ÖNSÖZ Gidecek yeri olmayanların en iyi yoldaşıdır zaman... Adeta
Transkript
ÖNSÖZ Gidecek yeri olmayanların en iyi yoldaşıdır zaman... Adeta
ÖNSÖZ Gidecek yeri olmayanların en iyi yoldaşıdır zaman... Adeta başlarını sokacak soyut bir ev ! ...Gidecek yerleri yoktur ...Bir yer ya da bir yurt ! Bazen bir aile bazen bir sevgili ,arkadaş, eş,iş, dost ve gitmek için bir amaç .V.s... Anlamsız ve amaçsız bir hayatın zoraki yaşanmak zorunda kalınması ,her gün yeni bir korku ve bilinmezlik ve umutsuzlukla geçmek zorundadır hayat yada durmak ! Henüz geçmemiş olan zaman sahip oldukları en kıymetli şeydir onlar için ve yavaş geçmelidir ya da geçmemeli ...Saniyeleri dinlerler "Tik tak- Tik tak " saatten çıkan her sesle ve geçen zamanla yeni ve tuhaf korku hissi kaplar benliklerini ...Ayak basacak başka mekan yoktur,ne arkada ne de önde ,dünyanın başında ya da sonunda ,toprağın altında ve üstünde...İsterler ki zaman dursun ! Ne yarın olsun ne de yeni bir gün doğsun ...Karanlık gece sabaha çıkmasında gökyüzü aydınlanmasın ...Ya da tam tersi, gündüz aydınlık kalsında gece hiç olmasın ...Derin bir korku ve ümitsizlik içinde büyük bir azap duyarlar aldıkları her nefeste...ve hayatın ne denli anlamsız olduğunu belki binlerce ,milyonlarca kez haykırılar dünyaya ve insanlığa düşüncenin zihinde yarattığı ses şekliyle,şiddetli bir iç monolog haliyle ...Bir aidiyet ihtiyacı gereksinimi ile durabildikleri tek yerde zamanın içinde " iç ses "sorular sormaya başlar...En samimi sorular ve cevaplarıdır bunlar ,bu halde insan kendini aldatmak istemez belki avutur, oyalar kendini ama asla yalan söylemez kendi sorusuna yalan cevap vermez ...veremez... Verse bile yine eskik kalacaktır ve boşa yapılmış bir monolog hali üzüntünün artmasından başka bir etki yaratmaz ! Dünya hayal edebilecekleri yer kadardır...ya sonsuz ,uçsuz bucaksız ya da dar bir kafesin içinde sıkışıp kalmış nasıl ve niçin orada olduğuna cevaplar arar durur...Bir çıkış yolu aranır, bir boşluk yıllarca mahpus ta kalmış gibi kaçmak için bir fırsat aranır mekansız ve duvarsız dünyalarında her yer duvarlarla örülmüşçesine ... Kurtuluş, duvarları yıkmaktaysa; yıkmak gerekir... GİRİŞ Askerden yeni dönmüş yirmibeş yaşlarında bir genç;uzun süre karşı cinsle münasebeti olmadığından bu ihtiyacını gidermek maksatlı bu tür ortama uygun mekana,bir otele gider... Etrafta dolaşan orta yaş üstü kırk yaşlarında bir kadını gözüne kestirip,anlaşır ve odaya girerler...Kadın müşterisini memnun etmek istercesine türlü erotik figürler sergileyerek ona çekici gözükmeye çalışmaktadır ama delikanlı kadının bu haraketlerinde tuhaf bir şey sezmiştir...Yapmaya çalıştığı haraketlerin acemisi olduğu apaçık bellidir...Beceremiyordu ,yakışmıyordu ona ,yapamıyordu,sırıtıyordu ...Belli ki buraların yabancısıydı ...Her halinden belli...Yüzü ve mimikleri yumuşak fakat gözlerinin içi hissiz, donuk ,üzgün ve nefret doluydu ... Bir ölü evet bir ölünün...ölümün bakışı gibi...Fiziki ölüm değil elbet ruhun ölmesi gibi !Yıllarca çekmiş olduğu çileli yaşamın aklar düşürdüğü saçlarını boyama ihtiyacı bile hissetmemişti...Gülüşü bir anne sıcaklığında muhafazkar ve mazbut ...Uçarı değil ,erotizm ve seks gibi bedensel arzuları ikinci planda kalalı yıllar olmuş ...Hayat kadını değilde okuldan çocuğunu almaya gelmiş normal bir ev kadını gibiydi ! Bu durum delikanlıyı rahatsız eder,tüm hevesi kaçar...Delikanlı bir kenarına oturduğu yataktan kalkar biraz kızgın ve şaşkın bakışlarla kadının gözlerinin içine içine bakar...Kadınla konuşmak ister ... -Sakıncası yoksa bir sorum olacak ... - Bir sorun mu var ? Ne hakkında ? -Hiç işte öyle havadan sudan ...Maksat tanışmak.Anlarsınız işte yani sohbet etmek... -Tabi. -Kızmazsanız samimi bir düşüncemi paylaşmak istiyorum sizinle affedin beni..Kadın şaşkınlık ve korkuyla cevap verir. -Ne gibi ? anlayamadım ,sorun tabi kızmam herhalde... -Yüzünüzde acıya benzer bir şeyler okuyorum .Haraketleriniz çok yapmacık geldi bana ,yani sizin gibi bir kadının yapacağı şeyler değil...Eksik olan,doğal olmayan birşey var ...Daha odaya girer girmez hissetim bunu... Kadın şaşırmış ve birazda korkmuştu ..Yanlış bir şey mi yapmıştı..Bu genç anladı galiba... Bozuntuya vermedi... -Bilmiyorum dedi kadın ,neden böyle düşündüğünü anlayamadım. -Siz... Sanki bu hayatın kadını değilsiniz ... Kadın sesiz ve ürkek bir ses tonuyla karşı çıkar... -Anlayamıyorum dediklerinizi ..Burdayım işte ! Delikanlı sorar ; -Bu otelin adı neydi ? Kadın ne cevap vereceğini bilemez...Bir kültablası çarpar gözüne ve sehpanın üstünde kenarından yarım okunan bir yazı ..Sehpaya koyduğu çantası yazıları kapatmıştı...anlayamadı... Oda'da başka bir reklam aradı otelin adı yazan ama bulamadı ... -Ne önemi var efendim otelin adının... Neyse ne ! Hem neden sordunuz ? Dedi kadın hiddetle ! Delikanlı iyiden iyiye kanaatini getirmişti... Bu kadın, bu hayata ait değildi...Düşmüştü ,düşkündü...Ona el sürmek erdemli bir insana yakışacak bir davranış olmazdı...İki yıldır kadın yüzü görmemiş olmanın getirdiği arzuyla şeytana uyacak gibi olduysa da vicdanı buna razı olmadı...Ömür boyu vicdan azabı duyacağı bir olaya alet olmamalıydı...Hem bunu gönderir başka birine giderim diye düşündü... -Otelin adını hatırlayamadım işte ,merak ettim sadece ...Peki ama siz neden bilemediniz? Kadın köşeye sıkıştığını hisseder ve zaten istemeye istemeye geldiği bu odadan bir an önce çıkıp hiç olmamış gibi güne devam etmek ister...Üvey babasıyla yaşayan annesine emanet ettiği iki çocuğunu alıp sarhoş kocası eve gelmeden geri dönmeliydi...Yemeğini hazırlayıp içki masasını hazırlamalı ve günlük kazancını ona vermeliydi...Yoksa mendebur herif hem onu hem çocuklarını öldüresiye dövüyordu...Güçlü kuvvetli iri yapı bir adam üç kişi birleşse zor zapt ediliyordu...Günün büyük bölümünü içkiyle, kumarla geçirir geriye kalan zamanlarda yasa dışı işler yapardı...Tam olarak ne işler yaptığını kendiside bilmiyordu...Hırsızlık belki kaçakçılık ya da bir kiralık katildi...Zor değil ... Buldular mı bunun gibi çulsuz eline üç kuruş sıkıştırıp bir kasa da rakı şişesi verdiler mi istedikleri adama azmettirebilirlerdi...Parasız kalıp alkol alamadığı geceler öfkesinden deliye döner etrafında ne varsa kırar döker sıra onlara gelirdi...Vucudunun her yeri yara bere içinde kalırdı.Korkudan çocukları eve getiremezdi çoğu zaman ...Annesinde kalırlardı...Kendi kalamazdı kalmak istemezdi ! Üvey babasının da eşinden aşağı kalır yanı yoktu...Bazen, alkolünde etkisiyle k ona tuhaf tuhaf baktığını fark ederdi...İyi niyetli bakışlar değildi...Bel altına ,bacaklarına bakıyordu...Olası bir saçmalığı önlemek için kadın o evde fazla kalmak istemezdi... Nereye gitse sefalet içinde yaşamak zorunda kalıyordu... Kocasının, mutfak masrafları ve ev kirası için ona verdiği paraları çabucak elinden çıkarması gerekirdi yoksa adam darda kalıpta, paraya sıkışırsa alkol bulamaz, o sinirle kadının tüm kıyafetlerini ve dolaplarını didik didik eder,bulduğu paraları alır, bulamayıncada hırsından tüm kıyafetleri söker atardı...Son zamanlarda, paraların ondan saklandığı düşüncesiyle çocukların odasına da girer olmuştu...Küçük suna'nın kıyafetlerini bile kurcalamaya başlamıştı...Bir keresinde, küçük kızın, evde ve sokakta, kıyıda köşede arayıp bulduğu ve toplayıp içine attığı plastikten yapılma domuz şeklindeki kırmızı kumbarasında biriktirdiği madeni paraları bile almıştı ...Topu topu 17 lira ...Zavallı adam bu kadar düşmüştü...Bir şarkı ritmi tutar gibi ve ıslık çalarak sanki bir altın madeni bulmuşçasına sevinçle ve koşar adımlarla evden çıkmıştı... Ahh güzel suna ,Ahh melek suna ...Küçük prenses...Nasılda korkmuştu yavrucak... "Gık"ını bile çıkaramamıştı...Yıllardır edindiği tecrübe ona ,dikkati kendi üstüne çekmemesi gerektiğini söylüyordu...Aksi halde saçlarından çekilip ,tokat yemesi işten bile değildi...Yaşıtlarına göre uzun boylu,belinin altına uzanan sarı saçları ile kibrit çöpü gibi incecik bir kızdı...Tokat yemek bir yana dursun, rüzgar esse devrilecek yapıda... Babası odadan çıkınca ,yüzünü duvara yaslamış avuç içlerini birbirlerine kenetlemiş, alnını ve yüzünü kapatarak saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlamıştı yavrucak..Bir gün tv seyrederken küçük bir kız çocuğunun üzerinde gördüğü gelinlik benzeri, gövdesi saten, altı kat kat tüllü ,belden kurdeleli, yakaları kabarık ve gül desenli beyaz bir elbise almayı hayal ediyordu ve göya annesine destek olsun diye para biriktiriyordu...Her gün ve her gece annesinin başının etini yemişti ,"prenses elbisem", "prenses elbisem" diyerek ,gecelerce uyku uyumamış annesine de uyutmamıştı... Suna... Güzel suna, minik suna ,tatlı suna... Neyse ki kadın terzilik işlerden anlıyordu...Kıyafetleri çabucak diker, onarırdı...En azından sokakta tekrar giyilebilecek hale getiridi...Elinden gelen ve para kazanabileceği tek hüneri buydu....Öz babası ölmeden önce semtinin en tanınmış ve en çok müşterisi olan terzilerinden biriydi...Ana caddeye yakın , sokak arasında ufak bir dükkanı vardı...Atadan dededen kalma sanatını, mesleğini hakkıyla icra ediyordu...Öyle ki çevre semtlerden bile takım elbise diktirmek için gelenler vardı...Ekseriyetle müşterilerine sıra vermek durumunda kalırdı ,randevusuz çalışamazdı...Annesi hasta olup yataklara düşmeden önce terzi dükkanından hiç çıkmaz,makinenin başında kocasına yardım ederdi...Ta ki solunum yollarında meydana gelen rahatsızlık baş gösterinceye dek...Kadıncazın aniden nefesi kesilmeye, göğsü sıkışmaya başlamıştı...Olduğu yere yığılıp kalıyordu... Uzun süre böyle devam edince hastaneye yatmak zorunda kalmıştı...Epeyce bir sürede tedavi altında kalınca da dükkan işleri birikmişti...Ethem bey kız çocuklarının uzun süre okumalarından yana değildi... Küçük kızını okuldan alıp yanında çalıştırmaya başlamıştı... İki kız kardeştiler,diğeri henüz çok ufaktı ve ninesi bakıyordu ...Kısa zamanda eli işe alışmıştı...Ufak tefek işleri tek başına bitirebiliyordu...Henüz acemi sayılırdı ama zamanla ustalaşacağı belliydi ...Okula gidemiyordu ,arkadaşlarından ayrı kalmıştı fakat en azından garanti bir mesleği olacaktı...Meslek edindikten sonra okuyup öğrenmek isteyen her yerde okurdu...Ufaktan ufaktan para da kazanmaya başlayınca daha çok motive oluyordu...Baba kız omuz omuza vermiş işleri yürütüyorlardı... O zamanlar,o semt de "Terzi Ethem" bir markaydı... Annesi düzelip tekrar işe başladıktan bir müddet sonra bu defa babasının kalp sorunu baş göstermiş ve bir süre sonra hayata veda etmişti...Bir müddet ana kız işleri yürütmeye çalıştılarsa da annesi hastaydı ve daha fazla götüremeyeceğini anlayınca dükkanı devretmek zorunda kalmıştı...Kız çırak olarak bir müddet dükkanda çalışmaya devam ettiyse de işler eskisi gibi yürümüyordu ve bir kaç yıl sonra dükkan kapanmıştı...Okula da devam etmedi ...Yaşı 19 olmuştu...Büyümüş evlenecek yaşa gelmişti.Uzun boylu, kumral,uzun saçlı bakımlı düzgün havalı bir kızdı erkeklerin başını döndürecek bir güzelliğe sahipti...Komşu teyzelerin aracılığıyla şimdiki kocasıyla tanışmış ve evlenmişti...Annesi elden ayaktan iyice düşünce o da evlenmeye karar vermişti... Eşinden kalan mirasa konmak isteyen pek çok aday sırada bekliyordu...Ve bir kaç yıl sonra şimdiki kocasıyla evlenmişti... "Hayatım ,aşkım ,bir tanem ,minnoşum" kıvamında giden yaşamları sonradan bozulmuştu...Elde avuçta ne varsa satıp harcamışlardı...Daha doğrusu kocası harcatmıştı...Uzun süreli gezilere çıkar ülke ülke dolaşırlardı...Adam alkole ve paraya fazlasıyla düşkündü...Paralar tükenince eski tadları kalmamıştı...Ara sıra tartışır kavga dahi eder olmuşlardı... Genç kız yıllarca tekstil atölyelerinde ara işlerde çalışarak evin geçimine katkı sağlamaya çalışmıştı...Ama kocasının huyu suyu çok değişmiş alkole, kumara ve yasa dışı işlere bulaşmıştı...Fazla mesai yaptığı ve eve geç geldiği gerekçesiyle, bir akşam kadının işyerine kadar gidip patronuyla yumruk yumruğa kavga etmiş ve işten çıkarılmasına sebep olmuştu... Kadın başka yerde iş bulamaz hale gelmişti...Semt küçüktü ve esnaf biribirini çok iyi tanıyordu . Olup bitenler çabuk yayılıyordu...Kadın çok zor günler geçirmeye başlamıştı... Delikanlının sorusuna ne cevap vereceğini bilemedi... Bir ikilemde kaldı ...Paraya ihtiyacı vardı ve, ya bir bahane bulup soyunduğu işi bitirmeliydi ya da odadan çıkıp arkasına bile bakmadan kaçıp gitmeliydi ! Bir müddet delikanlının suratına bakamadı...Boş boş etrafa bakındı...Delikanlı sorusuna cevap beklercesine ısralı bakışlarını sürdüyordu...Yüzünde, yakayı ele vermiş , bir suçluyu ortaya çıkarmışcasına hince ve imalı bir tebbessüm belirmişti...Bir süre sonra korkusunu üzerinden atan kadın düşüncelerini toparlamaya başlamıştı.. -Ah... Evet kafam o kadar karışık ki otelin adını hatırlayamadım şu an ...Hem ne önemi var canım ... dedi kadın, tekrar... Delikanlı kadını sorgulamaya kararlıydı...Ömür boyu vicdan azabının çekileceği namüsait bir ilişkiye göz yumamazdı...Hem onun için hem de kendi için en iyisi bu olurdu...Belli ki kadın yalan söylemek zorunda kalmıştı ve foyası meydana çıkar diye korkudan geri adam atamıyordu ve paraya da ihtiyacı vardı...Eş dost duyar rezillik ortaya çıkar düşüncesiyle onu uyandırmamaya çaba sarfediyordu...Kadına yardımcı olacak sorular sormalıydı ...Panik yaptırmadan yavaş yavaş doğruyu söyletmenin bir yolunu bulmalıydı... Kadının da kendine yardımcı olacağını ümit ediyordu... -Ah anladım dedi delikanlı ...Bu otele nadir geliyorsunuz sanırım... Belki de ilk kez ...O yüzden adı aklınıza gelmedi bir anda ... Kadın içinde bulunduğu durumdan fazlaca sıkılmış, rahatsız olmuştu ve bu soru karşısında biraz rahatlamış hissetti...Daha fazla uzatmak istemedi ve soruya hemen cevap verdi... -Evet,Evet çok nadir hatta ilk kez... dedi... Delikanlı; -Hislerim bana, sizin başka otellere de gitmediğinizi söylüyor ! Yanılıyor muyum ? Hayır dedi kadın ; -Yani ...Gitmiyorum evet ...Ara sıra dışarı çıkarım ...Öyle işte... -Anladım... dedi delikanlı... -Bence siz, duygusal bir boşluk içindeyken bana rastladınız ve sizi etkiledim ...Benimle bir günlük ufak bir kaçamak yapmak istediniz ...Doğru olabilir mi ? Baksanıza ...Henüz paranızı bile istemediniz benden ...Bu hayatın kadını olupta parasını peşin almayan çok nadir olur... Bu soru üzerine kadın bir an duraksadı...Son günlerde yaşadığı sefalet ve dram dolu hayatı geldi aklına .İki çocuğu ,öfkeli ev sahibi ve kendini iyiden iyiye kaybetmiş kocasını düşündü...Kocasının eli ekmek tutmaz olmuştu ...İyice düşmüştü...Ev sahibi Magar ogosdinos Ermeni asıllı, ufak tefek boyuyla topallayarak yürüyen ve bir makine gibi hızlı konuşan,ağzından piposunu düşürmeyen dul ve aksi bir adamdı ...Neredeyse her gün kapıya dayanır olmuştu...Öfkeli öfkeli tehditler savuruyordu...Kadın, ara sıra onun evine gider ütülük ve terzilik işlerini yapar para alırdı,aslında almazdı ev kirasına sayardı ...Epey bir süre bu şekilde ev kirasını ödemişti...Fakat son sefer gittiğinde yaptığı işleri beğenmeyip para vermemiş üstüne üstlük tekme tokat kapı dışarı etmişti...Çocuklar epeydir vitamin değeri yüksek gıdalar tüketmediklerinden halsiz düşmüş çabucak hastalanmaya başlamışlardı...Ev epey kirlenmişti ...Ortalık tozdan, böcekten geçilmez hale gelmişti...Ayrıca ağır ve kötü bir koku hakimdi...Mutfak ve fatura masraflarından başka yere harcama yapacak birikimleri kalmamıştı...Deterjan, sabun V.s gibi ihtiyaçları alamıyordu...Bir çıkış yolu bulmalıydı ! Bu düşüncelere kapılınca bir an için oynadığı role devam etmeye karar verdi ancak delikanlının yüzündeki hin ifade onu rahatsız ediyordu...Delikanlı anlamış gibiydi ...Ya da onu bir yerden tanımıştı...Tanıdıysa olayın çevreye yayılması da mümkündü...Yayılırsa, zaten düşmüş aile itibarları hepten yerle bir olacaktı ...Yoksulluk yerini düşkünlüğe bırakacaktı...Toplum yoksul insanlara acırda götürür bir kenara atardı ama düşkün insanları hiç düşünmeden süpürgeyle süpürürlerdi diyerekten korkuyla karışık bir kararsızlığa düştü ...Çaresiz kalmıştı...Çaresizlik içinde yeni bir çaresizlik yaşıyordu...Daha fazla dayanamadı gözleri doldu ama belli etmemeye çalıştı...Delikanlının yüzüne bakmadı, dikkati başka yöne çekmek ister gibi eteğini sağa sola çekiştirip ona sorular sormaya başladı... -Bu hayatın kadını değilsiniz derken bu kanıya nasıl vardığınızı sorabilir miyim ? Dedi kadın... Delikanlı hiç düşünmeden ; -Yıllardır buraya gider gelirim ,bir çok kadınla birlikte oldum ve tecrübelerime dayanarak söyledim...Hiç birinde sizin için hissitiğim bir ruh haline bürünmemiştim..Giydiğiniz kahverengi takım ...Gösterişi sevmeyen ve dikkat çekmek istemeyenlerin rengi...Etek boyu dizaltında... Kalın ve parlak olmayan, ten renginden daha koyu kalın tül çorabınız ,hiç boya görmemiş ak düşmüş saçlarınız ,neredeyse hiç topuksuz ayakkabınız ...Yürüyüşünüz sade ve davetkar değil...Hem daha önce de dediğim gibi paranızı dahi istemeden çantanızı sehpaya bırakıp doğrudan yatağa oturdunuz...Ne yapacağınızı bilmez bir halde bana hoş gözükmek ve ortama uymak için garip erotik figürler yapmaya başladınız ...Cinselliği yeni keşfetmiş liseli bir kız edasıyla çekingen ,sıradan ve basit ...Acemice yapıldığı apaçık belliydi... Kadın tekrar sordu; -Öyleyse neden beni tercih ettiğini sorabilir miyim ,yani otelin cefasinde benim yanıma yaklaşan sizdiniz ! Kıyafetimi ve saçlarımı görmemiş olmanız mümkün değil... Haklısınız dedi delikanlı ... -Sizi uzaktan takip ettim... Boyunuz uzun fiziğiniz çok düzgün, son derece etkilenmiştim ,uzaktan saçlarınızı rengini tam olarak farkedemedim...Ve bir masanın arkasında durduğunuz için etek boynuzu ve topuklarınızıda iyi seçemedim..Size doğru yöneldim ..Yaklaştıkça fark ettim ,ama hızlı düşünemedim...Çok fazla ortalıkta gözükmemek için alelacele size teklifimi yaptım ve birlikte odaya yöneldik... Asansöre doğru ilerlerken siz merdivene yöneldiniz ,asansörle çıkalım dediğimde de ters istikamete gittiniz ,daha oradayken bir tuhaflık olduğunu anlamıştım ama bir kere olmuştu...İçimden, dur bakalım ne çıkacak dedim ve girdik odaya ... Kadın ne söyleyeceğini bilemedi ... Uzun bir sessizlik oldu ...Hafif aralıklı duran camdan korna sesleriyle karışık uğultulu sesler geliyordu...Delikanlı odada ki sessizlikten rahatsız olmuş pencereye doğru yönelip aşağıda ki trafik manzaraınızı seyre dalmıştı... Artık itiraf vakti gelmişti ...Sözler susmuş, sessizlik konuşuyordu ! Kadının bu suskunluğu delikanlıyı ümitlendirmişti... Ama onun, pişmanlıkla karışık utanç içindeki ruh hali ve kendini acınılacak bir zavallı gibi hissedeceği düşüncesi delikanlı da üzüntüyle karışık , buruk bir sevince yol açmıştı... O konuşana dek sesini çıkarmamaya karar verdi... Yoldan geçen araç ve yaya trafiğini seyrederken ,bir yandan da , önceden planladığı başka bir adrese gecikmeden varabilmenin hesabını yapıyordu...Mevsimlerden sonbahar ,hava kararmak üzereydi ve üstelik de yağmur çiselemeye başlamıştı. Uzun süre sessiz kalan kadın , delikanlının bu davranışına anlam vermeye çalışıyordu...Öyle bile olsa delikanlı için ne fark ederdi! Bir saatlik bir birliktelikten sonra parasını verip çekip gidecekti...Belki de onu , hayatının sonuna dek bir daha hiç görmeyecekti...Hiç bir duygusal bağ olması mümkün değildi...Üstelik, madde odaklı, ahlaki değerlerin ikinci planda kaldığı bugünkü pragmatik toplum yaşamında,en azından pek çok "insanımsı" canlıda böyle bir kafa yapısı, bir erdem olarak görülmeyip aksine alaya alınabilecek bir konuydu! Delikanlının ısrarlı sorgulamalarının altında yatan neden neydi ? Gerçekten iyi ,asil ve merhametli biri de, düşmekte olan birine omuz vermek niyetinde miydi ?Vicdanı buna razı olmamış mıydı!? Yoksa fırsatçı biri miydi !? Ağzından laf alarak ,zayıflığından istifade etmek niyetiyle onu kendi kapanına düşürmek niyetinde miyidi !? Yoksa onu tanımış ve şantaj planları mı yapıyordu ?! Türlü sorular geçti zihninden ...Bir an, oda daki sessizliği bozup delikanlıya doğru döndü ve şu ana dek hiç yapmadığı şekilde bakışları pür dikkat delikanlının yüzünü hedefledi...Kadının ani haraketiyle gıcırdayan karyolanın sesi, delikanlının, yüzünü yeniden kadına doğru dönmesine neden oldu... Kadın sordu ; -Anlayamadığım bir şey var ! Öyle bile olsa bu sizi neden ilgilendiriyor ? Yoksa beni tanıyor musunuz !? Delikanlı kararlı ve ikna edici bir sesle konuştu... -Sizi daha önce hiç görmediğimden emin olabilirsiniz .Az önce de söylediğim gibi içimden bir ses yanlış olan doğal olmayan bir şeyler olduğunu söylüyor ...Daha önce bu otelde hiç bir kadınla birlikteyken hissetmediğim türde...Hem diyelim ki ben yanılıyorum ,ve sizin için olağan bir gün olsun ... Şu an ki duygularım sizinle ücret karşılığında bir ilişki yaşayacak gibi değil...Eğer böyleyse beni affedin ! Zamanınızı aldığım için ücretiniz neyse vermeye razıyım...Fakat yanılmıyorsam ve siz tahmin ettiğim gibi bir an yaşıyorsanız isabetli bir karar vermiş olacağım...Çaresiz birinin düşkünlüğünden istifade edecek kadar zayıf bir vicdana sahip değilim...En nihayetinde bu oda dan çekip giderim belki ama vicdanımdan çekip gidebilir miyim ? Hem bu beni neden ilgilendirmesin ?Hepimiz bu toplumun birer ferdiyiz ve birbirimize muhtacız...Bu çok fazla önemsenmese de gerçek böyle !İnsanın vicdanı gibi toplumunda bir vicdanı var... Yani öyle olmalı ! Toplum vicdanını önemsemeyen ve bu değerlere önem vermeyen aslında kendine zarar vermiş oluyor...Benim size olan merhametim ve iyi niyetim önce kendi vicdanım sonra toplum vicdanı için yapılmış yerinde bir davranıştır...Sizde bir gün, hiç tanımadığınız birine aynı merhameti gösterirseniz hem toplum vicdanına hem de kendinize hizmet etmiş olursunuz ! Pek çok insan menfaati olmadan bir eylemde bulunmak istemiyor...Oysa ki, benim düşünceme göre bireysel menfaat iki türlü olur ,kısa vade de ve uzun !Bu da uzun vadede menfaat hesabıdır ! Ben demek gelecekte benim ailem ve çocuklarım demek.. Ve çocuklarımın çocukları...Erdemli bir toplum için çabalamak onlara hizmet etmek değil midir ? Bu benim menfaatim sayılmaz mı ! Erdemli bir toplumun oluşabilmesi ve sürekli hale gelebilmesi için de insanların mahkemelerini kendi vicdanlarında kurmaları gerekmez mi! Pek çok insan bu hesapları yapmıyor ,zaten fark da burada ortaya çıkıyor ,iyi ile kötü arasındaki fark ! Kendimiz için yaşadığımız kadar topluma ve toplum için yaşadığımız kadar da kendimize yaşamış sayılırız ! Delikanlının bu sözleri kadını çok etkilemişse de tam olarak ikna olmamıştı...Kafası hafif önde dudaklarını büzüştürüp ve kaşlarını yukarı doğru kaldırarak şaşkın bir ifadeyle tekrar sordu... -İyi ama düşkün bir kadın için sarf ettiğiniz bu iyi niyetli düşünceler diğer kadınlar için de geçerli değil mi ? Pek çok defa bu otelde çok sayıda kadınla birlikte olduğunuzu söylediniz !Bu işi yaparken mutlu olan kadın var mıdır ? -Haklısınız ...Ama bir farkla, dedi delikanlı... Bu işi yaptığı için mutlu kadın var mıdır? Tartışılabilir bir soru ! Birlikte olduğumuz anlarda son derece dolu ve içten kahkalar atan pek çok kadına rastladım...Ve dokunuşları çok sahipleniciydi ! Nefretle değil de şehvetle bakıyorlardı ! Her hallerinden eğlendikleri anlaşılabilirdi ! Onlarda hissetmediğim ve sizde olan fark buydu ! Yüzünüdeki acı dolu ifade ,bakışlarınızdaki hissizlik ve samimi olmayan sözümona neşeli tavırlarınız ... Bu farkı iyi ayırt edebilmek gerekir ... Bu, ince fakat çok önemli bir ayraç çizgidir ! Bu işe isteyerek başlamadılar... Belki...Fakat yeni müşteri kazanmak için herşeyini ortaya dökenler var !Her türlü aşağılanmaya razı gelenler ! Bu da bende bu işi çok isteksizce yapıyorlarmış gibi bir his uyandırmıyor ! Şayet birilerinin zorlamasıyla bu işi yapıyorlarsa neden böylesine mutlu olsunlar ! Öyle değilse ve çaresiz bir durumdayken bu işe bulaşmış ve yeterince para kazanıp yaşamına farklı bir işle yeni bir yön verebilecekken neden bu yaşama devam etsinler !? Hem bu hayat çok büyük tehliklerle dolu ! İnsanda ,şehvetle karışık kötülük hissinin kabardığı bu tür ortamlarda toplumsal normlar ve bireysel vicdan hesabı çoğu zaman yok sayılır... Yasaların ve tolumsal ahlakın yasaklamış olduğu bu ilişkilerde, acıma duygusu yok denecek kadar azdır ! Burası, kendi kuralları olan başka bir dünya... Size, zavallı Ruz kızı Svetlana'nın başına gelenleri anlatmak isterim .. Svetlana babası Rus annesi Gürcü 22 yaşında güzel mi güzel sarışın bir kızdı... Onu bu otelde tanıdım ... Sonra her gelişimde ilk onu aradım ,müsait olduğu zaman ona takılır yoksa başkasıyla girerdim...Bu otele nasıl ve niçin geldiğini tam olarak bilmiyorum ! Yüzeysel bir tanışıklığımız vardı, detayını hiç sorgulamadım...O kadar güzel bir yüzü vardı ki insanın hiç bir şey sorgulamadan sadece onu gülümseyen yüzünü, al yanaklarını ve düzgün fiziğini seyredesi geliyordu...Çok saf ve iyi bir kızdı...Yaptığı işle çok tezat bir kişiliğe sahipti...Hem bedeni hem de kalbinin güzelliği normal hayat süren yaşıtlarından kat kat üstündü... Kimbilir ne tür aşağılık oyunlarla tuzağa düşürmüşlerdi kızı da köle etmişlerdi onu bu kokuşmuş hayata ! İnsanın onu çekip çıkarası geliyordu buradan ! Ülkesine dönsün annesine, babasına ,arkadaşlarına kavuşsun... Hiç kimsesi yoksa bile kendi milletiyle kendi topraklarında yaşasın sefaletini !Acıyı da tatlıyı da kendi milletinden görsün ... En azından kendi topraklarında bir mezarı olurdu... Yine de tuhaf bir şekilde Svetlana'nın yüzünü asıkken gören olmazdı ! Çok ilginç ! Çaresizliğin içinde yeni ve mutlu bir hayat kurmuştu kendine.. Sanki bir düş içinde yaşıyormuş gibi ...O bir prenses ve etraftakilerde düş'ün figuranlarıydı...Belki de böyle mutlu olabiliyordu ... Gel zaman git zaman o da beni tanımıştı ve beni her gördüğünde gözlerini büyütür ,gülümseyen güzel yüzüyle göz kırpar ,elini dudaklarına götürüp öper ve öpücüğü avuç içinden bana doğru yollarmış gibi üflerdi... Askerden önce son defa buraya geldiğimde ,yine onu aramıştım ama duyduklarım beni çok üzmüştü...Nasıl olmuşsa kızcağzın odasına dört kişi birden girip onu tehdit etmeye ve hırpalamaya başlamışlar ...Çırılçıplak soyup ellerini kollarını bağlamışlar ve vücudunun çeşitli yerlerinde sigara izmariti söndürüp bıçakla türlü yaralar açmışlar...Bu da yetmezmiş gibi çırılçıplak camdan aşağı sarkıtmışlar ...Ağzı ve elleri bağlı olduğu halde etrafa sesini duyurmaya çalışmış ama nafile ...Saatlerce türlü işkenceler yapmışlar ...Kızcağız çıldıracak hadde gelmiş ve kendini kaybetmiş sonra tam olarak ne olduğu bilinmiyor ...İki gün iki gece odadan dışarıya çıkmayınca kat görevlisi merak edip odasına yönelmiş ve kapının açık olduğunu görünce içeriye dalmış .Gördüğü manzara inanılacak gibi değilmiş...Kanlar içinde ve çırılçıplak elleri kolları bağlı halde yatağın yanında yerde bilincini kaybetmiş halde yatıyormuş ...Güzel ve uzun sarı saçları makaslanmış kısmen kafa derisi gözüküyormuş...Vücudunun her yeri mos mor olmuş yerler kan göleti ,daha fazla yaşayamaz düşüncesiyle acilen hasteneye kaldırılmış bir hafta hastanede tedavi gördükten sonra ruh sağlığındaki tahribat nedeniyle ruh ve sinir hastalıları merkezinde tedaviye alınmış ...Epey bir süre orada kaldıktan sonra tekrar çıkmış ama o eski Svetlana dan eser kalmamış ...Dedikodulara göre otele gelip giden diğer kadınlar onu kendilerine büyük bir rakip olarak görüp kıskanmaya başlamışlar ve dostlarına talimat verip ona gözdağı vermek istemişler...Otelde Svetlana'yı istemiyorlardı..Çünkü müşterilerin ilk tercihi genellikle o olurdu ve bu da kazançlarının önündeki en büyük engeldi...Bir başka duyuma göre de kızı rusyadan buraya getiren mafyatik tiplerin bir iç hesabıydı...Olaydan kısa bir süre sonra otelin güvenlik kameralarından şüpheliler tespit edilmiş olsa da Svetlana tuhaf bir şekilde şikayetçi olmamıştı...Svetlanaın bu tavrı herkesi şaşırtmış olsa da içinde bulunduğu psikolojik tahribatın neden olabileceği düşüncesiyle konu polis merkezinde askıya alınmıştı... -Ahh masum Svetlena,güzel Svetlena .Senin gibi iyi kalpli birine nasıl kıydılar...Dedi delikanlı... Belli ki birilerinden korkuyordu ! Bir zaafı vardı ve bu adamlar onun bu zaafiyetini bilip şantaj yapıyorlardı...Her neyse...Kızcağızı olaydan çok sonra caddede ağır adımlarla yürüken gördüm...Üstünde uzun kahverengi paltosu kafasını sağa sola çevirmeden sürekli önüne bakıyordu...Depresyonlu ruh hali ve haraketlerinde ki donukluk dışardan belli oluyordu...Yüzündeki neşe kaybolmuş donuk ve hissiz bir şekle bürünmüştü...Zon zamanlarda kimseyle konuşmaz olmuştu biri hariç ! Oktay bey ...Muhitin en güvenilir şahsiyeti denilebilirdi...Cadde üstünde mütevazi dükkanında kumaş toptancılığı yapıyordu...Büyük küçük herkesin abisi, babası ,can yoldaşı,arkadaşı sayılırdı..Bir uzlaşmazlık oldu mu önce oktay beye danışılır ve genelde sorun çözülürdü...Adalet ve hakkaniyet ölçüsü devletin mahkemesiyle yarışacak düzeyde, babacan, 60 yaşlarında zangin olmasada hatırı sayılır mal mülke sahibi bir adamdı....Oktay bey o muhitte bir mahkeme hakimi gibi saygı görür sayılırdı...Olaydan sonra Svetlana'yı uzaktan uzağa takip eder olmuştu,yanına çağırıp halini hatrını sorardı...Tekrar rahatsız eden olursa ona söylemesini tembihlemişti..Kız herkes gibi onu çok sever ve saygı duyardı... Yanından geçerken beni fark etti ama eskisi gibi göz kırpıp öpücük yollamadı ,tepkisiz kaldı... ve yüzünü çevirip yoluna devam etti...Halini hatrını sormak istedim ama bu halde konuşmak istemeyeceğini düşünerek vazgeçtim...Güzel Svetlena ,masum Svetlena şimdi kimbilir nerede ve nasıl yaşıyordur... Tekrar sustular ... Bir müddet sonra ; Kadının ses tonu değişmiş gibi tok ve gür bir ifadeyle sordu, -Size isminizle hitap edebilmem için adınızı bahşeder misiniz? Delikanlı duraksadı bir an ,şimdiye kadar bu otelde hiç bir kadınla gerçek adını paylaşmamıştı ,yine paylaşmak istemedi... -Bugüne kadar bu otelde gerçek ismimi hiç paylaşmadım ,ama sizi rahatlatacaksa bana sık kullanmadığım göbek adımla hitap edebilirsiniz ...Raif diyebilirsiniz... -Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum Raif bey.Zamanınızı aldığım için öncelikle sizden çok özür diliyorum.Bu anlayışlı ve ince davranışınız pek çok kadını can eviden vurmaya yetip artacak cinsten ...Eşiniz olacak hanımefendi sizin gibi asil bir beyfendiyle evleneceği için çok şanslı olacak ! Sizi daha fazla sıkıntıya sokmaya hakkım olmadığını düşünüyorum...Benle ilgili düşüncelerinizde yanılmadınız ! Daha önce böyle bir işe hiç yeltenmedim...Bu otele de ilk gelişim ...Esasen siz yanıma gelinceye kadar da kararımı vermiş değildim.Burda kalmakla gitmek arasında gidip geldim.Fakat siz yaklaşınca çaresizliğin getirdiği bir teslimiyet psikolojisiyle sanırım, size eşlik ettim...Bu odaya girdikten bir müddet sonra bana samimi bir düşüncenizi paylaşmak istediğinizi söylediniz ve bende dinledim...Şimdi bende tüm samimiyetimle size olup biteni anlatmaya çalışacağım fakat çocuklarınız olmadığı için duygu ve düşüncelerimi içinde bulunduğum çaresizliği ve buraya gelme nedenimi tam olarak anlayamayacak oluşunuz beni düşündürüyor... Öncelikle şunu bilmenizi iserim ki , içinde bulunduğum bu halden çok büyük utanç duyuyorum...Böyle bir şeyin başıma geleceğini yakın zamana kadar aklıma dahi getiremezdim...Bu oteli de sağdan soldan duyduğum kadar biliyorum, adını dahi bilmiyorum ama yer olarak aklımda kalmış...Eli ekmek tutmaz olmuş alkolik bir eşim ve gıdasızlıktan hasta düşmüş yatan iki çocuğum var..Ev kiramızı dahi ödeyemiyoruz ..Elimden gelen tek ,iş terzilik işi çeşitli tekstil atölyelerinde çalıştım ama kocamın yüzünden iş bulamaz oldum itibarımız zedelenmiş kimse iş vermez olmuştu...Arada, üvey babamla birlikte yaşayan annemin yanına giderim ... Ondan maddi destekte alırdım , sonra ne olduysa kocasının etkisiyle sanırım bu yardımları yapamaz olmuştu...Para ve ev işlerini kocası yönetiyordu...Adam alkolü fazla kaçırınca bana kötü kötü baktığını fark ederdim fakat annemi üzmemek için söylemez çocukları eve bırakıp çekip giderdim..Böyle bir adamdan para alırsam benim üzerimde hak sahibi olduğu hissine kapılıp daha da azacaktı bu yüzden de annemden para isteyemez oldum.. Yine kız kardeşim yurt dışından çocuklara hediyeler yollardı...Beni rencide etmek istemediğinden direk para yollayamaz çocukları bahane ederek değerli mücevherler, kıymetli eşyalar yollardı...Çok sıkışınca onları satar nakte çevirirdim ...Nedendir bilmiyorum uzun süredir bu hediyeler de gelmez oldu...Tüm bunların insanın psikolojisini nasıl yıpratacağını tahmin edebilir misiniz Raif bey ha edebilirmisiniz ? Dedi kadın... Eşim para bulamayınca oda daki kıyafetlerimi dahi arar oldu ,küçük suna'nın kumbarasında ki madeni paraları bile alıyor... Durdurmaya çalışırsam feci şekilde dayak yiyorum..Bir gün beni itmesiyle yere düşmem sonrasında küçük suna koşarak bacağıma yapışmış feryat figan ağlayarak babasından kurtarmaya çalışırken aldığı darbeyle başını önce duvara sonra düşüp betona zemine çarpmıştı...Kuzum güzel kızım ...Üstünde haftalarca almak istediği beyaz elbisesiyle nasılda sendeleyerek düşmüş ve çakılmıştı beton zemine ...Ah güzel suna minik suna sana vuran el kırılsın küçük prenses ...dedi kadın ... Beyaz bir melek gibi yere düşmüş yatan kızımı görünce çıldırmış gibi oldum ...O cesaretle o iri yapı adamı bile alt edebilirdim...Gözüm dönmüş bir halde ayağa kalkıp eşimi üzerimden ittim...Çocuğu alıp doğruca sağlık merkezine gittim ...O halde bile bizle ilgilenmyen bir eşten ne hayır gelir Raif bey ha.. ne hayır ...Dedi kadın ağlayarak... Eşimden yüzünden eve gidemediğim bir gün çocukları anneme teslim etmiş ve üvey babamın şerrinden korunmak için evde durmadan çıkıp gitmiştim...Gidecek hiç bir yeri olmayan biri için kapıdan çıkıp gitmek ne acıklı bir durumdur bilir misiniz Raif be ha anlıyor musunuz ! GİDECEK HİÇ BİR YERİM KALMAMIŞTI...İki gece başka bir semtin parkında sabahladım...Yanıma yanaşan fırsatçılar oldu ve her dafaında kalkıp yürümek durumunda kaldım...nereye gideceğimi bilmze halde yürüyordum...O halde iki sabah ettim...ve sonrası malum ...Kendimi bu otelde buldum... Delikanlı kadının bu yürek burkan hikayesini büyük bir dikkatle dinliyordu .. Ne d iyeceğini bilemez bir halde ,kadını daha fazla sorgulamak istemedi...Yeterince açıktı her şey, Vakit geç olmuştu ve kadına para teklif edip odadan ayrılmayı düşündü. -İzin verirseniz küçük suna'ya ve diğer çocuğunuza bir hediye vermek isterim ..Lütfen bunu kabul buyrun dedi ve cebinden çıkardığı bir tomar parayı kadına uzattı...Bunu alın sizi bir daha hayatımın sonuna dek görmeyeciğime emin olabilirsiniz...Olurda biryerde aynı ortama denk gelirsek tüm bunların hiç olmamış gibi hafızamdan silinip gideceğine emin olabilirsiniz...Lütfen küçük suna'nın hastene masrafları ve ev ihtiyaçları için bu paray kabul edin dedi... Kadın ne diyeceğini bilemedi ...Boş boş bakındı delikanlıya ...Almalıydı ama eli gitmiyordu bir türlü... Delikanlı bunu fark etti ve paraları kadının çantasına tepiştirdi ... Şimdi odadan çıkma vakti dedi delikanlı.. Ayrı ayrı inmemizde fayda var önce saz inin ben arkanızdan çıkarım... Kadın çıktı merdivenlerden aşağı indi az önce çişeleyen yağmur sağnak olmuştu.. Herkes otele sığınmış yağmurun dinmesini bekliyordu... Bir süre sonra delikanlı asansörle indi ,acelesi vardı ama bu halde dışarıya çıkamazdı...o da bekledi .. Kadını gördü göz göze gelmemeye çalıştı ...Kadın lobi deki koltuğa oturmuş yağan yağmuru izleyerek dinmesini bekliyordu... Lobinin diğer tarafında bir grup siyah takım elbiseli adam hararetli bir tartışmaya dalmışlardı...Kadın onlardan biriyle yüz yüze geldi tanır gibi oldu ama çıkartamadı...Sonra adam sık sık yüzünü kadına çevirmeye başladı...O da tanımış gibi bir karasılıkla kadına bakıyordu... Yağmur şiddetle yağmaya devam ediyordu,delikanlı beklemekten sıkılmış o da lobideki boş koltuklardan birine oturmuştu... Bir süre sonra otelin garsonu kadının yanına geldi ve , -İzniniz olursa karşı masada ki bey sizinle konuşmak ister kabul ederseniz yanınıza gelmek istiyor... Dedi.. Kadın korkuyla karışık bir şaşkınlık için de birazda merakla kabul etti...Adam yerinden kalktı ve kadına doğru yöneldi ...Yaklaştıkça yüzü netleşiyor kimliği ortaya çıkıyordu... Kadın dehşet bir korkuya kapılmış ve yerin dibine geçmişti... Yaklaşan ev sahibi Magar Ogosdinos'un oğlu ,Komitas Ogosdinos'tu ... Diğer adı Turgut... Turgut ,ev sahibinin küçük oğluydu .İki kardeştiler .Yıllar önce abisiyle yaşadığı şiddetli bir tartışma sonrasında ailece oturdukları evden çıkıp gitmiş ve o günden sonra ayrı yaşamaya başlamıştı... Otuz yaş civarında, orta boylu, esmer,saçlarına sürdüğü Jöle ve biryantinin etkisiyle parıl parıl parlayan kafası,pahalı ve marka kıyafetler giyen,spor ve lüks araç kullanmayı seven, fazlaca dik kafalı,şımarık ve sorumsuz bir delikanlıydı .. Kadın,o olaya bizzat şahit olmuştu...Ev sahibinin ufak tefek terzilik işlerini yapmak için gittiği bir gün, iki kardeş, tapusu henüz babalarının üzerinde olan ve şehrin merkezine yakın yedi kat, yirmi sekiz daireli bir bina için tartışmaya başlamışlardı...Dairenin duvarları o kadar inceydi ki, yan oda da konuşulan tüm sesler net olmasa da işitilebilecek seviyedeydi. Kadın, aile içi özel konuşmaları duymak istemese de ,sesler kulağını tırmalamış ve ister istemez konuşulanlara misafir olmuştu...Turgut, o binayı restore edip birazda tasarımını değişerek lüks bir otel haline getirmek niyetindeyken abisi şiddetle karşı çıkıyordu...Onu, bugüne kadar yaptığı hiç bir işte süreklilik sağlayamamakla ve tüm işleri eline yüzüne bulaştırmakla suçluyordu.Üstelik o binadan gelen kiralar ailenin genel giderleri için kullanılıyordu...Turgut fazlasıyla asabi ,dik kafalı ve dediğim dedik biriydi...Öyle ki , aksiliği dillere destan babası bile onu ikna çabalarının boşa olduğunu bilerek ve ümitsizce karşılık veriyordu...Onunla tartışmak boşa kürek çekmekti...Bir kere kafasına koymuştu ve yapacaktı...Turgut kararlı biri olmasına karşın aklına eseni yapar,yapmak ister,daldan dala konardı... Son zamanlarda, abisi, babasının bilmediği bazı duyumlar alıyordu...Turgut'un pek de iyi ahlaklı denilmeyecek türden ve yasa dışı işler yapan bir çevresi vardı . Bunları bilmesine rağmen babasına nasıl anlatacağını bilemiyordu çünkü somut bir delili yoktu...Bildikleri net değildi ...Sağdon soldan kulaktan dolma bazı bilgilere sahipti ... Turgut ,kapıcı hariç binada hiç kimseyle yüz göz olmayı sevmez, selamsız sabahsız yanlarından geçip giderdi...Bina içinde onlar hiç yokmuş gibi davranırdı...Babasının yanına gidip geldiğini gördüğü kadınla arada sırada merdivenlerde karşılaşınca selam verirmiş gibi yapar hafiften başını öne eğer fakat hiç konuşmazdı...Kadını simaen tanıyordu ! Yaşadıkları binanın kapıcı katındaki bir daireyi kendine ayırmış ve bekar odası gibi kullanıyordu... Fazla sayıda yabancı insan özellikle de kadın daireye girip çıkardı ...Hippi saçlarından ,kıyafetlerinden ve bina içinde ki sorumsuzca davranışlarınden tekinsiz tipler olduğu anlaşılıyordu...Gece yarılarına kadar partiler verir eğlenirlerdi..Binadaki kiracılar rahatsız olup şikayet ederlerdi ancak değişen bir şey olmazdı ...Abisi ve babası tüm bunları onun gençliğine ve bekarlığına verip dert etmemişlerdi... O gün, öylesine şiddetli bir tartışma yaşamışlardı ki her an büyük bir olay çıkacakmış gibi korkuya kapılmıştı kadın... Ve elindeki işleri bırakmış sadece konuşulanları duymaya çalışıyor bir yandanda köşede duran ve siyah camları yan odanın içini gösteren vitrinin üstüne yansıyan belli belirsiz görüntülerini takip etmeye çalışıyordu.. Bağrış çağrış ve küfürler havada uçuşuyordu...Bir an bir sessizlik olmuş ve Turgut son sözünü söylemişti... -İkinizinde canı cehenneme , bu evden bir daha dönmemek üzere ayrılıyorum... Lanet olsun size ne haliniz varsa görün birlik olmuş ve bana cephe almışsınız... Kötü olan benim değil mi? Evet ben kötüyüm baba... O iyi ben kötüyüm ...Bana hep bu gözle baktın çocukluğumdan beri beni hep horladın değil mi varsa yoksa bu yalaka ve mıymıntı herif ...Şuna baksana seni nasılda cansiparane destekliyor, miras elden gidecek korkusuyla...Çok heveslenme benim iyi kalpli abim ben yaşadıkça sanada yar olmayacak o bina ... Sevgili büyük oğlunla, iyi kalpli ve biricik oğlunla mutluluklar dilerim topal Magar deyip yüzünü abisine doğru dönmüştü. Biraz acımaklı biraz da alaylı bir ifadeyle ; -Sana da bir çift sözüm var benim iyi kalpli, saf abim... Güzel abim... Nişanlın olacak o aşüfteye dikkat et !Namı tüm izmirin dilinde dolaşıyor haberin olsun ! Üniversite okumaya gitmişti değil mi ! Aman çok okumasın dikkatli ol diyerek yüzünde hince bir gülümseme belirmiş, ardından sinirli bir halde eşyalarını toplamak için odasına doğru yönelmişti... Söyledikleri abisini çok kızdırmış ve kuşkulandırmıştı ...Fakat sinirle söylediği ve yalan dolandan ibaret olduğu düşüncesine kapılıp tepki vermekten vazgeçti... Daha önce de benzeri kavgalar sonrası onun, bu tür acındırmayla karışık blöflerine şahit olan babası ve abisi nasılsa geri gelecek düşüncesinde yumuşamayıp aksine alaylı bir ifadeyle ve sertçe karşılık vermişlerdi... Babası kapıya doğru yönelip kulpunu tutmuş ve Turgut'a göstererek Ermenice şivesiyle ; -İşte kapi işte sapi ,ister daril ister saril ...Diyerek, istediği yere gidebileceğini ima etmişti... Bu lafın ardından abisi katıla katıla gülmüş babası da isteksizce ona eşlik etmişti... Turgut o gün evden çıktıktan sonra bir daha hiç geri dönmemişti... Üç gün ,beş gün, iki hafta ,bir ay derken derken babası ve abisi çark etmiş ciddi ciddi endişelenmeye başlamışlardı...Kendi aralarında sürekli onu konuşuyor ve ne yapabileceklerini tartışıyorlardı..Abisi sağdan soldan duyduğu kulaktan dolma bilgileri babasıyla da paylaşmak istemiş ve tüm bildiklerini anlatmıştı...Turgut'un bazı arkadaşlarının son derece kötü bir batağa saplanmış,uyuşturucu ve fuhuş mafyasının adamları olduğu semtte dilden dile dolaşıyordu...Anlatılanlara göre binanın alt katında bekar odası olarak kullandığı daireye gelip gidenler, çeşitli ülkelerden ve özellikle Rusya'dan buraya getirdikleri hayat kadınları ve uyuşturucu kaçakçılarıydı...Bir gün Turgut, böylesi bir partinin ardından birazda sarhoşken tedbirsizce kapıcının eşinden evi temizlemesini istemesi sonrası kadının evde buldukları şüpheleri iyice artırmıştı...Evin içinde, yatak odalarında küçük küçük poşetler ve türlü lastikler ,yakıcı maddeler ve haplar bulmuştu... Bunun yanı sıra etrafa fırlatılmış prezevatifler ,iç çamaşırları ve kanlı yatak çarşafları V.s.Bu gördüklerini telaşla kocasıyla paylaşan kadın bununla yetinmeyip sağda solda "Benden duymuş olma" diyerekten anlatmaya da başlamıştı...Kapıcı durumu Turgut'un abisine bildirmişse de abisi emin olamamıştı ve anlatıp babasını üzerek, kızdırmak istememişti...Yaşlı Magar kalp hastasıydı ve kızdırmaya gelmiyordu... Dedikodular arttıkça türlü senaryolar ve uydurma söylentilerde çıkmıyor değildi...Kimine göre de organ mafyasıyla da bağları vardı...Abisinin Turgut'la olan ortak arkadaşları sayesinde dedikodular kendisine kolaylıkla ulaşıyordu... Daha fazla dayanamadı ...Hem Turgut'un uzun süre eve gelmeyişi de tüm bu söylentileri kanıtlar cinstendi !Şehrin muhtelif yerlerinde ki apartmanlarının kiralarını babasının üzerine açmış oldukları banka hesabı üzerinden alıyorlardı ve vekalet sadece abisindeydi..Turgut'un vekaleti yoktu..Para alması mümkün değildi...Abisi parayı alıp getirir babasına verir ve babası genel giderleri düşüp kalanı aralarında pay ederdi...En son vermiş olduğu beş bin TL ona ne kadar yetebilirdi ki ?Turgut üniversite mezunuyudu ancak maaşla çalışmayı hiç aklından geçirmemiş kendisine ait firmalarda ticaretle uğraşmıştı...Son kurduğu firmayı da kapatmış babasının verdiği ev kiralarıyla geçiniyordu ... Demek başka bir yerden geliri vardı !Diye düşünerek ne pahasına olursa olsun konuyu babasına açmaya karar vermiş ve üstünde ki yük biraz olsun hafiflemişti...Babası, duyduklarına önce inanmamıştı... Kapıcı kadını pis bir dedikoducu ve aşağılık bir yalancı olarak suçlayıp en kısa sürede binadan kovmayı düşünmüşse de tüm anlatılanların yalan olabileceği ihtimali de zayıftı...Oğlunun bu işlere bulaşmış olabileceğine inanmak istemiyor ama düşünmeden de edemiyordu...Hem bu kadar süreyle evden hiç ayrı kalmamıştı....Demek kalabileceği bir yer ve birileri vardı tabi bir de geliri ! Ona ulaşmaya çalışmışlar ancak telefonlara çıkmıyor ve onlara geri dönmüyordu...Nerde olduğuna dair en ufak bir fikirleri yotu.Babası bu duruma daha fazla dayanamadı ve binayı onun istediği şekilde işletmesi için izin vermeye karar verdi ...En azından bu şekilde nerede olduğunu ve ne iş yaptığını bileceklerdi...Tapusu babasında kalmak şartıyla binayı istediği gibi kullanabileceği iznini sms aracılığıyla kendisine ileterek Turgut'la aralarında ki buzları biraz olsun eritip ara sıra telefonla konuşmaya başlamışlardı... Tüm ısrarlara rağmen eve dönmüyor sa da babasından gelen her telefona cevap