01Bulten 34-35 - Türk Psikoloji Dergisi

Transkript

01Bulten 34-35 - Türk Psikoloji Dergisi
ISSN: 1300-7408
Türk Psikoloji Bülteni
Turkish Psychological Bulletin
Cilt 10, Say› 34-35, Eylül-Aral›k 2004
Volume 10, No. 34-35, September-December 2004
Türk Psikologlar Derne¤i Yay›n›d›r
Publication of the Turkish Psychological Association
Sahibi
Türk Psikologlar Derne¤i Yönetim Kurulu ad›na
Prof. Dr. Ayfle Yal›n
Bu Say›n›n
Yay›n Yönetmenleri
Uzm. Psk. Banu Y›lmaz
Uzm. Psk. Ilg›n Gökler
Yay›n Kurulu
Uzm. Psk. fiengül Bahad›r
Uzm. Psk. Ebru Akman
Teknik Editörler
Ejder Korkmaz
TÜRK PS‹KOLOJ‹ BÜLTEN‹ ÜÇ AYDA B‹R, YILDA DÖRT DEFA YAYIMLANIR.
Kapak Resmi:
©Türk Psikologlar Derne¤i
Bu Bülten Türk Psikologlar Derne¤i Yay›n›d›r.
Kaynak gösterilerek yap›lacak k›sa al›nt›lar d›fl›nda, tamam› ya da bölümleri yaz›l› izin al›nmadan hiçbir yolla
ço¤alt›lamaz.
Bültendeki yaz›lar›n içeri¤inden yazarlar›n kendileri sorumludur.
TÜRK PS‹KOLOJ‹ BÜLTEN‹, A‹DAT BORCU OLMAYAN DERNEK ÜYELER‹NE
ÜCRETS‹Z GÖNDER‹L‹R.
Türk Psikoloji Bülteni Online: http://www.psikolog.org.tr/bulten/
Genel Merkez: Meflrutiyet Cad. No: 22 / 12 K›z›lay 06640 ANKARA Tel: 0 312 425 67 65
Tel / Faks: 0 312 417 40 59 Web Adresi: www.psikolog.org.tr E-posta: [email protected]
Posta Çeki Hesap No: 105222 Banka Hesap No: Yap› Kredi Meflrutiyet fiubesi Hesap No: 1023481-5
‹stanbul fiube: Dr. Ayla Dönmez Adres: Hüseyin A¤a Mah. Meflrutiyet Cad. No. 10 Galatasaray HSBC Banka
Binas› Beyo¤lu-‹STANBUL Tel: 0212-251 6661-62 Faks: 0212-251 7111 E-posta: [email protected]
‹zmir fiube: Doç. Dr. Azmi Varan Adres: 1477 Sok. Türker Apt. No. 8 D. 5 Alsancak/‹ZM‹R Tel: Tel/Fax:
0232-422 1224 Web Adresi: www.psikologizmir.com E-posta: [email protected]
Bursa fiube: Psk.Gülçer Ayd›n Tel: 0224-243 1140/402 E-posta: [email protected]
Bask›: DETAMAT Adres: ‹stanbul Caddesi, ‹stanbl Çarfl›s› No: 48/13-14 06060 ‹skitler/Ankara
Tel: 0 312 384 47 21-384 39 36 Faks: 0 312 384 47 01 E-posta: [email protected]
Derne¤imiz, Bakanlar Kurulu’nun 97 / 10448 say›l› ve 19 / 12 / 1997 tarihli karar› ile
“Kamu Yarar›na Çal›flan Dernek” statüsünü kazanm›flt›r.
ISSN: 1300-7408
Türk Psikoloji Bülteni
Cilt 10, Say› 34-35, Eylül-Aral›k 2004
‹Ç‹NDEK‹LER
Editörlerden - Banu Y›lmaz, Ilg›n Gökler
DERNEKTEN HABERLER
Dernekten K›sa K›sa...
1
Türk Psikologlar Derne¤i Pekin’de - Gonca Soygüt
3
Etik Konulu Sempozyumdan ‹zlenimler - Yeflim Korkut
19
EFPA-Dernek Baflkanlar› Toplant›s›, Brüksel
21
XIII. Ulusal Psikoloji Kongresi - Ayla Dönmez
22
TPD’nin Döner Sermaye Yasas›nda Yap›lan De¤ifliklikle ‹lgili Olarak Sa¤l›k Bakanl›¤› ‹le Temas› 24
Sertan Bozkurt’un Ard›ndan
27
ÖZEL GÜNDEM: STRES
Stresin Nedenleri ve Aç›klay›c› Kuramlar - Sevil Akman
40
Stresin Psikofizyolojisi ve Strese Ba¤l› Bedensel Hastal›klar - Esen Dinçel
56
Streste Zihnin Rolü ve Strese Ba¤l› Zihinsel/Ruhsal Hastal›klar - Fatma Uçar
85
Stresle Bafletmede Zihinsel Yöntemler - Meriç Onbafl›o¤lu
103
Stres Yönetimi: Bedene Yönelik Teknikler - Fatofl Sinem Gökçe
128
Biliflsel Yaklafl›ma Göre Kontrol Alg›s› ve Stresle Baflaç›kma - Mine O¤ul
159
Ergenlerde Stresle Baflaç›kma ile Cinsiyet Aras›ndaki ‹liflki - Sinem Aksaç
164
Stres ve Üreme - Belgin Üstün
171
PS‹KOLOJ‹N‹N ALT ALANLARI
Günümüz Psikolojisinin Renkleriyle Ça¤dafl Psikoloji Portresi - Nurhan Er
174
Güvenlik Psikolojisi ve Endüstriyel-Klinik Psikoloji - Müge Ersoy-Kart
184
‹fl Yaflam›, Denetim Oda¤› ve Befl Faktör Kiflilik Modeli - Tar›k Solmufl
196
Selim Hoca’n›n Fareleri - Selim Hovardao¤lu
206
KONGRE ve SEMPOZYUMLAR
207
TEMS‹LC‹LER
208
ED‹TÖRLERDEN
Merhaba,
Türk Psikoloji Bülteni’nin yeni say›s›n›, oldukça gecikmeli olarak sizlere ulaflt›rabiliyoruz. 2004
y›l›na ait Eylül ve Aral›k say›lar›n› içeren bu Bülten, uzun bir dönem içinde Dernek’te yap›lan çal›flmalar› ve üyelerimiz taraf›ndan gönderilen yaz›lar› kaps›yor. Bir süredir daha kapsaml› bir içerikle ç›karmakta oldu¤umuz Bülten, 2005 y›l›ndan itibaren yine zengin bir içerikle, ancak Haziran ve
Aral›k aylar›nda olmak üzere y›lda iki kez yay›mlanacakt›r. Bu uygulaman›n en önemli nedeni de,
Derne¤imizin internet sayfas›n›n yenilenmesiyle birlikte, yürütülen çal›flmalar ile ilgili haberlerin,
güncelli¤ini yitirmeden sizlere ulaflt›r›labilecek olmas›d›r. Böylece Dernekten haberlere hem s›ca¤›
s›ca¤›na internet üzerinden ulaflabilecek, hem de bu haberleri daha genifl kapsaml› olarak Bülten’de
bas›l› olarak bulabileceksiniz.
Uzunca bir süredir Bülten’de yer verdi¤imiz Özel Gündem bölümünü, bu say›m›zda "Stres" konusuna ay›rd›k. Hem üyelerimizin mesleki aç›dan yararlanabilecekleri bir yay›n, hem de gündelik
yaflant›s›nda stresle karfl› karfl›ya olan pek çok kifli için bir baflvuru kayna¤› ifllevi görece¤ine inand›¤›m›z bu bölümde, stresin nedenleri, etkileri ve stresle baflaç›kmada kullan›labilecek yöntemlere
yönelik bilgiler içeren yaz›lar› bulabilirsiniz. Türk Psikoloji Bülteni’nin bundan sonraki say›lar› için
Özel Gündem bölümünde ele al›nmas›n› önerebilece¤iniz konu bafll›klar›n› bizlere iletmeniz önemli bir katk› sa¤layacakt›r.
Amac›m›z, Bülten’in, sizlerden gelecek öneri, elefltiri ve katk›lar do¤rultusunda, her yeni say›da
zenginleflerek ve geliflerek yay›n yaflam›n› sürdürmesi...
Haziran say›s›nda buluflmak dile¤iyle...
Uzm. Psk. Banu Y›lmaz
Uzm. Psk. Ilg›n Gökler
DERNEK’TEN HABERLER
DERNEK’TEN KISA KISA...
‹zmir fiubemiz, sat›n alm›fl oldu¤u yeni mekan›n
Türk Psikologlar Derne¤i Genel Yürütme Kurulu
‹zmir fiubesi bundan böyle çal›flmalar›n› kendine ait fiube Merkezi’nde yürütecek.
toplant›lar› yap›ld›
Türk Psikologlar Derne¤i 7., 8. ve 9. Genel
Yürütme Kurulu toplant›lar›, s›ras›yla 3-4 Temmuz 2004 tarihinde Bursa’da, 25 Eylül 2004 tarihinde ‹zmir’de ve 4-5 Aral›k 2004 tarihinde ‹stanbul’da yap›ld›. Genel Merkez, ‹stanbul, ‹zmir ve
Bursa fiubeleri Yönetim Kurulu üyelerinin biraraya geldi¤i toplant›larda, Genel Merkez ve fiube
Yönetim Kurullar›’n›n göreve geldikleri süre
içinde yapt›klar› ve yapmay› düflündükleri çal›flmalar gözden geçirilerek, Derne¤in hedefleri ile
kap›lar›n› Eylül ay›nda üyelerine açt›
Mart 2004 Türk Psikoloji Bülteni ile TPD ‹zmir fiubesi’ne ait bir mekan›n sat›n al›nd›¤› haberi tüm üyelerimize duyurulmufltu. Eylül ay›nda
aç›l›fl› yap›lan yeni fiube Merkezi’mizin, ‹zmir
fiubesi olarak geldi¤imiz noktan›n somut bir göstergesi oldu¤unu düflünüyoruz. Bir oda, bir salon
ve bir sekreteryadan oluflan ‹zmir fiubesi oldukça
mütevaz› say›labilecek bir yer. Ald›¤›m›z yeri
bafltan afla¤› elden geçirdik. Dairenin tuvaleti ve
banyosu yenilendi. Tüm elektrik kablolar› ve
prizleri de¤ifltirildi. Boyas› yap›ld›, perdeleri tak›ld›. Mobilyalar› al›nd›. Art›k, istedi¤iniz her an
ulaflabilece¤iniz, küçük ama p›r›l p›r›l bir fiubemiz var. ‹leride, fiube çal›flmalar›m›z artt›kça,
bu yer bizim için ister istemez küçük gelmeye
bafllayacak ve daha büyük bir yere tafl›nmam›z
gerekecektir. Bunun için, fiube Yönetim Kuru-
‹zmir’de yap›lan Genel Yürütme Kurulu
ilgili görüfl al›flveriflinde bulunuldu. Genel Yürütme Kurulu toplant›lar›nda meslek yasas›, e¤itim,
örgütsel iflleyifl, çal›flma gruplar›n›n iflleyifl esaslar›, Derne¤in mali yap›lanmas› ve iflleyifli ve Derne¤in uluslararas› platformlarda temsil edilmesi
gibi belli bafll› konular üzerinde yo¤unlafl›ld›.
‹zmir fiubemizin aç›l›fl›, TPD Genel Baflkan›
Prof. Dr. Ayfle Yal›n taraf›ndan yap›l›yor
1
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lumuz önümüzdeki y›ldan itibaren, bütçesinden
küçük bir miktar› bir kenara ay›rarak, ileride daha
genifl bir mekana tafl›nabilmek için kaynak oluflturmaya bafllayacakt›r. fiube Merkezi, üyelerimiz
taraf›ndan kullan›ld›¤›, benimsendi¤i oranda yaflayacak ve mesle¤imize, meslektafllar›m›za ve insan›m›za önemli katk›lar sa¤layacak çal›flmalar›n
düzenlendi¤i bir Merkez haline gelecektir.
fienel Karaman (Pano’dan)
TPD Uygulama, Araflt›rma ve E¤itim Merkezi
Ankara’da Aç›l›yor!
TPD Genel Merkezi taraf›ndan, Dernek bünyesindeki e¤itim, uygulama ve araflt›rma etkinliklerinin daha verimli, sistemli ve kal›c› bir biçimde
sürdürülebilmesi amac›yla yeni bir mekan daha
sat›n al›nd›. Bir enstitü gibi ifllemesi planlanan
merkezin, kullan›m amaçlar›na uygun olarak tadilat› gerçeklefltirildi. Merkezin çal›flma ilkeleri ve
iflleyifl plan› internet sayfam›zda ve Bültenimizin
bir sonraki say›s›nda sizlere duyurulacakt›r. Bu
güzel haberi üyelerimizle flimdiden paylaflmak istedik…
2
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹
PEK‹N’DE
lenen Uluslararas› Psikoloji Kongresi bu y›l
Çin’nin baflkenti Pekin’deydi. Birlik bu y›l ayr›ca,
kongre sonras›nda “Ulusal Psikologlar Derneklerinin Kapasitelerini Gelifltirme Çal›flma Grubu”
ad› alt›nda bir etkinlik düzenledi. Ad› geçen etkinlik, bir kaç y›l önce ulusal psikolojinin geliflmesi için birlik taraf›ndan bafllat›lan ve afla¤›da s›ralanan bafll›klar üzerinde çal›fl›lmay› hedefleyen
bir giriflimin uzant›s›yd›:
-Üniversitelerdeki psikoloji programlar›n›n
güçlendirilmesi
-Ulusal psikologlar aras›nda bölgesel iflbirli¤inin kurulmas›
-Psikoloji programlar›n›n akreditasyonlar›nda
bir derne¤in rolünün tart›fl›lmas›
-Mesleki standartlar›n akreditasyonu
-Mesleki etik ilkelerin gelifltirilmesi ve yürütülmesi
-Mesleki haklar›n savunulmas›
Uluslararas› Psikoloji Bilimi Birli¤i
“Ulusal Psikologlar Derneklerinin
Kapasitelerini Gelifltirme
Çal›flma Grubu”
13-15 A¤ustos 2004, Pekin
Doç. Dr. Gonca Soygüt*
Üyesi oldu¤umuz Uluslararas› Psikoloji Bilimi Birli¤i (International Union of Psychology
Science-IUPsyS) taraf›ndan dört y›lda bir düzen*Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
1
Elizabeth Nair, National University of Singapore, Singapur
IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi
2
Ype Poortinga, Tilburg University, Hollanda
IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi
-Bir psikoloji derne¤inin halk›n ve üyelerin
gereksinimlerini dengeleyici bir biçimde yönetilmesi
-Bir derne¤i üyeleri için daha çekici hale getirebilecek hizmetlerin tan›mlanmas›.
Aktar›lan hedeflerin, Pekin’deki kongre sonras› çal›flma grubunda, derneklerin psikoloji mesle¤i konusundaki önemli rolü ba¤lam›nda ele al›nmas› planland›. IUPsyS Yönetim Kurulu üyelerinden Elizabeth Nair1 ve Ype Poortinga2 taraf›ndan yürütülen bu çal›flma grubuyla ilgili olarak
tüm derneklere, yönetici konumunda bir ya da iki
kifliyi, bu çal›flma grubuna delege olarak göndermeleri ça¤r›s›nda bulunuldu. Ayr›ca, henüz bir
derne¤in bulunmad›¤› ülkelerdeki psikologlar da
davet edildi. Biz de TPD ad›na böyle bir platformda yer almam›z›n, uluslararas› birliklerle
3
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
olan iflbirli¤imizin gelifltirilmesi aç›s›ndan oldukça yararl› olaca¤›n› düflündük ve IUPsyS’den ald›¤›m›z maddi destekle Derne¤imizi temsil etme
olana¤› bulduk.
APA, EFPA, IUPsyS, Asya-Okyanusya gibi
birlikler ile Avustralya, Hindistan, Nijerya, Sri
Lanka, Sudan, Yemen, Yeni Zelanda gibi ülkelerin ulusal dernek temsilcilerinin kat›ld›¤› çal›flma
grubunun program› flöyleydi:
1. Derneklerin temel etkinlik alanlar›n›n belirlenmesi
2. Üniversite e¤itiminin yönlendirilmesi aç›s›ndan derneklerinin rolünün tart›fl›lmas›
3. Derneklerin ulusal ve uluslararas› düzeyde
iflbirli¤ini art›rmalar› yollar›n›n ele al›nmas›
Belirtilen çerçevede iki gün boyunca etkileflimsel olarak yürütülen çal›flma grubunda, APA,
EFPA, IUPsyS, Asya-Okyanusya, Çin ve TPD
temsilcilerinin sunumlar› oldu. Bu sunumlar› izleyen tart›flmalar›n yan› s›ra küçük grup çal›flmalar›nda birlikler aras› fikir al›flverifli olana¤› sa¤land›.
Derne¤imizi tan›tmak ve di¤er dernekleri tan›mak aç›s›ndan oldukça önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz bu çal›flma gurubundaki sunumlar›n ve
de¤erlendirmelerin bir bölümü afla¤›da özetlenmifltir.
“Büyük” bir Dernek Ne Yapar?: Amerikan
Psikoloji Derne¤i’nin Çal›flmalar›na Yönelik bir
Gözden Geçirme
Merry Bullock
APA Bilim Direktörü,
IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi
…Bir derne¤in rolü, çal›flma alanlar› ne olabilir? Dünyadaki en küçük dernek 10 üyeli, di¤er
uçta bir dernek olarak APA’n›n 150.000 üyesi
var. 1889’daki ilk Psikoloji Konferans›ndan sonra, 1892’de ço¤u akademisyenden oluflan ilk ulusal psikoloji derne¤i (APA) kurulmufl. 1925’te
dünyada 8 ulusal dernek varken, bu say› 2004’te
80 ülkeye ç›km›fl. IUPsys’in üye say›s› 70 ülke
düzeyinde. Dünya çap›nda 500.000 psikolog var.
Psikolojinin içindeki farkl› konulara yönelik dernekleri de hesaba kat›nca, 2000’den itibaren
1000’in üzerinde psikoloji derne¤inin kuruldu¤u
biliniyor.
Dernekler için en önemli odak noktas› üyelerinin gereksinimlerini karfl›layabilmektir. Yani bir
dernek, üyeleri için çekici hale gelmelidir. Bu aç›dan, ortak amaçlar belirlemek önemli. Önce üyeler, daha sonra psikoloji bilimi ve de kamu yarar›
gözetilmeli. Üyeleri de¤erli k›lmak ve onlara yarar sa¤lamak gerekli. Bir derne¤in üyesi için kimlik sa¤lamas› önemli. Bir üye için özgeçmiflinde
“derne¤inin üyesiyim” demesi, önemli bir mesleki kimlik olabilir. ‘Ben buraday›m ve bu grubun
bir parças›y›m’ duygusunu verir. Dernek ayn› zamanda üyeleri için ortak bir sestir. Aran›zda derne¤i olmayan ülkeler var, bu sizin ülkenizde psikologlar›n kendilerini ifade edecek bir organ olmad›¤›n› gösterir. Oysa Türkiye’de, Türk Psikologlar Derne¤i, üyeleri ad›na harekete geçebilir.
Bu durum, yani orada bir yelerlerde kendilerini
4
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
temsil eden bir organizasyonun var oldu¤unu
bilmek, üyeler için pek çok maddi olanaktan daha
önemlidir.
Bir derne¤in di¤er önemli görevi ise psikoloji
disiplininin, yani kime psikolog denece¤inin ve
psikolo¤un görevlerinin/ifllevlerinin tan›m›n› yapmas›d›r.
E¤itim ile bilgi altyap›s›n› sa¤lamak, ama ayn›
zamanda bu ifllevlerin nas›l yerine getirilece¤ini
belirleyen düzenlemeler yapmak ve bunlar›n bekçisi olmak önemli. Bunun için Etik kodlar bu yollardan biri. Etik kodlar›n varl›¤› e¤itime verilen
a¤›rl›¤› art›rm›flt›r; ayr›ca etik tek bafl›na psikoloji e¤itimindeki derslerden biri olmufltur.
Dernek iletiflim merkezi olmal›. Üyeleri bir
arada toplamal›. Örne¤in Kongre düzenlemek.
E¤er derneklerin tarihçesine bakarsan›z ço¤unun
bu kongreler sonras›nda kuruldu¤unu görürsünüz.
Bunlar› hem bilimsel hem de iflle ilgili bilgi ak›fllar›n›n sa¤land›¤› ortamlard›r. Di¤er bir yol yay›nlar... Son zamanlardaki internet olanaklar› ile
üyelere ve halka yönelik iletiflimleri elektronik ortamda da sa¤lamak çok daha olanakl›. Bültenlerin
yan› s›ra dergiler çok önemli, özellikle kimlik aç›s›ndan... Hepiniz “dergimiz var” dediniz, ama ben
hiçbirinin örne¤ini görmedim. Baflka ülkelere de
duyurmal›s›n›z böyle bir derginiz oldu¤unu. En
az›ndan web sayfan›zda duyurabilirsiniz. Sizi bulmalar›n›n en iyi yollar›ndan biri. Bu aç›dan
IUPsys’in web sayfas›nda böyle bir olanak var.
Befl y›l öncesinde ço¤u derne¤in web sayfas› olmad›¤› için az say›da derne¤i elektronik ortama
tafl›yabiliyorduk, ama art›k neredeyse bütün derneklerin web sayfalar› var. Tabi di¤er bir tan›t›m
olana¤› da broflür da¤›t›m› ki burada Türk Psikologlar Derne¤i taraf›ndan haz›rlanm›fl çok iyi bir
örnek görüyorsunuz. Kim olduklar›n› ve neler
yapt›klar›n› bize duyuruyorlar. Bunlar kendini du-
yurmak için fazla harcama gerektirmeyen hatta
çok ekonomik yollar.
E¤itimi gelifltirmek, e¤itim olanaklar› sunmak
di¤er önemli bir nokta. Sürekli e¤itim kurslar› en
iyi yollardan biri. Çal›flma gruplar›, yaz kamplar›
(bilim adamlar› için bile, yeni araflt›rma yöntemlerini ö¤retmek gibi APA’da da denedi¤imiz yollardan biri). Psikoloji e¤itimiyle ilgili programlar›n gelifltirilmesi önemli.
Ayr›ca halka yönelik e¤itimlerin verilmesi çok
gerekli. Halka psikolojiyi, psikologlar› tan›tmak,
bilimsel bilgiyi halk yarar›na sunmak, dönüfltürmek önemli. Web sayfalar› da halk yarar›na sunulmal› (web-psikologlar, ö¤renciler ve halk için
ayr› linkler sa¤layabilir). Örne¤in ilkokul, lise ö¤rencilerine ayr› düzeylerde, psikolog kimdir, ne
yapar, nas›l düflünür? anlat›lmal›.
Di¤er bir nokta, derne¤in üyelerini kutlamas›,
ödüller vermesidir. APA’da çok say›da ödül verilmektedir. Ço¤u para ödülü de¤il ve sadece bir
parça ka¤›t ama üyenin takdir edilme duygusu
için önemli, derne¤e de maliyeti az. Son zamanlarda kamu yarar›na çal›flanlar için de veriyoruz.
Yine de bildi¤imiz bir fley var ki, psikologlar kendilerini çok az ödüllendiriyorlar. Di¤er bilimlere
bak›yoruz, örne¤in kimya, fizik alan›nda çok say›da ödül var. Psikoloji alan›nda çok az. Asl›nda
bir tür tan›nma gereksinimimiz var. Asl›nda
APA’dakiler de çok say›lmaz. 2004’te Skinner’›n
do¤umunun 100. y›l›yd›. Bunu kutlad›k ama do¤um gününü üç dört gün geçtikten sonra.
Ödüller yaln›zca üyelere yönelik olmamal›;
bu, yeni üye kazanmak için de iyi bir strateji olabilir. Ödül alan bir kifli derne¤e üye olmak isteyecektir. Ödüller çok çeflitli olabilir, bilim, halka
hizmet ve benzeri. Dan›flmanl›k, kurumlardaki
görevler için de plaket vermek önemli.
5
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
APA’ya üyelik, elektronik dergilere de üyelik
sa¤l›yor, sizler de olabilirsiniz. Dernekler de bu
düzeyde iflbirli¤i kurabiliyor.
Ayr›ca üyeler halka ulaflmalar› konusunda yüreklendirilmeli. Makaleler, söylefliler, bas›n ve
okul programlar›na kat›l›mla halka ulafl›labilir.
Bunlar›n yan› s›ra d›fl dünya ile ba¤lant› halinde olmak çeflitli lobi çal›flmalar›na kat›lmak
önemli. Psikologlar olarak genellikle bu tür lobi
çal›flmalar›ndan kaç›n›r›z, ancak politikac›lar ile
temasa geçmek, sesimizi duyurman›n en etkili
yollar›ndan biridir. Neyin iyi neyin kötü oldu¤unu anlatabilirizdir.
Araflt›rma, sa¤l›k ve e¤itim gibi psikologlar›n
çal›flma alanlar›n› etkileyecek konularda yasal düzenlemeleri yürütme, yasa koyucularla temasta
olma, bilirkiflilik yapma, bilgilendirmede bulunma, mesleki esaslar› belirleme (örne¤in, sa¤l›k
hizmetleri için psikolog tan›m›n› yapma, e¤itimi
destekleme) önemli di¤er ifllevlerdir.
Dernek, profesyonel standartlar› iyilefltirmek,
etik kodlar› gelifltirmek ve uygulamak durumundad›r. Yönergeler, stratejiler ve ifllem yollar› gelifltirmelidir.
Son olarak, davran›fl ve davran›fl araflt›rmac›lar› ad›na bir a¤ oluflturma konusuna geldi¤imizde,
yak›n mesleki organizasyonlar ile temasa geçmek, araflt›rma projeleri için maddi destek olanaklar›n› harekete geçirmek ve yasa koyucu ile temasta olmak önemlidir diyebiliriz.
IUPyS uluslararas› düzeyde böyle bir standart
tan›ma gitmeyi amaçl›yor.
APA da da ciddi sorunlar olabiliyor. Yüksek
lisans düzeyinde ö¤rencilerin psikoterapi yapt›¤›n› duyuyoruz ve burada etik aç›dan bir yapt›r›m
yok. Her ülkenin bu aç›dan kendine göre e¤itim
standard› var. Bir derne¤in görevi kendi ülke koflullar›na göre standartlar› belirleyerek bunun takipçisi olmakt›r. Göz ve kulak olmak, bir dernek
için önemli.
Ayr›ca mevzuat› takip etmek, üyelere bilgi
sa¤lamak, fark›na vard›rmak, üyeleri demokratik
bir sürecin parças› yapmak, birbirleriyle ba¤lant›
kurmalar›n› sa¤lamak da çok önemli. Üyelerin
gereksinimlerini belirlemek için anketler yap›labilir. Örne¤in bizim yapt›¤›m›z bir ankette
önem aç›s›ndan dergi birinci, üye haklar›n› savunma ise ikinci s›rada ç›kt›.
Teflekkürler
Maddi bir Destek Olmaks›z›n Büyük bir Ülkede
Psikologlar Nas›l Örgütlenebilir: Çin Deneyimi
(Çin’de Psikolojinin Geliflimi ve Çin Psikoloji
Derne¤i’nin Rolü)
Houcan Zhang
IUPsyS Önceki Dönem Yönetim Kurulu Üyesi
Beijing Normal University, China
Psikolojik düflüncenin izleri Antik Çin’e yani
MÖ 500’lere dayand›r›labilir. Psikolojiyle iliflkili
Antik Çin felsefesinin can al›c› noktas› insan
Bir örgüt bu ifllevleri nas›l yürütür? Yönetim
kurulu, komiteler ve çal›flma gruplar›n›n kurulmas› önemli. Ayr›ca üyelerin bu ifllerin içine kat›lmas› çeflitli e¤itimlerden geçmeleri, politikac›lar
ile etkileflime geçmeleri yi bir yol.
6
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
do¤as› ve e¤itimin rolü üzerine yürütülen tart›flmalard›. Büyük Çinli düflünür, filozof ve e¤itimci
Konfüçyus (MÖ 551-479), insan do¤as›n›n özünü
ve e¤itimle nas›l de¤ifltirilebilece¤ini tart›flan ilk
bilgindi. Bireysel ayr›l›klara dikkat çekti ve bireysel düzeyde e¤itim uygulad›.
Konfüçyus fazla yaz›l› malzeme b›rakmad›.
Ölümünden sonra, müritleri onun ö¤retilerini ve
sözlerini LUN YU (The Analects) olarak bilinen
bir kitapta toplad›lar. Yüz elli y›l sonra, Konfüçyus’un takipçilerinden biri olan Mencius (MÖ
372-289), zihnin bedenin bir ürünü oldu¤u ve di¤er nesneler gibi ölçülebilece¤ini vurgulayan sistematik bir kuram gelifltirdi. ‹nsan do¤as›n›n iyi
oldu¤una ve d›fl etkiler ile de¤ifltirilebilece¤ine
inanm›flt›. Konfüçyustan rasyonalizm 2000 y›ldan
daha fazla bir süre boyunca resmi Çin felsefesiydi.
Ondokuzuncu yüzy›l›n sonunda, do¤a bilimlerinin geliflimiyle birlikte, Alman psikolog
W.Wundt, 1979’da, Leipzig, Almanya’da ilk psikoloji laboratuvar›n› kurdu ki bu, Modern Bilimsel psikolojinin bafllang›c› olarak kabul edildi.
Ayn› zamanda, Psikoloji Enstitüsü kuruldu ve
dünyan›n çeflitli yerlerinden gelen ö¤renciler
Wundt ile çal›flt›. Leipzeig’deki ö¤renciler aras›nda, Uzak Do¤u’dan gelen iki genç vard›. Bunlardan biri ilk Çinli psikolog olan Cai Yuan-Pei, di¤eri ise Japonya’dan Matataro Matsumoto’ydu.
Cai Yuan-Pei Çin’e döndükten sonra Pekin Üniversitesinin rektörü oldu. Onun deste¤iyle birlikte, Japonya’daki Imperial Üniversitesi’ndeki e¤itimini tamamlayarak dönen ve sonra da üniversitenin rektörü olan Chen Daqi, 1917’de Pekin Üniversitesi’ndeki ilk psikoloji laboratuvar›n› kurdu.
Modern bilimsel Çin psikolojisi, Çin’in d›fl
dünya ile daha fazla ba¤lant› kurmaya bafllad›¤›
dönemlerde varolmaya bafllam›flt›r. Her zaman di-
le getirdi¤imiz gibi bu, 20. yüzy›l›n bafllar›nda,
Avrupa ve Amerika’ya gidip e¤itim gören ilk ö¤rencilerin dönüfllerine rastlar. O s›rada baz› pedagoji enstitülerinde, psikoloji ba¤›ms›z bir disiplin
olmaya yeni bafllam›flt›.
Çin Psikoloji Derne¤i (China Society for
Psychology) 1921’de kuruldu. Üniversitelerde
e¤itim vermek, kitap çevirmek ve psikoloji dergileri yay›nlamak gibi çal›flmalar yap›ld›. Otuzlu
y›llar Çin’deki psikolojinin refah dönemiydi. O
tarihlerde, ‘Psychologica’ ad›nda bir dergi yay›nland›; di¤er bir küçük mesleki örgüt olarak Çin
Test Derne¤i de kuruldu ve haftal›k bir gazetede
özel psikolojik testler bölümleri yer almaya bafllad›. Ne yaz›k ki bu iyi gidiflat uzun sürmedi,
1937’de ç›kan savaflla birlikte giderek gerilemeye
bafllad›.
Bindokuzyüzelli y›l›nda Çin Cumhuriyeti’nin
kurulmas›ndan; Sino-Japonlar’›n ifllevlerinin sona
erdirilmesinden ve Çin’deki iç savafltan 13 y›l
sonra, Çin Psikoloji Derne¤i (ÇPD) çal›flmalar›na
yeniden bafllayarak Çin Bilim ve Teknoloji Derne¤i’ne (China Association for Science and Technology) kat›ld›. ÇPD iki ulusal konferans düzenlemifl, üç önemli akademik dergi yay›nlam›fl ve
gelecek için bir geliflme plan› oluflturmufltu. Bu
dönemde, çok say›da ö¤renci Çin üniversitelerindeki programlara kat›lm›fllard›. Bununla birlikte,
bu dönemde, hükümetin ‘herfleyi SSCB’den ö¤ren’ slogan›n›n etkisiyle, Çin psikolojisi materyalist bir anlay›fla yönelmiflti. Sonuçta, Çin psikolojisi kendine özgü bir kiflilik sergileyemiyordu.
‘Kültür Devrimi’ndeki (1966-1976) kar›fl›kl›klar s›ras›nda, tüm bilimlerin gelifliminin yavafllad›¤› dönemde, psikoloji sosyal çevreyle iliflkili
olan bir bilim olma özelli¤i nedeniyle, di¤er disiplinlere göre çok daha fazla s›k›nt› yaflad›.
Psikoloji öncelikle yalanc› bilim (pseudo-science)
7
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
olmakla elefltirildi, e¤itim ve araflt›rmalar yap›lamad› ve sonra tamam›yla terk edildi. ÇPD yine
etkinliklerini durdurmaya zorland›. 1970’lerin sonunda, Çin psikolojisi yeniden toparland›, araflt›rma enstitüleri ve üniversiteler yeniden aç›ld›,
ÇPD bir sivil toplum örgütü olarak Çin psikolojisini yeniden bilimsel bir disipline dönüfltürdü. Bu
dönemlerde, ÇPD’deki üye say›s› 1000’in alt›ndayd› ve psikoloji toplum taraf›ndan tam olarak
bilimsel bir disiplin olarak görülemiyordu.
Bindokuzyüzseksen sonras›nda, Çin’deki h›zl›
ekonomik ve toplumsal büyümeyle birlikte, psikolojinin rolü görülebilir hale geldi. Temel araflt›rmalara ek olarak çeflitli alanlardaki uygulamal›
psikoloji de geliflmeye bafllad›. Daha iyi bir geliflim gösterme gereksinimini karfl›layabilmek için
ÇPD, yeni bir örgütlenmeye gitti. Her biri psikolojinin alt dallar›yla iliflkili 14 mesleki komite ve
4 çal›flma komitesi oluflturulmufltu. ‹lk grup, temel ve deneysel, geliflimsel, e¤itim, fizyolojik,
endüstri ve örgüt, sosyal, dan›flmanl›k, askeri ve
benzerinden meydana gelmektedir. Çal›flma komiteleri ise, akademik, uluslararas› iletiflim, e¤itim, halka yayg›nlaflt›rma, akademik konferanslar
düzenleme, bilgi al›flverifli gibi Çin psikolojisi
için merkezi etkinlikleri sürdürmektedir. Her bir
mesleki alt komite, kendi y›ll›k toplant›s›n› yapar.
Çal›flma komiteleri ise özel amaçlara sahiptir.
ÇPD’deki yönetici grubu, farkl› kentlerden, üniversitelerden, psikolojik örgütlerden ve bölgelerden gelen kifliler aras›ndan, 4 y›lda bir yap›lan genel kuruldaki seçimle de¤iflir. Bu yolla ÇPD oldukça baflar›l› oldu ve Çin Bilim ve Teknoloji
Derne¤i taraf›ndan pekçok kez ödüllendirildi.
Çin Psikolojisinin oldukça zor zamanlar geçirdi¤ini göz önünde bulundurunca, bu h›zl› geliflmeyi iki etmene ba¤lamak mümkündür. ‹lki, yerel olarak ÇPD’nin baflar›s›; ikincisi ise uluslararas› bilgi ak›fl› ve IUPsyS’den gelen yard›mlard›r.
ÇPD 1980’de IUPsyS’in üyesi oldu ve bu dönemden itibaren Çin psikolojisi için gerekli de¤ifliklikler yap›lmaya baflland›.
IUPsyS’in üyesi olarak, Çin psikolojisinin toparlanmas› uluslararas› standartlara göre belirlendi. 1980’den itibaren IUPsyS’in deste¤iyle yabanc› psikologlarla olan temaslar do¤rudan ya da dolayl› yoldan artt›.
Bindokuzyüzseksendörtten 1992’ye kadar,
Qicheng Jing IUPsyS’in yönetim kurulu üyesi;
1992’den 1996’ya kadar da ikinci baflkan›yd›.
Houcan Zhang 1996’dan 2000’e kadar yönetim
kurulu üyeli¤i yapt›. 2000 y›l›ndan beri de, baflkan yard›mc›s› olarak görev yapmaktad›r. Yirmisekizinci Uluslararas› Psikoloji Kongresi’nden
sonra Kan Zhang yönetim kurulu üyesi olacakt›r.
IUPsyS ile do¤rudan ba¤lant›lar Çin psikolojisi için güncel bilgilere ulafl›lmas›nda rehberlik
sa¤lamaktad›r. Pekin’de ve Hangzhou’da 1987’de
düzenlenen yönetim kurulu toplant›lar›nda psikoloji araflt›rmalar›na iliflkin bir dizi söylefli yap›lm›flt›r. Bunlara ek olarak burslu ö¤renci de¤iflimi
Çin psikolojisinin dünyayla ba¤lant› kurmas›n›
sa¤lam›flt›r. Yabanc› psikologlar›n çal›flmalar›n›
temel alan çeflitli çal›flmalar Çin’de de bafllat›lm›flt›r (örne¤in, bilifl, dil ve di¤erleri).
Son 20 y›lda, IUPsyS’in deste¤iyle, ÇPD taraf›ndan çok say›da yabanc› kitab›n ve ders kitaplar›n›n çevirisi yap›ld›. Psikoloji Ansiklopedisi’nin
k›sa formu Çince’ye çevrildi ki zaten bu, Çin’deki psikoloji e¤itimini ve araflt›rmalar›n› temel alan
bölümdü. 2004’te, Uluslararas› Psikoloji Konferans› 2004’e katk› olarak, International Journal of
Psychology, Çin psikolojisindeki geliflmeleri dünyaya gösteren özel bir say› ç›kard›. Ayn› zamanda
IUPsyS’in Tarihçesi Çince’ye çevrildi. Bu yay›n
ülkedeki psikologlar›n IUPsyS’in rolünü ö¤renmeleri aç›s›ndan yararl› oldu.
8
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Geliflmekte olan bir ülke olarak, psikoloji araflt›rmalar› için Çin’deki destek s›n›rl›d›r. Psikoloji
bilimini gelifltirmek için ÇPD çok çaba harcamaktad›r.
1990’lar›n bafl›ndan itibaren ÇPD, bilimsel
araflt›rmalar ve uygulama alan› aras›ndaki iflbirli¤ini desteklemektedir. Askeri, sivil kurumlarda
e¤itim ve hizmet verdikçe psikolojinin insanlar
üzerindeki etkisi yayg›nlaflmaktad›r.
Bunlara ek olarak, Çin psikolojisi e¤itim alan›nda çok daha fazla çal›flmaktad›r. Üniversitelerde hoca olabilmenin ölçütleri geçmifle göre çok
daha zorlaflm›flt›r. Mesleki rehberlik yaparak,
kurslar vererek ve kitap yay›nlayarak, psikoloji
e¤itimi iyilefltirilmektedir.
Çin psikolojisinin geliflimi dalgalanmal› bir
flekilde gitmektedir. Yine de, ÇPD’nin liderli¤i ve
IUPsyS’in deste¤iyle h›zl› bir büyüme olmaktad›r. Kendi deneyimlerimizi, psikolojiyi önemli bir
bilim yapmay› isteyen, sa¤l›k, e¤itim ve kamu yarar›n› gözeten di¤er ülkelerdeki örgütlere öneririm. Yani, ulusal örgütlenmede IUPsyS gibi uluslararas› örgütlerle iflbirli¤i içinde olmak; tüm psikoloji dünyas›na iliflkin bilgiyi gelifltirmek; psikoloji biliminin küreselleflmesine katk›da bulunmak.
Teflekkürler.
Ulusal Derneklerin Baflar›lar› ve Vizyonlar›
(Kat›l›mc› Sunumlar›): Türk Psikologlar Derne¤i
Gonca Soygüt
TPD Genel Baflkan Yard›mc›s›
Hacettepe Üniversitesi, Ankara
Oluflumunun baz› aflamalar›na tan›k oldu¤um,
baz› aflamalar›nda da görev ald›¤›m TPD’yi Pekin’de sunma flans›na sahip oldu¤um için mutluyum. Asl›na bakarsan›z, bugün TPD ad›na baflard›¤›m›z her fleyde ço¤u üyemiz görev bafl›ndayd›.
O nedenle, öncelikle bu süreci, yani TPD’nin tarihçesini aktarmak istiyorum.
TPD 1976’da kuruldu. Bafllang›ç aflamas›nda
çal›flmalar› s›n›rl› düzeydeydi. 1992’de ço¤unlu¤u akademisyenlerden oluflan bir grup, “Çarflamba Toplant›lar›”ad› alt›nda bir hareket bafllatt›.
Psikoloji mesle¤inin nas›l gelifltirilebilece¤i, Derne¤in gücünün ve ifllevlerinin nas›l art›r›labilece¤i gibi sorular bu toplant›lar›n odak noktas›n›
oluflturmaktayd›.
Bu toplant›lar üyelerin evlerinde ya da iflyerlerinde yürütülmekteydi. Dosyalar ve belgeler evden eve dolaflmaktayd›. Bütçe sadece s›n›rl› harcamalar› karfl›lad›¤›ndan ço¤u etkinlik, üyelerin
kiflisel olanaklar›yla gerçeklefltiriliyordu.
Bu çekirdek grup, psikoloji mesle¤ini gelifltirmek ve Derne¤i güçlendirmek için afla¤›daki hedefleri belirledi:
-Türk Psikoloji Dergisi’ni SSCI’e dahil etmek
-Uluslararas› kongrelere ve birliklere kat›lmak
-Kapsaml› bir bülten ç›karmak
-Belgeleri sistematik bir biçimde arflivlemek
-Üyelere e¤itim olanaklar› sunmak.
Bununla birlikte, aktar›lan hedeflere ulaflabilmedeki en önemli engel maddi zorluklard›. O halde gelirlerimizi art›rmam›z gerekiyordu ama nas›l? Bu amaçla, TPD amblemli ‘T-Shirt’, etiket;
gereksinim duyulan kiaplar› Türkçe’ye kazand›rarak yay›n sat›fl›na bafllad›k. Ayr›ca hizmet içi
e¤itim kurslar› açt›k.
Bu çal›flmalar, üyelerin derne¤e olan ilgisini
art›rarak üye say›s›n›n, dolay›s›yla aidat ve yay›n
abonelikleri gelirlerinin artmas›n› sa¤lad›.
1995’te, 3 ayl›k kira bedelini karfl›layacak kadar
bir param›z olsa da, bir yer kiralayabilecek düzeye gelmifltik. Ayn› dönemde çok önemli bir gelifl9
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
me daha oldu: Daha önce Psych-Lit ve Psych-info indekslerinde yer alan Türk Psikoloji Dergisi
SSCI’e kabul edildi. 1997’de bir di¤er önemli geliflme olarak, T.C. Bakanlar Kurulu karar›yla,
TPD “Kamuya Yararl› Dernek” unvan› ald› ki bu
unvan Türkiye’deki derneklerin % 5’inden daha
az›n›n alabilmifl oldu¤u oldukça ayr›cal›kl› bir unvand›.
1995-1999 y›llar› aras›na bak›ld›¤›nda, TPD
olarak “Çarflamba Toplant›lar›”nda kararlaflt›r›lan
ço¤u hedefe ulaflm›flt›k. Bu arada, atlamadan geçemeyece¤im bir di¤er geliflme ise, 1999 y›l›nda
art›k kendimize ait bir daireye sahip olmam›zd›.
1999 y›l› baflka aç›lardan da Derne¤imiz ad›na
bir k›r›lma noktas› olmufltur. Marmara Depremi’nin hemen ard›ndan çok h›zla örgütlenerek
deprem bölgesinde psiko-e¤itsel çal›flmalar bafllatt›k. Önceleri kendi olanaklar›m›zla yürüttü¤ümüz bu çal›flmalara, k›sa sürede Baflbakanl›k Kriz
Merkezi’nden ve UNICEF’ten destek geldi. Dört
ay boyunca yaklafl›k 500 psikolog bölgede, çad›rkentlerde, hizmet verdi. E¤iticilerin-e¤itimi ve
bölgeye gidenlerin e¤itimi gerçeklefltirildi. Psikoe¤itsel çal›flmalar›n yan› s›ra taramalar yap›ld›.
Okul-temelli e¤itimlerle ö¤retmenlere ulafl›ld›.
Bugüne dönecek olursak, TPD’nin, Genel
Merkezi Ankara’da olmak üzere, ‹stanbul, ‹zmir
ve Bursa’da üç aktif flube ve 25’e yak›n ilde temsilcilikleri bulunmaktad›r. Hedeflerimiz:
-Psikoloji alan›nda yürütülen araflt›rma ve uygulama çal›flmalar›nda yüksek standartlara ulaflmak,
-Üyelerimizin özlük haklar›n› korumak ve gelifltirmek,
-Bilimsel ve mesleki çal›flmalar› kamu yarar›na yönlendirmek
Stratejilerimizi ve çal›flma alanlar›m›z› ise
flöyle s›ralayabiliriz:
-Yasa ve etik konular
-Yay›n
-Sürekli e¤itim ve hizmet-içi e¤itim
-Akreditasyon ve kalite art›rma
-Mesleki performans›n art›r›lmas›
-Araflt›rma ve uygulama çal›flmalar›
-Kamuya yararl› çal›flmalar
-Uluslararas› derneklerle iflbirli¤i
-Resmi, özel kurulufllar ve di¤er sivil toplum
kurulufllar›yla iliflkiler
Aktar›lan çal›flmalar› yürüten baz› komisyonlar ise flöyle özetlenebilir:
-Yasa komisyonu
-E¤itim komisyonu
-Etik Komisyon
-Yay›n Komisyonu
-Test Bankas›
-Halkla ‹liflkiler
Üyesi oldu¤umuz uluslararas› birlikler aras›nda, 1992’den itibaren “International Union of
Psychological Science (IUPsyS)” ve 1993’ten itibaren “European Federation of Psychologists’
Associations (EFPA)” bulunmaktad›r. Uluslaras›
iflbirli¤imizin oldu¤u birlikler aras›nda ise “American Psychological Association (APA)” ve “Educational Testing Service (ETS)” yer almaktad›r.
Sürekli e¤itim ve hizmet-içi e¤itimlerde,
1995’ten itibaren çeflitli bafll›klarda yaklafl›k
1000’e yak›n kursiyere e¤itim verilmifltir. E¤itimler psikolojinin sa¤l›k, endüstri-örgüt, klinik, geliflim, trafik, travma, psikometri, de¤erlendirme,
10
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
araflt›rma gibi alanlar›nda olmak üzere 20’yi aflk›n
alan› kapsamaktad›r.
Türk Psikoloji Dergisi, Türk Psikoloji Yaz›lar› ve Türk Psikoloji Bülteni süreli yay›nlar›m›zd›r. Ayr›ca, bilimsel kitaplar ve kendine yard›m el kitaplar› olmak üzere çeflitli alanlarda yay›nlar›m›z bulunmaktad›r.
Bilimsel çal›flmalar›m›za gelince, iki y›lda bir
tekrarlanan Ulusal Psikoloji Kongresi, TPD ve bir
üniversitenin psikoloji bölümü ile birlikte düzenlenmektedir. Kongrede, paneller, sözel bildiriler,
vaka tart›flmalar› yer almaktad›r. Yak›n gelecekte
uluslararas› düzeyde kongreler de düzenlemeyi
planlamaktay›z.
Bu alandaki di¤er etkinliklerimiz flöyle s›ralanabilir:
-Ulusal Psikoloji Kurultay›
-Ulusal Psikoloji Ö¤rencileri Kongresi’ne katk›lar
-Çeflitli sempozyum, konferans, panel ve çal›flma gruplar›n›n düzenlenmesi
-Projeler (örne¤in, UNICEF, UNDP projeleri)
TPD bu bilgilere ulafl›lmas› için ve üyeleriyle
ba¤lant›s›n› art›rabilmek amac›yla web sayfas›nda da yer almaktad›r.
kamuya yararl› etkinliklerin daha kapsaml› hale
getirilmesi ve Türkiye’deki bilimsel çal›flmalar›n
desteklenmesidir.
…Ve son bir kaç söz:
dün mücadele edebilen
bugün kazanmay› hakedendir
Bernaddette Devlin
Teflekkürler
Çal›flma grubunun ilk gününde yer alan bu sunumlar›n yan› s›ra, Elizabeth Nair, Asya-Okyanusya Psikoloji Birli¤i’nin k›sa bir tan›t›m›n› yapt›. Nair, Birli¤in 1992’de Singapur’da düzenlenen
birinci Asya Psikoloji Kongresi’nde bölgesel bir
grup olarak olufltu¤unu; bafllang›çta Malezya, Endonezya, Filipinler, Hong Kong, Tayvan, Kore,
Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Singapur
gibi ilkelerin ulusal psikoloji birliklerinin yer ald›¤›n› aktard›. Amaçlar aras›nda, araflt›rma, yay›n
çal›flmalar›nda iflbirli¤i, bölgesel toplant›lar düzenleme gibi faaliyet alanlar› belirlendi¤ini; ayr›ca, Birlikte yer alacak ülke say›s›n› art›rmaya yönelik olarak di¤er Asya ülkelerine davette bulunuldu¤unu ve ço¤undan olumlu yan›t ald›¤›n›
belirtti. Nair flu dönemde, çal›flmalar›n yürütüle-
1992-2004 y›llar› aras›nda, mali durum, üyelik
say›s›, yay›nlar, e¤itim konular›ndaki grafiklere
bak›ld›¤›nda aç›kça görülmektedir ki, y›llara göre
belirgin bir ilerleme, baflar› kaydedilmifltir.
‹kibindört Genel Kurulu’nda, TPD üyeleri için
haz›rlanan “Etik ‹lkeler ve Yönergesi” kabul edilmifltir. Gelecek için belirlenen en önemli hedef
Psikologlar Odas›’n›n kurulmas›d›r. Di¤er hedefler ise, araflt›rma, uygulama ve e¤itim çal›flmalar›n›n sürdürüldü¤ü bir enstitü kurulmas›, bölgesel
ve uluslararas› düzeyde iflbirli¤inin art›r›lmas›,
11
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
bilmesi için fon deste¤i alabilmek, bölgesel iflbirli¤ini güçlendirmek ve bu bölgede psikoloji mesle¤ini gelifltirmeye yönelik çal›flmalar›n
sürdü¤ünü söyledi.
Çal›flma grubunun ikinci gününde a¤›rl›kl›
olarak psikoloji e¤itimi üzerine sunumlar ve tart›flmalar yap›ld›. Bu çerçevede, EFPA’y› temsilen
Ingrid Lunt3 ve Ype Poortinga, EFPA’n›n tarihçesi ve Avrupa Psikoloji Diplomas› konusunda birer
sunum yapt›lar. Üyesi oldu¤umuz EFPA’ya ba¤l›
bir çal›flma grubunca gelifltirilerek, EFPA taraf›ndan onaylanan Avrupa Psikoloji Diplomas› hakk›ndaki bilgiler daha önceki bültenlerimizde ayr›nt›l› olarak aktar›lm›fl oldu¤u için burada tekrarlamak istemedik. Konuflmac›lar özetle, Avrupa’da standart bir psikoloji e¤itimine duyulan gereksinim üzerine bir çal›flma grubu oluflturarak
üniteler halinde belirlenmifl standart e¤itim program› haz›rlad›klar›n› belirttiler. Ayn› zamanda
Avrupa ülkeleri aras›nda geçifli sa¤layacak bu
standart program›n daha sonradan Avrupa Psikoloji Diplomas› çerçevesinde belgelendirilmesine
geçildi¤ini ifade etmifllerdir. Sözü edilen çal›flma
grubunun, bu program›n etkilili¤ini de¤erlendiren
bir izleme çal›flmas›na bafllad›¤›n› da eklemifllerdir.
3
Ingrid Lunt, Institute of Education, London
IUPsyS Yönetim Kurulu Üyesi
‹zleyen bölümde Amerika’daki psikoloji e¤itimi üzerine, Bruce Overmeir taraf›ndan bir konuflma yap›lm›flt›r. Bu konuflman›n özeti afla¤›da aktar›lm›flt›r.
Amerika’da Psikoloji Programlar›
Bruce Overmier
IUPsyS Baflkan›
University of Minnesota, USA
Amerika’daki psikoloji programlar›nda, üniversitelerin kendi yap›lar›na göre farkl›l›klar bulunmaktad›r. Ancak burada daha çok ortak noktalardan söz etmek istiyorum. Temelde, uygulamac›-bilim adam› tan›mlamas›n›n yer ald›¤› Boulder
modeli bize rehber olmaktad›r. Bu aç›dan, özellikle üzerinde durmak istedi¤im grup, klinik uygulamalar içinde olup da temel bilimsel bilgiye ve
bak›fl aç›s›na zihinsel olarak uzak kalanlard›r. Örne¤in psikolojik sorunlar›n do¤as›n›n ne oldu¤unu sorgulayarak bafllayal›m. Gözledi¤imiz bozukluklar benzersiz (unique) ya da rastlant›sal bir olgu mudur? Yoksa, bu bozukluklar baflka insanlarda da gözlenmekte midir? E¤er öyleyse, bu bilgiler ve patolojilere iliflkin nedensel etkenler, sistematik olarak tan›mlanabilir. Zaten, e¤er her olgunun benzersiz oldu¤unu düflünürsek, bilimsel
çal›flmalar sürdürmek olanaks›z hale gelir, çünkü
bilim, sistematik bilgi üretmeyi hedefler. Örne¤in, psikopatolojilerin, genetik, psikososyal gibi
çoklu nedensel etkenlerini inceledikçe bir modele, bilimsel bir çerçeveye ulaflabiliriz. 1920’de
Pavlov, köpekler üzerinde baz› deneyler yapt›. Bilinen klasik düzenekle oluflturdu¤u ay›rt etme iflleminin ard›ndan uyar›c›lar aras›ndaki benzerli¤i
art›rarak ay›rt etme davran›fl›n› zorlaflt›rd›. Bunun
üzerine köpeklerde huzursuzluk, sald›rganl›k gibi
davran›fllar gözlendi ki bu olgu Pavlov taraf›ndan
nevroz olarak yorumland›. Pavlov, daha sonra düzene¤i tersine döndürerek gözlenen nevrotik dav-
12
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ran›fllar› azaltma yolunu yani güvenilir, sistematik
bir tedavi biçimini önerdi. Benzeri ö¤renme yaflant›lar›, daha sonra insanlar üzerinde yürütülen
çal›flmalarda da gözlendi. O halde, hayvan denekler üzerinde yap›lan deneysel çal›flmalar, patolojilerin nedenlerini aç›klama ve de¤ifltirmede bir
model olabilir miydi? Bu aç›dan yine klasik bir
deney olarak, Albert’in korku koflullanmas› örne¤ini biliyoruz. Bu durumda bir modelimiz var. Yine Wolpe’nin sistematik duyars›zlaflt›rma düzene¤i bu ba¤lamda düflünülmeli. Wolpe, kediler
üzerinde yürüttü¤ü çal›flmalar›nda, korku ve kayg›n›n nas›l azalt›labilece¤i üzerinde incelemeler
yapt›. Gelifltirdi¤i ifllemleri insanlara genellenebilir düzeye getirerek ‘sistematik duyars›zlaflt›rma’
ad›n› verdi. Tüm bunlar hayvanlar üzerinde yürütülen çal›flmalard›. Burada özellikle üzerinde durmak istedi¤im ilginç bir nokta yenilerde yap›lm›fl
ve American Psychologist’te bas›lm›fl bir çal›flman›n bulgular›. Buna göre, klinik psikologlara,
uygulamalar›nda hayvan deneylerinden elde edilen bilgilerden yararlan›p yararlanmad›klar› sorulmufl; % 90 oran›nda hay›r yan›t› al›nm›flt›r ki
bu durum, hayvan araflt›rmalar›n›n klinik uygulamalarda hemen hiç etkisi olmad›¤› anlam›na gelmektedir. ‹lginç olan nokta ise, ayn› klinisyenlere
en s›k kulland›klar› tekniklerin neler oldu¤u soruldu¤unda gelen yan›t›n, fobilerin tedavisinde %
90 oran›nda sistematik duyars›zlaflt›rma tekni¤ini
kulland›klar›n› belirtmeleridir. Bu sonuçlar, klinik psikoloji ö¤rencilerinin, e¤itimleri s›ras›nda
ö¤rendikleri tekniklerin bilimsel kökenleri hakk›nda hiçbir fikre sahip olmad›klar›n› göstermektedir. Bu klinik psikologlar neredeyse bir teknisyen konumundad›rlar. Teknik becerilerden konuflabilir ve bunlar› rutin bir biçimde uygulayabilirler ama bu teknikler nereden gelmektedir, neden
ifle yaramaktad›r sorular›n›n yan›t›n› bilmemektedirler. ‹flte benim de elefltirdi¤im en temel nokta
budur.
Hayvan araflt›rmalar› aç›s›ndan di¤er düzeneklerden biri benim (Overmeir) ve Seligman’›n çal›flmas›yla önerilen ö¤renilmifl çaresizlik olgusudur. Davran›fllar›n yan› s›ra bilifl boyutunun da
yer ald›¤› bu süreç, uyar›c›n›n kontrol edilemezli¤i alg›s› üzerine uyumsal bafla ç›kma davran›fllar›n›n gösterilmemesi olarak özetlenebilir. Bu olgu
travma sonras› stres bozuklu¤u, depresyon, psikosomatik bozukluklar için bir model olmufltur.
….Psikoloji programlar› konusundan giderek
uzaklaflt›m gibi ama bütün bunlarla anlatmak istedi¤im, uygulamac›lar›n bilimsel temellerden
uzaklaflmamalar›n›n önemine dikkat çekmekti.
Uygulamac› ve bilim adam› dengesini tutturabilmenin ne kadar önemli oldu¤unu vurgulamak istiyorum.
Gelelim psikoloji e¤itimine, ABD’deki psikoloji e¤itimi Avrupa’dakinden farkl›l›klar göstermektedir. ABD’deki ö¤renciler 4 y›ll›k lisans e¤itiminden sonra psikolog olabilmek için 4 ile 7 y›l
aras›nda de¤iflen bir lisans üstü e¤itime devam etmektedirler. Lisans üstü programlarda genel zorunlu derslerin yan› s›ra program›n do¤as›na ba¤l› olarak, disiplinler aras› baz› ek dersler olabilmektedir. Bütün bunlar uzun süreli bir e¤itimin
gereklili¤ine iflaret etmektedir. Ancak e¤itimdeki
bu çeflitlilik ö¤rencinin zihnindeki sorular›n çok
yönlü olmas›n›, ö¤renciyi bilimsel alt yap› aç›s›ndan zenginlefltirmeyi sa¤lamaktad›r. Örne¤in ben,
asl›nda kimya alan›ndan geldim. Programlar›m›zda ayr›ca, dersleri izleyen dönemde, yeterlilik s›navlar›, uzmanl›k alan›nda yaz›l› bir s›nav ve temel bir sözlü s›nav yap›lmaktad›r. Ayr›ca tez önerileri de bir tür sözlü s›nav gibi de¤erlendirilmektedir. Ço¤u üniversitede, ö¤rencilerin ‘ilk y›l araflt›rmas›’ ad› alt›nda bir çal›flma yürütmeleri ve bu
araflt›rmalar›n yay›nlanabilir nitelikte olmas› beklenir. Bunun yan› s›ra “ PsyD” (Doctor of Psychology) derecesi var. Burada yap›lan araflt›rmalar da
doktora tezi gibi düflünülmektedir. Bu konuda çok
tart›flma var. Böyle bir tez çal›flmas› zorunlu ol13
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
mal› m›, olmamal› m›? Kimileri evet kimileri hay›r demekte. Evet diyenler, klinisyenlerin bilimsel anlay›fltan uzaklaflmamalar› gereklili¤ini vurgulamaktad›rlar ki bunun sak›ncalar›n› daha önce
konufltuk. Kald› ki deneysel psikologlar da uygulama alan›ndan uzaklaflmamal›d›rlar. Yürüttükleri
araflt›rma konular›n› düflününce, uygulamada olup
bitenler konusunda gözlem yapmalar›n›n önemi
çok aç›kt›r.
Di¤er yandan e¤itimin kalitesi nas›l onaylanacak? Her üniversite fakl›l›k gösterse de ulusal düzeyde bir akreditasyon almak, tan›nmak gereklidir. Elbette tan›nmayan üniversitelerimiz de var.
Bunlar genellikle yabanc› ülkelere “…dolara
PhD’niz olmas›n› ister misiniz?” gibi reklamlar
yapan yerlerdir. Akredistayonlar›n oldu¤u üniversitelerde, kurumun kendisine özgü belirli standartlar› olabilmektedir. Ayr›ca eyaletler aras›nda
farkl›l›klar bulunmaktad›r. Bu aç›dan, örgütlerin
belirli satandartlar getirmeleri önemlidir. Örne¤in
APA klinik uygulama e¤itimleri için ortak standartlar oluflturmufltur. Amerika’da iyi bir yere gelebilmeniz için akreditasyonu olan bir programdan mezun olman›z, sertifikan›z›n olmas› önemlidir. Tabi bir de eyaletler aras›nda kabul görme konusu var. Bazen bir eyalette psikolog olarak kabul
edilirken di¤er bir eyalette tan›nmayabilirsiniz.
Pensilvanya için lisans›n›z varsa, bu sizin Tenesse’de psikologluk yapaca¤›n›z anlam›na gelmez.
O eyaletteki sözlü s›nav› geçmedikçe mesle¤inizi
yürütemezsiniz. Bu aç›dan Avrupa’da daha fazla
ortakl›k ve dolay›s›yla hareketlilik serbestisi var.
Toparlayacak olursak, elbette sizlere anlatt›¤›m yaln›zca bir model. Kendi içinde epeyce sorunu var bu modelin. Önemli olan, sizlerin kendi
ülkelerinizdeki koflullara göre programlar›n›z› belirleyebilmenizdir.
Teflekkürler
4
Ad› geçen broflürün haz›rlanmas›nda ve sunum tasar›m›nda eme¤i
geçen Yönetim Kurulu Üyemiz, Okan Cem Ç›rako¤lu’na teflekkür
ederim.
Çal›flma Grubu De¤erlendirmeleri
Aktar›lan sunumlar›n yan› s›ra küçük gruplar
oluflturularak benzer konular üzerinde çeflitli tart›flmalar yürütüldü. Böylelikle daha etkileflimsel
bir ortam oluflturuldu. Bu küçük gruplar›n etkileflimlerinden oluflan ortak görüfller sonra büyük
grupta k›sa raporlar biçiminde aktar›ld›. Bu raporlarda, Derne¤imiz önemli say›labilecek at›flar ald›. “Türk Psikologlar Derne¤i, bizlere maddiyat›n
de¤il iste¤in çok önemli oldu¤unu gösterdi”;
“E¤er bizler de bir fleyler baflarmak istiyorsak, öncelikle TPD gibi amaçlar›m›z› belirlemeliyiz” gibi ifadeler bu at›flardan baz›lar›yd›. Ayr›ca, tan›t›m›m›za yönelik olarak haz›rlam›fl oldu¤umuz
TPD broflürü, APA ve EFPA temsilcileri taraf›ndan gruba örnek gösterilerek derneklerin tan›t›m›
aç›s›ndan böyle bir broflürünün mutlaka olmas›
gerekti¤i birkaç kez vurguland›4.
Kat›l›mc›lar, küçük grup etkileflimlerinin, sunumlara göre daha çok gereksinim duyulan bir süreç oldu¤unu, ayr›ca, e¤itim konusunun daha kapsaml› ele al›nmas› gerekti¤ini dile getirmifl;
2008’de Berlin’de düzenlenecek bir sonraki Uluslaras› Psikoloji Kongresi’nde Ulusal Psikologlar
Derneklerinin Kapasitelerini Gelifltirme Çal›flma
Grubu’nun toplant›lar›na devam etmesine karar
verilmifltir. Bunun yan› s›ra Berlin’deki kongereye uzun bir süre oldu¤u göz önüne al›narak çal›flmalar›n bir “web” sayfas› üzerinden devam etmesi öngörülmüfltür.
TPD Aç›s›ndan Sonuçlar
Öncelikle, uluslararas› düzeyde tan›nma ve
karfl›l›kl› iflbirli¤i oluflturulmas› aç›s›ndan bu
kongredeki çal›flma grubu son derece yararl› olmufltur. IUPsyS, EFPA gibi üyesi oldu¤umuz ve
APA gibi iflbirli¤i içinde oldu¤umuz derneklerin
temsilcileri ile birebir iletiflime geçilmifl; ayr›ca
TPD’nin tan›t›m›na yönelik bir sunum yapabilme
flans› edinilmifltir. Ayr›ca, dünyan›n çok farkl›
yerlerinden gelen di¤er temsilcilerle tan›flmak,
14
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
onlar› Türkiye’deki psikoloji çal›flmalar›ndan haberdar etmek de bir o kadar önemli olmufltur. Sri
Lanka gibi üniversitelerinde psikoloji bölümü bulunmayan veya dernekleri s›n›rl› düzeyde etkinlik
gösterebilen meslekdafllar›m›z için, san›r›m TPD
biraz da olsa umudu temsil etti.
APA temsilcisinin, derneklerin geliflimi aç›s›ndan yapt›¤› ço¤u önerinin, TPD taraf›ndan büyük oranda yerine getirildi¤i söylenebilir. Bununla birlikte, izlenen yollar ilk bak›flta do¤ru görünüyorsa da, kapsam›n geniflletilmesi, etkinliklerin
yayg›nlaflt›r›lmas›, her fleyden önemlisi süreklili¤in sa¤lanmas› gerekmektedir. Ayr›ca, lobi
çal›flmas›na daha çok yönelmek ve meslekdafllar›m›z› ödüllendirmeyi bir hedef olarak koymak
önemli görünmektedir.
Di¤er taraftan, Çin’deki Kültür Devrimi s›ras›nda, psikolojinin yalanc›-bilim olarak görülmesi, psikolog meslekdafllar›m›z›n tüm kitaplar›n›
yakmak zorunda kalmalar›, 10 y›l boyunca psikoloji alan›nda olup bitenden uzak olup üniversitelerdeki biyoloji laboratuvar› gibi yerlerde teknisyen olarak çal›flmalar›, Çin deneyiminin çarp›c›
yan› olarak düflünülmektedir. Bütün bu duraklama dönemine ve maddi s›k›nt›lara karfl›n, Çin Piskoloji Derne¤i’nin d›fl dünyaya aç›larak gösterdi¤i geliflme, bu süreçte IUPsysS’den yard›m almas› ve de son uluslararas› kongreye/bu çal›flma grubuna ev sahipli¤i yapm›fl olabilmesi, bizler için
umut verici bir model oluflturmaktad›r. Burada,
Zhang’›n konuflmas›ndaki son cümleleri yeniden
al›nt›lamak yerinde olacakt›r:
“Kendi deneyimlerimizi, psikolojiyi önemli
bir bilim yapmay› isteyen, sa¤l›k, e¤itim ve kamu
yarar›n› gözeten di¤er ülkelerdeki örgütlere öneririm. Yani, ulusal örgütlenmede IUPsyS gibi uluslararas› örgütlerle iflbirli¤i içinde olmak, tüm psikoloji dünyas›na iliflkin bilgiyi gelifltirmek, psikoloji biliminin küreselleflmesine katk›da bulunmak”.
Benzer do¤rultuda, çal›flma grubu yürütücülerinden Elizatbeh Nair’in, oluflumunu aktard›¤›
Asya-Okyanusya Birli¤i, bu bölgedeki iflbirli¤i
aç›s›ndan, gelecekte bizlerin de içinde yer almay›
düflünebilece¤imiz di¤er bir uluslararas› örgüttür.
‹lerideki bültenlerde konuya iliflkin daha ayr›nt›l›
bilgi ve görüfl aktar›lacakt›r.
Psikoloji e¤itimi hakk›ndaki konuflmalarda,
yaln›zca bizde de¤il, dünyan›n her yerinde, Amerika ve Avrupa’da da standartlar›n oluflturulmas›n›n ve korunmas›n›n dernekleri en çok meflgul
eden konu oldu¤u görülmüfltür. Avrupa Psikoloji
Diplomas›, ilerideki bülten ve kurultaylarda üzerinde durulmas› gereken önemli konulardan
biridir. EFPA temsilcileri, her ülkenin kendi koflullar›na göre bir e¤itim program› oluflturabilece¤ini belirtmifllerdir. Bununla birlikte, böyle bir
diploman›n Avrupa’da psikoloji e¤itimini standart hale getirmek gereksinimden kaynakland›¤›n› da vurgulam›fllard›r. Avrupa Birli¤i’ne uyum
süreci çerçevesinde onaylanma olas›l›¤› olan
meslek yasam›z› düflünüce, kurultay gibi platformlarda, Türkiye’deki psikoloji e¤itimi standartlar›n›, Avrupa Psikoloji Diplomas›n›, avantajlar›n›/dezavantajlar›n› bir kez daha etrafl›ca tart›flman›n gereklili¤i aç›kt›r. Benzer do¤rultuda
Overmeir’›n konuflmas›nda, bilimadam›-uygulamac› modeli üzerine oturan bir e¤itim sisteminde,
yani Amerika’da, uygulamac›lar›n bilimden ne
kadar uzaklaflabildi¤ini gösteren çal›flmalar›n olmas› çarp›c› bir sorun olarak görünmektedir.
Sonuç olarak, PK 117’den bafllayan k›sa tarihimizin bugün nerelere geldi¤i Çin’deki Çal›flma
Gurubunda büyük bir memnuniyetle görülebilmifltir.
Derne¤imizin geldi¤i bu noktada, baz›lar›m›z›n çok, baz›lar›m›z›n daha az eme¤i geçti ama
mesle¤in içinde olan herkesin katk›s› oldu bu sürece. Elbette hala çok genç bir derne¤iz, yeni hedefler bekliyor bizi.
15
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Teflekkür
De¤erli hocam›z Prof. Dr. Çi¤dem KA⁄ITÇIBAfiI,
on alt› y›l boyunca (dört dönem), IUPsyS
Yönetim Kurulu Üyesi ve bir dönem Baflkan
Yard›mc›s› olarak sürdürdü¤ü görevinden,
beflinci dönem için aday olmayarak kendi
iste¤iyle ayr›lm›flt›r. Kendisine, bu süre içerisinde
Türkiye’deki psikoloji mesle¤inin tan›t›m› ad›na
yürüttü¤ü çal›flmalar ve IUPsyS nezdinde TPD’ye
verdi¤i destek için teflekkür ederiz. Hocam›z›n,
di¤er uluslararas› derneklerdeki çal›flmalar›
devam etmektedir. Bu vesile ile, kendisinden bu
konuda yapt›¤› çal›flmalar ile ilgili bilgileri aktarmas›n› rica ettik. Afla¤›da, Hocam›z›n, IUPsyS
çerçevesinde yürüttü¤ü çal›flmalar kendi kaleminden özetlenmifltir
Sevgili Meslekdafllar›m,
Onalt› y›l International Union of Psychological Science’›n (IUPsyS)Yönetim Kurulu’nda görev ald›ktan sonra bu y›l ayr›ld›m. Bu münasebetle, bu kuruluflta ve benzer uluslararas› kurulufllardaki etkinliklerimle ilgili deneyimlerimi sizlerle
paylaflmam benden istendi. Hem bu etkinlikler
hakk›nda, hem de uluslararas› psikoloji kurulufllar› ve daha üst düzey bilim kurulufllar› hakk›nda
baz› bilgileri sunmak için de bu notlar› yaz›yorum. Özellikle Türkiye’nin uluslararas› psikoloji
ve bilim dünyas›ndaki konumu bak›m›ndan bu
paylafl›m› önemli görüyorum.
IUPsyS Yönetim Kurulu’na giriflim, 1988 y›l›nda Sidney’de IUPsyS’in düzenledi¤i Uluslararas› Psikoloji Kongresi’nde oldu. Bunda önemli
bir etken, ondan iki y›l önce 1986’da ‹stanbul’da
International Association for Cross Cultural
Psychology’nin (IACCP) Kültürleraras› Psikoloji
Kongresi’ni düzenlememdi. Özellikle meslekdafl›m ve eski ö¤rencim olan Sevda Bekman’›n
(flimdi Prof. Dr.) ve di¤er meslekdafllar›m ve ö¤rencilerimin büyük çabalar›yla bu kongre o kadar
baflar›l› oldu ki, uluslararas› camiada herkes bundan söz ediyordu. O zamana kadar Türkiye’de bir
uluslararas› psikoloji kongresi yap›lmam›flt›. Ben
IACCP’nin Yönetim Kurulu’na 1982 y›l›nda girmifltim. Bildi¤im kadar›yla, o zamana kadar Türkiye’den kimse bir uluslararas› psikoloji kuruluflunun yönetiminde yer almam›flt›. 12 y›l
IACCP’nin Yönetim Kurulu’nda çal›flt›m. 1986
‹stanbul Kongresi’nde yap›lan IACCP Genel Kurul’unda ‘Deputy Secretary General’ olarak seçildim. 1988’de baflkan yard›mc›s›, 1990’da da baflkan seçildim. IACCP’nin tarihinde ilk kad›n baflkan ben oldum.
IUPsyS’e geri gelecek olursak, Sidney’deki
Genel Kurul’da beni Yönetim Kurulu’na seçtiler.
IUPsyS’in Yönetim Kurulu önemlidir, çünkü
IUPsyS’in kiflisel üyeli¤i yoktur; üyeleri ülkelerin
psikoloji kurulufllar›d›r. 60 küsur ülkenin psikoloji kurulufllar›n›n temsilcileri, IUPsyS’in Genel
Kurulunu oluflturur. Yönetim Kurulu’na seçilen
kifliler ise kendi ülkelerini de¤il, uluslararas› psikoloji bilimini temsil ederler. Yönetim Kurulu
üyeleri 4 y›lda bir IUPsyS nezdinde yap›lan uluslararas› psikoloji kongrelerinde toplanan Genel
Kurul taraf›ndan seçilirler. Ben dört kere üst üste
seçildim; bir devre ikinci baflkanl›¤a da seçildim
(1996-2000, yine bu konumdaki ilk kad›n olarak).
1988’de ben IUPsyS Yönetim Kuruluna girdi¤imde, IUPsyS’in Türkiye’deki üyesi ‹stanbul
merkezli Türk Psikoloji Derne¤i idi. TPD çok pasifti; y›llarca üyelik aidat›n› bile ödememiflti.
Sonraki y›llarda Türkiye’de psikolojinin kurumsal konumu de¤iflti. Ankara merkezli Türk Psikologlar Derne¤i güçlendi. 1992-94’te bir dönem ‹stanbul merkezli Türk Psikoloji Derne¤i’nin baflkanl›¤›n› yapt›m; bu dönemden itibaren ‹stanbul’daki etkinlikler artt›. Bilahare, 1996’da iki
16
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
derne¤in birleflmesiyle ortaya ç›kan daha yayg›n
ve güçlü Türk Psikologlar Derne¤i’nin, asl›nda
Türk Psikoloji Derne¤i’nin devam› oldu¤unu ve
Türkiye’de psikolojiyi temsil etti¤ini IUPsyS Yönetim Kuruluna kabul ettirip tekrar bafltan üyeli¤e
baflvurmas› gerekmeden otomatik olarak üyeli¤ini sa¤lad›m.
IUPsyS Yönetim Kurulu’nda yapt›¤›m belki
en önemli hizmet, Global psikolojiyi gündeme
getirmem oldu. Ço¤unluk Dünya (Majority
World) kavram›n› ortaya at›p, Kuzey AmerikaAvrupa eksenli psikolojinin ve kurulufllar›n›n
dünyan›n nüfusunun ço¤unlu¤unu oluflturan ülkelere de yönelmesi gere¤ini kabul ettirdim. Bu, birçok flekillerde gerçekleflti. Bu çerçevede önemli
bir etkinlik, Advanced Research Training Seminars (ARTS) idi. Asl›nda ARTS fikrini ilk defa
1988’de IACCP Yönetim Kurulundaki iki meslekdafl›mla (Ype Poortinga ve Roy Malpass) oluflturduk. Ancak ARTS’›n gerçekleflmesi IUPsyS
Yönetim Kurulu’nu buna ikna etmemle ve
IUPsyS’in buna sahip ç›kmas›yla mümkün oldu.
1992 y›l›ndan itibaren her iki y›lda bir ARTS yap›l›yor. ‹ki dönem de bizzat ARTS koordinatörü
olarak çal›flt›m ve 1994’te ‹stanbul’da bir ARTS
düzenledim (Sevda Bekman ve Banu Öney ile
birlikte).
ARTS, Ço¤unluk Dünya ülkelerinden psikologlar›n, iki y›lda bir yap›lan uluslararas› psikoloji kongrelerine kat›lmalar›n› sa¤layan, hem de buna yak›n bir yer ve zamanda kendilerini gelifltirebilecekleri bir seminere kat›lmalar›na imkan veren bir seminer burs program›d›r. Bu uluslararas›
kongreler, dönüflümlü olarak iki y›lda bir yap›lan
IUPsyS Uluslararas› Psikoloji Kongresi, IAAP
Uluslararas› Uygulamal› Psikoloji Kongresi ve
IACCP Kültürleraras› Kongresi’dir. Y›llar içinde
Türkiye’den de ARTS’a kat›lan meslekdafllar›m›z
oldu.
Ço¤unluk Dünya’ya yönelik bir di¤er IUPsyS
çal›flmas› da ‘Capacity Building’ (CB) projesidir.
Daha yak›nda oluflan bu çal›flmalar, 2002’de Singapur’daki Uluslararas› Uygulamal› Psikoloji
Kongresi’nde bafllad›; 2003’te Dubai’de yap›lan
Bölgesel Psikoloji Kongresinde ve 2004’te Beijing’de yap›lan Uluslararas› Psikoloji Kongresinde devam etti. CB’nin amac›, Ço¤unluk Dünya
ülkelerinde psikolojinin kurumsal/örgütsel geliflmesini desteklemektir. Yine Türkiye’den CB çal›flmas›na kat›l›m oldu.
IUPsyS Yönetim Kurulu’nda Türkiye’yi temsil etmememe karfl›n Türkiye’ye yönelik bir küçük katk›m, y›llar boyunca IUPsyS aidat›n›n artt›r›lmamas› oldu. Ancak Türkiye’de psikolojinin
konumunun çok daha güçlenmifl oldu¤u dikkate
al›n›rsa, en alt düzeyde olan bu aidat›n art›k artmas› beklenir. Türk Psikologlar Derne¤i’nin özellikle TÜBA’ya müracaat ederek bu konuda bir
destek sa¤lamas› mümkün olabilir.
Onalt› y›l hizmetten sonra IUPsyS Yönetim
Kuruluna bu y›l art›k aday olmad›m. Bundan sonra da Türkiye’den bir üyenin IUPsyS Yönetim
Kurulu’na seçilece¤ini umar›m. Gerek bu uluslararas› psikoloji kurulufllar›n›n yönetiminde, gerek
bunlar›n iki y›lda bir düzenledikleri uluslararas›
kongrelerde Türkiye’den kat›l›m›n olmas› bence
çok önemlidir. Türk psikoloji biliminin ve meslek
alan›n›n dünya ile bütünleflmesini sa¤lay›c› bir
potansiyel böylece oluflabilir. Elbette IUPsyS, IAAP ve IACCP gibi uluslararas› genel ve uygulamal› kurulufllar›n d›fl›nda daha belirgin konulara
odaklanan baflka uluslararas› ya da bölgesel psikoloji kurulufllar› da var. Onlara kat›l›m da çok
önemli. Bence genel psikoloji alanlar›yla daha belirgin uzmanl›k alanlar› birbirlerini tamamlar.
Bu arada IUPsyS’in üye oldu¤u iki daha üst
düzey bilim kuruluflundan da söz etmek istiyo17
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
rum. Bunlar UNESCO bazl› International Social
Science Council (ISSC) ve International Council
of Science (ICSU) d›r. Birincisine sosyal bilimlerdeki uluslararas› birlikler (unions), ikincisine
de fen, t›p ve teknolojik bilimlerdeki birlikler
üyedir. Ayr›ca her ikisine de bir çok ülkenin bilim
akademileri ve bilim konseyleri üyedir. TUB‹TAK, ICSU’nun, TÜBA da ISSC’nin üyesidir.
Hem ISSC’ye, hem de ICSU’ya üye olan sadece
üç bilim alan›ndan biri psikoloji (IUPsyS); di¤er
ikisi co¤rafya (befleri ve fiziksel) ve antropolojidir
(sosyal ve fiziki).
2002’den beri ISSC’nin de Yönetim Kurulunda görev alm›fl bulunuyorum, IUPsyS ve TÜBA’y› temsilen. Bu ay (Kas›m, 2004) Beijing’de
yap›lan ISSC Genel Kurulunda ikinci baflkanl›¤a
seçildim. Nihayet, ICSU bu y›l ‘Geliflmekte olan
Ülkelerde Bilimin Gelifltirilmesi’ sorunlar›na e¤i-
len bir özel komisyon kurdu. Bu Komisyonda da
görev alm›fl bulunuyorum. Bu komisyona da TÜBA üyesi olarak kat›l›yorum.
20 y›l› aflk›n bir süreye yay›lan bu uluslararas›
kurumsal etkinliklerin genelde çok yararl› oldu¤unu düflünüyorum. Bu çal›flmalar, bana hem ulusal ve uluslararas› düzeyde psikoloji ve giderek
sosyal bilimin konumu ve rolü ile ilgili önemli
bilgiler sa¤lad›, hem de küçük çapta da olsa baz›
katk›larda bulunmama imkan haz›rlad›. Bunlar›n
içinde Türk psikolojisinin uluslararas› camiada
tan›nmas› da vard›r. Son y›llarda özellikle genç
meslekdafllar›m›z›n çeflitli uluslararas› psikoloji
kurulufllar›n›n yönetiminde rol almas› beni çok
sevindiriyor. Bu etkinliklerin artmas›yla giderek
global psikolojide hak etti¤imiz sayg›n yeri elde
edebiliriz.
Prof. Dr. Çi¤dem Ka¤›tç›bafl›
18
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ET‹K KONULU
SEMPOZYUMDAN
‹ZLEN‹MLER
Yrd. Doç. Dr. Yeflim Korkut*
22-24 Ekim 2004 tarihlerinde Prag’da yap›lm›fl olan EFPA Etik Konulu Sempozyuma Disiplin-Etik Kurulunu ve Derne¤imizi temsilen kat›lm›fl bulunmaktay›m.
Kat›ld›¤›m Sempozyumun hedefi, Avrupa Birli¤i Ülkeleri’nde kabul edilmifl olan EFPA Etik
Yönetmeli¤i’ni (Meta Code) gözden geçirmek ve
uygulamada ortaya ç›kan sorunlar› ele alarak Yönetmelik üzerinde gerekli de¤ifliklikleri yapmakt›.
Bu çerçevede, her ülke temsilcisinden, kendi ülkelerinde kullan›lan Etik Yönetmelikler, Etik konusunda yap›lan çal›flmalar, yaflanan s›k›nt›larla
ilgili çok k›sa bir sunum istenmekteydi. Ayr›ca
her ülke temsilcisi hem varolan Etik Yönetmeli¤i’ni ‹ngilizce’ye çevirecek ve beraberinde getirecek hem de bu ulusal diyebilece¤imiz yönetmeliklerle EFPA Meta Code (yönetmelikler üstü yönetmelik) aras›nda çeliflki olup olmad›¤›n› de¤erlendirecekti. Son olarak da kendi önerilerini dile
getireceklerdi. ‹kinci gün için grup çal›flmalar› baz›nda EFPA Yönetmeli¤i’nin maddeleri tek tek
ele al›narak beyin f›rt›nas› yap›lmas› ve oluflan
görüfl, öneri, elefltirilerin Genel Grup toplant›s›nda ele al›nmas› planlanm›flt›. Kat›l›mc›lar çeflitli
ülkelerden, Etik De¤erlendirme sürecinin içinde
yer alan, Etik Yönetmelik konusunda çal›flm›fl uzmanlar ve Prof. Dr. Geoff Lindsay’›n baflkanl›¤›n› yapt›¤› EFPA Etik Kal›c› Komisyon üyelerinden olufluyordu.
*‹stanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü Uygulamal› Psikoloji
Anabilim Dal› Ö¤retim Üyesi
Disiplin-Etik Kurulu Üyesi
‹stanbul fiube Etik Komisyonu Baflkan›
16 ülkeyi temsilen 27 kat›l›mc›n›n oldu¤u
Toplant›n›n ilk günü yapt›¤›m 7-8 dakikal›k sunumda,
1) Etik konusunda Derne¤imizde yap›lan çal›flmalardan sözederek, k›sa süre içinde ald›¤›m›z
yolu, kabul edilen yönetmeliklerimizi aktarmaya
çal›flt›m.
2) Etik Yönetmeli¤in gelifltirilmesi aflamas›nda birlikte çal›flt›¤›m arkadafllar›m Yrd. Doç. Dr.
Serra Müderriso¤lu ve Psikolog. Dr. Melis Tan›k
ile bu Sempozyuma yönelik bir çeviri haz›rlad›¤›m›z›, ancak bu çevirinin üzerinde daha sonra çal›fl›laca¤›n› ve tekrar kendilerine gönderilece¤ini
belirtip, k›saca Yönetmeli¤imizin sistemati¤ini
tan›tt›m.
3) Ayr›ca Dernek bünyesinde yap›lan Etik konulu e¤itimlerden; en son Ulusal Kongredeki Etik
konulu panelimizde tart›flt›klar›m›zdan sözettim.
4) Yine Serra Müderriso¤lu ve Melis Tan›k’la
birlikte yapt›¤›m›z Etik ‹hlal konulu araflt›rmay›
k›saca anlatt›m.
Oturum Baflkan›m›z çok k›sa zamanda çok yol
alm›fl oldu¤umuzu belirtti.
Tek tek her ülkenin temsilcisinin sunumu
s›ras›nda ald›¤›m notlardan baz› önemli noktalar›
sizlerle paylaflmak isterim. Öncelikle üniversitelerin ders programlar›na Etik dersinin konmas›
pek çok ülke için hala yeni bir hedef, örne¤in Hollanda temsilcisi bunu yeni baflard›klar›n› belirtti.
‹ngiltere temsilcisi, Etik mant›k yürütme sürecini
anlaman›n önemini vurgulay›p, Etik ‹kilemlerle
bafla ç›kma konusunda bir sistem gelifltirmenin
gerekli oldu¤unu düflündüklerini ve de¤erlere dayal› bir Eti¤in gerekli oldu¤unu vurgulad›. Televizyona gerekli-gereksiz ç›k›p meslek hakk›nda
olumsuz izlenim oluflturan meslekdafllar konusunda s›k›nt› yaflad›klar›n› dile getirdi ve dinleyiciler olarak bizler pek çok ülkede bunun bir sorun
oldu¤unu anlad›k.
19
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Finlandiya temsilcisi 'gelen flikayetleri', 'araflt›rma yap›lmas› ricas›' olarak ele ald›klar›n›; bu
olumlu vurgunun yarar›n› anlatt›. De¤erlendirmede mutlaka 'birinci el' bilgiye dayal› olmaktan ve
hakk›nda flikayette bulunulan kifli için telefon dan›flma hatt› oluflturduklar›ndan sözetti.
Çek Cumhuriyeti temsilcisi, ülke genelinde
yaflanan politik de¤iflimlerin sonucunda, 'Etik
duygusunda bir azalma gözlemlediklerini' anlatt›.
Vicdan kavram›n›n önemi tart›fl›ld›.
Estonya temsilcisi de bizim yapt›¤›m›z araflt›rma ile ilgilenerek, kendi ülkelerinde de bir araflt›rma yap›ld›¤›ndan sözetti. Psikologlar›n genelde
sezgileriyle hareket ettiklerinden ve Etik Yönetmeli¤e göre de¤erlendirmeye henüz tam al›fl›lmam›fl oldu¤undan yak›nd› (yönetmeliklerinin 1988
de kabul edilmifl oldu¤unu hat›rlamakta yarar
var). Slovakya’da Kanunlar, Etik de¤erlendirmelerin çok önüne geçmekte oldu¤u için, bu anlamda sorun yafland›¤› belirtildi. Genç psikologlar›n
çok çabuk terapist olma hevesinde olduklar› ve
yönetmelikte psikoterapist olma koflullar›n›n onlara zor geldi¤inden söz edildi.
‹sviçre temsilcisi, kanunlar›n güçlü etkisini,
mahkemeye her türlü bilginin istendi¤inde sunulmas› zorunlulu¤unun yaratt›¤› s›k›nt›y› anlatt›.
Daha sonra grup çal›flmalar›nda, kat›l›mc›lar
küçük gruplara ayr›ld›lar ve EFPA Yönetmeli¤i’nin maddeleri tek tek ele al›narak oluflan görüfl,
öneri, elefltiriler Genel Grup toplant›s›nda ele
al›nd›. Tart›flmalar sonucunda üzerinde uzlafl›lan
noktalar flunlard›: Her ülkenin ulusal bir kodu olabilir, ancak bu asla EFPA Meta yönetmelik ile çeliflmemelidir. Ayn› de¤er veya konu, farkl› ülkelerin ulusal yönetmeliklerinde farkl› bafll›klar alt›nda ele al›nm›fl olabilir. Bir yönetmelik olabildi¤ince genel ifade edilmifl olmal›d›r.
‹fade edilen kimi sorunlar ise flunlard›:
• Baz› kavramlar (örne¤in otonomi) her
ülkenin de¤er sistemine uygun olmayabilir.
• Geleneksel olmayan psikoterapi ortamlar›na
yönelik madde gereklili¤i tart›fl›labilir (Bu
konuyu gündeme ben tafl›m›flt›m).
• Baflvuru kurulunun gereklili¤i tart›fl›labilir.
• Metinlerdeki ‘expert witness’ kavram›n›n
daha aç›k tan›mlanmas› gereklidir.
• Avrupa diplomas› ve e¤itim-etik konusunda
ortak standartlar belirlenmelidir.
Sonuç olarak, EFPA Yönetmeli¤i’nde ciddi
bir de¤iflime gerek olmad›¤›na, ancak belirtilen
konular›n ‘öneriler’ bölümünde karfl›l›¤›n› bulmas›na; EFPA kodu ile de¤erlendirme yap›lmayaca¤›na ve bunun için ulusal kod gerekdi¤ine; APA
gibi bir Yönetmeli¤in kesinlikle istenmedi¤ine
karar verildi.
Pek çok çeliflkili durumun daha net kavranmas›na yard›mc› olaca¤›ndan, Avusturyal› kat›l›mc›
ile birlikte dile getirdi¤imiz ‘Vaka Kitap盤›’ üzerinde çal›fl›lmas›n›n gerekli oldu¤u konusu, ço¤unluk taraf›ndan kabul gördü. Ulusal Yönetmeliklere göre ele al›nm›fl vaka örneklerinin EFPA
Yönetmeli¤ine göre de de¤erlendirmelerini içeren
aç›klay›c› bir kitap üzerinde çal›flacak bir grup
oluflturulmas› düflünüldü.
Bu seçkin toplant›ya gitmek üzere seçilmifl
olmaktan ve orada Derne¤imiz ve Etik Kurul
ad›na çal›fl›yor olmaktan büyük bir gurur ve mutluluk duydum. Toplant›ya kat›lmam konusunda
beni yüreklendirdi¤iniz ve destekledi¤iniz için
tüm Etik Kurul Üyelerine ve Dernek Yönetim
Kurulu üyelerine teflekkür etmek istiyorum.
20
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
EFPA-DERNEK BAfiKANLARI
TOPLANTISI, BRÜKSEL
9-10 Aral›k tarihlerinde, Brüksel’de yap›lan
EFPA Yönetim Kurulu ve Dernek Baflkanlar›
Toplant›s›na TPD’yi temsilen, Prof. Dr. Ayfle
Yal›n (Baflkan) ve Doç. Dr. Gonca Soygüt (Baflkan Yard›mc›s›) kat›lm›fllard›r. Kendileri, birinci
gün yap›lan EFPA YK toplant›s›nda, TPD hakk›nda sözel ve yaz›l› bilgi iletmifllerdir. Ayr›ca,
TPD Yürütme Kurulu karar› do¤rultusunda,
2009’daki EFPA kongresini ‹stanbul’da düzenlemek istedi¤imizi bildirmifllerdir. EFPA YK üyeleri, derne¤imizin bugüne kadar yapm›fl oldu¤u
çal›flmalar›n›n etkileyici oldu¤unu ileterek “European Pyschologist”›n bir sonraki say›s›nda, haberler bölümünde TPD’yi tan›tan bir bölüme yer
vermek istediklerini dile getirmifllerdir. Ayr›ca,
EFPA Bilimsel Komitesine ve Trafik Çal›flma
Grubuna birer temsilci talep etmifllerdir.
‹kinci gün yap›lan ve yaklafl›k 22 ülkenin dernek baflkanlar›n›n veya temsilcilerinin kat›l›m›yla
gerçekleflen toplant›da, önceki toplant› ve genel
kurula iliflkin tüzük maddeleri görüflülmüfl; Çek
Psikoloji Birli¤i’nin 2007 Kongresi’ni düzenlemesi kabul edilmifl; 2009 Kongresi için Norveç ve
Türkiye’nin aday olduklar› iletilerek 2005’te ‹spanya’da düzenlenecek EFPA kongresi öncesindeki Genel Kurul’da bu konunun görüflülmesi kararlaflt›r›lm›fl; 2003’te düzenlenen EFPA kongresi
raporlar› ele al›nm›fl ve 2005’deki kongreyle ilgili konular görüflülmüfl; Avrupa Psikoloji Diplomas›yla ilgili ayr›nt›lar ele al›narak küçük gruplar
halinde tart›fl›lm›flt›r. Ayr›ca, Eurpean Psychologist dergisiyle ilgili bilgi aktar›lm›fl ve mali rapor
okunmufltur.
Özetlenen toplant›lar s›ras›nda, TPD’ye iliflkin
broflürler tüm kat›l›mc›lara iletilerek tan›t›ma yö-
nelik çal›flmalar sürdürülmüfltür. Bu temaslar çerçevesinde, ‹talyan Psikoloji Derne¤i’nin temsilcisiyle, ‹spanya-Granada’daki EFPA kongresinde,
“acil durumlarda psikolojik müdahaleler” temal›
ortak bir sempozyumun düzenlenmesine karar verilmifltir.
DUYURU ve TEfiEKKÜR
Afla¤›da ad› geçen hocalar›m›z,
EFPA’n›n belirtilen çal›flma gruplar›nda
temsilcimiz olmay› kabul etmifllerdir.
Kendilerine tekrar teflekkür ederiz.
Kriz ve Do¤al Afetler Çal›flma Grubu
Prof. Dr. Nuray KARANCI
Yafll›l›k Psikolojisi Çal›flma Grubu
Doç. Dr. Banu CANGÖZ
Bilimsel Komite
Doç. Dr. Nebi SÜMER
Trafik Çal›flma Grubu
Uzm. Psk. Yeflim YASAK
Ayr›ca, Yönetim Kurulu ad›na Doç. Dr.
Gonca
Soygüt,
Psikologlar
E¤itim
Sisteminde Çal›flma Grubu için ba¤lant›
kurma görevini üstlenmifltir.
21
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
XIII. ULUSAL PS‹KOLOJ‹
KONGRES‹
“Toplumsal Bar›fl: Dün, Bugün
ve Yar›n”
8 Eylül 2004
Onüçüncü Ulusal Psikoloji Kongresi, bu y›l
8-11 Eylül tarihlerinde, Bilgi Üniversitesi’nde
gerçeklefltirildi. Türk Psikologlar Derne¤i ve Bilgi Üniversitesi iflbirli¤iyle gerçeklefltirilen Kongre’nin bu y›lki temas› “Toplumsal Bar›fl: Dün,
Bugün ve Yar›n”d›. Oldukça yüksek bir kat›l›m›n
oldu¤u Kongre’nin aç›l›fl konuflmas›n› TPD
‹stanbul fiube Baflkan› Ayla Dönmez yapt›.
Afla¤›da, Say›n Dönmez’in konuflma metnini
okuyabilirsiniz.
Psk. Dr. Ayla Dönmez*
De¤erli Meslekdafllar›m, Say›n Konuklar›m›z,
Bugün XIII. Ulusal Psikoloji Kongresini gerçeklefltirmek için bir araya geldik. Öncelikle aram›zda bulunan kat›l›mc› konuklar›m›z... Amerikan Psikologlar Birli¤i 2004 Y›l› Baflkan› Prof.
Dr. Diane Halpern, Uluslararas› Kültürleraras›
Psikoloji Birli¤i Baflkan› Prof. Dr. Peter Smith ve
Prof. Dr. Kay Deaux, Merk Friedman ve hepinize hofl geldiniz diyorum…
Bu kongre 135 bildiri, 77 poster, 18 özel etkinlik 26 panelle bizlere zengin bilimsel bir toplant›
izleme olana¤› haz›rlam›flt›r. Bu çal›flmalar›n bize
sunulmas› için yo¤un bir özveri ile çal›flan Düzenleme Kurulu’ndaki ve Bilimsel Kurul’daki meslekdafllar›m›za, her türlü olana¤› haz›rlayan ‹s tanbul Bilgi Üniversitesi’ne Türk Psikologlar
Derne¤i ve flahs›m ad›na teflekkür ediyorum.
*Türk Psikologlar Derne¤i ‹stanbul fiubesi Yönetim Kurulu Baflkan›
Dünya üzerinde psikoloji, akademik boyutta
çal›flmaya bafllad›¤›ndan bu yana böylesi toplant›lar›n getirdi¤i tart›flmalarla güvenilir bir yolda yürümüfltür. Bu bilimsel toplant›lar her zaman hepimize rehber olmufl psikolojinin geliflmesine ›fl›k
tutmufl, yaln›z olmad›¤›m›z› ve büyümekte oldu¤umuzu bize yaflatm›fl ve yaflatacakt›r da. Bilimsel çal›flmalar›m›z, psikoloji biliminin uygulay›c›lar› olan bizlere, kamusal alanda yasal statü getirmesini de kaç›n›lmaz k›lmaktad›r. Ama bu varolufl süreci oldukça sanc›l› olmaktad›r. Pek çok ülkede psikolojinin benzer koflullarda geliflti¤ini
biliyoruz.. Baz› ülkelerde bu süreç oldukça uzun
sürmüfltür. Hatta Danimarkal› meslekdafllar›m›z
bu sürecin güçlü¤ünü anlat›rken “biz yasam›z›
yüz y›lda ald›k” derler. Bildi¤iniz gibi biz de ülkemizde ayn› güçlükleri yaflamaktay›z. Bugünlerde Sa¤l›k Bakanl›¤› Sa¤l›k Meslek Mensuplar›
Birli¤i Kanun Tasar› Tasla¤›’n› Türk Psikologlar
Derne¤i Genel Merkezimize gönderip görüfl iste mifltir.
‹flte bu bilimsel toplant›lar ülkemizde psikolojiyi ve psikoloji bilincini bu noktalara tafl›d›. ‹nan›yorum ki, bu kongre sonunda ço¤umuz, yeni çal›flmalara do¤ru yol almam›z› sa¤layan katk›larla,
buradan ayr›labilece¤iz…
Kongremizin ana temas›n›n TOPLUMSAL
BARIfi olmas›n›n ne kadar önemli ve do¤ru bir
seçim oldu¤unu, tüm dünyada yaflanan son olaylar, bize bir kez daha göstermektedir..
Evet, dünyam›zda toplumsal yaflam bafllad›¤›ndan bu yana savafl ve bar›fl kavramlar› hep bir
arada an›lmakta ve ne ac›d›r ki, bir arada yaflanmakta.. BARIfi ‹Ç‹N SAVAfiMAK… Biliyorum
ki, bu anlay›fl ve tutumun ne kadar zavall› oldu¤unun alt›n› hepimiz yads›yarak çiziyoruz....
Geçen yüzy›l›n savafllarla geçmesinin insanl›¤a ne ac›lar verdi¤i malum. Öyle ki, en ufak bir
22
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
terslik karfl›s›nda “iflte, flimdi III. Dünya savafl›
kopacak” söylemi günlük dilde yayg›n hale gelmiflti… Zaman zaman da ” III. Dünya Savafl› ç›kar m›?, ç›karsa ne olur?” gibi söylefliler yaflam›m›zda yerini alm›flt›. Bu yüzy›l›n bar›fl yüz y›l›
olaca¤› beklentisi yükselmiflti. Ama küreselleflme
süreci içinde üçüncü dünya savafllar› neredeyse
s›kl›kla yaflan›r hale geldi. V‹ETNAM, ‹RAN,
IRAK- F‹L‹ST‹N, ‹SRA‹L, BOSNA gibi ülkelerde yo¤un yafland› ve yaflan›yor.… Gün geçmiyor ki bir yerlerde terör olaylar› yaflanmaNEWYORK’TA 11EYLÜL, ‹STANBUL
s›n.….N
NEVE fiALOM S‹NAGOGU’NDA, ‹STANBUL
HSBC’DE, ‹STANBUL ‹NG‹LTERE BAfiKONSOLOSLU⁄U’NDA, MADR‹D’DE, RUSYA’DA SON OLARAK DA OKULDA YAfiANANLAR…
Tabii bu yaflananlar ekonomiyi etkiledi¤i için
yayg›n bir flekilde iç ve d›fl göçü de beraberinde
getiriyor..Ac›lar, mutsuzluklar bireysel ve toplumsal yaflamlarda yaflanan kaos hepimizi içine
al›yor. . Giderek “fi‹DDET KÜLTÜRÜ” yayg›nlafl›yor. Kitle iletiflim araçlar› yoluyla da toplumlar›n yap›lanmas›n› de¤ifltiriyor. Bu geliflme, beraberinde tafl›d›¤› de¤erleri yayg›nlaflt›r›rken, ça¤›m›z›n insan›n› da duyars›zlaflma yönünde
önemli ölçülerde etkiliyor.... ‹flte, bizler ço¤unlukla bu noktada, yaflananlar karfl›s›nda, insanlara
destek olmak için devreye giriyoruz. Ancak hemen kendimize sormam›z gerekiyor ki, bizler çal›flmalar›m›z›n ço¤unlu¤unu bu aflamada m› gerçeklefltirmeliyiz?
Demokratik kültür, hümanist de¤erler insan
ve toplum sa¤l›¤› için de önem tafl›maktad›r. Demokratik anlay›fl içinde, sevgi, hoflgörü, toplum-
sal dayan›flma de¤erlerinin benimsenmesi ve yükseltilmesi ‘Toplumsal Bar›fl’a giden en etkili yoldur.
Toplumsal bar›fl› sa¤lamak için dünya üzerinde pek çok oluflum var. Çok çeflitli çal›flmalar yap›lmakta ama, TOPLUMSAL BARIfi’a olan gereksinim hala varl›¤›n› sürdürmektedir.. Demek
ki, savafl›n da içinde oldu¤u “fi‹DDET KÜLTÜRÜ”NE karfl›, ciddi çözümler gelifltirmek sorumlulu¤u hepimize düflmektdir.
‹flte bu noktada, konusu insan olan ve pek çok
alanda çal›flmalar yapabilen psikoloji biliminin
uygulay›c›lar› olarak bizler neler yapmal›y›z? ‹n san olarak ve psikolog olarak bize düflen sorumlulu¤u nas›l tafl›yaca¤›m›za ve örgütlenece¤imize
bu kongrede karar vermek en önemli hedefimiz
olmal› ki ana temam›za yak›fl›r bir kongre gerçeklefltirmifl olal›m. ZATEN MESLE⁄‹M‹Z gere¤i
bizler de yaflama Martin Luther King gibi bakm› yor muyuz: Birey kendi dar kiflisel görüfllerinin
içinde bo¤ulmaktan kurtulup, onlar›n üzerine ç›kt›¤› ve insanlar›n tümünün sorunlar›yla ilgilenecek hale geldi¤i zaman yaflamaya bafllar.
Evet, B‹ZLER BU ÇA⁄I YAfiARKEN: HAK
ETT‹⁄‹M‹Z YERDE OLMALIYIZ. ÖZGÜR
GEL‹fiEN, ÜRETEN, ÇA⁄DAfi ‹NSAN VE
TAB‹‹ K‹ PS‹KOLOG OLARAK GELECE⁄E
‹Z BIRAKMALIYIZ...
Hepinize kongreye verdi¤iniz katk›lardan dolay› teflekkür ediyor ve tekrar hofl geldiniz diyerek, XIII. Kongre’nin baflar›l› geçmesini diliyorum.
Tüm konuklar› ve kat›l›mc›lar› Türk Psikologlar
Derne¤i ve kendi ad›ma sayg› ile selaml›yorum….
23
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
TPD’N‹N DÖNER SERMAYE YASASINDA YAPILAN
DE⁄‹fi‹KL‹KLE ‹LG‹L‹ OLARAK SA⁄LIK BAKANLI⁄I ‹LE
TEMASI
Sa¤l›k Bakanl›¤›’na gönderilen yaz›:
Say› : 2004/105
26 A¤ustos 2004
Say›n Prof. Dr. Recep AKDA⁄
T.C. Sa¤l›k Bakan›
ANKARA
Türk Psikologlar Derne¤i olarak, ülkemizde sa¤l›k hizmetlerinin iyilefltirilmesi amac›yla sürdürdü¤ünüz çabalar›n olumlu sonuçlar vermesini diliyoruz. Bildi¤iniz gibi, Derne¤imiz; ülkemizdeki psikologlar›n çal›flma ilkelerinin belirlenmesinde aktif olarak rol alan, mesle¤in ortak ahlaki ilkelere göre yürütülmesine çal›flan ve psikolojik hizmetlerden yararlanan kiflilerin haklar›n› gözeten ve koruyan, gerek psikoloji alan›ndaki akademisyen ve profesyonellere, gerekse kamuya yönelik yay›nlar haz›rlayan
ve üyelere meslekteki yenilikleri aktarmak amac›yla sertifikal› kurslar düzenleyen bir meslek örgütüdür.
Derne¤imiz üyesi olan birçok psikolog Devlet Hastanelerinde görev yapmaktad›r. Bu üyelerimizden daha verimli sa¤l›k hizmeti sunulabilmesi amac›yla haz›rlanm›fl olan Döner Sermaye Yasas›nda
yap›lan de¤ifliklikle, ma¤dur edildikleri yönünde çok say›da baflvuru alm›fl bulunmaktay›z. Uygulamada ç›kabilecek sorunlar göz önüne al›narak, Derne¤imizin görüfllerini 08.12.2003 gün ve 2003/132 say›l› yaz›m›zla size arz etmifltik. Konunun önemi nedeniyle, uygulamaya iliflkin s›k›nt›lar› k›saca özetlemek istiyoruz.
Devlet Hastanelerinde çal›flan psikologlar daha çok psikiyatri, pediatri, onkoloji ve nöroloji gibi kliniklerde de uzman doktorlarla birlikte çal›flmakta ve iyilefltirme sürecine katk›da bulunmaktad›rlar. Günümüzde fleker, kalp gibi önemli hastal›klar›n ortaya ç›kmas›nda psikolojik etkenlerin önemli bir pay›
oldu¤u kabul edilmektedir. Bu psikolojik etkenlerin belirlenmesi ve ortadan kald›r›lmas›nda, ayr›ca;
yeme bozukluklar›, sigara ya da alkol kullan›m› gibi davran›fl de¤iflikli¤i gerektiren programlar›n oluflturulmas›nda, t›bbi ve cerrahi müdahaleler sonucunda ortaya ç›kan durumlara hastalar›n uyum yapabilmelerinin sa¤lanmas›nda psikologlar›n ifllevleri giderek önem kazanmaktad›r.Bu nedenlerle, hastanelerde çal›flan psikologlar›n say›s›n›n artt›r›ld›¤› ve görev yapt›klar› servislerin çeflitlendirildi¤i gözlenmektedir. Bir sa¤l›k kuruluflunda, sa¤l›k hizmetinin istenilen düzeye getirilmesi daha çok multidisipliner bir ekip çal›flmas›na ba¤l›d›r. Ekip çal›flmas›nda yer alan her kiflinin yapt›¤› görev önemlidir ve birinin di¤erinden üstün tutulmas› mümkün de¤ildir. Buna karfl›n, Döner Sermaye Yasas›nda yap›lan de¤ifliklikle, personelin alaca¤› döner sermayenin hesaplanmas›nda; dört y›ll›k okul mezunu olmalar›na
ve do¤rudan hastalar›n tedavisine kat›lmalar›na ra¤men, psikologlar›n 0.4 çarpan›yla de¤erlendirildi¤i
görülmektedir. Bir psikolojik de¤erlendirme en az k›rkbefl dakika süren ve yo¤un bir çaba gerektiren
bir süreçtir. Bu çaban›n dikkate al›nmamas›, psikologlar›n maddi yönden ma¤dur olmalar›na yol açm›fl-
24
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
t›r ve zaman içinde ifl verimini de etkileyecektir. Sa¤l›k hizmetleri personeline uygulanan Ek Göstergelerde de psikologlar aleyhine bir uygulama söz konusudur. Dört y›ll›k okul mezunu olan biyologlar
3600 Ek Gösterge al›rken, psikologlar 3000 Ek Gösterge almaktad›r. Bu s›k›nt›lar›n giderilmemesi, hedeflenen iyilefltirmelere ulafl›lamamas› sonucunu do¤urabilir.
Uygulamadaki bu haks›zl›klar› giderece¤iniz inanc›yla, durumu bilgilerinize arz ederim.
Sayg›lar›mla,
Prof. Dr. Ayfle YALIN
Türk Psikologlar Derne¤i
Genel Baflkan›
Sa¤l›k Bakanl›¤›’ndan al›nan yan›t:
T.C. SA⁄LIK BAKANLI⁄I
Araflt›rma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Baflkanl›¤›
SAYI: B.100.APK.0000000/
KONU: Ek ödeme
TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹NE
‹LG‹: Say›n Bakan›m›za hitaben 26.08.2004 tarihli ve 2004/105 say›l› yaz›n›z.
‹lgi yaz›n›z incelendi.
09.02.2004 tarih ve 417 say›l› Makam Onay› ile yürürlü¤e giren “Sa¤l›k Bananl›¤›na Ba¤l› ‹kinci
ve Üçüncü Basamak Sa¤l›k Kurumlar›nda Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yap›lmas›na Dair Yönerge”de psikologlar için öngörülen “0,40” hizmet alan› kadro unvan katsay›s›nda iyilefltirme sa¤lanmas› talebiniz, ek ödeme yönergesi ile ilgili mevzuat de¤iflikli¤i çal›flmalar›
esnas›nda de¤erlendirilecektir.
Bilgilerinizi rica ederim.
Kenan BOZGEY‹K
Bakan a.
Kurul Baflkan V.
25
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
SERTAN BOZKURT’UN ARDINDAN
Ali Sertan Bozkurt 23 Kas›m 1972’de Eskiflehir’de do¤du. ‹lk ve orta ö¤renimini Eskiflehir’de
tamamlad›ktan sonra 1992 y›l›nda Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümüne bafllad›. 1996 y›l›nda
lisans derecesi, 2001 y›l›nda Sosyal Psikoloji
yüksek lisans derecesini ald›. Sertan 2002 y›l›ndan beri ayn› bölümde sosyal psikoloji doktora
ö¤rencisiydi.
ve gazetelerde güncel olaylar› bir sosyal psikolog
gözüyle yorumlad›¤› çeflitli yaz›lar› yay›nlanm›flt›r. Bu sayede Sertan, herkesin her konuda yorum
yapt›¤› günümüzde, bir psikolog olarak psikoloji
biliminin toplumca daha do¤ru bir flekilde anlafl›lmas› için çal›flm›flt›r.
Lisans derecesini ald›ktan sonra, k›sa bir süre
Halide Edip Ad›var ilkö¤retim okulunda, rehberlik ve psikolojik dan›flmanl›k; k›sa bir süre de
TBMM’de siyasi dan›flmanl›k yapm›flt›r.
Ard›ndan Baflbakanl›k T›bbi Hizmetler Daire
Baflkanl›¤›’nda psikolog olarak çal›flm›flt›r. 2000
y›l›ndan itibaren de Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde araflt›rma görevlisidir.
Genç bir sosyal psikolog olmas›na karfl›n,
H.Ü. Psikoloji Bölümü’nde ö¤renciler için bir çal›flma odas›n›n mimarlar›ndan biri olmaktan,
H.Ü. Psikoloji Toplulu¤u’nun yeniden canland›r›lmas›na; ö¤rencilerin her türlü sorunu ile yak›ndan ilgilenmeye; birinci s›n›ftan itibaren ilgi alanlar›n› flekillendirmek ve yol göstermek için ö¤rencileri bilgilendirici etkinlikler düzenlenmesine
kadar pek çok yolla, yeni psikolog nesillerin daha
iyi flekilde yetifltirilmesine katk›da bulunmufltur.
Sertan, yükleme süreci, tutumlar, iletiflim ve
propaganda, grup dinami¤i, politik psikoloji ve
kamuoyu yoklamalar› ile ütopya ve distopya metinlerinde insan modelleri üzerine çal›flmaktayd›.
Bu konularda sunumlar› ve yay›nlar› bulunmaktad›r. Sertan bir sosyal psikolog olarak içinde yaflad›¤› toplumun ve dünyan›n sorunlar›na duyarl›yd›. ‹lgilendi¤i konularda TRT Radyo’sunun çeflitli programlar›na konuflmac› olarak davet edilmifl
11 Kas›m 2004 günü geçirdi¤i trafik kazas›na
kadar gelecek için büyük planlar› ve hayalleri
olan, baflta 5 y›ld›r evli oldu¤u efli Ebru’ya ve sonra di¤er yak›nlar›na sayg›, sevgi ve nezaketini korumufl genç bir insand›r. Sertan, ak›ll›, ileriyi gören, sosyal bir olay› çeflitli yönleri ile görme yetisine sahip, bilimsel ve sosyal gözü güçlü bir beyefendiydi. Talihsiz ölümü, biz yak›nlar› için oldu¤u kadar camiam›z için de büyük bir kay›pt›r.
28
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
——- Original Message ——From: sertan bozkurt
To: ahmet tosun
Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:07 PM
öyle yok, çok çal›fl›yorum, bafl›m› kafl›yacak vaktim yok, ben ne yapt›¤›m› biliyor muyum kocaflehir..... ayaklar›n› yemezler. yazacaksan yaz adam
gibi bir iki sat›r!!. hem bana miras b›rakt›¤›n
anahtar topundaki mavi (hafif) renkli anahtar nereyi aç›yor ilk önce onu söyle bakal›m.
——- Original Message ——From: Ahmet Tosun
To: sertan bozkurt
Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:14 PM
Subject: Re:
kalbimi.......….. bi de görüflme odas›n›....
——- Original Message ——From: sertan bozkurt
To: Ahmet Tosun
Sent: Tuesday, October 19, 2004 12:26 PM
Subject: Re: Re:
ölmeden ulaflt›m yani…
—————————————————
Evet. Ölmeden çok önce ulaflt›n hem de dostum, hepimizin kalbine….
Sertan, lenslerinin gözünü kanland›rmas›ndan,
ekme¤in yumuflak iç k›sm›ndan, s›rada önüne geçilmesinden, e-mail gruplar›nda tart›flmaktan, o
yokken odas›na girilmesinden, bölümün kap›s›n›n
iki kere kilitlenmesinden, gecebekçilerinin “daha
çal›flacak m›s›n hocam” diye sormalar›ndan, kö-
peklerden, kampusteki a¤açlar›n kesilmesinden,
floresan ›fl›¤›ndan, çaydan hofllanmaz. Sertan, kitab›n› okurken keyif sigaras› içmekten, günefl
gözlü¤ünü takmadan önce ayr›nt›l› olarak silmekten, odas›n›n penceresinden içavluya ç›k›p elma
toplamaktan, akflamlar› bize koridorda müzik yay›n› yapmaktan, Beytepe orman›ndaki tilkileri
seyretmekten, ‹stanbul’un eski haritalar›ndan,
asistan yemekhanesinde çakt›rmadan çift salata
almaktan, bölümün giriflindeki küçük çam fidan›n› sulamaktan, kompostosunun tanelerini ay›r›p
suyunu barda¤a koyarak içmekten, O¤uz
Atay’dan, A kap›s›ndaki büfecinin ona özel yapt›¤› sade kahveden, Ebrusunu çocuk gibi sevindirmekten, bulafl›klar› biriktirmeden hemen y›kamaktan hofllan›r.
Sertan, siyah gitar› kuca¤›nda koridorun ortas›nda durur, aç›k kap›mdan bana bakar, “bugün
ya¤mur, bir kad›n saç›d›r, yeryüzüne dökülen….”
diye bir flark› m›r›ldan›r, akflam beflten sonra koridor ikimize kal›r çünkü, akusti¤ini sever koridorun, “hadi abicim, b›rak o bilgisayar› da bi su ›s›t,
Ebru nefis bir kahve ald›, bay›lacaks›n…” diye
satafl›r. Sertan, elinde bir tomar ka¤›t (ya bölümün
ders program›d›r, ya bir projedir, ya yeni tarad›¤›
makaleler…) koridorlarda kofluflturur, her zamanki manzara, ritüel esprimi sallar›m, “oolum, delirecen”, koflarken yetifltirir, “bifley yap o zaman bifley…..ifliniz gücünüz tan›”. Sertan renktir hayat›m›zda, “yeni bir felsefe ö¤rendim beyler, hayat›m
boyunca arad›¤›m yan›t› buldum; ‘s›f›r tahlil, s›f›r
tespit, s›f›r hata’, nas›l ama”. Sertan, hep bir fleyler keflfeder, yeni bir müzik grubu, fark edilmeyen
bir kitap, unutulmufl bir film, eski bir resim, gizli
bir cafe, lezzetli ucuz bir flarap, web’e yeni bir
link, bit pazar›nda flahane bir kadife ceket…Sertan Sait’e tak›l›r, Sait asistan yemekhanesinde hep
m›z›klar, “Sait sen yemek konusunda amma m›zm›z bi adams›n ya”, Sait, “yok Sertan öyle de¤il,
29
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ben asl›nda bu yeme¤i çok severim, ama ananem
bunu Girit usulü…..”, Sertan, “tamam Sait tamam”. Sertan güvendir, “merak etme halledicez,
ben kald›r›cam sen voleyi yap›flt›r›caks›n, Ahmet
çok iyi olucak”. Sertan macerad›r, “size nefis bir
yemek yediricem, beni takip edin, ama aram›zda
kals›n yeri..”, biz, “alaallaa Beytepe’de neresi var
ki nefis?”, o, “takip edin”, biz, “büyüksün Sertan”. Sertan mizaht›r, Buket hoca “ay afla¤›s› çok
so¤uk çocuklar, buzhane valla”, Sertan, “böylece
ilk günkü tazeli¤imizi hep koruyoruz hocam”.
Sertan bizi sever, “satt›n gene bizi yemekte” deriz, o, “ne satm›cam abicim, babam›n oolumusunuz” der, gülümsemesinden anlar›z. Sertan olumluluktur, “bence ayr›lm›yoruz, sen ‹stanbul’a,
Mete Kanada’ya, yani dünyay› ele geçiriyoruz”.
Sertan, yaflamaya bay›l›r, bana k›zar, “aman Ahmet, sen takt›n bu yafllanma meselesine, saçmal›yosun, valla ben yafllanm›cam abicim”……. Sertan, çiçeklerini sular, bacalar›n› temizler, baobap
fidelerini söker küçük gezegeninde her gün. Sertan, hiç bilmez, onsuz ne kadar yaln›z kald›¤›m›.
Ahmet Tosun
***
Çiçek Çocuk… Sadece merhaba demek istedim,
Öyle derdin de¤il mi? Telefonla arad›¤›nda, üç
befl kelimeden sonra beklerdim, herhalde bilimle
ilgili bir fley soracak diye. Sessizlik tuhaf›na giderdi.
“Hocam sadece merhaba demek istedim” derdin ve “sizi art›k sadece merhaba demek için arayan kalmad› m›?” diye tak›l›rd›n. En son günlerden birinde, çay odas›nda bekleflirken yine bana
bir fley söyleyecekmiflsin ya da soracakm›fls›n gibi gelmiflti, sana yönelmifltim de sen yine dalgan›
geçmifltin. Anlam›flt›m ki sadece tatl› tatl› gülümseyip selam vermek istemifltin. Öyle günlere gelmifltik de¤il mi? Uzun soluklu sohbetlerin, dert-
leflmelerin ve de vur patlas›n çal oynas›nlar›n ard›ndan içinde kayboldu¤umuz kofluflturmacal›
günlere, koridorda karfl›lafl›p da konuflamad›¤›m›z
günlere. Ama olsundu... Konuflam›yorduk bu çok
do¤ald› ve biliyorduk yak›nlarda bir yerlerdeyiz.
Bir kaç y›l sonra Beytepe’de olmayabilece¤ini
bilmemin beni ne kadar üzdü¤ünü, senin hep buralarda oldu¤unu bilmenin bana ne kadar iyi geldi¤ini iyi ki söylemiflim diyorum o yürüyüflümüz
s›ras›nda.
Bir de o günden itibaren akl›ma bir konuflmam›z daha geliyor. Belle¤im beni aldat›yor mu; bunu yaflam›fl m›yd›k diye flüpheye düfltüm ilk günlerde ama sonradan ayr›nt›lar daha canland›. Sadece tam zaman› hat›rlam›yorum. Geçen ilkbahar›n bafl›ndayd› galiba. Odam›n ›fl›¤›n› görünce u¤ram›flt›n gitmeden. Neler yapt›¤›n› anlatmaya bafllam›flt›n. Bir sürü u¤rafl›n aras›na keman çalmak
da eklenmiflti. Ben de sana nas›l g›pta etti¤imi dile getirmifltim. Hayat›n her alan›n› dolu dolu yafl›yordun. Her fleye zaman vard›. Bunlar› yapabilmenin mutlulu¤u tam yüzüne oturacakken “yoksa
ben uzun yaflamayacak m›y›m? Bazen neden bu
30
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kadar her fleyi bir arada yaflama telafl›nday›m diye
düflünüyorum… Yoksa her fleyi k›sa bir hayata
s›¤d›rmaya m› çal›fl›yorum” demifltin. Gözlerindeki endifleyi bugün gibi hat›rl›yorum. Bir süre
sessiz kalm›flt›k. Sonra da herhalde geçifltirdik.
Akl›m arada 11 Kas›m’a tak›ld›¤›nda sen bu sorunun yan›t›n› o anda bilebildin mi diye merak ediyorum. Elbette hiçbir fley hissetmemifl olman› dilerken bir taraftan. Evet, fieytan, sordu¤un sorunun yan›t› ‘evet’mifl. Sen her fleyi k›sa bir hayata
s›¤d›rmaya çal›fl›yormuflsun gerçekten de. K›sa
ama keyifli bir yaflam›n oldu. En az›ndan bunu biliyoruz.
E¤er birileri bu sat›rlar› okuyorsa, sana fleytan
diye hitap etmemi yad›rgayacakt›r. Sana taa
bafl›ndan beri böyle seslenirdim. Bakt›m, mezuniyetin sonras›nda hediye etti¤in ve çiçek çocuk kufla¤›ndan öyküler içeren kitab› ‘fleytan’ diye imzalam›fls›n. Neden öyle dedi¤imi anlad›¤›n için sen
de benimsemifltin. Elbette ismine bir gönderme
vard› ama daha çok da fleytan tüyüne. Hastane kap›s›nda bekleflirken bunu daha da derinden hissettim. Senin için herkes oradayd›. Kimse daha çok
veya daha az üzülmüyordu. Herkes ayn› derecede
üzgündü. Ya da ben öyle hissettim; insanlara bakt›¤›mda, onlara dokunmufl oldu¤unu hissettim.
Sen karfl›ndakinin duygusal ihtiyac›n› çok iyi
okurdun ve elinden geldi¤i ölçüde, hiç belli etmeden bu ihtiyac› gidermeye çal›fl›rd›n. Benim için
seni önemli k›lan buydu. Bilirdim ki arkamdas›n,
bilirdim ki her koflulda seni aray›p ìkoflî diyebilirdim.
‹lk hafta gördü¤üm rüya da bunu anlat›yor zaten. Odama u¤ram›fls›n ama hafif bir hastal›¤›n
var, “dur sen yorulma bu ifli baflkas› halletsin, dinlen biraz” diyorum ve telefona sar›l›p anlafl›lan
6445’i çeviriyorum ve afla¤›daki Sertan’› aray›p
“böyle böyle bir ifl var, bunu ancak sen halledersin” diye yine sana havale ediyorum iflleri. Sen
bizim elimiz aya¤›m›zd›n. Benim için ayn› zamanda ak›l hocal›¤› da yapard›n. Ne kadar çoklu
rollerimiz oldu birbirbirimize karfl› ve ne kadar iyi
tafl›d›k bu rolleri ama sonunda bana en zor rolü
verdin. Kitaptaki hitaba bak›nca bafllang›çta bana
biçti¤in role geri döndü¤ümü farkettim. O gün, ne
bir ö¤rencimi, ne bir dostumu, ne de bir ak›l hocam› kaybettim. O gün kaybetti¤im bir evlatt›.
6445’i art›k sen açm›yorsun. Herhalde ‘yukar›daki’ birilerinden izin ald›n ki okula da
u¤ram›yorsun. Neyse, ben zaten sadece ama sadece merhaba demek istemifltim.
Çiçekler seninle olsun,
Gonca Hocan
***
Ne elim var›yor yazmaya ne de dilim söylemeye. Kendimden bile bir s›r gibi sakl›yorum can bir
dost kaybetti¤imi. Kimse konuflmas›n istiyorum,
kimse a¤lamas›n, ben de a¤lamay›m. Hiçbir fley
olmam›fl gibi davranal›m, yar›n sabah yine sohbet
edelim uzak olmam›za ra¤men, yine tart›flal›m çözümsüz konular› ve yine planlar yapal›m akflam
için, hayaller kural›m gelecek için. Ben yine anlatay›m sana ayn› anda iki gökkufla¤› birden gördü¤ümü ve yine seninle konuflal›m arkadafll›¤›, aflk›,
ölümü, tarihi, müzi¤i, sanat› ve sen yine anlat bana neler oldu bugün.
Dostum! Sevmezsin biliyorum insan›n kendi
kendisini karatmas›n›. Onun için anlamaya çal›flm›yorum gidiflini, yapabildi¤im tek fleyi yap›p,
kabullenmeye çal›fl›yorum. Yaflam›n sevinci ile
dolu, hayalleri, tasar›lar› olan, gelecek için umutlu ve heyecanl› birini, beraber çal›flmay›, sohbet
etmeyi, kavga etmeyi, odam› paylaflmay› hep çok
sevdi¤im seni kaybetmekle bafla ç›kmak çok güç.
‘Ya hayalleri ne olacak flimdi?’ diyorum kendime. Hiçli¤i, yoklu¤u anlayam›yorum, hele sen bu
kadar gençken.
31
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Her geçen gün daha çok fark ediyorum nas›l
özel bir insan oldu¤unu; herkesin her fleyine yetiflirken bazen nas›l yoruldu¤unu yine de karfl› ç›kmad›¤›n›; herkese nazik, anlay›fll› ve düflünceli
davran›rken bazen herkesin öyle olmad›¤›n›, buna
nas›l üzüldü¤ünü, yine de anlamaya çal›flt›¤›n›;
hepimiz için ne kadar anlaml›, önemli ve özel oldu¤unu. Her gün daha çok fark ediyorum, hayat›n› hep umutla, sevinçle ve tutkuyla ve biraz da üçk⤛tla yaflad›¤›n› ve seni flimdiden ne kadar özledi¤imi ve hep ne kadar özleyece¤imi.
Hayat›n›n sonuna kadar Ebru’yla olmaya karar
verdi¤in günü anlat›rkenki yüz ifadeni hat›rl›yorum. Yeflil Vadi’de Ebru’ya papatyadan taç yaparken peflimize tak›lan köpeklerden nas›l kaçt›¤›m›z› hat›rl›yorum. Evlendi¤iniz akflam telefondaki sesini, mutlulu¤unuzu hat›rl›yorum, ben masana aptal flifreli notlar b›rakt›ktan sonra onlar›
çözmeni hat›rl›yorum. Kalemlerimi yürütmeni
sonra onlar› senden yürütmemi hat›rl›yorum. Y›llard›r ödevlerimizi yaparken ne kadar bunald›¤›m›z› ve hepsinin bitece¤i günü iple çekiflimizi hat›rl›yorum. Ve hat›rlad›klar›m›n sonu gelmiyor.
Bütün an›lar›m›z gözümün önüne geliyor ve gitmiyor. Hep an›lmak isteyece¤in gibi bir gülümsemeyle ve keyifle hat›rlamak istiyorum. Hat›rlamak zorunda olmaktan nefret ediyorum.
Çok iyi bir dost, oyun arkadafl›, suç orta¤› ve
iflbirlikçiydin bana. Ebru’ya çok iyi bir efltin. Çok
iyi bir psikologdun, daha da iyi olacakt›n. Bir beyefendiydin. Ne di¤erlerimizden daha iyi, ne daha kötüydün ama hep baflka türlü, çok çeflnili. Severdin insanlarla beraber olmay›, tan›flmay› ve
baflka insanlar da seninle olmay›. Yaz aylar›nda
akflamüstü Sakarya’da bira içmeyi, sarhofl olmay›, s›rlar saklamay›, dans etmeyi, Büyükada’y›,
ak›ll› insanlar› severdin.
Dostum, sana veda edemem, gitmedin ki. Bu
yaz›y› niye yazd›¤›m› bile bilmiyorum. Yar›n yine her zamanki gibi bir gün olacak, eminim!
Hep dostun…
Ebru
***
Gecenin bir yar›s› oldu, hala iki cümleyi bir
araya getiremiyorum! Sayfalarca ödevler yaz›yorum, tez haz›rl›yorum ama san›r›m bu yaz›, gerçeklefltirmem gereken en zor proje. Sertan’› kaybetti¤imizi ö¤rendi¤imde verebildi¤im tek tepki
“Allah kahretsin”di. Hala ayn› tepkiyi veriyorum
ve baflka ne söyleyebilece¤imi bilmiyorum. Bu t›kan›kl›k hali Sertan’la ilgili söylenebileceklerin
s›n›rl› olmas›ndan de¤il. Tam tersine, asl›nda ne
söylersem söyleyeyim tam olarak onu hak etti¤i
gibi yans›tamayaca¤›m› düflündü¤ümden. Tabii
bir de insan en yak›n arkadafllar›ndan birini kaybetti¤inde yaflad›¤› inanamama, isyan, anlayamama ve aç›klayamama durumu kar›fl›yor iflin içine.
1992 y›l›nda, yanl›fl hat›rlam›yorsam 60 kifli
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazanm›flt›. Bir sürü yeni yüz, de¤iflik al›flkanl›klar,
ilgiler, anlay›fllar bir araya geldik ve ders y›l›na
bafllad›k. Beni bilenler bilir, öyle çabucak ›s›nmam herkese; dolay›s›yla ilk dönem sadece bir-
32
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kaç kifliyle selamlaflma ve k›sa koridor sohbetleri
düzeyinde iletiflimim oldu. Bunlardan biri Sertan’d›. Sertan di¤er konufltu¤um arkadafllardan
çok farkl› bir profil çiziyordu, itiraf etmeliyim. O
zaman nas›l oldu da bu adamla arkadafll›k ediyorum diye düflünmüfltüm hatta. fiimdi biliyorum
nas›l oldu da okuldaki ilk arkadafllar›mdan biri
Sertan oldu. Sertan benim ona yaklaflmam› beklemeden gelip benimle tan›flan, bana sorular sorup
karfl›l›¤›nda kendisini korkmadan, ona özgü esprileriyle ortaya koyan tek s›n›f arkadafl›md›. Ona
daha fazla yaklaflmak istemifltim o zamanlar ama
bir türlü aradaki olgunluk fark›n› aflamam›flt›m.
Selamlaflmalar, arada flakalaflmalar ve k›sa koridor sohbetleri 4. s›n›fa kadar devam etti. 4. s›n›fta birdenbire kendimi Sertan’›n yak›n çevresinde
buldum. Di¤erlerinin aras›nda Sertan da vard› birlikte içmeye gitti¤imizde, spagetti partilerinde,
aram›zda deste¤e ihtiyaç duyanlar oldu¤unda telefonlafl›p durumu kurtarma operasyonlar› düzenledi¤imizde. Herhalde hayat›m›n en hüzünlü, en
mutlu, en çok paylaflt›¤›m, en olgunlaflt›ran, en
düflündürücü, en özel y›llar› bafllad› o dönemde ve
o dönemi hayat›m boyunca hep birlikte olmak isteyece¤im insanlarla birlikte geçirdik. Kendimize
has bir aile olduk ve gerçek ailelerimizden çok
daha yak›n hissettik birbirimizi.
‹flte o gün bugündür Sertan en güvendi¤im, en
sevdi¤im, en sa¤lam arkadafllar›mdan biri oldu.
En zor zamanlar›mda hep yan›mda oldu¤unu hissettim Sertan’›n. Ama bunu öyle bir zarafetle yapt› ki ne ona herhangi bir fley söylemek zorunda
hissettim kendimi ne de kendimi ona anlatmak
için zorland›m. Sadece oldu¤um gibi davranmam
hep yetti Sertan’a. Yeri geldi a¤abeyim oldu, yeri
geldi yak›n k›z arkadafllar›mdan biri gibi iliflki
kurduk, yeri geldi ben ona s›¤›nd›m, yeri geldi o
bende konaklad›. Y›llar süren bütün bu yaflant›lar
aras›nda bir tane k›r›c›, bir tane herhangi bir aç›dan olumsuz an›s› olmaz m› insan›n? Yok iflte,
Sertan’la bir tek olumsuz an›m yok!
Hacettepe’den ayr›ld›¤›mda odama Sertan yerleflti. Hani insan›n böyle saçma sapan fleylerle sahiplenme iliflkisi kurdu¤u olur ya, o bir türlü ›s›nmayan alt kattaki odamla öyle bir iliflkim vard›.
Sertan’›n oday› kullanmaya bafllad›¤›n› ö¤rendi¤imde nas›l rahatlad›m, anlatamam. Sanki “odama iyi bakacak tek kifli” oydu. Çok geçmeden de
asl›nda bu gizli sakl› ve saçma sapan düflüncemde
yan›lmad›¤›m› kan›tlad›. ‹lginç projeler peflindeydi o odada. Tez çal›flmalar›n› o odada gerçeklefltirdi. Ö¤rencilerle hep harika bir iliflkisi oldu. Ne
zaman onu ziyarete gitsem odas›nda hep en az
1–2 ö¤renciyi ona heyecanl› heyecanl› bir fleyler
anlat›rken buldum. O gencecik yafl›na ra¤men onlara model oldu¤u belliydi. Sonra güç bela ö¤rencilerden ar›nd›rd›¤›m›z odas›n›n kap›s›n› kapatt›¤›m›zda, son görüflmemizden sonra ne kadar zaman geçmifl olursa olsun sanki her gün bir aradaym›fl›z gibi bir sohbet bafllat›rd›k.
33
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Bu sözünü etti¤imiz adam hem harika bir dost,
hem iyi bir araflt›rmac› hem de s›ra d›fl› bir hocayd›. Bir de Sertan’›n iyi bir efl oldu¤unu eklemek
laz›m listeye... ‹nsan efline bu kadar m› afl›k olur?
Ebru’yla Sertan’›n bir arada oldu¤u an›lar canlan›yor zihnimde; içim ›s›n›yor, yüzümde bir gülümseme beliriyor.
Ah benim, can›m arkadafl›m! Bütün bu yaflad›klar›m›zdan sonra, benim için ifade ettiklerini
do¤ru düzgün söze bile dökemezken ben sana nas›l veda ederim? Allah kahretsin!
yaln›z, gidebilece¤ini de hiç düflünmemifltim. Ben
bunlar› hiç düflünmemiflken, sen de yar›m b›rak›p,
hatta henüz bafllamadan çekip giderek biraz ay›p
etmedin mi? Yoksa yine mi ‘bofl ver takma!’ diyorsun!
Böyle zamanlarda teselli bulmak o denli zor
ki. Hele bir de memleket havas›n› içine çekerek
rahatlayabilmekten de çok uzaksan!
Hoflçakal Sertan!
Metehan Irak
Benek Altayl›
***
***
Karfl›l›kl› Serol Teber’i tart›fl›rkenki derinli¤in
geldi akl›ma. Tam da bir gün önce ‹brahim, Serol
Hoca’n›n ölüm haberini vermiflti. ‘çok üzülmüfltür’ diye düflündüm senin için. Ancak üzüntünü
bu kadar erken belli edebilece¤ini de hiç tahmin
etmemifltim. Bu kadar m› derinden hissetmifltin,
bu kadar m› yak›n gelmiflti sana ölüm?
Beytepe’nin bodrum katlar›ndaki so¤uk odalar›m›zda, elektrik sobalar›n›n dibindeki çayl›, kahveli muhabbetlerin sonunda, ‘bu kadar yeter, gidelim art›k’ derken böyle gidebilece¤ini de hiç
düflünmemifltim. Bölümün izbe mekânlar›n› ö¤renciler için yaflanabilir mekânlar haline getirdi¤imiz, ö¤renci çal›flma odas›n› kurarken elimize
yüzümüze bulaflan tozlar›, çamurlar› y›karken ‘inflallah bu de¤er ve buras› kal›c› olur, biz bir gün
gideriz ama arkam›zdan yadigâr kal›r’ deyifllerimiz geldi akl›ma. Bu deyiflleri, bir gün arkandan
yakt›¤›m›z a¤›tlar› malzeme yaparak, tuhaf bir biçimde, yürek s›z›s›yla yeniden söyleyebilece¤imi
hiç düflünmemifltim oysa.
‘Sen ve Ahmet gidiyorsunuz, bakal›m biz ne
zaman gidece¤iz’ derken neden bizden sonra böyle acele ayr›labilece¤ini, böyle bir bafl›na, böyle
Sevgili Sertan,
Meslekdafl›m olarak kaydetti¤in geliflmeyi;
ö¤rencilerin ve hocalar›n sana olan sevgisini;
annemin dört y›l boyunca, her y›l en az›ndan bir
kez hastaneye yatt›¤›nda sosyal psikoloji dersi
için bana uzatt›¤›n yard›m elini; en son birlikte
giriflece¤imiz ‘Sincan’ projesinde araflt›rma
fonundan bir türlü alamad›¤›m›z video-kameray›,
TUB‹TAK’tan kazanaca¤›n bursla al›p projeye
ay›rma teklifini ve nezaketini;
Bizlerden ayr›ld›¤›n gün eflin Ebru’nun çekti¤i
ac›y› hiç unutmayaca¤›m.....
Gülden Güvenç
***
Sertan Hoca’ya
Ayr›l›klar› erken yaflamak ac›t›yor insan› ya da
haz›rl›ks›z yakalanmak ölümlere…
Bekliyorum… Sanki uzun bir yolculu¤a ç›km›fls›n›z, dönecekmiflsiniz gibi. Bir sabah odan›z›n kap›s› aç›lacak ve siz her zamanki gibi masan›zda oturuyor olacakm›fls›n›z, bana gülen gözlerinizle “günayd›n!” diyecekmiflsiniz gibi…
34
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Yaflanan gerçek olunca ve gerçek ac› olunca
kabullenmek istemez ya insan, kabullenemeyiflin
avuntusu benimkisi. Bir türlü kabullenemiyorum
b›rak›p gitmenizi. Keflke bu kadar erken olmasayd›… Ama hayat istedi¤imiz gibi gitmiyor iflte.
O günden sonra dostlu¤umuz sürekli geliflti.
Hem bir ifl arkadafl› olarak hem de dost olarak bana çok yard›m›n oldu. Seninle ifl ve özel hayatta
çok fley paylaflt›k. Çok güldük, e¤lendik, yeri geldi hüzünlendik, mahzunlaflt›k, yeri geldi k›z›p
Gülen gözlerinizi ve bütün güzellikleri içine
s›¤d›rabilecek kadar büyük olan yüre¤inizi hiçbir
zaman UNUTMAYACA⁄IM. Yüre¤imde ve
düflüncelerimde YAfiATACA⁄IM sizi. Huzur
içinde yat›n.
küfrettik. Arkadafll›¤›m›z, dostlu¤umuz çok s›k›y-
Özge K›l›ç, Hacettepe Üniversitesi – Psikoloji
Bölümü – 3. s›n›f ö¤rencisi
k›zd›rd›. Bu sefer kald›ramayaca¤›m bir flaka yap-
***
‹kibin y›l›n›n daha bafllar›nda Hacettepe Üniversitesi’nde yeni çal›flmaya bafllam›fl ve çok fazla kimse ile tan›fl›kl›¤›m yokken, yan›ma gelip benimle tan›flt›n ve sohbete bafllad›k. Onbefl dakika
sonra sohbet, kahkahalar ve esprilerle samimileflmiflti. Sanki 15 dakikad›r de¤il 15 y›ld›r tan›fl›yor gibiydik.
d›.
fiakalar›n, esprilerinle her zaman gülerdik ama
en son yapt›¤›n flaka beni hiç güldürmedi. Hatta
t›n. K›zg›nl›¤›m›n geçmesi çok zor. Ancak, bir
gün oralarda bir yerlerde karfl›lafl›rsak ac›s›n› ç›kart›r›m nas›l olsa.
Seni çok özlüyorum ve her gün, her gün yapt›¤›n gibi kahve içmeye geleceksin diye bekliyorum. Orada mutlu ol lütfen dostum.
Tu¤kan Tepiltepe
***
35
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Sertan’› anarken...
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü alt
koridorundaki kap› komflum, arkadafl›m, meslektafl›m, ö¤rencim, gelece¤i parlak genç sosyal psikolog Sevgili Sertan Bozkurt’u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaflarken, onun günlük hayat›mdaki yoklu¤unu biraz daha so¤ukkanl› bir biçimde
de¤erlendirebiliyorum. Onu tan›yan veya tan›mayan siz meslektafllar›m›za anlat›rken, ortak ac›m›z› bir ölçüde paylaflaca¤›m›za inan›yorum. Sertan
günümüz genç kufla¤›ndan çok farkl›, olgun, nazik, ölçülü, entelektüel, derin ve rafine zevkleri
olan biriydi. Bu özelliklerini kendine saklamaktan
de¤il çevresindeki arkadafllar›, bölüm-içi veya bölüm-d›fl› ö¤renciler ile paylaflmaktan ayr› bir zevk
al›r ve flimdi fark ediyorum ki bu esnada bizlerin
de hayat›n› renklendirirdi. Odas›ndan yay›lan de¤iflik tütsü kokular›, alternatif/özgün/klasik müzik
ezgileriyle dört kifli paylaflt›¤›m›z bölüm koridorumuzun vazgeçilmez renkli kiflili¤i idi. Ö¤renciler üzerinde yak›fl›kl›l›¤›ndan m›, karizmas›ndan
m›, sosyal psikoloji alan›na olan derin ba¤l›l›¤›ndan m›, sahip oldu¤u psikoloji d›fl› kitap zenginli¤inden mi bilinmez yaratt›¤› etki ile odas› dolup
taflar. Ancak bir o kadar ölçülü ve düflünceli kiflili¤i ile bu yo¤un ak›n›n komflular›na rahats›zl›k
vermesine izin vermezdi. Her sabah ‘Bu gün Sertan’› göremedim diye merak etmeyin diye geldim.’ diyerek kap›dan u¤rar, mutlaka sevgili efli
Ebru’nun el eme¤i güzel pasta ve kurabiyelerini
bizlerle paylafl›rd›. Onu tan›d›¤›mdan beri hiç
‘k›zg›n’ ve ‘umutsuz’ görmedim. Sabahlar› onsuz
bafllad›¤›m mesai günleri belki de onun için daha
kuru ve renksiz. ‘‹nsan’ yönü beni o kadar etkilemifl olacak ki, meslektafllara yönelik bu bültende
onun akademik yönü benim için ikinci planda kald›; san›r›m onu yak›ndan tan›yan herkes için de
bu böyle. Ancak akademik yönünden bahsetmemek Sertan’› eksik anmak olur. Çünkü o çok sevdi¤i ‘Sosyal Psikoloji’ alan›n› ve ‘Sosyal Psiko-
log’ rolünü bir hayat biçimi haline getirmiflti. Bölüm Baflkan›m›z ve tez hocas› Prof.Dr.Orhan Ayd›n’a olan hayranl›¤›n›, örnek hoca-ö¤renci iliflkilerini her zaman dile getirir, alan›na olan sevgisinin kayna¤› olarak hocas›n› gösterirdi.
Hayat› zevk alarak, doya doya yaflamay› seven, umut dolu, çevreye pozitif elektrik saçan ve
her an yard›ma haz›r sevgili Sertan’› hiç unutmayaca¤›m.
Banu Cangöz
***
Sevgili Sertan,
Seninle maalesef uzun uzun sohbetler yapamad›k. Sadece kofluflturmalar aras›na s›¤d›rd›¤›m›z kap› aras› muhabbetlerimiz ya da birlikte
yapt›¤›m›z baz› ifller (ö¤renci odas›na ka¤›t almak, bölüm flenli¤i için buz almak vb.) s›ras›nda
yol boyu konuflma dertleflme f›rsatlar›m›z oldu.
‹nsan yönün her zaman önde oldu¤u için yaflam›nla ilgili çok fley paylaflt›n ve belki de bu nedenle var olan koflullar alt›nda hakk›nda bilmem
gerekenden daha fazlas›n› biliyorum. ‹yi ki biliyorum ve iyi ki seni tan›m›fl›m. fiimdi dönüp düflündü¤ümde seninle her konuflmam›z›n ard›ndan
yaflam›na ne kadar çok görevi, sorumlulu¤u, keyfi, dostlu¤u ve rolü s›¤d›r›yor olmana flafl›rd›¤›m›
hat›rl›yorum. Sanki bu k›sac›k ömründen haberdard›n ve buna daha çok fley s›¤d›rmaya çabal›yordun. Ama baflard›n! Emin ol baflard›n. Karfl›mda her zaman heyecanl› bir genç bilimciyi, efline
sevgisini her haliyle gösteren bir genci, ald›¤› ve
genellikle de kendi kendine edindi¤i sorumluluklar› yerine getirmek için ç›rp›nan bir asistan› ve
bir yard›m mele¤ini gördüm. Umar›m bunlar›n bir
karfl›l›¤› vard›r ve umar›m haketti¤in tüm güzellikleri bir baflka yerde yakalars›n!
Melike Say›l
***
36
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Oyunu benim gibi oynamaktan hofllanan tek
kifliydi. O nedenle, benim için çok daha büyük bir
kay›p.
Giray Uraz
***
Sertan Hoca’ya,
‹lk günümüzden beri yan›m›zdayd›n. “Topluluk ve psikoloji sözcükleri birleflti¤inde inan›lmaz
bir enerji ç›k›yor ortaya ve ben burada bunu hissediyorum” demifltin bir keresinde. En az bizim
kadar heyecanl›yd›n yapt›¤›m›z her fleyde, bu toplulu¤a gerçekten inand›n ve elinden gelen hiçbir
fleyi esirgemedin bizden.
Biz kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz, sanki
hala bizimleymiflsin gibi, o bahsetti¤in enerji var
ya, hala buralarda bir yerde ve biz onu güzel bir
fleylere çevirmeye çal›fl›yoruz. Asl›na bakarsan, o
enerjinin kayna¤› sensin ve biliyoruz, fiziksel anlamda olmasa da hala bizimlesin..
Senden ald›¤›m›z enerjiyle devam ediyoruz ve
edece¤iz, belki çok daha s›k› sar›laca¤›z her fleye.
‹lk günden beri yan›m›zda oldu¤un, tüm enerjinle bize yol gösterdi¤in, bir fleyler katt›¤›n ve en
önemlisi destek oldu¤un için, bize verdi¤in emek
için,
K›sacas› her fley için,
TEfiEKKÜRLER!!!
Sen olmadan olmazd›,
Seni özleyece¤iz...
Psikoloji Toplulu¤u
37
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ÖZEL GÜNDEM
STRES
STRES‹N NEDENLER‹
VE
AÇIKLAYICI KURAMLAR
Psk. Sevil Akman*
Günlük hayat›m›z›n ayr›lmaz bir parças› haline gelen stres asl›nda çok da yeni bir kavram de¤ildir. Çok eski ça¤lardan beri stres insano¤lunun
yaflam›nda varolagelmifltir. Eski ça¤larda hayatta
kalmak için yap›lan mücadeleler sonucunda yaflanan stres ile günümüzde yaflad›¤›m›z stres aras›nda asl›nda fazla bir fark yoktur. Strese neden olan
koflullar de¤iflse de strese gösterdi¤imiz tepkiler
ayn›d›r. Ma¤aralarda yaflayan ilk insan›n yaflad›¤›
stres hayatta kalmaya yönelik olarak hayvanlarla
yap›lan mücadelelerdi. Bugün bizlerin yabani
hayvanlarla bafletmek gibi sorunlar›m›z yok, ancak belki de daha zor, bafletmesi daha güç sorunlarla karfl› karfl›yay›z. Günümüzde yaflan›lan stresin nedenleri olarak; teknolojik, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda yaflan›lan de¤iflim ve bunun sonucunda bu yeni durumlara uyum sa¤lama,
toplumun baflar›ya odaklanmas› nedeniyle yaflan›lan zorlanma say›labilir. Ancak bu nedenleri sonsuza say›da art›rmak mümkündür, çünkü her insan›n yaflad›¤› stresin nedeni kifliye özeldir. K›saca,
stres kayna¤› de¤iflse de ilk insandan günümüze
insano¤lunun strese gösterdi¤i tepkide pek fazla
bir de¤ifliklik yoktur.
1. Dünden Bugüne Stres Kavram›
Stres, yaz›n›n bafl›nda da dikkat çekildi¤i gibi,
insanl›k tarihi kadar eskidir. Ancak bu kadar eski
olmas›na karfl›n stresin net bir tan›m›n› yapmakta
yazarlar ço¤u zaman zorlanm›flt›r. Hatta her insan›n kendine özgü bir stres kavram› vard›r diyerek
kavram›n ne kadar kaygan oldu¤unu ifade edenler
de olmufltur.
*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
Özellikle son y›llarda “stres” sözcü¤ünün kullan›m›n›n h›zla yayg›nlaflt›¤›n› görmekteyiz. Köylüsünden flehirlisine, çocu¤undan yetiflkinine kadar herkesin kulland›¤› günlük bir sözlük haline
gelmifltir. Peki nedir bu stres kavram›?
Stres, bazen çevreden gelen uyar›c›lar› (stresör) tan›mlamak için kullan›l›rken (“Çok stresli
bir iflim var” gibi); bazen de içsel bir duyguyu, bir
tepkiyi (stres belirtisi) tan›mlamak için kullan›l›r
(“Bugün çok stresliyim” gibi). Ço¤unlukla da
hem uyar›c› hem de tepkiyi kapsayacak biçimde
kullan›l›r (“Bu stresli ifl beni de stresli yapt›” gibi). Bunun yan›nda, “Belirli oranda stres, performans›m› iyilefltiriyor.” cümlesindeki gibi, yeri
geldi¤inde bask› ile eflanlaml› olarak da kullan›l›r
ve stresin olumlu olabilece¤ine de iflaret eder (Jones ve Bright, 2001).
Bu aflamada stresörün ne anlama geldi¤ini
aç›klamak gerekir; çünkü, yaz›n›n devam›nda s›kça bu sözcü¤e yer verilecektir. Holmes ve Rahe
(1967) stresörleri uyum yapma çabas› gerektiren,
yaflamda de¤iflikli¤e yol açan çeflitli olaylar olarak tan›mlam›fllard›r (akt., Kasl ve Cooper, 1995).
K›saca stres yap›c› olaylar, strese neden olan
olaylar stresör olarak adland›r›l›r.
Literatüre bak›ld›¤›nda stres terimini ilk kez
kullanan kiflinin 17. yüzy›lda stresi, elastiki nesne
ve ona uygulanan d›fl güç aras›ndaki iliflki olarak
aç›klayan fizikçi Robert Hook oldu¤u görülmektedir. Thomas Young isimli bir baflka fizikçi ise
Hooke’dan yüzy›l kadar sonra yani 18. yüzy›lda
stresi formüle etmifltir. Young’a göre, stres; maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir.
Madde, kendi üzerinde uygulanan d›fl güce kendi
direnci oran›nda bir tepki gösterir. Elastik kütle,
bir stres tepkisi sayesinde e¤ilip bükülerek bu d›fl
gücü dengelemeye, ona uyum göstermeye çal›fl›r.
Ancak, e¤er d›fl güç elastik kütlenin kendi
40
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
içindeki dirençten daha büyükse böyle bir dengeleme mümkün olmaz ve madde niceliksel bir de¤iflime u¤rar. D›fltan gelen gücün afl›r› büyüklü¤ü
durumunda ise niteliksel de¤iflimler olabilir. Bu
tan›mlamadan sonra stres kavram› fizikle s›n›rl›
kalmam›fl biyoloji, fizyoloji, endrokronoloji, t›p,
antropoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlara
yay›lm›flt›r (fiahin, 1998a).
Stresin kelime anlam›na bak›ld›¤›nda ise, Latince’de “estrictia”, eski Frans›zca’da “estree” kelimesinden geldi¤i görülür. Anlam› zorlanma, gerilme ve bask›d›r. 17. yüzy›lda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullan›lm›flt›r. 18 ve 19. yüzy›llarda kavrama yüklenen
anlam de¤iflmifl ve nesnelere, kifliye, organa veya
ruhsal yap›ya yönelik olarak yaflanan güç, bask›,
zorluk gibi anlamlarda kullan›lm›flt›r. Yani stres,
nesnenin ve kiflinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmas›na, çarp›t›lmas›na karfl› bir direnç anlam›nda kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Ayr›ca
kelime “bütünlü¤ünü koruma” ve “varolan duruma dönmek için çaba harcama” halini de ifade
eder (Baltafl ve Baltafl, 1987).
Literatüre bak›ld›¤›nda Hippocrates’in, stres
kelimesini kullanmasa da bugünkü stres anlam›nda kulland›¤› bir tan›m dikkat çekmektedir. Hippokrates do¤a gücünün hastal›klar› iyilefltiremedi¤i durumlarda insanlar›n “distress” (stres) içine
düfltüklerini, afl›r› ac› ve a¤r› çektiklerini belirtmifltir (Öztop, 2000).
Robert Hooke ve Thomas Young’dan sonra
biyolog Walter Canon, stres kavram›n› canl› organizmalar ba¤lam›nda aç›klam›flt›r. Canon’a göre
stres, canl›n›n do¤al içsel dengesinin d›flsal çevresel uyaranlarca bozulmas› sonucunda oluflur.
Cannon bu süreci homeostasis ve “savafl kaç tepkisi” kavramlar›yla aç›klamaktad›r.
Cannon stresi bir “acil durum tepkisi olarak tan›mlam›fl ve temelinde “biyolojik varolufl ve
uyum” ihtiyac›n› görmüfltür. Cannon’a göre stres,
organizman›n, kendi yaflam›n› ve çevreye uyumunu (yani dengeyi yani homeostasisi) tehdit eden
bir unsura (uyar›c›ya) gösterdi¤i ve varoluflsal de¤eri olan bir “savafl ya da kaç” tepkisidir (fiahin,
1998). Bir tehlikeyle karfl›laflan canl› baflaç›kamayaca¤›na inand›¤› bu durumdan uzaklaflmaya çal›fl›r, yani kaçar ya da baflaç›kabilece¤ine inand›¤›
tehlikeyle savafl›r.
Endokrinolog Hans Selye, Cannon’un yukarda
belirtilen düflünceleri temelinde laboratuar çal›flmalar› yapm›fl ve çal›flmalar›n›n sonunda Genel
Uyum Sendromu (1925) fikrini ortaya atm›flt›r.
Genel Uyum Sendromu hakk›ndaki bilgi farkl› bir
bafll›k alt›nda ele al›naca¤›ndan flimdilik Hans
Selye’nin stres kavram› üzerinde durulacakt›r.
Stresle ilgilenen ilk kifli Hans Selye’dir ve ard›ndan y›llar boyunca farkl› biliminsanlar›nca birçok stres tan›m› yap›lm›flt›r. Selye’ye göre stres,
asl›nda vücuttaki afl›nma oran›d›r. Stres bize, bedenimize zarar verme düflüncesi veya anksiyete,
hayal k›r›kl›¤›, yorgunluk gibi hofl olmayan zihinsel süreçleri ça¤r›flt›r›r. Bu tan›m stresin sadece
bedenimize zarar veren bir durum oldu¤unu vurgulamaktad›r (Allen, 1984).
Selye, yapt›¤› çal›flmalar sonunda, stresin do¤as›n› aç›klamada baflka bir tan›mlama daha yapm›flt›r: Stres kiflinin çevreye uyum yapma sürecinde yaflad›¤› fizyolojik bir tepkidir. ‹çsel ve d›flsal
koflullar›n de¤iflimine uyum için bedenin çal›flmas› veya güç harcamas›, fizyolojik tepkilere neden
olur (akt., Allen, 1984). Bu nedenle, Selye (1946)
en genel anlamda kabul edilen stres tan›mlamas›nda stresi, bedenin olaylara karfl› verdi¤i özgül
olmayan (nonspecific) tepki olarak de¤erlendirmifltir (akt., Allen, 1984; An›l, 1999).
41
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Selye’nin bu tan›mlamas›nda streste biliflsel
süreçler gözard› edilerek fizyolojik süreçlere
önem verilmektedir. Stres sadece, de¤iflen durumlara bedenin gösterdi¤i fizyolojik bir tepki, fizyolojik bir durum olarak ele al›nmaktad›r; üzüntü,
kayg›, depresyon veya hayal k›r›kl›¤› de¤ildir.
Birtak›m zihinsel koflullar tetikleyici olabilir ama
bunlar›n kendisi stres de¤ildir. (akt., Allen, 1984).
Selye’nin tan›m›nda önemli bir baflka bileflen
ise özgül olmama (nonspecific) sözcü¤üdür. Strese neden olan etmenler çok çeflitli olsa da verilen
bedensel tepki hep ayn›d›r (akt., Allen, 1984). Örne¤in, üniversite s›nav›na girecek bir ö¤rencinin
s›nav tarihi yaklaflt›kça yaflad›klar›yla; yap›lmas›
gereken bir ifli zaman›nda yetifltiremeyecek olan
bir çal›flan›n yaflad›klar› çok benzerdir. Her ikisinin de yaflad›klar› bu deneyime stres denir ve her
ikisi de benzer fizyolojik tepkilerde bulunur.
Stres ayn› zamanda özgül olmayan sonuçlar
yarat›r; sadece bedenin bir yerini de¤il bütün sistemi etkiler. Di¤er bir deyiflle, stres sadece kalbinizi, karaci¤erinizi vb. etkilemez, bedeninizin bütününü etkiler. Stres hemen hemen her türlü de¤iflim taraf›ndan tetiklenebilen, fizyolojik bir örüntüdür ve insan›n bütün biyolojik ifllevlerini etkileyebilir. Selye’nin bu tan›mlamas› hem haz hem de
ac›ya yol açan stres faktörlerini içermektedir. ‹nsan bedeni (genel anlamda) haz ve ac› aras›ndaki
ayr›m› tan›mlayamaz. Her iki durumdaki de¤iflim
de izlenmelidir. Hem haz hem de ac› verici de¤iflmeler uyum gerektirdi¤i için, bedende ayn› stres
tepkisini yaratmaktad›r (Allen, 1984).
Haggard (1949), bugün psikolojik stres denilen durumlar› duygusal stres ad› ile ele alm›fl ve
bunlar›n baz› özelliklerini tan›mlam›flt›r. Haggard’a göre duygusal stresin hissedildi¤i durum,
insan›n tamamen tehdit edildi¤i, uyum mekanizmalar›n›n ciddi olarak yorgun oldu¤u ve vücudu-
nun tüm kuvvetinin tükendi¤i durumdur (akt.,
Baltafl ve Baltafl 1987).
Biyolog Walter Canon ve endokrinolog Hans
Selye’nin ard›ndan, stres kavram› art›k psikoloji
alan›na girmeye bafllam›fl ve 1944 y›l›nda ilk kez
Psikoloji Özetlerinde (Psychological Abstracts)
geçmifltir. 1950’lerden itibaren de psikoloji alan›nda çok s›k olarak araflt›r›lan konulardan biri
haline gelmifltir (Jones ve Bright, 2001).
Wolff (1953) stresi, rahats›z eden tehdit içerikli bir d›flsal uyar›c›ya karfl› bedenin gösterdi¤i tepkiler olarak tan›mlamaktad›r (akt., Kasl ve
Cooper, 1995).
McGrath’a (1976) göre stres, çevreden gelen
bir talebe verilecek tepkinin baflar›s›z olmas›n›n
önemli sonuçlara yol açaca¤› durumlarda, talep
ve tepki yetene¤i aras›nda önemli dengesizli¤in
oldu¤unun alg›lanmas›d›r. Bu görüfle göre, stres,
kiflilerin psikolojik özelliklerine, kültürel de¤erlerine, motivasyon ve inanç sistemlerine göre farkl›l›k gösterir. McGrath, insanlar›n belli bir stres
durumuna de¤iflik duygusal, fizyolojik ve davran›flsal tepkiler göstermelerinde, stres durumunu
alg›lamada ve yorumlamadaki farkl›l›klar›n
önemli oldu¤unu belirtmektedir. Kiflilerin benzer
durumlarla karfl›laflt›¤›nda gösterdi¤i tepkiler,
olumlu ve olumsuz de¤erlendirmeler ve di¤er kiflilerle iliflkilerinin flekli, stresli durumu aç›klayan
faktörlerdir (akt., Rice, 1999; Göktepe, 2002).
Lazarus ve Folkman’a (1984) göre ise stres,
kifli ve çevre etkileflimi sonucunda oluflmaktad›r.
Bu etkileflimde önemli olan bireylerin olaylar› ve
kiflileri stres kayna¤› olarak alg›lamalar› ve de¤erlendirmeleridir (akt., Öztop, 2002). Bu etkileflimde kifli olaylar› ve çevredeki kiflileri stres kayna¤›
olarak de¤erlendirmezse stres de yaflamayacakt›r.
Canl› Sistemler Yaklafl›m›’na (1990) göre ise
stres, sisteme giren ve sistemden ç›kan madde,
42
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
enerji ya da bilginin yetersizli¤i, afl›r›l›¤› ya da
uyuflmazl›¤› durumunda, dengenin bozulmas› ve
bu yeni duruma uyum yap›lmas› sürecidir. Yoksunluk ya da afl›r›l›k nedeniyle stres durumuna yol
açan maddelere besinler, vitaminler ve su örnek
olarak verilebilir. Vücudun ihtiyaçlar›n› karfl›layacak olan enerjinin azl›¤› ya da çoklu¤u duyusal
uyar›lman›n azl›¤› ya da çoklu¤u, sosyal etkileflimin azl›¤› ya da çoklu¤u strese yol açabilir. Yukar›da belirtilen bilginin yeterlili¤inden kas›t bilginin azl›¤› ya da çoklu¤u de¤il, gelen bilginin
daha önceki bilgiyle uyuflmamas›na ba¤l› olarak
stresin yaflanmas›d›r. Örne¤in, çal›flan bir kad›n,
çal›flt›¤› kurumda ayr›mc›l›k yap›lmad›¤› bilgisine sahipken, ayr›mc›l›k yap›ld›¤›na dair bir durumu görmesi onda strese neden olacakt›r; çünkü,
bu yeni duruma ait bilgi eski bilgilerle çeliflmektedir. Uyuflmazl›klar›n strese yol açmas›na örnek
olarak ise, vücudun yabanc› maddelere gösterdi¤i
tepkiler verilebilir. Örne¤in, gözümüze toz kaçt›¤›nda hemen gözümüzü k›rp›flt›r›p o maddeyi gözümüzden atmaya çal›fl›r›z (fiahin, 1998a).
Cücelo¤lu (1992) ise stresi; bireyin fiziksel ve
sosyal çevreden gelen uyumsuz koflullar nedeniyle bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n ötesinde harcad›¤› çaba olarak ifade etmektedir. Çevreye sürekli olarak uyum sa¤lama çabalar› s›ras›nda, içsel ve
d›flsal koflullar bireyin uyumunu zorlaflt›r›rsa kifli
bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n›n ötesinde çaba
harcamaya bafllar. Bedensel ve psikolojik olarak
yorulmas›na neden olan bu duruma da stres denir.
Cox (1993) stresi bireyler ve (ifl) çevreleri aras›ndaki etkileflim sürecinin bir parças› olan psikolojik bir durum fleklinde aç›klamaktad›r (akt., Jones, Bright, 2001).
Son olarak Hughes ve Boothroyd (1997) stresi, bireyin, hayat›ndaki s›radan ve s›rad›fl› bask›lara ba¤l› olarak, olas› bir tehdit sezdi¤inde, vücu-
dunda ya da beyninde oluflan bir tepki olarak tan›mlamaktad›r (akt., Öztop, 2002).
K›saca özetlemek gerekirse, stres kavram›na
günümüze de¤in genel ve birbirinden farkl› dört
tan›mlama getirilmifltir. Bunlardan ilki, Cannon
ve Selye taraf›ndan getirilen ve stresi, bireyin d›fl›nda gerçekleflen, nesnel bir zorlay›c› durum karfl›s›nda, organizman›n verdi¤i tepki olarak kavramlaflt›ran tan›mlamad›r. ‹kinci yaklafl›m, ö¤renme kuramc›lar› taraf›ndan getirilen ve stresi yaln›zca bir uyar›c› olarak kavramlaflt›ran tan›mlamad›r. Üçüncü yaklafl›m, bireyin karfl›laflt›¤› zorlay›c› uyaranlar ile bireyin de¤erlendirmelerinin
etkileflimini dikkate alan tan›mlamad›r. Bu yaklafl›mda uyaranlar›n birey için ne ifade etti¤i ve gereken baflaç›kma yöntemleri, stres sürecinin aflamalar› olarak görülmektedir (An›l, 1999; Göktepe, 2002). Bu yaklafl›ma biliflsel-transaksiyonel
model örnek olarak verilebilir. Stres konusundaki
son yaklafl›m ise, “Sistem Kuram›” üzerine oturtulmufltur. Bu yaklafl›ma göre, her sistemin dengesi (homeostasis) vard›r. Sistemin dengesinin
bozulmas› durumda stres yaflan›r (fiahin, 2003).
Yukar›da verilen stres tan›mlar›n›n ortak özelliklerine bak›ld›¤›nda flu sonuçlar ortaya ç›kmaktad›r:
Stres, kifli ve çevrenin etkileflimi sonucunda
oluflur. Streste, bir tehlike söz konusudur ve bu
tehlikenin önemi kifli taraf›ndan alg›lanmal›d›r.
Stres, organizman›n sadece bir bölümünü de¤il
tümünü etkiler. Son olarak stres, kontrol edilebilir
bir tepki de¤ildir. Yani stres nedeniyle meydana
gelen fizyolojik de¤ifliklikleri kifli kendi iradesiyle bafllat›p yine kendi iradesiyle durduramaz. Bu
süreç tamamen kiflinin iradesi d›fl›nda meydana
gelir.
43
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
1.1. Stres ve Di¤er Kavramlar
Stres, k›saca hayati bir tehdite tepkidir ve bu
temel tehditle bafla ç›kmada alg›lanan yetersizlik
olarak tan›mlanabilir (Holden, 1998). Gerilim,
zorlanma, rahats›zl›k/s›k›nt›, kayg›, engellenme,
çat›flma kelimeleri s›kl›kla stres kelimesiyle kar›flmaktad›r. ‹nsanlar bu durumlar› da stresle aç›klamaktad›r.
Gerilim; stres durumunun, sistem üzerindeki
etkisidir. Gerilim sayesinde sistem, stres durumunda oldu¤unun bilgisini al›r ve dengeye dönme sürecine girer. Zorlanma; dengeye dönme süreci için sistemin ödedi¤i bedel veya harcad›¤›
enerji miktar›d›r. Rahats›zl›k/s›k›nt› durumu ise,
gerilimin subjektif olarak yaflanma biçimidir (fiahin, 1998a). S›k›nt› stresli durumda yaflan›r ve ayn› zamanda gerginlik, sinirlilik, kayg› ve üzüntü
gibi terimlerle de tan›mlanan bir süreçtir. S›k›nt›
durumlar› genellikle stres belirtilerini içerir (Okutan, 2002). Stres tepkisi, ortaya ç›kan nötr bir
enerjidir. De¤iflen bir duruma karfl› direnmek ya
da varolan tepkiyi de¤ifltirmek için bu enerji kullan›l›r. Ancak varolan stres durumu devaml› hale
geldi¤inde anksiyete, depresyon, öfke vb. yaflanmaya bafllan›r. Di¤er deyiflle anksiyete, depresyon, somatizasyon vb. psikopatolojik durumlar
asl›nda kronik stresin bir tür yaflanma biçimidir
(fiahin, 2003).
1.2. ‹yi Strese (Eustress) Karfl› Kötü Stres (Distress)
Asl›nda belli bir miktardaki stres yaflam›m›z
ve büyümemiz için gereklidir. Bizler stresi daha
çok (kötü) stres olarak görmekteyiz. Stres bedenin afl›nmas› olarak tan›mlan›rsa bu olumsuz
strestir. ‹yi stres konunun di¤er boyutudur. Olumlu stres büyüme ve ayakta kalmak için gereklidir
(Allen, 1984).
Optimal Stres Düzeyi Performans›n en iyi
oldu¤u düzey
Stres düzeyindeki belli miktardaki art›fl, performansta ve yeterlilikte art›fla yol açar. Bu
s›n›rlar art›da veya ekside afl›l›rsa, performansta
ve yeterlilikte azalma bafllar.
P
E
R
F
O
R
N
S
Ve
ya
B
Ü
Y
Ü
M
E
‹yi
Stres
Kötü
Stres
STRES
Örne¤in, ders çal›flmak için belli miktardaki
stres performans› artt›r›rken, o düzeyden sonras›
performans› olumsuz yönde etkiler (Allen, 1984;
fiahin, 1998b).
2. Stresi Aç›klay›c› Kuramlar
Literatürde stresi aç›klamak için oluflturulmufl
birçok stres kuram› göze çarpmaktad›r. Bu kuramlar› biyolojik, psikojik ve sosyal temelli kuramlar olarak s›n›flayabiliriz (Ersever, 1985; Rice, 1999; Jones, Bright, 2001).
Selye’ninki gibi fizyolojik vurgulu kuramlar
vücudun strese karfl› nas›l tepki verdi¤i ile ilgili
aç›klamalar yapmaktad›r. Psikolojik temelli kuramlar ise, “beklentiler, kiflilik ve yorumlar›n nas›l olup da kiflisel veya sosyal bir olay› stresli bir
durum haline getirebildi¤i” sorusuna cevap aramaya çal›fl›r. Stres nedeniyle meydana gelen davran›fl de¤iflikliklerine uygun aç›klamalar yapmaya
çal›fl›rken, bafletme davran›fllar›n›n stresi nas›l
azaltt›¤›n›, artt›rd›¤›n› veya tekrar ortaya ç›kmas›n› nas›l engelledi¤ini de bulmaya çal›flmaktad›r.
Sosyal temelli kuramlar, stresin daha çok gruplar
44
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
içindeki çat›flmaya, güç ve paran›n eflitsiz da¤›l›m›na dayal› aç›klamalar› yapar (Rice, 1999). Sistem kuram› ise, canl› sistemlerin varolan fizyolojik, biliflsel ve duygusal dengelerinden herhangi
birinin bozulmas›n›n strese neden olaca¤›n› vurgular. Varolan denge bozuldu¤unda, canl› sistemler tekrar eski dengeyi bulmaya çal›fl›r ya da yeni
bir denge aray›fl›na girer.
Stres kuramlar› tek tek incelendi¤inde, stres
konusuyla ilgili unsurlar›n tümünü kapsamad›klar›, yaln›zca bir bölümünü ele ald›klar› görülür.
Böyle olunca da stres mekanizmas›n›n topluca iflleyifline iliflkin temel sorulara aç›kl›k getirilememektedir (Ersever, 1985). Bu nedenle varolan
stres kuramlar›n› bilmek ve bu kuramlar›n kendimizce bir sentezini oluflturmak stresi anlamak aç›s›ndan önemlidir.
2.1 Stresi Aç›klayan Biyolojik Kuramlar
Strese yönelik biyolojik kuramlar kapsam›nda,
Hans Selye’nin “Genel Uyum Sendromu Yaklafl›m›” ve “Genetik Yap›sal Kuramlar” ele al›nacakt›r.
2.1.1. Genel Uyum Sendromu Yaklafl›m›
Stresi aç›klamak için oluflturulmufl ilk yaklafl›mlardan biri, stres tan›m›n› da ilk kez gündeme
getiren kifli olan, Hans Selye’nin “Genel Uyum
Sendromu” yaklafl›m›d›r.
Selye fareleri çeflitli sürelerde çeflitli stresörlere maruz b›rakm›fl (afl›r› so¤uk, s›cak, bas›nç, hareketlilik, hareketsizlik, yorgunluk vb.) ve bu
stresörler nedeniyle ortaya ç›kan fizyolojik tepkileri gözlemifltir. fiafl›rt›c› bir flekilde tüm stresörlerin stresörün çeflidine bakmaks›z›n, ayn› fizyolojik tepki örüntüsüne neden oldu¤unu görmüfltür
(Taylor, 1986). Selye yapt›¤› bu deneyler neticesinde “Genel Uyum Sendromu” kuram›n› oluflturmufltur.
Hans Selye taraf›ndan gelifltirilen Genel Uyum
Sendromu kuram›na göre, al›flt›¤› çevre koflullar›
de¤iflti¤inde, organizma bu duruma uyum yapmaya çal›fl›r. Uyum ise belli miktarda bir güç/enerji
gerektirir. Selye’nin hipotezine göre, uyum
(adaptasyon) mekanizmas›n›n çal›flmas› ve bunun
için enerji/güç sarfedilmesi, bedeni zorlar ve zamanla bedenin afl›nmas›na neden olur (Allen,
1984).
Yukar›da k›saca sözedilen Genel Uyum Sendromu dört temel varsay›ma dayan›r:
(i) Tüm biyolojik organizmalar içsel dengelerini (homeostasis) sa¤lama yönünde do¤ufltan getirilen bir güdüye sahiptir. Dengeyi koruma, yaflam boyu devam eden bir süreçtir. (ii) Mikroplar
ya da afl›r› ifl yükü gibi stresörler, içsel dengeyi
bozar. Beden ise her türlü stresöre genel bir fizyolojik uyar›lma ile yan›t verir. Bu tepki savunmac›
ve kendini korumaya yöneliktir. (iii) Bu fizyolojik uyar›lmaya uyum sa¤lama, aflamal› (alarm, direnç, tükenme) olur. Fizyolojik uyar›lmaya uyum
sa¤lama süreci, alarm, direnç ve tükenme aflamalar›ndaki durum, stresörün yo¤unlu¤u ve süresine, gösterilen direncin ne kadar baflar›l› oldu¤una
göre belirlenir. (iv) Organizman›n uyum yapma
enerjisi s›n›rl›d›r. Bu enerji tüketilirse, organizma
bundan sonra stresle bafletme yetene¤ini yitirir ve
ölebilir (Rice, 1999).
Genel Uyum Sendromunun üç aflamas› alarm
tepkisi, direnç dönemi ve tükenme dönemidir.
Alarm tepkisi: Bu aflama Walter Cannon’un
ifade etti¤i “savafl veya kaç tepkisi”ne benzer. Bu
dönem, stres sürecinin bafllang›c›d›r. Alarm tepkisi boyunca beden de¤iflen duruma tepki gösterir.
(Allen, 1984; Tömek, 1996; An›l, 1999).
Stresin bu ilk aflamas›nda direnç, normal zamanlara oranla daha düflüktür, yani kifli gafil avlanmaktad›r. Direncin daha düflük oldu¤u bu k›sa
45
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
sürede, gastrointestinal rahats›zl›klar, artm›fl kan
bas›nc› görülebilir. Daha sonra beden savunma
kaynaklar›n› devreye sokmaya bafllar ve kendini
korumaya yönelik ayarlamalar yapar. Bu savunucu tepkiler baflar›l› olursa alarm durumu sönmeye
bafllar ve beden normal aktivitesine geri döner
(Rice, 1999).
Direnç dönemi: Kendini korumaya yönelik savunucu tepkilerde baflar›l› olunamam›flsa, yani
stres devam ediyorsa, beden aktivitesi ve direnç
artmaya bafllar ve bu art›fl bir süre devam eder.
Beden bu savafl› kazanmak için çok fazla kaynak
harcayabilir ve bu da zamanla dirençte düflüfle neden olur. Direnç devam ettikçe bedenin savunmas› zay›flar. Sonunda da alerjiler, yüksek tansiyon,
fleker hastal›¤›, ülserler, arteroskleroz vb. ciddi fiziksel semptomlar görülebilir. Bu fiziksel belirtiler de direnci azalt›r (Rice, 1999).
Tükenme dönemi: Stresör fliddetli ve devaml›
ise beden enerji rezervlerini tüketir. Sonunda direnç k›r›l›r. Alarm öncesi döneme göre beden ifllevleri iyice düfler. Ciddi rahats›zl›klar ve ölüm
görülebilir (Rice, 1999).
Kuram, bu olumlu özelliklerine karfl›n birçok
yönden de elefltirilmifltir. ‹lk olarak, kuram›n psikolojik faktörlere çok s›n›rl› bir rol verdi¤i belirtilmektedir. Araflt›rmac›lar son y›llarda stresin belirlenmesinde olaylar›n psikolojik de¤erlendirmesinin de önemli oldu¤una inanmaktad›rlar. ‹kinci
olarak, Selye’nin ifade etti¤i “özgül olmama” görüflü (nonspecific) ile ilgilidir. Hinkle ve Mason
Selye’nin bu tan›m›na flöyle bir elefltiri getirmifllerdir. Kiflilerin stres durumunda gösterdikleri beDirenç:
Stresör devam ederse ve durum de¤ifltirilmez ya da
duruma gösterilen tepki de¤ifltirilmezse, beden strese
dayanmak için harekete geçer.
Alarm:
Beden strese ilk olarak
dirençte azalma ile cevap
verir.
Stresör:
Ani bir tehlike
ya da ani bir
mutluluk olabilir
Selye’nin ortaya koydu¤u “Genel Uyum Sendromu” stres alan›nda bugün hala önemini korumaktad›r. Bunun bir nedeni, uzun zaman içindeki
çok çeflitli stresörlere verilen tepkilerin genel bir
kuram›n› ortaya koymas›d›r. ‹kinci olarak, streshastal›k iliflkisinde fizyolojik bir mekanizman›n
oldu¤unu varsaymas›d›r. Selye, üçüncü aflaman›n,
yani tükenmenin, hastal›¤›n temelinde yatan fizyolojik zarardan sorumlu oldu¤una inanmaktad›r.
Gerçekten de uzun süreli ve tekrarlayan stresin,
kardiyovasküler hastal›klar, yüksek tansiyon, ba¤›fl›kl›kla ilgili yetersizlikler gibi hastal›klarda rolü vard›r (Taylor, 1986).
Tükenme:
Devam eden fliddetli stresörler bedenin kaynaklar›n› tüketir. Böylece eskiye göre düflük
ifllev söz konusudur.
Homeostasis:
Beden sistemleri varolan durumu de¤ifltirerek ya da duruma
verilen tepkiyi de¤ifltirerek sabit
ve tutarl› (dengeli) durumu
korumaya çal›fl›r.
Yeni bir dengeye dönüfl
Hastal›k, ölüm:
Bedenin kaynaklar› s›n›rl›d›r ve
eklenen stresörler sonucu beden
yap›s› ve iflleyiflinde bozulmalar
oluflur.
46
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
densel tepkiler genel de¤ildir. Hinkle ayr›nt›l› tepkilerin asl›nda büyük oranda özgül olabilece¤ini
vurgular. Ayr›ca Hinkle’ye göre, stres kavram› tan›mlay›c› olmas›na karfl›n aç›klay›c› olmad›¤› için
araflt›rmalarda sorun yaratmakta ve kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin ortadan kald›r›lmas›n› güçlefltirmektedir (akt., Jones ve Bright, 2001). Belirli stresörlerin di¤erlerinden farkl› olarak, farkl› endokrinolojik tepkiler üretebilece¤ine iliflkin baz› kan›tlar
vard›r (Taylor, 1986). Ayr›ca kuramda stresle bafletmek için hangi stratejilerin seçilece¤i ve bafletme stratejilerinin etkilili¤i ile de ilgilenilmemifltir
(Rice, 1999). Bütün bu s›n›rl›l›klara ve itirazlara
ra¤men, Selye’nin modeli bugün hala stres alan›n›n en önemli kuramlar›ndand›r.
2.1.2. Genetik-Yap›sal Kuramlar
Bu tip kuramlar stresle bafletmede bireyin genetik yap›s›n›n önemini vurgular. Genetik yap›
(genotip) ve baz› fiziksel özellikler (fenotip)
önemlidir; çünkü, kiflinin strese direnme kabiliyeti üzerinde etkilidir. Bu kuramlar, genetik yap› ve
kiflinin direncini belirleyen fizik yap›s› aras›ndaki
iliflkiyi anlamaya çal›flmaktad›r. Genetik faktörler, organizman›n direncini pek çok yolla azaltabilir. Genetik yap› otonom sinir sisteminin dengesi üzerinde etkilidir. Stres durumunda yaflanan
“savafl-kaç” tepkisinden sorumlu olan ise yine
otonom sinir sistemidir (Rice, 1999). Örne¤in, baz› kiflilerin kalp-damar sistemleri, di¤erlerinin
gastrointestinal sistemleri vb. genetik olarak daha
hassas olur ve stresle beraber o bölge daha yo¤un
stres tepkisi verir; stresten de daha çok etkilenir.
Bu hassasiyet genetik kodlar taraf›ndan belirlenir.
Genler
2.2. Stresle Kal›t›m-Çevre Etkileflimi Modeli
Kal›t›m-çevre etkileflimi modeline göre, kal›t›m ve çevre birbirini tamamlay›c› faktörlerdir ve
birlikte biyolojik yap› ve ifllevler üzerinde etkilidirler (Rice, 1999).
Bu kuramda, Cotton’›n (1990) da belirtti¤i gibi, bireyin bir bozuklu¤a/rahats›zl›¤a karfl› e¤ilimi
kabul edilir. Bu e¤ilim do¤ufltan, kal›t›msal veya
önceki bir hastal›¤›n ya da kazan›n sonucu olabilir. Varolan bu e¤ilim, stres durumuyla etkileflime
girdi¤inde psikosomatik bir bozukluk/rahats›zl›k
meydana gelir. Yani hastal›k, kiflili¤e ba¤l› bir sonuçtan çok, kiflinin fizyolojisinin bir sonucudur.
Strese karfl› düflük eflikli kifli, hastal›¤a aç›k hale
gelecektir. Hastal›¤›n görülüp görülmeyece¤i ise
karfl›lafl›lan stresin miktar›na ba¤l›d›r (yani stresin
niteli¤i ve niceli¤i önemlidir) (Rice, 1999).
Bütün bunlara karfl›n strese karfl› düflük efli¤i
olan her birey hastalanmad›¤› gibi, stressiz bir yaflam sonucunda sa¤l›kl› da kalabilir (Rice, 1999).
Bu noktada da çevrenin önemi gündeme gelmektedir. Kifli stresli olmayan koflullarda kald›¤›
sürece stresten kaynakl› sorunlarla karfl›laflmayacak demektir. Örne¤in, ailede migren olan bir kifli stressiz bir çevrede yafl›yorsa, migren sorunuyla belki de hayat›n›n hiçbir döneminde karfl›laflmayacakt›r. Ancak ayn› kifli stresli bir çevrede yafl›yorsa migren sorunuyla karfl›laflabilecektir.
K›saca, kiflinin fizyolojik bir zay›fl›¤›n›n strese ba¤l› hastal›klar› ortaya ç›kar›p ç›karmayaca¤›n›, çevresel stresörün varl›¤› ve ayn› zamanda o
stresörün miktar› (niceli¤i) belirler (fiahin, 2003).
Direnç
Fiziksel özellikler
(genetik yap›)
etkiler
etkiler
47
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
2.3. Strese Yönelik Psikolojik Kuramlar
2.3.1. Psikodinamik Kuram
Psikodinamik modeller için en temel kabul
edileni Sigmund Frued’un kuram›d›r. Frued kuram›nda, 3 tip anksiyeteden bahseder: iflaret (signal)
anksiyetesi ya da nesnel anksiyete, travmatik anksiyete ya da nevrotik anksiyete (Rice, 1999;
Shultz ve Shultz, 2001) ve ahlaki (moral) anksiyete (Shultz ve Shultz, 2001).
‹flaret ya da nesnel anksiyete; yaflam› tehdit
eden gerçek, d›flsal bir tehlike oldu¤u durumda
hissedilen, do¤al ve evrensel anksiyetedir (Rice,
1999; Shultz ve Shultz, 2001).
Travmatik ya da nevrotik anksiyete; Frued’un
kuram›nda daha genifl bir biçimde yer al›r. Bu tür
anksiyete içsel olarak yarat›lm›fl anksiyetedir. Gelifligüzel ortaya ç›kan id hakimiyetli davran›fllar
yüzünden cezaland›r›lma korkusudur. Bu duruma, bast›r›lm›fl cinsel dürtüler veya sald›rgan güdüler ile baflederken yaflanan anksiyete örnek olarak verilebilir (Rice, 1999; Shultz ve Shultz,
2001).
Ahlaki anksiyete; vicdan korkusudur. Kifli ahlaki de¤erlerine ters düflen bir eylemde bulundu¤unda veya sadece böyle bir durumu düflündü¤ünde bile suçluluk ve utanç duyabilir. Bu durum
da kiflide anksiyeteye neden olabilir (Shultz ve
Shultz, 2001).
Frued’un tan›mlad›¤› bu üç tip anksiyete, kiflide gerilim neden olur. Ortaya ç›kan bu gerilimin
azalt›lmas› ise savunma mekanizmalar›yla sa¤lan›r. Bu savunma mekanizmalar›n›n afl›r› kullan›m› da kiflide hastal›¤a yol açar (Shultz ve Shultz,
2001).
Frued’un kuram›nda konversiyon / dönüfltürme (conversion) kavram›na da yer verilir. Dönüfltürme, enerjinin ruhsal çat›flma yerine, görece da-
ha zarars›z olan fiziksel belirtiye dönüfltürülmesidir (Rice, 1999). Örnek olarak efliyle sorunlar›
olan bir kad›n›n bay›lma nöbetleri geçirmesi verilebilir. Kifli savunma mekanizmalar›n› ya da dönüfltürmeyi kullanarak, varolan anksiyeteden
uzaklafl›r.
Psikanalistlerden Engel’e göre ise stres, bir
objeyi kaybetme tehdidi ya da bu objenin kayb›
sonucunda yaflanan süreç anlam›ndad›r (akt.
Christian ve Lolan, 1985). Engel’in stres kavram›
Frued’un nesnel anksiyete kavram›yla örtüflmektedir.
2.3.2. Ö¤renme Modeli
Ö¤renme modeli stresin aç›klamas›n›, klasik
ve edimsel koflullama veya her ikisinin birleflimi
ile yapmaktad›r.
Klasik koflullama fikrinin geliflimine öncülük
eden kifli ise Nobel ödüllü Rus bilim adam› Ivan
Pavlov’dur. Pavlov, ünlü klasik koflullama kuram›n› köpeklerle gelifltirmifltir. Deney k›saca flu flekilde özetlenebilir: Köpe¤in bulundu¤u deney ortam›nda bir ›fl›k yak›l›r. Köpek biraz hareket eder;
ancak, salya salg›lamaz. Yar›m saniye sonra köpe¤in önüne bir parça et konur. Köpek eti gördü¤ü anda bol miktarda salya salg›lar. Bu ifllem belli say›da tekrarlan›r (›fl›k ve hemen arkas›ndan et
verme). Sonraki aflamada deneyci ›fl›¤› yakar;
ama et vermez. Köpek yine de salya salg›lar. Köpek, ›fl›kla yiyecek aras›nda ba¤ kurmay› ö¤renmifltir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995;
Ar›k, 1995). Yani köpek koflullu uyaran (›fl›k) ile
koflulsuz uyaran (et) aras›ndaki ba¤› ö¤renmifltir.
Bu noktada;
et → koflulsuz uyaran (do¤al olarak salya salg›lama tepkisine yol açan)
salya tepkisi → koflulsuz bir davran›m (yiyecek karfl›s›nda otomatik/refleks olarak ortaya ç›kan)
48
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
›fl›k → koflullu uyaran (salya salg›lama tepkisine yol açan ö¤renilmifl bir uyaran) konumunda
olmaktad›r.
Klasik koflullaman›n en iyi örneklerinden birisi ise davran›flç› psikolojinin kurucular›ndan John
Watson’›n 11 ayl›k Albert ile yapt›¤› çal›flmad›r.
Çal›flmada Albert daha önce korkmad›¤› beyaz farelere karfl›, koflullanma denemelerinden sonra
korku tepkisi göstermifltir. Koflullanma denemeleri s›ras›nda Albert fareyi gördü¤ü her zaman, bafl›n›n arkas›nda yüksek bir ses meydana getirilerek, korku durumu oluflturulmufltur. Böylece beyaz fare uyaran› ve korku duygusu birlefltirilmifltir. K›sa süre içinde sadece beyaz farenin görüntüsü, çocukta korku ve huzursuzluk iflaretleri ortaya ç›kartmaya bafllam›flt›r. Bu koflullaman›n daha
sonra tavflanlara, beyaz kürklü ceketlere ve Noel
Baban›n b›y›klar› gibi benzer beyaz tüylü her türlü uyar›c›ya da genellendi¤i görülmüfltür. Watson
bu deneyden yola ç›karak yetiflkin korkular›n›n,
nefretlerinin ve anksiyete duygular›n›n temelinde,
erken çocukluk koflullanmalar›n›n oldu¤unu ileri
sürmüfltür (Shultz ve Shultz, 2001).
Stres kuram› için koflullanman›n iki yönü
önemlidir:
‹lk olarak, korku ve anksiyete gibi duygusal
tepkiler karmafl›kt›r ve davran›flsal, psikolojik ve
fizyolojik bileflenleri içerir. Kaç›nma davran›fl› kifliyi stres verici uyar›c›dan mümkün oldu¤u kadar
uzak tutar. Kifli korkulan nesne, kifli veya olayla
karfl›laflt›¤›nda içsel gerilim yaflar. Vücut fizyolojik olarak uyar›l›r (kan bas›nc›nda art›fl, kalp at›fl›
ve vücut ›s›s›nda yükselme gibi tüm fizyolojik
stres belirtileri uyar›l›r). Albert vakas›ndakine
benzer bir koflullanma meydana gelmiflse, her üç
bileflen de koflullu uyar›c›ya koflullan›r. Di¤er deyiflle nötr uyar›c› sadece korku duygusuyla de¤il,
korku duygusuyla birlikte oluflan tüm fizyolojik,
biliflsel ve davran›flsal süreçlerle birlefltirilir. Daha
sonra uyar›c›n›n çok düflük düzeyleriyle bile karfl›lafl›lsa (örne¤in Albert’in beyaz farenin resmi
karfl›s›ndaki korkular›), öznel bir gerginlik ve fizyolojik uyar›lma görülebilir. ‹kinci olarak, koflullanma olufltuktan sonra, anksiyete önceden tahmin edilebilir hale gelebilir. Korkulan uyar›c› ile
karfl›laflma durumu olmasa bile sadece onun hakk›nda konuflmak veya onu düflünmek bile anksiyeteyi uyand›rabilir. Bir insan›n köpeklerden
korktu¤unu düflünelim. Köpekle ilgili herfley, kiflinin görülür bir biçimde gerilmesine, ürpermesine neden olacakt›r (Rice, 1999).
Edimsel koflullanma ise k›saca flu flekilde özetlenebilir: Baflta belli bir davran›fl kendili¤inden
olur. Yani belli bir uyarana tepki olarak de¤il,
kendili¤inden ortaya ç›kar. Örne¤in, bebe¤in ç›ng›ra¤›n› kendili¤inden sallayarak onun ses ç›kartt›¤›n› fark etmesi gibi. Böyle bir davran›fl bir kez
meydana geldi¤inde, bu davran›fl›n tekrarlanma
olas›l›¤›, o davran›fl›n sonuçlar›n›n nas›l oldu¤una
ba¤l›d›r. Bu nedenle örne¤in, iflinizin iyi yap›lmad›¤›na inand›¤›n›z bir k›rtasiyeye tekrar gitme
olas›l›¤›n›z düflükken, iflinizin tam olarak yap›ld›¤›n› düflündü¤ünüz baflka bir k›rtasiyeye gitme
olas›l›¤›n›z yüksek olacakt›r (Atkinson, Atkinson
ve Hilgard, 1995). Küçük bir bebek a¤lad›¤› zaman, annesinin onunla ilgilendi¤ini fark ederse,
a¤lama davran›fl›n› bundan sonra ilgiyi istedi¤i
her zaman gerçeklefltirecektir; ancak, bebek annesinin ilgisini a¤layarak çekemedi¤ini görürse baflka yollar› deneyecektir.
K›saca, edimsel koflullanmada, ödül getiren
davran›fl›n s›kl›¤›n artmas›, kötü sonuçlara yol
açan davran›fl›n s›kl›¤›n›n ise azalmas› söz konusudur. Stres verici uyar›c›dan uzaklaflmak, kifliyi
stres yaflamaktan kurtaraca¤› için kaç›nma davran›fl› artacakt›r. Edimsel bak›fl aç›s› stres konusunda en çok kaç›nma davran›fl›n›n edinilmesi üze49
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
rinde durmaktad›r. Kaç›nma davran›fl›, ö¤renilmifl
korku veya anksiyetenin azalt›lmas›nda rol oynar.
‹nsanlar genellikle hofl olmayan gerilimi azaltmaya veya gerilime neden olan durumdan uzaklaflmaya çal›fl›r. Albert örne¤inde, Albert’in beyaz
fareden kaçmas› gerilimi azaltt›¤› için kaçma davran›fl› güçlenecektir. Genelde anksiyete yaratan
stresli durumlar, kaçma veya kaç›nma davran›fl›na
neden olur (Rice, 1999).
r›n yaflad›¤› stresin yo¤unlu¤u, yine insanlar›n
olaylara verdikleri anlamla iliflkilidir. Örne¤in,
kifli, daha önce herhangi bir uyar›c›yla yaflam›fl
oldu¤u baflar›s›zl›k deneyimlerine ba¤l› olarak,
ayn› uyar›c›yla tekrar karfl›laflt›¤›nda yine baflar›s›zl›k yaflayaca¤› yorumunu yapabilir (bir s›navdan baflar›s›z olan ö¤renci, o dersin ikinci s›nav›nda da daha sorular› görmeden, baflar›s›z olaca¤›n›
düflünebilir) (akt., Tömek, 1999).
2.3.3. Biliflsel-Transaksiyonel Model
Lazarus bu düflüncesini ileri sürerken birincil
ve ikincil de¤erlendirme süreçlerinden de bahsetmifltir.
Biliflsel görüfle göre stres, birey-çevre etkilefliminde kiflinin uyumunu tehlikeye düflüren, varolan kaynaklar›n› zorlayan ya da varolan kaynaklar›n› aflan çevresel taleplerdir (Uçman, 1990). Bu
durumda kiflinin durumu anlamland›rmas›, stresi
deneyimleyip deneyimlemeyece¤inin ana belirleyicisidir. Biliflsel psikolojiye göre as›l önemli
olan olaylar de¤il, bireyin olaylar› alg›lama biçimidir. Yani kiflinin olaya verdi¤i anlam önemli
rol oynamaktad›r. Bu nedenle de bir olay› alg›lay›fl›m›z ve onunla bafledebilecek becerilerimizi
de¤erlendiriflimiz, o olay› “stres verici” veya
“stres vermeyici” olarak tan›mlamam›za neden
olur.
Görüldü¤ü gibi biliflsel model insanlar›, aktif
olarak düflünen ve karar veren canl›lar olarak ele
almaktad›r. ‹nsanlar geliflimleri boyunca dünyaya
ve kendilerine iliflkin flemalar oluflturur. fiemalar
ö¤renilmifl bilgilerin temsilleridir. Bir k›s›m flemalar evrensel iken (örne¤in, suyun kald›rma
kuvvetine iliflkin flema) bir k›sm› da kifliseldir (örne¤in, kiflinin ö¤retmenine ve arkadafllar›na
iliflkin flemalar›) (Rice, 1999).
Biliflsel-transaksiyonel kuramda en dikkat çekici isim, Richard Lazarus’tur. Lazarus, kifli birfleyi stres verici olarak tan›mlamad›¤› sürece hiçbir fleyin stres verici olmad›¤›n› ileri sürer. Hiçbir
olay evrensel olarak stres verici de¤ildir. ‹nsanla-
Birincil de¤erlendirme; kifli olay›n kendisi için
ne kadar önemli oldu¤unu de¤erlendirir ve olay›
kendisi için tehdit edici, kayba neden olan ya da
zarar verici bir durum olarak yorumlayabilir. Örne¤in, iflini kaybeden biri, bunun gelecekte kendisi ve ailesi için maddi s›k›nt›lar yarataca¤›n› düflünürse, bu durum stres kayna¤› olarak yorumlan›r.
Ancak ayn› kifli, durumun zarar ve tehlikesini alg›lamas›na karfl›n (maddi s›k›nt›lar), iflsizlik durumunu baz› yeni olanaklar, giriflimler için bir f›rsat
olarak alg›larsa, bu durum stres kayna¤› olmayabilir (Taylor, 1986; Baltafl ve Baltafl, 1987; Gençöz, 1998 ve Do¤an, 2001).
Stres yaflant›s›nda birincil de¤erlendirmenin
önemi, Speisman ve arkadafllar› taraf›ndan ortaya
koyulmufltur. ABD’deki yüksekokul ö¤rencilerine, Afrika’daki bir kabilede ergenli¤e geçifl töreni olarak ve bir dinsel ayin havas›nda yap›lan bir
genital cerrahi müdahaleyi içeren, korkunç bir
film seyrettirilmifltir. Film gösterilmeden önce,
ö¤renciler dört deneysel kofluldan birine maruz
b›rak›lm›flt›r. Bir grup, dinsel ayinlerin entelektüel ve antropolojik bir yorumunu dinlemifltir. Di¤er bir grup, bu ayindeki ac›y› vurgulamayan,
ama olaylardaki heyecan› vurgulayan bir ders dinlemifltir. Üçüncü grup, bu ayindeki ifllemin ac›l›
50
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ve travmatik yönünü vurgulayan bir betimleme
dinlemifltir. Dördüncü gruba ise hiçbir fley verilmemifltir. Otonomik heyecan (deri iletkenli¤i,
kalp at›m h›z›) ölçümleri ve deneklerin ifadeleri,
ilk iki grubun di¤erlerine k›yasla daha az stres yaflad›klar›n› göstermifltir. Bu çal›flma böylece stresin, sadece korkunç filmin kendisinden de¤il, ayn› zamanda izleyicinin onu de¤erlendirmesinden
de kaynakland›¤›n› göstermifltir (akt., Taylor,
1986).
Kifli bir durumu tehdit edici olarak alg›larsa,
yani “stres verici” olarak de¤erlendirirse, ayn› anda ikincil de¤erlendirme süreci de bafllam›flt›r. Bu
aflama, kiflinin baflaç›kma yeteneklerinin ve kaynaklar›n›n, durumla bafletmeye yetip yetmeyece¤inin zihinsel de¤erlendirilmesidir; bir anlamda
bir “zihinsel muhasebe”dir (Taylor, 1986; Baltafl
ve Baltafl, 1987; Gençöz, 1998 ve Do¤an, 2001).
Kifli bu bilinçalt› muhasebe sonucunda, durumun üstesinden gelebilece¤i sonucuna ulaflm›flsa,
stres tepkisi göstermeyecektir; ancak, o durumla
bafledemeyece¤i sonucuna ulaflm›flsa, durumu
“stres verici” olarak yorumlay›p stres tepkisi gösterecektir.
Olay› de¤erlendirme aç›s›ndan bireyden bireye farkl›l›k görülür. Yani ayn› olay bir kifli için
stres verici olarak yorumlan›rken, bir baflkas› için
stres verici olmayabilir. Moores’›n (1987), anababalar›n iflitme engelli çocuklar›na verdikleri
tepkilerin farkl› oldu¤unu gösteren araflt›rmas›, bu
duruma örnek olarak verilebilir. ‹flitme engelli çocuklar›n ifliten ebeveynleri, durumu katlan›lamaz
düzeyde stres verici bulurken; kendileri de iflitme
engelli olan ebeveynler, durumu kesinlikle stres
verici olarak de¤erlendirmemekte; çocu¤u hemen
kabullenmekte; hatta bazen buna sevinebilmektedirler. ‹flitme engelli ebeveynler hayatlar› boyunca iflitme kayb›yla bizzat yaflad›klar› için iflitme
engelli bir çocuk onlar için sürpriz olmamaktad›r.
Ancak ifliten ebeveynler tüm beklentilerini kendileri gibi iflitebilen bir çocuk üzerine kurduklar›
için, iflitme engelli bir çocuk sahibi olmak, onlar
için son derece stres verici bir durumdur. Bu araflt›rmada, olay› stres verici olarak de¤erlendirmenin, olay›n kendisinden çok, olay› de¤erlendiren
kiflinin özellikleriyle ilgili oldu¤u görülmektedir
(akt., Do¤an, 2001).
Kiflinin olaya verdi¤i anlamda, di¤er bir deyiflle durumu de¤erlendirmesinde, kiflinin özsayg›s›,
kiflilik yap›s›, içinde yaflad›¤› kültürel de¤erler,
olay›n olufltu¤u ba¤lam, o andaki duygusal durumu, fiziksel özellikleri, cinsiyeti gibi alg›s›n› etkileyen özelliklerinin tümü yer almaktad›r (fiahin,
2003).
Özetle, biliflsel-transaksiyonel modelde, kiflinin bir durumu “stres verici” ya da “stres vermeyici” olarak de¤erlendirdi¤i süreçte, kifliye aktif
rol verilmekte ve kiflinin durumu anlamland›rmas›n›n önemi vurgulanmaktad›r.
2.4. Strese Yönelik Sosyal Kuramlar
Çat›flma Kuram›
Çat›flma kuram›na göre, toplumlar uyum içinde yaflayabilmek için bireylerinin süreç içerisinde
oluflturulmufl birtak›m sosyal kurallara uymalar›n›
bekler ve bu nedenle de bu kurallara uymalar› için
birbirlerine bask› yapar. Bu bask›lar da kiflilerde
çat›flmalara yol açabilir (Rice, 1999; fiahin,
2003).
Çat›flmalar önemli bir engellenme kayna¤›d›r.
Üç tür çat›flma vard›r: Yaklaflma-kaç›nma, kaç›nma-kaç›nma ve yaklaflma-yaklaflma. Örne¤in, birçok üniversitede e¤itim görebilecek durumda olabirsiniz; ancak, gidece¤iniz üniversiteyi seçmek
sizde bir çat›flma yarat›r. Bu durum yaklaflma
yaklaflma çat›flmas›na örnek olarak verilebilir. ‹stenilen iki durum aras›nda seçim yapma duru51
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
munda yaflad›¤›m›z durum, yaklaflma-yaklaflma
çat›flmas›d›r. Ço¤u çat›flmada ise ayn› anda hem
arzu edilen, hem de arzu edilmeyen amaçlar söz
konusudur. Örne¤in, çikolata çok güzeldir; ancak,
fliflmanlat›r. Difl doktoruna gitmekten korkars›n›z;
ama, diflin çekilmesiyle ac›n›n son bulaca¤›n› bildi¤inizden, doktora gitmek istersiniz. Bu örnekler
de yaklaflma-kaç›nma çat›flmas›na örnek olarak
verilebilir. Kaç›nma-kaç›nma çat›flmas› ise, iki
olumsuz alternatiften birinin seçilmesi gerekti¤i
durumda yaflan›r. Örne¤in, kangren olmufl bir
aya¤›n kesilmesi durumunda kifli baca¤›n›n kesilmesini istemez; ancak, kesilmezse kangrenli bacak zehirlenmeye neden olacakt›r (Epstein, 1982;
Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Toplumlarda s›kça yaflanan çat›flmalar ise flu
flekilde özetlenebilir:
- Ba¤›ms›zl›k-ba¤›ml›l›k çat›flmas›: ‹nsanlar
stresli durumlarla karfl›laflt›klar›nda, çocukluklar›nda oldu¤u gibi onlarla ilgilenen ve sorunlar›n›
çözen ebeveynlerinin yanlar›nda olmak isterler;
ancak, bizlere ö¤retilen, her ne olursa olsun ayakta kalabilmek ve sorumluluklar› üstlenmektir. Bu
da insanlarda çat›flma yaratmaktad›r.
- Yak›nl›k-yaln›zl›k çat›flmas›: Baflka birine
yak›n olma, duygu ve düflüncelerimizi paylaflma
iste¤i, kendimizi açmam›z›, kendimizle ilgili çok
fazla bilgiyi karfl›m›zdakine vermemizi gerektirir.
Bu da incinme ve reddedilme korkusuyla çat›flabilir.
- Güdülerin ifade edilmesi-ahlaki standartlar:
Cinsellik ve sald›rganl›k, güdülerimizle ahlaki
standartlar, en s›k çat›flan iki aland›r (Atkinson,
Atkinson ve Hilgard, 1985).
Özetle, çat›flma kuram›na göre, insanlar yukar›da belirtildi¤i gibi çeflitli konularda çat›flmalar
yaflayabilirler ve bu çat›flmalar da kiflide strese neden olabilir.
2.5. Strese Yönelik Sistem Yaklafl›mlar›
2.5.1. Bütüncül Sa¤l›k Modeli
Bat›l› anlamda bilim anlay›fl› d›flsal, gözle görülür gerçeklere inanmaktad›r; ama, “yeni” bilimsel gerçekler, en eski ö¤retileri do¤rulamaktad›r.
Zihin ve bedenin rahat, huzurlu hali, elektriksel
aletlerle ölçülebilmeye bafllad›ktan sonra, bu durum gözle görülür, ölçülebilir “gerçek” haline
gelmifltir. Yogan›n, kalp at›m›, deri ›s›s›, terleme
ve di¤er otonom ifllevler üzerindeki etkisi büyüleyicidir; ancak, bunlar objektif olarak ölçülmeye
baflland›ktan sonra yogaya dikkat edilmeye bafllanm›flt›r. Bu ilgi ve zihin ve bedenin bir sistem
olarak bütün oldu¤unun kabul görmesi hastal›klar›n tedavisinde alternatif bir yaklafl›m haline gelmifltir. Böylece organ sistemlerini bir bütün olarak gören bütüncül t›p geliflmifltir. Bütüncül t›p
anlay›fl›na göre, isteyen her insan, bedeninde neler olup bitti¤ine dair yeterince bilgilenir ve bu
konuda yeterince güdülenirse, kendi iradesiyle
beden süreçlerini denetim alt›na almay› ö¤renebilir. Sa¤l›k hakk›nda hastan›n pasifli¤i, hastal›k
hakk›ndaki bilgi eksikli¤inden ve sa¤l›kç›lara afl›r› güvenden kaynaklanmaktad›r. Bütüncül yaklafl›ma göre; beden ifllevleri tamamen istem d›fl› de¤ildir. Birey hem sa¤l›¤›n› korumada, hem de hastal›¤›n tedavisinde aktif bir rol oynayabilir (Girdona ve Everly, 1986; Whitlington, 1998).
Özetle, bütüncül sa¤l›k modeli, insan› bir zihin-beden bütünü olarak, do¤an›n bir parças› fleklinde kavramlaflt›r›p, stresin yönetilmesinde fiziksel, psikolojik ve sosyal müdahalelerin ayn› anda
kullan›lmas› gerekti¤ini vurgular (fiahin, 2003).
2.5.2. Psikosomatik Kuram
“Hekimlerin zihni bedenden ayr› tutmalar› günümüzün en büyük hatas›d›r.”
SOKRATES (akt., fiahin, 2003)
52
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
“Psikiyatrik ve t›bbi hastal›klar aras›nda ayr›m
yapmak yapay, yarars›z ve keyfidir.”
(Grahan, 1979; akt., Allen, 1984)
“Bütün hastal›klar tabii ki psikosomatik de¤ildir; ancak, bütün hastal›klarda zihin-beden iliflkisi vard›r.”
(Girdans ve Everly, 1986)
Konuyla ilgili yaz›nda, yukar›da bir k›sm›n›n
yer ald›¤› birçok bilimadam› ve düflünür, zihinbeden etkilefliminin önemini vurgulam›flt›r. Psikosomatik kuram›n en temel ilkesi “zihnin ve bedenin birbiriyle etkileflim halinde” olmas›d›r (fiahin, 2003).
Psikosomatik modelin öngördü¤ü ad›mlar flu
flekilde aç›klanabilir:
Modelin ilk ad›m› “duyusal uyaran”d›r. Duyusal uyaran genel uyum sendromunu bafllatan herhangi bir fley, “tehdit” olarak alg›lanabilen herhangi ani ve yo¤un uyar›c›d›r. Buna stresör de diyebiliriz. Bir sonraki ad›m stresörün alg›lanmas›d›r. Üçüncü ad›m, alg›lanan stresörün biliflsel de¤erlendirmesidir. Bu noktada stresörün ya da uyar›c›n›n “tehdit edici” ya da “zarars›z” olarak etiketlenmesi söz konusudur. E¤er uyaran “zarars›z”
olarak etiketlenirse bir sonraki aflamaya geçilmez.
Bir sonraki aflama, uyar›c› “stresör” olarak de¤erlendirildikten sonra devreye giren yaflant›d›r:
duygusal uyar›lma. Beflinci ad›m ise, duygusal
uyar›lman›n fiziksel uyar›lmaya dönüflmesidir.
Bundan sonraki ad›m olan fiziksel uyar›lma çevresel sinir sisteminin belli bölgelerindeki aktivitenin art›fl›n› ve birçok özel hormonun salg›lanmas›n› içerir (Bu konu stresin fizyolojisini kapsayan
bölümde ele al›nacakt›r). Fiziksel uyar›lmadan
sonra iç organlar›n aktivitesinde ölçülebilir de¤iflimler gözlenir (fiziksel etki aflamas›). Bu dönemde fizyolojik olarak meydana gelen de¤ifliklikler
Duyusal Uyar›c›
⇓
Duyumsama/Alg›lama
⇓
Biliflsel De¤erlendirme
⇓
Duygusal Uyar›lma
⇓
Zihin/Beden Ba¤›
⇓
Fiziksel Uyar›lma
⇓
Fiziksel Etki
⇓
HASTALIK
“savafl veya kaç” tepkisini içerir. En son ad›m ise,
psikojenik uyar›lman›n uzun süreli oluflu sonucunda ortaya ç›kan somatik (bedensel) tepkileri,
yani organlarda oluflan zararlar› içermektedir. Organlar tolerans efliklerini aflarlarsa, sonuçta zarar
görürler ve hastal›k ortaya ç›kar (Allen, 1984; fiahin, 2003).
Okyayuz’un (1999) da belirtti¤i gibi, psikosomatik yaklafl›m, bedensel hastal›klar›n oluflmas›nda psikolojik faktörlerin önemine de de¤inmifl olmas› nedeniyle alana önemli katk›lar sa¤lam›flt›r.
2.5.3. Canl› Sistemler Yaklafl›m›
Bu yaklafl›m 1990 y›l›nda Steinberg ve Ritzman taraf›ndan oluflturulmufltur. Bu yaklafl›m› ele
almadan önce, baz› kavramlar› ele almakta yarar
vard›r. Bunlar, denge, gerilim (stain), rahats›zl›k
(distress), uyum süreci (adjustment processess)
olarak isimlendirilmifltir (fiahin, 1998a).
53
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Dengeden söz etti¤imizde, sistemlerin karmafl›kl›k derecesine göre üç tür denge durumu akla
gelmelidir. Bunlar: Biyolojik denge; genetik olarak programlanm›flt›r. Örne¤in; vücut ›s›s› düfltü¤ünde veya korktu¤umuzda organizma, varolan
sempatik ya da parasempatik sistemlerini çal›flt›rarak kendini korumaya çal›fl›r. Psikolojik denge;
bireyin düflünsel, duygusal ve davran›flsal mekanizmalar› aras›ndaki dengedir. Biliflsel denge; insan›n d›fl dünyadaki uyaranlar ile o uyaranlara
iliflkin kendi zihninde oluflturdu¤u flemalar›n
uyuflmas› anlam›ndad›r. Beyin, anlam verme iflini
yapamad›¤› zaman bu biliflsel denge bozulur.
Dengenin bozulmas› bir rahats›zl›k yarat›r ve yeni denge aray›fllar›na gidilir (fiahin, 1998a).
De¤iflim ve geliflimin olabilmesi için, dengelerin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r ve bu
durum da yararl›d›r. Dengedeki geçici bozulma
organizmay› harekete geçirir. Sürekli dengede olma bir bak›ma hareketsizlik demektir. Dengedeki
geçici bozulmalar, sistemi harekete geçirdi¤i için
sistem bu sayede canl›l›¤›n› sürdürür (Okutan, 2002).
Kiflinin stres verici bir olayla (stresörle) karfl›laflmas› bedenindeki fizyolojik dengeyi bozar;
çünkü bireyin bir stresörle karfl›laflmas› çeflitli fizyolojik yap›larda de¤iflikli¤i tetikler (fiahin,
1998a).
Canl› Sistemler Yaklafl›m›na göre; (i) canl›
sistemler, en basitten (hücre), en karmafl›¤›na
(uluslarüstü sistemlere) kadar giden aç›k sistemlerdir. Herbirinin, sistemin içine giren ve sistemden ç›kanlar› (madde, enerji, bilgi olarak) düzenleyen alt sistemleri vard›r (ii) sistemlerin varl›¤›
sistem içindeki ve d›fl›ndaki tüm de¤iflkenlerin
dengede olmas›na göre planlanm›flt›r. Denge durumunda yaflan›lan herhangi bir bozulma, sistemi,
tekrar dengeye dönme aray›fl›na iter, ancak, dengenin bozulmas›n›n ifllevsel bir de¤eri vard›r. De¤iflme ve geliflmenin olabilmesi için dengenin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r (iii) her sistem ya da alt sistem için de dengenin ne olmas›
gerekti¤i ya genetik olarak kodlanm›flt›r ya da ö¤renilmifltir. Örne¤in, vücut ›s›s›n›n 36.5/37 derece
olmas› gerekti¤i genetik olarak kodlanm›flt›r.
Çevresinin güvenli oldu¤unu ö¤renmifl ve güvene
dayal› bir flemaya sahip birinin, günün birinde can
güvenli¤i tehdit edilirse, bu durumda biliflsel denge bozulur ve kifli rahats›zl›k yaflar (iv) stres dengenin bozuldu¤una ve tekrar dengeye dönülmesine iliflkin bir iflarettir (fiahin, 1998a).
2.6. Strese Yönelik Di¤er Yaklafl›mlar
Evrim Kuram›na göre, stres ve gerginlik sosyal geliflimin kaç›n›lmaz sonucudur. ‹nsanlar sosyal de¤iflime karfl› savaflmaktansa bu de¤iflime
uyum sa¤lama zorunlulu¤unu kabul etmelidir
(Rice, 1999).
Uyum süreci, organizmay› denge durumuna
döndürmek için harekete geçirilen alt sistem süreçleridir (fiahin, 1998a). Örne¤in, hava s›cakl›¤›
düfltü¤ünde ilk anda üflürüz; ama, daha sonra o s›cakl›¤a da bedenimiz al›fl›r (Gerilim ve rahats›zl›k
kavramlar› “Dünden Bugüne Stres” bafll›¤› alt›nda ele al›nd›¤›ndan burda tekrar incelenmeyecektir).
Yaflam De¤iflimi Kuram› stresi, kiflinin uyum
yapmas› gereken yaflam de¤ifliklikleri ba¤lam›nda
ele almaktad›r. Eflin ölümü, ifl kayb›, yer de¤ifltirmeler vb. kiflisel uyum gerektiren yaflam de¤ifliklikleridir (Rice, 1999).
Konuyla ilgili kavramlar ele al›nd›ktan sonra
s›ra Canl› Sistemler Yaklafl›m›’na göre stresi
aç›klamaya gelmifltir.
Çevresel Stres Kuram› stresi, kalabal›k, hava
kirlili¤i, endüstrileflme vb. çevresel olaylara ba¤lamaktad›r (Rice, 1999).
54
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Kaynaklar
Jones, F., Bright, J. (2001). Stress: Myth, Theory and Research. New
York: Prentice Hall.
Allen, R.J. (1984). Human stress: Its nature and control. New York:
MacMillan Publishing Company.
Kasl, S.V. ve Cooper, C.L. (1995) Research Methods in Stress and
Health Psychology. England: John Wiley&Sons, Ltd.
An›l, L. (1999). Askerlikte Ruhsal Bozukluk Belirtisi Gösteren ve
Göstermeyen Erlerin Sosyal Destekler ve Baflaç›kma Yöntemleri Aç›s›ndan Karfl›laflt›r›lmas›. Ege Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi.
Okutan, M. (2002). Stres ve Stresle Baflaç›kma Yöntemleri-Bir alan
uygulamas›- Gazi Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi.
Ar›k, ‹.A. (1995). Ö¤renme Psikolojisine Girifl. ‹stanbul: Der Yay›nlar›.
Atkinson, D.L., Atkinson, R.C., Hilgard, E.R. (1995). Psikolojiye
Girifl I-II. (Çev. Kemal Atakay, Mustafa Atakay, Aysun
Yavuz). ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar.
Baltafl, A., Baltafl, Z. (1987). Baflar›l› ve Sa¤l›kl› Olmak için Stres ve
Baflaç›kma Yollar› (6. Bas›m). ‹stanbul: Remzi Kitabevi.
Christian, P., Lolas, F. (1985). The stress concept as a problem for a
theoretical pathology. Soc. Sci. Med., 21(12), 1363-1365.
Cotton, D.H.G. (1990). Stress Management: Integrated Approach to
Therapy. New York: Brunner/Mazel.
Cücelo¤lu, D. (1992). ‹nsan Davran›fl›. ‹stanbul: Remzi Kitabevi.
Do¤an, M. (2001). ‹flitme Engelli Çocu¤a Sahip Ebeveynlerin Çeflitli Psikolojik De¤iflkenler Aç›s›ndan De¤erlendirilmesi. Ankara Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi.
Epstein, S. (1982). Handbook of Stress Theoretical and Clinical Aspects (Edt. Leo Goldberger, Shlomo Breznitz). London:
Collier Macmillan Publishers.
Ersever, O.G. (1985). Stresin Ruh Sa¤l›¤›yla ‹liflkisini ‹çeren Çok
Faktörlü Kavramsal Bir Model. Hacettepe Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dergisi, 33-39.
Gençöz, F. (1998). Uyum Psikolojisi. Kriz Dergisi, 6(2), 1-7.
Girdano, D.A., Everly, G.S. (1986). Controlling Stress and Tension
A Holistik Approach (2th edt.). New Jersey: Perntice Hall.
Göktepe, E.O. (2002). ‹flitme Engelli Çocu¤u Olan Annelerin Stres
ve Aile ‹çi Uyum Düzeylerinin ‹ncelenmesi. Ankara Üniversitesi, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi.
Holden, R. (1998). Stress Busters. London: Harper Collins Publishing.
Okyayuz. Ü.H. (1999). Sa¤l›k Psikolojisine Girifl. Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i.
Öztop, F. (2000). Stresle Bafla Ç›kma Yollar› ve Bir Uygulama.
Gebze ‹leri Teknoloji Enstitüsü, yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi.
Rice, P.L. (1999). Stress and Health (3rd edition). New York: Brooks/Cole Publishing Company.
Schultz, D.P., Schultz, S.E. (2001). Modern Psikoloji Tarihi (Çev.
Yasemin Aslay). ‹stanbul: Kaknus Yay›nlar›.
fiahin, N.H. (1998a). Stres Nedir? Ne De¤ildir? Nesrin Hisli fiahin
(Ed.) Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu Bir Yaklafl›m (3. bas›m)
(s.1-17). Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›.
fiahin, N.H. (1998b). Kendi “Olumlu Stres” Düzeyinizi Bulmak.
Nesrin Hisli fiahin (Ed.) Stresle Bafla Ǜkma: Olumlu Bir
Yaklafl›m (3. bas›m) (s.19-21). Ankara: Türk Psikologlar
Derne¤i Yay›nlar›.
fiahin, N.H. (2003). 2003 “Stres ve Yönetimi” Uygulamal› Psikoloji
Yüksek Lisans ders notlar›.
Taylor, S.E. (1986). Health Psychology (6th edition). New York:
McGraw-Hill, Inc.
Tömek, S.‹. (1996). “Stress Audit Ölçe¤inin” Ergenlerde Geçerlik
ve Güvenirlik Çal›flmas›. Ege Üniversitesi, yay›nlanmam›fl
yüksek lisans tezi.
Uçman, P. (1990). Ülkemizde Çal›flan Kad›nlarda Stresle Bafla Ç›kma ve Psikolojik Rahats›zl›klar. Psikoloji Dergisi, 7(24),
58-15.
Whitlington, H.G. (1998). Stres: Bir Psikiyatristin Gerçekçi ve
Bütüncül Yaklafl›m› (Çev. Nesrin Hisli fiahin) Nesrin Hisli
fiahin (Ed.) Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu bir yaklafl›m(3.
bas›m) (s.48-56). Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›.
55
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
STRES‹N PS‹KOF‹ZYOLOJ‹S‹
VE
STRESE BA⁄LI BEDENSEL
HASTALIKLAR
Psk. Esen Dinçel*
Stresin hastal›klar›n nedeni olup olmad›¤› sorusu bir çok araflt›rmaya konu olmufltur. Yap›lan
bir çok araflt›rmada stresin pek çok hastal›¤› oluflturucu faktörler aras›nda yer ald›¤› görülmüfltür.
Bu çal›flmada stres tepkisinin fizyolojisi ele al›narak, zihin beden iliflkisi üzerinde durulmakta, strese ba¤l› bedensel hastal›klar hakk›nda bilgi verilmekte ve konu ile ilgili araflt›rma sonuçlar› özetlenmektedir.
Stresin psikofizyolojisini kavramak, psikosomatik rahats›zl›klar›n etiyolojisini anlamaya yard›m eder; vücudun nas›l iflledi¤inin anlafl›lmas›,
sa¤l›k üzerinde kontrol kazanmay› sa¤lar ve stresi etkili bir biçimde yönetebilme becerisini artt›r›r
(Allen,1983).
Stres Tepkisinin Temel Do¤as›
Stres tepkisinin insan hayat›nda önemli bir yerinin olmas›n›n nedeni, bu tepkinin ifllevsel bir
de¤erinin olmas›d›r. Canl› sistemler yaklafl›m›na
göre; insan organizmas› bir sistemdir ve bu sistemin varl›¤›, sistem içindeki ve d›fl›ndaki tüm sistemlerin dengede olmas›na ba¤l›d›r (örne¤in insanlarda vücut ›s›s›n›n 36,5 olmas›, kandaki glukoz oran›n 100 birim olmas› gibi). Dengedeki
herhangi bir bozulma, sistemi yeniden dengeye
dönme aray›fl›na sokar. Geliflme ve de¤iflme olmas› için dengenin geçici olarak bozulmas› kaç›n›lmazd›r. Dengedeki geçici bozulmalar organizmay› harekete geçirir ve sistem canl›l›¤›n› sürdü*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
rür. Organizma ayn› zamanda hareket ve hareketsizlik dengesi içindedir. ‹nsan için üç tür denge
söz konusudur: biyolojik, psikolojik (biliflsel,
duygusal ve davran›flsal) ve sosyal denge. Bu
yaklafl›ma göre stres; sisteme giren ya da sistemden ç›kan madde (besinler, vitaminler, su), enerji
ya da bilginin yetersizli¤i, afl›r›l›¤› ya da uyuflmazl›¤› durumunda, dengenin bozuldu¤una ve
yeniden uyum yap›lmas› gereklili¤ine yönelik bir
iflarettir. Bu nedenle stresin varoluflsal bir de¤eri
vard›r. Stres tepkisi olmasayd›, organizma d›fl ya
da iç çevresinde oluflan de¤iflikliklere uyum yapamaz, biyolojik, psikolojik ve sosyal anlamda kendini koruyamaz; zarar görür ya da yok olurdu (fiahin, 1994).
Stres, üst düzey canl›larda bir nöroendokrin
fizyolojik tepkidir. Tepki, ad›ndan da anlafl›laca¤›
üzere, sinir sistemi ve endokrin sistem sayesinde
ifller. Sinir sistemi ve endokrin sistem; organlar›
karfl›l›kl› iflbirli¤i içinde çal›flan; gerek iç ortamda
gerekse organizman›n d›fl›ndaki çevre koflullar›nda oluflan de¤iflikliklere karfl› vücudu ve aktivitelerini düzenleyen iki sistemdir. Stres tepkisi s›ras›nda bu iki sistemle iflbirli¤i yapan di¤er sistemler; kalp-damar, solunum, ba¤›fl›kl›k, sindirim/boflalt›m sistemleridir (Allen, 1983; Tunçel, 1991).
Sinir sistemi iç ve d›fl ortamda oluflan ani de¤iflikliklere, bedensel aktivitede k›sa süreli uyum
tepkileriyle yan›t veren sistemdir. Sinir sistemi
omurilik sinirleri arac›l›¤› ile organlara do¤rudan
etki ederek, çok k›sa bir sürede elektrokimyasal
de¤ifliklikler arac›l›¤›yla organizmay› harekete
geçirir. Etkisi anl›kt›r. Endokrin sistem ise, iç ortamdaki de¤iflikliklere geç bafllayan, ancak uzun
süren yan›tlar› oluflturan; bedensel dengenin uzun
süreli düzenini kontrol etmeyi sa¤layan sistemdir.
Endokrin sistem, bezler, hormonlar ve dolafl›m
sistemi arac›l›¤› ile organlar› etkileyerek, uzun süreli kimyasal de¤iflikliklere neden olur. Etkisi da-
56
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kikalar, saatler, hatta günler içinde ortaya ç›kar.
Ancak endokrin sistem düzenleyici görevini yaparken, büyük oranda sinir sistemine ba¤›ml› olarak çal›fl›r ve bu nedenle bu sistem nöroendokrin
sistem olarak da adland›r›l›r. Sinir sistemi beyinden gelen mesaj› organlara sanki “telefon” arac›l›¤› ile iletirken, endokrin sistem ise mektupla
iletmektedir (Allen,1983; Tunçel, 1991).
‹nsan organizmas›ndaki stres tepkisini anlayabilmek için sinir sistemi ve endokrin sistemin yap›lar›n›n iflleyifli üzerinde durmak yararl› olacakt›r.
I. Sinir Sistemi
Sinir sistemi afla¤›da yer alan alt sistemlerle
faaliyet gösterir (fiekil 1). Stres aç›s›ndan merkezi ve otonom sinir sisteminin iflleyifli çok önemlidir.
Sinir sistemi yap›sal ve ifllevsel olarak incelenebilece¤i gibi, geliflimsel olarak da incelenebilir.
Geliflimsel olarak incelendi¤inde, sistemi, I. düzeyde, II. düzeyde, III. düzeyde ve IV. düzeyde
geliflen yap›lar olarak ele almak mümkündür.
A. Merkezi Sinir Sistemi
Merkezi Sinir Sistemi beyin ve omurilikten
oluflmufltur.
I. Düzeyde beyin sap› oluflmufltur. Beyin sap›
(Omurilik so¤an›) beynin en eski yap›s›d›r; beyin
ve omurili¤i birlefltirir. Beyin sap›n›n genel olarak
ifllevi; temel hayat fonksiyonlar›n› yerine getirmektir. Beyin sap›, Medulla Oblangata, Mesencephalon ve Pons’tan oluflur. Bu yap›lar beyinle
omurili¤in fiziksel iletiflimini sa¤lar. Kalp at›fl›,
kan dolafl›m› ve soluk alma gibi hayati fonksiyon-
fiekil 1. Sinir Sistemi (fiahin, 2003)
57
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lar› bafllat›r ve kontrol eder. Hipotalamus ve omurilik arac›l›¤› ile kalp kaslar›, hormon bezleri ve
düz kaslar› yönetir (Allen,1983; Girdano ve
Everly, 1986). “Bitkisel hayat” sözcü¤ü sadece bu
bölümün normal düzeyde iflledi¤i anlam›ndad›r.
Bu bölüme gelecek bir darbe, kiflinin hayat›n›
kaybetmesi ile sonuçlan›r (fiahin, 2003).
Beyin sap›nda yer alan merkezler flunlard›r:
• Medulla: Beyinden bedene giden sinirler
(otonomik iç organ sinirleri, motor kas sinirleri)
ve bedenden beyne giden sinirlerin bulundu¤u
merkezdir.
• Solunum sistemi merkezi: Dakikada 12 soluk
al›p-vermeyi (2 sn alma, 3 sn verme) sa¤lar.
• Kalp-damar sistemi merkezi: Normal düzeyde dakikada 70 at›m› sa¤lar.
• Retiküler Aktivasyon Sistemi (RAS): Bu sistem, omurilikten talamusa kadar (alt beyin merkezleri) uzanan, beyni (üst merkezleri) uyan›k ve
tetikte tutmaktan sorumlu olan nöron a¤›d›r. Beyinden vücuda, vücuttan da beyine sinir ak›m›n›
tafl›yan bu sistem, beyin ve beden aras›ndaki karfl›l›kl› etkileflimi, uyar›c›lar›n seçilmesini ve duyusal bilgilerin iletilmesini sa¤lamaktad›r. Motivasyon, duygu, dikkat ve ça¤r›fl›m süreçleri ile ilgilidir. RAS’›n en önemli ifllevi; bilgileri (belirgin
sinir ak›m›) seçerek almas›d›r. RAS boyunca belirgin ya da belirgin olmayan pek çok sinir ak›m›
vard›r. Belirgin sinir ak›m›, beyni dikkat etmesi
için harekete geçirir. Belirgin olmayan sinir ak›mlar› da kortekste ayn› zamanda genel bir uyar›lmaya neden olur. Bu durumda korteks olas› tehdide
karfl› genel uyar›m sayesinde limbik sistemi ve hipotalamusu uyar›r. Bunlar da vücudu olas› bir harekete haz›rlar (Girdano ve Everly, 1986; Rice,
1999).
RAS’›n bir sinir ak›m›n› uzun süreli bekletme
özelli¤i vard›r. Bu durumda uyar›lm›fl olarak kalma süresi artar, uyar›c›ya verilecek cevap süresi
de uzar. E¤er bir kiflinin stresli bir yaflam› varsa
ve gün içinde pek çok kez stres yafl›yorsa, stresle
bafla ç›kmak için uyar›lan beynin ilgili bölümleri
RAS’› etkiler ve RAS uyar›lm›fl kalma halini benimser. Sanki beyin “e¤er bu kadar s›k uyar›lacaksam, uyan›k kalmak ve inifl ç›k›fllara harcanan
zaman ve enerjiden tasarruf etmek en iyisidir” demektedir. RAS’›n ayn› zamanda uyaranlara uyum
sa¤lama özelli¤i de vard›r. Tekrarlanan durumlar›n yeni deneyimlerden daha az strese yol açmas›n›n nedeni bu özellikten kaynaklanmaktad›r. Örne¤in büyük flehirde yaflayanlar için kent gürültüsü, o kentte yaflayanlardan çok, oraya ziyaretçi
olarak gelenler için stres vericidir (Girdano ve
Everly, 1986; Allen, 1999).
II. Düzeyde, hipotalamus, hipofiz bezi ve beyincik oluflmufltur. Bu yap›lar temel yaflam fonksiyonlar›n› düzenleyerek homeostatik kontrolü
sa¤lar (Allen, 1983).
Hipotalamus (Hypothalamus): Vücudun canl›
kalmas› için gerekli olan fonksiyonlar›n›n bir düzen içinde çal›flmas›n› sa¤lar ve kontrol eder. Bedenin bütün iç organ faaliyetlerini yönetir ve bedenin her bölgesi ile ba¤lant›l›d›r. Hipotalamusun
düzenledi¤i fonksiyonlar; kan bas›nc›, vücut ›s›s›,
açl›k-tokluk, susuzluk, öfke, korku, heyecan,
ac›/a¤r›, haz, cinsel uyar›md›r (Girdano ve
Everly, 1986). Bu bölge, özellikle psikososyal,
duygusal ve biliflsel ipuçlar›na duyarl›d›r. Stres
faktörü karfl›s›ndaki savafl ya da kaç tepkisini bafllat›r ve RAS ile uykuyu düzenler (Rice, 1999).
Beyincik (Cerebellum): Kas koordinasyon
merkezidir. Kas aktivitelerini ve motor görevleri
koordine eder. Durufl, denge ve hareketleri kontrol etmektedir (Tunçel,1991).
58
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Hipofiz Bezi (Pituitary Gland): Vücuttaki
önemli salg› bezlerinin aktivitelerini düzenler.
Endokrin sistemin merkezidir. Hormonlar burada
üretilir ve salg›lan›r (Allen, 1983).
III. Düzeyde Limbik Sistemi meydana getiren
yap›lar oluflmufltur. Bu yap›lar beynin üst ve alt
merkezleri ile iletiflim halinde olan Amygdala,
Fornix, Hippocampus ve Cingulate Gyrus’tur. Bu
alanlar›n ayr› ayr› ifllevleri bilinmemektedir. Limbik sistem, duygusal süreçlerle ilgilidir; öfke, sad›rganl›k, ceza-ödül, cinsel uyar›lma, a¤r› ve ac›dan sorumludur. “Savafl ya da kaç tepkisi” s›ras›nda uyar›c›n›n serebral kortekste yorumlanmas›ndan sonra kiflinin kendini korumas› ya da mücadele etmesi için gerekli olan duygulan›mlar,
limbik sistem sayesinde gerçekleflir. Bu nedenle
limbik sistemin stres tepkisi içindeki yeri önemlidir (Girdano ve Everly, 1986).
IV. Düzeyde beyin geliflimi, beyin kabu¤u
(serebral kortex/neo kortex) ad› verilen tabakala-
r›n oluflumuyla devam etmifltir. Bu yap›, en geliflmifl haliyle insanlarda bulunur. Ayr›ca beyaz balina ve yunuslarda da bu yap›n›n iyi geliflmifl oldu¤u söylenmektedir. Analitik beceriler, sözel
iletiflim, yazma yetene¤i, empati, ince motor
kontrolü, haf›za, mant›k, muhakeme, bilgi iflleme,
dil, sezgi, yorum, ö¤renme, rasyonel düflünce ve
problem çözme gibi biliflsel süreçler serebral korteks taraf›ndan düzenlenir (Girdano ve Everly,
1986).
Beyinin bu dört düzeydeki yap›lar› aflamal›
olarak oluflmuflsa da birbirinden ba¤›ms›z çal›flmaz. Korpus Kollosum (Corpus Collosum), Talamus (thalamus) ve Omurilik (Spinal Cord) bu dört
düzeyin d›fl›nda olan yap›lard›r. Bu yap›lar beyin
yap›lar› aras›ndaki iletiflimi sa¤lar (Allen, 1983).
Korpus Kollosum (Corpus Collosum): Serebral korteksin iki yar›m küresini birlefltiren yatay
bir köprü gibidir. ‹ki yar›m kürenin birbirinden
ba¤›ms›z, iliflkisiz, özerk ve ayr› ifllevleri vard›r.
Korpus Kollosum sayesinde birbirleriyle iliflki
içine girer ve birlikte çal›fl›rlar (Allen,1983).
Talamus (Thalamus): Duyu organlar›ndan gelen sinyalleri beynin uygun alanlar›na gönderen
merkezdir. Beyin içi iletiflim, getiren ve götüren
lifler arac›l›¤›yla talamustan da¤›t›l›r ve talamusta bir araya toplan›r (Allen,1983). Koku d›fl›ndaki
tüm duyumlar›n alg›lanmas›ndan sorumludur; duyusal bilgilerin düzenlenmesini sa¤lar. Duyular›n
sa¤lad›¤› bilginin duygusal içeri¤ini de¤erlendirir. Di¤er bir ifllevi de RAS ile birlikte kiflinin a¤r› duyumunu alg›lamas›na ve ne tür bir a¤r› hissetti¤ini anlamas›na olanak sa¤lar (Rice, 1999).
fiekil 2. Beyin yap›lar› (Allen, 1983)
Omurilik (Spinal Cord): Beyinde çekirdekleri
bulunan hücrelerin aksonlar›ndan oluflan sinir liflerinin genifl bir tutam›d›r. Omurilik, beyinle vücut aras›nda ba¤lant› kurar. Götüren lifler (Efferent fibers) mesajlar› beyinden vücuda, getiren
59
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lifler (Afferent fibers) duyusal bilgiyi vücuttan
beyne tafl›r (Allen,1983).
Beynin alt merkezleri (eski yap›lar) temelde
biyolojik hayatta kalma fonksiyonlar› ile ilgilenirler; üst merkezleri (yeni yap›lar) ise karmafl›k yap›ya sahip sosyal insan varl›¤›n› sürdüren faaliyetlerden sorumludur. Stresi ve onun neden oldu¤u fizyolojik hastal›klar› anlayabilmek için sinir
sistemi yap›lar›n›n her birinin ifllevini anlamak
gerekmektedir (Girdano ve Everly, 1986).
B. Periferik Sinir Sistemi
Periferik Sinir Sistemi, Otonom (istemsiz) sinir sistemi ile Somatik (istemli) sinir sisteminden
oluflmufltur.
Otonom sinir sistemi s›ra ile devreye giren
sempatik ve parasempatik sinir sistemlerinden
oluflmaktad›r. Vücudun hemen her organ›nda en
az bir tane sempatik ve parasempatik lif bulunmaktad›r. Bu sistemlerden bir tanesi aktifken di¤eri pasif durumdad›r. Parasempatik sistem devreye girince organ aktivitesi azal›r. Bu durum bedenin normal düzeninde çal›flmas› anlam›na gelmektedir. Sempatik aktivite artt›kça organ aktivitesi artar. “Savafl ya da kaç” tepkisinden birine
karar verilmeye çal›fl›ld›¤›nda, bedeni harekete
geçiren sempatik sistemdir. Sempatik sinir sisteminin temel sorumlulu¤u, dinamik de¤ifliklikler
ve uyum, parasempatik sinir sisteminin sorumlulu¤u ise sakinleflme, gevfleme, dura¤anl›k, düzelme ve onarmad›r. Bir anlamda sempatik sistem
vücudun “gaz pedal›” iken parasempatik sistem
de sanki “fren” gibidir. Çok afl›r› stres ve erkek
cinsel ifllev tepkisinde iki sistem birlikte aktifleflir. Ereksiyon için parasempatik sistem devredeyken, ejakülasyon için sempatik sistem devrededir.
Ani kalp krizlerinde de her iki sistemin birden
devreye girdi¤i san›lmaktad›r (fiahin, 2003).
II. Endokrin Sistem
Endokrin sistem, otomatik ya da istem d›fl›d›r;
hormon dengesi, metabolizma, vücut s›v›lar›n›n
düzenlenmesi, kan damarlar› faaliyetleri ve üreme
gibi temel ifllevleri kontrol eder (Girdano ve
Everly, 1986).
Endokrin sistem, kana hormon sa¤layan bezlerden oluflur. Bu çeflitli hormonlar pek çok vücut
faaliyetini etkiler. Bunlardan hipofiz (pitüiter) bez
ve adrenal bezi, stres tepkisi içinde yer alan en
önemli salg› bezleridir. Hipotalamus ve hipofiz
aras›nda yak›n iliflki vard›r. Hipotalamus uyar›l›rken, ayn› zamanda hipofiz bezini uyar›r. Hipotalamusun baz› k›s›mlar› parasempatik sinir sistemi
uyar›r ve stres tepkisini engeller. Di¤er alanlar›
ise sempatik sinir sistemini harekete geçirir ve
stres tepkisini art›r›r. Stres uyar›m›ndaki fiziksel
tepkilerin pek ço¤undan sorumlu olan organlar
adrenal bezlerdir. Her biri bir böbre¤in üstünde
olmak üzere iki adrenal bez vard›r. Adrenal iki k›s›mdan oluflur: Medulla ad› verilen iç k›s›m ve
korteks ad› verilen d›fl tabaka (Girdano ve Everly,
1986).
‹nsano¤lunu binlerce y›l meflgul eden en
önemli sorulardan biri zihin-beden iliflkisidir. ‹nsan›n art›k zihniyle ve bedeniyle bir bütün oldu¤u
anlay›fl› kabul edilmektedir. Di¤er deyiflle, beden
zihni etkiledi¤i gibi, zihin de bedeni etkilemektedir. Stres tepkisi ba¤lam›nda bak›ld›¤›nda bu zihin-beden etkilefliminin bedendeki somut yerinden de söz etmek mümkündür. Bu yer hipotalamustur. Hipotalamus zihin-beyin ve beden iliflkisini düzenler. Bunlardan biri daha önce sözü edilen beyin sap› ve omurilik arac›l›¤›yla organlara
do¤rudan yap›lan müdahaledir. Bu müdahale s›ras›nda omurilikten organlara giden “götüren” sinirler devrededir. ‹kinci müdahale hipotalamustaki baz› hücrelerin hipofiz tafl›y›c› sistemi (küçük
60
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kan dolafl›m›) hipofiz bezinin önündeki hücrelerin uyar›lmas› yoludur. Üçüncüsü de hipofiz bezinin arkas›ndaki hücrelerin salg›lar›n›n uyar›l›p
do¤rudan büyük kan dolafl›m›n› devreye soktu¤u
yoldur (fiahin, 2003).
mas› gerekecekti. Hipofiz tafl›y›c› sistem gibi bir
sistem olmad›¤› bir durumda hipotalamusun gönderdi¤i kimyasal mesajlar›n salg›lanmas›, tüm bedeni dolaflmas› ve ondan sonra “kap› komflusu”
hipofiz bezine gelmesi gerekirdi (fiahin, 2003).
Zihin ile bedenin en h›zl› ve do¤rudan iliflkisi
beyinden (talamustan) hipotalamusa gelen mesajlar›n hipotalamustan uyar›lan hücre çekirdeklerinin aksonlar›n›n beyin sap› ve omurilikten geçerek yollanmas›d›r. Omurilikten ç›k›p bedenin
çeflitli organlar›na giden bu sinirler (çevresel sinir
sitemi) organlar› elektrokimyasal yolla uyar›r.
Çevresel sinir sisteminin sinirleri daha önce de
belirtildi¤i gibi beyinden bedene götüren, bedenden beyne getiren sinirler olarak ayr›lm›fllard›r.
Götüren sinirler somatopsiflik sinir yolunu oluflturur. Götüren sinirler ayn› zamanda sempatik ve
parasempatik sinirler olarak ayr›l›r ve her organda bir sempatik bir de parasempatik sinir bulunur
(fiahin, 2003).
Hipotalamusun hipofiz bezindeki hareketini
hipofiz tafl›y›c› sistem arac›l›¤›yla bafllatan üç ayr› cins hücre vard›r. Bu üç tür hücreye karfl›l›k
gelmek üzere üç tür hücre de hipofizde bulunmaktad›r. Her hipotalamus hücresi kendine özgü
salg›s›n› tafl›y›c› sisteme b›rakt›¤›nda, hipofizdeki
o hormona duyarl› özel hücre gerekli mesaj› al›r
ve özel trofik hormonunu salg›lar.
Zihin-beden iliflkisinin endokrin sistemdeki en
temel yolu hipofiz tafl›y›c› sistem arac›l›¤›ylad›r.
Bu küçücük yap› küçük bir dolafl›m sistemi görevi yapmaktad›r ve hipofiz bezini (pitüiter bez) hipotalamusla birbirine ba¤layarak en önemli zihinbeden ba¤›n› kurar. Bu tür tafl›y›c› sistemler bedenin baflka bölgelerinde de (özellikle böbreklerde)
bulunmaktad›r. “Tafl›y›c›” denmesinin nedeni de
birbirine yak›n iki yap›n›n kan dolafl›m› arac›l›¤›
ile birbiriyle iliflki kurmas›n› sa¤lamas›d›r. Di¤er
bir deyiflle mesaj› bir yap›dan di¤erine tafl›maktad›r. Birbirine bu kadar yak›n yap›lar›n (ön hipotalamus ve hipofiz) sistem olmadan k›sa sürede iletiflim kurmalar› mümkün olmazd›, çünkü söz konusu mesaj›n bir yap›dan di¤erine dolafl›m arac›l›¤› ile gelmesi için tüm kan›n önce damarlar› dolaflarak kalbe geçmesi, daha sonra kalpten oksijen
almas› için ci¤erlere gitmesi, oradan da tekrar kalbe gelerek yeniden sistem damarlar›na pompalan-
Stres tepkisinin üç yönü vard›r: Bunlardan ilki
ve stres faktörüne verilen tepki, sempatik sinir
sistemi arac›l›¤› ile do¤rudan oluflur. Bu tepki, bir
stres faktörü (al›fl›lm›fl›n d›fl›nda herhangi bir yeni
ve uyum yap›lmas›n› gerektiren uyar›c›) taraf›ndan uyar›ld›¤›nda, hipotalamustaki sinir hücrelerinin uyar›lmas›yla bafllar. Bu hücreler, aksonlar›n›n sonundan, katekolamin ad› verilen epinefrin
ve norepinefrin denilen kimyasal maddeleri akson
sonundaki aral›¤a b›rak›r. Söz konusu organdaki
al›c› sinirleri de mesaj› al›p organ›n çal›flmas›n›
h›zland›r›r (sempatik sinirler) ya da yavafllat›r
(parasempatik sinirler).
Katekolaminler vücutta afla¤›da yer alan etkileri yapar. Bu etkilere “anl›k etkiler” denir. Bu etkiler uyar›c›n›n alg›lanmas›n› izleyen 2-3 saniye
içinde gözlenebilen ve 5-10 dakika süren etkilerdir (Allen,1983; Rice, 1999).
Katekolaminlerin etkisi (Allen,1983).
• Kalp kaslar›n›n daha h›zl› kas›lmas›,
• Kalp vurufl gücünün art›fl›,
• Kalpten ç›kan kan miktar›ndaki art›fl,
• Kas ve kalpteki derin damarlarda geniflleme,
• Yüzeydeki ve kar›ndaki damarlarda daralma,
61
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
• Damarlardaki kan bas›nc›n›n art›fl›,
• Kan›n daha h›zl› p›ht›laflmas›, kal›nlaflmas›,
• Serum glukoz düzeyinin art›fl›,
• Solunum h›z›n›n art›fl›,
• Solunum derinli¤inin art›fl›,
• Oksijen tüketiminin, karbondioksit üretiminin art›fl›,
• Akci¤er bronfllar›n›n genifllemesi,
• ‹skelet kaslar›n›n gücünün artmas›,
• Gözbebe¤inin genifllemesi,
• Terleme,
• Tüylerin dikleflmesi,
• Mide ve barsak hareketlerinin yavafllamas›,
• Mide bölgesine gelen kan›n azalmas›,
• Boflalt›m sistemi kapaklar›n›n önce aç›l›p
sonra hemen kapanmas›,
• Adrenal medulla salg›lar›n›n art›fl›.
Epinefrin ve norepinefrin aras›ndaki temel
farkl›l›k kardiyovasküler sistem (kalp damar sistemi) üzerinde yapt›klar› etkiye ba¤l›d›r. Epinefrin kalp kas› olan myokard›n üzerinde dört kat daha fazla etki yapar. Norepinefrin ise daha çok damar sistemi üzerinde etkilidir, damarlar›n kas›lmas›n› sa¤lar ve epinefrinden dört kat daha etkilidir. Bu iki kimyasal maddenin sinerjik etkisi ise
tansiyonun yükselmesidir. Söz konusu etkiler
-ikisi d›fl›nda- epinefrin ve norepinefrin arac›l›¤›
ile olur. Terleme ve adrenal medulla art›fl› ise akson uçlar›ndan epinefrin ve norepinefrin yerine
asetilkolin salg›lanmas› sonucu oluflur. Böylece
stres an›nda terleme geçici ve en k›sa süreli belirtidir. Adrenal medulla da uyar›lmas› için asetilkoline ihtiyaç duydu¤undan ara etkiler s›ras›nda
kendi salg›lad›¤› epinefrin ve norepinefrin arac›l›¤›
ile sonsuza kadar uyar›lmaktan korunmufl olur
(fiahin, 2003).
Sinapsa dökülen katekolaminler ifllerini gördükten sonra hemen çözülür. O yüzden de organ
üzerindeki etkileri k›sa süreli olur ve 5-10 dakika
sürer. Oysa ki baz› hayvanlar›n, özellikle de insanlar›n bu otonom sinir sistemi uyar›m› daha
uzun sürdürmeleri gerekmektedir. Bunun için de
adrenal medulla devreye girerek ara etkileri bafllat›r (fiahin, 2003).
Adrenal Medulla: Hipotalamusa sempatik sinirlerle ba¤l›d›r. Hipotalamus uyar›ld›¤› zaman
omurga ve omurili¤in T5 ve T10 bölgelerinden
ç›kan sinirler asetilkolin salg›layarak medullay›
uyar›r ve bezin bu bölgesi derhal epinefrin (adrenalin) hormonunu salg›lar. Salg›lanan bu kimyasal maddeler büyük dolafl›m sistemi arac›l›¤› ile
20-30 saniye içinde organlara ulafl›r ve 2 saat süren tüm sistemin uyar›lm›fll›k (anl›k etkilere göre
10 kat daha uzun süren bir sempatik uyar›lma) yaflamas›na neden olur. Bu sürece “ara etkiler” denir. Ara etkilerin bu kadar uzun sürmesi, hem salg›lanan epinefrin ve norepinefrin miktar›na hem
de bu kimyasallar›n kan içine boflalt›lmas›na ba¤l›d›r. Hücre sinaps›ndaki gibi enzimler taraf›ndan
yok edilmezler (Allen,1983; Girdano ve Everly,
1986; fiahin, 2003).
Burada hat›rlanmas› gereken birkaç önemli
nokta vard›r. Epinefrin ve norepinefrin sempatik
uyar›lma sonucu hücre aksonlar›ndaki keseciklerden sinapsa gönderilen kimyasallar iken, ayn›
kimyasallar adrenal medulladan dolafl›m sistemindeki kan›n içine gönderildi¤inde ad› adrenalin
ve noradrenalin olmaktad›r. Ama ikisi de ayn›
fleydir. Ayr›ca adrenalin ve noradrenalinin (epinefrin ve norepinefrin) kendisi enerji de¤ildir.
Katekalominler enerji kayna¤› de¤il, psikosomatik enerji tafl›y›c›d›r ve organlar›n daha güçlü ve
62
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
h›zl› bir flekilde çal›flmalar›n› sa¤lar. Ancak stres
faktörleri karfl›s›nda uzun süreli bir “savafl ya da
kaç” tepkisi için yo¤un enerji üretimine gerek
vard›r. Bu da endokrin sistem arac›l›¤› ile uzun
süreli etkilerin devreye girmesiyle olur (Allen,
1983; fiahin, 2003).
Anl›k ve ara etkiler, Cannon’un “savafl ya da
kaç” tepkisine karfl›l›k gelmektedir ve çok ifllevseldir. Uzun süreli etkiler ise genel uyum sendromunun patolojiye kadar gidebilecek tepkilerini
belirler (fiahin, 2003).
Uzun süreli stres tepkisi endokrin sistemin üç
yolunu kullan›r: ACTH ekseni, tiroksin ekseni
(TTH) ve vasopressin ekseni (ADH). Bu eksenler
ayn› zamanda hipotalamustaki daha önce sözü
edilen üç farkl› grup hücre ile iliflkilidir. Bunlardan ACTH ekseni ve troksin ekseni hipofiz tafl›y›c› sistemi devreye sokar ve ADH’den biraz daha
karmafl›k yap› içinde seyrederler (fiahin, 2003).
• ACTH Hormon yolu: ACTH (Adrenakortikotrofik Hormone) tüm stres tepkisindeki en
önemli hormondur. Bir stres uyar›c›s› (uyum yap›lmas› gereken bir de¤iflim) sisteme al›nd›¤›nda
hipotalamusun özel hücre gruplar›ndan biri uyar›l›r ve hipofiz tafl›y›c› sisteme kortikotrofin salg›lay›c› faktörlerini (CRF) yollar. Bu faktör küçük
kan dolafl›m›ndan geçerek hipofiz bezinin ön taraf›ndaki özel grup hücreleri uyar›r. Bu hücreler adrenal korteksi uyaracak olan bir hormonun, adrenakortikotrofik hormonun salg›lanmas›na neden
olur, ACTH büyük kan dolafl›m› yolu ile adrenal
kortekse gelir. ACTH adrenal kortesi uyar›r ve
kana kortikoid (corticoid) ad› verilen bir grup hormon salg›lar. Trofik hormonlar do¤rudan organ
uyarmaz. Ama organ› uyaracak olan hormonun
salg›lanmas›n› sa¤lar. Stres tepkisini büyük ölçüde bu hormonlar›n faaliyetleri oluflturur. Adrenal
korteksin iki temel salg›s›, mineralokortikoid (mi-
neralocortiod) ve glukokortikoid (glucocorticoid)’dir. Mineralokortikoid; vücuttaki su ve tuz
dengesini düzenler. Aldesteron (Aldosterone) ve
deoksikortikosteron (deoxycorticosterone) bafll›ca mineralokortikoidlerdir. Böbreklerde tuzun ve
dolay›s›yla suyun tutulmas›n›, kan hacminin artmas›n› ve tansiyonun yükselmesini sa¤layan aldesteron, stres tepkisi s›ras›nda kendisini artan
kas faaliyetine ve ›s› kayb›na haz›rlar (Allen,
1983; Girdano ve Everly, 1986; Tunçel, 1991).
Glukokortikoidler bedene uzun süreli enerji
sa¤lar. Üç tür glukokortikoid vard›r: Kortizol
(cortisol), kortikosteron (corticosterone) ve kortizon (cortison). Bunlardan en önemlisi ve daha
yüksek miktarda salg›lanan kortizoldür. Kortizol,
ya stres tepkisi s›ras›nda ya da afl›r› aktivite döneminden normale dönme aflamas›nda enerjiyi art›rarak metabolizmay› etkiler. Bunu da protein ve
ya¤lar› glukoza (sinir sistemi enerjisi) ve glukojene (kas enerjisi) çevirerek yapar. Karaci¤erde gerçekleflen enerji art›ran bu sürece glukoneogenesis
(gluconeogenesis) ad› verilir. Glukoneogenesis
s›ras›nda kortizol ya¤ dokusunun ya¤ asitleri ve
glukoza dönüfltürülmesi; proteinlerin aminoasitlere ve glukoza dönüfltürülmesini sa¤layarak vücuda gerekli yak›t deste¤ini sa¤lar. Stres uyar›c›s›
nedeniyle sempatik sistem yoluyla adrenal medulladan salg›lanan epinefrin de karaci¤eri h›zland›rarak kana daha çok glukoz kar›flmas›n› sa¤lar. Epinefrin çeflitli etkileflimlere girerek glukojeni de glukoza çevirir, böylece glukoz dokular›n
kullan›m›na haz›r hale gelir (Allen, 1983; Yürekli, 2002).
Bu süreç içinde en çok sorunlara yol açabilecek olan ifllem, proteinlerin yak›lmas› ifllemidir.
Bu süreçte karaci¤er ve sindirim sistemi hücreleri d›fl›nda vücudun bütün hücrelerinde protein depolanmas› azal›r. Bu aflamada vücut glukoz üretir,
kan flekeri artar. E¤er uzun süreli stres tepkisi ne63
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
deniyle bu süreç uzun sürerse kendileri de birer
protein olan akyuvarlar, vitaminler ve antikorlar
yok oldu¤u gibi yeni alyuvar ve antikor oluflumu
için gerekli olan protein kaynaklar› azal›r, dokular
beslenemez. Bu durum ayr›ca kaslar›n zay›flamas›na ve ba¤›fl›kl›k sisteminin bozulmas›na yol
açar (Allen, 1983; Girdano ve Everly, 1986; Tunçel, 1991).
Yo¤un ve uzun süren stres tepkisi nedeniyle
bedende biriken kortizolun etkisi bunlarla kalmaz. Vitaminler ve enzimler de proteinden yap›ld›klar› için bedende vitamin özellikle de B vitamini eksikli¤i bafl gösterir. Vitamin eksikli¤i kendi bafl›na bedensel ve zihinsel sorunlar bafllat›r
(fiahin, 2003).
Kortizolun uzun süreli ve yüksek miktarlarda
kanda dolaflmas› sonucu timüs bezi, lenf bezleri
ve dalakta da bozulmalar (küçülme) bafllar. Bu organ›n bozulmas› da ba¤›fl›kl›k sisteminin zay›flamas›na yol açar, çünkü ba¤›fl›kl›k sistemi için gerekli olan baz› hücreler bu bölgelerde üretilmektedir (fiahin, 2003).
Kortizolün kandaki glukoz seviyesini art›rd›¤›
belirtilmiflti. Bu durum da beta hücrelerinin fazla
miktarda insülin üretmesine yol açar. Bu hücreler
çok yo¤un çal›flt›klar›nda bozulup ifllevlerini kaybederler ve say›lar› azalmaya bafllar, çünkü yerlerine yenisi gelmez. Oysa ki baflka zamanlarda da
insülin yap›m› için (besinlerin hücreler taraf›ndan
kullan›labilir hale getirilebilmesi için, hücre içine
fiekil 3. ACTH Ekseni (Allen, 1983)
64
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
al›nabilmesi için) insüline ihtiyaç vard›r. Bu durum da fleker hastal›¤›n› (diyabet) haz›rlar (fiahin,
2003).
Kortizol ayn› zamanda kandaki alyuvarlar›n
say›s›n›n artmas›na yol açar. Çünkü kortizol sayesinde ortaya ç›kan yak›t›n (glukoz) enerjiye dönüflmesi için oksijen ile birleflmesi gerekmektedir.
Oksijeni tafl›yan hücreler ise alyuvarlard›r. Alyuvar say›s›n›n artmas› kan›n içindeki s›v›n›n azalmas›na, dolay›s›yla kan›n kal›nlaflmas›na ve daha
az ak›flkan olmas›na yol açmaktad›r. Bunun sonucu da damar bas›nc› yükselir, böylece kortizol norepinefrinin damarlar üzerinde yapt›¤› etkiyi art›rmaktad›r (fiahin, 2003).
Organizman›n hastalanmadan yaflam›n› sürdürebilmesi için kandaki bu kortizol miktar›n›n hem
az hem de k›sa süreli olmas› gerekmektedir. Böylece beden kendisini tamir edecektir. Bunun bir
yolu hareket etmek, spor yapmakt›r. Çünkü kortizol sayesinde a盤a ç›kan bu enerjinin hareket
edilerek kullan›lmas› ve spor s›ras›nda parasempatik sistemin devreye sokulmas› ancak bu flekilde olacakt›r (fiahin, 2003).
nin en temel görevi; metabolizmay› ve dolay›s›yla tüm organlar› h›zland›rmakt›r. Troksin, metabolizman›n %60-%100 kadar h›zlanmas›na, solunumun h›zlanmas›-derinleflmesine, kalbin h›zl›
çal›flmas›na (%50), protein hareketlili¤inde art›fla
(kalp kas› zay›flamas› ve ard›ndan kalp yetmezli¤ine neden olur), bölgesel damar genifllemesine,
sindirim sisteminin uyar›lmas›na, sindirim s›v›lar›n›n art›fl›na, sinir sistemin duyarl›l›¤›n›n art›fl›na
(kas titremeleri, endifle, anksiyete, paranoya, uykusuzluk) yol açar (Allen, 1983).
TTH, stres tepkisi s›ras›nda etkisi en geç gözlenen ve etkisi en uzun süren hormon yoludur.
Tek bir stres uyar›c›s› karfl›s›nda üretimi ve etkisinin gözlenmesi 2-3 gün al›r; vücut içindeki etkisi ise 6-8 hafta kadar sürer. Fiziksel ve zihinsel
Uzun süreli etkilerden ikincisi troksin eksendir. ‹nsan organizmas›na stres tepkisindeki en
uzun etkili olan› da budur.
TTH Hormon (Trotrophic Hormone) yolu,
ACTH ile temelde ayn› yolu izler, ancak yap›lar›
ve hormonlar farkl›d›r. Ön hipotalamustaki ikinci özel grup hücrelerin uyar›lmas› ile tirotrofik
hormon salg›lay›c› faktör (TRF) sal›n›r. TRF hipohipofiz tafl›y›c› sisteme ulafl›r ve buradan geçerek ön hipofiz bezindeki ilgili hücreleri uyar›r. Ön
hipofiz bezinde bulunan hücreler tirotrofik hormon üretir. Burada üretilen tirotrofik hormonu,
büyük kan dolafl›m› ile tiroid bezini uyar›r ve tiroid bezi iki hormon salg›lar. Bunlar tiroksin (tyroxine) ve triiodotronindir (triiodotyronine). Troksi-
fiekil 4. TTH Ekseni (Allen, 1983)
65
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
geliflimin olmas› için gerekli önemli bir hormondur (Tuncel, 1991; Allen, 1983).
Uzun süreli etkilerden üçüncüsü ise hipofiz tafl›y›c› sistemi devreye sokmayan, do¤rudan büyük
kan dolafl›m›n›n devrede oldu¤u ve belki de bu
yüzden ara etkilerden sonra ve kortikoidlerin
devreye girmesinden önce etkili olan yoldur. Bu
yol, hipotalamus ve hipofiz bezi hücreleri aras›ndaki do¤rudan iliflkiye ba¤l›d›r. Hipotalamusun
ön taraf›ndaki üçüncü grup özel hücreler talamustan gelen mesajla uyar›ld›¤›nda bu hücrelerin aksonlar› vasopresin hormonu üreterek hipofiz bezinin arkas›ndaki uygun hücreleri uyar›r. Bu hipofiz hücreleri basit hücrelerdir ve kendileri hormon
üretmezler ama vasopresin hormonunu al›p depolarlar. Daha sonra göz sinirleri ile ilgili ani bir aktivite devreye girdi¤inde söz konusu hormonu büyük kan dolafl›m›na b›rak›rlar. Hipofiz bezinin ön
bölgesindeki hücrelerin hormonlar›ndan farkl›
olarak vasopresin, trofik bir hormon de¤ildir. Or-
ganlar üzerinde herhangi bir arac› bez gerektirmeden do¤rudan etki yaparlar (Allen, 1983, fiahin,
2003).
Vasopresinin görevi, tansiyonu (kan bas›nc›n›)
yükseltmektir. Kan bas›nc›ndaki ek bu art›fl bir
anlamda olas› bir kan kayb› karfl›s›nda kan bas›nc›nda oluflabilecek düflmeye ve flok yaflanmas›na
karfl› bedenin ald›¤› bir önlem olarak düflünülebilir. Bu da iki yöntemle gerçeklefltirilir. Vasopresin
damarlarda kas›lmaya neden olur. Vasopresin ayn› zamanda antidiüretik bir hormondur (ADH) ve
adrenal medulladan gönderilen mineralkortikoid
olan aldestreron arac›l›¤› ile vücuttan idrar ç›kma
ya da terleme gibi yollarla s›v› at›m›n› engeller.
ADH ve vasopresin böbrekler üzerinde aynen aldesteron gibi çal›fl›r. Di¤er deyiflle böbreklerin su
tutmas›na yol açar. Bu su daha sonra kana geçer
ve kan hacmi yükselir, bu da kan bas›nc›n› yükseltir (Allen,1983).
fiekil 5. ADH Ekseni
66
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Buraya kadar belirtilenler özetlenecek olursa
stresin fizyolojisi için flunlar söylenebilir: Befl duyu organ› arac›l›¤›yla bedene gelen uyar›c›lar önce beyinde talamus bölgesine gider. Buradan alg›lama olabilmesi için beynin ilgili yerlerine (korteks) yollan›r. E¤er yenibilinmeyen bir uyar›c›,
bir stres faktörü, uyum yap›lmas› gereken bir de¤iflim olarak alg›lan›rsa önce limbik sistemden
geçip belirli duygularla birlikte kodlan›p talamusa geri gelir. Talamustan sonra ise hipotalamusa
yollan›r. Hipotalamusa gelen bilgiler hipotalamusun dört ayr› bölgesindeki sinir hücreleri taraf›ndan al›n›r. Mesaj hipotalamusun arkas›ndaki bir
grup hücrenin aksonlar› arac›l›¤›yla ve sempatik
sinir sistemi aktivitesi ile ayn› anda do¤rudan iç
organlara ve böbrek üstü bezlerinin (adrenal bezler) iç bölümüne (adrenal medulla) gönderilir.
Bunlar olurken ayn› zamanda hipotalamustaki üç
grup hücre de endokrin sistemi harekete geçirir.
Endokrin sistemin harekete geçifli ACTH, TTH,
ADH eksenleri arac›l›¤›yla olur. ACTH ve TTH
eksenlerinin harekete geçmesi için ilgili hormonlar› harekete geçirecek maddeler hipotalamus
hücrelerinden önce küçük dolafl›ma (hipofiz tafl›y›c› sistem) aktar›l›r, daha sonra hipofiz hücrelerine geçer. Hipofiz hücrelerinde üretilen hormonlar ise (ACTH ve TTH) adrenal korteks ve troid
bezlerini uyaracak hormonlar› büyük kan dolafl›m›na salg›lar. Hipotalamusun ADH ekseninin harekete geçmesi ise hipotalamustaki dördüncü
grup hücrenin hipofiz bezindeki ilgili hücreleri
do¤rudan etkilemesi ile oluflur. Hipofizden etkilenen hücreler de daha sonra vasopresin (ADH) arac›l›¤› ile oksitosin hormonlar›n› büyük kan dolafl›m›na salg›layarak damar ve böbrek sistemini etkilerler (ancak oksitosinin stres mekanizmas›ndaki rolü henüz bilinmemektedir) (fiahin, 2003).
Bütün bunlar›n hepsi tek bir stresli olayda 2-5
saniye kadar bir süre al›p etkileri 8 hafta kadar
sürmektedir. Tüm aktiviteler hipotalamus uyar›ld›¤› anda bafllamaktad›r. Ama etkilerini bafllatmalar› için var olan program hepsinin farkl› zamanlarda devreye girece¤i flekilde düzenlenmifltir
(Allen, 1983).
Bedenin Strese Tepkisi
Bedenin stres karfl›s›nda gösterdi¤i tepki, Walter B. Cannon’nun “Savafl ya da kaç” ad›n› verdi¤i tepki ve Hans Selye’nin “Genel Uyum Sendromu” süreciyle aç›klanmaktad›r.
Selye’ye göre Genel Uyum Sendromu üç aflamadan oluflmufltur (Albrecth, 1979; Goldberger
ve Breznitz, 1982; Allen, 1983; Girdano ve
Everly, 1986; Sapolsky, 1994; fiahin, 1994):
(1) Alarm aflamas›: ‹ki baflama¤› vard›r. ‹lk basamakta organizma flok içindedir. Vücudun dengesinin bozuldu¤u ve gerilimin yafland›¤› aflamad›r. Uyar›c›/stresör, duyu organlar› taraf›ndan alg›lan›r (uyar›c›n›n fark edildi¤i an) ve duyusal
mesaj talamusa gönderilir. Talamustan mesaj ya
do¤rudan hipotalamusa ya da serebral kortekse
gönderilir. Bu uyar›c›ya göre de¤ifliklik gösterir;
fiziksel uyar›c›lar (organizman›n içsel ya da d›flsal
çevresini de¤ifltiren her fley) ya da anl›k etkili
uyar›c›lar (anl›k beklenmeyen yüksek yo¤unluktaki uyar›c›lar) kortekste yorum gerektirmez. Mesaj talamustan do¤rudan hipotalamusa gönderilir.
Örne¤in, s›cak oldu¤unu bilmedi¤imiz bir nesneye dokundu¤umuzda hemen elimizi çekeriz. Bu
tepki refleks tepkisidir. Uyar›c›n›n ne oldu¤unun
anlamland›r›lmas› daha sonra yap›l›r. Duyusal
mesaj biliflsel bir stresör ise yorum gerektirir, bu
nedenle mesaj serebral kortekse gönderilir. Orada
mesaj ifllenir ve yorumlan›r (tehdit, kay›p, sald›r›). E¤er yorum duygusal aç›dan anlaml› olarak
etiketlenirse limbik sistem aktive olur. Limbik
sistem aktivitesindeki art›fl talamusa geçer ve hipotalamus uyar›l›r. Bu aflamada, organizma “sa67
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
vafl ya da kaç” tepkisi içine girer. Bu ikinci basamakt›r ve organizma flok karfl›t› uyum sürecini
bafllat›r. Ayn› anda otonom sinir sistemi ve endokrin sistem ve onlara ba¤l› tüm organlar ve kas
sistemleri harekete geçer. Hipotalamus, hipofiz,
troid, paratiroid, adrenal gibi bezleri uyararak
do¤rudan kana kar›flan hormanlar›n salg›lanmas›n› sa¤lar. Bu hormonlar kan yoluyla bütün organizmaya da¤›l›r. Böylece beden kendini korumaya haz›rlan›r.
Sinir uyar›m›, otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik sistemlerinin arac›l›¤› ile vücuda tafl›n›r. Bu aflamada vücudun daha fazla
enerjiye, dolay›s›yla daha fazla kana, oksijene ihtiyac› oldu¤u için sempatik sistem yo¤un olarak
çal›fl›r. Sempatik sistem flu flekilde ifller: Organizman›n uyar›c›y› daha iyi alg›layabilmesi için gözbebe¤i genifller ve görüfl keskinleflir, görsel duyarl›l›k artar; tükürük salg›s› engellenir, daha rahat ve h›zl› nefes al›p verilebilmesi için akci¤erlerde bronfllar genifller, bu süreç, bedenin o s›rada
ihtiyac› olan oksijeni sa¤lamaya yarar. Kalp hareketi h›zlan›r; daha fazla çarpar ve her çarp›flta daha fazla kan pompalar; böylece kan›n daha fazla
enerji tüketen ya da tüketecek olan organ ya da
sistemlere gitmesini sa¤lar. Adrenal bezler ACTH
arac›l›¤›yla adrenalin salg›lar, bu durum, sempatik etkiyi uzat›r, karaci¤erdeki aktiviteyi art›rarak,
daha fazla glukoz üretilmesi için uyar›r. Böylece
tüm sistem için gerekli olan enerji üretilir. Baz›
sistemlerde de faaliyetler azalt›l›r ya da engellenir. Sindirim sistemi çok enerji tüketen bir sistem
oldu¤u için faaliyeti yavafllat›l›r. Ayn› amaçla boflalt›m sistemi kapaklar› (sfinkterler) gevfletilip
kas›l›r böylece öncelikle hafifleyen organizman›n
hareketi kolaylafl›rken daha sonra da kaçarken
iz/koku b›rakmamas› sa¤lanm›fl olur. Otonom sinir sistemi, enerji ve kana ihtiyac› olmayan organlar›n ifllevlerini parasempatik sistemi devreye so-
karak azalt›r ve kan›n kalp, iskelet kaslar› ve beyin gibi organlara gitmesini sa¤lar. Yani sistem,
“savafl ya da kaç tepkisi” için gerekli olan organlar›n faaliyetlerini art›r›rken, gerekli olmayan organlar›n faaliyetlerini yavafllat›r.
Stres tepkisi s›ras›nda bellek bilgi ifllemekte ve
stres yaratan uyar›c›n›n ne oldu¤unu anlamaya çal›flmaktad›r. Bellekteki deneyimler gözden geçirilip uyaran›n flimdiki anlam› düflünülerek, stres verici uyar›c›n›n bir de¤erlendirmesi yap›l›r. Bu de¤erlendirme, uyaran›n sadece ne oldu¤u de¤il,
geçmiflteki anlam›n›n ne oldu¤u, flimdi yeniden
nas›l ortaya ç›kt›¤› ve flu anda bireye ne ifade etti¤i ile, onunla bafla ç›k›p ç›kamayaca¤›na iliflkin
de¤erlendirmeleri de içerir. Süreç, hem uyaran›n
tan›mlanmas›n› hem de kiflinin uyaran karfl›s›ndaki bafla ç›kma becerilerinin de¤erlendirilmesini
kapsamaktad›r.
Organizma alarm aflamas›ndayken baz› duygusal tepkiler de ortaya ç›kmaktad›r. Uyar›c›n›n
yorumu varl›¤a (biyo/psiko/sosyal varl›¤a) bir
tehdit olarak yorumlanm›flsa, korku ya da kayg›
gibi duygular ortaya ç›kabilir. Sevilen bir kifliyi
kaybetme, maddi varl›klar›n yok olmas› ve s›navda baflar›s›z olma gibi düflünceler de psiko-sosyal
varolufla tehdit olarak yorumlan›rsa, korku ya da
kayg› duygular›n›n yaflanmas›na neden olabilir.
Kifli uyar›c›y›, yaflam alan›na müdahale gibi yorumlarsa, yaflanan duygu genellikle, öfke ya da
k›zg›nl›k; uyar›n›n yaratt›¤› etki ya da de¤iflim kay›p gibi yorumlan›rsa yaflanan duygu karamsarl›k
ya da depresyon olabilir (fiahin, 2003).
Organizman›n dengesinin bozulmas›n›n yaflama tehdit ya da engel gibi yorumlanmas› sonucunda, “savafl ya da kaç” davran›fllar› bafllat›l›r.
Yani uyaran›n göz ard› m› edilece¤i, daha sonra
m› araflt›r›laca¤› yoksa hemen mi bir tepki verilece¤i belirlenir. Bu flekilde stres verici durumdan
68
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kurtulmaya ve eski denge durumuna dönülmeye
çal›fl›l›r. Bu süreçte kifli aktif ya da pasif davran›fllarda bulunur. Aktif davran›fllar yani “savafl”
davran›fllar›; stresi ortadan kald›rmaya yöneliktir.
Pasif davran›fllar yani “kaç” davran›fllar› ise, ya
stresten uzaklafl›p enerji toplamaya sonra da stres
oluflturucu faktörü ortadan kald›rmaya yöneliktir
ya da stresten sadece uzaklaflmay› içerir (fiahin,
1994).
Stresli durum ortadan kalkt›¤›nda (ya mücadele edilip durum de¤ifltirildi¤inde ya da o durumdan kaç›ld›¤›nda), organizma yeni denge durumuna döndü¤ünde sempatik sistem yavafllar, çünkü
bu kez parasempatik sistem faaliyeti bafllar. Parasempatik sistem, baz› organlar›n›n etkisini art›r›rken di¤erlerinin etkisini azalt›r. Az önce belirtilen
tüm de¤iflmelerin tersi faaliyetler gerçekleflir.
Kalp yavafllar, kan damarlar› genifller ve sindirim
sistemi ifllevi artar. Akci¤erdeki bronfllar ve gözbebekleri daral›r ve tükürük salg›s› artar. E¤er
yap›lan yorum tehlike de¤ilse, herhangi bir davran›flsal önlem gerekmez ve parasempatik süreç ifllevini sürdürür.
Stres durumu sürer ve sistem “savaflma ya da
kaçma”da baflar›l› olamazsa organizma direnç
aflamas›na girer.
(2) Direnç aflamas›: Bu s›rada organizma strese ra¤men varoluflunu sürdürmeye çal›fl›r. Sistem,
strese ra¤men uyumunu sürdürmeye çal›flmaktad›r. Uyum enerjisi s›n›rl›d›r ve tükenebilir. Kronik stres yaflanmas› durumunda, sempatik sistemin sürekli uyar›lm›fl durumda olmas› nedeniyle
baz› organlar yorulabilir, y›pranabilir, ifllevi bozulabilir ya da organ sisteminin çökmesine neden
olabilir. Ba¤›fl›kl›k sistemi iyice zay›flar, organizma virüsler ve bakteriler gibi d›fl etmenlerin
olumsuz etkilerine daha aç›k hale gelir. Sistem
bozulurken, etkilenen sisteme ba¤l› olarak deri
hastal›klar› ya da sindirim sorunlar› gibi problem-
ler ortaya ç›kabilir. Psikosomatik hastal›klar bu
evrede oluflmaya bafllamaktad›r.
Stres durumu artarak sürerse organizma tükenme aflamas›na girer.
(3) Tükenme aflamas›: E¤er vücut, sürekli stres
tepkisi gösterirse, parasempatik sistemin devreye
girmesi zorlafl›r ve sistem stresli durumdan önceki haline dönemez, di¤er bir deyiflle, stres tepkisi
içindeki organlardan al›nan geribildirimler de yeni stres tepkilerini bafllat›r. Çünkü sistem sadece
d›fl uyar›c›lardan de¤il, kendi içindeki de¤iflimlerden de etkilenmektedir. Böylece bir k›s›r döngü
içine girilir. Bu aflamada, depolanmas› zor olan
enerji sürekli olarak harcand›¤›ndan, depolanamaz hale geldi¤i için vücut yorulmaya bafllar. Vücut yeni duruma uyum sa¤lamaya çal›fl›rken, sempatik sistemin sürekli aktive olmas›, gerekli enerjinin sa¤lanamamas›, organ sistemlerinin hastalanma ve ifllevlerinin bozulma riskini artar›r›r.
Hatta ölüm bile meydana gelebilir.
Stres ve Bedensel Hastal›klar
Zihin-beden iliflkisi filozof ve bilim adamlar›n›n tarih boyunca ilgisini çekmifltir. Günümüzde
pek çok bilimsel araflt›rma; zihin-beden iliflkisi
üzerinde durmufl ve özellikle psikososyal stresin
bedenin ifllevlerinde nas›l patolojik de¤ifliklikler
oluflturabildi¤ine farkl› aç›lardan bak›lmas›n› sa¤lam›flt›r. Bugünkü t›p psikososyal faktörlerin (örne¤in yas, sosyal deste¤in kayb›, sosyal statünün
de¤iflimi gibi) bir hastal›¤›n bafllama ve bitiflinde
etkili olabilece¤ini bilmektedir (Goldberger ve
Breznitz, 1982).
Bilindi¤i gibi, stres organizman›n bir durumudur, bedenin ifllevlerini etkileyen de¤iflimlere gösterilen bir tepkidir ve kronik olmas› hastal›¤a neden olur. Ancak stresi sadece kötü ya da hastal›k
yapan bir olguya indirgemek do¤ru de¤ildir. Baz›
stres durumlar› hastal›¤a neden olurken baz›lar›
69
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
da sa¤l›kl› uyum sa¤lay›c› tepkilere ve bireysel
geliflime yararl› olur (Goldberger ve Breznitz,
1982).
‹nsanlar›n, fiziksel olarak kendilerini güvende
hissetme, ba¤lanma, sosyal gruplar içinde tatmin
edici iliflki kurma, yak›n cinsel iliflki imkan›, sosyal ve fiziksel çevreyle kendini gelifltirecek flekilde birlikte olma gibi baz› ihtiyaçlar› vard›r. ‹nsan›n bu ihtiyaçlar›n›n doyurulmamas› da dengeyi
bozmakta ve stres tepkisini bafllatmaktad›r (Goldberger ve Breznitz, 1982).
Stres tepkisini detayl› olarak aç›klad›ktan sonra, vahfli bir hayvanla karfl›laflt›¤›m›zda verdi¤imiz bedensel tepki ile yolda üzerimize arabas›yla çamur s›çratan bir adama verdi¤imiz bedensel
tepkinin ayn› oldu¤unu ö¤renmifl olduk. Bu örnek
zihin-beden iliflkisinin en önemli noktas›n› ifade
etmektedir. Bu iliflki psikolojik kaynakl› stresin
nas›l iflledi¤ini gösterir. Endifle yafland›¤› zaman
vücuttaki de¤ifliklikleri fark etmek bu teoriyi destekleyecek kan›tlard›r. Zihin vücuttaki problemlerin nedeni olabilir. E¤er kifli düflüncelerini kontrol
etmeyi ö¤renebilirse iç organlar›ndaki aktiviteyi
de kontrol etmeyi ö¤renebilir (Allen, 1983).
Neredeyse tüm fiziksel hastal›klar psikosomatik temellidir. Psikosomatik hastal›k biliflin bedende ölçülebilir bozulmalara neden olmas›d›r.
Bilifl (düflünceler, düflüncelere efllik eden duygular), hastal›¤›n geliflimi için tetikleyici olabilir veya geliflimini h›zland›racak bir zemin haz›rlayabilir (Rice, 1999).
Stresin neden oldu¤u bedensel hastal›klara de¤inmeden önce stres ve hastal›klarla ilgili baz›
yaklafl›mlar› gözden geçirmek yararl› olacakt›r.
Stres ve Hastal›k Yaklafl›mlar›
Daha önce de belirtildi¤i gibi neredeyse tüm
fiziksel hastal›klar psikosomatiktir. Psikosomatik
hastal›klar zihnin bedeni etkiledi¤i hastal›klard›r.
Psikosomatik hastal›klarda, zihin bedeni zay›flatabilir, patojenler bedeni daha kolay ele geçirebilir; hastal›k daha da h›zlan›r (Rice, 1999).
Meyer (1958) yaflam koflullar›nda oluflan de¤iflikli¤in (bölge de¤iflikli¤i, do¤um-ölüm, yeni ifl
deneyimi gibi) sa¤l›k ve hastal›k aras›ndaki dengeyi etkiledi¤ini belirtir. Holmes (1974) ve Rahe
(1968), yapt›klar› araflt›rmalarda, kiflinin hayat›ndaki de¤ifliklikler ile hastal›k bafllang›c› ve ciddiyeti aras›nda ba¤lant› oldu¤unu göstermifllerdir.
Yaflam olaylar› araflt›rma modelinin hipotezine
göre; belirli bir zaman içinde yaflanan kritik yaflam de¤iflikliklerinin fliddeti belirlenerek, stres ve
hastal›klarla ilgili bir ç›kar›m yapmak mümkündür. Ancak, yaflam olaylar› etkisini anlamak için
bireyin fiziksel hassasiyetini, de¤iflikli¤in kifli için
anlam›n›, kiflinin stresle bafl etme becerisini ve
sosyal destek sistemleri ile etnik ve s›n›fsal geçmiflini, kültürel etkileri de hesaba katmak gereklidir. Yaflamdaki bir de¤ifliklik, uyaran olarak stresi bafllatabilir ama kendi bafl›na stres de¤ildir. Dolay›s› ile hastal›k, organizman›n çoklu özelliklerinin sonucudur (akt., Goldberger ve Breznitz,
1982).
Yaflam olaylar›n›n say›s›n›n fazlal›¤› sonucunda bafl etme becerilerinin yetersizli¤i, eksikli¤i fiziksel süreçleri etkiler ve kronik stres tepkisine
dönüflür. Olay›n kifli taraf›ndan tehdit edici olarak
de¤erlendirilmesi sonucu da biliflsel-duygusal-fiziksel yap›lar bütünüyle aktive olur (Goldberger
ve Breznitz, 1982).
Taylor (1995) stresin hastal›klara neden olmas›na iliflkin dört yoldan bahseder:
1. Do¤rudan yol: Stres, hastal›¤›n geliflmesine
neden olan fizyolojik ve psikolojik de¤ifliklikler
üretebilir. Yorgunluk, a¤r› gibi hastal›k iflaretleri
tedavi edilmezse hastal›¤a yol açabilir.
70
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
2. Etkileflimsel yol: Önceden var olan psikolojik ve fizyolojik duyarl›l›klar›n önemini vurgular.
Stres sadece daha önceden duyarl›l›¤› olan kiflilerde hastal›¤a neden olur. Tek bafl›na stres ya da
hassasiyet, hastal›k oluflumu için yeterli de¤ildir.
3. Sa¤l›k davran›fl› yolu: Stres sa¤l›k al›flkanl›klar›n› ya da sa¤l›k davran›fl örüntülerini de¤ifltirdi¤i ölçüde hastal›¤a neden olur.
4. Hastal›k davran›fl› yolu: Yap›lan araflt›rmalarda stres alt›ndaki kiflilerin stres alt›nda olmayanlara göre hastanelere daha çok baflvurduklar›
belirlenmifltir. Kayg›, dikkat da¤›n›kl›¤›, terleme,
uykusuzluk gibi semptomlar, stres alt›ndaki kifliler taraf›ndan hastal›k iflaretleri olarak yorumlan›r. Hastal›k ilgi ve sempati görme ya da sorumluluklardan kaç›nma gibi, ikincil kazançlar nedeniyle ortaya ç›kabilir.
Psikosomatik ve bütüncül (holistik) yaklafl›ma
göre; bütün hastal›klar psikosomatik de¤ildir ancak bütün hastal›klarda zihin-beden ba¤lant›s› bulunmaktad›r. Çevreden al›nan bilginin nas›l alg›land›¤›, nas›l de¤erlendirildi¤i, düflünce ve duygu
süreçlerini nas›l etkiledi¤i, bir bütün olarak hastal›k oluflumuna katk›da bulunur. Bu yaklafl›m›n temelinde zihin-beden birli¤i vard›r. Ayr›ca yaklafl›m, stresi kontrol etmede yaflan›lan hayat tarz›na
da önem verir. Baz› yaflam tarzlar›n›n psikosomatik hastal›k gelifltirmeyi art›rd›¤› bilinmektedir
(Girdano ve Everly, 1986).
Psikosomatik modele göre, olay› de¤erlendirme, genellikle psikosomatik uyar›lman›n gelip
gelmeyece¤ini belirler. Bu biliflsel de¤erlendirme
bir çok faktör taraf›ndan etkilenir. Bunlar; kiflisel
geçmifl, tutumlar, do¤ufltan gelen ve ö¤renilen
korkular, kal›pyarg›lar, önyarg›lar, de¤er sistemi,
ahlaki kurallar ve günlük duygudurumu olarak s›ralanabilir. Dolay›s› ile bir kifliyi etkileyen olay
baflka birini etkilemeyebilir. Ayr›ca duygular›n da
(korku, öfke, kayg› nefret, k›zg›nl›k gibi) fiziksel
uyar›lmaya neden oldu¤u ifade edilmektedir (Allen, 1983). (bkz., Stres ve Zihin bölümü)
Fiziksel problemler, uzun süren alarm durumu, yetersiz de¤erlendirme, yetersiz bafl etme ve
uzun süren bafl etme çabalar› sonucu ortaya ç›kar.
Psikososyal stres hastal›¤a direnci azaltabilir ya
da hastal›k yapacak ajanlar›n etkisini art›r›r
(Goldberger ve Breznitz, 1982). (bkz. Stres ve Kiflilik bölümü)
Organ sistemi aktive olur, dolay›s› ile vücudun
herhangi bir bölümünde stres tepkisi bafllar. Bu
tepkilerin patoloji içeren organ ve doku de¤iflimlerine nas›l neden oldu¤u konusunda çeflitli
varsay›mlar vard›r (Goldberger ve Breznitz,
1982):
1. Akut beden tepkisinin kendisi zarar yaratabilir.
2. Akut tepki dokuyu geçici olarak zedeler, devam eden stres kal›c› doku hasar› yaratabilir.
3. Akut fiziksel reaksiyon e¤er stresöre benzeyen uyarana flartlan›rsa, kronik hale gelebilir.
4. Bafl etme stratejisi baflar›l› uygulan›r ama
stresin fiziksel tepki k›sm› sona ermezse, vücutta
bir gerilim kalabilir.
5. Nispeten daha az bir stres, uygun olmayan
ciddi fiziksel tepkiye yol açabilir.
6. Fiziksel tepki, bedende yaflamsal süreci engelleyerek ya da rahats›z edici uyaran yaratarak
baz› zararlara yol açabilir.
Bafl etme becerileri çöktü¤ünde bütün beden,
organ ve sistemleri stres yaflar (hipotalamus-hipofiz bezi-endokrin hatt›, otonom sinir sistemi, ba¤›fl›kl›k sistemi, istemsiz kas sistemi, beynin biliflsel-duygusal bütünlefltirme merkezleri) (Goldberger ve Breznitz, 1982).
71
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Bu önemli sistemlerde stres hastal›¤a flu flekilde neden olur:
1. Ba¤›fl›kl›k tepkisini azaltarak ya da abartarak,
2. Hipo/hiper aktivite sonucu endokrin problemler yaflatarak,
3. Otonomik kontrol dengesini de¤ifltirerek,
kardiovasküler, solunum, salg› sistemlerinde de¤ifliklik yaparak,
4. Uyku süreçlerini de¤ifltirerek,
5. Sindirim sistemi ifllevlerinde de¤ifliklik yaparak,
6. Beynin nörotransmitter ve nöroendokrin faaliyetlerini etkileyerek.
Psikosomatik etkinin yan›nda somatopsiko etkileflim de vard›r. Bedendeki fiziksel etkiler ve
hastal›klar, zihinsel geribildirimler yoluyla stresör
olarak hizmet eder. Kanser bunun en iyi örne¤idir. Kanser oldu¤unu ö¤renen kifli, bu bilgi üzerine daha fazla stres yaflamaya bafllayacakt›r. Bu tip
bir durum en baflta kassal gerilim ve di¤er stres
tepkilerine neden olur. Bu gerilim ve tepkiler beyinde daha fazla uyar›lmaya neden olur ve bu
döngü baz› kifliler için olumsuz bir flekilde devam
ederek hastal›¤›n ilermesine neden olur (Allen,
1983).
Stres ve hastal›k konusu içinde üzerinde
önemle durulmas› gereken sistem ba¤›fl›kl›k sistemidir.
Stres ve Ba¤›fl›kl›k
Ba¤›fl›kl›k sisteminin kendi kendini yönetti¤i
ve merkezi sinir sisteminden çok az destek ald›¤›
flimdiye kadar, genel olarak kabul edilen bir görüfl
olmas›na karfl›n, son y›llarda ba¤›fl›kl›k sisteminin
di¤er sistemlerle ve homeostatise ve beyinden gelen düzenlemeye duyarl› oldu¤u görülmektedir.
Art›k günümüzde ba¤›fl›kl›k ifllevlerinin de koflullanabildi¤ine; psikososyal faktörlerle ba¤›fl›kl›k
yeterlili¤inin iliflkili oldu¤una; psikoaktif ilaçlarla
ba¤›fl›kl›k yeterlili¤inin ba¤lant›l› oldu¤una iliflkin kan›tlar birikmektedir (Rice, 1999). Bu nedenle de psikonöroimmunoloji denilen yeni bir
alan h›zla geliflmektedir.
Beden kendisini d›flar›dan gelen istilac› güçlerden (zehirler, mikroplar, tozlar, vb.), ba¤›fl›kl›k
sistemi arac›l›¤› ile korur. Ba¤›fl›kl›k sisteminin
bafll›ca görevi; vücudu, virus, bakteri, mantar ve
parazit gibi enfeksiyona yol açan ajanlara karfl›
savunmak ve bedenin bozulan k›s›mlar›n› onarmakt›r (Sapolsky, 1994; Rice, 1999). Ba¤›fl›kl›k
sistemi hücrelerinin kan›n içinde, lenf sisteminde
ve dokular aras›nda gezebilme ve antijene maruz
kal›nan yerlere geçip yerleflebilme özellikleri vard›r. Bu özellikler sayesinde bireyi enfeksiyon,
kanser ve otoimmün hastal›klardan korur (Alt›ntu¤, 1999). Beyin, ba¤›fl›kl›k durumundaki de¤ifliklikleri denetlemekte ve tepki vermektedir. Bu
de¤ifliklikler, hipotalamus ve hipofiz bezi hormonlar› taraf›ndan denetlenmektedir. Bunlar taraf›ndan salg›lanan bir çok hormonun ba¤›fl›kl›k gücüne etkisi vard›r. Bu hormonlar›n normal sal›n›m›n› etkileyecek herhangi bir stres süreci, ba¤›fl›kl›k davran›fl›n› da etkileyecektir (Goldberger
ve Breznitz, 1982). Ba¤›fl›kl›k sisteminin en
önemli özelli¤i vücuda giren yabanc› yap›lar› tan›y›p yok etmesidir (Rice, 1999). Ba¤›fl›kl›k sistemi, tümör geliflmeden hatta gelifltikten sonra bile
normal hücreden baz› farkl›l›klar gösteren tümör
hücrelerini tan›y›p ortadan kald›rabilme kapasitesine sahiptir (Alt›ntu¤, 1999).
Kronik stres yaflant›s› ba¤›fl›kl›k sistemini
olumsuz bir flekilde etkileyebilir. Sistem böylesi
yo¤un ve uzun süren stres yaflant›s› karfl›s›nda zay›flar ve çöker. Sonuçta, yabanc› maddeler vücuda ve organlara girebilir, var olanlar güçlenebilir;
72
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ba¤›fl›kl›k sistemi kendi titizli¤ini afl›r› düzeye getirip, sistemin kendisinin hastal›k oluflturmas›na
neden olabilir.
Savunmalar lemfosit ve monosit ad› verilen
hücreler (akvuvarlar) taraf›ndan yap›l›r. Lemfositler T ve B hücreleri olmak üzere ikiye ayr›l›r:
Kemik ili¤inde üretilip, timus bezinde büyütülen
T hücrelerinde; bask›lay›c› ve sitotoksik öldürücü
hücreler bulunur, kemik ili¤inde üretilen B hücreleri ise antikor üretir. T hücreleri, hücresel, B hücreleri, ise s›v›sal ba¤›fl›kl›k oluflturur. T hücreleri
tüberküloz gibi bakteri enfeksiyonlar› ve virütik
enfeksiyonlarla savafl›rlar. Ayr›ca kanser hücrelerine, mantar hücrelerine ve nakledilen organlar›n
hücrelerine sald›r›rlar. B hücreleri ise antikorlar
üretip yabanc› maddeleri nötralize ederler. T hücreleri sayesinde yap›lan hücre arac›l› ba¤›fl›kl›k
tepkileri strese karfl› daha duyarl›d›r (Rice, 1999).
Bir enfeksiyon ajan› vücuda hücum etti¤inde,
ajan makrofaj denilen bir monosit türü taraf›ndan
tan›n›r (Ba¤›fl›kl›k sistemi bir sald›rgana rastlad›¤› zaman, bir sonraki sald›r›ya daha iyi haz›rlanmak için o bulafl›c› ajan hakk›nda immünolojik
bir haf›za gelifltirir). Makrofaj, yabanc› hücreyi T
hücresiyle tan›flt›r›r tan›flt›rmaz, T hücreleri istilaya cevap olarak ço¤almaya bafllar ya da B hücrelerini uyararak ço¤almas›n› sa¤lar. T hücrelerinin
ço¤almas› ile sitoksik öldürücü hücreler harekete
geçer ve ço¤al›r. Bu hücreler bulafl›c› hücrelere
sald›r›r ve onlar› yok eder. B hücrelerinin bafll›ca
görevi ise; sald›rgan bulafl›c› ajanlar› özel haf›zas› dolay›s› ile tan›yarak, özel flekilleri sayesinde
onlara ba¤lanacak proteinleri-antikorlar› ay›rmak
ve üretmektir. Oluflturulan antikor bir yap-boz gibi o bulafl›c› ajana kilitlenir ya da yap›fl›r ve etkisiz hale getirirler (Sapolsky, 1994).
Ba¤›fl›kl›k sistemi bütün dolafl›ma yay›lm›flt›r
bu nedenle, farkl› hücre tipleri aras›nda iletiflimi
sa¤layacak kimyasal habercileri vard›r (interlökin
ve interferon vb.) ve bunlar›n hepsinin de ayr› görevleri vard›r (Sapolsky, 1994).
Ba¤›fl›kl›k sistemi görevi dolay›s›yla, kendisi
ile, kendisi olmayan› ay›rt eder. Bu özellik ile ilgili bir problem oldu¤unda; ba¤›fl›kl›k sistemi bulafl›c› ajan›n istilas›n› gözden kaç›rabilir, sistem
vücudun normal bir parças›n› yanl›fll›kla bulafl›c›
bir ajan olarak görebilir ve ona sald›rabilir. Bu
durumda multiple sklerosis ve gençlik diyabeti
gibi otoimmün hastal›klar oluflabilir (Sapolsky,
1994).
Stres ve Ba¤›fl›kl›k Sistemi ‹liflkisi
Belirli bir süre devam eden stres, ba¤›fl›kl›k
sisteminde birkaç ifl yapar: yeni akyuvarlar›n yap›lmas›n› ve kana gönderilmesini engeller; akyuvarlar›n kanda kalma süresini azalt›r; antikor üretimini engeller; akyuvarlar aras›ndaki iletiflimi
bozar. Bunlar olmay›nca da ba¤›fl›kl›k sistemi ifllevini yapamaz hale gelir. Kronik strese ba¤l› olarak artan glukokortikoidler, timüs bezinde lemfosit yap›lmas›n› durdurur. Glukokortikoidler, interlökin 1 ve interferon gibi mesajc›lar›n salg›lanmas›n› da etkilediklerinden kanda bulunan akyuvarlar›n da enfeksiyon alarm›na daha yavafl tepki
göstermesine yol açar; lemfositler de protein olduklar›ndan onlar› glukoza çevirerek dolafl›mdaki say›s›n› azalt›rlar. Ayr›ca lenfositlerin içine girip intihar proteini sentezi yapt›r›p DNA’s›n› parçalarlar (Sapolsky, 1994).
Stres yaflanmaya bafllad›¤› s›rada (ilk 30 dk.)
ba¤›fl›kl›k sistemi bask›lanmaz, tersine güçlendirilir. Bu ilk aflamadaki ba¤›fl›kl›k sistemi hareketlerinden glukokortikoidler ve sempatik sistem sorumludur. Yaklafl›k bir saat sonra bu glukokortikoid ve sempatik aktivasyon tersine etki yapmaya
bafllar. Orta düzeyde ve k›sa süreli stresler için
bask›lay›c› glukokortikoidlerin etkisi, durumu yeniden dengeye getirmeye yard›mc› olur. Gluko73
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kortikoidler bafllang›ç aflamas›nda, sadece yafll›
ve iyi çal›flmayan lemfositleri etkisiz hale getirirler, bu da bir anlamda ifllevseldir çünkü ba¤›fl›kl›k
sisteminin kendini yenilemesine yard›mc› olur.
Ayr›ca glukokortikoidler lemfositlerin kandan
at›m›n› sa¤lay›p onlar› ihtiyaç olan enfeksiyon
bölgelerine gönderir. Yo¤un ve uzun süreli streslerde glukokortikoidlerin çok yo¤un salg›lanmas›,
ba¤›fl›kl›k sisteminde stresin ilk bafllang›ç seviyesindeki gibi üst düzeyde aktivite olmas›n›
engeller. Bunun da ifllevsel bir de¤eri vard›r. Çünkü sürekli üst düzeyde aktive olan bir ba¤›fl›kl›k
sistemi kendi kendine sald›rmaya bafllayabilir.
S›k tekrarlayan streslerde ba¤›fl›kl›k yükselmesi
ve bafllang›ç noktas›na düflüflü çok s›k olur, bu durum düzensizli¤e yol açabilir ve otoimmün hastal›klara geçifli kolaylaflt›rabilir (Sapolsky, 1994;
Rice, 1999). Sonuç olarak glukokortikoidlerin ve
di¤er bask›lay›c› hormonlar›n, ba¤›fl›kl›k sisteminde geçici bir aktivasyona yol açt›¤›, savunmalar› art›rd›¤›, keskinlefltirdi¤i, uygun cephelere
gönderdi¤i; ancak bir süre sonra kendi kendisine
sald›rmas›n› engellemek için ifllemi tersine döndürdü¤ü söylenebilir (Sapolsky, 1994).
Araflt›rmalar stresin savunmac› hücreleri azaltt›¤›n› ve bu nedenle kiflilerin ba¤›fl›kl›k sisteminin
zay›flad›¤›n› vurgulam›flt›r. Ayr›ca araflt›rmalar,
stresin yaratt›¤› tahribat›n, her zaman sabit olmad›¤›n›; kiflinin stres öncesi duygudurumunun hücre say›s›ndaki azalmay› etkiledi¤ini belirtmifllerdir. Yap›lan baflka bir çal›flmada da stresin ba¤›fl›kl›k sisteminde yapt›¤› tahribat›n sosyal ba¤lamdan da etkilendi¤i ortaya ç›km›flt›r. O¤ullar›n›
kaybeden iki baban›n birinin kayb› savaflta, di¤erinin kayb› ise trafik azas›nda gerçekleflmifltir.
Yap›lan ölçümler o¤lu savaflta ölen baban›n ba¤›fl›kl›k sisteminde o¤lu trafik kazas›nda ölen babaya göre daha az hasar tespit edilmifltir (Rice,
1999). Bu durumda, o¤lu savafla giden baban›n
kendini bu olas›l›¤a haz›rlam›fl oldu¤u, bafl etme
yöntemlerini daha iyi kullanabildi¤i ve ba¤›fl›kl›k
sisteminin bu nedenle daha az hasara u¤rad›¤›
söylenebilir.
Reichlin’e göre (1993), stresin ba¤›fl›kl›k sistemi üzerindeki olumsuz etkileri bilinmekle beraber
bunu nesnel olarak kan›tlamak kolay de¤ildir.
Homeostatik mekanizmalar›n yürütülmesinde sinir sistemi, endokrin sistem ve ba¤›fl›kl›k sisteminin karfl›l›kl› etkileflimleri çok önemlidir (akt.,
Alt›ntu¤, 1999). Kiflinin duygu durumunun ve
strese verdi¤i yan›t›n flekli, o kiflinin enfeksiyon
hastal›klar› veya kanser ile olan savafl›n› de¤ifltirebildi¤i gibi, otoimmün hastal›klar›n seyrini de
etkileyebilir (Alt›ntu¤, 1999).
Araflt›rmalardaki ölçümlerin sonuçlar›, stresin
türüne (akut/kronik), süresine ve ölçüm al›nan döneme göre de¤iflmektedir (Evans, Clow ve Hucklebridge, 1997). Vücut strese neden olan uyaranlar›n biçimi ve s›kl›¤›na göre farkl› tepkiler gösterir; strese gösterilen tepkinin s›kl›¤› ve fliddeti ba¤›fl›kl›k sisteminin çal›flmas›n› düzenler; ba¤›fl›kl›k sisteminin bafl etme düzeyi de hangi hastal›¤a
yakalan›laca¤›n› ve ne kadar çabuk direnç gösterilece¤ini belirler (Sapolsky, 1994).
Kalp-Damar (Kardiyovasküler)
Sistemi ve Hastal›klar›
Kardiyovasküler hastal›klarda stresin rolünü
kesin olarak belirlemek hemen hemen mümkün
de¤ildir. Bunun nedeni, stresin tek bafl›na bir faktör olmamas› ve stresin di¤er risk faktörlerine katk›s›n›n olmas›d›r (Girdano ve Everly, 1986).
Kardiyovasküler sistem hastal›klar›, kalbin yap›s› ve ritmine, sistemik kan ak›fl›na, kan damarlar›n›n yap›s›na ve kan›n unsurlar›na ba¤l›d›r.
Bunlar birbirine karmafl›k bir biçimde ba¤l› olduklar› ve birisinin ifllevinin bozulmas›, di¤erleri-
74
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ni de etkileyece¤i için ayr› ayr› düflünülemez
(Girdano ve Everly, 1986).
Kardiyovasküler sistemin aktive edilmesi di¤er sistemlere göre k›smen daha kolayd›r. Stres
karfl›s›nda sistemdeki ilk de¤ifliklik, kalbin daha
h›zl› ve kuvvetli atmas›d›r. Bu durum, parasempatik sistemin aktivasyonunun azalmas›, sempatik
sistemin aktivasyonunun artmas› ve troksin salg›lanmas›yla meydana gelir. Kan daha h›zl› ve daha
güçlü hareket eder (Sapolsky, 1994).
‹kinci de¤ifliklik kan damarlar›nda meydana
gelir: Kalbin görevi vücut hücrelerine kan pompalamakt›r. Kan, hücrenin yaflamas› için temel ihtiyaç olan oksijen ve enerji yap›c› maddeleri içerir.
Kaslarla çevrelenmifl bofllu¤u (cavity) olan kalbin, pompalama görevini yapabilmesi için kas›lmas› gerekir. Kaslar kas›l›rken boflluk azal›r, bu
da oda içindeki kan bas›nc›n› art›r›r. Boflluk içindeki bas›nç, d›fl›ndaki bas›nçtan büyük oldu¤u zaman kan vücudun her taraf›n› dolaflan kan damarlar›na gider. Her kan damar› ayn› flekilde kas›larak bas›nc›n devam etmesine ve kan›n bütün sistem boyunca hareketine yard›mc› olur. Kan damarlara pompaland›ktan sonra bas›nçla ileriye
do¤ru itilir, ortalama bas›nç yetiflkin bir erkekte
120 mmHg, kad›nlarda biraz daha düflüktür. Kalp
kas›lma döngüsünü tamamlad›¤› zaman gevfler ve
sistemdeki bas›nç yetiflkin bir erkekte ortalama 80
mmHg’ye kadar düfler; kad›nlarda biraz daha düflüktür (Girdano ve Everly, 1986).
Kalp gerekli ifllevini yerine getirirken ne kadar
az kas›l›rsa o kadar fazla dinlenir. Kalbin at›fl h›z›n›n do¤ufltan bir ritmi vard›r. Kalp sürekli sinir
ak›m› al›r ve do¤ufltan gelen ritmi sürekli olarak
merkezi sinir sisteminden etkilenir. Kalp hem
sempatik hem de parasempatik sinir sisteminden
sinir ak›mlar› al›r. Bu nedenle her an beynin çeflitli merkezlerinin kontrolü alt›ndad›r. Sinirsel dü-
zenlemelere ek olarak, kalp ayn› zamanda, kalp
kas›n›n (miyocardium) kas›labilirli¤ini etkiler,
dolay›s›yla kas›lman›n h›z›n› ve gücünü art›ran
epinefrin hormonundan da etkilenir (Girdano ve
Everly, 1986).
Sinir sistemi hiçbir motor hareket talep etmedi¤i zaman bile, pek çok psikolojik durum kardiovasküler faaliyeti art›r›r. Yeni ya da ola¤anüstü
bir deneyim, korku, öfke, kayg› ya da benli¤i tehdit eden pek çok durum kalp at›fl›n› h›zland›r›r
(Girdano ve Everly, 1986).
Kardiyovasküler stres tepkisinde böbre¤in
önemli bir yeri vard›r. ‹drar (antidiüretik hormon)
oluflumu ve idrardaki suyun kayna¤› kan dolafl›m›d›r. Bu nedenle beyin stres tepkisi s›ras›nda
böbrekteki ifllemleri durdurur ve dolafl›m sistemine suyu tekrar emme mesaj›n› iletir. Bu ifllem vasopresin hormonuyla sa¤lan›r. Bu hormon su dengesini de düzenler (Sapolsky, 1994).
Afla¤›da çok s›k görülen kardiyovasküler sistem hastal›klar›na de¤inilmifltir.
Hipertansiyon
Strese ba¤l› en s›k gözlenen kardiyovasküler
sorun kronik olarak yüksek olan kan bas›nc›, yani
hipertansiyondur. Kronik yüksek tansiyon, hem
kendi bafl›na bir hastal›kt›r hem de kalp-damar hatal›klar›na yol açan önemli bir risk faktörüdür.
Yetiflkinlerin yüzde 15-20’sinin hipertansiyon s›k›nt›s› çekti¤i, kan bas›nc›n›n 160/95’in üzerinde
oldu¤u hesaplanm›flt›r (Girdano ve Everly, 1986;
Rice, 1999).
Kalp gibi, kan damarlar›n›n da do¤ufltan gelen
bir iflleyifl tarz› vard›r. Bu iflleyifl organizman›n
ihtiyaçlar›n› karfl›layabilmek için sürekli olarak
merkezi sinir sistemi taraf›ndan etkilenir (otonom
sinir sistemi, hormonlar) ve her an de¤ifltirilebilir.
Kalp kendisi kan› pompalad›¤› anda damarlar
75
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
üzerine yüksek bir bas›nç uygular. Bu durumda
tansiyon da yüksek oldu¤unda baz› ince damarlar,
zay›f damarlar çatlayabilir ve ani kardiyovasküler
problemlere ya da ölüme yol açabilir (Rice,
1999).
Stresle ‹liflkisi
Stres an›nda bedenin kan bas›nc›n› düzenlemeye ve kontrol etmeye yönelik her mekanizmas› etkilenir. Psikofizyolojik stres tepkisinin her
ekseni (ACTH, TTH, ADH) kan bas›nc›n› art›rma
yönünde ifller, bu nedenle kim olursa olsun tansiyonu yükselir. Kan bas›nc›n› düzenleyici mekanizmalar da çal›flmaz, çünkü onlar da stresin etkisi alt›nda bulunmaktad›r (Sapolsky, 1994).
Kalbin aktivitesini art›ran fizyolojik olaylar flu
flekilde gerçekleflmektedir: Stres an›nda kalp at›fl
h›z› ve vurufl hacmi, sempatik sinir sistem müdahalesi ile artar; bu art›fl, adrenal medullan›n epinefrin/norepinefrin salg›lamas›na ve kardiyak aktivitenin daha uzun sürmesine ve damarlar›n kas›lmas›na neden olmaktad›r (1/2 ya da 1 saat).
Troksin ekseni etkisiyle de kardiyak ç›kt›s› %50
artarak, birkaç hafta sürer. Aldesteron ve vasopresin böbrekleri etkiledi¤i için (su tutulmas›), dolafl›mda çok s›v› bulunmas›, kalbin daha h›zl› çal›flmas›na neden olmaktad›r. Kortizol alyuvar say›s›n› art›rarak kan›n daha çok oksijen tafl›mas›n› sa¤lar; bu durum kan›n kal›nlaflmas›na neden olurken, ak›fl›na da engel olur (geri bas›nç); bunu önlemek için de damarlar kas›larak kan› ileriye do¤ru iter (ileri bas›nç) (Rice, 1999).
Kan›n hacmini art›ran fizyolojik olaylar ise
flöyle gerçekleflmektedir: Aldesteron ve vasopresin böbreklerde tuz ve suyun tutulmas›na; kan dolafl›m›na giren su da, damarlardaki s›v› hacminin
artmas›na neden olmaktad›r. Kan hacminin artmas› ise damar direncini azaltmaktad›r (Rice,
1999).
Hipertansiyonda baroreseptörlerin rolü yads›namaz: stresten sonra kan bas›nc›n› normal düzeye döndürmek için görev yapan yap›lara baroreseptör ad› verilir. Bu yap›lar, bedenin çeflitli bölgelerindeki bas›nca karfl› duyarl› yap›lard›r. Bunlar›n en önemlileri, boyunda yer alan karotid damarlar›d›r (beyne kan gönderen damarlar). Beyni
korumak için beyne giden bu kan bas›n›nc›n›n
kontrol edilmesi gereklidir. Bu damarlardaki baroreseptörler kan bas›nc›n›n yüksek oldu¤u mesaj›n› hipotalamusa gönderir, hipotalamus da bedene bas›nc›n düzenlenmesi gerekti¤i mesaj›n› gönderir. Yüksek tansiyonun kronikleflmesi baroreseptörleri duyars›zlaflt›rd›¤› için duyarl›l›k efli¤ini
yükseltir. Stres durumu geçti¤inde beden normal
düzeyine dönse bile baroreseptörler yüksek efli¤i
ile çal›flmay› sürdürür (Allen, 1983).
Korku, öfke ve kayg› gibi psikolojik durumlar,
damarlar›n çap›n› de¤ifltirebilir, tehlike durumu
söz konusu olmasa bile tehdit ihtimaline karfl› fiziksel bir tepki yaratabilir (Girdano ve Everly,
1986).
Jorgensen’e göre yükselmifl kan bas›nc›, olumsuz duygular ve kendini ifade edememe gibi kiflilik özellikleri ile daha fazla ba¤lant›l›d›r. Ona göre kiflilik özellikleri ve duygular biyolojik süreçleri etkileyebilir (akt., Rice, 1999).
Aterosklerosis (Damar Sertli¤i)
Kardiyovasküler sistem ile ilgili di¤er sorun,
ya¤ maddelerinin kan damarlar› duvarlar›nda
birikmeye bafllamas› ve damarlar›n daral›p t›kanmas› yani arterosklerosistir. Damarlar darald›¤›nda bas›nç artar. ‹leri düzeyde aterosklerosiste damarlar tamamen t›kan›r ve kan geçemez hale gelir. Bu durumda o bölgedeki dokular ölmeye bafllar (Rice, 1999).
Aterosklerosis üç aflamada oluflur:
1. Aterogenesis: Kan damarlar›n›n iç civar›ndaki dokunun hasar görmesi. Bu hasar kanda do-
76
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
¤al olarak dolaflan nitrit ya da kolestrol nedeniyle
gerçekleflir. Beden bu hasar› tamir etmeye çal›fl›r
ancak bunu yapabilmek için damar sistemi, damar›n iç cidar›n› ya¤ dokusu ile s›var. Aterosklerosis
normal olarak her yetiflkinde bulunan bir durumdur.
2. Aterosklerosis: Tamir çabas› devam ettikçe,
ya¤ tabakas›n›n kal›nlafl›p plaka haline gelmesi ve
damar›n cidar›n› daraltmas›d›r.
3. Arteriosklerosis: Kolestrol plakas›n›n sertleflmesi anlam›ndad›r. Damarlar›n esnekli¤ini
kaybetmesi; çatlaklar›n oluflmas›na ve ani bir bas›nç yükselmesinde çatlak yerlerin aç›lmas›na yol
açabilir.
Stresle ‹liflkisi
Her madde gibi kolestrol da asl›nda vücut için
yararl› bir maddedir. Dokular›n su geçirmezli¤ini
sa¤layarak damardan kan›n rahat geçmesini sa¤lar (aksi takdirde s›v› hacmi artar). Problem kolestrol düzeyinin yüksek olmas›d›r. Kolestrol düzeyi lipitik enzimler (lipidi/kolestrolü parçalayan
enzim) taraf›ndan kontrol edilir. Lipitik enzim damar içinde dolafl›rken kolestrolü parçalay›p, daha
ince bir düzeyde kalmas›n› sa¤lar. Ancak vücudun enerji üretimi s›ras›nda (stres dönemlerinde)
kortizol protein olan bu lipitik enzimi de glukoza
dönüfltürmeye çal›fl›r; bu nedenle bu enzimlerin
h›zla say›s› azal›r. Bu enzimler olamad›¤› için de
kolestrol tabakas› gittikçe kal›nlafl›r (Girdano ve
Everly, 1986; Rice, 1999).
Bu tür tabakalarla kaplanm›fl bir damar elastikli¤ini kaybedip sertleflerek arteriosklerosisin
ilerlemesine neden olur. Bu durumda da kan bas›nc› artar, dolay›s›yla hipertansiyona ve kalp hastal›¤›na yol açar (Girdano ve Everly, 1986). Bazen de damarlar›n içine biriken bu plakalar yüksek kan bas›nc› nedeniyle kopup bedenin herhangi bir bölgesindeki k›lcal damarlar› t›kar. Dolay›s›yla kalp krizi, felçler ya da trombosit gibi olay-
lar meydana gelebilir (Rice, 1999).
Stres tepkisi pek çok yönüyle damar sertli¤ini
h›zland›r›r. her fleyden önce stres hipotalamus-hipofiz-adrenal bezinde oluflan sistemi harekete geçirir ve sempatik sistem kontrolüneki “savafl ya da
kaç” tepkisini bafllat›r. Sistem içinde (kan dolafl›m›nda) katekolaminler (stres hormonlar›) dolaflmaya bafllar ve sistemi acil durum için haz›r tutar.
Ayn› anda kalp at›fllar› h›zlan›r, tansiyon yükselir,
yüzeydeki kaslara giden kan› ulaflt›rmak üzere
kan hacmi artar ve solunum h›zlan›r. Bu aktivitenin uzun süre bu flekilde gitmesi damarlara olan
bas›nc›, dolay›s› ile damar tahribat›n› art›r›r. Tahrip edilen damarlar›n tamiri için sistem daha çok
ya¤ plaklar› oluflturur ve bir k›s›r döngü bafllar.
Arterosklerosis ve hipertansiyona yol açan pek
çok faktör vard›r: kolesterol ve doymufl yafl oran›
yüksek beslenme (kan damarlar›nda biriken ya¤›n
miktar›n› art›r›r), hareketsizlik (bu besinlerin kullan›m›n› azalt›r), sigara içme (sempatik sinir sisteminin uyar›lmas›n› taklit ederek kan damarlar›n›
daralt›r ve kalp at›fl›n› h›zland›r›r), obezite, cinsiyet (erkek olmak), yafl, kal›t›m ve kuflkusuz di¤er
pek çok nedenin alt›nda yatan stres (Albrecth,
1979; Girdano ve Everly, 1986). Sigara ayr›ca
içerdi¤i nikotin arac›l›¤›yla da damarlar›n iç yüzünde hasara yol açt›¤›ndan aynen stres hormonlar› gibi, damarlar› tamir etmek amac›yla damarlarda ya¤ plakas›n›n birikmesini h›zland›r›r. Damarlardaki strese ba¤l› hasarlar özellikle de damarlar›n çatallaflt›¤› bölgelerde daha fazla olur
(fiahin, 2003).
Kalp Krizi (Miyokardial Enfarktüs)
Kalp krizi; kalbin belirli bölgesine gitmesi gereken kan›n ak›fl›n›n bir nedenle engellenmesi
olarak tan›mlanabilir. Kalp kaslar› sürekli hareket
halindedir ve sürekli beslenmesi gerekir. Bu besin
ak›fl›ndaki herhangi bir nedenle gerçekleflen en77
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
gellenme, oradaki kan hücrelerinin ölümüne neden olur. Kan hücrelerinin ölmesinin artmas› ile
kalp, vücuda yeterli oranda kan pompalayamaz ve
kapasitesinin üzerinde çal›flmaya devam eder. Ard›ndan bu çal›flmay› da sürdüremez hale gelir ve
bu durumda kalp krizi yaflan›r (Girdano ve
Everly, 1986; Rice, 1999).
Hipertansiyon konusunda rolünü ele ald›¤›m›z
baroreseptörlerin referans düzeyinin eski haline
dönememesi ve yüksek tansiyonun kronik hale
gelmesi de kalp krizinin nedenlerinden biridir
(Allen, 1983).
Kan damarlar›n›n iç çap›n› daraltan ya¤ tabakalar› (atereosklerosis) kan›n damar içinde ak›fl›n›
güçlefltirdi¤i için, oksijen da¤›t›m›n›n azaltmas›na
neden olur. Bu durum da kalp krizine neden olabilir (Girdano ve Everly, 1986).
Yukar›da anlat›lan bir çok nedenle damarlar
ayn› zamanda incelip zay›flayabilir. Zay›flayan
bir damar›n herhangi bir yerinde oluflan k›r›lma
da kan›n o bölgeden d›flar›ya akmas›na neden
olur. Felçlerin bir bölümü de bu flekilde oluflur:
Kan gitmesi gereken yerlere gitmeyince, o bölgelerdeki hücreler birkaç dakika içinde ölür (Rice ,
1999).
En s›k karfl›lafl›lan felçler beyin felçleridir.
K›lcal damarlar›n t›kanmas› ya da çatlamas› nedeniyle kan ulaflmayan beyin hücreleri hemen ölmeye bafllar, bu durumun devam etmesi felce neden
olmaktad›r. Felç durumunda; bellek, motor koordinasyon ve biliflsel yeteneklerin bir k›sm› ya da
tamam› yitirilebilir (Allen, 1983).
Stresle ‹liflkisi
Yap›lan araflt›rmalar, kalp hastalar›nda fiziksel
stres kadar zihinsel stresin de tehlikeli oldu¤unu
göstermifltir (Bairey ve ark., 1991). Kalp hastalar›ndaki risk, büyük ihtimalle zihin-beden-davran›fl aras›ndaki etkileflime; zihnin olaylar› nas›l yo-
rumlad›¤›na, vücudun buna nas›l tepki verdi¤ine
ve davran›fllarla kendini stresli durumlara nas›l
soktu¤una ba¤l›d›r. Araflt›rmalarda, kalp-damar
hastal›klar› için akut-kronik stres, sald›rgan davran›fl e¤ilimleri, depresyon, sosyal destek azl›¤›,
sosyo-ekonomik durum, önemli psikososyal risk
faktörleri olarak belirlenmifltir. Araflt›rma sonuçlar›na göre di¤er bulgular da flöylerdir: Sosyal
deste¤i az, sosyal iliflki a¤lar› zay›f olan bireyler
iki veya dört kat daha fazla kalp hastal›¤›, felç, solunum ya da mide rahats›zl›klar›na yakalanmaktad›rlar. Ayr›ca kalp-damar hastal›klar› ve olumsuz
duygular, aile-sosyal iliflkilerde güçlük aras›nda
anlaml› iliflkiler bulunmufltur. Olumsuz düflünce
yap›lar›na sahip bireylerin kalp hastal›¤›na yakalanma riski olumsuz düflünce yap›lar›na sahip olmayanlara göre daha yüksektir (www.worldhealth.org).
Yap›lan baflka bir araflt›rmada, kalp hastalar›
ile stresle bafla ç›kma e¤itimi konusu incelenmifltir. 28 kalp hastas› stresle bafla ç›kma e¤itimine
kat›lm›fl, %66’s› on iki haftal›k stres yönetimi e¤itimini tamamlam›flt›r. E¤itimi tamamlayan hastalarda kayg› ve depresyon azalm›fl, genel olarak
psikolojik iyileflme saptanm›fl, bunun yan› s›ra,
hastalar bu dönem sonunda izlendiklerinde daha
az gö¤üs a¤r›s› yaflad›klar›n›, so¤uk alg›nl›¤›na
yakalanmad›klar›n› ifade etmifllerdir (Trizcieniecka ve Steptoe, 1994).
Migren
Stresle ilgili di¤er damar (vasküler) sorunu,
vasküler bafla¤r›s› ya da bilinen ad›yla migren
a¤r›s›d›r. Bu a¤r›, zonklay›c› bir a¤r›d›r; a¤r›ya
bafl dönmesi, mide bulant›s› ve oryantasyon
bozuklu¤u efllik eder. Zonklama, a¤r›n›n kalp
at›fllar› ve damar sistemi ile ilgili oldu¤unu gösterir (Girdano ve Everly, 1986; Rice 1999).
78
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Migren, beynin içindeki ve çevresindeki kan
damarlar›n›n daralmas›yla bafllar, a¤r› gelmeden
önce el ve ayaklar so¤ur ve kan bafla do¤ru yükselir. Kafatas› içindeki kan art›fl›na ba¤l› olarak
bas›nç oluflur ve bu bas›nç a¤r› yapar. Kalbin her
at›fl› ile bas›nç artar ve düfler (zonklaman›n nedeni). Kifli prodromal faz olarak bilinen aflamada,
bulant›, afl›r› sinirlilik, sese ve ›fl›¤a karfl› normal
d›fl› bir duyarl›l›k gösterir (Rice, 1999).
Stresle ‹liflkisi
Migrenin; stres s›ras›nda adrenal medulladan
salg›lanan norepinefrinin damarlar›n kas›lmas›na
neden olmas›ndan kaynakland›¤› düflünülmektedir. Bu nedenle stresle en yak›n iliflkide olan hastal›klardan biri olarak kabul edilir (Rice, 1999).
Sindirim Sistemi ve Hastal›klar›
Sindirim sistemi çal›flmas› için yo¤un enerji
gerekir; memelilerde enerjinin % 10-23’ü sindirim için harcan›r.
Sindirim sistemi, yiyeceklerin al›nmas›, mekanik olarak parçalara ayr›lmas›, peristalsis ad› verilen ritmik hareketlerle barsaklar›n içinden geçmesi ve küçük besin parçac›klar›n›n, vücudun enerji
ya da doku oluflturmak üzere kullanmas› için kan
flekeri (glikoz), basit ya¤ asitleri (gliserid) ya da
aminoasitler (protein yap› tafllar›) halinde sindirilmesi için enzim sa¤lanmas›ndan sorumludur.
Oluflturulan basit yap› tafllar› kan ak›fl› arac›l›¤› ile
ihtiyac› olan hücrelere ulaflt›r›l›r. Böylece hücreler bu yap› tafllar›n› kullanarak, görevleri s›ras›nda ihtiyaç duyduklar› protein, ya¤ ve karbonhidrat
ihtiyaçlar›n› karfl›larlar. Bu basit yap› tafllar› beden taraf›ndan yak›larak enerjiye çevrilir (Girdano ve Everly, 1986; Sapolsky, 1994).
Stres tepkisi s›ras›nda parasempatik sistem
devreye girdi¤inde sindirim sistemi flöyle çal›fl›r
(Sapolsky, 1994):
1. A¤›z kurur, tükürük salg›lamas› durur. Mide
ö¤ütmeyi durdurur, enzimler ve sindirim asitlerinin salg›lanmas› durur. ‹nce ba¤›rsaklar ifllevlerini yerine getirmez ve emilim yap›lmaz.
2. Enerji depolanmas› ve insülin salg›lanmas›
durdurulur.
3. Stres durumunun ortaya ç›kmas›yla enerji
ihtiyac› azald›¤›ndan glukokortikoid salg›lanarak
besinlerin ya¤ hücrelerine geçifli engellenir. Depolanan enerji, ihtiyac› olan organ ya da sistemlere iletilir ve enerji tüketilmeye bafllar.
4. Vücut, stres hormonlar›n› (glukokortikoidler, glukojenler, epinefrin, norepinefrin) salg›lad›¤› süre boyunca depolama ad›mlar› tersine ifller.
Bu aflamada ya¤ asitleri, gliserol ve glikoz kana
kar›fl›r. Ayr›ca, bu hormonlar çal›flmayan kaslardaki proteinin de aminoasite dönüflmesini sa¤lar.
5. Vücut aminoasitleri karaci¤ere nakleder,
karaci¤er glikonogenesis olarak adland›r›lan ifllemle aminoasitleri glikoza dönüfltürür. Glikoz
tehlike s›ras›nda enerji olarak kullan›lmaya haz›rd›r.
6. Glukokortikoidler bedenin savafl ya da kaç
tepkisi s›ras›nda görevi olmayan tüm kas hücrelerine besin iletimini durdurur; tüm besin enerji ihtiyac› olan organlara gönderilir.
Sindirim sisteminin do¤ufltan bir ritmi vard›r
ve hareketlerini, boflalt›m›n› ve enzim salg›lamas›n› kontrol eden say›s›z refleksle yönetilir. Sindirim sistemi ayr›ca motivasyon sistemi ile de ba¤lant›l›d›r; açl›k, yiyecek bulma davran›fl›n›n ortaya ç›kmas›na neden olur. Açl›¤› ve ifltah› kontrol
eden merkezler hipotalamustad›r (Girdano ve
Everly, 1986).
Sindirim sistemi, duygudurumdaki de¤iflikliklere, tipik sempatik-parasempatik süreçten daha
karmafl›k bir flekilde tepki gösterir. Pavlov’un
klasik koflullanmas› ile, sindirim sisteminin duy79
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
gudurumdaki de¤iflikliklerle harekete geçmesi
bilgisi uyumludur. Duygular›n mideye giden yemek borusu kaslar›n›n istemsiz olarak kas›lmas›na neden oldu¤u bilinmektedir. Kaslar›n istemsiz
kas›lmas›, besini sindirim sistemi boyunca tafl›yan
ritmik hareketleri bozar ve yutmay› zorlaflt›r›r,
hatta baz› durumlarda imkâns›z k›lar (Girdano ve
Everly, 1986).
Midenin de duygusal tepki sisteminin bir parças› oldu¤u bilinmektedir. Pek çok kayg› testinde
midenin durumu da göz önüne al›nmaktad›r. “‹fltah›m yok”, “midem kemiriliyormufl gibi hissediyorum”, “kusacakm›fl gibi hissediyorum” gibi ifadeler ço¤u zaman, kayg› ve duygusal uyar›m›n fiziksel semptomlar› olarak tan›mlan›r. Ülser, yo¤un bir flekilde sorumluluk tafl›yan, kararlar› verme konumunda kalan profesyonellerin ve yöneticilerin hastal›¤› olarak görülmektedir (Girdano ve
Everly, 1986).
Ülser
“Helicobacter pylori” ad› verilen bir bakteri,
ülserin nedeninin bir k›sm›n› aç›klamaktad›r. Bu
bakteri aside dirençli olmas› ve korucuyu bikarbonat örtüsü ile kapl› olmas›ndan dolay› midenin
asitli ortam›nda yaflam›n› sürdürür. ‹nsanlar›n neredeyse yüzde yüzünün midesinde bu bakteri bulunur. Bakteri midenin alt k›sm›ndaki dokular›n
kendi asidine karfl› direncini azalt›r (Sapolsky, 1994).
Ancak flu da bilinmektedir ki, bakterinin var
oldu¤u her insan ülser olmad›¤› gibi, her ülser
olan insanda da bakteri saptanmam›flt›r.
Mide kas dokusundan yap›lm›flt›r. Midenin
kendi kendisini ö¤ütmemesi için kendine özgü bir
mekanizmas› vard›r. Kendini kendi üretti¤i enzim
ve asitlere karfl› koruyabilmek için mukus s›v›s›
ile kaplar. Mukus s›v›s›n›n kal›nl›¤› ve salg›lanan
enzimlerin yeterli olmamas›, ülsere neden olur,
yani mide kendi kendini yer (Rice, 1999).
Midede ya da mideyi çevreleyen organlarda
oluflan ülserler peptik ülserler olarak adland›r›l›r.
Midedeki ülserler gastrik ülserler olarak adland›r›l›r. Midenin biraz üstündekiler esophageal ülserlerdir. Midenin s›n›r›ndakiler, yak›n›ndakiler ise
duodenal ülserlerdir (Sapolsky, 1994).
Bir çok klinik çal›flma h›zl› (birkaç günde) geliflen bir ülser alt türü oldu¤u konusunda ayn›
sonuca ulaflm›flt›r. Bu ülser tipi, çok stresli krizlere, ciddi bir enfeksiyona, önemli bir kazadan veya cerrahi müdahaleden do¤an travmaya ya da
vücudun büyük bir k›sm›n›n yanmas›na maruz
kalan insanlarda oluflur. Bu tür “stres ülserleri”
baz› durumlarda hayat› tehdit edici olabilir (Sapolsky, 1994).
Korku, depresyon, halsizlik, gibi durumlar ise
tam tersi tepkiye yol açar, mide duvarlar› normalden daha az çal›fl›r. Bu durumda da, midenin kendisini koruyacak olan mukusun azalmas› ile, midenin yiyecekleri parçalayan hidroklorik asit gibi
sert maddelere karfl› do¤al korumas› azal›r (Girdano ve Everly, 1986).
Stresle ‹liflkisi
Konu ile ilgili varsay›mlar flöyledir (Sapolsky,
1994):
Asit geri çekilmesi: Stres s›ras›nda parasempatik sistem devreye girdi¤inden sindirim sistemi
yavafllad›¤› için asit salg›lanmas› yavafllar. Dolay›s›yla midenin kat kat koruyucu doku oluflturma,
mukus ve bikarbonat salg›lama iflleri de yavafllamaktad›r. Bu durumda haz›r bekleyen bakteri
devreye girer ve midede yaralar açar.
Kan ak›fl›nda ani azalma: Stres s›ras›nda ani
bir yaralanmaya ba¤l› kan kayb› ve mideye giden
kanda dramatik bir azalma olursa, kan gitmeyen
mide dokular› ölmeye ve o bölgelerde küçük felçler oluflmaya bafllar.
80
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Ba¤›fl›kl›k sisteminin bask›lanmas›: Stres ba¤›fl›kl›k sistemini bask›lad›¤› için daha çok bakteri ürer.
Yetersiz miktarda prostoglandin: Midenin do¤al sindirim hareketleri kendisine baz› ufak tefek
hasarlar verebilir. Bu hasarlar, prostoglandin ad›
verilen bir salg› ile giderilir. Stres yaflant›s› s›ras›nda glukokordikoidler nedeniyle prostoglandin
sentezi engellenir. Bu yüzden de oluflan hasarlar
düzeltilemez.
Hangi mekanizmalar›n etkili olaca¤› insandan
insana farkl›laflmaktad›r. Bazen birden fazla mekanizma etkili olabilmektedir. Bir görüfle göre de
ülserler asl›nda stres an›nda de¤il, stres tepkisi bitip parasempatik sistem devreye girdi¤inde gerçekleflir. Bu görüfle göre, daha önce belirtildi¤i gibi, sindirim sistemi yavafllay›nca asit salg›lanmas› durur. Karfl›l›¤›nda da koruyucu madde salg›lanmas› durur. Ancak stres geçip de sistem tekrar
çal›flmaya bafllad›¤›nda, mideye birden salg›lanan
asidi karfl›layacak koruyucu maddeler yetmedi¤i
için asit mide duvar›n›n kendisine zarar verir.
Bakteri de varsa bu durum h›zlan›r.
Ba¤›rsak Sistemi Sorunlar›
Stres an›nda, sempatik sistem mide ve ince ba¤›rsak faaliyetlerini durdururken, kal›n ba¤›rsaktaki hareketi h›zland›r›r, stres ortadan kalkt›¤›nda
iflleyifl normale döner. Ancak stresin s›k s›k tekrarlanmas› durumunda ince ve kal›n barsa¤›n birbiriyle belirli bir iliflki içinde olmas› gereken çal›flma sistemi bozulur. E¤er ince ba¤›rsak çok yavafllarsa, kab›zl›k, kal›n ba¤›rsak çok h›zlan›rsa
ishal durumu ortaya ç›kar (Rice, 1999).
Kolit ad›yla bilinen hastal›k, kal›n barsa¤›n iltihaplanmas›d›r. Bunun nedeni kiflinin çok hassas
bir barsak sistemine sahip olmas› ve gastrointestinal sistem iflleyiflinde bozulmad›r (Rice, 1999).
fieker Hastal›¤› (Diyabet/Diabetus
Mellitus)
fieker hastal›¤›n› anlayabilmek için, bu hastal›¤a neden olan insülinin ifllevlerini anlamak yararl› olacakt›r. ‹nsülin, pankreasta üretilen ve flekerin hücrelere girmesini sa¤layan bir hormondur. ‹nsülin yetersizli¤i veya etkisizli¤i, bir yandan hücrelerin flekeri enerji kayna¤› olarak kullan›mas›n› engellerken, di¤er yandan da hücreler
kandaki flekeri ememeyece¤i için kan flekerinin
yükselmesine (hiperglisemi) neden olur. Bu durumda, hücreler enerji gereksinimlerini baflka yollardan karfl›lamaya bafllarlar (www. saglikvakfi.org).
Stres tepkisi s›ras›nda ACTH ve di¤er hormonlar enerji oluflturabilmek için kan içine daha
çok glikoz ve ya¤ asidi gönderilmesine neden
olur. Bu durum, her iki fleker hastal›¤›nda da (insüline ba¤›ml› ve insülin dirençli) glukoz birikmesine, kan flekerinin yükselmesine ve damarlarda plak oluflup hasarlar›n meydana gelmesine yol
açar (Sapolsky, 1999).
Stres s›ras›nda glukokortikoidle, epinefrin ve
norepinefrin beden hücrelerine mesaj göndererek
onlar›n insüline karfl› duyarl›l›¤›n› azalt›r, insüline
direnci art›r›r (Girdano ve Everly, 1986).
‹ki tip diyabet vard›r:
Birincisi, insüline ba¤›ml› olan diyabet (birinci tip ya da genç diyabeti): Daha çok çocuklarda
ve genç eriflkinlerde görülür. Stres tepkisi s›ras›nda ba¤›fl›kl›k sistemi, insülin salg›layan pankreastaki beta hücrelerinin yabanc› istilac›lar oldu¤unu
san›p, onlara sald›r›r (vücudun ba¤›fl›kl›k sisteminin kendi hücrelerini tan›yamaz). Bu durum, kiflinin çok az insülin salg›lamas›na neden olur ve hedef hücrelere glikozun gitmesini engeller. Hücreler beslenemez, ayn› anda kan dolafl›m›nda çok
miktarda glukoz ve ya¤ asitleri dolaflmaya bafllar
81
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ve gidecek yerleri yoktur. Sonuçta bunlar böbreklerdeki kan damarlar›na yap›fl›rlar ve bu organlar›n ifllevlerini yapmalar›n› zorlaflt›r›rlar. Damarlarda ya¤ tabakalar› olufltururlar ve bu da ihtiyaç
duyulan oksijen ve glikozun elde edilmesini imkans›z hale getirerek, kronik a¤r›y› ortaya ç›kar›r.
Ayr›ca, gözlerdeki proteinleri birbirine ba¤lar ve
katarakt oluflturur, bu insüline ba¤›ml› diyabeti
olan insanlar ömür boyunca d›flar›dan insülin (enjeksiyon yoluyla) almak zorundad›rlar (Sapolsky,
1994).
Kanser hücrelerinin özellikleri flunlard›r (Rice
1999):
‹nsüline dirençli diyabet (ikinci tip ya da yetiflkinlikte bafllayan diyabet): S›kl›kla eriflkinlerde
ve fliflman (obes) kiflilerde görülmektedir. Sorun,
insülinin salg›lanmas›ndaki yetersizlikten çok,
dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç sonucunda glukoz metabolizmas›n›n bozulmas›ndad›r.
Problem, bir çok insan›n yaflland›kça kilo almas›yla ilgilidir. Ancak, bu hastal›k yafllanman›n
normal bir özelli¤i de¤ildir. Aktif olamama ve
üretim fazlas› ya¤ hastal›¤›d›r. Hücrelerde yeterli
derecede ya¤ depoland›¤›nda, ya¤ hücreleri tamamen dolar. Ergenlik döneminde ya¤ hücreleri sabitleflir ve kilo al›nd›kça bireyin ya¤ hücreleri flifler. A¤›r bir yeme¤in ard›ndan insülin, ya¤ hücrelerinde daha çok ya¤ depolamaya çal›fl›r, fakat
ya¤ hücreleri fazlas›yla fliflti¤inden bunu reddeder. Böylece ya¤ hücreleri insülinin daha fazla
ya¤ depolama istemine yan›t vermez ve hücreler
daha az glukoz al›r (Sapolsky, 1994).
3. Kanserli hücrelerin çevresel dokulara ba¤lar› zay›ft›r. Vücudun çeflitli bölgelerine yay›lma ve
geliflme özelli¤ine sahiptir.
Kanser
Kanser kontrolsüz flekilde büyüyen ve yay›lan
anormal hücrelerdir. Beden hücrelerinin bedenin
aleyhine çal›flt›¤› bir hastal›kt›r (Allen, 1983).
Kansere onkogen ad› verilen mekanizmadaki bozulman›n yol açt›¤› düflünülmektedir. Onkogen
hücre üretim kontrol mekanizmas›d›r; hücrelerin,
ne zaman ve ne h›zla üretilece¤ini düzenler (Rice,
1999).
1. Kanserli hücrelerin di¤er hücrelere göre yaflama ihtimali düflüktür ve ço¤u olufltu¤u anda
ölür.
2. Kanser hücrelerinin di¤er hücrelere göre daha fazla besin ihtiyac› vard›r. Di¤er hücreler gibi
kendi besinlerini yapamad›klar› için normal hücrelerin protein ve besin maddelerini asalak olarak
tüketirler.
4. Olgunlaflmadan bölünerek anormal bir flekilde ço¤al›rlar. Rastgele, h›zl›ca ve birden fazla
parçaya bölünürler. Böylece çok say›da asalak
hücre oluflur.
5. Normal hücreler için var olan s›n›rlar, kanserli hücrelerde söz konusu de¤ildir. Normal hücrelerin ço¤almas› için di¤erlerinin ölmesi gerekirken (bunun için normal hücreler aras›nda bilgi iletiflimi vard›r), kanserli hücreler bu kurallara uymazlar. Besin bulabildikleri sürece ço¤al›rlar.
Normal bir hücrenin kanserli bir hücreye dönüflümü flu flekilde olmaktad›r (Rice, 1999):
1. Evre-Tek bir hücre ile bafllama: Hücre
DNA’s›nda bozulma yani mutasyonla bafllar. Bozulmaya neden olan madde karsinojendir (günefl
›fl›n›, x ›fl›n›, kimyasal boyalar gibi). Genelde mutasyona u¤rayan hücreler ölmesine ra¤men
1/1000 oran›nda kanser hücresi özelli¤ini tafl›yan
hücreler üremeye bafllar.
2. Evre-Tek organa yerleflme: Mutasyona u¤rayan hücre hemen ço¤almaya bafllar. Yaflamay›
baflarabilen hücreler vücut içinde bir yerlere yerleflmekte ve orada ço¤almaya devam etmektedirler. Bu haliyle ço¤alan hücre grubu tümör ad›n›
82
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
al›r. Kendi büyümesini s›n›rland›rabilen hücrelere
selim, s›n›rland›ramayan hücrelere habis denir.
Tümörün yap›s›, özellikleri ne tür bir kanser oldu¤u hakk›nda bilgi verir.
Stresle kanser aras›ndaki iliflkiyi gösteren kan›tlardan baz›lar› labaratuvar çal›flmalar›ndan elde edilmifltir. Stres tümörlerin büyümesine flu flekilde neden olur (Sapolsky, 1994):
3. Evre-Bölgesel yay›lma: Baz› hücreler tümörden kolayl›kla kopabilmekte ve vücudun baflka bir bölgesine gidebilmektedir. Merkez tümörden ayr›lma durumuna metastas (metastasis) denir.
Ani ya da beklenmeyen bir olay karfl›s›nda
stres tepkisi, organizmay› harekete geçiren enerjinin üretilmesi ve kullan›ma haz›r hale gelmesini
sa¤lar: Enerji üretimi endokrin sistem arac›l›¤› ile
olur. Yani kortizol, protein ve ya¤lar› glukoz ve
glikojene dönüfltürür. Bu proteinler aras›nda alyuvarlar da vard›r. Kortizol enerji üretmek ad›na bu
yolla, akyuvarlar› azaltarak ba¤›fl›kl›k sistemini
bask›lar. Akyuvarlar azald›¤› için, yapm›fl olduklar› düzenli kontrolü yapamazlar, bu nedenle
kanserli hücrelerin “gözden kaçma” ihtimali de
artar. Ba¤›fl›kl›k sisteminin bu flekilde zay›flamas› kanser oluflumuna zemin haz›rlar (Rice, 1999).
4. Evre-‹lerleme: Da¤›lan hücreler yeni bölgesinde orijinal tümöre benzer tümörler oluflturmaya ve ço¤almaya bafllamaktad›rlar.
Kansere neden olabilecek bu tür bir mutasyona u¤ram›fl hücrenin sa¤l›kl› insan vücudunda da
her alt› ya da sekiz saatte bir ortaya ç›kt›¤› düflünülürse, neden bir çok insan›n hala sa¤l›kl› oldu¤u sorusu karfl›m›za ç›kar. Bunun en önemli nedeni bedenin ba¤›fl›kl›k program›d›r. Bu programa
göre, akyuvarlar vücudu günde üç-dört ya da 6-8
saatte bir kez kontrol etmekte ve her hücrenin genetik yap›s›n›n kendi genetik yap›s›na uygun olup
olmad›¤›n› denetlemektedir. DNA bilgisi uygun
olmayan hücreler akyuvarlar taraf›ndan yok edilir. Bu süreç dahilinde gözden kaçan hücreler
kanser bafllang›c› anlam›na gelmektedir (Rice,
1999).
Stresle ‹liflkisi
Kanser ve stres aras›ndaki iliflkiyi destekleyen
ilk kan›tlar hayvanlarla yap›lm›fl çal›flmalardan
elde edilmifltir. Örne¤in farelerle yap›lan çal›flmalarda, gürültülü ve stresli ortamlar›n tümörlerin
daha h›zl› büyümesine neden oldu¤u görülmüfltür
(Sapolsky, 1994).
‹nsanlardaki pek çok kanser türünün virüslerden ziyade genetik faktörlerden ya da çevresel
karsinojenlere maruz kalmaktan kaynakland›¤›
düflünülmektedir (Sapolsky, 1994).
“Kanser gelifltikten sonra stres tümörün büyümesini h›zland›r›r m›?” ya da “Stres azaltma teknikleri ya da baz› kiflilik yap›lar› kanserin geliflmesini azaltabilir mi?” sorular› üzerine yap›lan
araflt›rma sonuçlar›na bak›ld›¤›nda flu bulgularla
karfl›lafl›lmaktad›r. Bafl etme becerileri yüksek,
iyimser ve kendine güvenen kanser hastalar› ile
çöküntüye u¤rayan kanser hastalar› karfl›laflt›r›ld›¤›nda (kanserin derecesi kontrol edildi¤inde) birinci gruptaki hastalar›n daha uzun yaflad›¤› bulunmufltur. Ayr›ca baz› çal›flmalarda ayn› bafl etme becerilerinin vurguland›¤› grup terapilerinin,
kanserli hastalar›n ortalama ömrünü uzatt›¤› görülmüfltür. Araflt›rma bulgular› aras›nda sosyal
deste¤in de ömrü uzatt›¤›na iliflkin bilgiler vard›r.
Ancak, bahsedilen bu yöntemlerin hastal›¤› kesin
olarak önleyece¤i ya da tedavi edece¤i konusunda bir fley söylenememektedir. Bununla beraber
iyimser ve bafl etme becerileri yüksek kiflilerin ya
da destekleyici bir grup içinde olanlar›n yaflam
kalitelerinin daha iyi oldu¤una iliflkin bulgular da
vard›r (Sapolsky, 1994).
83
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Zaman zaman kansere e¤ilimli bir kiflilik tipi
de oldu¤u öne sürülmektedir. Kanser hastalar›na
en s›k atfedilen kiflilik özellikleri; bast›rma; yani
içe yönelik k›zg›nl›k, sald›rganl›k ile kendini sürekli olarak ifade edememedir. Kanser hastalar›
uysal, itaatkar, sayg›l› ve içe dönük kiflilerdir. Yap›lan araflt›rmalarda kanser hastalar›nda yüksek
düzeyde anksiyete, depresyon, k›zg›nl›k ve düflmanl›k e¤ilimi gözlenmifltir. Bu özellikler baflka
bir çok psikosomatik hastal›kta da görülmektedir
(Sapolsky, 1994; Rice, 1999).
Araflt›rma sonuçlar› tutarl› de¤ildir: Baz› kiflilik tipleri ile yüksek kanser riski aras›nda iliflki oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Ancak kiflinin yaflam›ndaki
stres miktar› ile kanserin h›zl› ilerlemesi ya da
kansere yakalanma riskinin yüksek oluflu aras›nda
bir iliflki yok gibi görünmektedir (Sapolsky,
1994). Ayr›ca kanser hastalar›nda çocukluk travmalar›, mutsuz çocukluk, aile içi uyumsuzluk öykülerine de rastlanmaktad›r. Olumsuz geçmifl yaflant›lar›n, kanser hastalar›nda olumsuz duygulara
yol açt›¤› ve hastal›¤›n ilerlemesine katk›da bulundu¤u söylenmektedir. Ancak bunu iddia eden
çal›flmalar›n; kontrol grubu eksikli¤i, uygun olmayan analiz gibi önemli eksikliklerinin oldu¤unu da unutmamak gerekir (Rice, 1999).
Kanserle stres aras›nda nedensel bir iliflki kurmak mümkün de¤ildir. Ancak stres, kanserin daha h›zl› geliflmesine ortam haz›rlamaktad›r. Bununla beraber, stresi tan›mak, vücut üzerindeki
fizyolojik etkilerini bilmek, stresi kontrol etmeye
çal›flmak, insanlar› kanser ve di¤er psikosomatik
hastal›klardan koruyabilir. Psikologlar›n stres konusuna hakim olmalar›, destek verdikleri bireyleri bu konuda bilgilendirmeleri ve onlara stres yönetiminin önemini anlatmalar› sa¤l›¤› koruman›n
en önemli basama¤›d›r.
Kaynaklar
Albrecht, K. (1979). Stres and The Manager making it work for you.
A Touchstone Book. Published by Simon & Schuster Inc.
Allen, R.J. (1983). Human Stres: Its Nature and Control. Newyork:
Mac Millanpublishing Company
Alt›ntu¤, O. (1999). Psikoimmünoloji. Doç. Dr. Ulgen Okyayuz
(Ed.) Sa¤l›k Psikolojisi Girifl. (1. Bas›m) Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i.
Bairey et al. (1991). Mental stres as an acute trigger of left ventricular dysfunction and blood pressure elevation in coronary
patients. American Journal of Cardiolaogy, 66, 83-102
Evans, P., Clow, A. & Hucklebridge, F. (1997). Stress and Immune
System. The Psychologist.
Girdano, D.A & Everly, G.S. (1986). Controlling Stress and Tension (2nd Edition), New Jersey: Prentice Hale, Englewood
Cliffs
Goldberger, L.& Breznitz S. (1982). Handbook of Stress Theoritical
and Clinical Aspects. NewYork: A Division of McMillan
Inc.
Rice, P.L. (1999). Stress and Health (3rd Edition). New York: Brooks/Coole Publishing Company.
Sapolsky, R. (1994). Why Zebras Don’t Get Ulcer? New York: W.
Freeman & Company.
fiahin, N.H. (Ed.) (1994). Stresle Bafla Ç›kma. Olumlu Bir Yaklafl›m.
Ankara: Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›: 2
fiahin, N.H (2003). Stres ve Yönetimi Uygulamal› Psikoloji Yüksek
Lisans ders notlar›
Taylor, S.E (1995). Health Psychology. New York: McGraw-Hill.
Trizcieniecka A. & Steptoe A. (1994). Stres management in cardiac
patients: A preliminary study of the predictors of improvement in quality of life. Journal Psychomatic Research, 38
(4), 267-280
Tunçel, N (1991). Fizyoloji. Eskiflehir: T.C. Anadolu Üniversitesi
Yay›nlar› No: 493, Aç›kö¤retim Fakültesi Yay›nlar› No:
222
www.worldhealth.org/pdf/press.fact.sheets.stress.pdf
www. saglikvakfi.org.tr/diyabet
Yürekli, M. (2002). Stres reseptör sonras› olaylar. Stres ve Allostatik Regülasyon Mekanizmalar› Sempozyum Bildirileri. Ankara: Ankara Üniversitesi Sa¤l›k E¤itim Fakültesi Yay›nlar›
No: 5
84
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
STRESTE Z‹HN‹N ROLÜ VE
STRESE BA⁄LI Z‹H‹NSEL /
RUHSAL HASTALIKLAR
Psk. Fatma Uçar*
Yaflam›m›z boyunca farkl› durumlarla karfl›lafl›r ve her duruma da belirli bir anlam vermeye çal›fl›r›z. Zihnimiz, deneyimlerimiz sonras›nda belirli kategoriler oluflturarak, gelen bilgileri de bu
kategorilere dahil ederek anlamland›rmaktad›r.
Kiflinin çevresinde olan biteni ne flekilde anlamland›rd›¤› ise neler hissedece¤ini ve nas›l davranaca¤›n› belirlemektedir. Böyle bak›ld›¤›nda,
farkl› yaflamlara sahip kiflilerin ayn› duruma farkl› anlamlar yüklemeleri de oldukça anlafl›l›rd›r.
Bir olaya verilen anlam o olayla iliflkili duygular› da belirleyece¤inden olaylar›n kifli üzerinde
yaflataca¤› etkinin kiflinin o olay› alg›lay›fl›yla
do¤ru orant›l› oldu¤unu söylemek yanl›fl olmayacakt›r. Gelelim bu durumun ‘stres’ konusu çerçevesinde ne anlam tafl›d›¤›na: Bilindi¤i gibi ayn›
olay› yaflamalar›na karfl›n, baz› kiflilerde olay sonras›nda fiziksel rahats›zl›¤a uzanan sonuçlar görülebilmekte iken, baz›s› bu olay› daha uykuya
dalmadan unutabilmektedir. Kiflilerin olaylardan
etkilenme derecelerini belirleyen fley, ço¤unlukla
olaylar› zihinsel olarak nas›l anlamland›rd›klar›
ise, stres yönetimi aç›s›ndan zihnin nas›l
iflledi¤inin bilinmesi çok büyük bir önem tafl›maktad›r.
Zihnin Önemi ve Bilgi ‹flleme Süreci
Stres aç›s›ndan düflündü¤ümüzde zihnimizin
rolünün ne anlam tafl›d›¤›n› bilmek için öncelikle
zihnimizin rutin iflleyifline ve bu rutin iflleyiflin
hangi durumlarda strese kaynakl›k etti¤ine bakmakta yarar vard›r.
*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
Zihnin Önemi
Son y›llarda psikoloji ve t›p alan›nda yap›lan
birçok araflt›rma, ortaya ç›kan problemlerin aç›klanmas› s›ras›nda sadece d›flar›dan gözlemlenebilen ‘neden-sonuç’ ba¤lant›lar›n›n yap›lamayaca¤›na iflaret etmektedir. Fiziksel veya duygusal boyutta yaflanan durumu, kiflinin biliflsel yap›s› do¤rultusunda aç›klamak, daha sa¤l›kl› ve bütüncül
bilgiler elde etmek anlam›n› tafl›maktad›r. Kiflinin
içinde yaflad›¤› kültür, ailesi, inançlar›, korkular›,
idealleri, kim oldu¤unu ve olaylar karfl›s›ndaki tutumunu belirleyecektir. Yaflam›m›z›n her noktas›nda biliflsel yap›m›z›n bu denli etkili olmas›n›n
daha iyi anlafl›labilmesi için bilgi iflleme sürecinin, belle¤in, flemalar›n ve dikkatin biliflsel sistem
içindeki yerinin anlafl›lmas› önemlidir (Hamilton,1982; Mandler, 1982; Kidman, 1984).
Bilgi ‹flleme Süreci
Bilgi iflleme sistemi ile ilgili belirtilmesi gereken en önemli özelliklerin bafl›nda ‘zihnin s›n›rl›
kapasiteye sahip’ bir sistem oldu¤u bilgisi gelmektedir. Hem bilgi iflleme hem de biliflsel hatalar ve biliflsel hatalar›n neden oldu¤u sorunlar, bu
bilgi ›fl›¤›nda daha iyi anlafl›lacakt›r (Baltafl,
1987; Williams, Watts, MacLeod ve Mathews,
1997; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003).
Bilgi iflleme s›ras›nda s›n›rl› bir kapasite kullan›l›yor olmas›na ra¤men, oluflturulacak kaynaklarla bu kapasiteyi artt›rmak mümkündür. Kaynaklar yaflant›lar›m›za iliflkin bir tür havuz gibidir. Bu havuzda biriken deneyimlerimiz çeflitli
kategoriler do¤rultusunda s›n›fland›r›lmaktad›r ve
bu sayede çeflitli deneyim gruplar›n›n birikti¤i bilgi ya da referans de¤erleri kaynaklar elde etmemiz mümkün hale gelmektedir. Örne¤in çocuklu¤umuza iliflkin yaflant›lar bu tür bir kaynak olabilir. Bu durumda kiflinin ‘çocukluk yaflant›lar›’ ile
ilgili bilgileri ifllemesi kolaylaflmaktad›r, çünkü
85
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kendisine belirli bir ba¤lam haz›rlam›fl demektir.
Ayn› flekilde bu tür bilgileri geri ça¤›r›rken de daha az zorluk çekecektir: ‹lgili kategoriye gitmesi
bu bilgiye ulaflmas›n› son derece kolaylaflt›racakt›r. Bu da daha k›sa zamanda daha fazla bilginin
sisteme girmesi ve ifllenebilmesi anlam›n› tafl›maktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997).
S›n›rl› kapasitedeki bilgi iflleme sisteminin ‘s›n›rl›’ olma özelli¤i, seçici bilgi ifllemeyi de beraberinde getirmektedir. D›fl dünyada karfl› karfl›ya
oldu¤umuz bütün bilgilerin ayn› anda iflleme al›nmas›, daha do¤rusu bütün bilgilerin iflleme al›nmas› mümkün de¤ildir. Bu nedenle baz› bilgiler
öncelikli olarak sisteme al›nmaktad›r. Bu önceli¤i
belirleyen unsurun ne oldu¤u üzerinde çal›flan
araflt›rmac›lar›n baz›lar›, uyar›c›n›n özellikleri
üzerinde dururken; baz›lar› da kiflinin zihninin daha belirleyici olaca¤› konusunda hemfikirdirler.
Ancak son zamanlarda yürütülen çal›flmalar hem
kifliden kaynakl› özelliklerin, hem de uyar›c›dan
kaynakl› özelliklerin seçici bilgi iflleme üzerinde
etkili oldu¤unu göstermifltir (Hamilton,1982;
Mandler, 1982; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003).
Seçicili¤imiz zaten birtak›m bilgileri kendili¤inden d›flar›da b›rakt›¤› için kiflinin iflini kolaylaflt›rmaktad›r, ancak her durumda de¤il. Bilgi ifllemedeki bu seçicili¤in zaman zaman sorunlara kaynakl›k etti¤i de bilinmektedir. Seçici bilgi ifllemenin, stresin oluflmas›ndaki ve sürdürülmesindeki
katk›lar›na ve sonuçlar›na daha sonra de¤inilecektir.
Seçici bilgi iflleme, seçici dikkati gerektiren
bir süreçtir. Daha önce de üzerinde duruldu¤u gibi, kifliden, uyar›c›dan veya her ikisinin de birtak›m özelliklerinden dolay›, kifli her uyar›c›ya de¤il, belirli uyar›c›lara dikkat etmekte ve bu uyar›c›dan gelen bilgilere öncelik vererek ifllemektedir.
Gelen bilgiler daha önce var olan baflka bilgileri
harekete geçirerek, bir bilgi ak›fl› sa¤lamaktad›r
ki; eski ve yeni bilgilerin buluflmas›, kiflinin ne
söyleyece¤ini, düflünece¤ini veya nas›l davranaca¤›n› belirlemektedir. Burada üzerinde durulmas› gereken bir baflka nokta ise gelen bilgilerin her
zaman daha önceden var olan bilgilerin aktive
edilmesine katk›da bulunmad›¤›, zaman zaman
baz› bilgilerin ketlenmesine de katk› sa¤lad›¤›d›r
(Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997).
Bilgi iflleme s›ras›nda, uyar›c›dan gelen verilerin ne flekilde ifllendi¤i yani hangi aflamalarla ifllendi¤i de üzerinde durulmas› gereken konulardan biridir. Bilgi ifllemenin temelleri üzerinde duran bafll›ca iki modelden söz edilebilir: Aflamal›
ve paralel bilgi iflleme. Aflamal› bilgi iflleme modeline göre, bilgiler basamak basamak ifllenmektedir. Her basamakta verinin girdi ve ç›kt›lar› de¤erlendirilmekte ve bu aflamadaki ifllemlerin bitmesi ile birlikte de bir üst basama¤a geçilmektedir. Bir üst basamakta da ayn› veri bir baflka aç›dan girdi ve ç›kt›lar› dahilinde de¤erlendirilmekte
ve bu süreç böylece devam etmektedir. Paralel
bilgi iflleme modeline göre ise, sürecin ifllemesi
s›ras›nda veri birçok aç›dan ayn› anda de¤erlendirilir; yani farkl› basamaklardan ayn› anda veri
toplan›r. Birçok girdinin de¤erlendirilmesi ile birlikte de ç›kt› elde edilir. Hangi modelin bilgi ifllemeyi daha iyi flekilde aç›klad›¤›na iliflkin araflt›rmalar her iki bilgi iflleme sürecinin de ayn› anda
devrede olabilece¤ini söylemektedir; yani kifli,
görevin durumuna göre birini veya her ikisini de
kullan›yor olabilir. Bu sistem birçok kolayl›¤› da
beraberin de getiriyor görünmektedir. Kifli bir süre sonra bilgi iflleme sürecini otomatik flekilde yürütebilir hale gelmektedir (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997; Bijttebier, Vasey ve
Braet, 2003). Ancak bu avantaj›n, dezavantaja dönüflmesi de olas›d›r. Bu durum ise kifliyi stres yaflant›s› ile yüz yüze getirebilecek bir özellik haline gelebilmektedir.
86
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Bilgi iflleme sürecinin önemli ö¤elerinden bir
tanesi de bellektir. Belle¤i, en temelde iki bölüm
halinde ele almak mümkündür. Bunlardan bir tanesi k›sa süreli bellek, di¤eri ise uzun süreli bellektir. Uyar›c›lardan ald›¤›m›z veriler, öncellikle
k›sa süreli belle¤imize gelmektedir. K›sa süreli
belle¤imizdeki bu veriler, çal›flma belle¤ine gönderilmekte ve e¤er de¤erlendirilecekse uzun süreli belle¤e aktar›lmaktad›r. Veriler bir anlamda genel bir bilgiler/deneyimler havuzu içinde yeniden
grupland›r›lmakta ve “bilgi”ye dönüflmektedir.
Bilgilerin bu flekilde grupland›r›lmalar› sayesinde
de geri ça¤›r›lma aflamas›nda kolayl›klar sa¤lanmaktad›r. Çocuklu¤umuzdan beri belle¤imize giren bu bilgiler, flemalar›m›z›n da temel kayna¤›n›
oluflturmaktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve
Mathews, 1997).
Bilgi ‹flleme Modeli (Morris, 2002)
fiemalar›m›z daha önce de belirtildi¤i gibi,
geçmifl yaflant›lar›m›z›n en önemli yans›malar›d›r.
Kiflilerin geçmifl olaylar› kodlama flekilleri, flimdiki yaflad›klar›n› ne flekilde de¤erlendireceklerinin de en önemli dayanaklar›ndan bir tanesidir
(Ingram, 2003). Araflt›rmalar olumlu duygu durumuna sahip kiflilerin belirsiz olan ipuçlar›n› da
olumlu olarak de¤erlendirdiklerini, ayn› flekilde
mutsuz olan insanlar›n da belirsiz ipuçlar›n› daha
olumsuz olarak de¤erlendirdiklerini göstermektedir. Tosun ve Da¤ (2000) yapt›klar› araflt›rmada
kelime kökü tamamlama görevi verdikleri kiflilerin tutarl› olarak kendi duygu durumlar›na uygun
flekilde kelimeleri tamamlama e¤ilimine sahip olduklar›n› göstermifllerdir. Bu durum sadece duygular›m›z için de¤il yaflam›m›z›n geneli için de
geçerlidir. Yani sadece içinde bulundu¤umuz
duygu durumumuz de¤il, genel olarak içinde bulundu¤umuz çevre, kültür, aile de yaflant›m›z› ne
flekilde de¤erlendirece¤imiz konusunda belirleyicidir. Yani kifliler ald›klar› verilerin eksik k›s›mlar›n› kendilerince tamamlarken, yukar›da bahsedilen bu kaynaklar› referans almaktad›rlar.
Çocuklu¤umuzdan beri yaflad›¤›m›z herfley bir
arfliv misali belle¤imizde saklan›r ve daha sonraki yaflant›m›zda bize yol gösterir. Bu arfliv kendi
içinde bir düzen kazan›r ve flemalar›m›z› oluflturur. Yani, daha önce havlayan bir köpek görmüfl
ve bu köpek taraf›ndan kovalanm›flsak, yeniden
havlayan bir köpek gördü¤ümüzde art›k ne düflünmemiz, nas›l davranmam›z ve neler hissetmemiz gerekti¤i hakk›nda çok fazla düflünmeden,
haz›r olan verilerden yararlanarak, bir baflka anlamda kestirmeden giderek sonuca ulafl›r›z.
Olumsuz çocukluk yaflant›lar› fazla olan bireylerin, sahip olduklar› bu haz›r bilgiler nedeniyle, belirsizlik yaflanan durumlarda daha fazla olumsuz
de¤erlendirme yapma e¤iliminde olduklar› da bilinmektedir (Hamilton,1982; Bijttebier, Vasey ve
Braet, 2003; Ingram, 2003).
Sahip oldu¤umuz flemalar, sadece verilerin
al›nmas›ndan sonra yap›lacak de¤erlendirme konusunda de¤il, hangi verilerin al›naca¤› konusunda da belirleyici olmaktad›r. Yani daha önce de
bahsedilen seçici dikkatin yönlendirilmesinde etkili olmaktad›r. Mevcut bilgilerimiz ›fl›¤›nda,
uyar›c› niteli¤i tafl›yan bir olaya yönelmemizle
87
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
birlikte, dikkatimiz bu olay ile s›n›rlanmaktad›r.
Uyar›c›n›n bizim için anlam›na göre, bu daralman›n miktar› da artacakt›r. Dikkatteki daralma, tehlike an›nda ifllevsel olmakla birlikte, günümüzde
somut tehlikelerin yerini a¤›rl›kl› olarak subjektif
tehlikelerin almas› nedeniyle ifllevselli¤ini k›smen kaybetmifltir. Kiflinin ald›¤› veri miktar›n›n
düflük oldu¤u durumlarda, eksik bilgiler kiflide
mevcut olan bilgilerle tamamlamaktad›r. Ancak
bu durum kiflinin yanl› de¤erlendirme olas›l›¤›n›
da beraberinde getirmektedir (Hamilton,1982;
Mandler, 1982; Bijttebier, Vasey ve Braet, 2003).
Yukar›da bahsedilen bilgi iflleme modeli bütün
insanlar için geçerlidir. Yani her insan d›flar›dan
veri al›r, hangi verilerin öncelikli olarak al›naca¤›n› belirleyen flemalara sahiptir, flemalar›ndaki
bu bilgiler do¤rultusunda verilerin eksik k›s›mlar›n› tamamlar ve verilerin yorumunu da bu do¤rultuda yapar. Bu yorumun yap›lmas›yla birlikte
ortaya ç›kan duygu ise kiflinin tepki gösterip göstermeyece¤ini belirlemektedir. Bu noktaya kadar
yaflananlar herkes için benzer olmakla birlikte,
baz› insanlar bu sürece daha fazla kulak vermekte, tepkilerinin nedenlerini veya alternatiflerini
anlamaya çal›flmaktad›r. Yaflant›lar›m›z sonras›nda zihin ve bedenimizden çeflitli geribildirimler
almaktay›z. Örne¤in, herhangi bir olay sonras›nda
huzursuzluk yaflamam›z bu türden bir geribildirim oluflturmaktad›r. Bu durumda sadece huzursuz oldu¤umuza odaklanmaks›z›n, bu yaflant›n›n
bize verdi¤i mesaja dikkat etmemizde yarar vard›r. Yani neden huzursuzluk yaflad›¤›m›z› anlamaya çal›flmal›y›z. Baz› insanlar beden ve zihinden gelen bu türden geribildirimleri daha fazla
dikkate al›rken baz› insanlar yaflanan›n alt›nda yatan nedeni anlamak için daha az çaba göstermektedir (Lecker, 1978).
Stresin De¤iflen Anlam› ve Zihnin
Rolü
Günümüzde stres tepkisinin anlafl›lmas› için
zihnin iflleyiflini bilmenin önemi aç›k olmakla birlikte, davran›flç›l›¤›n hakim oldu¤u 1950’li y›llar
için ayn› fley söz konusu de¤ildir. Stres tepkisinin
sadece ‘görünenden’ hareketle anlafl›lmaya çal›fl›ld›¤› bu dönemde yap›lan baz› araflt›rmalar, zihnin d›flar›da b›rak›ld›¤› bu türden de¤erlendirmelerin eksik kald›¤›n› göstermifltir. Lazarus ve
Erikson (1962; akt., Schützwohl, 2004) yapt›klar›
çal›flmada, iyi bir derece ile dönemi bitiren ö¤rencilerin, çal›flma gere¤i verilen bir olumsuz geribildirime karfl› daha etkili problem çözme stratejileri gelifltirdiklerini görmüfllerdir. Oysa daha kötü
bir ortalama ile dönemi kapatan ö¤renciler için
benzer bir durum görülmemifltir. Araflt›rmac›lar
bu çal›flmalar›n›n sonucunda, geçmifl yaflamlar›n
ve alg›lar›n, mevcut olay›n anlam›n› belirlemekte
oldukça önemli bir yere sahip oldu¤unu göstermifllerdir.
Daha önce de bahsedildi¤i gibi, günümüzde
‘bilgi ifllemeyi’ anlatan modeller, geçmifl yaflant›lar›n ve flemalar›n önemini vurgulamaktad›r. Art›k geçmiflten ba¤›ms›z olarak bugünü anlaman›n
anlams›z oldu¤u bilinmektedir. Bahsedilen bu
modellere göre bilgi, kelimenin tam anlam›yla
‘ifllenmektedir’. Befl duyumuz arac›l›¤›yla ham
halde ald›¤›m›z uyar›c›lar, belle¤imiz arac›l›¤›yla
al›nmakta, uygun bir biçimde zihne yerlefltirilmekte ve kifli için yeni kaynaklar oluflturmaktad›r.
Mevcut flemalar›m›z›n bu noktada oldukça önemli oldu¤unu biliyoruz.
fiemalar›m›z yani geçmifl yaflant›lar›m›z yard›m›yla oluflturdu¤umuz kal›plar, gelen verinin bizim için tehdit edici bir uyar›c› (rahatl›k düzeyimizi bozan, al›flkanl›klar›m›zla ters düflen) oldu¤unu söylüyorsa, kifli bu uyar›c›n›n bilinmezli¤in-
88
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
den bir flekilde kurtulmak için hemen harekete geçecektir. Bu s›rada bedenimizde birtak›m de¤ifliklikler meydana gelmektedir. Ancak kiflinin stres
verici uyar›c›y› anlamland›rmak veya “savaflmak
ya da kaçmak” için gösterdi¤i tepkinin tetikleyicisi, bedenden gelen tepkiler de¤il, bedenin de hareketlenmesini sa¤layan zihinsel anlamland›rma
sürecimizdir. Zihnimiz sadece bedenimizi uyarmakla da kalmay›p, kiflinin bu uyar›m sonras›nda
savaflmas› m› yoksa kaçmas› m› gerekti¤ini belirlemektedir (Kidman, 1984).
Bilgi iflleme ile ilgili modeller, bilginin zihinde ne flekilde ifllendi¤i üzerinde durmakla beraber, stres s›ras›nda zihnin ne flekilde iflledi¤i üzerinde fazlaca durmam›fllard›r. Daha önce de bahsedildi¤i gibi stres s›ras›nda zihnin ne flekilde çal›flt›¤› üzerinde ayr›nt›yla duran ve ‘stresi’ anlamak için davran›flç› bak›fl aç›s›n›n yeterli olmad›¤›n› vurgulayan ilk isimlerden biri Lazarus’tur.
Lazarus (1962; akt., Schützwohl, 2004), gittikçe
karmafl›klaflan hayat koflullar› karfl›s›nda gösterdi¤imiz tepkilerin de karmafl›klaflt›¤›ndan bahsetmektedir. ‹nsanlar›n daha do¤al koflullarda yaflamlar›n› sürdürdükleri zamanlarda, tehlikeler
karfl›s›nda gösterilen refleksler yeterli olabiliyorken, günümüz tehlikelerinin daha do¤rusu alg›lanan tehlikelerinin üstesinden gelmek için refleksler yeterli olmamaktad›r (Schützwohl, 2004). ‹nsanlar için tehlike olarak alg›lanan fleyler düflünüldü¤ü zaman bu durum daha anlafl›l›r hale gelecektir. Önceleri vahfli bir hayvan›n tehdidi stres
kayna¤› iken; günümüzde, iflten ç›kar›lma tehlikesi de benzer bir etkiye sahip olabilmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, tehlikenin somut yani herkes için ayn› tehdidi içeriyor görünen
bir tehlike olmaktan ç›k›p, herkes için farkl› anlamlar tafl›yan bir hale dönmüfl olmas›d›r. Yani
vahfli bir hayvan› görmek genelde herkes için bir
tür tehdit olabilmekteyken, iflten ç›kar›lma tehdi-
dinin herkes için farkl› anlamlar› olabilmektedir.
Zaten iflten ayr›lmay› düflünen veya kolayca yeniden ifl bulabilecek durumda olanlar için iflten ç›kar›lma ihtimali olumlu bir geliflme say›labilecekken, uzun süre iflsiz kalm›fl olan veya iflini seven
biri için benzer bir etkiye sahip olmayacakt›r.
Kifliler dikkatlerini devreye sokarak kendileri
için önemli olan uyar›c›lara anlam vermeye çal›flmaktad›r. Her tür uyar›c›ya anlam verilmeye çal›fl›lmas› söz konusu de¤ildir. Ani olarak karfl›laflt›¤›m›z uyar›c›lar karfl›s›ndaki pani¤imiz de genelde uyar›c›y› acele olarak anlamland›rma çabas›n›n, di¤er bir deyiflle belirsizli¤in yaratt›¤› enerjinin bir sonucudur. Bilginin ifllenmesi s›ras›nda sadece afla¤›dan yukar› do¤ru bilgi iflleme de¤il, yukar›dan afla¤› da bilgi iflleme söz konusudur. Yeni bilgiyi karfl›layan eski bilgiler yeni bilgiye yol
göstererek, nereye ait olabilece¤ine iliflkin bilgi
sunmaktad›r (Williams, Watts, MacLeod ve Mathews, 1997). Yani “iflini kaybetmek üzeresin” bilgisini karfl›layan ve rehberlik eden bilgi, “eyvah
yine uzun süre iflsiz kalacaks›n” türündeyse, kifli
stres tepkisi gösterecektir. Oysa ayn› bilgiyi karfl›layan eski bilgi, “zaten ayr›lacakt›m, üstüne bir
de tazminat alaca¤›m” bilgisi ise kiflinin bedenindeki hareketlenme, sevincin bir belirtisi olacakt›r.
Ancak bir uyar›c›n›n nas›l alg›lanaca¤›n› belirleyen fleyler aras›nda sadece burada verilen örnekte oldu¤u gibi, “gelecek” ile ilgili beklentiler
olmamaktad›r. fiemalar›m›z›n bize sundu¤u her
türlü bilgi, örne¤in kendimizi ‘kim’ olarak tan›mlad›¤›m›za iliflkin bilgi de gelen bilginin ne flekilde de¤erlendirilece¤ini önemli oranda belirlemektedir. Sosyal yaflant›m›z, ahlaki de¤erlerimiz,
ideallerimiz de hangi duruma ne anlam verece¤imiz üzerinde oldukça güçlü bir etkiye sahiptir ve
kiflinin yaflayaca¤› stresin de rehberlerindendir
(Lazarus, 1991a).
89
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Do¤du¤umuz andan itibaren bafllayan bilgi iflleme sürecinin bir sonucu olan biliflsel yap›m›z,
di¤er deyiflle zihnimiz, her tür duygunun yaflanmas› s›ras›nda yol gösterici bir role sahiptir. Alg›lamad›¤›m›z bir durum karfl›s›nda herhangi bir
fley hissedemeyiz. Ancak uyar›c›n›n alg›lanmas›
ile birlikte büyük bir h›zla anlamland›rma sürecine geçen zihnimiz, ne flekilde davranaca¤›m›za
iliflkin motivasyona da kaynakl›k etmektedir. Bir
baflka deyiflle, düflüncenin efllik etmedi¤i duygulardan, dolay›s›yla da stres tepkilerinden söz etmek olas› de¤ildir (Lazarus, 1991a).
Lazarus (1991a), kiflinin elde etti¤i yeni verinin anlamland›r›lmas›n›n önemli oldu¤unu, çünkü
bu verilerin kiflinin d›fl dünya ile ba¤lant›s›n› belirleyen unsurlar aras›nda oldu¤unu vurgulamaktad›r. Kifli d›fl dünya ile ba¤›n› sürdürme ihtiyac›
içinde oldu¤undan, d›fl dünyadan gelen bilgilerin
de ne anlama geldi¤ini bilmek gere¤ini duyacakt›r. Ancak kifli gelen her bilgiye ayn› oranda dikkat etmemektedir. Önemsiz olan, olmas› veya olmamas› aras›nda bizim için bir fark bulunmayan
durumlara yaklafl›m›m›z ile, bizim için önemli
olan, ba¤l›l›¤›m›z›n bulundu¤u kaynaklardan gelen bilgiler, ayn› flekilde de¤erlendirilmeye al›nmamaktad›r. Burada belirtilmesi gereken bir baflka nokta da bütün bu ifllemlerin kifli için çok k›sa
sürede gerçekleflti¤idir. Hatta bu süreç kifli için
otomatikleflmifltir ve kifli bütün bu de¤erlendirmeleri otomatik bir flekilde gerçeklefltirebilmektedir.
Zihinsel süreçlerimiz, olaylar›n de¤erlendirilip, ‘stres verici’ olarak etiketlenmesi kadar, stresin olumsuz etkilerinden kurtulman›n da yollar›n›
sunmaktad›r. Lecker (1978), anlamland›rmalar›
ile bize olumlu ya da olumsuz baz› duygular yaflatan zihnimizin, bizi içinde bulundu¤umuz durumdan ç›karma kapasitesine de sahip oldu¤unu
belirtmektedir. Kifliler gelen bilgileri de¤erlendirmekte ve ifllemektedir, ancak bu durum kiflilerin
bilgiyi her zaman uygun flekilde, daha do¤rusu
bütün yönleri ile birlikte iflledi¤i anlam›na gelmemektedir. fiemalar›m›z ve seçici dikkatimizin izin
verdi¤i oranda al›nan ve ifllenen veriler için yanl›l›k söz konusu olmaktad›r. Bilgilerin sadece belirli yönleri ile de¤erlendirilmeye al›nmalar›, yap›lacak tan›mlamalar›n yetersiz kalmas›na neden olacakt›r ki bu durum kifliyi stres tepkileri ile uzun
süre yüz yüze getirebilir. Kiflinin uzun süre stres
tepkileri ile yüz yüze kalmas› ise hem fiziksel
hem de ruhsal sa¤l›¤›n› etkileyebilir. Oysa bir
uyar›c›n›n verilerinin bütün yönleri ile ele al›nmas›, alternatifleri de düflündürtebilecek bilgiler sa¤layacakt›r. Örne¤in, iflten ç›kar›lma tehdidi ile
karfl› karfl›ya bulunan bir kimse, gelen verilerin
içinden sadece ‘iflsiz kalaca¤›’ k›sm›n› al›r ve ifllerse, stresinin artarak devam etmesi muhtemeldir. Bu ifli buldu¤una göre baflka bir ifl de bulabilece¤i ve iflten ç›kar›lmas›n›n dünyan›n sonu olmad›¤› bilgisini de ifllemesi ise stres düzeyini de¤ifltirecek anahtar cümlelerden olabilir.
Stres yaflay›p yaflamayaca¤›m›z› belirleyen temel kayna¤›n, alg›lad›¤›m›z uyar›c›ya ‘tehlikeli’
etiketi verip vermememiz oldu¤unu belirtmifltik.
Kiflinin kaynaklar› yani flemalar›, al›nan verinin
de¤erlendirilmesi sonunda tehlikeli oldu¤unu düflündürürse, kifli için tehdit edici bir durum söz
konusu demektir. Ancak ayn› uyar›c›ya bir baflka
kifli, ‘tehlikeli, tehdit edici’ etiketini vermeyebilir
(Roskies, 1998). Stresörler üzerinde genel bir de¤erlendirme yapan Mandler (1982), ‘engellenmenin’ kendi bafl›na temel bir stres kayna¤› oldu¤unu, daha do¤rusu tehlike yorumunu tetikleyen bir
durum oldu¤unu savunmufltur. Engellenen durumun önemi ise yaflanacak olan stres miktar›n› belirlemektedir. Stresörlerin genelde birer engelleyici olarak karfl›m›za ç›kt›¤›n› belirten yazar, bütün stresörlerin engelleyici oldu¤unu, ancak bütün
engellerin stresör olmad›¤›n› belirtmifltir. Mand-
90
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ler (1982), ayn› zamanda stresin verdi¤i en büyük
zarar›n bilinçli biliflsel ifllevleri engellemesi oldu¤unu da iddia etmektedir. Buna verilebilecek örneklerden bir tanesinin dikkatin s›n›rlanmas› oldu¤unu belirtmektedir. Dikkatin çok fazla s›n›rlanmas› bilgi al›m›n› düflürmektedir. Ancak bilgi
iflleme sistemi gibi karmafl›k ve çok yönlü bir sistem, dar bir alanda bulunan bilgiler bile olsa, tamamlama ve yorumlama e¤ilimi sayesinde biliflimize olumlu ya da olumsuz katk›da bulunan bilgiler ç›karabilmektedir. Çünkü bilgi iflleme sadece d›flar›dan gelen bilgiler sayesinde gerçekleflmemektedir.
Yukar›da bahsedilen örnek üzerinden yani iflten ç›kar›lma ile ilgili ‘stres kayna¤›’ndan devam
edelim ve yukar›dan afla¤› bilgi ifllemenin ne anlama geldi¤ini da aç›k flekilde anlamaya çal›flal›m: Patronun bir haftad›r bu çal›flanla konuflmamas›, kifli için önemli bir stres kayna¤› olsun. Kiflinin stres durumunda daralan dikkat alan› da seçici flekilde yaln›zca patronun konuflmad›¤› zamanlara odaklan›yor olabilir. Konufltu¤u zamanlar olsa bile, ‘zorunluluktan konufluyordur’ gibi
bir aç›klama ile konufltu¤u bilgisi ihmal edilebilir
ve kifli dikkatini sadece sevilmedi¤i ve yak›nda iflsiz kalaca¤› bilgisi ile s›n›rlayabilir. Oysa patronun di¤er çal›flanlara karfl› olan ilgisini gözlemek
önemli bir bilgi kayna¤› olacakt›r. Patron herkese
mi böyle davran›yor, yoksa sadece kendisine mi?
E¤er herkese böyle davran›yorsa, herkese birden
k›zm›fl olamayaca¤› göz önünde tutularak, ifl d›fl›nda bir sorun yafl›yor olabilece¤i bilgisi de¤erlendirilebilir. Ancak patron sadece kendisine böyle davran›yor da olabilir. Bu durumda da iflten ç›kar›lmas›n› gerektirecek kadar kötü bir sorunun
yaflanm›yor olabilece¤i ve patronun yak›nda k›zma nedenini aç›klayaca¤› ve sorunu halledecekleri bilgisi de alternatif ç›kar›mlardan bir tanesi olabilir.
Buradaki örne¤i uzatmak mümkün. Ancak burada görülmesi gereken fley, alternatifler oluflturabilmek için, bilginin daha çok yönlü olarak ele
al›nmas› gere¤i ve her bilginin de de¤iflik yönleri
oldu¤u temel bilgisidir.
Bilgilerin ifllenmesi s›ras›nda yukar›dan afla¤›ya ifllem yapan, yeni gelen bilgiye yol gösteren
bilgiler, sadece hangi bilgilerin nereye yerleflece¤i ile de¤il, hangi bilgilerin öncelikli olarak alg›lanaca¤› ile de yak›ndan ilgilidir. Baz› bilgiler sisteme girmekle birlikte hiç yokmufl gibi de¤erlendirilmektedir. Yukar›da verilen örnekte oldu¤u
gibi, kifli olumsuza odaklanma e¤ilimi nedeniyle,
patronunun kendisiyle konufltu¤u zamanlar›n bilgisini ihmal ediyor olabilir. Oysa baz› durumlarda
göz ard› edilen bu bilgilerin fark edilmesi, duruma bambaflka bir anlam kazand›rmaktad›r. Kazan›lan bu anlamlar ise ‘stresle bafl etme’de önemli
bir yere sahiptir (Meichenbaum, 1999).
Verinin tehdit edici olarak etiketlendirilmesi
her zaman ‘stres kayna¤›’ olaca¤› anlam›na da
gelmemektedir. Baz› uyar›c›lar ‘tehdit’ olarak de¤erlendirilseler bile, kiflinin kendi kaynaklar›na
iliflkin bilgileri ‘tehdit’le bafl edip edemeyece¤i
konusunda bir geribildirim sa¤layacak ve mevcut
veri, kifli için stres kayna¤› olmaktan ç›kacakt›r
(Brandtstater, Voss ve Rothermund, 2004). Örne¤in, final s›nav› birçok ö¤renci için tehdit edici bir
yaflant›, dolay›s›yla da bir stres kayna¤›d›r. Bu durumla bafl edebilece¤ini yani final s›nav›n› geçebilece¤ini düflünen ö¤rencilerin yaflayaca¤› stres
düzeyi ile s›navdan kalaca¤›n› düflünen ö¤rencilerin stres düzeylerinin bir olmas›n› beklemeyiz.
Kiflinin mevcut duruma iliflkin alg›s› kadar, kiflisel özellikleri ve kiflisel kaynaklar›na iliflkin bilgisi de stres yaflay›p yaflamayaca¤› veya ne oranda stres yaflayaca¤› üzerinde etkilidir. Baz› kiflisel
özellikler, daha fazla stres yaflaman›n da zeminini
oluflturabilmektedir.
91
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Strese Verilen Tepkiler/Bireysel
Farkl›l›klar
Biliflsel Psikoloji’nin öneminin artmas› ile birlikte sadece stres konusunda de¤il, psikolojinin
di¤er alanlar›nda da kiflinin kendi kaynaklar›na
olan ilgi artm›flt›r. Art›k insandan ba¤›ms›z bir
çevre ve çevreden ba¤›ms›z bir insan düflünmenin
olanaks›zl›¤› bilinmektedir. Bilifle olan ilgi bilifli
içine alan araflt›rmalar›n say›s›n›n da artmas›n›
sa¤lam›flt›r. Ayn› fley stres araflt›rmalar› için de
geçerlidir. Sadece kiflinin yap›s›n› ve farkl›l›¤›n›
vurgulamak da art›k yeterli bulunmamaktad›r.
Çünkü insanlar için de¤iflen tek fley, olaya verdikleri anlam ile s›n›rl› de¤ildir. Olay karfl›s›nda kendilerine verdikleri anlam da son derece belirleyicidir. Burada k›saca söylenmeye çal›fl›lan fley, kiflinin bafl edip edemeyece¤ine iliflkin inanc›n›n,
uyar›c›n›n ‘kötü’ alg›lanmas› kadar önemli oldu¤udur. Kifli yaflad›¤› olay›n geride b›rakaca¤›
olumsuzluklara katlanabilece¤i kaynaklara sahip
oldu¤unu düflünüyorsa, yani olay›n de¤ilse bile,
olaydan etkilenme düzeyinin kendi kontrolünde
oldu¤unu alg›l›yorsa, yaflanacak olan stres düzeyi de¤iflecektir. Elbette bu de¤erlendirme de kiflinin biliflsel kaynaklar› ile ilgilidir. Ancak bu de¤erlendirmeyi önceki de¤erlendirmelerinden
farkl› k›lan fley, olay kadar, kendi kaynaklar› üzerinde de durmas› ve düflünmesidir (Brandstadter,
Voss ve Rothermund, 2004; Smith ve Meyers,
1997; Patel, 1989; Sidney, 1978).
Alg›lanan tehlike ile daha etkili flekilde bafl
edeceklerine inananlar›n, stresin olumsuz etkilerinden kendilerini daha etkili flekilde koruduklar›n› söylemifltik. Baz› kiflilerin sorunlar› ile daha etkili flekilde bafl edebiliyor olmalar›, bu alandaki
bir di¤er araflt›rma konusudur. Çal›flmalar ‘hangi
özelliklere sahip kiflilerin’ zor durumlardan daha
az hasarla ç›kan kifliler olduklar›na yan›t aram›fl-
lard›r (Sutil, Corbacho, Arias, Alvarez ve Requero, 1998; Scheitrum ve Akillas, 2002). Belki hayat›n her alan›nda oldu¤u gibi ‘esnek’ olmay› baflaranlar›n engellerin üzerinden daha kolayl›kla
geçebildi¤i görülmüfltür. Peki kimdir bu esnek kifliler veya araflt›rmalar›n daha çok üzerinde durdu¤u haliyle sorulursa ‘kimdir bu esnek olmayan kifliler?’
A ve B Tipi Kifliler
Özellikle kanser hastalar›n›n, kalp hastalar›n›n
ya da migren a¤r›s› çekenlerin, baz› ortak kiflilik
özelliklerinin incelenmesi, ‘esnek olmayan kiflilerin’ belirlenmesi konusunda yol gösterici olmufltur. Belirlenen özelliklerin A tipi kiflilik ve B tipi
kiflilik ad› alt›nda toplanabilece¤ini ilk olarak belirten isimler, Friedman ve Rosenman’d›r (1974;
akt., Patel, 1989). Kardiyoloji uzman› olan bu iki
kifli kendilerine bafl vuran hastalar›n birbirlerine
benzeyen özelliklere sahip olduklar› sonucuna
varm›fllard›r. A tipi olarak adland›r›lan bu kifliler
genel olarak; aceleci, zaman yönetimi konusunda
baflar›s›z, dikkatini toplamakta zorlanan, üstesinden gelemese de genelde birkaç iflle ayn› anda
meflgul olan ve baz› obsesif özelliklere sahip kiflilerdir (Girdano ve Everly, 1986).
A tipi kifliler için vurgulanmas› gereken bir di¤er özellik de duygular›n› ifade etmekte zorlanmalar›d›r. Duygular›n› ifade etmekte güçlük çekmek bafll› bafl›na bir gerilim kayna¤› haline gelebilmektedir. Kifli sürekli bir fleyleri gizleme, belli
etmeme çabas› içine girebilir. Bu durumun temel
kayna¤› ise duygular›n›n ifadesi sonucunda ortaya ç›kacak durumu bir tehdit olarak ele almas›ndand›r. Örne¤in, öfkesini ifade etti¤i durumda di¤erleri taraf›ndan daha az sevilece¤ini düflünen
birisi için öfkeyi yaflay›p da ifade edememek
önemli bir gerilimdir. A tipleri için duygular›n
ifade edilmesindeki güçlük, daha çok duygular›n›
92
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
uygun flekilde ifade edememekten kaynaklan›r. A
tipleri, öfkelerini do¤rudan ifade etmek yerine,
düflmanca davran›fllar sergilemektedirler (Sutil ve
ark. 1998).
Yukar›da bahsedilen özelliklere bakt›¤›m›z zaman bu kiflilerin neden hem daha fazla stres yaflad›klar› hem de yaflad›klar› stres ile neden etkili flekilde bafl edemediklerini anlamak güç de¤ildir.
Verim sa¤lamayan bir acelecilik ya da sadece befl
dakika kazanabilmek ad›na kiflinin kendisi üzerinde kurdu¤u bask›, bu tür kiflileri bir hayli y›pratmaktad›r. Buna imkan olmad›¤› halde her fleye
yetiflmeye çal›flmalar› da strese neden olan ve sürmesi için zemin haz›rlayan bir baflka özellikleridir. Dikkatlerini bir ifle vermek yerine birden fazla ifl ile u¤raflmalar› nedeniyle oluflan dikkat da¤›n›kl›¤›, bu iflleri baflar›yla tamamlamak konusunda yaflad›klar› strese ba¤l› olarak ortaya ç›kan dikkat da¤›n›kl›¤› ile birleflince, A tipi kiflilerin birçok ayr›nt›y› d›flar›da b›rakmalar› ve bu nedenle
de tarafl› ve hatal› de¤erlendirmeler yapmalar› anlafl›l›r bir durumdur.
A tipi kiflilerin stres yaflanmas› için zemin haz›rlayacak çok say›da özellikleri bulunmas›na
ra¤men, ayn› kifliler stres durumunu ortadan kald›rmak konusunda pek baflar›l› de¤ildirler ki bu
durumun tipik sonuçlar› yaflanan kalp hastal›klar›d›r. Oysa A tipi kiflilik örüntüsüne de¤ifliklikler
yapmak imkans›z de¤ildir. Birçok kifli için kolay
olmasa da gerçekten istenirse strese zemin haz›rlayan bu özelliklerin üstesinden gelmek mümkündür. Elbette bu sadece A tipi davran›fllar› daha
fazla olan kifliler için de¤il, herkes için söz konusudur. De¤iflmek ve daha ifllevsel bir bak›fl aç›s›
edinmek olaylara daha farkl› bir aç›dan bakmak
isteyen herkes için mümkündür (Patel, 1989; Girdano ve Everly, 1986).
‹nsanlar genelde ne tümüyle A tipi özelliklere
ne de tümüyle B tipi özelliklere sahiptir. Neredeyse bütün insanlar hem A tipi kiflili¤in hem de B tipi kiflili¤in özelliklerini tafl›maktad›r. Ancak genelde bir örüntünün daha a¤›rl›kl› flekilde görülmesi söz konusudur. Yukar›da A tipi kiflilik özelliklerine sahip kimselerden ve sahip olduklar› bu
özelliklerin yaflamlar›ndaki stres oran›na etkisinden bahsettik. B tipi kiflilik örüntüsüne sahip kiflilerin özellikleri ise onlar› stres yaflamaya, A tipi
kiflilik özellikleri kadar aç›k hale getirmemektedir. Yani k›saca B tipi kiflilik örüntüsüne sahip
olanlar genelde daha az stres yaflayan kiflilerdir.
Bu bilgiden de anlafl›labilece¤i gibi bu kifliler daha rahat, içinde bulunduklar› koflullara uyum sa¤layabilen, her konuda rekabet etmeyen kiflilerdir.
A tipi kiflilerden farkl› olarak kendilerine zaman
ay›r›rlar ve ay›rd›klar› bu zaman için suçluluk hissetmezler. Bu gibi özellikleri nedeniyle B tipi kiflilerle anlaflmak genelde daha kolayd›r. Bu bilgiden hareketle B tipi kiflilerin daha fazla sosyal
deste¤e sahip olduklar› ç›kar›m›n› yapabiliriz
(Lazarus, 1998).
Kiflinin bak›fl aç›s›n› de¤ifltirebilece¤ini söylemek kolayd›r, ancak bunu yapmak kolay de¤ildir.
Daha do¤rusu çaba ve sab›r gerektirir. Stresi y›k›c› bir flekilde yaflamaman›n ön koflullar›ndan olan
gerçekçilik de bu noktada da son derece önemlidir. Kifli bir denemede baflar›ya ulaflmay› beklememelidir. Örne¤in zaman yönetimi birçok kiflinin zorluk çekti¤i konulardan bir tanesidir. Oysa
zaman yönetiminin koflullar›na bakt›¤›m›z zaman,
son derece basit ilkelerden olufltu¤unu görürüz.
Ancak uygulama hiçbir zaman teorik bilgide bahsedilen kolayl›¤› yans›tmaz.
Girdiano ve Everly (1986), kiflili¤in üç temel
unsurdan olufltu¤unu belirtmifltir. ‘De¤erlerimiz,
tutumlar›m›z ve davran›fllar›m›z’ olarak say›labilecek bu unsurlar›n tamam›, kifliyi belirlemekte93
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
dir. Bir baflka ifadeyle, de¤iflim demek, bu üç unsurdan en az›ndan bir tanesinin bir miktar da olsa
de¤iflmesi demektir. De¤iflime, de¤erler k›sm›ndan bafllarsak, çok da ifllevsel bir noktadan bafllamad›¤›m›z› anlar›z. Çünkü kiflinin en temel kaynaklar› de¤erleridir. De¤erler genelde küçük yafllarda ve sevilen kiflilerden edinilen temel unsurlard›r. Sevilen bir kifliden edinilmeleri onlara manevi bir miras niteli¤i de kazand›rmaktad›r. Kiflinin temel özelliklerinin manevi unsurlarca da bezenmesi, de¤ifltirilmelerini bir hayli zorlaflt›raca¤›
gibi, yeni bir stres kayna¤› da yarat›lm›fl olur ki bu
da hiç ifllevsel olmaz. Tutumlara gelince, de¤erler
kadar kemikleflmifl bir yap›lar› bulunmamas›na
ra¤men, tutumlar davran›fllar kadar kolay da de¤iflmemektedirler. Bu durumda davran›fl de¤ifliklikleri üzerinde çal›flmak ve bu de¤ifliklikleri fark
ederek yenili¤e ayak uydurma iflini zihnin kendisine b›rakmak, daha sa¤l›kl› sonuçlar alma anlam›na gelecektir.
dakine aktar›lan önemli bir ek bilgidir. Meichenbaum (1999), kiflilerin kendi subjektifliklerini
fark etmeleri ile birlikte kendilerine iliflkin fark›ndal›klar›n›n da artaca¤›n› belirtmektedir. Bunu
yapabilmenin en temel yolu ise kiflilere biliflsel iflleyifl konusunda bilgi vermektir.
De¤iflime nereden bafllanaca¤› kadar önemli
di¤er bir konu da de¤iflimin neden gerekli oldu¤u
ve nas›l yap›laca¤›d›r. ‹flte bu noktada yeniden
zihnin önemi üzerinde durmak gereklidir. Kiflinin
zihinsel yap›s›n›n neyi ne flekilde de¤erlendirece¤inin temel unsuru oldu¤unu biliyoruz. Duygular›m›z› harekete geçiren olaylar, bu duygular eflli¤inde birçok an›n›n da aktive olmas›n› sa¤lamaktad›r. Kendimize iliflkin bilgi kümeleri olarak nitelendirebilece¤imiz flemalar›m›z›n aktive olmas›
ile birlikte, objektif de¤erlendirme sürecinden
subjektif de¤erlendirmeye geçilir. Ancak kifliler
böyle bir de¤erlendirme yapt›klar›n›n fark›nda olmad›klar› gibi, bunu reddetme e¤ilimindedirler.
Örne¤in öfkelendikleri bir olay› aktar›rken kifliler
ço¤unlukla ‘aynen anlatma’ iddias›ndad›r. Oysaki
olay› yaflayan ya da de¤erlendiren kifliler gerçekten, olay› ‘hiçbir katk› yapmadan’ anlatt›klar›n›
düflünseler de ses tonlar› bile kendilerine ve karfl›-
‹yimserlik ve Kötümserlik
Herkesin bir kiflilik örüntüsü ve dünyaya bak›fl
tarz› bulunmaktad›r. Oldukça kemikleflmifl gibi
görünmesine ra¤men bu yap› üzerinde de¤ifliklikler yapman›n mümkün oldu¤u belirtilmiflti. Daha
önce de bahsedildi¤i gibi kiflinin aceleci tavr›n›n
getirileri, götürüleri ve alternatifleri kiflilere tan›t›labilirse; kifli de de¤iflmeyi ve daha rahat bir flekilde yaflamay› isterse bu de¤iflimi gerçeklefltirmesi mümkündür.
Strese zemin haz›rlayan kiflilik özellikleri aras›nda yaln›zca A tipi kiflilik özellikleri bulunmamaktad›r. ‹yimser veya kötümser olmak da yaflanacak stres düzeyine etki eden özellikler aras›ndad›r.
Kiflilerin stres yaflay›p yaflamayaca¤› veya ne
oranda stres yaflayacaklar›n› belirleyen özellikler
aras›nda, kiflinin dünyay› de¤erlendirme tarz› da
gelmektedir. Kötü olaylar› aç›klarken; içsellefltiren, kötü durumun de¤iflmeyece¤ini düflünen ve
di¤er olaylara da genelleyen kimselerin kötümser
oldu¤undan bahsedilebilir. Bir baflka deyiflle bu
kifliler yaflamlar›n› kötü bir falc›l›kla devam ettirmeye çal›flmaktad›rlar. Bu kifliler tutarl› flekilde
olaylar›n kötü gidece¤ini ve kötü sonuçlanaca¤›n›
düflünmektedirler. Belki daha da kötü olan›, bu kiflilerin bu durumun her zaman için geçerli olaca¤›na da inanmalar›d›r. Dünyaya daha çok olumlular› gösteren bir pencereden bakan kifliler ise kendilerini genel olarak daha iyi hissetmektedirler ve
çevresel kaynaklar›n› daha iyi flekilde de¤erlendirebilmektedirler (Maruta, Colligen, Mlinchoc ve
Offord, 2002).
94
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Yaflama daha olumsuz bir aç›dan bakanlar için
en büyük stres kayna¤›, kontrolün kendilerinde
olmad›¤›na iliflkin inançt›r. Yani bu kifliler ne yaparlarsa yaps›nlar olumsuz uyar›c›y› ortadan kald›rma veya etkilerini azaltma flans›na sahip olmad›klar›n› düflünmektedirler. Yaflamda kontrol sa¤lanamayaca¤›na iliflkin bilgi ise neredeyse her verinin belirsiz olarak yorumlanabilece¤i anlam›n›
tafl›maktad›r ki bu durum bafll› bafl›na bir stres
kayna¤› oluflturmaktad›r. Bu temel inançlar›na
ra¤men kötümserler bafllar›na gelen kötü olaylar
için kendilerini daha çok suçlama e¤ilimi içerisindedirler. Yaflama iliflkin daha olumlu bir bak›fl
aç›s›na sahip olan kifliler ise yaflama iliflkin daha
olumlu de¤erlendirmeler yapmakta ve bafllar›na
gelen kötü olaylar› felaketlefltirmekten uzak durmaktad›rlar ki bu bak›fl aç›s› onlar› stresten koruyan önemli bir faktördür (Maruta, Colligen,
Mlinchoc ve Offord, 2002).
Boyun E¤ici Kiflilik
Boyun e¤ici kiflilik örüntüsünün temel özelli¤i, kiflinin içinde bulundu¤u durumu çözümsüz
olarak alg›lamas› veya kendi kaynaklar›n›n çözüm için yeterli olmad›¤›na duyulan güçlü bir
inanca sahip olmas›d›r. Bu temel özellikleri nedeniyle sorunlar› ile karfl› karfl›ya gelip çözüm üretmeye çabalamak yerine, daha pasif bir tutum sergilemektedir. Sorun yaflamalar›na ra¤men sürekli
olarak pasif kalmalar› ise psikolojik sorunlara
kaynakl›k edebilir. Kiflinin pasif flekildeki bu geri
çekilmeleri, çevrelerindeki insanlar taraf›ndan da
genelde öfke ile karfl›lanmaktad›r. Çevreleri ile
uyumlar›n›n bozulmas›n›n ise yeni bir stres kayna¤› yarataca¤› aç›kt›r (Hünler ve Gençöz, 2003).
Bu kiflilerin, içinde bulunduklar› duruma iliflkin kontrol alg›lar›n›n zay›flam›fl oldu¤u görülmektedir. Kifli dünyan›n anlafl›labilir ve bu do¤rultuda düflünürsek, sorunlar›n›n da çözülebilir oldu¤una iliflkin bir inanç gelifltirebilirse, sorunlar›
ile daha etkili flekilde bafl edebilecektir. Yaflam›n›n kendi yaflam› oldu¤una ve her kiflinin de kendi patronu oldu¤una inanmayan bir kiflinin ise pasif kalmay› ve edilgen davranmay› seçmesi, anlafl›labilir bir durumdur. Sorunlar›n›n üstesinden
pasif tav›rlar› ile gelmeye çal›flanlar›n etkili olduklar›ndan söz etmek mümkün de¤ildir. Buna
karfl›n kontrolün kendilerinde oldu¤una inananlar,
sorun çözümüne katk›lar›n› daha etkili flekilde sunabilmekte, bafllar›na geleni pasif bir flekilde izlememektedirler (Smith ve Meyers, 1997).
Psikolojik Sa¤laml›k/Y›lmazl›k
Kiflilik özellikleri ve stres konusunda yap›lan
birçok araflt›rma, baz› kiflilik özelliklerine sahip
olanlar›n stres ile daha etkili flekilde bafl edebildiklerini göstermektedir. Stresleri ile daha etkili
flekilde mücadele eden insanlara bak›ld›¤› zaman
en önemli özelliklerinin, yaflamlar›na iliflkin daha
fazla kontrol alg›lamalar› oldu¤u görülmektedir.
Yaflamlar›n›n kontrolünü ellerinde tuttuklar›na
inanmalar›n›n yan› s›ra, kendileri ve yaflant›lar›
ile de daha ilgilidirler yani kendilerini daha fazla
önemsemektedirler. Hayata daha genifl ve olumlu
bir pencereden bakmay› baflaran kiflilerin bu özellikleri zor koflullar karfl›s›nda tükenmelerini engellemektedir (Rowe, 1998).
Olaylar›n daha kontrol edilebilir oldu¤unu düflünmek, beraberinde, baflkalar›na güvenilebilece¤i inanc›n› da getirmektedir. Dünyan›n güvenli
olmad›¤›na olan inanc›n artmas›, kiflinin gerilimini ve stresini ne kadar artt›r›yorsa, güvenli oldu¤u
ve tahmin edilebilir olaylar›n yafland›¤›na iliflkin
inanç da kifliyi inanc› oran›nda rahatlatacakt›r ve
çözümsüz sorunlarla yüz yüze oldu¤unu düflündürmeyecektir. Dünyaya ve di¤erlerine duyduklar› güven bu kiflileri yeniliklere de daha aç›k hale
getirecektir ki bu da yaflamdan daha fazla zevk almak anlam›na gelmektedir (Patel, 1989).
95
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Stresin her zaman olumsuz bir yaflant› olmad›¤›n› vurgulayan Mandler (1982), stresin zaman
zaman e¤lenceli hale bile getirilebilece¤inden
bahsetmektedir. Ancak stresi e¤lenceli hale getiren özelliklerin kiflide bulunmamas›, stresin sürekli ‘s›k›nt›’ olarak yaflamas›na neden olacakt›r.
Daha önce de belirtildi¤i gibi, stresi daha bafl edilebilir hale getiren temel düflünce, onun üstünde
‘kontrol’ sahibi oldu¤umuz fikridir. Yani psikolojik olarak daha sa¤lam oldu¤unu düflündü¤ümüz
bu insanlar, ya kendilerine iliflkin alg›lar›n› ya da
dünyaya iliflkin alg›lar›n› de¤ifltirebilen insanlard›r.
s›z olmad›¤›n› göstermektedir (Pines, 1998). Kiflilerin farkl› zamanlarda olaylar› farkl› flekilde de¤erlendirmesi de mümkündür. Yani genel olarak
sorunlar› ile etkili flekilde bafl edebilen bir kifli,
zaman zaman da içinde bulundu¤u durum nedeniyle ayn› ‘sa¤laml›¤›’ gösteremeyebilir. Baz› insanlar›n ise genelde problemleri ile etkili flekilde
bafl edemedikleri, ‘psikolojik sa¤laml›¤›’ beraberinde getiren özellikleri sergileyemedikleri ve hayat› kendileri için güçlük yaratan bir pencereden
izledikleri bilinir. Bunun sonucunda yaflanacak
olan fley ise, strese ba¤l› zihinsel-ruhsal hastal›klard›r.
Stres genelde tehdit edici bir yaflant› olmas›na
ra¤men, psikolojik sa¤laml›k özelli¤ine sahip kiflilerin, stresi tehdit edici olarak alg›lamad›klar› da
bilinmektedir. Yapt›klar› ifli seven ve kendilerini
ifllerine verebilen bu kifliler, karfl›laflt›klar› zorluklar› da kendilerini s›nama f›rsat› olarak de¤erlendirebilme özelli¤ine sahiptir. Yani stres, yaflamdaki güçlükler, bu kifliler için bir çeflit f›rsatt›r. Elbette bu yapt›klar› ifli sevmeleri ve kendilerini bu
ifle vermeleri ile de yak›ndan ilgilidir. Yapt›klar›
ifli sevmeleri, zorluklar karfl›s›nda kaçmamalar›n›n da temel nedenlerindendir. Sorunlar› kaçarak
çözmeye çal›flmak ve içki, sigara gibi al›flkanl›klara yönelmek yerine, olay›n üzerine gitmeyi de
bu nedenle baflarabilmektedirler (Pines, 1998).
Strese Ba¤l› Zihinsel-Ruhsal Hastal›klar
Psikolojik sa¤laml›k/y›lmazl›k özelli¤ine sahip olmak, birçok insan›n isteyece¤i bir fleydir.
Baz› insanlar, geçmifl yaflant›lar›, ö¤rendikleri,
inançlar›, flemalar› gibi etkenler nedeniyle, bu
özelliklere zaten sahiptirler. Ancak buradaki kilit
nokta, bu özelli¤in, kiflinin ‘bak›fl aç›s›’ ile ilgili
oldu¤una iliflkindir. Yani kifli olaylara veya kendisine olan bak›fl aç›s›n› de¤ifltirerek, bu özelli¤e
sahip olabilir. Bu özellikleri edinmek kolay olmayabilir ancak alanda yap›lan ve biliflsel de¤iflikli¤i hedefleyen araflt›rma sonuçlar›, bunun imkan-
Problem çözmek konusunda kiflilerin s›kça
yapt›¤› hatalar›n bafl›nda, soruna yönelmek yerine
kendilerine yönelmeleri gelmektedir. Yap›lan bir
di¤er önemli hata da art›k de¤ifltirilmesi veya duruma özel kullan›lmas› gereken çözüm yollar›na
yönelmek yerine, eski yöntemler konusunda ›srarc› olmalar›d›r. Kiflinin her zaman sorunlar›n› kendi kendine aflmas› da mümkün olmayabilir. Bununla beraber, çözüm konusunda kendilerini dar
s›n›rlarda tutan kiflilerin, bir baflkas›ndan yard›m
alma seçene¤ini genelde bir seçenek olarak de¤erlendirmedikleri görülmektedir. Kifli bu durumu
bir çeflit zay›fl›k olarak de¤erlendirebilir. Hata
yapmamak veya etraftaki kiflilerce zay›f de¤erlendirilmemek için kendilerine yeni stres kaynaklar›
yaratabilir. Bu durum belki de hepimizin zaman
zaman bafl›na gelen bir durumdur. Ancak yukar›da say›lanlar›n al›flkanl›k halinde, her sorun karfl›s›nda sergilenmesi, uzun vadede yeni sorunlar›
beraberinde getirebilir (Lecker, 1998).
Kiflinin karfl›laflt›¤› sorunla bafl edebilece¤ine
olan inanç, kifliye bir tür ‘›l›ml› yanl›l›k’ sa¤layacakt›r. Il›ml› yanl›l›¤›n aktive edece¤i ve temelde
‘bafl edebilirsin’ mesaj›n› içeren bilgiler, kendisi-
96
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ne alternatifler bulmaya haz›r demektir. Bir duruma alternatifler bulunabiliyor olmas› ise kiflinin
ne kendisine ne de olaylara tek tarafl› yüklenmeyece¤i ve olaylar› daha kapsaml› alg›layaca¤› anlam›n› tafl›maktad›r (Brandtstadter, Voss ve Rothermund, 2004).
Kiflilik özelliklerinin geçmifl deneyimlerle
yo¤rulmas› ‘bafl edemeyece¤i’ bilgisine kaynak
oluflturmaktaysa, bu durum kiflinin genelde anksiyete veya depresyon yaflamas› anlam›na gelmektedir. Bu sorunlar›n uzun sürmesi ise, sorunun bir
k›s›rdöngü gibi sürekli geri beslenmesine ve dolay›s›yla da süreklilik kazanmas›na neden olabilir.
Kifliye neden bu durumda oldu¤una iliflkin bilinçlilik kazand›r›lmas› ise daha rahat bir yaflam›n zeminini sunabilir.
Daha önce stres ile etkili flekilde bafl edebildiklerini vurgulad›¤›m›z kiflilerin yani ‘y›lmazl›k’
özelli¤ine sahip kiflilerin, hayata karfl› en önemli
kaynaklar›n›n kontrol alg›s› oldu¤unu vurgulam›flt›k. Stresin neden oldu¤u ruhsal hastal›klara
de¤inmeden önce vurgulanmas› gereken en
önemli özelliklerden bir tanesi de ‘kontrol alg›s›’
z›rh›n› kaybeden kiflilerin afla¤›da bahsedilecek
yaflant›lar›n temel muhataplar› oldu¤udur. Kontrol alg›s› ile ilgili sorunlar› olanlar›n en fazla yaflad›klar› sorunun anksiyete oldu¤u söylenebilir.
Anksiyete
Anksiyete ile ilgili olarak da vurgulanmas› gereken en önemli özelliklerden bir tanesi, yukar›da
da de¤indi¤imiz gibi, çaresizlik ve kiflinin durumla ilgili kontrolü elinde bulundurmad›¤› ile ilgili
bir alg›ya sahip olmas›d›r. Yani anksiyetenin neden ortaya ç›kt›¤› ile ilgili yap›lan aç›klamalar›n
temel vurgusu; belirsizlik ve kontrol edilemez bir
durumun yaflanmakta oldu¤una iliflkin temel
inançt›r. Yani gerçekte yaflanan durumun bu tür
bir özelli¤i bulunmamas›na ra¤men kifli yaflanan-
lar› kendi daralm›fl penceresinden bu flekilde alg›lamaktad›r ve bu noktada hata yap›yor demektir
(Sezgin, 2001).
Eysenck (2000), kayg› düzeyleri farkl›laflan
insanlar›n temeldeki farkl›l›klar›n›n, biliflsel iflleyifllerinden kaynakland›¤›n› öne sürmektedir. Verinin al›nmas›ndan sonra sergilenen yanl›l›¤›n
oran›, kiflinin anksiyete düzeyini belirleyecektir.
Al›nan verilerin de¤erlendirilme aflamas›nda, kiflinin birçok kaynaktan paralel flekilde yararland›¤›n› ve bu karfl›laflt›rmalar do¤rultusunda veriye
anlam kazand›rd›¤›n› biliyoruz. Bu aflamada kifli,
bilgiyi bir flekilde anlamland›rmaya çal›flmas›na
ra¤men, eldeki verileri iyi de¤erlendirememesi
nedeniyle ya da yeni gelen verilerin eski verilerle
örtüflmemesi sonucunda, bilgiye bir anlam veremeyebilir ki bu durumda yaflayaca¤› fley anksiyetedir. Anksiyete yo¤un bir uyar›lm›fll›k durumudur ve kifliye belirsiz uyar›c›y› anlamland›rabilmesi için kaynak sa¤lamay› hedeflemektedir.
Alm›fl oldu¤umuz eksik bilgileri, felaket habercileri olduklar›na iliflkin yorumlamak da anksiyeteye kaynakl›k edebilir. Kifli kolayca, durumun kontrolden ç›kt›¤›n› ve felaketlere karfl› duracak gücü olmad›¤›n› düflünüp, anksiyete yaflamaya bafllayabilir. Zaten daralm›fl olan dikkat alan› nedeniyle, ald›¤› bilgilerin bu tür bir yoruma
aç›k olmas›na ek olarak, kiflinin kendisinin de alternatiflerini görme yolunu kapatmas›, anksiyeteyi sürdüren bir kaynak halini alabilecektir. Bu s›rada bafllat›lan düflünce ak›fl›n›n durdurularak, daha sa¤l›kl› de¤erlendirmeler yap›lmas› ve gözden
kaç›r›lanlar›n da hesaba kat›lmas›, kifliyi daha rahatlat›c› bir düflünce silsilesine götürecektir. Sorun yaratan düflünce zincirinin k›r›labilmesi için,
kiflinin sesli olarak kendine ‘dur’ demesi bile ifle
yarayabilir. Döngünün bir an için k›r›lmas›, kifliye farkl› boyutta bir fark›ndal›k kazand›racakt›r
(Girdano & Everly, 1986).
97
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Al›nan bir veri ile birlikte anksiyete yaflanmaya bafllanmas›n› sa¤layan durumu a¤ kuram› (network theory) ile aç›klamak mümkündür. Kiflinin
ald›¤› veriler sisteme girdikten sonra, anlamland›r›lma çabas› ile birlikte, zihnimizde mevcut olan
bilgiler do¤rultusunda da de¤erlendirilmeye çal›fl›l›r. E¤er veri bizim için hofl olmayan olay bilgilerini aktive ediyorsa, uyar›c›n›n özellikleri asl›nda kifliye anksiyete yaflatmayacak olsa bile, kiflinin yaflayaca¤› fley anksiyete olacakt›r. Veri giriflinde eksiklikler bulunmas› durumu, geçmifl kötü
an›lar›m›z›n bilgileri ile birleflti¤inde de kiflinin
anksiyete yaflamas› kaç›n›lmaz hale gelmektedir
(Hamilton, 1982).
Anksiyete bir tür belirsizlik ve çaresizlik yaflant›s› olarak, çok çeflitlendirebilece¤imiz stres
yaflant›lar›ndan bir tanesidir. Kiflinin, stres yaflay›p yaflamayaca¤›n› belirleyen en önemli unsurun, kiflinin biliflsel yap›s› oldu¤unu söylemifltik.
Genel uyar›lm›fll›k durumunun sonunun anksiyeteye var›p varmayaca¤›n› belirleyen temel boyut
da biliflsel sistemimizdir. Bu durumda A tipi kiflilik örüntüsüne sahip olanlar›n çok daha fazla anksiyete ile yüz yüze gelecekleri söylenebilir (Endler ve Edwards, 1982).
Lecker (1978), anksiyete yaflaman›n ifllevselli¤ine de¤inmektedir. Anksiyete yaflaman›n ifllevsel olabilmesi için gerekli olan fley ise sadece anksiyete yaflad›¤›m›za yo¤unlaflmadan, neden anksiyete yafl›yor oldu¤umuza yo¤unlaflmam›zd›r. Yani bu belirtilerin bize vermeye çal›flt›¤› mesaj nedir? Sadece anksiyete yaflamak, sorunun çözümüne katk› sa¤lamazken, hatta kiflinin kendi kendini
daha fazla y›pratmas›na zemin haz›rlarken; verilen mesaj› anlamak, yani kendimize iliflkin fark›ndal›k kazand›ktan sonra verilen mesaj do¤rultusunda çabalamak, anksiyetenin ifllevsel olabilmesi için gereklidir.
Strese uzun süre maruz kalman›n sonuçlar›ndan bir tanesi de depresyondur.
Depresyon
Hepimizin bildi¤i gibi depresyon kifli için bir
tür genel keder, üzüntü, hareketsizlik ve ümitsizlik halidir. Uzun süre stres yaflanmas› ve yaflanan
bu stresle etkili flekilde bafl edilememesinin en
önemli sonuçlar›ndan bir tanesi de depresyondur.
Stres yaflant›s›n›n nas›l olup da depresyonla sonuçland›¤›n› daha iyi flekilde anlayabilmemiz için
depresyonun ne flekilde olufltu¤u üzerinde duran
iki aç›klamaya k›saca de¤inip, daha önce anlat›lanlarla ba¤lant›s› üzerinde dural›m.
‹nsanlar›n neden depresyon yaflad›klar›na gelen aç›klamalardan bir tanesi Seligman’›n ‘Ö¤renilmifl Çaresizlik Kuram›’ do¤rultusunda yap›lmaktad›r. Buna göre daha önce çabalamas›na ra¤men baflar› elde edemeyen bir kifli, yaflad›klar›n›
daha sonraki yaflant›lar›na da genelleyebilir ve ne
kadar çabalasa da olaylar›n kendi kontrolü d›fl›nda gerçekleflebilece¤ine inanabilir. Bu inanc›n
davran›flsal uzant›s› ise müdahale edebilece¤i durumlar karfl›s›nda da kiflinin hareketsiz kalmas› ve
olan biteni kendisiyle ilgili de¤ilmiflçesine izlemesidir. Yani k›sacas›, kifliyi içinde bulundu¤u
duruma sürükleyen temel inanç, daha önce de de¤indi¤imiz gibi, kontrolün art›k kiflinin elinde olmad›¤›na iliflkin inançt›r. Kontrolün art›k kendisinde olmad›¤›n› düflünen kifli için bu durum, kendilik alg›s›n› olumsuz flekilde etkileyen bir yaflant›d›r ve depresyonun da temelini oluflturmaktad›r.
Tekrar belirtilmesi gereken, sadece çaresizlik yaflaman›n depresyonu aç›klayamayaca¤›, çaresizli¤in kiflinin kendilik alg›s›n› olumsuz yönde bozdu¤u durumda art›k depresyondan söz edilebilece¤idir (Hovardao¤lu, 1986).
Depresyonun aç›klanmas› s›ras›nda üzerinde
durulan ikinci kuram› da Beck ortaya atm›flt›r.
98
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Beck’e göre kiflinin neden depresyon yaflad›¤›na
getirilebilecek en iyi aç›klama, kiflinin kendisi ile
ilgili flemalar›nda gizlidir. Kiflinin kendine iliflkin
bilgilerinin ço¤u olumsuz bir temele dayan›yorsa,
bu kiflinin depresyon yaflamas›n›n olas› oldu¤undan söz edilebilir. Stres bu olumsuz flemay› kolayl›kla aktive edebilmektedir. Kifli kendisi ile ilgili olumlu her hangi bir bilgiye gidemedi¤i için,
bu flekilde hissetmeye bafllamas›n›n ard›ndan olup
bitenleri de bu bak›fl aç›s›yla de¤erlendirecek, yani hayat›nda olumlu bir fley olmad›¤›n› düflünecektir (Sezgin, 2001).
Kiflinin geçmifline iliflkin iyi an›lar›n›n olmamas›, hat›rlamalar›n›n getirilerini anksiyete veya
depresyonla s›n›rlayacakt›r. Bütün insanlar stres
verici durumlar yaflamaktad›r ve baz›lar› da stresin olumsuz etkilerine uzun süre maruz kalmaktad›r. Ancak bu durumda olan herkesin depresyon
yaflamamas›n›n temel nedenlerinden bir tanesi, flu
anda mevcut olumsuzluklara karfl› kullan›labilecek kaynaklara sahip olunmas›ndand›r. K›saca
anlatmak gerekirse kifli alg›lad›¤› baflar›s›zl›k ya
da kayb›, hayat›na sinen ve kendisinden kaynaklanan bir durum olarak görmemekte, durumsal
aç›klamalar da yapabilmektedir (Ingram, 2003).
Bower (1981), olumsuz bir yaflant›n›n baflka
olumsuz yaflant›lar› da kolayl›kla zihne geri getirebildi¤i üzerinde çal›flan ilk isimlerdendir. ‘Duygudurum’ temelinde yapt›¤› araflt›rmalarda, hat›rlananlar›n en fazla, hakim olan duygu durumla ilgili oldu¤unu bulmufltur. Yapt›¤› çal›flmalarda ayr›ca kiflilerin kendi duygu durumlar›na yak›n uyar›c›lar üzerinde yo¤unlaflt›¤›na iliflkin de bir bulgu
elde etmifltir. Yani kiflinin olaylar› kodlamas› s›ras›nda da, geri ça¤›rma aflamas›nda da en etkili
olan ipuçlar›ndan bir tanesi, olaylar karfl›s›nda
hissettiklerimizdir.
Gerek Seligman’›n gerekse Beck’in aç›klamalar›na bakt›¤›m›z zaman birbirlerinden çok da
farkl› fleyler söylemediklerini, hatta daha önce anlat›lanlar ›fl›¤›nda de¤erlendirildi¤inde, her iki kuram›n da birbirini bütünleyen bak›fl aç›lar›na sahip olduklar›n› söylemek mümkündür. Yani psikolojinin bütün alanlar›nda oldu¤u gibi stres ve
depresyonun aç›klanmas› s›ras›nda da çoklu bir
bak›fl aç›s›na ihtiyaç duyulmaktad›r. Ayr›ca bu
bilgiler ›fl›¤›nda, stres ve anksiyete ba¤lant›s› kadar tan›d›k gelmeyen stres ve depresyonun ba¤lant›s› da daha anlafl›l›r görünmektedir.
Depresyonun stres ba¤lam›nda ele al›nmas› s›ras›nda dikkat edilmesi gereken konulardan bir tanesinin de kültür ve toplum yap›s› oldu¤u belirtilmektedir. Çünkü bir kiflinin baflar›s›zl›k yaflant›s›
da, kay›p alg›s› da, art›k kontrolü elinde bulunduramad›¤› ve bu durumun ömür boyu sürece¤i alg›s› da yaln›zca kiflinin içinde yaflad›¤› toplum ve
kültürün anlafl›lmas› ile mümkündür (Blaney,
1985). Burada ön plana ç›kan durum ise kiflinin
çevreden ba¤›ms›z flekilde ele al›namayaca¤› bilgisidir ki psikolojinin araflt›rma alan›na giren bütün konular için bu geçerlidir.
Croll ve Bryant (2000), yapt›klar› bir çal›flmada Beck’in kuram›n› do¤rulayan bulgular elde etmifllerdir. Do¤um sonras› depresyon yaflayan ve
yaflamayan annelerle çal›flan araflt›rmac›lar, depresif duygu durumu a¤›r basan annelerin, hem
kendi anneleri ile ilgili daha fazla olumsuz an›ya
sahip olduklar›, hem de kendi annelikleri ile ilgili
flüpheleri oldu¤u, iyi anne olamayacaklar›na iliflkin bir inanca sahip olduklar› bulgusuna ulaflm›fllard›r.
Konu ile ‹lgili Araflt›rmalar
Stres yaflanmas› s›ras›nda zihnin rolünün ne
oldu¤u üzerinde duran araflt›rmalara de¤inmeden
önce, belirtilmesi gereken önemli noktalardan bir
tanesi, stres ile ilgili araflt›rmalar yapman›n çeflitli güçlükler içerdi¤idir. Bu konuda araflt›rma yap99
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
man›n en temel güçlüklerinden biri, kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin kontrol alt›na al›nmas› konusunda yaflanan güçlüktür. Bellek, flema, duygular gibi birçok de¤iflkenin kontrol alt›nda tutulmas›ndaki
güçlük, kiflisel faktörler olmalar› sebebiyle de bir
kat daha artmaktad›r. Kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin
kontrol alt›na al›nmas› kadar s›k›nt›ya neden olabilecek bir baflka konu da ba¤›ml› ve ba¤›ms›z de¤iflkenlerin belirlenmesi s›ras›nda güçlük yaflanmas›d›r. Sadece de¤iflkenlerin belirlenmesi s›ras›nda de¤il, bu de¤iflkenlerin ölçümü s›ras›nda da
yeni sorunlar ön plana ç›kmaktad›r. Yani somut
olarak stresin ölçümü için kullan›labilecek ölçüm
araçlar›n›n oluflturulmas› da s›k›nt› oluflturan bir
aland›r. Yürütülen araflt›rmalar için söz konusu
olan bir baflka nokta da sonuçlar›n yorumlanmas›
aflamas›nda karfl›m›za ç›kmaktad›r. Herkesin neredeyse sadece kendisi ile aç›klanabilece¤i bir durum söz konusu iken, herkes için geçerli olan bir
kuram do¤rultusunda bulgular›n aç›klanmas› da
çeflitli güçlükler içermektedir (Lazarus, DeLongis, Folkman ve Gruen, 1985). Ancak bu paragrafta belirtilen güçlüklere bakt›¤›m›z zaman bile,
stresin zihnimiz ile ne kadar ilgili bir kavram oldu¤u ve zihni d›flar›da b›rakarak aç›klanamayaca¤› net bir flekilde ortaya ç›kmaktad›r. K›sacas›,
stresi araflt›rman›n temel güçlüklerinden bir tanesi, neredeyse herkesin yaln›zca kendisiyle aç›klanabilmesindendir.
Daha önce, konu ile ilgili araflt›rmalar›n sonuçlar›na ve tart›flmalar›na de¤inildi¤i için bu bölümde, streste zihnin rolünü belirlemeye çal›flan
araflt›rmalarda temel olarak hangi yöntemlerin
kullan›ld›¤›na de¤inildikten sonra, k›saca tekrar
sonuçlar› üzerinde durulacakt›r.
Araflt›rmalara bak›ld›¤›nda genel olarak stres
ölçümleri ve kiflilik ölçümleri üzerinde duran çal›flmalar yap›ld›¤›n› görmekteyiz (Örn., Scheitrum ve Akillas, 20002; Rowe, 1998; Smith ve
Meyers, 1997; Roger ve Jamieson, 1988). Kiflilik
ölçümleri derken nelerin kastedildi¤ine daha ayr›nt›l› flekilde de¤inilirse, y›lmazl›k/psikolojik
sa¤laml›k, A tipi kiflilik, iyimserlik-kötümserlik
gibi özelliklerle ilgili ölçümler al›nd›¤› görülmektedir (Maruta ve ark., 2002; Rowe, 1998; Sutil ve
ark.,1998). Kiflilik ölçümleri d›fl›nda, kiflilerin
kayg› düzeyleri, stres düzeyleri veya depresyonlar› ile ilgili ölçümler al›nd›¤› da görülmektedir
(Croll ve Bryant, 2000; Smith ve Meyers, 1997).
Baz› çal›flmalar›n ise kontrol alg›s›n›n stres düzeyi üzerindeki etkisini inceledi¤ini görüyoruz
(Brandtstater, Voss ve Rothermund, 2004; Roger
ve Jamieson, 1988). Stresin sonuçlar›ndan biri
olan depresyonun, biliflsel yap› üzerindeki etkilerini inceleyen çal›flmalarda ise genelde bellek
üzerine çal›fl›ld›¤› görülmektedir (Croll ve
Bryant, 2000; Tosun ve Da¤, 2000).
Yukar›da streste zihnin rolünü araflt›ran baz›
araflt›rmalar›n yöntemlerine ve de¤iflkenlerine k›saca de¤inilmifltir. Yöntemleri ve de¤iflkenleri kadar sonuçlar› aç›s›ndan da benzer çal›flmalardan
bahsedilmifltir. Yukar›da belirtilen bütün araflt›rmalarda stresin zihnin çerçevesinde anlam kazand›¤› bilgisine destek sa¤layan bulgulara ulafl›lm›flt›r. Daha önce sonuçlar› üzerinde duruldu¤u için
bu bölümde, ele al›nan bütün çal›flmalar›n streste
zihnin önemli bir rolü oldu¤u bilgisine destek
sa¤layan sonuçlara ulaflt›¤› bilgisi ile yetinilecektir.
Araflt›rma sonuçlar›n›n da iflaret etti¤i gibi, kifli ne yaflayaca¤›n› kendisi belirleyebilmektedir.
Elbette kiflinin üzülece¤i, düflünece¤i, kendisini
sorgulayaca¤› veya kötü hissedece¤i zamanlar
olacakt›r. Ancak kiflilerin uzun vadede ne yaflayacaklar›na kendileri karar verebilirler. Kiflilerin ne
yaflayacaklar›na kendilerinin karar verebilece¤ine
iliflin fark›ndal›k kazanmalar›, daha sa¤l›kl› ve keyif al›n›n bir yaflant› anlam›na gelecektir.
100
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Sonuç
Bu bölümde kiflinin biliflsel yap›s›n›n stres
üzerindeki etkileri aktar›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Kiflinin ald›¤› verilerin ifllenmesinden ç›kan sonuç, kifli için kaçmas›n› ya da savaflmas›n› gerektirecek
yönde ise kifli stres yaflamaktad›r. Genelde öyle
bilinmemesine ve olumsuz anlamda kullan›lmas›na ra¤men stres ifllevseldir. Ancak stresin sürekli
yaflanmas›, vücudumuzun kullan›lmayan bir enerjinin etkisi alt›nda olmas› ve zihnimizin bu süreklilik do¤rultusunda daralan ifllem alan›, sorunlara
kaynakl›k edebilmektedir. Oysa bugün art›k herkesin dilinde olan stres kavram›n›n genelde ‘kötü
stres’ anlam›nda kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Son
zamanlarda s›kça kullan›lan bu kavram›n gerçekte neye karfl›l›k gelen bir kavram oldu¤una iliflkin
bilgilerin daha fazla aktar›lmas›, herkesin ‘biricik’ olmas› nedeniyle ifllevsel olacakt›r. Çünkü
kifliyi en iyi anlayabilecek olan da yine kendisidir.
Ayr›ca bu sayede herkesin kendisine ayna tutmas› da mümkün hale gelecektir. Kiflinin kendisine
ayna tutabilmesi ise bafl edebilmenin yar›s› belki
de daha fazlas› demektir.
Kaynaklar
Baltafl, Z. (1987). Stresin Psikolojik Özellikleri. Stres Yönetimi Seminer Kitab›. Türkiye Sanayi Sevk ve ‹dare Enstitüsü, Gebze.
Bijttebier, P., Vasey, M. W., & Braet, C. (2003). Special section: Information-Processing factors in child and adolescent
psychopathology. Journal of Clinical Child and Adolescent
Psychology, 32 (1), 2-9.
Blaney, P. H. (1985). Stress and depression in adults: A critical review (pp 263-283). T. M. Field, P. M. MaCobe, N. Schneiderman. Stress and Coping. Lawrence Erlbaum Associates
Publishers Hillsdale, New Jersey, London.
Bower, G. H. (1981). Mood and memory. American Psychologist,
36 (2), 129-148.
Brandtstater, J., Voss, A., & Rothermund, K. (2004). Perception of
danger signals: The role of control. Experimental Psychology, 51 (1), 24-32.
Croll, S., & Bryant, S. A. (2000). Autobiographical memory in postnatal depression. Cognitive Therapy and Research, 24 (4),
419-426.
Endler, N. S., & Edwards, J. (1982). Stress and personality (pp 3648). L. Goldberger, S. Berznitz (Eds). Handbook of Stress:
Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillian Publishers, London.
Eysenck, M. W. (2000). A cognitive approach to trait anxiety. European Journal of Personality, 14, 463-476.
Girdano, D. A., & Everly, G. S. (1986). Personality engineering (pp.
123-135). Controlling Stress and Tension. Prentice-Hall,
Englewood Cliffs, New Jersey.
Hamilton, V. (1982). Cognition and Stress: An Information Processing Model (pp. 105-120). L. Goldberger & S. Breznitz
(Eds). Handbook of Stress: Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillan Publishers, London.
Hovardao¤lu, S. (1986). Ö¤renilmifl çaresizlik modeli. Psikoloji
Dergisi, 5 (20), 3-8.
Hünler, O., & Gençöz, T. (2003). Boyun e¤ici davran›fllar ve evlilik
doyumu iliflkisi: Alg›lanan evlilik problemlerinde çözümün
rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 18 (51), 99-108.
Ingram, R. E. (2003). Origins of cognitive vulnerability to depression. Cognitive Therapy and Research, 27 (1), 77-88.
Kidman, A. (1984). Stres, cognition and the nervous system. Neurochemistry International, 6 (6), 715-720.
Lazarus, R. S. (1991). Cognition and motivation in emotion. American Psychologist, 46 (4), 352-367.
Lazarus, R. S. (1998). Stresle bafla ç›kma tarz›n›z: Dostunuz ya da
düflman›n›z (çev., N. H. fiahin, pp 58-62). N. H. fiahin
(Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara.
Lazarus, R. S., DeLongis, A., Folkman, S., & Gruen, R. (1985).
Stress and adaptional outcomes. The problem of confounded outcomes. American Psychologist, 40 (7), 770-779.
Lecker, S. (1978). The Naturale Way to Stress Control. Grosset &
Dunlap Publishers, New York.
Mandler, G. (1982). Stress and thought process (pp. 88-104). L.
Goldberger & S. Breznitz (Eds). Handbook of Stress:Theoretical and Clinical Aspects. Collier Macmillan Publishers, London.
Maruta, T., Colligen, R. C., Malinchoc, M., & Offord, K. P. (2002).
Optimism-Pessimism assessed in the 1960’s and self-reported health status 30 years later. Mayo Clin. Proc, 77, 748753.
Meichenbaum, D. (1999). The role of cognition (pp. 6-12). Stress
Inoculation Training. Pergemon Pres, New York.
101
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Morris, C. G. (2002). Bellek. Psikolojiyi Anlamak. Türk Psikologlar
Derne¤i Yay›nlar›, Ankara.
Roskies, E. (1998). Savafl ya da kaç tepkisi: Strese gösterilen ilk tepkiler (çev., N. H. fiahin, pp 23-26). N. H. fiahin (Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara.
Rowe, M. M. (1998). Hardiness as a stress mediating factor of burnout among healthcare providers. American Journal of Health Studies, 14 (1), 16-20.
Tosun, A., & Da¤, ‹. (2000). Depresif duygu durumu olan ve olmayan kiflilerin örtük bellek görevinde duygu durum tutarl›
bellek yanl›l›¤› aç›s›ndan karfl›laflt›r›lmas›. Türk Psikoloji
Dergisi, 15 (46), 29-39.
Patel, S. (1989). Personality factors of behaviour patterns (pp. 2134). The Complete Guide to Stress Managment. Vermilon
Press, London.
Pines, M. (1998). Psikolojik sa¤laml›k (çev., N. H. fiahin, pp 23-26).
N. H. fiahin (Eds). Stresle Bafla Ç›kma Olumlu Bir Yaklafl›m. Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara.
Scheitrum, R. R., & Akillas, E. (2002). Effects of personality style,
anxiety and depression on reported reasons for smoking. Jo-
urnal of Applied Biobehavioral Research, 7 (1), 57-64.
Schützwohl, A. (2004). Die kognitive Emotionstheorie von Richard
S. Lazarus http://www.google.com/. (10.05.2004).
Sezgin, N. (2001). Psikopatoloji Ders Notlar›. A. Ü. DTCF Psikoloji Bölümü, 2000-2001 Güz Dönemi.
Smith, T. L., & Meyers, L. S. (1997). The sense of coherence: Its relationship to personality, stres, and health measures. Journal
of Social Behavior and Personality, 12 (2), 513-526.
Sutil, C. R., Corbacho, P. G., Arias, R. M., Alvarez, M. G., & Requero, E. P. (1998). Type A behaviour with ercta scale in normal subjects and coronary patients. Psychology in Spain, 2
(1), 43-47.
Williams, Watts, MacLeod, & Marhews. (1997). The information –
processing paradigm. Cognitive Psychology and Emotional
Disorders. John Wiley & Sons, New York.
102
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
STRESLE BAfiETMEDE
Z‹H‹NSEL YÖNTEMLER
Psk. Meriç Onbafl›o¤lu*
Stresle baflaç›kmak için, stres yaflant›s›n›n
olumsuz etkilerini bir miktar da olsa azaltabilmek
için kullan›labilen ve etkilili¤ine inan›lan baz› uygulamalar öne sürülmektedir. Stres yaflant›s›n› ve
stresin yaratt›¤› zararl› etkileri azaltt›¤› öne sürülen bu uygulamalar ‘stresle bafletmede fiziksel
yöntemler ve zihinsel yöntemler’ olarak iki grup
içinde incelenmektedir. Di¤er bir deyiflle, stresle
bafletmede bedene yönelik yöntem ve uygulamalar ve bunlar›n yan› s›ra zihinsel yöntem ve uygulamalardan bahsedilmektedir.
Stresle bafletme konusunda öne sürülen ve etkilili¤i araflt›rmalarca s›kl›kla desteklenmifl olan
zihinsel yöntemler nelerdir? Stresle ilgili yaz›na
bak›ld›¤›nda, zihinsel bafletme yöntemleri olarak
karfl›m›za ç›kan bafll›klar genel olarak flunlard›r:
• Problem Çözme Becerileri
• Biliflsel Yeniden Yap›land›rma
• Zaman Yönetimi
• ‹letiflim Becerileri
• Meditasyon
Problem Çözme Becerileri ve
Teknikleri
Stresle bafletme yöntemlerinin s›n›fland›r›lmas›, stresle bafletmede zihinsel yöntemler ve bedensel yöntemler olarak yap›lm›flt›r. Fakat, bafletme
yöntemlerinin s›n›fland›r›lmas›nda baflka bir yol
izlemek de mümkündür. Bafletme yöntemleri ifllevlerine göre ele al›nabilir. Baflta Lazarus (1986)
olmak üzere pek çok araflt›rmac›, stresle bafletme
*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
yöntemlerinin flu iki çeflit ifllevden birine yönelik
oldu¤unu ifade etmektedirler (Lazarus, 1986, Nezu, Nezu & Lombardo, 2001, Hess & Richards,
1999):
1. Sorun içeren ve bu nedenle strese neden
olan durumu de¤ifltirmek. Di¤er bir deyiflle; do¤rudan strese neden olan olaya, uyar›c›ya veya duruma yönelmek ve bunlarda de¤iflim yaratmak
2. Durum de¤ifltirilemeyecek gibiyse, durumdan kaynakl› stres tepkilerine veya duygulara yönelmek ve durumu de¤ifltirmeksizin, duruma iliflkin duygular› de¤ifltirmek
‹flte bütün bafletme yöntemleri, bu iki ifllevden
birine hizmet etmektedir. Problemli durumu de¤ifltirmeyi amaçlayan ve bu yönde ifllev gören
yöntemlere; ‘Problem-Odakl› Baflaç›kma Yöntemleri’, durum karfl›s›ndaki duygusal ve biliflsel
tepkileri de¤ifltirmeyi amaçlayan yöntemlere ise;
‘Duygu Odakl› Baflaç›kma Yöntemleri’ denmektedir. Çok say›da problem veya duygu odakl› bafla ç›kma yönteminden bahsetmek mümkündür.
Ak›lc› problem çözme çabalar›, problem-odakl›
bafletme yöntemlerine verilebilecek en önemli örneklerden biridir ve örne¤in bir di¤er problemodakl› bafletme biçimi olan ‘durumu de¤ifltirmek
için agresif çabalar gösterme’ye göre çok daha
sa¤l›kl› bir problem-odakl› bafletme yöntemidir
(Lazarus, 1986). ‘Ak›lc› problem çözme nas›l
olur?’ sorusuna geçilmeden önce, k›saca ‘problem’ ve ‘çözüm’den bahsedilmelidir.
Baykul’a (1987) göre, problem, insan zihnini
kar›flt›ran, ona meydan okuyan her fley olarak tan›mlanabilir. Karasar’a (1991) göre ise, giderilmek istenen her güçlük bir problemdir. Güçlü¤ün
giderilmesinin istenmesi için, bu güçlü¤ün insana
fiziksel ya da düflünsel yönden rahats›zl›k veriyor
olmas› gerekir. Bu durumda problem insana rahats›zl›k veren her durumdur. Problem çözme,
103
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
belli amaca ulaflmak için karfl›lafl›lan güçlüklerin
ortadan kald›r›lmas›na yönelik, biliflsel ve psikolojik boyutlar› olan bir dizi çabay› içeren süreç
olarak tan›mlanmaktad›r ( Tanr›kulu, 2001). Nezu
ve arkadafllar›na (2001) göre, problem, olmas› istenen ile olan fley aras›nda fark oldu¤u takdirde
söz konusudur. Ayr›ca, onlara göre, problem strese neden olan durumdur. Nezu ve arkadafllar› ‘çözüm’ü problemin ortadan kalkmas›na yol açan ve
en yüksek düzeyde olumlu sonuçlar› sa¤layan
bafletme tepkisi olarak tan›mlam›fllard›r. (Nezu
ve ark., 2001).
D’zurella ve Goldried, ‘problem’in tan›m›n›
farkl› bir bak›fl aç›s›yla yapmaktad›rlar. Onlara
göre problem; ‘etkili ve uygun olan tepkiyi göstermedeki hata’ d›r. Yani, örne¤in, sabah ayakkab›lar›n›z› bulam›yor olman›z asl›nda problemin
kendisi de¤ildir. E¤er ayakkab›n›z›n çok büyük
olas›l›kla bulundu¤u yer olan ayakkab› dolab›na
bakmay› ihmal ediyorsan›z, iflte bu noktada problemi yaratmaya bafll›yorsunuz demektir. Gösterdi¤iniz tepki ecza dolab›na, çöp kutusuna bakmak
ve ayakkab› dolab›na bakmay› ihmal etmek ise,
bu tepkiniz, davran›fl›n›z kay›p ayakkab›y› bulma
konusunda etkili ve uygun de¤ildir. Uygun tepkiyi vermede hata yapt›¤›n›z için, durum art›k problem haline gelmifltir. Sonuç olarak D’zurella ve
Goldried’›n bak›fl›yla ‘problem’, içinde bulunulan
durumlar, olan olaylar de¤ildir. Problemi yaratan,
verilen tepkinin uygunsuz, etkisiz olufludur. Onlara göre problem durumlarla de¤il, uygun olmayan
tepkiler ile tan›mlanmal›d›r. ‘Durum problem de¤ildir, çözüm problemdir’. Bu ifadenin benimsenmesi, problem çözmenin özünün kavranmas›n›
sa¤layacakt›r (Mc Kay ve ark., 1981).
Kifli, problem ile karfl›laflt›¤›nda ve bu problemi ‘tehdit, tehlike, kay›p’ olarak anlamland›rd›¤›
takdirde, stres tepkilerini yaflamaya bafllayacakt›r
ve problemi çözene kadar da gerginlik, kayg› ar-
tarak devam edecektir. Çözümlerin gözden kaç›r›ld›¤› problemler kronik duygusal sorunlarla sonuçlanabilir. Çözüme ulaflmak için, her zaman
kullan›lan stratejiler sonuç vermezse, ortaya ç›kan
çaresizlik hissi, yeni çözümler üretme iflini daha
da zorlaflt›r›r. Problem çözümsüz gibi görünmeye
bafllar ve anksiyete veya ümitsizlik, durumu daha
da zorlaflt›rarak artmaya devam eder ( Mc Kay ve
ark., 1981)
Gerçekte, problemlerin oluflu do¤al ve kaç›n›lmazd›r. Problemlere sahip olman›n normal oldu¤unu kabul etmek ve anlamak önemlidir. ‹nsanlar
normal olarak para, ifl, sosyal iliflkiler ve aile iliflkileri gibi konularda problemler yaflarlar. Önemli
olan, etkili problem çözme becerilerinin edinilmesidir. Bu becerilerin edinilmesi, problemlerin
daha k›sa sürede ve kolayca çözüme kavuflturulmas›n› ve stres yaflant›s›n›n en aza indirilmesini
sa¤layacakt›r.
Stresle ilgili yaz›nda, etkili problem çözümü
için çeflitli stratejiler gelifltirme çal›flmalar›n›n
yayg›n oldu¤u görülmektedir ve etkili problem
çözmede kullan›labilece¤i öne sürülen, çeflitli say›daki basamaklardan oluflan stratejilerin, aflamal› problem çözme süreçlerinin anlat›m› bulunmaktad›r. Örne¤in, Roskies taraf›ndan önerilen
etkili problem çözme stratejisinin 5 basama¤›
flöyledir (Roskies, akt., fiahin, 1998):
A. Problemi saptama
B. Seçenekleri listeleme
C. Bir çözüm yolu seçme
D. Eyleme geçme
E. Sonuçlar› de¤erlendirme
Buna benzer olarak gelifltirilen çok say›da
stratejiden söz edilebilir. Örne¤in, McKay ve arkadafllar› (1981), Nezu ve arkadafllar› (2001), Neenan ve Palmer (2001) taraf›ndan aktar›lan problem çözme stratejileri bulunmaktad›r. Gelifltirilen
104
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
bu stratejilerin ilk bak›flta birbirlerinden farkl› olduklar› düflünülebilir, çünkü içerdikleri aflama say›s› ve bu aflamalara verilen isimler bak›m›ndan
çeflitlilik göstermektedirler. Fakat, asl›nda bu
stratejilerin içerikleri ayn›d›r. Etkili problem çözmenin bir tek rotas› vard›r ve tüm stratejiler ayn›
rotay› takip etmektedirler. ‹çerikleri ayn› oldu¤u
takdirde, gelifltirilen bu stratejilerin kaç basama¤a
bölünmüfl oldu¤unun önemi yoktur. Problemin,
uygun ve etkili çözümünün nas›l olabilece¤inin
anlat›m›nda, Roskies’in 5 basamakl› etkili problem çözme stratejisi genel çerçeve olarak kabul
edilecek ve Roskies’in aflamalar› takip edilerek
etkili problem çözme süreci aktar›lacakt›r, ancak
aktar›lacak olan içeri¤in, tüm problem çözme
stratejileri için ortak oldu¤u unutulmamal›d›r.
A- Problemi Saptama
Problem çözmede ilk ad›m, söz konusu problemi belirlemektir. Bu ilk aflamada, ‘sorun nedir?’
sorusuna cevap aran›r. (Nezu ve ark., 2001, Neenan&Palmer, 2001, McKay ve ark 1981). Roskies’e göre, problemin aç›k olarak belirlenmesi, bazen zor bir görev olabilir; çünkü bazen stres yaflant›s›na yol açan›n ne oldu¤u, kifli için ilk baflta
çok aç›k de¤ildir. Problem çözmenin bu ilk aflamas› zor oldu¤u kadar önemlidir. Durum ne kadar
belirsiz olursa, stres yaflant›s›n›n yüksek olma
olas›l›¤› o kadar fazlad›r. Belirsizlik, durum üzerindeki kontrolümüzü azalt›r ve stres yaflant›m›z›
yükseltir. Bu yüzden, problemin ne oldu¤unun
netlefltirilmesi, stresi azaltma yönünde etkilidir
(Roskies, akt., fiahin, 1998). McKay ve arkadafllar›na göre; problemin aç›kl›¤a kavuflmas›, belirsizli¤in ve dolay›s›yla stresin azalmas› yönünde
etki edece¤i gibi, ayn› zamanda netleflen problem,
çözümlenmek için daha haz›r hale gelmifl olacakt›r. Problemin aç›k hale getirilmesi, daha somutlaflt›r›labilmesi ve üzerinde çal›fl›labilir duruma
getirilebilmesi için yap›lmas› önerilen fley; bir
‘problem çerçevesi’ haz›rlanmas›d›r. Problem
çerçevesi, sorun olarak görülen durum ve bu durumda kiflilerin gösterdi¤i tepkiler ile ilgili detaylar›n kaydedilmesi yoluyla oluflturulmaktad›r.
Problem çerçevesinin haz›rlanmas› ile, durum ve
o durumda gösterilen tepki, kim, ne, ne zaman,
nerede ve nas›l gibi sorular yoluyla irdelenir ve bu
sorular›n cevaplar› kaydedilir. Bu sorular›n
yan›tlanmas› problemin, zihinde daha fazla netleflmesine yard›mc› olacakt›r. Ayr›ca, genelde atlanabilen ve akla gelmeyen detaylar a盤a ç›kacakt›r. Yer, zaman, duygular, düflünceler ile ilgili
detaylar önemlidir. Çünkü, bu detaylar sonraki
basamaklarda üretilecek çözüm seçenekleri için
ipucu sa¤layabilirler (Mc Kay ve ark., 1981).
Problemi belirleme aflamas›nda yap›lmak istenen tek fley, problemi daha net hale getirmek de¤ildir. Bu aflamada hedeflenen di¤er fley, kiflinin
problemle ilgili olarak elde etmek istedi¤i sonucu
ortaya koymas›d›r. Kifli, haz›rlad›¤› çerçeve ile,
durumu ve verdi¤i tepkiyi detayl› olarak gözler
önüne serdikten sonra, kendine flu soruyu yöneltmelidir: ‘Bu durumda, verdi¤im bu tepki sonucunda, neye ulaflmak isterim. Bu tepkiyi vermekteki amac›m nedir?’ Bu flekilde, kifli problemle ilgili olarak ulaflmak istedi¤i hedefi de belirlemifl
olacakt›r (Mc Kay ve ark. 1981; Nezu, 2001; Neenan& Palmer, 2001).
B- Seçenekleri Listeleme
Problemin belirlenmesi ve problemle ilgili hedeflerin saptanmas›ndan sonraki basamak, bu hedefe ulaflman›n yollar›n›n araflt›r›lmas›d›r. Di¤er
bir deyiflle çözüm seçenekleri veya gösterdi¤iniz
tepkiye karfl› alternatif tepkiler üretmektir (Mc
Kay ve ark. 1981; Nezu, 2001; Neenan ve Palmer, 2001).
Bu görevi yerine getirmek için, s›kl›kla önerilen teknik; ‘beyin f›rt›nas›’ tekni¤idir (Walker,
105
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
2001; Mc Kay ve ark. 1981. Nezu ve ark, 2001;
Neenan ve Palmer, 2001). Bu teknik; 1963’de,
Alex Osborn taraf›ndan gelifltirilmifltir. Beyin f›rt›nas› süreci, oldukça basit ve etkilidir. Temelde,
gruplar için olan bir yöntemdir; fakat, bireysel
olarak da kullan›labilir. Beyin f›rt›nas› tekni¤i ile
çözüm bulunacak olan problem, mümkün oldu¤u
kadar aç›k ve tam olarak belirlenmelidir. Daha
sonra, beyin f›rt›nas› tekni¤inin dört temel kural›na uygun olarak çözüm seçeneklerinin, fikirlerin
üretilmesine bafllan›r. Dört temel ilke k›saca flöyledir (Walker, 2001; Mc Kay ve ark., 1981):
1- Fikirler yarg›lanmaz → Problemin çözümü
olarak ortaya at›lan fikirlerin, düflüncelerin üretim
aflamas›nda yarg›lanmas›, elefltirilmesi yarat›c›l›¤›
ketler. Üretim aflamas›nda, elefltiriye izin verilmez. Elefltiri sonraki aflamalara b›rak›l›r.
2- Serbestlik desteklenir → Ç›lg›n ve s›ra d›fl›
fikirlerin ortaya konulmas› cesaretlendirilir. Sonuçta, s›radan ve aç›k fikirler çözüm olabilseydi
beyin f›rt›nas› tekni¤ine gereksinim kalmayacakt›r. S›kl›kla ç›lg›n bir fikrin ele al›narak bir miktar
evcillefltirilmesi ile de¤erli bir çözüm haline getirilmesi mümkündür. Bu ilkeye uyulmas›, zihinsel
kal›plar›n monotonlu¤unun k›r›lmas›n› sa¤layacakt›r. Probleme olan eski s›n›rl› bak›fl›n k›r›lmas›, daha önce görülemeyen çözümlerin yüzeye
ç›kmas›n› sa¤layabilir
3- Esas olan nitelik de¤il niceliktir → Beyin
f›rt›nas› tekni¤inde amaç, mümkün oldu¤u kadar
çok fikir öne sürmektir. Sadece güzel oldu¤u düflünülen fikirlerin ifade edildi¤i durumlardan ziyade, her fikrin ifade edildi¤i oturumlar daha etkili sonuçlar sa¤lamaktad›r.
4- Birlefltirmeye ve gelifltirmeye gidilir → Fikirler, ifade edildikten sonra, bu fikirleri gelifltirmenin, üzerlerinde de¤ifliklikler yaparak onlar›
iyilefltirmenin veya daha etkili baflkalar›na ulafl-
mak için fikirleri birlefltirmenin yollar› aranmal›d›r .
Sonuç olarak, beyin f›rt›nas› tekni¤inin yard›m› ile üretilen ve uygun oldu¤u düflünülen çözüm
yollar› seçilir ve kaydedilir (Walker, 2001; Mc
Kay ve ark. 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve
Palmer, 2001).
C- Bir Çözüm Yolu Seçme
Bu aflamada, listelenen çözüm yolu seçeneklerinden bir veya birkaç› üzerinde karar k›lma görevi yerine getirilmelidir. Önceki aflamada üretilen
fikirlerden, belirlenen çözüm seçenekleri ve stratejilerden uygun oldu¤u düflünülenler belirlenmelidir. Sonuçta; elde de¤erlendirilmek üzere seçilmifl az say›da strateji kalmal›d›r. Bu aflamadaki
as›l görev, bu seçeneklerden hangisinin eyleme
dökülece¤i karar›n›n verilmesidir. Bu karar›n verilebilmesi için, her stratejinin, uyguland›¤› takdirde, ortaya ç›karaca¤› tahmin edilen olumlu ve
olumsuz sonuçlar düflünülmeli, belirlenmeye çal›fl›lmal›d›r. Her strateji için olumlu ve olumsuz sonuçlar bir ka¤›da kaydedilebilir ve her olumlu ve
olumsuz sonuca, sahip oldu¤u öneme göre puan
verilebilir. Olumlu sonuçlar›n en bask›n ç›kt›¤›,
olumlu-olumsuz fark›n›n en fazla oldu¤u strateji,
uygulamaya koyulmas› gereken seçenektir (Mc
Kay ve ark., 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve
Palmer, 2001, Walker, 2001). Stratejinin eyleme
döküldü¤ü takdirde do¤uraca¤› olumlu ve olumsuz sonuçlar›n yan›nda bu seçimi yaparken göz
önünde bulundurulmas› gereken baflka noktalar
da olabilir. Örne¤in bu çözüm seçene¤inin eyleme dökülmesi için gerektirdi¤i çaba ve zaman, seçim yaparken de¤erlendirmeyi etkileyebilir. Stratejinin istenilen amaca ulaflt›rma ihtimali, üzerinde durulmas› gereken bir di¤er nokta olabilir. Göz
önününde bulundurulmas› gereken bir baflka nokta da, olas› çözüm seçeneklerini gerçeklefltirmede
106
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
karfl›lafl›labilecek engeller ve güçlüklerdir. Çözüm yolu seçme aflamas›nda, bu güçlükler kestirilmeli, bunlar›n ne flekilde üstesinden gelinebilece¤ine dair planlamalar yap›lmal›d›r (Walker,
2001).
D- Eyleme Geçme
Bu aflamaya kadar çözüme yönelik genel bir
strateji, izlenecek yol belirlenmifltir. Eyleme geçme aflamas›nda ise, ilk olarak stratejinin eyleme
dökülmesi ile ilgili ayr›nt›lar üzerinde durulmal›d›r. Di¤er bir deyiflle, stratejinin özel davran›flsal
ad›mlar› planlanmal›d›r (Mc Kay ve ark., 1981).
Buna ‘eylem plan›’ denebilir. Sonuç olarak, stratejiyi uygulamak için gereken ad›mlar›n planlanmas›, eylem plan›n›n tasarlanmas› ile mümkündür. Bu tasarlamadan sonra art›k eyleme geçilmelidir.
E- Sonuçlar› De¤erlendirme
Belirlenen eylemler gerçeklefltirildikten sonra,
bunlar›n sonuçlar› gözlenmelidir. Sonuçlara ulafl›ld›ktan sonra, bu sonuçlar›n memnun edici olup
olmad›¤›n›n, kifliyi amaçlar›na ulaflt›r›p ulaflt›rmad›¤›n›n de¤erlendirmesi yap›lmal›d›r. E¤er, amaçlara ulafl›lamad›¤› ve problemin halen varl›¤›n›
sürdürdü¤ü ya da harcanan eme¤e ve enerjiye
de¤medi¤i, daha az enerji ve çaba ile ayn› sonuca
ulafl›labilece¤i düflünülürse, yeniden yeni fikirler
üretme aflamas›na geri dönülmelidir (Mc Kay ve
ark., 1981; Nezu ve ark, 2001; Neenan ve Palmer,
2001).
Bu ve buna benzer flekilde gelifltirilmifl olan
etkili problem çözme stratejileri kullan›m›n›n,
stres yaflant›s› ve strese efllik eden olumsuz duygular (kayg›, umutsuzluk, depresyon, çaresizlik
v.b.) ile bafletmede kifliye yard›mc› olaca¤› öne
sürülmektedir. Problem-çözme becerilerinin etkinli¤ine inanan araflt›rmac›lar›n temel varsay›m›
fludur: ‘Etkili problem-çözücüler, zay›f problem
çözücülere göre, daha az stres yaflant›s› ve olumsuz duygu (kayg›, çaresizlik, ümitsizlik gibi) deneyimleyeceklerdir’ (Allen, Shah ve ark, 2002).
Bu çal›flmalar›n hipotezleri flöyledir: ‘Problemçözme becerisi de¤erlendirmeleri ile stres aras›nda bir iliflki vard›r.’ Baker ve Williams (2001) taraf›ndan 78 itfaiyeci ile yap›lan bir çal›flmada, alg›lanan problem-çözme becerileri ile stres yaflant›s› aras›ndaki iliflki araflt›r›lm›flt›r. Alg›lanan
problem çözme becerilerinin ölçümü için, Casidy-Long Problem-Çözme Ölçe¤i ve stres ölçümü için de kiflilerin subjektif stres yaflant›s› aktar›mlar› kullan›lm›flt›r. Sonuçta, problem-çözme
becerisi ile ilgili de¤erlendirmeler ve stres yaflant›s› aras›nda anlaml› bir iliflki oldu¤u görülmüfltür.
Kendisini etkili problem-çözücü olarak de¤erlendiren kifliler, düflük stres yaflant›s› aktarm›fllard›r
(Baker&Williams, 2001). Bu sonuçlar Bandura’n›n gelifltirdi¤i ‘Benlik-Etkinli¤i’ kavram› düflünülecek olursa, çok da flafl›rt›c› bulunmayacakt›r. Benlik- etkinli¤i, kiflinin, sahip oldu¤u
bafletme kaynaklar› ile ilgili de¤erlendirmesidir.
Di¤er bir deyiflle, stresörle bafletmek için gerekli
beceri ve kaynaklara sahip oldu¤u de¤erlendirmesini yapan kiflinin, benlik-etkinli¤i yüksek demektir. Bandura (1977, 1989) ve Lazarus’a (1986) göre, benlik-etkinli¤i yüksek olan kifliler, hem daha
az s›kl›kta stres deneyimleyeceklerdir, hem de
stres yaflant›s› ortaya ç›kt›¤› durumlarda uygun
bafletme davran›fllar›n› göstermeleri daha olas›d›r
(Lazarus, 1986b; Rice, 1999). Bu bilgiler ›fl›¤›nda, kendisini etkili problem-çözücü olarak de¤erlendiren kiflilerin, daha düflük strese sahip olmalar› beklendik bir sonuçtur.
Etkili problem çözme becerilerinin stres ve
olumsuz duygu durumla iliflkisini inceleyen baz›
araflt›rmac›lar, çal›flmalar›nda kat›l›mc›lara problem-çözme e¤itimi vererek stres yaflant›lar› ve
duygu durumlar›ndaki de¤iflimleri gözlemifllerdir.
107
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Bu tür bir araflt›rma, Allen, Shah ve arkadafllar›
(2002) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu araflt›rmac›lar,
çal›flmalar›n› gö¤üs kanseri tan›s› alm›fl 149 genç
kad›nla (50 yafl alt›) yürütmüfllerdir. Araflt›rman›n
amac›, gelifltirdikleri problem-çözme e¤itiminin,
kat›l›mc›lar›n hastal›klar›ndan kaynaklanan sorunlarla veya stres yaflant›lar› ile bafl edebilmeleri
üzerindeki etkilili¤ini görmektir. Sonuçlar problem-çözme e¤itiminin yarar›na iflaret etmifltir.
E¤itim verildikten 4 ay sonra yap›lan ölçümler,
kat›l›mc›lar›n duygu durumlar›ndaki olumlu de¤iflimi göstermifltir. Ayr›ca, al›nan ölçümlere göre,
e¤itim ile ortalama veya etkili problem-çözme becerileri kazanm›fl olan kat›l›mc›lar›n stres yaflant›lar›n›n fliddeti ve s›kl›¤› anlaml› derecede düflmüfltür (Shah, Allen ve ark, 2002). Önceki araflt›rmaya benzer bir çal›flma Güner (1999) taraf›ndan
yürütülmüfltür. Bu çal›flmada da, yüksek stres yaflant›s›na neden oldu¤u düflünülen gö¤üs kanseri
tan›s› alm›fl kad›n kat›l›mc›lar kullan›lm›flt›r. Asl›nda, bu araflt›rman›n temel amac› problem-çözme e¤itiminin bireysel ve grup formunun etkinli¤ini araflt›rmakt›r. Sonuçlar k›saca flöyledir: Bireysel problem-çözme e¤itimi alan kat›l›mc›lar›n,
müdahale öncesi ve sonras›ndaki duygu durumlar› (depresyon, anksiyete ve umutsuzluk) aras›nda
anlaml› fark bulunmufltur, de¤iflim olumluya do¤rudur. Grup e¤itiminin ise, kat›l›mc›lar›n depresyon düzeyi üzerinde anlaml› etki etti¤i, ancak,
umutsuzluk ve anksiyete düzeyinde olumluya
do¤ru bir geliflmeye yol açmad›¤› görülmüfltür.
Sonuç olarak, bireysel problem-çözme e¤itiminin
tüm koflullardaki etkinli¤i, grup e¤itiminin ise
depresyon üzerindeki olumlu etkisi görülmüfltür
(Güner, 1999). Bu ve benzer çal›flmalar, problem
çözme becerilerine sahip olman›n, stres yaflant›s›
ve buna efllik eden olumsuz duygu durumla
bafletmede yararl› oldu¤unu göstermektedir.
Problem-çözme becerilerinin, kayg›, depresyon, umutsuzluk gibi olumsuz duygu durum üzerindeki etkisini ve intihar giriflimi ile olas› iliflkisini inceleyen bir çal›flma Özgüven ve arkadafllar› (2003) taraf›ndan yürütülmüfltür. Araflt›rmada,
intihar giriflimleri olan kriz vakalar› (n=83), intihar giriflimleri olmayan kriz vakalar› (n= 64) ve
‘normal’ kontrol grubu (n= 70) depresyon ve kayg› belirtileri, problem çözme becerileri ve alg›lad›klar› sosyal destek de¤iflkenleri aç›s›ndan karfl›laflt›r›lm›fllard›r. Kat›l›mc›lar›n problem çözme
becerileri ve problem çözme becerileri konusunda
kendilerini alg›lay›fllar›, Problem Çözme Envanteri ile ölçülmüfltür. Ölçekte yer alan maddeler,
kiflinin problem çözme becerilerine iliflkin güveni
ve problemleri üzerindeki kiflisel kontrol alg›s› ile
ilgilidir. Sonuçlar flöyledir (Özgüven ve ark.,
2003):
1. Problem çözme becerileri aç›s›ndan gruplar
aras›nda yap›lan karfl›laflt›rmada, intihar giriflimi
olan grubun, di¤er iki gruba oranla anlaml› derecede daha az problem-çözme becerisine sahip oldu¤u görülmüfltür. ‹ntihar giriflimi olmayan kriz
vakalar› ile kontrol grubu aras›nda ise, beceriler
aç›s›ndan anlaml› fark görülmemifltir.
2. Depresyon belirtileri bak›m›ndan, intihar giriflimi olan kriz vakalar›n›n flikayetleri di¤er iki
gruptan, intihar giriflimi olmayan kriz vakalar›n›n
flikayetleri de kontrol grubundan daha fazlad›r
3. Anksiyete belirtileri ve alg›lanan sosyal destek bak›m›ndan, intihar giriflimi vakalar› ile intihar giriflimi olmayan kriz vakalar› aras›nda anlaml› bir fark görülmemifltir ve her iki grup da
kontrol grubundan daha fazla anksiyete belirtisi
göstermifl ve daha az sosyal destek alg›lam›flt›r.
Sonuçlara bak›ld›¤›nda, kriz durumlar›nda yani zorluklar›n çok yüksek oldu¤u zamanlarda, intihar girifliminin ve depresyonun ortaya ç›k›fl›nda
108
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
problem-çözme becerileri kritik bir öneme sahip
gibidir. Çünkü, intihar girifliminde bulunan ve bulunmayan kifliler, kriz durumlar›nda eflit derecede
anksiyete belirtileri ve sosyal destek alg›s›na sahiptir; fakat depresyon ve problem çözme becerileri aç›s›ndan farkl›laflmaktad›rlar. ‹ntihar girifliminde bulunan kat›l›mc›lar, intihar girifliminde
bulunmayan kat›l›mc›lara oranla daha yüksek düzeyde depresyona ve daha yetersiz problem çözme becerilerine sahiptirler. O halde problem çözme becerilerinin ve depresyonun, kriz durumunda
intihar giriflimi ile iliflkili oldu¤u düflünülebilir.
Bu sonuçlar ›fl›¤›nda, problem çözme ile ilgili olarak flunlar söylenebilir: kriz durumunda yetersiz
problem çözme becerilerine sahip olan bireyler,
depresyon ve intihar giriflimi için risk grubunu
oluflturmaktad›r (Özgüven ve ark, 2003). Problemli durumlarda yetersiz becerilerinden dolay›
problemle bafl edemeyen bireyin, stres yaflant›s›
kronikleflebilir. Uzun süre bafl edilemeyen problemler, kiflinin çaresizlik, ümitsizlik, tükenmifllik
duygular›n› güçlendirecektir ve bu flekildeki depresif duyguduruma sahip kifliler için intihar riskinden söz edilebilir. Problem-çözme becerileri
ile intihar aras›ndaki iliflkiyi ilk kez inceleyen
Clum, Patsiokas ve Luscomb (1979) ve Scott ve
Clum (1982) da çal›flmalar› sonucunda yukar›daki aç›klamay› öne sürmüfllerdir (Bat›gün&fiahin,
2003, Özgüven ve ark. 2003). Yetersiz problemçözme becerisinin varl›¤›n›n, beraberinde intihar
riskini getirebilece¤ini düflündüren baflka bir çal›flma, fiahin ve Bat›gün ( 2003) taraf›ndan gerçeklefltirilmifltir. Bu çal›flmada, 14-62 yafl aras›ndaki kat›l›mc›lar›n (n=619), problem çözme becerileri, öfke/sald›rganl›k duygular›, dürtüsellik
özellikleri ve problemler karfl›s›nda, varsa intihar
düflünceleri incelenmifltir. Ölçümler ‘Problem
Çözme Envanteri’, ‘K›sa Semptom Envanteri’,
‘‹ntihar Olas›l›¤› Ölçe¤i’, ‘MMPI Dürtüsel Davran›fllar Alt Ölçe¤i’, ‘Çok Boyutlu Öfke Ölçe¤i ’
ve bu çal›flma için gelifltirilen ‘Çözüm Yollar› Envanteri’ ile al›nm›flt›r. Sonuçlar, 14-24 yafl aras›
olan gençlerin, di¤er yafl gruplar›na oranla tüm ölçümlerde daha yüksek puanlar ald›¤›n› göstermifltir. Çal›flma sonucuna göre, gençler, problem çözme becerileri konusunda kendilerini daha yetersiz
alg›lamakta, daha öfkeli görünmekte ve stresli bir
durum karfl›s›nda çözüm yolu olarak intihar› daha
s›kl›kla ilk seçenek olarak ak›llar›na getirmektedir. Çal›flma sonucunda, 14-24 yafl grubundaki
gençlerin yetersiz problem çözme de¤erlendirmesine, öfke ile sald›rganl›k duygular›n›n ve dürtüsellik özelli¤inin efllik etmesi halinde, intihar olas›l›¤›n›n düflünülmesi gerekti¤i görülmüfltür
(Bat›gün ve fiahin, 2003)
Biliflsel Yeniden Yap›land›rma
Daha önce de bahsedildi¤i gibi, stresle bafla
ç›kmada temel olarak iki yaklafl›m söz konusudur.
Birincisi; stres yaflant›s›na yol açan durumu de¤ifltirmek, sorunu çözümlemeye çal›flmakt›r. Bu
bafla ç›kma çeflidine, problem-odakl› bafl ç›kma
denmektedir. Problem odakl› bafletmenin özü
olan ‘stresörün do¤rudan kendisi ile ilgilenmek’,
elbetteki stresi kontrol etmenin etkili bir yoludur
(Lazarus, 1986b; Nezu, Nezu ve Lombardo,
2001; Hess ve Richards, 1999). Fakat; bazen
stres yaratan duruma veya olaya müdahale etmek, onu de¤ifltirmek için giriflimde bulunmak
mümkün olmayabilir. Olay, çoktan olup bitmifl
olabilir ve art›k olay sonras›nda ortaya ç›km›fl
stres ile bafletmenin baflka bir yoluna ihtiyaç vard›r. Böyle bir durumda, duygu-odakl› bafletme ifle
yarayacakt›r. Duygu-odakl› bafletmede, durumu
de¤ifltirmeksizin, duruma iliflkin biliflsel ve duygusal tepkinin de¤ifltirilmesi söz konusudur. Biliflsel yeniden yap›land›rma, duygu-odakl›
bafletme yöntemleri içinde yer alan en etkili yollardan birisidir . Biliflsel yeniden yap›land›rma
tekni¤i, en genel anlam›yla, olay veya uyar›c›
109
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
hakk›nda yap›lan de¤erlendirmelerin de¤ifltirilmesine hizmet etmektedir (Rice, 1999; McKay ve
ark. 1981; Gramling ve ark,1997; Baltafl, 1987;
Allen, 1984). Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin uygulanmas›ndan bahsetmeden önce,
stres yaflant›s›n›n ortaya ç›kmas›nda biliflsel aktivitenin rolünden ve ne tip bilifllerin stres tepkisini
tetiklediklerinden bahsetmek yararl› olacakt›r.
Ayn› olay veya uyar›c› ile karfl›laflan insanlar,
birbirlerinden çok farkl› duygular yaflayabilmektedir. Di¤er bir deyiflle; ayn› olay, baz› kifliler için
stres yaflant›s›n›n bafllat›c›s› olabilirken, di¤erleri
için herhangi bir ruhsal veya fizyolojik de¤iflime
yol açmayabilir. Ayn› uyar›c› neden baz› insanlarda, stres yaflant›s›n› tetikliyorken di¤erlerinde
herhangi bir ruhsal veya fizyolojik tepkiye neden
olmaz? Bu durum, duygulara veya strese yol açan
fleyin, do¤rudan olay olmad›¤›n›n aç›k bir göstergesidir. Strese yol açan olay de¤il, olay›n kifli taraf›ndan oluflturulan yorumlar›d›r. Duygular› veya stres yaflant›s›n› ortaya ç›karan, olay›n veya
uyar›c›n›n kendisi de¤ildir, olay›n de¤erlendirilme biçimidir. Günlük yaflamlar›nda insanlar pekçok belirsiz uyar›c› veya olayla karfl›laflmaktad›rlar. Di¤er bir deyiflle, ço¤u olay veya uyar›c›, herkes için ayn› fleyi ifade edecek kadar net ve belirgin de¤ildir. Karfl›laflt›¤›m›z ço¤u olay veya uyar›c›, birden fazla flekilde anlamland›r›labilecek niteliktedir. Böyle bir durumda; olay›n anlam› kifliler için farkl› olabilmektedir. Kiflinin, belirsiz
uyar›c› ile ilgili ilk biliflsel tepkisi etiketlemedir.
Di¤er bir deyiflle; karfl›lafl›lan uyar›c›ya veya olaya bir etiket yap›flt›r›l›r, bir anlam yüklenir. Bu
anlam verme sürecinin hemen ard›ndan, verilen
anlama uygun tahminler yürütülür, beklentiler
oluflturulur. Her insan sahip oldu¤u farkl› biliflsel
yap›lar ve düflünme tarzlar› nedeniyle, ayn› uyar›c›n›n birbirinden farkl› de¤erlendirmelerini üretebilmektedir. ‹nsanlar›n ayn› olay için farkl› etiket-
lemelere, beklentilere ve de¤erlendirmelere sahip
olmalar› çok olas›d›r. Ayn› olay›n farkl› kiflilerde
birbirine benzemeyen ruhsal yaflant›lar veya stres
düzeyi ile sonuçlanmas›n›n tek sorumlusu, bu kiflilerin birbirlerinden farkl› olan de¤erlendirmeleridir. Olay hakk›ndaki zihinsel de¤erlendirmeler;
tehlike, tehdit veya kay›p sinyalleri veriyorsa, o
olay art›k kifli için bir stresör haline gelecektir.
Örne¤in yaklaflan s›nav› ‘TEHL‹KE!’ olarak etiketlendiren, ölüm-kal›m meselesi gibi de¤erlendiren ve tüm hayat›n›n bu s›navlar›n sonucuna göre
flekillenece¤ini düflünen kiflinin, s›nav zaman› yaflad›¤› stres çok yüksek olacakt›r; çünkü, s›navlar
ile ilgili de¤erlendirmesi yüksek tehdit içeriklidir.
Birlikte s›nava girece¤i arkadafl› ise, onun kadar
yüksek düzeyde stres deneyimlemeyebilir. Çünkü
o, s›navlar›n kötü sonuçlansa bile telafi edilebilir
oldu¤unu düflünmektedir. Dolay›s›yla, yaklaflan
s›nav› büyük bir tehlike olarak görmeyecektir (Rice, 1999; McKay ve ark. 1981; Gramling ve ark,
1997; Baltafl, 1987; Allen, 1984; Lazarus, 1986a).
‹nsanlar, olaylar sonucunda ortaya ç›kan duygular›n veya stresin fark›ndad›rlar; fakat bu duygular› veya yaflanan stresi sadece olan olaya ba¤lamak gibi önemli bir hataya düflebilirler. ‘Bu
olanlar beni çok üzdü’ ‘Senin davran›fllar›n karfl›s›nda öfkelenmemek mümkün de¤il!’ gibi ifadelerin yayg›nl›¤›, kiflilerin sahip oldu¤u olay-duygu ba¤lant›s›n›n gücünü göstermektedir. ‹nsanlar,
bazen olay ve duygular›n ortaya ç›k›fl› aras›ndaki
zihinsel de¤erlendirmelerinin ne derece belirleyici oldu¤unun fark›nda olmayabilirler.
Sonuç olarak, duygular›n ve stres yaflant›s›n›n
düflünceler sonucunda ortaya ç›kt›¤› unutulmamal›d›r. Olay veya uyar›c› ile ilgili biliflsel aktivitenin, duygular ve stres yaflant›s›na yol açt›¤›n› ileri süren birkaç modelden bahsedilebilir. Bunlardan en önemlileri; Beck’in Biliflsel Modeli, Ellis’in A-B-C Modeli ve Lazarus’un Biliflsel-Tran-
110
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
saksiyonel Modelidir. Bu modellerin tümünün ortak özelli¤i, olay ile duygu-stres yaflant›s› aras›ndaki zihinsel de¤erlendirmelerin önemini ve belirleyicili¤ini vurgulamalar›d›r. Bu modeller flu
iliflki üzerine kurulmufllard›r:
OLAY/UYARICI
⇓
B‹L‹fiSEL DE⁄ERLEND‹RME
⇓
DUYGULAR/STRES
Bahsedilen modellerin tümünde, stres deneyimlerinin ço¤unlukla uygun olmayan de¤erlendirmelerden kaynakland›¤› fikri vurgulanmaktad›r. Strese neden olan de¤erlendirmeler, örne¤in
uyumsuz, gerçekçi olmayan, çarp›t›lm›fl düflünce
ve inançlar›n sonucu olabilir. Ellis, strese veya
hofl olmayan duygulara yol açabilen bu uygunsuz
ve ak›lc› olmayan düflünceler için ‘irrasyonel düflünceler’ ifadesini kullanmaktad›r. Beck ise, olay›n de¤erlendirilmesi s›ras›nda ortaya ç›kan ve
fazladan strese neden olabilen, uyumsuz düflünceler için ‘otomatik düflünceler’ ifadesini kullanm›flt›r. Beck bu ifadeyi kullanm›flt›r; çünkü bu ifade, düflüncelerin ortaya ç›k›fl fleklinin do¤ru tan›m›n› sa¤lamaktad›r. Otomatik düflünceler, uyar›c›lar›n de¤erlendirmesi s›ras›nda adeta bir refleks
gibi ortaya ç›kmaktad›r. Ço¤u insan, çeflitli olaylar karfl›s›nda zihinlerinde canlan›veren bu düflüncelerin fark›na bile varmaz. Fark›na bile var›lamayan otomatik, irrasyonel düflüncelerin üzerinde
durulmas›, sorgulanarak mant›ks›z olduklar› karar›n›n verilmesi imkans›zd›r. Bu yüzden, otomatik düflünceler, kifli üzerinde etki etmeye hep devam ederler. Otomatik düflünceler, çocukluktan
itibaren oluflmaya bafllayan ve zaman içinde zenginleflerek yerleflen biliflsel yap›lar›n, örne¤in,
‘ben-di¤erleri ve dünya’ ya dair flemalar›n ve irrasyonel düflünme tarz›n›n sonucunda flekillenirler. Bu biliflsel yap›lar ve düflünme tarz›, olay›n
ilk andaki de¤erlendirmesinde, etiketlenmesinde
ve dolay›s›yla otomatik düflüncenin ortaya ç›k›-
fl›nda önemli rol oynarlar (Rice, 1999, McKay ve
ark. 1981, Gramling ve ark, 1997, Baltafl, 1987,
Allen, 1984). Konu ile ilgili flöyle bir örnek verilebilir : Kifli, patronunun ola¤an d›fl› bir toplant›
yapaca¤›n› ö¤reniyor. ‹lk anda, bu olaya yap›flt›rd›¤› etiket, yapt›¤› de¤erlendirme ‘tehlike’ ve bu
de¤erlendirmenin alt›nda yatan düflüncesi ‘kesin
yapt›¤›m son iflin ne kadar berbat oldu¤undan
bahsedecek ve iflten at›laca¤›m’. Kiflinin ilk etapta yapt›¤› ‘tehlike’ de¤erlendirmesi ve ortaya ç›kan otomatik düflüncesi, örne¤in olumsuz olan
benlik flemas›n›n bir sonucu olabilir. Ayr›ca, örnekteki gibi, uyum bozucu ve stres yarat›c› otomatik düflüncelerin üretilmesi, kiflinin ifllevsel olmayan ve irrasyonel düflünme tarz›na sahip olma
derecesine de ba¤l›d›r. Bu düflünme yollar›na, biliflsel çarp›tmalar da denmektedir. ‹fllevsel olmayan düflünme tarzlar›n›n en yayg›n görülen örnekleri; felaketlefltirme (katastrofiklefltirme), siyahbeyaz düflünme (kutuplaflt›rma), kiflisellefltirme,
afl›r› kötümser veya iyimser düflünme (Polyannac›l›k) ve seçici soyutlamad›r (McKay ve ark,
1981; Gramling ve ark, 1997; Baltafl, 1987; Allen,
1984). Verilen örnekte felaketlefltirici düflünce
tarz› görülmektedir
Beck ve Ellis’in yan› s›ra, stresin ortaya ç›k›fl›nda zihinsel de¤erlendirmelerin belirleyici rolüne vurgu yapan bir di¤er önemli isim de Lazarus’tur. Lazarus da, stres tepkisinin ortaya ç›k›fl›n› belirleyen temel faktörün, olay veya uyar›c›
hakk›nda yap›lan de¤erlendirme veya zihinde
canlanan düflünceler oldu¤unu ileri sürmektedir.
Ona göre, stres yaflant›s›n›n ortaya ç›k›fl›, kiflinin
birincil ve ikincil de¤erlendirmeleri sonucuna
ba¤l›d›r. Birincil de¤erlendirmede, karfl›lafl›lan
uyar›c›ya, olaya kifli taraf›ndan anlam verilmesi
söz konusudur. Stres yaflam›na yol açabilecek
olan bu ilk zihinsel aflamada, k›saca; ‘bafl›m belada m› de¤il mi?’ sorusuna yan›t aran›r. Bu de¤er111
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lendirme sonucunda; uyar›c›n›n, olay›n kifli için
herhangi bir önem, tehlike, tehdit veya kay›p olas›l›¤› tafl›mad›¤› sonucuna ulafl›labilir. Böyle bir
durumda, söz konusu olay, uyaran, stresör haline
gelmeyecektir. Fakat olaya kifli taraf›ndan tehdit,
talep veya tehlike anlam› verildi¤inde stres yaflant›s›n›n tetiklenmesi için ilk aflamadan geçilmifl
olunur. Bundan sonraki biliflsel de¤erlendirme,
Lazarus’un deyimiyle ‘‹kincil De¤erlendirme’,
kiflinin kendisi ile ilgili olan de¤erlendirmesidir.
Kifli, bu olay karfl›s›nda sahip oldu¤u bafletme
kaynaklar›n› de¤erlendirir. ‘Ben nas›l›m, bu durumla bafl edebilir miyim?’ sorusuna yan›t arar.
E¤er, olayla ve kendi bafletme kaynaklar› ile ilgili de¤erlendirme sonuçlar› birbirine denk de¤ilse
kifli için stres yaflant›s› bafllayacakt›r. Di¤er bir
deyiflle, Lazarus’a göre, ‘tehlike/tehdit var ve bununla bafl edemem’ de¤erlendirmesi yap›ld›¤› an
stres tepkisi bafllayacakt›r (Lazarus ve ark, 1986a;
Lazarus ve ark. 1986b; Cameron & Meichenbaum, 1982; Rice, 1999) Lazarus’un gelifltirdi¤i hipotezler do¤rultusunda çal›flan Cameron ve Meichenbaum’a (1982) göre, bu de¤erlendirmelerin
gerçe¤e uygun olmamas›, çarp›t›lm›fl olmas›, gereksiz ve fazladan stres deneyimine yol açacakt›r.
Örne¤in; birincil de¤erlendirme sürecinde, nötr
veya olumlu bir olay›n tehdit edici veya tehlike
olarak yanl›fl yorumlanmas› gereksiz stresi tetikleyebilir veya ikincil de¤erlendirme sürecinde kiflinin bafletme kaynaklar›n› gerçekte oldu¤undan
daha zay›f de¤erlendirmesi yine strese neden olabilecek bir çarp›tma örne¤idir. Bafletme kaynaklar›n›n oldu¤undan az de¤erlendirilmesinin tek zarar› stres tepkisinin tetiklenmesi de¤ildir. Ayn›
zamanda, kifli bafletmeyle ilgili yetersizlik beklentisine uygun bir flekilde, yetersiz ve zay›f bafletme
davran›fllar› sergileyebilir ve stres yaflant›s› kronik hale gelebilir (Cameron ve Meichenbaum,
1982).
Sonuç olarak; stresin biliflsel modeli üzerine
çal›flan teorisyenler, stres yaflant›s›na uyar›c›n›n
de¤il, olay ile ilgili olarak zihinde canlanan irrasyonel, ifllevsel olmayan düflünceler ve de¤erlendirmelerin neden oldu¤unu ileri sürmektedirler.
Onlar›n önerdikleri çözüm yolu flöyledir: Fazla
stres yaflant›s›ndan veya hofl olmayan duygulardan kurtulmak için, bu düflüncelerin, de¤erlendirmelerin daha uygun, uyum sa¤lay›c› düflünceler
ve de¤erlendirmeler ile yer de¤ifltirmesi gerekmektedir. Di¤er bir deyiflle; kifli, olay veya uyar›c› hakk›ndaki düflüncelerini, de¤erlendirmelerini,
daha ifllevsel olanlarla de¤ifltirerek, hofl olmayan
duygular›n›n fliddetini azaltabilir veya yo¤un stres
yaflant›s›na son verebilir. ‹flte ‘biliflsel yeniden yap›land›rma’, bu de¤iflimi sa¤lamak için kullan›lan
tekniktir (Mc Kay ve ark. 1981; Gramling ve ark,
1997; Allen, 1999). Uyar›c› veya olay karfl›s›nda
gösterilen uygun olmayan biliflsel tepkinin, gerçe¤e daha uygun bir tepki ile de¤ifltirilmesi sonucunda, fazladan olan stres yaflant›s›n›n sona erdirilmesi mümkündür. Cameron ve Meichenbaum’a
göre, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤ini uygulayabilen kifli, stresle bafletmede etkin olan bir
biliflsel bafletme becerisi kazanm›fl olur (Cameron
ve Meichenbaum, 1982). Biliflsel yeniden yap›land›rman›n özü ya da temel ögesi, ‘de¤erlendirmeler aras›nda seçim yapmak’t›r. Özetle, biliflsel
yeniden yap›land›rma tekni¤i, flu amaçlara yönelik olarak kullan›lmaktad›r (Allen, 1999):
• düflünceler aras›nda seçim yap›labilece¤inin
fark›ndal›¤›n› kazanmak
• bir düflünce yerine di¤er düflünceyi seçmenin
stres yaflant›s› üzerindeki etkisini anlamak
• seçim hakk›n›n olumlu ve ifllevsel olan düflünceden yana kullan›lmas›n› sa¤lamak ve bu flekilde stres deneyimlerinin yo¤unlu¤unu azaltmak
Biliflsel yeniden yap›land›rma, biliflsel-davran›flç› terapilerin ve stres afl›lama çal›flmas›n›n en
112
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
temel bileflenlerinden biridir. Hofl olmayan ve rahats›zl›k veren duygu veya stres yaflant›s› üzerine yap›lan biliflsel davran›flç› terapilerde ve stres
afl›lama çal›flmas›nda, dan›flanlara bu teknik ö¤retilmektedir. Dan›flan ile yap›lan biliflsel yeniden
yap›land›rma çal›flmas›nda amaç; dan›flana, rahats›z edici duygular yaflad›¤› durumlarda, stres tepkisini ve duygular›n› kontrol alt›na alabilmesi için
uygun biliflsel bafletme tepkisinin kazand›r›lmas›d›r. Dan›flan, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤ini, gündelik yaflam›nda uygulayabildi¤i takdirde, stresörler karfl›s›nda uygun düflünce, duygusal
ve davran›flsal tepkileri gösterebilecektir (Allen,
1999; Cameron ve Meichenbaum,1982).
Biliflsel yeniden yap›land›rma için, kifli ilk
baflta, stres tepkisinin hangi durumlarda, hangi
olaylar ve uyar›c›lar karfl›s›nda tetiklendi¤inin
fark›ndal›¤›na sahip olmal›d›r. Di¤er bir deyiflle;
kifli stres yaflant›s›n›n fark›na varmal› ve o an içinde bulundu¤u durumun, karfl›laflt›¤› uyar›c›n›n
kendisi için bir stresör niteli¤inde oldu¤unu anlamal›d›r. Strese neden olan düflüncelerin, de¤erlendirmelerin belirlenmesi, de¤ifltirilmesi stres
yaratan durumlar›n saptanmas› ile mümkündür
(Mc Kay ve ark 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen, 1999)
Kifli, stres tepkisini tetikleyen olay› belirledikten sonra, bu olaya dair de¤erlendirmelerini irdeDuygu-Stres
*Duygu yaflant›s›
lemelidir. Olay oldu¤u an akl›ndan neler geçmifltir? Olaya dair zihninde canlanan düflünceler nelerdir? ‹flte bu noktada amaç; uyumsuz ve gerçe¤e uygun olmayan, Ellis’in deyimiyle ‘mant›kl›
olmayan (irrasyonel)’, Beck’in deyimiyle ‘otomatik’ düflünceleri yakalamakt›r. Kifli, ancak, bu düflüncelerinin, de¤erlendirmelerinin fark›ndal›¤›n›
kazanarak ve bunlara meydan okuyarak tepki de¤iflimini sa¤layabilir. Buraya kadar anlat›lan süreç, flu benzetmeyle daha aç›k hale gelecektir:
Stres tepkisi veya hofl olmayan duygu, kifli için
bir k›rm›z› ›fl›k haline gelmifltir. K›rm›z› ›fl›k yand›¤› zaman, kifli, durup o an zihninde geçen konuflmalara kulak vermelidir. Asl›nda, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inde bu sürecin not
edilmesi önerilmektedir. Yani, ‘düflünce günlü¤ü’
tutulmas› tavsiye edilir. Kifli, bu günlü¤e, yaflad›¤› duyguyu veya stres tepkisini, bu deneyimlerin
ortaya ç›kt›¤› durumu ve o an akl›ndan geçen düflünceyi kaydeder. Kay›t tutma, hem kiflinin fark›ndal›¤›n› keskinlefltirmede daha etkili bir yol
olabilir, hem de kifli kay›t tutma yöntemi sayesinde, yapt›¤› de¤erlendirmeler, düflünceler üzerinde
çal›flaca¤› zaman belle¤ine güvenmek zorunda
kalmayacakt›r (Cameron ve Meichenbaum, 1982;
Holroyd ve ark, 1984; Mc Kay ve ark, 1981;
Gramling ve ark, 1997; Allen, 1999) . Düflünce
günlü¤ü flu flekilde olabilir:
Durum
*Ne oldu?
Biliflsel Tepki
*Olay, durum veya uyar›c› ile
ilgili yap›lan de¤erlendirme, o
an zihinde canlanan düflünce
neydi?
*Stres yaflant›s›
*‹çinde bulunulan durum, olan
olay veya karfl›lafl›lan uyar›c›
neydi?
*Olay, durum, uyar›c›
karfl›s›nda gösterilen biliflsel
tepki neydi?
Kayg›
Stres
Patron yeni projeyi benim
haz›rlamam› istedi
Bu ifl çok zor, baflaramam
veya
113
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Stres yaratan durumlar›n ve o durumlardaki
de¤erlendirmelerin belirlenmesi ve kaydedilmesi
sürecine, biliflsel davran›flç› terapide ‘KendiniGözleme’, stres afl›lama çal›flmas›nda ise ‘Kavramsallaflt›rma’ denmektedir (Cameron ve Meichenbaum, 1982; Holroyd ve ark, 1984).
Olay›n, stresör haline gelmesini sa¤layan düflünceler belirlendikten sonra, bu düflünceleri, de¤erlendirmeleri etkisiz hale getirebilmek için flu
basamaklardan geçilmelidir (Allen, 1984):
*varolan düflüncenin, de¤erlendirmenin do¤rulu¤undan, gerçekçili¤inden flüphe etmek
*bunlara meydan okumak
*bunlara alternatif olabilecek yeni düflünceler,
de¤erlendirmeler üretmek
Karfl›lafl›lan olay/uyar›c› hakk›nda, akla gelebilecek di¤er düflünceler nelerdir? Bu olay/uyar›c› daha baflka ne flekilde de¤erlendirilebilir?
Amaç önceki de¤erlendirmenin, düflüncenin yerine geçebilecek alternatifler yaratmakt›r (McKay
ve ark, 1981; Gramling ve ark, 1997; Allen,
1984). Üretilen alternatiflerin gerçe¤e uygun olmas›na ve kiflinin akl›na yatmas›na dikkat edilmelidir. McMullin’e (1986) göre, biliflsel yeniden
yap›land›rma tekni¤inin amac›; kiflinin olumlu
yalanlara inand›r›lmas› de¤ildir (McMullin,
1986). Örne¤in; yukar›da aktar›lan ‘Bu ifl çok
zor. Baflaramam.’ düflüncesine alternatif olarak,
‘‹fl kolay, rahatl›kla üstesinden gelinir’ düflüncesinin üretilmesi uygun olmayacakt›r; kifli için gerçekçi bir düflünce olmayacakt›r. Bu durumda, kiflinin bu düflünceyi benimsemesi ve stres yaflant›s›n› bu flekilde engellemesi mümkün gibi görünmemektedir. Bunun yerine, ‘Evet ifl biraz zor gibi
görünüyor. Ama çal›flt›¤›m takdirde baflarabilirim. Hem de bu ifl, istedi¤im terfiyi almak için bir
flans olabilir’ düflüncesinin üretilmesi daha uygun
olacakt›r. Kiflinin, olaylar›n daha olumlu, uyum
sa¤lay›c› ve makul de¤erlendirmelerine ulaflmas›
hedeflenmektedir (McMullin, 1986). Biliflsel yeniden yap›land›rma sürecinin bu aflamas›nda, kifli
olabildi¤ince fazla alternatif düflünce, de¤erlendirme üretmelidir. Kiflinin, bu alternatif düflünceleri, baflkalar›ndan duymas›ndansa, kendisinin
üretmesi daha etkili olacakt›r; çünkü, kiflinin kendisi taraf›ndan üretilen düflüncelerin benimsenmesi daha kolay olacakt›r. Sonuçta bu alternatif
düflünceler, kiflinin kendi biliflsel repertuvar›nda
yer almaktad›r (McMullin, 1986).
Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i uygulamas›n›n bir sonraki basama¤›; üretilen alternatiflerden, en makul ve olas› görünenlerini belirlemektir. Söz konusu stresörle karfl›lafl›ld›¤› durumlarda, art›k, makul bulunarak seçilen yeni de¤erlendirmeye ve düflüncelere odaklan›lmaya çal›fl›lmal›d›r. Zihin, önceki de¤erlendirmeler ve düflüncelerden uzak tutulmal›d›r. Yeni üretilen karfl›t
düflüncenin, sihirli bir flekilde olay s›ras›nda yaflad›¤›n›z duygular› veya stresi azaltmas› mümkün
de¤ildir. Bu de¤erlendirmelerin, düflüncelerin, istenen sonucu yaratmas› zaman ve tekrar gerektirebilir. Bu yeni de¤erlendirmelerin, düflüncelerin
tekrarlanmas› ile eski irrasyonel düflünceler gitgide zay›flayacakt›r (McMullin, 1986; Allen,
1984). Stres afl›lama çal›flmas›n›n yarat›c›lar› olan
Miechenbaum ve Cameron’a (1975) göre, biliflsel yeniden yap›land›rma süreci ‘tek vuruflluk’ de¤ildir. Onlara göre, olay›n de¤erlendirmesi zaman
içinde ve tekrarlar sonucunda, bir evrim süreci
içinde de¤iflecektir. Önceden de belirtildi¤i üzere,
biliflsel yeniden yap›land›rma ‘o düflünce yerine
bu düflünceyi seçme uygulamas›d›r’. Seçim yapmak bafllang›çta zor gelebilir. Fakat, yeni düflünceyi seçme uygulamas›, s›k s›k tekrarland›¤› takdirde bu yeni düflünce gittikçe güç kazanacak ve
en sonunda zihinsel aktivitenizde bask›n hale gelecektir (Cameron ve Meichenbaum, 1982; Allen,
1984).
114
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i, biliflseldavran›flç› stres yönetimi tedavilerinin ve stres
afl›lama çal›flmas›n›n temel bileflenlerindendir. Bu
tedavi yaklafl›mlar›nda, kiflinin stres kayna¤›na
olan biliflsel tepkisinin, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i ile de¤iflimlenmesi amaçlanmaktad›r. Amaç, dan›flanlara daha uygun de¤erlendirme, düflünme yollar›n›, di¤er bir deyiflle, uygun
biliflsel bafletme becerisini kazand›rmakt›r. Stres
afl›lama yaklafl›m›nda, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin sadece ö¤retilmesinin yeterli olmad›¤› vurgulanmaktad›r. Stres afl›lama çal›flmas› biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin ö¤retilmesine ek olarak, dan›flanlar›n belli fliddetteki stres
kaynaklar›na maruz b›rak›lmas›n› ve bu s›rada
rehberli biliflsel yap›land›rma uygulamas›n› da
içermektedir. Altta yatan varsay›m, yeni biliflsel
bafletme tepkisinin baflar›l› olan uygulamalar sonucunda sa¤lamlaflaca¤›d›r. Becerilerin baflar›l›
uygulamas› ve istendik sonuçlara ulafl›lmas›, dan›flan›n yeni bafletme becerisine olan güvenini artt›racakt›r. Dan›flan, ayn› zamanda stresle
bafletmek için gerekli beceriyi sergileyebildi¤ini
görecek; di¤er bir deyiflle, benlik-etkinli¤i artacakt›r. Bu sonuçlar›n elde edilmesi, ö¤renilen becerinin ileride de uygulanma olas›l›¤›n› artt›racakt›r (Cameron & Meichenbaum, 1982; Janis,
1984).
Biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inin etkisinin araflt›r›ld›¤› bir çal›flma, Langer ve arkadafllar› (1975) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu araflt›rmada, stres verici cerrahi müdahele geçirecek olan
hastalar›n, müdahele ile ilgili de¤erlendirmelerinin de¤ifltirilmesi amaçlanm›fl; bu biliflsel yeniden
yap›land›rma çal›flmas› sonucunda, hastalar›n
stres yaflant›s›nda azalma olaca¤› varsay›lm›flt›r.
Hastalar, operasyon öncesinde bir psikologla birlikte biliflsel yeniden yap›land›rma çal›flmas› yapm›fllard›r. Çal›flmada, hastalar›n operasyon ile il-
gili olumlu de¤erlendirmeler, düflünceler, beklentiler üretmeleri sa¤lanm›flt›r. Olumlu de¤erlendirmelerin üretilmesi s›ras›nda, hastalar, gerçekçi olmaya ve operasyonun sa¤layaca¤› kazançlar› düflünmeye yönlendirilmifllerdir. Operasyon ile iliflkili stres tepkilerini farkettikleri anlarda, bu olumlu de¤erlendirmeleri tekrarlamalar› istenmifltir.
Langer ve arkadafllar› taraf›ndan yap›lan bu kontrollü çal›flmada, biliflsel yeniden yap›land›rman›n,
hem operasyon öncesi hem de operasyon sonras›
yaflanan stresi azaltt›¤› gözlenmifltir (Janis,
1984).
Kendall ve arkadafllar› (1979) taraf›ndan yürütülen baflka bir araflt›rmada ise, biliflsel yeniden
yap›land›rmaya a¤›rl›kl› olarak yer verilen türden
bir biliflsel-davran›flç› tedavinin, stres yaflant›s›
üzerindeki etkilili¤i incelenmifltir. Kat›l›mc›lar,
kardiak kateterizasyon (kalbe damar yoluyla girifli ve çeflitli kay›tlar al›nmas›n› içeren t›bbi müdahale) olacak hastalar aras›ndan seçilmifltir. Kardiak kateterizasyon, stres yaflant›s›na yol açabilecek
bir ifllemdir. Kendall’›n çal›flmas›nda biliflsel-davran›flç› tedavi grubu, hasta e¤itimi grubu, ilgi-plasebo kontrol grubu ve rutin hastane bak›mlar› d›fl›nda herhangi bir müdahalede bulunulmayan
kontrol grubu bulunmaktad›r. Biliflsel-davran›flç›
tedavi grubundaki kat›l›mc›lar, strese neden olan
biliflsel de¤erlendirmelerinin belirlenmesi ve stresi azaltmak için yeni biliflsel de¤erlendirmelerin
üretilmesi üzerine e¤itim alm›fllard›r. Terapist, bu
süreçte kendi stres kayna¤›ndan ve bununla
bafletmek için kulland›¤› stratejilerden sözederek,
kat›l›mc›lara model olmufltur. Terapist ile birlikte
yard›mc› olabilecek davran›flsal bafletme tepkileri
de tart›fl›lm›flt›r. Daha sonra terapist, tart›fl›lan biliflsel ve davran›flsal bafletme stratejilerinin stres
ipuçlar› karfl›s›nda uygulanmas›, tekrar edilmesi
için önerilerde bulunmufltur. Hasta e¤itimi grubundaki kat›l›mc›lar, kalp rahats›zl›klar› ve kate115
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
terizasyon ifllemi üzerine bireysel e¤itim alm›fllard›r. ‹lgi-plasebo grubundaki kat›l›mc›lar, terapistle görüflme yapm›fllar; ancak bu görüflmelerde terapist yaln›zca hastay› dinlemifl ve hastaya, duygular› ile ilgili ayna görevi görmüfl, hiçbir flekilde
yönlendirici olmam›flt›r. Çal›flma sonuçlar› flöyledir: Kateterizasyon sonras›nda her üç gruptaki
(biliflsel-davran›flç›, hasta e¤itimi, ilgi-plasebo)
kat›l›mc›lar, müdahalenin olmad›¤› kontrol grubuna göre, anlaml› derecede daha az anksiyete aktarm›fllard›r. Fakat kateterizasyon s›ras›nda aktar›lan anksiyeteye bak›ld›¤›nda, biliflsel-davran›flç›
tedavi grubu ile hasta e¤itimi grubunun kontrollerden anlaml› derecede farkl›laflt›¤› görülmüfltür.
Kateterizasyon s›ras›nda hastalar› de¤erlendiren
doktorlar ise biliflsel-davran›flç› tedavi grubunun,
t›bbi iflleme en iyi uyum yapan grup oldu¤u sonucuna varm›fllard›r. Bu grupta yer alan kat›l›mc›lar›n, daha az gergin, daha az anksiyeteli ve daha
rahat oldu¤unu aktarm›fllard›r. Hasta e¤itimi grubunun uyumu kontrol gruplar›na göre yüksek,
ancak biliflsel-davran›flç› tedavi grubuna göre düflüktür (Kendall, 1984). Bu çal›flma, stres kayna¤›
karfl›s›ndaki anksiyeteyi azaltmada biliflsel-davran›flç› tedavinin etkili bir yol olabilece¤ine iflaret
etmektedir. Ayr›ca, sonuçlar, hasta için belirsizli¤i azaltan e¤itim programlar›n›n, anksiyeteye
karfl› iyi bir silah olabilece¤ini düflündürebilir.
Kendall ve arkadafllar› (1977) taraf›ndan yap›lan baflka bir çal›flmada da, yukar›da aktar›lan sonuçlara ulafl›lm›flt›r. Bu çal›flman›n deseni, önceki
çal›flma ile hemen hemen ayn›d›r. Kendall ve arkadafllar›, kardiak kateterizasyon olma karar› alan
hastalarla çal›flm›fllard›r. Bir kat›l›mc› grubu ile
biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤i çal›fl›lm›flt›r.
Di¤er gruba t›bbi ifllem ile ilgili e¤itsel bilgi verilmifltir. Çal›flmada, iki kontrol grubu bulunmaktad›r: birincisi ilgi-plasebo grubu, ikincisi ise herhangi bir müdahalede bulunulmayan gruptur. Bi-
liflsel yeniden yap›land›rma uygulamas› yapan
grup, di¤er üç gruba göre operasyon s›ras›nda daha yüksek stres tolerans› göstermifllerdir (Janis,
1984). Görüldü¤ü gibi, hemen hemen ayn› olan
bu iki araflt›rmada da biliflsel bafletme çal›flmalar›n›n, stres yaflant›s› üzerinde olumlu etkisinin oldu¤u kaydedilmifltir
Biliflsel yeniden yap›land›rma ile iliflkili bir di¤er çal›flma Holroyd ve Andrasik (1978) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu çal›flman›n amac›, biliflseldavran›flç› terapilerin etkin bilefleninin belirlenmesidir. Çal›flmada, kronik bafl a¤r›s› olan hastalar, üç kofluldan birine atanm›fllard›r. Her üç kofluldaki kat›l›mc›lar biliflsel-davran›flç› terapinin
e¤itim ve kendini-gözleme aflamalar›ndan geçmifllerdir. Biliflsel davran›flç› terapinin kendinigözleme aflamas›nda, kat›l›mc›lara stres yaflant›lar› s›ras›ndaki düflüncelerini yakalama becerisi kazand›r›lm›flt›r. Yani kat›l›mc›lar, bu aflamada, biliflsel yeniden yap›land›rma tekni¤inde yer alan
‘düflünce günlü¤ü tutma’ uygulamas›n› yapm›fllard›r. Araflt›rmadaki koflullar, bafletme becerilerinin kazand›r›lmas› aflamas›nda yap›lan çal›flmalar bak›m›ndan farkl›laflm›flt›r.
1. Koflul → Kat›l›mc›larla biliflsel bafletme becerileri çal›fl›lm›flt›r.
2. Koflul → Kat›l›mc›larla hem biliflsel
bafletme becerileri hem de davran›flsal bafletme
becerisi olarak gevfleme çal›fl›lm›flt›r.
3. Koflul → Kat›l›mc›larla belli bir bafletme
becerisi çal›fl›lmam›flt›r. Yaln›zca onlara a¤r›n›n
ortaya ç›kmas› veya fliddetlenmesinin alt›nda yatan nedenleri anlarlarsa iyileflme gösterecekleri
söylenmifltir.
Tedavi sonras›nda yap›lan görüflmelerde, birinci ve ikinci koflulda yer alan kat›l›mc›lar ö¤rendikleri becerileri uygulad›klar›n› bildirmifllerdir.
Üçüncü koflulda yer alan kat›l›mc›lar ise, bafl a¤-
116
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
r›lar›n› kontrol etmek için baz› yöntemler tasarlad›klar›n› ve bunlar› uygulad›klar›n› aktarm›fllard›r. Çal›flman›n sonucunda, her üç grupta yer alan
kat›l›mc›lar›n da a¤r› belirtileri ile ilgili olarak
önemli geliflmeler gösterdikleri kaydedilmifltir.
Bu geliflmeler bir ayl›k izleme döneminde de korunmufltur. Bafletme becerileri aflamas›nda, farkl›
müdahaleye maruz kalan üç grubun geliflme aç›s›ndan birbirlerinden farkl›laflmamas› sonucunda,
araflt›rmac›lar tedavinin etkin bilefleninin fark›ndal›k kazand›r›lmas› oldu¤unu düflünmüfllerdir.
Onlara göre, baz› becerilerin kazand›r›lmas›, tedavi sürecinde daha az etkili olabilir. ‹yileflmeye
yol açan temel faktör, dan›flan›n kendini-gözlemeyi ö¤renmifl olmas›d›r. Araflt›rmac›lara göre,
bu aflamalar sonucunda dan›flan, belirtilerinin ortaya ç›k›fl›n› veya fliddetlenmesini sa¤layan zihinsel ve davran›flsal örüntülerin fark›ndal›¤›n› kazanmaktad›r ve tedavinin en etkin kazanc› da budur (Holroyd ve ark, 1984).
Zaman Yönetimi
Stresle bafletmede kullan›labilen zihinsel yöntemlerden biri de ‘zaman yönetimi’dir. Zaman
yönetimi, stres yaflant›s›n› azaltmada etkilidir,
çünkü zaman, ço¤u insan için, önemli düzeyde
strese yol açmaktad›r. Zaman, sahip oldu¤umuz
di¤er kaynaklardan farkl›d›r. Üzerinde kontrol sahibi olabildi¤imiz, gerekti¤inde kullanmak için az
harcayarak biriktirebildi¤imiz di¤er kaynaklara
benzememektedir. Geçen zaman›n yakalanmas›
ve yeniden sahiplenilmesi mümkün de¤ildir. Bu
özelli¤i nedeniyle zaman, özellikle ulafl›lmak istenen belli amaçlar ve yerine getirilmesi gereken
belli görevler oldu¤u durumlarda önemli bir stres
kayna¤› haline gelmektedir. Böyle bir durumda,
olaylar, yap›lacak ifller gerçekte oldu¤undan çok
daha tehdit edici olarak alg›lanabilir. Sonuç olarak, zaman darl›¤› s›ras›nda yaflanan stres düzeyi,
yeterli zamana sahip olundu¤u duruma göre daha
yüksek olacakt›r. Zaman›n› etkili bir biçimde kullanmaya çabalamayan, di¤er bir deyiflle zaman
yönetimine önem vermeyen kifliler, daha s›k ve
yo¤un stres yaflant›lar›na sahip olabilir. Bu nedenle, zaman yönetimi, stresle bafletmede önemli bir
tekniktir (Allen, 1984; Patel, 1989; Baltafl, 1987;
Uluflahin, 1999; fiahin, 1998).
Zaman yönetiminin özü ‘planlama’, ‘öncelikleri belirleme’ ve ‘uygulama’d›r. Zaman›n etkili
kullan›labilmesi için, ilk olarak, o zaman dilimi
içinde yap›lacak olan ifllerin planlanmas› gerekmektedir. Bu planlama uzun veya k›sa vadeli olabilir. Örne¤in, bir sonraki gün içinde yap›lacak
ifllerin veya bir y›l içinde gerçeklefltirilmek istenenlerin planlanmas› mümkündür. Planlama sürecinde yap›lmas› gereken ilk fley, söz konusu zaman dilimi içinde (örne¤in ertesi gün) yap›lmak
istenen ifllerin belirlenmesidir. Bu ifllerin listelenmesi uygun olacakt›r. Daha sonra listede yer alan
her ifl veya etkinli¤in ne kadar zaman gerektirdi¤i
tahmin edilmelidir. Etkinlikler ve bunlar için
gereken zaman belirlendikten sonra, yap›lmas›
gereken fley etkinliklerin ya da ifllerin önemlerine
göre s›ralanmas›d›r. Etkinlikler sahip olduklar›
önemin derecesine göre, listede yukar›dan afla¤›
do¤ru s›ralan›r. Bundan sonraki aflama, belirlenen
s›rada ve zamanda görevlerin yerine getirilmesidir. Di¤er bir deyiflle, yap›lan program› uygulama
sürecine geçilmifltir (Allen, 1984; Baltafl, 1987).
Uygulama s›ras›nda dikkat edilmesi gereken baz›
noktalar vard›r. Yap›lan programa uyulmamas›na
yol açabilecek çeflitli çeldirici durumlar söz konusu olabilir. Bu konu ile ilgili olarak, afla¤›daki
maddelerin ak›lda tutulmas›nda yarar vard›r:
Erteleme ve Oyalanmadan Kaç›n›lmal›d›r -Yap›lacak ifllerin daha sonraya b›rak›lmas›, eldeki zaman›n bir fley yapmadan veya önemsiz fleyler yaparak geçirilmesi, esas yap›lmas› gerekenlerin birikerek üst üste y›¤›lmas›na neden olacak ve daha
117
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
sonra zaman›nda yap›lmayan bu ifllerin halledilmesi için çok daha fazla zamana ihtiyaç duyulacakt›r. Ertelenen iflleri yapmak için, ileride zaman
bulunmas› daha zor ve s›k›nt›l› olacak. Bu durum,
kiflinin yüksek düzeyde stres yaflamas›na neden
olacakt›r (Allen, 1984; Patel, 1989; Pafla, 2001).
Zaman yönetimi önerilerinden bir tanesi, bafllanan iflin bir kerede bitirilmesidir. Oyalanmadan, bölünmeden bir ifli bitirebilmek zor bir görevdir; ancak, zaman yönetimi için, bir miktar
benlik-kontrolü ve disiplin olmal›d›r. Kendine söz
geçiremeyen, benlik-disiplini yetersiz kiflilerin,
bafllad›¤› ifli bitirmesine yard›mc› olabilecek öneriler verilebilir. Örne¤in, oyalanman›n önüne geçilmesi için, kifli, kendisini, ifl d›fl›ndaki belli
zaman geçirme etkinliklerine götürecek olan kaç›fl yollar›n›n önünü kapatmal›d›r. Su içmek, bir
fley yemek gibi birden ortaya ç›kan isteklerin peflinden gidilmemelidir. Bir ifl üzerinde çal›fl›l›rken verilen molalar, televizyondan uzakta geçirilmelidir. Tersi durumda, amaçlanan mola süresi,
fark›nda olmaks›z›n afl›lacakt›r. Televizyonun en
güçlü zaman-öldürücüsü oldu¤u unutulmamal›d›r
(Baltafl, 1987).
Düzenlilik Gereklidir - Çal›flma ortam›n›n niteli¤i, yap›lan çal›flmadaki verim ve çal›flma kalitesi üzerinde etkilidir. Çal›flma ortam›n›n düzenli,
sessiz, havadar, iyi ›s›t›lm›fl ve ayd›nlat›lm›fl olmas›; duvarlar›n rengi, eflyalar ve odan›n dizayn›,
konumu gibi etmenlerin hemen hepsinin verim
üzerinde etkili oldu¤u bilinmektedir (Pafla, 2001).
Uygun çal›flma ortam› içinde yap›lan iflte, verimin
yüksek olmas›, iflin mümkün olan en k›sa sürede
bitirilmesine neden olacakt›r. Çal›flma koflullar›n›n uygunsuzlu¤u da verimi düflürece¤inden, gerekti¤inden fazla zaman harcanmas›na neden olacakt›r. Bu durumda, de¤erli olan zaman›n tutumlu ve tasarruflu kullan›m› için uygun çal›flma koflullar› önemli bir etkendir. Verim ve dolay›s›yla
kullan›lan zaman üzerinde etkili oldu¤u varsay›lan di¤er bir etmen de düzenliliktir. Düzensizlik,
zaman tuzaklar› içinde en tehlikeli olanlar›ndand›r. Düzensiz çal›flma ortam›, düzensiz masa, kiflinin yerleri de¤iflmifl ya da yanl›fl yerlere konmufl
fleyleri arayarak zaman harcamas›na neden olur.
Düzensizlik, çal›flmay› s›k s›k kesintiye u¤ratabilir ve kifli bafllad›¤› ifle, kesintilerden sonra tekrar
tekrar yeniden bafllamak zorunda kalabilir (akt,
Pafla, 2001).
Da¤›n›kl›¤›n, düzensiz bir çal›flma ortam›n›n,
performans üzerindeki olumsuz etkisi ‘da¤›n›k
masa, da¤›n›k kafa’ sözüyle ifade edilmifltir (akt.,
Pafla, 2001). Sonuç olarak, masan›n düzenli olmas›n›n, performans ve dolay›s›yla zaman kullan›m›
üzerindeki etkisi aç›kt›r. O halde, zaman yönetimi
konusunda, düzenli masa, göz önünde bulundurulmas› gereken bir noktad›r. Düzenlilik için masan›n üzerinde yaln›zca o s›rada ihtiyaç duyulan
evrak ya da malzeme bulundurulmal›d›r. Masa
üzerinde gerekli evra¤›n yan› s›ra, olmas› gereken
di¤er eflyalar aras›nda, yaz› araç ve gereçleri, bir
randevu defteri ve bir de not defteri say›labilir.
Bunlar, masa üzerinde bulundurulmas› çal›flma
için yararl› olabilecek materyallerdir (akt., fiahin,
1998).
‘Hay›r’ Demek Ö¤renilmelidir - Zaman yönetimi için, gerekti¤inde ‘hay›r’ sözcü¤ünün kullan›lmas› flartt›r. Baflkalar› taraf›ndan öncelikli bir
ifle ayr›lm›fl zaman› çalabilecek baflka ifller öne
sürülebilir veya baflka etkinlikler teklif edilebilir.
Böyle durumlarda, öncelikli oldu¤u düflünülen ve
o an yap›lmas› önceden planlanm›fl olan iflten vazgeçmemek ve ‘hay›r’ diyebilmek, zaman›n etkin
kullan›m› için çok önemlidir. ‘Zaman›m yok’ demek için haz›r olunmal›d›r (Baltafl, 1987; Patel,
1989). Kifliler, öncelikle kendileri için nelerin daha önemli oldu¤una karar vermeli ve sonra da
özür diliyormufl gibi davranmaks›z›n ‘hay›r’ de-
118
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
me cesaretini göstermelidir. Bu konunun önemini
Robert Updegraff flöyle dile getirmifltir (akt., Pafla, 2001): “Y›llar boyu insanlardan, yapmalar› gereken iflleri ya da yapmak istedikleri iflleri yapacak zaman bulamad›klar›n› duyar dururum. Ço¤unun sorununun ayn› oldu¤unu keflfettim. Onlar dilimizde bize en çok zaman kazand›ran sözcü¤ü
kullanmak istemiyorlard›- ‘Hay›r’ sözcü¤ünü...”
‹letiflim Becerileri
Johnson (1993), ‘yaflamak iletiflim kurmakt›r’
sözü ile iletiflimin ne denli önemli oldu¤unu dile
getirmektedir. Gerçekten de, insanlar yaflamlar›n›
sürdürebilmek için iletiflim kurma ihtiyac›ndad›rlar. ‹letiflim kurma ihtiyac›, birincil olarak insan›n
sosyal do¤as›n›n getirisidir. ‹letiflim, yaln›zca sosyallik ihtiyac›n›n doyurulmas›na hizmet etmez.
Toplum içinde yaflayan insanlar için, her ihtiyac›n
karfl›lanmas› bir flekilde iletiflimi gerektirmektedir. ‹letiflimin ve sosyal iliflkilerin olmad›¤› bir
hayat sürmek hemen hemen olanaks›zd›r (Johnson, 1993). Peki insan yaflam›nda bu kadar büyük
öneme sahip olan ‘‹letiflim’ nedir?
‹letiflim Latince’de ‘bölüflmek, paylaflmak’ anlam›na gelen ‘communis’ sözcü¤ünden türemifltir
ve en genel tan›m›yla, ‘bilginin paylafl›lmas›’d›r.
Campbell’a (1981) göre iletiflim, göndericiden
al›c›ya bir bilgi ulaflt›rma sürecidir (Yüksel-fiahin, 1997). Genel anlam›yla iletiflim, bilgi al›flveriflidir denebilir. ‹letiflimin bu genel tan›m›n›n yan› s›ra, ‘kiflileraras› iletiflim’in ne oldu¤u üzerinde
de durulmufltur. Johnson (1993) kifliler aras› iletiflimi, di¤eri ile ilgili bilgileri edinmek için olan
mesaj al›flverifli olarak tan›mlamaktad›r. Ona göre, kiflileraras› iletiflim, kiflilerin, bildi¤ini di¤erlerinin de bilmesi, de¤er verdi¤ine di¤erlerinin de
de¤er vermesi, hissetti¤ini di¤erlerinin de hissetmesi iste¤i sonucunda ortaya ç›kmaktad›r (Johnson, 1993). Sonuç olarak, kifliler aras› iletiflim bil-
ginin, düflüncelerin, duygular›n karfl›l›kl› al›flverifli
ve paylafl›m›; insanlar aras›ndaki anlam ak›fl›d›r.
Kiflileraras› iletiflimin uygun ve etkili olmas›,
stres yaflant›s› aç›s›ndan kritik role sahiptir. ‹nsanlar›n iliflkilerinin kalitesini belirleyen faktör iletiflimdir. Uygun olmayan iletiflim sonucunda, kiflileraras› iliflkiler, s›k rastlanan stres kayaklar› haline gelecektir. Stres ile ilgili yaz›nda, kifliler aras›
iliflkilerin, stres yaflant›s› üzerinde etkisini gösteren çal›flmalar bulunmaktad›r. Örne¤in, Marlatt
ve Gordon (1980) taraf›ndan yap›lan araflt›rmada
elde edilen sonuç flöyledir: Alkol, sigara, kumar,
ilaç kullan›m› veya afl›r› yeme gibi uyumsuz
bafletme öyküsüne sahip kiflilerin, eski al›flkanl›klar›na geri dönmelerini sa¤layan üç temel faktörden ikisi, kiflileraras› çat›flma ve sosyal bask›d›r.
Bu araflt›rma, kifliler aras› iliflkiler alan›nda yaflanan stresin önemi hakk›nda bilgi vericidir (Rakos,
1991). Bu araflt›rmada da görüldü¤ü üzere, kiflileraras› iliflkiler ve iletiflim, kiflilerin stres yaflant›lar› üzerinde etkilidir. Kiflileraras› iliflkilerin az
olmas›n›n etkilerine dair baz› araflt›rmalardan
sözetmek mümkündür. Örne¤in, McNeil (1984),
araflt›rmas› sonucunda, kiflileraras› iliflkilerin az
olmas› ile kayg› aras›nda anlaml› iliflki oldu¤unu
aktarm›flt›r. Kiflileraras› iliflkileri yetersiz olan bireyler, yaln›zl›k duygusu ve beraberinde getirilen
kayg› ve stres yaflant›lar›n› deneyimleyebilirler
(akt., Yüksel-fiahin, 1997). Bu konuda Wheeler,
Reis ve Nezlek (1973) taraf›ndan yap›lan bir çal›flmada, iliflki kalitesi ile yaln›zl›k hissi aras›nda
anlaml› iliflki oldu¤u görülmüfltür (akt., Demirci,
2002)
Etkili iletiflim becerilerinin edinilmesi, kifliyi
kiflileraras› iliflkilerden kaynaklanan stres yaflant›s›ndan kurtaracakt›r (Patel, 1989). Etkili iletiflim
becerilerinden baz›lar› flöyledir:
119
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
1- Etkili Mesaj Yollama
‹letiflimin etkilili¤inde, mesaj›n ne flekilde aktar›ld›¤› önemlidir. ‹letiflimin kalitesi için en
önemli etmen kiflilerin birbirini do¤ru flekilde anlamas›d›r. Zaten etkili iletiflimin ilk flart› fludur:
‘‹letiflim içinde bulunan kifliler, gönderilen ve al›nan mesajlara ayn› anlamlar› yüklemelidir’. Di¤er
bir deyiflle, yanl›fl anlafl›lmalar, iletiflimin kalitesini bozabilir ve kifliler aras› çat›flmalara yol açabilir. Bu durumun önüne geçilmesi amac›yla, iletiflim içinde kullan›lan ifadeler net, aç›k ve anlafl›l›r olmal›d›r. Dolayl› ve uzun aç›klamalardan kaç›n›lmal›d›r (Johnson, 1993; Patel, 1989). Yanl›fl
anlafl›lmalar› engellemenin bir di¤er yolu da, iletiflim s›ras›nda ‘geribildirim alma ve geri bildirim
verme’dir. Söylenenlerin, gönderilen mesaj›n karfl›daki kifli taraf›ndan ne flekilde anlafl›ld›¤›na
iliflkin geri bildirim almak, olas› yanl›fl anlafl›lmalar› geç olmadan düzeltmek için olanak sa¤layacakt›r (Johnson, 1993; Patel, 1989; Demirci,
2002).
Etkili mesaj yollayabilmek için, karfl›daki kiflinin çeflitli özellikleri göz önünde bulundurulmal›d›r. ‹letiflim kurulan kiflinin yafl›, konu ile ilgili
bilgisi veya e¤itim durumu ifade etme yolu üzerinde de¤ifliklik yap›lmas›n› gerektirebilir. Örne¤in, bilginin, düflüncenin, duygunun bir çocu¤a
ifade edilme yolu, bir yetiflkine ifade edilme yolundan farkl› olmal›d›r. Karfl›daki kifli için, uygun
ifadeler kullan›lmad›¤› takdirde, karfl›l›kl› anlay›fl›n sa¤lanmas› zordur (Johnson, 1993; Yükselfiahin, 1997).
2-‘Ben’ Dilini Kullanma
‹fadelerde ‘ben’ dilini kullanman›n, iletiflimin
sa¤l›¤› aç›s›ndan birkaç yarar› bulunmaktad›r.‘Ben’ dilinin kullan›lmas›, ilk olarak, kiflinin
mesaj› aç›kça sahiplendi¤ini gösterir ve böylece,
aktar›lan düflüncenin, duygunun, kiflinin kendisi-
ne ait oldu¤u anlafl›lacakt›r. ‘Ben’ dilinin kullan›lmamas›, ‘ço¤u insan’, ‘biz’ ,’bizim s›n›ftakiler’
gibi ifadeler kullan›lmas›, bilginin, düflüncenin,
duygunun kime ait oldu¤u konusunda soru iflaretlerinin oluflmas›na neden olabilir. Söylenenler, kiflinin kendisine dair bilgi verici olmaktan ç›kar
(Johnson, 1993; Demirci, 2002). ‘Ben’ kelimesine cümlelerde yer vermenin di¤er bir yarar› ise,
baz› iletiflimlerde suçlay›c› veya fazla yorumlay›c› ifadeyi engelliyor olmas›d›r. Örne¤in ‘yeterince aç›k konuflmuyorsun’ yerine ‘söylediklerini
tam olarak anlayam›yorum’ ifadesini kullanmak,
suçlay›c› tavr›n önüne geçecektir veya ‘çok çabuk
öfkeleniyorsun’ yerine ‘çok çabuk öfkelendi¤ini
düflünüyorum’ fleklinde oluflturulan ifade, karfl›daki kifli ile ilgili iddia içermemektedir (akt.,
fiahin,1998).
3- Etkili Dinleme
Kiflileraras› iletiflimin söz konusu olabilmesi
için dikkat edilmesi gereken bir di¤er nokta da etkili dinlemedir . ‘Dinlemek’ yerine ‘duyma’ eylemini bar›nd›ran süreçte, bilgi al›flverifli tesadüfi
olacakt›r ve taraflar aras›nda cereyan eden eyleme
iletiflim denemez, çünkü, iletiflim, bilginin aktar›lmas› ve al›nmas› sürecinin bütünüdür. Di¤er kifliyi etkili dinleme, anlafl›l›r iletiflim için temel
flartt›r. Anlafl›l›rl›¤› sa¤lamas›n›n yan› s›ra, etkili
dinlemenin di¤er bir yarar› da, karfl›daki kifliye flu
mesaj› aktarmas›d›r: ‘Ne söyledi¤ini önemsiyorum ve söylediklerini anlamak için çaba gösteriyorum’. O halde etkili dinlemenin, iletiflimin anlafl›l›rl›¤› ve iliflkilerin s›cakl›¤› üzerinde etkili oldu¤u söylenebilir (Johnson, 1993; Bolton, 1986;
Demirci, 2002).
4-Sözel Olmayan ‹letiflime Duyarl› Olmak
‹letiflimin tan›m› en genel flekliyle ‘bilgi al›flveriflidir’, ancak, bu tan›mda, akla yaln›zca sözel
bilgi al›flverifli gelmemelidir. ‹letiflim, sözcükler-
120
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
den fazlas›n› içermektedir. ‹nsanlar, sözüklerin
yan› s›ra, durufllar›, jest ve mimikleri, bak›fllar› ile
çeflitli bilgiler aktarmakta, mesajlar vermektedirler. Bu flekilde olan bilgi al›flverifli, sözel-olmayan
iletiflim olarak adland›r›lmaktad›r (Johnson, 1993;
Bolton, 1986; Patel, 1989; Demirci, 2002; Yüksel-fiahin, 1997).
Sözel olmayan iletiflim konusunda önemli bir
isim olan Dittman, iletiflimin 4 temel kanalda geliflti¤ini belirtmektedir. Bu kanallar, dil, yüz ifadeleri, ses tonlamas› ve beden hareketleridir (Rozelle, Druckman ve Baxter; 1991). Dittman’›n bu
aktar›m›ndan da anlafl›laca¤› üzere, iletiflimin
önemli bir k›sm›, sözel olmayan kanallardan sa¤lanmaktad›r. Çeflitli araflt›rmalar, sözcüklerden
gelen bilginin, iletiflimin yaln›zca küçük bir bölümünü oluflturdu¤una iliflkin sonuçlara ulaflm›fllard›r. Örne¤in, Albert Mehrabian, bir çal›flmas›nda
iletiflimdeki bilgi ak›fl›n›n sadece %7’lik bölümünün sözel yollarla, geri kalan bölümün ise sözel
olmayan kanallarla sa¤land›¤›n› aktarm›flt›r (Bolton, 1986). Ersever (1987) ise, iletiflimin yaln›zca
%35’inde anlam›n sözcüklerle tafl›nd›¤›n› belirtmektedir. Ona göre, iletiflimin geri kalan k›sm›,
sözel olmayan yollarla sa¤lanmaktad›r (Yükselfiahin, 1997). Araflt›rma sonuçlar›nda görülen bu
oranlara kesin gözüyle bak›lamasa da, sözel olmayan kanallar›n iletiflimde kiönemi aç›kt›r.
Sözel olmayan yollarla aktar›lan mesajlar›n,
iletiflim içinde olan kifliler üzerinde etkili oldu¤unu gösteren çeflitli araflt›rmalar bulunmaktad›r.
Washburn ve Hakel (1973) taraf›ndan yap›lan bir
araflt›rma, sözel olmayan iletiflimin etkisini göstermektedir. Araflt›rmac›lar, ifl için görüflmeye gelen adaylar ve görüflmeci aras›ndaki sözel olmayan iletiflimi de¤iflimlemifllerdir. Birinci koflulda,
görüflmeci, adaya sözel olmayan kanallar arac›l›¤›yla ‘olumlu’ aktar›mlarda bulunmufltur (örne-
¤in, gülümseme, kafa sallama, göz temas› gibi).
Di¤er koflulda ise, olumlu aktar›m söz konusu de¤ildir. Araflt›rma koflullar›ndan habersiz olan, objektif kiflilerce yap›lan de¤erlendirmeler, sözel olmayan kanallarla olumlu mesajlar›n verildi¤i ilk
kofluldaki adaylar›n, daha rahat ve olumlu olduklar› yönündedir (Rozelle, Druckman & Baxton,
1991). Bu ve benzer araflt›rma sonuçlar›n›n da
iflaret etti¤i gibi, sözel olmayan kanallar, iletiflim
üzerinde etkilidir. Hatta sözel iletiflimle çeliflti¤i
durumlarda, sözel olmayan kanallardan aktar›lan
bilginin daha inand›r›c› oldu¤una dair bilgiler bulunmaktad›r. Bu nedenle, etkili iletiflim için, hem
zengin içerikli olan hem de güvenilir bulunan sözel olmayan iletiflime dikkat edilmelidir (Bolton,
1986; Johnson, 1993; Rozelle, Druckman ve Baxton, 1991).
5- At›lganl›k
At›lganl›¤›n en yayg›n tan›m› flöyledir: ‘At›lganl›k, di¤erlerinin haklar›na ve isteklerine sayg›
duyarak, kiflinin kendi haklar›n› savunabilmesi ve
koruyabilmesi; isteklerini dile getirebilmesidir’
(Rakos, 1991; Patel, 1989; Bolton, 1986).
At›lganl›k becerisinin, olumlu kiflileraras› iliflkiler ile ba¤lant›l› oldu¤unu gösteren baz› araflt›rma sonuçlar›ndan sözedilebilir. Örne¤in, Epstein
ve arkadafllar› (1978), at›lganl›k becerisi ile, çiftlerin iliflkilerindeki iletiflim aç›kl›¤› ve netli¤i aras›nda olumlu iliflki oldu¤unu aktarmaktad›rlar.
Benzer olarak, Gordon ve Waldo (1982) taraf›ndan yap›lan bir araflt›rmada, at›lganl›k becerisindeki art›fl›n, çiftlerin iliflkilerindeki güven ve samimiyet düzeylerinde yükselme ile olumlu iliflki
içinde oldu¤u görülmüfltür. Bu araflt›rmalar, at›lganl›k becerisinin iliflkiler üzerindeki olumlu etkisine iflaret etmektedir. At›lganl›k becerisi, kifliler aras› iliflkilerdeki stres yaflant›s›n› azalt›yor gibi görünmektedir (Rakos, 1991). Düflük beceriye
121
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
sahip olan kifliler, sadece iliflkilerden kaynakl›
stres yaflant›lar›n› deneyimlemekle kalmazlar.
Ayn› zamanda haklar›n› savunamayan, duygular›n›, isteklerini di¤erlerine iletemeyen bu kiflilerin,
amaçlar›na ulaflma noktas›nda yaflayacaklar› engellenmifllik ve bununla ba¤lant›l› stres yaflant›lar› at›lganl›k becerisi yüksek kiflilere göre daha
fazla olabilir (Patel, 1989).
Baz› araflt›rmac›lar, at›lganl›k becerisi yüksek
ve düflük olan kiflilerin, stres yaflant›s› ile iliflkili
olan çeflitli de¤iflkenler bak›m›ndan da farkl›l›k
gösterdiklerini kaydetmifllerdir. Örne¤in, at›lganl›k becerisi yetersizli¤i ile benlik-sayg›s›n›n düflüklü¤ü aras›nda olumlu iliflkiye iflaret eden araflt›rmalar vard›r (Patel, 1989; Rakos, 1991). Barbaree ve Davis (1984) taraf›ndan yap›lan çal›flmada, at›lganl›k becerisinin düflüklü¤ünün depresyonla; Twentyman ve arkadafllar› (1982) taraf›ndan yap›lan araflt›rmada ise, alkolizm ile ba¤lant›l› oldu¤u görülmüfltür (Rakos, 1991). Sonuç olarak, at›lganl›¤›n, stres yaflant›s› ile çok yak›ndan
iliflkili bir iletiflim becerisi oldu¤u düflünülebilir.
Meditasyon
Meditasyon, günümüzde stresle bafletmede
kullan›lan önemli ve geçerlili¤i kabul edilmifl bir
yöntemdir. Son y›llarda yap›lan bilimsel araflt›rmalar, meditasyon uygulamas› ile stres yaflant›s›n›n zararl› etkilerinin azalt›labilece¤ini göstermifltir. Meditasyon, stresle bafletmede kullan›lan en
önemli zihinsel yöntemlerden birisidir. Bu zihin
a¤›rl›kl› uygulama, kaba bir ifadeyle, düflmüfl psikofizyolojik uyar›lmaya arac›l›k etmektedir ve
böylece, stresin beden üzerindeki zararl› etkilerini hafifletebilmekte veya yok edebilmektedir. Di¤er bir deyiflle, meditasyonun düzenli uygulamas›, stres yaflant›s› s›ras›nda söz konusu olan sempatik sinir sistemi aktivitesinin fliddeti ve parasempatik sinir sisteminin devreye girme zaman›
üzerinde olumlu etkiye neden olmaktad›r. Düzenli meditasyon uygulamas›, stres kayna¤› karfl›s›ndaki bedensel uyar›lman›n daha hafif olmas›na
yani bedenin stres kayna¤› daha düflük seviyede
uyar›lma ile tepki vermesine yol açmaktad›r. Meditasyon, bedenin, tehlike çanlar› karfl›s›nda daha
›l›ml› ve yavafl harekete geçmesini sa¤lamaya hizmet etmektedir. Günümüzde, meditasyon uygulamas› bu amaca hizmet etmekteyse de ilk ç›k›fl
noktas›, strese karfl› insan sa¤l›¤›n› koruma fikri
de¤ildir. Strese karfl› bir yöntem olarak kullan›m›n›n yayg›nlaflmas› yak›n geçmiflte olmufltur.
Meditasyonun geçmifli, yüzy›llarla ifade edilecek kadar eskiye dayanmaktad›r. Meditasyon uygulamalar›, yüzy›llard›r, do¤u felsefe ve dinlerinin bir parças› olmaya devam etmektedir. Ç›k›fl
noktas›, do¤u felsefe ve dinleri olsa da, meditasyonun, son y›llarda herhangi bir dinsel amac› ve
kültürel ba¤lant›s› olmaks›z›n, bat› da dahil olmak üzere tüm dünyada yayg›n uygulamalar› söz
konusudur. Yak›n geçmiflte gerçekleflen bu yayg›n uygulamalardan sorumlu olan geliflme ise,
meditasyon uygulamas›n›n, stresin zararl› etkilerini hafifletme veya yok etme ifllevinin anlafl›lm›fl
olmas›d›r. ‹lk baflta meditasyounun bu flekildeki
koruyucu etkisine flüphe ile yaklafl›lm›fl olsa da,
yap›lan bilimsel araflt›rmalar sonucunda, strese
karfl› sa¤l›¤› koruyucu etkisi t›p ve bilim çevreleri taraf›ndan da kabul görmüfltür (Allen, 1984; Patel, 1989; Yan›k, 1992).
Peki meditasyon nedir, meditasyon uygulamas› nas›ld›r? Do¤u kültür ve dinlerindeki uygulamalar›ndan ba¤›ms›z olarak stresle bafletmede
kullan›lan meditasyon uygulamas› temel olarak,
‘dikkati yönlendirme, dikkati odaklama veya dikkati terbiye etme egzersizidir’ denebilir. Meditasyonun özü, dikkati, de¤iflmeden tekrarlayan bir
uyar›c›ya yönlendirme ve bunu sürdürmedir. O
122
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
halde asl›nda, yal›zca sessizce oturularak, örne¤in
kalp at›fl›n›n veya bir saatin tik-tak sesinin dinlenmesi de meditasyon olarak düflünülebilir. E¤er
dikkati, de¤iflmeden tekrarlayan bir uyar›c› üzerine yo¤unlaflt›rma ve bu durumu bir süre koruma
çabas› söz konusuysa, o esnada meditasyon yap›l›yor demektir. O halde, meditasyon için temel
olan bileflenlerden biri ‘meditasyon nesnesi’, yani, dikkatin üzerinde yo¤unlaflt›r›laca¤›, tekrarl›
olan bir uyar›c›d›r. Bu uyar›c›, içsel veya d›flsal
olabilir. Meditasyon nesnesi, örne¤in nefes al›pverme duyumu, denizdeki dalgalar›n sesi veya
görüntüsü, bir kelime, ses veya cümlenin tekrarl›
ifadesi olabilir (akt., Allen, 1984; Patel, 1989).
Meditasyon uygulamalar›, birbirinden farkl›
yollarla olabilmektedir. Uygulama biçimi farkl›
olan meditasyon çeflitlerinden bahsedilebilir.
Ancak, birbirinden farkl› uygulamalar içeren her
meditasyon tekni¤inde ortak olan baz› özellikler
vard›r. Bu ortak özelliklerden ilki, daha önceden
de söylendi¤i gibi, dikkatin de¤iflmeden tekrarlayan uyar›c›ya yani ‘meditasyon nesnesi’ ne odaklanmas› çabas›d›r. Her meditasyon tekni¤inde ortak olan bir di¤er özellik, ‘sessiz ve sakin ortam’›n varl›¤›d›r. Dikkatin, tek ve belli bir uyar›c›ya yönlendirilebilmesi ve uyar›c›da bir süre tutulabilmesi için en az›ndan ilk uygulamalarda,
sessiz bir ortam flartt›r. Çünkü, zihin oldukça merakl›d›r, çevrede baflka uyar›c›lar oldu¤u takdirde,
zihin neler olup bitti¤ini merak edecektir ve kifli
için dikkati sadece seçilen uyar›c› üzerinde zaptedebilmek çok güç olacakt›r. Özellikle, ilk meditasyon uygulamalar›nda, merakl› zihin, uygulay›c› için zorluklara neden olabilir. Zihinsel meraktan kaynakl› bu güçlük nedeniyle kayg› yaflamamak çok önemlidir. Bu durum nedeniyle kayg›
yafland›¤› takdirde, meditasyon, uygulanma amac›n›n tam aksi yönünde etki yaratacak; yani bir
stres kayna¤› haline gelecektir. Meditasyonun
stres kayna¤› olmas›n›n engellenmesi için kifli yeniden meditasyon objesine odaklanmaya çal›flmald›r. Tüm meditasyon tekniklerinde ortak olan
di¤er bir özellik ise, uygulama s›ras›ndaki ‘beden
duruflu’na verilen önemdir. Meditasyon, özünde,
zihin a¤›rl›kl› bir teknik olmas›na karfl›n, beden
de ihmal edilmemektedir. Çünkü, teorik olarak
beden duruflu, zihnin durumu üzerinde etki etmektedir. Bedenin zihin üzerinde etki edebilmesi
görüflü, popüler ‘beden dili’ görüflünün tam aksi
ile ilgilidir. Yani, beden dili görüflüne göre, zihinsel, ruhsal durum, kiflinin beden duruflu ile sergilenmektedir; meditasyon uygulamas›ndaki yaklafl›mda ise beden duruflunun zihin ve ruh hali üzerinde etki etmesi söz konusudur. Örne¤in kollar
iki yana aç›kken ve kollar kar›n üstünde birlefltirilmiflken yap›lan meditasyon uygulamalar› s›ras›nda kiflinin güvende olma hissi hafif de olsa
farkl›l›k gösterebilmektedir. Ço¤u meditasyon
uygulamas›nda fiziksel dura¤anl›k, söz konusuysa da, bu durum meditasyon uygulamas› için bedensel hareketsizli¤in gerekti¤i fleklinde yorumlanmamal›d›r. Hareketli bedeni içeren meditasyon
tekniklerinden de bahsedilebilir. Bu flekildeki meditasyon uygulamas›na verilebilecek en güzel örnek ‘derviflin dans›’ denilen sufi tekni¤idir. Dansa benzer olan belli h›zdaki dönüfl, meditasyon
objesi olmaktad›r; yani konsantre olunan, de¤iflmeyen tekrarl› uyar›m› sa¤lamaktad›r. Son olarak
tüm meditasyon tekniklerinde üzerinde önemle
durulan bir di¤er nokta da ‘düzenli uygulama’ gereklili¤idir. Önceden de bahsedildi¤i üzere meditasyon psikofizyolojik uyar›lmay› düflürme özelli¤i ile strese karfl› güçlü bir silah olarak kullan›lmaktad›r. Ancak meditasyonun psikofizyolojik
tepki sistemi üzerindeki söz konusu etkisi, düzenli olarak uyguland›¤› takdirde görülmektedir.
Günlük olan, sabah ve akflam yirmifler dakikal›k
123
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
uygulamalar›n meditasyonun olumlu etkisinin görülebilmesi için gerekli oldu¤u söylenmektedir.
Meditasyonun olumlu etkisi sporun etkisine benzetilebilir. Nas›l ki arada bir yap›lan sporun sa¤l›k
üzerinde olumlu bir etkisinin olmayaca¤› söylenmekteyse, düzensiz yap›lan meditasyon da ayn›
flekilde beden üzerinde bir de¤iflim sa¤lamayacakt›r. Bu ayn› zamanda flu anlama gelmektedir:
Sadece stresli dönemlerde ve durumlarda yap›lan
meditasyon fayda sa¤lamayacakt›r (Allen, 1984;
Patel, 1989; Yan›k, 1991). Bedenin, düzenli meditasyon uygulamas› sayesinde, stres kayna¤›yla
karfl› düflmüfl uyar›lma ile tepki verme al›flkanl›¤›
kazand›r›lamad›ktan sonra stresörle karfl›lafl›ld›¤›
zamanlarda meditasyona bafl vurman›n anlam› olmayacakt›r. Sonuç olarak düzenli uygulanan meditasyon tekni¤i stres kayna¤› karfl›s›nda düflmüfl
psikofizyolojik uyar›lmay› beraberinde getirecektir. Peki meditasyonun bu etkisi nereden kaynaklanmaktad›r? Meditasyonun bu etkiyi ortaya ç›karmas›n›n alt›nda yatan mekanizma nedir, nas›l
ifller? Bu sade aktivite, zihin-beden sisteminin
uzun vadedeki iflleyiflini nas›l de¤ifltirebilmektedir?
düflünülmüfltür. Söz konusu görüfle göre, dikkatin
tekrarlay›c› uyarana odaklanmas›, zihinsel aktiviteyi düflürmektedir. Tekrarlay›c› uyarana ba¤l›
kal›nmas› ile, zihindeki düflünce ak›fl› normal fark›ndal›k haline göre farkl›lafl›r. Meditasyon s›ras›ndaki tekrarl› ve ayn› olan uyar›m, normal zihinsel ak›fl durumundan farkl› olarak duygusal
yükü olan düflüncelerin fark›ndal›k d›fl›nda kalmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu s›n›rl› zihinsel aktivite
ve buna ba¤l› olan geçici duygusuzluk hali, düflük
fizyolojik durumu, di¤er bir deyiflle parasempatik
sinir sistemi aktivitesini beraberinde getirmektedir (Allen, 1984; Patel, 1989 ve Yan›k, 1992).
Bu sorulara henüz kesin bir yan›t verilememiflse de konu ile ilgili olarak öne sürülen görüfller
bulunmaktad›r. Bunlardan en önemlisi, meditasyonun temel bilefleni olan dikkat odaklamas›n›n,
düflmüfl uyar›lma etkisine neden oldu¤u yönündedir. Meditasyonun fizyolojik etkisi üzerine yap›lm›fl ço¤u araflt›rma, bu tekni¤i basit gevfleme ile
karfl›laflt›rm›fllard›r ve meditasyonun daha etkili
oldu¤u görülmüfltür. O halde meditasyonun etkilili¤ini sa¤layan bileflen, yaln›zca sessiz, rahat bir
pozisyonda bir süre bedeni dinlendirme ve gevfletmeden farkl› olmal›d›r. Buradan yola ç›k›larak
meditasyonun etkisini sa¤layan bu bileflenin, tekni¤in özü olan dikkati odaklama aktivitesi oldu¤u
Bu ifadelerden de anlafl›ld›¤› üzere meditasyonun hem uygulama s›ras›nda hem de düzenli uygulan›rsa uzun vadede yol açt›¤› de¤iflimlerden
bahsedilecektir. ‹lk olarak meditasyon s›ras›nda
ortaya ç›kan fizyolojik de¤iflimlere bakmakta
yarar vard›r. Bu de¤iflimlerden bir kaç› flöyle s›ralanabilir (Patel, 1989):
Meditasyonun düflmüfl psikofizyolojik uyar›lmaya yol açt›¤› vurgulanmaktad›r. Düflmüfl psikofizyolojik uyar›lma ile kastedilen nedir? Bu soruyu asl›nda iki soru ile ifade etmek daha do¤ru olacakt›r:
1- Meditasyon s›ras›nda ortaya ç›kan fizyolojik de¤iflimler nelerdir?
2-Meditasyonun düzenli uygulanmas›n›n kifli
üzerinde yaratt›¤› uzun vadeli fizyolojik de¤iflimler nelerdir?
-solunumda yaklafl›k yar› yar›ya azalma
(ba¤lant›l› olarak)
-oksijen tüketiminde ve karbondioksit üretiminde azalma
(ba¤lant›l› olarak)
-kalp ç›kt›s›nda yani kalpten kan at›m›nda
azalma
124
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
(ba¤lant›l› olarak)
-kan bas›nc›nda azalma
-beyinde alfa dalgalar› üretiminin art›fl›
-ter bezleri aktivitesinde düflme
Meditasyon s›ras›nda olan bu ve di¤er pek çok
de¤iflim kabaca metabolizman›n yavafllad›¤›na,
bedenin dinlenme durumunda bulundu¤una, sempatik sistemin devreden ç›k›p parasempatik sinir
sisteminin devreye girdi¤ine iflaret etmektedir.
Di¤er bir deyiflle meditasyon s›ras›nda stres yaflant›s›ndaki fizyolojik aktivitelerin tam aksi söz
konusudur. Bu fiziksel de¤iflimler bedenin dinlenme sürecinde oldu¤una iflaret etmektedir. ‹flte
meditasyon ve stres tepkileri üzerine yap›lan araflt›rmalarda genel olarak bu fizyolojik de¤iflimlere
odaklan›lm›flt›r. Meditasyonun stresin zararl› etkilerine karfl› koruyucu etkisi araflt›r›l›rken, metabolizma h›z› ve sempatik-parasempatik sinir sistemi
aktivitesi ile ilgili bilgi verici olan bu ve benzeri
fizyolojik aktivite ölçümleri al›nmas› söz konusudur. Örne¤in konu ile ilgili önemli bir isim olan
Annand çal›flmas›nda bir Ramanand yogisinin
meditasyon tekni¤ini kullanarak oksijen tüketim
h›z›n› küçük bir kutuda birkaç gün yaflamaya yetecek kadar düflürdü¤ünü; Sugi ve Akatsu (1964)
ise baz› rahiplerin meditasyon ile oksijen tüketimlerini ve karbondioksit üretimlerini yaklafl›k %20
oran›nda düflürdüklerini aktarm›fllard›r. Bu konu
ile ilgili di¤er önemli isimlerden olan Wallace ve
Benson (1970) ise, basit dinlenme dönemleri ile
meditasyon esnas›ndaki beden durumunu baz›
fizyolojik de¤iflkenler aç›s›ndan karfl›laflt›rm›fllard›r. Araflt›rmac›lar meditasyon s›ras›nda, oksijen
tüketimi ve karbondioksit at›m›n›n azald›¤›n›, solunum ve kalp at›m h›z›n›n yavafllad›¤›n›, alfa
dalgalar›nda yo¤unlaflma oldu¤unu, kandaki laktat düzeyinin düfltü¤ünü, deri direncinin artt›¤›n›
gözlemifllerdir. Çal›flmalar›n› özetleyen Wallace
ve Benson tüm bu de¤iflim örüntüsünün bütüncül,
birbirine ba¤l› oldu¤unu aktarm›fllard›r. Bu örüntünün ortaya ç›k›fl›na, parasempatik sinir sisteminin devreye giriflinin arac›l›k etti¤ini belirtmifllerdir (Allen, 1984). Meditasyon stres tepkilerinden
sorumlu olan sempatik sistemin karfl›t› parasempatik sistemi aktive ederek, stres s›ras›nda görülen de¤iflimlerin aksi olan tepkileri bafllatmakta
iyi bir arac›d›r (Allen, 1984; Yan›k, 1992).
Meditasyonun düzenli uygulamas› sonucunda
sa¤lanan uzun vadeli yararlar›n neler oldu¤u konusundaki araflt›rmalara örnek olarak ise Goleman ve Schwartz’›n çal›flmas› verilebilir. Bu ve
benzer araflt›rma bulgular›na göre düzenli meditasyon uygulayan kiflilerde stresörle karfl›lafl›ld›¤›
durumlarda meditasyon uygulamayanlara göre
farkl› bir fizyolojik uyar›lma örüntüsü olmaktad›r.
Düzenli meditasyon uygulay›c›lar› stresör karfl›s›nda ilk etapta daha yüksey düzeyde bir uyar›lma
yaflamaktad›rlar; ancak ortaya ç›kan bu fizyolojik
de¤iflimlerin devam etme süresi, meditayon yapmayanlara oranla daha k›sa olmaktad›r. Di¤er bir
deyiflle, düzenli meditasyon uygulay›c›lar› ilk
baflta stresöre daha yüksek psikofizyolojik uyar›lma ile tepki vermekteyken, fizyolojik aktivitenin
dinlenme durumuna dönüflü daha h›zl› olmaktad›r
(Allen, 1984). Bu bulgu ile ilgili olarak ak›lda bulundurulmas› gereken nokta fludur: Stresin sa¤l›¤›
bozucu yönde etki yarat›p yaratmayaca¤›n›n en
önemli belirleyicisi, uyar›lma düzeyinden çok
yüksek uyar›lma düzeyinin devam etti¤i süredir.
E¤er kifli k›r›lma noktas›na yak›n olan bir organ
zay›fl›¤›na sahipse (örne¤in kalp damar rahats›zl›klar›), bu durumda ilk anda yaflanan yüksek uyar›lma düzeyi zararl› olacakt›r. Ancak böyle bir durum söz konusu de¤ilken rahats›zl›klar üzerinde
belirleyici olan etmen, bedenin ne kadar süre boyunca yüksek uyar›lma düzeyinde kald›¤›d›r. Bu
125
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
durum göz önüne al›nd›¤›nda meditasyon uygulay›c›lar›nda, stres tepkisinin düflman› olan parasempatik sinir sistemin daha çabuk devreye girdi¤i söylenebilir. Bu durum stres yaflant›lar›n›n hastal›k geliflimine olan katk›s›n›n düzenli uygulanan meditasyon yoluyla azalt›labilece¤inin göstergesidir (Allen, 1984).
Sonuç olarak meditasyonun uzun ve k›sa süreli iki temel yarar›ndan sözedilebilir: Her gün, kifliye uykunun d›fl›nda ve belki ondan daha etkili
bir dinlenme, yenilenme süreci sa¤lamaktad›r ve
sa¤l›¤› korumada önemli olan fizyolojik tepki
örüntüleri kazand›rmaktad›r. Bu yararlar› göz
önünde bulunduruldu¤unda uygulamaya de¤er bir
yöntem oldu¤u aç›kt›r
Kaynaklar
Allen, R. J. (1984). Human stress: It’s nature and control. MacMillan Publishing Company, New York.
Allen, S. M. , Shah, A. C., Nezu, A. M., Nezu, C. M., Ciambrone, D., Hogan, J. & Mor, V. (2002) Aproblem-solving
approach to stress reduction among younger women with
breast carcinoma. Cancer, 94,(12), 3089-3100
Baltafl, A. (1987) Zaman düzenlemesi. Stres yönetimi semineri.
Türkiye sanayi sevk ve idare enstitüsü, Kocaeli
Bolton, R. (1986), People skills, 1th Edition, Simon&Schuster,
Inc, New York
Cameron, R., Meichenbaum, D. (1982). The nature of effective coping andtreatment of stress related problems: A cognitivebehavioral perspective. Handbook of stress: Theoritical
and clinical aspects. Ed: Goldberger, L., Breznitz, S. (ss.
695-710).
Demirci, E. E. (2002) ‹letiflim becerileri e¤itiminin mesleki e¤itim
merkezine devam eden genç iflçilerin iletiflim becerilerine
etkisi. Yay›mlanmam›fl yüksek lisans tezi, H. Ü. Sosyal Bilimlet Enstitüsü
Yan›k , E. (1992) Örgütsel stres kaynaklar› ve stresle bafla ç›kmada transandantal meditasyon. Yay›mlanmam›fl yüksek lisans tezi. ‹. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Güner, P. (1999) Evre I-II meme kanseri tan›s› alan hastalara uygulanan problem çözme e¤itiminin anksiyete, depresyon,
umutsuzluk ve bafletme biçimine etkisi. Yay›nlanmam›fl
doktora tezi, H. Ü., Sa¤l›k Bilimleri Enstitüsü
Gramling, S. E., Auerbach, S. M. (1997). Stress management
workbook: Techniques and self-assessment procedures.
Prentice Hall, Upper Saddle River.
Hess, R. S & Richardas, M. L. (1999) Developmental and gender
influences on coping: ‹mplications for skills training.
Psychology in Schools, 36(2), 149-157
Holroyd, A. K., Appel, M. A. & Andrasik, F. (1984). A cognitivebehavioral approach to psychophysiological disorders.
Stress reduction and prevention. Ed: Meichenbaum. D., Jaremko, M. E. (ss. 219-251) Plenum Press, NY & London.
Johnson, D. W (1993). Reaching out: Interpersonal effectiveness
and self-actualization 5.edition Simon&Schuster inc.
Kendall, P. C. (1984). Stressful medical procedures: Cognitive- behavioral strategies for stress management and prevention.
Stress reduction and prevention. Ed: Meichenbaum. D., Jaremko, M. E. (ss. 159-190) Plenum Press, NY & London
(ss. 219-251) Plenum Press, NY & London
Lazarus, R. S., Folkman, S., Gruen, R. J. & DeLongis, A. (1986a).
Appraisal, coping, health status and psychological symptoms. Journal of Personality and Social Psychology. 50(3),
571-579
Lazarus, R. S., Folkman, S., Dunkel-Schetter, C. Delongis, A. &
Gruen, R. J. (1986b) Dynamics of a stressful encounter:
Cognitive appraisal, coping and encounter outcomes. Journal of Personality and Social Psychology. 50(5), 9921003.
McKay, M., Davis, M. & Fanning, P. (1981). Thoughts and feelings: The art of cognitive stress intervention. New Harbinger pub., Oakland.
McMullin (1986). Handbook of cognitive therapy techniques. Norton& Company, London
Neenan, M.,& Palmer, S. (2001). Cognitive- behavioral coaching.
Stress News, 13(3), July
Nezu, A. M., Nezu, C. M., & Lombardo, E. R. (2001). Managing
stress through problem-solving. Stress News, 13(3).
Özgüven, H. D. (2003) ‹ntihar girifliminde depresyon ve kayg› belirtileri ile problem çözme becerileri ve alg›lanan sosyal
deste¤in önemi. Türk Psikoloji Dergisi 18(52), 1-11
Patel, C. (1989). The complete guide to stress management. Vermilion press, London.
Pafla, M. (2001). Zaman yönetimi: Bir uygulama. Yay›nlanmam›fl
yüksek lisans tezi. U. Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü
Rakos R. F. (1991) Nonverbal communication. A handbook of
communication skills ed: Owen Hargie (ss. 407-441)
Roskies, E. (1998 ) Kiflisel problemleri çözme üzerine ipuçlar› (çev;
N. Ruganc›)
126
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Rozelle, R. M., Druckman D. & Baxter, J. C. (1991), Nonverbal
communication. A handbook of communication skills ed:
Owen Hargie (ss. 59-95)
fiahin, N. H.(ed.) (1998) Stresle Baflaç›kma: Olumlu bir yaklafl›m.
Türk Psikologlar Derne¤i Yay›nlar›, Ankara
fiahin, N. H.& Bat›gün, A. D. (2003) Öfke, dürtüsellik ve problem
çözme becerilerindeki yetersizlik gençlik intiharlar›n›n habercisi olabilir mi? Türk Psikoloji Dergisi. 18(51), 37-52
Uluflahin, S. (1999). Zaman yönetimi. Yay›nlanmam›fl yüksek lisans tezi. H.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü
Walker, C. E. (2001). Learn to Relax. 3. edition. New Jersey Prentice-Hall Inc
Yüksel-fiahin, F. (1997). Grupla iletiflim becerileri e¤itiminin üniversite ö¤rencilerinin iletiflim beceri düzeylerine etkisi.
Yay›nlanmam›fl doktora tezi. G. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü
127
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
STRES YÖNET‹M‹:
BEDENE YÖNEL‹K
TEKN‹KLER
Psk. Fatofl Sinem Gökçe*
Günümüz dünyas›n›n hastal›¤› olarak de¤erlendirilen stres, gündelik yaflam›m›z›n ayr›lmaz
bir parças› haline gelmifltir. Bir kitapç›ya girdi¤imizde bu konuyla ilgili yay›nlar›n çoklu¤u, dergilerin veya gündelik gazetelerin s›k s›k bu konuyu
ele alarak çeflitli reçeteler önermeleri, stres ve
stres yönetimi kavram›n› son derece popüler bir
hale getirmifltir.
Her y›l sonbahar ve k›flla beraber hava de¤ifliminin etkisiyle artan grip, nezle gibi hastal›klara
karfl› önlemler al›r›z. Afl› oluruz, beslenme biçimimize dikkat ederiz veya ek vitaminler kullan›r›z. Bu ald›¤›m›z önlemlere karfl›n yine de hasta
olursak ilaç tedavisi ve çeflitli bitki tedavileri uygulayarak yeniden sa¤l›¤›m›za kavufluruz.
Stresi de kronikleflip bizleri hasta etmeden yönetmek hastal›klara karfl› önlem alman›n bir yoludur. Bunun için, öncelikli olarak, stresin etkilerine karfl› önlem alma ve strese maruz kal›nca da
stresi yönetmek anlam›nda, çeflitli beceriler edinmemiz gerekir. Grip, nezle gibi hastal›klar›n
bronflit, zatüre gibi daha a¤›r ve kronik hastal›klara dönüflmemesi için ald›¤›m›z önlemleri, stresin
kronik strese veya ciddi fizyolojik hastal›klara dönüflmemesi için de almam›z gerekir. Ancak, bu
flekilde hem fizyolojik hem de psikolojik olarak
sa¤l›kl› bir birey olabiliriz.
Daha önceki bölümlerden hat›rlanaca¤› gibi,
stres hem bedensel hem zihinsel hem de davran›flsal bir tepkidir. Bu nedenle de, stres yönetimi tek*Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
nikleri “bedene yönelik teknikler” ve “zihne yönelik teknikler” olarak s›n›fland›r›l›r. Stres tepkisi, sinir sistemi ve endokrin sistemi sayesinde ifller. Bu sistemlerin organlar› karfl›l›kl› iflbirli¤i
içinde çal›flarak, organizman›n hem içsel fizyolojik süreçlerinde hem de d›flsal çevre koflullar›nda
oluflan de¤iflikliklere karfl› vücudu ve aktivitelerini düzenler. Kifli, stres içerikli bir uyar›c›ya maruz
kald›¤›nda bu sistemlerin etkisiyle çeflitli fizyolojik tepkiler sergiler. Bu tepkiler aras›nda solunumun h›zlanmas›, kalp at›fllar›n›n artmas›, göz bebeklerinin büyümesi, ellerin ve ayaklar›n terlemesi, kaslar›n gerilmesi say›labilir. Ayr›ca, strese
maruz kalmayla iliflkili olarak sindirim sistemi,
dolafl›m sistemi ve boflalt›m sistemi faaliyetlerinde de pek çok de¤ifliklik söz konusudur. ‹nsan bedeninin fiziksel süreçleriyle ilgili olarak oluflan bu
tepkilerin kiflinin fizyolojik süreçlerine çok zarar
vermeden önüne geçilerek tekrar normal düzeylerine döndürülmesi, gevflemenin ve strese karfl› dayan›kl›l›¤›n art›r›lmas› için fiziksel süreçlere müdahale edilmesi gerekmektedir. Bu da bedene yönelik stres yönetimi tekniklerinin uygulanmas›yla
mümkün olur (Allen, 1983; Rice, 1999).
Bu bölümün amac›, stresi yönetmek için edinebilece¤imiz becerilerden bedene yönelik olarak
uygulanabilecek olanlar› incelemektir. Burada ifllenecek beceriler; nefes alma, egzersiz, aflamal›
kas gevfletme, biyolojik geri bildirim (biofeedback), beslenme, ve yogad›r.
1. Nefes Alma
Bir insan›n yaflam›n› sürdürebilmesi için ilk
koflul nefes almakt›r. Dünyaya gözlerini açt›¤› anda bir bebek, herkesin bildi¤i gibi a¤lamaya bafllar. Bu a¤laman›n nedeni, asl›nda bebe¤in ana
rahmindeki nefes al›fl›ndan sonra d›fl dünyada nefes alma çabas›d›r. A¤lamayla beraber bebek, ilk
yaflamsal becerisini edinir: nefes alma.
128
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Nefes alman›n biyolojik aç›klamas› bedene
oksijen alma ve bedendeki karbondioksiti d›flar›
vermektir. Yaflama gözlerimizi açt›¤›m›z ilk andan itibaren, yaflad›¤›m›z sürece bunu yapar›z.
Ancak san›lan›n aksine tek bir nefes alma yolu
yoktur. Durumlara, koflullara ve tepkilerimize
ba¤l› olarak nefes al›fl›m›z da de¤iflir. Nefes almak istemsiz, otomatik bir ifllevdir ve stres sonucu oluflan genel uyar›lm›fll›k düzeyini de yans›t›r.
Ancak, nefes alma ayn› zamanda istemli ve de¤iflimlenebilen bir ifllevdir. E¤er istersek h›zl› veya
yavafl, yüzeysel veya derin nefes alabiliriz (Girdano ve ark., 1989).
Normal ve sa¤l›kl› nefes alma, ilk tehlike ve
tehdit alg›s›yla sendeleyip bozulur (Holden,
1992). Stresin birincil pekifltirmesi genelde nefesin h›zlanmas› biçiminde olur. H›zl› nefes alma
y›prat›c› ve rahats›z edicidir. H›zl›, yüzeysel ve
düzensiz bir flekilde, afl›r› düzeyde nefes almaya
“hiperventilasyon (afl›r› nefes alma)” denir. Bu terim çok s›¤ nefes alma durumu için de kullan›lmaktad›r (Holden, 1992; Ross, 2004). Yüksek
kayg›, panik, korku, irkilme, öfke, k›zg›nl›k, uyar›lman›n artmas› gibi durumlar yafland›¤›nda veya
uyar›c›lar bu biçimde alg›land›¤›nda, h›zl› nefes
alma bafllar. Buna karfl›n stresin ilk dakikalar›nda,
üzüntü, depresyon gibi durumlarda nefes alma
s›¤lafl›r ve neredeyse fark edilmez hale gelir (Holden, 1992). H›zl› nefes alma s›ras›nda oksijen al›m› artar. Birkaç dakika içinde afl›r› nefes alman›n
ortaya ç›kmas›yla beraber, ast›m gibi çeflitli fizyolojik sorunlar ortaya ç›kabilir (Conduit, 1995).
Yanl›fl nefes alman›n (çok h›zl› veya çok s›¤) insan bedenine etkileri aras›nda flunlar say›labilir.
Kas gerilimi, kan bas›nc›n›n yükselmesi veya
düflmesi, kans›z (anemik) bir görünüm, vücut duruflunda bozulma, sindirim sistemi sorunlar›, vücudun beslenmesinde sorunlar, sinir sisteminde
yavafllama, enerji kayb› ve kan dolafl›m›n›n engellenmesi (Holden, 1992).
Afl›r› h›zl› veya çok s›¤ nefes alma örüntüleri,
gö¤sün üst k›sm›ndan nefes almay› içerdi¤inden
yetersizdir ve vücudu oksijenden yoksun b›rakma
e¤ilimindedir. Bu nedenle daha fazla oksijen alabilmek için nefes alma oran› art›r›l›r. Azalan oksijen al›m›ndan dolay› nefessiz kalma söz konusu
olabilir. Bu da sistem içinde “stresi besleyen bir
k›s›rdöngü” yarat›r. Stresi besleyen k›s›rdöngü,
sempatik sinir sistemi içinde “stres tepkisi”ni sabit bir biçimde sürekli tetikleyen ifllevsel olmayan
nefes alma durumunu yarat›r (Ross, 2004).
Stresi yönetebilmek için öncelikli olarak stres
içerikli bir uyar›c›ya maruz kal›nd›¤›nda, de¤iflen
nefes düzenini yeniden normale döndürmek gerekir. Gevfleme nefesi ya da stresi azaltma nefesi
yavafl, gevflek (relaxed) ve derin nefes almay› ve
gerilimin kontrolünü sa¤lar. Gevfleme nefesi,
stres için do¤al bir panzehir ve güçlü bir önlemdir. Nefesin dengelenmesiyle beraber gevfleme
oluflur, kas gerilimi azal›r, enerji üretimi ve kan
dolafl›m› sa¤lan›r (Holden, 1992).
Gevfleme nefesi aflamal› gevfleme, meditasyon, yoga ve hipnoterapi gibi derin gevfleme tekniklerinin de ilk ö¤retisidir. Ne kadar iyi gevfleme
nefesi al›n›rsa o kadar iyi gevfleme sa¤lan›r ve ne
kadar iyi gevflenirse, gevfleme nefesi o kadar iyi
al›n›r.
Gevfleme Nefesi Nas›l Al›n›r?
Gevfleme nefesi almay› ö¤renmek için çeflitli
al›flt›rmalar yap›labilir. Bu al›flt›rmalar›n ortak
aflamalar› nefese odaklanmak, bir çiçek koklar gibi derin, uzun ve yavafl nefes almak, nefes al›rken
karn›n fliflmesi, nefes verirken karn›n inmesi ve bu
sürecin bir süre tekrar›d›r (Smith, 2000). Gevfleme nefesi alma becerisi gelifltirildikten sonra, sabahlar› kalk›nca ve akflam yatmadan önce nefes
alma al›flt›rmalar› uygulanarak, vücudun stresten
ar›nmas›na yard›mc› olunur ve hem güne iyi bafl129
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lan›r, hem de gece iyi bir uyku uyunur (Holden,
1992).
Gevfleme Nefesi Al›flt›rmas› II (Girdano ve
ark., 1989)
Gevfleme Nefesi Al›flt›rmas› I (Holden, 1992)
1. Rahat bir pozisyonda oturun. Sol elinizin
iç k›sm›n› karn›n›z›n üstüne, sa¤ elinizi de sol
elinizin üstüne koyun. Gözleriniz aç›k kals›n.
1. Uzanabilece¤iniz ya da oturabilece¤iniz
ve rahats›z edilmeyece¤inizden emin oldu¤unuz rahat bir yer bulun.
2. Avuçlar›n›z yukar›ya bakacak biçimde
kollar›n›z› yanlar›n›za koyun. S›ras›yla bafl›n›z›, boynunuzu ve omurili¤inizi güven alt›na
al›n. Vücudunuzun a¤›l›rl›¤›n› hem sa¤ hem de
sol elinizin üstüne da¤›t›n.
3. ‹sterseniz gözlerinizi kapat›n. Bedeninizin dinginli¤inin melodisine kulak verin. Sadece içinde bulundu¤unuz ana odaklan›n. Dikkatinizi nefes al›fl-verifllerinize verin.
4. Derin, uzun ve yavafl ritmi yaratmak
için, nefesinizi bir çiçek koklar gibi daha derin, daha uzun ve daha yavafl almaya çal›fl›n.
Nefes ald›¤›n›zda karn›n›z d›flar› ç›ks›n ve nefes verdi¤inizde karn›n›z içeri çekilsin.
5. Nefes al›rken "derin ve uzun ve yavafl"
diye tekrarlay›n. Nefes verirken "yavafl ve
uzun ve derin" diye tekrarlay›n. fiimdi gevfleme nefesi al›yorsunuz.
6. Ci¤erleriniz daha derin, daha uzun ve daha yavafl nefes almaya devam ederken, tüm
bedeninizin nas›l daha derin, daha uzun ve daha yavafl nefes almaya bafllad›¤›n›n fark›na var›n. Nefes ald›¤›n›zda saf enerjiyi içinize çekin
ve nefes verdi¤inizde stresi d›flar› verin.
7. T›pk› bafllarken yapt›¤›n›z gibi acele etmeden gevflemeyi sonland›r›n. Önce bedeninizi yavaflça k›p›rdat›n, sonra gözlerinizi aç›n ve
son olarak da oturun, aya¤a kalk›n. ‹lk birkaç
gün 5 dakika gevfleme nefesi al›flt›rmas› uygun
olacakt›r. Sonras›nda bu süreyi art›r›n
2. Bofl bir fliflenin ya da torban›n ellerinizin
alt›nda oldu¤unu hayal edin. Nefes ald›¤›n›zda, havan›n burnunuzdan içeri do¤ru girdi¤ini
ve içinizdeki torbay› afla¤› do¤ru itti¤ini hayal
edin. Torbay› havayla doldurdukça elleriniz
yukar› do¤ru kalk›yor. Nefes almaya devam
ettikçe, torban›n en sonuna kadar doldu¤unu
hayal edin. Kaburga kafesiniz ve gö¤sünüzün
üst k›sm› karn›n›zdan bafllayarak dalgalans›n.
Nefes al›fllar›n›z ilk bir hafta içinde 3 saniye
uzunlu¤unda olsun. Beceriniz gelifltikçe,
uzunlu¤u 4-5 saniyeye ç›kar›n. Nefes al›p verdikçe havan›n hareket etti¤ini farketmeye
odaklanmay› unutmay›n.
3. Nefesinizi tutun. Havay› torban›n içinde
saklay›n. "Bedenim sakin" cümlesini kendinize tekrarlay›n.
4. Yavaflça nefesinizi b›rak›n ve torbay› boflalt›n. Bunu yaparken kendinize "bedenim
dingin" cümlesini tekrarlay›n.
2. Egzersiz
‹çinde yaflad›¤›m›z zaman, bir stres ça¤› olman›n yan›nda, bir teknoloji ça¤›d›r. Eskiden güç
harcamay› gerektiren bir çok eylemi, art›k hiç güç
harcamadan ya da çok az güçle yapabiliyoruz.
Merdivenlerden ç›kmak yerine ya yürüyen merdivenleri ya da asansörleri tercih ediyoruz. Telefon
açmak için bile art›k yerimizden kalkm›yoruz.
Cep telefonlar› ve telsiz telefonlarla, bir kaç parmak hareketiyle aramalar›m›z› yap›yoruz. Bürolar›m›zda saatlerce süren dosyalama-evrak ifllerini,
bilgisayar›m›z›n karfl›s›nda çok k›sa sürede yapa-
130
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
biliyoruz. K›sa mesafeleri bile yürümüyor, tafl›tlara biniyoruz. Hareket etmek sadece kilo ald›¤›m›zda akl›m›za geliyor. O zaman da, ancak, birkaç gün hareket ediyoruz. Vücudumuz buna al›fl›k
olmad›¤› için a¤r›maya bafll›yor; biz de “hareket
etmek iyi gelmedi” diyerek vazgeçiyoruz. Egzersiz yapmak, sadece sporculara özgü bir fleymifl gibi geliyor. Sonuç olarak, teknolojik nimetlerle dolu dünyam›zda stres uyaranlar›m›zla bafla ç›kmak
için ne yapaca¤›z diye düflünüp duruyoruz. Bu
arada da, uyufluk, sa¤l›ks›z ve sürekli bir yerleri
a¤r›yan insanlara dönüflüyoruz.
Önceki bölümlerde de belirtildi¤i gibi içsel veya d›flsal herhangi bir stres uyar›c›s›na karfl› ilk
tepkiyi bedenimiz veriyor ve kendimizi rahats›z
hissetmeye bafll›yoruz. Bedenimizin verdi¤i bu
stres tepkileriyle bafla ç›kmada etkili olan yöntemlerden biri de fiziksel egzersizdir (Cotton,
1990).
Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Nedir?
Fiziksel aktivite, en basit tan›m›yla, iskelet
kaslar›n›n kas›lmas› sonucunda üretilen, bazal düzeyin üzerinde enerji harcamay› gerektiren bedensel hareketlerdir. Egzersiz ise, fiziksel aktivitelerin bir alt s›n›f› olarak kabul edilen, planl›, yap›land›r›lm›fl, istemli, fiziksel uygunlu¤un bir ya
da birkaç unsurunu gerçeklefltirmeyi hedefleyen
sürekli aktivitelerdir (Karatosun, 2004a)
Egzersiz aerobik, anaerobik ve esneme olarak
üç boyutta ele al›nabilir. Aerobik egzersiz, genifl
kas gruplar›n›n kullan›ld›¤›, ritmik hareketli ve
düflük fliddetteki aktivitelerdir. Tempolu yürüyüfl,
koflu, yüzme, bisiklete binme, jogging bu grupta
yer alan egzersizlerdir (Walker, 1975). Anaerobik
egzersiz ise k›sa süreli, yüksek fliddetli çal›flmalard›r. Tenis, a¤›rl›k kald›rma, basketbol, futbol
bu gruba dahildir (Karatosun, 2004a). Esneme
ise, gerginlik hissedilen kas gruplar›n›n esnetil-
mesidir. Örne¤in gö¤üste gerginlik hissediliyorsa
kollar öne ve arkaya do¤ru hareket ettirilerek gevfletilir. Egzersiz sonras›nda, so¤uma ad› alt›nda
yap›lan hareketler de bu gruba dahil edilebilir
(Walker, 1975; Karatosun, 2004a).
Egzersiz ve Stres Aras›ndaki ‹liflki
Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiyi inceleyen
araflt›rmac›lar›n ortak bulgusu, egzersizin stres
üzerinde olumlu bir etkisi oldu¤u yönündedir.
Ayr›ca, egzersizin, kanser, kalp hastal›klar›, ortopedik sorunlar gibi rahats›zl›k risklerini düflürdü¤ü de ileri sürülmektedir (Plante ve ark., 2000).
Egzersiz, depresyon, kayg›, travma sonras› stres
bozuklu¤u gibi psikolojik rahats›zl›klar›n ve
AIDS, kanser, kalp hastal›klar› gibi fizyolojik rahats›zl›klar›n tedavisinde de, ek tedavi olarak
önerilmektedir (Karatosun, 2004e; Simons ve
ark., 1985; Steptoe ve ark., 1988; Gosselin ve
Taylor, 1999; Rice, 1999). Egzersiz genelde, duygusal-odakl› bir bafletme yöntemi ya da bir problemden kaynaklanan stres tepkilerini azaltman›n
çok önemli bir yolu olarak aç›klanmaktad›r (Rostad ve Long, 1996).
Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiye fizyolojik
ve psikolojik olarak çeflitli aç›klamalar getirilmifltir. Egzersiz yeterli süre, s›kl›k ve yo¤unlukta yap›ld›¤›nda belirgin fizyolojik de¤iflikliklere neden
olur ve bedenin tüm sistemlerini etkiler (Simons
ve ark., 1985). Kan dolafl›m›, kalp at›fllar› ve oksijen tüketimi artar, vücut ›s›s› yükselir, metabolizma h›zlan›r. Tüketilmeyen oluflumlar hücrelerden h›zla ç›kar›l›p, ter, üre ve d›flk› olarak vücuttan h›zla at›l›r. Egzersiz uzad›kça vücutta oksijen
a盤› oluflur ve kandaki laktik asit düzeyi artar.
Asl›nda tüm bunlar, stresin azalmas›ndan çok
stres tepkisinin oluflumuyla iliflkilidir. Ancak, egzersiz ba¤lam›nda, çok ilginç bir flekilde, stresin
azald›¤› görülür, çünkü egzersiz, bir süre yap›ld›131
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
¤›nda nefes gücü artar, dolafl›m ve oksijen kullan›m› düzelir. Bu da stresi engelleyici, azalt›c› bir
mekanizma ifllevi görür (Walker, 1975; Van Doornen ve ark, 1988; Karatosun, 2004a, b).
Egzersiz ve stres aras›ndaki iliflkiye getirilen
bir baflka aç›klama da biyolojik aç›dand›r. Egzersiz noradrenalinin daha çok salg›lanmas›na neden
olurken stres s›ras›nda adrenalin sal›n›m› gerçekleflir. Egzersiz s›ras›nda, noradrenalin/adrenalin
oran› stres s›ras›nda oldu¤undan çok daha yüksek
olur. Bu da stresin biyolojik olarak engellenmesinde önemli bir rol oynar (Van Doornen ve ark.,
1988). Depresif hastalarla yap›lan çal›flmalar da,
egzersizin, vücudun do¤al sakinlefltiricisi olan,
beta-endorfin aktivitesini art›rd›¤›n› ve bu art›fl›n
da antidepresan etkisi yapt›¤›n› göstermifltir (Simons ve ark., 1985).
Egzersizin stres üzerindeki olumlu etkisi hakk›nda psikolojik aç›dan da çeflitli aç›klamalar getirilmifltir. Duygu durumu ve bellek aras›ndaki
ba¤lant›dan yola ç›k›larak yap›lan araflt›rmalar,
duygu durumunun olumlu ya da olumsuz düflünceler üzerinde etkisi oldu¤unu ortaya koymufltur.
Örne¤in depresyonda olan bir kifli olumsuz duygu
ve düflünce döngüsü içindedir. Egzersiz, olumsuz
duygu ve düflünce sistemini kapatmada güçlü ve
güvenilir bir yol olman›n yan›nda, olumlu düflüncelere ve duygulara ulaflmay› art›r›r (Steptoe ve
ark., 1989; Simons ve ark, 1985).
Bandura’n›n kendine yeterlik kuram› temelinde de egzersizin olumlu etkisi aç›klanm›flt›r. Bu
kurama göre, bir insan zor olarak alg›lad›¤› bir
görevi baflard›¤›nda, kendi yeterli¤ine iliflkin
inanc› artar ve kendini çok daha iyi hisseder. Egzersiz yapmaya bafllamak ve sürdürmek de benzer
biçimde olumsuz duygu durumunun önüne geçerek, olumlu duygular yarat›r, çünkü kifli egzersiz
yaparak kendini iyilefltirme gücünü fark eder ve
kendi yeterlili¤ine iliflkin inanc›n› art›r›r (Simons
ve ark., 1985; Gosselin ve Taylor, 1999). Ancak,
unutulmamas› gereken önemli bir nokta da, kötü
egzersiz yaflant›lar›n›n tam tersi bir etki yaratabilece¤idir. Bu nedenle, egzersiz yapmaya yeni bafllayanlara çok dikkatli bir biçimde rehberlik yap›lmas› gerekir (Gosselin ve Taylor, 1999; Rice,
1999).
Sosyal etkileflim aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da, arkadafllarla veya bir grupla birlikte yap›lan egzersizin hem daha zevkli oldu¤u hem de psikolojik
sa¤l›¤› gelifltirdi¤i düflünülmektedir. Ancak, grup
olarak yap›lan egzersizin yar›flmac› bir içeri¤e dönüflme riski vard›r. Bu olursa, egzersiz stresi
azaltma amac›ndan ç›kar ve yeni bir stres kayna¤› haline gelebilir (Gosselin ve Taylor, 1999).
Baz› araflt›rmac›lar da beklentinin egzersizden
sa¤lanan psikolojik kazançlar› etkiledi¤ini belirtmifllerdir. ‹nsanlar egzersizin psikolojik sa¤l›klar›n› art›rd›¤›na inan›yorlarsa, sonuç olarak, bu
gerçekleflir (akt., Plante ve ark., 2000). Ayr›ca,
egzersizden elde edilen psikolojik kazançlar›n,
yap›lan egzersizden çok egzersizle ilgili inançlarla iliflkili oldu¤unu gösteren çal›flmalar da vard›r
(Plante, 1999). Pek çok çal›flma, alg›lanan zindeli¤in, aerobik zindeli¤e k›yasla, olumlu duygu durumu, depresyonun azalmas›, kendilik sayg›s›n›n
ve stres yönetimi becerilerinin artmas› gibi, kiflilikle ilgili sonuçlarla daha çok iliflkili oldu¤unu
göstermektedir (Plante ve ark., 2000).
Egzersizin psikolojik iyilik hali üzerindeki
olumlu etkisi, benlik sayg›s› ile de aç›klanmaktad›r. ‹nsanlar için fiziksel görünümleri benlik bütünlüklerinin bir parças›d›r ve bir insan›n fiziksel
görünümü ile bar›fl›kl›k derecesi, benlik alg›s›n›
etkileyecektir. Buna paralel olarak da benlik sayg›s› etkilenecektir. ‹nsan, kendine ne kadar sayg›
duyar ve kendinden ne kadar hoflnut olursa, ken-
132
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
dini o kadar iyi hisseder. Egzersiz insan vücudunun forma girmesinde, fazla kilolar›n sistemli olarak verilmesinde çok etkili bir yöntemdir. Bu
yüzdendir ki insanlar biraz kilo ald›¤›nda egzersiz
yapmaktan söz eder. Egzersiz yapma al›flkanl›¤›n›n edinilmesi, sadece kilo vermek istendi¤inde
de¤il, gündelik bir faaliyet, bir hobi ya da sürekli
bir al›flkanl›k olursa, hem vücut formunun hem fiziksel sa¤l›¤›n korunmas›nda, hem de strese karfl›
dayan›kl› oluflta son derece etkilidir (Rice, 1999;
Gosselin ve Taylor, 1999).
Her fleyin ötesinde egzersiz do¤al bir ifade biçimidir, çünkü insano¤lu hareket etmek için yarat›lm›flt›r. ‹nsanlar egzersiz yapt›klar›nda zihin ve
beden bütünleflir; kendilerini daha sa¤l›kl› ve güçlü hissederler. Do¤ru yolda olduklar›n› bildiklerinden de psikolojik olarak da daha iyi ve rahat
hissederler (Girdano ve ark., 1989).
Egzersiz: Bir Yaflam Biçimi
Egzersiz, gerek fiziksel gerekse psikolojik pek
çok rahats›zl›k için, hem önlem hem de tedavi anlam›nda etkili yollardan biridir.
Egzersizin hastal›klardan korunmada önemli
bir rolü vard›r. Örne¤in, kalp hastal›klar›ndan korunmak için güçlü ve strese karfl› dayan›kl› bir
kalbe sahip olmak gerekir. Kalp de vücuttaki di¤er kaslara benzer; güçlenmesi için çaba sarfedilmesi gerekir ve egzersiz bunu sa¤lamada en iyi
yoldur (Green-Trzcieniecka ve Steptoe, 1994;
Karatosun, 2004d, e). Egzersizin sadece hastal›klardan korunmak için de¤il, vücut sistemlerinin
tamam›n›n güçlenmesi, strese karfl› dayan›kl›l›k
ve psikolojik iyi olufl üzerinde de rolü büyüktür.
Bu nedenle, en iyisi egzersizi bir yaflam biçimi
haline getirmektir. Öncelikli olarak asansörler yerine merdivenleri kullanmak, yürünerek gidilebilecek yerler için tafl›t kullanmamak, ö¤len aralar›nda yürüyüfle ç›kmak gibi günlük faaliyetleri ha-
yata geçirmek son derece yararl› olacakt›r, çünkü
bunlar, en az bir egzersiz program› kadar yararl›
ve pratik olmas›n›n yan›nda baflar›lmas› da daha
kolay olan aktivitelerdir (Girdano ve ark., 1989;
Cotton, 1990; Gosselin ve Taylor, 1999).
Egzersiz: Karar
‹nsanlar›n s›k s›k, “art›k egzersiz yapmaya
bafllamal›y›m” dediklerini duyar›z. Ancak, bunu
söyleyen insanlar nedense bir türlü egzersiz yapmaya bafllamazlar veya bafllasalar bile bir süre
sonra b›rak›rlar. Bunun en önemli nedenleri aras›nda do¤ru egzersizi seçememe, baflar›s›zl›k yaflamalar›, yar›flmac› bir tutuma girmeleri, zaman
sorunlar› oldu¤una veya ihtiyaç duymad›klar›na
iliflkin baz› inançlar› vard›r. Bu nedenle egzersiz
yapacak kiflinin öncelikli olarak iyi bir motivasyona sahip olmas› gerekir.
Pek çok insan, bir insan›n egzersiz yapmas›n›,
e¤er sporcu de¤ilse, kilo sorunu ile iliflkilendirmektedir. Buradan yola ç›karak da kilo sorunu olmayan birinin egzersiz yapmas›na gerek yoktur
ç›kar›m›n› yapmaktad›r. Bu nedenle egzersiz önerilen kifliye öncelikli olarak egzersizin sa¤layaca¤› yararlar iyice aç›klanmal›d›r (Rice, 1999; Karatosun, 2004b).
Egzersiz: Seçim ve Program Oluflturma
Günlük etkinlikler fiziksel ve psikolojik olarak
ne kadar yararl› olursa olsun tam bir fiziksel zindelik için egzersiz yap›lmas› gerekir. Bu noktada
da “hangi egzersiz yap›lacak?” sorusu gündeme
gelmektedir. Araflt›rmac›lar, gerek önlem gerekse
tedavi anlam›nda aerobik egzersizlerin daha etkili oldu¤u görüflünde birleflmektedir, çünkü aerobik egzersiz düflük fliddetli, ritmik ve uzun süreli
bir aktivite oldu¤undan, bireyin çok k›sa sürede,
çok fazla güç sarfetmesine ve bedenini afl›r› zorlamas›na neden olmaz. Ayr›ca, yar›flmac› bir içeri¤e dönme riski daha az oldu¤undan, bireyin
133
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kendi yeterli¤ine olan inanc›n› da destekler (Plante ve ark., 2000; Simons ve ark., 1985; Ong ve
ark., 2003; Bond ve ark., 2002; Steptoe ve
ark.,1989; Karatosun, 2004c).
Egzersiz yapman›n amac› organizmay› bir yar›fla haz›rlamak de¤il, organizman›n sistemlerine
olumlu katk› sa¤lamakt›r. Ancak, her egzersiz her
kifliye uygun de¤ildir. Kifliye hangi egzersizin uygun oldu¤u seçilirken dikkat edilmesi gereken
noktalar, uygun zaman, maliyet ve rahatl›k, bedenin kapasitesi, yafl, sa¤l›k durumu ve varolan fiziksel kondüsyon olarak s›ralanabilir (Broady, 1980).
Egzersiz, öncelikli olarak kiflinin sa¤l›k durumu göz önüne al›narak seçilmelidir. Tempolu yürüyüfl d›fl›nda koflu, bisiklete binmek, yüzme gibi
egzersiz türleri için sa¤l›k kontrolünden geçilmesi önerilmektedir. Ayr›ca, 35 yafl›n üstünde olanlar›n, bilinen bir hastal›¤› olanlar›n da sa¤l›k kontrolünden geçmeleri önerilmektedir. Sonras›nda
da, bir uzman›n rehberli¤inde egzersiz program›
haz›rlanmas› tercih edilmelidir (Karatosun,
2004c; Broady, 1980, Rice, 1999). Bunun yan›nda kiflinin sahip oldu¤u beceriler de dikkate al›nmal›d›r. Örne¤in, yüzme bilmeyen birine yüzmesi önerildi¤inde çok da gerçekçi olmayacakt›r.
Çünkü, bu kifli yüzme ö¤renmek durumunda kalacakt›r ve bunu yaparken baflar›l› olamazsa, kendisi için yeni bir stres kap›s› daha aç›lm›fl olacakt›r.
Dolay›s›yla amaçlanan›n tersi elde edilecektir
(Broady, 1980; Rice, 1999).
Seçilen egzersiz, kifliyi s›n›rlay›c› olmaktan ve
“nas›l zaman ay›raca¤›m” sorusuyla karfl› karfl›ya
getirmekten uzak olmal›d›r. Özellikle uzun saatler
boyunca çal›flmak zorunda kalan kifliler için zaman önemli bir sorundur. ‹nsanlar, d›flar›da veya
bir spor merkezinde egzersiz yapmaya zaman
ay›rmak anlam›nda endifle yaflayabilirler. Bu nedenle, bu kiflilere evde koflu band›nda koflmak, 10
dakika kadar ip atlamak veya sabit bir bisiklete
binmek önerilebilir (Cotton, 1990, Gosselin ve
Taylor, 1999; Broady, 1980).
Kifli, egzersizin yeni bir maliyet kap›s› açmas›n› istemiyorsa, bir spor merkezine gitmesi yerine d›flar›da yürümesi, koflmas› veya jogging yapmas› önerilebilir (Broady, 1980, Rice, 1999).
Egzersiz yapacak kiflinin beden kapasitesi de
hangi egzersizin seçilece¤ini etkiler. Kiflinin bacak kaslar› yeterince geliflmemiflse do¤rudan koflmas› yerine, önce günlük hareketlerini art›rmas›
ve yürümesini önermek daha yerinde olacakt›r
(Karatosun, 2004c; Broady, 1980).
Egzersiz: Uygulama
Hangi egzersiz seçilmifl olursa olsun egzersiz
yapmaya bafllamadan önce ›s›nma hareketlerinin
yap›lmas› ve egzersiz bittikten sonra da so¤uma
hareketlerinin yap›lmas› gerekmektedir. Is›nma,
10-15 dakikal›k bir süreci içerir. Burada amaç,
vücut ›s›s›n› yavaflça art›rarak, kaslar› egzersize
haz›r hale getirmektir. Is›nma yap›lmadan egzersize bafllanmas› durumunda kas›lmalardan bafllay›p, kalp ritminde ani de¤iflim, afl›r› uyar›lma ve
kalp krizine kadar gidebilen pek çok rahats›zl›k
olabilir. Is›nma, esneme hareketleri ve kaslar› yavafl yavafl çal›flt›rma biçiminde olabilir. 30-35 dakikal›k bir egzersizin ard›ndan so¤uma aflamas›na
geçilir. So¤uma da ›s›nmaya benzer biçimde, 1015 dakikal›k bir sürede, temponun düflürülmesi
(egzersizin bir anda b›rak›lmamas›) ve çal›fl›lan
kas gruplar›n›n gevfletilmesi biçiminde olmal›d›r.
Böylece vücut ›s›s› yavafl yavafl düflürülür; kalp
ritmi egzersizden önceki haline getirilir ve sistemde ani bir de¤ifliklik önlenir. Egzersiz haftada 3-4
gün yap›lmal›d›r. Daha fazla yap›lmas› durumunda vücut yorgun düflebilir ve sa¤l›k kötüleflebilir
(Rice, 1999; Girdano ve ark, 1989; Karatosun,
2004a, c).
134
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Egzersiz yap›l›rken karfl› karfl›ya olunan en
önemli risk yar›flmac› tutumlard›r. Egzersizin tüm
kazançlar›n› sa¤lamak için egoyu bast›rmayacak
bir aktivite seçilmifl olmas› gerekir. Bu anlamda
en uygun egzersiz türü, kiflinin bireysel olarak yapabilece¤i, yar›flmac› dürtüleri fazla uyand›rmayacak olan aerobik egzersizlerdir. Ancak, insanlar kal›t›msal olarak yar›flmac› bir özelli¤e sahip
olduklar›ndan, bireysel egzersizlerde bile yar›flmac› ruhlar›n› ortaya ç›karabilirler. Örne¤in, koflan bir birey kendi performans› içinde karfl›laflt›rmalar yapabilir ve her gün için kendine yeni bir
koflu mesafesi hedefi koyabilir. Bu hedefe ulaflamad›¤›nda da kendini kaybetmifl olarak görebilir.
En kötüsü de bunu bir kiflilik sorunu haline getirebilir. Kendini beceriksiz ve de¤ersiz olarak görebilir. Böyle olunca da egzersiz bir gevfleme yolu olmaktan ç›k›p, yeni bir stres kayna¤› haline
gelir (Girdano ve ark., 1989; Rice, 1999).
Egzersiz ve Stres Araflt›rmalar›
Egzersizin stres üzerindeki olumlu etkisini
gösteren çok say›da araflt›rma bulunmaktad›r.
VanDoornen ve ark. (1988), yapt›klar› bir tarama
çal›flmas›nda, egzersizin strese karfl› dayan›kl› olma ve stres yönetiminde en önemli yöntemlerden
biri oldu¤unu belirtmifllerdir. Buna karfl›n, yo¤un
egzersizin kalbi olumsuz etkileyebilece¤ini gösteren baz› araflt›rmalar›n varl›¤›na da dikkat çekmifllerdir.
Steptoe ve arkadafllar› (1989), egzersiz e¤itiminin kayg›l› yetiflkinlerde duygu durumu ve alg›lanan bafla ç›kma becerisi üzerindeki etkisine
bakt›klar› bir çal›flmada, egzersizin kayg›l› yetiflkinlerin kayg› düzeylerinin azalmas›na yard›mc›
oldu¤unu bulmufllard›r.
Bond ve arkadafllar› (2002), aerobik egzersiz,
T’ai Chi ve sosyal problem çözme becerilerinin
psikolojik stresle iliflkisini inceledikleri bir arafl-
t›rmada, aerobik egzersizin psikolojik stres üzerindeki etkisinin di¤er yöntemlere göre k›sa vadede etkili oldu¤unu bulmufllard›r.
Depresyon tedavisinde egzersizin yerinin de¤erlendirildi¤i bir tarama çal›flmas›nda, egzersizin
etkili bir yöntem oldu¤u bulunmufltur (Simons ve
ark., 1985). Araflt›rmac›lar›n belirtti¤i çal›flmalardan birinde de Greist (1984), SCL-90 do¤rultusunda düflük ya da yüksek düzeyde depresyon belirtileri gösteren 60 kifliyi üç grup halinde egzersiz, kas gevfletme ve grup psikoterapisi gruplar›na
alm›flt›r. On iki haftal›k bir uygulama sürecinin
ard›ndan, kat›l›mc›lar›n depresyon düzeylerine,
kayg›lar›na ve kiflileraras› iliflkilerine bak›ld›¤›nda, egzersiz ve kas gevfletme gruplar›nda yer
alanlarda, grup psikoterapisi grubunda yer alanlara k›yasla daha fazla iyileflme oldu¤u gözlenmifltir.
McCann ve Holmes’un (1984) depresyon üzerinde aerobik egzersizin ve gevfleme e¤itiminin
etkisine bakt›klar› bir çal›flmada, aerobik egzersizin gevfleme e¤itimine k›yasla depresyon düzeyinin azalt›lmas›nda daha etkili oldu¤u bulunmufltur (akt., Simons ve ark., 1985)
Simons ve arkadafllar›n›n (1989) aktard›¤› bir
baflka çal›flmada da, Fremont ve Craighead
(1984), koflu ve biliflsel terapinin depresyon üzerindeki etkisini karfl›laflt›rm›flt›r. On hafta sonras›nda her iki grupta yer alan kat›l›mc›lar›n depresyon düzeylerine tekrar bak›ld›¤›nda, egzersizin
tek bafl›na en az biliflsel terapi kadar etkili bir yöntem oldu¤u bulunmufltur.
Sonuç
Sonuç olarak, egzersizin strese karfl› dayan›kl›l›¤› art›rd›¤› ve stres yönetiminde önemli bir rolü oldu¤unu söylemek mümkündür. Egzersiz, sadece fiziksel olarak de¤il, psikolojik olarak da rahatlamay› ve iyi oluflu sa¤lar. Ancak, do¤ru eg135
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
zersizi seçmek ve afl›r›ya kaçmadan, yeterli düzeyde egzersiz yapmak çok önemlidir.
3. Aflamal› Kas Gevfletme
Yorucu geçen bir günün ard›ndan, “Bugün çok
yoruldum, s›rt›m, omuzlar›m o kadar a¤r›yor
ki...biraz masaj ne iyi olurdu!” dedi¤imiz çok
olur. Bu olana¤a her zaman sahip olamay›z. Bu
nedenle en iyisi, özellikle de çok fazla strese maruz kald›¤›m›z günlerin ard›ndan, bedenimizde
oluflan gerilimi rahatlatman›n yollar›n› ö¤renmektir. Bu yollardan biri de, asl›nda çok eski zamanlardan beri bilinen, ancak, modern t›pla birlikte
yeniden keflfedilerek günümüz dünyas›na uyarlanan, kas gevfletme teknikleridir. Kas gevfletmeye
yönelik çok say›da teknik vard›r. Burada bu tekniklerden aflamal› kas gevfletme tekni¤i (AKG)
üzerinde durulacakt›r.
Kuramsal Temel
Stres tepkisinin fizyolojik aç›klamas›, daha
önceki bölümlerde de belirtildi¤i gibi, stres içerikli uyar›c› karfl›s›nda sempatik sinir sisteminin
devreye girmesidir. Korktu¤umuzda, öfkelendi¤imizde, kayg›land›¤›m›zda, tehlike ya da tehdit alt›nda oldu¤umuzda ve heyecanland›¤›m›zda uyar›lm›fl oluruz. Bu uyar›lma durumunda da sempatik sinir sistemi bir acil durum sistemi (savafl-kaç
sistemi) olarak önemli bir iflleve sahiptir. Karfl›
karfl›ya olunan uyar›c›ya verilecek tepkinin ne
olaca¤›na karar vererek hemen uygulamaya geçirmek için gerekli olan yüksek düzeyde enerji ve ifllevsellik, sempatik sinir sistemi sayesinde sa¤lan›r. Eller ve ayaklar gibi önemli kas gruplar›na
enerji sa¤lamak için kan, sindirim sisteminden bu
kas gruplar›na do¤ru akar. Kan bas›nc› yükselir,
kalp at›fl› artar, nefes alma h›zlan›r. Kaslar afl›r›
derecede gerilir. Sempatik süreçler y›k›c› bir özelli¤e sahiptir, hatta ölümcül bile olabilir. Sempatik
sinir sistemi faaliyetlerinin bir sonucu olan kas
geriliminin fiziksel etkileri aras›nda, gerilime
ba¤l› bafl a¤r›lar›, migren, göz se¤irmesi, boyun
a¤r›s›, çarp›nt›, s›rt a¤r›s›, mide kramplar›, sinirsel
titreme ve yorgunluk da bulunmaktad›r. Stresin
türüne göre bütün kas gruplar› de¤il, sadece belirli kas gruplar› gerilir. Hangi kas gruplar›n›n gerilece¤i bedensel etmenlere ve stresin nas›l de¤iflti¤ine ba¤l› olarak çeflitlenir (Rice, 1999; Holden,
1992; Powell ve Enright, 1990).
Gevfleme ise, psikolojik stresin oluflturdu¤u etkinin tam tersini gerçeklefltirir. Gevfleme, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerini azalt›rken parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini art›r›r. Parasempatik sinir sisteminin devreye girmesiyle
kalp at›fllar› yavafllar, kan bas›nc› normale döner,
kas gerilimi, tükürük salg›s› ve somatamotor faaliyet azal›r (Rice, 1999; Powell ve Enright,
1990).
Afl›r› kas gerilimi ve hastal›k aras›ndaki iliflki
yüzy›llar önce farkedilmifltir. Pek çok do¤u inan›fl›, gevflemeyi sa¤lamaya dönük olarak, meditasyon ve yoga gibi teknikleri kullanm›flt›r (Girdano
ve ark., 1989; Powell ve Enright, 1990). Jacobson
(1938), bu teknikleri inceleyerek otonom sinir sistemindeki dengenin do¤rudan kontrol edilebilece¤ini, kaslardaki gerilimin azalt›larak gevflemenin
sa¤lanabilece¤ini ileri sürmüfl ve aflamal› kas gevfletme tekni¤ini gelifltirmifltir (Akt., Cotton,
1990). Jacobson’›n yan› s›ra Schultz, Sweigardi
Naja Schade ve Mc Guigan’›n da isimleri, gevfleme e¤itimi ile özdeflleflmifltir (Girdano ve ark.,
1989; Sime, 1998). Bu kifliler, gevfleme e¤itiminin temellerini atm›fllard›r ve art›k günümüzde
çok say›da e¤itim programlar› gelifltirilmifltir.
Hepsinin ortak noktas›, birinci olarak, biliflsel anlamda önce gerilim hissi sonra da gevfleme hissi
hakk›nda fark›ndal›k gelifltirmektir. Gerilim ve
gevfleme aras›ndaki fark›n ay›rt edilmesiyle birlikte, gerilim üzerinde kontrolü sa¤lamak müm-
136
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kün olacakt›r. ‹kinci olarak ise, yüksek düzeyde
kayg›ya, strese yol açan koflullarda, iste¤e ba¤l›
olarak, önce tüm kas gruplar›n› ard›ndan da herhangi bir veya birkaç kas grubunu gevfletmeyi ö¤renmektir (Girdano ve ark., 1989; Rice, 1999).
Aflamal› Kas Gevfletme: Haz›rl›k ve Ortam›n
Düzenlenmesi
Herhangi bir beceri için oldu¤u gibi, gevfleme
becerisinin edinilmesi de zaman ve tekrar gerektirir. Her gün yap›lan otuz dakikal›k al›flt›rmalar sonucunda önemli ve kal›c› beceri kazan›mlar› elde
edilebilir. Aflamal› kas gevfletme tekni¤ini uygulamadan önce bir fizyoterapistten onay almak gerekir. Sonuçta bu uygulaman›n amac› gevflemeyi
sa¤lamakt›r. Fiziksel olarak bel f›t›¤›, boyun spazm› vb. gibi rahats›zl›klar› olan kiflilerde, onlar› fiziksel olarak zorlayacak aflamalar›n atlanmas› daha iyi olabilir (Girdano ve ark., 1989; Powell ve
Enright, 1990).
Aflamal› kas gevfletme egzersizini ö¤renme
aflamas›nda, bir uzman›n (psikolog, psikiyatrist,
psikolojik dan›flman vb.) yönlendirmesi önemlidir. AKG egzersizinin nas›l yap›laca¤› ö¤renildikten sonra, germe ve gevfleme aras›ndaki fark›
ay›rt etmenin daha iyi pekifltirilmesi için her gün
tekrar edilmelidir. Ancak, ilk tekrarlarda kiflinin
yan›nda yönergeleri söyleyerek onu yönlendirecek birinin olmas› iyi olacakt›r. Yönergelerin
okundu¤u bir gevfleme kaseti de bu anlamda yard›mc› olabilir. Bir baflka yol da kiflinin kendi sesini kaydetmesi ve yönergeleri bu kay›ttan dinleyerek, tekrar egzersizlerini yapmas›d›r (Cotton,
1990; Holden, 1992).
Aflamal› kas gevfletme egzersizi yap›l›rken,
hem egzersiz sürecinin daha olumlu sürmesi hem
de egzersizden daha fazla verim al›nmas›n› etkileyen en önemli de¤iflkenlerden biri egzersizin yap›laca¤› ortamd›r. AKG egzersizinin yap›laca¤›
ortam ne çok karanl›k ne de çok ayd›nl›k, ne çok
s›cak ne de çok so¤uk olmal›d›r. Egzersizin yap›laca¤› mekan›n sürecin bölünmeyece¤i bir mekan
olmas› gerekir. Bu nedenle süreç boyunca tüm d›fl
uyaranlar mümkün oldu¤unca kontrol alt›na al›nmal›d›r. Egzersiz yap›l›rken giyilen k›yafetler bol
ve rahat (eflofman vb.) olmal›, kifliyi s›kmamal›d›r. Arkas› dik, ayaklar›n yere de¤di¤i, kolçaklar›
olan bir koltukta veya yerde, minderlerin üzerine
uzan›larak AKG egzersizi yap›labilir. AKG egzersizi yapmaya bafllamadan hemen öncesinde,
ilaç veya alkol al›nmas› ve a¤›r yemek yenmesi,
süreci olumsuz etkileyece¤inden bunlar›n yap›lmamas›na özen gösterilmelidir (Rice, 1999; Cotton, 1990; Powell ve Enright, 1990).
Aflamal› Kas Gevfletme: Zihinsel Haz›rl›k
Nas›l ki ortam düzenlenip, beden AKG egzersizine haz›r hale getirildiyse, zihinsel olarak da
egzersize haz›rlanmak gerekir. Bunun için öncelikli olarak gevfleme nefesi almaya bafllamak ve
zihni nefese odaklamak gerekir. Her nefes veriflte
“gevfle”, “sakinlefl” veya “dinginlefl” sözcükleri
tekrarlanabilir. Bu yolla, kullan›lan sözcük ve bedendeki kas gevflemesi aras›nda iliflki kurulabilir.
Uygulamay› yapan kifli kendini daha rahat hissetti¤inde, tek tek kas gruplar›na odaklanmaya bafllanabilir (Cotton, 1990; Powell ve Enright, 1990).
AKG egzersizleri üzerinde çal›flan uzmanlar,
önceden de belirtildi¤i gibi, birbirine benzeyen
çeflitli ilerleme süreçleri belirlemifllerdir. Kimi
uzmanlar, AKG egzersizini, ayak kaslar›nda bafllay›p, bafl kaslar›nda bitirirken; kimileri de el kaslar› ile bafllay›p, bafl kaslar›yla devam edip, ayak
kaslar›yla sonland›rmay› uygun görmüfllerdir.
Ayr›ca çal›fl›lacak kas gruplar› bak›m›ndan da 20,
16, 15 gibi de¤iflen say›da kas gruplar›n› önermifllerdir. Üzerinde çal›fl›lacak kas grubu önce
gerdirilir sonra gevfletilir, böylece gerginlik ve
137
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
gevfleme aras›ndaki fark kifli taraf›ndan iyice ay›rt
edilir. Teker teker, mümkün oldu¤unca çok say›da kas grubu üzerinde çal›flarak, kas gevfletme becerisinin daha iyi kazan›labilece¤i, gevflemenin
derinlemesine yaflanarak içsellefltirilebilece¤i varsay›lmaktad›r. Kifli becerisini yeterince gelifltirdikten sonra kas gruplar› birlefltirilerek (sa¤ kol
ve sol kol beraber gibi), süreç k›salt›l›r. K›salt›lm›fl AKG için ise 8, 6, 4 gibi de¤iflen say›da kas
gruplar› önerilmifltir (Holden, 1992; Girdano ve
ark., 1989).
Kifli k›salt›lm›fl kas gevfletmede yeterince beceri edindikten sonra, gevfleme süreci içinde kulland›¤› kelimeyi söyleyerek gevfleme becerisini
de edinebilir. Bu beceriye, “bir sözcükle rahatlamak” ya da “ipucu kontrollü gevfleme” ad› verilmektedir (Rice, 1999; Holden, 1992).
Gevfleme Becerilerini Ö¤renme (Rice, 1999)
Gevfleme uygulamas›n›n aflamalar›
1. Tercih edilen kol
2. Di¤er kol
3. Tercih edilen el
4. Di¤er el
5. Omuz kaslar›
⇒ Tercih edilen el taraf›
⇒ Di¤er taraf
6. Boyun kaslar›
7. Al›n, gözler, bafl
8. (a.) Çene ve a¤›z, (b) dil (istenirse ek
bir basamak)
9. Nefes alma – gö¤üs ve gövde
10. Mide
11. Alt s›rt
12. Kalça
13. Tercih edilen baca¤›n üst k›sm› (uyluk, but)
14. Di¤er baca¤›n üst k›sm› (uyluk, but)
15. Tercih edilen ayak ve bald›r
16. Di¤er ayak ve bald›r
Ek hat›rlat›c›lar:
Günde iki kez, ayn› zamanda, ayn› yerde
Her kas grubu için üç tekrar
10-15 saniye gerilim devresi için
15-20 saniye gevfleme devresi için
45-75 dakika ilk birkaç seans
‹lk birkaç seanstan sonra seanslar›n uzunlu¤u
büyük ölçüde azalmal›d›r
K›salt›lm›fl kas gevfletme egzersizi (Rice, 1999)
Birinci k›saltma
1. Her iki kol
2. Her iki el
3. Omuzlar ve boyun
4. Tüm kafa kaslar›
5. Gö¤üs ve mide
6. Alt s›rt ve kalça
7. Her iki uyluk
8. Her iki ayak ve bald›r
‹kinci k›saltma
1. Her iki kol ve el
2. Omuzlar, boyun ve kafa
3. Gö¤üs, mide, alt s›rt ve kalça
4. Uyluklar, bald›rlar ve ayaklar
Ek hat›rlatmalar:
Günde iki kez, ayn› zamanda, ayn› yerde
Her kas grubu için üç tekrar
10-15 saniye gerilim devresi için
15-20 saniye gevfleme devresi için
25-35 dakika ilk birkaç seans
‹lk birkaç seanstan sonra seanslar›n uzunlu¤u azal›r
‹kinci k›saltmaya geçilmeden önce gerilim
%25 oran›nda düflürülür
‹kinci k›saltma sonunda gerilim
%25oran›nda düflürülür
Gerilim %25 daha düflürülür ve bu kriterde
uygulan›r. ‹pucu kontrollü gevfleme
yap›lmaya bafllanabilir.
138
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Aflamal› Kas Gevfletme: Araflt›rmalar
AKG tekni¤i, travma sonras› stres tepkilerinin
ve kayg› tepkilerinin azalt›lmas›nda, özellikle ergen ve yetiflkinlerde etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir. Travma sonras› stres bozuklu¤u
için biliflsel davran›flç› terapinin de¤erlendirildi¤i
bir derleme çal›flmas›nda çeflitli araflt›rmalardan
yola ç›k›larak stres tepkilerinin azalt›lmas›nda
AKG tekni¤inin etkili bir teknik oldu¤u belirtilmifltir (Harvey ve ark., 2003).
fiiddete maruz kalan ve travmatik stres tepkileri gösteren kad›nlarla yap›lan biliflsel travma terapisinin etkili¤ini inceleyen bir araflt›rmada da
AKG tekni¤inin stres tepkilerini azaltmada etkili
bir yöntem oldu¤u bulunmufltur (Kubany ve ark.,
2003).
Price ve ark. da (2001), çocuklu¤unda cinsel
istismara maruz kalan yetiflkinler için bireysel
psikoterapi sonuçlar›n› derledikleri çal›flmalar›nda, stres tepkilerinin AKG tekni¤i ile azald›¤›na
iflaret etmifllerdir.
Brewin ve Holmes da (2003), travma sonras›
stres bozuklu¤unun (TSSB) psikolojik kuramlar›n› inceledikleri bir çal›flmalar›nda TSSB tedavisinde AKG tekni¤inin etkili bir biliflsel davran›flç› terapi tekni¤i oldu¤unu belirtmifllerdir.
Sonuç
Aflamal› kas gevfletme tekni¤i stres yönetimi
için etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir.
Bu teknik uyguland›¤›nda, yaln›zca bedensel olarak de¤il zihinsel olarak da gevfleme sa¤lanmaktad›r. Çünkü, AKG tekni¤i uygulan›rken dikkat
sorunlardan gevflemeye do¤ru çevrilmektedir.
Odak noktas›n›n de¤iflmesi beraberinde zihinsel
gevflemeyi de getirmektedir.
4. Biyolojik Geribildirim
Sabahlar› kalk›nca veya gün içinde bir çok
kez aynaya bakar, d›fl görünüflümüzü kontrol
ederiz. Giysilerimiz üzerimizde iyi duruyor mu,
lekelenmifl mi, yüzümüz kirlenmifl mi, saç›m›z
iyi mi gibi sorular› yan›tlar›z. Aynaya yans›yan
görünümümüzün nas›l oldu¤una ba¤l› olarak gereken de¤ifliklikleri yapar›z.
Bedenimizin d›fl görünümünü kontrol ederek
gerekti¤inde de¤ifliklikler yapma lüksüne sahipken, iç fiziksel süreçler söz konusu oldu¤unda ne
yaz›k ki bu lükse sahip de¤iliz. T›pk› aynadaki
görüntümüze bakar gibi kan ak›fl›na, beyin dalgalar›na, kas gerginli¤ine bak›p gereken de¤iflikli¤i
yapamay›z. Ancak, bedenimizin içinde olup bitenler hakk›nda bilgi sahibi olabilmemiz de çeflitli cihazlar sayesinde mümkündür. Fakat, bir aynadan farkl› olarak bu aletler uzmanlar taraf›ndan
kontrol edilmekte ve verilerinin nas›l yorumlanaca¤› da ö¤retilmektedir. Vücudumuzun iç süreçlerini gözlemleyerek gereken de¤ifliklikleri yapmam›z, t›pk› aflamal› kas gevfletme gibi, stres yönetiminde de önemli bir noktay› oluflturan biyolojik
geri bildirim (BGB) e¤itimidir.
Biyolojik Geribildirim E¤itimi
Biyolojik geribildirim (BGB), en basit tan›m›yla kiflinin çeflitli cihazlar yard›m›yla biyolojik
durumu hakk›nda bilgi edinmesi sürecidir
(http://www.ohair.org/psychoph.html). ‹nsanlar
genelde fizyolojik ifllevlerinin fark›nda de¤ildir.
BGB e¤itimi, bedenin çeflitli sistemlerinin iflleyiflinin fark›na vararak hem stresi azaltmak hem de
daha sa¤l›kl› bir hale gelmek için bu iflleyiflin
kontrol edilmesinin ö¤renilmesidir. Bu anlamda,
BGB e¤itimi, bir tedavi olmaktan öte, belirli zihinsel ve bedensel becerilerin ö¤retildi¤i bir e¤itim sürecidir (Wall, 1997).
139
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
BGB e¤itiminin üç temel hedefi vard›r. ‹lk hedef, çeflitli hastal›klar›n tedavisinde kullan›lmas›d›r. S›k›nt›l› olan bir kifli problemli sistemin iflleyiflini bilinçli olarak de¤iflimleyebilir ve bedeninin zarar görmemesine yard›mc› olabilir. ‹kinci
olarak, hastalanma olas›l›klar›n› azaltmak ya da
patojenik fizyolojik bir ilerlemeyi ilk aflamalar›nda durdurmak ya da kontrol etmek amac›yla, sa¤l›kl› kifliler taraf›ndan kullan›labilir. Son olarak
ise, fiziksel iflleyifl üzerinde kontrol sa¤lamak,
performans›n, iyi olufl halinin ve sa¤l›¤›n daha
olumlu olmas› ve artmas› için yeni bir potansiyel
sa¤lar. BGB, fiziksel hastal›klar›n tedavisi, psikosomatik sorunlar›n oluflumundan korunma ve insan potansiyeli için yeni olas›l›klar sa¤lamada
kullan›labilir (Allen, 1983).
Biyolojik Geribildirim: Kuramsal Mekanizma
Herhangi bir fiziksel durumun (saç rengi, giyim, cilt, kas faaliyeti, beyin dalgalar› vb.) kontrol edilebilmesi için öncelikli olarak gözlenmesi
gerekir. Do¤rudan gözlem yap›lamayan, içsel fiziksel süreçlerin gözlenebilmesi için, çeflitli aletler kullan›l›r. Bu aletlerin yard›m›yla içsel süreçler görülür ve duyulur hale getirilir. Böylece içsel
fiziksel süreçlerin gözlenmesi mümkün olur.
Gözlemle beraber fiziksel süreçlerde yolunda gitmeyen ve de¤ifltirilmesi gereken durumlar belirlenir. Yap›lan gözlemin ard›ndan fiziksel durumun
istenen yönde de¤ifltirilmesi için neler yap›labilece¤i de¤erlendirilerek bir davran›fl›n (örne¤in,
Fiziksel durum
Davran›fl
De¤erlendirme
gevfleme) seçilmesi ve uygulamaya koyulmas›
gerekir. ‹stenen durumun yap›lan davran›fl›n ard›ndan oluflup oluflmad›¤›n›n anlafl›lmas› için de
tekrar gözlem yap›lmal›d›r. Dolay›s›yla herhangi
bir sürecin kontrolü gözlem, davran›fl ve sonuçlar›n gözlemini içerir.
Biyolojik Geribildirim: Stres Yönetimindeki Rolü
BGB’nin stres yönetimindeki rolü üç bafll›k alt›nda incelenebilir (Allen, 1983):
1. Psikosomatik hastal›klar›n tedavisi: Psikosomatik hastal›klar aras›nda yer alan migren a¤r›lar›, Raynaud sendromu, kas gerilimi, bafl a¤r›lar›, yüksek tansiyon ve taflikardi gibi rahats›zl›klar
karfl›s›nda, BGB e¤itimi ile kifli sorun yaflad›¤› organ sistemini kontrol etmeyi ö¤renir. Böylece rahats›zl›¤›n etki düzeyini azaltabilir ve tedavide etkin rol al›r.
2. Stresle iliflkili hastal›klardan korunma: BGB
e¤itimi, yukar›da da belirtilen, stresle iliflkili rahats›zl›klar›n tedavisinde etkin olarak kullan›labilir.
3. Sistematik gevfleme tekniklerinin etkilili¤inin de¤erlendirilmesi: BGB e¤itimi fizyolojik
etkinliklerin görüntülenmesini içerdi¤inden kiflinin stres yönetimi için uygulad›¤› gevfleme tekniklerinin stres düzeyini azaltmadaki etkisi de de¤erlendirilebilir. Böylece uygulad›¤› tekni¤in etki
düzeyi ile ilgili olarak kifli geribildirim alm›fl olur;
gerekirse yeni teknikler deneyebilir.
Biyolojik Geribildirim: Uygulama
BBG cihaz›
(alg›sal dönüfltürücü)
Gözlem
fiekil 1. BGB destekli kontrol döngüsü
BGB e¤itimi, uygulama sürecinde kullan›lan
cihazlara göre çeflitlenmektedir. Ancak her uygulamada iflleyen süreç ayn›d›r. Öncelikle e¤itimi
alacak kifliye sürecin içeri¤i ve amaçlar› anlat›l›r.
Ard›ndan kifli o anki içsel fiziksel süreçleri hakk›nda bilgi almak amac›yla cihaza ba¤lan›r. Cihaz›n neyi ölçtü¤üne ba¤l› olarak kiflinin vücudunun
140
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
çeflitli yerlerine elektrodlar yerlefltirilir. Fizyolojik süreçler hakk›ndaki veriler ses ya da görüntü
olarak elde edilir. Kifliye elde edilen verileri nas›l
de¤erlendirece¤i ö¤retilir. Çeflitli uygulamalar
yapt›r›larak (diflleri s›kma, koflma, gözleri açmakapama vb.) her uygulamayla birlikte verilerin
nas›l de¤iflti¤i gösterilir. Daha sonra, kifliye, cihaza ba¤l› oldu¤u s›rada do¤ru nefes alma, gevfleme, imgeleme gibi davran›fllar sayesinde bedensel
tepkisinin istenilen yönde nas›l de¤iflti¤i gösterilir. Kifli kendi kendine yapt›¤› ya da yapmad›¤›
çeflitli davran›fllarla bedeninin iflleyiflini nas›l de¤ifltirebilece¤ini, kontrol edebilece¤ini görür. Hedeflenen de¤iflim sa¤lanana kadar BGB e¤itimi
sürdürülür. Nihai hedef, kiflinin, söz konusu cihaz
olmadan da bedensel süreçlerini çok iyi tan›mas›
ve bunlar› kontrol edebilmesidir.
BGB e¤itiminin uygulama alanlar›, kayg› bozukluklar›, hafif depresyon, epilepsi, bafl a¤r›lar›,
psikosomatik rahats›zl›klar, e¤itim ve meditasyonda konsantrasyon sa¤lama, kronik kas gerilimini bar›nd›ran rahats›zl›klar, gevfleme terapileri,
stres yönetimi teknikleri, performans kayg›s›,
sportif performans› art›rma, kronik a¤r› sendromlar›, ast›m, Raynaud sendromu, difl g›c›rdatma,
üriner sorunlar, yatak ›slatma, dikkat eksikli¤i bozuklu¤u olarak say›labilir (Wall, 1997; Gür ve Ercan, 1991; Allen, 1983; Othmer ve ark., 1995;
Holroyd ve ark., 1984; http://www.ohair.org/
psychoph.html).
alfa dalgalar› gevfleme s›ras›nda ve teta dalgalar›
da yarat›c›l›k, hayal kurma, imgeleme ve hipnoz
durumunda önemli olan beyin dalgalar›d›r. EEGBGB e¤itiminin stres yönetimi ile iliflkili olarak
amac›, alfa ve teta dalgalar›n›n etkinli¤ini art›rmak ve beta-gama dalgalar›n›n etkinli¤ini azaltarak gevflemeyi sa¤lamakt›r (Wall, 1997;
http://www.ohair.org/psychoph.html).
2. EMG (electromyografik) BGB E¤itimi: Kas
etkinliklerinin ölçümüdür. Strese maruz kalman›n
en yayg›n sonuçlar›ndan biri kaslar›n gerilmesi
oldu¤undan, stres yönetiminde en s›k kullan›lan
BGB uygulamas›d›r. Bu e¤itimle, kiflinin kas gevfletme ya da meditasyon gibi gevfleme teknikleri
kullan›rken fiziksel olarak gevfleme becerisini art›rmas›, fark›ndal›¤›n› gelifltirmesi ve kas sistemini kontrol etmeyi ö¤renmesi hedeflenir. Ayr›ca
atletik performans›n ve performans kayg›s›n›n gelifltirilmesinde de etkili bir uygulama olarak kullan›lmaktad›r (Wall, 1997; Gür ve Ercan; 1991;
http://www.ohair.org/psychoph.html).
BGB uygulamalar› EEG, EMG, beden ›s›s›,
kalp at›fl›, solunum olarak çeflitlenmektedir.
3. Beden Is›s› BGB E¤itimi: Beden ›s›s› modelinde kan damarlar›n› çevreleyen yumuflak kaslar›n faaliyeti ölçülür. Ölçümler yüzük parma¤›na
yerlefltirilen al›c›larla yap›l›r. Bu kaslar gerildi¤inde parmak uçlar›na daha az kan gitti¤inden ›s›da düflme olur. Strese maruz kal›nd›¤›nda ellerin
ve ayaklar›n so¤umas› da bu kaslardaki gerilimle
iliflkilidir. Bu flekilde ölçülen beden ›s›s› ne kadar
düflükse kas gerilimi de o kadar yüksek demektir.
E¤itimin hedefi ›s› miktar›n›n kaslar›n gevflemesini sa¤layana kadar yükseltilmesidir (Wall, 1997;
http://www.ohair.org/psychoph.html).
1. EEG (elektroensefalografik) BGB E¤itimi:
Beyin dalgalar›n›n ölçülmesiyle uygulan›r. Beyin
dalgalar› teta (4-7 Hz.), alfa (8-12 Hz.), beta (1320 Hz.) ve gama (21+ Hz.) olarak çeflitlenir. Beta
ve gama dalgalar› bir ifl veya etkinlik yap›l›rken;
4. Kalp At›fl› BGB E¤itimi: Kalp at›fl h›z› bir
dakikada kalbin kaç kez att›¤›na bak›larak ölçülür. Kalp at›fl h›z›n›n yüksek olmas› korku, tehdit
alg›s› gibi bir stresin sonucu iken, düflük olmas›
da yine bir stres olan depresyonun sonucudur. Bu
Biyolojik Geribildirim: Uygulama Çeflitleri
141
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
e¤itimin hedefi kalp at›fl h›z›n›n dakikada 56-66
at›fla ulaflmas› olarak ele al›n›r (Wall, 1997; Gür
ve Ercan; 1991; http://www.ohair.org/psychoph.
html).
5. Solunum BGB E¤itimi: Solunum bir dakikadaki soluk say›s›na bak›larak ölçülür. Strese
maruz kal›nd›¤›nda solunum h›zlan›r ve daha önce de belirtildi¤i gibi stres yönetiminde soluk denetimi önemli bir yer tutar. Bu e¤itimde de hedef
nefes kontrolünde oldu¤u gibi solunum h›z›n›
normal düzeye indirmek ve gevfleme nefesi al›nmas›n› sa¤lamakt›r (Wall, 1997; http://www.ohair.org/psychoph.html).
Biyolojik Geribildirim: Araflt›rmalar
BGB e¤itiminin etkili¤ine dönük elde edilen
bulgular, daha çok çeflitli rahats›zl›klar›n tedavisine yönelik olarak yap›lan çal›flmalardan sa¤lanm›flt›r. BGB’nin uygulama alanlar›nda belirtilen
bu rahats›zl›klar›n gerek oluflumu gerekse sürmesi düflünüldü¤ünde stresle yak›n iliflki içinde olduklar› görülebilir.
Dikkat eksikli¤inin EEG ile BGB e¤itimi bulgular›n›n de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada, tekni¤in
bu grupta yer alan bireylerin tedavisinde etkili bir
teknik oldu¤u belirtilmifltir (Othmer ve ark.,
1995). Ayr›ca, pek çok çal›flma, EEG ile BGB
e¤itiminin çocuklar›n IQ puanlar›nda art›fl sa¤lad›¤›; dürtüselli¤i, distraktibiliteyi ve hiperaktiviteyi azaltt›¤›; dikkat eksikli¤i ve hiperaktivite bozuklu¤una efllik eden depresyon ve kayg›y› azaltt›¤›; uyku problemleri, ö¤renme güçlü¤ü ve pediatrik migrenlerin tedavisinde etkili oldu¤u
yönünde bulgulara sahiptir (Say›m, 2002).
Gür ve Ercan (1991), spor bilimlerinde
BGB’nin önemini ve kullan›m›n› ele ald›klar› çal›flmalar›nda, tekni¤in, yar›fl öncesi gerginli¤in
azalt›lmas›, gevflemenin sa¤lanmas›, motor kullan›mdaki baflar›n›n art›r›lmas›, spor sakatl›klar›n›n
tedavisi, kas kuvvetinin ve esnekli¤inin art›r›lmas›, yorgunluk ve a¤r›n›n azalt›lmas› gibi konularda etkili oldu¤una de¤inmifllerdir. Atletizm dal›ndaki sporcularda, gerginli¤in azalt›lmas›nda, atletik performans›n gelifltirilmesinde, kas kuvvetinin
art›r›lmas›nda, spor sakatl›klar›n›n tedavisinde
EMG ile BGB e¤itiminin, kalp at›fllar›n›n düzenlenmesinde de kalp at›fl› ile BBG’nin etkili oldu¤u; k›fl sporlar›yla u¤raflan sporcularda beden ›s›s› ile BGB’nin daha etkili oldu¤u bulunmufltur.
Gerilim bafl a¤r›lar›n›n tedavisine yönelik olarak yap›lan EMG ile BBG e¤itimi çal›flmalar› da,
tekni¤in, bu rahats›zl›¤a sahip kiflilerde a¤r›y›
azaltt›¤›n› gösteren bulgular ortaya koymufltur.
Bu çal›flmalar›n birinde, Andrasik ve Holroyd
(1980), gerilim bafl a¤r›s› olan kat›l›mc›lar›, uygulanan EMG-BGB e¤itimine göre üç gruba ay›rm›fllard›r. Bunlar, EMG-BBG ile frontal kas faaliyetlerinin azalt›lmas› grubu, EMG-BBG ile frontal kas faaliyetlerinin art›r›lmas› grubu ve EMGBBG ile sorunla iliflkisiz bir kas grubudur. Uygulanan tedavinin ard›ndan her üç grupta yer alan
hastalar›n hepsinin gerilim bafl a¤r›lar›nda azalma
oldu¤u görülürken, en büyük azalman›n birinci
grupta yer alan kiflilerde oldu¤u bulunmufltur
(akt., Hoyrold ve ark., 1984).
Yafl ortalamas› 56 olan (yafl aral›¤› 6-91) ve alt›n› ›slatma sorunu yaflayan 46 kifli üzerinde yap›lan EEG ile BGB e¤itimi çal›flmas›n›n sonuçlar›
da tekni¤in etkili oldu¤u yönündedir (Perry ve
ark., 1989). Hastalar›n %99.8’i tedaviye olumlu
yan›t vermifl ve alt›n› ›slatma sorununun üstesinden gelinmifltir.
Sonuç
BGB e¤itimi stres yönetiminde etkili bir teknik olarak de¤erlendirilmektedir. Bu teknik, bir
uzman›n gözetiminde, on veya daha fazla seansta
uygulanmaktad›r. Uygulamada vücudun fizyolo-
142
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
jik tepkilerinin de¤erlendirilmesi için çeflitli cihazlar kullan›lmaktad›r. Bu nedenle stresle iliflkili çeflitli sorunlar yaflayan kiflilerin kendi kendilerine uygulamaya koymalar›na elveriflli bir stres
yönetimi tekni¤i de¤ildir. Ancak, bulgular stres
yönetiminde tekni¤in oldukça yüksek bir etkisi
oldu¤unu gösterdi¤inden, de¤erlendirilmesi gereken bir teknik olarak ele al›nmal›d›r.
5. Beslenme
Bazen öyle günler oluyor ki...sanki her fley üst
üste geliyor... ve kendimizi fluursuzca yemek yerken buluyoruz. Özellikle de pastalar, çikolatalar
s›rayla midemize iniyor. Aç bir kurt gibi, gördü¤ümüz her yiyece¤e sald›r›yoruz. Buzdolab› en
yak›n arkadafl›m›z konumuna geliyor. O kadar yemifl olmam›za karfl›n akl›m›zda yine tek bir soru
dolafl›yor: “Acaba baflka ne yiyebilirim?”. Sonuç
olarak da, mutlaka yiyecek yeni bir fley buluyoruz
ve yeme eylemini sürdürüyoruz. Birkaç saat sonra ise yar› mutlu yar› piflman, “Niye bu kadar çok
yedim?” diye düflünmeye bafll›yoruz. Ard›ndan
da, özellikle biz kad›nlar, kaç kalori ald›¤›m›z›
hesaplamaya çal›fl›yoruz. Bir bak›yoruz ki, hesaplanacak gibi de¤il... Peki ne yapaca¤›z? Hemen
rejim yapmaya bafllamal›y›z. Gelsin elma, lahana,
pirinç, ‹sveç, Hollywood diyetleri... Sonra... açl›k
ve mutsuzluk dolu günler... hatta sokaklarda açl›ktan bay›lmak...ve daha sonra “can bo¤azdan
gelir”, “yemek mutluluk verir” gibi deyifllerle, yine bol yemekli günler... Bu arada hem yemek yerken, hem de rejim yap›p aç kal›rken, iflas eden
vücudumuz da cabas›. Ba¤›rsak sorunlar›, mide
sorunlar›, kolesterol, damarlarda ya¤lanma, obezite, depresyon, kayg› ve daha neler neler.... Yok
mu bu derde bir çare?!...
Endiflelenmeye gerek yok! Hem kendimizi kötü hissedip yemek yememize neden olan stresi yönetmemizi sa¤layacak, hem de bizi strese karfl›
daha dayan›kl› hale getirecek bir baflka teknik de
do¤ru ve bilinçli beslenmedir.
Stres ve Beslenme Aras›ndaki ‹liflki
Stres ve beslenme denildi¤inde, genelde akla,
zor geçen zamanlar›n ard›ndan afl›r› yeme ya da
hiç yememe durumlar› gelmektedir. Oysa, bu iki
durum aras›nda san›landan çok daha güçlü ve bir
bak›ma da karmafl›k bir iliflki vard›r.
Herhangi bir stres uyar›c›s›yla karfl› karfl›ya
kal›nd›¤›nda, bedenimiz bu uyar›c›yla bafla ç›karken gerekli tepkiyi vermek için (savafl ya da kaç)
enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerjinin kayna¤› da
besinlerdir. Ald›¤›m›z besinler, vücudumuzda gerekti¤inde kullan›lmak üzere depolan›r, gerekti¤inde de kullan›l›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, stresle baflaç›kabilmek için enerjiye, dolay›s›yla da
beslenmeye ihtiyac›m›z vard›r. Ancak ald›¤›m›z
baz› besinler (kafein içerikli kahve, kola, çikolata
vb.) bedenimizde do¤rudan stres tepkisini bafllat›r, bedeni gerginlefltirir, bizi sinirli ve öfkeli yapar. Baz› besinler ise (karbonhidrat ve ya¤lar) gerekti¤inden fazla al›nd›¤›nda, beden a¤›rl›¤›n› art›rarak ve uzun dönemde strese karfl› vücut direncini azaltarak sa¤l›¤› dolayl› yollardan olumsuz
etkiler. Her hangi bir besin grubunun yetersiz al›m› söz konusu oldu¤unda da yine vücut direnci
azal›r, çeflitli hastal›klar ortaya ç›kar.
Daha önce de belirtildi¤i gibi, herhangi bir
stres uyar›c›s›na karfl›, insan bedeni çeflitli tepkiler gösterir. Bu tepkilerin gösterilmesi s›ras›nda
vücudumuz gerekli enerjiyi sa¤lamak zorundad›r
ve enerji kayna¤› da besinlerdir. Ald›¤›m›z besinler kan›m›za kar›flt›ktan sonra, bir k›sm› ileride
kullan›lmak üzere depolan›r. Bir stres uyar›c›s›
karfl›s›nda da depolanan besinler tekrar kana kar›flt›r›l›r (Tablo 1). Böylece enerji sa¤lanm›fl olur
(Rice, 1999; Lecerf, 2001; Sapolsky, 1998).
143
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Gündelik hayat›m›zda fiziksel ya da zihinsel
etkinlikleri yerine getirebilmek için enerjiye
gereksinim vard›r. Ancak beslenme dengeli olmal›d›r. Afl›r› veya yetersiz beslenme durumlar›nda,
fiziksel ve zihinsel performans azal›r. Bu nedenle,
her besin grubundan yeterli miktarda al›nan dengeli bir besleneme düzeni olmas› gerekir (Hanson, 1988; Conduit, 1995; Karatosun, 2004f).
Dengeli beslenme stres yönetimi kapasitesini
destekler, çünkü, beslenme kalp, ci¤erler ve beyin
de dahil olmak üzere tüm yaflamsal organlar›n ifllevlerini etkiler. Besinler zindeli¤i, enerjiyi ve
performans› art›r›r; sinirleri ve kaslar› besler; kan
dolafl›m›n› düzenler; nefes almay› dengeler ve ba¤›fl›kl›k sisteminin iflleyiflini destekler. Stres s›ras›nda bedenimiz ve zihnimiz gerilir ve bask›ya
dayanmaya çal›fl›r. Stres karfl›s›nda dayanabilmek
için de tüm sistemleri ve organlar› sa¤l›kl› bir vücut gerekir. Bunun için en önemli koflullardan biri yeterli beslenerek beden sa¤l›¤›n›n korunmas›d›r (Holden, 1992, Beyhan, 2003; Baysal, 1986;
Kasap-Ersoy, 1986).
Stres Yönetimine Yard›mc› Beslenme: Dengeli
Beslenme
Dengeli bir beslenme için tüm besin gruplar›ndan yeterli miktarda almak gerekir. Herhangi bir
besin grubundan gereken miktardan az ya da çok
almak, çeflitli rahats›zl›klara yol açabilmektedir.
Besin gruplar›, proteinler, ya¤lar, karbonhidratlar
ve lifli besinler, vitaminler, mineraller ve su olmak üzere alt› bafll›k alt›nda incelenebilir.
Proteinler
‹nsan bedeninin yap› tafllar› olan proteinler,
vücut fonksiyonlar›n›n yerine getirilmesinde, büyümede, hastal›klarla savaflmada, kemiklerin,
kaslar›n, organlar›n, hormonlar›n ve kan damarlar›n›n yap›lmas›nda önemli bir role sahiptir. Ancak, afl›r› tüketimi durumunda karaci¤er ve böbrek rahats›zl›klar›na yol açmakta ve vücuttaki kalsiyumu azaltarak kemiklerin zay›flamas›na neden
olmaktad›r. Yetersiz protein al›m›n›n sonuçlar›
ise fiziksel büyümenin yavafllamas›, zihinsel geliflimde gerileme, ba¤›fl›kl›k sisteminde zay›flama
olur. Ayr›ca, protein yetersizli¤inde, çok çal›flan
karaci¤er hücreleri yenilenemedi¤inden, karaci¤er yetmezli¤i ve siroz hastal›¤› görülebilir. Et
(k›rm›z› ve beyaz), süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller protein aç›s›ndan zengin yiyeceklerdir
(Hanson, 1988; Gomes, 2004; Rice, 1999; Sapolsky, 1998; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986,
Beyhan, 2003).
Ya¤lar
Her ne kadar genelde kötü olarak bilinse ve
ço¤u zay›flama program›nda hiç al›nmamas› önerilse de, ya¤lar, insan vücudu için son derece gerekli bir besin grubudur. Yaflamsal olan ba¤›fl›kl›k
ve savunma sistemimizin en önemli yap› tafllar›ndan biri olmas›n›n yan›nda, A, D, E ve K vitaminlerinin çözülebilmesi için de ya¤lara ihtiyaç vard›r. Ancak, yine de beslenmede ya¤ al›m›na dikkat etmek gerekir. Çok fazla ya¤ tüketimi, afl›r›
kiloya ve obeziteye; kalp için fazladan stres ve
Tablo 1. Besin kaynaklar› ve vücuttaki dönüflümleri (Sapolsky, 1998)
Besin Kayna¤›
Kana Kar›fl›m Biçimi
Depolanma Biçimi
Stres an›nda tekrar kana kar›fl›m biçimi
Proteinler
Amino-asitler
Protein
Aminoasitler
Karbonhidratlar
(niflasta, fleker)
Glükoz
Glükojen
Glükoz
Ya¤lar
Ya¤ asitleri ve glikerol
Trigliseridler
Ya¤ asitleri, glikerol ve keton kütleleri
144
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
bask› yaratarak çeflitli kalp rahats›zl›klar›na neden
olur (Holden, 1992; Hanson, 1988, Sapolsky,
1998; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986). Bunlar›n yan› s›ra vücuttaki yüksek ya¤ düzeyinin, kanser oluflumunda da önemli bir etken oldu¤u, kanserli hastalarla yap›lan çal›flmalarda bulunmufltur
(Conduit, 1995). Wynder (1976), kad›nlardaki
kanserlerin yar›s›n›n ve erkeklerdekinin de üçte
birinin beslenmeyle, özellikle de ya¤ al›m oran›yla, yak›ndan iliflkili oldu¤unu bulmufltur (akt.,
Conduit, 1995). Kore Savafl›’nda, Koreli ve Amerikal› genç askerler üzerinde yap›lan otopsiler de
arterlerdeki kolesterol oran›n›n Amerikal› askerlerde %50 oran›nda daha yüksek oldu¤unu göstermifltir. Kolesterol oranlar›ndaki bu fark›n, Korelilerin pirinç (karbonhidrat), Amerikal›lar›n ise ya¤
a¤›rl›kl› beslenmeleriyle iliflkili oldu¤u düflünülmüfltür (Hanson, 1988).
‹nsan vücudu için gerekli olmas›na karfl›n ayn›
zamanda önemli bir risk faktörü olan ya¤lar, doymufl ve doymam›fl olarak iki türdür. Doymufl ya¤
bulunan besinler süt ve süt ürünleri, hayvansal
ya¤lar, sebzeler, hindistancevizi ya¤›, kat› margarin, bisküviler, kekler, tatl›lar ve flekerlemelerdir.
Ay çiçek ya¤›, m›s›r ya¤›, soya ya¤›, zeytin ya¤›,
baz› yumuflak margarinler, kabuklu yemifller ile
uskumru, ringa ve alabal›k gibi belirli bal›k ya¤lar› da doymam›fl ya¤ grubunda yer almaktad›r.
Doymam›fl ya¤lar kolesterol düzeyini, doymufl
ya¤lar kadar yükseltmez. Ayr›ca, günlük hücre
yenilenmesine ve onar›m›na da katk›da bulunurlar. Dengeli bir beslenme için günlük kalori miktar›n›n %30-35’i, hem hayvansal hem de bitkisel
ya¤lardan oluflmal›d›r. Kolesterol düzeyinin yükselmemesi için de ya¤ al›m› mümkün oldu¤unca
doymam›fl ya¤lardan sa¤lanmal›d›r (Baysal,
1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1986; Holden,
1992; Conduit, 1995)
Karbonhidratlar ve lifli besinler
Karbonhidratlar da, t›pk› ya¤lar gibi, kilo ald›r›c› olarak de¤erlendirilip, zay›flama programlar›na al›nmayan bir besin grubudur. Buna karfl›n
karbonhidratlar en zengin enerji kayna¤›d›r ve
strese maruz kal›nd›¤›nda, afl›r› olmad›¤› sürece,
al›m› oldukça yararl› bir besin grubudur. Karbonhidrat kaynaklar›, sebzeler, meyveler, tah›llar ve
kurubaklagillerdir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy,
1986; Hanson, 1988; Holden, 1992; Merdol,
2003).
Karbonhidratlar, basit ve karmafl›k (kompleks)
olarak iki grupta ele al›n›r. Karmafl›k karbonhidratlar, tüm yiyeceklerin içinde do¤al biçimde bulunan karbonhidratlard›r. Meyveler, sebzeler, tah›llar ve kurubaklagiller, do¤al halleriyle bu grupta yer al›r. Karmafl›k karbonhidratlar›n içeri¤i liflidir ve bu içeri¤in rafine edilmesi sonucunda basit karbonhidratlar ortaya ç›kar. Basit karbonhidrat grubunda, rafine fleker, beyaz un ve alkol bulunur. Bu grup bofl kalori kayna¤› olarak de¤erlendirilmektedir. Ancak bulgular, insanlar›n bu
grupta yer alan besinleri oldukça fazla tüketti¤i
do¤rultusundad›r. Özellikle obez olan bireylerle
yap›lan araflt›rmalar, obezitenin nedenlerinden biri olarak afl›r› derecede basit karbonhidrat tüketimine iflaret etmektedir (Hanson, 1988; Rice,
1999; Rao ve ark., 2000; Holden, 1992; Baysal,
1986; Kasap-Ersoy, 1986).
Stres alt›ndayken, vücudun ihtiyac› olan enerjiyi sa¤laman›n en kolay yolu, karbonhidrat al›m›d›r. Stres içerikli uyar›c›ya maruz kalmayla birlikte, oluflan gerilimin azalt›lmas› için vücudun
serotonin ve triptofan gereksinimi artar. Serotonin
ve triptofan sal›n›m›n›n art›r›lmas›n› sa¤lamada
en etkili yolardan biri de karbonhidrat al›m›d›r.
Tüm organlar, özellikle de beyin, hem gerilimden
kurtulmak, hem de ifllevlerini yerine getirmek için
glükoza gereksinim duyar. Bu nedenle en çok tü145
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ketilen karbonhidrat kaynaklar›n›n bafl›nda fleker
gelir. fieker al›m› anl›k ve k›sa süreli enerji art›fl›n› sa¤lar. Ancak, çok fazla fleker al›nmas›, adrenal bezlerinin afl›r› çal›flarak yorulmas›na neden
olur. Bu da bedenin dayan›kl›l›¤›n› ve gevflemesini azaltarak, dikkati toplamada güçlü¤e, sinirlili¤e, çabuk k›zmaya ve depresif tepkilere neden
olur. Afl›r› fleker al›m› söz konusu oldu¤unda ise,
insülin yapan bezler tükenmeye bafllar ve fleker
hastal›¤› (diyabet) geliflebilir. Afl›r› fleker al›m› ile
ilgili olarak difl çürümeleri, afl›r› kilo, afl›r› hareketlilik ile uyuflukluk aras›nda sürekli de¤iflen
duygu durumu ve hipoglisemi gibi rahats›zl›klar
da geliflebilir (Holden, 1992; Hanson, 1988; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Rice, 1999; Sapolsky, 1998).
Üçüncü dünya ülkelerinde yap›lan çal›flmalar,
buralarda yaflayan insanlar›n a¤›rl›kl› olarak lif
içeri¤i yüksek olan besinlerle beslenmeleri nedeniyle geliflmifl ülkelerdeki insanlara oranla kalp
hastal›klar›, kanser ve diyabet gibi hastal›klara
daha az maruz kald›klar›n› göstermifltir (Hanson,
1988).
Dengeli bir beslenme için günlük kalori miktar›n›n %50’si karbonhidrat olmal›d›r. Karbonhidrat al›m› s›ras›nda da karmafl›k karbonhidrat ve lif
içerikli besinler tercih edilmelidir (Hanson, 1988;
Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986).
Vitaminler
‹nsan vücudu için yaflamsal önemi olan bir
baflka besin ö¤esi de vitaminlerdir. Vitaminler,
ya¤da eriyen ve suda eriyen olarak iki ana bafll›k
alt›nda incelenebilir.
Ya¤da Eriyen Vitaminler
a. A Vitamini: Vücudun d›fl yüzeyini, sindirim, solunum, üreme ve görme organlar›n› koruyan epitel hücrelerin çal›flmas› için, A vitamini
gerekir. Ba¤›fl›kl›k sisteminin oluflumuna yard›m-
c› olmas›n›n yan›nda, kemik ve difl geliflimi için
de önemlidir. A vitamini eksikli¤inde, organ ifllevlerinde bozulma ve ba¤›fl›kl›k sisteminde zay›flama ortaya ç›kar. Epitel hücrelerde oluflan
y›pranma ve bozulmaya ba¤l› olarak, çeflitli böbrek rahats›zl›klar› da geliflebilir. A vitamini, ana
kayna¤› hayvansal besinler olmas›na karfl›n, havuç ve koyu yeflil yaprakl› sebzelerde de bulunur
(Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson,
1988; Benton, 2003; Holden, 1992).
b. D Vitamini: Kuzey ülkelerinde, endüstriyel
alanlarda ve h›zl› büyüyen çocuklarda görülebilen
“raflitizm” hastal›¤›n›n tedavisi olarak da bilinen
D vitamini, kemik gelifliminin ana unsurlar›ndan
biridir. Bu vitamin, bal›k ya¤› d›fl›nda do¤al yiyeceklerde yeteri kadar bulunmaz. D vitamini gereksinimini karfl›laman›n en iyi yolu güneflle do¤rudan temast›r. Eksikli¤inde kemiklerde zay›flama ve raflitizm görülürken, fazla olmas› durumunda da eklemlerde ve yumuflak dokularda kireçlenme olur (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson, 1988; Benton, 2003; Holden, 1992; Merdol,
2003).
c. E Vitamini: Bitkisel ya¤lar, tah›llar ve koyu
yeflil yaprakl› sebzelerde bolca bulunan E vitamini, ba¤›fl›kl›k, sinir ve kas sistemleri üzerinde son
derece etkili bir besin ö¤esidir. E vitamini yetersizli¤ine s›k rastlanmamas›na karfl›n, eksikli¤i durumunda anemi (kans›zl›k) geliflebilir. Ayr›ca, A
vitaminini okside olmaktan korudu¤u için yeterli
düzeyde E vitamini almak A vitaminine olan gereksinimi de azalt›r (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy,
1986; Hanson, 1988; Holden, 1992).
d. K Vitamini: Günlük yiyeceklerde yeterli
miktarda bulunan K vitamini, vücutta kal›n ba¤›rsaklarda da yap›l›r. Eksikli¤i durumunda protrombin sentezi yap›lamad›¤›ndan kan p›ht›laflmaz (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Hanson,
1988).
146
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Suda Eriyen Vitaminler
a. B Vitamini: Karbonhidrat, ya¤ ve proteinin
vücutta depolanmas›nda ve gerekti¤inde yeniden
enerjiye dönüfltürülmesinde önemli bir yeri olan
B grubu vitaminlerin en önemlileri aras›nda B1
(Tiamin), B2 (Riboflavin), PP (Niasin/Nikotinik
Asit), B6 (Pyridoxine), pantotenik asit, biotin, folik asit ve B12 say›labilir. B grubu vitaminler suda
eridi¤i için vücutta fazla miktarda depolanamaz.
Bu nedenle her gün, yeterli miktarda al›nmas› gerekir. B grubu vitaminlerin eksikli¤inde genel
olarak sinir ve sindirim sistemi bozukluklar›, ciltte yaralar, uykusuzluk, bafl a¤r›s›, anemi, huzursuzluk, yorgunluk, konfüzyon ve depresyon görülür. Bunlara ek olarak, B1 vitamini eksikli¤inde
beriberi, PP vitamini eksikli¤inde pellegra (ciltteki simetrik yaralar), B6 vitamini eksikli¤inde havaleler ve B12 vitamini eksikli¤inde de pernisiyöz
anemi geliflebilmektedir. B6 ve B12 vitaminlerinin
yetersizli¤i ayn› zamanda alzheimer hastal›¤› için
de bir risk faktörüdür. B grubu vitaminlerin eksikli¤i sonucunda geliflen anemiye ba¤l› olarak, fiziksel ve zihinsel yorgunluk olur. Ayr›ca, tükenme, huzursuzluk ve duygusal de¤iflkenlik de bu
gruptaki eksikli¤in sonuçlar›ndand›r. B vitaminleri stres ve tükenmeye, adet dönemi öncesi sendroma, gebelik s›ras›ndaki sabah rahats›zl›klar›na,
kayg› ve kuruntuya, antibiyotiklerin ve di¤er t›bbi ilaçlar›n yan etkilerine engel olur. B vitaminlerinin s›ras›yla en zengin oldu¤u besin kaynaklar›,
bira mayas› (B12 d›fl›nda), sakatatlar (karaci¤er,
böbrek, kalp vb.), et ve et ürünleri, süt ve süt
ürünleri, kuru balagiller, tah›llar, kabuklu yemifller, yumurta ve yeflil yaprakl› sebzelerdir (Benton,
2003; Merdol, 2003; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy,
1986; Hanson, 1988, Öz›fl›k-Turan ve ark., 1997;
Sapolsky, 1998).
b. C Vitamini: Baz› amino asitlerin ve folik
asitin etkin duruma geçmesi, kalsiyum ve demirin
kana geçirilmesi ve dokular›n bir araya getirilmesinden sorumlu olan C vitamininin bulundu¤u en
zengin besin kaynaklar›, s›ras›yla, kuflburnu, k›rm›z› biber, sivri biber, koyu yeflil yaprakl› sebzeler, turunçgiller (limon, portakal vb.), domates,
çilek, k›z›lc›k, karnabahar, bö¤ürtlen ve patatestir. Bu vitaminin antioksidan özelli¤i oldu¤undan,
zehirlenme ve enfeksiyonlara karfl› vücudu korur.
C vitamini yetersizli¤i tehlikeli ve yaflam boyu
sürebilen sorunlara neden olabilir. Bunun nedeni
de günümüz modern dünyas›n›n yo¤un stresidir.
Stres, vücudun C vitaminini emmesine ve kullanmas›na engel olur. Bu yetersizli¤e ba¤l› olarak
skorbüt hastal›¤›, patolojik uyku hali, yorgunluk,
tekrarlayan nezle ve grip görülür. Ba¤›fl›kl›k sistemi zay›flar ve etkinli¤i azal›r. Ayr›ca eklem iltihab› ve damar sertli¤i gibi hastal›klar da geliflebilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Holden,
1992; Merdol, 2003; Rice, 1999; Hanson, 1988;
Beyhan, 2003, Sapolsky, 1998).
Mineraller
Kemiklerin ve difllerin yap›m›, metabolizman›n sürdürülmesi ve sa¤l›kl› bir yaflam için önemli bir iflleve sahip olan minerallerin bafll›calar›,
kalsiyum, fosfor, demir, magnezyum, bak›r, çinko, iyot, flor, krom ve selenyumdur. Bu minerallerden demir, hücrelerdeki besin ö¤elerinin enerjiye dönüfltürülmesinden sorumludur. Eksikli¤inde yorgunlu¤a, tükenmeye, anemiye, güçsüzlük
hissine ve depresyona neden olur. Et, sakatatlar,
yumurta, pekmez, kuru meyveler ve yeflil yaprakl› sebzeler demir bak›m›ndan zengin besin kaynaklar›d›r (Merdol, 2003; Hanson, 1988; Holden,
1992; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Beyhan,
2003).
‹nsan bedeninin geliflimi ve yap›s›nda önemli
bir rolü olan kalsiyum, sa¤l›kl› kemikler, difller,
147
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
hücre yap›lar›, kaslar ve kan›n p›ht›laflmas› için
vazgeçilmezdir. Kalsiyum yetmezli¤inde kemikler zay›flar ve osteoporoz (kemiklerin kendili¤inden k›r›lmas›) riski artar. Hamile kad›nlarda, emzikli annelerde ve menopoz dönemindeki kad›nlarda kalsiyum eksikli¤i daha s›k görülmektedir.
Bafl dönmesi, konfüzyon ve tansiyon de¤iflmeleri
de bu mineralin eksikli¤inde görülen sorunlar aras›ndad›r. Süt ve süt ürünleri en iyi kalsiyum kayna¤›d›r (Yaral› ve Esinler, 2003; Rak›c›o¤lu,
2003; Beyhan, 2003; Holden, 1992; Baysal, 1986;
Kasap-Ersoy, 1986).
Çinko, protein ve nükleit asit metabolizmas›nda enzimlere yard›mc› oldu¤undan büyümede,
hücresel ba¤›fl›kl›¤›n oluflumunda ve cinsiyet organlar›n›n gelifliminde etkindir. Yetersizli¤inde,
ba¤›fl›kl›k ifllevlerinin bozulmas›na, yaralar›n iyileflmesinin gecikmesine, mide sorunlar›na, geçici
iktidars›zl›¤a, nöropsikiyatrik bozukluklara, yorgunlu¤a, dikkat eksikli¤ine, duygusal kontrolde
azalmaya ve zihinsel stresin genel belirtilerine neden olur. Çinkonun bulundu¤u besinler aras›nda
deniz ürünleri, karaci¤er, et, süt ve süt ürünleri,
susam ve kuru baklagiller say›labilir (Baysal,
1986; Kasap-Ersoy, 1986; Merdol, 2003; Holden,
1992).
Burada ele al›nacak son mineral olan iyot ise,
bedenin metabolik düzenini yöneten tiroid bezinin ifllevini yapmas›na yard›mc› olur. ‹yot yetersizli¤inde guatr hastal›¤›n›n yan›nda tükenme geliflirken, fazlal›¤›nda da kas spazm› ve uyar›lma
olur. ‹yot kaynaklar› aras›nda bal›k, ›spanak, süt
ve süt ürünleri, et, elma ve domates say›l›r. Ayr›ca iyotlu tuz kullan›larak da vücudun ihtiyaç duydu¤u iyot sa¤lanabilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986; Holden, 1992; Merdol, 2003).
Su
Üzerinde yaflad›¤›m›z dünyam›z gibi, bedenimizin 3/4’ünün de sudan olufltu¤unu düflünürsek,
suyun yaflam kayna¤›m›z oldu¤unu söylemek hiç
de yanl›fl olmaz. Su sayesinde, besin ö¤elerinin
sindirimi, emilimi, tafl›nmas›, art›k zararl› maddelerin vücuttan at›lmas›, vücut ›s›s›n›n dengelenmesi, eklemlerin kayganl›¤› gerçekleflir. Ancak,
tüm bu ifllevlerin yap›labilmesi için günde en az 2
litre su içilmesi gerekir. Çünkü, idrar, ter, d›flk› ve
solunum yoluyla her gün yaklafl›k 2-2,5 lt. su kayb› olur. E¤er kaybedilen su yeniden al›nmazsa insan yaflam› tehlikeye girebilir ve %15’ten fazla su
kayb› ölümcül olabilir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1988; Hanson, 1988; Rice, 1999; Conduit,
1995).
‹nsan bedeninin strese karfl› verdi¤i tepkilerden biri de kan›n kal›nlaflmas›d›r. Bu kal›nlaflman›n nedeni, hem iliklerden hem de dalaktan, p›ht›laflma faktörlerinin ve alyuvarlar›n (k›rm›z› kan
hücreleri) miktar›n›n kanda artmas›d›r. Kal›nlaflm›fl kan arterlerde dolafl›m› engeller ve koroner
damarlarda, kalp krizine yatk›nl›k da sa¤layan,
çeflitli kalp rahats›zl›klar›na neden olur. Ayn› nedenlerle, yeterli su al›nmad›¤›nda da emboli ve
felç için de yatk›nl›k sa¤lanm›fl olur. Vücut susuz
kald›¤›nda, ciltteki çizgiler ve pütürlükler artar.
Terlemeyle kaybedilen su yerine konmad›¤›nda,
beden ›s›s› dengelenemez. Kat› besinlerin yutulabilmesi ve rahat bir sindirimin olmas› için de suya ihtiyaç duyulur. Boflalt›m (üriner) sisteminin
sa¤l›kl› çal›flmas› da yeterli miktarda su al›m›na
ba¤l›d›r. Yüksek miktarda ürenin boflalt›m› böbrek tafl›, idrar yollar› ve böbrek iltihaplanmalar›
gibi boflalt›m sistemiyle ilgili sorunlardan korur.
Ayr›ca, metabolizman›n art›¤› olan zararl›
oluflumlar› da kandan temizler. Yeterli su al›m›
olmad›¤›nda yüksek miktarda üre boflalt›m›
sa¤lanamamas›, çeflitli böbrek rahats›zl›klar› ve
bu rahats›zl›klara ba¤l› olarak zihinsel uyan›kl›kta azalma, yorgunluk, kan bas›nc›nda yükselme
ve fazla s›v› tutulmas› görülür (Hanson, 1988;
Merdol, 2003)
148
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Stresi Art›ran Beslenme
Günlük besin tüketimimize bakt›¤›m›zda genelde, dengeli beslenmeden uzak, günümüzün
h›zl› yaflam›na paralel olarak popüler hale gelen,
“fast food” tarz›, geçifltirmeye dayal› ö¤ünlerimiz
oldu¤unu görüyoruz. Ö¤ünler aras›nda ise çay,
kahve, kola gibi kafeinli içecekler içiyoruz. Bu
arada alkol ve sigara tüketimi de oldukça fazlalaflm›fl durumda. Sonra da televizyon ve gazetelerde,
art›k sinirli, hoflgörüsüz, depresif ve umursamaz
bir toplum haline geldi¤imizle ilgili haberlere
rastl›yoruz. Böyle bir toplum haline gelmemizin
tek nedeni kötü beslenme al›flkanl›klar›m›z olmasa da, denklemin bir bilefleni olarak karfl›m›za
ç›kmaktad›r.
Stresi art›ran beslenme al›flkanl›klar›, burada
kafein, alkol, tuz ve katk› maddeleri olarak dört
bafll›k alt›nda incelenecektir.
Kafein
Pek çok insan güne çay veya kahve içerek bafllar ve gün bitene kadar da bu içeceklerden içmeye devam eder. Toplumumuzda özellikle çay ve
kahve kendine özgü bir kültür oluflturmufltur. Yemek yendikten sonra çay veya kahve içmek bir
al›flkanl›k haline gelmifltir. Ayr›ca gece geç saatlere kadar çal›flmak zorunda kalanlar da uykular›n›n aç›laca¤›n› ve daha verimli olacaklar›n› düflünerek yine bu içeceklerden tüketmektedir.
Kahve, çay, kola ve çikolata, kafein içerikli tüketim maddeleridir. Kafein ve onunla iliflkili di¤er kimyasal maddeler olan xanthine, theophyline
ve teobromine, do¤rudan merkezi sinir sistemini
uyararak, biliflsel performansta, dikkatte, zindelik
hissinde ve atakl›kta art›fl gibi çeflitli tepkilere neden olur. Ayr›ca adrenal bezleri çal›flt›r›r, kalp at›fl›n› ve kan bas›nc›n› art›r›r (Fenn, 2002; Conduit,1995; Holden, 1992). Kafein bu etkiyi ATP de
denilen, adenosin faaliyetini engelleyerek yapar.
Adenosin, enerjiyi hücrelere tafl›yan bafl etkendir.
Yedi¤imiz bütün yiyecekler hücrelere tafl›nmadan
önce adenosine dönüflür. Vücutta adenosinin artmas› hücrenin iyi beslenmesi ve at›klardan kolay
kurtulup, enerji dolu olmas›n› sa¤lar. Art›fl oldu¤unda kan bas›nc›, kalp at›fl miktar›, beden ›s›s›
azal›r; sindirim yavafllar; strese karfl› bedenin verdi¤i tepkiler dengelenir. Kafein de moleküler yap› olarak adenosine benzese de, adenosin faaliyetini engelleyerek tam tersi bir etkiye neden olur.
Adenosin reseptörleri kafein taraf›ndan dolduruldu¤unda sinir hücreleri dolafl›mdaki adenosini
fark edemez ve sanki ortamda hiç adenosin yokmufl gibi alg›layarak, yavafllamak yerine h›zlan›r.
Kafein ayn› zamanda adenosinin kan damarlar›n›
geniflletici etkisini de bloke ederek, daralma ve
büzüflmeye neden olur. Bu etkisi nedeniyle kafein baz› a¤r› kesicilerin içinde de bulunur. Kan damarlar› büzüfltü¤ünde damar kökenli bafla¤r›s› da
geçer (Fenn, 2002; Mumcu, 2004).
Kafein, adenosin faaliyetini engellemenin yan›nda, adrenal bezleri uyararak, stres hormonlar›
olarak bilinen adrenalin ve kortizol sal›n›m›na neden olur. Kafein ayn› zamanda dopamin ad› verilen bir maddenin sal›n›m›n› da t›pk› amfetaminler, kokain ve eroin gibi artt›r›r. Dopamin mutluluk hormonu olarak da bilinir. Kafein ba¤›ml›l›¤›n›n nedeni olarak dopamin üzerindeki bu etkisi
gösterilmektedir. Afl›r›ya kaçmamak flart›yla, kafein performans› art›rma, uyan›kl›k ve zindelik
sa¤lama anlam›nda iyi bir uyar›c› olarak görülebilir (Fenn, 2002; Girdano ve ark., 1989; Mumcu,
2004).
Kafein al›m› daha önce de belirtildi¤i gibi normal bir düzeyde tutuldu¤unda, alg›lamay› kolaylaflt›r›c› ve uyan›kl›¤› sa¤layan bir etkiye sahiptir.
Kafeinin olumsuz etkileriyle karfl›laflmamak için
fazla kafein al›m›ndan kaç›n›lmal› ve kafein içerikli içecekler yerine, içinde kafein bulunmayan
149
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
içecekler tercih edilmelidir (Fenn, 2002). Tablo
2’de verilen günlük uygun kafein al›m miktarlar›
d›fl›nda, günlük toplam 200-300 miligrama yak›n
kafeinin al›nabilece¤i; ancak, bu miktar bir seferde al›n›rsa insan hayat›n› tehlikeye sokabilece¤i
belirtilmektedir (Mumcu, 2004).
Kafein içerikli içecekler yerine al›nabilecek,
kafein içermeyen veya çok düflük miktarda içeren
içecekler:
a) Bitki çaylar›: Nane, kuflburnu, rezene, papatya, adaçay›
b) Meyve çaylar›: Bö¤ürtlen, elma, portakal,
mandalina vb
c) Meyve suyu: taze portakal, havuç, greyfurt, mandalina, elma vb. suyu, maden suyu
d)
Süt ve kakao
e)
Kafeinsiz kahve veya çay
Afl›r› kafein al›m› sonucunda, sinirlilik, tükenme, uyuflukluk, metabolizmada yavafllama, duygusal de¤iflkenlik, zihinsel performansta zay›flama, bafl a¤r›lar›, kalp çarp›nt›s› ve heyecan hali
ortaya ç›kar. Stres yönetimi becerisi azal›r, hatta
fazladan stres oluflur. Normalde sakin biçimde
karfl›lan›p bafla ç›k›labilecek stresli yaflant›lar büyütülür ve stres artar. Ayr›ca, vücudun dayanabilece¤inden daha fazla kafein al›nd›¤›nda, sindirim
sistemi ve kalp rahats›zl›klar› da artabilir. (Fenn,
2002; Conduit, 1995; Holden, 1992; Sapolsky,
1998; Rice, 1999).
Kahve, çay, kola gibi, kafein içerikli olan çikolata da çok fazla tüketilen bir besindir. Hatta çikolata tüketimi, mutluluk verici oldu¤u, zihinsel
performans› art›rd›¤›, enerji verdi¤i, cinsel gücü
art›rd›¤› gibi medyada da s›k s›k yer alan haberlerin de etkisiyle, özendirici bir hal alm›flt›r. Depresif duygu durumu ve çikolata tüketimi aras›ndaki
iliflkiyi inceleyen bir araflt›rmada, hüzünlü müzik
dinletilen kat›l›mc›lar›n çikolata al›m› artarken,
nefleli müzik dinleyen kat›l›mc›lar›n çikolata al›m›nda herhangi bir art›fl olmad›¤› gözlenmifltir
(Lecerf, 2001).
Alkol
Alkol kimileri için hafif bir uyar›c›, kimileri
için ise iyi bir rahatlat›c› olmas›n›n yan›nda ba-
Tablo 2. Çeflitli içecek ve yiyeceklerin kafein içerikleri (Fenn, 2002)
‹çecek ve yiyecekler
150 ml fincandaki ya da belirtilen
de¤erlerdeki kafein miktar› (mg)
Al›nmas› uygun olan
miktar (mg) (günlük)
Ö¤ütülmüfl kahve (Türk kahvesi, espresso vb.)
115
60-180
Haz›r kahve (nescafe sade veya sütlü)
65
30-120
Çay
40
20-60
Kakao
4
2-20
S›cak çikolata
4
2-15
Kafeinsiz kahve
4
2-4
Kafeinsiz çay
3
2-4
Kola (330ml kutu)
40
30-40
Gazoz (330ml kutu)
40
30-40
Bitter çikolata (100 gr)
80
70-90
Sütlü çikolata (100 gr)
20
40-60
A¤r› kesici (2 tane)
60
30-130
150
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
¤›ml›l›k oluflturucu maddelerin aras›nda da yer almaktad›r. Günümüzde gündelik yaflant›n›n ve
beslenme al›flkanl›klar›n›n içine fazlas›yla girmifl
olan alkollü içecekler, beden için çok çabuk bir
zehir haline gelebilir.
Alkol, ne kadar al›nd›¤›na ba¤l› olarak merkezi sinir sistemini farkl› düzeylerde etkiler. Az
miktarda al›nd›¤›nda uyar›lmay› azaltarak rahatlat›c› bir etki yapar. Miktar biraz daha art›r›ld›¤›nda yarg›lamada ve dikkatte bozulmaya, psikomotor ve cinsel performansta azalmaya yol açar. Daha yüksek miktarlarda al›nmas›yla ataksi (kaslar›n düzenli çal›flmas›nda motor bozulma) ve ses
kaymalar›n›n oldu¤u bir konuflma oluflur. Afl›r›
miktarlarda alkol al›m› ise derin uyku haline
(anestezi) ve alkol komas›na neden olabilir (Conduit, 1995). Ayr›ca, afl›r› alkol al›m› organ iflleyiflinde bozulmaya (karaci¤er, mide rahats›zl›klar›
vb.), zihinsel performansta azalmaya, duygusal
de¤iflkenli¤e, enerji kayb›na, obeziteye ve ba¤›ml›l›¤a da neden olmaktad›r (Holden, 1992; Mirsal
ve ark., 2000).
Çeflitli araflt›rmalar, özellikle stresli zamanlarda alkol al›m›n›n, stresin kayna¤›n›n iyi (terfi, evlilik, istenen bir fleyin gerçekleflmesi vb.) veya kötü (ayr›l›k, iflten at›lma, kay›p, ifl, özel yaflam veya e¤itim yaflam›nda hoflnutsuzluk) olmas›na ba¤l› olmadan, artt›¤›na iflaret etmektedir (Conduit,
1995). Ayr›ca, sosyalleflme amaçl› ve ekonomik
nedenlerle iliflkili olarak da alkol al›nd›¤›n› gösteren bulgular vard›r (Cebeci ve ark., 1997; Türkcan ve Çakmak, 2000). Çeflitli psikolojik bozukluklar› olan kiflilerin alkol al›mlar›nda art›fl oldu¤u da araflt›rmalarla gösterilmifltir (Pektafl ve ark.,
2000). Oysa, stresli zamanlarda alkol al›m›ndan
kaç›n›lmas› yararl› olacakt›r, çünkü, alkol al›m›
strese neden olan soruna yan›t getirmemektedir.
Aksine, sorunu çözmek için gerekli olan yetilerin
yitimine neden olmakta ve sorunu daha da katla-
yarak yeni sorunlara neden olabilmektedir (Holden, 1992; Conduit, 1995).
Tuz
Stresi art›ran bir baflka beslenme al›flkanl›¤› da
tuz kullan›m›d›r. Tuz, di¤er ad›yla sodyum klorid,
asl›nda pek çok besinde do¤al olarak bulunur.
Ancak, damak zevkinin bir sonucu olarak ald›¤›m›z besinlerle beraber ek tuz tüketmekteyiz. Bir
insan›n günlük tuz ihtiyac› 1-3 gram aras›nda olmas›na karfl›n, günlük tüketim genelde bunun oldukça üzerindedir (Baysal, 1986; Kasap-Ersoy,
1986, Holden, 1992).
Tuz, insan vücudunun su dengesinden en çok
sorumlu olan mineraldir. Tuzdaki sodyum iyonlar› vücutta su tutulmas›n› sa¤lar. Gere¤inden fazla
tuz al›m› sonucu, vücutta fazla su tutulmufl olur.
Bu da ödem oluflturarak sinir dokular›nda ve beyin dokular›nda gerginlik yapar. Ayr›ca, yüksek
tansiyona da neden olur. S›v› tutumunun fazlal›¤›na ba¤l› olarak, kan bas›nc› yüksek olan bir birey
strese maruz kald›¤›nda kan bas›nc› daha da yükselir. Bunun sonucu olarak da felç, kalp krizi ya
da kronik yüksek tansiyon geliflebilir. Fazla tuz
al›m› ay hali öncesi sendromu a¤›rlaflt›rabilir, adrenal bezleri uyararak tüketebilir, sinir sistemini
uyararak y›k›m›na neden olabilir, kas sisteminde
gerginlik oluflturabilir ve ba¤›rsak floras›nda de¤iflikliklere neden olabilir. Bunlar›n yan›nda duygusal al›nganl›¤a, sinirlili¤e, telafla, heyecana ve
de¤iflkenli¤e de neden olur (Holden, 1992; Rice,
1999; Merdol, 2003; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy,
1986).
Fazla tuz al›m›ndan kaç›nmak, hem genel sa¤l›k, hem de strese maruz kal›nd›¤›nda gösterilen
stres tepkilerinin insan hayat›n› tehlikeye sokmamas› anlam›nda yararl› olacakt›r. Bu nedenle, gerek sofra tuzu gerekse do¤al sodyum oran› yüksek
besinleri normal s›n›rlar içinde almak yararl› ola151
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
cakt›r. Bir baflka çözüm de sodyum oran› düflük
tuz ya da potasyum klorid kullan›m›n› tercih etmektir.
Katk› Maddeleri
Günümüzde katk› maddeleri neredeyse tüm
besin kaynaklar›n›n içinde bulunmaktad›r. Sebzemeyve yetifltirilmesinde, uzun ömürlü tüketim besinlerinin haz›rlanmas›nda (konserve, dondurulmufl besinler), etin yan ürünlerinin yap›m›nda (sucuk, sosis vb.), bisküvi, flekerleme, cips gibi aburcubur olarak isimlendirilebilecek yiyeceklerin yap›m›nda katk› maddeleri kullan›lmaktad›r. Katk›
maddelerinin bir k›sm› do¤al, bir k›sm› yar›-do¤al
ve bir k›sm› da tamamen kimyasal içeriklidir. Son
y›llarda dikkatler bu konu üzerine çekilmifltir.
Katk› maddelerinin, konserve de dahil olmak üze-
re, pek çok hastal›¤›n nedenlerinden biri oldu¤u,
ba¤›fl›kl›k sistemini, fiziksel ve zihinsel performans› olumsuz etkiledi¤i ortaya konmufltur (Conduit, 1995; Baysal, 1986; Kasap-Ersoy, 1986).
Bu konuyla ilgili olarak yap›lan bir araflt›rmada, bir katk› maddesi olan g›da boyas›n›n kullan›ld›¤› yiyeceklerden fazla tüketen çocuklarda, afl›r›
hareketlili¤in artt›¤› ortaya konmufltur (Breakey,
1997). Katk› maddelerinin nörotransmitter yap›s›n› bozdu¤una iliflkin bulgular da vard›r (Merdol,
2003).
Araflt›rmalar
Beslenme al›flkanl›klar› ile ba¤lant›l› olarak
çeflitli rahats›zl›klar oldu¤una, bunlar›n stresle
ba¤lant›l› olarak geliflebildi¤ine, stres tepkilerini
art›rd›¤›na veya stres yönetimi sürecini olumsuz
Tablo 3. Çeflitli katk› maddeleri ve içinde bulundu¤u besinler (Conduit, 1995)
Katk› maddeleri
Bulunduklar› Besinler
Katk›
E-numaras›
Antioksidanlar
E300(L-ascorbic asit
Meyve sular›, ekmek hamuru
E307 (synthetic alpha tocopheral)
Tah›l temelli bebek mamalar›
E100 (curcumin)
Unlu tatl›lar, pastalar, kurabiyeler vb. margarin
E153
Meyan kökü
E160 (anatto)
Cipsler
E400 (Alginic asit)
Dondurma, krem peynir
E412 (guar gum)
Haz›r çorba, beze
E464 (hydroxypropylmethy cellulose
Meybuz (meyveli buzlar)
E200 (sorbic asit)
Meyve yo¤urtlar›, alkolsüz içecekler
Boyalar
Kremsi ve dayan›kl›l›¤› art›r›c›lar
Koruyucular
E220 (sulphur dioxide)
E252 (potassium nitrate)
Past›rma, kavurma gibi tütsülenmifl etler
Tatland›r›c›lar
E420
Diyabetik reçel,fleker
Di¤er
E290 (karbondioksit)
Gazoz, kola gibi asitli içecekler
E503 (amonyum karbonat)
Bisküviler
E502 /sodyum hidroksid)
Tatl›lar, reçel
152
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
etkiledi¤ine bu bölüm içinde pek çok kez de¤inilmifltir.
Dengesiz beslenmenin görünümlerinden biri
olan obezite sorununa sahip kiflilerle yap›lan araflt›rmalar, bu kiflilerin kalp hastal›klar›, sindirim
sistemi, dolafl›m sistemi ve sinir sistemi sorunlar›na karfl› normal kiloda olanlara k›yasla daha fazla
risk tafl›d›klar›n› göstermifltir (Hanson, 1986;
Nicklas, 2003; Beyhan, 2003; Lecerf, 2001).
Yaral› ve Esinler (2003), menopoz ve beslenme konusuyla ilgili yapt›klar› bir de¤erlendirme
çal›flmas›nda, menopoz döneminde ve sonras›nda
dengeli beslenmenin fiziksel ve zihinsel sa¤l›k
üzerinde olumlu etkisine de¤inmifllerdir. Ayr›ca,
dengeli beslenmenin yan›nda, günlük kalsiyum ve
D vitamini ihtiyac›n›n sa¤lanmas›n›n da osteoropoz riskini oldukça azaltt›¤›n› belirtmifllerdir. Bu
konuyla ilgili olarak Rak›c›o¤lu’da (2003) yapt›¤›
bir derleme çal›flmas›nda, vücuttaki besin ihtiyac›n›n miktar›n›n ve yönünün menopoz sonras›nda
de¤iflti¤ine dikkat çekmifl, vücut ihtiyaçlar›n› karfl›layacak flekilde beslenmenin bireyin fiziksel ve
zihinsel stresten korunmas›nda önemli rol oynad›¤›n› belirtmifltir.
Ergenlerde kardiyovasküler risk faktörü olarak
beslenme durumlar›n›n de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada, 12-19 yafl aras›ndaki bireylerin a¤›rl›kl›
fast food tarz› beslenme al›flkanl›¤›na sahip olduklar› belirlenmifl ve buna ba¤l› olarak besin tüketimleri aç›s›ndan kardiyovasküler hastal›klara
yatk›n olduklar› bulunmufltur (Altan ve ark.,
2003). 14-18 yafl grubundaki lise ö¤rencilerinin
beslenme al›flkanl›klar›n›n saptan›p de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada da, ö¤rencilerin kafein içerikli
içecekleri yüksek oranda tükettikleri saptanm›fl ve
beden kitle indekslerine bak›ld›¤›nda da fliflmanl›k ve zay›fl›k oranlar› yüksek bulunmufltur (Figan ve ark, 2003). Beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik yaflam flekli de¤iflikliklerinin adolesan
obezitesindeki etkilerinin araflt›r›ld›¤› bir izleme
çal›flmas›nda, bu tür bir de¤iflikli¤in, obezitenin
önlenmesinde ve tedavisinde olumlu etki yapabilece¤i gösterilmifltir (Nur ve Koço¤lu, 2003).
Kireçlenme, ast›m, dikkat eksikli¤i ve hiperaktivite bozuklu¤u, otizm, s›rt a¤r›s› kronik bafl
a¤r›s›, kronik a¤r›, koroner arter rahats›zl›¤›, depresyon, diyabet, kalp hastal›klar›, AIDS, hipertansiyon, uykusuzluk, pika davran›fl›, flizofreni, multiple sclerosis, felç, yafllanma, meme kanseri gibi
kronik koflullar içinde bulunana kiflilerde stres yönetimi yaklafl›mlar›n›n ele al›nd›¤› bir derleme çal›flmas›nda, yaflam tarz›nda bir de¤ifliklik olarak
beslenme ve egzersizin stres yönetiminde önemli
bir bileflen oldu¤una de¤inilmifltir (Barlow ve
ark., 2002).
Sonuç
Stresle bafla ç›kabilmek için bedenin enerjiye
gereksinimi vard›r ve enerji çeflitli besin gruplar›ndan yeterli miktarda alarak sa¤lan›r. Her bir
besin kayna¤›n›n, enerjinin sa¤lanmas›nda metabolizma içinde kendine özgü bir ifllevi vard›r. Besin kaynaklar›n›n herhangi birinin eksikli¤inde ya
da fazlal›¤›nda, fizyolojik ve zihinsel rahats›zl›klar ortaya ç›kmaktad›r. Bu rahats›zl›klar da stres
yönetimi sürecini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, hem beden sa¤l›¤›n›n korunmas› hem de
strese karfl› dayan›kl›l›¤›n art›r›lmas› için dengeli
beslenmeye dikkat edilmesi gerekmektedir.
5. YOGA
Geçmifli çok eski ça¤lara dayanan ve do¤u kökenli bir uygulama olan yoga, ülkemizde son y›llarda oldukça popüler bir hale gelmifltir. Çeflitli
filmlerde izledi¤imizden öte, yoga, bir kendini
bulma yolculu¤u ö¤retisi olarak ele al›nabilir.
Yoga, yaln›zca bir stres yönetimi yöntemi de¤il, ayn› zamanda, insan›n daha do¤al hale gelme153
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
sinin ve yaflam›n do¤al olmayan bileflenlerinden
vazgeçilmesinin e¤itimsel sürecidir (Krishnananda, 1981). Sözcük anlam› “birleflme” olan yoga,
fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir geliflme yöntemidir
ve bu ö¤retiyi uygulayanlara da “yogi” ad› verilir
(Girdano ve ark., 1989). Yoga ö¤retisinin felsefesine göre, hayat›n amac› ölümden, a¤r›dan, ac›dan
ve hastal›ktan ar›nm›fl bir mertebeye ulaflmakt›r
(Cotton, 1990).
Yoga: Psikolojik Varsay›mlar›
Yoga ö¤retisine göre insan›n ilk fark›ndal›klar› deneyimleriyle oluflur. Çevresinde olanlar› duyumsar, alg›lar ve anlar. Bu süreç “Pratyaska”
olarak adland›r›lan do¤rudan alg›lama-bilme sürecidir. Dünyada varolan her nesne bir titreflim
yayar ve insanlar duyu organlar› yoluyla bu titreflimleri al›r. Duyu organlar›n›n harekete geçerek
titreflimleri almas› içsel titreflim olarak isimlendirilen “Prana” sayesinde olur. Prana, duyular› akla
ba¤lar. Ak›l, “Manas” olarak isimlendirilir ve bir
enstrüman olarak “karana” ismiyle de¤erlendirilir. Ak›l yoluyla kavrananlar, zihinde (Buddhi)
yarg›lan›r. Bu anlamda, ak›l zihnin enstrüman›d›r.
Zihin, “Ahamkara” ya da ego denilen bir baflka ilke ile iliflkilidir. Ego ile varoluflumuzu onaylar›z.
Nesne iliflkileri çeflitli yollarla ifllenir. Ego, zihin
ve ak›l üçlüsü, kibir, anlay›fl, nesneleri düflünme
ve bilinçalt›n›n (Chitta) birleflimi olan “Antahkarana”y› yani psifleyi (ruhu) içerir. Yoga, farkl› biçimlerde iflleyen psiflenin mükemmel çal›flmas›yla ilgilenir (Krishnananda, 1981).
Psiflenin ifllemesi befl boyutta ele al›n›r. Bunlardan birincisi olan “Pranama”, do¤ru bilgi anlam›na gelir ve nesnelerin olduklar› gibi fark›ndal›¤›n› ifade eder. Alg›lama, sonuç ç›karma ve onaylama do¤ru bilgiye ulaflman›n üç yoludur. ‹kinci
boyut olan “Viparyaya” yanl›fl alg›lamad›r. Üçüncü boyut flüphe yani “Vipalka”d›r. Dördüncü boyut olan “Nidra” uykudur. Son boyut olarak ise
geçmiflte olanlar›n hat›rlanmas› (bellek) olan
“Smitri” vard›r (Krishnananda, 1981).
Yoga ö¤retisi, kiflinin içsel yap›s› üzerine
ayr›nt›l› bir araflt›rma yapar ve evrenle olan iliflkisini tasavvur eder. Kiflinin sosyal yaflam›yla de¤il,
evrenle olan iliflkisini içeren, kiflisel yaflant›s›yla
ilgilenir. Bunun nedeni olarak, sosyal çevrede insanlar›n gerçek kifliliklerini fazla ortaya koymamalar› gösterilir. Yoga, asl›nda, kiflisel bir iliflki
gibi görünen, içsel aray›fl (Atma-Vichara) ve içsel
fark›ndal›k (Atma-Sakshatre) süreci olan, bilincin
bilinçle çal›flmas›d›r (Krishnananda, 1981).
Zihinsel ya da bedensel hastal›k, yoga ö¤retisinin as›l amac› olan gerçek beni ve yaflam amac›n› bulma yolunda gerçek bende ve yaflam amac›nda bozulmaya neden olur. Ancak, hastal›k kötü bir fley olarak de¤il, gerçek beni ve yaflam amac›n› bulma yolundan uzaklafl›ld›¤› ve tekrar yola
dönülmesi gerekti¤i anlam›nda bir iflaret olarak
de¤erlendirilir (fien, 2004).
Yoga: Ö¤retinin Uygulamas›
Yoga ö¤retisi sekiz aflamal› bir yoldur. Bu yolun ilk iki basama¤›, antisosyal ve bencil davran›fllar›n s›n›rlanmas› ile olumlu kontrolün sa¤lanmas› olan ahlaki ö¤retilerdir. Sonraki üç basamakta ise yoga ö¤rencilerine beden durufllar›
(asanas), nefes kontrolü (pranayamas) ve duyular›n çekilmesi ö¤retilir. Bu ö¤retilerle beraber, kifli, bedeninin dolay›s›yla da zihninin kontrolünü
kazan›r. Son üç basamak olan meditasyon, derin
düflünme ve izolasyonla birlikte, zihnin kontrolünde ustalaflma sa¤lan›r. Bu aflamalar›n gerçeklefltirilmesiyle zihin, yarat›c› enerjiyi serbest b›rakmaya, kifliyi bilinçd›fl› dürtülerden ve duyular›n esaretinden kurtarmaya koflulland›r›l›r (Rice,
1999).
Yoga: Stres ve Hastal›k
Yoga ö¤retisine göre, hastal›klar›n nedeni üç
154
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
bafll›k alt›nda toplanabilir. Bunlar, d›flsal (rüzgar,
so¤uk, s›cak, nem, kuruluk ve atefl), içsel (nefle,
öfke, üzüntü, dalg›nl›k, keder, korku ve panik) ve
her iki gruba da dahi olmayan (travmatik yaralanmalar, enfeksiyonlar, böcek sokmalar›, düzensiz
beslenme, afl›r› seks, fiziksel zorlanma, balgam ve
fazla s›v› tutulmas›) nedenlerdir (fien, 2004).
Yoga ö¤retisine göre, duygular ve organlar
aras›nda karfl›l›kl› bir iliflki vard›r. Olumlu duygular sa¤l›kl› çal›flan organlarca, olumsuz duygular
ise sa¤l›ks›z çal›flan duygularca yarat›l›r. Olumsuz duygular iliflkili olduklar› organa zarar vererek hastalanmas›na yol açarken, olumlu duygular
da iliflkili olduklar› organ›n ifllevlerini iyi bir flekilde yerine getirmesini ve güçlenmesini sa¤lar.
Örne¤in, karaci¤erdeki bir bozukluk, kiflinin öfke
duymas›na neden olurken, tekrarlanan afl›r› öfke
de karaci¤ere ve akci¤ere zarar verir (fien, 2004).
Yoga: Stres Yönetimindeki Rolü
Yogan›n stres yönetimi becerileri içindeki ilk
rolü nefes kontrolüdür (Nefes al›rken yap›lan hatalara, do¤ru nefes alman›n stres yönetimindeki
önemine ve nas›l do¤ru nefes al›nabilece¤ine daha önceden de¤inilmiflti). Do¤ru nefes al›narak
stres düzeyi azalt›labilir (Allen, 1983; Girdano ve
ark., 1989).
Asana olarak adland›r›lan beden durufllar›, iskelet ve kas sistemlerindeki gerilimin azalmas›n›
sa¤layarak stres düzeyini azalt›r (fien, 2004). Bu
anlamda beden durufllar›n›n, egzersiz ya da kas
gevfletmede oldu¤u gibi bir etki yapt›¤›n› söylemek yanl›fl olmayacakt›r.
Yoga, yüksek düzeyde bedensel fark›ndal›¤›n
kavranmas›n› sa¤layan bir ö¤reti olarak karfl›m›za
ç›kmaktad›r. Bu ö¤retiyi uygulayan kifliler, bedenlerini dinlemeyi, gerilimin fark›na varmay› ve
onu azaltmay› ö¤renirler (Allen, 1983).
Araflt›rmalar
Yogan›n stres yönetimindeki etkili¤i üzerine
çok say›da araflt›rma olmamas›n›n yan›s›ra, varolanlar da beraberlerinde pek çok soruyu getirmektedir, çünkü stres düzeyinin azalmas›nda etkili
olan›n yoga m› yoksa yoga bileflenlerinden olan
nefes kontrolü veya beden durufllar› m› oldu¤u
noktas› tam aç›klanamamaktad›r (Allen, 1983;
Cotton, 1990; Bond ve ark., 2002).
Yogan›n stres yönetiminde etkili oldu¤unu
gösteren bir araflt›rmada, yoga uygulamalar›na
devam eden üniversite ö¤rencilerinin duygu durumlar›ndaki olumlu geliflmenin, yüzme egzersizi
yapanlara göre daha iyi oldu¤u bulunmufltur (Berger ve Owen, 1992).
Bir yoga uygulamas› olan T’ai Chi ile aerobik
egzersizin, stres yönetimindeki etkilerinin karfl›laflt›r›ld›¤› bir çal›flmada da, iki uygulama aras›nda anlaml› bir fark gözlenmemifltir (Brown ve
ark., 1995)
Aerobik egzersiz, T’ai Chi ve sosyal problem
çözme becerilerinin, stres yönetimindeki etkilerinin araflt›r›ld›¤› bir çal›flmada da aerobik egzersiz
ve T’ai Chi aras›nda anlaml› bir fark bulunmazken, sosyal problem çözme becerilerinin di¤er iki
yönteme göre daha etkili oldu¤u bulunmufltur
(Bond ve ark., 2002).
Sonuç
Stres yönetiminde etkili bir yöntem olarak ele
al›nan yoga ö¤retisi, bir teknik olmaktan çok bir
yaflam felsefesidir. Bu nedenle, bu ö¤retiyi benimseyenler için afl›r›l›klardan kaç›narak, düzenli
bir yaflam sürmek ve yoga egzersizlerini yapmak
normal yaflam›n vazgeçilmez bir parças›d›r. Stres
yönetimi amaçl› olarak yoga egzersizlerinin kullan›m›n›n oldukça yararl› oldu¤u bilinmektedir.
Yoga durufllar› bir yogiden ö¤renilip uygulanabilece¤i gibi çeflitli kitaplardan da ö¤renilebilir.
155
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Kaynaklar
Fenn, C. (2002). Caffeine, grounds for concern?. http: //www.isma.org.uk./stressnw/caffeine1.htm
Allen, R. J. (1983). Human stress: Its nature and control. New York:
Macmillan Publishing Company
Figan, G., Alphan, M. E. & Söylemez, D., (2003). 14-18 yafl grubundaki lise ö¤rencilerinin beslenme al›flkanl›klar›n›n saptanmas› ve de¤erlendirilmesi. IV. Uluslararas› Beslenme ve
Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 304
Atlan, T., Bafl, M., Aran, E., Kaya, H. G., fiahin, D. & Yüksek, O.,
(2003). Adolesanlarda kardiyovasküler risk faktörü olarak
beslenme durumlar›n›n de¤erlendirilmesi. IV. Uluslararas›
Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya,
206
Fremont. J., & Craighead, L. W., (1984) Aerobic exercise and cognitive therapy for mild/moderate depression. Presented at
the Association for Advancement of Behavior Therapy,
Philadelphia, PA.
Barlow, J. Wright, C., Sheasby, J. Turner, A. & Hainsworth, J.
(2002). Self-management approaches for people with chronic conditions: a review, Patient Education and Counselling, (48), 177-187
Girdano, D. A., Everly, Jr. & Dusek, D. E. (1989). Controlling stress
and tension: a holistic approach. (3rd ed.). New Jersey:
Prentice-Hall Inc
Baysal, A. (1986). Genel beslenme bilgisi, Ankara: Hatipo¤lu Kitabevi
Gomes, 2004, Stres and nutrition. http://www.kivaspirit.org/Articles/StressAndNutrition.PDF
Benton, D. (2003). Nutrition and cognitive functioning. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›.
Antalya, 17
Gosselin. C. & Taylor, A. (1999). Exercise as a stress management
tool. http://www.isma.org.uk./stressnw/exercise.htm
Berger, B. G. & Owen, D. R. (1992). Mood alteration with yoga and
swimming: Aerobic egzercize may not be necessary. Perceptual and Motor Skills., 75. 1331-1343.
Green-Trzcieniecka, A. & Steptoe, A (1994). Stress management in
cardiac patients: a preliminary study of predictors of improvement in quality of life. Journal of Psychomatic Research, (38), 4, 267-280
Beyhan, Y. (2003). Çal›flanlarda stres ve beslenme. II. ‹fl Sa¤l›¤› ve
Güvenli¤i Kongresi Bildiriler Kitab›. Adana, 331-337
Bond, D. S., Lyle, R. M., Tappe, M. K., Seehafer, R. S. & D’Zurilla, T. J. (2002). Moderate aerobic exercise, t’ai chi and social problem-solving ability in relation to stres. International Journal of Stres Management, 9 (4), 329-343
Breakey, J. (1997). The role of diet and behaviour in childhood, Journal of Pediatrics, (33), 1901997
Brewin, C. H. & Holmes, E. A. (2003). Psychological Teories of
posttraumatic stres disorder. Clinical Psychology Review,
23, 339-376
Broady, E. J. (1980). Choosing the right exercise. J. D. Adams (Ed.)
Understanding and managing stres: A book of readings.California: University Associates.
Brown, D. R., Wang, Y., Ward, A., Ebbeling, C. B., Fortlange, L.,
Puleo, E., Benson, H. & Rippe, J.M. (1995). Chronic
psychological effects of exercise and exercise plus cognitive strategies. Medicine and Science in Sports and Exercise,
27, 765-775
Cebeci, D. S., Karavufl, M., Aytaçlar, S. & Hayran, O. (1997). Fabrika iflçilerinde alkol kullan›m›. Düflünene Adam, 10, (2),
30-34
Conduit, E. (1995).The Body Under Stress: Developing Skills For
Keeping Healthy. Lawrence Erlbaum Associates
Cotton, D. (1990). Stres management: Integrated approach to therapy. New York: Brunner/Mazel Inc
Greist, J. H. (1984). Execise in the treatment of depression. Coping
with mental stres: The potential and limits of exercise intervention. NIMH Workshop, Washington, DC.
Gür, H. & Ercan, M. (1991). Spor bilimlerinde biofeedback’in önemi ve kullan›m›. Spor Bilimleri Dergisi, (2), 2, 38-44
Hanson, P. (1988). The joy of stres. London: Pan Boks
Harvey, A. G., Bryant, R. A. & Tarrier, N. (2003). Cognitive behaviour therapy for post traumatic stres disorder. Clinical
Psychology Review, 23,501-522
Holden, R. (1992). Stres Busters. London: Thorsons
Holroyd, K. A., Appel, M. A. & Andrasik, F. (1984). Stres reduction and prevention. (Ed. D. Meichenbaum ve M. E. Jaremko) A cognitive-behavioral approach to psychophysiological disorders. (213-251). Newyork: Plenum Press
Jacobson, E. (1938). Progressive relaxation (2nd ed.). Chicago: University of Chicago Press
Karatosun, H. (2004a). Egzersiz nedir?. http://www.sporfizyo.com/saglik/egzersiz.htm
Karatosun, H. (2004b). Egzersizin yararlar›. http://www.sporfizyo.com/saglik/sporyarar_zarar.htm
Karatosun, H. (2004c). Egzersiz seçimi ve uygulama.
http://www.sporfizyo.com/saglik/sporturu.htm
Karatosun, H. (2004d). Egzersiz ve ba¤›fl›kl›k (immün) sistemi.
http://www.sporfizyo.com/saglik/egzersiz_bagisiklik_sist.htm
156
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Karatosun, H. (2004e). Hastal›k ve egzersiz. http://www.sporfizyo.com/saglik/Hastalik.htm
Karatosun, H. (2004f). Kilo azaltma. http://www.sporfizyo.com/saglik/kiloazaltma.htm
Kasap-Ersoy, G. (1986). Spor ve beslenme. Ankara: Milli E¤itim
Bas›mevi
Krishnananda, S. (1981). Yoga sistemi. http://angelfire.com/indie/yogamerkezi
Kubany, E. S., Hill, E. E. & Owens, J. A. (2003). Cognitive trauma
therapy for battered women with PTSD: Preliminary Findings. Journal of Traumatic Stres, (16), 1, 81-91
Kutluay-Merdol, T. (2003). Davran›fllar›m›z ve beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›.
Antalya, 26-29
Lecerf, J. M. (2001). Stress and nutrition: a fascinating crosstalk.
(Summary Redaction). London: John Libbey & Company
Ltd.
McCann, I. L. ve Holmes. D. S. (1984). Influence of aerobic exercise on depression. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 1142-1147
Mirsal, H., fiatir, T., Pektafl, Ö., Kalyoncu, A., Mirsal, N. & Beyazyürek, M. (2000). Alkol ba¤›ml›lar›nda karaci¤er fonksiyonlar›n›n sosyodemografik-klinik özellikler aras›ndaki
iliflkilerin araflt›r›lmas›. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet
Bildiri Kitab›. Antalya-59
Mumcu, A. (2004). Hamilelik ve kafein, http://www.mumcu.com
Nicklas, T. A. (2003). School nutrition studies in children and implication for change, . IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 56
Nur, N. & Koço¤lu, G. (2003). Beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik yaflam flekli de¤iflikliklerinin adolesan obezitesindeki
etkileri. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi
Bildiriler Kitab›. Antalya, 138
Pektafl, Ö., Mirsal, H., Huten, M., fiatir, T., Kalyoncu, A., Mirsal, N.
ve Beyazyürek, M. (2000). Psikiyati klini¤inde yatarak tedavi gören hastalarda alkol kullan›m›. 36. Ulusal Psikiyatri
Kongresi Özet Bildiri Kitab›. Antalya, 57
Perry, J. D., Hullett, L. T. & Bollinger, J. R. (1989). Emg biofeedback treatment of incontinence (and other disorders of the
pelvic musculature). http://www.incontinent.com/effective.htm
Plante, T. G. (1999). Could the perception of fitness account for
many of the mental and physical health benefits of exercise? Advances in Mind-Body Medicine, 15, 291-301
Plante, T. G., Coscarelli, L., Caputo, D. & Oppezzo, M. (2000). Percived fitness predicts daily coping beter than physical activity or aerobic fitness. International Journal of Stres Management, 7 (3), 181Powell. T. J. & Enright, S. J. (1990). Anxiety and stress management. London: Rutledge
Price. J. L., Hilsenroth, M. J., Petretic-Jackson, P. A. & Bonge, D.
(2001). A review of individual psychotherapy outcomes for
adult survivors of childhood sexual abuse. Clinical Psychology Review,(21), 7, 1095-1121
Rak›c›o¤lu, N. (2003). Menapoz ve Beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 65
Rao, V. K., Mulvaney, S. J. & Dexter, J. E. (2000). Rheological characterisation of long and short mixing flours based on stres
relaxation, Journal of Cereal Science, (31), 159-171
Rice, P. L. (1999). Stres and health. Pacific Grove: Brooks/Cole
Publishing Company
Ross, M. (2004). Breathing. http://www.selfhelpmagazine.com/articles/stress/breath.html
Rostad, F. G. & Long, B. C. (1996). Exercise as a coping strategy for
stres: a review. International Journal of Sport Psychology,
27, 197-222
O’Hair, D. E. http://www.ohair.org/psychoph.html. Biofeedback:
Review, history and application.
Sapolsky, R. M. (1998).Why zebras don’t get ulcers: an update guide to stres, stres-related disorders and coping. New York:
W. H. Freeman and Company
Ong, L., Linden, W. & Young, S. (2003). Stres management: What
is it?. Journal of psychosomatic research, (56), 133-137.
Say›m, A. (2002). Çocuk ruh sa¤l›¤› uygulamalar›nda neurobiofeedback. http://www.mcaturk.com/kongre_12.htm
Othmer, S., Kaiser, D. & Othmer, S. F. (1995). EEG biofeedback
training for attention deficit disorder: a review of recent
controlled
studies
and
clinical
findinigs.
http://users.aol.com/eegspectrm/tova/tova.htm
Öz›fl›k-Turan, H., Talasl›o¤lu, A., Arman, F. & Ünal, A. (1997). B12
vitamin eksikli¤inde ve pernisyöz anemili hastalarda sempatik deri yan›t›. Düflünen Adam, 10, (2). 26-29
Sime, W. (1998). New concepts in stres management. http://www.isma.org.uk./stressnw/newconcepts.htm
Simons, A. D., McGowan, C. R., Epstein, L. H., Kupfer, D. J. ve Robertson, R. J. (1985). Exercise as a treatment for depression: an update. Clinical Psychology Review, 5, 553-568
Smith, A. (2000). Five practical ways to help your clients relax instantly. http://www.isma.org.uk./stressnw/fiveways.htm
157
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Steptoe, A., Edwards, S., Moses, J. & Mathews, A. (1989). The effects of exercise training on moods and percieved coping
a¤abeylity in anxious adults from the general population.
Journal of psychosomatic research. 5, (33), 537-547
fien, C. (2004). Taocu yoga serisi: Stres ve stres kaynakl› rahats›zl›klar için taocu yoga. ‹stanbul: Klan Yay›nlar›
Türkcan, A., & Çakmak, D. (2000). Alkol ba¤›ml›lar›nda evsizlik.
36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Bildiri Kitab›. Antalya,
57
Wall, S. (1997). What is biofeedback. http://healing.about.com
Walker, C. E. (1975). Learn to relax. New Jersey: Prentice-Hall Inc.
Wynder, E. L. (1976). Nutrition and cancer. Federal proceedings, 35,
1309-1315
Yaral›, H. & Esinler, ‹. (2003). Menopoz ve beslenme. IV. Uluslararas› Beslenme ve Diyetetik Kongresi Bildiriler Kitab›. Antalya, 60-62
Van Doornen , L. J. P., De Geus, E. J. C. & Orlebeke J. F. (1988).
Aerobic fitness and the physiological stres response: A critical evaluation. Soc. Sci. Med., 3, (26), 303-307
158
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
B‹L‹fiSEL YAKLAfiIMA GÖRE
KONTROL ALGISI VE
STRESLE BAfiAÇIKMA
Uzm. Psk. Mine O¤ul*
Bireylerin, karfl›laflt›klar› stresli yaflam olaylar›n› ne derece kontrol edilebilir alg›lad›klar›, bu
olaylarla baflaç›kmada kulland›klar› yöntemleri
belirleyerek baflaç›kma sürecinde etkili olmaktad›r. Biliflsel yaklafl›m›n, stres ve stresle baflaç›kma
sürecini aç›klarken üzerinde durdu¤u biliflsel de¤erlendirmelerin önemli bir bölümünü oluflturan
kontrol alg›s› ile baflaç›kma yöntemleri aras›ndaki
iliflki ve bunun uyum sürecindeki rolü bu yaz›n›n
konusunu oluflturmaktad›r.
Stresle Baflaç›kma Sürecinin
Özellikleri
Biliflsel yaklafl›ma göre stres ve stresle
baflaç›kma, iliflkisel ve süreç yönelimli özellikler
tafl›r. ‹liflkisel olma özelli¤i, kifli ile çevresi aras›ndaki iliflkiyi yans›tmak için kullan›l›r. Buna göre,
ne birey ne de çevre tek bafl›na stresin öncülüdür.
Stres, tek bir uyarana verilen tepki de¤il, kiflinin
kendine karfl› bir tehdit, tüm kaynaklar›n›n kullan›m›n› gerektiren ya da kaynaklar›n›n yetersiz kalaca¤› bir durum alg›lad›¤› belirli bir birey-çevre
iliflkisidir. Kifli ile çevresi aras›ndaki bu iliflki çift
yönlüdür ve karfl›l›kl› etkileflime dayan›r. Bu iliflkinin dinamik oluflu ve sürekli bir de¤iflimi içermesi ise süreç yönelimli özelli¤in sonucudur
(Folkman, 1984). Çevrede ortaya ç›kan farkl› durumlara ba¤l› olarak baflaç›kma yöntemleri de
farkl›l›k gösterdi¤inden, ba¤lamsal etkenlerin
baflaç›kma yöntemlerinin kullan›m›nda önemli bir
role sahip oldu¤u söylenebilir (Fields ve Prinz
1997; McCrae, 1984).
Biliflsel yaklafl›m›n vurgulad›¤› iliflkisel ve süreç yönelimli olma özellikleri, kontrol alg›s›n›n
bu süreçteki rolünü anlamam›z› sa¤lar. ‹liflkisel
olma özelli¤i, kontrol alg›s›n› de¤erlendirirken kifli ile çevresi aras›ndaki iliflki ba¤lam›n› ele almam›z›; süreç yönelimli olmas› ise kifli ile çevresindeki dinamik etkileflime ba¤l› olarak kontrol alg›s›nda de¤iflimler olabilece¤ini göz önünde bulundurmam›z gereklili¤ini ortaya koymaktad›r (Folkman, 1984).
Alg›lanan Kontrolün Baflaç›kma Sürecindeki
Rolü
Kontrol alg›s›n›n baflaç›kma sürecindeki rolü
hakk›nda çeflitli görüfller bulunmaktad›r. Taylor
ve Brown’a (1988) göre, stresli bir olay›n kontrol
edilebilir oldu¤unu düflünmek stresin zararlar›n›
azaltarak ruh sa¤l›¤›n› olumlu yönde etkilemektedir. Ayn› görüfle göre kiflinin, stresli olay› kontrol
edemeyece¤ine inanmas› ise stresi art›rmaktad›r.
Öte yandan biliflsel kuram, stres ve stresle
baflaç›kmada kontrol alg›s›n›n stres düzeyini
azaltmad›¤› durumlar›n da olabilece¤ini ileri sürmektedir. Biliflsel de¤erlendirmeler çerçevesinde
ele al›nan kontrol alg›s›, stres ve uyum süreci aras›ndaki iliflkide arac› etken olarak görülmektedir
(Coyne, Aldwin ve Lazarus, 1981; Folkman,1984).
Alg›lanan kontrol di¤er durumsal etkenlerle
karfl›laflt›r›ld›¤›nda, baflaç›kman›n güçlü bir yorday›c›s›d›r. Kontrol alg›s› kiflilik özelliklerinden
etkilenmez. David ve Suls (1999) befl büyük kiflilik özelli¤i ile istenmeyen olaylar›n baflaç›kma
üzerindeki etkisini yetiflkin erkek örnekleminde
inceledikleri çal›flmalar›nda, problemin fliddetinin
(olay›n arzu edilir olup olmamas› boyutu) önemli
bir durumsal de¤erlendirme boyutu olmakla birlikte baflaç›kma yolunun yorday›c›s› olarak kontrol alg›s› kadar güçlü olmad›¤›n› bulmufltur.
159
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Kontrolün Tan›m›
Kontrolün tan›m› yap›l›rken bu kavram›n farkl› yönleriyle ele al›nd›¤›n› görmekteyiz. Biliflsel
yaklafl›mda kontrol iki flekilde tan›mlanmaktad›r:
Önemli yaflam olaylar›n›n sonuçlar› üzerindeki
kontrol derecesi ile ilgili genel inanç ve stres verici belirli bir olaya özgü koflullar alt›nda sahip
olundu¤u düflünülen durumsal kontrol inanc›.
Bunlar biliflsel kuram taraf›ndan, bir olay›n birey
için anlam›n› birlikte flekillendiren ve s›ras›yla birincil ve ikincil de¤erlendirmeler olarak adland›r›lan biliflsel de¤erlendirmeler kapsam›ndad›r
(Folkman,1984). Birincil de¤erlendirme s›ras›nda
kifli herhangi bir olay›n iliflkisiz, olumlu/zarars›z
ya da stres verici oldu¤una karar verir (Folkman
ve Lazarus, 1985). Birincil de¤erlendirmeler kiflinin inançlar›, de¤erleri, idealleri ve özgül hedefleri gibi bireysel etmenlerden etkilenir. Kiflinin genel olarak, insanlar›n stresli olaylar›n sonuçlar›n›
kontrol edip edemeyece¤ine iliflkin inanc› birincil
bir de¤erlendirmedir. ‹kincil de¤erlendirme ise
“Ben ne yapabilirim?” sorusuyla ilgilidir. Bu soruyu kendine soran kifli, sahip oldu¤u baflaç›kma
kaynaklar›n› ve seçeneklerini gözden geçirir. Bu
kaynaklar psikolojik, sosyal, fiziksel ya da maddi
olabilir. Bu aflamada stres verici olaya özgü koflullar etkilidir. Bu nedenle, ikincil de¤erlendirme
olarak ele al›nd›¤›nda kontrol inanc› da durumsal
özellik göstermekte ve kullan›lan baflaç›kma yollar›n›n sonuçlar› ya da yeni seçeneklerin denenmesine ba¤l› olarak baflaç›kma süreci boyunca de¤iflim gösterebilmektedir (Folkman,1984).
Skinner, Cahapman ve Baltes (1988) kontrolün de¤erlendirilmesinde üç farkl› türden söz etmektedir. Bunlardan ilki, neden-sonuç iliflkisi ya
da tepki-sonuç beklentisi olarak tan›mlanabilir.
Bunlar, bireyin kiflisel (çaba, yetenek gibi), d›flsal
(flans, di¤er insanlar gibi) veya bilinmeyen etkenlerin do¤uraca¤› belirli sonuçlarla ilgili beklenti-
lerini yans›t›r. ‹kinci tür kontrol, kiflisel yeterlik
yarg›lar›n› içerir ve kiflinin yeterlik düzeyiyle ilgili beklentisini yans›t›r. Bunlar, genel olarak insanlar›n, arzu edilen sonuçlar› elde edip edemeyeceklerine iliflkin inançlar›n› içerir. Üçüncü tip kontrol
de¤erlendirmesi ise kiflinin belirli bir sonucu elde etmede kendi yetene¤ine olan inanc›n› tan›mlamakta kullan›lan kontrol yarg›lar›d›r. Kontrol
yarg›lar›, bundan önce sözü edilen iki tür kontrol
inanc›n›n bir bileflimidir. Neden-sonuç beklentisi
ile kiflisel yeterlik yarg›s› aras›nda ise herhangi
bir iliflkiden söz edilmemektedir.
Baflaç›kma Yöntemlerinin S›n›fland›r›lmas› ve
Kontrol Alg›s›
Alg›lanan kontrolün, farkl› baflaç›kma yollar›
ile iliflkisine ve bu iliflkinin uyum sürecindeki rolüne de¤inmeden önce, baflaç›kma yöntemlerinin
nas›l s›n›fland›r›ld›¤›ndan k›saca söz etmek yerinde olacakt›r.
Roth ve Cohen’e göre (1986) baflaç›kma sürecinde iki temel nokta bulunmaktad›r: yaklaflma
ve kaç›nma. En basit tan›m›yla baflaç›kma, tehdit
olarak alg›lanan bir durumda biliflsel ya da davran›flsal olarak bu olay›n üzerine gitme ya da ondan
uzaklaflma sürecidir. Böylelikle yaklaflma ve kaç›nma tarz›ndaki baflaç›kma yöntemleri biliflsel ve
davran›flsal alt kategorilere ayr›l›r ve davran›flsal
yaklaflma ya da uzaklaflma ile biliflsel yaklaflma
ya da uzaklaflma olarak dört tip baflaç›kma yolu
ortaya ç›kar (Valentiner, Holahan ve Moos,
1994).
Lazarus’a göre (1993) baflaç›kma iki yolla olabilir. E¤er kifli-çevre iliflkisini de¤ifltiren do¤rudan baflaç›kma davran›fllar› kullan›l›yorsa, bu tarz
baflaç›kma sorun odakl› baflaç›kma olarak adland›r›l›r. E¤er kifli-çevre iliflkisinde de¤iflim do¤rudan davran›fllar yoluyla de¤il de kiflinin çevreyi
yorumlama biçiminde oluyorsa buna da duygu
160
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
odakl› baflaç›kma ad› verilmektedir. Sorun odakl›
baflaç›kma tarz›n›n kullan›lmas› d›fl koflullarda bir
de¤iflimle sonuçlan›rken duygu odakl› yöntemlerin kullan›lmas›n›n bireyde içsel bir de¤iflim meydana getirdi¤i görülmektedir. Düflünmekten kaç›nma, tehlikeli bir durumu yeniden de¤erlendirerek tehlikesiz olarak alg›lama, bir olay›n önemini
inkar etme gibi biliflsel yöntemlerin hepsi stres
düzeyini azaltarak duygu odakl› baflaç›kma tarz›
olarak ortaya ç›kmaktad›r.
Baflaç›kma tarzlar›n› s›n›flayan çal›flmalar› inceledi¤imizde baflaç›kma yöntemlerine farkl›
isimler verildi¤ini görüyoruz. Ancak, bu çal›flmalarda iki ortak nokta bulunmaktad›r. Birincisi, bu
çal›flmalar baflaç›kma tarzlar›n› farkl› biçimlerde
adland›rsalar da temelde iki farkl› baflaç›kma tarz›ndan söz ederler: Stres verici olayla ilgili koflullar›n üzerine giderek sorunu çözmeye, d›fl koflullarda de¤ifliklik yapmaya çal›flmak ve olay›n üzerine do¤rudan gitmeden olayla ilgili de¤erlendirmelerde, yani kendi içinde de¤iflim yaratmak. Her
iki durumda da birey kulland›¤› yöntemle yaflad›¤› stresi azaltmaya çal›flmaktad›r. Bu çal›flmalar›n
ikinci ortak noktas› ise farkl› baflaç›kma yöntemlerinin birlikte kullan›lmas›n›n bireyin uyum düzeyini art›rmada gerekli oldu¤u görüflünü savunmalar›d›r. Stres verici olaylar›n farkl› özelliklerinin bir arada bulunmas›, bunlar›n farkl› yöntemlerle ele al›nmas›n› gerektirebilir. Bu durumda iki
tür baflaç›kma tarz›n›n birey için avantajl› ve dezavantajl› oldu¤u durumlar söz konusudur. Bu
nedenle, bireylerin farkl› baflaç›kma yollar›n› kullanmada esnek davranmalar› ve stres verici olaylar için farkl› yöntemleri denemeleri onlar›n uyum
düzeyini art›ran bir etken olacakt›r. Esnek olunmamas› ise uyumu zorlaflt›r›r (Compas, 1987;
Folkman ve Lazarus, 1985; Patterson ve McCubbin, 1987; Roth ve Cohen, 1986).
Kontrol alg›s›, farkl› baflaç›kma yöntemlerinin
kullan›lmas›yla iliflkili olan bir de¤iflkendir. Bireyin, stresli durumu de¤ifltirmek için bir fley yap›l›p yap›lamayaca¤› hakk›ndaki düflüncesi onun
baflaç›kma davran›fl›n› etkilemektedir. E¤er durumun de¤ifltirilebilir oldu¤u düflünülüyorsa sorun
odakl› yöntemler daha çok kullan›lmaktad›r. Durumun de¤ifltirilemez oldu¤u düflünüldü¤ünde ise
duygu odakl› yöntemlerin daha çok tercih edildi¤i görülür (Folkman ve Lazarus, 1980). Ayn› durum, yaklaflma ve kaç›nma tarz›ndaki baflaç›kma
için de geçerlidir. Olay›n de¤ifltirilebilir oldu¤u
durumda yaklaflma, kontrol edilemez durumda ise
kaç›nman›n baflaç›kma yolu olarak kullan›lmas›n›n daha etkili oldu¤u çal›flmalarda gösterilmifltir
(Roth ve Cohen, 1986). Yaz›n›n geri kalan k›sm›nda iki tür baflaç›kma tarz›n› ifade etmek için
sorun odakl› ve duygu odakl› ayr›m› kullan›lacakt›r.
Baflaç›kma ve Kontrolün Uyumu Varsay›m›
Alg›lanan kontrol, baflaç›kma yöntemleri ve
uyum düzeyi aras›ndaki iliflki birçok araflt›rmayla
incelenmifltir. Birey, kontrol edilebilir alg›lad›¤›
olaylar için daha çok sorun odakl› baflaç›kma yöntemleri kullanmay› tercih etmektedir. Olaylar›n
kontrol edilemez olarak alg›land›¤› durumlarda
ise duygu odakl› yöntemler daha çok kullan›lmaktad›r. Bu durumda kontrol alg›s› ve baflaç›kma
yönteminin birbiriyle uyufltu¤unu söyleyebiliriz.
Peki, bunun tersi durumda ne olmaktad›r? Baflka
bir deyiflle, kontrol edilemeyen olaylar için sorun
odakl›, kontrol edilebilir olaylar içinse duygu
odakl› yöntemlerin farkl› sonuçlar do¤urmas›n›
bekleyebiliriz. Araflt›rmac›lar bu tür durumlarda,
kontrol alg›s› ile baflaç›kma davran›fl› aras›nda bir
uyuflmazl›k oldu¤unu belirtmektedir. Bu iliflki,
baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m› (goodness of fit hypothesis) ile s›nan›r. Baflaç›kma ve
kontrolün uyumu varsay›m›, biliflsel de¤erlendir161
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
meler ile baflaç›kma yöntemlerinin birbiriyle uyumu olarak tan›mlanmaktad›r (Vitaliano, DeWolfe, Maiuro, Russo ve Katon, 1990).
Karfl›lafl›lan bir olay de¤ifltirilebilir bir olay
olarak de¤erlendirildi¤inde, yüzlefltirici baflaç›kma, planl› problem çözme, olumlu yeniden de¤erlendirme ve sorumluluk kabul etme gibi soruna
odakl› baflaç›kma yöntemleri daha yüksek oranda
kullan›l›r. Kontrol edilemez stresli olaylar karfl›s›nda ise kifliler, uzaklaflma, kaçma-kaç›nma gibi
baflaç›kma yöntemlerini daha çok kullanma e¤ilimindedirler. Bunun, birbirinden farkl› stres verici
olaylarda geçerli oldu¤u görülmüfltür (Folkman,
Lazarus, Dunkel-Schetter, DeLongis ve Gruen,
1986).
Kontrol alg›s› ile baflaç›kma yollar› aras›ndaki
uyumsuzlu¤u inceleyen birçok çal›flmada, bu
uyumsuzlu¤un çeflitli psikolojik belirtilerde art›fla
yol açt›¤› ortaya ç›km›flt›r. Stres verici olaylar›n
kontrol edilebilir alg›land›¤› durumlarda sorun
odakl› yöntemler kullan›l›rsa semptom düzeylerinde düflüfl gözlenmektedir. Öte yandan, kontrol
edilemeyen durumlarda sorun odakl› yöntemlerin
kullan›lmas› kayg›, depresyon ve bedensel yak›nmalar gibi psikolojik belirti düzeylerinde art›flla
sonuçlanmaktad›r. Kontrol edilemeyece¤i düflünülen stresli olaylar için duygu odakl› baflaç›kma
tarz› uyum düzeyini art›r›r. Baflka bir deyiflle,
duygu odakl› baflaç›kma yöntemleri kontrol alg›s›n›n düflük oldu¤u stresli durumlarda belirtilerin
daha az görülmesine yol açar (Forsythe ve Compas,1987).
Baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m›,
hem psikiyatrik hem de normal örneklemlerde s›nand›¤›nda, normal örneklemde desteklendi¤i görülmüfltür. De¤ifltirilebilmesinin mümkün olaca¤›
düflünülen olaylarda normal örneklemin daha çok
sorun odakl› baflaç›kma tarz›n› tercih etti¤i ve
depresyon düzeylerinin daha düflük oldu¤u görülmüfltür. De¤ifltirilebilir olaylar için duygu odakl›
yöntemleri kullananlar›n depresyon belirtilerinin
daha fazla oldu¤u ortaya ç›km›flt›r (Vitalino ve
ark., 1990).
Alg›lanan kontrol, baflaç›kma ile kayg› ve depresyon düzeyleriyle ölçülen psikolojik uyum aras›nda arac› de¤iflkendir. Kontrol alg›s›n›n ruh sa¤l›¤› üzerinde dolayl› bir etkisi bulunmaktad›r.
Kontrol edilebilirlik alg›s›, belirti düzeylerine
baflaç›kma tarz› arac›l›¤›yla etki eder (Valentiner,
Holahan ve Moos, 1994).
Baflaç›kma ve kontrolün uyumu varsay›m›n›n
s›nand›¤› çal›flmalarda, farkl› baflaç›kma yöntemlerinin ölçülmesinde sorun odakl› ya da duygu
odakl› yöntemlerin mutlak miktarlar› al›nd›¤›nda,
baflka bir deyiflle, her yöntem için al›nan ham puanlar kullan›ld›¤›nda, hipotezin desteklenmedi¤i
görülmektedir. Bu nedenle, her iki tür baflaç›kma
yönteminin göreceli ölçümü daha çok tercih edilmektedir. Bu çal›flmalarda iki tip baflaç›kma yönteminin birbirine oran› esas al›nmaktad›r (Forsythe ve Compas, 1987; Valentiner, Holahan, ve
Moos, 1994; Vitaliano ve ark., 1990).
Tek bafl›na ele al›nd›¤›nda sorun odakl›
baflaç›kma tarz›, semptom düzeylerinde art›flla
iliflkili bulunmufltur. Ancak, kontrol alg›s› ve sorun odakl› yöntemlerin duygu odakl› yöntemlere
oran›n›n belirti düzeyi üzerinde ortak etkisi oldu¤u göze çarpmaktad›r. Bu oran artt›kça, yani sorun odakl› yöntemlerin daha fazla olmas› durumunda, kontrol edilebilir olaylar için belirti düzeyinin düfltü¤ü görülmüfltür. Kontrol edilemeyen
olaylar için sorun odakl› yöntemlerin a¤›rl›kl› olarak kullan›lmas› belirti düzeyini art›rmaktad›r.
Kontrol edilemeyen bu olaylar için duygu odakl›
yöntemlerin daha fazla kullan›lmas› uyum düzeyi
aç›s›ndan etkili olmaktad›r. Duygu odakl› yön-
162
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
temlerin, kontrol edilebilece¤i düflünülen durumlar için a¤›rl›kl› olarak kullan›lmas› belirti düzeyinde art›flla iliflkili bulunmufltur (Forsythe ve
Compas, 1987).
Özetle, kontrol alg›s›, ba¤lamsal de¤iflkenlere
duyarl› ve dinamik bir yap›s› olan baflaç›kma sürecinde di¤er durumsal etkenlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda önemli bir yere sahiptir. Baflaç›kma yollar›n›n seçimini etkileyen önemli bir biliflsel de¤erlendirme olan kontrol alg›s›, bu yolla bireylerin
uyum düzeyi üzerinde arac› role sahiptir. Stresli
yaflam olaylar›n›n farkl› özellikleri birey taraf›ndan de¤erlendirilerek bir baflaç›kma tarz› seçilir.
Kullan›lan baflaç›kma yöntemi ile olay›n kontrol
edilebilirlik düzeyi birlikte bireyin uyumu üzerinde etkilidir.
Folkman, S. & Lazarus, R. S. (1985). If it changes, it must be a process: Study of emotion and coping during three stages of a
college examination. Journal of Personality and Social
Psychology, 48, 150-170.
Folkman, S., Lazarus, R. S., Dunkel-Schetter, C., DeLongis, A., &
Gruen, R. J. (1986).
Dynamics of a stressful encounter: Cognitive appraisal, coping, and
encounter outcomes. Journal of Personality and Social
Psychology, 50, 992-1003.
Forsythe, C. J. & Compas, B. E. (1987). Interaction of cognitive appraisals of stressful events and coping: Testing the goodness
of fit hypothesis. Cognitive Therapy and Research, 11, 473485.
Lazarus, R. S. (1993). From psychological stress to the emotions: A
history of changing outlooks. Annual Review of Psychology, 44, 1-21.
McCrae, R. R. (1984). Situational determinants of coping responses:
Loss, threat, and challenge. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 919-928.
Kaynaklar
Patterson, J. M. & McCubbin, H. I. (1987). Adolescent coping style
and behaviors: Conceptualization and measurement. Journal of Adolescence, 10, 163-186.
Compas, B. E. (1987). Stress and life events during childhood and
adolescence. Clinical Psychology Review, 7, 275-302.
Roth, S. & Cohen, L. J. (1986). Approach, avoidance, and coping
with stress. American Psychologist, 41, 813-819.
Coyne, J. C., Aldwin, C., & Lazarus, R. S. (1981). Depression and
coping in stressful episodes. Journal of Abnormal Psychology, 90, 439-447.
Skinner, E. A., Chapman, M., & Baltes, P. B. (1988). Control, means-ends, and agency beliefs: A new conceptualization and
its measurement during childhood. Journal of Personality
and Social Psychology, 54, 117-133.
David, J. P. & Suls, J. (1999). Coping efforts in daily life: Role of
big five traits and problem appraisals. Journal of Personality, 67, 265-294.
Fields, L. & Prinz, R. J. (1997). Coping and adjustment during childhood and adolescence. Clinical Psychology Review, 17,
937-976.
Folkman, S. (1984). Personal control and stress and coping processes: A theoretical analysis. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 839-852.
Folkman, S. & Lazarus, R. S. (1980). An analysis of coping in a
middle-aged community sample. Journal of Health and Social Behavior, 21, 219-239.
Taylor, S. E. & Brown, J. D. (1988). Illusion and well-being: A social psychological perspective on mental health. Psychological Bulletin, 103, 193-210.
Valentiner, D. P., Holahan, C. J., & Moos, R. H. (1994). Social support, appraisals of event controllability, and coping: An integrative model. Journal of Personality and Social Psychology, 66, 1094-1102.
Vitaliano, P. P., DeWolfe, D. J., Maiuro, R. D., Russo, J., & Katon,
W. (1990). Appraised changeability of a stressor as a modifier of the relationship between coping and depression: A
test of the hypothesis of fit. Journal of Personality and Social Psychology, 59, 582-592.
163
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
ERGENLERDE
STRESLE BAfiAÇIKMA
TARZLARI ‹LE C‹NS‹YET
ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
Psk. A. Sinem Aksaç*
Özet
Bu araflt›rman›n amac›, ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar› ile cinsiyetleri aras›ndaki iliflkiyi
incelemektir. Araflt›rma, “iliflkisel tarama modeli”ne uygun olarak haz›rlanm›fl olup, 2002-2003
e¤itim - ö¤retim y›l›nda, ‹stanbul ili Befliktafl ilçesinde Milli E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤l› dört ilkö¤retim okulunun 8. S›n›f ö¤rencileri (333 kifli) örneklemi oluflturmufltur. Araflt›rmada verileri toplamak için, araflt›rmac› taraf›ndan gelifltirilen “Kiflisel Bilgi Formu”; Folkman ve Lazarus taraf›ndan gelifltirilen ve fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan k›salt›larak, geçerlik ve güvenirlik çal›flmas›
yap›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i” kullan›lm›flt›r. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde, araflt›rman›n amaçlar›na ve de¤iflkenlerine uygun olarak, “Ba¤›ms›z Grup t Testi”, kullan›lm›fl;
istatistiksel anlaml›l›k düzeyi .05 olarak kabul
edilmifltir. Araflt›rma sonucuna göre k›zlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal
destek arama yaklafl›m›n› erkeklere göre daha fazla tercih etmektedirler. Buna karfl›n k›zlar ve erkeklerin, çaresiz ve boyun e¤ici yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k
yoktur.
Girifl
Ergenlik dönemi, do¤du¤u andan itibaren,
yaflam›n›n sonuna kadar sürekli bir geliflim halinde olan insan›n, en önemli evrelerinden bi*Rehber ö¤retmen, M. Ali Büyükhanl› Tic. Mes. Lisesi, Etiler,
‹stanbul
E-posta: [email protected]
rini oluflturmaktad›r. Ergenlik dönemi, yaflam sürecinde, çocuklukla yetiflkinlik aras›nda bir dönemdir. Ergenlikte yaflanan psikolojik, zihinsel,
cinsel ve sosyal de¤iflimler, ergenin yaflam›nda
baz› gerginlikler yaflamas›na, bu dönemi “f›rt›nal› ve stresli” geçirmesine neden olmaktad›r. Stres
hepimizin yaflam›n›n kaç›n›lmaz bir parças› ve
günümüz toplumlar›n›n en büyük rahats›zl›klar›ndan biridir. Ancak, ergenlikte yaflanan de¤iflimler
ve bunun yaratt›¤› stres, ergen için yaflam› biraz
daha fazla zorlaflt›rmakta ve yetiflkin yaflam›ndan
fark›n› ortaya koymaktad›r.
Ergenlik döneminde, ergenin ilgisi kendi bedenine yönelmekte, bedenindeki de¤iflmeleri ilgiyle izlemektedir. Bu dönemde cinsel geliflmenin
büyük bir h›zla yafland›¤› düflünülürse, ergenin
cinsiyeti ve cinsiyetine iliflkin alg›lamalar›, onun
stres karfl›s›ndaki duruflunu ve kulland›¤›, bireyden bireye farkl›l›k gösteren baflaç›kma yöntemlerini etkileyecektir.
Bireyin fizik ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koflullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik s›n›rlar›n›n ötesinde harcad›¤› çabaya “stres” ad›
verilir (Cücelo¤lu, 1993). Stresle baflaç›kma tarz›
ise, stres veren durum karfl›s›nda, kiflinin kaynaklar›n› aflan, özgül, içsel ve d›flsal taleplerin üstesinden gelmek için sürekli de¤iflen biliflsel ve davran›flsal çabalard›r (Lazarus ve Folkman, 1984)
Lazarus ve Folkman’a (1986) göre, iki farkl›
baflaç›kma tarz› söz konusudur. Baflaç›kma tarzlar›, problem odakl› ve duygusal odakl› olmak üzere iki grupta toplanabilir. Problem odakl› baflaç›kma, stresin kayna¤›na yönelik olarak, bireyin etkin bir flekilde stres yaratan durumu ortadan kald›rmaya yönelik bilgi ve planlanan eyleme giden
mant›ksal analizini içerir. Duygusal odakl› baflaç›kma, bireyin istenmeyen bir olay karfl›s›nda oluflan duygular›n›, ortadan kald›rma çabas›d›r
(Lazarus ve ark., 1986).
164
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Gençlik döneminde stres, öncelikle bedensel
de¤iflme ve geliflmeden kaynaklanmaktad›r. Bu
de¤iflme ve geliflmeye neden olan iç salg› bezlerinin ifllevi, dengeleflimi bozmaktad›r. Yeni dengeleflime uyum süreci içinde, strese ba¤l› belirtiler
ve yak›nmalar ortaya ç›kmaktad›r. Öte yandan
erinlik ve onu izleyen ergenlik döneminde, bedensel de¤iflme ve geliflme gencin temel ilgi alan›n› oluflturmaktad›r. Gençte bedensel de¤iflmelere iliflkin birbirine karfl›t, çeliflik de¤erlendirmeler
oluflur. K›zlarda gö¤üslerin büyümesi, aybafl›
döngüsü, erkeklerde erkeklik organ›n›n geliflmesi,
sakal ç›kmas›, k›zda ve erkekte boy uzamas›, k›llanma eriflkinlik belirtisi olarak de¤erlendirilmektedir. Bir yandan bunlar› ortaya ç›kartmak, bunlardan söz etmek, baflkalar›na göstermek için çaba harcanmakta; öte yandan bunlar›n yüzü bedeni
çirkinlefltirdi¤i düflünülmektedir. Bu nedenle genç
s›k›l›r, üzülür. Bu çat›flma kayg› düzeyini yükseltebilmekte ve stres riskini artt›rmaktad›r (Morgan,
1993).
Psikolojik aç›dan en önemli de¤ifliklikler yo¤un olarak gençlik döneminde yaflanmaktad›r. Bu
dönemin özü gere¤i yaflan›lmas› zorunlu olan ve
genç bireyi zorlayan geliflimsel streslerin en
önemlileri aras›nda, aile çevresinin yak›n iliflkilerinden arkadafl çevresinin yak›n iliflkilerine geçifl,
anneden koparak ba¤›ms›zl›¤a yönelme, kimlik
arama, sosyal ve cinsel rolüne uyum, ideal beni
bulmaya yönelik özdeflleflme çabas›, farkl›, de¤iflik ve yeni bir fleyler arama ve yapma çabas›, beden imaj›n› kabullenme, benimseme ve onunla
hoflnut yaflama say›labilir. Görüldü¤ü gibi çok
say›da psikolojik de¤ifliklik yaflanmaktad›r. Genç
birey hem duygusal, hem biliflsel, hem de davran›flsal düzeyde zorlanmakta, yeni uyumlar› gerektiren stresleri yaflamaktad›r (Baltafl ve Baltafl,
1985).
Çocuklar ve ergenlerin yaflad›klar› stresin en
s›k rastlanan nedenleri, ebeveynin boflanmas› ve
ayr›lmas›, çeflitli türlerde (zihinsel, fiziksel ya da
cinsel) istismar, yas ve okulda yaflad›klar› sorunlar olabilmektedir (Markham, 1998).
Ergenlerde etkin problem odakl› baflaç›kma
tarz›n›n, öz güveni (Towbes ve ark.,1989), kontrol alg›s› (Palanc›, 2000) ve baflar› düzeyi yüksek
olanlarda (Kahraman,1995; Do¤an, 1999; Aysan,
1988), aile üyelerinden hepsine veya herhangi birine yak›nl›k duyanlarda, kendilerini “kararl›”,
“müdahaleci”, “becerikli”, “mutlu” olarak alg›layan ve deste¤i içten alanlarda (Aysan,1988), herkes taraf›ndan sevildi¤ini düflünenlerde (Do¤an,
1999), olumluya odaklananlarda ve iyimser karfl›laflt›rmalar yapabilenlerde (Jampol, 1989) daha
s›k kullan›ld›¤› belirlenmifltir. Ayr›ca çocuklarda
ve ergenlerde sosyal içerikli stres durumlar›nda,
daha çok problem odakl› baflaç›kma stratejisinin
kullan›ld›¤› belirtilmifltir (Lazarus ve ark., 1986).
Annenin e¤itim düzeyi de stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma davran›fl›n› etkilemektedir (Akba¤, 2000).
Stresle baflaç›kma ile ilgili yurt içi ve yurt d›fl›nda yap›lan araflt›rmalarda, cinsiyet de¤iflkeniyle ilgili farkl› bulgular elde edildi¤i görülmektedir.
Buna göre, baz› araflt›rmalarda, baflaç›kma
tarzlar› aç›s›ndan cinsiyetler aras›nda anlaml› bir
farkl›l›k bulunmamaktad›r (Hamilton ve Fagot,
1988; fiahin, 1995, Baldwin ve ark., 1997). Yap›lan literatür taramas›nda, stresle baflaç›kma tarzlar› aç›s›ndan cinsiyetler aras›nda bir farkl›l›k oldu¤unu belirten araflt›rmalarda, cinsiyet de¤iflkeniyle ilgili elde edilen bulgular flu flekilde özetlenebilir:
Erkeklerde Stresle Baflaç›kma Tarzlar› ‹le ‹lgili Bulgular: Erkekler, aktif/ etkili baflaç›kma stra165
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
tejilerini, k›zlara göre daha fazla tercih etmektedirler (Palanc›, 2000). Buna göre erkekler, daha
çok, do¤rudan harekete geçmekte (Stone ve Neale, 1984), problem odakl› baflaç›kma stratejilerini, k›zlara göre daha fazla kullanmakta (Folkman
ve Lazarus, 1980; Ptacek ve arkadafllar›, 1994) ve
stresle baflaç›kma stratejileri aç›s›ndan k›zlara göre daha baflar›l› olmaktad›rlar (Y›lmaz, 1993). Yine baflaç›kma stratejilerinden iyimser yaklafl›m,
erkekler taraf›ndan daha çok tercih edilmektedir
(Oral, 1994; Akba¤, 2000).
a. Kadercilik ve do¤aüstü güçlere inanma yollar›, erkekler taraf›ndan daha s›k kullan›lmaktad›r
(Oral, 1994).
b. Erkeklerin kendilerini suçlama ve hayal etme düzeyleri (Aysan, 1988; Kahraman, 1995),
k›zlara göre daha düflüktür. Oral (1994) ise, kendini suçlama e¤iliminin erkeklerde daha s›k tercih
edildi¤ini belirtmektedir.
c. Erkekler k›zlara göre daha çok kaç›nma
davran›fl› göstermektedir (Aysan, 1988; Oral,
1994; Kahraman, 1995; Do¤an, 1999). Biyolojik
kimyasal kaç›fl da (alkol ve sigara kullan›m› vb.)
erkeklerde k›zlardan daha fazla görülmektedir
(Palanc›, 2000).
K›zlarda Stresle Baflaç›kma Tarzlar› ‹le ‹lgili
Bulgular: K›zlar erkeklere göre daha fazla problem çözme stratejisini kullanmaktad›r (Patterson
ve Mc Cubin, 1987; Aysan, 1988; Do¤an, 1995;
Kahraman, 1995). Baz› araflt›rmalara göre de, k›zlar daha çok duygusal odakl› baflaç›kma tarzlar›n›
kullanmaktad›rlar (Ptacek ve ark., 1994; Palanc›,
2000). Stone ve Neale’e (1984) göre ise k›zlar,
uzak durma, dua etme gibi edilgen stratejileri kullanmaktad›r. Yine çaresiz yaklafl›m, k›zlar taraf›ndan daha çok kullan›lmaktad›r (Oral, 1994;
Akba¤, 2000).
a. K›zlar›n kendilerini suçlama ve hayal etme
düzeyleri (Aysan, 1988; Kahraman, 1995) ile
kendilerine olan güvenleri (Patterson ve Mc Cubin, 1987), erkeklere göre daha yüksektir. Bunun
yan› s›ra, k›zlar›n stres düzeyleri, erkeklere göre
daha yüksektir (Y›lmaz, 1993).
b. K›zlarda kaç›nma davran›fl›, sosyal deste¤in
uygun yap›da bulunamamas› veya kullan›lamamas› durumlar›nda artmaktad›r (Palanc›, 2000,
Özer, 2001). Ayr›ca, stres veren durumlar›n
olumsuz etkilerinin giderek artmas› ve yo¤unlaflmas› sonucunda, k›zlar›n kaç›nma türü baflaç›kma
e¤ilimleri artmaktad›r (Flieshman, 1984).
c. Baz› araflt›rmalarda sosyal destek arama düzeyi, k›zlarda, erkeklere göre daha yüksek bulunurken (Stone ve Neale, 1984; Patterson ve Mc
Cubin, 1987; Aysan, 1988; Baum ve Grunberg,
1988; Oral, 1994; Ptacek ve ark., 1994; fiahin ve
Durak, 1995; Do¤an, 1999; Akba¤, 2000; Özer,
2001); baz›lar›nda sosyal destek arama düzeyinde, cinsiyete göre bir farkl›l›k bulunamam›flt›r
(Kahraman, 1995).
Baz› araflt›rmalara göre, yukar›da sözü edilen
bulgular›n tersine, kendini suçlama ile hayal etme
düzeyleri (Do¤an, 1999) ve problem çözme stratejisi (Özer, 2001), iki cins aras›nda anlaml› bir
farkl›l›k yaratmamaktad›r.
Billing ve Moss’a (1982) göre de cinsiyet,
stresi azaltacak ve tampon görevi görecek de¤ifliklikleri haz›rlayarak, baflaç›kma stratejilerini
belirlemede etkilidir (akt., Palanc›, 2000).
Bindokuzyüzyetmiflsezik y›l›nda Londra’da
yay›mlanan bir bültende, erkek çocuklar›n, çeflitli
stresler karfl›s›nda k›z çocuklardan daha çok sald›rganl›k gösterdikleri; buna karfl›l›k k›z çocuklar›n stres karfl›s›nda daha çok kayg› ve çökkünlük
gösterdikleri bildirilmifltir (Baltafl ve Baltafl,
2002).
166
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Gök’e (1995) göre, kad›nlar baflaç›kma yollar›n› erkeklerden daha fazla kullanmaktad›r. Daha
esnek ve genifl repertuara sahiptir. Ancak kulland›klar› teknikler daha az etkilidir. Kad›nlar olaylar›, erkeklere göre daha s›kl›kla kontrol edilemez
olarak de¤erlendirmekte ve bu nedenle duygu
odakl› baflaç›kma tarzlar›n› daha fazla kullanmaktad›rlar.
Bu araflt›rman›n amac›, ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar› ile cinsiyetleri aras›ndaki iliflkiyi
incelemektir. Araflt›rman›n amac›na dönük olarak, afla¤›daki sorulara yan›t aranm›flt›r:
1. Ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar›ndan
kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal
deste¤e baflvurma davran›fl› aç›s›ndan, ortalama
puanlar› ne düzeydedir?
2. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre
farkl›laflmakta m›d›r?
3. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan iyimser yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r?
4. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan çaresiz yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r?
5. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan boyun e¤ici
yaklafl›m, ergenlerin cinsiyetlerine göre farkl›laflmakta m›d›r?
6. Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan sosyal deste¤e baflvurma, ergenlerin cinsiyetlerine göre farklaflmakta m›d›r?
Yöntem
tim y›l›nda, ‹stanbul ili Befliktafl ilçesinde Milli
E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤l› dört ilkö¤retim okulunun 8. S›n›f ö¤rencileri (333 kifli) örneklemi oluflturmufltur. Araflt›rmaya kat›lan 333 ö¤renciden
161’i (% 48,3’ü) erkek, 172’si (51,7’si) ise k›zd›r.
Veri Toplama Araçlar›
Araflt›rmada verileri toplamak için, araflt›rmac› taraf›ndan gelifltirilen “Kiflisel Bilgi Formu” ile
Folkman ve Lazarus taraf›ndan gelifltirilen ve fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan k›salt›larak, geçerlik ve güvenirlik çal›flmas› yap›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i”nden yararlan›lm›flt›r.
Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i (SBTÖ), Lazarus ve Folkman’›n “Baflaç›kma Yollar› Envanteri”nden (Ways of Coping Inventory) hareketle
üniversite ö¤rencileri için haz›rlanm›fl, daha k›sa
ve çeflitli stres durumlar›nda geçerli¤i olan 30
maddelik 4’lü likert tipi bir ölçektir. fiahin ve Durak (1995) taraf›ndan üniversite ö¤rencileri üzerinde uyarlama çal›flmalar› gerçeklefltirilen
SBTÖ, baflaç›kma tarzlar›n› kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m, boyun
e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e baflvurma olmak
üzere befl alt boyutta de¤erlendiren geçerlik ve
güvenirlik çal›flmalar› tatminkar sonuçlar vermifl
bir ölçektir.
Verilerin Toplanmas›
Araflt›rman›n verileri 2002-2003 e¤itim ö¤retim y›l›n›n II. döneminde toplanm›flt›r. Uygulama,
önceden belirlenmifl örneklem grubuna, gerekli
izin ifllemleri tamamland›ktan sonra, araflt›rmac›
taraf›ndan gerçeklefltirilmifl; yaklafl›k bir ders saati (40 dakika) sürmüfltür. Bu s›rada uygulama yap›lan okullar›n rehber ö¤retmenlerinden yard›m
al›nm›flt›r.
Örneklem
Verilerin Çözümlenmesi
Araflt›rma, “iliflkisel tarama modeli”ne uygun
olarak haz›rlanm›fl olup, 2002-2003 e¤itim - ö¤re-
Tüm ö¤rencilerin kullan›lan “Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i”nden ald›klar› puanlar›n orta167
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lama ve standart sapmalar› hesaplanm›flt›r. Cinsiyete göre stresle baflaç›kma tarzlar›n›n farkl›lafl›p
farkl›laflmad›¤›n› bulmak için, iki grup aras›ndaki
fark› test eden “Ba¤›ms›z Grup t Testi” tekni¤inden yararlan›lm›flt›r. ‹statistiksel anlaml›l›k düzeyi .05 olarak kabul edilmifltir.
Tablo 1. Genel Grubun Stresle Baflaç›kma
Tarzlar› Puanlar›na ‹liflkin Sonuçlar
Stresle Baflaç›kma Tarzlar›
X
SS
Kendine güvenli yaklafl›m
2,10
,53
‹yimser yaklafl›m
1,81
,58
Çaresiz yaklafl›m
1,34
,55
Boyun e¤ici yaklafl›m
,79
,47
Genel Grubun Stresle Baflaç›kma Tarzlar›na
‹liflkin Bulgular
Sosyal destek arama yaklafl›m›
1,92
,55
Ergenlerin stresle baflaç›kma tarzlar›n›n, -kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz
yaklafl›m, boyun e¤ici yaklafl›m ve sosyal deste¤e
baflvurma davran›fl› aç›s›ndan- ortalama puanlar›n›n, ne düzeyde oldu¤unu belirlemek amac›yla,
çal›flma grubunun, Stresle Baflaç›kma Tarzlar› alt
ölçeklerinden ald›klar› puanlar›n ortalama ve
standart sapmalar› Tablo 1’de verilmifltir.
leyicili¤i olmad›¤› söylenebilir. Araflt›rmam›za
göre etkili yöntemlerin, daha çok k›zlar taraf›ndan
tercih edilmesinin bir nedeni, örneklem grubunun, henüz ergenlik gibi bir geliflim döneminin
bafllang›c›nda bulunmalar› olabilir. K›zlar›n bu
döneme erkeklerden daha önce girmeleri, bu nedenle de yafl›tlar› olan erkek ergenlerden, göreceli olarak daha olgun olmalar›, stresle baflaç›kmada
etkili yöntemleri tercih etmelerinde etkili olabilir.
Bu dönemde kimlik gelifliminin henüz tamamlanmad›¤› düflünülürse, kullan›lan stresle baflaç›kma
tarzlar›n›n ileride tercih edilecek stratejilere bir alt
yap› oluflturaca¤› söylenebilece¤i gibi, farkl› stratejilere yönelme de söz konusu olabilir.
Bulgular
Tablo 1’de görüldü¤ü gibi, genel grup içerisinde, en yüksek ortalama, kendine güvenli yaklafl›m alt ölçe¤inden; en düflük ortalama ise boyun
e¤ici yaklafl›m alt ölçe¤inden elde edilmifltir.
Cinsiyete Göre Stresle Baflaç›kma Tarzlar›na
‹liflkin Bulgular
Stresle baflaç›kma tarzlar›ndan kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m, çaresiz yaklafl›m,
boyun e¤ici yaklafl›m, sosyal destek arama yaklafl›m›n›n, cinsiyete göre farkl›lafl›p farkl›laflmad›¤›n› saptamak amac›yla “Ba¤›ms›z Grup T Testi”
tekni¤i uygulanm›flt›r.
Elde edilen sonuçlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal destek arama
yaklafl›m›n›n daha çok k›zlar taraf›ndan tercih
edildi¤ini; çaresiz yaklafl›m ile boyun e¤ici yaklafl›mlar› tercih etmede ise cinsiyete göre anlaml›
bir farkl›l›k olmad›¤›n› göstermifltir. Bu do¤rultuda k›zlar›n daha çok aktif, etkili yöntemleri tercih
ettikleri; etkisiz yöntemlerde ise cinsiyetin belir-
Sonuç
1. Genel grubun stresle baflaç›kma tarzlar›ndan
en çok tercih etti¤i yaklafl›m›n, kendine güvenli
yaklafl›m oldu¤u; bunu sosyal destek arama yaklafl›m›n izledi¤i; en az tercih edilen yaklafl›m›n ise
boyun e¤ici yaklafl›m oldu¤u görülmektedir.
2. K›zlar, erkeklere göre kendine güvenli yaklafl›m› daha fazla tercih etmektedirler.
3. K›zlar, erkeklere göre iyimser yaklafl›m› daha fazla tercih etmektedirler.
4. K›zlar ve erkeklerin çaresiz yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k
yoktur.
168
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Tablo 2. Cinsiyet De¤iflkenine Göre Stresle Baflaç›kma Tarzlar›n›n Farkl›lafl›p Farkl›laflmad›¤›na
‹liflkin Ortalama, Standart Sapma ve Ba¤›ms›z
T-Testi Sonuçlar›
cinsiyet N
K›z
161
Kendine Güvenli
Yaklafl›m
x
2.18
ss
.52
t
2.74**
Erkek 172
2.02
.53
K›z
1.91
.54
161
3.03**
‹yimser Yaklafl›m
Erkek 172
1.72
.60
K›z
161
1.39
.58
Erkek 172
1.29
.52
K›z
.77
.44
Akba¤, M. (2000). Stresle Baflaç›kma Tarzlar›n›n Üniversite Ö¤rencilerinde Olumsuz Otomatik Düflünceler, Transaksiyonel
Analiz Ego Durumlar› ve Baz› De¤iflkenler Aç›s›ndan ‹ncelenmesi, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi, ‹stanbul: Marmara
Üniversitesi E¤itim Bilimleri Enstitüsü.
Aysan, F. (1988). Lise Ö¤rencilerinin Stres Yaflant›lar›nda Kulland›klar› Baflaç›kma Stratejilerinin Baz› De¤iflkenler Aç›s›ndan ‹ncelenmesi, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Baldwin, D.R., Harris, S.M. & Chambliss, L.N. (1997). Stress and
illnes in adolescence. Adolescence, 32 (128), 839-853.
Baltafl, A. & Baltafl, Z. (1985). Gençlik Ça¤› ve Stres Aile ve Çocuk
Dergisi, Gençlik Y›l› Konferanslar›, 1985, s.83-99.
1.63*
Çaresiz Yaklafl›m
Kaynaklar
Baltafl, A. & Baltafl, Z. (2002). Stres ve Baflaç›kma Yollar›, ‹stanbul:
Remzi Kitabevi.
Baum, A. & Grungberg, N.E. (1991), Gender, Stress And Health,
Health Psychology, 10 (2), 80-85.
Cücelo¤lu, D. (1993). ‹nsan ve Davran›fl›, ‹stanbul: Remzi Kitabevi.
Boyun E¤ici
Yaklafl›m
Sosyal Destek
Arama
161
Erkek 172
.82
.50
Do¤an, T. (1999), Baflkent Üniversitesi Ö¤rencilerinin Stresle Baflaç›kma Stratejilerinin Baz› De¤iflkenlere Göre ‹ncelenmesi.,Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
K›z
161
2.06
.51
Fleishman, J. (1984). Personal Characteristic and Coping Patterns,
Journal of Health and Social Behavior, 25, 229-244.
Erkek 172
1.79
.55
-.96*
4.50***
*p<.05, **p<.01, ***p<.001
5. K›zlar ve erkeklerin boyun e¤ici yaklafl›m›
kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktur.
6. K›zlar, erkeklere göre sosyal destek arama
yaklafl›m›n› daha fazla tercih etmektedirler.
Bu do¤rultuda stresle baflaç›kma tarzlar› ile
cinsiyet aras›ndaki iliflkiyi özetleyecek olursak,
k›zlar, kendine güvenli yaklafl›m, iyimser yaklafl›m ve sosyal destek arama yaklafl›m›n› erkeklere
göre daha fazla tercih etmektedirler. Buna karfl›n,
k›zlar ve erkeklerin, çaresiz ve boyun e¤ici yaklafl›m› kullanma davran›fllar› aras›nda anlaml› bir
farkl›l›k yoktur.
Folkman, S. & Lazarus, R. (1980). An Analysis Of Coping In A
Middle Aged Community Sample., Journal Of Healt And
Social Behavior, 21, 219-239.
Gök, fi. (1995). Anksiyete ve Depresyonda Stresle Baflaç›kma, Uzmanl›k Tezi, ‹stanbul Üniversitesi, ‹stanbul T›p Fakültesi,
Psikiyatri Ana Bilim Dal›.
Hamilton, S. & Fagot, B.I. (1988). Choronic Stress And Coping
Styless: A Comparison Of Male And Female Undergraduates., Journal of Personality and Social Psychology, 819823.
Jampol, R.C. (1989). Coping Stres The Role Of Locus Control, Appraisal And Coping Responses In Adjusting To College, Dissertation Abstracts International, 49(10), 4545-B.
Kahraman, S. (1995). Cinsiyetleri, Yaln›zl›k, Baflar› Ve S›n›f Düzeyleri Farkl› Yat›l› Olan Ve Olmayan Meslek Lisesi Ö¤rencilerinin Stresle Baflaç›kma Stratejilerinin ‹ncelenmesi., Yüksel Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Lazarus, R.S., Folkman, S. & Susan, A. (1984). Stress, Appraisal
and Coping. New York: Springer Publishing Company, Inc.
169
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Lazarus, R.S., Folkman, S., Gruen, R.J. & De Longis, A. (1986).
Appraisal, Coping, Health Status And Psychological
Symptoms, Journal of Personality and Social Psychology,
50 (3), 571-579.
Ptacek J.T., Smith, Ronald E. and Dodge, Kenneth L. (1994). Gender Differences in Copping with Stress: When Stressor and
Appraisal Do Not Differ, Personality and Social Psychology Bulletin, 20 (4), 421-430.
Markham, U. (1998). Kad›nlar ‹çin Stres El Kitab›. ‹stanbul: Alfa
Bas›m Yay›m.
Stone, A.A., Neale, J.M. (1984), New Measure Of Daily Coping Devolopment And Preliminary Results., Journal of Personality
and Social Psychology, 46 (4), 892-906.
Morgan, G. (1993). ‹flte Yaflamda Stresle Baflaç›kman›n Yollar›, ‹stanbul: Ruh Bilim Yay›nlar›.
Oral, A. (1994). Ergenlerde Stres Kaynaklar› ve Bafletme Yollar›,
Yüksek Lisans Tezi, Orta Do¤u Teknik Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
fiahin, H. (1995), Yetifltirme Yurtlar›nda Kalan ve Aileleriyle Yaflayan Liseli Gençlerin Stresle Baflaç›kma Stratejileri Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Özer, ‹. (2001), Ergenlerin Stres Yaflant›lar›nda Kulland›klar› Baflaç›kma Stratejilerinin Benlik ‹maj› ‹le ‹liflkisi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
fiahin N. H., Durak, Ayflegül. (1995). Stresle Baflaç›kma Tarzlar› Ölçe¤i: Üniversite Ö¤rencileri ‹çin Uyarlanmas›, Türk Psikoloji Dergisi, 10 (34), 56-73.
Palanc›, M. (2000). Alg›lanan Kontrol Düzeyine Ba¤l› Olarak Farkl›laflan Stresle Baflaç›kma Davran›fllar›, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Towbes, L.S., Cohen, L.H., Glyshawk (1989), Imstrumentality As a
Life- Stress Moderator For Early Versus Middle Adolescents Journal of Personality Social Psychology, 57 (1), 109119.
Patterson, J.M., Mc Cubin, H.I. (1987), Adolescent Coping Style
and Behaviors: Conceptualization and Measurement, Journal of Adolescence, 10, 163-186.
Y›lmaz, N. E. (1993), Üniversite Ö¤rencilerinde Stres Düzeyleri,
Psikopatoloji Ve Stresle Baflaç›kma, Yüksek Lisans Tezi,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
170
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
STRES VE ÜREME*
Özet Çev.: Psk. Belgin Üstün**
‹nsan neden ve ne zaman stresli oldu¤unu;
adet düzeninin bozuldu¤unu, ereksiyonun daha
zor oldu¤unu ve cinselli¤e yönelik ilgi kayb›n›n
oldu¤unu bilmek ister. Neden üzüldü¤ümüz zaman üreme mekanizmalar›nda çok say›da ters giden durum olur?
Erkekler: Testosteron ve Ereksiyon Kayb›
Erkeklerde üreme sistemi nas›ld›r? Erkeklerde, beyin LHRH (Lutein Hormonu Salg›lay›c›
Hormon) salg›lar. Bu hormon da LH (lutein hormonu) ve FSH (follicle-uyar›c› hormon) sal›n›m›n› sa¤layan pitüiter bezini uyar›r. LH, testosteron
salg›lamas› için testisleri uyar›r. Erkeklerde FSH
taraf›ndan uyar›lacak follicles olmad›¤›nda onun
yerine FSH sperm üretimini uyar›r.
Bir stres etmeni ile tüm bu sistem engellenir.
LHRH yo¤unlu¤u azal›r, k›sa bir süre sonra da
bunu LH ve FSH’›n azalmas› izler; daha sonra
testisler çal›flmaz hale gelir. Sonuç olarak da testosteron düzeyinde bir azalma olur. Bunun aç›k
kan›tlar›na fiziksel stres s›ras›nda ulafl›l›r. Çal›flmalar, yaralanma, açl›k, ameliyat gibi durumlarda
testosteron düzeyinin düfltü¤ünü göstermifltir.
Çözümü zor olan psikolojik stres kaynaklar›
da rahats›z edicidir. ‹nsanlara ve maymunlara
stresli bir ö¤renme görevi verildi¤inde, testosteron düzeyinin azald›¤› görülmüfltür. Y›llar önce
yap›lan bir çal›flmada astsubay adaylar› okullar›nda fiziksel ve psikolojik olarak stres alt›nda e¤itim görmüfllerdir. Daha sonra askeri psikiyatrist*Sapolsky, M. R.. (2000).Why Zebras Don’t Get Ulcers: An Updated Guide to Stress, Stres-Related Diseases and Coping (6rdEd.).
Newyork: W. H. Freeman and Company.
**Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Ö¤rencisi
ler taraf›ndan testosteron düzeyleri ölçülmüfl ve
testosteron düzeyinin düfltü¤ü gözlenmifltir.
Neden bir stres kayna¤›yla karfl›laflt›¤›m›zda
testosteron yo¤unlu¤unda azalma olur? Bunun
çeflitli nedenleri vard›r.
‹lk olarak beyinde meydana gelen baz› durumlar vard›r. Stresli bir durumda endorfin ve enkefalin hormonlar›, hipotalamustan LHRH’›n salg›lanmas›n› engellerler.
Erkekler çok fazla kofltuklar›nda endorfin salg›lan›r ve bu da testosteron sal›n›m›n› engeller.
Bu durumda egzersizin erkeklerde üremeyi
bask›lay›p bask›lamad›¤› sorusu gündeme gelir.
Çok fazla egzersiz yapan erkeklerin LHRH, LH
ve testosteron düzeyleri düflüktür ve daha az ifllevsel spermlere sahiptirler. Benzer durumlara kad›n atletlerde de rastlan›r. Bunun nedeni de endorfin salg›lanmas›d›r. Kad›n atletlerde menstrual
döngü s›k s›k durur ve bunlar puberte dönemine
normalden daha geç ulafl›rlar. Normalde 14 yafl›ndaki k›zlar›n %95’inde menstruasyon bafllarken,
atletik ya da jimnastik yapan k›zlar›n %2040’›nda bu yaflta menstruasyon bafllad›¤› görülmüfltür.
Strese ba¤l› olarak LHRH sal›n›m› azal›r. Ayr›ca prolaktin, di¤er pitüiter hormonlar da salg›lan›r ve böylece LHRH’a olan duyarl›l›¤› azal›r.
Son olarak da glukokortikoidler LH’a yönelik
testislerin tepkisini bloke ederler.
Testosteron sal›n›m›ndaki azalma, neden stres
s›ras›nda erkek üremesinde problemlerin oldu¤uyla ilgili konunun yar›s›n› oluflturur. Di¤er yar›s› ise sinir sistemi ve ereksiyonla ba¤lant›l›d›r.
Ereksiyon, çok karmafl›k fizyolojik bir olayd›r
ve otomatik olarak ifller. Ereksiyonda parasempatik sistem ifllevseldir. Bu durumda penise giden
kanda art›fl olur, kan›n d›flar› ç›kmas› engellenir.
Böylece penis kanla dolar ve sertleflir.
171
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Stres s›ras›nda ne olur? Sinirli ve kayg›l› oldu¤umuzda parasempatik aktivitenin devreye girmesi zordur. Bu yüzden ereksiyonun olmas› da s›k›nt›l› hale gelir. Böyle bir durumda ikdidars›zl›k
söz konusu olabilir. E¤er ereksiyon durumunda
kifli kendini kayg›l› bir halde bulursa parasempatikten sempati¤e h›zla bir geçifl olur ve erken boflalma meydana gelir. ‹kdidars›zl›k ve erken boflalma gibi problemlerin stresli zamanlarda ortaya
ç›kt›¤›na yönelik yayg›n görüfller vard›r. Çal›flmalarda bu flikayetlerle doktora giden erkeklerde nedenin organikten çok psikojenik oldu¤u gözlenmifltir
Kad›nlar: Uzam›fl Siklus ve Adetten Kesilme
Kad›nlarda da üreme mekanizmas› erkeklerdekine benzer flekilde ifller. LHRH beyin taraf›ndan salg›lan›r. Bu da pitüiterden LH ve FSH
salg›lar. Bunlar da önce östrojen sentezi için sonra da yumurta sal›n›m› için overleri uyar›rlar.
Menstural dönemin ilk yar›s›nda LHRH, LH,
FSH ve östrojen yap›l›r. ‹kinci yar›s›nda ise yumurtal›ktaki karpus luteum’da progesteron yap›l›r. Böylece bunlar bask›n hormon halini al›r ve
rahim duvar›n› uyararak yumurtalar›n olgunlaflmas›n› sa¤larlar. E¤er yumurtlama sonras› döllenme olursa embriyo geliflmeye bafllar.
Kad›nlar›n kan ak›fl›nda küçük bir miktar erkek cinsiyet hormonu da vard›r. Bu hormon overlerden de¤il, adrenallerden gelir. Bu “adrenal androjen”lerin miktar› erkeklerdekinin sadece %
5’idir; ancak s›k›nt›ya yol açacak kadar da yeterlidir. Kad›nlarda ya¤ hücrelerinde bulunan bir enzim genellikle bu androjenleri östrojene dönüfltürerek ortadan kald›r›r. Böylece problem çözülmüfl
olur. Peki kurakl›k nedeniyle aç kal›nd›¤›nda ne
olur? Açl›¤a ba¤l› olarak ya¤ depolar› azal›r ve
birden androjeni östrojene çevirecek ya¤ miktar›
yetersiz hale gelir. Bu yüzden daha az östrojen
üretilir. Daha da önemlisi androjen yo¤unlu¤u artar ve üretim sistemindeki pek çok ad›m› engeller.
Üreme, kifli istemli olarak aç kald›¤›nda da banzer
biçimde engellenir. Buna iyi bir örnek anoreksiya
nervoza’d›r. Özellikle genç kad›nlarda üremede
önemli rol oynar.
Stres durumunda t›pk› erkeklerde oldu¤u gibi
endorfin ve enkefalinler, LHRH’IN salg›lanmas›na engel olurlar. Prolaktin ve glukokortikoidler de
pitüiterin LHRH’a olan duyarl›l›¤›n› bloke ederler. Ayn› zamanda glukokortikoidler yumurtal›klar› da etkiler ve LH’a karfl› daha az tepki vermesine neden olur. Sonuç olarak LH, FSH ve östrojen sal›n›m› azal›r, böylece yumurtlama da azal›r.
Menstural döneme girifl uzar ve düzensiz bir hal
al›r. Daha ciddi olarak yumurtlama mekanizmas›
durabilir. Buna “adetten kesilme” denir.
Stres ayr›ca di¤er üreme sorunlar›na da neden
olur. Progesteron düzeyi s›kl›kla engellenir. Bu
durum da rahim duvar›n›n olgunlaflmas›n› engeller. Stres s›ras›nda salg›lanan prolaktinin de bu etkide rolü vard›r. Prolaktin progesteron aktivitesine engel olur.
Sürekli bir stres durumunda östrojen kayb›
üreme d›fl›nda da baz› sonuçlar do¤urur. A¤›rl›kl›
olarak egzersiz yapan atletlerin kemiklerinde kireç azalmaya bafllayabilir, kemiklerin k›r›lmas› ya
da osteoporoz riski artabilir. Bu konudaki çal›flmalar daha çok kad›nlarla yap›lmaktad›r. Özellikle menapoz sonras› kad›nlarda risk daha fazlad›r.
Östrojen kemiklerin tekrar kireçlenmesine yard›mc› olur. Ayr›ca östrojen kalbi atherosclerosis’e
karfl› korumaya da yard›mc› olur ve stres östrojen
düzeyini düflürerek kardiyovasküler sistemi tehlikeye düflürür.
Kad›nlar: Libidonun Engellenmesi
Stres kad›nlarda libidoyu engeller. Stres
alt›ndaki kad›nlarda cinsel istekte bir kay›p
172
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
görülür. Çünkü stres, östrojen hormonunun
sal›n›m›n› engeller.
Stres ve Yüksek Teknolojik Döllenme
Psikolojik stres kavram›, günlük hayat›n zorluklar›, ifle konsantre olamama, arkadafl ve aileden yabanc›laflma olarak tan›mlanabilir. Psikolojik stres, depresyon ve t›bbi hastal›klar k›s›rl›¤a
etki eden durumlard›r. Ancak son zamanlardaki
yüksek teknolojik ilerlemeler k›s›rl›k için mükemmel tedaviler sa¤lamaktad›r.
In Vitro Fertilization (IVF) yönteminde sperm
ve yumurta d›flar›da bir ortamda bir araya getirilir
ve döllenen yumurta daha sonra kad›na afl›lan›r.
Preimplantation screening yönteminde çiftlerden
biri ciddi bir genetik bozuklu¤a sahip oldu¤unda
kullan›l›r. Yumurtalar döllendikten sonra DNA’lar› analiz edilir ve sadece genetik bozuklu¤u olmayan yumurtalar afl›lan›r.
Spermin kendi bafl›na yumurtan›n hücre zar›n›n içine girmesinde yetersizlik oldu¤unda, kiflinin spermi bir yumurta içine enjekte edilir.
Bu teknolojik uygulamalarla ilgili baz› problemler vard›r. Uygulamalar çok pahal›d›r ve masraflar sigorta taraf›ndan karfl›lanmamaktad›r. Ayr›ca bu klinikler büyük medikal merkezlere yak›n
yerlerde bulunmaktad›r. Bu durum da özellikle
baflka flehirden gelen kifliler için birtak›m s›k›nt›lara yol açar. Tedaviye gelen kifliler arkadafl ve ailelerinden uzakta bir otel odas›nda haftalar geçirirler. Teknolojik uygulamalarla ilgili bir di¤er
problem de bu çal›flmalarda ne kadar baflar› elde
edildi¤ine iliflkin güvenilir kan›tlar›n çok fazla
olmamas›d›r. Baflar› oran› genellikle %10-20’dir.
Çok say›da arflt›rma IVF yönteminin stresli bir
kad›na uyguland›¤›nda baflar› oran›n›n düflük oldu¤unu göstermifltir.
Düflük Yapma ve Psikojenik Kürtaj
Stres, düflük yapmaya neden olabilir. Stresin
yol açt›¤› düflük, hayvanlarda çok nadir görülür.
Özellikle insanlarda görülen bir durumdur.
Bu durum nas›l ortaya ç›kar? Fetüsün kan› annenin kan ak›fl›na duyarl›d›r ve rahimdeki kan
ak›fl›n› azaltan herhangi bir fley bebe¤in kan ak›fl›na da engel olur. Ayr›ca bebe¤in kalp at›fllar›n›n
anneninki ile uyumlu olmas› nedeniyle annenin
kalp at›fllar›n› düflüren ya da uyaran psikolojik
uyar›c›lar bebekte de benzer de¤iflikliklere neden
olur. ‹nsanlarla ve primatlarla yap›lan çal›flmalar›n ço¤u bunu göstermektedir.
Bu s›k›nt›lar›n stres s›ras›nda meydana gelmesinin nedeni ise SSS aktivasyonudur. Bu durum,
epinefrin ve norepinefrin sal›n›m›n› art›r›r. Bu
hormonlar da rahme giden kan ak›fl›n› azalt›r.
Böylece fetüsün de kan bas›nc› düfler ve kalp at›fl› yavafllar. Bu alanda genel bir say›lt› vard›r. O
da bu durumlar›n birkaç›n›n küçük problemlere
yol açt›¤›d›r; ancak fetüsün kan bas›nc›nda ve
kalp at›fl›nda meydana gelen bu de¤iflmelerle ilgili dönemler tekrarlan›rsa bu durum fetüsün bo¤ulmas›na neden olacakt›r.
173
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
PS‹KOLOJ‹N‹N ALT ALANLARI
GÜNÜMÜZ PS‹KOLOJ‹S‹N‹N
RENKLER‹YLE ÇA⁄DAfi
PS‹KOLOJ‹ PORTRES‹*
Doç. Dr. Nurhan Er**
Psikoloji,, 125 y›ll›k bilimsel tarihi ve zihinsel
zaman yolculu¤unda, “bilim öncesi psikolojinin
çal›fl›ld›¤›” antik ça¤a kadar uzanan sa¤lam kökleriyle, dinamik ve güçlü bir bilim dal›d›r. Her dönemde çok çeflitli sorunlarla ve meydan okuyufllarla yüz yüze kalan günümüz ça¤dafl psikolojisi,
di¤er bilim dallar› aras›ndaki sayg›n yerini, geçmifl dönemlerde gelifltirdi¤i etkili ve çarp›c› paradigmalar›na, kökten bir de¤iflim hareketini bafllatabilecek cesur yaklafl›mlar›na borçludur. Ayn›
cesaretle, psikolojinin farkl› alt alanlar›ndan h›zla akan araflt›rma bulgular›n› derlemek, günümüzde giderek güçleflmektedir. Bunlar, birçok fleyin
anlafl›lmas›n› kolaylaflt›racak flekilde tafllar›n yerlerine oturmas›n› sa¤larken, beraberinde k›r›lgan
tart›flmalar› da bafllatabilmektedir. Psikoloji laboratuarlar›ndan ya da günlük yaflam gereksinimlerinden ç›kan sorular, geçmiflten günümüze kadar tafl›nan bilimsel yöntem ve yaklafl›mlar do¤rultusunda hem laboratuarda hem de alanda sürekli s›nanmaktad›r. Bugün, psikolojide ele al›nan konular›n hemen hepsi, farkl› düzeylerde incelenebilir niteliktedir. Bu nedenle tarihine bakt›¤›m›zda, neredeyse her dönemin bir krize tan›kl›k
etti¤ini görürüz. Her kriz ise bilimsellik s›nav›n›
kazanmas› durumunda, di¤erleri kadar gerekli,
*Yazar›n bu yaz›s›n›n bir özeti, "Ça¤dafl Psikoloji" teriminin
tan›m› kapsam›nda, Editörlü¤ünü Prof. Dr. Ahmet Cevizci’nin
yapt›¤› Felsefe Ansiklopedisinin 3. cildinde yay›mlanacakt›r.
**Ankara Üniversitesi DTCF Psikoloji Bölümü
farkl› bir bak›flaç›s›n›n ya da farkl› bir yöntemin
meflrulaflt›r›lmas›yla son bulmufltur.
“Psikolojinin uzun bir geçmifli, ancak k›sa bir
tarihçesi vard›r” (akt., Boring, 1950, s. ix) diyen
Herman Ebbinghaus’un bu sözlerinin üzerinden
tam 100 y›l geçmifltir. Asl›nda bir bilim dal› olarak kuruluflundan bu yana halâ yetiflkinlik döneminden ç›kamam›fl ama zengin deneyimleri,
araflt›rma yöntem ve teknikleriyle de, bilgelik ça¤›n› yaflayan günümüz psikolojisi, ça¤dafl bir
portre çizmektedir. Sosyal, ekonomik, politik ve
bilimsel de¤ifliklikler do¤rultusunda, küreselleflme, elektronikleflme, kentleflme-endüstrileflme ve
bireyselleflme ad›na yaflanan hemen her konuyu,
araflt›rma oda¤› haline getirip, heyecan verici geliflme ve yenilikleri kendi içinde bar›nd›rmaktad›r. Di¤er yandan, ne ile u¤raflt›¤›n›n ve niçin u¤raflt›¤›n›n hesab›n› her fleyden önce kendine verebilmek için her dönem, kendisinin bilime yönelik
etkinliklerini anlama gere¤ini duymufltur ve böylesi bir sorgulay›fl›n her zaman devam etmesi de
olas› görünmektedir.
Psikoloji Hep Vard›…
Çok çeflitli alt alanlar› olan ya da art›k ‘psikolojiler birlikteli¤i’ fleklinde isimlendirilebilece¤imiz günümüz psikolojisinde, ilk kuramc›lar olarak karfl›m›za Platon (M.Ö. 427-347) ve Aristo
(M.Ö. 384-322) ç›kmaktad›r. Psikoloji laboratuarlar›na ya da alandaki uygulamalar›na konu olan
bir çok kavram için, eski ça¤larda farkl› antik kültürlerin özel tanr›lar› ve tanr›çalar› olmufltur. Günümüze kadar ulaflan en erken çal›flmalar, M.Ö.
400’lü y›llardan gelmektedir. “Dialexeis” olarak
bilinen bu kal›nt›lar, psikolojinin, özellikle zihin
üzerine vurgu yapan bilme sürecine yönelik baz›
174
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
konularda de¤iflen çehresine, baz› konularda ise
asl›na dönüflüne kan›t sa¤lamaktad›r.
Bunlar, psikolojinin bir çok konusu için birer
metafor niteli¤indedir. Örne¤in, bu gün biliflsel
psikolojinin en popüler araflt›rma konular›ndan
biri olan insan belle¤ine iliflkin “depo” ya da “ambar” metaforu, asl›nda Plotinus’tan (M.S. 205270) gelmektedir. Plotinus, belle¤i özgün olaylar›n de¤il, bunlar›n görüntülerinin depoland›¤› bir
ma¤araya benzetmifltir. Benzer flekilde, yine insan belle¤inin pratik yönlerine iliflkin en zengin
ve en kapsaml› uygulamalar, Roma döneminden
gelmektedir. Cicero (M.Ö. 106-43) ve Quintillian
(M.S. 40-96), belle¤in hitabet sanat›ndaki rolünü
vurgulam›fllard›r. Cicero, buna yard›mc› olarak
s›ralaman›n önemi üzerinde, Quintillian ise hem
fiziksel hem de zihinsel egzersiz üzerinde durmufltur. Milatta önce 86 y›llar›nda yaz›lan ve Ad
Herennium olarak bilinen, anonim bir çal›flma, o
dönemde yap›lan en ünlü pragmatik çal›flma olmufl ve sonradan ortaya ç›kan birçok bilginin temelini oluflturmufltur (Bkz., Hermann, Chaffin,
1988; Ian, 1998).
Modern ça¤›n ilk büyük psikolo¤u olarak Descartes (1596-1650) bilinmektedir. Aristo’dan sonra ilk defa bütünüyle yeni bir düflünce sistemi gelifltirmeye çal›flm›fl, kartezyen dualizmin savunuculu¤unu yapm›flt›r. Oluflturdu¤u sistemde evrensel gerçeklere ulaflabilmek için düflünen bir
‘ben’in kesinlikle gerekli oldu¤unu farkeden Descartes, kulland›¤› ilk ilkesini, 1644’te söyledi¤i
ünlü “Düflünüyorum, öyleyse var›m (C ogito, ergo
sum)” ifadesiyle biçimlendirmifltir (Hall, 1972).
Günümüz baz› bellek araflt›rmac›lar›, insan belle¤inin, kiflinin kendi varl›¤›n›n fark›nda olmas›na
nas›l hizmet etti¤ine ve otobiyografik belle¤in
önemine vurgu yapabilmek için bu sözlerden yararlanm›fllard›r. Descartes’›n septikler taraf›ndan
öne sürülebilecek hiçbir savununun sarsamayaca-
¤› kadar kesin ve güven verici bu sözlerini,
“Hat›rl›yorum, öyleyse var›m” (Klein, Rozendal,
Cosmides, 2002) fleklinde güncelefltirmifllerdir.
Descartes’›n ayr›ca, insan bedenini aç›klamak
üzere ortaya att›¤› mekanik ve sistematik kavramlar›, psikolojinin geliflim çizgisinde yeni bir
dönemin habercili¤ini de yapm›flt›r. Böylelikle,
bafllang›çta zihni aç›klamak üzere yola koyulan
psikolojinin art›k yeni bir sorumlulu¤u daha vard›r: O da bedeni ve mekanik davran›fllar›n› anlamak ve aç›klamak. Zihin-beden konusunda, Descartes ile Hobbes ve Descartes ile Locke (16321704) aras›nda yaflanan çat›flmalar, psikolojinin
s›n›rlar›n› belirginlefltirmifltir. Asl›nda benzer çat›flmalar, Hume (1711-1776) ile Kant (17241804) ve daha sonra Helmholtz ile Hering aras›nda da yinelenerek bilimsel psikolojiye geçifli kolaylaflt›racak etkenler yarat›lm›flt›r.
Bilimin Efli¤indeki Psikoloji…
Ernst Heinrichh Weber’in (1795-1878), bilimsel psikolojinin temelini oluflturan iki ölçü aras›ndaki en küçük farklar›n neler oldu¤unu bulmak
için deneyler yapt›¤› ve Weber yasas›n› keflfetti¤i
s›ralarda, psikoloji tarihine ilk bilimsel psikolog
olarak geçecek bir baflka isim, baflka bir çal›flma
içindedir. Bu isim Gustav Theodor Fechner’dir
(1801-1887). Fechner, fizik ile felsefedeki ilgi
alanlar›n› ba¤daflt›rarak, zihin ve bedenin, ayn›
birlikteli¤in ifadeleri oldu¤unu savunarak psikofizik alan›n› bafllatm›flt›r. Ona göre, zihin ve bedeni
ba¤daflt›rmak için gerekli anahtar, zihinsel duyumlarla fiziksel uyar›mlar aras›ndaki niceliksel
iliflkilerin keflfindedir: “T›pk› evreni ölçmek için,
evrenin içerdi¤i, fiziksel, standart bir ölçüm arac›na ihtiyac›m›z oldu¤u gibi, psikolojik ölçümler
için de, onun alt›nda yatan fiziksel bir fleye ihtiyac›m›z vard›r. Ancak daha ileri gidildi¤inde, altta
yatan psikofizik etkinli¤i do¤rudan gözlemleyemedi¤imiz için, bu etkinli¤i uyaran ve düzenli bir
175
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
flekilde artt›r›p azaltabilen bir uyar›c›y›, standart
ölçüm arac›n›n yerine kullanabiliriz.” Temeli Weber yasas›na dayanan duyum ve uyar›c›lar aras›ndaki logaritmik iliflkiyi çözümleyen Fechner yasas›, daha sonralar› Ebbinghaus’un (1850-1909),
“yüksek zihinsel bilgi iflleme süreci” olarak ele ald›¤› insan belle¤inde, benzer çözümlemeler oluflturmas›nda esin kayna¤› olmufltur.
Fechner’le birlikte ça¤dafl psikolojinin kurulufluna büyük katk›lar› olan Helmholtz (1821-1894)
Herbart’›n (1776-1841) çal›flmalar›yla, bilinçalt›
süreçlerin bilimsel olarak incelenebilir oldu¤u
gösterilmifltir. Böylelikle fiziksel ile uyar›c›n›n
sunulmas›ndan bilinçli olarak yorumlanmas›na
kadar olan sürecin ölçülebilirli¤i üzerinde durulmaya bafllanm›flt›r. Ondokuzuncu yüzy›l›n bafllar›nda ise, Alman filozof Immanuel Kant (17241804) psikolojinin asla bir bilim haline gelmeyece¤ini; çünkü psikolojik fenomenlerin ve süreçlerin ölçülemeyece¤ini ve üzerlerinde deneyler yap›lamayaca¤›n› ›srarla vurgulam›flt›r. Ancak
Fechner’in zihnin ölçülmesini olas› k›lan çal›flmalar›ndan ötürü psikofizi¤in ilerleyifli engellenememifltir. Kant’›n psikolojinin ba¤›ms›z bir bilim
dal› olma sürecine yönelik karfl› ç›k›fllar›, baflka
bir platformda yeni bir psikoloji hareketinin do¤ufluna arac›l›k etmifltir. Ampirizmi çürütme çabalar›nda Kant, insanlar›n do¤ufltan belirli özelliklerle geldiklerini öne sürerken bu do¤ufltanc›
yaklafl›m›, alg›da Gestalt hareketi gibi psikoloji
ekollerinde çok güçlü etkisi olan felsefi bir alt yap›ya önemli katk› sa¤lam›flt›r. Kendisi ayr›ca,
ba¤lant›c›l›¤›n (connectionism) habercisi olarak
da gösterilmifltir. Kant’a karfl›n popülerleflen psikofizik araflt›rmalar›n›n, Wilhelm Wundt’un
(1832-1920) deneysel psikoloji’yi kurma planlar› yapmas› ve bunu yaflama geçirmesinde etkisi
büyük olmufltur (Schultz ve Schultz, 2002;
Turner, 1977).
…. Nihayet Resmi Psikoloji
Wundt, 1879’da Leipzig’de kurdu¤u ilk psikoloji laboratuar›yla bilimsel psikolojiyi resmen
bafllatm›flt›r. Bu dönem, zamansal olarak do¤a bilimleri konusuna dikkat çeken araflt›rmalar›n yap›ld›¤›, yöntem ve tekniklerin gelifltirildi¤i, çeflitli cihazlar›n tasarland›¤› ve bu konularda kitaplar›n yaz›ld›¤› bir dönemdir. Özellikle do¤a bilimleri ve 19. yüzy›l ‹ngiliz görgülcülerinin temel
vurgular›n›, Alman bilimadamlar›n›n insan duyular›n›n nas›l çal›flt›¤›n› anlamaya yönelik çal›flmalar›, Wundt’un laboratuar›nda birlefltirilmifltir. Bu
birleflim, resmi bir akademik disiplin olarak deneysel psikolojinin kuruluflunun müjdecisidir.
Kurulan bilimsel psikoloji, ayn› zamanda yap›salc›l›k okulunun bafllang›c›n› da oluflturmufltur
(Schultz ve Schultz, 2002). Yap›salc›l›k ile psikolojinin gündemi, zihinsel yaflant›n›n içgözlem
yöntemiyle incelenmesi olmufltur. ‹ndirgemeci bir
yaklafl›mla, bilinçli yaflant›n›n nitelik, yo¤unluk,
netlik gibi iliflkilerinin ve bunlara temel oluflturan
fizyolojik karfl›l›klar›n›n incelenmesi hedeflenmifltir. Bu okulun bir di¤er temsilcisi olan Titchener de, psikolojinin as›l görevinin bilinçli süreçlerin en temel ve basit parçalar›na indirgemek, birleflti¤i yasalar› belirlemek ve fizyolojik koflullar›yla ba¤lant›l› olarak çal›flmak oldu¤unu belirtmifltir. Böylelikle psikolojinin amaçlar›, do¤a bilimleriyle de uyuflan bir çizgiye getirilmifltir. Bu
ba¤lamda psikologlar›n rol tan›mlar› da de¤iflmifltir: Bilincin ö¤elerini belirlemek ve nas›l biraraya
geldiklerini göstermek, yap›s›n› öne ç›karmak.
Wundt’un kurdu¤u akademik psikoloji sistemi, k›sa sürede h›zla yay›lmas›na karfl›n psikoloji
tarihindeki konumunda, çok etkin olamam›flt›r.
Almanya’da Gestalt psikolojisi ve Avusturya’ da
psikanaliz, ABD’de ifllevselcilik ve davran›flç›l›k
Wundt’un, gerçek dünya sorunlar›ndan uzak oldu¤u yönünde elefltiri alan yaklafl›m›n›n, etkisini
176
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
giderek kaybetmesine yol olmufltur. ‹ngiltere’de
Charles Darwin’in evrim kuram›n› öne sürmesi,
Francis Galton’un ise bireysel farklar psikolojisi
üzerindeki çal›flmalar›, ABD’yi Wundt’un çal›flmalar›ndan daha fazla etkilemifltir. Wundt’un
yüksek düzeyli zihinsel süreçler üzerine deneyler
düzenlemesinin mümkün olmad›¤›n› iddia etmesinden birkaç y›l sonra Hermann Ebbinghaus
(1850-1909), ö¤renme ve bellek konular›n› deneysel olarak nas›l incelenebilece¤ini göstermifltir. Tarih ve filoloji e¤itimi alan Ebbinghaus, akademik e¤itim sürecinde ilgisinin felsefeye kayd›¤› dönemlerde, Fechner’in kitab› ile tan›flm›flt›r.
O’nun psikolojik fenomenlere yönelik matematiksel yaklafl›m›n› benimsemeye bafllam›fl, kat›
sistematik ölçümlerle bellek çal›flmalar› yapmaya
böylelikle karar vermifltir. Müller de Ebbinghaus’dan sonra ö¤renme ve bellek üzerine çal›flm›flt›r. Ebbinghaus’un yaklafl›m›n›n kat› bir nesnellik
tafl›d›¤›n› belirten Müller zihnin, ö¤renme sürecinde çok daha etkin bir flekilde yer ald›¤›n› düflünerek, bu etkinli¤i ön plana ç›kartacak görüfller
ileri sürmüfltür.
‹flleyen Psikoloji(ler) Ifl›ldar….
Wundt psikolojisi ve Titchener yap›salc›l›¤›n›n özgün flekillerinin, Amerikan entellektüel ikliminde uzun süre devam etmesi olas› olamam›flt›r. Çünkü bunlar psikoloji uygulamalar›n› içermiyor ve iflleyen zihinle u¤raflm›yorlard›. Bu nedenle yaflam›n günlük sorunlar›na ve isteklerine uygulanamazlard›. Amerikan kültürü uygulamaya
dönüktü ve insanlar ‘iflleyen, çal›flan’ fleylere de¤er veriyorlard›. Bu yüzden Wundt’un psikolojisi
ve Titchener’in yap›salc›l›¤› derece derece ifllevselcili¤e do¤ru evrimleflmifltir (Schultz ve
Schultz, 2002). ‹fllevsel psikolojinin öncüsü olarak nitelendirilen William James (1842-1910),
çevreye uyum sa¤lamak için de¤iflen yönüne
odaklanarak, bilincin amac› ve ifllevi üzerinde
durmufltur. “Hiç kimsenin belirli bir düflünceyi
ayn› flekilde iki kez yaflayamayaca¤›n›” söylemifltir. Psikoloji için pragmatizmin önemi üzerinde
duran James’in görüflleri, kendisinden sonra gelen
psikologlar›n ifllevselcili¤i resmen ilan etmelerinde etkili olmufltur. Almanya’da Wundt’un laboratuar›nda çal›flmalar yapan Münsterberg, Hall,
Cattell, Scott gibi Amerikal› psikologlar›n, Amerika’ ya dönerek özellikle Stanley Hall’›n (1912)
vurgulad›¤› gibi, ‘kullan›labilir psikoloji’ üretmeye bafllad›klar› dönem, ifllevselcili¤in ayr› bir düflünce okulu olarak resmen kuruldu¤u zamana
denk düflmektedir. Bu resmi ilanda emek veren
iki isim ise John Dewey (1859-1952) ve Rowland
Angell (1869-1949) olmufltur. Darwin’ in ifllev ve
uyum kavram›, Galton’ un ölçme ve bireysel farklar›, Amerikan düflünürlerinin uygulama ve yarar
üzerine yo¤unlaflmalar›, James, Angell, Carr taraf›ndan vurgulanan, içerikten iflleve do¤ru yönelme, ekonomik ve sosyal etkenler ile savafl›n gücünün birbirleriyle örtüflmesi, psikolojinin etkin ve
güçlü olmas›na neden olmufltur. Asl›nda ifllevselcilik, Leibzig ve Cornell’de yap›lan laboratuar çal›flmalar›na ve bilincin deneysel olarak araflt›r›lmas›na karfl› ç›kmam›flt›r. Psikoloji içinde yeni
bir ekol yaratmak gibi bir hedefleri de olmam›flt›r.
Ancak, uygulamal› psikologlar›n, psikolojiyi gerçek dünyan›n içine, okullara, fabrikalara, reklamc›l›k dünyas›na, mahkemelere, çocuk rehberli¤i
kliniklerine ve ruh sa¤l›¤› merkezlerine çekmeleriyle, yeni bir düflünce ekolünün özellikleri, dönemin Zeitgeist’inin katk›lar›yla da ortaya ç›km›flt›r. Art›k psikoloji için üzerinde çal›fl›lacak
yeni bir malzeme vard›r: Bu yaklafl›mla, tek bir
ifllevsel psikoloji yerine, ‘zihnin ne oldu¤u de¤il,
nas›l çal›flt›¤›n›’ çal›flmak, konusunda ortak,
ancak uygulama alanlar› farkl›laflan ifllevsel psikolojiler do¤mufl oldu. “Bir fley iflliyorsa do¤rudur” düflüncesi, dönemin ABD’sinde ifllevselcili¤in h›zla yay›lmas›nda oldukça etkili olmufltur.
177
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Bu pragmatik sloganla psikoloji, e¤itime, ticaret
ve endüstri dünyas›na, psikolojik testlere, adalet
sistemine ve ruh sa¤l›¤› merkezlerine katk›da bulunmaya bafllam›flt›r. Psikoloji, toplumda denetimi sa¤lamaya yard›mc› oldukça, çevresel belirleyicilerin kontrolü arac›l›¤›yla da, davran›fl›n nas›l
kontrol edilece¤ini incelemenin yolunu açm›flt›r
(Hermann ve Chaffin, 1988; Lowry, 1971;
Zusna, 1975).
Amerika’da uygulamal› hale dönen psikolojinin Avrupa’da da benzer flekilde yay›lmas›na katk› sa¤layan isim, Hugo Münsterberg (1863-1916)
olmufltur. Münsterberg suçun önlenmesi, sorgulamada hipnoz, suçlu insanlar›n araflt›r›lmas›nda zihinsel testlerin kullan›lmas› ve görgü tan›klar›n›n
ifadelerinin güvenirli¤i ile ilgili çal›flmalar yapm›flt›r. Daha sonra klinik psikoloji ile oldu¤u kadar endüstri psikolojisi ile de ilgilenen Münsterberg, zihinsel testler ve ifl simülasyonlar› gibi teknikler gelifltirerek ifle girmek isteyen adaylar›n
bilgi, beceri ve yeteneklerinin de¤erlendirilmesiyle de ilgilenmifltir (Schultz ve Schultz, 2002).
Psikolojiyi Yeniden Kurgulayan Psikolojiler…
Kronolojik olarak ifllevsel psikolojinin, moda
bir ak›m haline dönüfltü¤ü dönemler, beraberinde
psikolojiye yeni bak›fl aç›lar› ve kimlikler kazand›ran di¤er ekollerin (Gestalt, Davran›flç›l›k ve
Psikanaliz) de efl zamanl› olarak do¤ufluna tan›kl›k etmifltir. Bu ak›mlar›n her biri, Wundt’çu psikolojiye farkl› boyutlarda birer karfl› ç›k›fl hareketi olarak geliflme göstermifltir. Bunlardan biri,
Sigmund Freud (1856-1939) taraf›ndan klinik
psikoloji uygulamalar›na bir tedavi yöntemi olarak sunulan psikanaliz, di¤eri ise Max
Wertheimer (1880-1943) taraf›ndan gelifltirilen
Gestalt ekolüdür. Gestalt psikolojisinde, ilke olarak benimsenen “bütün kendisini oluflturan parçalar›n toplam›ndan fazlad›r” görüflünün, ifllerli¤ini
sergileyen en iyi kan›t yine Wertheimer taraf›ndan tan›mlanan ‘phi’ fenomenidir. Bu kavram, ard›fl›k ve h›zl› olarak sunulan görsel uyar›c›lar›n
yaratt›¤› hareket yan›lsamas› olarak tan›mlanmaktad›r. Bu ve benzer kan›tlar, Gestalt psikolojisinde alg› ile duyusal uyar›lma aras›ndaki farklara iflaret etmek için kullan›lm›flt›r. Buna göre
gerçek alg›, duyusal bileflenlerin toplam›yla aç›klanamaz; alg›, dinamik bir bütündür ve Gestalt’t›r.
Alg›y› incelemek ad›na bileflenlerine indirgemeye
yönelik her türlü giriflim onu zedeleyecektir.
Gestalt psikolojisinin öne sürdü¤ü görüfl ve
gösterdi¤i kan›tlar, alg›da yer alan kortikal
düzeneklerin incelenmesiyle de, günümüzde de
kabul gören, birçok görsel alg› ilkesinin keflfine
önemli katk›lar sa¤lam›flt›r. Yap›salc›lar›n kazand›rd›¤› atomistik, indirgemeci yaklafl›mdan farkl›
olarak bütüne odaklanan bir bak›flaç›s›n› da psikolojiye kazand›rmalar› ayr›ca oldukça önemlidir.
Örne¤in, günümüz klinik psikoloji uygulamalar›ndaki yaklafl›mlardan biri olan Gestalt terapisi,
Gestalt psikolojisinin bir uzant›s› niteli¤indedir.
Gestalt’›n temel anlay›fl› do¤rultusundaki hümanistik bir yaklafl›mla, insanlar›n kendi yaflant›lar›n› kendilerinin düzenledi¤i ve kendi yaflamlar›na kendilerinin anlam katt›¤› düflünülmektedir.
Gestalt psikolojisinin, geçmiflteki iki temel bulgusu, bu yaklafl›mda yayg›n olarak kabul görmektedir: Birincisi, insanlar›n tamamlanmam›fl yaflant›lar›n› tamamlanm›fl olanlardan daha önce ve daha aç›k bir flekilde hat›rlama e¤iliminde olmalar›
(Zeigarnik etkisi); ikincisi ise, insanlar›n tamamlanmam›fl ifllerini tamamlama konusunda do¤al
bir e¤ilime sahip olmalar›d›r. Gestalt terapi yaklafl›m› da, insanlar›n bu do¤al e¤ilimine inanmakta
ve kendi ifllerini kendilerinin tamamlayabilece¤i
orijini hareket etmektedir (Murray, 1995).
Gestalt psikolojisi, ortaya ç›kt›¤› dönemlerde,
s›n›rl› bir zaman dilimi içinde ancak k›sa süreli bir
178
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
etki gösterebilmifltir. Geçmiflte ifllevselcilerin yol
boyu geçiflini kolaylaflt›rd›¤› ve kendisi ile koflut
zamanlarda ortaya ç›kan davran›flç›l›¤a karfl› kendini koruyamam›fl olan bu okul, günümüz ça¤dafl
psikolojisinde yer edinen iki büyük yaklafl›m›n
biliflsel ve hümanistik yaklafl›m›n ilk izlerini oluflturmufltur. Gestalt anahtar sözcü¤üyle, psikolojiye kazand›r›lan bu yeni bak›fl aç›s›ndan, 1932’de
Bartlett taraf›ndan yaz›lan ‘Remembering’ isimli
kitapla, insan›n zihinsel süreçlerini anlamak ve
aç›klamak için yararlan›lm›flt›r. Biliflsel psikoloji
tarihi için oldukça önemli bir klasik olan bu kitap
ve vurgulad›¤› temel Gestalt yaklafl›m›n›n önemi,
Neisser’in 1967’de psikolojiyi biliflsel psikoloji
ile tan›flt›rmas›ndan da sonralar›, hakketti¤i ilgi ve
be¤eniyi ancak alabilmifltir. Asl›nda benzer bir
durum, Freud’un bilimsel psikolojiye kabul ettirmek için büyük bir u¤rafl verdi¤i psikanaliz ve
uzant›s›nda önerilen kiflilik sistemi için de söz konusudur. Ancak Freud’un kavram ve terimlerine
karfl› ç›k›fl›n kayna¤›nda, di¤erinden farkl› olarak,
bunlar›n bilimsellik platformunda incelenebilirlik
ve ölçülebilirlikten uzak oluflu vard›r. Yalanc›
kavram (pseudo phenomenon) olarak nitelendirilen ve psikolojinin bilimsel kimli¤ine ayk›r› olan
Freud’un terminolojsi, sonras›ndaki takipçilerine
ve karfl›tlar›na (Anna Freud, Carl Jung, Alfred
Adler, Karen Horney, Gordon Allport, Henry
Murray ve Erik Ericson gibi) uzun y›llar ilham
kayna¤› olmufltur (Bkz., Bernstein ve Russo,
1974; Lowry, 1971; Schultz ve Schultz, 2002; Viney, 1993). Bunlar içinde bilimsellik s›nav›n› kazananlar ise yol boyu, psikoloji içine dahil olabilmifltir. Freud’un günümüz psikolojisi için önemi,
ileri sürdü¤ü kavramlardan çok psikolojiye kazand›rd›¤› farkl› bak›flaç›s›ndan gelir. Psikolojinin
çizgileri ve günümüzdeki konumu aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde Freud’un klinik psikolojiye
katk›lar›n›n yan›s›ra, di¤er alt alanlardaki yans›malar›na her dönemde rastlamak olas›d›r. Bu yan-
s›malar›n en çok gözlendi¤i alanlardan biri de günümüz biliflsel psikolojisidir. Geçmifl deneyimlerimizin bilinçli etkilerine karfl› bilinçalt› etkileri
konusu, dikkatten belle¤e, kategori oluflturmadan
sorun çözmeye kadar de¤iflen çok farkl› araflt›rma
konular›n›n merkezindedir.
Giderek yayg›nlaflan ifllevsel psikoloji, geldi¤i
son noktada, zihin araflt›rmalar›n› tümden terk
edip, yaln›zca davran›fl üzerinde odaklanan davran›flç›l›k için asl›nda yasal bir zemin haz›rlam›flt›r.
‹fllevselci dönemin psikoloji anlay›fl›na ilham veren Darwin’ in evrim kuram›, insan ve hayvanlar›n, zihinsel çal›flmalar› aras›nda bir süreklilik oldu¤u olas›l›¤›n› da ortaya koymaktad›r. Kuramdan etkilenen ifllevselciler, organizman›n çevresine nas›l uyum sa¤lad›¤›n› ve davran›fl geliflimini
gösterebilmek için hayvan davran›fl› çal›flmalar›n›n gereklili¤ini de ön plana ç›karm›fllard›r. Gerek
evrim kuram›ndan ve gerekse bilincin ifllevleri
üzerinde önemle durulmas›ndan etkilenen araflt›rmac› psikologlar, kulland›klar› yöntemlerini, daha eklektik hale getirmeye çal›flm›fllard›r. Ayr›ca
hayvan çal›flmalar›n›n ne derece verimli oldu¤u
ve sonuçlar› ortaya ç›kt›kça, bu alandaki çal›flmalar da a¤›rl›k kazanm›flt›r. Hayvanlar›n zihinsel iflleyifllerine verilen önem artarak, karfl›laflt›rmal›
psikolojinin do¤mas›na neden olmufltur (Lowry,
1971; Viney, 1993; Zusna 1975).
‹nsan bir Makine, Psikoloji ise Davran›fl Bilimi…
Mekanikten, materyalizmden ve dönemin pozitivistik havas›ndan etkilenmifl olan hayvan psikolojisi, davran›flç›l›¤› do¤rudan etkilenmifltir.
Hayvan psikolojisinin geliflim sürecindeki en
önemli araflt›rmac›lar›ndan olan Edward Lee
Thorndike (1874-1949), gözlenebilir davran›fllar
üzerinde odaklanan nesnel ve mekanik bir ö¤renme kuram› gelifltirmifltir. Thorndike, ifllevselciler
taraf›ndan bafllat›lan ve daha fazla nesnelleflmeye
179
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
yönelik e¤ilimi desteklemifl ve ö¤renmeyi öznel
düflünceler aç›s›ndan de¤il, uyar›c› ve tepki aras›ndaki somut ba¤ aç›s›ndan yorumlam›flt›r. Hayvanlar› do¤al ortamlar›nda gözleyip onlar›n davran›fllar›n› bir fleylere atfetmek yerine, kontrollü
ve yineleyici ortamlarda yap›lacak deneyler aras›nda gözlenip, zihinsel süreçlerini nas›l kulland›klar›n› anlamaya çal›flman›n daha uygun olaca¤›n› belirtmifltir. Thorndike’la bafllayan davran›flç›l›¤›n ilk etkileri, Ivan Petrovitch Pavlov’un
(1849-1936) davran›fl› denetlemenin ve de¤ifltirmenin bir yöntemini keflfetmesiyle psikolojiyi,
köklü bir de¤iflikli¤e geçiflin efli¤ine tafl›m›flt›r.
Dönem Zeitgeist’i ile uyum içinde olan Pavlov,
ça¤r›fl›m ve ö¤renme alanlar›nda yapm›fl oldu¤u
çal›flmalarla, ça¤r›fl›mc›l›¤›n geleneksel uygulamalardan tamamen nesnel ve niceliksel iç salg›
bezi salg›lar›na ve kas hareketlerine do¤ru yön
de¤ifltirmesine ve klasik koflullaman›n, günümüz
‘sinir bilimler’ araflt›rmalar›na bir paradigma olarak kat›lmas›na çok büyük bir katk› sa¤lam›flt›r.
Pavlov’un çal›flmalar› John B.Watson’a (18781958), davran›fl› araflt›rman›n nesnel bir yolunu
ö¤reterek, kökten bir de¤ifliklik hareketini bafllatabilecek cesareti de kazand›rm›flt›r. Psikolojinin
geçmiflini de¤ifltirmeye yönelik bu yeni hareket,
davran›flç›l›kt›r. Watson’›n çal›flmalar›n› nesnellik
ve mekani¤in felsefi gelene¤i, hayvan psikolojisi
ve ifllevselcilik e¤ilimleri etkilemifltir. Özellikle
nesnellik ve mekani¤in felsefi geleneklerinin gelifltirilmesi ifllevselcili¤i ve hayvan psikolojisini
desteklemifltir. Watson’›n nesnellik konusunda
görüfllerinde, Descartes ve Comte’un ilk izlerini
görmek olas›d›r. Comte’a göre geçerli olan tek
bilgi, do¤as› gere¤i sosyal olan ve nesnel olarak
gözlemlenebilen bilgidir; burada bile içgözlem ve
öznel yöntemlere karfl› ç›k›fl vard›r.
Watson davran›flç›l›¤›n›n temel ilkeleri oldukça basit, dolays›z ve belirgindir: Psikoloji, nesnel
bir bilim olmak için tüm ruhsal kavram ve terimleri reddetmek, davran›fla efllik eden düflünce ve
duygular›, psikolojinin ilgi oda¤›ndan ç›karmak
zorundad›r. O’na göre, zihinsel süreçler sonuç
olarak zihinsel ve kiflisel deneyimler olaca¤›ndan
bilimsel çal›flmaya uygun de¤ildirler. Watson’la
birlikte popülerleflen uyar›c›-davran›fl yaklafl›m›
psikolojiyi, laboratuara yeniden -ama bu kez
kontrollü koflullar alt›nda- fareler ve güvercinlerle deneysel hayvan çal›flmalar› yapmak üzere sokmufltur. Bu yaklafl›m, zihne iliflkin geleneksel terimleri atarak, psikolojinin s›n›rlar›n› insan ve
hayvan davran›fllar›n› çal›flan nesnel bir bilim dal› olarak yeniden çizmifltir. 1930’a kadar süren
Watson’c› davran›flç›l›k, sonraki 30 y›l içinde,
Edward Chace Tolman (1886-1959), Edwin Ray
Guthrie (1886-1959), Clark Leonard Hull (18841952) ve Burrhus Frederick Skinner’in (19041990) çal›flmalar›yla ‘yeni davran›flç›l›k’ yönünde
bir geliflme göstermifltir. Yeni davran›flç› düflünce, temel baz› yönleriyle Watson’c› davran›flç›l›¤›n bir uzant›s› olsa da, bu dönemde özellikle
Skinner’in 1938’de yazd›¤› “Organizmalar›n
Davran›fl›” adl› kitab›yla, ö¤renme psikolojisi literatürüne yeni terimler kazand›r›lm›flt›r. ‹nsan
ö¤renme sürecine daha yak›n olarak kabul gören
bu yeni psikoloji terimleri ve bunlar arac›l›¤›yla
uygulamaya aç›lan yeni bir ufukla, ça¤dafl psikolojinin çehresini yeniden de¤ifltirmifltir. Bu dönemlerdeki tüm popülerli¤ine ve etkisine karfl›n
davran›flç›l›¤›n içinden gelen üçüncü dönem ‘yeni-yeni davran›flç›lar’, zihinsel süreçlere yeniden
geçifli kolaylaflt›rarak flekilde davran›flç›l›¤›n s›n›rlar›n› esnetmifllerdir. Bu dönemde en etkili
isimler olarak karfl›m›za Albert Bandura ve Julian
Rotter ç›kmaktad›r. Bandura’n›n bafllang›çta ancak sosyal ö¤renme diyebildi¤i sonralar› ise daha
rahatça sosyal-biliflsel kuram olarak adland›rd›¤›
yaklafl›m› ve Rotter’in, iç-d›fl denetim odakl› sosyal ö¤renme kuram› ile davran›flç›l›k, biliflsel psi-
180
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
kolojiye kap›lar›n› daha fazla kapatamaz bir konuma ulaflm›flt›r (Ayr›ca Bkz., Bernstein, ve Russo, 1974; Samelson, 1981).
Ah! Yine Yeniden Zihin: Psikolojinin Zihni(ni)
Keflfedifli…
Psikolojinin bilimsel kimli¤inin geliflimini
sa¤layan davran›flç›l›k, sorunun yeniden zihinsel
ifllevlere dönüflmesini daha fazla engelleyememifltir. Ortaya ç›kan yeni bir hareket iyice belirginleflmifltir. Bu hareketin ilk öncülerinden biri
1958’de, dikkatin nas›l iflledi¤ini aç›klayan bir
kuram gelifltiren Broadbent olmufltur. 1960’lardan itibaren Miller, Galanter, Pribram, Hebb,
Chomsky, Newell, Shaw, Simon, Sternberg, Pavio, Piaget ve Neisser gibi isimlerle, psikoloji yeniden zihinsel süreçlere kap›lar›n› açm›fl ve giderek artan bu yeni ilgi, biliflsel psikolojinin ön s›ralara ç›kmas›n› sa¤lam›flt›r (Er, 2004). Böylelikle,
1960’lara kadar ça¤dafl psikolojiyi en çok etkisi
alt›na alan davran›flç›l›k, son dönem davran›flç›larla “kaybetti¤i zihnine” geri dönüflün sinyallerini vererek sonras›ndaki sürpriz geliflmelerle “bilincini yeniden kazanmaya” bafllam›flt›r. Davran›flç›lar›n insan davran›fl› üzerine raporlaflt›¤› hemen her fley uzun bir dönem, hayvanlar üzerinde
yap›lm›fl çal›flmalar› temel alm›fl ve elefltiri almadan da insan davran›fl›na genellenebilmifltir. Ünlü
dilbilimci Noam Chomsky, 1959’da Skinner’i
‘bilimle oyun oynamak’la suçlad›¤›nda bu itham,
bir çok kifliyi öfkelendirmifltir. Ancak, bu tarih itibar›yla ve sonras›ndaki geliflmelerle, davran›flç›lar›n yaklafl›m› ile ilgili duyulan rahats›zl›klar,
baflta son dönem davran›flç›lar›yla, psikolojiyi
yeniden özüne, zihnin çal›fl›lmas› gerekti¤i
görüflüne yeniden tafl›m›flt›r. 1967’de yazd›¤› “Biliflsel Psikoloji” kitab›yla Ulrich Neisser (1928-),
psikoloji toplulu¤unu yeni bir psikolojiyle; biliflsel psikolojiyle tan›flt›rmay› baflarm›flt›r. Böylelikle, en az davran›fllar kadar insan zihninin ev-
rensel yap› ve süreçlerini anlamak ve iflleyiflini
yöneten ilkeleri ortaya ç›karmak da, psikolojinin
önemli resmi sorumluluklar›ndan biri haline dönüflmüfltür.
Günümüz biliflsel psikolojisinde ele al›nan konular asl›nda, duyusal ve alg›sal süreçleri ele alan
James, Wundt, Weber, Fechner, Helmholtz ve
Ebbinghaus’un çal›flmalar›yla 19. yüzy›l›n sonunda a盤a kavuflmufltur. Hem nörobilimler hem
de bilgisayar modelleri bugünkü biliflsel psikolojiye katk› yapan en önemli alanlard›r. Ancak araflt›rmalar›n ço¤u hala insan deneklerle yürütülen
standart psikoloji deneylerini içermektedir ve bugün neredeyse biliflsel psikoloji ders kitaplar›nda
yer alan tüm konular›, örne¤in, William James’in
1890’da yazd›¤› “Psikolojinin ‹lkeleri” adl› kitapta bulmak olas›d›r. ‹nsan› anlamaya yönelik bir
‘insan modeli’ oluflturma giriflimiyle, biliflsel psikoloji, içsel ve d›flsal uyar›mlarla edinilen bilgiyi
iflleyen ve üzerinde hesaplamalar yapan zihinsel
süreçlerimize odaklaflmaktad›r. Biliflsel psikologlar, bu süreçler arac›l›¤›yla bireyin kendini ve d›fl
dünyay› zihinsel olarak nas›l temsil etti¤iyle ilgilenmektedir (Er, 2004).
Son 40-45 y›l içinde biliflsel psikoloji, kuram
ve araflt›rma ile uygulamay› birlefltirebilecek bir
çizgiye oldukça yaklaflm›flt›r. Görgül yöntem ve
tekniklerle insan zihnini keflfetmeye yönelik biliflsel psikoloji, bafllang›çta kendisine karfl› ç›kan iki
ak›m olan davran›flç›l›k ve Gestalt psikolojisinin
miraslar›na da k›smen sahip ç›km›flt›r. Böylelikle
davran›flç›lar›n deneysel yöntem ve paradigmalar›n›, onlar›n psikoloji içine dahil etmeye direnç
gösterdikleri, dikkat, alg›, bellek, yarg›lama ve
sorun çözme gibi biliflsel süreçleri içeren zihinsel
dünyan›n keflfine bir araç olarak katarak, heyecan
verici araflt›rmalara devam etmektedir (Er, 2004).
Ça¤dafl psikoloji sosyal bilimlerin yan›s›ra, biyolojik yaklafl›mlardaki geliflmeler ve psikolojiden
181
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
beklenen sa¤l›k hizmeti sunma yönündeki taleplerle, biliflsel psikoloji ve onun klinik uygulamalar›yla ve davran›flç›l›¤› bugüne tafl›yan ö¤renme
psikolojisi arac›l›¤›yla, biliflsel bilimler ve sinir
bilimler gibi, daha genifl konfederasyonlar›n içine
dahil olabilmifltir (Ayr›ca Bkz., Er, 1995; 1998;
2004; Klein, Rozendal, Cosmides, 2002 Murray,
1995; Schönpflug, 1994; Searle, 1984).
Ça¤dafl Psikoloji(ler) Birli¤i: Zihin - Duygu Davran›fl Birlikteli¤i
De¤iflen günümüz dünyas›nda yaflanan genel,
özel ve sosyoekonomik sorunlar, do¤al felaketler
savafllar, terör ve kazalar karfl›s›nda psikolojiye
çok daha genifl alanlarda gereksinim duyulmaktad›r. Uzmanl›k düzeyinde meslek, uygulama ve
araflt›rma alan› olarak çeflitlenen ve ço¤alan psikolojiler, günümüz ça¤dafl dünyas›n›n evrenle ve
insanla ilgili temel paradigma ve yaklafl›mlar›na
uygun at›l›mlar›n› sürdürmektedir. Bu at›l›mlar›nda, geçmiflten günümüze de¤iflen dünyada ne varsa, bu de¤ifliklik psikolojiye dahil edilen konulara, insana bak›fl›na, kulland›¤› teknolojiye araç ve
gereçlerine de yans›m›flt›r. Önümüzdeki y›llarda
moleküler biyoloji, genetik ve t›p an›nda yaflanacak olan bilimsel ve teknolojik geliflmeler, kitle
iletiflim araçlar›ndaki h›zl› yenilikler, psikolojinin
insan do¤as› üzerine çal›flan di¤er disiplinlerle
olan iliflkine yine-yeniden yans›yacakt›r. Yeni
iliflkiler, hem psikolojinin kendi içinde hem de di¤er alanlarla olan iliflkilerinde yeni sorunlar›, yeni bak›fl aç›lar›n›, yeni meydan okuyufllar› beraberinde kaç›n›lmaz olarak getirecektir.
fiimdi, insan beyninde karmafl›k olaylar ve ifllevler tan›mlayan beyin araflt›rmalar›, ö¤renmenin
biyokimyasal ayr›nt›lar›, nöroanatomi, nöroloji ve
genetikten gelen çal›flmalarla, psikolojinin gelece¤ine iliflkin karamsar bir senaryo yazmay› deneyelim. Her davran›fl›n genetik bir al›n yaz›s› oldu-
¤u ve bu al›n yaz›s›n›n yaln›zca genlerle oynanarak de¤ifltirilebilece¤i yolundaki görüfller, nedenleri oldu¤u kadar, sonuçlar› da yaln›zca beyinde
ele alan ve beyinle aç›klayan olas› yaklafl›mlar
karfl›s›nda, psikolojinin gelece¤ini yordamay› deneyelim. Hemen “e¤er bunlar olursa, psikolojinin
de sonu olur” fleklinde bir düflünce akla gelebilir.
fiimdi as›l soru, di¤er bilimlerde olabilecek ve insan zihnini s›n›rlar›n› zorlayabilecek her türlü uç
keflif ve görüfller karfl›s›nda bile, acaba bu kadar
kötümser olmaya gerek olup olmad›¤›d›r. De¤iflen koflullar do¤al olarak, psikolojinin insana
iliflkin yeni konular›n› laboratuara sokup incelemesi kadar, kendisinin de bilime yönelik etkinliklerinin sürekli test edilmesini gerekli k›lacakt›r.
Böylesine bir sorgulama geçmiflte hep olmufltur
ve sonuçta psikoloji, giderek daha sayg›n ve çekici hale gelmifltir. Dolay›s›yla geçmiflte, içten ve
d›fltan do¤an tüm güçlükler ve sürpriz geliflmeler,
bilimsel psikolojinin lehine her zaman çevirebilmifl ve böylelikle psikoloji zengin bir mirasa sahip olabilmifltir. Psikolojinin “zeitgest”i haline
dönüflen bu mirasta, “bilimsel bir kimlik olarak”
kendinden emin, ne oldu¤unun ve olabilece¤inin
fark›nda olan, gerekti¤inde çok kat› ama her zaman esnek bir zihin anlay›fl› vard›r. Di¤er disiplinlerdeki geliflmeleri tehlike sinyalleri olarak alg›lamak yerine, yar›na da bu zeitgest’le bakmak
daha iyi olacakt›r.
Psikolojinin kuruluflunun 125 y›l sonras›nda
bile, genifl ilgi alan›na ba¤l› olarak üretti¤i ve kullan›ma sundu¤u bilgileri, tek bir sistem veya bak›fl aç›s›yla bütünlefltiremedi¤i, bir kimlik bunal›m› yaflad›¤› da düflünülebilir. Hatta, ifle zihinle
bafllayan psikolojinin, geldi¤i son noktada ‘kendi
zihninin hala çok kar›fl›k oldu¤u’ da söylenebilir.
Di¤er taraftan psikolojinin kar›fl›k zihnini, ne kadar çok çal›flt›¤›na ve ne kadar çok fleyle iliflki kurabildi¤ine yönelik bir gösterge olarak da yorum-
182
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
layabiliriz. Homojen bir psikolojinin olmad›¤›
çok aç›kt›r. Günümüzde psikoloji en s›k tan›mlanan flekliyle, “davran›fl ve davran›fl›n alt›ndaki zihinsel süreçleri incelen bilim dal›d›r”. Bilifl-duygu-davran›fl üçlüsünün karfl›l›kl› konum, ifllev ve
iflleyiflini her düzeyde ele almak, psikolojinin resmi sorumlulu¤undad›r. Tüm renklerinin birlikte
yer ald›¤› ça¤dafl psikoloji, köklerinden gelen mirasla ve flimdilik 125 y›la s›¤d›rd›¤› zengin araflt›rma deneyimleriyle, davran›fl› anlama olgusuna,
beyinde, zihinde ve çevrede de¤iflen olaylarla
birlikte biliflsel-beyinsel-duygusal ve devinimsel
olarak bakmakta ve kendisinin bilime yönelik
etkinliklerini de bir davran›fl olarak ele al›p, anlamak ve aç›klamaktad›r. Asl›nda bu durufl ve bak›fl›n çizdi¤i ça¤dafl portrede, psikolojinin çok farkl› hatta bazen iliflkisiz gibi görünen hatlar›n›n ve
da¤›n›k çizgilerinin birbirine nas›l ustaca ba¤land›¤›n› görebilmek olas›d›r.
Kaynaklar
Bernstein, M.D.,& Russo, N.F. (1974). The history of psychology
revisited: Or, up with our foremothers. American Psychologist, 29, 130-134.
Er, N. (2004). Biliflsel psikoloji (s.623-627). Felsefe Ansiklopedisi,
(2.cilt, Editör, Ahmet Cevizci). ‹stanbul: Etik Yay›nlar.
Hall, T.S. (1972). Treatise of man: Rene Descartes. Cambridge: Harvard University Pres.
Hermann, D.J., & Chaffin, R. (Eds.). (1988). Memory in historical
perspective: The literature before Ebbinghaus. New York:
Springer-Verlag.
Klein, S.B., Rozendal, K., & Cosmides, L. (2002). A social-cognitive neuroscience analysis of the self. Social Cognition, 20,
105-135.
Ian, N. (1998). Human memory: An introduction to research, data,
and theory. London: Brooks/Cole Publishing Company
Lowry, R. (1971). The evoluation psychological theory: 1650 to present. Chicago: Adline, Atherton.
Murray, D.J. (1995).Gestalt psychology and cognitive revolution.
New York: Harvester Wheatsheaf.
Samelson, F. (1981). Struggle for scientific authority: The perception of Watson’s behaviorism, 1913-1920. Journal of Behavioral Science, 17, 399-425.
Schönpflug, W. (1994). Professional training in psychological departments: A critical analyses. News from EFPPA, 8,15-17.
Schultz, D.P., & Schultz, S.E. (2002). Modern psikoloji tarihi (Çev.,
Yasemin Aslay). ‹stanbul: Kaknüs Yay›nlar›.
Searle, J. (1984). Minds, brains, and sciece. Canbridge, MA: Harvard University Press
Boring, E.G. (1959). A history of experimental psychology (2. ed.).
New York: Wiley.
Turner, R.S. (1977). Hermann von Helmholtz and the empiricit vision. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 13,
48-58.
Er, N. (1995). Biliflsel psikolojinin biliflsel bilimler içindeki yeri.
Türk Psikoloji Bülteni, 3, 6-9.
Viney, W. (1993). A history of psychology: Ideas and context. Needham Heights, MA: Allyn and Bcon.
Er, N. (1998). Bilinç ve bilinçalt› kavramlar›n›n kronolojisi: 17. yüzy›ldan günümüze kadar. Türk Psikoloji Yaz›lar›, 1(1),1-16.
Zusna, L. (1975). Names in the history of psychology. A bibliographical sourcebook. New York: Halsted Press.
183
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
GÜVENL‹K PS‹KOLOJ‹S‹ VE
ENDÜSTR‹YEL-KL‹N‹K
PS‹KOLOJ‹*
Çev.: Dr. Müge Ersoy-Kart**
Güvenlik psikolojisi ve endüstriyel klinik psikoloji çal›flma ve performansa zarar veren belli
sorun tiplerini önleme ve düzeltme ile ilgilenmektedir. Güvenlik psikolojisinde, denge önleme yönüne kaymaktad›r. Amaç, kazalar›n niçin ve nas›l
meydana geldi¤ini anlayarak, kazalar›n önünü
kesmektir. Kazalar meydana geldi¤inde bireyi yeniden çal›flma yaflam›na döndürebilmenin yolu
öncelikle t›bbi bir tedavi uygulamakt›r. Endüstriyel klinik psikolojide as›l odak noktas›, çal›flanlarda performans yetersizli¤ine yol açan nedenleri
anlamak ve bu sorunlar› düzeltmek için nelerin
yap›labilece¤ini ele almakt›r.
Güvenlik psikologlar› genellikle, mühendisler
ve doktorlarla iflbirli¤i yaparak çal›fl›rlar. Endüstriyel klinik psikologlar›n›n t›p bilimiyle güçlü
ba¤lant›lar› vard›r. Bu profesyonel iliflkilerin gerekçesi önce güvenlik ve kaza kavramlar›n›, daha
sonra performans sorunlar›n›n tan›s› ve tedavisini
düflündü¤ümüzde ayd›nl›¤a kavuflmaya bafllar.
Güvenlik Yönetimi ve Güvenlik
Psikolojisi
Güvenlik yönetiminde, baflar› için ortak kabul
ve iflbirli¤inin temel olmas› dolay›s›yla, komisyonlar önemli birer araçt›r. Bölümlerden temsilcilerin oluflturdu¤u bir üst güvenlik komisyonu da
güvenlik kurallar›n›n belirlenmesinden, baz› tehlikeli durumlar› incelemekten, ifl kazalar›n›n ön*Miner, J.B. (1992). Industrial-Organizational Psychology.
Singapore: Mc Graw - Hill, Inc. (Chapter 20).
**Araflt›rma Görevlisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Çal›flma Ekonomisi Bölümü
lenmesiyle ilgili harcamalar› yapmaktan ve çat›flmalar› çözümlemekten sorumlu olmal›d›r. Ayr›ca
bölümlerin kendi içinde kurulan ve güvenli olmayan koflullar› denetleyip bunlar› düzeltmekle ilgilenen komisyonlar da yararl› olabilir. Kuflkusuz,
bu komisyonlar›n iflbirli¤i içinde çal›flmas› zorunludur; çünkü karar alma ve uygulama süreci, do¤as› gere¤i hantal bir görünümdedir ve sendikalar
ile bu komisyonlar›n karfl› karfl›ya kald›¤› koflullarda güvenlik önlemlerinin etkinli¤ini artt›racak
sendikal eylemler, yerini zorunlu olarak pazarl›k
ve flikayet süreçlerine b›rakmaktad›r.
Güvenlik E¤itimi
Kazalar› önlemede önemli yaklafl›mlardan biri
güvenlik e¤itimidir. ‹fl koflullar›n›n görece tehlikeli oldu¤u iflyerlerinde, yaralanmalar›n özellikle,
iflçilerin çevredeki tehlikelere karfl› kendilerini
nas›l koruyacaklar›n› henüz ö¤renmedikleri ilk
birkaç ay içinde meydana geldi¤ine yönelik kan›tlar vard›r. Bu koflullar alt›nda yönlendirme, beceri, tutum ya da iflle ilgili olan herhangi bir e¤itimin, kazalar› önleme amac›na hizmet edece¤i
aç›kt›r. Bu e¤itim süreci, yeni ifle girmifl bir iflçinin ifl çevresiyle baflaç›kmas›na yard›m ederken,
güvenlik sa¤lama hedefine de önemli bir katk› yapacakt›r. ‹flin do¤as›na yabanc› olan iflçiler yaralanmaya daha yatk›nd›r. Ciddi yaralanmalar, ifle
yeni bafllayan iflçilerde daha s›k görülüyorsa da,
iflten bir süreli¤ine uzak kal›p devams›zl›k eden
iflçiler aras›nda da yaralanmaya yol açan kazalar
yayg›nd›r. Kazalar›n en az görüldü¤ü grup ise,
son zamanlarda ifle devams›zl›k yapmam›fl iflçilerdir. O nedenle yeni bafllayan iflçiler için haz›rlanacak e¤itim programlar›nda güvenlikle ilgili
bilgiler (güvenlik kurallar›, güvenlik ekipmanlar›n›n do¤as› ve kullan›m›, t›bbi hizmetlerin sa¤lanabilirli¤i ve ilkyard›m teknikleri) özellikle yer
almal›d›r.
184
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Güvenlik e¤itimi için kullan›lan teknikler, ders
verme, filmler ve gösterilerdir. Kaza benzefliminin kullan›m› da oldukça etkili olabilir. Bu teknikte uzmanlar ifl güvenli¤ini ihlal eden bir eylemde bulunurlar ve yaralanmay› önlemek üzere
gelifltirilen donan›mlar›n yarar›n› vurgulayarak,
çal›fl›rken koruyucu malzemelerin kullan›m›n›
teflvik edebilirler. Benzeflimle e¤itimin yüksek
riskli ifl koflullar›nda, iflyerindeki tehlikeleri çarp›c› hale getirdi¤i için özellikle etkin olmas› beklenir.
Güvenlik e¤itiminin baflka bir amac› da ifl güvenli¤i kurallar›n› çi¤neme ve koruyucu cihazlar›
kullanmamay› onaylayan grup normlar›na panzehir sa¤lamakt›r. Bunun için varolan kurallar ve ifl
süreci çal›flanlarla aç›kça tart›fl›l›r ve grup karar›na göre gözlenebilecek sonuçlar örneklenir. Böylece hem güvenlik bilgileri gruba aktar›lm›fl olur,
hem de iflçilerin ifl güvenli¤ini sa¤lama çabas›na
kat›lmalar› sa¤lan›r. Ayr›ca araflt›rmalar, al›nan
güvenlik önlemlerinin sonuçlar› hakk›ndaki geri
bildirimlerin, azalt›lan kaza oranlar›na ba¤l› k›l›nan ödüllerin ve bu ödüller için gruplar aras›ndaki rekabetin kazalar› oldukça azaltabildi¤ine iflaret etmektedir. Son olarak, yüksek stres düzeyi
kazaya yatk›nl›k yarataca¤›ndan e¤itim programlar›n›n içeri¤inde stres yönetimi tekniklerinin de
yer almas›n›n uygun olaca¤› vurgulanmal›d›r.
Güvenli¤i Herkese Duyurmak ve Yar›flmalar
Güvenlik kurallar›n› herkese duyurmak, yani
aç›k hale getirmek çok çeflitli flekillerde yap›labilir. Bunlar aras›nda en yayg›n olarak kullan›lanlar
posterler, kitapç›klar, özel uyar› notlar› ve firma
yay›nlar›ndaki makalelerdir.
Pek çok firma devletçe da¤›t›lan posterlerin
yan› s›ra, kendi haz›rlad›¤› posterleri ve uyar› levhalar›n› da bast›rabilir. Bunlar, olabildi¤ince az
kayg› uyand›rarak, iflçilere ifl güvenli¤i sa¤layacak uygulamalar› hat›rlatmaya odaklanmal›d›r.
Dehflet içeren ve rahats›z edici resim ya da belgelerden insanlar kaçarlar; hatta bunlara hiç bakmazlar. ‹yi bir posterin temel ifllevi, iflçileri ürkütmeden dikkatlerini çekerek ifl güvenli¤i hakk›nda
düflünmelerini sa¤lamakt›r.
Güvenli¤i artt›rmada, yar›flmalar düzenlemek
kimi zaman oldukça baflar› sa¤layabilir. Firma
içinde ya da endüstri çap›nda (özellikle benzer kaza potansiyeline sahip ifl kollar› aras›nda) yap›lan
yar›flmalar, ödüllerle cazip ve ifllevsel hale getirilebilir. Örne¤in, yüksek kaza riski bulunan kamyon sürücülü¤ü gibi mesleklerde çal›flan iflçilerin
uzun bir zaman diliminde hiç kaza yapmad›klar›nda ödüllendirilmeleri, ifl güvenli¤i kurallar›na
daha da uygun davranmalar› için onlar› teflvik
edebilir.
Her ne kadar yar›flmalar›n, yaralanmalar üzerinde genellikle yararl› etkilerinin oldu¤u görülse
de, uzunca bir süre hiç kaza olmadan geçen dönem sona erdi¤inde (yani kaza oldu¤unda) hayal
k›r›kl›¤› yaflanabilir. Bu olumsuzlu¤un yan› s›ra
yar›flmay› kaybetmemek u¤runa baz› yaralanmalar›n gizlenmesi söz konusu olabilir. Bu durumda
gerekli ilk yard›m›n al›namamas› daha ciddi sa¤l›k ve performans sorunlar›n› ortaya ç›karabilir. O
nedenle belli koflullar alt›nda, yar›flmalar›n zararl› etkileri, kazançlar›n› azaltmaktad›r.
‹fl Çevresinin Denetimi
‹flyerinin ve buradaki donan›m›n tasarlanmas›,
belki de kazalar›n önlenmesi için en temel ve en
etkili yaklafl›md›r. Güvenlik sa¤layan cihazlar,
yaln›zca kazalar› azaltmazlar; ayr›ca iflçilere iflyerinde güvencede olduklar› duygusunu da verirler.
Kayg› düzeyleri de buna ba¤l› olarak azalt›l›r ve
performans sorunlar›n›n olas› kaynaklar› ve hatalar yok edilebilir. Bu, özellikle, kaza-önleyici cihazlar›n yoklu¤unda afl›r› tehlikeli olabilecek koflullar aç›s›ndan önemlidir.
185
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Temel hedef güvenlik sa¤layan araçlar›n, insanlar›n kendilerini tehlikeye atmas›n› zorlaflt›r›c›
engeller koyacak flekilde tasarlanmas›d›r. Koruyucu elbiseler, örtüler ve benzeri malzemeler ço¤u zaman iflçiyi tehlike kayna¤›ndan uzak tutar ve
kaza olas›l›¤›n› son derece azalt›r. Ayr›ca yanl›fl
kullan›mlar› azalt›c› denetimlere de gerek vard›r.
Koruyucu malzemelerin yanl›fl çal›flmas› ya da
bozulmas› durumunda uyar› veren araçlar uygun
yerlere konulmal› ve kolayca görülebilmeleri sa¤lanmal›d›r. Kendini-düzelten mekanizmalar ve
otomatik durdurma sistemleri en uygun olanlard›r; çünkü o zaman tehlike insanlar›n müdahalesine gerek kalmadan ortadan kald›r›labilir.
Kuflkusuz, koruyucu donan›mlar›n tasar›m›
kadar ifl çevresinin tasar›m› da çevresel denetimin
önemli bir boyutudur. Buna göre koridorlar, merdivenler, asansörler, meyilli yollar ve birçok baflka etken güvenlik gözetilerek yap›lmal› ve bunlar
s›k s›k denetlenmelidir.
Gelifltirilen Güvenlik ‹klimi
Güvenli bir iflyeri iklimi, güçlü bir yönetimsel
uzlaflmay› simgeler. Çeflitlendirilmifl ve eflgüdümlü bir güvenlik program› iflçilerde “güvenlik iflyerinde farkl›l›k yarat›r” inanc›n› ortaya ç›kar›r ve
üst düzey yöneticileri de kapsad›¤›nda daha da etkin olur. Baz› iflkollar›nda güvenlik sa¤lama
kayg›s› çok daha fazlad›r; çünkü iflin süreklili¤i
tamamen buna ba¤l›d›r. Örne¤in, kömür madeni
iflleten firmalarda akci¤er hastal›klar› ve çeflitli
malzemeleri üreten eden fabrikalarda asbest zehirlenmesi riski vard›r ve önlem al›nmas› üretimin
aksamamas› için zorunludur.
‹fl Kazalar›ndaki Sorumluluklar
Bazen ne kadar çok çaba harcan›rsa harcans›n,
kiflinin yaralanmas›na yol açabilecek, öngörülemeyen kazalar› ortadan kald›rman›n hiçbir yolu
olmayabilir. Bunun nedeni insanlar›n kazaya yol
açacak flekilde davranmalar›d›r. Bu görüfl üzerinde güçlü bir uzlaflma bulunmasa da, baz› insanlar›n, flansa yüklenemeyecek nitelikteki kazalar› daha çok yapt›klar› aç›kt›r. Ayr›ca, bir kifli yaflam›n›n baz› dönemlerinde daha çok kaza yapabilmektedir. Kazalar en s›k 17 - 30 yafllar› aras› dönemde meydana gelmekte, zamanla azalmakta ve en
düflük noktaya 60’l› yafllar›n sonlar›nda eriflmektedir. Dolay›s›yla ifl kazalar› yaln›zca, ifl çevresinin içerdi¤i tehlikeli boyutlar›n do¤rudan bir
ifllevi de¤ildir. E¤itim yetersizli¤i ve genç iflçilerin kaza-yafl iliflkisi göz ard› edilmemelidir.
S›k Kaza Yapanlar›n Özellikleri
Büyük bir fabrikan›n metal ifl kolunda yürütülen bir çal›flmada, yüksek yaralanma s›kl›¤› ve
ciddi yaralanma oran› gösteren insanlar›n, afl›r›
kas gücüyle çal›flt›klar› ve olan biteni h›zl› bir flekilde kavramak için yeterli görsel kapasiteye sahip olmad›klar› bulunmufltur. Dolay›s›yla, eylem
ço¤unlukla alg› ve hareketlerden önce gelmektedir ve o nedenle bu tür insanlar genellikle “düflüncesizce hareket eden” kifliler olarak tan›mlanmaktad›r.
Kazan›n yinelenmesindeki baflka bir etken
dura¤anl›¤a karfl› bireylerin tepkileridir. Örne¤in,
uzun yol floförlerinin dikkati odaklama zorluklar›
ve sürücülü¤ün dura¤an yap›s› daha çok trafik kazas› yapmalar›na yol açabilmektedir. Bu kiflilerin
stres alt›ndayken daha kolay zihin kar›fl›kl›¤› yaflamas› ve o nedenle de bir eylemde bulunmadan
önce yeterince düflünmemeleri olas›d›r.
Baflka araflt›rmalar, alg›sal ve davran›flsal özellikler yerine kiflilik özelliklerine odaklanm›fllard›r. Bu çal›flmalardan birinde, çok say›da kaza geçirmifl kiflilerin tutumlar›n›n daha olumsuz oldu¤u, amirlerinden, yapt›klar› iflten ve genel olarak
çal›flmaktan hofllanmad›klar›, iyimserlikten yoksun olduklar› ve insanlara karfl› pek az olumlu
186
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
duygular hissettikleri bulunmufltur. Kimi araflt›rmalarda ise, s›k s›k kaza yapan bireylerin baflkalar›yla s›cak duygusal iliflkilerin noksan oldu¤u,
yüzeysel iliflkilerin sarmalad›¤› bir dünyada yaflad›klar› gözlenmifltir. Ayr›ca, kazalara yatk›n kiflilerin, sa¤l›klar›yla ilgili çok fazla kayg›land›klar›n› gösteren bulgular da söz konusudur. Bu saplant› düzeyindeki kayg›lar›, baflar›lar›n› azaltmakta
ve duygusal incinmelerden kaçmak için onlar› yan›lsamalar içeren davran›fllara yöneltmektedir.
Gelecek planlamas› yerine günü birlik yaflamay›
seçen bu kiflilerin, oldukça düflüncesizce hareket
etmeleri flafl›rt›c› de¤ildir.
Denetim oda¤› da kazalarda en önemli etkenlerden biri olarak kabul edilebilir. D›fltan denetimliler, kazalar›n kendi denetimleri d›fl›nda olufltu¤una, flans ve/veya da kaderin bunda rol oynad›¤›na veya baflkalar›n›n davran›fllar›n›n sonucunda ortaya ç›kt›¤›nda, dolay›s›yla kendilerinin bundan sorumlu olmad›klar›na inan›rlar. Nedensellik
yarg›lamas› yapamad›klar›ndan kendileri zarar
görürler.
Kiflilikle ilgili etkenler ile meydana gelen kazalar›n yak›n tarihli bir gözden geçirilifliyle flu
sonuçlara ulafl›lm›flt›r:
1. Kontrol oda¤›n›n kazalarla iliflkili oldu¤una
iliflkin çok say›da kapsaml› kan›t vard›r. Yüksek
kaza oranlar›yla d›flsal yönelim aras›nda bir iliflki
vard›r.
2. D›fla dönüklük (çevreyle ilgilenme) yüksek
kaza oran›yla güçlü bir iliflki göstermektedir.
3. Sald›rganl›k, kazalarla güçlü ve sürekli bir
flekilde ba¤lant›l›d›r.
4. Sosyal uyumsuzlu¤un yaln›zca kazalarla
iliflkili olmakla kalmay›p, kazaya yol açan birincil
etken oldu¤una yönelik çok güçlü kan›tlar vard›r.
5. Genel nevroz ile kazalar aras›nda bir iliflki
var gibi görünmektedir.
6. Özgül nevroz koflullar›, kayg› ve depresyon
gibi bu konuda yap›lan az say›daki çal›flmada kazalarla iliflkilendirilmifltir.
7. Kazalar›n meydana gelifli ile düflüncesizce
hareket etme aras›ndaki ba¤lant› için tutarl› ve orta düzeyde güçlü kan›tlar vard›r.
Kuflkusuz, her ifl yaralanmas›, s›k s›k kaza
yapt›¤› bilinen kiflilerin bafl›na gelmedi¤i gibi her
kazaya u¤rayan da s›k kaza yapan kiflilere özgü
kabul edilen kiflilik özelliklerine sahip olmayabilir. S›k kaza yapanlar, sosyal olarak oldukça sorumsuz ve olgunlaflmam›fl kifliler gibi görünmektedir. Yüksek yaralanma oranlar› normal olarak
yaflam boyu sürmedi¤i için bunlar›, 30 yafl öncesinde geliflmesi çok daha olas› olan geçici bir kiflilik uyumsuzlu¤undan yak›nan kifliler olarak
görmek en uygunu olacakt›r.
Yineleyen kazalar›n ard›ndaki temel neden ani
ve düflüncesizce yap›lan hareketlerdir ve genellikle örgütteki üst düzeydeki kiflilere sald›rganl›k ve
bu kiflilerin oluflturdu¤u politika ve kurallara karfl›
ç›kma ile ba¤lant›l›d›r. ‹fl güvenli¤ini sa¤lamaya
yönelik düzenlemelere karfl› konularak, yönetime
sald›rma ve engelleme amac› güdülebilir. Böylesi
bir yaklafl›m, kiflinin kendisini tehlikeye atmas› ve
yaralanarak zarar görme olas›l›¤›n› artt›rmas› anlam›na gelecektir.
Bazen bu durum, baz› kiflilik özellikleriyle bütünlenir. Kiflinin amirine duydu¤u öfke, hem oldukça büyük bir suçluluk duygusu yaratabilir
hem de cezaland›r›larak bu suçluluktan bilinçli ya
da bilinçsiz olarak kaçma iste¤i do¤urabilir. Ceza
kiflinin hatalar›n›n bir telafisi gibi götürüldü¤ünden, bu kifliler s›k›nt› çekmeyi, suçluluktan kurtulman›n yolu gibi de¤erlendiriyor olabilirler. Bu
durumda kaza, yaln›zca kiflinin kendisinin yaratt›187
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
¤› tehlikeli koflula ba¤l› bir flans olay› olmak yerine, bilinçsizce arzulanan ve do¤rudan neden olunan bir sonuç olmaya bafllar.
Tersi durumda, tedavi, deneme-yan›lma yoluyla
belirlenir ve uygun kürü uygulama flans› oldukça
azal›r.
Yüksek Kaza Olas›l›¤›yla Mücadele
Bir Çözüm Olarak Kurfluna Dizme
Kazalar›n s›kl›¤›n› azaltman›n en etkin yolu
eleman seçme süreçlerinde dikkatli olmakt›r,
ancak yine de seçme olana¤›n›n olmad›¤› ya da
iyi iflleyemedi¤i koflullarda, kaza yapma
yatk›nl›¤› yüksek olan insanlar›n, en az›ndan s›n›rl› say›da, her firmada ifle al›nmas›n›n önüne
geçmek olas› olamayacakt›r. O nedenle, olabildi¤ince ifl çevresindeki tehlikeyi azaltmay› hedeflemek en ak›lc› çözüm gibi görünmektedir. Tehlike,
k›smen koruyucu malzemelerin tasarlanarak kullan›lmas›yla (özellikle bu araçlar›n kendili¤inden
devre d›fl› kalmas› ya da bariyerlerin sabitlenmesi
gibi denetimi çal›flan›n eline b›rakmayan özellikte olmas›n› temin ederek) k›smen de bireyleri daha düflük tehlikeli ifllere kayd›rarak azalt›labilir.
Seçme ve eleme firman›n, performans sorunlar› yaflamas›n› engellemeye yetmese de, bu
sorunlar› azaltabilir. Di¤er bir yöntem, etkin olmamaya bafllayan birini hemen kurfluna dizmek,
yani iflten atmakt›r! Ancak iflten atma her zaman
iyi bir seçenek de¤ildir; çünkü bu yöntem düzeltici giriflimlerde bulunmak kadar masrafl› olabilir.
O nedenle, bunun pek çok durumda son çare olarak düflünülmesi gerekir. Dahas›, yasal düzenlemedeki s›n›rlamalar, iflten atmay› zorlaflt›r›c› kimi ilkeleri içermektedir.
Araflt›rmalar, kaza yapma yatk›nl›¤› yüksek
olan kiflilerin, otoriteye karfl› sald›rganl›k gösterdi¤ine iflaret etmektedir. Bu durumda, yöneticiler,
yüksek kaza oran›na sahip iflçilerden kendilerini
olabildi¤ince uzak tutmal›, araya uzakl›k koymal›d›rlar. Çat›flma ve içerlemeleri en aza indirmek
için engelleyici müdahalelere olabildi¤ince az
baflvurarak, iflçi kendi bafl›na çal›fl›r hale getirilebilirse yaralanma olas›l›klar› k›smen azalt›labilir.
Yöneticilere uygun denetleme tekniklerinin ö¤retilmesi ve kurallar›n kat›l›mc› bir zeminde konulmas› da iyi sonuçlar verebilir.
Teflhis Evresi
Performans yetersizli¤i teflhis edildi¤inde öncelikle nedensel etkenler belirlenmelidir. Aynen
hekimlikte oldu¤u gibi bilinen tedaviler aras›ndan
bir seçim yapmadan önce kabul edilen sa¤l›k
standartlar›na uymayan durumun nedenlerini betimleyen uygun bir teflhisin yap›lmas› zorunludur.
‹flten atmaya karfl› olan bask›lar, iflsizlik sigortas› ödemelerinden, yasal eylemlerden, iflten ayr›lma tazminatlar›ndan ve yeniden birini ifle al›rken yap›lan masraflardan do¤maktad›r. Bu konuda sendikalar ve iflçiler de engeller yaratabilirler.
‹flten ç›karma elbette olanaks›z bir fley de¤ildir; ancak bu ço¤u kez en son çaredir. Ancak söz
konusu iflçinin ne yap›l›rsa yap›ls›n yine de verimsiz kalaca¤› aç›kça ortadaysa iflte tutulmamas›
uygun olabilir.
Baflar›s›zl›¤›n Kifliye Özgü Nedenleri
Performans bozuklu¤unun meydana geldi¤i
olgular göz önüne al›nd›¤›nda, iflteki baflar›s›zl›¤›n genellikle tek bir nedeninin olmad›¤› ortaya
ç›kmaktad›r. ‹nsanlar baflar›s›z olurlar; çünkü bireysel becerileri ve kiflilik özellikleriyle, koflullar›n özgül bir tak›my›ld›z› içinde s›k›fl›rlar. O nedenle bireysel ve çevresel etkenler aras›ndaki nedensel yap›y› ayr›nt›land›rmak gereklidir.
Zeka ve ‹fle ‹liflkin Bilgi
Yetersiz Sözel Beceri: Kiflinin konumu, ifl hiyerarflisinde ne kadar yüksekse, bu konumun ge-
188
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
rektirdi¤i beceri ve zeka düzeyi o kadar büyüktür.
Zihinsel aç›dan bireyin da¤arc›¤›n› aflan rol gereklilikleri içeren bir göreve, kiflinin birden bire
atanmas›n›n, beraberinde hatal› davran›fllar› ve
baflar›s›zl›¤› getirmesi flafl›rt›c› olmayacakt›r.
Yetersiz Özel Beceri: Çeflitli meslekler, hiyerarfli içindeki konumdan ba¤›ms›z olarak, çok
farkl› zihinsel becerileri gerektirirler. Say›sal, mekanik, uzamsal, bürokratik ve di¤er beceriler baz›
ifl türleriyle ilgiliyken baz›lar›yla de¤ildir. ‹nsanlar gerekli olan bu tür becerilere sahip olmay›nca
etkin düflünme ve h›zl› ö¤renmeyi baflaramad›klar› için performanslar› düflebilir.
Yetersiz ‹fl Bilgisi: Yetersiz ifl bilgisi, beceri
eksikli¤ine yüklenemez. Bireyin ifli ö¤renmek
için zihinsel kapasitesi vard›r; ancak ya yetersiz
deneyim ya da baflka bir gerekçe yüzünden bunu
yapamaz. Baz› örneklerde, bu zorluk, ö¤renmeye
karfl› duygusal bir dirençle ilgilidir.
Yarg›lama ya da Bellek Yetersizli¤i: Pek çok
olguda, yarg›lama yetene¤i ya da bellekteki yetersizlikler duygusal etkenlerin zihinsel süreçlere
müdahalesinde görülür. Birey standart zeka testinde çok baflar›l› olabilir; ancak sahip oldu¤u zekay› çal›flma s›ras›nda kullanmas› gerekti¤inde,
sonuçlar o kadar iyi olmayabilir. Bu tip eksiklikler, özellikle, baz› duygusal rahats›zl›klar› olan kifliler aras›nda s›k görülür. Ancak, bu ayn› zamanda beyin ifllevselli¤indeki bir bozukluk nedeniyle
de olabilir.
Bireysel Motivasyon
Çal›fl›rken Engellenen Güçlü Güdüler: Belki
de güdülenmeyle ba¤lant›l› en yayg›n performans
bozuklu¤u, kifli yapt›¤› iflten çok fazla fley bekledi¤inde ama bunu elde edemedi¤inde ortaya ç›kar. Yap›lan ifl, hedefe ulaflma, baflar›s›zl›ktan
kaçma, baflkalar›n›n hükmetmesinden kaç›nma,
popülerlik elde etme, sosyal etkileflim, dikkat çek-
me ve duygusal destek gibi istenir sonuçlar› sa¤layabilir. Bu tür güdüler engellendi¤inde, birey ifli
b›rakabilece¤i gibi çal›flmay› da sürdürebilir ama
çok az çaba harcar; as›k suratl›, öfkeli olmaya
bafllayabilir veya iste¤i her neyse, buna etkin ifl
performans› aç›s›ndan z›tl›k oluflturan davran›fllarda bulunarak eriflmeye çabalayabilir.
Güdüleri Tatmin Etmek ‹çin Bütünlefltirilmemifl Araçlar: ‹flle do¤rudan ilgisi olmayan davran›fllara yönelen kifliler, çal›fl›rken güçlü bir güdü
engellemesi yaflamayabilirler. Pek çok kifli, hem
iflin gerekliliklerini karfl›layan hem de güdü tatmini sa¤layan bir yaklafl›m gelifltirir. Örne¤in, sosyal etkileflim isteyen bir sekreter daha h›zl› bir flekilde arkadafll›klar kurabilir ve zaman›n›n ço¤unu
konuflarak geçirebilir; bu da oradaki herkesin performans›n›n zarar görmesine yol açar.
Afl›r› Düflük Kiflisel ‹fl Standartlar›: Di¤er bir
olas›l›k, insanlar›n kendileri için çok düflük ifl
standartlar› koymalar›d›r. Bunlar, onaylanan en
düflük standartlar›nda alt›nda kalmaktad›r. Bu tür
düflük standartlar› olan insanlar, kiflisel baflar›
duygusuna eriflmelerine karfl›n, zay›f performans
gösterirler.
Genellenmifl Düflük ‹fl Motivasyonu: Bazen
çal›flanlar›n ifl ortam› d›fl›nda giderilebilecek istekleri ya da herhangi bir mesle¤e ait rol tan›mlamalar›nda yer almayan davran›fllarla doyurulabilecek arzular› olabilir. Bu durumda, birey ve ifl
dünyas› aras›nda pratik olarak herhangi bir ba¤lant› olmad›¤› için ç›kt›n›n niteli¤i ve niceli¤i düfler.
Duygular ve Duygusal Hastal›klar
S›k S›k Yaflanan Y›k›c› Duygular: Kayg›, korku, depresyon, utanç ve suçluluk gibi yo¤unlaflm›fl olumsuz duygular çal›flma davran›fl›n› bozabilir. Sonuçta hatalar artabilir, dikkatin odaklanmas› azal›r ve üretim yavafllar. Ayr›ca ifl arkadafl189
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lar›yla ve üstlerle tart›flmalar artabilir ve sonunda
birey tamamen çal›flmay› b›rakabilir. Böylesi
sorunlar›n merkezinde genellikle stres yatar.
Psikozlar: Psikozlar›n inatç› karakterli çeflitli
belirtileri vard›r ve yaflam›n pek çok sürecinde
bozucu etkiler yaratabilir. Psikozda birey, belirtileri ve olumsuz duygular› savuflturmayla zihinsel
olarak o kadar meflguldür ki, gerçeklikten kopmaya bafllayabilir. Belirtiler, ard› arkas› kesilmeyen
duygusal y›k›mlardan, bedensel rahats›zl›klara,
patolojik davranma ve konuflmalara ve hatta alg›
ve inançlarda afl›r› çarp›tmalara kadar uzanabilir.
Böylesi bir durumdayken insan›n etkin bir çal›flma davran›fl› sergilemeyece¤i de aç›kt›r.
Kiflilik Bozukluklar› : Kiflilik bozukluklar›n›n
etkileri daha ›l›ml›ysa da, ifl performans› üzerinde
psikozlar kadar bozucu etkiler do¤urabilirler. Bu
özellikle iflin do¤as›na ba¤l› gibi görünmektedir.
Yineleyen görevleri içeren ifllerde, duygusal rahats›zl›klar›n belirtileri daha yayg›nd›r; ancak yöneticilik gibi ifl hiyerarflisinin üstlerinde yer alan
görevlerde, kiflilik bozukluklar› tipik olarak çok
daha bozucu etkiler do¤urabilir.
Alkol ve Uyuflturucu Sorunlar›: Alkolizm,
uzun y›llar boyunca pek çok iflveren taraf›ndan temel bir sorun olarak görülmüfltür. ‹fl saatlerinde,
içki içtikleri için bafl a¤r›s› çeken, kayg› yaflayan
alkol ba¤›ml›s› bireyler ço¤unlukla, düflük ifl performans› gösterirler. Ancak bunun en önemli etkisi, ifle devams›zl›kt›r ve bu e¤ilim alkolik
bireylerde, di¤er iflçilerin iki ya da üç kat›d›r. Bu
yüksek devams›zl›k oranlar› k›smen, sarhofl olma
durumun kaynaklanan ifl kazalar› ve fiziksel hastal›klara ba¤l›d›r. Baz› durumlarda performans,
istihdam›n art›k sürdürülemeyece¤i bir noktaya
kadar düflebilir.
Uyuflturucu ba¤›ml›s› bir çal›flan›n, performans›n›n düflmesini, ifle devams›zl›k yapmas›n›
ve daha çok ifl kazas›na u¤ramas›n› beklemek
olas›d›r. Ayr›ca, baz› fiziksel rahats›zl›klar da
uyuflturucu kullan›m›na ba¤l›d›r. Uyuflturucular›n
-eroin gibi- pahal› ve al›flkanl›k yarat›c› niteli¤inin bireyi h›rs›zl›¤a zorlayabilece¤i olas›l›¤› da
kayg› vericidir.
Fiziksel Özellikler ve Rahats›zl›klar
Fiziksel Hastal›klar ya da Fiziksel Engeller:
Fiziksel rahats›zl›klar, ifle devam› engelleyerek
düflük performansa yol açar; aürünün niteli¤i ve
niceli¤i de bundan etkilenir. Engelli iflçiler genellikle, engellilik dereceleri çal›flmay› tamamen önlemiyorsa en az di¤er iflçiler kadar yetenekli olurlar. Ancak bazen, belli yetersizlikler, kimi ifllerde
baflar›s›zl›¤a yol açabilir. ‹flitme ya da görme
engeli bulunan kalp hastas›, sara hastas› olan ya
da baflka engelleri bulunan insanlar›n etkin bir flekilde yapamayacaklar› ifller vard›r.
Duygusal Kaynakl› Fiziksel Rahats›zl›klar:
Bir dizi fiziksel belirtiye -bafl a¤r›lar›, bayg›nl›k,
ülser, yüksek kan bas›nc›, saman nezlesi, s›rt a¤r›s› ve cilt rahats›zl›klar› gibi- duygusal etkenler
neden olur. Bu rahats›zl›klar da performans bozukluklar›n›n öncülüdür.
Uygun Olmayan Fiziksel Özellikler: Baz› ifl
kollar›nda, bireyin yap›lan iflle uyumsuz fiziksel
özellikleri ciddi sorunlar yaratabilir. Örne¤in ufak
tefek kifliler, kamyonlardaki oturma kabininde rahat olamad›klar› için arac›n denetimini kaybedebilirler. Ergonomi alan›ndaki ilerlemeler insanlara uyan araç gereçlerin tasarlanmas›n› ve kullan›m›n› desteklemekteyse de sorun tamamen çözülmüfl de¤ildir.
Yetersiz Kas Gücü ya da Duyusal Beceriler:
Aynen zihinsel beceriler gibi kas gücü ve yap›s›yla ilgili beceriler de ifl performans›n› etkileyebilir. ‹flin zorunlu k›ld›¤› bu tür baz› becerilerde
bir eksiklik ya da yetersizlik verimsizlik yarata-
190
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
cakt›r. Görme ve iflitmedeki kay›plar da pek çok
durumda önemli bir sorun kayna¤›d›r.
Baflar›s›zl›kta Gruba Ait Nedenler
‹flyerindeki Gruplar
Grup Sarg›nl›¤›yla ‹liflkili Olumsuz Sonuçlar:
Çarp›c› bir sarg›nl›k duygusunun egemen oldu¤u
gruplar, gruba ayk›r› davrand›¤›na inand›klar›
üyeleri reddedebilirler. Bu tür sürgün etmeler baz› insanlar üzerinde etkili de¤ilse bile, baz›lar›
için afl›r› tehdit edici olabilir. Sonuçta, ifle zarar
vererek üretimi k›s›tlayan öfke ve kayg› duygular› yo¤unlaflabilir.
Etkin Olmayan Yönetim: Yönetim biçimleri
de performans› farkl› flekillerde etkileyebilirler.
Astlar›na karfl› afl›r› derecede sayg›s›z ve düflüncesizce davranan ve standartlar› oluflturup yürürlü¤e koymay› baflaramayan yöneticilerin gruplar›
düflük üretim sergileyebilir. “B›rak›n›z yaps›nlar”
(laissez- faire yöntemi çal›flma s›ras›nda s›n›rl›
yönlendirmenin yap›ld›¤› yöntem) zararl›d›r. Ayr›ca bu yönetim tarz›n›n, baz› astlar›n yetersiz
performans›na neden olmas› da mümkündür. Üstlerin eylemleri ile astlar›n kiflilik örüntüleri aras›nda çat›flmalar›n ortaya ç›kmas› da ender say›lamayacak kadar yayg›nd›r ve bunun sonucunda da,
tamamen tersi istenmesine karfl›n, üretim azalmas› ortaya ç›kacakt›r.
Uygun Olmayan Yönetimsel Standart ve
Ölçütler: Astlar› de¤erlendirmek için kullan›lan
ölçütler, genellikle kendi amirleri taraf›ndan beklenir, Örne¤in, performans standartlar› bireyin etkinli¤ini belirlemek için kullan›l›r. Baz› durumlarda, bu standartlar, örgüt amaçlar›yla ba¤lant›r›lmadan oluflturulmufl olabilir. Bu durumda baflar›s›zl›k, birey yerine, de¤erlendirme sürecinde
aranmal›d›r. Üstlerin yanl› davran›fllar›ndan ötürü
standartlar, gerçekçi olamayacak kadar yukar› çekilmifl olabilir ya da uygulanan ölçütler, gerçek
rol tan›mlar› ve örgütün amaçlar› ile tamamen il-
gisiz bir görünüm verebilir.
Aile Ba¤lar›
Aile Krizleri: ‹fl performans›n› bozmas› olas›
olan pek çok ailesel olaydan söz edilebilir: Boflanma, bir aile üyesinin hastal›¤› ya da ölümü, terk
edilme ve savc›l›k soruflturmas› gibi. Normal olarak bu etkiler geçicidir; ancak performans bozuklu¤unun oldukça uzun sürmesine yol açabilir.
Aileden Uzak Olma: Anne-babadan ya da efl
ve çocuklardan uzun süreli ayr›l›k, baz› kiflilerde
son derece yo¤un bir s›la hastal›¤› yaratabilir. K›sa ifl gezileri, flehir d›fl›nda geçici görevlendirmeler gibi durumlar, baz› kiflilerde çok ciddi kayg›lar ortaya ç›karabilir. Özellikle birey daha önce
evden ayr› kalmam›flsa sorun daha da fliddetlenebilir. Evden ayr› kal›nan bu süreçte, birey ciddi
performans bozukluklar› sergileyebilir, s›k s›k hatalar yapabilir ve kiflileraras› iliflkilerde zorluklar
yaflamaya bafllayabilir.
‹flin Gerekleri Üzerinde Aileye ‹liflkin
Endiflelerin Bask›nl›¤›: Bu etkenler aile birimine
ya da devam›na bir tehdit oluflturmazlar, ama performans üzerinde çok büyük etkileri vard›r. Israrc› bir efl kar›s›n›n ya da kocas›n›n o kadar çok zaman›n› alabilir ki, çal›flmas› için ona çok az bir zaman b›rakabilir. Ya da bir efl, yaflad›¤› kasabadan
ayr›ld›¤› veya yabanc› bir ülkeye gitti¤i için incinmifl olabilir ve ciddi bir sorumlulu¤un alt›nda ezilebilir. Baz› aile durumlar›nda karmafla daha uzun
sürer ve bu karmaflan›n çal›flma ortam›na tafl›nmas› kaç›n›lmazd›r. Baba -o¤ul ya da kar›-koca aras›ndaki tart›flma, ifle tan›fl›p bulaflan duygusal tepkiler yaratabilir.
Örgütsel/ Ba¤lamsal Baflar›s›zl›k
Nedenleri
Örgüt
Yetersiz Örgütsel Eylemler: Çal›flma s›ras›nda
yap›lan hatalar ve bunlar›n süreklilik kazanmas›,
191
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
firman›n gerekli düzeltici çözümü bulup uygulayamamas›ndan kaynaklanabilir. E¤itim olana¤›n›n sa¤lanamamas› ve firman›n düzeltici eylemlere bütçe ay›rmama karar› iflleri daha da kötülefltirebilir. Gerçekten yöneticiler çözüm stratejileri
için para harcamak yerine verimsiz iflçinin yerine
baflkas›n› ifle almay› tercih edebilir.
‹fle Yerlefltirme Hatalar›: ‹fle alma süreçlerinde, yetkin eleman› seçme yerine k›demlilik esas›
gibi yan›lt›c› politikalar benimsendi¤inde, bu
sorun özellikle yayg›nlaflacakt›r. Ayr›ca zihinsel,
duygusal, güdüsel ya da fiziksel etkenlerin kritik
önem tafl›d›¤› ifllere eleman yerlefltirirken, hemen
her zaman bu tür bir hata söz konusu olur.
Uygun Olmayan Örgütsel Tarz: Bazen bir firma, iflçileri çal›flmamalar› yönünde cesaretlendiren, s›k› olmayan ve hatta keyfi personel politikalar› uygulayabilir. Örne¤in, yeterli disiplin
sa¤lanmayarak asi davran›fllar cesaretlendirilebilir. Afl›r› e¤itim odakl› bir strateji, gerçek ifl üretiminin önemsiz oldu¤u duygusunu yaratabilir.
Ayr›ca, hastal›k izni alma konusunda, çal›flanlara
afl›r› özgürlük tan›yan bir izin politikas›, beklenmedik düzeyde ifle devams›zl›¤a neden olabilir.
Toplumsal Ba¤lam
Yasal Yapt›r›mlar›n Uygulanmas›: Birey bir
suç iflledi¤i ve cezaevine gönderildi¤i için ifle iliflkin görevlerini yerine getiremez; bu da üretimi
aksatan bir durumdur.
Toplumsal De¤erlerin Uygulanmas›: Toplumsal de¤erler her ne kadar büyük ölçüde yasal yollar ve polis gücü arac›l›¤›yla büyük ölçüde de¤erlerine itaati sa¤l›yorsa da, kanuna dayal› olmayan
zorlay›c› bask›lar›n oldu¤u da do¤rudur. Örne¤in,
bir sat›fl personeli, pek çok müflterinin ahlaks›zca
ve etik d›fl› olarak de¤erlendirdi¤i davran›fllar›ndan ötürü yeterince mal satmay› baflaramayabilir.
‹flin Gerekleri ‹le De¤erler Aras›ndaki Çat›flma: Birey, toplumsal de¤erler ile mesleksel rol
gerekliliklerinin çat›flma halinde oldu¤una iliflkin
güçlü bir düflünce gelifltirdi¤inde performans› düflebilir. Eflitlik, adil ücret, bireysel özgürlük ve ahlakl› olufl ad›na mücadele etmek gere¤i duyan birinin, kendini tamamen ifline verememesi nedeniyle pek çok ifl hatas› yapmas› olas›d›r.
‹fl Ba¤lam›
Ekonomik Güçlerin Olumsuz Sonuçlar›: Rakip firmalar ya da rekabet halindeki ekonomik koflullar, iflçilerin standartlar›yla uyumlu bir düzeye
eriflememelerine yol açabilir. Böylesi bir durumda, iflçiler duygusal bir rahats›zl›k yaflarlar ve
varolan koflullar alt›nda performans›n istendik düzeye ç›kamad›¤› görülür. Bu tür sorunlar özellikle sat›fl elemanlar› aras›nda yayg›nd›r.
Co¤rafi Bölgenin Olumsuz Sonuçlar›: Benzer
tipte bir tepki, uygun olmayan bir co¤rafi bölgede
çal›flmaya zorlanman›n bir sonucu olarak ortaya
ç›kabilir. Yabanc› bir ülkeye gönderilme, baz› bireyler için çevrelerindeki kiflilerin ve ortam›n
yabanc›l›¤›ndan dolay› oldukça zorlay›c›d›r. Baz›
bireyler, belli iklimlerde, güçten düflüren fiziksel
belirtiler yaflarlar; örne¤in deniz tutmas›na karfl›
e¤ilimi olan bir gemici denizdeyken asla doyurucu bir performans düzeyine eriflemez.
‹fl Düzene¤indeki Bozucu Koflullar: Bunlar,
çal›fl›lan ifl çevresinde yer alan gürültü düzeyi, ayd›nlatma, ›s› miktar› ve ifl yerinin ya da buradaki
araç gerecin tasarlanmas›yla ilgili sorunlar gibi fiziksel özelliklerle ilgilidir. Bu ifl koflullar›, bireyin
fiziksel kapasitesi ve özellikleri ile uyuflmayan
baz› boyutlara sahip olabilir veya bazen iflçinin
zihinsel, duygusal ya da güdüsel yap›s› ile uyuflmayan bir örüntü yaratabilir ve bu da bireyin performans›n›n bozulmas›na yol açabilir.
192
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Afl›r› Tehlike: Fiziksel ifl ba¤lam›n›n özel dikkat vermeyi gerektirecek kadar önemli bir yönü
tehlike düzeyidir. Yüksek ifl kazas› riski tafl›yan ifl
koflullar›, afl›r› devams›zl›¤a neden olabilece¤i gibi kayg› da yaratabilir ve bu da verimi etkiler. ‹nsanlar gerçekte varolan tehlikeye göre daha fazla
tehlike de sezinleyebilir. Yükseklik, uçak, kapal›
alan korkular› (fobiler) gibi durumlar son derece
yayg›nd›r. Bu tür öznel tehlike durumlar›, etkin
çal›flmay› olanaks›z k›lan kayg›lar yaratabilir. Bazen de bu duygular zihni ve ilgiyi baflka yerlere
çekerek hatalara yol açabilir ve verimi azaltabilirler.
Endüstriyel Klinik Psikoloji: Tedavi
ve Düzeltici Eylemler
Dan›flmanl›k
Endüstri alan›nda dan›flmanl›k hizmeti ilk kez
1914’te Ford Motor Fabrikas›’nda verilmeye bafllam›flt›r ve öncelikli olarak iflçilere bireysel sorunlar› için öneri vermenin yan› s›ra, yasal sorunlar›n
çözümü ve sa¤l›kla ya da aileyle ilgili sorunlara
iliflkin olarak onlara yol göstermek hedeflenmifltir. Ancak iflçilerin direnmesi nedeniyle program
baflar›s›z olmufltur. Son y›llarda, endüstriyel dan›flmanl›k, iflçilerin karfl›laflabilecekleri daha
özgül sorunlara (emeklilik, alkolizm ve uyuflturucu sorunlar› vb.) odaklanma e¤ilimindedir. Bu yönelim, endüstriyel-klinik psikologlara gereksinimi artt›rm›flt›r. Bir kiflinin gereksinimleri ile örgütün amaçlar›n›n çat›flma halinde olabilece¤i ve o
nedenle baz› dan›flmanl›k etkinliklerinin, iflyeri
d›fl›nda verilmesinin gerekli oldu¤u da yeni yeni
fark edilmektedir.
Dan›flmanl›k Teknikleri
Psikologlar, genellikle iflçileri, kendilerini
daha iyi anlayabilmeleri için duygular›n› aç›klamak ve kendi sorunlar›na çözümler üretmek üzere
cesaretlendirirler. Dan›flman belli ifadelerin duygusal olarak ne anlama geldi¤ini daha iyi kavrayabilmeleri için iflçilerin söylediklerini dinler ve
bazen bunlar› yeniden ifade ederek özetler. Dan›flman ayr›ca iflçinin belli konulara odaklanmas›n› ve bunu sürdürmesini sa¤lamak için baz›
ifade ya da cümleleri yineler.
Yayg›n olarak bu tür dan›flmanl›k, iflteki sosyal iliflkiler ve performansa yönelik olarak tasarlan›r; ancak son zamanlarda, buna, kariyer planlamas› ve uygun olmayan meslek seçimlerini düzenlemede rehberlik etme ifllevi de eklenmifltir.
Ço¤unlukla dan›flman, iflçi ile örgüt aras›nda bir
iletiflim kanal› gibi çal›flarak çarp›t›lm›fl iletileri
ve yanl›fl anlamalar› düzeltebilir ve böylece performans› s›n›rlayan sorunlar› çözer. Daha ciddi
duygusal rahats›zl›klar ise psikoterapistlere aktar›larak giderilmelidir. De¤erlendirme sonucunda
ciddi düzeyde bir sorun saptan›rsa, iflçiye genellikle ifl saatleri d›fl›nda uzman yard›m› almas› önerilir. Ancak, baz› firmalar, iflyeri içindeki bu tür
düzeltici dan›flmanl›klar›n tümünü reddederler ve
bunun tamamen bireyin sorumlulu¤unda oldu¤una inan›rlar.
Yönetime Yönelik Dan›flmanl›k
Üst düzey yöneticiler için dan›flmanl›k genellikle d›flardan al›nan bir psikolojik destekle sa¤lan›r. Baz› durumlarda bu dan›flmanl›k performans
bozukluklar›yla baflaç›kma ad›na al›n›yor gibi görünse de, pek çok üst düzey yöneticinin duygusal
olarak yaln›z oldu¤u ve o nedenle sorunlar› tart›flabilecekleri birine gerçekten gereksinim duyduklar› da do¤rudur. Bu koflullar alt›nda, bir klinik psikolog, yöneticiyle uzun süreli çal›flmalar
yapmay› sürdürmelidir. Bu süreçteki temel yaklafl›m yönlendirici olmak yerine, yöneticinin kendini ve eylemlerinin ard›ndaki güdüleri daha iyi anlamas›n› sa¤lama hedeflidir.
193
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Emeklilik Dan›flmanl›¤›
‹flçilere Yard›m Programlar›
Pek çok emeklilik dan›flmanl›¤›, iflçileri emeklili¤e haz›rlama odakl›d›r. Oysa bazen, emeklilik
beklentisi içindeki görece yafll› kiflilerin düflen
performans düzeylerinin düzeltilmesine yönelik
de olabilir. Dan›flmanl›k, oldukça yönlendirici olma e¤ilimindedir. Bu tür dan›flmanl›k, iflten ayr›lma tarihinden en az 5 y›l önce bafllat›lmal›d›r ve
bu erken müdahalenin çok yararl› olaca¤› söylenebilir.
Son y›llarda gittikçe daha çok firma, ama özellikle daha büyük olanlar, iflçilere yard›m programlar› gelifltirmekte ve uygulamaktad›r. Alkolizm programlar›yla bafllayan bu e¤ilim, günümüzde uyuflturucu programlar›na ve çok daha
karmafl›k iflçi sorunlar›na yard›m amaçl› yaklafl›mlara do¤ru bir evrim geçirmektedir.
Alkolizm ve Uyuflturucu Sorunlar›
Uzun y›llar boyunca, firmalar alkol iflçilerini
tedavi amaçl› programlar yürütmüfllerdir. Bu
programlar, insan kaynaklar› birimince yap›lan
konsültasyonlar›, alkolik bireylerin anonimlefltirildi¤i terapi oturumlar›n› ve firma d›fl›ndaki tedavi olanaklar›n› kullanm›fllard›r. Baz› durumlarda
ise tedavi ücreti baflka kurumlarca karfl›lanmaktad›r. Bazen sendikalar›n katk›s› da söz konusu
olabilir. Üstler, alkolizm sorunlar› ile baflaç›kabilmek için e¤itilmektedirler. Temel odak noktas›,
alkol ba¤›ml›s› bireyleri iflten ç›karmamak; ama
ayn› zamanda alkolün yaratt›¤› ve yaratabilece¤i
sorunlar›n, iflten ç›kar›lmaya kadar varabilece¤ini
aç›kça vurgulamak ve böylece tedaviyi desteklemektir.
Uyuflturucu sorunlar› ile mücadele etme çabalar› oldukça yenidir ve etkilili¤i hakk›nda pek az
fley bilinmektedir. Ancak, iflverenler uyuflturucu
kullan›m›yla ba¤lant›l› zorluklar› gittikçe daha s›k
yaflamaktad›rlar. Uyuflturucu kullanma süresi
uzad›kça, bunun performans üzerindeki etkisi çok
daha çarp›c› olmaya bafllamaktad›r ve bugün
(özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerinde) firmalar için ednifle verici temel bir konu haline gelmektedir.
Programlar›n Do¤as›
Genellikle, bu hizmetin türleri flöyledir: Alkol
program›, uyuflturucu program›, duygusal dan›flma, aile ve evlilik dan›flmanl›¤›, finansal dan›flma,
yasal dan›flma. Bunlar içinde en çok üzerinde durulan alkol ve uyuflturucu sorunlar›na yönelik
olanlard›r. Bunlardan baflka, fiziksel sa¤l›k sorunlar›, ifl sorunlar›, aile sorunlar›, cinsel kimlik
sorunlar›, kariyerle iliflkili güçlüklere yönelik yard›m programlar› da söz konusudur.
Bazen, bu hizmetler tamamen firma içinde,
uzman bir görevli taraf›ndan sa¤lan›r; bazen de
firma d›fl›nda bir dan›flmanl›k örgütü taraf›ndan
verilir. Pek çok program, telefon arac›l›¤›yla dan›flmanl›¤a daha çok önem verir. Konuflulanlar›n
gizli kalaca¤› konusunda kesin bir vurgu yap›larak programa deste¤in artmas› ve dolay›s›yla performansta art›fl sa¤lanmaya çal›fl›l›r.
Program›n Etkili¤i
‹nsan kaynaklar› yöneticileri, iflçilere yard›m
programlar›n› genellikle baflar›l› olarak görme
e¤ilimindedirler. Pek çok program için insan kaynaklar› bölümleri merkezi karargah oldu¤u için,
bu de¤erlendirme kayna¤› uygundur. Ayr›ca bu
programlara kat›lanlar da memnun kald›klar›n›
bildirmektedirler.
Literatür gözden geçirildi¤inde, baflar›l› bir
program için zorunlu oldu¤u düflünülen 10 koflula dikkat çekilmifltir:
194
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
1. Üst düzey yönetimin deste¤i
2. ‹flçi sendikalar›n›n deste¤i
3. Karfl›l›kl› güven
4. (Programa) kolayca kabul edilme
5. Program hakk›nda üstlerin e¤itilmesi
6. Program hakk›nda sendikan›n iflçi temsilcilerinin e¤itilmesi
7. Masraflar› karfl›lamak için sigorta geliri
8. Verilebilecek hizmetlerin çeflitlili¤i
9. Yetenekli ve kabul gören bir uzman taraf›ndan profesyonel bir liderlik
10. Sonuçlar› izleme ve de¤erlendirme
Baz› firmalar iflçilere yard›m programlar›na
kaynak ay›rmay› zahmete de¤er bulabilir. Sosyal
sorumluluk anlay›fl› çerçevesinde de bu programlar yararl› görülecektir; çünkü böylece sigorta
masraflar› azalt›labilir; ancak bu tür yard›m programlar›n›n masraflar›n› karfl›layacak maddi kaynak sorunu yine de gözard› edilemez.
‹flçilere yard›m programlar›n›n etkinli¤i hakk›nda sa¤lam kan›tlar bulunmakta ve gelecekte
firmalar›n yetersiz performans› düzeltmek ad›na
bu konuyla daha da çok ilgilenecekleri umut edilmektedir.
195
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
‹fi YAfiAMI, DENET‹M ODA⁄I
VE BEfi FAKTÖR K‹fi‹L‹K
MODEL‹*
Uzm. Psk. Tar›k Solmufl**
Denetim oda¤› inanc›, bireylerin, yaflad›klar›
pekifltirmelerin (elde ettikleri sonuçlar›n-ödüllerin) ya da baflar›/baflar›s›zl›k durumlar›n›n kendileri d›fl›ndaki flans, kader ve güçlü insanlar gibi
etkenlerce belirlendi¤ine (d›fl denetim oda¤›) ya
da kendi davran›fllar›n›n bir sonucu ya da göreceli olarak kal›c› özelliklerine ba¤l› oldu¤una (iç
denetim oda¤›) inanmalar›yla ilgili genellenmifl
beklentilerini ifade etmektedir. Rotter’a (1966)
göre, iç denetim oda¤›na sahip bireyler, gelecekteki davran›fllar›n› belirlemede kendilerine katk›
sa¤layaca¤›na inand›klar› çevresel uyar›c› ya da
de¤iflimlere d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla duyarl›l›k gösterirler; çevresel koflullar› de¤ifltirme konusunda d›fl denetim oda¤›na
sahip bireylerden daha fazla ad›m atarlar ve yeteneklerine ya da baflar›/baflar›s›zl›klar›na d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla önem
verirler. ‹ç denetim oda¤›na sahip bireyler, yaflamlar›n›n herhangi bir boyutuyla ilgili olarak
mutsuz olduklar›nda bunu kendi çabalar›yla de¤ifltirebileceklerine inan›rken, d›fl denetim oda¤›na sahip bireyler ise, yaflamlar›n› yönlendirme konusunda çaresizlik yaflama e¤ilimindedirler ve
yaflamlar›ndaki baz› ödüllerin kendi çabalar›ndan
kaynaklanmad›¤›na, yaln›zca, do¤ru zamanda
do¤ru yerde olman›n getirdi¤i bir rastlant› oldu¤una inan›rlar (Solmufl, 2004). Birçok araflt›rma
sonucunda, iç denetim oda¤›na sahip bireylerin,
duygular›n› ifade etmede, d›fl denetim oda¤›na sa*Makaleye katk›lar›ndan dolay› Psk. Selcen Demirkan’a teflekkürü
bir borç bilirim
**E-posta: [email protected]
hip bireylerden daha az zorland›klar›, kendilerine
daha çok güvendikleri, d›fl denetim oda¤›na sahip
bireylerden daha az oranda baflkalar› taraf›ndan
onaylanma gereksinimi duyduklar› (Hexel, 2003)
ve psikolojik-fiziksel sa¤l›klar›na d›fl denetim
oda¤›na sahip bireylerden daha fazla dikkat ettikleri görülmüfltür (Kirkcaldy, Shephard ve Furnham, 2002). D›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin,
olumsuz olaylar›n gerçekleflmesini engelleyemeyeceklerini düflünmeleri nedeniyle, iç denetim
oda¤›na sahip bireylerden daha fazla kayg›, stres
ve depresyon yaflad›klar› görülmüfltür (Kets De Vries ve Balazs, 1999; Spector ve O’Connell, 1994).
‹ç denetim oda¤› ve d›fl denetim oda¤› inanc›
aras›ndaki temel farkl›l›k alanlar›ndan biri, çevresel etkilere uyma ve tutum de¤iflimi konusundad›r. ‹ç denetim oda¤›na sahip bireyler, davran›fllar›n› biçimlendirmeye yönelik giriflimlere d›fl
denetim oda¤›na sahip bireylerden daha fazla direnç gösterirler. Birçok araflt›rmada, iç denetim
oda¤›na sahip bireylerin d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerden daha az uyma davran›fl› sergiledikleri, üstelik, tutum de¤iflimine yönelik sosyal
etkilere maruz kald›klar›nda da z›t yönde bir inanca yöneldikleri görülmüfltür (Spector, 1982). ‹ki
farkl› denetim oda¤› inanc› aras›ndaki bir baflka
belirgin farkl›l›k, baflar› ya da baflar›s›zl›k durumlar›nda yap›lan nedensel yüklemelerle ilgilidir. ‹ç
denetim oda¤›na sahip bireyler, yaflad›klar› baflar›lardan dolay› kendilerini takdir ederken, baflar›s›zl›klardan dolay› da yine kendilerini suçlama
e¤ilimindedirler. D›fl denetim oda¤›na sahip bireyler ise, hem baflar› hem de baflar›s›zl›klar›n›
çevresel etkenlerle aç›klarlar (Rotter, 1966). Belirgin bir baflar›s›zl›k durumunda, d›fl denetim
oda¤›na sahip bireylerin yo¤un bir biçimde ö¤renilmifl çaresizlik yaflad›klar›, iç denetim oda¤›na
sahip bireylerin ise, bu baflar›s›zl›kla baflaç›kmaya
çabalad›klar› da görülmektedir (Aksoy, 1995).
196
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
‹ç ve d›fl denetim oda¤› inanc› ile ilgili olarak
vurgulanmas› gereken önemli bir konu içselli¤ind›flsall›¤›n bir tipoloji olmad›¤›; daha çok bir süreklili¤i ifade etti¤i ve her bireyin de bu süreklilik
içerisinde bir noktada yer ald›¤›na iliflkindir (Phares, 1991). Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, bireylerin ne
tamamen iç denetim oda¤›na ne de tamamen d›fl
denetim oda¤›na sahip olamayacaklar› belirtilmelidir (örne¤in, “a¤›rl›kl›” ya da “bask›n olarak” iç
denetim oda¤›na sahip olmak gibi).
‹ç ve d›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin ifl
ortamlar›ndaki davran›fl kal›plar›yla ilgili en belirgin farkl›l›klar›n ifl doyumu, ifle ba¤l›l›k, motivasyon ve stres konular›nda ortaya ç›kt›¤› görülmektedir. Birçok araflt›rma sonucunda, baflar›l›
performans›n nedenlerini kendisine yükleyen, yeterlik ve yeteneklerine güvenen, kendisine güven
duyarak di¤er insanlardan ba¤›ms›z bir biçimde
davranabilen, sorunlar› çözmek için kararlar alabilen ve gerekli ad›mlar› atabilen çal›flanlar›n, di¤er bir deyiflle iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha
fazla ifl doyumu, ifle ba¤l›l›k ve motivasyon yaflad›klar› görülmüfltür (Al-Mashaan, 2001; ErbinRosemann ve Simms, 1997; Judge ve Bono,
2001; Kimmons ve Greenhaus, 1976; Kirkcaldy,
Furnham ve Cooper, 1994; Kirkcaldy, Shephard
ve Furnham, 2002; Leung, Siu ve Spector, 2000;
Noor, 2002; Renn ve Vandenberg, 1991; Siu ve
Cooper, 1998). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, ifl doyumlar›n› art›rmak ya da doyumsuzluklar›n› azaltmak konusunda daha fazla çaba
gösterecekleri ya da ad›m atacaklar› (örn., yönetimle sorunlar› tart›flmak ya da iflten ayr›lmak gibi), belirli bir performans düzeyini yakalad›klar›nda, e¤er bu performanslar›n›n ödülle sonuçlanaca¤›na da inan›yorlarsa daha motive olacaklar›
söylenebilir. Bir araflt›rmada, iç denetim oda¤›na
sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip ça-
l›flanlardan daha fazla oranda çaba-performans ve
performans-ödül beklentilerine sahip olduklar›
görülmüfltür (Spector, 1982). ‹ç denetim oda¤›na
sahip çal›flanlar›n, ifl doyumsuzlu¤u yaflad›klar›nda gösterdikleri çaba, davran›fllar›n›n denetiminin
ve sorumlulu¤unun kendilerinde oldu¤una inan›yor olmalar›n›n bir sonucu olarak, bu doyumsuzluklar›n›n da kendi yetersizliklerinden ya da düflük performanslar›ndan kaynakland›¤›yla ilgili
alg›lar›ndan kaç›nma aray›fl› olarak de¤erlendirilebilir. Bununla birlikte, yüksek performans›n
ödülle sonuçlanmayaca¤›n›n görüldü¤ü durumlarda da iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n ifl
doyumu ya da motivasyon konusunda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan farkl›l›k göstermeyecekleri söylenebilir.
‹ç ve d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar aras›ndaki bir di¤er önemli ayr›mlaflma ifl stresi konusundad›r. Bir çok araflt›rmada, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n d›fl denetim oda¤›na sahip
çal›flanlardan daha az oranda ifl stresi ve kayg› yaflad›klar› görülmüfltür (Al-Mashaan, 2001; Kirkcaldy, Furnham ve Cooper, 1994; Kirkcaldy,
Shephard ve Furnham, 2002; Leung, Siu ve Spector, 2000; Noor, 2002; Siu ve Cooper, 1998;
Spector, Sanchez, Siu, Salgado ve Ma, 2004). D›fl
denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, ifl arkadafllar›yla olan iliflkilerini de bir stres kayna¤› olarak
de¤erlendirdikleri görülmektedir (Siu ve Cooper,
1998). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, ifl stresiyle daha etkili bir biçimde baflaç›kabilirken, d›fl
denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, durumu de¤ifltirmenin ya da koflullara müdahale etmenin kendi
güç (denetim) alanlar›n›n d›fl›nda oldu¤una inand›klar›ndan dolay› herhangi bir eylemde bulunmamaktad›rlar (Rodriguez, Bravo, Peiro ve Schaufeli, 2001). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar,
özerkliklerinin k›s›tland›¤› durumlarda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar ise kendilerine özerk197
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
lik tan›nd›¤› durumlarda daha fazla stres yaflamaktad›rlar (Kolb ve Aiello, 1996). ‹ç denetim
oda¤›na sahip çal›flanlar›n, stresle baflaç›kma konusunda, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan
daha uygun biliflsel de¤erlendirmeler yapt›klar›
görülmektedir (Aksoy, 1995). D›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n daha fazla stres tepkisi göstermeleri, olumsuz olaylarla baflaç›kma konusunda kendilikleriyle ilgili yetersizlik alg›lar›na ya da
yaflam olaylar›n›n kendi denetimlerinin d›fl›nda
oldu¤una inanmalar› nedeniyle olaylar karfl›s›nda
kendilerini daha çaresiz hissediyor olmalar›na dayand›r›labilir. Yaflamlar›n› yönlendirme konusunda göreceli olarak “d›fla ba¤›ml›” olan d›fl denetim
oda¤›na sahip bireylerin çevrelerinden sosyal
onay ve destek göremediklerinde de yo¤un stres
belirtileri göstermesi olas›d›r. D›fl denetim oda¤›na sahip bireylerin, stresle mücadele etmenin kendi güç ve yeterliklerinin çok ötesinde oldu¤una
inanmalar› nedeniyle etkin bir çözüm aray›fl› yerine edilgen bir biçimde stresin etkilerine katlanmay› tercih edecekleri; stresle bafletmeye yönelik giriflimlerde bulunduklar›nda da duygulara odakl›
bafletme düzeneklerini kullanacaklar› söylenebilir
(Solmufl, 2004).
Buraya kadar aktar›lanlar›n d›fl›nda, farkl›
denetim oda¤› inanc›n› tafl›yan çal›flanlar üzerine
yap›lan araflt›rmalarda, iç denetim oda¤›na sahip
çal›flanlar›n, kendilerine d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha büyük hedefler koyduklar› ve ifllerin ak›fl süreci, görevlerin yerine getirilmesi, süreçlerin düzenlenmesi, görev tan›mlar›n›n
yap›lmas›, yönetici ya da astlarla iliflkiler, çal›flma
koflullar›, ifl zaman› ve örgütsel politikalar›n oluflturulmas› gibi örgütsel süreçleri belirgin bir biçimde denetlemeyi istedikleri görülmüfltür. ‹ç
denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, ifl arkadafllar›na, astlar›na ya da yöneticilerine d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az ba¤›ml›l›k ve
otoriteye itaat davran›fl› göstermektedirler; ö¤renme, problem çözme ve e¤itim konular›nda d›fl
denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha yüksek
bir performans sergilemektedirler (Spector,
1982). ‹ç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar, örgüt
içerisinde engellenme yaflad›klar› durumlarda, d›fl
denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az kaç›nma ve sald›rgan davran›fllar göstermekte, kendilerini d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan
daha özerk (Jackson ve Rothmann, 2001) ve daha
giriflimci (ifl adam›) olarak alg›lamaktad›rlar
(Strauser, Ketz ve Keim, 2002; Whetten ve Cameron, 1995). ‹fl ortamlar›na, d›fl denetim oda¤›na
sahip çal›flanlardan daha az yabanc›laflmakta, onlardan daha fazla “ifl hareketlili¤i” (terfi ya da ifl
de¤iflikli¤i) yaflamaktad›rlar. Kariyerlerini yönlendirmede daha aktiftirler ve yine d›fl denetim
oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla ifle ba¤l›l›k
göstermektedirler (Whetten ve Cameron, 1995),
ifllerle ilgili de¤iflikliklere d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha olumlu bir biçimde yaklaflmakta (Cheng, 1994) ve örgütsel iklimi daha
olumlu bir biçimde alg›lamaktad›rlar (Kirkcaldy,
Cooper ve Furnham, 1999; Muhonen ve Torkelson, 2004). Bir araflt›rmada da, iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, gösterdikleri yüksek motivasyon, çaba ve baflar› güdüsü nedeniyle bir personel seçim sürecinde ikinci mülakata ça¤r›lma
olas›l›klar›n›n d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla oldu¤u görülmüfltür (Cook,
Vance ve Spector, 2000). Baz› araflt›rmalarda da,
iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n, görev
odakl› ve kararlar›nda daha yenilikçi olduklar›, etkili bir liderlik için gerekli olan motivasyon, enerji ve kendine güven duygusu tafl›d›klar›, d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha az yönerge,
yak›n denetim ve geribildirim alma gereksinimi
duyduklar› (Nahavandi ve Malekzadeh, 1999) ve
d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla örgütsel ba¤l›l›k gösterdikleri görülmüfltür
198
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
(Cheng, 1994; Coleman, Irving ve Cooper, 1999;
Muhonen ve Torkelson, 2004). Bununla birlikte,
d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n da, örgütsel sorunlarla karfl›laflt›klar›nda uygun olmayan
bafletme düzenekleri (kaç›nma gibi) kullanma
e¤iliminde olduklar› (Kolb ve Aiello, 1996), iç
denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla
risk alma e¤iliminde olduklar› (Salminen ve Klen,
1994), iç denetim oda¤›na sahip çal›flanlardan daha fazla iflten ayr›lma düflüncesi ya da giriflimine
sahip olduklar› ve iflten kaçma davran›fllar› sergiledikleri (Renn ve Vandenberg, 1991) ve ifl arkadafllar›yla olan iliflkilerinde, iç denetim oda¤›na
sahip çal›flanlardan daha fazla doyum sa¤lad›klar› görülmüfltür (Dailey, 1978). ‹ç ve d›fl denetim
oda¤›na sahip çal›flanlar aras›nda yönetim anlay›fl› aç›s›ndan da önemli farkl›l›klar›n oldu¤u, iç
denetim oda¤›na sahip çal›flanlar gerek çal›flan gerekse de yönetici olduklar› durumlarda kat›l›mc›
(örne¤in, örgütsel kararlar›n al›nmas›nda ya da
görevlerle ilgili de¤iflimlerde kendilerine dan›fl›lmas› gibi) ve ikna etmeye yönelik bir yönetim anlay›fl›n› benimsedikleri, d›fl denetim oda¤›na sahip
çal›flanlar›n ise, yönlendirici (direktif) yöneticilerle çal›flmay› tercih ettikleri ve kendileri yönetici
olduklar›nda da astlar›na zorlama ve korkutmaya
dayal› bir yönetim anlay›fl›yla yaklaflt›klar› görülmüfltür (Spector, 1982; Whetten ve Cameron,
1995). Kariyer planlamas› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda
da, kiflisel baflar›lar›n kiflisel çabalarla kazan›lamayaca¤›na inanan d›fl denetim oda¤›na sahip çal›flanlar›n kariyer planlamalar›nda zorlanacaklar›
ya da örgütün üst düzey yönetici kademelerine
ulaflmada güçlük çekecekleri söylenebilir.
Befl Faktör Kiflilik Modeli
Tarihsel süreç içerisinde kiflili¤in boyutlar›n›
ya da temel etkenlerini aç›klayan ya da aç›klama
iddias›nda bulunan çeflitli kuramlar öne sürülmüfltür. Ancak, son 20 y›l içerisinde, kiflili¤in temel
olarak befl etkenden (D›fladönüklük, Sorumluluk,
Uyumluluk, Duygusal Denge ve Deneyime Aç›kl›k) oluflan bir yap›y› ifade etti¤i görüflü egemen
olmaya bafllam›flt›r (Ivancevich ve Matteson,
2002). Befl faktör kiflilik modeli temel olarak, bireylerin kiflilik yap›lar›n› tan›mlamak için gündelik dilde kullan›lan s›fatlar›n faktör analizi sonucu
gelifltirilmifltir (Cloninger, 2000). McCrae ve
John’a (1992) göre de, befl faktör kiflilik modeli,
genifl bir yelpazede yer alan kiflilik yap›lar›n›
bütünlefltirmesi ve böylelikle farkl› yönelimlere
sahip araflt›rmac›lar aras›ndaki iletiflimi kolaylaflt›rmas›; kiflilik özellikleriyle davran›fllar aras›ndaki iliflkilerin sistematik bir biçimde incelenebilmesine olanak sa¤lamas› ve kiflili¤i befl alt etkene
dayand›rarak genel bir tan›mlama sa¤lamas› aç›s›ndan ilgi çekicidir.
Befl faktör kiflilik modelinde yer alan her boyut olumsuz (düflük) ve olumlu (yüksek) olmak
üzere iki kutuptan oluflmaktad›r. Örne¤in, d›fladönüklük olumlulu¤u (ölçekten yüksek puan almay›) ifade ederken; nevrotiklik olumsuzlu¤u (ölçekten düflük puan almay›) kapsamaktad›r. Bu
noktada, befl faktör kiflilik modelinde yer alan temel etkenler ve bu etkenlerin ifl yaflam›nda nas›l
bir izdüflüm gösterdi¤i flöyle aç›klanabilir:
A) D›fladönüklük - ‹çedönüklük
D›fladönüklü¤ü, sosyallik, at›lganl›k ve kendini ifade edebilmenin bir bilefleni olarak düflünmek
olas›d›r. D›fladönük bireyler, genellikle içedönük
bireylerden daha etkin, heyecan arayan (excitement-seeking), sempatik ve konuflkand›rlar; kendilerini içedönükbireylerden daha fazla oranda
açma (self-disclosure) e¤ilimi gösterirler
(McCrae ve Costa, 1985), üstün olma ve ödül kazanma iste¤i temel motivasyon etkenleri aras›ndad›r (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002),
stres durumlar›nda sorun odakl› baflaç›kma strate199
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
jilerini kullan›rlar (O’Brien ve DeLongis, 1996).
Bir araflt›rmada, d›fladönük bireylerin, kiflileraras›
iliflkilerinde içedönük bireylerden daha fazla
oranda yak›nl›k ve denetim duygusu belirttikleri,
ayr›ca, ifl arkadafllar› taraf›ndan arkadaflça, e¤lenceden hofllanan, duygusal ve konuflmay› seven bireyler olarak alg›land›klar› görülmüfltür (Cloninger, 2000). ‹çedönük bireylerin ise, sessiz, çekingen, utangaç, s›k›lgan bireyler oldu¤u görülmektedir (McCrae ve John, 1992).
olmay›, kararl›l›¤› (Barrick ve Mount, 1991), disiplinli olmay›, sorunlarla bafledebilmek için haz›rl›kl› olmay›, etik ilke ve de¤erlere belirgin bir
biçimde ba¤l›l›¤›, bafllanan bir ifli bitirebilme becerisini ve eyleme geçmeden önce dikkatli bir biçimde düflünme e¤ilimini tan›mlamaktad›r (Neuman ve Wright, 1999). Bir araflt›rmada, sorumluluk düzeyi yüksek olan evli bireylerin düflük
olanlara göre efllerine karfl› daha fazla sadakat
gösterdikleri görülmüfltür (Cloninger, 2000).
‹fl yaflam› aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, genel olarak d›fladönük bireylerde ifl doyumunun ve
iflten ayr›lma e¤iliminin yüksek oldu¤u görülmüfltür (Berg ve Feij, 1993; Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter, 2002). Birçok araflt›rmada, d›fladönük bireylerin, yapt›klar› ifllerin güdüleyici-özendirici yönlerine (ücret ya da terfi gibi) daha duyarl› olduklar› görülmüfltür. Bu durum, Gray’in
(1981; 1982) d›fladönük bireylerin ödüllere, içedönük bireylerin ise cezalara daha duyarl› olduklar› yönündeki yaklafl›m›yla da tutarl›l›k göstermektedir (Furnham, Petrides, Jackson ve Cotter,
2002). Bir araflt›rmada da, d›fladönük olman›n,
yöneticilerin ve sat›fl temsilcilerinin davran›fllar›n› yordad›¤› görülmüfltür (Barrick ve Mount,
1991). Di¤er insanlarla/müflterilerle sürekli iletiflim halinde olmak, gerek yöneticilerin gerekse
sat›fl temsilcilerinin ifllerinin önemli bir parças›n›
oluflturmaktad›r. Bu nedenle, sosyal, at›lgan ve
konuflkan olma gibi özelliklerin (d›fladönüklük
boyutu), bu tür özelliklere sahip olman›n görece
daha az önemli oldu¤u di¤er meslek gruplar›ndaki çal›flanlarla (sekreterler ya da mimarlar gibi)
karfl›laflt›r›ld›¤›nda performans›n artmas›na yol
açmas› anlafl›labilirdir.
Sorumluluk düzeyi yüksek çal›flanlar›n, ifl doyumlar›n›n (Furnham, Petrides, Jackson ve
Cotter, 2002; Miller, Griffin ve Hart, 1999;
Nikolaou ve Robertson, 2001) ve motivasyonlar›n›n (Judge ve Ilies, 2002) yüksek oldu¤u, görülmektedir. Bu noktada, sorumluluk ile ifl motivasyonu aras›nda karfl›l›kl› bir etkileflimin oldu¤u;
çal›flan›n örgüt içerisinde görevi, ifli ve yetkileriyle ilgili olarak sorumluluk yönünde davran›fllar
sergiledikçe ödüllendirildi¤i (örne¤in, ücret art›fl›
ya da terfi olanaklar›n›n artmas› gibi) ve buna
koflut olarak da ödüllendirildikçe sorumluluk davran›fllar›n›n artt›¤› (örne¤in, kararl›l›¤›n, adanm›fll›¤›n ya da görev bilincinin artmas› gibi) söylenebilir. Birçok araflt›rmada, sorumlulu¤un, akademik baflar› ve ifl performans›n› yordayan en iyi kiflilik özelli¤i oldu¤u (Judge ve Cable, 1997); ücret, yönetimsel ifl performans› ve mesleki konum
ile olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür (Boudreau, Boswell ve Judge, 2001). Sorumlulu¤un
yüksek olmas›, tak›m performans›n› ve tak›m›n
verdi¤i kararlar›n do¤rulu¤unu artt›rmaktad›r
(Neuman ve Wright, 1999; Tagar, Hackett ve Saha, 1999). Çal›flanlar›n sorumluluk düzeyleri artt›kça iflten kaçma ve iflten ayr›lma davran›fllar›
azalmaktad›r (Boudreau, Boswell, Judge ve
Bretz, 2001; Judge, Martocchio ve Thoresen,
1997). Ancak, baflar› güdüsünün, sorumlulu¤un
bir parças› oldu¤u ve baflka bireysel-örgütsel
B) Sorumluluk/Disiplin - Dürtüsellik/Amaçs›zl›k
Sorumluluk, dikkatlili¤i, düzenli olmay›, planl› hareket etmeyi, yo¤un çal›flmay›, baflar› odakl›
200
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
etkenlerin de (örne¤in, çal›flan›n örgütsel yurttafll›¤›n›n ve ba¤l›l›¤›n›n ya da daha fazla denetim
greksiniminin) olas› katk›s› göz önüne al›nd›¤›nda, çal›flan› iflten ayr›lmaya itebilecek önemli bir
etken oldu¤u da aç›kt›r.
Barrick ve Mount’un (1991) araflt›rmas›nda,
sorumlulu¤un, araflt›rma kapsam›nda incelenen
tüm meslek gruplar›n›n (polisler, sat›fl temsilcileri, yöneticiler ve nitelikli/yar› nitelikli çal›flanlar)
yorday›c›s› oldu¤u görülmüfltür. Bir baflka çal›flmada da (Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002)
sorumluluk düzeyi yüksek olan sat›fl temsilcilerinin kendilerine belirgin sat›fl hedefleri belirledikleri ve bu hedeflerine ulaflmak için yo¤un çaba
harcad›kleri görülmüfltür. Colbert, Mount, Witt,
Harter ve Barrick’in (2004) araflt›rmas›nda da, sorumluluk düzeyi yüksek olan çal›flanlar›n, ifl ortam›na iliflkin olumsuz alg›lar› olmas›na karfl›n, ifllerini yapma konusunda yo¤un bir çaba sergiledikleri ve iflyerine zarar verebilecek davran›fllardan kaç›nd›klar› görülmüfltür. Bu bulgulara dayanarak, sorumlulu¤un, bütün meslekler aç›s›ndan,
belirli bir iflin yerine getirilmesi konusundaki en
önemli kiflilik boyutu oldu¤u söylenebilir. Bununla birlikte, bireylerin kiflilik örüntülerine dayanarak ifl performanslar›n› yordamak istedi¤imizde
de sorumluluk boyutundan ald›klar› puanlar› yorday›c› olarak kullanabilece¤imizi göstermektedir.
C) Uyumluluk/Yumuflak Bafll›l›k - Kendine
Odakl›l›k/Düflmanl›k
Uyumluluk boyutu, besleyicilik (bak›m verme), esneklik, alçak gönüllülük, destekleyicilik
ve duygusal yak›nl›k ile, düflmanl›k, kiflileraras›
iliflkilerde fark gözetmeme, kendine odakl›l›k,
kindarl›k ve k›skançl›kla belirgindir (McCrae ve
John, 1992). Uyumlu bireyler, kibar, güvenilir, fiziksel görünüme özen gösteren, ba¤›fllay›c›, hoflgörülü (Barrick ve Mount, 1991), rekabetten çok
uzlaflmaya önem veren (Barrick, Stewart ve
Piotrowski, 2002), yard›msever, kiflileraras›
çat›flmalara kolayl›kla girmeyen, girdikleri durumlarda bile çat›flmay› çözmek için güç kullanmaktan ve bask› yapmaktan kaç›nan bireylerdir
(Cloninger, 2000).
D) Duygusal Denge/Dura¤anl›k - Nevrotiklik
Befl faktör kiflilik modelinde, içeri¤i üzerinde
en az tart›flma yürütülen boyut duygusal denge/dura¤anl›k–nevrotiklik boyutudur. Nevrotik
bireyler, uzun süreli olumsuz duygulan›mlar yaflamaya e¤ilimlidirler; potansiyel olarak da çeflitli
davran›fl bozukluklar› gelifltirmeye yatk›nd›rlar.
Kiflileraras› iliflki kurmakta ve iliflkilerine ba¤l›
kalmakta zorluk yaflarlar. Nevrotik bireylerin,
uzun süreli stres yaflad›klar› (Bruck ve Allen,
2003) ve stres durumlar›nda da, duygu odakl› baflaç›kma stratejilerini kulland›klar› görülmüfltür
(O’Brien ve DeLongis, 1996). Bu bireylerin, sürekli olarak yaflad›klar› gerginlikler, depresyon,
engellenmeler ve suçluluk duygular› gerçekçi olmayan düflünme biçimleriyle, kendilik sayg›lar›n›n düflük olmas›yla, dürtü denetimlerinin yeterince geliflmemifl olmas›yla, yaflanan yo¤un fiziksel sa¤l›k sorunlar›yla ve etkin olmayan baflaç›kma yöntemleriyle iliflkilidir. Nevrotikli¤i düflük
olan bireylerin (duygusal denge/dura¤anl›k) ise,
genellikle sakin, uysal, kendine güvenleri yüksek,
olumlu duygulan›mlar yaflamaya e¤ilimli, yo¤un
duygusal inifl-ç›k›fllar göstermeyen (McCrae ve
John, 1992) ve yaflam doyumlar› yüksek bireyler
oldu¤u görülmüfltür (Cloninger, 2000).
Bir çok çal›flmada, nevrotik bireylerin, iflten
kaçma e¤iliminde olduklar› (Judge, Martocchio
ve Thoresen, 1997), buna karfl›n iflten ayr›lma e¤ilimlerinin düflük oldu¤u görülmüfltür (Berg ve
Feij, 1993). Bu bulgular, nevrotik çal›flanlar›n, yaflad›klar› olumsuz duygulan›mlar›n da etkisiyle
201
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
belirli bir performans› sürdürmekte zorland›klar›n›, bununla birlikte, kendilerine yeterince güvenmemelerinin, göreceli de olsa deneyimlere kapal›
olmalar›n›n ve baflar› güdülerinin düflük olmas›n›n da etkisiyle yeni bir ifl arama ya da “yukar›ya
do¤ru” kariyer yapma e¤iliminde olmad›klar› biçiminde yorumlanabilir. Birçok çal›flmada da,
nevrotik bireylerin ifl doyumlar›n›n düflük oldu¤u
görülmüfltür (Boudreau, Boswell ve Judge, 2001;
Judge, Heller ve Mount, 2002; Furnham, Petrides,
Jackson ve Cotter, 2002; Miller, Griffin ve Hart,
1999; Nikolaou ve Robertson, 2001). Bu durum,
nevrotik bireylerin, ifl ortam›na ait süreç ya da
olaylar›, gerçe¤i yans›ts›n ya da yans›tmas›n,
olumsuz bir biçimde alg›lama e¤iliminde olmalar›n›n bir sonucu olarak de¤erlendirilebilir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, nevrotik bir çal›flan›n, yüksek
performans ya da ifl baflar›s› gösterse bile bunun
bir ödülle sonuçlanmayaca¤›n› öngörmesi nedeniyle, nevrotik olmayan bir çal›flandan daha uzun
süreli ifl doyumsuzlu¤u yaflayaca¤› söylenebilir.
E) Deneyime/Geliflime Aç›kl›k - Deneyime
Kapal›l›k/Gelenekçilik
Deneyime/geliflime aç›k bireyler, kurallar konusunda esnektirler, geleneksel cinsiyet rollerini
reddederler, s›nanmaya ya da s›navlara mizahi bir
anlay›flla yaklafl›rlar ve yeni deneyimlere karfl› içsel bir ilgi gösterirler. Kurallar›n mutlak ve koflulsuz bir biçimde yerine getirilmesi gerekti¤i inanc›n› paylaflmamakla birlikte, kendilerini tan›mlarken de ba¤›ms›z ve özgün olmayla ilgili kavramlar kullan›rlar. Deneyime aç›k bireyler, hayal gücü yüksek olan, içgörü sahibi, yarat›c›, yaflama
yönelik genifl ilgi alanlar› olan, merakl›, cesaretli,
çeflitlili¤i seven ve liberaldirler. Deneyime kapal›
bireyler ise, kiflileraras› iliflkileri aç›s›ndan geleneksel tutumlara sahip, kural ya da ilkelere kat›
bir biçimde ba¤l›l›k gösteren, yarat›c› ol(a)mayan, hayal kur(a)mayan, maceralardan hofllanma-
yan, otoriteye mutlak boyun e¤en, tutucu ve standart-al›fl›lm›fl ifl ya da davran›fl kal›plar›n› benimseyen bireylerdir (McCrae ve Costa, 1985).
Çal›flanlar›n, befl faktör kiflilik modelinde yer
alan temel boyutlar çerçevesinde nas›l bir örüntü
sergiledikleri ile ilgili araflt›rmalar k›saca özetlendi¤inde, duygusal dura¤anl›¤›n, uyumluluk ve sorumlulu¤un performans (Dalton ve Wilson, 2000;
Hurtz ve Donovan, 2000; Kieffer, Schinka ve
Curtiss, 2004; Piedmont ve Weinstein, 1993) ve ifl
baflar›s›yla olumlu bir iliflkisinin oldu¤u ve bu
iliflkinin müflterilerle yo¤un kiflileraras› iliflkiler
kurmay› gerektiren ifllerden çok tak›m çal›flmas›n› gerektiren ifllerde daha güçlü oldu¤u görülmüfltür (Mount ve Barrick, 1998). Uyumlulu¤un, kiflileraras› iliflkilerde kabul ve onay görme çabas›yla, d›fladönüklü¤ün örgütsel hiyerarfli içerisinde
güç ve otorite kazanma çabas›yla ve sorumlulu¤un da hem güç ve otorite kazanma çabas› hem de
belirli bir ifli baflar›yla yerine getirebilme güdüsüyle yak›ndan iliflkili oldu¤u görülmüfltür
(Barrick, Stewart ve Piotrowski, 2002). Boudreau,
Boswell, Judge ve Bretz’in (2001) yapt›¤› araflt›rmada, uyumluluk, d›fladönüklük, duygusal dura¤anl›k ve deneyime aç›kl›k boyutlar›n›n, yöneticilerin yeni bir ifl arama girifliminde bulunmalar›yla
olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Sorumluluk düzeyi yüksek olan yöneticilerin iflten ayr›lmama e¤ilimlerini, örgütsel ba¤l›l›klar›n›n, kararl›l›klar›n›n ve sorunlarla bafletme çabalar›n›n ve
hatta sorun çözmeyi bir kiflisel geliflim olana¤›
olarak de¤erlendirme e¤ilimlerinin bir sonucu
olarak de¤erlendirmek olas›d›r.
Thoms, Moore ve Scott’›n (1996) yapt›¤› araflt›rmada, duygusal dura¤anl›k, d›fladönüklük,
uyumluluk ve sorumluluk boyutlar›n›n kendine
yeterlikle olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Bir baflka deyiflle, duygusal olarak dura¤an,
at›lgan, sosyal ve enerjik (d›fladönüklük), sada-
202
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
katli, sorumluluk sahibi ve baflar› odakl› (sorumluluk) çal›flanlar bir ifl grubu-tak›m› içerisinde yer
ald›klar›nda, grubun baflar›l› bir performans ortaya koyabilmesi konusunda kendilerine güven
duymaktad›rlar. George ve Zhou’un (2001) araflt›rmas›nda, deneyime aç›k olan bireylerin yöneticilerinden geribildirim ald›klar› durumlarda en
fazla oranda yarat›c›l›k gösterdikleri, sorumlulu¤u yüksek olan bireylerin ise yöneticilerince yak›ndan izlendikleri, olumsuz bir ifl ortam›nda çal›flt›klar›, ifl arkadafllar›ndan ifllerle ilgili do¤ru
bilgiler ve yard›m alamad›klar› durumlarda en az
oranda yarat›c›l›k sergiledikleri görülmüfltür. ‹fl
ortam›nda, varolan durumu gelifltirebilmek amac›yla yap›c› bir biçimde de¤iflime odaklanan iletiflim (“dile getirme” davran›fllar›) ile befl faktör kiflilik modeli aras›ndaki iliflkinin incelendi¤i bir
araflt›rmada da (LePine ve Dyne, 2001), sorumluluk ve d›fladönüklülü¤ün dile getirme davran›fllar›yla olumlu, nevrotiklik ve uyumlulu¤un ise
olumsuz bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür. Baz›
araflt›rmalarda da, duygusal dura¤anl›k, sorumluluk, d›fladönüklük ve deneyime aç›kl›k boyutlar›n›n, hem kariyer doyumu, hem ifl doyumu hem de
yaflam doyumuyla olumlu bir iliflki gösterdi¤i görülmüfltür (Lounsbury, Loveland, Sundstrom,
Gibson, Drost ve Hamrick, 2003; Schimmack,
Oishi, Furr ve Funder, 2004).
Meslek gruplar› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise,
duygusal dura¤anl›¤›n, polislerin, yöneticilerin ve
nitelikli iflçilerin performans›n›, sorumlulu¤un bu
meslek gruplar›na ek olarak sat›fl temsilcilerinin
performans›n›, d›fladönüklü¤ün yönetici ve polislerdeki performans›, deneyime aç›kl›¤›n polislerdeki ve nitelikli iflçilerdeki performans› ve uyumlulu¤un da yöneticilerdeki ve nitelikli iflçilerdeki
performans› yordad›¤› görülmüfltür (Salgado,
1997).
Kaynaklar
Aksoy, S. M. (1995). Interrelationships among self-consciousness,
locus of control, and type A behavior pattern. Unpublished
Master’s Thesis, Middle East Technical University, Ankara.
Al-Mashaan, O. S. (2001). Job stress and job satisfaction and their
relation to neuroticism, type A behavior, and locus of control among Kuwaiti personnel, Psychological Reports, 88,
1145-1152.
Barrick, M. R. & Mount, M. K. (1991). The big five personality dimensions and job performance: A meta-analysis, Personnel
Psychology, 44 (1), 1-26.
Barrick, M. R., Stewart, G. L. & Piotrowski, M. (2002). Personality
and job performance: Test of the mediating effects of motivation among sales representatives, Journal of Applied
Psychology, 87 (1), 43-51.
Berg, P. V. D. & Feij, J. A. (1993). Personality traits and job characteristics as predictors of job experiences, European Journal
of Personality, 7, 337-357.
Boudreau, J. W., Boswell, W. R. & Judge, T. A. (2001). Effects of
personality on executive career success in the United States
and Europe, Journal of Vocational Behavior, 58, 53-81.
Boudreau, J. W., Boswell, W. R., Judge, T. A. & Bretz, R. D. (2001).
Personality and cognitive ability as predictors of job search
among employed managers, Personnel Psychology, 54, 2550.
Bruck, C. S. & Allen, T. D. (2003). The relationship between big five personality traits, negative affectivity, type A behavior,
and work-family conflict, Journal of Vocational Behavior,
63, 457-472.
Cheng, Y. C. (1994). Locus of control as an indicator of Hong Kong
teachers’ job attitudes and perceptions of organizational
characteristics, Journal of Educational Research, 87 (3),
180-188.
Cloninger, S. C. (2000). Theories of personality: Understanding persons (Third Edition). USA: Prentice Hall.
Colbert, A. E., Mount, M. K., Witt, L. A., Harter, J. K. & Barrick,
M. R. (2004). Interactive effects of personality and percetions of the work situation on workplace deviance, Journal of
Applied Psychology, 89 (4), 599-609.
Coleman, D. F., Irving, G. P. & Cooper, C. L. (1999). Another look
at the locus of control-organizational commitment relationship: It depends on the form of commitment, Journal of
Organizational Behavior, 20, 995-1001.
Cook, K. W., Vance, C. A. & Spector, P. E. (2000). The relation of
candidate personality with selection-interview outcomes,
Journal of Applied Social Psychology, 30 (4), 867-885.
203
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Dailey, R. C. (1978). Relationship between locus of control, perceived group cohesiveness, and satisfaction with coworkers,
Psychological Reports, 42, 311-316.
Kets De Vries, M. F. R. & Balazs, K. (1999). Transforming the
mind-set of the organization: A clinical perspective, Administration & Society, 30 (6), 640-675.
Dalton, M. & Wilson, M. (2000). The relationship of the five-factor
model of personality to job performance for a group of
middle eastern expatriate managers, Journal of Cross-Cultural Psychology, 31 (2), 250-258.
Kieffer, K. M. & Schinka, J. A. & Curtiss, G. (2004). Person-environment congruence and personality domains in the predicton of job performance and work quality, Journal of Counseling Psychology, 51 (2), 168-177.
Erbin-Rosemann, M. A. & Simms, L. M. (1997). Work locus of
control: The intrinsic factor behind empowerment and work
excitement, Nursing Economics, 5 (4), 183-190.
Kimmons, G. & Greenhaus, J. H. (1976). Relationship between locus of control and reactions of employees to work characteristics, Psychological Reports, 39, 815-820.
Furnham, A., Petrides, K. V., Jackson, C. J. & Cotter, T. (2002). Do
personality factors predict job satisfaction ? Personality and
Individual Differences, 33, 1325-1342.
Kirkcaldy, B. D., Cooper, C. L. & Furnham, A. F. (1999). The relationship between type A, internality-externality, emotional
distress and perceived health, Personality and Individual
Differences, 26, 223-235.
George, J. M. & Zhou, J. (2001). When openness to experience and
conscientiousness are related to creative behavior: An interactional approach, Journal of Applied Psychology, 86 (3),
513-524.
Hexel, M. (2003). Alexithymia and attachment style in relation to locus of control, Personality and Individual Differences, 35,
1261-1270.
Hurtz, G. M. & Donovan, J. J. (2000). Personality and job performance: The big five revisted, Journal of Applied Psychology, 85 (6), 869-879.
Kirkcaldy, B. D., Furnham, A. F. & Cooper, C. L. (1994). Police
personality, job satisfaction and health, Studia Psychologica, 36 (1), 55-63.
Kirkcaldy, B. D., Shephard, R. J. & Furnham, A. F. (2002). The influence of type A behaviour and locus of control upon job
satisfaction and occupational health, Personality and Individual Differences, 33, 1361-1371.
Ivancevich, J. M. & Matteson, M. T. (2002). Organizational behavior and management (Sixth Edition). USA: McGraw-Hill.
Kolb, K. J. & Aiello, J. R. (1996). The effects of electronic performance monitoring on stress: Locus of control as a moderator variable, Computers in Human Behavior, 12 (3), 407423.
Jackson, L. & Rothmann, S. (2001). Sense of coherence, self-efficacy, locus of control and as predictors of job satisfaction.
Poster session presented at the 10th European Congress on
Work and Organisational Psychology, Prague, Czech Republic.
LePine, J. A. & Dyne, L. V. (2001). Voice and coperative behavior
as contrasting forms of contextual performance: Evidence
of differential relationships with big five personality characteristics and cognitive ability, Journal of Applied
Psychology, 86 (23), 326-336.
Judge, T. A. & Bono, J. E. (2001). Relationship of core self-evaluations traits self-esteem, generalized self-efficacy, locus of
control, and emotional stability with job satisfaction and job
performance: A meta-analysis, Journal of Applied Psychology, 86 (1), 80-92.
Leung, T., Siu, O. & Spector, P. E. (2000). Faculty stressors, job satisfaction, and psychological distress among university teachers in Hong Kong: The role of locus of control, International Journal of Stress Management, 7 (2), 121-138.
Judge, T. A. & Cable, D. M. (1997). Applicant personality, organizational culture, and organization attraction, Personnel
Psychology, 50, 359-394.
Lounsbury, J. W., Loveland, J. M., Sundstrom, E. D., Gibson, L. W.,
Drost, A. W. & Hamrick, F. L. (2003). An investigation of
personality traits in relation to career satisfaction, Journal of
Career Assessment, 11 (3), 287-307.
Judge, T. A., Heller, D. & Mount, M. K. (2002). Five-factor model
of personality and job satisfaction: A meta-analysis, Journal
of Applied Psychology, 87 (3), 530–541.
McCrae, R. R. & Costa, P. T. (1985). Openness to experience, In. R.
Hogan & W. H. Jones (Eds.), Perspectives in Personality: A
research annual, 1, (pp. 145-172).
Judge, T. A. & Ilies, R. (2002). Relationship of personality to performance motivation: A meta-analytic review, Journal of Applied Psychology, 87 (4), 797–807.
McCrae, R. R. & John, O. P. (1992). An introduction to the five-factor model and its applications, Journal of Personality, 60,
175-215.
Judge, T. A., Martocchio, J. J. & Thoresen, C. J. (1997). Five-factor
model of personality and employee absence, Journal of
Applied Psychology, 82 (5), 745-755.
Miller, R., Griffin, M. A. & Hart, P. M. (1999). Personality and organizational health: The role of conscientiousness, Work &
Stress, 13 (1), 7-19.
204
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
Mount, M. K. & Barrick, M. R. (1998). Five reasons why the “big
five” article has been frequently cited, Personnel Psychology, 51, 849-857.
Salminen, S. & Klen, T. (1994). Accident locus of control and risk
taking among forestry and construction workers, Perceptual and Motor Skills, 78, 852-854.
Muhonen, T. & Torkelson, E. (2004). Work locus of control and its
relationship to health and job satisfaction from a gender
perspective, Stress and Health, 20, 21-28.
Schimmack, U., Oishi, S., Furr, R. M. & Funder, D. C. (2004). Personality and life satisfaction: A facet-level analysis, Personality and Social Psychology Bulletin, 30 (8), 1062-1075.
Nahavandi, A. & Malekzadeh, A. R. (1999). Organizational behavior: The person-organization fit. USA: Prentice Hall.
Neuman, G. A. & Wright, J. (1999). Team effectiveness: Beyond
skills and cognitive ability, Journal of Applied Psychology,
84 (3), 376-389.
Nikolaou, I. & Robertson, I. T. (2001). The five-factor model of personality and work behaviour in Greece, European Journal
of Work and Organizational Psychology, 10 (2), 161-186.
Noor, N. M. (2002). Work-family conflict, locus of control, and women’s well-being: Tests of alternative pathways, The Journal of Social Psychology, 142 (5), 645-662.
O’Brien, T. B. & DeLongis, A. (1996). The interactional context of
problem-, emotion-, and relationship-focused coping: The
role of the big five personality factors, Journal of Personality, 64 (4), 775-813.
Phares, E. J. (1991). Introduction to personality (Third Edition).
USA: HarperCollins.
Piedmont, R. L. & Weinstein, H. P. (1993). Predicting supervisors
ratings of job performance using the NEO personality inventory, The Journal of Psychology, 128 (3), 255-265.
Renn, R. W. & Vandenberg, R. J. (1991). Differences in employee
attitudes and behaviors based on Rotter’s (1966) internalexternal locus of control: Are they all valid ? Human Relations, 44 (11), 1161-1178.
Siu, O. & Cooper, C. L. (1998). A study of occupational stress, job
satisfaction and quitting intention in Hong Kong firms: The
role of locus of control and organizational commitment,
Stress Medicine, 14, 55-66.
Solmufl, T. (2004). ‹fl yaflam›nda duygular ve kiflileraras› iliflkiler:
Psikoloji penceresinden insan kaynaklar› yönetimi. ‹stanbul: BETA Bas›m Yay›n Da¤›t›m.
Spector, P. E. (1982). Behavior in organizations as a function of
employee’s locus of control, Psychological Bulletin, 91 (3),
482-497.
Spector, P. E. & O’Connell, B. J. (1994). The contribution of personality traits, negative affectivity, locus of control and type
A: To the subsequent reports of job stressors and job strains, Journal of Occupational and Organizational Psychology, 67, 1-11.
Spector, P. E., Sanchez, J. I., Siu, O. L., Salgado, J. & Ma, J. (2004).
Eastern versus western control beliefs at work: An investigation of secondary control, socioinstrumental control, and
work locus of control in China and US, Applied Psychology: An International Review, 53 (1), 38-60.
Strauser, D. R., Ketz, K. & Keim, J. (2002). The relationship between self-efficacy, locus of control and work personality, Journal of Rehabilitation, 68 (1), 20-26.
Rodriguez, I., Bravo, M. J., Peiro, J. M. & Schaufeli, W. (2001). The
demands-control-support model, locus of control and job
dissatisfaction: A longitudinal study, Work & Stress, 15 (2),
97-114.
Tagar, S., Hackett, R. & Saha, S. (1999). Leadership emergence in
autonomous work teams: Antecedents and outcomes, Personnel Psychology, 52, 899-926.
Rotter, J. B. (1966). Generalized expectancies for internal versus external control of reinforcement, Psychological Monographs,
80 (1), 1-28.
Thoms, P., Moore, K. S. & Scott, K. S. (1996). The relationship between self-efficacy for participating in self-managed work
groups and the big five personality dimensions, Journal of
Organizational Behavior, 17, 349-362.
Salgado, J. F. (1997). The five factor model of personality and job
performance in the european cmmunity, Journal of Applied
Psychology, 82 (1), 30-43.
Whetten, D. A. & Cameron, K. S. (1995). Developing management
skills (Third Edition). USA: HarperCollins.
205
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
‹ki fare konuflmaktad›r…
Geçen gün yandaki kutuda pedala basan arkadafl›m, benim öfkeyle pedala bast›¤›m› söyledi.
Ben de psikolo¤uma gidip 5 basamakl› Likert tipi stres ölçe¤i doldurdum. Test sonucunda stres
düzeyim çok yüksek ç›kt›¤› için psikolo¤um, koflulama kutusuna girmeden önce mutlaka
gevfleme egzersizi ve meditasyon yapmam›; flok verilen deneylere kesinlikle kat›lmamam›
söyledi. Psikolo¤umun dediklerini aynen yapt›¤›m için art›k huzurlu bir biçimde pedala
bas›yorum.
KONGRE ve SEMPOZYUMLAR
Yurtiçi
Yurtd›fl›
25-27 Mart 2005
III. Ulusal Aile ve Evlilik Terapileri Kongresi
Düzenleyen: Aile ve Evlilik Terapileri
Derne¤i (AETD )
Yer: Bo¤aziçi Üniversitesi Garanti Kültür
Merkezi
Web: www.aetd.org
7-10 Nisan 2005
Biennial Meeting of the Society for Research
in Child Development
Yer: Atlanta, Georgia, ABD
E-Posta: [email protected]
22-23 Nisan 2005
III. Prof. Dr. Ifl›k Savafl›r Klinik Psikoloji
Sempozyumu
Düzenleyen: Türk Psikologlar Derne¤i
ODTÜ Psikoloji Bölümü
Yer: ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi
24 Nisan 2005
II. Ulusal Psikoloji Kurultay›
Düzenleyen: Türk Psikologlar Derne¤i
E-Posta: [email protected]
Web: www.psikolog.org.tr
25-28 May›s 2005
30. Grup Psikoterapileri Kongresi
Düzenleyen: Türkiye Grup Psikoterapileri
Derne¤i
Dr. Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü
Yer: Asklepion-Bergama
E-Posta: [email protected]
Web: http://www.dalyatur.com
4-7 Temmuz 2005
X. Ulusal Psikoloji Ö¤rencileri Kongresi
Düzenleyen: Mersin Üniversitesi Psikoloji
Bölümü
Yer: Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Kampusü
E-Posta: [email protected]
Web: www.mersinpsikongre.tk
15-17 Nisan 2005
Annual Conference Society for
Industrial/Organizational Psychology (SIOP)
Yer: Los Angeles, California, ABD
E-Posta: [email protected]
Web: http://www.siop.org
26-29 May›s 2005
17th Annual Convention of the American
Psychological Society
Yer: Los Angeles, California, ABD
E-Posta: [email protected]
Web: [email protected]
3-8 Haziran 2005
9th European Congress of Psychology
Yer: Granada, ‹SPANYA
Web: www.efpa.org
18-21 A¤ustos 2005
113th Annual Convention of the American
Psychological Association (APA)
Yer: Washington, DC ABD
Web: www.apa.org/convention
207
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
TEMS‹LC‹LER
ADANA
Masum Ayd›n
Tel.: 322 329 09 84
[email protected]
Befl Ǜnar Zihinsel Engelliler Rehabilitasyon
Merkezi Sarݍam Mah. No:136
Yüre¤ir-Adana
Gürdal Görhan
Tel.:322 239 04 77/166
Kurtdere Ruh Sa¤l›¤› Hast. Kurtdere-Adana
AFYON
Ecel Seçer
Tel.:272 213 24 77
Dumlup›nar Cad. Tokman Ap. 23/10 Afyon
ANTALYA
fiebnem Ak› Karao¤lu
Tel.: 0242 243 00 10
‹smetpafla Cad. 457. Sok. No. 16 Antalya
BARTIN
Ayflin Tekinkafl Akda¤
Tel.: 378 227 55 47
Bart›n Devlet Hast.
BOLU
H. Nefle Alt›nbay
Tel.: 374 215 11 07
Bolu Zübeyde Han›m Anadolu K›z Mes.Lis.
DEN‹ZL‹
Talip Çabuk
Tel.: 258 241 00 28
Pamukkale Ün.T›p.Fak.Uyg. Arfl.Psi.Lab.
Köseo¤lu ‹fl Mer.‹stasyon Cad.
Hayat Tatl›c›
[email protected]
Çamlaralt› Mah. Çaml›k 41Evler Sitesi No36
D‹YARBAKIR
Özlem Çakmak Tolan
Tel.: 412 248 85 50/3067
[email protected]
Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Psikoloji Bölümü Diyarbak›r
ESK‹fiEH‹R
Mukaddes Özdemir
Tel.: 222 220 25 26
Final Dergisi Dershanesi 2.fiube
Rehberlik Servisi Eskiflehir
Betül Tümkaya
Tel.: 222 239 29 79/3608
K›rm›z› Toprak Mah.Ötnü Sk.Özdemir Ap.B
Blok No:39(61)D:10
ELAZI⁄
Metin Kurflun
Tel.: 0.424.218.18.53
Mehmet Akif Ersoy Lisesi, Elaz›¤
ERZURUM
Canani Kaygusuz
Tel.: 442 218 13 50/147
[email protected]
Atatürk Ünv. K.K E¤t. Fak.
GAZ‹ANTEP
Bahad›r Bilgin
Tel.: 342 241 18 26
[email protected]
Gaziantep Devlet Hastanesi
HATAY
Y›lmaz Turunç
Tel.: 326 223 90 66
[email protected]
Sümerler Mah. Harbiye Cad. Didem Apt.
No: 58/10
208
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
‹NG‹LTERE
‹lhan Raman
0 181 362 26 20
[email protected]
School of Social Science Psychology
N‹⁄DE
Hüseyin Kaya
Tel.: 388 232 74 65
Tel.: 388 232 22 20/302
Zen Kitabevi Saruhan Mah. Eski Vali Kona¤›
Caddesi 65-C
middlesex Uni. Enfield EN3 4 SF Middlesex
UK
KOCAEL‹
Elif Karagün
Tel.: 262 324 99 10/305
Kocaeli Üniversitesi Mediko Sosyal Merkezi
KONYA
Arzu Ç‹ÇEKÇ‹
Tel.:322 235 42 08/191
Dr. Faruk Sükan Do¤um ve Çocuk
SAMSUN
Mine Aktafl
Tel.: 362 440 00 63/105
[email protected]
Atatürk Bul.Mimar Sinan Mah. Özal Muratl›
Konutlar› 215/14 Atakum Samsun
fiANLIURFA
Abidin Balkan
Tel.: 414 312 94 85
[email protected]
fianl›urfa Çocuk Yuvas› Müdürlü¤ü
Bak›mevi/KONYA
TRABZON
Faruk Bozk›r
Tel.: 462 230 23 00/01 1917
Trabzon Numune Hastanesi
KKTC
Biran Mertan
Tel.: 392 630 22 51
[email protected]
Do¤u Akdeniz Üniv. PDRAM
KKTC
MALATYA
‹. Sabri Titi
Tel.: 422 326 15 70/310
[email protected]
Malatya Devlet Hastanesi
VAN
Özlem Olcay Karay
Tel.: 432 217 35 25
[email protected]
Süphan ‹.Ö.O. ‹pek Yolu Üzeri Van
ZONGULDAK
Tugay Yazgan
Tel.: 372 322 70 41-329 49 98
K›rmal› Mah. Kale Sok. No: 45 Kdz. Ere¤li
209
TÜRK PSiKOLOJi BÜLTEN‹ Ψ SAYI: 34-35, EYLÜL-ARALIK 2004
TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹ YAYINLARI
SÜREL‹ YAYINLAR
ÜYELER NORMAL Ö⁄RENC‹*
Türk Psikoloji Dergisi (46-52. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15.00
Türk Psikoloji Dergisi (32-46. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Türk Psikoloji Bülteni (3-29. Say›lar, tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3.00
Türk Psikoloji Yaz›lar› (tek nüshas›) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
20.00
10.00
4.00
5.00
6.00
5.00
2.00
3.00
50.00
15.00
20.00
20.00
45.00
10.00
15.00
15.00
15.00
11.00
33.00
21.00
22.00
9.00
7.00
22.00
17.00
22.00
10.00
7.00
5.00
9.00
10.00
7.00
15.00
7.00
7.00
6.00
7.00
6.00
6.00
7.00
4.00
5.00
7.00
6.00
3.00
7.00
7.00
5.00
9.00
4.00
4.00
4.00
5.00
4.00
4.00
4.00
2.00
3.00
10.00
22.00
33.00
11.00
27.00
12.00
7.00
11.00
11.00
5.00
4.00
K‹TAPLAR
Anormal Psikolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .45.00
Evrimsel Psikolojiye Girifl (Dylan Evans & Oscar Zarate) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . .13.00
Koflullama ve Ö¤renmenin Temelleri (Michael Domjan) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . .17.00
Geçifl Döneminde Türkiye: de¤iflim, Geliflim Tutumlar ve De¤erler (Fatma Baflaran) YEN‹ 17.00
Psikolojiyi Anlamak (Charles G. MORRIS) - Bask›s› tükendi
Biliflsel - Davran›flç› Terapiler (3. Bas›m) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13.00
Psikometri Üzerine Yaz›lar (Adnan Erkufl) YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00
Anormal Davran›fllar Psikolojisinde Vak'a Çal›flmalar› YEN‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28.00
Biliflsel Terapi Temel ‹lkeler ve Ötesi (Judith S. Beck) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19.00
Türkiye'de Kullan›lan Psikolojik Testler (Necla Öner) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .22.00
Psikoloji Terimleri Sözlü¤ü - Bask›s› tükendi
K›sa Süreli Grup Psikoterapileri: ‹lkeler ve Teknikler (Irwin D. Yalom) . . . . . . . . . . . .9.00
Stresle Bafla Ç›kma: Olumlu Bir Yaklafl›m (3. Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Cinsel Tedaviler El Kitab› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
Biliflsel Davran›flç› Terapilerde De¤erlendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8.00
Sa¤l›k Psikolojisi: Girifl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00
Çocuk, Kay›plar ve Yas . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Türkiye'de Yönetim, Liderlik ve ‹nsan Kaynaklar› Uygulamalar› . . . . . . . . . . . . . . . .13.00
Endüstri ve Örgüt Psikolojisi (2. Bas›m - 1. C‹LT) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Endüstri ve Örgüt Psikolojisi 2. C‹LT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Yönetim E¤itimi Al›flt›rmalar›: Kuramdan Uygulamaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5.00
MMPI Uygulama ve Yorumlama Rehberi (2.Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
Tek Denekli Araflt›rma Yöntemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
E¤itimde ve Psikolojide Ölçme Standartlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
Zihinsel Özürlüler ‹çin Beceri Saptama Formu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.00
VIII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çal›flmalar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3.00
IX. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çal›flmalar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
TEST, ÖLÇEK, ENVANTER
WISC-R El Kitab› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9.00
WISC-R Kay›t Formu 50'lik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .20.00
WISC-R Kay›t Formu 100'lük . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28.00
Okul Öncesi El Kitab› (50 Adet Form) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .10.00
AGTE (Ankara Geliflim Tarama Envanteri) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30.00
Bender-Gestalt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11.00
GÖRSEL-‹fi‹TSEL YAYINLAR VE D‹⁄ER ÜRÜNLER
Gevfleme Egzersizleri CD'si . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11.00
DERNE⁄‹M‹ZE BA⁄IfiLANAN K‹TAPLAR
Bilimsel Psikoloji: Temel ‹lkeler (2. Bas›m) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4.00
*Bu fiyatlar Derne¤imize fahri üye olan ö¤renciler için geçerlidir (Yaln›zca Psikoloji Bölümü Lisans ö¤rencileri)
TÜRK PS‹KOLOGLAR DERNE⁄‹
Adres: Meflrutiyet Cad. 22/12 K›z›lay 06640 ANKARA Tel: (312) 425 67 65 Tel/Faks: (312) 417 40 59
E-mail: [email protected] Web Sitesi: http://www.psikolog.org.tr
Posta Çeki: 1586502 Banka Hesap No: Yap› Kredi Bankas› ODTÜ fiubesi (747) 1000092-7

Benzer belgeler