1965

Transkript

1965
4 jl. C *
^ v-i.“v.»C
A -jıiiZ ü
i ' ,; ı z ı r /
iu l
* v j î ’ l. c
iic i’
iarakta bezi, h er ihtilâlde parm ağı, her işte burnu, heı
Kazgan okum ak b ir aptallıktır
F ırıncıda lıam ur neyse,
sofrada kaşığı, her lâm bada ışığı, her
Kazgancı'da çam ur ociıır.
«Güneş giren yere kuz girmez»
âşığı, her çiftlik te horozu, her küm este civcivi, her
yolda arabası, her gördüğüyle m erabası, her kom edi­
diyen h a lletm iş. 4 maii'de.
de çabası, her kalabalıkta babası, her ahırda ve mül-
ikisi de var.
kız yurdunda
kiyede ineği, her bataklıkta sineği, her garajda bine­
ği, her küm este tüneği, her yum urtada
sarısı, her
b aşta d a n sı, her evde karısı, her m asalda perisi, her
sinem ada locası, her m ektepde
hocası, her çatıda
bacası, her m anavda kirazı, her eğlencede sazı, her
m em lekette Lâzı, her çayırda kazı, her sınıfta
kızı,
her çorbada tuzu, her çeşitten Maliyûn'da boynuzu
olan;
Sadun Aren kadar solcu.
B esim kadar orta yolcu,
Aydın Yalçın kadar sağcı,
iiiü!ll!!ill!!]![!l!üillü!lll!!lllll!(l!lj|ii[!ll!!l!ll]!
Bâki ve Cengiz kadar yağcı,
sözü özüne, karşı gözüne, dirseği dizine ayağı izine, ta­
rağı bezine uygun, töresel, yöresel, yarasal, beresel, ah­
&
lâkî pilâki, hüvelbaki, prod^ktif, adjektif, resm ,î fotoğ­
M ülkiye Çaraurculuk ve T eksircilik
rafı, izâfî, insel, hassaten cinsel, tinsel, anasız, avratsız,
A.O. adına S a h ib i: B ir değil, beş değil.
papyonsuz, kravatsız, içkisiz aile m ecm uası olup, m en­
Sorum lu kazı işleri m üdürü : Mezarcı Şa-
suplarının B ursaspor’la en küçük bir ilişkileri bulun­
kir Sorum lu çizi iş le r i : R edis Hayrı, Spor
m adığına vallahi, b illa h i...
iş le r i: Çıkmazda, M agazin k ıs m ı: B iz fi­
kir gazetesi çıkarıyoruz. Fıkralar : B ekta­
şi ve M izanettin H oca. M a k a leler: B ib li­
yografyası. H ik â y e le r : A nlatılıyor Mülki-
=
ııııııııım ıın ıı iM iı ıııiH iıım ıı g ııııiH iiiıı ıııım ım ı ııııu u ııııı ııım ııın ıi iiıııım ı ım iM i ım m iim ıu ıı m ııın ıım ı m
ye’d'e aşk' üstüne. B iy o g r a file r : Çoğu ya­
lan. K arikatür : Kaı akatır. Mizah kısm ı:
Gayet ciddiyiz. Ş iir le r : Siyasî Tarih’e ka­
rıştı. H ocalara çam ur : Atanın elleri dert
dekan dedi ki:
görm esin, ne iyi, ne iyi- F a l : Üç buçuk
gösteriyor.
B ilim sel y a z ıla r :
H erhalde
teksirlerde ve kitaplarda aram ıyacaksınız. K adın k ıs m ı: Oturur,
frikik verir,
am a stil ile. Sinem alar k ıs m ı: Num ara­
lıdır. Açık oturum lar : Gına
geldi. D ers­
ler : Gene m i? S o n u ç : H ele şükür b e !...
Başyazarı : N e diyorsun genç? H oşyazan:
H oş olm ıyanı v a ım ı ki? İlâ n la r: Km2 ye
beş kuruş. R eklâm lar : Zâten çok yapıldı,
belki de beğenilm eyecek. Abone i ş l e r i :
PK. 00 B ir yıllığı : Ayın b aşı ya da son u
olm asın a göre değişir. Altı a y lığ ı: B ir y ıl­
lığın yarısı kadar. Üç aylığı : Deh babam
deh! A y lığ ı: Allah bilir, burs alm ıyordur.
BİRLİKTE ÇALIŞMANIN DEĞERLİ BİR
SONUCU OLAN BU GÜZEL E SE R DOLAYISİYLE SÎZLERİ TEBR İK EDERİM.
ARANIZDA MEVCUT KARŞILIKLI SEV­
Gİ, SAYGI VE BAĞLILIĞIN HAYATTA DA DE­
VAMI E N İÇTEN DİLEĞİMDİR. KAZANILMA
S I ZOR OLAN BU GÜZEL DUYGULARIN GE.
LECEKTE BÜYÜK YARDIMINI GÖRECEKSİ­
NİZ.
MİLLETİMİZE HİZMET YOLUNDA HE
PİN İZE ÜSTÜN BAŞARILAR, SONSUZ İYİ
LİIC VE SAADETLER DİLERİM.
D E K A N
IIIIIIIIIIIIIIIIİIIIIIIIIIIIIIIIU IIIlIllllH lllllim in illllllllllllllllllin illllin illH IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIM IIIIIIIIinillllllı
1
duyduğu takdirde daha faydalı ola­
caktır, kanaatindeyim .
MEHM ET NOTUK1T : T aleb elerarası «teşkilâtlanm a» prossesüsü
içinde KAZGAN önem li bir siyasî
belge karakteri taşıyacaktır.
CUMHUR FERM AN : (E n başa
koyduk; hâlâ okum adınız m ı? En
K azgansal yazısı odur bizce bu sayı­
nın.)
TA H SİN B. B A L T A : İderenin
hukuke bağliliği asaslerin e göre, şa ­
kanın sin iıi asilm iş bulunm aktadir.
B uninle beraber KAZGAN’ı okuyince gülm edim diyabilm ek, oldikça
güjdür.
TURAN GÜNEŞ: P olitika d ışın ­
da söylediğim tüm sözleri KAZGAN'
da görm ek beni çok sevindirdi, de­
sem yalan olur. B ununla beraber,
bunlar dışında bir şeyler söy led iğ i­
m i de ben hatırlam ıyorum .
CEMAL ÇİVİCİZADE : KAZ­
GAN iyi bir şey çocu k lar... Fakat
organizasyon ve m etod yok, koordi­
nasyon da zayıf. M arshall D im ock’dan da bir önsöz alabilirdiniz. Maam afih iyi.
BAHRİ SAVCI : Prof.ların m ut­
lak iktidarına karşı tüllâbin bir ayaklanm ası itibariyle KAZGAN, so s­
yal m uhtevaya açılışın bir ifadesi­
dir.
SAFA R E İSO Ğ L U : M uhterem
arkad aşlarım ... KAZGAN, doktrin­
lere değil, çahşan adam a öncelik ta­
nıdığı ve m üktesep haklara saygı
FAHİR ARMAOĞLU: Hakikat-i
halde KAZGAN, daha sen e başından
beri hazırlanm akta idi ve her hâl
ü kârda yayınlanm ası m ukadderdi.
Fakat bu kadar k ron olojik gülece­
ğim i hiç hatırım a getirm em iştim .
ARŞİVCİ YAKUP EFEND İ :
KAZGAN’da pekçok tarihî belgeler
var. H ep si de bir gerçeği ifade edi­
yor. Tem ennim , bu kıym etli m ecm u­
anın KAZGAN’cılara «belge» kayna­
ğı olm am asıdır. ( KAZGAN’cınm noııu : Â m in!)
DİKTATÖR H ÜSEYİN EFEN ­
Dİ : B eş on nüsha bize verir de, sa­
tıp yolum uzu bulalım . Böyle olursa,
fena değil.
KAZGANCILAR: Y orulm am ıza
yanm ıyoruz am a, çam urların gazaba
gelm esinden korkuyoruz.
F I K R A L A R
NE DERLER?
Siyasî Fikirler Tarihi dersinde Şe­
rif Marclin sordu :
—
Şimdi ben bir gurup insanın önü­
ne çıkıp «Hürriyet, adalet, anayasa..»
desem, bana ne derler?
— «Yeşşe» derler hocanı.
O
&% '
BEDRİ GÜRSO Y: (M esa j) Y a­
şayın çocuklar! B edri’siz bir Mülkiye’nin olam ıyacağım ispat ettiniz.
MAZHAR HİÇŞAŞMAZ : KAZ­
GAN; her ne kadar pasifi (çam u r)
aktifinden (palavra) fazla ise de, iyi
çıkarılm ış bir bilanço sayılabilir.
Yaşasın KAZGAN!...
MÜMTAZ SOLSAL : K ırk yılda
bir gizli bir aşk yapalım dedi, her
şeyi alt ü st ettiniz. B eni M illî E m ­
niyet bile bu kadar sık ı izleyem em işti ıdoğrusu. 'Ama, 'objektif jblarak
iyi bir KAZGAN çıkardığınız için
kutlarım .
AYDIN H IR Ç IN : Kazgan Kom itesi’ne ve Kazgan sütunlarına k o­
m ünistler sızm ıştır. Baş, orta ve dip
yazılar M an ifest”in b ayatlam ış te-i
kerlem eleriyle
dolu. Tek tesellim ,
M ülkiye'de KAZGAN’ı okum ayacak
kadar ak ıllı ve B a tılı öğrencilerin
de bulunduğuna olan inancım dır.
2
==
- y a z ıs ız -
—
k o rk u y o ru m . Am a <nc do olsu beıı bi/.i, bizden iyi ta n ır­
sın...
Cumhur Dekan oldu. Biliyorum, artık gerisini yaz­
ma diyorsun ama, bildiğin gibi değil. Büyük adımlar
aüldı. Evvelâ Tüllâbm canına tak diyen açık oturum­
lar sınırlandırıldı. Bilemezsin Şaban, açık oturumlar
yüzünden bayağı grip falan olmuştuk. Ha, sonra, sa­
lon açıldı. Spor salonu jimnastik yapan Tüllâb ile
dolup taşıyor, bir görsen bayılırsın, bir ki, bir ki, rap
rap, sağ sol, ki, bir ki bir ki... İnsanın kanı kaynıyor
vallahi.. Utanmasak biz de soyunacağız bu yaşta.. Yal­
nız Zekeriya ile aralarına Black Cat girmiş galiba, ge­
çinemiyorlar. Ha, Zekeriya dedim de, bir çalışkan, bir
faal ki, sorma. Sekreterlik, yurt müdürlüğü az geliyor.
Ders bilem veriyormuş Fakültede. Biz görmedik ama
kayıtlar böyle söylüyormuş, vebali anlatanın ve kayde­
denlerin boynuna... (Ha, Ümran’ın bu işe girmek için
düzenler kurduğunu da belirteyim.) Evet, ne diyordum,
hocalarda bir faaliyet bir çalışma ki, hızlarım alamayan­
lar, Cemiyet işlerinde bile bize yardım ettiler. Hatta o
kadar ki adaylardan birinin propaganda işleri bizzat bir
Profesörümüzce yürütüldü. Başarıya ulaşamadı ama, bi­
zim için bu işlerle uğraşması, bizi ne kadar sevdiğinin
bir delilidir değil mi Şaban’eığım? Sonra bu cemiyet mc
selesinde, basında, «kökü içerde yazılar» yayınlandı. Bil­
mem okudun mu? Okumana pek imkân yok; zaten pek
mahdut miktarda basılıp satilıyor, eline geçmesi çok
uzak bir olasılık...
Şaban’eığım, Almanya’dan, Altın Yaldızlı Kur’anı
Kerim ısmarladık. Hocaların yemin etmeleri için. Ken­
dilerine inanmak biraz güçleşti de. Zaten biliyorsun, he.
men hemen hepsi politika ile flört halinde. Balta - Aksoy
- Güneş üçlüsü artık bayatladı; pırlanta gibi yenileri tü­
redi Şahanede, aklın durur. Aydın Yalçın, Üstüne üstlük,
bir de Hacı oldu, evet, evet, yanlış okumuyorsun. Aydın
Yalçın Hacı oldu. Dönüşte de «Mukaddes Topraklar üze­
rinde» diye yazılar yazdı, konferanslar çekti. Anlıyorsun
değil mi Şaban bizdeki faaliyeti?
Hani Mülkiyenin bir Sadun Abi’si vardı, sigarayı bı­
rakır bırakır içerdi gene. O da, evet o da politikaya vur­
du kendini, kitap yazamaz oldu. TİP’in tüm kongreleri­
ne koşuyor, bu gidişle Ankara’dan listenin başına otur­
ması yüzde yüz... Ama gene de Mülkiye’nin sevgilisi,
kim ne derse desin, 0 hep bildiğin helvalı misallerini an­
latıyor. Tüllâbm aşık suratına bir tebessüm ifadesi ve­
rebiliyor.
Kantin, 15/Mayıs/1965
Ülen Şaban
Ülen içi çözümün niiri.
Evvelâ üzerime farz olan Tüllâbm selâmlarını su­
nar, hasretle, muhabbet ve şehvetle seni bir güzel öpe­
rim. Ondan sonracığıma, daha daha nasılsın der, sana
yazacaklarımı okurken fazla heyacanlanmamam tavsi­
ye ederim.
Şaban'eığım, nerdcıı başlasam, hangi dala el alsam
elim e geliyor. Buraları çok merak ettiğini biliyorum
ama, her yıl sana mektup yazılır da İliç birine bir cevap
bile yazmazsın. Bu senin yaptığın da Mülkiyeliliğe sığ­
mıyor ya, neyse. Bizi affet gene de. Evet, yazacak çok
şeyler var, çok. Karmakarışık yazıp seni sıkmaktan
Ülen Şaban, sen ne ananın gözüymüşsün de biz se­
ni tanımazmışız. Dediklerin bir bir çıkıyor be : İsmail
Türk de artık politikaya özeniyormuş : Kısmetini bir de
o taraflarda aramak istiyormuş, ne denir. Halka inmek,
yatırım yapmak ayaklarında «Üniversiteliler» de kuru
fasulya - pilâv kürlerine bile devam etti bir ara. Ama
göbek, ovalliğini kaybeder gibi olunca, caydı, şimdi Milka’dan ayrılamıyor.
Baksana nerelere geldik Şaban’eığım. Sana neler
neler anlatacağım... Proflardaki hızlılıktan söz edecek­
tim sana. Mıhçıoğlu evlendi Şaban, Suat Bilge’nin eli kü.
lağında... Biliyorsun Bülent Daver vardı bizim, istesem
bugün, hemen evlenirim ya, evlenip de bağlanmak, ge­
ride kalanlardan nasibimi kesmek istemiyorum diyor­
muş. Hakkı da yok değil hani, tüm hatunlar katında iti­
bar ve değeri öylesine yüksek ki, vemo de yanında yat
diyorlar. Mümtaz vardı ya Mümtaz, meğer ne vere ba­
kanmış o, Şaban, sen derdin de biz inanmazdık. Bilimi,
kitap ve makale yazmayı aşk ile, hem de gizli aşk ile naSil böyle bağdaştırabiliyor, şaşarsın... Dillerde Bulvar
Palas’daki yemek olayları, destan diye anlatıyor.
3
Affet beni Şabancığım, gardaşım. Sana Cumhur De­
kan oldu demiştim ya, olur olmaz ilk işi kızlan akşam
sekizde uyutmak oldu. Tabii sökmedi, anlarsın ya...
Biz burada sinek mi avlıyoruz yani, di m i?...
Sana hâlâ Tüllâbm halini arzetmedim ya Şaban,
benden hıyar biri daha varsa şu Şahanede, o da sensin
be... Oysa neler oldu neler, one dolaplar döndü, ne dü­
menler çevrildi... Sübyan Ömür geçen yıl kazanamadı' ğı başkanlığı bu yıl ald* ama, almaz olaydı. Bir seçim
bildirisi yazmaktan bile acizmiş. Seçim teşekkürünü
bile Laz Ercan’a yazdırdı. Oyalanıp durdu cemiyette.
Sonunda da saltanata doymadan kıç üstü oturdu. O gi­
dince de Mektep Tilki Esat'a kaldı. Sen anla artık ge­
risini Şaban... Tilki Esat Şahanenin am iri... CumSıur'un Dekan olmasından bir farkını görüyor musun sen
bu işin, biz görmüyoruz...
Sabırsızlandığını görüyorum Şaban'aığım, acele et­
me ki şeytan karışmasın. Aşk, heyecan, mücadele, deh­
şet, şehvet dolu serüvenler istiyorsun, biliyorum, ama
biz, açık! oturumlarda Sadun Areni en önce konuştu­
rup arkada kalanları kuru duvarlarla başbaşa bırakan
talebe cemiyetleri kadar aptal mıyız ki be Şaban? El­
bette can alıcı noktaları sona bırakacaktık. Bunca yıl­
lık arkadaşız, bir pandik te atmıyalım mı yani Şaban,
yeme bizi şimdi?
İptidainin hatunlan hızlı mı hizh-Jİlk güreşte pek
çok zayiat verdik. Kurbanlardan ikisi pek Yakışıklı
Ahmet’le Katır Erdal... Hâttâ bizimkileri onlardan ay­
rı görebilenlere Hür Düşünce Kulübü ödüller vereceği­
ni vâdetm iş... İptidainin saplan da alık alık seyredi­
yorlar bu manzarayı. Ncylesiııler, serde iptidaîlik var
bir kere... Biz de geçtik o devrelerden...
İkinci sınıf gerçekten hareketli... Tahsin Beçir bi­
le şaşıyor derslerine rağbetin bu kadar artmasına. Me­
ğer rağbet ona değil, o sınıf hatunlarından birinin frikiklerineymiş Şaban, anlıyorsun ya... Sütunlu Salon da
yok artık. İkinci sınıf artık her sınıftan saplarla dolup
taşıyor. Görenler birbirlerine gösterip anlatıyorlar. Hak­
ları da yok değil Tüllâbm hani. Göz zevklerini tatmin
etmeleri de m i yasak?
Üçüncü sınıf perişan, Şabancığım, bundan daha iyi
bir terim yok Türkçe’de varsa bile Nermin Hanım kul­
lanılmaz derecede tahrip etti onları... Evet, perişan
ücüncü sınıf ikiye uzanan, Sem a’dan rahmet bekliyen.
Bora’dan yağmur uman zavallılar. İdareciler Aktan’la,
Maliyeciler Mazhar’la, Siyasiciler Gönlübol'la boğuşuyor
lar bir yandan da, ne yapsınlar Ticaret hepsinin baş
belâsı biliyorsun, aşkı da unutturur, meşki de...
Son sınıfta havalar bambaşka oluyor Şaban’cığım.
Bir alem ki değme... Binbir engele rağmen aynlmayan
çiftlerin başında Hâle - Aydan ve Gül - Tuncer düoları
geliyor. Ayrılanlar, terkedenler, reddedenler, barışan­
lar gırla, yıkılmayan dostluklar (Gülçin, . Ömer). Asu­
man, Turgut’u kafeslemekle poz attırıp duruyor. Ülgen’se Nihat’ı göz yaşartıcı bir sopa postasından sonıra kendisine bağladı. Çocukcağız ağlıyor ve Diplomayı
alana kadar, deyip diş biliyor.
Hatırlar mısın Şaban’cığım, bir gün bana «sen,
yere bakanlardan kork» demiştin. Uslu çocuk ökmen'in iç gezide yapaklarım duysan, dilini yutarsın, ben
yazmaktan utanıyorum. Anla artık, Kalantor Metin bi-|
le dansa gidiyor.
Mâliyenin hatunlan bir başka âlem Şaban, hangi I
birini anlatayım. Gülçin, bütün fermanlarda övüldü.I
gönlü alınmağa çalışıldı, gene de festivale katılmadı.I
kendi kendini harcadı demek daha doğru... Güneş isel
bizim pencerelerden sık sık girdi. Yoo, yoo, yakalanma-!
dan, resmen ve çekinmeden Ümran da, Sevgi de, Nuranl
da, İstiklâl de, Tülây hepsi de bir âlem bu sene... Dört|
Mâliyenin saplan kuduruyorlar ama, kaç para...
Siyasî Şube, Allah korusun. Neler neler. İdarî Şu]
be fermanı okunurken mezkûr şube hatunlarını görme!
liydin Şaban, ağlamak mı dersin, ne dersin? Bir kapalj
kutu sanırlarmış kendilerini, olup bitenleri başkaların!
dan öğrenince sudan çıkmış balığa döndüler, zavallıları
Fügen festivale katılmadı; zaten dört yıldır etliye sütlü!
ye kanşm azdı ki...
İki gözüm Şaban, sana daha neler neler yazaca!
Um ama yok, yer yok, vakit yok. Kazgan baskıya veri
leçek. Neyleyip nitsem ki Şaban? Sen gene mektupla!
alacak, gene hiç birine cevap yazmayacaksın... İnsali
gel be Şaban, Tüllâp seni çok özledi. Hep adııu duyıf
yor seni bir türlü göremiyorlar, ne iştir bu Allahaşkınâl
Şaban’cığım, N il’deki Sağır Sultan bile duymu.şUİ
diye yazmıyordum ama içim rahat etmedi: Molla Moli!
Âşık oldu ve arkadaşından... azdı, evet azdı. «Arkada!,
ben kızımla her zaman iftihar; evlenemezsem üçüncli
kattan paraşütle atlar intihar ederim» diyor. Hamtnj
Atillâ gene sap. Teksir Zafer «filoloji» ve «tarih» çaliij
yor.
Haıı şunu da belirteyim Şaban, ben gene sapııf.
ama sap diye ortaya çıkmıyorum, takdir edersin İli.
«sıkar beni bu işler, zevk almıyorum bu işlerden, btlıı
lar burjuva zevkleri» diye Dede Hilmi'nin, Havalı Ümi|'in, Hımbıl Halûk’un metodlarına başvurarak paçayı kı
tanyoruz, ne yapacaksın, dümon dünyası bu... DeJil
mi yani, haksız mıyım âbi, söylesene...
Az kalsın, evet az kalsın unutuyordum Şaban, belıi
asla affetmezdin eğer yazmasaydım, affetmemekte
haklıydın, ama yazıyorum işte. Şaban, Şahanede ahllk
sıfırı geçti, negatife doğru ilerliyor. Kısaca yazayım
altıncı kat Bursalı’larla iskân edilecekmiş artık, millet
iş için oraya çıkacakmış. Cinsi lâtif öyle bir açılış acı­
lıyor ki sorma. Ceza olarak firikik yetersiz ve etkiiiz
kaldı. Bundan sonra Penaltı atılacak. Yeni yurdun loş
odalannda atış talimleri çoktan başladı bile. «Yurlta
ahlâksızlık olayları aritı» dendi mi ekliyorlar arkaJndan : «Garranti Siyasal’ın yurdudur...» Arıla artık, Şa­
ban eşsek değilsin hoş...
Yazacak bir kaç bildiri var,, onun için beni bağış­
lamanı rica ediyorum Şaban’cığım, mektubuma slın,
kompozisyonuma da on verirken gözlerinden cüılıle
Tüllâp, özellikle lıoşsoyla adına öper, ağzını bir kijtıi'
gibi teperim, içi çözümün niiri Şaban...
Mizanettin Frikiksejr'eı
BACANAĞIN,
Hâmiş : Tafsilât postada, posta Nuran’da Nuran| de
IV Malî de...
MEZUN ARKADAŞ
1S66 dan itibaren her yıl 30. A ğustos günü saat İ7.C0 ilâ 19.00 arası;
Ankara’da isen iz : K uğulu Park’ta,
İstan b u l’da : T aşlık Şark K ahvesinde M açka,
hazır bulunmağa çalış. Büyük 'bir czlem le seni bekliyoruz.
Himalayalardaki
B u z d a n Saray
BİLDİRGEN ERC AN
— Kazgan’ın sizinle bir güreşme
yapacağını biliyor muydunuz?
Dedi ki;
— Kulağıma çalındı ama, ummu­
yordum.
— Fakülteye .girdiğinizden bu ya­
na karşılaştığınız en ilginç olay?
— (Derin bir of çekerek) İlginç olnuyanı yok ki. Hele, birinci sınıftay­
ken «güzel» bir arkadaşın omuzuna
nazar boncuğu dikilmesini hiç unut­
mam.
— Bit olay sizce pek mi ilginç,
Gülçin?
— (güzlerini kırpıştırarak) Ne bile­
yim; değil mi yoksa?
— Üçüncü sınıfta kavuncular ara­
şma katılmanıza sevinenler, sizce ayale,
larinı kırdıklarınız mİ, yoksa münhası­
ran sizi göresi gelen ekitnciler mi?
— Her ikisi de olabilir. Eğer ken­
dilerini sevindirebildimse ne mutlu.
(N ot : bu arada durulmuş, dalga
geçilmiş, yazılmas'i güç anılar anlatıl­
mıştır.)
— Hemingway : «Cesaret güçlük­
ler karşısında zaraffettir» der. Sizce
bu zarafette insanlar yaratılmadım!,
yoksa Mülkiye’ye gelmemekte ısrar mı,
ediyorlar?
— Hiç şüphesiz Mülkiye’ye gelme­
mekte direniyorlardır. (Gülçin bu ara­
da bizi unuttuğunu farketmiş ve özür
dilemiştir.)
— Her fermanda övüldünüz; ge­
ne de festivale katılmadınız. Neden?
— Sinirlenip hiçbir arkadaşı hak­
lı haksız kırmak istemezdim. Çünkü,
ne olursa olsunlar, bütün arkadaşla­
rım bence değerlidir, (hatta lâz olma­
sına rağmen Bildirgen Ercan bile)
— Yalcnı arkadaşlarınızın ısrarla­
rına rağmen Bülent Daver’in dersine
ikinci bir defa niçin girmiyorsunuz?
— Bu soruyu geçsek iyi olur ama.
kimsenin hayatı ile oynamak istemiyo­
rum.
— Maliye ilmine paralel olarak
Maliye Kürsüsündeki son gelişmeleri
izleyebiliyor musunuz?
— Hiç şüpheniz olmasın, eğer ge
li.şme varsa izliyorumdur. (Ondan son­
ra da Gülçin Mâliyeden ekime geliyor)
— Sizin için fazla ışıktan, ışıl, ışıl
saraylardan uzak durup, buzdan bir
yalnızlığa gömülmek istediğiniz söyle­
niyor. Ne dersiniz? Yoksa gözlerinizin
kamaşması mı?
ve
H im alayalann tepesinde Buzdan bir saray içinde oturup bütün sı­
nıftan uzaklaşan G ülçin’le, bulunduğu yere varan yolların çok sarp ve
buzlu olm ası yüzünden dört yıldır görüşm ek im kânı olm uyordu.
İşte bu gün ünlü dağcılarım ızdan B ildirgen Lâz, Çıfıt Öm er’in kıla­
vuzluğunda, bu güç işi başararak, yıllardır şim şeklerim izi üzerine çeken
G ülçin Talaysüm uıı ayak değm em iş topraklarına ayak lan kırılm adan ve
donm adan ulaştı ve kendisiyle buzdan sarayında bu akıl alm az röportajı
yaptı.
— (Gözlerini açıp üzerimize di- atılsa pek çok Galo Plaza’lar alteder.
Ben diplomaside Galo Plaza’yı Ömer’e
dikerek) Gerçek anlamda ışıl, ışıl sa
rakip göremiyorum.
loıılarda hâlâ mevcudum. Kaldı ki hiç
— Meşhur AEG firması hakkınız­
bir ışık gözlerimi kamaştırmadı, ka
da rekabet dâvası açacakmış, ne dersi,
maştıramaz ve kamaştıracak kudrette
olduğunu
zannetmiyorum, (ööhhii.. ııiz?
— Mevsimine ve şartlarına göre
öhlıü...)
haklıdır derim.
— Iîuıı tarihini okuduğunuzu ve
— En çok sevdiğiniz üç şey?
Atillâ’ya hayran olduğunuzu gazeteler
—.. (Uzun uzun düşündükten son­
yazdı. Sizce Atillâ’yı çağdaş açıdan nasıl
ra) Buzdolab:, Buzdoiabı, yine buzdo­
değerlendirmek gerekir?
labı.......
— (Kelimelerin üzerine basarak
—En çok tiksindiğiniz üç şey?
ve takdir edasıyla) Evet, Atillâya ger­
—..(Gayet rahat ve serin kanlılık­
çekten hayranım. Fazla hüsnüniyet
la) Buzdolabı, Buzdolabı, yine buzdo­
ve hoşgörürlülüğü çağdaş devlet adamı
labı.......
olmasına engeldir, (sözlerinin anlaşılıp
— Kazgan ve kazgancılar üstüne
anlaşılmadığını kontrol etti ama, biz de
söyliyecekleriniz?...
insandık...)
— (Bizi inceden inceye uzun uzun
—Aşk nedir sizce?
süzdükten ve içe geçirdikten sonra)
— (Gözleri değişti Gülçin’in. Anla­ Kazgancılar cin ile şeytan... (of, of,„)
şılan can noktasına gelmiştik, oturu­ KAZGAN da onların eseri...
şunu değiştirdi, yüzünde beliren kızar­
— Röportaj çok uzadı yemeğe geç
manın geçmesini bekledik. Kararsız ve kalmayalım, size en iyi dileklerimizi
daha iyisi de olabilirdi edasıyla) Za­ sunabilir miyiz?
manına güre insana bazan üzüntü ba— Tabii.. Afiyet olsun. Yemekleri­
zan sevinç veren bir «alışkanlık» tır.
niz inşallah buzdolabındadır.
— Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
— Ah, ne gezer! Buzdolabından bir
— (Ayaklarını yere vurarak) Yu­ yudum alabilmek, ne mutluluk, ger­
karda sözü geçen alışkanlığın sevinç
çekten
yönü ağır basınca düşüneceğim.
— He, ya...
— Biraz ileri gidiyoruz ama, evle­
— Ha, Gülçin Hanım, bizden so­
neceğiniz erkekte aradığınız başlıca
rulmasını beklediğiniz halde sormadı­
özellikler? Boş yere unuıtlanmalan ön­ ğımız bir soru oldu mu?
lemek istiyonız da...
— (Başını iki yana sallayıp yavaş­
— (Gülerek ve hafif, ama hafif ka­ ça GRACE KELLY’i diye yutkunduk­
sılarak) Sağlam bir karakter, kuvvet­ tan sonra)
li bir şahsiyet... İçi boş fanuslarla uğ­
— Yoo, hayır.
raşmak istemem (ayrıca yakışıklı ve
— Son olarak söylemek istediği­
Freud’u bilmesi de şart tabii)...
niz bir şey var mı?
— Konuyu değiştirsek. Çıfıt Önler­
— KAZGAN’cılara ders çalışmala­
in sınıfla sizin aranızda Galo Plâza’nın
rım tavsiye ederim. Sonra kendilerini
yerini aldığı söyleniyor, ne dersiniz?
ben bile kurtaramam...
— (Yanında bulunan Ömer'i sıvaz­
— îy i günler Gülçin, basanlar di­
layarak) Eğer gerçekten siyasi hayata
leriz sana ve cümle tüllaba...
5
a 01a y a s a
G İ R İ Ş :
(Ahıra değil tabii)
Biz, inek takım ı, ahırım ızdan aldığım ız feyiz, im an ve tezek koku­
suyla, giriştiğim iz büyük revolüsyonu Dünya ve ahiret efkârına böğürerelc duyururuz : M ö ö ö ... M ööö... M ööö...
Şu Ş a h a n e y e adanı geldik, inek gidiyoruz. Bari kendim izi bir göste­
relim dedik. V e işb u D ’anayasayı yürürlüğe koyduk. P eşinen belirtelim |
ki bu D'anayasa salt k endi kanım ızdan olan h as inekler ile M ülkiye’dc
İşbu D’anayasa, boynuzu bitm e­
dik buzağılar hürm etine, her şeyle­
ri büyük olan boğalarım ızın uyanık
b ekçiliğine sunulm uştur.
adım ızı istism arla yetinm eyip hulûs-ü kalb ile bizden
olduklarını h eri
daim ispat eden b aşta Canbaba, ve ardından K uş H aşan, K el K alantor I
M etin, K ent Gürol, M ecdi Ökmen ve hassaten m atruş K âm il olm ak üze-l
re diğer soydaşlarunızın körbarsaktan
çabaları ile ve yine onlar için i
hazırlanm ış olup, in ek liğe sadakatini L â tifte n alacakları bir tasdikna-l
GENEL
İLKELER
1 — M ülkiye bir CUMHURİ­
YETTİR.
2 — B izim d övlet, inek hakları­
na ve ahırdaki kazıklara dayanan
boynuzsal, siitsel, kuyruksal ve frikiksel olup, m erkez-i hüküm et şim ­
dilik D ekanburg’dur.
3 — Y em ekhane, ahır, b ilhassa
kızlar ve erkekler yurdu, kaynaşm ış
bir kütle olup bölünm ez bir bütündr.
4 — R esm î dil «Mö», fotoğrafî
dil argodur.
5 — E gem enlik ineklerindir.
İnekler bu egem enliği boynuzlarıy­
la, boğalar ise kendi m ünasip alet
ve silâhlarıyla istim al ederler. B u­
zağılar, özel olarak «Güzel» inekle­
rin vesayeti altında büyütülür ve
gözetilirler.
6 — H erkes inekliğine m erbut
haklarla ve saplarla m ücehhez olup
k im se k im seye dokunam az. Muay­
yen m ünasebetler m ahfuzdur.
7 — Bu D ’anayasadaki haklar
meyanınd'a inekler, danalar, öküz­
ler, tosun lar ve boğalar m uadil ve
m üsavidirler. Cinsî olanlar dışında
k im seye farklı işlem yapılam az. Ya­
pan olursa, boynuz ve sair âletlerle
haklandığm ın resm idir.
S — M ülkiye, her ineğin hayvan
haj’sij’etiy le bağdaşır bir ahır stan­
dardına kavuşm ası için çalışır.
1
i
£
nıe ile ispat ed eb ilen h erkese şâm ildir. M eğer k i m uhtevada derpiş olu­
nan ahkâm a harfiyyen riayet oluna. H em en Cenabı Cum hur Hazretleri]
cüm le m ahlûkatı, bu bapta biz naçiz ineklerini, cem ii cüm le âfet, belâ|
ve boğa saldırılarından m ahfuz buyura, âm in.
9 — Ahırlar her sabah güler ca penaltı atılm ası. (Ancak, bu saj
le gibi sırıtm ak kanunla düzenlenir. yı 25 ten fazla olam az.)
10 — Bütün ineklere günde 3
— A ltıncı katta bir gece m ecb ıj
öğün yem ek verilir. Sabahları m ısır ri iskân,
otu, öğlenleri küspe, akşam ları da
— T eşkilâta kurucu üye kaydı
kepek veya sam an bulundurulm ası
— B e sim ’in esprilerine giilm l
m ecburidir. M uayyen yaştakilerin
m ecburiyeti,
yiyecekleri kanunla saptanır. Ancak,
— M olla M elih’in bıyıksız yüzilkanun bu hakkın özüne dokunam az.
ne
aralıksız
5 dakika göz kırpm j
İşbu D ’anayasa, K azgan’da ya­
dan
bakm
a,
yınlanm asıyla yürürlüğe girer. Hilâ­
— H aşan T olon’ıı plâj kıyafd
fına hareket edenlere uygulanacak
tiyle seyretm e,
cezalardan bazıları şunlardır :
—
Aydın Y alçın'ın Ü niversite
— K azgan’ı baştan sona kadjr
dışında para aldığı yerlerin sayısın­ okum a.
lllllllllUlllllllllim nillllllllUU IIIIIIIIII!IIIIIIUI!IIUIin!lllllllllllllll!lllll!lU!l!IIIHIIIIUIIII!lllllllllll!llllllllinillllHII!l!llinilllllllllllinill!UI!llllll|lll
EKİMCİ KUL İNEKLER
İşte proflar karşıda hazır silâh
Arş inekler mizan imdadına
Arş sınava, arş bizimdir külâh
Arş inekler mizan imdadına
Cümlemizin baş belâmızdır Dekan
Herkesi otu ile odur besleyen
Cümle tüllâbı resmen kafesleyen
Arş inekler mizan imdadına
Rehberimiz firikik-i merdanedir
Her hocamız Türkiye'de bir tanedir
Mizan deyu yediğimiz ulu orla nanedir
Arş inekler mizan imdadına
Kırık nişandır tenine tüllâbm
Teksir ise bizdeki adıdır kitabın
Haziranı da Ekimi rfe birdir bı: az.'İv;
Arş inekler mizan imdadına
Sermayesi Paylara bölünmüş :
— ANONİM —
(HAYVAN) ZAFER MARŞI
İptida kantine sefer olanda
Atladı balkona geçti inekler
Kovuldu kantinci geldi yenisi
Karbonatlı çayı içti iınekler
Ayarlayın hatunların ikisin
Kandırayım profların hepisin
Sınav sabahında Dekan kapısın
Yedi, yedi deyu açtı inekler
Dekan Cumhur eydür gelsin göreyi;l
Mülkiyelilik ruhunu ben de bileyimj
Averaj isterse üç not vereyim
Bu sözle sevinçten uçtu inekler
Ağz: açık frikikleri süzerken
İnanolsıın ben bu şiiri yazarken
Çözülüp ahırdan kaçtı inekler...
%%v>
fi M'4.Jİ iN i '-LJ
ğ İ LiA
it.
•!>
Festival K omitesinin Festival Başkanı Festival EMRE’nin Festivali
Açarken Yaptığı Festival Konuşma :
Soydaşlarım ,
ÖMER BALCAN
— İstanbuldan gelen gülleri kız
kardeşiniz gönderiyormuş, doğru mu?
— Evet, inanmazsanız asistan Vah­
det Bey’e sorun.
—
Kendi tabirinizle «aslında iyi olan
kişilere, doğru yolu göstermek» faali­
yetinden derslere ne zaman sıra gele­
cek?
— İş işlen •geçtikten sonra
— İnsanlığı ancak «insanlara» öğ­
retebilirim» diyecek kadar sizi üzgün
ve ümitsiz kılan hadise nedir? Cidden
merak ediyorum susmayın
— Sene başındaki olayın aynen tek ­
rarı ve ertesi gün beni arayıp düııii
unutturmaya çalışacağına «bir kızla»
vakit geçirecek kadar gönlünün huzur
içinde olması idi. Bir dostumun.
— 6/Mayıs/1964 tarihini yaşamaınayı ister miydiniz, eğer hatırlıyorsa­
nız.
— Benim için bir «Zafer Marşı» ve
silesi olan o günü dün gibi hatırlıyo­
rum. Yıllar sonra da aynı heyecanla ya­
şamayı isterim. Çünkü günün ümitli
bir belirsizliğin başlangıcı olmaktan
başka günahı yok.
— 24 saatinizi dostlarınıza hangi
kıstaslara göre dağıtıyorsunuz?
— 24 saatten sadece 7 si benim ge­
risini bir «Miras yedi» gibi dağıtıyo­
rum. Tabii bu arada bazı özel kişiler
daha çok vaktimi alıyor
— «Zafer Marşı»nız varmış sizin.
Ayrıntılı bir şekilde izah eder misiniz?
— «Zafer Marşı» benim mora!
kaynağımdır. Bir gün onu en yüksek
perdeden söyleyeceğim. Fakat benim
kastım başka sizin anladığınız başka
olacak.
— Sevgilerinizi niçin arkadaşlık olaralc vasıflandırıyorsunuz? Doğrumu?
— Arkadaşlar arasında da sevgi
vardır. Fakat bu sevginin muhakkak
aşk olması iddiası gülünç. Aşktan daha
üstün duygular da vardır.
— Sevgilerinizi niye yarınlara bıra­
kıyorsunuz?
— Şahsen ben aşka inanmam. Şim.
di inanmadığım bir şeyin yarına kal­
ması normal değil mi? Benim cevabım
bu.
Sayın büyüklerim, sevgili küçüklerim,
Ay boynuzlu danalar,
Havuç boynuzlu boğalar,
etiyle sütüyle inek kardeşlerim...
Elde üssümizan denen sopalarla ömürboyu güdüldük.:. Kış
oldu ambar saman ile doldu, bahar geldi, kırlarda yemyeşil çimenler
yükseldi,
Salm adılar...
Tosunları danalardan, boğaları ineklerden ayırmaktan geri
K alm adılar...
Yeşil çimen, üzeri yazılı saman istedik kaale almadılar...
Yumuşak başlılığımızı uysallık saydılar...
İneğiz dedik, bizi düpedüz - hâşâ huzurdan - hayvan yerine
koydular...
Bir yedi görmek için 4 açılan gözlerimizi insafsızca oydular...
İnekledik: ezdiler; secde ettik : sırtnnızı gezdiler; Yardım etmek
iste d ik : kuyumuzu kazdılar.
Ve işte arkadaşlarım,
D idindik, tepindik .Gâlı kaybettik gâh, kazandık, gâh 2.80 uzan­
dık.
V elâkin, bileğim izin kuvveti, hoşsoylarım ızm şehveti, sapsoylan m ızm dehşeti ile boynum uzdaki bağı çözdüler...
Boynuzlarım ızın hakkıyla kazandığım ız bu m utlu günler, bu
inek bayram ı, bu üssüm izan bayramı, böylecc başlam ış oldu.
Btı bayram dem ektir ki, lıerşey söylenir.
Bu bayram dem ektir ki, lıerşey yapılır.
Ama bir şartı da v a r : İnek K işiliği ile Bağdaşm ası.
K öklü bir geleneğin daha da yetkinleştirilerek gelecek kuşaklara ile­
tilm esinde bizim dönem inekleri de boynuzlarına düşeni yaptılar;
Bunu göreceksiniz.
B ayram ınız kutlu olsun, sevgili inek arkadaşlarım ... H epinizi
sağarım .
Emre Ertürer
Festival Komitesi Başkanı
ACI
B İR
Y İ T İ K
B irliğim iz kurucularından ve en hızlı üyelerinden vefakâr (sandığı­
m ız) Bay Kemal Ç ivicizâde’yi, 9 N isan 1965 Cuma günü yapılan hazin
ve eğlenceli bir törenle yitirdik. Saplıkta büyük başarısı ve direnişiyle
bizlere büyük cesaret verm ekte iken cn u kaybetm ek bizi sarsm ış bulun­
m aktadır. D a n sın a hazır olan başım ız, sağolsun.
M ülkiye Bekârlar B irliği
Genel Direktörü
T. Bekri BALTA
(im za)
Saym an
İsm ail Hun
(Parm ak izi)
R aportör
M ümtaz Solsal
(fotoğrafı ilişik )
Kâtib-i Umumî-i M uvakkat
A. Fuat Gölge
(im za, m ühür)
Veznedarcı
S.K. M ühendis evlâdı
(im za)
Önemli n o t : Teksir gönderilmemesi rica
olunur, ilgilinin vasiyetidir.
........- ............................................................................................................................................-.-V
SORDUNUZ ŞİM D İ CEVAP VERİYO RLAR
GULÇIN TALAYSUM
— Bu güne kadar size kaç ayak atıldı, bunlardan hiç tutam oldu mu?
— Atılanların farkında değilim.
Hiç biri tutmadı.
— Okul saati dışında ne ile vakit ge­
çiriyorsunuz? Dışarlarda İliç görenimiz
olmadı da.
— Sizi alâkadar etmez.
— Sizin yüzünüz insanlara hiç gül­
mez mi?
— «İnsanlara» güler. Güldüğü gibi.
— Soğukluğu geç de olsa bırakmış­
tınız. Gene neden değiştiniz?
— Ne isem o idim, bu gün de öy­
leyim.
— Bu sınıfın erkekleri hakkında
fikriniz?
— Hepsi çocuk ruhlu ve medeni
cesareti olmayan kişiler.
— Neden bu kadar «ice - berg» si­
niz?
— Bu suale yanında bulunan N eca­
ti Utkan cevap verdi. «KİM DEMİŞ»
— O’nur niçiıı reddettiniz?
— Kabul etm em iştim ki -reddede­
yim.
— Son günlerde gözlerinizde mu­
zip ¡bir ifade var, neden?
— Elbet vardır bir sebebi, merak
etmeyin.
AHMET AYAYDIN
— Mülkiye’ye girdiğinizden beri
kaç kızın gönlünü yaktınız?
— Ben sıfır deyim siz 100 yazın
— Quo vadis?
— Hep bu karar Mekke'ye kadar,
— Şükranla olan arkadaşlığınızın
derecesi nedir?
— Arkadaşlığın da derecesi mi o
iurmuş?
— «Tatlı Hayat» tan ne zaman vaz­
geçeceksiniz?
— Adı üzerinde, vazgeçilir mi?
— Âşık olabileceğinize inancınız
var mı?
— Soran şalııs müsterih olsun. İNANCIM VAR.’
ÜMRAN PEKER
— İçgezide, Antalya’da Ayhan sizi
ne diyerek uyandırdı?
— Yatakhane sırrıdır. Başımı veri
rim, bu sırrı vermem.
— Anları sever misiniz?
— Sevmiyen var mı ki?
ÜMİT PAMİR
— Son günlerde âşık olduğunuz
söyleniyor, kime ve nasıl, tek taraflı
mı?
— Farkında değilim biliyorsam!,
bana hatırlatın. Aşk, âşık falan... tehli­
keli kelimeler bunlar.
— Gece 11 lerde çalan telefonun
8
esrarını çözdünüz mü?
— Galiba. Milli Emniyetle beraber
nihai tahkik saflıasındayız.
— Niçin hep elleriniz cebinizde?
— Şuuruna varamadım ama belki
de kaybettiklerimi arıyorum olmalıyım.
— Maskeli balo hayatınıza yeni bir
gelişme getirebildi mi?
— Her an her değişmenin ortaya
çıkabileceği bir dünyada yaşıyoruz.
— İkinci sınıfta ayak attığınız ki­
şiye sonradan neden kayıtsız kaldınız?
— Öyle bir.şey oldu mu Hiç hatır­
lamıyorum.
SERPİL CEBECİ
— Sizce ciddilik etrafa soğuk dav­
ranmak mıdır?
— Şüphesiz ki hayır! Ciddi, fakat
aslâ arkadaşlarına soğuk davranmayan
bir insanım. Lâkin sizin soğuk davranış
tan kastınız nedir?
BAKİ İLKİN
—Yılmaz Akyiiz’c niçin bozulmak­
tasınız?
— Yılmaz’ın kim olduğunu bilmi­
yorum ki.
— «Hocalara <yağ çekme sanatı»
adlı kitabınız ne zaman çıkacak?
— Yayınlamıyacağım, şahsıma mün
hasır kalsın...
— Darvvin’in teorisine inanıyor mu.
sunuz?
— No comment!...
— GÖLLERLE VE BİLHASSA
RENKLİLERİYLE niçin çok ilgileni­
yorsunuz?
— No comment.
— Blue - Blue
— Saç modeliniz ne zaman değişe­
cek Önünüzü görebiliyor musunuz?
—
Nine olduğum zaman! Gözlükler­
den dalıa iyi.
— Kahkülünüzü kim için kestiniz?
— Saç modelinden bıkanları biraz
olsun memnun etmek için.
OĞUZ GORBON
— Ne zaman açılacaksınız karde­
şim?
—Yüzmeyi öğrendiğim zaman.
— Aşkla aranız nasıl?
Genç kızlar dahil tabiatın bütün
güzelliklerine âşığım.
— Refakat Muhribi için ne düşü
nüyorsunuz?
—
Şahsen öyle vasıflandırılmak iste
mezdim.
— Triumvirat içinde son durumu­
nuzun bir hayli kuvvetlendiği söyleni­
yor. Durum nedir?
— Her zaman ve her yerde oldu­
ğum gibi kuvvetliyim. Triumvirat deni­
len şeyden haberim yok. Eğer böyle bir
şey varsa muhakkak ki birinci kon.w
lümdür.
NİLÜFER SÜERDEM
— Bahriyelileri beğenir misiniz?
— Evet, hem de pek çok.
— 12.20 de sizi bekliyen zat-ı muh­
terem kim?
— Sizi çok mu ilgilendiriyor?
NECATİ UTKAN
TEZER İZMİROGLU .
— İzmir'den haftada kaç mektup
alıyorsunuz?
— Ortalama?
— Festivalde en çok hangi cümleye
bozuldunuz?
— Düşüneyim. Tinsel niteliklerimle
ilgili olanlara.
HAŞAN AŞKAN
— 24 saatlik bir günde 48 saat ça
lıştığınız söyleniyor. Doğru mu?
— Soru sahibiyle beraber mi çalış­
tık?
— Sizin siyah kazağınız ne oldu?
— Döküldü.
— Bir anneanneniz vardı, şimdi ne
alemde?
— Ankarada Çam gezmekte devam
ediyor.
— İkinci sınıfta birisinin ayağım
niçin kırdınız?
— «O» birinin kırık ayağı olduğunu
sanmıyorum. Böyle birşeyden haborirr.
yok.
— Son günlerde kantinde devamlı
kimi bekliyordunuz?
— Beklemedim, bilâkis kaçtım.
Bunlar hep dedikodu.
— Baleyi mi, balerinleri m i daha
çok seversiniz?
— San'at olduğu için baleyi, sanat­
çı okluğu için balerini severim.
— Kendinizi ne zannediyorsunuz.
— Hiç, mütevazı biri.
BİLGE ZORLUOGLU
— İşletme defterinizde kaç virgii
var?
— Saymadım ki. Ne bileyim ben.
— Kaç okypmıs aşıp hangi opera
Iarda oynadınız?
GÜNEŞ YENERMAN
Birini aştım, birisinin kıyısına u
—
Ne marka şampuan kullanıyor­ —
İriştim. Oynadığım Operaların sayısın
sunuz?
so r'!> u :> rjz
unuttum. Soıı oynadığjmn adı «Hafızla
kızını hafızla» idi.
— Size yaldaşan buz, tutuyormuş,
doğ m nıu?
— Buz luünasmı istediklerini, evet.
ÖKMEN ATAMYİLDIZ
— Ciddiyetinizi bırakmakta ne gi­
bi bir fayda gördünüz?
— Ciddiyetimi bıraktığımı zannet­
miyorum.
— Gezide bir aşkı reddettiğiniz
söyleniyor ne dersiniz?
— Aşka hürmetim vardır. Hürmet
ettiğim birşeye ise hakaret etmeye ka­
rakterim müsaade etmez.
— Niçin geziden sonra asık yüzlü­
sünüz?
—Acaba bu arkadaş gezide de «asık yüzlü» olduğuma dikkat etmedi mi?
— Bıyıklarınızın size bir aşka mal
olduğu söyleniyor, doğru mu?
— Maliyet daima bir gidere teka­
bül eder. Benim bıyıklarımın maliyeti
ise traş giderinden tasarruftur.
AYLA MAHMUT
— Kolunuzdaki saatin değeri ne
kadardır?
— Ne ayıp şev onun da parası mı
sorulurmuş ki.
— Son günlerde niçin garip bir yal­
nız büründünüz?
— Gören yanlış tefsir etmiş efen­
dim. Etrafım cıvıl cıvıl.
— KAZGAN Komitesi üyeleri ile
konuşmaktan neden çekiniyorsunuz?
— Bilâkis KAZGAN üyeleri ile ga
yet rahat konuşuyorum. Hatta başkanıvla bile.
HAŞAN CEMAL
— Sınıfta bir kız size sırılsıklam
tutkunmuş. Haberiniz var mı?
— Eh bir iyilik düşünürüz, abi vahu!
— Iiep konuşurken anladınız nıı
diye soluyorsunuz. Yoksa anlaşılmak­
tan mı korkuyorsunuz?
— Eh biraz öyle. Anlaşılmamı iste­
diklerime karşı...
— Kazgan Komitesi Başkaıuna
verdiğiniz mühim ve muazzam sırıı
Kazganda yazsa kızar mısınız?
— Oha !!! Etme eylem e...
— Festivalde kullandığınız kılıç de­
deniz Cemal Paşanın mıydı?
—
I n j - . i i i 'r t ı i ı - i t ü
ü k Ö j U 'L ’ ıv d « . i c ı u 'n
kızı, ııas:i kendinize bağladınız?
— Ben de bilmiyorum. Bana bakın
anlarsınız.
ve^ ycrlar
— Seksener kiloluk iki üzüm kü­
EMRE ERTÜRER
— Antalya’da miiiet dans ederkeı:
fesi?
siz mektup yazıyonnuşsunuz, İtime?
— Fransada misafir kaldiğiniz aile,
—
Muazzez Tahsin’e ... Kendisinden, nin kızıyla ilişkilerinizin mteliği nedir?
bana yol göstermesini ve taktik verme­
— Seksüeldir.
sini rica etmek için yazmıştım.
— Son günlerde Bursaspor futbol
— Büyük aşkınızdan ümitvar mı­ takımına saııtrhaf olacağınız söyleni­
sınız?
yor? Beş numaralı formayı giyecek mi­
— Bu dünya ümit dünyasıdır. Ben­ siniz?
ce insanlar gerçekleşmesini istedikleri
—
Bursayı ve Bursanın amatör genç­
şeyleri ölünceye kadar ümit ettikçe in­
lerinin arzularını tatmin etmek benim
sandırlar.
için çok büyük bir şereftir. Seve seve
—Kapris çekmeye tahammüllü
giyerim.
müsünüz?
— Gülçinle iyi arkadaştınız, son
— Kapris diye birşeyin varlığına
günlerde
aranızdaki soğulduk neden?
inanmıyorum. «Sexe Faible»ın arzula­
— Giilçin bana iltifat (!) edip «mik
rını karşılamak «Sexe Fort» m en bü­
rop» dedi. Mikroplar kutuplarda yaşa­
yük zaafıdır ve bu tabiat kanunudur
ve ben de bu kanuna uymaktan -başka yamaz.
birşev yapmıyorum.
GÜNER ARICİL
KORKMAZ HAKTANIR
— Niçin zayıflıyorsunuz?
—• Teknik okullar ve Emekli subay
— Aşk bu kardeşim.
evleri otobüsü hakkında açıklama ya­
— Peker’le aranızda ne var?
par mısınız?
—
Bütün gece hayaliyle yaşadığınız — Biz sadece arkadaşız.
— Sevdiğiniz kız nerede?
sevgili varlığı size kanlı ve canlı ola­
— Kavaklıdere’de.
rak getiren bir vasıta hakkında neler
düşünebilirse onları. Emekli Subay Ev­
leri otobüsleri ile alâkalı olarak ve şah­
HİLMİ YENİDÜNYA
sımla ilgili şayiaları tekzip ederim.
ULUÇ ÖZÜLKER
— Babanız ne vakit tekaüt olacak?
— «Deniz amirali» olan babamın
ben askerliğimi yapana kadar tekaüt
olmıyacağı muhakkak.
— Zahidc’nin ayağını neden kabul
etmediniz?
— Çok kokuyordu da ondan.
IŞIL ÜNEL
— Kim kimi terk etti?
— Üçüncü kişileri ilgilendirmez.
— Aııuşkanızı hâlâ bulamadınız mı?
— Şimdilik, maalesef hayır, ama
bir gün...
— ŞIıovv da Ncrınin Abadanı oyna­
yan bayanla olan yakınlaşmanızı izah
eder misiniz.
— Mart imtihanında Nermiıı ha­
nımdan garip bir şekilde 4 almıştım da.
Haziran için havasına girmeğe çalışı­
yorum.
— Baloya gitmeyisiniz bir aşk ola­
yına bağlanıyor, ne dersiniz?
— Halletmişler derim.
— Biyografinizdeki PAPAZ’Ia ara­
nızda geçen olayın niteliği nedir?
— Turist çoğaltanı okluğumu ha­
tırlatırım Ayrıca beşbin NF vardı.
— Turistlerle yakın ilişkiler kur­
manız dolayısı ile bakanlıkça ödüllen­
dirilmişsiniz, doğru mu?
— Turistleri her bakımdan tatmin
etmek, yurt turizmine hizmet görevi­
mizdir.
DOĞU GÜRAKAN
— İç gezide tavladığınız kızların
listesini açıklayabilirmisiniz?
— Iç geziye katılan kızlann tam
listesini Uluçtan alabilirsiniz.
—• İçkili, ehliyetsiz ve kız kaçırırken
kaza yapan bir şahsın fiili sizce hangi
tip suç kategorisine girer?
— Kendini bilmeden suç işleyen
mahcurların kategorisine girdiğini ileri
sürerek ceza almaktan beni kurtaran
avukata sorun.
GÜLÇİNE CEVAP
ATİLLÂ TAŞDEMİR
— rv ¿Jç cir <~~ı-ur.tv.;
Havı;-.
zımı kısıyorum.
.iiiîiîiııak is-ia ar­
— Bir kaldırışta ne kadar kaldırı­
yorsunuz?
Duyduk kim, tüm bizlere
cesaretsüz demüşsüz,
medeni
Fak.-: sur.:: riû'siL: kim.
Biz ateşlü vü şehvetlüyüz, sizin gi­
bi ice - berg’leri neylerüz?
SERVET ERÖCAL
MATRAK BİYOGRAFİLER
A. Ülkü ONURSAL
Samsun'dan Mülkiye’ye bir «Keş»
geldi. Onu tanıyamazsanız kabahat siz­
de değil. Mekânı Yusuf'un kahvesi.
Mantar Ahmet ve şimdi de Huzur Kıraathanesi’dir. Hocaların adlarını bil­
mediği halde, tahsil hayatında şimdi­
ye kadar ekim yüzü görmemiştir. İyi
briç oynar. Çavlı ile Muğla’da staj yap­
tıkları geçen yaz, üç sanzatuyu iki ba­
tıran jandarma albayını paylayıp ma­
sadan kalkmıştır. Yine geçen yaz Marmaris'de asker ailelerine yardım fonu­
nu usûlsüz kullanan Belediye Başkanı’-
.1- d rv e rsi iksn. zrzyz
>2;.— zkszr.ır*.
Morrison Süleyman'ın ve Curnaii Caviı
nın girmesiyle ıgüç yatıştırılm ışım
Samsun’daki sözlüsü kendini terkedip bir başkasıyla evlendiği için, in­
zivaya çekilmiş, Huzur Kırathanesi'ne
kapanmıştır. Buradan ne zaman çıka­
cağı da şimdilik kendisinin bile meçhu­
lüdür.
SÜLEYMAN TÜRKEL
Said-i Nursi, Aydın Yalçın, Sadet­
tin Bilgiç ve Süleyman Demirci'm hem
şehrisi olup, Morrison sıfatına bihak­
kın kazanmıştır. Muğla’da stajda bu­
lunduğu sırada kenefe gitmek için
bile, arkadaşlarının «müsaadelerini is­
tihsal edecek» kadar nazik olan Mor­
rison Süleyman, başkanlığı sırasın­
da kooperatifin de altını üstüne ge­
tirmiştir. Gemisini Kız - Tekniğe yanaş
tırma maharetini gösteren Ispartah ar­
kadaşımızın yakında «Kaptan» sıfatını
kazanması muhtemeldir.
ZAFER ÜSGÜL
lamış, soluğu ı\?il, Tabarin Bar ve niha­
yet Dil - Tarilı'de almış, sonunda yine
Dil - Tarih’dc «FÎLÎZ»lenmiştir. Şim­
di bu cins-i lâtife sosyalistlik dersleri
vermekle meşguldür.
İkindiden sonra kendisini farkedebileıılere, Ankara Hastanesi Gez Servisi'nce sağlamlık ve mükemmeliyet
sertifikası verilmektedir. Öksürükleri
de not diye yazar.
ŞENOL ENGİN
CENGİZ OKMAN
Mülkiye’de çoğunluğun sol tandansIı olduğunu görünce. Hür Fikirleri ge­
liştirme, yayma, sündürme, çekiştirme,
idame ve temadi ettirme ve mütekâmil
kılma cemiyetini kurmuştur. YARIN'ın
müstahsil ve müstehliki olup, Aydın
Yâlçın'ın Mülkive’deki gözü ve kulağı­
dır. İdari Şübeden bir şansına pınarın
najinc'â
¿zpz.rrr;-: v-; r.ir 'Ih'r.h
da kurlaramamışlır. Bu uğurda saba­
hın saat dördünde kapı aşındırmış, kanapede yatmayı bile göze almıştır. An­
cak bu uğurda gösterdiği övgüye lâyık
çaba, henüz müsbet bir sonuca ulaşa­
mamıştır:
ÜLGEN OSKAY
İzmirli olan Ülgen, Mülkiye’de ilk
defa kızlar arasında «Dayı» sıfatını ka­
zanacak kadar gözüpek çıkmıştır. Kız­
lar yurdunu haraca kesecek kadar ce­
sur olması, namını daha da muhkemleştirmiştir. Haraç olayını Nihat’a at­
tığı muhteşem dayak takip etmiştir. Da
yı ünvanını devam ettirmek için, bun­
dan sonra girişeceği cesurca faaliyetler
cidden merak konusu olacaktır.
Kendisini efe diye tanıtıp ilkokul ço­
cuklarına gözdağı vermek başlıca me­
ziyetidir. İstanbul'da sözlüsü, Ankara'­
da flörtü, Aydın’da da nişanlısı vardır.
Dünya evine ise, hangi ilçede, hangi ağanın kızıyla gireceği şimdilik meçhul­
dür. Şenol bıyıklarının gölgesinden
korkmamaktadır.
REMZİ BANAZ
Doğup doğmadığı bugün dahi şüp­
heli olan bu yaratık, topraklan kadar
yaşasın, dedesinden öğrendiklerini har.
fiyyen tatbik eden bir hızlı bebedir ki,
Hacettepe Tıp’da kendisine yapılan bir
iğne ile teskin edilebilmiştir.
HÂLE TULGAN
AYŞE GÜLDEN BAYAR
Ülgen'in mütemmim cüzüdür. Ge­
çen yıl evli olmasına rağmen, sanıfı ha­
ziranda geçme başarısını göstermiştir.
Bu yıl da anne olan ve «hızlı anne» sı­
fatına hak kazanan Ayşe, okul ve ev iş­
lerini bir arada intizamla yürüterek ar.
kadaşlarının takdirine mazhar olmuş­
tur.
TURGAY ERGUN
Dış görünüşüyle Sulukule kaçkını­
nı andırmakla beraber, aslında Silifkeli bir muz çocuğudur. Fakülteye ilk gel.
diği zamanlar en sübyan talebe olmak
la öğünen Zafer'(tevellüdü 1944) ken­
dinden birbuçuk yaş küçük bir hatun
ile aynı sınıfta oturduğunu görünce,
kederinden bir hafta içki içm iş, has­
tanede kendine zor gelebilmiştir. Si­
neğin dişisini bile on metre uzaktan
ayırdedcbilen kuzgunî arkadaşımız, DilTarih, Gazi Eğitim, Lo Bohem ve Huzur’da bol bol antrenman yapmıştır.
Fakültedeki kızların ayak atılabile.
cek cinsinden olanların hemen hepsine
ayak atıp hiçbirini tutturamıvan Püsgül Zafer, bu başarısızlığını SBF'nin si­
yah ırka karşı tutumu şeklinde yorum­
10
Sessiz sedasız ve yavaş yavaş kelleş­
mekte olan bir arkadaşımızdır. Geçen
vıl Trabzon’a staja giden Turgay, lâzları ve hamsiyi ilk defa gürünce pek şa­
şırmıştır. Ercan'ın Lâz olduğunu da bu
sene öğrenmiştir.
DOĞAN KÖYLÜOÛLU
Gizli ineklerin başındadır. Derslere
uğramaz ve evde kitaplar arasına kapa­
nır. Turan Güneş'e Ragıp Sarıca’nın ki­
tabını seminer diye yutturmaya kalkış,
mıştır.
H. HÜSEYİN YAZLIK
1/4 Arap, 1/4 Kürt, 1/4 de melez
olarak dünyaya gelen bu reform çocu­
ğu, Nuri Sesiberbat kadar harika bir
sese maliktir. Doğarken şarkılar ve ma­
yalar terennüm ederek ebesini mestelmiş, bu yüzden kadıncağız mayışınca
doğumu daha üç ay gecikmiştir.
Doğduğu gün İtalya Güze! Sanatlaı
Akademisi’nden tebrik telgrafı alan ai
lesi bile onun güzelliğine hayrandır. Fa
lıir, en son çıkan kitabında, karşısına
çıkan engellerden birisi olarak bu ma
sum kızcağızı da sayar ki, birinci sınıl
anılan çok kuvvetlidir. Siyasî’nin Ayı
dan'ı ile dört yaşından beri yakm ilişki]
ler kurmuş olup, tahsilini tamamladık!
tan sonra bu işin sonunun sıkı bir töl
ren olacağı muhakkakımsı gibidir. Bıj
yakın ilişkiler, iptidaide iken bir Siycl
sî Tarih dersinin bitimine 23 dakika 31
saniye kala, kürsü kararıyla sınıf d*
şı edilmesine yol açmıştır.
TURGUT TAN
Bartın’da doğdu. îk i aylıkken i l i
röportajını o zamanın Arnavutköy m u »
ıviA’ıiv îv iJ i i K H iıiA s ?
I u e v a ııı)
tan ile yaptı. Adı bilinen bütün gazete­
lere yazı göndermiştir ama bunlardan
yayınlanan olmamıştır. Kendisi bu du­
rumu takdir edilmemiş olmak şeklinde
değerlendirir Pırasa adı, ona bıyıkların,
dan ötürü değil, Arnavut olduğu için
verilmiş olup, bu işte Reşit Ülker'in iz-
İÜ : alınmıştır.
Asistan ayaklarına yatalı beri yalak­
laşmış, Asuman tarafından kafeslendik­
ten sonra salaklaşmıştır. Aşk hayatına
rağmen, T.N.S. kapısında köfte yemek,
ten geri kalmamış, «aşırı uçlar teklikeIklir» den başka fikir beyân ettiğini duvan olmamıştır. Hâlen Enver Hoca ile
taht pazarlığı yapmakla meşgul olup,
şanına lâyık kürsü peşindedir.
ŞİNASİ AKSOY
Muammer Aksoy’un yeğeni olduğu­
nu söyleyip sınıf geçmesi meşhurdur.
Cildinin beyazlığı taze sütle beslenme­
sinin sonucudur. Kitap ve teksir yut­
maktan midesinde selüloz bir tabaka
teşekkül ettiği röntgende sabit olmuş­
tur. Çaktırmadan kıl çekmenin ustası­
dır. «Beni tanımıyor muşunu/.? Yazık
lar olsun!» diyerek Muammer Aksoy’u
bile kafeslemiştir. Bu yıl ise, Almanca
hocası Kristinus’la akraba çıkabilme­
nin usûllerini araştırmaktadır. Bunun
için Kütüphane’de teksirler arasında
şecere analizlerine başlamıştır.
EFNAN ÖZBULGUR
Tanrı’yı insanları yarattığına piş­
man eden bu sinsi âşık, kılıbıklıkta Siyasî’nin Avdan ve Metin’ini bile ekmiş­
tir. Bulaşık ve çocuk bezi yıkamada ye­
ni buluşlar konusunda hazırladığı bir
tez ile Kadınlar Birliği şeref listesine
alınmıştır. Efnan’ın paspas üstüne çe­
şitli dergi ve gazetelerde çok değerli
makaleleri vardır.
«M eselâ bir hayvan, adam ın çitini aşıp bahçesine
tecavüz ediyor. H ayvan bu! H iç bilir m i haksız olup
olm adığını?»
Feyyaz GÖLCÜKLÜ
«H em m illetvekili m aaşları çoktur diye bağırıp
çağırırsınız. H em de adam lara balo davetiyesi sokuş­
turm aya kalkarsınız.»
Turan GÜNEŞ
«M üstehcen;
herkesin hukuki anlam da çirkin
saydığı, soyut olarak aslında çok güzel bir şeydir.»
Turan GÜNEŞ
«Casusluk; kadınlar tarafından yönetilir, erkek­
ler tarafından denetlenir. Y önetim işini özel veya ge­
nel hatunlar yaparlar.»
Turan GÜNEŞ
«Madam N hu’nun m ilisi, vurucu olm aktan ziyade,
baştan çıkarıcı ve büyüleyici bir m ilisti.»
Nerm in ABADAN
«Çocuklar; bir zam anlar kendi hakkım daki tezki­
ye kâğıdını şöyle iyidir, böyle fevkalâdedir diye ben
doldurm uştum .»
Cemal MIHÇIOĞLU
«B ir nüfus m emurunun; çocuğunu yazdırm aya ge­
len genç ve güzel bir bayanı içerki odaya çekip orada
ırzına geçm esi, bir hizm et kusuru olm ayıp doğrudan
doğruya adam ın edepsizliğidir»
Turan GÜNEŞ
«Ben Ankara Ü niversitesinin en genç ve en zeki
profesörüyüm »
Cemal MIHÇIOĞLU
«Binaenaleyh, bir caddede açılan bir dükkânı giz­
lem eye im kân yoktur»
F. YAVUZ
267 ERCAN EYÜBOĞLU
1942 yılında büyük hamsi karay?
■uyduğu zaman Rize'nin îkizderesinc-j resmî babasının ölümünden tam 29i
gün 23 saat 59 saniye sonra bir kara
lahana yaprağının dibinde özgürlüğüne
kavuşmuş, doğar doğmaz da «annecipim seni sömürüyorlar» diye bir bildiri
yayınlamıştır. Nurullah Ataç’a göre bir
de şiiri vardır.
Oııee mahalle mektebinde hafızlığa
haşlamış, sonra da «apartura asinistra»
gereğince sola meyletmiştir. «Sosyalis­
tim» .sözünü ilk defa delik olan çarığile suya basınca telâffuz etmiş, yana­
ğının allığının kara lâhanadan mı yok
sa doktrinden m i geldiği ise hâlâ anla­
şılamamıştır. Sol yüzündeki iz, sanıldı­
ğı gibi bir «paçi»nin ağzını yırtmağa
kalkmasından değil «kaz uçar da...» de­
yip kendisini armuttan atarken dala ta.
kılıp yırtılmasından kalmadır. Bu nok­
tada Ali Emicesi de tanıktır. General
Haydar Lisesinde iken kurduğu Uy­
durma Dil Kuramı’m Mülkiyede geliş­
tirmiş, hattâ öztürkçe tuttuğu notlar
yüzünden Dayı Güner’in Kavun Mevsim i’ne ulaşmasını sağlamıştır. Her n<~
kadar Sartre'a «dostum» derse de, ara
larında bir gizli çekişme vardır. Ozan
olma iddiasından ise NAZIM HlKMET’i
okuduktan sonra kesinlikle caymıştır.
SKD’ni politik bir sıçrama tahtası ola­
rak kullanmaya karar vermiş, bu hu­
sus Divan-ı Lügat-il Laz’da belirtilmiş­
tir. Kari Mars’ın, Manifesti ona yazdır,
dığı, fakat sistem in başarısı için bunu
açıklamaktan kaçındığı ise artık Fahir
dışındaki tarihçilerin bile bildiği bir
gerçektir. Bildirgen olarak nitelenen
Laz Ercan bir gece demokrasi, demok­
rasi diye sayıklamamış, arkasından da
gülmemiştir.
HALİT HERGİN
Doğum gününe dört ay olmasına
rağmen, bir açık oturumda Sadun
Aren’i alkışlamak için anasının karnın­
dan fırlamış, bu yüzden de adı «oturum
çocuğu» kalmıştır. Mülkiye’yi ondört
yılda bitirmemek için, bu vıl ilk defa
derslere girmeye başlamıştır. Sınıf-ı
sanideki plâncı hısımh hatunu yakın­
dan marke etmek istem esine rağmen,
bir türlü hücuma geçmek fırsatını bu­
lamamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na seminer hazırlatan oturum ço
cuğu, kendisini Di Stefano sanacak ka­
dar da futbol hüsniyesidir.
HÜSEYİN KAYA
Doğmasına engel oldukları için, do­
ğumdan üç gün önce bıyıkları biraz kır­
pıldı diye babasına posta atan Hüse­
yin kıtlık yılında ortalığa çıkmış, bu se­
beple de açlığa karşı muafiyet kesbet11
«Burada Başbakanın F onksiyonu. Yalova Kaym a­
kam ının fonksiyonuna benzer»
T. GÜNEŞ
«Gelecek sene size Charles F ourier’den bahsede­
ceğim »
Ş erif Arif MARDİN
«Beni bir bakkal
batırırım »
dükkânına verseler iki günde
M azhar H içşaşm az
«Arpa, esas itibariyle hayvan yem idir. Fakat savaş
yıllarında Türkiye’de İnsan yem i olarak ta kullanıl­
m ıştır.»
Reşat AKTAN
«Her büyük küçük doğar» - D oç. Dr. İsm ail Türk
GÜNLÜK YUMURTALAR
F lö r t : Şey elde, el şeyde, şey şeyde değil.
Püskül Zafer
Flört, sonucu penaltıya değil, ancak çift vuruşa
sebebiyet verebilecek ince bir obstriiksiyondur.
Cuma] i
Vay anasını, bü tü n insanların göbek adı Memet'm iş yav?
R eşat MOCAN
M otosikletiniz ârızalanırsa yedek parça bulm anız
m üm kündür. Ama kırık silâhınızı nasıl tam ir edebi­
lirsiniz? B ir akıl verin bana.
M otorize CİHAN
«Kadın, günüm üzün tek ve en yetkin m erkantilistidiı*. Çünkü bütün varlığı, geliri ve değeri altına
dayanır»
B ildirgen Lâz ERCAN
«E vlilik, sexual m ün asebetlerin m eşrulaştırılıp am ­
m e otoritesinin him ayesi altına alınm asıdır»
H am m al ATİLLÂ
«Bu sınıftan,. T ürkiyeyi kurtaracak büyüklükte
filozoflar, büyük düşünürler çık arm asını, Cenabı Al­
lahtan niyaz ederim »
CANBABA
«Felâketim doğum um la başladı.» K alantor M etin
«B enim annem in babası M üftü, babam ın babası
ise H acıdır»
Dede HİLMİ.
«İnsan problem lerinin
ekonom iktir-»
% 99,9 u cinsel % 0,1’i ise
Baba HAYRİ
«ATILAN ÇAMUR GERİ ALINMAZ-» KAZGAN
«GÜNEŞ Çam urla sıvanam az.»
KAZGAN
«Atılan çam urlar, tutsun - tu tm asın, geri verilm ez,
çam urlardan sorum luluk
kabul edilm ez» KAZGAN
nın «lısfıs» olması, bir paslı çivinin bat
ması' ile yakından ilgilidir. İmar . İs­
kânda Bursa’lı birçok hatuna gecekon­
du yaparak onların yersiz yurtsuz kal­
mamasını sağlamıştır. Gürhan’ın mü­
temmimidir. Bol kauçuk, 3 T naylon ip­
liği, taklitlerinden sakınınız.
TEOMAN OÛUZUTKU
Dünyaya gök gürültüleri arasında
geldiği ve Adem Baba’dan ay hesabı kü­
çük olduğu söylenir. Dersler dışında!
her işe, her yere girer. Eni boyundanl
fazla olduğu için, ayakla iken bile Feh-I
mi Yavuz kendisine «burası yatakhane!
değil, evlâdım» demiş, o da boynunu kı-l
pırdatarak durumu izaha çalışm ıştır!
Radyoda reklâm saatlerinde «jop kul!
landığmı» sık sık tekrarlayan Teoman!
Çavlı ile birlikte gittiği Sofya’da enstij
tülü kızların attığı ayaklan geri çevire!
cek kadar masum bir yaradılışa sahip!
tir.
BESİM GİRGİN
Ye.şilada’nın bu negatif ya da kel
çak mücahidi, İngilizceyi gülme derecJ
sinde öğrenmiş, sınavlarda K ıbns’dl
çarpıştığını söyleyip, dersleri birdirbij
oynayarak kurtarmıştır. Teypten biraj
daha notoburdur ve aksırıkları dalı
sektirmez.
OYA SAN
Kutsal Ivitab’ın 19. sûresinde Uİ
Tanrı, onu yaratırken 179 model değii
tircliğini, değiştirilen bu modeller arı
sında Mvlene Domengoet, Audrey He|
burn gibi yıldızların bulunduğunu
lirtmektedir. Bir Hadis-i Şerif’de il
Tanrı’nın ona 41 gece ve gündüz ay|
dığı. Malzeme olarak Ankara balı
zemzem ile karıştirılmış votka külte
dığı yazılıdır. Allah «ÖMÜR»ler vl
sin, pek sevimli olan OYA, dakika!
17 tek heceli kelime telâffuz ederi
Gagarin’in rekorunu kırmıştır. Dersli
ekerek Sübyan’ları Oya’lamak başlj
meşgalesi olup, güzellerin de sosyali
olabileceğini ispat ettiği için daha 18-j
de MARX tarafından tebrik ve bir
aşkı ile taltif edilmiştir. Ovsa S |
TİP’e kayıtlı üye değildir.
İSMET ÇÜRÜK
MATRAK BİYOGRAFİLER (devam )
mistir. Minder yerine kullandığı şilte­
sinin ucundaki saçakları da mendil olarak istimal eder. Bütün hocaları sor­
duğu sorularla altetmiş, ancak Besim ’c
teknik nakavtla boyun eğmiştir. Dikkat­
le bakılırsa, bıyıklarının her telinde bir
inci vardır. Saz da çalar ama asıl ünü
şiltesindedir onun. Geçen yıl ikmale
kaldığı için düğünü yapamamıştır.
İSMET KAPLAN
Barzani'nin torunu olarak doğdu.
Kürtçeyi ise Çıta Hıdır’dan öğrendi.
Tann'nın onu yaratırken bâzı hayvan
modellerini denemek istediği Kutsal Kitab’ın 24. bölümünde yazılıdır. (Fahir
Arm aoğlu: Siyasî Tarih. Bibliyografya
kısıra.) Meyhanelerin silâhlı denetçisi
olduğu söylenir. IV İdarî Şûbe’ye kral
olunca, Barzani’den tebrik telgrafı al­
mış, «gayelerimize yaklaşıyoruz» diye
Bildirgen Laz’ı da avrı bir Cumhuriyet
kurmaya teşvik etmiştir.
LEVENT GÖNÜLSEN
Good Year fabrikalarının ilk ma­
mulü olarak piyasaya çıktığı, işletm e
arşivlerinde tescillidir. Sınıf geçmesini
raslantılara borçlu olup, emzik yerine
kadeh kullandığı rivayet olunur. Adı­
Doğmadan önce bile annesine
dan okuyan İsmet, doğar doğmaz sij
nü içmiş ve babasıyla giriştiği halat
me yarışını kazanmıştır. Daha o zaırl
dan IV Malî Şııbe’yi tek başına çekni
nin bir tesadüf eseri olmadığını gös
mistir. Turan Güneş’ten ikinci sır
kazandığı kravatı, mezkûr hocanın I
tün derslerinde ve sınavlarında tJ
rak sayfa açmadan (!) sınıf geçinil
yolunu bulmuştur. İsmet Çürük evf
lup, sadece bir çocuk babasıdır.
ZAHİDE KARADAĞ
Giresun’da kayalar arasında
hamsi tarafından kendisine ayak al
ken ele geçirilmiş, iç fındıkla besi
rek süt yerine hamsi ayranı içirilf
--i -t-in
ırn
C1 A T
.^ T '.T T T
am
B ir üyesi olm akla sevinç duy­
duğum uz Siyasal B ilgiler Fakülte-,
si, Türkiyem izin her alanda önde
gelen m üm taz bir kuruluşudur. Dü­
şünce ve bilim yanında öğrenciler
arası ve öğrenci - hoca m ün aseb etle­
ri bakım ından da, M ülkiyem iz, olu m
lu bir gelişm en in b aşlıca sürükleyi­
cisidir.
iş t e elinize aldığınız KAZGAN,
bu ilişk ilerin n iteliği ve ölçü sü ü s­
tüne bir bilgi verebilecektir.
H ocalarım ızla aram ızdaki ciddi
ilişk iler yanımda, bir de K azgan'sal
ilişkiler olm ası norm aldir. Bu konu
da yazılanlar her şeyim izi borçlu
olduğum uz, Saynı hocalarım ıza duy­
duğumuz derin saygı ile sarsdm az
güvenin bize aşıladıklarının bir ne­
ticesi olarak değerlendirilm elidir.
K azgan'cılar olarak ikinci pren­
sibim iz elden geldiğ kadar kişileri
incitm ekten titizlik le kaçınm ak o l­
du. Bu konuda bizi başarısız bula­
caklardan, bizi h o ş karşılam alarını
dileriz. B iz M ülkiyem izin yüce gele­
neğini sürdürm ek için elim izden ge
leni yapm ağa çalıştık gücüm üz buna
yetti. Y ıllar sonra m azi olm uş ha­
tıraları KAZGAN vasıtasıyla dudak­
larım ızda tatlı bir teb essü m le hatır­
latabilirsek m utlu olacağız.
KAZGAN'ı hazırlarken bize son­
suz bir anlayış ve ilgi gösteren her
lürlü ihtiyacınızı tem in eden D eka­
nım ız Sayın Cum hur Ferm an’a, gay­
retli çalışm aları için F estival k om i­
tesi başkam E nire Ertürer’e ve ICazgan'ın yazı, resim ve karikatürleri­
ne em eği geçen bütün arkadaşlara
teşekkürler ederiz. Saygı ve Sevgi­
lerim izle.
ÖMER BALCAN
KAZGAN KOM İTESİ BAŞKANI
M ülkiye yine tarihî günlerini yaşıyor. İki büyük
dev, tüllâbı unutm uş, kendi m açlarına hazırlanıyor­
lar. R evanşı Ekim de oynanacak H aziran’daki dev m a­
çın biletleri teksir bürosunda basılıp satışa çıkarıldı.
T akım ların tertibi gizli tutulm akla beraber, KAZGANın özel istihbaratına göre, iki onbir sahada m uhtem e­
len şöyle yer alacaklar :
Proflar: Cumhur - Cahit, Bahri - Sııat Cemal, İb­
rahim . Aydın, Fahir, B esim (Y avuz), M uamm er, Şa­
dım.
D oçentler : N erm in - İsm ail, Şeref .. İlhan, Bülent,
Ş erif - Feyyaz, Sait, Safa, Turan, M üm taz.
V ahdet, Nuri ve Lâtif üçlüsünün yönetim indeki
b u dev karşılaşm a için Prof.larm antrenörü Aziz. «Val­
lahi, billahi, tallahi yenm ek için oynayacağız. Top yu­
varlaktır, yum urta ise elipstir. Çarşambadan sonra
p erşem be gelir» dem iş, buna karşılık doçentlerin ant­
renör oyuncusu vc^ m asörü Bülent ise «Seyirci, özel­
lik le kızlar bizi tutuyor, sırtım daki b eş num aralı form anm hakkım verm eye çalışacağım , arkadaşlarım a
güveniyorum » diye iddialı konuşm uştur.
KAZGAN baskıya verilirken, bütün tüllâbm nab­
zı son derece yükselm iş ve ayranı da şerbetlenm işti.
Ayrıca m aç sırasında kabuklu yem iş yem ek yasaklan­
m ıştır. Ancak ayva ve naneye m üsam aha gösterilecek­
tir.
P ro f.lan n Ikaptam Cumhur, doçentlerin kaptanı
ise B ülent olacaktır.
W
«KAZGAN için bana verilecek NO BEL’i dostum Sartre gibi geri çe­
vireceğim i şim diden açıklarım .»
B ildirgen ERCAN
BAK H E L E ...
«Allah bile cinsiyet uzvunu mahlûkun alınlarının ortasında halketmemiş, saklamış ve örtmüş»
ULUNAY
(2 2 /6 / — Milliyet)
13
MATRAK BİYOGRAFİLER (d ev a m )
tir. Handan'Ia arkadaşlığını kötüye yo
ranlar varsa da, bunlar çekememezlikten ileri gelen şeylerdir. Zahide, uğru
na dernek kurulan adaşıyla teşrik-i m e
sai dahi yapmaz.
GULÇİN TALAYSÜM
ÖMER CIRIK
Altık önermelerle birlikte doğdu.
Aristo, onun için, «beni tamamlayacaıolan bu çocuğu okuyun» der bir e
rinde. Konya yerine Ankara'yı başken
yaptığı için Cumhuriyet hükümetiyle
çatışmışsa da, bu çatışma sonradan
Konya’nın Cumhuriyet’e isyanı ile bas­
tırılmıştır. Ömer’in «Mantığın Temelle­
ri» adlı kitabı, teksir bürosunda basıl­
mak üzere sırada beklemektedir.
HİS HAYATI : A rkadaşım ızda solan gül yediveren m i acaba? yabani
o tlar her zam an yeşeriyor) Tekrar açtı. K oparıp yakanıza takm ak ister
m isiniz?
i
MESLEK H A Y A T I: Biraz çetin günler geçireceksiniz ama, m antığı­
nızın ve büyük Z eus’un desteğiyle saltanatınız uzun ve devam lı ola­
caktır.
SAĞLIK DURUMU :
Sıhhi durum unuz fevkalâde, neşeli olm ağa devam ediniz.
GÜNEŞ YENERM AN
ASUMAN YÜCEL
Köylerden Arnavutköy’ü, yemek­
lerden pırasayı seven, iç gezide Turgut’
u kafesledikten sonra Bülent Dâver’ebile artık pas vermeyen bu tatlı dilli
hatun, sanıldığı kadar yufka yürekli de
ğildir. Ekmeğini taştan çıkarırcasına
beceriklidir. Frikiği günah sayacak ka­
dar dindar olup, gönül kazanmanın se­
vabını bildiğini de ispatlamıştır. Tur­
gut’u çantayla dövdüğü rivayetleri kar­
şısında bir açıklama yapmış «onu çan­
tayla dövdüğüm yalandır, sadece beş adet sivri topuk darbesi var, hepsi o ka­
dar» demiştir. Kendisini film yıldızları­
na benzetenlere ise, «ben sadece ve sade
ce aynadaki Asuman’a benzerim» de­
mekten bayağı hoşlanır. Asuman, ev­
lenmeyi düşünmediğini söylemekte, bu­
nu söylerken de tek gözünü kırpmakta­
dır.
NİHAT ERDOĞAN
H İS HAYATI : N asıl olduğunu kendiniz de bilm iyorsunuz. Biraz ka­
ram sar galiba.
M ESLEK H A Y A T I: Form ülleri aklınızda tutunuz ki önünüzde diz
çökenler çoğalsın ve ü m itleriniz yeşersin.
SAĞLIK DURUMU : Saçlarınızı kaldırınız da yüzünüz güneş görsün.
BELGİN ÖNER
H İS HAYATI : Siz'de bu güzellik olduktan so n ra... uğrunuza binlercesi fe d a ...
M ESLEK HAYATI : H üzünlü Güzel film in d ek i rolünüzle uzm anlığı
birlikte yürütebileceksiniz.
SAĞLIK DURUMU : H iç çekinm eden istediğinizi yiyebilirsiniz.
ÜMRAN PEKER
H ÎS HAYATI : A rıcılık güzel olduğu kadar çetin bir zevk.
M ESLEK HAYATI : Kuzum siz de in saf yok m u? Adamcağızı ekmeğiden m i e d e c e k sin iz .'
HALE TULGAN
H İS HAYATI : Bir çiçek le yıllarınız geçti. İstik b al de öyle olacak.
M ESLEK H A Y A T I: Sefirelik pek yaklaştı :
SAĞLIK DURUMU : Ondan aşağı kalm am ak için hiç perhiz yapm a­
1941
yılının muz mevsiminde Mer­
sin’in bir mağarasında doğduğu, bu sı­
yın.
rada Tanrı’nın Ülgen’e dayılık karakte
ri vermekle meşgul olduğu, İbn-i Batuta’nın malûmatındandır. İlk aşkı ebesi­
ne karşı tatmış, kendisini annesinin
karnından almak için gelen kadıncağÇAVLI ÇULFAZ
za elini uzatmıştır.
Her ne kadar âşık yaratıldığı doğ­
ru ise de, son aşkı korku belâsıdır. Dak­
tilo ile not çekip, bu darbeyi unutma­
ya çalıştığı da bir gerçektir. Nihatçık
ailesine bekâr olduğuna dair her hafi
telgraf çekmemektedir. Şimdilik sınıf-ı
sani kerlerindcn dayak yemekten kur tulduğu için, rahat nefes almak tadıGÜRHAN SAYINSOY
Lâf sallamada Mülkiye’nin bir nu­
maralı ustası olduğunu defalarca ispaı
etmiştir. Gündüz uyumadığı zaman ken
dişini kabak sanmak iptiiâsından bir
türlü kurtulamamıştır. En son Hijiven
dersinde ekmeklerin nasıl yapıldığını
öğrendikten sonra, bu nesneyi yemek­
ten vazgeçmiş, «nimet» yemeye başla­
mıştır.
14
01J %
Havaların sıcak olması ve sabırsız­
lığı yüzünden dünyaya kırk gün önce
teşerrüf etmiştir. İsm et Paşa'yı her
bayram ziyaret eden, Nâzım'ın hayranı
Cuma! i Çavlı bir maçta Lefter’in faul
yapması üzerine seyircilerden özür di­
leyecek kadar hasta Fenerbahçelidir.
Eski bir Bakan'ın kızına ayak atmakla
meşguldür. Gazeteci ve edebiyatçı ol­
duğu halde, nedense tellâklığa merak
sarmıştır. Geçen yıl cemiyet başkan adaylığından son anda çekilmiş ve arka­
daşlarının deyimiyle «soldan çakmış­
tır». Turan Güneş’i kandırıp sınıf geç­
tiği rivayet olunur. Beş yıl önce gitti­
ği Bulgaristan milli maçında Sofya’da
bıraktığı askı hâlâ gözünde tütmekledir.
Yirmi günlük iken, babası kendisi­
ne sigara içirdiği ve kırk önce dünyayı
birbirine kattıüı için doğmadan nikoli-
2 o i H İL .İV İI
k - W i V İV ^ V M j V İA . '. î .» « A V
o>
<
?
FUGEN YUCESOY
HİS HAYATI : Olayları bir gün siz de h issi açıdan değerleyeceksiniz
ama vakit çok erken henüz. İdeallerinize kavuştuktan sonra biraz geç de­
ğil mi?
MESLEK HAYATI : H ariciyeci olabilirsiniz, doktora yapabilirsiniz
ama hiç sefire olm ayı düşündünüz mü?
SAĞLIK DURUMU :
Üzüldünüz ve yoruldunuz bol uyuyunuz ve
dom ates yiyiniz yüzünüz renklensin.
RANÂ KOKSAL
H İS HAYATI : Em re am ade, bekleyenleriniz pek çok. M antığınızın
dediğini yapm ak zorundasınız, şim d ilik aksini yapm ağa im kân yok.
MESLEK HAYATI : H em hariciyeci hem de hariciyeci hanım ı olm ak
mühendis hanım ı olm aktan çok daha iyi.
SAĞLIK DURUMU : H er şey için kendinizi yorm ayınız. Vitam in
hapları gücünüzü artıracak
TEZER İZMİROĞLU
HİS HAYATI : Eyüp S ultan da adaklarınız olm adı diye başka yer­
lerde adak adam aktan vazgeçm eyiniz.
MESLEK HAYATI : Saraylarda değil am a, sefarethanelerde bir
ömür süreceksiniz.
SAĞLIK DURUMU : Dans ederek zayıflayacağınızı isbai ettiniz.
OYA SAN
HİS HAYATI : Devri hareketlerin canlanm a ve refah devresindesi- $
■|
MESLEK HAYATI : Ömür m am ülleri idare am irliğinde başarı gös- $
tereceğiniz Ü m it ediliyor.
|
SAĞLIK DURUMU : Ömür yoğurdu yiyiniz öm rünüz uzasın.
ÜLGEN OSKAY
H İS HAYATI : Y ıkılm adan yapılm az.
MESLEK HAYATİ : B u kadar çalışm aya ekim ci olursanız yazık.
SAĞLIK DURUMU : V urduğunuz yerlere kan uyuşturuyorsunuz.
niz.
t M W m t W H W M V I '. W U W M I T O V W t W t W a M M M H W t W V « « » VW W V W W V W V 1
ne müptelâ olan Cumali Çavlı, anayasa
aşkını Bahri Baba’ya amme hukuku
flörtünü de Yavuz Abadan’a açılabil­
mek hususunda tereddütler geçirmek­
te, SBF'nin asistan kadrosuna «Ein­
gang» edebilmenin çârelerini araştır­
maktadır.
295 ATİLLÂ EGE
Yakın senelerden birinde bir dağ
köyünde doğduğunu iftiharla söyler.
1961 de Mülkiye’ye girdiği sene 15 san­
tim uzamakla rekor kırmıştır. Ya­
sının küçüklüğü ile İnekliği arasında
ters korelasyon vardır. Her sözlü imti­
handa su koymadan yapamaz. Sosyal
hayatla inekliği paralel yürüten Jönü
müz bir çay, balo kaçırmamıştır. Bir
kaç büyük lâf etmiş, fakat tutulma­
mıştır. Örneğin, «gece, aşk ve ineklik
için yaratılmıştır» Bunun yanında «ine­
ğe inek gerek» doktrinini benimseyerek
kızlara asılmıştır. Bu sıralarda evlenme
ayaklarına yattığı rivayet ediliyor. Son
sınıfta Festival Komitesinin her dalga­
sına burun soktuğu yetmiyormuş gibi
bir de savcı olup fonksiyonsuz bir simo
olarak belirmiştir. Müteşebbiz sıfatı­
nı lâyık gördüğümüz Atillâ'nın iyi bi:
işletmeci olmasını dileriz.
ı ü ı^ ii/ü M
JfA
Bir kaç gece arka arkaya Ameri
kan ve Rus gözlemevleri, muhtemelen
Türkiye civarında en az bir milyon
TNT’lık bir serî nükleer denemenin ya­
pıldığını rapor ettiier. Fakat bu iş ay­
larca tekrarlanınca şüphelenip araştır­
dılar. Karşılaştıkları gerçek korkunç­
tu : Dede Hilmi her gece uslu uslu (!)
horluyor, Lâz Ercan da onu silkeliyerek uyandırıyordu. İşte Dede Hilmi
böyle bir efsanedir. Akraba-yı taallûkatı
m üç kâğıda bağlamış, Kurban Bayramı
namazını ise Ürgüp Kaymakamının
yanında kılmakla ün yapmıştır. Kayse­
rili olmasını söylemekten utanacak ka­
dar gerçekçidir. Yurtta dini bütün ve
mukaddesatçı gençliğin de kalmakta ol­
duğuna dair Cebeci Camii İmamhğınca
örnek talebe olarak Diyanet İşlerine
bildirilen listenin başında adı yazılıcYır.
Dede Hilmi Molla’dan hiç mi hiç kork­
maz ve Peri Bacalarında bir PAPAZ’la
aralarında hiç bir olay geçmemiştir.
258 NURAN AKYÜZ
1942 Kasımında dünyamız Büyük
Savaşın bunalımı içinde yüzerken in­
sanlığa seslenen tek umut, Ankara’da
dünyaya gelen bu devingen kızcağızdı.
(Bk. Mein Kampf : Sayfa?) 40 günlük­
ken kendisine bakan bir doktora pos­
ta atmış olduğu söylenir. Bu söylenti.
Mülkiyeye geldikten sonra sayısız de­
neylerle doğrulanmış, şimdi de bu yüz­
den sap kalmıştır. «Güzel Erkek güzel
olan erkektir» sözünün patenti de ona
aittir. Fakat kendisine havalar getiren
SHOW’da «Oh ne güzel erkek!» deme­
yi bir türlü becerememesi, çeşitli yo­
rumlara yol açmıştır. En büyük ülküsü,
bir kaç yıllığına herhangi bir dal için
Amerika’ya gitmek olan Maestro, An
kara Kolej’inden mezun olmasına rağ­
men konuşabilecek kadar İngilizc
bilmektedir Soyadına rağmen kendisi
için asıl önemli sayılacak işlerin için­
den «yüz akı» ile çıkamamıştır. Paris
modasına bluz ilhamını veren Nuran,
özellikle, gerçekten şâhâne olan yürüyii
şü ile dikkati çekmiştir.
285 AHMET OVALI
1942
yılının 5 Temmuz günü saal
5'i 5 geçe horozlar öttü, tavuklar gı­
dakladı, kısraklar kişnedi. I-Iele hele
İneklerin möğürtüsü göklere çıktı. İn­
sanlar el çırparken Ahmet bıyıklı ola­
rak Dünyaya avdet etti.
Ayvalık arşiv dairesinde yaptığı­
mız araştırmalar, Ahmedin 3 yaşında
Zeytin yağında yüzmeye başladığım gös­
termiştir. 4 yaşında basket 5 yaşında
Futbol Milli takımında diktatörlüğünü
ilân etmiş, 6 yaşında ise devrilerek İs­
tanbul’da inzivaya çekilmiştir.
En büyük eğlencesi imtihanlarda
başarı gösterip Göl gazinosuna gitmek
tir. Her türlü ÇAY’a karşı alerjisi var
dır.
15
MATRAK BİYOGRAFİLER (devam ;
Batı müziğinden «jai quitte mon
Ayvalık» yerli mallardan «Kadıköy Kr/
la n diyorlar 3 mevsim sevişiyorlar^
şarlarmın hayranıdır.
«Çağınız başlıyor ey hâtıralar»
KAZGAN; dokuz aylık bir b ek leyişin sonunda yayın hayatına fırladı.
Azıcık eciş-bücüş ise, ineklere de pek benzem iyorsa, suçu biraz da sizde
B aşkan Cokey Ö m er... Y anında KAZGAN şürekâsı: B ildirgen Lâz E r­
can, Cumali Çavlı, K ılıbık M etin, Jön Aydan, Katır Erdal, ve Güldamla
Aynur.
KAZGAN kutularını açıyoruz. B ir sürü «frijid» espri (!)
279 HÜSEYİN ARİF BİLGEN
1943'de Kilis'in Kaçakçılar mahall
leşinde dünya perdesini araladığındJ
saçlarının var olduğu rivayet olunun
Vefa Lisesinden mezun olup Mülkiye!
ye girdiğinde saçlarının yarısı sağlar«
iken 4 sene süresince kullandığı tür*
saç ilâçları ve günde 23.5 saat çalışma
sı sayesinde «kellik» Unvanına hak ka
zanmıştır. Ders çalışarak kız tavlama
gece ders çalışırken yaptığı jimnastül
1er ve her zaman sakallı suratıyll
«Hür gericiler başkanlığına rakipsl
aday olarak seçilmesiyle şahanede tl
mayüz etmiştir.
232 ADİL ÜSKÜDARLI
B ilge Zorluoğlu acaba en çok hangi şarkıyı sever? N eym iş elen ­
d im ... Hep beraber tek rarlayalım : «K ardeş olun ey insanlar, bunu is­
ter Tanrımız.»
Lâz Ercan: «— Eeee, biz
hep
sap m ı kalacağız yani?»
B ir başka kâğıdı açıyorsunuz :
H atunlarım ıza hediyeler... Gece elbi­
sesi, döpiyes, tayyör b ik in i...
K om ite B aşkanı E m re Ertürcr.
N am - 1 diğer fon ksiyon başkan:
«— H epsini at gitsin, soğuk soğuk
espriler. Yalnız b ik ini kalsın, o iyi.»
K ılıbık M etin atılıyor oradan :
«— Yav, şu gezide olup bitenleri ya­
zalım bari. Şu harabeler arasında
sürünerek aşk yapan çiftleri anlata­
lım h iç olm azsa.»
O da olm az. Niye? Çünkü o aşk
çocuklarından biri, şim d i bir başka­
sıyla evlenecek. D algasına taş atm ış
oluruz.
Ona da eyvallah!
E rdal’a bir
hediye: Paltosunu
tutacak kendinden uzun bir leydi.
Lâz Ercan hem en ihtirazı kayıt
koyuyor: «— Olamaz! İm kânsız he­
diyeler KAZGAN’a konam az!»
Ona da peki!
B irisi g e liy o r : «— Oğlum, bak,
benim hakkım da sol'lu bir şey yaz­
m a. F işliyorlarm ış, şunun şurasın­
da b ir senem iz kaldı.»
Ona da peki!
lo
Ömer aradan fırlıyor :
«— Ç ocuklar!... Gülçiu için şu n ­
ları yazm ayalım ,»
Sana da eyvallah aslanım !
«— Çocuklar,
B ursasporlulaıdan balısetm iyelim , 6. kat geçm e­
sin, HaS’siz olsun, olur m u?»
Ona da peki!
«B ülent Dâver kendisine çam ur
atılm asına bozuluyorm uş. Ucunu eli­
m izden kaçırdık, tepem ize çıktılar
diyorm uş. KAZGAN, D âver’e çamursuz olsun!»
Ona da başüstüne!
B u arada Cumali Çavlı da der
ki: «Y okinili değil am a bikinili bir
KAZGAN ortaya koym ak isterken,
çıka çıka peçeli bir hatun çık tı or­
taya.»
S o ls u z , m ü steh cen ’siz,
Bursasp o r su z , 6. katsız, H ;S’siz, tuzsuz,
bibersiz, bol frijderli bir KAZGAN
size.
Alın, okuyun. O kuduktan sonra
da atm ayın. «K oyacak» bir yer bu­
lun.
Y ıüar sonra, ak kâğıt üstünde
resm i alınan KAZGAN’dan sizer bir
şeyler kalm ası, bu çağların hâtıra­
sını ilerde de biraz yaşatabilm esi
ve dudaklarınızda b ir y a şlı tebes­
süm ün yer tu tab ilm esi d ileğ iy le...
1943’de Amerika’da doğan Adil dı
duğu anda doktoruna annesine fa:
izdi rap çektirdiği için bir sol yunır
atıp oını yerlere devirmiştir. Taıı
nın, Kuvvet İlâhı Herktile Adile kuvı
enjekle etmesi için emir verdiği sj
lenmektedir. Elini sıktığı herkesin
iniklerini kırmakta, pıoflar kurulu
kuldaki ağaçlan budatmak kararı aj
ğı vakit bunu merasını Adile şut ç
tirerek ifa ettirmektedir.
Kızların rüyalarının erkeği oldıj
halde hiç birine resmen ayak atma’l
Adil «gayriresmi olarak» atmıştır. I
defa ikinci sınıfta hamama gitm iş,-t
sesiyle attığı gazellerle hamamın I
varlarını çatlatmıştır. Kendine yedi:
mediği hâdise, kuvvet ilâhı olrnasl
rağmen mikrop Yiğitten yediği da\t
tır. Bu çocukla baloya gitmeyip te b
zere t beyân eden kızlar şimdi pisnı
dır.
265 YILMAZ AKYÜZ
Kapalı kapılara karşı allerjisil
duğundan maymuncukla gezen ve î\l
kez Bankasının bursiyeri olduğu |ı
ekonominin Enflâsyon içine düşmesi
sebep olan Yılmaz, ayni zamanda F
tival Komitesi'nin sahtekâr muhas||
ğini de yapmıştır. Fakat bu d u ru i
n kendisinin yarattığı düşüncesi, I
inanla onda derin bir vicdan p
bı yaratmış ve neticede, sırf, mejı
keti, kendi sebep olduğu bu dururrş:
kurtarmak için Maliye Bakanı ol:
ya andiçmiş ve bütün varlığı ile M!
ye Bakanlığına giden yolun dikenli
maçlarında mücadeleye başlanır
riaitâ ınaıikeme kararı iie yaşını Otıyütüp bu Ekim'de Genel Seçimlere
girmeyi biie düşünmektedir. Hayırlısı...
zişten sonra kendisi de bir sergi açma­
ya karar vermiş, fakat bunu gören ol­
mamıştır. Bunun yamsıra yaptığı pas­
talarla misafirlerine parmaklarını ye­
dirtmek de ayrı bir marifetidir... Lâf
aramızda bir ara sokaklarda kendisine
ayak atanları atlatmak için polise baş­
vurmaya kalkmışsa da sonradan Alla­
ha sığınarak bu işi kendisi halletmiş­
tir.
266 SEMİIIA DİNÇER
Mülkiye’ye istemiyerek giren, en
büyük ideali Tıbbiye olaıı;, hem ders­
lerde, hem cemiyet faaliyetlerinde ba­
san gösteren 1S45 doğumlu olduğu için
sübyaniçe unvanım alan, herkese kar­
şı mütebessim ve nazik olan biraz sal
bir sübvandır. Malî Şubenin olduğu ka.
dar Şahane'nin de en şahane endamı
ondadır.
218 TÜLİN ŞENER
1944 de Söke’de doğdıı. İzmir Çamlaraltı Kız Kolejinden mezundur. En
çok ilgi duyduğu konu Tıpdır. Kitap
okumak ve açık havada yürümekten
hoşlanır. Tatillerini yurt içi seyahat­
lerle geçirir. Sosyal davaları yakın
dan tanımak ister, sınıfın sayılı inek
(erindendir. Bilhassa hazırladığı semi­
nerlerin kalitesi ile meşhurdur. Aşk ko
nusımdaıı epey uzaktır. Hattâ kendisi­
ne âşık olan birisini dövmek bile iste­
mektedir. Hanımefendi, ağır başlı, bu­
lunduğu yeri dolduran ve gelecek hak­
kında kesin bir projesi olmayan bir a;
kadaştır.
AHMET AYAYDIN : «Aşkı senin­
le tadalı. Şükranla yandı gönül»
NURAN AKYÜZ : «Bu kaçıncı ba­
har, ne zaman beni de alacaksın?»
NECATİ UTKAN : «Uykusuz gece­
lerde sabah olmuyor»
MELİH BORAHAN : «Tuti-i mu­
cize güvem»
ÖKMEN ATAMYILDIZ : «Seninle
dalga geçtim, sevilirim başka benim»
GÜNEŞ YENERMAN : «Beklerim hergiin bu plajlarda, bikinili böyle ben»
BELGİN ÖNER : «Bir neş’e umdu
gönül, serapa keder oldu»
TUNCER GÜLCÜ : «Gül dalında
öten bülbülün olsam»
OKTAY VARLIER : «Ayşe, Fatma,
Türkân I remember you ali»
OĞUZ GORBON : «Söyleyemem
derdimi, ağyar duymasın diye»
ÖRHAN EMİRDAĞ : «Aşkın benû ya­
kıyor, .niye hâlâ kaçıyorsun»
METE TANRIÖVER : «Mavi gözlü
sarışın kız, gel gidelim adaya biz»
EYÜP SARAY : «Etli bullu vâr pe­
şinde, koşa koşa yoruldum»
İBRAHİM YAYCIOCLU : «Gazla
şoförüm, gazla!»
RECEP ÖNAL : «Ne fena talihim
var, Kıbrıslı yârim var»
SEVGİ ASAL : «Asker bayrağını
da burca diktiler, küçücük te yârimi
asker ettiler»
1399 NURHAN CANDEMİR
1943 Kasımında bilumum hayvan­
lar kış uykusuna yatacağı sırada Bandır
4
Maliye’nin bu şirin kızı bugün­
lerde pek ciddi meselelerle karşı karşı­ ma ormanında bir Ana Tavşanı yavru­
lan için kâfi yer olmadığından, bir ta­
ya. Duyduğumuza göre meselenin hal.
nesini şehrin kenar semtlerinden biri­
li bir başka kişi için de hayati bir önem
ne bırakıvermiş. Oradan geçmekte olari
taşıdığından ayrıca ehemmiyeti haiz­ bir Ademoğlu bu minik tavşanı almış
miş (!). Sınıfın bu en küçük kızı Güzel
büyütmüş, bu günlere getirmiş. Tesa­
Sanatlar Akamcdisine gitmesi gerekir­ düfen girdiği Mülkiye’dc havuçtan baş­
ka her şeyi yiyen tavşanımız hayatının
ken Mülkiye'ye neden geldi bilinmez.
en
cür’etli maceralarını hastabakıcıla­
Ama yine de her Bayram kendi eliyle
rın tebessümlerine hedef olmak şeklin­
yaptığı karıları dostlarına gönder­ de ifade etmektedir. «Yahu ot geldik
mekten geri kalmaz. Ankara’daki bi­ saman mı gideceğiz?» vecizesini dilin­
lumum resim, heykel sergilerini sene­ den düşürmemektedir. Konuştuğu İtalyancasivle î falyadaki intiharları % 3.5
lerce kaçırmaz, özellikle empresyonist
ekol temsilcilerinin sergilerini her ge­ oram'nda arttırm'ıştır.
DİLEK
PINARI,
SAAT
YİR M İBİR
TEZER İZMİROGLU : «Niçin kaç­
tın benden güzel aygırım»
ASUMAN YÜCEL : «.San pırasamsın sen benim»
ERCAN EYÜBOGLU: «Kellemin
Sapını Gülle donatacağım»
ZAFER ÖGET : «O kara kaşlara
da Leylâm, sürme mi çektin?»
ATİLLA TAŞDEMİR : «Gözleri aş­
ka gülen, taze bir Sirkeci hammalıyım»
IŞIL Ü N E L : «Boş yere ağlama,
gönlünü bağlama»
ÖMÜR SEZGİN: «Oy mendil OYA'
lı da mendil»
METİN ÖRNEKOL : «Annem, ba­
bam işte bunu bilmezler, kız seni ba­
na almazlar»
AKIN ALPTUNA: «Ali Babanın
bir çiftliği var, çiftliğinde civcivleri
var»
HÂLE TULGAN : «Tanrım bizi et­
sin, bir arada, bahtiyar»
,AYDAN KARAHAN : «Ben bir ya­
ralı kuşum, pek erken vurulmuşum»
ÜMİT PAMİR : «Bir gül hikâyesi­
ni anlatırdı bir Per'i»
GÜNAY DERMENLİ :
«Ayrılık
Ateşten bir ok Ders var Koçero yok»
ZAHİDE KARADAĞ : «Ümitli bir
bekleyiş hasreti var içimde»
RANÂ KOKSAL : «Gülen gözleri­
min mânâsı derin»
SERPİL CEBECİ : «Yüzüm Şen,
hatıram şen, meclisim şen,»
TÜLÂY GÜREL: «Sakin, sakin
bak, her yer sessiz»
SADİ ÇALIŞLAR: «Unutturamaz
seni içki kadehleri bile»
17
Gazeteniz KAZGAN sizin için n eleri göze alm ıyor ki? G ülçin’le yaptığm ıız röportajdan sonra tiril tiril titrem iştik. Isınm am ız gerekm ez m iydi?
K alem i tazeleyip çağım ızın nükleer röp ortajım yapm aya koyulduk. Gözle­
rim iz kam aştı am a, yılm adık. İşte F akültem izin güneşi ile konuşm ala­
rım ızdan yazabildiklerlm iz :
— G ünaydın Güneş nasılsınız?
— Günaydın. Çok hararetli ve
yakıcıyım.
— Son günlerde p ek ortalıkta
gözükm ediniz. N edenini öğrenebilir
m iyiz? Avrupa’da m ıydınız yoksa?
rursunuz?
— Doğrudur. Her sabah o gaze­
tecinin odasına girerim, ne yapayım
elimde değil. Tabiat kanunu gibi bir
şey, çekiyor beni güzelliği...
— Hayır. Sadece havaların bo­
zuk gitmesi.
— Y akalanırsanız sosyeted e pat
layacak bom banın ne olabileceğini
düşünm üyor m usunuz?
— Üzerinizdeki lekelerden bir
anlam çıkarm aya çalışanlar var. N e
dersiniz? Gahveyi çok m u seversiniz
yoksa?
— Hiç dert değil. Hem beni onunla geceleri gören olm uş mu şim­
diye kadar. Huı?
— Peki, bu KAZGAN yazarıyla
— Boş yere uğraşıyorlar. Hiçbir
şey çıkaramazlar.
bu kadar ileri dereceye varan bir iç ­
tenliğe n asıl ulaştınız?
— B ir ara bütün asılm alara rağ.
m en yerinizden kıpırdam adığınız y o ­
lunda haberler çıktı. D oğru m u?
— Ben, benim le ilgilenen herke­
si severim, beni sevenlere sarsılmaz
bağlarla bağlanırım.
— Evet. Beni kimse
oynatamaz.
— E fenim , festival b itti, snavlar geldi çattı. Bu konuda düşünce­
lerinizi?
yerimden
— E skiden, lıer gün çevrem izde
kur yaptığınız, k u tsal k işilerin koynuna girdiğiniz söylenirdi. Ş im di bu
durgunluk niye? Y oksa hararetinizi
m i yitiriyorsunuz?
— Yoooo, nem ’nasebet!
— B ir gazeteci (KAZGAN ya­
zarıdır) sabahleyin gizlice pencere­
den odasına girerken sizi yakalam ış
ve resm inizi çekm iş. B una ne buyu-
MATRAK BİYOGRAFİLER (d ev a m )
179 OSMAN AYSAN
İstemiye istemiye geldiği Mülkiye'de Çeto’yu bulunca hemen ona
«Sizde Ret Kit'in yeni sayısı varını?»
diye sormuştur. Çok sakin bir hayat
yaşıyan ve Kızılay’da bir yerlere (!)
bakarken ayakkabısını yırttığını baba­
sından saklayan Osman ecnebi diller­
den gazel atmayı, yerli filmleri, san
sürün yasakladığı bilcümle terbiyevî
dergi ve resimleri, bazı konserleri (!)
çok sever. Meyvalardan iri şeftaliye
bayılır. Efkârı umum iyenin attığı par­
mak acıtmaz diyerek son sınıfta cemiyetçi büe olmuştur.
— Anlamadım?
— Yani heyecanlanıp heyecan­
lanm adığınızı öğrenm ek istem iştik
te ... M âlum , gazeteci m era k ı...
— Saçmaladığınızın farkında
mısınız?
Yoksa beni işletm eye mi kalkı­
şıyorsunuz aklınız sıra?
— Aman
efendim ,
csteğfirul-
lalı... Sizi işletm ek... Cümle tiillâbı
sabahlayıp inekler görünce merak
ettik, durumu KAZGAN okurlarına
iletm ek istedik te...
— Eeeeee?...
— İşte bunun için görüşmeye
geldik... Yani... Şeyy...
— Hay aptallar, hay! Hah Hah,
hah, lıaaa!... Ayyy, kırılacaktım gül­
m ekten... Beni IV Malî'deki GÜNEŞ
mi sandınız siz ayol? Hah, hah, hah,
hilı, hih, hiii...
— Efenim siz...
— Efenim ben... Ben gökteki
güneş... Her ne kadar Mülkiyedeki
adaşım bana her bakımdan pek ben­
zerse de, ben o değilim, anlaşıldı mı,
gazeteci bozuntusu? Kendisine en
içten sevgilerimi iletmenizi istiyo­
rum. Bir daha da böyle işlere karış­
mayın, e m i?...
— Olur.
X X X X
Bursa’lı, Sun’i peyk ve sun’i ipek :l
Gazetelerde ilk sun’i peykin uzaya atıl-J
dığı haberi büyük manşetlerle verilir-1
ken, Bursa’nın yerli endüstrisinden biti
yetkili dayanamamış:
— Aşkolsun ayol, demiş, biz bıı
sun’i ipek’i yıllardır yaparız, kimse yaJ
maz da başkaları yapınca manşea
atarlar.
Gagaı-in’in İngilizcesi :
G ag a n :!
H aşan , y a z la n İn g ilte re 'y e g id e re k İn i
gilizeesini ile rle ttiğ in i sö y lerd i de bizi
in a n m az d ık . B ir gün k ırd a İngiliz k r /|
la n b a sk e t o y n a rk e n b u n a d a gel hal
k em ol d em işle r. G aga «yes» d em iş, vJ
m açı y ö n etm ey e b aşlam ış. T am d ev rJ
b itm e k ü zere se n in k i d ü d ü ğ ü ağzına
g ö tü rü rk e n b ağ ırm ış :
— I ara th c vvcek.
gençlik çağlarında terketmiş olup h:|
lim selim bir insan olmuştur. Bu yüJ
den İnek Bayramında Efendi ism in
almıştır. İmtihan arifesindeki aylardı
Budist Rahipler gibi canına kastedeı
cesine ineklemek hastalığına duçar ol
ması kendisini seven arkadaşlarını üzül
tüye sevketmektedir. Bilhassa bu a f
larda her türlü dünya nimetimden eli
ni çekmesi Millî Savunma Yurdu a l
kadaşları tarafından müşalıade edil
inektedir. Fakat kendisi bu türlü ha­
reketinden memnun olup, bu sureti:
132 ÖMER ESENER
ailesinin şanına lâyık olabildiğini sol
İçmektedir.
1942
de Keşan'da diinvaya gelmiş
tir. İlk 3 yıl durmadan eline geçirdiği
125 EM İ S Ö ZTZP
her şeyi yere atıp kırarak ailesine kas­
Yurtta suların kesilmesinden şiklıvetli bir diinya yaşatmıştır. Çocukluk
devresindeki despot yaratılışını ilk yet etmeyen tek öğrenci olup bu elli168 DAN YAL GÜRDAL
Doğum kontrolü hakkında incele­
melerine daha lise sıralarında iken baş­
layıp D.P.T. na büyük yardımları do­
kunan ve ilk defa bu yıl içtiği biraya
«aman ne acı şev» diyen Danyal Te­
kel İdaresince «Personnn ııon grata»
ilân edilmiştir. Tangoyu ağır, twisti
hızlı, çaçayı ise yeknesak bulduğunu
söyliyerek dans elmiven Danyal geçen
vaz kız tavlamaya gittiği Aba-na’dnıt
taş loplıyarak dönmüştür.
i > Vi \K ! S İ/ . DİYOR K t :
f
■Ocüçicr... Bahar günieri sizin
i'iihl-jı inizdir. Temiz havada dolaşıBoi bui GÜNEŞ'leniniz.»
0
1
1
m
Ü
1
1
İ
lir*11
in
m
Ar.. Doktor aîîhiı!... N e diyorsun
sen?)
«Ben sevgilimi buldum. Kalanı
yağma olsun!»
Yunus Emre Ertürer
«Kutsal Kitap devri artık bit­
miştir.»
Hüseyin Böcek
Teksirci)
«Independence is the best policv ali över the Mülkiye.»
Mahcur
Yürü,
nasibin
o
HEP O ALTIM SAÇLARI
«BELGE» de t^llâp
KAZGAN için çizilen karikatür- j
yürü,
leri gözden geçiren Güneş :
Yürü, nasıl ki yü­
— Herkesi profilden, bir tek beni j
rüm üş senden önce­
yüzden çizm işler... diye şikâyet edi- i
kiler sürü, sü rü ...
yordu.
Lâz Ercan bu! Cümle tüllâbm,
bu, gerçekten güneş kızdan, haklı
11.11.1964 — M ülkiye açıldı. K orkunç sonun başlangıcı. Açış konuşm a­
yakınmalarını dile getirme fırsatı­
sını çiçeği burnunda Dekan Cumhur, yaptı. Alkışlandı mı,
nı kaçırır mıydı?
halâ
doktrinde tartışm alı. İlk dersi Ş erif Mardin teypsiz
— Doksan derecelik bir açıyla bak
verdi.
madıkça yüzünü görmeye imkân mı
17.11.1964 — Son sınıf, kafilelerle birinci sınıfa ayak avına çıktı. Bula
var Güneş? Çizenin suçu ne?
bula Katır E rdal’la, Pek Güzel Ahm et iki keklik buldular.
INDUSTRY OF BURSA OF NATIVE
ECONOMY
18.11.1964 — H am m al Atillâ ilk siftah ı yaptı, m erdivende yuvarlanan
Yavuz Abadan’ı hastahaneye taşıyarak yolunu buldu.
TÜRK SANAYİİNİN HİZMETİNDE
19.11.1964 — Canbaba tuvalete gitti, içerde 5 dakika kaldı,. Çıkarken
«K abızlık yüzünden 5 dakikam kaynadı» dedi. Sırada bekliyen «Pilot» ise teselli etti.«Ü zülm e Canbaba, ishal olunca
telâfi edersin».
Yarım asırdan beri faaliyette olan
Yatırım banka’mızın bütün yurt sat­
hına yayılan şubelerine ilâveten, özel çekilişli MÜLKİYE ŞUBESİ de
pek yakında hizmete girecektir.
Şube Müdürü : Pilot Attilâ
V eznedar: Kocabaş Orhan
Sayman : Çiroz Özer
Hukuk müşaviri : A’mn avukatı
Kambiyo se r v isi: Recep
Çocuklar ve gençleri şimdiden
yatırıma alıştırmak için siz de bir
hesap açtırınız.
X X X X
OZAN GEÇİNİRKEN...
İ d a ri Ş u b en in fe rm a n ı o k u n d u , Si­
yasî Ş ubeye bol ç a m u r v ard ı. B u ça­
m u r d e ry a sın d a en fazla h a rc a n a n K a­
sın tı Işıl, fe rm a n ın yazarı ve o k u ru Laz
E rc a n ’ı p ü r cid d iy et a rıy o r... N ihayet
y ak alad ı, ve b ü tü n kızgınlığına ra ğ m e n
yavaş yavaş k o n u şm ağ a b a şla d ı (d a h a
hızlı k o n u şa m az za te n ).
— H ep sin e eyvallah âb i am a, ne­
den cibilliyetsiz dedin?
L az’d an gelen cevap, I ş ıl’ı d a dinliyenleri de d o n d u r d u :
— K u su ra b a k m a be, k ab iliy etsiz
ile k afiye tu ttu ra c a k b a ş k a k elim e bulam adım dı da.
20.11.1964 — Son sın ıf — İptidaî tanışm ası. K ızlar saplı bu sene, anla­
şılan; suratlar asık. H erkes m ide derdinde.
26.11.1964 — F estival Em re B aşkan oldu. Asıl festival B aki’nin seçilm esiydi oysa.
4.12.1964 — 105 inci K uruluş Y ıldönüm ü. Şölende Avanta Ertuğrul
ceplerini galeta doldurdu. Servet bir hafta tuvalet yolların­
da kaldı.
5.12.1964 — Kazgan K om itesin e Kral Ömer em ri vâki ile kendini baş­
kan seçtirdi.
9.12.1964 — Ökm en’in B alo K om itesi çok hızlı. H er Cumartesi çay dü­
zenlenecek. Saplar kara kara düşünüyor.
10.12.1964 — Prasa Turgut Asüm an tarafından kafeslendi. Oysa köfte­
ler halâ kursağında idi.
17.12.1964 — 4 siyasî 3 S iy a sî’ye züppelik üstüne ilk dersi vardi. Baş
Aktör Sadi. B aş S o list ise T ezer...
19.12.1964 — İlk çay yapıldı. K alantor M etin dans ediyorum diye
hatunun ayaklarını plâki yaptı.
bir
25.12.1964 — Seçim yapıldı. D em okratik cephenin güçlü koruyucuları
kaybetti. K abzım al Erhan Fakülteyi boykota, Sübyan Ömür
de Y ön’le Sosyal Adalet e abone olm aya karar verdiler.
26.12.1964 — B ülent Dâver 4 İdarî ve 4 Siyasî Şubeleri habersiz sm av’a
soktu. E spri serbest.
27.12.1964 — Y ıl b aşı gecesi için Arıgil ayak yoklam alarına girişti. Dede
H ilm i Kız bulam ayınca Bursalı P ilot’a dans (!)’ teklif etti.
19
MATRAK BİYOGRAFİLER (devanı)
254 GÜNEŞ YENERMAN
Muanzları, Çetin Altan'ı bir ha­
tunun sıfatını çalmak ve dolayısiyle
sömürücü olmakla itham ederler. İş­
te bu hatun Güneş’tir Gökteki . adaşı
ile ilgisi, sadece onun kadar yakıcı ve
parlak olmasındadır. Saçlaıjnı yüzü­
ne dökmesi de, Klâsiklere göre İıav
nın bulutlanması, Marksistlere göre
ise Güneş’in balçıkla sıvanması çaba­
sından ibarettir ki «Güneş her zaman
güneştir» şeklinde formüle edilmiş­
tir. Kazgan’a göre ise bu, «Peçe» nin
modernize edilmesinin ta kendisidir.
İstanbul'da doğup İzmir ufuklarında
yükselen Güneş’in nerede batacağı,
Copernicus ve Galileo tarafından da­
hi bilinememiştir. Şu var ki Devlet
Konser salonuna pek vurulması, Jurisprüdansta çeşitli yorumlara yol açmış,
Yurtta merdiven konserleri vermesi
ise «Kızlan baştan çıkarıyor» gerek­
çesiyle Dekanlıkça
yasaklanmıştır.
Tanrı, Meryem’i seçtikten sonra Gü­
neş'i görmüş ve üç gün - üç gece ağ­
lamış, fakat «sosyal statüsü elverme­
diği» için tercihini değiştirememiştir.
Güneş, sistem in merkezi olarak
çevresinde yörüngeye girebilmiş uy­
dularını, saçlarından fırsat buldukça
güleç yüzle seyretmektedir.
187 AYHAN GÖKER
Yemyeşil bir Ege kasabasında
Temmuz Güneşinin parlaklığı altında
dünyaya gözlerini açan Ayhan, bu ro­
mantik havanın tesiriyle hassas bir
ruha sahip olmuş ve daha doğduğu
günden itibaren içli (!) sesiyle şarklı­
lar ve şiirler terennüm etm eye baş­
lamıştır. Mülkiye’de bilûmum gezile­
rin müdavimi olmuş, imtihan zamaııi
günde 1 0 saat uyumayı prensip edin­
miştir. Fermanda kendisine «Mülkiye’ye ihanet eden» denmesine çok bozul­
muş, parlak (!) bir Mülkiyelinin aya­
ğını kırmasından duyduğu pişmanlık
bu yüzden son günlerde daha da art­
mıştır. N eşeli görünmesine rağmen
çok sık dertlenir.
20
31.12.1964 — Sübyan ö m ü r seçim vaadlcri gcreğiııco, bir al arabasıyla
yurda 300 adet m u h telif n ü sh a Peri, 274 adet Karnaval
getirip Tüllûba dağıttı.
Ayni Gün
(A kşam ) K oridorları su b a şlı. İstanbul'da bulunan Mali
Şube Kralı Minik Cokey Ömer tebaasının telgrafla duru­
m unu sordu. İm am Cem, boğulm aktan güç kurtarıldı.
1. 1.1965 — İSA A lcyhisselûm ’dan bir yıl daha uzaklaştık. Tıillâp git­
gide azıtıyor. K ıyam et günü m ü gelen?
2. 1.1965 — Köçek İm am Çetin, Kız Teknik dayak postasının birinci
yıl dönüm ü dolayısiyle iki rekât nam az kıldı.
3. 1.1965 — Yıl başından sonra üç gün geçli.
4. 1.1965 — Al işte bu da 4 üncü gün. Yuh b e ...
9. 1.1965 — Tufan„ M oi’nin odaya taşındığından beri ilk defa Yurda
uğradı Y urdun önünde PE-RE-.TA servis arabası b oşal­
tıldı.
9. 1.1965 — Ayni gün, Baki, İptid'aî’dcn «Alanor» ile K ennedy film in il
seyretm ek üzere derse geldi.
10. 1.1965 — Lâz Ercan, B ildirgen sıfatın ı aldı.
13. 1.1965 — M olla M elih, badigardı m uhafızlığında ilk defa K antin’del
çift oturdu.
15. 1.1965 — Alper Aktan, K antin’de Coca C ola’yı yasakladı.
16. 1.1965 — B ülent Dâver, «Irklar ve G üzellik» konusunu an latırk en
«şahsî tecrübelerim e dayanarak söyliyebilirim ki, dünyaj
nın en güzel ve ateşli kadınları T ayland’d a d ır ,. K ıraliçel
sinden de belli değil m i arkadaşlar?» dedi. Tezer’in kalbi
o anda bir saniyede kırkbir kerre hopladı. (Sağdan alkışl
soldan da alkış s e s le r i...).
İS. 1.1965 — İç Gezi K om itesi d o st ve arkadaşlardan kurulu bir kafili
tesb it etti. E n büyük kazığı da K om iteye başkanı verel
Siyasî şube yedi.
21. 1.1965 — Ç iftlikte aradıklarnı bulam ayan b ir gurup turist, Mülki
ye’ye H ayvan Zafer’i ziyarete geldi.
23. 1.1965 — K atır Erdal Festival K om itesi çavına gitm edi. B eatle Attı
lâ Poz attırm aya devam etti.
30. 1.1965 — K orkunç ve yüz kızartıcı olaylar, İhanet edilen a ş k la r : I
gezi başladı.
31. 1.1965 — M oterize Cihan, k endisine çok pahalıya m alolan Motorlı
seferlerine tövbe e tti, aşka başladı. İlk sonuç, suratta paı
layan b ir tükrük. S on u hayır olsun.
1. 2.1965 — D ersler yeniden başladı.
3. 2.1965 — M oi, Bayram m ünasebetiyle yüzüne sabun vurdu, ve qı
rum ailesi tarafından yıldırım telle D eknalığa ve Yurt Mi
dürlüğune bildirildi.
11. 2.1965 — Kürt İsm et K öpek K ö y ü n M enekşesine ayak atarken f;
kalandı.
18. 2.1965 — İkizdere’de bir kam yon devrildi, 5 Lâz öldü, insanca zajıc
yok.
27. 2.1965 — T üllâbm nabzı şerbetlenip kontrol edildi. 3,5 atıyor.
4. 3.1965 — P roflar Tüllâba elen se çekti. Favori onlar.
11. 3.1965 — Günel B aşer şok geçirdi. K endine gelince ellerini Sem;
•ya açıp «H ey K adir Mevlâ» dedi. «B en kim in tavuğuna|k
dedim ?»
15. 3.1965 — K azgan’m çıkm asına iki ay kaldı. T üllâp’da telâş.
19. 3.1965 — B etül, Firikik Figürleri K ollek siyon u ’na bir yenisini dtlekledi.
23. 3.1965 — İsm ail Türk, V itrinde gördüğü bir buz dolabım çok b e te
di ve 128 ta k sitte satın alm aya karar verdi. Dünya Ba*k
sı da Kredi açacakm ış.
28. 3.1965 — D ouble Civ Akm ’a D enizli D evlet Üretm e Ç iftliğinde» i
san d ık K uş yem i geîd'i.
1. 4.1965 — 3 İdarî, 4 İdarî ve 4 Malî Şube, «Propilam iıı Arsan» film
sıyla ders y ılı sonuna kadar m ukavele im zaladılar.
/; î
.
;
ı.
vr-iti
.ivi t c . c / i i * w t
O o fiU iiK iX
ASj-iJl
O il’
iviO -
nometre, bir PB kalem, bir de m ürekkep ısm arladı. D olm a
kalemi do doldurdu.
— Kaııım'de m erham etsiz sahneler. Balo için kırılan yaklar
gerçeklen yürek yakıcı. Y aşasın sapiık.
i*.-, ı
a
i i. 'C-vjiv/ijı
;
421 SAFİYE COŞAR
;--ev — Veda baiosu. Ayrıntılarını K atır Erdal yazacakm ış, inşaallah okursunuz. I-Ia, bi de şu v a r : B ülent D âver baloya
yelmedi. Sebep : Kazgan. Yoksa kızsız olduğu falan değil.
¡. .;.ivo5 — Emre âşık olduğunu zannetti. Kurban B ayram ı. M oi ikinci
defa sabun kullandı ve duşta tam 1 2 dakika 2 2 saniye kal­
dı. (Soyunm a, kurulanm a ve giyinm e d ah il).
¡ 6 . 4.1965 — Molla Melih ilk olarak yalnız başına K antinde oturdu.
Kimseye âşık olduğundan söz etm edi.
¡9. 4.1965 — Festival başladı. Ş efik Onat hayatının u cu b esin i yara ttı:
SHOW ... H ocalar için beş düzine m endil satın alındı. Gülçin de Canbaba da S h o w ’da idiler. K ontes Gürol: «Bak, İs­
met Paşa S h o w ’um uza b ile m esaj yolladı, elb ette onu destekliyeceğiz bundan sonra «dedi.
Oyundan sonra Yavuz
Abadan Güray’ı evine götürm eğe kalkıştı. D evlet Operası
Sevgi’yi transfer edecekm iş. Nuran «Ah ne güzel erkek!»
dedi. T eo( bir h ârik ayd ı...
20. 4.1965 — İdarî Şube Kürt İsm et’i, M alî Şube Çıfıt Ö m er’i Kral seç­
tiler. S iyasî’nin K ıraliçesi ise Tezer. Yeni bir B altacı’nm
orm ana girm esinden en dişe ed iliyor...
22. 4.1965 — İdarî Şube Ferm anı. Siyasî Şube bozguna uğradı. Diş İs­
mail B ildirgen Lâz E rcan’ın hafifçe tozunu aldı.
23.4.1965 — Malî Şu b e’nin Ferm anı, İm parator Ömer taç giydi, kadim
dostu Gülçin bu m erasim de hazır bulunm adı. Bütün ço­
cuklar ve inekler bayram laştılar.
1943 yılında Sandıklı’da dünyaya gel­
diğinde biraz düşünüp hafifçe yutkun­
duktan sonra annesine bir şey söyliyebilir miyim demiştir. Doğduğundan be.
ri başlayan bu ölçülülük ve düşünerek
hareket etme bütün hayatına hakim ol­
muştur. Onunla samimi olabilmek için
ufak tefek teşebbüsler kâfi değildir.
326 GÜNAY D E R M E N L İ
Sındırgı'da doğdu galiba. Fakat Fa­
külteye giriş sebebi Koçero Güner’in
kalbini çalmış olmasıdır. Fakülte’de
günlerin her teneffüs «mektup geldi
mi» diye postaya bakmak, mektup yazmek ve postaneye gidip gelmekle geçer.
Uykuyu çok sevdiği için ilk derslere
geç girer. Okulu bitirince Amerika'ya
doktora yapmak veya eğlenmek için gi­
decektir.
140 ATİLLÂ TA SD EM İR
24. 4.1965 — Siyasî Şub e K ıraliçesi taç. giydi. İnek bayram ı tükendi.
M inder kavgasında M alî Şube boyunun ölçüsünü. Şatır
K âm il, Dede' H ilm i Dayı Güner, H am m al A tillâ ve Mişon
Güntaç 25 şer gün rapor aldılar.
25. 4.1965 — Kel Tarzan, bir K azgan yazarından kendisinden ve GüPden pek az söz ed ilm esin i istedi.
27. 4.1965 — Kazgan K om itesi toplandı.
28. 4.1965 — Kurban B ayram ı, İnek Bayram ı, ŞHOW, Çocuk bayram ı,
Aşk, parasızlık, ay son u ve sapiık. Biz Allah'ın kulu, M ülki­
ye T alebesi değilm iviz yani?
1. 5.1965 — M illet Ç am koru’da. İn ekler ders çalışıyor, biz de aptal, ap­
tal Kazgan hazırlıyoruz.
2. 5.1965 — M ıhçıoğlu ilk defa kendinden bahsetm edi.
2. 5.1965 — Aydan, abdest alarak H ale’den af diledi ve İngilizce na­
maz kıldı.
3. 5.1965 — Kıral Öm er ve B eceriksiz Işıl birbirlerinden ayrı dolaşı­
yorlar.
İS. 5.1965 — «Güneş» pencereden girdi. İşin tuhafı K öpekköy’e dönük
odalarda kalan tüm kerler «bize geldi» diye sevindiler.
19. 5.1965 — Kazgan çıktı.
» » »
— (A kşam üzeri) H ocalar küplere bindi.
» » »
— (G ece) Bir kısm ı «Kazgan, Kazgan» diye sayıkladı.
20. 5.1965 — Proflar K urulu toplandı. K azgancılara, yani bütün tüllâba
atılacak kazık tartışıldı. Sonunda hepsine birer kavun ve
in ek lik ¡sertifikası ¡'vorilmesi tezi kabul iedildi.
22. 5.1965 — Hop dedük, ad'ami ezd u n ...
( N o t : Bu kronolojiyi hazırlayanlar, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’nun
Siyasî Tarih adlı kitabından yararlanmışlardır. Tabii ki birinci İsınıfta
iken ve sınıf geçmek am acıyla).
«9 ay Annemin karıynda topsuz
■nasıl durdum, halâ şaşanm» diyen
Hammal, Fransa’da anlatılamıyacak
olaylar yaşamış. Bebekteki arsaları­
nın tapusunu şebekesinin yanında taşı,
mış, buna rağmen kız arkadaş edin­
mede «oui» veya «non»' doktrini­
ne katı bir şekilde bağlanması yü­
zünden Türkiye’de bir kız arkadaş bu­
lamamıştır. Gülçin’in kendisine asla
«mikrop» demediği bu meşin «yuvar­
lak» ustası, evli kadınlar için bir kâ­
bus telâkki edilmekte ve belgeli kızla­
rı her şeye tercih ederim demekte­
dir. («oui» veya «non» doktrinine uy­
dukları için) Kapital’in dördüncü ki­
tabındaki «Kapitalist Ekonomiyi için­
den kemiren çelişki» deyimi, Plekkanov’un yorumuna göre onun için
söylenmiştir. Unutamadığı bir anı ola­
rak ta Bahçelievlerdeki sinamaskop
«pilâv gecesi» ni Kazgan’a fısıldamış,
fakat bunu, Kazgan ve kendisi dahil
kimse duymamıştır. Hammal Attilâ be­
kârdır. Hatunlara müjdeleriz.
21
İdari Şubeden Sarı Cengiz’in
saatlerini titiz bir şekilde plânladığı­
nı, gündüzlerini Aydın Y alçın’la ge­
celerini de Üç İdari Şube'den M ekte­
bin eskilerinden sarışın bir güzelin
paspasının üzerinde geçirm ekte oldu­
ğunu.
Zahide nin sinem ada U luç’un elini tuttuğunu
Ayı M etin’in «bana öyle bakm a­
yın kendim i lok om otif zannediyo­
rum» dediğini;
Moiz E n is”in bayram dan bayra­
ma .yıkandığım
H am m al A tillânın, Fransa’da
ham m allık m esleğindeki büyük ba­
şarısından dolayı «Legion d'honneur»
nişanı ile taltif edildiğini;
Kral Ömer’in B ahçelievler’deki
enteresan pilâv gününde b ulunam a­
yıp «Ah bana niçin haber verm edi­
niz» dediğini.
Palavracı U luç’un babasının m a­
kam arabasıyla Ankara’dan İstan­
bu l’a yem ek m olası dahil iki saat­
te gittiğini
Anim al Zafer’in K alaba’da karşı
takım ın 1 2 . adam ı olarak oynadığı­
nı ve bu yüzden rakip seyirciler ta­
rafından tebrik edildiğini;
Pilot A ttilâ’nın M ülkiye’de en
iyi m eslek tefecilik tir diyerek ken­
di m esleği olan B u rsalılığı un uttu­
ğunu
Sem iz inek H üseyin A rif’i’n kü­
tüphanede firikik için yerlere y attı­
ğını, H aziranda uykusu kaçsın diye
perende attığını;
B ir yaz gecesi B oğaz dönüşü
Ümit Pam ir’in b iletçiye «şurada du­
rup bülbül dinlesek olm az m ı» diye
sorduğunu;
En Cin Ker T ansu’nun «Kazgan
K om itesine «âbi benim kızım Lem iz’i ferm anlarda üvdürem edim ba­
ri siz K azgan’da övün» dediğini
M atruş K elle K âm il Şatıroğlu’nun iç geziye bir bavul kitapla git­
tiğini,
22
Ömür Ü n lü n ü n «K azgan’da ba­ . geceki gibi döktüğü, herkesçe çok
na değil, renkli şah sijretlere çam ur
tanınan m eşhur, bir şişe kolonya kiatın» dediğini
fâyet etm eyince kendisini koridor­
Vak Vak K ardeş Oktay'ın siyah
daki elbise dolabına atarak her na­
naylon çorap giyen kızların peşin­ sıl becerdiyse geceyi dolapta geçir­
den elinde olm ayarak gittiğini;
diğini.
H âfize B ilge Z orluoğlu’nun «Ben
Ürgüplü Dede H ilm i’nin m inder
Am erikadayken» dîye başlayan hikâ­ kavgasında H aşan H üseyin’den ye­
yelerinin sonunun b ir türlü gelm edi­ diği m üthiş darbeden varım
saat
ğini,
sonra ayılınca «bir şeye yanm ıyo­
Şubat 1965 de hayatında ilk de­ rum beyin hücrelerim den kaç yüz
fa tiyatroya gitm ek üzere telâş için­ tanesi öldü, yeniden ürem ez de, ben
de hazırlanan İlkay K arakoç’un ne şim di ne yapacağım , vay köftehor
oynuyorm uş sualine cebinden b ileti­ vay» diyerek bir saat ağladığını.
ni çıkararak «Parterm iş âbi» dediği­
B ilge A tılgan’ın tanışm a çayın­
ni;
da oturduğu yeri Bülent D aver’e ter.
H ayatında ilk defa bu yıl siga­ kederek kendisinin ayakta durduğu
ra içen Orhan E m irdağ’ın «Ben ar­ nu,
tık erkek oldum » diye bütün yurdu
Güner A rıgil’in kızlar tarafm dar
ayağa kaldırdığını
ideal kocanın bütün vasıflarım ha
K östebek H alûk E rlat’a kravatı iz yegâne kişi olarak ilân edildiğin:
ilk defa düğününde m i takacağı so ­ iddia edip ispat etm eye kalktığın
rulunca «o sık ın tı ve o gecenin m e­
H aşan Cem al’in sın ıfın yegân<
rakı, endişesi içinde bir de gravat soylu ailesine m ensup çocu ğu oldu I
m ı takılır» dediğini
ğunu öğrenen Ayla M ah m u lü n «eve: I
Canbaba Ali Engin O ba’nın Ş e­
yüzünden belli, asalet akıyor, ne ka I
ker Bayram ında G alatasaray Lise­
dar da değişik b ir havası var, tu l I
sindeki Papaz hocasının bayram ını
tuh tuh, nazar deym esin» dediğini. I
tebrik ettiğini,
Yurdanur A ksoylar’ın su yerim i
Ömer E sener’in İngilizce ders­
rakı içm eyince sarhoş olduğunu
lerinde «present» yerine «I am Ömer
Ökmen A tam yıldız’ın iç gezidıl
the first» dediğini.
gösterdiği (a sil) hareketlerle arkal
M işon G üntaç’ın kendini çok ya­
daşlık m efhum unun m u k a d d esliğ il
k ışıklı ve donjuan sandığını, önüne
n e (en güzel ) örnekler verdiğini
gelene «âbi ben O ktay’dan daha ya­
Kaynana zırıltısının çıkardığl
k ışık lı değil m iyim » diye sordu­
sesi hayret ve m erakla
dinlerkeıl
ğunu, m enfi cevap alınca kafasını
koca H aşan T olon’un sahneden aşsl
taşlara vurduğunu
ğı düşüp elindeki copla yaralandığ:!
M elih Cüvlan’ın kırk günlük inı
ken erkek çocuk olduğunu ispat için
B ıyıklıgil H üseyin K aya’m n ço'l
büyük şilte taşıdığını, şilteyi m indeıl
fırfırlarını da m endil diye kulland;l
ğm ı.
Baki İlkiıvin hiç Fransızca bi l
m ediği halde devam lı olarak Pariil
M atch M ecm uası ile dolaştığını,
İki sevgili arkadaş Tülin Kari
dan’la Asuman Y ücel’in birbirleri}!
le güzellik konusunda gizli bir rekl
bet içinde olduklarını, şim d ilik P r i
sa Turgut’u tavlayan A sum an’ın b ı
rekabetten kârlı çıktığını,
Ercan V uralhan’ın her on dakl
hâkim huzurunda ifade verdiğini.
İm am M ahcur Cem Alpar’ın plâs­ kada ortalam a olarak on üç del!
«m eselâ», on yedi defa «yani» dedi
tik kapta çam aşır suyu kaynatm ağa
ğini,
kalktığını ve tutuşan kap yüzünden
yurdun büyük bir yangın teh lik esi
atlattığını,
Kral Ömer’in sınıf-ı ip tid aid e
yatakhanedeki taham m ül edilm ez
pis havadan fenalıklar geçirip her
Erkan Gezer’in deniz m o to n ıy l
üç buçuk dakikada M oda’dan Ada’jJ
gidip geldiğini,
İlhan Oğuz’un sınıfta Safiye Cİ
sar'ı
görem ediği gün «m ükeddel
ıııüieObsir, m eyus, ınan/ur ve ıınııeccssis» olduğunu.
Güler Öztürk'ün
nişanlandığı
gün dalıi ders çalışarak n işanlısını
ve zavallı davetlileri iktisat kitabını
bitirip yüzüğü öyle takınacağım di­
yerek iki saat beklettiğini.
Adil Ü sk iid a r lfn ın Siyasi Şube­
den M ali Şubeye doğru bir köprü
kurm ağa çalıştığını
G öksel Arsoy'ım M ülkiye tem sil­
cisi Tufan B ener’in K olejli kızlar ta­
rafından tuzağa düşürülen en taze
kurban olduğunu ve böylece Ahm et
- Şükran, Güniz- Erdal çiftin e TufanNur çifti olarak iştirak ederek kori­
dorlarda her türlü oyunu oynayacak
kişilerin sayısının yarım
düzineyi
bulduğunu.
Erdal D elilıasanoğlu'nun Miilkiyedeki son senesinde, sınıfı iptida­
iye Ahm et Ayaydın’la birlikte gönül­
lü kapıcı olarak tayin edildiğini,
Kaku Erkan'ın kızı G ülsen’in
M alî Ş ube ferm anında K aku’ya kır­
kayak denm esinin m anasını anlaya­
m ayıp Kral Ö m er’e «Erkan’a dört
ayağı o kadar fazla m ı buldunuz da
kırk verdiniz» diye sorduğunu ve
K aku’nun yarım saat Giilşen'e kırkayaklığın m anasını anlatm ağa ça lış­
tığını,
M etin Ö rnekol’la Aydan Karalıan ’ın üçüncü sın ıfta organize ettik ­
leri ekspozelerin teksiri işinden elde
ettik leri aşırı kârla M etin’in araba­
sına dört lâstik, Avdan’a bir takım
elbise, H â le y e bir paket çukulata al­
dıklarını ve sonra göz boyam ak için
de çocuklara 25'er kuruş iade ettik ­
lerini,
B ildirgen
Lûz-Ercan’m S osya­
list K ültür Derneğini geceleri garsonyer olarak kullanm ağa karar ver­
diği halde götürecek kız bulam adı­
*ğını
- >
Avanta Ertuğrul’u n b irinci sı­
nıfta kafayı çekip elb iseleri ile Gü­
ven Parkta suya atladığını ve olaya
sebep olan en büyük inek H aşan Aş.
kaıı’ın ertesi gün başından b ir kova
sidikli suyun boca edildiğini,
Siyası Şubenin göz bebeği Esm a’nm satın aldığı daktilo notların ­
da yazarın Çavlı Çulfaz’a m etin dışı
yazdığı nağm eleri m etne dahil zan­
nedip çalıştığını ve im tihanda anla­
tarak hocayı hayretler içinde bırak­
tığım,
H aşan H üseyin Y azlık’ın ik i yıl
önce bir kızı ayartm aya çalışırken
kızın nişanlısından dayak yediğini
ve bu olayı Fakültede söylem em esi
için Zafer ÜsgiU'e 10 lira aylık bağ­
ladığını.
Kara Şeker Ranâ Küksal'ın Mu­
azzez Tahsin rom anlarının hayranı
olduğunu lıer teneffüste arkadaşları­
nı, yanaklarından öpecek kadar öz­
lediğini
Cihan B elen ’in kırılan şanzım a­
nlın ancak altı yüz lira m asrafla ta­
m ir ettirebilen T N S ’nin en pahalı
kurbanı olduğunu, bu m eblâğın oto­
m atik silâh tam iri bakım ından S.B.
F ’de bir rekor teşkil ettiğini ve bu­
nun sonucu geçen yıl Haziran im ti­
hanları boyunca bastonla d olaştığı­
nı, hastalığını soran Kral Ömer’e de
«siyatik oldum » dediğini.
Fügen Y iicesoy’un bütün ısrar­
lı uğraşm alara rağm en dört yıllık
M ülkiyeye karşı kayıtsız davranm a
p olitikasından vazgeçm ediğini,
Iiasan Aşkan'ın birinci sınıfta po­
kerde bin Tl. kaybettikten ve don
göm lek kaldıktan sonra sosyalist ol­
duğunu.
H asta Fenerbahçeli Ç avlının
gayrikasti faul yapan Lefter adına
rakip oyuncudan özür dilediğini,
Mart sınavının gerdiği sinirleri
yatıştırm ak am acıyla düzenlenen ikişerden dört kişilik bir Antalya ge­
zisinin iptidaiden V ahabettin’i baş­
tan, üç M alî’den Günel’i çileden ve
Dört M alî’den Azgın M ollayı da be­
kârlıktan çıkardığını,
— Laissez - vur laissez-kır Ayşeofil Cengiz'in hayatında «bit» yüzü
görm ediğini;
—
M ülkiye’li T eo’nun S h ow ”dan
sonra tiyatro k urslanna devam etti­
ğini;
— S evgi’nin «şu askerlik mü-
B ir K itabın
Ö N S Ö Z ’İİ
— Sevgili M izân’a —
C u m h u riy e t k u ru ld u k ta n ve Iıelc
çok p a r tili d e m o k ra tik h ay a ta geçil­
d ik te n b u y an a, o rta y a çık an yoni ve
âcil ih tiy a ç la r b u k o n u n u n d e rin le m e ­
sin e ele alın ıp in c elen m esin i zo ru n lu
kılm ış b u lu n u y o rd u . Biz b u alanda
şim diy e k a d a r g ö ste rilen ç a b a la n iyi
n iy e t e s e ri o la ra k d eğ e rlen d irm e k le b e­
r a b e r y etersiz b u lu y o r ve kesin b ir ih ­
tiy a ca cev ap v erm ek am acıy la bu n â­
çiz ç a lış m a n ız ı bilim d ü n y asın a su n u ­
yoruz.
K o n u n u n yeni o lu şu ve b u k o n u d a
y az ıla n la rın y etersizliğ i, işim izi d ah a
d a g ü ç le ştirm iş b u lu n m a k ta d ır. E linize
ald ığ ın ız b u k ita p d a , d ip n o t h alin d ek i
k a y n a k la r ve y az ıla r k ita b ın asıl m e t­
n in d e n d a h a fazla o lm ak la b irlik te , k i­
ta p , k e n d i a la n ın d a tek o lm a özelliğini
m u h a fa za e tm e k te d ir.
E sa se n d a h a taleb eliğ im iz sıra s ın ­
d a ra h m e tli h o ca m O rd. P ro f .............'m
d a teşvikiyle b u ko n u y a eğilm iş b u lu ­
n u y o rd u m ve o zam an tu ttu ğ u m n o t­
la r, b u k ita b ın önem li b ir y ü k ü n ü ta ­
şım a k ta d ır.
B u a ra d a k ita b ı yazan k ıy m e tli
m esai a rk a d a şım B ay ........... ’a, m ü s ­
v e d d e le ri o k u y an B ay ............’a, d ü zel­
te n sa y ın ............’a), k ıy m e tli y a rd ım la ­
r ın ı esirg e ın iy e n sayın ........... ’a, b ib ­
liy o g rafy a liste sin i h az ırlay a n sayın
............’a, d ip n o tlarım ı k alem e a la n Iıan ıiy e tp e rv e r say ın ........... ’a ... B asım evi
sa h ib i, m ü d ü rü ,, m e m u ru , od acısı, k a ­
pıcısı, m ü r e ttib i m u sa h h ih i falancalar a en d e rin şü k ran la rk m ı su n m a y i şe­
re fli b ir g örev say arım .
( N o t : İ k tib a s e d ilm iş tir z a te n ...)
AKSOY — Irza tecavüz, bir hür
riyetin özüne dokunm ak mıdır?
SAVCI — Tapu senedi ile itti­
fak, H alife Sultan ve sosyal m uhte­
va ile klâsik eşkâl üzere biçim li bir
dem okrasi
YALÇIN — SBF Öğrenci Der­
neği bildirilerinin Mc Carthy metodlarıyla analizi ve cevaplandırılm ası
FERMAN — İşletm e neden su­
ya yakın kurulm alıdır?
ÜSTÜNEL — Bıyık bakımı
MIHÇIOĞLU — K oordinasyon,
organizasyon ve kanalizasyon araş­
tırm aları
GÜNEŞ — H izm et kusuru ve
ed ep sizlik
' •
ARMAOĞLU — Saat 18.40 —
18.4? arasında Amerikan - Rus mü­
n aseb etlerin e genel bir bakış
TALAŞ — Boy ile statü arasın­
daki ters orantının sosyom etrik metodlarla ispatı
AKTAN — Propilam inin etkile­
ri nasıl izale edilir?
ABADAN — M ustafa Kemal ve
evcilik
DÂVER — Peri, Karnaval ve
Güzel dergilerinde est&tik yapı ve
cinsel bünye
kellefiyeti de çok ONUR kırıcı bişiy» yeler de öğrendi Bursalı' olduğum u­
dediğini
zu» dediğini,
—
Fransızcayı bilir geçinen Ham— Giinel B aşer’in batı müziği
mal Atilla'nın ve «m âlum » lardan
konserlerine gittik ten sonra Garson
R eceb’in biyografi yerine bibliyog­ Ahıned’i ÇAY - kovski diye çağırdı­
rafya dediklerini,
ğım .
B ildirgen Ercan'ın birinci sın ıfta
— Bahar bayram ı hediyesi ola­
sınavlardan sonra parasız kalıp ener­ rak Palavra U luç’la Çıta H ıdır’a,
çingene kızlara asıldıkları gerekçe­
ji kaybetm em ek için tam iki gün
yatakta kıpırdam adan yattığını,
siyle m eşhur Arap Sam i çetesi tara­
fından bir dayak şöleni çekildiğini
— Prof. Fehm i Y avuz’un bir
ve ilgililerin kurtuldukları için bol
ders yılı boyunca okula aynı ceket,
bol
sadaka dağıttıklarım
pantolon, göm lek, boyunbağı v e ayakkabı ile geldiğini (B oyunbağının
bir kere değiştiğini, iç giysilerin du­
rum unu bilm ediğim izi, KAZGAN olarak itiraf ediyoruz.),
— R eceb’in kütüphanede otur­
mak için çektiği iskem led e çivi çı­
kıntısını görünce «Ulan artık sandal­
İhtiyar Geyik Dede H ilm i’nin
yurtta solcu , Ü rgüp’te N urcu, ders­
lerde orta yolcu, sem inerde aşırı li­
beral olduğunu,
H afize B ilg e’nin «K ocam
cak H eriften başkasına elini
dür tmem » dediğini.
ola­
sür­
: KANTİN — Takantiin edilen yer demektir ki başlıca vasfı kazıklarının, sivri;
ve yağlı oluşudur.
: ÇAY — Sıcak HA) üzerine Ca» Co, ve münasip miktarda boya atılmasıyla ol-«
de olunur ki resmî fiyatı 20 kuruş olmakla beraber, 25 kuruş v<
rilm eyince içilm esi dahi imkânsızdır.
$
I KAHVE — a) Nohut unlarının pişirilmesinden oluşan mayi nesne olup kaıı-^
|
tinde ınebzulen bulunur.
£
|
b) ö yle cazip, öyle de kâzip bir yerdir ki, derslerden dahi ente |
|
resan olması vü tüllâbı çekmesiyle tanınır.
|
| SİGARA — Tüllâbın paradan sonra en yalcın dostu, buna karşılık proflardanğ
|
sonra ikinci büyük düşmanıdır ki içene müsagir( içme eylemine.
|
tesagür etmek ve bu duruma da mütesagiriyet: demek âdettir.
*
$ ISPANAK — Yemek artıklarının yeşil kalan kısımları bu ad altında yem ek­
hanede tüllâba sokulur ki ıspanak yiyene müspanik denir.
(Bedros Keresteciyan ve Şemsettin Sam i’ye göre)
¡AŞK — Molla’ya prensiplerini çiğneten,- nesnedir ki
Ulunay bile câzibesinden hâli kalamamıştır.
Tek taraflı olanına da Melânkoli derler.
|KAYMAKAM — İl İdaresi Kanununa göre Kazalarda,
J
eden resmî örgütün başkamdir. (Yalan mı?)
hükümeti' temsilj
i UZMAN — İşsiz kalacak tahsildarları avutmak için uygurcadaln aktarılnyş-!
|
bir terim olup, Geyik, Farisisi Bongüzdür.
| DİPLOMAT — Lisan-ı Fransevide «haşan, züppe» olarak geçer. Gerçekte kâ­
tiplik kavramını kamufle etm ede kullanılır.
;AYAK — Şem settin Sam i’ye göre ayak, «kız kertme, kız ayarlamaya çalışma»«
anlamına gelir ki. tersi dahi mümkündür.
j FRİKİK — Topukların gözükmesine verilen Arapça bir addır.
$
s
j DOLAP — a) Sık sık gayrisahipleree ziyaret edilen mekan ve,
S
£
b ) «Başarı ve sıriıf geçme için izlenmesi gereketn usuller» d iye S
%
**
jS
.B .F . — Mâlum kelimelerin baş harflerinden terekküp eder ki Divan.-:, iit-c*
İ
gatî Arapkiri’do Mülkiye diye göçer.
?
%
5
| KAZGAN — S.B.F. de yayınlanan matbua’n.m kitaplar dahil cn ciddî, v e enkj
£
anlamlı olanıdır ki, çıkaranların I-Iaziran’da geçtikleri görülme-^
g
m istir. (Biz geçicez, ama n’âber?...)
5;
t
24
Prof, ların onda dokuzunun H<
Şakiı- Sabunları kullandığını
Dört M ali’nin uslu hatunu S
ıniha ü in ço r’in F olo A jans”ta ta
altı kez, hoşum a gitm edi diye tekr
poz verdiğini,
K raliçe Tezer’i baloda görm>
için İzm ir’den 14 k işilik bir akı
balar kafilesin in geldiğini,
— K orkm az H aktanır’ın kiı
seden korkm ayıp herkesi korkutt
ğunu
Oya S a n ’ın evlenm ekten çok,
ma pek çok korktuğunu yakın ark
d a şla n n a açıkladığını,
M ülkiye’dcn üç cins köpek çı
tığını: Süs köpeği (H âriciyeler), Ç
ban K öpeği (K aym akam lar) ve j
Köpeği (M ü fettişler)
— Sevinç K artan’ın bütün h
kuklu ayaklarını kırdığını, Güler ^1
şilyu rt’un
m ektuplarını taşım a]
p ostacın ın yetişm ediğini
— M atador Y ılm az’ın, Mr. Rİ
hardson'm dersinde, İngilizce bil
ayaklarında uydurm a notlar tu tl
ğunu.
— G iilçin’le T ülay’ın yeni sa
dalyelere oturm asını öğrenem em d
rinden, bütün IV M ali’nin arka
dönük kafalarla ders dinledikleri!
— Bulvarda OYA’lanırken «I
gün hava ne güzel değil mi?» dİ
göğü gösteren Sübyan Ömür'ün I
başına «kuş» lu ağaçlardan ta sı
işareti geldiğini;
— H akkınızda çıkan en davar
m az çam urların bile, en yakın I
sam im i arkadaşlarınızca KAZGAh
ulaştırıldığını;
BİLMİYOR İD İY SEN İZ, YL
SİZE BE! GENE DE ÖĞRENEıjl
DİNİZ Mİ?
X X X X
EKSİK
IV Siyasi Şube’nin seminerin
Mümtaz Soysal, konu gereği Esrim'
Karl Marx’i anlat demişti. Esma bi|y
bir cesaretle başladı, ve :
— Efendim şimdi Karl Marx..1 1
di. Arkasından uzun bir sessizlik. p<
sal öbür çocuklara döndü :
— Arkadaşınızın eksik hıralı
kısımları tamamlamak isleyen varlıı
NİÇİN BİNMEZMİŞ
Lûz Ercan, Lazistaıı sınırları
sına ilk adımını atarak Ankara’ya I ¡j
diğinde, yeni çevresini lıiç yndırgluı
mış
Bir gün çok acele bir işi iç
Bahçeliye gidecekti. Durağa indj
dolmuş beklemeye başladı. Bir Isr
sonra postaneye gitmekte olan Be
riksiz Işıl Lâz’ı hâlâ durakta bek
1)
T ııîla p P i'o fîiiiü
d ü r . O ü n iiu ı ııc d e d i :
Bre Prof aman
Fcm ıan’m birliğine yoktur güman
Beni seni karşımda bilmez idim
CelJatlayın can aldığın duymaz idim.
Ulaşması zor bizim notlarımız olur
İneklerin yemesi için yeşil otlarımız olur
Her türlü ihtiyaç uğruna altıncı katlarımız olur
O katların üssümizanı olur
O mizanda tüllâbı sıkarlar, belgesi olur
Böylece Mülkiye o tüllâbın yasak bölgesi olur
Ve tüllâbın YEDİ misâli bir kara gölgesi olur
Şaraplar içtim duymadım
Keşliği bir yana koymadım
Frikiğe bile doymadım
Notumu kırma, beynime vurma prof. aman.
2) Tüllâp Zekeriya'ya söylemiş, görelim ne söylemiş
250 liralık bursum,
Sana rüşvet olsun
Yamalı ceketli sırtım
Sana binit olsun
Dışgezi malı tergal eteğim
Sana gölge olsun
Kantinde karbonatlı çayım.
Sana ı'çit olsun
Eline gelen listeler
Yediyle dolsun
Bize edenlerin cümlesi,
Ferman’dan bulsun
Tüllâbın dediği olsun...
3) Tüllâp Ferman’a söylemiş, görelim ne söylemiş:
Tüm proflardan yücesin
Asistan bilmez nicesin
Güzel Ferman
N ice demekler seni
Dekanlıkta arar, derste ister
Sen zaten Mülkivelilik ruhunun peşindesin
Salon açtıran Cebbar Cumhur
Jimnastik yaptıran Settar Cumhur
Canh Baiık'ta masalar donatayım senin için.
Votkaya portakal suyu katayım senin için.
Çeketimi pantolonumu satayım senin için
Kendimi Molla misâli balkondan atayım senin için
Alırsan yediyi beni bırakma
Mizan ateşinde tüllâbı yakma
İşletmesi çok Dekan Cumhur.
4 ) Cümlesi tüllâba eydür: görelim ne evdür :
Tüllâp, tüllâp, ey tüllap,
Kâz isen mastorsun, er isen sap
Yedi bekleme pek boştur
Seni sürünüp görmek ise ne hoştur
Bekleme tüllâp YEDİ’yi bekleme
Boş yere sabahlayıp inekleme
Yağ çekmek yolun kolayı iken.
—Esseyit Ömer Efendi —
25
i
«Yedi» ye Âğıî
«Yedi» şehitlerini taşıyor sallarımız
Sıfır armutlarıyla sarkıyor dallarımız
Yollarımız tıkalı : yasak sağ, sol, orta yol
Sürgün tutsak örneği bağlandı kollarımız
«Yedim», seni düşümde temizlesem aklasam
0 çengel hayalini her sınav kucaklaşanı
Uğrunda sabahlayıp yağımı tam çekerken
Yedilerden oluşan not gölünde vaklasam
Bir kütle seller seli izini yol biliyor
Sana etekler kalkıp, boyunlar eğiliyor
Seni sayıklıyanlar «Yan'na kavuşunca
Gör işte tüm inekler ağlıyor, yaş siliyor.
E rz u ru m lu E m re
inlem eyin inekler üssümizan yürüsün
Gözümüzü «Yedi» nin hayalleri bürüsün
Düşük not verenlerin parmaklan çürüsün
Cumhur bizi korusun. Cumhur bizi komşun.
5
hilton yurdum benim suyunda zemzem akar
Dif)ın tüm Ankara'yı, içinse bizi yakar
Kızlar kısmın açmaya, bizimle yalvar yak ar:
Şu ezeli saplıktan Cumhur bizi korusun...
Antenli ERTUĞR
er
Tüm tüllâb sınavlarda çocuklar gibi şendik
Hepimiz O gün dev gibi proflan yendik
Ay boynuzlu ana inek böğürdü ilerle
Bir haziran günü girdik sınavlara kafilelerle
Şimşek gibi proflarin üstüne atıldık YEDİ koldan
Şimşek gibi geçtik Dekanlık odasına giden yoldan
Yedi yedi diye korkudan boşanan notlanm ızla
Kantinden te 6 . kata kanatlandık o hızla
Barlarda bugün etekleri açılmış görürüz de
Hâlâ kantinin o doyulmaz firikikleri titrer gözümüzde
Tüm tüllâb sjnavlarda proflar gibi şendik.
Bir Kazgan bovu da olsa çılgınca eğlendik
— YAHYA CEMAL’den —
26
ERTUĞRUL TİMUR : Tulûatçı
olurdu. Avanta oldu.
CİHAN B E L E N : M otor tam ir­
cisi olurdu. Olan oldu.
M ETİN Ö R N EK O L: Belki adam olurdu. K ılıbık oldu.
İSM ET K A PLA N : Barzani’ye
yaver olurdu. Mantar Ahm et’in mü­
davim i oldu.
ERCAN EYUBOĞLU: L âzistân’a
vali olurdu. S osyalist K ültür Derneği'ne kapıcı oldu.
ZAFER ÜSGÜL: Sulukule'de zur
nacı olurdu. Dil-Tarih'in kurbanı ol­
du.
CENGİZ OKMAıN: Polis olur­
du. YARIN D ergisi’nin M ülkiye m u­
habiri oldu.
SÜLEYMAN TÜ R K EL: Said-i
N u rsî’nin m üridi olurdu. K ooperati­
fe başkan oldu.
YILMAZ AKYÜZ: «R» harfini
iyi çıkarabilseydi dilbilgisi hocası o.
lurdu. İstatistik kurbanı oldu.
ÜMRAN
P E K E R : Fakülteye
sekreter olurdu. Cem iyette fonksi­
yon oldu.
AYDAN KARAHAN : Jigolo olurdu. H âle’ye kul oldu.
HÂLE TULGAN: M anken olur
du. Mrs. Karahan oldu.
MİZAN BABA
ciD
( S eyfib ab a’dan K urtkapaııı ile )
Geçen akşam yurda geldim . D ediler :— Mizan baba
Y önetm elikle kalkıyorm uş.
— Doğru m u len acaba?
— B ilm em ki, Zekeriya haber verdi geçerken bu sabah,
— Silâhları gidiyor diye üzülm üş Proflar, vah vah!
Bir yedi yok m u, v erin ... Nerde teksir, len çabuk ol
G eçem ezsem çıkıyorum , belgeye çıkar bu y o l...
K itap bir elde, teksir m asada, propilam iıı bir elde
AYŞE G. BAYAR : Ülgen’in m ü­
tem m im cüzü olurdu. H ızlı anne ol­
du.
ÜLGEN OSKAY : Kürt un dert
babası olurdu. Nihat'ın seyyaresi ol­
du.
NİHAT ERDOĞAN : Kaçakçı olurdu. Aşk çocuğu oldu.
BESİM G İR G İN : Cengûver olurdu. N egatif m ücahit oldu.
AYKÜT
Ç E T İR G E : S ev g iy e
kavalye olurdu. Kavas oldu.
Ayakkaplarını ıııı çıkarm ış ne, gene bir keriz?
Akşam dan yıkadığım çam aşırlar kurum am ış, hâlâ telde.
ULUÇ ÖZ ÜLKER : Amirale do­
nanm a olurdu. Palavracılara kral,
Zahide’yi Sevenler Dcrneği'ne de
fahrî başkan oldu.
Ki bu ballar kokusunu doya doya sinem ize çek eriz...
O akşab yem iştik terziden Zeki ce, bir sivri kazık
İLHAN OĞUZ : Gıcık olurdu. A nin avukatı oldu.
Turgut dahi eııse şişiriyor Iraş yerine, yazık ...
Koridorlarda bakarsın serseri tipler dolaşır
HAŞAN T O LO N : H ipodrom
m üdürü olurdu. Kaynana zırıltısına
âşık oldu.
Kim i kız kertm eye bakar, kim i apışını kaşır
Kimi kızının adım yazar kurşun kalem le duvara
K im i inekçe çalışır, kim iyse benzer davara
M ülkiye m ektebinde yoktur kitap
İşte karanlıkta çaycı gene çava karbonat katıyor
X e ile eğlensin tüllâp, kızlar S’de yatıyor.
O zam an ah çekti kantinde bizim parasız zibidi.
Ya H aziranda geçseydım , ya kızım olsa id i...
— BİLDİRG EN —
ÖMER BAL.CAN : Cokey olur­
du. IV. M aliye’ye kırat oldu.
H Ü SE Y İN KAYA: İyi yağcı olurdu. K ıtlık çocuğu oldu. .
İSM ET ÇÜRÜK: M üflis A rislo’
ııun hocası olurdu. Baba oldu.
ÖMER CIRIK : M uhtem elen adam olurdu. K endi hâlinde m es’ut
bir vatandaş oldu.
RECEP ÖNAL : İnek Şaban oîurdu. Alm anca hocası Kristinus.un
gayriresm î evlâtlığı oldu.
27
Sulu kazganda veda balosunda kuru bir
resim dikkat ed ilirse çıfıt kazgan
için
yeni birşeyler izlem ek te...
V eda B a lo su ... 10 N isan B alin Otel salonlarında B alo kom itesi
hazırlıklarla m eşgul. D aha gelen yok. 21 i biraz geçiyor saat, ilk çift
gözü k tü ... R oof da yer kapm ak isteyen cinler bunlar.
ı
I
I
MİZAN’A GÜZELLEME
4—) Firikikleri avlıyarak
Hocaları t avlıyarak
Dekanlıkta ağlıyarak
Tutturayım mizan seni
-) Beyazlaşan saçlar ile
Tutturayım mizan seni
Secde eden başlar ile
Tutturayım mizan seni
5—) Notlara yarım ekleyip
Proflar yolun bekleyip
Şatır gibi inekleyip
Tutturayım mizan seni
2—) Sövdüler : boyun bükerek
Proflara tak dikerek
«Baki» vari yağ çekerek
Tutturayım mizan seni
6—) Hocaları tanrı bilip
Secde ile yere eğilip
Canbaba gibi namaz kılıp
Tutturayım mizan seni
3—) Sonu gelmez tasa ile
Para dolu kasa iie
Anket yapıp YASA ile
Tutturayım mizan seni
-) Bulsun şu tüllâba eden,
Bize bu işkence neden?
Ne yapıp da fakülteden
Attırayım mizan seni?
ASIK MİZANI
2S
Ablalarınız ve Ağabeyileri
vardı balom uzda Zülâl gene iddi
dı salonlarda; B arlas bey (nişanlı
m em ur) cici Zeyneple beraberdi
nur ağabeyim iz Zilha Sevgi il
b itta b i...
Piste bakalım , kim ler yok
ler ... İşte Siyasiyim kraliçesi
ya» Tczer evvelâ m illet Festi
giyeceği elb ise ile geldiğini
T ezer’in, sonra durum vuzuha
tu; tualetiym iş. Ranâ her zama
gibi cici fakat giydiği renk ken
ni kapam ış am an ne gece ne
hâtıra d efterim e yazacağım »
kadar şikâyet ettiği halde
ken sevim li olabildi.
Baki bey h içb ir m asaya
verm eyerek (ve}’a alam adığınl
Fügen ve B ilge ile beraber a l t | l
ta kapıya yakın ikam et eyledi.
Roof. Orkestranın çapraz |;<
si. M aliyûn Siyasiyim ve İptidî
alisyonda; A hm et «yıkıl» demJk
bıkm adı. E rd al’da hâlâ dayaı
çok hafiften yağm ur... Alımakl ı
ta n ... Zaten çatıya çıkanlar, he
bırakalım , bu tehlikeli k o n ım ı|..
Aaa, Canbaba da burada
m asada, elinde kâğıt ve kalem j
bii tam bir yeşilaycı o ld u ğ ın
«No clirink» ideal talebe olclus
dan «N o girls» sonra b ir ara Fi-'
-B a k i Bilire ve katılarak ilm i
ka^uuıta cuuuı.
- iü iu u baıonım cn tatlı çifti. B ilh assa b ossalaıda Tufan'ın daha çabuk şiştiğ in i tos
bit ettik. İç gezi m ahsulü Turgut Asuman çok m esut gözüküyorlar.
«R» harflerinin telâffuzunu
bilecek bir dadı aranıyor.
M ü racaat: IV M alî Şb.
«YILMAZCIK»
rümuzu
E vet şim d i çok renkli ve hare­
ketli bir m asadayız. B urası bir kral
m asası hem en anladınız M ali şube­
nin im paratoru Ömer yan ınd a kız
kardeşi Tiilây, Aylâ M ahm ut, Oğuz,
Metin ve Üm it olduğu halde pek
hararetli
tartışıyorlar, gülüyorlar
ve bol bo! da dansedivoriar.
Adıl, Ercan, Erol
tanım adığı­
mız kızları ile gene p islte le r ... Av­
dan - H ale çifti her zam anki gibi
en «m esut çift» ti; Şefik Leylası ile
hızlı danslarda göz doldurdu. Metin
çiğini T om ris hanım ile fakülteler
arası işbirliğinin en güzel örneğini
veriyordu. N ecati yanındaki alııı ile
cheek to cheek dans ederken
ilk
ihtarlarına aldırm adığını gören Er­
dal - Güniz, Ahmet - Şükran kum ­
panyası tarafından bol b o l taciz edildi, kendisine
İstanbul'a
giden
«anne annesi» hatırlatıldı. Fakat Ne
cati bildiğini okum aktan şa şm a d ı...
Ahmet’le Erdal da iyi dayanıyorlar.
Şu barm en kapatsa da kurtulsalar
evet dayanam adılar sonunda bu
meşhur çiftler sarhoş oldular. U laç
-Y urdanur, bilm iyorum vallahi, bu
da iç gezinin n eticelerinden galiba...
Sadi balodaydı, am a kim vardı ya­
nında bilm iyorum M urat ne yapı­
yordu varm ıydı yok m u ydu fark ın ­
da değiliz. H aşan Uğur çifti yoklar­
dı halbuki şefu m uhakkak ki şen­
lendirir, şereflen d irild i.
Tansu da
Roaf da id i... Şûle - Gazne balocuların masasınd'aydılar. Doğu
ve
Emre de keza. Em re M. anlarda si­
nirli idiyse de sabaha doğru yatış­
tı. Aykut ta E m ine ile beraberdi.
istik lâ l gene Cem ile
şahane
çifti ispat etm ek istercesin e... Çelik
aşağı da kapıcılığı bırakm adı hâlâ..
H ocalarım ızdan Cum hur
beyi
görebildim; Nerm in hanım gene
vok; gözler Bülent Dâver'i boş ye­
re aradı...
b ir başka gru p ... eski yeniler.
Fare Okan nişanlısı ile, K aku ErtanGiilşen, Deniz - çıt çıt, D eli D inç Nurgün, Tilki E sat - K ıbrıslı E sm er
XYZ, Ömür . Oya San. III. Siyasi­
den Haşan pür neşe şam atalarına
devam ediyorlar.
öğrete­
NASIL ZAYIFLANIR?
En son tıbbi ve teknik u su l­
lerle zayıflam a m etotlarım öğ­
retirim .
BALAMİT FARUK
VE ŞÜREKÂSI
Co. Ltd.
N ot : H ipodrom da bulam azsa­
nız kantine uğrayınız.
ARSA ARANIYOR
K ütüphaneye yalan ve dünya evi yap­
m aya elverişli bir arsa aranıyor.
GÜL - TUNCER
İKİLİSİ
İki cinsten de saplar dolu, tu­
haftır asıl balo kom itesi üyeleri sap­
tılar. Akıl sır erm ez bu ineklerin
işin e ...
B ir başka konu da Balo ya gel­
m eyenler Işıl, Önder, Salla Ergun,
Şaşı Süha, Diş İsm ail Işık ve E sm a
hanım lar ve çingene Aydın gözük­
m üyorlardı ortalıkta. E vet az kal­
sın unutuyorduk. Gülçin, Gülçin Ta-'
laysüm de yoktu balo da gözler bo­
şuna onu kadim dostu Kral Öm er’in
m asasında aradı.
M aliyun’a gelince B elgin ’le kar
deşi. Belgin balonun en güzel vücut­
lu k ızi( Orhan Em irdağ ile 56 Tülin
Kandan. Oktay V arlıer M ete bol bol
b ol eğlendiler. B aş nedim e Güneş
Y cnerm an bol bol kavelye değiştir­
di. Yılm az - B ea lle Atillâ p istin dar­
lığından olacak fazla atraksiyon ya­
pam adılar. Mali şubenin E sm er gü­
zeli Tülây baloda yoktu. Ökmenciğin aylardır hazırladığı B a lo n u n ek
siksiz yürüm esi için bol bol çalıştı
ve pisi te onu gözler boşuna aradı.
Ü m it’te yardım larını
esirgem edi.
B it Senccr yaptığı kabaca unutm a­
larla O yayı haklı olarak feryat et­
tirdi «ben eşyam ıyım iki de bir unutup gidiyor» Haluk Erlât, Haşan
Aşkan yoktular. Osman Bubik bol
dans etti. Giiner Arıgil ise bir garip
olaydan sonra gcce 1 de Baloyu terk
edip gitti. M etin K onca Ahm et’in
vaad ettiği içkiyi içm ek için
çok
bekledi fakat o kadar sarhoştu ki,
Ahm et sözünü m ecburen ¿utmadı.
M etin’in haline Ahm et’in annesi de
bir hayli şaştı.
Kral Ömer her m asayı ayrı ay­
rı d olaştı iyi eğlenceler diledi. Tüllâb’a S onra da bir K azgancı olarak
izlenecek yerlerdeki olayları tesb ite
çıktı Tülây’la.
Oran olarak çok az tellâ k vardı
B alom uzda. O da norm al h er za-*
m an ham am dalar niye B alin ’e gel­
sin ler... Yukarıda da yazm adık kı­
vılcım la - Erhan’ı bol bol b oy gös­
terip süzüldüler.
Saat 04.00 bir vedâ b alosu da­
ha geçti Gelem eyenler gelenlere, eğlenem iyenler eğlenenlere im rendi­
ler. Eğlenenler ise Balo K om itesi’ne
teşekkür ettiler.
29
EYÜP SARAY : «Mahzendi
lanm ış bir bardak şarap»
SERPİL ŞİŞİK : Am erika’;
çak bileti.
GÜLÇİN TALAYSÜM : «8
m ara Şakir Zümre sobası»
OKTAY VARLI ER : Sayısı:
kardeşlerine ilâveten siyah ço
bir kızkardeş daha
AYNUR GÜLDAMLA: Bir
«güldam ia» kolonyası
HALÛK ERLÂT: Mazhar
şaşm az vari bir çanta
ÖZER GÜNEY : İvilik doh
kalb
GÜNEŞ YENERMAN : Bil
ÇELİK
ve silgi
KURDOĞLU : Te
ERCAN EYUBOĞLU : H am si re
çeli ve kem ence
SEV İN Ç KART AN : «Lüzum­
lu şeylerini saklayacak dolap»
ADİL ÜSKÜDARLI: I-Iatip:
Sanatı adlı kitap
ZAFER ÖGET : Pilo - Cura
GÜLER YEŞİLYURT : «Bir ni­
şan yüzüğü»
ÜMRAN PEKER : «N asıl !
siyon el olunur?» adlı kitap
Biraz­
FİKRET BAŞKAYA: «Üzüntü­
yü bırak yaşam aya bak» adlı kilap
H. ARİF BİLGEN : Bir tra:
kınası
«Öpme
HİLMİ YENİDÜNYA: Altından
bir BUKALEMUN heykeli
GÜNEL BAŞER : B ir Sevgili
TEZER
cık akıl
İZMİROĞLU :
İSTİKLÂL K O K SA L :
Beni» li bir önlük
AYLÂ MAHMUT : En iyi k
m akyaj m alzem esi...
HAŞAN AŞKAN : Bir çift k
CEM ALPAR : «İstiklâl» m
yası
ZEYNEP GÜNBAK : Bir ç
puseti
M ELİK BORAHAN: N il’in
naklarına gidip - gelm e bileti..
ATTİLA EGE : Adab-ı Mııa:
kitabı
ÖMÜR SEZGİN : Oya’lı
bir m endil
b<
HAŞAN CEMAL : Spııtnik
İBRAHİM YAYCÎOĞLU:
rak reform u kanun tasarısı
RUHİ ÖZŞEKER : Pabucı
altına sigara kâğıdı
ATİLLA TAŞDEMİR : Bir
NURAN AKYÜZ: Bir takını
ma diş
---
"faEı, ısViöntiÇ.
\ v%
p - a v a /
S o y ^ - y C 7 i> w
‘fs tl,
ı
E N İS ÖZTEP : Bir kutu <
NET»
m y v a ^ m ı z ı i
TANSU OKANDAN : Bul
önlüğü
İSMAİL ÇELİK : Briç kâğı
30
f
i
V.*ı*A?/l*fı'/'yy}¡i"'.'M f v -'î's}'^'?'•?‘‘.*^v?t |
□
j
ı
>©
TURAN GÜNEŞ : Tek başına
fuhuş yapılan yerlerin Polis Vazife
Salâhiyet Kanunu açısından tenkidi
N ERM İN ABADAN : N asıl Pro
fesör olunur?
YAVUZ ABADAN : M ustafa Ke­
mal ve Çetecilik ve oğlum M ustafa
Kemal
BÜLENT DÂVER : Siyaset ilm i
açısından kadın nedir?
BAHRÎ SAVCI : H alife Sultan
ile nasıl teşerrüf ettim ?
HALİL İNALCIK : Devrim Tarih i’nin kazaya uğrayan saatleri
TA H SİN B. BALTA : Seri kon­
feranslardan ilki : T urkiya’nin sinir
lerini İdare H uguki hakim inden dü­
zeltm ek m um kin m idur?
Seri konferanslardan İkincisi :
İdare H uguki O toritası Siddik Sam i
ve bendenuz efendum
AYDIN YALÇIN : Sadun olm a­
saydı ben ne yapardım ?
AHMET Ş. ESM ER : N asıl Hacı
olunur?
MUAMMER AKSOY : Âmme
H ürriyetleri bakım ından sigaranın
zararları ve babayasa içindeki yeri.
CEMAL MIHÇIOĞLU : T est usûlüyle genç yaşta en zeki profesör
olm a sanatı
SADUN AREN : K ırm ızı neden
m ırm ızı olam az?
CUMHUR FERMAN : Üssiimiza
nın 9,5 ğa çıkarılm ası üzerine varyas
yonlar
İSMAİL TÜRK : Âm m e m asraf­
larının bekârlar üzerindeki etkileri
ve m aliye aşkı
FEHM İ YAVUZ : Bir M ısır ta­
pınağı bir M ısır tapınağına nasıl
benzer
MÜMTAZ SO Y SA L : D evletin
devletleştirilm esi üzerine bir dene­
me
ŞER İF MARDİN : Cam ve çer­
çeve kırm ayı kolaylaştırm a m etodları
REŞAT AKTAN : 45 dakika de­
liksiz nasıl uyunur?
ZEKİ FAİK URAL : H ijiyen
(H alk S ağlığı) yönünden farelerin
fırınlardan tecrit edilm esi ve ileri
m illetlerin bu alanda k at’ettiği m e­
safeler
31
ÖMER BALCAN : Bunların lıcp
si sonunda bedbaht olacaklar
Dersleri kullanmıyan Tüllâba M ü j d
ÖZEL EĞLENCE - EĞİTİM
KURSLARI
Ankara’nın
en modern özel mesl
ÖZER GÜNEY : Ben bir m elek
okulu olan müessesçin izde : Her
değilim ki, kabul edeyim .
eğlence ve oyunlar, dans, tavla, s;
TÜLİN ŞE N E R : Artık fazla olu laıııbaç, birdirbir ve UZUNEŞEK
yor, âşık olacak kim se bulam adım . gürleri en son A v r ıı p a i ine
larla ve mütehassıs öğretmenler ida
ÖMÜR SEZG İN : S osyalizm i se­ sinde öğretilmektedir. Nuri’den t
nin için bıraktım .
dikli diploma verilir, mezunlara
OYA SAN : Ah P aris!... Ömrü­ raııtili iş bulunur.
SENCER ÖZBİT
m ün şeh ri...
CAVLT ÇULFAZ : Lefter,' İsm et
Paşa’dan pasını aldı, sıkı bir şut.
Marx topu m illileştird i.
MÜESSESESİ
RÂNA KOKSAL : O balo daveti,
ni reddettiğim e h iç pişm an değilim .
EMRE ERTÜRER : Em re mu­
harrer bir senet y a zsa m ... Ama bor­
cun tahsili ü m it’siz görünüyor.
ERCAN EYÜBOĞLU : Bizim or­
da ham siler şim d i palam ut kadar
olm uştur d aaaa...
CENGİZ OKMAN : Gönlüm ü
gönlüne bağladım , senin için özel
teşebbüs çocuğu oldum .
SER PİL
CEBECİ : Soğukluk­
tan kasıtları ne acaba?»
HADİSELER YARATACAK
B Ü Y Ü K YENİLİKLER
« B OS T AN »
skandallar, ifşaatlar
gazetesi
Pek Yakında ÇIKIYOR;
«B O S T A N»ı bekleyiniz!
Bahçıvan Kâzım Ef.
y>ıııııııuım m i!iuıııım ım ıım m uııııııi!iım ıum i!im m i!m ım ııııi!rııııım i!iııııııım ıııım ııım ım ıiM iı;ım m ııııım ıııın ııiiiıınuıııım ııııı
|
ğ
1
İ
lüm!
• İSTİKLÂL KOKSAL : N eye ni­
yet, neye kısm et
’ ZEYNEP GÜNBAK ; Acaba er­
ken m i davrandım ?
NURAN AKYÜZ : Ben açıkta
kaldım , ben açıkta k ald ım ...
M ETİN KONCA : Söylersem ne
der acaba?
BİLGE ZORLUOĞLU : Reklâm
sayfa 17, Araştırm a sayfa 9, işletm e,
işletm e, işletm e...
TURGUT TAN : S evgili vatan­
daşlarım , aziz hem şehrilerim , sayın
R eşit B ey ve de sevgili A sum an...
HAŞAN AŞKAN : İkinci bir an­
neannem ne zam an olacak acaba?
ASUMAN Y ÜCEL: A nne!... Pı­
rasa pişir, zeytinyağlı olsun!
A. ÜLKÜ ONURSAL : H ıyar oğ­
lu h ıy a r... Üç sanzatuyu iki batırdı
yaTÜLÂY GÜREL : Biraz canlansam m ı acaba?
HALÛK ERLAT : Sadun Aren,
Aydın Yalçın, sosyalizm , kapitalizm ,
izim , izim ...
32
e
?
e
İ
i
e
{§
E
e
|
=
]
s
1
=
e
1
i
i
I
e
e
e
İ
e
|
|
KAVUNCULAR
«bahkçılar.’dan değil»
— Haziranda çaktık yine çocuklar, diyordu biri,
Çaktırdılar yine, lâkin Ekimde ümid ederim;
Proflar biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader...
— Hayır, hocalar ne kadar zâlim olsa ben girerim
diyordu öbürü, varın sen bana biraz kopya hazırla
Yanında birde güzel bacaklı bir kız bul,
Arkamdan gir ve hocanın gözü önüne sokul.
Düşündü çocuk profların oyunlarım
Ve kapıda kurban olmak için bekleyen Halil .
İbrahim koyunlannı
— Yann sen teksirleri sıranın altına gizlersin
Sakın kitap, kalem almadan gitme
Sorular sorulurken bilir görün, aptallık etme
Başlayınca traşa, hiç bakma, uyusun varsın
Nasıl olsa gözünde bir sinek kadarsın...
Lâkin tetik ol,
Hocasına göre tutacaksın bir yol
Meselâ Besim ’de orta, Aydın'da sağ, Sadun'da sol :.
Ha, unutma, atmasyona gelmez pek Gönlübol...
Tüllâb için bir yıkım olmuştu O Haziran
Cümle haneler o gün kalmıştı harap, viran.,
Kürsüde bir iskemle üstünde bir hayal-S şefid.
Onu bu halde görünce insanda kalır mı ümid?
Diyordu : haydi nasibin O belgede, yürü,
Yürü, nasıl ki yürümüş senden öncelikler sürü
sürü..
Biz varken yedi alma hayalin boş,
Belge için sırada bekliyenler var, koş...
Bir sürü ölü, bir tek öldüren var: mizan...
Amma da iyi ozanmış bunu yazan
TEVFİK FİKRET’TEN kaçırma
îlllllllllll! llillttm illl!m il! !H IIH III III !l! l!m !! l!il!:I!!!!lü B lü !ü i;i!!l!!!n !l!l!I1 !!in ill!!!I!!ll!!'!ll!!!'!!l!t!l!l!!llll!"l!l!!!ü l!!:!i!l!1 iü !l!l!!!!l!l!i:
— D ip Y a z ı —
Sevgili Okuyucular,
M ektup yazar deyu bizim ŞABAN’a bir sayfa ayırdık, gene yazm adı bizim keroğlu k er...
İyisi m i herkes dilediği gibi d oldursun...
B u resm i gördükten sonra,
Dede H ilm i’n in H aşan, Arıgil,
S inan ve Ahmet tarafın d an
b ir güzel dövüldüğünü yaz­
mağa luzum , yolc.
Mali Şubeli Geyikler çatal çatal boynuzlarıyla
huzurlarınızda.
Siyasi Şubeli K iptiler, Çingene kızlarlyla
Kongo’ya gitm eden son b ir ile Ta bir
sıradalar.
24
«Her kiııı durgun ve sessiz görünür
hayatında,
125 ENİS ÖZTEP
Yurtta suların kesilmesinden şikâ­
yet etmiyeıı tek öğrenci olup bu du­
rum onun, «temizlik imandan gelir»
sözüne ulan inancının bir ifâdesi ola­
rak yorumlanmakladır. İstanbul'da
doğmuş, büyümüş, gelişmiş ve semirmistir. Arnavut köyde yeti iği dayağın
etkisiyle, hâlâ kendini (oparlayamamı;
buna rağmen nişanlanabilıne başarısı­
nı göstermiştir. «En çok sevindiğim
olay, Molla’mn dilinden kurtulmak
oldu» demekte, vahudi olmadığını is­
pat için de, Tevrat’da Enis adının geç­
memesini delil olarak öne sürmekte
dir.
Bilin ki yürütür ol kişi sularını sa­
man altında» der. Filhakika Ökmen, bi.
rinci sınıfta çok enteresan ve sosval
bir yaratık iken Kalantor’un cazibesin­
den sıyrılamamış ve onun uydusu
olduğunu Büro’da tescil ettirmiştir.
Ükman, iç geziye de katılmış olup
Balo komitesi başkanı olarak attı­
ğı ayakların cümlesi kaymış, kendisi­
ni de daima mülkiye’nin en iyi muha­
sebecisi saymıştır, ökmen dans da bi
110 TANSEL TOKLUCU
Doktor olmak isterken bir tesadüf
neticesi olarak Mülkiye’ye girmiş, Ma­
liyeci olarak yetişmiş ve en son olarak
TRT’ye araştırmacı olarak intisap
ederek iyi bir radyocu olma yolunu
tutmuştur. Samimi ve sempatiktir.
İkinci sınıfta çıkardığı teksirlerle
teksirolog olarak bir hayli meşhur ol­
muştur. Çok uykucu olduğu, gezideki
arkadaşları tarafından müşahade edil­
miş olup, İşletme Enstitüsünün fahrî
elemanları arasındadır.
lir.
167 NURHAN ARKAN
197 SEVGİ ASAL
1943
yılında isminin söylenmedi­
ği bir Balı Anadolu kasabasında doğ­
muştur. «Oturak» kelimesinden, ne­
dendir bilinmez, nefret eder. 6 aylık­
ken bülbül gibi konuşmaya başlayan
sonradan hevesini çabucak alıp çoğu
yerde konuşmayı lüzumsuz bularak
susmayı tercih eden iyi kalpli ve benli
Keklik Nurhan’ımız hayatında hiç kim­
seyi incitmemiştir. (!) 4 senelik yüksek
tahsili az bularak okuma arzusunu Ol ­
157 MELİH BORAHAN
Dünyaya tef sesleri arasında gözle­
rini açan Molla için Bakhunin «Abi
bu çocukta iş var» demiş, Peygamber
Efendimiz onu, Ebucehikİen dahi teh­
likeli bulduğunu muhtelif hadislerinde
sahabesine açıklamıştır:.. Türkiye’nin
üç partiye bölünmüş 12.000 aile elinde
olduğu, soyadları «oğlu» ile bitenler
den hiç bir şey beklenmemesi gerek­
tiği ve yeni seçim teorilerinin sahibi
olup «maneviyata inanmadan âşık ol­
manın metodları» konulu bir tezi bu
yakınlarda yayınlanacak, ve kanımızca
yer yerinden oynıyacaktır... Doktrini­
ni soran Moi’ye, «Ulan kuş beyinli, şu
bıyıklar sana bir şey anlatmıyor mu?»
demiş ve bu cevap, bazı Elçiliklerin
duvarlarına
çerçevelenip asılmıştır.
Molla’nm, iptidaide gayet kaliteli bir
amcazadesi vardır, ve eline sağlık, ka­
rikatürlerimizle de ilgilenmiştir.
117 ÖIvMEN ATAMYILDIZ
Rahmetli Hocamız ve büyük Müte­
fekkir İbrahim Mecdi Bey meşhur ke­
hanetlerinden birinde :
19 Nisan günü Üçüncü Tiyatro’da
yer bulabilenler, dünyanın en mutlu in.
sanları olarak ne kadar öğünebilirlerse
azdır. Çünkü o gün Ses Tanrıçası, Sah­
ne Tanrıçası ile aynı kılıkta insanlara
görünmüş ve bu fırsatı da Sho\v'da bi­
let bulabilenler yakalıyabilmiştir. Hat­
tâ uzun zamandır Tanrı’dan ses . sada
çıkmamış olmasını, Tanrı’nm Sevgi’nin
sesi yanında kendi sesinden utanması
diye nitelendirenler çoğunluktadır.
Ses ve sahnedeki başarılarına rağ­
men gene de tüllâp ile konuşmaktan çe
kinmeyen Sevgi, aşk konusunda pek 0nur’ludur. Esasen Puccini’ye göre, Ver­
di : «Onur’suz Sevgi, Sevgi’siz Onur ka­
dar anlamsızdır» sözünü bizim Sevgi ıçin söylemiş, Prof. Aren de kendisine
«soprano olsaydınız ya» diyerek sanki
değilmiş yolunda bir kanı uyanmasına
yol açmıştır. Klâsik Türk Musikîsi yeri­
ne batı müziğini seçmesi, Itri'nin inti­
harına, Dede Efendi’nin ise sakal grevi­
ne yol açmış, buna karşılık Alman Dev­
let Konservatuvarı bu olayın Ulusal
Bayram ilânı için Federal Devlet’e baş­
vurmuştur.
Konfiiçyüs'ten Russell’a, Âdem'den
Muhammecle bütün büyük düşünürler
ve Ulu Peygamberler felsefelerini ve
dinlerini Sevgi’ye bağlamışlar, «Sev­
gi Tanrının yarattığı en yüce kavram­
dır» demişlerdir. Bu nokta Sevgi kar­
şısında bütün Onur’ların kırılıp dökül­
mesiyle de sabittir. Sevgi’nin sadece
Anne sevgisi olmadığı herkesçe bilin­
mek gerekir.
ta Doğuyu da bitirdikten sonra Lond­
ra’da işletmecilik tahsil ederek bir
nebzecik tatmin etmeye karar vermiş­
tir.
128 GÜLÇİN TALAYSÜM
Ulu Tanrı, «aşkı GÜL'de, ilmi
ÇİN’de arayınız» der Kutsal Kitabında.
Imam-ı Âzam’a göre bu söz, Gülçin’in
kişiliğinde belirmiş, hem aşk hem ilim
onda bir araya gelmiştir. Fakat ne ha­
zindir ki arayanlardan hiç biri bunlar­
dan birincisini yakalama mutluluğuna
erişememiştir.
Gülçin İstanbul’da doğdu. Bir
Temmuz öğlesi olduğu halde plâjlarda
bulunan halk birden bire buz kesilen
hava ile kabinelere kaçıştılar. Bundan
sonra da İstanbul Belediyesi denize gir­
mesini yasaklayınca, Gülçin kendisini
Ankara’ya vurmuş, bir daha da «İstan­
bulluyum» dememiştir.
Mülkiye’ye geldiğinden bu yana
cümle tiillâbı umutlandırmış, sonra da
Ayak . Bacak fabrikasına ham madde
olarak yollamıştır. Adını «ice-berg»e
çıkaran bu kırık ayaklar arasında
Prof’lara ait olanlar bile vardır. Millî
Emniyet fişlerine göre atılan avaklar,
tüllâbın % 97 sini vermektedir. Bu ko­
nuda kendisi «Buz bu, adı üstünde, iğ­
reti acî.mlarla yaklaşılır mı hiç?» de­
mekte, ayakların, cılızlığından yakın­
maktadır. Gerçekten Gülçin çok iyi yü­
rekli, çok alıngan bir kızdır. Ama her­
kesin bir ÖMER olamıyacağım da tes­
lim etmesi gerekmez mi? Festivale ka­
tılmayışını kötü anlamlara yoranlaı
Dekanlığın «intiharlara engel olma»
gerekçesiyle aldığı «Gülçin Talaysüm'ü
bayram süresince okuldan uzaklaştır­
ma» kararını duymamış olsalar gerek.
Gülçin’in ömerle olan dostluğu son
günlerde de bozulmamıştır.
105 TÜLÂY GÜREL
Ankara’lıdır. Eczacı olacakken im­
tihanların azizliği neticesi ile Mülkiye'ye düştü. Her halde daima sa­
kin ve kendi halinde oluşunun sebe­
bi içindeki eczacı olmak arzusunu ye­
nememiş olmasıdır. Sınıfın esmer gü­
zellerindendir. Bir çok hayranı vardır.
Nedense hiç o taraflı olmamış sakin
bir 4 yıl geçirmiştir. Hattâ kendisine
sınıfın Ecesi diyenler de vardır. Saki­
ne Tülây’a hayatının arzu ettiklerini
getirmesini dileriz. Onun da, sevenle­
rine gitmesi şartıyla!
142 GÜLER ÖZTÜRK
1944 Yılında Tarsus’ta doğmuştur.
Doğduğu gün bir takım idealler tesbit
etmiş ve günlük yaşayışı hakkında
program yaparak annesine süt ve uyku
saatlerinde bu programa uyması gerek­
tiğini bildirmiştir. Bu hal Lise boyunca
devam etmiş, lisede şimdiki samimi
arkadaşları Ülker ve Nurhan’ı dersler­
de gayrî ciddi olduklarını ileri sürerek
iki günde bir paylamış ve ciddiyete da­
vet etmiştir. Asın empcratif (!) plâncı
olan «Akademi Gelini» Güler’imiz Ni­
şan gecesi iktisat çalışmayı plânlamış
ve bunu nişanlısını yanında bekleterek
salona ininciye kadar bilfiil uygulamış­
tır. Şimdi ise nişanlısını da kandırarak
Güney Amerika’da yerleşmeye karar
vermiştir.
HAŞAN CEMAL
1944
Aralığında dünyaya gelen Gagarin Haşan sınıfımızın sübyanlarından
dı. Sınıfı iptidaide yaşının ufak olduğu­
nun kızlar tarafından duyulmamasına
azami dikkat gösteren arkadaşımız bu
hususta o kadar hassas idi ki kayıt yap­
tırırken yanındaki kızlar öğrenmesin
diye yaşını iki - yaş büyük yazdırtmıştı. Yine bir zamanlar kızların kulağına
fısıldamak için aşk şarkıları öğrenen
Haşan; İngilterede geçirdiği her yaz 183 ERDİNÇ ERDÜN
tatilinden sonra biraz daha açılmış ve
Bakırköy’ün Akıl Hastalıkları Hasson sınıfta kabak çiçeğine dönmüştü.
tahanesine en yakın olan evinde dün­
ilim yapıp kültürlü bir insan ol­ yaya gelen Dinç, içinde doğup büyüdü­
mak veya Avrupada «amelelik» yapa­ ğü atmosferin tesirine dayanamıyarak
rak serseri bir hayat yaşamak alterna­ sonunda zararsız sımfa giren bir «de­
tifleri arasında bocalayan arkadaşımı­ li» olmuştur. Açıldığından beri Ataköy
za mülkiyenin istisnasız bütün kızlan plâjmda vazifeli ve vazifesiz olarak
hayrandır. Kendisi Greek ilahı diye va- cankurtaranlık vapşn Dinç’in plâja be­
sıflandııklmıştır. Saçlarının biçimi ya­ leş soktuğu kızlara boğulma numara-l
kışıklılığının en mühim unsurudur ve lan yaptırarak, kendilerini kurtardığı]
inekler tarafından yalanarak son şekli­ ve böylece Ataköyde sükse yaptığı bi-J
ni almıştır. Konuşmasını bütün gayret­ linmektedir. Israrla devam ettiği bas-l
lerine rağmen bir türlü hızlandırama- ketbolü de, askerliğini muhafız gücün I
mış. Oya San'ın mevcudiyetine rağmen de yapabilmek için bırakmadığı bilil
Fakültenin en yavaş konuşan şahsı Un­ nen bir gerçektir.
vanım almıştır.
74 METİN ÖRNEKOL
SERPİL CEBECİ
Lakabının «Sans Cerveau» olmasına
Izmirde doğmuştur. Ankara'lıdır.
rağmen İstanbul'da Sülün Osman’a Fİ
En büyük arzusu mimar olmakken K. Gökay’ın Göztepedeki köşkünü satl
S.B.F. ye ¡girmiştir ve bugün de hiç piş tığı rivayet olunan Metin, arabasınJ
maaı değildir. Müzik ve edebiyata düş­ binen arkdaşalarîndan topladığı paral
kündür. Müzik onun için her şeydir. larla benzin almayı itiyat edindiğirl
Sporu ve seyahati çok sever. Kimseyle den kendisine «Metos Mercedos. 7»
fazla samimi değildir. Herkesle arasın­ krş. keseroş» lakabı da takılmıştır. L»
da daima belli bir mesafe bırakmıştır. se hayatının sonuna doğru bir tesadül
Ciddiliğimi muhafaza edeceğim diye et­ sonucu gittiği Paristen, üç yıl sonm
rafa çok soğuk davrandığı iddia edilir. dönünce oradaki bütün hayatının okıl
Fakat kendisi sayısız ahbap ve arkadaş duvarları arasında geçtiğini iddia eledinmekten hoşlanmaz. Hayatta başar- mişse de, birinci sınıfta Paris’e gideli
mıyacağı hiç bir şey olmadığına inands- bir arkadaşına devamlı streep - teaJî
ğımız bu Servi Sultan'a iyi-istikballer yapan bütün kabarelerin ve diğer illi
dileriz.
(!) çekici yerlerin krokilerini yapar
ve fiatlarım yazdırırken yakalanması,
kendisini zor durumda bırakmıştır.
Şans Cerveau Metin’in Mülkiye ile bfcraber, D.T.C.F. den de diploma almaja
niyeti vardır.
OSMAN BUBİK
113 OĞUZ GORBON
Dikkat dikkat dikkat...
Vekaletlerin dikkatine Osman Bubik geliyor.
Bu tamim Osman Bubikin son sınıfa
gelmesiyle bütün vekaletlere gönderil­
miştir. Bubik Sülün Osmanın Mülkiye
temsilcisi olduğunu, turistlere sattığı
bir yazma taşj polis marifeti ile geri
aldırtması ile göstermiştir. Osman Bu­
bik dekana Mülkiye Yurdunu bir pundu
na getirip satmıştır. Mütekait bir tıb­
biyeli olan arkadaşımız Mülkiyede yük.
sek zekası ile temayüz etmiş ve asistan
Tuncerin dikkatini çekmiştir. Karambola getirip sınıf geçmesi yüksek ze­
kası ile ilgilidir. Hiç bir vekalet Sülün
Osmanı işe almayacağından güya Avrupaya doktora yapmaya gidecekmiş?
(Tabii istatistikçi Tuncer müsaade
ederse.)
36
43 MURAT BİLHAN
Dört senedir, j'erleri süpüren uzun
beyaz pardesüsü ile ün yapan ve keıı
dişini Ankara’nın en zampara jönü ola­
rak takdim eden Murat'ın en büyük
hastalığı arabaya olan düşkünlüğüdür.
İç gezi sırasında mükemmel bir şef garson olabileceğini de ispat etmiştir.
Bilûmum yurtların kızlarıyla sakı mü­
nasebetler kuran Murat’ın, «erkeğin
çirkini olmaz» sözünü «kızın çirkini
olmaz» şeklinde anlıyarak hissi müna­
sebetlerini buna güre ayarladığı tah­
min edilmektedir.
Derler ki, maddeyi «ruh» ile bir amda görmek isteyen Haktaalâ Hazretleri
bu kulunu yaratmış ve ona kimsele
bulunmayan bazı karakter çizgileri clıhi enjekte etmiştir. Bunun sonucu ola­
rak Oğuz aynı anda ve karıştırmadan
bir kaç kızı sevebilmiş ve bu sevgile­
rini açığa vurmama başarısını gös­
terebilmiştir. Hızını büyük olaylara
sakladığı besbelli olup yeni bir ErJenekon yaratacağı yüzde yüzdür.
Bir ticaret hukuku yüzünden ila
vun tadan ender züppelerden olan lu
arkadaş Kadıköy iskelesinde yaptığı
anketle iki ay önceden 9,5 alacağını tlsbit etmiştir. Tanrının onu yer yüzülae
bir insan kalıbında gönderdiğine fişman olup olmadığı bilinmemekle bera­
ber Melekler marjinal kıymetlenilin
azaldığından şikâyet etmektedirler. I
/L A V İ i N
/İ J- .1' i L i l V / i
«Ben A.F.S. 1c Amerika'dayken kıy
Sar (pardon piliçler) bana bayılırdı»
diverek avunan Civciv Akın, Şahane’de
¡[k defa olarak bu yıl Kıyafet Balos
ıı;ı bir kız getirip, ilerde horoz olacak
nı ispat etmiştir. Civciv’in ne sağcı ne
solcu olmadığı olsa olsa l'ulbolcu veva basketbolcu olduğu hergün yön de­
riştiren fikirlerinden ve vücut yapı­
sından anlaşılmaktadır. Çok okuma­
ğa gayret ettiğinden, son zamanlardr
kümes hayvanlarına has o küçük beyin
ciği de sulanmış, bu sebeple ne vazc.
”i notlardan, ne de sorduğu suallerd
ne de söylediği lâflardan bir şey anla
şılmaz olmuştur. Eşek Irasında sınıf'
baş temsilcisi olan Akın, kravat tak­
mamak, traş olmamak vs. gibi hari­
ciye vekâletine bir takım reformlar ge­
tireceği hayali içinde kaybolmuş bir
garip kişidir.
YURDANUR AKSOYLAR :
Kolejde Gözistan’ken Mülkiye’de
«Kara Kedi» Chat Noir olan, İstanbul’­
da başlayan eski bir ayağı iptidaideki
kaideye uyarak kabul edip sonra bun­
dan vazgeçen, çok fazla arkadaşı olma
sıyla övünüp yalnızlığa tahammülü ol­
mayan rıaııını Auta 1 uııuıııur, lez canlı
oidııgu iddiası ite kuyruğa girmeden ye.
mek yemekle ün salmıştır. Oysa hiç bil­
işini vaktinden önce yaptığı görülme­
miştir. Sıkışmadıkça ders çalışmaz, sa
bahlamazsa kalası almaz. Hariciye Ve
kaleline girebilmek için torpil lâzım
geldiğini öğrendiğinden İlhan Ünal’ı ar­
ka diye yaptığı seminerle tavlamaya ça­
lışır, ve clers çalışmak için arkadaşları
nııı teşvikine muhtaçtır. Onun için :
ÎVIülkiye’de bir nesne yok cinlik gi­
bi.
Olmaya bir cin Mülkiye’de Hanım
Abla Yurdanur gibi.
36 CİHAN BELEN
1943 de motorsuz olarak doğdu. Fa
kat durup dururken çıkardığı gürültü­
lere bakanlar onda bir kabiliyet gör­
müşlerdi. Nitekim, Cihan, büyük mas­
raflara da malolsa, motorize edilmiş,
bu tahminleri yanıltmamıştı. Gullop
Enstitüsünün tahminlerine göre HACIYATMAZİZM doktrinine bağlı olan Ci­
han, saymanlığını yaptığı cemiyetin pa
ralarını barlarda yemiş ve Genel Kurul’da kendisini «O zavallı kadınlara
yardım etmek bir Mülkiyelilik görevi
değil midir» dive müdafaa etm iştir...
a & £ l t ü j O & S t- J W ^ Î £ İ J > â /u 3
Aşk çıkmazından kuriutman. unıio.iyle
Dil - Tarih'e biie uzanmış, fakat bu son
dajın kesin sonucu henüz alınama­
mış tır.
IŞIK AKIN
Siyasî Şûbe’ııin Tezer’den sonra en
uzun hâtunu olup, istikbalini el falla:
rında bulmaya çalışır. Bir çingene kı­
zı kılığında geldiği baloda hareketli
danslarıyla takdir ve sempati toplamış
tır. Bir sacayağı teşkil ettikleri halde,
Gözen ve özden’le kafiye tutturamadığt için, mahzun görünmektedir.
SÜHA NOYAN
Sayın Gürsel’in favorisi olan Clay
bile, dünya kuvvet hiyerarşisini «Tanrı
- Süha - Clay . Birleşmiş Milletler» şek
ünde düzenlemiştir. Gerçekte, Antep
ormanlarının bir tarzan mağarasından
araklanıp erkek olduğu anlaşılınca
kendisine bir kum torbası verildiği Lis
lon'un «Korktuğum Adam» adlı otobi
yografisindc yazılıdır. Osman Bubik’le
arkadaş olup da çarpılmayan tek âdem,
oğlu olmasını da herhalde yumruğuna
borçludur. Bir ara Genel Kurul Baş­
kanlığı dahi yapmış, buna rağmen elin­
den bir kaza çıkmamıştır.
İNEKNAME (ŞEYHİ’den araklama)
Süveyş Kanr.liyle aldığım ız yalanlam adır
Pek MUHTEREM KAZGAN
GAZETESİ yazıişleri MÜ­
DÜRLÜĞÜNE...
Sayın G azetenizin bu sayısında bendenize de ça­
m ur atılm ış ve hilafı realite yazılar yazılm ıştır. Ş öy­
le ki :
1) B enim kapitalist olup «Hür K asınca Kulübü».
nü kurm a gerekçem , sadece «H erkesin so sy a list olm a­
sı» diye gösterilm ektedir. Oysa asıl sebep, bam başka
ve gizli çıkarlar arkasında saklı bulunm aktadır.
2) B enim , kızım ın evine sabalı dörtte gittiğim ve
kanapede sabahladığım da külliyen yalandır. Bir ke­
re ben oraya saat dörtte değil, dürdii beş geçe gittim .
Daim a olayları olduğu gibi aksettiren bir gazetenin
m erdivenden yuvarlanarak b eş dakika geç kalmam ı
yazm am ası ve gerçekleri tahrif etm esi, üzücüdür.
Sonra, içeri girincc kanapede değil, m utfak seti
üzerinde uyudum . Bu noktayı, hâlâ kazağım da taşı­
dığım yem ek lekeleriyle ispata hazırım . Ayrıca, ben
eve girdiğim de evin kedisi de kanapede uyum aktaydı
Bu durum da nasıl olur da benim kanapede sabahla­
dığım ı yazabilirsiniz? Hayret doğrusu!
K eyfiyetin, Arz ve Talep Kanunu gereğince aynı
nüshada yayınlanıp kamu oyunun ayd ın latılm asını ri­
ca ederim .
Türkiye Hür Fikirleri K orum a, Yaym a, G eliştir­
m e, İdam e ettirm e. Devam ettirm e, T ekâm ül ettirm e.
M ütekâm il kılm a. Ekm e, Biçm e, G übrelem e Cem iyeti,
E ski Başkanı
Cengiz LOKMAN
Bir inek var idi zaif ü nizar
Teksir elinden katı şikeste vü zar
Gâh kantinde vü gâh Sütunluda idi
Gâh Reşat Aktan’ın dersinde uykuda idi
Ol kadar çeker idi notlar çabuk
Ki kavunda komamıştı kabuk
Önünden alınınca teksiri
Os saat olurdu eşeğin biri
Sözlerinden alınınca yalanı
Baki yağcılık idi kalanı
Bir gün proflar salar ol ineği ota
Deyuben alışsın hayvancağız nota
Gördü kim, sütunluda dolaşır kızlar
Görüpte hocaların yüreği sızlar
Bakm/ış ki ol alanda durum kritik
Eteği de yok ki verse firikik
Hatunların aldığı notlar kıyak
Yutkunarak birine attı ayak
Hemen mizan adın etti tezekkür
Haline acıyıp kılcVı tefekkür
Dedi bunlara bu iltifat neden
Hoş soy deyu bu yüce sıfat neden
Hatun diye niçin onlardır rahat
Kız değilsek bizde midir kabahat?
İnekler eşitlik diler taze ot içün
Biz dahi isteriz anı not için
Ger proflar gelmez ise proflar imana
Katarız şol Mülkiye’yi toza vü dumana
(Divan-ı M uhasebat’tan)
37
44 ULUÇ ÖZÜLKER
di, güler yüzlü şefkat dolu bir kalbe
sahip olan Bilge sınıfımızda vücudunun
ve bilhassa bacaklarının güzelliği ile la.
nmır. Fügen’in ayrılmaz bir parçasıdır.
Mektepten hiç kimseyi kavalyeliğe lâ­
yık ¡"örmemiş olacak ki balolara daima
kardeşiyle gelmiştir. Festival sırasında
taktığı kolye halâ günün konusu halin
dedir. En büyük idealinin gerçekleşme­
sine birkaç ay kalan arkadaşımıza ba­
şarılar dileriz.
311 İLKAY KARAKOÇ
1941 doğumlu olan Uluç’un başlı­
ca özelliği, arkadaşları için dayak ye­
meyi göze alacak kadar fedakâr olma
sidir. Nitekim son günlerde bir arkada­
şını kurtarmak için 2 0 kişiyi dövmüş,
21. si ise Uluc’u biraz hırpalamıştır.
Ayrıca cemiyet kurmadaki başarıları
«Palavracılar», «Amerika’yı Görenler»,
«Denizgücünde Futbol Oynayanlar» vc
son olarak da Fakültemizin popüler kı­
zı Zahide'nin hâtırasını ebedîleştirmek
için kurduğu «Zahide’yi Sevenler Cemi­
yeti» ile musaddaktır. Kendisi hâlen
bu son ikinci cemiyetin ikinci başka­
mdir.
Hayatının yüzde seksenini palavra
atmakla geçiren Uluç’un söyledikleri­
nin en aşağı dörtte üçünü iskontoya
tâbi tutarak dinlemek gerekliliğine
bütün arkadaşları inanmışlardır. Ken­
di tabiriyle «Deniz Amirali» olan ba­
basının forsuyla bütün donanmayı
Mülkiyenin emrine tahsis edeceğini id­
dia eden, fakat înek Bayramında bir
bandoyu bile temin edemiyerek yü­
rüyüş programım perişan eden U luc­
un en iddialı olduğu sahalardan biri
olan dans sahasında, Ça ça ça, vc,
Hali - gali'ye «benzer» danslarla yeni
bir çığır açtığını herkes kabul etmek­
tedir. «Ben Paris’teyken...» diye söze
başlayınca, etrafmdakilerin acele işle­
rinin çıkarak yanından ayrılmaları te­
sadüfüne bir türlü akıl erdiremediğini
lıer vasıtada açıklar.
7 FÜGEN YÜCESOY
İstanbulludur. Arnavutköy Ameri,
kan Kız Kolej'inden mezundur. Lisede
olduğu gibi Mülkiye’de de en büyük ça­
lışkan olmuştur. N e istediğini bilen son
derece iradeli, hislerini gayet iyi sakla­
yan bu arkadaş Mülkiye’deki 4 yılında
gayet temkinli hareket etmiş, daima oIaylardan ve hislerden uzak aşılmaz du
varların ardkındaki irade ve mantıkan
kurulu Şatosunda esrarengiz bir Krali­
çe edasıyla hüküm sürmüştür. Kralık
Konseyinde bir numaralı Konsüllüğü
kime verdiği halâ bilinememektedir.
İlim ve İrfan düşkünü Fügen kadınlık
tarafını unutmamış, sınıfın en kaliteli
giyinen kızı olmuştur. Şayet Hariciye­
ci olursa Türkiye şahsında çok iyi bir
kadın diplomat kazanmış olacaktır.
284 BİLGE ATILGAN
İstanbul'ludur. Üsküdar Amerikan
Kız K oleji’nden mezundur. Hanımefen­
38
1943 yılı Aralık ayının karlı bir ge­
cesinde Ergani bakır ocaklarında bir
el arabası içinde bulunmuş, Karabük'e
getirilerek 1500 derecelik fırınlarda ona
bugünkü şekli verilmiştir. Mızmızlığını
unutup kendisine Ricardo adını koyma
ya kalkması ise ne kadar hüsnüniyetli
olduğunu gösterir. Doktora yapmak em eli iken, kendisine lâyık bir alan bu­
lamayınca caymıştır. «N» ile başlayan
adlara olan zaafı ise, «nohut» ve «nane»ye olan düşkünlüğüne bağlanmakta­
dır. Kendisine «Balo Faresi» diyenler
de vardır. İlkay iyi ve uslu bir çocuk­
tur.
İYİ SEMİNER!
Dede Hilmi üçüncü sınıfta Sadun
Aren’den «Türkiyede Devletçilik» ko­
nusunda sem iner anlatıyor. Anlatma
bitince Sadun Bey her zamanki gibi
âbi pozlarında :
— Evet, Hilmi seminerin gayet
güzel olm uş... Hilmi tam neşelenmişti
ki Sadun Bey sözünü tam am ladı:
— Çünkü Korkut da o kitabı
yet güzel yazmıştı.
ga­
(N ot : Dede Hilmi Kayserilidir ve
Korkut Boratav’m kitabını özetliyerek
seminer diye yutturmayı denemiş fa­
kat ağzına, gözüne bıılaştm nıştır)
303 K U D R E T AKÇALI
Kozanda (Adana) doğup Teknik U.
niversite’nin kapısından Kimya dersi­
nin gazabına uğrayarak dönüp Mülki­
yenin yolunu tutmuştur. Sınıfa hangi
sebeblerle uğramadığı henüz anlaşıla­
mayan ve evlenme hazırlıkları yaptığı
zannedilen arkdaşımızın son sıralarda
kuvvet artırıcı dersler aldığı görülmek­
tedir. Antrenmanlarına kendisini uyan­
dırmaya gelenlerle başlayıp-ki bir kişi
dişini kırdıktan sonra vaz geçmiştir bütün gün tam istihdamla devam ei
inekledir.
İmtihanlarda bıyığını kestirmemek
için her çareye baş vuracağım söylerek
şimdiden hocalarla anlaşma yollan ara­
maktadır.
Her nedense sinemaya çok az-gidip,
geçen sene girdiği bir lilmi oldukça geç
terk ederek daha önce sinemayı IS. da­
kikada terk etmekle ulaştığı rekorum
19 dakika ile yeniden kırmıştır.
Yegane tanıdığı sinema artisi Levlt
Sayar’dıı*. (Not: Rüyasında görmüştür.'
34 ERTUGRUL TİMUR
Machiavelli, «Benim yanlış anlaşıl
marnım müsebbibi» der Ertuğrul için
Gerçekten Avanta, lâkabının hakkın
veren ender Mülkiyelilerden biridir şı
mektepte. O kadarki asistanlarımızda!
birinin doçentlik tezini seminer olarak
kullanmış, böylece avantacılıkta tek ol
duğunu ispatlamıştır. Yakışıklı vc pa
ralı görünürse de halen sap olup, I. Sı
nıftaki bereketli yağmurları dört gözle
aramaktadır. Timurlenk’in torunu ol
duğu iddiası ile ortaya çıkmış, tabii k
yutturamanyştır. Bazı samimi arka
daşlarına kem gözle baktığı iddiası İsı.
ne uzubillah yalandır.
EMRE ERTÜRER :
Karayılan’la hemşehri olduğunu id
dia ve bununla iftihar eder. Tarsus Ko
lejinden gelmiş ve Festival Komites
Başkanlığına kadar yükselmiştir. Festi
valde yediği para. Prof. Tinbergeıı’ı
göre, 1965 bütçe açığını kapayabilecek
ti. Fakat bu olaylar onun, ne kadar ar
kadaş sever olduğunu ispata yetme;
mi ? Çalışkanlardan nefret eder, kü
tüphanenin yerini bilmez ama kantin
de gözü kapalı dolaşabilir. Bütiin sent
oturup son anda çalışmağa karar ve
rince Haziranda bütün inekleri geridı
bırakır. Fazla para harcamağa alışık ol
masına rağmen romantik aşkına ka
vuşmak için Hariciye Vekâletine girip
480’e fit olmağa nihayet razı olmuştur
ia/.ıarım Çaiişina Kamplarında geçil ip
oradaki yabancılara da Ba.şkanliK i:
marnlan attırır. İyi içer, içince de büsbı:iLın konuşkanlığı orta\a çıkar. Vc
kale! imtihanlarının yanlış okluğunu,
inekliğe gere değil sociaoiiiL\'e gorc
yapılmasnıı savunur. Elçi yada Dışişle­
ri Bakam olmaması için tek sebep,
T.C. Bütçesinin sadecc 15 milyar olma­
sıdır.
İLK AN OĞUZ :
Grotius’a göre hukuk tarihinin gör­
düğü ender avukatlardan biridir. Gür­
cü Bacı’ya göre ise geleceği pek parlak
olan Ilhan’ın, ilerde Bankacılıktan dâ­
va vekilliğine geçeceği muhakkak imiş Bursa’da doğdu. Doğduğu gün
bütün şehirde «faaliyetler» tatil edildiDaha iyi aylıkken ilk dilekçeyi yazarak
«nülus»a kaydını yaptırmış, hemen er­
tesinde mahkeme «önünde «A, A'dır, A,
B değildir. Tabi ki A, C de değildir.» di­
ye ilk savunmasını yapmıştır. Sal' gö­
rünmesinin nedeni, Saİiye’ye olan sıkı
bağlılığıdır. Hâlen Bursabank’ın Hu
kuk Danışmanlığını büyük bir liyakatle
yapmaktadır.
SADİ ÇALIŞLAR
İzmir’de doğdu. Ve çok küçük yaş­
ta salıncaktan düştü. Kalasındaki her
türlü izler o olaylar kalmadır.
Daha Talaşta sınıf geçmenin en ko­
lay yolunun kopya çekme, kopya çekme
niıı en rahat usulünün de hocalara iti­
mat telkin etmek .olduğu öğrendi, Ay
m taktikleri Mülkiyedede tatbik ede­
cekti ama kantincinin karbonatlı çayı­
na ¡utuldu.
Vliilkiyeve girmeden önce daha çok
s>e\enler çoğunluk gurubuna mensup­
tur Sadi. Hâriciyeye bulduğu arka ile
gireceğine aklı yatmasa idihayal kırık­
lığım felsefe tahsil ederek ledavi yolu­
nu bile tutacaktı.
His hayatı mutlu olmadı zavallının,
kim nedcr.se desin aşık değildir Sadi.
İliç olmazsa 0 3 'le der iki senedir.
188 TANSU OKAN DAN
İstanbullu, Alman Lisesi mezunu­
dur. Almanca'sının yanma iki yılda İn­
gilizceyi de ekliverek Siyasî Şubeye gir.
mistir. 2. sınıfta gittiği Miniroof’ta faci şekilde çarpılmış, bir yıl tesirinden
kurtulamamıştır. Ve nihayet geçen yıl
Lemis’iııe kavuşmuştur. Lemis’i herke­
sin sevmesini ve methetmesini ister,
Çalışkan ve irade sahibi bu evliya to
ı unu en Cin Ker en yakın arkadaşına
Festivalde kalmış atmak için gece gidi))
başka br Şubenin lermamııı değiştire­
cek kadar şaka yapmasını sever. Dileği­
miz bir an önce Lemis’i sefire yapması,
dır.
245 şLİLE JfAkAivyiOG>..U
İmtihan kapılarının yaşlı ¡gözlii gü­
zeli diye nam vermiş olan Göçmen Gü­
zeli Şule, Mülkiye hayatı boyunca im ti­
han heyecanının kendisi için yersiz ol­
duğunu b ir 1 türlü kabul edememiştir.
Herkese huzur veren güler yüzlü, mü­
tevazı, selâmını esirgemeyen Şule bü­
tün sınıfın ve bilhassa bütün küçük ço­
cukların sevgilisidir. Ankara Kolejin
den mezun olan bu arkadaşın en büyük
ideali sahne iken şimdi diplomat ol­
maktır. Üzülmesin, Sefirelik te en az
sahne hayatı kadar renkli ve canlı ola
çaktır.
306 TUFAN BENER
Havalını boşverin... Miilkiye’deki
çok bite... Sevdiklerini özetliyeyim : Aıııerika - Amerika’lılaır _ Amerikan Jikleti - Amerikan Kazakları - Amerikan
Salatası - ve bilumum kızlar. (Bunun Amerikalı olması mühim değil) 1 ve 2
nci sınıfta iken bu m eseleyle epeyce
uğraştı; 3 ncü sınıfta dinlendi... Bu se­
ne de gizli bir Sevgi’ve tutulduğu ri­
vayetleri dolaştı... Başlama tarihi ge­
çen sene sonıı kıyafet balosu imiş (ken
di ifadesidir) Batıl itikatlara hiç inan­
madığım o iddia ededıırsun, yukarda
bahsettiğim sevgiden yeni kurtulmuş­
tu ki son kıyafet balosunda havalı bir
den Nur’Iandı...
83 RANÂ KOKSAL
Ankaralıdır. Ankara Koleji mezunu
dur. Devremizin en büyiik ineklerindendir. Hanımefendi şefkat dolu bir
kalbe sahip, güler yiiziü arkadaşın Mü!
kive duvarları tatlı gülüşünü çın çııı se
sini hatırlıyacaklır. Gözlerinin güzelli
ği ile bir çok kişinin kalbini yakmıştır.
Bu arada kendisi de yandı mı bunu öğ.
renmek kabil olmadı. Yalnızlığı müziği
ve etrala karşı bir kapalı kıılıı olma1/:
seven Raııâ eczacı olınavı çok isterken
aklının köşesinden bile geçirmediği
Mülkive'ye girmiş, şimdi hariciyeci o l­
maktadır. Evet, arzu ederse Hariciyeci
olacaktır; lakat bir sefire olması için
bir çok kişi taralından zorlanacaktır.
427 İSTİKLÂL ICÖKSAL
Hukuk'tan Mülkive’ye geçmekle
Bağcılar olmadan da büyük transfer
bombaları patlatılabileceğini ispat .et
mistir. Çağımızda, uğruna en şanlı mü­
cadelelerin yapıldığı İstiklâl, Namık
CemaPin de dediği g ib i: «Ne efsunkâr
imişsin ah ey didar-ı İstiklâl
Esiri aşkın olduk, gerçi kurtulduk
esaretten» mısraları ile ancak anlatıla
bilen bir büyü içindedir. Din hürriyeti­
ne; din adamlarına saygı duyulması, özellikle İmam yetiştirilmesi konusunda,
bütçeye yeni ödenekler konması gerek­
tiği ve hacir halinin, fiilen imkânsız ol­
sa da hukuken kaldırılması yolundaki
görüşlerini AP. vasıtasiyle Parlamento’,
ya ulaştırmıştır. Türkiye’nin kurtuluşu­
nu «Aydın İmam» yetiştirmekte bul­
muştur. Yaşasın İstiklâl. Ya İstiklâl ya
ölüm...
. 1546 NİLÜFER SÜERDEM
1941 de Savıtr’da doğmuştur. An­
kara Kız Lisesinden mezundur. Mülki­
yeli olduğundan beri sımf-ı .iptidaiden
başlayarak Müfettiş, Hariciyeci Bahri­
yeli, pek can yakmış fakat kimseye bağ
lanmamıştır. (!) Hayat felsefesi herke­
se iyilik etmek ve başkalarının'mesul
olduğunu gördüğü zaman mesut olmak­
tır. Arkadaşları arasında neş’eli görün
meşine rağmen harice karşı soğuk ta­
nınır. İdeali iyi bir iiv hanımlığı ve
doktor iktisatçı olmaktadır.
1197 AYNUR GÜLDAMLA
İyi bir kritiktir. Karakter tahlille­
rinde üstattır. Uysal, arkadaş canlısı­
dır. Fiyoııga olan düşkünlüğünü, ayak­
kabılarının hepsinde ve elbiselerinin ço
ğunda müşahede etmek mümkündür.
Canı sıkıldıkça saç modelini değiştirir.
En çok kullandığı üç kelime «Ay Çok
Tatlı» dır. Pireyi deve yapar, imtihan
arifesinde döktüğü göz yaşlarının işba
noktasını bulduğu, müşahitlerce tesbi1
edilmiştir. Zayıflamak için her türlü
tıbbi ve teknik metodlara başvurduğa
halde en sonunda gıyaı bir unsuıda
karar kılmıştır, ve zayıflamak isteyen
bütün bayanlara günde bir paket «Gris •
sini» yemelerini tavsiye etmektedir.
İnek Bayramında «Kumru» ismini al­
mış olan arkadaşımız hâlen, yazın ya­
pacağı turistik seyahatin programı ile
meşguldür.
1538 YILDIZ GÜNEŞ
1943 yılında Ankara'da doğmuştur.
Ankara Kız Lisesinden pekiyi derece
ile mezun olmuştur. Evli olan arkadaşı,
miz, neş’esini eşi Göksel’den aldığı söy­
lenir ama, bu onun yaradılışıdır. Sesi­
ne bülbüller bile hayrandır. Anne ola­
cağı ıgün, hayatının mutlu anını yaşa­
yacaktır.
38 HIDIR ÖZDEMİR
Oldum olası kız meraklısı olan Mı­
dır hayatının aşkım bulduğu an evlen­
mekten kaçınmadı.
1606 ESMA ASAF :
İraklıdır. Mülkiye’nin gözbebeğidir.
Mehmet Notukıt hariç bütün hocaların
sevgilisidir. Daima «ben Gönlübağ yak­
tı» der durur Eline geçen notlarda ders
lerle ilgisi olsun olmasın, hepsini ça­
lışır ve imtihanda bir güzel anlatır. Tat.
lı ve hoş sorularıyla derslerde gerilen
sinirleri bol bol güldürerek gevşetir.
39
229 AYDAN KARAHAN
TÜLLABIN SESLERİ
— Alcif’ten künde ile
Hocam, şu uykusuz gecenin yok mu sabahı?
Belgede mi talebelerin yoksa felâhı?
Yedi istiyoruz, sen bize üç veriyorsun,
Haziran diyoruz, sen bizi Ekime gönderiyorsun...
Tüllâbı nedir ezmede ezdirmede maksat
Bir gün isyan olursa mektepte, dikkat!...
Madem ki ey sayın hocam, yakacaktın,
Yaksaydın ya teksirleri, tutup bizi yaktın.
Tüllabın titreyen eli tahtayı sikli
On soru sormuştun, birini ne güzel bildi...
Üstelik karşında firikik verip yerlere eğildi,
İnsaf be hocam, çocuğun hakkı üç buçuk değildi.
Cümle tüllâbın yüreğinden gidiyor kan
Perişaıl olsun şu Mizanı mektebe sokan!...
Tüllâbı elinden tutup kaldıracak yok...
Kantinde bile artık açılmış bir bacak yok
Yetmez mi başımıza sardığınız bunca belâ?
Dersten kaçanların perileriyle doluyor hergiin lıelâ...
İlahi, bitsin şu dersler, yetsin artık ineklemek
Bilinsin ki «mizan demek ceza görmez katil demek.
— Tühfetül Kibar- Fiesfari.il Bihar
«Ben otuz yaşıma kadar evlenme­
yi aklımdan bile geçirmem» gibi birta­
kım iddialar ve hayallerle Şahanc’ye
giren bu sivri akıllı, daha iptidaidey­
ken halkalanmış, neden sonra işi anla­
yıp da kafasını duvardan duvara vur­
ması kendisine bir kurtuluş yolu sağla­
mamıştır. «Davudi sesile, karşıda yatan
kara dağları inletirim» diyecek kadar,
garip olan bu genç, önüne gelene eski
zamparalık hikâyelerini anlatır, dururMütemmim cüzü Metinin de «ah, vah.
ollar» arasında anlatıığı aşk, meşk
halikındaki hikâyelerini dinlemekleri
başı şişmiş, eskisine nazaran iki nuına
ra büyümüştür. «Ben Ay’ım, etrafıma
zaten bir Hâle gerekti» diye kendini el
meğe çalışan bu eski jön hâriciyeye in­
tisap edebilmek için dünyanın, başka,
bütün nimetlerinden elini eteğini çek­
miş, eğlence diye bir şeyin mevcud ol­
duğunu artık sadece duyar olmuştur.
162 HAŞAN TOLON
Kolejde kızlara «gülüm, gülüm di­
ye ayak attığı için sap kalan Patron
Haşan, Şahane'de de sözde «kızla çık­
mağa üşendiği» için bu saplığmda de­
vam etmiştir. Bununla ilgili olarak
Shovvda oğluna hiç bir kızın pas ver­
mediğini duyan annesi, «Ah oğlum, ben
oğlum, ben seni bugünler için mi, böyle
tosun gibi yaptım» diye ah ü zar etmiş
ve bunu işiten en taş kalpli kızlarıbile
hıçkırıklara boğmuştur. «Yahu Şefik,
sen akıllısmdır, ne kitap okuyorsan, lis­
tesini ver de ben de okuyayım diven
Patron bütün bunlara rağmen mütem­
mim cüzü, Hariciyecizade Uğur sayesin
de vekâleti garanti etmiştir. Bu arada
daima «sağ» tarafını kullanması, ken­
disini bir parçacık salak yapmışsa da,
bundan kurtulmak için hiçbir gayret
saırfetmemektedir.
40
7 niıı rengi aksedip kalbine
Aslan ağzında fareye misâl olmuş
Mizan darbesiyle bak ne hal olmuş
Ayın on’u oldu parası bitmiştir yine
O eğri boynuyla ol nihali yedi
Giriyor göz yumunca riiyâına
Diyor ki. hocalar böyle isledi
Kaıı rengi dudakla «üç hııçtık» dedi
Sen misin, sen misin ey garip yedi?
Bu güzellikte hiç bu haziranda
Yakışır mıydı sana bu kınk?
Boğıııalı mıydı seni bu luçkınk?
Bu inşaatta, bu mekteb-i. viranda
Şahitlerin proflarla asistanlar
Firikikleri kapatıyor işte fistanlar
Cepteki paradan ziyadedir kitap
Sırada uyur kalirsin, alsan da hap
Ey yedi uğruna kaleme alman destanlar!
Son gidersen bütün helâk oluruz!...
(Söz aramızda, belki de dahri kıyak oluruz!)
Git mizan, kurulda siyaha bürün
Bir kolun oda-i katib-i umumiye uzat
Bir elini dekanlığa at...
Tüllaba O heybetinleı görün
O heybet karşısında biçâreler yere y ık ılır:
Yıkılanın şartına elbet daha kolay çıkılır...
Ki yedinin büyük letâfeti var.
Edemez bir babayiğit bunu inkâr,
İnsafsız olsa da hocalar kadar...
Ey yedi, kopya çekerek uğruna mektepten kofulsam
Gırtlağıma saplansan da boğulsam
Aç tüllab ellerini Cumhur’a aç,
Cümle şikeleri kur da ortaya saç,
Çalışmak değil, dümendir derdine ilâç...
Geliyor... proflar geliyor, yetim çocuk, kaç...
— Namık Cemal
kanlığına kendisini diplomatik bir- oyı-.nla seçtirtikten sonra, üç gün bayram
yapmış ve Balıçelievler’deki evinde çıl­
gın ve şaheser partiler vermiştir.
«Hayat, insanlar, olaylar ve KALB.
LER arasında dikenli bir köprüdür vc
ben POLLYANNA ÖMER bu dikenleri
temizlemekle görevlendirilmiş bir JOKEY’im» der lıer zaman. Bunu da ey­
lemli olarak tanıtlamış, o kadar ki arasıra buz tutan yolları dahi ısıtmak iste­
miştir. Başı derde giren her kişi ve her
hatun (girmeyenleri varmış gibi) onu
bıılup ona dertlerini açarak şifa umar
«sefahat yâ çıfıt» derler. Fakat asıl der­
din ne olabileceğini kestirecek yaşa ve
başa ulaşamamıştır.
Çıfıt IV Mâliyenin Kralı olduktan
sonra Kraliçe II. Elizabeth İngiliz tah­
tı için koyduğu va.ş tahdidini ilga etmiş­
tir.
öÖ öiVİÜiv. ÜALCAN
>>•
' öfîı'o
g5i*x-ii^
T)]j||j0
46 BİLGE ZORLUOĞLU
Siyasî şubenin mütemmimi, Malî
şubenin Kralıdır. Kâzgan Komitesi Bas
1943 te Ayvacık’ta doğdu : Edirne
Lisesi ve Jefferson High Sclıool Portland (Oregon, U.S.A.) den mezun oldu.
Mütemmim cüzü Tülin Şenerdir. Bi­
rinci sınıfta başlayan arkadaşlıkları
(devam etmektedir. Lisede Konserva­
tuar ümidiyle yaşayıp Amerikaya gi­
dip geldikten sonra Mülkiye’ye girdi.
Amerika’ya gitmesine rağmen Amerika
ve Amerika’hlan sevmemektedir. Ha.yatını resim, müzik, kitaplar ve mek­
tup yazmak doldurur. Şimdilik ya­
kın ve yegâne hedefi Haziran’da geç­
mektir. Kütüp hanenin sabık dik­
tatörü Hüseyin Efendiye bile «Mülkiye’nin hakkı ile anlaşan çifti dedir­
tecek şekilde devam etmektedir. En
sevdiği dersler iktisat, Muhasebe,
İstatistik ve Dış Ticarettir. (Tülin’in de
•
1
Anne tarafından Prens Metlernieh’¡1 1 baha taralından İkinci Abdülhamid’iıı torunu olan, ecdadının tiim kabili­
yetlerini tevarüs ederek melek kadar te
iniz şeytan kadar cin bir çıfıt olarak
İstanbul’da dünyaya geldi. Üç günlük­
ken anne diye bağırdığı anlatılır.
Her sınava girişinde profesörlerçe
kullanılmak üzere mikroskop alınması
için, bütçeye ödenek konmasına yol aç­
mıştır. TüIIâbın en son ikraz mercii oIup ata sözlü ve deyimli, tekerlemeli
konuşur. İce - berg’te donmadan yaşa­
yan tek kişidir.
öyle). Sınıfı taralından Süper İ n e k Ha.
fize lâkabına lâyık görülmüştür.
359 METİN KONCA
Şair’e :
«Buldozer kırıntısı Kalantor Metin
Konca
Semirmene bakarsan, yaramış sa­
na yonca» beyitini yazdıran bir karak­
ter ve fiziği vardır. Yusuf’un Kahvesi­
nin nerde olduğunu bilmeyen ikine
Mülkiyelidir. (Birincisi Canbaba) İkin­
ci sınıfta katıldığı bir münazaradan
ekip olarak galip çıktıktan bu yana
kendisiyle konuşmak mümkün olama­
mıştır. Ancak, hangi rejimi benimsedi­
ği yolundaki sorumuzu cevaplandırmak
lütfunda bulunmuş ve «elbette ki bu,
perhiz olmayacaktır» demiştir. Sır sak­
lamasını gayet iyi bilen Metin bu güne
kadar kimseye meşhur sırrını da anlat,
manastır. Prensiplerine sıkı sıkı bağlı
olup bıı tarafı bir kıvanç kaynağıdır.
16 AHMET AYAYDIN
«Oğlum, Saint Joseph’ten misin?»
diye soran bir Profesöre, «Ne münase­
bet, ağzını topla, ben E. İzzet’tenim»!
: diye babasının adını söylemesi, Mısır’,
a göç etmekte olan Kargaların bir haf­
ta mola verip gülmelerine yol açmıştır.
Bu yaşta nazar boncuğu olmadan adım
atmayan bu yakışıklı 'tığ gibi delikanlı
kendisine güzel diyenlere bozulduğun­
dan, arkadaşları ona PEK GÜZEL adi­
ni münasip görmüşlerdir. Mülkiye’de
geçirdiği her günü Şükran’la anması t
ne kadar iyimser olduğuna kanıttır.
Ahmet hayatında İ-ngiltereye gitmemiş,
orada herhangi bir macera yaşama­
mıştır, Ahmet yine de Ahmettir ve ka­
fasında kendisini dalgın yapan bir büvük esrar vardır.
— BALÇIK ARANIYOR —
| Fırça - sistem tem izlem e m üessesesi Ağzımın payını verebilecek bir belâ
I
aran ıyor...
Güneşi sıvam ak için acele ve iyi kaİSMAİL
litede balçık aranm aktadır.
| tozlarınızı ehven fiatlarla alır.
Kürt İSMET
M edenî h ak la n kullanm a ehliyetim i
kaybettim O rso’yu kendim e
vasi
nasbettiğim i açıklarım .
Sabi DANYAL
Tetiği sağlam bir avcı aranıyor.
TİLKİ ESAT
H er türlü tasarı ve teklifler en yet­
kili k işilere hazırlatılır, sem inerler
yaptırılır.
Reşit Ülker M ülkiye tem silciliği
H alden anlıyacak bir sevgili aranıPIRASA TURGUT
yor SBF. Festival Kom. Bşk. ğı: Tel
41
Eüzübillahimineşşeytanirraciiiiim
Bismillâhirrahmanirrahiiiiim........
MEVLID FASLI
D ibace
Mizan adın zikredelim evvelâ
Çünki oldur cüm le başlara belâ
B ir kez frikik verse öinavda kız ile kızan
Derhal yedi görünüp tutar üssü m izan
Y olsuzluktan tüllâp donunu satar
Pırofların cüm lesi kam ış atar
Ol zalim lerin başında gelir dekan Cumhur
H ey A llahım bize vuranlara sen vur
(burada herkes am in dem iştir)
Lisan dersi bildiğin unutturur
H oca dahi bilm eyince talebeye yutturur
19 N isan idi çün SHOW gecesi
Gözyaşı döktü hocaların nicesi
H oşsoyların cüm lesi bindi naza
H ocalar hatır eder frikik veren kıza
Ger dilersiz bulasız «nottan» necat
Av sonudur, versene bi on kâat
Cumîîurfl ferm an Cumhur!! fersr.»!
M iiikiye aşkına kİ biz« derm an
K ocalar elinden yon'!>k - e 5 snı?:; ■
Şül N em ıin ham ın M ustafa K em al'in anesi
0 1 N ernıin ki m ektebin bir ekmesi
Y um uşacık, beti - rooııı vüice'tir sesi
Beçir’e rahm et okutur ol m übarek tiirkçesi
Teyp ustası olm u ştu r M ardin Ş erif
Canım ızı aldı ol zalim h erif
Anamızı ağlatıyor siyasi ile Fahir
Ulu Tanrım sen anın durum unu kıl zahir
Zekeriya eder çün vakt old u tam am
Y ataklar serilip yakıldı ham am
Tellâk kese ve sabunun aldı eline
Hem dahi p eştem alın doladı b elin e
Bulam adık serm ayeyi veresiye borsadan
Bunun için «H ikm et»leri ısm arladık B ursa’dan
İptidai hatunları duruban ağladılar
Frikik verip sın ıf geçm eye ü m it bağladılar
B aşlarının belâsıdır im di İbrahim Yasa
Anket yapıp y ağlam ı çek tiler tıkabasa
İkilerin kadim dostu du r Aziz
E nstitüde etler satılır leziz
And içti sın ıf Önünde daha dem in
A nlattıklarım doğrudur deyu e tti yem in
Geldi bir yedi ile gözüm ü boyadı hem an
Çümle tiillap secde edip diledi ondan am an
Ger dilersiz bulasız ottan necat
Burs çıkm adı versen e bi b eş kaat
— tekbir —
Merhaba et Cumhur Ferm an m erhaba
Merhaba ey ü ssü m izan m erhaba
Merhaba ey siyasi tarih b elâ sı
M erhaba ey h afızlık iptilâsı
Merhaba ey kara cellat m edeni
Ki senin şerrinden Allah korusun beni
Merhaba ey Sadıııı Abi m erhaba
N e olursun sen koru tiillabı m erhaba
Merhaba ey Aydın Yalçın m erhaba
Cümle oturum larda hırçın m erhaba •
Merhaba ey b eş yüz satan ati dergisi
N apalm ı ki tutunm ak im iş vergisi
Merhaba ev Besim 'den gelen m atrak sorular
Esprinle donan sudan çatladı tüm borular
( burada herkes çok çok güldü)
M erhaba ey bir, ikinin sahib i
M erhaba tüllap ki hakkın garibi
M erhaba M ıhçı”m n Am m e İdaresi
Yok m udur ilahi bu dersten kurtuluş çaresi
M erhaba ey Feyyaz - ül - Burhan ceza
D ilerim ki sürgünün olsun feza
M erhaba ey devletler Meray Seha
B öyle kalın kitap yazm a bir daha
M erhaba ey hocalar şahı M ümtaz /
B iliriz senden iyisi olam az '
M erhaba ey Gönlü bol notu kıt M ehm et
Sen okudun cüm le züppeye rahm et
.
, •
M erhaba ey belâlı Mazhar Şaşar .
Sen var iken ŞAI-IANE’de bu tüllâp nasıl yaşar
M erhaba ey baş belâyül ticaret
H er halde canına tak dedi bekâret
M erhaba ey Turan Güneş m erhaba
İçim ize saldın ateş m erhaba
M erhaba ey m edeni ile Safa •
E zberlere nasıl dayansın bu kafa
M erhaba ey Aksoy ki tiillâbın avukatı
Senin gibi hoca görm ez bu çatı
Ger dilersiz bulasız nottan mizan
H ocaların gazabından ne vapsm bunu yazan
— tekbir —
Elveda ey ayrılık giinü
E lvedâ ey M iilkiye-yi Şahane
Elvedâ ey para yem eye bahane
Elvedâ ey ü ssü m izan kâbusu
Elvedâ ey belgelenm e korkusu
E lvedâ ey kalorifersiz kışlar elvedâ
Güneş görünce akm ayan duşlar elvedâ
Elvedâ ey ekim - kavun safası
E lvedâ ey tiillâbın odunlaşm ış kafası
Elveda ey çayların karbonatlısı
Elvedâ ey yem ekhanenin çam ur gibi tatlısı
Elvedâ ey çalan ziller elvedâ
Elvedâ ey yağ çeken diller e lv e d â 1
E lvedâ ey. üssü m izan belâsı
E lvedâ ey şahane’nin ham am ı vü helâsı
E lvedâ ey Sütunlu S a lo ıv elv e d â
Bir «Çubuk» la edelim sana vedâ
Ger dilersiz bulasız kantinde cöm ertce frikik
M artta kırık alanların durum ları kritik
— t e k - b ir —
•k
* * * * * * * * * * * * * 4
k
k
k
k
k
★
★
★
k
k
★
★
★
★
★
★
*
★
★
★
★
ir
★
★
kalmağü geçmeğü, belgelenmeği} kül üyen eserül müderrisal
taala vel basü bedel frikik, hakkın (buyrun) :
«Bilirim bildiririm şahanenin tek hakanıdır Cumhur Fe
man
Vü bizim helalimizdir cümle prof, dbçent ve asistan!...»
TC
★
★
k
★
■£
k
★
★
★
★
*
★
k
k
k
k
k
k
k
k
■ir
k
k
k
Estağl'irullah - EstağCirullah _ Eslağfirullah...
Yarabbi, ilahi Yarabbi! Bıyıklarım terledikten, yani yaşım
günah işleyecek çağa geldikten bu yana, ve hassaten Şahene de geçen yıllar içinde her ne dürlü günah işledim.se, gerek gü.
rtah.ı fiili, gerek günah.ı hayâli, gerek günah-ı asılma ve gerek
aybül cinsî, kelime.i küfür, fiil-i küfür, ve isyan, ve kopya al­
mak yahut vermek, vevahutta kj hatunları refu/e etmek veya
maddi imkânsızlık yüzünden her birini avrı ayıı memnun ede­
memek sureti ile yahut sair suretlerle her ne dürlü günah işle­
dim ise : ben onların cümlesine Aziz’in yemini üzere tövbe et­
tim (üç kez) Mekteb-i Mülkiyeye girdim, Mülkiycliliği üzerime
müceddiden kabul kıldım yarabbel alemini...
Prafların evveli Cumhur atamız Fermanullah; âhiri, âhır za­
man profösörü, bizim profesörümüz Hazreti Muammer Aksoy
aleyhisselâtü vesselâtü vesselâm!... Gerek bu ikisi, ve gerekse
bu ikisi arasında gelip geçmiş ve gelecek olan cümle prof, do­
çent ve asistanlara inandık ve iman getirdik; cümlesi haklır ve
gerçektirler ve de başımızın belâsıdırlar.
Amentü bil Cumhur, el Müderrisan, vel Doçentan, vel Asis
tan, filkitabihi, vel teksirihi, minel takririhi, vel tüllâban, vel
hassaten cinsilatifan, vel ycvmil imtihan vel cserül müderrisanı
*
k:
*
Vr
i
'k
■k
it
*
•k
*
•A**
y?
ic
44
Yarabbi, İlâhi Yarabbi
- DUA FASLI
(Duaya başlıyoruz dikkat et-yarabbi)
Dekanımızı Ankara Üniversitesine Rektör,
Hüseyin Efendiyi Mıhçı’nın gazabından kurtarıp yeniden
kütüphaneye direktör eyle varabbi
Bülent Dâver’in hatunlar basket takımına masör.
Ondan sonracığım kendisini bir pandikle profesör eyle yara
Mümtaz Soysal’ı Mülkiyeye dekan,
Sadun Ağabey’i Türkiye’ye Başbakan eyle yarabbi...
Hocalar dağarcığında yediden aşağı notları noksan,
Gene de bulabilirlerse sen onların cümlesini yer ile yeksan
eyle yanılıl
Cjıısiyet farkı gözetmeyen sapına kadar erkek hocaları berhücfı
Bir lrikiğc sınıf geçirten azılıları da tarumar eyle varabbi..
Siyasî fikirlerin başını gözünü yaran Şerif Mardini: arif,
Onun beğeneceği şekilde ne olursun sen bize sosyalizmi tir
eyle yarabl|i.
Terziyi yola getirmek için bütün imkânları seferber,
Şu Turgutu da Mülkiye’ye lâyık bir berber evle yarabbi...
Her daim ürken yerli sermayeyi sarsıntılara mukavim.
Cümle tıillâbı cazibc-i cinsiye ile mcşbiı olacak derslere
müdavim evle varabli
Tez elden memleketimizi haric-i Müşterek Pazar,
Ben naçiz kulunu da «ceride.i istikamet»e baş yazar eyle yara
Vakanüisçi Fahiri şeyhülislâm yalıya,
Saniyesi ile tarih yazıp tüllaptan esirgemeyen kalemini ihy
eyle yara
Muzaffer Egesoy’u Türk Dil Kurumu’ııa asil azâ
Propilamini tesirsiz kılan Reşat Aktaıı’a da bize ettiği kjd;
czâ eyle yara
Hemşehrim Tahsin Bcçir'i artık bir evlenme akdine taral
Şu mübarek gecelerinden bir tanesini ona bu yaşta zifaf
yara
Bahri Savcı ile Cahit Talas'a münasip miktarda boy,
Kendi kendisini seçilmeye lâyık görmeyen Sadun Aren’e
sen oy ver vara
Çalışsınlar deyü dört mali şubeye Para Banka gibi veciz bir|nc
Mezkûr şube ineklerine süt versinler deyü kepek, saman
yer yajab
Şu solcuların cümlesini faşist bir ihtilâl tahtında helâk.
^ -X
-X * ı*
i*. 'X
~
- A '-v ^ -v î-iv r ' T A- '" f - r * r 'i'^ r - ^ 'T 'J f
- T '? * r ~ ; ':i
X ~(--i- 'r ;<- ' 4 * ^ *f 'I' 'V
-ı" 'y '-r - r -}" -f - f * - i •‘Î'
V
-İ" V X- - r '.
*
*
*
*
*
■v
*>■
*
*
*
*
*
■s
*
*
*
*
*
*
Velâkin şu Aydınsa! Sağcılığı da temizleyip ortayolu pirüpâk
eyle yarabbi...
Hayvan zafer'i bir punduna getirip insan,
Günel Başer.e semadan rahmetini ihsân eyle yarabbi...
Arıları koruma derneği başkanı Ümran’ı Fakülteye sekreter,
Karşısına çıkacak engelleri de Zekeriyadan bile bin beter eyle
yaıabbi...
Besim'in kantin çayları kadar soğuk esprilerinden tüllâbı uzak,
Bizler için hazırladıkları üssümizanı sen kendilerine tuzak
eyle yarabbi...
I'iillâba Tahsin Beçir’i anlamak için işe yarayacak bir sözlük,
BLilenl Daver’ede etekleri saydam kılacak bir gözlük ihsan
eyle yarabbi...
Besim• Üstünde «Dede Hilmi» marka bir sandık sucuk,
Mihayet evliliğe münasip güdüğün Mıhçıoğlu hocamıza da en
kısa zamanda nur topu gibi bir çocuk ihsan eyle yarabbi...
\hmel Şürkü ile Aydın Yalçm’ı tam anlamı ile hacı,
Dldu olacak şu bizim İsmail Türk'ü de politikacı eyle yarabbi...
Şahanede yirmi beş yılını bizler için harcayan Üstad’ı tez elden
emekli,
'anımıza tak diyen şu açık, oturumları da artık içkili ve
yemekli eyle yarabbi...
5en mezun olma başarısını gösterecek olanlarımıza karın
doyuracak İŞ,
İramızda bulunup bizleri EMNİYET altına alan % 10' a bol
fiş ver yarabbi!...
?u Mektebin bir köşesine sadece güzel kızların okuyacağı
bir lise
"elimi Yavuz’a lüllabın estetiğini bozmayacak ikinci bir kat
elbise ver yarabbi...
Tarihi tam hakkıyla yazabilmesi için Fahir’e bir kronometre,
fasa'ya votkayı kadeh kadeh değil, litre litre ver yarabbi...
?ol Cımıhur'u tiz başınızdan alıp tekrar enstitüsüne iade.
)ndan sonra da keyiflenip içeceğimiz, kahveyi sade eyle yarabbi...
Şahanenin adını goministe çıkarıp bizi işsiz güçsüz kılanları aç.
Dİ ıMcCarthy, çileri artık karşımızda aciz ve muhtaç eyle yarabbi..
Vşırı solu, aşırı sağı, aşırı ortayı, aşırı aşırıcılığı tek elden helak.
-Jer tüıiii düşünceyi silip süpürerek lüllabın zihinlerini pir-ii plâk
eyle yarabbi...
akülteye girişte hatunlar için yaş azamisini on altı,
rikikle yola gelmeyenlerin cezalarını da «penaltı» eyle yarabbi...
>u kantinimize karbonatsız ve boyasız çay
M Tezere de şu yakınlarda ceylan misâli bir tay ihsan eyle
yarabbi...
îmr.i vâki ile ile tahta çıkarak bizi rezil eden Kürt İsmet’i
faze zehirli ile telef,
îelccek vıl için Alper biraderimizi ol makam-ı aliye halef eyle
*
*
yarabbi!..
(Yarabbi, dikkat Yarabbi, çok önemli bir noktaya geldik!)
Belirli odaları olmayan «Bursalı kentet»i uygun bir yerde iskân,
Bize sorarsan altıncı katı ol maharetli kullarına mekân eyle
yarabbi!...
Sen not tarlasına bitmez tükenmez bereket,
Hatunlarımıza da Alık Raziye misâli bir hareket ver yarabbi!...
Sen biz nâçiz kullarını birer amir-i Kaza,
Kazgan yüzünden gazaba geleçek Hocaların şeninden sen
bizleri muhazafa evle yarabbi...
Yarabbel alemin, Yarabbel alemiiin...
Yolsuz kaldık, ödünç aldık, .bulamayınca resmen çadlık,
yemekhanede parasız yemek aşırdık, son bizleri affevle
yarabbiii...
Bizim gibi pek çok kulun dört yıldır sap dolaşırken bazı
kerlere bir günde nice hatunlar verdin, sen de bir parça insafa
gel yarabbi; kıvranıyoruz, sap olmaktan utanıyoruz yarabbi...
Kızsızlıktan, yolsuzluktan yandık.
Bir frikik uğruna yerlere uzanmaktan utandık.
Kızlar merdiveninin dibinde bacak gözetlemekten usandık,
Yurt böyle kalırsa intiharların artacağına yürekten inandık
Yarabbi!.
Sen bu dertlerimize deva ihsan eyle yarabbi! Olur olmaz
kızlara ayak attık, tavladık, yolsuz kalınca para ile kerlere sal­
tık, kızlar kısmında (ayıptır söylemesi kadın' oynattık, çaresiz
kaldık kızlar kısmının balkonlarının altında yattık, affevle ya.
rabbiiii...
Bursları enflâsyona uydurmayıp biz zavallı tiillâbı inim inim
inletenleri mahfeyle yarabbii...
Bağımsızlık savaşı veren Kısıtlı’ları İstiklâl’lerine nail ey­
le yarabbi
Yarbabi, ilahi Yarabbi, günahlarımızı sayıp düktük, sen bi­
zi bağışla Yarabbi! Geri kalanlarını anlatmaya bize bahşeylediğin edep ve ahlak müsadc eylemiyor, sen onları da affeyle ya­
rabbi!...
Son olarak, cümle erkekleri saplıktan, cümle araklama ve
anlamsız aşırmaları «kitap»lıktan, cümle hatunları mastorluktan çıkarıp hizaya getir yarabbi; onları muadil ve müsavi eyle
yarabbi!...
Hey Yarabbi, Hey Yarabbi burası da çok önemli :
Cümle Hocalara ve Zekeriyyya’ya akıl ve izan,
Tüllaba da «iki» ile sınıf geçiren bir iissümizan bahşeyle
yarabbi
İnsafa gelmeyecek yürekleri Güneş misâli Taş eyle Yarabbi!
Amin diyen dilleri mizah ateşinden âzâd eyle Yarabbi!...
Sadakallahü aziiiiiim
(Bitti ulan işte!...
*
*
*
X
*
*
*
•*
*
■¥
*
■*
45
KAZGAN d izilirken bile boş
durm adı. N asılsa baskıya verilm iş­
tir diye Aşk Çocuğu N ihat kasıla
kasıla anlattı :
Son K ozlu anket gezisin d e P ü s­
kül Zafer, Kürt İsm et ve N ihatçık
Zonguldak sokaklarında fır dönü­
yor ye heyecanla bir yerleri arıyor­
lardı. Tam bir lahm acuncuya sora­
caklardı ki, Asistan Oğuz Onaran âbiliğini göstererek N ih atçığın kula­
ğım büktü :
— B ir yeri soracaksan bize sor;
iki gündür burada «ön in celem e»
yapıyoruz kardeşim !.
M üm taz
Soysal KAZGAN’da
kendisi için yazılanları sık ı bir araş
tırma ile öğrenm iş, «kırk yılda bir
gizli bir aşk yapalım dedik» ibâresine çok, am a pekçok içerlem işti. B ü ­
tün dizgiyi değiştirm ek bahasına da
olsa çıkarm ayı göze aldık, bu kez
yine «olmaz» d e d i:
— Y azılsın, yazılsın am a, ger­
çekleri yazın. B ir kere kırk yılda bir
değil, her gün. Sonra gizli değil, ap­
açık, ulu orta... B u yaşta da yapm a­
yalım mı yani?
(E h, buna
bir diyecekleri o l­
m az herhalde.)
Son dersinde hızlanan IV İdarî
Ş u b e’nin H ijiyen hocası Sayın Prof.
Z.F. Ural, bahar gezileri düzenleyen
tüllâba kırda nasıl «şey» edileceğini
bilim sel bir dille an lattı :
«30 cm . eninde bir hendek açı­
lır. İki ayak iki yana düsturu ile
oturulur. Şey ettik ten sonra da üstü
toprakla örtülür. Y oksa rasgele yer­
de don indirm ek, hijiyen bakım ın­
dan çok m ahzurlu olur.»
M üfit ÖzdeŞ’in G ünel BaSeı* aleylıine açtığı çağım ızın
dâvasına
IV İdarî Şube'de, KAZGAN’da ya­
yınlanm asıyla yürürlüğe giren D ’Anayasa hüküm lerine göre
bakıldı.
Avukat T eo’nun ith am ların a (!)
H am m al Atillâ sözle, de G aulle ve
B rigitte ise m esajla ccvap verdiler.
D evlet erkânından dinlenen tanıklar
da Giinel'i savundu.- K öpekköy un
M enekşesi de M üfit'i dâva etti. Du­
ruşm a, yeni tanıkların dinlenm esi,
bilirkişi raporunun yazılm ası ve su­
luluk olsu ıı diye 12 M ayıs 1966 ya
talik edildi. Günel, KAZGAN m uha­
birine «Ben rahat ettim » dedi. ■ >- •
46
69 İBRAHİM YAYCIOGJLU
Bir Ağa oğludur. Toprak Reformu
Kanun Tasarısı son günlerde kendisine
en çok verilen hediyedir. Ankara Koleji
mezunu olan bu arkadaş yakışıklı ve
güzel giyimlidir. 4 yıldır kız tavlamak
için nelere katlanmamıştır ki! Hattâ
şoför olmayı bile istem iştir ama artık
istemiyor. Nihayet müsait bir pas ala,
arkadaş sağ açıktan kayıp İS içme doğ­
ru girmek üzeredir. Bu akının golle ne­
ticelenmesi çok arzu edilir. Artık «Abi
yakışıklıyım ama niye kızım yok» diye
sormuyor. Doğrusu garibimize gidiyor.
53 SEVİNÇ KARTAN
Güzel giyinişli, samimi alçak gö­
nüllü bir kız. Çalışkan ve sistem li ça­
lışmayı seven Sevinç, Yeni Mahalle
Kız Lisesinden mezundur. Erhan Keleşoğlu Sevinç’in ders notlarından baş­
ka not çekmez. Sevinç’in ömründe
sevmediği, içmediği şey süttür. Adım
uyur gezer koymuşlar, isim babası ya­
nılmış. Çünkü çok uyanık ve çok şev­
den haberi vardır okulda. Ama sa­
man altından su yürütenlerden değil­
dir. Açık sözlü ve samimidir. Hayatta
ona göre ideal m eslek mimarlıktır.
Ama geçenlerde Kova Burcunda mes­
leği Hesap Uzmanlığıdır diye okuyun­
ca rahatladı. Hayalından memnun şim­
di. Gayesi iyi bir hesap uzmanı olmak­
tır. Basarılar dileriz.
33 RECEP ÖNAL
Orhangazi’de doğduğu için «Iıı-I
dustry of Bursa» ya girmek zorunda!
kaldı. Küçüklüğünde bol bol «evcilik»!
oynadı. Öğrencilik hayatı başarılı idi.I
Mülkive'ye transfer olunca, kendisOnl
geniş bir «Bursalılar alanı» içinde bul-|
du. Böylcce Olimpiyat bayrağı tamam-l
landı. Genellikle masum inek pozlarını!
devam ettirdi. Birinci sınıfta, Armaoğ-I
lu'nu, iki’de Safa’yı, Üçüncü sınıfta!
Cumhur ile Sait’i çalımlayarak, yaptığı)
üç büyük m açla galip gelerek «Kavuıı-f
eu» olmamayı başardı. Aşk hayalında)
tamamen romantizme bağlı kaldı, il-'
tetik zevkini tatmin için teneffüsleri!
Sütunlu Salon'da geçirdi. İnek Bayra-I
mı süresince «Los Kentetos Bursos» vj
«Kahrol Düşman Beşlisi» gruplarınır
ikinci adamı idi. Halen «Bursa Baıık>]
m Muhasebe Müdürlüğünü yapmakta!
dır.
91 GÜROL AKIN
Bundan dört sene evveldi. Mülki|
yeve Asil bir genç duhul etti. Herke
O’na KONT diyor ve SEFERİHİSAR
EYALETİNİN müstakbel valisi olaral
görüyorlardı.
Heyhat!, heyhat!!, heyhat!!!...
Bu galil adam meslek değiştiril
ınozavıkçılığa başladı. Konak’ın gözıl]
müşterisi, durakların batıcısı, Ceîv
Sinemasının basbelası oldu. Adı al-
KAZGAN, AŞAĞIDA ADLARI
YAZILI ZEVÂTA, «M İ Z A HSPOR» ŞE R E F İN E ÜÇ KERE
SAĞOL, SAĞOL, SAĞOL ÇE­
KER :
KAZGAN, K endisini
yazan, çizen, (tırm ık la y a n ), (sıraya) dizeni
resm eden, karikatürleri «benzeten»,klişeleyen, • Spor - Toto kuponlarını
ara kâğıdı diye yutturup sallayan, düzeltip bozan, m usahhihleyen, linol
tipize edip operatörleyen tecellüdüyle m ü cellit kılan işbu eşhasa gizij
olarak vc de çaktırm adan :
— M ersi, b itte, thank you, teşekkürler, eyvallah!
Der. O kuyucuların «yuh» çekm em eleri için de hassaten vii bizatihi
ricada bulunr :
Attilâ M. U ludoğan, Fuat Yardım cı, H ayrellirt Erdem li, Vchip Boral
han, Engin Tiirker, Y. Al tuğ, N ecati Öztekin, Erdoğan Davtcan, Veli
N işancı, Sadık K arabulut, M ücahit Türe, M ehm et Alpm ar, Abdurralı
man Çakar, N urettin Ersoy, Cahit B ayraklar, İrfan Kurt, İbrahim K aı|
lal. ve bilum um m eçhul KAZGAN askerleri.
KAZGAN, bu arada M ülkiye Şark B asım evi p işli m illî m acında t,v
tır çatır yen ilm e nezâketi gösterip «Baklava Ağacı» olanlara da «saŞoi|
dem eyi asla unutm az.
KAZGAN — KAZGAN — KAZGAİ
yaşa çıktı, Basında saç kalın:/.!! uma
Ü uslanmadı. Üstelik mali şubeye ge­
çip «Nem Alacak Mazhar Benim» di­
ye şarkılar söyledi.
Gündüz ve gecelerini arzuhalcilik
talimleri ile ay sonlarını da tahsildar­
lık denemeleri ile geçirir. En sevdiği eser «Essentia! English»dir.
12 ÖMÜR SEZGİN
Engels’e göre Hegel, «öm ür bir
ÜYA’lanma vetiresidir» sözünü bu
Sübyan için söylemiştir. En büyük şan­
sı doğuştan kel olan kafasını entellektüel bir biçime sokmuş olmasıdır. Ga­
latasaray
Lisesinde aldığı eğitimle
mümkün olan en aşırı sola meyletmiş
ve «Kökü İçerde» bir derginin ilâdesıne göre, olaylar aleyhine gelişince
başkanlık seçiminin sabotesi için si­
gortalan attırmaya kalkışmış, laka t
bıı ııtanç verici teşebbüsü, iftihar ede­
lim ki, «Demokratik cephenin güçlü
muhafızları» tarafından önlenmiştir.
Ömür'ün çok iyi bir hatip okluğunu,
söz bulamayınca da «taviz vermiyo­
rum» dediğini yazmayı gereksiz bulu­
yoruz. Sürücü yeterlik belgesi de olan
Sübyan, rüştünü ispat için bir de dâ­
va açmış bulunmaktadır.
— İlaya ı iolseien?
— Hayatım bana aittir, onu ben ya­
şarım.
— Sevdiğin renkler?
— Mavi ve Siyah.
— Ya çiçekler?
■— Hepsini severim ama Gülün ye­
ri başka.
— İnsanlar?
— Menfaatlerinin esiri olanları
sevmem.
— Talebelik hayatın?
— Pek parlak.
— Ekimden ne haber ?
— Bana pek uzak.
— İstikbalin?
— Hedef Uzmanlık.
— Ya arkadaşlığın?
— Samimi ve vefalı
— İştahın?
— (Kapalı)
— Sence ümit nedir?
— Şimdiye kadar ümitlerim ben
söndü, ama yine de yitirmediğim var.
45 ÜMRAN P E K E R
42 ERHAN KELEŞOĞLU
Niğdelidir. Galatasaray Lisesinden
mezundur. Lisede kantini. Mülkiye’de
de bir müddet yemekhaneyi idare et­
tiği halde pek şişman savımlaz. Li­
sede yağcılıktan çok hoşlandığı haltı
Mülkiye’de son defa İbrahim Yasa’va
bir kitap tercüme edip imtihanda 1 0
alarak yatmıştır. Son sınıfta iken ni
şanlanmıştır. Mülkiye’de ilk üç sene
cemiyetçilik yaptı, hayli başarılı oldu
ise de son sene Başkanlık seçimini kay.
betti. Fikri münakaşalardan bilhassa
İktisadî Doktrin
münakaşalarından
hoşlanır. Karma ekonomi taraftarıdır.
Mektebi bitirince Hariciyeci olacaktır.
Zaten Siyasî Şube imtihanını kazandı­
ğı halde girmemişti. Kendisine Kabzı­
mal denilmektedir.
18 BELGİN ÖNER
Çamlıca Kız Lisesinin bahçesinde
büyüyüp oradan Miilkiye’ye iltica edeıı
Ümran, oldukça çetin bir mücadeleleden sonra geldiği son sınıfta idealini
bulmuş ve (Zekeriya’nın kulakları çın­
lasın) Fakülte Sekreterliğine bir no.lu
aday olmuştur. «DLinya’nm en güzel ka­
dınları Tayland’dadır» diyen Bülent Dâ
ver bile onu uzaktan da olsa gördükten
sonra postülâsıhı geri almıştır... Sezgin
Cemiyetinde sekreter olduktan sonra
daha sosyal bir zihniyet kazanmış, bu
vesile ile kendisine Cinecitta’dan bir
platin geyik heykeli hediye edilmiştir.
İktisadî fikirleri ile siyasî yünü, DP"
istatistikleriyle bile bulunamamış, yal.
nız bir yetkili, fiksivon olarak AVAN­
TACILIĞI desteklediğini ileri sürmüş­
tür. «Devlet malı deniz, verniyen do­
muz» ilkesi, hayat felsefesinin özeti sa­
yılabilir.
48 TUNCER GÜLCÜ:
* 4 1 TOZ
Ankaralı bu arkadaşı size tanı­
talım :
— Sence hayat ne?
— Boş ve mânâsız bir sınırlı za­
man.
— Aşka ne dersin?
— İnsan bir Icerrc sever ve um ­
maz
Kuzey iklimlerinin bu çok sıcak
kanlı çocuğu «matematisyen bir kafam
var ama sosyal ilimlerden hoşlanıyo­
rum» diyerek Teknik Üniversite im !
hanında kalemi kırmış ve SBF’de ka­
rar .kılmıştır. İşte o mutlugünde -ken­
di tâbiriyle- kaderi belli olmuştur. İlle
yıllarda kasıla kasıla gezerken Glilsevin’i tahayyül etmiş, burnu biraz inmiştir
Şimdi tek şikâyeti, geçmeyen dersler
ve bitmeyen günlerdir.
GÜLSEVİN ASİLTÜRK
Fakülte’ye «ilim yaparsam şişman­
larım zâlıir» diye gelmiş ama Ervin’in
varlığını tâ burnunun dibinde hissedin­
ce, «ineklemek - pineklemek benim neyi
me, 7 teğete ne olmuş?» diyerek istikbal
deki yönünü yeniden ele almıştır. Bu de
fa öyle hat çizmiştir ki kendine; «istik­
balimle Alman Merkez Bankası’nın istik
bali arasında hiçbir fark görmüyorum.
Kimbilir, belki bu bankanın rezerv
ve emisyonlarını da ben idare ederim»
diye konuşmaya başlamıştır. Eder ya,
kim -ne karışır? Kendisi burs almadığı
halde, her aybaşında muıemed İsm ail’­
den 250.— TL. almasının hikmetini dc
burada aramak gerek.
1 ORHAN EMİRDAĞ
22 Kasım 1943 günü sabaha karşı
büyük güçlüklerle dünyaya geldi. Se­
bep kafası. Yine bir yaşında iken gö­
türüldüğü doktorun, annesine «hanım
lıamm bu ne kafa?» sorusunu sordu­
ğu ve «ne yapalım babasının kafası
büyük, amcasının kafası büyük» ceva­
bını aldığı söylenir. İşte kafası ile tanı­
nan Koca Baş Orhan daha sonra, ka­
zandığı hakle Teknik Üniversiteye git­
meyip Mıilkiye’ye girmek enayiliğini
göstermiştir. Mektebin bir numaralı
çocuğu Orhan • Mülkiye’yi bitirdikten
sonra önce Hesap Uzmanı olmak, son
ra serbest Hesap Uzmanlığına geçmek
ve nihayet ticarete atılmak hevesindidir. Hayatında T. ile başlayan Kız isim ­
lerinin önemli yeri olduğunu söyleı
ve İstanbul’dan gelecek mektupları
heyecanla bekler. Ha, doğum yeri mi?
Bursa tabii!...
SERPİL ŞİŞİK
Ailecek Mülkiyeyi- çok sevdikleri
için, ablasıyla beraber Mülkiveye gir­
miş ve Müİk'iyeliğin esas özelliği olan
İnekliği hakkı jl,e ifa eclen, İşletme Ens.
tifüsündeki. b.ütün kitapları deviren;
çok çalışkan ve çok okuyan, bu yüzden
entellektüel unvanını alan, hangi saat­
te hangi kitabı okuyacağını plânlamış
bulunan, saçının boyu ile aklının uzun­
luğu doğru orantı gösteren, zeki, ciddi
istikrarlı ve hanımefendi bir- kızımız47
65 SERVET ERÖCAL
1560 ERKAN GEZER
Küçüklüğünde kendisine süt yeri­
ne biberonla aslan sütü verildiği söy­
lenen ve sabah kahvaltısında çay yeri­
ne şarap içen arkadaşımızın en büyük
ideali şu anda Ziraat Fakültesinde tale­
be olabilmektir. Hernekadar Kayseride
4 sene kalıp staj görmüşse de muvaffak
olamayıp oradan sürgüne gönderilmiş­
tir. Bu bakımdan bir çok şeyleri boya­
mayı öğrendiği halde Ziraatçilerin gö­
zünü boyamayı henüz öğrenememiştir.
Son sınıf derslerini İstanbuldan ta­
kip edip, bu mevsim Ankaraya kavun
yemeye gelmiyeccğini iddia etmektedir.
İstanbul'un Moda’sında doğup bü­
yümüş olan «KAKU» Erkan, Sınıt-ı
Zübbeyûn’un hem en çok gülen hem
de en çok kasılan mensubudur. Başla
basketbol olduğu halde hertürlü sporı.
büyük bir hırsla yaparken, son sene­
sinde kör-kütük âşık olması üzerine
seyircilik bile yapamaz olmuştur.
1611 AYLÂ MAHMUT :
Kıbrıslıdır. Kıbrıslı kızların on
akıllısıdır. Güler ;yüzlü, hoş sözlüdür.
Sadun Bey’in derslerini pek sever. Sa
dun Bey de onun makyajıyla ilgilenir
10 Nisan günü onun için çok hareketli
geçmiştir. Sabahtan seminerini anlat­
mış, daha sonra berbere gidip saçları
m yaptırmış, gece de hazırlanıp baloya
gitmiştir. Baloda bol bol eğlenirken sa
baha karşı başını- ellerinin arasına alıp
kara'kara düşünmeye başlayınca, «ne
oldu Aylâ, neyin var» diye soranlara
«bugün millî gelire hiçbir şey katma­
dım. Onun için üzülüyorum» deyip ağ
lamaya başlamıştır. Arkadaşları taraln:
dan güçlükle teskin edilip evine bıra­
kılmıştır.
SON DAKİKA
KAZGAN baskıya verilirken öğ­
rendiğim ize göre : Vatanı satanlar
K ızılay’da yakalanm ışlardır. Linç edilm ekten güç kurtarılan hainlerin
ellerinde ayrıca bir m iktar
SON
BASKI ve AKŞAM da ele geçirilm iş­
tir.
S oruşturm a ilerliyor, savcıya
verdi, savcının pası yargıçta, yargı­
cın şu tu ... A aaahh... Darağacınd'an
döndü.
v
v y V
YABANCI DİLİ...
IV Siyasi'de Mümtaz Soysal her­
kese yabancı dilini soruyor, elindeki
listede işaretliyordu. Sıra Esma’ya ge
ünce, Şahane’nin bu gözbebeği rahat­
lıkla :
— Türkçe, deyiverdi.
XXX
NE YERMİŞ?
İngiliz Hoca, 4 C kurunda Türki­
ye'de yenen ct yemelilerinin neler ol»
duğunu sormuştu. Güneş atıldı hemen:
— Haşlanmış Meet...
OYA’LANMAYA KARŞI ...
Malî Şubeliler festival sırasında
İdarî şubelileri kızdırmak için çeşitli
yollara başvurdular.
— ömür'ümüz OYA’lanıyor, öm ür
oyalanıyor diye yüklendiler, ama bo­
zulan gene onlar oldu.
— Eh N ’apalım, biz de Güneş’lenmekle yetiniyoruz kardeşim...
4S
340 DOĞU GÜRAKAN
Halim selim, ufak - tefek görü­
nüşüne aldanan bütün «se.\e faible»
mensuplarım perişan eden Doğu, hafta,
nın yansım sahiden veya yalandan
sarhoş olarak geçirir. Çalıştığı Radyo
Evi'nin genç veya «genççe» hatunların
da kırıp geçirirken, ağa ta.kılıp kal­
maktan bir şans eseri olarak kurtul­
duktan sonra mutedil hareket etmeye
başlamıştır. Sarhoşluk kisvesi altına
başarılabilecek işler sahasında dünya
çapında bir otorite olduğu kabııl edi
mektedir.
9 ERDAL DELİIIASANOĞLU
Mülkiye’ye gelmiş geçmişlerin en
uzunu olan «Deve»' ve nam-ı diğer «Ka­
tır» Erdal’ın boyu 16 yaşından itiba­
ren birdenbire 1 . m. 80 cm .lerin üleşi­
ne varmış ve o günden bu yana dur­
mak bilmeksizin uzamaya devam et­
miştir. istikbali için kendisini kara ka­
ra düşündüren meselelerin (zira epeyi
vardır) başında, ilerde içine sığabile­
ceği bir vesait bulamamaktan dolayı
her yere yürüyerek gitmek zorunda
kalacağı korkusu gelir. His hayatını
son seneye kadar tamamen hasır altın
da yürüten ve bu arada her şubeden
bir kıza ot söklürlen Kalır Erdal.
Mülkivedeki son senesinde herseyi
açıkça yapmaya karar vermiş ve bu
kararının tatbikatı için sımf-ı iptidai­
nin hatunlarından birini seçmiştir.
120 ÇETİN YÜCEL
«Kız - T eknik’de uğradığı bir
dayak gazabından sonra zam paralı­
ğa tövbe edip, imam olm aya karar
veren ve köçekliği de elden bırak­
m ayan Çetin, her hafta sürekli Red
Kid yer. Red Kid istim al etm ekten
Peri ve Karnaval ineklem eye vakti
kalm adığı için, bu tip risaleleri inek­
lem enin günah olduğu yolunda fet­
va verm ekleri de geri kalmaz.
Şinasi, Murmmer Aksoy ile ne
kadar akraba ise, Çetin de Asuman
Yücel ile o kadar hısım dır.
Lazlaı- ve Opera : Beş Günel, elin­
de kalan fazla biletleri satacak adam
arıyordu, ikide bir aryalar çekip ken­
disinin aslında büyük tenor olduğunu
iddia eden ve «sen bu fakültede harca­
nıyorsun âbi» denmesinden mest olan
bu reel beş, bir bilet uzatarak Laz Er­
can’a :
— Sevil Berberi’ne gider misin?
deyince, Ercan, birden tavandan buzla­
rın sarkmasına yol açan şu cevabı ver­
di :
— Hayır Günelcim, ben Turgut’ta
traş olurum..
Yurdun her y e r i n d e
% 10 O r a n d ı m a n l ı
a k a r y a k ı t l a r ı n ı arayınız.
11 S E N C E R ÖZSOY
P R O M E TE Y a h u t A Y IM ETE
İçinde her haziran şu sınav belâsının
Minkar-ı ateşinini duy, daima d ü şü n :
Onlar niçin geçtiler, ben niçin çaktım?
Gülsün asistanlar bile bana ve ben yalnız ağlayım?
Geçmek haziranda, çalışmadan; ne tatlı şey...
Bir gün şu üssümizan kaldırılsa... Ey
Şike ve dümenle dolu hayatın malûm
Avantacısı, teksirin, kitabın yüklen getir;
Boş durma, arakla, kopya gek hey
Düşün derleme kitap yazan bilim kahramanlarını
Al yanma 45 liği sınav öncesinden
Varsın tanısın, seni onlar1 sade sesinden
Ve anlasınlar kafayı çektiğini kokan nefesinden...
Yürü tüllab, kantin sana minnettardır...
İstanbulludur. 12 sene Galatasaray'­
da okumuştur. Gizli İneklerden biridir.
Dersle eğlenceyi birlikte yürütür. «BİT»
namıyla anılan bu arkadaş her halde
bitlerin en mutlusudur. Eğlenceyi, kan­
tini, uykuyu çok sever. En paços kız­
lardan en güzel kızlara kadar hepsiyle
arkadaştır. Baloya gittiği damını unu­
tacak kadar da havâidir. Evinde ter­
tiplediği partilerde kızlara oynatmadı­
ğı oyun kalmaz. Şimdiden kılıbık koca­
nın işlerini tam notluk bilir. Evlenece­
ği mahluk yaşadı demektir.
236 IŞ IL Ü N EL
— Telif H akkı —
—i M ülkiyelilik ru h u iîe rö p o rta j —
Kantinde bir masada karşılaştık onunla
«Güneş» duymasın diye gizli «merhaba» dedik
Yurtta el yüz yıkadık «Nuri» marka sabunla
Sonra mutfağa geçtik, taşı bol pilav yedik.
Anlattı, «Mülkiye’de ne var ne yok?» deyince
Hocalar birbirini viyivor birader, dedi
Sordu, «Ya tüllap nasıl?» Ben bir şey demeyince
Kendi başladı gene, Bir sigara ver dedi...
Hem içti hem ağladı, iç döktü yana yana
Bedros’un düzeninden kalmadı eser, dedi
Sağa, sola açılmak yasak orda insana,
Orta yoldan saparsan dayılar keser dedi.
Dedim tüllab değil mi sizde hocaya eşit
Öyledir ama, sözde, kaç para eder, dedi
Dedim sizde sağ, sol var, orta var çeşit çeşit
Hepsini geç bir kalem, bak.Cumhur ne der, dedi.
Dedim bu Cumhur nasıl, ne denli bir kişidir
Rüzgârlar bile onun emriyle eser dedi
Dedim Mülkiyelilik hep onun işidir
Tüllâbtaıı ne beklersin, tümü birden., ker, dedi
Demek koca inekler onunla baş edemez.
Baş edecek olanı üç verip ezer dedi
Dedim bu adam hiç mi insafa geldim demez
Salon açmada evet... N ot’ta ne gezer dedi
Dedim bari mektebi alın onun elinden
Sırada bekliyorlar ondanda beter dedi
Dedim anlamıyor mu şu tüllâbm halinden
Anlar, tekrar talebe olursa eğer, dedi.
Duydum bu yıl otlak bol çimen şimdiden dizde
Evet, tüllâp alnından dökülüyor ter, dedi
Proflar bile duymuş bir uyanış var sizde
Tüllâp ayaklanıyor şu elini ver dedi
Dedim şu Proflana bir diyeceğim var mı?
Hepsi beni canından dahi çok sever dedi
Dedim inekler için sözlerin bu kadar im
Ba'ri al şu 7’nin ucunu göster dedi
Abdülhâk Hamili
Evliya Çelebi, Seyahatname’nin
977 nci sayfasında «Hayatı gezilerle
geçecek olan bir genç, benim rekoru­
ma yaklaşabilir» demek suretiyle, bu
ışıl ışıl çocuğun maceralı yaşantısını
ima etmek istemiştir. Tuttuğunu kopa­
ran bu becerikli genç, son derece yakı­
şıklı görünmesine rağmen, 1964- 1965
öğretim yılı onun için umulanın bulun­
madığı, fakat buna karşılık yeni ufuk­
ların açıldığı bir dönem olmuştur.
Doğduğu yer olan Malazgirt’in kayak
takımında çalışm ış fakat bir antren­
man sırasında buzlar üzerinden düşe­
rek ağır şekilde yaralanmış, tam 128
sübyan ilkokullu kendisine geçmiş o!
sun telgrafı çekmişlerdir. Malî Şube ile
ortak derslerin arttırılması için bir di­
lekçe yazmış olup geçenlerde «Buzlar
Çözülmeden» adlı dramı yalnız, başına
seyretmiştir. Yayınlanmış herhangi bi:ifşaatı yoktur.
345 İSMAİL ÇELİK
Adanalı olan arkadaşımız sıcak
kanlı insanların bütün hususiyetlerini
üzerinde taşıdığım her hareketi ile
belli etmiştir. Mülkiye’de nastl sınıf
■geçtiği belli olmayan tiplerden biridir.
AdanalIlardan adam çıkmaz kanaa­
tim ortadan kaldırmak gayretinde ol­
masına rağmen bu kanaatin Fakültede
yerleşmesine sebep olmuştur. «Kumar­
bazlık, ayyaşlık ve biraz pislik Adana
lıların ve erkekliğin şanmdandır.» dok t
lininin müdafii ve tatbikatçısıdır. Giine! Başer’i baştan çıkaran ikilinin
müm i az ferdidi r.
¿1/0 Ü i i ü r , ı \ iiivriA i A i
«Köye Gidon Gelin» ıolüııü oyna­
mak üzere provalara başlamış olan ar­
kadaşımız Bayan Kaymakam şimdilik
250 şer gramlık ekspres mektuplarla
iktifa etmektedir. En çok sevdiği şar­
kı «asker oldum piyade» olup herglin
17 . 24 arasında kızlar Yurdunun üçün­
cü kat istasyonundan yayın yapmakta­
dır. İzmir Konservatuarının büyük ka­
yıplarından olan arkadaşımız arkada;,,
canlısıdır. Bunu evlenen arkadaşlarına
hediye yetiştirmek için gösterdiği çaba
ile de göstermektedir.
78 CEM ALPAR
İstanbulludur. İstanbul Erkek Li­
sesi mezunu bu arkadaş son sınıfa bir
saat çalışıp, iki saat uyuyup, üç saat
gezerek Haziran ve Ekim in tadını ta­
darak gelmiştir. Mahcur olduğu için, ilk
yılları Kalantor'un vesayeti altında geç­
miştir. Fakat «ya İstiklâl va ölüm» de­
diği kız, vasisinin müsaadesine lüzum
görmediği için tek basına ve muvaffa­
kiyetle başardığı yegâne ve on büyük
işi olmuştur. Büvük bir sanatkârdır,
perdeyi iyi açıp kapar, İspanyol dansın
da kimse eline su dökemez. Filimlerden yurda ağlaya ağlaya dönecek kadar
hassas, biraz dağınıktır. En güzel ta­
rafı Avrupai bir anlayışa sahip oluşu­
dur.
A
82 Z E Y N E P GÜNBAK
Ankara Kolejinden mezundur. Ga­
yesi öğretmen ve Profesör olmakken
şimdi uzman olmak zorunda kalmıştır.
Her zaman sempatik, her zaman güleryüzlüdür. Tatlı gülüşünü hiç kimseden
kasılmadan esirgememiştir. İmtihan ka.
pılarında heyecanından dolayı kendisi­
ne librium yetiştirmek zor olmuştur.
Fakat her imtihanda muzaffer çıkmış­
tır. Ahilerimizden Barlas'la nişanlanan
sempatik Zeynob’e mesut yıllar dileriz.
Yukarıda okuduğunuz harfler bir kelim enin büyüteç altına alınm ış
bir kesim idir.
Bu kelim e ne olab ilir?...
25 MASAN AŞKAN
«İsyancılar» piyesinde Fitler Castro grev yapınca onun yerine sahneye çı.
karılmış, salon üzerinde üç tur yaptık­
tan sonra da, seyircilere «Kuş Dili» birşcyler söylemiştir. Bu sözler Sultan Sü­
leyman'a iletilip anlamları sorulduğun­
da Koca Sultan, bıyıklarını burarak of
çekmiştir. Aslında aşırı sağcı iken bir
poker partisinde 1000 TL. kaybedince
azılı sosyalist kesildiği, festival Kom'ie.
si arşivlerinde, yapılan incelemelerle s ”1
bittir. (Bk. Mali Şube Fermanı: ilgi!;
bölüm) Son olarak «Uvkusuz yaşama sa
nalı» konusunda bir kitap yazmış ve ki­
tabım bir tek Caııbaba’ya satabilmiştir.
B ilenlere, bir adet Kazgan kuponu karşılığında bedava güz tatili...
K avını m evsim inin tadım MÜLKİYE'de çıkarm a fırsatı...
Biz, size yardım olsun diye şu ipuçlarını veriyoruz. Ama yarışm ayı
da kazanıyoruz ta b ii...
XXX
SEVİMLİ TÜRKÇEMİZ
Çatalca’da kıçı çıbanlı Çatalcalı to­
pal çoban çatal sapan yapar satar. Pa­
ra tutardamı Çatalcalı kıçı çıbanlı topal
çoban çata! sapan yapar satar, yoksa,
parası yok da mı Çatalcalı kıçı çıbanlı
topal çoban çatal sapan yapar satar?
(Yeni Taııin : 27.5.1963 - Aziz Nesin
51
58 GÜNER ARIGİL
İstanbul’lu. Vefa lisesinden mezun,
dur. Mülkiye’de Haziran yüzü görme­
miştir. Ekim imtihanlarında moralinin
kuvvetliliği ve sakinliği ile arkadaşları­
na cesaret kaynağı olmuştur. Ne istedi­
ğini bilen objektif, prensip sahibi birisi
dir. Haklıyı ve haksızı gayet iyi tefrik
eder. Samimi ve açık kalpli olup hare­
ketlerinde rahattır. Avrupa görmüş bir
havası vardır. Son sene, cemiyetteki ah­
lakî ve fedakârane çalışmalarıyla her­
kesin takdirini kazanmıştır. Tabiî bu
arada Fonksiyon diye adlandırılan bir
hanım arkadaşın, fazlasıyla! Veda ba­
losunda 50 lirasının güme gitmesine
herhalde halâ yanıyordur. İdeal kocanın
bütün vasıflarına sahip olan bu arka­
daşımız, Avrupa'da doktora yapmayı
düşünmektedir. Haksız olarak konmuş
Davı lâkabına rağmen bir Kahraman
İzci havası taşır.
YAKIŞIKLILAR
:
3
GÜZELLER
:
3
POPÜLERLER
1
2
3
SEMPATİKLER
:
52
1
2
3
TAT AVACILAR
:
1
2
3
FONKSİYONLAR
:
1
2
3
GÜZEL G İYİNENLER
:
1
2
3
CENTİLMEN VE
HANIM EFENDİLER
KASINTILAR
Haşan
Ahmet
Oktay \
Oya Sa
Gülçin
Sevgi A
Ömer fi
Cem Al
Ali EnJ
Oktay 1
Ercan 1
Sadi Çj
Ergun 1
M elih I
Atillâ "j
Em re 1
Güner 1
Attilâ |
Ömür I
Baki 11
O k t ay'T
1) Adil
2) Oğuz
3) NecatJ
1) Işıl
2 ) M e tiııl;
3 ) Ökmelı
ENTEL l EKTUELLER
62 OKTAY VARLI ER
Evvelâ 49 .numara bir ayak görün
dü; sonra Vakvak Oktay çıktı anası
nın karnından Mini mini Oktay büv"
dü büyüdü de'sağda solda ne kadar kız
varsa iyi, kütü, güzel, çirkin, kel kür,
topal, vs. hepsine ayak atmağa başladı.
Ayak attığı her 1-0 kızdan birini tav­
layabilecek kapasitede olan bu genç,
utanmazlığı sebebiyle günde 200, 300
kıza konuşma teklifinde bulunmak­
taydı. Bu durum abileri Mişon'a rastlaymcaya kadar devam etti. Zampara
Mişon’a tapmaya başladı. Bu arada ar­
kadaşları tarafından bir de isim takıl­
dı : çok zampara olduğunu iddia ettiği
müddetçe Hüsnü, diğer zamanlarda
da Vavvak Eski bir çalgıcı bozuntusu­
dur. Neler çekti o piyano Vakvak Oktav’ın elinden
1
2
21 NECATİ UTKAN
Kolejli bebelerin «sevgili ağabey»
leri olup Nancv gezisinin baş aktörü­
dür. «Baba Traktör» ile aralarında ge­
çen olayı bilenler, bunu anlatmaya and
içtiklerinden, biz de yazmaktan içtinap
ediyoruz. Ancak Köpekköy'de bile boy­
nuz takanlara «Traktör Baba karşı­
sında Necati'ye dündü» demektedirler
ki bu, bir gerçeğin ifadesi olsa gerek­
tir.
Necati, Hazret! Ali Efendimiz ka­
dar yakışıklıdır. Rivayetlere güre Tan­
rı onu Hurileri eğlendirsin diye cen­
nete bekçi yaratmış, fakat «yaramazlık»
yaptığı için «Cennet Ahlâk Konse"’»
karariyie dünyamıza sürgün edilmiştir.
Halen bu cezanın infazında daha in­
sancıl davranmaları için Meleklerle
toplu pazarlık yapmaktadır. Aşktan
habersizdir. Lâz fıkralarına bayılır.
1
2
p o l it ik l e r
1) Halıı 1|
2 ) Ümit
3) Ercaıj
1) Ömerj1
2) Alime
3) Ü m itli
KILIBIKLAR ve OKLAVALILAR
KALB YAKMA
REKORTMENLERİ
1) Tunclr
2) N ihai
3 ) Ayda!
1) AhmJt
2) Ümi t İ P
3 ) N eca|i
İDEAL MÜLKİYELİ KOCALAR
VE EŞLER
1) Güııc
2) N ecali
3) EmrJ
-.’■
■
I..-.---I-------LL.-l.-
ikan
'
'
3 ÜMİT PAMİR
Hoşlanmadığı için kendisine as
la Bayram denmiven bu arı kolej be­
besi, İstanbul’un Mülkiye’ye sunduğu
hediyelerin başında gelir. Sakal bıra­
kıp abi pozlarında tıfıllarla şakalaş­
mayı pek severse de bunların, as­
lında saplığı örtbast etmek m etodlan
olduğunu bildiğimizi aklına bile getir­
mez. «Aeademie Française»in Fransız
cavı Monsieur Ümit Pamir» seviyesi
ne çıkarmak için gereken tedbirlerin
alınması yolunda ile Gaulle’e başvur­
duğu, M. Duvergcr'in en son eserinde
anlatılmıştır. Ümit, ¡gerçekten bir çok
güzellerin ümididir.
TEZER İZMİROĞLU
1) Sevgi Asal
2 ) Güneş Yencrm aıı
3) Tezer İzm iroğlu
pulfaz
i ılirer
dünya
1)
2)
3)
1 )
2)
3)
Zeynep Giinbak
Şule Tarakçıoğlıt
Esm a Asaf
Tezer İzm iroğlu
N ııran Akyüz
Esm a Asaf
1) Ümran Pelcer
2 ) Nuran Akyüz
3) Şule Tarakçıoğlu
1) E sm a A saf (id e a l)
2 ) Fügen Y iieesoy — Ranâ Koksal
(k lâ sik )
3) Nuran Akyüz (sp o r)
1) B ilge Atılgan
2) Ranâ K oksal
3 ) Tülin Şener — Tiilây Gürel
&n an
rsrı t Tan
2emal
Gı ney
1) Giilçin Talaysiim
2) Bilge Zorluoğlu
3) Işık Akın — Serpil Cebeci
1) Fügcıı Y'ücesoy
2 ) Serpil Şişik
3 ) Safiye Coşar
1)
2)
3)
1)
2)
3)
1)
2)
3)
Fügen Y iieesoy
Nuran Akyüz
Ümran I’eker
Ülgeıı Oskay
Gülsevin A siltürk
H âle T ulgan
Gülçin Talaysiim
Ranâ Koksal
Tülâv Gürel — İstiklâl Koksal
1) B ilge Atılgan
2) Güler Y eşilyurt
3) Sevinç Kartan
s a c
1941 de Karşıyaka’da martı sesle­
ri arasında dünyaya gelen Tezer, dört
yaşına basınca karaya çıktı. Sudan çık­
mış balık misali deniz şarkıları teren­
nüm edip tren düdükleri dinledi. Bu yüz
den göllerde yitirdiğini bulma avına çı
kar, Eyüp Sultana bile kurbanlar ke­
serdi. Sekiz yaşında ailesi kat yüksek­
liği altı metre olan bir daireye taşın­
mış, 1 2 yaşına basınca da kıra çıkmış­
tır. Mendel’e göre ver yüzünde saf ola­
bilecek tek kan onunkidir.
Mimarlık en büyük ülküsüydü. Bu
meslek, gök delenlere bile iskele kul­
lanmadan tepeden bakan Tezer için
tam biçilmiş bir kaftandı.
Festivalde Çariçcliği kabul edecek
kadar alçak gönüllü olan Tezer çiftçiftlik ormanında yapılan bir gezi sıra­
sında gördüğü bir «Baltacı» ya vurul­
muş; El Esherde de «Minareleri Tezerden daha uzun yaptırmak» amacı ile
bir vakıf kurulmuştur. Çin Anayasa­
sının gaye bölümünde ise «her Çinliyi
Tezer kadar bir boya ve sese sahip kıl­
mak, devletin birinci görevidir» şeklin­
de bir madde vardır. (N ot : Tezer’in
boyu 1.72 dir)
219 ALİ ENGİN OBA
Bir elinde teksir, bir elinde kitap
olarak doğup, aynı gün hatim indirdi­
ği için doğuştan hafız kesilen Ali En­
gin, sevimli yüz ifadesi sebebiyle «Canbaba» lakabıyla tanınır. Her tenefüste
kütüphaneye koşarak okumaya dalan
ve bu yüzden de derslere en az on da­
kika geç kalan Canbaba Ali’nin 4 se­
nede kütüphanelerden aldığı kitapla­
rın sayısının 103l ’e baliğ olduğu tesbit
edilmiştir. Bu arada, bir yandan Mülkiye’nin bir şubesindeki derslere, bu­
yandan D.T.C.F. Tarih bölümüne ve
bir yandan da tiyatro eleştiriciliği
kurslarına devam etmektedir. Her ko­
nuyu «iki veya üç açıdan» incelemek
zaruretini duyan Canbaba Ali. Mekteb-i Mülkiyenin gelmiş geçmiş en na­
¿■'¿¿¿■¿a dir kitabo- teksiroloğudur.
53
_ SU
ü î
; îs
Ü J ! iî
î r 1
1İIÜ)
I I I » B*
»1 1 • •»
S] 31 M t i ) )
11 >1 M 11)9
ı t ı ı l»
3
^551
H
İ Sİ
1
W o. „
lİd ljL
o
MÜKEMMEL TESİSLERİ VE TECRİ BELİ
ESKİŞEHİR
T e l: 2920
o
e isleriniz
e s*
TURHAL
T e l:
17
ç I İl
ELEMANLARI İLE DAİMA EMRİNİ? DEDİR.
ERZİNCAN
Tel : 78
İSTANBUL
Tel :
22 44 70
ANK \R.A
Tel :
12 30 70
L—i
LJ
gülmeyebilir (
tasarruflarınıza güvenmek
talih kuşunu
beklemekten iyidir...
tasarruflarınızı güveneceğiniz
bir bankada değerlendiriniz...
S İZ İN B A N K A N IZ
TÜRKİYE HALK BANKAS!
L
27 Y IL L IK TE C R Ü B E S İ V E 70 ŞUBESİ İLE
E M R İN İZD E D İR
attilâ ■
MILLS TASARRUFUM
SEMBOLÜ
TÜRKÜYE
¡Ş)
BAWKÂS
paranızın... istikbalinizin emniyeti
BANKAMIZDA
Açtıracağınız Bir Hesapla
Pmmn ııniyüsi
Çeşitli Zengin İkramiyelerini
Sağlamış Olursunuz
-xb£2>~-
FÖRKİYE
?
S İ Y A S A L
B İ L G İ L E R
SINAV
F A K Ü L T E S İ
KÂĞI DI
D e r s i: ......................................... D o n em i : ..........................................
A ldığı
N o t : ....................
A dı
Soyadı
No
S ın ıf
YURT TOPRAKLARINDA ARANILIP
ÖZ KAYNAKLARIMIZ OLAN
Ra m nn
Garzan
Germ ik
M ogrip
Ba t ı r a m a n
K u r ta la n
Çe li k li
BÖLGELERİNDEN SAĞLANAN
EN YÜKSEK
STANDARTLARA GÖRE KURULAN
attilâ m
uludoğan
BATMAN RAFİNERİSİNDE İŞLENEN
desnatör
EN ÜSTÜN NİTELİKTEKİ ÜRÜNLERİ
İçel sokak 14/14
yenişehiı-ankara
telefon
12 96 90
MODERN SATIŞ İSTASYONLARIMIZDA
klişeler
eser klişe
TÜRKİYE PETROLLERİ A.O
YUR T HİZMETİNE SUNMAKTADIR.

Benzer belgeler