01Bulten 34-35 - Türk Psikoloji Dergisi
Transkript
01Bulten 34-35 - Türk Psikoloji Dergisi
ISSN: 1300-7408 Türk Psikoloji Bülteni Turkish Psychological Bulletin Cilt 10, Say› 34-35, Eylül-Aral›k 2004 Volume 10, No. 34-35, September-December 2004 Türk Psikologlar Derne¤i Yay›n›d›r Publication of the Turkish Psychological Association Sahibi Türk Psikologlar Derne¤i Yönetim Kurulu ad›na Prof. Dr. Ayfle Yal›n Bu Say›n›n Yay›n Yönetmenleri Uzm. Psk. Banu Y›lmaz Uzm. Psk. Ilg›n Gökler Yay›n Kurulu Uzm. Psk. fiengül Bahad›r Uzm. Psk. Ebru Akman Teknik Editörler Ejder Korkmaz TÜRK PS‹KOLOJ‹ BÜLTEN‹ ÜÇ AYDA B‹R, YILDA DÖRT DEFA YAYIMLANIR. Kapak Resmi: ©Türk Psikologlar Derne¤i Bu Bülten Türk Psikologlar Derne¤i Yay›n›d›r. Kaynak gösterilerek yap›lacak k›sa al›nt›lar d›fl›nda, tamam› ya da bölümleri yaz›l› izin al›nmadan hiçbir yolla ço¤alt›lamaz. Bültendeki yaz›lar›n içeri¤inden yazarlar›n kendileri sorumludur. TÜRK PS‹KOLOJ‹ BÜLTEN‹, A‹DAT BORCU OLMAYAN DERNEK ÜYELER‹NE ÜCRETS‹Z GÖNDER‹L‹R. Türk Psikoloji Bülteni Online: http://www.psikolog.org.tr/bulten/ Genel Merkez: Meflrutiyet Cad. No: 22 / 12 K›z›lay 06640 ANKARA Tel: 0 312 425 67 65 Tel / Faks: 0 312 417 40 59 Web Adresi: www.psikolog.org.tr E-posta: [email protected] Posta Çeki Hesap No: 105222 Banka Hesap No: Yap› Kredi Meflrutiyet fiubesi Hesap No: 1023481-5 ‹stanbul fiube: Dr. Ayla Dönmez Adres: Hüseyin A¤a Mah. Meflrutiyet Cad. No. 10 Galatasaray HSBC Banka Binas› Beyo¤lu-‹STANBUL Tel: 0212-251 6661-62 Faks: 0212-251 7111 E-posta: [email protected] ‹zmir fiube: Doç. Dr. Azmi Varan Adres: 1477 Sok. Türker Apt. No. 8 D. 5 Alsancak/‹ZM‹R Tel: Tel/Fax: 0232-422 1224 Web Adresi: www.psikologizmir.com E-posta: [email protected] Bursa fiube: Psk.Gülçer Ayd›n Tel: 0224-243 1140/402 E-posta: [email protected] Bask›: DETAMAT Adres: ‹stanbul Caddesi, ‹stanbl Çarfl›s› No: 48/13-14 06060 ‹skitler/Ankara Tel: 0 312 384 47 21-384 39 36 Faks: 0 312 384 47 01 E-posta: [email protected] Derne¤imiz, Bakanlar Kurulu’nun 97 / 10448 say›l› ve 19 / 12 / 1997 tarihli karar› ile “Kamu Yarar›na Çal›flan Dernek” statüsünü kazanm›flt›r. ISSN: 1300-7408 Türk Psikoloji Bülteni Cilt 10, Say› 34-35, Eylül-Aral›k 2004 ‹Ç‹NDEK‹LER Editörlerden - Banu Y›lmaz, Ilg›n Gökler DERNEKTEN HABERLER Dernekten K›sa K›sa... 1 Türk Psikologlar Derne¤i Pekin’de - Gonca Soygüt 3 Etik Konulu Sempozyumdan ‹zlenimler - Yeflim Korkut 19 EFPA-Dernek Baflkanlar› Toplant›s›, Brüksel 21 XIII. Ulusal Psikoloji Kongresi - Ayla Dönmez 22 TPD’nin Döner Sermaye Yasas›nda Yap›lan De¤ifliklikle ‹lgili Olarak Sa¤l›k Bakanl›¤› ‹le Temas› 24 Sertan Bozkurt’un Ard›ndan 27 ÖZEL GÜNDEM: STRES Stresin Nedenleri ve Aç›klay›c› Kuramlar - Sevil Akman 40 Stresin Psikofizyolojisi ve Strese Ba¤l› Bedensel Hastal›klar - Esen Dinçel 56 Streste Zihnin Rolü ve Strese Ba¤l› Zihinsel/Ruhsal Hastal›klar - Fatma Uçar 85 Stresle Bafletmede Zihinsel Yöntemler - Meriç Onbafl›o¤lu 103 Stres Yönetimi: Bedene Yönelik Teknikler - Fatofl Sinem Gökçe 128 Biliflsel Yaklafl›ma Göre Kontrol Alg›s› ve Stresle Baflaç›kma - Mine O¤ul 159 Ergenlerde Stresle Baflaç›kma ile Cinsiyet Aras›ndaki ‹liflki - Sinem Aksaç 164 Stres ve Üreme - Belgin Üstün 171 PS‹KOLOJ‹N‹N ALT ALANLARI Günümüz Psikolojisinin Renkleriyle Ça¤dafl Psikoloji Portresi - Nurhan Er 174 Güvenlik Psikolojisi ve Endüstriyel-Klinik Psikoloji - Müge Ersoy-Kart 184 ‹fl Yaflam›, Denetim Oda¤› ve Befl Faktör Kiflilik Modeli - Tar›k Solmufl 196 Selim Hoca’n›n Fareleri - Selim Hovardao¤lu 206 KONGRE ve SEMPOZYUMLAR 207 TEMS‹LC‹LER 208 ED‹TÖRLERDEN Merhaba, Türk Psikoloji Bülteni’nin yeni say›s›n›, oldukça gecikmeli olarak sizlere ulaflt›rabiliyoruz. 2004 y›l›na ait Eylül ve Aral›k say›lar›n› içeren bu Bülten, uzun bir dönem içinde Dernek’te yap›lan çal›flmalar› ve üyelerimiz taraf›ndan gönderilen yaz›lar› kaps›yor. Bir süredir daha kapsaml› bir içerikle ç›karmakta oldu¤umuz Bülten, 2005 y›l›ndan itibaren yine zengin bir içerikle, ancak Haziran ve Aral›k aylar›nda olmak üzere y›lda iki kez yay›mlanacakt›r. Bu uygulaman›n en önemli nedeni de, Derne¤imizin internet sayfas›n›n yenilenmesiyle birlikte, yürütülen çal›flmalar ile ilgili haberlerin, güncelli¤ini yitirmeden sizlere ulaflt›r›labilecek olmas›d›r. Böylece Dernekten haberlere hem s›ca¤› s›ca¤›na internet üzerinden ulaflabilecek, hem de bu haberleri daha genifl kapsaml› olarak Bülten’de bas›l› olarak bulabileceksiniz. Uzunca bir süredir Bülten’de yer verdi¤imiz Özel Gündem bölümünü, bu say›m›zda "Stres" konusuna ay›rd›k. Hem üyelerimizin mesleki aç›dan yararlanabilecekleri bir yay›n, hem de gündelik yaflant›s›nda stresle karfl› karfl›ya olan pek çok kifli için bir baflvuru kayna¤› ifllevi görece¤ine inand›¤›m›z bu bölümde, stresin nedenleri, etkileri ve stresle baflaç›kmada kullan›labilecek yöntemlere yönelik bilgiler içeren yaz›lar› bulabilirsiniz. Türk Psikoloji Bülteni’nin bundan sonraki say›lar› için Özel Gündem bölümünde ele al›nmas›n› önerebilece¤iniz konu bafll›klar›n› bizlere iletmeniz önemli bir katk› sa¤layacakt›r. Amac›m›z, Bülten’in, sizlerden gelecek öneri, elefltiri ve katk›lar do¤rultusunda, her yeni say›da zenginleflerek ve geliflerek yay›n yaflam›n› sürdürmesi... Haziran say›s›nda buluflmak dile¤iyle... Uzm. Psk. Banu Y›lmaz Uzm. Psk. Ilg›n Gökler DERNEK’TEN HABERLER DERNEK’TEN KISA KISA... ‹zmir fiubemiz, sat›n alm›fl oldu¤u yeni mekan›n Türk Psikologlar Derne¤i Genel Yürütme Kurulu ‹zmir fiubesi bundan böyle çal›flmalar›n› kendine ait fiube Merkezi’nde yürütecek. toplant›lar› yap›ld› Türk Psikologlar Derne¤i 7., 8. ve 9. Genel Yürütme Kurulu toplant›lar›, s›ras›yla 3-4 Temmuz 2004 tarihinde Bursa’da, 25 Eylül 2004 tarihinde ‹zmir’de ve 4-5 Aral›k 2004 tarihinde ‹stanbul’da yap›ld›. Genel Merkez, ‹stanbul, ‹zmir ve Bursa fiubeleri Yönetim Kurulu üyelerinin biraraya geldi¤i toplant›larda, Genel Merkez ve fiube Yönetim Kurullar›’n›n göreve geldikleri süre içinde yapt›klar› ve yapmay› düflündükleri çal›flmalar gözden geçirilerek, Derne¤in hedefleri ile kap›lar›n› Eylül ay›nda üyelerine açt› Mart 2004 Türk Psikoloji Bülteni ile TPD ‹zmir fiubesi’ne ait bir mekan›n sat›n al›nd›¤› haberi tüm üyelerimize duyurulmufltu. Eylül ay›nda aç›l›fl› yap›lan yeni fiube Merkezi’mizin, ‹zmir fiubesi olarak geldi¤imiz noktan›n somut bir göstergesi oldu¤unu düflünüyoruz. Bir oda, bir salon ve bir sekreteryadan oluflan ‹zmir fiubesi oldukça mütevaz› say›labilecek bir yer. Ald›¤›m›z yeri bafltan afla¤› elden geçirdik. Dairenin tuvaleti ve banyosu yenilendi. Tüm elektrik kablolar› ve prizleri de¤ifltirildi. Boyas› yap›ld›, perdeleri tak›ld›. Mobilyalar› al›nd›. Art›k, istedi¤iniz her an ulaflabilece¤iniz, küçük ama p›r›l p›r›l bir fiubemiz var. ‹leride, fiube çal›flmalar›m›z artt›kça, bu yer bizim için ister istemez küçük gelmeye bafllayacak ve daha büyük bir yere tafl›nmam›z gerekecektir. Bunun için, fiube Yönetim Kuru- ‹zmir’de yap›lan Genel Yürütme Kurulu ilgili görüfl al›flveriflinde bulunuldu. Genel Yürütme Kurulu toplant›lar›nda meslek yasas›, e¤itim, örgütsel iflleyifl, çal›flma gruplar›n›n iflleyifl esaslar›, Derne¤in mali yap›lanmas› ve iflleyifli ve Derne¤in uluslararas› platformlarda temsil edilmesi gibi belli bafll› konular üzerinde yo¤unlafl›ld›. ‹zmir fiubemizin aç›l›fl›, TPD Genel Baflkan› Prof. Dr. Ayfle Yal›n taraf›ndan yap›l›yor 1 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lumuz önümüzdeki y›ldan itibaren, bütçesinden küçük bir miktar› bir kenara ay›rarak, ileride daha genifl bir mekana tafl›nabilmek için kaynak oluflturmaya bafllayacakt›r. fiube Merkezi, üyelerimiz taraf›ndan kullan›ld›¤›, benimsendi¤i oranda yaflayacak ve mesle¤imize, meslektafllar›m›za ve insan›m›za önemli katk›lar sa¤layacak çal›flmalar›n düzenlendi¤i bir Merkez haline gelecektir. fienel Karaman (Pano’dan) TPD Uygulama, Araflt›rma ve E¤itim Merkezi Ankara’da Aç›l›yor! TPD Genel Merkezi taraf›ndan, Dernek bünyesindeki e¤itim, uygulama ve araflt›rma etkinliklerinin daha verimli, sistemli ve kal›c› bir biçimde sürdürülebilmesi amac›yla yeni bir mekan daha sat›n al›nd›. Bir enstitü gibi ifllemesi planlanan merkezin, kullan›m amaçlar›na uygun olarak tadilat› gerçeklefltirildi. Merkezin çal›flma ilkeleri ve iflleyifl plan› internet sayfam›zda ve Bültenimizin bir sonraki say›s›nda sizlere duyurulacakt›r. Bu güzel haberi üyelerimizle flimdiden paylaflmak istedik… 2 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹ PEK‹N’DE lenen Uluslararas› Psikoloji Kongresi bu y›l Çin’nin baflkenti Pekin’deydi. Birlik bu y›l ayr›ca, kongre sonras›nda “Ulusal Psikologlar Derneklerinin Kapasitelerini Gelifltirme Çal›flma Grubu” ad› alt›nda bir etkinlik düzenledi. Ad› geçen etkinlik, bir kaç y›l önce ulusal psikolojinin geliflmesi için birlik taraf›ndan bafllat›lan ve afla¤›da s›ralanan bafll›klar üzerinde çal›fl›lmay› hedefleyen bir giriflimin uzant›s›yd›: -Üniversitelerdeki psikoloji programlar›n›n güçlendirilmesi -Ulusal psikologlar aras›nda bölgesel iflbirli¤inin kurulmas› -Psikoloji programlar›n›n akreditasyonlar›nda bir derne¤in rolünün tart›fl›lmas› -Mesleki standartlar›n akreditasyonu -Mesleki etik ilkelerin gelifltirilmesi ve yürütülmesi -Mesleki haklar›n savunulmas› Uluslararas› Psikoloji Bilimi Birli¤i “Ulusal Psikologlar Derneklerinin Kapasitelerini Gelifltirme Çal›flma Grubu” 13-15 A¤ustos 2004, Pekin Doç. Dr. Gonca Soygüt* Üyesi oldu¤umuz Uluslararas› Psikoloji Bilimi Birli¤i (International Union of Psychology Science-IUPsyS) taraf›ndan dört y›lda bir düzen*Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1 Elizabeth Nair, National University of Singapore, Singapur IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi 2 Ype Poortinga, Tilburg University, Hollanda IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi -Bir psikoloji derne¤inin halk›n ve üyelerin gereksinimlerini dengeleyici bir biçimde yönetilmesi -Bir derne¤i üyeleri için daha çekici hale getirebilecek hizmetlerin tan›mlanmas›. Aktar›lan hedeflerin, Pekin’deki kongre sonras› çal›flma grubunda, derneklerin psikoloji mesle¤i konusundaki önemli rolü ba¤lam›nda ele al›nmas› planland›. IUPsyS Yönetim Kurulu üyelerinden Elizabeth Nair1 ve Ype Poortinga2 taraf›ndan yürütülen bu çal›flma grubuyla ilgili olarak tüm derneklere, yönetici konumunda bir ya da iki kifliyi, bu çal›flma grubuna delege olarak göndermeleri ça¤r›s›nda bulunuldu. Ayr›ca, henüz bir derne¤in bulunmad›¤› ülkelerdeki psikologlar da davet edildi. Biz de TPD ad›na böyle bir platformda yer almam›z›n, uluslararas› birliklerle 3 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 olan iflbirli¤imizin gelifltirilmesi aç›s›ndan oldukça yararl› olaca¤›n› düflündük ve IUPsyS’den ald›¤›m›z maddi destekle Derne¤imizi temsil etme olana¤› bulduk. APA, EFPA, IUPsyS, Asya-Okyanusya gibi birlikler ile Avustralya, Hindistan, Nijerya, Sri Lanka, Sudan, Yemen, Yeni Zelanda gibi ülkelerin ulusal dernek temsilcilerinin kat›ld›¤› çal›flma grubunun program› flöyleydi: 1. Derneklerin temel etkinlik alanlar›n›n belirlenmesi 2. Üniversite e¤itiminin yönlendirilmesi aç›s›ndan derneklerinin rolünün tart›fl›lmas› 3. Derneklerin ulusal ve uluslararas› düzeyde iflbirli¤ini art›rmalar› yollar›n›n ele al›nmas› Belirtilen çerçevede iki gün boyunca etkileflimsel olarak yürütülen çal›flma grubunda, APA, EFPA, IUPsyS, Asya-Okyanusya, Çin ve TPD temsilcilerinin sunumlar› oldu. Bu sunumlar› izleyen tart›flmalar›n yan› s›ra küçük grup çal›flmalar›nda birlikler aras› fikir al›flverifli olana¤› sa¤land›. Derne¤imizi tan›tmak ve di¤er dernekleri tan›mak aç›s›ndan oldukça önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz bu çal›flma gurubundaki sunumlar›n ve de¤erlendirmelerin bir bölümü afla¤›da özetlenmifltir. “Büyük” bir Dernek Ne Yapar?: Amerikan Psikoloji Derne¤i’nin Çal›flmalar›na Yönelik bir Gözden Geçirme Merry Bullock APA Bilim Direktörü, IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi …Bir derne¤in rolü, çal›flma alanlar› ne olabilir? Dünyadaki en küçük dernek 10 üyeli, di¤er uçta bir dernek olarak APA’n›n 150.000 üyesi var. 1889’daki ilk Psikoloji Konferans›ndan sonra, 1892’de ço¤u akademisyenden oluflan ilk ulusal psikoloji derne¤i (APA) kurulmufl. 1925’te dünyada 8 ulusal dernek varken, bu say› 2004’te 80 ülkeye ç›km›fl. IUPsys’in üye say›s› 70 ülke düzeyinde. Dünya çap›nda 500.000 psikolog var. Psikolojinin içindeki farkl› konulara yönelik dernekleri de hesaba kat›nca, 2000’den itibaren 1000’in üzerinde psikoloji derne¤inin kuruldu¤u biliniyor. Dernekler için en önemli odak noktas› üyelerinin gereksinimlerini karfl›layabilmektir. Yani bir dernek, üyeleri için çekici hale gelmelidir. Bu aç›dan, ortak amaçlar belirlemek önemli. Önce üyeler, daha sonra psikoloji bilimi ve de kamu yarar› gözetilmeli. Üyeleri de¤erli k›lmak ve onlara yarar sa¤lamak gerekli. Bir derne¤in üyesi için kimlik sa¤lamas› önemli. Bir üye için özgeçmiflinde “derne¤inin üyesiyim” demesi, önemli bir mesleki kimlik olabilir. ‘Ben buraday›m ve bu grubun bir parças›y›m’ duygusunu verir. Dernek ayn› zamanda üyeleri için ortak bir sestir. Aran›zda derne¤i olmayan ülkeler var, bu sizin ülkenizde psikologlar›n kendilerini ifade edecek bir organ olmad›¤›n› gösterir. Oysa Türkiye’de, Türk Psikologlar Derne¤i, üyeleri ad›na harekete geçebilir. Bu durum, yani orada bir yelerlerde kendilerini 4 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 temsil eden bir organizasyonun var oldu¤unu bilmek, üyeler için pek çok maddi olanaktan daha önemlidir. Bir derne¤in di¤er önemli görevi ise psikoloji disiplininin, yani kime psikolog denece¤inin ve psikolo¤un görevlerinin/ifllevlerinin tan›m›n› yapmas›d›r. E¤itim ile bilgi altyap›s›n› sa¤lamak, ama ayn› zamanda bu ifllevlerin nas›l yerine getirilece¤ini belirleyen düzenlemeler yapmak ve bunlar›n bekçisi olmak önemli. Bunun için Etik kodlar bu yollardan biri. Etik kodlar›n varl›¤› e¤itime verilen a¤›rl›¤› art›rm›flt›r; ayr›ca etik tek bafl›na psikoloji e¤itimindeki derslerden biri olmufltur. Dernek iletiflim merkezi olmal›. Üyeleri bir arada toplamal›. Örne¤in Kongre düzenlemek. E¤er derneklerin tarihçesine bakarsan›z ço¤unun bu kongreler sonras›nda kuruldu¤unu görürsünüz. Bunlar› hem bilimsel hem de iflle ilgili bilgi ak›fllar›n›n sa¤land›¤› ortamlard›r. Di¤er bir yol yay›nlar... Son zamanlardaki internet olanaklar› ile üyelere ve halka yönelik iletiflimleri elektronik ortamda da sa¤lamak çok daha olanakl›. Bültenlerin yan› s›ra dergiler çok önemli, özellikle kimlik aç›s›ndan... Hepiniz “dergimiz var” dediniz, ama ben hiçbirinin örne¤ini görmedim. Baflka ülkelere de duyurmal›s›n›z böyle bir derginiz oldu¤unu. En az›ndan web sayfan›zda duyurabilirsiniz. Sizi bulmalar›n›n en iyi yollar›ndan biri. Bu aç›dan IUPsys’in web sayfas›nda böyle bir olanak var. Befl y›l öncesinde ço¤u derne¤in web sayfas› olmad›¤› için az say›da derne¤i elektronik ortama tafl›yabiliyorduk, ama art›k neredeyse bütün derneklerin web sayfalar› var. Tabi di¤er bir tan›t›m olana¤› da broflür da¤›t›m› ki burada Türk Psikologlar Derne¤i taraf›ndan haz›rlanm›fl çok iyi bir örnek görüyorsunuz. Kim olduklar›n› ve neler yapt›klar›n› bize duyuruyorlar. Bunlar kendini du- yurmak için fazla harcama gerektirmeyen hatta çok ekonomik yollar. E¤itimi gelifltirmek, e¤itim olanaklar› sunmak di¤er önemli bir nokta. Sürekli e¤itim kurslar› en iyi yollardan biri. Çal›flma gruplar›, yaz kamplar› (bilim adamlar› için bile, yeni araflt›rma yöntemlerini ö¤retmek gibi APA’da da denedi¤imiz yollardan biri). Psikoloji e¤itimiyle ilgili programlar›n gelifltirilmesi önemli. Ayr›ca halka yönelik e¤itimlerin verilmesi çok gerekli. Halka psikolojiyi, psikologlar› tan›tmak, bilimsel bilgiyi halk yarar›na sunmak, dönüfltürmek önemli. Web sayfalar› da halk yarar›na sunulmal› (web-psikologlar, ö¤renciler ve halk için ayr› linkler sa¤layabilir). Örne¤in ilkokul, lise ö¤rencilerine ayr› düzeylerde, psikolog kimdir, ne yapar, nas›l düflünür? anlat›lmal›. Di¤er bir nokta, derne¤in üyelerini kutlamas›, ödüller vermesidir. APA’da çok say›da ödül verilmektedir. Ço¤u para ödülü de¤il ve sadece bir parça ka¤›t ama üyenin takdir edilme duygusu için önemli, derne¤e de maliyeti az. Son zamanlarda kamu yarar›na çal›flanlar için de veriyoruz. Yine de bildi¤imiz bir fley var ki, psikologlar kendilerini çok az ödüllendiriyorlar. Di¤er bilimlere bak›yoruz, örne¤in kimya, fizik alan›nda çok say›da ödül var. Psikoloji alan›nda çok az. Asl›nda bir tür tan›nma gereksinimimiz var. Asl›nda APA’dakiler de çok say›lmaz. 2004’te Skinner’›n do¤umunun 100. y›l›yd›. Bunu kutlad›k ama do¤um gününü üç dört gün geçtikten sonra. Ödüller yaln›zca üyelere yönelik olmamal›; bu, yeni üye kazanmak için de iyi bir strateji olabilir. Ödül alan bir kifli derne¤e üye olmak isteyecektir. Ödüller çok çeflitli olabilir, bilim, halka hizmet ve benzeri. Dan›flmanl›k, kurumlardaki görevler için de plaket vermek önemli. 5 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 APA’ya üyelik, elektronik dergilere de üyelik sa¤l›yor, sizler de olabilirsiniz. Dernekler de bu düzeyde iflbirli¤i kurabiliyor. Ayr›ca üyeler halka ulaflmalar› konusunda yüreklendirilmeli. Makaleler, söylefliler, bas›n ve okul programlar›na kat›l›mla halka ulafl›labilir. Bunlar›n yan› s›ra d›fl dünya ile ba¤lant› halinde olmak çeflitli lobi çal›flmalar›na kat›lmak önemli. Psikologlar olarak genellikle bu tür lobi çal›flmalar›ndan kaç›n›r›z, ancak politikac›lar ile temasa geçmek, sesimizi duyurman›n en etkili yollar›ndan biridir. Neyin iyi neyin kötü oldu¤unu anlatabilirizdir. Araflt›rma, sa¤l›k ve e¤itim gibi psikologlar›n çal›flma alanlar›n› etkileyecek konularda yasal düzenlemeleri yürütme, yasa koyucularla temasta olma, bilirkiflilik yapma, bilgilendirmede bulunma, mesleki esaslar› belirleme (örne¤in, sa¤l›k hizmetleri için psikolog tan›m›n› yapma, e¤itimi destekleme) önemli di¤er ifllevlerdir. Dernek, profesyonel standartlar› iyilefltirmek, etik kodlar› gelifltirmek ve uygulamak durumundad›r. Yönergeler, stratejiler ve ifllem yollar› gelifltirmelidir. Son olarak, davran›fl ve davran›fl araflt›rmac›lar› ad›na bir a¤ oluflturma konusuna geldi¤imizde, yak›n mesleki organizasyonlar ile temasa geçmek, araflt›rma projeleri için maddi destek olanaklar›n› harekete geçirmek ve yasa koyucu ile temasta olmak önemlidir diyebiliriz. IUPyS uluslararas› düzeyde böyle bir standart tan›ma gitmeyi amaçl›yor. APA da da ciddi sorunlar olabiliyor. Yüksek lisans düzeyinde ö¤rencilerin psikoterapi yapt›¤›n› duyuyoruz ve burada etik aç›dan bir yapt›r›m yok. Her ülkenin bu aç›dan kendine göre e¤itim standard› var. Bir derne¤in görevi kendi ülke koflullar›na göre standartlar› belirleyerek bunun takipçisi olmakt›r. Göz ve kulak olmak, bir dernek için önemli. Ayr›ca mevzuat› takip etmek, üyelere bilgi sa¤lamak, fark›na vard›rmak, üyeleri demokratik bir sürecin parças› yapmak, birbirleriyle ba¤lant› kurmalar›n› sa¤lamak da çok önemli. Üyelerin gereksinimlerini belirlemek için anketler yap›labilir. Örne¤in bizim yapt›¤›m›z bir ankette önem aç›s›ndan dergi birinci, üye haklar›n› savunma ise ikinci s›rada ç›kt›. Teflekkürler Maddi bir Destek Olmaks›z›n Büyük bir Ülkede Psikologlar Nas›l Örgütlenebilir: Çin Deneyimi (Çin’de Psikolojinin Geliflimi ve Çin Psikoloji Derne¤i’nin Rolü) Houcan Zhang IUPsyS Önceki Dönem Yönetim Kurulu Üyesi Beijing Normal University, China Psikolojik düflüncenin izleri Antik Çin’e yani MÖ 500’lere dayand›r›labilir. Psikolojiyle iliflkili Antik Çin felsefesinin can al›c› noktas› insan Bir örgüt bu ifllevleri nas›l yürütür? Yönetim kurulu, komiteler ve çal›flma gruplar›n›n kurulmas› önemli. Ayr›ca üyelerin bu ifllerin içine kat›lmas› çeflitli e¤itimlerden geçmeleri, politikac›lar ile etkileflime geçmeleri yi bir yol. 6 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 do¤as› ve e¤itimin rolü üzerine yürütülen tart›flmalard›. Büyük Çinli düflünür, filozof ve e¤itimci Konfüçyus (MÖ 551-479), insan do¤as›n›n özünü ve e¤itimle nas›l de¤ifltirilebilece¤ini tart›flan ilk bilgindi. Bireysel ayr›l›klara dikkat çekti ve bireysel düzeyde e¤itim uygulad›. Konfüçyus fazla yaz›l› malzeme b›rakmad›. Ölümünden sonra, müritleri onun ö¤retilerini ve sözlerini LUN YU (The Analects) olarak bilinen bir kitapta toplad›lar. Yüz elli y›l sonra, Konfüçyus’un takipçilerinden biri olan Mencius (MÖ 372-289), zihnin bedenin bir ürünü oldu¤u ve di¤er nesneler gibi ölçülebilece¤ini vurgulayan sistematik bir kuram gelifltirdi. ‹nsan do¤as›n›n iyi oldu¤una ve d›fl etkiler ile de¤ifltirilebilece¤ine inanm›flt›. Konfüçyustan rasyonalizm 2000 y›ldan daha fazla bir süre boyunca resmi Çin felsefesiydi. Ondokuzuncu yüzy›l›n sonunda, do¤a bilimlerinin geliflimiyle birlikte, Alman psikolog W.Wundt, 1979’da, Leipzig, Almanya’da ilk psikoloji laboratuvar›n› kurdu ki bu, Modern Bilimsel psikolojinin bafllang›c› olarak kabul edildi. Ayn› zamanda, Psikoloji Enstitüsü kuruldu ve dünyan›n çeflitli yerlerinden gelen ö¤renciler Wundt ile çal›flt›. Leipzeig’deki ö¤renciler aras›nda, Uzak Do¤u’dan gelen iki genç vard›. Bunlardan biri ilk Çinli psikolog olan Cai Yuan-Pei, di¤eri ise Japonya’dan Matataro Matsumoto’ydu. Cai Yuan-Pei Çin’e döndükten sonra Pekin Üniversitesinin rektörü oldu. Onun deste¤iyle birlikte, Japonya’daki Imperial Üniversitesi’ndeki e¤itimini tamamlayarak dönen ve sonra da üniversitenin rektörü olan Chen Daqi, 1917’de Pekin Üniversitesi’ndeki ilk psikoloji laboratuvar›n› kurdu. Modern bilimsel Çin psikolojisi, Çin’in d›fl dünya ile daha fazla ba¤lant› kurmaya bafllad›¤› dönemlerde varolmaya bafllam›flt›r. Her zaman di- le getirdi¤imiz gibi bu, 20. yüzy›l›n bafllar›nda, Avrupa ve Amerika’ya gidip e¤itim gören ilk ö¤rencilerin dönüfllerine rastlar. O s›rada baz› pedagoji enstitülerinde, psikoloji ba¤›ms›z bir disiplin olmaya yeni bafllam›flt›. Çin Psikoloji Derne¤i (China Society for Psychology) 1921’de kuruldu. Üniversitelerde e¤itim vermek, kitap çevirmek ve psikoloji dergileri yay›nlamak gibi çal›flmalar yap›ld›. Otuzlu y›llar Çin’deki psikolojinin refah dönemiydi. O tarihlerde, ‘Psychologica’ ad›nda bir dergi yay›nland›; di¤er bir küçük mesleki örgüt olarak Çin Test Derne¤i de kuruldu ve haftal›k bir gazetede özel psikolojik testler bölümleri yer almaya bafllad›. Ne yaz›k ki bu iyi gidiflat uzun sürmedi, 1937’de ç›kan savaflla birlikte giderek gerilemeye bafllad›. Bindokuzyüzelli y›l›nda Çin Cumhuriyeti’nin kurulmas›ndan; Sino-Japonlar’›n ifllevlerinin sona erdirilmesinden ve Çin’deki iç savafltan 13 y›l sonra, Çin Psikoloji Derne¤i (ÇPD) çal›flmalar›na yeniden bafllayarak Çin Bilim ve Teknoloji Derne¤i’ne (China Association for Science and Technology) kat›ld›. ÇPD iki ulusal konferans düzenlemifl, üç önemli akademik dergi yay›nlam›fl ve gelecek için bir geliflme plan› oluflturmufltu. Bu dönemde, çok say›da ö¤renci Çin üniversitelerindeki programlara kat›lm›fllard›. Bununla birlikte, bu dönemde, hükümetin ‘herfleyi SSCB’den ö¤ren’ slogan›n›n etkisiyle, Çin psikolojisi materyalist bir anlay›fla yönelmiflti. Sonuçta, Çin psikolojisi kendine özgü bir kiflilik sergileyemiyordu. ‘Kültür Devrimi’ndeki (1966-1976) kar›fl›kl›klar s›ras›nda, tüm bilimlerin gelifliminin yavafllad›¤› dönemde, psikoloji sosyal çevreyle iliflkili olan bir bilim olma özelli¤i nedeniyle, di¤er disiplinlere göre çok daha fazla s›k›nt› yaflad›. Psikoloji öncelikle yalanc› bilim (pseudo-science) 7 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 olmakla elefltirildi, e¤itim ve araflt›rmalar yap›lamad› ve sonra tamam›yla terk edildi. ÇPD yine etkinliklerini durdurmaya zorland›. 1970’lerin sonunda, Çin psikolojisi yeniden toparland›, araflt›rma enstitüleri ve üniversiteler yeniden aç›ld›, ÇPD bir sivil toplum örgütü olarak Çin psikolojisini yeniden bilimsel bir disipline dönüfltürdü. Bu dönemlerde, ÇPD’deki üye say›s› 1000’in alt›ndayd› ve psikoloji toplum taraf›ndan tam olarak bilimsel bir disiplin olarak görülemiyordu. Bindokuzyüzseksen sonras›nda, Çin’deki h›zl› ekonomik ve toplumsal büyümeyle birlikte, psikolojinin rolü görülebilir hale geldi. Temel araflt›rmalara ek olarak çeflitli alanlardaki uygulamal› psikoloji de geliflmeye bafllad›. Daha iyi bir geliflim gösterme gereksinimini karfl›layabilmek için ÇPD, yeni bir örgütlenmeye gitti. Her biri psikolojinin alt dallar›yla iliflkili 14 mesleki komite ve 4 çal›flma komitesi oluflturulmufltu. ‹lk grup, temel ve deneysel, geliflimsel, e¤itim, fizyolojik, endüstri ve örgüt, sosyal, dan›flmanl›k, askeri ve benzerinden meydana gelmektedir. Çal›flma komiteleri ise, akademik, uluslararas› iletiflim, e¤itim, halka yayg›nlaflt›rma, akademik konferanslar düzenleme, bilgi al›flverifli gibi Çin psikolojisi için merkezi etkinlikleri sürdürmektedir. Her bir mesleki alt komite, kendi y›ll›k toplant›s›n› yapar. Çal›flma komiteleri ise özel amaçlara sahiptir. ÇPD’deki yönetici grubu, farkl› kentlerden, üniversitelerden, psikolojik örgütlerden ve bölgelerden gelen kifliler aras›ndan, 4 y›lda bir yap›lan genel kuruldaki seçimle de¤iflir. Bu yolla ÇPD oldukça baflar›l› oldu ve Çin Bilim ve Teknoloji Derne¤i taraf›ndan pekçok kez ödüllendirildi. Çin Psikolojisinin oldukça zor zamanlar geçirdi¤ini göz önünde bulundurunca, bu h›zl› geliflmeyi iki etmene ba¤lamak mümkündür. ‹lki, yerel olarak ÇPD’nin baflar›s›; ikincisi ise uluslararas› bilgi ak›fl› ve IUPsyS’den gelen yard›mlard›r. ÇPD 1980’de IUPsyS’in üyesi oldu ve bu dönemden itibaren Çin psikolojisi için gerekli de¤ifliklikler yap›lmaya baflland›. IUPsyS’in üyesi olarak, Çin psikolojisinin toparlanmas› uluslararas› standartlara göre belirlendi. 1980’den itibaren IUPsyS’in deste¤iyle yabanc› psikologlarla olan temaslar do¤rudan ya da dolayl› yoldan artt›. Bindokuzyüzseksendörtten 1992’ye kadar, Qicheng Jing IUPsyS’in yönetim kurulu üyesi; 1992’den 1996’ya kadar da ikinci baflkan›yd›. Houcan Zhang 1996’dan 2000’e kadar yönetim kurulu üyeli¤i yapt›. 2000 y›l›ndan beri de, baflkan yard›mc›s› olarak görev yapmaktad›r. Yirmisekizinci Uluslararas› Psikoloji Kongresi’nden sonra Kan Zhang yönetim kurulu üyesi olacakt›r. IUPsyS ile do¤rudan ba¤lant›lar Çin psikolojisi için güncel bilgilere ulafl›lmas›nda rehberlik sa¤lamaktad›r. Pekin’de ve Hangzhou’da 1987’de düzenlenen yönetim kurulu toplant›lar›nda psikoloji araflt›rmalar›na iliflkin bir dizi söylefli yap›lm›flt›r. Bunlara ek olarak burslu ö¤renci de¤iflimi Çin psikolojisinin dünyayla ba¤lant› kurmas›n› sa¤lam›flt›r. Yabanc› psikologlar›n çal›flmalar›n› temel alan çeflitli çal›flmalar Çin’de de bafllat›lm›flt›r (örne¤in, bilifl, dil ve di¤erleri). Son 20 y›lda, IUPsyS’in deste¤iyle, ÇPD taraf›ndan çok say›da yabanc› kitab›n ve ders kitaplar›n›n çevirisi yap›ld›. Psikoloji Ansiklopedisi’nin k›sa formu Çince’ye çevrildi ki zaten bu, Çin’deki psikoloji e¤itimini ve araflt›rmalar›n› temel alan bölümdü. 2004’te, Uluslararas› Psikoloji Konferans› 2004’e katk› olarak, International Journal of Psychology, Çin psikolojisindeki geliflmeleri dünyaya gösteren özel bir say› ç›kard›. Ayn› zamanda IUPsyS’in Tarihçesi Çince’ye çevrildi. Bu yay›n ülkedeki psikologlar›n IUPsyS’in rolünü ö¤renmeleri aç›s›ndan yararl› oldu. 8 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Geliflmekte olan bir ülke olarak, psikoloji araflt›rmalar› için Çin’deki destek s›n›rl›d›r. Psikoloji bilimini gelifltirmek için ÇPD çok çaba harcamaktad›r. 1990’lar›n bafl›ndan itibaren ÇPD, bilimsel araflt›rmalar ve uygulama alan› aras›ndaki iflbirli¤ini desteklemektedir. Askeri, sivil kurumlarda e¤itim ve hizmet verdikçe psikolojinin insanlar üzerindeki etkisi yayg›nlaflmaktad›r. Bunlara ek olarak, Çin psikolojisi e¤itim alan›nda çok daha fazla çal›flmaktad›r. Üniversitelerde hoca olabilmenin ölçütleri geçmifle göre çok daha zorlaflm›flt›r. Mesleki rehberlik yaparak, kurslar vererek ve kitap yay›nlayarak, psikoloji e¤itimi iyilefltirilmektedir. Çin psikolojisinin geliflimi dalgalanmal› bir flekilde gitmektedir. Yine de, ÇPD’nin liderli¤i ve IUPsyS’in deste¤iyle h›zl› bir büyüme olmaktad›r. Kendi deneyimlerimizi, psikolojiyi önemli bir bilim yapmay› isteyen, sa¤l›k, e¤itim ve kamu yarar›n› gözeten di¤er ülkelerdeki örgütlere öneririm. Yani, ulusal örgütlenmede IUPsyS gibi uluslararas› örgütlerle iflbirli¤i içinde olmak; tüm psikoloji dünyas›na iliflkin bilgiyi gelifltirmek; psikoloji biliminin küreselleflmesine katk›da bulunmak. Teflekkürler. Ulusal Derneklerin Baflar›lar› ve Vizyonlar› (Kat›l›mc› Sunumlar›): Türk Psikologlar Derne¤i Gonca Soygüt TPD Genel Baflkan Yard›mc›s› Hacettepe Üniversitesi, Ankara Oluflumunun baz› aflamalar›na tan›k oldu¤um, baz› aflamalar›nda da görev ald›¤›m TPD’yi Pekin’de sunma flans›na sahip oldu¤um için mutluyum. Asl›na bakarsan›z, bugün TPD ad›na baflard›¤›m›z her fleyde ço¤u üyemiz görev bafl›ndayd›. O nedenle, öncelikle bu süreci, yani TPD’nin tarihçesini aktarmak istiyorum. TPD 1976’da kuruldu. Bafllang›ç aflamas›nda çal›flmalar› s›n›rl› düzeydeydi. 1992’de ço¤unlu¤u akademisyenlerden oluflan bir grup, “Çarflamba Toplant›lar›”ad› alt›nda bir hareket bafllatt›. Psikoloji mesle¤inin nas›l gelifltirilebilece¤i, Derne¤in gücünün ve ifllevlerinin nas›l art›r›labilece¤i gibi sorular bu toplant›lar›n odak noktas›n› oluflturmaktayd›. Bu toplant›lar üyelerin evlerinde ya da iflyerlerinde yürütülmekteydi. Dosyalar ve belgeler evden eve dolaflmaktayd›. Bütçe sadece s›n›rl› harcamalar› karfl›lad›¤›ndan ço¤u etkinlik, üyelerin kiflisel olanaklar›yla gerçeklefltiriliyordu. Bu çekirdek grup, psikoloji mesle¤ini gelifltirmek ve Derne¤i güçlendirmek için afla¤›daki hedefleri belirledi: -Türk Psikoloji Dergisi’ni SSCI’e dahil etmek -Uluslararas› kongrelere ve birliklere kat›lmak -Kapsaml› bir bülten ç›karmak -Belgeleri sistematik bir biçimde arflivlemek -Üyelere e¤itim olanaklar› sunmak. Bununla birlikte, aktar›lan hedeflere ulaflabilmedeki en önemli engel maddi zorluklard›. O halde gelirlerimizi art›rmam›z gerekiyordu ama nas›l? Bu amaçla, TPD amblemli ‘T-Shirt’, etiket; gereksinim duyulan kiaplar› Türkçe’ye kazand›rarak yay›n sat›fl›na bafllad›k. Ayr›ca hizmet içi e¤itim kurslar› açt›k. Bu çal›flmalar, üyelerin derne¤e olan ilgisini art›rarak üye say›s›n›n, dolay›s›yla aidat ve yay›n abonelikleri gelirlerinin artmas›n› sa¤lad›. 1995’te, 3 ayl›k kira bedelini karfl›layacak kadar bir param›z olsa da, bir yer kiralayabilecek düzeye gelmifltik. Ayn› dönemde çok önemli bir gelifl9 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 me daha oldu: Daha önce Psych-Lit ve Psych-info indekslerinde yer alan Türk Psikoloji Dergisi SSCI’e kabul edildi. 1997’de bir di¤er önemli geliflme olarak, T.C. Bakanlar Kurulu karar›yla, TPD “Kamuya Yararl› Dernek” unvan› ald› ki bu unvan Türkiye’deki derneklerin % 5’inden daha az›n›n alabilmifl oldu¤u oldukça ayr›cal›kl› bir unvand›. 1995-1999 y›llar› aras›na bak›ld›¤›nda, TPD olarak “Çarflamba Toplant›lar›”nda kararlaflt›r›lan ço¤u hedefe ulaflm›flt›k. Bu arada, atlamadan geçemeyece¤im bir di¤er geliflme ise, 1999 y›l›nda art›k kendimize ait bir daireye sahip olmam›zd›. 1999 y›l› baflka aç›lardan da Derne¤imiz ad›na bir k›r›lma noktas› olmufltur. Marmara Depremi’nin hemen ard›ndan çok h›zla örgütlenerek deprem bölgesinde psiko-e¤itsel çal›flmalar bafllatt›k. Önceleri kendi olanaklar›m›zla yürüttü¤ümüz bu çal›flmalara, k›sa sürede Baflbakanl›k Kriz Merkezi’nden ve UNICEF’ten destek geldi. Dört ay boyunca yaklafl›k 500 psikolog bölgede, çad›rkentlerde, hizmet verdi. E¤iticilerin-e¤itimi ve bölgeye gidenlerin e¤itimi gerçeklefltirildi. Psikoe¤itsel çal›flmalar›n yan› s›ra taramalar yap›ld›. Okul-temelli e¤itimlerle ö¤retmenlere ulafl›ld›. Bugüne dönecek olursak, TPD’nin, Genel Merkezi Ankara’da olmak üzere, ‹stanbul, ‹zmir ve Bursa’da üç aktif flube ve 25’e yak›n ilde temsilcilikleri bulunmaktad›r. Hedeflerimiz: -Psikoloji alan›nda yürütülen araflt›rma ve uygulama çal›flmalar›nda yüksek standartlara ulaflmak, -Üyelerimizin özlük haklar›n› korumak ve gelifltirmek, -Bilimsel ve mesleki çal›flmalar› kamu yarar›na yönlendirmek Stratejilerimizi ve çal›flma alanlar›m›z› ise flöyle s›ralayabiliriz: -Yasa ve etik konular -Yay›n -Sürekli e¤itim ve hizmet-içi e¤itim -Akreditasyon ve kalite art›rma -Mesleki performans›n art›r›lmas› -Araflt›rma ve uygulama çal›flmalar› -Kamuya yararl› çal›flmalar -Uluslararas› derneklerle iflbirli¤i -Resmi, özel kurulufllar ve di¤er sivil toplum kurulufllar›yla iliflkiler Aktar›lan çal›flmalar› yürüten baz› komisyonlar ise flöyle özetlenebilir: -Yasa komisyonu -E¤itim komisyonu -Etik Komisyon -Yay›n Komisyonu -Test Bankas› -Halkla ‹liflkiler Üyesi oldu¤umuz uluslararas› birlikler aras›nda, 1992’den itibaren “International Union of Psychological Science (IUPsyS)” ve 1993’ten itibaren “European Federation of Psychologists’ Associations (EFPA)” bulunmaktad›r. Uluslaras› iflbirli¤imizin oldu¤u birlikler aras›nda ise “American Psychological Association (APA)” ve “Educational Testing Service (ETS)” yer almaktad›r. Sürekli e¤itim ve hizmet-içi e¤itimlerde, 1995’ten itibaren çeflitli bafll›klarda yaklafl›k 1000’e yak›n kursiyere e¤itim verilmifltir. E¤itimler psikolojinin sa¤l›k, endüstri-örgüt, klinik, geliflim, trafik, travma, psikometri, de¤erlendirme, 10 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 araflt›rma gibi alanlar›nda olmak üzere 20’yi aflk›n alan› kapsamaktad›r. Türk Psikoloji Dergisi, Türk Psikoloji Yaz›lar› ve Türk Psikoloji Bülteni süreli yay›nlar›m›zd›r. Ayr›ca, bilimsel kitaplar ve kendine yard›m el kitaplar› olmak üzere çeflitli alanlarda yay›nlar›m›z bulunmaktad›r. Bilimsel çal›flmalar›m›za gelince, iki y›lda bir tekrarlanan Ulusal Psikoloji Kongresi, TPD ve bir üniversitenin psikoloji bölümü ile birlikte düzenlenmektedir. Kongrede, paneller, sözel bildiriler, vaka tart›flmalar› yer almaktad›r. Yak›n gelecekte uluslararas› düzeyde kongreler de düzenlemeyi planlamaktay›z. Bu alandaki di¤er etkinliklerimiz flöyle s›ralanabilir: -Ulusal Psikoloji Kurultay› -Ulusal Psikoloji Ö¤rencileri Kongresi’ne katk›lar -Çeflitli sempozyum, konferans, panel ve çal›flma gruplar›n›n düzenlenmesi -Projeler (örne¤in, UNICEF, UNDP projeleri) TPD bu bilgilere ulafl›lmas› için ve üyeleriyle ba¤lant›s›n› art›rabilmek amac›yla web sayfas›nda da yer almaktad›r. kamuya yararl› etkinliklerin daha kapsaml› hale getirilmesi ve Türkiye’deki bilimsel çal›flmalar›n desteklenmesidir. …Ve son bir kaç söz: dün mücadele edebilen bugün kazanmay› hakedendir Bernaddette Devlin Teflekkürler Çal›flma grubunun ilk gününde yer alan bu sunumlar›n yan› s›ra, Elizabeth Nair, Asya-Okyanusya Psikoloji Birli¤i’nin k›sa bir tan›t›m›n› yapt›. Nair, Birli¤in 1992’de Singapur’da düzenlenen birinci Asya Psikoloji Kongresi’nde bölgesel bir grup olarak olufltu¤unu; bafllang›çta Malezya, Endonezya, Filipinler, Hong Kong, Tayvan, Kore, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Singapur gibi ilkelerin ulusal psikoloji birliklerinin yer ald›¤›n› aktard›. Amaçlar aras›nda, araflt›rma, yay›n çal›flmalar›nda iflbirli¤i, bölgesel toplant›lar düzenleme gibi faaliyet alanlar› belirlendi¤ini; ayr›ca, Birlikte yer alacak ülke say›s›n› art›rmaya yönelik olarak di¤er Asya ülkelerine davette bulunuldu¤unu ve ço¤undan olumlu yan›t ald›¤›n› belirtti. Nair flu dönemde, çal›flmalar›n yürütüle- 1992-2004 y›llar› aras›nda, mali durum, üyelik say›s›, yay›nlar, e¤itim konular›ndaki grafiklere bak›ld›¤›nda aç›kça görülmektedir ki, y›llara göre belirgin bir ilerleme, baflar› kaydedilmifltir. ‹kibindört Genel Kurulu’nda, TPD üyeleri için haz›rlanan “Etik ‹lkeler ve Yönergesi” kabul edilmifltir. Gelecek için belirlenen en önemli hedef Psikologlar Odas›’n›n kurulmas›d›r. Di¤er hedefler ise, araflt›rma, uygulama ve e¤itim çal›flmalar›n›n sürdürüldü¤ü bir enstitü kurulmas›, bölgesel ve uluslararas› düzeyde iflbirli¤inin art›r›lmas›, 11 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 bilmesi için fon deste¤i alabilmek, bölgesel iflbirli¤ini güçlendirmek ve bu bölgede psikoloji mesle¤ini gelifltirmeye yönelik çal›flmalar›n sürdü¤ünü söyledi. Çal›flma grubunun ikinci gününde a¤›rl›kl› olarak psikoloji e¤itimi üzerine sunumlar ve tart›flmalar yap›ld›. Bu çerçevede, EFPA’y› temsilen Ingrid Lunt3 ve Ype Poortinga, EFPA’n›n tarihçesi ve Avrupa Psikoloji Diplomas› konusunda birer sunum yapt›lar. Üyesi oldu¤umuz EFPA’ya ba¤l› bir çal›flma grubunca gelifltirilerek, EFPA taraf›ndan onaylanan Avrupa Psikoloji Diplomas› hakk›ndaki bilgiler daha önceki bültenlerimizde ayr›nt›l› olarak aktar›lm›fl oldu¤u için burada tekrarlamak istemedik. Konuflmac›lar özetle, Avrupa’da standart bir psikoloji e¤itimine duyulan gereksinim üzerine bir çal›flma grubu oluflturarak üniteler halinde belirlenmifl standart e¤itim program› haz›rlad›klar›n› belirttiler. Ayn› zamanda Avrupa ülkeleri aras›nda geçifli sa¤layacak bu standart program›n daha sonradan Avrupa Psikoloji Diplomas› çerçevesinde belgelendirilmesine geçildi¤ini ifade etmifllerdir. Sözü edilen çal›flma grubunun, bu program›n etkilili¤ini de¤erlendiren bir izleme çal›flmas›na bafllad›¤›n› da eklemifllerdir. 3 Ingrid Lunt, Institute of Education, London IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi ‹zleyen bölümde Amerika’daki psikoloji e¤itimi üzerine, Bruce Overmeir taraf›ndan bir konuflma yap›lm›flt›r. Bu konuflman›n özeti afla¤›da aktar›lm›flt›r. Amerika’da Psikoloji Programlar› Bruce Overmier IUPsyS Baflkan› University of Minnesota, USA Amerika’daki psikoloji programlar›nda, üniversitelerin kendi yap›lar›na göre farkl›l›klar bulunmaktad›r. Ancak burada daha çok ortak noktalardan söz etmek istiyorum. Temelde, uygulamac›-bilim adam› tan›mlamas›n›n yer ald›¤› Boulder modeli bize rehber olmaktad›r. Bu aç›dan, özellikle üzerinde durmak istedi¤im grup, klinik uygulamalar içinde olup da temel bilimsel bilgiye ve bak›fl aç›s›na zihinsel olarak uzak kalanlard›r. Örne¤in psikolojik sorunlar›n do¤as›n›n ne oldu¤unu sorgulayarak bafllayal›m. Gözledi¤imiz bozukluklar benzersiz (unique) ya da rastlant›sal bir olgu mudur? Yoksa, bu bozukluklar baflka insanlarda da gözlenmekte midir? E¤er öyleyse, bu bilgiler ve patolojilere iliflkin nedensel etkenler, sistematik olarak tan›mlanabilir. Zaten, e¤er her olgunun benzersiz oldu¤unu düflünürsek, bilimsel çal›flmalar sürdürmek olanaks›z hale gelir, çünkü bilim, sistematik bilgi üretmeyi hedefler. Örne¤in, psikopatolojilerin, genetik, psikososyal gibi çoklu nedensel etkenlerini inceledikçe bir modele, bilimsel bir çerçeveye ulaflabiliriz. 1920’de Pavlov, köpekler üzerinde baz› deneyler yapt›. Bilinen klasik düzenekle oluflturdu¤u ay›rt etme iflleminin ard›ndan uyar›c›lar aras›ndaki benzerli¤i art›rarak ay›rt etme davran›fl›n› zorlaflt›rd›. Bunun üzerine köpeklerde huzursuzluk, sald›rganl›k gibi davran›fllar gözlendi ki bu olgu Pavlov taraf›ndan nevroz olarak yorumland›. Pavlov, daha sonra düzene¤i tersine döndürerek gözlenen nevrotik dav- 12 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ran›fllar› azaltma yolunu yani güvenilir, sistematik bir tedavi biçimini önerdi. Benzeri ö¤renme yaflant›lar›, daha sonra insanlar üzerinde yürütülen çal›flmalarda da gözlendi. O halde, hayvan denekler üzerinde yap›lan deneysel çal›flmalar, patolojilerin nedenlerini aç›klama ve de¤ifltirmede bir model olabilir miydi? Bu aç›dan yine klasik bir deney olarak, Albert’in korku koflullanmas› örne¤ini biliyoruz. Bu durumda bir modelimiz var. Yine Wolpe’nin sistematik duyars›zlaflt›rma düzene¤i bu ba¤lamda düflünülmeli. Wolpe, kediler üzerinde yürüttü¤ü çal›flmalar›nda, korku ve kayg›n›n nas›l azalt›labilece¤i üzerinde incelemeler yapt›. Gelifltirdi¤i ifllemleri insanlara genellenebilir düzeye getirerek ‘sistematik duyars›zlaflt›rma’ ad›n› verdi. Tüm bunlar hayvanlar üzerinde yürütülen çal›flmalard›. Burada özellikle üzerinde durmak istedi¤im ilginç bir nokta yenilerde yap›lm›fl ve American Psychologist’te bas›lm›fl bir çal›flman›n bulgular›. Buna göre, klinik psikologlara, uygulamalar›nda hayvan deneylerinden elde edilen bilgilerden yararlan›p yararlanmad›klar› sorulmufl; % 90 oran›nda hay›r yan›t› al›nm›flt›r ki bu durum, hayvan araflt›rmalar›n›n klinik uygulamalarda hemen hiç etkisi olmad›¤› anlam›na gelmektedir. ‹lginç olan nokta ise, ayn› klinisyenlere en s›k kulland›klar› tekniklerin neler oldu¤u soruldu¤unda gelen yan›t›n, fobilerin tedavisinde % 90 oran›nda sistematik duyars›zlaflt›rma tekni¤ini kulland›klar›n› belirtmeleridir. Bu sonuçlar, klinik psikoloji ö¤rencilerinin, e¤itimleri s›ras›nda ö¤rendikleri tekniklerin bilimsel kökenleri hakk›nda hiçbir fikre sahip olmad›klar›n› göstermektedir. Bu klinik psikologlar neredeyse bir teknisyen konumundad›rlar. Teknik becerilerden konuflabilir ve bunlar› rutin bir biçimde uygulayabilirler ama bu teknikler nereden gelmektedir, neden ifle yaramaktad›r sorular›n›n yan›t›n› bilmemektedirler. ‹flte benim de elefltirdi¤im en temel nokta budur. Hayvan araflt›rmalar› aç›s›ndan di¤er düzeneklerden biri benim (Overmeir) ve Seligman’›n çal›flmas›yla önerilen ö¤renilmifl çaresizlik olgusudur. Davran›fllar›n yan› s›ra bilifl boyutunun da yer ald›¤› bu süreç, uyar›c›n›n kontrol edilemezli¤i alg›s› üzerine uyumsal bafla ç›kma davran›fllar›n›n gösterilmemesi olarak özetlenebilir. Bu olgu travma sonras› stres bozuklu¤u, depresyon, psikosomatik bozukluklar için bir model olmufltur. ….Psikoloji programlar› konusundan giderek uzaklaflt›m gibi ama bütün bunlarla anlatmak istedi¤im, uygulamac›lar›n bilimsel temellerden uzaklaflmamalar›n›n önemine dikkat çekmekti. Uygulamac› ve bilim adam› dengesini tutturabilmenin ne kadar önemli oldu¤unu vurgulamak istiyorum. Gelelim psikoloji e¤itimine, ABD’deki psikoloji e¤itimi Avrupa’dakinden farkl›l›klar göstermektedir. ABD’deki ö¤renciler 4 y›ll›k lisans e¤itiminden sonra psikolog olabilmek için 4 ile 7 y›l aras›nda de¤iflen bir lisans üstü e¤itime devam etmektedirler. Lisans üstü programlarda genel zorunlu derslerin yan› s›ra program›n do¤as›na ba¤l› olarak, disiplinler aras› baz› ek dersler olabilmektedir. Bütün bunlar uzun süreli bir e¤itimin gereklili¤ine iflaret etmektedir. Ancak e¤itimdeki bu çeflitlilik ö¤rencinin zihnindeki sorular›n çok yönlü olmas›n›, ö¤renciyi bilimsel alt yap› aç›s›ndan zenginlefltirmeyi sa¤lamaktad›r. Örne¤in ben, asl›nda kimya alan›ndan geldim. Programlar›m›zda ayr›ca, dersleri izleyen dönemde, yeterlilik s›navlar›, uzmanl›k alan›nda yaz›l› bir s›nav ve temel bir sözlü s›nav yap›lmaktad›r. Ayr›ca tez önerileri de bir tür sözlü s›nav gibi de¤erlendirilmektedir. Ço¤u üniversitede, ö¤rencilerin ‘ilk y›l araflt›rmas›’ ad› alt›nda bir çal›flma yürütmeleri ve bu araflt›rmalar›n yay›nlanabilir nitelikte olmas› beklenir. Bunun yan› s›ra “ PsyD” (Doctor of Psychology) derecesi var. Burada yap›lan araflt›rmalar da doktora tezi gibi düflünülmektedir. Bu konuda çok tart›flma var. Böyle bir tez çal›flmas› zorunlu ol13 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 mal› m›, olmamal› m›? Kimileri evet kimileri hay›r demekte. Evet diyenler, klinisyenlerin bilimsel anlay›fltan uzaklaflmamalar› gereklili¤ini vurgulamaktad›rlar ki bunun sak›ncalar›n› daha önce konufltuk. Kald› ki deneysel psikologlar da uygulama alan›ndan uzaklaflmamal›d›rlar. Yürüttükleri araflt›rma konular›n› düflününce, uygulamada olup bitenler konusunda gözlem yapmalar›n›n önemi çok aç›kt›r. Di¤er yandan e¤itimin kalitesi nas›l onaylanacak? Her üniversite fakl›l›k gösterse de ulusal düzeyde bir akreditasyon almak, tan›nmak gereklidir. Elbette tan›nmayan üniversitelerimiz de var. Bunlar genellikle yabanc› ülkelere “…dolara PhD’niz olmas›n› ister misiniz?” gibi reklamlar yapan yerlerdir. Akredistayonlar›n oldu¤u üniversitelerde, kurumun kendisine özgü belirli standartlar› olabilmektedir. Ayr›ca eyaletler aras›nda farkl›l›klar bulunmaktad›r. Bu aç›dan, örgütlerin belirli satandartlar getirmeleri önemlidir. Örne¤in APA klinik uygulama e¤itimleri için ortak standartlar oluflturmufltur. Amerika’da iyi bir yere gelebilmeniz için akreditasyonu olan bir programdan mezun olman›z, sertifikan›z›n olmas› önemlidir. Tabi bir de eyaletler aras›nda kabul görme konusu var. Bazen bir eyalette psikolog olarak kabul edilirken di¤er bir eyalette tan›nmayabilirsiniz. Pensilvanya için lisans›n›z varsa, bu sizin Tenesse’de psikologluk yapaca¤›n›z anlam›na gelmez. O eyaletteki sözlü s›nav› geçmedikçe mesle¤inizi yürütemezsiniz. Bu aç›dan Avrupa’da daha fazla ortakl›k ve dolay›s›yla hareketlilik serbestisi var. Toparlayacak olursak, elbette sizlere anlatt›¤›m yaln›zca bir model. Kendi içinde epeyce sorunu var bu modelin. Önemli olan, sizlerin kendi ülkelerinizdeki koflullara göre programlar›n›z› belirleyebilmenizdir. Teflekkürler 4 Ad› geçen broflürün haz›rlanmas›nda ve sunum tasar›m›nda eme¤i geçen Yönetim Kurulu Üyemiz, Okan Cem Ç›rako¤lu’na teflekkür ederim. Çal›flma Grubu De¤erlendirmeleri Aktar›lan sunumlar›n yan› s›ra küçük gruplar oluflturularak benzer konular üzerinde çeflitli tart›flmalar yürütüldü. Böylelikle daha etkileflimsel bir ortam oluflturuldu. Bu küçük gruplar›n etkileflimlerinden oluflan ortak görüfller sonra büyük grupta k›sa raporlar biçiminde aktar›ld›. Bu raporlarda, Derne¤imiz önemli say›labilecek at›flar ald›. “Türk Psikologlar Derne¤i, bizlere maddiyat›n de¤il iste¤in çok önemli oldu¤unu gösterdi”; “E¤er bizler de bir fleyler baflarmak istiyorsak, öncelikle TPD gibi amaçlar›m›z› belirlemeliyiz” gibi ifadeler bu at›flardan baz›lar›yd›. Ayr›ca, tan›t›m›m›za yönelik olarak haz›rlam›fl oldu¤umuz TPD broflürü, APA ve EFPA temsilcileri taraf›ndan gruba örnek gösterilerek derneklerin tan›t›m› aç›s›ndan böyle bir broflürünün mutlaka olmas› gerekti¤i birkaç kez vurguland›4. Kat›l›mc›lar, küçük grup etkileflimlerinin, sunumlara göre daha çok gereksinim duyulan bir süreç oldu¤unu, ayr›ca, e¤itim konusunun daha kapsaml› ele al›nmas› gerekti¤ini dile getirmifl; 2008’de Berlin’de düzenlenecek bir sonraki Uluslaras› Psikoloji Kongresi’nde Ulusal Psikologlar Derneklerinin Kapasitelerini Gelifltirme Çal›flma Grubu’nun toplant›lar›na devam etmesine karar verilmifltir. Bunun yan› s›ra Berlin’deki kongereye uzun bir süre oldu¤u göz önüne al›narak çal›flmalar›n bir “web” sayfas› üzerinden devam etmesi öngörülmüfltür. TPD Aç›s›ndan Sonuçlar Öncelikle, uluslararas› düzeyde tan›nma ve karfl›l›kl› iflbirli¤i oluflturulmas› aç›s›ndan bu kongredeki çal›flma grubu son derece yararl› olmufltur. IUPsyS, EFPA gibi üyesi oldu¤umuz ve APA gibi iflbirli¤i içinde oldu¤umuz derneklerin temsilcileri ile birebir iletiflime geçilmifl; ayr›ca TPD’nin tan›t›m›na yönelik bir sunum yapabilme flans› edinilmifltir. Ayr›ca, dünyan›n çok farkl› yerlerinden gelen di¤er temsilcilerle tan›flmak, 14 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 onlar› Türkiye’deki psikoloji çal›flmalar›ndan haberdar etmek de bir o kadar önemli olmufltur. Sri Lanka gibi üniversitelerinde psikoloji bölümü bulunmayan veya dernekleri s›n›rl› düzeyde etkinlik gösterebilen meslekdafllar›m›z için, san›r›m TPD biraz da olsa umudu temsil etti. APA temsilcisinin, derneklerin geliflimi aç›s›ndan yapt›¤› ço¤u önerinin, TPD taraf›ndan büyük oranda yerine getirildi¤i söylenebilir. Bununla birlikte, izlenen yollar ilk bak›flta do¤ru görünüyorsa da, kapsam›n geniflletilmesi, etkinliklerin yayg›nlaflt›r›lmas›, her fleyden önemlisi süreklili¤in sa¤lanmas› gerekmektedir. Ayr›ca, lobi çal›flmas›na daha çok yönelmek ve meslekdafllar›m›z› ödüllendirmeyi bir hedef olarak koymak önemli görünmektedir. Di¤er taraftan, Çin’deki Kültür Devrimi s›ras›nda, psikolojinin yalanc›-bilim olarak görülmesi, psikolog meslekdafllar›m›z›n tüm kitaplar›n› yakmak zorunda kalmalar›, 10 y›l boyunca psikoloji alan›nda olup bitenden uzak olup üniversitelerdeki biyoloji laboratuvar› gibi yerlerde teknisyen olarak çal›flmalar›, Çin deneyiminin çarp›c› yan› olarak düflünülmektedir. Bütün bu duraklama dönemine ve maddi s›k›nt›lara karfl›n, Çin Piskoloji Derne¤i’nin d›fl dünyaya aç›larak gösterdi¤i geliflme, bu süreçte IUPsysS’den yard›m almas› ve de son uluslararas› kongreye/bu çal›flma grubuna ev sahipli¤i yapm›fl olabilmesi, bizler için umut verici bir model oluflturmaktad›r. Burada, Zhang’›n konuflmas›ndaki son cümleleri yeniden al›nt›lamak yerinde olacakt›r: “Kendi deneyimlerimizi, psikolojiyi önemli bir bilim yapmay› isteyen, sa¤l›k, e¤itim ve kamu yarar›n› gözeten di¤er ülkelerdeki örgütlere öneririm. Yani, ulusal örgütlenmede IUPsyS gibi uluslararas› örgütlerle iflbirli¤i içinde olmak, tüm psikoloji dünyas›na iliflkin bilgiyi gelifltirmek, psikoloji biliminin küreselleflmesine katk›da bulunmak”. Benzer do¤rultuda, çal›flma grubu yürütücülerinden Elizatbeh Nair’in, oluflumunu aktard›¤› Asya-Okyanusya Birli¤i, bu bölgedeki iflbirli¤i aç›s›ndan, gelecekte bizlerin de içinde yer almay› düflünebilece¤imiz di¤er bir uluslararas› örgüttür. ‹lerideki bültenlerde konuya iliflkin daha ayr›nt›l› bilgi ve görüfl aktar›lacakt›r. Psikoloji e¤itimi hakk›ndaki konuflmalarda, yaln›zca bizde de¤il, dünyan›n her yerinde, Amerika ve Avrupa’da da standartlar›n oluflturulmas›n›n ve korunmas›n›n dernekleri en çok meflgul eden konu oldu¤u görülmüfltür. Avrupa Psikoloji Diplomas›, ilerideki bülten ve kurultaylarda üzerinde durulmas› gereken önemli konulardan biridir. EFPA temsilcileri, her ülkenin kendi koflullar›na göre bir e¤itim program› oluflturabilece¤ini belirtmifllerdir. Bununla birlikte, böyle bir diploman›n Avrupa’da psikoloji e¤itimini standart hale getirmek gereksinimden kaynakland›¤›n› da vurgulam›fllard›r. Avrupa Birli¤i’ne uyum süreci çerçevesinde onaylanma olas›l›¤› olan meslek yasam›z› düflünüce, kurultay gibi platformlarda, Türkiye’deki psikoloji e¤itimi standartlar›n›, Avrupa Psikoloji Diplomas›n›, avantajlar›n›/dezavantajlar›n› bir kez daha etrafl›ca tart›flman›n gereklili¤i aç›kt›r. Benzer do¤rultuda Overmeir’›n konuflmas›nda, bilimadam›-uygulamac› modeli üzerine oturan bir e¤itim sisteminde, yani Amerika’da, uygulamac›lar›n bilimden ne kadar uzaklaflabildi¤ini gösteren çal›flmalar›n olmas› çarp›c› bir sorun olarak görünmektedir. Sonuç olarak, PK 117’den bafllayan k›sa tarihimizin bugün nerelere geldi¤i Çin’deki Çal›flma Gurubunda büyük bir memnuniyetle görülebilmifltir. Derne¤imizin geldi¤i bu noktada, baz›lar›m›z›n çok, baz›lar›m›z›n daha az eme¤i geçti ama mesle¤in içinde olan herkesin katk›s› oldu bu sürece. Elbette hala çok genç bir derne¤iz, yeni hedefler bekliyor bizi. 15 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Teflekkür De¤erli hocam›z Prof. Dr. Çi¤dem KA⁄ITÇIBAfiI, on alt› y›l boyunca (dört dönem), IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi ve bir dönem Baflkan Yard›mc›s› olarak sürdürdü¤ü görevinden, beflinci dönem için aday olmayarak kendi iste¤iyle ayr›lm›flt›r. Kendisine, bu süre içerisinde Türkiye’deki psikoloji mesle¤inin tan›t›m› ad›na yürüttü¤ü çal›flmalar ve IUPsyS nezdinde TPD’ye verdi¤i destek için teflekkür ederiz. Hocam›z›n, di¤er uluslararas› derneklerdeki çal›flmalar› devam etmektedir. Bu vesile ile, kendisinden bu konuda yapt›¤› çal›flmalar ile ilgili bilgileri aktarmas›n› rica ettik. Afla¤›da, Hocam›z›n, IUPsyS çerçevesinde yürüttü¤ü çal›flmalar kendi kaleminden özetlenmifltir Sevgili Meslekdafllar›m, Onalt› y›l International Union of Psychological Science’›n (IUPsyS)Yönetim Kurulu’nda görev ald›ktan sonra bu y›l ayr›ld›m. Bu münasebetle, bu kuruluflta ve benzer uluslararas› kurulufllardaki etkinliklerimle ilgili deneyimlerimi sizlerle paylaflmam benden istendi. Hem bu etkinlikler hakk›nda, hem de uluslararas› psikoloji kurulufllar› ve daha üst düzey bilim kurulufllar› hakk›nda baz› bilgileri sunmak için de bu notlar› yaz›yorum. Özellikle Türkiye’nin uluslararas› psikoloji ve bilim dünyas›ndaki konumu bak›m›ndan bu paylafl›m› önemli görüyorum. IUPsyS Yönetim Kurulu’na giriflim, 1988 y›l›nda Sidney’de IUPsyS’in düzenledi¤i Uluslararas› Psikoloji Kongresi’nde oldu. Bunda önemli bir etken, ondan iki y›l önce 1986’da ‹stanbul’da International Association for Cross Cultural Psychology’nin (IACCP) Kültürleraras› Psikoloji Kongresi’ni düzenlememdi. Özellikle meslekdafl›m ve eski ö¤rencim olan Sevda Bekman’›n (flimdi Prof. Dr.) ve di¤er meslekdafllar›m ve ö¤rencilerimin büyük çabalar›yla bu kongre o kadar baflar›l› oldu ki, uluslararas› camiada herkes bundan söz ediyordu. O zamana kadar Türkiye’de bir uluslararas› psikoloji kongresi yap›lmam›flt›. Ben IACCP’nin Yönetim Kurulu’na 1982 y›l›nda girmifltim. Bildi¤im kadar›yla, o zamana kadar Türkiye’den kimse bir uluslararas› psikoloji kuruluflunun yönetiminde yer almam›flt›. 12 y›l IACCP’nin Yönetim Kurulu’nda çal›flt›m. 1986 ‹stanbul Kongresi’nde yap›lan IACCP Genel Kurul’unda ‘Deputy Secretary General’ olarak seçildim. 1988’de baflkan yard›mc›s›, 1990’da da baflkan seçildim. IACCP’nin tarihinde ilk kad›n baflkan ben oldum. IUPsyS’e geri gelecek olursak, Sidney’deki Genel Kurul’da beni Yönetim Kurulu’na seçtiler. IUPsyS’in Yönetim Kurulu önemlidir, çünkü IUPsyS’in kiflisel üyeli¤i yoktur; üyeleri ülkelerin psikoloji kurulufllar›d›r. 60 küsur ülkenin psikoloji kurulufllar›n›n temsilcileri, IUPsyS’in Genel Kurulunu oluflturur. Yönetim Kurulu’na seçilen kifliler ise kendi ülkelerini de¤il, uluslararas› psikoloji bilimini temsil ederler. Yönetim Kurulu üyeleri 4 y›lda bir IUPsyS nezdinde yap›lan uluslararas› psikoloji kongrelerinde toplanan Genel Kurul taraf›ndan seçilirler. Ben dört kere üst üste seçildim; bir devre ikinci baflkanl›¤a da seçildim (1996-2000, yine bu konumdaki ilk kad›n olarak). 1988’de ben IUPsyS Yönetim Kuruluna girdi¤imde, IUPsyS’in Türkiye’deki üyesi ‹stanbul merkezli Türk Psikoloji Derne¤i idi. TPD çok pasifti; y›llarca üyelik aidat›n› bile ödememiflti. Sonraki y›llarda Türkiye’de psikolojinin kurumsal konumu de¤iflti. Ankara merkezli Türk Psikologlar Derne¤i güçlendi. 1992-94’te bir dönem ‹stanbul merkezli Türk Psikoloji Derne¤i’nin baflkanl›¤›n› yapt›m; bu dönemden itibaren ‹stanbul’daki etkinlikler artt›. Bilahare, 1996’da iki 16 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 derne¤in birleflmesiyle ortaya ç›kan daha yayg›n ve güçlü Türk Psikologlar Derne¤i’nin, asl›nda Türk Psikoloji Derne¤i’nin devam› oldu¤unu ve Türkiye’de psikolojiyi temsil etti¤ini IUPsyS Yönetim Kuruluna kabul ettirip tekrar bafltan üyeli¤e baflvurmas› gerekmeden otomatik olarak üyeli¤ini sa¤lad›m. IUPsyS Yönetim Kurulu’nda yapt›¤›m belki en önemli hizmet, Global psikolojiyi gündeme getirmem oldu. Ço¤unluk Dünya (Majority World) kavram›n› ortaya at›p, Kuzey AmerikaAvrupa eksenli psikolojinin ve kurulufllar›n›n dünyan›n nüfusunun ço¤unlu¤unu oluflturan ülkelere de yönelmesi gere¤ini kabul ettirdim. Bu, birçok flekillerde gerçekleflti. Bu çerçevede önemli bir etkinlik, Advanced Research Training Seminars (ARTS) idi. Asl›nda ARTS fikrini ilk defa 1988’de IACCP Yönetim Kurulundaki iki meslekdafl›mla (Ype Poortinga ve Roy Malpass) oluflturduk. Ancak ARTS’›n gerçekleflmesi IUPsyS Yönetim Kurulu’nu buna ikna etmemle ve IUPsyS’in buna sahip ç›kmas›yla mümkün oldu. 1992 y›l›ndan itibaren her iki y›lda bir ARTS yap›l›yor. ‹ki dönem de bizzat ARTS koordinatörü olarak çal›flt›m ve 1994’te ‹stanbul’da bir ARTS düzenledim (Sevda Bekman ve Banu Öney ile birlikte). ARTS, Ço¤unluk Dünya ülkelerinden psikologlar›n, iki y›lda bir yap›lan uluslararas› psikoloji kongrelerine kat›lmalar›n› sa¤layan, hem de buna yak›n bir yer ve zamanda kendilerini gelifltirebilecekleri bir seminere kat›lmalar›na imkan veren bir seminer burs program›d›r. Bu uluslararas› kongreler, dönüflümlü olarak iki y›lda bir yap›lan IUPsyS Uluslararas› Psikoloji Kongresi, IAAP Uluslararas› Uygulamal› Psikoloji Kongresi ve IACCP Kültürleraras› Kongresi’dir. Y›llar içinde Türkiye’den de ARTS’a kat›lan meslekdafllar›m›z oldu. Ço¤unluk Dünya’ya yönelik bir di¤er IUPsyS çal›flmas› da ‘Capacity Building’ (CB) projesidir. Daha yak›nda oluflan bu çal›flmalar, 2002’de Singapur’daki Uluslararas› Uygulamal› Psikoloji Kongresi’nde bafllad›; 2003’te Dubai’de yap›lan Bölgesel Psikoloji Kongresinde ve 2004’te Beijing’de yap›lan Uluslararas› Psikoloji Kongresinde devam etti. CB’nin amac›, Ço¤unluk Dünya ülkelerinde psikolojinin kurumsal/örgütsel geliflmesini desteklemektir. Yine Türkiye’den CB çal›flmas›na kat›l›m oldu. IUPsyS Yönetim Kurulu’nda Türkiye’yi temsil etmememe karfl›n Türkiye’ye yönelik bir küçük katk›m, y›llar boyunca IUPsyS aidat›n›n artt›r›lmamas› oldu. Ancak Türkiye’de psikolojinin konumunun çok daha güçlenmifl oldu¤u dikkate al›n›rsa, en alt düzeyde olan bu aidat›n art›k artmas› beklenir. Türk Psikologlar Derne¤i’nin özellikle TÜBA’ya müracaat ederek bu konuda bir destek sa¤lamas› mümkün olabilir. Onalt› y›l hizmetten sonra IUPsyS Yönetim Kuruluna bu y›l art›k aday olmad›m. Bundan sonra da Türkiye’den bir üyenin IUPsyS Yönetim Kurulu’na seçilece¤ini umar›m. Gerek bu uluslararas› psikoloji kurulufllar›n›n yönetiminde, gerek bunlar›n iki y›lda bir düzenledikleri uluslararas› kongrelerde Türkiye’den kat›l›m›n olmas› bence çok önemlidir. Türk psikoloji biliminin ve meslek alan›n›n dünya ile bütünleflmesini sa¤lay›c› bir potansiyel böylece oluflabilir. Elbette IUPsyS, IAAP ve IACCP gibi uluslararas› genel ve uygulamal› kurulufllar›n d›fl›nda daha belirgin konulara odaklanan baflka uluslararas› ya da bölgesel psikoloji kurulufllar› da var. Onlara kat›l›m da çok önemli. Bence genel psikoloji alanlar›yla daha belirgin uzmanl›k alanlar› birbirlerini tamamlar. Bu arada IUPsyS’in üye oldu¤u iki daha üst düzey bilim kuruluflundan da söz etmek istiyo17 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 rum. Bunlar UNESCO bazl› International Social Science Council (ISSC) ve International Council of Science (ICSU) d›r. Birincisine sosyal bilimlerdeki uluslararas› birlikler (unions), ikincisine de fen, t›p ve teknolojik bilimlerdeki birlikler üyedir. Ayr›ca her ikisine de bir çok ülkenin bilim akademileri ve bilim konseyleri üyedir. TUB‹TAK, ICSU’nun, TÜBA da ISSC’nin üyesidir. Hem ISSC’ye, hem de ICSU’ya üye olan sadece üç bilim alan›ndan biri psikoloji (IUPsyS); di¤er ikisi co¤rafya (befleri ve fiziksel) ve antropolojidir (sosyal ve fiziki). 2002’den beri ISSC’nin de Yönetim Kurulunda görev alm›fl bulunuyorum, IUPsyS ve TÜBA’y› temsilen. Bu ay (Kas›m, 2004) Beijing’de yap›lan ISSC Genel Kurulunda ikinci baflkanl›¤a seçildim. Nihayet, ICSU bu y›l ‘Geliflmekte olan Ülkelerde Bilimin Gelifltirilmesi’ sorunlar›na e¤i- len bir özel komisyon kurdu. Bu Komisyonda da görev alm›fl bulunuyorum. Bu komisyona da TÜBA üyesi olarak kat›l›yorum. 20 y›l› aflk›n bir süreye yay›lan bu uluslararas› kurumsal etkinliklerin genelde çok yararl› oldu¤unu düflünüyorum. Bu çal›flmalar, bana hem ulusal ve uluslararas› düzeyde psikoloji ve giderek sosyal bilimin konumu ve rolü ile ilgili önemli bilgiler sa¤lad›, hem de küçük çapta da olsa baz› katk›larda bulunmama imkan haz›rlad›. Bunlar›n içinde Türk psikolojisinin uluslararas› camiada tan›nmas› da vard›r. Son y›llarda özellikle genç meslekdafllar›m›z›n çeflitli uluslararas› psikoloji kurulufllar›n›n yönetiminde rol almas› beni çok sevindiriyor. Bu etkinliklerin artmas›yla giderek global psikolojide hak etti¤imiz sayg›n yeri elde edebiliriz. Prof. Dr. Çi¤dem Ka¤›tç›bafl› 18 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ET‹K KONULU SEMPOZYUMDAN ‹ZLEN‹MLER Yrd. Doç. Dr. Yeflim Korkut* 22-24 Ekim 2004 tarihlerinde Prag’da yap›lm›fl olan EFPA Etik Konulu Sempozyuma Disiplin-Etik Kurulunu ve Derne¤imizi temsilen kat›lm›fl bulunmaktay›m. Kat›ld›¤›m Sempozyumun hedefi, Avrupa Birli¤i Ülkeleri’nde kabul edilmifl olan EFPA Etik Yönetmeli¤i’ni (Meta Code) gözden geçirmek ve uygulamada ortaya ç›kan sorunlar› ele alarak Yönetmelik üzerinde gerekli de¤ifliklikleri yapmakt›. Bu çerçevede, her ülke temsilcisinden, kendi ülkelerinde kullan›lan Etik Yönetmelikler, Etik konusunda yap›lan çal›flmalar, yaflanan s›k›nt›larla ilgili çok k›sa bir sunum istenmekteydi. Ayr›ca her ülke temsilcisi hem varolan Etik Yönetmeli¤i’ni ‹ngilizce’ye çevirecek ve beraberinde getirecek hem de bu ulusal diyebilece¤imiz yönetmeliklerle EFPA Meta Code (yönetmelikler üstü yönetmelik) aras›nda çeliflki olup olmad›¤›n› de¤erlendirecekti. Son olarak da kendi önerilerini dile getireceklerdi. ‹kinci gün için grup çal›flmalar› baz›nda EFPA Yönetmeli¤i’nin maddeleri tek tek ele al›narak beyin f›rt›nas› yap›lmas› ve oluflan görüfl, öneri, elefltirilerin Genel Grup toplant›s›nda ele al›nmas› planlanm›flt›. Kat›l›mc›lar çeflitli ülkelerden, Etik De¤erlendirme sürecinin içinde yer alan, Etik Yönetmelik konusunda çal›flm›fl uzmanlar ve Prof. Dr. Geoff Lindsay’›n baflkanl›¤›n› yapt›¤› EFPA Etik Kal›c› Komisyon üyelerinden olufluyordu. *‹stanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü Uygulamal› Psikoloji Anabilim Dal› Ö¤retim Üyesi Disiplin-Etik Kurulu Üyesi ‹stanbul fiube Etik Komisyonu Baflkan› 16 ülkeyi temsilen 27 kat›l›mc›n›n oldu¤u Toplant›n›n ilk günü yapt›¤›m 7-8 dakikal›k sunumda, 1) Etik konusunda Derne¤imizde yap›lan çal›flmalardan sözederek, k›sa süre içinde ald›¤›m›z yolu, kabul edilen yönetmeliklerimizi aktarmaya çal›flt›m. 2) Etik Yönetmeli¤in gelifltirilmesi aflamas›nda birlikte çal›flt›¤›m arkadafllar›m Yrd. Doç. Dr. Serra Müderriso¤lu ve Psikolog. Dr. Melis Tan›k ile bu Sempozyuma yönelik bir çeviri haz›rlad›¤›m›z›, ancak bu çevirinin üzerinde daha sonra çal›fl›laca¤›n› ve tekrar kendilerine gönderilece¤ini belirtip, k›saca Yönetmeli¤imizin sistemati¤ini tan›tt›m. 3) Ayr›ca Dernek bünyesinde yap›lan Etik konulu e¤itimlerden; en son Ulusal Kongredeki Etik konulu panelimizde tart›flt›klar›m›zdan sözettim. 4) Yine Serra Müderriso¤lu ve Melis Tan›k’la birlikte yapt›¤›m›z Etik ‹hlal konulu araflt›rmay› k›saca anlatt›m. Oturum Baflkan›m›z çok k›sa zamanda çok yol alm›fl oldu¤umuzu belirtti. Tek tek her ülkenin temsilcisinin sunumu s›ras›nda ald›¤›m notlardan baz› önemli noktalar› sizlerle paylaflmak isterim. Öncelikle üniversitelerin ders programlar›na Etik dersinin konmas› pek çok ülke için hala yeni bir hedef, örne¤in Hollanda temsilcisi bunu yeni baflard›klar›n› belirtti. ‹ngiltere temsilcisi, Etik mant›k yürütme sürecini anlaman›n önemini vurgulay›p, Etik ‹kilemlerle bafla ç›kma konusunda bir sistem gelifltirmenin gerekli oldu¤unu düflündüklerini ve de¤erlere dayal› bir Eti¤in gerekli oldu¤unu vurgulad›. Televizyona gerekli-gereksiz ç›k›p meslek hakk›nda olumsuz izlenim oluflturan meslekdafllar konusunda s›k›nt› yaflad›klar›n› dile getirdi ve dinleyiciler olarak bizler pek çok ülkede bunun bir sorun oldu¤unu anlad›k. 19 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Finlandiya temsilcisi 'gelen flikayetleri', 'araflt›rma yap›lmas› ricas›' olarak ele ald›klar›n›; bu olumlu vurgunun yarar›n› anlatt›. De¤erlendirmede mutlaka 'birinci el' bilgiye dayal› olmaktan ve hakk›nda flikayette bulunulan kifli için telefon dan›flma hatt› oluflturduklar›ndan sözetti. Çek Cumhuriyeti temsilcisi, ülke genelinde yaflanan politik de¤iflimlerin sonucunda, 'Etik duygusunda bir azalma gözlemlediklerini' anlatt›. Vicdan kavram›n›n önemi tart›fl›ld›. Estonya temsilcisi de bizim yapt›¤›m›z araflt›rma ile ilgilenerek, kendi ülkelerinde de bir araflt›rma yap›ld›¤›ndan sözetti. Psikologlar›n genelde sezgileriyle hareket ettiklerinden ve Etik Yönetmeli¤e göre de¤erlendirmeye henüz tam al›fl›lmam›fl oldu¤undan yak›nd› (yönetmeliklerinin 1988 de kabul edilmifl oldu¤unu hat›rlamakta yarar var). Slovakya’da Kanunlar, Etik de¤erlendirmelerin çok önüne geçmekte oldu¤u için, bu anlamda sorun yafland›¤› belirtildi. Genç psikologlar›n çok çabuk terapist olma hevesinde olduklar› ve yönetmelikte psikoterapist olma koflullar›n›n onlara zor geldi¤inden söz edildi. ‹sviçre temsilcisi, kanunlar›n güçlü etkisini, mahkemeye her türlü bilginin istendi¤inde sunulmas› zorunlulu¤unun yaratt›¤› s›k›nt›y› anlatt›. Daha sonra grup çal›flmalar›nda, kat›l›mc›lar küçük gruplara ayr›ld›lar ve EFPA Yönetmeli¤i’nin maddeleri tek tek ele al›narak oluflan görüfl, öneri, elefltiriler Genel Grup toplant›s›nda ele al›nd›. Tart›flmalar sonucunda üzerinde uzlafl›lan noktalar flunlard›: Her ülkenin ulusal bir kodu olabilir, ancak bu asla EFPA Meta yönetmelik ile çeliflmemelidir. Ayn› de¤er veya konu, farkl› ülkelerin ulusal yönetmeliklerinde farkl› bafll›klar alt›nda ele al›nm›fl olabilir. Bir yönetmelik olabildi¤ince genel ifade edilmifl olmal›d›r. ‹fade edilen kimi sorunlar ise flunlard›: • Baz› kavramlar (örne¤in otonomi) her ülkenin de¤er sistemine uygun olmayabilir. • Geleneksel olmayan psikoterapi ortamlar›na yönelik madde gereklili¤i tart›fl›labilir (Bu konuyu gündeme ben tafl›m›flt›m). • Baflvuru kurulunun gereklili¤i tart›fl›labilir. • Metinlerdeki ‘expert witness’ kavram›n›n daha aç›k tan›mlanmas› gereklidir. • Avrupa diplomas› ve e¤itim-etik konusunda ortak standartlar belirlenmelidir. Sonuç olarak, EFPA Yönetmeli¤i’nde ciddi bir de¤iflime gerek olmad›¤›na, ancak belirtilen konular›n ‘öneriler’ bölümünde karfl›l›¤›n› bulmas›na; EFPA kodu ile de¤erlendirme yap›lmayaca¤›na ve bunun için ulusal kod gerekdi¤ine; APA gibi bir Yönetmeli¤in kesinlikle istenmedi¤ine karar verildi. Pek çok çeliflkili durumun daha net kavranmas›na yard›mc› olaca¤›ndan, Avusturyal› kat›l›mc› ile birlikte dile getirdi¤imiz ‘Vaka Kitap盤›’ üzerinde çal›fl›lmas›n›n gerekli oldu¤u konusu, ço¤unluk taraf›ndan kabul gördü. Ulusal Yönetmeliklere göre ele al›nm›fl vaka örneklerinin EFPA Yönetmeli¤ine göre de de¤erlendirmelerini içeren aç›klay›c› bir kitap üzerinde çal›flacak bir grup oluflturulmas› düflünüldü. Bu seçkin toplant›ya gitmek üzere seçilmifl olmaktan ve orada Derne¤imiz ve Etik Kurul ad›na çal›fl›yor olmaktan büyük bir gurur ve mutluluk duydum. Toplant›ya kat›lmam konusunda beni yüreklendirdi¤iniz ve destekledi¤iniz için tüm Etik Kurul Üyelerine ve Dernek Yönetim Kurulu üyelerine teflekkür etmek istiyorum. 20 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 EFPA-DERNEK BAfiKANLARI TOPLANTISI, BRÜKSEL 9-10 Aral›k tarihlerinde, Brüksel’de yap›lan EFPA Yönetim Kurulu ve Dernek Baflkanlar› Toplant›s›na TPD’yi temsilen, Prof. Dr. Ayfle Yal›n (Baflkan) ve Doç. Dr. Gonca Soygüt (Baflkan Yard›mc›s›) kat›lm›fllard›r. Kendileri, birinci gün yap›lan EFPA YK toplant›s›nda, TPD hakk›nda sözel ve yaz›l› bilgi iletmifllerdir. Ayr›ca, TPD Yürütme Kurulu karar› do¤rultusunda, 2009’daki EFPA kongresini ‹stanbul’da düzenlemek istedi¤imizi bildirmifllerdir. EFPA YK üyeleri, derne¤imizin bugüne kadar yapm›fl oldu¤u çal›flmalar›n›n etkileyici oldu¤unu ileterek “European Pyschologist”›n bir sonraki say›s›nda, haberler bölümünde TPD’yi tan›tan bir bölüme yer vermek istediklerini dile getirmifllerdir. Ayr›ca, EFPA Bilimsel Komitesine ve Trafik Çal›flma Grubuna birer temsilci talep etmifllerdir. ‹kinci gün yap›lan ve yaklafl›k 22 ülkenin dernek baflkanlar›n›n veya temsilcilerinin kat›l›m›yla gerçekleflen toplant›da, önceki toplant› ve genel kurula iliflkin tüzük maddeleri görüflülmüfl; Çek Psikoloji Birli¤i’nin 2007 Kongresi’ni düzenlemesi kabul edilmifl; 2009 Kongresi için Norveç ve Türkiye’nin aday olduklar› iletilerek 2005’te ‹spanya’da düzenlenecek EFPA kongresi öncesindeki Genel Kurul’da bu konunun görüflülmesi kararlaflt›r›lm›fl; 2003’te düzenlenen EFPA kongresi raporlar› ele al›nm›fl ve 2005’deki kongreyle ilgili konular görüflülmüfl; Avrupa Psikoloji Diplomas›yla ilgili ayr›nt›lar ele al›narak küçük gruplar halinde tart›fl›lm›flt›r. Ayr›ca, Eurpean Psychologist dergisiyle ilgili bilgi aktar›lm›fl ve mali rapor okunmufltur. Özetlenen toplant›lar s›ras›nda, TPD’ye iliflkin broflürler tüm kat›l›mc›lara iletilerek tan›t›ma yö- nelik çal›flmalar sürdürülmüfltür. Bu temaslar çerçevesinde, ‹talyan Psikoloji Derne¤i’nin temsilcisiyle, ‹spanya-Granada’daki EFPA kongresinde, “acil durumlarda psikolojik müdahaleler” temal› ortak bir sempozyumun düzenlenmesine karar verilmifltir. DUYURU ve TEfiEKKÜR Afla¤›da ad› geçen hocalar›m›z, EFPA’n›n belirtilen çal›flma gruplar›nda temsilcimiz olmay› kabul etmifllerdir. Kendilerine tekrar teflekkür ederiz. Kriz ve Do¤al Afetler Çal›flma Grubu Prof. Dr. Nuray KARANCI Yafll›l›k Psikolojisi Çal›flma Grubu Doç. Dr. Banu CANGÖZ Bilimsel Komite Doç. Dr. Nebi SÜMER Trafik Çal›flma Grubu Uzm. Psk. Yeflim YASAK Ayr›ca, Yönetim Kurulu ad›na Doç. Dr. Gonca Soygüt, Psikologlar E¤itim Sisteminde Çal›flma Grubu için ba¤lant› kurma görevini üstlenmifltir. 21 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 XIII. ULUSAL PS‹KOLOJ‹ KONGRES‹ “Toplumsal Bar›fl: Dün, Bugün ve Yar›n” 8 Eylül 2004 Onüçüncü Ulusal Psikoloji Kongresi, bu y›l 8-11 Eylül tarihlerinde, Bilgi Üniversitesi’nde gerçeklefltirildi. Türk Psikologlar Derne¤i ve Bilgi Üniversitesi iflbirli¤iyle gerçeklefltirilen Kongre’nin bu y›lki temas› “Toplumsal Bar›fl: Dün, Bugün ve Yar›n”d›. Oldukça yüksek bir kat›l›m›n oldu¤u Kongre’nin aç›l›fl konuflmas›n› TPD ‹stanbul fiube Baflkan› Ayla Dönmez yapt›. Afla¤›da, Say›n Dönmez’in konuflma metnini okuyabilirsiniz. Psk. Dr. Ayla Dönmez* De¤erli Meslekdafllar›m, Say›n Konuklar›m›z, Bugün XIII. Ulusal Psikoloji Kongresini gerçeklefltirmek için bir araya geldik. Öncelikle aram›zda bulunan kat›l›mc› konuklar›m›z... Amerikan Psikologlar Birli¤i 2004 Y›l› Baflkan› Prof. Dr. Diane Halpern, Uluslararas› Kültürleraras› Psikoloji Birli¤i Baflkan› Prof. Dr. Peter Smith ve Prof. Dr. Kay Deaux, Merk Friedman ve hepinize hofl geldiniz diyorum… Bu kongre 135 bildiri, 77 poster, 18 özel etkinlik 26 panelle bizlere zengin bilimsel bir toplant› izleme olana¤› haz›rlam›flt›r. Bu çal›flmalar›n bize sunulmas› için yo¤un bir özveri ile çal›flan Düzenleme Kurulu’ndaki ve Bilimsel Kurul’daki meslekdafllar›m›za, her türlü olana¤› haz›rlayan ‹s tanbul Bilgi Üniversitesi’ne Türk Psikologlar Derne¤i ve flahs›m ad›na teflekkür ediyorum. *Türk Psikologlar Derne¤i ‹stanbul fiubesi Yönetim Kurulu Baflkan› Dünya üzerinde psikoloji, akademik boyutta çal›flmaya bafllad›¤›ndan bu yana böylesi toplant›lar›n getirdi¤i tart›flmalarla güvenilir bir yolda yürümüfltür. Bu bilimsel toplant›lar her zaman hepimize rehber olmufl psikolojinin geliflmesine ›fl›k tutmufl, yaln›z olmad›¤›m›z› ve büyümekte oldu¤umuzu bize yaflatm›fl ve yaflatacakt›r da. Bilimsel çal›flmalar›m›z, psikoloji biliminin uygulay›c›lar› olan bizlere, kamusal alanda yasal statü getirmesini de kaç›n›lmaz k›lmaktad›r. Ama bu varolufl süreci oldukça sanc›l› olmaktad›r. Pek çok ülkede psikolojinin benzer koflullarda geliflti¤ini biliyoruz.. Baz› ülkelerde bu süreç oldukça uzun sürmüfltür. Hatta Danimarkal› meslekdafllar›m›z bu sürecin güçlü¤ünü anlat›rken “biz yasam›z› yüz y›lda ald›k” derler. Bildi¤iniz gibi biz de ülkemizde ayn› güçlükleri yaflamaktay›z. Bugünlerde Sa¤l›k Bakanl›¤› Sa¤l›k Meslek Mensuplar› Birli¤i Kanun Tasar› Tasla¤›’n› Türk Psikologlar Derne¤i Genel Merkezimize gönderip görüfl iste mifltir. ‹flte bu bilimsel toplant›lar ülkemizde psikolojiyi ve psikoloji bilincini bu noktalara tafl›d›. ‹nan›yorum ki, bu kongre sonunda ço¤umuz, yeni çal›flmalara do¤ru yol almam›z› sa¤layan katk›larla, buradan ayr›labilece¤iz… Kongremizin ana temas›n›n TOPLUMSAL BARIfi olmas›n›n ne kadar önemli ve do¤ru bir seçim oldu¤unu, tüm dünyada yaflanan son olaylar, bize bir kez daha göstermektedir.. Evet, dünyam›zda toplumsal yaflam bafllad›¤›ndan bu yana savafl ve bar›fl kavramlar› hep bir arada an›lmakta ve ne ac›d›r ki, bir arada yaflanmakta.. BARIfi ‹Ç‹N SAVAfiMAK… Biliyorum ki, bu anlay›fl ve tutumun ne kadar zavall› oldu¤unun alt›n› hepimiz yads›yarak çiziyoruz.... Geçen yüzy›l›n savafllarla geçmesinin insanl›¤a ne ac›lar verdi¤i malum. Öyle ki, en ufak bir 22 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 terslik karfl›s›nda “iflte, flimdi III. Dünya savafl› kopacak” söylemi günlük dilde yayg›n hale gelmiflti… Zaman zaman da ” III. Dünya Savafl› ç›kar m›?, ç›karsa ne olur?” gibi söylefliler yaflam›m›zda yerini alm›flt›. Bu yüzy›l›n bar›fl yüz y›l› olaca¤› beklentisi yükselmiflti. Ama küreselleflme süreci içinde üçüncü dünya savafllar› neredeyse s›kl›kla yaflan›r hale geldi. V‹ETNAM, ‹RAN, IRAK- F‹L‹ST‹N, ‹SRA‹L, BOSNA gibi ülkelerde yo¤un yafland› ve yaflan›yor.… Gün geçmiyor ki bir yerlerde terör olaylar› yaflanmaNEWYORK’TA 11EYLÜL, ‹STANBUL s›n.….N NEVE fiALOM S‹NAGOGU’NDA, ‹STANBUL HSBC’DE, ‹STANBUL ‹NG‹LTERE BAfiKONSOLOSLU⁄U’NDA, MADR‹D’DE, RUSYA’DA SON OLARAK DA OKULDA YAfiANANLAR… Tabii bu yaflananlar ekonomiyi etkiledi¤i için yayg›n bir flekilde iç ve d›fl göçü de beraberinde getiriyor..Ac›lar, mutsuzluklar bireysel ve toplumsal yaflamlarda yaflanan kaos hepimizi içine al›yor. . Giderek “fi‹DDET KÜLTÜRÜ” yayg›nlafl›yor. Kitle iletiflim araçlar› yoluyla da toplumlar›n yap›lanmas›n› de¤ifltiriyor. Bu geliflme, beraberinde tafl›d›¤› de¤erleri yayg›nlaflt›r›rken, ça¤›m›z›n insan›n› da duyars›zlaflma yönünde önemli ölçülerde etkiliyor.... ‹flte, bizler ço¤unlukla bu noktada, yaflananlar karfl›s›nda, insanlara destek olmak için devreye giriyoruz. Ancak hemen kendimize sormam›z gerekiyor ki, bizler çal›flmalar›m›z›n ço¤unlu¤unu bu aflamada m› gerçeklefltirmeliyiz? Demokratik kültür, hümanist de¤erler insan ve toplum sa¤l›¤› için de önem tafl›maktad›r. Demokratik anlay›fl içinde, sevgi, hoflgörü, toplum- sal dayan›flma de¤erlerinin benimsenmesi ve yükseltilmesi ‘Toplumsal Bar›fl’a giden en etkili yoldur. Toplumsal bar›fl› sa¤lamak için dünya üzerinde pek çok oluflum var. Çok çeflitli çal›flmalar yap›lmakta ama, TOPLUMSAL BARIfi’a olan gereksinim hala varl›¤›n› sürdürmektedir.. Demek ki, savafl›n da içinde oldu¤u “fi‹DDET KÜLTÜRÜ”NE karfl›, ciddi çözümler gelifltirmek sorumlulu¤u hepimize düflmektdir. ‹flte bu noktada, konusu insan olan ve pek çok alanda çal›flmalar yapabilen psikoloji biliminin uygulay›c›lar› olarak bizler neler yapmal›y›z? ‹n san olarak ve psikolog olarak bize düflen sorumlulu¤u nas›l tafl›yaca¤›m›za ve örgütlenece¤imize bu kongrede karar vermek en önemli hedefimiz olmal› ki ana temam›za yak›fl›r bir kongre gerçeklefltirmifl olal›m. ZATEN MESLE⁄‹M‹Z gere¤i bizler de yaflama Martin Luther King gibi bakm› yor muyuz: Birey kendi dar kiflisel görüfllerinin içinde bo¤ulmaktan kurtulup, onlar›n üzerine ç›kt›¤› ve insanlar›n tümünün sorunlar›yla ilgilenecek hale geldi¤i zaman yaflamaya bafllar. Evet, B‹ZLER BU ÇA⁄I YAfiARKEN: HAK ETT‹⁄‹M‹Z YERDE OLMALIYIZ. ÖZGÜR GEL‹fiEN, ÜRETEN, ÇA⁄DAfi ‹NSAN VE TAB‹‹ K‹ PS‹KOLOG OLARAK GELECE⁄E ‹Z BIRAKMALIYIZ... Hepinize kongreye verdi¤iniz katk›lardan dolay› teflekkür ediyor ve tekrar hofl geldiniz diyerek, XIII. Kongre’nin baflar›l› geçmesini diliyorum. Tüm konuklar› ve kat›l›mc›lar› Türk Psikologlar Derne¤i ve kendi ad›ma sayg› ile selaml›yorum…. 23 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 TPD’N‹N DÖNER SERMAYE YASASINDA YAPILAN DE⁄‹fi‹KL‹KLE ‹LG‹L‹ OLARAK SA⁄LIK BAKANLI⁄I ‹LE TEMASI Sa¤l›k Bakanl›¤›’na gönderilen yaz›: Say› : 2004/105 26 A¤ustos 2004 Say›n Prof. Dr. Recep AKDA⁄ T.C. Sa¤l›k Bakan› ANKARA Türk Psikologlar Derne¤i olarak, ülkemizde sa¤l›k hizmetlerinin iyilefltirilmesi amac›yla sürdürdü¤ünüz çabalar›n olumlu sonuçlar vermesini diliyoruz. Bildi¤iniz gibi, Derne¤imiz; ülkemizdeki psikologlar›n çal›flma ilkelerinin belirlenmesinde aktif olarak rol alan, mesle¤in ortak ahlaki ilkelere göre yürütülmesine çal›flan ve psikolojik hizmetlerden yararlanan kiflilerin haklar›n› gözeten ve koruyan, gerek psikoloji alan›ndaki akademisyen ve profesyonellere, gerekse kamuya yönelik yay›nlar haz›rlayan ve üyelere meslekteki yenilikleri aktarmak amac›yla sertifikal› kurslar düzenleyen bir meslek örgütüdür. Derne¤imiz üyesi olan birçok psikolog Devlet Hastanelerinde görev yapmaktad›r. Bu üyelerimizden daha verimli sa¤l›k hizmeti sunulabilmesi amac›yla haz›rlanm›fl olan Döner Sermaye Yasas›nda yap›lan de¤ifliklikle, ma¤dur edildikleri yönünde çok say›da baflvuru alm›fl bulunmaktay›z. Uygulamada ç›kabilecek sorunlar göz önüne al›narak, Derne¤imizin görüfllerini 08.12.2003 gün ve 2003/132 say›l› yaz›m›zla size arz etmifltik. Konunun önemi nedeniyle, uygulamaya iliflkin s›k›nt›lar› k›saca özetlemek istiyoruz. Devlet Hastanelerinde çal›flan psikologlar daha çok psikiyatri, pediatri, onkoloji ve nöroloji gibi kliniklerde de uzman doktorlarla birlikte çal›flmakta ve iyilefltirme sürecine katk›da bulunmaktad›rlar. Günümüzde fleker, kalp gibi önemli hastal›klar›n ortaya ç›kmas›nda psikolojik etkenlerin önemli bir pay› oldu¤u kabul edilmektedir. Bu psikolojik etkenlerin belirlenmesi ve ortadan kald›r›lmas›nda, ayr›ca; yeme bozukluklar›, sigara ya da alkol kullan›m› gibi davran›fl de¤iflikli¤i gerektiren programlar›n oluflturulmas›nda, t›bbi ve cerrahi müdahaleler sonucunda ortaya ç›kan durumlara hastalar›n uyum yapabilmelerinin sa¤lanmas›nda psikologlar›n ifllevleri giderek önem kazanmaktad›r.Bu nedenlerle, hastanelerde çal›flan psikologlar›n say›s›n›n artt›r›ld›¤› ve görev yapt›klar› servislerin çeflitlendirildi¤i gözlenmektedir. Bir sa¤l›k kuruluflunda, sa¤l›k hizmetinin istenilen düzeye getirilmesi daha çok multidisipliner bir ekip çal›flmas›na ba¤l›d›r. Ekip çal›flmas›nda yer alan her kiflinin yapt›¤› görev önemlidir ve birinin di¤erinden üstün tutulmas› mümkün de¤ildir. Buna karfl›n, Döner Sermaye Yasas›nda yap›lan de¤ifliklikle, personelin alaca¤› döner sermayenin hesaplanmas›nda; dört y›ll›k okul mezunu olmalar›na ve do¤rudan hastalar›n tedavisine kat›lmalar›na ra¤men, psikologlar›n 0.4 çarpan›yla de¤erlendirildi¤i görülmektedir. Bir psikolojik de¤erlendirme en az k›rkbefl dakika süren ve yo¤un bir çaba gerektiren bir süreçtir. Bu çaban›n dikkate al›nmamas›, psikologlar›n maddi yönden ma¤dur olmalar›na yol açm›fl- 24 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 t›r ve zaman içinde ifl verimini de etkileyecektir. Sa¤l›k hizmetleri personeline uygulanan Ek Göstergelerde de psikologlar aleyhine bir uygulama söz konusudur. Dört y›ll›k okul mezunu olan biyologlar 3600 Ek Gösterge al›rken, psikologlar 3000 Ek Gösterge almaktad›r. Bu s›k›nt›lar›n giderilmemesi, hedeflenen iyilefltirmelere ulafl›lamamas› sonucunu do¤urabilir. Uygulamadaki bu haks›zl›klar› giderece¤iniz inanc›yla, durumu bilgilerinize arz ederim. Sayg›lar›mla, Prof. Dr. Ayfle YALIN Türk Psikologlar Derne¤i Genel Baflkan› Sa¤l›k Bakanl›¤›’ndan al›nan yan›t: T.C. SA⁄LIK BAKANLI⁄I Araflt›rma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Baflkanl›¤› SAYI: B.100.APK.0000000/ KONU: Ek ödeme TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹NE ‹LG‹: Say›n Bakan›m›za hitaben 26.08.2004 tarihli ve 2004/105 say›l› yaz›n›z. ‹lgi yaz›n›z incelendi. 09.02.2004 tarih ve 417 say›l› Makam Onay› ile yürürlü¤e giren “Sa¤l›k Bananl›¤›na Ba¤l› ‹kinci ve Üçüncü Basamak Sa¤l›k Kurumlar›nda Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yap›lmas›na Dair Yönerge”de psikologlar için öngörülen “0,40” hizmet alan› kadro unvan katsay›s›nda iyilefltirme sa¤lanmas› talebiniz, ek ödeme yönergesi ile ilgili mevzuat de¤iflikli¤i çal›flmalar› esnas›nda de¤erlendirilecektir. Bilgilerinizi rica ederim. Kenan BOZGEY‹K Bakan a. Kurul Baflkan V. 25 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 SERTAN BOZKURT’UN ARDINDAN Ali Sertan Bozkurt 23 Kas›m 1972’de Eskiflehir’de do¤du. ‹lk ve orta ö¤renimini Eskiflehir’de tamamlad›ktan sonra 1992 y›l›nda Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümüne bafllad›. 1996 y›l›nda lisans derecesi, 2001 y›l›nda Sosyal Psikoloji yüksek lisans derecesini ald›. Sertan 2002 y›l›ndan beri ayn› bölümde sosyal psikoloji doktora ö¤rencisiydi. ve gazetelerde güncel olaylar› bir sosyal psikolog gözüyle yorumlad›¤› çeflitli yaz›lar› yay›nlanm›flt›r. Bu sayede Sertan, herkesin her konuda yorum yapt›¤› günümüzde, bir psikolog olarak psikoloji biliminin toplumca daha do¤ru bir flekilde anlafl›lmas› için çal›flm›flt›r. Lisans derecesini ald›ktan sonra, k›sa bir süre Halide Edip Ad›var ilkö¤retim okulunda, rehberlik ve psikolojik dan›flmanl›k; k›sa bir süre de TBMM’de siyasi dan›flmanl›k yapm›flt›r. Ard›ndan Baflbakanl›k T›bbi Hizmetler Daire Baflkanl›¤›’nda psikolog olarak çal›flm›flt›r. 2000 y›l›ndan itibaren de Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde araflt›rma görevlisidir. Genç bir sosyal psikolog olmas›na karfl›n, H.Ü. Psikoloji Bölümü’nde ö¤renciler için bir çal›flma odas›n›n mimarlar›ndan biri olmaktan, H.Ü. Psikoloji Toplulu¤u’nun yeniden canland›r›lmas›na; ö¤rencilerin her türlü sorunu ile yak›ndan ilgilenmeye; birinci s›n›ftan itibaren ilgi alanlar›n› flekillendirmek ve yol göstermek için ö¤rencileri bilgilendirici etkinlikler düzenlenmesine kadar pek çok yolla, yeni psikolog nesillerin daha iyi flekilde yetifltirilmesine katk›da bulunmufltur. Sertan, yükleme süreci, tutumlar, iletiflim ve propaganda, grup dinami¤i, politik psikoloji ve kamuoyu yoklamalar› ile ütopya ve distopya metinlerinde insan modelleri üzerine çal›flmaktayd›. Bu konularda sunumlar› ve yay›nlar› bulunmaktad›r. Sertan bir sosyal psikolog olarak içinde yaflad›¤› toplumun ve dünyan›n sorunlar›na duyarl›yd›. ‹lgilendi¤i konularda TRT Radyo’sunun çeflitli programlar›na konuflmac› olarak davet edilmifl 11 Kas›m 2004 günü geçirdi¤i trafik kazas›na kadar gelecek için büyük planlar› ve hayalleri olan, baflta 5 y›ld›r evli oldu¤u efli Ebru’ya ve sonra di¤er yak›nlar›na sayg›, sevgi ve nezaketini korumufl genç bir insand›r. Sertan, ak›ll›, ileriyi gören, sosyal bir olay› çeflitli yönleri ile görme yetisine sahip, bilimsel ve sosyal gözü güçlü bir beyefendiydi. Talihsiz ölümü, biz yak›nlar› için oldu¤u kadar camiam›z için de büyük bir kay›pt›r. 28 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ——- Original Message ——From: sertan bozkurt To: ahmet tosun Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:07 PM öyle yok, çok çal›fl›yorum, bafl›m› kafl›yacak vaktim yok, ben ne yapt›¤›m› biliyor muyum kocaflehir..... ayaklar›n› yemezler. yazacaksan yaz adam gibi bir iki sat›r!!. hem bana miras b›rakt›¤›n anahtar topundaki mavi (hafif) renkli anahtar nereyi aç›yor ilk önce onu söyle bakal›m. ——- Original Message ——From: Ahmet Tosun To: sertan bozkurt Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:14 PM Subject: Re: kalbimi.......….. bi de görüflme odas›n›.... ——- Original Message ——From: sertan bozkurt To: Ahmet Tosun Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:26 PM Subject: Re: Re: ölmeden ulaflt›m yani… ————————————————— Evet. Ölmeden çok önce ulaflt›n hem de dostum, hepimizin kalbine…. Sertan, lenslerinin gözünü kanland›rmas›ndan, ekme¤in yumuflak iç k›sm›ndan, s›rada önüne geçilmesinden, e-mail gruplar›nda tart›flmaktan, o yokken odas›na girilmesinden, bölümün kap›s›n›n iki kere kilitlenmesinden, gecebekçilerinin “daha çal›flacak m›s›n hocam” diye sormalar›ndan, kö- peklerden, kampusteki a¤açlar›n kesilmesinden, floresan ›fl›¤›ndan, çaydan hofllanmaz. Sertan, kitab›n› okurken keyif sigaras› içmekten, günefl gözlü¤ünü takmadan önce ayr›nt›l› olarak silmekten, odas›n›n penceresinden içavluya ç›k›p elma toplamaktan, akflamlar› bize koridorda müzik yay›n› yapmaktan, Beytepe orman›ndaki tilkileri seyretmekten, ‹stanbul’un eski haritalar›ndan, asistan yemekhanesinde çakt›rmadan çift salata almaktan, bölümün giriflindeki küçük çam fidan›n› sulamaktan, kompostosunun tanelerini ay›r›p suyunu barda¤a koyarak içmekten, O¤uz Atay’dan, A kap›s›ndaki büfecinin ona özel yapt›¤› sade kahveden, Ebrusunu çocuk gibi sevindirmekten, bulafl›klar› biriktirmeden hemen y›kamaktan hofllan›r. Sertan, siyah gitar› kuca¤›nda koridorun ortas›nda durur, aç›k kap›mdan bana bakar, “bugün ya¤mur, bir kad›n saç›d›r, yeryüzüne dökülen….” diye bir flark› m›r›ldan›r, akflam beflten sonra koridor ikimize kal›r çünkü, akusti¤ini sever koridorun, “hadi abicim, b›rak o bilgisayar› da bi su ›s›t, Ebru nefis bir kahve ald›, bay›lacaks›n…” diye satafl›r. Sertan, elinde bir tomar ka¤›t (ya bölümün ders program›d›r, ya bir projedir, ya yeni tarad›¤› makaleler…) koridorlarda kofluflturur, her zamanki manzara, ritüel esprimi sallar›m, “oolum, delirecen”, koflarken yetifltirir, “bifley yap o zaman bifley…..ifliniz gücünüz tan›”. Sertan renktir hayat›m›zda, “yeni bir felsefe ö¤rendim beyler, hayat›m boyunca arad›¤›m yan›t› buldum; ‘s›f›r tahlil, s›f›r tespit, s›f›r hata’, nas›l ama”. Sertan, hep bir fleyler keflfeder, yeni bir müzik grubu, fark edilmeyen bir kitap, unutulmufl bir film, eski bir resim, gizli bir cafe, lezzetli ucuz bir flarap, web’e yeni bir link, bit pazar›nda flahane bir kadife ceket…Sertan Sait’e tak›l›r, Sait asistan yemekhanesinde hep m›z›klar, “Sait sen yemek konusunda amma m›zm›z bi adams›n ya”, Sait, “yok Sertan öyle de¤il, 29 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ben asl›nda bu yeme¤i çok severim, ama ananem bunu Girit usulü…..”, Sertan, “tamam Sait tamam”. Sertan güvendir, “merak etme halledicez, ben kald›r›cam sen voleyi yap›flt›r›caks›n, Ahmet çok iyi olucak”. Sertan macerad›r, “size nefis bir yemek yediricem, beni takip edin, ama aram›zda kals›n yeri..”, biz, “alaallaa Beytepe’de neresi var ki nefis?”, o, “takip edin”, biz, “büyüksün Sertan”. Sertan mizaht›r, Buket hoca “ay afla¤›s› çok so¤uk çocuklar, buzhane valla”, Sertan, “böylece ilk günkü tazeli¤imizi hep koruyoruz hocam”. Sertan bizi sever, “satt›n gene bizi yemekte” deriz, o, “ne satm›cam abicim, babam›n oolumusunuz” der, gülümsemesinden anlar›z. Sertan olumluluktur, “bence ayr›lm›yoruz, sen ‹stanbul’a, Mete Kanada’ya, yani dünyay› ele geçiriyoruz”. Sertan, yaflamaya bay›l›r, bana k›zar, “aman Ahmet, sen takt›n bu yafllanma meselesine, saçmal›yosun, valla ben yafllanm›cam abicim”……. Sertan, çiçeklerini sular, bacalar›n› temizler, baobap fidelerini söker küçük gezegeninde her gün. Sertan, hiç bilmez, onsuz ne kadar yaln›z kald›¤›m›. Ahmet Tosun *** Çiçek Çocuk… Sadece merhaba demek istedim, Öyle derdin de¤il mi? Telefonla arad›¤›nda, üç befl kelimeden sonra beklerdim, herhalde bilimle ilgili bir fley soracak diye. Sessizlik tuhaf›na giderdi. “Hocam sadece merhaba demek istedim” derdin ve “sizi art›k sadece merhaba demek için arayan kalmad› m›?” diye tak›l›rd›n. En son günlerden birinde, çay odas›nda bekleflirken yine bana bir fley söyleyecekmiflsin ya da soracakm›fls›n gibi gelmiflti, sana yönelmifltim de sen yine dalgan› geçmifltin. Anlam›flt›m ki sadece tatl› tatl› gülümseyip selam vermek istemifltin. Öyle günlere gelmifltik de¤il mi? Uzun soluklu sohbetlerin, dert- leflmelerin ve de vur patlas›n çal oynas›nlar›n ard›ndan içinde kayboldu¤umuz kofluflturmacal› günlere, koridorda karfl›lafl›p da konuflamad›¤›m›z günlere. Ama olsundu... Konuflam›yorduk bu çok do¤ald› ve biliyorduk yak›nlarda bir yerlerdeyiz. Bir kaç y›l sonra Beytepe’de olmayabilece¤ini bilmemin beni ne kadar üzdü¤ünü, senin hep buralarda oldu¤unu bilmenin bana ne kadar iyi geldi¤ini iyi ki söylemiflim diyorum o yürüyüflümüz s›ras›nda. Bir de o günden itibaren akl›ma bir konuflmam›z daha geliyor. Belle¤im beni aldat›yor mu; bunu yaflam›fl m›yd›k diye flüpheye düfltüm ilk günlerde ama sonradan ayr›nt›lar daha canland›. Sadece tam zaman› hat›rlam›yorum. Geçen ilkbahar›n bafl›ndayd› galiba. Odam›n ›fl›¤›n› görünce u¤ram›flt›n gitmeden. Neler yapt›¤›n› anlatmaya bafllam›flt›n. Bir sürü u¤rafl›n aras›na keman çalmak da eklenmiflti. Ben de sana nas›l g›pta etti¤imi dile getirmifltim. Hayat›n her alan›n› dolu dolu yafl›yordun. Her fleye zaman vard›. Bunlar› yapabilmenin mutlulu¤u tam yüzüne oturacakken “yoksa ben uzun yaflamayacak m›y›m? Bazen neden bu 30 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kadar her fleyi bir arada yaflama telafl›nday›m diye düflünüyorum… Yoksa her fleyi k›sa bir hayata s›¤d›rmaya m› çal›fl›yorum” demifltin. Gözlerindeki endifleyi bugün gibi hat›rl›yorum. Bir süre sessiz kalm›flt›k. Sonra da herhalde geçifltirdik. Akl›m arada 11 Kas›m’a tak›ld›¤›nda sen bu sorunun yan›t›n› o anda bilebildin mi diye merak ediyorum. Elbette hiçbir fley hissetmemifl olman› dilerken bir taraftan. Evet, fieytan, sordu¤un sorunun yan›t› ‘evet’mifl. Sen her fleyi k›sa bir hayata s›¤d›rmaya çal›fl›yormuflsun gerçekten de. K›sa ama keyifli bir yaflam›n oldu. En az›ndan bunu biliyoruz. E¤er birileri bu sat›rlar› okuyorsa, sana fleytan diye hitap etmemi yad›rgayacakt›r. Sana taa bafl›ndan beri böyle seslenirdim. Bakt›m, mezuniyetin sonras›nda hediye etti¤in ve çiçek çocuk kufla¤›ndan öyküler içeren kitab› ‘fleytan’ diye imzalam›fls›n. Neden öyle dedi¤imi anlad›¤›n için sen de benimsemifltin. Elbette ismine bir gönderme vard› ama daha çok da fleytan tüyüne. Hastane kap›s›nda bekleflirken bunu daha da derinden hissettim. Senin için herkes oradayd›. Kimse daha çok veya daha az üzülmüyordu. Herkes ayn› derecede üzgündü. Ya da ben öyle hissettim; insanlara bakt›¤›mda, onlara dokunmufl oldu¤unu hissettim. Sen karfl›ndakinin duygusal ihtiyac›n› çok iyi okurdun ve elinden geldi¤i ölçüde, hiç belli etmeden bu ihtiyac› gidermeye çal›fl›rd›n. Benim için seni önemli k›lan buydu. Bilirdim ki arkamdas›n, bilirdim ki her koflulda seni aray›p ìkoflî diyebilirdim. ‹lk hafta gördü¤üm rüya da bunu anlat›yor zaten. Odama u¤ram›fls›n ama hafif bir hastal›¤›n var, “dur sen yorulma bu ifli baflkas› halletsin, dinlen biraz” diyorum ve telefona sar›l›p anlafl›lan 6445’i çeviriyorum ve afla¤›daki Sertan’› aray›p “böyle böyle bir ifl var, bunu ancak sen halledersin” diye yine sana havale ediyorum iflleri. Sen bizim elimiz aya¤›m›zd›n. Benim için ayn› zamanda ak›l hocal›¤› da yapard›n. Ne kadar çoklu rollerimiz oldu birbirbirimize karfl› ve ne kadar iyi tafl›d›k bu rolleri ama sonunda bana en zor rolü verdin. Kitaptaki hitaba bak›nca bafllang›çta bana biçti¤in role geri döndü¤ümü farkettim. O gün, ne bir ö¤rencimi, ne bir dostumu, ne de bir ak›l hocam› kaybettim. O gün kaybetti¤im bir evlatt›. 6445’i art›k sen açm›yorsun. Herhalde ‘yukar›daki’ birilerinden izin ald›n ki okula da u¤ram›yorsun. Neyse, ben zaten sadece ama sadece merhaba demek istemifltim. Çiçekler seninle olsun, Gonca Hocan *** Ne elim var›yor yazmaya ne de dilim söylemeye. Kendimden bile bir s›r gibi sakl›yorum can bir dost kaybetti¤imi. Kimse konuflmas›n istiyorum, kimse a¤lamas›n, ben de a¤lamay›m. Hiçbir fley olmam›fl gibi davranal›m, yar›n sabah yine sohbet edelim uzak olmam›za ra¤men, yine tart›flal›m çözümsüz konular› ve yine planlar yapal›m akflam için, hayaller kural›m gelecek için. Ben yine anlatay›m sana ayn› anda iki gökkufla¤› birden gördü¤ümü ve yine seninle konuflal›m arkadafll›¤›, aflk›, ölümü, tarihi, müzi¤i, sanat› ve sen yine anlat bana neler oldu bugün. Dostum! Sevmezsin biliyorum insan›n kendi kendisini karatmas›n›. Onun için anlamaya çal›flm›yorum gidiflini, yapabildi¤im tek fleyi yap›p, kabullenmeye çal›fl›yorum. Yaflam›n sevinci ile dolu, hayalleri, tasar›lar› olan, gelecek için umutlu ve heyecanl› birini, beraber çal›flmay›, sohbet etmeyi, kavga etmeyi, odam› paylaflmay› hep çok sevdi¤im seni kaybetmekle bafla ç›kmak çok güç. ‘Ya hayalleri ne olacak flimdi?’ diyorum kendime. Hiçli¤i, yoklu¤u anlayam›yorum, hele sen bu kadar gençken. 31 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Her geçen gün daha çok fark ediyorum nas›l özel bir insan oldu¤unu; herkesin her fleyine yetiflirken bazen nas›l yoruldu¤unu yine de karfl› ç›kmad›¤›n›; herkese nazik, anlay›fll› ve düflünceli davran›rken bazen herkesin öyle olmad›¤›n›, buna nas›l üzüldü¤ünü, yine de anlamaya çal›flt›¤›n›; hepimiz için ne kadar anlaml›, önemli ve özel oldu¤unu. Her gün daha çok fark ediyorum, hayat›n› hep umutla, sevinçle ve tutkuyla ve biraz da üçk⤛tla yaflad›¤›n› ve seni flimdiden ne kadar özledi¤imi ve hep ne kadar özleyece¤imi. Hayat›n›n sonuna kadar Ebru’yla olmaya karar verdi¤in günü anlat›rkenki yüz ifadeni hat›rl›yorum. Yeflil Vadi’de Ebru’ya papatyadan taç yaparken peflimize tak›lan köpeklerden nas›l kaçt›¤›m›z› hat›rl›yorum. Evlendi¤iniz akflam telefondaki sesini, mutlulu¤unuzu hat›rl›yorum, ben masana aptal flifreli notlar b›rakt›ktan sonra onlar› çözmeni hat›rl›yorum. Kalemlerimi yürütmeni sonra onlar› senden yürütmemi hat›rl›yorum. Y›llard›r ödevlerimizi yaparken ne kadar bunald›¤›m›z› ve hepsinin bitece¤i günü iple çekiflimizi hat›rl›yorum. Ve hat›rlad›klar›m›n sonu gelmiyor. Bütün an›lar›m›z gözümün önüne geliyor ve gitmiyor. Hep an›lmak isteyece¤in gibi bir gülümsemeyle ve keyifle hat›rlamak istiyorum. Hat›rlamak zorunda olmaktan nefret ediyorum. Çok iyi bir dost, oyun arkadafl›, suç orta¤› ve iflbirlikçiydin bana. Ebru’ya çok iyi bir efltin. Çok iyi bir psikologdun, daha da iyi olacakt›n. Bir beyefendiydin. Ne di¤erlerimizden daha iyi, ne daha kötüydün ama hep baflka türlü, çok çeflnili. Severdin insanlarla beraber olmay›, tan›flmay› ve baflka insanlar da seninle olmay›. Yaz aylar›nda akflamüstü Sakarya’da bira içmeyi, sarhofl olmay›, s›rlar saklamay›, dans etmeyi, Büyükada’y›, ak›ll› insanlar› severdin. Dostum, sana veda edemem, gitmedin ki. Bu yaz›y› niye yazd›¤›m› bile bilmiyorum. Yar›n yine her zamanki gibi bir gün olacak, eminim! Hep dostun… Ebru *** Gecenin bir yar›s› oldu, hala iki cümleyi bir araya getiremiyorum! Sayfalarca ödevler yaz›yorum, tez haz›rl›yorum ama san›r›m bu yaz›, gerçeklefltirmem gereken en zor proje. Sertan’› kaybetti¤imizi ö¤rendi¤imde verebildi¤im tek tepki “Allah kahretsin”di. Hala ayn› tepkiyi veriyorum ve baflka ne söyleyebilece¤imi bilmiyorum. Bu t›kan›kl›k hali Sertan’la ilgili söylenebileceklerin s›n›rl› olmas›ndan de¤il. Tam tersine, asl›nda ne söylersem söyleyeyim tam olarak onu hak etti¤i gibi yans›tamayaca¤›m› düflündü¤ümden. Tabii bir de insan en yak›n arkadafllar›ndan birini kaybetti¤inde yaflad›¤› inanamama, isyan, anlayamama ve aç›klayamama durumu kar›fl›yor iflin içine. 1992 y›l›nda, yanl›fl hat›rlam›yorsam 60 kifli Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazanm›flt›. Bir sürü yeni yüz, de¤iflik al›flkanl›klar, ilgiler, anlay›fllar bir araya geldik ve ders y›l›na bafllad›k. Beni bilenler bilir, öyle çabucak ›s›nmam herkese; dolay›s›yla ilk dönem sadece bir- 32 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kaç kifliyle selamlaflma ve k›sa koridor sohbetleri düzeyinde iletiflimim oldu. Bunlardan biri Sertan’d›. Sertan di¤er konufltu¤um arkadafllardan çok farkl› bir profil çiziyordu, itiraf etmeliyim. O zaman nas›l oldu da bu adamla arkadafll›k ediyorum diye düflünmüfltüm hatta. fiimdi biliyorum nas›l oldu da okuldaki ilk arkadafllar›mdan biri Sertan oldu. Sertan benim ona yaklaflmam› beklemeden gelip benimle tan›flan, bana sorular sorup karfl›l›¤›nda kendisini korkmadan, ona özgü esprileriyle ortaya koyan tek s›n›f arkadafl›md›. Ona daha fazla yaklaflmak istemifltim o zamanlar ama bir türlü aradaki olgunluk fark›n› aflamam›flt›m. Selamlaflmalar, arada flakalaflmalar ve k›sa koridor sohbetleri 4. s›n›fa kadar devam etti. 4. s›n›fta birdenbire kendimi Sertan’›n yak›n çevresinde buldum. Di¤erlerinin aras›nda Sertan da vard› birlikte içmeye gitti¤imizde, spagetti partilerinde, aram›zda deste¤e ihtiyaç duyanlar oldu¤unda telefonlafl›p durumu kurtarma operasyonlar› düzenledi¤imizde. Herhalde hayat›m›n en hüzünlü, en mutlu, en çok paylaflt›¤›m, en olgunlaflt›ran, en düflündürücü, en özel y›llar› bafllad› o dönemde ve o dönemi hayat›m boyunca hep birlikte olmak isteyece¤im insanlarla birlikte geçirdik. Kendimize has bir aile olduk ve gerçek ailelerimizden çok daha yak›n hissettik birbirimizi. ‹flte o gün bugündür Sertan en güvendi¤im, en sevdi¤im, en sa¤lam arkadafllar›mdan biri oldu. En zor zamanlar›mda hep yan›mda oldu¤unu hissettim Sertan’›n. Ama bunu öyle bir zarafetle yapt› ki ne ona herhangi bir fley söylemek zorunda hissettim kendimi ne de kendimi ona anlatmak için zorland›m. Sadece oldu¤um gibi davranmam hep yetti Sertan’a. Yeri geldi a¤abeyim oldu, yeri geldi yak›n k›z arkadafllar›mdan biri gibi iliflki kurduk, yeri geldi ben ona s›¤›nd›m, yeri geldi o bende konaklad›. Y›llar süren bütün bu yaflant›lar aras›nda bir tane k›r›c›, bir tane herhangi bir aç›dan olumsuz an›s› olmaz m› insan›n? Yok iflte, Sertan’la bir tek olumsuz an›m yok! Hacettepe’den ayr›ld›¤›mda odama Sertan yerleflti. Hani insan›n böyle saçma sapan fleylerle sahiplenme iliflkisi kurdu¤u olur ya, o bir türlü ›s›nmayan alt kattaki odamla öyle bir iliflkim vard›. Sertan’›n oday› kullanmaya bafllad›¤›n› ö¤rendi¤imde nas›l rahatlad›m, anlatamam. Sanki “odama iyi bakacak tek kifli” oydu. Çok geçmeden de asl›nda bu gizli sakl› ve saçma sapan düflüncemde yan›lmad›¤›m› kan›tlad›. ‹lginç projeler peflindeydi o odada. Tez çal›flmalar›n› o odada gerçeklefltirdi. Ö¤rencilerle hep harika bir iliflkisi oldu. Ne zaman onu ziyarete gitsem odas›nda hep en az 1–2 ö¤renciyi ona heyecanl› heyecanl› bir fleyler anlat›rken buldum. O gencecik yafl›na ra¤men onlara model oldu¤u belliydi. Sonra güç bela ö¤rencilerden ar›nd›rd›¤›m›z odas›n›n kap›s›n› kapatt›¤›m›zda, son görüflmemizden sonra ne kadar zaman geçmifl olursa olsun sanki her gün bir aradaym›fl›z gibi bir sohbet bafllat›rd›k. 33 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Bu sözünü etti¤imiz adam hem harika bir dost, hem iyi bir araflt›rmac› hem de s›ra d›fl› bir hocayd›. Bir de Sertan’›n iyi bir efl oldu¤unu eklemek laz›m listeye... ‹nsan efline bu kadar m› afl›k olur? Ebru’yla Sertan’›n bir arada oldu¤u an›lar canlan›yor zihnimde; içim ›s›n›yor, yüzümde bir gülümseme beliriyor. Ah benim, can›m arkadafl›m! Bütün bu yaflad›klar›m›zdan sonra, benim için ifade ettiklerini do¤ru düzgün söze bile dökemezken ben sana nas›l veda ederim? Allah kahretsin! yaln›z, gidebilece¤ini de hiç düflünmemifltim. Ben bunlar› hiç düflünmemiflken, sen de yar›m b›rak›p, hatta henüz bafllamadan çekip giderek biraz ay›p etmedin mi? Yoksa yine mi ‘bofl ver takma!’ diyorsun! Böyle zamanlarda teselli bulmak o denli zor ki. Hele bir de memleket havas›n› içine çekerek rahatlayabilmekten de çok uzaksan! Hoflçakal Sertan! Metehan Irak Benek Altayl› *** *** Karfl›l›kl› Serol Teber’i tart›fl›rkenki derinli¤in geldi akl›ma. Tam da bir gün önce ‹brahim, Serol Hoca’n›n ölüm haberini vermiflti. ‘çok üzülmüfltür’ diye düflündüm senin için. Ancak üzüntünü bu kadar erken belli edebilece¤ini de hiç tahmin etmemifltim. Bu kadar m› derinden hissetmifltin, bu kadar m› yak›n gelmiflti sana ölüm? Beytepe’nin bodrum katlar›ndaki so¤uk odalar›m›zda, elektrik sobalar›n›n dibindeki çayl›, kahveli muhabbetlerin sonunda, ‘bu kadar yeter, gidelim art›k’ derken böyle gidebilece¤ini de hiç düflünmemifltim. Bölümün izbe mekânlar›n› ö¤renciler için yaflanabilir mekânlar haline getirdi¤imiz, ö¤renci çal›flma odas›n› kurarken elimize yüzümüze bulaflan tozlar›, çamurlar› y›karken ‘inflallah bu de¤er ve buras› kal›c› olur, biz bir gün gideriz ama arkam›zdan yadigâr kal›r’ deyifllerimiz geldi akl›ma. Bu deyiflleri, bir gün arkandan yakt›¤›m›z a¤›tlar› malzeme yaparak, tuhaf bir biçimde, yürek s›z›s›yla yeniden söyleyebilece¤imi hiç düflünmemifltim oysa. ‘Sen ve Ahmet gidiyorsunuz, bakal›m biz ne zaman gidece¤iz’ derken neden bizden sonra böyle acele ayr›labilece¤ini, böyle bir bafl›na, böyle Sevgili Sertan, Meslekdafl›m olarak kaydetti¤in geliflmeyi; ö¤rencilerin ve hocalar›n sana olan sevgisini; annemin dört y›l boyunca, her y›l en az›ndan bir kez hastaneye yatt›¤›nda sosyal psikoloji dersi için bana uzatt›¤›n yard›m elini; en son birlikte giriflece¤imiz ‘Sincan’ projesinde araflt›rma fonundan bir türlü alamad›¤›m›z video-kameray›, TUB‹TAK’tan kazanaca¤›n bursla al›p projeye ay›rma teklifini ve nezaketini; Bizlerden ayr›ld›¤›n gün eflin Ebru’nun çekti¤i ac›y› hiç unutmayaca¤›m..... Gülden Güvenç *** Sertan Hoca’ya Ayr›l›klar› erken yaflamak ac›t›yor insan› ya da haz›rl›ks›z yakalanmak ölümlere… Bekliyorum… Sanki uzun bir yolculu¤a ç›km›fls›n›z, dönecekmiflsiniz gibi. Bir sabah odan›z›n kap›s› aç›lacak ve siz her zamanki gibi masan›zda oturuyor olacakm›fls›n›z, bana gülen gözlerinizle “günayd›n!” diyecekmiflsiniz gibi… 34 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Yaflanan gerçek olunca ve gerçek ac› olunca kabullenmek istemez ya insan, kabullenemeyiflin avuntusu benimkisi. Bir türlü kabullenemiyorum b›rak›p gitmenizi. Keflke bu kadar erken olmasayd›… Ama hayat istedi¤imiz gibi gitmiyor iflte. O günden sonra dostlu¤umuz sürekli geliflti. Hem bir ifl arkadafl› olarak hem de dost olarak bana çok yard›m›n oldu. Seninle ifl ve özel hayatta çok fley paylaflt›k. Çok güldük, e¤lendik, yeri geldi hüzünlendik, mahzunlaflt›k, yeri geldi k›z›p Gülen gözlerinizi ve bütün güzellikleri içine s›¤d›rabilecek kadar büyük olan yüre¤inizi hiçbir zaman UNUTMAYACA⁄IM. Yüre¤imde ve düflüncelerimde YAfiATACA⁄IM sizi. Huzur içinde yat›n. küfrettik. Arkadafll›¤›m›z, dostlu¤umuz çok s›k›y- Özge K›l›ç, Hacettepe Üniversitesi – Psikoloji Bölümü – 3. s›n›f ö¤rencisi k›zd›rd›. Bu sefer kald›ramayaca¤›m bir flaka yap- *** ‹kibin y›l›n›n daha bafllar›nda Hacettepe Üniversitesi’nde yeni çal›flmaya bafllam›fl ve çok fazla kimse ile tan›fl›kl›¤›m yokken, yan›ma gelip benimle tan›flt›n ve sohbete bafllad›k. Onbefl dakika sonra sohbet, kahkahalar ve esprilerle samimileflmiflti. Sanki 15 dakikad›r de¤il 15 y›ld›r tan›fl›yor gibiydik. d›. fiakalar›n, esprilerinle her zaman gülerdik ama en son yapt›¤›n flaka beni hiç güldürmedi. Hatta t›n. K›zg›nl›¤›m›n geçmesi çok zor. Ancak, bir gün oralarda bir yerlerde karfl›lafl›rsak ac›s›n› ç›kart›r›m nas›l olsa. Seni çok özlüyorum ve her gün, her gün yapt›¤›n gibi kahve içmeye geleceksin diye bekliyorum. Orada mutlu ol lütfen dostum. Tu¤kan Tepiltepe *** 35 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Sertan’› anarken... Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü alt koridorundaki kap› komflum, arkadafl›m, meslektafl›m, ö¤rencim, gelece¤i parlak genç sosyal psikolog Sevgili Sertan Bozkurt’u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaflarken, onun günlük hayat›mdaki yoklu¤unu biraz daha so¤ukkanl› bir biçimde de¤erlendirebiliyorum. Onu tan›yan veya tan›mayan siz meslektafllar›m›za anlat›rken, ortak ac›m›z› bir ölçüde paylaflaca¤›m›za inan›yorum. Sertan günümüz genç kufla¤›ndan çok farkl›, olgun, nazik, ölçülü, entelektüel, derin ve rafine zevkleri olan biriydi. Bu özelliklerini kendine saklamaktan de¤il çevresindeki arkadafllar›, bölüm-içi veya bölüm-d›fl› ö¤renciler ile paylaflmaktan ayr› bir zevk al›r ve flimdi fark ediyorum ki bu esnada bizlerin de hayat›n› renklendirirdi. Odas›ndan yay›lan de¤iflik tütsü kokular›, alternatif/özgün/klasik müzik ezgileriyle dört kifli paylaflt›¤›m›z bölüm koridorumuzun vazgeçilmez renkli kiflili¤i idi. Ö¤renciler üzerinde yak›fl›kl›l›¤›ndan m›, karizmas›ndan m›, sosyal psikoloji alan›na olan derin ba¤l›l›¤›ndan m›, sahip oldu¤u psikoloji d›fl› kitap zenginli¤inden mi bilinmez yaratt›¤› etki ile odas› dolup taflar. Ancak bir o kadar ölçülü ve düflünceli kiflili¤i ile bu yo¤un ak›n›n komflular›na rahats›zl›k vermesine izin vermezdi. Her sabah ‘Bu gün Sertan’› göremedim diye merak etmeyin diye geldim.’ diyerek kap›dan u¤rar, mutlaka sevgili efli Ebru’nun el eme¤i güzel pasta ve kurabiyelerini bizlerle paylafl›rd›. Onu tan›d›¤›mdan beri hiç ‘k›zg›n’ ve ‘umutsuz’ görmedim. Sabahlar› onsuz bafllad›¤›m mesai günleri belki de onun için daha kuru ve renksiz. ‘‹nsan’ yönü beni o kadar etkilemifl olacak ki, meslektafllara yönelik bu bültende onun akademik yönü benim için ikinci planda kald›; san›r›m onu yak›ndan tan›yan herkes için de bu böyle. Ancak akademik yönünden bahsetmemek Sertan’› eksik anmak olur. Çünkü o çok sevdi¤i ‘Sosyal Psikoloji’ alan›n› ve ‘Sosyal Psiko- log’ rolünü bir hayat biçimi haline getirmiflti. Bölüm Baflkan›m›z ve tez hocas› Prof.Dr.Orhan Ayd›n’a olan hayranl›¤›n›, örnek hoca-ö¤renci iliflkilerini her zaman dile getirir, alan›na olan sevgisinin kayna¤› olarak hocas›n› gösterirdi. Hayat› zevk alarak, doya doya yaflamay› seven, umut dolu, çevreye pozitif elektrik saçan ve her an yard›ma haz›r sevgili Sertan’› hiç unutmayaca¤›m. Banu Cangöz *** Sevgili Sertan, Seninle maalesef uzun uzun sohbetler yapamad›k. Sadece kofluflturmalar aras›na s›¤d›rd›¤›m›z kap› aras› muhabbetlerimiz ya da birlikte yapt›¤›m›z baz› ifller (ö¤renci odas›na ka¤›t almak, bölüm flenli¤i için buz almak vb.) s›ras›nda yol boyu konuflma dertleflme f›rsatlar›m›z oldu. ‹nsan yönün her zaman önde oldu¤u için yaflam›nla ilgili çok fley paylaflt›n ve belki de bu nedenle var olan koflullar alt›nda hakk›nda bilmem gerekenden daha fazlas›n› biliyorum. ‹yi ki biliyorum ve iyi ki seni tan›m›fl›m. fiimdi dönüp düflündü¤ümde seninle her konuflmam›z›n ard›ndan yaflam›na ne kadar çok görevi, sorumlulu¤u, keyfi, dostlu¤u ve rolü s›¤d›r›yor olmana flafl›rd›¤›m› hat›rl›yorum. Sanki bu k›sac›k ömründen haberdard›n ve buna daha çok fley s›¤d›rmaya çabal›yordun. Ama baflard›n! Emin ol baflard›n. Karfl›mda her zaman heyecanl› bir genç bilimciyi, efline sevgisini her haliyle gösteren bir genci, ald›¤› ve genellikle de kendi kendine edindi¤i sorumluluklar› yerine getirmek için ç›rp›nan bir asistan› ve bir yard›m mele¤ini gördüm. Umar›m bunlar›n bir karfl›l›¤› vard›r ve umar›m haketti¤in tüm güzellikleri bir baflka yerde yakalars›n! Melike Say›l *** 36 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Oyunu benim gibi oynamaktan hofllanan tek kifliydi. O nedenle, benim için çok daha büyük bir kay›p. Giray Uraz *** Sertan Hoca’ya, ‹lk günümüzden beri yan›m›zdayd›n. “Topluluk ve psikoloji sözcükleri birleflti¤inde inan›lmaz bir enerji ç›k›yor ortaya ve ben burada bunu hissediyorum” demifltin bir keresinde. En az bizim kadar heyecanl›yd›n yapt›¤›m›z her fleyde, bu toplulu¤a gerçekten inand›n ve elinden gelen hiçbir fleyi esirgemedin bizden. Biz kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz, sanki hala bizimleymiflsin gibi, o bahsetti¤in enerji var ya, hala buralarda bir yerde ve biz onu güzel bir fleylere çevirmeye çal›fl›yoruz. Asl›na bakarsan, o enerjinin kayna¤› sensin ve biliyoruz, fiziksel anlamda olmasa da hala bizimlesin.. Senden ald›¤›m›z enerjiyle devam ediyoruz ve edece¤iz, belki çok daha s›k› sar›laca¤›z her fleye. ‹lk günden beri yan›m›zda oldu¤un, tüm enerjinle bize yol gösterdi¤in, bir fleyler katt›¤›n ve en önemlisi destek oldu¤un için, bize verdi¤in emek için, K›sacas› her fley için, TEfiEKKÜRLER!!! Sen olmadan olmazd›, Seni özleyece¤iz... Psikoloji Toplulu¤u 37 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ÖZEL GÜNDEM STRES STRES‹N NEDENLER‹ VE AÇIKLAYICI KURAMLAR Psk. Sevil Akman* Günlük hayat›m›z›n ayr›lmaz bir parças› haline gelen stres asl›nda çok da yeni bir kavram de¤ildir. Çok eski ça¤lardan beri stres insano¤lunun yaflam›nda varolagelmifltir. Eski ça¤larda hayatta kalmak için yap›lan mücadeleler sonucunda yaflanan stres ile günümüzde yaflad›¤›m›z stres aras›nda asl›nda fazla bir fark yoktur. Strese neden olan koflullar de¤iflse de strese gösterdi¤imiz tepkiler ayn›d›r. Ma¤aralarda yaflayan ilk insan›n yaflad›¤› stres hayatta kalmaya yönelik olarak hayvanlarla yap›lan mücadelelerdi. Bugün bizlerin yabani hayvanlarla bafletmek gibi sorunlar›m›z yok, ancak belki de daha zor, bafletmesi daha güç sorunlarla karfl› karfl›yay›z. Günümüzde yaflan›lan stresin nedenleri olarak; teknolojik, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda yaflan›lan de¤iflim ve bunun sonucunda bu yeni durumlara uyum sa¤lama, toplumun baflar›ya odaklanmas› nedeniyle yaflan›lan zorlanma say›labilir. Ancak bu nedenleri sonsuza say›da art›rmak mümkündür, çünkü her insan›n yaflad›¤› stresin nedeni kifliye özeldir. K›saca, stres kayna¤› de¤iflse de ilk insandan günümüze insano¤lunun strese gösterdi¤i tepkide pek fazla bir de¤ifliklik yoktur. 1. Dünden Bugüne Stres Kavram› Stres, yaz›n›n bafl›nda da dikkat çekildi¤i gibi, insanl›k tarihi kadar eskidir. Ancak bu kadar eski olmas›na karfl›n stresin net bir tan›m›n› yapmakta yazarlar ço¤u zaman zorlanm›flt›r. Hatta her insan›n kendine özgü bir stres kavram› vard›r diyerek kavram›n ne kadar kaygan oldu¤unu ifade edenler de olmufltur. *Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi Özellikle son y›llarda “stres” sözcü¤ünün kullan›m›n›n h›zla yayg›nlaflt›¤›n› görmekteyiz. Köylüsünden flehirlisine, çocu¤undan yetiflkinine kadar herkesin kulland›¤› günlük bir sözlük haline gelmifltir. Peki nedir bu stres kavram›? Stres, bazen çevreden gelen uyar›c›lar› (stresör) tan›mlamak için kullan›l›rken (“Çok stresli bir iflim var” gibi); bazen de içsel bir duyguyu, bir tepkiyi (stres belirtisi) tan›mlamak için kullan›l›r (“Bugün çok stresliyim” gibi). Ço¤unlukla da hem uyar›c› hem de tepkiyi kapsayacak biçimde kullan›l›r (“Bu stresli ifl beni de stresli yapt›” gibi). Bunun yan›nda, “Belirli oranda stres, performans›m› iyilefltiriyor.” cümlesindeki gibi, yeri geldi¤inde bask› ile eflanlaml› olarak da kullan›l›r ve stresin olumlu olabilece¤ine de iflaret eder (Jones ve Bright, 2001). Bu aflamada stresörün ne anlama geldi¤ini aç›klamak gerekir; çünkü, yaz›n›n devam›nda s›kça bu sözcü¤e yer verilecektir. Holmes ve Rahe (1967) stresörleri uyum yapma çabas› gerektiren, yaflamda de¤iflikli¤e yol açan çeflitli olaylar olarak tan›mlam›fllard›r (akt., Kasl ve Cooper, 1995). K›saca stres yap›c› olaylar, strese neden olan olaylar stresör olarak adland›r›l›r. Literatüre bak›ld›¤›nda stres terimini ilk kez kullanan kiflinin 17. yüzy›lda stresi, elastiki nesne ve ona uygulanan d›fl güç aras›ndaki iliflki olarak aç›klayan fizikçi Robert Hook oldu¤u görülmektedir. Thomas Young isimli bir baflka fizikçi ise Hooke’dan yüzy›l kadar sonra yani 18. yüzy›lda stresi formüle etmifltir. Young’a göre, stres; maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir. Madde, kendi üzerinde uygulanan d›fl güce kendi direnci oran›nda bir tepki gösterir. Elastik kütle, bir stres tepkisi sayesinde e¤ilip bükülerek bu d›fl gücü dengelemeye, ona uyum göstermeye çal›fl›r. Ancak, e¤er d›fl güç elastik kütlenin kendi 40 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 içindeki dirençten daha büyükse böyle bir dengeleme mümkün olmaz ve madde niceliksel bir de¤iflime u¤rar. D›fltan gelen gücün afl›r› büyüklü¤ü durumunda ise niteliksel de¤iflimler olabilir. Bu tan›mlamadan sonra stres kavram› fizikle s›n›rl› kalmam›fl biyoloji, fizyoloji, endrokronoloji, t›p, antropoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlara yay›lm›flt›r (fiahin, 1998a). Stresin kelime anlam›na bak›ld›¤›nda ise, Latince’de “estrictia”, eski Frans›zca’da “estree” kelimesinden geldi¤i görülür. Anlam› zorlanma, gerilme ve bask›d›r. 17. yüzy›lda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullan›lm›flt›r. 18 ve 19. yüzy›llarda kavrama yüklenen anlam de¤iflmifl ve nesnelere, kifliye, organa veya ruhsal yap›ya yönelik olarak yaflanan güç, bask›, zorluk gibi anlamlarda kullan›lm›flt›r. Yani stres, nesnenin ve kiflinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmas›na, çarp›t›lmas›na karfl› bir direnç anlam›nda kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Ayr›ca kelime “bütünlü¤ünü koruma” ve “varolan duruma dönmek için çaba harcama” halini de ifade eder (Baltafl ve Baltafl, 1987). Literatüre bak›ld›¤›nda Hippocrates’in, stres kelimesini kullanmasa da bugünkü stres anlam›nda kulland›¤› bir tan›m dikkat çekmektedir. Hippokrates do¤a gücünün hastal›klar› iyilefltiremedi¤i durumlarda insanlar›n “distress” (stres) içine düfltüklerini, afl›r› ac› ve a¤r› çektiklerini belirtmifltir (Öztop, 2000). Robert Hooke ve Thomas Young’dan sonra biyolog Walter Canon, stres kavram›n› canl› organizmalar ba¤lam›nda aç›klam›flt›r. Canon’a göre stres, canl›n›n do¤al içsel dengesinin d›flsal çevresel uyaranlarca bozulmas› sonucunda oluflur. Cannon bu süreci homeostasis ve “savafl kaç tepkisi” kavramlar›yla aç›klamaktad›r. Cannon stresi bir “acil durum tepkisi olarak tan›mlam›fl ve temelinde “biyolojik varolufl ve uyum” ihtiyac›n› görmüfltür. Cannon’a göre stres, organizman›n, kendi yaflam›n› ve çevreye uyumunu (yani dengeyi yani homeostasisi) tehdit eden bir unsura (uyar›c›ya) gösterdi¤i ve varoluflsal de¤eri olan bir “savafl ya da kaç” tepkisidir (fiahin, 1998). Bir tehlikeyle karfl›laflan canl› baflaç›kamayaca¤›na inand›¤› bu durumdan uzaklaflmaya çal›fl›r, yani kaçar ya da baflaç›kabilece¤ine inand›¤› tehlikeyle savafl›r. Endokrinolog Hans Selye, Cannon’un yukarda belirtilen düflünceleri temelinde laboratuar çal›flmalar› yapm›fl ve çal›flmalar›n›n sonunda Genel Uyum Sendromu (1925) fikrini ortaya atm›flt›r. Genel Uyum Sendromu hakk›ndaki bilgi farkl› bir bafll›k alt›nda ele al›naca¤›ndan flimdilik Hans Selye’nin stres kavram› üzerinde durulacakt›r. Stresle ilgilenen ilk kifli Hans Selye’dir ve ard›ndan y›llar boyunca farkl› biliminsanlar›nca birçok stres tan›m› yap›lm›flt›r. Selye’ye göre stres, asl›nda vücuttaki afl›nma oran›d›r. Stres bize, bedenimize zarar verme düflüncesi veya anksiyete, hayal k›r›kl›¤›, yorgunluk gibi hofl olmayan zihinsel süreçleri ça¤r›flt›r›r. Bu tan›m stresin sadece bedenimize zarar veren bir durum oldu¤unu vurgulamaktad›r (Allen, 1984). Selye, yapt›¤› çal›flmalar sonunda, stresin do¤as›n› aç›klamada baflka bir tan›mlama daha yapm›flt›r: Stres kiflinin çevreye uyum yapma sürecinde yaflad›¤› fizyolojik bir tepkidir. ‹çsel ve d›flsal koflullar›n de¤iflimine uyum için bedenin çal›flmas› veya güç harcamas›, fizyolojik tepkilere neden olur (akt., Allen, 1984). Bu nedenle, Selye (1946) en genel anlamda kabul edilen stres tan›mlamas›nda stresi, bedenin olaylara karfl› verdi¤i özgül olmayan (nonspecific) tepki olarak de¤erlendirmifltir (akt., Allen, 1984; An›l, 1999). 41 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Selye’nin bu tan›mlamas›nda streste biliflsel süreçler gözard› edilerek fizyolojik süreçlere önem verilmektedir. Stres sadece, de¤iflen durumlara bedenin gösterdi¤i fizyolojik bir tepki, fizyolojik bir durum olarak ele al›nmaktad›r; üzüntü, kayg›, depresyon veya hayal k›r›kl›¤› de¤ildir. Birtak›m zihinsel koflullar tetikleyici olabilir ama bunlar›n kendisi stres de¤ildir. (akt., Allen, 1984). Selye’nin tan›m›nda önemli bir baflka bileflen ise özgül olmama (nonspecific) sözcü¤üdür. Strese neden olan etmenler çok çeflitli olsa da verilen bedensel tepki hep ayn›d›r (akt., Allen, 1984). Örne¤in, üniversite s›nav›na girecek bir ö¤rencinin s›nav tarihi yaklaflt›kça yaflad›klar›yla; yap›lmas› gereken bir ifli zaman›nda yetifltiremeyecek olan bir çal›flan›n yaflad›klar› çok benzerdir. Her ikisinin de yaflad›klar› bu deneyime stres denir ve her ikisi de benzer fizyolojik tepkilerde bulunur. Stres ayn› zamanda özgül olmayan sonuçlar yarat›r; sadece bedenin bir yerini de¤il bütün sistemi etkiler. Di¤er bir deyiflle, stres sadece kalbinizi, karaci¤erinizi vb. etkilemez, bedeninizin bütününü etkiler. Stres hemen hemen her türlü de¤iflim taraf›ndan tetiklenebilen, fizyolojik bir örüntüdür ve insan›n bütün biyolojik ifllevlerini etkileyebilir. Selye’nin bu tan›mlamas› hem haz hem de ac›ya yol açan stres faktörlerini içermektedir. ‹nsan bedeni (genel anlamda) haz ve ac› aras›ndaki ayr›m› tan›mlayamaz. Her iki durumdaki de¤iflim de izlenmelidir. Hem haz hem de ac› verici de¤iflmeler uyum gerektirdi¤i için, bedende ayn› stres tepkisini yaratmaktad›r (Allen, 1984). Haggard (1949), bugün psikolojik stres denilen durumlar› duygusal stres ad› ile ele alm›fl ve bunlar›n baz› özelliklerini tan›mlam›flt›r. Haggard’a göre duygusal stresin hissedildi¤i durum, insan›n tamamen tehdit edildi¤i, uyum mekanizmalar›n›n ciddi olarak yorgun oldu¤u ve vücudu- nun tüm kuvvetinin tükendi¤i durumdur (akt., Baltafl ve Baltafl 1987). Biyolog Walter Canon ve endokrinolog Hans Selye’nin ard›ndan, stres kavram› art›k psikoloji alan›na girmeye bafllam›fl ve 1944 y›l›nda ilk kez Psikoloji Özetlerinde (Psychological Abstracts) geçmifltir. 1950’lerden itibaren de psikoloji alan›nda çok s›k olarak araflt›r›lan konulardan biri haline gelmifltir (Jones ve Bright, 2001). Wolff (1953) stresi, rahats›z eden tehdit içerikli bir d›flsal uyar›c›ya karfl› bedenin gösterdi¤i tepkiler olarak tan›mlamaktad›r (akt., Kasl ve Cooper, 1995). McGrath’a (1976) göre stres, çevreden gelen bir talebe verilecek tepkinin baflar›s›z olmas›n›n önemli sonuçlara yol açaca¤› durumlarda, talep ve tepki yetene¤i aras›nda önemli dengesizli¤in oldu¤unun alg›lanmas›d›r. Bu görüfle göre, stres, kiflilerin psikolojik özelliklerine, kültürel de¤erlerine, motivasyon ve inanç sistemlerine göre farkl›l›k gösterir. McGrath, insanlar›n belli bir stres durumuna de¤iflik duygusal, fizyolojik ve davran›flsal tepkiler göstermelerinde, stres durumunu alg›lamada ve yorumlamadaki farkl›l›klar›n önemli oldu¤unu belirtmektedir. Kiflilerin benzer durumlarla karfl›laflt›¤›nda gösterdi¤i tepkiler, olumlu ve olumsuz de¤erlendirmeler ve di¤er kiflilerle iliflkilerinin flekli, stresli durumu aç›klayan faktörlerdir (akt., Rice, 1999; Göktepe, 2002). Lazarus ve Folkman’a (1984) göre ise stres, kifli ve çevre etkileflimi sonucunda oluflmaktad›r. Bu etkileflimde önemli olan bireylerin olaylar› ve kiflileri stres kayna¤› olarak alg›lamalar› ve de¤erlendirmeleridir (akt., Öztop, 2002). Bu etkileflimde kifli olaylar› ve çevredeki kiflileri stres kayna¤› olarak de¤erlendirmezse stres de yaflamayacakt›r. Canl› Sistemler Yaklafl›m›’na (1990) göre ise stres, sisteme giren ve sistemden ç›kan madde, 42 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 enerji ya da bilginin yetersizli¤i, afl›r›l›¤› ya da uyuflmazl›¤› durumunda, dengenin bozulmas› ve bu yeni duruma uyum yap›lmas› sürecidir. Yoksunluk ya da afl›r›l›k nedeniyle stres durumuna yol açan maddelere besinler, vitaminler ve su örnek olarak verilebilir. Vücudun ihtiyaçlar›n› karfl›layacak olan enerjinin azl›¤› ya da çoklu¤u duyusal uyar›lman›n azl›¤› ya da çoklu¤u, sosyal etkileflimin azl›¤› ya da çoklu¤u strese yol açabilir. Yukar›da belirtilen bilginin yeterlili¤inden kas›t bilginin azl›¤› ya da çoklu¤u de¤il, gelen bilginin daha önceki bilgiyle uyuflmamas›na ba¤l› olarak stresin yaflanmas›d›r. Örne¤in, çal›flan bir kad›n, çal›flt›¤› kurumda ayr›mc›l›k yap›lmad›¤› bilgisine sahipken, ayr›mc›l›k yap›ld›¤›na dair bir durumu görmesi onda strese neden olacakt›r; çünkü, bu yeni duruma ait bilgi eski bilgilerle çeliflmektedir. Uyuflmazl›klar›n strese yol açmas›na örnek olarak ise, vücudun yabanc› maddelere gösterdi¤i tepkiler verilebilir. Örne¤in, gözümüze toz kaçt›¤›nda hemen gözümüzü k›rp›flt›r›p o maddeyi gözümüzden atmaya çal›fl›r›z (fiahin, 1998a). Cücelo¤lu (1992) ise stresi; bireyin fiziksel ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koflullar nedeniyle bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n ötesinde harcad›¤› çaba olarak ifade etmektedir. Çevreye sürekli olarak uyum sa¤lama çabalar› s›ras›nda, içsel ve d›flsal koflullar bireyin uyumunu zorlaflt›r›rsa kifli bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n›n ötesinde çaba harcamaya bafllar. Bedensel ve psikolojik olarak yorulmas›na neden olan bu duruma da stres denir. Cox (1993) stresi bireyler ve (ifl) çevreleri aras›ndaki etkileflim sürecinin bir parças› olan psikolojik bir durum fleklinde aç›klamaktad›r (akt., Jones, Bright, 2001). Son olarak Hughes ve Boothroyd (1997) stresi, bireyin, hayat›ndaki s›radan ve s›rad›fl› bask›lara ba¤l› olarak, olas› bir tehdit sezdi¤inde, vücu- dunda ya da beyninde oluflan bir tepki olarak tan›mlamaktad›r (akt., Öztop, 2002). K›saca özetlemek gerekirse, stres kavram›na günümüze de¤in genel ve birbirinden farkl› dört tan›mlama getirilmifltir. Bunlardan ilki, Cannon ve Selye taraf›ndan getirilen ve stresi, bireyin d›fl›nda gerçekleflen, nesnel bir zorlay›c› durum karfl›s›nda, organizman›n verdi¤i tepki olarak kavramlaflt›ran tan›mlamad›r. ‹kinci yaklafl›m, ö¤renme kuramc›lar› taraf›ndan getirilen ve stresi yaln›zca bir uyar›c› olarak kavramlaflt›ran tan›mlamad›r. Üçüncü yaklafl›m, bireyin karfl›laflt›¤› zorlay›c› uyaranlar ile bireyin de¤erlendirmelerinin etkileflimini dikkate alan tan›mlamad›r. Bu yaklafl›mda uyaranlar›n birey için ne ifade etti¤i ve gereken baflaç›kma yöntemleri, stres sürecinin aflamalar› olarak görülmektedir (An›l, 1999; Göktepe, 2002). Bu yaklafl›ma biliflsel-transaksiyonel model örnek olarak verilebilir. Stres konusundaki son yaklafl›m ise, “Sistem Kuram›” üzerine oturtulmufltur. Bu yaklafl›ma göre, her sistemin dengesi (homeostasis) vard›r. Sistemin dengesinin bozulmas› durumda stres yaflan›r (fiahin, 2003). Yukar›da verilen stres tan›mlar›n›n ortak özelliklerine bak›ld›¤›nda flu sonuçlar ortaya ç›kmaktad›r: Stres, kifli ve çevrenin etkileflimi sonucunda oluflur. Streste, bir tehlike söz konusudur ve bu tehlikenin önemi kifli taraf›ndan alg›lanmal›d›r. Stres, organizman›n sadece bir bölümünü de¤il tümünü etkiler. Son olarak stres, kontrol edilebilir bir tepki de¤ildir. Yani stres nedeniyle meydana gelen fizyolojik de¤ifliklikleri kifli kendi iradesiyle bafllat›p yine kendi iradesiyle durduramaz. Bu süreç tamamen kiflinin iradesi d›fl›nda meydana gelir. 43 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 1.1. Stres ve Di¤er Kavramlar Stres, k›saca hayati bir tehdite tepkidir ve bu temel tehditle bafla ç›kmada alg›lanan yetersizlik olarak tan›mlanabilir (Holden, 1998). Gerilim, zorlanma, rahats›zl›k/s›k›nt›, kayg›, engellenme, çat›flma kelimeleri s›kl›kla stres kelimesiyle kar›flmaktad›r. ‹nsanlar bu durumlar› da stresle aç›klamaktad›r. Gerilim; stres durumunun, sistem üzerindeki etkisidir. Gerilim sayesinde sistem, stres durumunda oldu¤unun bilgisini al›r ve dengeye dönme sürecine girer. Zorlanma; dengeye dönme süreci için sistemin ödedi¤i bedel veya harcad›¤› enerji miktar›d›r. Rahats›zl›k/s›k›nt› durumu ise, gerilimin subjektif olarak yaflanma biçimidir (fiahin, 1998a). S›k›nt› stresli durumda yaflan›r ve ayn› zamanda gerginlik, sinirlilik, kayg› ve üzüntü gibi terimlerle de tan›mlanan bir süreçtir. S›k›nt› durumlar› genellikle stres belirtilerini içerir (Okutan, 2002). Stres tepkisi, ortaya ç›kan nötr bir enerjidir. De¤iflen bir duruma karfl› direnmek ya da varolan tepkiyi de¤ifltirmek için bu enerji kullan›l›r. Ancak varolan stres durumu devaml› hale geldi¤inde anksiyete, depresyon, öfke vb. yaflanmaya bafllan›r. Di¤er deyiflle anksiyete, depresyon, somatizasyon vb. psikopatolojik durumlar asl›nda kronik stresin bir tür yaflanma biçimidir (fiahin, 2003). 1.2. ‹yi Strese (Eustress) Karfl› Kötü Stres (Distress) Asl›nda belli bir miktardaki stres yaflam›m›z ve büyümemiz için gereklidir. Bizler stresi daha çok (kötü) stres olarak görmekteyiz. Stres bedenin afl›nmas› olarak tan›mlan›rsa bu olumsuz strestir. ‹yi stres konunun di¤er boyutudur. Olumlu stres büyüme ve ayakta kalmak için gereklidir (Allen, 1984). Optimal Stres Düzeyi Performans›n en iyi oldu¤u düzey Stres düzeyindeki belli miktardaki art›fl, performansta ve yeterlilikte art›fla yol açar. Bu s›n›rlar art›da veya ekside afl›l›rsa, performansta ve yeterlilikte azalma bafllar. P E R F O R N S Ve ya B Ü Y Ü M E ‹yi Stres Kötü Stres STRES Örne¤in, ders çal›flmak için belli miktardaki stres performans› artt›r›rken, o düzeyden sonras› performans› olumsuz yönde etkiler (Allen, 1984; fiahin, 1998b). 2. Stresi Aç›klay›c› Kuramlar Literatürde stresi aç›klamak için oluflturulmufl birçok stres kuram› göze çarpmaktad›r. Bu kuramlar› biyolojik, psikojik ve sosyal temelli kuramlar olarak s›n›flayabiliriz (Ersever, 1985; Rice, 1999; Jones, Bright, 2001). Selye’ninki gibi fizyolojik vurgulu kuramlar vücudun strese karfl› nas›l tepki verdi¤i ile ilgili aç›klamalar yapmaktad›r. Psikolojik temelli kuramlar ise, “beklentiler, kiflilik ve yorumlar›n nas›l olup da kiflisel veya sosyal bir olay› stresli bir durum haline getirebildi¤i” sorusuna cevap aramaya çal›fl›r. Stres nedeniyle meydana gelen davran›fl de¤iflikliklerine uygun aç›klamalar yapmaya çal›fl›rken, bafletme davran›fllar›n›n stresi nas›l azaltt›¤›n›, artt›rd›¤›n› veya tekrar ortaya ç›kmas›n› nas›l engelledi¤ini de bulmaya çal›flmaktad›r. Sosyal temelli kuramlar, stresin daha çok gruplar 44 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 içindeki çat›flmaya, güç ve paran›n eflitsiz da¤›l›m›na dayal› aç›klamalar› yapar (Rice, 1999). Sistem kuram› ise, canl› sistemlerin varolan fizyolojik, biliflsel ve duygusal dengelerinden herhangi birinin bozulmas›n›n strese neden olaca¤›n› vurgular. Varolan denge bozuldu¤unda, canl› sistemler tekrar eski dengeyi bulmaya çal›fl›r ya da yeni bir denge aray›fl›na girer. Stres kuramlar› tek tek incelendi¤inde, stres konusuyla ilgili unsurlar›n tümünü kapsamad›klar›, yaln›zca bir bölümünü ele ald›klar› görülür. Böyle olunca da stres mekanizmas›n›n topluca iflleyifline iliflkin temel sorulara aç›kl›k getirilememektedir (Ersever, 1985). Bu nedenle varolan stres kuramlar›n› bilmek ve bu kuramlar›n kendimizce bir sentezini oluflturmak stresi anlamak aç›s›ndan önemlidir. 2.1 Stresi Aç›klayan Biyolojik Kuramlar Strese yönelik biyolojik kuramlar kapsam›nda, Hans Selye’nin “Genel Uyum Sendromu Yaklafl›m›” ve “Genetik Yap›sal Kuramlar” ele al›nacakt›r. 2.1.1. Genel Uyum Sendromu Yaklafl›m› Stresi aç›klamak için oluflturulmufl ilk yaklafl›mlardan biri, stres tan›m›n› da ilk kez gündeme getiren kifli olan, Hans Selye’nin “Genel Uyum Sendromu” yaklafl›m›d›r. Selye fareleri çeflitli sürelerde çeflitli stresörlere maruz b›rakm›fl (afl›r› so¤uk, s›cak, bas›nç, hareketlilik, hareketsizlik, yorgunluk vb.) ve bu stresörler nedeniyle ortaya ç›kan fizyolojik tepkileri gözlemifltir. fiafl›rt›c› bir flekilde tüm stresörlerin stresörün çeflidine bakmaks›z›n, ayn› fizyolojik tepki örüntüsüne neden oldu¤unu görmüfltür (Taylor, 1986). Selye yapt›¤› bu deneyler neticesinde “Genel Uyum Sendromu” kuram›n› oluflturmufltur. Hans Selye taraf›ndan gelifltirilen Genel Uyum Sendromu kuram›na göre, al›flt›¤› çevre koflullar› de¤iflti¤inde, organizma bu duruma uyum yapmaya çal›fl›r. Uyum ise belli miktarda bir güç/enerji gerektirir. Selye’nin hipotezine göre, uyum (adaptasyon) mekanizmas›n›n çal›flmas› ve bunun için enerji/güç sarfedilmesi, bedeni zorlar ve zamanla bedenin afl›nmas›na neden olur (Allen, 1984). Yukar›da k›saca sözedilen Genel Uyum Sendromu dört temel varsay›ma dayan›r: (i) Tüm biyolojik organizmalar içsel dengelerini (homeostasis) sa¤lama yönünde do¤ufltan getirilen bir güdüye sahiptir. Dengeyi koruma, yaflam boyu devam eden bir süreçtir. (ii) Mikroplar ya da afl›r› ifl yükü gibi stresörler, içsel dengeyi bozar. Beden ise her türlü stresöre genel bir fizyolojik uyar›lma ile yan›t verir. Bu tepki savunmac› ve kendini korumaya yöneliktir. (iii) Bu fizyolojik uyar›lmaya uyum sa¤lama, aflamal› (alarm, direnç, tükenme) olur. Fizyolojik uyar›lmaya uyum sa¤lama süreci, alarm, direnç ve tükenme aflamalar›ndaki durum, stresörün yo¤unlu¤u ve süresine, gösterilen direncin ne kadar baflar›l› oldu¤una göre belirlenir. (iv) Organizman›n uyum yapma enerjisi s›n›rl›d›r. Bu enerji tüketilirse, organizma bundan sonra stresle bafletme yetene¤ini yitirir ve ölebilir (Rice, 1999). Genel Uyum Sendromunun üç aflamas› alarm tepkisi, direnç dönemi ve tükenme dönemidir. Alarm tepkisi: Bu aflama Walter Cannon’un ifade etti¤i “savafl veya kaç tepkisi”ne benzer. Bu dönem, stres sürecinin bafllang›c›d›r. Alarm tepkisi boyunca beden de¤iflen duruma tepki gösterir. (Allen, 1984; Tömek, 1996; An›l, 1999). Stresin bu ilk aflamas›nda direnç, normal zamanlara oranla daha düflüktür, yani kifli gafil avlanmaktad›r. Direncin daha düflük oldu¤u bu k›sa 45 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 sürede, gastrointestinal rahats›zl›klar, artm›fl kan bas›nc› görülebilir. Daha sonra beden savunma kaynaklar›n› devreye sokmaya bafllar ve kendini korumaya yönelik ayarlamalar yapar. Bu savunucu tepkiler baflar›l› olursa alarm durumu sönmeye bafllar ve beden normal aktivitesine geri döner (Rice, 1999). Direnç dönemi: Kendini korumaya yönelik savunucu tepkilerde baflar›l› olunamam›flsa, yani stres devam ediyorsa, beden aktivitesi ve direnç artmaya bafllar ve bu art›fl bir süre devam eder. Beden bu savafl› kazanmak için çok fazla kaynak harcayabilir ve bu da zamanla dirençte düflüfle neden olur. Direnç devam ettikçe bedenin savunmas› zay›flar. Sonunda da alerjiler, yüksek tansiyon, fleker hastal›¤›, ülserler, arteroskleroz vb. ciddi fiziksel semptomlar görülebilir. Bu fiziksel belirtiler de direnci azalt›r (Rice, 1999). Tükenme dönemi: Stresör fliddetli ve devaml› ise beden enerji rezervlerini tüketir. Sonunda direnç k›r›l›r. Alarm öncesi döneme göre beden ifllevleri iyice düfler. Ciddi rahats›zl›klar ve ölüm görülebilir (Rice, 1999). Kuram, bu olumlu özelliklerine karfl›n birçok yönden de elefltirilmifltir. ‹lk olarak, kuram›n psikolojik faktörlere çok s›n›rl› bir rol verdi¤i belirtilmektedir. Araflt›rmac›lar son y›llarda stresin belirlenmesinde olaylar›n psikolojik de¤erlendirmesinin de önemli oldu¤una inanmaktad›rlar. ‹kinci olarak, Selye’nin ifade etti¤i “özgül olmama” görüflü (nonspecific) ile ilgilidir. Hinkle ve Mason Selye’nin bu tan›m›na flöyle bir elefltiri getirmifllerdir. Kiflilerin stres durumunda gösterdikleri beDirenç: Stresör devam ederse ve durum de¤ifltirilmez ya da duruma gösterilen tepki de¤ifltirilmezse, beden strese dayanmak için harekete geçer. Alarm: Beden strese ilk olarak dirençte azalma ile cevap verir. Stresör: Ani bir tehlike ya da ani bir mutluluk olabilir Selye’nin ortaya koydu¤u “Genel Uyum Sendromu” stres alan›nda bugün hala önemini korumaktad›r. Bunun bir nedeni, uzun zaman içindeki çok çeflitli stresörlere verilen tepkilerin genel bir kuram›n› ortaya koymas›d›r. ‹kinci olarak, streshastal›k iliflkisinde fizyolojik bir mekanizman›n oldu¤unu varsaymas›d›r. Selye, üçüncü aflaman›n, yani tükenmenin, hastal›¤›n temelinde yatan fizyolojik zarardan sorumlu oldu¤una inanmaktad›r. Gerçekten de uzun süreli ve tekrarlayan stresin, kardiyovasküler hastal›klar, yüksek tansiyon, ba¤›fl›kl›kla ilgili yetersizlikler gibi hastal›klarda rolü vard›r (Taylor, 1986). Tükenme: Devam eden fliddetli stresörler bedenin kaynaklar›n› tüketir. Böylece eskiye göre düflük ifllev söz konusudur. Homeostasis: Beden sistemleri varolan durumu de¤ifltirerek ya da duruma verilen tepkiyi de¤ifltirerek sabit ve tutarl› (dengeli) durumu korumaya çal›fl›r. Yeni bir dengeye dönüfl Hastal›k, ölüm: Bedenin kaynaklar› s›n›rl›d›r ve eklenen stresörler sonucu beden yap›s› ve iflleyiflinde bozulmalar oluflur. 46 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 densel tepkiler genel de¤ildir. Hinkle ayr›nt›l› tepkilerin asl›nda büyük oranda özgül olabilece¤ini vurgular. Ayr›ca Hinkle’ye göre, stres kavram› tan›mlay›c› olmas›na karfl›n aç›klay›c› olmad›¤› için araflt›rmalarda sorun yaratmakta ve kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin ortadan kald›r›lmas›n› güçlefltirmektedir (akt., Jones ve Bright, 2001). Belirli stresörlerin di¤erlerinden farkl› olarak, farkl› endokrinolojik tepkiler üretebilece¤ine iliflkin baz› kan›tlar vard›r (Taylor, 1986). Ayr›ca kuramda stresle bafletmek için hangi stratejilerin seçilece¤i ve bafletme stratejilerinin etkilili¤i ile de ilgilenilmemifltir (Rice, 1999). Bütün bu s›n›rl›l›klara ve itirazlara ra¤men, Selye’nin modeli bugün hala stres alan›n›n en önemli kuramlar›ndand›r. 2.1.2. Genetik-Yap›sal Kuramlar Bu tip kuramlar stresle bafletmede bireyin genetik yap›s›n›n önemini vurgular. Genetik yap› (genotip) ve baz› fiziksel özellikler (fenotip) önemlidir; çünkü, kiflinin strese direnme kabiliyeti üzerinde etkilidir. Bu kuramlar, genetik yap› ve kiflinin direncini belirleyen fizik yap›s› aras›ndaki iliflkiyi anlamaya çal›flmaktad›r. Genetik faktörler, organizman›n direncini pek çok yolla azaltabilir. Genetik yap› otonom sinir sisteminin dengesi üzerinde etkilidir. Stres durumunda yaflanan “savafl-kaç” tepkisinden sorumlu olan ise yine otonom sinir sistemidir (Rice, 1999). Örne¤in, baz› kiflilerin kalp-damar sistemleri, di¤erlerinin gastrointestinal sistemleri vb. genetik olarak daha hassas olur ve stresle beraber o bölge daha yo¤un stres tepkisi verir; stresten de daha çok etkilenir. Bu hassasiyet genetik kodlar taraf›ndan belirlenir. Genler 2.2. Stresle Kal›t›m-Çevre Etkileflimi Modeli Kal›t›m-çevre etkileflimi modeline göre, kal›t›m ve çevre birbirini tamamlay›c› faktörlerdir ve birlikte biyolojik yap› ve ifllevler üzerinde etkilidirler (Rice, 1999). Bu kuramda, Cotton’›n (1990) da belirtti¤i gibi, bireyin bir bozuklu¤a/rahats›zl›¤a karfl› e¤ilimi kabul edilir. Bu e¤ilim do¤ufltan, kal›t›msal veya önceki bir hastal›¤›n ya da kazan›n sonucu olabilir. Varolan bu e¤ilim, stres durumuyla etkileflime girdi¤inde psikosomatik bir bozukluk/rahats›zl›k meydana gelir. Yani hastal›k, kiflili¤e ba¤l› bir sonuçtan çok, kiflinin fizyolojisinin bir sonucudur. Strese karfl› düflük eflikli kifli, hastal›¤a aç›k hale gelecektir. Hastal›¤›n görülüp görülmeyece¤i ise karfl›lafl›lan stresin miktar›na ba¤l›d›r (yani stresin niteli¤i ve niceli¤i önemlidir) (Rice, 1999). Bütün bunlara karfl›n strese karfl› düflük efli¤i olan her birey hastalanmad›¤› gibi, stressiz bir yaflam sonucunda sa¤l›kl› da kalabilir (Rice, 1999). Bu noktada da çevrenin önemi gündeme gelmektedir. Kifli stresli olmayan koflullarda kald›¤› sürece stresten kaynakl› sorunlarla karfl›laflmayacak demektir. Örne¤in, ailede migren olan bir kifli stressiz bir çevrede yafl›yorsa, migren sorunuyla belki de hayat›n›n hiçbir döneminde karfl›laflmayacakt›r. Ancak ayn› kifli stresli bir çevrede yafl›yorsa migren sorunuyla karfl›laflabilecektir. K›saca, kiflinin fizyolojik bir zay›fl›¤›n›n strese ba¤l› hastal›klar› ortaya ç›kar›p ç›karmayaca¤›n›, çevresel stresörün varl›¤› ve ayn› zamanda o stresörün miktar› (niceli¤i) belirler (fiahin, 2003). Direnç Fiziksel özellikler (genetik yap›) etkiler etkiler 47 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 2.3. Strese Yönelik Psikolojik Kuramlar 2.3.1. Psikodinamik Kuram Psikodinamik modeller için en temel kabul edileni Sigmund Frued’un kuram›d›r. Frued kuram›nda, 3 tip anksiyeteden bahseder: iflaret (signal) anksiyetesi ya da nesnel anksiyete, travmatik anksiyete ya da nevrotik anksiyete (Rice, 1999; Shultz ve Shultz, 2001) ve ahlaki (moral) anksiyete (Shultz ve Shultz, 2001). ‹flaret ya da nesnel anksiyete; yaflam› tehdit eden gerçek, d›flsal bir tehlike oldu¤u durumda hissedilen, do¤al ve evrensel anksiyetedir (Rice, 1999; Shultz ve Shultz, 2001). Travmatik ya da nevrotik anksiyete; Frued’un kuram›nda daha genifl bir biçimde yer al›r. Bu tür anksiyete içsel olarak yarat›lm›fl anksiyetedir. Gelifligüzel ortaya ç›kan id hakimiyetli davran›fllar yüzünden cezaland›r›lma korkusudur. Bu duruma, bast›r›lm›fl cinsel dürtüler veya sald›rgan güdüler ile baflederken yaflanan anksiyete örnek olarak verilebilir (Rice, 1999; Shultz ve Shultz, 2001). Ahlaki anksiyete; vicdan korkusudur. Kifli ahlaki de¤erlerine ters düflen bir eylemde bulundu¤unda veya sadece böyle bir durumu düflündü¤ünde bile suçluluk ve utanç duyabilir. Bu durum da kiflide anksiyeteye neden olabilir (Shultz ve Shultz, 2001). Frued’un tan›mlad›¤› bu üç tip anksiyete, kiflide gerilim neden olur. Ortaya ç›kan bu gerilimin azalt›lmas› ise savunma mekanizmalar›yla sa¤lan›r. Bu savunma mekanizmalar›n›n afl›r› kullan›m› da kiflide hastal›¤a yol açar (Shultz ve Shultz, 2001). Frued’un kuram›nda konversiyon / dönüfltürme (conversion) kavram›na da yer verilir. Dönüfltürme, enerjinin ruhsal çat›flma yerine, görece da- ha zarars›z olan fiziksel belirtiye dönüfltürülmesidir (Rice, 1999). Örnek olarak efliyle sorunlar› olan bir kad›n›n bay›lma nöbetleri geçirmesi verilebilir. Kifli savunma mekanizmalar›n› ya da dönüfltürmeyi kullanarak, varolan anksiyeteden uzaklafl›r. Psikanalistlerden Engel’e göre ise stres, bir objeyi kaybetme tehdidi ya da bu objenin kayb› sonucunda yaflanan süreç anlam›ndad›r (akt. Christian ve Lolan, 1985). Engel’in stres kavram› Frued’un nesnel anksiyete kavram›yla örtüflmektedir. 2.3.2. Ö¤renme Modeli Ö¤renme modeli stresin aç›klamas›n›, klasik ve edimsel koflullama veya her ikisinin birleflimi ile yapmaktad›r. Klasik koflullama fikrinin geliflimine öncülük eden kifli ise Nobel ödüllü Rus bilim adam› Ivan Pavlov’dur. Pavlov, ünlü klasik koflullama kuram›n› köpeklerle gelifltirmifltir. Deney k›saca flu flekilde özetlenebilir: Köpe¤in bulundu¤u deney ortam›nda bir ›fl›k yak›l›r. Köpek biraz hareket eder; ancak, salya salg›lamaz. Yar›m saniye sonra köpe¤in önüne bir parça et konur. Köpek eti gördü¤ü anda bol miktarda salya salg›lar. Bu ifllem belli say›da tekrarlan›r (›fl›k ve hemen arkas›ndan et verme). Sonraki aflamada deneyci ›fl›¤› yakar; ama et vermez. Köpek yine de salya salg›lar. Köpek, ›fl›kla yiyecek aras›nda ba¤ kurmay› ö¤renmifltir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Ar›k, 1995). Yani köpek koflullu uyaran (›fl›k) ile koflulsuz uyaran (et) aras›ndaki ba¤› ö¤renmifltir. Bu noktada; et → koflulsuz uyaran (do¤al olarak salya salg›lama tepkisine yol açan) salya tepkisi → koflulsuz bir davran›m (yiyecek karfl›s›nda otomatik/refleks olarak ortaya ç›kan) 48 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ›fl›k → koflullu uyaran (salya salg›lama tepkisine yol açan ö¤renilmifl bir uyaran) konumunda olmaktad›r. Klasik koflullaman›n en iyi örneklerinden birisi ise davran›flç› psikolojinin kurucular›ndan John Watson’›n 11 ayl›k Albert ile yapt›¤› çal›flmad›r. Çal›flmada Albert daha önce korkmad›¤› beyaz farelere karfl›, koflullanma denemelerinden sonra korku tepkisi göstermifltir. Koflullanma denemeleri s›ras›nda Albert fareyi gördü¤ü her zaman, bafl›n›n arkas›nda yüksek bir ses meydana getirilerek, korku durumu oluflturulmufltur. Böylece beyaz fare uyaran› ve korku duygusu birlefltirilmifltir. K›sa süre içinde sadece beyaz farenin görüntüsü, çocukta korku ve huzursuzluk iflaretleri ortaya ç›kartmaya bafllam›flt›r. Bu koflullaman›n daha sonra tavflanlara, beyaz kürklü ceketlere ve Noel Baban›n b›y›klar› gibi benzer beyaz tüylü her türlü uyar›c›ya da genellendi¤i görülmüfltür. Watson bu deneyden yola ç›karak yetiflkin korkular›n›n, nefretlerinin ve anksiyete duygular›n›n temelinde, erken çocukluk koflullanmalar›n›n oldu¤unu ileri sürmüfltür (Shultz ve Shultz, 2001). Stres kuram› için koflullanman›n iki yönü önemlidir: ‹lk olarak, korku ve anksiyete gibi duygusal tepkiler karmafl›kt›r ve davran›flsal, psikolojik ve fizyolojik bileflenleri içerir. Kaç›nma davran›fl› kifliyi stres verici uyar›c›dan mümkün oldu¤u kadar uzak tutar. Kifli korkulan nesne, kifli veya olayla karfl›laflt›¤›nda içsel gerilim yaflar. Vücut fizyolojik olarak uyar›l›r (kan bas›nc›nda art›fl, kalp at›fl› ve vücut ›s›s›nda yükselme gibi tüm fizyolojik stres belirtileri uyar›l›r). Albert vakas›ndakine benzer bir koflullanma meydana gelmiflse, her üç bileflen de koflullu uyar›c›ya koflullan›r. Di¤er deyiflle nötr uyar›c› sadece korku duygusuyla de¤il, korku duygusuyla birlikte oluflan tüm fizyolojik, biliflsel ve davran›flsal süreçlerle birlefltirilir. Daha sonra uyar›c›n›n çok düflük düzeyleriyle bile karfl›lafl›lsa (örne¤in Albert’in beyaz farenin resmi karfl›s›ndaki korkular›), öznel bir gerginlik ve fizyolojik uyar›lma görülebilir. ‹kinci olarak, koflullanma olufltuktan sonra, anksiyete önceden tahmin edilebilir hale gelebilir. Korkulan uyar›c› ile karfl›laflma durumu olmasa bile sadece onun hakk›nda konuflmak veya onu düflünmek bile anksiyeteyi uyand›rabilir. Bir insan›n köpeklerden korktu¤unu düflünelim. Köpekle ilgili herfley, kiflinin görülür bir biçimde gerilmesine, ürpermesine neden olacakt›r (Rice, 1999). Edimsel koflullanma ise k›saca flu flekilde özetlenebilir: Baflta belli bir davran›fl kendili¤inden olur. Yani belli bir uyarana tepki olarak de¤il, kendili¤inden ortaya ç›kar. Örne¤in, bebe¤in ç›ng›ra¤›n› kendili¤inden sallayarak onun ses ç›kartt›¤›n› fark etmesi gibi. Böyle bir davran›fl bir kez meydana geldi¤inde, bu davran›fl›n tekrarlanma olas›l›¤›, o davran›fl›n sonuçlar›n›n nas›l oldu¤una ba¤l›d›r. Bu nedenle örne¤in, iflinizin iyi yap›lmad›¤›na inand›¤›n›z bir k›rtasiyeye tekrar gitme olas›l›¤›n›z düflükken, iflinizin tam olarak yap›ld›¤›n› düflündü¤ünüz baflka bir k›rtasiyeye gitme olas›l›¤›n›z yüksek olacakt›r (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Küçük bir bebek a¤lad›¤› zaman, annesinin onunla ilgilendi¤ini fark ederse, a¤lama davran›fl›n› bundan sonra ilgiyi istedi¤i her zaman gerçeklefltirecektir; ancak, bebek annesinin ilgisini a¤layarak çekemedi¤ini görürse baflka yollar› deneyecektir. K›saca, edimsel koflullanmada, ödül getiren davran›fl›n s›kl›¤›n artmas›, kötü sonuçlara yol açan davran›fl›n s›kl›¤›n›n ise azalmas› söz konusudur. Stres verici uyar›c›dan uzaklaflmak, kifliyi stres yaflamaktan kurtaraca¤› için kaç›nma davran›fl› artacakt›r. Edimsel bak›fl aç›s› stres konusunda en çok kaç›nma davran›fl›n›n edinilmesi üze49 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 rinde durmaktad›r. Kaç›nma davran›fl›, ö¤renilmifl korku veya anksiyetenin azalt›lmas›nda rol oynar. ‹nsanlar genellikle hofl olmayan gerilimi azaltmaya veya gerilime neden olan durumdan uzaklaflmaya çal›fl›r. Albert örne¤inde, Albert’in beyaz fareden kaçmas› gerilimi azaltt›¤› için kaçma davran›fl› güçlenecektir. Genelde anksiyete yaratan stresli durumlar, kaçma veya kaç›nma davran›fl›na neden olur (Rice, 1999). r›n yaflad›¤› stresin yo¤unlu¤u, yine insanlar›n olaylara verdikleri anlamla iliflkilidir. Örne¤in, kifli, daha önce herhangi bir uyar›c›yla yaflam›fl oldu¤u baflar›s›zl›k deneyimlerine ba¤l› olarak, ayn› uyar›c›yla tekrar karfl›laflt›¤›nda yine baflar›s›zl›k yaflayaca¤› yorumunu yapabilir (bir s›navdan baflar›s›z olan ö¤renci, o dersin ikinci s›nav›nda da daha sorular› görmeden, baflar›s›z olaca¤›n› düflünebilir) (akt., Tömek, 1999). 2.3.3. Biliflsel-Transaksiyonel Model Lazarus bu düflüncesini ileri sürerken birincil ve ikincil de¤erlendirme süreçlerinden de bahsetmifltir. Biliflsel görüfle göre stres, birey-çevre etkilefliminde kiflinin uyumunu tehlikeye düflüren, varolan kaynaklar›n› zorlayan ya da varolan kaynaklar›n› aflan çevresel taleplerdir (Uçman, 1990). Bu durumda kiflinin durumu anlamland›rmas›, stresi deneyimleyip deneyimlemeyece¤inin ana belirleyicisidir. Biliflsel psikolojiye göre as›l önemli olan olaylar de¤il, bireyin olaylar› alg›lama biçimidir. Yani kiflinin olaya verdi¤i anlam önemli rol oynamaktad›r. Bu nedenle de bir olay› alg›lay›fl›m›z ve onunla bafledebilecek becerilerimizi de¤erlendiriflimiz, o olay› “stres verici” veya “stres vermeyici” olarak tan›mlamam›za neden olur. Görüldü¤ü gibi biliflsel model insanlar›, aktif olarak düflünen ve karar veren canl›lar olarak ele almaktad›r. ‹nsanlar geliflimleri boyunca dünyaya ve kendilerine iliflkin flemalar oluflturur. fiemalar ö¤renilmifl bilgilerin temsilleridir. Bir k›s›m flemalar evrensel iken (örne¤in, suyun kald›rma kuvvetine iliflkin flema) bir k›sm› da kifliseldir (örne¤in, kiflinin ö¤retmenine ve arkadafllar›na iliflkin flemalar›) (Rice, 1999). Biliflsel-transaksiyonel kuramda en dikkat çekici isim, Richard Lazarus’tur. Lazarus, kifli birfleyi stres verici olarak tan›mlamad›¤› sürece hiçbir fleyin stres verici olmad›¤›n› ileri sürer. Hiçbir olay evrensel olarak stres verici de¤ildir. ‹nsanla- Birincil de¤erlendirme; kifli olay›n kendisi için ne kadar önemli oldu¤unu de¤erlendirir ve olay› kendisi için tehdit edici, kayba neden olan ya da zarar verici bir durum olarak yorumlayabilir. Örne¤in, iflini kaybeden biri, bunun gelecekte kendisi ve ailesi için maddi s›k›nt›lar yarataca¤›n› düflünürse, bu durum stres kayna¤› olarak yorumlan›r. Ancak ayn› kifli, durumun zarar ve tehlikesini alg›lamas›na karfl›n (maddi s›k›nt›lar), iflsizlik durumunu baz› yeni olanaklar, giriflimler için bir f›rsat olarak alg›larsa, bu durum stres kayna¤› olmayabilir (Taylor, 1986; Baltafl ve Baltafl, 1987; Gençöz, 1998 ve Do¤an, 2001). Stres yaflant›s›nda birincil de¤erlendirmenin önemi, Speisman ve arkadafllar› taraf›ndan ortaya koyulmufltur. ABD’deki yüksekokul ö¤rencilerine, Afrika’daki bir kabilede ergenli¤e geçifl töreni olarak ve bir dinsel ayin havas›nda yap›lan bir genital cerrahi müdahaleyi içeren, korkunç bir film seyrettirilmifltir. Film gösterilmeden önce, ö¤renciler dört deneysel kofluldan birine maruz b›rak›lm›flt›r. Bir grup, dinsel ayinlerin entelektüel ve antropolojik bir yorumunu dinlemifltir. Di¤er bir grup, bu ayindeki ac›y› vurgulamayan, ama olaylardaki heyecan› vurgulayan bir ders dinlemifltir. Üçüncü grup, bu ayindeki ifllemin ac›l› 50 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ve travmatik yönünü vurgulayan bir betimleme dinlemifltir. Dördüncü gruba ise hiçbir fley verilmemifltir. Otonomik heyecan (deri iletkenli¤i, kalp at›m h›z›) ölçümleri ve deneklerin ifadeleri, ilk iki grubun di¤erlerine k›yasla daha az stres yaflad›klar›n› göstermifltir. Bu çal›flma böylece stresin, sadece korkunç filmin kendisinden de¤il, ayn› zamanda izleyicinin onu de¤erlendirmesinden de kaynakland›¤›n› göstermifltir (akt., Taylor, 1986). Kifli bir durumu tehdit edici olarak alg›larsa, yani “stres verici” olarak de¤erlendirirse, ayn› anda ikincil de¤erlendirme süreci de bafllam›flt›r. Bu aflama, kiflinin baflaç›kma yeteneklerinin ve kaynaklar›n›n, durumla bafletmeye yetip yetmeyece¤inin zihinsel de¤erlendirilmesidir; bir anlamda bir “zihinsel muhasebe”dir (Taylor, 1986; Baltafl ve Baltafl, 1987; Gençöz, 1998 ve Do¤an, 2001). Kifli bu bilinçalt› muhasebe sonucunda, durumun üstesinden gelebilece¤i sonucuna ulaflm›flsa, stres tepkisi göstermeyecektir; ancak, o durumla bafledemeyece¤i sonucuna ulaflm›flsa, durumu “stres verici” olarak yorumlay›p stres tepkisi gösterecektir. Olay› de¤erlendirme aç›s›ndan bireyden bireye farkl›l›k görülür. Yani ayn› olay bir kifli için stres verici olarak yorumlan›rken, bir baflkas› için stres verici olmayabilir. Moores’›n (1987), anababalar›n iflitme engelli çocuklar›na verdikleri tepkilerin farkl› oldu¤unu gösteren araflt›rmas›, bu duruma örnek olarak verilebilir. ‹flitme engelli çocuklar›n ifliten ebeveynleri, durumu katlan›lamaz düzeyde stres verici bulurken; kendileri de iflitme engelli olan ebeveynler, durumu kesinlikle stres verici olarak de¤erlendirmemekte; çocu¤u hemen kabullenmekte; hatta bazen buna sevinebilmektedirler. ‹flitme engelli ebeveynler hayatlar› boyunca iflitme kayb›yla bizzat yaflad›klar› için iflitme engelli bir çocuk onlar için sürpriz olmamaktad›r. Ancak ifliten ebeveynler tüm beklentilerini kendileri gibi iflitebilen bir çocuk üzerine kurduklar› için, iflitme engelli bir çocuk sahibi olmak, onlar için son derece stres verici bir durumdur. Bu araflt›rmada, olay› stres verici olarak de¤erlendirmenin, olay›n kendisinden çok, olay› de¤erlendiren kiflinin özellikleriyle ilgili oldu¤u görülmektedir (akt., Do¤an, 2001). Kiflinin olaya verdi¤i anlamda, di¤er bir deyiflle durumu de¤erlendirmesinde, kiflinin özsayg›s›, kiflilik yap›s›, içinde yaflad›¤› kültürel de¤erler, olay›n olufltu¤u ba¤lam, o andaki duygusal durumu, fiziksel özellikleri, cinsiyeti gibi alg›s›n› etkileyen özelliklerinin tümü yer almaktad›r (fiahin, 2003). Özetle, biliflsel-transaksiyonel modelde, kiflinin bir durumu “stres verici” ya da “stres vermeyici” olarak de¤erlendirdi¤i süreçte, kifliye aktif rol verilmekte ve kiflinin durumu anlamland›rmas›n›n önemi vurgulanmaktad›r. 2.4. Strese Yönelik Sosyal Kuramlar Çat›flma Kuram› Çat›flma kuram›na göre, toplumlar uyum içinde yaflayabilmek için bireylerinin süreç içerisinde oluflturulmufl birtak›m sosyal kurallara uymalar›n› bekler ve bu nedenle de bu kurallara uymalar› için birbirlerine bask› yapar. Bu bask›lar da kiflilerde çat›flmalara yol açabilir (Rice, 1999; fiahin, 2003). Çat›flmalar önemli bir engellenme kayna¤›d›r. Üç tür çat›flma vard›r: Yaklaflma-kaç›nma, kaç›nma-kaç›nma ve yaklaflma-yaklaflma. Örne¤in, birçok üniversitede e¤itim görebilecek durumda olabirsiniz; ancak, gidece¤iniz üniversiteyi seçmek sizde bir çat›flma yarat›r. Bu durum yaklaflma yaklaflma çat›flmas›na örnek olarak verilebilir. ‹stenilen iki durum aras›nda seçim yapma duru51 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 munda yaflad›¤›m›z durum, yaklaflma-yaklaflma çat›flmas›d›r. Ço¤u çat›flmada ise ayn› anda hem arzu edilen, hem de arzu edilmeyen amaçlar söz konusudur. Örne¤in, çikolata çok güzeldir; ancak, fliflmanlat›r. Difl doktoruna gitmekten korkars›n›z; ama, diflin çekilmesiyle ac›n›n son bulaca¤›n› bildi¤inizden, doktora gitmek istersiniz. Bu örnekler de yaklaflma-kaç›nma çat›flmas›na örnek olarak verilebilir. Kaç›nma-kaç›nma çat›flmas› ise, iki olumsuz alternatiften birinin seçilmesi gerekti¤i durumda yaflan›r. Örne¤in, kangren olmufl bir aya¤›n kesilmesi durumunda kifli baca¤›n›n kesilmesini istemez; ancak, kesilmezse kangrenli bacak zehirlenmeye neden olacakt›r (Epstein, 1982; Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Toplumlarda s›kça yaflanan çat›flmalar ise flu flekilde özetlenebilir: - Ba¤›ms›zl›k-ba¤›ml›l›k çat›flmas›: ‹nsanlar stresli durumlarla karfl›laflt›klar›nda, çocukluklar›nda oldu¤u gibi onlarla ilgilenen ve sorunlar›n› çözen ebeveynlerinin yanlar›nda olmak isterler; ancak, bizlere ö¤retilen, her ne olursa olsun ayakta kalabilmek ve sorumluluklar› üstlenmektir. Bu da insanlarda çat›flma yaratmaktad›r. - Yak›nl›k-yaln›zl›k çat›flmas›: Baflka birine yak›n olma, duygu ve düflüncelerimizi paylaflma iste¤i, kendimizi açmam›z›, kendimizle ilgili çok fazla bilgiyi karfl›m›zdakine vermemizi gerektirir. Bu da incinme ve reddedilme korkusuyla çat›flabilir. - Güdülerin ifade edilmesi-ahlaki standartlar: Cinsellik ve sald›rganl›k, güdülerimizle ahlaki standartlar, en s›k çat›flan iki aland›r (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1985). Özetle, çat›flma kuram›na göre, insanlar yukar›da belirtildi¤i gibi çeflitli konularda çat›flmalar yaflayabilirler ve bu çat›flmalar da kiflide strese neden olabilir. 2.5. Strese Yönelik Sistem Yaklafl›mlar› 2.5.1. Bütüncül Sa¤l›k Modeli Bat›l› anlamda bilim anlay›fl› d›flsal, gözle görülür gerçeklere inanmaktad›r; ama, “yeni” bilimsel gerçekler, en eski ö¤retileri do¤rulamaktad›r. Zihin ve bedenin rahat, huzurlu hali, elektriksel aletlerle ölçülebilmeye bafllad›ktan sonra, bu durum gözle görülür, ölçülebilir “gerçek” haline gelmifltir. Yogan›n, kalp at›m›, deri ›s›s›, terleme ve di¤er otonom ifllevler üzerindeki etkisi büyüleyicidir; ancak, bunlar objektif olarak ölçülmeye baflland›ktan sonra yogaya dikkat edilmeye bafllanm›flt›r. Bu ilgi ve zihin ve bedenin bir sistem olarak bütün oldu¤unun kabul görmesi hastal›klar›n tedavisinde alternatif bir yaklafl›m haline gelmifltir. Böylece organ sistemlerini bir bütün olarak gören bütüncül t›p geliflmifltir. Bütüncül t›p anlay›fl›na göre, isteyen her insan, bedeninde neler olup bitti¤ine dair yeterince bilgilenir ve bu konuda yeterince güdülenirse, kendi iradesiyle beden süreçlerini denetim alt›na almay› ö¤renebilir. Sa¤l›k hakk›nda hastan›n pasifli¤i, hastal›k hakk›ndaki bilgi eksikli¤inden ve sa¤l›kç›lara afl›r› güvenden kaynaklanmaktad›r. Bütüncül yaklafl›ma göre; beden ifllevleri tamamen istem d›fl› de¤ildir. Birey hem sa¤l›¤›n› korumada, hem de hastal›¤›n tedavisinde aktif bir rol oynayabilir (Girdona ve Everly, 1986; Whitlington, 1998). Özetle, bütüncül sa¤l›k modeli, insan› bir zihin-beden bütünü olarak, do¤an›n bir parças› fleklinde kavramlaflt›r›p, stresin yönetilmesinde fiziksel, psikolojik ve sosyal müdahalelerin ayn› anda kullan›lmas› gerekti¤ini vurgular (fiahin, 2003). 2.5.2. Psikosomatik Kuram “Hekimlerin zihni bedenden ayr› tutmalar› günümüzün en büyük hatas›d›r.” SOKRATES (akt., fiahin, 2003) 52 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 “Psikiyatrik ve t›bbi hastal›klar aras›nda ayr›m yapmak yapay, yarars›z ve keyfidir.” (Grahan, 1979; akt., Allen, 1984) “Bütün hastal›klar tabii ki psikosomatik de¤ildir; ancak, bütün hastal›klarda zihin-beden iliflkisi vard›r.” (Girdans ve Everly, 1986) Konuyla ilgili yaz›nda, yukar›da bir k›sm›n›n yer ald›¤› birçok bilimadam› ve düflünür, zihinbeden etkilefliminin önemini vurgulam›flt›r. Psikosomatik kuram›n en temel ilkesi “zihnin ve bedenin birbiriyle etkileflim halinde” olmas›d›r (fiahin, 2003). Psikosomatik modelin öngördü¤ü ad›mlar flu flekilde aç›klanabilir: Modelin ilk ad›m› “duyusal uyaran”d›r. Duyusal uyaran genel uyum sendromunu bafllatan herhangi bir fley, “tehdit” olarak alg›lanabilen herhangi ani ve yo¤un uyar›c›d›r. Buna stresör de diyebiliriz. Bir sonraki ad›m stresörün alg›lanmas›d›r. Üçüncü ad›m, alg›lanan stresörün biliflsel de¤erlendirmesidir. Bu noktada stresörün ya da uyar›c›n›n “tehdit edici” ya da “zarars›z” olarak etiketlenmesi söz konusudur. E¤er uyaran “zarars›z” olarak etiketlenirse bir sonraki aflamaya geçilmez. Bir sonraki aflama, uyar›c› “stresör” olarak de¤erlendirildikten sonra devreye giren yaflant›d›r: duygusal uyar›lma. Beflinci ad›m ise, duygusal uyar›lman›n fiziksel uyar›lmaya dönüflmesidir. Bundan sonraki ad›m olan fiziksel uyar›lma çevresel sinir sisteminin belli bölgelerindeki aktivitenin art›fl›n› ve birçok özel hormonun salg›lanmas›n› içerir (Bu konu stresin fizyolojisini kapsayan bölümde ele al›nacakt›r). Fiziksel uyar›lmadan sonra iç organlar›n aktivitesinde ölçülebilir de¤iflimler gözlenir (fiziksel etki aflamas›). Bu dönemde fizyolojik olarak meydana gelen de¤ifliklikler Duyusal Uyar›c› ⇓ Duyumsama/Alg›lama ⇓ Biliflsel De¤erlendirme ⇓ Duygusal Uyar›lma ⇓ Zihin/Beden Ba¤› ⇓ Fiziksel Uyar›lma ⇓ Fiziksel Etki ⇓ HASTALIK “savafl veya kaç” tepkisini içerir. En son ad›m ise, psikojenik uyar›lman›n uzun süreli oluflu sonucunda ortaya ç›kan somatik (bedensel) tepkileri, yani organlarda oluflan zararlar› içermektedir. Organlar tolerans efliklerini aflarlarsa, sonuçta zarar görürler ve hastal›k ortaya ç›kar (Allen, 1984; fiahin, 2003). Okyayuz’un (1999) da belirtti¤i gibi, psikosomatik yaklafl›m, bedensel hastal›klar›n oluflmas›nda psikolojik faktörlerin önemine de de¤inmifl olmas› nedeniyle alana önemli katk›lar sa¤lam›flt›r. 2.5.3. Canl› Sistemler Yaklafl›m› Bu yaklafl›m 1990 y›l›nda Steinberg ve Ritzman taraf›ndan oluflturulmufltur. Bu yaklafl›m› ele almadan önce, baz› kavramlar› ele almakta yarar vard›r. Bunlar, denge, gerilim (stain), rahats›zl›k (distress), uyum süreci (adjustment processess) olarak isimlendirilmifltir (fiahin, 1998a). 53 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Dengeden söz etti¤imizde, sistemlerin karmafl›kl›k derecesine göre üç tür denge durumu akla gelmelidir. Bunlar: Biyolojik denge; genetik olarak programlanm›flt›r. Örne¤in; vücut ›s›s› düfltü¤ünde veya korktu¤umuzda organizma, varolan sempatik ya da parasempatik sistemlerini çal›flt›rarak kendini korumaya çal›fl›r. Psikolojik denge; bireyin düflünsel, duygusal ve davran›flsal mekanizmalar› aras›ndaki dengedir. Biliflsel denge; insan›n d›fl dünyadaki uyaranlar ile o uyaranlara iliflkin kendi zihninde oluflturdu¤u flemalar›n uyuflmas› anlam›ndad›r. Beyin, anlam verme iflini yapamad›¤› zaman bu biliflsel denge bozulur. Dengenin bozulmas› bir rahats›zl›k yarat›r ve yeni denge aray›fllar›na gidilir (fiahin, 1998a). De¤iflim ve geliflimin olabilmesi için, dengelerin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r ve bu durum da yararl›d›r. Dengedeki geçici bozulma organizmay› harekete geçirir. Sürekli dengede olma bir bak›ma hareketsizlik demektir. Dengedeki geçici bozulmalar, sistemi harekete geçirdi¤i için sistem bu sayede canl›l›¤›n› sürdürür (Okutan, 2002). Kiflinin stres verici bir olayla (stresörle) karfl›laflmas› bedenindeki fizyolojik dengeyi bozar; çünkü bireyin bir stresörle karfl›laflmas› çeflitli fizyolojik yap›larda de¤iflikli¤i tetikler (fiahin, 1998a). Canl› Sistemler Yaklafl›m›na göre; (i) canl› sistemler, en basitten (hücre), en karmafl›¤›na (uluslarüstü sistemlere) kadar giden aç›k sistemlerdir. Herbirinin, sistemin içine giren ve sistemden ç›kanlar› (madde, enerji, bilgi olarak) düzenleyen alt sistemleri vard›r (ii) sistemlerin varl›¤› sistem içindeki ve d›fl›ndaki tüm de¤iflkenlerin dengede olmas›na göre planlanm›flt›r. Denge durumunda yaflan›lan herhangi bir bozulma, sistemi, tekrar dengeye dönme aray›fl›na iter, ancak, dengenin bozulmas›n›n ifllevsel bir de¤eri vard›r. De¤iflme ve geliflmenin olabilmesi için dengenin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r (iii) her sistem ya da alt sistem için de dengenin ne olmas› gerekti¤i ya genetik olarak kodlanm›flt›r ya da ö¤renilmifltir. Örne¤in, vücut ›s›s›n›n 36.5/37 derece olmas› gerekti¤i genetik olarak kodlanm›flt›r. Çevresinin güvenli oldu¤unu ö¤renmifl ve güvene dayal› bir flemaya sahip birinin, günün birinde can güvenli¤i tehdit edilirse, bu durumda biliflsel denge bozulur ve kifli rahats›zl›k yaflar (iv) stres dengenin bozuldu¤una ve tekrar dengeye dönülmesine iliflkin bir iflarettir (fiahin, 1998a). 2.6. Strese Yönelik Di¤er Yaklafl›mlar Evrim Kuram›na göre, stres ve gerginlik sosyal geliflimin kaç›n›lmaz sonucudur. ‹nsanlar sosyal de¤iflime karfl› savaflmaktansa bu de¤iflime uyum sa¤lama zorunlulu¤unu kabul etmelidir (Rice, 1999). Uyum süreci, organizmay› denge durumuna döndürmek için harekete geçirilen alt sistem süreçleridir (fiahin, 1998a). Örne¤in, hava s›cakl›¤› düfltü¤ünde ilk anda üflürüz; ama, daha sonra o s›cakl›¤a da bedenimiz al›fl›r (Gerilim ve rahats›zl›k kavramlar› “Dünden Bugüne Stres” bafll›¤› alt›nda ele al›nd›¤›ndan burda tekrar incelenmeyecektir). Yaflam De¤iflimi Kuram› stresi, kiflinin uyum yapmas› gereken yaflam de¤ifliklikleri ba¤lam›nda ele almaktad›r. Eflin ölümü, ifl kayb›, yer de¤ifltirmeler vb. kiflisel uyum gerektiren yaflam de¤ifliklikleridir (Rice, 1999). Konuyla ilgili kavramlar ele al›nd›ktan sonra s›ra Canl› Sistemler Yaklafl›m›’na göre stresi aç›klamaya gelmifltir. Çevresel Stres Kuram› stresi, kalabal›k, hava kirlili¤i, endüstrileflme vb. çevresel olaylara ba¤lamaktad›r (Rice, 1999). 54 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Kaynaklar Jones, F., Bright, J. (2001). Stress: Myth, Theory and Research. New York: Prentice Hall. Allen, R.J. (1984). Human stress: Its nature and control. New York: MacMillan Publishing Company. Kasl, S.V. ve Cooper, C.L. (1995) Research Methods in Stress and Health Psychology. England: John Wiley&Sons, Ltd. An›l, L. (1999). Askerlikte Ruhsal Bozukluk Belirtisi Gösteren ve Göstermeyen Erlerin Sosyal Destekler ve Baflaç›kma Yöntemleri Aç›s›ndan Karfl›laflt›r›lmas›. Ege Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Okutan, M. (2002). Stres ve Stresle Baflaç›kma Yöntemleri-Bir alan uygulamas›- Gazi Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Ar›k, ‹.A. (1995). Ö¤renme Psikolojisine Girifl. ‹stanbul: Der Yay›nlar›. Atkinson, D.L., Atkinson, R.C., Hilgard, E.R. (1995). Psikolojiye Girifl I-II. (Çev. Kemal Atakay, Mustafa Atakay, Aysun Yavuz). ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar. Baltafl, A., Baltafl, Z. (1987). Baflar›l› ve Sa¤l›kl› Olmak için Stres ve Baflaç›kma Yollar› (6. Bas›m). ‹stanbul: Remzi Kitabevi. Christian, P., Lolas, F. (1985). The stress concept as a problem for a theoretical pathology. Soc. Sci. Med., 21(12), 1363-1365. Cotton, D.H.G. (1990). Stress Management: Integrated Approach to Therapy. New York: Brunner/Mazel. Cücelo¤lu, D. (1992). ‹nsan Davran›fl›. ‹stanbul: Remzi Kitabevi. Do¤an, M. (2001). ‹flitme Engelli Çocu¤a Sahip Ebeveynlerin Çeflitli Psikolojik De¤iflkenler Aç›s›ndan De¤erlendirilmesi. Ankara Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Epstein, S. (1982). Handbook of Stress Theoretical and Clinical Aspects (Edt. Leo Goldberger, Shlomo Breznitz). London: Collier Macmillan Publishers. Ersever, O.G. (1985). Stresin Ruh Sa¤l›¤›yla ‹liflkisini ‹çeren Çok Faktörlü Kavramsal Bir Model. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 33-39. Gençöz, F. (1998). Uyum Psikolojisi. Kriz Dergisi, 6(2), 1-7. Girdano, D.A., Everly, G.S. (1986). Controlling Stress and Tension A Holistik Approach (2th edt.). New Jersey: Perntice Hall. Göktepe, E.O. (2002). ‹flitme Engelli Çocu¤u Olan Annelerin Stres ve Aile ‹çi Uyum Düzeylerinin ‹ncelenmesi. Ankara Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Holden, R. (1998). Stress Busters. London: Harper Collins Publishing. Okyayuz. Ü.H. (1999). Sa¤l›k Psikolojisine Girifl. Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i. Öztop, F. (2000). Stresle Bafla Ç›kma Yollar› ve Bir Uygulama. Gebze ‹leri Teknoloji Enstitüsü, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Rice, P.L. (1999). Stress and Health (3rd edition). New York: Brooks/Cole Publishing Company. Schultz, D.P., Schultz, S.E. (2001). Modern Psikoloji Tarihi (Çev. Yasemin Aslay). ‹stanbul: Kaknus Yay›nlar›. fiahin, N.H. (1998a). Stres Nedir? Ne De¤ildir? Nesrin Hisli fiahin (Ed.) Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu Bir Yaklafl›m (3. bas›m) (s.1-17). Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›. fiahin, N.H. (1998b). Kendi “Olumlu Stres” Düzeyinizi Bulmak. Nesrin Hisli fiahin (Ed.) Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu Bir Yaklafl›m (3. bas›m) (s.19-21). Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›. fiahin, N.H. (2003). 2003 “Stres ve Yönetimi” Uygulamal› Psikoloji Yüksek Lisans ders notlar›. Taylor, S.E. (1986). Health Psychology (6th edition). New York: McGraw-Hill, Inc. Tömek, S.‹. (1996). “Stress Audit Ölçe¤inin” Ergenlerde Geçerlik ve Güvenirlik Çal›flmas›. Ege Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. Uçman, P. (1990). Ülkemizde Çal›flan Kad›nlarda Stresle Bafla Ç›kma ve Psikolojik Rahats›zl›klar. Psikoloji Dergisi, 7(24), 58-15. Whitlington, H.G. (1998). Stres: Bir Psikiyatristin Gerçekçi ve Bütüncül Yaklafl›m› (Çev. Nesrin Hisli fiahin) Nesrin Hisli fiahin (Ed.) Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu bir yaklafl›m(3. bas›m) (s.48-56). Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›. 55 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 STRES‹N PS‹KOF‹ZYOLOJ‹S‹ VE STRESE BA⁄LI BEDENSEL HASTALIKLAR Psk. Esen Dinçel* Stresin hastal›klar›n nedeni olup olmad›¤› sorusu bir çok araflt›rmaya konu olmufltur. Yap›lan bir çok araflt›rmada stresin pek çok hastal›¤› oluflturucu faktörler aras›nda yer ald›¤› görülmüfltür. Bu çal›flmada stres tepkisinin fizyolojisi ele al›narak, zihin beden iliflkisi üzerinde durulmakta, strese ba¤l› bedensel hastal›klar hakk›nda bilgi verilmekte ve konu ile ilgili araflt›rma sonuçlar› özetlenmektedir. Stresin psikofizyolojisini kavramak, psikosomatik rahats›zl›klar›n etiyolojisini anlamaya yard›m eder; vücudun nas›l iflledi¤inin anlafl›lmas›, sa¤l›k üzerinde kontrol kazanmay› sa¤lar ve stresi etkili bir biçimde yönetebilme becerisini artt›r›r (Allen,1983). Stres Tepkisinin Temel Do¤as› Stres tepkisinin insan hayat›nda önemli bir yerinin olmas›n›n nedeni, bu tepkinin ifllevsel bir de¤erinin olmas›d›r. Canl› sistemler yaklafl›m›na göre; insan organizmas› bir sistemdir ve bu sistemin varl›¤›, sistem içindeki ve d›fl›ndaki tüm sistemlerin dengede olmas›na ba¤l›d›r (örne¤in insanlarda vücut ›s›s›n›n 36,5 olmas›, kandaki glukoz oran›n 100 birim olmas› gibi). Dengedeki herhangi bir bozulma, sistemi yeniden dengeye dönme aray›fl›na sokar. Geliflme ve de¤iflme olmas› için dengenin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r. Dengedeki geçici bozulmalar organizmay› harekete geçirir ve sistem canl›l›¤›n› sürdü*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi rür. Organizma ayn› zamanda hareket ve hareketsizlik dengesi içindedir. ‹nsan için üç tür denge söz konusudur: biyolojik, psikolojik (biliflsel, duygusal ve davran›flsal) ve sosyal denge. Bu yaklafl›ma göre stres; sisteme giren ya da sistemden ç›kan madde (besinler, vitaminler, su), enerji ya da bilginin yetersizli¤i, afl›r›l›¤› ya da uyuflmazl›¤› durumunda, dengenin bozuldu¤una ve yeniden uyum yap›lmas› gereklili¤ine yönelik bir iflarettir. Bu nedenle stresin varoluflsal bir de¤eri vard›r. Stres tepkisi olmasayd›, organizma d›fl ya da iç çevresinde oluflan de¤iflikliklere uyum yapamaz, biyolojik, psikolojik ve sosyal anlamda kendini koruyamaz; zarar görür ya da yok olurdu (fiahin, 1994). Stres, üst düzey canl›larda bir nöroendokrin fizyolojik tepkidir. Tepki, ad›ndan da anlafl›laca¤› üzere, sinir sistemi ve endokrin sistem sayesinde ifller. Sinir sistemi ve endokrin sistem; organlar› karfl›l›kl› iflbirli¤i içinde çal›flan; gerek iç ortamda gerekse organizman›n d›fl›ndaki çevre koflullar›nda oluflan de¤iflikliklere karfl› vücudu ve aktivitelerini düzenleyen iki sistemdir. Stres tepkisi s›ras›nda bu iki sistemle iflbirli¤i yapan di¤er sistemler; kalp-damar, solunum, ba¤›fl›kl›k, sindirim/boflalt›m sistemleridir (Allen, 1983; Tunçel, 1991). Sinir sistemi iç ve d›fl ortamda oluflan ani de¤iflikliklere, bedensel aktivitede k›sa süreli uyum tepkileriyle yan›t veren sistemdir. Sinir sistemi omurilik sinirleri arac›l›¤› ile organlara do¤rudan etki ederek, çok k›sa bir sürede elektrokimyasal de¤ifliklikler arac›l›¤›yla organizmay› harekete geçirir. Etkisi anl›kt›r. Endokrin sistem ise, iç ortamdaki de¤iflikliklere geç bafllayan, ancak uzun süren yan›tlar› oluflturan; bedensel dengenin uzun süreli düzenini kontrol etmeyi sa¤layan sistemdir. Endokrin sistem, bezler, hormonlar ve dolafl›m sistemi arac›l›¤› ile organlar› etkileyerek, uzun süreli kimyasal de¤iflikliklere neden olur. Etkisi da- 56 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kikalar, saatler, hatta günler içinde ortaya ç›kar. Ancak endokrin sistem düzenleyici görevini yaparken, büyük oranda sinir sistemine ba¤›ml› olarak çal›fl›r ve bu nedenle bu sistem nöroendokrin sistem olarak da adland›r›l›r. Sinir sistemi beyinden gelen mesaj› organlara sanki “telefon” arac›l›¤› ile iletirken, endokrin sistem ise mektupla iletmektedir (Allen,1983; Tunçel, 1991). ‹nsan organizmas›ndaki stres tepkisini anlayabilmek için sinir sistemi ve endokrin sistemin yap›lar›n›n iflleyifli üzerinde durmak yararl› olacakt›r. I. Sinir Sistemi Sinir sistemi afla¤›da yer alan alt sistemlerle faaliyet gösterir (fiekil 1). Stres aç›s›ndan merkezi ve otonom sinir sisteminin iflleyifli çok önemlidir. Sinir sistemi yap›sal ve ifllevsel olarak incelenebilece¤i gibi, geliflimsel olarak da incelenebilir. Geliflimsel olarak incelendi¤inde, sistemi, I. düzeyde, II. düzeyde, III. düzeyde ve IV. düzeyde geliflen yap›lar olarak ele almak mümkündür. A. Merkezi Sinir Sistemi Merkezi Sinir Sistemi beyin ve omurilikten oluflmufltur. I. Düzeyde beyin sap› oluflmufltur. Beyin sap› (Omurilik so¤an›) beynin en eski yap›s›d›r; beyin ve omurili¤i birlefltirir. Beyin sap›n›n genel olarak ifllevi; temel hayat fonksiyonlar›n› yerine getirmektir. Beyin sap›, Medulla Oblangata, Mesencephalon ve Pons’tan oluflur. Bu yap›lar beyinle omurili¤in fiziksel iletiflimini sa¤lar. Kalp at›fl›, kan dolafl›m› ve soluk alma gibi hayati fonksiyon- fiekil 1. Sinir Sistemi (fiahin, 2003) 57 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lar› bafllat›r ve kontrol eder. Hipotalamus ve omurilik arac›l›¤› ile kalp kaslar›, hormon bezleri ve düz kaslar› yönetir (Allen,1983; Girdano ve Everly, 1986). “Bitkisel hayat” sözcü¤ü sadece bu bölümün normal düzeyde iflledi¤i anlam›ndad›r. Bu bölüme gelecek bir darbe, kiflinin hayat›n› kaybetmesi ile sonuçlan›r (fiahin, 2003). Beyin sap›nda yer alan merkezler flunlard›r: • Medulla: Beyinden bedene giden sinirler (otonomik iç organ sinirleri, motor kas sinirleri) ve bedenden beyne giden sinirlerin bulundu¤u merkezdir. • Solunum sistemi merkezi: Dakikada 12 soluk al›p-vermeyi (2 sn alma, 3 sn verme) sa¤lar. • Kalp-damar sistemi merkezi: Normal düzeyde dakikada 70 at›m› sa¤lar. • Retiküler Aktivasyon Sistemi (RAS): Bu sistem, omurilikten talamusa kadar (alt beyin merkezleri) uzanan, beyni (üst merkezleri) uyan›k ve tetikte tutmaktan sorumlu olan nöron a¤›d›r. Beyinden vücuda, vücuttan da beyine sinir ak›m›n› tafl›yan bu sistem, beyin ve beden aras›ndaki karfl›l›kl› etkileflimi, uyar›c›lar›n seçilmesini ve duyusal bilgilerin iletilmesini sa¤lamaktad›r. Motivasyon, duygu, dikkat ve ça¤r›fl›m süreçleri ile ilgilidir. RAS’›n en önemli ifllevi; bilgileri (belirgin sinir ak›m›) seçerek almas›d›r. RAS boyunca belirgin ya da belirgin olmayan pek çok sinir ak›m› vard›r. Belirgin sinir ak›m›, beyni dikkat etmesi için harekete geçirir. Belirgin olmayan sinir ak›mlar› da kortekste ayn› zamanda genel bir uyar›lmaya neden olur. Bu durumda korteks olas› tehdide karfl› genel uyar›m sayesinde limbik sistemi ve hipotalamusu uyar›r. Bunlar da vücudu olas› bir harekete haz›rlar (Girdano ve Everly, 1986; Rice, 1999). RAS’›n bir sinir ak›m›n› uzun süreli bekletme özelli¤i vard›r. Bu durumda uyar›lm›fl olarak kalma süresi artar, uyar›c›ya verilecek cevap süresi de uzar. E¤er bir kiflinin stresli bir yaflam› varsa ve gün içinde pek çok kez stres yafl›yorsa, stresle bafla ç›kmak için uyar›lan beynin ilgili bölümleri RAS’› etkiler ve RAS uyar›lm›fl kalma halini benimser. Sanki beyin “e¤er bu kadar s›k uyar›lacaksam, uyan›k kalmak ve inifl ç›k›fllara harcanan zaman ve enerjiden tasarruf etmek en iyisidir” demektedir. RAS’›n ayn› zamanda uyaranlara uyum sa¤lama özelli¤i de vard›r. Tekrarlanan durumlar›n yeni deneyimlerden daha az strese yol açmas›n›n nedeni bu özellikten kaynaklanmaktad›r. Örne¤in büyük flehirde yaflayanlar için kent gürültüsü, o kentte yaflayanlardan çok, oraya ziyaretçi olarak gelenler için stres vericidir (Girdano ve Everly, 1986; Allen, 1999). II. Düzeyde, hipotalamus, hipofiz bezi ve beyincik oluflmufltur. Bu yap›lar temel yaflam fonksiyonlar›n› düzenleyerek homeostatik kontrolü sa¤lar (Allen, 1983). Hipotalamus (Hypothalamus): Vücudun canl› kalmas› için gerekli olan fonksiyonlar›n›n bir düzen içinde çal›flmas›n› sa¤lar ve kontrol eder. Bedenin bütün iç organ faaliyetlerini yönetir ve bedenin her bölgesi ile ba¤lant›l›d›r. Hipotalamusun düzenledi¤i fonksiyonlar; kan bas›nc›, vücut ›s›s›, açl›k-tokluk, susuzluk, öfke, korku, heyecan, ac›/a¤r›, haz, cinsel uyar›md›r (Girdano ve Everly, 1986). Bu bölge, özellikle psikososyal, duygusal ve biliflsel ipuçlar›na duyarl›d›r. Stres faktörü karfl›s›ndaki savafl ya da kaç tepkisini bafllat›r ve RAS ile uykuyu düzenler (Rice, 1999). Beyincik (Cerebellum): Kas koordinasyon merkezidir. Kas aktivitelerini ve motor görevleri koordine eder. Durufl, denge ve hareketleri kontrol etmektedir (Tunçel,1991). 58 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Hipofiz Bezi (Pituitary Gland): Vücuttaki önemli salg› bezlerinin aktivitelerini düzenler. Endokrin sistemin merkezidir. Hormonlar burada üretilir ve salg›lan›r (Allen, 1983). III. Düzeyde Limbik Sistemi meydana getiren yap›lar oluflmufltur. Bu yap›lar beynin üst ve alt merkezleri ile iletiflim halinde olan Amygdala, Fornix, Hippocampus ve Cingulate Gyrus’tur. Bu alanlar›n ayr› ayr› ifllevleri bilinmemektedir. Limbik sistem, duygusal süreçlerle ilgilidir; öfke, sad›rganl›k, ceza-ödül, cinsel uyar›lma, a¤r› ve ac›dan sorumludur. “Savafl ya da kaç tepkisi” s›ras›nda uyar›c›n›n serebral kortekste yorumlanmas›ndan sonra kiflinin kendini korumas› ya da mücadele etmesi için gerekli olan duygulan›mlar, limbik sistem sayesinde gerçekleflir. Bu nedenle limbik sistemin stres tepkisi içindeki yeri önemlidir (Girdano ve Everly, 1986). IV. Düzeyde beyin geliflimi, beyin kabu¤u (serebral kortex/neo kortex) ad› verilen tabakala- r›n oluflumuyla devam etmifltir. Bu yap›, en geliflmifl haliyle insanlarda bulunur. Ayr›ca beyaz balina ve yunuslarda da bu yap›n›n iyi geliflmifl oldu¤u söylenmektedir. Analitik beceriler, sözel iletiflim, yazma yetene¤i, empati, ince motor kontrolü, haf›za, mant›k, muhakeme, bilgi iflleme, dil, sezgi, yorum, ö¤renme, rasyonel düflünce ve problem çözme gibi biliflsel süreçler serebral korteks taraf›ndan düzenlenir (Girdano ve Everly, 1986). Beyinin bu dört düzeydeki yap›lar› aflamal› olarak oluflmuflsa da birbirinden ba¤›ms›z çal›flmaz. Korpus Kollosum (Corpus Collosum), Talamus (thalamus) ve Omurilik (Spinal Cord) bu dört düzeyin d›fl›nda olan yap›lard›r. Bu yap›lar beyin yap›lar› aras›ndaki iletiflimi sa¤lar (Allen, 1983). Korpus Kollosum (Corpus Collosum): Serebral korteksin iki yar›m küresini birlefltiren yatay bir köprü gibidir. ‹ki yar›m kürenin birbirinden ba¤›ms›z, iliflkisiz, özerk ve ayr› ifllevleri vard›r. Korpus Kollosum sayesinde birbirleriyle iliflki içine girer ve birlikte çal›fl›rlar (Allen,1983). Talamus (Thalamus): Duyu organlar›ndan gelen sinyalleri beynin uygun alanlar›na gönderen merkezdir. Beyin içi iletiflim, getiren ve götüren lifler arac›l›¤›yla talamustan da¤›t›l›r ve talamusta bir araya toplan›r (Allen,1983). Koku d›fl›ndaki tüm duyumlar›n alg›lanmas›ndan sorumludur; duyusal bilgilerin düzenlenmesini sa¤lar. Duyular›n sa¤lad›¤› bilginin duygusal içeri¤ini de¤erlendirir. Di¤er bir ifllevi de RAS ile birlikte kiflinin a¤r› duyumunu alg›lamas›na ve ne tür bir a¤r› hissetti¤ini anlamas›na olanak sa¤lar (Rice, 1999). fiekil 2. Beyin yap›lar› (Allen, 1983) Omurilik (Spinal Cord): Beyinde çekirdekleri bulunan hücrelerin aksonlar›ndan oluflan sinir liflerinin genifl bir tutam›d›r. Omurilik, beyinle vücut aras›nda ba¤lant› kurar. Götüren lifler (Efferent fibers) mesajlar› beyinden vücuda, getiren 59 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lifler (Afferent fibers) duyusal bilgiyi vücuttan beyne tafl›r (Allen,1983). Beynin alt merkezleri (eski yap›lar) temelde biyolojik hayatta kalma fonksiyonlar› ile ilgilenirler; üst merkezleri (yeni yap›lar) ise karmafl›k yap›ya sahip sosyal insan varl›¤›n› sürdüren faaliyetlerden sorumludur. Stresi ve onun neden oldu¤u fizyolojik hastal›klar› anlayabilmek için sinir sistemi yap›lar›n›n her birinin ifllevini anlamak gerekmektedir (Girdano ve Everly, 1986). B. Periferik Sinir Sistemi Periferik Sinir Sistemi, Otonom (istemsiz) sinir sistemi ile Somatik (istemli) sinir sisteminden oluflmufltur. Otonom sinir sistemi s›ra ile devreye giren sempatik ve parasempatik sinir sistemlerinden oluflmaktad›r. Vücudun hemen her organ›nda en az bir tane sempatik ve parasempatik lif bulunmaktad›r. Bu sistemlerden bir tanesi aktifken di¤eri pasif durumdad›r. Parasempatik sistem devreye girince organ aktivitesi azal›r. Bu durum bedenin normal düzeninde çal›flmas› anlam›na gelmektedir. Sempatik aktivite artt›kça organ aktivitesi artar. “Savafl ya da kaç” tepkisinden birine karar verilmeye çal›fl›ld›¤›nda, bedeni harekete geçiren sempatik sistemdir. Sempatik sinir sisteminin temel sorumlulu¤u, dinamik de¤ifliklikler ve uyum, parasempatik sinir sisteminin sorumlulu¤u ise sakinleflme, gevfleme, dura¤anl›k, düzelme ve onarmad›r. Bir anlamda sempatik sistem vücudun “gaz pedal›” iken parasempatik sistem de sanki “fren” gibidir. Çok afl›r› stres ve erkek cinsel ifllev tepkisinde iki sistem birlikte aktifleflir. Ereksiyon için parasempatik sistem devredeyken, ejakülasyon için sempatik sistem devrededir. Ani kalp krizlerinde de her iki sistemin birden devreye girdi¤i san›lmaktad›r (fiahin, 2003). II. Endokrin Sistem Endokrin sistem, otomatik ya da istem d›fl›d›r; hormon dengesi, metabolizma, vücut s›v›lar›n›n düzenlenmesi, kan damarlar› faaliyetleri ve üreme gibi temel ifllevleri kontrol eder (Girdano ve Everly, 1986). Endokrin sistem, kana hormon sa¤layan bezlerden oluflur. Bu çeflitli hormonlar pek çok vücut faaliyetini etkiler. Bunlardan hipofiz (pitüiter) bez ve adrenal bezi, stres tepkisi içinde yer alan en önemli salg› bezleridir. Hipotalamus ve hipofiz aras›nda yak›n iliflki vard›r. Hipotalamus uyar›l›rken, ayn› zamanda hipofiz bezini uyar›r. Hipotalamusun baz› k›s›mlar› parasempatik sinir sistemi uyar›r ve stres tepkisini engeller. Di¤er alanlar› ise sempatik sinir sistemini harekete geçirir ve stres tepkisini art›r›r. Stres uyar›m›ndaki fiziksel tepkilerin pek ço¤undan sorumlu olan organlar adrenal bezlerdir. Her biri bir böbre¤in üstünde olmak üzere iki adrenal bez vard›r. Adrenal iki k›s›mdan oluflur: Medulla ad› verilen iç k›s›m ve korteks ad› verilen d›fl tabaka (Girdano ve Everly, 1986). ‹nsano¤lunu binlerce y›l meflgul eden en önemli sorulardan biri zihin-beden iliflkisidir. ‹nsan›n art›k zihniyle ve bedeniyle bir bütün oldu¤u anlay›fl› kabul edilmektedir. Di¤er deyiflle, beden zihni etkiledi¤i gibi, zihin de bedeni etkilemektedir. Stres tepkisi ba¤lam›nda bak›ld›¤›nda bu zihin-beden etkilefliminin bedendeki somut yerinden de söz etmek mümkündür. Bu yer hipotalamustur. Hipotalamus zihin-beyin ve beden iliflkisini düzenler. Bunlardan biri daha önce sözü edilen beyin sap› ve omurilik arac›l›¤›yla organlara do¤rudan yap›lan müdahaledir. Bu müdahale s›ras›nda omurilikten organlara giden “götüren” sinirler devrededir. ‹kinci müdahale hipotalamustaki baz› hücrelerin hipofiz tafl›y›c› sistemi (küçük 60 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kan dolafl›m›) hipofiz bezinin önündeki hücrelerin uyar›lmas› yoludur. Üçüncüsü de hipofiz bezinin arkas›ndaki hücrelerin salg›lar›n›n uyar›l›p do¤rudan büyük kan dolafl›m›n› devreye soktu¤u yoldur (fiahin, 2003). mas› gerekecekti. Hipofiz tafl›y›c› sistem gibi bir sistem olmad›¤› bir durumda hipotalamusun gönderdi¤i kimyasal mesajlar›n salg›lanmas›, tüm bedeni dolaflmas› ve ondan sonra “kap› komflusu” hipofiz bezine gelmesi gerekirdi (fiahin, 2003). Zihin ile bedenin en h›zl› ve do¤rudan iliflkisi beyinden (talamustan) hipotalamusa gelen mesajlar›n hipotalamustan uyar›lan hücre çekirdeklerinin aksonlar›n›n beyin sap› ve omurilikten geçerek yollanmas›d›r. Omurilikten ç›k›p bedenin çeflitli organlar›na giden bu sinirler (çevresel sinir sitemi) organlar› elektrokimyasal yolla uyar›r. Çevresel sinir sisteminin sinirleri daha önce de belirtildi¤i gibi beyinden bedene götüren, bedenden beyne getiren sinirler olarak ayr›lm›fllard›r. Götüren sinirler somatopsiflik sinir yolunu oluflturur. Götüren sinirler ayn› zamanda sempatik ve parasempatik sinirler olarak ayr›l›r ve her organda bir sempatik bir de parasempatik sinir bulunur (fiahin, 2003). Hipotalamusun hipofiz bezindeki hareketini hipofiz tafl›y›c› sistem arac›l›¤›yla bafllatan üç ayr› cins hücre vard›r. Bu üç tür hücreye karfl›l›k gelmek üzere üç tür hücre de hipofizde bulunmaktad›r. Her hipotalamus hücresi kendine özgü salg›s›n› tafl›y›c› sisteme b›rakt›¤›nda, hipofizdeki o hormona duyarl› özel hücre gerekli mesaj› al›r ve özel trofik hormonunu salg›lar. Zihin-beden iliflkisinin endokrin sistemdeki en temel yolu hipofiz tafl›y›c› sistem arac›l›¤›ylad›r. Bu küçücük yap› küçük bir dolafl›m sistemi görevi yapmaktad›r ve hipofiz bezini (pitüiter bez) hipotalamusla birbirine ba¤layarak en önemli zihinbeden ba¤›n› kurar. Bu tür tafl›y›c› sistemler bedenin baflka bölgelerinde de (özellikle böbreklerde) bulunmaktad›r. “Tafl›y›c›” denmesinin nedeni de birbirine yak›n iki yap›n›n kan dolafl›m› arac›l›¤› ile birbiriyle iliflki kurmas›n› sa¤lamas›d›r. Di¤er bir deyiflle mesaj› bir yap›dan di¤erine tafl›maktad›r. Birbirine bu kadar yak›n yap›lar›n (ön hipotalamus ve hipofiz) sistem olmadan k›sa sürede iletiflim kurmalar› mümkün olmazd›, çünkü söz konusu mesaj›n bir yap›dan di¤erine dolafl›m arac›l›¤› ile gelmesi için tüm kan›n önce damarlar› dolaflarak kalbe geçmesi, daha sonra kalpten oksijen almas› için ci¤erlere gitmesi, oradan da tekrar kalbe gelerek yeniden sistem damarlar›na pompalan- Stres tepkisinin üç yönü vard›r: Bunlardan ilki ve stres faktörüne verilen tepki, sempatik sinir sistemi arac›l›¤› ile do¤rudan oluflur. Bu tepki, bir stres faktörü (al›fl›lm›fl›n d›fl›nda herhangi bir yeni ve uyum yap›lmas›n› gerektiren uyar›c›) taraf›ndan uyar›ld›¤›nda, hipotalamustaki sinir hücrelerinin uyar›lmas›yla bafllar. Bu hücreler, aksonlar›n›n sonundan, katekolamin ad› verilen epinefrin ve norepinefrin denilen kimyasal maddeleri akson sonundaki aral›¤a b›rak›r. Söz konusu organdaki al›c› sinirleri de mesaj› al›p organ›n çal›flmas›n› h›zland›r›r (sempatik sinirler) ya da yavafllat›r (parasempatik sinirler). Katekolaminler vücutta afla¤›da yer alan etkileri yapar. Bu etkilere “anl›k etkiler” denir. Bu etkiler uyar›c›n›n alg›lanmas›n› izleyen 2-3 saniye içinde gözlenebilen ve 5-10 dakika süren etkilerdir (Allen,1983; Rice, 1999). Katekolaminlerin etkisi (Allen,1983). • Kalp kaslar›n›n daha h›zl› kas›lmas›, • Kalp vurufl gücünün art›fl›, • Kalpten ç›kan kan miktar›ndaki art›fl, • Kas ve kalpteki derin damarlarda geniflleme, • Yüzeydeki ve kar›ndaki damarlarda daralma, 61 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 • Damarlardaki kan bas›nc›n›n art›fl›, • Kan›n daha h›zl› p›ht›laflmas›, kal›nlaflmas›, • Serum glukoz düzeyinin art›fl›, • Solunum h›z›n›n art›fl›, • Solunum derinli¤inin art›fl›, • Oksijen tüketiminin, karbondioksit üretiminin art›fl›, • Akci¤er bronfllar›n›n genifllemesi, • ‹skelet kaslar›n›n gücünün artmas›, • Gözbebe¤inin genifllemesi, • Terleme, • Tüylerin dikleflmesi, • Mide ve barsak hareketlerinin yavafllamas›, • Mide bölgesine gelen kan›n azalmas›, • Boflalt›m sistemi kapaklar›n›n önce aç›l›p sonra hemen kapanmas›, • Adrenal medulla salg›lar›n›n art›fl›. Epinefrin ve norepinefrin aras›ndaki temel farkl›l›k kardiyovasküler sistem (kalp damar sistemi) üzerinde yapt›klar› etkiye ba¤l›d›r. Epinefrin kalp kas› olan myokard›n üzerinde dört kat daha fazla etki yapar. Norepinefrin ise daha çok damar sistemi üzerinde etkilidir, damarlar›n kas›lmas›n› sa¤lar ve epinefrinden dört kat daha etkilidir. Bu iki kimyasal maddenin sinerjik etkisi ise tansiyonun yükselmesidir. Söz konusu etkiler -ikisi d›fl›nda- epinefrin ve norepinefrin arac›l›¤› ile olur. Terleme ve adrenal medulla art›fl› ise akson uçlar›ndan epinefrin ve norepinefrin yerine asetilkolin salg›lanmas› sonucu oluflur. Böylece stres an›nda terleme geçici ve en k›sa süreli belirtidir. Adrenal medulla da uyar›lmas› için asetilkoline ihtiyaç duydu¤undan ara etkiler s›ras›nda kendi salg›lad›¤› epinefrin ve norepinefrin arac›l›¤› ile sonsuza kadar uyar›lmaktan korunmufl olur (fiahin, 2003). Sinapsa dökülen katekolaminler ifllerini gördükten sonra hemen çözülür. O yüzden de organ üzerindeki etkileri k›sa süreli olur ve 5-10 dakika sürer. Oysa ki baz› hayvanlar›n, özellikle de insanlar›n bu otonom sinir sistemi uyar›m› daha uzun sürdürmeleri gerekmektedir. Bunun için de adrenal medulla devreye girerek ara etkileri bafllat›r (fiahin, 2003). Adrenal Medulla: Hipotalamusa sempatik sinirlerle ba¤l›d›r. Hipotalamus uyar›ld›¤› zaman omurga ve omurili¤in T5 ve T10 bölgelerinden ç›kan sinirler asetilkolin salg›layarak medullay› uyar›r ve bezin bu bölgesi derhal epinefrin (adrenalin) hormonunu salg›lar. Salg›lanan bu kimyasal maddeler büyük dolafl›m sistemi arac›l›¤› ile 20-30 saniye içinde organlara ulafl›r ve 2 saat süren tüm sistemin uyar›lm›fll›k (anl›k etkilere göre 10 kat daha uzun süren bir sempatik uyar›lma) yaflamas›na neden olur. Bu sürece “ara etkiler” denir. Ara etkilerin bu kadar uzun sürmesi, hem salg›lanan epinefrin ve norepinefrin miktar›na hem de bu kimyasallar›n kan içine boflalt›lmas›na ba¤l›d›r. Hücre sinaps›ndaki gibi enzimler taraf›ndan yok edilmezler (Allen,1983; Girdano ve Everly, 1986; fiahin, 2003). Burada hat›rlanmas› gereken birkaç önemli nokta vard›r. Epinefrin ve norepinefrin sempatik uyar›lma sonucu hücre aksonlar›ndaki keseciklerden sinapsa gönderilen kimyasallar iken, ayn› kimyasallar adrenal medulladan dolafl›m sistemindeki kan›n içine gönderildi¤inde ad› adrenalin ve noradrenalin olmaktad›r. Ama ikisi de ayn› fleydir. Ayr›ca adrenalin ve noradrenalinin (epinefrin ve norepinefrin) kendisi enerji de¤ildir. Katekalominler enerji kayna¤› de¤il, psikosomatik enerji tafl›y›c›d›r ve organlar›n daha güçlü ve 62 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 h›zl› bir flekilde çal›flmalar›n› sa¤lar. Ancak stres faktörleri karfl›s›nda uzun süreli bir “savafl ya da kaç” tepkisi için yo¤un enerji üretimine gerek vard›r. Bu da endokrin sistem arac›l›¤› ile uzun süreli etkilerin devreye girmesiyle olur (Allen, 1983; fiahin, 2003). Anl›k ve ara etkiler, Cannon’un “savafl ya da kaç” tepkisine karfl›l›k gelmektedir ve çok ifllevseldir. Uzun süreli etkiler ise genel uyum sendromunun patolojiye kadar gidebilecek tepkilerini belirler (fiahin, 2003). Uzun süreli stres tepkisi endokrin sistemin üç yolunu kullan›r: ACTH ekseni, tiroksin ekseni (TTH) ve vasopressin ekseni (ADH). Bu eksenler ayn› zamanda hipotalamustaki daha önce sözü edilen üç farkl› grup hücre ile iliflkilidir. Bunlardan ACTH ekseni ve troksin ekseni hipofiz tafl›y›c› sistemi devreye sokar ve ADH’den biraz daha karmafl›k yap› içinde seyrederler (fiahin, 2003). • ACTH Hormon yolu: ACTH (Adrenakortikotrofik Hormone) tüm stres tepkisindeki en önemli hormondur. Bir stres uyar›c›s› (uyum yap›lmas› gereken bir de¤iflim) sisteme al›nd›¤›nda hipotalamusun özel hücre gruplar›ndan biri uyar›l›r ve hipofiz tafl›y›c› sisteme kortikotrofin salg›lay›c› faktörlerini (CRF) yollar. Bu faktör küçük kan dolafl›m›ndan geçerek hipofiz bezinin ön taraf›ndaki özel grup hücreleri uyar›r. Bu hücreler adrenal korteksi uyaracak olan bir hormonun, adrenakortikotrofik hormonun salg›lanmas›na neden olur, ACTH büyük kan dolafl›m› yolu ile adrenal kortekse gelir. ACTH adrenal kortesi uyar›r ve kana kortikoid (corticoid) ad› verilen bir grup hormon salg›lar. Trofik hormonlar do¤rudan organ uyarmaz. Ama organ› uyaracak olan hormonun salg›lanmas›n› sa¤lar. Stres tepkisini büyük ölçüde bu hormonlar›n faaliyetleri oluflturur. Adrenal korteksin iki temel salg›s›, mineralokortikoid (mi- neralocortiod) ve glukokortikoid (glucocorticoid)’dir. Mineralokortikoid; vücuttaki su ve tuz dengesini düzenler. Aldesteron (Aldosterone) ve deoksikortikosteron (deoxycorticosterone) bafll›ca mineralokortikoidlerdir. Böbreklerde tuzun ve dolay›s›yla suyun tutulmas›n›, kan hacminin artmas›n› ve tansiyonun yükselmesini sa¤layan aldesteron, stres tepkisi s›ras›nda kendisini artan kas faaliyetine ve ›s› kayb›na haz›rlar (Allen, 1983; Girdano ve Everly, 1986; Tunçel, 1991). Glukokortikoidler bedene uzun süreli enerji sa¤lar. Üç tür glukokortikoid vard›r: Kortizol (cortisol), kortikosteron (corticosterone) ve kortizon (cortison). Bunlardan en önemlisi ve daha yüksek miktarda salg›lanan kortizoldür. Kortizol, ya stres tepkisi s›ras›nda ya da afl›r› aktivite döneminden normale dönme aflamas›nda enerjiyi art›rarak metabolizmay› etkiler. Bunu da protein ve ya¤lar› glukoza (sinir sistemi enerjisi) ve glukojene (kas enerjisi) çevirerek yapar. Karaci¤erde gerçekleflen enerji art›ran bu sürece glukoneogenesis (gluconeogenesis) ad› verilir. Glukoneogenesis s›ras›nda kortizol ya¤ dokusunun ya¤ asitleri ve glukoza dönüfltürülmesi; proteinlerin aminoasitlere ve glukoza dönüfltürülmesini sa¤layarak vücuda gerekli yak›t deste¤ini sa¤lar. Stres uyar›c›s› nedeniyle sempatik sistem yoluyla adrenal medulladan salg›lanan epinefrin de karaci¤eri h›zland›rarak kana daha çok glukoz kar›flmas›n› sa¤lar. Epinefrin çeflitli etkileflimlere girerek glukojeni de glukoza çevirir, böylece glukoz dokular›n kullan›m›na haz›r hale gelir (Allen, 1983; Yürekli, 2002). Bu süreç içinde en çok sorunlara yol açabilecek olan ifllem, proteinlerin yak›lmas› ifllemidir. Bu süreçte karaci¤er ve sindirim sistemi hücreleri d›fl›nda vücudun bütün hücrelerinde protein depolanmas› azal›r. Bu aflamada vücut glukoz üretir, kan flekeri artar. E¤er uzun süreli stres tepkisi ne63 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 deniyle bu süreç uzun sürerse kendileri de birer protein olan akyuvarlar, vitaminler ve antikorlar yok oldu¤u gibi yeni alyuvar ve antikor oluflumu için gerekli olan protein kaynaklar› azal›r, dokular beslenemez. Bu durum ayr›ca kaslar›n zay›flamas›na ve ba¤›fl›kl›k sisteminin bozulmas›na yol açar (Allen, 1983; Girdano ve Everly, 1986; Tunçel, 1991). Yo¤un ve uzun süren stres tepkisi nedeniyle bedende biriken kortizolun etkisi bunlarla kalmaz. Vitaminler ve enzimler de proteinden yap›ld›klar› için bedende vitamin özellikle de B vitamini eksikli¤i bafl gösterir. Vitamin eksikli¤i kendi bafl›na bedensel ve zihinsel sorunlar bafllat›r (fiahin, 2003). Kortizolun uzun süreli ve yüksek miktarlarda kanda dolaflmas› sonucu timüs bezi, lenf bezleri ve dalakta da bozulmalar (küçülme) bafllar. Bu organ›n bozulmas› da ba¤›fl›kl›k sisteminin zay›flamas›na yol açar, çünkü ba¤›fl›kl›k sistemi için gerekli olan baz› hücreler bu bölgelerde üretilmektedir (fiahin, 2003). Kortizolün kandaki glukoz seviyesini art›rd›¤› belirtilmiflti. Bu durum da beta hücrelerinin fazla miktarda insülin üretmesine yol açar. Bu hücreler çok yo¤un çal›flt›klar›nda bozulup ifllevlerini kaybederler ve say›lar› azalmaya bafllar, çünkü yerlerine yenisi gelmez. Oysa ki baflka zamanlarda da insülin yap›m› için (besinlerin hücreler taraf›ndan kullan›labilir hale getirilebilmesi için, hücre içine fiekil 3. ACTH Ekseni (Allen, 1983) 64 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 al›nabilmesi için) insüline ihtiyaç vard›r. Bu durum da fleker hastal›¤›n› (diyabet) haz›rlar (fiahin, 2003). Kortizol ayn› zamanda kandaki alyuvarlar›n say›s›n›n artmas›na yol açar. Çünkü kortizol sayesinde ortaya ç›kan yak›t›n (glukoz) enerjiye dönüflmesi için oksijen ile birleflmesi gerekmektedir. Oksijeni tafl›yan hücreler ise alyuvarlard›r. Alyuvar say›s›n›n artmas› kan›n içindeki s›v›n›n azalmas›na, dolay›s›yla kan›n kal›nlaflmas›na ve daha az ak›flkan olmas›na yol açmaktad›r. Bunun sonucu da damar bas›nc› yükselir, böylece kortizol norepinefrinin damarlar üzerinde yapt›¤› etkiyi art›rmaktad›r (fiahin, 2003). Organizman›n hastalanmadan yaflam›n› sürdürebilmesi için kandaki bu kortizol miktar›n›n hem az hem de k›sa süreli olmas› gerekmektedir. Böylece beden kendisini tamir edecektir. Bunun bir yolu hareket etmek, spor yapmakt›r. Çünkü kortizol sayesinde a盤a ç›kan bu enerjinin hareket edilerek kullan›lmas› ve spor s›ras›nda parasempatik sistemin devreye sokulmas› ancak bu flekilde olacakt›r (fiahin, 2003). nin en temel görevi; metabolizmay› ve dolay›s›yla tüm organlar› h›zland›rmakt›r. Troksin, metabolizman›n %60-%100 kadar h›zlanmas›na, solunumun h›zlanmas›-derinleflmesine, kalbin h›zl› çal›flmas›na (%50), protein hareketlili¤inde art›fla (kalp kas› zay›flamas› ve ard›ndan kalp yetmezli¤ine neden olur), bölgesel damar genifllemesine, sindirim sisteminin uyar›lmas›na, sindirim s›v›lar›n›n art›fl›na, sinir sistemin duyarl›l›¤›n›n art›fl›na (kas titremeleri, endifle, anksiyete, paranoya, uykusuzluk) yol açar (Allen, 1983). TTH, stres tepkisi s›ras›nda etkisi en geç gözlenen ve etkisi en uzun süren hormon yoludur. Tek bir stres uyar›c›s› karfl›s›nda üretimi ve etkisinin gözlenmesi 2-3 gün al›r; vücut içindeki etkisi ise 6-8 hafta kadar sürer. Fiziksel ve zihinsel Uzun süreli etkilerden ikincisi troksin eksendir. ‹nsan organizmas›na stres tepkisindeki en uzun etkili olan› da budur. TTH Hormon (Trotrophic Hormone) yolu, ACTH ile temelde ayn› yolu izler, ancak yap›lar› ve hormonlar farkl›d›r. Ön hipotalamustaki ikinci özel grup hücrelerin uyar›lmas› ile tirotrofik hormon salg›lay›c› faktör (TRF) sal›n›r. TRF hipohipofiz tafl›y›c› sisteme ulafl›r ve buradan geçerek ön hipofiz bezindeki ilgili hücreleri uyar›r. Ön hipofiz bezinde bulunan hücreler tirotrofik hormon üretir. Burada üretilen tirotrofik hormonu, büyük kan dolafl›m› ile tiroid bezini uyar›r ve tiroid bezi iki hormon salg›lar. Bunlar tiroksin (tyroxine) ve triiodotronindir (triiodotyronine). Troksi- fiekil 4. TTH Ekseni (Allen, 1983) 65 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 geliflimin olmas› için gerekli önemli bir hormondur (Tuncel, 1991; Allen, 1983). Uzun süreli etkilerden üçüncüsü ise hipofiz tafl›y›c› sistemi devreye sokmayan, do¤rudan büyük kan dolafl›m›n›n devrede oldu¤u ve belki de bu yüzden ara etkilerden sonra ve kortikoidlerin devreye girmesinden önce etkili olan yoldur. Bu yol, hipotalamus ve hipofiz bezi hücreleri aras›ndaki do¤rudan iliflkiye ba¤l›d›r. Hipotalamusun ön taraf›ndaki üçüncü grup özel hücreler talamustan gelen mesajla uyar›ld›¤›nda bu hücrelerin aksonlar› vasopresin hormonu üreterek hipofiz bezinin arkas›ndaki uygun hücreleri uyar›r. Bu hipofiz hücreleri basit hücrelerdir ve kendileri hormon üretmezler ama vasopresin hormonunu al›p depolarlar. Daha sonra göz sinirleri ile ilgili ani bir aktivite devreye girdi¤inde söz konusu hormonu büyük kan dolafl›m›na b›rak›rlar. Hipofiz bezinin ön bölgesindeki hücrelerin hormonlar›ndan farkl› olarak vasopresin, trofik bir hormon de¤ildir. Or- ganlar üzerinde herhangi bir arac› bez gerektirmeden do¤rudan etki yaparlar (Allen, 1983, fiahin, 2003). Vasopresinin görevi, tansiyonu (kan bas›nc›n›) yükseltmektir. Kan bas›nc›ndaki ek bu art›fl bir anlamda olas› bir kan kayb› karfl›s›nda kan bas›nc›nda oluflabilecek düflmeye ve flok yaflanmas›na karfl› bedenin ald›¤› bir önlem olarak düflünülebilir. Bu da iki yöntemle gerçeklefltirilir. Vasopresin damarlarda kas›lmaya neden olur. Vasopresin ayn› zamanda antidiüretik bir hormondur (ADH) ve adrenal medulladan gönderilen mineralkortikoid olan aldestreron arac›l›¤› ile vücuttan idrar ç›kma ya da terleme gibi yollarla s›v› at›m›n› engeller. ADH ve vasopresin böbrekler üzerinde aynen aldesteron gibi çal›fl›r. Di¤er deyiflle böbreklerin su tutmas›na yol açar. Bu su daha sonra kana geçer ve kan hacmi yükselir, bu da kan bas›nc›n› yükseltir (Allen,1983). fiekil 5. ADH Ekseni 66 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Buraya kadar belirtilenler özetlenecek olursa stresin fizyolojisi için flunlar söylenebilir: Befl duyu organ› arac›l›¤›yla bedene gelen uyar›c›lar önce beyinde talamus bölgesine gider. Buradan alg›lama olabilmesi için beynin ilgili yerlerine (korteks) yollan›r. E¤er yenibilinmeyen bir uyar›c›, bir stres faktörü, uyum yap›lmas› gereken bir de¤iflim olarak alg›lan›rsa önce limbik sistemden geçip belirli duygularla birlikte kodlan›p talamusa geri gelir. Talamustan sonra ise hipotalamusa yollan›r. Hipotalamusa gelen bilgiler hipotalamusun dört ayr› bölgesindeki sinir hücreleri taraf›ndan al›n›r. Mesaj hipotalamusun arkas›ndaki bir grup hücrenin aksonlar› arac›l›¤›yla ve sempatik sinir sistemi aktivitesi ile ayn› anda do¤rudan iç organlara ve böbrek üstü bezlerinin (adrenal bezler) iç bölümüne (adrenal medulla) gönderilir. Bunlar olurken ayn› zamanda hipotalamustaki üç grup hücre de endokrin sistemi harekete geçirir. Endokrin sistemin harekete geçifli ACTH, TTH, ADH eksenleri arac›l›¤›yla olur. ACTH ve TTH eksenlerinin harekete geçmesi için ilgili hormonlar› harekete geçirecek maddeler hipotalamus hücrelerinden önce küçük dolafl›ma (hipofiz tafl›y›c› sistem) aktar›l›r, daha sonra hipofiz hücrelerine geçer. Hipofiz hücrelerinde üretilen hormonlar ise (ACTH ve TTH) adrenal korteks ve troid bezlerini uyaracak hormonlar› büyük kan dolafl›m›na salg›lar. Hipotalamusun ADH ekseninin harekete geçmesi ise hipotalamustaki dördüncü grup hücrenin hipofiz bezindeki ilgili hücreleri do¤rudan etkilemesi ile oluflur. Hipofizden etkilenen hücreler de daha sonra vasopresin (ADH) arac›l›¤› ile oksitosin hormonlar›n› büyük kan dolafl›m›na salg›layarak damar ve böbrek sistemini etkilerler (ancak oksitosinin stres mekanizmas›ndaki rolü henüz bilinmemektedir) (fiahin, 2003). Bütün bunlar›n hepsi tek bir stresli olayda 2-5 saniye kadar bir süre al›p etkileri 8 hafta kadar sürmektedir. Tüm aktiviteler hipotalamus uyar›ld›¤› anda bafllamaktad›r. Ama etkilerini bafllatmalar› için var olan program hepsinin farkl› zamanlarda devreye girece¤i flekilde düzenlenmifltir (Allen, 1983). Bedenin Strese Tepkisi Bedenin stres karfl›s›nda gösterdi¤i tepki, Walter B. Cannon’nun “Savafl ya da kaç” ad›n› verdi¤i tepki ve Hans Selye’nin “Genel Uyum Sendromu” süreciyle aç›klanmaktad›r. Selye’ye göre Genel Uyum Sendromu üç aflamadan oluflmufltur (Albrecth, 1979; Goldberger ve Breznitz, 1982; Allen, 1983; Girdano ve Everly, 1986; Sapolsky, 1994; fiahin, 1994): (1) Alarm aflamas›: ‹ki baflama¤› vard›r. ‹lk basamakta organizma flok içindedir. Vücudun dengesinin bozuldu¤u ve gerilimin yafland›¤› aflamad›r. Uyar›c›/stresör, duyu organlar› taraf›ndan alg›lan›r (uyar›c›n›n fark edildi¤i an) ve duyusal mesaj talamusa gönderilir. Talamustan mesaj ya do¤rudan hipotalamusa ya da serebral kortekse gönderilir. Bu uyar›c›ya göre de¤ifliklik gösterir; fiziksel uyar›c›lar (organizman›n içsel ya da d›flsal çevresini de¤ifltiren her fley) ya da anl›k etkili uyar›c›lar (anl›k beklenmeyen yüksek yo¤unluktaki uyar›c›lar) kortekste yorum gerektirmez. Mesaj talamustan do¤rudan hipotalamusa gönderilir. Örne¤in, s›cak oldu¤unu bilmedi¤imiz bir nesneye dokundu¤umuzda hemen elimizi çekeriz. Bu tepki refleks tepkisidir. Uyar›c›n›n ne oldu¤unun anlamland›r›lmas› daha sonra yap›l›r. Duyusal mesaj biliflsel bir stresör ise yorum gerektirir, bu nedenle mesaj serebral kortekse gönderilir. Orada mesaj ifllenir ve yorumlan›r (tehdit, kay›p, sald›r›). E¤er yorum duygusal aç›dan anlaml› olarak etiketlenirse limbik sistem aktive olur. Limbik sistem aktivitesindeki art›fl talamusa geçer ve hipotalamus uyar›l›r. Bu aflamada, organizma “sa67 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 vafl ya da kaç” tepkisi içine girer. Bu ikinci basamakt›r ve organizma flok karfl›t› uyum sürecini bafllat›r. Ayn› anda otonom sinir sistemi ve endokrin sistem ve onlara ba¤l› tüm organlar ve kas sistemleri harekete geçer. Hipotalamus, hipofiz, troid, paratiroid, adrenal gibi bezleri uyararak do¤rudan kana kar›flan hormanlar›n salg›lanmas›n› sa¤lar. Bu hormonlar kan yoluyla bütün organizmaya da¤›l›r. Böylece beden kendini korumaya haz›rlan›r. Sinir uyar›m›, otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik sistemlerinin arac›l›¤› ile vücuda tafl›n›r. Bu aflamada vücudun daha fazla enerjiye, dolay›s›yla daha fazla kana, oksijene ihtiyac› oldu¤u için sempatik sistem yo¤un olarak çal›fl›r. Sempatik sistem flu flekilde ifller: Organizman›n uyar›c›y› daha iyi alg›layabilmesi için gözbebe¤i genifller ve görüfl keskinleflir, görsel duyarl›l›k artar; tükürük salg›s› engellenir, daha rahat ve h›zl› nefes al›p verilebilmesi için akci¤erlerde bronfllar genifller, bu süreç, bedenin o s›rada ihtiyac› olan oksijeni sa¤lamaya yarar. Kalp hareketi h›zlan›r; daha fazla çarpar ve her çarp›flta daha fazla kan pompalar; böylece kan›n daha fazla enerji tüketen ya da tüketecek olan organ ya da sistemlere gitmesini sa¤lar. Adrenal bezler ACTH arac›l›¤›yla adrenalin salg›lar, bu durum, sempatik etkiyi uzat›r, karaci¤erdeki aktiviteyi art›rarak, daha fazla glukoz üretilmesi için uyar›r. Böylece tüm sistem için gerekli olan enerji üretilir. Baz› sistemlerde de faaliyetler azalt›l›r ya da engellenir. Sindirim sistemi çok enerji tüketen bir sistem oldu¤u için faaliyeti yavafllat›l›r. Ayn› amaçla boflalt›m sistemi kapaklar› (sfinkterler) gevfletilip kas›l›r böylece öncelikle hafifleyen organizman›n hareketi kolaylafl›rken daha sonra da kaçarken iz/koku b›rakmamas› sa¤lanm›fl olur. Otonom sinir sistemi, enerji ve kana ihtiyac› olmayan organlar›n ifllevlerini parasempatik sistemi devreye so- karak azalt›r ve kan›n kalp, iskelet kaslar› ve beyin gibi organlara gitmesini sa¤lar. Yani sistem, “savafl ya da kaç tepkisi” için gerekli olan organlar›n faaliyetlerini art›r›rken, gerekli olmayan organlar›n faaliyetlerini yavafllat›r. Stres tepkisi s›ras›nda bellek bilgi ifllemekte ve stres yaratan uyar›c›n›n ne oldu¤unu anlamaya çal›flmaktad›r. Bellekteki deneyimler gözden geçirilip uyaran›n flimdiki anlam› düflünülerek, stres verici uyar›c›n›n bir de¤erlendirmesi yap›l›r. Bu de¤erlendirme, uyaran›n sadece ne oldu¤u de¤il, geçmiflteki anlam›n›n ne oldu¤u, flimdi yeniden nas›l ortaya ç›kt›¤› ve flu anda bireye ne ifade etti¤i ile, onunla bafla ç›k›p ç›kamayaca¤›na iliflkin de¤erlendirmeleri de içerir. Süreç, hem uyaran›n tan›mlanmas›n› hem de kiflinin uyaran karfl›s›ndaki bafla ç›kma becerilerinin de¤erlendirilmesini kapsamaktad›r. Organizma alarm aflamas›ndayken baz› duygusal tepkiler de ortaya ç›kmaktad›r. Uyar›c›n›n yorumu varl›¤a (biyo/psiko/sosyal varl›¤a) bir tehdit olarak yorumlanm›flsa, korku ya da kayg› gibi duygular ortaya ç›kabilir. Sevilen bir kifliyi kaybetme, maddi varl›klar›n yok olmas› ve s›navda baflar›s›z olma gibi düflünceler de psiko-sosyal varolufla tehdit olarak yorumlan›rsa, korku ya da kayg› duygular›n›n yaflanmas›na neden olabilir. Kifli uyar›c›y›, yaflam alan›na müdahale gibi yorumlarsa, yaflanan duygu genellikle, öfke ya da k›zg›nl›k; uyar›n›n yaratt›¤› etki ya da de¤iflim kay›p gibi yorumlan›rsa yaflanan duygu karamsarl›k ya da depresyon olabilir (fiahin, 2003). Organizman›n dengesinin bozulmas›n›n yaflama tehdit ya da engel gibi yorumlanmas› sonucunda, “savafl ya da kaç” davran›fllar› bafllat›l›r. Yani uyaran›n göz ard› m› edilece¤i, daha sonra m› araflt›r›laca¤› yoksa hemen mi bir tepki verilece¤i belirlenir. Bu flekilde stres verici durumdan 68 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kurtulmaya ve eski denge durumuna dönülmeye çal›fl›l›r. Bu süreçte kifli aktif ya da pasif davran›fllarda bulunur. Aktif davran›fllar yani “savafl” davran›fllar›; stresi ortadan kald›rmaya yöneliktir. Pasif davran›fllar yani “kaç” davran›fllar› ise, ya stresten uzaklafl›p enerji toplamaya sonra da stres oluflturucu faktörü ortadan kald›rmaya yöneliktir ya da stresten sadece uzaklaflmay› içerir (fiahin, 1994). Stresli durum ortadan kalkt›¤›nda (ya mücadele edilip durum de¤ifltirildi¤inde ya da o durumdan kaç›ld›¤›nda), organizma yeni denge durumuna döndü¤ünde sempatik sistem yavafllar, çünkü bu kez parasempatik sistem faaliyeti bafllar. Parasempatik sistem, baz› organlar›n›n etkisini art›r›rken di¤erlerinin etkisini azalt›r. Az önce belirtilen tüm de¤iflmelerin tersi faaliyetler gerçekleflir. Kalp yavafllar, kan damarlar› genifller ve sindirim sistemi ifllevi artar. Akci¤erdeki bronfllar ve gözbebekleri daral›r ve tükürük salg›s› artar. E¤er yap›lan yorum tehlike de¤ilse, herhangi bir davran›flsal önlem gerekmez ve parasempatik süreç ifllevini sürdürür. Stres durumu sürer ve sistem “savaflma ya da kaçma”da baflar›l› olamazsa organizma direnç aflamas›na girer. (2) Direnç aflamas›: Bu s›rada organizma strese ra¤men varoluflunu sürdürmeye çal›fl›r. Sistem, strese ra¤men uyumunu sürdürmeye çal›flmaktad›r. Uyum enerjisi s›n›rl›d›r ve tükenebilir. Kronik stres yaflanmas› durumunda, sempatik sistemin sürekli uyar›lm›fl durumda olmas› nedeniyle baz› organlar yorulabilir, y›pranabilir, ifllevi bozulabilir ya da organ sisteminin çökmesine neden olabilir. Ba¤›fl›kl›k sistemi iyice zay›flar, organizma virüsler ve bakteriler gibi d›fl etmenlerin olumsuz etkilerine daha aç›k hale gelir. Sistem bozulurken, etkilenen sisteme ba¤l› olarak deri hastal›klar› ya da sindirim sorunlar› gibi problem- ler ortaya ç›kabilir. Psikosomatik hastal›klar bu evrede oluflmaya bafllamaktad›r. Stres durumu artarak sürerse organizma tükenme aflamas›na girer. (3) Tükenme aflamas›: E¤er vücut, sürekli stres tepkisi gösterirse, parasempatik sistemin devreye girmesi zorlafl›r ve sistem stresli durumdan önceki haline dönemez, di¤er bir deyiflle, stres tepkisi içindeki organlardan al›nan geribildirimler de yeni stres tepkilerini bafllat›r. Çünkü sistem sadece d›fl uyar›c›lardan de¤il, kendi içindeki de¤iflimlerden de etkilenmektedir. Böylece bir k›s›r döngü içine girilir. Bu aflamada, depolanmas› zor olan enerji sürekli olarak harcand›¤›ndan, depolanamaz hale geldi¤i için vücut yorulmaya bafllar. Vücut yeni duruma uyum sa¤lamaya çal›fl›rken, sempatik sistemin sürekli aktive olmas›, gerekli enerjinin sa¤lanamamas›, organ sistemlerinin hastalanma ve ifllevlerinin bozulma riskini artar›r›r. Hatta ölüm bile meydana gelebilir. Stres ve Bedensel Hastal›klar Zihin-beden iliflkisi filozof ve bilim adamlar›n›n tarih boyunca ilgisini çekmifltir. Günümüzde pek çok bilimsel araflt›rma; zihin-beden iliflkisi üzerinde durmufl ve özellikle psikososyal stresin bedenin ifllevlerinde nas›l patolojik de¤ifliklikler oluflturabildi¤ine farkl› aç›lardan bak›lmas›n› sa¤lam›flt›r. Bugünkü t›p psikososyal faktörlerin (örne¤in yas, sosyal deste¤in kayb›, sosyal statünün de¤iflimi gibi) bir hastal›¤›n bafllama ve bitiflinde etkili olabilece¤ini bilmektedir (Goldberger ve Breznitz, 1982). Bilindi¤i gibi, stres organizman›n bir durumudur, bedenin ifllevlerini etkileyen de¤iflimlere gösterilen bir tepkidir ve kronik olmas› hastal›¤a neden olur. Ancak stresi sadece kötü ya da hastal›k yapan bir olguya indirgemek do¤ru de¤ildir. Baz› stres durumlar› hastal›¤a neden olurken baz›lar› 69 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 da sa¤l›kl› uyum sa¤lay›c› tepkilere ve bireysel geliflime yararl› olur (Goldberger ve Breznitz, 1982). ‹nsanlar›n, fiziksel olarak kendilerini güvende hissetme, ba¤lanma, sosyal gruplar içinde tatmin edici iliflki kurma, yak›n cinsel iliflki imkan›, sosyal ve fiziksel çevreyle kendini gelifltirecek flekilde birlikte olma gibi baz› ihtiyaçlar› vard›r. ‹nsan›n bu ihtiyaçlar›n›n doyurulmamas› da dengeyi bozmakta ve stres tepkisini bafllatmaktad›r (Goldberger ve Breznitz, 1982). Stres tepkisini detayl› olarak aç›klad›ktan sonra, vahfli bir hayvanla karfl›laflt›¤›m›zda verdi¤imiz bedensel tepki ile yolda üzerimize arabas›yla çamur s›çratan bir adama verdi¤imiz bedensel tepkinin ayn› oldu¤unu ö¤renmifl olduk. Bu örnek zihin-beden iliflkisinin en önemli noktas›n› ifade etmektedir. Bu iliflki psikolojik kaynakl› stresin nas›l iflledi¤ini gösterir. Endifle yafland›¤› zaman vücuttaki de¤ifliklikleri fark etmek bu teoriyi destekleyecek kan›tlard›r. Zihin vücuttaki problemlerin nedeni olabilir. E¤er kifli düflüncelerini kontrol etmeyi ö¤renebilirse iç organlar›ndaki aktiviteyi de kontrol etmeyi ö¤renebilir (Allen, 1983). Neredeyse tüm fiziksel hastal›klar psikosomatik temellidir. Psikosomatik hastal›k biliflin bedende ölçülebilir bozulmalara neden olmas›d›r. Bilifl (düflünceler, düflüncelere efllik eden duygular), hastal›¤›n geliflimi için tetikleyici olabilir veya geliflimini h›zland›racak bir zemin haz›rlayabilir (Rice, 1999). Stresin neden oldu¤u bedensel hastal›klara de¤inmeden önce stres ve hastal›klarla ilgili baz› yaklafl›mlar› gözden geçirmek yararl› olacakt›r. Stres ve Hastal›k Yaklafl›mlar› Daha önce de belirtildi¤i gibi neredeyse tüm fiziksel hastal›klar psikosomatiktir. Psikosomatik hastal›klar zihnin bedeni etkiledi¤i hastal›klard›r. Psikosomatik hastal›klarda, zihin bedeni zay›flatabilir, patojenler bedeni daha kolay ele geçirebilir; hastal›k daha da h›zlan›r (Rice, 1999). Meyer (1958) yaflam koflullar›nda oluflan de¤iflikli¤in (bölge de¤iflikli¤i, do¤um-ölüm, yeni ifl deneyimi gibi) sa¤l›k ve hastal›k aras›ndaki dengeyi etkiledi¤ini belirtir. Holmes (1974) ve Rahe (1968), yapt›klar› araflt›rmalarda, kiflinin hayat›ndaki de¤ifliklikler ile hastal›k bafllang›c› ve ciddiyeti aras›nda ba¤lant› oldu¤unu göstermifllerdir. Yaflam olaylar› araflt›rma modelinin hipotezine göre; belirli bir zaman içinde yaflanan kritik yaflam de¤iflikliklerinin fliddeti belirlenerek, stres ve hastal›klarla ilgili bir ç›kar›m yapmak mümkündür. Ancak, yaflam olaylar› etkisini anlamak için bireyin fiziksel hassasiyetini, de¤iflikli¤in kifli için anlam›n›, kiflinin stresle bafl etme becerisini ve sosyal destek sistemleri ile etnik ve s›n›fsal geçmiflini, kültürel etkileri de hesaba katmak gereklidir. Yaflamdaki bir de¤ifliklik, uyaran olarak stresi bafllatabilir ama kendi bafl›na stres de¤ildir. Dolay›s› ile hastal›k, organizman›n çoklu özelliklerinin sonucudur (akt., Goldberger ve Breznitz, 1982). Yaflam olaylar›n›n say›s›n›n fazlal›¤› sonucunda bafl etme becerilerinin yetersizli¤i, eksikli¤i fiziksel süreçleri etkiler ve kronik stres tepkisine dönüflür. Olay›n kifli taraf›ndan tehdit edici olarak de¤erlendirilmesi sonucu da biliflsel-duygusal-fiziksel yap›lar bütünüyle aktive olur (Goldberger ve Breznitz, 1982). Taylor (1995) stresin hastal›klara neden olmas›na iliflkin dört yoldan bahseder: 1. Do¤rudan yol: Stres, hastal›¤›n geliflmesine neden olan fizyolojik ve psikolojik de¤ifliklikler üretebilir. Yorgunluk, a¤r› gibi hastal›k iflaretleri tedavi edilmezse hastal›¤a yol açabilir. 70 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 2. Etkileflimsel yol: Önceden var olan psikolojik ve fizyolojik duyarl›l›klar›n önemini vurgular. Stres sadece daha önceden duyarl›l›¤› olan kiflilerde hastal›¤a neden olur. Tek bafl›na stres ya da hassasiyet, hastal›k oluflumu için yeterli de¤ildir. 3. Sa¤l›k davran›fl› yolu: Stres sa¤l›k al›flkanl›klar›n› ya da sa¤l›k davran›fl örüntülerini de¤ifltirdi¤i ölçüde hastal›¤a neden olur. 4. Hastal›k davran›fl› yolu: Yap›lan araflt›rmalarda stres alt›ndaki kiflilerin stres alt›nda olmayanlara göre hastanelere daha çok baflvurduklar› belirlenmifltir. Kayg›, dikkat da¤›n›kl›¤›, terleme, uykusuzluk gibi semptomlar, stres alt›ndaki kifliler taraf›ndan hastal›k iflaretleri olarak yorumlan›r. Hastal›k ilgi ve sempati görme ya da sorumluluklardan kaç›nma gibi, ikincil kazançlar nedeniyle ortaya ç›kabilir. Psikosomatik ve bütüncül (holistik) yaklafl›ma göre; bütün hastal›klar psikosomatik de¤ildir ancak bütün hastal›klarda zihin-beden ba¤lant›s› bulunmaktad›r. Çevreden al›nan bilginin nas›l alg›land›¤›, nas›l de¤erlendirildi¤i, düflünce ve duygu süreçlerini nas›l etkiledi¤i, bir bütün olarak hastal›k oluflumuna katk›da bulunur. Bu yaklafl›m›n temelinde zihin-beden birli¤i vard›r. Ayr›ca yaklafl›m, stresi kontrol etmede yaflan›lan hayat tarz›na da önem verir. Baz› yaflam tarzlar›n›n psikosomatik hastal›k gelifltirmeyi art›rd›¤› bilinmektedir (Girdano ve Everly, 1986). Psikosomatik modele göre, olay› de¤erlendirme, genellikle psikosomatik uyar›lman›n gelip gelmeyece¤ini belirler. Bu biliflsel de¤erlendirme bir çok faktör taraf›ndan etkilenir. Bunlar; kiflisel geçmifl, tutumlar, do¤ufltan gelen ve ö¤renilen korkular, kal›pyarg›lar, önyarg›lar, de¤er sistemi, ahlaki kurallar ve günlük duygudurumu olarak s›ralanabilir. Dolay›s› ile bir kifliyi etkileyen olay baflka birini etkilemeyebilir. Ayr›ca duygular›n da (korku, öfke, kayg› nefret, k›zg›nl›k gibi) fiziksel uyar›lmaya neden oldu¤u ifade edilmektedir (Allen, 1983). (bkz., Stres ve Zihin bölümü) Fiziksel problemler, uzun süren alarm durumu, yetersiz de¤erlendirme, yetersiz bafl etme ve uzun süren bafl etme çabalar› sonucu ortaya ç›kar. Psikososyal stres hastal›¤a direnci azaltabilir ya da hastal›k yapacak ajanlar›n etkisini art›r›r (Goldberger ve Breznitz, 1982). (bkz. Stres ve Kiflilik bölümü) Organ sistemi aktive olur, dolay›s› ile vücudun herhangi bir bölümünde stres tepkisi bafllar. Bu tepkilerin patoloji içeren organ ve doku de¤iflimlerine nas›l neden oldu¤u konusunda çeflitli varsay›mlar vard›r (Goldberger ve Breznitz, 1982): 1. Akut beden tepkisinin kendisi zarar yaratabilir. 2. Akut tepki dokuyu geçici olarak zedeler, devam eden stres kal›c› doku hasar› yaratabilir. 3. Akut fiziksel reaksiyon e¤er stresöre benzeyen uyarana flartlan›rsa, kronik hale gelebilir. 4. Bafl etme stratejisi baflar›l› uygulan›r ama stresin fiziksel tepki k›sm› sona ermezse, vücutta bir gerilim kalabilir. 5. Nispeten daha az bir stres, uygun olmayan ciddi fiziksel tepkiye yol açabilir. 6. Fiziksel tepki, bedende yaflamsal süreci engelleyerek ya da rahats›z edici uyaran yaratarak baz› zararlara yol açabilir. Bafl etme becerileri çöktü¤ünde bütün beden, organ ve sistemleri stres yaflar (hipotalamus-hipofiz bezi-endokrin hatt›, otonom sinir sistemi, ba¤›fl›kl›k sistemi, istemsiz kas sistemi, beynin biliflsel-duygusal bütünlefltirme merkezleri) (Goldberger ve Breznitz, 1982). 71 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Bu önemli sistemlerde stres hastal›¤a flu flekilde neden olur: 1. Ba¤›fl›kl›k tepkisini azaltarak ya da abartarak, 2. Hipo/hiper aktivite sonucu endokrin problemler yaflatarak, 3. Otonomik kontrol dengesini de¤ifltirerek, kardiovasküler, solunum, salg› sistemlerinde de¤ifliklik yaparak, 4. Uyku süreçlerini de¤ifltirerek, 5. Sindirim sistemi ifllevlerinde de¤ifliklik yaparak, 6. Beynin nörotransmitter ve nöroendokrin faaliyetlerini etkileyerek. Psikosomatik etkinin yan›nda somatopsiko etkileflim de vard›r. Bedendeki fiziksel etkiler ve hastal›klar, zihinsel geribildirimler yoluyla stresör olarak hizmet eder. Kanser bunun en iyi örne¤idir. Kanser oldu¤unu ö¤renen kifli, bu bilgi üzerine daha fazla stres yaflamaya bafllayacakt›r. Bu tip bir durum en baflta kassal gerilim ve di¤er stres tepkilerine neden olur. Bu gerilim ve tepkiler beyinde daha fazla uyar›lmaya neden olur ve bu döngü baz› kifliler için olumsuz bir flekilde devam ederek hastal›¤›n ilermesine neden olur (Allen, 1983). Stres ve hastal›k konusu içinde üzerinde önemle durulmas› gereken sistem ba¤›fl›kl›k sistemidir. Stres ve Ba¤›fl›kl›k Ba¤›fl›kl›k sisteminin kendi kendini yönetti¤i ve merkezi sinir sisteminden çok az destek ald›¤› flimdiye kadar, genel olarak kabul edilen bir görüfl olmas›na karfl›n, son y›llarda ba¤›fl›kl›k sisteminin di¤er sistemlerle ve homeostatise ve beyinden gelen düzenlemeye duyarl› oldu¤u görülmektedir. Art›k günümüzde ba¤›fl›kl›k ifllevlerinin de koflullanabildi¤ine; psikososyal faktörlerle ba¤›fl›kl›k yeterlili¤inin iliflkili oldu¤una; psikoaktif ilaçlarla ba¤›fl›kl›k yeterlili¤inin ba¤lant›l› oldu¤una iliflkin kan›tlar birikmektedir (Rice, 1999). Bu nedenle de psikonöroimmunoloji denilen yeni bir alan h›zla geliflmektedir. Beden kendisini d›flar›dan gelen istilac› güçlerden (zehirler, mikroplar, tozlar, vb.), ba¤›fl›kl›k sistemi arac›l›¤› ile korur. Ba¤›fl›kl›k sisteminin bafll›ca görevi; vücudu, virus, bakteri, mantar ve parazit gibi enfeksiyona yol açan ajanlara karfl› savunmak ve bedenin bozulan k›s›mlar›n› onarmakt›r (Sapolsky, 1994; Rice, 1999). Ba¤›fl›kl›k sistemi hücrelerinin kan›n içinde, lenf sisteminde ve dokular aras›nda gezebilme ve antijene maruz kal›nan yerlere geçip yerleflebilme özellikleri vard›r. Bu özellikler sayesinde bireyi enfeksiyon, kanser ve otoimmün hastal›klardan korur (Alt›ntu¤, 1999). Beyin, ba¤›fl›kl›k durumundaki de¤ifliklikleri denetlemekte ve tepki vermektedir. Bu de¤ifliklikler, hipotalamus ve hipofiz bezi hormonlar› taraf›ndan denetlenmektedir. Bunlar taraf›ndan salg›lanan bir çok hormonun ba¤›fl›kl›k gücüne etkisi vard›r. Bu hormonlar›n normal sal›n›m›n› etkileyecek herhangi bir stres süreci, ba¤›fl›kl›k davran›fl›n› da etkileyecektir (Goldberger ve Breznitz, 1982). Ba¤›fl›kl›k sisteminin en önemli özelli¤i vücuda giren yabanc› yap›lar› tan›y›p yok etmesidir (Rice, 1999). Ba¤›fl›kl›k sistemi, tümör geliflmeden hatta gelifltikten sonra bile normal hücreden baz› farkl›l›klar gösteren tümör hücrelerini tan›y›p ortadan kald›rabilme kapasitesine sahiptir (Alt›ntu¤, 1999). Kronik stres yaflant›s› ba¤›fl›kl›k sistemini olumsuz bir flekilde etkileyebilir. Sistem böylesi yo¤un ve uzun süren stres yaflant›s› karfl›s›nda zay›flar ve çöker. Sonuçta, yabanc› maddeler vücuda ve organlara girebilir, var olanlar güçlenebilir; 72 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ba¤›fl›kl›k sistemi kendi titizli¤ini afl›r› düzeye getirip, sistemin kendisinin hastal›k oluflturmas›na neden olabilir. Savunmalar lemfosit ve monosit ad› verilen hücreler (akvuvarlar) taraf›ndan yap›l›r. Lemfositler T ve B hücreleri olmak üzere ikiye ayr›l›r: Kemik ili¤inde üretilip, timus bezinde büyütülen T hücrelerinde; bask›lay›c› ve sitotoksik öldürücü hücreler bulunur, kemik ili¤inde üretilen B hücreleri ise antikor üretir. T hücreleri, hücresel, B hücreleri, ise s›v›sal ba¤›fl›kl›k oluflturur. T hücreleri tüberküloz gibi bakteri enfeksiyonlar› ve virütik enfeksiyonlarla savafl›rlar. Ayr›ca kanser hücrelerine, mantar hücrelerine ve nakledilen organlar›n hücrelerine sald›r›rlar. B hücreleri ise antikorlar üretip yabanc› maddeleri nötralize ederler. T hücreleri sayesinde yap›lan hücre arac›l› ba¤›fl›kl›k tepkileri strese karfl› daha duyarl›d›r (Rice, 1999). Bir enfeksiyon ajan› vücuda hücum etti¤inde, ajan makrofaj denilen bir monosit türü taraf›ndan tan›n›r (Ba¤›fl›kl›k sistemi bir sald›rgana rastlad›¤› zaman, bir sonraki sald›r›ya daha iyi haz›rlanmak için o bulafl›c› ajan hakk›nda immünolojik bir haf›za gelifltirir). Makrofaj, yabanc› hücreyi T hücresiyle tan›flt›r›r tan›flt›rmaz, T hücreleri istilaya cevap olarak ço¤almaya bafllar ya da B hücrelerini uyararak ço¤almas›n› sa¤lar. T hücrelerinin ço¤almas› ile sitoksik öldürücü hücreler harekete geçer ve ço¤al›r. Bu hücreler bulafl›c› hücrelere sald›r›r ve onlar› yok eder. B hücrelerinin bafll›ca görevi ise; sald›rgan bulafl›c› ajanlar› özel haf›zas› dolay›s› ile tan›yarak, özel flekilleri sayesinde onlara ba¤lanacak proteinleri-antikorlar› ay›rmak ve üretmektir. Oluflturulan antikor bir yap-boz gibi o bulafl›c› ajana kilitlenir ya da yap›fl›r ve etkisiz hale getirirler (Sapolsky, 1994). Ba¤›fl›kl›k sistemi bütün dolafl›ma yay›lm›flt›r bu nedenle, farkl› hücre tipleri aras›nda iletiflimi sa¤layacak kimyasal habercileri vard›r (interlökin ve interferon vb.) ve bunlar›n hepsinin de ayr› görevleri vard›r (Sapolsky, 1994). Ba¤›fl›kl›k sistemi görevi dolay›s›yla, kendisi ile, kendisi olmayan› ay›rt eder. Bu özellik ile ilgili bir problem oldu¤unda; ba¤›fl›kl›k sistemi bulafl›c› ajan›n istilas›n› gözden kaç›rabilir, sistem vücudun normal bir parças›n› yanl›fll›kla bulafl›c› bir ajan olarak görebilir ve ona sald›rabilir. Bu durumda multiple sklerosis ve gençlik diyabeti gibi otoimmün hastal›klar oluflabilir (Sapolsky, 1994). Stres ve Ba¤›fl›kl›k Sistemi ‹liflkisi Belirli bir süre devam eden stres, ba¤›fl›kl›k sisteminde birkaç ifl yapar: yeni akyuvarlar›n yap›lmas›n› ve kana gönderilmesini engeller; akyuvarlar›n kanda kalma süresini azalt›r; antikor üretimini engeller; akyuvarlar aras›ndaki iletiflimi bozar. Bunlar olmay›nca da ba¤›fl›kl›k sistemi ifllevini yapamaz hale gelir. Kronik strese ba¤l› olarak artan glukokortikoidler, timüs bezinde lemfosit yap›lmas›n› durdurur. Glukokortikoidler, interlökin 1 ve interferon gibi mesajc›lar›n salg›lanmas›n› da etkilediklerinden kanda bulunan akyuvarlar›n da enfeksiyon alarm›na daha yavafl tepki göstermesine yol açar; lemfositler de protein olduklar›ndan onlar› glukoza çevirerek dolafl›mdaki say›s›n› azalt›rlar. Ayr›ca lenfositlerin içine girip intihar proteini sentezi yapt›r›p DNA’s›n› parçalarlar (Sapolsky, 1994). Stres yaflanmaya bafllad›¤› s›rada (ilk 30 dk.) ba¤›fl›kl›k sistemi bask›lanmaz, tersine güçlendirilir. Bu ilk aflamadaki ba¤›fl›kl›k sistemi hareketlerinden glukokortikoidler ve sempatik sistem sorumludur. Yaklafl›k bir saat sonra bu glukokortikoid ve sempatik aktivasyon tersine etki yapmaya bafllar. Orta düzeyde ve k›sa süreli stresler için bask›lay›c› glukokortikoidlerin etkisi, durumu yeniden dengeye getirmeye yard›mc› olur. Gluko73 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kortikoidler bafllang›ç aflamas›nda, sadece yafll› ve iyi çal›flmayan lemfositleri etkisiz hale getirirler, bu da bir anlamda ifllevseldir çünkü ba¤›fl›kl›k sisteminin kendini yenilemesine yard›mc› olur. Ayr›ca glukokortikoidler lemfositlerin kandan at›m›n› sa¤lay›p onlar› ihtiyaç olan enfeksiyon bölgelerine gönderir. Yo¤un ve uzun süreli streslerde glukokortikoidlerin çok yo¤un salg›lanmas›, ba¤›fl›kl›k sisteminde stresin ilk bafllang›ç seviyesindeki gibi üst düzeyde aktivite olmas›n› engeller. Bunun da ifllevsel bir de¤eri vard›r. Çünkü sürekli üst düzeyde aktive olan bir ba¤›fl›kl›k sistemi kendi kendine sald›rmaya bafllayabilir. S›k tekrarlayan streslerde ba¤›fl›kl›k yükselmesi ve bafllang›ç noktas›na düflüflü çok s›k olur, bu durum düzensizli¤e yol açabilir ve otoimmün hastal›klara geçifli kolaylaflt›rabilir (Sapolsky, 1994; Rice, 1999). Sonuç olarak glukokortikoidlerin ve di¤er bask›lay›c› hormonlar›n, ba¤›fl›kl›k sisteminde geçici bir aktivasyona yol açt›¤›, savunmalar› art›rd›¤›, keskinlefltirdi¤i, uygun cephelere gönderdi¤i; ancak bir süre sonra kendi kendisine sald›rmas›n› engellemek için ifllemi tersine döndürdü¤ü söylenebilir (Sapolsky, 1994). Araflt›rmalar stresin savunmac› hücreleri azaltt›¤›n› ve bu nedenle kiflilerin ba¤›fl›kl›k sisteminin zay›flad›¤›n› vurgulam›flt›r. Ayr›ca araflt›rmalar, stresin yaratt›¤› tahribat›n, her zaman sabit olmad›¤›n›; kiflinin stres öncesi duygudurumunun hücre say›s›ndaki azalmay› etkiledi¤ini belirtmifllerdir. Yap›lan baflka bir çal›flmada da stresin ba¤›fl›kl›k sisteminde yapt›¤› tahribat›n sosyal ba¤lamdan da etkilendi¤i ortaya ç›km›flt›r. O¤ullar›n› kaybeden iki baban›n birinin kayb› savaflta, di¤erinin kayb› ise trafik azas›nda gerçekleflmifltir. Yap›lan ölçümler o¤lu savaflta ölen baban›n ba¤›fl›kl›k sisteminde o¤lu trafik kazas›nda ölen babaya göre daha az hasar tespit edilmifltir (Rice, 1999). Bu durumda, o¤lu savafla giden baban›n kendini bu olas›l›¤a haz›rlam›fl oldu¤u, bafl etme yöntemlerini daha iyi kullanabildi¤i ve ba¤›fl›kl›k sisteminin bu nedenle daha az hasara u¤rad›¤› söylenebilir. Reichlin’e göre (1993), stresin ba¤›fl›kl›k sistemi üzerindeki olumsuz etkileri bilinmekle beraber bunu nesnel olarak kan›tlamak kolay de¤ildir. Homeostatik mekanizmalar›n yürütülmesinde sinir sistemi, endokrin sistem ve ba¤›fl›kl›k sisteminin karfl›l›kl› etkileflimleri çok önemlidir (akt., Alt›ntu¤, 1999). Kiflinin duygu durumunun ve strese verdi¤i yan›t›n flekli, o kiflinin enfeksiyon hastal›klar› veya kanser ile olan savafl›n› de¤ifltirebildi¤i gibi, otoimmün hastal›klar›n seyrini de etkileyebilir (Alt›ntu¤, 1999). Araflt›rmalardaki ölçümlerin sonuçlar›, stresin türüne (akut/kronik), süresine ve ölçüm al›nan döneme göre de¤iflmektedir (Evans, Clow ve Hucklebridge, 1997). Vücut strese neden olan uyaranlar›n biçimi ve s›kl›¤›na göre farkl› tepkiler gösterir; strese gösterilen tepkinin s›kl›¤› ve fliddeti ba¤›fl›kl›k sisteminin çal›flmas›n› düzenler; ba¤›fl›kl›k sisteminin bafl etme düzeyi de hangi hastal›¤a yakalan›laca¤›n› ve ne kadar çabuk direnç gösterilece¤ini belirler (Sapolsky, 1994). Kalp-Damar (Kardiyovasküler) Sistemi ve Hastal›klar› Kardiyovasküler hastal›klarda stresin rolünü kesin olarak belirlemek hemen hemen mümkün de¤ildir. Bunun nedeni, stresin tek bafl›na bir faktör olmamas› ve stresin di¤er risk faktörlerine katk›s›n›n olmas›d›r (Girdano ve Everly, 1986). Kardiyovasküler sistem hastal›klar›, kalbin yap›s› ve ritmine, sistemik kan ak›fl›na, kan damarlar›n›n yap›s›na ve kan›n unsurlar›na ba¤l›d›r. Bunlar birbirine karmafl›k bir biçimde ba¤l› olduklar› ve birisinin ifllevinin bozulmas›, di¤erleri- 74 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ni de etkileyece¤i için ayr› ayr› düflünülemez (Girdano ve Everly, 1986). Kardiyovasküler sistemin aktive edilmesi di¤er sistemlere göre k›smen daha kolayd›r. Stres karfl›s›nda sistemdeki ilk de¤ifliklik, kalbin daha h›zl› ve kuvvetli atmas›d›r. Bu durum, parasempatik sistemin aktivasyonunun azalmas›, sempatik sistemin aktivasyonunun artmas› ve troksin salg›lanmas›yla meydana gelir. Kan daha h›zl› ve daha güçlü hareket eder (Sapolsky, 1994). ‹kinci de¤ifliklik kan damarlar›nda meydana gelir: Kalbin görevi vücut hücrelerine kan pompalamakt›r. Kan, hücrenin yaflamas› için temel ihtiyaç olan oksijen ve enerji yap›c› maddeleri içerir. Kaslarla çevrelenmifl bofllu¤u (cavity) olan kalbin, pompalama görevini yapabilmesi için kas›lmas› gerekir. Kaslar kas›l›rken boflluk azal›r, bu da oda içindeki kan bas›nc›n› art›r›r. Boflluk içindeki bas›nç, d›fl›ndaki bas›nçtan büyük oldu¤u zaman kan vücudun her taraf›n› dolaflan kan damarlar›na gider. Her kan damar› ayn› flekilde kas›larak bas›nc›n devam etmesine ve kan›n bütün sistem boyunca hareketine yard›mc› olur. Kan damarlara pompaland›ktan sonra bas›nçla ileriye do¤ru itilir, ortalama bas›nç yetiflkin bir erkekte 120 mmHg, kad›nlarda biraz daha düflüktür. Kalp kas›lma döngüsünü tamamlad›¤› zaman gevfler ve sistemdeki bas›nç yetiflkin bir erkekte ortalama 80 mmHg’ye kadar düfler; kad›nlarda biraz daha düflüktür (Girdano ve Everly, 1986). Kalp gerekli ifllevini yerine getirirken ne kadar az kas›l›rsa o kadar fazla dinlenir. Kalbin at›fl h›z›n›n do¤ufltan bir ritmi vard›r. Kalp sürekli sinir ak›m› al›r ve do¤ufltan gelen ritmi sürekli olarak merkezi sinir sisteminden etkilenir. Kalp hem sempatik hem de parasempatik sinir sisteminden sinir ak›mlar› al›r. Bu nedenle her an beynin çeflitli merkezlerinin kontrolü alt›ndad›r. Sinirsel dü- zenlemelere ek olarak, kalp ayn› zamanda, kalp kas›n›n (miyocardium) kas›labilirli¤ini etkiler, dolay›s›yla kas›lman›n h›z›n› ve gücünü art›ran epinefrin hormonundan da etkilenir (Girdano ve Everly, 1986). Sinir sistemi hiçbir motor hareket talep etmedi¤i zaman bile, pek çok psikolojik durum kardiovasküler faaliyeti art›r›r. Yeni ya da ola¤anüstü bir deneyim, korku, öfke, kayg› ya da benli¤i tehdit eden pek çok durum kalp at›fl›n› h›zland›r›r (Girdano ve Everly, 1986). Kardiyovasküler stres tepkisinde böbre¤in önemli bir yeri vard›r. ‹drar (antidiüretik hormon) oluflumu ve idrardaki suyun kayna¤› kan dolafl›m›d›r. Bu nedenle beyin stres tepkisi s›ras›nda böbrekteki ifllemleri durdurur ve dolafl›m sistemine suyu tekrar emme mesaj›n› iletir. Bu ifllem vasopresin hormonuyla sa¤lan›r. Bu hormon su dengesini de düzenler (Sapolsky, 1994). Afla¤›da çok s›k görülen kardiyovasküler sistem hastal›klar›na de¤inilmifltir. Hipertansiyon Strese ba¤l› en s›k gözlenen kardiyovasküler sorun kronik olarak yüksek olan kan bas›nc›, yani hipertansiyondur. Kronik yüksek tansiyon, hem kendi bafl›na bir hastal›kt›r hem de kalp-damar hatal›klar›na yol açan önemli bir risk faktörüdür. Yetiflkinlerin yüzde 15-20’sinin hipertansiyon s›k›nt›s› çekti¤i, kan bas›nc›n›n 160/95’in üzerinde oldu¤u hesaplanm›flt›r (Girdano ve Everly, 1986; Rice, 1999). Kalp gibi, kan damarlar›n›n da do¤ufltan gelen bir iflleyifl tarz› vard›r. Bu iflleyifl organizman›n ihtiyaçlar›n› karfl›layabilmek için sürekli olarak merkezi sinir sistemi taraf›ndan etkilenir (otonom sinir sistemi, hormonlar) ve her an de¤ifltirilebilir. Kalp kendisi kan› pompalad›¤› anda damarlar 75 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 üzerine yüksek bir bas›nç uygular. Bu durumda tansiyon da yüksek oldu¤unda baz› ince damarlar, zay›f damarlar çatlayabilir ve ani kardiyovasküler problemlere ya da ölüme yol açabilir (Rice, 1999). Stresle ‹liflkisi Stres an›nda bedenin kan bas›nc›n› düzenlemeye ve kontrol etmeye yönelik her mekanizmas› etkilenir. Psikofizyolojik stres tepkisinin her ekseni (ACTH, TTH, ADH) kan bas›nc›n› art›rma yönünde ifller, bu nedenle kim olursa olsun tansiyonu yükselir. Kan bas›nc›n› düzenleyici mekanizmalar da çal›flmaz, çünkü onlar da stresin etkisi alt›nda bulunmaktad›r (Sapolsky, 1994). Kalbin aktivitesini art›ran fizyolojik olaylar flu flekilde gerçekleflmektedir: Stres an›nda kalp at›fl h›z› ve vurufl hacmi, sempatik sinir sistem müdahalesi ile artar; bu art›fl, adrenal medullan›n epinefrin/norepinefrin salg›lamas›na ve kardiyak aktivitenin daha uzun sürmesine ve damarlar›n kas›lmas›na neden olmaktad›r (1/2 ya da 1 saat). Troksin ekseni etkisiyle de kardiyak ç›kt›s› %50 artarak, birkaç hafta sürer. Aldesteron ve vasopresin böbrekleri etkiledi¤i için (su tutulmas›), dolafl›mda çok s›v› bulunmas›, kalbin daha h›zl› çal›flmas›na neden olmaktad›r. Kortizol alyuvar say›s›n› art›rarak kan›n daha çok oksijen tafl›mas›n› sa¤lar; bu durum kan›n kal›nlaflmas›na neden olurken, ak›fl›na da engel olur (geri bas›nç); bunu önlemek için de damarlar kas›larak kan› ileriye do¤ru iter (ileri bas›nç) (Rice, 1999). Kan›n hacmini art›ran fizyolojik olaylar ise flöyle gerçekleflmektedir: Aldesteron ve vasopresin böbreklerde tuz ve suyun tutulmas›na; kan dolafl›m›na giren su da, damarlardaki s›v› hacminin artmas›na neden olmaktad›r. Kan hacminin artmas› ise damar direncini azaltmaktad›r (Rice, 1999). Hipertansiyonda baroreseptörlerin rolü yads›namaz: stresten sonra kan bas›nc›n› normal düzeye döndürmek için görev yapan yap›lara baroreseptör ad› verilir. Bu yap›lar, bedenin çeflitli bölgelerindeki bas›nca karfl› duyarl› yap›lard›r. Bunlar›n en önemlileri, boyunda yer alan karotid damarlar›d›r (beyne kan gönderen damarlar). Beyni korumak için beyne giden bu kan bas›n›nc›n›n kontrol edilmesi gereklidir. Bu damarlardaki baroreseptörler kan bas›nc›n›n yüksek oldu¤u mesaj›n› hipotalamusa gönderir, hipotalamus da bedene bas›nc›n düzenlenmesi gerekti¤i mesaj›n› gönderir. Yüksek tansiyonun kronikleflmesi baroreseptörleri duyars›zlaflt›rd›¤› için duyarl›l›k efli¤ini yükseltir. Stres durumu geçti¤inde beden normal düzeyine dönse bile baroreseptörler yüksek efli¤i ile çal›flmay› sürdürür (Allen, 1983). Korku, öfke ve kayg› gibi psikolojik durumlar, damarlar›n çap›n› de¤ifltirebilir, tehlike durumu söz konusu olmasa bile tehdit ihtimaline karfl› fiziksel bir tepki yaratabilir (Girdano ve Everly, 1986). Jorgensen’e göre yükselmifl kan bas›nc›, olumsuz duygular ve kendini ifade edememe gibi kiflilik özellikleri ile daha fazla ba¤lant›l›d›r. Ona göre kiflilik özellikleri ve duygular biyolojik süreçleri etkileyebilir (akt., Rice, 1999). Aterosklerosis (Damar Sertli¤i) Kardiyovasküler sistem ile ilgili di¤er sorun, ya¤ maddelerinin kan damarlar› duvarlar›nda birikmeye bafllamas› ve damarlar›n daral›p t›kanmas› yani arterosklerosistir. Damarlar darald›¤›nda bas›nç artar. ‹leri düzeyde aterosklerosiste damarlar tamamen t›kan›r ve kan geçemez hale gelir. Bu durumda o bölgedeki dokular ölmeye bafllar (Rice, 1999). Aterosklerosis üç aflamada oluflur: 1. Aterogenesis: Kan damarlar›n›n iç civar›ndaki dokunun hasar görmesi. Bu hasar kanda do- 76 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ¤al olarak dolaflan nitrit ya da kolestrol nedeniyle gerçekleflir. Beden bu hasar› tamir etmeye çal›fl›r ancak bunu yapabilmek için damar sistemi, damar›n iç cidar›n› ya¤ dokusu ile s›var. Aterosklerosis normal olarak her yetiflkinde bulunan bir durumdur. 2. Aterosklerosis: Tamir çabas› devam ettikçe, ya¤ tabakas›n›n kal›nlafl›p plaka haline gelmesi ve damar›n cidar›n› daraltmas›d›r. 3. Arteriosklerosis: Kolestrol plakas›n›n sertleflmesi anlam›ndad›r. Damarlar›n esnekli¤ini kaybetmesi; çatlaklar›n oluflmas›na ve ani bir bas›nç yükselmesinde çatlak yerlerin aç›lmas›na yol açabilir. Stresle ‹liflkisi Her madde gibi kolestrol da asl›nda vücut için yararl› bir maddedir. Dokular›n su geçirmezli¤ini sa¤layarak damardan kan›n rahat geçmesini sa¤lar (aksi takdirde s›v› hacmi artar). Problem kolestrol düzeyinin yüksek olmas›d›r. Kolestrol düzeyi lipitik enzimler (lipidi/kolestrolü parçalayan enzim) taraf›ndan kontrol edilir. Lipitik enzim damar içinde dolafl›rken kolestrolü parçalay›p, daha ince bir düzeyde kalmas›n› sa¤lar. Ancak vücudun enerji üretimi s›ras›nda (stres dönemlerinde) kortizol protein olan bu lipitik enzimi de glukoza dönüfltürmeye çal›fl›r; bu nedenle bu enzimlerin h›zla say›s› azal›r. Bu enzimler olamad›¤› için de kolestrol tabakas› gittikçe kal›nlafl›r (Girdano ve Everly, 1986; Rice, 1999). Bu tür tabakalarla kaplanm›fl bir damar elastikli¤ini kaybedip sertleflerek arteriosklerosisin ilerlemesine neden olur. Bu durumda da kan bas›nc› artar, dolay›s›yla hipertansiyona ve kalp hastal›¤›na yol açar (Girdano ve Everly, 1986). Bazen de damarlar›n içine biriken bu plakalar yüksek kan bas›nc› nedeniyle kopup bedenin herhangi bir bölgesindeki k›lcal damarlar› t›kar. Dolay›s›yla kalp krizi, felçler ya da trombosit gibi olay- lar meydana gelebilir (Rice, 1999). Stres tepkisi pek çok yönüyle damar sertli¤ini h›zland›r›r. her fleyden önce stres hipotalamus-hipofiz-adrenal bezinde oluflan sistemi harekete geçirir ve sempatik sistem kontrolüneki “savafl ya da kaç” tepkisini bafllat›r. Sistem içinde (kan dolafl›m›nda) katekolaminler (stres hormonlar›) dolaflmaya bafllar ve sistemi acil durum için haz›r tutar. Ayn› anda kalp at›fllar› h›zlan›r, tansiyon yükselir, yüzeydeki kaslara giden kan› ulaflt›rmak üzere kan hacmi artar ve solunum h›zlan›r. Bu aktivitenin uzun süre bu flekilde gitmesi damarlara olan bas›nc›, dolay›s› ile damar tahribat›n› art›r›r. Tahrip edilen damarlar›n tamiri için sistem daha çok ya¤ plaklar› oluflturur ve bir k›s›r döngü bafllar. Arterosklerosis ve hipertansiyona yol açan pek çok faktör vard›r: kolesterol ve doymufl yafl oran› yüksek beslenme (kan damarlar›nda biriken ya¤›n miktar›n› art›r›r), hareketsizlik (bu besinlerin kullan›m›n› azalt›r), sigara içme (sempatik sinir sisteminin uyar›lmas›n› taklit ederek kan damarlar›n› daralt›r ve kalp at›fl›n› h›zland›r›r), obezite, cinsiyet (erkek olmak), yafl, kal›t›m ve kuflkusuz di¤er pek çok nedenin alt›nda yatan stres (Albrecth, 1979; Girdano ve Everly, 1986). Sigara ayr›ca içerdi¤i nikotin arac›l›¤›yla da damarlar›n iç yüzünde hasara yol açt›¤›ndan aynen stres hormonlar› gibi, damarlar› tamir etmek amac›yla damarlarda ya¤ plakas›n›n birikmesini h›zland›r›r. Damarlardaki strese ba¤l› hasarlar özellikle de damarlar›n çatallaflt›¤› bölgelerde daha fazla olur (fiahin, 2003). Kalp Krizi (Miyokardial Enfarktüs) Kalp krizi; kalbin belirli bölgesine gitmesi gereken kan›n ak›fl›n›n bir nedenle engellenmesi olarak tan›mlanabilir. Kalp kaslar› sürekli hareket halindedir ve sürekli beslenmesi gerekir. Bu besin ak›fl›ndaki herhangi bir nedenle gerçekleflen en77 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 gellenme, oradaki kan hücrelerinin ölümüne neden olur. Kan hücrelerinin ölmesinin artmas› ile kalp, vücuda yeterli oranda kan pompalayamaz ve kapasitesinin üzerinde çal›flmaya devam eder. Ard›ndan bu çal›flmay› da sürdüremez hale gelir ve bu durumda kalp krizi yaflan›r (Girdano ve Everly, 1986; Rice, 1999). Hipertansiyon konusunda rolünü ele ald›¤›m›z baroreseptörlerin referans düzeyinin eski haline dönememesi ve yüksek tansiyonun kronik hale gelmesi de kalp krizinin nedenlerinden biridir (Allen, 1983). Kan damarlar›n›n iç çap›n› daraltan ya¤ tabakalar› (atereosklerosis) kan›n damar içinde ak›fl›n› güçlefltirdi¤i için, oksijen da¤›t›m›n›n azaltmas›na neden olur. Bu durum da kalp krizine neden olabilir (Girdano ve Everly, 1986). Yukar›da anlat›lan bir çok nedenle damarlar ayn› zamanda incelip zay›flayabilir. Zay›flayan bir damar›n herhangi bir yerinde oluflan k›r›lma da kan›n o bölgeden d›flar›ya akmas›na neden olur. Felçlerin bir bölümü de bu flekilde oluflur: Kan gitmesi gereken yerlere gitmeyince, o bölgelerdeki hücreler birkaç dakika içinde ölür (Rice , 1999). En s›k karfl›lafl›lan felçler beyin felçleridir. K›lcal damarlar›n t›kanmas› ya da çatlamas› nedeniyle kan ulaflmayan beyin hücreleri hemen ölmeye bafllar, bu durumun devam etmesi felce neden olmaktad›r. Felç durumunda; bellek, motor koordinasyon ve biliflsel yeteneklerin bir k›sm› ya da tamam› yitirilebilir (Allen, 1983). Stresle ‹liflkisi Yap›lan araflt›rmalar, kalp hastalar›nda fiziksel stres kadar zihinsel stresin de tehlikeli oldu¤unu göstermifltir (Bairey ve ark., 1991). Kalp hastalar›ndaki risk, büyük ihtimalle zihin-beden-davran›fl aras›ndaki etkileflime; zihnin olaylar› nas›l yo- rumlad›¤›na, vücudun buna nas›l tepki verdi¤ine ve davran›fllarla kendini stresli durumlara nas›l soktu¤una ba¤l›d›r. Araflt›rmalarda, kalp-damar hastal›klar› için akut-kronik stres, sald›rgan davran›fl e¤ilimleri, depresyon, sosyal destek azl›¤›, sosyo-ekonomik durum, önemli psikososyal risk faktörleri olarak belirlenmifltir. Araflt›rma sonuçlar›na göre di¤er bulgular da flöylerdir: Sosyal deste¤i az, sosyal iliflki a¤lar› zay›f olan bireyler iki veya dört kat daha fazla kalp hastal›¤›, felç, solunum ya da mide rahats›zl›klar›na yakalanmaktad›rlar. Ayr›ca kalp-damar hastal›klar› ve olumsuz duygular, aile-sosyal iliflkilerde güçlük aras›nda anlaml› iliflkiler bulunmufltur. Olumsuz düflünce yap›lar›na sahip bireylerin kalp hastal›¤›na yakalanma riski olumsuz düflünce yap›lar›na sahip olmayanlara göre daha yüksektir (www.worldhealth.org). Yap›lan baflka bir araflt›rmada, kalp hastalar› ile stresle bafla ç›kma e¤itimi konusu incelenmifltir. 28 kalp hastas› stresle bafla ç›kma e¤itimine kat›lm›fl, %66’s› on iki haftal›k stres yönetimi e¤itimini tamamlam›flt›r. E¤itimi tamamlayan hastalarda kayg› ve depresyon azalm›fl, genel olarak psikolojik iyileflme saptanm›fl, bunun yan› s›ra, hastalar bu dönem sonunda izlendiklerinde daha az gö¤üs a¤r›s› yaflad›klar›n›, so¤uk alg›nl›¤›na yakalanmad›klar›n› ifade etmifllerdir (Trizcieniecka ve Steptoe, 1994). Migren Stresle ilgili di¤er damar (vasküler) sorunu, vasküler bafla¤r›s› ya da bilinen ad›yla migren a¤r›s›d›r. Bu a¤r›, zonklay›c› bir a¤r›d›r; a¤r›ya bafl dönmesi, mide bulant›s› ve oryantasyon bozuklu¤u efllik eder. Zonklama, a¤r›n›n kalp at›fllar› ve damar sistemi ile ilgili oldu¤unu gösterir (Girdano ve Everly, 1986; Rice 1999). 78 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Migren, beynin içindeki ve çevresindeki kan damarlar›n›n daralmas›yla bafllar, a¤r› gelmeden önce el ve ayaklar so¤ur ve kan bafla do¤ru yükselir. Kafatas› içindeki kan art›fl›na ba¤l› olarak bas›nç oluflur ve bu bas›nç a¤r› yapar. Kalbin her at›fl› ile bas›nç artar ve düfler (zonklaman›n nedeni). Kifli prodromal faz olarak bilinen aflamada, bulant›, afl›r› sinirlilik, sese ve ›fl›¤a karfl› normal d›fl› bir duyarl›l›k gösterir (Rice, 1999). Stresle ‹liflkisi Migrenin; stres s›ras›nda adrenal medulladan salg›lanan norepinefrinin damarlar›n kas›lmas›na neden olmas›ndan kaynakland›¤› düflünülmektedir. Bu nedenle stresle en yak›n iliflkide olan hastal›klardan biri olarak kabul edilir (Rice, 1999). Sindirim Sistemi ve Hastal›klar› Sindirim sistemi çal›flmas› için yo¤un enerji gerekir; memelilerde enerjinin % 10-23’ü sindirim için harcan›r. Sindirim sistemi, yiyeceklerin al›nmas›, mekanik olarak parçalara ayr›lmas›, peristalsis ad› verilen ritmik hareketlerle barsaklar›n içinden geçmesi ve küçük besin parçac›klar›n›n, vücudun enerji ya da doku oluflturmak üzere kullanmas› için kan flekeri (glikoz), basit ya¤ asitleri (gliserid) ya da aminoasitler (protein yap› tafllar›) halinde sindirilmesi için enzim sa¤lanmas›ndan sorumludur. Oluflturulan basit yap› tafllar› kan ak›fl› arac›l›¤› ile ihtiyac› olan hücrelere ulaflt›r›l›r. Böylece hücreler bu yap› tafllar›n› kullanarak, görevleri s›ras›nda ihtiyaç duyduklar› protein, ya¤ ve karbonhidrat ihtiyaçlar›n› karfl›larlar. Bu basit yap› tafllar› beden taraf›ndan yak›larak enerjiye çevrilir (Girdano ve Everly, 1986; Sapolsky, 1994). Stres tepkisi s›ras›nda parasempatik sistem devreye girdi¤inde sindirim sistemi flöyle çal›fl›r (Sapolsky, 1994): 1. A¤›z kurur, tükürük salg›lamas› durur. Mide ö¤ütmeyi durdurur, enzimler ve sindirim asitlerinin salg›lanmas› durur. ‹nce ba¤›rsaklar ifllevlerini yerine getirmez ve emilim yap›lmaz. 2. Enerji depolanmas› ve insülin salg›lanmas› durdurulur. 3. Stres durumunun ortaya ç›kmas›yla enerji ihtiyac› azald›¤›ndan glukokortikoid salg›lanarak besinlerin ya¤ hücrelerine geçifli engellenir. Depolanan enerji, ihtiyac› olan organ ya da sistemlere iletilir ve enerji tüketilmeye bafllar. 4. Vücut, stres hormonlar›n› (glukokortikoidler, glukojenler, epinefrin, norepinefrin) salg›lad›¤› süre boyunca depolama ad›mlar› tersine ifller. Bu aflamada ya¤ asitleri, gliserol ve glikoz kana kar›fl›r. Ayr›ca, bu hormonlar çal›flmayan kaslardaki proteinin de aminoasite dönüflmesini sa¤lar. 5. Vücut aminoasitleri karaci¤ere nakleder, karaci¤er glikonogenesis olarak adland›r›lan ifllemle aminoasitleri glikoza dönüfltürür. Glikoz tehlike s›ras›nda enerji olarak kullan›lmaya haz›rd›r. 6. Glukokortikoidler bedenin savafl ya da kaç tepkisi s›ras›nda görevi olmayan tüm kas hücrelerine besin iletimini durdurur; tüm besin enerji ihtiyac› olan organlara gönderilir. Sindirim sisteminin do¤ufltan bir ritmi vard›r ve hareketlerini, boflalt›m›n› ve enzim salg›lamas›n› kontrol eden say›s›z refleksle yönetilir. Sindirim sistemi ayr›ca motivasyon sistemi ile de ba¤lant›l›d›r; açl›k, yiyecek bulma davran›fl›n›n ortaya ç›kmas›na neden olur. Açl›¤› ve ifltah› kontrol eden merkezler hipotalamustad›r (Girdano ve Everly, 1986). Sindirim sistemi, duygudurumdaki de¤iflikliklere, tipik sempatik-parasempatik süreçten daha karmafl›k bir flekilde tepki gösterir. Pavlov’un klasik koflullanmas› ile, sindirim sisteminin duy79 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 gudurumdaki de¤iflikliklerle harekete geçmesi bilgisi uyumludur. Duygular›n mideye giden yemek borusu kaslar›n›n istemsiz olarak kas›lmas›na neden oldu¤u bilinmektedir. Kaslar›n istemsiz kas›lmas›, besini sindirim sistemi boyunca tafl›yan ritmik hareketleri bozar ve yutmay› zorlaflt›r›r, hatta baz› durumlarda imkâns›z k›lar (Girdano ve Everly, 1986). Midenin de duygusal tepki sisteminin bir parças› oldu¤u bilinmektedir. Pek çok kayg› testinde midenin durumu da göz önüne al›nmaktad›r. “‹fltah›m yok”, “midem kemiriliyormufl gibi hissediyorum”, “kusacakm›fl gibi hissediyorum” gibi ifadeler ço¤u zaman, kayg› ve duygusal uyar›m›n fiziksel semptomlar› olarak tan›mlan›r. Ülser, yo¤un bir flekilde sorumluluk tafl›yan, kararlar› verme konumunda kalan profesyonellerin ve yöneticilerin hastal›¤› olarak görülmektedir (Girdano ve Everly, 1986). Ülser “Helicobacter pylori” ad› verilen bir bakteri, ülserin nedeninin bir k›sm›n› aç›klamaktad›r. Bu bakteri aside dirençli olmas› ve korucuyu bikarbonat örtüsü ile kapl› olmas›ndan dolay› midenin asitli ortam›nda yaflam›n› sürdürür. ‹nsanlar›n neredeyse yüzde yüzünün midesinde bu bakteri bulunur. Bakteri midenin alt k›sm›ndaki dokular›n kendi asidine karfl› direncini azalt›r (Sapolsky, 1994). Ancak flu da bilinmektedir ki, bakterinin var oldu¤u her insan ülser olmad›¤› gibi, her ülser olan insanda da bakteri saptanmam›flt›r. Mide kas dokusundan yap›lm›flt›r. Midenin kendi kendisini ö¤ütmemesi için kendine özgü bir mekanizmas› vard›r. Kendini kendi üretti¤i enzim ve asitlere karfl› koruyabilmek için mukus s›v›s› ile kaplar. Mukus s›v›s›n›n kal›nl›¤› ve salg›lanan enzimlerin yeterli olmamas›, ülsere neden olur, yani mide kendi kendini yer (Rice, 1999). Midede ya da mideyi çevreleyen organlarda oluflan ülserler peptik ülserler olarak adland›r›l›r. Midedeki ülserler gastrik ülserler olarak adland›r›l›r. Midenin biraz üstündekiler esophageal ülserlerdir. Midenin s›n›r›ndakiler, yak›n›ndakiler ise duodenal ülserlerdir (Sapolsky, 1994). Bir çok klinik çal›flma h›zl› (birkaç günde) geliflen bir ülser alt türü oldu¤u konusunda ayn› sonuca ulaflm›flt›r. Bu ülser tipi, çok stresli krizlere, ciddi bir enfeksiyona, önemli bir kazadan veya cerrahi müdahaleden do¤an travmaya ya da vücudun büyük bir k›sm›n›n yanmas›na maruz kalan insanlarda oluflur. Bu tür “stres ülserleri” baz› durumlarda hayat› tehdit edici olabilir (Sapolsky, 1994). Korku, depresyon, halsizlik, gibi durumlar ise tam tersi tepkiye yol açar, mide duvarlar› normalden daha az çal›fl›r. Bu durumda da, midenin kendisini koruyacak olan mukusun azalmas› ile, midenin yiyecekleri parçalayan hidroklorik asit gibi sert maddelere karfl› do¤al korumas› azal›r (Girdano ve Everly, 1986). Stresle ‹liflkisi Konu ile ilgili varsay›mlar flöyledir (Sapolsky, 1994): Asit geri çekilmesi: Stres s›ras›nda parasempatik sistem devreye girdi¤inden sindirim sistemi yavafllad›¤› için asit salg›lanmas› yavafllar. Dolay›s›yla midenin kat kat koruyucu doku oluflturma, mukus ve bikarbonat salg›lama iflleri de yavafllamaktad›r. Bu durumda haz›r bekleyen bakteri devreye girer ve midede yaralar açar. Kan ak›fl›nda ani azalma: Stres s›ras›nda ani bir yaralanmaya ba¤l› kan kayb› ve mideye giden kanda dramatik bir azalma olursa, kan gitmeyen mide dokular› ölmeye ve o bölgelerde küçük felçler oluflmaya bafllar. 80 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Ba¤›fl›kl›k sisteminin bask›lanmas›: Stres ba¤›fl›kl›k sistemini bask›lad›¤› için daha çok bakteri ürer. Yetersiz miktarda prostoglandin: Midenin do¤al sindirim hareketleri kendisine baz› ufak tefek hasarlar verebilir. Bu hasarlar, prostoglandin ad› verilen bir salg› ile giderilir. Stres yaflant›s› s›ras›nda glukokordikoidler nedeniyle prostoglandin sentezi engellenir. Bu yüzden de oluflan hasarlar düzeltilemez. Hangi mekanizmalar›n etkili olaca¤› insandan insana farkl›laflmaktad›r. Bazen birden fazla mekanizma etkili olabilmektedir. Bir görüfle göre de ülserler asl›nda stres an›nda de¤il, stres tepkisi bitip parasempatik sistem devreye girdi¤inde gerçekleflir. Bu görüfle göre, daha önce belirtildi¤i gibi, sindirim sistemi yavafllay›nca asit salg›lanmas› durur. Karfl›l›¤›nda da koruyucu madde salg›lanmas› durur. Ancak stres geçip de sistem tekrar çal›flmaya bafllad›¤›nda, mideye birden salg›lanan asidi karfl›layacak koruyucu maddeler yetmedi¤i için asit mide duvar›n›n kendisine zarar verir. Bakteri de varsa bu durum h›zlan›r. Ba¤›rsak Sistemi Sorunlar› Stres an›nda, sempatik sistem mide ve ince ba¤›rsak faaliyetlerini durdururken, kal›n ba¤›rsaktaki hareketi h›zland›r›r, stres ortadan kalkt›¤›nda iflleyifl normale döner. Ancak stresin s›k s›k tekrarlanmas› durumunda ince ve kal›n barsa¤›n birbiriyle belirli bir iliflki içinde olmas› gereken çal›flma sistemi bozulur. E¤er ince ba¤›rsak çok yavafllarsa, kab›zl›k, kal›n ba¤›rsak çok h›zlan›rsa ishal durumu ortaya ç›kar (Rice, 1999). Kolit ad›yla bilinen hastal›k, kal›n barsa¤›n iltihaplanmas›d›r. Bunun nedeni kiflinin çok hassas bir barsak sistemine sahip olmas› ve gastrointestinal sistem iflleyiflinde bozulmad›r (Rice, 1999). fieker Hastal›¤› (Diyabet/Diabetus Mellitus) fieker hastal›¤›n› anlayabilmek için, bu hastal›¤a neden olan insülinin ifllevlerini anlamak yararl› olacakt›r. ‹nsülin, pankreasta üretilen ve flekerin hücrelere girmesini sa¤layan bir hormondur. ‹nsülin yetersizli¤i veya etkisizli¤i, bir yandan hücrelerin flekeri enerji kayna¤› olarak kullan›mas›n› engellerken, di¤er yandan da hücreler kandaki flekeri ememeyece¤i için kan flekerinin yükselmesine (hiperglisemi) neden olur. Bu durumda, hücreler enerji gereksinimlerini baflka yollardan karfl›lamaya bafllarlar (www. saglikvakfi.org). Stres tepkisi s›ras›nda ACTH ve di¤er hormonlar enerji oluflturabilmek için kan içine daha çok glikoz ve ya¤ asidi gönderilmesine neden olur. Bu durum, her iki fleker hastal›¤›nda da (insüline ba¤›ml› ve insülin dirençli) glukoz birikmesine, kan flekerinin yükselmesine ve damarlarda plak oluflup hasarlar›n meydana gelmesine yol açar (Sapolsky, 1999). Stres s›ras›nda glukokortikoidle, epinefrin ve norepinefrin beden hücrelerine mesaj göndererek onlar›n insüline karfl› duyarl›l›¤›n› azalt›r, insüline direnci art›r›r (Girdano ve Everly, 1986). ‹ki tip diyabet vard›r: Birincisi, insüline ba¤›ml› olan diyabet (birinci tip ya da genç diyabeti): Daha çok çocuklarda ve genç eriflkinlerde görülür. Stres tepkisi s›ras›nda ba¤›fl›kl›k sistemi, insülin salg›layan pankreastaki beta hücrelerinin yabanc› istilac›lar oldu¤unu san›p, onlara sald›r›r (vücudun ba¤›fl›kl›k sisteminin kendi hücrelerini tan›yamaz). Bu durum, kiflinin çok az insülin salg›lamas›na neden olur ve hedef hücrelere glikozun gitmesini engeller. Hücreler beslenemez, ayn› anda kan dolafl›m›nda çok miktarda glukoz ve ya¤ asitleri dolaflmaya bafllar 81 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ve gidecek yerleri yoktur. Sonuçta bunlar böbreklerdeki kan damarlar›na yap›fl›rlar ve bu organlar›n ifllevlerini yapmalar›n› zorlaflt›r›rlar. Damarlarda ya¤ tabakalar› olufltururlar ve bu da ihtiyaç duyulan oksijen ve glikozun elde edilmesini imkans›z hale getirerek, kronik a¤r›y› ortaya ç›kar›r. Ayr›ca, gözlerdeki proteinleri birbirine ba¤lar ve katarakt oluflturur, bu insüline ba¤›ml› diyabeti olan insanlar ömür boyunca d›flar›dan insülin (enjeksiyon yoluyla) almak zorundad›rlar (Sapolsky, 1994). Kanser hücrelerinin özellikleri flunlard›r (Rice 1999): ‹nsüline dirençli diyabet (ikinci tip ya da yetiflkinlikte bafllayan diyabet): S›kl›kla eriflkinlerde ve fliflman (obes) kiflilerde görülmektedir. Sorun, insülinin salg›lanmas›ndaki yetersizlikten çok, dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç sonucunda glukoz metabolizmas›n›n bozulmas›ndad›r. Problem, bir çok insan›n yaflland›kça kilo almas›yla ilgilidir. Ancak, bu hastal›k yafllanman›n normal bir özelli¤i de¤ildir. Aktif olamama ve üretim fazlas› ya¤ hastal›¤›d›r. Hücrelerde yeterli derecede ya¤ depoland›¤›nda, ya¤ hücreleri tamamen dolar. Ergenlik döneminde ya¤ hücreleri sabitleflir ve kilo al›nd›kça bireyin ya¤ hücreleri flifler. A¤›r bir yeme¤in ard›ndan insülin, ya¤ hücrelerinde daha çok ya¤ depolamaya çal›fl›r, fakat ya¤ hücreleri fazlas›yla fliflti¤inden bunu reddeder. Böylece ya¤ hücreleri insülinin daha fazla ya¤ depolama istemine yan›t vermez ve hücreler daha az glukoz al›r (Sapolsky, 1994). 3. Kanserli hücrelerin çevresel dokulara ba¤lar› zay›ft›r. Vücudun çeflitli bölgelerine yay›lma ve geliflme özelli¤ine sahiptir. Kanser Kanser kontrolsüz flekilde büyüyen ve yay›lan anormal hücrelerdir. Beden hücrelerinin bedenin aleyhine çal›flt›¤› bir hastal›kt›r (Allen, 1983). Kansere onkogen ad› verilen mekanizmadaki bozulman›n yol açt›¤› düflünülmektedir. Onkogen hücre üretim kontrol mekanizmas›d›r; hücrelerin, ne zaman ve ne h›zla üretilece¤ini düzenler (Rice, 1999). 1. Kanserli hücrelerin di¤er hücrelere göre yaflama ihtimali düflüktür ve ço¤u olufltu¤u anda ölür. 2. Kanser hücrelerinin di¤er hücrelere göre daha fazla besin ihtiyac› vard›r. Di¤er hücreler gibi kendi besinlerini yapamad›klar› için normal hücrelerin protein ve besin maddelerini asalak olarak tüketirler. 4. Olgunlaflmadan bölünerek anormal bir flekilde ço¤al›rlar. Rastgele, h›zl›ca ve birden fazla parçaya bölünürler. Böylece çok say›da asalak hücre oluflur. 5. Normal hücreler için var olan s›n›rlar, kanserli hücrelerde söz konusu de¤ildir. Normal hücrelerin ço¤almas› için di¤erlerinin ölmesi gerekirken (bunun için normal hücreler aras›nda bilgi iletiflimi vard›r), kanserli hücreler bu kurallara uymazlar. Besin bulabildikleri sürece ço¤al›rlar. Normal bir hücrenin kanserli bir hücreye dönüflümü flu flekilde olmaktad›r (Rice, 1999): 1. Evre-Tek bir hücre ile bafllama: Hücre DNA’s›nda bozulma yani mutasyonla bafllar. Bozulmaya neden olan madde karsinojendir (günefl ›fl›n›, x ›fl›n›, kimyasal boyalar gibi). Genelde mutasyona u¤rayan hücreler ölmesine ra¤men 1/1000 oran›nda kanser hücresi özelli¤ini tafl›yan hücreler üremeye bafllar. 2. Evre-Tek organa yerleflme: Mutasyona u¤rayan hücre hemen ço¤almaya bafllar. Yaflamay› baflarabilen hücreler vücut içinde bir yerlere yerleflmekte ve orada ço¤almaya devam etmektedirler. Bu haliyle ço¤alan hücre grubu tümör ad›n› 82 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 al›r. Kendi büyümesini s›n›rland›rabilen hücrelere selim, s›n›rland›ramayan hücrelere habis denir. Tümörün yap›s›, özellikleri ne tür bir kanser oldu¤u hakk›nda bilgi verir. Stresle kanser aras›ndaki iliflkiyi gösteren kan›tlardan baz›lar› labaratuvar çal›flmalar›ndan elde edilmifltir. Stres tümörlerin büyümesine flu flekilde neden olur (Sapolsky, 1994): 3. Evre-Bölgesel yay›lma: Baz› hücreler tümörden kolayl›kla kopabilmekte ve vücudun baflka bir bölgesine gidebilmektedir. Merkez tümörden ayr›lma durumuna metastas (metastasis) denir. Ani ya da beklenmeyen bir olay karfl›s›nda stres tepkisi, organizmay› harekete geçiren enerjinin üretilmesi ve kullan›ma haz›r hale gelmesini sa¤lar: Enerji üretimi endokrin sistem arac›l›¤› ile olur. Yani kortizol, protein ve ya¤lar› glukoz ve glikojene dönüfltürür. Bu proteinler aras›nda alyuvarlar da vard›r. Kortizol enerji üretmek ad›na bu yolla, akyuvarlar› azaltarak ba¤›fl›kl›k sistemini bask›lar. Akyuvarlar azald›¤› için, yapm›fl olduklar› düzenli kontrolü yapamazlar, bu nedenle kanserli hücrelerin “gözden kaçma” ihtimali de artar. Ba¤›fl›kl›k sisteminin bu flekilde zay›flamas› kanser oluflumuna zemin haz›rlar (Rice, 1999). 4. Evre-‹lerleme: Da¤›lan hücreler yeni bölgesinde orijinal tümöre benzer tümörler oluflturmaya ve ço¤almaya bafllamaktad›rlar. Kansere neden olabilecek bu tür bir mutasyona u¤ram›fl hücrenin sa¤l›kl› insan vücudunda da her alt› ya da sekiz saatte bir ortaya ç›kt›¤› düflünülürse, neden bir çok insan›n hala sa¤l›kl› oldu¤u sorusu karfl›m›za ç›kar. Bunun en önemli nedeni bedenin ba¤›fl›kl›k program›d›r. Bu programa göre, akyuvarlar vücudu günde üç-dört ya da 6-8 saatte bir kez kontrol etmekte ve her hücrenin genetik yap›s›n›n kendi genetik yap›s›na uygun olup olmad›¤›n› denetlemektedir. DNA bilgisi uygun olmayan hücreler akyuvarlar taraf›ndan yok edilir. Bu süreç dahilinde gözden kaçan hücreler kanser bafllang›c› anlam›na gelmektedir (Rice, 1999). Stresle ‹liflkisi Kanser ve stres aras›ndaki iliflkiyi destekleyen ilk kan›tlar hayvanlarla yap›lm›fl çal›flmalardan elde edilmifltir. Örne¤in farelerle yap›lan çal›flmalarda, gürültülü ve stresli ortamlar›n tümörlerin daha h›zl› büyümesine neden oldu¤u görülmüfltür (Sapolsky, 1994). ‹nsanlardaki pek çok kanser türünün virüslerden ziyade genetik faktörlerden ya da çevresel karsinojenlere maruz kalmaktan kaynakland›¤› düflünülmektedir (Sapolsky, 1994). “Kanser gelifltikten sonra stres tümörün büyümesini h›zland›r›r m›?” ya da “Stres azaltma teknikleri ya da baz› kiflilik yap›lar› kanserin geliflmesini azaltabilir mi?” sorular› üzerine yap›lan araflt›rma sonuçlar›na bak›ld›¤›nda flu bulgularla karfl›lafl›lmaktad›r. Bafl etme becerileri yüksek, iyimser ve kendine güvenen kanser hastalar› ile çöküntüye u¤rayan kanser hastalar› karfl›laflt›r›ld›¤›nda (kanserin derecesi kontrol edildi¤inde) birinci gruptaki hastalar›n daha uzun yaflad›¤› bulunmufltur. Ayr›ca baz› çal›flmalarda ayn› bafl etme becerilerinin vurguland›¤› grup terapilerinin, kanserli hastalar›n ortalama ömrünü uzatt›¤› görülmüfltür. Araflt›rma bulgular› aras›nda sosyal deste¤in de ömrü uzatt›¤›na iliflkin bilgiler vard›r. Ancak, bahsedilen bu yöntemlerin hastal›¤› kesin olarak önleyece¤i ya da tedavi edece¤i konusunda bir fley söylenememektedir. Bununla beraber iyimser ve bafl etme becerileri yüksek kiflilerin ya da destekleyici bir grup içinde olanlar›n yaflam kalitelerinin daha iyi oldu¤una iliflkin bulgular da vard›r (Sapolsky, 1994). 83 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Zaman zaman kansere e¤ilimli bir kiflilik tipi de oldu¤u öne sürülmektedir. Kanser hastalar›na en s›k atfedilen kiflilik özellikleri; bast›rma; yani içe yönelik k›zg›nl›k, sald›rganl›k ile kendini sürekli olarak ifade edememedir. Kanser hastalar› uysal, itaatkar, sayg›l› ve içe dönük kiflilerdir. Yap›lan araflt›rmalarda kanser hastalar›nda yüksek düzeyde anksiyete, depresyon, k›zg›nl›k ve düflmanl›k e¤ilimi gözlenmifltir. Bu özellikler baflka bir çok psikosomatik hastal›kta da görülmektedir (Sapolsky, 1994; Rice, 1999). Araflt›rma sonuçlar› tutarl› de¤ildir: Baz› kiflilik tipleri ile yüksek kanser riski aras›nda iliflki oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Ancak kiflinin yaflam›ndaki stres miktar› ile kanserin h›zl› ilerlemesi ya da kansere yakalanma riskinin yüksek oluflu aras›nda bir iliflki yok gibi görünmektedir (Sapolsky, 1994). Ayr›ca kanser hastalar›nda çocukluk travmalar›, mutsuz çocukluk, aile içi uyumsuzluk öykülerine de rastlanmaktad›r. Olumsuz geçmifl yaflant›lar›n, kanser hastalar›nda olumsuz duygulara yol açt›¤› ve hastal›¤›n ilerlemesine katk›da bulundu¤u söylenmektedir. Ancak bunu iddia eden çal›flmalar›n; kontrol grubu eksikli¤i, uygun olmayan analiz gibi önemli eksikliklerinin oldu¤unu da unutmamak gerekir (Rice, 1999). Kanserle stres aras›nda nedensel bir iliflki kurmak mümkün de¤ildir. Ancak stres, kanserin daha h›zl› geliflmesine ortam haz›rlamaktad›r. Bununla beraber, stresi tan›mak, vücut üzerindeki fizyolojik etkilerini bilmek, stresi kontrol etmeye çal›flmak, insanlar› kanser ve di¤er psikosomatik hastal›klardan koruyabilir. Psikologlar›n stres konusuna hakim olmalar›, destek verdikleri bireyleri bu konuda bilgilendirmeleri ve onlara stres yönetiminin önemini anlatmalar› sa¤l›¤› koruman›n en önemli basama¤›d›r. Kaynaklar Albrecht, K. (1979). Stres and The Manager making it work for you. A Touchstone Book. Published by Simon & Schuster Inc. Allen, R.J. (1983). Human Stres: Its Nature and Control. Newyork: Mac Millanpublishing Company Alt›ntu¤, O. (1999). Psikoimmünoloji. Doç. Dr. Ulgen Okyayuz (Ed.) Sa¤l›k Psikolojisi Girifl. (1. Bas›m) Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i. Bairey et al. (1991). Mental stres as an acute trigger of left ventricular dysfunction and blood pressure elevation in coronary patients. American Journal of Cardiolaogy, 66, 83-102 Evans, P., Clow, A. & Hucklebridge, F. (1997). Stress and Immune System. The Psychologist. Girdano, D.A & Everly, G.S. (1986). Controlling Stress and Tension (2nd Edition), New Jersey: Prentice Hale, Englewood Cliffs Goldberger, L.& Breznitz S. (1982). Handbook of Stress Theoritical and Clinical Aspects. NewYork: A Division of McMillan Inc. Rice, P.L. (1999). Stress and Health (3rd Edition). New York: Brooks/Coole Publishing Company. Sapolsky, R. (1994). Why Zebras Don’t Get Ulcer? New York: W. Freeman & Company. fiahin, N.H. (Ed.) (1994). Stresle Bafla Ç›kma. Olumlu Bir Yaklafl›m. Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›: 2 fiahin, N.H (2003). Stres ve Yönetimi Uygulamal› Psikoloji Yüksek Lisans ders notlar› Taylor, S.E (1995). Health Psychology. New York: McGraw-Hill. Trizcieniecka A. & Steptoe A. (1994). Stres management in cardiac patients: A preliminary study of the predictors of improvement in quality of life. Journal Psychomatic Research, 38 (4), 267-280 Tunçel, N (1991). Fizyoloji. Eskiflehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yay›nlar› No: 493, Aç›kö¤retim Fakültesi Yay›nlar› No: 222 www.worldhealth.org/pdf/press.fact.sheets.stress.pdf www. saglikvakfi.org.tr/diyabet Yürekli, M. (2002). Stres reseptör sonras› olaylar. Stres ve Allostatik Regülasyon Mekanizmalar› Sempozyum Bildirileri. Ankara: Ankara Üniversitesi Sa¤l›k E¤itim Fakültesi Yay›nlar› No: 5 84 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 STRESTE Z‹HN‹N ROLÜ VE STRESE BA⁄LI Z‹H‹NSEL / RUHSAL HASTALIKLAR Psk. Fatma Uçar* Yaflam›m›z boyunca farkl› durumlarla karfl›lafl›r ve her duruma da belirli bir anlam vermeye çal›fl›r›z. Zihnimiz, deneyimlerimiz sonras›nda belirli kategoriler oluflturarak, gelen bilgileri de bu kategorilere dahil ederek anlamland›rmaktad›r. Kiflinin çevresinde olan biteni ne flekilde anlamland›rd›¤› ise neler hissedece¤ini ve nas›l davranaca¤›n› belirlemektedir. Böyle bak›ld›¤›nda, farkl› yaflamlara sahip kiflilerin ayn› duruma farkl› anlamlar yüklemeleri de oldukça anlafl›l›rd›r. Bir olaya verilen anlam o olayla iliflkili duygular› da belirleyece¤inden olaylar›n kifli üzerinde yaflataca¤› etkinin kiflinin o olay› alg›lay›fl›yla do¤ru orant›l› oldu¤unu söylemek yanl›fl olmayacakt›r. Gelelim bu durumun ‘stres’ konusu çerçevesinde ne anlam tafl›d›¤›na: Bilindi¤i gibi ayn› olay› yaflamalar›na karfl›n, baz› kiflilerde olay sonras›nda fiziksel rahats›zl›¤a uzanan sonuçlar görülebilmekte iken, baz›s› bu olay› daha uykuya dalmadan unutabilmektedir. Kiflilerin olaylardan etkilenme derecelerini belirleyen fley, ço¤unlukla olaylar› zihinsel olarak nas›l anlamland›rd›klar› ise, stres yönetimi aç›s›ndan zihnin nas›l iflledi¤inin bilinmesi çok büyük bir önem tafl›maktad›r. Zihnin Önemi ve Bilgi ‹flleme Süreci Stres aç›s›ndan düflündü¤ümüzde zihnimizin rolünün ne anlam tafl›d›¤›n› bilmek için öncelikle zihnimizin rutin iflleyifline ve bu rutin iflleyiflin hangi durumlarda strese kaynakl›k etti¤ine bakmakta yarar vard›r. *Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi Zihnin Önemi Son y›llarda psikoloji ve t›p alan›nda yap›lan birçok araflt›rma, ortaya ç›kan problemlerin aç›klanmas› s›ras›nda sadece d›flar›dan gözlemlenebilen ‘neden-sonuç’ ba¤lant›lar›n›n yap›lamayaca¤›na iflaret etmektedir. Fiziksel veya duygusal boyutta yaflanan durumu, kiflinin biliflsel yap›s› do¤rultusunda aç›klamak, daha sa¤l›kl› ve bütüncül bilgiler elde etmek anlam›n› tafl›maktad›r. Kiflinin içinde yaflad›¤› kültür, ailesi, inançlar›, korkular›, idealleri, kim oldu¤unu ve olaylar karfl›s›ndaki tutumunu belirleyecektir. Yaflam›m›z›n her noktas›nda biliflsel yap›m›z›n bu denli etkili olmas›n›n daha iyi anlafl›labilmesi için bilgi iflleme sürecinin, belle¤in, flemalar›n ve dikkatin biliflsel sistem içindeki yerinin anlafl›lmas› önemlidir (Hamilton,1982; Mandler, 1982; Kidman, 1984). Bilgi ‹flleme Süreci Bilgi iflleme sistemi ile ilgili belirtilmesi gereken en önemli özelliklerin bafl›nda ‘zihnin s›n›rl› kapasiteye sahip’ bir sistem oldu¤u bilgisi gelmektedir. Hem bilgi iflleme hem de biliflsel hatalar ve biliflsel hatalar›n neden oldu¤u sorunlar, bu bilgi ›fl›¤›nda daha iyi anlafl›lacakt›r (Baltafl, 1987; Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003). Bilgi iflleme s›ras›nda s›n›rl› bir kapasite kullan›l›yor olmas›na ra¤men, oluflturulacak kaynaklarla bu kapasiteyi artt›rmak mümkündür. Kaynaklar yaflant›lar›m›za iliflkin bir tür havuz gibidir. Bu havuzda biriken deneyimlerimiz çeflitli kategoriler do¤rultusunda s›n›fland›r›lmaktad›r ve bu sayede çeflitli deneyim gruplar›n›n birikti¤i bilgi ya da referans de¤erleri kaynaklar elde etmemiz mümkün hale gelmektedir. Örne¤in çocuklu¤umuza iliflkin yaflant›lar bu tür bir kaynak olabilir. Bu durumda kiflinin ‘çocukluk yaflant›lar›’ ile ilgili bilgileri ifllemesi kolaylaflmaktad›r, çünkü 85 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kendisine belirli bir ba¤lam haz›rlam›fl demektir. Ayn› flekilde bu tür bilgileri geri ça¤›r›rken de daha az zorluk çekecektir: ‹lgili kategoriye gitmesi bu bilgiye ulaflmas›n› son derece kolaylaflt›racakt›r. Bu da daha k›sa zamanda daha fazla bilginin sisteme girmesi ve ifllenebilmesi anlam›n› tafl›maktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997). S›n›rl› kapasitedeki bilgi iflleme sisteminin ‘s›n›rl›’ olma özelli¤i, seçici bilgi ifllemeyi de beraberinde getirmektedir. D›fl dünyada karfl› karfl›ya oldu¤umuz bütün bilgilerin ayn› anda iflleme al›nmas›, daha do¤rusu bütün bilgilerin iflleme al›nmas› mümkün de¤ildir. Bu nedenle baz› bilgiler öncelikli olarak sisteme al›nmaktad›r. Bu önceli¤i belirleyen unsurun ne oldu¤u üzerinde çal›flan araflt›rmac›lar›n baz›lar›, uyar›c›n›n özellikleri üzerinde dururken; baz›lar› da kiflinin zihninin daha belirleyici olaca¤› konusunda hemfikirdirler. Ancak son zamanlarda yürütülen çal›flmalar hem kifliden kaynakl› özelliklerin, hem de uyar›c›dan kaynakl› özelliklerin seçici bilgi iflleme üzerinde etkili oldu¤unu göstermifltir (Hamilton,1982; Mandler, 1982; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003). Seçicili¤imiz zaten birtak›m bilgileri kendili¤inden d›flar›da b›rakt›¤› için kiflinin iflini kolaylaflt›rmaktad›r, ancak her durumda de¤il. Bilgi ifllemedeki bu seçicili¤in zaman zaman sorunlara kaynakl›k etti¤i de bilinmektedir. Seçici bilgi ifllemenin, stresin oluflmas›ndaki ve sürdürülmesindeki katk›lar›na ve sonuçlar›na daha sonra de¤inilecektir. Seçici bilgi iflleme, seçici dikkati gerektiren bir süreçtir. Daha önce de üzerinde duruldu¤u gibi, kifliden, uyar›c›dan veya her ikisinin de birtak›m özelliklerinden dolay›, kifli her uyar›c›ya de¤il, belirli uyar›c›lara dikkat etmekte ve bu uyar›c›dan gelen bilgilere öncelik vererek ifllemektedir. Gelen bilgiler daha önce var olan baflka bilgileri harekete geçirerek, bir bilgi ak›fl› sa¤lamaktad›r ki; eski ve yeni bilgilerin buluflmas›, kiflinin ne söyleyece¤ini, düflünece¤ini veya nas›l davranaca¤›n› belirlemektedir. Burada üzerinde durulmas› gereken bir baflka nokta ise gelen bilgilerin her zaman daha önceden var olan bilgilerin aktive edilmesine katk›da bulunmad›¤›, zaman zaman baz› bilgilerin ketlenmesine de katk› sa¤lad›¤›d›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997). Bilgi iflleme s›ras›nda, uyar›c›dan gelen verilerin ne flekilde ifllendi¤i yani hangi aflamalarla ifllendi¤i de üzerinde durulmas› gereken konulardan biridir. Bilgi ifllemenin temelleri üzerinde duran bafll›ca iki modelden söz edilebilir: Aflamal› ve paralel bilgi iflleme. Aflamal› bilgi iflleme modeline göre, bilgiler basamak basamak ifllenmektedir. Her basamakta verinin girdi ve ç›kt›lar› de¤erlendirilmekte ve bu aflamadaki ifllemlerin bitmesi ile birlikte de bir üst basama¤a geçilmektedir. Bir üst basamakta da ayn› veri bir baflka aç›dan girdi ve ç›kt›lar› dahilinde de¤erlendirilmekte ve bu süreç böylece devam etmektedir. Paralel bilgi iflleme modeline göre ise, sürecin ifllemesi s›ras›nda veri birçok aç›dan ayn› anda de¤erlendirilir; yani farkl› basamaklardan ayn› anda veri toplan›r. Birçok girdinin de¤erlendirilmesi ile birlikte de ç›kt› elde edilir. Hangi modelin bilgi ifllemeyi daha iyi flekilde aç›klad›¤›na iliflkin araflt›rmalar her iki bilgi iflleme sürecinin de ayn› anda devrede olabilece¤ini söylemektedir; yani kifli, görevin durumuna göre birini veya her ikisini de kullan›yor olabilir. Bu sistem birçok kolayl›¤› da beraberin de getiriyor görünmektedir. Kifli bir süre sonra bilgi iflleme sürecini otomatik flekilde yürütebilir hale gelmektedir (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003). Ancak bu avantaj›n, dezavantaja dönüflmesi de olas›d›r. Bu durum ise kifliyi stres yaflant›s› ile yüz yüze getirebilecek bir özellik haline gelebilmektedir. 86 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Bilgi iflleme sürecinin önemli ö¤elerinden bir tanesi de bellektir. Belle¤i, en temelde iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Bunlardan bir tanesi k›sa süreli bellek, di¤eri ise uzun süreli bellektir. Uyar›c›lardan ald›¤›m›z veriler, öncellikle k›sa süreli belle¤imize gelmektedir. K›sa süreli belle¤imizdeki bu veriler, çal›flma belle¤ine gönderilmekte ve e¤er de¤erlendirilecekse uzun süreli belle¤e aktar›lmaktad›r. Veriler bir anlamda genel bir bilgiler/deneyimler havuzu içinde yeniden grupland›r›lmakta ve “bilgi”ye dönüflmektedir. Bilgilerin bu flekilde grupland›r›lmalar› sayesinde de geri ça¤›r›lma aflamas›nda kolayl›klar sa¤lanmaktad›r. Çocuklu¤umuzdan beri belle¤imize giren bu bilgiler, flemalar›m›z›n da temel kayna¤›n› oluflturmaktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997). Bilgi ‹flleme Modeli (Morris, 2002) fiemalar›m›z daha önce de belirtildi¤i gibi, geçmifl yaflant›lar›m›z›n en önemli yans›malar›d›r. Kiflilerin geçmifl olaylar› kodlama flekilleri, flimdiki yaflad›klar›n› ne flekilde de¤erlendireceklerinin de en önemli dayanaklar›ndan bir tanesidir (Ingram, 2003). Araflt›rmalar olumlu duygu durumuna sahip kiflilerin belirsiz olan ipuçlar›n› da olumlu olarak de¤erlendirdiklerini, ayn› flekilde mutsuz olan insanlar›n da belirsiz ipuçlar›n› daha olumsuz olarak de¤erlendirdiklerini göstermektedir. Tosun ve Da¤ (2000) yapt›klar› araflt›rmada kelime kökü tamamlama görevi verdikleri kiflilerin tutarl› olarak kendi duygu durumlar›na uygun flekilde kelimeleri tamamlama e¤ilimine sahip olduklar›n› göstermifllerdir. Bu durum sadece duygular›m›z için de¤il yaflam›m›z›n geneli için de geçerlidir. Yani sadece içinde bulundu¤umuz duygu durumumuz de¤il, genel olarak içinde bulundu¤umuz çevre, kültür, aile de yaflant›m›z› ne flekilde de¤erlendirece¤imiz konusunda belirleyicidir. Yani kifliler ald›klar› verilerin eksik k›s›mlar›n› kendilerince tamamlarken, yukar›da bahsedilen bu kaynaklar› referans almaktad›rlar. Çocuklu¤umuzdan beri yaflad›¤›m›z herfley bir arfliv misali belle¤imizde saklan›r ve daha sonraki yaflant›m›zda bize yol gösterir. Bu arfliv kendi içinde bir düzen kazan›r ve flemalar›m›z› oluflturur. Yani, daha önce havlayan bir köpek görmüfl ve bu köpek taraf›ndan kovalanm›flsak, yeniden havlayan bir köpek gördü¤ümüzde art›k ne düflünmemiz, nas›l davranmam›z ve neler hissetmemiz gerekti¤i hakk›nda çok fazla düflünmeden, haz›r olan verilerden yararlanarak, bir baflka anlamda kestirmeden giderek sonuca ulafl›r›z. Olumsuz çocukluk yaflant›lar› fazla olan bireylerin, sahip olduklar› bu haz›r bilgiler nedeniyle, belirsizlik yaflanan durumlarda daha fazla olumsuz de¤erlendirme yapma e¤iliminde olduklar› da bilinmektedir (Hamilton,1982; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003; Ingram, 2003). Sahip oldu¤umuz flemalar, sadece verilerin al›nmas›ndan sonra yap›lacak de¤erlendirme konusunda de¤il, hangi verilerin al›naca¤› konusunda da belirleyici olmaktad›r. Yani daha önce de bahsedilen seçici dikkatin yönlendirilmesinde etkili olmaktad›r. Mevcut bilgilerimiz ›fl›¤›nda, uyar›c› niteli¤i tafl›yan bir olaya yönelmemizle 87 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 birlikte, dikkatimiz bu olay ile s›n›rlanmaktad›r. Uyar›c›n›n bizim için anlam›na göre, bu daralman›n miktar› da artacakt›r. Dikkatteki daralma, tehlike an›nda ifllevsel olmakla birlikte, günümüzde somut tehlikelerin yerini a¤›rl›kl› olarak subjektif tehlikelerin almas› nedeniyle ifllevselli¤ini k›smen kaybetmifltir. Kiflinin ald›¤› veri miktar›n›n düflük oldu¤u durumlarda, eksik bilgiler kiflide mevcut olan bilgilerle tamamlamaktad›r. Ancak bu durum kiflinin yanl› de¤erlendirme olas›l›¤›n› da beraberinde getirmektedir (Hamilton,1982; Mandler, 1982; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003). Yukar›da bahsedilen bilgi iflleme modeli bütün insanlar için geçerlidir. Yani her insan d›flar›dan veri al›r, hangi verilerin öncelikli olarak al›naca¤›n› belirleyen flemalara sahiptir, flemalar›ndaki bu bilgiler do¤rultusunda verilerin eksik k›s›mlar›n› tamamlar ve verilerin yorumunu da bu do¤rultuda yapar. Bu yorumun yap›lmas›yla birlikte ortaya ç›kan duygu ise kiflinin tepki gösterip göstermeyece¤ini belirlemektedir. Bu noktaya kadar yaflananlar herkes için benzer olmakla birlikte, baz› insanlar bu sürece daha fazla kulak vermekte, tepkilerinin nedenlerini veya alternatiflerini anlamaya çal›flmaktad›r. Yaflant›lar›m›z sonras›nda zihin ve bedenimizden çeflitli geribildirimler almaktay›z. Örne¤in, herhangi bir olay sonras›nda huzursuzluk yaflamam›z bu türden bir geribildirim oluflturmaktad›r. Bu durumda sadece huzursuz oldu¤umuza odaklanmaks›z›n, bu yaflant›n›n bize verdi¤i mesaja dikkat etmemizde yarar vard›r. Yani neden huzursuzluk yaflad›¤›m›z› anlamaya çal›flmal›y›z. Baz› insanlar beden ve zihinden gelen bu türden geribildirimleri daha fazla dikkate al›rken baz› insanlar yaflanan›n alt›nda yatan nedeni anlamak için daha az çaba göstermektedir (Lecker, 1978). Stresin De¤iflen Anlam› ve Zihnin Rolü Günümüzde stres tepkisinin anlafl›lmas› için zihnin iflleyiflini bilmenin önemi aç›k olmakla birlikte, davran›flç›l›¤›n hakim oldu¤u 1950’li y›llar için ayn› fley söz konusu de¤ildir. Stres tepkisinin sadece ‘görünenden’ hareketle anlafl›lmaya çal›fl›ld›¤› bu dönemde yap›lan baz› araflt›rmalar, zihnin d›flar›da b›rak›ld›¤› bu türden de¤erlendirmelerin eksik kald›¤›n› göstermifltir. Lazarus ve Erikson (1962; akt., Schützwohl, 2004) yapt›klar› çal›flmada, iyi bir derece ile dönemi bitiren ö¤rencilerin, çal›flma gere¤i verilen bir olumsuz geribildirime karfl› daha etkili problem çözme stratejileri gelifltirdiklerini görmüfllerdir. Oysa daha kötü bir ortalama ile dönemi kapatan ö¤renciler için benzer bir durum görülmemifltir. Araflt›rmac›lar bu çal›flmalar›n›n sonucunda, geçmifl yaflamlar›n ve alg›lar›n, mevcut olay›n anlam›n› belirlemekte oldukça önemli bir yere sahip oldu¤unu göstermifllerdir. Daha önce de bahsedildi¤i gibi, günümüzde ‘bilgi ifllemeyi’ anlatan modeller, geçmifl yaflant›lar›n ve flemalar›n önemini vurgulamaktad›r. Art›k geçmiflten ba¤›ms›z olarak bugünü anlaman›n anlams›z oldu¤u bilinmektedir. Bahsedilen bu modellere göre bilgi, kelimenin tam anlam›yla ‘ifllenmektedir’. Befl duyumuz arac›l›¤›yla ham halde ald›¤›m›z uyar›c›lar, belle¤imiz arac›l›¤›yla al›nmakta, uygun bir biçimde zihne yerlefltirilmekte ve kifli için yeni kaynaklar oluflturmaktad›r. Mevcut flemalar›m›z›n bu noktada oldukça önemli oldu¤unu biliyoruz. fiemalar›m›z yani geçmifl yaflant›lar›m›z yard›m›yla oluflturdu¤umuz kal›plar, gelen verinin bizim için tehdit edici bir uyar›c› (rahatl›k düzeyimizi bozan, al›flkanl›klar›m›zla ters düflen) oldu¤unu söylüyorsa, kifli bu uyar›c›n›n bilinmezli¤in- 88 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 den bir flekilde kurtulmak için hemen harekete geçecektir. Bu s›rada bedenimizde birtak›m de¤ifliklikler meydana gelmektedir. Ancak kiflinin stres verici uyar›c›y› anlamland›rmak veya “savaflmak ya da kaçmak” için gösterdi¤i tepkinin tetikleyicisi, bedenden gelen tepkiler de¤il, bedenin de hareketlenmesini sa¤layan zihinsel anlamland›rma sürecimizdir. Zihnimiz sadece bedenimizi uyarmakla da kalmay›p, kiflinin bu uyar›m sonras›nda savaflmas› m› yoksa kaçmas› m› gerekti¤ini belirlemektedir (Kidman, 1984). Bilgi iflleme ile ilgili modeller, bilginin zihinde ne flekilde ifllendi¤i üzerinde durmakla beraber, stres s›ras›nda zihnin ne flekilde iflledi¤i üzerinde fazlaca durmam›fllard›r. Daha önce de bahsedildi¤i gibi stres s›ras›nda zihnin ne flekilde çal›flt›¤› üzerinde ayr›nt›yla duran ve ‘stresi’ anlamak için davran›flç› bak›fl aç›s›n›n yeterli olmad›¤›n› vurgulayan ilk isimlerden biri Lazarus’tur. Lazarus (1962; akt., Schützwohl, 2004), gittikçe karmafl›klaflan hayat koflullar› karfl›s›nda gösterdi¤imiz tepkilerin de karmafl›klaflt›¤›ndan bahsetmektedir. ‹nsanlar›n daha do¤al koflullarda yaflamlar›n› sürdürdükleri zamanlarda, tehlikeler karfl›s›nda gösterilen refleksler yeterli olabiliyorken, günümüz tehlikelerinin daha do¤rusu alg›lanan tehlikelerinin üstesinden gelmek için refleksler yeterli olmamaktad›r (Schützwohl, 2004). ‹nsanlar için tehlike olarak alg›lanan fleyler düflünüldü¤ü zaman bu durum daha anlafl›l›r hale gelecektir. Önceleri vahfli bir hayvan›n tehdidi stres kayna¤› iken; günümüzde, iflten ç›kar›lma tehlikesi de benzer bir etkiye sahip olabilmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, tehlikenin somut yani herkes için ayn› tehdidi içeriyor görünen bir tehlike olmaktan ç›k›p, herkes için farkl› anlamlar tafl›yan bir hale dönmüfl olmas›d›r. Yani vahfli bir hayvan› görmek genelde herkes için bir tür tehdit olabilmekteyken, iflten ç›kar›lma tehdi- dinin herkes için farkl› anlamlar› olabilmektedir. Zaten iflten ayr›lmay› düflünen veya kolayca yeniden ifl bulabilecek durumda olanlar için iflten ç›kar›lma ihtimali olumlu bir geliflme say›labilecekken, uzun süre iflsiz kalm›fl olan veya iflini seven biri için benzer bir etkiye sahip olmayacakt›r. Kifliler dikkatlerini devreye sokarak kendileri için önemli olan uyar›c›lara anlam vermeye çal›flmaktad›r. Her tür uyar›c›ya anlam verilmeye çal›fl›lmas› söz konusu de¤ildir. Ani olarak karfl›laflt›¤›m›z uyar›c›lar karfl›s›ndaki pani¤imiz de genelde uyar›c›y› acele olarak anlamland›rma çabas›n›n, di¤er bir deyiflle belirsizli¤in yaratt›¤› enerjinin bir sonucudur. Bilginin ifllenmesi s›ras›nda sadece afla¤›dan yukar› do¤ru bilgi iflleme de¤il, yukar›dan afla¤› da bilgi iflleme söz konusudur. Yeni bilgiyi karfl›layan eski bilgiler yeni bilgiye yol göstererek, nereye ait olabilece¤ine iliflkin bilgi sunmaktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997). Yani “iflini kaybetmek üzeresin” bilgisini karfl›layan ve rehberlik eden bilgi, “eyvah yine uzun süre iflsiz kalacaks›n” türündeyse, kifli stres tepkisi gösterecektir. Oysa ayn› bilgiyi karfl›layan eski bilgi, “zaten ayr›lacakt›m, üstüne bir de tazminat alaca¤›m” bilgisi ise kiflinin bedenindeki hareketlenme, sevincin bir belirtisi olacakt›r. Ancak bir uyar›c›n›n nas›l alg›lanaca¤›n› belirleyen fleyler aras›nda sadece burada verilen örnekte oldu¤u gibi, “gelecek” ile ilgili beklentiler olmamaktad›r. fiemalar›m›z›n bize sundu¤u her türlü bilgi, örne¤in kendimizi ‘kim’ olarak tan›mlad›¤›m›za iliflkin bilgi de gelen bilginin ne flekilde de¤erlendirilece¤ini önemli oranda belirlemektedir. Sosyal yaflant›m›z, ahlaki de¤erlerimiz, ideallerimiz de hangi duruma ne anlam verece¤imiz üzerinde oldukça güçlü bir etkiye sahiptir ve kiflinin yaflayaca¤› stresin de rehberlerindendir (Lazarus, 1991a). 89 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Do¤du¤umuz andan itibaren bafllayan bilgi iflleme sürecinin bir sonucu olan biliflsel yap›m›z, di¤er deyiflle zihnimiz, her tür duygunun yaflanmas› s›ras›nda yol gösterici bir role sahiptir. Alg›lamad›¤›m›z bir durum karfl›s›nda herhangi bir fley hissedemeyiz. Ancak uyar›c›n›n alg›lanmas› ile birlikte büyük bir h›zla anlamland›rma sürecine geçen zihnimiz, ne flekilde davranaca¤›m›za iliflkin motivasyona da kaynakl›k etmektedir. Bir baflka deyiflle, düflüncenin efllik etmedi¤i duygulardan, dolay›s›yla da stres tepkilerinden söz etmek olas› de¤ildir (Lazarus, 1991a). Lazarus (1991a), kiflinin elde etti¤i yeni verinin anlamland›r›lmas›n›n önemli oldu¤unu, çünkü bu verilerin kiflinin d›fl dünya ile ba¤lant›s›n› belirleyen unsurlar aras›nda oldu¤unu vurgulamaktad›r. Kifli d›fl dünya ile ba¤›n› sürdürme ihtiyac› içinde oldu¤undan, d›fl dünyadan gelen bilgilerin de ne anlama geldi¤ini bilmek gere¤ini duyacakt›r. Ancak kifli gelen her bilgiye ayn› oranda dikkat etmemektedir. Önemsiz olan, olmas› veya olmamas› aras›nda bizim için bir fark bulunmayan durumlara yaklafl›m›m›z ile, bizim için önemli olan, ba¤l›l›¤›m›z›n bulundu¤u kaynaklardan gelen bilgiler, ayn› flekilde de¤erlendirilmeye al›nmamaktad›r. Burada belirtilmesi gereken bir baflka nokta da bütün bu ifllemlerin kifli için çok k›sa sürede gerçekleflti¤idir. Hatta bu süreç kifli için otomatikleflmifltir ve kifli bütün bu de¤erlendirmeleri otomatik bir flekilde gerçeklefltirebilmektedir. Zihinsel süreçlerimiz, olaylar›n de¤erlendirilip, ‘stres verici’ olarak etiketlenmesi kadar, stresin olumsuz etkilerinden kurtulman›n da yollar›n› sunmaktad›r. Lecker (1978), anlamland›rmalar› ile bize olumlu ya da olumsuz baz› duygular yaflatan zihnimizin, bizi içinde bulundu¤umuz durumdan ç›karma kapasitesine de sahip oldu¤unu belirtmektedir. Kifliler gelen bilgileri de¤erlendirmekte ve ifllemektedir, ancak bu durum kiflilerin bilgiyi her zaman uygun flekilde, daha do¤rusu bütün yönleri ile birlikte iflledi¤i anlam›na gelmemektedir. fiemalar›m›z ve seçici dikkatimizin izin verdi¤i oranda al›nan ve ifllenen veriler için yanl›l›k söz konusu olmaktad›r. Bilgilerin sadece belirli yönleri ile de¤erlendirilmeye al›nmalar›, yap›lacak tan›mlamalar›n yetersiz kalmas›na neden olacakt›r ki bu durum kifliyi stres tepkileri ile uzun süre yüz yüze getirebilir. Kiflinin uzun süre stres tepkileri ile yüz yüze kalmas› ise hem fiziksel hem de ruhsal sa¤l›¤›n› etkileyebilir. Oysa bir uyar›c›n›n verilerinin bütün yönleri ile ele al›nmas›, alternatifleri de düflündürtebilecek bilgiler sa¤layacakt›r. Örne¤in, iflten ç›kar›lma tehdidi ile karfl› karfl›ya bulunan bir kimse, gelen verilerin içinden sadece ‘iflsiz kalaca¤›’ k›sm›n› al›r ve ifllerse, stresinin artarak devam etmesi muhtemeldir. Bu ifli buldu¤una göre baflka bir ifl de bulabilece¤i ve iflten ç›kar›lmas›n›n dünyan›n sonu olmad›¤› bilgisini de ifllemesi ise stres düzeyini de¤ifltirecek anahtar cümlelerden olabilir. Stres yaflay›p yaflamayaca¤›m›z› belirleyen temel kayna¤›n, alg›lad›¤›m›z uyar›c›ya ‘tehlikeli’ etiketi verip vermememiz oldu¤unu belirtmifltik. Kiflinin kaynaklar› yani flemalar›, al›nan verinin de¤erlendirilmesi sonunda tehlikeli oldu¤unu düflündürürse, kifli için tehdit edici bir durum söz konusu demektir. Ancak ayn› uyar›c›ya bir baflka kifli, ‘tehlikeli, tehdit edici’ etiketini vermeyebilir (Roskies, 1998). Stresörler üzerinde genel bir de¤erlendirme yapan Mandler (1982), ‘engellenmenin’ kendi bafl›na temel bir stres kayna¤› oldu¤unu, daha do¤rusu tehlike yorumunu tetikleyen bir durum oldu¤unu savunmufltur. Engellenen durumun önemi ise yaflanacak olan stres miktar›n› belirlemektedir. Stresörlerin genelde birer engelleyici olarak karfl›m›za ç›kt›¤›n› belirten yazar, bütün stresörlerin engelleyici oldu¤unu, ancak bütün engellerin stresör olmad›¤›n› belirtmifltir. Mand- 90 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ler (1982), ayn› zamanda stresin verdi¤i en büyük zarar›n bilinçli biliflsel ifllevleri engellemesi oldu¤unu da iddia etmektedir. Buna verilebilecek örneklerden bir tanesinin dikkatin s›n›rlanmas› oldu¤unu belirtmektedir. Dikkatin çok fazla s›n›rlanmas› bilgi al›m›n› düflürmektedir. Ancak bilgi iflleme sistemi gibi karmafl›k ve çok yönlü bir sistem, dar bir alanda bulunan bilgiler bile olsa, tamamlama ve yorumlama e¤ilimi sayesinde biliflimize olumlu ya da olumsuz katk›da bulunan bilgiler ç›karabilmektedir. Çünkü bilgi iflleme sadece d›flar›dan gelen bilgiler sayesinde gerçekleflmemektedir. Yukar›da bahsedilen örnek üzerinden yani iflten ç›kar›lma ile ilgili ‘stres kayna¤›’ndan devam edelim ve yukar›dan afla¤› bilgi ifllemenin ne anlama geldi¤ini da aç›k flekilde anlamaya çal›flal›m: Patronun bir haftad›r bu çal›flanla konuflmamas›, kifli için önemli bir stres kayna¤› olsun. Kiflinin stres durumunda daralan dikkat alan› da seçici flekilde yaln›zca patronun konuflmad›¤› zamanlara odaklan›yor olabilir. Konufltu¤u zamanlar olsa bile, ‘zorunluluktan konufluyordur’ gibi bir aç›klama ile konufltu¤u bilgisi ihmal edilebilir ve kifli dikkatini sadece sevilmedi¤i ve yak›nda iflsiz kalaca¤› bilgisi ile s›n›rlayabilir. Oysa patronun di¤er çal›flanlara karfl› olan ilgisini gözlemek önemli bir bilgi kayna¤› olacakt›r. Patron herkese mi böyle davran›yor, yoksa sadece kendisine mi? E¤er herkese böyle davran›yorsa, herkese birden k›zm›fl olamayaca¤› göz önünde tutularak, ifl d›fl›nda bir sorun yafl›yor olabilece¤i bilgisi de¤erlendirilebilir. Ancak patron sadece kendisine böyle davran›yor da olabilir. Bu durumda da iflten ç›kar›lmas›n› gerektirecek kadar kötü bir sorunun yaflanm›yor olabilece¤i ve patronun yak›nda k›zma nedenini aç›klayaca¤› ve sorunu halledecekleri bilgisi de alternatif ç›kar›mlardan bir tanesi olabilir. Buradaki örne¤i uzatmak mümkün. Ancak burada görülmesi gereken fley, alternatifler oluflturabilmek için, bilginin daha çok yönlü olarak ele al›nmas› gere¤i ve her bilginin de de¤iflik yönleri oldu¤u temel bilgisidir. Bilgilerin ifllenmesi s›ras›nda yukar›dan afla¤›ya ifllem yapan, yeni gelen bilgiye yol gösteren bilgiler, sadece hangi bilgilerin nereye yerleflece¤i ile de¤il, hangi bilgilerin öncelikli olarak alg›lanaca¤› ile de yak›ndan ilgilidir. Baz› bilgiler sisteme girmekle birlikte hiç yokmufl gibi de¤erlendirilmektedir. Yukar›da verilen örnekte oldu¤u gibi, kifli olumsuza odaklanma e¤ilimi nedeniyle, patronunun kendisiyle konufltu¤u zamanlar›n bilgisini ihmal ediyor olabilir. Oysa baz› durumlarda göz ard› edilen bu bilgilerin fark edilmesi, duruma bambaflka bir anlam kazand›rmaktad›r. Kazan›lan bu anlamlar ise ‘stresle bafl etme’de önemli bir yere sahiptir (Meichenbaum, 1999). Verinin tehdit edici olarak etiketlendirilmesi her zaman ‘stres kayna¤›’ olaca¤› anlam›na da gelmemektedir. Baz› uyar›c›lar ‘tehdit’ olarak de¤erlendirilseler bile, kiflinin kendi kaynaklar›na iliflkin bilgileri ‘tehdit’le bafl edip edemeyece¤i konusunda bir geribildirim sa¤layacak ve mevcut veri, kifli için stres kayna¤› olmaktan ç›kacakt›r (Brandtstater, Voss ve Rothermund, 2004). Örne¤in, final s›nav› birçok ö¤renci için tehdit edici bir yaflant›, dolay›s›yla da bir stres kayna¤›d›r. Bu durumla bafl edebilece¤ini yani final s›nav›n› geçebilece¤ini düflünen ö¤rencilerin yaflayaca¤› stres düzeyi ile s›navdan kalaca¤›n› düflünen ö¤rencilerin stres düzeylerinin bir olmas›n› beklemeyiz. Kiflinin mevcut duruma iliflkin alg›s› kadar, kiflisel özellikleri ve kiflisel kaynaklar›na iliflkin bilgisi de stres yaflay›p yaflamayaca¤› veya ne oranda stres yaflayaca¤› üzerinde etkilidir. Baz› kiflisel özellikler, daha fazla stres yaflaman›n da zeminini oluflturabilmektedir. 91 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Strese Verilen Tepkiler/Bireysel Farkl›l›klar Biliflsel Psikoloji’nin öneminin artmas› ile birlikte sadece stres konusunda de¤il, psikolojinin di¤er alanlar›nda da kiflinin kendi kaynaklar›na olan ilgi artm›flt›r. Art›k insandan ba¤›ms›z bir çevre ve çevreden ba¤›ms›z bir insan düflünmenin olanaks›zl›¤› bilinmektedir. Bilifle olan ilgi bilifli içine alan araflt›rmalar›n say›s›n›n da artmas›n› sa¤lam›flt›r. Ayn› fley stres araflt›rmalar› için de geçerlidir. Sadece kiflinin yap›s›n› ve farkl›l›¤›n› vurgulamak da art›k yeterli bulunmamaktad›r. Çünkü insanlar için de¤iflen tek fley, olaya verdikleri anlam ile s›n›rl› de¤ildir. Olay karfl›s›nda kendilerine verdikleri anlam da son derece belirleyicidir. Burada k›saca söylenmeye çal›fl›lan fley, kiflinin bafl edip edemeyece¤ine iliflkin inanc›n›n, uyar›c›n›n ‘kötü’ alg›lanmas› kadar önemli oldu¤udur. Kifli yaflad›¤› olay›n geride b›rakaca¤› olumsuzluklara katlanabilece¤i kaynaklara sahip oldu¤unu düflünüyorsa, yani olay›n de¤ilse bile, olaydan etkilenme düzeyinin kendi kontrolünde oldu¤unu alg›l›yorsa, yaflanacak olan stres düzeyi de¤iflecektir. Elbette bu de¤erlendirme de kiflinin biliflsel kaynaklar› ile ilgilidir. Ancak bu de¤erlendirmeyi önceki de¤erlendirmelerinden farkl› k›lan fley, olay kadar, kendi kaynaklar› üzerinde de durmas› ve düflünmesidir (Brandstadter, Voss ve Rothermund, 2004; Smith ve Meyers, 1997; Patel, 1989; Sidney, 1978). Alg›lanan tehlike ile daha etkili flekilde bafl edeceklerine inananlar›n, stresin olumsuz etkilerinden kendilerini daha etkili flekilde koruduklar›n› söylemifltik. Baz› kiflilerin sorunlar› ile daha etkili flekilde bafl edebiliyor olmalar›, bu alandaki bir di¤er araflt›rma konusudur. Çal›flmalar ‘hangi özelliklere sahip kiflilerin’ zor durumlardan daha az hasarla ç›kan kifliler olduklar›na yan›t aram›fl- lard›r (Sutil, Corbacho, Arias, Alvarez ve Requero, 1998; Scheitrum ve Akillas, 2002). Belki hayat›n her alan›nda oldu¤u gibi ‘esnek’ olmay› baflaranlar›n engellerin üzerinden daha kolayl›kla geçebildi¤i görülmüfltür. Peki kimdir bu esnek kifliler veya araflt›rmalar›n daha çok üzerinde durdu¤u haliyle sorulursa ‘kimdir bu esnek olmayan kifliler?’ A ve B Tipi Kifliler Özellikle kanser hastalar›n›n, kalp hastalar›n›n ya da migren a¤r›s› çekenlerin, baz› ortak kiflilik özelliklerinin incelenmesi, ‘esnek olmayan kiflilerin’ belirlenmesi konusunda yol gösterici olmufltur. Belirlenen özelliklerin A tipi kiflilik ve B tipi kiflilik ad› alt›nda toplanabilece¤ini ilk olarak belirten isimler, Friedman ve Rosenman’d›r (1974; akt., Patel, 1989). Kardiyoloji uzman› olan bu iki kifli kendilerine bafl vuran hastalar›n birbirlerine benzeyen özelliklere sahip olduklar› sonucuna varm›fllard›r. A tipi olarak adland›r›lan bu kifliler genel olarak; aceleci, zaman yönetimi konusunda baflar›s›z, dikkatini toplamakta zorlanan, üstesinden gelemese de genelde birkaç iflle ayn› anda meflgul olan ve baz› obsesif özelliklere sahip kiflilerdir (Girdano ve Everly, 1986). A tipi kifliler için vurgulanmas› gereken bir di¤er özellik de duygular›n› ifade etmekte zorlanmalar›d›r. Duygular›n› ifade etmekte güçlük çekmek bafll› bafl›na bir gerilim kayna¤› haline gelebilmektedir. Kifli sürekli bir fleyleri gizleme, belli etmeme çabas› içine girebilir. Bu durumun temel kayna¤› ise duygular›n›n ifadesi sonucunda ortaya ç›kacak durumu bir tehdit olarak ele almas›ndand›r. Örne¤in, öfkesini ifade etti¤i durumda di¤erleri taraf›ndan daha az sevilece¤ini düflünen birisi için öfkeyi yaflay›p da ifade edememek önemli bir gerilimdir. A tipleri için duygular›n ifade edilmesindeki güçlük, daha çok duygular›n› 92 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 uygun flekilde ifade edememekten kaynaklan›r. A tipleri, öfkelerini do¤rudan ifade etmek yerine, düflmanca davran›fllar sergilemektedirler (Sutil ve ark. 1998). Yukar›da bahsedilen özelliklere bakt›¤›m›z zaman bu kiflilerin neden hem daha fazla stres yaflad›klar› hem de yaflad›klar› stres ile neden etkili flekilde bafl edemediklerini anlamak güç de¤ildir. Verim sa¤lamayan bir acelecilik ya da sadece befl dakika kazanabilmek ad›na kiflinin kendisi üzerinde kurdu¤u bask›, bu tür kiflileri bir hayli y›pratmaktad›r. Buna imkan olmad›¤› halde her fleye yetiflmeye çal›flmalar› da strese neden olan ve sürmesi için zemin haz›rlayan bir baflka özellikleridir. Dikkatlerini bir ifle vermek yerine birden fazla ifl ile u¤raflmalar› nedeniyle oluflan dikkat da¤›n›kl›¤›, bu iflleri baflar›yla tamamlamak konusunda yaflad›klar› strese ba¤l› olarak ortaya ç›kan dikkat da¤›n›kl›¤› ile birleflince, A tipi kiflilerin birçok ayr›nt›y› d›flar›da b›rakmalar› ve bu nedenle de tarafl› ve hatal› de¤erlendirmeler yapmalar› anlafl›l›r bir durumdur. A tipi kiflilerin stres yaflanmas› için zemin haz›rlayacak çok say›da özellikleri bulunmas›na ra¤men, ayn› kifliler stres durumunu ortadan kald›rmak konusunda pek baflar›l› de¤ildirler ki bu durumun tipik sonuçlar› yaflanan kalp hastal›klar›d›r. Oysa A tipi kiflilik örüntüsüne de¤ifliklikler yapmak imkans›z de¤ildir. Birçok kifli için kolay olmasa da gerçekten istenirse strese zemin haz›rlayan bu özelliklerin üstesinden gelmek mümkündür. Elbette bu sadece A tipi davran›fllar› daha fazla olan kifliler için de¤il, herkes için söz konusudur. De¤iflmek ve daha ifllevsel bir bak›fl aç›s› edinmek olaylara daha farkl› bir aç›dan bakmak isteyen herkes için mümkündür (Patel, 1989; Girdano ve Everly, 1986). ‹nsanlar genelde ne tümüyle A tipi özelliklere ne de tümüyle B tipi özelliklere sahiptir. Neredeyse bütün insanlar hem A tipi kiflili¤in hem de B tipi kiflili¤in özelliklerini tafl›maktad›r. Ancak genelde bir örüntünün daha a¤›rl›kl› flekilde görülmesi söz konusudur. Yukar›da A tipi kiflilik özelliklerine sahip kimselerden ve sahip olduklar› bu özelliklerin yaflamlar›ndaki stres oran›na etkisinden bahsettik. B tipi kiflilik örüntüsüne sahip kiflilerin özellikleri ise onlar› stres yaflamaya, A tipi kiflilik özellikleri kadar aç›k hale getirmemektedir. Yani k›saca B tipi kiflilik örüntüsüne sahip olanlar genelde daha az stres yaflayan kiflilerdir. Bu bilgiden de anlafl›labilece¤i gibi bu kifliler daha rahat, içinde bulunduklar› koflullara uyum sa¤layabilen, her konuda rekabet etmeyen kiflilerdir. A tipi kiflilerden farkl› olarak kendilerine zaman ay›r›rlar ve ay›rd›klar› bu zaman için suçluluk hissetmezler. Bu gibi özellikleri nedeniyle B tipi kiflilerle anlaflmak genelde daha kolayd›r. Bu bilgiden hareketle B tipi kiflilerin daha fazla sosyal deste¤e sahip olduklar› ç›kar›m›n› yapabiliriz (Lazarus, 1998). Kiflinin bak›fl aç›s›n› de¤ifltirebilece¤ini söylemek kolayd›r, ancak bunu yapmak kolay de¤ildir. Daha do¤rusu çaba ve sab›r gerektirir. Stresi y›k›c› bir flekilde yaflamaman›n ön koflullar›ndan olan gerçekçilik de bu noktada da son derece önemlidir. Kifli bir denemede baflar›ya ulaflmay› beklememelidir. Örne¤in zaman yönetimi birçok kiflinin zorluk çekti¤i konulardan bir tanesidir. Oysa zaman yönetiminin koflullar›na bakt›¤›m›z zaman, son derece basit ilkelerden olufltu¤unu görürüz. Ancak uygulama hiçbir zaman teorik bilgide bahsedilen kolayl›¤› yans›tmaz. Girdiano ve Everly (1986), kiflili¤in üç temel unsurdan olufltu¤unu belirtmifltir. ‘De¤erlerimiz, tutumlar›m›z ve davran›fllar›m›z’ olarak say›labilecek bu unsurlar›n tamam›, kifliyi belirlemekte93 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 dir. Bir baflka ifadeyle, de¤iflim demek, bu üç unsurdan en az›ndan bir tanesinin bir miktar da olsa de¤iflmesi demektir. De¤iflime, de¤erler k›sm›ndan bafllarsak, çok da ifllevsel bir noktadan bafllamad›¤›m›z› anlar›z. Çünkü kiflinin en temel kaynaklar› de¤erleridir. De¤erler genelde küçük yafllarda ve sevilen kiflilerden edinilen temel unsurlard›r. Sevilen bir kifliden edinilmeleri onlara manevi bir miras niteli¤i de kazand›rmaktad›r. Kiflinin temel özelliklerinin manevi unsurlarca da bezenmesi, de¤ifltirilmelerini bir hayli zorlaflt›raca¤› gibi, yeni bir stres kayna¤› da yarat›lm›fl olur ki bu da hiç ifllevsel olmaz. Tutumlara gelince, de¤erler kadar kemikleflmifl bir yap›lar› bulunmamas›na ra¤men, tutumlar davran›fllar kadar kolay da de¤iflmemektedirler. Bu durumda davran›fl de¤ifliklikleri üzerinde çal›flmak ve bu de¤ifliklikleri fark ederek yenili¤e ayak uydurma iflini zihnin kendisine b›rakmak, daha sa¤l›kl› sonuçlar alma anlam›na gelecektir. dakine aktar›lan önemli bir ek bilgidir. Meichenbaum (1999), kiflilerin kendi subjektifliklerini fark etmeleri ile birlikte kendilerine iliflkin fark›ndal›klar›n›n da artaca¤›n› belirtmektedir. Bunu yapabilmenin en temel yolu ise kiflilere biliflsel iflleyifl konusunda bilgi vermektir. De¤iflime nereden bafllanaca¤› kadar önemli di¤er bir konu da de¤iflimin neden gerekli oldu¤u ve nas›l yap›laca¤›d›r. ‹flte bu noktada yeniden zihnin önemi üzerinde durmak gereklidir. Kiflinin zihinsel yap›s›n›n neyi ne flekilde de¤erlendirece¤inin temel unsuru oldu¤unu biliyoruz. Duygular›m›z› harekete geçiren olaylar, bu duygular eflli¤inde birçok an›n›n da aktive olmas›n› sa¤lamaktad›r. Kendimize iliflkin bilgi kümeleri olarak nitelendirebilece¤imiz flemalar›m›z›n aktive olmas› ile birlikte, objektif de¤erlendirme sürecinden subjektif de¤erlendirmeye geçilir. Ancak kifliler böyle bir de¤erlendirme yapt›klar›n›n fark›nda olmad›klar› gibi, bunu reddetme e¤ilimindedirler. Örne¤in öfkelendikleri bir olay› aktar›rken kifliler ço¤unlukla ‘aynen anlatma’ iddias›ndad›r. Oysaki olay› yaflayan ya da de¤erlendiren kifliler gerçekten, olay› ‘hiçbir katk› yapmadan’ anlatt›klar›n› düflünseler de ses tonlar› bile kendilerine ve karfl›- ‹yimserlik ve Kötümserlik Herkesin bir kiflilik örüntüsü ve dünyaya bak›fl tarz› bulunmaktad›r. Oldukça kemikleflmifl gibi görünmesine ra¤men bu yap› üzerinde de¤ifliklikler yapman›n mümkün oldu¤u belirtilmiflti. Daha önce de bahsedildi¤i gibi kiflinin aceleci tavr›n›n getirileri, götürüleri ve alternatifleri kiflilere tan›t›labilirse; kifli de de¤iflmeyi ve daha rahat bir flekilde yaflamay› isterse bu de¤iflimi gerçeklefltirmesi mümkündür. Strese zemin haz›rlayan kiflilik özellikleri aras›nda yaln›zca A tipi kiflilik özellikleri bulunmamaktad›r. ‹yimser veya kötümser olmak da yaflanacak stres düzeyine etki eden özellikler aras›ndad›r. Kiflilerin stres yaflay›p yaflamayaca¤› veya ne oranda stres yaflayacaklar›n› belirleyen özellikler aras›nda, kiflinin dünyay› de¤erlendirme tarz› da gelmektedir. Kötü olaylar› aç›klarken; içsellefltiren, kötü durumun de¤iflmeyece¤ini düflünen ve di¤er olaylara da genelleyen kimselerin kötümser oldu¤undan bahsedilebilir. Bir baflka deyiflle bu kifliler yaflamlar›n› kötü bir falc›l›kla devam ettirmeye çal›flmaktad›rlar. Bu kifliler tutarl› flekilde olaylar›n kötü gidece¤ini ve kötü sonuçlanaca¤›n› düflünmektedirler. Belki daha da kötü olan›, bu kiflilerin bu durumun her zaman için geçerli olaca¤›na da inanmalar›d›r. Dünyaya daha çok olumlular› gösteren bir pencereden bakan kifliler ise kendilerini genel olarak daha iyi hissetmektedirler ve çevresel kaynaklar›n› daha iyi flekilde de¤erlendirebilmektedirler (Maruta, Colligen, Mlinchoc ve Offord, 2002). 94 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Yaflama daha olumsuz bir aç›dan bakanlar için en büyük stres kayna¤›, kontrolün kendilerinde olmad›¤›na iliflkin inançt›r. Yani bu kifliler ne yaparlarsa yaps›nlar olumsuz uyar›c›y› ortadan kald›rma veya etkilerini azaltma flans›na sahip olmad›klar›n› düflünmektedirler. Yaflamda kontrol sa¤lanamayaca¤›na iliflkin bilgi ise neredeyse her verinin belirsiz olarak yorumlanabilece¤i anlam›n› tafl›maktad›r ki bu durum bafll› bafl›na bir stres kayna¤› oluflturmaktad›r. Bu temel inançlar›na ra¤men kötümserler bafllar›na gelen kötü olaylar için kendilerini daha çok suçlama e¤ilimi içerisindedirler. Yaflama iliflkin daha olumlu bir bak›fl aç›s›na sahip olan kifliler ise yaflama iliflkin daha olumlu de¤erlendirmeler yapmakta ve bafllar›na gelen kötü olaylar› felaketlefltirmekten uzak durmaktad›rlar ki bu bak›fl aç›s› onlar› stresten koruyan önemli bir faktördür (Maruta, Colligen, Mlinchoc ve Offord, 2002). Boyun E¤ici Kiflilik Boyun e¤ici kiflilik örüntüsünün temel özelli¤i, kiflinin içinde bulundu¤u durumu çözümsüz olarak alg›lamas› veya kendi kaynaklar›n›n çözüm için yeterli olmad›¤›na duyulan güçlü bir inanca sahip olmas›d›r. Bu temel özellikleri nedeniyle sorunlar› ile karfl› karfl›ya gelip çözüm üretmeye çabalamak yerine, daha pasif bir tutum sergilemektedir. Sorun yaflamalar›na ra¤men sürekli olarak pasif kalmalar› ise psikolojik sorunlara kaynakl›k edebilir. Kiflinin pasif flekildeki bu geri çekilmeleri, çevrelerindeki insanlar taraf›ndan da genelde öfke ile karfl›lanmaktad›r. Çevreleri ile uyumlar›n›n bozulmas›n›n ise yeni bir stres kayna¤› yarataca¤› aç›kt›r (Hünler ve Gençöz, 2003). Bu kiflilerin, içinde bulunduklar› duruma iliflkin kontrol alg›lar›n›n zay›flam›fl oldu¤u görülmektedir. Kifli dünyan›n anlafl›labilir ve bu do¤rultuda düflünürsek, sorunlar›n›n da çözülebilir oldu¤una iliflkin bir inanç gelifltirebilirse, sorunlar› ile daha etkili flekilde bafl edebilecektir. Yaflam›n›n kendi yaflam› oldu¤una ve her kiflinin de kendi patronu oldu¤una inanmayan bir kiflinin ise pasif kalmay› ve edilgen davranmay› seçmesi, anlafl›labilir bir durumdur. Sorunlar›n›n üstesinden pasif tav›rlar› ile gelmeye çal›flanlar›n etkili olduklar›ndan söz etmek mümkün de¤ildir. Buna karfl›n kontrolün kendilerinde oldu¤una inananlar, sorun çözümüne katk›lar›n› daha etkili flekilde sunabilmekte, bafllar›na geleni pasif bir flekilde izlememektedirler (Smith ve Meyers, 1997). Psikolojik Sa¤laml›k/Y›lmazl›k Kiflilik özellikleri ve stres konusunda yap›lan birçok araflt›rma, baz› kiflilik özelliklerine sahip olanlar›n stres ile daha etkili flekilde bafl edebildiklerini göstermektedir. Stresleri ile daha etkili flekilde mücadele eden insanlara bak›ld›¤› zaman en önemli özelliklerinin, yaflamlar›na iliflkin daha fazla kontrol alg›lamalar› oldu¤u görülmektedir. Yaflamlar›n›n kontrolünü ellerinde tuttuklar›na inanmalar›n›n yan› s›ra, kendileri ve yaflant›lar› ile de daha ilgilidirler yani kendilerini daha fazla önemsemektedirler. Hayata daha genifl ve olumlu bir pencereden bakmay› baflaran kiflilerin bu özellikleri zor koflullar karfl›s›nda tükenmelerini engellemektedir (Rowe, 1998). Olaylar›n daha kontrol edilebilir oldu¤unu düflünmek, beraberinde, baflkalar›na güvenilebilece¤i inanc›n› da getirmektedir. Dünyan›n güvenli olmad›¤›na olan inanc›n artmas›, kiflinin gerilimini ve stresini ne kadar artt›r›yorsa, güvenli oldu¤u ve tahmin edilebilir olaylar›n yafland›¤›na iliflkin inanç da kifliyi inanc› oran›nda rahatlatacakt›r ve çözümsüz sorunlarla yüz yüze oldu¤unu düflündürmeyecektir. Dünyaya ve di¤erlerine duyduklar› güven bu kiflileri yeniliklere de daha aç›k hale getirecektir ki bu da yaflamdan daha fazla zevk almak anlam›na gelmektedir (Patel, 1989). 95 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Stresin her zaman olumsuz bir yaflant› olmad›¤›n› vurgulayan Mandler (1982), stresin zaman zaman e¤lenceli hale bile getirilebilece¤inden bahsetmektedir. Ancak stresi e¤lenceli hale getiren özelliklerin kiflide bulunmamas›, stresin sürekli ‘s›k›nt›’ olarak yaflamas›na neden olacakt›r. Daha önce de belirtildi¤i gibi, stresi daha bafl edilebilir hale getiren temel düflünce, onun üstünde ‘kontrol’ sahibi oldu¤umuz fikridir. Yani psikolojik olarak daha sa¤lam oldu¤unu düflündü¤ümüz bu insanlar, ya kendilerine iliflkin alg›lar›n› ya da dünyaya iliflkin alg›lar›n› de¤ifltirebilen insanlard›r. s›z olmad›¤›n› göstermektedir (Pines, 1998). Kiflilerin farkl› zamanlarda olaylar› farkl› flekilde de¤erlendirmesi de mümkündür. Yani genel olarak sorunlar› ile etkili flekilde bafl edebilen bir kifli, zaman zaman da içinde bulundu¤u durum nedeniyle ayn› ‘sa¤laml›¤›’ gösteremeyebilir. Baz› insanlar›n ise genelde problemleri ile etkili flekilde bafl edemedikleri, ‘psikolojik sa¤laml›¤›’ beraberinde getiren özellikleri sergileyemedikleri ve hayat› kendileri için güçlük yaratan bir pencereden izledikleri bilinir. Bunun sonucunda yaflanacak olan fley ise, strese ba¤l› zihinsel-ruhsal hastal›klard›r. Stres genelde tehdit edici bir yaflant› olmas›na ra¤men, psikolojik sa¤laml›k özelli¤ine sahip kiflilerin, stresi tehdit edici olarak alg›lamad›klar› da bilinmektedir. Yapt›klar› ifli seven ve kendilerini ifllerine verebilen bu kifliler, karfl›laflt›klar› zorluklar› da kendilerini s›nama f›rsat› olarak de¤erlendirebilme özelli¤ine sahiptir. Yani stres, yaflamdaki güçlükler, bu kifliler için bir çeflit f›rsatt›r. Elbette bu yapt›klar› ifli sevmeleri ve kendilerini bu ifle vermeleri ile de yak›ndan ilgilidir. Yapt›klar› ifli sevmeleri, zorluklar karfl›s›nda kaçmamalar›n›n da temel nedenlerindendir. Sorunlar› kaçarak çözmeye çal›flmak ve içki, sigara gibi al›flkanl›klara yönelmek yerine, olay›n üzerine gitmeyi de bu nedenle baflarabilmektedirler (Pines, 1998). Strese Ba¤l› Zihinsel-Ruhsal Hastal›klar Psikolojik sa¤laml›k/y›lmazl›k özelli¤ine sahip olmak, birçok insan›n isteyece¤i bir fleydir. Baz› insanlar, geçmifl yaflant›lar›, ö¤rendikleri, inançlar›, flemalar› gibi etkenler nedeniyle, bu özelliklere zaten sahiptirler. Ancak buradaki kilit nokta, bu özelli¤in, kiflinin ‘bak›fl aç›s›’ ile ilgili oldu¤una iliflkindir. Yani kifli olaylara veya kendisine olan bak›fl aç›s›n› de¤ifltirerek, bu özelli¤e sahip olabilir. Bu özellikleri edinmek kolay olmayabilir ancak alanda yap›lan ve biliflsel de¤iflikli¤i hedefleyen araflt›rma sonuçlar›, bunun imkan- Problem çözmek konusunda kiflilerin s›kça yapt›¤› hatalar›n bafl›nda, soruna yönelmek yerine kendilerine yönelmeleri gelmektedir. Yap›lan bir di¤er önemli hata da art›k de¤ifltirilmesi veya duruma özel kullan›lmas› gereken çözüm yollar›na yönelmek yerine, eski yöntemler konusunda ›srarc› olmalar›d›r. Kiflinin her zaman sorunlar›n› kendi kendine aflmas› da mümkün olmayabilir. Bununla beraber, çözüm konusunda kendilerini dar s›n›rlarda tutan kiflilerin, bir baflkas›ndan yard›m alma seçene¤ini genelde bir seçenek olarak de¤erlendirmedikleri görülmektedir. Kifli bu durumu bir çeflit zay›fl›k olarak de¤erlendirebilir. Hata yapmamak veya etraftaki kiflilerce zay›f de¤erlendirilmemek için kendilerine yeni stres kaynaklar› yaratabilir. Bu durum belki de hepimizin zaman zaman bafl›na gelen bir durumdur. Ancak yukar›da say›lanlar›n al›flkanl›k halinde, her sorun karfl›s›nda sergilenmesi, uzun vadede yeni sorunlar› beraberinde getirebilir (Lecker, 1998). Kiflinin karfl›laflt›¤› sorunla bafl edebilece¤ine olan inanç, kifliye bir tür ‘›l›ml› yanl›l›k’ sa¤layacakt›r. Il›ml› yanl›l›¤›n aktive edece¤i ve temelde ‘bafl edebilirsin’ mesaj›n› içeren bilgiler, kendisi- 96 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ne alternatifler bulmaya haz›r demektir. Bir duruma alternatifler bulunabiliyor olmas› ise kiflinin ne kendisine ne de olaylara tek tarafl› yüklenmeyece¤i ve olaylar› daha kapsaml› alg›layaca¤› anlam›n› tafl›maktad›r (Brandtstadter, Voss ve Rothermund, 2004). Kiflilik özelliklerinin geçmifl deneyimlerle yo¤rulmas› ‘bafl edemeyece¤i’ bilgisine kaynak oluflturmaktaysa, bu durum kiflinin genelde anksiyete veya depresyon yaflamas› anlam›na gelmektedir. Bu sorunlar›n uzun sürmesi ise, sorunun bir k›s›rdöngü gibi sürekli geri beslenmesine ve dolay›s›yla da süreklilik kazanmas›na neden olabilir. Kifliye neden bu durumda oldu¤una iliflkin bilinçlilik kazand›r›lmas› ise daha rahat bir yaflam›n zeminini sunabilir. Daha önce stres ile etkili flekilde bafl edebildiklerini vurgulad›¤›m›z kiflilerin yani ‘y›lmazl›k’ özelli¤ine sahip kiflilerin, hayata karfl› en önemli kaynaklar›n›n kontrol alg›s› oldu¤unu vurgulam›flt›k. Stresin neden oldu¤u ruhsal hastal›klara de¤inmeden önce vurgulanmas› gereken en önemli özelliklerden bir tanesi de ‘kontrol alg›s›’ z›rh›n› kaybeden kiflilerin afla¤›da bahsedilecek yaflant›lar›n temel muhataplar› oldu¤udur. Kontrol alg›s› ile ilgili sorunlar› olanlar›n en fazla yaflad›klar› sorunun anksiyete oldu¤u söylenebilir. Anksiyete Anksiyete ile ilgili olarak da vurgulanmas› gereken en önemli özelliklerden bir tanesi, yukar›da da de¤indi¤imiz gibi, çaresizlik ve kiflinin durumla ilgili kontrolü elinde bulundurmad›¤› ile ilgili bir alg›ya sahip olmas›d›r. Yani anksiyetenin neden ortaya ç›kt›¤› ile ilgili yap›lan aç›klamalar›n temel vurgusu; belirsizlik ve kontrol edilemez bir durumun yaflanmakta oldu¤una iliflkin temel inançt›r. Yani gerçekte yaflanan durumun bu tür bir özelli¤i bulunmamas›na ra¤men kifli yaflanan- lar› kendi daralm›fl penceresinden bu flekilde alg›lamaktad›r ve bu noktada hata yap›yor demektir (Sezgin, 2001). Eysenck (2000), kayg› düzeyleri farkl›laflan insanlar›n temeldeki farkl›l›klar›n›n, biliflsel iflleyifllerinden kaynakland›¤›n› öne sürmektedir. Verinin al›nmas›ndan sonra sergilenen yanl›l›¤›n oran›, kiflinin anksiyete düzeyini belirleyecektir. Al›nan verilerin de¤erlendirilme aflamas›nda, kiflinin birçok kaynaktan paralel flekilde yararland›¤›n› ve bu karfl›laflt›rmalar do¤rultusunda veriye anlam kazand›rd›¤›n› biliyoruz. Bu aflamada kifli, bilgiyi bir flekilde anlamland›rmaya çal›flmas›na ra¤men, eldeki verileri iyi de¤erlendirememesi nedeniyle ya da yeni gelen verilerin eski verilerle örtüflmemesi sonucunda, bilgiye bir anlam veremeyebilir ki bu durumda yaflayaca¤› fley anksiyetedir. Anksiyete yo¤un bir uyar›lm›fll›k durumudur ve kifliye belirsiz uyar›c›y› anlamland›rabilmesi için kaynak sa¤lamay› hedeflemektedir. Alm›fl oldu¤umuz eksik bilgileri, felaket habercileri olduklar›na iliflkin yorumlamak da anksiyeteye kaynakl›k edebilir. Kifli kolayca, durumun kontrolden ç›kt›¤›n› ve felaketlere karfl› duracak gücü olmad›¤›n› düflünüp, anksiyete yaflamaya bafllayabilir. Zaten daralm›fl olan dikkat alan› nedeniyle, ald›¤› bilgilerin bu tür bir yoruma aç›k olmas›na ek olarak, kiflinin kendisinin de alternatiflerini görme yolunu kapatmas›, anksiyeteyi sürdüren bir kaynak halini alabilecektir. Bu s›rada bafllat›lan düflünce ak›fl›n›n durdurularak, daha sa¤l›kl› de¤erlendirmeler yap›lmas› ve gözden kaç›r›lanlar›n da hesaba kat›lmas›, kifliyi daha rahatlat›c› bir düflünce silsilesine götürecektir. Sorun yaratan düflünce zincirinin k›r›labilmesi için, kiflinin sesli olarak kendine ‘dur’ demesi bile ifle yarayabilir. Döngünün bir an için k›r›lmas›, kifliye farkl› boyutta bir fark›ndal›k kazand›racakt›r (Girdano & Everly, 1986). 97 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Al›nan bir veri ile birlikte anksiyete yaflanmaya bafllanmas›n› sa¤layan durumu a¤ kuram› (network theory) ile aç›klamak mümkündür. Kiflinin ald›¤› veriler sisteme girdikten sonra, anlamland›r›lma çabas› ile birlikte, zihnimizde mevcut olan bilgiler do¤rultusunda da de¤erlendirilmeye çal›fl›l›r. E¤er veri bizim için hofl olmayan olay bilgilerini aktive ediyorsa, uyar›c›n›n özellikleri asl›nda kifliye anksiyete yaflatmayacak olsa bile, kiflinin yaflayaca¤› fley anksiyete olacakt›r. Veri giriflinde eksiklikler bulunmas› durumu, geçmifl kötü an›lar›m›z›n bilgileri ile birleflti¤inde de kiflinin anksiyete yaflamas› kaç›n›lmaz hale gelmektedir (Hamilton, 1982). Anksiyete bir tür belirsizlik ve çaresizlik yaflant›s› olarak, çok çeflitlendirebilece¤imiz stres yaflant›lar›ndan bir tanesidir. Kiflinin, stres yaflay›p yaflamayaca¤›n› belirleyen en önemli unsurun, kiflinin biliflsel yap›s› oldu¤unu söylemifltik. Genel uyar›lm›fll›k durumunun sonunun anksiyeteye var›p varmayaca¤›n› belirleyen temel boyut da biliflsel sistemimizdir. Bu durumda A tipi kiflilik örüntüsüne sahip olanlar›n çok daha fazla anksiyete ile yüz yüze gelecekleri söylenebilir (Endler ve Edwards, 1982). Lecker (1978), anksiyete yaflaman›n ifllevselli¤ine de¤inmektedir. Anksiyete yaflaman›n ifllevsel olabilmesi için gerekli olan fley ise sadece anksiyete yaflad›¤›m›za yo¤unlaflmadan, neden anksiyete yafl›yor oldu¤umuza yo¤unlaflmam›zd›r. Yani bu belirtilerin bize vermeye çal›flt›¤› mesaj nedir? Sadece anksiyete yaflamak, sorunun çözümüne katk› sa¤lamazken, hatta kiflinin kendi kendini daha fazla y›pratmas›na zemin haz›rlarken; verilen mesaj› anlamak, yani kendimize iliflkin fark›ndal›k kazand›ktan sonra verilen mesaj do¤rultusunda çabalamak, anksiyetenin ifllevsel olabilmesi için gereklidir. Strese uzun süre maruz kalman›n sonuçlar›ndan bir tanesi de depresyondur. Depresyon Hepimizin bildi¤i gibi depresyon kifli için bir tür genel keder, üzüntü, hareketsizlik ve ümitsizlik halidir. Uzun süre stres yaflanmas› ve yaflanan bu stresle etkili flekilde bafl edilememesinin en önemli sonuçlar›ndan bir tanesi de depresyondur. Stres yaflant›s›n›n nas›l olup da depresyonla sonuçland›¤›n› daha iyi flekilde anlayabilmemiz için depresyonun ne flekilde olufltu¤u üzerinde duran iki aç›klamaya k›saca de¤inip, daha önce anlat›lanlarla ba¤lant›s› üzerinde dural›m. ‹nsanlar›n neden depresyon yaflad›klar›na gelen aç›klamalardan bir tanesi Seligman’›n ‘Ö¤renilmifl Çaresizlik Kuram›’ do¤rultusunda yap›lmaktad›r. Buna göre daha önce çabalamas›na ra¤men baflar› elde edemeyen bir kifli, yaflad›klar›n› daha sonraki yaflant›lar›na da genelleyebilir ve ne kadar çabalasa da olaylar›n kendi kontrolü d›fl›nda gerçekleflebilece¤ine inanabilir. Bu inanc›n davran›flsal uzant›s› ise müdahale edebilece¤i durumlar karfl›s›nda da kiflinin hareketsiz kalmas› ve olan biteni kendisiyle ilgili de¤ilmiflçesine izlemesidir. Yani k›sacas›, kifliyi içinde bulundu¤u duruma sürükleyen temel inanç, daha önce de de¤indi¤imiz gibi, kontrolün art›k kiflinin elinde olmad›¤›na iliflkin inançt›r. Kontrolün art›k kendisinde olmad›¤›n› düflünen kifli için bu durum, kendilik alg›s›n› olumsuz flekilde etkileyen bir yaflant›d›r ve depresyonun da temelini oluflturmaktad›r. Tekrar belirtilmesi gereken, sadece çaresizlik yaflaman›n depresyonu aç›klayamayaca¤›, çaresizli¤in kiflinin kendilik alg›s›n› olumsuz yönde bozdu¤u durumda art›k depresyondan söz edilebilece¤idir (Hovardao¤lu, 1986). Depresyonun aç›klanmas› s›ras›nda üzerinde durulan ikinci kuram› da Beck ortaya atm›flt›r. 98 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Beck’e göre kiflinin neden depresyon yaflad›¤›na getirilebilecek en iyi aç›klama, kiflinin kendisi ile ilgili flemalar›nda gizlidir. Kiflinin kendine iliflkin bilgilerinin ço¤u olumsuz bir temele dayan›yorsa, bu kiflinin depresyon yaflamas›n›n olas› oldu¤undan söz edilebilir. Stres bu olumsuz flemay› kolayl›kla aktive edebilmektedir. Kifli kendisi ile ilgili olumlu her hangi bir bilgiye gidemedi¤i için, bu flekilde hissetmeye bafllamas›n›n ard›ndan olup bitenleri de bu bak›fl aç›s›yla de¤erlendirecek, yani hayat›nda olumlu bir fley olmad›¤›n› düflünecektir (Sezgin, 2001). Kiflinin geçmifline iliflkin iyi an›lar›n›n olmamas›, hat›rlamalar›n›n getirilerini anksiyete veya depresyonla s›n›rlayacakt›r. Bütün insanlar stres verici durumlar yaflamaktad›r ve baz›lar› da stresin olumsuz etkilerine uzun süre maruz kalmaktad›r. Ancak bu durumda olan herkesin depresyon yaflamamas›n›n temel nedenlerinden bir tanesi, flu anda mevcut olumsuzluklara karfl› kullan›labilecek kaynaklara sahip olunmas›ndand›r. K›saca anlatmak gerekirse kifli alg›lad›¤› baflar›s›zl›k ya da kayb›, hayat›na sinen ve kendisinden kaynaklanan bir durum olarak görmemekte, durumsal aç›klamalar da yapabilmektedir (Ingram, 2003). Bower (1981), olumsuz bir yaflant›n›n baflka olumsuz yaflant›lar› da kolayl›kla zihne geri getirebildi¤i üzerinde çal›flan ilk isimlerdendir. ‘Duygudurum’ temelinde yapt›¤› araflt›rmalarda, hat›rlananlar›n en fazla, hakim olan duygu durumla ilgili oldu¤unu bulmufltur. Yapt›¤› çal›flmalarda ayr›ca kiflilerin kendi duygu durumlar›na yak›n uyar›c›lar üzerinde yo¤unlaflt›¤›na iliflkin de bir bulgu elde etmifltir. Yani kiflinin olaylar› kodlamas› s›ras›nda da, geri ça¤›rma aflamas›nda da en etkili olan ipuçlar›ndan bir tanesi, olaylar karfl›s›nda hissettiklerimizdir. Gerek Seligman’›n gerekse Beck’in aç›klamalar›na bakt›¤›m›z zaman birbirlerinden çok da farkl› fleyler söylemediklerini, hatta daha önce anlat›lanlar ›fl›¤›nda de¤erlendirildi¤inde, her iki kuram›n da birbirini bütünleyen bak›fl aç›lar›na sahip olduklar›n› söylemek mümkündür. Yani psikolojinin bütün alanlar›nda oldu¤u gibi stres ve depresyonun aç›klanmas› s›ras›nda da çoklu bir bak›fl aç›s›na ihtiyaç duyulmaktad›r. Ayr›ca bu bilgiler ›fl›¤›nda, stres ve anksiyete ba¤lant›s› kadar tan›d›k gelmeyen stres ve depresyonun ba¤lant›s› da daha anlafl›l›r görünmektedir. Depresyonun stres ba¤lam›nda ele al›nmas› s›ras›nda dikkat edilmesi gereken konulardan bir tanesinin de kültür ve toplum yap›s› oldu¤u belirtilmektedir. Çünkü bir kiflinin baflar›s›zl›k yaflant›s› da, kay›p alg›s› da, art›k kontrolü elinde bulunduramad›¤› ve bu durumun ömür boyu sürece¤i alg›s› da yaln›zca kiflinin içinde yaflad›¤› toplum ve kültürün anlafl›lmas› ile mümkündür (Blaney, 1985). Burada ön plana ç›kan durum ise kiflinin çevreden ba¤›ms›z flekilde ele al›namayaca¤› bilgisidir ki psikolojinin araflt›rma alan›na giren bütün konular için bu geçerlidir. Croll ve Bryant (2000), yapt›klar› bir çal›flmada Beck’in kuram›n› do¤rulayan bulgular elde etmifllerdir. Do¤um sonras› depresyon yaflayan ve yaflamayan annelerle çal›flan araflt›rmac›lar, depresif duygu durumu a¤›r basan annelerin, hem kendi anneleri ile ilgili daha fazla olumsuz an›ya sahip olduklar›, hem de kendi annelikleri ile ilgili flüpheleri oldu¤u, iyi anne olamayacaklar›na iliflkin bir inanca sahip olduklar› bulgusuna ulaflm›fllard›r. Konu ile ‹lgili Araflt›rmalar Stres yaflanmas› s›ras›nda zihnin rolünün ne oldu¤u üzerinde duran araflt›rmalara de¤inmeden önce, belirtilmesi gereken önemli noktalardan bir tanesi, stres ile ilgili araflt›rmalar yapman›n çeflitli güçlükler içerdi¤idir. Bu konuda araflt›rma yap99 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 man›n en temel güçlüklerinden biri, kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin kontrol alt›na al›nmas› konusunda yaflanan güçlüktür. Bellek, flema, duygular gibi birçok de¤iflkenin kontrol alt›nda tutulmas›ndaki güçlük, kiflisel faktörler olmalar› sebebiyle de bir kat daha artmaktad›r. Kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin kontrol alt›na al›nmas› kadar s›k›nt›ya neden olabilecek bir baflka konu da ba¤›ml› ve ba¤›ms›z de¤iflkenlerin belirlenmesi s›ras›nda güçlük yaflanmas›d›r. Sadece de¤iflkenlerin belirlenmesi s›ras›nda de¤il, bu de¤iflkenlerin ölçümü s›ras›nda da yeni sorunlar ön plana ç›kmaktad›r. Yani somut olarak stresin ölçümü için kullan›labilecek ölçüm araçlar›n›n oluflturulmas› da s›k›nt› oluflturan bir aland›r. Yürütülen araflt›rmalar için söz konusu olan bir baflka nokta da sonuçlar›n yorumlanmas› aflamas›nda karfl›m›za ç›kmaktad›r. Herkesin neredeyse sadece kendisi ile aç›klanabilece¤i bir durum söz konusu iken, herkes için geçerli olan bir kuram do¤rultusunda bulgular›n aç›klanmas› da çeflitli güçlükler içermektedir (Lazarus, DeLongis, Folkman ve Gruen, 1985). Ancak bu paragrafta belirtilen güçlüklere bakt›¤›m›z zaman bile, stresin zihnimiz ile ne kadar ilgili bir kavram oldu¤u ve zihni d›flar›da b›rakarak aç›klanamayaca¤› net bir flekilde ortaya ç›kmaktad›r. K›sacas›, stresi araflt›rman›n temel güçlüklerinden bir tanesi, neredeyse herkesin yaln›zca kendisiyle aç›klanabilmesindendir. Daha önce, konu ile ilgili araflt›rmalar›n sonuçlar›na ve tart›flmalar›na de¤inildi¤i için bu bölümde, streste zihnin rolünü belirlemeye çal›flan araflt›rmalarda temel olarak hangi yöntemlerin kullan›ld›¤›na de¤inildikten sonra, k›saca tekrar sonuçlar› üzerinde durulacakt›r. Araflt›rmalara bak›ld›¤›nda genel olarak stres ölçümleri ve kiflilik ölçümleri üzerinde duran çal›flmalar yap›ld›¤›n› görmekteyiz (Örn., Scheitrum ve Akillas, 20002; Rowe, 1998; Smith ve Meyers, 1997; Roger ve Jamieson, 1988). Kiflilik ölçümleri derken nelerin kastedildi¤ine daha ayr›nt›l› flekilde de¤inilirse, y›lmazl›k/psikolojik sa¤laml›k, A tipi kiflilik, iyimserlik-kötümserlik gibi özelliklerle ilgili ölçümler al›nd›¤› görülmektedir (Maruta ve ark., 2002; Rowe, 1998; Sutil ve ark.,1998). Kiflilik ölçümleri d›fl›nda, kiflilerin kayg› düzeyleri, stres düzeyleri veya depresyonlar› ile ilgili ölçümler al›nd›¤› da görülmektedir (Croll ve Bryant, 2000; Smith ve Meyers, 1997). Baz› çal›flmalar›n ise kontrol alg›s›n›n stres düzeyi üzerindeki etkisini inceledi¤ini görüyoruz (Brandtstater, Voss ve Rothermund, 2004; Roger ve Jamieson, 1988). Stresin sonuçlar›ndan biri olan depresyonun, biliflsel yap› üzerindeki etkilerini inceleyen çal›flmalarda ise genelde bellek üzerine çal›fl›ld›¤› görülmektedir (Croll ve Bryant, 2000; Tosun ve Da¤, 2000). Yukar›da streste zihnin rolünü araflt›ran baz› araflt›rmalar›n yöntemlerine ve de¤iflkenlerine k›saca de¤inilmifltir. Yöntemleri ve de¤iflkenleri kadar sonuçlar› aç›s›ndan da benzer çal›flmalardan bahsedilmifltir. Yukar›da belirtilen bütün araflt›rmalarda stresin zihnin çerçevesinde anlam kazand›¤› bilgisine destek sa¤layan bulgulara ulafl›lm›flt›r. Daha önce sonuçlar› üzerinde duruldu¤u için bu bölümde, ele al›nan bütün çal›flmalar›n streste zihnin önemli bir rolü oldu¤u bilgisine destek sa¤layan sonuçlara ulaflt›¤› bilgisi ile yetinilecektir. Araflt›rma sonuçlar›n›n da iflaret etti¤i gibi, kifli ne yaflayaca¤›n› kendisi belirleyebilmektedir. Elbette kiflinin üzülece¤i, düflünece¤i, kendisini sorgulayaca¤› veya kötü hissedece¤i zamanlar olacakt›r. Ancak kiflilerin uzun vadede ne yaflayacaklar›na kendileri karar verebilirler. Kiflilerin ne yaflayacaklar›na kendilerinin karar verebilece¤ine iliflin fark›ndal›k kazanmalar›, daha sa¤l›kl› ve keyif al›n›n bir yaflant› anlam›na gelecektir. 100 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Sonuç Bu bölümde kiflinin biliflsel yap›s›n›n stres üzerindeki etkileri aktar›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Kiflinin ald›¤› verilerin ifllenmesinden ç›kan sonuç, kifli için kaçmas›n› ya da savaflmas›n› gerektirecek yönde ise kifli stres yaflamaktad›r. Genelde öyle bilinmemesine ve olumsuz anlamda kullan›lmas›na ra¤men stres ifllevseldir. Ancak stresin sürekli yaflanmas›, vücudumuzun kullan›lmayan bir enerjinin etkisi alt›nda olmas› ve zihnimizin bu süreklilik do¤rultusunda daralan ifllem alan›, sorunlara kaynakl›k edebilmektedir. Oysa bugün art›k herkesin dilinde olan stres kavram›n›n genelde ‘kötü stres’ anlam›nda kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Son zamanlarda s›kça kullan›lan bu kavram›n gerçekte neye karfl›l›k gelen bir kavram oldu¤una iliflkin bilgilerin daha fazla aktar›lmas›, herkesin ‘biricik’ olmas› nedeniyle ifllevsel olacakt›r. Çünkü kifliyi en iyi anlayabilecek olan da yine kendisidir. Ayr›ca bu sayede herkesin kendisine ayna tutmas› da mümkün hale gelecektir. Kiflinin kendisine ayna tutabilmesi ise bafl edebilmenin yar›s› belki de daha fazlas› demektir. Kaynaklar Baltafl, Z. (1987). Stresin Psikolojik Özellikleri. Stres Yönetimi Seminer Kitab›. Türkiye Sanayi Sevk ve ‹dare Enstitüsü, Gebze. Bijttebier, P., Vasey, M. W., & Braet, C. (2003). Special section: Information-Processing factors in child and adolescent psychopathology. Journal of Clinical Child and Adolescent Psychology, 32 (1), 2-9. Blaney, P. H. (1985). Stress and depression in adults: A critical review (pp 263-283). T. M. Field, P. M. MaCobe, N. Schneiderman. Stress and Coping. Lawrence Erlbaum Associates Publishers Hillsdale, New Jersey, London. Bower, G. H. (1981). Mood and memory. American Psychologist, 36 (2), 129-148. Brandtstater, J., Voss, A., & Rothermund, K. (2004). Perception of danger signals: The role of control. Experimental Psychology, 51 (1), 24-32. Croll, S., & Bryant, S. A. (2000). Autobiographical memory in postnatal depression. Cognitive Therapy and Research, 24 (4), 419-426. Endler, N. S., & Edwards, J. (1982). Stress and personality (pp 3648). L. Goldberger, S. Berznitz (Eds). Handbook of Stress: Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillian Publishers, London. Eysenck, M. W. (2000). A cognitive approach to trait anxiety. European Journal of Personality, 14, 463-476. Girdano, D. A., & Everly, G. S. (1986). Personality engineering (pp. 123-135). Controlling Stress and Tension. Prentice-Hall, Englewood Cliffs, New Jersey. Hamilton, V. (1982). Cognition and Stress: An Information Processing Model (pp. 105-120). L. Goldberger & S. Breznitz (Eds). Handbook of Stress: Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillan Publishers, London. Hovardao¤lu, S. (1986). Ö¤renilmifl çaresizlik modeli. Psikoloji Dergisi, 5 (20), 3-8. Hünler, O., & Gençöz, T. (2003). Boyun e¤ici davran›fllar ve evlilik doyumu iliflkisi: Alg›lanan evlilik problemlerinde çözümün rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 18 (51), 99-108. Ingram, R. E. (2003). Origins of cognitive vulnerability to depression. Cognitive Therapy and Research, 27 (1), 77-88. Kidman, A. (1984). Stres, cognition and the nervous system. Neurochemistry International, 6 (6), 715-720. Lazarus, R. S. (1991). Cognition and motivation in emotion. American Psychologist, 46 (4), 352-367. Lazarus, R. S. (1998). Stresle bafla ç›kma tarz›n›z: Dostunuz ya da düflman›n›z (çev., N. H. fiahin, pp 58-62). N. H. fiahin (Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara. Lazarus, R. S., DeLongis, A., Folkman, S., & Gruen, R. (1985). Stress and adaptional outcomes. The problem of confounded outcomes. American Psychologist, 40 (7), 770-779. Lecker, S. (1978). The Naturale Way to Stress Control. Grosset & Dunlap Publishers, New York. Mandler, G. (1982). Stress and thought process (pp. 88-104). L. Goldberger & S. Breznitz (Eds). Handbook of Stress:Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillan Publishers, London. Maruta, T., Colligen, R. C., Malinchoc, M., & Offord, K. P. (2002). Optimism-Pessimism assessed in the 1960’s and self-reported health status 30 years later. Mayo Clin. Proc, 77, 748753. Meichenbaum, D. (1999). The role of cognition (pp. 6-12). Stress Inoculation Training. Pergemon Pres, New York. 101 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Morris, C. G. (2002). Bellek. Psikolojiyi Anlamak. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara. Roskies, E. (1998). Savafl ya da kaç tepkisi: Strese gösterilen ilk tepkiler (çev., N. H. fiahin, pp 23-26). N. H. fiahin (Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara. Rowe, M. M. (1998). Hardiness as a stress mediating factor of burnout among healthcare providers. American Journal of Health Studies, 14 (1), 16-20. Tosun, A., & Da¤, ‹. (2000). Depresif duygu durumu olan ve olmayan kiflilerin örtük bellek görevinde duygu durum tutarl› bellek yanl›l›¤› aç›s›ndan karfl›laflt›r›lmas›. Türk Psikoloji Dergisi, 15 (46), 29-39. Patel, S. (1989). Personality factors of behaviour patterns (pp. 2134). The Complete Guide to Stress Managment. Vermilon Press, London. Pines, M. (1998). Psikolojik sa¤laml›k (çev., N. H. fiahin, pp 23-26). N. H. fiahin (Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara. Scheitrum, R. R., & Akillas, E. (2002). Effects of personality style, anxiety and depression on reported reasons for smoking. Jo- urnal of Applied Biobehavioral Research, 7 (1), 57-64. Schützwohl, A. (2004). Die kognitive Emotionstheorie von Richard S. Lazarus http://www.google.com/. (10.05.2004). Sezgin, N. (2001). Psikopatoloji Ders Notlar›. A. Ü. DTCF Psikoloji Bölümü, 2000-2001 Güz Dönemi. Smith, T. L., & Meyers, L. S. (1997). The sense of coherence: Its relationship to personality, stres, and health measures. Journal of Social Behavior and Personality, 12 (2), 513-526. Sutil, C. R., Corbacho, P. G., Arias, R. M., Alvarez, M. G., & Requero, E. P. (1998). Type A behaviour with ercta scale in normal subjects and coronary patients. Psychology in Spain, 2 (1), 43-47. Williams, Watts, MacLeod, & Marhews. (1997). The information – processing paradigm. Cognitive Psychology and Emotional Disorders. John Wiley & Sons, New York. 102 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 STRESLE BAfiETMEDE Z‹H‹NSEL YÖNTEMLER Psk. Meriç Onbafl›o¤lu* Stresle baflaç›kmak için, stres yaflant›s›n›n olumsuz etkilerini bir miktar da olsa azaltabilmek için kullan›labilen ve etkilili¤ine inan›lan baz› uygulamalar öne sürülmektedir. Stres yaflant›s›n› ve stresin yaratt›¤› zararl› etkileri azaltt›¤› öne sürülen bu uygulamalar ‘stresle bafletmede fiziksel yöntemler ve zihinsel yöntemler’ olarak iki grup içinde incelenmektedir. Di¤er bir deyiflle, stresle bafletmede bedene yönelik yöntem ve uygulamalar ve bunlar›n yan› s›ra zihinsel yöntem ve uygulamalardan bahsedilmektedir. Stresle bafletme konusunda öne sürülen ve etkilili¤i araflt›rmalarca s›kl›kla desteklenmifl olan zihinsel yöntemler nelerdir? Stresle ilgili yaz›na bak›ld›¤›nda, zihinsel bafletme yöntemleri olarak karfl›m›za ç›kan bafll›klar genel olarak flunlard›r: • Problem Çözme Becerileri • Biliflsel Yeniden Yap›land›rma • Zaman Yönetimi • ‹letiflim Becerileri • Meditasyon Problem Çözme Becerileri ve Teknikleri Stresle bafletme yöntemlerinin s›n›fland›r›lmas›, stresle bafletmede zihinsel yöntemler ve bedensel yöntemler olarak yap›lm›flt›r. Fakat, bafletme yöntemlerinin s›n›fland›r›lmas›nda baflka bir yol izlemek de mümkündür. Bafletme yöntemleri ifllevlerine göre ele al›nabilir. Baflta Lazarus (1986) olmak üzere pek çok araflt›rmac›, stresle bafletme *Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi yöntemlerinin flu iki çeflit ifllevden birine yönelik oldu¤unu ifade etmektedirler (Lazarus, 1986, Nezu, Nezu & Lombardo, 2001, Hess & Richards, 1999): 1. Sorun içeren ve bu nedenle strese neden olan durumu de¤ifltirmek. Di¤er bir deyiflle; do¤rudan strese neden olan olaya, uyar›c›ya veya duruma yönelmek ve bunlarda de¤iflim yaratmak 2. Durum de¤ifltirilemeyecek gibiyse, durumdan kaynakl› stres tepkilerine veya duygulara yönelmek ve durumu de¤ifltirmeksizin, duruma iliflkin duygular› de¤ifltirmek ‹flte bütün bafletme yöntemleri, bu iki ifllevden birine hizmet etmektedir. Problemli durumu de¤ifltirmeyi amaçlayan ve bu yönde ifllev gören yöntemlere; ‘Problem-Odakl› Baflaç›kma Yöntemleri’, durum karfl›s›ndaki duygusal ve biliflsel tepkileri de¤ifltirmeyi amaçlayan yöntemlere ise; ‘Duygu Odakl› Baflaç›kma Yöntemleri’ denmektedir. Çok say›da problem veya duygu odakl› bafla ç›kma yönteminden bahsetmek mümkündür. Ak›lc› problem çözme çabalar›, problem-odakl› bafletme yöntemlerine verilebilecek en önemli örneklerden biridir ve örne¤in bir di¤er problemodakl› bafletme biçimi olan ‘durumu de¤ifltirmek için agresif çabalar gösterme’ye göre çok daha sa¤l›kl› bir problem-odakl› bafletme yöntemidir (Lazarus, 1986). ‘Ak›lc› problem çözme nas›l olur?’ sorusuna geçilmeden önce, k›saca ‘problem’ ve ‘çözüm’den bahsedilmelidir. Baykul’a (1987) göre, problem, insan zihnini kar›flt›ran, ona meydan okuyan her fley olarak tan›mlanabilir. Karasar’a (1991) göre ise, giderilmek istenen her güçlük bir problemdir. Güçlü¤ün giderilmesinin istenmesi için, bu güçlü¤ün insana fiziksel ya da düflünsel yönden rahats›zl›k veriyor olmas› gerekir. Bu durumda problem insana rahats›zl›k veren her durumdur. Problem çözme, 103 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 belli amaca ulaflmak için karfl›lafl›lan güçlüklerin ortadan kald›r›lmas›na yönelik, biliflsel ve psikolojik boyutlar› olan bir dizi çabay› içeren süreç olarak tan›mlanmaktad›r ( Tanr›kulu, 2001). Nezu ve arkadafllar›na (2001) göre, problem, olmas› istenen ile olan fley aras›nda fark oldu¤u takdirde söz konusudur. Ayr›ca, onlara göre, problem strese neden olan durumdur. Nezu ve arkadafllar› ‘çözüm’ü problemin ortadan kalkmas›na yol açan ve en yüksek düzeyde olumlu sonuçlar› sa¤layan bafletme tepkisi olarak tan›mlam›fllard›r. (Nezu ve ark., 2001). D’zurella ve Goldried, ‘problem’in tan›m›n› farkl› bir bak›fl aç›s›yla yapmaktad›rlar. Onlara göre problem; ‘etkili ve uygun olan tepkiyi göstermedeki hata’ d›r. Yani, örne¤in, sabah ayakkab›lar›n›z› bulam›yor olman›z asl›nda problemin kendisi de¤ildir. E¤er ayakkab›n›z›n çok büyük olas›l›kla bulundu¤u yer olan ayakkab› dolab›na bakmay› ihmal ediyorsan›z, iflte bu noktada problemi yaratmaya bafll›yorsunuz demektir. Gösterdi¤iniz tepki ecza dolab›na, çöp kutusuna bakmak ve ayakkab› dolab›na bakmay› ihmal etmek ise, bu tepkiniz, davran›fl›n›z kay›p ayakkab›y› bulma konusunda etkili ve uygun de¤ildir. Uygun tepkiyi vermede hata yapt›¤›n›z için, durum art›k problem haline gelmifltir. Sonuç olarak D’zurella ve Goldried’›n bak›fl›yla ‘problem’, içinde bulunulan durumlar, olan olaylar de¤ildir. Problemi yaratan, verilen tepkinin uygunsuz, etkisiz olufludur. Onlara göre problem durumlarla de¤il, uygun olmayan tepkiler ile tan›mlanmal›d›r. ‘Durum problem de¤ildir, çözüm problemdir’. Bu ifadenin benimsenmesi, problem çözmenin özünün kavranmas›n› sa¤layacakt›r (Mc Kay ve ark., 1981). Kifli, problem ile karfl›laflt›¤›nda ve bu problemi ‘tehdit, tehlike, kay›p’ olarak anlamland›rd›¤› takdirde, stres tepkilerini yaflamaya bafllayacakt›r ve problemi çözene kadar da gerginlik, kayg› ar- tarak devam edecektir. Çözümlerin gözden kaç›r›ld›¤› problemler kronik duygusal sorunlarla sonuçlanabilir. Çözüme ulaflmak için, her zaman kullan›lan stratejiler sonuç vermezse, ortaya ç›kan çaresizlik hissi, yeni çözümler üretme iflini daha da zorlaflt›r›r. Problem çözümsüz gibi görünmeye bafllar ve anksiyete veya ümitsizlik, durumu daha da zorlaflt›rarak artmaya devam eder ( Mc Kay ve ark., 1981) Gerçekte, problemlerin oluflu do¤al ve kaç›n›lmazd›r. Problemlere sahip olman›n normal oldu¤unu kabul etmek ve anlamak önemlidir. ‹nsanlar normal olarak para, ifl, sosyal iliflkiler ve aile iliflkileri gibi konularda problemler yaflarlar. Önemli olan, etkili problem çözme becerilerinin edinilmesidir. Bu becerilerin edinilmesi, problemlerin daha k›sa sürede ve kolayca çözüme kavuflturulmas›n› ve stres yaflant›s›n›n en aza indirilmesini sa¤layacakt›r. Stresle ilgili yaz›nda, etkili problem çözümü için çeflitli stratejiler gelifltirme çal›flmalar›n›n yayg›n oldu¤u görülmektedir ve etkili problem çözmede kullan›labilece¤i öne sürülen, çeflitli say›daki basamaklardan oluflan stratejilerin, aflamal› problem çözme süreçlerinin anlat›m› bulunmaktad›r. Örne¤in, Roskies taraf›ndan önerilen etkili problem çözme stratejisinin 5 basama¤› flöyledir (Roskies, akt., fiahin, 1998): A. Problemi saptama B. Seçenekleri listeleme C. Bir çözüm yolu seçme D. Eyleme geçme E. Sonuçlar› de¤erlendirme Buna benzer olarak gelifltirilen çok say›da stratejiden söz edilebilir. Örne¤in, McKay ve arkadafllar› (1981), Nezu ve arkadafllar› (2001), Neenan ve Palmer (2001) taraf›ndan aktar›lan problem çözme stratejileri bulunmaktad›r. Gelifltirilen 104 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 bu stratejilerin ilk bak›flta birbirlerinden farkl› olduklar› düflünülebilir, çünkü içerdikleri aflama say›s› ve bu aflamalara verilen isimler bak›m›ndan çeflitlilik göstermektedirler. Fakat, asl›nda bu stratejilerin içerikleri ayn›d›r. Etkili problem çözmenin bir tek rotas› vard›r ve tüm stratejiler ayn› rotay› takip etmektedirler. ‹çerikleri ayn› oldu¤u takdirde, gelifltirilen bu stratejilerin kaç basama¤a bölünmüfl oldu¤unun önemi yoktur. Problemin, uygun ve etkili çözümünün nas›l olabilece¤inin anlat›m›nda, Roskies’in 5 basamakl› etkili problem çözme stratejisi genel çerçeve olarak kabul edilecek ve Roskies’in aflamalar› takip edilerek etkili problem çözme süreci aktar›lacakt›r, ancak aktar›lacak olan içeri¤in, tüm problem çözme stratejileri için ortak oldu¤u unutulmamal›d›r. A- Problemi Saptama Problem çözmede ilk ad›m, söz konusu problemi belirlemektir. Bu ilk aflamada, ‘sorun nedir?’ sorusuna cevap aran›r. (Nezu ve ark., 2001, Neenan&Palmer, 2001, McKay ve ark 1981). Roskies’e göre, problemin aç›k olarak belirlenmesi, bazen zor bir görev olabilir; çünkü bazen stres yaflant›s›na yol açan›n ne oldu¤u, kifli için ilk baflta çok aç›k de¤ildir. Problem çözmenin bu ilk aflamas› zor oldu¤u kadar önemlidir. Durum ne kadar belirsiz olursa, stres yaflant›s›n›n yüksek olma olas›l›¤› o kadar fazlad›r. Belirsizlik, durum üzerindeki kontrolümüzü azalt›r ve stres yaflant›m›z› yükseltir. Bu yüzden, problemin ne oldu¤unun netlefltirilmesi, stresi azaltma yönünde etkilidir (Roskies, akt., fiahin, 1998). McKay ve arkadafllar›na göre; problemin aç›kl›¤a kavuflmas›, belirsizli¤in ve dolay›s›yla stresin azalmas› yönünde etki edece¤i gibi, ayn› zamanda netleflen problem, çözümlenmek için daha haz›r hale gelmifl olacakt›r. Problemin aç›k hale getirilmesi, daha somutlaflt›r›labilmesi ve üzerinde çal›fl›labilir duruma getirilebilmesi için yap›lmas› önerilen fley; bir ‘problem çerçevesi’ haz›rlanmas›d›r. Problem çerçevesi, sorun olarak görülen durum ve bu durumda kiflilerin gösterdi¤i tepkiler ile ilgili detaylar›n kaydedilmesi yoluyla oluflturulmaktad›r. Problem çerçevesinin haz›rlanmas› ile, durum ve o durumda gösterilen tepki, kim, ne, ne zaman, nerede ve nas›l gibi sorular yoluyla irdelenir ve bu sorular›n cevaplar› kaydedilir. Bu sorular›n yan›tlanmas› problemin, zihinde daha fazla netleflmesine yard›mc› olacakt›r. Ayr›ca, genelde atlanabilen ve akla gelmeyen detaylar a盤a ç›kacakt›r. Yer, zaman, duygular, düflünceler ile ilgili detaylar önemlidir. Çünkü, bu detaylar sonraki basamaklarda üretilecek çözüm seçenekleri için ipucu sa¤layabilirler (Mc Kay ve ark., 1981). Problemi belirleme aflamas›nda yap›lmak istenen tek fley, problemi daha net hale getirmek de¤ildir. Bu aflamada hedeflenen di¤er fley, kiflinin problemle ilgili olarak elde etmek istedi¤i sonucu ortaya koymas›d›r. Kifli, haz›rlad›¤› çerçeve ile, durumu ve verdi¤i tepkiyi detayl› olarak gözler önüne serdikten sonra, kendine flu soruyu yöneltmelidir: ‘Bu durumda, verdi¤im bu tepki sonucunda, neye ulaflmak isterim. Bu tepkiyi vermekteki amac›m nedir?’ Bu flekilde, kifli problemle ilgili olarak ulaflmak istedi¤i hedefi de belirlemifl olacakt›r (Mc Kay ve ark. 1981; Nezu, 2001; Neenan& Palmer, 2001). B- Seçenekleri Listeleme Problemin belirlenmesi ve problemle ilgili hedeflerin saptanmas›ndan sonraki basamak, bu hedefe ulaflman›n yollar›n›n araflt›r›lmas›d›r. Di¤er bir deyiflle çözüm seçenekleri veya gösterdi¤iniz tepkiye karfl› alternatif tepkiler üretmektir (Mc Kay ve ark. 1981; Nezu, 2001; Neenan ve Palmer, 2001). Bu görevi yerine getirmek için, s›kl›kla önerilen teknik; ‘beyin f›rt›nas›’ tekni¤idir (Walker, 105 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 2001; Mc Kay ve ark. 1981. Nezu ve ark, 2001; Neenan ve Palmer, 2001). Bu teknik; 1963’de, Alex Osborn taraf›ndan gelifltirilmifltir. Beyin f›rt›nas› süreci, oldukça basit ve etkilidir. Temelde, gruplar için olan bir yöntemdir; fakat, bireysel olarak da kullan›labilir. Beyin f›rt›nas› tekni¤i ile çözüm bulunacak olan problem, mümkün oldu¤u kadar aç›k ve tam olarak belirlenmelidir. Daha sonra, beyin f›rt›nas› tekni¤inin dört temel kural›na uygun olarak çözüm seçeneklerinin, fikirlerin üretilmesine bafllan›r. Dört temel ilke k›saca flöyledir (Walker, 2001; Mc Kay ve ark., 1981): 1- Fikirler yarg›lanmaz → Problemin çözümü olarak ortaya at›lan fikirlerin, düflüncelerin üretim aflamas›nda yarg›lanmas›, elefltirilmesi yarat›c›l›¤› ketler. Üretim aflamas›nda, elefltiriye izin verilmez. Elefltiri sonraki aflamalara b›rak›l›r. 2- Serbestlik desteklenir → Ç›lg›n ve s›ra d›fl› fikirlerin ortaya konulmas› cesaretlendirilir. Sonuçta, s›radan ve aç›k fikirler çözüm olabilseydi beyin f›rt›nas› tekni¤ine gereksinim kalmayacakt›r. S›kl›kla ç›lg›n bir fikrin ele al›narak bir miktar evcillefltirilmesi ile de¤erli bir çözüm haline getirilmesi mümkündür. Bu ilkeye uyulmas›, zihinsel kal›plar›n monotonlu¤unun k›r›lmas›n› sa¤layacakt›r. Probleme olan eski s›n›rl› bak›fl›n k›r›lmas›, daha önce görülemeyen çözümlerin yüzeye ç›kmas›n› sa¤layabilir 3- Esas olan nitelik de¤il niceliktir → Beyin f›rt›nas› tekni¤inde amaç, mümkün oldu¤u kadar çok fikir öne sürmektir. Sadece güzel oldu¤u düflünülen fikirlerin ifade edildi¤i durumlardan ziyade, her fikrin ifade edildi¤i oturumlar daha etkili sonuçlar sa¤lamaktad›r. 4- Birlefltirmeye ve gelifltirmeye gidilir → Fikirler, ifade edildikten sonra, bu fikirleri gelifltirmenin, üzerlerinde de¤ifliklikler yaparak onlar› iyilefltirmenin veya daha etkili baflkalar›na ulafl- mak için fikirleri birlefltirmenin yollar› aranmal›d›r . Sonuç olarak, beyin f›rt›nas› tekni¤inin yard›m› ile üretilen ve uygun oldu¤u düflünülen çözüm yollar› seçilir ve kaydedilir (Walker, 2001; Mc Kay ve ark. 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve Palmer, 2001). C- Bir Çözüm Yolu Seçme Bu aflamada, listelenen çözüm yolu seçeneklerinden bir veya birkaç› üzerinde karar k›lma görevi yerine getirilmelidir. Önceki aflamada üretilen fikirlerden, belirlenen çözüm seçenekleri ve stratejilerden uygun oldu¤u düflünülenler belirlenmelidir. Sonuçta; elde de¤erlendirilmek üzere seçilmifl az say›da strateji kalmal›d›r. Bu aflamadaki as›l görev, bu seçeneklerden hangisinin eyleme dökülece¤i karar›n›n verilmesidir. Bu karar›n verilebilmesi için, her stratejinin, uyguland›¤› takdirde, ortaya ç›karaca¤› tahmin edilen olumlu ve olumsuz sonuçlar düflünülmeli, belirlenmeye çal›fl›lmal›d›r. Her strateji için olumlu ve olumsuz sonuçlar bir ka¤›da kaydedilebilir ve her olumlu ve olumsuz sonuca, sahip oldu¤u öneme göre puan verilebilir. Olumlu sonuçlar›n en bask›n ç›kt›¤›, olumlu-olumsuz fark›n›n en fazla oldu¤u strateji, uygulamaya koyulmas› gereken seçenektir (Mc Kay ve ark., 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve Palmer, 2001, Walker, 2001). Stratejinin eyleme döküldü¤ü takdirde do¤uraca¤› olumlu ve olumsuz sonuçlar›n yan›nda bu seçimi yaparken göz önünde bulundurulmas› gereken baflka noktalar da olabilir. Örne¤in bu çözüm seçene¤inin eyleme dökülmesi için gerektirdi¤i çaba ve zaman, seçim yaparken de¤erlendirmeyi etkileyebilir. Stratejinin istenilen amaca ulaflt›rma ihtimali, üzerinde durulmas› gereken bir di¤er nokta olabilir. Göz önününde bulundurulmas› gereken bir baflka nokta da, olas› çözüm seçeneklerini gerçeklefltirmede 106 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 karfl›lafl›labilecek engeller ve güçlüklerdir. Çözüm yolu seçme aflamas›nda, bu güçlükler kestirilmeli, bunlar›n ne flekilde üstesinden gelinebilece¤ine dair planlamalar yap›lmal›d›r (Walker, 2001). D- Eyleme Geçme Bu aflamaya kadar çözüme yönelik genel bir strateji, izlenecek yol belirlenmifltir. Eyleme geçme aflamas›nda ise, ilk olarak stratejinin eyleme dökülmesi ile ilgili ayr›nt›lar üzerinde durulmal›d›r. Di¤er bir deyiflle, stratejinin özel davran›flsal ad›mlar› planlanmal›d›r (Mc Kay ve ark., 1981). Buna ‘eylem plan›’ denebilir. Sonuç olarak, stratejiyi uygulamak için gereken ad›mlar›n planlanmas›, eylem plan›n›n tasarlanmas› ile mümkündür. Bu tasarlamadan sonra art›k eyleme geçilmelidir. E- Sonuçlar› De¤erlendirme Belirlenen eylemler gerçeklefltirildikten sonra, bunlar›n sonuçlar› gözlenmelidir. Sonuçlara ulafl›ld›ktan sonra, bu sonuçlar›n memnun edici olup olmad›¤›n›n, kifliyi amaçlar›na ulaflt›r›p ulaflt›rmad›¤›n›n de¤erlendirmesi yap›lmal›d›r. E¤er, amaçlara ulafl›lamad›¤› ve problemin halen varl›¤›n› sürdürdü¤ü ya da harcanan eme¤e ve enerjiye de¤medi¤i, daha az enerji ve çaba ile ayn› sonuca ulafl›labilece¤i düflünülürse, yeniden yeni fikirler üretme aflamas›na geri dönülmelidir (Mc Kay ve ark., 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve Palmer, 2001). Bu ve buna benzer flekilde gelifltirilmifl olan etkili problem çözme stratejileri kullan›m›n›n, stres yaflant›s› ve strese efllik eden olumsuz duygular (kayg›, umutsuzluk, depresyon, çaresizlik v.b.) ile bafletmede kifliye yard›mc› olaca¤› öne sürülmektedir. Problem-çözme becerilerinin etkinli¤ine inanan araflt›rmac›lar›n temel varsay›m› fludur: ‘Etkili problem-çözücüler, zay›f problem çözücülere göre, daha az stres yaflant›s› ve olumsuz duygu (kayg›, çaresizlik, ümitsizlik gibi) deneyimleyeceklerdir’ (Allen, Shah ve ark, 2002). Bu çal›flmalar›n hipotezleri flöyledir: ‘Problemçözme becerisi de¤erlendirmeleri ile stres aras›nda bir iliflki vard›r.’ Baker ve Williams (2001) taraf›ndan 78 itfaiyeci ile yap›lan bir çal›flmada, alg›lanan problem-çözme becerileri ile stres yaflant›s› aras›ndaki iliflki araflt›r›lm›flt›r. Alg›lanan problem çözme becerilerinin ölçümü için, Casidy-Long Problem-Çözme Ölçe¤i ve stres ölçümü için de kiflilerin subjektif stres yaflant›s› aktar›mlar› kullan›lm›flt›r. Sonuçta, problem-çözme becerisi ile ilgili de¤erlendirmeler ve stres yaflant›s› aras›nda anlaml› bir iliflki oldu¤u görülmüfltür. Kendisini etkili problem-çözücü olarak de¤erlendiren kifliler, düflük stres yaflant›s› aktarm›fllard›r (Baker&Williams, 2001). Bu sonuçlar Bandura’n›n gelifltirdi¤i ‘Benlik-Etkinli¤i’ kavram› düflünülecek olursa, çok da flafl›rt›c› bulunmayacakt›r. Benlik- etkinli¤i, kiflinin, sahip oldu¤u bafletme kaynaklar› ile ilgili de¤erlendirmesidir. Di¤er bir deyiflle, stresörle bafletmek için gerekli beceri ve kaynaklara sahip oldu¤u de¤erlendirmesini yapan kiflinin, benlik-etkinli¤i yüksek demektir. Bandura (1977, 1989) ve Lazarus’a (1986) göre, benlik-etkinli¤i yüksek olan kifliler, hem daha az s›kl›kta stres deneyimleyeceklerdir, hem de stres yaflant›s› ortaya ç›kt›¤› durumlarda uygun bafletme davran›fllar›n› göstermeleri daha olas›d›r (Lazarus, 1986b; Rice, 1999). Bu bilgiler ›fl›¤›nda, kendisini etkili problem-çözücü olarak de¤erlendiren kiflilerin, daha düflük strese sahip olmalar› beklendik bir sonuçtur. Etkili problem çözme becerilerinin stres ve olumsuz duygu durumla iliflkisini inceleyen baz› araflt›rmac›lar, çal›flmalar›nda kat›l›mc›lara problem-çözme e¤itimi vererek stres yaflant›lar› ve duygu durumlar›ndaki de¤iflimleri gözlemifllerdir. 107 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Bu tür bir araflt›rma, Allen, Shah ve arkadafllar› (2002) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu araflt›rmac›lar, çal›flmalar›n› gö¤üs kanseri tan›s› alm›fl 149 genç kad›nla (50 yafl alt›) yürütmüfllerdir. Araflt›rman›n amac›, gelifltirdikleri problem-çözme e¤itiminin, kat›l›mc›lar›n hastal›klar›ndan kaynaklanan sorunlarla veya stres yaflant›lar› ile bafl edebilmeleri üzerindeki etkilili¤ini görmektir. Sonuçlar problem-çözme e¤itiminin yarar›na iflaret etmifltir. E¤itim verildikten 4 ay sonra yap›lan ölçümler, kat›l›mc›lar›n duygu durumlar›ndaki olumlu de¤iflimi göstermifltir. Ayr›ca, al›nan ölçümlere göre, e¤itim ile ortalama veya etkili problem-çözme becerileri kazanm›fl olan kat›l›mc›lar›n stres yaflant›lar›n›n fliddeti ve s›kl›¤› anlaml› derecede düflmüfltür (Shah, Allen ve ark, 2002). Önceki araflt›rmaya benzer bir çal›flma Güner (1999) taraf›ndan yürütülmüfltür. Bu çal›flmada da, yüksek stres yaflant›s›na neden oldu¤u düflünülen gö¤üs kanseri tan›s› alm›fl kad›n kat›l›mc›lar kullan›lm›flt›r. Asl›nda, bu araflt›rman›n temel amac› problem-çözme e¤itiminin bireysel ve grup formunun etkinli¤ini araflt›rmakt›r. Sonuçlar k›saca flöyledir: Bireysel problem-çözme e¤itimi alan kat›l›mc›lar›n, müdahale öncesi ve sonras›ndaki duygu durumlar› (depresyon, anksiyete ve umutsuzluk) aras›nda anlaml› fark bulunmufltur, de¤iflim olumluya do¤rudur. Grup e¤itiminin ise, kat›l›mc›lar›n depresyon düzeyi üzerinde anlaml› etki etti¤i, ancak, umutsuzluk ve anksiyete düzeyinde olumluya do¤ru bir geliflmeye yol açmad›¤› görülmüfltür. Sonuç olarak, bireysel problem-çözme e¤itiminin tüm koflullardaki etkinli¤i, grup e¤itiminin ise depresyon üzerindeki olumlu etkisi görülmüfltür (Güner, 1999). Bu ve benzer çal›flmalar, problem çözme becerilerine sahip olman›n, stres yaflant›s› ve buna efllik eden olumsuz duygu durumla bafletmede yararl› oldu¤unu göstermektedir. Problem-çözme becerilerinin, kayg›, depresyon, umutsuzluk gibi olumsuz duygu durum üzerindeki etkisini ve intihar giriflimi ile olas› iliflkisini inceleyen bir çal›flma Özgüven ve arkadafllar› (2003) taraf›ndan yürütülmüfltür. Araflt›rmada, intihar giriflimleri olan kriz vakalar› (n=83), intihar giriflimleri olmayan kriz vakalar› (n= 64) ve ‘normal’ kontrol grubu (n= 70) depresyon ve kayg› belirtileri, problem çözme becerileri ve alg›lad›klar› sosyal destek de¤iflkenleri aç›s›ndan karfl›laflt›r›lm›fllard›r. Kat›l›mc›lar›n problem çözme becerileri ve problem çözme becerileri konusunda kendilerini alg›lay›fllar›, Problem Çözme Envanteri ile ölçülmüfltür. Ölçekte yer alan maddeler, kiflinin problem çözme becerilerine iliflkin güveni ve problemleri üzerindeki kiflisel kontrol alg›s› ile ilgilidir. Sonuçlar flöyledir (Özgüven ve ark., 2003): 1. Problem çözme becerileri aç›s›ndan gruplar aras›nda yap›lan karfl›laflt›rmada, intihar giriflimi olan grubun, di¤er iki gruba oranla anlaml› derecede daha az problem-çözme becerisine sahip oldu¤u görülmüfltür. ‹ntihar giriflimi olmayan kriz vakalar› ile kontrol grubu aras›nda ise, beceriler aç›s›ndan anlaml› fark görülmemifltir. 2. Depresyon belirtileri bak›m›ndan, intihar giriflimi olan kriz vakalar›n›n flikayetleri di¤er iki gruptan, intihar giriflimi olmayan kriz vakalar›n›n flikayetleri de kontrol grubundan daha fazlad›r 3. Anksiyete belirtileri ve alg›lanan sosyal destek bak›m›ndan, intihar giriflimi vakalar› ile intihar giriflimi olmayan kriz vakalar› aras›nda anlaml› bir fark görülmemifltir ve her iki grup da kontrol grubundan daha fazla anksiyete belirtisi göstermifl ve daha az sosyal destek alg›lam›flt›r. Sonuçlara bak›ld›¤›nda, kriz durumlar›nda yani zorluklar›n çok yüksek oldu¤u zamanlarda, intihar girifliminin ve depresyonun ortaya ç›k›fl›nda 108 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 problem-çözme becerileri kritik bir öneme sahip gibidir. Çünkü, intihar girifliminde bulunan ve bulunmayan kifliler, kriz durumlar›nda eflit derecede anksiyete belirtileri ve sosyal destek alg›s›na sahiptir; fakat depresyon ve problem çözme becerileri aç›s›ndan farkl›laflmaktad›rlar. ‹ntihar girifliminde bulunan kat›l›mc›lar, intihar girifliminde bulunmayan kat›l›mc›lara oranla daha yüksek düzeyde depresyona ve daha yetersiz problem çözme becerilerine sahiptirler. O halde problem çözme becerilerinin ve depresyonun, kriz durumunda intihar giriflimi ile iliflkili oldu¤u düflünülebilir. Bu sonuçlar ›fl›¤›nda, problem çözme ile ilgili olarak flunlar söylenebilir: kriz durumunda yetersiz problem çözme becerilerine sahip olan bireyler, depresyon ve intihar giriflimi için risk grubunu oluflturmaktad›r (Özgüven ve ark, 2003). Problemli durumlarda yetersiz becerilerinden dolay› problemle bafl edemeyen bireyin, stres yaflant›s› kronikleflebilir. Uzun süre bafl edilemeyen problemler, kiflinin çaresizlik, ümitsizlik, tükenmifllik duygular›n› güçlendirecektir ve bu flekildeki depresif duyguduruma sahip kifliler için intihar riskinden söz edilebilir. Problem-çözme becerileri ile intihar aras›ndaki iliflkiyi ilk kez inceleyen Clum, Patsiokas ve Luscomb (1979) ve Scott ve Clum (1982) da çal›flmalar› sonucunda yukar›daki aç›klamay› öne sürmüfllerdir (Bat›gün&fiahin, 2003, Özgüven ve ark. 2003). Yetersiz problemçözme becerisinin varl›¤›n›n, beraberinde intihar riskini getirebilece¤ini düflündüren baflka bir çal›flma, fiahin ve Bat›gün ( 2003) taraf›ndan gerçeklefltirilmifltir. Bu çal›flmada, 14-62 yafl aras›ndaki kat›l›mc›lar›n (n=619), problem çözme becerileri, öfke/sald›rganl›k duygular›, dürtüsellik özellikleri ve problemler karfl›s›nda, varsa intihar düflünceleri incelenmifltir. Ölçümler ‘Problem Çözme Envanteri’, ‘K›sa Semptom Envanteri’, ‘‹ntihar Olas›l›¤› Ölçe¤i’, ‘MMPI Dürtüsel Davran›fllar Alt Ölçe¤i’, ‘Çok Boyutlu Öfke Ölçe¤i ’ ve bu çal›flma için gelifltirilen ‘Çözüm Yollar› Envanteri’ ile al›nm›flt›r. Sonuçlar, 14-24 yafl aras› olan gençlerin, di¤er yafl gruplar›na oranla tüm ölçümlerde daha yüksek puanlar ald›¤›n› göstermifltir. Çal›flma sonucuna göre, gençler, problem çözme becerileri konusunda kendilerini daha yetersiz alg›lamakta, daha öfkeli görünmekte ve stresli bir durum karfl›s›nda çözüm yolu olarak intihar› daha s›kl›kla ilk seçenek olarak ak›llar›na getirmektedir. Çal›flma sonucunda, 14-24 yafl grubundaki gençlerin yetersiz problem çözme de¤erlendirmesine, öfke ile sald›rganl›k duygular›n›n ve dürtüsellik özelli¤inin efllik etmesi halinde, intihar olas›l›¤›n›n düflünülmesi gerekti¤i görülmüfltür (Bat›gün ve fiahin, 2003) Biliflsel Yeniden Yap›land›rma Daha önce de bahsedildi¤i gibi, stresle bafla ç›kmada temel olarak iki yaklafl›m söz konusudur. Birincisi; stres yaflant›s›na yol açan durumu de¤ifltirmek, sorunu çözümlemeye çal›flmakt›r. Bu bafla ç›kma çeflidine, problem-odakl› bafl ç›kma denmektedir. Problem odakl› bafletmenin özü olan ‘stresörün do¤rudan kendisi ile ilgilenmek’, elbetteki stresi kontrol etmenin etkili bir yoludur (Lazarus, 1986b; Nezu, Nezu ve Lombardo, 2001; Hess ve Richards, 1999). Fakat; bazen stres yaratan duruma veya olaya müdahale etmek, onu de¤ifltirmek için giriflimde bulunmak mümkün olmayabilir. Olay, çoktan olup bitmifl olabilir ve art›k olay sonras›nda ortaya ç›km›fl stres ile bafletmenin baflka bir yoluna ihtiyaç vard›r. Böyle bir durumda, duygu-odakl› bafletme ifle yarayacakt›r. Duygu-odakl› bafletmede, durumu de¤ifltirmeksizin, duruma iliflkin biliflsel ve duygusal tepkinin de¤ifltirilmesi söz konusudur. Biliflsel yeniden yap›land›rma, duygu-odakl› bafletme yöntemleri içinde yer alan en etkili yollardan birisidir . Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i, en genel anlam›yla, olay veya uyar›c› 109 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 hakk›nda yap›lan de¤erlendirmelerin de¤ifltirilmesine hizmet etmektedir (Rice, 1999; McKay ve ark. 1981; Gramling ve ark,1997; Baltafl, 1987; Allen, 1984). Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin uygulanmas›ndan bahsetmeden önce, stres yaflant›s›n›n ortaya ç›kmas›nda biliflsel aktivitenin rolünden ve ne tip bilifllerin stres tepkisini tetiklediklerinden bahsetmek yararl› olacakt›r. Ayn› olay veya uyar›c› ile karfl›laflan insanlar, birbirlerinden çok farkl› duygular yaflayabilmektedir. Di¤er bir deyiflle; ayn› olay, baz› kifliler için stres yaflant›s›n›n bafllat›c›s› olabilirken, di¤erleri için herhangi bir ruhsal veya fizyolojik de¤iflime yol açmayabilir. Ayn› uyar›c› neden baz› insanlarda, stres yaflant›s›n› tetikliyorken di¤erlerinde herhangi bir ruhsal veya fizyolojik tepkiye neden olmaz? Bu durum, duygulara veya strese yol açan fleyin, do¤rudan olay olmad›¤›n›n aç›k bir göstergesidir. Strese yol açan olay de¤il, olay›n kifli taraf›ndan oluflturulan yorumlar›d›r. Duygular› veya stres yaflant›s›n› ortaya ç›karan, olay›n veya uyar›c›n›n kendisi de¤ildir, olay›n de¤erlendirilme biçimidir. Günlük yaflamlar›nda insanlar pekçok belirsiz uyar›c› veya olayla karfl›laflmaktad›rlar. Di¤er bir deyiflle, ço¤u olay veya uyar›c›, herkes için ayn› fleyi ifade edecek kadar net ve belirgin de¤ildir. Karfl›laflt›¤›m›z ço¤u olay veya uyar›c›, birden fazla flekilde anlamland›r›labilecek niteliktedir. Böyle bir durumda; olay›n anlam› kifliler için farkl› olabilmektedir. Kiflinin, belirsiz uyar›c› ile ilgili ilk biliflsel tepkisi etiketlemedir. Di¤er bir deyiflle; karfl›lafl›lan uyar›c›ya veya olaya bir etiket yap›flt›r›l›r, bir anlam yüklenir. Bu anlam verme sürecinin hemen ard›ndan, verilen anlama uygun tahminler yürütülür, beklentiler oluflturulur. Her insan sahip oldu¤u farkl› biliflsel yap›lar ve düflünme tarzlar› nedeniyle, ayn› uyar›c›n›n birbirinden farkl› de¤erlendirmelerini üretebilmektedir. ‹nsanlar›n ayn› olay için farkl› etiket- lemelere, beklentilere ve de¤erlendirmelere sahip olmalar› çok olas›d›r. Ayn› olay›n farkl› kiflilerde birbirine benzemeyen ruhsal yaflant›lar veya stres düzeyi ile sonuçlanmas›n›n tek sorumlusu, bu kiflilerin birbirlerinden farkl› olan de¤erlendirmeleridir. Olay hakk›ndaki zihinsel de¤erlendirmeler; tehlike, tehdit veya kay›p sinyalleri veriyorsa, o olay art›k kifli için bir stresör haline gelecektir. Örne¤in yaklaflan s›nav› ‘TEHL‹KE!’ olarak etiketlendiren, ölüm-kal›m meselesi gibi de¤erlendiren ve tüm hayat›n›n bu s›navlar›n sonucuna göre flekillenece¤ini düflünen kiflinin, s›nav zaman› yaflad›¤› stres çok yüksek olacakt›r; çünkü, s›navlar ile ilgili de¤erlendirmesi yüksek tehdit içeriklidir. Birlikte s›nava girece¤i arkadafl› ise, onun kadar yüksek düzeyde stres deneyimlemeyebilir. Çünkü o, s›navlar›n kötü sonuçlansa bile telafi edilebilir oldu¤unu düflünmektedir. Dolay›s›yla, yaklaflan s›nav› büyük bir tehlike olarak görmeyecektir (Rice, 1999; McKay ve ark. 1981; Gramling ve ark, 1997; Baltafl, 1987; Allen, 1984; Lazarus, 1986a). ‹nsanlar, olaylar sonucunda ortaya ç›kan duygular›n veya stresin fark›ndad›rlar; fakat bu duygular› veya yaflanan stresi sadece olan olaya ba¤lamak gibi önemli bir hataya düflebilirler. ‘Bu olanlar beni çok üzdü’ ‘Senin davran›fllar›n karfl›s›nda öfkelenmemek mümkün de¤il!’ gibi ifadelerin yayg›nl›¤›, kiflilerin sahip oldu¤u olay-duygu ba¤lant›s›n›n gücünü göstermektedir. ‹nsanlar, bazen olay ve duygular›n ortaya ç›k›fl› aras›ndaki zihinsel de¤erlendirmelerinin ne derece belirleyici oldu¤unun fark›nda olmayabilirler. Sonuç olarak, duygular›n ve stres yaflant›s›n›n düflünceler sonucunda ortaya ç›kt›¤› unutulmamal›d›r. Olay veya uyar›c› ile ilgili biliflsel aktivitenin, duygular ve stres yaflant›s›na yol açt›¤›n› ileri süren birkaç modelden bahsedilebilir. Bunlardan en önemlileri; Beck’in Biliflsel Modeli, Ellis’in A-B-C Modeli ve Lazarus’un Biliflsel-Tran- 110 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 saksiyonel Modelidir. Bu modellerin tümünün ortak özelli¤i, olay ile duygu-stres yaflant›s› aras›ndaki zihinsel de¤erlendirmelerin önemini ve belirleyicili¤ini vurgulamalar›d›r. Bu modeller flu iliflki üzerine kurulmufllard›r: OLAY/UYARICI ⇓ B‹L‹fiSEL DE⁄ERLEND‹RME ⇓ DUYGULAR/STRES Bahsedilen modellerin tümünde, stres deneyimlerinin ço¤unlukla uygun olmayan de¤erlendirmelerden kaynakland›¤› fikri vurgulanmaktad›r. Strese neden olan de¤erlendirmeler, örne¤in uyumsuz, gerçekçi olmayan, çarp›t›lm›fl düflünce ve inançlar›n sonucu olabilir. Ellis, strese veya hofl olmayan duygulara yol açabilen bu uygunsuz ve ak›lc› olmayan düflünceler için ‘irrasyonel düflünceler’ ifadesini kullanmaktad›r. Beck ise, olay›n de¤erlendirilmesi s›ras›nda ortaya ç›kan ve fazladan strese neden olabilen, uyumsuz düflünceler için ‘otomatik düflünceler’ ifadesini kullanm›flt›r. Beck bu ifadeyi kullanm›flt›r; çünkü bu ifade, düflüncelerin ortaya ç›k›fl fleklinin do¤ru tan›m›n› sa¤lamaktad›r. Otomatik düflünceler, uyar›c›lar›n de¤erlendirmesi s›ras›nda adeta bir refleks gibi ortaya ç›kmaktad›r. Ço¤u insan, çeflitli olaylar karfl›s›nda zihinlerinde canlan›veren bu düflüncelerin fark›na bile varmaz. Fark›na bile var›lamayan otomatik, irrasyonel düflüncelerin üzerinde durulmas›, sorgulanarak mant›ks›z olduklar› karar›n›n verilmesi imkans›zd›r. Bu yüzden, otomatik düflünceler, kifli üzerinde etki etmeye hep devam ederler. Otomatik düflünceler, çocukluktan itibaren oluflmaya bafllayan ve zaman içinde zenginleflerek yerleflen biliflsel yap›lar›n, örne¤in, ‘ben-di¤erleri ve dünya’ ya dair flemalar›n ve irrasyonel düflünme tarz›n›n sonucunda flekillenirler. Bu biliflsel yap›lar ve düflünme tarz›, olay›n ilk andaki de¤erlendirmesinde, etiketlenmesinde ve dolay›s›yla otomatik düflüncenin ortaya ç›k›- fl›nda önemli rol oynarlar (Rice, 1999, McKay ve ark. 1981, Gramling ve ark, 1997, Baltafl, 1987, Allen, 1984). Konu ile ilgili flöyle bir örnek verilebilir : Kifli, patronunun ola¤an d›fl› bir toplant› yapaca¤›n› ö¤reniyor. ‹lk anda, bu olaya yap›flt›rd›¤› etiket, yapt›¤› de¤erlendirme ‘tehlike’ ve bu de¤erlendirmenin alt›nda yatan düflüncesi ‘kesin yapt›¤›m son iflin ne kadar berbat oldu¤undan bahsedecek ve iflten at›laca¤›m’. Kiflinin ilk etapta yapt›¤› ‘tehlike’ de¤erlendirmesi ve ortaya ç›kan otomatik düflüncesi, örne¤in olumsuz olan benlik flemas›n›n bir sonucu olabilir. Ayr›ca, örnekteki gibi, uyum bozucu ve stres yarat›c› otomatik düflüncelerin üretilmesi, kiflinin ifllevsel olmayan ve irrasyonel düflünme tarz›na sahip olma derecesine de ba¤l›d›r. Bu düflünme yollar›na, biliflsel çarp›tmalar da denmektedir. ‹fllevsel olmayan düflünme tarzlar›n›n en yayg›n görülen örnekleri; felaketlefltirme (katastrofiklefltirme), siyahbeyaz düflünme (kutuplaflt›rma), kiflisellefltirme, afl›r› kötümser veya iyimser düflünme (Polyannac›l›k) ve seçici soyutlamad›r (McKay ve ark, 1981; Gramling ve ark, 1997; Baltafl, 1987; Allen, 1984). Verilen örnekte felaketlefltirici düflünce tarz› görülmektedir Beck ve Ellis’in yan› s›ra, stresin ortaya ç›k›fl›nda zihinsel de¤erlendirmelerin belirleyici rolüne vurgu yapan bir di¤er önemli isim de Lazarus’tur. Lazarus da, stres tepkisinin ortaya ç›k›fl›n› belirleyen temel faktörün, olay veya uyar›c› hakk›nda yap›lan de¤erlendirme veya zihinde canlanan düflünceler oldu¤unu ileri sürmektedir. Ona göre, stres yaflant›s›n›n ortaya ç›k›fl›, kiflinin birincil ve ikincil de¤erlendirmeleri sonucuna ba¤l›d›r. Birincil de¤erlendirmede, karfl›lafl›lan uyar›c›ya, olaya kifli taraf›ndan anlam verilmesi söz konusudur. Stres yaflam›na yol açabilecek olan bu ilk zihinsel aflamada, k›saca; ‘bafl›m belada m› de¤il mi?’ sorusuna yan›t aran›r. Bu de¤er111 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lendirme sonucunda; uyar›c›n›n, olay›n kifli için herhangi bir önem, tehlike, tehdit veya kay›p olas›l›¤› tafl›mad›¤› sonucuna ulafl›labilir. Böyle bir durumda, söz konusu olay, uyaran, stresör haline gelmeyecektir. Fakat olaya kifli taraf›ndan tehdit, talep veya tehlike anlam› verildi¤inde stres yaflant›s›n›n tetiklenmesi için ilk aflamadan geçilmifl olunur. Bundan sonraki biliflsel de¤erlendirme, Lazarus’un deyimiyle ‘‹kincil De¤erlendirme’, kiflinin kendisi ile ilgili olan de¤erlendirmesidir. Kifli, bu olay karfl›s›nda sahip oldu¤u bafletme kaynaklar›n› de¤erlendirir. ‘Ben nas›l›m, bu durumla bafl edebilir miyim?’ sorusuna yan›t arar. E¤er, olayla ve kendi bafletme kaynaklar› ile ilgili de¤erlendirme sonuçlar› birbirine denk de¤ilse kifli için stres yaflant›s› bafllayacakt›r. Di¤er bir deyiflle, Lazarus’a göre, ‘tehlike/tehdit var ve bununla bafl edemem’ de¤erlendirmesi yap›ld›¤› an stres tepkisi bafllayacakt›r (Lazarus ve ark, 1986a; Lazarus ve ark. 1986b; Cameron & Meichenbaum, 1982; Rice, 1999) Lazarus’un gelifltirdi¤i hipotezler do¤rultusunda çal›flan Cameron ve Meichenbaum’a (1982) göre, bu de¤erlendirmelerin gerçe¤e uygun olmamas›, çarp›t›lm›fl olmas›, gereksiz ve fazladan stres deneyimine yol açacakt›r. Örne¤in; birincil de¤erlendirme sürecinde, nötr veya olumlu bir olay›n tehdit edici veya tehlike olarak yanl›fl yorumlanmas› gereksiz stresi tetikleyebilir veya ikincil de¤erlendirme sürecinde kiflinin bafletme kaynaklar›n› gerçekte oldu¤undan daha zay›f de¤erlendirmesi yine strese neden olabilecek bir çarp›tma örne¤idir. Bafletme kaynaklar›n›n oldu¤undan az de¤erlendirilmesinin tek zarar› stres tepkisinin tetiklenmesi de¤ildir. Ayn› zamanda, kifli bafletmeyle ilgili yetersizlik beklentisine uygun bir flekilde, yetersiz ve zay›f bafletme davran›fllar› sergileyebilir ve stres yaflant›s› kronik hale gelebilir (Cameron ve Meichenbaum, 1982). Sonuç olarak; stresin biliflsel modeli üzerine çal›flan teorisyenler, stres yaflant›s›na uyar›c›n›n de¤il, olay ile ilgili olarak zihinde canlanan irrasyonel, ifllevsel olmayan düflünceler ve de¤erlendirmelerin neden oldu¤unu ileri sürmektedirler. Onlar›n önerdikleri çözüm yolu flöyledir: Fazla stres yaflant›s›ndan veya hofl olmayan duygulardan kurtulmak için, bu düflüncelerin, de¤erlendirmelerin daha uygun, uyum sa¤lay›c› düflünceler ve de¤erlendirmeler ile yer de¤ifltirmesi gerekmektedir. Di¤er bir deyiflle; kifli, olay veya uyar›c› hakk›ndaki düflüncelerini, de¤erlendirmelerini, daha ifllevsel olanlarla de¤ifltirerek, hofl olmayan duygular›n›n fliddetini azaltabilir veya yo¤un stres yaflant›s›na son verebilir. ‹flte ‘biliflsel yeniden yap›land›rma’, bu de¤iflimi sa¤lamak için kullan›lan tekniktir (Mc Kay ve ark. 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen, 1999). Uyar›c› veya olay karfl›s›nda gösterilen uygun olmayan biliflsel tepkinin, gerçe¤e daha uygun bir tepki ile de¤ifltirilmesi sonucunda, fazladan olan stres yaflant›s›n›n sona erdirilmesi mümkündür. Cameron ve Meichenbaum’a göre, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤ini uygulayabilen kifli, stresle bafletmede etkin olan bir biliflsel bafletme becerisi kazanm›fl olur (Cameron ve Meichenbaum, 1982). Biliflsel yeniden yap›land›rman›n özü ya da temel ögesi, ‘de¤erlendirmeler aras›nda seçim yapmak’t›r. Özetle, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i, flu amaçlara yönelik olarak kullan›lmaktad›r (Allen, 1999): • düflünceler aras›nda seçim yap›labilece¤inin fark›ndal›¤›n› kazanmak • bir düflünce yerine di¤er düflünceyi seçmenin stres yaflant›s› üzerindeki etkisini anlamak • seçim hakk›n›n olumlu ve ifllevsel olan düflünceden yana kullan›lmas›n› sa¤lamak ve bu flekilde stres deneyimlerinin yo¤unlu¤unu azaltmak Biliflsel yeniden yap›land›rma, biliflsel-davran›flç› terapilerin ve stres afl›lama çal›flmas›n›n en 112 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 temel bileflenlerinden biridir. Hofl olmayan ve rahats›zl›k veren duygu veya stres yaflant›s› üzerine yap›lan biliflsel davran›flç› terapilerde ve stres afl›lama çal›flmas›nda, dan›flanlara bu teknik ö¤retilmektedir. Dan›flan ile yap›lan biliflsel yeniden yap›land›rma çal›flmas›nda amaç; dan›flana, rahats›z edici duygular yaflad›¤› durumlarda, stres tepkisini ve duygular›n› kontrol alt›na alabilmesi için uygun biliflsel bafletme tepkisinin kazand›r›lmas›d›r. Dan›flan, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤ini, gündelik yaflam›nda uygulayabildi¤i takdirde, stresörler karfl›s›nda uygun düflünce, duygusal ve davran›flsal tepkileri gösterebilecektir (Allen, 1999; Cameron ve Meichenbaum,1982). Biliflsel yeniden yap›land›rma için, kifli ilk baflta, stres tepkisinin hangi durumlarda, hangi olaylar ve uyar›c›lar karfl›s›nda tetiklendi¤inin fark›ndal›¤›na sahip olmal›d›r. Di¤er bir deyiflle; kifli stres yaflant›s›n›n fark›na varmal› ve o an içinde bulundu¤u durumun, karfl›laflt›¤› uyar›c›n›n kendisi için bir stresör niteli¤inde oldu¤unu anlamal›d›r. Strese neden olan düflüncelerin, de¤erlendirmelerin belirlenmesi, de¤ifltirilmesi stres yaratan durumlar›n saptanmas› ile mümkündür (Mc Kay ve ark 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen, 1999) Kifli, stres tepkisini tetikleyen olay› belirledikten sonra, bu olaya dair de¤erlendirmelerini irdeDuygu-Stres *Duygu yaflant›s› lemelidir. Olay oldu¤u an akl›ndan neler geçmifltir? Olaya dair zihninde canlanan düflünceler nelerdir? ‹flte bu noktada amaç; uyumsuz ve gerçe¤e uygun olmayan, Ellis’in deyimiyle ‘mant›kl› olmayan (irrasyonel)’, Beck’in deyimiyle ‘otomatik’ düflünceleri yakalamakt›r. Kifli, ancak, bu düflüncelerinin, de¤erlendirmelerinin fark›ndal›¤›n› kazanarak ve bunlara meydan okuyarak tepki de¤iflimini sa¤layabilir. Buraya kadar anlat›lan süreç, flu benzetmeyle daha aç›k hale gelecektir: Stres tepkisi veya hofl olmayan duygu, kifli için bir k›rm›z› ›fl›k haline gelmifltir. K›rm›z› ›fl›k yand›¤› zaman, kifli, durup o an zihninde geçen konuflmalara kulak vermelidir. Asl›nda, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inde bu sürecin not edilmesi önerilmektedir. Yani, ‘düflünce günlü¤ü’ tutulmas› tavsiye edilir. Kifli, bu günlü¤e, yaflad›¤› duyguyu veya stres tepkisini, bu deneyimlerin ortaya ç›kt›¤› durumu ve o an akl›ndan geçen düflünceyi kaydeder. Kay›t tutma, hem kiflinin fark›ndal›¤›n› keskinlefltirmede daha etkili bir yol olabilir, hem de kifli kay›t tutma yöntemi sayesinde, yapt›¤› de¤erlendirmeler, düflünceler üzerinde çal›flaca¤› zaman belle¤ine güvenmek zorunda kalmayacakt›r (Cameron ve Meichenbaum, 1982; Holroyd ve ark, 1984; Mc Kay ve ark, 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen, 1999) . Düflünce günlü¤ü flu flekilde olabilir: Durum *Ne oldu? Biliflsel Tepki *Olay, durum veya uyar›c› ile ilgili yap›lan de¤erlendirme, o an zihinde canlanan düflünce neydi? *Stres yaflant›s› *‹çinde bulunulan durum, olan olay veya karfl›lafl›lan uyar›c› neydi? *Olay, durum, uyar›c› karfl›s›nda gösterilen biliflsel tepki neydi? Kayg› Stres Patron yeni projeyi benim haz›rlamam› istedi Bu ifl çok zor, baflaramam veya 113 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Stres yaratan durumlar›n ve o durumlardaki de¤erlendirmelerin belirlenmesi ve kaydedilmesi sürecine, biliflsel davran›flç› terapide ‘KendiniGözleme’, stres afl›lama çal›flmas›nda ise ‘Kavramsallaflt›rma’ denmektedir (Cameron ve Meichenbaum, 1982; Holroyd ve ark, 1984). Olay›n, stresör haline gelmesini sa¤layan düflünceler belirlendikten sonra, bu düflünceleri, de¤erlendirmeleri etkisiz hale getirebilmek için flu basamaklardan geçilmelidir (Allen, 1984): *varolan düflüncenin, de¤erlendirmenin do¤rulu¤undan, gerçekçili¤inden flüphe etmek *bunlara meydan okumak *bunlara alternatif olabilecek yeni düflünceler, de¤erlendirmeler üretmek Karfl›lafl›lan olay/uyar›c› hakk›nda, akla gelebilecek di¤er düflünceler nelerdir? Bu olay/uyar›c› daha baflka ne flekilde de¤erlendirilebilir? Amaç önceki de¤erlendirmenin, düflüncenin yerine geçebilecek alternatifler yaratmakt›r (McKay ve ark, 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen, 1984). Üretilen alternatiflerin gerçe¤e uygun olmas›na ve kiflinin akl›na yatmas›na dikkat edilmelidir. McMullin’e (1986) göre, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin amac›; kiflinin olumlu yalanlara inand›r›lmas› de¤ildir (McMullin, 1986). Örne¤in; yukar›da aktar›lan ‘Bu ifl çok zor. Baflaramam.’ düflüncesine alternatif olarak, ‘‹fl kolay, rahatl›kla üstesinden gelinir’ düflüncesinin üretilmesi uygun olmayacakt›r; kifli için gerçekçi bir düflünce olmayacakt›r. Bu durumda, kiflinin bu düflünceyi benimsemesi ve stres yaflant›s›n› bu flekilde engellemesi mümkün gibi görünmemektedir. Bunun yerine, ‘Evet ifl biraz zor gibi görünüyor. Ama çal›flt›¤›m takdirde baflarabilirim. Hem de bu ifl, istedi¤im terfiyi almak için bir flans olabilir’ düflüncesinin üretilmesi daha uygun olacakt›r. Kiflinin, olaylar›n daha olumlu, uyum sa¤lay›c› ve makul de¤erlendirmelerine ulaflmas› hedeflenmektedir (McMullin, 1986). Biliflsel yeniden yap›land›rma sürecinin bu aflamas›nda, kifli olabildi¤ince fazla alternatif düflünce, de¤erlendirme üretmelidir. Kiflinin, bu alternatif düflünceleri, baflkalar›ndan duymas›ndansa, kendisinin üretmesi daha etkili olacakt›r; çünkü, kiflinin kendisi taraf›ndan üretilen düflüncelerin benimsenmesi daha kolay olacakt›r. Sonuçta bu alternatif düflünceler, kiflinin kendi biliflsel repertuvar›nda yer almaktad›r (McMullin, 1986). Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i uygulamas›n›n bir sonraki basama¤›; üretilen alternatiflerden, en makul ve olas› görünenlerini belirlemektir. Söz konusu stresörle karfl›lafl›ld›¤› durumlarda, art›k, makul bulunarak seçilen yeni de¤erlendirmeye ve düflüncelere odaklan›lmaya çal›fl›lmal›d›r. Zihin, önceki de¤erlendirmeler ve düflüncelerden uzak tutulmal›d›r. Yeni üretilen karfl›t düflüncenin, sihirli bir flekilde olay s›ras›nda yaflad›¤›n›z duygular› veya stresi azaltmas› mümkün de¤ildir. Bu de¤erlendirmelerin, düflüncelerin, istenen sonucu yaratmas› zaman ve tekrar gerektirebilir. Bu yeni de¤erlendirmelerin, düflüncelerin tekrarlanmas› ile eski irrasyonel düflünceler gitgide zay›flayacakt›r (McMullin, 1986; Allen, 1984). Stres afl›lama çal›flmas›n›n yarat›c›lar› olan Miechenbaum ve Cameron’a (1975) göre, biliflsel yeniden yap›land›rma süreci ‘tek vuruflluk’ de¤ildir. Onlara göre, olay›n de¤erlendirmesi zaman içinde ve tekrarlar sonucunda, bir evrim süreci içinde de¤iflecektir. Önceden de belirtildi¤i üzere, biliflsel yeniden yap›land›rma ‘o düflünce yerine bu düflünceyi seçme uygulamas›d›r’. Seçim yapmak bafllang›çta zor gelebilir. Fakat, yeni düflünceyi seçme uygulamas›, s›k s›k tekrarland›¤› takdirde bu yeni düflünce gittikçe güç kazanacak ve en sonunda zihinsel aktivitenizde bask›n hale gelecektir (Cameron ve Meichenbaum, 1982; Allen, 1984). 114 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i, biliflseldavran›flç› stres yönetimi tedavilerinin ve stres afl›lama çal›flmas›n›n temel bileflenlerindendir. Bu tedavi yaklafl›mlar›nda, kiflinin stres kayna¤›na olan biliflsel tepkisinin, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i ile de¤iflimlenmesi amaçlanmaktad›r. Amaç, dan›flanlara daha uygun de¤erlendirme, düflünme yollar›n›, di¤er bir deyiflle, uygun biliflsel bafletme becerisini kazand›rmakt›r. Stres afl›lama yaklafl›m›nda, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin sadece ö¤retilmesinin yeterli olmad›¤› vurgulanmaktad›r. Stres afl›lama çal›flmas› biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin ö¤retilmesine ek olarak, dan›flanlar›n belli fliddetteki stres kaynaklar›na maruz b›rak›lmas›n› ve bu s›rada rehberli biliflsel yap›land›rma uygulamas›n› da içermektedir. Altta yatan varsay›m, yeni biliflsel bafletme tepkisinin baflar›l› olan uygulamalar sonucunda sa¤lamlaflaca¤›d›r. Becerilerin baflar›l› uygulamas› ve istendik sonuçlara ulafl›lmas›, dan›flan›n yeni bafletme becerisine olan güvenini artt›racakt›r. Dan›flan, ayn› zamanda stresle bafletmek için gerekli beceriyi sergileyebildi¤ini görecek; di¤er bir deyiflle, benlik-etkinli¤i artacakt›r. Bu sonuçlar›n elde edilmesi, ö¤renilen becerinin ileride de uygulanma olas›l›¤›n› artt›racakt›r (Cameron & Meichenbaum, 1982; Janis, 1984). Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin etkisinin araflt›r›ld›¤› bir çal›flma, Langer ve arkadafllar› (1975) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu araflt›rmada, stres verici cerrahi müdahele geçirecek olan hastalar›n, müdahele ile ilgili de¤erlendirmelerinin de¤ifltirilmesi amaçlanm›fl; bu biliflsel yeniden yap›land›rma çal›flmas› sonucunda, hastalar›n stres yaflant›s›nda azalma olaca¤› varsay›lm›flt›r. Hastalar, operasyon öncesinde bir psikologla birlikte biliflsel yeniden yap›land›rma çal›flmas› yapm›fllard›r. Çal›flmada, hastalar›n operasyon ile il- gili olumlu de¤erlendirmeler, düflünceler, beklentiler üretmeleri sa¤lanm›flt›r. Olumlu de¤erlendirmelerin üretilmesi s›ras›nda, hastalar, gerçekçi olmaya ve operasyonun sa¤layaca¤› kazançlar› düflünmeye yönlendirilmifllerdir. Operasyon ile iliflkili stres tepkilerini farkettikleri anlarda, bu olumlu de¤erlendirmeleri tekrarlamalar› istenmifltir. Langer ve arkadafllar› taraf›ndan yap›lan bu kontrollü çal›flmada, biliflsel yeniden yap›land›rman›n, hem operasyon öncesi hem de operasyon sonras› yaflanan stresi azaltt›¤› gözlenmifltir (Janis, 1984). Kendall ve arkadafllar› (1979) taraf›ndan yürütülen baflka bir araflt›rmada ise, biliflsel yeniden yap›land›rmaya a¤›rl›kl› olarak yer verilen türden bir biliflsel-davran›flç› tedavinin, stres yaflant›s› üzerindeki etkilili¤i incelenmifltir. Kat›l›mc›lar, kardiak kateterizasyon (kalbe damar yoluyla girifli ve çeflitli kay›tlar al›nmas›n› içeren t›bbi müdahale) olacak hastalar aras›ndan seçilmifltir. Kardiak kateterizasyon, stres yaflant›s›na yol açabilecek bir ifllemdir. Kendall’›n çal›flmas›nda biliflsel-davran›flç› tedavi grubu, hasta e¤itimi grubu, ilgi-plasebo kontrol grubu ve rutin hastane bak›mlar› d›fl›nda herhangi bir müdahalede bulunulmayan kontrol grubu bulunmaktad›r. Biliflsel-davran›flç› tedavi grubundaki kat›l›mc›lar, strese neden olan biliflsel de¤erlendirmelerinin belirlenmesi ve stresi azaltmak için yeni biliflsel de¤erlendirmelerin üretilmesi üzerine e¤itim alm›fllard›r. Terapist, bu süreçte kendi stres kayna¤›ndan ve bununla bafletmek için kulland›¤› stratejilerden sözederek, kat›l›mc›lara model olmufltur. Terapist ile birlikte yard›mc› olabilecek davran›flsal bafletme tepkileri de tart›fl›lm›flt›r. Daha sonra terapist, tart›fl›lan biliflsel ve davran›flsal bafletme stratejilerinin stres ipuçlar› karfl›s›nda uygulanmas›, tekrar edilmesi için önerilerde bulunmufltur. Hasta e¤itimi grubundaki kat›l›mc›lar, kalp rahats›zl›klar› ve kate115 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 terizasyon ifllemi üzerine bireysel e¤itim alm›fllard›r. ‹lgi-plasebo grubundaki kat›l›mc›lar, terapistle görüflme yapm›fllar; ancak bu görüflmelerde terapist yaln›zca hastay› dinlemifl ve hastaya, duygular› ile ilgili ayna görevi görmüfl, hiçbir flekilde yönlendirici olmam›flt›r. Çal›flma sonuçlar› flöyledir: Kateterizasyon sonras›nda her üç gruptaki (biliflsel-davran›flç›, hasta e¤itimi, ilgi-plasebo) kat›l›mc›lar, müdahalenin olmad›¤› kontrol grubuna göre, anlaml› derecede daha az anksiyete aktarm›fllard›r. Fakat kateterizasyon s›ras›nda aktar›lan anksiyeteye bak›ld›¤›nda, biliflsel-davran›flç› tedavi grubu ile hasta e¤itimi grubunun kontrollerden anlaml› derecede farkl›laflt›¤› görülmüfltür. Kateterizasyon s›ras›nda hastalar› de¤erlendiren doktorlar ise biliflsel-davran›flç› tedavi grubunun, t›bbi iflleme en iyi uyum yapan grup oldu¤u sonucuna varm›fllard›r. Bu grupta yer alan kat›l›mc›lar›n, daha az gergin, daha az anksiyeteli ve daha rahat oldu¤unu aktarm›fllard›r. Hasta e¤itimi grubunun uyumu kontrol gruplar›na göre yüksek, ancak biliflsel-davran›flç› tedavi grubuna göre düflüktür (Kendall, 1984). Bu çal›flma, stres kayna¤› karfl›s›ndaki anksiyeteyi azaltmada biliflsel-davran›flç› tedavinin etkili bir yol olabilece¤ine iflaret etmektedir. Ayr›ca, sonuçlar, hasta için belirsizli¤i azaltan e¤itim programlar›n›n, anksiyeteye karfl› iyi bir silah olabilece¤ini düflündürebilir. Kendall ve arkadafllar› (1977) taraf›ndan yap›lan baflka bir çal›flmada da, yukar›da aktar›lan sonuçlara ulafl›lm›flt›r. Bu çal›flman›n deseni, önceki çal›flma ile hemen hemen ayn›d›r. Kendall ve arkadafllar›, kardiak kateterizasyon olma karar› alan hastalarla çal›flm›fllard›r. Bir kat›l›mc› grubu ile biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i çal›fl›lm›flt›r. Di¤er gruba t›bbi ifllem ile ilgili e¤itsel bilgi verilmifltir. Çal›flmada, iki kontrol grubu bulunmaktad›r: birincisi ilgi-plasebo grubu, ikincisi ise herhangi bir müdahalede bulunulmayan gruptur. Bi- liflsel yeniden yap›land›rma uygulamas› yapan grup, di¤er üç gruba göre operasyon s›ras›nda daha yüksek stres tolerans› göstermifllerdir (Janis, 1984). Görüldü¤ü gibi, hemen hemen ayn› olan bu iki araflt›rmada da biliflsel bafletme çal›flmalar›n›n, stres yaflant›s› üzerinde olumlu etkisinin oldu¤u kaydedilmifltir Biliflsel yeniden yap›land›rma ile iliflkili bir di¤er çal›flma Holroyd ve Andrasik (1978) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu çal›flman›n amac›, biliflseldavran›flç› terapilerin etkin bilefleninin belirlenmesidir. Çal›flmada, kronik bafl a¤r›s› olan hastalar, üç kofluldan birine atanm›fllard›r. Her üç kofluldaki kat›l›mc›lar biliflsel-davran›flç› terapinin e¤itim ve kendini-gözleme aflamalar›ndan geçmifllerdir. Biliflsel davran›flç› terapinin kendinigözleme aflamas›nda, kat›l›mc›lara stres yaflant›lar› s›ras›ndaki düflüncelerini yakalama becerisi kazand›r›lm›flt›r. Yani kat›l›mc›lar, bu aflamada, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inde yer alan ‘düflünce günlü¤ü tutma’ uygulamas›n› yapm›fllard›r. Araflt›rmadaki koflullar, bafletme becerilerinin kazand›r›lmas› aflamas›nda yap›lan çal›flmalar bak›m›ndan farkl›laflm›flt›r. 1. Koflul → Kat›l›mc›larla biliflsel bafletme becerileri çal›fl›lm›flt›r. 2. Koflul → Kat›l›mc›larla hem biliflsel bafletme becerileri hem de davran›flsal bafletme becerisi olarak gevfleme çal›fl›lm›flt›r. 3. Koflul → Kat›l›mc›larla belli bir bafletme becerisi çal›fl›lmam›flt›r. Yaln›zca onlara a¤r›n›n ortaya ç›kmas› veya fliddetlenmesinin alt›nda yatan nedenleri anlarlarsa iyileflme gösterecekleri söylenmifltir. Tedavi sonras›nda yap›lan görüflmelerde, birinci ve ikinci koflulda yer alan kat›l›mc›lar ö¤rendikleri becerileri uygulad›klar›n› bildirmifllerdir. Üçüncü koflulda yer alan kat›l›mc›lar ise, bafl a¤- 116 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 r›lar›n› kontrol etmek için baz› yöntemler tasarlad›klar›n› ve bunlar› uygulad›klar›n› aktarm›fllard›r. Çal›flman›n sonucunda, her üç grupta yer alan kat›l›mc›lar›n da a¤r› belirtileri ile ilgili olarak önemli geliflmeler gösterdikleri kaydedilmifltir. Bu geliflmeler bir ayl›k izleme döneminde de korunmufltur. Bafletme becerileri aflamas›nda, farkl› müdahaleye maruz kalan üç grubun geliflme aç›s›ndan birbirlerinden farkl›laflmamas› sonucunda, araflt›rmac›lar tedavinin etkin bilefleninin fark›ndal›k kazand›r›lmas› oldu¤unu düflünmüfllerdir. Onlara göre, baz› becerilerin kazand›r›lmas›, tedavi sürecinde daha az etkili olabilir. ‹yileflmeye yol açan temel faktör, dan›flan›n kendini-gözlemeyi ö¤renmifl olmas›d›r. Araflt›rmac›lara göre, bu aflamalar sonucunda dan›flan, belirtilerinin ortaya ç›k›fl›n› veya fliddetlenmesini sa¤layan zihinsel ve davran›flsal örüntülerin fark›ndal›¤›n› kazanmaktad›r ve tedavinin en etkin kazanc› da budur (Holroyd ve ark, 1984). Zaman Yönetimi Stresle bafletmede kullan›labilen zihinsel yöntemlerden biri de ‘zaman yönetimi’dir. Zaman yönetimi, stres yaflant›s›n› azaltmada etkilidir, çünkü zaman, ço¤u insan için, önemli düzeyde strese yol açmaktad›r. Zaman, sahip oldu¤umuz di¤er kaynaklardan farkl›d›r. Üzerinde kontrol sahibi olabildi¤imiz, gerekti¤inde kullanmak için az harcayarak biriktirebildi¤imiz di¤er kaynaklara benzememektedir. Geçen zaman›n yakalanmas› ve yeniden sahiplenilmesi mümkün de¤ildir. Bu özelli¤i nedeniyle zaman, özellikle ulafl›lmak istenen belli amaçlar ve yerine getirilmesi gereken belli görevler oldu¤u durumlarda önemli bir stres kayna¤› haline gelmektedir. Böyle bir durumda, olaylar, yap›lacak ifller gerçekte oldu¤undan çok daha tehdit edici olarak alg›lanabilir. Sonuç olarak, zaman darl›¤› s›ras›nda yaflanan stres düzeyi, yeterli zamana sahip olundu¤u duruma göre daha yüksek olacakt›r. Zaman›n› etkili bir biçimde kullanmaya çabalamayan, di¤er bir deyiflle zaman yönetimine önem vermeyen kifliler, daha s›k ve yo¤un stres yaflant›lar›na sahip olabilir. Bu nedenle, zaman yönetimi, stresle bafletmede önemli bir tekniktir (Allen, 1984; Patel, 1989; Baltafl, 1987; Uluflahin, 1999; fiahin, 1998). Zaman yönetiminin özü ‘planlama’, ‘öncelikleri belirleme’ ve ‘uygulama’d›r. Zaman›n etkili kullan›labilmesi için, ilk olarak, o zaman dilimi içinde yap›lacak olan ifllerin planlanmas› gerekmektedir. Bu planlama uzun veya k›sa vadeli olabilir. Örne¤in, bir sonraki gün içinde yap›lacak ifllerin veya bir y›l içinde gerçeklefltirilmek istenenlerin planlanmas› mümkündür. Planlama sürecinde yap›lmas› gereken ilk fley, söz konusu zaman dilimi içinde (örne¤in ertesi gün) yap›lmak istenen ifllerin belirlenmesidir. Bu ifllerin listelenmesi uygun olacakt›r. Daha sonra listede yer alan her ifl veya etkinli¤in ne kadar zaman gerektirdi¤i tahmin edilmelidir. Etkinlikler ve bunlar için gereken zaman belirlendikten sonra, yap›lmas› gereken fley etkinliklerin ya da ifllerin önemlerine göre s›ralanmas›d›r. Etkinlikler sahip olduklar› önemin derecesine göre, listede yukar›dan afla¤› do¤ru s›ralan›r. Bundan sonraki aflama, belirlenen s›rada ve zamanda görevlerin yerine getirilmesidir. Di¤er bir deyiflle, yap›lan program› uygulama sürecine geçilmifltir (Allen, 1984; Baltafl, 1987). Uygulama s›ras›nda dikkat edilmesi gereken baz› noktalar vard›r. Yap›lan programa uyulmamas›na yol açabilecek çeflitli çeldirici durumlar söz konusu olabilir. Bu konu ile ilgili olarak, afla¤›daki maddelerin ak›lda tutulmas›nda yarar vard›r: Erteleme ve Oyalanmadan Kaç›n›lmal›d›r -Yap›lacak ifllerin daha sonraya b›rak›lmas›, eldeki zaman›n bir fley yapmadan veya önemsiz fleyler yaparak geçirilmesi, esas yap›lmas› gerekenlerin birikerek üst üste y›¤›lmas›na neden olacak ve daha 117 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 sonra zaman›nda yap›lmayan bu ifllerin halledilmesi için çok daha fazla zamana ihtiyaç duyulacakt›r. Ertelenen iflleri yapmak için, ileride zaman bulunmas› daha zor ve s›k›nt›l› olacak. Bu durum, kiflinin yüksek düzeyde stres yaflamas›na neden olacakt›r (Allen, 1984; Patel, 1989; Pafla, 2001). Zaman yönetimi önerilerinden bir tanesi, bafllanan iflin bir kerede bitirilmesidir. Oyalanmadan, bölünmeden bir ifli bitirebilmek zor bir görevdir; ancak, zaman yönetimi için, bir miktar benlik-kontrolü ve disiplin olmal›d›r. Kendine söz geçiremeyen, benlik-disiplini yetersiz kiflilerin, bafllad›¤› ifli bitirmesine yard›mc› olabilecek öneriler verilebilir. Örne¤in, oyalanman›n önüne geçilmesi için, kifli, kendisini, ifl d›fl›ndaki belli zaman geçirme etkinliklerine götürecek olan kaç›fl yollar›n›n önünü kapatmal›d›r. Su içmek, bir fley yemek gibi birden ortaya ç›kan isteklerin peflinden gidilmemelidir. Bir ifl üzerinde çal›fl›l›rken verilen molalar, televizyondan uzakta geçirilmelidir. Tersi durumda, amaçlanan mola süresi, fark›nda olmaks›z›n afl›lacakt›r. Televizyonun en güçlü zaman-öldürücüsü oldu¤u unutulmamal›d›r (Baltafl, 1987). Düzenlilik Gereklidir - Çal›flma ortam›n›n niteli¤i, yap›lan çal›flmadaki verim ve çal›flma kalitesi üzerinde etkilidir. Çal›flma ortam›n›n düzenli, sessiz, havadar, iyi ›s›t›lm›fl ve ayd›nlat›lm›fl olmas›; duvarlar›n rengi, eflyalar ve odan›n dizayn›, konumu gibi etmenlerin hemen hepsinin verim üzerinde etkili oldu¤u bilinmektedir (Pafla, 2001). Uygun çal›flma ortam› içinde yap›lan iflte, verimin yüksek olmas›, iflin mümkün olan en k›sa sürede bitirilmesine neden olacakt›r. Çal›flma koflullar›n›n uygunsuzlu¤u da verimi düflürece¤inden, gerekti¤inden fazla zaman harcanmas›na neden olacakt›r. Bu durumda, de¤erli olan zaman›n tutumlu ve tasarruflu kullan›m› için uygun çal›flma koflullar› önemli bir etkendir. Verim ve dolay›s›yla kullan›lan zaman üzerinde etkili oldu¤u varsay›lan di¤er bir etmen de düzenliliktir. Düzensizlik, zaman tuzaklar› içinde en tehlikeli olanlar›ndand›r. Düzensiz çal›flma ortam›, düzensiz masa, kiflinin yerleri de¤iflmifl ya da yanl›fl yerlere konmufl fleyleri arayarak zaman harcamas›na neden olur. Düzensizlik, çal›flmay› s›k s›k kesintiye u¤ratabilir ve kifli bafllad›¤› ifle, kesintilerden sonra tekrar tekrar yeniden bafllamak zorunda kalabilir (akt, Pafla, 2001). Da¤›n›kl›¤›n, düzensiz bir çal›flma ortam›n›n, performans üzerindeki olumsuz etkisi ‘da¤›n›k masa, da¤›n›k kafa’ sözüyle ifade edilmifltir (akt., Pafla, 2001). Sonuç olarak, masan›n düzenli olmas›n›n, performans ve dolay›s›yla zaman kullan›m› üzerindeki etkisi aç›kt›r. O halde, zaman yönetimi konusunda, düzenli masa, göz önünde bulundurulmas› gereken bir noktad›r. Düzenlilik için masan›n üzerinde yaln›zca o s›rada ihtiyaç duyulan evrak ya da malzeme bulundurulmal›d›r. Masa üzerinde gerekli evra¤›n yan› s›ra, olmas› gereken di¤er eflyalar aras›nda, yaz› araç ve gereçleri, bir randevu defteri ve bir de not defteri say›labilir. Bunlar, masa üzerinde bulundurulmas› çal›flma için yararl› olabilecek materyallerdir (akt., fiahin, 1998). ‘Hay›r’ Demek Ö¤renilmelidir - Zaman yönetimi için, gerekti¤inde ‘hay›r’ sözcü¤ünün kullan›lmas› flartt›r. Baflkalar› taraf›ndan öncelikli bir ifle ayr›lm›fl zaman› çalabilecek baflka ifller öne sürülebilir veya baflka etkinlikler teklif edilebilir. Böyle durumlarda, öncelikli oldu¤u düflünülen ve o an yap›lmas› önceden planlanm›fl olan iflten vazgeçmemek ve ‘hay›r’ diyebilmek, zaman›n etkin kullan›m› için çok önemlidir. ‘Zaman›m yok’ demek için haz›r olunmal›d›r (Baltafl, 1987; Patel, 1989). Kifliler, öncelikle kendileri için nelerin daha önemli oldu¤una karar vermeli ve sonra da özür diliyormufl gibi davranmaks›z›n ‘hay›r’ de- 118 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 me cesaretini göstermelidir. Bu konunun önemini Robert Updegraff flöyle dile getirmifltir (akt., Pafla, 2001): “Y›llar boyu insanlardan, yapmalar› gereken iflleri ya da yapmak istedikleri iflleri yapacak zaman bulamad›klar›n› duyar dururum. Ço¤unun sorununun ayn› oldu¤unu keflfettim. Onlar dilimizde bize en çok zaman kazand›ran sözcü¤ü kullanmak istemiyorlard›- ‘Hay›r’ sözcü¤ünü...” ‹letiflim Becerileri Johnson (1993), ‘yaflamak iletiflim kurmakt›r’ sözü ile iletiflimin ne denli önemli oldu¤unu dile getirmektedir. Gerçekten de, insanlar yaflamlar›n› sürdürebilmek için iletiflim kurma ihtiyac›ndad›rlar. ‹letiflim kurma ihtiyac›, birincil olarak insan›n sosyal do¤as›n›n getirisidir. ‹letiflim, yaln›zca sosyallik ihtiyac›n›n doyurulmas›na hizmet etmez. Toplum içinde yaflayan insanlar için, her ihtiyac›n karfl›lanmas› bir flekilde iletiflimi gerektirmektedir. ‹letiflimin ve sosyal iliflkilerin olmad›¤› bir hayat sürmek hemen hemen olanaks›zd›r (Johnson, 1993). Peki insan yaflam›nda bu kadar büyük öneme sahip olan ‘‹letiflim’ nedir? ‹letiflim Latince’de ‘bölüflmek, paylaflmak’ anlam›na gelen ‘communis’ sözcü¤ünden türemifltir ve en genel tan›m›yla, ‘bilginin paylafl›lmas›’d›r. Campbell’a (1981) göre iletiflim, göndericiden al›c›ya bir bilgi ulaflt›rma sürecidir (Yüksel-fiahin, 1997). Genel anlam›yla iletiflim, bilgi al›flveriflidir denebilir. ‹letiflimin bu genel tan›m›n›n yan› s›ra, ‘kiflileraras› iletiflim’in ne oldu¤u üzerinde de durulmufltur. Johnson (1993) kifliler aras› iletiflimi, di¤eri ile ilgili bilgileri edinmek için olan mesaj al›flverifli olarak tan›mlamaktad›r. Ona göre, kiflileraras› iletiflim, kiflilerin, bildi¤ini di¤erlerinin de bilmesi, de¤er verdi¤ine di¤erlerinin de de¤er vermesi, hissetti¤ini di¤erlerinin de hissetmesi iste¤i sonucunda ortaya ç›kmaktad›r (Johnson, 1993). Sonuç olarak, kifliler aras› iletiflim bil- ginin, düflüncelerin, duygular›n karfl›l›kl› al›flverifli ve paylafl›m›; insanlar aras›ndaki anlam ak›fl›d›r. Kiflileraras› iletiflimin uygun ve etkili olmas›, stres yaflant›s› aç›s›ndan kritik role sahiptir. ‹nsanlar›n iliflkilerinin kalitesini belirleyen faktör iletiflimdir. Uygun olmayan iletiflim sonucunda, kiflileraras› iliflkiler, s›k rastlanan stres kayaklar› haline gelecektir. Stres ile ilgili yaz›nda, kifliler aras› iliflkilerin, stres yaflant›s› üzerinde etkisini gösteren çal›flmalar bulunmaktad›r. Örne¤in, Marlatt ve Gordon (1980) taraf›ndan yap›lan araflt›rmada elde edilen sonuç flöyledir: Alkol, sigara, kumar, ilaç kullan›m› veya afl›r› yeme gibi uyumsuz bafletme öyküsüne sahip kiflilerin, eski al›flkanl›klar›na geri dönmelerini sa¤layan üç temel faktörden ikisi, kiflileraras› çat›flma ve sosyal bask›d›r. Bu araflt›rma, kifliler aras› iliflkiler alan›nda yaflanan stresin önemi hakk›nda bilgi vericidir (Rakos, 1991). Bu araflt›rmada da görüldü¤ü üzere, kiflileraras› iliflkiler ve iletiflim, kiflilerin stres yaflant›lar› üzerinde etkilidir. Kiflileraras› iliflkilerin az olmas›n›n etkilerine dair baz› araflt›rmalardan sözetmek mümkündür. Örne¤in, McNeil (1984), araflt›rmas› sonucunda, kiflileraras› iliflkilerin az olmas› ile kayg› aras›nda anlaml› iliflki oldu¤unu aktarm›flt›r. Kiflileraras› iliflkileri yetersiz olan bireyler, yaln›zl›k duygusu ve beraberinde getirilen kayg› ve stres yaflant›lar›n› deneyimleyebilirler (akt., Yüksel-fiahin, 1997). Bu konuda Wheeler, Reis ve Nezlek (1973) taraf›ndan yap›lan bir çal›flmada, iliflki kalitesi ile yaln›zl›k hissi aras›nda anlaml› iliflki oldu¤u görülmüfltür (akt., Demirci, 2002) Etkili iletiflim becerilerinin edinilmesi, kifliyi kiflileraras› iliflkilerden kaynaklanan stres yaflant›s›ndan kurtaracakt›r (Patel, 1989). Etkili iletiflim becerilerinden baz›lar› flöyledir: 119 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 1- Etkili Mesaj Yollama ‹letiflimin etkilili¤inde, mesaj›n ne flekilde aktar›ld›¤› önemlidir. ‹letiflimin kalitesi için en önemli etmen kiflilerin birbirini do¤ru flekilde anlamas›d›r. Zaten etkili iletiflimin ilk flart› fludur: ‘‹letiflim içinde bulunan kifliler, gönderilen ve al›nan mesajlara ayn› anlamlar› yüklemelidir’. Di¤er bir deyiflle, yanl›fl anlafl›lmalar, iletiflimin kalitesini bozabilir ve kifliler aras› çat›flmalara yol açabilir. Bu durumun önüne geçilmesi amac›yla, iletiflim içinde kullan›lan ifadeler net, aç›k ve anlafl›l›r olmal›d›r. Dolayl› ve uzun aç›klamalardan kaç›n›lmal›d›r (Johnson, 1993; Patel, 1989). Yanl›fl anlafl›lmalar› engellemenin bir di¤er yolu da, iletiflim s›ras›nda ‘geribildirim alma ve geri bildirim verme’dir. Söylenenlerin, gönderilen mesaj›n karfl›daki kifli taraf›ndan ne flekilde anlafl›ld›¤›na iliflkin geri bildirim almak, olas› yanl›fl anlafl›lmalar› geç olmadan düzeltmek için olanak sa¤layacakt›r (Johnson, 1993; Patel, 1989; Demirci, 2002). Etkili mesaj yollayabilmek için, karfl›daki kiflinin çeflitli özellikleri göz önünde bulundurulmal›d›r. ‹letiflim kurulan kiflinin yafl›, konu ile ilgili bilgisi veya e¤itim durumu ifade etme yolu üzerinde de¤ifliklik yap›lmas›n› gerektirebilir. Örne¤in, bilginin, düflüncenin, duygunun bir çocu¤a ifade edilme yolu, bir yetiflkine ifade edilme yolundan farkl› olmal›d›r. Karfl›daki kifli için, uygun ifadeler kullan›lmad›¤› takdirde, karfl›l›kl› anlay›fl›n sa¤lanmas› zordur (Johnson, 1993; Yükselfiahin, 1997). 2-‘Ben’ Dilini Kullanma ‹fadelerde ‘ben’ dilini kullanman›n, iletiflimin sa¤l›¤› aç›s›ndan birkaç yarar› bulunmaktad›r.‘Ben’ dilinin kullan›lmas›, ilk olarak, kiflinin mesaj› aç›kça sahiplendi¤ini gösterir ve böylece, aktar›lan düflüncenin, duygunun, kiflinin kendisi- ne ait oldu¤u anlafl›lacakt›r. ‘Ben’ dilinin kullan›lmamas›, ‘ço¤u insan’, ‘biz’ ,’bizim s›n›ftakiler’ gibi ifadeler kullan›lmas›, bilginin, düflüncenin, duygunun kime ait oldu¤u konusunda soru iflaretlerinin oluflmas›na neden olabilir. Söylenenler, kiflinin kendisine dair bilgi verici olmaktan ç›kar (Johnson, 1993; Demirci, 2002). ‘Ben’ kelimesine cümlelerde yer vermenin di¤er bir yarar› ise, baz› iletiflimlerde suçlay›c› veya fazla yorumlay›c› ifadeyi engelliyor olmas›d›r. Örne¤in ‘yeterince aç›k konuflmuyorsun’ yerine ‘söylediklerini tam olarak anlayam›yorum’ ifadesini kullanmak, suçlay›c› tavr›n önüne geçecektir veya ‘çok çabuk öfkeleniyorsun’ yerine ‘çok çabuk öfkelendi¤ini düflünüyorum’ fleklinde oluflturulan ifade, karfl›daki kifli ile ilgili iddia içermemektedir (akt., fiahin,1998). 3- Etkili Dinleme Kiflileraras› iletiflimin söz konusu olabilmesi için dikkat edilmesi gereken bir di¤er nokta da etkili dinlemedir . ‘Dinlemek’ yerine ‘duyma’ eylemini bar›nd›ran süreçte, bilgi al›flverifli tesadüfi olacakt›r ve taraflar aras›nda cereyan eden eyleme iletiflim denemez, çünkü, iletiflim, bilginin aktar›lmas› ve al›nmas› sürecinin bütünüdür. Di¤er kifliyi etkili dinleme, anlafl›l›r iletiflim için temel flartt›r. Anlafl›l›rl›¤› sa¤lamas›n›n yan› s›ra, etkili dinlemenin di¤er bir yarar› da, karfl›daki kifliye flu mesaj› aktarmas›d›r: ‘Ne söyledi¤ini önemsiyorum ve söylediklerini anlamak için çaba gösteriyorum’. O halde etkili dinlemenin, iletiflimin anlafl›l›rl›¤› ve iliflkilerin s›cakl›¤› üzerinde etkili oldu¤u söylenebilir (Johnson, 1993; Bolton, 1986; Demirci, 2002). 4-Sözel Olmayan ‹letiflime Duyarl› Olmak ‹letiflimin tan›m› en genel flekliyle ‘bilgi al›flveriflidir’, ancak, bu tan›mda, akla yaln›zca sözel bilgi al›flverifli gelmemelidir. ‹letiflim, sözcükler- 120 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 den fazlas›n› içermektedir. ‹nsanlar, sözüklerin yan› s›ra, durufllar›, jest ve mimikleri, bak›fllar› ile çeflitli bilgiler aktarmakta, mesajlar vermektedirler. Bu flekilde olan bilgi al›flverifli, sözel-olmayan iletiflim olarak adland›r›lmaktad›r (Johnson, 1993; Bolton, 1986; Patel, 1989; Demirci, 2002; Yüksel-fiahin, 1997). Sözel olmayan iletiflim konusunda önemli bir isim olan Dittman, iletiflimin 4 temel kanalda geliflti¤ini belirtmektedir. Bu kanallar, dil, yüz ifadeleri, ses tonlamas› ve beden hareketleridir (Rozelle, Druckman ve Baxter; 1991). Dittman’›n bu aktar›m›ndan da anlafl›laca¤› üzere, iletiflimin önemli bir k›sm›, sözel olmayan kanallardan sa¤lanmaktad›r. Çeflitli araflt›rmalar, sözcüklerden gelen bilginin, iletiflimin yaln›zca küçük bir bölümünü oluflturdu¤una iliflkin sonuçlara ulaflm›fllard›r. Örne¤in, Albert Mehrabian, bir çal›flmas›nda iletiflimdeki bilgi ak›fl›n›n sadece %7’lik bölümünün sözel yollarla, geri kalan bölümün ise sözel olmayan kanallarla sa¤land›¤›n› aktarm›flt›r (Bolton, 1986). Ersever (1987) ise, iletiflimin yaln›zca %35’inde anlam›n sözcüklerle tafl›nd›¤›n› belirtmektedir. Ona göre, iletiflimin geri kalan k›sm›, sözel olmayan yollarla sa¤lanmaktad›r (Yükselfiahin, 1997). Araflt›rma sonuçlar›nda görülen bu oranlara kesin gözüyle bak›lamasa da, sözel olmayan kanallar›n iletiflimde kiönemi aç›kt›r. Sözel olmayan yollarla aktar›lan mesajlar›n, iletiflim içinde olan kifliler üzerinde etkili oldu¤unu gösteren çeflitli araflt›rmalar bulunmaktad›r. Washburn ve Hakel (1973) taraf›ndan yap›lan bir araflt›rma, sözel olmayan iletiflimin etkisini göstermektedir. Araflt›rmac›lar, ifl için görüflmeye gelen adaylar ve görüflmeci aras›ndaki sözel olmayan iletiflimi de¤iflimlemifllerdir. Birinci koflulda, görüflmeci, adaya sözel olmayan kanallar arac›l›¤›yla ‘olumlu’ aktar›mlarda bulunmufltur (örne- ¤in, gülümseme, kafa sallama, göz temas› gibi). Di¤er koflulda ise, olumlu aktar›m söz konusu de¤ildir. Araflt›rma koflullar›ndan habersiz olan, objektif kiflilerce yap›lan de¤erlendirmeler, sözel olmayan kanallarla olumlu mesajlar›n verildi¤i ilk kofluldaki adaylar›n, daha rahat ve olumlu olduklar› yönündedir (Rozelle, Druckman & Baxton, 1991). Bu ve benzer araflt›rma sonuçlar›n›n da iflaret etti¤i gibi, sözel olmayan kanallar, iletiflim üzerinde etkilidir. Hatta sözel iletiflimle çeliflti¤i durumlarda, sözel olmayan kanallardan aktar›lan bilginin daha inand›r›c› oldu¤una dair bilgiler bulunmaktad›r. Bu nedenle, etkili iletiflim için, hem zengin içerikli olan hem de güvenilir bulunan sözel olmayan iletiflime dikkat edilmelidir (Bolton, 1986; Johnson, 1993; Rozelle, Druckman ve Baxton, 1991). 5- At›lganl›k At›lganl›¤›n en yayg›n tan›m› flöyledir: ‘At›lganl›k, di¤erlerinin haklar›na ve isteklerine sayg› duyarak, kiflinin kendi haklar›n› savunabilmesi ve koruyabilmesi; isteklerini dile getirebilmesidir’ (Rakos, 1991; Patel, 1989; Bolton, 1986). At›lganl›k becerisinin, olumlu kiflileraras› iliflkiler ile ba¤lant›l› oldu¤unu gösteren baz› araflt›rma sonuçlar›ndan sözedilebilir. Örne¤in, Epstein ve arkadafllar› (1978), at›lganl›k becerisi ile, çiftlerin iliflkilerindeki iletiflim aç›kl›¤› ve netli¤i aras›nda olumlu iliflki oldu¤unu aktarmaktad›rlar. Benzer olarak, Gordon ve Waldo (1982) taraf›ndan yap›lan bir araflt›rmada, at›lganl›k becerisindeki art›fl›n, çiftlerin iliflkilerindeki güven ve samimiyet düzeylerinde yükselme ile olumlu iliflki içinde oldu¤u görülmüfltür. Bu araflt›rmalar, at›lganl›k becerisinin iliflkiler üzerindeki olumlu etkisine iflaret etmektedir. At›lganl›k becerisi, kifliler aras› iliflkilerdeki stres yaflant›s›n› azalt›yor gibi görünmektedir (Rakos, 1991). Düflük beceriye 121 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 sahip olan kifliler, sadece iliflkilerden kaynakl› stres yaflant›lar›n› deneyimlemekle kalmazlar. Ayn› zamanda haklar›n› savunamayan, duygular›n›, isteklerini di¤erlerine iletemeyen bu kiflilerin, amaçlar›na ulaflma noktas›nda yaflayacaklar› engellenmifllik ve bununla ba¤lant›l› stres yaflant›lar› at›lganl›k becerisi yüksek kiflilere göre daha fazla olabilir (Patel, 1989). Baz› araflt›rmac›lar, at›lganl›k becerisi yüksek ve düflük olan kiflilerin, stres yaflant›s› ile iliflkili olan çeflitli de¤iflkenler bak›m›ndan da farkl›l›k gösterdiklerini kaydetmifllerdir. Örne¤in, at›lganl›k becerisi yetersizli¤i ile benlik-sayg›s›n›n düflüklü¤ü aras›nda olumlu iliflkiye iflaret eden araflt›rmalar vard›r (Patel, 1989; Rakos, 1991). Barbaree ve Davis (1984) taraf›ndan yap›lan çal›flmada, at›lganl›k becerisinin düflüklü¤ünün depresyonla; Twentyman ve arkadafllar› (1982) taraf›ndan yap›lan araflt›rmada ise, alkolizm ile ba¤lant›l› oldu¤u görülmüfltür (Rakos, 1991). Sonuç olarak, at›lganl›¤›n, stres yaflant›s› ile çok yak›ndan iliflkili bir iletiflim becerisi oldu¤u düflünülebilir. Meditasyon Meditasyon, günümüzde stresle bafletmede kullan›lan önemli ve geçerlili¤i kabul edilmifl bir yöntemdir. Son y›llarda yap›lan bilimsel araflt›rmalar, meditasyon uygulamas› ile stres yaflant›s›n›n zararl› etkilerinin azalt›labilece¤ini göstermifltir. Meditasyon, stresle bafletmede kullan›lan en önemli zihinsel yöntemlerden birisidir. Bu zihin a¤›rl›kl› uygulama, kaba bir ifadeyle, düflmüfl psikofizyolojik uyar›lmaya arac›l›k etmektedir ve böylece, stresin beden üzerindeki zararl› etkilerini hafifletebilmekte veya yok edebilmektedir. Di¤er bir deyiflle, meditasyonun düzenli uygulamas›, stres yaflant›s› s›ras›nda söz konusu olan sempatik sinir sistemi aktivitesinin fliddeti ve parasempatik sinir sisteminin devreye girme zaman› üzerinde olumlu etkiye neden olmaktad›r. Düzenli meditasyon uygulamas›, stres kayna¤› karfl›s›ndaki bedensel uyar›lman›n daha hafif olmas›na yani bedenin stres kayna¤› daha düflük seviyede uyar›lma ile tepki vermesine yol açmaktad›r. Meditasyon, bedenin, tehlike çanlar› karfl›s›nda daha ›l›ml› ve yavafl harekete geçmesini sa¤lamaya hizmet etmektedir. Günümüzde, meditasyon uygulamas› bu amaca hizmet etmekteyse de ilk ç›k›fl noktas›, strese karfl› insan sa¤l›¤›n› koruma fikri de¤ildir. Strese karfl› bir yöntem olarak kullan›m›n›n yayg›nlaflmas› yak›n geçmiflte olmufltur. Meditasyonun geçmifli, yüzy›llarla ifade edilecek kadar eskiye dayanmaktad›r. Meditasyon uygulamalar›, yüzy›llard›r, do¤u felsefe ve dinlerinin bir parças› olmaya devam etmektedir. Ç›k›fl noktas›, do¤u felsefe ve dinleri olsa da, meditasyonun, son y›llarda herhangi bir dinsel amac› ve kültürel ba¤lant›s› olmaks›z›n, bat› da dahil olmak üzere tüm dünyada yayg›n uygulamalar› söz konusudur. Yak›n geçmiflte gerçekleflen bu yayg›n uygulamalardan sorumlu olan geliflme ise, meditasyon uygulamas›n›n, stresin zararl› etkilerini hafifletme veya yok etme ifllevinin anlafl›lm›fl olmas›d›r. ‹lk baflta meditasyounun bu flekildeki koruyucu etkisine flüphe ile yaklafl›lm›fl olsa da, yap›lan bilimsel araflt›rmalar sonucunda, strese karfl› sa¤l›¤› koruyucu etkisi t›p ve bilim çevreleri taraf›ndan da kabul görmüfltür (Allen, 1984; Patel, 1989; Yan›k, 1992). Peki meditasyon nedir, meditasyon uygulamas› nas›ld›r? Do¤u kültür ve dinlerindeki uygulamalar›ndan ba¤›ms›z olarak stresle bafletmede kullan›lan meditasyon uygulamas› temel olarak, ‘dikkati yönlendirme, dikkati odaklama veya dikkati terbiye etme egzersizidir’ denebilir. Meditasyonun özü, dikkati, de¤iflmeden tekrarlayan bir uyar›c›ya yönlendirme ve bunu sürdürmedir. O 122 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 halde asl›nda, yal›zca sessizce oturularak, örne¤in kalp at›fl›n›n veya bir saatin tik-tak sesinin dinlenmesi de meditasyon olarak düflünülebilir. E¤er dikkati, de¤iflmeden tekrarlayan bir uyar›c› üzerine yo¤unlaflt›rma ve bu durumu bir süre koruma çabas› söz konusuysa, o esnada meditasyon yap›l›yor demektir. O halde, meditasyon için temel olan bileflenlerden biri ‘meditasyon nesnesi’, yani, dikkatin üzerinde yo¤unlaflt›r›laca¤›, tekrarl› olan bir uyar›c›d›r. Bu uyar›c›, içsel veya d›flsal olabilir. Meditasyon nesnesi, örne¤in nefes al›pverme duyumu, denizdeki dalgalar›n sesi veya görüntüsü, bir kelime, ses veya cümlenin tekrarl› ifadesi olabilir (akt., Allen, 1984; Patel, 1989). Meditasyon uygulamalar›, birbirinden farkl› yollarla olabilmektedir. Uygulama biçimi farkl› olan meditasyon çeflitlerinden bahsedilebilir. Ancak, birbirinden farkl› uygulamalar içeren her meditasyon tekni¤inde ortak olan baz› özellikler vard›r. Bu ortak özelliklerden ilki, daha önceden de söylendi¤i gibi, dikkatin de¤iflmeden tekrarlayan uyar›c›ya yani ‘meditasyon nesnesi’ ne odaklanmas› çabas›d›r. Her meditasyon tekni¤inde ortak olan bir di¤er özellik, ‘sessiz ve sakin ortam’›n varl›¤›d›r. Dikkatin, tek ve belli bir uyar›c›ya yönlendirilebilmesi ve uyar›c›da bir süre tutulabilmesi için en az›ndan ilk uygulamalarda, sessiz bir ortam flartt›r. Çünkü, zihin oldukça merakl›d›r, çevrede baflka uyar›c›lar oldu¤u takdirde, zihin neler olup bitti¤ini merak edecektir ve kifli için dikkati sadece seçilen uyar›c› üzerinde zaptedebilmek çok güç olacakt›r. Özellikle, ilk meditasyon uygulamalar›nda, merakl› zihin, uygulay›c› için zorluklara neden olabilir. Zihinsel meraktan kaynakl› bu güçlük nedeniyle kayg› yaflamamak çok önemlidir. Bu durum nedeniyle kayg› yafland›¤› takdirde, meditasyon, uygulanma amac›n›n tam aksi yönünde etki yaratacak; yani bir stres kayna¤› haline gelecektir. Meditasyonun stres kayna¤› olmas›n›n engellenmesi için kifli yeniden meditasyon objesine odaklanmaya çal›flmald›r. Tüm meditasyon tekniklerinde ortak olan di¤er bir özellik ise, uygulama s›ras›ndaki ‘beden duruflu’na verilen önemdir. Meditasyon, özünde, zihin a¤›rl›kl› bir teknik olmas›na karfl›n, beden de ihmal edilmemektedir. Çünkü, teorik olarak beden duruflu, zihnin durumu üzerinde etki etmektedir. Bedenin zihin üzerinde etki edebilmesi görüflü, popüler ‘beden dili’ görüflünün tam aksi ile ilgilidir. Yani, beden dili görüflüne göre, zihinsel, ruhsal durum, kiflinin beden duruflu ile sergilenmektedir; meditasyon uygulamas›ndaki yaklafl›mda ise beden duruflunun zihin ve ruh hali üzerinde etki etmesi söz konusudur. Örne¤in kollar iki yana aç›kken ve kollar kar›n üstünde birlefltirilmiflken yap›lan meditasyon uygulamalar› s›ras›nda kiflinin güvende olma hissi hafif de olsa farkl›l›k gösterebilmektedir. Ço¤u meditasyon uygulamas›nda fiziksel dura¤anl›k, söz konusuysa da, bu durum meditasyon uygulamas› için bedensel hareketsizli¤in gerekti¤i fleklinde yorumlanmamal›d›r. Hareketli bedeni içeren meditasyon tekniklerinden de bahsedilebilir. Bu flekildeki meditasyon uygulamas›na verilebilecek en güzel örnek ‘derviflin dans›’ denilen sufi tekni¤idir. Dansa benzer olan belli h›zdaki dönüfl, meditasyon objesi olmaktad›r; yani konsantre olunan, de¤iflmeyen tekrarl› uyar›m› sa¤lamaktad›r. Son olarak tüm meditasyon tekniklerinde üzerinde önemle durulan bir di¤er nokta da ‘düzenli uygulama’ gereklili¤idir. Önceden de bahsedildi¤i üzere meditasyon psikofizyolojik uyar›lmay› düflürme özelli¤i ile strese karfl› güçlü bir silah olarak kullan›lmaktad›r. Ancak meditasyonun psikofizyolojik tepki sistemi üzerindeki söz konusu etkisi, düzenli olarak uyguland›¤› takdirde görülmektedir. Günlük olan, sabah ve akflam yirmifler dakikal›k 123 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 uygulamalar›n meditasyonun olumlu etkisinin görülebilmesi için gerekli oldu¤u söylenmektedir. Meditasyonun olumlu etkisi sporun etkisine benzetilebilir. Nas›l ki arada bir yap›lan sporun sa¤l›k üzerinde olumlu bir etkisinin olmayaca¤› söylenmekteyse, düzensiz yap›lan meditasyon da ayn› flekilde beden üzerinde bir de¤iflim sa¤lamayacakt›r. Bu ayn› zamanda flu anlama gelmektedir: Sadece stresli dönemlerde ve durumlarda yap›lan meditasyon fayda sa¤lamayacakt›r (Allen, 1984; Patel, 1989; Yan›k, 1991). Bedenin, düzenli meditasyon uygulamas› sayesinde, stres kayna¤›yla karfl› düflmüfl uyar›lma ile tepki verme al›flkanl›¤› kazand›r›lamad›ktan sonra stresörle karfl›lafl›ld›¤› zamanlarda meditasyona bafl vurman›n anlam› olmayacakt›r. Sonuç olarak düzenli uygulanan meditasyon tekni¤i stres kayna¤› karfl›s›nda düflmüfl psikofizyolojik uyar›lmay› beraberinde getirecektir. Peki meditasyonun bu etkisi nereden kaynaklanmaktad›r? Meditasyonun bu etkiyi ortaya ç›karmas›n›n alt›nda yatan mekanizma nedir, nas›l ifller? Bu sade aktivite, zihin-beden sisteminin uzun vadedeki iflleyiflini nas›l de¤ifltirebilmektedir? düflünülmüfltür. Söz konusu görüfle göre, dikkatin tekrarlay›c› uyarana odaklanmas›, zihinsel aktiviteyi düflürmektedir. Tekrarlay›c› uyarana ba¤l› kal›nmas› ile, zihindeki düflünce ak›fl› normal fark›ndal›k haline göre farkl›lafl›r. Meditasyon s›ras›ndaki tekrarl› ve ayn› olan uyar›m, normal zihinsel ak›fl durumundan farkl› olarak duygusal yükü olan düflüncelerin fark›ndal›k d›fl›nda kalmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu s›n›rl› zihinsel aktivite ve buna ba¤l› olan geçici duygusuzluk hali, düflük fizyolojik durumu, di¤er bir deyiflle parasempatik sinir sistemi aktivitesini beraberinde getirmektedir (Allen, 1984; Patel, 1989 ve Yan›k, 1992). Bu sorulara henüz kesin bir yan›t verilememiflse de konu ile ilgili olarak öne sürülen görüfller bulunmaktad›r. Bunlardan en önemlisi, meditasyonun temel bilefleni olan dikkat odaklamas›n›n, düflmüfl uyar›lma etkisine neden oldu¤u yönündedir. Meditasyonun fizyolojik etkisi üzerine yap›lm›fl ço¤u araflt›rma, bu tekni¤i basit gevfleme ile karfl›laflt›rm›fllard›r ve meditasyonun daha etkili oldu¤u görülmüfltür. O halde meditasyonun etkilili¤ini sa¤layan bileflen, yaln›zca sessiz, rahat bir pozisyonda bir süre bedeni dinlendirme ve gevfletmeden farkl› olmal›d›r. Buradan yola ç›k›larak meditasyonun etkisini sa¤layan bu bileflenin, tekni¤in özü olan dikkati odaklama aktivitesi oldu¤u Bu ifadelerden de anlafl›ld›¤› üzere meditasyonun hem uygulama s›ras›nda hem de düzenli uygulan›rsa uzun vadede yol açt›¤› de¤iflimlerden bahsedilecektir. ‹lk olarak meditasyon s›ras›nda ortaya ç›kan fizyolojik de¤iflimlere bakmakta yarar vard›r. Bu de¤iflimlerden bir kaç› flöyle s›ralanabilir (Patel, 1989): Meditasyonun düflmüfl psikofizyolojik uyar›lmaya yol açt›¤› vurgulanmaktad›r. Düflmüfl psikofizyolojik uyar›lma ile kastedilen nedir? Bu soruyu asl›nda iki soru ile ifade etmek daha do¤ru olacakt›r: 1- Meditasyon s›ras›nda ortaya ç›kan fizyolojik de¤iflimler nelerdir? 2-Meditasyonun düzenli uygulanmas›n›n kifli üzerinde yaratt›¤› uzun vadeli fizyolojik de¤iflimler nelerdir? -solunumda yaklafl›k yar› yar›ya azalma (ba¤lant›l› olarak) -oksijen tüketiminde ve karbondioksit üretiminde azalma (ba¤lant›l› olarak) -kalp ç›kt›s›nda yani kalpten kan at›m›nda azalma 124 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 (ba¤lant›l› olarak) -kan bas›nc›nda azalma -beyinde alfa dalgalar› üretiminin art›fl› -ter bezleri aktivitesinde düflme Meditasyon s›ras›nda olan bu ve di¤er pek çok de¤iflim kabaca metabolizman›n yavafllad›¤›na, bedenin dinlenme durumunda bulundu¤una, sempatik sistemin devreden ç›k›p parasempatik sinir sisteminin devreye girdi¤ine iflaret etmektedir. Di¤er bir deyiflle meditasyon s›ras›nda stres yaflant›s›ndaki fizyolojik aktivitelerin tam aksi söz konusudur. Bu fiziksel de¤iflimler bedenin dinlenme sürecinde oldu¤una iflaret etmektedir. ‹flte meditasyon ve stres tepkileri üzerine yap›lan araflt›rmalarda genel olarak bu fizyolojik de¤iflimlere odaklan›lm›flt›r. Meditasyonun stresin zararl› etkilerine karfl› koruyucu etkisi araflt›r›l›rken, metabolizma h›z› ve sempatik-parasempatik sinir sistemi aktivitesi ile ilgili bilgi verici olan bu ve benzeri fizyolojik aktivite ölçümleri al›nmas› söz konusudur. Örne¤in konu ile ilgili önemli bir isim olan Annand çal›flmas›nda bir Ramanand yogisinin meditasyon tekni¤ini kullanarak oksijen tüketim h›z›n› küçük bir kutuda birkaç gün yaflamaya yetecek kadar düflürdü¤ünü; Sugi ve Akatsu (1964) ise baz› rahiplerin meditasyon ile oksijen tüketimlerini ve karbondioksit üretimlerini yaklafl›k %20 oran›nda düflürdüklerini aktarm›fllard›r. Bu konu ile ilgili di¤er önemli isimlerden olan Wallace ve Benson (1970) ise, basit dinlenme dönemleri ile meditasyon esnas›ndaki beden durumunu baz› fizyolojik de¤iflkenler aç›s›ndan karfl›laflt›rm›fllard›r. Araflt›rmac›lar meditasyon s›ras›nda, oksijen tüketimi ve karbondioksit at›m›n›n azald›¤›n›, solunum ve kalp at›m h›z›n›n yavafllad›¤›n›, alfa dalgalar›nda yo¤unlaflma oldu¤unu, kandaki laktat düzeyinin düfltü¤ünü, deri direncinin artt›¤›n› gözlemifllerdir. Çal›flmalar›n› özetleyen Wallace ve Benson tüm bu de¤iflim örüntüsünün bütüncül, birbirine ba¤l› oldu¤unu aktarm›fllard›r. Bu örüntünün ortaya ç›k›fl›na, parasempatik sinir sisteminin devreye giriflinin arac›l›k etti¤ini belirtmifllerdir (Allen, 1984). Meditasyon stres tepkilerinden sorumlu olan sempatik sistemin karfl›t› parasempatik sistemi aktive ederek, stres s›ras›nda görülen de¤iflimlerin aksi olan tepkileri bafllatmakta iyi bir arac›d›r (Allen, 1984; Yan›k, 1992). Meditasyonun düzenli uygulamas› sonucunda sa¤lanan uzun vadeli yararlar›n neler oldu¤u konusundaki araflt›rmalara örnek olarak ise Goleman ve Schwartz’›n çal›flmas› verilebilir. Bu ve benzer araflt›rma bulgular›na göre düzenli meditasyon uygulayan kiflilerde stresörle karfl›lafl›ld›¤› durumlarda meditasyon uygulamayanlara göre farkl› bir fizyolojik uyar›lma örüntüsü olmaktad›r. Düzenli meditasyon uygulay›c›lar› stresör karfl›s›nda ilk etapta daha yüksey düzeyde bir uyar›lma yaflamaktad›rlar; ancak ortaya ç›kan bu fizyolojik de¤iflimlerin devam etme süresi, meditayon yapmayanlara oranla daha k›sa olmaktad›r. Di¤er bir deyiflle, düzenli meditasyon uygulay›c›lar› ilk baflta stresöre daha yüksek psikofizyolojik uyar›lma ile tepki vermekteyken, fizyolojik aktivitenin dinlenme durumuna dönüflü daha h›zl› olmaktad›r (Allen, 1984). Bu bulgu ile ilgili olarak ak›lda bulundurulmas› gereken nokta fludur: Stresin sa¤l›¤› bozucu yönde etki yarat›p yaratmayaca¤›n›n en önemli belirleyicisi, uyar›lma düzeyinden çok yüksek uyar›lma düzeyinin devam etti¤i süredir. E¤er kifli k›r›lma noktas›na yak›n olan bir organ zay›fl›¤›na sahipse (örne¤in kalp damar rahats›zl›klar›), bu durumda ilk anda yaflanan yüksek uyar›lma düzeyi zararl› olacakt›r. Ancak böyle bir durum söz konusu de¤ilken rahats›zl›klar üzerinde belirleyici olan etmen, bedenin ne kadar süre boyunca yüksek uyar›lma düzeyinde kald›¤›d›r. Bu 125 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 durum göz önüne al›nd›¤›nda meditasyon uygulay›c›lar›nda, stres tepkisinin düflman› olan parasempatik sinir sistemin daha çabuk devreye girdi¤i söylenebilir. Bu durum stres yaflant›lar›n›n hastal›k geliflimine olan katk›s›n›n düzenli uygulanan meditasyon yoluyla azalt›labilece¤inin göstergesidir (Allen, 1984). Sonuç olarak meditasyonun uzun ve k›sa süreli iki temel yarar›ndan sözedilebilir: Her gün, kifliye uykunun d›fl›nda ve belki ondan daha etkili bir dinlenme, yenilenme süreci sa¤lamaktad›r ve sa¤l›¤› korumada önemli olan fizyolojik tepki örüntüleri kazand›rmaktad›r. Bu yararlar› göz önünde bulunduruldu¤unda uygulamaya de¤er bir yöntem oldu¤u aç›kt›r Kaynaklar Allen, R. J. (1984). Human stress: It’s nature and control. MacMillan Publishing Company, New York. Allen, S. M. , Shah, A. C., Nezu, A. M., Nezu, C. M., Ciambrone, D., Hogan, J. & Mor, V. (2002) Aproblem-solving approach to stress reduction among younger women with breast carcinoma. Cancer, 94,(12), 3089-3100 Baltafl, A. (1987) Zaman düzenlemesi. Stres yönetimi semineri. Türkiye sanayi sevk ve idare enstitüsü, Kocaeli Bolton, R. (1986), People skills, 1th Edition, Simon&Schuster, Inc, New York Cameron, R., Meichenbaum, D. (1982). The nature of effective coping andtreatment of stress related problems: A cognitivebehavioral perspective. Handbook of stress: Theoritical and clinical aspects. Ed: Goldberger, L., Breznitz, S. (ss. 695-710). Demirci, E. E. (2002) ‹letiflim becerileri e¤itiminin mesleki e¤itim merkezine devam eden genç iflçilerin iletiflim becerilerine etkisi. Yay›mlanmam›fl yüksek lisans tezi, H. Ü. Sosyal Bilimlet Enstitüsü Yan›k , E. (1992) Örgütsel stres kaynaklar› ve stresle bafla ç›kmada transandantal meditasyon. Yay›mlanmam›fl yüksek lisans tezi. ‹. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Güner, P. (1999) Evre I-II meme kanseri tan›s› alan hastalara uygulanan problem çözme e¤itiminin anksiyete, depresyon, umutsuzluk ve bafletme biçimine etkisi. Yay›nlanmam›fl doktora tezi, H. Ü., Sa¤l›k Bilimleri Enstitüsü Gramling, S. E., Auerbach, S. M. (1997). Stress management workbook: Techniques and self-assessment procedures. Prentice Hall, Upper Saddle River. Hess, R. S & Richardas, M. L. (1999) Developmental and gender influences on coping: ‹mplications for skills training. Psychology in Schools, 36(2), 149-157 Holroyd, A. K., Appel, M. A. & Andrasik, F. (1984). A cognitivebehavioral approach to psychophysiological disorders. Stress reduction and prevention. Ed: Meichenbaum. D., Jaremko, M. E. (ss. 219-251) Plenum Press, NY & London. Johnson, D. W (1993). Reaching out: Interpersonal effectiveness and self-actualization 5.edition Simon&Schuster inc. Kendall, P. C. (1984). Stressful medical procedures: Cognitive- behavioral strategies for stress management and prevention. Stress reduction and prevention. Ed: Meichenbaum. D., Jaremko, M. E. (ss. 159-190) Plenum Press, NY & London (ss. 219-251) Plenum Press, NY & London Lazarus, R. S., Folkman, S., Gruen, R. J. & DeLongis, A. (1986a). Appraisal, coping, health status and psychological symptoms. Journal of Personality and Social Psychology. 50(3), 571-579 Lazarus, R. S., Folkman, S., Dunkel-Schetter, C. Delongis, A. & Gruen, R. J. (1986b) Dynamics of a stressful encounter: Cognitive appraisal, coping and encounter outcomes. Journal of Personality and Social Psychology. 50(5), 9921003. McKay, M., Davis, M. & Fanning, P. (1981). Thoughts and feelings: The art of cognitive stress intervention. New Harbinger pub., Oakland. McMullin (1986). Handbook of cognitive therapy techniques. Norton& Company, London Neenan, M.,& Palmer, S. (2001). Cognitive- behavioral coaching. Stress News, 13(3), July Nezu, A. M., Nezu, C. M., & Lombardo, E. R. (2001). Managing stress through problem-solving. Stress News, 13(3). Özgüven, H. D. (2003) ‹ntihar girifliminde depresyon ve kayg› belirtileri ile problem çözme becerileri ve alg›lanan sosyal deste¤in önemi. Türk Psikoloji Dergisi 18(52), 1-11 Patel, C. (1989). The complete guide to stress management. Vermilion press, London. Pafla, M. (2001). Zaman yönetimi: Bir uygulama. Yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. U. Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü Rakos R. F. (1991) Nonverbal communication. A handbook of communication skills ed: Owen Hargie (ss. 407-441) Roskies, E. (1998 ) Kiflisel problemleri çözme üzerine ipuçlar› (çev; N. Ruganc›) 126 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Rozelle, R. M., Druckman D. & Baxter, J. C. (1991), Nonverbal communication. A handbook of communication skills ed: Owen Hargie (ss. 59-95) fiahin, N. H.(ed.) (1998) Stresle Baflaç›kma: Olumlu bir yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara fiahin, N. H.& Bat›gün, A. D. (2003) Öfke, dürtüsellik ve problem çözme becerilerindeki yetersizlik gençlik intiharlar›n›n habercisi olabilir mi? Türk Psikoloji Dergisi. 18(51), 37-52 Uluflahin, S. (1999). Zaman yönetimi. Yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. H.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü Walker, C. E. (2001). Learn to Relax. 3. edition. New Jersey Prentice-Hall Inc Yüksel-fiahin, F. (1997). Grupla iletiflim becerileri e¤itiminin üniversite ö¤rencilerinin iletiflim beceri düzeylerine etkisi. Yay›nlanmam›fl doktora tezi. G. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü 127 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 STRES YÖNET‹M‹: BEDENE YÖNEL‹K TEKN‹KLER Psk. Fatofl Sinem Gökçe* Günümüz dünyas›n›n hastal›¤› olarak de¤erlendirilen stres, gündelik yaflam›m›z›n ayr›lmaz bir parças› haline gelmifltir. Bir kitapç›ya girdi¤imizde bu konuyla ilgili yay›nlar›n çoklu¤u, dergilerin veya gündelik gazetelerin s›k s›k bu konuyu ele alarak çeflitli reçeteler önermeleri, stres ve stres yönetimi kavram›n› son derece popüler bir hale getirmifltir. Her y›l sonbahar ve k›flla beraber hava de¤ifliminin etkisiyle artan grip, nezle gibi hastal›klara karfl› önlemler al›r›z. Afl› oluruz, beslenme biçimimize dikkat ederiz veya ek vitaminler kullan›r›z. Bu ald›¤›m›z önlemlere karfl›n yine de hasta olursak ilaç tedavisi ve çeflitli bitki tedavileri uygulayarak yeniden sa¤l›¤›m›za kavufluruz. Stresi de kronikleflip bizleri hasta etmeden yönetmek hastal›klara karfl› önlem alman›n bir yoludur. Bunun için, öncelikli olarak, stresin etkilerine karfl› önlem alma ve strese maruz kal›nca da stresi yönetmek anlam›nda, çeflitli beceriler edinmemiz gerekir. Grip, nezle gibi hastal›klar›n bronflit, zatüre gibi daha a¤›r ve kronik hastal›klara dönüflmemesi için ald›¤›m›z önlemleri, stresin kronik strese veya ciddi fizyolojik hastal›klara dönüflmemesi için de almam›z gerekir. Ancak, bu flekilde hem fizyolojik hem de psikolojik olarak sa¤l›kl› bir birey olabiliriz. Daha önceki bölümlerden hat›rlanaca¤› gibi, stres hem bedensel hem zihinsel hem de davran›flsal bir tepkidir. Bu nedenle de, stres yönetimi tek*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi nikleri “bedene yönelik teknikler” ve “zihne yönelik teknikler” olarak s›n›fland›r›l›r. Stres tepkisi, sinir sistemi ve endokrin sistemi sayesinde ifller. Bu sistemlerin organlar› karfl›l›kl› iflbirli¤i içinde çal›flarak, organizman›n hem içsel fizyolojik süreçlerinde hem de d›flsal çevre koflullar›nda oluflan de¤iflikliklere karfl› vücudu ve aktivitelerini düzenler. Kifli, stres içerikli bir uyar›c›ya maruz kald›¤›nda bu sistemlerin etkisiyle çeflitli fizyolojik tepkiler sergiler. Bu tepkiler aras›nda solunumun h›zlanmas›, kalp at›fllar›n›n artmas›, göz bebeklerinin büyümesi, ellerin ve ayaklar›n terlemesi, kaslar›n gerilmesi say›labilir. Ayr›ca, strese maruz kalmayla iliflkili olarak sindirim sistemi, dolafl›m sistemi ve boflalt›m sistemi faaliyetlerinde de pek çok de¤ifliklik söz konusudur. ‹nsan bedeninin fiziksel süreçleriyle ilgili olarak oluflan bu tepkilerin kiflinin fizyolojik süreçlerine çok zarar vermeden önüne geçilerek tekrar normal düzeylerine döndürülmesi, gevflemenin ve strese karfl› dayan›kl›l›¤›n art›r›lmas› için fiziksel süreçlere müdahale edilmesi gerekmektedir. Bu da bedene yönelik stres yönetimi tekniklerinin uygulanmas›yla mümkün olur (Allen, 1983; Rice, 1999). Bu bölümün amac›, stresi yönetmek için edinebilece¤imiz becerilerden bedene yönelik olarak uygulanabilecek olanlar› incelemektir. Burada ifllenecek beceriler; nefes alma, egzersiz, aflamal› kas gevfletme, biyolojik geri bildirim (biofeedback), beslenme, ve yogad›r. 1. Nefes Alma Bir insan›n yaflam›n› sürdürebilmesi için ilk koflul nefes almakt›r. Dünyaya gözlerini açt›¤› anda bir bebek, herkesin bildi¤i gibi a¤lamaya bafllar. Bu a¤laman›n nedeni, asl›nda bebe¤in ana rahmindeki nefes al›fl›ndan sonra d›fl dünyada nefes alma çabas›d›r. A¤lamayla beraber bebek, ilk yaflamsal becerisini edinir: nefes alma. 128 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Nefes alman›n biyolojik aç›klamas› bedene oksijen alma ve bedendeki karbondioksiti d›flar› vermektir. Yaflama gözlerimizi açt›¤›m›z ilk andan itibaren, yaflad›¤›m›z sürece bunu yapar›z. Ancak san›lan›n aksine tek bir nefes alma yolu yoktur. Durumlara, koflullara ve tepkilerimize ba¤l› olarak nefes al›fl›m›z da de¤iflir. Nefes almak istemsiz, otomatik bir ifllevdir ve stres sonucu oluflan genel uyar›lm›fll›k düzeyini de yans›t›r. Ancak, nefes alma ayn› zamanda istemli ve de¤iflimlenebilen bir ifllevdir. E¤er istersek h›zl› veya yavafl, yüzeysel veya derin nefes alabiliriz (Girdano ve ark., 1989). Normal ve sa¤l›kl› nefes alma, ilk tehlike ve tehdit alg›s›yla sendeleyip bozulur (Holden, 1992). Stresin birincil pekifltirmesi genelde nefesin h›zlanmas› biçiminde olur. H›zl› nefes alma y›prat›c› ve rahats›z edicidir. H›zl›, yüzeysel ve düzensiz bir flekilde, afl›r› düzeyde nefes almaya “hiperventilasyon (afl›r› nefes alma)” denir. Bu terim çok s›¤ nefes alma durumu için de kullan›lmaktad›r (Holden, 1992; Ross, 2004). Yüksek kayg›, panik, korku, irkilme, öfke, k›zg›nl›k, uyar›lman›n artmas› gibi durumlar yafland›¤›nda veya uyar›c›lar bu biçimde alg›land›¤›nda, h›zl› nefes alma bafllar. Buna karfl›n stresin ilk dakikalar›nda, üzüntü, depresyon gibi durumlarda nefes alma s›¤lafl›r ve neredeyse fark edilmez hale gelir (Holden, 1992). H›zl› nefes alma s›ras›nda oksijen al›m› artar. Birkaç dakika içinde afl›r› nefes alman›n ortaya ç›kmas›yla beraber, ast›m gibi çeflitli fizyolojik sorunlar ortaya ç›kabilir (Conduit, 1995). Yanl›fl nefes alman›n (çok h›zl› veya çok s›¤) insan bedenine etkileri aras›nda flunlar say›labilir. Kas gerilimi, kan bas›nc›n›n yükselmesi veya düflmesi, kans›z (anemik) bir görünüm, vücut duruflunda bozulma, sindirim sistemi sorunlar›, vücudun beslenmesinde sorunlar, sinir sisteminde yavafllama, enerji kayb› ve kan dolafl›m›n›n engellenmesi (Holden, 1992). Afl›r› h›zl› veya çok s›¤ nefes alma örüntüleri, gö¤sün üst k›sm›ndan nefes almay› içerdi¤inden yetersizdir ve vücudu oksijenden yoksun b›rakma e¤ilimindedir. Bu nedenle daha fazla oksijen alabilmek için nefes alma oran› art›r›l›r. Azalan oksijen al›m›ndan dolay› nefessiz kalma söz konusu olabilir. Bu da sistem içinde “stresi besleyen bir k›s›rdöngü” yarat›r. Stresi besleyen k›s›rdöngü, sempatik sinir sistemi içinde “stres tepkisi”ni sabit bir biçimde sürekli tetikleyen ifllevsel olmayan nefes alma durumunu yarat›r (Ross, 2004). Stresi yönetebilmek için öncelikli olarak stres içerikli bir uyar›c›ya maruz kal›nd›¤›nda, de¤iflen nefes düzenini yeniden normale döndürmek gerekir. Gevfleme nefesi ya da stresi azaltma nefesi yavafl, gevflek (relaxed) ve derin nefes almay› ve gerilimin kontrolünü sa¤lar. Gevfleme nefesi, stres için do¤al bir panzehir ve güçlü bir önlemdir. Nefesin dengelenmesiyle beraber gevfleme oluflur, kas gerilimi azal›r, enerji üretimi ve kan dolafl›m› sa¤lan›r (Holden, 1992). Gevfleme nefesi aflamal› gevfleme, meditasyon, yoga ve hipnoterapi gibi derin gevfleme tekniklerinin de ilk ö¤retisidir. Ne kadar iyi gevfleme nefesi al›n›rsa o kadar iyi gevfleme sa¤lan›r ve ne kadar iyi gevflenirse, gevfleme nefesi o kadar iyi al›n›r. Gevfleme Nefesi Nas›l Al›n›r? Gevfleme nefesi almay› ö¤renmek için çeflitli al›flt›rmalar yap›labilir. Bu al›flt›rmalar›n ortak aflamalar› nefese odaklanmak, bir çiçek koklar gibi derin, uzun ve yavafl nefes almak, nefes al›rken karn›n fliflmesi, nefes verirken karn›n inmesi ve bu sürecin bir süre tekrar›d›r (Smith, 2000). Gevfleme nefesi alma becerisi gelifltirildikten sonra, sabahlar› kalk›nca ve akflam yatmadan önce nefes alma al›flt›rmalar› uygulanarak, vücudun stresten ar›nmas›na yard›mc› olunur ve hem güne iyi bafl129 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lan›r, hem de gece iyi bir uyku uyunur (Holden, 1992). Gevfleme Nefesi Al›flt›rmas› II (Girdano ve ark., 1989) Gevfleme Nefesi Al›flt›rmas› I (Holden, 1992) 1. Rahat bir pozisyonda oturun. Sol elinizin iç k›sm›n› karn›n›z›n üstüne, sa¤ elinizi de sol elinizin üstüne koyun. Gözleriniz aç›k kals›n. 1. Uzanabilece¤iniz ya da oturabilece¤iniz ve rahats›z edilmeyece¤inizden emin oldu¤unuz rahat bir yer bulun. 2. Avuçlar›n›z yukar›ya bakacak biçimde kollar›n›z› yanlar›n›za koyun. S›ras›yla bafl›n›z›, boynunuzu ve omurili¤inizi güven alt›na al›n. Vücudunuzun a¤›l›rl›¤›n› hem sa¤ hem de sol elinizin üstüne da¤›t›n. 3. ‹sterseniz gözlerinizi kapat›n. Bedeninizin dinginli¤inin melodisine kulak verin. Sadece içinde bulundu¤unuz ana odaklan›n. Dikkatinizi nefes al›fl-verifllerinize verin. 4. Derin, uzun ve yavafl ritmi yaratmak için, nefesinizi bir çiçek koklar gibi daha derin, daha uzun ve daha yavafl almaya çal›fl›n. Nefes ald›¤›n›zda karn›n›z d›flar› ç›ks›n ve nefes verdi¤inizde karn›n›z içeri çekilsin. 5. Nefes al›rken "derin ve uzun ve yavafl" diye tekrarlay›n. Nefes verirken "yavafl ve uzun ve derin" diye tekrarlay›n. fiimdi gevfleme nefesi al›yorsunuz. 6. Ci¤erleriniz daha derin, daha uzun ve daha yavafl nefes almaya devam ederken, tüm bedeninizin nas›l daha derin, daha uzun ve daha yavafl nefes almaya bafllad›¤›n›n fark›na var›n. Nefes ald›¤›n›zda saf enerjiyi içinize çekin ve nefes verdi¤inizde stresi d›flar› verin. 7. T›pk› bafllarken yapt›¤›n›z gibi acele etmeden gevflemeyi sonland›r›n. Önce bedeninizi yavaflça k›p›rdat›n, sonra gözlerinizi aç›n ve son olarak da oturun, aya¤a kalk›n. ‹lk birkaç gün 5 dakika gevfleme nefesi al›flt›rmas› uygun olacakt›r. Sonras›nda bu süreyi art›r›n 2. Bofl bir fliflenin ya da torban›n ellerinizin alt›nda oldu¤unu hayal edin. Nefes ald›¤›n›zda, havan›n burnunuzdan içeri do¤ru girdi¤ini ve içinizdeki torbay› afla¤› do¤ru itti¤ini hayal edin. Torbay› havayla doldurdukça elleriniz yukar› do¤ru kalk›yor. Nefes almaya devam ettikçe, torban›n en sonuna kadar doldu¤unu hayal edin. Kaburga kafesiniz ve gö¤sünüzün üst k›sm› karn›n›zdan bafllayarak dalgalans›n. Nefes al›fllar›n›z ilk bir hafta içinde 3 saniye uzunlu¤unda olsun. Beceriniz gelifltikçe, uzunlu¤u 4-5 saniyeye ç›kar›n. Nefes al›p verdikçe havan›n hareket etti¤ini farketmeye odaklanmay› unutmay›n. 3. Nefesinizi tutun. Havay› torban›n içinde saklay›n. "Bedenim sakin" cümlesini kendinize tekrarlay›n. 4. Yavaflça nefesinizi b›rak›n ve torbay› boflalt›n. Bunu yaparken kendinize "bedenim dingin" cümlesini tekrarlay›n. 2. Egzersiz ‹çinde yaflad›¤›m›z zaman, bir stres ça¤› olman›n yan›nda, bir teknoloji ça¤›d›r. Eskiden güç harcamay› gerektiren bir çok eylemi, art›k hiç güç harcamadan ya da çok az güçle yapabiliyoruz. Merdivenlerden ç›kmak yerine ya yürüyen merdivenleri ya da asansörleri tercih ediyoruz. Telefon açmak için bile art›k yerimizden kalkm›yoruz. Cep telefonlar› ve telsiz telefonlarla, bir kaç parmak hareketiyle aramalar›m›z› yap›yoruz. Bürolar›m›zda saatlerce süren dosyalama-evrak ifllerini, bilgisayar›m›z›n karfl›s›nda çok k›sa sürede yapa- 130 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 biliyoruz. K›sa mesafeleri bile yürümüyor, tafl›tlara biniyoruz. Hareket etmek sadece kilo ald›¤›m›zda akl›m›za geliyor. O zaman da, ancak, birkaç gün hareket ediyoruz. Vücudumuz buna al›fl›k olmad›¤› için a¤r›maya bafll›yor; biz de “hareket etmek iyi gelmedi” diyerek vazgeçiyoruz. Egzersiz yapmak, sadece sporculara özgü bir fleymifl gibi geliyor. Sonuç olarak, teknolojik nimetlerle dolu dünyam›zda stres uyaranlar›m›zla bafla ç›kmak için ne yapaca¤›z diye düflünüp duruyoruz. Bu arada da, uyufluk, sa¤l›ks›z ve sürekli bir yerleri a¤r›yan insanlara dönüflüyoruz. Önceki bölümlerde de belirtildi¤i gibi içsel veya d›flsal herhangi bir stres uyar›c›s›na karfl› ilk tepkiyi bedenimiz veriyor ve kendimizi rahats›z hissetmeye bafll›yoruz. Bedenimizin verdi¤i bu stres tepkileriyle bafla ç›kmada etkili olan yöntemlerden biri de fiziksel egzersizdir (Cotton, 1990). Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Nedir? Fiziksel aktivite, en basit tan›m›yla, iskelet kaslar›n›n kas›lmas› sonucunda üretilen, bazal düzeyin üzerinde enerji harcamay› gerektiren bedensel hareketlerdir. Egzersiz ise, fiziksel aktivitelerin bir alt s›n›f› olarak kabul edilen, planl›, yap›land›r›lm›fl, istemli, fiziksel uygunlu¤un bir ya da birkaç unsurunu gerçeklefltirmeyi hedefleyen sürekli aktivitelerdir (Karatosun, 2004a) Egzersiz aerobik, anaerobik ve esneme olarak üç boyutta ele al›nabilir. Aerobik egzersiz, genifl kas gruplar›n›n kullan›ld›¤›, ritmik hareketli ve düflük fliddetteki aktivitelerdir. Tempolu yürüyüfl, koflu, yüzme, bisiklete binme, jogging bu grupta yer alan egzersizlerdir (Walker, 1975). Anaerobik egzersiz ise k›sa süreli, yüksek fliddetli çal›flmalard›r. Tenis, a¤›rl›k kald›rma, basketbol, futbol bu gruba dahildir (Karatosun, 2004a). Esneme ise, gerginlik hissedilen kas gruplar›n›n esnetil- mesidir. Örne¤in gö¤üste gerginlik hissediliyorsa kollar öne ve arkaya do¤ru hareket ettirilerek gevfletilir. Egzersiz sonras›nda, so¤uma ad› alt›nda yap›lan hareketler de bu gruba dahil edilebilir (Walker, 1975; Karatosun, 2004a). Egzersiz ve Stres Aras›ndaki ‹liflki Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiyi inceleyen araflt›rmac›lar›n ortak bulgusu, egzersizin stres üzerinde olumlu bir etkisi oldu¤u yönündedir. Ayr›ca, egzersizin, kanser, kalp hastal›klar›, ortopedik sorunlar gibi rahats›zl›k risklerini düflürdü¤ü de ileri sürülmektedir (Plante ve ark., 2000). Egzersiz, depresyon, kayg›, travma sonras› stres bozuklu¤u gibi psikolojik rahats›zl›klar›n ve AIDS, kanser, kalp hastal›klar› gibi fizyolojik rahats›zl›klar›n tedavisinde de, ek tedavi olarak önerilmektedir (Karatosun, 2004e; Simons ve ark., 1985; Steptoe ve ark., 1988; Gosselin ve Taylor, 1999; Rice, 1999). Egzersiz genelde, duygusal-odakl› bir bafletme yöntemi ya da bir problemden kaynaklanan stres tepkilerini azaltman›n çok önemli bir yolu olarak aç›klanmaktad›r (Rostad ve Long, 1996). Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiye fizyolojik ve psikolojik olarak çeflitli aç›klamalar getirilmifltir. Egzersiz yeterli süre, s›kl›k ve yo¤unlukta yap›ld›¤›nda belirgin fizyolojik de¤iflikliklere neden olur ve bedenin tüm sistemlerini etkiler (Simons ve ark., 1985). Kan dolafl›m›, kalp at›fllar› ve oksijen tüketimi artar, vücut ›s›s› yükselir, metabolizma h›zlan›r. Tüketilmeyen oluflumlar hücrelerden h›zla ç›kar›l›p, ter, üre ve d›flk› olarak vücuttan h›zla at›l›r. Egzersiz uzad›kça vücutta oksijen a盤› oluflur ve kandaki laktik asit düzeyi artar. Asl›nda tüm bunlar, stresin azalmas›ndan çok stres tepkisinin oluflumuyla iliflkilidir. Ancak, egzersiz ba¤lam›nda, çok ilginç bir flekilde, stresin azald›¤› görülür, çünkü egzersiz, bir süre yap›ld›131 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ¤›nda nefes gücü artar, dolafl›m ve oksijen kullan›m› düzelir. Bu da stresi engelleyici, azalt›c› bir mekanizma ifllevi görür (Walker, 1975; Van Doornen ve ark, 1988; Karatosun, 2004a, b). Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiye getirilen bir baflka aç›klama da biyolojik aç›dand›r. Egzersiz noradrenalinin daha çok salg›lanmas›na neden olurken stres s›ras›nda adrenalin sal›n›m› gerçekleflir. Egzersiz s›ras›nda, noradrenalin/adrenalin oran› stres s›ras›nda oldu¤undan çok daha yüksek olur. Bu da stresin biyolojik olarak engellenmesinde önemli bir rol oynar (Van Doornen ve ark., 1988). Depresif hastalarla yap›lan çal›flmalar da, egzersizin, vücudun do¤al sakinlefltiricisi olan, beta-endorfin aktivitesini art›rd›¤›n› ve bu art›fl›n da antidepresan etkisi yapt›¤›n› göstermifltir (Simons ve ark., 1985). Egzersizin stres üzerindeki olumlu etkisi hakk›nda psikolojik aç›dan da çeflitli aç›klamalar getirilmifltir. Duygu durumu ve bellek aras›ndaki ba¤lant›dan yola ç›k›larak yap›lan araflt›rmalar, duygu durumunun olumlu ya da olumsuz düflünceler üzerinde etkisi oldu¤unu ortaya koymufltur. Örne¤in depresyonda olan bir kifli olumsuz duygu ve düflünce döngüsü içindedir. Egzersiz, olumsuz duygu ve düflünce sistemini kapatmada güçlü ve güvenilir bir yol olman›n yan›nda, olumlu düflüncelere ve duygulara ulaflmay› art›r›r (Steptoe ve ark., 1989; Simons ve ark, 1985). Bandura’n›n kendine yeterlik kuram› temelinde de egzersizin olumlu etkisi aç›klanm›flt›r. Bu kurama göre, bir insan zor olarak alg›lad›¤› bir görevi baflard›¤›nda, kendi yeterli¤ine iliflkin inanc› artar ve kendini çok daha iyi hisseder. Egzersiz yapmaya bafllamak ve sürdürmek de benzer biçimde olumsuz duygu durumunun önüne geçerek, olumlu duygular yarat›r, çünkü kifli egzersiz yaparak kendini iyilefltirme gücünü fark eder ve kendi yeterlili¤ine iliflkin inanc›n› art›r›r (Simons ve ark., 1985; Gosselin ve Taylor, 1999). Ancak, unutulmamas› gereken önemli bir nokta da, kötü egzersiz yaflant›lar›n›n tam tersi bir etki yaratabilece¤idir. Bu nedenle, egzersiz yapmaya yeni bafllayanlara çok dikkatli bir biçimde rehberlik yap›lmas› gerekir (Gosselin ve Taylor, 1999; Rice, 1999). Sosyal etkileflim aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da, arkadafllarla veya bir grupla birlikte yap›lan egzersizin hem daha zevkli oldu¤u hem de psikolojik sa¤l›¤› gelifltirdi¤i düflünülmektedir. Ancak, grup olarak yap›lan egzersizin yar›flmac› bir içeri¤e dönüflme riski vard›r. Bu olursa, egzersiz stresi azaltma amac›ndan ç›kar ve yeni bir stres kayna¤› haline gelebilir (Gosselin ve Taylor, 1999). Baz› araflt›rmac›lar da beklentinin egzersizden sa¤lanan psikolojik kazançlar› etkiledi¤ini belirtmifllerdir. ‹nsanlar egzersizin psikolojik sa¤l›klar›n› art›rd›¤›na inan›yorlarsa, sonuç olarak, bu gerçekleflir (akt., Plante ve ark., 2000). Ayr›ca, egzersizden elde edilen psikolojik kazançlar›n, yap›lan egzersizden çok egzersizle ilgili inançlarla iliflkili oldu¤unu gösteren çal›flmalar da vard›r (Plante, 1999). Pek çok çal›flma, alg›lanan zindeli¤in, aerobik zindeli¤e k›yasla, olumlu duygu durumu, depresyonun azalmas›, kendilik sayg›s›n›n ve stres yönetimi becerilerinin artmas› gibi, kiflilikle ilgili sonuçlarla daha çok iliflkili oldu¤unu göstermektedir (Plante ve ark., 2000). Egzersizin psikolojik iyilik hali üzerindeki olumlu etkisi, benlik sayg›s› ile de aç›klanmaktad›r. ‹nsanlar için fiziksel görünümleri benlik bütünlüklerinin bir parças›d›r ve bir insan›n fiziksel görünümü ile bar›fl›kl›k derecesi, benlik alg›s›n› etkileyecektir. Buna paralel olarak da benlik sayg›s› etkilenecektir. ‹nsan, kendine ne kadar sayg› duyar ve kendinden ne kadar hoflnut olursa, ken- 132 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 dini o kadar iyi hisseder. Egzersiz insan vücudunun forma girmesinde, fazla kilolar›n sistemli olarak verilmesinde çok etkili bir yöntemdir. Bu yüzdendir ki insanlar biraz kilo ald›¤›nda egzersiz yapmaktan söz eder. Egzersiz yapma al›flkanl›¤›n›n edinilmesi, sadece kilo vermek istendi¤inde de¤il, gündelik bir faaliyet, bir hobi ya da sürekli bir al›flkanl›k olursa, hem vücut formunun hem fiziksel sa¤l›¤›n korunmas›nda, hem de strese karfl› dayan›kl› oluflta son derece etkilidir (Rice, 1999; Gosselin ve Taylor, 1999). Her fleyin ötesinde egzersiz do¤al bir ifade biçimidir, çünkü insano¤lu hareket etmek için yarat›lm›flt›r. ‹nsanlar egzersiz yapt›klar›nda zihin ve beden bütünleflir; kendilerini daha sa¤l›kl› ve güçlü hissederler. Do¤ru yolda olduklar›n› bildiklerinden de psikolojik olarak da daha iyi ve rahat hissederler (Girdano ve ark., 1989). Egzersiz: Bir Yaflam Biçimi Egzersiz, gerek fiziksel gerekse psikolojik pek çok rahats›zl›k için, hem önlem hem de tedavi anlam›nda etkili yollardan biridir. Egzersizin hastal›klardan korunmada önemli bir rolü vard›r. Örne¤in, kalp hastal›klar›ndan korunmak için güçlü ve strese karfl› dayan›kl› bir kalbe sahip olmak gerekir. Kalp de vücuttaki di¤er kaslara benzer; güçlenmesi için çaba sarfedilmesi gerekir ve egzersiz bunu sa¤lamada en iyi yoldur (Green-Trzcieniecka ve Steptoe, 1994; Karatosun, 2004d, e). Egzersizin sadece hastal›klardan korunmak için de¤il, vücut sistemlerinin tamam›n›n güçlenmesi, strese karfl› dayan›kl›l›k ve psikolojik iyi olufl üzerinde de rolü büyüktür. Bu nedenle, en iyisi egzersizi bir yaflam biçimi haline getirmektir. Öncelikli olarak asansörler yerine merdivenleri kullanmak, yürünerek gidilebilecek yerler için tafl›t kullanmamak, ö¤len aralar›nda yürüyüfle ç›kmak gibi günlük faaliyetleri ha- yata geçirmek son derece yararl› olacakt›r, çünkü bunlar, en az bir egzersiz program› kadar yararl› ve pratik olmas›n›n yan›nda baflar›lmas› da daha kolay olan aktivitelerdir (Girdano ve ark., 1989; Cotton, 1990; Gosselin ve Taylor, 1999). Egzersiz: Karar ‹nsanlar›n s›k s›k, “art›k egzersiz yapmaya bafllamal›y›m” dediklerini duyar›z. Ancak, bunu söyleyen insanlar nedense bir türlü egzersiz yapmaya bafllamazlar veya bafllasalar bile bir süre sonra b›rak›rlar. Bunun en önemli nedenleri aras›nda do¤ru egzersizi seçememe, baflar›s›zl›k yaflamalar›, yar›flmac› bir tutuma girmeleri, zaman sorunlar› oldu¤una veya ihtiyaç duymad›klar›na iliflkin baz› inançlar› vard›r. Bu nedenle egzersiz yapacak kiflinin öncelikli olarak iyi bir motivasyona sahip olmas› gerekir. Pek çok insan, bir insan›n egzersiz yapmas›n›, e¤er sporcu de¤ilse, kilo sorunu ile iliflkilendirmektedir. Buradan yola ç›karak da kilo sorunu olmayan birinin egzersiz yapmas›na gerek yoktur ç›kar›m›n› yapmaktad›r. Bu nedenle egzersiz önerilen kifliye öncelikli olarak egzersizin sa¤layaca¤› yararlar iyice aç›klanmal›d›r (Rice, 1999; Karatosun, 2004b). Egzersiz: Seçim ve Program Oluflturma Günlük etkinlikler fiziksel ve psikolojik olarak ne kadar yararl› olursa olsun tam bir fiziksel zindelik için egzersiz yap›lmas› gerekir. Bu noktada da “hangi egzersiz yap›lacak?” sorusu gündeme gelmektedir. Araflt›rmac›lar, gerek önlem gerekse tedavi anlam›nda aerobik egzersizlerin daha etkili oldu¤u görüflünde birleflmektedir, çünkü aerobik egzersiz düflük fliddetli, ritmik ve uzun süreli bir aktivite oldu¤undan, bireyin çok k›sa sürede, çok fazla güç sarfetmesine ve bedenini afl›r› zorlamas›na neden olmaz. Ayr›ca, yar›flmac› bir içeri¤e dönme riski daha az oldu¤undan, bireyin 133 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kendi yeterli¤ine olan inanc›n› da destekler (Plante ve ark., 2000; Simons ve ark., 1985; Ong ve ark., 2003; Bond ve ark., 2002; Steptoe ve ark.,1989; Karatosun, 2004c). Egzersiz yapman›n amac› organizmay› bir yar›fla haz›rlamak de¤il, organizman›n sistemlerine olumlu katk› sa¤lamakt›r. Ancak, her egzersiz her kifliye uygun de¤ildir. Kifliye hangi egzersizin uygun oldu¤u seçilirken dikkat edilmesi gereken noktalar, uygun zaman, maliyet ve rahatl›k, bedenin kapasitesi, yafl, sa¤l›k durumu ve varolan fiziksel kondüsyon olarak s›ralanabilir (Broady, 1980). Egzersiz, öncelikli olarak kiflinin sa¤l›k durumu göz önüne al›narak seçilmelidir. Tempolu yürüyüfl d›fl›nda koflu, bisiklete binmek, yüzme gibi egzersiz türleri için sa¤l›k kontrolünden geçilmesi önerilmektedir. Ayr›ca, 35 yafl›n üstünde olanlar›n, bilinen bir hastal›¤› olanlar›n da sa¤l›k kontrolünden geçmeleri önerilmektedir. Sonras›nda da, bir uzman›n rehberli¤inde egzersiz program› haz›rlanmas› tercih edilmelidir (Karatosun, 2004c; Broady, 1980, Rice, 1999). Bunun yan›nda kiflinin sahip oldu¤u beceriler de dikkate al›nmal›d›r. Örne¤in, yüzme bilmeyen birine yüzmesi önerildi¤inde çok da gerçekçi olmayacakt›r. Çünkü, bu kifli yüzme ö¤renmek durumunda kalacakt›r ve bunu yaparken baflar›l› olamazsa, kendisi için yeni bir stres kap›s› daha aç›lm›fl olacakt›r. Dolay›s›yla amaçlanan›n tersi elde edilecektir (Broady, 1980; Rice, 1999). Seçilen egzersiz, kifliyi s›n›rlay›c› olmaktan ve “nas›l zaman ay›raca¤›m” sorusuyla karfl› karfl›ya getirmekten uzak olmal›d›r. Özellikle uzun saatler boyunca çal›flmak zorunda kalan kifliler için zaman önemli bir sorundur. ‹nsanlar, d›flar›da veya bir spor merkezinde egzersiz yapmaya zaman ay›rmak anlam›nda endifle yaflayabilirler. Bu nedenle, bu kiflilere evde koflu band›nda koflmak, 10 dakika kadar ip atlamak veya sabit bir bisiklete binmek önerilebilir (Cotton, 1990, Gosselin ve Taylor, 1999; Broady, 1980). Kifli, egzersizin yeni bir maliyet kap›s› açmas›n› istemiyorsa, bir spor merkezine gitmesi yerine d›flar›da yürümesi, koflmas› veya jogging yapmas› önerilebilir (Broady, 1980, Rice, 1999). Egzersiz yapacak kiflinin beden kapasitesi de hangi egzersizin seçilece¤ini etkiler. Kiflinin bacak kaslar› yeterince geliflmemiflse do¤rudan koflmas› yerine, önce günlük hareketlerini art›rmas› ve yürümesini önermek daha yerinde olacakt›r (Karatosun, 2004c; Broady, 1980). Egzersiz: Uygulama Hangi egzersiz seçilmifl olursa olsun egzersiz yapmaya bafllamadan önce ›s›nma hareketlerinin yap›lmas› ve egzersiz bittikten sonra da so¤uma hareketlerinin yap›lmas› gerekmektedir. Is›nma, 10-15 dakikal›k bir süreci içerir. Burada amaç, vücut ›s›s›n› yavaflça art›rarak, kaslar› egzersize haz›r hale getirmektir. Is›nma yap›lmadan egzersize bafllanmas› durumunda kas›lmalardan bafllay›p, kalp ritminde ani de¤iflim, afl›r› uyar›lma ve kalp krizine kadar gidebilen pek çok rahats›zl›k olabilir. Is›nma, esneme hareketleri ve kaslar› yavafl yavafl çal›flt›rma biçiminde olabilir. 30-35 dakikal›k bir egzersizin ard›ndan so¤uma aflamas›na geçilir. So¤uma da ›s›nmaya benzer biçimde, 1015 dakikal›k bir sürede, temponun düflürülmesi (egzersizin bir anda b›rak›lmamas›) ve çal›fl›lan kas gruplar›n›n gevfletilmesi biçiminde olmal›d›r. Böylece vücut ›s›s› yavafl yavafl düflürülür; kalp ritmi egzersizden önceki haline getirilir ve sistemde ani bir de¤ifliklik önlenir. Egzersiz haftada 3-4 gün yap›lmal›d›r. Daha fazla yap›lmas› durumunda vücut yorgun düflebilir ve sa¤l›k kötüleflebilir (Rice, 1999; Girdano ve ark, 1989; Karatosun, 2004a, c). 134 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Egzersiz yap›l›rken karfl› karfl›ya olunan en önemli risk yar›flmac› tutumlard›r. Egzersizin tüm kazançlar›n› sa¤lamak için egoyu bast›rmayacak bir aktivite seçilmifl olmas› gerekir. Bu anlamda en uygun egzersiz türü, kiflinin bireysel olarak yapabilece¤i, yar›flmac› dürtüleri fazla uyand›rmayacak olan aerobik egzersizlerdir. Ancak, insanlar kal›t›msal olarak yar›flmac› bir özelli¤e sahip olduklar›ndan, bireysel egzersizlerde bile yar›flmac› ruhlar›n› ortaya ç›karabilirler. Örne¤in, koflan bir birey kendi performans› içinde karfl›laflt›rmalar yapabilir ve her gün için kendine yeni bir koflu mesafesi hedefi koyabilir. Bu hedefe ulaflamad›¤›nda da kendini kaybetmifl olarak görebilir. En kötüsü de bunu bir kiflilik sorunu haline getirebilir. Kendini beceriksiz ve de¤ersiz olarak görebilir. Böyle olunca da egzersiz bir gevfleme yolu olmaktan ç›k›p, yeni bir stres kayna¤› haline gelir (Girdano ve ark., 1989; Rice, 1999). Egzersiz ve Stres Araflt›rmalar› Egzersizin stres üzerindeki olumlu etkisini gösteren çok say›da araflt›rma bulunmaktad›r. VanDoornen ve ark. (1988), yapt›klar› bir tarama çal›flmas›nda, egzersizin strese karfl› dayan›kl› olma ve stres yönetiminde en önemli yöntemlerden biri oldu¤unu belirtmifllerdir. Buna karfl›n, yo¤un egzersizin kalbi olumsuz etkileyebilece¤ini gösteren baz› araflt›rmalar›n varl›¤›na da dikkat çekmifllerdir. Steptoe ve arkadafllar› (1989), egzersiz e¤itiminin kayg›l› yetiflkinlerde duygu durumu ve alg›lanan bafla ç›kma becerisi üzerindeki etkisine bakt›klar› bir çal›flmada, egzersizin kayg›l› yetiflkinlerin kayg› düzeylerinin azalmas›na yard›mc› oldu¤unu bulmufllard›r. Bond ve arkadafllar› (2002), aerobik egzersiz, T’ai Chi ve sosyal problem çözme becerilerinin psikolojik stresle iliflkisini inceledikleri bir arafl- t›rmada, aerobik egzersizin psikolojik stres üzerindeki etkisinin di¤er yöntemlere göre k›sa vadede etkili oldu¤unu bulmufllard›r. Depresyon tedavisinde egzersizin yerinin de¤erlendirildi¤i bir tarama çal›flmas›nda, egzersizin etkili bir yöntem oldu¤u bulunmufltur (Simons ve ark., 1985). Araflt›rmac›lar›n belirtti¤i çal›flmalardan birinde de Greist (1984), SCL-90 do¤rultusunda düflük ya da yüksek düzeyde depresyon belirtileri gösteren 60 kifliyi üç grup halinde egzersiz, kas gevfletme ve grup psikoterapisi gruplar›na alm›flt›r. On iki haftal›k bir uygulama sürecinin ard›ndan, kat›l›mc›lar›n depresyon düzeylerine, kayg›lar›na ve kiflileraras› iliflkilerine bak›ld›¤›nda, egzersiz ve kas gevfletme gruplar›nda yer alanlarda, grup psikoterapisi grubunda yer alanlara k›yasla daha fazla iyileflme oldu¤u gözlenmifltir. McCann ve Holmes’un (1984) depresyon üzerinde aerobik egzersizin ve gevfleme e¤itiminin etkisine bakt›klar› bir çal›flmada, aerobik egzersizin gevfleme e¤itimine k›yasla depresyon düzeyinin azalt›lmas›nda daha etkili oldu¤u bulunmufltur (akt., Simons ve ark., 1985) Simons ve arkadafllar›n›n (1989) aktard›¤› bir baflka çal›flmada da, Fremont ve Craighead (1984), koflu ve biliflsel terapinin depresyon üzerindeki etkisini karfl›laflt›rm›flt›r. On hafta sonras›nda her iki grupta yer alan kat›l›mc›lar›n depresyon düzeylerine tekrar bak›ld›¤›nda, egzersizin tek bafl›na en az biliflsel terapi kadar etkili bir yöntem oldu¤u bulunmufltur. Sonuç Sonuç olarak, egzersizin strese karfl› dayan›kl›l›¤› art›rd›¤› ve stres yönetiminde önemli bir rolü oldu¤unu söylemek mümkündür. Egzersiz, sadece fiziksel olarak de¤il, psikolojik olarak da rahatlamay› ve iyi oluflu sa¤lar. Ancak, do¤ru eg135 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 zersizi seçmek ve afl›r›ya kaçmadan, yeterli düzeyde egzersiz yapmak çok önemlidir. 3. Aflamal› Kas Gevfletme Yorucu geçen bir günün ard›ndan, “Bugün çok yoruldum, s›rt›m, omuzlar›m o kadar a¤r›yor ki...biraz masaj ne iyi olurdu!” dedi¤imiz çok olur. Bu olana¤a her zaman sahip olamay›z. Bu nedenle en iyisi, özellikle de çok fazla strese maruz kald›¤›m›z günlerin ard›ndan, bedenimizde oluflan gerilimi rahatlatman›n yollar›n› ö¤renmektir. Bu yollardan biri de, asl›nda çok eski zamanlardan beri bilinen, ancak, modern t›pla birlikte yeniden keflfedilerek günümüz dünyas›na uyarlanan, kas gevfletme teknikleridir. Kas gevfletmeye yönelik çok say›da teknik vard›r. Burada bu tekniklerden aflamal› kas gevfletme tekni¤i (AKG) üzerinde durulacakt›r. Kuramsal Temel Stres tepkisinin fizyolojik aç›klamas›, daha önceki bölümlerde de belirtildi¤i gibi, stres içerikli uyar›c› karfl›s›nda sempatik sinir sisteminin devreye girmesidir. Korktu¤umuzda, öfkelendi¤imizde, kayg›land›¤›m›zda, tehlike ya da tehdit alt›nda oldu¤umuzda ve heyecanland›¤›m›zda uyar›lm›fl oluruz. Bu uyar›lma durumunda da sempatik sinir sistemi bir acil durum sistemi (savafl-kaç sistemi) olarak önemli bir iflleve sahiptir. Karfl› karfl›ya olunan uyar›c›ya verilecek tepkinin ne olaca¤›na karar vererek hemen uygulamaya geçirmek için gerekli olan yüksek düzeyde enerji ve ifllevsellik, sempatik sinir sistemi sayesinde sa¤lan›r. Eller ve ayaklar gibi önemli kas gruplar›na enerji sa¤lamak için kan, sindirim sisteminden bu kas gruplar›na do¤ru akar. Kan bas›nc› yükselir, kalp at›fl› artar, nefes alma h›zlan›r. Kaslar afl›r› derecede gerilir. Sempatik süreçler y›k›c› bir özelli¤e sahiptir, hatta ölümcül bile olabilir. Sempatik sinir sistemi faaliyetlerinin bir sonucu olan kas geriliminin fiziksel etkileri aras›nda, gerilime ba¤l› bafl a¤r›lar›, migren, göz se¤irmesi, boyun a¤r›s›, çarp›nt›, s›rt a¤r›s›, mide kramplar›, sinirsel titreme ve yorgunluk da bulunmaktad›r. Stresin türüne göre bütün kas gruplar› de¤il, sadece belirli kas gruplar› gerilir. Hangi kas gruplar›n›n gerilece¤i bedensel etmenlere ve stresin nas›l de¤iflti¤ine ba¤l› olarak çeflitlenir (Rice, 1999; Holden, 1992; Powell ve Enright, 1990). Gevfleme ise, psikolojik stresin oluflturdu¤u etkinin tam tersini gerçeklefltirir. Gevfleme, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerini azalt›rken parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini art›r›r. Parasempatik sinir sisteminin devreye girmesiyle kalp at›fllar› yavafllar, kan bas›nc› normale döner, kas gerilimi, tükürük salg›s› ve somatamotor faaliyet azal›r (Rice, 1999; Powell ve Enright, 1990). Afl›r› kas gerilimi ve hastal›k aras›ndaki iliflki yüzy›llar önce farkedilmifltir. Pek çok do¤u inan›fl›, gevflemeyi sa¤lamaya dönük olarak, meditasyon ve yoga gibi teknikleri kullanm›flt›r (Girdano ve ark., 1989; Powell ve Enright, 1990). Jacobson (1938), bu teknikleri inceleyerek otonom sinir sistemindeki dengenin do¤rudan kontrol edilebilece¤ini, kaslardaki gerilimin azalt›larak gevflemenin sa¤lanabilece¤ini ileri sürmüfl ve aflamal› kas gevfletme tekni¤ini gelifltirmifltir (Akt., Cotton, 1990). Jacobson’›n yan› s›ra Schultz, Sweigardi Naja Schade ve Mc Guigan’›n da isimleri, gevfleme e¤itimi ile özdeflleflmifltir (Girdano ve ark., 1989; Sime, 1998). Bu kifliler, gevfleme e¤itiminin temellerini atm›fllard›r ve art›k günümüzde çok say›da e¤itim programlar› gelifltirilmifltir. Hepsinin ortak noktas›, birinci olarak, biliflsel anlamda önce gerilim hissi sonra da gevfleme hissi hakk›nda fark›ndal›k gelifltirmektir. Gerilim ve gevfleme aras›ndaki fark›n ay›rt edilmesiyle birlikte, gerilim üzerinde kontrolü sa¤lamak müm- 136 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kün olacakt›r. ‹kinci olarak ise, yüksek düzeyde kayg›ya, strese yol açan koflullarda, iste¤e ba¤l› olarak, önce tüm kas gruplar›n› ard›ndan da herhangi bir veya birkaç kas grubunu gevfletmeyi ö¤renmektir (Girdano ve ark., 1989; Rice, 1999). Aflamal› Kas Gevfletme: Haz›rl›k ve Ortam›n Düzenlenmesi Herhangi bir beceri için oldu¤u gibi, gevfleme becerisinin edinilmesi de zaman ve tekrar gerektirir. Her gün yap›lan otuz dakikal›k al›flt›rmalar sonucunda önemli ve kal›c› beceri kazan›mlar› elde edilebilir. Aflamal› kas gevfletme tekni¤ini uygulamadan önce bir fizyoterapistten onay almak gerekir. Sonuçta bu uygulaman›n amac› gevflemeyi sa¤lamakt›r. Fiziksel olarak bel f›t›¤›, boyun spazm› vb. gibi rahats›zl›klar› olan kiflilerde, onlar› fiziksel olarak zorlayacak aflamalar›n atlanmas› daha iyi olabilir (Girdano ve ark., 1989; Powell ve Enright, 1990). Aflamal› kas gevfletme egzersizini ö¤renme aflamas›nda, bir uzman›n (psikolog, psikiyatrist, psikolojik dan›flman vb.) yönlendirmesi önemlidir. AKG egzersizinin nas›l yap›laca¤› ö¤renildikten sonra, germe ve gevfleme aras›ndaki fark› ay›rt etmenin daha iyi pekifltirilmesi için her gün tekrar edilmelidir. Ancak, ilk tekrarlarda kiflinin yan›nda yönergeleri söyleyerek onu yönlendirecek birinin olmas› iyi olacakt›r. Yönergelerin okundu¤u bir gevfleme kaseti de bu anlamda yard›mc› olabilir. Bir baflka yol da kiflinin kendi sesini kaydetmesi ve yönergeleri bu kay›ttan dinleyerek, tekrar egzersizlerini yapmas›d›r (Cotton, 1990; Holden, 1992). Aflamal› kas gevfletme egzersizi yap›l›rken, hem egzersiz sürecinin daha olumlu sürmesi hem de egzersizden daha fazla verim al›nmas›n› etkileyen en önemli de¤iflkenlerden biri egzersizin yap›laca¤› ortamd›r. AKG egzersizinin yap›laca¤› ortam ne çok karanl›k ne de çok ayd›nl›k, ne çok s›cak ne de çok so¤uk olmal›d›r. Egzersizin yap›laca¤› mekan›n sürecin bölünmeyece¤i bir mekan olmas› gerekir. Bu nedenle süreç boyunca tüm d›fl uyaranlar mümkün oldu¤unca kontrol alt›na al›nmal›d›r. Egzersiz yap›l›rken giyilen k›yafetler bol ve rahat (eflofman vb.) olmal›, kifliyi s›kmamal›d›r. Arkas› dik, ayaklar›n yere de¤di¤i, kolçaklar› olan bir koltukta veya yerde, minderlerin üzerine uzan›larak AKG egzersizi yap›labilir. AKG egzersizi yapmaya bafllamadan hemen öncesinde, ilaç veya alkol al›nmas› ve a¤›r yemek yenmesi, süreci olumsuz etkileyece¤inden bunlar›n yap›lmamas›na özen gösterilmelidir (Rice, 1999; Cotton, 1990; Powell ve Enright, 1990). Aflamal› Kas Gevfletme: Zihinsel Haz›rl›k Nas›l ki ortam düzenlenip, beden AKG egzersizine haz›r hale getirildiyse, zihinsel olarak da egzersize haz›rlanmak gerekir. Bunun için öncelikli olarak gevfleme nefesi almaya bafllamak ve zihni nefese odaklamak gerekir. Her nefes veriflte “gevfle”, “sakinlefl” veya “dinginlefl” sözcükleri tekrarlanabilir. Bu yolla, kullan›lan sözcük ve bedendeki kas gevflemesi aras›nda iliflki kurulabilir. Uygulamay› yapan kifli kendini daha rahat hissetti¤inde, tek tek kas gruplar›na odaklanmaya bafllanabilir (Cotton, 1990; Powell ve Enright, 1990). AKG egzersizleri üzerinde çal›flan uzmanlar, önceden de belirtildi¤i gibi, birbirine benzeyen çeflitli ilerleme süreçleri belirlemifllerdir. Kimi uzmanlar, AKG egzersizini, ayak kaslar›nda bafllay›p, bafl kaslar›nda bitirirken; kimileri de el kaslar› ile bafllay›p, bafl kaslar›yla devam edip, ayak kaslar›yla sonland›rmay› uygun görmüfllerdir. Ayr›ca çal›fl›lacak kas gruplar› bak›m›ndan da 20, 16, 15 gibi de¤iflen say›da kas gruplar›n› önermifllerdir. Üzerinde çal›fl›lacak kas grubu önce gerdirilir sonra gevfletilir, böylece gerginlik ve 137 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 gevfleme aras›ndaki fark kifli taraf›ndan iyice ay›rt edilir. Teker teker, mümkün oldu¤unca çok say›da kas grubu üzerinde çal›flarak, kas gevfletme becerisinin daha iyi kazan›labilece¤i, gevflemenin derinlemesine yaflanarak içsellefltirilebilece¤i varsay›lmaktad›r. Kifli becerisini yeterince gelifltirdikten sonra kas gruplar› birlefltirilerek (sa¤ kol ve sol kol beraber gibi), süreç k›salt›l›r. K›salt›lm›fl AKG için ise 8, 6, 4 gibi de¤iflen say›da kas gruplar› önerilmifltir (Holden, 1992; Girdano ve ark., 1989). Kifli k›salt›lm›fl kas gevfletmede yeterince beceri edindikten sonra, gevfleme süreci içinde kulland›¤› kelimeyi söyleyerek gevfleme becerisini de edinebilir. Bu beceriye, “bir sözcükle rahatlamak” ya da “ipucu kontrollü gevfleme” ad› verilmektedir (Rice, 1999; Holden, 1992). Gevfleme Becerilerini Ö¤renme (Rice, 1999) Gevfleme uygulamas›n›n aflamalar› 1. Tercih edilen kol 2. Di¤er kol 3. Tercih edilen el 4. Di¤er el 5. Omuz kaslar› ⇒ Tercih edilen el taraf› ⇒ Di¤er taraf 6. Boyun kaslar› 7. Al›n, gözler, bafl 8. (a.) Çene ve a¤›z, (b) dil (istenirse ek bir basamak) 9. Nefes alma – gö¤üs ve gövde 10. Mide 11. Alt s›rt 12. Kalça 13. Tercih edilen baca¤›n üst k›sm› (uyluk, but) 14. Di¤er baca¤›n üst k›sm› (uyluk, but) 15. Tercih edilen ayak ve bald›r 16. Di¤er ayak ve bald›r Ek hat›rlat›c›lar: Günde iki kez, ayn› zamanda, ayn› yerde Her kas grubu için üç tekrar 10-15 saniye gerilim devresi için 15-20 saniye gevfleme devresi için 45-75 dakika ilk birkaç seans ‹lk birkaç seanstan sonra seanslar›n uzunlu¤u büyük ölçüde azalmal›d›r K›salt›lm›fl kas gevfletme egzersizi (Rice, 1999) Birinci k›saltma 1. Her iki kol 2. Her iki el 3. Omuzlar ve boyun 4. Tüm kafa kaslar› 5. Gö¤üs ve mide 6. Alt s›rt ve kalça 7. Her iki uyluk 8. Her iki ayak ve bald›r ‹kinci k›saltma 1. Her iki kol ve el 2. Omuzlar, boyun ve kafa 3. Gö¤üs, mide, alt s›rt ve kalça 4. Uyluklar, bald›rlar ve ayaklar Ek hat›rlatmalar: Günde iki kez, ayn› zamanda, ayn› yerde Her kas grubu için üç tekrar 10-15 saniye gerilim devresi için 15-20 saniye gevfleme devresi için 25-35 dakika ilk birkaç seans ‹lk birkaç seanstan sonra seanslar›n uzunlu¤u azal›r ‹kinci k›saltmaya geçilmeden önce gerilim %25 oran›nda düflürülür ‹kinci k›saltma sonunda gerilim %25oran›nda düflürülür Gerilim %25 daha düflürülür ve bu kriterde uygulan›r. ‹pucu kontrollü gevfleme yap›lmaya bafllanabilir. 138 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Aflamal› Kas Gevfletme: Araflt›rmalar AKG tekni¤i, travma sonras› stres tepkilerinin ve kayg› tepkilerinin azalt›lmas›nda, özellikle ergen ve yetiflkinlerde etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir. Travma sonras› stres bozuklu¤u için biliflsel davran›flç› terapinin de¤erlendirildi¤i bir derleme çal›flmas›nda çeflitli araflt›rmalardan yola ç›k›larak stres tepkilerinin azalt›lmas›nda AKG tekni¤inin etkili bir teknik oldu¤u belirtilmifltir (Harvey ve ark., 2003). fiiddete maruz kalan ve travmatik stres tepkileri gösteren kad›nlarla yap›lan biliflsel travma terapisinin etkili¤ini inceleyen bir araflt›rmada da AKG tekni¤inin stres tepkilerini azaltmada etkili bir yöntem oldu¤u bulunmufltur (Kubany ve ark., 2003). Price ve ark. da (2001), çocuklu¤unda cinsel istismara maruz kalan yetiflkinler için bireysel psikoterapi sonuçlar›n› derledikleri çal›flmalar›nda, stres tepkilerinin AKG tekni¤i ile azald›¤›na iflaret etmifllerdir. Brewin ve Holmes da (2003), travma sonras› stres bozuklu¤unun (TSSB) psikolojik kuramlar›n› inceledikleri bir çal›flmalar›nda TSSB tedavisinde AKG tekni¤inin etkili bir biliflsel davran›flç› terapi tekni¤i oldu¤unu belirtmifllerdir. Sonuç Aflamal› kas gevfletme tekni¤i stres yönetimi için etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir. Bu teknik uyguland›¤›nda, yaln›zca bedensel olarak de¤il zihinsel olarak da gevfleme sa¤lanmaktad›r. Çünkü, AKG tekni¤i uygulan›rken dikkat sorunlardan gevflemeye do¤ru çevrilmektedir. Odak noktas›n›n de¤iflmesi beraberinde zihinsel gevflemeyi de getirmektedir. 4. Biyolojik Geribildirim Sabahlar› kalk›nca veya gün içinde bir çok kez aynaya bakar, d›fl görünüflümüzü kontrol ederiz. Giysilerimiz üzerimizde iyi duruyor mu, lekelenmifl mi, yüzümüz kirlenmifl mi, saç›m›z iyi mi gibi sorular› yan›tlar›z. Aynaya yans›yan görünümümüzün nas›l oldu¤una ba¤l› olarak gereken de¤ifliklikleri yapar›z. Bedenimizin d›fl görünümünü kontrol ederek gerekti¤inde de¤ifliklikler yapma lüksüne sahipken, iç fiziksel süreçler söz konusu oldu¤unda ne yaz›k ki bu lükse sahip de¤iliz. T›pk› aynadaki görüntümüze bakar gibi kan ak›fl›na, beyin dalgalar›na, kas gerginli¤ine bak›p gereken de¤iflikli¤i yapamay›z. Ancak, bedenimizin içinde olup bitenler hakk›nda bilgi sahibi olabilmemiz de çeflitli cihazlar sayesinde mümkündür. Fakat, bir aynadan farkl› olarak bu aletler uzmanlar taraf›ndan kontrol edilmekte ve verilerinin nas›l yorumlanaca¤› da ö¤retilmektedir. Vücudumuzun iç süreçlerini gözlemleyerek gereken de¤ifliklikleri yapmam›z, t›pk› aflamal› kas gevfletme gibi, stres yönetiminde de önemli bir noktay› oluflturan biyolojik geri bildirim (BGB) e¤itimidir. Biyolojik Geribildirim E¤itimi Biyolojik geribildirim (BGB), en basit tan›m›yla kiflinin çeflitli cihazlar yard›m›yla biyolojik durumu hakk›nda bilgi edinmesi sürecidir (http://www.ohair.org/psychoph.html). ‹nsanlar genelde fizyolojik ifllevlerinin fark›nda de¤ildir. BGB e¤itimi, bedenin çeflitli sistemlerinin iflleyiflinin fark›na vararak hem stresi azaltmak hem de daha sa¤l›kl› bir hale gelmek için bu iflleyiflin kontrol edilmesinin ö¤renilmesidir. Bu anlamda, BGB e¤itimi, bir tedavi olmaktan öte, belirli zihinsel ve bedensel becerilerin ö¤retildi¤i bir e¤itim sürecidir (Wall, 1997). 139 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 BGB e¤itiminin üç temel hedefi vard›r. ‹lk hedef, çeflitli hastal›klar›n tedavisinde kullan›lmas›d›r. S›k›nt›l› olan bir kifli problemli sistemin iflleyiflini bilinçli olarak de¤iflimleyebilir ve bedeninin zarar görmemesine yard›mc› olabilir. ‹kinci olarak, hastalanma olas›l›klar›n› azaltmak ya da patojenik fizyolojik bir ilerlemeyi ilk aflamalar›nda durdurmak ya da kontrol etmek amac›yla, sa¤l›kl› kifliler taraf›ndan kullan›labilir. Son olarak ise, fiziksel iflleyifl üzerinde kontrol sa¤lamak, performans›n, iyi olufl halinin ve sa¤l›¤›n daha olumlu olmas› ve artmas› için yeni bir potansiyel sa¤lar. BGB, fiziksel hastal›klar›n tedavisi, psikosomatik sorunlar›n oluflumundan korunma ve insan potansiyeli için yeni olas›l›klar sa¤lamada kullan›labilir (Allen, 1983). Biyolojik Geribildirim: Kuramsal Mekanizma Herhangi bir fiziksel durumun (saç rengi, giyim, cilt, kas faaliyeti, beyin dalgalar› vb.) kontrol edilebilmesi için öncelikli olarak gözlenmesi gerekir. Do¤rudan gözlem yap›lamayan, içsel fiziksel süreçlerin gözlenebilmesi için, çeflitli aletler kullan›l›r. Bu aletlerin yard›m›yla içsel süreçler görülür ve duyulur hale getirilir. Böylece içsel fiziksel süreçlerin gözlenmesi mümkün olur. Gözlemle beraber fiziksel süreçlerde yolunda gitmeyen ve de¤ifltirilmesi gereken durumlar belirlenir. Yap›lan gözlemin ard›ndan fiziksel durumun istenen yönde de¤ifltirilmesi için neler yap›labilece¤i de¤erlendirilerek bir davran›fl›n (örne¤in, Fiziksel durum Davran›fl De¤erlendirme gevfleme) seçilmesi ve uygulamaya koyulmas› gerekir. ‹stenen durumun yap›lan davran›fl›n ard›ndan oluflup oluflmad›¤›n›n anlafl›lmas› için de tekrar gözlem yap›lmal›d›r. Dolay›s›yla herhangi bir sürecin kontrolü gözlem, davran›fl ve sonuçlar›n gözlemini içerir. Biyolojik Geribildirim: Stres Yönetimindeki Rolü BGB’nin stres yönetimindeki rolü üç bafll›k alt›nda incelenebilir (Allen, 1983): 1. Psikosomatik hastal›klar›n tedavisi: Psikosomatik hastal›klar aras›nda yer alan migren a¤r›lar›, Raynaud sendromu, kas gerilimi, bafl a¤r›lar›, yüksek tansiyon ve taflikardi gibi rahats›zl›klar karfl›s›nda, BGB e¤itimi ile kifli sorun yaflad›¤› organ sistemini kontrol etmeyi ö¤renir. Böylece rahats›zl›¤›n etki düzeyini azaltabilir ve tedavide etkin rol al›r. 2. Stresle iliflkili hastal›klardan korunma: BGB e¤itimi, yukar›da da belirtilen, stresle iliflkili rahats›zl›klar›n tedavisinde etkin olarak kullan›labilir. 3. Sistematik gevfleme tekniklerinin etkilili¤inin de¤erlendirilmesi: BGB e¤itimi fizyolojik etkinliklerin görüntülenmesini içerdi¤inden kiflinin stres yönetimi için uygulad›¤› gevfleme tekniklerinin stres düzeyini azaltmadaki etkisi de de¤erlendirilebilir. Böylece uygulad›¤› tekni¤in etki düzeyi ile ilgili olarak kifli geribildirim alm›fl olur; gerekirse yeni teknikler deneyebilir. Biyolojik Geribildirim: Uygulama BBG cihaz› (alg›sal dönüfltürücü) Gözlem fiekil 1. BGB destekli kontrol döngüsü BGB e¤itimi, uygulama sürecinde kullan›lan cihazlara göre çeflitlenmektedir. Ancak her uygulamada iflleyen süreç ayn›d›r. Öncelikle e¤itimi alacak kifliye sürecin içeri¤i ve amaçlar› anlat›l›r. Ard›ndan kifli o anki içsel fiziksel süreçleri hakk›nda bilgi almak amac›yla cihaza ba¤lan›r. Cihaz›n neyi ölçtü¤üne ba¤l› olarak kiflinin vücudunun 140 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 çeflitli yerlerine elektrodlar yerlefltirilir. Fizyolojik süreçler hakk›ndaki veriler ses ya da görüntü olarak elde edilir. Kifliye elde edilen verileri nas›l de¤erlendirece¤i ö¤retilir. Çeflitli uygulamalar yapt›r›larak (diflleri s›kma, koflma, gözleri açmakapama vb.) her uygulamayla birlikte verilerin nas›l de¤iflti¤i gösterilir. Daha sonra, kifliye, cihaza ba¤l› oldu¤u s›rada do¤ru nefes alma, gevfleme, imgeleme gibi davran›fllar sayesinde bedensel tepkisinin istenilen yönde nas›l de¤iflti¤i gösterilir. Kifli kendi kendine yapt›¤› ya da yapmad›¤› çeflitli davran›fllarla bedeninin iflleyiflini nas›l de¤ifltirebilece¤ini, kontrol edebilece¤ini görür. Hedeflenen de¤iflim sa¤lanana kadar BGB e¤itimi sürdürülür. Nihai hedef, kiflinin, söz konusu cihaz olmadan da bedensel süreçlerini çok iyi tan›mas› ve bunlar› kontrol edebilmesidir. BGB e¤itiminin uygulama alanlar›, kayg› bozukluklar›, hafif depresyon, epilepsi, bafl a¤r›lar›, psikosomatik rahats›zl›klar, e¤itim ve meditasyonda konsantrasyon sa¤lama, kronik kas gerilimini bar›nd›ran rahats›zl›klar, gevfleme terapileri, stres yönetimi teknikleri, performans kayg›s›, sportif performans› art›rma, kronik a¤r› sendromlar›, ast›m, Raynaud sendromu, difl g›c›rdatma, üriner sorunlar, yatak ›slatma, dikkat eksikli¤i bozuklu¤u olarak say›labilir (Wall, 1997; Gür ve Ercan, 1991; Allen, 1983; Othmer ve ark., 1995; Holroyd ve ark., 1984; http://www.ohair.org/ psychoph.html). alfa dalgalar› gevfleme s›ras›nda ve teta dalgalar› da yarat›c›l›k, hayal kurma, imgeleme ve hipnoz durumunda önemli olan beyin dalgalar›d›r. EEGBGB e¤itiminin stres yönetimi ile iliflkili olarak amac›, alfa ve teta dalgalar›n›n etkinli¤ini art›rmak ve beta-gama dalgalar›n›n etkinli¤ini azaltarak gevflemeyi sa¤lamakt›r (Wall, 1997; http://www.ohair.org/psychoph.html). 2. EMG (electromyografik) BGB E¤itimi: Kas etkinliklerinin ölçümüdür. Strese maruz kalman›n en yayg›n sonuçlar›ndan biri kaslar›n gerilmesi oldu¤undan, stres yönetiminde en s›k kullan›lan BGB uygulamas›d›r. Bu e¤itimle, kiflinin kas gevfletme ya da meditasyon gibi gevfleme teknikleri kullan›rken fiziksel olarak gevfleme becerisini art›rmas›, fark›ndal›¤›n› gelifltirmesi ve kas sistemini kontrol etmeyi ö¤renmesi hedeflenir. Ayr›ca atletik performans›n ve performans kayg›s›n›n gelifltirilmesinde de etkili bir uygulama olarak kullan›lmaktad›r (Wall, 1997; Gür ve Ercan; 1991; http://www.ohair.org/psychoph.html). BGB uygulamalar› EEG, EMG, beden ›s›s›, kalp at›fl›, solunum olarak çeflitlenmektedir. 3. Beden Is›s› BGB E¤itimi: Beden ›s›s› modelinde kan damarlar›n› çevreleyen yumuflak kaslar›n faaliyeti ölçülür. Ölçümler yüzük parma¤›na yerlefltirilen al›c›larla yap›l›r. Bu kaslar gerildi¤inde parmak uçlar›na daha az kan gitti¤inden ›s›da düflme olur. Strese maruz kal›nd›¤›nda ellerin ve ayaklar›n so¤umas› da bu kaslardaki gerilimle iliflkilidir. Bu flekilde ölçülen beden ›s›s› ne kadar düflükse kas gerilimi de o kadar yüksek demektir. E¤itimin hedefi ›s› miktar›n›n kaslar›n gevflemesini sa¤layana kadar yükseltilmesidir (Wall, 1997; http://www.ohair.org/psychoph.html). 1. EEG (elektroensefalografik) BGB E¤itimi: Beyin dalgalar›n›n ölçülmesiyle uygulan›r. Beyin dalgalar› teta (4-7 Hz.), alfa (8-12 Hz.), beta (1320 Hz.) ve gama (21+ Hz.) olarak çeflitlenir. Beta ve gama dalgalar› bir ifl veya etkinlik yap›l›rken; 4. Kalp At›fl› BGB E¤itimi: Kalp at›fl h›z› bir dakikada kalbin kaç kez att›¤›na bak›larak ölçülür. Kalp at›fl h›z›n›n yüksek olmas› korku, tehdit alg›s› gibi bir stresin sonucu iken, düflük olmas› da yine bir stres olan depresyonun sonucudur. Bu Biyolojik Geribildirim: Uygulama Çeflitleri 141 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 e¤itimin hedefi kalp at›fl h›z›n›n dakikada 56-66 at›fla ulaflmas› olarak ele al›n›r (Wall, 1997; Gür ve Ercan; 1991; http://www.ohair.org/psychoph. html). 5. Solunum BGB E¤itimi: Solunum bir dakikadaki soluk say›s›na bak›larak ölçülür. Strese maruz kal›nd›¤›nda solunum h›zlan›r ve daha önce de belirtildi¤i gibi stres yönetiminde soluk denetimi önemli bir yer tutar. Bu e¤itimde de hedef nefes kontrolünde oldu¤u gibi solunum h›z›n› normal düzeye indirmek ve gevfleme nefesi al›nmas›n› sa¤lamakt›r (Wall, 1997; http://www.ohair.org/psychoph.html). Biyolojik Geribildirim: Araflt›rmalar BGB e¤itiminin etkili¤ine dönük elde edilen bulgular, daha çok çeflitli rahats›zl›klar›n tedavisine yönelik olarak yap›lan çal›flmalardan sa¤lanm›flt›r. BGB’nin uygulama alanlar›nda belirtilen bu rahats›zl›klar›n gerek oluflumu gerekse sürmesi düflünüldü¤ünde stresle yak›n iliflki içinde olduklar› görülebilir. Dikkat eksikli¤inin EEG ile BGB e¤itimi bulgular›n›n de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada, tekni¤in bu grupta yer alan bireylerin tedavisinde etkili bir teknik oldu¤u belirtilmifltir (Othmer ve ark., 1995). Ayr›ca, pek çok çal›flma, EEG ile BGB e¤itiminin çocuklar›n IQ puanlar›nda art›fl sa¤lad›¤›; dürtüselli¤i, distraktibiliteyi ve hiperaktiviteyi azaltt›¤›; dikkat eksikli¤i ve hiperaktivite bozuklu¤una efllik eden depresyon ve kayg›y› azaltt›¤›; uyku problemleri, ö¤renme güçlü¤ü ve pediatrik migrenlerin tedavisinde etkili oldu¤u yönünde bulgulara sahiptir (Say›m, 2002). Gür ve Ercan (1991), spor bilimlerinde BGB’nin önemini ve kullan›m›n› ele ald›klar› çal›flmalar›nda, tekni¤in, yar›fl öncesi gerginli¤in azalt›lmas›, gevflemenin sa¤lanmas›, motor kullan›mdaki baflar›n›n art›r›lmas›, spor sakatl›klar›n›n tedavisi, kas kuvvetinin ve esnekli¤inin art›r›lmas›, yorgunluk ve a¤r›n›n azalt›lmas› gibi konularda etkili oldu¤una de¤inmifllerdir. Atletizm dal›ndaki sporcularda, gerginli¤in azalt›lmas›nda, atletik performans›n gelifltirilmesinde, kas kuvvetinin art›r›lmas›nda, spor sakatl›klar›n›n tedavisinde EMG ile BGB e¤itiminin, kalp at›fllar›n›n düzenlenmesinde de kalp at›fl› ile BBG’nin etkili oldu¤u; k›fl sporlar›yla u¤raflan sporcularda beden ›s›s› ile BGB’nin daha etkili oldu¤u bulunmufltur. Gerilim bafl a¤r›lar›n›n tedavisine yönelik olarak yap›lan EMG ile BBG e¤itimi çal›flmalar› da, tekni¤in, bu rahats›zl›¤a sahip kiflilerde a¤r›y› azaltt›¤›n› gösteren bulgular ortaya koymufltur. Bu çal›flmalar›n birinde, Andrasik ve Holroyd (1980), gerilim bafl a¤r›s› olan kat›l›mc›lar›, uygulanan EMG-BGB e¤itimine göre üç gruba ay›rm›fllard›r. Bunlar, EMG-BBG ile frontal kas faaliyetlerinin azalt›lmas› grubu, EMG-BBG ile frontal kas faaliyetlerinin art›r›lmas› grubu ve EMGBBG ile sorunla iliflkisiz bir kas grubudur. Uygulanan tedavinin ard›ndan her üç grupta yer alan hastalar›n hepsinin gerilim bafl a¤r›lar›nda azalma oldu¤u görülürken, en büyük azalman›n birinci grupta yer alan kiflilerde oldu¤u bulunmufltur (akt., Hoyrold ve ark., 1984). Yafl ortalamas› 56 olan (yafl aral›¤› 6-91) ve alt›n› ›slatma sorunu yaflayan 46 kifli üzerinde yap›lan EEG ile BGB e¤itimi çal›flmas›n›n sonuçlar› da tekni¤in etkili oldu¤u yönündedir (Perry ve ark., 1989). Hastalar›n %99.8’i tedaviye olumlu yan›t vermifl ve alt›n› ›slatma sorununun üstesinden gelinmifltir. Sonuç BGB e¤itimi stres yönetiminde etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir. Bu teknik, bir uzman›n gözetiminde, on veya daha fazla seansta uygulanmaktad›r. Uygulamada vücudun fizyolo- 142 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 jik tepkilerinin de¤erlendirilmesi için çeflitli cihazlar kullan›lmaktad›r. Bu nedenle stresle iliflkili çeflitli sorunlar yaflayan kiflilerin kendi kendilerine uygulamaya koymalar›na elveriflli bir stres yönetimi tekni¤i de¤ildir. Ancak, bulgular stres yönetiminde tekni¤in oldukça yüksek bir etkisi oldu¤unu gösterdi¤inden, de¤erlendirilmesi gereken bir teknik olarak ele al›nmal›d›r. 5. Beslenme Bazen öyle günler oluyor ki...sanki her fley üst üste geliyor... ve kendimizi fluursuzca yemek yerken buluyoruz. Özellikle de pastalar, çikolatalar s›rayla midemize iniyor. Aç bir kurt gibi, gördü¤ümüz her yiyece¤e sald›r›yoruz. Buzdolab› en yak›n arkadafl›m›z konumuna geliyor. O kadar yemifl olmam›za karfl›n akl›m›zda yine tek bir soru dolafl›yor: “Acaba baflka ne yiyebilirim?”. Sonuç olarak da, mutlaka yiyecek yeni bir fley buluyoruz ve yeme eylemini sürdürüyoruz. Birkaç saat sonra ise yar› mutlu yar› piflman, “Niye bu kadar çok yedim?” diye düflünmeye bafll›yoruz. Ard›ndan da, özellikle biz kad›nlar, kaç kalori ald›¤›m›z› hesaplamaya çal›fl›yoruz. Bir bak›yoruz ki, hesaplanacak gibi de¤il... Peki ne yapaca¤›z? Hemen rejim yapmaya bafllamal›y›z. Gelsin elma, lahana, pirinç, ‹sveç, Hollywood diyetleri... Sonra... açl›k ve mutsuzluk dolu günler... hatta sokaklarda açl›ktan bay›lmak...ve daha sonra “can bo¤azdan gelir”, “yemek mutluluk verir” gibi deyifllerle, yine bol yemekli günler... Bu arada hem yemek yerken, hem de rejim yap›p aç kal›rken, iflas eden vücudumuz da cabas›. Ba¤›rsak sorunlar›, mide sorunlar›, kolesterol, damarlarda ya¤lanma, obezite, depresyon, kayg› ve daha neler neler.... Yok mu bu derde bir çare?!... Endiflelenmeye gerek yok! Hem kendimizi kötü hissedip yemek yememize neden olan stresi yönetmemizi sa¤layacak, hem de bizi strese karfl› daha dayan›kl› hale getirecek bir baflka teknik de do¤ru ve bilinçli beslenmedir. Stres ve Beslenme Aras›ndaki ‹liflki Stres ve beslenme denildi¤inde, genelde akla, zor geçen zamanlar›n ard›ndan afl›r› yeme ya da hiç yememe durumlar› gelmektedir. Oysa, bu iki durum aras›nda san›landan çok daha güçlü ve bir bak›ma da karmafl›k bir iliflki vard›r. Herhangi bir stres uyar›c›s›yla karfl› karfl›ya kal›nd›¤›nda, bedenimiz bu uyar›c›yla bafla ç›karken gerekli tepkiyi vermek için (savafl ya da kaç) enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerjinin kayna¤› da besinlerdir. Ald›¤›m›z besinler, vücudumuzda gerekti¤inde kullan›lmak üzere depolan›r, gerekti¤inde de kullan›l›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, stresle baflaç›kabilmek için enerjiye, dolay›s›yla da beslenmeye ihtiyac›m›z vard›r. Ancak ald›¤›m›z baz› besinler (kafein içerikli kahve, kola, çikolata vb.) bedenimizde do¤rudan stres tepkisini bafllat›r, bedeni gerginlefltirir, bizi sinirli ve öfkeli yapar. Baz› besinler ise (karbonhidrat ve ya¤lar) gerekti¤inden fazla al›nd›¤›nda, beden a¤›rl›¤›n› art›rarak ve uzun dönemde strese karfl› vücut direncini azaltarak sa¤l›¤› dolayl› yollardan olumsuz etkiler. Her hangi bir besin grubunun yetersiz al›m› söz konusu oldu¤unda da yine vücut direnci azal›r, çeflitli hastal›klar ortaya ç›kar. Daha önce de belirtildi¤i gibi, herhangi bir stres uyar›c›s›na karfl›, insan bedeni çeflitli tepkiler gösterir. Bu tepkilerin gösterilmesi s›ras›nda vücudumuz gerekli enerjiyi sa¤lamak zorundad›r ve enerji kayna¤› da besinlerdir. Ald›¤›m›z besinler kan›m›za kar›flt›ktan sonra, bir k›sm› ileride kullan›lmak üzere depolan›r. Bir stres uyar›c›s› karfl›s›nda da depolanan besinler tekrar kana kar›flt›r›l›r (Tablo 1). Böylece enerji sa¤lanm›fl olur (Rice, 1999; Lecerf, 2001; Sapolsky, 1998). 143 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Gündelik hayat›m›zda fiziksel ya da zihinsel etkinlikleri yerine getirebilmek için enerjiye gereksinim vard›r. Ancak beslenme dengeli olmal›d›r. Afl›r› veya yetersiz beslenme durumlar›nda, fiziksel ve zihinsel performans azal›r. Bu nedenle, her besin grubundan yeterli miktarda al›nan dengeli bir besleneme düzeni olmas› gerekir (Hanson, 1988; Conduit, 1995; Karatosun, 2004f). Dengeli beslenme stres yönetimi kapasitesini destekler, çünkü, beslenme kalp, ci¤erler ve beyin de dahil olmak üzere tüm yaflamsal organlar›n ifllevlerini etkiler. Besinler zindeli¤i, enerjiyi ve performans› art›r›r; sinirleri ve kaslar› besler; kan dolafl›m›n› düzenler; nefes almay› dengeler ve ba¤›fl›kl›k sisteminin iflleyiflini destekler. Stres s›ras›nda bedenimiz ve zihnimiz gerilir ve bask›ya dayanmaya çal›fl›r. Stres karfl›s›nda dayanabilmek için de tüm sistemleri ve organlar› sa¤l›kl› bir vücut gerekir. Bunun için en önemli koflullardan biri yeterli beslenerek beden sa¤l›¤›n›n korunmas›d›r (Holden, 1992, Beyhan, 2003; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Stres Yönetimine Yard›mc› Beslenme: Dengeli Beslenme Dengeli bir beslenme için tüm besin gruplar›ndan yeterli miktarda almak gerekir. Herhangi bir besin grubundan gereken miktardan az ya da çok almak, çeflitli rahats›zl›klara yol açabilmektedir. Besin gruplar›, proteinler, ya¤lar, karbonhidratlar ve lifli besinler, vitaminler, mineraller ve su olmak üzere alt› bafll›k alt›nda incelenebilir. Proteinler ‹nsan bedeninin yap› tafllar› olan proteinler, vücut fonksiyonlar›n›n yerine getirilmesinde, büyümede, hastal›klarla savaflmada, kemiklerin, kaslar›n, organlar›n, hormonlar›n ve kan damarlar›n›n yap›lmas›nda önemli bir role sahiptir. Ancak, afl›r› tüketimi durumunda karaci¤er ve böbrek rahats›zl›klar›na yol açmakta ve vücuttaki kalsiyumu azaltarak kemiklerin zay›flamas›na neden olmaktad›r. Yetersiz protein al›m›n›n sonuçlar› ise fiziksel büyümenin yavafllamas›, zihinsel geliflimde gerileme, ba¤›fl›kl›k sisteminde zay›flama olur. Ayr›ca, protein yetersizli¤inde, çok çal›flan karaci¤er hücreleri yenilenemedi¤inden, karaci¤er yetmezli¤i ve siroz hastal›¤› görülebilir. Et (k›rm›z› ve beyaz), süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller protein aç›s›ndan zengin yiyeceklerdir (Hanson, 1988; Gomes, 2004; Rice, 1999; Sapolsky, 1998; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986, Beyhan, 2003). Ya¤lar Her ne kadar genelde kötü olarak bilinse ve ço¤u zay›flama program›nda hiç al›nmamas› önerilse de, ya¤lar, insan vücudu için son derece gerekli bir besin grubudur. Yaflamsal olan ba¤›fl›kl›k ve savunma sistemimizin en önemli yap› tafllar›ndan biri olmas›n›n yan›nda, A, D, E ve K vitaminlerinin çözülebilmesi için de ya¤lara ihtiyaç vard›r. Ancak, yine de beslenmede ya¤ al›m›na dikkat etmek gerekir. Çok fazla ya¤ tüketimi, afl›r› kiloya ve obeziteye; kalp için fazladan stres ve Tablo 1. Besin kaynaklar› ve vücuttaki dönüflümleri (Sapolsky, 1998) Besin Kayna¤› Kana Kar›fl›m Biçimi Depolanma Biçimi Stres an›nda tekrar kana kar›fl›m biçimi Proteinler Amino-asitler Protein Aminoasitler Karbonhidratlar (niflasta, fleker) Glükoz Glükojen Glükoz Ya¤lar Ya¤ asitleri ve glikerol Trigliseridler Ya¤ asitleri, glikerol ve keton kütleleri 144 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 bask› yaratarak çeflitli kalp rahats›zl›klar›na neden olur (Holden, 1992; Hanson, 1988, Sapolsky, 1998; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Bunlar›n yan› s›ra vücuttaki yüksek ya¤ düzeyinin, kanser oluflumunda da önemli bir etken oldu¤u, kanserli hastalarla yap›lan çal›flmalarda bulunmufltur (Conduit, 1995). Wynder (1976), kad›nlardaki kanserlerin yar›s›n›n ve erkeklerdekinin de üçte birinin beslenmeyle, özellikle de ya¤ al›m oran›yla, yak›ndan iliflkili oldu¤unu bulmufltur (akt., Conduit, 1995). Kore Savafl›’nda, Koreli ve Amerikal› genç askerler üzerinde yap›lan otopsiler de arterlerdeki kolesterol oran›n›n Amerikal› askerlerde %50 oran›nda daha yüksek oldu¤unu göstermifltir. Kolesterol oranlar›ndaki bu fark›n, Korelilerin pirinç (karbonhidrat), Amerikal›lar›n ise ya¤ a¤›rl›kl› beslenmeleriyle iliflkili oldu¤u düflünülmüfltür (Hanson, 1988). ‹nsan vücudu için gerekli olmas›na karfl›n ayn› zamanda önemli bir risk faktörü olan ya¤lar, doymufl ve doymam›fl olarak iki türdür. Doymufl ya¤ bulunan besinler süt ve süt ürünleri, hayvansal ya¤lar, sebzeler, hindistancevizi ya¤›, kat› margarin, bisküviler, kekler, tatl›lar ve flekerlemelerdir. Ay çiçek ya¤›, m›s›r ya¤›, soya ya¤›, zeytin ya¤›, baz› yumuflak margarinler, kabuklu yemifller ile uskumru, ringa ve alabal›k gibi belirli bal›k ya¤lar› da doymam›fl ya¤ grubunda yer almaktad›r. Doymam›fl ya¤lar kolesterol düzeyini, doymufl ya¤lar kadar yükseltmez. Ayr›ca, günlük hücre yenilenmesine ve onar›m›na da katk›da bulunurlar. Dengeli bir beslenme için günlük kalori miktar›n›n %30-35’i, hem hayvansal hem de bitkisel ya¤lardan oluflmal›d›r. Kolesterol düzeyinin yükselmemesi için de ya¤ al›m› mümkün oldu¤unca doymam›fl ya¤lardan sa¤lanmal›d›r (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1986; Holden, 1992; Conduit, 1995) Karbonhidratlar ve lifli besinler Karbonhidratlar da, t›pk› ya¤lar gibi, kilo ald›r›c› olarak de¤erlendirilip, zay›flama programlar›na al›nmayan bir besin grubudur. Buna karfl›n karbonhidratlar en zengin enerji kayna¤›d›r ve strese maruz kal›nd›¤›nda, afl›r› olmad›¤› sürece, al›m› oldukça yararl› bir besin grubudur. Karbonhidrat kaynaklar›, sebzeler, meyveler, tah›llar ve kurubaklagillerdir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988; Holden, 1992; Merdol, 2003). Karbonhidratlar, basit ve karmafl›k (kompleks) olarak iki grupta ele al›n›r. Karmafl›k karbonhidratlar, tüm yiyeceklerin içinde do¤al biçimde bulunan karbonhidratlard›r. Meyveler, sebzeler, tah›llar ve kurubaklagiller, do¤al halleriyle bu grupta yer al›r. Karmafl›k karbonhidratlar›n içeri¤i liflidir ve bu içeri¤in rafine edilmesi sonucunda basit karbonhidratlar ortaya ç›kar. Basit karbonhidrat grubunda, rafine fleker, beyaz un ve alkol bulunur. Bu grup bofl kalori kayna¤› olarak de¤erlendirilmektedir. Ancak bulgular, insanlar›n bu grupta yer alan besinleri oldukça fazla tüketti¤i do¤rultusundad›r. Özellikle obez olan bireylerle yap›lan araflt›rmalar, obezitenin nedenlerinden biri olarak afl›r› derecede basit karbonhidrat tüketimine iflaret etmektedir (Hanson, 1988; Rice, 1999; Rao ve ark., 2000; Holden, 1992; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Stres alt›ndayken, vücudun ihtiyac› olan enerjiyi sa¤laman›n en kolay yolu, karbonhidrat al›m›d›r. Stres içerikli uyar›c›ya maruz kalmayla birlikte, oluflan gerilimin azalt›lmas› için vücudun serotonin ve triptofan gereksinimi artar. Serotonin ve triptofan sal›n›m›n›n art›r›lmas›n› sa¤lamada en etkili yolardan biri de karbonhidrat al›m›d›r. Tüm organlar, özellikle de beyin, hem gerilimden kurtulmak, hem de ifllevlerini yerine getirmek için glükoza gereksinim duyar. Bu nedenle en çok tü145 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ketilen karbonhidrat kaynaklar›n›n bafl›nda fleker gelir. fieker al›m› anl›k ve k›sa süreli enerji art›fl›n› sa¤lar. Ancak, çok fazla fleker al›nmas›, adrenal bezlerinin afl›r› çal›flarak yorulmas›na neden olur. Bu da bedenin dayan›kl›l›¤›n› ve gevflemesini azaltarak, dikkati toplamada güçlü¤e, sinirlili¤e, çabuk k›zmaya ve depresif tepkilere neden olur. Afl›r› fleker al›m› söz konusu oldu¤unda ise, insülin yapan bezler tükenmeye bafllar ve fleker hastal›¤› (diyabet) geliflebilir. Afl›r› fleker al›m› ile ilgili olarak difl çürümeleri, afl›r› kilo, afl›r› hareketlilik ile uyuflukluk aras›nda sürekli de¤iflen duygu durumu ve hipoglisemi gibi rahats›zl›klar da geliflebilir (Holden, 1992; Hanson, 1988; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Rice, 1999; Sapolsky, 1998). Üçüncü dünya ülkelerinde yap›lan çal›flmalar, buralarda yaflayan insanlar›n a¤›rl›kl› olarak lif içeri¤i yüksek olan besinlerle beslenmeleri nedeniyle geliflmifl ülkelerdeki insanlara oranla kalp hastal›klar›, kanser ve diyabet gibi hastal›klara daha az maruz kald›klar›n› göstermifltir (Hanson, 1988). Dengeli bir beslenme için günlük kalori miktar›n›n %50’si karbonhidrat olmal›d›r. Karbonhidrat al›m› s›ras›nda da karmafl›k karbonhidrat ve lif içerikli besinler tercih edilmelidir (Hanson, 1988; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Vitaminler ‹nsan vücudu için yaflamsal önemi olan bir baflka besin ö¤esi de vitaminlerdir. Vitaminler, ya¤da eriyen ve suda eriyen olarak iki ana bafll›k alt›nda incelenebilir. Ya¤da Eriyen Vitaminler a. A Vitamini: Vücudun d›fl yüzeyini, sindirim, solunum, üreme ve görme organlar›n› koruyan epitel hücrelerin çal›flmas› için, A vitamini gerekir. Ba¤›fl›kl›k sisteminin oluflumuna yard›m- c› olmas›n›n yan›nda, kemik ve difl geliflimi için de önemlidir. A vitamini eksikli¤inde, organ ifllevlerinde bozulma ve ba¤›fl›kl›k sisteminde zay›flama ortaya ç›kar. Epitel hücrelerde oluflan y›pranma ve bozulmaya ba¤l› olarak, çeflitli böbrek rahats›zl›klar› da geliflebilir. A vitamini, ana kayna¤› hayvansal besinler olmas›na karfl›n, havuç ve koyu yeflil yaprakl› sebzelerde de bulunur (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988; Benton, 2003; Holden, 1992). b. D Vitamini: Kuzey ülkelerinde, endüstriyel alanlarda ve h›zl› büyüyen çocuklarda görülebilen “raflitizm” hastal›¤›n›n tedavisi olarak da bilinen D vitamini, kemik gelifliminin ana unsurlar›ndan biridir. Bu vitamin, bal›k ya¤› d›fl›nda do¤al yiyeceklerde yeteri kadar bulunmaz. D vitamini gereksinimini karfl›laman›n en iyi yolu güneflle do¤rudan temast›r. Eksikli¤inde kemiklerde zay›flama ve raflitizm görülürken, fazla olmas› durumunda da eklemlerde ve yumuflak dokularda kireçlenme olur (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988; Benton, 2003; Holden, 1992; Merdol, 2003). c. E Vitamini: Bitkisel ya¤lar, tah›llar ve koyu yeflil yaprakl› sebzelerde bolca bulunan E vitamini, ba¤›fl›kl›k, sinir ve kas sistemleri üzerinde son derece etkili bir besin ö¤esidir. E vitamini yetersizli¤ine s›k rastlanmamas›na karfl›n, eksikli¤i durumunda anemi (kans›zl›k) geliflebilir. Ayr›ca, A vitaminini okside olmaktan korudu¤u için yeterli düzeyde E vitamini almak A vitaminine olan gereksinimi de azalt›r (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988; Holden, 1992). d. K Vitamini: Günlük yiyeceklerde yeterli miktarda bulunan K vitamini, vücutta kal›n ba¤›rsaklarda da yap›l›r. Eksikli¤i durumunda protrombin sentezi yap›lamad›¤›ndan kan p›ht›laflmaz (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988). 146 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Suda Eriyen Vitaminler a. B Vitamini: Karbonhidrat, ya¤ ve proteinin vücutta depolanmas›nda ve gerekti¤inde yeniden enerjiye dönüfltürülmesinde önemli bir yeri olan B grubu vitaminlerin en önemlileri aras›nda B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), PP (Niasin/Nikotinik Asit), B6 (Pyridoxine), pantotenik asit, biotin, folik asit ve B12 say›labilir. B grubu vitaminler suda eridi¤i için vücutta fazla miktarda depolanamaz. Bu nedenle her gün, yeterli miktarda al›nmas› gerekir. B grubu vitaminlerin eksikli¤inde genel olarak sinir ve sindirim sistemi bozukluklar›, ciltte yaralar, uykusuzluk, bafl a¤r›s›, anemi, huzursuzluk, yorgunluk, konfüzyon ve depresyon görülür. Bunlara ek olarak, B1 vitamini eksikli¤inde beriberi, PP vitamini eksikli¤inde pellegra (ciltteki simetrik yaralar), B6 vitamini eksikli¤inde havaleler ve B12 vitamini eksikli¤inde de pernisiyöz anemi geliflebilmektedir. B6 ve B12 vitaminlerinin yetersizli¤i ayn› zamanda alzheimer hastal›¤› için de bir risk faktörüdür. B grubu vitaminlerin eksikli¤i sonucunda geliflen anemiye ba¤l› olarak, fiziksel ve zihinsel yorgunluk olur. Ayr›ca, tükenme, huzursuzluk ve duygusal de¤iflkenlik de bu gruptaki eksikli¤in sonuçlar›ndand›r. B vitaminleri stres ve tükenmeye, adet dönemi öncesi sendroma, gebelik s›ras›ndaki sabah rahats›zl›klar›na, kayg› ve kuruntuya, antibiyotiklerin ve di¤er t›bbi ilaçlar›n yan etkilerine engel olur. B vitaminlerinin s›ras›yla en zengin oldu¤u besin kaynaklar›, bira mayas› (B12 d›fl›nda), sakatatlar (karaci¤er, böbrek, kalp vb.), et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, kuru balagiller, tah›llar, kabuklu yemifller, yumurta ve yeflil yaprakl› sebzelerdir (Benton, 2003; Merdol, 2003; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988, Öz›fl›k-Turan ve ark., 1997; Sapolsky, 1998). b. C Vitamini: Baz› amino asitlerin ve folik asitin etkin duruma geçmesi, kalsiyum ve demirin kana geçirilmesi ve dokular›n bir araya getirilmesinden sorumlu olan C vitamininin bulundu¤u en zengin besin kaynaklar›, s›ras›yla, kuflburnu, k›rm›z› biber, sivri biber, koyu yeflil yaprakl› sebzeler, turunçgiller (limon, portakal vb.), domates, çilek, k›z›lc›k, karnabahar, bö¤ürtlen ve patatestir. Bu vitaminin antioksidan özelli¤i oldu¤undan, zehirlenme ve enfeksiyonlara karfl› vücudu korur. C vitamini yetersizli¤i tehlikeli ve yaflam boyu sürebilen sorunlara neden olabilir. Bunun nedeni de günümüz modern dünyas›n›n yo¤un stresidir. Stres, vücudun C vitaminini emmesine ve kullanmas›na engel olur. Bu yetersizli¤e ba¤l› olarak skorbüt hastal›¤›, patolojik uyku hali, yorgunluk, tekrarlayan nezle ve grip görülür. Ba¤›fl›kl›k sistemi zay›flar ve etkinli¤i azal›r. Ayr›ca eklem iltihab› ve damar sertli¤i gibi hastal›klar da geliflebilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Holden, 1992; Merdol, 2003; Rice, 1999; Hanson, 1988; Beyhan, 2003, Sapolsky, 1998). Mineraller Kemiklerin ve difllerin yap›m›, metabolizman›n sürdürülmesi ve sa¤l›kl› bir yaflam için önemli bir iflleve sahip olan minerallerin bafll›calar›, kalsiyum, fosfor, demir, magnezyum, bak›r, çinko, iyot, flor, krom ve selenyumdur. Bu minerallerden demir, hücrelerdeki besin ö¤elerinin enerjiye dönüfltürülmesinden sorumludur. Eksikli¤inde yorgunlu¤a, tükenmeye, anemiye, güçsüzlük hissine ve depresyona neden olur. Et, sakatatlar, yumurta, pekmez, kuru meyveler ve yeflil yaprakl› sebzeler demir bak›m›ndan zengin besin kaynaklar›d›r (Merdol, 2003; Hanson, 1988; Holden, 1992; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Beyhan, 2003). ‹nsan bedeninin geliflimi ve yap›s›nda önemli bir rolü olan kalsiyum, sa¤l›kl› kemikler, difller, 147 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 hücre yap›lar›, kaslar ve kan›n p›ht›laflmas› için vazgeçilmezdir. Kalsiyum yetmezli¤inde kemikler zay›flar ve osteoporoz (kemiklerin kendili¤inden k›r›lmas›) riski artar. Hamile kad›nlarda, emzikli annelerde ve menopoz dönemindeki kad›nlarda kalsiyum eksikli¤i daha s›k görülmektedir. Bafl dönmesi, konfüzyon ve tansiyon de¤iflmeleri de bu mineralin eksikli¤inde görülen sorunlar aras›ndad›r. Süt ve süt ürünleri en iyi kalsiyum kayna¤›d›r (Yaral› ve Esinler, 2003; Rak›c›o¤lu, 2003; Beyhan, 2003; Holden, 1992; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Çinko, protein ve nükleit asit metabolizmas›nda enzimlere yard›mc› oldu¤undan büyümede, hücresel ba¤›fl›kl›¤›n oluflumunda ve cinsiyet organlar›n›n gelifliminde etkindir. Yetersizli¤inde, ba¤›fl›kl›k ifllevlerinin bozulmas›na, yaralar›n iyileflmesinin gecikmesine, mide sorunlar›na, geçici iktidars›zl›¤a, nöropsikiyatrik bozukluklara, yorgunlu¤a, dikkat eksikli¤ine, duygusal kontrolde azalmaya ve zihinsel stresin genel belirtilerine neden olur. Çinkonun bulundu¤u besinler aras›nda deniz ürünleri, karaci¤er, et, süt ve süt ürünleri, susam ve kuru baklagiller say›labilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Merdol, 2003; Holden, 1992). Burada ele al›nacak son mineral olan iyot ise, bedenin metabolik düzenini yöneten tiroid bezinin ifllevini yapmas›na yard›mc› olur. ‹yot yetersizli¤inde guatr hastal›¤›n›n yan›nda tükenme geliflirken, fazlal›¤›nda da kas spazm› ve uyar›lma olur. ‹yot kaynaklar› aras›nda bal›k, ›spanak, süt ve süt ürünleri, et, elma ve domates say›l›r. Ayr›ca iyotlu tuz kullan›larak da vücudun ihtiyaç duydu¤u iyot sa¤lanabilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Holden, 1992; Merdol, 2003). Su Üzerinde yaflad›¤›m›z dünyam›z gibi, bedenimizin 3/4’ünün de sudan olufltu¤unu düflünürsek, suyun yaflam kayna¤›m›z oldu¤unu söylemek hiç de yanl›fl olmaz. Su sayesinde, besin ö¤elerinin sindirimi, emilimi, tafl›nmas›, art›k zararl› maddelerin vücuttan at›lmas›, vücut ›s›s›n›n dengelenmesi, eklemlerin kayganl›¤› gerçekleflir. Ancak, tüm bu ifllevlerin yap›labilmesi için günde en az 2 litre su içilmesi gerekir. Çünkü, idrar, ter, d›flk› ve solunum yoluyla her gün yaklafl›k 2-2,5 lt. su kayb› olur. E¤er kaybedilen su yeniden al›nmazsa insan yaflam› tehlikeye girebilir ve %15’ten fazla su kayb› ölümcül olabilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1988; Hanson, 1988; Rice, 1999; Conduit, 1995). ‹nsan bedeninin strese karfl› verdi¤i tepkilerden biri de kan›n kal›nlaflmas›d›r. Bu kal›nlaflman›n nedeni, hem iliklerden hem de dalaktan, p›ht›laflma faktörlerinin ve alyuvarlar›n (k›rm›z› kan hücreleri) miktar›n›n kanda artmas›d›r. Kal›nlaflm›fl kan arterlerde dolafl›m› engeller ve koroner damarlarda, kalp krizine yatk›nl›k da sa¤layan, çeflitli kalp rahats›zl›klar›na neden olur. Ayn› nedenlerle, yeterli su al›nmad›¤›nda da emboli ve felç için de yatk›nl›k sa¤lanm›fl olur. Vücut susuz kald›¤›nda, ciltteki çizgiler ve pütürlükler artar. Terlemeyle kaybedilen su yerine konmad›¤›nda, beden ›s›s› dengelenemez. Kat› besinlerin yutulabilmesi ve rahat bir sindirimin olmas› için de suya ihtiyaç duyulur. Boflalt›m (üriner) sisteminin sa¤l›kl› çal›flmas› da yeterli miktarda su al›m›na ba¤l›d›r. Yüksek miktarda ürenin boflalt›m› böbrek tafl›, idrar yollar› ve böbrek iltihaplanmalar› gibi boflalt›m sistemiyle ilgili sorunlardan korur. Ayr›ca, metabolizman›n art›¤› olan zararl› oluflumlar› da kandan temizler. Yeterli su al›m› olmad›¤›nda yüksek miktarda üre boflalt›m› sa¤lanamamas›, çeflitli böbrek rahats›zl›klar› ve bu rahats›zl›klara ba¤l› olarak zihinsel uyan›kl›kta azalma, yorgunluk, kan bas›nc›nda yükselme ve fazla s›v› tutulmas› görülür (Hanson, 1988; Merdol, 2003) 148 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Stresi Art›ran Beslenme Günlük besin tüketimimize bakt›¤›m›zda genelde, dengeli beslenmeden uzak, günümüzün h›zl› yaflam›na paralel olarak popüler hale gelen, “fast food” tarz›, geçifltirmeye dayal› ö¤ünlerimiz oldu¤unu görüyoruz. Ö¤ünler aras›nda ise çay, kahve, kola gibi kafeinli içecekler içiyoruz. Bu arada alkol ve sigara tüketimi de oldukça fazlalaflm›fl durumda. Sonra da televizyon ve gazetelerde, art›k sinirli, hoflgörüsüz, depresif ve umursamaz bir toplum haline geldi¤imizle ilgili haberlere rastl›yoruz. Böyle bir toplum haline gelmemizin tek nedeni kötü beslenme al›flkanl›klar›m›z olmasa da, denklemin bir bilefleni olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Stresi art›ran beslenme al›flkanl›klar›, burada kafein, alkol, tuz ve katk› maddeleri olarak dört bafll›k alt›nda incelenecektir. Kafein Pek çok insan güne çay veya kahve içerek bafllar ve gün bitene kadar da bu içeceklerden içmeye devam eder. Toplumumuzda özellikle çay ve kahve kendine özgü bir kültür oluflturmufltur. Yemek yendikten sonra çay veya kahve içmek bir al›flkanl›k haline gelmifltir. Ayr›ca gece geç saatlere kadar çal›flmak zorunda kalanlar da uykular›n›n aç›laca¤›n› ve daha verimli olacaklar›n› düflünerek yine bu içeceklerden tüketmektedir. Kahve, çay, kola ve çikolata, kafein içerikli tüketim maddeleridir. Kafein ve onunla iliflkili di¤er kimyasal maddeler olan xanthine, theophyline ve teobromine, do¤rudan merkezi sinir sistemini uyararak, biliflsel performansta, dikkatte, zindelik hissinde ve atakl›kta art›fl gibi çeflitli tepkilere neden olur. Ayr›ca adrenal bezleri çal›flt›r›r, kalp at›fl›n› ve kan bas›nc›n› art›r›r (Fenn, 2002; Conduit,1995; Holden, 1992). Kafein bu etkiyi ATP de denilen, adenosin faaliyetini engelleyerek yapar. Adenosin, enerjiyi hücrelere tafl›yan bafl etkendir. Yedi¤imiz bütün yiyecekler hücrelere tafl›nmadan önce adenosine dönüflür. Vücutta adenosinin artmas› hücrenin iyi beslenmesi ve at›klardan kolay kurtulup, enerji dolu olmas›n› sa¤lar. Art›fl oldu¤unda kan bas›nc›, kalp at›fl miktar›, beden ›s›s› azal›r; sindirim yavafllar; strese karfl› bedenin verdi¤i tepkiler dengelenir. Kafein de moleküler yap› olarak adenosine benzese de, adenosin faaliyetini engelleyerek tam tersi bir etkiye neden olur. Adenosin reseptörleri kafein taraf›ndan dolduruldu¤unda sinir hücreleri dolafl›mdaki adenosini fark edemez ve sanki ortamda hiç adenosin yokmufl gibi alg›layarak, yavafllamak yerine h›zlan›r. Kafein ayn› zamanda adenosinin kan damarlar›n› geniflletici etkisini de bloke ederek, daralma ve büzüflmeye neden olur. Bu etkisi nedeniyle kafein baz› a¤r› kesicilerin içinde de bulunur. Kan damarlar› büzüfltü¤ünde damar kökenli bafla¤r›s› da geçer (Fenn, 2002; Mumcu, 2004). Kafein, adenosin faaliyetini engellemenin yan›nda, adrenal bezleri uyararak, stres hormonlar› olarak bilinen adrenalin ve kortizol sal›n›m›na neden olur. Kafein ayn› zamanda dopamin ad› verilen bir maddenin sal›n›m›n› da t›pk› amfetaminler, kokain ve eroin gibi artt›r›r. Dopamin mutluluk hormonu olarak da bilinir. Kafein ba¤›ml›l›¤›n›n nedeni olarak dopamin üzerindeki bu etkisi gösterilmektedir. Afl›r›ya kaçmamak flart›yla, kafein performans› art›rma, uyan›kl›k ve zindelik sa¤lama anlam›nda iyi bir uyar›c› olarak görülebilir (Fenn, 2002; Girdano ve ark., 1989; Mumcu, 2004). Kafein al›m› daha önce de belirtildi¤i gibi normal bir düzeyde tutuldu¤unda, alg›lamay› kolaylaflt›r›c› ve uyan›kl›¤› sa¤layan bir etkiye sahiptir. Kafeinin olumsuz etkileriyle karfl›laflmamak için fazla kafein al›m›ndan kaç›n›lmal› ve kafein içerikli içecekler yerine, içinde kafein bulunmayan 149 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 içecekler tercih edilmelidir (Fenn, 2002). Tablo 2’de verilen günlük uygun kafein al›m miktarlar› d›fl›nda, günlük toplam 200-300 miligrama yak›n kafeinin al›nabilece¤i; ancak, bu miktar bir seferde al›n›rsa insan hayat›n› tehlikeye sokabilece¤i belirtilmektedir (Mumcu, 2004). Kafein içerikli içecekler yerine al›nabilecek, kafein içermeyen veya çok düflük miktarda içeren içecekler: a) Bitki çaylar›: Nane, kuflburnu, rezene, papatya, adaçay› b) Meyve çaylar›: Bö¤ürtlen, elma, portakal, mandalina vb c) Meyve suyu: taze portakal, havuç, greyfurt, mandalina, elma vb. suyu, maden suyu d) Süt ve kakao e) Kafeinsiz kahve veya çay Afl›r› kafein al›m› sonucunda, sinirlilik, tükenme, uyuflukluk, metabolizmada yavafllama, duygusal de¤iflkenlik, zihinsel performansta zay›flama, bafl a¤r›lar›, kalp çarp›nt›s› ve heyecan hali ortaya ç›kar. Stres yönetimi becerisi azal›r, hatta fazladan stres oluflur. Normalde sakin biçimde karfl›lan›p bafla ç›k›labilecek stresli yaflant›lar büyütülür ve stres artar. Ayr›ca, vücudun dayanabilece¤inden daha fazla kafein al›nd›¤›nda, sindirim sistemi ve kalp rahats›zl›klar› da artabilir. (Fenn, 2002; Conduit, 1995; Holden, 1992; Sapolsky, 1998; Rice, 1999). Kahve, çay, kola gibi, kafein içerikli olan çikolata da çok fazla tüketilen bir besindir. Hatta çikolata tüketimi, mutluluk verici oldu¤u, zihinsel performans› art›rd›¤›, enerji verdi¤i, cinsel gücü art›rd›¤› gibi medyada da s›k s›k yer alan haberlerin de etkisiyle, özendirici bir hal alm›flt›r. Depresif duygu durumu ve çikolata tüketimi aras›ndaki iliflkiyi inceleyen bir araflt›rmada, hüzünlü müzik dinletilen kat›l›mc›lar›n çikolata al›m› artarken, nefleli müzik dinleyen kat›l›mc›lar›n çikolata al›m›nda herhangi bir art›fl olmad›¤› gözlenmifltir (Lecerf, 2001). Alkol Alkol kimileri için hafif bir uyar›c›, kimileri için ise iyi bir rahatlat›c› olmas›n›n yan›nda ba- Tablo 2. Çeflitli içecek ve yiyeceklerin kafein içerikleri (Fenn, 2002) ‹çecek ve yiyecekler 150 ml fincandaki ya da belirtilen de¤erlerdeki kafein miktar› (mg) Al›nmas› uygun olan miktar (mg) (günlük) Ö¤ütülmüfl kahve (Türk kahvesi, espresso vb.) 115 60-180 Haz›r kahve (nescafe sade veya sütlü) 65 30-120 Çay 40 20-60 Kakao 4 2-20 S›cak çikolata 4 2-15 Kafeinsiz kahve 4 2-4 Kafeinsiz çay 3 2-4 Kola (330ml kutu) 40 30-40 Gazoz (330ml kutu) 40 30-40 Bitter çikolata (100 gr) 80 70-90 Sütlü çikolata (100 gr) 20 40-60 A¤r› kesici (2 tane) 60 30-130 150 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ¤›ml›l›k oluflturucu maddelerin aras›nda da yer almaktad›r. Günümüzde gündelik yaflant›n›n ve beslenme al›flkanl›klar›n›n içine fazlas›yla girmifl olan alkollü içecekler, beden için çok çabuk bir zehir haline gelebilir. Alkol, ne kadar al›nd›¤›na ba¤l› olarak merkezi sinir sistemini farkl› düzeylerde etkiler. Az miktarda al›nd›¤›nda uyar›lmay› azaltarak rahatlat›c› bir etki yapar. Miktar biraz daha art›r›ld›¤›nda yarg›lamada ve dikkatte bozulmaya, psikomotor ve cinsel performansta azalmaya yol açar. Daha yüksek miktarlarda al›nmas›yla ataksi (kaslar›n düzenli çal›flmas›nda motor bozulma) ve ses kaymalar›n›n oldu¤u bir konuflma oluflur. Afl›r› miktarlarda alkol al›m› ise derin uyku haline (anestezi) ve alkol komas›na neden olabilir (Conduit, 1995). Ayr›ca, afl›r› alkol al›m› organ iflleyiflinde bozulmaya (karaci¤er, mide rahats›zl›klar› vb.), zihinsel performansta azalmaya, duygusal de¤iflkenli¤e, enerji kayb›na, obeziteye ve ba¤›ml›l›¤a da neden olmaktad›r (Holden, 1992; Mirsal ve ark., 2000). Çeflitli araflt›rmalar, özellikle stresli zamanlarda alkol al›m›n›n, stresin kayna¤›n›n iyi (terfi, evlilik, istenen bir fleyin gerçekleflmesi vb.) veya kötü (ayr›l›k, iflten at›lma, kay›p, ifl, özel yaflam veya e¤itim yaflam›nda hoflnutsuzluk) olmas›na ba¤l› olmadan, artt›¤›na iflaret etmektedir (Conduit, 1995). Ayr›ca, sosyalleflme amaçl› ve ekonomik nedenlerle iliflkili olarak da alkol al›nd›¤›n› gösteren bulgular vard›r (Cebeci ve ark., 1997; Türkcan ve Çakmak, 2000). Çeflitli psikolojik bozukluklar› olan kiflilerin alkol al›mlar›nda art›fl oldu¤u da araflt›rmalarla gösterilmifltir (Pektafl ve ark., 2000). Oysa, stresli zamanlarda alkol al›m›ndan kaç›n›lmas› yararl› olacakt›r, çünkü, alkol al›m› strese neden olan soruna yan›t getirmemektedir. Aksine, sorunu çözmek için gerekli olan yetilerin yitimine neden olmakta ve sorunu daha da katla- yarak yeni sorunlara neden olabilmektedir (Holden, 1992; Conduit, 1995). Tuz Stresi art›ran bir baflka beslenme al›flkanl›¤› da tuz kullan›m›d›r. Tuz, di¤er ad›yla sodyum klorid, asl›nda pek çok besinde do¤al olarak bulunur. Ancak, damak zevkinin bir sonucu olarak ald›¤›m›z besinlerle beraber ek tuz tüketmekteyiz. Bir insan›n günlük tuz ihtiyac› 1-3 gram aras›nda olmas›na karfl›n, günlük tüketim genelde bunun oldukça üzerindedir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986, Holden, 1992). Tuz, insan vücudunun su dengesinden en çok sorumlu olan mineraldir. Tuzdaki sodyum iyonlar› vücutta su tutulmas›n› sa¤lar. Gere¤inden fazla tuz al›m› sonucu, vücutta fazla su tutulmufl olur. Bu da ödem oluflturarak sinir dokular›nda ve beyin dokular›nda gerginlik yapar. Ayr›ca, yüksek tansiyona da neden olur. S›v› tutumunun fazlal›¤›na ba¤l› olarak, kan bas›nc› yüksek olan bir birey strese maruz kald›¤›nda kan bas›nc› daha da yükselir. Bunun sonucu olarak da felç, kalp krizi ya da kronik yüksek tansiyon geliflebilir. Fazla tuz al›m› ay hali öncesi sendromu a¤›rlaflt›rabilir, adrenal bezleri uyararak tüketebilir, sinir sistemini uyararak y›k›m›na neden olabilir, kas sisteminde gerginlik oluflturabilir ve ba¤›rsak floras›nda de¤iflikliklere neden olabilir. Bunlar›n yan›nda duygusal al›nganl›¤a, sinirlili¤e, telafla, heyecana ve de¤iflkenli¤e de neden olur (Holden, 1992; Rice, 1999; Merdol, 2003; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Fazla tuz al›m›ndan kaç›nmak, hem genel sa¤l›k, hem de strese maruz kal›nd›¤›nda gösterilen stres tepkilerinin insan hayat›n› tehlikeye sokmamas› anlam›nda yararl› olacakt›r. Bu nedenle, gerek sofra tuzu gerekse do¤al sodyum oran› yüksek besinleri normal s›n›rlar içinde almak yararl› ola151 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 cakt›r. Bir baflka çözüm de sodyum oran› düflük tuz ya da potasyum klorid kullan›m›n› tercih etmektir. Katk› Maddeleri Günümüzde katk› maddeleri neredeyse tüm besin kaynaklar›n›n içinde bulunmaktad›r. Sebzemeyve yetifltirilmesinde, uzun ömürlü tüketim besinlerinin haz›rlanmas›nda (konserve, dondurulmufl besinler), etin yan ürünlerinin yap›m›nda (sucuk, sosis vb.), bisküvi, flekerleme, cips gibi aburcubur olarak isimlendirilebilecek yiyeceklerin yap›m›nda katk› maddeleri kullan›lmaktad›r. Katk› maddelerinin bir k›sm› do¤al, bir k›sm› yar›-do¤al ve bir k›sm› da tamamen kimyasal içeriklidir. Son y›llarda dikkatler bu konu üzerine çekilmifltir. Katk› maddelerinin, konserve de dahil olmak üze- re, pek çok hastal›¤›n nedenlerinden biri oldu¤u, ba¤›fl›kl›k sistemini, fiziksel ve zihinsel performans› olumsuz etkiledi¤i ortaya konmufltur (Conduit, 1995; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Bu konuyla ilgili olarak yap›lan bir araflt›rmada, bir katk› maddesi olan g›da boyas›n›n kullan›ld›¤› yiyeceklerden fazla tüketen çocuklarda, afl›r› hareketlili¤in artt›¤› ortaya konmufltur (Breakey, 1997). Katk› maddelerinin nörotransmitter yap›s›n› bozdu¤una iliflkin bulgular da vard›r (Merdol, 2003). Araflt›rmalar Beslenme al›flkanl›klar› ile ba¤lant›l› olarak çeflitli rahats›zl›klar oldu¤una, bunlar›n stresle ba¤lant›l› olarak geliflebildi¤ine, stres tepkilerini art›rd›¤›na veya stres yönetimi sürecini olumsuz Tablo 3. Çeflitli katk› maddeleri ve içinde bulundu¤u besinler (Conduit, 1995) Katk› maddeleri Bulunduklar› Besinler Katk› E-numaras› Antioksidanlar E300(L-ascorbic asit Meyve sular›, ekmek hamuru E307 (synthetic alpha tocopheral) Tah›l temelli bebek mamalar› E100 (curcumin) Unlu tatl›lar, pastalar, kurabiyeler vb. margarin E153 Meyan kökü E160 (anatto) Cipsler E400 (Alginic asit) Dondurma, krem peynir E412 (guar gum) Haz›r çorba, beze E464 (hydroxypropylmethy cellulose Meybuz (meyveli buzlar) E200 (sorbic asit) Meyve yo¤urtlar›, alkolsüz içecekler Boyalar Kremsi ve dayan›kl›l›¤› art›r›c›lar Koruyucular E220 (sulphur dioxide) E252 (potassium nitrate) Past›rma, kavurma gibi tütsülenmifl etler Tatland›r›c›lar E420 Diyabetik reçel,fleker Di¤er E290 (karbondioksit) Gazoz, kola gibi asitli içecekler E503 (amonyum karbonat) Bisküviler E502 /sodyum hidroksid) Tatl›lar, reçel 152 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 etkiledi¤ine bu bölüm içinde pek çok kez de¤inilmifltir. Dengesiz beslenmenin görünümlerinden biri olan obezite sorununa sahip kiflilerle yap›lan araflt›rmalar, bu kiflilerin kalp hastal›klar›, sindirim sistemi, dolafl›m sistemi ve sinir sistemi sorunlar›na karfl› normal kiloda olanlara k›yasla daha fazla risk tafl›d›klar›n› göstermifltir (Hanson, 1986; Nicklas, 2003; Beyhan, 2003; Lecerf, 2001). Yaral› ve Esinler (2003), menopoz ve beslenme konusuyla ilgili yapt›klar› bir de¤erlendirme çal›flmas›nda, menopoz döneminde ve sonras›nda dengeli beslenmenin fiziksel ve zihinsel sa¤l›k üzerinde olumlu etkisine de¤inmifllerdir. Ayr›ca, dengeli beslenmenin yan›nda, günlük kalsiyum ve D vitamini ihtiyac›n›n sa¤lanmas›n›n da osteoropoz riskini oldukça azaltt›¤›n› belirtmifllerdir. Bu konuyla ilgili olarak Rak›c›o¤lu’da (2003) yapt›¤› bir derleme çal›flmas›nda, vücuttaki besin ihtiyac›n›n miktar›n›n ve yönünün menopoz sonras›nda de¤iflti¤ine dikkat çekmifl, vücut ihtiyaçlar›n› karfl›layacak flekilde beslenmenin bireyin fiziksel ve zihinsel stresten korunmas›nda önemli rol oynad›¤›n› belirtmifltir. Ergenlerde kardiyovasküler risk faktörü olarak beslenme durumlar›n›n de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada, 12-19 yafl aras›ndaki bireylerin a¤›rl›kl› fast food tarz› beslenme al›flkanl›¤›na sahip olduklar› belirlenmifl ve buna ba¤l› olarak besin tüketimleri aç›s›ndan kardiyovasküler hastal›klara yatk›n olduklar› bulunmufltur (Altan ve ark., 2003). 14-18 yafl grubundaki lise ö¤rencilerinin beslenme al›flkanl›klar›n›n saptan›p de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada da, ö¤rencilerin kafein içerikli içecekleri yüksek oranda tükettikleri saptanm›fl ve beden kitle indekslerine bak›ld›¤›nda da fliflmanl›k ve zay›fl›k oranlar› yüksek bulunmufltur (Figan ve ark, 2003). Beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik yaflam flekli de¤iflikliklerinin adolesan obezitesindeki etkilerinin araflt›r›ld›¤› bir izleme çal›flmas›nda, bu tür bir de¤iflikli¤in, obezitenin önlenmesinde ve tedavisinde olumlu etki yapabilece¤i gösterilmifltir (Nur ve Koço¤lu, 2003). Kireçlenme, ast›m, dikkat eksikli¤i ve hiperaktivite bozuklu¤u, otizm, s›rt a¤r›s› kronik bafl a¤r›s›, kronik a¤r›, koroner arter rahats›zl›¤›, depresyon, diyabet, kalp hastal›klar›, AIDS, hipertansiyon, uykusuzluk, pika davran›fl›, flizofreni, multiple sclerosis, felç, yafllanma, meme kanseri gibi kronik koflullar içinde bulunana kiflilerde stres yönetimi yaklafl›mlar›n›n ele al›nd›¤› bir derleme çal›flmas›nda, yaflam tarz›nda bir de¤ifliklik olarak beslenme ve egzersizin stres yönetiminde önemli bir bileflen oldu¤una de¤inilmifltir (Barlow ve ark., 2002). Sonuç Stresle bafla ç›kabilmek için bedenin enerjiye gereksinimi vard›r ve enerji çeflitli besin gruplar›ndan yeterli miktarda alarak sa¤lan›r. Her bir besin kayna¤›n›n, enerjinin sa¤lanmas›nda metabolizma içinde kendine özgü bir ifllevi vard›r. Besin kaynaklar›n›n herhangi birinin eksikli¤inde ya da fazlal›¤›nda, fizyolojik ve zihinsel rahats›zl›klar ortaya ç›kmaktad›r. Bu rahats›zl›klar da stres yönetimi sürecini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, hem beden sa¤l›¤›n›n korunmas› hem de strese karfl› dayan›kl›l›¤›n art›r›lmas› için dengeli beslenmeye dikkat edilmesi gerekmektedir. 5. YOGA Geçmifli çok eski ça¤lara dayanan ve do¤u kökenli bir uygulama olan yoga, ülkemizde son y›llarda oldukça popüler bir hale gelmifltir. Çeflitli filmlerde izledi¤imizden öte, yoga, bir kendini bulma yolculu¤u ö¤retisi olarak ele al›nabilir. Yoga, yaln›zca bir stres yönetimi yöntemi de¤il, ayn› zamanda, insan›n daha do¤al hale gelme153 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 sinin ve yaflam›n do¤al olmayan bileflenlerinden vazgeçilmesinin e¤itimsel sürecidir (Krishnananda, 1981). Sözcük anlam› “birleflme” olan yoga, fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir geliflme yöntemidir ve bu ö¤retiyi uygulayanlara da “yogi” ad› verilir (Girdano ve ark., 1989). Yoga ö¤retisinin felsefesine göre, hayat›n amac› ölümden, a¤r›dan, ac›dan ve hastal›ktan ar›nm›fl bir mertebeye ulaflmakt›r (Cotton, 1990). Yoga: Psikolojik Varsay›mlar› Yoga ö¤retisine göre insan›n ilk fark›ndal›klar› deneyimleriyle oluflur. Çevresinde olanlar› duyumsar, alg›lar ve anlar. Bu süreç “Pratyaska” olarak adland›r›lan do¤rudan alg›lama-bilme sürecidir. Dünyada varolan her nesne bir titreflim yayar ve insanlar duyu organlar› yoluyla bu titreflimleri al›r. Duyu organlar›n›n harekete geçerek titreflimleri almas› içsel titreflim olarak isimlendirilen “Prana” sayesinde olur. Prana, duyular› akla ba¤lar. Ak›l, “Manas” olarak isimlendirilir ve bir enstrüman olarak “karana” ismiyle de¤erlendirilir. Ak›l yoluyla kavrananlar, zihinde (Buddhi) yarg›lan›r. Bu anlamda, ak›l zihnin enstrüman›d›r. Zihin, “Ahamkara” ya da ego denilen bir baflka ilke ile iliflkilidir. Ego ile varoluflumuzu onaylar›z. Nesne iliflkileri çeflitli yollarla ifllenir. Ego, zihin ve ak›l üçlüsü, kibir, anlay›fl, nesneleri düflünme ve bilinçalt›n›n (Chitta) birleflimi olan “Antahkarana”y› yani psifleyi (ruhu) içerir. Yoga, farkl› biçimlerde iflleyen psiflenin mükemmel çal›flmas›yla ilgilenir (Krishnananda, 1981). Psiflenin ifllemesi befl boyutta ele al›n›r. Bunlardan birincisi olan “Pranama”, do¤ru bilgi anlam›na gelir ve nesnelerin olduklar› gibi fark›ndal›¤›n› ifade eder. Alg›lama, sonuç ç›karma ve onaylama do¤ru bilgiye ulaflman›n üç yoludur. ‹kinci boyut olan “Viparyaya” yanl›fl alg›lamad›r. Üçüncü boyut flüphe yani “Vipalka”d›r. Dördüncü boyut olan “Nidra” uykudur. Son boyut olarak ise geçmiflte olanlar›n hat›rlanmas› (bellek) olan “Smitri” vard›r (Krishnananda, 1981). Yoga ö¤retisi, kiflinin içsel yap›s› üzerine ayr›nt›l› bir araflt›rma yapar ve evrenle olan iliflkisini tasavvur eder. Kiflinin sosyal yaflam›yla de¤il, evrenle olan iliflkisini içeren, kiflisel yaflant›s›yla ilgilenir. Bunun nedeni olarak, sosyal çevrede insanlar›n gerçek kifliliklerini fazla ortaya koymamalar› gösterilir. Yoga, asl›nda, kiflisel bir iliflki gibi görünen, içsel aray›fl (Atma-Vichara) ve içsel fark›ndal›k (Atma-Sakshatre) süreci olan, bilincin bilinçle çal›flmas›d›r (Krishnananda, 1981). Zihinsel ya da bedensel hastal›k, yoga ö¤retisinin as›l amac› olan gerçek beni ve yaflam amac›n› bulma yolunda gerçek bende ve yaflam amac›nda bozulmaya neden olur. Ancak, hastal›k kötü bir fley olarak de¤il, gerçek beni ve yaflam amac›n› bulma yolundan uzaklafl›ld›¤› ve tekrar yola dönülmesi gerekti¤i anlam›nda bir iflaret olarak de¤erlendirilir (fien, 2004). Yoga: Ö¤retinin Uygulamas› Yoga ö¤retisi sekiz aflamal› bir yoldur. Bu yolun ilk iki basama¤›, antisosyal ve bencil davran›fllar›n s›n›rlanmas› ile olumlu kontrolün sa¤lanmas› olan ahlaki ö¤retilerdir. Sonraki üç basamakta ise yoga ö¤rencilerine beden durufllar› (asanas), nefes kontrolü (pranayamas) ve duyular›n çekilmesi ö¤retilir. Bu ö¤retilerle beraber, kifli, bedeninin dolay›s›yla da zihninin kontrolünü kazan›r. Son üç basamak olan meditasyon, derin düflünme ve izolasyonla birlikte, zihnin kontrolünde ustalaflma sa¤lan›r. Bu aflamalar›n gerçeklefltirilmesiyle zihin, yarat›c› enerjiyi serbest b›rakmaya, kifliyi bilinçd›fl› dürtülerden ve duyular›n esaretinden kurtarmaya koflulland›r›l›r (Rice, 1999). Yoga: Stres ve Hastal›k Yoga ö¤retisine göre, hastal›klar›n nedeni üç 154 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 bafll›k alt›nda toplanabilir. Bunlar, d›flsal (rüzgar, so¤uk, s›cak, nem, kuruluk ve atefl), içsel (nefle, öfke, üzüntü, dalg›nl›k, keder, korku ve panik) ve her iki gruba da dahi olmayan (travmatik yaralanmalar, enfeksiyonlar, böcek sokmalar›, düzensiz beslenme, afl›r› seks, fiziksel zorlanma, balgam ve fazla s›v› tutulmas›) nedenlerdir (fien, 2004). Yoga ö¤retisine göre, duygular ve organlar aras›nda karfl›l›kl› bir iliflki vard›r. Olumlu duygular sa¤l›kl› çal›flan organlarca, olumsuz duygular ise sa¤l›ks›z çal›flan duygularca yarat›l›r. Olumsuz duygular iliflkili olduklar› organa zarar vererek hastalanmas›na yol açarken, olumlu duygular da iliflkili olduklar› organ›n ifllevlerini iyi bir flekilde yerine getirmesini ve güçlenmesini sa¤lar. Örne¤in, karaci¤erdeki bir bozukluk, kiflinin öfke duymas›na neden olurken, tekrarlanan afl›r› öfke de karaci¤ere ve akci¤ere zarar verir (fien, 2004). Yoga: Stres Yönetimindeki Rolü Yogan›n stres yönetimi becerileri içindeki ilk rolü nefes kontrolüdür (Nefes al›rken yap›lan hatalara, do¤ru nefes alman›n stres yönetimindeki önemine ve nas›l do¤ru nefes al›nabilece¤ine daha önceden de¤inilmiflti). Do¤ru nefes al›narak stres düzeyi azalt›labilir (Allen, 1983; Girdano ve ark., 1989). Asana olarak adland›r›lan beden durufllar›, iskelet ve kas sistemlerindeki gerilimin azalmas›n› sa¤layarak stres düzeyini azalt›r (fien, 2004). Bu anlamda beden durufllar›n›n, egzersiz ya da kas gevfletmede oldu¤u gibi bir etki yapt›¤›n› söylemek yanl›fl olmayacakt›r. Yoga, yüksek düzeyde bedensel fark›ndal›¤›n kavranmas›n› sa¤layan bir ö¤reti olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu ö¤retiyi uygulayan kifliler, bedenlerini dinlemeyi, gerilimin fark›na varmay› ve onu azaltmay› ö¤renirler (Allen, 1983). Araflt›rmalar Yogan›n stres yönetimindeki etkili¤i üzerine çok say›da araflt›rma olmamas›n›n yan›s›ra, varolanlar da beraberlerinde pek çok soruyu getirmektedir, çünkü stres düzeyinin azalmas›nda etkili olan›n yoga m› yoksa yoga bileflenlerinden olan nefes kontrolü veya beden durufllar› m› oldu¤u noktas› tam aç›klanamamaktad›r (Allen, 1983; Cotton, 1990; Bond ve ark., 2002). Yogan›n stres yönetiminde etkili oldu¤unu gösteren bir araflt›rmada, yoga uygulamalar›na devam eden üniversite ö¤rencilerinin duygu durumlar›ndaki olumlu geliflmenin, yüzme egzersizi yapanlara göre daha iyi oldu¤u bulunmufltur (Berger ve Owen, 1992). Bir yoga uygulamas› olan T’ai Chi ile aerobik egzersizin, stres yönetimindeki etkilerinin karfl›laflt›r›ld›¤› bir çal›flmada da, iki uygulama aras›nda anlaml› bir fark gözlenmemifltir (Brown ve ark., 1995) Aerobik egzersiz, T’ai Chi ve sosyal problem çözme becerilerinin, stres yönetimindeki etkilerinin araflt›r›ld›¤› bir çal›flmada da aerobik egzersiz ve T’ai Chi aras›nda anlaml› bir fark bulunmazken, sosyal problem çözme becerilerinin di¤er iki yönteme göre daha etkili oldu¤u bulunmufltur (Bond ve ark., 2002). Sonuç Stres yönetiminde etkili bir yöntem olarak ele al›nan yoga ö¤retisi, bir teknik olmaktan çok bir yaflam felsefesidir. Bu nedenle, bu ö¤retiyi benimseyenler için afl›r›l›klardan kaç›narak, düzenli bir yaflam sürmek ve yoga egzersizlerini yapmak normal yaflam›n vazgeçilmez bir parças›d›r. Stres yönetimi amaçl› olarak yoga egzersizlerinin kullan›m›n›n oldukça yararl› oldu¤u bilinmektedir. Yoga durufllar› bir yogiden ö¤renilip uygulanabilece¤i gibi çeflitli kitaplardan da ö¤renilebilir. 155 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Kaynaklar Fenn, C. (2002). Caffeine, grounds for concern?. http: //www.isma.org.uk./stressnw/caffeine1.htm Allen, R. J. (1983). Human stress: Its nature and control. New York: Macmillan Publishing Company Figan, G., Alphan, M. E. & Söylemez, D., (2003). 14-18 yafl grubundaki lise ö¤rencilerinin beslenme al›flkanl›klar›n›n saptanmas› ve de¤erlendirilmesi. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 304 Atlan, T., Bafl, M., Aran, E., Kaya, H. G., fiahin, D. & Yüksek, O., (2003). Adolesanlarda kardiyovasküler risk faktörü olarak beslenme durumlar›n›n de¤erlendirilmesi. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 206 Fremont. J., & Craighead, L. W., (1984) Aerobic exercise and cognitive therapy for mild/moderate depression. Presented at the Association for Advancement of Behavior Therapy, Philadelphia, PA. Barlow, J. Wright, C., Sheasby, J. Turner, A. & Hainsworth, J. (2002). Self-management approaches for people with chronic conditions: a review, Patient Education and Counselling, (48), 177-187 Girdano, D. A., Everly, Jr. & Dusek, D. E. (1989). Controlling stress and tension: a holistic approach. (3rd ed.). New Jersey: Prentice-Hall Inc Baysal, A. (1986). Genel beslenme bilgisi, Ankara: Hatipo¤lu Kitabevi Gomes, 2004, Stres and nutrition. http://www.kivaspirit.org/Articles/StressAndNutrition.PDF Benton, D. (2003). Nutrition and cognitive functioning. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 17 Gosselin. C. & Taylor, A. (1999). Exercise as a stress management tool. http://www.isma.org.uk./stressnw/exercise.htm Berger, B. G. & Owen, D. R. (1992). Mood alteration with yoga and swimming: Aerobic egzercize may not be necessary. Perceptual and Motor Skills., 75. 1331-1343. Green-Trzcieniecka, A. & Steptoe, A (1994). Stress management in cardiac patients: a preliminary study of predictors of improvement in quality of life. Journal of Psychomatic Research, (38), 4, 267-280 Beyhan, Y. (2003). Çal›flanlarda stres ve beslenme. II. ‹fl Sa¤l›¤› ve Güvenli¤i Kongresi Bildiriler Kitab›. Adana, 331-337 Bond, D. S., Lyle, R. M., Tappe, M. K., Seehafer, R. S. & D’Zurilla, T. J. (2002). Moderate aerobic exercise, t’ai chi and social problem-solving ability in relation to stres. International Journal of Stres Management, 9 (4), 329-343 Breakey, J. (1997). The role of diet and behaviour in childhood, Journal of Pediatrics, (33), 1901997 Brewin, C. H. & Holmes, E. A. (2003). Psychological Teories of posttraumatic stres disorder. Clinical Psychology Review, 23, 339-376 Broady, E. J. (1980). Choosing the right exercise. J. D. Adams (Ed.) Understanding and managing stres: A book of readings.California: University Associates. Brown, D. R., Wang, Y., Ward, A., Ebbeling, C. B., Fortlange, L., Puleo, E., Benson, H. & Rippe, J.M. (1995). Chronic psychological effects of exercise and exercise plus cognitive strategies. Medicine and Science in Sports and Exercise, 27, 765-775 Cebeci, D. S., Karavufl, M., Aytaçlar, S. & Hayran, O. (1997). Fabrika iflçilerinde alkol kullan›m›. Düflünene Adam, 10, (2), 30-34 Conduit, E. (1995).The Body Under Stress: Developing Skills For Keeping Healthy. Lawrence Erlbaum Associates Cotton, D. (1990). Stres management: Integrated approach to therapy. New York: Brunner/Mazel Inc Greist, J. H. (1984). Execise in the treatment of depression. Coping with mental stres: The potential and limits of exercise intervention. NIMH Workshop, Washington, DC. Gür, H. & Ercan, M. (1991). Spor bilimlerinde biofeedback’in önemi ve kullan›m›. Spor Bilimleri Dergisi, (2), 2, 38-44 Hanson, P. (1988). The joy of stres. London: Pan Boks Harvey, A. G., Bryant, R. A. & Tarrier, N. (2003). Cognitive behaviour therapy for post traumatic stres disorder. Clinical Psychology Review, 23,501-522 Holden, R. (1992). Stres Busters. London: Thorsons Holroyd, K. A., Appel, M. A. & Andrasik, F. (1984). Stres reduction and prevention. (Ed. D. Meichenbaum ve M. E. Jaremko) A cognitive-behavioral approach to psychophysiological disorders. (213-251). Newyork: Plenum Press Jacobson, E. (1938). Progressive relaxation (2nd ed.). Chicago: University of Chicago Press Karatosun, H. (2004a). Egzersiz nedir?. http://www.sporfizyo.com/saglik/egzersiz.htm Karatosun, H. (2004b). Egzersizin yararlar›. http://www.sporfizyo.com/saglik/sporyarar_zarar.htm Karatosun, H. (2004c). Egzersiz seçimi ve uygulama. http://www.sporfizyo.com/saglik/sporturu.htm Karatosun, H. (2004d). Egzersiz ve ba¤›fl›kl›k (immün) sistemi. http://www.sporfizyo.com/saglik/egzersiz_bagisiklik_sist.htm 156 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Karatosun, H. (2004e). Hastal›k ve egzersiz. http://www.sporfizyo.com/saglik/Hastalik.htm Karatosun, H. (2004f). Kilo azaltma. http://www.sporfizyo.com/saglik/kiloazaltma.htm Kasap-Ersoy, G. (1986). Spor ve beslenme. Ankara: Milli E¤itim Bas›mevi Krishnananda, S. (1981). Yoga sistemi. http://angelfire.com/indie/yogamerkezi Kubany, E. S., Hill, E. E. & Owens, J. A. (2003). Cognitive trauma therapy for battered women with PTSD: Preliminary Findings. Journal of Traumatic Stres, (16), 1, 81-91 Kutluay-Merdol, T. (2003). Davran›fllar›m›z ve beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 26-29 Lecerf, J. M. (2001). Stress and nutrition: a fascinating crosstalk. (Summary Redaction). London: John Libbey & Company Ltd. McCann, I. L. ve Holmes. D. S. (1984). Influence of aerobic exercise on depression. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 1142-1147 Mirsal, H., fiatir, T., Pektafl, Ö., Kalyoncu, A., Mirsal, N. & Beyazyürek, M. (2000). Alkol ba¤›ml›lar›nda karaci¤er fonksiyonlar›n›n sosyodemografik-klinik özellikler aras›ndaki iliflkilerin araflt›r›lmas›. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Bildiri Kitab›. Antalya-59 Mumcu, A. (2004). Hamilelik ve kafein, http://www.mumcu.com Nicklas, T. A. (2003). School nutrition studies in children and implication for change, . IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 56 Nur, N. & Koço¤lu, G. (2003). Beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik yaflam flekli de¤iflikliklerinin adolesan obezitesindeki etkileri. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 138 Pektafl, Ö., Mirsal, H., Huten, M., fiatir, T., Kalyoncu, A., Mirsal, N. ve Beyazyürek, M. (2000). Psikiyati klini¤inde yatarak tedavi gören hastalarda alkol kullan›m›. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Bildiri Kitab›. Antalya, 57 Perry, J. D., Hullett, L. T. & Bollinger, J. R. (1989). Emg biofeedback treatment of incontinence (and other disorders of the pelvic musculature). http://www.incontinent.com/effective.htm Plante, T. G. (1999). Could the perception of fitness account for many of the mental and physical health benefits of exercise? Advances in Mind-Body Medicine, 15, 291-301 Plante, T. G., Coscarelli, L., Caputo, D. & Oppezzo, M. (2000). Percived fitness predicts daily coping beter than physical activity or aerobic fitness. International Journal of Stres Management, 7 (3), 181Powell. T. J. & Enright, S. J. (1990). Anxiety and stress management. London: Rutledge Price. J. L., Hilsenroth, M. J., Petretic-Jackson, P. A. & Bonge, D. (2001). A review of individual psychotherapy outcomes for adult survivors of childhood sexual abuse. Clinical Psychology Review,(21), 7, 1095-1121 Rak›c›o¤lu, N. (2003). Menapoz ve Beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 65 Rao, V. K., Mulvaney, S. J. & Dexter, J. E. (2000). Rheological characterisation of long and short mixing flours based on stres relaxation, Journal of Cereal Science, (31), 159-171 Rice, P. L. (1999). Stres and health. Pacific Grove: Brooks/Cole Publishing Company Ross, M. (2004). Breathing. http://www.selfhelpmagazine.com/articles/stress/breath.html Rostad, F. G. & Long, B. C. (1996). Exercise as a coping strategy for stres: a review. International Journal of Sport Psychology, 27, 197-222 O’Hair, D. E. http://www.ohair.org/psychoph.html. Biofeedback: Review, history and application. Sapolsky, R. M. (1998).Why zebras don’t get ulcers: an update guide to stres, stres-related disorders and coping. New York: W. H. Freeman and Company Ong, L., Linden, W. & Young, S. (2003). Stres management: What is it?. Journal of psychosomatic research, (56), 133-137. Say›m, A. (2002). Çocuk ruh sa¤l›¤› uygulamalar›nda neurobiofeedback. http://www.mcaturk.com/kongre_12.htm Othmer, S., Kaiser, D. & Othmer, S. F. (1995). EEG biofeedback training for attention deficit disorder: a review of recent controlled studies and clinical findinigs. http://users.aol.com/eegspectrm/tova/tova.htm Öz›fl›k-Turan, H., Talasl›o¤lu, A., Arman, F. & Ünal, A. (1997). B12 vitamin eksikli¤inde ve pernisyöz anemili hastalarda sempatik deri yan›t›. Düflünen Adam, 10, (2). 26-29 Sime, W. (1998). New concepts in stres management. http://www.isma.org.uk./stressnw/newconcepts.htm Simons, A. D., McGowan, C. R., Epstein, L. H., Kupfer, D. J. ve Robertson, R. J. (1985). Exercise as a treatment for depression: an update. Clinical Psychology Review, 5, 553-568 Smith, A. (2000). Five practical ways to help your clients relax instantly. http://www.isma.org.uk./stressnw/fiveways.htm 157 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Steptoe, A., Edwards, S., Moses, J. & Mathews, A. (1989). The effects of exercise training on moods and percieved coping a¤abeylity in anxious adults from the general population. Journal of psychosomatic research. 5, (33), 537-547 fien, C. (2004). Taocu yoga serisi: Stres ve stres kaynakl› rahats›zl›klar için taocu yoga. ‹stanbul: Klan Yay›nlar› Türkcan, A., & Çakmak, D. (2000). Alkol ba¤›ml›lar›nda evsizlik. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Bildiri Kitab›. Antalya, 57 Wall, S. (1997). What is biofeedback. http://healing.about.com Walker, C. E. (1975). Learn to relax. New Jersey: Prentice-Hall Inc. Wynder, E. L. (1976). Nutrition and cancer. Federal proceedings, 35, 1309-1315 Yaral›, H. & Esinler, ‹. (2003). Menopoz ve beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 60-62 Van Doornen , L. J. P., De Geus, E. J. C. & Orlebeke J. F. (1988). Aerobic fitness and the physiological stres response: A critical evaluation. Soc. Sci. Med., 3, (26), 303-307 158 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 B‹L‹fiSEL YAKLAfiIMA GÖRE KONTROL ALGISI VE STRESLE BAfiAÇIKMA Uzm. Psk. Mine O¤ul* Bireylerin, karfl›laflt›klar› stresli yaflam olaylar›n› ne derece kontrol edilebilir alg›lad›klar›, bu olaylarla baflaç›kmada kulland›klar› yöntemleri belirleyerek baflaç›kma sürecinde etkili olmaktad›r. Biliflsel yaklafl›m›n, stres ve stresle baflaç›kma sürecini aç›klarken üzerinde durdu¤u biliflsel de¤erlendirmelerin önemli bir bölümünü oluflturan kontrol alg›s› ile baflaç›kma yöntemleri aras›ndaki iliflki ve bunun uyum sürecindeki rolü bu yaz›n›n konusunu oluflturmaktad›r. Stresle Baflaç›kma Sürecinin Özellikleri Biliflsel yaklafl›ma göre stres ve stresle baflaç›kma, iliflkisel ve süreç yönelimli özellikler tafl›r. ‹liflkisel olma özelli¤i, kifli ile çevresi aras›ndaki iliflkiyi yans›tmak için kullan›l›r. Buna göre, ne birey ne de çevre tek bafl›na stresin öncülüdür. Stres, tek bir uyarana verilen tepki de¤il, kiflinin kendine karfl› bir tehdit, tüm kaynaklar›n›n kullan›m›n› gerektiren ya da kaynaklar›n›n yetersiz kalaca¤› bir durum alg›lad›¤› belirli bir birey-çevre iliflkisidir. Kifli ile çevresi aras›ndaki bu iliflki çift yönlüdür ve karfl›l›kl› etkileflime dayan›r. Bu iliflkinin dinamik oluflu ve sürekli bir de¤iflimi içermesi ise süreç yönelimli özelli¤in sonucudur (Folkman, 1984). Çevrede ortaya ç›kan farkl› durumlara ba¤l› olarak baflaç›kma yöntemleri de farkl›l›k gösterdi¤inden, ba¤lamsal etkenlerin baflaç›kma yöntemlerinin kullan›m›nda önemli bir role sahip oldu¤u söylenebilir (Fields ve Prinz 1997; McCrae, 1984). Biliflsel yaklafl›m›n vurgulad›¤› iliflkisel ve süreç yönelimli olma özellikleri, kontrol alg›s›n›n bu süreçteki rolünü anlamam›z› sa¤lar. ‹liflkisel olma özelli¤i, kontrol alg›s›n› de¤erlendirirken kifli ile çevresi aras›ndaki iliflki ba¤lam›n› ele almam›z›; süreç yönelimli olmas› ise kifli ile çevresindeki dinamik etkileflime ba¤l› olarak kontrol alg›s›nda de¤iflimler olabilece¤ini göz önünde bulundurmam›z gereklili¤ini ortaya koymaktad›r (Folkman, 1984). Alg›lanan Kontrolün Baflaç›kma Sürecindeki Rolü Kontrol alg›s›n›n baflaç›kma sürecindeki rolü hakk›nda çeflitli görüfller bulunmaktad›r. Taylor ve Brown’a (1988) göre, stresli bir olay›n kontrol edilebilir oldu¤unu düflünmek stresin zararlar›n› azaltarak ruh sa¤l›¤›n› olumlu yönde etkilemektedir. Ayn› görüfle göre kiflinin, stresli olay› kontrol edemeyece¤ine inanmas› ise stresi art›rmaktad›r. Öte yandan biliflsel kuram, stres ve stresle baflaç›kmada kontrol alg›s›n›n stres düzeyini azaltmad›¤› durumlar›n da olabilece¤ini ileri sürmektedir. Biliflsel de¤erlendirmeler çerçevesinde ele al›nan kontrol alg›s›, stres ve uyum süreci aras›ndaki iliflkide arac› etken olarak görülmektedir (Coyne, Aldwin ve Lazarus, 1981; Folkman,1984). Alg›lanan kontrol di¤er durumsal etkenlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda, baflaç›kman›n güçlü bir yorday›c›s›d›r. Kontrol alg›s› kiflilik özelliklerinden etkilenmez. David ve Suls (1999) befl büyük kiflilik özelli¤i ile istenmeyen olaylar›n baflaç›kma üzerindeki etkisini yetiflkin erkek örnekleminde inceledikleri çal›flmalar›nda, problemin fliddetinin (olay›n arzu edilir olup olmamas› boyutu) önemli bir durumsal de¤erlendirme boyutu olmakla birlikte baflaç›kma yolunun yorday›c›s› olarak kontrol alg›s› kadar güçlü olmad›¤›n› bulmufltur. 159 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Kontrolün Tan›m› Kontrolün tan›m› yap›l›rken bu kavram›n farkl› yönleriyle ele al›nd›¤›n› görmekteyiz. Biliflsel yaklafl›mda kontrol iki flekilde tan›mlanmaktad›r: Önemli yaflam olaylar›n›n sonuçlar› üzerindeki kontrol derecesi ile ilgili genel inanç ve stres verici belirli bir olaya özgü koflullar alt›nda sahip olundu¤u düflünülen durumsal kontrol inanc›. Bunlar biliflsel kuram taraf›ndan, bir olay›n birey için anlam›n› birlikte flekillendiren ve s›ras›yla birincil ve ikincil de¤erlendirmeler olarak adland›r›lan biliflsel de¤erlendirmeler kapsam›ndad›r (Folkman,1984). Birincil de¤erlendirme s›ras›nda kifli herhangi bir olay›n iliflkisiz, olumlu/zarars›z ya da stres verici oldu¤una karar verir (Folkman ve Lazarus, 1985). Birincil de¤erlendirmeler kiflinin inançlar›, de¤erleri, idealleri ve özgül hedefleri gibi bireysel etmenlerden etkilenir. Kiflinin genel olarak, insanlar›n stresli olaylar›n sonuçlar›n› kontrol edip edemeyece¤ine iliflkin inanc› birincil bir de¤erlendirmedir. ‹kincil de¤erlendirme ise “Ben ne yapabilirim?” sorusuyla ilgilidir. Bu soruyu kendine soran kifli, sahip oldu¤u baflaç›kma kaynaklar›n› ve seçeneklerini gözden geçirir. Bu kaynaklar psikolojik, sosyal, fiziksel ya da maddi olabilir. Bu aflamada stres verici olaya özgü koflullar etkilidir. Bu nedenle, ikincil de¤erlendirme olarak ele al›nd›¤›nda kontrol inanc› da durumsal özellik göstermekte ve kullan›lan baflaç›kma yollar›n›n sonuçlar› ya da yeni seçeneklerin denenmesine ba¤l› olarak baflaç›kma süreci boyunca de¤iflim gösterebilmektedir (Folkman,1984). Skinner, Cahapman ve Baltes (1988) kontrolün de¤erlendirilmesinde üç farkl› türden söz etmektedir. Bunlardan ilki, neden-sonuç iliflkisi ya da tepki-sonuç beklentisi olarak tan›mlanabilir. Bunlar, bireyin kiflisel (çaba, yetenek gibi), d›flsal (flans, di¤er insanlar gibi) veya bilinmeyen etkenlerin do¤uraca¤› belirli sonuçlarla ilgili beklenti- lerini yans›t›r. ‹kinci tür kontrol, kiflisel yeterlik yarg›lar›n› içerir ve kiflinin yeterlik düzeyiyle ilgili beklentisini yans›t›r. Bunlar, genel olarak insanlar›n, arzu edilen sonuçlar› elde edip edemeyeceklerine iliflkin inançlar›n› içerir. Üçüncü tip kontrol de¤erlendirmesi ise kiflinin belirli bir sonucu elde etmede kendi yetene¤ine olan inanc›n› tan›mlamakta kullan›lan kontrol yarg›lar›d›r. Kontrol yarg›lar›, bundan önce sözü edilen iki tür kontrol inanc›n›n bir bileflimidir. Neden-sonuç beklentisi ile kiflisel yeterlik yarg›s› aras›nda ise herhangi bir iliflkiden söz edilmemektedir. Baflaç›kma Yöntemlerinin S›n›fland›r›lmas› ve Kontrol Alg›s› Alg›lanan kontrolün, farkl› baflaç›kma yollar› ile iliflkisine ve bu iliflkinin uyum sürecindeki rolüne de¤inmeden önce, baflaç›kma yöntemlerinin nas›l s›n›fland›r›ld›¤›ndan k›saca söz etmek yerinde olacakt›r. Roth ve Cohen’e göre (1986) baflaç›kma sürecinde iki temel nokta bulunmaktad›r: yaklaflma ve kaç›nma. En basit tan›m›yla baflaç›kma, tehdit olarak alg›lanan bir durumda biliflsel ya da davran›flsal olarak bu olay›n üzerine gitme ya da ondan uzaklaflma sürecidir. Böylelikle yaklaflma ve kaç›nma tarz›ndaki baflaç›kma yöntemleri biliflsel ve davran›flsal alt kategorilere ayr›l›r ve davran›flsal yaklaflma ya da uzaklaflma ile biliflsel yaklaflma ya da uzaklaflma olarak dört tip baflaç›kma yolu ortaya ç›kar (Valentiner, Holahan ve Moos, 1994). Lazarus’a göre (1993) baflaç›kma iki yolla olabilir. E¤er kifli-çevre iliflkisini de¤ifltiren do¤rudan baflaç›kma davran›fllar› kullan›l›yorsa, bu tarz baflaç›kma sorun odakl› baflaç›kma olarak adland›r›l›r. E¤er kifli-çevre iliflkisinde de¤iflim do¤rudan davran›fllar yoluyla de¤il de kiflinin çevreyi yorumlama biçiminde oluyorsa buna da duygu 160 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 odakl› baflaç›kma ad› verilmektedir. Sorun odakl› baflaç›kma tarz›n›n kullan›lmas› d›fl koflullarda bir de¤iflimle sonuçlan›rken duygu odakl› yöntemlerin kullan›lmas›n›n bireyde içsel bir de¤iflim meydana getirdi¤i görülmektedir. Düflünmekten kaç›nma, tehlikeli bir durumu yeniden de¤erlendirerek tehlikesiz olarak alg›lama, bir olay›n önemini inkar etme gibi biliflsel yöntemlerin hepsi stres düzeyini azaltarak duygu odakl› baflaç›kma tarz› olarak ortaya ç›kmaktad›r. Baflaç›kma tarzlar›n› s›n›flayan çal›flmalar› inceledi¤imizde baflaç›kma yöntemlerine farkl› isimler verildi¤ini görüyoruz. Ancak, bu çal›flmalarda iki ortak nokta bulunmaktad›r. Birincisi, bu çal›flmalar baflaç›kma tarzlar›n› farkl› biçimlerde adland›rsalar da temelde iki farkl› baflaç›kma tarz›ndan söz ederler: Stres verici olayla ilgili koflullar›n üzerine giderek sorunu çözmeye, d›fl koflullarda de¤ifliklik yapmaya çal›flmak ve olay›n üzerine do¤rudan gitmeden olayla ilgili de¤erlendirmelerde, yani kendi içinde de¤iflim yaratmak. Her iki durumda da birey kulland›¤› yöntemle yaflad›¤› stresi azaltmaya çal›flmaktad›r. Bu çal›flmalar›n ikinci ortak noktas› ise farkl› baflaç›kma yöntemlerinin birlikte kullan›lmas›n›n bireyin uyum düzeyini art›rmada gerekli oldu¤u görüflünü savunmalar›d›r. Stres verici olaylar›n farkl› özelliklerinin bir arada bulunmas›, bunlar›n farkl› yöntemlerle ele al›nmas›n› gerektirebilir. Bu durumda iki tür baflaç›kma tarz›n›n birey için avantajl› ve dezavantajl› oldu¤u durumlar söz konusudur. Bu nedenle, bireylerin farkl› baflaç›kma yollar›n› kullanmada esnek davranmalar› ve stres verici olaylar için farkl› yöntemleri denemeleri onlar›n uyum düzeyini art›ran bir etken olacakt›r. Esnek olunmamas› ise uyumu zorlaflt›r›r (Compas, 1987; Folkman ve Lazarus, 1985; Patterson ve McCubbin, 1987; Roth ve Cohen, 1986). Kontrol alg›s›, farkl› baflaç›kma yöntemlerinin kullan›lmas›yla iliflkili olan bir de¤iflkendir. Bireyin, stresli durumu de¤ifltirmek için bir fley yap›l›p yap›lamayaca¤› hakk›ndaki düflüncesi onun baflaç›kma davran›fl›n› etkilemektedir. E¤er durumun de¤ifltirilebilir oldu¤u düflünülüyorsa sorun odakl› yöntemler daha çok kullan›lmaktad›r. Durumun de¤ifltirilemez oldu¤u düflünüldü¤ünde ise duygu odakl› yöntemlerin daha çok tercih edildi¤i görülür (Folkman ve Lazarus, 1980). Ayn› durum, yaklaflma ve kaç›nma tarz›ndaki baflaç›kma için de geçerlidir. Olay›n de¤ifltirilebilir oldu¤u durumda yaklaflma, kontrol edilemez durumda ise kaç›nman›n baflaç›kma yolu olarak kullan›lmas›n›n daha etkili oldu¤u çal›flmalarda gösterilmifltir (Roth ve Cohen, 1986). Yaz›n›n geri kalan k›sm›nda iki tür baflaç›kma tarz›n› ifade etmek için sorun odakl› ve duygu odakl› ayr›m› kullan›lacakt›r. Baflaç›kma ve Kontrolün Uyumu Varsay›m› Alg›lanan kontrol, baflaç›kma yöntemleri ve uyum düzeyi aras›ndaki iliflki birçok araflt›rmayla incelenmifltir. Birey, kontrol edilebilir alg›lad›¤› olaylar için daha çok sorun odakl› baflaç›kma yöntemleri kullanmay› tercih etmektedir. Olaylar›n kontrol edilemez olarak alg›land›¤› durumlarda ise duygu odakl› yöntemler daha çok kullan›lmaktad›r. Bu durumda kontrol alg›s› ve baflaç›kma yönteminin birbiriyle uyufltu¤unu söyleyebiliriz. Peki, bunun tersi durumda ne olmaktad›r? Baflka bir deyiflle, kontrol edilemeyen olaylar için sorun odakl›, kontrol edilebilir olaylar içinse duygu odakl› yöntemlerin farkl› sonuçlar do¤urmas›n› bekleyebiliriz. Araflt›rmac›lar bu tür durumlarda, kontrol alg›s› ile baflaç›kma davran›fl› aras›nda bir uyuflmazl›k oldu¤unu belirtmektedir. Bu iliflki, baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m› (goodness of fit hypothesis) ile s›nan›r. Baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m›, biliflsel de¤erlendir161 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 meler ile baflaç›kma yöntemlerinin birbiriyle uyumu olarak tan›mlanmaktad›r (Vitaliano, DeWolfe, Maiuro, Russo ve Katon, 1990). Karfl›lafl›lan bir olay de¤ifltirilebilir bir olay olarak de¤erlendirildi¤inde, yüzlefltirici baflaç›kma, planl› problem çözme, olumlu yeniden de¤erlendirme ve sorumluluk kabul etme gibi soruna odakl› baflaç›kma yöntemleri daha yüksek oranda kullan›l›r. Kontrol edilemez stresli olaylar karfl›s›nda ise kifliler, uzaklaflma, kaçma-kaç›nma gibi baflaç›kma yöntemlerini daha çok kullanma e¤ilimindedirler. Bunun, birbirinden farkl› stres verici olaylarda geçerli oldu¤u görülmüfltür (Folkman, Lazarus, Dunkel-Schetter, DeLongis ve Gruen, 1986). Kontrol alg›s› ile baflaç›kma yollar› aras›ndaki uyumsuzlu¤u inceleyen birçok çal›flmada, bu uyumsuzlu¤un çeflitli psikolojik belirtilerde art›fla yol açt›¤› ortaya ç›km›flt›r. Stres verici olaylar›n kontrol edilebilir alg›land›¤› durumlarda sorun odakl› yöntemler kullan›l›rsa semptom düzeylerinde düflüfl gözlenmektedir. Öte yandan, kontrol edilemeyen durumlarda sorun odakl› yöntemlerin kullan›lmas› kayg›, depresyon ve bedensel yak›nmalar gibi psikolojik belirti düzeylerinde art›flla sonuçlanmaktad›r. Kontrol edilemeyece¤i düflünülen stresli olaylar için duygu odakl› baflaç›kma tarz› uyum düzeyini art›r›r. Baflka bir deyiflle, duygu odakl› baflaç›kma yöntemleri kontrol alg›s›n›n düflük oldu¤u stresli durumlarda belirtilerin daha az görülmesine yol açar (Forsythe ve Compas,1987). Baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m›, hem psikiyatrik hem de normal örneklemlerde s›nand›¤›nda, normal örneklemde desteklendi¤i görülmüfltür. De¤ifltirilebilmesinin mümkün olaca¤› düflünülen olaylarda normal örneklemin daha çok sorun odakl› baflaç›kma tarz›n› tercih etti¤i ve depresyon düzeylerinin daha düflük oldu¤u görülmüfltür. De¤ifltirilebilir olaylar için duygu odakl› yöntemleri kullananlar›n depresyon belirtilerinin daha fazla oldu¤u ortaya ç›km›flt›r (Vitalino ve ark., 1990). Alg›lanan kontrol, baflaç›kma ile kayg› ve depresyon düzeyleriyle ölçülen psikolojik uyum aras›nda arac› de¤iflkendir. Kontrol alg›s›n›n ruh sa¤l›¤› üzerinde dolayl› bir etkisi bulunmaktad›r. Kontrol edilebilirlik alg›s›, belirti düzeylerine baflaç›kma tarz› arac›l›¤›yla etki eder (Valentiner, Holahan ve Moos, 1994). Baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m›n›n s›nand›¤› çal›flmalarda, farkl› baflaç›kma yöntemlerinin ölçülmesinde sorun odakl› ya da duygu odakl› yöntemlerin mutlak miktarlar› al›nd›¤›nda, baflka bir deyiflle, her yöntem için al›nan ham puanlar kullan›ld›¤›nda, hipotezin desteklenmedi¤i görülmektedir. Bu nedenle, her iki tür baflaç›kma yönteminin göreceli ölçümü daha çok tercih edilmektedir. Bu çal›flmalarda iki tip baflaç›kma yönteminin birbirine oran› esas al›nmaktad›r (Forsythe ve Compas, 1987; Valentiner, Holahan, ve Moos, 1994; Vitaliano ve ark., 1990). Tek bafl›na ele al›nd›¤›nda sorun odakl› baflaç›kma tarz›, semptom düzeylerinde art›flla iliflkili bulunmufltur. Ancak, kontrol alg›s› ve sorun odakl› yöntemlerin duygu odakl› yöntemlere oran›n›n belirti düzeyi üzerinde ortak etkisi oldu¤u göze çarpmaktad›r. Bu oran artt›kça, yani sorun odakl› yöntemlerin daha fazla olmas› durumunda, kontrol edilebilir olaylar için belirti düzeyinin düfltü¤ü görülmüfltür. Kontrol edilemeyen olaylar için sorun odakl› yöntemlerin a¤›rl›kl› olarak kullan›lmas› belirti düzeyini art›rmaktad›r. Kontrol edilemeyen bu olaylar için duygu odakl› yöntemlerin daha fazla kullan›lmas› uyum düzeyi aç›s›ndan etkili olmaktad›r. Duygu odakl› yön- 162 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 temlerin, kontrol edilebilece¤i düflünülen durumlar için a¤›rl›kl› olarak kullan›lmas› belirti düzeyinde art›flla iliflkili bulunmufltur (Forsythe ve Compas, 1987). Özetle, kontrol alg›s›, ba¤lamsal de¤iflkenlere duyarl› ve dinamik bir yap›s› olan baflaç›kma sürecinde di¤er durumsal etkenlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda önemli bir yere sahiptir. Baflaç›kma yollar›n›n seçimini etkileyen önemli bir biliflsel de¤erlendirme olan kontrol alg›s›, bu yolla bireylerin uyum düzeyi üzerinde arac› role sahiptir. Stresli yaflam olaylar›n›n farkl› özellikleri birey taraf›ndan de¤erlendirilerek bir baflaç›kma tarz› seçilir. Kullan›lan baflaç›kma yöntemi ile olay›n kontrol edilebilirlik düzeyi birlikte bireyin uyumu üzerinde etkilidir. Folkman, S. & Lazarus, R. S. (1985). If it changes, it must be a process: Study of emotion and coping during three stages of a college examination. Journal of Personality and Social Psychology, 48, 150-170. Folkman, S., Lazarus, R. S., Dunkel-Schetter, C., DeLongis, A., & Gruen, R. J. (1986). Dynamics of a stressful encounter: Cognitive appraisal, coping, and encounter outcomes. Journal of Personality and Social Psychology, 50, 992-1003. Forsythe, C. J. & Compas, B. E. (1987). Interaction of cognitive appraisals of stressful events and coping: Testing the goodness of fit hypothesis. Cognitive Therapy and Research, 11, 473485. Lazarus, R. S. (1993). From psychological stress to the emotions: A history of changing outlooks. Annual Review of Psychology, 44, 1-21. McCrae, R. R. (1984). Situational determinants of coping responses: Loss, threat, and challenge. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 919-928. Kaynaklar Patterson, J. M. & McCubbin, H. I. (1987). Adolescent coping style and behaviors: Conceptualization and measurement. Journal of Adolescence, 10, 163-186. Compas, B. E. (1987). Stress and life events during childhood and adolescence. Clinical Psychology Review, 7, 275-302. Roth, S. & Cohen, L. J. (1986). Approach, avoidance, and coping with stress. American Psychologist, 41, 813-819. Coyne, J. C., Aldwin, C., & Lazarus, R. S. (1981). Depression and coping in stressful episodes. Journal of Abnormal Psychology, 90, 439-447. Skinner, E. A., Chapman, M., & Baltes, P. B. (1988). Control, means-ends, and agency beliefs: A new conceptualization and its measurement during childhood. Journal of Personality and Social Psychology, 54, 117-133. David, J. P. & Suls, J. (1999). Coping efforts in daily life: Role of big five traits and problem appraisals. Journal of Personality, 67, 265-294. Fields, L. & Prinz, R. J. (1997). Coping and adjustment during childhood and adolescence. Clinical Psychology Review, 17, 937-976. Folkman, S. (1984). Personal control and stress and coping processes: A theoretical analysis. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 839-852. Folkman, S. & Lazarus, R. S. (1980). An analysis of coping in a middle-aged community sample. Journal of Health and Social Behavior, 21, 219-239. Taylor, S. E. & Brown, J. D. (1988). Illusion and well-being: A social psychological perspective on mental health. Psychological Bulletin, 103, 193-210. Valentiner, D. P., Holahan, C. J., & Moos, R. H. (1994). Social support, appraisals of event controllability, and coping: An integrative model. Journal of Personality and Social Psychology, 66, 1094-1102. Vitaliano, P. P., DeWolfe, D. J., Maiuro, R. D., Russo, J., & Katon, W. (1990). Appraised changeability of a stressor as a modifier of the relationship between coping and depression: A test of the hypothesis of fit. Journal of Personality and Social Psychology, 59, 582-592. 163 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ERGENLERDE STRESLE BAfiAÇIKMA TARZLARI ‹LE C‹NS‹YET ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹ Psk. A. Sinem Aksaç* Özet Bu araflt›rman›n amac›, ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar› ile cinsiyetleri aras›ndaki iliflkiyi incelemektir. Araflt›rma, “iliflkisel tarama modeli”ne uygun olarak haz›rlanm›fl olup, 2002-2003 e¤itim - ö¤retim y›l›nda, ‹stanbul ili Befliktafl ilçesinde Milli E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤l› dört ilkö¤retim okulunun 8. S›n›f ö¤rencileri (333 kifli) örneklemi oluflturmufltur. Araflt›rmada verileri toplamak için, araflt›rmac› taraf›ndan gelifltirilen “Kiflisel Bilgi Formu”; Folkman ve Lazarus taraf›ndan gelifltirilen ve fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan k›salt›larak, geçerlik ve güvenirlik çal›flmas› yap›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i” kullan›lm›flt›r. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde, araflt›rman›n amaçlar›na ve de¤iflkenlerine uygun olarak, “Ba¤›ms›z Grup t Testi”, kullan›lm›fl; istatistiksel anlaml›l›k düzeyi .05 olarak kabul edilmifltir. Araflt›rma sonucuna göre k›zlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal destek arama yaklafl›m›n› erkeklere göre daha fazla tercih etmektedirler. Buna karfl›n k›zlar ve erkeklerin, çaresiz ve boyun e¤ici yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktur. Girifl Ergenlik dönemi, do¤du¤u andan itibaren, yaflam›n›n sonuna kadar sürekli bir geliflim halinde olan insan›n, en önemli evrelerinden bi*Rehber ö¤retmen, M. Ali Büyükhanl› Tic. Mes. Lisesi, Etiler, ‹stanbul E-posta: [email protected] rini oluflturmaktad›r. Ergenlik dönemi, yaflam sürecinde, çocuklukla yetiflkinlik aras›nda bir dönemdir. Ergenlikte yaflanan psikolojik, zihinsel, cinsel ve sosyal de¤iflimler, ergenin yaflam›nda baz› gerginlikler yaflamas›na, bu dönemi “f›rt›nal› ve stresli” geçirmesine neden olmaktad›r. Stres hepimizin yaflam›n›n kaç›n›lmaz bir parças› ve günümüz toplumlar›n›n en büyük rahats›zl›klar›ndan biridir. Ancak, ergenlikte yaflanan de¤iflimler ve bunun yaratt›¤› stres, ergen için yaflam› biraz daha fazla zorlaflt›rmakta ve yetiflkin yaflam›ndan fark›n› ortaya koymaktad›r. Ergenlik döneminde, ergenin ilgisi kendi bedenine yönelmekte, bedenindeki de¤iflmeleri ilgiyle izlemektedir. Bu dönemde cinsel geliflmenin büyük bir h›zla yafland›¤› düflünülürse, ergenin cinsiyeti ve cinsiyetine iliflkin alg›lamalar›, onun stres karfl›s›ndaki duruflunu ve kulland›¤›, bireyden bireye farkl›l›k gösteren baflaç›kma yöntemlerini etkileyecektir. Bireyin fizik ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koflullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n›n ötesinde harcad›¤› çabaya “stres” ad› verilir (Cücelo¤lu, 1993). Stresle baflaç›kma tarz› ise, stres veren durum karfl›s›nda, kiflinin kaynaklar›n› aflan, özgül, içsel ve d›flsal taleplerin üstesinden gelmek için sürekli de¤iflen biliflsel ve davran›flsal çabalard›r (Lazarus ve Folkman, 1984) Lazarus ve Folkman’a (1986) göre, iki farkl› baflaç›kma tarz› söz konusudur. Baflaç›kma tarzlar›, problem odakl› ve duygusal odakl› olmak üzere iki grupta toplanabilir. Problem odakl› baflaç›kma, stresin kayna¤›na yönelik olarak, bireyin etkin bir flekilde stres yaratan durumu ortadan kald›rmaya yönelik bilgi ve planlanan eyleme giden mant›ksal analizini içerir. Duygusal odakl› baflaç›kma, bireyin istenmeyen bir olay karfl›s›nda oluflan duygular›n›, ortadan kald›rma çabas›d›r (Lazarus ve ark., 1986). 164 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Gençlik döneminde stres, öncelikle bedensel de¤iflme ve geliflmeden kaynaklanmaktad›r. Bu de¤iflme ve geliflmeye neden olan iç salg› bezlerinin ifllevi, dengeleflimi bozmaktad›r. Yeni dengeleflime uyum süreci içinde, strese ba¤l› belirtiler ve yak›nmalar ortaya ç›kmaktad›r. Öte yandan erinlik ve onu izleyen ergenlik döneminde, bedensel de¤iflme ve geliflme gencin temel ilgi alan›n› oluflturmaktad›r. Gençte bedensel de¤iflmelere iliflkin birbirine karfl›t, çeliflik de¤erlendirmeler oluflur. K›zlarda gö¤üslerin büyümesi, aybafl› döngüsü, erkeklerde erkeklik organ›n›n geliflmesi, sakal ç›kmas›, k›zda ve erkekte boy uzamas›, k›llanma eriflkinlik belirtisi olarak de¤erlendirilmektedir. Bir yandan bunlar› ortaya ç›kartmak, bunlardan söz etmek, baflkalar›na göstermek için çaba harcanmakta; öte yandan bunlar›n yüzü bedeni çirkinlefltirdi¤i düflünülmektedir. Bu nedenle genç s›k›l›r, üzülür. Bu çat›flma kayg› düzeyini yükseltebilmekte ve stres riskini artt›rmaktad›r (Morgan, 1993). Psikolojik aç›dan en önemli de¤ifliklikler yo¤un olarak gençlik döneminde yaflanmaktad›r. Bu dönemin özü gere¤i yaflan›lmas› zorunlu olan ve genç bireyi zorlayan geliflimsel streslerin en önemlileri aras›nda, aile çevresinin yak›n iliflkilerinden arkadafl çevresinin yak›n iliflkilerine geçifl, anneden koparak ba¤›ms›zl›¤a yönelme, kimlik arama, sosyal ve cinsel rolüne uyum, ideal beni bulmaya yönelik özdeflleflme çabas›, farkl›, de¤iflik ve yeni bir fleyler arama ve yapma çabas›, beden imaj›n› kabullenme, benimseme ve onunla hoflnut yaflama say›labilir. Görüldü¤ü gibi çok say›da psikolojik de¤ifliklik yaflanmaktad›r. Genç birey hem duygusal, hem biliflsel, hem de davran›flsal düzeyde zorlanmakta, yeni uyumlar› gerektiren stresleri yaflamaktad›r (Baltafl ve Baltafl, 1985). Çocuklar ve ergenlerin yaflad›klar› stresin en s›k rastlanan nedenleri, ebeveynin boflanmas› ve ayr›lmas›, çeflitli türlerde (zihinsel, fiziksel ya da cinsel) istismar, yas ve okulda yaflad›klar› sorunlar olabilmektedir (Markham, 1998). Ergenlerde etkin problem odakl› baflaç›kma tarz›n›n, öz güveni (Towbes ve ark.,1989), kontrol alg›s› (Palanc›, 2000) ve baflar› düzeyi yüksek olanlarda (Kahraman,1995; Do¤an, 1999; Aysan, 1988), aile üyelerinden hepsine veya herhangi birine yak›nl›k duyanlarda, kendilerini “kararl›”, “müdahaleci”, “becerikli”, “mutlu” olarak alg›layan ve deste¤i içten alanlarda (Aysan,1988), herkes taraf›ndan sevildi¤ini düflünenlerde (Do¤an, 1999), olumluya odaklananlarda ve iyimser karfl›laflt›rmalar yapabilenlerde (Jampol, 1989) daha s›k kullan›ld›¤› belirlenmifltir. Ayr›ca çocuklarda ve ergenlerde sosyal içerikli stres durumlar›nda, daha çok problem odakl› baflaç›kma stratejisinin kullan›ld›¤› belirtilmifltir (Lazarus ve ark., 1986). Annenin e¤itim düzeyi de stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma davran›fl›n› etkilemektedir (Akba¤, 2000). Stresle baflaç›kma ile ilgili yurt içi ve yurt d›fl›nda yap›lan araflt›rmalarda, cinsiyet de¤iflkeniyle ilgili farkl› bulgular elde edildi¤i görülmektedir. Buna göre, baz› araflt›rmalarda, baflaç›kma tarzlar› aç›s›ndan cinsiyetler aras›nda anlaml› bir farkl›l›k bulunmamaktad›r (Hamilton ve Fagot, 1988; fiahin, 1995, Baldwin ve ark., 1997). Yap›lan literatür taramas›nda, stresle baflaç›kma tarzlar› aç›s›ndan cinsiyetler aras›nda bir farkl›l›k oldu¤unu belirten araflt›rmalarda, cinsiyet de¤iflkeniyle ilgili elde edilen bulgular flu flekilde özetlenebilir: Erkeklerde Stresle Baflaç›kma Tarzlar› ‹le ‹lgili Bulgular: Erkekler, aktif/ etkili baflaç›kma stra165 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 tejilerini, k›zlara göre daha fazla tercih etmektedirler (Palanc›, 2000). Buna göre erkekler, daha çok, do¤rudan harekete geçmekte (Stone ve Neale, 1984), problem odakl› baflaç›kma stratejilerini, k›zlara göre daha fazla kullanmakta (Folkman ve Lazarus, 1980; Ptacek ve arkadafllar›, 1994) ve stresle baflaç›kma stratejileri aç›s›ndan k›zlara göre daha baflar›l› olmaktad›rlar (Y›lmaz, 1993). Yine baflaç›kma stratejilerinden iyimser yaklafl›m, erkekler taraf›ndan daha çok tercih edilmektedir (Oral, 1994; Akba¤, 2000). a. Kadercilik ve do¤aüstü güçlere inanma yollar›, erkekler taraf›ndan daha s›k kullan›lmaktad›r (Oral, 1994). b. Erkeklerin kendilerini suçlama ve hayal etme düzeyleri (Aysan, 1988; Kahraman, 1995), k›zlara göre daha düflüktür. Oral (1994) ise, kendini suçlama e¤iliminin erkeklerde daha s›k tercih edildi¤ini belirtmektedir. c. Erkekler k›zlara göre daha çok kaç›nma davran›fl› göstermektedir (Aysan, 1988; Oral, 1994; Kahraman, 1995; Do¤an, 1999). Biyolojik kimyasal kaç›fl da (alkol ve sigara kullan›m› vb.) erkeklerde k›zlardan daha fazla görülmektedir (Palanc›, 2000). K›zlarda Stresle Baflaç›kma Tarzlar› ‹le ‹lgili Bulgular: K›zlar erkeklere göre daha fazla problem çözme stratejisini kullanmaktad›r (Patterson ve Mc Cubin, 1987; Aysan, 1988; Do¤an, 1995; Kahraman, 1995). Baz› araflt›rmalara göre de, k›zlar daha çok duygusal odakl› baflaç›kma tarzlar›n› kullanmaktad›rlar (Ptacek ve ark., 1994; Palanc›, 2000). Stone ve Neale’e (1984) göre ise k›zlar, uzak durma, dua etme gibi edilgen stratejileri kullanmaktad›r. Yine çaresiz yaklafl›m, k›zlar taraf›ndan daha çok kullan›lmaktad›r (Oral, 1994; Akba¤, 2000). a. K›zlar›n kendilerini suçlama ve hayal etme düzeyleri (Aysan, 1988; Kahraman, 1995) ile kendilerine olan güvenleri (Patterson ve Mc Cubin, 1987), erkeklere göre daha yüksektir. Bunun yan› s›ra, k›zlar›n stres düzeyleri, erkeklere göre daha yüksektir (Y›lmaz, 1993). b. K›zlarda kaç›nma davran›fl›, sosyal deste¤in uygun yap›da bulunamamas› veya kullan›lamamas› durumlar›nda artmaktad›r (Palanc›, 2000, Özer, 2001). Ayr›ca, stres veren durumlar›n olumsuz etkilerinin giderek artmas› ve yo¤unlaflmas› sonucunda, k›zlar›n kaç›nma türü baflaç›kma e¤ilimleri artmaktad›r (Flieshman, 1984). c. Baz› araflt›rmalarda sosyal destek arama düzeyi, k›zlarda, erkeklere göre daha yüksek bulunurken (Stone ve Neale, 1984; Patterson ve Mc Cubin, 1987; Aysan, 1988; Baum ve Grunberg, 1988; Oral, 1994; Ptacek ve ark., 1994; fiahin ve Durak, 1995; Do¤an, 1999; Akba¤, 2000; Özer, 2001); baz›lar›nda sosyal destek arama düzeyinde, cinsiyete göre bir farkl›l›k bulunamam›flt›r (Kahraman, 1995). Baz› araflt›rmalara göre, yukar›da sözü edilen bulgular›n tersine, kendini suçlama ile hayal etme düzeyleri (Do¤an, 1999) ve problem çözme stratejisi (Özer, 2001), iki cins aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yaratmamaktad›r. Billing ve Moss’a (1982) göre de cinsiyet, stresi azaltacak ve tampon görevi görecek de¤ifliklikleri haz›rlayarak, baflaç›kma stratejilerini belirlemede etkilidir (akt., Palanc›, 2000). Bindokuzyüzyetmiflsezik y›l›nda Londra’da yay›mlanan bir bültende, erkek çocuklar›n, çeflitli stresler karfl›s›nda k›z çocuklardan daha çok sald›rganl›k gösterdikleri; buna karfl›l›k k›z çocuklar›n stres karfl›s›nda daha çok kayg› ve çökkünlük gösterdikleri bildirilmifltir (Baltafl ve Baltafl, 2002). 166 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Gök’e (1995) göre, kad›nlar baflaç›kma yollar›n› erkeklerden daha fazla kullanmaktad›r. Daha esnek ve genifl repertuara sahiptir. Ancak kulland›klar› teknikler daha az etkilidir. Kad›nlar olaylar›, erkeklere göre daha s›kl›kla kontrol edilemez olarak de¤erlendirmekte ve bu nedenle duygu odakl› baflaç›kma tarzlar›n› daha fazla kullanmaktad›rlar. Bu araflt›rman›n amac›, ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar› ile cinsiyetleri aras›ndaki iliflkiyi incelemektir. Araflt›rman›n amac›na dönük olarak, afla¤›daki sorulara yan›t aranm›flt›r: 1. Ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma davran›fl› aç›s›ndan, ortalama puanlar› ne düzeydedir? 2. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r? 3. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan iyimser yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r? 4. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan çaresiz yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r? 5. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan boyun e¤ici yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r? 6. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan sosyal deste¤e baflvurma, ergenlerin cinsiyetlerine göre farklaflmakta m›d›r? Yöntem tim y›l›nda, ‹stanbul ili Befliktafl ilçesinde Milli E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤l› dört ilkö¤retim okulunun 8. S›n›f ö¤rencileri (333 kifli) örneklemi oluflturmufltur. Araflt›rmaya kat›lan 333 ö¤renciden 161’i (% 48,3’ü) erkek, 172’si (51,7’si) ise k›zd›r. Veri Toplama Araçlar› Araflt›rmada verileri toplamak için, araflt›rmac› taraf›ndan gelifltirilen “Kiflisel Bilgi Formu” ile Folkman ve Lazarus taraf›ndan gelifltirilen ve fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan k›salt›larak, geçerlik ve güvenirlik çal›flmas› yap›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i”nden yararlan›lm›flt›r. Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i (SBTÖ), Lazarus ve Folkman’›n “Baflaç›kma Yollar› Envanteri”nden (Ways of Coping Inventory) hareketle üniversite ö¤rencileri için haz›rlanm›fl, daha k›sa ve çeflitli stres durumlar›nda geçerli¤i olan 30 maddelik 4’lü likert tipi bir ölçektir. fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan üniversite ö¤rencileri üzerinde uyarlama çal›flmalar› gerçeklefltirilen SBTÖ, baflaç›kma tarzlar›n› kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma olmak üzere befl alt boyutta de¤erlendiren geçerlik ve güvenirlik çal›flmalar› tatminkar sonuçlar vermifl bir ölçektir. Verilerin Toplanmas› Araflt›rman›n verileri 2002-2003 e¤itim ö¤retim y›l›n›n II. döneminde toplanm›flt›r. Uygulama, önceden belirlenmifl örneklem grubuna, gerekli izin ifllemleri tamamland›ktan sonra, araflt›rmac› taraf›ndan gerçeklefltirilmifl; yaklafl›k bir ders saati (40 dakika) sürmüfltür. Bu s›rada uygulama yap›lan okullar›n rehber ö¤retmenlerinden yard›m al›nm›flt›r. Örneklem Verilerin Çözümlenmesi Araflt›rma, “iliflkisel tarama modeli”ne uygun olarak haz›rlanm›fl olup, 2002-2003 e¤itim - ö¤re- Tüm ö¤rencilerin kullan›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i”nden ald›klar› puanlar›n orta167 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lama ve standart sapmalar› hesaplanm›flt›r. Cinsiyete göre stresle baflaç›kma tarzlar›n›n farkl›lafl›p farkl›laflmad›¤›n› bulmak için, iki grup aras›ndaki fark› test eden “Ba¤›ms›z Grup t Testi” tekni¤inden yararlan›lm›flt›r. ‹statistiksel anlaml›l›k düzeyi .05 olarak kabul edilmifltir. Tablo 1. Genel Grubun Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Puanlar›na ‹liflkin Sonuçlar Stresle Baflaç›kma Tarzlar› X SS Kendine güvenli yaklafl›m 2,10 ,53 ‹yimser yaklafl›m 1,81 ,58 Çaresiz yaklafl›m 1,34 ,55 Boyun e¤ici yaklafl›m ,79 ,47 Genel Grubun Stresle Baflaç›kma Tarzlar›na ‹liflkin Bulgular Sosyal destek arama yaklafl›m› 1,92 ,55 Ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar›n›n, -kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma davran›fl› aç›s›ndan- ortalama puanlar›n›n, ne düzeyde oldu¤unu belirlemek amac›yla, çal›flma grubunun, Stresle Baflaç›kma Tarzlar› alt ölçeklerinden ald›klar› puanlar›n ortalama ve standart sapmalar› Tablo 1’de verilmifltir. leyicili¤i olmad›¤› söylenebilir. Araflt›rmam›za göre etkili yöntemlerin, daha çok k›zlar taraf›ndan tercih edilmesinin bir nedeni, örneklem grubunun, henüz ergenlik gibi bir geliflim döneminin bafllang›c›nda bulunmalar› olabilir. K›zlar›n bu döneme erkeklerden daha önce girmeleri, bu nedenle de yafl›tlar› olan erkek ergenlerden, göreceli olarak daha olgun olmalar›, stresle baflaç›kmada etkili yöntemleri tercih etmelerinde etkili olabilir. Bu dönemde kimlik gelifliminin henüz tamamlanmad›¤› düflünülürse, kullan›lan stresle baflaç›kma tarzlar›n›n ileride tercih edilecek stratejilere bir alt yap› oluflturaca¤› söylenebilece¤i gibi, farkl› stratejilere yönelme de söz konusu olabilir. Bulgular Tablo 1’de görüldü¤ü gibi, genel grup içerisinde, en yüksek ortalama, kendine güvenli yaklafl›m alt ölçe¤inden; en düflük ortalama ise boyun e¤ici yaklafl›m alt ölçe¤inden elde edilmifltir. Cinsiyete Göre Stresle Baflaç›kma Tarzlar›na ‹liflkin Bulgular Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m, sosyal destek arama yaklafl›m›n›n, cinsiyete göre farkl›lafl›p farkl›laflmad›¤›n› saptamak amac›yla “Ba¤›ms›z Grup T Testi” tekni¤i uygulanm›flt›r. Elde edilen sonuçlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal destek arama yaklafl›m›n›n daha çok k›zlar taraf›ndan tercih edildi¤ini; çaresiz yaklafl›m ile boyun e¤ici yaklafl›mlar› tercih etmede ise cinsiyete göre anlaml› bir farkl›l›k olmad›¤›n› göstermifltir. Bu do¤rultuda k›zlar›n daha çok aktif, etkili yöntemleri tercih ettikleri; etkisiz yöntemlerde ise cinsiyetin belir- Sonuç 1. Genel grubun stresle baflaç›kma tarzlar›ndan en çok tercih etti¤i yaklafl›m›n, kendine güvenli yaklafl›m oldu¤u; bunu sosyal destek arama yaklafl›m›n izledi¤i; en az tercih edilen yaklafl›m›n ise boyun e¤ici yaklafl›m oldu¤u görülmektedir. 2. K›zlar, erkeklere göre kendine güvenli yaklafl›m› daha fazla tercih etmektedirler. 3. K›zlar, erkeklere göre iyimser yaklafl›m› daha fazla tercih etmektedirler. 4. K›zlar ve erkeklerin çaresiz yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktur. 168 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Tablo 2. Cinsiyet De¤iflkenine Göre Stresle Baflaç›kma Tarzlar›n›n Farkl›lafl›p Farkl›laflmad›¤›na ‹liflkin Ortalama, Standart Sapma ve Ba¤›ms›z T-Testi Sonuçlar› cinsiyet N K›z 161 Kendine Güvenli Yaklafl›m x 2.18 ss .52 t 2.74** Erkek 172 2.02 .53 K›z 1.91 .54 161 3.03** ‹yimser Yaklafl›m Erkek 172 1.72 .60 K›z 161 1.39 .58 Erkek 172 1.29 .52 K›z .77 .44 Akba¤, M. (2000). Stresle Baflaç›kma Tarzlar›n›n Üniversite Ö¤rencilerinde Olumsuz Otomatik Düflünceler, Transaksiyonel Analiz Ego Durumlar› ve Baz› De¤iflkenler Aç›s›ndan ‹ncelenmesi, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi, ‹stanbul: Marmara Üniversitesi E¤itim Bilimleri Enstitüsü. Aysan, F. (1988). Lise Ö¤rencilerinin Stres Yaflant›lar›nda Kulland›klar› Baflaç›kma Stratejilerinin Baz› De¤iflkenler Aç›s›ndan ‹ncelenmesi, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Baldwin, D.R., Harris, S.M. & Chambliss, L.N. (1997). Stress and illnes in adolescence. Adolescence, 32 (128), 839-853. Baltafl, A. & Baltafl, Z. (1985). Gençlik Ça¤› ve Stres Aile ve Çocuk Dergisi, Gençlik Y›l› Konferanslar›, 1985, s.83-99. 1.63* Çaresiz Yaklafl›m Kaynaklar Baltafl, A. & Baltafl, Z. (2002). Stres ve Baflaç›kma Yollar›, ‹stanbul: Remzi Kitabevi. Baum, A. & Grungberg, N.E. (1991), Gender, Stress And Health, Health Psychology, 10 (2), 80-85. Cücelo¤lu, D. (1993). ‹nsan ve Davran›fl›, ‹stanbul: Remzi Kitabevi. Boyun E¤ici Yaklafl›m Sosyal Destek Arama 161 Erkek 172 .82 .50 Do¤an, T. (1999), Baflkent Üniversitesi Ö¤rencilerinin Stresle Baflaç›kma Stratejilerinin Baz› De¤iflkenlere Göre ‹ncelenmesi.,Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. K›z 161 2.06 .51 Fleishman, J. (1984). Personal Characteristic and Coping Patterns, Journal of Health and Social Behavior, 25, 229-244. Erkek 172 1.79 .55 -.96* 4.50*** *p<.05, **p<.01, ***p<.001 5. K›zlar ve erkeklerin boyun e¤ici yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktur. 6. K›zlar, erkeklere göre sosyal destek arama yaklafl›m›n› daha fazla tercih etmektedirler. Bu do¤rultuda stresle baflaç›kma tarzlar› ile cinsiyet aras›ndaki iliflkiyi özetleyecek olursak, k›zlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal destek arama yaklafl›m›n› erkeklere göre daha fazla tercih etmektedirler. Buna karfl›n, k›zlar ve erkeklerin, çaresiz ve boyun e¤ici yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktur. Folkman, S. & Lazarus, R. (1980). An Analysis Of Coping In A Middle Aged Community Sample., Journal Of Healt And Social Behavior, 21, 219-239. Gök, fi. (1995). Anksiyete ve Depresyonda Stresle Baflaç›kma, Uzmanl›k Tezi, ‹stanbul Üniversitesi, ‹stanbul T›p Fakültesi, Psikiyatri Ana Bilim Dal›. Hamilton, S. & Fagot, B.I. (1988). Choronic Stress And Coping Styless: A Comparison Of Male And Female Undergraduates., Journal of Personality and Social Psychology, 819823. Jampol, R.C. (1989). Coping Stres The Role Of Locus Control, Appraisal And Coping Responses In Adjusting To College, Dissertation Abstracts International, 49(10), 4545-B. Kahraman, S. (1995). Cinsiyetleri, Yaln›zl›k, Baflar› Ve S›n›f Düzeyleri Farkl› Yat›l› Olan Ve Olmayan Meslek Lisesi Ö¤rencilerinin Stresle Baflaç›kma Stratejilerinin ‹ncelenmesi., Yüksel Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Lazarus, R.S., Folkman, S. & Susan, A. (1984). Stress, Appraisal and Coping. New York: Springer Publishing Company, Inc. 169 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Lazarus, R.S., Folkman, S., Gruen, R.J. & De Longis, A. (1986). Appraisal, Coping, Health Status And Psychological Symptoms, Journal of Personality and Social Psychology, 50 (3), 571-579. Ptacek J.T., Smith, Ronald E. and Dodge, Kenneth L. (1994). Gender Differences in Copping with Stress: When Stressor and Appraisal Do Not Differ, Personality and Social Psychology Bulletin, 20 (4), 421-430. Markham, U. (1998). Kad›nlar ‹çin Stres El Kitab›. ‹stanbul: Alfa Bas›m Yay›m. Stone, A.A., Neale, J.M. (1984), New Measure Of Daily Coping Devolopment And Preliminary Results., Journal of Personality and Social Psychology, 46 (4), 892-906. Morgan, G. (1993). ‹flte Yaflamda Stresle Baflaç›kman›n Yollar›, ‹stanbul: Ruh Bilim Yay›nlar›. Oral, A. (1994). Ergenlerde Stres Kaynaklar› ve Bafletme Yollar›, Yüksek Lisans Tezi, Orta Do¤u Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. fiahin, H. (1995), Yetifltirme Yurtlar›nda Kalan ve Aileleriyle Yaflayan Liseli Gençlerin Stresle Baflaç›kma Stratejileri Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Özer, ‹. (2001), Ergenlerin Stres Yaflant›lar›nda Kulland›klar› Baflaç›kma Stratejilerinin Benlik ‹maj› ‹le ‹liflkisi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. fiahin N. H., Durak, Ayflegül. (1995). Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i: Üniversite Ö¤rencileri ‹çin Uyarlanmas›, Türk Psikoloji Dergisi, 10 (34), 56-73. Palanc›, M. (2000). Alg›lanan Kontrol Düzeyine Ba¤l› Olarak Farkl›laflan Stresle Baflaç›kma Davran›fllar›, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Towbes, L.S., Cohen, L.H., Glyshawk (1989), Imstrumentality As a Life- Stress Moderator For Early Versus Middle Adolescents Journal of Personality Social Psychology, 57 (1), 109119. Patterson, J.M., Mc Cubin, H.I. (1987), Adolescent Coping Style and Behaviors: Conceptualization and Measurement, Journal of Adolescence, 10, 163-186. Y›lmaz, N. E. (1993), Üniversite Ö¤rencilerinde Stres Düzeyleri, Psikopatoloji Ve Stresle Baflaç›kma, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 170 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 STRES VE ÜREME* Özet Çev.: Psk. Belgin Üstün** ‹nsan neden ve ne zaman stresli oldu¤unu; adet düzeninin bozuldu¤unu, ereksiyonun daha zor oldu¤unu ve cinselli¤e yönelik ilgi kayb›n›n oldu¤unu bilmek ister. Neden üzüldü¤ümüz zaman üreme mekanizmalar›nda çok say›da ters giden durum olur? Erkekler: Testosteron ve Ereksiyon Kayb› Erkeklerde üreme sistemi nas›ld›r? Erkeklerde, beyin LHRH (Lutein Hormonu Salg›lay›c› Hormon) salg›lar. Bu hormon da LH (lutein hormonu) ve FSH (follicle-uyar›c› hormon) sal›n›m›n› sa¤layan pitüiter bezini uyar›r. LH, testosteron salg›lamas› için testisleri uyar›r. Erkeklerde FSH taraf›ndan uyar›lacak follicles olmad›¤›nda onun yerine FSH sperm üretimini uyar›r. Bir stres etmeni ile tüm bu sistem engellenir. LHRH yo¤unlu¤u azal›r, k›sa bir süre sonra da bunu LH ve FSH’›n azalmas› izler; daha sonra testisler çal›flmaz hale gelir. Sonuç olarak da testosteron düzeyinde bir azalma olur. Bunun aç›k kan›tlar›na fiziksel stres s›ras›nda ulafl›l›r. Çal›flmalar, yaralanma, açl›k, ameliyat gibi durumlarda testosteron düzeyinin düfltü¤ünü göstermifltir. Çözümü zor olan psikolojik stres kaynaklar› da rahats›z edicidir. ‹nsanlara ve maymunlara stresli bir ö¤renme görevi verildi¤inde, testosteron düzeyinin azald›¤› görülmüfltür. Y›llar önce yap›lan bir çal›flmada astsubay adaylar› okullar›nda fiziksel ve psikolojik olarak stres alt›nda e¤itim görmüfllerdir. Daha sonra askeri psikiyatrist*Sapolsky, M. R.. (2000).Why Zebras Don’t Get Ulcers: An Updated Guide to Stress, Stres-Related Diseases and Coping (6rdEd.). Newyork: W. H. Freeman and Company. **Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi ler taraf›ndan testosteron düzeyleri ölçülmüfl ve testosteron düzeyinin düfltü¤ü gözlenmifltir. Neden bir stres kayna¤›yla karfl›laflt›¤›m›zda testosteron yo¤unlu¤unda azalma olur? Bunun çeflitli nedenleri vard›r. ‹lk olarak beyinde meydana gelen baz› durumlar vard›r. Stresli bir durumda endorfin ve enkefalin hormonlar›, hipotalamustan LHRH’›n salg›lanmas›n› engellerler. Erkekler çok fazla kofltuklar›nda endorfin salg›lan›r ve bu da testosteron sal›n›m›n› engeller. Bu durumda egzersizin erkeklerde üremeyi bask›lay›p bask›lamad›¤› sorusu gündeme gelir. Çok fazla egzersiz yapan erkeklerin LHRH, LH ve testosteron düzeyleri düflüktür ve daha az ifllevsel spermlere sahiptirler. Benzer durumlara kad›n atletlerde de rastlan›r. Bunun nedeni de endorfin salg›lanmas›d›r. Kad›n atletlerde menstrual döngü s›k s›k durur ve bunlar puberte dönemine normalden daha geç ulafl›rlar. Normalde 14 yafl›ndaki k›zlar›n %95’inde menstruasyon bafllarken, atletik ya da jimnastik yapan k›zlar›n %2040’›nda bu yaflta menstruasyon bafllad›¤› görülmüfltür. Strese ba¤l› olarak LHRH sal›n›m› azal›r. Ayr›ca prolaktin, di¤er pitüiter hormonlar da salg›lan›r ve böylece LHRH’a olan duyarl›l›¤› azal›r. Son olarak da glukokortikoidler LH’a yönelik testislerin tepkisini bloke ederler. Testosteron sal›n›m›ndaki azalma, neden stres s›ras›nda erkek üremesinde problemlerin oldu¤uyla ilgili konunun yar›s›n› oluflturur. Di¤er yar›s› ise sinir sistemi ve ereksiyonla ba¤lant›l›d›r. Ereksiyon, çok karmafl›k fizyolojik bir olayd›r ve otomatik olarak ifller. Ereksiyonda parasempatik sistem ifllevseldir. Bu durumda penise giden kanda art›fl olur, kan›n d›flar› ç›kmas› engellenir. Böylece penis kanla dolar ve sertleflir. 171 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Stres s›ras›nda ne olur? Sinirli ve kayg›l› oldu¤umuzda parasempatik aktivitenin devreye girmesi zordur. Bu yüzden ereksiyonun olmas› da s›k›nt›l› hale gelir. Böyle bir durumda ikdidars›zl›k söz konusu olabilir. E¤er ereksiyon durumunda kifli kendini kayg›l› bir halde bulursa parasempatikten sempati¤e h›zla bir geçifl olur ve erken boflalma meydana gelir. ‹kdidars›zl›k ve erken boflalma gibi problemlerin stresli zamanlarda ortaya ç›kt›¤›na yönelik yayg›n görüfller vard›r. Çal›flmalarda bu flikayetlerle doktora giden erkeklerde nedenin organikten çok psikojenik oldu¤u gözlenmifltir Kad›nlar: Uzam›fl Siklus ve Adetten Kesilme Kad›nlarda da üreme mekanizmas› erkeklerdekine benzer flekilde ifller. LHRH beyin taraf›ndan salg›lan›r. Bu da pitüiterden LH ve FSH salg›lar. Bunlar da önce östrojen sentezi için sonra da yumurta sal›n›m› için overleri uyar›rlar. Menstural dönemin ilk yar›s›nda LHRH, LH, FSH ve östrojen yap›l›r. ‹kinci yar›s›nda ise yumurtal›ktaki karpus luteum’da progesteron yap›l›r. Böylece bunlar bask›n hormon halini al›r ve rahim duvar›n› uyararak yumurtalar›n olgunlaflmas›n› sa¤larlar. E¤er yumurtlama sonras› döllenme olursa embriyo geliflmeye bafllar. Kad›nlar›n kan ak›fl›nda küçük bir miktar erkek cinsiyet hormonu da vard›r. Bu hormon overlerden de¤il, adrenallerden gelir. Bu “adrenal androjen”lerin miktar› erkeklerdekinin sadece % 5’idir; ancak s›k›nt›ya yol açacak kadar da yeterlidir. Kad›nlarda ya¤ hücrelerinde bulunan bir enzim genellikle bu androjenleri östrojene dönüfltürerek ortadan kald›r›r. Böylece problem çözülmüfl olur. Peki kurakl›k nedeniyle aç kal›nd›¤›nda ne olur? Açl›¤a ba¤l› olarak ya¤ depolar› azal›r ve birden androjeni östrojene çevirecek ya¤ miktar› yetersiz hale gelir. Bu yüzden daha az östrojen üretilir. Daha da önemlisi androjen yo¤unlu¤u artar ve üretim sistemindeki pek çok ad›m› engeller. Üreme, kifli istemli olarak aç kald›¤›nda da banzer biçimde engellenir. Buna iyi bir örnek anoreksiya nervoza’d›r. Özellikle genç kad›nlarda üremede önemli rol oynar. Stres durumunda t›pk› erkeklerde oldu¤u gibi endorfin ve enkefalinler, LHRH’IN salg›lanmas›na engel olurlar. Prolaktin ve glukokortikoidler de pitüiterin LHRH’a olan duyarl›l›¤›n› bloke ederler. Ayn› zamanda glukokortikoidler yumurtal›klar› da etkiler ve LH’a karfl› daha az tepki vermesine neden olur. Sonuç olarak LH, FSH ve östrojen sal›n›m› azal›r, böylece yumurtlama da azal›r. Menstural döneme girifl uzar ve düzensiz bir hal al›r. Daha ciddi olarak yumurtlama mekanizmas› durabilir. Buna “adetten kesilme” denir. Stres ayr›ca di¤er üreme sorunlar›na da neden olur. Progesteron düzeyi s›kl›kla engellenir. Bu durum da rahim duvar›n›n olgunlaflmas›n› engeller. Stres s›ras›nda salg›lanan prolaktinin de bu etkide rolü vard›r. Prolaktin progesteron aktivitesine engel olur. Sürekli bir stres durumunda östrojen kayb› üreme d›fl›nda da baz› sonuçlar do¤urur. A¤›rl›kl› olarak egzersiz yapan atletlerin kemiklerinde kireç azalmaya bafllayabilir, kemiklerin k›r›lmas› ya da osteoporoz riski artabilir. Bu konudaki çal›flmalar daha çok kad›nlarla yap›lmaktad›r. Özellikle menapoz sonras› kad›nlarda risk daha fazlad›r. Östrojen kemiklerin tekrar kireçlenmesine yard›mc› olur. Ayr›ca östrojen kalbi atherosclerosis’e karfl› korumaya da yard›mc› olur ve stres östrojen düzeyini düflürerek kardiyovasküler sistemi tehlikeye düflürür. Kad›nlar: Libidonun Engellenmesi Stres kad›nlarda libidoyu engeller. Stres alt›ndaki kad›nlarda cinsel istekte bir kay›p 172 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 görülür. Çünkü stres, östrojen hormonunun sal›n›m›n› engeller. Stres ve Yüksek Teknolojik Döllenme Psikolojik stres kavram›, günlük hayat›n zorluklar›, ifle konsantre olamama, arkadafl ve aileden yabanc›laflma olarak tan›mlanabilir. Psikolojik stres, depresyon ve t›bbi hastal›klar k›s›rl›¤a etki eden durumlard›r. Ancak son zamanlardaki yüksek teknolojik ilerlemeler k›s›rl›k için mükemmel tedaviler sa¤lamaktad›r. In Vitro Fertilization (IVF) yönteminde sperm ve yumurta d›flar›da bir ortamda bir araya getirilir ve döllenen yumurta daha sonra kad›na afl›lan›r. Preimplantation screening yönteminde çiftlerden biri ciddi bir genetik bozuklu¤a sahip oldu¤unda kullan›l›r. Yumurtalar döllendikten sonra DNA’lar› analiz edilir ve sadece genetik bozuklu¤u olmayan yumurtalar afl›lan›r. Spermin kendi bafl›na yumurtan›n hücre zar›n›n içine girmesinde yetersizlik oldu¤unda, kiflinin spermi bir yumurta içine enjekte edilir. Bu teknolojik uygulamalarla ilgili baz› problemler vard›r. Uygulamalar çok pahal›d›r ve masraflar sigorta taraf›ndan karfl›lanmamaktad›r. Ayr›ca bu klinikler büyük medikal merkezlere yak›n yerlerde bulunmaktad›r. Bu durum da özellikle baflka flehirden gelen kifliler için birtak›m s›k›nt›lara yol açar. Tedaviye gelen kifliler arkadafl ve ailelerinden uzakta bir otel odas›nda haftalar geçirirler. Teknolojik uygulamalarla ilgili bir di¤er problem de bu çal›flmalarda ne kadar baflar› elde edildi¤ine iliflkin güvenilir kan›tlar›n çok fazla olmamas›d›r. Baflar› oran› genellikle %10-20’dir. Çok say›da arflt›rma IVF yönteminin stresli bir kad›na uyguland›¤›nda baflar› oran›n›n düflük oldu¤unu göstermifltir. Düflük Yapma ve Psikojenik Kürtaj Stres, düflük yapmaya neden olabilir. Stresin yol açt›¤› düflük, hayvanlarda çok nadir görülür. Özellikle insanlarda görülen bir durumdur. Bu durum nas›l ortaya ç›kar? Fetüsün kan› annenin kan ak›fl›na duyarl›d›r ve rahimdeki kan ak›fl›n› azaltan herhangi bir fley bebe¤in kan ak›fl›na da engel olur. Ayr›ca bebe¤in kalp at›fllar›n›n anneninki ile uyumlu olmas› nedeniyle annenin kalp at›fllar›n› düflüren ya da uyaran psikolojik uyar›c›lar bebekte de benzer de¤iflikliklere neden olur. ‹nsanlarla ve primatlarla yap›lan çal›flmalar›n ço¤u bunu göstermektedir. Bu s›k›nt›lar›n stres s›ras›nda meydana gelmesinin nedeni ise SSS aktivasyonudur. Bu durum, epinefrin ve norepinefrin sal›n›m›n› art›r›r. Bu hormonlar da rahme giden kan ak›fl›n› azalt›r. Böylece fetüsün de kan bas›nc› düfler ve kalp at›fl› yavafllar. Bu alanda genel bir say›lt› vard›r. O da bu durumlar›n birkaç›n›n küçük problemlere yol açt›¤›d›r; ancak fetüsün kan bas›nc›nda ve kalp at›fl›nda meydana gelen bu de¤iflmelerle ilgili dönemler tekrarlan›rsa bu durum fetüsün bo¤ulmas›na neden olacakt›r. 173 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 PS‹KOLOJ‹N‹N ALT ALANLARI GÜNÜMÜZ PS‹KOLOJ‹S‹N‹N RENKLER‹YLE ÇA⁄DAfi PS‹KOLOJ‹ PORTRES‹* Doç. Dr. Nurhan Er** Psikoloji,, 125 y›ll›k bilimsel tarihi ve zihinsel zaman yolculu¤unda, “bilim öncesi psikolojinin çal›fl›ld›¤›” antik ça¤a kadar uzanan sa¤lam kökleriyle, dinamik ve güçlü bir bilim dal›d›r. Her dönemde çok çeflitli sorunlarla ve meydan okuyufllarla yüz yüze kalan günümüz ça¤dafl psikolojisi, di¤er bilim dallar› aras›ndaki sayg›n yerini, geçmifl dönemlerde gelifltirdi¤i etkili ve çarp›c› paradigmalar›na, kökten bir de¤iflim hareketini bafllatabilecek cesur yaklafl›mlar›na borçludur. Ayn› cesaretle, psikolojinin farkl› alt alanlar›ndan h›zla akan araflt›rma bulgular›n› derlemek, günümüzde giderek güçleflmektedir. Bunlar, birçok fleyin anlafl›lmas›n› kolaylaflt›racak flekilde tafllar›n yerlerine oturmas›n› sa¤larken, beraberinde k›r›lgan tart›flmalar› da bafllatabilmektedir. Psikoloji laboratuarlar›ndan ya da günlük yaflam gereksinimlerinden ç›kan sorular, geçmiflten günümüze kadar tafl›nan bilimsel yöntem ve yaklafl›mlar do¤rultusunda hem laboratuarda hem de alanda sürekli s›nanmaktad›r. Bugün, psikolojide ele al›nan konular›n hemen hepsi, farkl› düzeylerde incelenebilir niteliktedir. Bu nedenle tarihine bakt›¤›m›zda, neredeyse her dönemin bir krize tan›kl›k etti¤ini görürüz. Her kriz ise bilimsellik s›nav›n› kazanmas› durumunda, di¤erleri kadar gerekli, *Yazar›n bu yaz›s›n›n bir özeti, "Ça¤dafl Psikoloji" teriminin tan›m› kapsam›nda, Editörlü¤ünü Prof. Dr. Ahmet Cevizci’nin yapt›¤› Felsefe Ansiklopedisinin 3. cildinde yay›mlanacakt›r. **Ankara Üniversitesi DTCF Psikoloji Bölümü farkl› bir bak›flaç›s›n›n ya da farkl› bir yöntemin meflrulaflt›r›lmas›yla son bulmufltur. “Psikolojinin uzun bir geçmifli, ancak k›sa bir tarihçesi vard›r” (akt., Boring, 1950, s. ix) diyen Herman Ebbinghaus’un bu sözlerinin üzerinden tam 100 y›l geçmifltir. Asl›nda bir bilim dal› olarak kuruluflundan bu yana halâ yetiflkinlik döneminden ç›kamam›fl ama zengin deneyimleri, araflt›rma yöntem ve teknikleriyle de, bilgelik ça¤›n› yaflayan günümüz psikolojisi, ça¤dafl bir portre çizmektedir. Sosyal, ekonomik, politik ve bilimsel de¤ifliklikler do¤rultusunda, küreselleflme, elektronikleflme, kentleflme-endüstrileflme ve bireyselleflme ad›na yaflanan hemen her konuyu, araflt›rma oda¤› haline getirip, heyecan verici geliflme ve yenilikleri kendi içinde bar›nd›rmaktad›r. Di¤er yandan, ne ile u¤raflt›¤›n›n ve niçin u¤raflt›¤›n›n hesab›n› her fleyden önce kendine verebilmek için her dönem, kendisinin bilime yönelik etkinliklerini anlama gere¤ini duymufltur ve böylesi bir sorgulay›fl›n her zaman devam etmesi de olas› görünmektedir. Psikoloji Hep Vard›… Çok çeflitli alt alanlar› olan ya da art›k ‘psikolojiler birlikteli¤i’ fleklinde isimlendirilebilece¤imiz günümüz psikolojisinde, ilk kuramc›lar olarak karfl›m›za Platon (M.Ö. 427-347) ve Aristo (M.Ö. 384-322) ç›kmaktad›r. Psikoloji laboratuarlar›na ya da alandaki uygulamalar›na konu olan bir çok kavram için, eski ça¤larda farkl› antik kültürlerin özel tanr›lar› ve tanr›çalar› olmufltur. Günümüze kadar ulaflan en erken çal›flmalar, M.Ö. 400’lü y›llardan gelmektedir. “Dialexeis” olarak bilinen bu kal›nt›lar, psikolojinin, özellikle zihin üzerine vurgu yapan bilme sürecine yönelik baz› 174 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 konularda de¤iflen çehresine, baz› konularda ise asl›na dönüflüne kan›t sa¤lamaktad›r. Bunlar, psikolojinin bir çok konusu için birer metafor niteli¤indedir. Örne¤in, bu gün biliflsel psikolojinin en popüler araflt›rma konular›ndan biri olan insan belle¤ine iliflkin “depo” ya da “ambar” metaforu, asl›nda Plotinus’tan (M.S. 205270) gelmektedir. Plotinus, belle¤i özgün olaylar›n de¤il, bunlar›n görüntülerinin depoland›¤› bir ma¤araya benzetmifltir. Benzer flekilde, yine insan belle¤inin pratik yönlerine iliflkin en zengin ve en kapsaml› uygulamalar, Roma döneminden gelmektedir. Cicero (M.Ö. 106-43) ve Quintillian (M.S. 40-96), belle¤in hitabet sanat›ndaki rolünü vurgulam›fllard›r. Cicero, buna yard›mc› olarak s›ralaman›n önemi üzerinde, Quintillian ise hem fiziksel hem de zihinsel egzersiz üzerinde durmufltur. Milatta önce 86 y›llar›nda yaz›lan ve Ad Herennium olarak bilinen, anonim bir çal›flma, o dönemde yap›lan en ünlü pragmatik çal›flma olmufl ve sonradan ortaya ç›kan birçok bilginin temelini oluflturmufltur (Bkz., Hermann, Chaffin, 1988; Ian, 1998). Modern ça¤›n ilk büyük psikolo¤u olarak Descartes (1596-1650) bilinmektedir. Aristo’dan sonra ilk defa bütünüyle yeni bir düflünce sistemi gelifltirmeye çal›flm›fl, kartezyen dualizmin savunuculu¤unu yapm›flt›r. Oluflturdu¤u sistemde evrensel gerçeklere ulaflabilmek için düflünen bir ‘ben’in kesinlikle gerekli oldu¤unu farkeden Descartes, kulland›¤› ilk ilkesini, 1644’te söyledi¤i ünlü “Düflünüyorum, öyleyse var›m (C ogito, ergo sum)” ifadesiyle biçimlendirmifltir (Hall, 1972). Günümüz baz› bellek araflt›rmac›lar›, insan belle¤inin, kiflinin kendi varl›¤›n›n fark›nda olmas›na nas›l hizmet etti¤ine ve otobiyografik belle¤in önemine vurgu yapabilmek için bu sözlerden yararlanm›fllard›r. Descartes’›n septikler taraf›ndan öne sürülebilecek hiçbir savununun sarsamayaca- ¤› kadar kesin ve güven verici bu sözlerini, “Hat›rl›yorum, öyleyse var›m” (Klein, Rozendal, Cosmides, 2002) fleklinde güncelefltirmifllerdir. Descartes’›n ayr›ca, insan bedenini aç›klamak üzere ortaya att›¤› mekanik ve sistematik kavramlar›, psikolojinin geliflim çizgisinde yeni bir dönemin habercili¤ini de yapm›flt›r. Böylelikle, bafllang›çta zihni aç›klamak üzere yola koyulan psikolojinin art›k yeni bir sorumlulu¤u daha vard›r: O da bedeni ve mekanik davran›fllar›n› anlamak ve aç›klamak. Zihin-beden konusunda, Descartes ile Hobbes ve Descartes ile Locke (16321704) aras›nda yaflanan çat›flmalar, psikolojinin s›n›rlar›n› belirginlefltirmifltir. Asl›nda benzer çat›flmalar, Hume (1711-1776) ile Kant (17241804) ve daha sonra Helmholtz ile Hering aras›nda da yinelenerek bilimsel psikolojiye geçifli kolaylaflt›racak etkenler yarat›lm›flt›r. Bilimin Efli¤indeki Psikoloji… Ernst Heinrichh Weber’in (1795-1878), bilimsel psikolojinin temelini oluflturan iki ölçü aras›ndaki en küçük farklar›n neler oldu¤unu bulmak için deneyler yapt›¤› ve Weber yasas›n› keflfetti¤i s›ralarda, psikoloji tarihine ilk bilimsel psikolog olarak geçecek bir baflka isim, baflka bir çal›flma içindedir. Bu isim Gustav Theodor Fechner’dir (1801-1887). Fechner, fizik ile felsefedeki ilgi alanlar›n› ba¤daflt›rarak, zihin ve bedenin, ayn› birlikteli¤in ifadeleri oldu¤unu savunarak psikofizik alan›n› bafllatm›flt›r. Ona göre, zihin ve bedeni ba¤daflt›rmak için gerekli anahtar, zihinsel duyumlarla fiziksel uyar›mlar aras›ndaki niceliksel iliflkilerin keflfindedir: “T›pk› evreni ölçmek için, evrenin içerdi¤i, fiziksel, standart bir ölçüm arac›na ihtiyac›m›z oldu¤u gibi, psikolojik ölçümler için de, onun alt›nda yatan fiziksel bir fleye ihtiyac›m›z vard›r. Ancak daha ileri gidildi¤inde, altta yatan psikofizik etkinli¤i do¤rudan gözlemleyemedi¤imiz için, bu etkinli¤i uyaran ve düzenli bir 175 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 flekilde artt›r›p azaltabilen bir uyar›c›y›, standart ölçüm arac›n›n yerine kullanabiliriz.” Temeli Weber yasas›na dayanan duyum ve uyar›c›lar aras›ndaki logaritmik iliflkiyi çözümleyen Fechner yasas›, daha sonralar› Ebbinghaus’un (1850-1909), “yüksek zihinsel bilgi iflleme süreci” olarak ele ald›¤› insan belle¤inde, benzer çözümlemeler oluflturmas›nda esin kayna¤› olmufltur. Fechner’le birlikte ça¤dafl psikolojinin kurulufluna büyük katk›lar› olan Helmholtz (1821-1894) Herbart’›n (1776-1841) çal›flmalar›yla, bilinçalt› süreçlerin bilimsel olarak incelenebilir oldu¤u gösterilmifltir. Böylelikle fiziksel ile uyar›c›n›n sunulmas›ndan bilinçli olarak yorumlanmas›na kadar olan sürecin ölçülebilirli¤i üzerinde durulmaya bafllanm›flt›r. Ondokuzuncu yüzy›l›n bafllar›nda ise, Alman filozof Immanuel Kant (17241804) psikolojinin asla bir bilim haline gelmeyece¤ini; çünkü psikolojik fenomenlerin ve süreçlerin ölçülemeyece¤ini ve üzerlerinde deneyler yap›lamayaca¤›n› ›srarla vurgulam›flt›r. Ancak Fechner’in zihnin ölçülmesini olas› k›lan çal›flmalar›ndan ötürü psikofizi¤in ilerleyifli engellenememifltir. Kant’›n psikolojinin ba¤›ms›z bir bilim dal› olma sürecine yönelik karfl› ç›k›fllar›, baflka bir platformda yeni bir psikoloji hareketinin do¤ufluna arac›l›k etmifltir. Ampirizmi çürütme çabalar›nda Kant, insanlar›n do¤ufltan belirli özelliklerle geldiklerini öne sürerken bu do¤ufltanc› yaklafl›m›, alg›da Gestalt hareketi gibi psikoloji ekollerinde çok güçlü etkisi olan felsefi bir alt yap›ya önemli katk› sa¤lam›flt›r. Kendisi ayr›ca, ba¤lant›c›l›¤›n (connectionism) habercisi olarak da gösterilmifltir. Kant’a karfl›n popülerleflen psikofizik araflt›rmalar›n›n, Wilhelm Wundt’un (1832-1920) deneysel psikoloji’yi kurma planlar› yapmas› ve bunu yaflama geçirmesinde etkisi büyük olmufltur (Schultz ve Schultz, 2002; Turner, 1977). …. Nihayet Resmi Psikoloji Wundt, 1879’da Leipzig’de kurdu¤u ilk psikoloji laboratuar›yla bilimsel psikolojiyi resmen bafllatm›flt›r. Bu dönem, zamansal olarak do¤a bilimleri konusuna dikkat çeken araflt›rmalar›n yap›ld›¤›, yöntem ve tekniklerin gelifltirildi¤i, çeflitli cihazlar›n tasarland›¤› ve bu konularda kitaplar›n yaz›ld›¤› bir dönemdir. Özellikle do¤a bilimleri ve 19. yüzy›l ‹ngiliz görgülcülerinin temel vurgular›n›, Alman bilimadamlar›n›n insan duyular›n›n nas›l çal›flt›¤›n› anlamaya yönelik çal›flmalar›, Wundt’un laboratuar›nda birlefltirilmifltir. Bu birleflim, resmi bir akademik disiplin olarak deneysel psikolojinin kuruluflunun müjdecisidir. Kurulan bilimsel psikoloji, ayn› zamanda yap›salc›l›k okulunun bafllang›c›n› da oluflturmufltur (Schultz ve Schultz, 2002). Yap›salc›l›k ile psikolojinin gündemi, zihinsel yaflant›n›n içgözlem yöntemiyle incelenmesi olmufltur. ‹ndirgemeci bir yaklafl›mla, bilinçli yaflant›n›n nitelik, yo¤unluk, netlik gibi iliflkilerinin ve bunlara temel oluflturan fizyolojik karfl›l›klar›n›n incelenmesi hedeflenmifltir. Bu okulun bir di¤er temsilcisi olan Titchener de, psikolojinin as›l görevinin bilinçli süreçlerin en temel ve basit parçalar›na indirgemek, birleflti¤i yasalar› belirlemek ve fizyolojik koflullar›yla ba¤lant›l› olarak çal›flmak oldu¤unu belirtmifltir. Böylelikle psikolojinin amaçlar›, do¤a bilimleriyle de uyuflan bir çizgiye getirilmifltir. Bu ba¤lamda psikologlar›n rol tan›mlar› da de¤iflmifltir: Bilincin ö¤elerini belirlemek ve nas›l biraraya geldiklerini göstermek, yap›s›n› öne ç›karmak. Wundt’un kurdu¤u akademik psikoloji sistemi, k›sa sürede h›zla yay›lmas›na karfl›n psikoloji tarihindeki konumunda, çok etkin olamam›flt›r. Almanya’da Gestalt psikolojisi ve Avusturya’ da psikanaliz, ABD’de ifllevselcilik ve davran›flç›l›k Wundt’un, gerçek dünya sorunlar›ndan uzak oldu¤u yönünde elefltiri alan yaklafl›m›n›n, etkisini 176 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 giderek kaybetmesine yol olmufltur. ‹ngiltere’de Charles Darwin’in evrim kuram›n› öne sürmesi, Francis Galton’un ise bireysel farklar psikolojisi üzerindeki çal›flmalar›, ABD’yi Wundt’un çal›flmalar›ndan daha fazla etkilemifltir. Wundt’un yüksek düzeyli zihinsel süreçler üzerine deneyler düzenlemesinin mümkün olmad›¤›n› iddia etmesinden birkaç y›l sonra Hermann Ebbinghaus (1850-1909), ö¤renme ve bellek konular›n› deneysel olarak nas›l incelenebilece¤ini göstermifltir. Tarih ve filoloji e¤itimi alan Ebbinghaus, akademik e¤itim sürecinde ilgisinin felsefeye kayd›¤› dönemlerde, Fechner’in kitab› ile tan›flm›flt›r. O’nun psikolojik fenomenlere yönelik matematiksel yaklafl›m›n› benimsemeye bafllam›fl, kat› sistematik ölçümlerle bellek çal›flmalar› yapmaya böylelikle karar vermifltir. Müller de Ebbinghaus’dan sonra ö¤renme ve bellek üzerine çal›flm›flt›r. Ebbinghaus’un yaklafl›m›n›n kat› bir nesnellik tafl›d›¤›n› belirten Müller zihnin, ö¤renme sürecinde çok daha etkin bir flekilde yer ald›¤›n› düflünerek, bu etkinli¤i ön plana ç›kartacak görüfller ileri sürmüfltür. ‹flleyen Psikoloji(ler) Ifl›ldar…. Wundt psikolojisi ve Titchener yap›salc›l›¤›n›n özgün flekillerinin, Amerikan entellektüel ikliminde uzun süre devam etmesi olas› olamam›flt›r. Çünkü bunlar psikoloji uygulamalar›n› içermiyor ve iflleyen zihinle u¤raflm›yorlard›. Bu nedenle yaflam›n günlük sorunlar›na ve isteklerine uygulanamazlard›. Amerikan kültürü uygulamaya dönüktü ve insanlar ‘iflleyen, çal›flan’ fleylere de¤er veriyorlard›. Bu yüzden Wundt’un psikolojisi ve Titchener’in yap›salc›l›¤› derece derece ifllevselcili¤e do¤ru evrimleflmifltir (Schultz ve Schultz, 2002). ‹fllevsel psikolojinin öncüsü olarak nitelendirilen William James (1842-1910), çevreye uyum sa¤lamak için de¤iflen yönüne odaklanarak, bilincin amac› ve ifllevi üzerinde durmufltur. “Hiç kimsenin belirli bir düflünceyi ayn› flekilde iki kez yaflayamayaca¤›n›” söylemifltir. Psikoloji için pragmatizmin önemi üzerinde duran James’in görüflleri, kendisinden sonra gelen psikologlar›n ifllevselcili¤i resmen ilan etmelerinde etkili olmufltur. Almanya’da Wundt’un laboratuar›nda çal›flmalar yapan Münsterberg, Hall, Cattell, Scott gibi Amerikal› psikologlar›n, Amerika’ ya dönerek özellikle Stanley Hall’›n (1912) vurgulad›¤› gibi, ‘kullan›labilir psikoloji’ üretmeye bafllad›klar› dönem, ifllevselcili¤in ayr› bir düflünce okulu olarak resmen kuruldu¤u zamana denk düflmektedir. Bu resmi ilanda emek veren iki isim ise John Dewey (1859-1952) ve Rowland Angell (1869-1949) olmufltur. Darwin’ in ifllev ve uyum kavram›, Galton’ un ölçme ve bireysel farklar›, Amerikan düflünürlerinin uygulama ve yarar üzerine yo¤unlaflmalar›, James, Angell, Carr taraf›ndan vurgulanan, içerikten iflleve do¤ru yönelme, ekonomik ve sosyal etkenler ile savafl›n gücünün birbirleriyle örtüflmesi, psikolojinin etkin ve güçlü olmas›na neden olmufltur. Asl›nda ifllevselcilik, Leibzig ve Cornell’de yap›lan laboratuar çal›flmalar›na ve bilincin deneysel olarak araflt›r›lmas›na karfl› ç›kmam›flt›r. Psikoloji içinde yeni bir ekol yaratmak gibi bir hedefleri de olmam›flt›r. Ancak, uygulamal› psikologlar›n, psikolojiyi gerçek dünyan›n içine, okullara, fabrikalara, reklamc›l›k dünyas›na, mahkemelere, çocuk rehberli¤i kliniklerine ve ruh sa¤l›¤› merkezlerine çekmeleriyle, yeni bir düflünce ekolünün özellikleri, dönemin Zeitgeist’inin katk›lar›yla da ortaya ç›km›flt›r. Art›k psikoloji için üzerinde çal›fl›lacak yeni bir malzeme vard›r: Bu yaklafl›mla, tek bir ifllevsel psikoloji yerine, ‘zihnin ne oldu¤u de¤il, nas›l çal›flt›¤›n›’ çal›flmak, konusunda ortak, ancak uygulama alanlar› farkl›laflan ifllevsel psikolojiler do¤mufl oldu. “Bir fley iflliyorsa do¤rudur” düflüncesi, dönemin ABD’sinde ifllevselcili¤in h›zla yay›lmas›nda oldukça etkili olmufltur. 177 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Bu pragmatik sloganla psikoloji, e¤itime, ticaret ve endüstri dünyas›na, psikolojik testlere, adalet sistemine ve ruh sa¤l›¤› merkezlerine katk›da bulunmaya bafllam›flt›r. Psikoloji, toplumda denetimi sa¤lamaya yard›mc› oldukça, çevresel belirleyicilerin kontrolü arac›l›¤›yla da, davran›fl›n nas›l kontrol edilece¤ini incelemenin yolunu açm›flt›r (Hermann ve Chaffin, 1988; Lowry, 1971; Zusna, 1975). Amerika’da uygulamal› hale dönen psikolojinin Avrupa’da da benzer flekilde yay›lmas›na katk› sa¤layan isim, Hugo Münsterberg (1863-1916) olmufltur. Münsterberg suçun önlenmesi, sorgulamada hipnoz, suçlu insanlar›n araflt›r›lmas›nda zihinsel testlerin kullan›lmas› ve görgü tan›klar›n›n ifadelerinin güvenirli¤i ile ilgili çal›flmalar yapm›flt›r. Daha sonra klinik psikoloji ile oldu¤u kadar endüstri psikolojisi ile de ilgilenen Münsterberg, zihinsel testler ve ifl simülasyonlar› gibi teknikler gelifltirerek ifle girmek isteyen adaylar›n bilgi, beceri ve yeteneklerinin de¤erlendirilmesiyle de ilgilenmifltir (Schultz ve Schultz, 2002). Psikolojiyi Yeniden Kurgulayan Psikolojiler… Kronolojik olarak ifllevsel psikolojinin, moda bir ak›m haline dönüfltü¤ü dönemler, beraberinde psikolojiye yeni bak›fl aç›lar› ve kimlikler kazand›ran di¤er ekollerin (Gestalt, Davran›flç›l›k ve Psikanaliz) de efl zamanl› olarak do¤ufluna tan›kl›k etmifltir. Bu ak›mlar›n her biri, Wundt’çu psikolojiye farkl› boyutlarda birer karfl› ç›k›fl hareketi olarak geliflme göstermifltir. Bunlardan biri, Sigmund Freud (1856-1939) taraf›ndan klinik psikoloji uygulamalar›na bir tedavi yöntemi olarak sunulan psikanaliz, di¤eri ise Max Wertheimer (1880-1943) taraf›ndan gelifltirilen Gestalt ekolüdür. Gestalt psikolojisinde, ilke olarak benimsenen “bütün kendisini oluflturan parçalar›n toplam›ndan fazlad›r” görüflünün, ifllerli¤ini sergileyen en iyi kan›t yine Wertheimer taraf›ndan tan›mlanan ‘phi’ fenomenidir. Bu kavram, ard›fl›k ve h›zl› olarak sunulan görsel uyar›c›lar›n yaratt›¤› hareket yan›lsamas› olarak tan›mlanmaktad›r. Bu ve benzer kan›tlar, Gestalt psikolojisinde alg› ile duyusal uyar›lma aras›ndaki farklara iflaret etmek için kullan›lm›flt›r. Buna göre gerçek alg›, duyusal bileflenlerin toplam›yla aç›klanamaz; alg›, dinamik bir bütündür ve Gestalt’t›r. Alg›y› incelemek ad›na bileflenlerine indirgemeye yönelik her türlü giriflim onu zedeleyecektir. Gestalt psikolojisinin öne sürdü¤ü görüfl ve gösterdi¤i kan›tlar, alg›da yer alan kortikal düzeneklerin incelenmesiyle de, günümüzde de kabul gören, birçok görsel alg› ilkesinin keflfine önemli katk›lar sa¤lam›flt›r. Yap›salc›lar›n kazand›rd›¤› atomistik, indirgemeci yaklafl›mdan farkl› olarak bütüne odaklanan bir bak›flaç›s›n› da psikolojiye kazand›rmalar› ayr›ca oldukça önemlidir. Örne¤in, günümüz klinik psikoloji uygulamalar›ndaki yaklafl›mlardan biri olan Gestalt terapisi, Gestalt psikolojisinin bir uzant›s› niteli¤indedir. Gestalt’›n temel anlay›fl› do¤rultusundaki hümanistik bir yaklafl›mla, insanlar›n kendi yaflant›lar›n› kendilerinin düzenledi¤i ve kendi yaflamlar›na kendilerinin anlam katt›¤› düflünülmektedir. Gestalt psikolojisinin, geçmiflteki iki temel bulgusu, bu yaklafl›mda yayg›n olarak kabul görmektedir: Birincisi, insanlar›n tamamlanmam›fl yaflant›lar›n› tamamlanm›fl olanlardan daha önce ve daha aç›k bir flekilde hat›rlama e¤iliminde olmalar› (Zeigarnik etkisi); ikincisi ise, insanlar›n tamamlanmam›fl ifllerini tamamlama konusunda do¤al bir e¤ilime sahip olmalar›d›r. Gestalt terapi yaklafl›m› da, insanlar›n bu do¤al e¤ilimine inanmakta ve kendi ifllerini kendilerinin tamamlayabilece¤i orijini hareket etmektedir (Murray, 1995). Gestalt psikolojisi, ortaya ç›kt›¤› dönemlerde, s›n›rl› bir zaman dilimi içinde ancak k›sa süreli bir 178 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 etki gösterebilmifltir. Geçmiflte ifllevselcilerin yol boyu geçiflini kolaylaflt›rd›¤› ve kendisi ile koflut zamanlarda ortaya ç›kan davran›flç›l›¤a karfl› kendini koruyamam›fl olan bu okul, günümüz ça¤dafl psikolojisinde yer edinen iki büyük yaklafl›m›n biliflsel ve hümanistik yaklafl›m›n ilk izlerini oluflturmufltur. Gestalt anahtar sözcü¤üyle, psikolojiye kazand›r›lan bu yeni bak›fl aç›s›ndan, 1932’de Bartlett taraf›ndan yaz›lan ‘Remembering’ isimli kitapla, insan›n zihinsel süreçlerini anlamak ve aç›klamak için yararlan›lm›flt›r. Biliflsel psikoloji tarihi için oldukça önemli bir klasik olan bu kitap ve vurgulad›¤› temel Gestalt yaklafl›m›n›n önemi, Neisser’in 1967’de psikolojiyi biliflsel psikoloji ile tan›flt›rmas›ndan da sonralar›, hakketti¤i ilgi ve be¤eniyi ancak alabilmifltir. Asl›nda benzer bir durum, Freud’un bilimsel psikolojiye kabul ettirmek için büyük bir u¤rafl verdi¤i psikanaliz ve uzant›s›nda önerilen kiflilik sistemi için de söz konusudur. Ancak Freud’un kavram ve terimlerine karfl› ç›k›fl›n kayna¤›nda, di¤erinden farkl› olarak, bunlar›n bilimsellik platformunda incelenebilirlik ve ölçülebilirlikten uzak oluflu vard›r. Yalanc› kavram (pseudo phenomenon) olarak nitelendirilen ve psikolojinin bilimsel kimli¤ine ayk›r› olan Freud’un terminolojsi, sonras›ndaki takipçilerine ve karfl›tlar›na (Anna Freud, Carl Jung, Alfred Adler, Karen Horney, Gordon Allport, Henry Murray ve Erik Ericson gibi) uzun y›llar ilham kayna¤› olmufltur (Bkz., Bernstein ve Russo, 1974; Lowry, 1971; Schultz ve Schultz, 2002; Viney, 1993). Bunlar içinde bilimsellik s›nav›n› kazananlar ise yol boyu, psikoloji içine dahil olabilmifltir. Freud’un günümüz psikolojisi için önemi, ileri sürdü¤ü kavramlardan çok psikolojiye kazand›rd›¤› farkl› bak›flaç›s›ndan gelir. Psikolojinin çizgileri ve günümüzdeki konumu aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde Freud’un klinik psikolojiye katk›lar›n›n yan›s›ra, di¤er alt alanlardaki yans›malar›na her dönemde rastlamak olas›d›r. Bu yan- s›malar›n en çok gözlendi¤i alanlardan biri de günümüz biliflsel psikolojisidir. Geçmifl deneyimlerimizin bilinçli etkilerine karfl› bilinçalt› etkileri konusu, dikkatten belle¤e, kategori oluflturmadan sorun çözmeye kadar de¤iflen çok farkl› araflt›rma konular›n›n merkezindedir. Giderek yayg›nlaflan ifllevsel psikoloji, geldi¤i son noktada, zihin araflt›rmalar›n› tümden terk edip, yaln›zca davran›fl üzerinde odaklanan davran›flç›l›k için asl›nda yasal bir zemin haz›rlam›flt›r. ‹fllevselci dönemin psikoloji anlay›fl›na ilham veren Darwin’ in evrim kuram›, insan ve hayvanlar›n, zihinsel çal›flmalar› aras›nda bir süreklilik oldu¤u olas›l›¤›n› da ortaya koymaktad›r. Kuramdan etkilenen ifllevselciler, organizman›n çevresine nas›l uyum sa¤lad›¤›n› ve davran›fl geliflimini gösterebilmek için hayvan davran›fl› çal›flmalar›n›n gereklili¤ini de ön plana ç›karm›fllard›r. Gerek evrim kuram›ndan ve gerekse bilincin ifllevleri üzerinde önemle durulmas›ndan etkilenen araflt›rmac› psikologlar, kulland›klar› yöntemlerini, daha eklektik hale getirmeye çal›flm›fllard›r. Ayr›ca hayvan çal›flmalar›n›n ne derece verimli oldu¤u ve sonuçlar› ortaya ç›kt›kça, bu alandaki çal›flmalar da a¤›rl›k kazanm›flt›r. Hayvanlar›n zihinsel iflleyifllerine verilen önem artarak, karfl›laflt›rmal› psikolojinin do¤mas›na neden olmufltur (Lowry, 1971; Viney, 1993; Zusna 1975). ‹nsan bir Makine, Psikoloji ise Davran›fl Bilimi… Mekanikten, materyalizmden ve dönemin pozitivistik havas›ndan etkilenmifl olan hayvan psikolojisi, davran›flç›l›¤› do¤rudan etkilenmifltir. Hayvan psikolojisinin geliflim sürecindeki en önemli araflt›rmac›lar›ndan olan Edward Lee Thorndike (1874-1949), gözlenebilir davran›fllar üzerinde odaklanan nesnel ve mekanik bir ö¤renme kuram› gelifltirmifltir. Thorndike, ifllevselciler taraf›ndan bafllat›lan ve daha fazla nesnelleflmeye 179 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 yönelik e¤ilimi desteklemifl ve ö¤renmeyi öznel düflünceler aç›s›ndan de¤il, uyar›c› ve tepki aras›ndaki somut ba¤ aç›s›ndan yorumlam›flt›r. Hayvanlar› do¤al ortamlar›nda gözleyip onlar›n davran›fllar›n› bir fleylere atfetmek yerine, kontrollü ve yineleyici ortamlarda yap›lacak deneyler aras›nda gözlenip, zihinsel süreçlerini nas›l kulland›klar›n› anlamaya çal›flman›n daha uygun olaca¤›n› belirtmifltir. Thorndike’la bafllayan davran›flç›l›¤›n ilk etkileri, Ivan Petrovitch Pavlov’un (1849-1936) davran›fl› denetlemenin ve de¤ifltirmenin bir yöntemini keflfetmesiyle psikolojiyi, köklü bir de¤iflikli¤e geçiflin efli¤ine tafl›m›flt›r. Dönem Zeitgeist’i ile uyum içinde olan Pavlov, ça¤r›fl›m ve ö¤renme alanlar›nda yapm›fl oldu¤u çal›flmalarla, ça¤r›fl›mc›l›¤›n geleneksel uygulamalardan tamamen nesnel ve niceliksel iç salg› bezi salg›lar›na ve kas hareketlerine do¤ru yön de¤ifltirmesine ve klasik koflullaman›n, günümüz ‘sinir bilimler’ araflt›rmalar›na bir paradigma olarak kat›lmas›na çok büyük bir katk› sa¤lam›flt›r. Pavlov’un çal›flmalar› John B.Watson’a (18781958), davran›fl› araflt›rman›n nesnel bir yolunu ö¤reterek, kökten bir de¤ifliklik hareketini bafllatabilecek cesareti de kazand›rm›flt›r. Psikolojinin geçmiflini de¤ifltirmeye yönelik bu yeni hareket, davran›flç›l›kt›r. Watson’›n çal›flmalar›n› nesnellik ve mekani¤in felsefi gelene¤i, hayvan psikolojisi ve ifllevselcilik e¤ilimleri etkilemifltir. Özellikle nesnellik ve mekani¤in felsefi geleneklerinin gelifltirilmesi ifllevselcili¤i ve hayvan psikolojisini desteklemifltir. Watson’›n nesnellik konusunda görüfllerinde, Descartes ve Comte’un ilk izlerini görmek olas›d›r. Comte’a göre geçerli olan tek bilgi, do¤as› gere¤i sosyal olan ve nesnel olarak gözlemlenebilen bilgidir; burada bile içgözlem ve öznel yöntemlere karfl› ç›k›fl vard›r. Watson davran›flç›l›¤›n›n temel ilkeleri oldukça basit, dolays›z ve belirgindir: Psikoloji, nesnel bir bilim olmak için tüm ruhsal kavram ve terimleri reddetmek, davran›fla efllik eden düflünce ve duygular›, psikolojinin ilgi oda¤›ndan ç›karmak zorundad›r. O’na göre, zihinsel süreçler sonuç olarak zihinsel ve kiflisel deneyimler olaca¤›ndan bilimsel çal›flmaya uygun de¤ildirler. Watson’la birlikte popülerleflen uyar›c›-davran›fl yaklafl›m› psikolojiyi, laboratuara yeniden -ama bu kez kontrollü koflullar alt›nda- fareler ve güvercinlerle deneysel hayvan çal›flmalar› yapmak üzere sokmufltur. Bu yaklafl›m, zihne iliflkin geleneksel terimleri atarak, psikolojinin s›n›rlar›n› insan ve hayvan davran›fllar›n› çal›flan nesnel bir bilim dal› olarak yeniden çizmifltir. 1930’a kadar süren Watson’c› davran›flç›l›k, sonraki 30 y›l içinde, Edward Chace Tolman (1886-1959), Edwin Ray Guthrie (1886-1959), Clark Leonard Hull (18841952) ve Burrhus Frederick Skinner’in (19041990) çal›flmalar›yla ‘yeni davran›flç›l›k’ yönünde bir geliflme göstermifltir. Yeni davran›flç› düflünce, temel baz› yönleriyle Watson’c› davran›flç›l›¤›n bir uzant›s› olsa da, bu dönemde özellikle Skinner’in 1938’de yazd›¤› “Organizmalar›n Davran›fl›” adl› kitab›yla, ö¤renme psikolojisi literatürüne yeni terimler kazand›r›lm›flt›r. ‹nsan ö¤renme sürecine daha yak›n olarak kabul gören bu yeni psikoloji terimleri ve bunlar arac›l›¤›yla uygulamaya aç›lan yeni bir ufukla, ça¤dafl psikolojinin çehresini yeniden de¤ifltirmifltir. Bu dönemlerdeki tüm popülerli¤ine ve etkisine karfl›n davran›flç›l›¤›n içinden gelen üçüncü dönem ‘yeni-yeni davran›flç›lar’, zihinsel süreçlere yeniden geçifli kolaylaflt›rarak flekilde davran›flç›l›¤›n s›n›rlar›n› esnetmifllerdir. Bu dönemde en etkili isimler olarak karfl›m›za Albert Bandura ve Julian Rotter ç›kmaktad›r. Bandura’n›n bafllang›çta ancak sosyal ö¤renme diyebildi¤i sonralar› ise daha rahatça sosyal-biliflsel kuram olarak adland›rd›¤› yaklafl›m› ve Rotter’in, iç-d›fl denetim odakl› sosyal ö¤renme kuram› ile davran›flç›l›k, biliflsel psi- 180 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 kolojiye kap›lar›n› daha fazla kapatamaz bir konuma ulaflm›flt›r (Ayr›ca Bkz., Bernstein, ve Russo, 1974; Samelson, 1981). Ah! Yine Yeniden Zihin: Psikolojinin Zihni(ni) Keflfedifli… Psikolojinin bilimsel kimli¤inin geliflimini sa¤layan davran›flç›l›k, sorunun yeniden zihinsel ifllevlere dönüflmesini daha fazla engelleyememifltir. Ortaya ç›kan yeni bir hareket iyice belirginleflmifltir. Bu hareketin ilk öncülerinden biri 1958’de, dikkatin nas›l iflledi¤ini aç›klayan bir kuram gelifltiren Broadbent olmufltur. 1960’lardan itibaren Miller, Galanter, Pribram, Hebb, Chomsky, Newell, Shaw, Simon, Sternberg, Pavio, Piaget ve Neisser gibi isimlerle, psikoloji yeniden zihinsel süreçlere kap›lar›n› açm›fl ve giderek artan bu yeni ilgi, biliflsel psikolojinin ön s›ralara ç›kmas›n› sa¤lam›flt›r (Er, 2004). Böylelikle, 1960’lara kadar ça¤dafl psikolojiyi en çok etkisi alt›na alan davran›flç›l›k, son dönem davran›flç›larla “kaybetti¤i zihnine” geri dönüflün sinyallerini vererek sonras›ndaki sürpriz geliflmelerle “bilincini yeniden kazanmaya” bafllam›flt›r. Davran›flç›lar›n insan davran›fl› üzerine raporlaflt›¤› hemen her fley uzun bir dönem, hayvanlar üzerinde yap›lm›fl çal›flmalar› temel alm›fl ve elefltiri almadan da insan davran›fl›na genellenebilmifltir. Ünlü dilbilimci Noam Chomsky, 1959’da Skinner’i ‘bilimle oyun oynamak’la suçlad›¤›nda bu itham, bir çok kifliyi öfkelendirmifltir. Ancak, bu tarih itibar›yla ve sonras›ndaki geliflmelerle, davran›flç›lar›n yaklafl›m› ile ilgili duyulan rahats›zl›klar, baflta son dönem davran›flç›lar›yla, psikolojiyi yeniden özüne, zihnin çal›fl›lmas› gerekti¤i görüflüne yeniden tafl›m›flt›r. 1967’de yazd›¤› “Biliflsel Psikoloji” kitab›yla Ulrich Neisser (1928-), psikoloji toplulu¤unu yeni bir psikolojiyle; biliflsel psikolojiyle tan›flt›rmay› baflarm›flt›r. Böylelikle, en az davran›fllar kadar insan zihninin ev- rensel yap› ve süreçlerini anlamak ve iflleyiflini yöneten ilkeleri ortaya ç›karmak da, psikolojinin önemli resmi sorumluluklar›ndan biri haline dönüflmüfltür. Günümüz biliflsel psikolojisinde ele al›nan konular asl›nda, duyusal ve alg›sal süreçleri ele alan James, Wundt, Weber, Fechner, Helmholtz ve Ebbinghaus’un çal›flmalar›yla 19. yüzy›l›n sonunda a盤a kavuflmufltur. Hem nörobilimler hem de bilgisayar modelleri bugünkü biliflsel psikolojiye katk› yapan en önemli alanlard›r. Ancak araflt›rmalar›n ço¤u hala insan deneklerle yürütülen standart psikoloji deneylerini içermektedir ve bugün neredeyse biliflsel psikoloji ders kitaplar›nda yer alan tüm konular›, örne¤in, William James’in 1890’da yazd›¤› “Psikolojinin ‹lkeleri” adl› kitapta bulmak olas›d›r. ‹nsan› anlamaya yönelik bir ‘insan modeli’ oluflturma giriflimiyle, biliflsel psikoloji, içsel ve d›flsal uyar›mlarla edinilen bilgiyi iflleyen ve üzerinde hesaplamalar yapan zihinsel süreçlerimize odaklaflmaktad›r. Biliflsel psikologlar, bu süreçler arac›l›¤›yla bireyin kendini ve d›fl dünyay› zihinsel olarak nas›l temsil etti¤iyle ilgilenmektedir (Er, 2004). Son 40-45 y›l içinde biliflsel psikoloji, kuram ve araflt›rma ile uygulamay› birlefltirebilecek bir çizgiye oldukça yaklaflm›flt›r. Görgül yöntem ve tekniklerle insan zihnini keflfetmeye yönelik biliflsel psikoloji, bafllang›çta kendisine karfl› ç›kan iki ak›m olan davran›flç›l›k ve Gestalt psikolojisinin miraslar›na da k›smen sahip ç›km›flt›r. Böylelikle davran›flç›lar›n deneysel yöntem ve paradigmalar›n›, onlar›n psikoloji içine dahil etmeye direnç gösterdikleri, dikkat, alg›, bellek, yarg›lama ve sorun çözme gibi biliflsel süreçleri içeren zihinsel dünyan›n keflfine bir araç olarak katarak, heyecan verici araflt›rmalara devam etmektedir (Er, 2004). Ça¤dafl psikoloji sosyal bilimlerin yan›s›ra, biyolojik yaklafl›mlardaki geliflmeler ve psikolojiden 181 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 beklenen sa¤l›k hizmeti sunma yönündeki taleplerle, biliflsel psikoloji ve onun klinik uygulamalar›yla ve davran›flç›l›¤› bugüne tafl›yan ö¤renme psikolojisi arac›l›¤›yla, biliflsel bilimler ve sinir bilimler gibi, daha genifl konfederasyonlar›n içine dahil olabilmifltir (Ayr›ca Bkz., Er, 1995; 1998; 2004; Klein, Rozendal, Cosmides, 2002 Murray, 1995; Schönpflug, 1994; Searle, 1984). Ça¤dafl Psikoloji(ler) Birli¤i: Zihin - Duygu Davran›fl Birlikteli¤i De¤iflen günümüz dünyas›nda yaflanan genel, özel ve sosyoekonomik sorunlar, do¤al felaketler savafllar, terör ve kazalar karfl›s›nda psikolojiye çok daha genifl alanlarda gereksinim duyulmaktad›r. Uzmanl›k düzeyinde meslek, uygulama ve araflt›rma alan› olarak çeflitlenen ve ço¤alan psikolojiler, günümüz ça¤dafl dünyas›n›n evrenle ve insanla ilgili temel paradigma ve yaklafl›mlar›na uygun at›l›mlar›n› sürdürmektedir. Bu at›l›mlar›nda, geçmiflten günümüze de¤iflen dünyada ne varsa, bu de¤ifliklik psikolojiye dahil edilen konulara, insana bak›fl›na, kulland›¤› teknolojiye araç ve gereçlerine de yans›m›flt›r. Önümüzdeki y›llarda moleküler biyoloji, genetik ve t›p an›nda yaflanacak olan bilimsel ve teknolojik geliflmeler, kitle iletiflim araçlar›ndaki h›zl› yenilikler, psikolojinin insan do¤as› üzerine çal›flan di¤er disiplinlerle olan iliflkine yine-yeniden yans›yacakt›r. Yeni iliflkiler, hem psikolojinin kendi içinde hem de di¤er alanlarla olan iliflkilerinde yeni sorunlar›, yeni bak›fl aç›lar›n›, yeni meydan okuyufllar› beraberinde kaç›n›lmaz olarak getirecektir. fiimdi, insan beyninde karmafl›k olaylar ve ifllevler tan›mlayan beyin araflt›rmalar›, ö¤renmenin biyokimyasal ayr›nt›lar›, nöroanatomi, nöroloji ve genetikten gelen çal›flmalarla, psikolojinin gelece¤ine iliflkin karamsar bir senaryo yazmay› deneyelim. Her davran›fl›n genetik bir al›n yaz›s› oldu- ¤u ve bu al›n yaz›s›n›n yaln›zca genlerle oynanarak de¤ifltirilebilece¤i yolundaki görüfller, nedenleri oldu¤u kadar, sonuçlar› da yaln›zca beyinde ele alan ve beyinle aç›klayan olas› yaklafl›mlar karfl›s›nda, psikolojinin gelece¤ini yordamay› deneyelim. Hemen “e¤er bunlar olursa, psikolojinin de sonu olur” fleklinde bir düflünce akla gelebilir. fiimdi as›l soru, di¤er bilimlerde olabilecek ve insan zihnini s›n›rlar›n› zorlayabilecek her türlü uç keflif ve görüfller karfl›s›nda bile, acaba bu kadar kötümser olmaya gerek olup olmad›¤›d›r. De¤iflen koflullar do¤al olarak, psikolojinin insana iliflkin yeni konular›n› laboratuara sokup incelemesi kadar, kendisinin de bilime yönelik etkinliklerinin sürekli test edilmesini gerekli k›lacakt›r. Böylesine bir sorgulama geçmiflte hep olmufltur ve sonuçta psikoloji, giderek daha sayg›n ve çekici hale gelmifltir. Dolay›s›yla geçmiflte, içten ve d›fltan do¤an tüm güçlükler ve sürpriz geliflmeler, bilimsel psikolojinin lehine her zaman çevirebilmifl ve böylelikle psikoloji zengin bir mirasa sahip olabilmifltir. Psikolojinin “zeitgest”i haline dönüflen bu mirasta, “bilimsel bir kimlik olarak” kendinden emin, ne oldu¤unun ve olabilece¤inin fark›nda olan, gerekti¤inde çok kat› ama her zaman esnek bir zihin anlay›fl› vard›r. Di¤er disiplinlerdeki geliflmeleri tehlike sinyalleri olarak alg›lamak yerine, yar›na da bu zeitgest’le bakmak daha iyi olacakt›r. Psikolojinin kuruluflunun 125 y›l sonras›nda bile, genifl ilgi alan›na ba¤l› olarak üretti¤i ve kullan›ma sundu¤u bilgileri, tek bir sistem veya bak›fl aç›s›yla bütünlefltiremedi¤i, bir kimlik bunal›m› yaflad›¤› da düflünülebilir. Hatta, ifle zihinle bafllayan psikolojinin, geldi¤i son noktada ‘kendi zihninin hala çok kar›fl›k oldu¤u’ da söylenebilir. Di¤er taraftan psikolojinin kar›fl›k zihnini, ne kadar çok çal›flt›¤›na ve ne kadar çok fleyle iliflki kurabildi¤ine yönelik bir gösterge olarak da yorum- 182 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 layabiliriz. Homojen bir psikolojinin olmad›¤› çok aç›kt›r. Günümüzde psikoloji en s›k tan›mlanan flekliyle, “davran›fl ve davran›fl›n alt›ndaki zihinsel süreçleri incelen bilim dal›d›r”. Bilifl-duygu-davran›fl üçlüsünün karfl›l›kl› konum, ifllev ve iflleyiflini her düzeyde ele almak, psikolojinin resmi sorumlulu¤undad›r. Tüm renklerinin birlikte yer ald›¤› ça¤dafl psikoloji, köklerinden gelen mirasla ve flimdilik 125 y›la s›¤d›rd›¤› zengin araflt›rma deneyimleriyle, davran›fl› anlama olgusuna, beyinde, zihinde ve çevrede de¤iflen olaylarla birlikte biliflsel-beyinsel-duygusal ve devinimsel olarak bakmakta ve kendisinin bilime yönelik etkinliklerini de bir davran›fl olarak ele al›p, anlamak ve aç›klamaktad›r. Asl›nda bu durufl ve bak›fl›n çizdi¤i ça¤dafl portrede, psikolojinin çok farkl› hatta bazen iliflkisiz gibi görünen hatlar›n›n ve da¤›n›k çizgilerinin birbirine nas›l ustaca ba¤land›¤›n› görebilmek olas›d›r. Kaynaklar Bernstein, M.D.,& Russo, N.F. (1974). The history of psychology revisited: Or, up with our foremothers. American Psychologist, 29, 130-134. Er, N. (2004). Biliflsel psikoloji (s.623-627). Felsefe Ansiklopedisi, (2.cilt, Editör, Ahmet Cevizci). ‹stanbul: Etik Yay›nlar. Hall, T.S. (1972). Treatise of man: Rene Descartes. Cambridge: Harvard University Pres. Hermann, D.J., & Chaffin, R. (Eds.). (1988). Memory in historical perspective: The literature before Ebbinghaus. New York: Springer-Verlag. Klein, S.B., Rozendal, K., & Cosmides, L. (2002). A social-cognitive neuroscience analysis of the self. Social Cognition, 20, 105-135. Ian, N. (1998). Human memory: An introduction to research, data, and theory. London: Brooks/Cole Publishing Company Lowry, R. (1971). The evoluation psychological theory: 1650 to present. Chicago: Adline, Atherton. Murray, D.J. (1995).Gestalt psychology and cognitive revolution. New York: Harvester Wheatsheaf. Samelson, F. (1981). Struggle for scientific authority: The perception of Watson’s behaviorism, 1913-1920. Journal of Behavioral Science, 17, 399-425. Schönpflug, W. (1994). Professional training in psychological departments: A critical analyses. News from EFPPA, 8,15-17. Schultz, D.P., & Schultz, S.E. (2002). Modern psikoloji tarihi (Çev., Yasemin Aslay). ‹stanbul: Kaknüs Yay›nlar›. Searle, J. (1984). Minds, brains, and sciece. Canbridge, MA: Harvard University Press Boring, E.G. (1959). A history of experimental psychology (2. ed.). New York: Wiley. Turner, R.S. (1977). Hermann von Helmholtz and the empiricit vision. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 13, 48-58. Er, N. (1995). Biliflsel psikolojinin biliflsel bilimler içindeki yeri. Türk Psikoloji Bülteni, 3, 6-9. Viney, W. (1993). A history of psychology: Ideas and context. Needham Heights, MA: Allyn and Bcon. Er, N. (1998). Bilinç ve bilinçalt› kavramlar›n›n kronolojisi: 17. yüzy›ldan günümüze kadar. Türk Psikoloji Yaz›lar›, 1(1),1-16. Zusna, L. (1975). Names in the history of psychology. A bibliographical sourcebook. New York: Halsted Press. 183 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 GÜVENL‹K PS‹KOLOJ‹S‹ VE ENDÜSTR‹YEL-KL‹N‹K PS‹KOLOJ‹* Çev.: Dr. Müge Ersoy-Kart** Güvenlik psikolojisi ve endüstriyel klinik psikoloji çal›flma ve performansa zarar veren belli sorun tiplerini önleme ve düzeltme ile ilgilenmektedir. Güvenlik psikolojisinde, denge önleme yönüne kaymaktad›r. Amaç, kazalar›n niçin ve nas›l meydana geldi¤ini anlayarak, kazalar›n önünü kesmektir. Kazalar meydana geldi¤inde bireyi yeniden çal›flma yaflam›na döndürebilmenin yolu öncelikle t›bbi bir tedavi uygulamakt›r. Endüstriyel klinik psikolojide as›l odak noktas›, çal›flanlarda performans yetersizli¤ine yol açan nedenleri anlamak ve bu sorunlar› düzeltmek için nelerin yap›labilece¤ini ele almakt›r. Güvenlik psikologlar› genellikle, mühendisler ve doktorlarla iflbirli¤i yaparak çal›fl›rlar. Endüstriyel klinik psikologlar›n›n t›p bilimiyle güçlü ba¤lant›lar› vard›r. Bu profesyonel iliflkilerin gerekçesi önce güvenlik ve kaza kavramlar›n›, daha sonra performans sorunlar›n›n tan›s› ve tedavisini düflündü¤ümüzde ayd›nl›¤a kavuflmaya bafllar. Güvenlik Yönetimi ve Güvenlik Psikolojisi Güvenlik yönetiminde, baflar› için ortak kabul ve iflbirli¤inin temel olmas› dolay›s›yla, komisyonlar önemli birer araçt›r. Bölümlerden temsilcilerin oluflturdu¤u bir üst güvenlik komisyonu da güvenlik kurallar›n›n belirlenmesinden, baz› tehlikeli durumlar› incelemekten, ifl kazalar›n›n ön*Miner, J.B. (1992). Industrial-Organizational Psychology. Singapore: Mc Graw - Hill, Inc. (Chapter 20). **Araflt›rma Görevlisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çal›flma Ekonomisi Bölümü lenmesiyle ilgili harcamalar› yapmaktan ve çat›flmalar› çözümlemekten sorumlu olmal›d›r. Ayr›ca bölümlerin kendi içinde kurulan ve güvenli olmayan koflullar› denetleyip bunlar› düzeltmekle ilgilenen komisyonlar da yararl› olabilir. Kuflkusuz, bu komisyonlar›n iflbirli¤i içinde çal›flmas› zorunludur; çünkü karar alma ve uygulama süreci, do¤as› gere¤i hantal bir görünümdedir ve sendikalar ile bu komisyonlar›n karfl› karfl›ya kald›¤› koflullarda güvenlik önlemlerinin etkinli¤ini artt›racak sendikal eylemler, yerini zorunlu olarak pazarl›k ve flikayet süreçlerine b›rakmaktad›r. Güvenlik E¤itimi Kazalar› önlemede önemli yaklafl›mlardan biri güvenlik e¤itimidir. ‹fl koflullar›n›n görece tehlikeli oldu¤u iflyerlerinde, yaralanmalar›n özellikle, iflçilerin çevredeki tehlikelere karfl› kendilerini nas›l koruyacaklar›n› henüz ö¤renmedikleri ilk birkaç ay içinde meydana geldi¤ine yönelik kan›tlar vard›r. Bu koflullar alt›nda yönlendirme, beceri, tutum ya da iflle ilgili olan herhangi bir e¤itimin, kazalar› önleme amac›na hizmet edece¤i aç›kt›r. Bu e¤itim süreci, yeni ifle girmifl bir iflçinin ifl çevresiyle baflaç›kmas›na yard›m ederken, güvenlik sa¤lama hedefine de önemli bir katk› yapacakt›r. ‹flin do¤as›na yabanc› olan iflçiler yaralanmaya daha yatk›nd›r. Ciddi yaralanmalar, ifle yeni bafllayan iflçilerde daha s›k görülüyorsa da, iflten bir süreli¤ine uzak kal›p devams›zl›k eden iflçiler aras›nda da yaralanmaya yol açan kazalar yayg›nd›r. Kazalar›n en az görüldü¤ü grup ise, son zamanlarda ifle devams›zl›k yapmam›fl iflçilerdir. O nedenle yeni bafllayan iflçiler için haz›rlanacak e¤itim programlar›nda güvenlikle ilgili bilgiler (güvenlik kurallar›, güvenlik ekipmanlar›n›n do¤as› ve kullan›m›, t›bbi hizmetlerin sa¤lanabilirli¤i ve ilkyard›m teknikleri) özellikle yer almal›d›r. 184 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Güvenlik e¤itimi için kullan›lan teknikler, ders verme, filmler ve gösterilerdir. Kaza benzefliminin kullan›m› da oldukça etkili olabilir. Bu teknikte uzmanlar ifl güvenli¤ini ihlal eden bir eylemde bulunurlar ve yaralanmay› önlemek üzere gelifltirilen donan›mlar›n yarar›n› vurgulayarak, çal›fl›rken koruyucu malzemelerin kullan›m›n› teflvik edebilirler. Benzeflimle e¤itimin yüksek riskli ifl koflullar›nda, iflyerindeki tehlikeleri çarp›c› hale getirdi¤i için özellikle etkin olmas› beklenir. Güvenlik e¤itiminin baflka bir amac› da ifl güvenli¤i kurallar›n› çi¤neme ve koruyucu cihazlar› kullanmamay› onaylayan grup normlar›na panzehir sa¤lamakt›r. Bunun için varolan kurallar ve ifl süreci çal›flanlarla aç›kça tart›fl›l›r ve grup karar›na göre gözlenebilecek sonuçlar örneklenir. Böylece hem güvenlik bilgileri gruba aktar›lm›fl olur, hem de iflçilerin ifl güvenli¤ini sa¤lama çabas›na kat›lmalar› sa¤lan›r. Ayr›ca araflt›rmalar, al›nan güvenlik önlemlerinin sonuçlar› hakk›ndaki geri bildirimlerin, azalt›lan kaza oranlar›na ba¤l› k›l›nan ödüllerin ve bu ödüller için gruplar aras›ndaki rekabetin kazalar› oldukça azaltabildi¤ine iflaret etmektedir. Son olarak, yüksek stres düzeyi kazaya yatk›nl›k yarataca¤›ndan e¤itim programlar›n›n içeri¤inde stres yönetimi tekniklerinin de yer almas›n›n uygun olaca¤› vurgulanmal›d›r. Güvenli¤i Herkese Duyurmak ve Yar›flmalar Güvenlik kurallar›n› herkese duyurmak, yani aç›k hale getirmek çok çeflitli flekillerde yap›labilir. Bunlar aras›nda en yayg›n olarak kullan›lanlar posterler, kitapç›klar, özel uyar› notlar› ve firma yay›nlar›ndaki makalelerdir. Pek çok firma devletçe da¤›t›lan posterlerin yan› s›ra, kendi haz›rlad›¤› posterleri ve uyar› levhalar›n› da bast›rabilir. Bunlar, olabildi¤ince az kayg› uyand›rarak, iflçilere ifl güvenli¤i sa¤layacak uygulamalar› hat›rlatmaya odaklanmal›d›r. Dehflet içeren ve rahats›z edici resim ya da belgelerden insanlar kaçarlar; hatta bunlara hiç bakmazlar. ‹yi bir posterin temel ifllevi, iflçileri ürkütmeden dikkatlerini çekerek ifl güvenli¤i hakk›nda düflünmelerini sa¤lamakt›r. Güvenli¤i artt›rmada, yar›flmalar düzenlemek kimi zaman oldukça baflar› sa¤layabilir. Firma içinde ya da endüstri çap›nda (özellikle benzer kaza potansiyeline sahip ifl kollar› aras›nda) yap›lan yar›flmalar, ödüllerle cazip ve ifllevsel hale getirilebilir. Örne¤in, yüksek kaza riski bulunan kamyon sürücülü¤ü gibi mesleklerde çal›flan iflçilerin uzun bir zaman diliminde hiç kaza yapmad›klar›nda ödüllendirilmeleri, ifl güvenli¤i kurallar›na daha da uygun davranmalar› için onlar› teflvik edebilir. Her ne kadar yar›flmalar›n, yaralanmalar üzerinde genellikle yararl› etkilerinin oldu¤u görülse de, uzunca bir süre hiç kaza olmadan geçen dönem sona erdi¤inde (yani kaza oldu¤unda) hayal k›r›kl›¤› yaflanabilir. Bu olumsuzlu¤un yan› s›ra yar›flmay› kaybetmemek u¤runa baz› yaralanmalar›n gizlenmesi söz konusu olabilir. Bu durumda gerekli ilk yard›m›n al›namamas› daha ciddi sa¤l›k ve performans sorunlar›n› ortaya ç›karabilir. O nedenle belli koflullar alt›nda, yar›flmalar›n zararl› etkileri, kazançlar›n› azaltmaktad›r. ‹fl Çevresinin Denetimi ‹flyerinin ve buradaki donan›m›n tasarlanmas›, belki de kazalar›n önlenmesi için en temel ve en etkili yaklafl›md›r. Güvenlik sa¤layan cihazlar, yaln›zca kazalar› azaltmazlar; ayr›ca iflçilere iflyerinde güvencede olduklar› duygusunu da verirler. Kayg› düzeyleri de buna ba¤l› olarak azalt›l›r ve performans sorunlar›n›n olas› kaynaklar› ve hatalar yok edilebilir. Bu, özellikle, kaza-önleyici cihazlar›n yoklu¤unda afl›r› tehlikeli olabilecek koflullar aç›s›ndan önemlidir. 185 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Temel hedef güvenlik sa¤layan araçlar›n, insanlar›n kendilerini tehlikeye atmas›n› zorlaflt›r›c› engeller koyacak flekilde tasarlanmas›d›r. Koruyucu elbiseler, örtüler ve benzeri malzemeler ço¤u zaman iflçiyi tehlike kayna¤›ndan uzak tutar ve kaza olas›l›¤›n› son derece azalt›r. Ayr›ca yanl›fl kullan›mlar› azalt›c› denetimlere de gerek vard›r. Koruyucu malzemelerin yanl›fl çal›flmas› ya da bozulmas› durumunda uyar› veren araçlar uygun yerlere konulmal› ve kolayca görülebilmeleri sa¤lanmal›d›r. Kendini-düzelten mekanizmalar ve otomatik durdurma sistemleri en uygun olanlard›r; çünkü o zaman tehlike insanlar›n müdahalesine gerek kalmadan ortadan kald›r›labilir. Kuflkusuz, koruyucu donan›mlar›n tasar›m› kadar ifl çevresinin tasar›m› da çevresel denetimin önemli bir boyutudur. Buna göre koridorlar, merdivenler, asansörler, meyilli yollar ve birçok baflka etken güvenlik gözetilerek yap›lmal› ve bunlar s›k s›k denetlenmelidir. Gelifltirilen Güvenlik ‹klimi Güvenli bir iflyeri iklimi, güçlü bir yönetimsel uzlaflmay› simgeler. Çeflitlendirilmifl ve eflgüdümlü bir güvenlik program› iflçilerde “güvenlik iflyerinde farkl›l›k yarat›r” inanc›n› ortaya ç›kar›r ve üst düzey yöneticileri de kapsad›¤›nda daha da etkin olur. Baz› iflkollar›nda güvenlik sa¤lama kayg›s› çok daha fazlad›r; çünkü iflin süreklili¤i tamamen buna ba¤l›d›r. Örne¤in, kömür madeni iflleten firmalarda akci¤er hastal›klar› ve çeflitli malzemeleri üreten eden fabrikalarda asbest zehirlenmesi riski vard›r ve önlem al›nmas› üretimin aksamamas› için zorunludur. ‹fl Kazalar›ndaki Sorumluluklar Bazen ne kadar çok çaba harcan›rsa harcans›n, kiflinin yaralanmas›na yol açabilecek, öngörülemeyen kazalar› ortadan kald›rman›n hiçbir yolu olmayabilir. Bunun nedeni insanlar›n kazaya yol açacak flekilde davranmalar›d›r. Bu görüfl üzerinde güçlü bir uzlaflma bulunmasa da, baz› insanlar›n, flansa yüklenemeyecek nitelikteki kazalar› daha çok yapt›klar› aç›kt›r. Ayr›ca, bir kifli yaflam›n›n baz› dönemlerinde daha çok kaza yapabilmektedir. Kazalar en s›k 17 - 30 yafllar› aras› dönemde meydana gelmekte, zamanla azalmakta ve en düflük noktaya 60’l› yafllar›n sonlar›nda eriflmektedir. Dolay›s›yla ifl kazalar› yaln›zca, ifl çevresinin içerdi¤i tehlikeli boyutlar›n do¤rudan bir ifllevi de¤ildir. E¤itim yetersizli¤i ve genç iflçilerin kaza-yafl iliflkisi göz ard› edilmemelidir. S›k Kaza Yapanlar›n Özellikleri Büyük bir fabrikan›n metal ifl kolunda yürütülen bir çal›flmada, yüksek yaralanma s›kl›¤› ve ciddi yaralanma oran› gösteren insanlar›n, afl›r› kas gücüyle çal›flt›klar› ve olan biteni h›zl› bir flekilde kavramak için yeterli görsel kapasiteye sahip olmad›klar› bulunmufltur. Dolay›s›yla, eylem ço¤unlukla alg› ve hareketlerden önce gelmektedir ve o nedenle bu tür insanlar genellikle “düflüncesizce hareket eden” kifliler olarak tan›mlanmaktad›r. Kazan›n yinelenmesindeki baflka bir etken dura¤anl›¤a karfl› bireylerin tepkileridir. Örne¤in, uzun yol floförlerinin dikkati odaklama zorluklar› ve sürücülü¤ün dura¤an yap›s› daha çok trafik kazas› yapmalar›na yol açabilmektedir. Bu kiflilerin stres alt›ndayken daha kolay zihin kar›fl›kl›¤› yaflamas› ve o nedenle de bir eylemde bulunmadan önce yeterince düflünmemeleri olas›d›r. Baflka araflt›rmalar, alg›sal ve davran›flsal özellikler yerine kiflilik özelliklerine odaklanm›fllard›r. Bu çal›flmalardan birinde, çok say›da kaza geçirmifl kiflilerin tutumlar›n›n daha olumsuz oldu¤u, amirlerinden, yapt›klar› iflten ve genel olarak çal›flmaktan hofllanmad›klar›, iyimserlikten yoksun olduklar› ve insanlara karfl› pek az olumlu 186 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 duygular hissettikleri bulunmufltur. Kimi araflt›rmalarda ise, s›k s›k kaza yapan bireylerin baflkalar›yla s›cak duygusal iliflkilerin noksan oldu¤u, yüzeysel iliflkilerin sarmalad›¤› bir dünyada yaflad›klar› gözlenmifltir. Ayr›ca, kazalara yatk›n kiflilerin, sa¤l›klar›yla ilgili çok fazla kayg›land›klar›n› gösteren bulgular da söz konusudur. Bu saplant› düzeyindeki kayg›lar›, baflar›lar›n› azaltmakta ve duygusal incinmelerden kaçmak için onlar› yan›lsamalar içeren davran›fllara yöneltmektedir. Gelecek planlamas› yerine günü birlik yaflamay› seçen bu kiflilerin, oldukça düflüncesizce hareket etmeleri flafl›rt›c› de¤ildir. Denetim oda¤› da kazalarda en önemli etkenlerden biri olarak kabul edilebilir. D›fltan denetimliler, kazalar›n kendi denetimleri d›fl›nda olufltu¤una, flans ve/veya da kaderin bunda rol oynad›¤›na veya baflkalar›n›n davran›fllar›n›n sonucunda ortaya ç›kt›¤›nda, dolay›s›yla kendilerinin bundan sorumlu olmad›klar›na inan›rlar. Nedensellik yarg›lamas› yapamad›klar›ndan kendileri zarar görürler. Kiflilikle ilgili etkenler ile meydana gelen kazalar›n yak›n tarihli bir gözden geçirilifliyle flu sonuçlara ulafl›lm›flt›r: 1. Kontrol oda¤›n›n kazalarla iliflkili oldu¤una iliflkin çok say›da kapsaml› kan›t vard›r. Yüksek kaza oranlar›yla d›flsal yönelim aras›nda bir iliflki vard›r. 2. D›fla dönüklük (çevreyle ilgilenme) yüksek kaza oran›yla güçlü bir iliflki göstermektedir. 3. Sald›rganl›k, kazalarla güçlü ve sürekli bir flekilde ba¤lant›l›d›r. 4. Sosyal uyumsuzlu¤un yaln›zca kazalarla iliflkili olmakla kalmay›p, kazaya yol açan birincil etken oldu¤una yönelik çok güçlü kan›tlar vard›r. 5. Genel nevroz ile kazalar aras›nda bir iliflki var gibi görünmektedir. 6. Özgül nevroz koflullar›, kayg› ve depresyon gibi bu konuda yap›lan az say›daki çal›flmada kazalarla iliflkilendirilmifltir. 7. Kazalar›n meydana gelifli ile düflüncesizce hareket etme aras›ndaki ba¤lant› için tutarl› ve orta düzeyde güçlü kan›tlar vard›r. Kuflkusuz, her ifl yaralanmas›, s›k s›k kaza yapt›¤› bilinen kiflilerin bafl›na gelmedi¤i gibi her kazaya u¤rayan da s›k kaza yapan kiflilere özgü kabul edilen kiflilik özelliklerine sahip olmayabilir. S›k kaza yapanlar, sosyal olarak oldukça sorumsuz ve olgunlaflmam›fl kifliler gibi görünmektedir. Yüksek yaralanma oranlar› normal olarak yaflam boyu sürmedi¤i için bunlar›, 30 yafl öncesinde geliflmesi çok daha olas› olan geçici bir kiflilik uyumsuzlu¤undan yak›nan kifliler olarak görmek en uygunu olacakt›r. Yineleyen kazalar›n ard›ndaki temel neden ani ve düflüncesizce yap›lan hareketlerdir ve genellikle örgütteki üst düzeydeki kiflilere sald›rganl›k ve bu kiflilerin oluflturdu¤u politika ve kurallara karfl› ç›kma ile ba¤lant›l›d›r. ‹fl güvenli¤ini sa¤lamaya yönelik düzenlemelere karfl› konularak, yönetime sald›rma ve engelleme amac› güdülebilir. Böylesi bir yaklafl›m, kiflinin kendisini tehlikeye atmas› ve yaralanarak zarar görme olas›l›¤›n› artt›rmas› anlam›na gelecektir. Bazen bu durum, baz› kiflilik özellikleriyle bütünlenir. Kiflinin amirine duydu¤u öfke, hem oldukça büyük bir suçluluk duygusu yaratabilir hem de cezaland›r›larak bu suçluluktan bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaçma iste¤i do¤urabilir. Ceza kiflinin hatalar›n›n bir telafisi gibi götürüldü¤ünden, bu kifliler s›k›nt› çekmeyi, suçluluktan kurtulman›n yolu gibi de¤erlendiriyor olabilirler. Bu durumda kaza, yaln›zca kiflinin kendisinin yaratt›187 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ¤› tehlikeli koflula ba¤l› bir flans olay› olmak yerine, bilinçsizce arzulanan ve do¤rudan neden olunan bir sonuç olmaya bafllar. Tersi durumda, tedavi, deneme-yan›lma yoluyla belirlenir ve uygun kürü uygulama flans› oldukça azal›r. Yüksek Kaza Olas›l›¤›yla Mücadele Bir Çözüm Olarak Kurfluna Dizme Kazalar›n s›kl›¤›n› azaltman›n en etkin yolu eleman seçme süreçlerinde dikkatli olmakt›r, ancak yine de seçme olana¤›n›n olmad›¤› ya da iyi iflleyemedi¤i koflullarda, kaza yapma yatk›nl›¤› yüksek olan insanlar›n, en az›ndan s›n›rl› say›da, her firmada ifle al›nmas›n›n önüne geçmek olas› olamayacakt›r. O nedenle, olabildi¤ince ifl çevresindeki tehlikeyi azaltmay› hedeflemek en ak›lc› çözüm gibi görünmektedir. Tehlike, k›smen koruyucu malzemelerin tasarlanarak kullan›lmas›yla (özellikle bu araçlar›n kendili¤inden devre d›fl› kalmas› ya da bariyerlerin sabitlenmesi gibi denetimi çal›flan›n eline b›rakmayan özellikte olmas›n› temin ederek) k›smen de bireyleri daha düflük tehlikeli ifllere kayd›rarak azalt›labilir. Seçme ve eleme firman›n, performans sorunlar› yaflamas›n› engellemeye yetmese de, bu sorunlar› azaltabilir. Di¤er bir yöntem, etkin olmamaya bafllayan birini hemen kurfluna dizmek, yani iflten atmakt›r! Ancak iflten atma her zaman iyi bir seçenek de¤ildir; çünkü bu yöntem düzeltici giriflimlerde bulunmak kadar masrafl› olabilir. O nedenle, bunun pek çok durumda son çare olarak düflünülmesi gerekir. Dahas›, yasal düzenlemedeki s›n›rlamalar, iflten atmay› zorlaflt›r›c› kimi ilkeleri içermektedir. Araflt›rmalar, kaza yapma yatk›nl›¤› yüksek olan kiflilerin, otoriteye karfl› sald›rganl›k gösterdi¤ine iflaret etmektedir. Bu durumda, yöneticiler, yüksek kaza oran›na sahip iflçilerden kendilerini olabildi¤ince uzak tutmal›, araya uzakl›k koymal›d›rlar. Çat›flma ve içerlemeleri en aza indirmek için engelleyici müdahalelere olabildi¤ince az baflvurarak, iflçi kendi bafl›na çal›fl›r hale getirilebilirse yaralanma olas›l›klar› k›smen azalt›labilir. Yöneticilere uygun denetleme tekniklerinin ö¤retilmesi ve kurallar›n kat›l›mc› bir zeminde konulmas› da iyi sonuçlar verebilir. Teflhis Evresi Performans yetersizli¤i teflhis edildi¤inde öncelikle nedensel etkenler belirlenmelidir. Aynen hekimlikte oldu¤u gibi bilinen tedaviler aras›ndan bir seçim yapmadan önce kabul edilen sa¤l›k standartlar›na uymayan durumun nedenlerini betimleyen uygun bir teflhisin yap›lmas› zorunludur. ‹flten atmaya karfl› olan bask›lar, iflsizlik sigortas› ödemelerinden, yasal eylemlerden, iflten ayr›lma tazminatlar›ndan ve yeniden birini ifle al›rken yap›lan masraflardan do¤maktad›r. Bu konuda sendikalar ve iflçiler de engeller yaratabilirler. ‹flten ç›karma elbette olanaks›z bir fley de¤ildir; ancak bu ço¤u kez en son çaredir. Ancak söz konusu iflçinin ne yap›l›rsa yap›ls›n yine de verimsiz kalaca¤› aç›kça ortadaysa iflte tutulmamas› uygun olabilir. Baflar›s›zl›¤›n Kifliye Özgü Nedenleri Performans bozuklu¤unun meydana geldi¤i olgular göz önüne al›nd›¤›nda, iflteki baflar›s›zl›¤›n genellikle tek bir nedeninin olmad›¤› ortaya ç›kmaktad›r. ‹nsanlar baflar›s›z olurlar; çünkü bireysel becerileri ve kiflilik özellikleriyle, koflullar›n özgül bir tak›my›ld›z› içinde s›k›fl›rlar. O nedenle bireysel ve çevresel etkenler aras›ndaki nedensel yap›y› ayr›nt›land›rmak gereklidir. Zeka ve ‹fle ‹liflkin Bilgi Yetersiz Sözel Beceri: Kiflinin konumu, ifl hiyerarflisinde ne kadar yüksekse, bu konumun ge- 188 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 rektirdi¤i beceri ve zeka düzeyi o kadar büyüktür. Zihinsel aç›dan bireyin da¤arc›¤›n› aflan rol gereklilikleri içeren bir göreve, kiflinin birden bire atanmas›n›n, beraberinde hatal› davran›fllar› ve baflar›s›zl›¤› getirmesi flafl›rt›c› olmayacakt›r. Yetersiz Özel Beceri: Çeflitli meslekler, hiyerarfli içindeki konumdan ba¤›ms›z olarak, çok farkl› zihinsel becerileri gerektirirler. Say›sal, mekanik, uzamsal, bürokratik ve di¤er beceriler baz› ifl türleriyle ilgiliyken baz›lar›yla de¤ildir. ‹nsanlar gerekli olan bu tür becerilere sahip olmay›nca etkin düflünme ve h›zl› ö¤renmeyi baflaramad›klar› için performanslar› düflebilir. Yetersiz ‹fl Bilgisi: Yetersiz ifl bilgisi, beceri eksikli¤ine yüklenemez. Bireyin ifli ö¤renmek için zihinsel kapasitesi vard›r; ancak ya yetersiz deneyim ya da baflka bir gerekçe yüzünden bunu yapamaz. Baz› örneklerde, bu zorluk, ö¤renmeye karfl› duygusal bir dirençle ilgilidir. Yarg›lama ya da Bellek Yetersizli¤i: Pek çok olguda, yarg›lama yetene¤i ya da bellekteki yetersizlikler duygusal etkenlerin zihinsel süreçlere müdahalesinde görülür. Birey standart zeka testinde çok baflar›l› olabilir; ancak sahip oldu¤u zekay› çal›flma s›ras›nda kullanmas› gerekti¤inde, sonuçlar o kadar iyi olmayabilir. Bu tip eksiklikler, özellikle, baz› duygusal rahats›zl›klar› olan kifliler aras›nda s›k görülür. Ancak, bu ayn› zamanda beyin ifllevselli¤indeki bir bozukluk nedeniyle de olabilir. Bireysel Motivasyon Çal›fl›rken Engellenen Güçlü Güdüler: Belki de güdülenmeyle ba¤lant›l› en yayg›n performans bozuklu¤u, kifli yapt›¤› iflten çok fazla fley bekledi¤inde ama bunu elde edemedi¤inde ortaya ç›kar. Yap›lan ifl, hedefe ulaflma, baflar›s›zl›ktan kaçma, baflkalar›n›n hükmetmesinden kaç›nma, popülerlik elde etme, sosyal etkileflim, dikkat çek- me ve duygusal destek gibi istenir sonuçlar› sa¤layabilir. Bu tür güdüler engellendi¤inde, birey ifli b›rakabilece¤i gibi çal›flmay› da sürdürebilir ama çok az çaba harcar; as›k suratl›, öfkeli olmaya bafllayabilir veya iste¤i her neyse, buna etkin ifl performans› aç›s›ndan z›tl›k oluflturan davran›fllarda bulunarak eriflmeye çabalayabilir. Güdüleri Tatmin Etmek ‹çin Bütünlefltirilmemifl Araçlar: ‹flle do¤rudan ilgisi olmayan davran›fllara yönelen kifliler, çal›fl›rken güçlü bir güdü engellemesi yaflamayabilirler. Pek çok kifli, hem iflin gerekliliklerini karfl›layan hem de güdü tatmini sa¤layan bir yaklafl›m gelifltirir. Örne¤in, sosyal etkileflim isteyen bir sekreter daha h›zl› bir flekilde arkadafll›klar kurabilir ve zaman›n›n ço¤unu konuflarak geçirebilir; bu da oradaki herkesin performans›n›n zarar görmesine yol açar. Afl›r› Düflük Kiflisel ‹fl Standartlar›: Di¤er bir olas›l›k, insanlar›n kendileri için çok düflük ifl standartlar› koymalar›d›r. Bunlar, onaylanan en düflük standartlar›nda alt›nda kalmaktad›r. Bu tür düflük standartlar› olan insanlar, kiflisel baflar› duygusuna eriflmelerine karfl›n, zay›f performans gösterirler. Genellenmifl Düflük ‹fl Motivasyonu: Bazen çal›flanlar›n ifl ortam› d›fl›nda giderilebilecek istekleri ya da herhangi bir mesle¤e ait rol tan›mlamalar›nda yer almayan davran›fllarla doyurulabilecek arzular› olabilir. Bu durumda, birey ve ifl dünyas› aras›nda pratik olarak herhangi bir ba¤lant› olmad›¤› için ç›kt›n›n niteli¤i ve niceli¤i düfler. Duygular ve Duygusal Hastal›klar S›k S›k Yaflanan Y›k›c› Duygular: Kayg›, korku, depresyon, utanç ve suçluluk gibi yo¤unlaflm›fl olumsuz duygular çal›flma davran›fl›n› bozabilir. Sonuçta hatalar artabilir, dikkatin odaklanmas› azal›r ve üretim yavafllar. Ayr›ca ifl arkadafl189 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lar›yla ve üstlerle tart›flmalar artabilir ve sonunda birey tamamen çal›flmay› b›rakabilir. Böylesi sorunlar›n merkezinde genellikle stres yatar. Psikozlar: Psikozlar›n inatç› karakterli çeflitli belirtileri vard›r ve yaflam›n pek çok sürecinde bozucu etkiler yaratabilir. Psikozda birey, belirtileri ve olumsuz duygular› savuflturmayla zihinsel olarak o kadar meflguldür ki, gerçeklikten kopmaya bafllayabilir. Belirtiler, ard› arkas› kesilmeyen duygusal y›k›mlardan, bedensel rahats›zl›klara, patolojik davranma ve konuflmalara ve hatta alg› ve inançlarda afl›r› çarp›tmalara kadar uzanabilir. Böylesi bir durumdayken insan›n etkin bir çal›flma davran›fl› sergilemeyece¤i de aç›kt›r. Kiflilik Bozukluklar› : Kiflilik bozukluklar›n›n etkileri daha ›l›ml›ysa da, ifl performans› üzerinde psikozlar kadar bozucu etkiler do¤urabilirler. Bu özellikle iflin do¤as›na ba¤l› gibi görünmektedir. Yineleyen görevleri içeren ifllerde, duygusal rahats›zl›klar›n belirtileri daha yayg›nd›r; ancak yöneticilik gibi ifl hiyerarflisinin üstlerinde yer alan görevlerde, kiflilik bozukluklar› tipik olarak çok daha bozucu etkiler do¤urabilir. Alkol ve Uyuflturucu Sorunlar›: Alkolizm, uzun y›llar boyunca pek çok iflveren taraf›ndan temel bir sorun olarak görülmüfltür. ‹fl saatlerinde, içki içtikleri için bafl a¤r›s› çeken, kayg› yaflayan alkol ba¤›ml›s› bireyler ço¤unlukla, düflük ifl performans› gösterirler. Ancak bunun en önemli etkisi, ifle devams›zl›kt›r ve bu e¤ilim alkolik bireylerde, di¤er iflçilerin iki ya da üç kat›d›r. Bu yüksek devams›zl›k oranlar› k›smen, sarhofl olma durumun kaynaklanan ifl kazalar› ve fiziksel hastal›klara ba¤l›d›r. Baz› durumlarda performans, istihdam›n art›k sürdürülemeyece¤i bir noktaya kadar düflebilir. Uyuflturucu ba¤›ml›s› bir çal›flan›n, performans›n›n düflmesini, ifle devams›zl›k yapmas›n› ve daha çok ifl kazas›na u¤ramas›n› beklemek olas›d›r. Ayr›ca, baz› fiziksel rahats›zl›klar da uyuflturucu kullan›m›na ba¤l›d›r. Uyuflturucular›n -eroin gibi- pahal› ve al›flkanl›k yarat›c› niteli¤inin bireyi h›rs›zl›¤a zorlayabilece¤i olas›l›¤› da kayg› vericidir. Fiziksel Özellikler ve Rahats›zl›klar Fiziksel Hastal›klar ya da Fiziksel Engeller: Fiziksel rahats›zl›klar, ifle devam› engelleyerek düflük performansa yol açar; aürünün niteli¤i ve niceli¤i de bundan etkilenir. Engelli iflçiler genellikle, engellilik dereceleri çal›flmay› tamamen önlemiyorsa en az di¤er iflçiler kadar yetenekli olurlar. Ancak bazen, belli yetersizlikler, kimi ifllerde baflar›s›zl›¤a yol açabilir. ‹flitme ya da görme engeli bulunan kalp hastas›, sara hastas› olan ya da baflka engelleri bulunan insanlar›n etkin bir flekilde yapamayacaklar› ifller vard›r. Duygusal Kaynakl› Fiziksel Rahats›zl›klar: Bir dizi fiziksel belirtiye -bafl a¤r›lar›, bayg›nl›k, ülser, yüksek kan bas›nc›, saman nezlesi, s›rt a¤r›s› ve cilt rahats›zl›klar› gibi- duygusal etkenler neden olur. Bu rahats›zl›klar da performans bozukluklar›n›n öncülüdür. Uygun Olmayan Fiziksel Özellikler: Baz› ifl kollar›nda, bireyin yap›lan iflle uyumsuz fiziksel özellikleri ciddi sorunlar yaratabilir. Örne¤in ufak tefek kifliler, kamyonlardaki oturma kabininde rahat olamad›klar› için arac›n denetimini kaybedebilirler. Ergonomi alan›ndaki ilerlemeler insanlara uyan araç gereçlerin tasarlanmas›n› ve kullan›m›n› desteklemekteyse de sorun tamamen çözülmüfl de¤ildir. Yetersiz Kas Gücü ya da Duyusal Beceriler: Aynen zihinsel beceriler gibi kas gücü ve yap›s›yla ilgili beceriler de ifl performans›n› etkileyebilir. ‹flin zorunlu k›ld›¤› bu tür baz› becerilerde bir eksiklik ya da yetersizlik verimsizlik yarata- 190 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 cakt›r. Görme ve iflitmedeki kay›plar da pek çok durumda önemli bir sorun kayna¤›d›r. Baflar›s›zl›kta Gruba Ait Nedenler ‹flyerindeki Gruplar Grup Sarg›nl›¤›yla ‹liflkili Olumsuz Sonuçlar: Çarp›c› bir sarg›nl›k duygusunun egemen oldu¤u gruplar, gruba ayk›r› davrand›¤›na inand›klar› üyeleri reddedebilirler. Bu tür sürgün etmeler baz› insanlar üzerinde etkili de¤ilse bile, baz›lar› için afl›r› tehdit edici olabilir. Sonuçta, ifle zarar vererek üretimi k›s›tlayan öfke ve kayg› duygular› yo¤unlaflabilir. Etkin Olmayan Yönetim: Yönetim biçimleri de performans› farkl› flekillerde etkileyebilirler. Astlar›na karfl› afl›r› derecede sayg›s›z ve düflüncesizce davranan ve standartlar› oluflturup yürürlü¤e koymay› baflaramayan yöneticilerin gruplar› düflük üretim sergileyebilir. “B›rak›n›z yaps›nlar” (laissez- faire yöntemi çal›flma s›ras›nda s›n›rl› yönlendirmenin yap›ld›¤› yöntem) zararl›d›r. Ayr›ca bu yönetim tarz›n›n, baz› astlar›n yetersiz performans›na neden olmas› da mümkündür. Üstlerin eylemleri ile astlar›n kiflilik örüntüleri aras›nda çat›flmalar›n ortaya ç›kmas› da ender say›lamayacak kadar yayg›nd›r ve bunun sonucunda da, tamamen tersi istenmesine karfl›n, üretim azalmas› ortaya ç›kacakt›r. Uygun Olmayan Yönetimsel Standart ve Ölçütler: Astlar› de¤erlendirmek için kullan›lan ölçütler, genellikle kendi amirleri taraf›ndan beklenir, Örne¤in, performans standartlar› bireyin etkinli¤ini belirlemek için kullan›l›r. Baz› durumlarda, bu standartlar, örgüt amaçlar›yla ba¤lant›r›lmadan oluflturulmufl olabilir. Bu durumda baflar›s›zl›k, birey yerine, de¤erlendirme sürecinde aranmal›d›r. Üstlerin yanl› davran›fllar›ndan ötürü standartlar, gerçekçi olamayacak kadar yukar› çekilmifl olabilir ya da uygulanan ölçütler, gerçek rol tan›mlar› ve örgütün amaçlar› ile tamamen il- gisiz bir görünüm verebilir. Aile Ba¤lar› Aile Krizleri: ‹fl performans›n› bozmas› olas› olan pek çok ailesel olaydan söz edilebilir: Boflanma, bir aile üyesinin hastal›¤› ya da ölümü, terk edilme ve savc›l›k soruflturmas› gibi. Normal olarak bu etkiler geçicidir; ancak performans bozuklu¤unun oldukça uzun sürmesine yol açabilir. Aileden Uzak Olma: Anne-babadan ya da efl ve çocuklardan uzun süreli ayr›l›k, baz› kiflilerde son derece yo¤un bir s›la hastal›¤› yaratabilir. K›sa ifl gezileri, flehir d›fl›nda geçici görevlendirmeler gibi durumlar, baz› kiflilerde çok ciddi kayg›lar ortaya ç›karabilir. Özellikle birey daha önce evden ayr› kalmam›flsa sorun daha da fliddetlenebilir. Evden ayr› kal›nan bu süreçte, birey ciddi performans bozukluklar› sergileyebilir, s›k s›k hatalar yapabilir ve kiflileraras› iliflkilerde zorluklar yaflamaya bafllayabilir. ‹flin Gerekleri Üzerinde Aileye ‹liflkin Endiflelerin Bask›nl›¤›: Bu etkenler aile birimine ya da devam›na bir tehdit oluflturmazlar, ama performans üzerinde çok büyük etkileri vard›r. Israrc› bir efl kar›s›n›n ya da kocas›n›n o kadar çok zaman›n› alabilir ki, çal›flmas› için ona çok az bir zaman b›rakabilir. Ya da bir efl, yaflad›¤› kasabadan ayr›ld›¤› veya yabanc› bir ülkeye gitti¤i için incinmifl olabilir ve ciddi bir sorumlulu¤un alt›nda ezilebilir. Baz› aile durumlar›nda karmafla daha uzun sürer ve bu karmaflan›n çal›flma ortam›na tafl›nmas› kaç›n›lmazd›r. Baba -o¤ul ya da kar›-koca aras›ndaki tart›flma, ifle tan›fl›p bulaflan duygusal tepkiler yaratabilir. Örgütsel/ Ba¤lamsal Baflar›s›zl›k Nedenleri Örgüt Yetersiz Örgütsel Eylemler: Çal›flma s›ras›nda yap›lan hatalar ve bunlar›n süreklilik kazanmas›, 191 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 firman›n gerekli düzeltici çözümü bulup uygulayamamas›ndan kaynaklanabilir. E¤itim olana¤›n›n sa¤lanamamas› ve firman›n düzeltici eylemlere bütçe ay›rmama karar› iflleri daha da kötülefltirebilir. Gerçekten yöneticiler çözüm stratejileri için para harcamak yerine verimsiz iflçinin yerine baflkas›n› ifle almay› tercih edebilir. ‹fle Yerlefltirme Hatalar›: ‹fle alma süreçlerinde, yetkin eleman› seçme yerine k›demlilik esas› gibi yan›lt›c› politikalar benimsendi¤inde, bu sorun özellikle yayg›nlaflacakt›r. Ayr›ca zihinsel, duygusal, güdüsel ya da fiziksel etkenlerin kritik önem tafl›d›¤› ifllere eleman yerlefltirirken, hemen her zaman bu tür bir hata söz konusu olur. Uygun Olmayan Örgütsel Tarz: Bazen bir firma, iflçileri çal›flmamalar› yönünde cesaretlendiren, s›k› olmayan ve hatta keyfi personel politikalar› uygulayabilir. Örne¤in, yeterli disiplin sa¤lanmayarak asi davran›fllar cesaretlendirilebilir. Afl›r› e¤itim odakl› bir strateji, gerçek ifl üretiminin önemsiz oldu¤u duygusunu yaratabilir. Ayr›ca, hastal›k izni alma konusunda, çal›flanlara afl›r› özgürlük tan›yan bir izin politikas›, beklenmedik düzeyde ifle devams›zl›¤a neden olabilir. Toplumsal Ba¤lam Yasal Yapt›r›mlar›n Uygulanmas›: Birey bir suç iflledi¤i ve cezaevine gönderildi¤i için ifle iliflkin görevlerini yerine getiremez; bu da üretimi aksatan bir durumdur. Toplumsal De¤erlerin Uygulanmas›: Toplumsal de¤erler her ne kadar büyük ölçüde yasal yollar ve polis gücü arac›l›¤›yla büyük ölçüde de¤erlerine itaati sa¤l›yorsa da, kanuna dayal› olmayan zorlay›c› bask›lar›n oldu¤u da do¤rudur. Örne¤in, bir sat›fl personeli, pek çok müflterinin ahlaks›zca ve etik d›fl› olarak de¤erlendirdi¤i davran›fllar›ndan ötürü yeterince mal satmay› baflaramayabilir. ‹flin Gerekleri ‹le De¤erler Aras›ndaki Çat›flma: Birey, toplumsal de¤erler ile mesleksel rol gerekliliklerinin çat›flma halinde oldu¤una iliflkin güçlü bir düflünce gelifltirdi¤inde performans› düflebilir. Eflitlik, adil ücret, bireysel özgürlük ve ahlakl› olufl ad›na mücadele etmek gere¤i duyan birinin, kendini tamamen ifline verememesi nedeniyle pek çok ifl hatas› yapmas› olas›d›r. ‹fl Ba¤lam› Ekonomik Güçlerin Olumsuz Sonuçlar›: Rakip firmalar ya da rekabet halindeki ekonomik koflullar, iflçilerin standartlar›yla uyumlu bir düzeye eriflememelerine yol açabilir. Böylesi bir durumda, iflçiler duygusal bir rahats›zl›k yaflarlar ve varolan koflullar alt›nda performans›n istendik düzeye ç›kamad›¤› görülür. Bu tür sorunlar özellikle sat›fl elemanlar› aras›nda yayg›nd›r. Co¤rafi Bölgenin Olumsuz Sonuçlar›: Benzer tipte bir tepki, uygun olmayan bir co¤rafi bölgede çal›flmaya zorlanman›n bir sonucu olarak ortaya ç›kabilir. Yabanc› bir ülkeye gönderilme, baz› bireyler için çevrelerindeki kiflilerin ve ortam›n yabanc›l›¤›ndan dolay› oldukça zorlay›c›d›r. Baz› bireyler, belli iklimlerde, güçten düflüren fiziksel belirtiler yaflarlar; örne¤in deniz tutmas›na karfl› e¤ilimi olan bir gemici denizdeyken asla doyurucu bir performans düzeyine eriflemez. ‹fl Düzene¤indeki Bozucu Koflullar: Bunlar, çal›fl›lan ifl çevresinde yer alan gürültü düzeyi, ayd›nlatma, ›s› miktar› ve ifl yerinin ya da buradaki araç gerecin tasarlanmas›yla ilgili sorunlar gibi fiziksel özelliklerle ilgilidir. Bu ifl koflullar›, bireyin fiziksel kapasitesi ve özellikleri ile uyuflmayan baz› boyutlara sahip olabilir veya bazen iflçinin zihinsel, duygusal ya da güdüsel yap›s› ile uyuflmayan bir örüntü yaratabilir ve bu da bireyin performans›n›n bozulmas›na yol açabilir. 192 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Afl›r› Tehlike: Fiziksel ifl ba¤lam›n›n özel dikkat vermeyi gerektirecek kadar önemli bir yönü tehlike düzeyidir. Yüksek ifl kazas› riski tafl›yan ifl koflullar›, afl›r› devams›zl›¤a neden olabilece¤i gibi kayg› da yaratabilir ve bu da verimi etkiler. ‹nsanlar gerçekte varolan tehlikeye göre daha fazla tehlike de sezinleyebilir. Yükseklik, uçak, kapal› alan korkular› (fobiler) gibi durumlar son derece yayg›nd›r. Bu tür öznel tehlike durumlar›, etkin çal›flmay› olanaks›z k›lan kayg›lar yaratabilir. Bazen de bu duygular zihni ve ilgiyi baflka yerlere çekerek hatalara yol açabilir ve verimi azaltabilirler. Endüstriyel Klinik Psikoloji: Tedavi ve Düzeltici Eylemler Dan›flmanl›k Endüstri alan›nda dan›flmanl›k hizmeti ilk kez 1914’te Ford Motor Fabrikas›’nda verilmeye bafllam›flt›r ve öncelikli olarak iflçilere bireysel sorunlar› için öneri vermenin yan› s›ra, yasal sorunlar›n çözümü ve sa¤l›kla ya da aileyle ilgili sorunlara iliflkin olarak onlara yol göstermek hedeflenmifltir. Ancak iflçilerin direnmesi nedeniyle program baflar›s›z olmufltur. Son y›llarda, endüstriyel dan›flmanl›k, iflçilerin karfl›laflabilecekleri daha özgül sorunlara (emeklilik, alkolizm ve uyuflturucu sorunlar› vb.) odaklanma e¤ilimindedir. Bu yönelim, endüstriyel-klinik psikologlara gereksinimi artt›rm›flt›r. Bir kiflinin gereksinimleri ile örgütün amaçlar›n›n çat›flma halinde olabilece¤i ve o nedenle baz› dan›flmanl›k etkinliklerinin, iflyeri d›fl›nda verilmesinin gerekli oldu¤u da yeni yeni fark edilmektedir. Dan›flmanl›k Teknikleri Psikologlar, genellikle iflçileri, kendilerini daha iyi anlayabilmeleri için duygular›n› aç›klamak ve kendi sorunlar›na çözümler üretmek üzere cesaretlendirirler. Dan›flman belli ifadelerin duygusal olarak ne anlama geldi¤ini daha iyi kavrayabilmeleri için iflçilerin söylediklerini dinler ve bazen bunlar› yeniden ifade ederek özetler. Dan›flman ayr›ca iflçinin belli konulara odaklanmas›n› ve bunu sürdürmesini sa¤lamak için baz› ifade ya da cümleleri yineler. Yayg›n olarak bu tür dan›flmanl›k, iflteki sosyal iliflkiler ve performansa yönelik olarak tasarlan›r; ancak son zamanlarda, buna, kariyer planlamas› ve uygun olmayan meslek seçimlerini düzenlemede rehberlik etme ifllevi de eklenmifltir. Ço¤unlukla dan›flman, iflçi ile örgüt aras›nda bir iletiflim kanal› gibi çal›flarak çarp›t›lm›fl iletileri ve yanl›fl anlamalar› düzeltebilir ve böylece performans› s›n›rlayan sorunlar› çözer. Daha ciddi duygusal rahats›zl›klar ise psikoterapistlere aktar›larak giderilmelidir. De¤erlendirme sonucunda ciddi düzeyde bir sorun saptan›rsa, iflçiye genellikle ifl saatleri d›fl›nda uzman yard›m› almas› önerilir. Ancak, baz› firmalar, iflyeri içindeki bu tür düzeltici dan›flmanl›klar›n tümünü reddederler ve bunun tamamen bireyin sorumlulu¤unda oldu¤una inan›rlar. Yönetime Yönelik Dan›flmanl›k Üst düzey yöneticiler için dan›flmanl›k genellikle d›flardan al›nan bir psikolojik destekle sa¤lan›r. Baz› durumlarda bu dan›flmanl›k performans bozukluklar›yla baflaç›kma ad›na al›n›yor gibi görünse de, pek çok üst düzey yöneticinin duygusal olarak yaln›z oldu¤u ve o nedenle sorunlar› tart›flabilecekleri birine gerçekten gereksinim duyduklar› da do¤rudur. Bu koflullar alt›nda, bir klinik psikolog, yöneticiyle uzun süreli çal›flmalar yapmay› sürdürmelidir. Bu süreçteki temel yaklafl›m yönlendirici olmak yerine, yöneticinin kendini ve eylemlerinin ard›ndaki güdüleri daha iyi anlamas›n› sa¤lama hedeflidir. 193 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Emeklilik Dan›flmanl›¤› ‹flçilere Yard›m Programlar› Pek çok emeklilik dan›flmanl›¤›, iflçileri emeklili¤e haz›rlama odakl›d›r. Oysa bazen, emeklilik beklentisi içindeki görece yafll› kiflilerin düflen performans düzeylerinin düzeltilmesine yönelik de olabilir. Dan›flmanl›k, oldukça yönlendirici olma e¤ilimindedir. Bu tür dan›flmanl›k, iflten ayr›lma tarihinden en az 5 y›l önce bafllat›lmal›d›r ve bu erken müdahalenin çok yararl› olaca¤› söylenebilir. Son y›llarda gittikçe daha çok firma, ama özellikle daha büyük olanlar, iflçilere yard›m programlar› gelifltirmekte ve uygulamaktad›r. Alkolizm programlar›yla bafllayan bu e¤ilim, günümüzde uyuflturucu programlar›na ve çok daha karmafl›k iflçi sorunlar›na yard›m amaçl› yaklafl›mlara do¤ru bir evrim geçirmektedir. Alkolizm ve Uyuflturucu Sorunlar› Uzun y›llar boyunca, firmalar alkol iflçilerini tedavi amaçl› programlar yürütmüfllerdir. Bu programlar, insan kaynaklar› birimince yap›lan konsültasyonlar›, alkolik bireylerin anonimlefltirildi¤i terapi oturumlar›n› ve firma d›fl›ndaki tedavi olanaklar›n› kullanm›fllard›r. Baz› durumlarda ise tedavi ücreti baflka kurumlarca karfl›lanmaktad›r. Bazen sendikalar›n katk›s› da söz konusu olabilir. Üstler, alkolizm sorunlar› ile baflaç›kabilmek için e¤itilmektedirler. Temel odak noktas›, alkol ba¤›ml›s› bireyleri iflten ç›karmamak; ama ayn› zamanda alkolün yaratt›¤› ve yaratabilece¤i sorunlar›n, iflten ç›kar›lmaya kadar varabilece¤ini aç›kça vurgulamak ve böylece tedaviyi desteklemektir. Uyuflturucu sorunlar› ile mücadele etme çabalar› oldukça yenidir ve etkilili¤i hakk›nda pek az fley bilinmektedir. Ancak, iflverenler uyuflturucu kullan›m›yla ba¤lant›l› zorluklar› gittikçe daha s›k yaflamaktad›rlar. Uyuflturucu kullanma süresi uzad›kça, bunun performans üzerindeki etkisi çok daha çarp›c› olmaya bafllamaktad›r ve bugün (özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerinde) firmalar için ednifle verici temel bir konu haline gelmektedir. Programlar›n Do¤as› Genellikle, bu hizmetin türleri flöyledir: Alkol program›, uyuflturucu program›, duygusal dan›flma, aile ve evlilik dan›flmanl›¤›, finansal dan›flma, yasal dan›flma. Bunlar içinde en çok üzerinde durulan alkol ve uyuflturucu sorunlar›na yönelik olanlard›r. Bunlardan baflka, fiziksel sa¤l›k sorunlar›, ifl sorunlar›, aile sorunlar›, cinsel kimlik sorunlar›, kariyerle iliflkili güçlüklere yönelik yard›m programlar› da söz konusudur. Bazen, bu hizmetler tamamen firma içinde, uzman bir görevli taraf›ndan sa¤lan›r; bazen de firma d›fl›nda bir dan›flmanl›k örgütü taraf›ndan verilir. Pek çok program, telefon arac›l›¤›yla dan›flmanl›¤a daha çok önem verir. Konuflulanlar›n gizli kalaca¤› konusunda kesin bir vurgu yap›larak programa deste¤in artmas› ve dolay›s›yla performansta art›fl sa¤lanmaya çal›fl›l›r. Program›n Etkili¤i ‹nsan kaynaklar› yöneticileri, iflçilere yard›m programlar›n› genellikle baflar›l› olarak görme e¤ilimindedirler. Pek çok program için insan kaynaklar› bölümleri merkezi karargah oldu¤u için, bu de¤erlendirme kayna¤› uygundur. Ayr›ca bu programlara kat›lanlar da memnun kald›klar›n› bildirmektedirler. Literatür gözden geçirildi¤inde, baflar›l› bir program için zorunlu oldu¤u düflünülen 10 koflula dikkat çekilmifltir: 194 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 1. Üst düzey yönetimin deste¤i 2. ‹flçi sendikalar›n›n deste¤i 3. Karfl›l›kl› güven 4. (Programa) kolayca kabul edilme 5. Program hakk›nda üstlerin e¤itilmesi 6. Program hakk›nda sendikan›n iflçi temsilcilerinin e¤itilmesi 7. Masraflar› karfl›lamak için sigorta geliri 8. Verilebilecek hizmetlerin çeflitlili¤i 9. Yetenekli ve kabul gören bir uzman taraf›ndan profesyonel bir liderlik 10. Sonuçlar› izleme ve de¤erlendirme Baz› firmalar iflçilere yard›m programlar›na kaynak ay›rmay› zahmete de¤er bulabilir. Sosyal sorumluluk anlay›fl› çerçevesinde de bu programlar yararl› görülecektir; çünkü böylece sigorta masraflar› azalt›labilir; ancak bu tür yard›m programlar›n›n masraflar›n› karfl›layacak maddi kaynak sorunu yine de gözard› edilemez. ‹flçilere yard›m programlar›n›n etkinli¤i hakk›nda sa¤lam kan›tlar bulunmakta ve gelecekte firmalar›n yetersiz performans› düzeltmek ad›na bu konuyla daha da çok ilgilenecekleri umut edilmektedir. 195 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ‹fi YAfiAMI, DENET‹M ODA⁄I VE BEfi FAKTÖR K‹fi‹L‹K MODEL‹* Uzm. Psk. Tar›k Solmufl** Denetim oda¤› inanc›, bireylerin, yaflad›klar› pekifltirmelerin (elde ettikleri sonuçlar›n-ödüllerin) ya da baflar›/baflar›s›zl›k durumlar›n›n kendileri d›fl›ndaki flans, kader ve güçlü insanlar gibi etkenlerce belirlendi¤ine (d›fl denetim oda¤›) ya da kendi davran›fllar›n›n bir sonucu ya da göreceli olarak kal›c› özelliklerine ba¤l› oldu¤una (iç denetim oda¤›) inanmalar›yla ilgili genellenmifl beklentilerini ifade etmektedir. Rotter’a (1966) göre, iç denetim oda¤›na sahip bireyler, gelecekteki davran›fllar›n› belirlemede kendilerine katk› sa¤layaca¤›na inand›klar› çevresel uyar›c› ya da de¤iflimlere d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla duyarl›l›k gösterirler; çevresel koflullar› de¤ifltirme konusunda d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla ad›m atarlar ve yeteneklerine ya da baflar›/baflar›s›zl›klar›na d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla önem verirler. ‹ç denetim oda¤›na sahip bireyler, yaflamlar›n›n herhangi bir boyutuyla ilgili olarak mutsuz olduklar›nda bunu kendi çabalar›yla de¤ifltirebileceklerine inan›rken, d›fl denetim oda¤›na sahip bireyler ise, yaflamlar›n› yönlendirme konusunda çaresizlik yaflama e¤ilimindedirler ve yaflamlar›ndaki baz› ödüllerin kendi çabalar›ndan kaynaklanmad›¤›na, yaln›zca, do¤ru zamanda do¤ru yerde olman›n getirdi¤i bir rastlant› oldu¤una inan›rlar (Solmufl, 2004). Birçok araflt›rma sonucunda, iç denetim oda¤›na sahip bireylerin, duygular›n› ifade etmede, d›fl denetim oda¤›na sa*Makaleye katk›lar›ndan dolay› Psk. Selcen Demirkan’a teflekkürü bir borç bilirim **E-posta: [email protected] hip bireylerden daha az zorland›klar›, kendilerine daha çok güvendikleri, d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha az oranda baflkalar› taraf›ndan onaylanma gereksinimi duyduklar› (Hexel, 2003) ve psikolojik-fiziksel sa¤l›klar›na d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla dikkat ettikleri görülmüfltür (Kirkcaldy, Shephard ve Furnham, 2002). D›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin, olumsuz olaylar›n gerçekleflmesini engelleyemeyeceklerini düflünmeleri nedeniyle, iç denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla kayg›, stres ve depresyon yaflad›klar› görülmüfltür (Kets De Vries ve Balazs, 1999; Spector ve O’Connell, 1994). ‹ç denetim oda¤› ve d›fl denetim oda¤› inanc› aras›ndaki temel farkl›l›k alanlar›ndan biri, çevresel etkilere uyma ve tutum de¤iflimi konusundad›r. ‹ç denetim oda¤›na sahip bireyler, davran›fllar›n› biçimlendirmeye yönelik giriflimlere d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla direnç gösterirler. Birçok araflt›rmada, iç denetim oda¤›na sahip bireylerin d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha az uyma davran›fl› sergiledikleri, üstelik, tutum de¤iflimine yönelik sosyal etkilere maruz kald›klar›nda da z›t yönde bir inanca yöneldikleri görülmüfltür (Spector, 1982). ‹ki farkl› denetim oda¤› inanc› aras›ndaki bir baflka belirgin farkl›l›k, baflar› ya da baflar›s›zl›k durumlar›nda yap›lan nedensel yüklemelerle ilgilidir. ‹ç denetim oda¤›na sahip bireyler, yaflad›klar› baflar›lardan dolay› kendilerini takdir ederken, baflar›s›zl›klardan dolay› da yine kendilerini suçlama e¤ilimindedirler. D›fl denetim oda¤›na sahip bireyler ise, hem baflar› hem de baflar›s›zl›klar›n› çevresel etkenlerle aç›klarlar (Rotter, 1966). Belirgin bir baflar›s›zl›k durumunda, d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin yo¤un bir biçimde ö¤renilmifl çaresizlik yaflad›klar›, iç denetim oda¤›na sahip bireylerin ise, bu baflar›s›zl›kla baflaç›kmaya çabalad›klar› da görülmektedir (Aksoy, 1995). 196 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ‹ç ve d›fl denetim oda¤› inanc› ile ilgili olarak vurgulanmas› gereken önemli bir konu içselli¤ind›flsall›¤›n bir tipoloji olmad›¤›; daha çok bir süreklili¤i ifade etti¤i ve her bireyin de bu süreklilik içerisinde bir noktada yer ald›¤›na iliflkindir (Phares, 1991). Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, bireylerin ne tamamen iç denetim oda¤›na ne de tamamen d›fl denetim oda¤›na sahip olamayacaklar› belirtilmelidir (örne¤in, “a¤›rl›kl›” ya da “bask›n olarak” iç denetim oda¤›na sahip olmak gibi). ‹ç ve d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin ifl ortamlar›ndaki davran›fl kal›plar›yla ilgili en belirgin farkl›l›klar›n ifl doyumu, ifle ba¤l›l›k, motivasyon ve stres konular›nda ortaya ç›kt›¤› görülmektedir. Birçok araflt›rma sonucunda, baflar›l› performans›n nedenlerini kendisine yükleyen, yeterlik ve yeteneklerine güvenen, kendisine güven duyarak di¤er insanlardan ba¤›ms›z bir biçimde davranabilen, sorunlar› çözmek için kararlar alabilen ve gerekli ad›mlar› atabilen çal›flanlar›n, di¤er bir deyiflle iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla ifl doyumu, ifle ba¤l›l›k ve motivasyon yaflad›klar› görülmüfltür (Al-Mashaan, 2001; ErbinRosemann ve Simms, 1997; Judge ve Bono, 2001; Kimmons ve Greenhaus, 1976; Kirkcaldy, Furnham ve Cooper, 1994; Kirkcaldy, Shephard ve Furnham, 2002; Leung, Siu ve Spector, 2000; Noor, 2002; Renn ve Vandenberg, 1991; Siu ve Cooper, 1998). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, ifl doyumlar›n› art›rmak ya da doyumsuzluklar›n› azaltmak konusunda daha fazla çaba gösterecekleri ya da ad›m atacaklar› (örn., yönetimle sorunlar› tart›flmak ya da iflten ayr›lmak gibi), belirli bir performans düzeyini yakalad›klar›nda, e¤er bu performanslar›n›n ödülle sonuçlanaca¤›na da inan›yorlarsa daha motive olacaklar› söylenebilir. Bir araflt›rmada, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip ça- l›flanlardan daha fazla oranda çaba-performans ve performans-ödül beklentilerine sahip olduklar› görülmüfltür (Spector, 1982). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, ifl doyumsuzlu¤u yaflad›klar›nda gösterdikleri çaba, davran›fllar›n›n denetiminin ve sorumlulu¤unun kendilerinde oldu¤una inan›yor olmalar›n›n bir sonucu olarak, bu doyumsuzluklar›n›n da kendi yetersizliklerinden ya da düflük performanslar›ndan kaynakland›¤›yla ilgili alg›lar›ndan kaç›nma aray›fl› olarak de¤erlendirilebilir. Bununla birlikte, yüksek performans›n ödülle sonuçlanmayaca¤›n›n görüldü¤ü durumlarda da iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n ifl doyumu ya da motivasyon konusunda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan farkl›l›k göstermeyecekleri söylenebilir. ‹ç ve d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar aras›ndaki bir di¤er önemli ayr›mlaflma ifl stresi konusundad›r. Bir çok araflt›rmada, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az oranda ifl stresi ve kayg› yaflad›klar› görülmüfltür (Al-Mashaan, 2001; Kirkcaldy, Furnham ve Cooper, 1994; Kirkcaldy, Shephard ve Furnham, 2002; Leung, Siu ve Spector, 2000; Noor, 2002; Siu ve Cooper, 1998; Spector, Sanchez, Siu, Salgado ve Ma, 2004). D›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, ifl arkadafllar›yla olan iliflkilerini de bir stres kayna¤› olarak de¤erlendirdikleri görülmektedir (Siu ve Cooper, 1998). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, ifl stresiyle daha etkili bir biçimde baflaç›kabilirken, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, durumu de¤ifltirmenin ya da koflullara müdahale etmenin kendi güç (denetim) alanlar›n›n d›fl›nda oldu¤una inand›klar›ndan dolay› herhangi bir eylemde bulunmamaktad›rlar (Rodriguez, Bravo, Peiro ve Schaufeli, 2001). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, özerkliklerinin k›s›tland›¤› durumlarda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar ise kendilerine özerk197 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 lik tan›nd›¤› durumlarda daha fazla stres yaflamaktad›rlar (Kolb ve Aiello, 1996). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, stresle baflaç›kma konusunda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha uygun biliflsel de¤erlendirmeler yapt›klar› görülmektedir (Aksoy, 1995). D›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n daha fazla stres tepkisi göstermeleri, olumsuz olaylarla baflaç›kma konusunda kendilikleriyle ilgili yetersizlik alg›lar›na ya da yaflam olaylar›n›n kendi denetimlerinin d›fl›nda oldu¤una inanmalar› nedeniyle olaylar karfl›s›nda kendilerini daha çaresiz hissediyor olmalar›na dayand›r›labilir. Yaflamlar›n› yönlendirme konusunda göreceli olarak “d›fla ba¤›ml›” olan d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin çevrelerinden sosyal onay ve destek göremediklerinde de yo¤un stres belirtileri göstermesi olas›d›r. D›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin, stresle mücadele etmenin kendi güç ve yeterliklerinin çok ötesinde oldu¤una inanmalar› nedeniyle etkin bir çözüm aray›fl› yerine edilgen bir biçimde stresin etkilerine katlanmay› tercih edecekleri; stresle bafletmeye yönelik giriflimlerde bulunduklar›nda da duygulara odakl› bafletme düzeneklerini kullanacaklar› söylenebilir (Solmufl, 2004). Buraya kadar aktar›lanlar›n d›fl›nda, farkl› denetim oda¤› inanc›n› tafl›yan çal›flanlar üzerine yap›lan araflt›rmalarda, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, kendilerine d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha büyük hedefler koyduklar› ve ifllerin ak›fl süreci, görevlerin yerine getirilmesi, süreçlerin düzenlenmesi, görev tan›mlar›n›n yap›lmas›, yönetici ya da astlarla iliflkiler, çal›flma koflullar›, ifl zaman› ve örgütsel politikalar›n oluflturulmas› gibi örgütsel süreçleri belirgin bir biçimde denetlemeyi istedikleri görülmüfltür. ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, ifl arkadafllar›na, astlar›na ya da yöneticilerine d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az ba¤›ml›l›k ve otoriteye itaat davran›fl› göstermektedirler; ö¤renme, problem çözme ve e¤itim konular›nda d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha yüksek bir performans sergilemektedirler (Spector, 1982). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, örgüt içerisinde engellenme yaflad›klar› durumlarda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az kaç›nma ve sald›rgan davran›fllar göstermekte, kendilerini d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha özerk (Jackson ve Rothmann, 2001) ve daha giriflimci (ifl adam›) olarak alg›lamaktad›rlar (Strauser, Ketz ve Keim, 2002; Whetten ve Cameron, 1995). ‹fl ortamlar›na, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az yabanc›laflmakta, onlardan daha fazla “ifl hareketlili¤i” (terfi ya da ifl de¤iflikli¤i) yaflamaktad›rlar. Kariyerlerini yönlendirmede daha aktiftirler ve yine d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla ifle ba¤l›l›k göstermektedirler (Whetten ve Cameron, 1995), ifllerle ilgili de¤iflikliklere d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha olumlu bir biçimde yaklaflmakta (Cheng, 1994) ve örgütsel iklimi daha olumlu bir biçimde alg›lamaktad›rlar (Kirkcaldy, Cooper ve Furnham, 1999; Muhonen ve Torkelson, 2004). Bir araflt›rmada da, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, gösterdikleri yüksek motivasyon, çaba ve baflar› güdüsü nedeniyle bir personel seçim sürecinde ikinci mülakata ça¤r›lma olas›l›klar›n›n d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla oldu¤u görülmüfltür (Cook, Vance ve Spector, 2000). Baz› araflt›rmalarda da, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, görev odakl› ve kararlar›nda daha yenilikçi olduklar›, etkili bir liderlik için gerekli olan motivasyon, enerji ve kendine güven duygusu tafl›d›klar›, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az yönerge, yak›n denetim ve geribildirim alma gereksinimi duyduklar› (Nahavandi ve Malekzadeh, 1999) ve d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla örgütsel ba¤l›l›k gösterdikleri görülmüfltür 198 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 (Cheng, 1994; Coleman, Irving ve Cooper, 1999; Muhonen ve Torkelson, 2004). Bununla birlikte, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n da, örgütsel sorunlarla karfl›laflt›klar›nda uygun olmayan bafletme düzenekleri (kaç›nma gibi) kullanma e¤iliminde olduklar› (Kolb ve Aiello, 1996), iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla risk alma e¤iliminde olduklar› (Salminen ve Klen, 1994), iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla iflten ayr›lma düflüncesi ya da giriflimine sahip olduklar› ve iflten kaçma davran›fllar› sergiledikleri (Renn ve Vandenberg, 1991) ve ifl arkadafllar›yla olan iliflkilerinde, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla doyum sa¤lad›klar› görülmüfltür (Dailey, 1978). ‹ç ve d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar aras›nda yönetim anlay›fl› aç›s›ndan da önemli farkl›l›klar›n oldu¤u, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar gerek çal›flan gerekse de yönetici olduklar› durumlarda kat›l›mc› (örne¤in, örgütsel kararlar›n al›nmas›nda ya da görevlerle ilgili de¤iflimlerde kendilerine dan›fl›lmas› gibi) ve ikna etmeye yönelik bir yönetim anlay›fl›n› benimsedikleri, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n ise, yönlendirici (direktif) yöneticilerle çal›flmay› tercih ettikleri ve kendileri yönetici olduklar›nda da astlar›na zorlama ve korkutmaya dayal› bir yönetim anlay›fl›yla yaklaflt›klar› görülmüfltür (Spector, 1982; Whetten ve Cameron, 1995). Kariyer planlamas› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da, kiflisel baflar›lar›n kiflisel çabalarla kazan›lamayaca¤›na inanan d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n kariyer planlamalar›nda zorlanacaklar› ya da örgütün üst düzey yönetici kademelerine ulaflmada güçlük çekecekleri söylenebilir. Befl Faktör Kiflilik Modeli Tarihsel süreç içerisinde kiflili¤in boyutlar›n› ya da temel etkenlerini aç›klayan ya da aç›klama iddias›nda bulunan çeflitli kuramlar öne sürülmüfltür. Ancak, son 20 y›l içerisinde, kiflili¤in temel olarak befl etkenden (D›fladönüklük, Sorumluluk, Uyumluluk, Duygusal Denge ve Deneyime Aç›kl›k) oluflan bir yap›y› ifade etti¤i görüflü egemen olmaya bafllam›flt›r (Ivancevich ve Matteson, 2002). Befl faktör kiflilik modeli temel olarak, bireylerin kiflilik yap›lar›n› tan›mlamak için gündelik dilde kullan›lan s›fatlar›n faktör analizi sonucu gelifltirilmifltir (Cloninger, 2000). McCrae ve John’a (1992) göre de, befl faktör kiflilik modeli, genifl bir yelpazede yer alan kiflilik yap›lar›n› bütünlefltirmesi ve böylelikle farkl› yönelimlere sahip araflt›rmac›lar aras›ndaki iletiflimi kolaylaflt›rmas›; kiflilik özellikleriyle davran›fllar aras›ndaki iliflkilerin sistematik bir biçimde incelenebilmesine olanak sa¤lamas› ve kiflili¤i befl alt etkene dayand›rarak genel bir tan›mlama sa¤lamas› aç›s›ndan ilgi çekicidir. Befl faktör kiflilik modelinde yer alan her boyut olumsuz (düflük) ve olumlu (yüksek) olmak üzere iki kutuptan oluflmaktad›r. Örne¤in, d›fladönüklük olumlulu¤u (ölçekten yüksek puan almay›) ifade ederken; nevrotiklik olumsuzlu¤u (ölçekten düflük puan almay›) kapsamaktad›r. Bu noktada, befl faktör kiflilik modelinde yer alan temel etkenler ve bu etkenlerin ifl yaflam›nda nas›l bir izdüflüm gösterdi¤i flöyle aç›klanabilir: A) D›fladönüklük - ‹çedönüklük D›fladönüklü¤ü, sosyallik, at›lganl›k ve kendini ifade edebilmenin bir bilefleni olarak düflünmek olas›d›r. D›fladönük bireyler, genellikle içedönük bireylerden daha etkin, heyecan arayan (excitement-seeking), sempatik ve konuflkand›rlar; kendilerini içedönükbireylerden daha fazla oranda açma (self-disclosure) e¤ilimi gösterirler (McCrae ve Costa, 1985), üstün olma ve ödül kazanma iste¤i temel motivasyon etkenleri aras›ndad›r (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002), stres durumlar›nda sorun odakl› baflaç›kma strate199 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 jilerini kullan›rlar (O’Brien ve DeLongis, 1996). Bir araflt›rmada, d›fladönük bireylerin, kiflileraras› iliflkilerinde içedönük bireylerden daha fazla oranda yak›nl›k ve denetim duygusu belirttikleri, ayr›ca, ifl arkadafllar› taraf›ndan arkadaflça, e¤lenceden hofllanan, duygusal ve konuflmay› seven bireyler olarak alg›land›klar› görülmüfltür (Cloninger, 2000). ‹çedönük bireylerin ise, sessiz, çekingen, utangaç, s›k›lgan bireyler oldu¤u görülmektedir (McCrae ve John, 1992). olmay›, kararl›l›¤› (Barrick ve Mount, 1991), disiplinli olmay›, sorunlarla bafledebilmek için haz›rl›kl› olmay›, etik ilke ve de¤erlere belirgin bir biçimde ba¤l›l›¤›, bafllanan bir ifli bitirebilme becerisini ve eyleme geçmeden önce dikkatli bir biçimde düflünme e¤ilimini tan›mlamaktad›r (Neuman ve Wright, 1999). Bir araflt›rmada, sorumluluk düzeyi yüksek olan evli bireylerin düflük olanlara göre efllerine karfl› daha fazla sadakat gösterdikleri görülmüfltür (Cloninger, 2000). ‹fl yaflam› aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, genel olarak d›fladönük bireylerde ifl doyumunun ve iflten ayr›lma e¤iliminin yüksek oldu¤u görülmüfltür (Berg ve Feij, 1993; Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter, 2002). Birçok araflt›rmada, d›fladönük bireylerin, yapt›klar› ifllerin güdüleyici-özendirici yönlerine (ücret ya da terfi gibi) daha duyarl› olduklar› görülmüfltür. Bu durum, Gray’in (1981; 1982) d›fladönük bireylerin ödüllere, içedönük bireylerin ise cezalara daha duyarl› olduklar› yönündeki yaklafl›m›yla da tutarl›l›k göstermektedir (Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter, 2002). Bir araflt›rmada da, d›fladönük olman›n, yöneticilerin ve sat›fl temsilcilerinin davran›fllar›n› yordad›¤› görülmüfltür (Barrick ve Mount, 1991). Di¤er insanlarla/müflterilerle sürekli iletiflim halinde olmak, gerek yöneticilerin gerekse sat›fl temsilcilerinin ifllerinin önemli bir parças›n› oluflturmaktad›r. Bu nedenle, sosyal, at›lgan ve konuflkan olma gibi özelliklerin (d›fladönüklük boyutu), bu tür özelliklere sahip olman›n görece daha az önemli oldu¤u di¤er meslek gruplar›ndaki çal›flanlarla (sekreterler ya da mimarlar gibi) karfl›laflt›r›ld›¤›nda performans›n artmas›na yol açmas› anlafl›labilirdir. Sorumluluk düzeyi yüksek çal›flanlar›n, ifl doyumlar›n›n (Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter, 2002; Miller, Griffin ve Hart, 1999; Nikolaou ve Robertson, 2001) ve motivasyonlar›n›n (Judge ve Ilies, 2002) yüksek oldu¤u, görülmektedir. Bu noktada, sorumluluk ile ifl motivasyonu aras›nda karfl›l›kl› bir etkileflimin oldu¤u; çal›flan›n örgüt içerisinde görevi, ifli ve yetkileriyle ilgili olarak sorumluluk yönünde davran›fllar sergiledikçe ödüllendirildi¤i (örne¤in, ücret art›fl› ya da terfi olanaklar›n›n artmas› gibi) ve buna koflut olarak da ödüllendirildikçe sorumluluk davran›fllar›n›n artt›¤› (örne¤in, kararl›l›¤›n, adanm›fll›¤›n ya da görev bilincinin artmas› gibi) söylenebilir. Birçok araflt›rmada, sorumlulu¤un, akademik baflar› ve ifl performans›n› yordayan en iyi kiflilik özelli¤i oldu¤u (Judge ve Cable, 1997); ücret, yönetimsel ifl performans› ve mesleki konum ile olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür (Boudreau, Boswell ve Judge, 2001). Sorumlulu¤un yüksek olmas›, tak›m performans›n› ve tak›m›n verdi¤i kararlar›n do¤rulu¤unu artt›rmaktad›r (Neuman ve Wright, 1999; Tagar, Hackett ve Saha, 1999). Çal›flanlar›n sorumluluk düzeyleri artt›kça iflten kaçma ve iflten ayr›lma davran›fllar› azalmaktad›r (Boudreau, Boswell, Judge ve Bretz, 2001; Judge, Martocchio ve Thoresen, 1997). Ancak, baflar› güdüsünün, sorumlulu¤un bir parças› oldu¤u ve baflka bireysel-örgütsel B) Sorumluluk/Disiplin - Dürtüsellik/Amaçs›zl›k Sorumluluk, dikkatlili¤i, düzenli olmay›, planl› hareket etmeyi, yo¤un çal›flmay›, baflar› odakl› 200 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 etkenlerin de (örne¤in, çal›flan›n örgütsel yurttafll›¤›n›n ve ba¤l›l›¤›n›n ya da daha fazla denetim greksiniminin) olas› katk›s› göz önüne al›nd›¤›nda, çal›flan› iflten ayr›lmaya itebilecek önemli bir etken oldu¤u da aç›kt›r. Barrick ve Mount’un (1991) araflt›rmas›nda, sorumlulu¤un, araflt›rma kapsam›nda incelenen tüm meslek gruplar›n›n (polisler, sat›fl temsilcileri, yöneticiler ve nitelikli/yar› nitelikli çal›flanlar) yorday›c›s› oldu¤u görülmüfltür. Bir baflka çal›flmada da (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002) sorumluluk düzeyi yüksek olan sat›fl temsilcilerinin kendilerine belirgin sat›fl hedefleri belirledikleri ve bu hedeflerine ulaflmak için yo¤un çaba harcad›kleri görülmüfltür. Colbert, Mount, Witt, Harter ve Barrick’in (2004) araflt›rmas›nda da, sorumluluk düzeyi yüksek olan çal›flanlar›n, ifl ortam›na iliflkin olumsuz alg›lar› olmas›na karfl›n, ifllerini yapma konusunda yo¤un bir çaba sergiledikleri ve iflyerine zarar verebilecek davran›fllardan kaç›nd›klar› görülmüfltür. Bu bulgulara dayanarak, sorumlulu¤un, bütün meslekler aç›s›ndan, belirli bir iflin yerine getirilmesi konusundaki en önemli kiflilik boyutu oldu¤u söylenebilir. Bununla birlikte, bireylerin kiflilik örüntülerine dayanarak ifl performanslar›n› yordamak istedi¤imizde de sorumluluk boyutundan ald›klar› puanlar› yorday›c› olarak kullanabilece¤imizi göstermektedir. C) Uyumluluk/Yumuflak Bafll›l›k - Kendine Odakl›l›k/Düflmanl›k Uyumluluk boyutu, besleyicilik (bak›m verme), esneklik, alçak gönüllülük, destekleyicilik ve duygusal yak›nl›k ile, düflmanl›k, kiflileraras› iliflkilerde fark gözetmeme, kendine odakl›l›k, kindarl›k ve k›skançl›kla belirgindir (McCrae ve John, 1992). Uyumlu bireyler, kibar, güvenilir, fiziksel görünüme özen gösteren, ba¤›fllay›c›, hoflgörülü (Barrick ve Mount, 1991), rekabetten çok uzlaflmaya önem veren (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002), yard›msever, kiflileraras› çat›flmalara kolayl›kla girmeyen, girdikleri durumlarda bile çat›flmay› çözmek için güç kullanmaktan ve bask› yapmaktan kaç›nan bireylerdir (Cloninger, 2000). D) Duygusal Denge/Dura¤anl›k - Nevrotiklik Befl faktör kiflilik modelinde, içeri¤i üzerinde en az tart›flma yürütülen boyut duygusal denge/dura¤anl›k–nevrotiklik boyutudur. Nevrotik bireyler, uzun süreli olumsuz duygulan›mlar yaflamaya e¤ilimlidirler; potansiyel olarak da çeflitli davran›fl bozukluklar› gelifltirmeye yatk›nd›rlar. Kiflileraras› iliflki kurmakta ve iliflkilerine ba¤l› kalmakta zorluk yaflarlar. Nevrotik bireylerin, uzun süreli stres yaflad›klar› (Bruck ve Allen, 2003) ve stres durumlar›nda da, duygu odakl› baflaç›kma stratejilerini kulland›klar› görülmüfltür (O’Brien ve DeLongis, 1996). Bu bireylerin, sürekli olarak yaflad›klar› gerginlikler, depresyon, engellenmeler ve suçluluk duygular› gerçekçi olmayan düflünme biçimleriyle, kendilik sayg›lar›n›n düflük olmas›yla, dürtü denetimlerinin yeterince geliflmemifl olmas›yla, yaflanan yo¤un fiziksel sa¤l›k sorunlar›yla ve etkin olmayan baflaç›kma yöntemleriyle iliflkilidir. Nevrotikli¤i düflük olan bireylerin (duygusal denge/dura¤anl›k) ise, genellikle sakin, uysal, kendine güvenleri yüksek, olumlu duygulan›mlar yaflamaya e¤ilimli, yo¤un duygusal inifl-ç›k›fllar göstermeyen (McCrae ve John, 1992) ve yaflam doyumlar› yüksek bireyler oldu¤u görülmüfltür (Cloninger, 2000). Bir çok çal›flmada, nevrotik bireylerin, iflten kaçma e¤iliminde olduklar› (Judge, Martocchio ve Thoresen, 1997), buna karfl›n iflten ayr›lma e¤ilimlerinin düflük oldu¤u görülmüfltür (Berg ve Feij, 1993). Bu bulgular, nevrotik çal›flanlar›n, yaflad›klar› olumsuz duygulan›mlar›n da etkisiyle 201 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 belirli bir performans› sürdürmekte zorland›klar›n›, bununla birlikte, kendilerine yeterince güvenmemelerinin, göreceli de olsa deneyimlere kapal› olmalar›n›n ve baflar› güdülerinin düflük olmas›n›n da etkisiyle yeni bir ifl arama ya da “yukar›ya do¤ru” kariyer yapma e¤iliminde olmad›klar› biçiminde yorumlanabilir. Birçok çal›flmada da, nevrotik bireylerin ifl doyumlar›n›n düflük oldu¤u görülmüfltür (Boudreau, Boswell ve Judge, 2001; Judge, Heller ve Mount, 2002; Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter, 2002; Miller, Griffin ve Hart, 1999; Nikolaou ve Robertson, 2001). Bu durum, nevrotik bireylerin, ifl ortam›na ait süreç ya da olaylar›, gerçe¤i yans›ts›n ya da yans›tmas›n, olumsuz bir biçimde alg›lama e¤iliminde olmalar›n›n bir sonucu olarak de¤erlendirilebilir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, nevrotik bir çal›flan›n, yüksek performans ya da ifl baflar›s› gösterse bile bunun bir ödülle sonuçlanmayaca¤›n› öngörmesi nedeniyle, nevrotik olmayan bir çal›flandan daha uzun süreli ifl doyumsuzlu¤u yaflayaca¤› söylenebilir. E) Deneyime/Geliflime Aç›kl›k - Deneyime Kapal›l›k/Gelenekçilik Deneyime/geliflime aç›k bireyler, kurallar konusunda esnektirler, geleneksel cinsiyet rollerini reddederler, s›nanmaya ya da s›navlara mizahi bir anlay›flla yaklafl›rlar ve yeni deneyimlere karfl› içsel bir ilgi gösterirler. Kurallar›n mutlak ve koflulsuz bir biçimde yerine getirilmesi gerekti¤i inanc›n› paylaflmamakla birlikte, kendilerini tan›mlarken de ba¤›ms›z ve özgün olmayla ilgili kavramlar kullan›rlar. Deneyime aç›k bireyler, hayal gücü yüksek olan, içgörü sahibi, yarat›c›, yaflama yönelik genifl ilgi alanlar› olan, merakl›, cesaretli, çeflitlili¤i seven ve liberaldirler. Deneyime kapal› bireyler ise, kiflileraras› iliflkileri aç›s›ndan geleneksel tutumlara sahip, kural ya da ilkelere kat› bir biçimde ba¤l›l›k gösteren, yarat›c› ol(a)mayan, hayal kur(a)mayan, maceralardan hofllanma- yan, otoriteye mutlak boyun e¤en, tutucu ve standart-al›fl›lm›fl ifl ya da davran›fl kal›plar›n› benimseyen bireylerdir (McCrae ve Costa, 1985). Çal›flanlar›n, befl faktör kiflilik modelinde yer alan temel boyutlar çerçevesinde nas›l bir örüntü sergiledikleri ile ilgili araflt›rmalar k›saca özetlendi¤inde, duygusal dura¤anl›¤›n, uyumluluk ve sorumlulu¤un performans (Dalton ve Wilson, 2000; Hurtz ve Donovan, 2000; Kieffer, Schinka ve Curtiss, 2004; Piedmont ve Weinstein, 1993) ve ifl baflar›s›yla olumlu bir iliflkisinin oldu¤u ve bu iliflkinin müflterilerle yo¤un kiflileraras› iliflkiler kurmay› gerektiren ifllerden çok tak›m çal›flmas›n› gerektiren ifllerde daha güçlü oldu¤u görülmüfltür (Mount ve Barrick, 1998). Uyumlulu¤un, kiflileraras› iliflkilerde kabul ve onay görme çabas›yla, d›fladönüklü¤ün örgütsel hiyerarfli içerisinde güç ve otorite kazanma çabas›yla ve sorumlulu¤un da hem güç ve otorite kazanma çabas› hem de belirli bir ifli baflar›yla yerine getirebilme güdüsüyle yak›ndan iliflkili oldu¤u görülmüfltür (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002). Boudreau, Boswell, Judge ve Bretz’in (2001) yapt›¤› araflt›rmada, uyumluluk, d›fladönüklük, duygusal dura¤anl›k ve deneyime aç›kl›k boyutlar›n›n, yöneticilerin yeni bir ifl arama girifliminde bulunmalar›yla olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Sorumluluk düzeyi yüksek olan yöneticilerin iflten ayr›lmama e¤ilimlerini, örgütsel ba¤l›l›klar›n›n, kararl›l›klar›n›n ve sorunlarla bafletme çabalar›n›n ve hatta sorun çözmeyi bir kiflisel geliflim olana¤› olarak de¤erlendirme e¤ilimlerinin bir sonucu olarak de¤erlendirmek olas›d›r. Thoms, Moore ve Scott’›n (1996) yapt›¤› araflt›rmada, duygusal dura¤anl›k, d›fladönüklük, uyumluluk ve sorumluluk boyutlar›n›n kendine yeterlikle olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Bir baflka deyiflle, duygusal olarak dura¤an, at›lgan, sosyal ve enerjik (d›fladönüklük), sada- 202 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 katli, sorumluluk sahibi ve baflar› odakl› (sorumluluk) çal›flanlar bir ifl grubu-tak›m› içerisinde yer ald›klar›nda, grubun baflar›l› bir performans ortaya koyabilmesi konusunda kendilerine güven duymaktad›rlar. George ve Zhou’un (2001) araflt›rmas›nda, deneyime aç›k olan bireylerin yöneticilerinden geribildirim ald›klar› durumlarda en fazla oranda yarat›c›l›k gösterdikleri, sorumlulu¤u yüksek olan bireylerin ise yöneticilerince yak›ndan izlendikleri, olumsuz bir ifl ortam›nda çal›flt›klar›, ifl arkadafllar›ndan ifllerle ilgili do¤ru bilgiler ve yard›m alamad›klar› durumlarda en az oranda yarat›c›l›k sergiledikleri görülmüfltür. ‹fl ortam›nda, varolan durumu gelifltirebilmek amac›yla yap›c› bir biçimde de¤iflime odaklanan iletiflim (“dile getirme” davran›fllar›) ile befl faktör kiflilik modeli aras›ndaki iliflkinin incelendi¤i bir araflt›rmada da (LePine ve Dyne, 2001), sorumluluk ve d›fladönüklülü¤ün dile getirme davran›fllar›yla olumlu, nevrotiklik ve uyumlulu¤un ise olumsuz bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Baz› araflt›rmalarda da, duygusal dura¤anl›k, sorumluluk, d›fladönüklük ve deneyime aç›kl›k boyutlar›n›n, hem kariyer doyumu, hem ifl doyumu hem de yaflam doyumuyla olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür (Lounsbury, Loveland, Sundstrom, Gibson, Drost ve Hamrick, 2003; Schimmack, Oishi, Furr ve Funder, 2004). Meslek gruplar› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise, duygusal dura¤anl›¤›n, polislerin, yöneticilerin ve nitelikli iflçilerin performans›n›, sorumlulu¤un bu meslek gruplar›na ek olarak sat›fl temsilcilerinin performans›n›, d›fladönüklü¤ün yönetici ve polislerdeki performans›, deneyime aç›kl›¤›n polislerdeki ve nitelikli iflçilerdeki performans› ve uyumlulu¤un da yöneticilerdeki ve nitelikli iflçilerdeki performans› yordad›¤› görülmüfltür (Salgado, 1997). Kaynaklar Aksoy, S. M. (1995). Interrelationships among self-consciousness, locus of control, and type A behavior pattern. Unpublished Master’s Thesis, Middle East Technical University, Ankara. Al-Mashaan, O. S. (2001). Job stress and job satisfaction and their relation to neuroticism, type A behavior, and locus of control among Kuwaiti personnel, Psychological Reports, 88, 1145-1152. Barrick, M. R. & Mount, M. K. (1991). The big five personality dimensions and job performance: A meta-analysis, Personnel Psychology, 44 (1), 1-26. Barrick, M. R., Stewart, G. L. & Piotrowski, M. (2002). Personality and job performance: Test of the mediating effects of motivation among sales representatives, Journal of Applied Psychology, 87 (1), 43-51. Berg, P. V. D. & Feij, J. A. (1993). Personality traits and job characteristics as predictors of job experiences, European Journal of Personality, 7, 337-357. Boudreau, J. W., Boswell, W. R. & Judge, T. A. (2001). Effects of personality on executive career success in the United States and Europe, Journal of Vocational Behavior, 58, 53-81. Boudreau, J. W., Boswell, W. R., Judge, T. A. & Bretz, R. D. (2001). Personality and cognitive ability as predictors of job search among employed managers, Personnel Psychology, 54, 2550. Bruck, C. S. & Allen, T. D. (2003). The relationship between big five personality traits, negative affectivity, type A behavior, and work-family conflict, Journal of Vocational Behavior, 63, 457-472. Cheng, Y. C. (1994). Locus of control as an indicator of Hong Kong teachers’ job attitudes and perceptions of organizational characteristics, Journal of Educational Research, 87 (3), 180-188. Cloninger, S. C. (2000). Theories of personality: Understanding persons (Third Edition). USA: Prentice Hall. Colbert, A. E., Mount, M. K., Witt, L. A., Harter, J. K. & Barrick, M. R. (2004). Interactive effects of personality and percetions of the work situation on workplace deviance, Journal of Applied Psychology, 89 (4), 599-609. Coleman, D. F., Irving, G. P. & Cooper, C. L. (1999). Another look at the locus of control-organizational commitment relationship: It depends on the form of commitment, Journal of Organizational Behavior, 20, 995-1001. Cook, K. W., Vance, C. A. & Spector, P. E. (2000). The relation of candidate personality with selection-interview outcomes, Journal of Applied Social Psychology, 30 (4), 867-885. 203 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Dailey, R. C. (1978). Relationship between locus of control, perceived group cohesiveness, and satisfaction with coworkers, Psychological Reports, 42, 311-316. Kets De Vries, M. F. R. & Balazs, K. (1999). Transforming the mind-set of the organization: A clinical perspective, Administration & Society, 30 (6), 640-675. Dalton, M. & Wilson, M. (2000). The relationship of the five-factor model of personality to job performance for a group of middle eastern expatriate managers, Journal of Cross-Cultural Psychology, 31 (2), 250-258. Kieffer, K. M. & Schinka, J. A. & Curtiss, G. (2004). Person-environment congruence and personality domains in the predicton of job performance and work quality, Journal of Counseling Psychology, 51 (2), 168-177. Erbin-Rosemann, M. A. & Simms, L. M. (1997). Work locus of control: The intrinsic factor behind empowerment and work excitement, Nursing Economics, 5 (4), 183-190. Kimmons, G. & Greenhaus, J. H. (1976). Relationship between locus of control and reactions of employees to work characteristics, Psychological Reports, 39, 815-820. Furnham, A., Petrides, K. V., Jackson, C. J. & Cotter, T. (2002). Do personality factors predict job satisfaction ? Personality and Individual Differences, 33, 1325-1342. Kirkcaldy, B. D., Cooper, C. L. & Furnham, A. F. (1999). The relationship between type A, internality-externality, emotional distress and perceived health, Personality and Individual Differences, 26, 223-235. George, J. M. & Zhou, J. (2001). When openness to experience and conscientiousness are related to creative behavior: An interactional approach, Journal of Applied Psychology, 86 (3), 513-524. Hexel, M. (2003). Alexithymia and attachment style in relation to locus of control, Personality and Individual Differences, 35, 1261-1270. Hurtz, G. M. & Donovan, J. J. (2000). Personality and job performance: The big five revisted, Journal of Applied Psychology, 85 (6), 869-879. Kirkcaldy, B. D., Furnham, A. F. & Cooper, C. L. (1994). Police personality, job satisfaction and health, Studia Psychologica, 36 (1), 55-63. Kirkcaldy, B. D., Shephard, R. J. & Furnham, A. F. (2002). The influence of type A behaviour and locus of control upon job satisfaction and occupational health, Personality and Individual Differences, 33, 1361-1371. Ivancevich, J. M. & Matteson, M. T. (2002). Organizational behavior and management (Sixth Edition). USA: McGraw-Hill. Kolb, K. J. & Aiello, J. R. (1996). The effects of electronic performance monitoring on stress: Locus of control as a moderator variable, Computers in Human Behavior, 12 (3), 407423. Jackson, L. & Rothmann, S. (2001). Sense of coherence, self-efficacy, locus of control and as predictors of job satisfaction. Poster session presented at the 10th European Congress on Work and Organisational Psychology, Prague, Czech Republic. LePine, J. A. & Dyne, L. V. (2001). Voice and coperative behavior as contrasting forms of contextual performance: Evidence of differential relationships with big five personality characteristics and cognitive ability, Journal of Applied Psychology, 86 (23), 326-336. Judge, T. A. & Bono, J. E. (2001). Relationship of core self-evaluations traits self-esteem, generalized self-efficacy, locus of control, and emotional stability with job satisfaction and job performance: A meta-analysis, Journal of Applied Psychology, 86 (1), 80-92. Leung, T., Siu, O. & Spector, P. E. (2000). Faculty stressors, job satisfaction, and psychological distress among university teachers in Hong Kong: The role of locus of control, International Journal of Stress Management, 7 (2), 121-138. Judge, T. A. & Cable, D. M. (1997). Applicant personality, organizational culture, and organization attraction, Personnel Psychology, 50, 359-394. Lounsbury, J. W., Loveland, J. M., Sundstrom, E. D., Gibson, L. W., Drost, A. W. & Hamrick, F. L. (2003). An investigation of personality traits in relation to career satisfaction, Journal of Career Assessment, 11 (3), 287-307. Judge, T. A., Heller, D. & Mount, M. K. (2002). Five-factor model of personality and job satisfaction: A meta-analysis, Journal of Applied Psychology, 87 (3), 530–541. McCrae, R. R. & Costa, P. T. (1985). Openness to experience, In. R. Hogan & W. H. Jones (Eds.), Perspectives in Personality: A research annual, 1, (pp. 145-172). Judge, T. A. & Ilies, R. (2002). Relationship of personality to performance motivation: A meta-analytic review, Journal of Applied Psychology, 87 (4), 797–807. McCrae, R. R. & John, O. P. (1992). An introduction to the five-factor model and its applications, Journal of Personality, 60, 175-215. Judge, T. A., Martocchio, J. J. & Thoresen, C. J. (1997). Five-factor model of personality and employee absence, Journal of Applied Psychology, 82 (5), 745-755. Miller, R., Griffin, M. A. & Hart, P. M. (1999). Personality and organizational health: The role of conscientiousness, Work & Stress, 13 (1), 7-19. 204 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 Mount, M. K. & Barrick, M. R. (1998). Five reasons why the “big five” article has been frequently cited, Personnel Psychology, 51, 849-857. Salminen, S. & Klen, T. (1994). Accident locus of control and risk taking among forestry and construction workers, Perceptual and Motor Skills, 78, 852-854. Muhonen, T. & Torkelson, E. (2004). Work locus of control and its relationship to health and job satisfaction from a gender perspective, Stress and Health, 20, 21-28. Schimmack, U., Oishi, S., Furr, R. M. & Funder, D. C. (2004). Personality and life satisfaction: A facet-level analysis, Personality and Social Psychology Bulletin, 30 (8), 1062-1075. Nahavandi, A. & Malekzadeh, A. R. (1999). Organizational behavior: The person-organization fit. USA: Prentice Hall. Neuman, G. A. & Wright, J. (1999). Team effectiveness: Beyond skills and cognitive ability, Journal of Applied Psychology, 84 (3), 376-389. Nikolaou, I. & Robertson, I. T. (2001). The five-factor model of personality and work behaviour in Greece, European Journal of Work and Organizational Psychology, 10 (2), 161-186. Noor, N. M. (2002). Work-family conflict, locus of control, and women’s well-being: Tests of alternative pathways, The Journal of Social Psychology, 142 (5), 645-662. O’Brien, T. B. & DeLongis, A. (1996). The interactional context of problem-, emotion-, and relationship-focused coping: The role of the big five personality factors, Journal of Personality, 64 (4), 775-813. Phares, E. J. (1991). Introduction to personality (Third Edition). USA: HarperCollins. Piedmont, R. L. & Weinstein, H. P. (1993). Predicting supervisors ratings of job performance using the NEO personality inventory, The Journal of Psychology, 128 (3), 255-265. Renn, R. W. & Vandenberg, R. J. (1991). Differences in employee attitudes and behaviors based on Rotter’s (1966) internalexternal locus of control: Are they all valid ? Human Relations, 44 (11), 1161-1178. Siu, O. & Cooper, C. L. (1998). A study of occupational stress, job satisfaction and quitting intention in Hong Kong firms: The role of locus of control and organizational commitment, Stress Medicine, 14, 55-66. Solmufl, T. (2004). ‹fl yaflam›nda duygular ve kiflileraras› iliflkiler: Psikoloji penceresinden insan kaynaklar› yönetimi. ‹stanbul: BETA Bas›m Yay›n Da¤›t›m. Spector, P. E. (1982). Behavior in organizations as a function of employee’s locus of control, Psychological Bulletin, 91 (3), 482-497. Spector, P. E. & O’Connell, B. J. (1994). The contribution of personality traits, negative affectivity, locus of control and type A: To the subsequent reports of job stressors and job strains, Journal of Occupational and Organizational Psychology, 67, 1-11. Spector, P. E., Sanchez, J. I., Siu, O. L., Salgado, J. & Ma, J. (2004). Eastern versus western control beliefs at work: An investigation of secondary control, socioinstrumental control, and work locus of control in China and US, Applied Psychology: An International Review, 53 (1), 38-60. Strauser, D. R., Ketz, K. & Keim, J. (2002). The relationship between self-efficacy, locus of control and work personality, Journal of Rehabilitation, 68 (1), 20-26. Rodriguez, I., Bravo, M. J., Peiro, J. M. & Schaufeli, W. (2001). The demands-control-support model, locus of control and job dissatisfaction: A longitudinal study, Work & Stress, 15 (2), 97-114. Tagar, S., Hackett, R. & Saha, S. (1999). Leadership emergence in autonomous work teams: Antecedents and outcomes, Personnel Psychology, 52, 899-926. Rotter, J. B. (1966). Generalized expectancies for internal versus external control of reinforcement, Psychological Monographs, 80 (1), 1-28. Thoms, P., Moore, K. S. & Scott, K. S. (1996). The relationship between self-efficacy for participating in self-managed work groups and the big five personality dimensions, Journal of Organizational Behavior, 17, 349-362. Salgado, J. F. (1997). The five factor model of personality and job performance in the european cmmunity, Journal of Applied Psychology, 82 (1), 30-43. Whetten, D. A. & Cameron, K. S. (1995). Developing management skills (Third Edition). USA: HarperCollins. 205 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ‹ki fare konuflmaktad›r… Geçen gün yandaki kutuda pedala basan arkadafl›m, benim öfkeyle pedala bast›¤›m› söyledi. Ben de psikolo¤uma gidip 5 basamakl› Likert tipi stres ölçe¤i doldurdum. Test sonucunda stres düzeyim çok yüksek ç›kt›¤› için psikolo¤um, koflulama kutusuna girmeden önce mutlaka gevfleme egzersizi ve meditasyon yapmam›; flok verilen deneylere kesinlikle kat›lmamam› söyledi. Psikolo¤umun dediklerini aynen yapt›¤›m için art›k huzurlu bir biçimde pedala bas›yorum. KONGRE ve SEMPOZYUMLAR Yurtiçi Yurtd›fl› 25-27 Mart 2005 III. Ulusal Aile ve Evlilik Terapileri Kongresi Düzenleyen: Aile ve Evlilik Terapileri Derne¤i (AETD ) Yer: Bo¤aziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi Web: www.aetd.org 7-10 Nisan 2005 Biennial Meeting of the Society for Research in Child Development Yer: Atlanta, Georgia, ABD E-Posta: [email protected] 22-23 Nisan 2005 III. Prof. Dr. Ifl›k Savafl›r Klinik Psikoloji Sempozyumu Düzenleyen: Türk Psikologlar Derne¤i ODTÜ Psikoloji Bölümü Yer: ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi 24 Nisan 2005 II. Ulusal Psikoloji Kurultay› Düzenleyen: Türk Psikologlar Derne¤i E-Posta: [email protected] Web: www.psikolog.org.tr 25-28 May›s 2005 30. Grup Psikoterapileri Kongresi Düzenleyen: Türkiye Grup Psikoterapileri Derne¤i Dr. Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü Yer: Asklepion-Bergama E-Posta: [email protected] Web: http://www.dalyatur.com 4-7 Temmuz 2005 X. Ulusal Psikoloji Ö¤rencileri Kongresi Düzenleyen: Mersin Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yer: Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Kampusü E-Posta: [email protected] Web: www.mersinpsikongre.tk 15-17 Nisan 2005 Annual Conference Society for Industrial/Organizational Psychology (SIOP) Yer: Los Angeles, California, ABD E-Posta: [email protected] Web: http://www.siop.org 26-29 May›s 2005 17th Annual Convention of the American Psychological Society Yer: Los Angeles, California, ABD E-Posta: [email protected] Web: [email protected] 3-8 Haziran 2005 9th European Congress of Psychology Yer: Granada, ‹SPANYA Web: www.efpa.org 18-21 A¤ustos 2005 113th Annual Convention of the American Psychological Association (APA) Yer: Washington, DC ABD Web: www.apa.org/convention 207 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 TEMS‹LC‹LER ADANA Masum Ayd›n Tel.: 322 329 09 84 [email protected] Befl Ç›nar Zihinsel Engelliler Rehabilitasyon Merkezi Sar›çam Mah. No:136 Yüre¤ir-Adana Gürdal Görhan Tel.:322 239 04 77/166 Kurtdere Ruh Sa¤l›¤› Hast. Kurtdere-Adana AFYON Ecel Seçer Tel.:272 213 24 77 Dumlup›nar Cad. Tokman Ap. 23/10 Afyon ANTALYA fiebnem Ak› Karao¤lu Tel.: 0242 243 00 10 ‹smetpafla Cad. 457. Sok. No. 16 Antalya BARTIN Ayflin Tekinkafl Akda¤ Tel.: 378 227 55 47 Bart›n Devlet Hast. BOLU H. Nefle Alt›nbay Tel.: 374 215 11 07 Bolu Zübeyde Han›m Anadolu K›z Mes.Lis. DEN‹ZL‹ Talip Çabuk Tel.: 258 241 00 28 Pamukkale Ün.T›p.Fak.Uyg. Arfl.Psi.Lab. Köseo¤lu ‹fl Mer.‹stasyon Cad. Hayat Tatl›c› [email protected] Çamlaralt› Mah. Çaml›k 41Evler Sitesi No36 D‹YARBAKIR Özlem Çakmak Tolan Tel.: 412 248 85 50/3067 [email protected] Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Diyarbak›r ESK‹fiEH‹R Mukaddes Özdemir Tel.: 222 220 25 26 Final Dergisi Dershanesi 2.fiube Rehberlik Servisi Eskiflehir Betül Tümkaya Tel.: 222 239 29 79/3608 K›rm›z› Toprak Mah.Ötnü Sk.Özdemir Ap.B Blok No:39(61)D:10 ELAZI⁄ Metin Kurflun Tel.: 0.424.218.18.53 Mehmet Akif Ersoy Lisesi, Elaz›¤ ERZURUM Canani Kaygusuz Tel.: 442 218 13 50/147 [email protected] Atatürk Ünv. K.K E¤t. Fak. GAZ‹ANTEP Bahad›r Bilgin Tel.: 342 241 18 26 [email protected] Gaziantep Devlet Hastanesi HATAY Y›lmaz Turunç Tel.: 326 223 90 66 [email protected] Sümerler Mah. Harbiye Cad. Didem Apt. No: 58/10 208 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 ‹NG‹LTERE ‹lhan Raman 0 181 362 26 20 [email protected] School of Social Science Psychology N‹⁄DE Hüseyin Kaya Tel.: 388 232 74 65 Tel.: 388 232 22 20/302 Zen Kitabevi Saruhan Mah. Eski Vali Kona¤› Caddesi 65-C middlesex Uni. Enfield EN3 4 SF Middlesex UK KOCAEL‹ Elif Karagün Tel.: 262 324 99 10/305 Kocaeli Üniversitesi Mediko Sosyal Merkezi KONYA Arzu Ç‹ÇEKÇ‹ Tel.:322 235 42 08/191 Dr. Faruk Sükan Do¤um ve Çocuk SAMSUN Mine Aktafl Tel.: 362 440 00 63/105 [email protected] Atatürk Bul.Mimar Sinan Mah. Özal Muratl› Konutlar› 215/14 Atakum Samsun fiANLIURFA Abidin Balkan Tel.: 414 312 94 85 [email protected] fianl›urfa Çocuk Yuvas› Müdürlü¤ü Bak›mevi/KONYA TRABZON Faruk Bozk›r Tel.: 462 230 23 00/01 1917 Trabzon Numune Hastanesi KKTC Biran Mertan Tel.: 392 630 22 51 [email protected] Do¤u Akdeniz Üniv. PDRAM KKTC MALATYA ‹. Sabri Titi Tel.: 422 326 15 70/310 [email protected] Malatya Devlet Hastanesi VAN Özlem Olcay Karay Tel.: 432 217 35 25 [email protected] Süphan ‹.Ö.O. ‹pek Yolu Üzeri Van ZONGULDAK Tugay Yazgan Tel.: 372 322 70 41-329 49 98 K›rmal› Mah. Kale Sok. No: 45 Kdz. Ere¤li 209 TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004 TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹ YAYINLARI SÜREL‹ YAYINLAR ÜYELER NORMAL Ö⁄RENC‹* Türk Psikoloji Dergisi (46-52. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15.00 Türk Psikoloji Dergisi (32-46. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Türk Psikoloji Bülteni (3-29. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3.00 Türk Psikoloji Yaz›lar› (tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 20.00 10.00 4.00 5.00 6.00 5.00 2.00 3.00 50.00 15.00 20.00 20.00 45.00 10.00 15.00 15.00 15.00 11.00 33.00 21.00 22.00 9.00 7.00 22.00 17.00 22.00 10.00 7.00 5.00 9.00 10.00 7.00 15.00 7.00 7.00 6.00 7.00 6.00 6.00 7.00 4.00 5.00 7.00 6.00 3.00 7.00 7.00 5.00 9.00 4.00 4.00 4.00 5.00 4.00 4.00 4.00 2.00 3.00 10.00 22.00 33.00 11.00 27.00 12.00 7.00 11.00 11.00 5.00 4.00 K‹TAPLAR Anormal Psikolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .45.00 Evrimsel Psikolojiye Girifl (Dylan Evans & Oscar Zarate) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . .13.00 Koflullama ve Ö¤renmenin Temelleri (Michael Domjan) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . .17.00 Geçifl Döneminde Türkiye: de¤iflim, Geliflim Tutumlar ve De¤erler (Fatma Baflaran) YEN‹ 17.00 Psikolojiyi Anlamak (Charles G. MORRIS) - Bask›s› tükendi Biliflsel - Davran›flç› Terapiler (3. Bas›m) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13.00 Psikometri Üzerine Yaz›lar (Adnan Erkufl) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00 Anormal Davran›fllar Psikolojisinde Vak'a Çal›flmalar› YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28.00 Biliflsel Terapi Temel ‹lkeler ve Ötesi (Judith S. Beck) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19.00 Türkiye'de Kullan›lan Psikolojik Testler (Necla Öner) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .22.00 Psikoloji Terimleri Sözlü¤ü - Bask›s› tükendi K›sa Süreli Grup Psikoterapileri: ‹lkeler ve Teknikler (Irwin D. Yalom) . . . . . . . . . . . .9.00 Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu Bir Yaklafl›m (3. Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Cinsel Tedaviler El Kitab› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 Biliflsel Davran›flç› Terapilerde De¤erlendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8.00 Sa¤l›k Psikolojisi: Girifl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00 Çocuk, Kay›plar ve Yas . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Türkiye'de Yönetim, Liderlik ve ‹nsan Kaynaklar› Uygulamalar› . . . . . . . . . . . . . . . .13.00 Endüstri ve Örgüt Psikolojisi (2. Bas›m - 1. C‹LT) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Endüstri ve Örgüt Psikolojisi 2. C‹LT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Yönetim E¤itimi Al›flt›rmalar›: Kuramdan Uygulamaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5.00 MMPI Uygulama ve Yorumlama Rehberi (2.Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 Tek Denekli Araflt›rma Yöntemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 E¤itimde ve Psikolojide Ölçme Standartlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 Zihinsel Özürlüler ‹çin Beceri Saptama Formu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00 VIII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çal›flmalar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3.00 IX. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çal›flmalar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 TEST, ÖLÇEK, ENVANTER WISC-R El Kitab› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00 WISC-R Kay›t Formu 50'lik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .20.00 WISC-R Kay›t Formu 100'lük . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28.00 Okul Öncesi El Kitab› (50 Adet Form) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .10.00 AGTE (Ankara Geliflim Tarama Envanteri) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30.00 Bender-Gestalt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11.00 GÖRSEL-‹fi‹TSEL YAYINLAR VE D‹⁄ER ÜRÜNLER Gevfleme Egzersizleri CD'si . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11.00 DERNE⁄‹M‹ZE BA⁄IfiLANAN K‹TAPLAR Bilimsel Psikoloji: Temel ‹lkeler (2. Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00 *Bu fiyatlar Derne¤imize fahri üye olan ö¤renciler için geçerlidir (Yaln›zca Psikoloji Bölümü Lisans ö¤rencileri) TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹ Adres: Meflrutiyet Cad. 22/12 K›z›lay 06640 ANKARA Tel: (312) 425 67 65 Tel/Faks: (312) 417 40 59 E-mail: [email protected] Web Sitesi: http://www.psikolog.org.tr Posta Çeki: 1586502 Banka Hesap No: Yap› Kredi Bankas› ODTÜ fiubesi (747) 1000092-7