Proleter-Doğrultu-14

Transkript

Proleter-Doğrultu-14
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
1997’de Siyasal Gelişmeler ve
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
1998 yı­lı­na adı­mı­mı­zı at­tı­ğı­mız bu gün­
ler­de, hem 1997 yı­lı­nın, hem de bi­raz da­ha
ge­ri­ye gi­de­rek iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin ge­nel
bir pa­no­ra­ma­sı­nı çiz­me­yi ge­rek­li gör­dük.
Bu ya­n ıy­l a bu de­ğ er­l en­d ir­m e, ‘98’de­k i
sı­nıf ha­re­ke­ti­nin yö­ne­li­mi­ne bağ­lı ola­rak
po­l i­t ik-tak­t ik plan­d a na­s ıl ge­l iş­m e­s i ve
bi­zim bu sü­re­ce han­gi yön­tem­ler­le ha­zır­
lan­ma­mız ge­rek­ti­ği­ni an­la­ma­mı­za te­mel
bir ve­si­le ola­cak­tır.
Biz bu ya­zı­da ön­ce­lik­le ‘97’de sö­mür­
ge­ci si­ya­sal sis­te­min na­sıl bir sü­reç iz­le­di­
ği­n i, han­g i ne­d en ve ol­g u­l ar­l a dev­l e­t in
ye­ni­den ya­pı­lan­dır­ma sü­re­ci­ne gir­di­ği­ni ve
bu sü­re­cin iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi ha­re­ke­ti­ne
olan et­k i­l e­r i ve so­n uç­l a­r ı­n ı ele al­m a­y ı
zo­run­lu gör­mek­te­yiz.
Dev­rim ve kar­şıdev­rim güç­le­ri­nin isa­
bet­li ve doğ­ru de­ğer­len­di­ril­me­si si­ya­sal
mü­ca­de­le­mi­zin ba­şa­rı­sı­nın ana te­mi­nat­la­
rın­d an bi­r i­s i­d ir. Ül­k e­m i­z in nes­n el ve
so­mut ko­şul­la­rın­da stra­te­jik he­de­fi­mi­zin
marksist-leninist ana­li­zi si­ya­sal mü­ca­de­le­
de dev­rim­ci tak­tik­le­rin ba­şa­rı ko­şu­lu­dur
ay­nı za­man­da. Şim­di so­run si­ya­sal çar­pış­
ma­da dev­rim­ci ola­nak­la­rı us­ta­ca dev­ri­min
le­h i­n e kul­l a­n a­c ak ira­d e­y i ve ka­r ar­l ı­l ı­ğ ı
gös­ter­me za­ma­nı­dır.
An­cak pro­le­tar­ya­nın kur­tu­luş mü­ca­de­
le­si­ni an­la­ya­bil­mek ve ‘98 yı­lı­nın mü­ca­de­
le pla­n ı­n ı çı­k a­r a­b il­m ek için, 1997’de­k i
si­ya­sal ge­liş­me­le­rin ana ka­rak­te­ri­ni be­lirt­
me­miz ge­re­ki­yor.
15
1998 S›n›f
Sınıf Hareketinin
Hareketinin Yönü
Yönü
1-1997’de Siyasal Sürecin
Ana Karakteri
de­ne­ti­mi­ne geç­miş­ti. Do­ğu’da­ki dev­rim
Ba­tı­’ya doğ­ru esin­ti­le­ri­ni sa­vu­ra­bi­li­yor ve
fa­ş ist dik­t a­t ör­l ük sa­d e­c e si­y a­s al ola­r ak
de­ğil, eko­no­mik ola­rak da de­rin­le­şen bir
kri­ze sü­rük­le­ni­yor­du.
Di­ğer yan­dan, Ba­tı’da da he­nüz dü­zen
için bü­yük bir teh­li­ke ar­zet­me­yen iş­çi sı­nı­fı
ve emek­çi kit­le­le­rin mu­ha­le­fe­ti ge­li­şi­yor­
du. 1 Ma­yıs gös­te­ri­le­ri, Ga­zi baş­kal­dı­rı­sı,
çe­şit­li grev ve di­re­niş­ler bu po­tan­si­yel
gü­cün ge­le­cek­te na­sıl bir “teh­li­ke” oluş­tu­
ra­ca­ğı­nı gös­te­ri­yor­du. Dev­rim­ci ve ko­mü­
nist ör­güt­le­rin Kürt ulusal kurtuluş müca­
delesinden ve şe­ri­at­çı di­ni akım­lar­dan fark­
lı ola­r ak oy­n a­y a­c ak­l a­r ı ta­r i­h i rol on­l a­r ı
ür­kü­tü­yor­du.
Bu ve­ri­ler gös­ter­di ki, sis­tem cid­di bir
kriz­le kar­şı kar­şı­yay­dı. Maf­ya­la­şan ve ken­
di için­de de­rin iç ça­tış­ma­la­rı da ya­şa­yan bu
sö­mür­ge­ci dev­let 1997’nin ba­şın­dan iti­ba­
ren ye­ni bir sü­re­ce gir­di.
28 Şu­bat bu yol­da ye­ni bir sü­re­cin adı
ol­du. MGK top­lan­tı­sın­da alı­nan ka­rar­lar
dev­l e­t in hem ye­n i yö­n e­l i­m i­n i gös­t er­d i,
hem de ye­ni­den ya­pı­lan­ma sü­re­ci­nin baş­
lan­gı­cı­nı teş­kil et­ti.
28 Şu­bat ka­rar­la­rı­nın te­mel un­su­ru, ya­rı
as­ke­ri bir yö­ne­ti­min hu­ku­ki kı­lı­fı­nın bü­tün
bo­yut­la­rıy­la ha­zır­lan­ma­sıy­dı.
Dev­let, iç ve dış po­li­ti­ka­sın­da te­mel­li
bir de­ği­şik­li­ğe git­ti. Mil­li As­ke­ri Stra­te­jik
Kon­sept (MASK), iç teh­dit ola­rak Kürt
ulusal kurtuluş mücadelesini ve po­l i­t ik
is­la­mı be­lir­le­di. Dış po­li­ti­ka­da ise is­lam
ül­ke­le­ri­ne kar­şı den­ge po­li­ti­ka­sı­nı terk ede­
rek, ABD’nin des­te­ğiy­le ABD-TC ve İs­ra­il
kam­pı­nı oluş­tu­ra­cak ye­ni bir stra­te­jik de­ği­
şik­li­ğe yö­nel­di. Bu­nun ilk ve te­mel gös­ter­
1997, bur­ju­va si­ya­sal ik­ti­da­rın­da ye­ni
bir dö­n em­s el sü­re­cin adı ol­m uş­t ur. TC
bur­ju­va dev­le­ti, 12 Ey­lül ön­ce­si ta­rih­sel
sü­re­cin bi­ri­kim­le­riy­le bir­lik­te 1996’nın
so­nun­dan iti­ba­ren çü­rü­me­nin ve çö­zül­me­
nin eşi­ği­ne da­yan­mış­tı. Bu gü­ne­şin kız­gın
sı­ca­ğı al­tı­na bı­ra­kı­lan bir et par­ça­sı­nın
çü­rü­me­si­ne ve or­ta­lı­ğa sal­dı­ğı kö­tü ko­ku­
ya ben­zi­yor­du. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ve Baş­
ba­kan­lık ku­rum­la­rın­dan, mec­li­se, mec­lis­
ten ada­let ve yar­gı ku­rum­la­rı­na or­du­dan
po­lis teş­ki­la­tı­na ve bü­rok­ra­si­ye ka­dar et­ki­
le­ri de­rin olan bir çü­rü­mey­di söz­ko­nu­su
olan. 1996 yı­lın­da Su­sur­luk’ta­ki ka­zay­la
bu çü­rü­me ve çö­zül­me­nin te­mel öge­le­ri
so­ka­ğa taş­tı. Dev­let ku­ru­lu­şun­dan iti­ba­
ren, esas ola­rak 12 Ey­lül’le bir­lik­te bir
kontr­ge­ril­la çe­te­si­ne dö­nüş­müş­tü. An­cak
bu bur­ju­va hu­kuk per­de­siy­le per­de­len­miş­
ti. Bu per­de Su­sur­luk, Yük­se­ko­va, Sa­kar­
ya, Söy­le­mez­ler vb. gi­bi kontr­ge­ril­la çe­te­
le­riy­le gün yü­zü­ne çık­tı. Kit­le­le­rin nez­
din­d e dev­l e­t in ger­ç ek yü­z ü, so­k ak­t a­k i
in­sa­nın o ge­ri bi­lin­cin­de, ye­te­rin­ce or­ta­ya
çık­mış­tır. Ay­nı şey, fark­lı söy­le­mi­ne rağ­
men sis­te­min ve ser­ma­ye­nin di­ni mo­tif­li
bir par­ti­si olan RP için­de ge­çer­liy­di.
Bu çü­r ü­y en ve çö­z ü­l en kontr­g e­r il­l a
cum­hu­ri­ye­ti esas ola­rak Do­ğu’dan kıs­ka­ca
alın­mış­tı. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi
13 yıl­dan bu ya­na ye­nil­me­di­ği­ni is­pat­la­
mış­tı. Da­ha da öte­sin­de Ku­zey Kür­dis­
tan’da sö­mür­ge­ci­lik ade­ta çök­müş, sa­de­ce
ge­ce­le­ri de­ğil, çe­şit­li böl­ge­ler­de gün­düz­le­
ri de ha­ki­mi­yet ulu­sal kur­tu­luş­çu güç­le­rin
2
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
ge­s i ABD ve İs­r a­i l des­t e­ğ iy­l e il­k i 14
Ma­yıs, ikin­ci­si 23 Ey­lül’de Gü­ney Kür­dis­
tan’ın iş­gal edil­me­siy­di. Bu­ra­da ken­di­si­nin
hi­m a­y e­s in­d e, man­d a­c ı bir sö­m ür­g e­c i­l ik
yö­ne­ti­mi­ni esas al­dı. Bu ha­la çö­zül­me­miş
bir so­run ola­rak du­ru­yor. İş­gal de­vam edi­
yor ve onun çö­züm­süz­lü­ğü­nün te­me­lin­de
Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin di­re­ni­şi
ya­tı­yor.
İç po­li­ti­ka­da ise MASK’a bağ­lı ola­rak
dev­le­tin ye­ni­den ya­pı­lan­ma­sı de­vam edi­
yor. İç sa­v aş ör­g üt­l ü­l ü­ğ ü­n ün ve bu­n a
uy­gun bir yö­ne­li­min ipuç­la­rı şim­di­den net­
leş­m iş­t ir. OHAL yal­n ız Ku­z ey Kür­d is­
tan’da de­ğil, Ka­ra­de­niz baş­ta ol­mak üze­re,
ül­ke­nin dört bir ya­nın­da yay­gın­laş­tı­rı­lı­yor.
Ağus­tos’ta top­la­nan Yük­sek As­ke­ri Şu­ra
(YAŞ)’da 9 sa­vaş ge­ne­ra­li, iç sa­vaş ör­güt­
len­me­si­nin as­ke­ri aya­ğı­nı oluş­tu­ran jan­dar­
ma­ya tah­sis edil­miş­ti. Jan­dar­ma “kır po­lis­
li­ği­nin” ya­nı­sı­ra, ay­nı za­man­da Ba­tı­’ya ve
şe­hir­le­re de ta­şı­na­rak “şe­hir po­lis­li­ği­ne”
so­yun­du­ru­lu­yor. Gü­ven­lik as­ker­de top­la­nı­
yor. Dev­let hem Ka­ra­de­niz’de he­nüz doğ­
ma­dan ge­ril­la­nın ba­şı­nı ez­mek, hem de
ero­in-si­lah ka­çak­çı­lı­ğı­nın gü­zer­ga­hı ola­rak
işin ör­güt­len­me­si için sa­vaş ağa­la­rı­nı bu­ra­
da gö­rev­len­di­ri­yor. Po­lis ye­ni­den as­ker­le
uyum­l u ça­l ış­m ak için ya­p ı­l an­d ı­r ı­l ı­y or.
Ye­ni ve kap­sam­lı gö­rev­ler­le do­na­tı­lı­yor.
Baş­ba­kan­lık Kriz Yö­ne­tim Mer­ke­zi’ni
(BKYM) ku­ra­rak “Kriz yö­ne­tim fa­ali­yet­le­
ri­ni Baş­ba­kan (ve­ya kriz­den so­rum­lu dev­
let ba­k a­n ı) adı­n a ko­o r­d i­n e et­m ek­ten ve
BKYM’nin de­vam­lı fa­al hal­de tu­tul­ma­sın­
dan, sis­tem içe­ri­sin­de yer alan bi­rim­le­rin
bil­g i­l en­d i­r il­m e­s in­d en so­r um­l u” ola­r ak
MGK Ge­nel Sek­re­ter­li­ği yet­ki­li kı­lı­na­rak
“si­vil” hü­kü­met or­gan­la­rı as­ker­le­re bağ­la­
na­bi­li­yor. Yi­ne MGK için­de Ba­tı Ça­lış­ma
Gru­b u, Bil­g i Top­l a­m a, Araş­t ır­m a ve
De­ğ er­l en­d ir­m e Baş­k an­l ı­ğ ı gi­b i sa­y ı­s ız
or­gan­lar oluş­tu­ru­la­bi­li­yor. Ağus­tos ayın­da
dev­re­ye so­ku­lan Eği­tim ve Dokt­rin Ko­mu­
tan­lı­ğı’nın (EDOK) ha­zır­la­dı­ğı “2,5 Sa­vaş
Stra­te­ji­si” kon­sep­ti sa­va­şı ül­ke­nin bü­tü­nü­
ne ya­y a­c ak stra­t e­j i­y i ge­l iş­t i­r e­b i­l i­y or.
EDOK ül­k e­n in mer­k e­z i böl­g e­l e­r in­d e
ko­n um­l an­d ı­r ı­l a­c ak, hem Do­ğ u’­y a hem
Ba­tı­’ya mü­da­ha­le ede­cek “zırh­lı ko­lor­du­
lar” ku­ra­cak. Şim­di­den bu­nun adım­la­rı da
atı­lı­yor. Amaç Ba­tı­’da­ki halk ayak­lan­ma­la­
rı­nı ve­ya “ir­ti­cai ayak­lan­ma­la­rı” bas­tır­mak
ve Kürk ulusal kurtuluş mücadelesi ile
tü­m üy­l e bağ­l a­r ı­n ı kes­m ek. Zi­r a EDOK
“Bö­l ü­c ü te­r ö­r ün ön­l e­n e­m e­y e­c e­ğ i ya da
ir­ti­cai ayak­lan­ma­la­rın baş­la­ya­ca­ğı” ön­gö­
rü­sü­ne da­ya­na­rak ku­ru­lu­yor.
Ya­rı as­ke­ri ka­rak­ter­li fa­şist dik­ta­tör­lü­
ğün ana­ya­sa­sı Mil­li Gü­ven­lik Si­ya­set Bel­
ge­si’nde so­mut­lan­dı. Son MGK top­lan­tı­
sın­da açık­lan­mış ol­sa da MGSB’nin da­ha
es­ki­ye da­yan­dı­ğı ve son ge­liş­me­ler­le gün­
cel­leş­ti­ril­di­ği açık. MGK ana­ya­sa­sı ola­rak
da ad­lan­dı­rı­lan bu bel­ge, MASK’dan son­ra
dev­le­tin ye­ni­den ya­pı­lan­dı­rıl­ma­sı­nın stra­
te­jik he­de­fi­ni çi­zi­yor. Gün­cel­leş­ti­ri­len bu
bel­ge, 28 Şu­bat son­ra­sı as­ke­ri mü­da­ha­le­
nin ve kar­şıdev­rim cep­he­si­nin res­mi­leş­tir­
me­si­ni ifa­de edi­yor.
MGK, ke­li­me­nin ge­niş an­la­mıy­la Tür­
ki­ye so­lu­na iki yo­lu da­yat­mış­tır. Dü­zen içire­for­mist her tür­lü so­la gö­re­ce bir ça­lış­ma
ve ör­güt­len­me öz­gür­lü­ğü ta­nı­ya­cak­tır. Tek
şart, mi­li­tan ve ra­di­kal bir mü­ca­de­le hat­tı­nı
ter­ket­me­si ya da onu de­rin­leş­tir­me­si­dir. Ya
3
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
da ba­şın­da mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­ler
ol­mak üze­re bu çer­çe­ve­ye gir­me­yen so­lu
tü­müy­le ez­mek. Şim­di bi­ze da­ya­tı­lan ikin­
ci yol­dur. He­men be­lir­te­lim ki, mark­sist
le­ni­nist ko­mü­nist­ler her za­man ol­du­ğu gi­bi
şim­di de bu ikin­ci yol­dan, dev­ri­min şaş­
maz yo­lun­dan yü­rü­ye­cek­tir.
Bi­rin­ci yo­lu ka­bul eden, gi­de­rek ken­di­
ni MGK’nın bu ka­rar­la­rı­na uyum­laş­tı­ran
ye­n i bir re­f or­m ist-li­b e­r al ve opor­t ü­n ist
cep­hey­le kar­şı kar­şı­ya bu­lun­du­ğu­muz unu­
tul­ma­ma­lı­dır. Bu ör­güt ve par­ti­ler dev­le­tin
ve özel sek­tö­rün med­ya or­gan­la­rın­ca des­
tek­le­ni­yor ve ye­ter­li şe­kil­de pro­pa­gan­da­sı
sür­dü­rü­le­bi­li­yor.
Şim­di so­ru­nun odak nok­ta­sı, dev­ri­me
kar­şı ku­rul­muş olan bu blok­laş­ma­yı yer­le
bir ede­cek akıl­cı, es­nek ve bir o ka­dar­ da
dev­rim­ci olan tak­tik­le­ri­mi­zi ko­nuş­tur­mak­
tır. Düş­man cep­he­si­nin par­ça­lan­ma­sı­nın
esas yo­lu da bu­ra­sı­dır.
Bu ana be­l ir­l e­m e­y i yap­t ık­t an son­r a,
şim­di sı­n ıf ha­re­k e­t i­n in geç­m iş sü­re­ci­ne
iliş­k in tar­t ış­m a­n ın te­m el kri­t er­l e­r i olan
nok­ta­la­ra ge­çe­bi­li­riz.
1) Sos­ya­liz­me kar­şı ide­olo­jik ve po­li­tik
tas­fi­ye sü­re­ci, dün­ya­da­ki kar­şıdev­rim rüz­
ga­rı­nın da bir so­nu­cu ola­rak ül­ke­miz sı­nıf
ha­re­ke­ti­ni de­rin et­ki­le­di. 12 Ey­lül’ün fi­zi­ki
tah­ri­ba­tı he­nüz ye­ni ye­ni at­la­tıl­ma­ya ça­lı­şı­
lır­ken, bu se­fer, (ki bu dö­nem­de ha­re­ke­tin
ye­n il­g i­s i sa­d e­c e ye­n i­len güç­l er­d e fi­z i­k i
tah­r i­b a­t a yol aç­m a­m ış­t ı, ay­n ı za­m an­d a
ütop­ya­lar­da da bir sar­sıl­ma­yı be­ra­be­rin­de
ge­tir­di.), Sov­yet­ler Bir­li­ği ve Do­ğu Av­ru­pa
re­viz­yo­nist blo­ku­nun yı­kıl­ma­sı son­ra­sın­da,
em­per­ya­lizm kap­sam­lı bir ide­olo­jik ve kül­
tü­rel sal­dı­rı ile Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni(YDD)
pro­pagan­da­sı­nı baş­lat­tı. Bu “Glo­bal­leş­me”
ya da “Kü­re­sel­leş­me” adıy­la sür­dü­rül­dü.
Bu­na pa­ra­lel ola­rak sö­mür­ge­ci fa­şist güç­
ler de sal­dı­rı­la­rı­nı özel­lik­le med­ya ara­cı­lı­
ğıy­la en üst nok­ta­ya ta­şı­dı­lar.
2) YDD’nin po­li­tik yö­ne­li­mi­nin te­mel
ön­gö­rü­le­rin­den bi­ri, top­lum­sal ya­şa­mı ifa­
de eden her­şe­yi di­na­mit­le­mek­ti. Bun­lar­dan
bi­ri­si de, her dü­zey­de ser­ma­ye­nin bir ha­re­
ket bi­çi­mi ol­sa da, sı­nı­fa yö­ne­lik ör­güt­süz­
leş­me­nin bir so­nu­cu olan özel­leş­tir­me fur­
ya­sı­nın baş­la­tıl­ma­sıy­dı. Yüz­bin­ler­ce iş­çi
iş­ten atıl­dı. ‘87-’91 sı­nıf yük­se­li­şi­nin te­mel
kad­ro­la­rı bu dö­nem­de tas­fi­ye­ye uğ­ra­tıl­dı.
Sen­di­ka­la­rın al­tı oyu­la­rak, za­rar­sız, uy­sal,
kü­çük ku­lü­be­le­re dö­nüş­tü­rül­mek is­ten­di.
Sı­nıf ha­re­ke­ti bu yö­nüy­le de dar­be­len­mek
is­ten­di. Bu sü­reç­te DYP-SHP ko­alis­yo­nu­
nun söz­de “dev­rim” gi­bi ifa­de edi­len çı­kı­
şı­nın et­ki­le­ri­ni de say­mak ola­sı­dır.
3) 1987-’91 yük­se­li­şi, sı­nıf ha­re­ke­tin­de
önem­l i bir ki­l o­m et­r e ta­ş ıy­d ı. Ha­r e­k et­t e
bü­yük bir mo­ral gü­cü bi­rik­tir­miş­ti. An­cak
sis­tem, 12 Ey­lül re­ji­mi­nin öğ­re­ti­le­riy­le,
sı­n ıf ha­r e­k e­t i­n e, dev­r im­c i ve ko­m ü­n ist
2- Sı­nıf Ha­re­ke­ti­nin Ge­liş­me
Sü­re­ci
İş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti, 1987-’91 yük­se­li­şi­
nin ar­ka­sın­dan dü­ze­yi fark­lı ol­sa da önem­li
bir dü­şüş sü­re­cin­den geç­ti. Vah­şi ka­pi­ta­list
sis­te­min kap­sam­lı bir tas­fi­ye­ci­lik kıs­ka­cı
al­tın­da kal­dı.
Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı, 12 Ey­lül’den son­ra­ki
en kap­sam­lı tas­fi­ye­ci­lik sü­re­ci­ni 1991 son­
ra­sın­da ya­şa­dı. Bu­nun te­mel ola­rak bir­kaç
yö­nü var­dır.
4
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
ha­re­ke­te kar­şı fi­zi­ki ola­rak sal­dı­rı­sı­nı on
yıl­da bir ola­rak yap­mak ye­ri­ne, ade­ta gün­
de­lik­leş­tir­di. Ha­re­ke­tin bü­yü­ye­rek mer­ke­
zi­leş­me­si­ni kır­dı. Bir­bi­rin­den ya­lı­tıl­mış,
te­kil ey­lem­ler­le sı­nır­la­dı. Böl­ge­sel ve ye­rel
te­k il ey­l em­l er en acı­m a­s ız­c a bas­t ı­r ıl­d ı.
“Hu­k uk sis­t em­l e­r i­n e” uyar­l an­m ış ya­s al
grev­ler bi­le, iş­ve­ren­le­rin da­ha da or­ga­ni­ze
ol­ma­sı ile (özel gü­ven­lik ör­güt­le­ri kur­ma­
la­rı ve maf­ya des­tek­le­riy­le) so­nuç­suz bı­ra­
kıl­ma­ya ça­lı­şıl­dı. Sı­nıf ha­re­ke­ti­nin di­ri ve
iş ya­pan ör­güt­le­ri­ne (sen­di­ka­la­rı­na) kar­şı
ağır yö­n e­l im­l er uy­g u­l an­d ı ve bu bü­y ük
oran­da ba­şa­rıl­dı.
4) Sı­nıf ha­re­ke­ti­nin ge­ri­le­til­me­si­ne iliş­
kin bir baş­k a ol­g u­d an da­h a bah­s et­m ek
müm­kün­dür. Bu da Kürt ulusal kurtuluş
mücadelesinin ya­r at­m ış ol­d u­ğ u be­l ir­g in
ba­zı so­nuç­lar­dır. Bu­nu iki te­mel üze­rin­de
açık­la­ya­bi­li­riz: Bi­rin­ci­si, Kürt mü­ca­de­le­si
ilk de­fa 1992 ser­hıl­dan­la­rın­dan son­ra Tür­
ki­ye coğ­raf­ya­sın­da, iş­çi sı­nı­fı­nın en ör­güt­
süz ve yok­sul kat­man­la­rı­na ka­dar gün­de­me
gir­d i ve so­r un sı­n ı­f ın ile­r i ve ör­g üt­l ü
ke­sim­le­rin­ce an­la­şıl­ma sü­re­ci­ne ya­yıl­dı.
İşin öne­m i o za­m an an­l a­ş ıl­d ı. Sa­v a­ş ın
bo­yu­tu ve ilk de­fa “bir­kaç te­rö­rist­le” yü­rü­
tü­len bir çar­pış­ma ol­ma­dı­ğı kav­ran­dı. Bu
dö­nem dev­le­tin Kürt ulusal kurtuluş müca­
delesine kar­şı en az­gın şo­ve­nist pro­pa­gan­
da dal­ga­sı­nı sür­dür­dü­ğü dö­nem­dir. İş­çi
sı­nı­fı, sen­di­ka­la­rın da kat­kı ve yön­len­dir­
me­siy­le bu şo­ve­nist-ırk­çı pro­pa­gan­da dal­
ga­sı al­tın­da bü­yük bir sav­rul­ma ya­şa­dı.
Tür­ki­ye dev­rim­ci ha­re­ke­ti bu pro­pa­gan­da­yı
ye­t er­l i dü­z ey­d e bo­ş a çı­k a­r a­m a­d ı. Ge­r i
bi­lin­cin ege­men ol­du­ğu ge­niş iş­çi yı­ğın­la­rı,
Kürt düş­man­lı­ğı te­me­lin­de yü­rü­tü­len bu
pro­pa­gan­da­nın et­ki­si al­tın­da kal­dı. Bu­na
rağ­men, ne Tür­ki­ye hal­kı, ne de iş­çi sı­nı­fı
Kürt hal­kı­na kar­şı fi­ili bir ko­nu­ma çe­kil­di.
Bu­nun ne­de­ni şim­di­lik bu ya­zı­nın ko­nu­su
dı­şın­da­dır. An­cak şu be­lir­til­me­li­dir ki, yi­ne
de ge­niş emek­çi yı­ğın­la­rın­da bu kar­şıdev­
rim­ci pro­pa­gan­da et­ki­li ol­du. İş­te bu et­ki­li
olan sü­reç, yu­ka­rı­da sı­ra­la­dı­ğı­mız di­ğer
ne­den­ler­le bir­le­şin­ce, sı­nıf ha­re­ke­tin­de­ki
bo­zul­ma ve du­mu­ra uğ­ra­ma bir so­nuç ola­
rak or­ta­ya çık­tı. Şim­di bu ol­gu­lar­dan da
an­la­şı­lı­yor ki, kap­sam­lı bir tas­fi­ye ve sav­
rul­ma­nın as­li ne­den­le­ri­ni an­la­mak müm­
kün ola­b i­l i­y or. DYP-SHP hü­k ü­m e­t i bir
sa­vaş hü­kü­me­tiy­di. Ser­hıl­dan­lar­la bir­lik­te
sa­vaş yal­nız Kürt met­ro­pol­le­ri­ne ta­şın­ma­
dı, ay­nı za­man­da Ba­tı’­nın met­ro­pol­le­ri­ne
de ta­şın­dı. Ba­tı’da ge­nel de­mok­ra­tik mü­ca­
de­le­nin ya­nı­sı­ra, sı­nı­fın ey­lem­le­ri­ne kar­şı
da kont­ge­ril­la sa­vaş tar­zı ge­liş­ti­ril­me­ye
ça­lı­şıl­dı. Le­gal ku­rum­la­ra ve se­si­ni çı­kar­
mak is­te­yen sen­di­ka­la­ra ve iş­çi ön­der­le­ri­ne
kar­şı ez­me ve yok et­me po­li­ti­ka­la­rı acı­ma­
sız­ca uy­gu­lan­dı. Top­ye­kün sa­vaş po­li­ti­ka­sı,
top­lum­sal bo­zul­ma­ya ve gi­de­rek şo­ve­nist
fi­kir­le­rin ge­liş­me­si­ne de kay­nak­lık et­ti.
5) Baş­ka bir ya­zı ko­nu­su ol­sa da, bu­ra­
da özet­le be­lir­til­me­si ge­re­ken bir baş­ka
ol­gu­dan da­ha bah­set­me­miz ge­rek­mek­te­dir.
Bu da böy­le bir sü­reç­te, kü­çük bur­ju­va
dev­rim­ci­li­ği­nin du­ru­mu­dur. Ge­nel ola­rak
de­ni­le­bi­lir ki, Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fına kar­şı
kap­sam­lı yö­ne­lim Tür­ki­ye dev­rim­ci ha­re­
ke­t i­n in önem­l i bir göv­d e­s i­n i oluş­t u­r an
kü­ç ük bur­j u­v a dev­r im­c i­l i­ğ i ta­r a­f ın­d an
ye­te­rin­ce an­la­şı­la­ma­dı­ğı gi­bi, ha­la so­ru­na
“grup” ve “frak­si­yon” dün­ya­sın­dan bak­ma­
sıy­la be­lir­gin­leş­miş ol­ma­sı­dır. Bu du­rum,
5
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
dev­rim­ci ha­re­ket­te­ki tas­fi­ye­ci­li­ği da­ha da
ağır­laş­tı­rı­cı ol­muş­tur ve ol­ma­ya da de­vam
et­mek­te­dir.
6) Bu dö­nem­de sen­di­kal bü­rok­ra­si­nin
ro­lü özel ola­rak ele alın­ma­lı­dır. Bu ko­nu
ye­ter­li şe­kil­de ba­sı­nı­mız­da ve çe­şit­li yer­
ler­de de­ğer­len­di­ril­di. An­cak şu ka­da­rı söy­
len­me­li­dir ki; sen­di­kal bü­rok­ra­si sı­nıf ha­re­
ke­ti­nin po­li­tik bir mec­ra­da ge­li­şe­bil­me­si­
nin önün­de­ki en te­mel en­gel­le­rin ba­şın­da
gel­mek­te­dir. Bu­ra­da te­mel so­run, ön­der­lik
so­ru­nu ol­ma­ya de­vam et­mek­te­dir. Ko­mü­
nist ön­der­li­ğe ka­vuş­ma­yan bir sı­nıf ha­re­ke­
ti ne sen­di­kal bü­rok­ra­si­yi aşa­bi­le­cek ye­te­
nek­l e­r e ka­v u­ş a­b i­l ir, ne de dev­r im­c i bir
ro­ta­da ge­li­şe­bi­lir. Bu sı­nı­fın ön­cü­le­ri ta­ra­
fın­dan ye­te­rin­ce an­la­şıl­ma­lı­dır.
Gö­r ül­d ü­ğ ü gi­b i bu bir­k aç ol­g u 1990
son­ra­sı sü­re­cin ana ka­rak­te­ri­ni ve­rir. Sı­nıf
ha­re­ke­ti ‘91-’95 ara­sın­da çok kap­sam­lı bir
yö­ne­lim sü­re­ci içe­ri­sin­de ade­ta ne­fes­siz
bı­ra­kan bir bas­kı­lan­ma al­tın­da­dır. Yer yer
mü­da­ha­le­ler ol­sa da, (bir cep­he­den, özel­
lik­le ka­mu emek­çi­le­ri cep­he­sin­den kıs­men
önem­l i mü­d a­h a­l e­l er ol­s a da), sal­d ı­r ı­n ın
kap­sa­mı ve bo­yu­tu kar­şı­sın­da, bu­nu kı­ra­bi­
le­cek bir gü­cü ya­rat­ma­sı ol­duk­ça iyim­ser
ve sub­jek­tif bir de­ğer­len­dir­me olur­du.
yo­luy­la ayak­ta tut­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. An­cak
da­ğı­lan ha­va, ge­niş emek­çi ve iş­çi ya­tak­la­
rın­da­ki ha­vay­dı. Bu­nun­la ne­yi an­lat­mak
is­t i­y o­r uz: İş­ç i sı­n ı­f ı saf­l a­r ın­d an önem­l i
ko­p uş­m a­l a­r a rağ­m en (iş­t en atıl­m a­l ar),
lo­kal dü­zey­de böl­ge­sel ve ye­rel iş­çi ey­lem­
le­ri ke­sin­ti­siz de­vam edi­yor­du. İniş­li çı­kış­
lı, iler­le­me­li ge­ri­le­me­li bir sü­reç söz­ko­nu­
suy­du. Ama da­ha da önem­li ola­nı, iş­çi ve
emek­çi bö­lük­le­rin­de ya­şa­mı sür­dür­me­nin
te­mel ar­gü­ma­nı olan so­run­la­rın de­rin­li­ği­ni
kav­ra­ma, ya­vaş da ol­sa ken­di gü­cü­nü an­la­
ma ve düş­ma­nın ger­çek yü­zü­nü sı­nıf gü­dü­
le­riy­le kav­ra­ma, dö­nem açı­sın­dan ta­rih­sel
bir önem­de­dir. Ni­te­kim “Yı­ğın ha­re­ke­ti­nin
fa­şiz­me kar­şı ak­tif sa­vun­ma için­de ol­du­ğu
ve sal­d ı­r ı­y a geç­m e san­c ı­l a­r ı çek­t i­ğ i
dö­nem” (II. Kong­re Bel­ge­le­ri, sf. 85) ola­
rak ad­lan­dı­rıl­ma­sı isa­bet­li bir tes­pi­tin ifa­
de­si­dir.
Dev­le­ti var eden bü­tün or­gan­lar, emek­çi
kit­le­ler nez­din­de ye­te­rin­ce gü­ve­ni­le­me­ye­
cek or­gan­lar ola­rak kav­ran­ma­ya baş­lan­
mış­tı. Bu sü­reç­te sen­di­kal iha­ne­tin dü­ze­yi
açı­ğ a çı­k a­r ak da­h a an­l a­ş ı­l ır ve so­m ut
ör­nek­ler­le ken­di­ni ifa­de et­miş­tir. Bü­tün
bun­lar sı­nıf ha­re­ke­tin­de çı­kı­şın zor­lan­dı­ğı
ve ye­ni bir sü­re­ce adım at­ma­nın zor­la­ma­la­
rı ola­rak dü­şü­nü­le­bi­lir. An­cak sı­nıf ha­re­ke­ti
o ka­dar yo­rul­muş ve bir­bi­rin­den ya­lı­tıl­mış­
tır ki, ye­ni bir yük­se­li­şin eğ­ri­le­ri­ni do­ru­ğa
ta­şı­ya­ma­mış­tır. An­cak bu­nun öz­le­mi ve
ara­y ı­ş ı mo­m ent­l e­r i ken­d i­n i fab­r i­k a­l a­r ın
dı­şın­da, fark­lı alan­lar­da yan­sıt­mış­tır. Söz­
ge­li­mi Ga­zi baş­kal­dı­rı­sın­da ken­di­ni so­mut­
la­mış­tır.
1995’le­r e ge­l in­d i­ğ in­d e dev­l et, ikin­c i
top­ye­kün sa­vaş stra­te­ji­si­ni ge­liş­ti­re­ce­ği­nin
3- 1995 Son­ra­sı Dö­nemde
Sınıf Hareketindeki
Gelişmeler
1995’le­r e gi­r il­d i­ğ in­d e tas­f i­y e­c i­l i­ğ in
de­rin et­ki­si de­vam et­mek­le bir­lik­te sar­sı­cı
so­nuç­la­rı gi­de­rek da­ğıl­ma­ya baş­lan­mış­tı.
Kuş­k u­s uz da­ğ ıl­m a­y a baş­l a­y an fa­ş iz­m in
po­l i­t i­k a­l a­r ın­d a­k i bir yu­m u­ş a­m a de­ğ il­d i.
Ter­si­ne ay­nı hız­la sis­tem ken­di­si­ni şid­det
6
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
ipuç­la­rı­nı ve­ri­yor­du. Zi­ra yı­ğın ha­re­ke­ti­nin
gi­de­rek ge­li­şen bir sü­re­ce gir­me­si, 1994 20
Tem­muz ey­lem­le­rin­den son­ra da­ha ak­tif
bir sa­v un­m a için­d e ha­r e­k et ede­c e­ğ i­n in
so­mut ve­ri­le­ri güç­len­miş­ti. 1992 ser­hıl­dan­
la­r ı son­r a­s ın­d a sö­m ür­g e­c i Türk bur­j u­v a
dev­le­ti bi­rin­ci top­ye­kün sa­va­şı baş­lat­mış,
kit­le ha­re­ke­ti­ni, esas ola­rak da ön­cü güç­le­ri
önem­li de­re­ce­de bas­tı­ra­bil­miş­ti.
1994’ün or­t a­l a­r ın­d an baş­l a­y an, ‘95
Mart ayın­da Ga­zi Ayak­lan­ma­sı’yla do­ru­ğa
çı­kan, Ha­san Ocak, Rıd­van Ka­ra­koç ve
Si­bel Yal­çın’ın kit­le­sel uğur­la­ma tö­ren­le­ri,
ka­mu emek­çi­le­ri­nin ey­lem­le­ri, üni­ver­si­te­li
genç­l i­ğ in mü­c a­d e­l e­s i, Am­b ar­l ar ve de­r i
iş­çi­le­ri gi­bi sı­nı­fın ba­zı bö­lük­le­ri­nin mü­ca­
de­le­si gi­de­rek kit­le­sel yük­se­li­şin ma­ya­lan­
ma­sı­nı or­ta­ya çı­ka­rı­yor­du.
Bu yük­se­liş tren­di, ‘95’in so­nun­dan iti­
ba­ren, esas ola­rak da ‘96 yı­lı­nın ilk ya­rı
dö­ne­min­den iti­ba­ren de­vam et­ti. Gi­de­rek
iç­ten içe bi­ri­ki­me yol açan bu po­tan­si­yel,
‘96 1 Ma­y ıs’ın­d a ken­d i­n i açı­ğ a vur­d u.
Fa­şiz­me kar­şı öf­ke­siy­le bir­lik­te önün­de­ki
her tür­den re­for­mist ba­ri­kat­la­rı vb. de aşa­
rak gün yü­zü­ne çı­kar­dı.
Ge­liş­me­le­rin ken­di kont­ro­lün­den çı­ka­
rak Ba­tı’da önem­li bir dev­rim­ci sü­re­cin
ge­l i­ş e­c e­ğ i­n i he­s a­b a ka­t an dev­l et, ikin­c i
top­ye­kün sa­vaş po­li­ti­ka­la­rı ve araç­la­rı­nı
‘95’den iti­b a­r en ge­l iş­t ir­m e­s i­n e rağ­m en,
esas ola­rak ‘96 1 Ma­yıs’ın­dan iti­ba­ren dev­
re­ye sok­tu. Kap­sam­lı bir sal­dı­rı baş­lat­tı. Bu
sal­dı­rı­nın esas aya­ğı­nı med­ya ara­cı­lı­ğıy­la
kar­şıdev­rim­ci pro­pa­gan­da te­me­lin­de ger­
çek­leş­tir­di.
Bu sal­dı­rı­nın ilk so­nu­cu, kit­le ha­re­ke­ti­
nin bu kav­ga sü­re­cin­de ken­di ön­cü­le­ri­ni
bı­r a­k a­r ak ge­r i çe­k il­m e­s i ol­d u. Ni­t e­k im,
‘96’nın ikin­ci ya­rı­sı­nı be­lir­le­yen ge­liş­me­
ler bu ol­gu üze­rin­den ge­liş­ti. Kap­sa­mı ve
de­rin­li­ği bü­yük olan süresiz açlık grevi ve
ölüm oru­cu di­re­ni­şi, kit­le­nin ge­ri çe­kil­di­ği
bir dö­nem­de, ön­cüy­le düş­man ara­sın­da­ki
ade­t a “kit­l e ge­r il­l a tar­z ın­d a bir sa­v aş
mu­ha­re­be­si­ne” dö­nüş­tü. As­lın­da bu, ke­li­
me­nin ger­çek an­la­mıy­la, bir dev­rim­ci ira­de
sa­va­şıy­dı. Da­ha son­ra Su­sur­luk ola­yın­da
da gö­rül­dü­ğü gi­bi, he­men tep­ki­nin ge­liş­ti­
ri­le­me­me­si hem ön­cü güç­le­rin bü­yük bir
ira­de sa­va­şı son­ra­sın­da­ki yor­gun­lu­ğu, hem
de tep­ki­yi so­kak­la­ra ta­şı­rıp kit­le ayak­lan­
ma­sı­nı ma­ya­la­ya­cak bir sü­re­cin baş­la­tıl­ma­
ma­sıy­la be­lir­gin­leş­ti. Kuş­ku­suz bun­da kit­
le­nin, ikin­ci top­ye­kün sal­dı­rı so­nu­cun­da
ken­di­ni ön­cü­den ge­ri çek­me­si­nin be­lir­le­yi­
ci bir ya­nı ol­du­ğu söy­le­ne­bi­lir. Bu sal­dı­rı
sa­de­ce yo­ğun bas­kı­la­rın, tu­tuk­la­ma, gö­zal­tı
ve im­ha­nın bir so­nu­cu ol­du­ğu ka­dar, bu
ruh ha­liy­le kit­le­nin da­ha ih­ti­yat­lı ol­ma­ya
zor­la­ma­sı­na ve ce­sa­ret­le­ri­nin önem­li de­re­
ce­de kı­rıl­ma­sı­na da yol aç­mış­tır. Bu sal­dı­rı
ay­nı za­man­da dev­rim­ci ha­re­ket­le­rin güç
kay­bet­me­si­ne ve ge­ri­le­me­si­ne de ne­den
ol­muş­tur. As­lın­da bu söy­le­nen­ler­den, bel­ki
de bir so­nuç çı­kar­mak müm­kün: Dev­le­tin
yü­rüt­müş ol­du­ğu ikin­ci top­ye­kün sa­va­şın
kit­le ha­re­ke­ti­ne en önem­li et­ki­si, ön­der­lik
boş­lu­ğ u­n un de­r in­leş­me­s i ger­çe­ğ i­d ir. Bu
sa­va­şın bel­ki de kit­le üze­rin­de en et­ki­li
yo­lu psi­ko­lo­jik bir sa­vaş tar­zı­nın ge­liş­ti­ril­
miş ol­ma­sı da de­ni­le­bi­lir.
Esas ola­rak bu sü­reç, Su­sur­luk skan­da­
lı­na kar­şı “Sü­rek­li Ay­dın­lık İçin Bir Da­ki­
ka Ka­r an­l ık” ey­l em­l e­r i­n in baş­l a­m a­s ı­n a
ka­dar et­ki­si­ni ko­ru­du.
7
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
Bu sü­re­cin or­ta­ya çı­kar­dı­ğı so­nuç­la­ra
iliş­kin II. Kong­re Bel­ge­le­ri’nde önem­li bir
be­lir­le­me var:
Ak­ta­rı­yo­ruz: “Bu sü­re­cin öz­gün so­ru­nu
ise, pro­tes­to­cu­lu­ğun aşı­lıp, çe­te baş­la­rı­nın
tu­tuk­lan­ma­sı da­hil de­ği­şik so­nuç­lar al­ma­yı
ba­şa­ra­cak, ge­liş­me­le­ri et­ki­le­ye­cek tak­tik
bir kuv­ve­tin, bir baş­ka ifa­dey­le an­ti­fa­şist
güç­bir­li­ği­nin ör­güt­len­me­me­siy­di. Ak­si­ne
par­ça­lan­ma öne çık­tı. Ok­mey­da­nı ör­ne­ğin­
de gö­rül­dü­ğü gi­bi, hal­kın par­ça­lan­ma­ya
ya­nı­tı so­kak­tan çe­kil­mek şek­lin­de ol­du. Bu
ko­şul­lar al­tın­da kit­le ha­re­ke­ti sıç­ra­tı­la­ma­dı
ve hem Su­sur­luk skan­da­lı­na da­ir ge­liş­me­
le­rin se­yir­ci­si ko­nu­mu­na dü­şül­dü, hem de
1 Ma­yıs 1997’de­ki ni­cel ge­ri­le­me ha­zır­lan­
mış ol­du.” (Age, sf. 272)
Be­l irt­m iş ol­d u­ğ u­m uz gi­b i, 1 Ma­y ıs
‘96’da, kit­le mü­ca­de­le­sin­de re­for­miz­min
aşıl­ma­sı an­la­mın­da dev­rim­ci et­ki­nin ba­riz
bir şe­kil­de or­ta­ya çık­ma­sı özel bir öne­me
sa­hip­tir. Bur­ju­va­zi­nin bu “teh­li­ke­li” sü­re­ci
dur­dur­mak için kap­sam­lı bir ide­olo­jik ve
psi­ko­lo­jik sal­dı­rı­ya geç­ti­ği bi­li­ni­yor. Bur­
ju­va med­ya, ge­liş­ti­ri­len ye­ni bir söy­lem­le,
1 Ma­yıs iş­çi bay­ra­mı­na iş­çi sı­nı­fı­nın ka­tıl­
ma­dı­ğı­nı, ter­si­ne va­roş­la­rın “ba­şı­boş-iş­siz”
genç­le­ri­nin bir tep­ki­si ola­rak de­ğer­len­dir­di
ve tü­müy­le ya­la­na da­ya­nan bir pro­pa­gan­
da­yı yo­ğun­laş­tır­dı.
1996 1 Ma­y ıs’ına va­r oş­l ar­d a otu­r an;
iş­çi­sin­den öğ­ren­ci­si­ne, emek­çi me­mu­run­
dan kü­çük es­na­fı­na ve iş­si­zi­ne ka­dar iç içe
ge­çen, sı­nıf ve emek cep­he­si­nin do­ğal üye­
le­ri­nin ka­tıl­ma­sı bi­linç­li ola­rak gör­mez­lik­
ten ge­l in­d i. So­r u­n un esas odak nok­t a­s ı
şu­dur: Bu­gün iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi­ler, her
ola­nak ve fır­sat­ta sis­te­me kar­şı du­ru­şu­nu
ser­gi­le­ye­bi­li­yor­lar­ mı? Fab­ri­ka­la­rın ku­şa­
tıl­mış­lık­la­rı­na kar­şı, (sa­kın ola ki, bu fab­ri­
ka ça­lış­ma­sı­nın kü­çüm­sen­me­si an­la­mı­na
gel­m e­s in, ter­s i­n e fab­r i­k a ger­ç ek­l i­ğ i­n i
so­mut­la­mak an­la­mı­na ge­le­cek­tir) bir di­zi
çe­liş­ki­yi bağ­rın­da ta­şı­yan, Kürt kim­li­ğin­
den Ale­v i kim­l i­ğ i­n e, emek­ç i ol­m ak­t an
ge­len kim­li­ğin­den iş­siz ol­ma­sı­na ka­dar çok
sa­yı­da emek­çi­le­rin ya­şa­dı­ğı bu me­kan­lar,
çe­liş­k i ve ça­tış­ma­n ın en çok ya­ş an­d ı­ğ ı,
de­ne­ti­min gö­re­ce da­ha za­yıf ol­du­ğu alan­
lar­dır. Emek­çi­le­rin çı­kış sü­re­ci­ni bu semt­
ler­den baş­lat­mış ol­ma­la­rı ka­dar do­ğal ne
ola­bi­lir­di ki? Bu nes­nel ger­çe­ği kav­ra­ya­
ma­yan dev­rim­ci­li­ğin gel­di­ği nok­ta­yı ta­rif
et­me­ye bi­le ge­rek yok­tur.
İs­tan­bul gi­bi iş­çi ve emek­çi­le­rin ya­şa­dı­
ğı bir böl­g e­d e, yüz­b in­l er­c e iş­ç i­n in ve
emek­çi­nin bir “is­ya­nı” ve “baş­kal­dı­rı­sı”
var­dır. 15 Ara­lık 1996’da ve yi­ne 11 Ara­lık
1997’de KESK’in bir çağ­rı­sı­na uya­rak 100
bi­ni aş­kın emek­çi An­ka­ra’da gös­te­ri ya­pa­
bi­li­yor ve mil­yon­lar­ca emek­çi ge­nel ey­le­
me gi­de­bi­li­yor­sa, bu­nu sa­de­ce KESK’in
bir gü­cü ola­rak de­ğer­len­di­re­bi­lir mi­yiz?
El­b et­t e de­ğ il. Ay­n ı şe­k il­d e 1997’de 5
Ocak’ta Türk-İş’in çağ­rı­sıy­la 3000 bi­ne
ya­kın iş­çi yi­ne An­ka­ra so­kak­la­rın­da gös­te­ri
ya­pa­bi­li­yor­sa, bu da Türk-İş’in bir gü­cü
ol­du­ğun­dan mı­dır? Ha­yır. Esas olan şu­dur:
Sı­n ıf ve emek­ç i halk, sis­t e­m e kar­ş ı her
du­r um ve her ko­ş ul­d a bü­t ün ola­n ak­l a­r ı
de­ğer­len­di­ri­yor ve sı­nıf­sal du­ru­şu ile bir
çı­kı­şı zor­lu­yor.
Su­sur­luk’ta sis­te­min sa­de­ce çü­rü­me­si
gün­d e­m e gel­m e­m iş­t ir. Ay­n ı za­m an­d a
çö­zül­me sü­re­ci ­de baş­la­mış­tır. Çe­te­ler dev­
le­ti­nin mas­ke­si düş­müş­tür. Bu sı­nıf nez­din­
8
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
de an­lam­lı ve önem­li bir ol­gu­dur. Yıl­lar
ön­ce­sin­de ya­şa­dı­ğı nes­nel ger­çek­ler, bu
se­fer da­ha an­la­şı­lır ve el­le tu­tu­lur bir ha­le
gel­m iş­t ir. Kontr­g e­r il­l a çe­t e­l e­r i­n e kar­ş ı
kü­çük bir çağ­rı bi­le mil­yon­lar­ca in­sa­nın
her ak­şam so­ka­ğa dö­kül­me­sin­e ne­den ola­
bil­miş­tir. De­mek ki, emek­çi kit­le­ler­de sis­
te­me kar­şı öf­ke po­tan­si­ye­li gi­de­rek bü­yü­
ye­bi­li­yor. Sı­nıf ha­re­ke­ti dev­rim­ci et­ki­le­re
da­ha açık ha­le gel­di.
Bu­n un iki bo­y u­t u var­d ır: Bun­l ar­d an
bi­rin­ci­si, fab­ri­ka­lar­dan iş­çi­ler atı­la­rak fab­
ri­ka­lar za­yıf­la­tıl­mış­tır. ‘87-’91 yük­se­li­şi
son­ra­sın­da yü­rü­tü­len özel­leş­tir­me fur­ya­sı
baş­ta ol­mak üze­re bir­çok yol­la yüz­bin­ler­
ce iş­çi işin­den edil­miş­tir. Sen­di­ka­la­rın al­tı
oyu­la­rak sen­di­ka­lar yı­kı­ma uğ­ra­tıl­mış­tır.
Bu­na ila­ve ola­rak ye­ni is­tih­dam ol­ma­dı­ğı
gi­bi özel­leş­tir­me-ta­şe­ron­laş­tır­ma yo­luy­la
ta­lan baş­la­tıl­mış, do­ğal ola­rak bir­çok sek­
tör bat­mış­tır. Bu­ra­da ra­kam­lar­la du­ru­mu
so­m ut­l a­m a­y ı ge­r ek­l i gör­m ü­y o­r uz. Zi­r a
is­ta­tis­tiki ve­ri­ler bi­li­ni­yor. Böy­le bir tab­lo­
nun so­n u­c un­d a iş­ç i ha­r e­k e­t i­n in te­m el
omur­ga­la­rı olan fab­ri­ka­lar önem­li de­re­ce
za­yıf­la­mış, bu, sı­nıf ha­re­ke­ti­nin de za­yıf­
la­ma­sı­nın do­ğal bir so­nu­cu ol­muş­tur. İkin­ci
ve önem­li bir ne­den de, fab­ri­ka­la­rın es­ki­ye
oran­la ken­di iç ör­güt­len­me­si­ni da­ha da tah­
kim et­miş ol­ma­sı­dır. Bu­nun­la şu­nu söy­le­
mek is­ti­yo­ruz: Bur­ju­va­zi ken­di­ni esas ola­
rak var eden eko­no­mik ka­le­le­ri­ni (fab­ri­ka­
la­r ı­n ı) da­h a gü­v en­c e­y e alan ön­l em­l e­r i
ge­liş­tir­miş­tir. Ön­ce­lik­le iş­ve­ren­ler ara­sın­
da­ki ör­güt­len­me­nin da­ha da pe­kiş­ti­ril­me­si­
nin ya­nısı­ra fab­ri­ka­da sen­di­kal ve­ya ko­mi­
te vb. ör­güt­len­me­le­ri ba­şın­dan tas­fi­ye ede­
cek araç ve ge­reç­le­ri ya­rat­mış­tır. Sen­di­kal
bü­r ok­r a­s i­n in da­h a da ge­l iş­t i­r il­m e­s i­n in
ya­nı­sı­ra grev ve di­re­niş­le­re ve ola­bi­le­cek
ayak­lan­ma­la­ra kar­şı fab­ri­ka­yı iç­ten ve dış­
tan ko­ru­ya­cak ko­ru­nak­lar ve or­gan­lar ya­ra­
tıl­mak­ta­dır. Jan­dar­ma ve po­li­sin des­te­ği­nin
ya­n ı­s ı­r a özel gü­v en­l ik bi­r im­l e­r i, maf­y a
çe­te­le­ri vb. gi­bi si­lah­lı bi­rim­ler ya­rat­mış­tır.
Bur­s a de­r i iş­ç i­l e­r i­n in ya­ş a­d ı­ğ ı ör­n ek­l er
he­men bir­çok di­re­niş ta­ra­fın­dan da doğ­ru­
la­nı­yor.
Bu ol­gu­lar iş­çi sı­nı­fı­nın fab­ri­ka­lar için­
de sı­kış­tı­rıl­ma­sı­na ve ne­fes alıp ver­me­nin
güç­leş­me­si­ne yol açan ol­gu­lar­dır.
1995 son­ra­sı sı­nıf ve emek­çi ha­re­ke­ti­
nin önem­l i ka­r ak­t e­r is­t ik özel­l ik­l e­r in­d en
bi­ri­si de bu nok­ta­dır. Sı­nı­fın ne­fes alıp ver­
me­si­ni da­ha da ko­lay­laş­tı­ran bir ka­na­lın
emek­çi semt­le­ri ol­du­ğu ye­te­rin­ce su yü­zü­
ne çık­mış­tır. Va­roş­la­rın fark­lı bi­le­şen­le­ri
el­bet­te şim­di­lik ko­nu­mu­zun dı­şı. Bur­ju­va
med­ya­nın yo­ğun psi­ko­lo­jik sa­va­şı, ÖDPEMEP gi­bi re­for­mist par­ti­le­rin de yar­dı­
mıy­la et­ki­li ol­du. Fa­şiz­min ide­olo­jik ve
po­li­tik sal­dı­rı­la­rı­nın te­mel ar­gü­man­la­rın­
dan bi­ri de bu nok­ta­da or­ta­ya çık­tı. 1996 1
Ma­yıs son­ra­sın­da, hem ey­le­me ka­tı­lan­la­rın
iş­çi-emek­çi ol­ma­dı­ğı, hem de va­roş­la­rın
“ba­şı boş” iş­siz genç­le­ri ol­du­ğu bi­çi­min­de
ge­l iş­t i­r i­l en psi­k o­l o­j ik sa­v aş, ko­m ü­n ist
ha­re­ke­ti bas­kı al­tı­na al­ma­yı he­def­le­miş­tir.
Do­l a­y ı­s ıy­l a böy­l e bir psi­k o­l o­j ik sa­v aş,
po­li­tik ar­gü­man­lar­la ge­liş­ti­ri­le­rek “sı­nıf
ek­se­nin­de” ol­du­ğu­nu ifa­de eden, re­for­mist
ve re­viz­yo­nist çev­re­le­rin ko­mü­nist ha­re­ke­
te kar­şı ye­ni bir “haç­lı se­fe­ri­ne” yö­nel­me­
si­ne yol aç­mış­tır. Ne ya­zık ki, bu­na bir
kı­sım dev­rim­ci si­ya­sal çev­re­ler de eş­lik
ede­bil­miş­tir. An­cak bu çev­re­ler so­ru­nun,
9
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
dö­ne­min ye­te­rin­ce tah­lil edi­le­me­miş ol­ma­
sın­dan kay­nak­la­nan ki­ta­bi ve so­yut te­orik
düşünceler üze­rin­de ha­re­ket et­miş­ler­dir.
Ay­nı za­man­da ege­men güç­le­rin po­li­tik tak­
tik­le­ri de an­la­şı­la­ma­mış­tır.
De­mek olu­yor ki, emek­çi ha­re­ke­ti­nin
de­ne­ti­min ve ku­şa­tıl­mış­lı­ğın en yay­gın­laş­
tı­rıl­mış alan­la­rı olan fab­ri­ka­lar­dan de­ğil de,
bu fab­r i­k a ve iş­y er­l e­r in­d e ça­l ı­ş an, ay­n ı
za­man­da iş­siz­le­rin, genç­le­rin ve emek­çi
ka­dın­la­rın ya­şa­dı­ğı alan­lar­da, Ga­zi, Üm­ra­
ni­ye ve on­lar­ca semt va­roş­la­rın­da baş­la­ma­
sı, sı­nı­fın ve emek­çi ha­re­ke­tin çı­kış ka­nal­
la­rı­nı zor­la­yan me­kan­lar ola­rak ta­rih sah­
ne­si­ne gel­me­si be­lir­gin­leş­miş­tir. De­mek ki,
sı­nıf, yok­sul semt va­roş­la­rı­nı ken­di­ni bu
sı­kış­tır­ma ve ez­me pre­sin­den kur­ta­ra­cak
ka­nal­lar­dan şim­di­lik sa­de­ce bi­ri­si ola­rak
gör­müş­tür.
4-1997’de Sı­nıf
Ha­re­ke­ti­nin Yö­nü
1996 1 Ma­yıs ve ölüm oru­cu di­re­ni­
şinden son­ra, iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi ha­re­ke­
tin­de bir di­be vu­ru­şun ema­re­le­ri gö­rül­me­ye
baş­lan­dı. Dev­rim­ci ve ko­mü­nist ha­re­ket­le,
sö­mür­ge­ci fa­şist dev­let ara­sın­da sert bir
ça­tış­ma sü­re­ci ya­şan­dı. Dev­le­tin stra­te­jik
pla­nı, iş­çi ve emek­çi ha­re­ke­ti ile dev­rim­ci
ha­re­ke­tin bu­luş­ma ve or­tak­laş­ma ka­nal­la­rı­
nı kır­mak­tı. Bun­da ye­ter­li ba­şa­rı da gös­ter­
di. İde­olo­jik, kül­tü­rel ve po­li­tik bir kam­
pan­y a (med­y a ara­c ı­l ı­ğ ıy­l a) fi­z i­k i yok
et­mey­le bir­lik­te yü­rü­tül­dü. Bun­la­rı ön­ce­ki
bö­lüm­de de be­lirt­miş­tik.
1996’nın ikin­ci ya­rı­sı hem ge­nel dev­
rim­ci ha­re­ket açı­sın­dan, hem de sı­nıf ha­re­
ke­t i açı­s ın­d an yor­g un­l uk ema­r e­l e­r i­n in
gö­rül­dü­ğü bir dö­ne­mi ifa­de eder. Dev­rim­ci
ha­re­ket ay­nı za­man­da önem­li bir güç kay­
bet­miş­tir. ‘96 Ka­sım ve Ara­lık’ın­dan iti­ba­
ren ye­ni yük­se­liş be­lir­ti­le­ri gö­rül­se de bu
ye­ni dev­rim­ci yük­se­li­şin omur­ga­sı­nı ya­ra­
ta­m a­m a­s ıy­l a be­l ir­g in­l eş­m iş­t ir. 3 Ka­s ım
1996’da Su­sur­luk’ta or­ta­ya çı­kan ve ol­duk­
ça le­hi­mi­ze kul­la­nı­la­bi­le­cek ma­ter­yal ve
bel­ge­le­re rağ­men, dev­rim­ci ha­re­ket uzun
bir sü­re mü­da­ha­le ede­me­di. Ka­mu emek­çi­
le­ri­nin 15 Ara­lık 1996 Kı­zı­lay ey­le­mini
(ki, bu ey­le­me yüz­bi­ni aşan bir kit­le ka­tıl­
mış­tı), Su­sur­luk’la bir­leş­tir­mek önem­li bir
çı­kı­şın te­me­li ola­bi­le­cek­ken bu ba­şa­rı­la­ma­
dı ve ka­mu emek­çi­le­ri­nin ey­le­mi üst bir
nok­ta­ya sıç­ra­tı­la­ma­dı.
Böy­le bir ko­şul için­de ‘97’ye gir­dik.
‘97’de ilk bö­l üm­d e de be­l ir­t il­d i­ğ i gi­b i,
Su­sur­luk’la or­ta­ya çı­kan ve so­ka­ğa dö­kü­
len kontr­ge­ril­la dev­le­ti ol­ma ger­çe­ği, dev­
le­tin çü­rü­me­si­ni ve çö­zül­me­si­ni de­rin­leş­tir­
di. Dev­l e­t in is­t is­n a­s ız bü­t ün ku­r um­l a­r ı
bü­yük bir çü­rü­me için­dey­di. Bu ger­çe­ği
bi­len MGK, ye­ni­den dev­le­ti ya­pı­lan­dır­ma
ve re­or­ga­ni­zas­yon yo­lu­na gir­di ve 28 Şu­bat
Muh­tı­ra­sı’yla ya­rı as­ke­ri yö­ne­tim da­ha da
tah­kim edil­di ve as­ker her alan­da öne çı­ka­
rıl­dı.
Sı­nıf ve emek­çi ha­re­ke­ti ade­ta iç­ten içe
dal­ga­la­nan ama dal­ga­la­rı­nı de­ni­zin üs­tü­ne
çok yan­sıt­ma­yan bir dur­gun de­niz gö­rün­tü­
sü­nü ve­ri­yor­du.
Bir sü­re son­ra “si­vil itaat­siz­lik” ey­lem­
le­ri ola­rak da ad­lan­dı­rı­lan “Sü­rek­li Ay­dın­
lık İçin Bir Da­ki­ka Ka­ran­lık Ey­lem­le­ri”
baş­la­dı. Dev­rim­ci ve ko­mü­nist ha­re­ket bu
sü­re­ce mü­da­he­le et­me­ye ve emek­çi­ler­le
10
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
bir­le­şe­rek, ha­re­ke­ti sis­tem dı­şı­na ta­şı­ma­ya
baş­la­dı­lar ve bu yol­da önem­li me­sa­fe­ler de
ka­t et­t i­l er. Bu ey­l e­m e on­b in­l er­c e in­s an
ka­tıl­dı. An­cak bu ey­lem üre­tim bi­rim­le­rin­
de ye­ni bir ge­nel yük­se­liş tren­di­nin mi­henk
ta­şı ola­ma­dı. Bu­nun esas ne­de­ni, ön­der­lik
boş­l u­ğ u so­r u­n uy­l a il­g i­l i­d ir. Ve ay­r ı bir
de­ğer­len­dir­me­yi ge­rek­ti­rir.
An­cak üre­tim bi­rim­le­rin­de lo­kal dü­zey­
de ka­lan, da­ha çok kü­çük ve or­ta öl­çek­li
iş­let­me­ler­le sı­nır­lı grev, di­re­niş ve çe­şit­li
ey­l em­l er de­v am edi­y or­d u. Türk-İş’in 5
Ocak 1997’de yap­mış ol­du­ğu mi­ting, her
ne ka­dar sen­di­ka bü­rok­ra­si­si­nin dev­let­çibay­rak gös­te­ri­si­ne dö­nüş­tü­rül­mek is­ten­miş
ol­sa da, 300 bi­ne ya­kın iş­çi kit­le­si­nin ken­di
ta­lep­le­ri­ni hay­kır­ma­la­rı cid­di bir sı­nıf gös­
te­ri­si­nin ve ey­le­mi­nin te­me­li ol­muş­tur.
***
Ka­mu emek­çi­le­ri­nin ey­lem­le­ri­nin ya­nı­
sı­ra özel­leş­tir­me­ye kar­şı çok sa­yı­da sen­di­
ka, mes­l ek ve fark­l ı kit­l e ör­g üt­l e­r i­n in
birara­y a ge­l e­r ek oluş­t ur­d u­ğ u ÖKP’nin
(Özel­leş­tir­me­ye Kar­şı Plat­form) ku­rul­ma­sı,
ma­den ve ter­mik sant­ral­le­rin­de fi­ili iş­gal­
ler, en son geç­ti­ği­miz ay­lar­da ya­ban­cı özel
fir­ma tem­sil­ci­le­ri­nin içe­ri­ye so­kul­ma­ma­sı,
kent hal­kıy­la bir­lik­te iş­çi­le­rin ba­ri­kat­lar
kur­ma­sı, üre­ti­mi tüm­den ve­ya ya­rı ya­rı­ya
dur­dur­ma ey­lem­le­ri, Ça­yır­han’da Pak Tek­
nik Fir­ma­sı’nın yet­ki­li­si­nin tar­tak­la­nıp ara­
ba­sı­nın dev­ril­me­si, ocak­la­ra üç gün in­me­
yen Div­ri­ği iş­çi­le­ri­nin ey­lem­le­ri, iş ya­vaş­
lat­ma ey­lem­le­ri, So­ma, Lü­le­bur­gaz, Ça­yır­
han, Ya­ta­ğan mi­ting­le­ri, Edir­ne La­la­pa­
şa’da Çi­men­to fab­ri­ka iş­çi­le­ri­nin iş­ten atıl­
ma­sı so­nu­cu Ge­nel Mü­dür’ün evi­nin ba­sıl­
ma­sı, 19 Şu­bat’ta fab­ri­ka­nın iş­ga­li gi­bi çok
sa­yı­da çe­şit­li ey­lem­ler 1997’nin ilk ya­rı­
sın­da var­lı­ğı­nı ko­ru­du ve sür­dü­rül­dü.
Bu­ra­dan bu dö­ne­me iliş­kin ba­zı so­nuç­
la­ra ulaş­mak müm­kün:
1) Sı­nıf ha­re­ke­tin­de du­ra­ğan­lık­lar ve
gel­git­ler ya­şan­sa da sı­nıf ha­re­ke­ti ge­liş­me
ve bü­yü­me po­tan­si­ye­li­ni bağ­rın­da ta­şı­yor.
2) İş­ten atıl­ma­lar ile özel­leş­tir­me so­ru­
nu bir­bi­ri­ne bağ­lı iki te­mel so­run­dur. Bu
dö­n em­l er ve TİS dö­n em­l e­r i ey­l em­l e­r in
ge­liş­ti­ği dö­nem­ler­dir. Do­la­yı­sıy­la po­li­tik
ve eko­no­mik mü­ca­de­le­nin iç içe, yan ya­na
ve­ya ard ar­da ge­liş­me eğ­ri­si­ne sa­hip ol­du­
ğu gö­rül­me­li­dir.
3) Mi­ting­ler hem taş­ra­lar­da, met­ro­pol­
den da­ha uzak alan­lar­da ol­du, hem de ka­tı­
lım­lar yok­sul emek­çi semt­le­rin­den ol­mak­
ta­dır. Bun­lar­da ye­ni bir sı­nıf di­na­miz­mi­nin
gös­ter­ge­le­ri­dir.
4) Sı­nıf ha­re­ke­tin­de, da­ha ön­ce be­lir­til­
di­ği gi­bi po­li­tik ön­der­lik boş­lu­ğu de­vam
edi­yor ve bu, sı­nıf ha­re­ke­ti­nin kı­rıl­ma­sı­na
ve çö­zül­me­si­ne yol açı­yor.
5) Ni­ha­yet sı­nıf için­de­ki ça­lış­ma­la­rı­mı­
zı ele alır­ken ge­nel­lik­ten kur­ta­rıp, çok da­ha
so­mut, sis­te­ma­tik ve iyi dü­şü­nül­müş ay­rın­
tı­lı plan­la­ra da­ya­lı bir ha­re­ket pla­nı ge­liş­ti­
ril­me­li­dir.
An­cak bü­tün bun­lar ilk el­den gö­rü­nen
ve or­ta­ya çı­kan so­run­lar­dır. Sa­de­ce bir tes­
pi­t i ifa­d e eder. Dev­r im­c i ön­d er­l ik, hem
sı­nı­fın için­de­ki ge­liş­me­le­rin nab­zı­nı tut­ma­
sı ve ih­ti­yaç­la­ra ya­nıt ver­me­si an­la­mın­da,
hem de ül­k e­n in ge­n el gi­d i­ş a­t ı için­d e­k i
sı­nıf­lar ça­tış­ma­sı­nın so­run­la­rı­nın ele alın­
ma­sın­da ken­di­si­ni çok da­ha ya­kı­cı ola­rak
his­set­tir­mek­te­dir.
11
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
Sı­nıf ha­re­ke­ti­nin ge­liş­me­si­nin önem­li
bo­yut­la­rın­dan bir ta­ne­si Tuz­la de­ri iş­çi­le­
rinin grev ve di­r e­n iş­l e­r i­d ir. Kaz­l ı­ç eş­m e
De­ri İş­çi­le­ri’nin ta­ri­hi ola­rak mü­ca­de­le­ci
ge­le­ne­ği, Kaz­lı­çeş­me’nin Tuz­la’ya ta­şın­
ma­sıy­la bu­ra­da ye­ni­den iv­me­le­ne­rek ge­liş­
ti. Sa­d e­c e de­r i atöl­y e ve fab­r i­k a­l a­r ı­n ın
mü­ca­de­le sü­re­ci­ni et­ki­le­mek­le kal­ma­yan
de­ri iş­çi­le­ri­nin di­re­ni­şi, böl­ge­sel çap­ta hem
fark­lı sek­tör iş­çi­le­ri­ni hem de va­roş­lar­da
ya­şa­mı­nı sür­dü­ren emek­çi­le­ri de olum­lu
tarz­da et­ki­le­di. Kuş­ku­suz bu mü­ca­de­le­nin
en önem­li do­ruk nok­ta­sı, böl­ge­sel çap­ta bir
ge­nel gre­vin ör­güt­len­me­siy­di. Bu ör­güt­len­
me­de marksist leninist ko­mü­nist­le­rin özel
ro­lün­den bah­set­mek hiç te abart­ma ol­ma­
ya­cak­tır. Böl­ge­sel ge­nel grev “Ge­nel Grev,
Ge­nel Di­re­niş” te­mel he­de­fi­ne bağ­lı ola­rak
ge­liş­ti­ri­len, baş­ka bir de­yiş­le bu tarz böl­ge­
sel ge­nel ey­lem­le­rin (grev­le­rin) ge­liş­ti­ril­
me­si, şe­hir ve ül­ke dü­ze­yin­de bir “Ge­nel
grev, ge­n el di­r e­n iş”in ana da­m ar­l a­r ı­n ı
ya­ka­la­ya­rak ha­re­ke­te ge­çi­re­bi­lir. Bu yol­da
Tuz­la de­ne­yi ade­ta bir la­bo­ra­tu­var ör­ne­ği­
dir.
Ay­n ı tarz­d a Bur­s a de­r i hav­z a­s ın­d a
ge­liş­ti­ri­len ve ha­la de­vam eden di­re­niş­ler
sı­nıf ha­re­ke­tin­de önem­li ki­lo­met­re taş­la­rı­
dır.
Bur­sa de­ri iş­çi­le­rinin di­re­ni­şi, hem iş­ten
atıl­ma­la­ra ve sen­di­ka­sız­laş­tır­ma­la­ra, hem
de bu alan­da ör­güt­lü iş­ve­ren­le­rin maf­ya-si­
lah­lı ör­güt­len­me­le­ri­ne kar­şı di­şe diş bir
mü­ca­de­le­nin te­mel öge­le­ri­ni in­şa et­me­si
an­la­mın­da vaz­ge­çil­mez öne­me sa­hip­tir.
Kü­çük­köy’de bir­bi­ri­ne ya­kın ve pa­ra­lel
ço­rap iş­çi­le­ri­nin ey­lem­le­ri, hiç sen­di­kal
ör­güt­len­me ge­le­ne­ği ya­şan­ma­mış ve ağır
ça­lış­ma ko­şul­la­rı için­de olan bu sek­tör iş­çi­
le­rin­de ye­ni bir mü­ca­de­le ge­le­ne­ği ya­rat­
mış ve bu uğur­da ve­ri­len kav­ga ye­ni bir
ör­güt­len­me­nin te­mel taş­la­rı­nı oluş­tur­muş­
tur.
Baş­ka bir di­zi lo­kal grev ve di­re­niş­ler­
den bah­set­mek ola­sı­dır. An­cak sı­nıf ha­re­
ke­ti­ni ‘97’nin ikin­ci ya­rı­sın­da önem­li bir
mec­ra­ya çe­ken De­ri ve Am­bar-Nak­li­yat
iş­çi­le­rinin ya­nı­sı­ra Res­lan, Tıb­set ve Bran­
di iş­çi­le­ri­nin di­re­niş­le­rin­den bah­set­me­den
ge­çi­le­mez. Ya­zı­nın ana te­ma­sı, bu di­re­niş­
le­rin ay­rın­tı­sı­nı ve öz­gün­lük­le­ri­ni iş­le­mek
ol­m a­d ı­ğ ı açık­t ır. Fa­k at bu di­r e­n iş­l e­r in
te­mel fik­ri­ni kav­ra­ma­dan ge­nel bir so­nu­ca
gi­di­le­me­ye­ce­ği­ni an­la­mak ve öğ­ren­mek
ge­re­ki­yor. Bran­di, Res­lan ve Tıb­set di­re­ni­şi
iş­ten at­ma­la­ra ve sen­di­ka­sız­laş­ma­ya kar­şı
bir di­re­niş ol­sa da, te­mel fik­ri tek tek di­re­
niş­le­rin ye­nil­me­si­nin ka­çı­nıl­maz ola­ca­ğı
esp­ri­siy­le or­tak bir ör­güt­len­me te­me­lin­de
or­tak bir di­re­ni­şin örül­me­si­nin te­mel­le­ri­nin
atıl­ma­sı­dır. On­la­rın “Or­tak Ko­mi­te Or­tak
Di­re­niş” fik­ri­nin öne­mi de bu­ra­da ya­tı­yor.
Bel­ki da­ha bir­çok sa­yı­sız grev ve di­re­
niş­ten bah­set­mek müm­kün ol­sa da, ‘97’nin
ana ka­rak­te­ri­ni kav­ra­mak için bu ör­nek­ler
bi­ze ye­ter­li bir ba­kış su­na­bi­li­yor. An­cak
‘97’yi ar­ka­da bı­ra­kır­ken 11 Ara­lık Ka­mu
Emek­çi­le­ri’nin Ge­nel Grev’i özel ola­rak
anıl­ma­ya de­ğer­dir.
İş­çi­le­rin te­kil ve böl­ge­sel ha­re­ket­le­ri­nin
ya­n ı­s ı­r a, yüz­b in­l er­c e emek­ç i me­m u­r un,
uz­laş­ma ve re­form­cu çö­züm­le­re kar­şı fi­ilen
so­k a­ğ ı gös­t er­m e­s i önem­l i bir dev­r im­c i
da­ma­rı ifa­de eder. Ay­nı za­man­da çö­zü­mün
yo­lu­nu gös­te­rir. Ger­çek­ten ka­mu emek­çi­le­
ri­nin bu ey­le­mi, sa­de­ce sen­di­ka­lı me­mur
12
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
emek­çi­le­ri­ni ve onun dı­şı­na ta­şan di­ğer
ka­mu emek­çi­le­ri­nin eği­li­mi­ni gös­ter­mek­le
kal­ma­mış, ay­nı za­man­da iş­çi sı­nı­fı ve di­ğer
emek­çi kit­le­le­rin de eği­li­mi­ni yan­sıt­mış­tır.
Bu yö­nüy­le ol­duk­ça önem­li­dir. Şim­di her
sek­tör ve ay­rı­şık nok­ta­lar­da du­ran emek­çi­
le­rin bu or­tak eği­lim­den, bir­le­şik bir plan
da­h i­l in­d e ör­g üt­l en­m e­l e­r i ka­ç ı­n ıl­m az­d ır.
As­l ın­d a bu ge­n el grev ha­r e­k e­t in­d e de
gö­r ül­d ü­ğ ü gi­b i, iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın ve ka­m u
emek­ç i­l e­r i­n in eği­l i­m i­n i yan­s ıt­m a­s ı­n ın
ya­nı­sı­ra, ay­nı za­man­da on­la­rı et­ki­le­ye­rek
de bir ge­l iş­m e iv­m e­s i ka­z an­m ış ol­m a­s ı
ye­te­rin­ce an­la­şı­la­bil­me­li­dir. Çı­ka­rı­la­cak
önem­li so­nuç­lar­dan bi­ri şu­dur: Bu ge­nel
grev, iş­çi sı­nı­fı­nın ön­cü güç­le­riy­le sı­nır­lı
bir des­t e­ğ e dö­n üş­m üş­t ür. Oy­s a sı­n ı­f ın
ge­nel eği­li­mi ve iç­ten içe bi­ri­ken po­tan­si­
yel açı­ğa çı­ka­rıl­mak­ta ge­ri bir ko­nu­mu ifa­
de et­miş­tir.
Söy­le­di­ği­miz gi­bi sı­nı­fın ve emek­çi­le­
rin ge­nel bir eği­li­mi olan bu ge­nel grev,
1997’de­k i sı­n ı­f ın ve emek­ç i­l e­r in çı­k ış
mü­ca­de­le­sin­de de bir eği­lim ola­rak var­lı­ğı­
nı ko­ru­muş­tur. 3 Ocak’ta 300 bi­ne ya­kın
iş­ç i­n in An­k a­r a’da bu­l uş­m a­s ı, ‘97 1
Ma­yıs’ın­da bü­tün en­gel­le­me­le­re rağ­men
yüz­bi­ne ya­kın emek­çi­nin alan­da top­lan­ma­
sı ve çok sa­yı­da lo­kal ey­lem ve grev­le­rin
var­lı­ğı, sü­rek­li bu eği­li­min ge­nel so­nuç­la­rı­
dır. De­m ek ki, sı­n ıf ha­r e­k e­t i çö­z ü­m ün
so­kak­tan ge­çe­ce­ği­ni bi­li­yor. Bu­ra­da onu
ge­ri­ye çek­mek, “kit­le ha­zır de­ğil” söy­le­mi
ile re­form­cu ha­yal­ler yay­mak ni­yet­ler­den
ba­ğım­sız ger­çe­ğin bir ta­nı­mı de­ğil­dir. En
çok “kit­le ha­zır de­ğil­dir” de­ni­len emek­çi
me­mur­lar du­ru­mun hiç te söy­len­di­ği gi­bi
ol­ma­dı­ğı­nı gös­ter­di. 400 bin ci­va­rın­da üye­
si olan KESK’in çağ­rı­s ıy­la ki, bun­la­rın
bü­yük bir ço­ğun­lu­ğu da atıl üye du­ru­mun­
da­dır, bu ger­çe­ğe rağ­men bir mil­yon emek­
çi me­mur ha­ya­tı dur­du­ra­bil­miş­tir. Bu da
gös­te­ri­yor ki, en olum­suz ko­şul­la­ra rağ­men
iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi kit­le­ler mü­ca­de­le­ye ve
mü­ca­de­le ko­şul­la­rı­na ha­zır bir kim­li­ği ifa­
de et­mek­te­dir.
Kuş­k u­s uz bu­r a­d a DİSK’in An­k a­r a
Yü­rü­yü­şü’nü de be­lirt­mek ge­rek­mek­te­dir.
Her ne ka­dar bu yü­rü­yü­şe ka­tı­lım sı­nır­lan­
dı­rıl­sa ve ka­tı­lım­cı­la­rın önem­li bir kıs­mı
sen­di­ka bü­rok­rat­la­rı ol­sa da, hem yü­rü­yüş
gü­zer­ga­hın­da kar­şı­la­ma­la­rın kit­le­sel­li­ği,
hem de An­ka­ra’da­ki kit­le­sel gös­te­ri sı­nı­fın
mü­ca­de­le az­mi­ni per­çin­le­yen ge­liş­me­ler
ola­rak de­ğer­len­di­ri­le­bi­lir.
5-Dev­r im­c i Pro­l e­t ar­y a­n ın
‘98’de­k i Ha­r e­k et Pla­n ı Ne
Ol­ma­lı­dır?
Bu­ra­da adı­nı an­ma­dı­ğı­mız sa­yı­sız di­re­
niş ve grev­le­rin var­lı­ğı, iş­çi sı­nı­fı­nın 1997
yı­lın­da, ken­di­si­ne yö­nel­miş olan kap­sam­lı
sal­dı­rı­la­ra kar­şı bir sı­nıf du­ru­şu­nu ifa­de
et­m ek­t e­d ir. Bu ey­l em­l e­r in he­m en tü­m ü
ye­rel ve böl­ge­sel dü­zey­de kal­mış, bir üst
nok­ta­ya sıç­ra­ya­bi­le­cek ve gi­de­rek bir­bi­rin­
den ya­lı­tıl­mış­lık­tan kur­ta­rı­la­cak bir po­li­tik
yö­ne­lim ya­ra­ta­ma­mış­tır. Bu uğur­da önem­li
sa­y ıl­m a­s ı ge­r e­k en gi­r i­ş im­l er ol­m uş­t ur.
Bun­lar­dan bi­ri­si, Tuz­la hav­za­sın­da­ki ge­nel
grev ey­le­mi­nin ba­şa­rıy­la sür­dü­rül­me­siy­di.
Bu ey­lem yal­nız Tuz­la hav­za­sın­da­ki de­ri
iş­çi­le­ri­ni de­ğil, di­ğer bir kı­sım sek­tör­le­ri de
ha­re­ke­te çek­miş ve semt yok­sul­la­rı­nın des­
te­ği­ni ala­bil­miş­tir. Bu uğur­da ikin­ci ör­nek
13
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
Tıb­set, Res­lan ve Bran­di iş­çi­le­ri­nin ey­le­
mi­dir. He­nüz bir so­nu­ca ulaş­ma­sa da “Or­
tak Ko­mi­te, Or­tak Di­re­niş” şi­arı­nı so­mut­
laş­tı­ra­rak bu yol­da kü­çük de ol­sa bir adı­mı
gün­dem­le­ri­ne ta­şı­ma­la­rı, ge­le­cek­te­ki sü­re­
cin ipuç­l a­r ı­n ı gös­t er­m e­s i ba­k ı­m ın­d an
önem­li­dir. Ay­nı şe­kil­de bir­çok Or­ga­ni­ze
Sa­na­yi Si­te­le­ri’nde, ve­ya ay­nı böl­ge ve
hav­za­da bu­lu­nan fark­lı sek­tör­ler­den iş­çi­le­
rin gi­de­rek or­tak mü­ca­de­le ve or­tak da­ya­
nış­m a fik­r i­n in yay­g ın­l ık ka­z an­m a­s ı, bu
so­ru­nun sı­nı­fın gün­de­mi­ne gir­di­ği­ni gös­
ter­mek­te­dir. Me­se­la ço­rap iş­çi­le­rinin ilk
de­fa bu kap­sam­da ey­le­me geç­me­si so­nu­
cun­da Ço­rap İş­çi­le­ri Der­ne­ği’nin bir sen­di­
ka tar­zın­da ge­liş­me­si ve bü­yü­me­si, teks­til
sek­tö­rün­de ağır ça­lış­ma ko­şul­la­rı­na kar­şı
ye­ni bir mü­ca­de­le tar­zı­nın ve ör­güt­len­me
sü­r e­c i­n in ge­l iş­m e­s i, ör­n e­ğ in Züm­r ü­t ev­
ler’de Kon­f ek­s i­y on İş­ç i­l e­r i Bir­l i­ğ i’nin
(KİB) adım adım örül­me­si, Bur­sa de­ri iş­çi­
le­rinin di­şe diş mü­ca­de­le so­nu­cu iş­ve­re­nin
ka­le­le­ri­nin ça­tır­da­ya­rak sen­di­kal ör­güt­len­
me­nin de­rin­leş­me­si, hat­ta ön­der­lik ko­nu­
mun­dan ve po­li­tik yö­ne­li­min­den ba­ğım­sız
ola­rak, Bur­sa’da bir­çok sen­di­ka­nın bir ara­
ya gel­me­siy­le Bur­sa Sen­di­ka­lar Bir­li­ği’nin
ku­rul­ma­sı, ener­ji iş­ko­lun­da ter­mik sant­ral­
le­r i ça­l ı­ş an­l a­r ı­n ın iş­g a­l e ka­d ar uza­n an
di­ren­gen tu­tum­la­rı ve da­ha sa­yı­sız bir­çok
ör­nek sı­nıf ha­re­ke­ti­nin yö­nü­nü çiz­miş­tir.
Şu ger­çek şim­di bir kez da­ha ‘97’de
sı­nıf ha­re­ke­ti­nin ta­ri­hin­den an­la­şıl­mış­tır ki;
sen­di­kal bü­rok­ra­si iha­ne­ti aşıl­ma­dan (ki,
bu iha­net ko­mü­nist bir ön­der­lik ta­ra­fın­dan
aşı­la­bi­lir) sı­nıf ha­re­ke­ti dev­rim­ci bir mec­
ra­da yü­rü­ye­me­ye­cek­tir. Adı ge­çen on­lar­ca
di­re­niş ve gre­vin önün­de­ki te­mel en­gel­ler­
den bi­ri­si sen­di­kal bü­rok­ra­si­nin ha­in tu­tu­
mu­dur.
Kü­çük bir is­tis­na­yı bir ta­raf­ta tu­tar­sak,
bü­t ün bu di­r e­n iş ve grev­l er sen­d i­k a­l a­r a
rağ­men ya­pıl­mış­tır. Baş­ka bir de­yiş­le sı­nı­
fın ile­ri öge­le­ri sen­di­ka­la­rın en­gel­le­ri­ni
aşa­rak ey­lem­le­ri ör­güt­le­miş­ler­dir. Bı­ra­ka­
lım bu ey­lem­le­re des­te­ği, bu ha­in­ler ter­sin­
den ey­lem ve di­re­niş­le­ri kır­mak is­te­miş­ler,
jur­nal­le­şmiş­ler ve işi, ön­cü iş­çi­le­ri dev­le­tin
gü­ven­lik ku­rum­la­rı­na tes­lim et­me­ye ka­dar
azıt­mış­lar­dır.
O hal­de sı­nıf ha­re­ke­ti­nin ön­cü­le­ri­nin,
bu en­ge­li aşa­bi­le­cek kar­şı tak­tik plan­la­rı,
an­la­şı­lır, kav­ra­na­bi­lir ve sı­nı­fı ku­cak­la­ya­
bi­lir bir tarz­da dev­re­ye sok­ma­la­rı ge­rek­
mek­te­dir. Bun­la­rın ne­ler ol­du­ğu ve na­sıl
ola­c a­ğ ı tü­m üy­l e ay­r ı bir de­ğ er­l en­d ir­m e
ko­nu­su ola­ca­ğın­dan bu­ra­da ay­rın­tı­sı­na gir­
mi­yo­ruz.
Ey­l em­l e­r in ne­d e­n i ola­r ak gün­d e­m e
ge­len esas ge­rek­çe­nin ba­şın­da, özel­leş­tir­
me ve sen­di­ka­sız­laş­tır­ma­ya kar­şı di­re­niş­ler
gel­m ek­t e­d ir. Bu sen­d i­k a­s ız­l aş­t ır­m a­n ın,
ge­nel an­lam­da ör­güt­süz­leş­tir­me­nin kay­
nağı­dır. Bur­ju­va­zi bü­tün bu sal­dı­rı pla­nı­nın
ya­nı­sı­ra ba­zı te­mel ve stra­te­jik sek­tör­ler­de
sı­nı­fı içer­den eri­ten, bo­zan ve bir­bi­rin­den
ya­lı­tan üre­tim tek­nik­le­ri­ni de ya­vaş ya­vaş
dev­re­ye sok­mak­ta­dır. Es­nek üre­tim, grup
üre­ti­mi, ka­li­te çem­ber­le­ri, iş­çi­le­ri fab­ri­ka­ya
or­t ak et­m e al­d at­m a­l a­r ı ve da­h a bir di­z i
ön­lem­le­ri de gün­de­me sok­mak­ta­dır. Ama
bu­g ün iş­ç i­l e­r in en kor­k u­l u rü­y a­s ı, işi­n i
kay­bet­me kay­gı­sı ol­mak­ta­dır. 12 mil­yon
iş­si­zin ol­du­ğu bir ül­ke­de işi­ni kay­bet­me
kor­ku­su cid­den önem­sen­me­si ge­re­ken bir
hu­sus­tur. Böy­le­ce bir psi­ko­lo­jik kor­ku sı­nı­
14
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
fın ge­r ek sen­d i­k al ör­g üt­l en­m e­l e­r in­d e,
ge­r ek­s e po­l i­t ik mü­c a­d e­l e­y e atı­l ı­m ın­d a
önem­li bir ayak ba­ğı­dır.
Bu ger­çek­ler ye­te­rin­ce açık ve öğ­re­ti­ci­
dir. An­cak sı­nı­fın ya­şa­mı da­ya­nıl­maz bir
nok­ta­ya gel­miş­tir. Bu ise dev­rim­ci bir or­ta­
mın doğ­m a­s ı­n ı de­r in­l eş­t i­r en te­m el bir
ne­den­dir.
O hal­d e, ‘98’de ha­r e­k et pla­n ı­m ız ne
ola­cak­tır?
Mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­le­rin ha­re­ket
pla­n ı bu ol­g u­l a­r ın kav­r an­m a­s ı üze­r in­d e
yük­se­le­cek­tir. Bun­la­rı bir for­mü­las­yon tar­
zın­da or­ta­ya ko­yar­sak, şun­la­rı be­lir­le­ye­bi­
li­riz:
1) ’98’de yö­ne­li­mi­mi­zin te­mel un­sur­la­
rın­dan bi­ri­si özel­leş­tir­me­ye kar­şı, stra­te­jik
ön­gö­rü­müz doğ­rul­tu­sun­da tak­tik plan­la­rı­
mı­z ı dev­r e­y e sok­m ak­t ır. Bu­n un ha­r e­k et
yö­nü Özel­l eş­t ir­m e Kar­ş ı­t ı Plat­form’unu
(ÖKP) yay­gın­laş­tır­mak, iş­lev­li ha­le ge­tir­
mek, te­mel ön­gö­rü doğ­rul­tu­sun­da po­li­tik
mü­ca­de­le sü­re­ci­ne sıç­ra­ta­bi­le­cek slo­gan ve
araç­la­rı dev­re­ye sok­mak­tır. Özel­leş­tir­me
fur­ya­sı salt Türk bur­ju­va yö­ne­ti­mi­nin bir
sal­dı­rı­sı de­ğil­dir, tam ter­si­ne bu­nun em­per­
ya­list-ka­pi­ta­list dün­ya­nın, baş­ka bir de­yiş­le
“yeni dünya düzeni”nin ulus­la­ra­ra­sı iş­çi
ha­re­ke­ti­ne kar­şı stra­te­jik bir sal­dı­rı­sı ol­du­
ğu bu­gün ar­tık iyi­ce gö­rül­mek­te­dir. Ulus­la­
ra­ra­sı bo­yut­ta olan bu sal­dı­rı­nın en­gel­len­
me­si­nin yo­lu­nun Li­ver­po­ol li­man iş­çi­le­
rinin de söy­le­di­ği gi­bi ay­nı tarz­da ulus­la­ra­
ra­sı iş­çi ha­re­ke­ti­nin or­tak bir tarz­da di­re­niş
ge­liş­tir­me­si­ne bağ­lı ol­du­ğu özel­lik­le kav­
ran­ma­lı­dır. Bu ise hem sek­tör­ler dü­ze­yin­de
(ya­n i sen­d i­k a­l ar dü­z e­y in­d e), hem de
ÖKP dü­ze­yin­de da­ha faz­la ulus­la­ra­ra­sı iliş­
ki­le­rin ge­liş­ti­ril­me­si­ni zo­run­lu kıl­mak­ta­dır.
ÖKP’nin de­rin­leş­ti­ril­me­sin­de mark­sist
le­ni­nist ko­mü­nist­le­rin ge­liş­tir­me­si ge­re­ken
po­li­tik yö­ne­lim­ler­den bi­ri­si de, özel­leş­tir­
me­y e kar­ş ı çı­k an ba­z ı si­y a­s i çev­r e­l e­r in
ge­liş­tir­miş ol­du­ğu re­for­mist (dü­zen içi)
po­li­ti­ka­la­rın de­şif­re edil­me­si­dir. Bi­lin­di­ği
gi­b i ba­z ı si­y a­s i çev­r e­l er ve­y a ki­ş i­l er
(Mümtaz Soy­sal ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi)
özel­leş­tir­me­le­re kar­şı bü­rok­ra­tik te­kel­ci
dev­let ka­pi­ta­liz­mi­ni sa­vu­nan gö­rüş­le­riy­le
or­ta­ya çı­kı­yor­lar. Bu ko­nu­da mark­sist le­ni­
nist ko­mü­nist­ler, sen­di­kal bü­rok­ra­si­nin ve
sol ke­m a­l ist­l e­r in ge­l iş­t ir­d i­ğ i sis­t em içi
özel­l eş­t ir­m e kar­ş ı­t ı an­l a­y ış­l a­r ı mah­k um
ede­cek bir po­li­tik tar­zı ge­liş­tir­mek zo­run­
da­dır­lar. Bu alan­da ay­rın­tı­lı bir plan ge­liş­ti­
ril­me­li­dir.
2) Ül­k e­d e, sı­n ı­f ın ve emek­ç i hal­k ın
bü­t ün bö­l ük­l e­r i, ya­ş a­m ın çe­k il­m ez bir
bo­yut al­dı­ğı­nı bi­li­yor. Ça­lı­şan da ça­lış­ma­
yan da bü­yük bir yok­sul­laş­ma­nın gir­da­bı­na
çe­kil­miş­tir. Do­la­yı­sıy­la bu üre­tim-eği­tim
bi­rim­le­rin­de ye­ni kav­ga­la­rın ha­ber­ci­si­dir.
Tek tek fab­ri­ka­lar, atöl­ye­ler ve­ya iş­yer­le­
rin­de grev­ler, iş ya­vaş­lat­ma­lar, boy­kot­lar,
di­re­niş ve gös­te­ri­ler sür­dü­rü­lü­yor. Son 10
yı­lın bi­yog­ra­fi­si de bu­nun böy­le ol­du­ğu­nu
gös­ter­di. Bu ey­lem­ler bir­bi­rin­den ya­lı­tı­la­
rak ge­liş­ti­ril­di. Lo­kal dü­zey­de kal­dı. Ye­rel
ey­lem­ler hem ay­nı böl­ge­de­ki fark­lı sek­tör­
le­ri ha­re­ke­te ge­çir­me­di, hem de şe­hir dü­ze­
yin­de ve gi­de­rek ül­ke dü­ze­yin­de bir sıç­ra­
ma­ya yol aç­ma­dı. 1989 ba­har ey­lem­le­ri, 3
Ocak 1991 ve en son emekçi memurların
11 Ara­l ık ge­n el gre­v i bu yol­d a atıl­m ış
önem­li ki­lo­met­re taş­la­rı­dır. Ama yi­ne de
15
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
kav­ga ül­ke ça­pın­da bü­tün sek­tör ve ku­rum­
la­rın ge­nel gre­vi nok­ta­sın­da ev­rim­le­şe­me­
miş­t ir. Marksist leninist ko­m ü­n ist­l e­r in
sü­rek­li yap­tık­la­rı “Ge­nel grev, ge­nel di­re­
niş” çağ­rı­sı­nın ya­şam bul­ma­sı ve bu­nu bir
pro­pa­gan­da slo­ga­nın­dan çı­ka­ra­rak ey­lem
slo­ga­nı­na dö­nüş­tü­re­cek bir tarz ge­liş­tir­me­
le­ri pra­tik ola­rak ola­nak­lı­dır.
Şim­di bu­nun yo­lu­nun açıl­ma­sı­nın te­mel
bi­le­şe­ni, sı­nıf ve emek­çi ha­re­ke­tin ye­rel ve
böl­ge­sel plan­dan baş­la­mak üze­re ge­liş­ti­ril­
me­si­nin ola­nak­la­rı­nı müm­kün kıl­mak ve
gi­de­rek şe­hir ve ül­ke dü­ze­yi­ne ta­şı­na­bi­le­
cek bir Bir­le­şik İş­çi-Emek­çi Ha­re­ke­ti’nin
ya­ra­tıl­ma­sı­nın im­kan­la­rı­nı açı­ğa çı­kar­mak
ve ‘98’de bu sü­re­ci an­lam­lı kı­la­cak me­ka­
niz­ma­la­rı in­şa et­mek­tir. ‘97, bu ba­kım­dan
ye­ter­li ve önem­li de­ney­le­re sa­hip­tir. Tuz­la
Ge­nel Gre­vi, 1 Ma­yıs de­ney­le­ri, emek­çi­
memurların 11 Ara­l ık ‘97 ge­n el gre­v i,
Bran­di, Res­lan ve Tıb­set de­ney­le­ri, Bur­sa
de­ri iş­çi­le­rinin de­ney­le­ri ÖKP ve da­ha bir
di­zi de­ney şu ger­çe­ği öğ­ret­miş­tir: Sı­nı­fın
dip­ten ge­len dal­ga­lan­ma­sı fır­sat ve ola­nak­
lar öl­çü­sün­de ken­di­ni su­yun üs­tü­ne sıç­ra­ta­
bi­li­yor. O hal­de bu tek tek sıç­ra­ma­lı dal­ga­
la­rı, yi­ne ken­di bu­lun­duk­la­rı yer­de da­ha
yük­se­ğe sıç­ra­ta­cak, ama bü­tün bu sıç­ra­ma­lı
dal­ga­la­rı tek bir göv­de­de bü­yük bir dal­ga
mer­ke­zin­de bu­luş­tu­ra­cak te­mel­le­ri ata­bil­
mek. Bu­nun im­kan­sız ol­ma­dı­ğı­nı an­la­mak
ge­re­ki­yor.
Ön­ce­lik­le şun­lar ol­ma­lı­dır: Sen­di­ka­lar,
ku­rum­lar ve di­ğer ör­güt­ler da­ha sağ­lam bir
ze­min­de ye­ni­den ör­güt­len­me­li­dir. De­yim
uy­gun­sa ko­şul­la­rın nes­nel ger­çek­le­ri te­me­
lin­de ör­güt­ler re­or­ga­ni­ze edil­me­li­dir. Bu
bi­r in­c i ön­k o­ş ul­d ur. İkin­c i­s i, bu or­g an,
16
ku­rum ve sen­di­ka­la­rın gü­cü­nü ve ener­ji­si­ni
bo­şa har­ca­ma­dan bir plan da­hi­lin­de, an­cak
her an tak­tik pla­nı dev­re­ye so­ka­bi­le­cek
hız­da ve es­nek­lik­te ol­mak üze­re bö­lüm,
sek­tör, ku­rum vb. şo­ve­niz­mi­ne düş­me­den
top­ye­kün bir ak­tif sa­vun­ma­ya ge­çe­bi­le­cek,
ge­rek­ti­ğin­de ko­şul­la­rın el­ve­riş­li du­ru­mun­
da sal­dı­rı tar­zı­na ge­çe­bi­le­cek bir bir­le­şik
ör­güt­len­me me­ka­niz­ma­la­rı­nın ya­ra­tıl­ma­sı­
nı sağ­la­mak­tır.
Bu­nun için ge­nel­le­me­ler­den ve so­yut­
luk­lar­dan kur­tu­la­cak, öz­nel ve so­mut po­li­
ti­k a­l a­r ı de­r in­l eş­t ir­m e­y e ih­t i­y aç ol­d u­ğ u
an­la­şıl­ma­lı­dır. Ör­ne­ğin ÖKP oluş­tu­rul­du­
ğun­da, bu plat­for­mu da­ha ka­lı­cı bir tarz­da
in­şa ede­cek, önün­de­ki so­run­la­rı bir plan
da­hi­lin­de da­ha da so­mut­la­ya­cak, doğ­ru­dan
ön­der­li­ği­miz ol­ma­sa bi­le so­run ve ih­ti­yaç­
la­rı­na ya­nıt ve­re­cek açı­lım­la­rı ge­liş­tir­mek
tar­zın­da ha­re­ket ede­bil­di­ği­mi­zi söy­le­ye­bi­
lir mi­yiz? Amaç bağ­cıyı döv­mek ol­ma­dı­ğı­
na, ter­s i­n e üzüm ye­m ek ol­d u­ğ u­n a gö­r e
ken­d i­m i­z i bu sü­r eç­t e ge­l iş­t i­r i­c i, olum­l u
tarz­da mü­da­ha­le ede­rek iler­le­ti­ci bir ça­lış­
ma tar­zı­nı ege­men kıl­mak ye­te­rin­ce an­la­şı­
lır bir tu­tum­dur.
3) Emek­ç i me­m ur­l a­r ın di­r e­n i­ş i son
ge­nel grev­le bir kez da­ha açı­ğa çık­tı ki,
ül­ke­de­ki emek­çi ha­re­ke­tin bi­le­şen­le­rin­den
vaz­ge­çil­mez mo­tor güç­le­rin­den bi­ri ol­ma­
ya de­vam ede­cek­tir. Ken­di için­de so­mut­la­
nan ve bir te­m e­l e otu­r an fi­i li ve meş­r u
mü­c a­d e­l e çiz­g i­s i, KESK ön­d er­l i­ğ in­d e
so­mut­la­nan ve ken­di gü­cü­ne gü­ven­me­me,
do­la­yı­sıy­la ha­re­ke­ti re­form­cu bir mec­ra­ya
çek­me eği­li­mi­ne ağır bir dar­be in­dir­miş­tir.
An­cak, 11 Ara­lık ey­le­minin olum­lu ha­va­sı
için­de ye­ter­li bir şe­kil­de re­form­cu po­li­ti­ka­
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
lar açı­ğa çı­ka­rı­la­maz­sa bu ba­şa­rı, re­form­cu
ön­der­li­ğin ha­ne­si­ne ya­zı­la­bi­lir. O hal­de bu
alan­da fa­ali­yet yü­rü­ten kad­ro­lar, ha­re­ke­tin
önün­d e­k i te­m el en­g el olan re­form­cu ve
bü­rok­ra­tik en­gel­le­ri aşa­bi­le­cek ve kit­le­yi
ku­cak­la­ya­cak bir tarz ge­liş­ti­rir­ler­ken, bu­nu
“frak­si­yo­nel” bir tarz­da de­ğil, ko­mü­nist
ön­der­lik tar­zın­da yap­ma­nın ha­ya­ti öne­mi
ye­te­rin­ce kav­ra­na­bil­me­li­dir. Baş­ka bir yak­
la­şım da şu ol­ma­lı­dır: Ka­mu emek­çi­le­ri­nin
da­ha faz­la ener­jik bir tu­tum­la iş­çi sen­di­ka­
la­rı­nı, da­ha da önem­li­si sen­di­ka şu­be ve
tem­sil­ci­lik­le­riy­le ge­liş­ti­re­cek­le­ri iliş­ki ve
bağ­lan­tı­la­rı bü­rok­rat­laş­ma tar­zın­da de­ğil,
ter­si­ne dev­rim­ci bir tarz­da ge­liş­ti­ril­me­si­nin
vaz­ge­çil­mez öne­mi ye­te­rin­ce bi­lin­ce çı­ka­
rıl­ma­lı­dır.
4) Kürt ulu­sal di­re­ni­şi gi­de­rek Ba­tı­’yı
et­ki­li­yor. Kürt so­ru­nu, on yıl­lar­dır çö­zül­
me­yen bir so­run ola­rak du­ru­yor önü­müz­de.
Kürt ulu­sal di­re­ni­şi sö­mür­ge­ci fa­şiz­mi kri­
ze sü­rük­ler­ken, Ba­tı’da emek­çi yı­ğın­lar
için gü­ve­ni­lir bir müt­te­fik ola­rak ha­la ta­rih
sah­ne­sin­de ye­ri­ni ko­ru­yor. Şim­di Kürt ulu­
sal dev­rim­ci di­re­ni­şi­nin za­fe­re ulaş­ma­sı­nın
yo­l u­n un Tür­k i­y e iş­ç i ve emek­ç i­l e­r i­n in
mü­ca­de­le­si­nin des­te­ği­ne bağ­lı ol­du­ğu ye­te­
rin­ce an­la­şıl­mış­tır. An­cak bu des­tek ye­te­
rin­ce Ba­tı’dan Kürt ulusal kurtuluş müca­
delesine ta­şı­na­ma­mış­tır.
Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti, ge­rek çı­kış­sız­lık
ve ge­rek­se de ta­şı­dı­ğı za­af­lar ne­de­niy­le
gi­de­rek da­ha faz­la re­form­cu bir doğ­rul­tu­ya
en­deks­len­miş bu­lu­nu­yor. An­cak bu­nun da
so­ru­nu da­ha da çö­züm­süz­lü­ğe sü­rük­le­di­ği­
ni, sü­r ük­l e­y e­c e­ğ i­n i an­l a­m ak ge­r e­k i­y or.
Şim­di gö­rev Ba­tı’da HA­DEP baş­ta ol­mak
üze­re di­ğer tüm yurt­se­ver çev­re­ler­le da­ha
sağ­l am te­m el­l er­d e or­t ak ha­r e­k et pla­n ı
ge­liş­ti­re­bil­me­li­yiz. Bu­nun ilk el­den yo­lu,
po­li­ti­ka­la­rı­mı­zı an­la­şı­lır ha­le ge­ti­ren iliş­ki
ve dost­lu­ğu ge­liş­tir­mek­tir.
Zi­r a Ba­t ı met­r o­p ol­l e­r in­d e bü­y ük bir
Kürt nü­fu­su yo­ğun­lu­ğu var­dır. Ve bu nü­fus
yok­sul emek­çi bir po­tan­si­ye­li oluş­tur­mak­
ta­dır. Eğer bu nü­fus mü­ca­de­le­ye çe­kil­mez­
se ko­şul­lar­dan do­la­yı asi­mi­las­yo­na uğ­ra­ya­
rak hem Kürt ulu­sal di­re­ni­şin­den, hem de
ge­nel ola­rak dev­rim­ci mü­ca­de­le­den ko­pa­
rak sis­te­me ek­lem­le­ne­bi­lir.
5) Türkiye’de 12 mil­yon iş­siz ol­du­ğu
bi­l i­n i­y or. Bu iş­s iz­l er semt va­r oş­l a­r ın­d a
ya­şı­yor. Bun­lar önem­li bir dev­rim­ci po­tan­
si­ye­li ba­rın­dı­rı­yor. Ön­ce­lik­le iş­siz­le­re iliş­
kin an­la­şı­lır bir po­li­ti­ka ge­liş­ti­ril­me­li­dir.
İş­siz­ler, iş­çi gi­bi, ya­ni bir iş­ye­rin­de ça­lı­şan
bir emek­çi gi­bi ele alı­na­rak öz­gün bir po­li­
ti­ka­yı ge­rek­ti­ri­yor. İş­siz­le­re dö­nük ye­ni bir
ör­güt­len­me­ye (“İş­siz­ler Sen­di­ka­sı” gi­bi)
gi­de­bil­me­li­yiz. Ay­rı­ca her sen­di­ka ve ben­
zer ör­g üt­l er­d e iş­s iz­l er ko­m i­t e­s i ku­r a­r ak
ye­ni açı­lım­lar ge­liş­tir­me­li­yiz. Söz­ge­li­mi
Bir­le­şik Me­tal-İş üye­si iken iş­ten atı­lan bir
iş­çi­nin sen­di­ka üye­li­ği de­vam et­me­li, bu
ar­ka­daş bu sen­di­ka­nın “İş­siz­ler Ko­mi­te­
si”n­de fa­ali­yet yü­rü­te­bil­me­li­dir. O za­man
özel­l eş­t ir­m e so­n u­c un­d a iş­t en atı­l an­l ar,
ör­güt­süz kal­ma­ya­cak­la­rı gi­bi özel­leş­tir­me­
ye kar­şı mü­ca­de­le­de da­ha di­ri ve sa­vaş­kan
özel­lik­le­ri ko­ru­ya­cak­lar­dır.
6) Semt­le­rin va­roş­la­rın­da ya­şa­yan fark­lı
mes­lek­sel-din­sel ve ulu­sal kim­lik­le­re rağ­
men, or­tak emek­çi-sı­nıf­sal men­su­bi­yet, bu
ke­s im­l e­r in ge­l e­c ek­t e da­h a da ye­n i bir
mü­ca­de­le di­na­miz­mi­ni ya­ra­ta­cak ge­liş­me­
le­r e ge­b e ol­d u­ğ u ger­ç e­ğ i­n i gös­t e­r i­y or.
17
1998 Sınıf Hareketinin Yönü
Va­r oş­l a­r ın hem an­t i­f a­ş ist mü­c a­d e­l e­n in
üs­le­ri ola­rak ta­şı­dı­ğı stra­te­jik öne­mi, hem
de fab­ri­ka­la­ra ge­çiş­te bir köp­rü ro­lü­nün
öne­mi son de­re­ce açık­tır.
Ko­n u­m uz­l a so­r u­n u sı­n ır­l ar­s ak, sı­n ıf
ça­l ış­m a­s ın­d a semt­l e­r in ro­l ü en par­l ak
şe­kil­de mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­le­rin II.
Kong­re Bel­ge­le­ri’nde gös­te­ril­miş­tir.
Şim­di gö­rev, bu ön­gö­rü­ler doğ­rul­tu­sun­
da ‘98’de ye­ni bir ha­re­ket pla­nı­nı oluş­tur­
mak ol­ma­lı­dır.
7) Ha­re­ket pla­nı için­de vaz­ge­çil­mez bir
tarz­da ye­ni­den vur­gu­lan­ma­sı ge­re­ken­ler­
den bi­ri­si­nin de, mut­lak su­ret­te sen­di­kal
bü­rok­ra­si­yi ge­ri­le­te­cek bir ça­lış­ma tar­zı­nın
ge­l iş­t i­r il­m e­s i­d ir. Bu­n un ge­n el ge­ç er bir
yo­lu yok­tur el­bet. Bel­ki de en çok tar­tış­tı­
ğı­mız ko­nu­la­rın ba­şın­da gel­mek­te­dir. Sen­
di­ka­lar için­de­ki fa­ali­ye­ti “kah­rol­sun-ya­şa­
sın” tar­zın­dan çı­ka­rıp, so­mut ve kav­ra­na­bi­
lir bir tarz­da ye­ni iliş­ki­ler ağıy­la ele al­ma­
lı­yız. Da­ha da önem­li­si sen­di­ka­lar için­de­ki
ça­lış­ma­nın bu­gün­den ya­rı­na so­nuç alı­cı bir
ça­lış­ma ol­ma­dı­ğı bi­lin­ciy­le ha­re­ket ederek,
yeni bir tar­z ı geliş­t irebilir­s ek, sorunun
çözülememesi gibi yeni bir umut­suz kad­ro
biçim­len­mesini aşar ve bu uğur­daki kav­
gamızın mey­velerini topar­layabiliriz.
O neden­l e ‘98’de bu alan­d aki çalış­
malarımız bütün alan­l ar­d a ol­d uğu gibi
yeniden ken­dini üret­mesini bilecek­tir.
önümüz­deki temel han­dikapın sınıfın fark­lı
mec­ralar­dan akarak gelen ey­lem­lerini nasıl
tek veya birkaç kanal­da bir­leş­tirebileceği
sorunudur. Dik­k at­l er buraya odak­l an­
malıdır. Eğer bu başarılır ve bu uğur­da ileri
bir adım atılabilir­se sömür­geci faşiz­min
halk­larımız üzerin­deki terörünün bir kader
ol­madığı görülecek­tir.
El­bet­te bunu başar­manın yol­ları var­dır.
Kim­se böy­le bir ağır görevin al­tın­da umut­
suz­luk yay­mamalıdır. Eğer sorun yeterin­ce
kav­ranır, hareket planımıza uy­gun bir poli­
tik giriş­ken­lik başarılır­sa, bu görevin al­tın­
dan da kal­kabiliriz. Ol­duk­ça yoğun­laş­mış
deney­lerin var­lığı çalış­malarımız­da bir esin
kay­nağı olacak­tır.
6-Sonuç
1998’de sınıf ve emek­ç i hareketin­d e
yeni yük­s eliş belir­t ileri ‘97’de emek­ç i
memurların genel greviy­l e müj­d elen­d i.
‘98, yeni mücadelelere gebedir. An­c ak
18
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
Bir Komünist Enternasyonale
Doğru
Marksist Leninist Komünist Parti’nin (MLKP-Türkiye)
Ulus­la­ra­ra­sı Sa­va­şım (Mark­sist-Le­ni­nist)’in
İkin­ci Kon­fe­ran­sı’na Sun­du­ğu Me­tin
Lond­ra, 8-10 Ara­lık 1997
1) Ha­l i­h a­z ır­d a, iş­ç i ha­r e­k e­t i­n in ve
ko­mü­nist ha­re­ke­tin ulus­la­ra­ra­sı bir­li­ği her
za­man­ki ka­dar ge­rek­li­dir. Bu ge­rek­li­lik,
dev­r im dal­g a­s ı­n ın yük­s el­m ek­t e ol­d u­ğ u
1960’lar­da ve 1970’ler­de de du­yum­san­
mak­t ay­d ı. 1989-’90 olay­l a­r ın­d an son­r a
ka­pi­ta­liz­min ve em­per­ya­liz­min ide­olo­jik,
si­y a­s al ve eko­n o­m ik dü­z ey­d e baş­l at­t ı­ğ ı
top­ye­kün sal­dı­rı bu ge­rek­si­ni­mi da­ha da
artır­m ış­t ır. Bu sal­d ı­r ı­y a kar­ş ı di­r e­n i­ş in
çı­kar­la­rı, her şey­den ön­ce dün­ya iş­çi sı­nı­fı­
nın ve ön­c ü­l e­r i­n in, ya­n i bü­t ün ger­ç ek
ko­mü­nist güç­le­rin ola­nak­lı olan en güç­lü
bir­li­ği­ni ge­rek­tir­mek­te­dir. Ka­pi­ta­liz­me ve
em­p er­y a­l iz­m e, an­c ak iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın ve
ko­mü­nist güç­le­rin ulus­la­ra­ra­sı bir­li­ği sa­ye­
sin­de ağır dar­be­ler in­dir­me­ye baş­la­ya­bi­lir
ve an­c ak iş­ç i sı­n ıf­ı nın ve bü­t ün ger­ç ek
ko­mü­nist güç­le­rin ulus­la­ra­ra­sı bir­li­ği sa­ye­
19
sin­de bü­tün dev­rim­ci, ile­ri­ci ve an­ti­fa­şist
güç­le­rin dün­ya öl­çe­ğin­de­ki bir­le­şik cep­he­
si­ni in­şa et­me­ye baş­la­ya­bi­li­riz. Bu ne­den­
le­dir ki par­ti­miz, Ey­lül 1994’de top­la­nan
Bir­lik Kong­re­si’nde şöy­le di­yor­du:
“MLKP-K, bu­gün dün­ya bur­ju­va­zi­si­nin
kar­şı­sı­na ko­mü­nist pro­le­tar­ya­nın ör­güt­lü
gü­cüy­le, Ko­mü­nist En­ter­nas­yo­nal’le çı­kıl­
ma­s ı­n ın baş­t a ge­l en ve er­t e­l en­m ez bir
gö­rev ol­du­ğu­na inan­mak­ta­dır.”
2) Bu­nun­la bir­lik­te, bir­bi­riy­le iliş­ki­li
-ço­ğu olum­suz- bir di­zi fak­tör bu ya­kı­cı
gö­re­vin hız­lı bir bi­çim­de ye­ri­ne ge­ti­ril­me­
si­ni en­gel­le­mek­te ya da ya­vaş­lat­mak­ta­dır.
Bun­lar şöy­le özet­le­ne­bi­lir:
a: Ha­li­ha­zır­da ger­çek bir sos­ya­list ül­ke
yok­t ur. Otori­t e sa­h i­b i ve de­n e­y im­l i bir
ko­mü­nist par­ti­nin yö­net­ti­ği ve ulus­la­ra­ra­sı
ko­m ü­n ist ha­r e­k e­t e des­t ek su­n an, onun
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
da­ya­na­bi­le­ce­ği ve ona ide­olo­jik yol gös­te­
ri­c i­l ik ya­p an ger­ç ek bir sos­y a­l ist ül­k e
ol­m uş ol­s ay­d ı, ge­n el du­r um çok da­h a
olum­lu olur­du. Da­ha­sı, va­r o­lan ko­mü­nist
par­ti­ler ve grup­lar ge­nel ola­rak ide­olo­jik,
si­ya­sal ve/ya da ör­g üt­s el ba­k ım­dan çok
za­yıf­tır­lar ve biz­zat ken­di­le­ri, em­per­ya­list
bur­j u­v a­z i­n in; sos­y al-de­m ok­r a­s i, kü­ç ükbur­ju­va re­for­miz­mi, troç­kizm ve mark­sizm
dö­n ek­l e­r i­n in yar­d ı­m ıy­l a zin­c ir­l e­r in­d en
bo­şan­dır­dı­ğı tas­fi­ye­ci dal­gay­la ba­şa çık­
mak zo­run­da­dır­lar.
b: Sta­lin’in ölü­mün­den son­ra SBKP’nin
yoz­laş­ma­sı ve bu­na bağ­lı ola­rak ulus­la­ra­ra­
sı ko­mü­nist ha­re­ke­tin yoz­laş­ma­sı ka­çı­nıl­
maz ola­rak, or­ta ve uzun erim­de olum­suz
et­ki­le­re yol aç­mış­tır. Güç­lü bir ko­mü­nist
kar­ş ı-sal­d ı­r ı­n ın ol­m a­d ı­ğ ı ko­ş ul­l ar­d a,
1950’le­rin son­la­rı ve 1960’la­rın baş­la­rın­da
re­viz­yo­niz­min dün­ya öl­çe­ğin­de üs­tün­lü­ğü
ele ge­ç ir­m e­s i­n e kar­ş ı dev­r im­c i di­r e­n iş,
1960’lar­da ve 1970’ler­de ma­oizm, ge­va­
rizm vb. gi­bi ko­mü­nist ol­ma­yan dev­rim­ci
eği­lim­le­rin güç­len­me­si­ne yo­l aç­tı. Ve bu,
sı­nıf-bi­linç­li iş­çi­ler ve iç­ten­lik­li dev­rim­ci­
ler ara­s ın­d a ide­o lo­j ik ka­f a ka­r ı­ş ık­l ı­ğ ı­n ı
da­ha da ye­ğin­leş­tir­di. Son ola­rak, bu iki on
­yıl için­de dün­ya dev­rim­ci ha­re­ke­ti­nin ya­pı
ve bi­l e­ş i­m i­n in ne­g a­t if et­k i­s i­n in bun­d a
önem­li bir rol oy­na­dı­ğı­nı be­lir­te­lim. Za­yıf
ulus­la­ra­ra­sı iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ne kar­şı­lık
köy­lü te­mel­li “üçün­cü dün­ya” ulu­sal kur­tu­
luş ha­re­ket­le­ri­nin gö­re­ce ağır ba­san üs­tün­
lü­ğü, kü­çük-bur­ju­va dev­rim­ci eği­lim­le­rin
ob­j ek­t if ve mad­d i te­m e­l i­n i sağ­l a­m ış ve
on­l a­r ın yay­g ın­l aş­m a­s ı­n a kat­k ı­d a bu­l un­
muş­tur.
c: Ba­şın­da En­ver Ho­ca’nın bu­lun­du­ğu
Ar­na­vut­luk Emek Par­ti­si, Sov­yet mo­dern
re­viz­yo­niz­mi baş­ta gel­mek üze­re re­viz­yo­
niz­min bü­tün var­yant­la­rı­na ve 1977’den
son­r a da Çin re­v iz­y o­n ist­l e­r i ta­r a­f ın­d an
sa­vu­nu­lan “üç dün­ya” te­ori­si­ne ve re­viz­yo­
nist “Mao Ze­dung Dü­şün­ce­si”ne kar­şı kah­
ra­man­ca ve il­ke­li bir ide­olo­jik sa­va­şım ver­
di. Bü­t ün bu sa­v a­ş ım­l ar, dün­y a­n ın her
ya­nın­da­ki ge­le­ce­ğin ko­mü­nist grup ve ki­şi­
le­ri­ne bü­yük bir des­tek sun­du ve on­la­rın
re­viz­yo­nizm­den ve özel­lik­le ma­oizm ve
ge­va­rizm bi­çi­mi­ni alan “sol” re­viz­yo­nizm­
den kur­tul­ma­la­rı­na yar­dım­cı ol­du. Bu­nun­la
bir­l ik­t e, esas ola­r ak yu­k ar­ı da de­ğ in­m iş
ol­du­ğu­muz ob­jek­tif ne­den­le­re bağ­lı ola­rak,
AEP’in ve di­ğer mark­sist-le­ni­nist par­ti­le­rin
mo­dern re­viz­yo­niz­me ve onun var­yant­la­rı­
na kar­şı il­ke­li ide­olo­jik sa­va­şı­mı, ge­nel
dev­rim­ci or­ta­ma re­viz­yo­niz­min ve kü­çükbur­j u­v a dev­r im­c i­l i­ğ in ege­m en ol­m a­s ı­n ı
en­gel­le­me­de ve bu du­ru­mu ter­si­ne çe­vir­
me­de ye­ter­li ol­ma­dı.
d: 1980’le­rin son­la­rı­na doğ­ru re­viz­yo­
nist/sos­y al-em­p er­y a­l ist blo­k un çö­k ü­ş ü,
1991’de re­viz­yo­nist SBKP’nin ve sos­yalem­per­ya­list Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin da­ğıl­ma­sı
ve AEP’in ve Ar­na­vut­luk Sos­ya­list Halk
Cum­hu­ri­ye­ti’nin be­yaz bay­rak çek­me­si,
1980’ler­de ve 1990’la­rın ilk ya­rı­sın­da dev­
rim dal­ga­sı­nın al­çal­ma­sı ve Kü­ba, De­mok­
ra­tik Ko­re, Çin Halk Cum­hu­ri­ye­ti gi­bi söz­
de sos­ya­list ül­ke­le­rin eko­no­mik sı­kın­tı­la­rı
ve /ya da bur­ju­va si­ya­sal çiz­gi­le­ri vb. hep,
ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­nist ve dev­rim­ci ha­re­ke­ti
da­ha da faz­la yıp­ra­tan ve bir­çok par­ti ve
ör­güt üze­rin­de yı­kı­cı bir et­ki ya­pan bir tas­
fi­ye­ci­lik dal­ga­sı­nın bü­yü­me­si­ne kat­kı­da
20
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
bu­lun­muş­tur ve kat­kı­da bu­lun­ma­ya de­vam
et­mek­te­dir.
e: Es­ki Sov­yet­ler Bir­li­ği ve es­ki Do­ğu
blo­ku ül­ke­le­ri halk­la­rı­nın 1990’la­rın baş­la­
rın­d a em­p er­y a­l izm ta­r a­f ı­n ­d an bes­l e­n en
abar­tı­lı bek­len­ti­le­ri­nin bo­şa çık­ma­sı, IMF
esin­li eko­no­mik po­li­ti­ka­la­rın ne­den ol­du­ğu
son de­re­ce ağır sar­sın­tı­lar ve bu­na bağ­lı
ola­rak kit­le­le­rin em­per­ya­list dev­let­ler ve
ku­rum­lar ta­ra­fın­dan yok­sul­laş­tı­rıl­ma­sı ve
bu halk­la­rın ve ül­ke­le­rin ulu­sal aşa­ğı­lan­
ma­sı, hal­kın ka­pi­ta­liz­me ve em­per­ya­liz­me
kar­şı dev­rim­ci di­re­ni­şi­nin bü­yü­me­si­ne yar­
dım­cı ol­muş­tur. Fa­kat olay­la­rın bu yön­de
ge­l i­ş i­m i, sol-ulu­s al­c ı ve sol-re­v iz­y o­n ist
par­ti­le­rin olu­şu­mu için de uy­gun bir ze­min
ya­rat­mış­tır. Bu par­ti­ler, hem es­ki yö­ne­ti­ci
re­viz­yo­nist par­ti­le­rin ve no­menc­la­tu­re­nin
(toplumbilim) yı­k ın­t ı­l a­r ı­n ın öge­l e­r i ve
ke­sim­le­rin­den ve hem de emek­çi yı­ğın­la­rın
mi­l i­t an ke­s im­l e­r in­d en oluş­m ak­t a­d ır­l ar.
Ko­mü­nist, ulu­sal­cı, Pan-Sla­vist ve Ba­tıkar­şı­tı eği­lim­le­rin, duy­gu­la­rın ve tu­tum­la­
rın bir ala­şı­mı olan ve ken­di­le­ri­ni ko­mü­
nizm ör­tü­sü al­tın­da giz­le­yen bu par­ti­le­rin
bü­yük ço­ğun­lu­ğu bir ide­olo­jik ka­fa ka­rı­
şık­lı­ğı or­ta­mı ya­rat­mak­ta­dır­lar. Sö­mü­rü­len
ve ezi­len yı­ğın­la­rın tüm­den meş­ru sı­nıf
öf­ke­si, top­lum­sal kır­gın­lı­ğı ve ulu­sal aşa­ğı­
lan­ma duy­gu­la­rın­dan bes­le­nen böy­le­si par­
ti ve grup­la­rın do­ğur­du­ğu ya­nıl­sa­ma, bu
ül­ke­ler­de iş­çi sı­nıf­la­rı­nın ger­çek ko­mü­nist
par­ti­le­ri­nin oluş­tu­rul­ma­sı­nın önün­de özel
ba­zı güç­lük­ler çı­kar­mak­ta­dır.
3) Öte yan­dan, bir bü­tün ola­rak ulus­la­
ra­r a­s ı ko­m ü­n ist ve dev­r im­c i ha­r e­k e­t in
za­yıf, ka­rı­şık ve bö­lün­müş du­ru­mu­nun, son
birkaç yıl­lık sü­re için­de ka­pi­ta­list-em­per­
ya­list sis­te­min çe­liş­me­le­ri­nin ve özel­lik­le
ya­rı-sö­mür­ge ül­ke­le­rin emek­çi yı­ğın­la­rıy­la
em­per­ya­lizm ve te­kel­ci ser­ma­ye ara­sın­da­ki
çe­liş­me­nin ve dün­ya­nın her ye­rin­de pro­le­
tar­ya ile bur­ju­va­zi ara­sın­da­ki çe­liş­me­nin
sür­m e­s i­n e, hat­t a kes­k in­l eş­m e­s i­n e en­g el
ol­ma­dı­ğı­nın al­tı çi­zil­me­lidir. Re­viz­yo­nist/
sos­y al-em­p er­y a­l ist blo­k un ve sos­y a­l ist
Ar­na­vut­luk’un çö­kü­şün­den ötü­rü yü­rek­le­
nen ve ko­m ü­n ist ve dev­r im­c i güç­l e­r in,
olay­l a­r ın bu ge­l i­ş i­m i­n in ye­ğ in­l eş­t ir­d i­ğ i
ka­fa ­ka­rı­şık­lı­ğı, bö­lün­me ve güç­süz­lü­ğün­
den ce­sa­ret alan bur­ju­va­zi ve em­per­ya­lizm,
sal­dır­gan­lık­la­rı­nın dü­ze­yi­ni yük­selt­miş­ler­
dir. So­ma­li, Ha­iti, es­ki Yu­gos­lav­ya ve Bal­
kan­lar, Irak ve Or­ta­do­ğu’ya yö­ne­lik ABD
sal­dı­rı ve mü­da­ha­le­le­ri, NA­TO’nun Do­ğu­
’ya doğ­ru bü­yü­me­si, met­ro­pol ül­ke­ler­de
fa­şist, ırk­çı ve ulu­sal­cı ha­re­ket­le­rin güç­len­
me­si, iş­çi­le­rin on­lar­ca yıl­lık ka­za­nım­la­rı­nı
gas­pet­me ça­ba­la­rı vb., bu ye­ni du­ru­mun
ka­r ak­t e­r is­t ik­l e­r i­d ir. Bu­n a kar­ş ı­l ık, iş­ç i
sı­n ıf­l a­r ı­n ın ve ezi­l en ulus­l a­r ın, ba­ş ı­n ı
ABD’nin çek­ti­ği ser­ma­ye­nin ve em­per­ya­
liz­min ar­tan sal­dı­rı­sı­na kar­şı sa­vaşım­la­rı da
bü­yü­müş­tür ve bü­yü­me­ye de­vam ede­cek­
tir. Bir mil­yon­dan faz­la Fran­sız iş­çi­si­nin
Ara­lık 1995 ge­nel gre­vi, Rus­ya, Uk­ray­na
ve Ro­man­ya’da mil­yon­lar­ca ma­den iş­çi­si­
nin Şu­bat 1996 sa­va­şım­la­rı, Bel­çi­ka’da bir
mil­y o­n a ya­k ın iş­ç i ve gen­c in Ekim
1996’da ço­cuk­la­rı ka­çı­ran, on­la­ra te­ca­vüz
eden ve on­la­rı öl­dü­ren çe­te­le­re kar­şı Ekim
1996’da ger­çek­leş­tir­di­ği grev ve gös­te­ri­ler,
bir mil­yon­dan faz­la Yu­nan iş­çi­si­nin Ka­sım
1996 ge­nel gre­vi, Ocak 1997’de po­lis­le
ça­tı­şan yüz­bin­ler­ce Gü­ney Ko­re iş­çi­si­nin
mi­l i­t an gös­t e­r i­l e­r i, Ar­n a­v ut­l uk hal­k ı­n ın
21
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
çü­rü­müş maf­ya-fa­şist re­ji­mi­ne kar­şı ger­
çek­leş­tir­di­ği gör­kem­li Mart 1997 ayak­lan­
ma­sı, ge­ne Mart 1997’de Rus­ya’nın de­ği­
şik böl­ge­le­rin­de 15 mil­yon­dan faz­la iş­çi ve
emek­çi­nin grev ve gös­te­ri­le­ri vb. bu­nun
ta­nı­ğı­dır.
4) İş­çi sı­nıf­la­rı­nın ve ezi­len ulus­la­rın
di­re­niş ve sa­va­şım­la­rı­nın sür­me­si ve da­ha
da bü­y ü­m e­s i; em­p er­y a­l ist bur­j u­v a­z i ve
onun suç ­or­tak­la­rı­nın zin­ci­rin­den bo­şan­dır­
dı­ğı tas­fi­ye­ci dal­ga­nın ters et­ki­si­ni fren­le­
yen fak­tör­le­rin en önem­li­le­rin­den bi­ri ve
bü­yük ola­sı­lık­la en önem­li fak­tör ol­muş­tur.
Bu ba­k ım­d an, 1989-’91 olay­l a­r ı­n ın ilk
şo­ku at­la­tıl­dık­tan sonra, ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­
nist ve dev­rim­ci ha­re­ke­tin bir­li­ği­nin sağ­
lan­ma­sı­na yö­ne­lik ye­ni ça­ba­la­rın gün­de­me
gel­me­si ya da da­ha ön­ce­ki ben­zer ça­ba­la­rın
da­h a da ener­j ik bir bi­ç im­d e gün­d e­m e
so­k ul­m a­s ın­d a şa­ş ı­l a­c ak bir yan yok­t ur.
Ger­çek­ten de, 1992’den son­ra bu he­re­ke­ti
ye­ni­den can­lan­dır­mak ve de­ği­şik sol güç­ler
ara­sın­da ulus­la­ra­ra­sı bağ­la­rı ye­ni­den kur­
mak ama­cıy­la, ço­ğun­luk­la eş­gü­düm­süz bir
di­zi adım atıl­mış­tır ve atıl­mak­ta­dır. Tam
ol­ma­yan bil­gi­le­ri­mi­ze gö­re, troç­kist­le­rin
sö­zü­mo­na en­ter­nas­yo­nal birkaç ör­gü­tü bir
ya­na bı­ra­kıl­dı­ğın­da, ha­li­ha­zır­da bu yön­de
ça­ba har­ca­yan şu plat­form­lar bu­lun­mak­ta­
dır:
a: Esas ola­rak La­tin Ame­ri­ka’da­ki sol
par­ti­le­ri bi­ra­ra­ya ge­ti­ren Sao Pa­ulo Fo­ru­
mu. Bu plat­form, 1990’da­ki ilk top­lan­tı­sı­
nın ya­pıl­dı­ğı ye­rin, ya­ni Bre­zil­ya’da­ki Sao
Pa­ulo ken­ti­nin adıy­la anıl­mak­ta­dır. Bu par­
ti­ler ve grup­lar Ha­zi­ran 1991’de Mek­si­
ka’da, Tem­m uz 1992’de Ni­k a­r a­g ua’nın
Ma­n a­g ua ken­t in­d e, Tem­m uz 1993’te
Kü­ba’nın Ha­va­na ken­tin­de top­lan­mış­lar­dır.
b: Esas ola­r ak, geç­m iş­t e Ar­n a­v ut­l uk
Emek Par­ti­si’nin çiz­gi­si­ni sa­vun­muş olan
par­ti­le­ri bi­ra­ra­ya ge­ti­ren Qu­ito Plat­for­mu
(“Mark­s ist-Le­n i­n ist Par­t i ve Ör­g üt­l e­r in
Ulus­l a­r a­r a­s ı Kon­f e­r an­s ı”). Bu par­t i­l er
Şu­bat 1992’de Bre­zil­ya Ko­mü­nist Par­ti­
si’nin (PC do Bra­s il) 8. Kong­r e­s i’nde,
Mart 1993’te Do­mi­nik Cum­hu­ri­ye­ti’nde,
Ka­sım 1993’te Av­ru­pa’da bir yer­de, Tem­
muz 1994’te Ek­va­dor’un Qu­ito ken­tin­de,
Ey­lül 1995’te Fran­sa’nın Pa­ris ken­tin­de ve
Ka­sım 1996’da Do­mi­nik Cum­hu­ri­ye­ti’nde
bi­ra­ra­ya gel­miş­ler­di. Bu plat­form, “Bir­lik
ve Mü­ca­de­le” ad­lı bir der­gi ya­yım­la­mak­ta­
dır.
c: Dün­ya­nın her ta­ra­fın­da de­ği­şik eği­
lim­le­re sa­hip çok sa­yı­da sol par­ti, grup ve
çev­re­yi bi­ra­ra­ya ge­ti­ren Brük­sel Ulus­la­ra­
ra­sı Se­mi­ne­ri. Bu se­mi­ner­ler 1992’den bu
ya­na ya­pıl­mak­ta­dır.
Bu plat­form ve grup­laş­ma­lar­dan baş­ka
açık­ça ma­oist olan iki ulus­la­ra­ra­sı ör­güt
bu­lu­nu­yor. Bun­lar­dan bi­rin­ci­si RIM (Dev­
rim­c i En­t er­n as­y o­n a­l ist Ha­r e­k et) ola­r ak
anıl­mak­ta ve en önem­li­si Re­ru KP (Ay­dın­
lık Yol) olan bir di­zi ma­oist par­ti­yi kap­sa­
mak­ta­dır. Bu plat­form “Ka­za­nı­la­cak Dün­
ya” adın­d a bir der­g i ya­y ım­l a­m ak­t a­d ır.
Açık­ç a ma­o ist olan ikin­c i ulus­l a­r a­r a­s ı
ör­güt, MLPD(Al­man­ya Mark­sist-Le­ni­nist
Par­ti­si) ile Fi­li­pin­ler KP çev­re­sin­de ola­nı­
dır. Bu plat­form Tem­muz 1992’te üçün­cü
kon­fe­ran­sı­nı top­la­mış, Ma­yıs 1993’te bir
ara kon­fe­rans dü­zen­le­miş ve 1994’de dör­
dün­cü kon­fe­ran­sı­nı top­la­mış­tır.
22
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
Ko­mü­nist, dev­rim­ci ve di­ğer sol par­ti­le­
rin, ku­rum­sal ve sü­rek­li bir ni­te­lik ka­zan­
ma­mış olan di­ğer ba­zı ulus­la­ra­ra­sı kon­fe­
rans­l a­r ı da ol­m uş­t ur. Bun­l ar ara­s ın­d a;
Ni­san 1992’de Ko­re İş­çi Par­ti­si ta­ra­fın­dan
ör­güt­le­nen Pyong­yang top­lan­tı­sı, Ha­zi­ran
1993’te Hin­dis­tan KP(Mark­sist) ta­ra­fın­dan
ör­g üt­l e­n en Kal­k ü­t a top­l an­t ı­s ı, Ey­l ül
1994’de Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin Res­to­ras­yo­
nu Ulus­la­ra­ra­sı Ko­mi­te­si ta­ra­fın­dan Mos­
ko­va’da ör­güt­le­nen Sta­lin Se­mi­ne­ri, Ha­zi­
ran 1995’te Çek Cum­hu­ri­ye­ti’nin Li­di­ce
ka­sa­ba­sın­da ba­zı Do­ğu Av­ru­pa ül­ke­le­rin­
den par­ti ve grup­la­rın kon­fe­ran­sı, Ka­sım
1995’te Kal­kü­ta’da SU­CI (Hin­dis­tan Sos­
ya­list Bir­lik Mer­ke­zi) ta­ra­fın­dan ör­güt­le­
nen An­tiem­per­ya­list Kon­va­nsi­yon, Ka­sım
1995’te Ko­mü­nist En­ter­nas­yo­nal’i ye­ni­den
kur­mak için dü­zen­le­nen Sof­ya Kon­fe­ran­sı,
Ara­l ık 1995’te İtal­y a’da dü­z en­l e­n en
“En­gels’in Gü­nü­müz­de Ge­çer­li­li­ği” ko­nu­
lu İsc­h ia Kon­f e­r an­s ı, Ka­s ım 1996’da
dü­zen­le­nen “Çağ­daş Ko­mü­nist Ha­re­ket­te
Sı­nıf Ana­li­zi” ko­nu­lu Mos­ko­va Kon­fe­ran­sı
ve Ekim 1997’de Hin­d is­t an’ın Kal­k ü­t a
ken­tin­de SU­CI ta­ra­fın­dan ör­güt­le­nen Ekim
Dev­ri­mi’nin 80. yıl­dö­nü­mü­nü kut­la­ma top­
lan­tı­sı sa­yı­la­bi­lir.
5) Ge­nel du­ru­mu ve ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­
nist ve dev­rim­ci ha­re­ke­tin kar­şı kar­şı­ya
bu­lun­du­ğu ob­jek­tif ve sub­jek­tif fak­tör­le­ri
he­sa­ba ka­tan par­ti­miz, bü­tün mark­sist-le­ni­
nist­le­ri ve iç­ten­lik­li dev­rim­ci­le­ri he­men ya
da ya­kın bir ge­le­cek­te ye­ni bir Ko­mü­nist
En­ter­nas­yo­nal oluş­tur­ma gi­ri­şim­le­ri­ne kar­
şı uyar­mak is­ter. Böy­le­si pre­ma­tü­re gi­ri­
şim­ler, ka­çı­nıl­maz bir bi­çim­de da­ha faz­la
ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı, ha­yal kı­rık­lı­ğı ve da­ha faz­
la il­k e­s iz bö­l ün­m e­d en baş­k a bir so­n uç
ve­re­mez. Kuş­ku­suz bu, ko­mü­nist ve dev­
rim­ci par­ti­ler ve grup­lar ara­sın­da de­ği­şik
tür­d en iki­l i ya da çok yan­l ı te­m as­l a­r ın
uy­gun­suz ya da ge­rek­siz ol­du­ğu bi­çi­min­de
an­la­şı­la­maz ve an­la­şıl­ma­ma­lı­dır. Ter­si­ne,
biz böy­l e­s i te­m as­l a­r ın ör­g üt­l en­m e­s i ve
ge­liş­ti­ril­me­si­nin ve gö­rüş, de­ne­yim, en­for­
ma­syon ve eleş­ti­ri alış­ve­ri­şi­ni ko­lay­laş­tı­ra­
cak sek­ter ol­ma­yan plat­form­la­rın sağ­lan­
ma­sı­nın ge­rek­li­li­ği­ne kuv­vet­le ina­nı­yo­ruz.
Bu plat­f orm ve te­m as­l ar ay­n ı za­m an­d a
re­viz­yo­nist eği­lim­le­re, gö­rüş­le­re ve tu­tum­
la­ra kar­şı -öz­de il­ke­li ve uz­laş­maz bi­çim­de
ve üs­lup­ta yol­daş­ça ve ya­pı­cı ol­ma­sı ge­re­
ken- ide­olo­jik sa­va­şı­mın ve­ril­di­ği or­tam­lar
ola­rak da iş­lev gör­me­li­dir.
6) Ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­nist ve dev­rim­ci
ha­re­ke­tin yu­kar­ıda de­ğin­miş bu­lun­du­ğu­
muz du­ru­mu ne­de­niy­le, ye­ni bir Ko­mü­nist
En­ter­nas­yo­na­le gi­den yol uzun ve en­ge­be­li
bir yol ola­cak, hem te­ori, hem de pra­tik
alan­da bir di­zi ka­rar­lı ve kar­ma­şık çar­pış­
ma­la­rı ve bü­yük mik­tar­da eme­ği ge­rek­ti­re­
cek­tir. Ya­ni,
a: Ko­mü­nist En­ter­nas­yo­nal an­cak ve
an­cak mark­sizm-le­ni­nizm te­me­li üze­rin­de
ve ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­nist ha­re­ke­te sı­zan ve
onun saf­la­rın­da et­ki­si olan bü­tün opor­tü­
nist ve re­viz­yo­nist eği­lim­le­re kar­şı top­ye­
kün bir kar­ş ı du­r uş için­d e ku­r u­l a­b i­l ir.
Üçün­cü En­ter­nas­yo­nal’in ku­ru­luş aşa­ma­
sın­da Le­nin şöy­le de­miş­ti: “Opor­tü­niz­me
kar­şı sa­va­şım­la sı­kı sı­kı­ya ba­ğın­tı­lı de­ğil­se,
em­per­ya­liz­me kar­şı sa­va­şım ya boş bir söz,
ya da bir sah­te­kar­lık­tır. Zim­mer­wald ve
Ki­et­hal’ın te­mel bir za­afı -Üçün­cü En­ter­
nas­yo­nal’in bu emb­ri­yon­la­rı­nın fi­yas­koy­la
23
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
so­nuç­lan­ma ola­sı­lı­ğı­nın yük­sek ol­ma­sı­nın
ne­den­le­rin­den bi­ri- opor­tü­nizm­le sa­va­şım
so­ru­nu­nun, opor­tü­nist­ler­le ke­sin bir ko­puş­
ma­nın ilan edil­me­si an­la­mın­da çö­zül­me­si
bir ya­n a, açık­ç a di­l e bi­l e ge­t i­r il­m e­m iş
ol­ma­sıy­dı.” (The Mi­li­tary Prog­ram­me of
the Pro­l e­t a­r i­a n Re­v o­l u­t i­o n’, Col­l ec­t ed
Works, Cilt 23, s. 83). Te­kil ko­mü­nist par­
ti­le­ri­nin ve ge­nel ola­rak ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­
nist ha­re­ke­tin bir­li­ği­nin mu­ha­fa­za edil­me­si
ve yük­sel­til­me­si, her za­man opor­tü­niz­min
ve re­v iz­y o­n iz­m in tüm bi­çim­l e­ri­ne kar­şı
il­ke­li ve ka­rar­lı sa­va­şım sa­ye­sin­de ola­nak­lı
ol­m uş­t ur. Biz, gü­n ü­m üz­d e 1960’la­r ın,
1970’le­rin ve 1980’le­rin ide­olo­jik sa­va­şım­
la­rı­nın ve on­la­ra bağ­lı ola­rak or­ta­ya çı­kan
bö­lün­me­le­rin mo­da­sı­nın geç­ti­ği ve do­la­yı­
sıy­la sö­zü­mo­na ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­nist ha­re­
ket için­d e­k i de­ğ i­ş ik eği­l im­l e­r in gö­r e­c e
ko­l ay bir bi­ç im­d e bir­l eş­t i­r i­l e­b i­l e­c e­ğ i
yo­lun­da dü­şün­ce­ler ile­ri sü­ren par­ti­ler­le
as­la bir gö­rüş bir­li­ği için­de de­ği­liz ve ola­
ma­y ız. 1956’dan bu ya­n a ulus­l a­r a­r a­s ı
ko­m ü­n ist ha­r e­k et­t e ya­r a­t ı­l an yı­k ı­m a ve
bu­nun so­nu­cu ola­rak or­ta­ya çı­kan ide­olo­jik
ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı­na ba­ka­rak, mark­sizm-le­ni­
nizm­le re­viz­yo­niz­min bü­tün bi­çim­le­ri ara­
sın­da ke­sin bir sı­nır çiz­gi­si çe­kil­me­si­nin ve
tüm bu an­timark­sist eği­lim­le­rin ulus­la­ra­ra­
sı ko­mü­nist ha­re­ke­tin saf­la­rın­dan dışl­an­
ma­s ı­n ın, Le­n in’in dö­n e­m in­d e ol­d u­ğ u
ka­dar, hat­ta da­ha da gerek­li ol­duğunu söy­
leyebiliriz.
b: Ve yeni bir Komünist En­ter­nas­yonal
an­cak ve an­cak tekil ül­keler­de iş­çi sınıf­
larının ön­cü bir­lik­lerinin bur­juvaziye kar­şı
savaşım için­de kurulabilir. Biz­ler, dün­yayı
yorum­lamak­la yetinen düşünür­ler ol­mayı
amaç­l amaz, amaç­l ayamayız; biz­l er,
Marks’ın söy­l emiş ol­d uğu gibi dün­y ayı
değiş­tir­mek için dövüş­mek­le yüküm­lüyüz.
Ve bir Komünist En­ter­nas­yonal an­cak, is­ter
büyük ol­sun­lar is­ter­se küçük, ideolojik ola­
rak doğ­ru konum­daki ve dün­yayı değiş­tir­
me savaşımının için­de ger­çek­ten yer alan
ve bur­juvaziye kar­şı iş­çi sınıfı ile bir­lik­te
ve onun başın­da savaşan mark­sist-leninist
par­tilerin ve grup­ların bir bir­liği olabilir.
Öte yan­dan, yukarı­da değin­diğimiz ulus­
lararası ör­güt­lerin ve plat­form­ların ve deği­
şik ül­keler­den komünist ve dev­rim­ci güç­ler
arasın­daki ulus­lararası iş­bir­liğinin önemi
yad­sın­mak­sızın ya da küçüm­sen­mek­sizin,
komünist­lerin tek tek ül­keler­de, omuz­ları
üzerin­de ger­çek bir Komünist En­ter­nas­
yonal’in enin­de sonun­da yük­seleceği, ger­
çek komünist par­t ilerinin oluş­t urul­m ası
için çalış­malarının ön­celiğinin al­tını çiz­
mek is­tiyoruz.
7) Par­timiz, bütün mark­sist-leninist ve
iç­ten­lik­li dev­rim­ci par­ti, grup ve kişilerin
kol­lek­tif olarak ileriye doğ­ru yürümek için
ken­d i görüş­l erini dile getirebilecek­l eri,
fark­lılık­larını tar­tışabilecek­leri, bir­birini
eleş­tirebilecek­leri ve deneyim alış­verişin­de
bulunabilecek­leri sek­ter-ol­mayan bir plat­
for­m un, yeni bir Komünist En­t er­n as­
yonal’in oluş­turul­masın­da bir ara aşama
olabileceğine inan­mak­tadır. Ulus­lararası
Savaşım/Mark­s ist-Leninist’in temelin­d e
yatan man­tık bu ol­muş­tur. Bu plat­form,
Quito par­tilerinin­ki gibi dış­layıcı ve sek­ter
bir kulüp ol­mamalı ve onu tak­lit et­meye
kal­k ış­m amalıdır. Ne de o, Brük­s el
Semineri ya da Sao Paulo Forumu gibi her­
kesi kucak­l ayan ve biçimsiz bir ör­g üt
24
Bir Komünist Enternasyonale Doğru
ol­malıdır. Bu ikin­ciler, her eğilim­den çok
sayıda sol par­tiyi, grubu ve çev­reyi birara­
ya getir­mek ve on­lara tar­tış­ma deneyim ve
en­for­mas­yon alış­verişi yap­ma olanağı sun­
mak suretiy­le olum­lu bir rol oy­nayabilir­ler
ve oy­n amak­t adır­l ar. On­l ar, değişik par­
tilerin em­per­yaliz­me kar­şı or­tak savaşım­
larını koor­dine et­meye de hiz­met edebilir­
ler. Bunun­la bir­lik­te on­ların iş­levi bu sınırı
aşamaz.
Gerek­sinim duyulan, değişik komünist
ve dev­rim­ci par­ti ve grup­ların kol­ek­tif bil­
gi, deneyim ve bil­gelik­lerini birik­tirebil­
melerine, bir­lik­te çalış­malarına ve ileriye
doğ­ru bir­lik­te yürümeye çalış­malarına yar­
dım­cı olacak sek­ter ol­mayan bir plat­form­
dur. Bu plat­form; refor­mist, sos­yal-demok­
rat, troç­kist ve diğer açık reviz­yonist par­ti
ve grup­lara açık ol­mamalıdır; o, en azın­
dan (US/M-L’nin ‘Kurucu Yayım Kurulu
İl­keleri’ gibi) bütün katılım­cıların üzerin­de
bir­leşeceği bel­li bir temel dev­rim­ci il­keler
dizisine uy­mayan­ları dış­lamalıdır. Bu plat­
form, ulus­l ararası bir yayım kurulunun
yönetimi al­tın­da bir ulus­lararası der­ginin
yayımını ör­güt­leyebilir ve or­tak il­gi konu­
su olan sorun­lar üzerin­de ideolojik savaşı­
mın geliş­tiril­mesine kat­kıda bulunabilir,
dün­yanın değişik yer­lerin­de sür­mek­te olan
kit­l e savaşım­l arı ve siyasal geliş­m elere
iliş­kin bil­gilerin yay­gın­laş­tırıl­masına hiz­
met eden bir forum iş­l evi görebilir ve
ör­güt­sel ve pratik­sel deneyim değişimine
yar­dım edebilir.n
25
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Dik­kat mer­ke­zi­miz­de tut­ma­mız ge­re­
ken “dev­rim­ci ça­lış­ma­nın gü­ven­li­ği” so­ru­
nu ye­n i sö­m ür­g e­l er­d en baş­l a­y a­rak, tüm
bur­ju­va dev­let­ler­de, dev­rim­ci bir iç sa­va­şı
ve ayak­lan­ma­yı bas­tır­mak üze­re özel tarz­
da ya­pı­lan­dı­rıl­dı­ğı “gü­nü­müz­de” ha­ya­ti bir
önem ta­şı­mak­ta­dır.
Baş­ta ABD ol­mak üze­re, em­per­ya­list
dev­let­ler, top­lum­sal ve ulu­sal kur­tu­luş­çu
dev­rim­ler­le mü­ca­de­le­de bi­rik­ti­ril­miş kar­şı
dev­rim­ci ders­le­ri mer­ke­zi­leş­ti­rip, tüm yer­
kü­r e­d e ser­m a­y e ve fa­ş iz­m in hiz­m e­t i­n e
su­nu­yor­lar. Kad­ro eği­ti­mi, tek­no­lo­ji ak­ta­rı­
mı, is­t ih­b a­r at yar­d ı­m ı, iş­k en­c e alet­l e­r i
te­m i­n i ve or­t ak im­h a sal­d ı­r ı­l a­r ı, bu­n un
ta­m am­l a­y ı­c ı un­s ur­l a­r ı ola­r ak sü­r ek­l i­l ik
ta­şı­yor.
Pro­le­tar­ya­nın ve ezi­len halk­la­rın düş­
man­la­rı­nın bu alan­da­ki ulus­la­ra­ra­sı da­ya­
nış­ma­sı da, ya­zık ki ko­mü­nist ve dev­rim­ci
ha­re­ket­ten, kı­yas­la­na­ma­ya­cak den­li sis­te­
ma­tik ve güç­lü­dür.
Dev­rim­ci ça­lış­ma­nın gü­ven­li­ği ko­nu­
sun­d a, ulus­l a­r a­r a­s ı dev­r im­c i ha­r e­k e­t in
de­ney­le­ri­nin cid­di bir in­ce­le­me­si ve bil­gi­
si­ne sa­hip ol­ma­ma ne­de­niy­le, ka­çı­na­bi­le­
ce­ği ha­ta­la­ra, za­af­la­ra ve tu­zak­la­ra sü­rük­
le­nen; ve yi­ne, ay­nı dev­let sı­nır­la­rı için­de
fa­ali­yet yü­rü­ten di­ğer dev­rim­ci ör­güt­le­rin
ders ve de­ne­yim­le­rin­den mah­rum kal­mak
ne­d e­n iy­l e, on­l a­r ın ya­ş a­d ık­l a­r ı sü­r eç­l e­r i
ken­di öz­gün­lük­le­riy­le ya­şa­yan dev­rim­ci
ör­güt­ler, bu­nun­la sı­nır­lı kal­mı­yor, söz­ko­
nu­su cen­de­re­den çık­ma­yı sağ­la­ya­cak ira­di
adım­la­rı at­ma­mak­ta da inat edi­yor­lar! Bu
is­tis­na ta­nı­maz bir du­rum ve kro­nik bir
has­ta­lık­tır. Mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­ler
bu çem­be­rin dı­şı­na çı­ka­bil­mek için ge­rek­li
26
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
ör­güt­len­me­le­ri va­ret­me­yi da­ha faz­la er­te­le­
ye­mez­ler.
So­ru­na gi­riş­te iki te­mel ger­çe­ği ha­re­ket
nok­ta­sı ka­bul edi­yo­ruz.
Bi­r in­c i­s i, em­p er­y a­l iz­m e ve iş­b ir­l ik­ç i
ka­pi­ta­list dü­ze­ne kar­şı mü­ca­de­le­yi fa­şist
bir re­jim al­tın­da yü­rüt­mek­te olan­lar için,
dev­r im­c i ça­l ış­m a­n ın gü­v en­l i­ğ i so­r u­n u,
di­ğer bur­ju­va dev­let bi­çim­le­ri­nin ege­men
ol­du­ğu ül­ke­le­re gö­re kı­yas­lan­maz de­re­ce­de
önem­li­dir.
İkin­ci­si, fa­ali­yet­te ya­sal ve ya­sa­dı­şı­lık,
ön­c ü ör­g üt­l en­m e­d e ise en sı­k ı giz­l i­l ik
ze­m i­n in­d e yük­s el­m e­y en bir ha­r e­k e­t in,
öz­gür­lük ve sos­ya­lizm id­di­ası boş bir söz
ola­rak kal­ma­ya yaz­gı­lı­dır.
lık ve ya­pı­cı­lık gö­re­viy­le yüz yü­ze­yiz. Par­
ti, tüm var­lı­ğıy­la bu­nun bir ara­cı ola­rak
yük­sel­me­li­dir.
Böy­le bir par­ti­nin, fa­şiz­min yo­ket­me
te­rö­rüy­le yüz­yü­ze ka­la­ca­ğı kim­se için bir
sır de­ğil­dir. Bu par­ti­nin ör­güt­sel ya­pı­sı­nın
ya­s a­dı­ş ı ol­ma­s ı­nın öte­s in­de giz­li ol­mak
zo­run­da ol­du­ğu da ken­di­li­ğin­den an­la­şı­lır­
dır. Han­gi ge­rek­çey­le olur­sa ol­sun, ön­cü
par­ti­nin giz­li­li­ği­ni azı­cık da ol­sa za­yıf­la­tan
ve onun ya­pı­sı­nı şu ve­ya bu yol­la za­afa
uğ­ra­tan­la­rın, bur­ju­va ege­men­li­ği­nin do­lay­lı
ye­dek­le­ri ha­li­ne ge­le­cek­le­ri ve gel­dik­le­ri
açık bir ke­sin­lik­tir. Bu ger­çek­lik, hem dev­
rim­ci id­di­ası bu­lu­nan ay­rı ay­rı ör­güt­lerpar­ti­ler, hem de tek tek kad­ro­lar açı­sın­dan
böy­le­dir.
Gü­ven­lik so­ru­nu ve­ya ay­nı an­la­ma gel­
mek üze­re, yı­kı­cı­lık ve ya­pı­cı­lık mis­yo­nu
ta­şı­yan par­ti­nin, bur­ju­va dü­zen ve özel ola­
rak da fa­şizm ko­şul­la­rın­da ko­run­ma­sı so­ru­
nu, onun ik­ti­da­rı ka­zan­ma mü­ca­de­le­si­nin
ko­run­ma­sın­dan baş­ka bir an­lam ta­şı­maz.
En dar an­lam­da bir par­ti­nin var­lı­ğı­nı sür­
dür­m e­s i so­r u­n uy­l a kı­y as­l an­m a­y a­c ak bir
amaç­tır bu. O hal­de, me­se­le­nin, ey­lem­siz­li­
ği, sta­t ü­k o­c u­l u­ğ u te­o ri­z e eden, sa­v a­ş ı
bü­yüt­mek­ten ka­çı­nan, ken­di­ni ya­şat­mak­la
öz­d eş­l e­ş en ve­y a iş­l ev­l e­r i en alt dü­z e­y e
çe­kil­miş kad­ro­la­rın ko­run­ma­sı­na in­dir­ge­
yen an­la­yış­lar­la her­han­gi bir öz­deş­li­ği söz­
ko­nu­su de­ğil­dir.
İk­ti­dar he­de­fi­ne ki­lit­li par­ti­nin dev­rim­ci
ça­lış­ma­sı­nın ko­run­ma­sı ya da gü­ven­li­ği:
so­ru­nu bun­dan iba­ret­tir.
Bu ne­den­le­dir ki, bi­rey­sel ve ku­rum­sal
za­af­lar yo­luy­la dev­rim­ci ça­lış­ma­nın gü­ven­
li­ği­ne vu­ru­lan bü­tün dar­be­ler; bu ko­nu­da­ki
Neden Devrimci Çalışmanın
Güvenliği?
Bir­l ik dev­r i­m i­n in par­t i­s i “ira­d e” ve
“ik­t i­d ar pers­p ek­t i­f i” kav­r am­l a­r ı­n a dö­n e
dö­ne vur­gu ya­pı­yor. Ken­di ta­ri­hi­mi­zi dev­
rim­ci tarz­da yap­mak ve po­li­tik öz­gür­lü­ğü
ka­za­nıp, sı­nıf­sız top­lum yo­lun­da ilk adı­mın
za­fe­riy­le yo­la ko­yul­mak amaç­la­rı­nı tüm
fa­ali­yet­le­ri­nin oda­ğı ha­li­ne ge­tir­me­ye ça­lı­
şı­yor. Po­li­tik ça­lış­ma­nın ken­di ba­şı­na ya da
ken­di ken­di­ne ye­ter bir amaç ha­li­ne ge­ti­ri­
le­rek ra­yın­dan çı­ka­rıl­ma­sı, böy­le­ce pra­tik­te
dev­rim uf­ku­nun yi­ti­ril­me­si tar­zı­nın tüm
gö­r ü­n üm­l e­r iy­l e he­s ap­l aş­m a­y a özel bir
önem ve­ri­yor.
Amaç dev­rim. Tüm ça­lış­ma­lar bu odak­
ta mer­ke­zi­leş­me­li. Mev­cut sö­mü­rü dü­ze­ni­
ni ve fa­şist re­ji­mi yı­kıp sos­ya­liz­min yo­lu­nu
aça­cak bir iş­çi-emek­çi sov­yet cum­hu­ri­yet­
le­ri bir­li­ği kur­mak­ta so­mut­la­şan bir yı­kı­cı­
27
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
gün­lük ya­şam tar­zı ge­liş­ti­ri­le­mez­se, öy­le
ge­nel ge­çer an­lam­da de­ğil, çok so­mut, yir­
mi­d ört sa­a ti­m iz­d e an­l am ka­z a­n an bir
dü­z en­d en ko­p uş pra­t i­ğ i va­r e­d i­l e­m ez­s e,
ay­r ı ay­r ı ön­l em­l er bi­r er tek­n ik ted­b i­r e
dö­nü­şür, ruh­suz­la­şır ve gev­şe­me­le­re, gi­de­
rek de ko­l ay ye­n il­g i­l e­r e mah­k um ha­l e
ge­lir. Bu so­run­da da es­ki tarz bü­tü­nüy­le
aşıl­mak zo­run­da­dır. Ne­dir es­ki tar­zın bah­
se­di­len me­se­le­de­ki gö­rü­nüm­le­ri? Ko­num­
lan­m a­d a ve gün­l ük fa­a li­y et­t e, par­t i­y i,
yü­rüt­tü­ğü mü­ca­de­le­yi ve ken­di­ni ye­te­rin­ce
önem­s e­m e­y en, ida­r e-i mas­l a­h at­ç ı­l ık­t an
kur­tu­la­ma­mış, bir kır ge­ril­la­sı gi­bi ya­şa­
ma­yı faz­la­sıy­la üto­pik ve zor­la­ma bu­lan,
düş­ma­nı­nı kü­çüm­se­me­di­ği­ni id­dia et­tik­ten
son­ra, adam sen­de­ci­lik­ten de ge­ri dur­ma­
yan, “bir şey ol­maz”cı­lık­la­rı­nı sür­dü­ren,
ge­rek­li ted­bir­le­ri el yor­da­mıy­la alan, kı­sa
gö­rüş­lü­lü­ğe, anı ve gü­nü kur­tar­ma­ya da­ya­
lı bir zih­ni­yet ve dav­ra­nış­lar bü­tü­nü; yön­
tem­d e, tarz­d a ve tek­n ik­t e ama­t ör­l ük…
Oy­sa açık­tır ki, var­lı­ğı­nı ve ey­le­mi­ni böy­le
bir ze­mi­ne da­yan­dı­ran bir dev­rim­ci ha­re­
ke­tin, ik­ti­dar bi­lin­ci ve he­de­fi üze­ri­ne ede­
ce­ği söz­ler dev­rim­ci la­fa­zan­lı­ğa dö­nüş­me­
ye mah­kum­dur.
Bu­ra­d a dik­k at çe­k il­m e­s i ge­re­ken bir
di­ğer ol­gu da ye­nik be­yin­le­rin ve ye­nik
ruh­la­rın po­zis­yo­nu­dur.
Fa­ş ist te­r ö­r ün dü­z e­y in­d en kor­k u­y a
ka­pı­lan­lar, kü­çük bur­ju­va re­for­miz­mi­nin
ba­rış­çıl ge­liş­me stra­te­ji­si­ne kur­ta­rı­cı gi­bi
sa­rı­lan­lar ve ıs­lah ol­muş sol­cu ay­dın­la­rın
bil­c üm­l e­s i, ko­m ü­n ist ve dev­r im­c i­l e­r e,
ajan­lar­dan ve kat­li­am­lar­dan ko­run­mak için
giz­l i ör­g üt­t en, ya­s a­d ı­ş ı fa­a li­y et­t en ve
mü­ca­de­le­nin as­ke­ri bi­çim­le­rin­den vaz­geç­
me­yi is­te­me­ye de­vam edi­yor­lar. Bu is­tem,
ide­olo­jik cep­he­de­ki ge­nel sal­dı­rı­la­rın öte­
sin­d e, düş­m a­n ın ajan fa­a li­y e­t i­n in açı­ğ a
çı­ka­rıl­dı­ğı her du­rum­da, kat­li­am­lar­la yüz­
yü­z e ge­l in­d i­ğ in­d e ve­y a ama­t ör­l ü­ğ ün,
ku­ral­sız­lı­ğın so­nu­cu ağır po­lis dar­be­le­ri­ne
ma­ruz ka­lın­dı­ğın­da tek­rar tek­rar ısı­tı­lıp
pi­ya­sa­ya sü­rü­lü­yor.
Ajan­lar­dan, ajan­laş­tı­rı­lan­lar­dan, kat­li­
am­lar­dan, vah­şi iş­ken­ce­ler­den kur­tul­mak
için giz­li ör­gü­tü ve ya­sa­dı­şı ça­lış­ma­yı tas­
fi­ye et­me­mi­zi is­te­yen bu pek akıl­lı bay­la­ra
sor­mak ge­re­ki­yor; bu is­tek­le­ri­niz­le dü­ze­
nin efen­di­le­ri­nin ve on­la­rın iş­ken­ce­ci­le­ri­
nin is­tek­le­ri ara­sın­da her­han­gi bir fark var
mı? Ve giz­li ör­güt­te ajan ris­ki var­dır di­yen
siz ya­sal­cı­lar, tüm fa­ali­yet ve ör­güt­len­me­
niz za­ten dev­le­tin res­mi ajan­la­rı­nın de­ne­ti­
min­de de­ğil mi? Üs­te­lik, is­te­di­ği­niz şey,
dev­rim­den vaz­geç­mek­ten baş­ka ne­dir ki?
Kuş­ku­suz ko­mü­nist­ler ve dev­rim­ci­ler
yol­l a­r ı­n a ka­r ar­l ı­l ık­l a de­v am ede­c ek ve
dev­rim yan­gı­nın bü­yü­tül­me­si, on­bin­le­rin,
yüz­bin­le­rin mü­ca­de­le sah­ne­si­ne çe­kil­me­si
yo­lun­dan fa­şist ta­kip, sız­ma, ajan­laş­tır­ma
tu­zak­la­rı­nı en za­rar­sız du­ru­ma ge­tir­me­yi
ve iş­lev­siz­leş­tir­me­yi ba­şa­ra­cak­lar­dır.
Ta­kip
Fa­şist re­ji­min son ye­di yıl­dır dev­rim­ci
par­ti ve ör­güt­le­re vur­du­ğu en bü­yük dar­be­
le­rin mer­ke­zin­de ta­kip dur­mak­ta­dır. İş­ken­
cey­le el­de ede­me­ği­ni bu yol­la el­de eden
po­li­sin, İs­tan­bul’dan baş­la­ya­rak is­tih­ba­rat
şu­be­si­ni ye­ni baş­tan dü­zen­le­di­ği ve et­kin­
leş­tir­di­ği, çe­şit­li ka­nal­lar­la sağ­la­dı­ğı ve
bi­rik­tir­di­ği de­ği­şik bil­gi­ler­den (iş­ken­ce,
28
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
de­ne­tim­siz­lik­ler, ih­mal­kar­lık­lar, adam­sen­
de­c i­l ik­l er, uz­l aş­m a­l ar, düş­m a­n ın işi­n i
ko­lay­laş­tır­ma­lar, kı­sa­ca­sı her tür­lü il­ke­siz
ve ba­şı­bo­zuk tu­tum, en baş­ta dev­rim için
top­ra­ğa düş­müş şe­hit­le­re kar­şı bir suç­tur.
İkin­ci­si kur­tu­luş­la­rı uğ­ru­na ön­cü ve ön­der
mev­zi­ler­de sa­vaş­tı­ğı­mız sö­mü­rü ve fa­şist
zul­mün pen­çe­sin­de­ki pro­le­tar­ya­ya ve halk­
la­rı­mı­za kar­şı bir suç­tur. Ve el­bet­te­ki en
bü­yük, en güç­lü si­la­ha, pro­le­tar­ya­nın ge­nel
kur­ma­yı­na, par­ti­ye kar­şı bir suç­tur.
si­y a­s i po­l i­s e kar­ş ı mü­c a­d e­l e­n in, ba­z en
sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin en ya­lın ha­li­ni al­dı­ğı
ger­çe­ği iyi kav­ran­ma­lı­dır. Apa­çık gö­rül­me­
li­dir ki, bu­gün si­ya­si po­lis, fa­şist ser­ma­ye
dev­le­ti­nin, dev­rim id­di­asın­da­ki ko­mü­nist
ve dev­rim­ci ön­cü­le­re kar­şı özel sa­vaş ay­gı­
tı­dır. Onun baş­lı­ca işi ve uz­man­lı­ğı bu­dur.
Bu fa­şist ira­de­yi yen­mek için, ön­cü­nün
ya­pı­sı­nı ve iliş­ki tar­zı­nı sa­va­şın ge­rek­le­ri­
ne uy­gun ha­le ge­tir­mek, kad­ro­la­rı­nın ide­
olo­jik sağ­lam­lı­lı­ğı­nı, yık­ma­ya so­yun­du­ğu
dü­zen­le her dü­zey­de ko­puş­ma­sı­nı sağ­la­
mak, mü­ca­de­le­nin bü­yü­me­si­ne, sert­leş­me­
si­ne bağ­lı ola­rak be­de­li ağır­la­şa­cak ku­ral­
sız­lık­la­ra kar­şı uz­laş­maz ol­mak, tek­no­lo­ji­
nin kul­la­nı­mın­da düş­ma­nın avan­taj­la­rı­nı
mut­la­ka he­sa­ba kat­mak ve ge­nel ola­rak
giz­li­lik sa­na­tın­da us­ta­laş­mak dı­şın­da bir
yol yok­tur.
Vur­g u­l a­n an­l ar­l a bir­l ik­t e, düş­m a­n ın
bü­tün yön­tem, araç, bil­gi ve de­ney­le­ri­ni
ta­kip et­mek ve in­ce­le­mek ih­mal edi­le­mez
bir gö­rev­dir. Bu ko­nu­da ba­şa­rı ka­zan­ma­nın
yo­lu ise özel bir ku­rum­laş­ma ve ör­güt­len­
me­den ge­çi­yor. So­ru­na bu cid­di­yet­le yak­
la­şıl­ma­dı­ğı sü­re­ce, si­ya­si po­lis bir adım
ön­de ol­ma avan­ta­jı­nı sür­dü­re­cek­tir.
Oy­sa bu, dev­rim­ci ha­re­ke­tin ka­bul ede­
me­ye­ce­ği bir du­rum­dur. Si­ya­si po­li­sin bir
adım ön­de ol­ma­sı, po­li­tik grup­la­rın ken­di­
ni ya­şat­ma cen­de­re­si­ne hap­sol­ma­la­rı­nın
önem­li ne­den­le­rin­den bi­ri­dir.
“Dev­rim­ci ça­lış­ma­nın gü­ven­li­ği” esas
alın­d ı­ğ ın­d a, bu­n un ik­t i­d ar pers­p ek­t if­l i
mü­ca­de­le­de­ki cid­di­yet ve yet­kin­lik öl­çü­
sün­de ba­şa­rı ka­za­na­ca­ğı vur­gu­lan­ma­lı­dır.
Ölü­mü­ne bir sı­nıf sa­va­şı yü­rü­tül­dü­ğü ger­
çe­ği te­me­lin­de bir ko­num­lan­ma, iliş­ki ve
Dü­z e­n in Fa­ş ist Bek­ç i­l e­r i­n in
Dev­rim­ci Ko­lek­tif­ler­le Sa­vaş
Yön­tem­le­ri
Fa­şist re­jim, dev­rim­ci par­ti ve ör­güt­ler­
le mü­ca­de­le­de her za­man ken­di ya­sa­la­rı­nı
çiğ­ne­miş­tir ve çiğ­ne­ye­cek­tir. İş­ken­ce ve
kat­l i­a m onun baş­t a ge­l en si­l ah­l a­r ı­d ır.
As­l ın­d a bu, ser­m a­y e dü­z e­n i­n e ait tüm
re­jim­le­rin ger­çe­ği­dir. İş­ken­ce ve kat­li­am­la­
rın dü­ze­yi ve ça­pı sı­nıf mü­ca­de­le­siy­le bağ­
lı­dır. Pe­ru’da, Ja­pon Bü­yü­kel­çi­li­ği’ni iş­gal
eden MRTA ge­r il­l a­l a­r ı­n a kar­ş ı gi­r i­ş i­l en
sal­dı­rı ve kat­li­am, em­per­ya­list ve iş­bir­lik­çi
kon­sen­su­sun bir ör­ne­ği ola­rak bel­lek­ler­de­
ki ta­ze­li­ği­ni ko­ru­mak­ta­dır.
Dev­rim­ci ör­güt­le­re kar­şı sa­vaş­ta, fa­şist
re­jim, ta­kip, ajan sız­dır­ma, ajan­laş­tır­ma,
iş­ken­c e­d e bil­g i al­m a, çe­ş it­l i bi­ç im­ler­de
is­tih­ba­rat sağ­la­ma ve tüm bun­la­rın so­nuç­
la­rı ola­rak ge­li­şen kat­li­am­lar ve tu­tuk­la­ma­
lar­la so­nu­ca ulaş­ma­ya ça­lı­şı­yor. Da­ha­sı, o
bü­tün bi­çim­le­riy­le, kent ge­ril­la yön­tem­le­ri­
ni, kontr­ge­ril­la­nın kir­li amaç­la­rı­na uy­dur­
muş bu­l u­n u­y or. Bü­t ün bu tab­l o için­d e,
29
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
yer­le­ri hak­kın­da bil­gi­miz ar­tı­yor­du. Me­se­
la ar­tık bir ko­mü­nis­tin her sa­bah dı­şa­rı
çı­ka­ca­ğı za­man, han­gi yol­dan gi­de­ce­ği­ni;
en çok bu­luş­tu­ğu yer­le­ri ve ora­lar­da ne
ka­dar kal­dı­ğı­nı aşa­ğı yu­ka­rı bi­li­yor­duk.
Tak­ti­ği­mi­zi de­ğiş­tir­dik. Ko­mü­nist fa­ali­
ye­tin en çok ol­du­ğu yer­ler de böl­ge mer­
kez­le­ri ku­ra­rak bu­ra­la­ra ye­te­ri ka­dar göz­cü
koy­duk. Bu böl­ge­ler­de­ki cad­de­ler bo­yun­ca
bir kı­sım adam­lar yer­leş­tir­dik. Bu pla­na
gö­re her adam bir cad­de­yi ke­sen iki so­kak
ara­sın­da ça­lı­şa­cak, so­ka­ğa ge­lin­ce ta­kip
et­ti­ği kim­se­yi kom­şu­su­na dev­re­de­rek es­ki
ye­r i­n e dö­n e­c ek­t ir. (Giz­l i Mü­c a­d e­l e, s.
77-78)
Ta­kip so­ru­nu ‘60’lı, ‘70’li yıl­lar­da da­ha
bü­yük bir önem ka­zan­mış, “he­def”in du­ru­
mu­na gö­re özel ör­güt­len­me­ler da­hi ge­liş­ti­
ril­miş­tir. Pe­ru KP ön­de­ri Guz­man’ın esir
edil­me­sin­de böy­le­si bir yol iz­len­di­ği gö­rü­
lü­yor. So­ru­nun, özel he­de­fe yo­ğun­laş­ma ve
özel yön­tem­ler bi­çi­min­de ki bu yö­nü­nü,
par­ti ön­der­lik­le­ri­nin doğ­ru ko­num­lan­dı­rıl­
ma­sı ve düş­man için ko­lay bir av ha­li­ne
gel­me­le­ri­ne izin ve­ril­me­me­si çer­çe­ve­sin­de
ay­r ı­c a tar­t ış­m ak ge­r e­ğ i­n i ha­t ır­l a­t a­r ak,
ko­nu­­muz için öğ­re­ti­ci bir ör­ne­ği su­na­lım
Bu, Ar­jan­tin or­du­su­nun; kı­sa adı PRT olan,
Dev­rim­ci İş­çi­ler Par­ti­si’ne kar­şı mü­ca­de­le,
par­ti­nin li­de­ri Ma­rio Ro­ber­to San­tuc­ho’yu
ya­ka­la­ya­bil­mek için iz­le­di­ği ve so­nuç al­dı­
ğı bir yön­tem­dir.
PRT po­lit­bü­ro üye­le­ri ara­sın­da ‘80’li
yıl­lar­da ya­şa­yan tek ki­şi ol­du­ğu be­lir­ti­len
L. Mal­ti­ni du­ru­mu şöy­le an­la­tı­yor:
San­tuc­ho’yu ya­ka­la­ya­bil­mek için or­du
yıl­lar ön­ce giz­li ser­vis üye­le­ri ara­sın­dan ne
fa­şist ne de de­mok­rat olan, sa­de­ce mes­lek­
ten bir as­ke­ri, mü­kem­mel bir su­ba­yı se­çip
gö­rev­len­dir­miş­tir. Tek gö­re­vi kü­çük bir
bir­lik ile San­tuc­ho’yu ele ge­çir­mek­tir. Bu
iş için ih­ti­yaç­la­rı olan tüm tec­hi­zat­la do­na­
tıl­mış­lar­dı. Yol­daş­la­rı­mı­zı ka­çı­rı­yor, iş­ken­
ce edip bil­gi alı­yor ve on­dan son­ra ser­best
bı­ra­kı­yor­lar­dı. 19 Tem­muz 1976’da Ju­an
Car­l os Le­o net­t i adı­n ı ta­ş ı­y an bu su­b ay
San­tuc­ho’nun bu­lun­du­ğu eve gir­di. As­lın­
da San­tuc­ho ay­nı gün ül­ke­yi ter­ke­de­cek­ti,
gün­de­me ge­len si­lah­lı çar­pış­ma so­nu­cu
so­nuç­ta öl­dü­rü­yor­lar ama Be­ni­to Vi­te­aga,
Do­min­go Me­ra ve Le­oret­ti de ope­ras­yon
sı­ra­sın­da ölü­yor­lar. San­tuc­ho’nun ölü­mü­
nün bi­zim için ta­yin edi­ci bir öne­mi var­dı.
El­b et­t e Türk bur­j u­v a dev­l e­t i tüm bu
ge­liş­me­le­rin dı­şın­da de­ğil­dir. İs­tih­ba­ra­tın
gü­c ü yer yer öy­l e­s i nok­t a­l a­r a var dı ki
Hi­ram Abas (ve Meh­met Ey­mür) yö­ne­ti­
min­de­ki 30 MİT’çi, 1972’de dö­ne­min MİT
müs­t e­ş a­r ı olan ge­n e­r a­l e ver­d ik­l e­r i
“ya­zı”da, di­ğer şey­le­rin ya­nı­sı­ra şu­nu is­te­
ye­bi­li­yor­lar­dı:
Ser­vi­si­mi­zin Tür­ki­ye iç ve dış po­li­ti­ka­
sın­da rol oy­na­ma­sı­nı ve bu­nun hü­kü­met ve
ba­k an­l ık­l ar­c a nor­m al kar­ş ı­l an­m a­s ı­n ı
ge­rek­li gör­mek­te­yiz. Son sol ha­re­ket­ler­de,
ser­v i­s in geç­m iş yıl­l ar­d a ne ka­d ar hak­l ı
ol­du­ğu an­la­şıl­dı. (M. Ey­mür, Ana­liz, s. 93)
Ser­vis, po­li­ti­ka dı­şın­da fa­kat Tür­ki­ye
po­li­ti­ka­sı­nı et­ki­le­yen ve hat­ta po­li­ti­ka­ya
yön ve­ren mü­es­se­se ha­li­ne gel­me­li­dir. (s.
94)
Dev­le­tin giz­li is­tih­ba­rat ör­gü­tü­nü (gi­de­
rek ör­g üt­l e­r i­n i) güç­l en­d ir­m e po­l i­t i­k a­s ı
ke­sin­ti­ye uğ­ra­ma­dan sü­re­git­miş­tir. Öy­le ki
ge­li­nen aşa­ma­da bun­lar bir­bi­ri­nin “ra­ki­bi”
ola­cak den­li ge­liş­ti­ler. Kuş­ku yok ki bü­yü­
30
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
te­le­fon din­le­me, ajan­lar vb.) yo­la çı­ka­rak
baş­lat­tı­ğı ta­kip­ler­le önem­li so­nuç­lar el­de
et­ti­ği bi­li­ni­yor.
Ta­k ip ko­n u­s un­d a düş­m a­n ın ken­d i­n i
ye­ni­den ör­güt­le­di­ği ve ala­bil­di­ği­ne pro­fes­
yo­nel­leş­ti­ği ko­şul­lar­da, dev­rim­ci kad­ro­lar
es­ki dö­ne­min alış­kan­lık­la­rıy­la ko­pu­şa­ma­
yın­ca, ör­güt­sel ya­şam ve ku­rum­laş­ma­da
ye­ni du­ru­ma uy­gun adım­lar ge­liş­ti­re­me­
yin­ce, or­ta­ya dev­rim­ci ör­güt­ler ba­kı­mın­
dan çok ağır, hat­ta ba­zı ör­nek­ler­de va­him
so­nuç­lar çık­tı. Bu so­nu­ncu tip­ten ör­nek­le­ri
bir ye­nil­gi say­ma­mak için hiç­bir inan­dı­rı­cı
ne­den bu­lu­na­maz.
Ger­çek bir ka­rar­gah dü­ze­niy­le ça­lı­şan,
ağır­lı­ğı 19-25 yaş gru­bun­dan ki­şi­ler ol­mak
üze­re, her yaş­tan ka­dın ve er­kek­ten ge­niş
bir kad­ro oluş­tu­ran, tek­no­lo­ji­nin sağ­la­dı­ğı
avan­taj­l a­rı iyi kul­l a­n an, iti­raf­çı de­ni­len
po­sa­lar­dan ya­rar­la­nan ve el­de et­ti­ği bil­gi­
le­ri, is­ter der­hal is­ter­se sü­re­ce ya­ya­rak ama
mut­la­ka kul­la­nan po­lis is­rih­ba­rat da­ire­si,
ka­zan­dı­ğı ba­şa­rı­lar sa­ye­sin­de po­lis ör­güt­
len­me­si için­de özel bir önem ka­za­nı­ver­di.
As­l ın­d a böy­l e­s i so­n uç­l ar baş­k a ül­k e
de­ney­le­rin­de de mev­cut. Ör­ne­ğin Ar­jan­
tin’de bir dö­nem “ge­ril­la­ya kar­şı mü­ca­de­
le­de giz­li ser­vis şe­fi en önem­li adam ha­li­ne
gel­di, hat­ta ope­ras­yon şe­fin­den de önem­
li.”
Ta­kip, düş­ma­nın be­lir­li he­def­le­re, par­ti­
nin mer­ke­zi ve ye­rel be­yin­le­ri­ne (ko­mi­te­
le­ri­ne) ulaş­mak, ön­cü­ye felç edi­ci ve­ya
“öl­dü­rü­cü” dar­be­ler vur­mak amaç­la­rıy­la
bağ­lı­dır. Di­ğer her­şey bu te­mel ama­ca ta­bi­
dir.
Ta­ki­be kar­şı dik­kat so­ru­nu, hat­ta ta­kip
ge­tir­me­nin suç ol­du­ğu yo­lun­da vur­gu­lar
dev­rim­ci ba­sın­da va­ro­la­gel­miş­tir. An­cak,
düş­ma­nın bu ko­nu­da at­tı­ğı adım­lar ye­te­rin­
ce iz­le­ne­me­di­ğin­den, çe­şit­li grup­la­rın bu
te­mel­de uğ­ra­dı­ğı de­ği­şik çap­ta­ki sal­dı­rı­lar
il­gi­li ör­gü­tün sır­rı gi­bi tu­tu­lup, ge­nel ola­
rak dev­rim­ci ön­cü ve mi­li­tan­la­rın eği­tim
ara­cı ola­rak su­nu­lup ge­nel­leş­ti­ril­me­di­ğin­
den, fa­şist re­ji­min bi­rim­le­ri ba­şa­rı­la­rı­na
ye­ni­le­ri­ni kat­ma ola­na­na­ğı bul­muş­lar­dır.
Ve esa­sen Vic­tor Ser­ge’nin öğüt­le­ri­ni bi­raz
ay­rın­tı­lan­dır­mak­tan iba­ret, “ta­kip kont­rol­
le­ri” uf­ku aşı­la­ma­mış­tır. Bu ne­den­le­dir ki
“ina­nıl­maz” ta­kip­ler­le yüz­yü­ze ge­len­le­rin
an­l at­t ık­l a­r ı­n a, “aca­b a ne ka­d ar ger­ç ek”
dü­şün­ce­si ve ruh ha­liy­le yak­la­şı­la­bil­miş­tir.
Oy­sa yüz­yı­lın ba­şın­da­ki il­kel yön­tem­
ler­le bu­gün­kü ta­kip im­kan ve dü­ze­yi ara­
sın­da müt­hiş bir açı mey­da­na gel­miş­tir.
Kal­dı ki, he­nüz ya­rım asır ön­ce bi­le,
po­li­sin ta­kip tar­zı, bir giz­li po­li­sin ba­sit­çe
“he­def”in pe­şi­ne ta­kıl­ma­sın­dan çok da­ha
ge­liş­kin­dir. Dev­rim ön­ce­si, Çin Em­ni­yet
Mü­dür­lü­ğü ya­pan U. T. Hsu’nun yaz­dık­la­
rı­nı ak­tar­mak bu açı­dan ya­rar­lı ola­cak­tır.
Şöy­le di­yor Hsu: Baş­lan­gıç­ta bir ki­şi­nin
ta­ki­bi için beş-al­tı adam bir­den gö­rev­len­di­
ri­yor­duk. Ka­la­ba­lık yer­ler­de bir­bir­le­ri­ne
ya­kın ola­rak ha­re­ket eden bu adam­lar, ten­
ha yer­ler­de ara­la­rın­da­ki me­sa­fe­yi açı­yor­
lar­dı. Bi­rin­ci adam bir müd­det ta­kip et­tik­
ten son­ra or­ta­dan kay­bo­lu­yor; bu­nun ye­ri­
ne ta­kip işi­ni ikin­ci­si alı­yor ve böy­le­ce
de­v am edi­y or. Ta­k ip edi­l e­n in şüp­h e­s i­n i
uyan­dır­ma­yan bu usul faz­la adam kul­la­nıl­
ma­sı­nı ge­rek­ti­ri­yor­du.
Da­ha son­ra ko­nu­lar ço­ğa­lın­ca adam­la­rı­
mız ka­fi gel­me­me­ye baş­la­dı. Fa­kat gün
geç­tik­çe ko­mü­nist­le­rin seç­tik­le­ri fa­ali­yet
31
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Bu­run: De­ği­şik bir çok şe­kil ve bü­yük­
lük­t e ola­b i­l ir­l er. Bu­r un­l a­r a uzun, ya da
nor­mal di­ye isim ve­ri­lir. Şe­kil­le­ri ba­kı­mın­
dan düz, ro­ma­lı, ako­lin, yas­sı, ke­mer­li,
ge­rek, yu­var­lak, üst du­dak­la yap­tı­ğı açı.
Ağız: Bi­ç i­m i, ge­n iş ve­y a dar olu­ş u,
ke­nar­la­rı­nın aşa­ğı­ya ve­ya yu­ka­rı­ya doğ­ru
kıv­rıl­ma­sı, bı­yık şek­li, ren­gi, gü­lüş şek­li,
kay­ma olup ol­ma­dı­ğı, diş­le­rin mun­ta­zam
ve­ya gay­ri mun­ta­zam olu­şu, bü­yük, kü­çük,
kir­li, çü­rük ya da tak­ma olup ol­ma­dı­ğı.
Çe­ne: Çı­kık, dört kö­şe, yu­var­lak, siv­ri,
çift çe­ne.
Ku­lak: Bü­yük, kü­çük, nor­mal, yu­ka­rı­
da, aşa­ğı­da, or­ta­da, me­me­li, me­me­siz ve­ya
di­ğer fi­zi­ki ema­re­ler.
Yüz: Ren­gi, cil­din ya­pı­sı, mev­cut ya­ra
ve­ya iz­ler, sa­kal ren­gi, sık ve­ya sey­rek­li­ği.
Bo­yun: Uzun­lu­ğu, gırt­la­ğın du­ru­mu ve
di­ğer fi­zi­ki ya­pı şek­li.
Vü­cut­ta gö­rü­len özel­lik­ler: Çö­kük ve­ya
çı­kık göğüs­lü, gö­bek­li ve­ya gö­bek­siz, sırt
ya­pı­sı, kam­bur olup ol­ma­dı­ğı, ge­nel­lik­le
uzun­lu­ğu ve kı­sa­lı­ğı.
El­ler: Bü­yük, kü­çük, tüy­lü ve­ya tüy­süz,
yu­mu­şak, uzun ya da kı­sa par­mak­lı, uzun
ya da kı­sa tır­nak­lı, siv­ri ve küt par­mak­lar.
Ayak­l ar: Bü­y ük ya da kü­ç ük olu­ş u,
ye­re ba­sış şek­li, ba­cak­la­rın uzun­lu­ğu ve­ya
kı­sa­lı­ğı.
Du­r uş sek­l i: Yü­r ü­y ü­ş ü, adım­l a­r ı­n ın
uzun ya da kı­sa­lı­ğı, bas­ton kul­la­nıp kul­lan­
ma­dı­ğı, yü­rür­ken ve du­rur­ken al­dı­ğı poz­
lar.
Ses to­nu: İn­ce, ka­lın, kı­sık ve­ya çat­lak
olup ol­ma­dı­ğı.
Gö­r ü­l ü­y or ki düş­m an işi­n i cid­d i­y e
al­mak­ta ve gün­lük ya­şam­da “bi­zim” çok
da önem­se­me­di­ği­miz dav­ra­nış tarz­la­rı­nı,
gi­yim ku­şam özel­lik­le­ri­ni da­hi “he­def”e
ulaş­mak ve onu iz­le­mek için de­ğer­len­dir­
me­yi amaç­la­mak­ta­dır. Ge­ri­de ka­lan 25 yıl
için­de fa­şist re­ji­min ku­rum ve kad­ro­la­rı­nın
bu ko­nu­da çok­ça bil­gi ve de­ne­yim bi­rik­tir­
di­ği­ni, her ne ka­dar ma­lu­mun ila­mın­dan
öte bir de­ğer ta­şı­ma­ya­cak­sa da ha­tır­lat­mak
ge­re­ki­yor. Çün­kü “biz” bu ger­çek­le­ri bir
tür­lü iç­sel­leş­ti­re­mi­yor ve­ya far­kın­da ol­du­
ğu­mu­zu ya­şan­tı­mız­da gös­te­re­mi­yo­ruz.
Ko­n u­y a de­ğ i­ş ik ve­r i ve ör­n ek­l er­l e
de­vam ede­lim.
Fa­şist re­ji­min te­mel is­tih­ba­rat ku­ru­mu
MİT’in ve kont­ge­ril­la­nın 30 yıl­lık yö­ne­ti­ci
kad­r o­s u Meh­m et Ey­m ür ’ün Mil­l i­y et
Ya­yın­la­rı ara­sın­dan çı­kan, “Ana­liz” ad­lı
anı ki­t a­b ın­d a yaz­d ı­ğ ı gi­b i, “Tür­k i­y e’de
ta­k ip üni­t e­l e­r i Ame­r i­k alı­l ar ta­r a­f ın­d an
ku­rul­muş­tur.” (s. 20), “Ta­kip üni­te­sin­de ve
ser­vis­te ge­çen yıl­lar zar­fın­da ta­kip­çi­le­rin
im­kan­la­rı bir hay­li art­tı, çe­şit­li mar­ka ara­
ba­lar, tel­siz­ler, gö­rün­tü ka­yıt alet­le­ri, için­
de tek­nik ça­lış­ma­lar ya­pı­lan mi­ni­büs­ler bu
üni­te­le­rin ya­şan­tı­la­rı­na gir­di. Üni­te­le­rin
per­so­nel sa­yı­sı da es­ki­si­ne nis­bet­le ço­ğal­
dı” (s.21) di­y en Ey­m ür, ay­n ı ki­t a­b ın­d a
“MİT, Ge­n el­k ur­m ay (or­d u), İçiş­l e­r i
Ba­kan­lı­ğı, Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı, Jan­dar­ma,
Mil­li Gü­ve­lik Ku­ru­lu, Cum­hur­baş­kan­lı­
ğı”nın “is­tih­ba­rat­la uğ­ra­şan bi­rim­ler” ol­du­
ğu­nu da be­lir­ti­yor.
Fa­şist ka­til Ey­mür’ün “Ba­zen gün­ler­ce
ay­nı nok­ta­da bek­le­ye­rek bel­li bir ad­re­se
gel­me ih­ti­ma­li bu­lu­nan bir şah­sı on yıl
ön­ce­ki res­min­den ve­ya ta­ri­fin­den tes­pit
et­me­ye ça­lı­şı­rız” (s.17) vur­gu­su ise, düş­
32
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
me­d en ve ola­n ak yı­ğ ı­n a­ğ ın­d an, ta­k ip
bö­lüm­le­ri de faz­la­sıy­la na­sip­len­miş­ler­dir.
1973 yı­l ın­d a Po­l is Eği­t im Mer­k e­z i
ya­yın­la­rı ara­sın­dan çı­kan “Ge­ril­la” ad­lı
ki­t ap­t a, ta­k ip­ç i­l e­r e “eş­g al” ko­n u­s un­d a
su­nu­lan bil­gi­ler dik­ka­te al­ma­maz­lık edi­le­
mez. Bu­gün fo­toğ­raf çek­me me­se­le­sin­de
al­dık­la­rı me­sa­fe­ye kar­şın, bu yi­ne de öne­
mi­ni ko­ru­mak­ta­dır. Ay­rı­ca düş­ma­nın işe
ver­di­ği cid­di­yet açı­sın­dan da bu bil­gi­le­ri
ders çı­ka­rı­cı bi­çim­de in­ce­le­mek­te sa­yı­sız
ya­rar var. Ko­nuy­la il­gi­li ola­rak çey­rek asır
ön­ce ya­zı­lan­lar şun­lar­dır: EŞ­G AL TA­R İ­F İ ŞU SI­R A­Y I TA­K İP
EDER:
1. Şah­sın adı ve la­ka­bı (var­sa tak­ma
adı),
2. Cin­si­ye­ti,
3. Irk ve mil­li­ye­ti,
4. Ha­ki­ki ve­ya tah­mi­ni ya­şı,
Fİ­ZİK YA­PI­SI­NA GÖ­RE:
1. Bo­yu
a. Kı­sa
b. Or­ta
c. Uzun
Bu­nun­la be­ra­ber boy­la­rı ya­zar­ken ve­ya
ta­rif eder­ken met­re cin­sin­den söy­le­mek
ter­cih edi­len bir hu­sus­tur. Bu­nun için de
el­de bir öl­çü­nün bu­lun­ma­sı şart­tır. Eğer bir
kim­se­nin bo­yu ha­ki­ka­te ya­kın ola­rak söy­
len­mek is­te­ni­yor­sa bu tak­dir­de o şa­hıs bir
ka­p ı­d an ge­ç er­k en ka­p ı­n ın yük­s ek­l i­ğ i­n e
gö­re kı­yas ya­pı­lır ve­ya bo­yu ev­vel­ce bi­li­
nen bir şa­hıs­la kı­yas­la­nır ve ya­hut­ta tah­mi­
ni ya­pan şa­hıs ken­di bo­yu ile bir kı­yas­la­ma
ya­par.
2. A⁄IR­LI­⁄I­NA GÖ­RE:
Ağır­lık tah­mi­ni yap­mak ol­duk­ça güç­
tür, tah­min­ler 5’er kg’lık fark­la ya­pı­la­bi­lir.
3. BÜN­YE­Sİ­NE GÖ­RE:
a. Sıs­ka
b. Za­yıf
c. Na­rin
d. Or­ta ya­pı­lı
e. Tık­naz
f. Ağır
g. Han­tal
ÖZEL VA­SIF­LAR:
1. Ta­vır ve ha­re­ket­le­ri,
2. Alış­kan­lık­la­rı (Ör­ne­ğin: Ko­nu­şur­ken
el­le­ri­ni cep­le­ri­ne sok­ma, mu­ha­ta­bın yü­zü­
ne bak­ma­ma, si­ga­ra­da yap­tı­ğı ter­cih, si­ga­
ra içiş şek­li, tik­le­ri).
3. Ko­nuş­ma tar­zı,
4. Şi­ve­si,
5. Ko­nuş­ma es­na­sın­da yap­tı­ğı ha­ta­lar
6. Gi­yi­ni­şin­de gös­ter­di­ği la­kay­dı ve­ya
ti­tiz­lik ve gi­yi­niş­te­ki özel­lik­ler.
Eş­gal ta­ri­fin­de vü­cu­dun fi­zik özel­li­ği­ne
na­za­ran baş kıs­mı­nın ta­ri­fi çok da­ha önem­
li­dir. Baş, muh­te­lif kı­sım­la­ra ay­rı­la­rak ta­rif
edil­me­li­dir.
Saç­l ar: Ren­g i, bi­ç i­m i, ta­r a­n ış şek­l i,
bom­be­li, düz, yu­var­lak, oval, çı­kın­tı­lı, çiz­
gi­li olup ol­ma­dı­ğı, dar­lı­ğı, ge­niş­li­ği,
Göz­ler: Göz­ler ta­rif edi­lir­ken göz renk­
le­ri ba­sit renk­ler­le ta­rif edil­me­li­dir. Göz­le­
rin göz çu­kur­la­rı­na otur­ma şek­li, bü­yük­lü­
ğü, kü­çük­lü­ğü, bir­bi­ri­ne ya­kın­lık de­re­ce­si,
göz et­ra­fın­da­ki hal­ka­lar ve­ya şiş­lik­ler.
Kaş­l ar: Şe­k il iti­b a­r iy­l e, ka­v is­l i ve­y a
düz olup ol­ma­dı­ğı, yü­zün mer­ke­zi­ne na­za­
ran bi­ti­şik, uzak olup ol­ma­dı­ğı, in­ce, ka­lın,
gür ve­ya sey­rek­li­ği.
33
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
dan her ta­k ip­çi bir­b i­ri­n i ge­çe­rek ta­ki­be
de­vam eder.
He­de­fin ta­ki­bi sez­me­si ha­lin­de “tu­zak”
ku­ra­ca­ğı­na dik­kat çe­ki­lip, ta­kip­ten kur­tul­
ma yo­lu­nun çe­şit­li bi­çim­le­ri için şun­lar
be­lir­ti­li­yor.
“He­def ta­ki­bi se­zer­se ta­kip­çi bu­nu kı­sa
sü­re­de an­lar. He­def nor­mal yü­rür­ken ani­
den du­rur, dö­ner ve ar­ka­sı­na ba­kar. ‘U’
dö­nü­şü ya­par. İkin­ci de­fa ‘U’ dönü­şün­de
ta­kip­çi­yi ar­ka­sın­da gö­rür­se ta­nır. Ay­rı­ca
vit­ri­ne ba­kar, ayak­ka­bı­sı­nı bağ­lar, ta­kip­ten
emin ol­du­ğun­da at­lat­ma­ya ça­lı­şır. He­def
‘U’ dö­nüş­le­rin­de ‘he­de­fi’ ta­kip ede­bil­mek­
tir. He­de­fin kö­şe dö­nüş­le­rin­de ve du­ruş­la­
rın­d a çok dik­k at edil­m e­s i ge­r e­k ir.” Bu
özel­lik­le vur­gu­la­nı­yor. Ta­kip­ten sıy­rıl­ma­
nın di­ğer bi­çim­le­ri için de şun­lar söy­le­ni­
yor: “He­def du­rak­ta­ki son tak­si­ye bi­ner.
Oto­büs kal­ka­ca­ğı sı­ra­da at­lar, si­ne­ma­ya,
asan­sör­lü bü­yük bi­na­la­ra gi­rer. Ka­la­ba­lık
yer­le­re da­lar. Amaç ta­kip­çi­yi kı­sa sü­re­de
at­lat­mak­tır. Bu du­rum­da he­de­fin ba­şa­rı­sı
ta­k ip­ç i­n in ini­s i­y a­t i­f i­n e bağ­l ı ola­c ak­t ır.
He­def lo­kan­ta­ya gir­di ve ye­me­den çık­tıy­
sa, bu du­rum­da en iyi yön­tem: Üç­lü ta­kip­
tir. A he­def­le bir­lik­te lo­kan­ta­ya gi­rer, B
ka­p ı­y a ba­k ar, C uzak­t a bek­l er. He­d ef
ye­mek ye­me­den çı­kar­sa, dı­şa­rı­da­ki ta­ki­be
de­vam eder, A lo­kan­ta­da ka­lır. (He­def kon­
tak) he­def baş­ka bi­riy­le bu­luş­ma ya­par­sa,
kon­tak ta­kip ya­pı­lır: Tek­li ta­kip bi­le böy­le
ya­pıl­ma­lı­dır. Çün­kü sa­bit ta­kip ta­sar­ruf­tur.
Ara­ba­lı ta­kip­ler­de de ay­nı ka­ide­ler uy­gu­la­
nır. İki­li üç­lü ta­kip­ler ya­pı­lır. Oto­lar bir­bir­
le­riy­le ha­ber­le­şir, plan de­ğiş­ti­ri­lir.
Tu­zak, he­de­fin ta­kip­ten kur­tul­mak için
baş­vur­du­ğu dav­ra­nış­tır. He­de­fin ta­kip­çi­yi
yor­mak ve at­lat­mak için ken­di prog­ra­mı
dı­şın­da yap­tı­ğı çe­şit­li ha­re­ket­ler­dir.”
Bun­lar bir po­li­sin tu­tu­ğu not­la­ra yan­sı­
yan ki­m i bel­g e­l er­d ir. Sa­n ı­y o­r uz ki, her
dev­rim­ci ak­ti­vist bah­se­di­len yön­tem­le­ri
iyi­ce kav­ra­mak, gün­lük ça­lış­ma­sın­da dik­
ka­te al­mak ve düş­ma­nın bun­la­ra ila­ve ede­
bi­le­ce­ği ye­ni yön­tem­ler üze­ri­ne ka­fa yor­
mak­ta dev­rim­ci cid­di­yet ve so­rum­lu­luk­la
ha­re­ket ede­cek­tir.
Gö­rül­dü­ğü gi­bi ta­kip­ler esa­sen te­sa­düf­
le­re bağ­lı ola­rak ge­liş­mi­yor ve rast­ge­le
ya­pıl­mı­yor. “He­def” sap­tan­mış ta­kip­ten ne
el­de edil­mek is­ten­di­ği (do­la­yı­sıy­la ta­ki­bin
ça­pı ve sü­re­si) ön­ce­den be­lir­len­miş ve düş­
man işe baş­la­mış­tır.
Bah­se­di­len­ler­le ve da­ha baş­ka yön­tem­
ler­le ya­pı­lan ta­kip­le­rin adet ye­ri­ni bul­sun
ka­bi­lin­den, ta­kip kont­rol me­tod­la­rıy­la at­la­
tı­l a­m a­y a­c a­ğ ı or­t a­d a­d ır. Za­m an za­m an
ar­ka­yı de­net­le­mek, bir araç de­ğiş­tir­mek,
gi­d i­l e­c ek ye­r e beş-on da­k i­k a me­s a­f e­d e
kont­ro­le baş­la­mak gi­bi ön­lem­ler­le, düş­ma­
nın sal­dı­rı­la­rı­nın bo­şa çı­ka­rı­la­ca­ğı dü­şün­
ce­si is­tih­ba­rat po­li­si­nin en bü­yük yar­dım­
cı­sı ol­ma­ya mah­kum­dur.
De­m ek ki ta­k ip, ta­n ı­n an ve kal­d ı­ğ ı
-uğ­ra­dı­ğı- uğ­ra­ya­bi­le­ce­ği yer­ler bi­li­nen
ve­ya var­sa­yı­lan bi­rin­den baş­la­tı­lıp ge­niş­le­
ti­l i­y or. Bu ki­ş i işi iti­b a­r iy­l e düş­m a­n ın
de­ne­ti­mi­ne açık bir yer­de ça­lı­şıp-otu­ru­yor
ola­bi­le­ce­ği gi­bi, ye­ral­tın­da fa­ali­yet yü­rü­ten
bi­ri de ola­bi­lir. Bi­rin­ci­le­rin du­ru­munu bir
ya­na bı­ra­kır­sak, il­le­gal ko­num­da bu­lun­du­
ğu hal­de, sap­tan­mış ve ta­kip he­de­fi ha­li­ne
ge­ti­ril­miş bir ki­şi­nin bi­li­nen ve­ya gi­de­bi­le­
ce­ği var­sa­yı­lan tüm aka­ra­ba ve dost ev­le­ri­
nin/ iş­yer­le­ri­nin ran­de­vu yer­le­ri­nin ay­lar­ca
34
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
ma­nın im­kan­lar­dan son kı­rın­tı­sı­na de­ğin
ve ıs­rar­la ya­rar­lan­ma tu­tu­mu­nu ser­gi­li­yor.
Ta­kip ko­nu­sun­da dik­ta­tör­lü­ğün ka­zan­
dı­ğı de­ney ile ekip ve tek­nik im­kan­la­rın­da­
ki ola­ğa­nüs­tü ar­tı­şı he­sa­ba ka­tan bir pra­tik
ge­liş­ti­ri­le­me­di­ği, ön­lem­ler es­ki tarz kal­dı­ğı
için si­ya­si po­li­sin bir­bi­ri­ne ben­zer ya­ka­la­
ma, de­şif­re et­me ba­şa­rı­la­rı sü­rüp gi­di­yor.
Bu nok­ta­da va­him olan şey, fa­şist re­ji­min
ta­kip ey­l e­m in­d e kul­l an­d ı­ğ ı yön­t em­le­rin
bi­lin­me­si de­ğil, bu­nun kar­şı­sın­da tam bir
ira­de­siz­lik ser­gi­len­me­si­dir.
Da­ha ‘90’lı yıl­la­rın ba­şın­da, is­tih­ba­rat
ala­nın­da gö­rev­len­di­ri­le­cek po­lis­le­re ve­ri­
len özel eği­t im sı­r a­s ın­d a di­ğ er şey­l e­r in
ya­nı­sı­ra şun­la­rın öğ­re­til­di­ği bi­li­ni­yor:
Ta­kip­ten ön­ce bir ta­kip pla­nı ya­pı­lır. Bu
plan­d a ta­k ip­t en ne bek­l en­d i­ğ i sap­t a­n ır.
Ta­ki­bin tip ve de­re­ce­si be­lir­le­nir. He­def
(ta­kip edi­len ki­şi) hak­kın­da bil­gi ve­ri­lir.
Ta­kip ya­pı­la­cak yer hak­kın­da ön­ce­den bil­
gi­le­ni­lir. Özel­lik­le umu­mi yer­le­rin, pas­ta­­
ne­le­rin iki ka­pı­sı bi­lin­me­li­dir. Ya­ya ta­kip­
le­r in­d e ha­z ır oto bu­l un­d u­r u­l ur. Eki­b in
ta­nın­ma­sı ih­ti­ma­li­ne kar­şı da ye­dek ekip
ha­zır tu­tu­lur. Ta­kip­çi­le­rin mu­hit ve sem­te
gö­re gi­yin­me­si ge­re­kir. Bir ba­kış­ta ha­tır­da
kal­ma­ya­cak şe­kil­de gi­yi­ni­lir. Bo­zuk pa­ra
bu­l un­d u­r u­l ur. Faz­l a su­l u şey­l er­ ye­m e­s i
ge­re­kir. He­de­fin dik­ka­ti­ni çe­ke­cek her tür­
lü dav­ra­nış­tan ka­çı­nıl­ma­sı ge­re­kir. Ge­ce
ta­k ip­l e­r in­d e özel­l ik­l e kö­ş e­l e­r in ge­n iş
dö­nül­me­si ge­re­kir.
Ta­kip bi­çim­le­ri tip ve de­re­ce­le­ri de şöy­
le sı­nıf­lan­dı­rı­lı­yor:
ÜÇ­LÜ TA­KİP: He­de­fi üç ki­şi­nin bir­lik­
te ta­kip et­me­si­dir. A, B, C, ki­şi­ler di­ye
ta­nım­la­nan bu üç­lü, he­de­fin ar­ka­sı­na peş­
pe­şe bel­li ara­lık­lar­la di­zi­li­yor. He­def A’yı
fark et­ti­ğin­de A yo­lu­na de­vam edi­yor. B
pe­şi­ne ta­kı­lı­yor. C ise B’nin pe­şin­den gi­di­
yor ve ye­n i bir far­k e­d il­m e du­r u­m un­d a
ye­d ek ola­r ak bu­l u­n u­y or. Ay­r ı­c a cad­d e,
so­kak ve kö­ye dö­nüş­le­rin­de C ge­rek­ti­ğin­de
yan­la­rı (yan so­kak­la­rı vb. ) sağ­la­ma alı­yor.
İKİ­Lİ TA­KİP: A ve B he­de­fi bir­lik­te
ta­k ip edi­y or­l ar A ta­k ip­ç i B ise kon­t ak
ta­kip­çi olu­yor. B üç­lü ta­ki­bi­nin ikin­ci­si
olu­yor. A fark edil­di­ğin­de B ta­ki­be de­vam
edi­yor.
HAS­SAS TA­KİP: He­de­fin ta­ki­bi sez­
me­me­si için ya­pı­lan ger­çek ta­kip­tir. Ya­ni
he­de­fin ta­kip ka­bul­len­me­ye­ce­ği dav­ra­nış­
lar­da bu­lun­ma­mak... Fark et­ti­ğin­de ko­lay­
ca at­l at­t ı­ğ ı­n a ik­n a et­m ek ya da za­m an
za­man ta­kip et­mek
SU­LU TA­KİP: Ya­kın­dan ya­pı­lan ta­kip­
tir. He­de­fin suç iş­le­me­si­ne ma­ni ol­mak
için ge­rek­ti­ğin­de yan­ya­na ola­bi­li­yor. Ya­ni
he­de­fin ta­ki­bi sez­me­si gö­ze alı­nı­yor.
TA­C İZ TA­K İ­B İ: Yan­y a­n a bu­l u­n a­r ak
de­şif­ras­yon gö­ze alı­nı­yor. Amaç he­de­fin
ya­pa­ca­ğı iş­le­re ma­ni ol­mak.
MÜ­T E­R AK­K İ TA­K İP: Çok has­s as
ta­kip­tir. He­def ay­nı ye­ri kul­la­nı­yor­sa ve­ya
bi­li­nen sa­bit bir ye­ri var­sa (iş­ye­ri, ev, pe­ri­
yo­dik iliş­ki vb.) bu ta­kip ya­pı­lı­yor. He­def
her­gün son yö­nel­di­ği yer­den alı­nı­yor ve
göz­l e gö­r ü­l e­b il­d i­ğ i ye­r e ka­d ar uzak­t an
ta­kip edi­li­yor. Uyan­dı­rıl­ma­mak için faz­la
yak­la­şıl­mı­yor.
BİR­DİR­BİR USU­LÜ: Üç­lü ya da da­ha
faz­la ta­kip­çi ile ya­pı­lan ve ta­nın­ma­mak
için bel­li bir me­sa­fe­ye ka­dar A, son­ra B,
A’yı ge­çer, C ise B’yi ge­çer ay­nen bir­dir­bir
oyu­nun­da ol­du­ğu gi­bi he­def uyan­dı­rıl­ma­
35
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
ha­lin­de”, “et­ra­fıy­la il­gi­len­me­yen” ta­şıt­lıta­şıt­sız gö­zet­le­yi­ci­le­rin ye­ri­ne ge­tir­di­ği,
araç ola­rak ise dol­muş ti­pin­de mi­ni­büs­le­rin
kul­la­nıl­dı­ğı gö­rül­müş­tür.
Ve yi­ne bir­den çok ör­nek­te or­ta­ya çık­tı­
ğı gi­bi, ta­kip edi­len ki­şi­le­rin ev­le­ri­ne gi­ri­
lip-çı­k ıl­d ı­ğ ı ve­y a gö­z al­t ı sal­d ı­r ı­s ın­d an
he­men ön­ce elek­trik, su vb. me­mu­ru ola­
rak ev­l e­r e ge­l in­d i­ğ i ya da apat­m an­d a­k i
ki­ra­lık da­irey­le il­gi­li bil­gi­le­rin il­la da ta­kip
edi­le­ne so­rul­du­ğu, hat­ta “eğer ben­zer­se”
da­ire­si­ne gö­za­tıl­mak is­ten­di­ği vb. de­ney­ler
için­de­dir.
Ta­kip edi­len sa­bit me­ka­nın kar­şı­sın­da
ev, da­ire, dük­kan tu­tul­du­ğu da kay­de­dil­
me­li­dir.
Ara­ba­lı ta­kip­te, ekip­le­rin ye­ni­len­me­si
bir ya­n a, ta­k ip­ç i­l e­r in ara­b a­l a­r ın için­d e
kı­lık de­ğiş­tir­di­ği, ara­ba­lı ve­ya ya­ya ta­kip­
çi­le­rin tel­siz­ler­le ha­ber­leş­tik­le­ri, wolk­man
din­ler gi­bi ku­lak­lık (ge­nel­lik­le tek) ta­ka­rak
tel­si­zi göz­le­dik­le­ri bi­li­nen yön­tem­ler­den­
dir.
Ke­za için­de bu­lun­du­ğu­nuz ti­ca­ri ve­ya
özel araç ta­kip edi­li­yor­sa, bu­nun en az iki
ara­b ay­l a ya­p ıl­d ı­ğ ı, bun­l a­r ın si­z i ara­y a
al­dık­la­rı, ara­cı­nı­zın dur­du­ğu her du­rak­ta
ve­ya yer­de du­ra­rak adam in­dir­dik­le­ri ta­nı­
nan me­tod­lar­dır.
Dev­rim­ci ha­re­ke­tin de­ği­şik tür­le­ri­nin
ya­şan­dı­ğı böy­le­si ör­nek­le­rin sa­yı­sı­nı art­tı­
ra­bi­li­riz. An­cak sa­nı­rız baş­ka de­tay­lar bir
ya­na bı­ra­kı­lır­sa, te­mel özel­lik­ler açı­sın­dan
sı­ra­la­dık­la­rı­mız ye­ter­li­dir.
Ve­ri­ler­den de an­la­şı­la­ca­ğı gi­bi, ta­kip
çok de­ği­şik yön­tem ve araç­lar­la ger­çek­leş­
ti­ri­le­bi­lir.
Dev­rim­ci fa­ali­yet yü­rü­ten mi­li­tan için
böy­le­si du­rum­da ilk ku­ral, ta­ki­bin açı­ğa
çı­ka­rıl­ma­sı­dır. Bu, eğer düş­ma­nın ta­kip
sal­dı­rı­sı­na kar­şı gün­lük ya­şam­da ye­te­rin­ce
du­y ar­l ı­l ık var­s a müm­k ün­d ür. Her gün
ye­ni­den ve ye­ni­den, bi­na­la­ra (ev, iş­ye­ri
vb.) gi­riş ön­ce­si ve çı­kı­şın ar­dın­dan ran­de­
vu­la­ra git­me­den ve ay­rıl­dık­tan son­ra, mer­
ke­zi oto­büs du­rak­la­rı, gar­lar, is­ke­le­ler, pos­
ta­­ne ve çar­şı­lar ile şe­hir mer­kez­le­ri gi­bi
risk­li nok­ta­lar-alan­lar ge­çil­dik­ten son­da
ta­kip kont­ro­lü­nü (işin ru­hu­na uy­gun bi­çim­
de) ya­p ı­y or­s a­n ız bu ola­n ak­l ı ola­c ak­t ır.
Ta­ki­bi açı­ğa çı­kar­dık­tan son­ra ya­pı­la­cak
ikin­ci iş, ta­ki­bin ni­te­li­ği­ni çö­züm­le­mek­tir.
Üçün­c ü adım, na­s ıl baş­l a­d ı­ğ ı­n ı ne­r e­y e
ka­dar ulaş­tı­ğı­nı be­lir­le­me­ye ça­lış­mak, dör­
dün­cü­sü ise il­gi­li par­ti ör­gü­tü ile du­ru­mu
ko­nuş­mak, tar­tış­mak ve kar­şı ha­re­ket pla­
nı ge­liş­tir­mek­tir.
Ta­kip­le yüz­yü­ze ka­lın­dı­ğın­da yu­ka­rı­da­
ki dav­ra­nış çiz­gi­si­ni iz­le­me­si ge­re­ken mi­li­
tan için, ta­k ip­ç i­l e­r in ye­n i in­s an­l a­r a,
me­kan­la­ra, bil­gi­le­re ulaş­ma­sı­nı en­gel­le­
mek her şe­yin üs­tün­de tu­tu­la­cak önem­de­
dir. Ge­r ek ta­k ip ka­p a­n ı­n a kı­s ıl­m a­m ak,
ge­rek­se de ta­ki­bi ye­ni me­kan­la­ra ta­şı­ma­
mak an­cak ku­ral­lı bir ya­şam­la, ku­ral­lı iliş­
ki­ler­le ve pro­fes­yo­nel bir ka­tı­lık­la ha­re­ket
edil­me­siy­le ba­şa­rı­la­bi­lir. Her­şey­den ön­ce,
dev­rim­ci sa­vaş­çı­nın, par­ti­si­ni, yü­rü­ttü­ğü
fa­ali­ye­ti ve ken­di­ni cid­di­ye al­ma­yı bil­me­si
ge­re­kir. An­cak sö­zü­nü et­ti­ği­miz şey laf­zı
de­ğil, pra­tik bir so­run­dur. Bir ya­şam tar­
zın­d a ifa­d e bu­l ur ve dü­z en­l e tam bir
ko­puş­ma yo­luy­la sağ­la­na­bi­lir.
Bu vur­gu­lar­dan son­ra ya­şan­mış de­ney­
ler üze­rin­den ba­zı uya­rı­lar ya­pa­bi­li­riz.
36
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
gö­ze­tim al­tın­da tu­tul­ma­sı yo­lun­dan so­nuç­
la­ra ula­şı­la­bi­li­yor. Ay­nı bi­çim­de po­li­sin
dev­rim­ci ör­gü­te yö­ne­lik sal­dı­rı­sın­da el­de
et­ti­ği bil­gi­le­rin bir kıs­mı­nı (ör­ne­ğin ta­kip­
le, iş­ken­cey­le el­de et­ti­ği bil­giy­le ya da ele
ge­çen te­le­fon nu­ma­ra­la­rıy­la sap­tan­mış bir
ev ve­ya iş­ye­ri) de­şif­re et­me­me­si so­nu­cu
bah­se­di­len yer­ler ye­ni bir ta­kip nok­ta­sı
ola­rak kul­la­nı­lı­yor. Po­lis var­sa elin­de­ki
eş­gal­le­ri bul­mak, yok­sa ge­le­ni-gi­de­ni iz­le­
mek için böy­le­si yer­le­ri ay­lar­ca de­ne­tim
al­tın­da tut­mak sab­rı­nı, ira­de­si­ni ser­gi­li­yor.
(1)
Ta­kip he­de­fi­nin kal­dı­ğı ev ya da gi­dip
gel­di­ği iş­yer­le­ri sap­tan­dık­tan son­ra, ye­rin
özel­l i­ğ i­n e gö­r e (par­t i­y e-ör­g ü­t e ait bir
me­kan olup ol­ma­dı­ğı vb.) çev­re­ye doğ­ru­
dan po­li­sin ya da si­vil ajan­la­rın yer­leş­ti­ril­
di­ği de pek çok ör­nek­te açı­ğa çık­mış­tır.
Ta­kip­ler so­nu­cu giz­li ba­sım ye­ri­ni sap­
ta­yan is­tih­ba­rat po­li­si­nin, onun kar­şı­sın­da­
ki bir ma­rar­goz dük­ka­nı­na iş­çi gö­rü­nü­
müy­le yer­le­şe­rek, 6 ay sü­rey­le ta­kip yap­tı­
ğı, za­man za­man bu iş­ye­ri­ne giz­le­ce gi­rip
çık­tı­ğı bi­li­nen ör­nek­ler ara­sın­da­dır. (2)
Sap­t an­m ış ve önem­s e­n en bir ta­k ip
he­de­fi­nin gi­dip kal­dı­ğı ak­ra­ba evi­nin ya­kı­
nı­na, onu de­net­le­mek üze­re bir ih­bar­cıaja­nın ai­le­ce yer­leş­ti­ri­ldi­ği, ken­di­si­ni “ta­ri­
hi eser ka­çak­çı­sı ve üfü­rük­çü” ola­rak ta­nı­
tan bu ki­şi­nin, ço­cu­ğu­nu “he­def”in, ay­nı
çev­re­de gi­dip gel­di­ği ak­ra­ba­sı­na ait iş­ye­ri­
ne iş­çi ola­rak sok­tu­ğu, böy­le­ce il­gi­li ak­ra­
bay­la sü­rek­li ve “sı­cak” bir iliş­ki ze­mi­ni­ni
ya­ra­ta­ca­ğı; tüm bu uy­gu­la­ma­la­rın, ope­ras­
yon gü­nü­ne de­ğin ay­lar­ca sür­dü­rül­dü­ğü bir
baş­ka ör­nek­tir.
A şeh­rin­de ya­pı­lan gö­zal­tı sal­dı­rı­sın­da
ele ge­ç en, B şeh­r in­d e ait te­l e­f on­l a­r ın
bu­lun­du­ğu ev ve iş­yer­le­ri­nin sap­tan­ma­sı,
bah­se­di­len yer­ler­de­ki in­san­lar­dan ba­zı­la­rı­
nın alı­nıp bı­ra­kıl­ma­sı, ba­zı ev ve iş­yer­le­ri­
ne ise hiç gi­d il­m e­m e­s i; fa­k at her iki
du­rum­da da bu me­kan­la­rın iz­le­nip, te­le­
fon­la­rın din­len­me­si so­nu­cu, bir kaç ay son­
ra da ol­sa be­lir­len­miş eş­gal­ler ve­ya ge­lip
gi­den şüp­he­li­ler üze­rin­den ye­ni ta­kip ve
gö­zal­tı sal­dı­rı­la­rı­nın ya­şan­dı­ğı “bir” ör­nek­
ten de sö­ze­di­le­bi­lir. Ta­kip he­def­le­rin, eveiş­ye­ri­ne doğ­ru­dan gel­me­ye­ce­ği var­sa­yı­lan
du­r um­l ar­d a, çev­r e­d e­k i kah­v e­h a­n e­l e­r in
(özel­lik­le de gö­ze­tim­de tu­tu­lan ev ve iş­ye­ri
sa­k in­l e­r i­n in gi­d ip gel­d i­ğ i yer­l er) ta­k ipbek­le­me üs­sü ha­li­ne ge­ti­ril­di­ği bi­li­ni­yor.
Ta­k ip edi­l en dev­r im­c i­n in kal­d ı­ğ ı ev
bu­lun­du­ğun­da kont­ro­lü sağ­lam­laş­tır­mak,
ye­ni ki­şi ve me­kan­la­ra ulaş­mak için, evin
çev­re­si­ne li­se­li gö­rü­nü­mün­de bir kaç genç
ta­kip­çi­nin yer­leş­ti­ril­di­ği; bir apart­ma­nın
önün­de ya da bir oto­mo­bi­lin için­de “Va­kit
ge­çi­ren”, “ya­ban­cı mü­zik din­le­yip eğ­le­
nen”, “genç kız­lar­la il­gi­le­nen” bu söz­de
li­se­li­le­rin, baş­ta iz­le­nen dev­rim­ci ol­mak
üze­re, eve gi­ren çı­kan­la­rı dü­zen­li bi­çim­de
de­n et­l e­d i­ğ i, evin cad­d e­l e­r e açı­l an tüm
so­kak gi­riş­le­ri­nin ise ara­ba­lar­la tu­tu­la­rak
ta­ki­bin sür­dü­rül­dü­ğü ya­şa­nan ör­nek­ler ara­
sın­da­dır. Ke­za ken­di­le­rin­den kuş­ku­la­nıl­dı­
ğı dü­şü­nül­dü­ğün­de li­se­li­le­rin or­ta­dan kay­
bol­duk­la­rı, ye­ri­ni ise kuş­ku çek­me­ye­ce­ği
var­sa­yı­lan bir tan­ke­rin al­dı­ğı, evin gö­zet­
len­me­si­nin bu tan­ke­rin ka­pa­lı bö­lü­mün­de
bu­lu­nan ki­şi ve araç­lar­la yü­rü­tül­dü­ğü tür­
den ör­nek­ler mev­cut­tur. Ki­mi ör­nek­ler­de
ise, “li­s e­l i genç­l er”in gö­r e­v i­n i “ken­d i
37
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
zi da­ğıt­ma­ya­cak olan, o ba­sit test­le­ri, kont­
rol­le­ri yap­ma­yı do­ğal­laş­tır­dı­nız mı?
Bir böl­ge­de ta­kip­le yüz­yü­ze ka­lıp onu
at­lat­tı­ğı­nız­da; düş­man ele­man­la­rı­nın böl­ge
çev­r e­s in­d e­k i mer­k e­z i oto­b üs, mi­n i­b üs,
tram­vay du­rak­la­rı­nı, tren gar­la­rı­nı, va­pur
is­ke­le­le­ri­ni tu­ta­ca­ğı­nın bi­lin­cin­de ola­rak
ha­re­ket edi­yor mu­su­nuz? Ta­kip he­de­fi­ni
kay­be­den­le­rin tel­siz­le­ri­ne sa­rı­lıp böl­ge­de­ki
di­ğer un­sur­la­ra si­zi, tip, giy­si, ta­şı­dı­ğı­nız
çan­ta, pa­ket vb. gi­bi bil­gi­ler­le ta­nı­ta­ca­ğı­nı
he­sa­ba ka­tı­yor mu­su­nuz?
“Sa­ğ a so­l a” zu­l a­l a­m a­d an bı­r a­k ıl­m ış
ve­si­ka­lık ve­ya bir­den çok ki­şiy­le çe­kil­miş
fo­toğ­raf­la­rı­nı­zın, enin­de so­nun­da ba­şı­nı­za
iş aça­ca­ğı dü­şün­ce­siy­le bes­le­nen bir ti­tiz­li­
ğe sa­hip mi­si­niz?
Ku­ral­dı­şı-pa­ra­lel-ya­tay, na­sıl ni­te­le­nir­se
ni­te­len­sin so­nuç­ta, gö­rev­le­ri­niz­le be­lir­len­
me­miş, key­fi­yet ta­şı­yan her gö­rüş­me­nin
düş­m a­n ın ne­t i­c e­y e git­m e im­k an­l a­r ı­n ı
ko­lay­laş­tır­dı­ğı­nı, ay­nı za­man­da ta­kip kay­
nak­l a­r ı­n ı per­d e­l e­y e­r ek par­t i­n in ön­l em
ye­te­ne­ği­ni sı­nır­la­dı­ğı­nı bi­len, bu tip za­af­la­
ra sü­rük­len­me­yen ve göz yum­ma­yan bir
ça­lış­ma tar­zı­na sa­hip mi­si­niz?
Do­ğal, ku­ral­lı ran­de­vu­la­rı­nı­zı dü­şü­ne­
rek ver­m e­n in, “ran­d e­v u için ran­d e­v u”
tu­za­ğı­na düş­me­me­nin, kı­sa­ca­sı gö­rüş­me­le­
ri iş­lev­li kıl­ma­nın, ge­rek­siz bu­luş­ma­lar­dan
ka­çın­ma­nın ne­re­sin­de­si­niz?
Top­lan­tı yap­tı­ğı­nız me­kan­la­rı gün­lük
ge­liş gi­diş­le­rin dı­şın­da tu­tu­yor, bu tip yer­
le­re gi­der­ken ta­ki­be kar­şı özel kont­rol­ler
uy­gu­lu­yor, bu­nun için za­ma­nı ra­hat kul­la­
na­bi­le­ce­ği­niz tarz­da plan­lı­yor mu­su­nuz?
Di­ğer de­za­van­taj­la­rı­na kar­şın, uy­gun yer­
ler bu­lun­du­ğun­da ka­ran­lı­ğın ve ten­ha­lı­ğın
ta­k i­b i açı­ğ a çı­k ar­m a­d a sağ­l a­y a­b i­l e­c e­ğ i
ko­lay­lık­lar­dan ya­rar­la­nı­yor mu­su­nuz?
Ran­de­vu böl­ge­si ve­ya ye­ri için kul­lan­
dı­ğı­nız sim­ge­nin (isim vb.) de­şif­re ol­du­ğu
ko­şul­lar­da, kon­tak te­le­fo­nu din­le­me­ye alan
is­tih­ba­rat po­li­si­nin (ki son yo­ıl­lar­da bu
ko­nu­da yurt­dı­şı te­le­fon­la­rı­nın özel ola­rak
din­len­di­ği, iş­ken­ce­de çö­zül­me­ler ol­du­ğun­
da yurt­d ı­ş ı bağ­l an­t ı te­l e­f o­n u so­r ul­d u­ğ u
bi­li­ni­yor) ran­de­vu böl­ge­si­ni ala­bil­di­ğin­ce
ge­niş bi­çim­de sa­rıp, otu­ru­la­bi­le­cek me­kan­
la­rı ta­ra­ya­rak si­ze ula­şa­bi­le­ce­ği­ni, iz­le­mek
ya da esir et­mek yo­lu­na gi­de­ce­ği­ni he­sa­ba
ka­tan bir ha­re­ket tar­zı iz­li­yor mu­su­nuz?
Po­lis­çe ta­nı­nı­yor, yap­tı­ğı­nız iş az-çok
bi­li­ni­yor ve iz­len­me­ye alın­mış­sa­nız, ak­ra­
ba ve ya­kın­la­rı­nız­la tüm iliş­ki­le­ri­ni­zi kes­
me­di­ği­niz ko­şul­lar­da, şeh­rin bir baş­ka böl­
ge­si­ne yer­leş­se­niz bi­le, al­tı ay ya da bir yıl
son­ra siz­den baş­la­ya­cak ve ge­niş­le­ye­bi­le­
cek bir ta­k i­b e mah­k um ol­d u­ğ u­n u­z un
bi­lin­cin­de bir pra­tik ser­gi­li­yor mu­su­nuz?
Kim­li­ği­niz de­şif­re ol­muş ve ara­nı­yor­sa­nız,
fa­ali­yet yü­rüt­tü­ğü­nüz ken­tin de­ğiş­ti­ril­di­ği
du­rum­da ise ye­ni ala­nı­nız­dan an­ne-ba­ba,
eş ve­y a si­z e ulaş­m a ih­t i­m a­l i te­m e­l in­d e
po­lis­ce de­net­le­nen ki­mi ya­kın­la­rı­nı­za te­le­
fon et­ti­ği­niz du­rum­da, fa­ali­yet yü­rüt­tü­ğü­
nüz şeh­ri de­şif­re et­miş ola­ca­ğı­nı­zı; eğer
bah­se­di­len ve po­li­sin, “bel­ki uğ­rar” (hat­ta
ki­m i ör­n ek­l er­d e “mut­l a­k a uğ­r ar”) di­y e
dü­şün­dü­ğü me­kan­la­ra uğ­ra­ya­cak olur­sa­
nız, bu­nun bir ta­kip baş­lan­gı­cı ola­ca­ğı­nı,
düş­ma­nın bu av için bir-iki yıl bi­le sa­bır­lı
dav­ra­na­ca­ğı­nı he­sa­ba ka­tan ku­ral­la­ra sa­hip
mi­si­niz?
Po­li­sin gö­zal­tı sal­dı­rı­la­rın­da ta­kip hal­
ka­sı ola­rak ki­mi bi­rey­le­ri al­ma­dı­ğı­nı, açı­ğa
38
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Evi­ni­zin çev­re­sin­de park eden araç­la­rın
pla­ka­la­rı ya da özel­lik­le­ri hak­kın­da dik­kat­
li mi­si­niz? Bir­den bi­re or­ta­ya çı­kan, için­
de, “ken­di ha­lin­de” gö­rün­me­ye özen gös­
te­ren bir sü­rü­cü ya da ço­cuk­lu ai­le bu­lu­
nan, özel ve­ya fir­ma dam­ga­sı ta­şı­yan araç­
la­r ın ha­r e­k et tar­z ı­n ı bir öl­ç ü­d e de ol­s a
kont­rol ede­bi­li­yor mu­su­nuz? Ka­pa­lı mi­ni­
büs­ler ve tan­ker ör­ne­ğin­de gör­dü­ğü­müz
tür­den araç­lar ko­nu­sun­da ref­leks­le­ri­ni­zi
di­ri tu­tu­yor mu­su­nuz? Be­lir­li bir dö­nem­desü­reç­te, so­ka­ğı­nı­zı, so­ka­ğı­nı­za açı­lan cad­
de gi­ri­şi­ni top­lan­ma me­ka­nı se­çen genç­le­
rin, bu çev­re­nin in­san­la­rı olup ol­ma­dık­la­rı
ko­nu­sun­da bir ka­ra­ra va­ra­bi­li­yor mu­su­
nuz?
Eve gi­diş ge­liş­ler­de araç­la­ra hep ay­nı
yer­de inip bin­me­me, yü­rü­me me­sa­fe­sin­de
fark­lı yol­la­rı, so­kak­la­rı kul­lan­ma, iki gi­riş­li
bi­na­lar­dan ya­rar­lan­ma so­ru­nu­nu do­ğal bir
alış­k an­l ık ha­l i­n e ge­t ir­d i­n iz mi? Bir ev
tu­tar­ken fark­lı yol­lar­dan ge­liş-gi­diş, çev­re
de­n e­t i­m i vb. ko­n u­l ar­d a el­v e­r iş­l i olup
ol­ma­d ı­ğ ı­n a dik­k at gös­t e­ri­y or mu­su­nuz?
Otur­d u­ğ u­n uz bi­n a­y a, özel­l ik­l e de si­z e
ya­kın da­ire ve ev­le­re ye­ni ta­şı­nan­lar hak­
kın­da bil­gi edin­me­yi ba­şa­ra­bi­li­yor mu­su­
nuz? Hak­la­rın­da ba­zı göz­lem­ler­de bu­lun­
ma­ya özen gös­te­ri­yor mu­su­nuz? Siz yok­
ken eve gi­rip çı­ka­cak­la­rı sap­ta­ya­bil­mek
için, ama­ca uy­g un işa­ret­l er ko­y u­yor ve
bun­la­rı hiç üşen­me­den her­gün de­net­li­yor
mu­su­nuz? (Tüm bun­lar ken­di öz­gün­lük­le­
riy­le “iş­yer­le­ri” için de ge­çer­li­dir.)
Kı­lık kı­ya­fe­ti­niz­de ve dış gö­rü­nü­şü­nüz­
de uy­gun za­man­la­ma­la­ra da­ya­nan de­ği­şik­
lik­le­re gi­di­yor mu­su­nuz? Si­zi ta­rif üze­ri­ne
ve­ya fo­toğ­raf­la ta­kip ede­cek düş­man kuv­
vet­le­ri­ni şa­şır­ta­cak, te­red­dü­te sü­rük­le­ye­
cek, ya­nıl­ta­cak bu tip sa­vaş hi­le­le­ri­ni kul­
lan­m a­m a­n ın, düş­m a­n a do­l ay­l ı yar­d ım
ol­du­ğu­nun bi­lin­cin­de mi­si­niz?
Ran­de­vu yer­le­ri­ni­zi iki kez­den faz­la
kul­lan­ma­ma­yı, ay­rı ay­rı yol­daş­lar­la ay­nı
yer­de gö­rüş­me­me­yi, ta­kip be­lir­ti­le­ri ya da
“duy­gu­su” ya­şa­dı­ğı­nız böl­ge­le­ri bu­luş­ma
alan­la­rı­nız için­den çı­kar­ma­yı alış­kan­lık
ha­li­ne ge­tir­di­niz mi? Gö­rüş­me yer­le­ri­ni­ze,
yal­nız­ca il­gi­li yol­daş ve­ya yol­daş­la­rın bil­
di­ği kod­lar ve­rip, do­lay­lı ha­ber­leş­me­ni­zi
bu te­mel­de yap­ma­yı ba­şa­rı­yor mu­su­nuz?
Ta­rih ko­nu­sun­da, yi­ne gö­rü­şe­cek­le­rin bil­
gi­si dı­şı­na taş­ma­yan po­li­si ya­nılt­ma for­
mü­lü­nüz var mı? Ra­kam­la­ra özel bir ran­
de­vu di­li ka­zan­dı­rı­yor mu­su­nuz?
So­kak ran­de­vu­la­rı­nız­da, uzun bir sü­re
cad­de üze­rin­de yü­rü­ye­rek ko­nuş­ma yo­lu­nu
ter­c ih et­t i­ğ i­n iz­d e, be­l ir­l i bir me­s a­f e­d en
araç­la din­le­ne­bi­le­ce­ği­niz, (do­la­yı­sıy­la hem
yü­rü­yüş gü­zer­ga­hı­nı­za özen gös­ter­me­niz
ge­rek­ti­ği hem de ko­nuş­ma­lar için uy­gun
bir yer­de otur­ma­yı ter­cih et­me­niz) üs­te­lik
de yol bo­yun­ca dik­ka­ti­ni­zi ko­nuş­ma­ya ver­
di­ği­niz ko­şul­lar­da ta­kip­çi için ko­lay bir av
ha­li­ne ge­le­ce­ği­niz bi­lin­ciy­le ha­re­ket edi­yor
mu­su­nuz? Ke­za eğer bu­luş­ma me­ka­nı­nız
tes­pit edil­diy­se ya da ora­ya ka­dar ta­kip
edil­diy­se­niz, dı­şar­dan araç­la din­le­ne­ce­ği­
ni­zi ve­ya lo­kan­ta, bi­ra­ha­ne, kah­veh­ne vb.
gi­bi yer­ler­de ge­lip si­zi gö­ren bir ma­sa­ya
otu­r an “ken­d i hal­l e­r in­d e­k i” şa­h ıs­l a­r ın
ma­sa­la­rın­da­ki mi­nik bir ka­me­ra yo­luy­la
ka­yıt ya­pa­bi­le­ce­ği­ni he­sa­ba ka­tı­yor mu­su­
nuz? Bü­tün bun­la­rın ayır­dı­na va­ra­bil­mek
için çok da vak­ti­ni­zi al­ma­ya­cak, dik­ka­ti­ni­
39
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Tam da bu­ra­da, par­ti­nin, pro­fes­yo­nel
dev­rim­ci­li­ğin yük­sel­til­me­si, ko­lek­ti­fe böy­
le bir ger­ç ek­l i­ğ in dam­g a­s ı­n ı vur­m a­s ı
ge­rek­ti­ği pers­pek­ti­fi ha­tır­lan­ma­lı­dır. Bu
du­rum­da, pro­fes­yo­nel dev­rim­ci­li­ğin ko­şul­
la­rın­dan bi­ri ola­rak “si­y a­s i po­l i­se kar­şı
mü­ca­de­le sa­na­tın­da us­ta­laş­mak” is­te­ği­nin
isa­be­ti ve ya­şam­sal öne­mi da­ha iyi an­la­şı­
la­cak­tır.
Ön­lem­ler, düş­ma­nın, pek ço­ğu­nu ya­zı
için­de sun­du­ğu­muz yön­tem­le­ri­nin ta­nın­
ma­sı ve bun­la­ra ek­le­ye­bi­le­ce­ği muh­te­mel
bi­çim­ler üze­ri­ne ka­fa yo­rul­ma­sı yo­luy­la
ge­liş­ti­ri­lip sağ­lam­laş­tı­rı­la­cak­tır. Bu ise,
ken­di­si­nin yüz­yü­ze gel­dik­le­riy­le ye­tin­me­
den, dev­rim­ci ha­re­ke­te ait ders ve de­ney­le­
rin, par­ti ta­ra­fın­dan mer­ke­zi­leş­ti­ril­me­si­nin
ve ör­güt­le­ri­ne ma­le­dil­me­si­nin ha­ya­ti öne­
mi­ni gös­te­rir.
Bu ma­let­me­nin pra­tik bir so­run ol­du­ğu,
ör­güt­sel ku­ral­la­rın ve de­ne­ti­min ta­viz­siz
uy­g u­l an­m a­s ı dı­ş ın­d a sağ­l a­n a­m a­y a­c a­ğ ı
ken­di­li­ğin­den an­la­şı­lır­dır. İş­te bu iş­ler­lik
için­de, so­run tek tek par­ti iş­çi­le­ri açı­sın­dan
ele alın­dı­ğın­da be­lir­ti­le­bil­me­li­dir ki, bu
ka­dar et­ki­li ha­le gel­miş ve düş­man ira­de­yi
oluş­tu­ran en önem­li öge ol­ma­ya yüz tut­
muş ta­kip so­ru­nun­da, par­ti iş­çi­si­nin za­fe­ri,
an­cak dev­rim­ci ya­şam tar­zı te­me­lin­de, giz­
li ör­güt­len­me­nin ol­maz­sa ol­maz ku­ral­la­rı­nı
pra­tik­leş­tir­me yo­luy­la, si­ya­si po­li­sin yön­
tem­le­ri­ni iz­le­me, ta­nı­ma ve ken­di­ni bun­la­rı
aşa­cak bi­çim­de ye­ni­den ko­num­lan­dır­ma­ya
bağ­lı­dır.
Bö­lü­mü nok­ta­lar­ken ko­nuy­la il­gi­si için­
de iki so­ru­nu vur­gu­la­ma­lı­yız.
1) Kal­dık­la­rı eve iş­le­ri ne­de­niy­le bir ya
da bir kaç gün git­me­yen ak­ti­vist­ler, o sü­re
için­de ev­de ka­lan yol­daş­la dı­şa­rı­da gö­rüş­
me­den eve git­me­me alış­kan­lı­ğı­nı ge­liş­tir­
me­li­dir. Ta­kip ve di­ğer ne­den­ler­le, po­li­sin
evi bul­muş ol­ma ola­sı­lı­ğı ve ya­nı­sı­ra ev­de
kal­ma­dı­ğı sü­re için­de şe­hir dı­şı­na gi­dip
ge­l en­l e­r in ta­k ip test­l e­r i­n in da­h a özen­l i
bi­çim­de ya­pıl­ma­sı ih­ti­ya­cı, eve git­me­den
ön­ce so­kak­ta gö­rüş­me alış­kan­lı­ğı­nı ko­şul­
lan­dır­ma­lı­dır.
2) Po­li­sin ta­kip yo­luy­la dev­rim­ci ak­ti­
vist­le­rin kal­dı­ğı ev­le­re ula­şıp, bun­lar­dan
ba­zı­la­rı­na gir­di­ği, de­ği­şik dev­rim­ci ör­güt­
le­rin ma­ruz kal­dı­ğı ope­ras­yon­lar­ca ka­nıt­la­
nan bir ger­çek­tir.
Bu çer­çe­ve­de ön­lem ola­rak;
a) Hiç­bir ör­güt­sel bel­ge, evi araş­tı­ran
düş­m a­n ın bu­l a­b i­l e­c e­ğ i şe­k il­d e “or­t a­d a”
bı­ra­kıl­ma­ma­lı, önem de­re­ce­si­ne gö­re de­ği­
şik özel zu­la­lar­da mu­ha­fa­za edil­me­li, bu
zu­la­la­ra do­ku­nu­lup do­ku­nul­ma­dı­ğı­nı an­la­
ya­cak “tu­zak­lar” ku­rul­ma­lı­dır.
b) Diz­gi iş­le­ri­nin ya­pıl­dı­ğı ya da az-çok
“sü­rek­li” tarz­da açık­ta ve zu­la so­ru­nuy­la
çö­zü­le­me­ye­cek bel­ge­le­rin, mal­ze­me­le­rin
bu­lun­du­ğu ba­zı özel ev­ler­de gün­de yir­mi­
dört sa­at bir nö­bet­çi bu­lun­du­rul­ma­lı­dır.
Ku­rum­laş­ma­lar bu du­rum gö­zö­nü­ne alı­na­
rak dü­zen­len­me­li­dir.
Di­ğer­le­rin­de ol­du­ğu gi­bi, dik­kat çe­ki­
len bu son so­run­da da dük­kan ti­pi yer­ler
için, ken­di öz­gül­lü­ğü­ne uy­gun ön­lem­ler
alın­ma­lı­dır.
Ta­k ip so­r u­n un­d a be­l ir­t i­l en tüm bu
ör­güt­sel ve bi­rey­sel ön­lem­ler­den ay­rı ola­
rak, düş­ma­na en öl­dü­rü­cü dar­be­nin, par­ti­
nin bağ­rın­da ya­şa­dı­ğı dün­ya­nın ge­niş­le­me­
si, bir baş­ka de­yiş­le kit­le­sel­leş­me yo­luy­la
vu­ru­la­ca­ğı da, son bir not ola­rak kay­de­dil­
40
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
çık­mış ev ve­ya iş­yer­le­rin­den bir-iki­si­ne
do­kun­ma­dı­ğı­nı ve bu yol­la da­ha son­ra­ki
sü­reç­te ha­zır baş­lan­gıç nok­ta­la­rı ka­zan­dı­
ğı­nı bi­len; gö­zal­tı sal­dı­rı­la­rın­da esir edi­len­
le­rin bağ­lan­tı­lı ol­duk­la­rı, fa­kat po­lis­çe ula­
şı­la­ma­yan ki­şi ve me­kan­la­rın du­ru­mu­nu
dik­k at­l i­c e göz­d en ge­ç i­r en, ope­r as­y o­n u
ken­di man­tı­ğı için­de çöz­me­den ve özel
ön­lem­ler ve test­ler yo­lun­da iler­le­me­den
iliş­ki­ler ge­liş­tir­me­yen bir an­la­yı­şa, pra­ti­ğe
sa­hip mi­si­niz?
Eğer po­li­sin gö­zü önün­dey­se­niz, “yok­
la­ma çek­mek” için ya­pı­lan ta­kip­ler­le yüz­
yü­ze ge­le­ce­ği­ni­zin, “göz önün­de ol­ma­yan”
bi­r i­l e­r iy­l e gö­r üş­t ü­ğ ü­n üz var­s a­y ı­l ı­y or­s a,
iş­ye­ri ve­ya evi­niz­den ay­rıl­dı­ğı­nız­da çok
sis­t em­l i ta­k ip­l e­r e ma­r uz ka­l a­c a­ğ ı­n ı­z ın
ayır­d ın­d a bir ti­t iz­l ik­l e ha­r e­k et edi­y or
mu­su­nuz? Eğer bu­luş­ma­la­rı­nız önem­se­ni­
yor­sa ba­zen ay­lar­ca sis­te­ma­tik bir de­ne­ti­
me ta­bi tu­tu­la­ca­ğı­nı­zı, bu işe (ve­ya si­ze)
ay­r ıl­m ış özel gö­r ev­l i­l e­r in ola­b i­l e­c e­ğ i­n i
he­sap­lı­yor mu­su­nuz.?
Ran­de­vu ye­rin­de­ki, çev­re­sin­de­ki çok
da “ye­rin­de de­ğil­miş” gi­bi du­ran araç­la­ra,
ay­kı­rı sa­tı­cı­la­ra, elekt­rik ve su kont­ro­lör­le­
ri­ne, fo­toğ­raf çe­ken­le­re, çev­re­niz­de bir­bi­
riy­le işa­ret­le­şen­le­re dik­kat ede­cek bir öze­
ne ve ra­hat­lı­ğa sa­hip mi­si­niz?
Bu­lun­du­ğu­nuz ta­şıt­tan in­di­ği­niz du­rak­
ta du­rup adam in­di­ren özel ve­ya ti­ca­ri tak­
si, okul ta­şı­tı tü­rün­den araç­la­ra ve inen
şah­sa kar­şı ref­leks­le­ri­niz iş­le­me­ye de­vam
edi­yor mu?
Ta­ki­bin yir­mi­dört sa­at ve her gün sür­
me­di­ği, ba­zen ta­kip­çi­nin pla­nı, ba­zen de
si­zin ira­di ça­ba­nız so­nu­cu so­na eren ta­ki­
bin, gi­dip gel­di­ği­niz sap­ta­nan bir ev­den,
dük­kan­dan, ran­de­vu böl­ge­sin­den, sık sık
te­le­fon et­ti­ği­niz ku­lü­be çev­re­le­rin­de şu ya
­da bu ka­dar gün son­ra ye­ni­den baş­la­ya­ca­ğı
bi­lin­ciy­le, ta­ki­bin kay­na­ğı üze­ri­ne iyi­ce
dü­şü­nü­yor, so­nuç­la­ra ulaş­ma­ya ça­lı­şı­yor
ve gü­ven­lik­li sa­yıl­maz di­ye dü­şün­dü­ğü­nüz
me­kan­lar ve bi­rey­ler­le iliş­ki­yi hiç ol­maz­sa
bir dö­nem ye­ni­den dü­zen­li­yor, il­gi­li kişi­le­
rin du­ru­mu test et­me­si­ni sağ­lı­yor mu­su­
nuz?
Ya­şa­nan ta­kip­ler ve tüm ta­kip be­lir­ti­le­ri
(ba­zı du­rum­lar­da ‘his­le­ri’ ) üze­rin­de cid­di­
yet­le dü­şü­nü­yor; “ta­kip-sız­ma-ope­ras­yon”
ko­nu­la­rın­da ve­ri­ler ve ema­re­ler olup ol­ma­
dı­ğı­nı her dü­zen­li or­gan top­lan­tı­sı­nın gün­
dem­le­rin­den bi­ri ha­li­ne ge­ti­ri­yor mu­su­
nuz? Bir baş­ka ifa­dey­le “dev­rim­ci ça­lış­ma­
nın gü­ven­li­ği” so­ru­nu­nu, önem­li gün­dem
mad­de­le­rin­den bi­ri ola­rak ka­bul et­me ve
ele al­ma ko­nu­sun­da bir alış­kan­lık ka­zan­dı­
nız mı? Bir üst or­gan­la bu ko­nu­da dü­zen­li
bil­g i ve de­n ey alış­v e­r i­ş in­d e bu­l u­n u­y or
mu­su­nuz? Ya­şan­mış de­ney­le­ri tüm par­ti­ye
ma­l et­m e ko­n u­s un­d a ira­d i dav­r a­n ı­y or
mu­su­nuz?
Ör­nek­ler ço­ğal­tı­la­bi­lir. Fa­kat her der­de
de­va bir dav­ra­nış ve­ya ön­lem­ler re­çe­te­si
yaz­m ak ne müm­k ün ne de ger­ç ek­ç i­d ir.
Kav­ra­na­cak hal­ka iki kar­şıt ira­de­nin bir­bi­
ri­ni yo­ket­mek üze­re şid­det­li bir mü­ca­de­le­
ye gir­di­ği ve dev­rim­ci ira­de­nin, ya­rat­tı­ğı
sa­yı­sız üs­tün­lük­le bu sa­va­şı bi­zim ka­zan­
ma­mı­zın tü­müy­le ola­nak­lı ol­du­ğu­dur. Düş­
ma­nın ba­şa­rı­la­rı­nın bi­zim ha­ta­la­rı­mız üze­
rin­de yük­sel­di­ği­ne da­ir ör­nek­le­rin işin esa­
sı­nı teş­kil et­me­si bu­nun bir baş­ka nok­ta­dan
doğ­ru­lan­ma­sı­dır.
41
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
me­li­dir. Açık­tır ki bin­le­ri, on­bin­le­ri ta­kip
ede­mez­si­niz. On­bin­le­rin için­de “eri­yen”
id­di­alı, sa­vaş ger­çe­ği­ne uy­gun ve ku­ral­lı
ya­şa­yan bir par­ti­nin ta­kip ka­pa­nın­da tü­ke­
til­me­si, as­la ba­şa­rı­la­ma­ya­cak boş bir ha­yal
ola­rak ka­la­cak­tır.
Ha­ber­leş­me araç­la­rı
Te­le­fon, dev­rim­ci ak­ti­vist­le­rin en yay­
gın kul­lan­dı­ğı ha­ber­leş­me ara­cı­dır. Öy­le ki
ran­de­vu­lar ve gü­ven­lik kont­ro­lü ko­nu­sun­
da sağ­la­dı­ğı ko­lay­lık­lar ne­de­niy­le, te­le­fon,
gün­lük ça­lış­ma­nın bir par­ça­sı ha­li­ne gel­
miş ve ne ya­zık ki ya­pı­lan il­ke­siz­lik­le­rin
so­nu­cu ola­rak, düş­ma­nın do­lay­lı ye­dek­le­ri
ara­sı­na gir­miş­tir. Ha­ber­leş­me­de da­ha az
ol­mak­la bir­lik­te, mek­tup ve tel­si­ze de baş­
vu­rul­mak­ta­dır.
Son söy­l e­n e­c ek ola­n ı ilk söy­l e­m ek
ge­re­kir­se, bu araç­la­rın hiç­bi­ri­nin gü­ven­li
ol­ma­dı­ğı­nı vur­gu­la­ma­lı­yız.
Da­ha ön­ce sö­zü­nü et­ti­ği­miz “Ge­ril­la”
ad­lı, kont­ge­ril­la eği­tim ki­ta­bın­da he­nüz
1973’te şun­lar ya­zı­lı­dır:
“Ça­ğı­mı­zın bu­gün­kü ola­nak­la­rı, tel­siz,
te­l e­f on, zarf­l a­m a usu­l ü ha­b er­l eş­m e­n in
kont­r ol al­t ı­n a alın­m a­s ı­n ı müm­k ün ha­l e
ge­tir­miş­tir. Pos­ta­ya ve­ri­len bir mek­tu­bun
açı­l a­r ak de­ş if­r e edil­m e­s i, bir te­l e­f on
ko­nuş­ma­sı­nın “sap­la­ma” ya­pıl­mak, bir tel­
siz ko­nuş­ma­sı­nın dal­ga bo­yu ve fre­kans
sap­tan­mak su­re­tiy­le din­le­ne­bil­me­si gün­lük
ya­şa­yış­ta ola­ğan iş­ler­den­dir.”
Mek­t up­l a­r ın açı­l ıp de­ş if­r e edil­m e­s i
ko­nu­sun­da Ey­mür “Ana­liz” ad­lı anı ki­ta­
bın­da şun­la­rı ya­zı­yor:
“He­def ül­ke­le­re ge­len-gi­den mek­tup­lar
san­sü­re ta­bi tu­tu­lu­yor­du.” (s. 57)
“Haz­ret (MİT’in Arap­ça mek­tup de­şif­
ras­yon gö­rev­li­si - bn.) gün­ler­ce uğ­raş­tı ve
inat­la ça­lış­tı. Bin­ler­ce mek­tu­bu kont­rol
edip, so­nun­da ara­dı­ğı­nı bul­muş­tu. Tak­ma
isim­le ya­zı­lan is­tih­ba­ri mek­tup­lar, Su­ri­
ye’de bu­lu­nan ya­kın­la­rı­na sı­ra­dan mek­tup­
lar gön­de­ren Şe­ra­fet­tin Eyüp’e ait­ti. Haz­ret
her gün ge­lip bin­ler­ce mek­tup ara­sın­dan,
tak­m a isim­l e yol­l a­n an ya­z ı ka­r ak­t e­r i­n e
uy­gun bir mek­tup bul­muş­tu.” (s. 58)
Ak­tar­dık­la­rı­mız, fa­şist re­ji­min kad­ro­la­
rı­nın, iş­le­ri­ni ve düş­man­la­rı­nı ne ka­dar cid­
di­ye al­dı­ğı­nı gör­mek, pek çok adam­sen­de­
ci, işin ko­la­yı­na ka­çı­cı tu­tu­mun po­li­sin bil­
gi ha­ne­si­ni ve ta­kip im­kan­la­rı­nı güç­len­dir­
di­ğ i­n i kav­r a­m ak ba­k ı­m ın­d an ye­t e­r in­c e
öğ­re­ti­ci­dir.
O hal­de zarf­la­ma yön­te­miy­le ya­pı­lan
“ha­ber­leş­me­de”, “ya­zı­lan­la­rın” bir kop­ya­
sı­nın po­lis ar­şi­vi­ne gir­di­ği­nin bi­lin­cin­de
ola­rak ha­re­ket et­mek her dev­rim­ci ak­ti­vis­
tin baş­t a ge­l en gö­r ev­l e­r in­d en­d ir. Pos­t a
yo­lu­nu kul­la­nan­la­rın, “ör­güt sır­rı” ve­ya
po­lis için ipu­cu sa­yı­la­bi­le­cek hiç­bir ko­nu­
da bu yön­te­mi ter­cih et­me­me­si, ne den­li
güç ve zah­met­li olur­sa ol­sun ken­di­ne fark­lı
yol­lar bul­ma­sı bir zo­run­lu­luk­tur.
Bu­r a­d a üze­r in­d e en faz­l a du­r ul­m a­s ı
ge­re­ken araç ise, söz­cü­ğün ger­çek an­la­
mın­d a dev­r im­c i­l e­r in “baş be­l a­s ı”, po­l is
is­tih­ba­rat şu­be­le­ri­nin ise en bü­yük yar­dım­
cı­sı ha­li­ne gel­miş olan te­le­fon­dur. (3)
İç ya da ulus­la­ra­ra­sı te­le­fon­la­rın kul­la­
nı­m ın­d a­k i yo­ğ un­l uk, cep te­l e­f on­l a­r ı­n a
ve­ri­len gü­ve­nir­lik pa­ye­si, pek çok ta­ki­bin,
42
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
yer sap­tan­ma­sı­nın ve ya­ka­lan­ma­nın yo­lu­
nu aç­mış­tır.
Bi­li­yo­ruz ki po­lis ay­nı an­da on­bin­ler­ce
te­le­fo­nu din­le­me ve kay­det­me­yi sağ­la­ya­
cak tek­nik im­kan­la­ra sa­hip­tir, be­lir­li bir
sü­re­yi aşan ko­nuş­ma­la­rı kay­dın­dan din­le­
ye­ce­ği uya­rı­cı sis­tem­ler­le ve yi­ne ba­zı söz­
cük­le­rin kul­la­nıl­dı­ğı gö­rüş­me­ler­den ge­cik­
mek­si­zin ha­ber­dar ola­bi­le­ce­ği elekt­ro­nik
do­na­nım­lar­la ça­lı­şı­yor.
Gün bo­yu din­le­nen te­le­fon­la­rın ya­nı­sı­
ra, di­ğer­le­ri­ni de oto­ma­tik kay­da al­mak­la
kal­mı­yor, bah­set­ti­ği­miz tür­den yön­tem­ler­le
ayık­lı­yor ve özel kont­rol­ler ge­liş­ti­ri­yor.
Tüm bu ça­lış­ma­lar için Em­ni­yet Mü­dür­lü­
ğü’nün uz­man bir din­le­me ör­gü­tü kur­du­ğu
bi­li­ni­yor.
Din­le­ni­le­me­ye­cek te­le­fon yok­tur. Bu
ger­çek da­ima ha­tır­da tu­tul­ma­lı­dır .
‘97 so­nun­da gün­lük ba­sın­da, İs­viç­re’de,
ara­nan bir cep te­le­fo­nu­nun ye­ri­nin, kar­şı­
da­ki aç­ma­sa bi­le bu­lu­na­bil­di­ği yö­nün­de
çı­kan ha­ber­ler de gös­te­ri­yor ki, dik­kat­li ve
il­ke­li kul­la­nıl­ma­dı­ğı her du­rum­da bu araç,
her an eli­miz­de pat­la­ya­cak bir bom­ba­dan
fark­sız­dır.
Bu hu­sus­ta ne­le­re dik­kat edil­me­li­dir?
En baş­t a ya­p ıl­m a­s ı ge­r e­k en te­l e­f on
yo­luy­la ya­pı­lan gö­rüş­me ve ha­ber­leş­me­le­
rin en alt dü­ze­ye çe­kil­me­si ve kul­la­nı­cı­la­
rın sa­yı­sı­nın sı­nır­lan­ma­sı­dır.
İkin­c i­s i, ka­l ı­n an me­k an­l a­r ı bir ya­n a
bı­ra­ka­lım, gi­dip-ge­li­nen yer­ler­de­ki sa­bit
te­le­fon­lar üçün­cü ki­şi­ler­le gö­rüş­me­ler­de
ke­sin­lik­le kul­la­nıl­ma­ma­lı; bu tarz bir il­ke­li
kul­la­nım­da, gü­ven­lik­ten kay­nak­lı zo­run­lu­
luk­lar­la sı­nır­lan­dı­rıl­ma­lı­dır.
Üçün­cü­sü, yurt­dı­şı te­le­fon­la­rın­da:
a) Ku­ral ola­rak ay­nı te­le­fon iki­den faz­la
ki­şi ta­ra­fın­dan kul­la­nıl­ma­ma­lı,
b) Ran­de­vu iş­le­rin­de baş­vu­ru­lan te­le­
fon­lar her tür po­li­tik ko­nuş­ma ve gö­rüş­me­
ye ka­pa­lı tu­tul­ma­lı,
c) Cep ya da sa­bit, han­gi tür­den olur­sa
ol­sun, bu te­le­fon­lar yurt­dı­şın­da fa­ali­yet
yü­rü­ten in­san­la­rın ora­da­ki baş­ka ak­ti­vist­
ler­l e ha­b er­l eş­m e­l e­r i­n e açık ol­m a­m a­l ı,
nu­ma­ra­sı giz­li tu­tul­ma­lı,
d) Ran­de­vu­la­rın ile­til­me­si­ne ara­cı­lık
ede­cek olan­lar, bu gö­re­vi la­yı­kıy­la ve en
ti­tiz tarz­da ye­ri­ne ge­ti­re­cek­ler ara­sın­dan
se­çil­me­li­dir.
Cep te­le­fo­nu ta­şı­yan ve ya­şa­dı­ğı­mız
top­rak­lar­da fa­ali­yet yü­rü­ten ak­ti­vist­ler, bu
ara­cı, kal­dık­la­rı ve­ya gi­dip gel­dik­lei sa­bit
yer­ler­de ve çev­re­sin­de ke­sin­lik­le kul­lan­
ma­ma­lı; nis­be­ten uzun po­li­tik ko­nuş­ma­lar
için ise, nor­mal iliş­ki­ler için­de uğ­ra­ma­dık­
la­rı böl­ge­le­ri ter­cih et­me­li­dir­ler. (4)
Cep te­l e­f on­l a­r ın­d an ve ku­l ü­b e­l er­d en
uzun ko­n uş­m a­l ar ya­p ıl­m a­m a­l ı, ka­p a­t ıp
ye­ni­den aç­ma yön­te­mi iz­len­me­li­dir.
Ku­lü­be­ler kul­la­nıl­dı­ğın­da ay­nı böl­ge­le­
re hap­s o­l un­m a­m a­l ı, ak­s i hal­d e ara­n ı­l an
te­le­fo­nun din­len­di­ği ko­şul­lar­da hem böl­ge­
nin, hem de ay­nı ku­lü­be­den te­le­fon edi­li­
yor­sa, bu nok­ta­nın tes­pit edi­le­ce­ği unu­tul­
ma­ma­lı­dır.
Ku­l ü­b e­l er­d en te­l e­f on edi­l ir­k en ta­k ip
so­ru­nu­na dik­kat edil­me­li, gö­rüş­me­den son­
ra alı­nan ba­zı ön­lem­le­rin yet­me­di­ği, ta­kip­
çi­nin yüz­ler­ce met­re uzak­ta du­rup gö­rüş­me
sa­at ve da­ki­ka­sı­nı sap­ta­dı­ğı, son­ra da il­gi­li
ku­lü­be­nin nu­ma­ra­sı­nı ve­re­rek gö­rü­şü­len
nu­ma­ra­yı ve ko­nuş­ma­yı PTT ka­yıt­la­rın­dan
öğ­re­ne­bil­di­ği he­sa­ba ka­tıl­ma­lı­dır.
43
Devrimci Çalışmanın Güvenliği
Yurt­d ı­ş ı te­l e­f on­l a­r ın­d a ara­c ı gö­r ev­l i,
ara­yan­la­rı ses­le­rin­den ta­nı­ma­yı ba­şar­ma­lı,
emin ol­mak için ken­din­ce yön­tem­ler ge­liş­
tir­me­li­dir. Çün­kü sap­ta­nan te­le­fon ve ran­
de­vu yer­le­ri üze­rin­den po­li­sin tu­zak me­saj
ve­ya ran­de­vu bı­rak­ma­sı tü­müy­le ola­nak­lı­
dır.
Ön­cü ko­lek­tif­ler kas­te­di­lir­ken kul­la­nı­
lan, “ai­le”, “şir­ket” vb. pek çok söz­cü­ğün
po­lis ta­ra­fın­dan bi­lin­di­ği ha­tır­da tu­tul­ma­lı,
do­ğal ko­nuş­ma­ya uy­gun ye­ni ke­li­me­ler
sap­tan­ma­lı ve bun­lar za­man za­man ye­ni­
len­me­li­dir.
Kur­ye­ler­de as­la ger­çe­ğe ya­kın bir ge­liş
ta­ri­hi ve­ril­me­me­li, ile­te­cek­le­ri “ema­net­ler”
ko­nu­sun­da hiç­bir açık­la­ma­da bu­lu­nul­ma­
ma­lı, bü­tün bu ko­nu­lar­da be­lir­li pe­ri­yod­
lar­l a de­ğ iş­t i­r i­l en şif­r e­l er kul­l a­n ıl­m a­l ı,
“ema­net­ler” ko­nu­su, kur­ye ile mu­ha­ta­bı
gö­rüş­tük­ten son­ra, mu­ha­ta­bı­nın ve­re­ce­ği
bil­gi­ler üze­rin­den de­net­len­me­li­dir.
Kur­ye­ye ve­ri­len ran­de­vu ye­ri ve ye­de­ği
her ne pa­ha­sı­na olur­sa ol­sun te­le­fon­la­rın
ko­nu­su ya­pıl­ma­ma­lı, gö­rüş­me nok­ta ve­ya
me­kan­la­rı kur­ye­ye iyi­ce kav­ra­tıl­ma­lı­dır.
Kur­ye­le­rin ta­kip ko­nu­sun­da eği­ti­me ta­bi
tu­tul­ma­sı so­ru­nu cid­di­yet­le ele alın­ma­lı­dır.
Si­y a­s i pol­i sin da­h a ön­c e­k i yıl­l ar­d a,
gö­zal­tı sal­dı­rı­la­rın­da ele ge­çir­di­ği te­le­fon
kart­la­rı sa­ye­sin­de pek çok nu­ma­ra­yı öğ­ren­
di­ği dev­rim­ci ha­re­ke­tin tec­rü­be­le­ri ara­sın­
da­dır. Son­ra­ki dö­nem­de bun­dan ka­çı­nıl­
mış­sa da, te­le­fon­la­rın, ba­sit şif­re­ler­le, hat­ta
dü­p e­d üz şif­r e­s iz ola­r ak üst­t e ta­ş ın­m a­s ı
ve­ya ev­ler­de, iş­yer­le­rin­de zu­la­lan­ma­dan
tu­tul­ma­sı ağır ha­ta­sın­dan kur­tu­lun­du­ğu­na
da­ir gü­ven ve­ri­ci, ka­lı­cı bir dü­zey ya­ka­la­
na­ma­ma­mış­tır.
Bu so­ru­nun aşıl­ma­sı için, te­le­fon nu­ma­
ra­la­rı şif­re­len­mek­le kal­ma­ma­lı, iki­ par­ça
ha­lin­de mu­ha­fa­za edil­me­li, so­kak­ta ge­rek­li
ola­c ak te­l e­f on nu­m a­r a­s ı, bu­l un­d u­ğ u
me­kan­da ez­ber­le­ne­rek dı­şa­rı çı­kıl­ma­lı­dır.
Ge­nel ola­rak ter­cih edi­le­cek olan ise te­le­
fon nu­ma­ra­la­rı­nın ha­fı­za­da tu­tul­ma­sı, hiç
ya­zıl­ma­ma­sı­dır.
44
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
BELGE
İkinci Kongre ve
Örgüt Sorunu
Bu ya­z›­da, hay­li ge­niş bir tar­t›ş­ma­n›n
ko­nu­su ola­bi­le­cek olan ‘ör­güt so­ru­nu’nun
bü­tün yön­le­ri üze­rin­de do­ğal ola­rak du­ru­
la­ma­ya­cak. Bu­ra­da dik­ka­ti­mi­zi, bu so­ru­
nun özel­lik­le bi­zim için son de­re­ce önem­li
ba­z› yan­la­r› üze­rin­de yo­ğun­laş­t›­ra­ca­ğ›z.
7-12 Ağus­tos 1997 ta­rih­le­ri ara­s›n­da
ba­şa­r›y­la ger­çek­leş­ti­ri­len par­ti­mi­zin İkin­ci
Kong­r e­s i’nin ya­p ›l­m ›ş ol­m a­s › bi­l e son
de­re­ce bü­yük bir önem ta­ş›­mak­ta­d›r. Ağ›r
ko­şul­lar al­t›n­da ger­çek­leş­ti­ril­miş olan bu
kong­re MLKP’nin, dev­rim­ci par­ti­ler de
için­de ol­mak üze­re, tüm bur­ju­va ve kü­çükbur­ju­va par­ti­le­rin­den te­mel­den fark­l› ola­
rak laf­ta de­ğil, ger­çek­ten de­mok­ra­tik bir
iş­le­yi­şe sa­hip ol­du­ğu­nu bir kez da­ha gös­
ter­di. İkin­ci Kong­re par­ti­mi­zin, pro­le­ter
de­mok­ra­si­si ge­le­ne­ği­nin, par­ti­nin üye ve
aday üye­le­ri­nin par­ti­nin ya­şa­m›­na ak­tif
ola­rak ka­t›­l›­m›, par­ti­nin ön­der­li­ği­ni seç­me,
par­ti­nin po­li­ti­ka­la­r›­n› tar­t›ş­ma ve ka­ra­ra
bağ­la­ma ge­le­ne­ği­nin bir kez da­ha doğ­ru­
lan­d›­ğ› ve pe­kiş­ti­ril­di­ği bir si­ya­sal ey­lem
ol­du. Za­ma­n›n­da ya­p›­la­ca­ğ›­n› se­zen s›­n›f
düş­ma­n›­n›n, par­ti­mi­ze kar­ş› az­g›n sal­d›­r›­
s›­na rağ­men kong­re­nin ba­şa­r›y­la ger­çek­
leş­ti­ril­miş ol­ma­s›, onun öne­mi­ni bir kat
da­ha ar­t›r­d›­ğ› gi­bi, MLKP’nin, ku­ru­lu­şun­
dan bu ya­na ser­gi­le­di­ği dev­rim­ci ira­de ve
ka­rar­l›­l›­ğ›n da bir an­la­t›­m› ol­du.
İkin­c i Kong­r e, MLKP-K’n›n olu­ş u­
muy­la so­nuç­la­nan ta­rih­sel öne­me sa­hip
Bir­lik Kong­re­si’nden bu ya­na ge­çen üç
y›l­l›k dö­ne­min pra­ti­ği­ni göz­den ge­çir­di, bu
pra­t i­ğ in eleş­t i­r el bir de­ğ er­l en­d ir­m e­s i­n i
yap­t› ve par­ti kad­ro ve sem­pa­ti­zan­la­r›­n›n
dik­k a­t i­n i önü­m üz­d e­k i gö­r ev­l e­r e çek­t i.
Bi­lin­di­ği gi­bi, ön­cel­le­ri­nin dev­rim­ci mi­ra­s›
45
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
üze­rin­de yük­se­len par­ti­miz, stra­te­jik doğ­
rul­tu­su­nu ve bel­li­baş­l› po­li­ti­ka­la­r›­n›, kap­
sam­l› tar­t›ş­ma­lar te­me­lin­de ha­z›r­la­nan Bir­
lik Kong­re­si’nde be­lir­le­miş bu­lu­nu­yor­du.
Bu ba­k›m­dan, geç­mi­şin dev­rim­ci mi­ra­s›­n›
as­la red­det­mek­si­zin ön­cel­le­ri­nin öz­ve­ri­li
ça­ba­la­r›y­la oluş­tu­ru­lan ve ken­di­si ye­ni bir
tarz ya­ra­tan MLKP’nin İkin­ci Kong­re­si, bu
doğ­rul­tu ve po­li­ti­ka­lar te­me­lin­de bir tar­t›ş­
ma­ya sah­ne ol­ma­d›. Ara­dan ge­çen üç y›­l›n
Bir­lik Kong­re­si’nde or­ta­ya ko­nan ge­nel
yak­l a­ş ›­m › ana çiz­g i­l e­r iy­l e doğ­r u­l a­m ›ş
ol­du­ğu göz önü­ne al›n­d›­ğ›n­da bu­nun an­la­
ş›­l ›r ol­d u­ğ u or­t a­y a ç›­k ar. Pe­k i, İkin­c i
Kong­r e ne­y i tar­t ›ş­t ›? O, par­t i­m i­z in, bu
stra­te­jik doğ­rul­tu­su­nu ve bel­li­baş­l› po­li­ti­
ka­la­r›­n› ya­şa­ma ge­çir­me­nin yol­la­r›­n›, bu
po­li­ti­ka­la­r›n de­ği­şik ça­l›ş­ma alan­la­r›n­da
ya­şa­ma ge­çi­ril­me­sin­de kar­ş› kar­ş›­ya gel­di­
ği­miz so­run­la­r› ve özel­lik­le de bu he­def­le­
ri­mi­ze ulaş­ma­n›n te­mel ara­c› olan ör­gü­tün
her ba­k›m­dan ona­r›­m›, güç­len­di­ril­me­si ve
de­y im ye­r in­d ey­s e ye­n i baş­t an ka­l ›­b a
dö­kül­me­si için ya­p›l­ma­s› ge­re­ken­le­ri tar­
t›ş­t›. Par­ti ör­gü­tü­nün ona­r›­m›n­dan, güç­len­
di­ril­me­sin­den ve ye­ni baş­tan ka­l›­ba dö­kül­
me­sin­den söz et­tik. Bu bir abar­t› m›­d›r?
As­la. Par­ti­mi­zin aşa­ğ› yu­ka­r› ku­ru­lu­şun­
dan bu ya­na yo­ğun bir düş­man sal­d›­r›­s›­na
kar­ş› ko­ya­rak Bir­lik Kong­re­si’nde be­lir­le­
nen yo­lun­da ka­rar­l›­l›k­la yü­rü­yü­şü­nün bir
be­de­li ola­cak­t›. Şe­hit­le­ri­miz ve zin­dan­la­r›
dol­du­ran yüz­ler­ce MLKP kad­ro ve sem­pa­
ti­za­n›, bu ka­rar­l›­l›­ğ›n ve öde­nen be­del­le­rin
ka­n›­t›­d›r. An­cak, İkin­ci Kong­re’nin ör­güt
so­ru­nu­nun öne­mi­nin al­t›­n› çiz­me­si ve par­
ti­nin dik­ka­ti­nin be­lir­li bir dö­nem için ön­ce­
lik­l e ör­g ü­t ün ye­n i­d en in­ş a­s › so­r u­n u­n un
üze­r in­d e yo­ğ un­l aş­t ›­r ›l­m a­s ›­n ›n ge­r e­ğ i­n i
vur­gu­la­ma­s›, ke­sin­lik­le salt kon­jonk­tü­rel
bir yak­la­ş›­m›n, ya­ni yal­n›z­ca ör­gü­tü onar­
ma, onun ka­y›p­la­r›­n› gi­der­me ge­rek­si­ni­mi­
nin ürü­nü de­ğil­dir. Evet, böy­le bir so­ru­nu­
muz var. Ne var ki, ör­güt so­ru­nu, onun da
öte­sin­de stra­te­jik bir an­lam ve önem ta­ş›­
yor. “Ba­na bir da­ya­nak nok­ta­s› gös­te­rin,
dün­ya­y› ye­rin­den oy­na­ta­y›m” di­yen es­ki
Yu­nan dü­şü­nü­rü ve bi­lim ada­m› Ar­şi­met
gi­bi biz de “Ba­na ger­çek­ten güç­lü bir ör­güt
ve­rin, dün­ya­y› de­ğiş­ti­re­yim” di­ye­bi­li­riz.
Ne ka­dar doğ­ru; çün­kü, en ku­sur­suz prog­
ram­lar ve en doğ­ru po­li­ti­ka­lar bi­le, on­la­r›
ya­şa­ma ge­çi­re­cek ger­çek­ten güç­lü bir ör­güt
ol­ma­d›­ğ›n­da, ka­ğ›t üze­rin­de kal­ma­ya mah­
kum ola­cak­t›r. Ne ka­dar doğ­ru; çün­kü mil­
yon­la­r›n hoş­nut­suz­luk ve öf­ke­si­nin dev­
rim­ci bir ni­te­lik ka­zan­ma­s› ve dü­ze­ni y›­ka­
cak bir güç ha­li­ne ge­ti­ril­me­si, an­cak ger­
çek­ten güç­lü bir dev­rim­ci ör­güt sa­ye­sin­de
ola­nak­l› ola­cak­t›r. İş­te bu ne­den­le­dir ki
Le­nin, ör­gü­tün öne­mi­ni,
“Pro­le­tar­ya­n›n ege­men­li­ği ele ge­çir­me
uğ­r un­d a­k i sa­v a­ş ›­m ›n­d a ör­g üt­t en baş­k a
si­la­h› yok­tur” tüm­ce­siy­le an­la­t›­yor­du. Ve
ay­n› ko­nu­da Sta­lin her ko­mü­nis­tin zih­ni­ne
ka­z›­ma­s› ge­re­ken şu söz­le­ri söy­le­miş­ti:
“Doğ­ru bir si­ya­si çiz­gi ol­duk­tan son­ra
ör­güt­sel ça­l›ş­ma her­şe­yi, hat­ta si­ya­si çiz­gi­
nin ka­d e­r i­n i, onun uy­g u­l an­m a­s ›­n › ve­y a
ba­şa­r›­s›z­l›­ğ›­n› be­lir­ler.” Par­ti­miz için ye­ni
ol­ma­yan bu dü­şün­ce­nin ko­lek­tif bi­lin­ci­mi­
ze da­ha Bir­lik Kong­re­si dö­ne­min­de ana
çiz­gi­le­riy­le yer­leş­miş ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­
li­riz. Ama bu ger­çek­li­ğin, bu dev­rim ya­sa­
s›­n›n ana çiz­gi­le­riy­le kav­ra­n›­ş›y­la, onun
iç­sel­leş­ti­ril­me­si ve ya­şa­ma ge­çi­ril­me­si ara­
46
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
te­mel bir şi­ar be­nim­se­miş­tir. Pa­ro­la; ezi­len
mil­yon­la­r›n ön­cü­sü ol­mak­t›r. Böy­le­si­ne
ya­şam­sal öne­me sa­hip bir di­rek­ti­fin bü­tün
par­ti ör­güt­le­ri ve tek tek par­ti kad­ro­la­r›
aç›­s›n­dan an­lam ve öne­mi­nin sak­l› ol­du­ğu
yer, her bi­ri­mi­zin önün­de y›­ğ›­l› bu­lu­nan
üç y›l­l›k par­ti­li mü­ca­de­le ha­ya­t›­m›z­da­ki
ol­gu­lar ha­sa­d›­d›r.
Bü­yük öğ­ret­me­ni­miz En­gels’in de­yi­
şiy­le, na­s›l ki, “Do­ğa di­ya­lek­ti­ğin de­ne­me
tez­ga­h›­d›r” Par­ti­mi­zin üç y›l­l›k mü­ca­de­le
pra­ti­ği de, par­ti­nin te­ori, prog­ram ve si­ya­
sal ön­gö­rü­le­ri­nin ya­n›­s›­ra, her­bi­ri­mi­zin,
par­ti­nin her kad­ro­su­nun, ken­di­si­ni or­ta­ya
ko­yuş tar­z›­n›n, ya­ni ken­di­si­ni dev­ri­me ve
da­va­ya ada­ma bi­çi­mi­nin de “de­ne­me tez­
ga­h›” ol­du ve/ya da ol­ma­l›­d›r. Bu ba­k›m­
dan, so­run ve en­gel­le­rin ça­p› ne olur­sa
ol­sun, ken­di­mi­zi ve bü­tün kuv­vet­le­ri­mi­zi
ye­n i­d en dü­z en­l e­m e­m iz ge­r e­k i­y or. Her
dü­zey­de bir s›ç­ra­ma ya­ka­la­mak zo­run­da­
y›z. Bu dö­ne­min kad­ro­su s›­ra­dan ge­liş­me­
yi aş­mak zo­run­da­d›r. Dö­ne­mi ka­zan­ma­n›n
yo­lu bu­ra­dan geç­mek­te­dir.
Her de­fa­s›n­da par­ti­mi­zin çok da uzak
gö­rün­me­yen k›z­g›n bir iç sa­vaş ko­şul­la­r›­
na uy­gun ola­rak ken­di­si­ni ve ör­güt­le­di­ği
güç­le­ri ha­z›r­la­ma­s› ge­rek­ti­ğin­den bah­se­de­
riz. Bu­nun müm­kün ola­bil­me­si, pek­çok
baş­k a şey­l e bir­l ik­t e, “müm­k ün olan en
mer­k e­z i şe­k il­d e ör­g üt­l en­m ek” ve yi­n e
“par­ti için­de as­ke­ri di­sip­li­ne ben­zer de­mir­
den bir di­sip­lin”i ege­men k›l­mak­la ola­
nak­l› ola­cak­t›r. Bu işin yal­n›z­ca bir bo­yu­
tu­dur. As­lo­lan, par­ti kad­ro­la­r›­n›n ken­di­le­
ri­ni, ken­di iç dün­ya­la­r›­n›, par­tiy­le bağ­la­
r›­n›, ken­di ör­güt­le­ri­ni, rol ve so­rum­lu­luk­
la­r›­n› “k›z­g›n iç sa­vaş” ko­şul­la­r›­na gö­re
ye­n i baş­t an ör­g üt­l e­m e­l e­r i ge­r ek­t i­ğ i­d ir.
Kar­ş› kar­ş›­ya ol­du­ğu­muz te­mel so­run­lar­
dan bi­ri bu­dur.
İkin­ci Kong­re’nin pa­ro­la­s› olan “Par­ti­
nin ken­d i­s i­n i bu­g ün­k ün­d en da­h a ile­r i
dü­zey­de ve zen­gin içe­rik­te ör­güt­le­me­si”;
par­ti­nin ken­di iliş­ki­le­ri­nin bü­tü­nü­nü, le­galil­le­gal ku­rum­la­r›­n›, bü­tün mad­di ola­nak­la­
r›­n›, de­ği­şik bi­çim ve dü­zey­ler­de­ki yö­ne­ti­
ci par­ti ör­güt­le­ri­ni ye­ni bir te­mel­de dü­zen­
le­m e­s i an­l a­m ›­n a ge­l i­y or. Bu, bü­t ün bu
sa­y›­lan­lar ka­dar önem­li olan s›­n›f ve y›­ğ›n
ha­re­ke­ti­ne mü­da­ha­le et­me­nin yön­tem ve
bi­çim­le­ri­ne ka­dar çok bo­yut­lu bir ko­or­di­
nat sis­te­mi de oluş­tu­ru­yor. Her dü­zey­de
de­ği­şi­min/dö­nü­şü­mün, bü­tün bu iç mü­ca­
de­le­nin bir ta­rih­sel sü­re­cin kap­sa­m› için­de
dü­şü­nül­me­si ve an­la­ş›l­ma­s› ge­re­ki­yor. Güç
y›ğ­ma ve bi­rik­tir­me; salt da­ğ›­n›k ve ye­ni
güç­le­rin to­par­lan­ma­s› ve ka­za­n›l­ma­s› ola­
rak an­la­ş›­l›r­sa, böy­le­si­ne bir ak›l yü­rüt­me
tar­z›, tek yan­l› ve yü­zey­sel ola­rak kal­mak­
tan ken­di­si­ni kur­ta­ra­ma­ya­cak­t›r. Bu­nun
esas­l› bir bo­yu­tu­nu da bü­tün par­ti kad­ro ve
ör­güt­le­ri­nin ken­di “iç kuv­vet­le­ri­ni” dün ve
bu­gün­kün­den da­ha “ile­ri dü­zey­de ve zen­
gin içe­r ik­t e” ör­g üt­l e­m e­l e­r i ve ha­r e­k e­t e
ge­çir­me­le­ri oluş­tu­ru­yor. O hal­de, bun­dan
ç›­k a­r ›l­m a­s › ge­r e­k en bü­y ük dev­r im­c i
so­nuç; yay­g›n, yo­ğun ve ka­t› bir “iç mü­ca­
de­le” sü­re­ci­ne gir­me­miz ge­rek­ti­ği ve gir­di­
ği­miz­dir.
Bu “iç mü­ca­de­le”nin par­ti için­de bir
ide­o lo­j ik-po­l i­t ik dü­ş ün­c e ay­r ›­l ›k­l a­r ›­n ›n
var­l›­ğ›n­dan kay­nak­lan­ma­d›­ğ› an­la­ş›l­mak
z o ­r u n d­ a d­ › r. P a r t­ i ­m i ­z i n b ö y l­ e b i r
so­r u­n u/s›­k ›n­t ›­s › yok­t ur. Böy­l e­s i bir “iç
mü­ca­de­le”nin kap­sa­m›, par­ti ör­güt ve kad­
47
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
s›n­da­ki me­sa­fe hiç de az de­ğil­dir. Do­la­y›­
s›y­la, bu an­la­y›­ş›n de­rin­leş­ti­ril­me­si, ön­der­
lik or­ga­n›n­dan aşa­ğ›­ya doğ­ru tüm yö­ne­ti­ci
ör­güt­le­ri­mi­zin ça­l›ş­ma­la­r›­n›n ni­te­lik ve
dü­ze­yi­nin yük­sel­til­me­si, on­la­r›n ger­çek­ten
de fa­şiz­mi ve ka­pi­ta­liz­mi y›k­ma­ya, pro­le­
tar­ya­n›n ik­ti­da­r›­n› kur­ma­ya ve sos­ya­liz­mi
in­ş a et­m e­y e aday bir par­t i­n in ör­g üt­l e­r i
ha­li­ne dö­nüş­tü­rül­me­si ge­re­ki­yor.
Grup­lar dün­ya­s›­n›n ha­ta­l› an­la­y›ş ve
al›ş­k an­l ›k­l a­r ›n­d an ko­p u­ş un ad› olan
MLKP’miz, 1980 ön­ce­si­nin içe ve ken­di­ne
dö­nük ve grup­lar ara­s› ya­r›ş­ma­y› esas alan
po­li­ti­ka yap­ma tar­z›­n›n ye­ri­ne, mil­yon­la­ra,
ge­niş pro­le­ter ve ya­r›-pro­le­ter y›­ğ›n­la­ra
dö­n ük po­l i­t i­k a yap­m a tar­z ›­n › ya­ş a­m a
ge­çir­me­ye baş­la­m›ş­t›r. Ama, Tür­ki­ye ve
Ku­zey Kür­dis­tan’da de­mok­ra­tik ve sos­ya­
list gö­rev­le­ri­mi­zi ye­ri­ne ge­tir­mek ve pro­le­
tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü kur­mak için ge­re­ken
mu­az­zam dev­rim­ci ener­ji ve eme­ği he­sa­ba
kat­t›­ğ›­m›z­da, he­nüz yal­n›z­ca bir baş­lan­g›ç
yap­t›­ğ›­m›­z›, da­ha önü­müz­de ka­te­dil­me­si
ge­re­ken uzun bir yol ol­du­ğu­nu unut­ma­ma­
m›z ge­re­ki­yor. O hal­de, bü­tün par­ti kad­ro­
la­r ›, bu uzun yü­r ü­y ü­ş e çok yön­l ü bir
bi­ç im­d e ha­z ›r­l an­m a­l ›, bu­n un bü­y ük bir
dö­nü­şü­mü, he­pi­mi­zin dü­şün­me ve ça­l›ş­ma
tar­z›n­da bü­yük bir ile­ri­ye at›­l›­m›, bir dev­
ri­mi zo­run­lu k›l­d›­ğ›­n› an­la­ma­l›­d›r. Bü­tün
par­ti kad­ro­la­r›, Bir­lik Kong­re­miz­le baş­la­
m›ş olan ken­d i ken­d i­l e­r i­n i dö­n üş­t ür­m e
sü­re­ci­ni sür­dür­me­li ve ken­di tarz­la­r›n­da
es­ki­miş ve mo­da­s› geç­miş ne var­sa, hep­si­
ni ac›­ma­dan ta­ri­hin çöp­lü­ğü­ne at­ma­l›­d›r­
lar. Yal­n›z­ca ide­olo­jik ola­rak de­ğil, si­ya­sal
ve edim­sel ola­rak da ile­ri s›­n›­f›n, pro­le­tar­
ya­n›n en iyi, en ka­rar­l› ve en uzak gö­rüş­lü
öge­le­rin­den olu­şan ön­cü­sü ve onun ad›­na
la­y›k si­ya­sal tem­sil­ci­si ol­mak is­te­yen bir
par­ti, ken­di­si­ni, opor­tü­niz­min ve kü­çük
bur­ju­va dev­rim­ci­li­ği­nin dar­gö­rüş­lü­lü­ğü­ne,
k›­s›r­l›­ğ›­na ve tu­tu­cu­lu­ğu­na mah­kum ede­
mez. O, iş­çi s›­n›­f› ve sen­di­ka ça­l›ş­ma­s›n­
dan genç­lik ça­l›ş­ma­s›­na, as­ke­ri ça­l›ş­ma­
dan pro­pa­gan­da ve aji­tas­yon ça­l›ş­ma­s›­na,
semt ça­l›ş­ma­s›n­dan emek­çi ka­d›n­lar ara­
s›n­da­ki ça­l›ş­ma­ya de­ğin her alan­da en iyi­
si­ni yap­ma­y›, Le­nin’in ve Sta­lin’in Bol­şe­
vik Par­ti­si’nin stan­dart­la­r›­n› ya­ka­la­ma­y›
he­def­le­me­li­dir. Ka­pi­ta­lizm­den her ba­k›m­
dan da­ha ile­ri ve da­ha üs­tün bir top­lum
ya­rat­ma­y›, sos­ya­lizm ev­re­sin­den ge­çe­rek
ko­mü­niz­me doğ­ru iler­le­me­yi amaç edi­nen
ile­ri s›­n›­f›n par­ti­si, da­ha az›­na ra­z› ola­
maz. Ka­bul et­me­miz ge­re­ki­yor ki, ül­ke­miz
pro­le­tar­ya­s› ve halk­la­r›­na hak­k›y­la ön­der­
lik ede­cek mi­li­tan ve kit­le­sel bir ko­mü­nist
par­ti­nin ya­ra­t›l­ma­s› dü­şü­nün ya­şa­ma ge­çi­
ril­m e­s i, MLKP’mi­z in böy­l e bir par­t i­y e
dö­nüş­tü­rül­me­si için fa­şiz­me ve ka­pi­ta­liz­
me kar­ş› sür­dür­dü­ğü­müz kav­ga­da piş­me­
miz, çe­lik­leş­me­miz ve us­ta­laş­ma­m›z ge­re­
ki­yor. Bu he­de­fi­mi­ze var­mak için, yap­m›ş
ol­d u­ğ u­m uz gör­k em­l i baş­l an­g ›­c ›, da­h a
bü­yük at›­l›m­lar­la sür­dür­me­li, her ad›m­da
ken­di ha­ta­la­r›­m›­z› ve ek­sik­lik­le­ri­mi­zi göz­
den ge­çir­me­li, te­orik ve pra­tik­sel do­na­n›­
m›­z› ye­ni­le­me­li ve as­la ama as­la bu­lun­du­
ğu­muz nok­tay­la ye­tin­me­me­li­yiz. Ne ba­şa­
r›­s›z­l›k­la­r›­m›­z›n bi­zi de­mo­ra­li­ze et­me­si­ne
izin ve­r e­c e­ğ iz, ne de ba­ş a­r ›­l a­r ›­m ›z­d an
ba­ş›­m›­z› dön­dür­me­si­ne.
Jİ­kin­ci Kong­re, par­ti­yi her ba­k›m­dan
ve bir bü­tün ola­rak da­ha ile­ri dü­zey­de ve
zen­gin dev­rim­ci içe­rik­te ör­güt­le­me gi­bi
48
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
Par­ti­li ya­şam ve her alan­da­ki kav­ga da,
bir “sü­reç­ler kar­ma­şa­s›” ola­rak kav­ran­d›­
ğ›n­da, ge­rek bi­rey aç›­s›n­dan ve ge­rek­se de
par­ti aç›­s›n­dan her ye­ni du­rak ve / ya da
sü­r eç kar­ş ›­s ›n­d a dü­n ü­m üz ya­n i, ge­r i­d e
b›­rak­t›­ğ›­m›z her aşa­ma içe­rik ve bi­çim
ola­r ak yok­s ul ka­l a­c ak­t ›r. Bu sü­r eç­l e­r i
ol­g u­l ar ha­s a­d › ola­r ak ele al­d ›­ğ ›­m ›z­d a
ye­ter­siz­lik­le­ri­mi­zi, ge­ri­lik­le­ri­mi­zi ve za­af­
la­r›­m›­z› “so­mut bir aç›k­l›k­ta ve ke­sin­lik­
te” an­la­ma şan­s›­n› bu­la­ca­ğ›z. Çün­kü bi­zim
ge­li­şi­mi­miz de bir “ta­mam­lan­m›ş şey­ler
kar­m a­ş a­s ›” ol­m a­d ›­ğ ›­n a gö­r e, her ye­n i
sü­reç­te ken­di­si­ni ye­ni baş­tan ve ile­ri bir
dü­zey­de ör­güt­le­me hak­k›­na sa­hip­tir. Ge­li­
şim hak­k›­m›­za hiç­bir şe­kil­de ket vu­ra­ma­
y›z.
J “Par­ti­nin da­ha yük­sek te­mel­de ye­ni­
den ör­güt­len­di­ril­me­si” di­rek­ti­fi­nin te­mel
un­sur­la­r›n­dan bi­ri, h›z­l› bir kad­ro­laş­ma
sü­re­ci­nin ya­ka­lan­ma­s› ge­rek­ti­ği­dir. Bu­nun
bir an­la­m›, par­ti saf­la­r›n­da h›z­l› bir eği­tim
sü­re­ci baş­la­ta­rak top­lum­sal ha­ya­t›n bü­tün
alan­la­r›n­da­ki par­ti iliş­ki­le­ri­ni el­den ge­çi­re­
rek kad­r o­l a­ş a­c ak ni­t e­l ik­t e olan­l a­r › bu
form­d a ör­g üt­l e­m ek­t ir. Bu­n un bir di­ğ er
an­la­m› da mev­cut bü­tün par­ti kad­ro­la­r›­n›n
du­ru­mu­nu tek tek ele al­mak, za­y›f yan­la­
r›y­la sa­va­şa­rak, bun­la­r› “bi­çim­sel aç›­dan”
par­ti kad­ro­la­r› de­ğil, “iç­sel aç›­dan” par­ti
kad­ro­la­r› dü­ze­yi­ne yük­selt­mek­tir. Bü­tün
ko­mü­nist par­ti­le­ri­nin mü­ca­de­le ta­rih­le­rin­
de par­ti içi mü­ca­de­le­nin bir bo­yu­tu­nun bu
ol­g u ol­d u­ğ u­n u bi­l i­y o­r uz. Bu­g ün bi­z im
öz­g ü­l ü­m üz­d e bu uy­g u­l a­m a ko­n u­s un­d a
İkin­ci Kong­re’nin yak­la­ş›­m› şu­dur: So­ru­
nu ba­sit ve me­ka­nik bi­çim­de ele al­ma­dan,
tek tek par­t i kad­r o­l a­r ›­n ›n du­r um­l a­r ›­n ›
gö­rüş­mek, ko­nu­mu par­ti üye­li­ği sta­tü­sü­ne
uy­gun ol­ma­yan, ya da “bi­çim­sel aç›­dan”
par­t i üye­s i du­r u­m un­d a olan­l a­r a bir “iç
mü­ca­de­le”, he­sap­laş­ma sü­re­ci ya­şat­mak ve
on­la­r› üye­lik­ten dü­şür­mek. Bu­gün par­ti­miz
ve dev­rim­ci sü­re­cin ih­ti­ya­c›, oya­lan­mak ya
da ye­rin­de say­mak de­ğil, bü­tün par­ti kad­
ro­la­r›­n›, bü­tün bir par­ti­nin ken­di­si­ni da­ha
ile­r i dü­z ey­d e ve da­h a zen­g in içe­r ik­t e
ör­güt­le­mek­tir. K›­sa­ca­s›, par­ti­nin pers­pek­ti­
fi, “şu an” için “iç­sel ola­rak par­ti üye­si”
ol­m a­y an kad­r o­l a­r › eği­t im ve mü­c a­d e­l e
sü­r e­c iy­l e de­ğ iş­t ir­m ek, dö­n üş­t ür­m ek ve
ay›k­la­mak ve böy­le­lik­le üye­li­ğin dü­ze­yi­ni
pra­tik ola­rak yük­selt­mek­tir. Bu yol­la ye­ni
üye­le­rin önü de aç›l­m›ş ve par­ti ge­niş­le­miş
ola­cak­t›r. Bu ba­k›m­dan bir üye­lik ta­ra­
ma­s›, çok so­mut bir gö­rev ola­rak önü­müz­
de dur­mak­ta­d›r. Ay­n› şey, pro­fes­yo­nel­lik
sta­tü­sü için de ge­çer­li­dir. Pro­fes­yo­nel­lik
sta­tü­sü­ne uy­gun ol­ma­yan kad­ro­la­r›n bu
sta­tü­le­ri al›n­ma­l› ve uy­gun olan kad­ro­lar
ise pro­f es­y o­n el­l eş­t i­r il­m e­l i­d ir. De­ğ iş­m e,
ye­ni­len­me ve ken­di­ni aş­ma ye­te­ne­ği gös­te­
re­me­yen­ler, de­ney ve bil­gi­le­ri ne olur­sa
ol­sun, dev­rim­ci ira­de yok­sun­lu­ğu ne­de­niy­
le ayak­ba­ğ› ha­li­ne ge­lir­ler. Par­ti­yi ye­ni­den
ör­güt­ler­ken, par­ti ça­l›ş­ma­s› ve ya­şan­t›­s›n­
da böy­le bir du­ru­ma ge­len un­sur­la­r›n et­kin
gö­rev ve mev­ki­ler­den al›n­ma­la­r›, aç›k ki
po­li­tik bir ka­rar­l›­l›k ge­rek­tir­di­ği gi­bi, ken­
di­si­ni ör­güt­len­me so­run­la­r›­n›n bir un­su­ru
ola­rak, kad­ro po­li­ti­ka­s› ola­rak da gös­ter­
mek­te­dir. Bu, par­ti­de ni­te­li­ğin yük­sel­til­me­
si­dir; par­ti ya­p›­s›­n›n sağ­lam­laş­t›­r›l­ma­s›­d›r.
Ha­li­ha­z›r­da, dev­rim­ci sü­re­cin ve par­ti­mi­
zin ih­ti­ya­c› böy­le­si­ne mu­az­zam bir dev­
rim­ci dü­ze­yi ya­ka­la­mak­t›r. Böy­le bir dev­
49
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
ro­l a­r ›­n ›n ken­d i­l e­r i­n i do­l u­d iz­g in dev­r im
ça­l›ş­ma­la­r›­na ada­ma­la­r›­n› ve da­ha ile­ri
ham­le­ler yap­ma­la­r›­n› en­gel­le­yen ek­sik­lik­
le­re ve za­af­la­ra kar­ş› bir mü­ca­de­le ola­rak,
ko­num kay­b›­n›n ön­le­ne­rek par­ti ör­güt ve
kad­ro­la­r›­n›n da­ha üst dü­zey­de iş­lev­sel­leş­
ti­ril­me­si ve her dü­zey­de ni­te­li­ğin ge­liş­ti­ril­
me­si için bir mü­ca­de­le ola­rak al­g›­lan­ma­l›­
d›r. Öz­c e­s i, her kad­r o ve her bir par­t i
ör­gü­tü ken­di iç za­af­la­r›y­la mü­ca­de­le­ye,
kav­ga­ya tu­tu­şa­cak­t›r. De­yim ye­rin­dey­se,
par­ti içi ide­olo­jik mü­ca­de­le­nin ye­ri, so­run­
la iliş­k i­s i ka­d ar­d ›r. Bu mü­c a­d e­l e
“te­kil”den bü­tü­ne ulaş­ma gi­bi pra­tik bir
yol iz­le­mek zo­run­da­d›r. Par­ti için­de böy­le
bir mü­ca­de­le sü­re­ci­nin de­rin­leş­ti­ril­me­si ve
dev­rim­ci tarz­da sür­dü­rül­me­si, bü­tün par­ti
ör­güt­le­ri­nin ve kad­ro­la­r›­n›n ak­ti­vi­te­si­ni
bir­kaç mis­li ar­t›­ra­cak, par­ti­nin sa­vaş­ma
ye­te­nek ve ka­pa­si­te­si­ni çok da­ha güç­len­di­
re­cek­tir. Bu­ra­da önem­li olan, so­ru­na par­ti­
nin emek­çi mil­yon­la­r› bi­linç­len­di­rip ör­güt­
le­y e­r ek, mu­z af­f er bir bi­ç im­d e dev­r i­m e
yü­rü­me te­mel so­ru­nu­nun ge­rek­le­ri aç›­s›n­
dan yak­la­şa­bil­me­si­dir. Eğer “va­sat in­san­
lar” ör­gü­tü, ge­liş­me­le­rin pe­şin­den sü­rük­le­
nen bir güç ol­m a­m ak, ger­ç ek bir sa­v aş
ör­gü­tü­nü ge­liş­tir­mek ve pe­kiş­tir­mek gi­bi
yük­sek bir amaç ta­ş›­yor­sak, bu mu­az­zam
gö­rev­den ka­ç›­na­ma­y›z/ ka­ç›n­ma­ma­l›­y›z.
Ye­ni dö­nem­de, her bir yol­daş ve her bir
par­ti ör­gü­tü, bu ko­nu­da ge­rek­li aç›k­l›k­ta
ve ke­sin­lik­te çok so­mut bir an­la­y›­şa ve her
ba­k›m­dan iyi dü­şü­nül­müş bir ha­re­ket pla­
n›­n a, pra­t ik bir yak­l a­ş ›­m a sa­h ip ol­m ak
zo­r un­d a­d ›r. O ne­d en­l e, söz­k o­n u­s u “iç
mü­ca­de­le” sü­re­ci­ne yük­sek dü­zey­de bir
dev­rim­ci aç›k­l›k­la gir­mek ka­ç›­n›l­maz bir
zo­run­lu­luk olu­yor. Bu ilk ad›m, id­di­ala­r›­
m›­z›n çer­çe­ve­si, kap­sam ve bo­yut­la­r›­n›
da­ha so­mut an­la­ma­m›z ba­k›­m›n­dan bi­ze
son de­re­ce el­ve­riş­li bir or­tam su­na­cak­t›r.
İkin­ci Kong­re’nin dev­rim yap­ma ih­ti­
ya­c› kar­ş›­s›n­da her par­ti kad­ro­sun­dan ve
so­nuç­ta bir bü­tün ola­rak par­ti­den is­te­di­ği
şe­y in te­o rik kav­r a­n ›­ş › aç›­s ›n­d an, bü­t ün
do­ğa ve top­lum­sal olay­la­ra uy­gu­lan­ma­s›
ge­re­ken ve Le­nin’in “bü­yük te­mel dü­şün­
ce” di­ye­rek En­gels’ten ak­tar­d›­ğ› pa­sa­j›n
an­la­m› tam da bu­ra­da da­ha da be­lir­gin­le­şi­
yor:
“Dün­ya­n›n bir ta­mam­lan­ma­m›ş şey­ler
kar­m a­ş a­s › ola­r ak de­ğ il de, gö­r ü­n üş­t e
du­rul­muş şey­le­rin, t›p­k› bey­ni­miz­de­ki zih­
ni yan­s›­la­r› olan kav­ram­lar gi­bi, ke­sin­ti­siz
bir oluş ve yo­ko­luş de­ğiş­me­sin­den geç­tik­
le­ri, son ola­rak bü­tün gö­rü­nüş­te­ki rast­lan­
t›­la­ra ve ge­çi­ci ge­ri­ye dö­nüş­le­re kar­ş›n,
iler­le­yi­ci bir ge­liş­me­nin enin­de so­nun­da
be­lir­me­ye baş­la­d›­ğ› bir sü­reç­ler kar­ma­şa­s›
ola­rak dik­ka­te al›n­ma­s› ge­rek­ti­ği dü­şün­ce­
si...” Evet, şim­di gö­rev, bu “bü­yük te­mel
dü­şün­ce”yi, ön­ce­si­ni bir ya­na b›­ra­ka­cak
olur­sak, her bir par­ti kad­ro­su ve ör­gü­tü­nün
ken­di üç y›l­l›k par­ti­li mü­ca­de­le ha­yat­la­r›­
na in­dir­ge­ye­rek uyar­la­ma­s›­d›r. Söy­le­dik,
yi­n e­l e­y e­l im. Üç y›l­l ›k par­t i­l i mü­c a­d e­l e
ya­şa­m›­m›z, önü­müz­de ol­gu­lar ha­sa­d› ola­
rak du­ru­yor. Hem de bü­tün bo­yut­la­r›y­la
du­ru­yor. En­gels’in “bü­yük te­mel dü­şün­ce­
si”ni, ken­di ge­li­şim eğ­ri­mi­ze uyar­lar­sak,
ya da böy­le bir ak›l yü­rüt­me ile ken­di­mi­zi
de­ğer­len­di­re­bi­lir ve bir üst dü­zey­de or­ta­ya
ko­ya­bi­lir/ör­güt­le­ye­bi­lir­sek, bun­dan bü­yük
dev­r im­c i so­n uç­l ar el­d e ede­c e­ğ i­m iz­d en
emin ola­bi­li­riz.
50
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
kul­la­n›­lan araç ve yön­tem­ler vs. bun­la­r›n
tü­mü, par­ti­nin ken­di­ni oluş­tur­ma tar­z›­n›
ifa­de eder. Bu­ra­da be­lir­le­yi­ci olan, ön­der­
lik tar­z›­d›r. Ön­der­lik tar­z› ye­ni dö­nem­de
ken­d i­n i çok de­ğ i­ş ik form­l ar­d a tam bir
tu­tar­l›­l›k­la or­ta­ya ko­ya­bil­me­li­dir. Unu­tul­
ma­m a­l ›­d ›r ki, ça­l ›ş­m a­l a­r ›n kap­s a­m ›­n ›n
ge­niş­le­me­si ve içe­ri­ği­nin zen­gin­leş­me­si,
an­cak da­ha ge­liş­kin bir bi­çim ve ör­güt­len­
me için­de ya­şam bu­la­bi­lir. Ye­ni­den ör­güt­
len­me, ça­l›ş­ma­la­r›n kap­sam ve içe­ri­ği­nin
po­l i­t ik ön­c ü­l ük mis­y o­n u­n un ge­r ek­l e­r i
dü­ze­yi­ne ç›­kar­ma is­tek ve ça­ba­s›­n›n da­ha
da yo­ğun­laş­t›­r›l­ma­s›n­dan baş­ka bir şey
de­ğil­dir.
Par­t i­n in ken­d i­s i­n i da­h a üst dü­z ey­d e
ye­ni­den ör­güt­le­me­si, ön­ce­lik­le tarz­da bir
ye­ni­len­me ya da par­ti­li tar­z›n da­ha faz­la
iç­sel­leş­ti­ril­me­si­dir. İde­olo­jik, po­li­tik ve
ör­güt­sel-pra­tik ön­der­li­ği güç­len­dir­me ih­ti­
ya­c›­na bağ­l› ola­rak ön­der­li­ğin her dü­zey­de
ve ye­ni­baş­tan re­or­ga­ni­ze edil­me­si­nin ken­
di­si de bir ör­güt­len­me so­ru­nu­dur. Özel­lik­le
po­li­tik ön­cü­lük tarz ve ye­te­ne­ği­nin yet­kin­
leş­ti­ril­me­si sü­re­cin­de, ça­l›ş­ma­la­r›n bi­çim
ve ör­g üt­l en­m e­s in­d e ham­l e­l er ya­p a­r ak,
ça­l›ş­ma­la­r›n içe­ri­ği­nin ge­li­şip zen­gin­leş­
me­si sağ­lan­ma­l›­d›r. Dev­rim­ci ira­de, po­li­tik
tut­ku ve ka­rar­l›­l›k, an›n sun­du­ğu dev­rim­ci
ola­nak­la­r› an­la­ma ve kav­ra­ma ye­te­ne­ği,
olay­la­r›n ge­li­şim ve ak›­ş›­na ha­ki­mi­yet ve
tak­tik du­yu­su, yo­ğun ve sis­te­ma­tik tut­ku­lu
bir ça­ba, bu­ra­da esas­t›r. Ön­cü, ön­cü ro­lü­nü
oy­na­ma­dan ken­di­si­ni sü­rek­li ve da­ha üst
dü­zey­de üre­ten bir ya­p›­ya eri­şe­mez.
JPar­t i­y i da­h a üst te­m el­d e ye­n i­d en
ör­güt­ler­ken bu­nun baş­l›­ca un­sur­la­r›n­dan
bir di­ğe­ri de s›­n›f ha­re­ke­ti­ne bağ­lan­ma­d›r.
Şu­nun as­la unu­tul­ma­ma­s› ge­re­ki­yor: Par­ti­
miz, baş­ka bir s›­n›­f›n de­ğil, pro­le­tar­ya­n›n
par­ti­si ve ön­cü­sü­dür. O, bu­nun bi­lin­ciy­le
ha­r e­k et ede­r ek, iş­ç i s›­n ›­f › ha­r e­k e­t iy­l e
bi­lim­sel sos­ya­liz­min bu top­rak­lar­da da bir­
leş­m e­s i­n in yo­l u­n u aç­m ak ve böy­l e­l ik­l e
Tür­ki­ye dev­rim­ci ha­re­ke­ti­nin “ma­kus ta­li­
hi­ni” yen­mek zo­run­da­d›r. Em­per­ya­liz­min,
bur­ju­va­zi­nin ve on­la­r›n s›­n›f ve dev­rim­ci
ha­r e­k et saf­l a­r ›n­d a­k i uzan­t ›­l a­r ›­n ›n, iş­ç i
s›­n›­f› ha­re­ke­tiy­le bi­lim­sel sos­ya­liz­mi bir­
bir­l e­r in­d en ya­l ›­t ›k bir du­r um­d a tut­m ak
ama­c›y­la kul­lan­d›­ğ› zen­gin re­per­tu­var ana
çiz­gi­le­riy­le bi­li­ni­yor ve ko­mü­nist ba­s›­n›­
m›­z ›n ser­g i­l e­m e et­k in­l i­ğ i­n in de sü­r ek­l i
ola­rak ko­nu­su olu­yor. Ne var ki, par­ti­miz,
eğer ger­çek­ten de bu, ad›­na ve id­di­as›­na
la­y›k ol­mak, he­def­le­ri­ne var­mak ve pro­le­
tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü ku­ra­rak ko­mü­niz­me
doğ­ru yü­rü­mek is­ti­yor­sa, yal­n›z­ca s›­n›f
düş­ma­n›­n›n ve onun ajan­la­r›­n›n ent­ri­ka­la­
r›­n›, be­yaz te­rö­rü­nü ve sap­t›r­ma ça­ba­la­r›­n›
ser­gi­le­mek­le ye­ti­ne­mez. O, de­yim ye­rin­
dey­se, ağ­la­ma du­va­r› de­ğil, çö­züm mer­cii
ol­mak zo­run­da­d›r. Ya­ni, söz­ko­nu­su en­gel­
le­ri aş­mak, pro­le­tar­ya­y› sos­ya­list si­ya­sal
bi­linç­le, ya­k›n ve uzak he­def­le­ri­ne ulaş­ma
ka­rar­l›­l›­ğ›y­la ve di­ğer sö­mü­rü­len ve ezi­len
s›­n›f ve kat­man­la­ra ön­der­lik et­me ye­te­ne­
ğiy­l e do­n at­m ak onun işi­d ir, baş­k a­s ›­n ›n
de­ğil! Bi­zim, bur­ju­va­zi­nin, fa­şiz­min, sen­
di­ka bü­rok­ra­si­si­nin vb. her haf­ta, her gün
ve her sa­at en kes­kin söz­cük­ler­le mah­kum
edil­me­sin­den çok, iş­çi s›­n›­f› ve onun ile­ri
ke­sim­le­riy­le ko­mü­nist ha­re­ket ara­s›n­da­ki
bü­yük me­sa­fe­nin ad›m ad›m ka­pa­t›l­ma­s›­
na yar­d›m­c› ola­cak tak­tik­le­re, po­li­ti­ka­la­ra,
slo­gan­la­ra ge­rek­si­ni­mi­miz var: Da­ha az
51
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
rim­ci dü­ze­yin ya­ka­lan­ma­s›, tek tek par­ti
kad­ro­la­r›­n›n sü­re­ce kar­ş› gös­te­re­ce­ği dev­
rim­ci du­ru­şun bi­çim ve dü­ze­yi­ne doğ­ru­dan
bağ­l›­d›r. O ne­den­le her kad­ro­nun ve her
bir par­ti ör­gü­tü­nün sü­re­cin ağ›r­l›­ğ›­n› da­ha
de­rin­den his­set­me­si ya­k›­c› bir ge­rek­si­nim­
dir.
Bu­ra­da bir kez da­ha Le­nin’e baş­vur­
mak­ta sa­y›­s›z ya­rar­lar var­d›r. O der ki:
“Ce­sa­ret­le iler­le­yin, ye­ni si­lah­lar edi­
nin, bun­la­r› ye­ni in­san­la­ra da­ğ›­t›n, üs­le­ri­
ni­zi ge­niş­le­tin, tüm dev­rim­ci iş­çi­le­ri ya­n›­
n›­za ça­ğ›­r›n, on­la­r› yüz­ler ve bin­ler ha­lin­
de par­ti ör­güt­le­ri saf­la­r›­na so­kun.” Bu söz­
ler, bir si­lah­l› ayak­lan­ma sü­re­cin­de ya da
an›n­da söy­len­miş söz­ler de­ğil­dir. Bu, Çar­
l›k Rus­ya­s›’nda bol­şe­vik­le­rin du­rum­la­r›­
n›n bi­zim bu­gün­kü du­ru­mu­mu­za ben­ze­di­ği
ko­şul­lar­da, Le­nin’in bü­tün par­ti ör­güt ve
kad­ro­la­r›­na yap­t›­ğ› çağ­r›­d›r. On­lar bu çağ­
r›­ya ken­di ger­çek­le­ri­nin ne­fes al›ş­ve­ri­şi­ni
bü­t ün iç dün­y a­l a­r ›n­d a his­s e­d e­r ek ya­n ›t
ver­dik­le­ri için mu­zaf­fer dev­ri­me yü­rü­dü­
ler. Par­ti­mi­zin “şu an” için önü­ne koy­du­ğu
dev­rim­ci he­def­le­ri tam da Le­nin’in bu öz­lü
an­la­t›­m›n­da­ki söz­ler gi­bi an­la­mak ge­re­ki­
yor. Bu ruh ve ener­jiy­le ça­l›ş­t›­ğ›­m›z­da,
par­ti­nin ken­di­si­ni da­ha ile­ri dü­zey­de ve
da­ha zen­gin içe­rik­te, hem de bü­tün bo­yut­
lar­dan ör­güt­len­me pa­ro­la­s›­na kan ve can
ka­zan­d›r­m›ş ola­ca­ğ›z. Par­ti­miz ve onun
bü­t ün kad­r o­l a­r › ken­d i­l e­r i­n i, “k›z­g ›n iç
sa­vaş” or­ta­m›­na, da­ha da sert­le­şen ve sert­
le­ş e­c ek olan sa­v a­ş ›m ko­ş ul­l a­r ›­n a gö­r e
ör­güt­le­me­yi ba­şar­d›k­la­r› öl­çü­de üs­te­sin­den
ge­le­me­ye­cek­le­ri iş ola­maz/ yok­tur.
Jİ­kin­ci Kong­re, “Par­ti­nin da­ha yük­sek
te­mel­de ye­ni­den ör­güt­len­me­si” di­rek­ti­fi­ni
ve­rir­ken, bu­gün için ör­güt so­ru­nu­mu­zun
te­mel bir bo­yu­tu­nun da al­t›­n› ka­l›n bir çiz­
giy­le çi­zi­yor­du. Ön­ce­lik­le bu te­mel di­rek­
ti­fin içe­rik ve kap­sa­m›­n›n bü­tün bo­yut­la­
r›y­la kav­ran­ma­s› ge­re­kir. Her şey­den ön­ce
bu so­run, yal­n›z­ca şu ya da bu kad­ro­nun
ve­ya par­ti ör­gü­tü­nün de­ğil, bü­tün bir par­ti­
nin işi­d ir, ya­n i komp­l e bir ça­l ›ş­m a­d ›r.
Do­la­y›­s›y­la çok so­mut­tur; k›­sa, or­ta ve
uzun va­de­li he­def­ler­le bağ­l›­d›r. Bu da bir
ör­güt­len­me so­ru­nu­dur. Can­l› bir or­ga­niz­
ma ola­rak par­ti, ol­muş bit­miş, ta­mam­lan­
m›ş bir şey de­ğil­dir; da­ima ve sü­rek­li ola­
rak ge­l iş­m e­y e ve ye­n i­l en­m e­y e, de­ğ i­ş en
du­rum­la­ra gö­re ken­di­ni da­ha ile­ri dü­zey­de
ve zen­gin bir içe­rik­te ör­güt­len­me­ye ge­rek­
si­nim du­yar. Ken­di için­de en iyi şe­kil­de
ör­g üt­l en­m iş bir par­t i ol­m a­d an, pro­l e­t er
dev­ri­mi­nin ön­der­li­ği ola­rak iş­çi s›­n›­f›­n›n
ön­c ü po­l i­t ik par­t i­s i­n in ör­g üt­l en­d i­r i­l ip
ge­liş­ti­ril­me­si dü­şü­nü­le­mez. Bu ba­k›m­dan,
mü­ca­de­le­nin ger­çek ih­ti­yaç­la­r› ve bu ih­ti­
yaç­la­r› an­la­ma ve ya­n›t­la­ma ye­te­ne­ği ile
ye­n i du­r um­l a­r a uyum sağ­l a­y a­b i­l e­c ek
dö­nü­şü­mü ger­çek­leş­tir­me ira­de­si bu­ra­da
te­mel­dir. Par­ti­yi gü­nün dev­rim­ci gö­rev­le­ri­
ni ya­n›t­la­ya­bi­le­cek bir ye­te­nek ve mü­kem­
mel­li­yet dü­ze­yi­ne ulaş­t›r­mak an­cak böy­le­
lik­le müm­kün ola­bi­lir.
Ör­g üt­l en­m e so­r un­l a­r › gi­b i, par­t i­n in
da­h a yük­s ek te­m el­d e ye­n i­d en ka­l ›­b a
dö­kül­me­si, ça­l›ş­ma­n›n kap­sam ve içe­ri­ğin­
den ko­pa­r›­la­rak ken­di ba­ş›­na ele al›­na­maz.
Bu­r a­d a be­l ir­l e­y i­c i olan, bu ça­l ›ş­m a­n ›n
kap­sam ve içe­ri­ği­dir. Gün­lük ça­l›ş­ma­n›n
kap­sam ve içe­ri­ği bir par­ti­nin ken­di­ni oluş­
tur­ma tar­z›n­da­ki öz­dür. Gün­lük ça­l›ş­ma­n›n
kap­sam ve içe­ri­ği, bi­çi­mi ve ör­güt­len­me­si,
52
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
en il­kel, ama ay­n› za­man­da en ge­niş ve her
s›­ra­dan iş­çi­nin en ko­lay ula­ş›­la­bi­lir ör­gü­tü
olan sen­d i­k a­l a­r ›, s›­n ›­f › ato­m i­z e ede­r ek
tüm­d en sa­v un­m a­s ›z b›­r ak­m ak is­t e­y en
em­per­ya­liz­me ve bur­ju­va­zi­ye kar­ş› sa­vun­
ma yü­küm­lü­lü­ğü­müz tar­t›ş­ma gö­tür­mez
kuş­ku­suz. Ama as­lo­lan şu ki, ör­güt ve kad­
ro­la­r›­m›z, yu­ka­r›­da s›­ra­la­d›­ğ›­m›z gö­rev­le­
ri­ni ye­ri­ne ge­ti­rir­ken, ‘an­cak ör­güt­lü kit­le­
ler­le olan iliş­ki­le­rin ka­l›­c› iliş­ki­ler ol­du­ğu’
pa­ro­la­s›­na gö­re dav­ra­na­cak­lar­d›r. Bü­tün
ye­rel ör­güt­le­ri­miz, bu an­la­y›­şa bağ­l› ola­
rak, iş­çi s›­n›­f›­n›n il­le­gal ve ya­r›-le­gal iş­ye­
ri ör­güt­lü­lük­le­rin­den, de­ği­şik kent­ler­de­ki
Sen­di­ka Şu­be­le­ri Plat­form­la­r›’na ve sen­
di­ka­la­ra ka­dar uza­nan spekt­rum­da yer alan
iş­çi s›­n›­f› ör­güt­le­ri için­de sağ­lam ve sö­kül­
mez mev­zi­ler edin­mek için yo­ğun ve sis­
tem­li bir ça­ba için­de ol­mak­la yü­küm­lü­dür­
ler. Bü­tün bun­la­r›n ya­p›l­ma­s›, hiç de ko­lay
de­ğil el­bet; an­cak, bu gö­rev­le­rin ye­ri­ne
ge­ti­ri­le­me­me­si ha­lin­de, b›­ra­ka­l›m bir pro­
le­ter dev­ri­mi­ni, ger­çek bir halk dev­ri­mi­nin
bi­le ya­p›­la­ma­ya­ca­ğ› aç›k ol­ma­l›­d›r.
J Üze­rin­de du­ra­ca­ğ›­m›z bir baş­ka nok­
ta, bir yan­da te­ori, pro­pa­gan­da ve ör­güt­
len­me ara­s›n­da­ki iliş­ki ve di­ğer yan­da bu
üç­lüy­le kit­le­le­re dö­nük “ye­ni tar­z›”m›z
ara­s›n­da­ki iliş­ki­dir. Te­ori­nin öne­mi üze­rin­
de ko­mü­nist ba­s›­n›­m›z­da za­man za­man
du­rul­mak­ta, o ol­mak­s›­z›n ve ül­ke­miz dev­
ri­mi­nin te­mel so­run­la­r› onun ›ş›­ğ›n­da kav­
ran­m ak­s ›­z ›n, yo­l u­m uz­d a tö­k ez­l e­m e­d en
iler­le­me­mi­zin çok zor, hat­ta ola­nak­s›z ola­
ca­ğ › be­l ir­t il­m ek­t e ve dev­r im­c i te­o ri­n in
mu­az­zam dö­nüş­tü­rü­cü gü­cü­nün öne­mi­nin
saf­la­r›­m›z­da ye­te­rin­ce an­la­ş›­la­ma­d›­ğ› söy­
len­mek­te­dir. Bu tü­müy­le doğ­ru­dur. Ve bu
yüz­den­dir ki, Marks, kit­le­ler ta­ra­f›n­dan
kav­ran­d›­ğ› tak­dir­de te­ori­nin mad­di bir güç
ha­li­ne ge­le­ce­ği­ni söy­le­miş­ti. An­cak, bu­nun
ter­si de doğ­ru­dur; ya­ni, dev­rim­ci pra­tik ve
dev­rim­ci si­ya­sal-ör­güt­sel ça­l›ş­ma ol­mak­s›­
z›n kit­le­le­rin bü­yük dev­rim­ci ey­lem­le­ri­nin
dü­şün­sel yan­s›­ma­s› olan dev­rim­ci te­ori
edi­ni­le­mez ve kav­ra­na­maz. Ve olan te­ori
de ya­ş am­d an ko­p a­r ak fo­s il­l e­ş ir. Bi­z im
dev­rim­ci te­ori­miz iş­çi s›­n›­f›­n›n ve di­ğer
sö­mü­rü­len y›­ğ›n­la­r›n dev­rim­ci pra­ti­ği­nin
yo­ğun­laş­m›ş an­la­t›­m›n­dan baş­ka bir şey
de­ğil­dir. Bu bak›m­dan Stalin,
“Teori, bütün ül­k elerin iş­ç i hareket­
lerinin genel biçimi ile ele al›nan deneyi­
midir” demek­t e son derece hak­l ›y­d ›.
Bunun­la bağ­lan­t›l› olarak, an­laş›l­mas› ve
bilinç­l ere kaz›n­m as› gereken bir baş­k a
nok­ta, dev­rim­ci teorinin, an­cak ileri s›n›f›n
dev­rim­ci ör­gütünün elin­de, dün­yay› değiş­
tirecek bir silaha dönüşebileceğidir. Bu
bak›m­d an, Marks’›n yukar›da ak­t ar­
d›ğ›m›z söz­lerini, teorinin, kit­leler taraf›n­
dan kav­r an­d ›ğ› ve ileri s›n›fa ön­d er­l ik
eden dev­rim­ci ör­gütün ey­lemine k›lavuz­
luk et­tiği tak­dir­de mad­di bir güce dönüşe­
bileceği biçimin­d e an­l ayabiliriz ve
an­lamal›y›z. Ama bu dönüşüm, söz­konusu
dev­rim­ci ör­gütün ken­disini de teoriy­le pra­
tiği bir­l eş­t irebilecek biçim­d e dönüş­t ür­
mesini, onun, mark­siz­mi ken­di siyasal-ör­
güt­s el çal›ş­m as›na k›lavuz­l uk eden bir
silah olarak kul­lanabilecek hale gel­mesini
ön­görür. Marks’›n dediği gibi “eğit­men­
lerin ken­dilerinin de eğitil­mesi gerekir”.
Peki, bu ne demek­tir?
Bu, her şey­d en ön­c e, komünist­l erin
dev­r im­c i teoriyi bir süs, bir dog­m alar
53
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
par­lak söz­cük­ler, da­ha çok ger­çek ça­l›ş­ma!
Bu ba­k›m­dan, Bir­lik Kong­re­si’yle tam bir
uyum için­de olan İkin­ci Kong­re­miz’in, bu
ko­nu­da­ki ikir­cim­siz ve ber­rak di­rek­ti­fi­nin
ya­şa­ma ge­çi­ril­me­si, her dü­zey­de­ki yö­ne­ti­ci
ör­güt­le­ri­mi­zin en ön­de ge­len gö­rev­le­ri ara­
s›n­da bu­lu­nu­yor. Par­ti ve onun tüm ör­güt­
le­ri, bu alan­da­ki ge­ri, ka­bul edi­le­mez du­ru­
ma son ver­me­li ve ka­d›n iş­çi­ler ve genç
iş­çi­ler de için­de ol­mak üze­re, iş­çi s›­n›­f›y­la
ko­pa­r›­la­maz bağ­lar kur­ma­l›, s›­n›­f›n eko­
no­mik ve si­ya­sal sa­va­ş›m­la­r›n­da yer ala­rak
onun ile­ri öge­le­ri­ni ve do­ğal ön­der­le­ri­ni
ko­mü­nizm da­va­s›­na ka­zan­ma­l› ve “İş­çi­ler
par­ti­ye” slo­ga­n›­n› bir ger­çek ha­li­ne ge­tir­
mek için tam bir dev­rim­ci ira­de, ka­rar­l›­l›k
ve ya­ra­t›­c›­l›k ser­gi­le­me­li­dir. Bu, iş­çi s›­n›­f›
ça­l›ş­ma­s›n­da gö­rev­li ör­güt ve kad­ro­la­r›­
m›z baş­t a gel­m ek üze­r e, tüm par­t i­n in,
Mer­kez Ko­mi­te­si’nin ya­k›n de­ne­ti­mi al­t›n­
da dik­ka­ti­ni bu ala­na ola­bil­di­ğin­ce yo­ğun­
laş­t›r­ma­s› ge­rek­ti­ği an­la­m›­na ge­lir. Şim­di­
ye de­ğin bu alan­da el­de edi­len ba­şa­r›­la­r›n,
ya­şa­nan ba­şa­r›­s›z­l›k­la­r›n ve di­ğer dev­rim­
ci ör­güt­le­rin de­ne­yim­le­ri­nin eleş­ti­rel bir
ana­li­zi, de­ği­şik il­ler­de, iş­çi böl­ge­le­rin­de,
iş­kol­la­r›n­da­ki ve hat­ta bü­yük iş­let­me­ler­de­
ki iş­çi­le­rin ob­jek­tif du­ru­mu­nun de­tay­l› bir
bi­çim­de in­ce­len­me­si, ya­k›n ta­ri­hi­miz­de,
ya­ni en az›n­dan 1986’dan bu ya­na ge­li­şen
bel­li baş­l› iş­çi s›­n›­f› ey­lem­le­ri­nin de­ne­yi­
mi­nin göz­den ge­çi­ril­me­si, sen­di­ka­la­r›n ve
di­ğer iş­çi ör­güt­le­ri­nin ve bu­ra­lar­da­ki güç
odak­la­r›­n›n po­li­ti­ka ve tak­tik­le­ri­nin ya­k›n­
dan iz­l en­m e­s i, bur­j u­v a­z i­n in ve sen­d i­k a
bü­r ok­r a­s i­s i­n in s›­n ›­f a kar­ş › sal­d ›­r ›­s ›­n ›n
çe­şit­li gö­rü­nüm­le­ri­nin sü­rek­li ola­rak in­ce­
len­me­si ve bu te­mel­de par­ti­mi­zin iş­çi s›­n›­
f›­n›n gün­lük sa­va­ş›­m› için­de da­ha ak­tif bir
tarz­da yer ala­rak onun ile­ri ke­si­mi­nin bu
sa­va­ş›m için­de sos­ya­list si­ya­sal bi­linç­le
do­nat­ma­s› vb. gö­rev­le­ri biz­le­ri bek­li­yor.
Bu gö­rev­ler ye­ri­ne ge­ti­ri­le­mez, ya da on­la­
r›n ye­ri­ne ge­ti­ril­me­sin­de an­lam­l› bir me­sa­
fe ka­te­di­le­mez­se, bur­ju­va­zi­nin ve sen­di­ka
bü­rok­ra­si­si­nin s›­n›f üze­rin­de­ki kö­tü­rüm­
leş­ti­ri­ci bo­yun­du­ru­ğu k›­r›­la­ma­ya­cak, iş­çi
s›­n›­f›, ka­n› dö­kül­mek­te olan Kürt ulu­su
baş­ta gel­mek üze­re di­ğer ezi­len s›­n›f ve
kat­man­la­r›n fa­şist dik­ta­tör­lü­ğe kar­ş› sa­va­
ş›m­la­r›­na ön­der­lik ede­me­ye­cek, hat­ta ken­
di saf­la­r›n­da­ki s›­n›f da­ya­n›ş­ma­s›­n› bi­le
sağ­la­ya­ma­ya­cak­t›r. S›­n›­f›n nab­z›­n› elin­de
tu­ta­ma­yan ve ör­ne­ğin, SSK’n›n tas­fi­ye­si
yo­lun­da­ki ça­ba­la­ra, ‘Eko­no­mik ve Sos­yal
Kon­sey’ ad› ve­ri­len ör­güt ara­c›­l›­ğ›y­la s›­n›­
f›n ve di­ğer emek­çi­le­rin ya­şam stan­dart­la­
r›­n›n da­ha da dü­şü­rül­me­si gi­ri­şim­le­ri­ne,
kit­le­sel bir kat­li­am bo­yut­la­r›­n› al­ma­ya baş­
la­yan ‘iş ka­za­la­r›’na, ANA­SOL-D hü­kü­
me­ti­nin ku­rul­ma­s›y­la da­ha da az­g›n­la­şan
zam soy­gu­nu­na kar­ş› vb. et­ki­li bir pro­pa­
gan­da ve aji­tas­yon te­me­lin­de kit­le­sel dev­
rim­c i tep­k i­l e­r i ör­g üt­l e­y e­c ek tarz­d a
ko­num­la­na­ma­yan bir par­ti, bu gö­rev­le­rin
hiç­bi­ri­ni ye­ri­ne ge­ti­re­me­ye­cek­tir.
Ge­n el ola­r ak ‘ör­g üt ve ör­g üt­l en­m e
so­ru­nu’nun bir baş­ka yü­zü de kit­le­le­rin
ör­güt­len­me­si so­ru­nu­dur. Ge­nel ola­rak bur­
ju­va­zi­nin dün­ya­da ve Türk bur­ju­va­zi­si­nin
de ül­ke­miz­de, s›­n›­f›n sen­di­kal ör­güt­lü­lü­
ğü­nü bi­le –sen­di­ka bü­rok­ra­si­si­nin de suç
or­tak­l›­ğ›y­la– yok et­me­yi he­def­le­yen bir
sal­d›­r› baş­lat­m›ş ol­du­ğu gü­nü­müz ko­şul­la­
r›n­da, bu ko­nu­nun da­ha da bü­yük bir önem
ka­zan­d›­ğ› tar­t›ş­ma gö­tür­mez. İş­çi s›­n›­f›­n›n
54
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
y›ğ›n› olarak ele al­m amas› ve için­d e
yaşad›ğ› ve savaş­t›ğ› ül­keyi ve top­lumu
bütün yön­leriy­le tan›ma ve ül­ke, böl­ge ve
dün­ya dev­riminin temel ve stratejik sorun­
lar›n›, onu esas alarak çöz­me yeteneğini
edin­mesi demek­tir. Ama bu ay­n› zaman­da,
komünist­l erin gün­l ük siyasal-ör­g üt­s el
çal›ş­mas›n­da da bu teoriye yas­lanabil­mesi,
tak­tik­lerini bu teoriye göre sap­tayabil­mesi
ve propagan­da ve ajitas­yonunu bu teorinin
›ş›ğ›n­da yapabil­mesi demek­tir. Biz, an­cak
teorinin ve onun ›ş›ğ›n­d a Tür­k iye ve
Kuzey Kür­d is­t an ger­ç ek­l iğinin derin­
lemesine ve can­l› bir tarz­da kav­ran­mas›
koşuluy­la, kit­lelere dönük “yeni tarz”›m›z›
yaratabilir ve yaşama geçirebiliriz. Biz,
an­cak böy­lelik­le mil­yon­lara ulaş­may› ve
on­lar› harekete geçir­meyi hedef­leyen bir
dev­rim­ci propagan­da ve ajitas­yon yapabi­
lir, kit­l elerin ger­ç ek durumun­d an yola
ç›karak on­lar›n hoş­nut­suz­luğunu ey­leme
dönüş­türebilir, on­lar›n gün­lük ey­lemine
kat›labilir ve bu ey­lem için­de on­lar› ad›m
ad›m komüniz­me kazanabiliriz. Demek ki,
komünist propagan­d ist ve ajitatör ve
ey­l em­c i, derin­l emesine bir mark­s izmleninizm bil­g isine, yal­n ›z­c a opor­t ünist
konum­lara sürük­len­memek ve par­ti çiz­
gisin­den sap­mamak için gerek­sinim duy­
mamak­tad›r; o, kit­leleri ger­çek­ten ay­d›n­
latabil­m ek, on­l ar›n an­l ayacağ› bir dil­l e
konuşabil­mek ve on­lar›n ey­leminin ön­deri
olabil­mek için de mark­sizm-leniniz­me ve
onun ›ş›ğ›n­da ül­ke ger­çek­liğimizin kav­
ran­m as›na gerek­s inim duy­m ak­t ad›r.
Kapitalist sis­temin şu ya da bu yan›na, ya
da olum­suz sonucuna değil, biz­zat ken­
disine kar­ş› ç›kan ve bunun için gereken
teorik donan›m› edin­m iş olan bir
propagan­dist ve ajitatör, iş­çilerin ve emek­
çilerin gün­lük yaşam­lar›n­da kar­ş› kar­ş›ya
gel­dik­leri bütün kötülük­lerin kay­nağ›n­da
ül­ke ve dün­ya öl­çeğin­de egemen­liğini sür­
düren kapitaliz­min yat­t›ğ›n› muhatap­lar›na
rahat­l ›k­l a ve on­l ar›n an­l ayacağ› dil­l e
an­latabilecek­tir. İkin­ci Kong­remiz’de de
dik­kat çekil­diği gibi, bu propagan­da ve
ajitas­y on uzak ve ger­ç ek hedef­l erimizi
-yani sos­y alizm ve proletar­y a dik­t atör­
lüğünü- net olarak dile getir­meli ve ger­çek
kur­tuluşun an­cak bu yol­la olacağ›n›n al­t›n›
tar­t›ş­mas›z bir biçim­de çiz­melidir. Ne var
ki, bunu yapabil­mek için propagan­da ve
ajitas­yonumuzun içeriği ve üs­lubu, çok
daha somut, zen­gin ve can­l› ol­mal›, deyim
yerin­d ey­s e, çok daha faz­l a yaşam kok­
mal›d›r. “Komin­t ern’e Kat›l­m an›n 21
Koşulu”nda bu konuda şun­lar söy­leniyor­
du:
“1. Bütün propagan­da ve ajitas­yon, ger­
çek­t en komünist nitelik taş›mal› ve
Komünist En­t er­n as­y onal prog­r am› ile
karar­lar›na uy­gun düş­melidir....Proletar­ya
dik­tatör­lüğün­den, basit­çe, bilinen ve araya
sokuş­turul­muş bir talep gibi söz edilemez;
ak­s ine onun propagan­d as› öy­l e yap›l­
mal›d›r ki, her basit iş­çi, her kad›n iş­çi, her
as­ker ve köy­lü, gün­lük hayat›n bas›n›m›z
taraf›n­dan sis­tem­li biçim­de göz­lenecek ve
her gün kul­lan›lacak ol­gular›n­dan kal­karak
b u d i k ­t a t ö r ­l ü ğ ü n z o r u n ­l u l u ğ u n u
an­lamal›d›r.” (III. En­ter­nas­yonal, Bel­geler,
1919-1943, s. 29-30)
Evet; bizim propagan­dist, ajitatör ve
ey­lem­cilerimiz de iş­çi s›n›f›n› ve diğer
emek­çileri doğ­rudan ya da dolay­l› olarak
55
İkinci Kongre ve Örgüt Sorunu
il­gilen­diren her konuyu –ki, çağ­daş top­
lum­da mey­dana gelen az çok önem­li her
geliş­me, doğal olarak on­lar› il­gilen­dirir–
y›ğ›n­lar›n siyasal eğitimi için kul­lanabil­
meli, bu geliş­melerin tümünü mark­sizmleniniz­min ve par­ti prog­ram›n›n ›ş›ğ›n­da
yorum­l ayabil­m eli, bun­l ar­d an dev­r im­c i
sonuç­l ar ve ey­l em çağ­r ›lar› ç›karabil­
melidir. Bu zulüm ve sömürünün taze ve
can­l› ör­nek­lerinin çar­p›c› ve inan­d›r›c› bir
biçim­de ser­gilen­mesi, düş­man›n in­san­l›k
d›ş› yüzünü bütün ç›p­l ak­l ›ğ›y­l a or­t aya
koyacak ve geniş y›ğ›n­lar›n, özel­lik­le de
Türk iş­çi ve emek­çilerinin, bur­juvazinin ve
faşiz­min ideolojik boyun­duruğun­dan ad›m
ad›m kur­t ul­m alar›n›n yolunu açacak­t ›r.
Ül­kemiz; y›ğ›n­lar›, em­per­yaliz­me, faşiz­me
ve egemen s›n›f­lara kar­ş› hak­l› ve dev­rim­
ci bir öf­k ey­l e dol­d ur­m ak ve böy­l elik­l e
ey­leme çek­mek için el­veriş­li ve bizim dev­
rim­c i propagan­d a ve ajitas­y on et­k in­
liğimize konu edilebilecek mal­z emey­l e
adeta dolup taş­mak­tad›r. Bunu söy­ler­ken
ak­l›m›za yal­n ›z­c a egemen s›n›f­lar›n ve
as­keri kliğin Kürt hal­k›na kar­ş› iş­ledik­leri
suç­lar, genel olarak iş­çilerin sömürüsü ya
da Susur­l uk skan­d al› gibi konular gel­
memeli kuş­kusuz. Büyük kent­lerin her­kesi
can›n­dan bez­diren trafik sorunu, doğal ve
tarih­sel çev­renin aç­göz­lü em­per­yalist­ler ve
Türk bur­juvazisi taraf›n­dan ken­di ben­cil
ç›kar­lar› uğ­runa hoy­rat­ça y›k›m›, ç›rak­
lar›n ve kad›n iş­çilerin kapitalist­ler taraf›n­
dan ac›mas›z­ca sömürül­mesi ve ezil­mesi,
çocuk yetiş­tir­me yurt­lar›n­daki vb. çocuk­
lar›n ve genç­l erin lüm­p en bur­j uvazinin
iğ­renç ç›kar­lar›n›n hedefi haline getiril­
mesi, maaş niyetine al­d›k­lar› sadaka kuy­
ruk­lar›n­da bek­ler­ken s›k s›k rahat­s›z­lan­
d›k­lar›na ve hat­ta düşüp ölüver­dik­lerine
tan›k ol­duğumuz yaş­l› iş­çi ve emek­çilerin
egemen s›n›f­lar ve dev­let taraf›n­dan kul­
lan›l­m›ş bir bez ya da kağ›t par­ças› gibi bir
kenara at›l­m›ş ol­mas›, güç ve aşağ›lay›c›
yaşam koşul­lar› al­t›n­da sürün­mek zorun­da
b›rak›lan mil­yon­lar­ca sakat›n trajedisi, bir
avuç para babas› geliş­m iş kapitalist
ül­keler­de en ileri tedavi yön­tem­lerin­den
yarar­lan›r­ken mil­yon­lar­ca emek­çinin SSK
ve dev­l et has­t anelerinin kap›lar›n­d a ve
kuy­ruk­lar›n­da çek­tiği eziyet vb. hep, bizim
propagan­da ve ajitas­yonumuzun ve em­per­
yaliz­m e bağ›m­l › kapitalist düzenin ser­
gilen­mesinin konular› haline getirilebilir
ve getiril­melidir.
Aral›k 1997
56
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
Özel­d e, iş­ç i­l e­r e, di­ğ er emek­ç i­l e­r e,
ko­mü­nist­le­re, an­ti­fa­şist­le­re ve tüm ile­ri­ci
güç­le­re yö­ne­lik yar­gı­sız in­faz, key­fi tu­tuk­
la­ma, iş­ken­ce gi­bi in­san hak­la­rı ih­lal­le­rin­
den ol­sun, ge­nel­de her tür­lü zu­lüm­den ve
kat­li­am uy­gu­la­ma­la­rın­dan ol­sun sö­ze­dil­di­
ğin­de ak­la ön­ce La­tin Ame­ri­ka kı­ta­sı ge­lir.
O kı­ta ki, halk­la­rı Yan­ki em­per­ya­liz­mi­nin
ve uşak­la­rı­nın, la­ti­fun­dist­le­rin, bü­yük bur­
ju­va­zi­nin ve as­ke­ri dik­ta­tör­lük­le­rin bo­yun­
du­r u­ğ u al­t ın­d a gö­r ül­m e­m iş bir zul­m e
he­def ol­muş, da­ya­nıl­maz acı­lar çek­miş,
ama as­la bo­yun eğ­me­miş­ler­dir. İçi­miz­de
öf­ke ve is­yan duy­gu­la­rı uyan­dı­ran o ün­lü
“de­sa­pe­ri­ci­dos” (=ka­yıp) te­ri­mi­ni in­san­lı­
ğın söz­c ük haz­n e­s i­n e ar­m a­ğ an et­m ek
zo­run­da bı­ra­kıl­mış olan bu halk­la­rın bel­ki
de tek “ku­sur­la­rı”, Mek­si­ka’nın es­ki dik­ta­
tö­r ü Di­a z’ın söy­l e­d i­ğ i gi­b i ül­k e­l e­r i­n in
ABD’ye bu den­li ya­kın ol­ma­sıy­dı.
Ama, bel­k i de Di­a z’ın tüm­c e­s in­d e­k i
“ABD” söz­cü­ğü­nün ye­ri­ne “Ba­tı” ya da
“ka­p i­t a­l ist Ba­t ı uy­g ar­l ı­ğ ı” söz­c ük­l e­r i­n i
ge­ç ir­m ek da­h a doğ­r u ola­c ak­t ır. Çün­k ü,
“in­san hak­la­rı” kav­ra­mı­nın in­san­lı­ğın gün­
de­mi­ne gi­ri­şiy­le ör­tü­şen Ba­tı’nın yük­se­li­şi
ve ka­pi­ta­liz­min ge­li­şi­mi, ay­nı za­man­da
in­san­lı­ğa kar­şı en bü­yük suç­la­rın iş­len­me­
siy­le ele­le gi­de­cek­ti. Çün­kü, ABD’nden,
ABD’nin 1776’da olu­şu­mun­dan çok da­ha
ön­ce, Ba­tı Av­ru­pa ka­pi­ta­lizm ça­ğı­na ko­ca
halk­la­rı kö­le­leş­ti­re­rek, öl­dü­re­si­ye sö­mü­re­
rek ve soy­kı­rım­dan ge­çi­re­rek adım ata­cak­
tı. Her­hal­de ge­le­ce­ğin ta­rih­çi­le­ri, ka­pi­ta­liz­
mi ve onun en son aşa­ma­sı olan em­per­ya­
liz­mi, özel­lik­le ‘ge­ri’ ve ba­ğım­lı ül­ke­ler
halk­la­rı baş­ta gel­mek üze­re tüm emek­çi
57
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ço­cuk tut­sak 50 ster­lin, ka­dın ve ço­cuk
ka­fa­sı 50 ster­lin.(Ay­nı yer­de, s. 161-62)
Ge­ne Marks, İn­gi­liz do­ku­ma sa­na­yi­si­
nin İn­gi­liz ve Hint­li el do­ku­ma­cı­la­rı­nı ne
ha­le ge­tir­di­ği­ni an­la­tır­ken şun­la­rı söy­le­ye­
cek­ti:
Ta­rih, İn­gi­liz el do­ku­ma­cı­la­rı­nın ya­vaş
ya­vaş yo­kol­ma­sın­dan da­ha kor­kunç bir tra­
je­d i kay­d et­m ez; bir­k aç on­y ıl bo­y un­c a
sü­ren bu yo­kol­ma en so­nu 1838’de so­na
er­miş­ti. Bun­la­rın ço­ğu aç­lık­tan öl­müş­ler,
pek çok ai­le gün­de 2.5 pe­ni ile uzun sü­re
bit­ki­sel bir ya­şam sür­müş­ler­dir. Öte yan­
dan İn­gi­liz pa­muk­lu ma­ki­ne­le­ri, Hin­dis­
tan’da va­him bir et­ki ya­rat­tı. 1834-35’te
Ge­n el Va­l i şöy­l e ya­z ı­y or­d u: ‘Bu­r a­d a­k i
se­f a­l e­t in bir eşi­n e ta­r ih­t e zor rast­l a­n ır.
Pa­muk do­ku­ma­cı­la­rı­nın ke­mik­le­ri Hin­dis­
tan ova­la­rı­nı be­ya­za bo­ya­mış­tır.’ (Ka­pi­tal
1, s. 44)
Marks’ın da de­ğin­di­ği gi­bi, La­tin Ame­
ri­k a, ka­p i­t a­l iz­m in sö­m ür­g e ve ba­ğ ım­l ı
ül­ke­ler halk­la­rı için ne an­la­ma gel­di­ği­ni ilk
ta­dan kı­ta­lar ara­sın­da yer al­mış­tı. Ba­tı his­
to­r i­o g­r a­f i­s i­n in ‘bü­y ük ka­ş if­l er’ ola­r ak
ta­nıt­tı­ğı Kris­tof Ko­lomb, Her­nan­do Kor­tez,
Fran­s is­k o Pi­z ar­r o ve di­ğ er­l e­r i, Or­t a ve
Gü­ney Ame­ri­ka’da­ki Ma­ya, İn­ka ve Az­tek
halk­la­rı­nın ve uy­gar­lık­la­rı­nın yo­ke­di­li­şi­ni
baş­la­tan ki­şi­ler­di as­lın­da. E. Ga­le­ano, 15.
yüz­yı­lın son­la­rın­dan baş­la­ya­rak Ame­ri­ka
kı­ta­sı­na ayak ba­san ve bu­ra­lar­da söz­cü­ğün
ger­çek ve ka­tık­sız an­la­mın­da bir yağ­ma ve
kat­li­am uy­gu­la­yan İs­pan­yol ve Por­te­kiz
kon­kis­ta­dor’la­rı­nın yap­tık­la­rı­nı şu çar­pı­cı
söz­cük­ler­le ak­ta­rı­yor­du:
İs­pan­yol­lar­la Por­te­kiz­li­le­rin Ame­ri­ka
des­t a­n ı, Hrist­i yan di­n i­n in ya­y ıl­m a­s ı ile
in­san­lı­ğa en bü­yük acı­la­rın çek­ti­ril­di­ği bir
dö­nem ola­rak ana­cak­lar­dır. Marks, Ka­pi­
tal’in 1. cil­din­de, sö­mür­ge­le­rin yağ­ma­lan­
ma­sı yo­luy­la sağ­la­nan il­kel ka­pi­ta­list bi­ri­
ki­mi an­la­tır­ken şun­la­rı söy­lü­yor­du:
Ame­ri­ka’da al­tın ve gü­mü­şün bu­lun­ma­
sı, yer­li hal­kın kö­kü­nün ka­zın­ma­sı, kö­le­
leş­t i­r il­m e­s i ve ma­d en­l e­r e gö­m ül­m e­s i,
Do­ğu Hint ada­la­rı­nın ele ge­çi­ril­me­ye ve
yağ­m a­l an­m a­y a baş­l an­m a­s ı, Af­r i­k a’nın
ka­ra­de­ri ti­ca­re­ti­nin av ala­nı ha­li­ne ge­ti­ril­
me­si, ka­pi­ta­list üre­tim ça­ğı­nın pem­be renk­
li şa­fak işa­ret­le­riy­di. Bu pas­to­ral ge­liş­me­
ler, il­kel bi­ri­ki­min bel­li­baş­lı adım­la­rıy­dı.
(K. Marks ve F. En­gels, Seç­me Ya­pıt­lar 1,
s. 159)
Marks ay­nı yer­de şun­la­rı da söy­lü­yor­
du:
Yer­li­le­re kar­şı en kor­kunç dav­ra­nı­lan
yer­ler, do­ğal ola­rak, Ba­tı Hint Ada­la­rı gi­bi
yal­n ız ih­r a­c a­t a yö­n el­m iş plan­t as­y on
sö­mür­ge­le­ri ile, Mek­si­ka ve Hin­dis­tan gi­bi
yağ­m a ala­n ı ha­l i­n e ge­t i­r i­l en zen­g in ve
nü­fu­su ka­la­ba­lık ül­ke­ler­di. Ama, ger­çek
an­l a­m ıy­l a sö­m ür­g e olan ül­k e­l er­d e bi­l e,
il­kel bi­ri­ki­min hrist­iyan­ca ni­te­li­ği ken­di­ni
or­ta­ya koy­mak­tan ge­ri kal­mı­yor­du. Pro­tes­
tan­lı­ğın o asık yüz­lü vir­tü­öz­le­ri, New Eng­
land’lı Pü­ri­ten­ler, 1703 yı­lın­da mec­lis­le­ri­
nin bir ka­ra­rı ile, her Kı­zıl­de­ri­li ba­şı ve tut­
sak edi­len her Kı­zıl­de­ri­li için 40 ster­lin
ödül koy­du: 1720’de kel­le ba­şı­na ödül 100
ster­li­ne yük­sel­di; 1744’te Mas­sac­hu­setsBay, bel­li bir ka­bi­le­yi is­yan­cı ilan edin­ce,
şu fi­yat­lar uy­gu­lan­dı: 12 yaş ve da­ha yu­ka­
rı­s ı er­k ek ka­f a­s ı için 100 ster­l in (ye­n i
pa­ra), er­kek tut­sak 105 ster­lin, ka­dın ve
58
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
do­ğal zen­gin­lik­le­rin zor­la ele ge­çi­ri­lip yağ­
ma­lan­ma­sı­nı içi­çe geç­miş bir tek ay­nı şey
ha­li­ne ge­tir­miş­tir. Av­ru­pa gü­cü bü­tün dün­
ya­yı ege­men­li­ği al­tı­na al­mak ni­ye­tiy­le yo­la
çık­mış­tı. (La­tin Ame­ri­ka’nın Ke­sik Da­mar­
la­rı, s. 25)
O, da­ha iler­de ise şun­la­rı söy­lü­yor­du:
1581’de, Fe­li­pe II, Gu­ada­la­ja­ra Au­di­en­
cia’sı­nın önün­de, Ame­ri­ka yer­li­le­ri­nin üç­te
bi­ri­nin öl­dü­rül­dü­ğü­nü, sağ ka­lan­la­rın da
ken­d i­l e­r i­n i ölü­l e­r i­n in be­d e­l i­n i öde­m ek
zo­run­da his­set­tik­le­ri­ni açık­lı­yor­du. Kral,
Kı­zıl­de­ri­li­le­rin alı­nıp sa­tıl­dı­ğı­nı ve ev­le­ri­
nin ol­ma­dı­ğı­nı ek­li­yor, an­ne­le­ri­nin ma­den­
ler­den kur­tar­mak için ço­cuk­la­rı­nı öl­dür­dü­
ğü­nü be­lir­ti­yor­du....İs­pan­yol Ame­ri­ka­sı’nın
yo­kol­muş im­pa­ra­tor­luk­la­rı­nın yer­li­le­ri­nin
baht­sız­lı­ğı­na bir de Bre­zil­ya ve An­til­ler’de
ça­lış­mak üze­re köy­le­rin­den ko­pa­rı­lıp ge­ti­
ri­l en Af­r i­k a­l ı zen­c i­l e­r in­k i ek­l e­n i­y or­d u.
Sö­mür­ge­ci La­tin Ame­ri­kan eko­no­mi­si o
gü­ne ka­dar gö­rül­müş en yo­ğun iş­gü­cü­ne
sa­hip­ti. Bu iş­gü­cü dün­ya ta­ri­hi­nin en zen­
gin uy­gar­lı­ğı­nı ya­ra­tı­yor­du.
Bu do­yum­suz­luk, kor­ku ve ce­sa­ret anı­
tı, bu top­rak­lar­da yer­li­le­rin soy­kı­rı­mı pa­ha­
sı­n a di­k i­l e­b il­d i. Gü­n ü­m üz­d e ya­p ı­l an en
gü­v e­n i­l ir araş­t ır­m a­l ar sö­m ür­g e ön­c e­s i
dö­nem­de Mek­si­ka nü­fu­su­nun otuz­la otuz
ye­di­bu­çuk mil­yon ara­sın­da ol­du­ğu­nu or­ta­
ya ko­yu­yor. And dağ­la­rı yö­re­sin­de­ki yer­li­
le­rin de sa­yı­sı­nın bu­na eşit ol­du­ğu tah­min
edil­mek­te. Or­ta Ame­ri­ka’da­ki yer­li­ler on­la
onüç mil­y on ara­s ın­d a. Az­t ek, Ma­y a ve
İn­ka­la­rın top­la­mı ise sö­mür­ge­ci­le­rin or­ta­ya
çı­kı­şın­dan ön­ce yet­miş­le dok­san mil­yon
ara­sın­da tah­min edi­li­yor. Bir­bu­çuk yüz­yıl
son­ra top­lam nü­fus yal­nız­ca üç bu­çuk mil­
yon.(Ay­nı yer­de, s. 52)
Af­ri­ka kı­ta­sı­nın çi­le­keş halk­la­rı da ‘be­
yaz adam’ın ‘uy­gar­laş­tı­rı­cı mis­yon’un­dan
na­sip­le­ri­ni ala­cak­lar­dı. Bir ör­nek ol­ma­sı
ba­kı­mın­dan, Ka­ra Kı­ta’nın en ta­lih­siz ül­ke­
le­rin­den Kon­go’nun ba­şın­dan ge­çen­le­re
göz ata­ca­ğız. Kwa­me Nkru­mah, Chal­len­ge
of The Con­go ad­lı ya­pı­tın­da, Bel­çi­ka iş­ga­
li­ne ka­dar olan dö­nem­de Por­te­kiz­li­ler baş­ta
gel­mek üze­re çe­şit­li Av­ru­pa dev­let­le­ri­ne
bağ­lı kö­le ta­cir­le­ri­nin bu ül­ke­den gön­der­
di­ği kö­le sa­yı­sı­nın 15,000,000’u bul­du­ğu­
nu, bun­la­rın 10,000,000 ka­da­rı­nın ta­şı­ma
sı­ra­sın­da öl­dü­ğü­nü be­lir­ti­yor­du. 1884’de
ise İn­g il­t e­r e ile Por­t e­k iz ara­s ın­d a Kon­
go’nun yö­ne­ti­mi­nin Bel­çi­ka’ya bı­ra­kıl­ma­
sı­nı ön­gö­ren bir an­laş­ma im­za­la­na­cak­tı. Bu
an­laş­may­la, yü­zöl­çü­mü 2,700,000 ki­lo­met­
re­ka­re­ye yak­la­şan (Tür­ki­ye’nin 3.5 ka­tı) ve
do­ğal kay­nak­lar ba­kı­mın­dan son de­re­ce
zen­gin olan bu Af­ri­ka ül­ke­si, kı­sa za­man­da
Bel­çi­ka Kra­lı Le­opold II’nin ki­şi­sel ma­li­
ka­ne­si ha­li­ne ge­le­cek­ti. Mu­ha­fa­za­kar eği­
lim­l i ABD’li ya­z ar ve araş­t ır­m a­c ı John
Gunt­her, bu ko­nu­da şun­la­rı yaz­mış­tı:
Le­o pold’un­k i, acı­m a­s ız bir sö­m ü­r ü
yö­ne­ti­miy­di... Onun dün­ya­nın en zen­gin
bir kaç ki­şi­sin­den bi­ri ha­li­ne gel­di­ği ke­sin.
Da­ha 1885’de o, bir ka­rar­na­mey­le Kon­
go’da­ki tüm ‘boş top­rak­lar’ı ken­di ma­li­ka­
ne­s i­n in, ya­n i Le­o pold’un mül­k ü kıl­d ı...
Yer­li­ler top­rak­la­rın­dan dü­pe­düz or­man­la­ra
ko­v ul­d u­l ar. Kon­g o’da o za­m an­l ar en
de­ğer­li iki nes­ne olan ka­uçuk ve fil­di­şi
dev­let te­ke­li­ne geç­ti ve hü­kü­met ‘he­men
he­men ül­ke­nin tü­mü üze­rin­de mut­lak mülk
sa­hip­li­ği hak­kı’ el­de et­ti. 1896’da (giz­li bir
59
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ka­rar­na­mey­le) en az 112,000 mil ka­re (ya­
ni, 290,000 ki­lo­met­re­ka­re-b.n.) tu­ta­rın­da,
ya­ni aşa­ğı yu­ka­rı Po­lon­ya bü­yük­lü­ğün­de
bir ara­zi üze­rin­de Le­opold’a özel ek hak­lar
ve­ren Do­ma­ine de la co­uron­ne oluş­tu­rul­du.
Hep­si bu ka­dar de­ğil. Söz­de uy­gar bir dev­
le­tin il­kel bir böl­ge­yi ‘ge­liş­tir­me­si’ne eş­lik
eden en al­çak­ça ve deh­şet ve­ri­ci zu­lüm
ör­nek­le­ri ya­şan­dı. Le­opold’un ajan­la­rı­nın
ka­uçuk ve fil­di­şi iş­ta­hı gi­de­rek da­ha faz­la
ve da­ha do­yum­suz ha­le gel­di. Af­ri­ka­lı iş­çi­
ler ko­ta­la­rı­nı mut­la­ka ta­mam­la­mak zo­run­
day­dı­lar; ter­si du­rum­da sa­kat­la­nı­yor ya da
vu­ru­la­rak öl­dü­rü­lü­yor­lar­dı. ‘Ge­liş­me’ ha?
Yet­k in oto­r i­t e­l er Kon­g o’nun nü­f u­s u­n un
1900’de 20,000,000 ol­du­ğu­nu, bu­gün (ya­ni
1955’de-b.n.) ise 12,000,000’a düş­m üş
bu­lun­du­ğu­nu be­lir­ti­yor­lar. Le­opold’un re­ji­
mi­nin beş ila se­kiz mil­yon in­sa­nın ya­şa­mı­
na mal ol­du­ğu­na ina­nı­lı­yor... En kor­kunç
uy­gu­la­ma ise el ve ayak kes­me idi. Şef­le­ri­
nin, ça­lış­ma­la­rı­nı be­ğen­me­me­le­ri ha­lin­de
Af­ri­ka­lı de­li­kan­lı­la­rın bir eli ya da bir aya­
ğı –ba­zan her iki­si bir­den– ke­si­li­yor­du...
Af­ri­ka­lı­la­rın ken­di­le­ri Kon­go’da as­la el ve
ayak kes­me­yi bir ce­za­lan­dır­ma yön­te­mi
ola­r ak kul­l an­m a­m ış­l ar­d ı. Bu tü­m üy­l e
Av­r u­p a­l ı­l a­r ın bu­l u­ş uy­d u. Bu alan­d a­k i
ve­rim­li­lik­le­ri­ni ka­nıt­la­mak için iş­çi ta­kım­
la­rı­nın şef­le­ri ken­di üst­le­ri­ne se­pet­ler do­lu­
su ke­sik in­san eli gö­tü­rür­ler­di. Sağ el da­ha
göz­de ola­nıy­dı. Nem­li ik­lim­de bo­zul­ma­la­
rı­nı ön­le­mek için bu el­ler ba­zen tüt­sü­le­nir­
di. (In­si­de Af­ri­ca, s. 644)
W. Ho­w itt ad­l ı bir bur­j u­v a ya­z a­r ın,
Co­lo­ni­sa­ti­on and Chris­ti­anity: A Po­pu­lar
His­tory of the Tre­at­ment of the Na­ti­ves by
the Eu­ro­pe­ans in all The­ir Co­lo­ni­es ad­lı
ki­ta­bın­da, il­kel bi­ri­kim dö­ne­mi­ni an­la­tır­
ken söy­le­di­ği şu söz­cük­ler, ser­ma­ye­nin ve
bur­ju­va­zi­nin dün­ya­ya na­sıl gel­di­ği­nin en
öz­lü an­la­tı­mı sa­yı­la­bi­lir:
Hrist­iyan de­ni­len bu so­yun, dün­ya­nın
dört­bir ya­nın­da bo­yun­du­ruk­la­rı al­tı­na ala­
bil­dik­le­ri halk­la­ra kar­şı gös­ter­dik­le­ri vah­
şet ve zul­mün bir ben­ze­ri­ne, hiç­bir çağ­da,
ne ka­dar vah­şi, ne ka­dar ka­ba ve ne ka­dar
mer­ha­met­siz ve utan­maz olur­sa ol­sun, baş­
ka hiç­bir soy­da rast­la­na­maz. (Ak­ta­ran, K.
Marx ve F. En­gels, Seç­me Ya­pıt­lar 1, s.
160)
Kuş­ku­suz, ka­pi­ta­list sö­mür­ge­ci­li­ğin kir­
li yü­zü­nü çar­pı­cı bir tarz­da or­ta­ya ko­yan
bu ör­nek­ler, bur­ju­va­zi­nin, “ken­di” iş­çi sı­nı­
fı ve emek­çi­le­ri­ne da­ha fark­lı dav­ran­ma
eği­li­min­de ol­du­ğu an­la­mı­na gel­mi­yor. 19.
yüz­yıl­da İn­gi­liz el do­ku­ma­cı­la­rı­nın tra­je­di­
si­n i an­l a­t an Marks, 40.000 do­l a­y ın­d a
Pa­ris’li iş­çi, as­ker ve emek­çi­nin öl­dü­rül­
me­siy­le so­nuç­la­nan 1871 Ko­mün dev­ri­mi
sı­ra­sın­da Fran­sız bur­ju­va­zi­si­nin vah­şe­ti­ni
şöy­le ser­gi­li­yor­du:
Ama Thi­e rs ve ara­l ık­ç ı ge­n e­r al­l e­r i,
Pa­ris’te ulu­sal mu­ha­fız kı­lı­ğın­da ya­ka­la­nan
ken­di jan­dar­ma es­pi­yon­la­rı­nın bi­le, üzer­le­
rin­de yan­gın bom­ba­la­rı ile ya­ka­la­nan Ser­
gents de vil­le’le­rin bi­le ba­ğış­lan­dık­la­rı­nı
öğ­re­nir öğ­ren­mez, Ko­mün’ün mi­sil­le­me
üze­rin­de­ki buy­rul­tu­s u­nun boş bir teh­dit
ol­du­ğu­nu an­lar an­la­maz, tut­sak­la­rın yı­ğın­
sal öl­dü­rül­me­le­ri ye­ni­den baş­la­dı ve so­nu­
na de­ğin ar­dı ara­sı ke­sil­me­den sür­dü­rül­dü.
Ulu­sal mu­ha­fız­la­rın sı­ğın­dık­la­rı ev­ler jan­
dar­ma­lar­ca çev­ril­di, üzer­le­ri­ne (ilk kez ola­
rak bu­r a­d a gö­r ü­n en) pet­r ol dö­k ül­d ü ve
ya­k ıl­d ı; ya­r ı­k ö­m ür­l eş­m iş ce­s et­l er, da­h a
60
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
son­r a Ter­n es’de ku­r ul­m uş olan gez­g in
Ba­sın Has­ta­ne­si ta­ra­fın­dan kal­dı­rıl­dı­lar...
Thi­ers’in bül­ten­le­ri­nin, Mo­ulin-Sa­qu­et’de
uyur­ken ba­sı­lan fe­de­re­le­rin sün­gü­len­dik­le­
ri­ni ve Cla­mart’ta­ki yı­ğın­sal öl­dü­rül­me­le­ri
ha­b er ve­r ir­k en kul­l an­d ı­ğ ı say­g ı­s ız ton,
Lond­ra’da­ki ger­çek­ten aşı­rı du­yar­lı ol­ma­
yan Ti­m es’in bi­l e si­n ir­l e­r i­n e do­k un­d u.
Ama bu­gün Pa­ris’i bom­ba­la­mış ve ya­ban­cı
fa­ti­hin ko­ru­ma­sı al­tın­da bir zen­ci kö­le sa­tı­
cı­la­rı ayak­lan­ma­sı kış­kırt­mış bu­lu­nan kim­
se­ler ta­ra­fın­dan iş­le­nen salt baş­lan­gıç ni­te­
li­ğin­de­ki ca­na­var­lık­la­rı say­ma­ya gi­riş­mek
gü­lünç olur. (“Fran­sa’da İç Sa­vaş”, Ay­nı
yer­de, s. 259-60)
De­mek ki, ka­pi­ta­list Ba­tı, da­ha te­kel
ön­ce­si ka­pi­ta­lizm dö­ne­min­de “bar­bar ve
vah­şi” ola­rak ni­te­le­di­ği ge­ri ve ba­ğım­lı
ül­ke­le­re ve halk­la­ra “uy­gar­lık” ders­le­ri ve
öğüt­l e­r i ver­m e­y e baş­l a­m ış, bu ül­k e­l e­r i
sö­mür­ge­leş­tir­me­si­ni, ora­la­rın halk­la­rı­nın
“ken­di­le­ri­ni yö­net­me ye­te­ne­ğin­den yok­
sun” ol­duk­la­rı sa­vı­na da­yan­dır­mış ve ay­nı
ge­rek­çe­le­ri, Çin, İran, Os­man­lı gi­bi sö­mür­
ge­leş­ti­re­me­di­ği ül­ke­le­rin içiş­le­ri­ne ka­rış­
mak için kul­l an­m a­y a baş­l a­m ış­t ır. (Ba­t ı
Av­r u­p a’nın “bü­y ük” dev­l et­l e­r i­n in baş­t a
hrist­iyan azın­lık­la­rın ya­şam ko­şul­la­rı­nın
dü­zel­til­me­si gi­bi ge­rek­çe­ler­le 19. yüz­yıl­da
Ba­bı­ali’ye yap­tık­la­rı uya­rı ve mü­da­ha­le­ler,
hat­ta Os­man­lı dev­le­ti­ne as­ke­ri sal­dı­rı­la­rı
anım­s an­s ın!) Söz­k o­n u­s u ül­k e­l e­r i ken­d i
sö­mür­ge­ci bo­yun­du­ru­ğu al­tın­da tut­mak,
on­la­rın halk­la­rı­nı kö­le­leş­tir­mek ve do­ğal
kay­nak­la­rı­nı yağ­ma­la­mak için kul­la­nı­lan
bu ge­rek­çe ve yak­la­şım ba­zı de­ği­şik­lik­ler­le
gü­nü­müz­de de var­lı­ğı­nı sür­dür­mek­te­dir.
Ka­pi­ta­list-em­per­ya­list Ba­tı­’nın, da­ha ör­tü­
lü bir bi­çim­de de ol­sa, “bar­bar, vah­şi ve
ken­d i­n i yö­n et­m e ye­t e­n e­ğ in­d en yok­s un”
ola­rak gör­dü­ğü ge­ri ve ba­ğım­lı ül­ke­le­ri ve
on­la­rın halk­la­rı­nı yö­net­me, bo­yun­du­ruk
al­tın­da tut­ma ve on­la­rın yaz­gı­la­rı­nı be­lir­le­
me tut­ku­sun­da her­han­gi bir de­ği­şik­lik ya
da azal­ma ol­ma­mış­tır. Bel­li­ baş­lı em­per­ya­
list dev­let­le­rin, on­la­rın de­ne­ti­mi al­tın­da ya
da çiz­gi­sin­de bu­lu­nan ulus­la­ra­ra­sı ve ulus­
la­rüs­tü ku­ru­luş­la­rın ve in­san hak­la­rı ör­güt­
le­r i­n in ge­n el yak­l a­ş ım­l a­r ı­n a iş­t e bu
“sö­mür­ge­ci” ba­kış açı­sı dam­ga­sı­nı vur­ma­
ya de­vam et­mek­te­dir. Oy­sa yu­kar­da de­ğin­
di­ği­miz ta­rih­sel ör­nek­ler ve gü­nü­müz­de
ya­şan­mak­ta olan­lar; bur­ju­va­zi­nin, dün­ya­ya
ge­li­şin­den iti­ba­ren en kor­kunç zu­lüm ve
kat­li­am­la­rın mi­ma­rı ve ör­güt­le­yi­ci­si ol­muş
ol­du­ğu­nu ve öy­le ol­ma­ya de­vam et­ti­ği­ni ve
do­l a­y ı­s ıy­l a bu ko­n u­d a hiç­k im­s e­y e öğüt
ver­m e ve yol­ gös­t er­m e hak­k ı­n a sa­h ip
ol­ma­dı­ğı­nı, ola­ma­ya­ca­ğı­nı hiç­bir tar­tış­ma­
ya mey­dan ver­me­ye­cek bir açık­lık­la gös­
ter­mek­te­dir.
Ka­pi­ta­liz­min 19. yüz­yı­lın son on­yıl­la­
rın­dan baş­la­ya­rak em­per­ya­list aşa­ma­sı­na
gir­me­si, in­sa­nın in­sa­nı sö­mü­rü­sü­ne da­ya­
nan bu sis­t e­m in çe­l iş­m e­l e­r i­n in en üst
dü­zey­de kes­kin­leş­me­si ve onun dev­ri­min
eşi­ği­ne gel­me­si an­la­mı­na ge­li­yor­du. Ekim
Dev­r i­m i’y­l e bir­l ik­t e pro­l e­t er dev­r im­l e­r i
dö­ne­mi­nin açıl­ma­sı, ay­nı za­man­da sö­mür­
ge ve ba­ğım­lı ül­ke­ler halk­la­rı­nın met­ro­pol
ül­ke­le­ri­nin dev­rim­ci pro­le­tar­ya­sı­nın ki­şi­li­
ğin­de son de­re­ce de­ğer­li bir bağ­la­şık ve
ön­der bul­ma­la­rı ve ezi­len halk­la­rın em­per­
ya­liz­min bo­yun­du­ru­ğun­dan kur­tu­luş yo­lu­
na gir­me­le­ri de­mek­ti. Bu ge­liş­me­ye, met­
ro­pol ül­ke­ler bur­ju­va­zi­si­nin te­kel ön­ce­si
61
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ka­pi­ta­lizm ça­ğın­da –mo­nar­şi­ye, or­ta­ça­ğa
ve fe­oda­liz­me kar­şı sa­va­şım ver­di­ği öl­çü­
de– sa­hip ol­du­ğu sı­nır­lı ve ko­şul­lu ile­ri­ci
po­tan­si­ye­lin or­ta­dan kalk­ma­sı eş­lik ede­
cek­ti. Em­per­ya­lizm, dün­ya ge­ri­ci­li­ği­nin
ba­şı ve mer­ke­ziy­di; her dü­zey­de ge­ri­ci­lik
de­mek­ti. Bu çağ­da em­per­ya­list bur­ju­va­zi
dün­ya öl­çe­ğin­de iki sa­va­şa –ve özel­lik­le
İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’n­dan son­ra da­ha çok
el al­tın­dan kış­kırt­tı­ğı– sa­yı­sız ye­rel sa­va­şa
ne­d en ol­m ak­l a kal­m a­d ı; o, te­k el-ön­c e­s i
ka­pi­ta­lizm ça­ğın­da ge­liş­tir­di­ği “be­yaz ada­
mın üs­tün­lü­ğü” te­ori ve pra­ti­ği­nin iz­le­ri­ni
de ta­şı­yan fa­şiz­mi ve Na­ziz­mi ya­rat­tı, dün­
ya­nın her ya­nın­da en ge­ri­ci, en sal­dır­gan
ve en bar­bar re­jim­le­ri iş­ba­şı­na ge­tir­di, bes­
le­di ve des­tek­le­di. Kuş­ku­suz bü­tün bun­lar
as­la, ge­ri ve ba­ğım­lı ül­ke­le­rin ge­ri­ci bur­ju­
va­zi­si ve top­ra­k a­ğa­la­rı­nın sö­mür­ge­ci­le­re
ve em­per­ya­list­le­re gö­re da­ha az bar­bar,
da­ha az sal­dır­gan vb. ol­du­ğu ya da on­la­rın
an­cak sö­mür­ge­ci ve em­per­ya­list efen­di­le­ri­
nin kış­kırt­ma­sı ve yü­rek­len­dir­me­si so­nu­
cun­da el­le­ri­ni iş­çi­le­rin ve di­ğer emek­çi­le­
rin kan­la­rı­na bu­la­dık­la­rı an­la­mı­na gel­mi­
yor. Os­m an­l ı-Türk ege­m en sı­n ıf­l a­r ı­n ın
Er­me­ni ve Kürt halk­la­rı­na kar­şı, sa­vaş ağa­
la­rı­nın ve Çan Kay-şek kli­ği­nin Çin hal­kı­
na kar­şı, Fran­ko fa­şiz­mi­nin İs­pan­ya hal­kı­
na kar­şı, mo­nar­ko-fa­şist Şah ve fun­da­men­
ta­list Hu­mey­ni dik­ta­tör­lük­le­ri­nin İran hal­
kı­na kar­şı, söz­de de­mok­ra­tik Hint ge­ri­ci­li­
ği­nin de­ği­şik ulus ve mil­li­yet­ler­den Hin­
dis­tan halk­la­rı­na kar­şı, Eti­yop­ya’da­ki sos­
yal fa­ş ist DERG dik­t a­t ör­l ü­ğ ü­n ün baş­t a
Erit­re ve Tig­ray halk­la­rı gel­mek üze­re tüm
Et­yop­ya halk­la­rı­na kar­şı, Ko­lom­bi­ya’da­ki
ko­ka­in ba­ron­la­rıy­la içi­çe geç­miş olan dik­
ta­tör­lü­ğün Ko­lom­bi­ya iş­çi ve köy­lü­le­ri­ne
kar­şı ger­çek­leş­tir­di­ği sı­nır­sız be­yaz te­rör,
bu ül­ke­le­rin ege­men sı­nıf­la­rı­nın vah­şe­ti­nin
dü­ze­yi ko­nu­sun­da bir fi­kir ver­me­ye ye­ter
de ar­tar bi­le.
Ama ge­ne de ça­ğı­mız­da “in­san hak­la­rı”
ko­n u­s un­d a bir du­y ar­l ı­l ı­ğ ın oluş­t u­ğ u­n u
ka­bul et­me­miz ge­re­ki­yor. Bu pa­ra­dok­sun
açık­la­ma­sı, as­lın­da ça­ğı­mı­zın bir dev­rim­ler
ça­ğ ı ol­m a­s ın­d a yat­m ak­t a­d ır. Met­r o­p ol
ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya­nın dev­rim­ci ey­le­mi ve
ayak­lan­ma­la­rı­nın ve hep­sin­den önem­li­si
Bol­şe­vik­le­rin ön­der­lik et­ti­ği Rus­ya pro­le­
tar­ya­sı ve halk­la­rı­nın ger­çek­leş­tir­di­ği Ekim
Dev­ri­mi­’nin ve sö­mür­ge ve ba­ğım­lı ül­ke­ler
halk­la­rı­nın de­mok­ra­si ve ulu­sal kur­tu­luş
sa­v a­ş ım­l a­r ı­n ın em­p er­y a­l ist bur­j u­v a­z i­y e
in­d ir­d i­ğ i ağır dar­b e­l er, onu bir öl­ç ü­d e
‘ev­cil­leş­tir­miş’, bir öl­çü­de ‘uy­gar­laş­tır­mış­
tır’. Si­vil top­lum­cu­la­rı­mı­zın ile­ri sür­dü­ğü­
nün ter­s i­n e, bun­d a Ba­t ı bur­j u­v a­z i­s i­n in
sö­zü­mo­na uy­gar, ile­ri­ci ve de­mok­ra­tik eği­
lim­le­ri­nin zer­re­ce ro­lü ol­ma­mış­tır. Yir­min­
ci yüz­yı­lın so­nu­na yak­laş­tı­ğı­mız şu gün­ler­
de, en “li­be­ral”, en “de­mok­rat”, en “kül­tür­
lü” vb. gö­zü­ken­le­ri de için­de ol­mak üze­re
sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın tüm frak­si­yon­la­rı­nın
si­ya­sal ege­men­lik­le­ri­ni ve üre­tim araç­la­rı
üze­rin­de­ki de­ne­tim­le­ri­ni mu­ha­fa­za et­mek
için –kuş­ku­suz bu­na güç­le­ri yet­ti­ği tak­dir­
de– her­şe­yi, ama her­şe­yi yap­ma­yı gö­ze
ala­bi­le­cek­le­ri­ni ye­te­ri ka­dar gös­te­ren ve­ri­
nin bi­rik­miş ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz. Bu,
top­lu­mun ve uy­gar­lı­ğın ge­li­şi­mi­nin ger­çek
lo­ko­mo­ti­fi­nin, iti­ci gü­cü­nün as­la sö­mü­rü­cü
ege­m en sı­n ıf­l ar de­ğ il, tam ter­s i­n e her
za­man ezi­len ve sö­mü­rü­len yı­ğın­lar ol­muş
ol­du­ğu ve ol­ma­ya de­vam ede­ce­ği ger­çe­ği­
62
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
nin bir baş­k a tarz­d a an­l a­t ı­m ı­d ır. Le­n in,
Mak­s im Gor­k i’ye yaz­d ı­ğ ı 3 Ocak 1911
ta­rih­li mek­tu­bun­da bu ger­çe­ği şöy­le di­le
ge­ti­ri­yor­du:
Pro­le­tar­ya­yı ör­güt­le­me yo­luy­la, pro­le­
tar­ya­nın sa­va­şı­mı için öz­gür­lü­ğü sa­vun­ma
yo­luy­la sö­mür­ge po­li­ti­ka­sı­na ve ulus­la­ra­ra­
sı yağ­m a­y a kar­ş ı di­r e­n iş, ka­p i­t a­l iz­m in
ge­liş­me­si­ni ya­vaş­lat­maz, ter­si­ne onu da­ha
uy­gar, da­ha ge­liş­miş ka­pi­ta­list yön­tem­le­re
baş­vur­mak zo­run­da bı­ra­ka­rak onun ge­liş­
me­si­ni hız­lan­dı­rır. Ka­pi­ta­lizm var­dır, ka­pi­
ta­lizm var­dır. Ka­ra-100-Ok­tob­rist ka­pi­ta­
lizm ve Na­rod­nik (‘ger­çek­çi, de­mok­ra­tik’,
‘ya­şam’ do­lu) ka­pi­ta­lizm var­dır. İş­çi­le­rin
önün­d e ka­p i­t a­l iz­m in ‘aç­g öz­l ü­l ü­ğ ü­n ü ve
vah­şe­ti­ni’ ser­gi­le­di­ği­miz öl­çü­de, bi­rin­ci
tür­den ka­pi­ta­liz­min ayak­ta kal­ma­sı o öl­çü­
de zor ola­cak, ka­pi­ta­lizm o öl­çü­de ke­sin
bir bi­ç im­d e ikin­c i tür­d en ka­p i­t a­l iz­m e
dö­nü­şe­cek­tir. Ve bu, tam da bi­zim işi­mi­ze,
tam da pro­l e­t ar­y a­n ın işi­n e ge­l e­c ek­t ir.”
(Col­lec­ted Works, Cilt 34, s. 438-39)
* * *
Ge­n el­d e ça­ğ ı­m ız­d a ve özel­d e Na­z i
Al­man­ya­sı’nın ve mi­li­ta­rist Ja­pon­ya’nın
Av­ru­pa ve As­ya halk­la­rı­na kar­şı ger­çek­leş­
tir­dik­le­ri sis­te­ma­tik ci­na­yet ve soy­kı­rım­lar­
la ni­te­le­nen İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’nın an­ti­
fa­şist güç­le­rin za­fe­riy­le so­nuç­lan­ma­sın­dan
son­ra “in­san hak­la­rı”, sü­rek­li ola­rak dün­
ya­nın gün­de­min­de ka­lan bir so­run ola­gel­di.
10 Ara­lık 1948’de ka­bul edi­len Bir­leş­miş
Mil­let­ler İn­san Hak­la­rı Ev­ren­sel Bil­dir­ge­
si’nde tüm in­san­la­rın; ırk, renk, cins, dil,
si­ya­sal ya da baş­ka bir du­rum­dan do­la­yı
ay­rım ya­pıl­mak­sı­zın sa­hip ol­duk­la­rı hak­lar
sa­yı­lı­yor, BM’in ve onun üye­le­ri­nin, bu
hak­la­rın ko­run­ma­sı ve ek­sik­siz bir tarz­da
uy­g u­l an­m a­s ı için ça­b a har­c a­y a­c ak­l a­r ı
du­yu­ru­lu­yor­du. Bu hak­lar ara­sın­da; ya­şam,
öz­gür­lük ve ki­şi­sel gü­ven­lik hak­kı, ya­sa
önün­de eşit dav­ra­nış gör­me hak­kı, key­fi
ola­rak tu­tuk­lan­ma­ma ve sür­gü­ne gön­de­ril­
me­me hak­kı vb. yer alı­yor­du. Bu hak­lar,
ge­rek tek tek dev­let­le­rin ya­sa­la­rın­da ve
ana­ya­sa­la­rın­da ve ge­rek­se BM’in ve di­ğer
bir di­zi ulus­la­ra­ra­sı ve ulus­la­rüs­tü ku­ru­lu­
şun ha­zır­la­dı­ğı ve çok sa­yı­da dev­le­tin al­tı­
na im­za­sı­nı at­tı­ğı çe­şit­li ulus­la­ra­ra­sı an­laş­
ma­lar­da da yer al­mak­ta­dır. Baş­ta em­per­ya­
list dev­let­ler gel­mek üze­re, en bar­bar ve en
vah­şi olan­la­rı da için­de ol­mak üze­re he­men
he­men bü­tün ge­ri­ci bur­ju­va dev­let­le­ri, bu
in­san hak­la­rı­nı sö­zü­mo­na ko­ru­ma­yı amaç­
la­yan ku­ru­luş­lar oluş­tur­muş, ken­di­le­ri­ni
in­san hak­la­rı­nın sa­vu­nu­cu­la­rı ola­rak ta­nım­
la­mış­lar­dır. Hat­ta, em­per­ya­list bur­ju­va­zi
baş­t a gel­m ek üze­r e he­m en he­m en tüm
ül­ke­le­rin sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rı bur­ju­va kar­şıt­
la­rı­nı ve düş­man­la­rı­nı, in­san hak­la­rı­na say­
gı­lı dav­ran­ma­mak­la suç­la­ma­yı ve an­ti­de­
mok­ra­tik uy­gu­la­ma­la­rı­nı ve in­san hak­la­rı
ala­nın­da­ki açık­la­rı­nı on­la­rı yıp­rat­mak için
kul­lan­ma­yı ne­re­dey­se bir alış­kan­lık ha­li­ne
ge­tir­mek­le ye­tin­me­miş, ko­mü­nist ve dev­
rim­ci güç­le­ri sis­te­ma­tik bir bi­çim­de “te­rö­
rizm”, “hay­dut­luk” ve “in­san hak­la­rı­nı çiğ­
ne­me”yle suç­la­ya­cak den­li ile­ri git­miş­ler­
dir.* ABD’nin, sos­yal em­per­ya­list Çin’le
sö­zü­mo­na ti­ca­ri iliş­ki­le­ri­ni ge­liş­tir­mek için
bu ül­ke­de –kuş­ku­suz faz­la­sıy­la ve en ka­ba
bi­çim­de çiğ­ne­nen– “in­san hak­la­rı”nı gün­
de­me ge­tir­me­si, ABD Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­
ğı’nın her yıl dün­ya­da in­san hak­la­rı­nı çiğ­
ne­yen ül­ke­ler­le il­gi­li bir ra­por ya­yım­la­ya­
63
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
rak bu ül­ke­le­ri bir bi­çim­de yar­gı­la­ma­sı,
ge­ne ABD’nin; özel­lik­le Çin, De­mok­ra­tik
Ko­re, İran, Lib­ya, Irak, Su­ri­ye gi­bi he­ge­
mon­ya­sı­na şu ya da bu öl­çü­de kar­şı du­ran
ül­ke­le­ri in­san hak­la­rı ih­lal­le­riy­le suç­la­ma­
sı, hat­ta Tür­ki­ye gi­bi “dost ve bağ­la­şık”
ül­ke­le­ri ken­di ro­ta­sı­na da­ha da yak­laş­tı­ra­
bil­mek için on­la­ra in­san hak­la­rı ih­lal­le­ri
ko­nu­sun­da “ya­pı­cı eleş­ti­ri­ler­de” bu­lun­ma­
sı, bu piş­kin­lik ve iki­yüz­lü­lü­ğün en çar­pı­cı
ör­ne­ği­dir her­hal­de.
Bu ikin­ci ka­te­go­ri­ye gi­ren du­rum­lar­da,
ABD’nin –ve di­ğer em­per­ya­list­le­rin– dos­tu
ve bağ­la­şı­ğı ko­nu­mun­da­ki ge­ri­ci ve fa­şist
re­jim­le­re yö­nelt­ti­ği giz­li ya da açık eleş­ti­ri­
le­rin bir ama­cı, dün­ya de­mok­ra­tik ka­mu­
oyu­nu al­dat­mak­sa, ikin­ci ve asıl önem­li
ama­cı, kuş­ku­suz ken­di eko­no­mik, si­ya­sal
ve as­ke­ri çı­kar­la­rı­nın ko­run­ma­sı­nı gü­ven­ce
al­t ı­n a al­m ak için söz­k o­n u­s u re­j im­l e­r in
öm­rü­nü uzat­mak­tır. ABD em­per­ya­list­le­ri­
nin İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’ndan son­ra Fi­li­
pin­l er’de­k i ge­r i­c i re­j i­m i ke­s in­t i­s iz bir
bi­çim­de des­tek­le­dik­le­ri, si­lah­lan­dır­dık­la­rı
ve ona sa­hip çık­tık­la­rı ve bu ne­den­le Mar­
kos’un 1965’de dev­let baş­kan­lı­ğı­na gel­me­
sin­d en son­r a, Fi­l i­p in­l i dev­r im­c i­l e­r in bu
re­ji­mi hak­lı ola­rak ‘ABD-Mar­kos dik­ta­tör­
lü­ğü’ di­ye an­dık­la­rı bi­li­ni­yor. ABD te­kel­ci
bur­j u­v a­z i­s i­n in, eli Fi­l i­p in­l er hal­k ı­n ın
ka­nıy­la le­ke­len­miş olan Mar­kos ve or­tak­la­
rı­na ya­kın­lı­ğı, Fi­li­pin­ler’de­ki Ame­ri­kan
Ti­c a­r et Oda­l a­r ı Bir­l i­ğ i’nin 27 Ey­l ül
1972’de, ya­ni Mar­kos’un bu ül­ke­de sı­kı­yö­
ne­tim ilan et­me­sin­den tam 6 gün son­ra adı
­ge­çen hay­du­da gön­der­di­ği telg­raf­ta ek­sik­
siz bir tarz­d a di­l e ge­t i­r il­m iş­t i. Fi­l i­p in­
ler’de­ki Ame­ri­kan Ti­ca­ret Oda­la­rı Baş­ka­nı
Wil­li­am Mitc­hell im­za­sıy­la yol­la­nan bu
telg­raf­ta ay­nen şöy­le de­ni­yor­du:
Ma­jes­te­le­ri Fer­di­nand E. Mar­cos, Fi­li­
pin­ler Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ka­nı
Ame­ri­kan Ti­ca­ret Oda­la­rı Bir­li­ği ba­rış
ve dü­z e­n i, iş gü­v en­l i­ğ i­n i ve eko­n o­m ik
bü­yü­me­yi ve Fi­li­pin hal­kı­nın ve ulu­su­nun
gö­nen­ci­ni res­to­re et­me yo­lun­da­ki ça­ba­la­rı­
nız­da si­ze üs­tün ba­şa­rı­lar di­ler. Biz, bu
he­def­le­re ulaş­mak için ver­di­ği­niz kav­ga­da
gü­ve­ni­mi­ze ve iş­bir­li­ği­mi­ze sa­hip ola­ca­ğı­
nı­zı bil­me­ni­zi is­te­riz. Bu duy­gu­la­rı­mı­zı
ABD’de­ki or­tak­la­rı­mı­za ve branş­la­rı­mı­za
da ile­ti­yo­ruz. (D. B. Schir­mer and S. R.
Sha­lom, The Phi­lip­pi­nes Re­ader, s. 22930)
An­c ak, iş­l e­r in kö­t ü­y e git­m e­s i, ya­n i
Mar­kos kli­ği­nin, (Ma­oist bir si­ya­sal çiz­gi
iz­l e­y en) Fi­l i­p in­l er Ko­m ü­n ist Par­t i­s i’nin
ön­der­lik et­ti­ği Ye­ni Halk Or­du­su’nun si­lah­
lı sa­va­şı­mı ve ge­niş iş­çi ve emek­çi yı­ğın­la­
rın bü­yü­yen hoş­nut­suz­lu­ğu ve ey­le­mi ve
hat­ta Mar­kos ve ya­kın çev­re­si­nin, eko­no­
mik ve si­ya­sal gü­cü tü­müy­le ken­di te­ke­li­ne
al­ma yö­ne­li­min­den za­rar gö­ren di­ğer bur­
ju­va klik­le­ri­nin mu­ha­le­fe­ti yü­zün­den kö­şe­
ye sı­kış­ma­sı üze­ri­ne Was­hing­ton ha­re­ke­te
ge­çe­cek­ti. Ka­sım 1984’te ya­yım­la­nan Ulu­
sal Gü­ven­lik Kon­se­yi İn­ce­le­me Di­rek­ti­
fi’nde, bir yan­dan Mar­kos dik­ta­tör­lü­ğü­ne
ve­ri­len yar­dı­mın art­ı­rıl­ma­sı, bir yan­dan da
“eko­no­mik, as­ke­ri ve si­ya­sal re­form­lar”ın
ger­çek­leş­ti­ril­me­si için Mar­kos üze­rin­de­ki
bas­kı­nın yo­ğun­laş­tı­rıl­ma­sı ön­gö­rü­lü­yor­du.
Söz­ko­nu­su bel­ge­de şöy­le de­ni­yor­du:
ABD’nin Fi­l i­p in­l er’de son de­r e­c e
önem­li çı­kar­la­rı var­dır:
64
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
Si­ya­sal ola­rak çı­kar­la­rı­mız var­dır; çün­
kü es­k i sö­m ür­g e­m iz olan Fi­l i­p in­l er’in
ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ve de­mok­ra­tik ku­rum­la­rı­nı
bes­le­yip bü­yü­ten ABD’dir. Ve Fi­li­pin­ler,
is­tik­rar­lı ve de­mok­ra­tik yö­ne­lim­li bir bağ­
la­şık ola­rak kal­ma­lı­dır. Ra­di­kal­leş­miş bir
Fi­li­pin­ler, bü­tün böl­ge­yi is­tik­rar­sız­laş­tı­ra­
cak­tır.
Stra­te­jik ola­rak, böl­ge­de ge­niş­le­mek­te
olan Sov­yet ve Vi­et­nam teh­di­di ne­de­niy­le,
Su­bic ve Clark’ta­ki üs­le­ri­mi­zi öz­gür­ce kul­
lan­ma­ya de­vam ede­bil­me­miz ge­rek­mek­te­
dir.
ABD’yle bağ­l aş­m a ha­l in­d e bu­l u­n an
sağ­lık­lı bir Fi­li­pin­ler’i de içe­ren güç­lü bir
ASE­AN (Gü­ney­do­ğu As­ya Ulus­la­rı Bir­li­ği
ör­gü­tü), Gü­ney­do­ğu As­ya’da ko­mü­niz­min
var­lı­ğı­na kar­şı bir tam­pon ve eko­no­mik
öz­gür­lük ve de­mok­ra­tik iler­le­me­nin ne­ler
ba­şa­ra­bi­le­ce­ği­ni gös­te­ren bir mo­del­dir.
Eko­no­mik ola­rak, güç­lü bir ya­tı­rım ve
ti­ca­ret po­zis­yo­nun­dan ya­rar­lan­mak­ta­yız.
(Ay­nı yer­de, s. 322)
İş­te bu ne­den­ler­den ötü­rü ABD di­rek­ti­
fi, di­ğer “re­form” ön­lem­le­ri­nin ya­nı­sı­ra,
“inan­dı­rı­cı bir de­mok­ra­tik re­form umu­du
su­n an da­h a açık bir si­y a­s al sis­t em”in
ku­rul­ma­sı­nı ve “Ye­ni Halk Or­du­su teh­di­
diy­le ba­şa çı­ka­bil­mek için Si­lah­lı Kuv­vet­
ler’­de pro­fes­yo­nel ve apo­li­tik ön­der­li­ğin
res­to­ras­yo­nu­nun sağ­lan­ma­sı­nı” vb. (Ay­nı
yer­de, s. 324-25) öne­ri­yor­du.
Tam da bu­r a­d a yu­k ar­d a de­ğ in­m iş
bu­l un­d u­ğ u­m uz ger­ç ek­l i­ğ e gön­d er­m e­d e
bu­l un­m a­m ız ge­r e­k i­y or: “İn­s an hak­l a­r ı”
kav­ra­mı­nın gün­lük ya­şa­mın bir par­ça­sı ve
in­san hak­la­rı sa­va­şı­mı­nın de­mok­ra­si sa­va­
şı­mı­nın önem­li bir öğe­si ha­li­ne gel­me­si,
as­lın­da yüz­yı­lı­mı­zın ta­nık ol­du­ğu ve ka­pi­
ta­liz­min ve em­per­ya­liz­min bar­bar yü­zü­nün
çok da­ha çıp­lak bir tarz­da ser­gi­len­me­si­ne
yol aç­mış olan iki dün­ya sa­va­şı­nın ve özel­
lik­le Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin ba­şı­nı çek­ti­ği
an­t i­f a­ş ist güç­l e­r in za­f e­r iy­l e so­n uç­l a­n an
ikin­ci­si­nin do­lay­lı so­nuç­la­rın­dan bi­ri­dir.
Bu iki sa­vaş­ta –da­ha ön­ce­ki­ler­den fark­lı
ola­rak si­vil­le­ri de bü­yük öl­çü­de et­ki­le­yen–
kit­le­sel bir in­san kı­yı­mı ya­şan­mış, özel­lik­le
İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı sı­ra­sın­da Al­man Na­zi­
le­ri ve Ja­pon mi­li­ta­rist­le­ri in­san­lı­ğı da­ha
ön­ce sey­rek gö­rü­len bir vah­şe­te (kon­sant­
ras­yon kamp­la­rı, in­san­la­rın top­lu ola­rak
gaz oda­la­rın­da ze­hir­len­me­si ve fı­rın­lar­da
ya­kıl­ma­sı, ba­zı et­nik grup­la­rın top­tan sür­
gü­nü ve yo­ke­dil­me­si, si­vil ve as­ker tut­sak­
la­ra kar­şı yay­gın ve sis­te­ma­tik iş­ken­ce ve
tıp de­ney­le­ri­ni de içe­ren bar­bar­ca dav­ra­nış­
lar, si­vil ve as­ker tut­sak­la­rın fab­ri­ka ve
ma­den­ler­de öle­si­ye ve çok kö­tü ko­şul­lar­da
kö­le ola­rak ça­lış­tı­rıl­ma­sı, si­vil yer­le­şim
böl­ge­le­ri­nin bom­ba­lan­ma­sı ve ya­kıl­ma­sı,
ka­dın­la­rın seks kö­le­si ola­rak kul­la­nıl­ma­sı
vb.) ta­nık kıl­mış­lar­dı. Bu sı­nır­sız vah­şet,
di­ya­lek­ti­ğin ya­sa­la­rı uya­rın­ca is­ter is­te­mez
ken­d i kar­ş ı­t ı­n ı do­ğ ur­m uş, ka­p i­t a­l iz­m in,
in­sa­nı ve in­san­lık de­ğer­le­ri­ni, in­san­sal olan
her şe­yi hi­çe sa­yan bu pi­çi­ne, ya­ni fa­şiz­me
ve onun uy­gu­la­ma­la­rı­na kar­şı ev­ren­sel bir
ile­ri­ci tep­ki­nin oluş­ma­sı­na ola­nak ver­miş­ti.
Ne var ki, em­per­ya­liz­min dün­ya öl­çe­
ğin­de ege­men­li­ği­nin yı­kı­la­ma­mış ol­ma­sı
ne­de­niy­le emek­çi ve ile­ri­ci in­san­lı­ğın bu
ka­za­nım­la­rı ol­duk­ça al­çak­gö­nül­lü bo­yut­
lar­da kal­mış, em­per­ya­list­ler ve ge­ri­ci bur­
ju­va­zi ezi­len ve sö­mü­rü­len yı­ğın­la­ra kar­şı
sal­dı­rı­sı­nı sür­dür­me ola­nak­la­rı­nı mu­ha­fa­za
65
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ede­bil­miş­tir. İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’nın an­ti­
fa­şist güç­le­rin za­fe­riy­le so­nuç­lan­ma­sı­nın
ar­d ın­d an ABD em­p er­y a­l iz­m i, Al­m an,
Ja­pon ve İtal­yan fa­şiz­min­den bo­şa­lan ye­ri
dol­dur­muş, sos­ya­list Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin
ön­der­lik et­ti­ği an­ti­fa­şist kam­pa ve dün­ya
pro­le­tar­ya­sı ve halk­la­rı­na kar­şı da­ha sin­si
ve da­ha kap­sam­lı bir sal­dı­rı­ya gi­riş­miş­ti.
Fa­şist kam­pın çö­ker­til­me­si­ne ya­rı gö­nül­lü
bir bi­çim­de ka­tı­lan, dün­ya halk­la­rı­nın an­ti­
fa­şist sa­va­şı­mı­nı da­ha bu sa­vaş sür­mek­tey­
ken bal­ta­la­mak için elin­den ge­le­ni ya­pan
ABD ve onun kuy­r u­ğ un­d a sü­r ük­l e­n en
İn­gi­liz em­per­ya­list­le­ri, sa­vaş bit­tik­ten son­
ra dev­rim ve sos­ya­lizm “teh­li­ke­si”ne kar­şı
Al­man, İtal­yan ve Ja­pon fa­şiz­mi­nin ka­lın­tı­
la­rı­na dört el­le sa­rıl­dı­lar. Fran­sa’da, İtal­
ya’da, Yu­na­nis­tan’da, Avus­tur­ya’da, Nor­
veç’te, İs­veç’te, Bel­çi­ka’da, Hol­lan­da’da,
Fi­li­pin­ler’de, Vi­et­nam’da, İran’da, Bir­
man­ya’da, En­do­nez­ya’da, İs­pan­ya’da, Por­
te­kiz’de, Şi­li’de, Ar­jan­tin’de, Bo­liv­ya’da
vb. Al­man Na­zi­le­ri’y­le ve Ja­pon mi­li­ta­rist­
le­riy­le iş­bir­li­ği ya­pan ve mil­yon­lar­ca ve
on­mil­yon­lar­ca in­sa­nın ölü­mün­den, ya­ra­
lan­ma­sın­dan, iş­ken­ce gör­me­sin­den so­rum­
lu olan çok sa­yı­da üst ve or­ta dü­zey as­ke­ri
ve si­vil gö­rev­li, he­men he­men tüm iş­bir­lik­
çi, iş­ken­ce­ci ve ka­til­ler, an­ti­fa­şist sa­va­şın
bi­ti­min­den son­ra “gö­rev­le­ri­ni” sür­dür­dü­ler.
Ta­b ii, bu kez “Sov­y et teh­d i­d i­n e” kar­ş ı
sa­va­şa ko­yul­muş olan “hür dün­ya”nın li­de­
ri ABD em­per­ya­liz­mi­nin ve or­tak­la­rı­nın
ko­ru­ma­sı al­tın­da ve “de­mok­ra­tik” bir kı­lık­
ta. Ön­de­ge­len Na­zi­le­rin yar­gı­lan­dı­ğı ün­lü
Nü­rn­berg mah­ke­me­si­ne yal­nız­ca bir avuç
Na­zi şe­fi, ya­ni to­pu to­pu 21 ki­şi çı­ka­rı­la­
bil­d i: Her­m ann Go­e ring, Ru­d olf Hess,
Jo­ac­him von Rib­bent­rop, Wil­helm Ke­itel,
Alf­red Ro­sen­berg, Ju­li­us Stre­ic­her, Fritz
Sa­u c­k el, Bal­d ur von Schi­r ach, Walt­h er
Funk, Hjal­ma­ar Schaht, Franz von Pa­pen,
Kons­tan­tin von Ne­urath, Al­bert Spe­er, Art­
hur Seyss-In­q u­a rt, Karl Do­e nitz, Erich
Ra­eder, Wil­helm Frick, Alf­red Jodl, Ernst
Kal­tenb­ren­ner, Hans Frank ve Hans Fritsc­
he. Bun­lar­dan Hess, Re­ader, Funk ömür­bo­
yu ha­pis ce­za­sı­na, Spe­er ve Schi­rach 20
yıl, Ne­urath 15, Do­enitz 10 yıl ha­pis ce­za­
sı­n a çarp­t ı­r ı­l ır­k en Schacht, Pa­p en ve
Fritsc­he ak­lan­dı­lar! Ve Sov­yet yar­gıç­la­rı­
nın azın­lık­ta kal­dı­ğı ün­lü Nü­rem­berg mah­
ke­me­si, nes­ne­le­rin do­ğa­sı ge­re­ği, dün­ya­yı
ka­na bu­la­yan Na­zi ön­der­le­rin­den yal­nız­ca,
ge­ri­ye ka­lan 12’si için idam ka­ra­rı ala­bil­di.
SS ve Ges­ta­po ör­güt­le­ri­nin ve Al­man is­tih­
ba­r at bi­r im­l e­r i­n in pek çok üst ve or­t a
dü­z ey gö­r ev­l i­s iy­s e, dün­y a ka­m u­o yu­n un
göz­le­rin­den uzak bir bi­çim­de CIA, In­tel­li­
gen­ce Ser­vi­ce gi­bi is­tih­ba­rat ör­güt­le­ri­nin
hiz­me­ti­ne gir­di­ler. Sa­va­şın son­la­rı­na doğ­
ru, Na­zi is­tih­ba­rat ör­gü­tü­nün şe­fi Ge­ne­ral
Geh­l en’in ken­d i eki­b iy­l e bir­l ik­t e ABD
em­per­ya­list­le­ri he­sa­bı­na ça­lış­ma­ya baş­la­
ma­sı, bu­nun en be­lir­gin ör­nek­le­rin­den bi­ri­
si­dir.
Öte yan­dan, Çin’de, Ko­re’de ve Gü­ney­
do­ğu As­ya ül­ke­le­rin­de ger­çek­leş­tir­dik­le­ri
iş­ken­ce ve kat­li­am­lar­la Al­man Na­zi­le­ri’n­
den pek “ge­ri” ol­ma­dık­la­rı­nı ka­nıt­la­mış
olan Ja­pon mi­li­ta­rist­le­ri de Na­zi­le­r ’in­ki­ni
an­dı­ran sem­bo­lik bir yar­gı­la­may­la ya­ka­la­
rı­nı kur­ta­ra­cak­lar­dı. İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı­
’nın bi­ti­min­de ABD’nin iş­ga­li al­tı­na gi­ren
Ja­pon­ya’nın baş­ken­ti Tok­yo’da top­la­nan
as­ke­ri mah­ke­me, mil­yon­lar­ca in­sa­nın ka­nı­
66
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
nı dö­ken Ja­pon mi­li­ta­rist­le­ri­nin si­vil ve
as­k e­r i ön­d er­l e­r in­d en yal­n ız­c a ye­d i­s i­n i
da­ra­ğa­cı­na çı­ka­ra­bil­di. Bun­dan bir kaç yıl
ön­ce ölen ve Ja­pon em­per­ya­liz­mi­nin As­ya
halk­la­rı­na kar­şı gi­riş­ti­ği sal­dı­rı­nın ve ger­
çek­leş­tir­di­ği kor­kunç kat­li­am­la­rın en ön­de­
ge­len so­rum­lu­la­rın­dan bi­ri olan İm­pa­ra­tor
Hi­r o­h i­t o ol­s un, onun su­ç or­t ak­l a­r ı­n ın
bü­y ük ço­ğ un­l u­ğ u ol­s un, İkin­c i Dün­y a
Sa­va­şı’nın er­te­sin­de ve özel­lik­le “So­ğuk
Sa­v aş”ın baş­l a­m a­s ın­d an he­m en son­r a,
ABD’nin ba­şı­nı çek­ti­ği “Hür Dün­ya”nın
say­gın ki­şi­lik­le­ri olu­ver­di­ler.
Asıl mis­yon­la­rı­nın ka­pi­ta­list-em­per­ya­
list dün­ya sis­te­mi­ni ayak­ta tut­mak ve pro­
le­tar­ya­ya, di­ğer emek­çi­le­re ve ezi­len ulus­
la­ra kar­şı, dev­rim ve sos­ya­lizm “teh­li­ke­si­
ne” kar­şı acı­ma­sız bir sa­va­şım sür­dür­mek
ol­du­ğu­nun tam ola­rak bi­lin­cin­de olan ABD
em­per­ya­list­le­ri­nin, Al­man, Ja­pon ve İtal­
yan fa­şiz­mi­nin ka­lın­tı­la­rıy­la ve dün­ya­nın
dört­bir ya­nın­da­ki ben­zer öğe­ler­le güç­bir­li­
ği içi­ne gir­me­si, bu öğe­le­ri ken­di ka­nat­la­rı
al­tı­na al­ma­sı, nes­ne­le­rin do­ğa­sı ge­re­ğiy­di.
Do­la­yı­sıy­la, an­ti­fa­şist sa­va­şın te­mel he­def­
le­rin­den bi­ri­si olan de­na­zi­fi­kas­yon, ya­ni
fa­şizm­den ve fa­şist öğe­ler­den arın­ma ve
emek­ç i hal­k a, par­t i­z an­l a­r a ve dev­r im­c i
ay­dın­la­ra kar­şı en kor­kunç iş­ken­ce ve kat­
li­am­la­rı ger­çek­leş­ti­ren­le­rin yar­gı­lan­ma­sı ve
ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı, an­cak Sov­yet Kı­zı­lor­du­
su’nun gir­di­ği ve/ya da dev­rim­ci, de­mok­ra­
tik halk ik­ti­dar­la­rı­nın ku­rul­du­ğu ül­ke­ler­de
ger­ç ek­l eş­t i­r i­l e­b il­d i. Bu­r a­l ar­d a, fa­ş iz­m in
sos­yal da­ya­na­ğı­nı oluş­tu­ran bü­yük top­rak
sa­hip­le­ri ve ge­ri­ci bur­ju­va­zi mülk­süz­leş­ti­
ril­di­ler ve si­ya­sal ik­ti­dar­dan uzak­laş­tı­rıl­dı­
lar.
67
Bu ko­şul­lar­da, İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’n­
dan son­ra dün­ya öl­çe­ğin­de em­per­ya­liz­min
ege­men­li­ği­nin sür­me­si ne­de­niy­le pra­tik­te
çok faz­la bir şe­yin de­ğiş­me­miş, iş­çi­le­re,
di­ğer emek­çi­le­re ve ezi­len ulus­la­ra kar­şı
sis­te­ma­tik bas­kı ve te­rö­rün bü­tün hı­zıy­la
de­vam et­miş ol­ma­sın­da şa­şı­la­cak bir yan
ol­m a­d ı­ğ ı açık­t ır. Sov­y et­l er Bir­l i­ğ i’nin
mo­dern re­viz­yo­nist iha­ne­te bağ­lı ola­rak
ya­vaş ya­vaş ka­pi­ta­list ve sos­yal em­per­ya­
list bir dev­le­te dö­nüş­me­si, bu sü­re­ci da­ha
da hız­lan­dı­ra­cak­tı.
İş­t e bu ne­d en­l e­d ir ki, İkin­c i Dün­y a
Sa­va­şın­dan bu ya­na em­per­ya­list­le­rin ve
on­la­rın uşak­la­rı­nın pro­le­tar­ya­ya ve halk­la­
ra kar­şı sür­dür­dük­le­ri sa­vaş­lar­da ölen­le­rin,
ya­r a­l a­n an­l a­r ın, sa­k at­l a­n an­l a­r ın, iş­k en­c e
gö­ren­le­rin, cin­sel sal­dı­rı­ya uğ­ra­yan­la­rın ve
ye­rin­den yur­dun­dan olan­la­rın sa­yı­sı, Bi­rin­
ci ve İkin­ci Dün­ya Sa­vaş­la­rı­’nın ya­rat­tı­ğı
top­lam yı­kı­ma yak­laş­mış, yer yer de onu
geç­miş­tir. Çok ge­ri­le­re git­me­ye ge­rek yok.
1960’lı yıl­lar­dan bu ya­na, ABD em­per­ya­
list­le­ri­nin Vi­et­nam, La­os ve Kam­boç­ya’da,
Fran­s ız em­p er­y a­l ist­l e­r i­n in Ce­z a­y ir’de,
Sov­yet sos­yal em­per­ya­list­le­ri­nin Af­ga­nis­
tan’da ve Et­iyop­ya’da, Por­te­kiz sö­mür­ge­ci­
le­ri­nin Mo­zam­bik, An­go­la ve Gi­ne Bis­
sau’da, İs­ra­il Si­yo­nist­le­ri­’nin Fi­lis­tin ve
Lüb­nan’da, Gü­ney Af­ri­ka ırk­çı­la­rı­nın ‘ken­
di’ ül­ke­le­rin­de ve Na­mib­ya baş­ta gel­mek
üze­re kom­şu ül­ke­ler­de ger­çek­leş­tir­dik­le­ri
kat­li­am­lar, ile­ri­ci ve emek­çi in­san­lı­ğın kol­
ek­tif bel­le­ğin­de ha­la ta­ze­li­ği­ni ko­ru­yor.
Ba­ğım­lı ve ya­rı­sö­mür­ge ül­ke­ler­de­ki çe­şit­li
ge­ri­ci klik­le­rin, hem ABD baş­ta gel­mek
üze­re çe­şit­li em­per­ya­list dev­let­le­rin des­tek,
si­lah­lan­dır­ma ve kış­kırt­ma­la­rıy­la, hem de
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ken­d i halk düş­m a­n ı po­l i­t i­k a­l a­r ı­n a bağ­l ı
ola­r ak En­d o­n ez­y a, Pa­k is­t an, Fi­l i­p in­l er,
Irak, Ko­lom­bi­ya, Ni­ka­ra­gua, El Sal­va­dor,
Gu­ate­ma­la, Kam­boç­ya, Hin­dis­tan, Kür­dis­
tan, Tür­k i­y e, Ar­j an­t in, Şi­l i, Bre­z il­y a,
Gü­n ey Af­r i­k a, İran, Eti­y op­y a, So­m a­l i,
Pe­ru, Ni­jer­ya, Ugan­da, Kon­go, Li­ber­ya,
Su­dan, Bir­man­ya, Bu­run­di, Ru­an­da, es­ki
Yu­gos­lav­ya ve Ce­za­yir’de ve di­ğer yer­ler­
ler­de yap­tık­la­rı ve yap­mak­ta ol­duk­la­rı kor­
kunç in­san kı­yım­la­rı da. Emek­çi ve ile­ri­ci
in­san­lık, bu ya­pı­lan­la­rı as­la ve as­la unut­
ma­ma­lı­dır. Çün­kü unut­mak ve ba­ğış­la­mak,
da­ha bü­yük yı­kım­la­ra, da­ha çok kan ve
göz­ya­şı­na, da­ha faz­la ‘ka­yıp’a, da­ha çok
iş­ken­ce­ye ve yar­gı­sız in­fa­za ve da­ha bü­yük
kat­li­am­la­ra açık çağ­rı çı­kar­mak an­la­mı­na
ge­l e­c ek­t ir. “Uy­g ar­l ık ve in­s an hak­l a­r ı”
alan­l a­r ın­d a kay­d e­d il­d i­ğ i söy­l e­n en tüm
“iler­le­me­le­re” kar­şın em­per­ya­lizm ve tüm
sö­mü­rü­cü sı­nıf­lar, özel­lik­le ge­ri ve ba­ğım­lı
ül­ke­ler­de emek­çi yı­ğın­la­rın ka­nı­nı oluk
oluk akıt­ma­ya de­vam et­mek­te­dir­ler. O hal­
de gü­n ü­m ü­z e da­h a ya­k ın ba­z ı ör­n ek­l er
üze­rin­de du­ra­lım.
Bun­lar­dan bi­rin­ci­si, bir za­man­lar Uni­
ted Fru­i t Com­p any ad­l ı ABD’li mey­v e
te­ke­li­nin bu ül­ke­de­ki gü­cü ne­de­niy­le “Muz
Cum­hu­ri­ye­ti” aşa­ğı­la­yı­cı adıy­la anı­lır ha­le
ge­l en Gu­a te­m a­l a’nın du­r u­m u­d ur. 1954
yı­lın­da li­be­ral-de­mok­rat eği­lim­li Baş­kan
Ja­co­bo Ar­benz’in, adı ­ge­çen te­ke­lin çı­kar­
la­rı­na da do­ku­na­cak sı­nır­lı bir top­rak re­for­
mu­na gi­riş­me­si, Gu­ate­ma­la’yı bir ce­hen­ne­
me çe­vi­re­cek ge­liş­me­le­rin baş­lan­gı­cı ola­
cak­tı. Özel­lik­le 1970’ler­den bu ya­na ken­di­
ni in­s an hak­l a­r ı ko­n u­s un­d a tüm dün­y a
ül­ke­le­ri­ni sor­gu­la­ma­ya ve ce­za­lan­dır­ma­ya
yet­ki­li bir yü­ce yar­gıç gi­bi gör­me­ye baş­la­
yan ABD em­per­ya­liz­mi, her za­man ol­du­ğu
gi­bi bu kez de kir­li işi­ni CIA’nın yön­len­
dir­di­ği –söz­de ge­ne­ral– Cas­til­la Ar­mas ad­lı
ça­pul­cu ara­cı­lı­ğıy­la ger­çek­leş­tir­miş­ti. ABD
des­t ek­l i as­k e­r i dar­b ey­l e iş­b a­ş ı­n a ge­l en
Ar­mas’ın ilk işi Baş­kan Ar­benz dö­ne­min­de
bir mik­t ar top­r a­ğ a ka­v u­ş an Gu­a te­m a­l a
köy­lü­le­ri­ne bü­yük bir kan ban­yo­su yap­tır­
mak ve el­koy­du­ğu top­rak­la­rı­nı Uni­ted Fru­
it Com­p any’ye ge­r i ver­m ek ol­d u. Da­h a
son­ra­ki yıl­lar­da dün­ya­nın en zor­lu ge­ril­la
sa­va­şı­na ta­nık ol­muş olan bu ül­ke as­lın­da
“ka­yıp­lar ve şe­hit­ler ül­ke­si” ola­rak anıl­ma­
yı hak et­miş bu­lu­nu­yor: 1988 yı­lın­da nü­fu­
su 8.5 mil­yon do­la­yın­da olan Gu­ate­ma­
la’da 1960’lar­dan 1990’la­ra ka­dar ge­çen
sü­re için­de 120,000’den faz­la in­san öl­müş,
40,000’den faz­la in­san­sa kay­bol­muş­tu. (Bu
160,000 ra­k a­m ı Tür­k i­y e öl­ç e­ğ in­d e
1,200,000 ki­şi­ye eş­de­ğer ol­mak­ta­dır.) Was­
hing­t on Of­f i­c e on La­t in Ame­r i­c a ad­l ı
“ba­ğım­sız” bir in­san hak­la­rı ku­ru­lu­şu­nun
açık­la­ma­la­rı­na gö­re, yal­nız­ca 1978-83 yıl­
la­r ı ara­s ın­d a, Ge­n e­r al R. L. Gar­c ia ve
Ge­ne­ral E. R. Montt’un iş­ba­şın­da ol­du­ğu
beş yıl­lık sü­re için­de 440 köy ya­kıl­mış, en
az 50,000 ki­şi öl­dü­rül­müş­tü. ABD te­kel­ci
bur­ju­va­zi­si­nin ya­yım or­gan­la­rın­dan News­
we­ek der­gi­si­nin Ara­lık 1982 ta­rih­li sa­yı­sın­
da çı­kan bir ha­ber­de, or­du­nun ge­ril­la av­cı­
la­rı­nın, “be­bek­le­rin ka­fa­la­rı­nı uçur­duk­la­rı,
has­ta ve yaş­lı in­s an­la­rı yak­tık­la­rı, ge­be
ka­dın­la­rın ka­rın­la­rı­nı ka­zık­lar­la deş­tik­le­ri”
an­la­tı­lı­yor­du. Ame­ri­cas Watch ad­lı in­san
hak­la­rı ku­ru­lu­şu­nun, Mek­si­ka’ya kaç­mış
olan Gu­a te­m a­l a­l ı sı­ğ ın­m a­c ı­l ar­l a yap­t ı­ğ ı
68
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
gö­rüş­me­ler­le il­gi­li ola­rak ha­zır­la­dı­ğı ra­por­
da ise şöy­le de­ni­yor­du:
Her ne ka­d ar Gu­a te­m a­l a or­d u­s u her
yaş­tan çok sa­yı­da si­vi­li öl­dür­müş­se de, asıl
kur­ban­lar ka­dın ve ço­cuk­lar ol­mak­ta­dır;
öl­dü­rül­me­den ön­ce ka­dın­la­rın ku­ral ola­rak
ırz­la­rı­na ge­çil­mek­te, ço­cuk­lar du­var­la­ra
vu­ru­la­rak par­ça­lan­mak­ta, bo­ğul­mak­ta, di­ri
di­ri ya­kıl­mak­ta ya da ma­şet ya da sün­güy­le
öl­dü­rül­mek­te­dir. (The New York Ti­mes, 8
Ma­yıs 1983)
Söz La­t in Ame­r i­k a’dan açıl­m ış­k en,
ABD’nin ön­d e­g e­l en po­l i­t i­k a­c ı­l a­r ın­d an
New York Va­l i­s i Nel­s on Roc­k e­f el­l er’ın
1970 yı­lın­da Se­na­to’da yap­tı­ğı ko­nuş­ma­ya
de­ği­ne­lim. Roc­ke­fel­ler bu ko­nuş­ma­sın­da –
ABD te­kel­ci bur­ju­va­zi­si­nin iç çe­kiş­me­le­ri­
ne bağ­lı ola­rak Ka­sım 1963’de bir su­ikast
so­nu­cu öl­dü­rü­len– Baş­kan Ken­nedy’nin,
ABD em­p er­y a­l iz­m i­n in bu kı­t a halk­l a­r ı
üze­r in­d e­k i bo­y un­d u­r u­ğ u­n u pe­k iş­t ir­m ek
için 1961 yı­lın­da baş­lat­tı­ğı “İler­le­me İçin
Bağ­laş­ma” ad­lı prog­ram­dan öv­güy­le sö­zet­
miş­ti. Ay­nı za­man­da Gü­ney Ame­ri­ka’da
çok ge­n iş ya­t ı­r ım­l ar yap­m ış bir te­k el­c i
ka­pi­ta­list olan bu bay, ko­nuş­ma­sın­da 196170 yıl­la­rı ara­sın­da La­tin Ame­ri­ka’da tam
17 as­ke­ri dar­be ger­çek­leş­ti­ril­di­ği­ni kı­vanç­
la an­lat­mış ve, “Dü­ze­ni sağ­la­ya­cak bir çer­
çe­v e ol­m a­d ı­ğ ın­d a her­h an­g i bir iler­l e­m e
sağ­la­na­maz.” (Wal­ter La­fe­ber, Ine­vi­tab­le
Re­vo­lu­ti­ons, s. 202) de­miş­ti. O, po­lis ve
as­ker­le­rin eği­tim ve do­na­nı­mı­nı sağ­la­ma­ya
hiz­met ede­cek bir ABD po­li­ti­ka­sı­nın, uzun
erim­de hal­kın ya­şam dü­ze­yi­nin yük­sel­me­
si­ne ola­nak sağ­la­ma­nın tek yo­lu ol­du­ğu­nu
söy­le­dik­ten son­ra, “ya­pı­cı top­lum­sal de­ği­
şi­min te­mel gü­cü­nün or­du” (Ay­nı yer­de, s.
202) ol­du­ğu­nu be­lir­ti­yor­du.
İkin­ci ör­nek, 1960’la­rın ikin­ci ya­rı­sın­da
Türk ge­ri­ci ve fa­şist­le­ri­nin ken­di ga­ze­te ve
der­gi­le­rin­de im­re­ne­rek ve Tür­ki­ye’yi de
ora­y a ben­z et­m e yo­l un­d a­k i öz­l em­l e­r i­n i
ağız­l a­r ı su­l a­n a­r ak an­l at­t ık­l a­r ı En­d o­n ez­
ya’dır. Bu ül­k e­d e, 30 Ey­l ül 1965’de
CIA’nın özen­dir­me ve des­te­ğiy­le ha­re­ke­te
ge­çen or­du, En­do­nez­ya Ko­mü­nist Par­ti­
si’nin bir dar­b e gi­r i­ş i­m in­d e bu­l un­d u­ğ u
sa­vıy­la ik­ti­da­ra el koy­du. As­ke­ri fa­şist dar­
be­nin ba­şı­nı çe­ken­ler­den Ge­ne­ral Na­su­ti­on
kur­m ay su­b ay­l a­r ın bir kon­f e­r an­s ın­d a
En­d o­n ez­y a Ko­m ü­n ist Par­t i­s i’nin bü­t ün
kad­ro ve sem­pa­ti­zan­la­rı­nın tü­müy­le yo­ke­
dil­me­le­ri ge­rek­ti­ği­ni söy­le­me­siy­le ün­len­
miş­t i. Dar­b e­d en he­m en son­r a Ekim
1965’de pa­ra­şüt­çü bir­lik­le­ri­nin Mer­ke­zi
Ca­va’ya gel­me­siy­le kit­le­sel kat­li­am baş­la­
ya­c ak­t ı. Bu kat­l i­a ma or­d u bir­l ik­l e­r i­n in
ya­nı­sı­ra, pa­la­lar, bal­ta­lar ve ateş­li si­lah­lar­la
do­nan­mış sağ­cı ve fa­şist çe­te­ler de ka­tıl­dı.
Ta­nık­lar, Do­ğu Ca­va ve Ku­zey Su­mat­ra’da
ce­s et­l e­r in ır­m ak­l a­r ı tı­k a­y a­r ak ge­ç il­m ez
ha­le ge­tir­di­ği­ni ve çü­rü­yen et ko­ku­su­nun
her ya­nı sar­dı­ğı­nı söy­lü­yor­lar­dı. Am­nesty
In­ter­na­ti­onal (=Ulus­la­ra­ra­sı Af Ör­gü­tü)’ne
gö­re Ekim 1965-Ha­zi­ran 1966 ara­sın­da­ki
do­kuz ay­lık sü­re içe­ri­sin­de 500,000 in­san
kat­le­dil­miş­ti. En­do­nez­ya dev­let gü­ven­lik
ör­g ü­t ü­n ün ba­ş ı Ami­r al Su­d o­m o, Ekim
1976’da bir Hol­lan­da te­le­viz­yon ka­na­lı­nın
ken­di­siy­le yap­tı­ğı rö­por­taj­da bu dö­nem­de
500,000’den faz­la ki­şi­nin öl­dü­rül­dü­ğü­nü
ka­b ul ede­c ek­t i. Baş­k a yet­k i­l i­l er ise ölü
sa­yı­sı­nın en az 750,000 ol­du­ğu­nu, bu ra­ka­
mın 1,000,000’dan faz­la da ola­bi­le­ce­ği­ni
69
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
söy­le­miş­ler­di. Ge­ne res­mi ve­ri­le­re gö­re
750,000 ki­ş i de tu­t uk­l an­m ış­t ı. Am­n esty
In­ter­na­ti­onal, bu 750,000 tu­tuk­lu­dan yal­
nız­ca 800’ünün mah­ke­me hu­zu­ru­na çı­ka­
rıl­dı­ğı­nı ve bun­la­rın bü­yük ço­ğun­lu­ğu­nun
da ölüm ce­za­sı­na çarp­tı­rıl­dı­ğı­nı açık­la­mış­
tı.
ABD des­tek­li En­do­nez­ya or­du­su yal­
nız­ca ken­di ül­ke­sin­de eşi­ne az rast­la­nır bir
kan ban­yo­su ger­çek­leş­tir­mek­le ye­tin­me­di;
o 1975 yı­lın­da Por­te­kiz sö­mür­ge­ci­le­ri­nin
bo­ş alt­m ak zo­r un­d a kal­d ık­l a­r ı Do­ğ u
Ti­mor’u da iş­gal et­ti. İş­ga­lin 5-6 Ara­lık
1975’de ABD Dev­let Baş­ka­nı Ge­rald Ford
ile Dı­ş iş­l e­r i Ba­k a­n ı Henry Kis­s in­g er’in
baş­kent Ca­kar­ta’yı zi­ya­ret et­me­si­nin er­te­si
gü­nü baş­la­ma­sı, –Sov­yet sos­yal em­per­ya­
list­le­ri ta­ra­fın­dan da des­tek­le­nen– Su­har­toNa­s u­t i­o n fa­ş ist kli­ğ i­n in esi­n i­n i ne­r e­d en
al­dı­ğı­nı bir kez da­ha gös­te­ri­yor­du. Sa­va­şın
ilk gü­nün­de baş­kent Di­li’de 2,000 do­la­yın­
da si­vi­li kat­le­den, köy­le­ri ay­rım­sız ola­rak
uçak­lar­la ve top­lar­la bom­ba­la­yan, köy­lü­le­
ri zo­run­lu gö­çe ve yer­leş­tir­me­ye ta­bi tu­tan
En­do­nez­ya or­du­suy­la Do­ğu Ti­mor hal­kı­nın
tem­sil­ci­si olan FRE­Tİ­LİN’e bağ­lı ge­ril­la­lar
ara­sın­da 1975-76 yıl­la­rı ara­sın­da ya­şa­nan
eşit­siz sa­vaş ve ona eş­lik eden soy­kı­rım
sı­ra­sın­da ada­nın 650,000 do­la­yın­da olan
top­lam nü­fu­su­nun en az 100,000’i (ya­ni
Do­ğu Ti­mor hal­kı­nın yüz­de 15’in­den faz­
la­sı!) öl­dü­rül­dü. Ama bü­tün bun­la­ra kar­şın
FRE­Tİ­LİN’in di­re­ni­şi­nin kı­rı­la­ma­dı­ğı­nı ve
sür­d ü­ğ ü­n ü ve En­d o­n ez­y a­l ı ge­n e­r al­l e­r in
1988’de, her yıl or­ta­la­ma 100 do­la­yın­da
as­k er­l e­r i­n i ge­r il­l a sal­d ı­r ı­l a­r ı so­n u­c un­d a
yi­tir­dik­le­ri­ni ka­bul et­tik­le­ri­ni anım­sa­ta­lım.
Bu ör­nek­le­re; ken­di top­rak­la­rı­na İkin­ci
Dün­y a Sa­v a­ş ı sı­r a­s ın­d a tüm cep­h e­l er­d e
kul­la­nı­lan bom­ba mik­ta­rı­na eş mik­tar­da
bom­ba atıl­mış, hal­kı­nın ya­rı­sın­dan ço­ğu
‘stra­te­jik köy’ de­nen çağ­daş kon­sant­ras­yon
kamp­la­rı­na yer­leş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­mış, ama
1,000,000’dan faz­la ka­yıp ver­me­si­ne kar­
şın unu­ta­ma­ya­ca­ğı bir ders ver­di­ği ABD
em­per­ya­liz­mi­ni ken­di ül­ke­sin­den kov­ma­yı
ba­şar­mış olan kah­ra­man Vi­et­nam hal­kı­nın
çek­mek zo­run­da kal­dı­ğı acı­lar ek­le­ne­bi­
lir.** On­la­ra; kö­kü 19. yüz­yı­la, hat­ta da­ha
ön­ce­si­ne da­ya­nan ve özel­lik­le İkin­ci Dün­
ya Sa­va­şı son­ra­sı dö­nem­de ABD em­per­ya­
liz­mi­nin çok yön­lü des­te­ği­ni sü­rek­li ola­rak
ar­ka­sın­da bul­muş olan be­yaz bur­ju­va­zi­nin
kan­lı ve vah­şi Apart­he­id re­ji­mi al­tın­da yüz­
bin­ler­ce şe­hit ver­miş olan Gü­ney Af­ri­ka
halk­la­rı­nın çek­ti­ği acı­lar ek­le­ne­bi­lir. On­la­
ra; doğ­ru­dan CIA ile Şi­li bü­yük bur­ju­va­zi­
si­nin as­ke­ri ve si­vil tem­sil­ci­le­ri­nin eş­gü­
düm ha­l in­d e ger­ç ek­l eş­t ir­d ik­l e­r i ve
40,000’den faz­la iş­çi, emek­çi ve ay­dı­nın
ölü­mü­ne yol açan Ey­lül 1973 as­ke­ri fa­şist
dar­be­sin­den son­ra Şi­li hal­kı­nın ve ge­ne
ABD em­p er­y a­l iz­m i­n in des­t e­ğ iy­l e Mart
1976’da ger­ç ek­l eş­t i­r i­l en ve 30,000’den
faz­la iş­çi, emek­çi ve ay­dı­nın kat­le­dil­me­si­
ne yol açan ‘kir­li sa­vaş’ı baş­la­tan as­ke­ri
fa­şist dar­be­den bu ya­na Ar­jan­tin hal­kı­nın
çek­tik­le­ri acı­lar ve da­ha ni­ce­le­ri ek­le­ne­bi­
lir.
* * *
Ya­şa­dı­ğı­mız dün­ya­da emek­çi in­san­lı­ğa
kar­şı iş­len­mek­te olan suç­lar ve ci­na­yet­ler,
ta­nın­mış bur­ju­va in­san hak­la­rı ku­ru­lu­şu
Am­n esty In­t er­n a­t i­o nal(=Ulus­l a­r a­r a­s ı Af
Ör­g ü­t ü)’nü bi­l e is­y a­n a ve umut­s uz­l u­ğ a
70
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
sevk ede­cek bo­yut­la­ra var­mış bu­lu­nu­yor.
“İn­san hak­la­rı” so­ru­nu­na son de­re­ce dar ve
for­ma­list bir tarz­da yak­laş­mak­la ye­tin­me­
yip ken­d i iş­l e­v i­n i, ço­c uk­l ar, yaş­l ı­l ar ve
ka­d ın­l ar da için­d e ol­m ak üze­r e emek­ç i
yı­ğ ın­la­r a kar­ş ı her gün, her sa­at ve her
da­ki­ka suç iş­le­yen bur­ju­va­zi­nin ve em­per­
ya­liz­min cel­lat­la­rı­nı, ka­til­le­ri­ni ve iş­ken­ce­
ci­le­ri­ni “bi­raz da­ha na­zik” ol­ma­ya ça­ğır­
mak ola­r ak al­g ı­l a­y an bu ku­r u­l uş, 1993
yı­lın­da ha­zır­la­dı­ğı ve “Ba­şa­rı­sız­lık­la Yüz­
yü­ze Gel­me” adı­nı ta­şı­yan bir ra­po­run­da
bu­nu şu söz­cük­ler­le iti­raf edi­yor­du:
Yar­gı­sız in­faz­lar, ‘kay­bol­ma­lar’, iş­ken­
ce ve key­fi gö­zal­tı ve tu­tuk­la­ma­lar da için­
de ol­mak üze­re en te­mel in­san hak­la­rı­nın
çiğ­nen­me­si, dün­ya­nın bü­tün böl­ge­le­rin­de
ha­la gün­lük ola­rak ve ço­ğu kez kit­le­sel
dü­z ey­d e ya­ş an­m ak­t a­d ır. İn­s an Hak­l a­r ı
Ko­m is­y o­n u’nun in­c e­l e­d i­ğ i ve ken­d i
uz­man­la­rı ve ça­lış­ma grup­la­rı­nın ha­zır­la­dı­
ğı ge­niş kap­sam­lı ra­por­lar, in­san hak­la­rı­nın
dün­ya öl­çe­ğin­de yüz­yü­ze bu­lun­du­ğu kö­tü
du­r u­m un çar­p ı­c ı ta­n ı­ğ ı­d ır.” (Hu­m an
Rights, The New Con­sen­sus, s. 257)
Ra­por­da da­ha son­ra, ‘Kay­bol­ma­lar’la
İl­gi­li Ça­lış­ma Gru­bu’na 1991’de 17,000
‘ka­yıp’ ra­po­ru ulaş­tı­ğı –ger­çek ra­ka­mın
kü­çük bir yüz­de­si– ve bu ra­ka­mın o za­ma­
na de­ğin ula­şı­lan en bü­yük ra­kam ol­du­ğu
be­lir­ti­li­yor­du. ‘Kay­bol­ma­lar’la İl­gi­li Ça­lış­
ma Gru­bu, as­lın­da buz­da­ğı­nın su­yun üze­
rin­de gö­rü­nen bö­lü­mü­nü bi­le oluş­tur­ma­yan
bu ra­ka­mın, ken­di de­ğer­len­dir­me ka­pa­si­te­
si­n i aş­t ı­ğ ı­n ı be­l ir­t i­y or­d u. Öte yan­d an,
ye­r in­d e in­f az­l ar­l a il­g i­l i Özel Ra­p or­t ör,
ölüm teh­dit­le­rin­de, gö­zal­tın­da ölüm­ler­de
ve ye­rin­de in­faz­lar­da kay­gı ve­ri­ci bir ar­tış
gö­r ül­d ü­ğ ü­n ü ve ay­n ı du­r u­m un iş­k en­c e
olay­la­rı için de ge­çer­li ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­
du. Ay­nı ku­ru­lu­şun 1994’de ya­yım­la­nan
bir baş­ka ra­po­run­da ise, “Son 25 yıl­da bir
mil­yon­dan faz­la in­san ‘ka­yıp’ ya da yar­gı­
sız in­faz olay­la­rı­nın kur­ban­la­rı ol­muş­lar­
dır.” (“Di­sap­pe­ran­ces” and Po­li­ti­cal Kil­
lings, s. 13) de­ni­yor­du.
Pe­ki, dün­ya­nın her ye­rin­de ve özel­lik­le
ge­ri ül­ke­ler­de yüz­mil­yon­lar­ca, mil­yar­lar­ca
emek­ç i in­s a­n ın, ya­n i in­s an­l ı­ğ ın bü­y ük
ço­ğ un­l u­ğ u­n un kar­ş ı kar­ş ı­y a ol­d u­ğ u bu
kö­tü­lük­ler na­sıl or­ta­dan kal­dı­rı­la­bi­le­cek,
on­la­rın yer­yü­zün­de bir ce­hen­nem ya­şan­tı­sı
sür­dür­me­le­ri­ne na­sıl son ve­ri­le­bi­le­cek­tir?
Bu so­ru­nun ya­nı­tı­nı ve­re­bil­mek için ön­ce
so­ru­nun te­ori pla­nın­da doğ­ru ola­rak kon­
ma­sı­na ge­rek­si­nim var.
Her­şey­den ön­ce in­san hak­la­rı ol­gu­su­
nun bur­ju­va­zi­nin ve ka­pi­ta­liz­min do­ğu­şuy­
la or­ta­ya çık­tı­ğı­nın ve bu sos­yo-eko­no­mik
for­mas­yo­na öz­gü bir ka­te­go­ri ol­du­ğu­nun
an­la­şıl­ma­sı ge­re­ki­yor. Bur­ju­va de­mok­rat­la­
rın­dan ve li­be­ral­le­rin­den ve on­la­rın kuy­ru­
ğun­da sü­rük­le­nen kü­çük bur­ju­va re­for­mist­
le­r i ve dev­r im­c i­l e­r in­d en fark­l ı ola­r ak
ko­mü­nist­ler, “in­san hak­la­rı” ka­te­go­ri­si­ni
ön­ce­siz ve son­ra­sız, in­san top­lu­muy­la bir­
lik­te do­ğan ve so­nu­na ka­dar onun­la bir­lik­te
ola­cak bir ol­gu ola­rak as­la gör­me­miş­ler­dir.
Ta­rih­sel çer­çe­ve­si ka­pi­ta­lizm­le sı­nır­lı olan
bu ka­te­go­ri ka­pi­ta­lizm­den ön­ce yok­tu; o,
sos­ya­list dev­rim­le bir­lik­te or­ta­dan kalk­ma­
ya baş­la­ya­cak ve sı­nıf­sız top­lum­da da aşıl­
mış ola­cak­tır. En­gels bir yer­de ”in­san hak­
la­rı” kav­ra­mı­nın doğ­du­ğu 18. yüz­yı­lı ve o
dö­ne­min en­tel­ek­tü­el at­mos­fe­ri­ni an­la­tır­ken
şun­la­rı söy­lü­yor­du:
71
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
Top­lum ve dev­le­tin bü­tün es­ki bi­çim­le­
ri, bü­tün es­ki ge­le­nek­sel fi­kir­ler, us­dı­şı ilan
edil­di ve bir ya­na atıl­dı; dün­ya o za­ma­na
ka­dar ön­yar­gı­lar­la yö­ne­til­miş­ti; geç­mi­şe
iliş­k in olan her şey, an­c ak acı­m a ve
kü­çüm­se­me­ye de­ğer­di. En­so­nu gün do­ğu­
yor­du; bun­dan böy­le boş inan, hak­sız­lık,
ay­rı­ca­lık ve bas­kı; son­suz doğ­ru­luk, son­suz
ada­let, do­ğa üze­ri­ne ku­ru­lu eşit­lik ve in­sa­
nın dev­re­dil­mez hak­la­rı ta­ra­fın­dan si­li­nip
sü­pü­rü­le­cek­ti.
Bu­gün usun bu ege­men­li­ği­nin bur­ju­va­
zi­nin ül­kü­sel­leş­ti­ril­miş (ide­ali­ze edil­miş)
ege­men­li­ğin­den baş­ka bir şey ol­ma­dı­ğı­nı;
ölüm­süz ada­le­tin, ger­çek­leş­me­si­ni bur­ju­va
ada­le­tin­de bul­du­ğu­nu; eşit­li­ğin ya­sa önün­
de bur­j u­v a eşit­l i­ğ i­n e var­d ı­ğ ı­n ı; in­s a­n ın
te­m el hak­l a­r ın­d an bi­r i ola­r ak...bur­j u­v a
mül­ki­ye­ti­nin ilan edil­di­ği­ni; ve us­sal dev­
le­tin, Ro­us­se­au’nun top­lum söz­leş­me­si­nin,
dün­ya­ya an­cak bur­ju­va de­mok­ra­tik cum­hu­
ri­ye­ti bi­çi­mi al­tın­da gel­di­ği­ni ve an­cak o
bi­çim­de ge­le­bi­le­cek ol­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz.
(An­ti-Düh­ring, s. 66-67)
Bü­yük Fran­sız Dev­ri­mi’­nin çı­kar­dı­ğı
ev­ren­sel in­san hak­la­rı bil­di­ri­sin­de for­mü­le
edi­len ve fe­odal top­lu­mun ay­rı­ca­lık­la­rı­na
baş­k al­d ı­r ı­y ı an­l a­t an si­y a­s al öz­g ür­l ük­l er
için sa­va­şım o za­man için ile­ri­ye doğ­ru
atıl­mış bü­yük bir adı­mı tem­sil edi­yor­du.
Ama, en de­mok­ra­tik bur­ju­va cum­hu­ri­yet­le­
ri­n in pra­t i­ğ i­n in de faz­l a­s ıy­l a gös­t er­m iş
ol­du­ğu gi­bi, ka­pi­ta­list top­lum ko­şul­la­rın­da
ol­sa ol­sa ya da en iyi du­rum­da sö­mü­rü­len
iş­çi ve ya­rı pro­le­ter­ler­le sö­mü­ren bur­ju­va­zi
ve di­ğer sö­mü­rü­cü sı­nıf­lar ara­sın­da ya­sa­lar
önün­de eşit­lik, ya­ni bi­çim­sel eşit­lik sağ­la­
na­b i­l ir. Bu­n un­s a, hiç­b ir za­m an edim­s el
eşit­siz­li­ğe en­gel ol­ma­mış ol­du­ğu ve ola­ma­
ya­c a­ğ ı bel­l i­d ir. Le­n in’in söy­l e­d i­ğ i gi­b i,
“Biz, pro­le­tar­ya için, ka­pi­ta­list re­jim­de en
iyi dev­let bi­çi­mi ola­rak de­mok­ra­tik cum­
hu­ri­yet­ten ya­na­yız; ama unut­ma­ya da hak­
kı­mız yok­tur ki, hat­ta en de­mok­ra­tik bur­ju­
va cum­h u­r i­y e­t in­d e bi­l e, hal­k ın na­s i­b i,
üc­ret­li kö­le­lik­ten baş­ka bir şey de­ğil­dir.”
(Dev­let ve İh­ti­lal, s. 31) Edim­sel eşit­li­ğin
ve ger­çek öz­gür­lü­ğün ege­men ola­ca­ğı in­sa­
nal bir top­lu­mun ku­rul­ma­sı­na an­cak, o bur­
ju­va in­san hak­la­rı sa­vu­nu­cu­la­rı­nın hiç de
hoş­l an­m a­d ık­l a­r ı pro­l e­t ar­y a dik­t a­t ör­l ü­ğ ü
dö­n e­m in­d e baş­l a­n a­b i­l e­c ek­t ir. Eşit­l ik ve
öz­gür­lük uğ­ru­na sa­va­şım, sı­nıf­la­rın, sı­nıf­lı
top­lu­mun ve son sı­nıf­lı top­lum olan ka­pi­ta­
liz­min hu­ku­ku­nun, ya­ni bur­ju­va hu­ku­ku­
nun, da­ha doğ­ru­su tüm hu­ku­kun kal­dı­rıl­
ma­sı­nı ge­rek­tir­mek­te­dir. Bu da, her tür­lü
sö­m ü­r ü­n ün ya­n ı­s ı­r a, üre­t i­c i sı­n ıf­l a­r ın
sö­mü­rül­me­si­nin bek­çi­li­ği­ni ya­pan dev­le­tin
ken­di­si­nin or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı­na ve onun
sö­n üm­l en­m e­s i­n e göz ku­l ak ola­c ak bir
ge­çiş dö­ne­mi­ni, ya­ni sos­ya­liz­mi ve pro­le­
tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü zo­run­lu kı­lar. Bur­ju­
va­zi ile pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki sı­nıf sa­va­şı­
mın­dan ko­puk bir hu­kuk, eşit­lik ve öz­gür­
lük tar­tış­ma­sı, boş ve li­be­ral bir ge­ve­ze­lik­
ten, iş­çi sı­nı­fı­nı ve di­ğer sö­mü­rü­len yı­ğın­
la­rı bur­ju­va-de­mok­ra­tik ma­sal­lar­la al­dat­
ma­ya hiz­met eden bir de­ma­go­ji­den baş­ka
bir şey de­ğ il­d ir. Bur­j u­v a­z i­n in ve onun
uşak­la­rı­nın bu tür­den tum­tu­rak­lı açık­la­ma­
la­rı­na her za­man yıl­dı­rım­la­rı­nı yağ­dır­mış
olan Le­nin, bir ke­zin­de şun­la­rı söy­lü­yor­du:
İş­çi­le­re ve köy­lü­le­re şu­nu söy­lü­yo­ruz:
Ya­lan­cı­la­rın mas­ke­le­ri­ni kal­dı­rın, kör­le­rin
göz­le­ri­ni açın. On­la­ra so­run:
72
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
Han­gi cin­sin han­gi cins­le eşit­li­ği?
Han­gi ulu­sun han­gi ulus­la eşit­li­ği?
Han­gi sı­nı­fın han­gi sı­nıf­la eşit­li­ği?
Han­gi bo­yun­du­ruk­tan ya da han­gi sı­nı­
fın bo­yun­du­ru­ğun­dan kur­tu­luş? Han­gi sı­nıf
için öz­gür­lük?
Bu so­ru­la­rı or­ta­ya at­mak­sı­zın, bun­la­rı
ön pla­na çı­kar­mak­sı­zın, bun­la­rın ses­siz­ce
ge­çiş­ti­ril­me­si­ne, giz­len­me­si­ne, ört­bas edil­
me­si­ne kar­şı sa­vaş­mak­sı­zın po­li­ti­ka­dan ve
de­mok­ra­si­den, öz­gür­lük­ten, eşit­lik­ten ve
sos­ya­lizm­den sö­ze­den kim­se, ça­lı­şan­la­rın
en acı­m a­s ız düş­m a­n ı­d ır, ku­z u pos­t u­n a
bü­rün­müş kurt­tur, iş­çi­le­rin ve köy­lü­le­rin
en kö­tü has­mı­dır, mülk sa­hip­le­ri­nin, çar­la­
rın ve ka­pi­ta­list­le­rin bir uşa­ğı­dır. (Marx,
En­gels, Le­nin, Ka­dın ve Ai­le, s. 235)
Ne var ki, bu­nun böy­le olu­şu, iş­çi sı­nı­
fı­nın ve di­ğer ezi­len yı­ğın­la­rın si­ya­sal tem­
sil­ci­le­ri­nin hiç­bir bi­çim­de de­mok­ra­si so­ru­
nu­na ve onun bir par­ça­sı olan in­san hak­la­rı
so­ru­nu­na kar­şı ka­yıt­sız kal­ma­sı ge­rek­ti­ği
an­la­mı­na gel­mi­yor. Özel­lik­le em­per­ya­lizm
ça­ğın­da bur­ju­va­zi, bü­yük bur­ju­va dev­rim­
le­ri­nin de­mok­ra­tik içe­rik­li “Eşit­lik, Öz­gür­
lük ve Kar­d eş­l ik” slo­g a­n ı­n ı çok­t an­d ır
ge­mi­nin bor­da­sın­dan de­ni­ze at­mış bu­lu­nu­
yor. Tüm ezi­len sı­nıf ve kat­man­la­rın meş­ru
hak ve is­t em­l e­r i­n i sa­v un­m a­d an ge­n iş
emek­çi yı­ğın­la­rın dev­rim­ci ön­de­ri ola­ma­
ya­cak ve ken­di­si­ni dev­rim­ci­leş­ti­re­me­ye­cek
olan pro­le­tar­ya, te­mel he­de­fi­ni –sos­ya­lizm
ve pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü– as­la unut­mak­
sı­zın bu sa­va­şım­la­rın en önün­de yer al­ma­
lı­dır. O, em­per­ya­liz­min ve bur­ju­va­zi­nin
özel­de “in­san hak­la­rı” so­ru­nu­nu ve ge­nel­
de de­mok­ra­si so­ru­nu­nu de­ma­go­jik pro­pa­
gan­da­la­rı­nın ve ben­cil si­ya­sal emel­le­ri­nin
ale­ti ha­li­ne ge­tir­me ça­ba­la­rı­nı ser­gi­le­me­li,
bu sa­va­şı­mı, fa­şiz­mi ve si­ya­sal ge­ri­ci­li­ği
ve gi­de­rek ka­pi­ta­liz­min ken­di­si­ni dev­rim­le
yık­m a sü­r e­c i­n in bir par­ç a­s ı ola­r ak ele
al­ma­lı­dır. Emek­çi in­san­lı­ğın en bü­yük ve
asıl düş­ma­nı ve tüm ge­ri­ci­li­ğin kay­na­ğı
olan em­per­ya­lizm yo­ke­dil­me­den, özü in­sa­
nın in­san ta­ra­fın­dan sö­mü­rül­me­si ve ezil­
me­si olan ka­pi­ta­lizm or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­
dan, ne iş­k en­c e­l er, ye­r in­d e in­f az­l ar ve
gö­zal­tın­da ka­yıp­lar so­na ere­cek­tir, ne de
kat­li­am­lar, soy­kı­rım­lar ve sa­vaş­lar.
Ama ça­ğı­mız­da ve özel­lik­le gü­nü­müz­de
em­per­ya­liz­min ve ka­pi­ta­liz­min ege­men­li­ği
al­tın­da, ya­ni em­per­ya­lizm ve ka­pi­ta­lizm
dev­rim­le yı­kıl­ma­dan ve sos­ya­lizm ku­rul­
ma­dan, bü­tün bu kö­tü­lük­le­rin kal­dı­rı­la­bi­le­
ce­ği­ni dü­şü­nen­ler var. Hat­ta bu kö­tü­lük­le­
rin em­per­ya­liz­min ve ka­pi­ta­liz­min, ya­ni
bel­li­baş­lı ka­pi­ta­list-em­per­ya­list dev­let­le­rin
ve on­la­rın de­ne­ti­mi al­tın­da­ki ulus­la­ra­ra­sı
ku­ru­luş­la­rın –BM, Av­ru­pa Bir­li­ği, Sos­ya­
list En­t er­n as­y o­n al, Av­r u­p a Gü­v en­l ik ve
İş­bir­li­ği Ör­gü­tü, NA­TO– yar­dım ve des­te­
ğiy­le or­ta­dan kal­dı­rı­la­bi­le­ce­ği­ne ina­nan­lar
ve halk­la­rı da bu­na inan­dır­ma­ya ça­lı­şan­lar
var. Bu son de­re­ce yan­lış, ge­ri­ci ve za­rar­lı
ba­k ış açı­s ı­n ın, biz­z at em­p er­y a­l ist­l er ve
ge­ri­ci bur­ju­va­zi ta­ra­fın­dan ile­ri sü­rül­dü­ğü­
nün ve yay­gın­laş­tı­rıl­dı­ğı­nın al­tı­nı çiz­me­
miz ge­re­ki­yor. Ku­ru­lu dü­ze­nin sa­hip­le­ri­nin
ya­nı­sı­ra, bur­ju­va li­be­ral­le­ri, re­for­mist­ler,
sos­yal de­mok­rat­lar vb. ta­ra­fın­dan da sa­vu­
nu­lan bu ba­kış açı­sı, özel­de in­san hak­la­rı
sa­va­şı­mı­nı ve ge­nel­de pro­le­tar­ya­nın, di­ğer
emek­çi­le­rin ve ezi­len ulus­la­rın de­mok­ra­si
ve sos­ya­lizm sa­va­şı­mı­nı sap­tır­mak­tan ve
bal­ta­la­mak­tan baş­ka bir so­nuç ver­me­miş­tir
73
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ve ve­r e­m ez de. Onun için bir kez da­h a
yi­ne­le­ye­lim: İş­ken­ce, gö­zal­tın­da ka­yıp­lar
ve yar­g ı­s ız in­f az gi­b i uy­g u­l a­m a­l a­r ın
so­r um­l u­l a­r ı olan Pi­n oc­h et’ler, Şah’lar,
Su­h ar­t o’lar, Vi­d e­l a’lar, Ne­c i­b ul­l ah’lar,
Ra­m os’lar, De Klerk’ler, Cris­t i­a ni’ler,
Ev­ren’ler, Mo­bu­tu’lar ve on­la­rın ar­ka­sın­da
du­ran ge­ri­ci ve em­per­ya­list bur­ju­va­ziy­le
tam ve ke­sin bir he­sap­laş­ma ol­ma­dan, ya­ni
si­ya­sal ik­ti­dar bir ya da bir di­zi dev­rim
so­nu­cun­da ba­şın­da pro­le­tar­ya­nın bu­lun­du­
ğu emek­çi yı­ğın­la­rın eli­ne geç­me­den, “in­
san hak­la­rı so­ru­nu” çö­zü­le­mez. Pro­le­tar­ya­
ya, di­ğer emek­çi­le­re, ezi­len ulus­la­ra vb.
ken­di­le­ri­ni ezen­ler­le ve sö­mü­ren­ler­le, ya­ni
ken­di gar­di­yan­la­rı, iş­ken­ce­ci­le­ri ve cel­lat­
la­rıy­la ba­rış­ma­yı, ku­cak­laş­ma­yı ve kar­deş­
leş­me­yi, on­la­ra geç­miş­te olan “tat­sız­lık­la­
rı” unut­ma­yı öne­ren­ler, bi­le­rek ya da bil­
me­ye­rek bu gar­di­yan­la­rın, iş­ken­ce­ci­le­rin
ve cel­lat­la­rın avu­kat­la­rı ko­nu­mun­da dur­
mak­ta­dır­lar. Da­ha­sı on­lar böy­le­lik­le, kar­şı
çık­tık­la­rı­nı ile­ri sür­dük­le­ri “in­san hak­la­rı”
ih­lal­le­ri­nin öm­rü­nün uza­ma­sı­na, ya­ni yar­
gı­s ız in­f az­l a­r ın, iş­k en­c e­n in, gö­z al­t ın­d a
ka­yıp­la­rın sür­me­si­ne des­tek ver­miş ol­mak­
ta­dır­lar. Bu çiz­gi­yi sa­vu­nan­la­rın ko­nu­mu
ve tak­tik­le­ri­nin, 1905’in Rus­ya­sı’nda halk­
la Çar­lık ara­sın­da tam ve ke­sin bir he­sap­
laş­ma ya­şan­ma­sın­dan ödü ko­pan ve ik­ti­da­
rı Çar­lık’­la pay­laş­mak is­te­yen li­be­ral bur­
ju­va­zi­nin ko­nu­mu ve tak­tik­le­ri­ni an­dır­dı­ğı­
nı söy­le­ye­bi­li­riz. Bi­lin­di­ği üze­re, li­be­ral
bur­ju­va­zi­nin po­li­ti­ka­sı­nın özü, Çar­lı­k’ın
hal­ka ba­zı gös­ter­me­lik ödün­ler ver­me­si­ni
sağ­la­ya­rak onun yük­se­len dev­rim­ci öf­ke­si­
ni sön­dür­mek ve yak­la­şan dev­rim­ci fır­tı­na­
yı at­lat­mak­tı. Ara­la­rın­da­ki an­laş­maz­lı­ğa ve
çı­kar ve ik­ti­dar kav­ga­sı­na kar­şın, Çar­lı­k’ın
da li­b e­r al bur­j u­v a­z i­n in de asıl düş­m a­n ı
halk­tı. Bu­gün­kü li­be­ral in­san hak­la­rı sa­vu­
nu­cu­la­rı, in­san hak­la­rı sa­va­şı­mın­da, Rus­ya
dev­r i­m in­d e Ka­d et­l e­r ’in oy­n a­d ı­ğ ı ro­l ü
oy­n a­m ak­t a­d ır­l ar; ya­n i em­p er­y a­l iz­m i ve
bur­ju­va­zi­yi ezi­len ve sö­mü­rü­len kit­le­le­re
gös­ter­me­lik ödün­ler ver­me­ye ve onu, ken­di
dü­ze­ni­nin, ya­ni ka­pi­ta­list-em­per­ya­list dün­
ya sis­te­mi­nin mak­ya­jı­nı ‘ye­ni­le­ye­rek’ sür­
dür­me­ye ça­ğır­mak­ta­dır­lar. Ay­nı suç­la­ma,
bu çiz­g i­n in ge­r i ve ba­ğ ım­l ı ül­k e­l er­d e­k i
bi­linç­li ya da bi­linç­siz tak­lit­çi­le­ri ve iz­le­yi­
ci­le­ri, Am­nesty In­ter­na­ti­onal ve ben­ze­ri
ör­güt­le­rin hınk de­yi­ci­le­ri için de ay­nen,
hat­t a da­h a faz­l a­s ıy­l a ge­ç er­l i­d ir. Le­n in,
da­ha 1920’ler­de, em­per­ya­list bur­ju­va­zi­nin
ve onun ajan­la­rı­nın, ge­ri ve ba­ğım­lı ül­ke­
ler­de yü­rü­tül­mek­te olan de­mok­ra­si sa­va­şı­
mı­nın re­for­mist bir ro­ta­ya so­kul­ma­sı için
ça­ba har­ca­dı­ğı­nı be­lirt­miş ve bu ül­ke­le­rin
pro­le­tar­ya­sı ve halk­la­rı­nı böy­le­si tu­zak­la­ra
kar­şı uyar­mış­tı. Gün­cel ge­liş­me­le­re bağ­lı
ola­rak, bur­ju­va-de­mok­ra­tik ya­nıl­sa­ma­la­rın
hay­li yay­gın­laş­tı­ğı gü­nü­müz­de bu uya­rı­nın
tü­müy­le ve son de­re­ce ge­çer­li ol­du­ğu­nu
söy­le­ye­bi­li­riz ve söy­le­me­li­yiz. Ko­mü­nist­
ler; ken­di genç ku­şak­la­rı­nı ken­di el­le­riy­le
de­je­ne­re eden, onu uyuş­tu­ru­cu ve fu­huş
ba­t a­ğ ı­n a iten, 1991’den bu ya­n a Irak’a
uy­gu­la­dık­la­rı am­bar­go ne­de­niy­le bir mil­
yon­dan faz­la be­bek ve ço­cu­ğun ölü­mü­ne
ne­den ol­duk­la­rı­nı ken­di ağız­la­rıy­la iti­raf
eden, si­lah te­kel­le­ri­nin sü­per kar­la­rı için,
halk­la­rı­nın en te­mel ge­rek­si­nim­le­ri­ni kar­şı­
la­ya­ma­yan ge­ri ve ba­ğım­lı ül­ke­le­ri mo­dern
si­l ah­l ar­l a te­p e­d en tır­n a­ğ a do­n a­t an vb.
em­per­ya­list­le­rin ve on­la­rın li­be­ral avu­kat­
74
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
la­rı­nın yü­zün­de­ki sah­te de­mok­ra­si mas­ke­
si­ni sı­yı­rıp ata­bil­me­li­dir­ler.
Bu­ra­da, söz­ko­nu­su tav­rın as­la bir bil­gi­
siz­lik ya da ‘bi­linç­siz­lik’ ola­yı ol­ma­dı­ğı­nın
al­tı­nın ka­lın bir çiz­giy­le çi­zil­me­si ge­re­ki­
yor. Ör­ne­ğin, son de­re­ce ge­niş bir bil­gi
ağı­na sa­hip olan ve “in­san hak­la­rı” ih­lal­le­ri
ko­nu­sun­da dün­ya­nın her ya­nın­dan ge­len
ve­ri­le­re ade­ta bo­ğu­lan Am­nesty In­ter­na­ti­
onal yet­ki­li­le­ri, ayak­lan­ma­la­ra kar­şı sa­va­
şım, ya­ni kontr­ge­ril­la öğ­re­ti­le­ri­nin ve çe­şit­
li iş­ken­ce tek­nik­le­ri ve yön­tem­le­ri­nin ne­re­
ler­de, kim­ler ta­ra­fın­dan ve kim­le­re öğ­re­til­
di­ği­ni, çe­şit­li iş­ken­ce araç ve ge­reç­le­ri­nin
ya­nı­sı­ra grev­ci­le­ri, gös­te­ri­ci­le­ri da­ğıt­mak
ve et­ki­siz­leş­tir­mek, ge­ril­la ey­lem­le­ri­ni ve
halk ayak­lan­ma­la­rı­nı bas­tır­mak için ge­rek­li
si­l ah­l a­r ın ve di­ğ er do­n a­n ı­m ın ne­r e­l er­d e
üre­til­di­ği­ni, kim­le­re han­gi amaç­lar­la ve­ril­
di­ği­ni vb. çok iyi bil­mek­te­dir­ler. Eğer bil­
mi­yor­lar­sa ya da unut­muş­lar­sa, ken­di­le­ri­ne
bel­l ek­l e­r i­n i ta­z e­l e­m ek ama­c ıy­l a ba­z ı
ör­nek­ler su­na­bi­li­riz.
a) Özel­l ik­l e, 1959’da ger­ç ek­l e­ş en
Kü­b a dev­r i­m in­d en son­r a ABD, Or­t a ve
Gü­n ey Ame­r i­k a ül­k e­l e­r in­d e ben­z er bir
de­ne­yi­min ye­ni­den ya­şan­ma­ma­sı için, bu
ül­k e­le­r in ge­r i­ci bur­j u­v a­z i­s iy­l e eş­g ü­d üm
için­de Kontr­ge­ril­la et­kin­lik­le­ri­ni ar­tır­dı ve
de­yim ye­rin­dey­se bu ül­ke­le­rin or­du­la­rı­nın
ya­vaş ya­vaş bi­rer iç sa­vaş or­du­su­na dö­nüş­
tü­r ül­m e­s i için yo­ğ un bir ça­b a har­c a­d ı.
ABD’de ve bu ül­k e­n in, Pa­n a­m a Ka­n a­l ı
böl­ge­sin­de kur­muş ol­du­ğu So­ut­hern Com­
mand ad­lı üs­te bu­lu­nan okul­lar­da eği­tim
gö­ren La­tin Ame­ri­ka­lı as­ke­ri per­so­ne­lin
sa­yı­sı 1960-65 yıl­la­rı ara­sın­da 31,600 iken,
bu ra­kam 1970’de 54,270’e ve 1975’de
71,500’e ulaş­m ış­t ı. Ala­i n Ro­u qu­i e bu
ko­nu­da şun­la­rı söy­lü­yor­du:
Za­t en stra­t e­j ik Ken­n edy-Mc Na­m a­r a
(müs­tak­bel Dün­ya Ban­ka­sı Gu­ver­nö­rü o
sı­ra­da ABD Sa­vun­ma Ba­ka­nı idi) dö­ne­me­
cin­den son­ra as­ke­ri yar­dım prog­ra­mı­nın
he­de­fi de kı­ta­nın sa­vun­ma amaç­lı or­du­la­rı­
nı yı­k ı­c ı ko­m ü­n ist fa­a li­y et­l e­r e kar­ş ı iç
dü­ze­ni ko­ru­yan, gi­de­rek ‘hür dün­ya­nın’
gü­v en­l i­ğ i­n e kat­k ı­d a bu­l u­n an güç­l e­r e
dö­n üş­t ür­m ek ol­d u. Gü­n ey ya­r ı­k ü­r e­n in
or­du­la­rı­na, kontr­ge­ril­la ve si­vil ey­lem (ci­
vic ac­ti­on) eği­ti­mi ve­ril­me­si­nin ya­ni as­ker­
le­rin, as­ke­ri ol­ma­yan sos­yal amaç­lı pro­je­
le­re ka­tıl­ma­sı­nın ga­ye­si de bu­dur. (La­tin
Ame­ri­ka’da As­ke­ri Dev­let, s. 146)
b) İki yıl ka­dar ön­ce, Öz­gür PO­Lİ­Tİ­
KA’nın 7 Ka­s ım 1995 ta­r ih­l i sa­y ı­s ın­d a
ya­yım­la­nan ‘Po­lis Şef­le­ri ABD’de Ne Arı­
yor?’ baş­lık­lı ya­zı­da şöy­le de­ni­yor­du:
Kür­d is­t an’da gö­r ev yü­r üt­m ek­t e olan
Em­ni­yet Mü­dür­le­ri’­nin ABD’de eği­til­dik­
le­r i ve ye­n i dö­n em­d e ger­ç ek­l eş­t i­r i­l e­c ek
kat­li­am­lar için ha­zır­lan­dık­la­rı be­lir­ti­li­yor.
Tür­ki­ye ve Kür­dis­tan’da ger­çek­leş­ti­ri­
len bir çok kat­li­am­dan so­rum­lu olan Meh­
met Ağar, Ünal Er­kan, Hay­ri Ko­zak­çı­oğ­lu
gi­bi üst dü­zey bü­rok­rat­lar mec­li­se gir­me­ye
ha­zır­la­nır­ken, Kür­dis­tan il­le­ri­nin Em­ni­yet
Mü­dür­le­ri­’nin ABD’ne gön­de­ri­le­rek, ye­ni
yön­tem ve me­tod­lar ko­nu­sun­da eği­til­dik­le­
ri or­ta­ya çık­tı.
Ga­z e­t e mer­k e­z i­m i­z e ula­ş an bil­g i­l e­r e
gö­re, ara­la­rın­da 13 Em­ni­yet Mü­dü­rü ile 5
Ge­nel Mü­dü­r ’ün bu­lun­du­ğu top­lam 18 üst
dü­zey bü­rok­rat, 15-29 Ekim ta­rih­le­ri ara­
sın­da ABD’nin Lo­usi­ana eya­le­ti­nin mer­ke­
zi New Or­le­ans’a gi­de­rek, ora­da­ki özel
75
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
eği­tim mer­ke­zin­de 15 gün­lük bir eği­ti­me
ta­bi tu­tul­du. Kontr­ge­ril­la ve ‘te­rör’ olay­la­
rın­da ta­kı­nı­la­cak ta­vır­lar ve iz­le­ne­cek stra­
te­ji ve tak­tik po­li­ti­ka­la­rı ko­nu­sun­da ay­dın­
la­tıl­dı.
c) PKK’nın gö­rüş­le­ri­ni yan­sı­tan bir
der­gi­de ya­yım­la­nan bir ya­zı­da ise, Al­man­
ya’nın Tür­ki­ye’ye sü­rek­li ola­rak yap­tı­ğı
si­lah yar­dı­mı ko­nu­sun­da ay­rın­tı­lı bil­gi­ler
su­nul­duk­tan son­ra şun­lar söy­le­ni­yor­du:
Al­man­ya’nın am­bar­go kap­sa­mı­na al­ma­
yı hiç ak­lı­na ge­tir­me­di­ği ve tar­tış­ma ko­nu­
su bi­le yap­ma­dı­ğı bir alan özel tim eği­ti­mi­
dir. Al­m an­y a’nın yıl­l ar­d ır Türk po­l i­s i­n i
eğit­ti­ği ve iki ül­ke is­tih­ba­rat bi­rim­le­ri­nin
çok ya­kın bir ça­lış­ma için­de ol­duk­la­rı bi­li­
ni­yor. Ör­ne­ğin, 1988-90 dö­ne­min­de Türk
po­lis­le­ri­nin eği­ti­mi için Al­man­ya’nın har­
ca­d ı­ğ ı pa­r a 3 mil­y on mark. Eği­t im ve
do­na­nım mik­ta­rı 1991-93 dö­ne­min­de tam
iki ka­tı­na çı­ka­rıl­dı.
Ama asıl üze­rin­de dur­mak is­te­di­ği­miz,
özel tim­ler­dir. Bi­li­ni­yor ki, bu özel po­lis
bir­lik­le­ri ilk ola­rak 1985 yı­lın­da PKK’ya
kar­şı ör­güt­len­di­ril­di­ler... Al­man­ya’nın bu
bir­l ik­l e­r i eğit­t i­ğ i ilk de­f a 1 Şu­b at 1987
ta­r ih­l i Ter­c ü­m an ga­z e­t e­s in­d e yer al­d ı.
‘Wey­g old’ isim­l i bir GSG-9 yüz­b a­ş ı­s ı,
ken­di­le­ri­ne ait Bonn St. Au­gus­tin kamp­la­
rın­da iki Türk özel tim bi­ri­mi­ni eğit­ti­ği­ni
açık­l a­d ı...An­c ak 31 Mart-1 Ni­s an 1994
ta­rih­li Sud­de­utsc­he Ze­itung ga­ze­te­si kor­
kunç bir ra­kam or­ta­ya at­tı. Ga­ze­te­ye gö­re,
ga­z e­t e­n in ka­r a­b ö­c ek adı­n ı tak­t ı­ğ ı tam
3,000 Türk özel tim po­li­si Al­man­ya’da eği­
til­miş­ti. (Serx­we­bun, Ni­san 1994, Sa­yı:
148)
ABD em­per­ya­list­le­ri­nin tüm dün­ya­nın
göz­le­ri önün­de dev­rim­ci Ni­ka­ra­gua’ya kar­
şı yıl­lar bo­yu sür­dür­dü­ğü te­rö­rist et­kin­lik­
ler kar­şı­sın­da ta­kı­nı­lan ka­yıt­sız­lık ve gör­
mez­den gel­me tu­tu­mu, Am­nesty In­ter­na­ti­
onal ve ben­zer­le­ri­nin çiz­gi­si­nin ger­çek içe­
ri­ği­ni ser­gi­le­yen bir baş­ka ör­nek­tir. Bi­lin­di­
ği üze­re ABD em­per­ya­list­le­ri­nin 1930’lar­
dan bu ya­na des­tek­le­di­ği So­mo­za ha­ne­da­
nı­nı uzun bir sa­vaş­tan son­ra de­vi­ren ve
1979’da ik­t i­d a­r ı ele ge­ç i­r en San­d i­n is­t a
Ulu­sal Kur­tu­luş Cep­he­si, Re­agan yö­ne­ti­
mi­nin ve CIA’nın baş he­def­le­rin­den bi­ri
ha­li­ne gel­miş­ti. 1983 yı­lın­da Ja­vi­er Sanc­
hez-Es­p i­n o­z a ve di­ğ er ba­z ı Ni­k a­r a­g ua
yurt­taş­la­rıy­la iç­le­rin­de ABD Tem­sil­ci­ler
Mec­li­si üye­si Ro­nald V. Del­lums’un da
bu­lun­du­ğu ba­zı ABD yurt­taş­la­rı, Dist­rict of
Co­lum­bia bi­ri­min­de­ki ABD böl­ge mah­ke­
me­s in­d e ABD Baş­k a­n ı R. Re­a gan, CIA
Di­rek­tö­rü W. Ca­sey, A. Ha­ig, ABD Dı­şiş­le­
ri Ba­ka­nı G. Schultz ve di­ğer ba­zı ABD
yö­ne­ti­ci­le­riy­le on­la­rın de­ne­ti­mi ve yön­len­
dir­me­si al­tın­da Ni­ka­ra­gua hal­kı­na kar­şı bir
di­zi te­rö­rist sal­dı­rı­lar dü­zen­le­yen Kont­ra
ör­güt­le­ri­nin li­der­le­ri­ne ve üye­le­ri­ne kar­şı
bir da­va aç­tı­lar. Bu adı­ ge­çen ki­şi­le­rin yer,
za­man ve ay­rın­tı­la­rı da be­lir­ti­len çok sa­yı­
da öl­dür­me, ya­ra­la­ma, bom­ba­la­ma, sa­bo­
taj, iş­k en­c e vb. olay­l a­r ın­d an suç­l an­d ı­ğ ı
da­va di­lek­çe­si­nin gi­ri­şin­de şöy­le de­ni­yor­
du:
1. Bu da­v a, baş­k a şey­l e­r in ya­n ı­s ı­r a,
Ni­ka­ra­gua’nın si­vil hal­kı­nı kat­let­mek ve
onun eko­n o­m i­s i­n i çö­k ert­m ek ama­c ıy­l a
dü­z en­l e­n en ABD des­t ek­l i pa­r a­m i­l i­t er
et­k in­l ik­l e­r in so­n u­c u ola­r ak öl­d ü­r ü­l en,
sa­kat­la­nan, ya­ra­la­nan, ka­çı­rı­lan ve/ya da
76
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ır­zı­na sal­dı­rı­lan Ni­ka­ra­gua yurt­taş­la­rı adı­na
açıl­mış­tır. Da­va­cı­lar bu te­rör ey­lem­le­rin­
den do­l a­y ı yol açıl­m ış bu­l u­n an za­rar­lar
ne­de­niy­le öden­ce is­te­min­de bu­lun­mak­ta ve
ge­le­cek­te böy­le­si sal­dı­rı­la­rın mey­da­na gel­
me­si­nin ön­len­me­si­ni is­te­mek­te­dir­ler. Ni­ka­
ra­gua hal­kı­na yö­ne­lik bu ABD des­tek­li sal­
dı­rı­lar, ulus­la­ra­ra­sı ya­sa­lar ve ABD Ana­ya­
sa­sı’nda yer alan te­mel in­san hak­la­rı­nı çiğ­
ne­mek­te­dir. (Pe­ter Ros­set and John Van­
der­me­er, The Ni­ca­ra­gua Re­ader, s. 230)
Ama “in­san hak­la­rı” so­ru­nu­nu, bu hak­
la­r ın çiğ­n en­m e­s i­n in esas so­r um­l u­l a­r ı­n a
kar­ş ı sa­v a­ş a­r ak, on­l a­r a kar­ş ı ka­r ar­l ı bir
tu­tum ala­rak de­ğil, ter­si­ne on­la­rın ol­ma­yan
“vic­dan ve yü­rek­le­ri­ne” ses­le­ne­rek çöz­me­
yi “il­ke” edin­miş olan Am­nesty In­ter­na­ti­
onal ve ben­zer çev­re­ler, ABD’nin, ken­di
top­r ak­l a­r ın­d a, Hon­d u­r as’ta vb. üs­l e­n en
Kont­ra ad­lı çe­te­le­rin ve CIA gö­rev­li­le­ri­nin
ve di­ğer ABD as­ker­le­ri­nin, dev­rim­ci Ni­ka­
ra­gua’ya kar­şı dü­zen­le­di­ği sal­dı­rı­la­ra ses­
siz kal­dı­lar. Bu ba­kım­dan, söz­ko­nu­su çev­
re­le­rin ge­rek ulus­la­ra­ra­sı bur­ju­va hu­ku­ku­
nun, ge­rek BM ve di­ğer ulus­la­ra­ra­sı ku­ru­
luş­l a­r ın ya­s al norm­l a­r ı­n ın ve ge­r ek­s e
ABD’nin ken­di ya­sa­la­rı­nın açık­ça çiğ­nen­
me­si an­la­mı­na ge­len bu sal­dı­rı­la­ra kar­şı
Ni­ka­ra­gua yurt­taş­la­rı­nın ve on­la­rın ABD’li
dost­l a­r ı­n ın aç­t ı­ğ ı bu sem­b o­l ik ni­t e­l ik­l i
da­va­ya, böy­le­si­ne “ma­sum” ve ya­sal bir
gi­r i­ş i­m e bi­l e des­t ek ver­m ek­t en özen­l e
ka­çın­ma­la­rı, her­hal­de on­la­rın “in­san hak­la­
rı” so­ru­nu­na yak­la­şım­la­rı ko­nu­sun­da ye­ter­
li bir fi­kir ve­re­cek­tir ve ver­mek­te­dir de.
De­mek ki, sı­nıf bi­linç­li iş­çi­ler ve emek­
çi­l er, yal­n ız­c a düş­m an­l a­r ı­n ı ta­n ı­m ak­l a,
hem de çok iyi ta­nı­mak­la ye­ti­ne­mez­ler;
on­lar, ger­çek dost­la­rıy­la sah­te dost­la­rı­nı
bir­b ir­l e­r in­d en ayır­d et­m e­s i­n i ve dev­r im
yan­g ı­n ı­n ı pa­p az yön­t em­l e­r iy­l e bas­t ır­m a
iş­le­vi gö­ren bu sah­te dost­la­rı­nın yön­tem ve
tak­tik­le­ri­ni de çok iyi öğ­ren­mek zo­run­da­
dır­lar. On­lar, bu­gün Gü­ney Af­ri­ka’da, zen­
ci hal­ka ve di­ğer be­yaz ol­ma­yan halk­la­ra
kar­şı en al­çak­ça suç­la­rı ve ci­na­yet­le­ri iş­le­
miş iş­ken­ce­ci­le­rin, ka­til­le­rin, cel­lat­la­rın ve
on­la­rın her dü­zey­de­ki şef­le­ri­nin geç­miş­te­ki
“ha­ta”la­rın­dan ötü­rü gös­ter­me­lik “öze­leş­ti­
ri”ler yap­m a­s ı­n ı sağ­l a­y an ve böy­l e­l ik­l e
“top­lum­sal ba­rış”ı sağ­la­dı­ğı­nı ile­ri sü­ren
“Ger­çek­lik ve Ye­ni­den Uz­laş­ma Ko­mis­yo­
nu”nın em­p er­y a­l iz­m in de­n e­t i­m i al­t ın­d a
sah­n e­l e­m ek­t e ol­d u­ğ u oyu­n un iç­y ü­z ü­n ü
kav­ra­ma­lı ve as­lın­da bü­tün ül­ke­le­rin pro­le­
tar­y a­s ı ve halk­l a­r ı­n a ku­r ul­m uş olan bu
tu­z a­ğ ın de­n e­y i­m in­d en öğ­r en­m e­l i­d ir­l er.
On­l ar, No­b el Ba­r ış ödü­l ü­n ün ne­d en T.
Ro­ose­velt, W. Wil­son, G. Stre­se­mann, J.
Cham­ber­la­in, C. G. Da­wes, A. Bri­and, E.
Sa­to, H. Kis­sin­ger, E. Se­dat, M. Be­gin gi­bi
em­per­ya­list ve ge­ri­ci dev­let adam­la­rı­nın
ya­nı­sı­ra, L. Jo­uha­ux, A. Schwe­it­zer, M. L.
King, R. Cas­sin, A. Sak­ha­rov, W. Brandt,
L. Wa­le­sa, D. Tu­tu gi­bi bur­ju­va­zi­nin li­be­
ral ve re­for­mist uşak­la­rı­na ya da Am­nesty
In­ter­na­ti­onal, Ulus­la­ra­ra­sı Kı­zıl­haç Ko­mi­
te­s i, Ulus­l a­r a­r a­s ı Hu­k uk Ens­t i­t ü­s ü, BM
Sı­ğın­ma­cı­lar Yük­sek Ko­mi­ser­li­ği Bü­ro­su,
Ulus­la­ra­ra­sı Ça­lış­ma Ör­gü­tü gi­bi em­per­ya­
liz­min ve bur­ju­va­zi­nin çiz­gi­sin­de­ki ulus­la­
ra­ra­sı ör­güt­le­re ve­ril­mek­te ol­du­ğu­nu ve
1973 yı­lın­da ABD Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı H. Kis­
sin­ger’la bir­lik­te bu ödü­le la­yık gö­rü­len
Vi­e t­n am De­m ok­r a­t ik Cum­h u­r i­y e­t i ba­r ış
gö­r üş­m e­l e­r i tem­s il­c i­s i Le Duc Tho’nun
77
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
ne­den onu al­ma­yı red­det­ti­ği­ni an­la­ma­lı­dır­
lar. On­lar, 1965’te En­do­nez­ya’da ya­şa­nan
kor­k unç kı­y ı­m ın baş so­r um­l u­l a­r ın­d an
Su­har­to’nun, Mar­kos dö­ne­min­den bu ya­na
Fi­li­pin­ler hal­kı­na kan kus­tu­ran Ra­mos’un
ve Şi­li’de Ey­lül 1973 kan­lı as­ke­ri fa­şist
dar­be­si­ni ger­çek­leş­ti­ren Pi­noc­het’in bu­gün
En­do­nez­ya, Fi­li­pin­ler ve Şi­li’de dev­let baş­
kan­lı­ğı ve baş­ko­mu­tan­lık kol­tuk­la­rı­nı iş­gal
et­tik­le­ri­ni, Tür­ki­ye’de 12 Ey­lül 1980 as­ke­ri
fa­şist dar­be­si­ni ger­çek­leş­ti­ren emek­li ge­ne­
ral Ev­ren’in 1982-89 yıl­la­rı ara­sın­da dev­let
baş­kan­lı­ğı yap­tık­tan son­ra bu­gün ra­hat bir
emek­li­lik ya­şa­mı sür­dür­mek­te ol­du­ğu­nu,
ka­nı­nı oluk oluk akıtt­ğı Gü­ney Af­ri­ka hal­
kı­nı yer­yü­zün­de Apart­he­id ce­hen­ne­mi­ni
ya­şa­tan ırk­çı re­ji­mi yö­ne­ten Ulu­sal Par­
ti’nin şe­fi De Klerk’in bu ül­ke­de söz­de
de­m ok­r a­s i­y e ge­ç il­d i­ğ i Ni­s an 1994’ten
Ma­y ıs 1996’ya ka­d ar dev­l et baş­k an­l ı­ğ ı
gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­tir­di­ği­ni, El Sal­va­dor’da
1979-92 yıl­la­rı ara­sın­da­ki iç sa­vaş sı­ra­sın­
da hal­ka kar­şı sa­yı­sız kat­li­am­lar ger­çek­leş­
ti­r en fa­ş ist ARE­N A par­t i­s i­n in ba­ş ın­d a
bu­lu­nan A. Cris­ti­ani’nin, BM ara­cı­lı­ğıy­la
sağ­la­nan uz­laş­ma­dan son­ra dev­let baş­kan­
lı­ğı kol­tu­ğu­nu ko­ru­du­ğu­nu vb. unut­ma­ma­
lı­d ır­l ar. Ve on­l ar bü­t ün bu ve ben­z er
ko­num­da­ki ül­ke­ler­de, yı­ğın­la­rı al­dat­mak
ve on­la­rın öf­ke­si­ni ya­tış­tır­mak için ya­pı­lan
ba­z ı gös­t er­m e­l ik de­ğ i­ş ik­l ik­l er bir ya­n a
bı­r a­k ı­l ır­s a, es­k i dev­l et ay­g ı­t ı­n ın bü­t ün
te­mel taş­la­rı­nın ay­nen ye­rin­de dur­du­ğu­nu
da unut­m a­m a­l ı ve bü­t ün bu ve ben­z er
ol­gu­lar­dan ge­re­ken so­nuç­la­rı çı­kar­ma­lı­dır­
lar.
* * *
Her­hal­de, “in­san hak­la­rı”nın, de­mok­ra­
si­nin ve ulu­sal ba­ğım­sız­lı­ğın em­per­ya­list
bur­j u­v a­z i ve onun yö­n e­t i­c i­l e­r i için kaç
pa­ra­lık de­ğe­ri ol­du­ğu­nu, on­la­rın ge­ri ve
ba­ğım­lı ül­ke­ler halk­la­rı­na han­gi göz­le bak­
tı­ğı­nı, ABD De­niz Pi­ya­de­si Tüm­ge­ne­ra­li
Smed­ley D. But­ler’ın 1935 yı­lın­da söy­le­di­
ği şu söz­ler uzun ve ay­rın­tı­lı ana­liz­ler ve
say­fa­lar do­lu­su açık­la­ma­lar­dan çok da­ha
iyi an­lat­mak­ta­dır:
Otu­züç yıl dört ay sü­rey­le ak­tif as­ke­ri
hiz­m et­t e bu­l un­d um. Ve bu sü­r e için­d e
za­ma­nı­mın ço­ğu­nu Bü­yük Ser­ma­ye, Wall
Stre­et ve ban­ka­cı­la­rın ön­de­ge­len bir ko­ru­
ma gö­r ev­l i­s i gi­b i ça­l ış­m ak­l a ge­ç ir­d im.
Öz­ce­si, ben bir çe­te ele­ma­nı, bir ka­pi­ta­lizm
gangs­te­ri idim...
Bu çer­çe­ve­de 1914’de Mek­si­ka’yı ve
özel­l ik­l e Tam­p i­c o’yu Ame­r i­k an pet­r ol
çı­kar­la­rı için gü­ven­li ha­le ge­tir­me­ye yar­
dım et­tim. Ha­iti ve Kü­ba’yı Na­ti­onal City
Bank’ta­ki de­li­kan­lı­la­rın pa­ra­la­rı­nı ra­hat­ça
tah­sil ede­bi­le­cek­le­ri bir yer ha­li­ne ge­tir­me­
ye yar­dım et­tim. Wall Stre­et’in çı­kar­la­rı
için ya­rım dü­zi­ne Or­ta Ame­ri­ka cum­hu­ri­
ye­ti­nin ır­zı­na ge­çil­me­si­ne yar­dım et­tim.
Çe­t e si­c i­l im uzun­d ur. 1902-12 ara­s ın­d a
Ni­ka­ra­gua’yı, Brown Bi­ra­der­ler ulus­la­ra­ra­
sı ban­ka­cı­lık ku­ru­mu için arın­dır­ma­ya yar­
dım et­tim...1927’de Çin’de Stan­dard Oil
şir­ke­ti­nin iş­le­ri­ni ra­hat­sız edil­me­den gör­
me­si­ne yar­dım et­tim.
...Çe­ş it­l i onur­l ar­l a, ma­d al­y a­l ar­l a ve
yük­selt­me­ler­le ödül­len­di­ril­dim. Geç­mi­şe
dö­n üp bak­t ı­ğ ım­d a Al Ca­p o­n e’a bir kaç
ya­rar­lı ipu­cu ve­re­bi­lir­dim, di­ye dü­şü­nü­yo­
rum. Onun çe­te­si, ken­tin üç sem­ti­nin öte­si­
ne ge­çe­me­miş­ti. Ben­se üç kı­ta­da ci­rit atı­
78
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
yor­d um. (Fe­l ix Gre­e ne, The Enemy, s.
106-07)
İn­san hak­la­rı ha!
***
Son bir not: “İn­san hak­la­rı” so­ru­nu­nun
sü­rek­li ola­rak gün­dem­de ol­du­ğu Tür­ki­ye
ve Ku­zey Kür­dis­tan gi­bi ül­ke­ler­de pro­le­ter
dev­rim­ci­ler, bu kav­ga­nın en ön sı­ra­la­rın­da
yer al­ma­lı ve bu kav­ga­yı iş­çi ve emek­çi
yı­ğın­la­rı ve bü­tün di­ğer dev­rim­ci/ile­ri­ci
güç­le­ri ve ka­mu­oyu­nu se­fer­ber ede­rek sür­
dür­me­li­dir­ler. Bu so­run, Kürt hal­kın­dan
de­ğ i­ş ik mil­l i­y et­l er­d en iş­ç i­l e­r e, ile­r i­c i
ay­dın­lar­dan emek­çi ka­dın­la­ra, er ve er­baş­
lar­dan ezi­len din ve mez­hep­ler­den hal­ka,
si­ya­sal tut­sak­lar­dan öğ­ren­ci genç­li­ğe, kent
yok­sul­la­rın­dan emek­çi me­mur­la­ra ka­dar
tüm ezi­len ve sö­mü­rü­len yı­ğın­la­rı doğ­ru­
dan il­g i­l en­d ir­m ek­t e­d ir. “İn­s an hak­l a­r ı”
so­ru­nu­nun yu­kar­da ko­nu­lan mark­sist-le­ni­
nist pers­pek­tif­le yo­ru­mu, as­la bir sek­te­riz­
mi öner­mek ve pro­le­tar­ya­ya ken­di içi­ne
ka­pa­na­rak ken­di­si­ni ge­çi­ci ve ka­rar­sız dost
ve bağ­la­şık­la­rın­dan ya­lıt­ma­yı öğüt­le­mek
ola­rak an­la­şı­la­maz; tam ter­si­ne böy­le­si bir
yo­rum, söz­ko­nu­su so­ru­nun tüm ezi­len ve
sö­mü­rü­len yı­ğın­la­rın dev­rim­ci ey­le­mi için­
de ve onun ara­cı­lı­ğıy­la çö­zül­me­si için ça­ba
har­can­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni gös­te­rir. “Cu­mar­te­
si Ana­la­rı”mı­zın, Tuz­la iş­çi­le­ri­nin ve ce­za­
ev­le­rin­de­ki dev­rim­ci tut­sak­la­rın ya­rat­tı­ğı
gör­kem­li ve mi­li­tan di­re­niş ge­le­ne­ği bu­nun
na­s ıl ya­p ı­l a­b i­l e­c e­ğ i ko­n u­s un­d a ge­r e­k en
ipuç­l a­r ı­n ı ver­m ek­t e­d ir. Ko­m ü­n ist­l er ve
sı­nıf bi­linç­li iş­çi­ler; sö­mü­rü­len ve ezi­len
iş­çi­le­rin, her gün ve her sa­at iş­ken­ce ve
kat­li­am­la yüz­yü­ze bu­lu­nan Kürt hal­kı­nın,
ge­ce­kon­du­su yı­kı­lan emek­çi­le­rin, ka­le­mi­ne
ve di­li­ne zin­cir vu­ru­lan ile­ri­ci ay­dın­la­rın,
aç­lı­ğa ve yok­sul­lu­ğa mah­kum edi­len iş­siz­
le­rin ve yok­sul köy­lü­le­rin, bur­ju­va or­du­su­
nun su­bay­la­rı ta­ra­fın­dan ezi­len er ve er­baş­
la­rın, ce­za­ev­le­ri­ne tı­kıl­mış bu­lu­nan si­ya­sal
ve di­ğer tut­sak­la­rın, aşa­ğı­la­nan ve bir me­ta
ha­li­ne ge­ti­ri­len iş­çi ve emek­çi ka­dın­la­rın
vb. uğ­ra­dık­la­rı bas­kı ve hak­sız­lık­la­ra kar­şı
kav­ga­nın en önün­de yer al­mak­la yü­küm­lü­
dür­ler. On­lar böy­le dav­ran­dık­la­rı, sı­nı­fı bu
bi­linç­le eğit­tik­le­ri ve ge­niş yı­ğın­lar­la dev­
rim­c i ön­c ü ara­s ın­d a sağ­l am ve kop­m az
bağ­lar öre­bil­dik­le­ri öl­çü­de ön­der sı­fa­tı­nı
hak ede­cek, bu­nu yap­tık­la­rı öl­çü­de ge­niş
yı­ğın­lar ta­ra­fın­dan ön­der ola­rak al­gı­la­na­
cak­l ar­d ır. Pro­l e­t ar­y a­n ın he­g e­m on­y a­s ı­n ı
ger­ç ek kı­l a­b il­m e­n in baş­k a her­h an­g i bir
yo­l u yok­t ur. De­m ok­r a­s i sa­v a­ş ı­m ı­n ın ve
onun bir par­ça­sı olan “in­san hak­la­rı” sa­va­
şı­mı­nın en önün­de yer al­mak, her şey­den
ön­ce iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di sos­ya­list eği­ti­mi
için ge­rek­li­dir; onun ken­di­si­ni bur­ju­va­zi­yi
de­v i­r e­c ek ve pro­l e­t ar­y a dik­t a­t ör­l ü­ğ ü­n ü
ku­ra­cak bir sı­nı­fa dö­nüş­tü­re­bil­me­si için
vaz­g e­ç il­m ez bir zo­r un­l u­l uk­t ur. İş­t e bu
ne­den­le­dir ki Le­nin, “Eğer iş­çi­ler, han­gi
sı­nıf­la­rı et­ki­li­yor olur­sa ol­sun, zor­ba­lık,
bas­kı, zor ve su­is­ti­ma­lin her tür­lü­sü­ne kar­
şı tep­ki gös­ter­me­de eği­til­me­miş­ler­se, ve
iş­çi­ler bun­la­ra kar­şı, baş­ka her­han­gi bir
açı­dan de­ğil de, sos­yal de­mok­rat (=ko­mü­
nist-b.n.) açı­dan tep­ki gös­ter­me­de eği­til­
me­miş­ler­se, iş­çi sı­nı­fı bi­lin­ci, ger­çek bir
si­ya­sal bi­linç ola­maz. (Ne Yap­ma­lı?, s. 89)
di­yor­du.
Öte yan­d an ko­m ü­n ist­l er, de­m ok­r a­s i
sa­va­şı­mı­nı ve onun bir par­ça­sı alan “in­san
hak­la­rı” sa­va­şı­mı­nı bur­ju­va­zi­den ve onun
79
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
dev­let ay­gı­tı ve par­ti­le­rin­den ve bu ege­men
sı­nı­fın, el­le­ri Kürt ve Türk ko­mü­nist­le­ri­
nin, dev­rim­ci­le­ri­nin, iş­çi ve emek­çi­le­ri­nin
kan­la­rıy­la le­ke­li şef­le­rin­den re­form­lar di­le­
ne­rek yü­rüt­mez­ler ve yü­rüt­me­ye­cek­ler­dir.
On­lar, Tür­ki­ye ve Ku­zey Kür­dis­tan iş­çi
sı­nı­fı­nın ve halk­la­rı­nın, ko­mü­nist ve dev­
rim­c i güç­l e­r i­n in cel­l at­l a­r ı, iş­k en­c e­c i ve
gar­di­yan­la­rın­dan –Ba­tı­lı em­per­ya­list­le­rin
çiz­gi­sin­de­ki bur­ju­va in­san hak­la­rı ku­ru­luş­
la­rı­nın ve ço­ğu kez ül­ke­miz­de­ki İHD’le­rin
de yap­tı­ğı gi­bi– “in­san hak­la­rı si­cil­le­ri”ni
dü­z elt­m e­l e­r i­n i ve de­m ok­r at­l aş­m a­l a­r ı­n ı
bek­le­mez­ler; bur­ju­va le­ga­li­te­si­ne ise as­la
bel bağ­la­maz­lar. On­lar, “Cu­mar­te­si Ana­la­
rı”mı­zın, Tuz­la iş­çi­le­ri­nin ve zin­dan­lar­da­ki
dev­rim­ci tut­sak­la­rın yo­lu­nu tu­ta­cak, ya­ni
fa­şizm­le, ka­pi­ta­lizm­le ve em­per­ya­lizm­le
cep­he­den ça­tış­ma, on­lar­dan he­sap sor­ma,
bu ça­tış­ma ve he­sap sor­ma ru­hu­nu ezi­len
ve sö­mü­rü­len yı­ğın­la­ra ta­şı­ma yo­lun­dan,
on­la­rın si­ya­sal se­fer­ber­li­ği ve ey­le­miy­le
ege­men sı­nı­fı ve onun dev­le­ti­ni de­vir­me
yo­l un­d an yü­r ü­y e­c ek­l er­d ir. Ve on­l ar, bu
bas­kı­la­ra yu­kar­da da be­lir­til­di­ği gi­bi “baş­
ka her­h an­g i bir açı­d an de­ğ il de sos­y al
de­mok­rat (=ko­mü­n ist-b.n.) açı­d an tep­ki
gös­ter”mek (Le­nin) zo­run­da ol­duk­la­rı­nı
as­la unut­ma­ya­cak ve de­mok­ra­si sa­va­şı­mı­nı
ve onun bir par­ça­sı olan “in­san hak­la­rı”
sa­va­şı­mı­nı, pro­le­tar­ya­nın ka­pi­ta­liz­me kar­şı
kav­ga­sı­nın, sos­ya­list dev­rim kav­ga­sı­nın bir
par­ça­sı ha­li­ne ge­tir­dik­le­ri tak­dir­de ken­di
ta­rih­sel ve si­ya­sal mis­yon­la­rı­na uy­gun ola­
rak dav­r an­m ış ola­c ak­l ar­d ır. De­m ok­r a­s i
sa­va­şı­mı­na ve onun bir par­ça­sı olan “in­san
hak­la­rı” sa­va­şı­mı­na sı­ra­dan bir halk sı­nı­fı
kim­li­ğiy­le, an­ti­ka­pi­ta­list pers­pek­tif­ten yok­
sun ola­rak ka­tı­lan bir iş­çi sı­nı­fı, ka­çı­nıl­maz
bir bi­çim­de kü­çük bur­ju­va­zi­nin ya da hat­ta
li­b e­r al bur­j u­v a­z i­n in güç­s üz bir uzan­t ı­s ı
du­ru­mu­na dü­şe­cek, ne de­mok­ra­tik dev­rim­
de ken­di he­ge­mon­ya­sı­nı ger­çek­leş­ti­re­bi­le­
cek ve ne de ke­s in­t i­s iz ola­r ak sos­y a­l ist
dev­ri­me doğ­ru iler­le­ye­bi­le­cek­tir. Le­nin’in
‘Sos­ya­list Dev­rim ve Ulus­la­rın Ka­der­le­ri­ni
Ta­yin Hak­kı’ baş­lık­lı ma­ka­le­sin­de söy­le­di­
ği gi­bi,
Bü­t ün dev­r im­c i sos­y al de­m ok­r at­l ar
ta­ra­fın­dan ile­ri sü­rü­len, sö­mür­ge­le­rin der­
hal ba­ğım­sız­lı­ğa ka­vuş­tu­rul­ma­sı is­te­mi de,
bir di­z i dev­r im­l er ol­m a­d an, ka­p i­t a­l ist
dü­zen­de ‘ger­çek­leş­ti­ri­le­bi­lir’ bir şey de­ğil­
dir. Ama bun­d an çı­k an so­n uç, sos­y al
de­mok­ra­si­nin (=ko­mü­nist ha­re­ke­tin-b.n.)
bü­t ün bu is­t em­l er için der­h al ve­r il­m e­s i
ge­re­ken en ka­rar­lı sa­va­şım­dan vaz­geç­me­si
ge­rek­ti­ği de­ğil­dir (böy­le bir şey, an­cak bur­
ju­va­zi­nin işi­ne ya­rar), tam ter­si­ne bu­ra­dan
çı­kan so­nuç, bu is­tem­le­rin bur­ju­va le­ga­li­te­
si­nin sı­nır­la­rı aşı­la­rak, bu sı­nır­lar yer­le­bir
edi­le­rek, par­la­men­to­da söy­lev­ler­le, söz­de
ka­lan pro­tes­to­lar­la ye­tin­me­ye­rek, yı­ğın­la­rı
ke­sin ey­lem­le­re çe­ke­rek, her te­mel de­mok­
ra­tik is­tem uğ­ru­na sa­va­şı­mı yo­ğun­laş­tı­rıp,
pro­le­tar­ya­nın bur­ju­va­zi­ye sal­dı­rı­sı­na ka­dar,
ya­ni bur­ju­va­zi­yi mülk­süz­leş­ti­ren sos­ya­list
dev­ri­me ka­dar var­dı­ra­rak, bu is­tem­le­rin
re­for­mist de­ğil dev­rim­ci bi­çim­de for­mü­le
edil­me­si ve ey­le­me ge­çi­ril­me­si­dir. (Ulus­la­
rın Ka­der­le­ri­ni Ta­yin Hak­kı, s. 151)
80
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
DİP­NOT­LAR
da de­vam edi­yor. Tür­ki­ye dev­rim­ci ha­re­ke­
ti­nin ta­ri­hi de bu ko­nu­da öğ­re­ti­ci ör­nek­ler
sun­mak­ta­dır. Her­hal­de hiç­bir ak­lı­ba­şın­da
dev­rim­ci, 12 Ey­lül ön­ce­sin­de bir di­zi dev­
rim­ci ör­gü­tün dev­rim­ci meş­ru­iyet sı­nır­la­rı­
nı zor­la­yan ve aşan şid­det ey­lem­le­ri­ne baş­
vur­m a­s ı­n ın, kit­l e­l er­d e bir bık­k ın­l ı­ğ a ve
si­ya­sal du­yar­sız­laş­ma­ya ve fa­şist cun­ta­nın
kit­le­ler ara­sın­da en azın­dan pa­sif bir des­tek
bul­ma­sı­na yo­la­çan en önem­li fak­tör­ler­den
bi­ri ol­du­ğu­nu yad­sı­ma­ya­cak­tır. Ko­mü­nist­
ler, dev­rim­ci te­rör dü­şün­ce­si ve pra­ti­ği­nin
böy­l e­s i­n e yoz­l aş­t ı­r ıl­m a­s ı­n a her za­m an
ke­sin­lik­le kar­şı çık­mak, kü­çük bur­ju­va ve
ulu­sal bur­ju­va dev­rim­ci ve ile­ri­ci ha­re­ket­
le­rin kit­le­le­ri ve dev­rim­ci güç­le­ri he­def
alan şid­d et ey­l em­l e­r i­n i eleş­t ir­m ek­l e
yü­küm­lü­dür­ler. Öte yan­dan on­lar, em­per­
ya­liz­min ve ge­ri­ci­li­ğin ve on­lar­la ağız bir­
li­ği için­de­ki bur­ju­va in­san hak­la­rı ku­ru­luş­
la­rı­nın, dev­rim­ci meş­ru­iyet sı­nır­la­rı­nı zor­
la­yan ve aşan bu gi­bi şid­det ey­lem­le­ri­ni
kul­la­na­rak ge­nel ola­rak dev­rim­ci te­rö­rün
meş­ru­iye­ti­ni ve vaz­ge­çil­mez­li­ği­ni sor­gu­la­
ma ve ka­ra­la­ma gi­ri­şim­le­ri­ni en ke­sin bir
tarz­da kı­nar ve mah­kum eder­ler. Ve on­lar,
te­pe­den tır­na­ğa do­nan­mış or­du­la­ra, yay­gın
is­t ih­b a­r at ör­g üt­l e­r i­n e sa­h ip bu­l u­n an ve
do­l a­y ı­s ıy­l a şid­d et te­k e­l i­n i elin­d e tu­t an
em­per­ya­list­le­rin ve di­ğer sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­
rın ezi­len sı­nıf, kat­man ve ulus­la­ra her gün,
her sa­at uy­gu­la­mak­ta ol­duk­la­rı sis­te­ma­tik
ve kit­le­sel be­yaz te­rö­rü bu yol­la ak­la­ma
gi­r i­ş im­l e­r i­n e as­l a izin ver­m ez­l er. Tüm
in­s an­l ık ta­r i­h i­n in ve ça­ğ ı­m ı­z ın ta­r ih­s el
de­ne­yi­mi­nin de gös­ter­di­ği gi­bi, asıl te­rö­
rist­ler her za­man ge­ri­ci ege­men sı­nıf­lar
ol­muş­lar­dır.
* Si­ya­set­le­ri­ne ku­ral ola­rak prag­ma­tiz­
min dam­g a­s ı­n ı vur­d u­ğ u ulu­s al kur­t u­l uş
ha­re­ket­le­ri ve di­ğer kü­çük bur­ju­va de­mok­
ra­tik ve ile­ri­ci ha­re­ket­ler, yer yer ço­cuk­la­rı
ve di­ğer ma­sum si­vil­le­ri ya da di­ğer dev­
rim­c i ve ile­r i­c i ör­g üt­l e­r i he­d ef alan ve
do­la­yı­sıy­la dev­rim­ci meş­ru­iyet ze­mi­ni­ni
zor­la­yan ve aşan şid­det ey­lem­le­ri­ne gi­riş­
mek­te­dir­ler. On­lar böy­le­lik­le sö­mü­rü­len
kit­l e­l e­r in ge­r i ke­s im­l e­r i­n i ve özel­l ik­l e
kü­çük bur­ju­va­zi­yi ken­di ide­olo­jik he­ge­
mon­ya­sı al­tın­da tut­ma­ya ça­lı­şan bur­ju­va­zi­
ye ve em­per­ya­liz­me de­ğer­li kar­şı­dev­rim­ci
pro­pa­gan­da koz­la­rı ve do­la­yı­sıy­la do­lay­lı
bir des­tek sun­mak­ta, bel­ki da­ha da önem­li­
si pro­le­tar­ya ve halk­la­rın ka­tın­da dev­rim
ve sos­ya­lizm da­va ve ide­ali­ni ya­ra­la­mak­ta­
dır­lar. Bo­yut­la­rı açı­sın­dan is­tis­nai ve uç bir
ör­nek ol­mak­la bir­lik­te, ABD em­per­ya­liz­
mi­ne kar­şı ve­ri­len ulu­sal kur­tu­luş sa­va­şı­na
ön­der­lik eden ve Kam­boç­ya’nın 1975’te
kur­tu­lu­şun­dan son­ra bu ül­ke­de bir mil­yon
do­la­yın­da iş­çi, köy­lü ve ay­dı­nı kat­le­den
Kı­zıl Kmer­ler’in du­ru­mu, böy­le­si bir çiz­gi­
nin va­him ve tra­jik so­nuç­la­rı ba­kı­mın­dan
son de­re­ce öğ­re­ti­ci­dir. Esi­ni­ni ÇKP için­de­
ki söz­de aşı­rı sol klik­ler­den alan ve ik­ti­da­rı
ele ge­ç ir­d ik­t en son­r a kar­ş ı­d ev­r im­c i bir
te­r ör çe­t e­s i­n e dö­n ü­ş en Kı­z ıl Kmer­l er,
1978’de Sov­yet sos­yal em­per­ya­list­le­ri­nin
yön­len­dir­di­ği Vi­et­nam’ın as­ke­ri mü­da­ha­le­
siy­le ik­ti­dar­dan uzak­laş­tı­rıl­dı­lar. Ne var ki,
em­per­ya­lizm ve dün­ya ge­ri­ci­li­ği, “Kam­
boç­y a de­n e­y i­m i”ni dev­r im­c i şid­d e­t i ve
dev­rim da­va­sı­nın ken­di­si­ni göz­den dü­şür­
mek için ye­te­rin­ce kul­lan­dı ve kul­lan­ma­ya
81
İnsan Hakları İçin Savaşımın Yolu
** ABD Dev­l et Baş­k a­n ı J. F. Ken­
nedy’nin bir su­ikast so­nu­cu öl­dü­rül­me­sin­
den son­ra onun ye­ri­ne ge­çen L. B. John­
son’ın 7 Ni­san 1965’de Bal­ti­mo­re ken­tin­
de­ki John Hop­kins Üni­ver­si­te­si’nde yap­tı­ğı
bir ko­nuş­ma­da söy­le­dik­le­ri, ABD em­per­
ya­l ist­l e­r i­n in iki­y üz­l ü­l ü­ğ ü­n ün tipik bir
ör­neğiy­di. ABD uçak­ları, helikop­ter­leri,
savaş gemileri ve top­ları Viet­nam hal­kının
kur­tuluşunu ön­lemek için bu hal­ka ve onun
ül­kesine ölüm kusar­ken, bu kat­liamı yöne­
ten em­per­yalist şef şöy­le buyuruyor­du:
Bu gece Amerikalılar ve As­yalılar her­
kesin ken­di dilediği değişim yolunu öz­gür­
ce seçebil­mesi için can­larını veriyor­lar...
Neden bu acılar­l a dolu yol­d a iler­
liyoruz? Neden bu ulus, ken­d isin­d en o
den­li uzak­ta yaşayan bir halk için huzuru­
nu, çıkar­larını ve gücünü teh­likeye atıyor?
Dövüşüyoruz; çün­kü her ül­kenin ken­di
yaz­gısını ken­disinin biçim­len­direceği bir
dün­yada yaşama is­teğimiz, dövüş­memizi
gerek­t iriyor. An­c ak böy­l e bir dün­y ada
bizim ken­d i öz­g ür­l üğümüz de güven­c e
al­tına alın­mış olacak­tır.
Böy­lesi bir dün­ya, hiç­bir zaman bom­
baların ya da mer­m ilerin yar­d ımıy­l a
kurulamayacak­tır. Ama, gene de in­san­ların
zaaf­ları, akıl­dan ön­ce güç kul­lanımının,
barış iş­l erin­d en ön­c e savaşın yıkımının
gel­m esini zorun­l u kılıyor. Bunun böy­l e
ol­mamasını is­ter­dik. (G. Mc Tur­nan Kahin
and J. W. Lewis, The United States in Viet­
nam, s. 496)
O daha son­r a söz­l erine şöy­l e devam
edecek­ti:
Yüz­y ıl­l ar­d ır ulus­l ar ken­d i araların­d a
kav­ga edip dur­muş­lar­dır. Fakat biz, an­laş­
maz­lık­ların yasa ve akıl yoluy­la çözüm­len­
diği bir dün­yanın düşünü kuruyoruz.
Tarih boyun­ca in­san­lar bir­bir­lerine kin
bes­lemiş ve savaş­lar­da bir­bir­lerinin kanını
dök­müş­ler­dir. Fakat biz, savaş­lara son ver­
meyi düş­lüyoruz. (Ay­nı yer­de, s. 501)
82
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
Bir­k aç se­n e­d en be­r i, da­h a doğ­r u­s u
re­viz­yo­nist blo­kun çök­me­sin­den bu ya­na
em­per­ya­list bur­ju­va­zi­nin di­lin­den dü­şür­
me­di­ği ve em­po­ze et­ti­ği en önem­li kav­
ram, “kü­re­sel­leş­me” kav­ra­mı­dır. Em­per­ya­
list çı­kar­la­rı ifa­de eden bu kav­ram gi­de­rek
dev­rim­ci li­te­ra­tür­de de kul­la­nıl­ma­ya baş­
lan­dı. Ade­ta mo­da ol­du. San­ki bu kav­ra­
mın kar­şı­lı­ğı yok­muş gi­bi, san­ki bu kav­ra­
mın ye­ri­ne da­ha ön­ce­le­ri baş­ka kav­ram­lar
kul­la­nmı­yor­mu­şuz gi­bi, san­ki bu an­lam­da
ken­di­mi­zi ifa­de et­me­de bir ek­sik­lik var­mış
gi­bi ha­re­ket edi­le­rek bur­ju­va­zi­nin bu kav­
ra­mı dev­rim­ci li­te­ra­tü­re yer­leş­ti­ril­di. Ay­nı
kav­ram­dan, bur­ju­va­zi­nin ne an­la­dı­ğı, dev­
rim­ci­le­rin ne an­la­dı­ğı da her za­man açık­
lan­ma­dı­ğı için bil­me­yen­ler açı­sın­dan, bur­
ju­va­zi ile dev­rim­ci­le­rin or­tak bir li­san bul­
duk­la­rı gö­rü­şü­nün doğ­ma teh­li­ke­si gün­de­
me gel­di.
Em­per­ya­list bur­ju­va­zi, re­viz­yo­nist blo­
kun yı­kı­lı­şın­dan son­ra dün­ya pa­za­rı­nı ve
ka­p i­t a­l ist dü­z e­n in ha­k i­m i­y e­t i­n i ifa­d e
et­mek; baş­ka, geç­miş şey­le­re çağ­rı­şım­sız
ifa­de et­mek için ye­ni bir kav­ram or­ta­ya
at­tı. Em­per­ya­list bur­ju­va­zi­ye gö­re sos­ya­list
sis­tem yı­kıl­mış­tı, 1917 Ekim dev­ri­miy­le
bü­t ün­s el­l i­ğ i­n i kay­b e­d en dün­y a ye­n i­d en
bü­t ün­l eş­m iş­t i. Tek­n o­l o­j i dev adım­l ar­l a
ge­liş­miş, ül­ke­ler ara­sın­da eko­no­mik iliş­ki­
ler kap­sam­laş­mış­tı. Bel­li bir dün­ya dü­ze­ni
(iki kamp­lı dün­ya dü­ze­ni) yı­kıl­mış, ye­ni
bir dün­ya dü­ze­ni ku­rul­muş­tu ve­ya ku­ru­lu­
yor­du. Bu dü­zen­de iki ve­ya çok kamp­lı­lık
de­ğil bü­tün­lü­k, kap­sam­lı oluş­luk esas­tı.
Bü­tün bun­la­rı ifa­de et­mek için bir kav­ram
ge­rek­liy­di: “Glo­bal­leş­mek”!
83
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
Gö­rü­nüş­te ül­ke­ler ara­sın­da ba­rış, dost­
luk, umut ifa­de eden, bas­kı­nın, sö­mü­rü­nün
ar­tık ol­ma­dı­ğı­nı, öz­gür­lü­ğün bü­tün dün­ya­
da ha­kim ol­du­ğu­nu ifa­de eden ve­ya bur­ju­
va­zi­nin bu içe­ri­ği ver­di­ği bir kav­ram. Bu
kav­ram sı­nıf çe­liş­ki­le­ri­ni içer­mi­yor, tam
ter­s i­n e sı­n ıf ahen­g i­n i, ül­k e­l er ara­s ın­d a
ahenk­li iliş­ki­le­ri lan­se edi­yor.
“Glo­bal­leş­me” kav­ra­mıy­la em­per­ya­list
bur­ju­va­zi, ne­oli­be­ral po­li­ti­ka­sı­nı gü­ya giz­
li­yor. “Glo­bal­leş­me” kav­ra­mı­nın mark­sist
li­t e­r a­t ür­d e çok isa­b et­l i kar­ş ı­l ı­ğ ı var­d ır:
Ye­ni sö­mür­ge­cil­iğin kap­sam­laş­tı­rıl­ma­sı,
ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü, ser­ma­ye­nin (üre­ti­
min) ulus­la­ra­ra­sı­laş­ma­sı. Bu­ra­da “ye­ni”
olan, ye­ni sö­mür­ge­ci­lik kav­ra­mı­dır. O da,
da­ha zi­ya­de II. Dün­ya Sa­va­şı’ndan son­ra;
kla­sik sö­mür­ge­ci­li­ğin çök­me­sin­den son­ra
sö­mür­ge­ci iliş­ki­le­ri ta­nım­la­mak için kul­la­
nıl­ma­ya baş­lan­ma­sın­dan do­la­yı “glo­bal­leş­
mek” kav­r a­m ının mark­s ist li­t e­r a­t ür­d e­k i
an­la­mı olan ve sü­rek­li kul­lan­dı­ğı­mız ulus­
la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü ve ser­ma­ye­nin (üre­ti­min)
ulus­la­ra­ra­sı­laş­ma­sı kav­ra­mı es­ki­di mi de
ye­ni kav­ram kul­lan­mak ka­çı­nıl­maz ol­du?
Kav­ra­mın içe­ri­ği nes­nel­dir ve­ya da­ha
ge­nel an­lam­da söy­ler­sek; kav­ram ve ka­te­
go­ri­ler nes­nel dün­ya­yı ken­di bağ­lam-iliş­ki­
le­ri- ge­liş­me­le­ri için­de yan­sıt­mak zo­run­da­
dır. Öy­ley­se kav­ram ve ka­te­go­ri­ler nes­nel
dün­ya­nın fo­toğ­ra­fı­dır­lar. Bu­na gö­re “Glo­
bal­leş­mek” ne­yin, han­gi nes­nel dün­ya­nın
fo­toğ­ra­fı­nı ve­ri­yor? Bur­ju­va ide­olo­ji­si­nin
em­per­ya­list çı­kar­la­rın. Pe­ki içe­ri­ği böy­le
olan bir kav­ram, sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin han­gi
so­r u­n u­n un te­o rik ola­r ak açık­l an­m a­s ı­n a
ya­r ı­y or ve­y a pro­l e­t ar­y a açı­s ın­d an sı­n ıf
mü­ca­de­le­si­nin han­gi nes­nel ger­çek­li­ği­ni
ifa­de edi­yor? Pro­le­tar­ya açı­sın­dan hiç­bir­
şey ifa­de et­me­di­ği gi­bi, kav­ram/an­la­yış
kar­ga­şa­sı ya­ra­tı­yor.
Em­per­ya­list bur­ju­va­zi­ye gö­re “glo­bal­
leş­m e”, her alan­d a te­k el­c i ser­m a­y e­n in
çı­k ar­l a­r ı­n ın ha­k im kı­l ın­m a­s ı­d ır. Bu­r a­d a
em­per­ya­liz­min ide­oloğ­la­rı ke­sin bir ay­rım
ya­pı­yor­lar. Hiçbir em­per­ya­list ül­ke di­ğer
em­p er­y a­l ist ül­k e­y i glo­b al­l eş­m e­y e da­v et
et­mi­yor ve­ya ken­di ara­la­rın­da­ki iliş­ki­ler­de
glo­bal­leş­me söz­ko­nu­su ol­mu­yor. Ama ne
za­man ki ba­ğım­lı ve ye­ni sö­mür­ge ül­ke­ler
söz­ko­nu­su olur­sa, iş­te o za­man glo­bal­leş­
mek­ten söz edi­li­yor. Te­kel­ci ser­ma­ye­nin;
çok ulus­l u şir­k et­l e­r in çı­k ar­l a­r ı, öz­g ür
sö­mü­rü­le­ri için “glo­bal­leş­me” adı­na da­yat­
ma­lar baş­lı­yor. Ör­ne­ğin özel­leş­tir­me.
Ya­pı­lan pro­pa­gan­da­ya ina­nı­la­cak olur­sa
dün­ya, “glo­bal bir köy” ola­cak ka­dar glo­
bal­l eş­m iş! İşin ger­ç ek yö­n ü ise, bu­n un
ko­ca­man bir ya­lan ol­du­ğu­dur. “Glo­bal­leş­
me” kav­ra­mı­nın mark­sist li­te­ra­tür­de­ki kar­
şı­lı­ğı olan ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü kav­ra­mı­nı
ele ala­rak bu­nu açık­la­ya­bi­li­riz. (Ulus­la­ra­
ra­s ı iş­b ö­l ü­m ü –ol­d uk­ç a ge­n el an­l am­d a
ta­nım­lar­sak– ka­pi­ta­list ül­ke­le­ri ka­pi­ta­list
dün­y a eko­n o­m i­s in­d e bir­l eş­t i­r ir, re­k a­b et
için­de ge­liş­ti­rir ve re­ka­bet so­nu­cun­da güç­
le­n en ül­k e­l er di­ğ er­l e­r i­n i ken­d i­l e­r i­n e
ba­ğım­lı kı­lar­lar ve ba­ğım­lı ül­ke­ler ge­liş­miş
ül­ke­le­rin ham­mad­de ve ta­rım ürün­le­ri kay­
na­ğı ve sa­na­yi ürün­le­ri için ­de pa­zar ala­nı
olur­lar. Böy­le do­ğan ve ge­li­şen iş­bö­lü­mü­
ne, ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü di­yo­ruz.)
İş­bö­lü­mü­nün, il­kel ko­mü­nal top­lu­ma
ka­dar uza­nan ta­ri­hi­ni bir ke­na­ra bı­ra­kın,
so­ru­na ka­pi­ta­lizm­de iş­bö­lü­mün­den baş­lı­
yor­l ar. Marks, En­g els, Le­n in ve Sta­l in,
84
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
çe­şit­li ve­si­le­ler­le bu ko­nu üze­rin­de dur­
muş­lar­dır. Kla­sik sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge
ve ye­n i sö­m ür­g e eko­n o­m i­l e­r i­n in do­ğ uş
ne­de­ni, ka­pi­ta­lizm ko­şul­la­rın­da ulus­la­ra­ra­
sı iş­bö­lü­mü­nün bir so­nu­cu­dur. Öy­ley­se;
em­per­ya­lizm ko­şul­la­rın­da ba­ğım­lı, ye­ni
sö­mür­ge ül­ke­le­rin eko­no­mi­si­nin ge­liş­me­si
ve ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü sı­kı bir bağ için­
de­dir.
Bi­r i, di­ğ e­r i­n in so­n u­c u­d ur. Ör­n e­ğ in
Tür­k i­y e eko­n o­m i­s i­n in em­p er­y a­l iz­m e
ba­ğım­lı­lı­ğı ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü­nün so­nu­
cu­dur. Ama glo­bal­le­şen dün­ya­dan bah­se­
der­s ek, bu iliş­k i ve so­n uç­l ar ve or­t a­y a
çı­kan çe­liş­ki­le­ri gö­re­me­yiz.
Ulus­la­ra­ra­sı iş bö­lü­mü her bir ül­ke­nin
ni­h a­y e­t in­d e de bü­t ün dün­y a­n ın ken­d i­n i
dün­ya pa­za­rın­da ifa­de et­me­si­dir. Bu ifa­de
edi­şin de­re­ce­si ne ka­dar yük­sek­se, iş­bö­lü­
mü­n ün de­r e­c e­s i ­d e o ka­d ar yük­s ek­t ir.
Öy­l ey­s e; üre­t i­m in ulus­l a­r a­r a­s ı plan­d a
pa­z ar­l a­m a de­r e­c e­s i, ulus­l a­r a­r a­s ı iş­b ö­l ü­
mün­ün de­re­ce­si­dir.
Bu­ra­dan ha­re­ket­le, dış ti­ca­ret ne ka­dar
ar­tar­sa, ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü de o ka­dar
yo­ğun­la­şır so­nu­cu­na va­rır­sak, bü­yük bir
ha­t a yap­m ış olu­r uz. Ör­n ek: Tür­k i­y e ve
Yu­na­nis­tan her yıl 5 mil­yon do­lar­lık me­ta
üret­miş ol­sun­lar ve her bir ül­ke bu ürü­nün
bir mil­yon­luk kıs­mı­nı mü­ba­de­le et­sin­ler
(dış ti­ca­ret). Bu du­rum­da her bir ül­ke me­ta
ih­t i­y a­c ı­n ın % 20’si­n i (1: 5X100=% 20)
ulus­la­ra­ra­sı iş bö­lü­mü­ne gö­re kar­şı­lı­yor
de­mek­tir. Bel­ki bir za­man son­ra her iki
ül­ke­nin üre­tim de­ğe­ri 15 mil­yo­na, me­ta
mü­ba­de­le­le­ri de 1.5 mil­yon do­lar çık­mış
ol­sun, bu du­rum­da dış ti­ca­ret art­mış olur.
Ama iş­bö­lü­mü de­re­ce­si ar­ta­maz, % 10’da
ka­lır (1.5:15X100=%10). Öy­ley­se dış ti­ca­
re­t in art­m a­s ı bur­j u­v a­z i­n in, özel­l ik­l e ­d e
De­mi­rel’in bah­set­ti­ği gi­bi glo­bal­leş­me­nin
yo­ğun­laş­ma­sı an­la­mı­na gel­mi­yor. Ye­ni dış
ti­c a­r et an­l a­y ı­ş ı= ulus­l a­r a­r a­s ı iş bö­l ü­m ü
de­ğil, ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü, ih­ra­ca­tın üre­
ti­me ora­nı­dır. Ör­nek, bü­tün dün­ya­da bir
se­n e­d e 100 TL’lik üre­tim ya­p ıl­d ıy­s a ve
bu­n un 15 TL’lik kı­s mı dün­y a pa­z a­r ı­n a
sü­rül­düy­se (ih­ra­cat) o se­ne­ki ulus­la­ra­ra­sı
i ş b­ ö ­l ü ­m ü ­n ü n d e r­ e c­ e s­ i % 1 5 ’ t i r.
(15:100x100=%15). Ya­ni 100 TL’lik üre­ti­
min 15 TL’lik kı­smı glo­bal­leş­miş. Ger­çek
ve­ri­ler­le ifa­de ede­cek olur­sak, dün­ya üre­ti­
mi­nin 1850’de %11.4’ü, 1870’de %18.2’si,
1900’de %21.6’sı, 1913’te %23.7’si,
1940’da %14.5’i, 1950’de %18’i ve
1965’te %23.9’u dün­ya pa­za­rı­na su­nul­muş.
Bu oran­la­rın her bi­ri o yıl­da­ki ulus­la­ra­ra­sı
iş­bö­lü­mü­nün de­re­ce­si­ni ifa­de eder­ler. (Eli­
miz­de gün­cel du­ru­mu he­sap­la­ma­ya ya­ra­
yan ve­ri ol­ma­dı­ğı için geç­miş dö­ne­mi ifa­de
et­mek­le ye­tin­dik, ama baş­ka bir ve­si­ley­le
gün­c el ge­l iş­m e­y i ifa­d e eden oran­l ar da
ya­yın­la­nır. Ama me­se­le­nin üze­rin­de faz­la
bir­şe­yin de­ğiş­ti­ği­ni san­mı­yo­ruz.)
Bu du­ru­ma gö­re 1880’de 14.9 mil­yar
do­lar­lık bir üre­tim ya­pıl­mış dün­ya ça­pın­da,
bu mik­ta­rın 1.7 mil­yar do­lar­lık kıs­mı dün­
ya pa­za­rı­na çık­mış. 1965’te ise dün­ya üre­
tim de­ğe­ri 286.1 mil­yar do­lar, dün­ya pa­za­
rı­n a çı­k an kı­s ım ise 68.5 mil­y ar do­l ar.
“Glo­bal­leş­me” kav­ra­mı bu ve­ri­ler ve on­la­
rın so­n uç­l a­r ı olan hiç­b ir çe­l iş­k i­y i ifa­d e
et­mi­yor, tam ter­si­ne ka­pa­tı­yor.
Ulus­l a­r a­r a­s ı iş­b ö­l ü­m ü ka­p i­t a­l izm­d e
re­ka­bet de­mek­tir. Ka­pi­ta­lizm­de ulus­la­ra­ra­
sı iş­bö­lü­mü­nün ta­ri­hi eşit ol­ma­yan eko­no­
85
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
mik ge­liş­me­nin ve re­ka­be­tin ta­ri­hi, ta ken­
di­si de­mek­tir.
“Glo­bal­leş­me” kav­ra­mı em­per­ya­list­ler
ara­sı re­ka­be­ti giz­li­yor. Ulus­la­ra­ra­sı eko­no­
mik iliş­ki­le­rin bel­li bir dost­luk-kar­şı­lık­lı
an­la­yış, bel­li bir ahenk için­de ge­liş­ti­ği­ni
vur­gu­lu­y or. Ger­çek tam da bu­n un ter­si.
Ger­çek ve­ri­ler ba­zın­da ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­
mü­nün de­re­ce­si 1965’te %23.9’dur. Bu­nun
bu­gün %25 ol­du­ğu­nu dü­şü­ne­lim, o hal­de
dün­ya pa­zar­la­rın­da sür­dü­rü­len bü­tün re­ka­
bet, bu %25’i içi­nde en faz­la pa­yı al­ma
re­ka­be­ti­dir. Bel­li ham­mad­de­le­rin öte­sin­de
hiç­bir ül­ke açı­sın­dan ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü
de­re­ce­si yüz­de yüz ola­maz. Her ül­ke üre­ti­
mi­nin an­cak bel­li bir kıs­mı­nı dün­ya pa­za­rı­
na sü­re­bi­lir. O hal­de; yüz­de yü­ze va­ran bir
ulus­la­ra­ra­sı iş­bö­lü­mü, ve­ya üre­ti­len bü­tün
ürün­le­rin hep­si­nin dün­ya pa­za­rı­na çı­kar­tıl­
ma­sı du­ru­mu yok­tur. Ve bu­gün sa­na­yi üre­
ti­mi bir ke­re ül­ke­nin te­ke­lin­den çık­mış, bir
çok ül­k e sa­n a­y i üre­t i­m i ya­p ar ve bu­n u
ih­raç eder du­ru­ma gel­miş­tir. De­mek olu­yor
­ki dün­ya pa­za­rın­da re­ka­bet eden ül­ke­le­rin
sa­y ı­s ı gi­d e­r ek art­m ış­t ır. So­n uç: Her ne
ka­dar gö­rül­me­se de dün­ya pa­zar­la­rı­nda­ki
mev­cut re­k a­b et es­k i dö­n em­le­re na­za­ran
da­ha da kes­kin­dir.
“Glo­ba­lleş­me” kav­ra­mı re­viz­yo­nist blo­
kun yı­kıl­ma­sın­dan son­ra dün­ya­nın fi­zi­ki
bü­t ün­s el­l i­ğ i­n i ifa­d e edi­y or. Ama fi­z i­k i
bü­tün­sel­li­ği­ne ka­vu­şan her dün­ya pa­za­rı
için­de gö­re­ce pa­zar için sür­dü­rü­len re­ka­
bet­ten hiç bah­set­mi­yor. Bu­nu içer­mi­yor.
İçe­re­mez, çün­kü bu­ra­da glo­bal­leş­me­yi red­
de­den; dış­la­yan eği­lim­ler söz ko­nu­su­dur.
Ya­ni böl­ge­sel­leş­me!
Or­t a­d a bir NAF­TA var, bir AB var,
Gü­ney Do­ğu As­ya’da ye­ni bir olu­şum var.
Bü­tün bu böl­ge­sel­leş­me ol­gu­la­rı, glo­ba­
lleş­me­ye ters dü­şen ol­gu­lar­dır. O hal­de;
dün­ya, em­per­ya­list bur­ju­va­zi­nin an­lat­tı­ğı
gi­bi hız­la glo­bal­leş­mi­yor, ter­si­ne hız­la böl­
ge­sel­le­şi­yor. Bu ka­çı­nıl­maz bir ge­liş­me.
Çün­kü glo­bal­leş­me, ser­ma­ye­nin di­ya­lek­ti­
ği­ne ay­kı­rı­dır. Bu sü­reç bir nok­ta­ya ka­dar
ge­li­şir; O nok­ta dün­ya­nın ye­ni­den pay­la­şıl­
ma­sı için sa­va­şın baş­la­dı­ğı nok­ta­dır. Dün­ya
ha­k i­m i­y e­t i için mü­c a­d e­l e eden hiç­b ir
em­per­ya­list güç, dün­ya­nın k­en­di­si dı­şın­da
bir güç ta­r a­f ın­d an glo­b al­l eş­t i­r il­m e­s i­n e;
ha­ki­mi­yet al­tı­na alın­ma­sı­na as­la mü­saa­de
et­mez. O hal­de; “glo­bal­leş­me” em­per­ya­
list­ler ara­sı re­ka­be­tin şid­det­le sür­dü­rül­me­
si­nin bir ifa­de­si­dir. Glo­bal­leş­me ta­li­dir,
böl­g e­s el­leş­me esas­tır. Her ne ka­d ar her
gün, “glo­b al­l eş­m e” eği­l i­m i ön plan­d a
gö­z ü­k ü­y or­s a ­d a, bel­l i baş­l ı em­p er­y a­l ist
ül­ke­le­rin böl­ge­sel­leş­me eği­li­mi esas­tır.
Ka­utsky’nin “ult­ra em­per­ya­lizm” an­la­
yı­ş ıy­l a “glo­b al­l eş­m e” kav­r a­m ı ara­s ın­d a
Çin sed­di yok.
“Glo­bal­leş­me”, ba­rış, dost­luk, an­la­yış
it­ti­fa­kı üze­ri­ne yük­se­li­yor. Ama bu ge­çi­ci
bir du­r u­m un ifa­d e­s i. Na­s ıl ki; Le­n in’in
de­di­ği gi­bi “Ult­ra em­per­ya­list it­ti­fak­la­r...
bü­tün em­per­ya­list güç­ler ara­sın­da bir ne­fes
al­ma dö­ne­mi ise”, glo­bal­leş­me de bu­gün
ay­nı it­ti­fa­kın fark­lı bir kav­ram­la ifa­de edil­
me­si­dir.
“Glo­bal­leş­me” ile ifa­de edi­len hiçbir
­şey ye­ni de­ğil­dir. Öy­le an­la­şı­lı­yor ­ki, bir
ta­kım ge­liş­me­ler ken­di­le­ri­ni ifa­de ede­bil­
mek için ye­ni bir kav­ra­mın doğ­ma­sı­nı bek­
li­yor­lar­dı. Kav­ram doğ­du ve bü­tün ge­liş­
86
“Küreselleşme” Kavramı Üzerine
me­le­rin önü açıl­dı. Glo­bal­leş­me kav­ra­mın­
dan ön­c e em­p er­y a­l ist ül­k e­l er ara­s ın­d a,
dün­ya pa­za­rın­da, ah­lak­ta, kül­tür­de, de­mok­
ra­si­de, ma­li spe­kü­las­yon­lar­da, sa­vaş­lar­da,
iş­siz­lik­te baş­ka, iliş­ki­ler/bo­yut­lar/ya­sa­lar/
an­l a­y ış­l a­r ı mı ge­ç er­l iy­d i? De­ğ i­ş en ne?
De­ği­şen, ka­pi­ta­liz­min ge­nel kri­zi­nin ken­di­
si de­ğil, bu kri­zin kes­kin­leş­me­si ve ye­ni
bir aşa­ma­sı­na ge­çil­me­si­dir.
Ör­ne­ğin iş­siz­lik; iş­siz­li­ğin ulus­la­ra­ra­sı
plan­da art­ma­sı ve kro­nik­leş­me­si ye­ni de­ğil
ki. Bu 20’li yıl­l ar­d an be­r i gö­r ü­l en bir
sü­reç.
Ör­ne­ğin ma­li spe­kü­las­yon; bu spe­kü­las­
yo­nun ta­ri­hi, ka­pi­ta­liz­min ta­ri­hi ka­dar es­ki.
Ay­rı­ca ma­li spe­kü­las­yo­na ya­tı­rı­lan pa­ra hiç
de glo­bal­leş­mi­yor, ter­si­ne bölg­esel­le­şi­yor,
bel­li pa­ra mer­kez­le­rin­de top­la­nı­yor.
Ser­ma­ye­nin, üre­ti­min ulus­la­ra­ra­sı­laş­
ma­sı­nın so­nuç­la­rı bel­li. Ser­ma­ye, fa­ali­ye­
tin­de sı­nır ta­nı­mı­yor. Ama onun kay­na­ğı
sı­nır ta­nı­yor. Ta­nı­mak zo­run­da, ak­si tak­dir­
de Ame­ri­kan, Al­man, Ja­pon vb. ser­ma­ye­
sin­den ve bun­la­rın ara­sın­da­ki re­ka­bet­ten
bah­set­me­nin hiç­bir an­la­mı yok. Esas olan,
ser­ma­ye­nin ve üre­ti­min dün­ya eko­no­mi­si­
nin ulus­la­ra­ra­sı­laş­ma­sı­dır. “Glo­bal­leş­me”
iş­te, ser­ma­ye­nin /üre­ti­min ve­ya ka­pi­ta­list
üre­t im bi­ç i­m i­n in ulus­l a­r a­r a­s ı­l aş­m a­s ı­n ın
em­per­ya­list ka­rak­te­ri­ni ka­pa­tı­yor.
Be­lirt­ti­ği­miz gi­bi, em­per­ya­list bur­ju­va­
zi, “glo­b al­l eş­m e” kav­r a­m ıy­l a bas­k ı ve
sö­mü­rü­yü, ta­la­nı, iş­siz­li­ği, ah­la­ki alan­da
çür­ü­müş­lü­ğü, ser­ma­ye­nin çık­ma­zı­nı giz­li­
yor, dün­ya­yı “cen­net” ola­rak gös­ter­me­yi
amaç­l ı­y or. “Glo­b al­l eş­m e” kav­r a­m ıy­l a
em­per­ya­list­ler ara­sı çe­liş­ki­ler sö­zü­mo­na
or­ta­dan kal­dı­rı­lı­yor. Bu çe­liş­ki­le­rin ye­ri­ni
“dost­luk, ba­rış, an­la­yış” iliş­ki­le­ri alı­yor.
“Glo­bal­leş­me” kav­ra­mıy­la ba­ğım­lı, ye­ni
sö­mür­ge ül­ke­le­rin em­per­ya­liz­me da­ha sı­kı
ba­ğım­lı­lı­ğı, bu ül­ke­le­rin her alan­da ta­la­nı
giz­le­ni­yor.
Mark­sist li­te­ra­tür­de glo­bal­leş­me, ka­pi­
ta­liz­min ge­nel kri­zi­nin 1989/90’dan son­ra­
la­rı re­viz­yo­nist blo­kun yı­kıl­ma­sın­dan son­
ra­ki ge­liş­me­si­ni ifa­de eder. Mark­sist li­te­ra­
tür­d e bu ge­l iş­m e­y i ifa­d e ede­c ek ye­t e­r i
ka­dar kav­ram var­dır. An­lat­tı­ğı­mız ne­den­
ler­den do­la­yı “glo­bal­leş­me” kav­ra­mı dik­
kat­li kul­la­nıl­ma­lı­dır. n
87
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası
Keskinleşen Çelişkiler
Ame­r i­k an em­p er­y a­l iz­m i haf­t a­l ar­d an
be­ri Irak’ı si­lah­lı ça­tış­may­la tehdit edi­yor.
Bu­nun için ge­rek­li ha­zır­lık­la­rı ale­ni ola­rak
yap­tı. Sa­vaş na­ra­sı­nı sık­laş­tı­ran ABD Baş­
ka­nı Clin­ton, BM’yi de Irak’a kar­şı “sert
ve be­lir­gin” ey­le­me geç­me­ye da­vet et­ti.
As­lın­da bu, da­vet­ten zi­ya­de açık bir ta­lep­
ti. ABD’nin sa­vı açık­tı: “giz­li ze­hir­li gaz
de­p o­l a­r ı­n ı açı­ğ a çı­k art­m ak üze­r ey­k en,
Irak, BM- Tef­tiş He­ye­ti’nin bel­li alan­la­ra
gir­me­si­ni ya­sak­la­dı”!
Ame­r i­k an em­p er­y a­l iz­m i, ze­h ir­l i gaz
sa­vı ile dün­ya halk­la­rı­nın des­te­ği­ni ka­zan­
ma­yı ve onun ey­le­mi­ne kar­şı­lık olan dev­
let­le­ri de teş­hir et­me­yi amaç­lı­yor­du. Ama
unut­tu­rul­mak is­te­nen ve dün­ya ka­mu­oyu­
nun unut­m a­d ı­ğ ı ger­ç ek­l er var: Ha­l ep­ç e
kat­li­amı­nın so­rum­lu­su Saddam Hü­se­yin.
Pe­ki bin­ler­ce Kürt’ün öl­dü­rül­dü­ğü bu kat­
li­am­da kul­la­nı­lan ze­hir­li ga­zı kim üret­ti ve
Irak’a sat­tı? Nük­le­er, bi­yo­lo­jik ve kim­sa­
yal si­lah­la­rın en önem­li üre­ti­ci­si ve bir
nu­ma­ra­lı si­lah tüc­ca­rı ABD de­ğil mi?
Kör­fez­’de­ki so­mut­ta da ABD-Irak ara­
sın­da­ki şim­di­lik söz dü­el­lo­suy­la, dip­lo­ma­
tik ma­nev­ra­lar­la de­vam eden ge­liş­me­nin
esas ne­de­ni, Irak’ın ha­la kim­sa­yal si­la­ha
ve­y a bu tür­d en si­l ah üre­t e­c ek ola­n a­ğ a
sa­hip olup ol­ma­dı­ğı de­ğil. Ha­yır. Clin­ton,
ye­ni kim­ya­sal si­lah de­po­la­rı keş­fe­dil­di­ği
için BM’yi Irak’a kar­şı si­la­ha sa­rıl­ma­ya
ça­ğı­rı­yor. Bu­nun esas ne­de­ni em­per­ya­list­
ler ara­sı kes­kin­le­şen çe­liş­ki­le­rin bu­gün­kü
aşa­ma­da­ki so­nuç­la­rı­dır. Çok ulus­lu ve­ya
ulus­la­ra­ra­sı te­kel­le­rin stra­te­jik ham­mad­de
olan pet­rol üze­ri­ne çe­liş­ki­le­ri/re­ka­bet­le­ri
kes­kin­leş­miş­tir. Bu­ra­da söz­ko­nu­su olan,
Or­ta­do­ğu pet­rol­le­ri üze­rin­de da­ha faz­la
88
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
sö­mür­ge­cil­iğin si­lah­lı mü­ca­de­le me­to­dun­
dan zi­ya­de, “ba­rış­çıl”, ik­ti­sa­di me­to­du­nu
kul­la­na­rak sız­ma­yı ve ken­di­ne ba­ğım­lı­lı­ğı
ge­l iş­t ir­m e­y i doğ­r u bu­l u­y or. Ama ay­n ı
Al­m an em­p er­y a­l iz­m i, si­l ah­l ı mü­d a­h a­l e
söz­ko­nu­su olur­sa, se­yir­ci kal­ma­ya­ca­ğı­nı ve
Al­man or­du­su­nun bu­na ka­tı­la­ca­ğı­nı da vur­
gu­lu­yor. O, si­lah gü­cü­ne da­ya­nan pay­la­şım
sof­ra­sın­dan dış­lan­ma­ya hiç ni­yet­li de­ğil.
Rus­ya’nın mü­da­ha­le­si ve bu mü­da­ha­le­
nin so­nu­cu bir ta­raf­tan Or­ta­do­ğu’da söz
sa­hi­bi ol­mak is­te­yen hay­dut­la­rın sa­yı­sı­nı
art­ı­rır­ken, di­ğer ta­raf­tan ABD’nin böl­ge­de­
ki sar­s ıl­m az gö­z ü­k en ko­n u­m u­n u sars­t ı.
Es­ki dö­ne­mi, re­viz­yo­nist blo­kun da­ğıl­ma­
sın­dan ön­ce­ki dö­ne­mi anım­sa­tan bir du­rum
or­ta­ya çık­tı ve­ya ge­liş­me bu yön­de.
Re­viz­yo­nist blo­kun da­ğıl­ma­sı ta­rih­sel
sü­re­cin gün­cel mi­la­dı, MÖ ve­ya MS kav­ra­
mı, gü­nü­müz­de ta­rih­sel ge­liş­me­le­ri açık­la­
ya­bil­mek için re­viz­yo­nist blo­kun da­ğıl­ma­
sın­dan ön­ce­ki ve son­ra­ki dö­ne­mi ifa­de edi­
yor. So­ru­na bu mi­lad açı­sın­dan ba­ka­lım:
Ta­rih, her dö­nem­de­ki Or­ta­do­ğu kri­zi­
nin, bir­b i­r iy­l e içi­ç e geç­m iş çok sa­y ı­d a
un­su­ru­nun ol­du­ğu­nu gös­ter­miş­tir. Ta­rih­sel,
si­ya­si, eko­no­mik, as­ke­ri, kül­tü­rel, sos­yal
vs. Bü­tün bu so­run­lar, için­den çı­kı­la­ma­ya­
cak gi­bi kar­ma­şık­tır. Bu so­run­la­rın hep­si
çö­z ü­l e­b i­l ir so­r un­l ar­d ır. Bu­n un için dış
mü­da­ha­le­nin ol­ma­ma­sı, böl­ge halk­la­rı­nın
kar­deş­li­ğe, kar­şı­lık­lı gü­ve­ne da­ya­nan iliş­
ki­le­ri­nin ge­liş­me­si ve ege­men­li­ği ge­re­kir.
Ama her iki ko­şul da böl­ge­de yok. Yer­li
ha­kim sı­nıf­la­rın şo­ve­nist po­li­ti­ka­la­rı, Arap,
Türk, Kürt, Ya­hu­di vb. ulus­la­rın ve top­
lum­la­rın bir­bi­ri­ni an­la­ma­la­rı­nın önün­de en
bü­yük en­gel du­ru­mun­da­dır­lar. Bu­nun öte­
pay kap­m a mü­c a­d e­l e­s in­d en ve ay­n ı
za­man­da em­per­ya­list ül­ke­le­rin, stra­te­jik
öne­mi olan Or­ta­do­ğu’da nü­fuz sa­hi­bi ol­ma
mü­c a­d e­l e­s i­d ir. Bu­n un öte­s in­d e, son
dö­nem­ler­de do­la­rın de­ğer ka­zan­ma­sı da (1
Do­lar=1,89 Mark) Ame­ri­kan ih­ra­ca­tın­da
hız­lı bir ge­ri­le­me­ye ne­den ol­muş, dün­ya
pa­za­rın­da re­ka­bet kes­kin­leş­miş ve ABD,
bir sa­vaş­la le­hi­ne dö­nüş­tür­me­yi amaç­la­
mış­t ır. Böy­l e­l ik­l e, Sovyetler Birliği’nin
da­ğıl­ma­sın­dan son­ra “ku­ru­lan ba­rış­çıl dün­
ya dü­ze­ni”nde tek sü­per güç olan Ame­ri­
kan em­per­ya­liz­mi­nin ön­der ko­nu­mu ye­ni­
den güç­len­di­ril­miş ola­cak­tı. Ama “ev­de­ki
he­sap çar­şı­ya uy­ma­dı” ve ABD ye­di se­ne
ön­ce­ki Kör­fez Sa­va­şı’nda bul­du­ğu des­te­ği
bu­la­ma­dı. İn­gil­te­re dı­şın­da hiçbir AB ül­ke­
si, ön­ce­lik­le de Or­ta­do­ğu’da he­ge­mon­ya
pe­şin­de ko­şan Al­man­ya ve Fran­sa si­la­ha
sa­rıl­ma­ya ya­naş­ma­dı. ABD’nin ni­ye­ti­ne
Çin ve Rus­ya da kar­şı çıktı­. Böl­ge ül­ke­le­ri
de bu­na ya­naş­ma­dı­lar ve ABD yal­nız kal­
dı.
Halk­la­rın ve ulu­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­
le­ri­nin bas­tı­rıl­ma­sı, ka­na bo­ğul­ma­sı söz­ko­
nu­s u ol­d u­ğ un­d a bu em­p er­y a­l ist güç­l er
he­men an­la­şa­bi­li­yor ve or­tak­la­şa ha­re­ke­te
ge­çe­bi­li­yor­lar. Ama so­run nü­fuz sa­ha­sı ve
he­g e­m on­y a olun­c a ken­d i ara­l a­r ın­d a­k i
çe­liş­ki­ler be­lir­le­yi­ci olu­yor­. Şim­di­ki du­rum
bu­nu açık­ça gös­te­ri­yor. Dün­ya­yı ye­ni­den
pay­laş­ma­yı ta­lep et­mek ve bu­nu fü­tur­suz­ca
di­le ge­tir­mek açı­sın­dan “ye­ni” olan Al­man
em­per­ya­liz­mi ye­ni bir “çöl fır­tı­na­sı”nı red­
det­ti. Ne de ol­sa, Ame­ri­kan eko­no­mi­si­nin
za­yıf du­ru­mun­dan ya­rar­la­na­rak ih­ra­ca­tı­nı
1996’nın Ha­zi­ran ayı­na gö­re %23 ora­nın­da
artır­mış­tı. Al­man te­kel­le­ri şim­di­lik ye­ni
89
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
em­per­ya­liz­mi­nin Or­ta­do­ğu için özel po­li­ti­
ka­la­rıy­dı. Bu po­li­ti­ka, öz­gün şe­kil­len­me­si
na­sıl olur­sa ol­sun, em­per­ya­liz­me öz­gü bir
po­li­ti­kay­dı/po­li­ti­ka­dır: ta­lan ve ta­hak­küm
ve baş­ka ül­ke ve halk­la­rı kö­le­leş­tir­mek.
Em­p er­y a­l ist­l er ara­s ı çe­l iş­k i­l e­r in her
dö­nem Or­ta­do­ğu’da kes­kin ol­ma­sı, böl­ge­
nin eko­no­mik, as­ke­ri ve si­ya­si açı­dan stra­
te­jik öne­min­den kay­nak­lan­mak­ta­dır: Or­ta­
do­ğ u’da em­p er­y a­l ist­l er ara­s ı re­k a­b et­t e
be­lir­le­yi­ci ne­den, pet­rol ve böl­ge­nin stra­te­
jik-as­ke­ri ko­nu­mu­dur. Böl­ge, pet­rol­den ve
as­ke­ri stra­te­jik ko­nu­mun­dan do­la­yı dün­ya­
nın her pay­la­şı­mın­dan ve­ya ye­ni­den pay­la­
şım için ta­le­bin her yük­sel­ti­li­şin­de em­per­
ya­list­le­rin göz dik­tik­le­ri ilk alan ol­muş­tur.
Em­per­ya­list eko­no­mi ve sa­vaş ma­ki­na­sı,
pet­r ol ol­m ak­s ı­z ın uzun ömür­l ü ola­m az.
Böl­ge ka­ra­dan, de­niz­den ve ha­va­dan iş­gal
al­tın­da tu­tul­mak­sı­zın; ya­ni böl­ge sıç­ra­ma
tah­ta­sı ola­rak kul­la­nıl­mak­sı­zın As­ya’ya,
Af­ri­ka’ya, sı­cak de­niz­le­re uzan­mak pek
ko­lay de­ğil­dir. Hal böy­le olun­ca böl­ge­yi
önem­li kı­lan eko­no­mik ve as­ke­ri-stra­te­jik
ol­gu­ya bi­raz ya­kın­dan ba­ka­lım.
Or­ta­do­ğu’nun top­lam ih­ra­ca­tın­da pet­rol
ve bir kı­sım yan ürün­le­rin pa­yı 1980’de
%95’ti. Bu oran 1985’te %85’e, 1990’da
%77’ye ve 1994’te %69’a dü­şer. Ya­ni böl­
ge­nin top­lam ih­ra­ca­tın­da be­lir­le­yi­ci bir rol
oy­nar. Ama ih­ra­cat­ta pet­ro­lün pa­yı­nın düş­
me­si baş­ka ül­ke­ler­de de pet­rol üre­til­di­ği­
nin ve pa­zar­lan­dı­ğı­nın ifa­de­si­dir. Pet­rol
pi­ya­sa­sın­da re­ka­be­tin kes­kin­leş­me­si, pet­
rol üre­ten Or­ta­do­ğu ül­ke­le­ri­nin efen­di tes­
pi­tin­de se­çim ola­na­ğı­nı da­ral­tan bir ne­den
ola­rak gö­rül­me­li­dir. Pet­ro­lün öne­mi­ni üre­
ti­ci ül­ke­ler ba­zın­da be­lir­tir­sek: Su­udi Ara­
bis­t an’ın ih­r a­c a­t ın­d a pet­r o­l ün pa­y ı,
1982’de %96’dan 1993’te %80’e dü­şer.
Bir­le­şik Arap Emir­lik­le­ri ih­ra­ca­tın­da pet­
ro­l ün pa­y ı 1978’de yak­l a­ş ık %99’dan
1993’de %98’e dü­şe­rek ger­çek­le­şir. Su­ri­
ye’nin ih­ra­ca­tın­da ma­den sek­tö­rü­nün pa­yı,
1982’de %52’den 1992’de %61’e çı­kar.
Ku­v eyt’in ih­r a­c a­t ın­d a pet­r o­l ün pa­y ı,
1977’de %76 ve 1984’te de %55 ola­rak
ger­çek­le­şir. Irak’ın ih­ra­ca­tı ta­ma­men pet­
rol­den oluş­mak­tay­dı. Ay­nı du­rum İran için
de ge­çer­li­dir.
Pet­r o­l ün alı­c ı­l a­r ı da bel­l i­d ir. Bun­l ar
da­ha zi­ya­de em­per­ya­list ül­ke­ler­dir. Ör­ne­
ğin Fran­sa’nın it­ha­la­tın­da pet­ro­lün pa­yı
1989’da %8.7 ve 1995’te %6.7 oran­la­rın­da
ger­çek­le­şir. Ay­nı yıl­lar­da bu pay Al­man­
ya’nın it­ha­la­tın­da %7.5 ve %6.3 oran­la­rın­
da, Ja­pon­ya’nın it­ha­la­tın­da %20.6 ve %16
oran­la­rın­da, ABD’nin it­ha­la­tın­da %11.3 ve
%8.1 oran­la­rın­da, Tür­ki­ye’nin it­ha­la­tın­da
da %20.3 ve %12.8 oran­la­rın­da ger­çek­le­şi­
yor­du.
Böl­ge ül­ke­le­rin­de­ki ha­kim sı­nıf­lar hal­
kın, emek­çi­le­rin düş­ma­nı, em­per­ya­liz­me
gö­bek­ten ba­ğım­lı­dır­lar. Bu­nu dış ti­ca­ret
iliş­ki­le­rin­de de gö­rü­yo­ruz. Ör­ne­ğin İran’ın
it­ha­la­tın­da Sovyetler Birliği ha­riç Av­ru­
pa’nın pa­yı 1985’te %51.4, 1990’da %52.7
idi. İh­r a­c a­t ın­d a Sovyetler Birliği ha­r iç
Av­ru­pa’nın pa­yı 1988’de %52 ve 1989’da
da %46.6 idi. İs­r a­i l’in ih­r a­c a­t ın­d a
ABD’nin pa­yı 1985’te %20.5, 1991’de 18;
ABD’nin pa­y ı ay­n ı yıl­l ar­d a %44 ve
%51’di. İh­ra­ca­tın­da ise ABD’nin pa­yı ke­za
ay­nı yıl­lar­da %34 ve %31, AB’nin pa­yı
%31 ve %28 idi. Ür­d ün’ün it­h a­l a­t ın­d a
AB’nin pa­y ı 1986’da %34 ve 1994’de
90
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
sin­de en önem­li so­run dış mü­da­ha­le­dir.
Böl­g e, stra­t e­j ik ko­n u­m un­d an ve sa­h ip
ol­d u­ğ u ham­m ad­d e­d en (pet­r ol) do­l a­y ı,
sü­rek­li em­per­ya­list ül­ke­ler ara­sın­da sür­dü­
rü­len re­ka­be­tin he­ge­mon­ya ala­nı ol­muş­tur.
Em­per­ya­list dev­let­ler, böl­ge halk­la­rı­nın ve
ül­ke­le­ri­nin içiş­le­ri­ne mü­da­ha­le et­miş­ler,
dev­let­le­ri bir­bi­ri­ne kar­şı kış­kırt­mış­lar, böl­
ge­de kar­şı­lık­lı çı­kar­la­ra say­gı te­me­lin­de
dev­let­ler ara­sı iliş­ki­le­rin ve böl­ge halk­la­rı
ara­sın­da da dost, kar­deş iliş­ki­le­rin ge­liş­
me­s i­n i en­g el­l e­m iş­l er­d ir. Bü­t ün bun­l a­r ı
ken­di em­per­ya­list çı­kar­la­rı­nı ge­çer­li kıl­
mak için, ken­di ara­la­rın­da­ki ta­lan ve nü­fuz
mü­ca­de­le­sin­de da­ha iyi ko­num­da ol­mak
için yap­mış­lar­dır.
Em­per­ya­list güç­ler ara­sın­da o dö­nem­de
ya­y ıl­m a­c ı ve he­g e­m on­y a­c ı po­l i­t i­k a­n ın
ön­de ge­len tem­sil­ci­le­ri iki sü­per güç­tü.
Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi ve Sov­yet sos­yalem­per­ya­liz­mi. İn­gil­te­re, Al­man­ya, Fran­sa
gi­bi di­ğer em­per­ya­list güç­ler (ve Çin gi­bi
sos­yal em­per­ya­list ül­ke) iki sü­per gü­cün
göl­g e­s in­d e ka­l ı­y or­l ar­d ı. Ama bu, bu
em­per­ya­list ül­ke­le­rin he­ge­mon­ya­cı ol­ma­
dık­la­rı, nü­fuz ala­nı pe­şin­de koş­ma­dık­la­rı
an­la­mı­na gel­mez.
Or­ta­do­ğu halk­la­rı­nın ve de dev­let­le­ri­
nin ya­şa­dık­la­rı tra­je­di­le­ri­nin ne­de­ni­ni esas
iti­ba­riy­le dış güç­le­rin em­per­ya­list çı­kar­la­
rın­da ara­mak ge­re­kir. Or­ta­do­ğu so­ru­nun­da
eses ne­den, ör­ne­ğin dev­let ola­rak ne İs­ra­
il’dir, ne de Irak’tır. Şüp­he­siz ye­rel dev­let­
ler de so­ru­nun şu ve­ya bu yön­de ge­liş­me­
sin­de önem­li, hat­ta be­lir­le­yi­ci rol oy­na­mış­
lar­dır. (Ör­ne­ğin Kör­fez Sa­va­şı’­nın ne­de­ni,
Irak’ın böl­ge­sel güç ol­ma dür­tü­sü ve bu
dür­t ü­y ü ger­ç ek­l eş­t ir­m ek için za­m a­n ın
ol­gun­laş­tı­ğın­dan ha­re­ket­le Ku­veyt’i iş­gal
et­me­si ve bu­na baş­ta ABD ol­mak üze­re
bü­tün em­per­ya­list ül­ke­le­rin kar­şı çık­ma­la­
rıy­dı.) Böl­ge dev­let­le­ri, her bir ve­ya böl­ge­
de nü­fuz sa­hi­bi, ön­de ge­len em­per­ya­list
güç­le­rin bi­rer ak­tif araç­la­rı ol­muş­lar­dır.
Dar an­l am­d a Or­t a­d o­ğ u’da İs­r a­i l, her
dö­nem Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­nin çı­kar­la­
rı­nı ifa­de eden bir dev­let ol­muş­tur. Su­udi
Ara­bis­tan da ay­nı ko­num­day­dı/ko­num­da.
İs­r a­i l’in ta­k ip et­t i­ğ i ve ger­ç ek­l eş­t ir­d i­ğ i
po­li­ti­ka, Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­nin böl­
ge­de­ki stra­te­jik çı­kar­la­rı­na te­ka­bül eder.
Bu po­l i­t i­k a, di­ğ er em­p er­y a­l ist güç­l e­r in
çı­kar­la­rı­na da ge­nel ola­rak te­ka­bül et­mek­
te­dir. İs­ra­il ile bir­çok Arap ül­ke­si ara­sın­da­
ki dö­nem dö­nem si­lah­lı ça­tış­ma bo­yut­la­rı­
na va­ran çe­liş­ki­ler böl­ge­yi is­tik­rar­sız­laş­tı­
rı­yor­du. İs­tik­rar­sız­la­şan böl­ge, dı­şar­ıdan
yar­dım bek­ler ko­nu­ma ge­li­yor­du. Em­per­
ya­list güç­ler “yar­dım” eli­ni uzat­mak­ta geç
kal­ma­dı­lar. AET baş­ta İs­ra­il ol­mak üze­re
ba­zı Arap ül­ke­le­riy­le an­laş­ma­lar im­za­lar­
ken, sos­yal em­per­ya­list Sov­yet­ler Bir­li­ği,
kar­ga­şa­dan, is­tik­rar­sız­lık­tan en çok ya­rar­
la­nan em­per­ya­list güç ol­du. Her ha­lü­kar­da,
Or­ta­do­ğu kriz­le­ri­nin esas ne­de­ni baş­ta iki
sü­per güç ol­mak üze­re em­per­ya­list dev­let­
ler ve on­la­rın çı­kar ça­tış­ma­la­rıy­dı. Bu güç­
ler, ha­ki­mi­yet­le­ri­ni de­vam et­tir­mek ve­ya
nü­f uz alan­l a­r ı­n ı bir­b ir­l e­r i­n in aley­h i­n e
de­ğiş­tir­mek, böl­ge­de­ki si­ya­si, eko­no­mik
ve as­ke­ri üs­tün­lük­le­ri­ni sü­rek­li kıl­mak için
hem böl­ge ül­ke­le­ri­ni öne sü­re­rek bir­bi­ri­ne
kar­şı mü­ca­de­le et­ti­ler ve hem de böl­ge­de­ki
an­ti­em­per­ya­list, ulu­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­
le­ri­ni bas­tır­dı­lar. Şüp­he­siz ki, bu ne Ame­ri­
kan em­per­ya­liz­mi­nin ne de Sov­yet sos­yal
91
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
ma­yı, yer­li iş­bir­lik­çi­le­ri­nin ik­ti­da­rı­nı ebe­di
kıl­ma­yı, di­ğer em­per­ya­list güç­le­rin etki­si­ni
kır­m a­y ı esas al­m ak­t a­d ır. Ame­r i­k a’nın
Or­ta­do­ğu po­li­ti­ka­sı, böl­ge halk­la­rı­nı eko­
no­mik, top­lum­sal, si­ya­sal ve kül­tü­rel ge­ri­
li­ğe mah­kum et­me­ye, böl­ge­nin ya­rı-ye­ni
sö­mür­ge ko­nu­mu­nu de­vam et­tir­me­ye hiz­
met et­mek­te­dir. Ta­lan ve ta­hak­küm po­li­ti­
ka­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­mek için ABD, em­per­
ya­list zo­ra baş­vur­mak­tan, as­ke­ri güç kul­
lan­mak­tan, ya­ni sa­vaş­mak­tan çe­kin­me­ye­
cek­le­ri­ni de­fa­lar­ca ka­nıt­la­mış­lar­dır. Ör­ne­
ğin 1958’de Lüb­nan’a mü­da­ha­le­den Kör­
fez Sa­va­şı’na ve son kri­ze ka­dar olan böl­
ge ta­ri­hi, ABD’nin, çı­kar­la­rı­nı ko­ru­mak
için sa­va­şa­ca­ğı­nı ye­te­ri ka­dar gös­ter­mek­te­
dir. ABD em­p er­y a­l iz­m i, böl­g e­d e ken­d i
aley­h i­n e her­h an­g i bir ge­l iş­m e­y i anın­d a
bas­tır­mak için, uy­gun as­ke­ri ted­bir­ler de
al­mış­tır. Kör­fez Sa­va­şı son­ra­sın­da Tür­ki­
ye’ye yer­l eş­t i­r i­l en çok ulus­l u “Çe­k iç
Güç”ün ta­ri­hi es­ki­dir. ABD, çok ön­ce­le­ri,
Bas­r a Kör­f e­z i’nde ken­d i aley­h i­n e bir
ge­l iş­m e­y e he­m en mü­d a­h a­l e et­m ek için
“Çe­v ik Güç”ünü kur­m uş­t u. ABD, da­h a
‘80’lı yıl­l a­r ın ba­ş ın­d a böl­g e­y i “ulu­s al
çı­kar­la­rı­nın böl­ge­si” ola­rak ilan et­miş­ti.
Ame­r i­k an em­p er­y a­l iz­m i böl­g e­y i Pa­k is­
tan’dan Tür­ki­ye’ye, İs­ra­il’e, ora­dan Su­udi
Ara­bis­tan’a ve Af­ri­ka’ya uza­nan bir as­ke­ri
üs ve fi­lo çem­be­ri al­tı­na al­mış­tı. Bu kont­
rol bu­g ün üs sa­y ı­s ı ço­ğ al­t ı­l a­r ak da­h a
yo­ğun ola­rak sür­dü­rül­mek­te­dir. Re­viz­yo­
nist blo­k un da­ğ ıl­m a­s ın­d an ön­c e di­ğ er
sü­per güç olan Sov­yet sos­yal em­per­ya­liz­
mi de ay­nen Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi gi­bi
ha­r e­k et ede­r ek böl­g e­d e ken­d i “ulu­s al
çı­kar­la­rı­nın ala­nı”nı oluş­tur­ma­ya ça­lış­mış­
tı. ‘80’li yıl­lar­da Sov­yet mo­dern re­viz­yo­
nist­le­ri böl­ge­ye 30 mil­yar do­lar tu­ta­rın­da
si­lah sa­ta­rak (bun­la­rın ara­sın­da 2300 sa­vaş
uça­ğı ve 19 bin ro­ket de var­dı) ve 12 bin
ka­dar as­ke­ri per­so­nel gön­de­re­rek “ulu­sal
çı­kar­lar”ını ifa­de edi­yor­lar­dı.
Re­viz­yo­nist blok ve he­men onun ar­ka­
sın­dan da Sovyetler Birliği da­ğıl­dı. Ama
Or­ta­do­ğu açı­sın­dan de­ği­şen önem­li bir şey
ol­ma­dı. Sa­de­ce, ge­çi­ci ola­rak Rus­ya ge­ri
çe­kil­miş ol­du ve mey­dan ta­ma­men ABD
em­per­ya­liz­mi­ne kal­dı. Ama tek sü­per güç
olan ABD’nin kur­mak is­te­di­ği “ye­ni dün­ya
dü­ze­ni” an­la­yı­şı da uzun sür­me­di. O za­ma­
na ka­dar mad­di te­mel­le­ri var olan “bü­tün
ül­ke­le­rin em­per­ya­list­le­ri­nin ge­nel it­ti­fa­kı”,
bü­t ün ül­k e­l e­r in em­p er­y a­l ist­l e­r i­n i ge­n el
ola­rak ABD’nin şem­si­ye­si al­tın­da re­viz­yo­
nist blo­ka kar­şı bir­leş­ti­ren ko­şul­lar or­ta­dan
kalk­tı ve mer­kez kaç eği­li­mi bü­tün ül­ke­le­
rin em­per­ya­list­le­ri­ni kar­şı kar­şı­ya ge­ti­ren
eği­l im ha­k im ol­d u. Bu eği­l i­m in ha­k im
ol­ma­sı eşit ol­ma­yan ge­liş­me­nin ve em­per­
ya­list­ler ara­sı re­ka­be­tin çok kes­kin­leş­ti­ği
an­la­mı­na ge­lir.
Böl­ge­de em­per­ya­list­ler ara­sı çe­liş­ki­le­
rin kes­k in­l eş­m e­s i ve re­k a­b e­t in gün­c el
ge­liş­me eği­li­mi:
Re­viz­yo­nist blo­kun çök­me­si ve dün­ya­
nın re­viz­yo­nist dün­ya ka­pi­ta­list dün­ya ola­
rak iki­ye bö­lün­müş­lü­ğü­nün, bu te­mel­de
it­ti­fak olu­şum­la­rı­nın or­ta­dan kalk­ma­sı ve
bü­tün em­per­ya­list ül­ke­ler ara­sın­da “it da­la­
şı”nın bü­tün çıp­lak­lı­ğıy­la or­ta­ya çık­ma­sı,
Le­nin’in bir tes­pi­ti­ni bir ke­re da­ha doğ­ru­
la­mış­tır.
14 Ma­yıs 1918’de Le­nin “Dış Po­li­ti­ka
Üze­ri­ne Ra­por”un­da şöy­le di­yor­du:
92
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
%33’ü, ih­ra­ca­tın­da da Sovyetler Birliği
ha­riç As­ya ül­ke­le­ri­nin pa­yı 1986’da %70
ve 1994’de de %59’du. Su­udi Ara­bis­tan’ın
it­ha­la­tın­da AB’nin 1985 ve 1993’te­ki pa­yı
%34, SB ha­r iç As­y a ül­k e­l e­r i­n in pa­y ı
1985’te %33 ve 1993’te de %31 idi. Ku­zey
Ame­ri­ka’nın pa­yı ise ay­nı yıl­lar­da %17.5
ve %22.2 idi. Bu ül­k e­n in ih­r a­c a­t ın­d a
AB’nin pa­y ı 1986’de %32 ve 1994’te
%23; K. Ame­r i­k a’nın ki %17 ve %19;
Sovyetler Birliği ha­riç As­ya ül­ke­le­rin­de­ki
de %24 ve %51 oran­la­rın­day­dı. Su­ri­ye’nin
it­ha­la­tın­da AB’nin pa­yı 1985’te %30’dan
1994’te %37’ye çı­kar. Sovyetler Birliği
ha­riç Av­ru­pa’nın pa­yı da 1985’te %47’ye
1994’te de %45 ola­r ak ger­ç ek­l e­ş ir. Bu
ül­ke­nin ih­ra­ca­tın­da AB’nin pa­yı ay­nı yıl­
lar­da %43’ten %56’ya; Sovyetler Birliği
ha­r iç As­y a ül­k e­l e­r i­n in pa­y ı %7’den
%27’ye çı­k ar­k en, SB ha­r iç Av­r u­p a’nın
pa­yı %74’ten %58’e dü­şer. Bir­le­şik Arap
Emir­lik­le­ri’nin 1984-1993 ara­sı it­ha­la­tın­da
AB, Sovyetler Birliği ha­r iç Av­r u­p a’nın
pa­yı %30 ci­va­rın­dıy­dı.
Bu ve­ri­ler böl­ge ül­ke­le­ri­nin em­per­ya­list
güç­ler ta­ra­fın­dan ne den­li bir kıs­kaç al­tı­na
alın­mış ol­duk­la­rı­nı gös­te­ri­yor.
Re­v iz­y o­n ist blo­k un da­ğ ıl­m a­s ı, Or­t a
As­ya ül­ke­le­ri­nin ve baş­ka ül­ke­le­rin önem­li
pet­rol ya­tak­la­rı­na sa­hip ol­ma­la­rı, Or­ta­do­
ğu’nun önem­li pet­rol kay­na­ğı ol­mak­tan
çık­tı­ğı an­la­mı­na as­la gel­mez. Da­ha çok
ül­ke­nin pet­rol üre­ti­ci­si ola­rak dün­ya pa­za­
rı­na açıl­ma­sı, bu alan­da­ki re­ka­be­ti kes­kin­
leş­ti­rir. Or­ta As­ya, Azer­bay­can pet­rol­le­ri
üze­ri­ne oy­na­nan oyun, bu alan­da sür­dü­rü­
len re­ka­bet bu­nu gös­ter­mi­yor mu? Gös­te­ri­
yor.
Em­p er­y a­l ist güç­l er; ABD, Al­m an­y a,
Fran­sa, İn­gil­te­re, Rus­ya, Ja­pon­ya ve Çin
da­ha faz­la pet­rol ala­nı­na sa­hip ol­mak için
ulus­la­ra­ra­sı plan­da her tür­lü ara­cı kul­la­na­
rak kı­ya­sı­ya mü­ca­de­le edi­yor­lar. Bu mü­ca­
de­le, ge­rek­ti­ğin­de böl­ge­sel sa­vaş­lar­la da
sür­dü­rü­lü­yor. Kör­fez Sa­va­şı bu­nun en son,
en çıp­lak ör­ne­ği­dir.
Be­lirt­ti­ği­miz gi­bi, Or­ta­do­ğu, stra­te­jikas­ke­ri açı­dan da bü­yük bir öne­me sa­hip­tir.
Or­ta­do­ğu’nun önemi pet­rol ba­zın­da gö­re­ce
ola­b i­l ir, ama stra­t e­j ik-as­k e­r i açı­d an bu,
mut­lak bir önemde­dir. As­ya’yı, Af­ri­ka’yı
ve ok­ya­nus­la­rı bir­bi­ri­ne bağ­la­yan Ka­ra­de­
niz ve ha­va­yol­la­rı böl­ge­de bu­lu­şu­yor­lar/
ke­si­şi­yor­lar. Ak­de­niz’i Hint Ok­ya­nu­su ve
Av­ru­pa’yı As­ya ile bağ­la­yan Su­veyş Ka­na­
lı da böl­ge­de­dir. Em­per­ya­list güç­ler, bu
stra­t e­j ik-as­k e­r i böl­g e­y e sü­r ek­l i sa­h ip
ol­mak is­te­miş­ler­dir. Böl­ge­ye yer­le­şe­rek,
as­ke­ri üs­ler ku­ra­rak, ta­lan ve ta­hak­küm
po­li­ti­ka­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­mek, ile­ri­ci, dev­
rim­ci halk ha­re­ket­le­ri­ni bas­tır­mak is­te­miş­
ler­dir ve bu­nu her dö­nem çe­şit­li em­per­ya­
list güç­ler ger­çek­leş­tir­miş­ler­dir. Böl­ge­nin
as­ke­ri ha­ri­ta­sı bu ger­çe­ği tam ola­rak yan­
sıt­mak­ta­dır. Böl­ge­nin her ta­ra­fı ka­ra, de­niz
ve ha­v a üs­l e­r iy­l e do­l u­d ur: Re­v iz­y o­n ist
blok da­ğ ıl­m a­d an ön­c e böl­g e, ABD ve
Sovyetler Birliği ta­r a­f ın­d an ade­ta iki­y e
bö­l ün­m üş ve bu em­p er­y a­l ist ül­k e­l e­r in
or­d u­l a­r ı kar­ş ı kar­ş ı­y a du­r u­y or­l ar­d ı.
Sovyetler Birliği’nin da­ğıl­ma­sın­dan son­ra
BM şem­si­ye­si al­tın­da Ame­ri­kan or­du­su
esas em­per­ya­list as­ke­ri güç ola­rak böl­ge­ye
yer­leş­ti.
Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­nin Or­ta­do­ğu
po­li­ti­ka­sı böl­ge halk­la­rı­nı bas­kı al­tın­da tut­
93
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
“... iki eği­l im var: Bun­l ar­d an bi­r i­s i
bü­tün em­per­ya­list­le­rin it­ti­fak­la­rı­nı ka­çı­nıl­
maz ya­pı­yor. Di­ğe­ri ise bir em­per­ya­lis­ti
di­ğe­ri­nin kar­şı­sı­na di­ki­yor. Hiçbi­ri­si sağ­
lam te­m e­l e da­y an­m a­y an iki eği­l im.”
(“Be­richt Über Die Aus­sen­po­li­tik”, C. 27,
s. 363)
Bu eği­lim­ler­den il­ki, re­viz­yo­nist blo­
kun var ol­du­ğu dö­nem­de bu blo­ka kar­şı,
kla­sik ka­pi­ta­list dün­ya­da em­per­ya­list­le­rin
ABD şem­si­ye­si al­tın­da it­ti­fa­ka git­me­le­ri
an­la­mı­na ge­li­yor­du.
“Bü­t ün ül­k e­l e­r in em­p er­y a­l ist­l e­r i­n in
ge­nel it­ti­fa­kı, eko­no­mik ka­pi­ta­list it­ti­fa­ka
da­ya­nan bu it­ti­fak, dün­ya ta­ri­hi­nin bir­çok
bü­yük, göz­de ke­sit­le­ri­nin ka­nıt­la­dı­ğı gi­bi,
ana­va­tan ta­nı­ma­yan, ser­ma­ye­nin sa­vu­nul­
ma­sı için do­ğal ve ka­çı­nıl­maz olan it­ti­fak,
emek­ç i­l e­r e kar­ş ı it­t i­f a­k ın ko­r un­m a­s ı­n ı,
bü­tün ül­ke­le­rin ka­pi­ta­list­le­ri­nin bir­li­ği­nin
ko­run­ma­sı­nı, ana­va­ta­nın çı­kar­la­rı­nı hal­kın
çı­kar­la­rın­dan üs­tün tu­tan it­ti­fak.” (Le­nin.
agk. s. 359)
İkin­ci eği­lim ise, re­viz­yo­nist blo­kun
da­ğıl­ma­sın­dan son­ra ge­liş­me­ye baş­la­dı.
“Ka­pi­ta­liz­min bu te­mel eği­li­mi­nin (ilk
eği­l im kas­t e­d i­l i­y or. PD) bir is­t is­n a­s ı ...
em­per­ya­list sa­va­şın, şim­di bü­tün dün­ya­yı
ken­di ara­la­rın­da pay­laş­mış olan em­per­ya­
list güç­le­ri ... bir­bi­ri­ne düş­man grup­la­ra,
düş­man ko­alis­yon­la­ra böl­müş ol­ma­sı­dır.
Bu düş­man­lık, bu mü­ca­de­le, bu ölüm-ka­
lım da­la­şı, bel­li ko­şul­lar­da bü­tün ül­ke­le­rin
em­per­ya­list­le­ri­nin itit­fa­kı­nı ola­nak­sız kı­lı­
yor” ve “bü­tün ül­ke­le­rin em­per­ya­list­le­ri­nin
ge­nel iti­fa­kı ... po­li­ti­ka­nın iti­ci gü­cü ...”
ol­mu­yor. (Le­nin, agk., s. 359-360-363)
Bu ikin­ci eği­li­min, re­viz­yo­nist blo­kun
da­ğ ıl­m a­s ın­d an son­r a ne den­l i ge­l iş­m iş
ol­du­ğu­nu em­per­ya­list­ler ara­sı re­ka­be­tin
kes­kin­leş­me bo­yut­la­rı ye­te­ri ka­dar gös­ter­
mek­te­dir. Or­ta­do­ğu’da sür­dü­rü­len em­per­
ya­list­ler ara­sı re­ka­bet, he­ge­mon­ya mü­ca­
de­le­si bu­nun en gün­cel ve ti­pik ör­ne­ği­dir.
“... Ka­pi­ta­lizm ko­şul­la­rın­da sö­mür­ge­le­
rin, çı­kar ve nü­fuz alan­la­rı­nın vs. pay­la­şı­
mı için ka­tı­lan­la­rın gü­cün­den, ge­nel eko­
no­mik, ma­li, as­ke­ri vb. gü­cün­den baş­ka
bir­ş ey dü­ş ü­n ü­l e­m ez. Ama ka­t ı­l an­l a­r ın
gü­cü, den­ge­siz de­ği­şir. Çün­kü ka­pi­ta­lizm
ko­şul­la­rın­da tek tek iş­let­me­le­rin tröst­le­rin
sa­na­yi dal­la­rı­nın ve ül­ke­le­rin eşit bir ge­liş­
me­si ola­maz.” (Le­nin, Em­per­ya­lizm…, C.
33, s. 300, Alm.)
Em­per­ya­list ül­ke­le­rin Or­ta­do­ğu üze­rin­
de­ki re­ka­bet­le­ri­nin ge­liş­me du­ru­mu­nu ve
re­k a­b et eden ül­k e­l e­r in ko­n um­l a­r ı­n ı dış
ti­ca­ret iliş­ki­le­rin­de de gö­rü­yo­ruz.
Böl­ge ül­ke­le­rin dış ti­ca­re­ti, özel­lik­le de
ih­ra­ca­tı ol­duk­ça den­ge­siz ge­li­şi­yor. İt­hal
eden ül­ke­le­rin böl­ge ül­ke­le­ri ih­ra­ca­tın­da­ki
pay­la­rı­nın ola­ğa­nüs­tü de­ğiş­me­si bu­nu gös­
te­ri­yor. Bi­zi il­gi­len­di­ren ih­ra­cat ve­ri­le­rin­
den zi­ya­de it­ha­lat ve­ri­le­ri­dir. Ya­ni söz­ko­
nu­su bu em­per­ya­list ül­ke­le­rin, böl­ge ül­ke­
le­ri it­ha­la­tın­da­ki pay­la­rı. Bu ve­ri­ler, baş­ta
ABD, Al­m an­y a ve bun­l a­r ı ta­k ip eden
Ja­pon­ya, Fran­sa, İn­gil­te­re ve İtal­ya ara­sın­
da böl­ge üze­rin­de­ki re­ka­be­tin ne den­li kes­
kin­leş­miş ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor­lar. Ül­ke­den
ül­k e­y e fark­l ı­l ık gös­t er­s e de ABD’nin
pa­y ın­d a ge­n el bir ge­r i­l e­m e ve Al­m an­
ya’nın pa­yın­da ge­nel bir art­ma var. Bu iki
em­per­ya­list ül­ke­nin, ba­zen de Ja­pon­ya’nın
pay­l a­r ı bir­b i­r i­n e da­h a zi­y a­d e ya­k ın­k en,
94
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
di­ğer em­per­ya­list ül­ke­le­rin pay­la­rı da da­ha
dü­şük oran­lar­da bir­bi­ri­ne ya­kın. Bu­ra­da
em­per­ya­list ül­ke­le­rin böl­ge üze­rin­de sür­
dür­dük­le­ri re­ka­be­tin iki bo­yu­tu­nu gö­rü­yo­
ruz: Re­ka­bet da­ha zi­ya­de ABD-Al­man­ya
ara­sın­da ön plan­da kes­kin­le­şi­yor. Di­ğer
em­p er­y a­l ist ül­k e­l e­r in böl­g e üze­r in­d e­k i
re­k a­b et­l e­r i ise da­h a zi­y a­d e ye­n i plan­d a
de­vam edi­yor. Bun­dan do­la­yı­dır ki, ABD
ve Al­man­ya’nın tav­rı/po­li­ti­ka­la­rı be­lir­le­yi­
ci alı­nır­ken, di­ğer em­per­ya­list ül­ke­le­rin­ki
et­ki­le­yi­ci olu­yor.
Le­nin, yu­kar­da be­lir­ti­ği­miz ya­zı­sın­da
şöy­le di­yor:
“Müt­te­fik halk­lar ile sa­vaş teh­di­di ve
Al­man­ya ile uz­laş­ma ül­ti­ma­to­mun for­mun­
da var. Ama bu, bir­kaç gün için­de de­ği­şe­
bi­lir. Bu, her an de­ği­şe­bi­lir, çün­kü bu­gün
Ja­pon­ya’ya kar­şı düş­man­cıl olan Ame­ri­kan
bur­ju­va­zi­si, ya­rın Al­man bur­ju­va­zi­si ile
uz­la­şa­bi­lir. On­la­rın te­mel çı­kar­la­rı yer­kü­re­
nin pay­la­şım çı­kar­la­rı­dır, top­rak bey­le­ri­
nin, ser­ma­ye­nin çı­kar­la­rı­dır. İfa­de et­tik­le­ri
gi­bi, ulu­sal onur­la­rı­nı ve ulu­sal çı­kar­la­rı­nın
te­mi­na­tı­dır.” (s. 363)
Gü­nü­müz­de­ki em­per­ya­list­ler ara­sı iliş­
ki­l er böy­l e bir ge­l iş­m e­y i gös­t e­r i­y or­l ar.
Re­viz­yo­nist blok var­ken, dün­ya­yı pay­laş­
ma çı­kar­la­rı, Sov­yet sos­yal em­per­ya­liz­mi­
ne kar­şı em­per­ya­list ül­ke­le­ri bir ara­ya ge­ti­
ri­yor­du. Bu blok yı­kıl­dı ve bu em­per­ya­list
ül­ke­le­rin de uz­laş­ma zo­run­lu­lu­ğu or­ta­dan
kalk­tı. Da­ha son­ra ABD ve Rus­ya bel­li bir
tak­tik­sel yak­la­şım için­de ol­du­lar. Bu yak­la­
şım, Rus­y a’nın za­y ıf­l a­m ış gü­cün­den ve
ABD’nin AB’ye kar­şı re­ka­be­tin­den kay­
nak­la­nı­yor­du. ABD’nin Or­ta As­ya pet­rol­le­
ri­ne göz dik­me­si ve Rus­ya’nın çı­kar­la­rı­nı
doğ­ru­dan teh­dit et­me­si, Ame­ri­kan-Rus tak­
tik­sel yak­la­şı­mı­nın da so­na er­me­si an­la­mı­
na ge­li­yor­du. Son ABD-Irak kri­zin­de Rus­
ya or­ta­ya koy­du­ğu ta­vır­la, ye­ni­den ve güç­
lü ola­rak dün­ya po­li­ti­ka­sın­da söz sa­hi­bi
ol­du­ğu­nu açık­la­mış olu­yor­du. En son ola­
rak Al­man Baş­bakan Kohl ile Yelt­sin’in
gö­rüş­me­si ve Rus­ya-Al­man­ya ve Fran­sa
ara­sın­da­ki bir üç­lü zir­ve­nin ör­güt­len­me­si­
nin gün­de­me ge­ti­ril­me­si Ame­ri­kan em­per­
ya­liz­mi­ne kar­şı alı­nan açık bir tav­rın ifa­de­
si ol­du. Bu zir­ve­nin fi­kir ba­ba­sı ve bu üç
em­per­ya­list gü­cün tak­tik­sel yak­la­şı­mı­nın
ör­güt­le­yi­ci­si Al­man em­per­ya­liz­mi­dir. Tek
ba­şı­na Al­man­ya, ne Or­ta­do­ğu’da ve ne de
dün­ya­nın baş­ka bir ye­rin­de ABD ka­rşı­sın­
da tu­tu­na­cak gü­ce he­nüz sa­hip de­ğil ve
bu­nun öte­sin­de tek ba­şı­na adım at­ma­ya da
ni­ye­ti yok. Fran­sa’yı ve baş­ka em­per­ya­list,
ge­liş­miş ka­pi­ta­list ül­ke­le­ri ye­dek­le­mek için
bu­n u yap­m ak zo­r un­d a. Ama Rus­y a ve
Fran­sa’yı ye­dek­le­yen bir Al­man­ya ABD
kar­şı­sın­da güç­lü­dür ve dün­ya­nın ye­ni­den
pay­la­şı­mın­da be­lir­le­yi­ci adım­lar ata­bi­lir.
Ta­b i, Le­n in’in de­d i­ğ i gi­b i, bu tak­t ik­s el
yak­la­şım­lar her an de­ği­şe­bi­lir. Bu­gü­nün
“dost­la­rı” ya­rın düş­man, bu­gü­nün bir­bi­ri­ne
düş­man olan­lar ya­rı­nın “dost­la­rı” ola­bi­lir­
ler. Son ye­di se­ne­lik em­per­ya­list­le­r a­ra­sı
iliş­ki­le­rin sey­ri bu­nu gös­te­ri­yor.
Rus­ya son çı­kı­şıy­la Or­ta­do­ğu’da gö­zü­
nün ol­d u­ğ u­n u, böl­g e­y e öz­g ü Çar­l ık ve
mo­d ern re­v iz­y o­n ist dö­n em­l er­d en kal­m a
em­per­ya­list ya­yıl­ma­cı po­li­ti­ka­sın­da hiç­bir
şe­yin de­ğiş­me­di­ği­ni gös­ter­miş ol­du.
Or­ta­do­ğu üze­rin­de em­per­ya­list­ler ara­sı
re­k a­b et­t e, SB’nin da­ğ ıl­m a­s ın­d an ön­c e
ol­d u­ğ u gi­b i, bir blok­l aş­m a­n ın, ABD ve
95
Ortadoğu ve Emperyalistler Arası Çelişkiler
Rus­ya’nın ön­der­lik et­ti­ği bir blok­laş­ma­nın
oluş­ma­sı pek ola­sı de­ğil­dir. Bu en azın­dan
bu­gü­nün so­ru­nu de­ğil­dir. Ama ABD dı­şın­
da her em­per­ya­list ül­ke, Or­ta­do­ğu’da tek
ba­şı­na amaç­la­dı­ğı ya­yıl­ma­cı­lı­ğı ger­çek­leş­
ti­re­me­y e­c e­ğ i­n i bil­d i­ğ i için çı­k ış yo­lu­nu
ABD’ye or­tak ta­vır­la arı­yor. Ya­ni ABD’ye
kar­ş ı böl­g e­m iz­d e, tak­t ik­s el bir it­t i­f a­k ın
un­sur­la­rı Al­man­ya, Fran­sa ve Rus­ya’dır.
Çin ve Ja­pon­ya böl­ge üze­rin­de re­ka­bet­le­ri­
ni şim­di­lik tek baş­la­rı­na gö­tü­rü­yor­lar. Çin
ile Rus­y a ara­s ın­d a­k i tak­t ik­s el yak­l a­ş ım
ve­ya “sı­cak” kom­şu­luk iliş­ki­le­ri de so­na
er­di. Çün­kü Çin’de Rus­ya’nın “ar­ka bah­
çem” de­di­ği Or­ta As­ya pet­rol­le­rin­de söz
sa­hi­bi ol­du.
Al­man­ya ve Fran­sa, AB va­rol­du­ğu ve
Av­ru­pa’nın AB ba­zın­da bir­li­ği söz­ko­nu­su
ol­du­ğu müd­det­çe, dün­ya­nın ye­ni­den pay­la­
şı­mı ko­nu­sun­da bir­bi­ri­ni dış­la­yan adım­la­rı
at­ma­la­rı pek ola­nak­lı de­ğil­dir. En faz­la­sıy­
la, an­la­şa­ma­ma du­ru­mun­da bi­ri­si­nin di­ğe­
ri­ne ta­bi ol­ma­sı, AB çer­çe­ve­sin­de bi­ri­nin
di­ğe­ri­ni sü­rük­le­me­si söz­ko­nu­su olur ki, bu
du­rum­da sü­rük­le­yi­ci olan Al­man­ya’dır.
O hal­de, en azın­dan bu­gün­kü ko­şul­lar­
da dün­y a­y ı ye­n i­d en pay­l a­ş ım da­l a­ş ın­d a
Al­man­ya ve Fran­sa’nın ay­nı ta­raf­ta yer
ala­cak­la­rın­dan ha­re­ket et­mek ge­re­kir. Her
iki em­per­ya­list ül­ke­nin çı­kar­la­rı, bu­gün­kü
sü­r eç­t e on­l a­r ı kar­ş ı kar­ş ı­y a ge­t ir­m i­y or,
or­tak ha­re­ket et­me­le­ri­ne ne­den olu­yor.
Al­m an­y a-Fran­s a ve Rus­y a’nın ola­s ı
ya­kın­laş­ma­s ı kar­ş ı­s ın­da ABD ve Çin’in
ola­sı bir ya­kın­laş­ma­sı söz­ko­nu­su ola­bi­lir.
Bu du­rum­da Rus­ya çem­ber al­tı­na alın­mış
ola­cak­tır.
Her ha­l ü­k ar­d a Or­t a­d o­ğ u ül­k e­l e­r i­n in
çe­şit­li em­per­ya­list güç­le­rin ya­nın­da saf­laş­
ma sü­re­ci hız­la­na­cak­tır. Bir ta­raf­ta ABDİn­gil­te­re, Tür­ki­ye, İs­ra­il, Su­udi Ara­bis­tan
di­ğer ta­raf­ta Rus­ya-Al­man­ya-Fran­sa, Su­ri­
ye, Lüb­nan, Irak. En azın­dan Su­ri­ye ve
Irak, Rus­ya’nın böl­ge üze­rin­de söz sa­hi­bi
ol­d u­ğ u­n u gös­t er­m e­s in­d en son­r a da­h a
cü­ret­kar bir şe­kil­de an­ti­ame­ri­kan­cı ola­cak­
lar­dır. Ta­bi bu du­rum­da, böy­le bir saf­laş­ma
ol­du­ğun­da ABD’nin İran po­li­ti­ka­sın­da da
önem­li de­ğiş­me­ler ola­cak­tır. Her iki ta­raf
İran’ı ken­di ya­nı­na çek­me mü­ca­de­le­si­ni
ve­re­cek­tir.
Her ha­l ü­k ar­d a hem ABD ve hem­ de
Rus­ya-Al­man­ya her ara­cı, her ola­na­ğı kul­
la­na­rak Or­ta­do­ğu’da ABD nü­fu­zu­nu kır­
ma­ya, ken­di he­ge­mon­ya­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­
meye çalışacak­lar­dır.
Tabi bu arada olan, böl­ge halk­larına,
Kürt ulusal mücadelesine olacak­tır. Bir­
biriy­l e rekabet için­d e olan em­p er­y alist
ül­keler, tutar­lı an­tiem­per­yalist, dev­rim­ci
mücadeleyi, ulusal kur­tuluş hareketini kan­
la boğ­mak­ta tered­düt gös­ter­meyecek­ler­dir.
Or­tadoğu’da tarih, adeta teker­rür edi­
yor.
(Önümüz­d eki sayıda, Or­t adoğu’daki
son siyasal geliş­meleri in­celeyerek yazıyı
sür­düreceğiz.)
96
Polonya Komünist Partisi’nin İllegal Basını Üzerine
ÇEVİRİ
Uluslararası Komünist Hareketin
Tarihinden
Polonya Komünist Partisi’nin
İllegal Basını Üzerine
Polon­ya'da il­le­gal ko­mü­nist ba­sı­nın en
öne­m­li ka­za­nı­mı, par­ti­nin çiz­gi­si­ni ge­nel
ola­rak doğ­ru yan­sıt­ma­sı ve bu­nun ger­çek­
leş­me­si için mü­ca­de­le et­me­si­dir. Ama ba­zı
ya­y ım­l ar­d a ek­s ik­l er ve tam ol­m a­y an
ta­nım­la­ma­lar da var. Par­ti li­te­ra­tü­rü her
za­man ye­te­ri ka­dar gün­cel de­ğil ve her
za­man ge­rek­li ide­olo­jik ve si­ya­si se­vi­ye­de
dur­mu­yor. Bu ek­sik­le­re rağ­men PKP'nin
ya­yım­la­rı, ka­rar­la­rı­nın po­pü­ler ya­pıl­ma­sın­
da, slo­gan­la­rı­nın pro­pa­gan­da­sın­da ve iş­çi
sı­nı­fı ve emek­çi yı­ğın­la­rın mü­ca­de­le­le­rin­
de­ki ön­der­lik­te bü­yük bir rol oy­na­mış­tır.
Ön­ce­ki yıl­lar­dan fark­lı ola­rak ba­sın, 1933
yı­lın­da mün­fe­rit so­run­la­rın ol­duk­ça so­mut
içe­ri­ği ve so­mut açık­la­nı­şıy­la ka­rak­te­ri­ze
ol­mak­ta­dır. Bir ma­ka­le ve­ya bir çağ­rı­ya
(ba­ka­rak) iş­çi, söz­ko­nu­su so­run üze­ri­ne
sa­de­ce bir dü­şün­ce­ye sa­hip ol­maz, ay­nı
za­man­da ne ya­pa­ca­ğı­nı ve na­sıl ha­re­ket
ede­ce­ği­ni de öğ­re­ne­bi­lir.
İş­l et­m e ve ma­d en oca­ğ ı ga­z e­t e­l e­r i­
nin(sa­de­ce Yu­ka­rı Si­lez­ya'da ol­ma­sı­na rağ­
men) sa­yı­sı art­tı. Ama Po­lon­ya'nın di­ğer
sa­na­yi mer­kez­le­rin­de he­nüz ye­ter­li sa­yı­da
de­ğil. Yu­ka­rı Si­lez­ya iş­let­me ba­sı­nı, içe­rik
ve bi­çim ba­kı­mın­dan bü­tün ül­ke için bir
ör­nek teş­kil ede­bi­lir. O, ta­ma­men gün­cel
mal­ze­me­ye da­yan­mak­ta ve onun pekçok
de­ğer­li bir bö­lü­mü­nü iş­çi ya­zı­la­rı oluş­tur­
mak­ta­dır. Ga­ze­te­ler kıs­men Po­lon­ya­ca ve
kıs­men de Al­man­ca­dır. Tec­rü­be­nin gös­ter­
di­ği gi­bi, bu ga­ze­te­ler, iş­çi­ler ara­sın­da çok
bü­yük ba­şa­rı­ya sa­hip­tir­ler. Par­ti, on­la­ra en
bü­y ük iti­n a­y ı gös­t er­m ek ve on­l a­r ı her
bi­çim­de des­tek­le­mek zo­run­da­dır.
Pra­tik­te ma­ale­sef pekçok ke­re iş­le­nen
ha­ta­dan iş­let­me ga­ze­te­le­ri, –sa­de­ce par­ti­siz
97
Polonya Komünist Partisi’nin İllegal Basını Üzerine
sos­yal de­mok­rat ve baş­ka iş­çi mu­ha­bir­le­ri­
ni iş­ti­rak et­tir­mek­si­zin par­ti ör­güt­le­ri­nin bir
ara­c ı­d ır– ka­ç ı­n ıl­m ak­d ır. İş­l et­m e ba­s ı­n ı,
ge­niş iş­çi yı­ğın­la­rı­nı ken­di et­ra­fın­da top­la­
mak zo­run­da­dır.
PKP'nin ye­rel ve iş­let­me ba­sı­nı­nın kit­le
mü­c a­d e­l e­l e­r in­d e ve kit­l e ha­r e­k et­l e­r in­d e
de­va­sa an­la­mı­nı ka­nıt­la­mış ol­du­ğu vur­gu­
lan­ma­lı­dır. Ör­ne­ğin O, Ladz'da grev ya­pan
teks­til iş­ç i­l e­ri ara­s ın­d a bü­y ük bir yan­kı
bul­muş­tur. Böl­ge ba­sı­nı, mü­ca­de­le­yi ve
tec­rü­be­le­ri­ni ay­dın­lat­mış, aji­tas­yon yap­ma,
ör­güt­le­me ve di­rek­tif­ler ver­miş­tir.
PKP'nin be­lir­le­yi­ci rol oy­na­dı­ğı Ladz
ge­nel teks­til iş­çi­le­ri gre­vi, mer­ke­zi par­ti
ba­sı­nı ta­ra­fın­dan ye­ter­li de­re­ce­de ele alın­
mış­t ır. PKP mer­k ez or­g a­n ı olan "Czer­
wanny Sztan­d art"ın re­d ak­s i­y o­n u, bü­t ün
şe­hir­ler­de ve köy­ler­de grev­de­ki teks­til iş­çi­
le­ri için da­ya­nış­ma ve yar­dım­laş­ma kam­
pan­ya­la­rı­nın ger­çek­leş­ti­ril­me­si­ni ta­ma­men
isa­bet­li ola­rak vur­gu­la­mış­tır. Bu ga­ze­te,
se­ne­nin ya­rı­sın­da özel­lik­le bü­yük bir kap­
sa­ma ula­şan grev ha­re­ke­ti­ne ge­niş yer ver­
miş ve iti­na gös­ter­miş­tir. Tam da bu­ra­da,
PKP ba­sı­nı­nın, gö­re­vi­ni sa­de­ce aji­ta­tör ve
pro­pa­gan­dist ola­rak de­ğil, ay­nı za­man­da
kit­le­le­rin ör­güt­çü­sü ola­rak da ye­ri­ne ge­tir­
me­si­nin ör­ne­ği­ni gö­rü­yo­ruz. Ba­sı­nın bu
çok yön­lü gö­rev­le­ri­ni Le­nin, da­ha 1902'de
"Ne Yap­ma­lı"da açık­la­dı. Ora­da O, ol­duk­
ça an­la­şı­lır bir şe­kil­de, ga­ze­te­nin par­ti­nin
ide­olo­jik kit­le ça­lış­ma­sı için si­ya­si an­la­mı­
nı açık­lar ve şöy­le der;
"Ama ga­z e­t e­n in ro­l ü, dü­ş ün­c e­l e­r in
sa­de­ce yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sıy­la, müt­te­fik­le­rin
sa­d e­c e si­y a­s i eği­t i­m i ve ka­z a­n ıl­m a­s ıy­l a
sı­n ır­l an­m az. Ga­z e­t e sa­d e­c e kol­e k­t if bir
pro­po­gan­da­cı ve aji­ta­tör de­ğil, ay­nı za­man­
da kol­ek­tif bir ör­güt­çü­dür de."
Ama bu­ra­da ko­mü­nist ba­sı­nın ol­duk­ça
cid­di bir ha­ta­sı, grev ön­der­li­ği­nin ha­ta ve
za­af­la­rı­nın tes­pi­ti­nin ya­pıl­ma­ma­sı­dır.
Ko­mü­nist ba­sı­nın sü­tun­la­rın­da, es­ki­den
da­h a bü­y ük oran­d a, iş­s iz­l er ha­r e­k e­t i­n in
çeşit­li so­run­la­rı di­le ge­ti­ril­mek­te­dir. Ama
hü­k ü­m et ta­r a­f ın­d an hız­l an­d ı­r ıl­m ış bir
şe­kil­de yü­rür­lü­ğe ko­nan ça­lış­ma yü­küm­lü­
lü­ğü­nün (söz­de ça­lış­ma ta­bu­ru) PKP'nin
ba­sı­nın­da ye­ter­li de­re­ce­de ay­dın­la­tıl­ma­mış
ol­du­ğu­na işa­ret edil­me­li­dir.
Köy için par­ti ba­sı­nın­da ba­zı iyi­leş­me­
ler var. "Hro­m a­d a" Nr.2, baş­y a­z ı­s ın­d a
Po­lon­ya'da­ki en bü­yük köy­lü ayak­lan­ma­sı­
nın, yak­laşık 200 bin köy­lü­nün ka­tıl­dı­ğı
1933 Ga­liç­ya ayak­lan­ma­sı­nın si­ya­si bir
de­ğer­len­dir­me­si­ni ya­pı­yor. Re­dak­si­yo­nun
sa­de ve an­la­şı­lır bir dil­de yaz­ma­ya ça­lış­tı­ğı
gö­rü­lü­yor. Bu özel­lik­le "Kır İş­çi­le­ri Ga­ze­
te­si" için ge­çer­li­dir. Ne ya­zık ki o, ol­duk­ça
sey­rek ya­yın­la­nı­yor.
Par­ti ba­sı­nı, fa­şist te­rörü­nün ve si­ya­si
ge­ri­ci­li­ğin ken­di­ni ifa­de edi­şi­ne (ce­za­lan­
dır­m a, sa­v aş mah­k e­m e­s i ya­s a­s ı, si­y a­s i
tu­t uk­l u­l a­r a iş­k en­c e edil­m e­l e­r i, Pa­p i­a ni­
ce'de dört teks­til iş­çi­si­nin kur­şun­lan­ma­sı,
Tren­vo­yen­ler gre­vi yö­ne­ti­mi mah­ke­me­si,
son­ra­ki prog­ra­mı vs.) tep­ki gös­ter­mi­yor ve
bu­nu ko­mü­nist pro­pa­gan­da ve yı­ğın­la­rın
fa­şiz­me kar­şı se­fer­ber edil­me­si için kul­la­
nı­yor. "Czer­wanny Sztan­dar", ül­ke­de dev­
rim­ci ha­re­ke­tin yük­se­li­şi­ne yük­sek si­ya­si
bir se­vi­ye­de bü­yük iti­na gös­te­ri­yor. Ama
ken­di­ni bu yön­de doğ­ru di­rek­tif­ler ver­mek­
le sı­nır­lı­yor. Bu di­rek­tif­le­rin mün­fe­rit par­ti
ör­güt­le­ri­nin pra­tik fa­ali­ye­ti ile bağ kur­mu­
98
Polonya Komünist Partisi’nin İllegal Basını Üzerine
yor ve bu fa­ali­ye­ti eleş­tir­mi­yor. Mer­ke­zi
or­g an, par­t i­n in si­y a­s i kam­p an­y a­l a­r ı­n ın
de­ğer­len­dir­me­si­ne gir­mi­yor, dik­ka­ti, par­ti­
nin si­ya­si mü­ca­de­le­de­ki ge­ri kal­mış­lı­ğı­nın
aşıl­m a­s ı­n a, özel­l ik­l e de par­t i­n in, si­y a­s i
grev­le­rin ör­güt­len­me­si ko­nu­sun­da da­ha var
olan za­af­la­rı­nın aşıl­ma­sı­na yö­nelt­mi­yor.
Po­lan­ya fa­şiz­mi ve sos­yal fa­şiz­mi, Hit­
ler'in hü­kü­me­te ge­li­şi­ni, acı­ma­sız bir ya­hu­
di düş­man­lı­ğı şove­nist kış­kırt­ma ile ce­vap­
lan­dı­rı­yor­lar. Al­man­ya Ko­mü­nist Par­ti­si,
dev­rim­ci en­ter­nas­yo­na­liz­min bir kam­pan­
ya­s ı­n ı, bü­t ün ulus­l ar­d an pro­l e­t ar­y a­n ın
mü­ca­de­le it­ti­fa­kı için bir kam­pan­ya baş­lat­
tı. Çok sa­yı­da­ki ma­ka­le ve çağ­rı­lar­da PKP,
kit­le­le­re Hit­ler'in dar­be­siy­le bağ­lam için­de
Al­man­ya'da­ki du­ru­mu ve Al­man ve Po­lon­
ya pro­le­tar­ya­sı­nın gö­rev­le­ri­ni açık­la­dı ve
bu bağ­lam­da kah­ra­man Al­man pro­le­tar­ya­sı
ile ak­t if da­y a­n ış­m a ta­l e­b in­d e bu­l un­d u.
"Czer­wanny Sztan­dart", fa­şist ka­til­ler ta­ra­
fın­dan Tem­muz'da idam edi­len Al­to­na'da­ki
(Ham­burg) so­kak ça­tış­ma­la­rı­nın iş­ti­rak­çi­
le­rin­den yol­daş Lütt­ges, Möl­ler, Wolf ve
Te­seh hak­kın­da an­ma ya­zı­la­rı ya­yın­la­dı ve
iş­ç i­l e­r i ve emek­ç i­l e­r i pro­v o­k a­t if mil­l et
mec­li­si yan­gın mah­ke­me­siy­le bağ­lam için­
de, yol­daş Di­mit­rof, Torg­ler ve di­ğer­le­ri­ni
fa­şiz­min elin­den ko­par­tıp al­ma­ya ça­ğır­dı.
Ga­ze­te, Al­man ve Po­lon­ya fa­şiz­mi­nin te­rö­
rist, emek­çi­le­re yö­ne­lik po­li­ti­ka­sı­nı sis­te­
ma­tik ola­rak teş­hir et­mek için ça­ba har­cı­
yor.
Ge­ri­ci ör­güt­le­rin iş­çi­le­ri ara­sın­da­ki aji­
tas­y on me­t od­l a­r ın­d a bel­l i bir iyi­l eş­m e
ol­du. Ba­zı, ama par­ti ba­sı­nı­nın he­nüz hep­si
de­ğil, (ba­sı­nı­mız) PPS'in(Po­lon­ya Sos­yal
De­mok­ra­si­si- çn) ön­der­le­ri­ni so­mut ger­
çek­l er ze­m i­n in­d e kit­l e­l er önün­d e teş­h ir
et­me­yi öğ­ren­di. Bu­nun ay­nı­sı, böl­ge ve alt
böl­ge ör­güt­le­ri­nin ba­zı çağ­rı­la­rı için de
ge­çer­li­dir.
Ama bu­na rağ­men, ko­mü­nist ba­sı­nı, en
önem­l i so­r un­l ar­d a PPS'in sav­l a­r ı­n a her
za­man anın­da tep­ki gös­ter­mi­yor. Ör­ne­ğin
PPS, SSCB'ye kar­şı Al­man­ya ve İtal­ya gi­bi
fa­şist dev­let­ler­le dip­lo­ma­tik iliş­ki­le­ri ol­du­
ğu için, uzun za­man­dan be­ri acı­ma­sız bir
kış­k ırt­m a sür­d ü­r ü­y or. Böy­l e­s i "şov­l ar",
şüp­he­siz ki, en ge­ri, si­ya­si ola­rak ge­liş­me­
miş iş­çi­le­ri et­ki­le­ye­bi­lir. Par­ti ba­sı­nı Po­lon­
ya iş­çi­le­ri­ne ve emek­çi­le­ri­ne (şu­nu) kav­rat­
ma­lı­dır: Şa­yet Sov­yet Hü­kü­me­ti bir ka­pi­ta­
list dev­let ile, onun de­mok­ra­tik ve­ya fa­şist
bi­çi­mi­ni dik­ka­te al­mak­sı­zın bir an­laş­ma
ya­pı­yor­sa, O, bu­nu, sa­de­ce ve sa­de­ce sa­va­
şın er­te­len­me­si ve sos­ya­list in­şa­nın çı­kar­la­
rı için ya­pı­yor. Ki bu da bü­tün ül­ke­le­rin
iş­çi­le­ri­nin ve emek­çi­le­ri­nin çı­kar­la­rıy­la ve
dün­y a dev­r i­m i­n in çı­k ar­l a­r ıy­l a ta­m a­m en
uyum­lu­luk için­de­dir.
Ko­m ü­n ist ba­s ın­d a, sos­y a­l ist in­ş a­n ın
po­pü­ler­leş­ti­ril­me­si bağ­la­mın­da ba­zı iler­le­
me­ler de var. Onun şim­di, es­ki­ye na­za­ran
SSCB üze­ri­ne da­ha bü­yük ger­çek­ler mal­
ze­me­si­ne sa­hip ol­du­ğu gö­rü­lü­yor. En­for­
mas­yo­nun biz­zat ken­di­si ol­duk­ça can­lı ve
sa­yı­lar­la yük­len­me­miş.
Par­ti, kriz­den dev­rim­ci çı­kı­şın po­pü­ler­
leş­ti­ril­me­si için çok ça­ba har­cı­yor. Ma­ka­le­
ler ve çağ­rı­lar, kit­le­le­re yö­nel­ti­len ta­lep­le­ri
(çağ­rı an­la­mın­da- çn), fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün
yı­kıl­ma­sı için dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin ve
pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün ku­rul­ma­sı yo­lu­
nu içe­ri­yor­lar, ama na­dir ola­rak, sos­ya­list
dev­ri­min yı­ğın­la­ra so­mut ola­rak ne ve­re­ce­
99
Polonya Komünist Partisi’nin İllegal Basını Üzerine
ğin­den ve KP'nin, ik­ti­da­rı ele ge­çir­dik­ten
son­ra prog­ra­mı­nın na­sıl ger­çek­leş­ti­re­ce­ğin­
den bah­se­di­li­yor. Ka­pi­ta­list­le­rin mülk­süz­
leş­ti­ril­me­si, iş­siz­li­ğin yok edil­me­si, köy­lü­
ler için top­rak, ko­nut so­ru­nu vs. Gü­nü­müz­
de en ge­niş yı­ğın­lar, umut­suz du­rum­lar­dan
kur­tul­ma­nın çı­kış yo­lu­nu arı­yor­lar ve pro­
le­ter hü­kü­me­tin kit­le­le­re ne ve­re­ce­ği üze­ri­
ne so­ru­nun so­mut so­rul­ma­sı, KP'ye yüz­
bin­ler­ce ye­ni ta­raf­tar ka­zan­dı­ra­cak­tır.
Mer­k ez or­g a­n ın "Czer­w anny Sztan­
dart"ta par­ti çiz­gi­si tu­tar­lı bir şe­kil­de ger­
çek­leş­ti­ri­li­yor, ma­ka­le­ler­de MK'nin bil­dir­
ge­l e­r in­d en bö­l üm­l er ya­y ın­l a­n ı­y or. Ama
bü­tün ge­liş­me­le­re za­ma­nın­da tep­ki gös­te­
re­b il­m ek için mer­k ez or­g a­n ın da­h a sık
ya­yı­nı zo­run­lu (do­kuz ay­lık bir za­man di­li­
min­de sa­de­ce beş sa­yı ya­yın­lan­dı). Ay­nı
za­man­da kap­sa­mı da­ral­tıl­malı­dır (şim­di­ye
ka­dar or­ta­la­ma 16 say­fa). Böy­le­lik­le mer­
kez or­gan da­ha ha­re­ket­li ola­cak­tır. Mün­fe­
rit yer­ler­de­ki mu­ha­bir­ler ile iliş­ki ye­ter­li
de­ğil. Sa­yı­la­rı ol­duk­ça az. İş­çi mu­ha­bir­le­ri
kad­ro­lar ye­tiş­ti­ril­me­li­dir, par­ti ba­sı­nı için
sis­te­ma­tik ola­rak pa­ra top­la­na­bi­lir­di, ki bu
da ga­ze­te­yi ye­ni kit­le­ler­le iliş­ki­ye ge­çi­re­
cek­tir.
"Czer­wonny Sztan­dart"ın ve ba­zı di­ğer
par­ti ya­yın­la­rı­nın di­li ço­ğu kez iyi de­ğil,
zo­run­lu ol­ma­dı­ğı hal­de ya­ban­cı ke­li­me­ler
ve ede­bi kav­ram­lar kul­la­nı­lı­yor. Bun­lar,
or­ta­la­ma bir iş­çi, he­le he­le bir köy­lü için
an­la­şıl­maz­dır. Ma­ka­le­le­rin di­li, ba­zen, par­
ti bil­dir­gesin­den fark­lı değil. Popüler bir
dile ve faaliyet alanının iyi kav­ran­masına
PKP'nin "As­ker Basını" bir ör­nek­tir. Biçim
ve içerik­te çok sayıda ek­sik­tir­ler. Kadın
gazetesi "Bayan İş­çilerin Sesi"nde görül­
mek­t edir. Yayım faaliyetinin tek­n iği
yönün­den de par­tinin ar­tan itinasına ih­tiyaç
var. Bazen par­ti çağ­rıları, bütün değerini
kay­bedecek derecede .... kötü basıyor­lar.
İş­çi on­ları okuyamıyor. Literatürün yay­gın­
laş­tırıl­ması üzerine par­tinin denetimi de
yeter­s iz. Par­t i basınının bel­l i bir kıs­m ı
hala, her­han­gi bir şekil­de bir yer­ler­de kalı­
yor ve iş­çi okura ulaşamıyor.
Bütün par­ti basınının or­tak bir ek­sik­liği
de par­ti iç yaşamının, özel­lik­le par­tinin
ör­güt­len­me sorun­larının yeter­li ay­dın­latıl­
mamasıdır. Bu açık, PKP'nin ör­güt­len­me
sorun­larına öz­gü bir or­ganın ol­mamasıy­la
daha da açıl­mak­tadır. Oy­sa, ör­neğin par­
tinin ar­tan nüfusunu par­ti ör­gütünün pekiş­
tir­me yetenek­siz­liği gibi bir sorun, PKP
için ol­duk­ça cid­di bir prob­lem­dir.
Burada, par­tinin teorik or­ganı, "Nowy
Przeg­land" bir is­tis­na oluş­turuyor. O, son
dönem­ler­de ör­güt­len­me üzerine sis­tematik
olarak makaleler yayın­lıyor. Par­tinin ideo­
lojik seviyesinin yük­s el­t il­m esi ve men­
şeviz­min (PPS-Lewiza) ve Lüksem­burg­
çuluğun (Polon­y a ve Lit­v an­y a Sos­y al
Demok­rasisi) kalın­tılarına kar­şı uz­laş­maz
mücadele bağ­lamın­da "NP"nin kat­kıları
büyük­t ür. Sorun­l ara derin yak­l aşım ve
an­l aşılır dili ile "NP" üyeler arasın­d a
büyük sem­pati kazan­mış­tır.
PKP'nin genel faaliyetin­d e basının
an­lamı ol­duk­ça büyük­tür. Acımasız faşist
terörün zor koşul­l arı al­t ın­d a komünist
basın çoğu kez can­lı sözün yerini al­mak
zorun­dadır. O, iş­let­melere, maden ocak­
larına ve köy­lere giriyor ve orada emek­çi
yığın­ları faşist dik­tatör­lüğe kar­şı mücadele
100
Polonya Komünist Partisi’nin İllegal Basını Üzerine
için ör­güt­lüyor. Sınıf düş­manını teş­hir edi­
yor ve zaferin yolunu gös­teriyor.
Rundsc­hau*, yıl 3, sayı 6
* Rundsc­hau: Komünist En­ter­nas­yonal'in yayım or­gan­ların­dan "In­ter­nationale Pres­sekar­nez­pan­
denz" (Inp­rekann) yerine 1932'den itibaren yayın­lanan haf­talık (ön­ce ay­lık­tı) der­gidir.
101

Benzer belgeler