плакала всякий раз когда, жемчужины сыпаться начинали).
Bunu gören kervancı ve ailesi (это увидевший караванщик и семья его), kıza dört
elle sahip çıkarak (девушке всячески покровительствуя; dört elle — «четырьмя
руками»,
sahip
çıkmak
—
покровительствовать,
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
заступаться,
74
поддерживать; sahip — хозяин, владелец; покровитель, защитник), onun
sayesinde zengin oldular (с ее помощью богатыми стали). Büyük bir köşk yaptırıp
(большой особняк построив) en güzel şekilde döşediler (самым прекрасным
образом обставили).
Gözleri iyi olan kız, kervancının evinde yerleşir yerleşmez, güldükçe güller
açmaya, saçlarını yıkadıkça altınlar, ağladıkça inciler dökülmeye başladı.
Bunu gören kervancı ve ailesi, kıza dört elle sahip çıkarak, onun sayesinde
zengin oldular. Büyük bir köşk yaptırıp en güzel şekilde döşediler.
Köşkün büyük bir kısmını kıza ayırmışlardı (дворца большую часть девушке
выделили). Bununla beraber (с этим вместе), yalnız içtikleri su (только
выпиваемая ими вода), yedikleri yemek ayrı gidiyordu (съедаемая еда отдельно
подавались: «шли»). Birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı (друг от друга совсем не
отделяли). Kız da bu hayırsever aileden çok memnundu (девушка же этой
благочестивой: «любящей добро» семьей очень довольна была).
Günün birinde kız kervancıya dedi ki (в один из дней девушка караванщику
сказала, что):
Köşkün büyük bir kısmını kıza ayırmışlardı. Bununla beraber, yalnız içtikleri
su, yedikleri yemek ayrı gidiyordu. Birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Kız da
bu hayırsever aileden çok memnundu.
Günün birinde kız kervancıya dedi ki:
— Baba, senden bana öyle bir türbe yaptırmanı isterim ki (отец, у тебя такую одну
гробницу построить прошу, что), türbenin içinde altından bir sandık bulunsun
(гробницы внутри из золота сундук находится пусть), bu sandık (этот сундук)
türbenin kapıları kendiliğinden açılıp kapandıkça (гробницы двери сами собой
открываться и закрываться будут всякий раз когда):
"Muradına Ulaşamayan Kız" diye bağırıp ses çıkarsın («Желаемого не умеющая
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
75
достичь Девушка», — говоря, крича, голос подает пусть).
— Baba, senden bana öyle bir türbe yaptırmanı isterim ki, türbenin içinde
altından bir sandık bulunsun, bu sandık türbenin kapıları kendiliğinden açılıp
kapandıkça:
"Muradına Ulaşamayan Kız" diye bağırıp ses çıkarsın.
Kervancı, "Başüstüne kızım" diyerek (караванщик: «С удовольствием, дочка»,
говоря) kızın bu arzusunu, birkaç gün zarfında yaptırdı (девушки это желание
нескольких дней в течение исполнил).
Dağ başında (горы на голове = на вершине горы) yapılan bu türbe (сделанная эта
гробница), gerçekten kızın tarif ettiği gibi olmuştu (действительно девушкой
описанная словно стала). Kervancının elini öperek (караванщика руку целуя):
— Var ol baba! Dedi (здорово/браво, отец! — сказала). Bu türbe çok iyi olmuş
(эта гробница очень красивой получилась)!
Kervancı, "Başüstüne kızım" diyerek kızın bu arzusunu, birkaç gün zarfında
yaptırdı.
Dağ başında yapılan bu türbe, gerçekten kızın tarif ettiği gibi olmuştu.
Kervancının elini öperek:
— Var ol baba! Dedi. Bu türbe çok iyi olmuş!
Gelelim biz (перейдем мы), sarayda olan sütninenin kızına (к во дворце
находящейся кормилицы дочери). Kervancıdan gülleri alan kız (у караванщика
розы купившая девушка), derhal onları şehzadeye göstererek dedi ki (сразу их
царевичу показав сказала, что):
— Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı (они вчера вечером на правой щеке
моей расцвели).
Şehzade gülleri alıp (царевич розы взяв) derin derin kokladı (глубоко глубоко
запах вдохнул), sanki sevdiği kızın kokusunu almıştı (словно любимой девушки
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
76
запах ощутил: «взял»). Sütninenin kızına manalı manalı bakarak (на кормилицы
дочь со смыслом = многозначительно глядя; mana — смысл, значение):
— Gülün geldi (роза твоя появилась: «пришла»). İnşallah sen de gelirsin, dedi
(даст Бог, ты тоже придешь, сказал).
Gelelim biz, sarayda olan sütninenin kızına. Kervancıdan gülleri alan kız,
derhal onları şehzadeye göstererek dedi ki:
— Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı.
Şehzade gülleri alıp derin derin kokladı, sanki sevdiği kızın kokusunu almıştı.
Sütninenin kızına manalı manalı bakarak:
— Gülün geldi. İnşallah sen de gelirsin, dedi.
Kız işin farkına vararak (девушка дела разницу поняв: «достигнув») doğru
annesinin yanına koştu (сразу к матери своей побежала):
— Anne, bu kız ölmemiştir (мама, эта девушка не умерла), yakın bir yerdedir (в
близком месте она). Gel ona bir kocakarı yollayalım (давай к ней старуху
пошлем), gece olunca (ночь наступит когда) onun kolundan pazubendi alsın da
ölsün (с ее руки амулет пусть снимет, и умрет пускай она).
Kız işin farkına vararak doğru annesinin yanına koştu:
— Anne, bu kız ölmemiştir, yakın bir yerdedir. Gel ona bir kocakarı
yollayalım, gece olunca onun kolundan pazubendi alsın da ölsün.
Sütnine, kızının bu sözü üzerine (кормилица дочери своей этих слов вследствие),
hemen bir cadı karı buldu (сразу одну ведьму женщину нашла), lazım gelen
şeyleri kendisine söyleyerek (необходимые вещи ей рассказав), bir kese altın
verdi ve dedi ki (один кошель золота дала и сказала, что):
— Eğer pazubendi almayı başarırsan (если амулет взять сумеешь), sana daha fazla
para vereceğim (тебе еще больше денег дам).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
77
Sütnine, kızının bu sözü üzerine, hemen bir cadı karı buldu, lazım gelen şeyleri
kendisine söyleyerek, bir kese altın verdi ve dedi ki:
— Eğer pazubendi almayı başarırsan, sana daha fazla para vereceğim.
Kocakarı, oradan ayrılarak (старуха оттуда удалившись), şuradan, buradan sora
sora (оттуда отсюда расспрашивая) nihayet kervancının oturduğu köşkü buldu
(наконец, где караванщик жил, особняк нашла), elindeki teşbihi sallaya sallaya
(в руках четками размахивая) kapıyı çaldı (в дверь постучала). Kendisine kapıyı
açan kıza seslendi (к ей дверь открывшей девушке обратилась):
— Allah güzelliğini bağışlasın kızım (Аллах красоту твою простит, дочка)! Vakit
geç oldu (время позднее наступило), evim de uzaktır (дом мой же далеко),
gidecek yerim yok (пойти мне некуда: «пойти места моего нет»). Bu akşam Tanrı
misafiri olarak (этим вечером Божьего гостя в качестве) sizde kalmama izin verir
misin (у вас остаться мне позволишь ли)?
Kocakarı, oradan ayrılarak, şuradan, buradan sora sora nihayet kervancının
oturduğu köşkü buldu, elindeki teşbihi sallaya sallaya kapıyı çaldı. Kendisine
kapıyı açan kıza seslendi:
— Allah güzelliğini bağışlasın kızım! Vakit geç oldu, evim de uzaktır, gidecek
yerim yok. Bu akşam Tanrı misafiri olarak sizde kalmama izin verir misin?
İyilik yapmayı çok seven kız (добро делать очень любившая девушка), ihtiyar
kocakarıyı içeri aldı (старую старуху внутрь впустила: «взяла»). Beraber yemek
yediler (вместе поели они), yatma zamanı gelince (спать время пришло когда)
ona ayrı bir oda verdi (ей отдельную комнату дала). İhtiyar kadın, yatağına girdi
(старая женщина в кровать легла: «вошла»). Kız da yanından ayrılarak odasına
gitti (девушка же, от нее уйдя, в комнату свою пошла).
İyilik yapmayı çok seven kız, ihtiyar kocakarıyı içeri aldı. Beraber yemek
yediler, yatma zamanı gelince ona ayrı bir oda verdi. İhtiyar kadın, yatağına
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
78
girdi. Kız da yanından ayrılarak odasına gitti.
Gece yarısından sonra (ночи половины после) herkes, derin bir uykuya daldığı
sırada (все в глубокий сон погрузились когда), kocakarı ses seda çıkarmadan
(старуха звука, голоса не подавая) kızın odasına girerek (в девушки комнату
войдя) yavaşça kızın kolundan pazubendi çıkardı (потихоньку с девушки руки
амулет сняла), odasına döndü (в комнату свою вернулась). Sabah vakti (в
утреннее время), oradan sıvışarak (оттуда ускользнув) doğru saraya gitti (прямо
во дворец направилась). Sütninenin yanına giderek (к кормилице придя)
pazubendi ona verdi (амулет ей дала).
Gece yarısından sonra herkes, derin bir uykuya daldığı sırada, kocakarı ses
seda çıkarmadan kızın odasına girerek yavaşça kızın kolundan pazubendi
çıkardı, odasına döndü. Sabah vakti, oradan sıvışarak doğru saraya gitti.
Sütninenin yanına giderek pazubendi ona verdi.
Sütnine son derece memnun oldu (кормилица в крайней степени обрадовалась;
son — последний). Cadı kadına bir kese altın daha verip (ведьме один кошель с
золотом еще дав) başından savdı (с головы своей прогнала = ее прогнала).
Sabah olmuştu (утро наступило), kervancının evinde oturan kız uyanmamıştı (в
караванщика доме живущая девушка не проснулась).
Sütnine son derece memnun oldu. Cadı kadına bir kese altın daha verip
başından savdı.
Sabah olmuştu, kervancının evinde oturan kız uyanmamıştı.
Bu sırada ihtiyar misafirin odasına (в это время старой гостьи в комнату) sabah
kahvaltısını getirmek için giren hizmetçiler (утренний завтрак принести чтобы
вошедшие служанки; hizmet — служба), cadı karıyı bulamayınca (ведьму не
найдя) hayret edip (удивились), kıza haber vermek için (девушке сообщить
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
79
чтобы) odasına gittiler (в комнату ее пошли). Fakat onun hala yatakta yattığını
görünce (однако, что все еще на кровати спит она, увидев только) ses
çıkarmadılar (голоса не подали).
Bu sırada ihtiyar misafirin odasına sabah kahvaltısını getirmek için giren
hizmetçiler, cadı karıyı bulamayınca hayret edip, kıza haber vermek için
odasına gittiler. Fakat onun hala yatakta yattığını görünce ses çıkarmadılar.
Aradan dört saat geçtiği halde (между тем четыре часа прошло хотя) hala
uykudan uyanmadığını gören kervancının karısı (все еще ото сна непробуждение
ее увидевшая караванщика жена), merakla kızın odasına girdi (с беспокойством
в девушки комнату вошла), yatağa yaklaşıp (к кровати приблизившись) onu
uyandırmak için seslendi (ее разбудить чтобы, позвала). Hiç cevap alamadı (вовсе
ответа получить не смогла). Aynı zamanda kız hiç nefes alıp vermiyordu (в то же
время девушка совсем не дышала: «вздох беря, не отдавала»). Elini tuttu, buz
gibi kesilmişti (за руку ее взяла, в лед словно превратилась).
Aradan dört saat geçtiği halde hala uykudan uyanmadığını gören kervancının
karısı, merakla kızın odasına girdi, yatağa yaklaşıp onu uyandırmak için
seslendi. Hiç cevap alamadı. Aynı zamanda kız hiç nefes alıp vermiyordu. Elini
tuttu, buz gibi kesilmişti.
Bunu görür görmez (это увидела как только), feryadı basarak (крик подняв; feryat
— крик, вопль), evi çığlık ile doldurdu (дом криками наполнила).
— Eyvah, mahvoldum (о Боже, погибла я), kızım öldü (дочка моя умерла), artık
dünya bana haram olsun (теперь мир мне запретным станет пусть = теперь пусть
мне белый свет немилым станет).
Bu sırada oraya gelen kocası (в это время туда пришедший муж ее), onun
feryadını işitince (ее крики услышал когда) telaşla sordu (с волнением спросил):
— Hayır ola ne olmuş (здравствуй, что случилось)? Niye ağlıyorsun (почему
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
80
плачешь)?... Kadın hıçkırıklarla cevap verdi (женщина с рыданиями ответ дала):
— Dün akşam bizim kız öldü (вчера вечером наша дочка умерла). Hasretiyle
ölünceye kadar yanacağım (с тоской до смерти вплоть гореть буду). Benim öz
kızım ölseydi (моя собственная дочь умерла если бы) bu kadar üzülmezdim (так
не расстроилась бы я).
Bunu görür görmez, feryadı basarak, evi çığlık ile doldurdu.
— Eyvah, mahvoldum, kızım öldü, artık dünya bana haram olsun.
Bu sırada oraya gelen kocası, onun feryadını işitince telaşla sordu:
— Hayır ola ne olmuş? Niye ağlıyorsun?... Kadın hıçkırıklarla cevap verdi:
— Dün akşam bizim kız öldü. Hasretiyle ölünceye kadar yanacağım. Benim öz
kızım ölseydi bu kadar üzülmezdim.
O gün kızı, büyük bir merasimle (в тот день девушку с большими почестями),
daha evvel hazırladığı türbeye gömdüler (в еще раньше подготовленной
гробнице похоронили).
Kızın öldüğünü, saraydaki sütnine ile kızı işitince (то, что девушка умерла, во
дворце находящиеся кормилица и дочь ее услышав) çok memnun oldular (очень
обрадовались; memnun — довольный).
O gün kızı, büyük bir merasimle, daha evvel hazırladığı türbeye gömdüler.
Kızın öldüğünü, saraydaki sütnine ile kızı işitince çok memnun oldular.
Birkaç gün sonra şehzade de (нескольких дней после царевич тоже), bu kızın
öldüğünün haberini alarak (этой о смерти этой девушки весть получив), derin bir
yasa düştü (в глубокий траур погрузился: «упал»).
Öyle ki artık sütninenin kızından nefret etmeye başladı (так что, теперь
кормилицы дочку ненавидеть начал; nefret — ненависть, отвращение). Onun
yanında oturmayıp (рядом с ней не оставшись: «не сидя») hemen onu eğiten
lalasıyla beraber kıyafet değiştirip (сразу с его обучавшим дядькой вместе
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
81
одежду переменив) şehirden şehire, dağdan dağa (из города в город, от горы к
горе), bu ölen kızı yadedip (эту умершую девушку вспоминая) dolaşmaya
başladılar (бродить начали).
Birkaç gün sonra şehzade de, bu kızın öldüğünün haberini alarak, derin bir
yasa düştü.
Öyle ki artık sütninenin kızından nefret etmeye başladı. Onun yanında
oturmayıp hemen onu eğiten lalasıyla beraber kıyafet değiştirip şehirden
şehire, dağdan dağa, bu ölen kızı yadedip dolaşmaya başladılar.
Hayli yol yürüdükten sonra (много дорог прошли они после того как), bir gün bir
dağın eteğinde konakladılar (в один день у одной горы подножия заночевали).
Biraz yemek yiyerek (немного поев) oturup dinlendiler (посидели, отдохнули).
Bu esnada (в это время) şehzadenin kulağına (до царевича уха) dağın tepesinden
(с горы вершины) inilti gibi bir ses geldi (стон словно один голос донесся:
«пришел»):
"Muradına Ulaşamayan Kız" (желаемого не умеющая достичь девушка).
Hayli yol yürüdükten sonra, bir gün bir dağın eteğinde konakladılar.
Biraz yemek yiyerek oturup dinlendiler.
Bu esnada şehzadenin kulağına dağın tepesinden inilti gibi bir ses geldi:
"Muradına Ulaşamayan Kız".
Şehzade, bu sesin geldiği tarafa bakıp (царевич в сторону, откуда донесся голос,
глядя), kulak kabarttı (уши навострил; kabarmak — вздуваться; kabartmak —
вздувать, поднимать). Aynı kelimeleri bir daha işitince (те же слова еще раз
услышав), hemen dağın tepesine gitti (тут же на горы вершину пошел). Orada
büyük bir türbe gördü (там большую гробницу увидел). Bu türbe çok görkemli bir
yapıydı (эта гробница очень великолепным строением была). Kapıları
kendiliğinden açılıp kapanıyor (двери ее сами по себе открывались и
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
82
закрывались) ve her açılıp kapanışlarında (и при каждом открытии — закрытии):
"Muradına Ulaşamayan Kız" diye bir ses geliyordu («желаемого не умеющая
достичь девушка» говоря, голос доносился).
Şehzade, bu sesin geldiği tarafa bakıp, kulak kabarttı. Aynı kelimeleri bir daha
işitince, hemen dağın tepesine gitti. Orada büyük bir türbe gördü. Bu türbe
çok görkemli bir yapıydı. Kapıları kendiliğinden açılıp kapanıyor ve her açılıp
kapanışlarında: "Muradına Ulaşamayan Kız" diye bir ses geliyordu.
Şehzade: "Acaba bu kimin türbesidir?" diyerek (царевич: «Интересно, это чья
гробница?», говоря) merakla türbenin içine girince (с любопытством гробницы
внутрь зайдя), altından yapılmış bir sandık gördü (из золота сделанный сундук
увидел). Sandıktan inilti geliyordu (из сундука стон раздавался). Hemen sandığın
kapağını kaldırdı (сразу сундука крышку поднял).
İçinde ayın on dördü gibi (внутри, луна на четырнадцатый день словно), gayet
güzel bir kız yatıyordu (очень красивая девушка лежала). Kızın yanında nur topu
gibi, sarışın bir çocuk duruyor (с девушкой рядом прелестный златокудрый
ребенок находился: «лежал»), kızın parmaklarını meme yerine emiyordu
(девушки пальцы груди вместо сосал).
Şehzade: "Acaba bu kimin türbesidir?" diyerek merakla türbenin içine girince,
altından yapılmış bir sandık gördü. Sandıktan inilti geliyordu. Hemen sandığın
kapağını kaldırdı.
İçinde ayın on dördü gibi, gayet güzel bir kız yatıyordu. Kızın yanında nur
topu gibi, sarışın bir çocuk duruyor, kızın parmaklarını meme yerine
emiyordu.
Şehzade, bunu görünce ağlamaya başladı (царевич это увидев, плакать начал).
Sonra çocuğu alarak hizmetçisiyle beraber saraya döndü (потом ребенка забрав, со
слугой своим вместе во дворец вернулся).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
83
Şehzade, çocuğu, sütninenin kızına vererek (царевич ребенка кормилицы дочери
отдав):
— Bu çocuğa iyi bakın (за этим ребенком хорошо смотрите). Sakın ağlatmayın
(смотрите, не заставляйте плакать = не делайте так, чтобы он плакал; ağlamak
— плакать; ağlatmak — заставлять плакать). Ben birazdan geleceğim, dedi (я
скоро приду, сказал).
Şehzade, bunu görünce ağlamaya başladı. Sonra çocuğu alarak hizmetçisiyle
beraber saraya döndü.
Şehzade, çocuğu, sütninenin kızına vererek:
— Bu çocuğa iyi bakın. Sakın ağlatmayın. Ben birazdan geleceğim, dedi.
Şehzade gittikten sonra (царевич ушел после того как), çocuk odada oynamaya
başladı (ребенок в комнате играть начал). Nihayet çekmecenin yanına yaklaşarak
(наконец к шкатулке приблизившись; çekmece — шкатулка, маленький
сундучок /для хранения драгоценностей и т. п./) ölen kızın tılsımlı pazubendini
aldı (умершей девушки магический амулет взял). Bunu gören sütninenin kızı
(это увидевшая кормилицы дочь), hemen koşarak onun elinden pazubendi almak
istedi (сразу подбежав, из его руки амулет забрать хотела), fakat çocuk onu sıkı
sıkı tutarak vermemeye çalıştı (однако ребенок его крепко крепко держа, не
отдавать пытался). Kız onu zorlayınca (девушка его принудила когда), yüksek
sesle ağlamaya başladı (громко плакать начал; yüksek sesle — громко: «громким
голосом»).
Şehzade gittikten sonra, çocuk odada oynamaya başladı. Nihayet çekmecenin
yanına yaklaşarak ölen kızın tılsımlı pazubendini aldı. Bunu gören sütninenin
kızı, hemen koşarak onun elinden pazubendi almak istedi, fakat çocuk onu sıkı
sıkı tutarak vermemeye çalıştı. Kız onu zorlayınca, yüksek sesle ağlamaya
başladı.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
84
Bu sırada şehzade odaya girdi (в это время царевич в комнату вошел), çocuğun
ağladığını görünce kadına sordu (то, что ребенок плачет, увидев, женщину
спросил):
— Bir çocuğu ben size ağlatmayın demedim mi (этого ребенка я вам плакать не
заставляйте, не сказал ли)? Niye ağlıyor (почему плачет)?
Kız cevap verdi (девушка ответ дала):
— Benim pazubendimi almak istiyordu (мой амулет забрать хотел).
— Canım, veriver (милая, отдай). Yiyecek değil ya (несъедобный же он). Bunun
üzerine çocuğa pazubendi verdiler (поэтому ребенку амулет отдали).
Bu sırada şehzade odaya girdi, çocuğun ağladığını görünce kadına sordu:
— Bir çocuğu ben size ağlatmayın demedim mi? Niye ağlıyor?
Kız cevap verdi:
— Benim pazubendimi almak istiyordu.
— Canım, veriver. Yiyecek değil ya. Bunun üzerine çocuğa pazubendi verdiler.
Ama çocuk gene ağlamaya devam ediyordu (но ребенок снова плакать
продолжал; devam — продолжение). Bunu gören şehzade (это увидевший
царевич):
— Bu çocuğu, gene türbeye götürelim (этого ребенка в гробницу снова отнесем
давай)! Diyerek çocuğu türbeye geri götürdü (говоря, ребенка в гробницу
обратно отнес). Ve orada bıraktı (и там оставил). Çocuğun elinde tuttuğu pazubent
(в ребенка руке находящийся амулет), kızın vücuduna değince (девушки тела
дотронувшись), kızda bir canlanma başladı (в девушке оживление началось).
Şehzade bunu görünce hayret etti (царевич это увидел только, удивился). Hemen
çocuğun elinden pazubendi alarak (сразу из ребенка руки амулет взяв):
— Bundan bir hikmet var! Dedi (в этом некий смысл есть, — сказал; hikmet —
мудрость; /тайный/ смысл). Şunu kızın koluna bağlayalım da bakalım ne olacak
(его девушке на руку привяжем-ка и посмотрим, что случится)?
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
85
Ama çocuk gene ağlamaya devam ediyordu. Bunu gören şehzade:
— Bu çocuğu, gene türbeye götürelim! Diyerek çocuğu türbeye geri götürdü.
Ve orada bıraktı. Çocuğun elinde tuttuğu pazubent, kızın vücuduna değince,
kızda bir canlanma başladı. Şehzade bunu görünce hayret etti. Hemen çocuğun
elinden pazubendi alarak:
— Bundan bir hikmet var! Dedi. Şunu kızın koluna bağlayalım da bakalım ne
olacak?
Şehzade, pazubendi kızın koluna bağlar bağlamaz (царевич амулет девушке на
руку привязал как только), kız aksırarak ayağa kalktı (девушка чихнув, на ноги
встала). Birden canlanmıştı (внезапно ожила). Hemen çocuğu alarak onu
emzirmeye başladı (сразу ребенка взяв, его кормить начала).
Şehzade, pazubendi kızın koluna bağlar bağlamaz, kız aksırarak ayağa kalktı.
Birden canlanmıştı. Hemen çocuğu alarak onu emzirmeye başladı.
Şehzadenin hayreti hala geçmemişti (царевича изумление все еще не прошло).
Şimdi önünde canlı olarak duran bu olağanüstü güzel kıza sordu (сейчас перед ним
живьем стоявшей у этой необыкновенно красивой девушки спросил):
— Sen kimsin, bu çocuk kimindir (ты кто, этот ребенок чей)?
Şehzadenin hayreti hala geçmemişti. Şimdi önünde canlı olarak duran bu
olağanüstü güzel kıza sordu:
— Sen kimsin, bu çocuk kimindir?
— Senin asıl eşin benim (твоя настоящая жена я), annem beni sütninemle beraber
sana yollamıştı (мать меня с кормилицей вместе к тебе отправила). Yolda
kocakarı gözlerimi çıkarıp beni dağa bıraktı (в пути старуха глаза мои забрала,
меня на горе оставила). Ve kendi kızını benim yerime koyup sana verdi (и свою
дочь на мое место посадив, тебе передала). Beni dağda bir kervancı kurtardı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
86
(меня на горе один караванщик спас), yüzümden çıkan gülleri saraya gönderdim
(на лице появившиеся розы во дворец отправила я) ve bir hile ile onları
gözlerimle değiştirdim (и хитростью их на глаза мои обменяла). Siz o gülleri öyle
bir hasretle kokladınız ki onun şiddetinden (вы те розы с такой тоской понюхали,
что из-за ее силы) Allah, o anda bana bu çocuğu verdi (Аллах в тот момент мне
этого ребенка послал: «дал»). Sonra sütnine benim sağ olduğumu öğrendi (потом
кормилица, что я здорова, узнала). Bana bir kocakarı yollayarak kolumdaki
pazubendi çaldı (ко мне старуху подослав, с руки моей амулет украла;
kolumdaki — находящийся на моей руке; kol — рука). Ben de geçici olarak ölü
gibi baygın düştüm (я же временно мертвая словно, сознание потеряла:
«бессознательной упала»).
— Senin asıl eşin benim, annem beni sütninemle beraber sana yollamıştı.
Yolda kocakarı gözlerimi çıkarıp beni dağa bıraktı. Ve kendi kızını benim
yerime koyup sana verdi. Beni dağda bir kervancı kurtardı, yüzümden çıkan
gülleri saraya gönderdim ve bir hile ile onları gözlerimle değiştirdim. Siz o
gülleri öyle bir hasretle kokladınız ki onun şiddetinden Allah, o anda bana bu
çocuğu verdi. Sonra sütnine benim sağ olduğumu öğrendi. Bana bir kocakarı
yollayarak kolumdaki pazubendi çaldı. Ben de geçici olarak ölü gibi baygın
düştüm.
Kız, böylelikle başından geçenleri anlattıktan sonra (девушка таким образом
пережитое рассказала после того как; başından geçenler — пережитое: «через
голову прошедшие»), şehzade hemen onu kucaklayarak ağlamaya başladı (царевич
сразу ее обняв, плакать начал; kucak — объятия).
Sonra, onları alıp saraya getirdi (потом их забрав, во дворец привез). Saraya gelir
gelmez (во дворец приехал как только) sütnine ile kızını huzuruna çağırdı
(кормилицу и дочь ее к себе позвал). İkisi de gelince şehzade (обе пришли когда,
царевич):
— Sizi lanetli kadınlar (вы проклятые женщины; lanet — проклятие)! Sizin
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
87
benim gerçek eşime ne yaptığınızı öğrendim (с моей настоящей женой что
сделали, узнал я). Şimdi size ceza vereyim de görün (сейчас вам наказание дам и
увидите).
Diyerek, yardımcılarını çağırdı (говоря, помощников своих подозвал). Bunlara
kemikleri kırılıncaya kadar dayak attırdı (их кости не поломаются пока, избить
приказал; dayak atmak — избить палкой: «палку бросать»; dayak — побои;
/уст./ палка). Öyle ki bu dayaktan sonra daha fazla yaşamayarak canları çıktı (так
что, этих побоев после, больше не прожив, души их отошли: «вышли»).
Kız, böylelikle başından geçenleri anlattıktan sonra, şehzade hemen onu
kucaklayarak ağlamaya başladı.
Sonra, onları alıp saraya getirdi. Saraya gelir gelmez sütnine ile kızını
huzuruna çağırdı. İkisi de gelince şehzade:
— Sizi lanetli kadınlar! Sizin benim gerçek eşime ne yaptığınızı öğrendim.
Şimdi size ceza vereyim de görün.
Diyerek, yardımcılarını çağırdı. Bunlara kemikleri kırılıncaya kadar dayak
attırdı. Öyle ki bu dayaktan sonra daha fazla yaşamayarak canları çıktı.
Ondan sonra, şehzade, kızın annesini ve kervancıyı saraya getirdi (этого после
царевич девушки мать и караванщика во дворец перевез).
Bir süre sonra kızla nikahları kıyıldı (некоторое время спустя с девушкой брак
заключен был; süre — срок, период), kırk gün kırk gece görülmemiş bir düğün
yapıldı (сорок дней, сорок ночей невиданная свадьба проведена была) ve onlar
böylece muratlarına erdiler (и они таким образом желаемого достигли; görmek —
видеть; görülmek — быть /у/виденным).
Ondan sonra, şehzade, kızın annesini ve kervancıyı saraya getirdi.
Bir süre sonra kızla nikahları kıyıldı, kırk gün kırk gece görülmemiş bir düğün
yapıldı ve onlar böylece muratlarına erdiler.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
88
TASA KUŞU
ПТИЦА ЗАБОТ
Eski zamanda gayet âdil, iyi bir padişahın oldukça güzel bir kızı vardı (в старые
времена у очень справедливого, хорошего падишаха довольно красивая дочка
была). Babasının biricik kızı olan bu dilber (отца своего единственной дочерью
являющаяся эта красавица), canı sıkılmasın diye babası ona özel bir hoca hanım
tutmuştu (не скучала чтобы, отец для нее прекрасную госпожу учительницу
нанял), onunla her vakit beraber gezer, beraber yerler içerlerdi (с ней всегда вместе
гуляли, вместе ели, пили они).
Eski zamanda gayet âdil, iyi bir padişahın oldukça güzel bir kızı vardı.
Babasının biricik kızı olan bu dilber, canı sıkılmasın diye babası ona özel bir
hoca hanım tutmuştu, onunla her vakit beraber gezer, beraber yerler içerlerdi.
Bir gün kız, baktı ki hoca hanımın suratı asık, üzgün duruyor (однажды девушка
посмотрела, что госпожа учительница с лицом угрюмым, печальная стоит;
suratı asık — угрюмое, мрачное лицо; surat — /недовольное/ лицо). Hemen sordu
(сразу спросила):
— Hoca hanım, seni üzüntülü görüyorum, neyin var (госпожа учительница, тебя
грустной вижу, что с тобой)? Hoca hanım cevap verdi (гопожа учительница
ответ дала):
— Tasam var kızım (у меня забота есть, дочка). Kız merakla (девушка с
любопытством):
— Tasa nasıl şeydir, dedi (забота что за штука, — сказала). Bana bundan bir tane
alsana (мне из них одну купи-ка).
Bir gün kız, baktı ki hoca hanımın suratı asık, üzgün duruyor. Hemen sordu:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
89
— Hoca hanım, seni üzüntülü görüyorum, neyin var? Hoca hanım cevap verdi:
— Tasam var kızım. Kız merakla:
— Tasa nasıl şeydir, dedi. Bana bundan bir tane alsana.
Hoca hanım, padişah kızından para alarak çarşıya gitti (гопожа учительница у
падишаха дочки деньги взяв, на рынок пошла). Bir tasa kuşu satın alarak kıza
getirdi (одну забот птицу купив, девушке принесла):
— İşte tasa kuşu budur, dedi (вот забот птица и есть, — сказала).
Kız da kuşu alarak, ona güzel bir kafes yaptırıp içine koydu (девушка же птицу
взяв, для нее прекрасную клетку сделать приказав, внутрь посадила) ve fırsat
buldukça (и случай находила всякий раз когда; fırsat — удобный случай), canı
sıkıldıkça (скучала всякий раз когда) bu kuşu yanına getirip onunla eğlenmeye
başladı (эту птицу к себе принеся, с ней развлекаться начинала).
Hoca hanım, padişah kızından para alarak çarşıya gitti. Bir tasa kuşu satın
alarak kıza getirdi:
— İşte tasa kuşu budur, dedi.
Kız da kuşu alarak, ona güzel bir kafes yaptırıp içine koydu ve fırsat buldukça,
canı sıkıldıkça bu kuşu yanına getirip onunla eğlenmeye başladı.
Günün birinde kız, kuşu alarak sarayın bahçesine gitti (в один из дней девушка
птицу взяв, во дворцовый сад пошла). Kafesi havuzun başına bıraktı (клетку у
бассейна оставила). Bu sırada şarkı söyleyip, oyun oynayan kızları seyre gitti (в
это время песню напевая, за играющими девушками наблюдать пошла). Biraz
sonra kuşun yanına gelince (немного после к птице подошла когда), kuş dile gelip
dedi ki (птица дар речи обретя сказала, что):
— Hanımcığım (госпожа моя)! Beni salıver de ben de şu ağaçtaki kuşlarla beraber
oynayayım (меня отпусти, и я тоже с этими на дереве птицами вместе
поиграю).
Kız, buna inanarak, onu serbest bıraktı (девушка, в это поверив, ее отпустила:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
90
«свободной оставила»).
Günün birinde kız, kuşu alarak sarayın bahçesine gitti. Kafesi havuzun başına
bıraktı. Bu sırada şarkı söyleyip, oyun oynayan kızları seyre gitti. Biraz sonra
kuşun yanına gelince, kuş dile gelip dedi ki:
— Hanımcığım! Beni salıver de ben de şu ağaçtaki kuşlarla beraber
oynayayım.
Kız, buna inanarak, onu serbest bıraktı.
Kuş önce ağaca çıktı (птица сначала на дерево взлетела), orada biraz kaldıktan
sonra (там немного посидела после того как) bu sırada saraylı kızlarla beraber
eğlenmeye dalan (в это время с дворцовыми девушками вместе в развлечения
погрузившуюся; dalmak — погружаться) Padişah kızının üstüne saldırdı (на
падишаха дочку напала). Ve pençelerini elbisesine takarak (и когти свои в
одежду ее вонзив) onu kaptığı gibi havaya kaldırdı ve uçmaya başladı (ее схватив,
в воздух подняла и лететь начала).
Kuş önce ağaca çıktı, orada biraz kaldıktan sonra bu sırada saraylı kızlarla
beraber eğlenmeye dalan Padişah kızının üstüne saldırdı. Ve pençelerini
elbisesine takarak onu kaptığı gibi havaya kaldırdı ve uçmaya başladı.
Kuş, kızı kapınca büyük bir hızla uçarak (птица девушку схватив, с большой
скоростью летя) bir süre sonra bir dağa indi (некоторое время спустя на гору
опустилась). Kızı orada bırakarak (девушку там оставив):
— İşte tasa budur! Dedi (вот забота это, — сказала). Bundan böyle daha başına ne
tasalar getireceğim, gör bak (этих кроме еще на голову твою какие только
заботы принесу, увидишь: «терпи, смотри»).
Kuş oradan uçarak kızı yalnız bırakıp gitti (птица, оттуда улетая, девушку одну
оставив, улетела: «ушла»).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
91
Kuş, kızı kapınca büyük bir hızla uçarak bir süre sonra bir dağa indi. Kızı
orada bırakarak:
— İşte tasa budur! Dedi. Bundan böyle daha başına ne tasalar getireceğim, gör
bak.
Kuş oradan uçarak kızı yalnız bırakıp gitti.
Sultan hanım, bir süre dağ başında, aç dolaştıktan sonra yola çıktı (госпожа
султанша некоторое время на горы вершине голодной побродила после того
как, в путь отправилась: «на дорогу вышла).
Yolda gelirken koyunlarını önüne katmış ağır ağır yürüyen bir çobana rastgeldi (по
дороге шла она когда, баранов перед собой гнавшего, медленно шагавшего
пастуха встретила), selam verdikten sonra ona dedi ki (поздоровалась после того
как, ему сказала, что):
— Çoban (пастух)! Ben sana elbiselerimi vereyim (я тебе одежды свои отдам),
sen de bana elbiselerini ver (ты же мне одежды твои отдай).
Sultan hanım, bir süre dağ başında, aç dolaştıktan sonra yola çıktı.
Yolda gelirken koyunlarını önüne katmış ağır ağır yürüyen bir çobana
rastgeldi, selam verdikten sonra ona dedi ki:
— Çoban! Ben sana elbiselerimi vereyim, sen de bana elbiselerini ver.
Çoban, kızın üstündeki kıymetli elbiseleri görünce (пастух на девушке дорогие
одежды увидел только), çok para edeceği düşüncesiyle memnun olarak (много
денег заработать с мыслью, обрадовавшись), hemen elbiselerini çıkarıp kıza
verdi (сразу одежды свои сняв, девушке отдал). Böylelikle padişahın kızı, erkek
kıyafetine girince (таким образом падишаха дочь мужскую одежду надев: «в
мужскую одежду войдя»), hemen şehrin yolunu tuttu (сразу городскую дорогу
схватила = сразу в город направилась).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
92
Çoban, kızın üstündeki kıymetli elbiseleri görünce, çok para edeceği
düşüncesiyle memnun olarak, hemen elbiselerini çıkarıp kıza verdi. Böylelikle
padişahın kızı, erkek kıyafetine girince, hemen şehrin yolunu tuttu.
Sonunda şehre vardı (наконец в город прибыла). Bir kahvenin önünde durdu
(одной кофейней перед остановилась). Onun garipliğini sezen kahveci sordu (ее
необычность
заметивший
содержатель
кофейни
спросил;
garip
—
чужестранец; странный):
— Ne istiyorsun delikanlı (чего желаешь, юноша)?
— Beni yanına çırak olarak alır mısınız (меня к себе ученика в качестве возьмешь
ли)? Kahveci memnun olarak (содержатель кофейни обрадовавшись):
— Zaten ben de böyle bir kimse arıyordum, dedi (и так я такого кого-нибудь
искал, — сказал; zaten — по существу, в сущности). Derhal onu yanına çırak aldı
(сразу ее/его к себе учеником взял).
Sonunda şehre vardı. Bir kahvenin önünde durdu. Onun garipliğini sezen
kahveci sordu:
— Ne istiyorsun delikanlı?
— Beni yanına çırak olarak alır mısınız? Kahveci memnun olarak:
— Zaten ben de böyle bir kimse arıyordum, dedi. Derhal onu yanına çırak aldı.
Akşam üstü kahveci, kahveyi ona teslim ederek (вечером содержатель кофейни
кофейню ей передавая; teslim — вверение, вручение):
— Evladım! Dedi (дитя мое! — сказал). Ben gidiyorum, kahveye iyi bak (я ухожу,
за кофейней хорошо следи). Sabah erkenden gelir, dükkanı açarım (утром рано
приду и лавку свою открою).
Kahveci oradan ayrılınca, kız yatağına girdi (содержатель кофейни оттуда ушел
только, девушка в кровать легла: «вошла»).
Akşam üstü kahveci, kahveyi ona teslim ederek:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
93
— Evladım! Dedi. Ben gidiyorum, kahveye iyi bak. Sabah erkenden gelir,
dükkanı açarım.
Kahveci oradan ayrılınca, kız yatağına girdi.
Gece yarısı kuş geldi (в полночь птица прилетела: «пришла»), kahvede ne kadar
nargile, tabak, fincan varsa hepsini kırdı (в кофейне сколько наргиле, тарелок,
чашек было, все разбила).
Çırak bunu görünce hayret etti (ученик это увидев, поразился), kuş bu işi
yaptıktan sonra ona (птица это дело сделала после того как, ей):
— Bundan başka sana daha ne tasalar yapacağım, diyerek uçup gitti (этих кроме
тебе еще какие только заботы причиню, — говоря, улетела).
Gece yarısı kuş geldi, kahvede ne kadar nargile, tabak, fincan varsa hepsini
kırdı.
Çırak bunu görünce hayret etti, kuş bu işi yaptıktan sonra ona:
— Bundan başka sana daha ne tasalar yapacağım, diyerek uçup gitti.
Kız düşünceden sabaha kadar uyuyamadı (девушка от мыслей утра вплоть спать
не смогла; uyumadı — не спала; uyuyamadı — не могла спать). Şafak sökünce
kahveci kapıyı açtı (рассвело как только, содержатель кофейни дверь открыл;
şafak — заря, рассвет; sökmek — распарывать). Tezgaha gitti (к прилавку
подошел). Her tarafı kırık, dökük görünce (все вокруг разбитым, сломанным
увидев), kıza iyi bir sopa çekip (девушку хорошенько отдубасив; sopa çekmek —
отдубасить, sopa — палка, дубинка) yakasından tuttuğu gibi kapı dışarı etti (за
воротник схватив, выгнал: «двери наружу сделал»).
Kız oradan ağlaya ağlaya terzi dükkanına gitti (девушка оттуда плача к портному
в лавку пришла). Ustanın yanına yaklaşarak (к мастеру приблизившись):
Kız düşünceden sabaha kadar uyuyamadı. Şafak sökünce kahveci kapıyı açtı.
Tezgaha gitti. Her tarafı kırık, dökük görünce, kıza iyi bir sopa çekip
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
94
yakasından tuttuğu gibi kapı dışarı etti.
Kız oradan ağlaya ağlaya terzi dükkanına gitti. Ustanın yanına yaklaşarak:
— Usta! Dedi (уста, — сказала; «уста» — обращение к мастеру, часто не
переводится). Benim kimsem yoktur (у меня никого нет). Beni yanına çırak alır
mısın (меня к себе подмастерьем возьмешь ли)?
O günler bayram üzeri olduğu için, işler çoktu (в те дни праздник наступал так как,
работы много было). Terzi, kızı yanına çırak aldı (портной девушку к себе
подмастерьем взял).
Birkaç gün sonra (несколько дней спустя), kız dükkanda yattığı bir sırada
(девушка в лавке спала когда) gece yarısı tasa kuşu yine gelip (в полночь забот
птица снова прилетев) dükkanda ne kadar dikilmiş elbise varsa, hepsini parça
parça etti (в лавке сколько пошитой одежды было, всю на кусочки изорвала:
«всю кусками кусками сделала»). Sonra kızı uyandırarak yaptığını gösterdi ve
(потом девушку разбудив, содеянное показала и; uyanmak — просыпаться;
uyandırmak — пробуждать):
— Usta! Dedi. Benim kimsem yoktur. Beni yanına çırak alır mısın?
O günler bayram üzeri olduğu için, işler çoktu. Terzi, kızı yanına çırak aldı.
Birkaç gün sonra, kız dükkanda yattığı bir sırada gece yarısı tasa kuşu yine
gelip dükkanda ne kadar dikilmiş elbise varsa, hepsini parça parça etti. Sonra
kızı uyandırarak yaptığını gösterdi ve:
— İşte gördün mü tasayı (вот увидела ли заботу)? Bundan böyle daha başına ne
tasalar getireceğim (из этих таких еще на голову твою какие только заботы
принесу).
Diyerek uçtu (говоря, улетела). Kız üzülerek sabaha kadar bekledi (девушка,
печалясь, до утра прождала). Güneş doğduktan sonra (солнце взошло после того
как; doğmak — рождаться; всходить, подниматься /напр. о солнце/), terzi
dükkana geldi (портной в лавку пришел), ortalığın karma karışık olduğunu
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
95
görünce (обстановку смешанной, беспорядочной увидел только):
— Eyvah, mahvoldum, diyerek bayıldı (Боже, пропал я, — говоря, упал в
обморок; mahvolmak — быть уничтоженным, погибать).
— İşte gördün mü tasayı? Bundan böyle daha başına ne tasalar getireceğim.
Diyerek uçtu. Kız üzülerek sabaha kadar bekledi. Güneş doğduktan sonra,
terzi dükkana geldi, ortalığın karma karışık olduğunu görünce:
— Eyvah, mahvoldum, diyerek bayıldı.
Biraz sonra ayılınca (немного погодя придя в себя), baktı ki, bütün kumaşlar
parçalanmış (посмотрел, что все ткани в клочья изодраны), saraydan
ısmarlanmış elbiseler (из дворца заказанные одежды) ve diğer müşterilerin
elbiseleri yırtılmış (и других клиентов одежды изорваны).
Terzi, hemen yeni aldığı çırağına çıkıştı (портной сразу нового нанятого
подмастерья обругал):
— Dün akşam bunları ben sağlam bıraktım (вчера вечером их я целыми оставил).
Gece bunları kim parçaladı (ночью их кто изорвал), şimdi ben sana ne yapayım
(сейчас мне с тобой что делать)? Param da yok ki, yerine mal alıp koyayım (денег
у меня тоже нет ведь, чтобы на их место товар купить мне, положить).
Biraz sonra ayılınca, baktı ki, bütün kumaşlar parçalanmış, saraydan
ısmarlanmış elbiseler ve diğer müşterilerin elbiseleri yırtılmış.
Terzi, hemen yeni aldığı çırağına çıkıştı:
— Dün akşam bunları ben sağlam bıraktım. Gece bunları kim parçaladı, şimdi
ben sana ne yapayım? Param da yok ki, yerine mal alıp koyayım.
Kız, hiç cevap vermedi, terzi adamakıllı kızmıştı (девушка никак не ответила,
портной изрядно рассердился). Hemen elindeki bastonu kızın başına patlatarak
(сразу в руке находящейся тростью девушку по голове ударив; patlatmak —
взрывать; прорывать; давать затрещину), ona iyi bir dayak attıktan sonra (ее
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
96
хорошенько поколотил после того как; dayak atmak — поколотить: «побои
бросать»), dükkanından kovdu (из лавки выгнал).
Kız, oradan bitkin ve mahzun bir halde (девушка оттуда в подавленном и
печальном состоянии), bir camcı dükkanına giderek, sahibine dedi ki (в
стекольщика лавку, придя хозяину ее сказала, что):
— Beni yanına çırak alır mısın (меня к себе подмастерьем возьмешь ли)?
Kız, hiç cevap vermedi, terzi adamakıllı kızmıştı. Hemen elindeki bastonu
kızın başına patlatarak, ona iyi bir dayak attıktan sonra, dükkanından kovdu.
Kız, oradan bitkin ve mahzun bir halde, bir camcı dükkanına giderek, sahibine
dedi ki:
— Beni yanına çırak alır mısın?
Camcı, evvela hayır diye onu başından savmak istediyse de (стекольщик, сначала
нет сказав, ее с головы своей прогнать хотел хотя), nihayet onun göz yaşlarını
görünce (наконец ее слезы увидев), dayanamayarak yanına çırak aldı (выдержать
не сумев, к себе подмастерьем взял).
Bir gün, ustası ona dedi ki (однажды мастер ей сказал, что):
— Ben bu akşam bir düğüne davetliyim (я этим вечером на свадьбу приглашен;
davet — приглашение; davetli — приглашенный), seni yalnız bırakıyorum (тебя
одного оставляю). Dükkana iyice dikkat et (за лавкой хорошенько следи; dikkat
— внимание).
Akşam olunca, ustası düğüne gitti (вечер наступил когда, его мастер на свадьбу
ушел). O da dükkanın bir köşesinde büzülüp yattı (она же, лавки в один уголок
забившись, легла; büzülmek — стягиваться, сжиматься; съеживаться).
Camcı, evvela hayır diye onu başından savmak istediyse de, nihayet onun göz
yaşlarını görünce, dayanamayarak yanına çırak aldı.
Bir gün, ustası ona dedi ki:
— Ben bu akşam bir düğüne davetliyim, seni yalnız bırakıyorum. Dükkana
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
97
iyice dikkat et.
Akşam olunca, ustası düğüne gitti. O da dükkanın bir köşesinde büzülüp yattı.
Gece yarısı olmuştu (полночь настала). Birden bire dükkana tekrar tasa kuşu gelip
(внезапно в лавку снова птица прилетела: «прибыла»), orada ne kadar cam,
avize varsa hepsini kırdıktan sonra kızı uyandırdı (там сколько стекла,
светильников было, все перебила после того как, девушку разбудила):
— Bak! Dedi, daha başına ne tasalar getireceğim (смотри! — сказала, — еще на
голову твою какие только заботы принесу). Ve hızla uçup gitti (и быстро
улетела: «улетев ушла»).
Gece yarısı olmuştu. Birden bire dükkana tekrar tasa kuşu gelip, orada ne
kadar cam, avize varsa hepsini kırdıktan sonra kızı uyandırdı:
— Bak! Dedi, daha başına ne tasalar getireceğim. Ve hızla uçup gitti.
Sabah olup ortalık aydınlanınca, dükkana camcı geldi (утро наступило, вокруг
посветлело как только, в лавку стекольщик пришел). Bütün dükkandaki
camların kırılarak mahvolduğunu gördü (то, что все в лавке находящиеся стекла
разбиты и уничтожены, увидел). Beyninden vurulmuşa döndü (потрясен был;
beyninden vurulmuşa dönmek — быть ошарашенным, потрясенным; beyin —
мозг; vurmak — бить; vurulmak — быть ударенным; dönmek —
поворачиваться). Eline geçirdiği sopayı yakalayarak (в руку подвернувшуюся
палку схватив) yeni çırağının üstüne hücum etti (на нового ученика набросился).
— Beni mahvettin, diyerek onu oradan kovdu (меня уничтожил ты, — говоря,
ее/его оттуда прогнал).
Sabah olup ortalık aydınlanınca, dükkana camcı geldi. Bütün dükkandaki
camların kırılarak mahvolduğunu gördü. Beyninden vurulmuşa döndü. Eline
geçirdiği sopayı yakalayarak yeni çırağının üstüne hücum etti.
— Beni mahvettin, diyerek onu oradan kovdu.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
98
Erkek kıyafeti içindeki Sultan kızı (мужской одежды внутри султана дочь),
düşüne düşüne dükkandan ayrıldı (размышляя, из лавки удалилась), yolda kendi
kendine söylenmeye başladı (по дороге сама себе бормотать начала):
— Ben bu kuşun yüzünden çok dayak yedim (я этой птицы из-за много бита была:
«много побоев съела»), dükkanları zarara soktum (лавкам убыток нанесла; zarar
— вред, ущерб; sokmak — всовывать). Artık hiçbir yere gitmeyeceğim, doğru
dağa çıkacağım (теперь никуда не пойду, прямо на гору взберусь).
Erkek kıyafeti içindeki Sultan kızı, düşüne düşüne dükkandan ayrıldı, yolda
kendi kendine söylenmeye başladı:
— Ben bu kuşun yüzünden çok dayak yedim, dükkanları zarara soktum. Artık
hiçbir yere gitmeyeceğim, doğru dağa çıkacağım.
Sultan kız, doğru dağın yolunu tuttu (султанша прямо к горе направилась). Bir
hayli aç ve susuz halde yol yürüdükten sonra (в очень голодном и жаждущем
состоянии путь прошла она после того как), bir ormana geldi (в лес пришла). Bu
ormanda yırtıcı hayvanlar o kadar çoktu ki (в этом лесу хищных зверей настолько
много было, что; yırtmak — разрывать, раздирать), orada yatmayı uygun
görmeyerek (там заночевать удобным не найдя) yüksek bir ağaca çıkıp uyudu (на
высокое дерево залезла, уснула).
Sultan kız, doğru dağın yolunu tuttu. Bir hayli aç ve susuz halde yol
yürüdükten sonra, bir ormana geldi. Bu ormanda yırtıcı hayvanlar o kadar
çoktu ki, orada yatmayı uygun görmeyerek yüksek bir ağaca çıkıp uyudu.
Ertesi sabah şafakla beraber uyandı (на следующий день с утренней зарей вместе
проснулась). Bu sırada o taraflarda ava çıkan o ülke padişahının oğlu (в это время
в тех сторонах на охоту вышедший той страны падишаха сын), Sultan kızın
gölgesini görünce (султанши тень увидел только), onun bulunduğu ağaca nişan
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
99
alarak bir ok fırlattı (на дерево, где она находилась, наведя прицел, стрелу
запустил). Ok, ağacın gövdesine saplandı (стрела в древесном стволе застряла).
Bunu gören şehzade, hemen atını süratle o tarafa sürerek (это увидевший царевич
сразу лошадь быстро в ту сторону направив), ağacın altına geldi (под дерево
подъехал).
Ertesi sabah şafakla beraber uyandı. Bu sırada o taraflarda ava çıkan o ülke
padişahının oğlu, Sultan kızın gölgesini görünce, onun bulunduğu ağaca nişan
alarak bir ok fırlattı. Ok, ağacın gövdesine saplandı. Bunu gören şehzade,
hemen atını süratle o tarafa sürerek, ağacın altına geldi.
Ağaçtaki genci görünce, önce korktu (на дереве юношу увидев, сначала
испугался), sonra kendini toplayarak sordu (потом себя собрав спросил):
— İn misin (человек ли ты; in = insan), cin misin (джинн ли ты)?
— Ne inim, ne cinim (ни человек, ни джинн)... Basbayağı bir adamım,
hayvanlardan korktum da buraya çıktım (обычный человек я, зверей испугался и
сюда залез).
Ağaçtaki genci görünce, önce korktu, sonra kendini toplayarak sordu:
— İn misin, cin misin?
— Ne inim, ne cinim... Basbayağı bir adamım, hayvanlardan korktum da
buraya çıktım.
Şehzade ona acıyarak, yanına alıp saraya götürdü (царевич ее пожалев, с собой
взял, во дворец привез). Kız ona başından geçenleri anlattı (девушка ему
пережитое рассказала: «через голову ее прошедшее рассказала»). Fakat tasa
kuşundan bahsetmedi (но о забот птице не рассказала). Aslında (на самом деле;
asıl — основа, сущность) erkek değil, kız olduğunu (то, что не мужчиной, а
девушкой является) da söyledi, (тоже рассказала). Erkek elbiselerini çıkarıp kız
elbiselerini giydi (мужскую одежду сняв, женские одеяния надела). Onun
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
100
güzelliğini gören şehzade, ona aşık oldu (ее красоту увидевший царевич в нее
влюбился: «влюбленным стал»).
Şehzade ona acıyarak, yanına alıp saraya götürdü. Kız ona başından geçenleri
anlattı. Fakat tasa kuşundan bahsetmedi. Aslında erkek değil, kız olduğunu da
söyledi. Erkek elbiselerini çıkarıp kız elbiselerini giydi. Onun güzelliğini gören
şehzade, ona aşık oldu.
Hemen babasına giderek dedi ki (сразу к отцу своему отправившись, сказал,
что):
— Babacığım (папочка). Ben ava gittiğim gün, güzel bir oğlan yakalamıştım (в
день, когда я на охоту пошел, красивого мальчика поймал). Bana başından
geçenleri anlattı (мне пережитое рассказал он). Meğer güzel bir kızmış (оказалось,
прекрасная девушка). Onunla evlenmek istiyorum (на ней жениться хочу: «с ней
сочетаться браком хочу»).
Babası (отец его):
— Kızı göreyim de ondan sonra (девушку увижу-ка, этого после).
Hemen babasına giderek dedi ki:
— Babacığım. Ben ava gittiğim gün, güzel bir oğlan yakalamıştım. Bana
başından geçenleri anlattı. Meğer güzel bir kızmış. Onunla evlenmek
istiyorum.
Babası:
— Kızı göreyim de ondan sonra.
Diyerek, kızı görmeye gitti (говоря, на девушку посмотреть пошел). Ertesi gün
oğlunu çağırıp, kızla beraber nikahlarını kıydı (на следующий день сына своего
позвав, с девушкой вместе брак их заключил). Kırk gün, kırk gece düğün yaparak
evlendiler
(сорок
дней,
сорок
ночей
свадьбу
играя,
поженились).
Evlendiklerinin ikinci senesi, nur topu gibi bir kız evlatları dünyaya geldi (брака их
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
101
на втором году прелестная девочка на свет появилась: «пришла»; nur topu gibi
— чудесный, прелестный: «словно шар света»). Şehzade son derece sevinerek
(царевич в крайней степени обрадовавшись), bu yeni çocuğa sütnineler, dadılar
tuttu (этому новому ребенку кормилец, нянюшек нанял).
Diyerek, kızı görmeye gitti. Ertesi gün oğlunu çağırıp, kızla beraber
nikahlarını kıydı. Kırk gün, kırk gece düğün yaparak evlendiler.
Evlendiklerinin ikinci senesi, nur topu gibi bir kız evlatları dünyaya geldi.
Şehzade son derece sevinerek, bu yeni çocuğa sütnineler, dadılar tuttu.
Bir gece şehzade ile karısı yatarken (одной ночью царевич с женой спали когда),
tasa kuşu gelerek küçük çocuğu kaptı (забот птица прилетев, маленького ребенка
схватила) ve annesinin ağzına bir miktar kan sürerek onu uyandırdı (и матери на
рот немного крови намазав, ее разбудила).
— İşte tasa (вот забота)! Daha başına ne tasalar getireceğim (еще на голову твою
какие заботы принесу)! Diyerek uçup gitti (говоря, улетела).
Bir gece şehzade ile karısı yatarken, tasa kuşu gelerek küçük çocuğu kaptı ve
annesinin ağzına bir miktar kan sürerek onu uyandırdı.
— İşte tasa! Daha başına ne tasalar getireceğim! Diyerek uçup gitti.
Ertesi sabah erkenden uyanan şehzade (на следующее утро рано проснувшийся
царевич), kundakta çocuğu bulamayınca (в пеленках ребенка найти не сумев),
büyük bir telaşa düştü (в великое волнение впал = очень разволновался). Sağa
sola bakarak çocuğu aradı (направо, налево глядя, ребенка искал). Annesine
haber vermek için yanına gittiği zaman (матери его сообщить чтобы, к ней пошел
когда; haber vermek — сообщить: «дать сообщение, новость»), annesinin
ağzını kanlar içinde buldu (матери рот в крови нашел). Hemen babasına koşarak
haber verdi (сразу к отцу побежав, сообщил).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
102
Ertesi sabah erkenden uyanan şehzade, kundakta çocuğu bulamayınca, büyük
bir telaşa düştü. Sağa sola bakarak çocuğu aradı. Annesine haber vermek için
yanına gittiği zaman, annesinin ağzını kanlar içinde buldu. Hemen babasına
koşarak haber verdi.
Babası biraz düşündükten sonra, sordu (отец его немного подумал после того как,
спросил):
— Oğlum, sen bu kızı nerede bulmuştun (сын мой, ты эту девушку где нашел)?
— Ormanda (в лесу)!
— Ya (да). Öyle ise o vahşi bir kızdı (раз так, она дикой девушкой была). Elbette
insan yer (конечно, людей ест).
Şehzade, buna sabır ve tahammül göstererek hiç sesini çıkarmadı (царевич, на это
терпение и выдержку проявив, никакого голоса не подал).
Babası biraz düşündükten sonra, sordu:
— Oğlum, sen bu kızı nerede bulmuştun?
— Ormanda!
— Ya. Öyle ise o vahşi bir kızdı. Elbette insan yer.
Şehzade, buna sabır ve tahammül göstererek hiç sesini çıkarmadı.
Bir sene sonra (один год спустя); kızın bir çocuğu daha dünyaya geldi (девушки
один ребенок еще на свет появился). Aradan iki gün geçmemişti (между тем
двух дней не прошло). Bir gece gene o kuş gelerek onu kaptı (одной ночью снова
та птица прилетев, его схватила) ve annesinin ağzını kanla bulaştırarak uçup gitti
(и матери рот кровью запачкав, улетела).
Bir sene sonra; kızın bir çocuğu daha dünyaya geldi. Aradan iki gün
geçmemişti. Bir gece gene o kuş gelerek onu kaptı ve annesinin ağzını kanla
bulaştırarak uçup gitti.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
103
Ertesi sabah şehzade çocuğu aradı (на следующее утро царевич ребенка искал).
Bulamayınca, annesine gitti (не найдя, к матери его отправился), onun önceki gibi
ağzını kanlı görünce (ее как и раньше рот в крови увидел только), hemen
babasına haber verdi (сразу отцу своему сообщил).
Padişah hemen kızın öldürülmesi için emir verdi (падишах сразу девушку убить
чтобы, приказ отдал). Fakat şehzade, karısını çok sevdiği için (однако царевич
жену свою очень любил так как) babasına yalvararak affını istedi (отца умоляя,
прощения для нее попросил; af /affı/ — прощение, извинение), o da bir kere daha
onu bağışladı (он же один раз еще ее простил).
Ertesi sabah şehzade çocuğu aradı. Bulamayınca, annesine gitti, onun önceki
gibi ağzını kanlı görünce, hemen babasına haber verdi.
Padişah hemen kızın öldürülmesi için emir verdi. Fakat şehzade, karısını çok
sevdiği için babasına yalvararak affını istedi, o da bir kere daha onu bağışladı.
Aradan bir süre daha geçti (между тем некоторое время прошло). Kız gene hamile
kalarak (девушка снова забеременев; hamile — беременная; kalmak —
остаться) dokuz ay sonra güzel bir çocuk dünyaya getirdi (девять месяцев спустя
прекрасного ребенка на свет принесла).
Aradan bir süre daha geçti. Kız gene hamile kalarak dokuz ay sonra güzel bir
çocuk dünyaya getirdi.
Şehzade, çocuğu olunca (царевич, ребенок его появился когда), bir taraftan
sevindi (с одной стороны обрадовался), bir taraftan da düşünmeye başladı (с
одной стороны тоже думать начал). Karısı, çocuğu yine yerse (жена его ребенка
снова съела бы если), babası muhakkak onu öldürecekti (отец его обязательно ее
убил бы). O gece uyanıp karısını gözetlemeye karar vererek (той ночью
проснувшись, за женой следить решение приняв), uykuya fazla dalmamak için
(в сон сильно не прогружаться чтобы), göğsünün üstüne, çenesine yakın bir iğne
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
104
koydu ki (на грудь себе, к челюсти близко иглу положил, что), başı uykudan
ağırlaşıp düşünce (голова его от сне отяжелев упадет как только), iğne batacak, o
da böylelikle uyanacaktı (иголка уколола бы, он же таким образом проснулся бы;
batmak — погружаться).
Şehzade, çocuğu olunca, bir taraftan sevindi, bir taraftan da düşünmeye
başladı. Karısı, çocuğu yine yerse, babası muhakkak onu öldürecekti. O gece
uyanıp karısını gözetlemeye karar vererek, uykuya fazla dalmamak için,
göğsünün üstüne, çenesine yakın bir iğne koydu ki, başı uykudan ağırlaşıp
düşünce, iğne batacak, o da böylelikle uyanacaktı.
Ama bütün bu önlem de boşa gitmişti (но вся эта предосторожность впустую
была: «пошла»). Çünkü koyduğu iğneyi uyku sersemliğiyle kaybetmişti (потому
что положенную иголку в сонном забытье потерял он).
Şehzade, uyuya kaldıktan biraz sonra (царевич заснул когда, немного погодя),
yine tasa kuşu geldi (снова забот птица прилетела), üçüncü çocuğu da kaptı
(третьего ребенка тоже схватила), kızın ağzına kan sürerek (на девушки рот
кровь намазывая):
— Çocuğu alıyorum, dedi (ребенка забираю, — сказала). İşte sana tasa (вот тебе
забота). Daha ne tasalar göstereceğim sana (еще какие заботы покажу тебе).
Ve sonra uçup gitti (и потом улетела: «улетев, ушла»).
Ama bütün bu önlem de boşa gitmişti. Çünkü koyduğu iğneyi uyku
sersemliğiyle kaybetmişti.
Şehzade, uyuya kaldıktan biraz sonra, yine tasa kuşu geldi, üçüncü çocuğu da
kaptı, kızın ağzına kan sürerek:
— Çocuğu alıyorum, dedi. İşte sana tasa. Daha ne tasalar göstereceğim sana.
Ve sonra uçup gitti.
Sabah olunca şehzade baktı ki (утро наступило только, царевич посмотрел, что),
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
105
gene çocuk meydanda yok (снова ребенка на месте нет), karısının ağzı kan içinde
(жены его рот в крови). Artık şüphe kalmadı, diyerek hemen babasına haber verdi
(теперь сомнений не осталось, говоря, тотчас отцу своему сообщил). Padişah o
saat celladı çağırarak (падишах в тот же час палача позвав) kızı ona teslim etti ve
(девушку ему передал и):
— Al şu vahşi kadını, başını kes de cezasını bulsun (забери эту дикую женщину,
голову ее отруби, и наказание свое найдет пусть)...
Sabah olunca şehzade baktı ki, gene çocuk meydanda yok, karısının ağzı kan
içinde. Artık şüphe kalmadı, diyerek hemen babasına haber verdi. Padişah o
saat celladı çağırarak kızı ona teslim etti ve:
— Al şu vahşi kadını, başını kes de cezasını bulsun...
Cellat, saraydan kadını alarak ormana götürdü (палач из дворца женщину забрав,
в лес привел). Orada kadının ağlayıp yalvarmalarına dayanamayıp (там женщины
плача и мольбы выдержать не сумев) onu serbest bıraktı ve dedi ki (ее свободной
оставил и сказал, что):
— Saraya gitme de nereye gidersen git (во дворец не ходи же, куда хочешь,
ступай), ben sana canını bağışlıyorum (я тебе душу твою прощаю = дарю тебе
жизнь).
Cellat, saraydan kadını alarak ormana götürdü. Orada kadının ağlayıp
yalvarmalarına dayanamayıp onu serbest bıraktı ve dedi ki:
— Saraya gitme de nereye gidersen git, ben sana canını bağışlıyorum.
Kadın hızla oradan uzaklaşıp gitti (женщина быстро оттуда удалившись ушла),
uzun süre ormanda gezdikten sonra (долгое время по лесу бродила она после
того, как), bir gün o kuş gelerek onu kaptı (однажды та птица прилетев, ее
схватила), havaya uçurdu (в воздух подняла). Sonra büyük ve muhteşem bir
sarayın bahçesinde bıraktı (потом в большом и прекрасном дворцовом саду
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
106
оставила). Orada kuş, mermer taşın üstüne konarak (там птица на мраморный
камень опустившись) bir kere silkindi, genç bir delikanlı olunca (один раз
встрепенулась, в молодого человека превратилась когда), kız hayretle ona
bakakaldı (девушка с удивлением на него уставилась; bakmak — смотреть +
kalmak — оставаться /здесь передает удивление/).
Kadın hızla oradan uzaklaşıp gitti, uzun süre ormanda gezdikten sonra, bir
gün o kuş gelerek onu kaptı, havaya uçurdu. Sonra büyük ve muhteşem bir
sarayın bahçesinde bıraktı. Orada kuş, mermer taşın üstüne konarak bir kere
silkindi, genç bir delikanlı olunca, kız hayretle ona bakakaldı.
Beraber yürüyerek, sarayın merdivenine geldiler (вместе шагая, к дворцовой
лестнице пришли они). Orada Hanım Sultan baktı ki (там госпожа султанша
посмотрела, что), nur topu gibi üç çocuk ile onlara bakan bir dadı, onu karşılamaya
geliyorlar (прелестных три ребенка и за ними следящая няня ее встречать идут).
Biraz sonra delikanlı olan kuş (немного погодя, юношей являющаяся птица),
hanım Sultanla beraber (с госпожой султаншей вместе) altından yapılmış, bütün
döşemesi ipek ve sırma olan (из золота сделанную, полностью с обстановкой из
шелка и золотого шитья) bir odaya girdiler (в комнату вошли). Orada hanım
Sultan, bu çocuklarla karşı karşıya gelince (там госпожа султанша с этими детьми
встретилась тоько лишь), onlara karşı kanı kaynamaya başladı (к ним по
отношению кровь ее кипеть начала). Çünkü çocuklar, devamlı ona bakıyorlardı
(потому что дети постоянно на нее смотрели). Bunu gören delikanlı, hanım
Sultana dönerek dedi ki (это увидевший юноша к госпоже султанше
повернувшись, сказал, что):
Beraber yürüyerek, sarayın merdivenine geldiler. Orada Hanım Sultan baktı
ki, nur topu gibi üç çocuk ile onlara bakan bir dadı, onu karşılamaya geliyorlar.
Biraz sonra delikanlı olan kuş, hanım Sultanla beraber altından yapılmış,
bütün döşemesi ipek ve sırma olan bir odaya girdiler. Orada hanım Sultan, bu
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
107
çocuklarla karşı karşıya gelince, onlara karşı kanı kaynamaya başladı. Çünkü
çocuklar, devamlı ona bakıyorlardı. Bunu gören delikanlı, hanım Sultana
dönerek dedi ki:
— Hanım Sultan (госпожа султанша)! Ben sana çok eziyetler, sıkıntı ve tasalar
verdim (я тебе много мучений, страданий и забот принес: «дал»). Canını
vermeye razı oldun (душу свою отдать готова была ты; razı — согласный), ama
bu işi benim yaptığımı söylemedin (но то, что эти дела я совершил, не сказала) ve
benim yakamı ele vermedin (и меня не выдала: «мой воротник в руку не
отдала»), ben de bunu takdir ederek sana bu sarayı yaptırdım (я же это оценив, для
тебе этот замок построить приказал), çocuklarını buraya getirerek onlara özel
dadılar, sütanneler tuttum (детей твоих сюда принеся, для них личных нянюшек,
кормилиц нанял). İşte bu çocuklar senindir (вот эти дети твои). Ben bugünden
sonra, artık senin hizmetinde olacağım (я дня этого после, теперь в твоем
услужении буду). Artık tasa çekme yok (теперь забот не будет).
— Hanım Sultan! Ben sana çok eziyetler, sıkıntı ve tasalar verdim. Canını
vermeye razı oldun, ama bu işi benim yaptığımı söylemedin ve benim yakamı
ele vermedin, ben de bunu takdir ederek sana bu sarayı yaptırdım, çocuklarını
buraya getirerek onlara özel dadılar, sütanneler tuttum. İşte bu çocuklar
senindir. Ben bugünden sonra, artık senin hizmetinde olacağım. Artık tasa
çekme yok.
Hanım Sultan bunu duyunca, hemen kalkıp çocuklarını bağrına bastı (госпожа
султанша это услышала только, сразу встав, детей к груди прижала), onlar da
(Anne, anneciğim) diyerek annelerine sımsıkı sarıldılar (они же: «Мама, мамочка»,
говоря, к матери своей тесно прижались; sıkı — тесно; sımsıkı — очень тесно,
тесно-тесно). Anneleri artık dünyayı elde etmiş gibi (мать их теперь весь мир
заполучила словно), bütün dertlerini unutarak o sarayda yerleşti (все печали
позабыв, в том дворце поселилась).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
108
Hanım Sultan bunu duyunca, hemen kalkıp çocuklarını bağrına bastı, onlar da
(Anne, anneciğim) diyerek annelerine sımsıkı sarıldılar. Anneleri artık
dünyayı elde etmiş gibi, bütün dertlerini unutarak o sarayda yerleşti.
Gelelim şehzadeye (вернемся к царевичу)... Şehzade, hem karısını, hem de
çocuklarını kaybettikten sonra, gece gündüz ağlamaya başladı (царевич и жену, и
детей потерял после того как, ночью, днем плакать начал).
Gam ve kederini gidermek için (горе и печаль его разогнать чтобы), bir ihtiyar
hikayeci bulunmuştu (один старый рассказчик нашелся). Bu adam, şehzadeye
türlü türlü hikayeler, masallar anlatarak eğlendiriyordu (этот человек царевичу
разные-разные истории, сказки рассказывая, развлекал).
Gelelim şehzadeye... Şehzade, hem karısını, hem de çocuklarını kaybettikten
sonra, gece gündüz ağlamaya başladı.
Gam ve kederini gidermek için, bir ihtiyar hikayeci bulunmuştu. Bu adam,
şehzadeye türlü türlü hikayeler, masallar anlatarak eğlendiriyordu.
Bir gün, bu ihtiyar hikayeci tütün almak için saraydan çıkıp (однажды этот старый
рассказчик табак купить чтобы, из дворца выйдя), çarşıya giderken (на рынок
шел когда) birden bire karşısına görülmemiş güzellikte bir saray çıktı (внезапно
перед ним невиданной красоты дворец появился: «вышел»). İhtiyar hikayeci
hayretle kendi kendine söylenmeye başladı (старый рассказчик с удивлением сам
себе бормотать начал):
— Bu sarayı kim yaptı (этот дворец кто построил: «сделал»)? Birkaç gün önce
burası boş bir arsa idi (несколькоми днями раньше здесь пустой участок был).
Bir gün, bu ihtiyar hikayeci tütün almak için saraydan çıkıp, çarşıya giderken
birden bire karşısına görülmemiş güzellikte bir saray çıktı. İhtiyar hikayeci
hayretle kendi kendine söylenmeye başladı:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
109
— Bu sarayı kim yaptı? Birkaç gün önce burası boş bir arsa idi.
Bu sırada sarayın balkonunda olan delikanlı (в это время на дворцовом балконе
находящийся юноша), ihtiyarın sarayın etrafında dolaştığını görünce (старика
дворца вокруг хождение увидев), yanındaki hanım Sultana dedi ki (рядом с ним
стоящей госпоже султанше сказал, что):
— Bak Sultanım, kocanızın hikayecisi geliyor, sununla biraz eğlenelim (смотри,
султанша моя, мужа вашего рассказчик идет, с нем немного развлечемся).
Sultan hanım (госпожа султанша):
— Siz bilirsiniz (вы знаете = как хотите), deyince, delikanlı pencereden
hikayecinin önüne sihirli bir gül attı (сказала когда, юноша из окна перед
рассказчиком волшебную розу бросил; sihir — колдовство). O da gülü alarak
kokladı ve söylenmeye başladı (он же розу подняв, понюхал и бормотать начал):
— Oh, ne güzel kokuyor (ах, как прекрасно пахнет).
Bu sırada sarayın balkonunda olan delikanlı, ihtiyarın sarayın etrafında
dolaştığını görünce, yanındaki hanım Sultana dedi ki:
— Bak Sultanım, kocanızın hikayecisi geliyor, sununla biraz eğlenelim.
Sultan hanım:
— Siz bilirsiniz, deyince, delikanlı pencereden hikayecinin önüne sihirli bir gül
attı. O da gülü alarak kokladı ve söylenmeye başladı:
— Oh, ne güzel kokuyor.
Bu kelimeleri, teşbih çeker gibi (эти слова четки перебирая словно) boyuna tekrar
ederek (постоянно повторяя; tekrar etmek — повторять: «повтор делать»)
sokaklarda dolaştığını gören halk (то, что по улицам он бродит, увидевший
народ), onu deli zannederek peşine düştüler (его сумашедшим посчитав, за ним
следовал по пятам; peşine düşmek — следовать по пятам, преследовать: «ему
вслед падать»).
Şehzade, ihtiyar hikayecinin saraya dönmediğini görünce (царевич то, что старый
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
110
рассказчик во дворец не возвратился, увидел как только), yardımcısını çağırdı
ve ona (помощника своего позвал и ему):
— İhtiyar hikayeciyi bulup getir, diye emretti (старого рассказчика найдя,
приведи, — говоря, приказал).
Bu kelimeleri, teşbih çeker gibi boyuna tekrar ederek sokaklarda dolaştığını
gören halk, onu deli zannederek peşine düştüler.
Şehzade, ihtiyar hikayecinin saraya dönmediğini görünce, yardımcısını çağırdı
ve ona:
— İhtiyar hikayeciyi bulup getir, diye emretti.
Şehzadenin yardımcısı, hemen ihtiyar hikayecinin peşine düşerek (царевича
помощник сразу за старым рассказчиком последовав) onu aramaya çıktı (его
искать отправился). Gide gide onu büyük bir kalabalığın içinde bir şeyler
söyleyerek durduğunu gördü (идя идя, то, что тот большой толпы внутри что-то
рассказывая стоит, увидел). Yanına sokularak (к нему протиснувшись):
— İhtiyar! Dedi (старик! — сказал). Seni şehzade istiyor, gel (тебя царевич
требует, иди).
İhtiyar, aklı başından gitmiş halde, ona şu cevabı verdi (старик, в растерянном
состоянии ему следующий ответ дал; aklı başından gitmek — растеряться, не
знать, что делать: «ум из головы ушел»; akıl — ум, разум):
— Bu karşıki saraydan sana gül atarlarsa sakın alma (из этого напротив дворца
тебе розу бросят если, смотри, не бери).
Şehzadenin yardımcısı, hemen ihtiyar hikayecinin peşine düşerek onu
aramaya çıktı. Gide gide onu büyük bir kalabalığın içinde bir şeyler söyleyerek
durduğunu gördü. Yanına sokularak:
— İhtiyar! Dedi. Seni şehzade istiyor, gel.
İhtiyar, aklı başından gitmiş halde, ona şu cevabı verdi:
— Bu karşıki saraydan sana gül atarlarsa sakın alma.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
111
Şehzadenin yardımcısı, "saraya gidelim, görelim" diyerek o tarafa gitti (царевича
помощник: «во дворец пойдем, посмотрим», говоря, в ту сторону пошел).
Pencereden onu gören delikanlı, hanımına seslendi (из окна его увидевший
юноша к госпоже обратился):
— Bak Sultanım (посмотри, султанша моя)! Şehzadenin yardımcısı geliyor, içeri
alayım mı (царевича помощник идет, внутрь впустить ли)?...
— Siz bilirsiniz (вы знаете = как хотите).
Şehzadenin yardımcısı, "saraya gidelim, görelim" diyerek o tarafa gitti.
Pencereden onu gören delikanlı, hanımına seslendi:
— Bak Sultanım! Şehzadenin yardımcısı geliyor, içeri alayım mı?...
— Siz bilirsiniz.
Delikanlı, hemen şehzadenin yardımcısını da içeri aldı (юноша сразу царевича
помощника тоже внутрь впустил: «взял»). Hizmetçiler onu karşılayarak misafir
odasına çıkardılar (слуги его встретив, в гостевую комнаты провели) ve ona
dediler ki (и ему сказали, что):
— Hanımın huzuruna çıkmak için, muhakkak, üstündeki ağır elbiselerini
çıkaracaksın (перед госпожой предстать чтобы, обязательно на тебе надетые
тяжелые одежды снимешь).
Delikanlı, hemen şehzadenin yardımcısını da içeri aldı. Hizmetçiler onu
karşılayarak misafir odasına çıkardılar ve ona dediler ki:
— Hanımın huzuruna çıkmak için, muhakkak, üstündeki ağır elbiselerini
çıkaracaksın.
Şehzadenin yardımcısı, evvela elini külahına atıp onu çıkarmak istedi (царевича
помощник сначала руку на колпак положив, его снять хотел), fakat o kadar
zorladığı halde bir türlü çıkarmayı başaramadı (однако настолько напрягался хотя,
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
112
никак снять не удалось ему; başarmak — завершать/выполнять с успехом).
Bunu gören hizmetçiler hanıma koşarak haber verdiler (это увидевшие служанки к
госпоже побежав, сообщили).
— Şehzadenin yardımcısı külahını başından çıkarmadı (царевича помощник
колпак с головы не снял). Hanım kızarak (госпожа, рассердившись):
— Kovun dışarı! Dedi (выгоните наружу, — сказала). Ne saygısız adamdır bu,
başından külahını çıkarmasını bilmiyor (какой непочтительный человек это, с
головы колпак снять не умеет; saygı — почет, уважение).
Şehzadenin yardımcısı, evvela elini külahına atıp onu çıkarmak istedi, fakat o
kadar zorladığı halde bir türlü çıkarmayı başaramadı. Bunu gören hizmetçiler
hanıma koşarak haber verdiler.
— Şehzadenin yardımcısı külahını başından çıkarmadı. Hanım kızarak:
— Kovun dışarı! Dedi. Ne saygısız adamdır bu, başından külahını çıkarmasını
bilmiyor.
Şehzade'nin yardımcısı utanarak dışarı çıktı (царевича помощник устыдившись,
наружу вышел). Sarayın kapısında ayakkabılarını giyerken başından külahı
düşmesin mi (у дворцовой двери обувь свою надевал когда он, с головы его
колпаку как же не упасть)? Bunu görünce kendi kendine (это увидев сам себе):
— İçerde düşmedin de, burada düştün, diyerek külahını yerden yere vurdu (внутри
не упал же, здесь упал, — говоря, колпак свой на землю бросил), yollarda
söylene söylene o da ihtiyar hikayecinin yanına geldi ve orada kaldı (по дороге
бормоча, он тоже к старому рассказчику пришел и там остался).
Şehzade'nin
yardımcısı
utanarak
dışarı
çıktı.
Sarayın
kapısında
ayakkabılarını giyerken başından külahı düşmesin mi? Bunu görünce kendi
kendine:
— İçerde düşmedin de, burada düştün, diyerek külahını yerden yere vurdu,
yollarda söylene söylene o da ihtiyar hikayecinin yanına geldi ve orada kaldı.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
113
Şehzade, aradan çok vakit geçtiği halde (царевич, между тем много времени
прошло хотя) yardımcısının da gelmediğini görünce (то, что помощник его не
пришел, увидев), hemen haznedarını çağırıp dedi ki (сразу казначея своего
позвав, сказал, что):
— Git şu ihtiyar hikayeci ile yardımcımı bul (ступай, этого старого рассказчика и
помощника моего найди). Haznedar süratle saraydan çıkarak, ikisini aramaya
başladı (казначей быстро из дворца выйдя, обоих искать начал). Nihayet ikisini
büyük bir kalabalığın içinde buldu (наконец обоих большой толпы внутри
нашел). Hemen ihtiyara yaklaşarak, saraya gelmesini söyledi (сразу к старику
приблизившись, во дворец ступал он чтобы, сказал).
Şehzade, aradan çok vakit geçtiği halde yardımcısının da gelmediğini görünce,
hemen haznedarını çağırıp dedi ki:
— Git şu ihtiyar hikayeci ile yardımcımı bul. Haznedar süratle saraydan
çıkarak, ikisini aramaya başladı. Nihayet ikisini büyük bir kalabalığın içinde
buldu. Hemen ihtiyara yaklaşarak, saraya gelmesini söyledi.
— Saraydan sana gül atarlarsa sakın koklayayım deme (из дворца тебе розу кинут
если, смотри, ‘понюхаю-ка’ не говори), diye cevap verdiğini görünce (говоря, то,
что отвечает он, увидел когда), bu sefer şehzadenin yardımcısının yanına gitti (на
этот раз к царевича помощнику пошел). O da dedi ki (он же сказал, что):
— Sakın başındaki külahını çıkarmadan saraya gitme (смотри, с головы колпак не
сняв, во дворец не ходи).
— Saraydan sana gül atarlarsa sakın koklayayım deme, diye cevap verdiğini
görünce, bu sefer şehzadenin yardımcısının yanına gitti. O da dedi ki:
— Sakın başındaki külahını çıkarmadan saraya gitme.
Haznedar, meraklanarak o da hanım sultanın sarayına doğru yürüdü (казначей
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
114
заинтересовавшись, он тоже в госпожи султанши дворец прямо направился).
Onu pencereden gören delikanlı (его из окна увидевший юноша) yanındaki hanım
Sultana sordu (у рядом с ним стоящей госпожи султанши спросил):
— Bak, şimdi de şehzadenin haznedarı geliyor (смотри, сейчас же царевича
казначей идет), sununla da biraz alay edelim (над этим тоже немного посмеемся;
alay — насмешка, злая шутка).
Hanım uygun görünce, hizmetçilere, gelen haznedarı saraya almasını tenbih etti
(госпожа подходящим найдя, слуг, пришедшего казначея во дворец пустили
чтобы, предупредила).
Haznedar, meraklanarak o da hanım sultanın sarayına doğru yürüdü. Onu
pencereden gören delikanlı yanındaki hanım Sultana sordu:
— Bak, şimdi de şehzadenin haznedarı geliyor, sununla da biraz alay edelim.
Hanım uygun görünce, hizmetçilere, gelen haznedarı saraya almasını tenbih
etti.
Haznedar saraya girdi (казначей во дворец вошел). Fakat o da bir bahane ile utanç
içinde dışarı atıldı (однако он тоже под предлогом в смущении выгнан был). Ve
sersem bir halde o da ihtiyar hikayeci ve şehzadenin yardımcısının yanına gitti (и в
ошеломленном состоянии он тоже к старому рассказчику и царевича
помощникам направился).
Bunlar orada oyalana dursunlar (они там обманутые стоят пусть).
Haznedar saraya girdi. Fakat o da bir bahane ile utanç içinde dışarı atıldı. Ve
sersem bir halde o da ihtiyar hikayeci ve şehzadenin yardımcısının yanına gitti.
Bunlar orada oyalana dursunlar.
Şehzade,
gönderdiği
adamların
gelmediğini
görünce
(царевич
то,
что
отправленные им люди не пришли, увидел только), kendisi bizzat onları
aramaya karar vererek saraydan çıktı (сам лично их искать решение приняв, из
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
115
дворца вышел). Geze geze o da saraya geldi (бродя, он тоже во дворец пришел;
gezmek — бродить). Bunu pencereden gören Hanım Sultan (это из окна
увидевшая госпожа султанша), hemen hizmetçilerini aşağıya yollayarak (сразу
слуг своих вниз послав) onu bizzat ikramlarla karşıladı (его лично с почестями
встретила). Kendisi tanınmayacak kadar değişmişti (себя до неузнаваемости
изменила = изменила свой облик).
Şehzade, gönderdiği adamların gelmediğini görünce, kendisi bizzat onları
aramaya karar vererek saraydan çıktı. Geze geze o da saraya geldi. Bunu
pencereden gören Hanım Sultan, hemen hizmetçilerini aşağıya yollayarak onu
bizzat ikramlarla karşıladı. Kendisi tanınmayacak kadar değişmişti.
Bir odaya alıp konuşmaya başladılar (в одну комнату усадив, разговаривать
начали). Sonra kız dışarıya çıkarak (потом девушка наружу выйдя) çocuklarının
en büyüğünün eline bir iskemle (из детей самому старшему в руку стул),
ortancısının eline de bir peşkir (среднему в руку же полотенце) ve kız çocuğunun
eline bir armutla bir kaşık vererek (и девочке в руку грушу с ложкой дав),
şehzadenin önüne koymalarını istedi (царевичем перед положить попросила).
Çocuklar derhal annelerinin dediğini yaptılar (дети сразу матерью сказанное
сделали). Şehzade hayretle çocuklara sordu (царевич изумленно детей спросил):
Bir odaya alıp konuşmaya başladılar. Sonra kız dışarıya çıkarak çocuklarının
en büyüğünün eline bir iskemle, ortancısının eline de bir peşkir ve kız
çocuğunun eline bir armutla bir kaşık vererek, şehzadenin önüne koymalarını
istedi. Çocuklar derhal annelerinin dediğini yaptılar. Şehzade hayretle
çocuklara sordu:
— Hiç armut, kaşıkla yenir mi (разве грушу ложкой едят)? Çocuklar şu cevabı
verdiler (дети такой ответ дали):
— Ya hiç Ademoğlu insan yer mi (а разве человек человека ест ли)?
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
116
Çocukların bu manalı sözleri şehzadeyi düşündürmeye başladı (детей эти
многозначительные слова царевича задуматься заставили). Çocuklar (дети):
— Daha ne düşünüyorsun (еще о чем раздумываешь)? Sen bizim babamızsın, bu
da annemiz! Dediler (ты наш отец, это же мать, — сказали).
— Hiç armut, kaşıkla yenir mi? Çocuklar şu cevabı verdiler:
— Ya hiç Ademoğlu insan yer mi?
Çocukların bu manalı sözleri şehzadeyi düşündürmeye başladı. Çocuklar:
— Daha ne düşünüyorsun? Sen bizim babamızsın, bu da annemiz! dediler.
Şehzade bunu duyar duymaz, hemen çocuklarını ve sevgili eşini bağrına bastı
(царевич это услышал только, сразу детей своих и любимую жену к груди
прижал). Onu, sevdiklerine kavuşturan Allah'a şükretti (его с возлюбленными
соединившего Аллаха поблагодарил).
Bu sırada odaya giren delikanlı da onu tebrik ederek (в это время в комнату
вошедший юноша его поздравляя):
Şehzade bunu duyar duymaz, hemen çocuklarını ve sevgili eşini bağrına bastı.
Onu, sevdiklerine kavuşturan Allah'a şükretti.
Bu sırada odaya giren delikanlı da onu tebrik ederek:
— Şehzadem (царевич мой)! Ben tasa kuşuyum (я забот птица)! Dedi (сказал).
Bütün kabahat benimdir (вся вина моя). Beni affet, bundan sonra, sizin hizmetçiniz
olacağım (меня прости, этого после вашим слугой буду). Ne isterseniz onu
yapacağım (что пожелаете, то исполню). Şimdi bana müsaade verin de (сейчас
мне позволение дайте же) anamı, babamı görmek için memleketime gideyim
(мать, отца повидать чтобы, на родину отправлюсь-ка).
— Şehzadem! Ben tasa kuşuyum! Dedi. Bütün kabahat benimdir. Beni affet,
bundan sonra, sizin hizmetçiniz olacağım. Ne isterseniz onu yapacağım. Şimdi
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
117
bana müsaade verin de anamı, babamı görmek için memleketime gideyim.
Bunun üzerine şehzade, tasa kuşuna müsaade verdi (поэтому царевич птице забот
разрешение дал). O da eski kuş kılığına girerek ülkesine uçtu (она/он же, старый
птичий вид приняв, в страну свою улетел/а/; kılık — внешний вид, форма;
одеяние).
Sonra yalnız kalan şehzade (потом один оставшийся царевич), çocuklarını ve
ailesini alarak sarayına gitti (детей своих и семью свою забрав, во дворец
направился). Orada büyük şenlikler düzenleyerek (там великие празднества
устроив), ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar (жизни своей до конца
вплоть счастливо жили они).
Bunun üzerine şehzade, tasa kuşuna müsaade verdi. O da eski kuş kılığına
girerek ülkesine uçtu.
Sonra yalnız kalan şehzade, çocuklarını ve ailesini alarak sarayına gitti. Orada
büyük şenlikler düzenleyerek, ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar.
ANKA KUŞU MASALI
СКАЗКА О ПТИЦЕ ФЕНИКС
Eski zamanlarda (в древние времена) büyük bir padişah vardı (великий правитель
жил: «был»). Bunun has bahçesinde (в его падишахском саду) dünyada eşi
bulunmaz bir elma ağacı vardı (в мире подобного себе не имеющее яблоневое
дерево было). Bu ağaç senede bir elma verir (это дерево в год одно яблоко
давало), o elma olunca gece yarısı bir dev gelip alır (то яблоко поспевало как
только, в полночь один див приходил, забирал; dev — див, великан), padişaha
ondan yemek bir türlü kısmet olmazdı (падишаху поэтому съесть никак не
суждено было; kısmet — доля, судьба).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
118
Eski zamanlarda büyük bir padişah vardı. Bunun has bahçesinde dünyada eşi
bulunmaz bir elma ağacı vardı. Bu ağaç senede bir elma verir, o elma olunca
gece yarısı bir dev gelip alır, padişaha ondan yemek bir türlü kısmet olmazdı.
Günün birinde padişahın en büyük oğlu (в один из дней падишаха самый
старший сын), babasının huzuruna gelerek elini öptü ve dedi ki (к своему отцу на
аудиенцию придя, его руку поцеловал и сказал, что):
— Babacığım (папочка), bana izin ver de bu gece elma ağacının altında bekleyip
(мне позволение дай и этой ночью под яблоневым деревом подстерегу) şu her
sene elmamızı alıp giden devi öldüreyim (того, каждый год наши яблоки
берущего уходящего дива убью-ка).
Günün birinde padişahın en büyük oğlu, babasının huzuruna gelerek elini
öptü ve dedi ki:
— Babacığım, bana izin ver de bu gece elma ağacının altında bekleyip şu her
sene elmamızı alıp giden devi öldüreyim.
Padişah buna itirazla (падишах на это с возражением):
— Oğlum, dedi (сын мой, сказал). Sen bu devi nasıl öldüreceksin (ты этого дива
как убьешь), ya bu yüzden başına bir felaket gelirse (а из-за этого с тобой беда
случится если: «на голову твою беда придет если»)?
— Hiçbir şey olmaz babacığım (ничего не случится, папочка).
— Peki öyle ise (хорошо, коли так), ben de sana izin veriyorum (я тебе
позволение даю). Kendine güveniyorsan, öldür (ты в себе уверен если, убей)!
Padişah buna itirazla:
— Oğlum, dedi. Sen bu devi nasıl öldüreceksin, ya bu yüzden başına bir felaket
gelirse?
— Hiçbir şey olmaz babacığım.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
119
— Peki öyle ise, ben de sana izin veriyorum. Kendine güveniyorsan, öldür!
Şehzade, eline bir ok aldı (царевич в руку стрелу взял), bahçeye girerek bir köşeye
saklandı (в сад направившись, в углу спрятался), gece yarısına kadar bekledi (до
полуночи ждал).
Gece yarısı her tarafta müthiş bir gürültü koptu (в полночь всюду страшный шум
поднялся; her taraf — каждая сторона; kopmak — разрываться, трескаться).
O anda bu gürültü ile beraber (в тот момент с этим шумом вместе) her tarafı siyah
duman kapladı (все черный дым покрыл). Bahçeye yedi başlı büyük bir dev
gelerek (в сад семиголовый огромный див придя), ağaca doğru yürümeye başladı
(к дереву прямо двигаться начал).
Şehzade, eline bir ok aldı, bahçeye girerek bir köşeye saklandı, gece yarısına
kadar bekledi.
Gece yarısı her tarafta müthiş bir gürültü koptu. O anda bu gürültü ile
beraber her tarafı siyah duman kapladı. Bahçeye yedi başlı büyük bir dev
gelerek, ağaca doğru yürümeye başladı.
Şehzade, deminki gürültüden zaten korkmuştu (царевич от недавнего шума и так
уже испугался), yedi başlı devi görünce (семиголового дива увидел только),
elinden oku atarak (из руки стрелу выпустив), deli gibi saraya koştu
(сумасшедший словно во дворец побежал). Dev de elmayı koparıp gitti (див же
яблоко сорвав, ушел).
Şehzade, deminki gürültüden zaten korkmuştu, yedi başlı devi görünce,
elinden oku atarak, deli gibi saraya koştu. Dev de elmayı koparıp gitti.
Ertesi sene (на следующий год), ortanca oğlu (средний сын) babasının huzuruna
çıkıp (отца пред лицом представ: «к отца присутствию выйдя»), dedi ki (сказал,
что):
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
120
— Babacığım (папочка), şu büyük kardeşimin öldüremediği devi (того старшим
братом моим не убитого: «не смог убить которого» дива), bu sene ben
öldüreceğim (в этом году я убью), elmayı koparıp size getireceğim (яблоко сорвав,
вам принесу).
— Ağabeyinin beceremediği bu zor işi (старший брат твой не смог справится с
этим трудным делом), sen nasıl becereceksin (ты как справишься)?
— Bu konuda hiç merak etmeyin (по этому поводу вовсе не беспокойтесь). Ben
ne yapacağımı bilir (я что делать знаю), kendime güvenirim (себе доверяю = я
уверен в себе).
Ertesi sene, ortanca oğlu babasının huzuruna çıkıp, dedi ki:
— Babacığım, şu büyük kardeşimin öldüremediği devi, bu sene ben
öldüreceğim, elmayı koparıp size getireceğim.
— Ağabeyinin beceremediği bu zor işi, sen nasıl becereceksin?
— Bu konuda hiç merak etmeyin. Ben ne yapacağımı bilir, kendime
güvenirim.
Şehzade, eline bir ok alarak bahçedeki çiçeklerin arasına saklandı (царевич в руку
стрелу взяв, садовых цветов среди спрятался). Gecenin yarısına kadar bekledi
(до полуночи ждал).
Gece yarısı olmuştu (полночь наступила), ortalıkta dehşetli bir gürültü işitildi (в
округе ужасный шум послышался). Her tarafı simsiyah bir duman tabakası
kapladı (все черный-пречерный дыма слой покрыл). Biraz sonra bahçede yedi
başlı bir dev görününce (немного спустя, в саду семиголовый див показался
только), şehzade korktu (царевич испугался), yüzü sarardı (его лицо побледнело;
sararmak — cтановиться желтым, желтеть), elindeki oku bırakarak (в руке
находящуюся стрелу бросив) can havliyle (в смертельном страхе) kendini saraya
dar attı (сам до дворца с трудом добрался; kendini atmak — броситься: «себя во
дворец еле бросил»; havil — страх, ужас). Dev de elmayı koparıp gitti (див же,
яблоко сорвав, ушел).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
121
Şehzade, eline bir ok alarak bahçedeki çiçeklerin arasına saklandı. Gecenin
yarısına kadar bekledi.
Gece yarısı olmuştu, ortalıkta dehşetli bir gürültü işitildi. Her tarafı simsiyah
bir duman tabakası kapladı. Biraz sonra bahçede yedi başlı bir dev görününce,
şehzade korktu, yüzü sarardı, elindeki oku bırakarak can havliyle kendini
saraya dar attı. Dev de elmayı koparıp gitti.
Şehzade saraya varınca babası sordu (царевич до дворца добрался только, отец
его спросил):
— Nasıl evladım (как, дитя мое), devi vurabildin mi (дива смог убить ли; vurmak
— бить, поразить; vurabilmek — смочь ударить, поразить)?
— Hayır babacığım (нет, папочка)! Canımı zor kurtardım (я сам с трудом спасся;
canını kurtarmak — спастись, остаться в живых: «свою душу еле спас»). Bu
öyle bir dev ki (это такой див, что), insanın aklını başından alıyor (человека
ошеломляет; aklını başından almak — ошеломить,ошарашить: «у человека ум
из головы забирать»).
Şehzade saraya varınca babası sordu:
— Nasıl evladım, devi vurabildin mi?
— Hayır babacığım! Canımı zor kurtardım. Bu öyle bir .dev ki, insanın aklını
başından alıyor.
Ertesi sene padişahın en küçük oğlu (на следующий год падишаха самый
младший сын), babasının huzuruna çıkarak (пред отца лицом представ: «к отца
присутствию выйдя») yalvarmaya başladı (умолять начал):
— Babacığım (папочка)! Bana izin ver de şu devi ben öldüreyim (мне позволение
дай и того дива я убью-ка). Babası gülerek (отец его смеясь):
— Oğlum! Dedi (мой сын! — сказал). Sen onu öldüremezsin (ты его убить не
сможешь). Çünkü senden önce ağabeylerin bunu başaramadılar da (потому что
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
122
тебя прежде старшие братья твои с этим не справиться не смогли) sen mi
öldüreceksin (ты ли убьешь)?
Ertesi sene padişahın en küçük oğlu, babasının huzuruna çıkarak yalvarmaya
başladı:
— Babacığım! Bana izin ver de şu devi ben öldüreyim. Babası gülerek:
— Oğlum! Dedi. Sen onu öldüremezsin. Çünkü senden önce ağabeylerin bunu
başaramadılar da, sen mi öldüreceksin?
Neticede (в итоге), küçük şehzade babasına fazla yalvararak (младший царевич
отца много упрашивал), sonunda müsaadeyi aldı (наконец, соизволение
получил).
Hemen odasına girerek (сразу в свою комнату войдя) daha evel hazırladığı zehirli
oku aldı (еще раньше приготовленную ядовитую стрелу взял), has bahçeye gitti
(в падишахский сад пошел). Oranın köşküne girip (в местный замок войдя) devi
beklemeye başladı (дива поджидать начал). Gece yarılarına doğru (около
полуночи), müthiş bir gürültü duyuldu (страшный шум послышался). Ondan
sonra (этого после), siyah bir duman her tarafı sardı (черный дым все окутал).
Dev geliyordu (див шел). Yavaş yavaş (медленно-медленно), elma ağacına doğru
yaklaşıyordu (к яблоневому дереву прямо приближался). Şehzade hemen
(царевич тут же), pusu kurduğu yerden (с места, где засаду устроил он; pusu
kurmak — устроить засаду) okunu ona doğru çevirdi (стрелу прямо на него
направил):
Neticede, küçük şehzade babasına fazla yalvararak, sonunda müsaadeyi aldı.
Hemen odasına girerek daha evel hazırladığı zehirli oku aldı, has bahçeye gitti.
Oranın köşküne girip devi beklemeye başladı. Gece yarılarına doğru, müthiş
bir gürültü duyuldu. Ondan sonra, siyah bir duman her tarafı sardı. Dev
geliyordu. Yavaş yavaş, elma ağacına doğru yaklaşıyordu. Şehzade hemen,
pusu kurduğu yerden okunu ona doğru çevirdi:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
123
"Ya Allah" diyerek deve fırlattı («о Боже», говоря, в дива выстрелил). Ok devin
başını yararak geçti (стрела дива в голову ранив, пролетела). Dev, bu esnada öyle
bir nara attı ki (див в это время так закричал, что; nara atmak — кричать: «крик
бросать») yerler ve gökler (земли и небеса), bir zelzeleye tutulmuş gibi sarsıldı
(землетрясением охваченные будто, сотрясались).
Dev, kanları aka aka (див, кровь его вытекая = див истекая кровью; akmak —
течь, литься), elmayı almadan dönünce (яблоко не взяв, ушел как только),
şehzade, elmayı koparıp doğru babasının yanına çıktı (царевич яблоко сорвав,
прямо к отцу вышел; birinin yanına — к кому-либо; yan — сторона: «к
чьей-либо стороне») ve elmayı ona vererek dedi ki (и яблоко ему подав, сказал,
что):
"Ya Allah" diyerek deve fırlattı. Ok devin başını yararak geçti. Dev, bu esnada
öyle bir nara attı ki yerler ve gökler, bir zelzeleye tutulmuş gibi sarsıldı.
Dev, kanları aka aka, elmayı almadan dönünce, şehzade, elmayı koparıp doğru
babasının yanına çıktı ve elmayı ona vererek dedi ki:
— İşte babacığım! (вот, папочка!) Devi vurdum (дива поразил) ve elmayı da sana
getirdim (и яблоко тебе принес).
Padişah, olağanüstü derecede memnun olarak (подишах в необычайной степени
радуясь; memnun — довольный), ayağa kalktı (на ноги поднялся) ve küçük
oğlunu alnından öperek (и младшего сына своего в лоб поцеловав; alın — лоб):
— Yaşa oğlum, dedi (да здравствует сын мой, — сказал). Gerçekten cesursun (в
самом деле, храбр ты). Bunun üzerine küçük şehzade (после этого младший
царевич):
— Babacığım! Dedi (папочка! — сказал). Bir müsaade daha isterim (одно
позволение еще попрошу), bu devin peşinden gideceğim (за этим дивом вслед
пойду) ve onu dünyadan kaldıracağım (и его уничтожу; dünyadan kaldırmak —
уничтожать, ликвидировать: «из мира убрать») ki bir daha kimseye zararı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
124
dokunmasın (чтобы больше никому не навредил: «никого вред его не
коснулся»).
— İşte babacığım! Devi vurdum ve elmayı da sana getirdim.
Padişah, olağanüstü derecede memnun olarak, ayağa kalktı ve küçük oğlunu
alnından öperek:
— Yaşa oğlum, dedi. Gerçekten cesursun. Bunun üzerine küçük şehzade:
— Babacığım! Dedi. Bir müsaade daha isterim, bu devin peşinden gideceğim
ve onu dünyadan kaldıracağım ki bir daha kimseye zararı dokunmasın.
Padişah, önce müsaade vermedi (падишах сначала разрешение не дал), fakat
sonra oğlunun ısrarları üzerine dayanamayarak (но потом сына настойчивости
выдержать не сумев):
— Peki evladım! Dedi (хорошо, дитя мое! — сказал). Git, Allah sana selamet
versin
(ступай,
Аллах
тебя
пусть
сохранит;
selamet
vermek
—
спасти,сохранить; selamet — безопасность, благополучие).
Şehzade, kardeşlerini yanına alarak (царевич, братьев своих с собой взяв)
saraydan ayrıldı (дворец покинул). Devin bıraktığı kan izlerini takip ede ede
yürümeye başladılar (дивом оставленным кровавым следам следуя, идти начали;
takip etmek — преследовать: «следование делать»). Birkaç gün bu iz üzerinde
yürüdükten sonra (несколько дней по этим следам прошли они после того, как),
kocaman taşlarla yapılmış bir kapının önünde durdular (из огромных камней
сделанной дверью перед остановились). Büyük şehzade taşı zorlayarak
(старший царевич на камень надавив: «оказав давление») kapıyı açmak
istediyse de (дверь открыть хотел, да), başarılı olamayınca (справится не смог
когда: «успешным не став»; başarı — успех, удача), küçük şehzade bir hamlede
(младший царевич одним усилием), onu kaldırıp öbür tarafa attı (его подняв, в
другую сторону отбросил). Bir de baktı ki (и увидел, что) içeride karanlık bir
kuyu var (внутри темный колодец есть). Hemen büyük şehzade (тотчас старший
царевич), atılarak kardeşlerine dedi ki (бросившись, братьям сказал, что):
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
125
Padişah, önce müsaade vermedi, fakat sonra oğlunun ısrarları üzerine
dayanamayarak:
— Peki evladım! Dedi. Git, Allah sana selamet versin.
Şehzade, kardeşlerini yanına alarak saraydan ayrıldı. Devin bıraktığı kan
izlerini takip ede ede yürümeye başladılar. Birkaç gün bu iz üzerinde
yürüdükten sonra, kocaman taşlarla yapılmış bir kapının önünde durdular.
Büyük şehzade taşı zorlayarak kapıyı açmak istediyse de başarılı olamayınca,
küçük şehzade bir hamlede, onu kaldırıp öbür tarafa attı. Bir de baktı ki
içeride karanlık bir kuyu var. Hemen büyük şehzade, atılarak kardeşlerine
dedi ki:
— Belime bir ip bağlayın (к поясу моему веревку привяжите), ben ineyim (я
спущусь-ка).
Kardeşleri onu, beline sağlam bir ip bağlayarak (братья его к поясу крепкую
веревку привязав) kuyuya sarkıttılar (в колодец опустили; sarkmak — висеть,
свисать, спускаться; sarkıtmak — опускать, свешивать).
Şehzade, kuyunun içine iner inmez (царевич колодца внутрь спустившись едва),
"yandım aman, beni çekiniz" (горю, Боже: «пощада», меня тяните) diye avaz avaz
bağırmaya başladı (говоря, во весь голос кричать начал; avaz avaz bağırmak —
кричать во весь голос; avaz — крик, вопль). Kardeşleri de onu yukarı çıkardı (и
братья его наверх вытащили).
— Belime bir ip bağlayın, ben ineyim.
Kardeşleri onu, beline sağlam bir ip bağlayarak kuyuya sarkıttılar.
Şehzade, kuyunun içine iner inmez, "yandım aman, beni çekiniz" diye avaz
avaz bağırmaya başladı. Kardeşleri de onu yukarı çıkardı.
Bu sefer ortanca şehzade atılarak (в этот раз средний царевич бросившись):
— Beni sarkıtınız (меня опустите), deyince onun da beline ip bağlayıp (сказав, и
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
126
вокруг его пояса веревку обвязали), kuyunun içine sarkıttılar (колодца внутрь
опустили). Fakat aradan çok geçmeden (однако между тем много не прошло), o
da bağırmaya başladı (он тоже кричать начал):
— Çekin beni yukarı (тащите меня наверх), soğuktan titriyorum (от холода
дрожу). Öleceğim (умираю: «умру»). Onu da yukarı çıkardılar (его тоже наверх
вытащили). Bunun üzerine, en ufak kardeşleri (поэтому самый младший брат их;
ufak — маленький, небольшой, мелкий):
— Durun kardeşlerim! Dedi (стойте, братья мои! — сказал). Bu sefer de beni
indirin aşağıya (в этот раз и меня спустите вниз); fakat sakın ben size ne kadar
bağırırsam, bağırayım (но смотрите, я вам сколько бы ни кричал, пусть кричу),
yukarı çekmeyin (наверх не тяните), aksine aşağıya indirin (наоборот, вниз
спускайте).
Bu sefer ortanca şehzade atılarak:
— Beni sarkıtınız, deyince onun da beline ip bağlayıp, kuyunun içine
sarkıttılar. Fakat aradan çok geçmeden, o da bağırmaya başladı:
— Çekin beni yukarı, soğuktan titriyorum. Öleceğim.
Onu da yukarı çıkardılar. Bunun üzerine, en ufak kardeşleri:
— Durun kardeşlerim! Dedi. Bu sefer de beni indirin aşağıya; fakat sakın ben
size ne kadar bağırırsam, bağırayım, yukarı çekmeyin, aksine aşağıya indirin.
Küçük şehzade beline sımsıkı bir ip bağlayarak (младший царевич на пояс свой
крепко веревку привязал) kendini kuyuya sarkıttı (себя в колодец опустил), az
sonra da kardeşlerine (немного спустя и тоже братьям) "Aman üşüyorum, aman
yanıyorum" diye bağırdıysa da (Боже, замерзаю, Боже, горю, — кричал если
даже) kardeşleri aldıkları talimat üzerine onu yukarı çekmeyerek (братья
полученным указаниям согласно, его вверх не вытаскивая) aşağıya
koyuverdiler (вниз быстро опускали; koymak — класть, помещать; koyuvermek
— быстро, сразу класть).
Şehzade kuyunun dibine varınca (царевич колодца дна достигнув), belinden ipi
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
127
çözerek (на поясе: «с пояса» веревку развязав) gayet geniş ve aydınlık olan
mağarada yürümeye başladı (по очень широкой и освещенной являющейся
пещере идти начал).
Küçük şehzade beline sımsıkı bir ip bağlayarak kendini kuyuya sarkıttı, az
sonra da kardeşlerine "Aman üşüyorum, aman yanıyorum" diye bağırdıysa da
kardeşleri aldıkları talimat üzerine onu yukarı çekmeyerek aşağıya
koyuverdiler.
Şehzade kuyunun dibine varınca, belinden ipi çözerek gayet geniş ve aydınlık
olan mağarada yürümeye başladı.
Birkaç adım attıktan sonra (несколько шагов ступил после того как) karşısına bir
oda geldi (перед ним комната оказалась: «пришла»). Kapı aralığından odaya
bakınca (через дверной проем в комнату поглядел когда), içeride oturmuş gergef
işleyen güzel, sarışın bir kız gördü (внутри сидящую, на пяльцах вышивающую,
красивую, светловолосую девушку увидел). Hayretler içinde kaldı (от
изумления застыл; hayretler içinde kalmak — застыть от удивления: «в
изумлении остаться»). Biraz daha ileride (немного еще впереди), başka bir
odanın önünde durdu (другой комнатой перед остановился). Orada da bir esmer
güzeli oturmuş gergef işliyordu (там же смуглая красавица сидя, на пяльцах
вышивала). Şehzade, birkaç adım attı (царевич несколько шагов ступил), kendini
başka bir odanın önünde buldu (себя перед другой комнатой обнаружил), kapı
aralığından baktı ki (через дверной проем посмотрел, что) simsiyah saçlarını
ortadan bölmüş (с совершенно черными волосами посередине разделенными),
zülüflerini yüzüne sarkıtmış (с локонами на лицо спадающими), son derece güzel
bir kız içerde oturuyordu (в высшей степени прекрасная девушка внутри сидела).
Bu kız (эта девушка), şimdiye kadar gördüğü kızların hepsinden daha şirin ve daha
güzeldi (до того времени виденных им девушек всех еще милей и прекрасней
была).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
128
Birkaç adım attıktan sonra karşısına bir oda geldi. Kapı aralığından odaya
bakınca, içeride oturmuş gergef işleyen güzel, sarışın bir kız gördü. Hayretler
içinde kaldı. Biraz daha ileride, başka bir odanın önünde durdu. Orada da bir
esmer güzeli oturmuş gergef işliyordu. Şehzade, birkaç adım attı, kendini
başka bir odanın önünde buldu, kapı aralığından baktı ki simsiyah saçlarını
ortadan bölmüş, zülüflerini yüzüne sarkıtmış, son derece güzel bir kız içerde
oturuyordu. Bu kız, şimdiye kadar gördüğü kızların hepsinden daha şirin ve
daha güzeldi.
Şehzade, o saatte bu kıza aşık oldu (царевич в тот час в эту девушку влюбился).
Akıl başından gidip (растерявшись: «его разум голову покинул»; aklı başından
gitmek — растеряться) ne yapacağını şaşırdı (что делать, недоумевал). Nihayet
büyük bir cesaretle kapıyı iterek (наконец, с большой смелостью дверь толкнув)
içeri girdi (внутрь вошел), kıza seslendi (девушку окликнул):
— Güzel kız (прекрасная девушка), sen in misin, cin misin (ты человек или
джинн)?
Şehzade, o saatte bu kıza aşık oldu. Akıl başından gidip ne yapacağını şaşırdı.
Nihayet büyük bir cesaretle kapıyı iterek içeri girdi, kıza seslendi:
— Güzel kız, sen in misin, cin misin?
Kız (девушка), bir yıldırım parlayışından daha çekici bir tebessümle cevap verdi
(молнии блеска с еще более притягательной улыбкой ответ дала):
— Ben de sizin gibi bir insanım (я тоже, как вы, человек). Fakat siz (но вы),
burada durmayın (здесь не стойте), çünkü bu kuyuda büyük bir dev vardır (потому
в этом колодце большой див живет: «есть»), sizi tutarsa (вас схватит если) aman
demeden öldürür (не пощадив убьет; aman dememek — не щадить).
Bunun üzerine şehzade (на это царевич):
— Güzelim! Dedi (красавица моя! — сказал). Ben zaten o dev için buraya geldim
(я ведь этого дива ради сюда пришел).
Onu öldürmek istiyorum (его убить хочу). Şunun odasını bana göstersene (его
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
129
комнату мне покажи-ка).
Kız, bir yıldırım parlayışından daha çekici bir tebessümle cevap verdi:
— Ben de sizin gibi bir insanım. Fakat siz, burada durmayın, çünkü bu kuyuda
büyük bir dev vardır, sizi tutarsa aman demeden öldürür.
Bunun üzerine şehzade:
— Güzelim! Dedi. Ben zaten o dev için buraya geldim.
Onu öldürmek istiyorum. Şunun odasını bana göstersene.
Kız hemen ayağa kalkarak (девушка тотчас на ноги поднявшись), şehzadeye,
devin yattığı büyük odayı gösterdi (царевичу, где див спал, большую комнату
показала). Şehzade odaya gelince (царевич в комнату войдя) baktı ki (посмотрел,
что) olağanüstü büyüklükte bir dev yatıyor (необычайной величины див спит).
Bu esnada insan kokusunu alan dev de (в это время, человеческий запах
учуявший див же) hemen yerinden fırlayarak (тут же с места вскочив) eline
gürzünü aldı (в руку палицу взял). Yerleri sarsan bir nara attıktan sonra (земли
сотрясающего крика после) şehzadenin üstüne saldırdı (на царевича напал).
Kız hemen ayağa kalkarak, şehzadeye, devin yattığı büyük odayı gösterdi.
Şehzade odaya gelince baktı ki olağanüstü büyüklükte bir dev yatıyor. Bu
esnada insan kokusunu alan dev de hemen yerinden fırlayarak eline gürzünü
aldı. Yerleri sarsan bir nara attıktan sonra şehzadenin üstüne saldırdı.
Şehzade, büyük bir çeviklikle devin hücumunu geçiştirerek (царевич с большой
ловкостью от дива атаки уклонившись), "Ya Allah" deyip (с Богом, — сказав)
kılıcını devin başına indirdi (меч диву на голову обрушил: «опустил»). Bu
isabetli vuruş (этот точный удар; isabet — попадание /в цель/), devin kafasını
ikiye bölmüştü (дива голову надвое разрубил: «разделил»). Devin canı çıkarak
öldü gitti (див дух испустив, умер-ушел). Bundan sonra şehzade (после этого,
царевич), kuyudan devin esir ettiği kızları (из колодца дивом плененных
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
130
девушек) ve orada pahada kıymetli (и там по цене дорогие), yükte hafif bulduğu
mücevherleri ve altınları toplayarak (по весу легкие, найденные драгоценности и
золото собрав), kuyunun ağzına geldi (к колодца отверстию подошел; ağız —
рот), kardeşlerine seslendi (братьям крикнул):
Şehzade, büyük bir çeviklikle devin hücumunu geçiştirerek, "Ya Allah" deyip
kılıcını devin başına indirdi. Bu isabetli vuruş, devin kafasını ikiye bölmüştü.
Devin canı çıkarak öldü gitti. Bundan sonra şehzade, kuyudan devin esir ettiği
kızları ve orada pahada kıymetli, yükte hafif bulduğu mücevherleri ve altınları
toplayarak, kuyunun ağzına geldi, kardeşlerine seslendi:
— İpi aşağıya indirin (веревку вниз спускайте).
Kardeşleri ipi aşağıya indirince (братья веревку вниз спустили лишь), kızların
birisini bağlayarak (одну из девушек обвязав) büyük ağabeysine bağırdı
(старшему брату крикнул):
— Yukarı çek (вверх тяни), bu kız senin kısmetindir (эта девушка — твоя
судьба).
Sonra (затем), öbür kızı da bağlayarak (другую девушку также обвязав), ortanca
kardeşine seslendi (среднему брату крикнул):
— Çek ipi (тяни веревку), bu gelen kız da senindir (а эта на подходе:
«приходящая» девушка — твоя) . Sıra kendi kısmeti olan kıza gelmişti (очередь
до его суженой девушки дошла).
— İpi aşağıya indirin.
Kardeşleri ipi aşağıya indirince, kızların birisini bağlayarak büyük ağabeysine
bağırdı:
— Yukarı çek, bu kız senin kısmetindir.
Sonra, öbür kızı da bağlayarak, ortanca kardeşine seslendi:
— Çek ipi, bu gelen kız da senindir. Sıra kendi kısmeti olan kıza gelmişti.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
131
Onu da bağlayıp yukarı çıkarmak istedi (ее тоже обвязав, наверх вытащить хотел).
Kız itiraz etti (девушка возразила):
— Beni senden önce (меня себя прежде), yukarı çıkarma (наверх не вытаскивай),
sonra kardeşlerin beni görürler (потом братья твои меня увидят) de sana haset
ederler (и тебе позавидуют; haset — зависть), ipi kesip seni kuyuda bırakırlar
(веревку обрезав, тебя в колодце оставят).
Tecrübesiz şehzade (неопытный царевич; tecrübe — опыт), kızın sözüne kulak
asmayarak (к девушки словам не прислушался; kulak asmamak — не
прислушиваться, не придавать значения; «уши не развешивать»):
— Olmaz, dedi (нельзя, — сказал). Kardeşlerim bunu yapamazlar (братья мои так
не поступят: «это не сделают»). Sen benim sözümü dinle (ты мои слова слушай).
Onu da bağlayıp yukarı çıkarmak istedi. Kız itiraz etti:
— Beni senden önce, yukarı çıkarma, sonra kardeşlerin beni görürler de sana
haset ederler, ipi kesip seni kuyuda bırakırlar.
Tecrübesiz şehzade, kızın sözüne kulak asmayarak:
— Olmaz, dedi. Kardeşlerim bunu yapamazlar. Sen benim sözümü dinle.
Kız, çaresiz kabul etti (девушка невольно согласилась; çare — средство). Yukarı
çıkmadan önce şehzadeye dedi ki (наверх вышла прежде чем царевичу сказала,
что):
— Ne olur ne olmaz (что будет, чего не будет = на всякий случай), şayet
kardeşlerin ipi keserlerse (ежели братья веревку обрежут), ben sana üç kıl
vereceğim (я тебе три волоска дам), onları birbirine sürtersin (их друг о друга
потрешь). Kuyuda biri kara (в колодце одного черного), diğeri beyaz iki koyun
peyda olduğunu göreceksin (другого белого — двух баранов появление
увидишь). Eğer kara koyunun üstüne binersen (если на черного барана сядешь)
seni yedi kat yerin dibine indirir (тебя на семь этажей под землю вниз опустит).
Eğer beyaz koyunun üzerine düşersen (если на белого барана упадешь) seni
yukarı çıkarır (тебя наверх вытащит).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
132
Kız, çaresiz kabul etti. Yukarı çıkmadan önce şehzadeye dedi ki:
— Ne olur ne olmaz, şayet kardeşlerin ipi keserlerse, ben sana üç kıl vereceğim,
onları birbirine sürtersin. Kuyuda biri kara, diğeri beyaz iki koyun peyda
olduğunu göreceksin. Eğer kara koyunun üstüne binersen seni yedi kat yerin
dibine indirir. Eğer beyaz koyunun üzerine düşersen seni yukarı çıkarır.
Şehzade, kızdan kılları alarak (царевич у девушки волоски взяв), onu iple
bağlayıp (ее веревкой обвязав) yukarı yolladı ve (наверх отправил и):
— Bu kız da benim kısmetimdir, kardeşlerim, dedi (эта девушка же — моя судьба,
братья, сказал).
Kardeşleri kızın olağanüstü güzelliğine hayran hayran baktıktan sonra (братья на
девушки необычайную красоту с изумлением насмотревшись):
— Ya! Dediler (о! — сказали). En güzelini kendisi aldı (самую красивую себе
взял). Bize çirkinlerini bıraktı (нам некрасивых оставил).
Şehzade, kızdan kılları alarak, onu iple bağlayıp yukarı yolladı ve:
— Bu kız da benim kısmetimdir, kardeşlerim, dedi.
Kardeşleri kızın olağanüstü güzelliğine hayran hayran baktıktan sonra:
— Ya! Dediler. En güzelini kendisi aldı. Bize çirkinlerini bıraktı.
Sıra, onu yukarı çekmeye gelincе (очередь его наверх тащить пришла когда),
kıskançlıkları tuttu (зависть их охватила), ipi keserek onu kuyuda bıraktılar
(веревку обрезав, его в колодце оставили). O da, hemen kılları birbirine sürttü (он
же сразу волоски друг о друга потер). Hemen bir beyaz (тотчас, один белый), bir
kara koyun peyda oldu (другой черный баран появились). Beyazın üstüne
bineyim derken (на белого сяду-ка, говоря), yanlışlıkla kara koyuna bindi (по
ошибке на черного барана сел). Koyun onu yedi kat yerin dibine bıraktı (баран
его на семь этажей вниз под землю перенес; bırakmak — оставлять). Kardeşleri
ise (братья же), küçüklerini kuyuda bıraktıktan sonra (младшего в колодце
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
133
оставили после того как) kızları alıp (девушек взяв) babalarının yanına döndüler
(к отцу вернулись).
Sıra, onu yukarı çekmeye gelince, kıskançlıkları tuttu, ipi keserek onu kuyuda
bıraktılar. O da, hemen kılları birbirine sürttü. Hemen bir beyaz, bir kara
koyun peyda oldu. Beyazın üstüne bineyim derken, yanlışlıkla kara koyuna
bindi. Koyun onu yedi kat yerin dibine bıraktı. Kardeşleri ise, küçüklerini
kuyuda bıraktıktan sonra kızları alıp babalarının yanına döndüler.
O da yanlarında küçük oğlunu göremeyince sordu (он же рядом с ними младшего
сына не увидев, спросил):
— Küçük kardeşiniz ne oldu (с младшим братом вашим что случилось)? En
büyükleri cevap verdi (самый старший ответил):
— Devletli babamız (почтеннейший: «августейший, царственный» отец наш;
devlet — государство, держава), onu kuyuda dev yedi (его в колодце див съел).
Padişah hüngür hüngür ağlayıp (падишах навзрыд поплакал; hüngür hüngür —
звукоподражание рыданию), çok sevdiği oğlunun matemini tutmaya başladı (по
очень любимому сыну траур носить начал; matem tutmak — носить траур: «
траур держать»).
O da yanlarında küçük oğlunu göremeyince sordu:
— Küçük kardeşiniz ne oldu? En büyükleri cevap verdi:
— Devletli babamız, onu kuyuda dev yedi.
Padişah hüngür hüngür ağlayıp, çok sevdiği oğlunun matemini tutmaya
başladı.
Gelelim küçük şehzadeye (перейдем к младшему царевичу), yedi kat yerin altında
(по седьмому этажу под землей) bir müddet dolaştıktan sonra (некоторое время
побродил он после того как) kendini başka bir âlemde gördü (себя в другом мире
увидел). Orada rastgeldiği ilk şehre girdi (там во встреченный первый город
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
134
зашел; rastgelmek — втречаться /неожиданно, случайно/). Vakit akşam
üzereydi (время под вечер было). Herhangi bir kapıyı çaldı (в какую-то дверь
постучал). İhtiyar bir kocakarı (старая женщина), içerden çıkarak sordu (из дома:
«изнутри» выйдя спросила):
Gelelim küçük şehzadeye, yedi kat yerin altında bir müddet dolaştıktan sonra
kendini başka bir âlemde gördü. Orada rastgeldiği ilk şehre girdi. Vakit akşam
üzereydi. Herhangi bir kapıyı çaldı. İhtiyar bir kocakarı, içerden çıkarak
sordu:
— Kimi istiyorsun evladım (кого хочешь, дитя мое)?
— Ben buralara yabancıyım (я здесь чужак), bana bu akşam yatacak bir yer verir
misiniz (мне на этот вечер ночлег дадите ли)?
— Ben fakirim (я бедная /женщина/), yatağım ancak kendime göredir (постель
только для меня; göre — согласно, сообразно /послелог/).
Deyince (сказала она лишь) şehzade elini cebine sokarak (царевич руку в карман
засунув) bir avuç altın çıkardı (горсть золота вытащил), kocakarı altınları görünce
(старуха золото увидев), dayanamadı (выдержать не смогла):
— Gel evladım (заходи, сынок), dedi (сказала). Elbet sana göre bir yatak buluruz
(конечно, для тебя постель найдем).
— Kimi istiyorsun evladım?
— Ben buralara yabancıyım, bana bu akşam yatacak bir yer verir misiniz?
— Ben fakirim, yatağım ancak kendime göredir.
Deyince şehzade elini cebine sokarak bir avuç altın çıkardı, kocakarı altınları
görünce, dayanamadı:
— Gel evladım, dedi. Elbet sana göre bir yatak buluruz.
Şehzade kocakarının gösterdiği odaya girdi (царевич в старухой показанную
комнату вошел). Fazla yorgun olduğu için (слишком уставшим был так как), bir
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
135
su istedi (воды попросил). Kocakarı (старуха), hemen dolaba koşarak (тут же к
шкафчику подбежав), aylardan beri (многие месяцы; beri — от, с, вот уж
/послелог/) testide kala kala bayatlamış (в кувшине находясь испорченную) pis
kokulu bir su getirdi (дурно пахнущую воду принесла). Şehzade kokusunu alınca
(царевич, запах почуяв) tiksinerek içmedi (побрезговав, не стал пить). İhtiyar
kadına sordu (старую женщину спросил):
— Yahu (послушай), burada içilecek iyi bir suyunuz yok mu (здесь питьевой,
хорошей воды нет разве)? Bu pis su içilir mi (эту скверную воду пьют разве)?
Şehzade kocakarının gösterdiği odaya girdi. Fazla yorgun olduğu için, bir su
istedi. Kocakarı, hemen dolaba koşarak, aylardan beri testide kala kala
bayatlamış pis kokulu bir su getirdi. Şehzade kokusunu alınca tiksinerek
içmedi. İhtiyar kadına sordu:
— Yahu, burada içilecek iyi bir suyunuz yok mu? Bu pis su içilir mi?
Kocakarı (старуха), derin bir nefes alarak (глубоко вздохнув: «дыхания
набрав»):
— Ah evladım (ах, сынок), dedi (сказала). Bu konuda derdimiz büyüktür (по
этому поводу печаль наша велика). Biz bu suyu mecburen içiyoruz (мы эту воду
вынужденно пьем). Çünkü bu memlekette her sene bir defa dev gelir (потому что
в этой стране каждый год один раз див приходит), suyumuzu keser (воду нашу
перекрывает: «прерывает»). Ona bir kız kurban ederiz (ему одну девушку в
жертву отдаем). Kurbanını yiyip bitirinceye kadar (жертву поедает до конца пока)
çeşmelere su verir (источникам воду дает), işte o fırsatta biz kavga döğüşle (вот в
тот момент мы с руганью и дракой), bir senelik suyu alır, saklarız (на год воду
набираем, прячем), onun için bizde su kıtlığı vardır (поэтому у нас нехватка воды
имеется). Bugün de senenin sonu olduğu için (сегодня года конец так как),
suyumuz kalmadı (воды не осталось). Yarın deve (завтра диву), padişahın kızını
verecekler (падишаха дочь отдадут), eğer vermezlerse susuzluktan hepimiz yok
oluruz (если не отдадут, от отсутствия воды все мы погибнем).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
136
Kocakarı, derin bir nefes alarak:
— Ah evladım, dedi. Bu konuda derdimiz büyüktür. Biz bu suyu mecburen
içiyoruz. Çünkü bu memlekette her sene bir defa dev gelir, suyumuzu keser.
Ona bir kız kurban ederiz. Kurbanını yiyip bitirinceye kadar çeşmelere su
verir, işte o fırsatta biz kavga döğüşle, bir senelik suyu alır, saklarız, onun için
bizde su kıtlığı vardır. Bugün de senenin sonu olduğu için, suyumuz kalmadı.
Yarın deve, padişahın kızını verecekler, eğer vermezlerse susuzluktan hepimiz
yok oluruz.
Şehzade, bunu işitince (царевич это услышав) düşünceye daldı (в раздумья
погрузился). O akşam (тем вечером) gözüne uyku girmedi (он не мог заснуть: «в
его глаза сон не входил»). Sabah olur olmaz (утро настало едва), hemen silahını
alıp (сразу оружие взял) doğru, çeşmenin başına gitti (прямо к источнику пошел).
Bir sürü insan kalabalığı (многие людские толпы), ellerinde testilerle bekliyorlardı
(в руках с кувшинами ждали).
Şehzade, bunu işitince düşünceye daldı. O akşam gözüne uyku girmedi. Sabah
olur olmaz, hemen silahını alıp doğru, çeşmenin başına gitti. Bir sürü insan
kalabalığı, ellerinde testilerle bekliyorlardı.
Biraz sonra (немного спустя) kırmızılar giymiş olan hükümdarın kızının (в
красное одетую правителя дочь), hizmetçileri arasında göz yaşı döke döke
(служанок среди слезы проливая; dökmek — лить, выливать) geldiğini gördü
(идущую увидел). Çeşmeye yaklaşınca (к источнику приблизившись),
hizmetçiler kızı orada yalnız bırakarak gittiler (служанки девушку там одну
оставив, ушли). Bunu gören şehzade (это видевший царевич), hemen kızın yanına
yaklaşarak (сразу к девушке приблизившись) ona cesaret verdi (ее ободрил:
«смелости придал») ve dedi ki ( и сказал, что):
— Sultanım (султанша моя), sen benim arkama geç (ты за спину мою пройди) ve
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
137
bana sarıl, hiçbir yere kımıldama (и за меня схватись, никуда не двигайся),
korkma, ben bu devin hakkından geleceğim (не бойся, я с этим дивом
расправлюсь: hakkından gelmek — одолеть, расправится; «по праву его
пройтись»).
Biraz sonra kırmızılar giymiş olan hükümdarın kızının, hizmetçileri arasında
göz yaşı döke döke geldiğini gördü. Çeşmeye yaklaşınca, hizmetçiler kızı orada
yalnız bırakarak gittiler. Bunu gören şehzade, hemen kızın yanına yaklaşarak
ona cesaret verdi ve dedi ki:
— Sultanım, sen benim arkama geç ve bana sarıl, hiçbir yere kımıldama,
korkma, ben bu devin hakkından geleceğim.
Şehzade, daha sözünü bitirmemişti ki (царевич еще речь свою не закончил, как),
batı cihetinden bir gürültü koptu (с западного направления шум поднялся). Kız
hemen şehzadenin arkasına geçerek bekledi (девушка тут же царевичу за спину
зайдя, ожидала; geçmek — двигаться сквозь что-то, проходить что-то). O da,
silahını hazırladı (он же оружие приготовил). Çok sürmeden (много не прошло)
yedi başlı bir ejderha ortalığı tozu dumana katarak (семиголовый дракон, округу
пылью с дымом смешивая) kıza doğru yaklaşmaya başladı (к девушке прямо
приближаться начал). Ağzından ve burnundan ateşler saçıyordu (из рта его и носа
огонь рассеивался = вырывался). Gayet korkunç bir görünüşü vardı (довольно
устрашающим вид его был). Kızla yiğidi görünce (девушку с молодцом увидев):
Şehzade, daha sözünü bitirmemişti ki, batı cihetinden bir gürültü koptu. Kız
hemen şehzadenin arkasına geçerek bekledi. O da, silahını hazırladı. Çok
sürmeden yedi başlı bir ejderha ortalığı tozu dumana katarak kıza doğru
yaklaşmaya başladı. Ağzından ve burnundan ateşler saçıyordu. Gayet korkunç
bir görünüşü vardı. Kızla yiğidi görünce:
— Benim kısmetim bu sefer (у меня удача в этот раз) bir insan yerine iki olmuş
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
138
(одного человека вместо два стало) diyerek hücum etmek için hazırlandı (говоря,
атаковать чтобы, приготовился; hücum — атака). Fakat şehzade elindeki zehirli
oku ona fırlattı (однако царевич в руке отравленную стрелу в него выпустил;
zehir — яд). Oku tam kalbinden yiyen dev (стрелу прямо в сердце получивший:
«съевший» див; yemek — кушать), büyük bir gürültüyle yere yıkıldı (с великим
грохотом на землю упал). Öyle ki (так, что) topraklar harman gibi savrulup
(земля, зерну подобно развеявшись; harman — молотьба, обмолот; harman
savurmak — веять зерно) göğe çıkmıştı (до неба поднялась). Ondan akan kanlar
her tarafı (из него текущая кровь все: her taraf — каждая сторона) kırmızı
renge boyamıştı (в красный цвет окрасила).
— Benim kısmetim bu sefer bir insan yerine iki olmuş diyerek hücum etmek
için hazırlandı. Fakat şehzade elindeki zehirli oku ona fırlattı. Oku tam
kalbinden yiyen dev, büyük bir gürültüyle yere yıkıldı. Öyle ki topraklar
harman gibi savrulup göğe çıkmıştı. Ondan akan kanlar her tarafı kırmızı
renge boyamıştı.
Ölümden kurtulan kız (от смерти спасенная девушка), son derece memnun oldu (в
крайней степени обрадовалась). Padişah, kızının sağ salim geldiğini görünce
(падишах дочери благополучное возвращение увидев; sağ salim — цел и
невредим) bağırmaya başladı (кричать начал):
— Kızım (дочь моя), niye kaçıp geldin (почему сбежала: «сбежав пришла»)? Ya
şimdi dev gelip (а сейчас див придя) bizi yok ederse (нас уничтожит если)!
Ölümden kurtulan kız, son derece memnun oldu.
Padişah, kızının sağ salim geldiğini görünce bağırmaya başladı:
— Kızım, niye kaçıp geldin? Ya şimdi dev gelip bizi yok ederse!
Kız (девушка):
— Babacığım (папочка)! Dedi (сказала). Ben kaçmadım (я не сбежала), Allah
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
139
bize bir yiğit genç gönderdi (Аллах нам одного молодца молодого отправил).
Devi öldürdü (дива убил он), ben de kurtuldum (я же спаслась), geldim (пришла).
İnanmazsan (не веришь если) gel de sana onun cesedini göstereyim (пойдем, и
тебе его останки покажу; ceset — труп).
Kız:
— Babacığım! Dedi. Ben kaçmadım, Allah bize bir yiğit genç gönderdi. Devi
öldürdü, ben de kurtuldum, geldim. İnanmazsan gel de sana onun cesedini
göstereyim.
Padişah, hemen kızını alıp (падишах тут же дочь взяв) halkın yanına geldi (к
народу пошел). Orada devin, olağanüstü büyük bedeninin (там дива невероятно
большое тело) cansız olarak yattığını görünce (бездыханным лежащее увидев)
inandı (поверил). Bu sırada halk toplanmış (в это время народ собрался), onu
uzaktan seyrediyorlardı (его издали рассматривали). Kimse onun yakınına (никто
к нему близко) yaklaşmaya cesaret edemiyordu (приблизится не решался; cesaret
— отвага).
Padişah, hemen kızını alıp halkın yanına geldi. Orada devin, olağanüstü büyük
bedeninin cansız olarak yattığını görünce inandı. Bu sırada halk toplanmış,
onu uzaktan seyrediyorlardı. Kimse onun yakınına yaklaşmaya cesaret
edemiyordu.
Padişah, memnuniyetle sarayına döndü (падишах с удовольствием во дворец
вернулся), orada kızını yanına çağırıp sordu (там дочь к себе позвав, спросил):
— Seni kurtaran yiğidi (тебя спасшего молодца) görsen tanır mısın (увидишь
если, узнаешь)?
Padişahın kızı (падишаха дочь), kendinden emin bir tavırla (в себе с уверенным
видом) babasına şu karşılığı verdi (отцу такой ответ дала):
— Evet, tanırım, babacığım (да, узнаю, папочка). Çünkü onun arkasında (потому
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
140
что у него на спине: «на задней части его») ben bir işaret bıraktım (я пометку
оставила).
Padişah, memnuniyetle sarayına döndü, orada kızını yanına çağırıp sordu:
— Seni kurtaran yiğidi görsen tanır mısın?
Padişahın kızı, kendinden emin bir tavırla babasına şu karşılığı verdi:
— Evet, tanırım, babacığım. Çünkü onun arkasında ben bir işaret bıraktım.
Bunun üzerine padişah (поэтому падишах), hemen memleketin her tarafına
(тотчас страны во все концы: «в каждую сторону») tellallar göndererek
(глашатаев отправив), yedi yaşından yetmiş yaşına kadar (от семи лет до
семидесяти лет вплоть) dişi erkek (женщинам и мужчинам), herkesin belirli bir
günde (всем в определенный день) sarayın önünde hazır bulunmalarını emretti
(дворцом перед предстать приказал).
Bunun üzerine padişah, hemen memleketin her tarafına tellallar göndererek,
yedi yaşından yetmiş yaşına kadar dişi erkek, herkesin belirli bir günde
sarayın önünde hazır bulunmalarını emretti.
Şehzade, devi öldürdükten sonra (царевич, дива убил после того как) sessiz
sadasız (без звука, без шороха) doğru yatıp kalktığı kocakarının evine gelmişti
(прямо где он спал, встал, в старухин дом пришел).
Birkaç gün sonra (несколько дней спустя), kocakarı sokağa çıkmıştı (старуха на
улицу вышла). Eve döndüğü zaman (домой вернулась она когда) şehzadeye geldi
(к царевичу пришла), dedi ki (сказала, что):
— Ben bugün sokağa çıktığım zaman (я сегодня на улицу вышла когда) tellallar
bağırıyorlardı (глашатаи кричали). Memlekette ne kadar adam varsa (в стране
сколько людей есть) hepsi sarayın önünden geçecekmiş (все дворцом перед
пройти). Onun için (поэтому: «для этого») haydi kalk (давай, вставай), sen de
oradan geç (ты тоже там пройди), cezaya uğramayasın (наказанью не
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
141
подвергнуться бы тебе).
Şehzade, devi öldürdükten sonra sessiz sadasız doğru yatıp kalktığı
kocakarının evine gelmişti. Birkaç gün sonra, kocakarı sokağa çıkmıştı. Eve
döndüğü zaman şehzadeye geldi, dedi ki:
— Ben bugün sokağa çıktığım zaman tellallar bağırıyorlardı. Memlekette ne
kadar adam varsa hepsi sarayın önünden geçecekmiş. Onun için haydi kalk,
sen de oradan geç, cezaya uğramayasın.
Şehzade hemen sokağa çıktı (царевич тотчас на улицу вышел). Doğru sarayın
önünden (прямо перед дворцом) geçenlerle beraber o da geçti (с проходящими
вместе он тоже прошел). Bu esnada (в это время) sarayın balkonunda olan
padişahın kızı (на дворца балконе находящаяся падишаха дочь), onu görünce
tanıdı (его увидев, узнала). Üstüne (на него) bir mendil attı (платочек бросила).
Bunu gören muhafızlar (это увидевшие охранники) hemen onu çevirerek (сразу
его повернули), saraya götürdüler (во дворец привели).
Şehzade hemen sokağa çıktı. Doğru sarayın önünden geçenlerle beraber o da
geçti. Bu esnada sarayın balkonunda olan padişahın kızı, onu görünce tanıdı.
Üstüne bir mendil attı. Bunu gören muhafızlar hemen onu çevirerek, saraya
götürdüler.
Şehzade, padişahın huzuruna çıkınca (царевич пред лицом падишаха предстал:
«к падишаха присутствию вышел»), padişah sordu (падишах спросил):
— Oğlum (сын мой)! Devi sen mi öldürdün (дива ты ли убил)? Şehzade, utangaç
bir sesle (царевич робким/стыдящимся голосом; utangaç — стыдливый;
застенчивый; робкий) cevap verdi (ответ дал):
— Evet, ben öldürdüm (да, я убил).
Şehzade, padişahın huzuruna çıkınca, padişah sordu:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
142
— Oğlum! Devi sen mi öldürdün? Şehzade, utangaç bir sesle cevap verdi:
— Evet, ben öldürdüm.
Bu esnada (в это время), kız gelip (девушка пришла) bıraktığı işareti bir kere
gözden geçirince (оставленную пометку один раз внимательно рассмотрев:
gözden geçirmek — разглядывать, рассматривать: «глазом проводить») o da
tasdik etti (и она подтвердила: «подтверждение сделала»).
Padişah, bu gencin elini sıkıp (падишах этого юноши руку пожав) tebrik ettikten
sonra (поздравлений после) dedi ki (сказал, что):
— Dile benden (проси у меня) ne dilersen (что пожелаешь).
Bu esnada, kız gelip bıraktığı işareti bir kere gözden geçirince o da tasdik etti.
Padişah, bu gencin elini sıkıp tebrik ettikten sonra dedi ki:
— Dile benden ne dilersen.
— Sağlığınızı Sultanım (здоровье вашего, султан мой) .
— Teşekkür ederim (благодарю), başka bir şey iste (другое что-то проси).
Şehzade bir süre dalgın dalgın düşündükten sonra (царевич какое-то время
задумчивых размышлений после):
— Efendim (господин мой)! Dedi (сказал). Bana on gün kadar izin veriniz (мне на
десять дней позволение дайте), bir düşüneyim (подумаю-ка).
— Sağlığınızı Sultanım.
— Teşekkür ederim, başka bir şey iste.
Şehzade bir süre dalgın dalgın düşündükten sonra:
— Efendim! Dedi. Bana on gün kadar izin veriniz, bir düşüneyim.
Diyerek saraydan ayrılıp (говоря, дворец покинув) evine döndü (домой вернулся).
Birkaç gün sonra (несколько дней спустя) şehzadenin fena halde (царевич очень
сильно: «в скверном положении») canı sıkılmaya başladı (скучать начал: canı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
143
sıkılmak — скучать, томиться; «душа его скучать начала») . Bütün gün
(целый день) evde oturmaktan bıktı (дома сидеть надоело). Okunu ve yayını
alarak (стрелы и лук взяв) dağa gitti (в горы ушел). Havalar sıcak olduğu için
(погода жаркой была так как), çok terlemiş (очень вспотел), aynı zamanda
yorulmuştu (в то же время устал).
Diyerek saraydan ayrılıp evine döndü. Birkaç gün sonra şehzadenin fena halde
canı sıkılmaya başladı. Bütün gün evde oturmaktan bıktı. Okunu ve yayını
alarak dağa gitti. Havalar sıcak olduğu için, çok terlemiş, aynı zamanda
yorulmuştu.
Bir ağacın gölgesinde oturarak (дерева в тени сидя) bir müddet sonra (некоторое
время спустя) uykuya daldı (в сон погрузился). Meğerse (пусть даже) altında
yattığı ağacın (на дереве, под которым он лежал) üstünde Anka kuşunun yavruları
vardı (наверху птицы феникс птенцы были). Her sene (каждый год) bu yavrulara
(на этих птенцов) bir büyük yılan musallat oluyor (огромная змея нападала;
musallat — надоедливый, докучливый; нападающий /о разбойниках/), birisini
yiyip gidiyordu (одного съев, уползала: «уходила»). Rastlantıya bakın ki (на
случайность посмотрите-ка), şehzade oraya geldiği vakit (царевич туда пришел
когда) o yılanın gelme zamanı idi (той змеи прихода время было).
Bir ağacın gölgesinde oturarak bir müddet sonra uykuya daldı. Meğerse
altında yattığı ağacın üstünde Anka kuşunun yavruları vardı. Her sene bu
yavrulara bir büyük yılan musallat oluyor, birisini yiyip gidiyordu.
Rastlantıya bakın ki, şehzade oraya geldiği vakit o yılanın gelme zamanı idi.
Yavruların bağrışma sesini duyan şehzade (птенцов крика звук услышавший
царевич), hemen uykusundan uyandı (сразу ото сна проснулся). Gözlerini ağaca
çevirince (глаза свои на дерево обратив), büyük bir yılan gördü (большую змею
увидел). Hemen belinden oku çıkarıp (тут же из-за пояса стрелу вытащив) "Ya
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
144
Allah" diyerek (‘о Боже’ говоря) yılana doğru attı (в змею прямо выстрелил:
«бросил»). Ok yılanın beynini parçalamış (стрела змеиные мозги раздробила), o
anda öldürmüştü (в тот миг убила).
Yavruların bağrışma sesini duyan şehzade, hemen uykusundan uyandı.
Gözlerini ağaca çevirince, büyük bir yılan gördü. Hemen belinden oku çıkarıp
"Ya Allah" diyerek yılana doğru attı. Ok yılanın beynini parçalamış, o anda
öldürmüştü.
Yılanın öldüğüne iyice kanaat getiren şehzade (в змеи смерти хорошенько
удостоверившийся
царевич;
kanaat
getirmek
—
удостовериться:
«доказательство принести»), hemen tekrar uykusuna daldı (сразу снова
погрузился в сон).
Biraz sonra (немного спустя) bir gürültü işitildi (шум послышался). Ondan sonra
(этого после), büyük bir Anka kuşu gelip (большая Феникс птица прилетела:
«пришла») ağaca kondu (на дерево села). Etrafına göz gezdirerek (вокруг
глазами проведя) şehzadeyi görünce (царевича увидела только):
— Demek (значит), benim yavrularımı sen yiyordun ha (моих птенцов ты поедал,
а = вот как)!
Yılanın öldüğüne iyice kanaat getiren şehzade, hemen tekrar uykusuna daldı.
Biraz sonra bir gürültü işitildi. Ondan sonra, büyük bir Anka kuşu gelip ağaca
kondu. Etrafına göz gezdirerek şehzadeyi görünce:
— Demek, benim yavrularımı sen yiyordun ha!
Diyerek tam üstüne saldıracağı sırada (говоря, прямо на него наброситься
собиралась когда), yavruları dile gelip (птенцы заговорили: dile gelmek —
заговорить, обрести дар речи):
— Anne (мама), ona dokunma (его не трогай), asıl bizi ölümden kurtaran o (как
раз нас от смерти спасший он), bir kere ağacın etrafına baksana (один раз дерева
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
145
вокруг посмотри-ка).
Bunu işiten kuş (это услышавшая птица), hemen aşağı inerek (тут же вниз
спустилась) ağacın etrafında (дерева около) ölü yatan dev yılanın cansız vücudunu
seyretti (мертвым лежащее дива-змеи безжизненное тело увидела).
Diyerek tam üstüne saldıracağı sırada, yavruları dile gelip:
— Anne, ona dokunma, asıl bizi ölümden kurtaran o, bir kere ağacın etrafına
baksana.
Bunu işiten kuş, hemen aşağı inerek ağacın etrafında ölü yatan dev yılanın
cansız vücudunu seyretti.
O kadar sevindi ki (так обрадовалась, что), yavrularını kurtaran (птенцов ее
спасшего), ama hala yatan şehzadenin üstüne (но все еще спящего царевича
поверх) kanatlarını gererek (крылья расправив) onu güneşten korudu (его от
солнца защитила). Biraz sonra (немного спустя) şehzade uyandı (царевич
проснулся). Çadır gibi (шатру подобно) siyah bir şeyin (черное что-то) üstüne
gerildiğini görünce (над ним натянутое увидев), hayret etti (изумился). Kuş,
bunun farkına vararak (птица это заметив: farkına varmak — замечать,
распознавать: «разницы достигать») usulcacık kanadını çekti (осторожно
крылья убрала) ve dile gelerek (и заговорив) şehzadeye dedi ki (царевичу сказала,
что):
— Sen benim yavrularımın düşmanını öldürdün (ты моих птенцов врага убил),
onun için senin bu fedakarlığına karşı (поэтому за твою эту самоотверженность),
dile benden ne dilersin (проси у меня, что пожелаешь).
O kadar sevindi ki, yavrularını kurtaran, ama hala yatan şehzadenin üstüne
kanatlarını gererek onu güneşten korudu. Biraz sonra Şehzade uyandı. Çadır
gibi siyah bir şeyin üstüne gerildiğini görünce, hayret etti. Kuş, bunun farkına
vararak usulcacık kanadını çekti ve dile gelerek şehzadeye dedi ki:
— Sen benim yavrularımın düşmanını öldürdün, onun için senin bu
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
146
fedakarlığına karşı, dile benden ne dilersin.
Şehzadenin cevap vermediğini gören Anka kuşu (то, что царевич ответ не дает,
увидевшая Феникс птица), iki defa daha tekrar etti (два раза еще повторила). O
zaman şehzade dedi ki (тогда царевич сказал, что):
— Senden (от тебя) beni dünya yüzüne (меня на земли поверхность) çıkarmanı
dilerim (вытащила ты чтобы, желаю). Kuş cevap verdi (птица ответ дала):
— Bu biraz zorlu bir iş (это немного сложное дело)! Ama senin gibi bir yiğidin (но
такого как ты молодца) hatırını kırmak istemem (обижать не хочу: hatırını
kırmak — обижать, огорчать). Pekala (ладно), olur (хорошо). Yalnız senden
(только от тебя) kırk adet koyun (сорок штук = голов баранов) ile kırk adet su
tulumu isterim (и сорок штук с водой бурдюков попрошу). Gak deyince (‘гак’
скажу как только) bana et (мне мясо), guk deyince (‘гук’ скажу как только) su
vermelisin (воды дать должен ты).
Şehzadenin cevap vermediğini gören Anka kuşu, iki defa daha tekrar etti. O
zaman şehzade dedi ki:
— Senden beni dünya yüzüne çıkarmanı dilerim. Kuş cevap verdi:
— Bu biraz zorlu bir iş! Ama senin gibi bir yiğidin hatırını kırmak istemem.
Pekala, olur. Yalnız senden kırk adet koyun ile kırk adet su tulumu isterim.
Gak deyince bana et, guk deyince su vermelisin.
Şehzade (царевич) "peki" diyerek (‘ладно’ сказав) hemen kızını kurtardığı
padişaha giderek (сразу дочь которого спас к падишаху направившись):
— Efendim (господин мой)! Dedi (сказал). Kırk koyun (сорок баранов) ile kırk
adet su tulumu isterim (и сорок штук с водой бурдюков прошу).
Padişah, derhal adamlarına emrederek (падишах, тотчас людям своим приказав)
şehzadenin arzusunu yerine getirdi (царевича желание исполнил: yerine getirmek
— исполнять, осуществлять: «на место приносить»). Koyunları alıp (баранов
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
147
взяв) kuşun sağına (птице на правую), suları da sol tarafına bağlayarak (воду же
на левую сторону привязав), kendisi de Anka kuşunun sırtına (сам же Феникс
птице на спину) binerek uçtu (сев, полетел).
Şehzade "peki" diyerek hemen kızını kurtardığı padişaha giderek:
— Efendim! Dedi. Kırk koyun ile kırk adet su tulumu isterim.
Padişah, derhal adamlarına emrederek şehzadenin arzusunu yerine getirdi.
Koyunları alıp kuşun sağına, suları da sol tarafına bağlayarak, kendisi de
Anka kuşunun sırtına binerek uçtu.
Yolda kuşun dediğini yaparak (в дороге птицей сказанное делая) ona et ve su
vermeye başladı (ей мясо и воду давать начал). Nihayet et bitince (наконец, мясо
закончилось когда), şehzade kendi vücudundan (царевич от своего тела) bir parça
et keserek verdi (кусочек мяса отрезав, дал), kuş bunun insan eti olduğunu anladı
(птица, что это человеческое мясо, поняла). Onu yemeyerek (его не съев),
sakladı (спрятала). Nihayet yeryüzüne geldiler (наконец на земную поверхность
прибыли). Kuş, şehzadeye dönerek (птица к царевичу повернувшись):
— Yiğidim (молодец)! Dedi (сказала). Artık yeryüzüne geldin (теперь на земную
поверхность прибыл ты). Buradan selametle gidebilirsin (отсюда с Богом: «с
безопасностью, благополучием» ступать можешь).
Yolda kuşun dediğini yaparak ona et ve su vermeye başladı. Nihayet et bitince,
şehzade kendi vücudundan bir parça et keserek verdi, kuş bunun insan eti
olduğunu anladı. Onu yemeyerek, sakladı. Nihayet yeryüzüne geldiler. Kuş,
şehzadeye dönerek:
— Yiğidim! Dedi. Artık yeryüzüne geldin. Buradan selametle gidebilirsin.
Şehzade, kuşun sırtından inerek (царевич с птичьей спины слез) orada durdu (там
встал). Bunu gören Anka kuşu (это увидевшая Феникс птица), hemen sakladığı et
parçasını (тут же спрятанный мяса кусок) şehzadenin sakat tarafına yapıştırdı (к
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
148
царевича поврежденной стороне приклеила; sakat — калека; увечный). Şehzade,
Allah'ın izniyle (царевич с Аллаха соизволения) derhal eskisi gibi oldu (сразу
прежний словно стал).
Sonra şehzade (затем царевич), Anka kuşuna (Феникс птице) Allaha ısmarladık
(прощай: «Аллаху перепоручаю»), diyerek yola çıktı (говоря, в путь отправился:
«на дорогу вышел»). Yürüye yürüye (шагая шагая), bir kasap dükkanının önünde
durdu (мясника лавкой перед остановился). Ondan bir işkembe derisi alarak (у
него из потрохов кожу купив) başına geçirdi (на голову натянул). Öyle ki (так,
что), onu görenler (его увидевшие), kel bir oğlan zannederlerdi (лысым парнем
посчитали бы).
Şehzade, kuşun sırtından inerek orada durdu. Bunu gören Anka kuşu, hemen
sakladığı et parçasını şehzadenin sakat tarafına yapıştırdı. Şehzade, Allah'ın
izniyle derhal eskisi gibi oldu.
Sonra şehzade, Anka kuşuna Allaha ısmarladık, diyerek yola çıktı. Yürüye
yürüye, bir kasap dükkanının önünde durdu. Ondan bir işkembe derisi alarak
başına geçirdi. Öyle ki, onu görenler, kel bir oğlan zannederlerdi.
Oradan da giderek (там же проходя), yolda önüne çıkan bir çobana (на дорогу
вышедшему пастуху):
— Sen benim elbisemi al (ты мою одежду возьми), bana kendi elbiselerini ver
(мне свою одежду отдай), dedi (сказал).
Çoban, şehzadenin üstündeki temiz ve kıymetli (пастух на царевиче чистые и
дорогие) elbiseleri görünce (одежды
увидел
только) memnun olarak
(обрадовавшись) derhal elbiselerini çıkarıp (тотчас одежды свои снял) şehzadeye
verdi (царевичу отдал) ve onun elbiselerini giydi (и его одежды надел).
Oradan da giderek, yolda önüne çıkan bir çobana:
— Sen benim elbisemi al, bana kendi elbiselerini ver, dedi.
Çoban, şehzadenin üstündeki temiz ve kıymetli elbiseleri görünce memnun
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
149
olarak derhal elbiselerini çıkarıp şehzadeye verdi ve onun elbiselerini giydi.
Şehzade artık çoban kıyafetine girmişti (царевич теперь в пастушью одежду влез),
başı kel bir oğlan görüntüsündeydi (голова его лысого парня в виде была: başı kel
— лысый: «голова его лысая») . Kimse onu bu kıyafette tanımayacaktı (никто его
в этой одежде не узнал бы). Yürüye yürüye (шагая) babasının has bahçesi önüne
geldi (отца своего к падишахскому саду пришел). Doğru bahçıvanın yanına
gelerek (прямо к садовнику подойдя) selam verdi ve (поздоровался и):
— Bahçıvanbaşı (старший садовник: «садовников глава») beni yanına çırak alır
mısın (меня к себе учеником/подмастерьем возьмешь ли)? diye sordu (спросил).
Şehzade artık çoban kıyafetine girmişti, başı kel bir oğlan görüntüsündeydi.
Kimse onu bu kıyafette tanımayacaktı. Yürüye yürüye babasının has bahçesi
önüne geldi. Doğru bahçıvanın yanına gelerek selam verdi ve:
— Bahçıvanbaşı beni yanına çırak alır mısın? diye sordu.
Önce bahçıvan aksilik etti (сначала садовник противился; aksilik —
противодействие). Fakat şehzadenin fazla ısrarı üzerine (но царевича многих
настояний вследствие), peki diyerek (‘хорошо’ говоря) onu yanında alıkoydu
(его к себе взял; alıkoymak — задерживать, оставлять /у себя/).
Bir gün (однажды), bahçıvan bir demet gül toplayarak (садовник букет роз
собирая) dışarı (на улицу: «наружу») çıkacağı sırada (выходил когда), şehzadeye
bahçeye iyi bakmasını tenbih ederek (царевичу за садом хорошо ухаживать
наставление давая) çıkıp gitti (выйдя, ушел: çıkmak — выходить; gitmek —
уходить).
Önce bahçıvan aksilik etti. Fakat şehzadenin fazla ısrarı üzerine, peki diyerek
onu yanında alıkoydu.
Bir gün, bahçıvan bir demet gül toplayarak dışarı çıkacağı sırada, şehzadeye
bahçeye iyi bakmasını tenbih ederek çıkıp gitti.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
150
Şehzade, bahçede yalnız kalınca (царевич в саду один остался лишь), koynundan
kılları çıkardı (из-за пазухи волоски вытащил), birbirine sürttü (друг о друга
потер). Karşısına (перед ним) bir dudağı yerde (с одной губой на земле), bir
dudağı gökte (одной губой на небе) bir zenci çıktı (негр появился: «вышел»).
Şehzade, bahçede yalnız kalınca, koynundan kılları çıkardı, birbirine sürttü.
Karşısına bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir zenci çıktı.
"Ne emredersin (что прикажешь; emir — приказ; emretmek — приказывать)
efendim (господин мой)?" diye sordu (говоря, спросил). Şehzade, ona kırmızı bir
atla, bir kat kırmızı elbise (царевич ему одну красную лошадь и один комплект
красной одежды) ve bir takım silah getirtti (и один комплект оружия принести
приказал). Kırmızı giysileri giyip (красные одежды надев) ata bindi (на лошадь
сел), sonra bahçenin içinde dolaşarak (затем сада внутри прогуливаясь), ne kadar
ağaç varsa (сколько деревьев ни было), hepsini köklerinden (все под корни)
söküp kesti (вырвав, срезал: sökmek — вырывать, выдергивать; kesmek —
резать), parçaladı ve bütün bahçeyi darmadağınık etti (разрубил и весь сад в
беспорядок привел). Sonra bir köşeye çekilip (затем, в угол удалившись) oturdu
(сел).
"Ne emredersin efendim?" diye sordu. Şehzade, ona kırmızı bir atla, bir kat
kırmızı elbise ve bir takım silah getirtti. Kırmızı giysileri giyip ata bindi, sonra
bahçenin içinde dolaşarak, ne kadar ağaç varsa, hepsini köklerinden söküp
kesti, parçaladı ve bütün bahçeyi darmadağınık etti. Sonra bir köşeye çekilip
oturdu.
Bu sırada pencereden (в это время из окна) bu hali gören üç kız (это положение
увидевшие три девушки), bahçıvan çırağının şehzade olduğunu anladılar (то, что
садовника ученик царевичем является, поняли).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
151
Bahçıvan gelip de bahçenin o halini görünce (садовник придя и сад в том
состоянии увидев), çırağı dövmek istedi (ученика побить захотел), fakat, kızlar
bahçıvana seslendiler (однако девушки садовнику крикнули):
— Sakın (смотри) oğlana vurma (парня не бей), hiçbir kabahati yoktur (никакой
вины его нет), dediler (сказали).
Bu sırada pencereden bu hali gören üç kız, bahçıvan çırağının şehzade
olduğunu anladılar.
Bahçıvan gelip de bahçenin o halini görünce, çırağı dövmek istedi, fakat, kızlar
bahçıvana seslendiler:
— Sakın oğlana vurma, hiçbir kabahati yoktur, dediler.
Bahçıvan, şehzadeyi dövmedi (садовник царевича не побил), fakat ertesi gün (но
на следующий день) kapı dışarı atıverdi (за двери вон выставил).
Şehzade, oradan çıkınca (царевич оттуда вышел когда), başını alıp yürüdü
(убрался восвояси: başını alıp yürümek — убраться восвояси, улизнуть: «голову
взяв, уйти»), gide gide (шел — шел) bir kuyumcu dükkanına geldi (к ювелирной
лавке пришел):
— Aman usta (прошу, мастер), beni yanına çırak alır mısın (меня к себе
подмастерьем возьмешь ли)? Dedi (сказал).
Kuyumcu (ювелир): "ben seni ne yapayım (мне с тобой что делать)?" dedi
(сказал), sonra şehzadenin yalvardığını görünce (затем, царевича мольбы увидев),
onu yanına çırak aldı (его к себе подмастерьем взял).
Bahçıvan, şehzadeyi dövmedi, fakat ertesi gün kapı dışarı atıverdi.
Şehzade, oradan çıkınca, başını alıp yürüdü, gide gide bir kuyumcu dükkanına
geldi:
— Aman usta, beni yanına çırak alır mısın? Dedi.
Kuyumcu: "ben seni ne yapayım?" dedi, sonra şehzadenin yalvardığını
görünce, onu yanına çırak aldı.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
152
Küçük kardeşlerini (младшего брата) kuyuda bıraktıktan sonra (в колодце
оставили после того как) en büyük şehzade ile, ortanca şehzade (самый старший
царевич и средний царевич), üç kızı saraya getirmişler (трех девушек во дворец
привезли) ve hemen nikahlarını kıydırmak istemişlerdi (и сразу обручиться
пожелали). Fakat kızlardan birisi (но из девушек одна):
— Ben altın bir gergef (я золотые пяльца) ve altından bir iğne (и из золота иглу)
isterim ki (прошу, чтобы), bunlar kendi kendine nakış işlesin (они сами собой
узор вышивали), dedi (сказала).
Küçük kardeşlerini kuyuda bıraktıktan sonra en büyük şehzade ile, ortanca
şehzade, üç kızı saraya getirmişler ve hemen nikahlarını kıydırmak
istemişlerdi. Fakat kızlardan birisi:
— Ben altın bir gergef ve altından bir iğne isterim ki, bunlar kendi kendine
nakış işlesin, dedi.
Diğeri (другая):
— Ben de altından (я же из золота) bir tepsi isterim ki (поднос прошу, чтобы),
üstünde bir altın tavuk (на нем золотая курица) kırk tane civciviyle beraber gezip
(с сорока штуками цыплят вместе прогуливаясь) altın yem yesin (золотой корм
ели), dedi (сказала). Öteki de (другая же):
— Ben öyle altından bir tepsi isterim ki (я такой из золота поднос прошу, чтобы),
üstünde bir altın tavşanla bir tazı (на нем золотые заяц и борзая), birbirini
kovalasınlar (друг за другом гонялись), dedi (сказала).
Diğeri:
— Ben de altından bir tepsi isterim ki, üstünde bir altın tavuk kırk tane
civciviyle beraber gezip altın yem yesin, dedi. Öteki de:
— Ben öyle altından bir tepsi isterim ki, üstünde bir altın tavşanla bir tazı,
birbirini kovalasınlar, dedi.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
153
Bunun üzerine padişah (в связи с этим падишах), kuyumcuları çağırarak
(ювелиров созвав) kızların istediklerini söyledi (девушек пожелания сказал).
Onlar da (они же):
— Bize kırk gün süre vereceksin (нам сорок дней времени дашь), zira bu işler
kolay değildir (ведь, эта работа непростая).
Padişah, bunu işitince (падишах это услышав):
— Peki (хорошо)! Dedi (сказал). Fakat kırkıncı günü bunları getirmezseniz (но на
сороковой день это не принесете если), hepinizin başını keserim (всем голову
отрублю). Hepsi birden (все разом) "baş üstüne" (слушаемся) diyerek oradan
ayrıldılar (говоря, оттуда ушли).
Bunun üzerine padişah, kuyumcuları çağırarak kızların istediklerini söyledi.
Onlar da:
— Bize kırk gün süre vereceksin, zira bu işler kolay değildir.
Padişah, bunu işitince:
— Peki! Dedi. Fakat kırkıncı günü bunları getirmezseniz, hepinizin başını
keserim.
Hepsi birden "baş üstüne" diyerek oradan ayrıldılar.
Bunların en ustalarının yanına (из них к лучшему мастеру) yukarıda anlattığımız
gibi (как выше рассказывали мы), küçük şehzade çırak girmişti (младший
царевич подмастерьем поступил). Bir karış suratla (с мрачным лицом) saraydan
dönen ustasını görünce (из дворца возвратившегося мастера увидев), sordu
(спросил):
— Hayrola usta (Бог в помощь, мастер) böyle ne düşünüyorsun (так о чем
думаешь)?
— Sorma (не спрашивай). Padişah bizden (падишах от нас) öyle şeyler istedi ki
(такие вещи пожелал, что), bizce yapılması mümkün değil (по-моему,
выполнение их невозможно)!...
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
154
Bunların en ustalarının yanına yukarıda anlattığımız gibi, küçük şehzade çırak
girmişti. Bir karış suratla saraydan dönen ustasını görünce, sordu:
— Hayrola usta böyle ne düşünüyorsun?
— Sorma. Padişah bizden öyle şeyler istedi ki, bizce yapılması mümkün
değil!...
Diyerek (говоря) kızların istedikleri şeyleri tekrar etti (девушками желаемые
вещи пересказал: «повторил»). Şehzade, omuzlarını silkerek dedi ki (царевич
плечами пожав, сказал, что):
— Ben zor bir şey istiyor (я сложное что-то пожелал) zannettim (подумал).
Bunların yapılması kolay (этого выполнение просто), sen bana birkaç okka cevizle,
kuru üzüm al (ты мне несколько окка орехов и сухого винограда купи; okka —
окка — мера веса, равная 1,2 кг), bir miktar da mum tedarik et (некоторое
количество также свечей достань; tedarik — заготовление, закупка), bunu sana
yapmayı garanti ederim (этого тебе выполнение гарантирую).
Diyerek kızların istedikleri şeyleri tekrar etti. Şehzade, omuzlarını silkerek
dedi ki:
— Ben zor bir şey istiyor zannettim. Bunların yapılması kolay, sen bana birkaç
okka cevizle, kuru üzüm al, bir miktar da mum tedarik et, bunu sana yapmayı
garanti ederim.
Kuyumcu ustası (ювелирный мастер) kendi kendine (сам себе):
— Bu kel oğlanın bir şey yapacağı yok (этот лысый парень ничего не сделает).
Başımın sadakası olarak (от меня милостыни в качестве; sadaka — милостыня),
şu dediklerini bir alayım (все сказанное им куплю) da deniyeyim (и проверю-ка).
Diyerek (говоря) ona istediği şeyleri aldı (ему желаемые вещи купил).
Kuyumcu ustası kendi kendine:
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
155
— Bu kel oğlanın bir şey yapacağı yok. Başımın sadakası olarak, şu dediklerini
bir alayım da deniyeyim.
Diyerek ona istediği şeyleri aldı.
Şehzade, tek başına bir odaya kapandı (царевич один в комнате закрылся; tek
başına — один, в одиночку), kırk gün kırk gece (сорок дней, сорок ночей), orada
fındık, üzüm yedi (там фундук, изюм ел), mumları yaktı (свечи жег), eğlendi
(развлекался).
Kırkıncı gece (на сороковую ночь), yanında her vakit taşıdığı kılları (с собой все
время носимые волоски) birbirine sürttü (друг о друга потер). Derhal zenci dev
karşısına çıktı (тотчас темнокожий див перед ним появился). Şehzade ondan
(царевич от него), kuyudaki mağarada bulunan (в колодезной пещере
находящиеся) altın tavukları (золотых куриц), altın tavşan (золотого зайца) ve
altın tazıyı istedi (и золотую борзую попросил). Zenci dev (темнокожий див),
derhal bunları alıp (тотчас их взяв) getirdi (принес). Şehzade de hepsini dolaba
sakladı (царевич же всех их в шкаф спрятал).
Şehzade, tek başına bir odaya kapandı, kırk gün kırk gece, orada fındık, üzüm
yedi, mumları yaktı, eğlendi.
Kırkıncı gece, yanında her vakit taşıdığı kılları birbirine sürttü. Derhal zenci
dev karşısına çıktı. Şehzade ondan, kuyudaki mağarada bulunan altın
tavukları, altın tavşan ve altın tazıyı istedi. Zenci dev, derhal bunları alıp
getirdi. Şehzade de hepsini dolaba sakladı.
Sabah olunca (утро настало лишь), usta, odanın kapısını açarak (мастер комнаты
дверь открыв) şehzadeye seslendi (царевичу крикнул):
— Ne yaptın bakayım (что сделал, посмотрю-ка)?
— Bana sorma (меня не спрашивай), dolabı aç (шкафчик открой) da bak (и
смотри).
Kuyumcu dolabı merakla açtı (ювелир шкафчик с любопытством открыл),
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
156
saraydan istenen şeylerin hepsini (из дворца желаемые вещи все) orada görünce
(там увидев) öyle sevindi ki (так обрадовался, что), şehzadeyi kucaklayarak
(царевича обняв) alnından öptü (в лоб поцеловал). Eşyaları alarak (вещи взяв)
memnuniyetle saraya koştu (с удовольствием во дворец побежал).
Sabah olunca, usta, odanın kapısını açarak şehzadeye seslendi:
— Ne yaptın bakayım?
— Bana sorma, dolabı aç da bak.
Kuyumcu dolabı merakla açtı, saraydan istenen şeylerin hepsini orada
görünce öyle sevindi ki, şehzadeyi kucaklayarak alnından öptü. Eşyaları
alarak memnuniyetle saraya koştu.
Kızlar, bunları görünce (девушки это увидев), şehzadenin yeryüzüne çıktığına
iyice kanaat getirerek (царевича на земную поверхность в выходе хорошенько
убедившись) Allah'a şükrettiler (Аллаха возблагодарили). Çünkü bu istekleri
(потому
эти
пожелания
их)
ondan
başkasının
(кроме
него)
yerine
getiremiyeceğini (выполнить не сможет; yerine getirmek — исполнять,
осуществлять: «к его месту приводить») biliyorlardı (знали они).
Ertesi gün şehzade (на другой день царевич), ustasından izin alarak (у мастера
позволение взяв) bir terzi yanına çırak girdi (к портному подмастерьем
поступил).
Kızlar, bunları görünce, şehzadenin yeryüzüne çıktığına iyice kanaat getirerek
Allah'a
şükrettiler.
Çünkü
bu
istekleri
ondan
başkasının
yerine
getiremiyeceğini biliyorlardı.
Ertesi gün şehzade, ustasından izin alarak bir terzi yanına çırak girdi.
O gün de sarayda padişah (в тот день же во дворце падишах), kızlara (девушкам)
"haydi artık düğününüzü yapalım." (давайте уже свадьбу устоим: «сделаем»).
Deyince (сказав), onlar da şu cevabı verdiler (они же такой ответ дали):
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
157
— Bir kat elbise isteriz ki (комплект платья просим, чтобы), makasla kesip
(ножницами раскроено: «разрезано») iğne ile dikilmiş olmasın (иглой вышито
не было чтобы) ve aynı zamanda (и в то же время) giymediğimiz zaman (одевать
не будем когда) saklamak için (спрятать чтобы) bir fındık kabuğuna girebilsin (в
ореховую скорлупу входить могло чтобы).
Padişah (падишах), terzileri çağırarak (портных созвав) meseleyi anlatınca
(проблему рассказал когда), terzilerin hepsi telaşa düştüler (портные все в
беспокойство впали).
O gün de sarayda padişah, kızlara "haydi artık düğününüzü yapalım."
Deyince, onlar da şu cevabı verdiler:
— Bir kat elbise isteriz ki, makasla kesip iğne ile dikilmiş olmasın ve aynı
zamanda giymediğimiz zaman saklamak için bir fındık kabuğuna girebilsin.
Padişah, terzileri çağırarak meseleyi anlatınca, terzilerin hepsi telaşa düştüler.
Bunların arasında (среди них), şehzadenin yeni ustası da vardı (царевича новый
мастер также был). Zavallı adam düşüne düşüne dükkana geldi (бедный человек в
задумчивости в лавку пришел). Keloğlan meseleyi anlayınca (лысый парень
задачу поняв) ustasından kırk okka badem ile, kırk okka incir (у мастера сорок
окка миндаля и сорок окка инжира) ve kırk tane de mum istedi (и сорок штук
также свечей попросил). Terzi de bunları alınca (портной же их купил когда), bir
odaya kapanıp (в комнате закрывшись) afiyetle yedi (с аппетитом ел; afiyet —
аппетит). Vakit yaklaşınca (время приближалось только), kılları birbirine sürttü
(волоски друг о друга потер), karşısına çıkan zenci deve (у пред ним явившегося
темнокожего дива), fındık kabuğuna girebilen elbiseyi istedi (в ореховую
скорлупу помещающееся платье попросил), zenci getirince (негр принес как
только), onu dolaba sakladı (его в шкаф спрятал).
Bunların arasında, şehzadenin yeni ustası da vardı. Zavallı adam düşüne
düşüne dükkana geldi. Keloğlan meseleyi anlayınca ustasından kırk okka
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
158
badem ile, kırk okka incir ve kırk tane de mum istedi. Terzi de bunları alınca,
bir odaya kapanıp afiyetle yedi. Vakit yaklaşınca, kılları birbirine sürttü,
karşısına çıkan zenci deve, fındık kabuğuna girebilen elbiseyi istedi, zenci
getirince, onu dolaba sakladı.
Sabah olunca (утро настало лишь), ustası kapıyı açıp (мастер его дверь открыв)
heyecanla sordu (с волнением спросил):
— Ne yaptın oğlum (что сделал, сынок)?
— Elbiseler hazır (платья готовы), dolaptan al (из шкафа возьми)!..
Sabah olunca, ustası kapıyı açıp heyecanla sordu:
— Ne yaptın oğlum?
— Elbiseler hazır, dolaptan al!..
Terzi önce inanmayarak (портной сначала не поверив) kızdı ise de dolabı açtığı
zaman (разозлился хотя, но лишь шкаф открыл когда), hayretinden dondu kaldı
(от изумления застыл; donmak — застывать, замерзать; kalmak —
оставаться). Birkaç dakika böyle (несколько минут так) dona kalıp baktıktan
sonra (застывшим оставаясь, смотрел после того как) elbiseyi alıp (платье взяв)
saraya götürdü (во дворец отнес). Hükümdar da memnun oldu (правитель же
обрадовался).
Padişah (падишах), artık düğünün yapılmasını emretti (теперь свадьбу устроить
приказал). O zamanın adeti gereği (того времени традиции согласно) evlenecek
şehzadeler (собиравшиеся жениться царевичи) geniş bir meydana gelip (на
широкую площадь выйдя) cirit oynarlardı (в дротик играли), bütün ahali de seyre
gelirdi (все жители же на представление приходили).
Terzi önce inanmayarak kızdı ise de dolabı açtığı zaman, hayretinden dondu
kaldı. Birkaç dakika böyle dona kalıp baktıktan sonra elbiseyi alıp saraya
götürdü. Hükümdar da memnun oldu.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
159
Padişah, artık düğünün yapılmasını emretti. O zamanın adeti gereği evlenecek
şehzadeler geniş bir meydana gelip cirit oynarlardı, bütün ahali de seyre
gelirdi.
Ertesi gün terzi (на следующий день портной), şehzadeye dedi ki (царевичу
сказал, что):
— Oğlum (сын мой), bugün padişahın düğünü var (сегодня у падишаха свадьба
есть). Büyük meydanda (на большой площади) şehzadeler tarafından (царевичи
со своей стороны) cirit oynanılacak (в дротик сыграют). Gel, seninle gidip
seyredelim (приходи, с тобой отправившись, посмотрим).
— Aman usta (помилуй, мастер), sen git (ты иди). Kalabalıkta kel başıma (в толпе
по лысой голове моей) bir şey vururlar (чем-нибудь ударят), diye korkarım
(говоря, боюсь). Onun için istemem (поэтому не хочу), dedi (сказал он).
Ertesi gün terzi, şehzadeye dedi ki:
— Oğlum, bugün padişahın düğünü var. Büyük meydanda şehzadeler
tarafından cirit oynanılacak. Gel, seninle gidip seyredelim.
— Aman usta, sen git. Kalabalıkta kel başıma bir şey vururlar, diye korkarım.
Onun için istemem, dedi.
Ustası gidince (мастер его ушел лишь), kılları birbirine sürttü (волоски друг о
друга потер), gelen zenciye (появившемуся негру), kırmızı bir at (красного коня),
siyah bir elbise (черную одежду) ve bir takımda iyi ok getirtti (и в наборе
хорошие стрелы принести приказал). Keloğlan (Кельоглан: «лысый парень»),
bu elbiseyi giyerek (эту одежду одев) ata bindi (на коня сел), silahını da alarak
(оружие также взяв) cirit meydanına koştu (на дротиковую площадь побежал =
на площадь, где играли в дротик, помчался). Büyük şehzadenin peşine düştü (за
старшим царевичем последовал; peşine düşmek — cледовать за кем-л.). Onu
kolundan yaraladı (его в руку ранил). Sonra ansızın kayboldu (затем неожиданно
исчез), dükkana gelip oturdu (в лавку придя, сел).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
160
Ustası gidince, kılları birbirine sürttü, gelen zenciye, kırmızı bir at, siyah bir
elbise ve bir takımda iyi ok getirtti. Keloğlan, bu elbiseyi giyerek ata bindi,
silahını da alarak cirit meydanına koştu. Büyük şehzadenin peşine düştü. Onu
kolundan yaraladı. Sonra ansızın kayboldu, dükkana gelip oturdu.
Akşam üstü terzi (под вечер портной), dükkana gelince (в лавку пришел только),
Keloğlana (Кельоглану) büyük şehzadenin nasıl vurulduğunu anlattı (старшего
царевича как ранили, рассказал).
— İyi ki gitmedim (хорошо, что не пошел). Ben bunu görseydim (я это увидел
если бы) fena olurdum (плох стал бы = мне стало бы дурно), diye cevapladı
Keloğlan (говоря, ответил Кельоглан). Uzatmayalım (не будем затягивать),
şehzade, ikinci defa (царевич во второй раз) bir sarı ata binerek (на желтого коня
сев) meydana gitti (на площадь отправился). Bu sefer (на этот раз) ortanca
kardeşini hafifçe yaraladı (среднего брата легко ранил). Üçüncü sefer ise (в
третий раз же), bir beyaz ata binerek (на белую лошадь сев) meydana geldi (на
площадь прибыл), bu kere de vezirin oğlunu yaraladı (в этот раз же везиря сына
ранил). Nihayet (наконец) padişahın askerleri (падишаха воины) büyük bir çaba
sarf edip (великие усилия потратив; sarf — расходование, трата) bu atlıyı
yakalayarak (этого всадника поймав) padişahın huzuruna getirdiler (к падишаха
присутствию привели). O da öldürülmesine emir verdiği sırada (он же убить
приказ отдавал когда) Keloğlan kıyafetinde olan (Кельоглана в одежде будучи)
küçük şehzade derhal (младший царевич тотчас):
Akşam üstü terzi, dükkana gelince, Keloğlana büyük şehzadenin nasıl
vurulduğunu anlattı.
— İyi ki gitmedim. Ben bunu görseydim fena olurdum, diye cevapladı
Keloğlan. Uzatmayalım, şehzade, ikinci defa bir sarı ata binerek meydana gitti.
Bu sefer ortanca kardeşini hafifçe yaraladı. Üçüncü sefer ise, bir beyaz ata
binerek meydana geldi, bu kere de vezirin oğlunu yaraladı. Nihayet padişahın
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
161
askerleri büyük bir çaba sarf edip bu atlıyı yakalayarak padişahın huzuruna
getirdiler. O da öldürülmesine emir verdiği sırada Keloğlan kıyafetinde olan
küçük şehzade derhal:
— Babacığım (папочка), kardeşlerim beni öldürmek istedilerdi (братья меня убить
хотели), olmadı (не получилось). Şimdi de beni sen mi öldüreceksin (теперь меня
ты ли убьешь), diyerek (говоря) başından geçenleri birer birer anlattı (пережитое
им по порядку рассказал; başından geçenler — пережитое: «через его голову
прошедшие»). Padişah, küçük oğlunu kucakladı (падишах младшего сына своего
обнял).
— Yavrucuğum (дитятко мое), sağsın ha (живой, а = ведь)!...
— Babacığım, kardeşlerim beni öldürmek istedilerdi, olmadı. Şimdi de beni
sen mi öldüreceksin, diyerek başından geçenleri birer birer anlattı. Padişah,
küçük oğlunu kucakladı.
— Yavrucuğum, sağsın ha!...
Dedi ve sevinç gözyaşları arasında (сказал и радостные слезы сквозь):
— Ey oğlum (слушай, сын мой), şimdi benden ne istersen iste (сейчас у меня что
хочешь проси), sana hainlik yapan (тебя предавших: «предательство
совершивших») kardeşlerini öldüreyim mi (братьев убить ли)?
Şehzade, şu cevabı verdi (царевич такой ответ дал):
— Hayır, babacığım (нет, папочка). Öldürme (не убивай)! Onlara birer saray
yaptır (им по одному дворцу построй: «сделать прикажи»). Büyük kardeşime
büyük kızı (старшему брату старшую девушку), ortancasına ortanca kızı
(среднему — среднюю девушку), bana da küçüğünü ver (мне же младшую
отдай).
Dedi ve sevinç gözyaşları arasında:
— Ey oğlum, şimdi benden ne istersen iste, sana hainlik yapan kardeşlerini
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
162
öldüreyim mi?
Şehzade, şu cevabı verdi:
— Hayır, babacığım. Öldürme! Onlara birer saray yaptır. Büyük kardeşime
büyük kızı, ortancasına ortanca kızı, bana da küçüğünü ver.
Padişah, küçük şehzadenin (падишах младшего царевича) arzusunu yerine getirdi
(желание исполнил: «на место принес»). Her iki oğluna bir saray yaptırarak
(каждому из двух сыновей дворец построить приказав) kızlarla nikahladı (с
девушками обручил). Küçük oğlunu da (младшего сына же) kendi sarayında
alıkoydu (в свой дворец поместил, в своем дворце оставил), ona da küçük kızı
nikahlayarak (его же с младшей девушкой обручив) kırk gün, kırk gece düğün
yaptılar (сорок дней, сорок ночей свадьбу проводили), onlar erdiler muradına
(они достигли желаний своих) darısı bizlere (того и нам: «проса их нам»).
Padişah, küçük şehzadenin arzusunu yerine getirdi. Her iki oğluna bir saray
yaptırarak kızlarla nikahladı. Küçük oğlunu da kendi sarayında alıkoydu, ona
da küçük kızı nikahlayarak kırk gün, kırk gece düğün yaptılar, onlar erdiler
muradına darısı bizlere.
ALİ CENGİZ MASALI
СКАЗКА ПРО АЛИ ДЖЕНГИЗА
Eski zamanda (в древние времена), gün görmüş (счастливые дни видавшей) bir
kadının (у женщины) gayet yakışıklı (очень красивый), boylu poslu (ростом
большой), bir delikanlı çocuğu vardı (юноша сын был).
Onu, saraya padişahın emrine verdi (его во дворец падишаху в распоряжение
отдала).
Günün birinde padişah (в один их дней падишах), hizmetçileri arasında dolaşırken
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
163
(слуг своих среди прогуливаясь) hepsine sordu (всех спросил):
— İçinizde (среди вас: «внутри вас») Ali Cengiz oyununu bilen var mı (Али
Дженгиза игру знающие есть ли)?
Eski zamanda, gün görmüş bir kadının gayet yakışıklı, boylu poslu, bir
delikanlı çocuğu vardı.
Onu, saraya padişahın emrine verdi.
Günün birinde padişah, hizmetçileri arasında dolaşırken hepsine sordu:
— İçinizde Ali Cengiz oyununu bilen var mı?
Hepsi sustular (все промолчали), cevap vermediler (ответ не дали). Yalnız
içlerinden (только среди них: «внутри них») o delikanlı karşılık verdi (тот юноша
ответ дал):
— Sultanımız (султан наш), eğer izin verirseniz (если позволение дадите), ben
gidip (я пойду) ondan ders alayım (у него урок возьму), geleyim (приду).
Padişah (падишах), delikanlının bu cesaret ve atılganlığını takdir ederek (юноши
эту смелость и ловкость оценив; takdir — одобрение, оценка), sadece ona izin
verdi (только ему позволение дал).
Hepsi sustular, cevap vermediler. Yalnız içlerinden o delikanlı karşılık verdi:
— Sultanımız, eğer izin verirseniz, ben gidip ondan ders alayım, geleyim.
Padişah, delikanlının bu cesaret ve atılganlığını takdir ederek, sadece ona izin
verdi.
Delikanlı, oradan kalktı (юноша оттуда отбыл), doğru Ali Cengiz'in evine yollandı
(прямо в Али Дженгиза дом направлен был).
Yolda giderken (в пути шел когда) bir gezgine rast geldi (странника встретил: «к
встрече пришел»). Gezgin ona sordu (странник его спросил):
— Nereye gidiyorsun evladım (куда идешь, сын мой)? Delikanlı şu cevabı verdi
(юноша такой ответ дал):
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
164
— Ali Cengiz oyunu öğrenmeye gidiyorum (Али Дженгиза игру изучать иду).
Gezgin (странник), delikanlının koluna girerek (юношу под руку взяв: «в руку
его пройдя»), dedi ki (сказал, что):
— Gel evladım (ступай, сын мой)! Ben sana onu öğreteyim (я тебя ей научу).
Delikanlı, oradan kalktı, doğru Ali Cengiz'in evine yollandı.
Yolda giderken bir gezgine rast geldi. Gezgin ona sordu:
— Nereye gidiyorsun evladım? Delikanlı şu cevabı verdi:
— Ali Cengiz oyunu öğrenmeye gidiyorum. Gezgin, delikanlının koluna
girerek, dedi ki:
— Gel evladım! Ben sana onu öğreteyim.
Biraz sonra (немного погодя), gezginle delikanlı (странник и юноша) dağlara
düştüler (в горы поднялись: «упали»). Gide gide (идя идя) gezginin oturduğu
(странник где жил) esrarengiz bir mağaraya geldiler (в таинственную пещеру
пришли). İçeri girip oturdular (внутрь войдя, сели). Bir aralık (одно время)
gezgin dışarı çıktı (странник наружу вышел). Yalnız kalan delikanlı (один
оставшийся юноша), gayet geniş olan mağarada (в довольно широкой
являющейся пещере) dolaşmağa başladı (прогуливаться начал). Orada bir oda
buldu (там одну комнату нашел). Kapıdan bakınca (через дверь посмотрев) ayın
on dördü gibi güzel bir kızın (месяца четырнадцатого дня подобную, красивую
девушку), iki gözü iki çeşme (два глаза ее — два источника = навзрыд) ağlayarak,
nakış işlediğini gördü (рыдающую, узор вышивающую увидел). Selam vererek
(поприветствовав: «привет дав») odaya girdi (в комнату вошел), kıza sordu
(девушку спросил);
Biraz sonra, gezginle delikanlı dağlara düştüler. Gide gide gezginin oturduğu
esrarengiz bir mağaraya geldiler. İçeri girip oturdular. Bir aralık gezgin dışarı
çıktı. Yalnız kalan delikanlı, gayet geniş olan mağarada dolaşmağa başladı.
Orada bir oda buldu. Kapıdan bakınca ayın on dördü gibi güzel bir kızın, iki
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
165
gözü iki çeşme ağlayarak, nakış işlediğini gördü. Selam vererek odaya girdi,
kıza sordu;
— İn misin, cin misin (ты какого рода: «ты человек/существо или джинн»)? Kız
cevap verdi (девушка ответ дала):
— Ne inim, ne de cinim (не существо и не джинн), sizin gibi bir insanım (вам
подобно человек).
Delikanlı, hayrette kalmıştı (юноша изумился: hayrette kalmak — удивиться,
изумиться; «в изумлении остаться»). Gayet gülümseyen bir çehre ile kıza sordu
(с очень улыбающимся лицом девушку спросил):
— Peki (хорошо), siz buraya nasıl geldiniz (вы сюда как пришли)?
— İn misin, cin misin? Kız cevap verdi:
— Ne inim, ne de cinim, sizin gibi bir insanım.
Delikanlı, hayrette kalmıştı. Gayet gülümseyen bir çehre ile kıza sordu:
— Peki, siz buraya nasıl geldiniz?
— Efendim (господин мой), beni vaktiyle (меня во время свое) annem okula
yollamıştı (мама моя в школу отправила). Yolda bu gezgine rastgeldim (в пути
этого странника встретила). Beni alıp (меня взяв) buraya getirdi (сюда привел).
Okutmaya başladı (обучать начал; okumak — читать; учиться; okutmak —
обучать). Fakat ben onun, okuturken (но я у него обучалась когда) söylediğini
aynen söylediğim için (сказанное им также говорила так как) beni bu odada
hapsetti (меня в этой комнате запер; hapis — арест, заключение в тюрьму).
— Efendim, beni vaktiyle annem okula yollamıştı. Yolda bu gezgine rastgeldim.
Beni alıp buraya getirdi. Okutmaya başladı. Fakat ben onun, okuturken
söylediğini aynen söylediğim için beni bu odada hapsetti.
Kız (девушка), bunu dedikten sonra (это сказав после того как) delikanlıya
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
166
korkunç bir kuyu gösterdi (юноше страшный колодец показала). Bunun içi (его
нутро = внутри него) hep gezginin öldürdüğü insan cesetleriyle dolu idi (все
странником убитыми человеческими трупами заполнено было). Oğlan bunu
görünce (парень это увидев), aklı başından gitti (ошалел: «ум его из головы
ушел»). Bayılmak derecesine gelmişti (чуть в обморок не упал: «до обморока
степени дошел»).
Kız, bunu dedikten sonra delikanlıya korkunç bir kuyu gösterdi. Bunun içi hep
gezginin öldürdüğü insan cesetleriyle dolu idi. Oğlan bunu görünce, aklı
başından gitti. Bayılmak derecesine gelmişti.
Kız (девушка), daha sonra (девушка еще потом) oğlanı sakinleştirerek (парня
успокаивая; sakin — спокойный) nasihat etmeye başladı (наставлять:
«наставление делать» начала):
— Yiğidim (молодец), bu gezgin seni doğru olarak okutacak (этот странник тебя
правильно обучать будет), fakat sen sakın öyle okuma (но ты, смотри, так не
учи), hep tersine oku (все наоборот учи; ters — обратная сторона, изнанка), bu
sözlerimi (эти слова мои) hatırından çıkarma (запомни: «из памяти не
вытаскивай»).
Kız, daha sonra oğlanı sakinleştirerek nasihat etmeye başladı:
— Yiğidim, bu gezgin seni doğru olarak okutacak, fakat sen sakın öyle okuma,
hep tersine oku, bu sözlerimi hatırından çıkarma.
Oğlan, bu nasihati dinledikten sonra (парень это наставление ее послушал после
того как) kıza teşekkür ederek (девушку поблагодарив), eski yerine gelip oturdu
(на прежнее место придя сел). Biraz sonra gezgin geldi (немного после странник
пришел). Delikanlıya dedi ki (юноше сказал, что):
— Haydi (давай), gel oğlum (иди, сын мой)! Seni okutmaya başlayayım (тебя
обучать начну-ка).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
167
Oğlan, bu nasihati dinledikten sonra kıza teşekkür ederek, eski yerine gelip
oturdu. Biraz sonra gezgin geldi. Delikanlıya dedi ki:
— Haydi, gel oğlum! Seni okutmaya başlayayım.
Delikanlı (юноша) "peki efendim, hazırım" (хорошо, господин, готов я) diyerek
(говоря), gezginin önüne oturdu (перед странником сел). Gezgin kitabı açarak
(странник книгу открыв) delikanlıyı okutmaya başladı (юношу обучать начал).
Fakat oğlan kızın dediği gibi yapmaya (однако, парень, девушка, как сказала ему,
делал), yani gezgin A dediği zaman (то есть странник ‘А’ говорил когда) o
“direk” diyor (он ‘мачта’ говорит). Be dediğinde de (‘Бе’ говорил когда) ‘tekne’
deyip (корыто, говоря), her şeyi ters söylüyordu (все: «каждую вещь»; наоборот
произносил).
Delikanlı "peki efendim, hazırım" diyerek, gezginin önüne oturdu. Gezgin
kitabı açarak delikanlıyı okutmaya başladı. Fakat oğlan kızın dediği gibi
yapmaya, yani gezgin A dediği zaman o ‘direk’ diyor. Be dediğinde de ‘tekne’
deyip, her şeyi ters söylüyordu.
Gezgin, delikanlıya herkese yaptığı gibi (странник юноше всем делал как) Ali
Cengiz kitabını okuttu (Али Дженгиза книге обучал). Fakat delikanlı onu iyice
anladığı halde (но юноша его хорошенько понимал хотя) kitabı yalan yanlış
okumaya (книгу ложно неправильно читать), anlamıyormuş gibi görünmeye
devam etti (непонимающим будто, казаться продолжал). Öyle ki (так, что),
gezgin ona kızarak (странник на него злясь):
— Sen ne salak çocuksun (ты что за глупый ребенок)! Hiç okuduğun şeyi (совсем
прочитанные вещи) doğrusundan anlayıp (правильно поняв) ezberliyemiyorsun
(не заучиваешь)! diyerek (сказав), ona iyi bir dayak attıktan sonra (его хорошо
побил после того как: dayak atmak — побить, поколотить; «побои бросать»),
dağ başına salıverip bıraktı (горы на вершину выпустив, оставил).
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
168
Gezgin, delikanlıya herkese yaptığı gibi Ali Cengiz kitabını okuttu. Fakat
delikanlı onu iyice anladığı halde kitabı yalan yanlış okumaya, anlamıyormuş
gibi görünmeye devam etti. Öyle ki, gezgin ona kızarak:
— Sen ne salak çocuksun! Hiç okuduğun şeyi doğrusundan anlayıp
ezberliyemiyorsun! diyerek, ona iyi bir dayak attıktan sonra, dağ başına
salıverip bıraktı.
Gezgin oradan savuşunca (странник оттуда удалился лишь), delikanlı hemen
başını alıp yürüye yürüye (юноша сразу восвояси убравшись: başını alıp yürümek
— убраться восвояси, улизнуть: «голову взяв, уйти») annesinin evine geldi (в
материнский дом пришел). Onu çoktan beri görmeyen kadın (его с давних пор
невидевшая женщина), öyle sevindi ki (так обрадовалась, что), hemen çocuğuna
sarılarak (сразу дитя свое обняв) ağlamağa başladı (плакать начала).
Gezgin oradan savuşunca, delikanlı hemen başını alıp yürüye yürüye
annesinin evine geldi. Onu çoktan beri görmeyen kadın, öyle sevindi ki, hemen
çocuğuna sarılarak ağlamağa başladı.
Ertesi gün (на следующий день) delikanlı annesine dedi ki (сын матери сказал,
что):
— Anneciğim (мамочка)! Yarın ben at olacağım (завтра я конем стану). Hemen
beni saraya götürüp sat (тотчас меня во дворец отведи, продай), fakat sakın yolda
giderken (но, смотри, по дороге идя) dizginlerimi kimseye verme (поводья мои
никому не давай).
Ertesi gün delikanlı annesine dedi ki:
— Anneciğim! Yarın ben at olacağım. Hemen beni saraya götürüp sat, fakat
sakın yolda giderken dizginlerimi kimseye verme.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
169
Ertesi gün (на следующий день) kadın baktı ki (женщина смотрит, что),
gerçekten oğlu güzel bir at olmuş (действительно, сын ее прекрасным конем
стал), hemen onu aldığı gibi (тотчас его купила будто), doğru saraya götürüp
(прямо во дворец приведя) iyi bir fiyatla sattı (по хорошей цене продала).
Ertesi gün kadın baktı ki, gerçekten oğlu güzel bir at olmuş, hemen onu aldığı
gibi, doğru saraya götürüp iyi bir fiyatla sattı.
Gece olunca (ночь настала лишь), kadının kapısı çalındı (к женщине в дверь
постучали). Açınca (открыв) karşısına oğlu çıkmasın mı (перед ней сын появился
лишь), hayretler içinde kaldı (изумилась: hayretler içinde kalmak — удивиться,
изумиться; «в изумлении остаться»), onu eve aldı (его в дом приняла). Beraber
yemek yedikten sonra (вместе еду поели после того как), delikanlı annesine dedi
ki (юноша матери своей сказал, что):
— Anneciğim (мамочка)! Yarın ben bir koç olacağım (завтра я бараном стану).
Beni saraya götür (меня во дворец веди), padişaha satıver (падишаху продай).
Gece olunca, kadının kapısı çalındı. Açınca karşısına oğlu çıkmasın mı,
hayretler içinde kaldı, onu eve aldı. Beraber yemek yedikten sonra, delikanlı
annesine dedi ki:
— Anneciğim! Yarın ben bir koç olacağım. Beni saraya götür, padişaha
satıver.
Sabah olunca (утро настало лишь), delikanlı gezginden öğrendiği hünerler
sayesinde (юноша у странника, выученным умениям благодаря) kendisini birkaç
dakika içinde koç yaptı (себя за несколько минут в барана превратил: «бараном
сделал»). Annesi de onu saraya götürdü (мать же его во дворец повела), yolda
giderken (по дороге шла когда) gezgine rastladı (странника повстречала). Gezgin
koçu görünce (странник барана увидев) tanıdı (узнал), kendi kendine mırıldandı
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
170
(сам себе пробормотал):
— Vay yalancı çocuk vay (ах, лживый парень, ах; yalan — ложь; yalancı —
обманщик). Demek Ali Cengiz oyununu öğrendi (значит, Али Дженгиза игре
научился)...
Sabah olunca, delikanlı gezginden öğrendiği hünerler sayesinde kendisini
birkaç dakika içinde koç yaptı. Annesi de onu saraya götürdü, yolda giderken
gezgine rastladı. Gezgin koçu görünce tanıdı, kendi kendine mırıldandı:
— Vay yalancı çocuk vay. Demek Ali Cengiz oyununu öğrendi...
Ve sonra kendisini ateş yaparak (и затем, себя в огонь превратив: «из себя огонь
сделав») kadının yolunu kesti (женщине дорогу перерезал). Fakat kurnaz ve
hünerli delikanlı (но хитрый и умелый юноша), derhal kuş olup uçtu (тотчас
птицей став, улетел). Bunu gören gezgin (это видящий странник), kendisi de bir
güvercin olarak (сам же голубем обратившись) onu arkasından kovalamaya
başladı (его сзади преследовать начал).
Ve sonra kendisini ateş yaparak kadının yolunu kesti. Fakat kurnaz ve hünerli
delikanlı, derhal kuş olup uçtu. Bunu gören gezgin, kendisi de bir güvercin
olarak onu arkasından kovalamaya başladı.
Bu esnada (в это время) bu manzaraya alık alık, hayretle bakan kadın (на это
зрелище растерянно, удивленно смотрящая женщина) gördüklerine şaşıp kaldı
(увиденному изумилась: «изумившись осталась»).
Kuş olan delikanlı (птицей являющийся юноша), güvercini görünce (голубя
увидев) hemen saraya giderek (тут же во дворец отправившись) o saat elma olup
(в тот час яблоком став) padişahın kucağına düştü (падишаху в объятья упал = к
падишаху попал).
Bu esnada bu manzaraya alık alık, hayretle bakan kadın gördüklerine şaşıp
kaldı.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
171
Kuş olan delikanlı, güvercini görünce hemen saraya giderek o saat elma olup
padişahın kucağına düştü.
Gezgin hemen eski haline dönüp (странник сразу в прежний вид вернувшись)
padişahın karşısına çıkarak (падишахом перед появился), kucağındaki elmayı
gösterip dedi ki (в объятьях его на яблоко показав, сказал, что):
— Bu elma benimdir (это яблоко мое). Padişah cevap verdi (падишах ответ дал):
— Nasıl senin olur (как твоим является)? Ama istersen (но хочешь если) onu al
(его возьми).
Gezgin hemen eski haline dönüp padişahın karşısına çıkarak, kucağındaki
elmayı gösterip dedi ki:
— Bu elma benimdir. Padişah cevap verdi:
— Nasıl senin olur? Ama istersen onu al.
Gezgin tam elmayı almaya hazırlanırken (странник лишь яблоко взять
приготовился когда) elma darı tanesi olup (яблоко проса крупицами став) yere
saçıldı (по полу рассыпалось). Bunu gören gezgin (это увидевший странник)
hemen kendisi de tavuk olup (сразу сам же курицей став), darıyı yemek için
(просо съесть чтобы) gagasını uzattığı sırada (клюв свой вытянул когда) darı
sansar olup (просо куницей став), hızla tavuğun üstüne sıçrayarak (быстро на
курицу прыгнув) tavuğu boğdu (курицу удушила), kanını emdi (кровь ее
высосала).
Gezgin tam elmayı almaya hazırlanırken elma darı tanesi olup yere saçıldı.
Bunu gören gezgin hemen kendisi de tavuk olup, darıyı yemek için gagasını
uzattığı sırada darı sansar olup, hızla tavuğun üstüne sıçrayarak tavuğu boğdu,
kanını emdi.
Sonra silkinip (потом встряхнувшись) eskisi gibi (прежде как) delikanlı oldu
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
172
(юношей стала). Bunu gören padişah (это увидевший падишах), hayretler içinde
kalarak (изумившись: hayretler içinde kalmak — удивиться, изумиться; «в
изумлении остаться»):
— Vay sen misin evladım (ах, ты ли это, сынок)! Dedi (сказал). Delikanlı
(юноша):
— Evet, Sultanım (да, султан мой)! Dedi (сказал). İşte buna Ali Cengiz oyunu
derler (вот это Али Дженгиза игрой называют). O gezgin (тот странник), benim
ustam (мой наставник) ve bu oyunda hocam idi (и в этой игре учителем моим
был). Beni kıskandı (мне позавидовал), öldürmeye kalkıştı (убить пытался). Ben
ondan üstün çıkarak (я над ним верх взяв: «его выше взобравшись») gördüğünüz
gibi (видели вы как) onu yok ettim (его уничтожил).
Sonra silkinip eskisi gibi delikanlı oldu. Bunu gören padişah, hayretler içinde
kalarak:
— Vay sen misin evladım! dedi. Delikanlı:
— Evet, Sultanım! dedi. İşte buna Ali Cengiz oyunu derler. O gezgin, benim
ustam ve bu oyunda hocam idi. Beni kıskandı, öldürmeye kalkıştı. Ben ondan
üstün çıkarak gördüğünüz gibi onu yok ettim.
Padişah (падишах), bundan son derece memnun olarak (этому в высшей степени
обрадовавшись) onu serbest bıraktı (его свободным оставил = его отпустил).
Eline yüz bin akçe verdi (на руки сто тысяч акче дал /название мелкой монеты/).
Delikanlı da bunları alınca (юноша же их взяв) hemen mağarada bıraktığı kızı
kurtardı (сразу в пещере оставленную девушку вызволил). Büyük bir konak satın
alarak (большой особняк купив; satın almak — купить) onunla dillere destan bir
düğünle evlendi (с ней, ставшую предметом разговоров свадьбу сыграв,
женился; dillere destan — у всех на устах, предмет разговоров; destan —
дастан, эпический сказ).
Padişah, bundan son derece memnun olarak onu serbest bıraktı. Eline yüz bin
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
173
akçe verdi. Delikanlı da bunları alınca hemen mağarada bıraktığı kızı kurtardı.
Büyük bir konak satın alarak onunla dillere destan bir düğünle evlendi.
Мультиязыковой проект Ильи Франка www.franklang.ru
174

Benzer belgeler