İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
Yalnız Değiller
Saydam ve ıslak ölüm
eğer boyunlarına geçirilen ilmikten
gökten bir fırtınayı koparır gibi
koparacaksa ciğerlerini
nefesimi onlara vereceğim
kalbimdeki yaşayan tıpırtıyı
gözlerimi onlara vereceğim
oyarak kirpiklerimle dünyada
acıya ve öfkeye dair bütün görüntüleri
Urgan
demir yollarında
fabrikalarda
gün boyunca çığlığın dinmediği
şehrin uzak semtlerine doluşan işçilerin,
pamuk seline yaprak yaprak dökülen
tütünde
zeytinde
fındıkta
çam denizinde ormanların
ve verimsiz düzlüklerinde kurak toprağın
açlığın can çekişini
tırnakla
terle
susturmaya çalışan yoksul köylerin
gözlerinde parlamaya başlayan
umut için düğümlendi
Saydam ve ıslak ölüm eğer boyunlarına
geçirilen düğümden dökecekse körlerin
alfabesini yumruğumu onlara vereceğim
yaşayan yumruğumu ağzımı onlara
vereceğim yeryüzünün bütün mert ölüleri
için toplayarak kanlı kelimeleri
Nihat BEHRAM
Aralık 93/ Oc ak 94'te
MERHABA
1
Me rha ba
2
İs Ka ra sı Ke nt Re simle ri/ Ha yati A zi m
14
Özgü rlü k Tut ku su S a ğ m a l c ılar C e z a e v i
Devrimci Tutsakları
20
Çü nkü Zalimi n Ta rihi Yo ktu r/ İ brahim
Kara ca
24
. D ostlar D ağla n K u ca kla mı şla r/ Nû Ji ya n
25
Bir Kaldır B a ş ın ı Bir Kaldır S e l a m ı m ı z
Da ğlarda Bulu şsu n/ Nû Jiyan
26
'Eme k Tepe si'nde S ö z ü m ü z V ar S a d
ı k Ç elik
28
Te ze k E me ktir/ Meh met Ali Ç a t a l t e p e
32
Bizim Ola ca k H alkı mı n O l a c a k
39
Ha be r-Y o ru m
A R K A K A P A K : B A K I KA RADENIZ
Korku yorla r...
T ü m d e ğ e rle ri a lt ü st o lm u ş , d a y a n a kları çökm ü ş ,
e k o n o m is i, silahlı gücü, politikkuru mlarıyla, sarsıntı
yaşayan h e r iktidar gibi ko rku yo rla r.
Halka sun acak alternatifleri kalm adı kça ko rkuları a rtıyor. Çare sizlik i çinde,
tarihin onlar i çin biçtiği ka çınılm az so na ya kla şıyor ve ko rku yorla r. Saldı rganlı kları
pervası zlıkları yetmiyor. Bir girdaba düşmü ş gibiler. Saldırdıkça daha g eniş yığınları
karşıları nda bulu yo rlar. A yrım gö zetme ksizin tü m eme kçi yığı nları hed efleme k
zorunda kalıyorlar. Çün kü gide re k gü çsü zleşiyorlar. Fa rkı nda olma dan, son
imkanları m, son ko zlarını kullanıyo rlar. Ye ni terör ya sa sı yla tüm d emo kratik gü çleri,
hak a ram a mü cad elesi içinde ki tüm e me kçileri hedefliyorlar. Çün kü tü m halkt an
ko rku yorl ar.
Korku yorla r.
Türkülerimi zden ko rkuyorlar, h alkın tü rkülerinden. K arşılaştı ğı on ca ba skı ya
rağme n Hal kın a cı sını se vincini öfkesini ve ö zlemlerini dile getirmekt en
va zge çme yen Grup Y oru m'u n tü rkülerinde n korku yo rlar. 8 yıllık onu rlu
mücadelesi yle, miting alanlarında, f abri kalarda amfilerde, g eceko ndu so ka klarınd a
çınlattığı tü rküleriyle; sa yısı z gö zaltıda n yasa klam a ve soru ştu rmalara, Me rsin
tutsa klığından, Eskişehir soru ştu rma sın da ö zgü rlük ha kkını kollanma sına, Kon ya
duru şma sın da ki "savunma "sına kad ar tü m ba skılar karşı sında ta kın dığı te slimiyeti
redded en u zlaşma z ta vrı yla küçük b urju va sanat çı gelen eğini sarsa n, onu rlu aydın
sanatçı örneğini yarattı Grup Y O R U M . Bir K a r Makinası oldu ve yeni gelenekler yeni
değerler ya rata ra k a çtığı yolda yeni Grup Y ORU M'lar ya ratma kta ge cikme di.
Örgütlü sanatın h alkın ö zgü rlük mü cadele sinde na sıl en ö n saflarda
çarpışabileceğim g öst erdi. Bu yü zden kültü r sa nat atanı nda iktida rın İlk
hedeflerinden biri oldu. Son a çılan da va, yargıta yca da on aylan ara k m ahkumiyetle
sonu çlandı. Elif Sum ru Gürel ve Ke mal Sahir Gü rel, tüm hu ku k kuralları, hatta
düzenin kendi ya saları d ahi çiğnene rek 1 yıl 8 ay hapis ve 42 milyo n para ce za sına'
çarptırıldı. M a h k e m e dosyalarında, "bilirkişi" raporları ve salonda ki "göre vli" tanıklar
"dü zenledikle ri rapo rlarla birbirlerinin yalanlarını do ğruladı. V e ceza ona ylandı.
Yılmaya caklar. Türküleri susma yacak. Halayları mücadele alanlarına ya yıldı bir kez .
Zindanlara sığdırmayacaklar onları. Kapağımızı Grup Y O R U M ' a a yırı yoruz. A milcar
Cabral'ın "K ültür ağa cının t ohumla rından diren ç ve ö zgü rlük çiçe klerine " sö zünü
onlara adı yo ru z.. Bunu fa zla sıyla h akettiklerine inanı yo ru z.
Kürt halkına yön elik baskılar, Lice'de katliam düzenlemekten, Özgür Günde m
gazete sinin dünyada e şine az ra stlanır biçimde ba sılara k çalışanlarının gözaltına
alınm a sın a, arşi vle rinin t alan edilm e sine de k u za nı yo r.
Hakla r ve Özgürlü kler Platformu'n un o rganize ettiği "Kü rt Hal kıyla Da yanı şma
Heyeti" gö zlemler yap mak ve ra por ha zırlama k ü z e r e Li ce'ye gitti. Aralarında
Fotoğraf-Sinema Emekçileri ve Tavır yazarları da vardı, "İs Karası K e n t Resimleri"nde,
katliamı tüm çıpla klığıyla anlat ma ya çalıştı k. İ s ka ra sı şilinsin, küller dağıl sın diye.
Öykümü zü, ölü m yıldö nümü nedeni yle anma k ist ediğimiz En ve r Gö kçe 'ni n bi r
şiiri yle bitiri yo ru z. "Onla r Yo ksul Eti Y e rler."
Korku, d arağa çları politikası nı yeniden günde me getiriyo r. O y s a çokta n teşhir
olmu ş, de mo kra si mü ca dele siyle ifla s e ttirilmiş bir politika bu . Tüm t oplum un
üze rinde yağlı ke mendi bir te hdit un suru olara k sallandırma k i stiyorla r. 'C esaretine
varsa a sın' diye ha ykı ran de vrimci tutsa klar yanıtı bir çok k e z özgü rlük e ylemleriyle
ve rdiler Sağ mal cılar Ce zae vi'nd eki d evrim ci tut sa klard an gelen "Özgü rlü k.
Tut ku su", aynı ya nıtı verm ede ki ka rarlılık ve co şku yu ta şı yor.
Dağlar, milyonla rın u mud unu b arın dırara k b ağrı nda, t üm h eybeliyle dikiliyo r
zulmün zorb alığın karşı sında. A rdından çatlayaca k şafağı, do ru klarında ki parıltılarla
müjdeliyo r. Nû Ji yan 'ın iki ö ykü sü va r da ğlard aki u mudu anlatan: "Do stlar Dağla rı
'Kucaklamı şlar" ve "Bir kaldırma sını Bir Kaldır Selamı mız Dağla rda Bulu şsun. "
Sınıf mü cadele sinin zen gin dene yimleri ö yküleşip a kı yor sa yfaları mı za.
Kağıthane Belediye si ve Toro s Güb re işçilerinin direnişlerini sayfalarımı za ta şındı:
"Te ze k Em e ktir" ve "Em e k Te pe si'nde Sö züm ü z V ar. "
Abidin Dino 'yu yitirdi k/'Mutluluğ un re smi " u sta nın fı rça sınd a kaldı. Onunla
birlikte göçüp gitti. İbrahim Ka ra ca, a rdında n sesleni yor: "Sen O Re smi Yapa ca ktın
Abidin. "
O resim yapıla ca k. M utluluğun re smi çizilece k ül kemi zde. E ski, sa rsılıp
yı kılı rke n, ye rini yeni, gele ce k vad ed en dold ura ca k.
D o stl u kl a...
T AV I R
1
fotoğraflar:FOSEM
Lice'nin girişinde durduruluy oruz.
Minibüsümüz y olun sağına park
ediy or.
Hemen
önümüzde
durmuş bir minibüs daha v ar.
Y edi sekiz kişi y üzleri y ola
doğru tek sıra dizilmişler. Üst
araması ve kimlik kontrolünden
geçiy orlar. Az sonra biz de öy le
tek sıra dizileceğiz. İlk kimlik
kontrolü de değil bu. İstanbul'dan çıkışımızdan bert üç
dört kez y aşadık ay nı şeyi. İlki
Bolu dağlarınday dı. O zaman
otobüsten aşağı inin dememişti
askerler. Oturduğumuz y erden
kimliklerimize bakıp inmişlerdi.
Bize y önelik herhangi birşey de
y oktu. Otobüs dolu, Lice'y e
gözlem hey eti olarak giden bizlerse oniki kişiy iz. Çoğu Tiy ad'lı. Özgür-Der'den de üç ana
v ar aramızda. Sağlık-Sen ve de
Fosem'den birer kişi katılmıştı
hey ete. Fosem'li arkadaşın işi
zor. O görüntüleyecek Lice'yi.
Tav ır dergisinden sen de gider misin? dediklerinde hiç düşünmeden evet dedim. Ucun
kıy ında da olsa görmüştüm ülkemin bir çok bölgesini. En
azından her bölgeden bir kaç
şehir... Sadece Güneydoğu.
2
TA V I R
Soğuk mudur şimdi orası? Soğuktur... Geceleri soğuktur...
Şimdi, şimdi soğuktur. Her zaman soğuktur! Bir kazakla kaban almalıy ım y anıma. Kazakla
kabanı aldım. Kürtçe'de bilmiyorum ama bir başka dil konuşsa da insan anlayabilir karşısındakini. Diller sussa bile gözler
konuşur. Bazen ay nı dili konuştuğunu sanırsın. Çelişkiler yumağıdır ay nı dilin f arklı tellerinden konuşmak. Bölücü terörist
öldürüldü... Ölü ele geçirildi.
ARGK gerillası öldü... Faili
meçhul cinay etler... Y ol boyunca bunları düşünüy or insan ister istemez.
Seksendört y ılından beri hiç
bitmeyen birkaç çapulcu, birkaç
bölücü eşkiy a söy lemleri...
Özellikle Türk Halkı hep bu birkaç sözcüğüne takılıp kaldı. Bu
nasıl birkaçtır ki sonu gelmez
diy e pek sormadı kendi kendisine. Son süreçte askerlerin bay raktan ip memleketlerine gönderilmesi arttıkça bu soruy u sormay a başlayanlar da f azlalaştı.
Y ine de Kürdistan'ın şehirleri
çok uzakta bir y erlerde sanki.
Somali kadar uzak! Ateş düştüğü y eri y akıy or sadece.
Lice'y e hareket etmeden
birkaç gün önce Çanakkale'nin
bir köy ündeyim. Daha önceden
tanıdığım bir köy lü. Kırk y aşlarında. Y oksul say ılmaz. Varsıl
da değil. Az topraklı. Ama sorunu bu değil. Kahveler kapanmış, eve gidiy orum. Beni görünce hoşgeldin dedi. Selam
v erip y ürümey i düşündüm. O
konuşmak istiy ordu benimle.
Son günlerde içkiy e vurmuş
kendini. Kolumu tutup "göndermem" diyerek sarstı. İlkin kimi
nerey e göndermeyeceğini anlay amadım. "Oğlum komando
olacak, hazır asker. Oraya gidecek" dedi. SHP'li. Partinin ilçe örgütüyle görüşmüş. Milletv ekilleriy le, özellikle köy e oy istemey e gelen milletvekilleriyle
görüşeceğini,Başbakan'a
mektup yazacağını söy lüy or.
Ulaşabilir mi bilemiy orum. O da
bilmiy or bunu. Söy lerken çaresizliğin acısı çöküyor her sözcüğe. Kolumu sarsarken ise kararlı. "Anlamsız bir savaş var
orada, ben oğlumu nasıl gönderey im bile bile ölüme? Göndermem. Bitmez bu savaş, y ıllarca sürer". Onun çaresizliğini
y aşıy orum. Ne yapmalı, nasıl
y apmalı diy e soruyorum kendime. Onun y anıt aradığı soru da
bu. Susuyor. Sonra sesini y ükseltiy or birden. "Çakmalı kibriti
Ankara'dan ötesine. Bu savaş
böy le biter ancak. Savaş bitecekse beni de götürsünler." Bu
sözü öy lesine hiddetle söylüy or
ki ağzından f ırlay an tükrük parçacıkları v uruy or y üzüme. Ben
onun oğlunun aşmazını y aşarken; y akılmış kentlerin ortasında buluy orum kendimi, gözlerimi kapasam
boğulacağım.
"Sarhoşsun sen, sonra konuşuruz" dedim ona.
Askerlerden biri "inin aşağı"
diy or. Sesinde ne aşırı bir öfke,
ne de sev ecenlik var. İniy oruz.
Bey nimde kibrit çakılmış kent
resimleri. Tedirginim. Alt taraf ı
sıradan bir kimlik kontrolü bu,
sakin ol diy orum kendi kendime. "Aşağı inin" diy en askerin
"arkanıza dönün" diy eceğini v e
sonra y anındaki askerlere "Nişan ait! Ateşi" komutu v ereceğini düşünüy orum bir an. Bütün
bunları düşündüm gerçekten.
Kasabaların ateşe v erildiği bir
ülkede neden olmasın.
İstanbul'da TİY AD'a giderken
y olda bir arkadaşıma rastlamıştım. Sevinmişti beni gördüğüne. Damdan düşer gibi "Lice'y e gidiy orum" dedim ona.
Y üzü birden durgunlaştı. Kaygı
korku karışımı duy gular uçuştu
gözbebeklerinde. Güle güle v ey a iyi y olculuklar demesini beklerken "bölünmeden gel" dedi
Algılay amamıştım. Hemen sonra da "y ani parçalanmadan gel"
diy e ekledi. Gülümsedim.
Sıray a dizildik bir öncekiler
gibi. Arkadaşımın beni uğurlarken söy lediği söz gelip geçiy or
usumdan. Bölünmeden gel.
Bölünmeden... Y ine gülümsüy orum. Tedirginliğim uçup gitmiş. Özgür-Der'li analara bakıy orum. Oldukça rahatlar. "Kadınlar da inecek mi oğlum?" diy e soruyorlar askere. Ceza v e
Tutukev i kapıları daha da olgunlaştırdı onları. Askerlerden
biri "insinler insinler" derken,
y anındaki "gerek yok" dedi. Üst
araması v e ayaküstü kısa bir
sorgudan sonra assubay Emniy et Amirliği'ne gitmemizi v e
oradan izin almamız gerektiğini
söy ledi.
Lice'nin girişindeki konutlarda hasar yok. Y anmış, y ıkılmış
bir kent beklerken böy lesi bir
görünümle karşılaşmak şaşırtıy or insanı. Az sonra puslu v e
kirli camlardan birkaç yanık ev
görüy orum. Şaşkınlığım birden
burukluğa dönüşüyor. İnsanın
içini acıtan bir duygu bu. Bu görüntü v e duy gudan kurtulmadan
çarşının y anından geçiy oruz.
Sağ taraf taki y apılar tek katlı,
sol taraftakiler ise iki... Geniş
bir
caddenin
kenarlarına
sıralanmış işy erleri. Bitişik nizam. Bu cadde ikiyüz metre kadar sonra karşıdaki işyerlerince
bölünüy or. Tam bir harabe. İs
karasına bürünmüş herşey.
Emniy et Amirliği'nin önündey iz. Dört katlı sarımsı bir y apı, önüne, kömür y ığılmış. Binanın biraz sağında, bahçenin
ortasında ise çotuklar... Kapısındaki merdiv enlere her iki
y andan geçiş y eri bırakılıp insan boy unca kum torbaları dizilmiş. Ay nı kum torbalarından
binanın sağ y anında da v ar.
Orada bir de panzer duruy or.
Namlusu komando elbise kumaşından bez bir torbay la örtülü. Binanın sağ köşesinde aşağıdan y ukarı sıralanmış ve ay nı
silahtan,çıkmış izlenimi veren
y edi sekiz kurşun izi. Bu izlerin
bir benzerini daha görüy orum
az sonra. Camlar v e çerçev eler
sağlam. Bahçe duv arının üstündey se demir çubuklardan
korunakları...
İmralı Y arı Açık Cezaev i'ni
sey retmiştim geminin güv ertesinden. Denizin ortasında bir
ada. Mahkumlar v e görev liler...
Aralarında ne f ark v ar diy e düşünmüştüm. Lice'nin Emniy eti
de bana İmralı'y ı anımsattı. Altı
sekiz y aşlarında üç çocuk bahçey e çıktı. Duvara tırmanıyorlar
ama atlay ıp çıkmıy orlar dışan.
Bir kadın, gözucuyla bizi izley erek halı silkeliy or camdan. Kısa
aralıklarla dışarı çıkan bir Özel
tim vey a polis, çocukları kontrol
ediy or.
Emniy etin karşısına düşen
ev lerin bahçe duv arları oldukça
y üksek. Ev duv arının çok az bir
bölümü v e çatılar görünebiliy or
sokaktan. Bir de ağaçlar. Bu ev
duv arlarının ne Şam'ın şekeri,
ne Arabın y üzü diy e f ısıldadıklarını duy uy or gibiy im. Mahallenin arkasında ise Emniyetin
önündeki kum torbalarıy la bakışan sarp kayalıklar.
Emniy etin önünde beklemedey iz. Ne kadar süreceğini bilemediğim bir bekley iş bu. Gürültüy le başımı arkay a çev iriyorum. Bir an savaşın tam ortasında kalmışım duygusuyla
"Aaa! Tank geliy or" diyorum.
Başka bir arkadaş düzeltiyor
"Bu tank değil, kariy er" Kariy er,
beş on metre önümüzden sarp
kay alara doğru saptı. Orada
beklediğimiz iki saat boy unca
üç kariyer geçti y anımızdan.
Üçü de ay nı y önden gelip ay nı
y öne gittiler. İlk geldiğimizde bir
Renault araba, bir polis minibüsü, bir de panzer... Üçü birden
koy ulmuşlardı y ola. Çarşıy a
doğru gitmişlerdi. Biri makam
arabası, biri koruma minibüsü.
Panzer de korumanın koruması
olsa gerek. İki de jeep gelip gitti
o süre içinde. Eller her an tetikte. Öyle rahatça oturmak y ok
araçlarda. Birkaçının y üzü öne,
ikisinin yüzü ise arkaya dönük
oturmuşlardı. Gözleri de tetikte.
Görebildiğim sokaklar genelde boş. Biraz ilerde sarı bir
inek başıboş geviş getiriyor.
Y an taraf ımızda, çamurun içinde ezilmiş bir kedi y avrusunu
başka bir kedi kulağından tutmuş sürüklüyor. Sey rek olsa da
y anımızdan birileri geçiy or. Bakışlarına, giysilerine, yürüy üşlerine bakarak tahminlerde bulunuy oruz. Halktan dediklerimiz
daha çok tıraşsız v e gariban giyimli. Bakışları ezik. Y üzü dolgun v e tıraşlı, bakışları kuşkucu, diğerlerine oranla biraz daha iy i giyimli olanları işbirlikçi
diy e niteliyoruz. Y üzey sel bir
değerlendirme olsa da y anılma
pay ı az. Böy le nitelendirdiklerimiz y anımızdan geçip Emniy ete girip çıkıy or. Komando giy silerini anımsatan parkaları, bastığı y eri ezip geçen y ürüy üşleri,
keskin bakışları, dudaklarının
TA V I R
3
yanlarından aşağıy a uzanan faşist bıy ıkları ve makinalı silahlarıy la özel timleri ise beşy üz
metre öteden tanımak olası.
Emniy etin önüne ilk geldiğimizde Lice insanıy la konuşabilirle, ilçeyi görebilme izni v erileceği konusunda umutluy dum.
Saatler ilerledikçe bu umut azalıp kay boldu.. İsimlerimiz v e
hangi dernek adına geldiğimizin
y azılı olarak istenmesi, hakkımızda soruşturma y apılması
gibi işlemlerin tümü oy alamak
için. Bu bekleme esnasında hey etten iki arkadaşımız telef on
bahanesiy le minibüsten ay rılıp
birkaç f otoğraf çekti, insanlarla
konuştu. Bu oyunu sürdürmek
istedik ama daha sonra tuvalet
için giden iki kişinin peşinden iki
özel tim geldi. Bir anlamda minibüsün içinde gözaltınday dık.
Valilikle görüşeceğimizi söy leyerek ayrıldık oradan. Fakat, insanlarla mutlaka konuşmalıy dık. Çarşıdan geçerken y angından f azla etkilenmeyen çay
ocağını anımsatan bir kahvey e
girdik. O küçücük kahvede y irmi otuz kadar insan vardı. Onbeş kişi de biz girince kahv ede
kıpırday acak y er kalmadı. Kahv edekiler genelde orta y aşın
üstünde.Çoğunca da y aşlı. Bizimle konuşmay a çekineceklerini düşünmüştüm.Y orgun v e
hüzünlü y üzler uçup gitti biz
kahv ey e girdiğimizde; Heyecan
dalgası gezindi.
Geçmiş olsun diledik herbirimiz. Sağolunlar bitmeden karşılıklı sorular başladı.
-Nereden geliy orsunuz?
-TİY AD'dan, "Tutuklu v e
Hükümlü Aileleri ve İnsan Hakları..."
Daha sözümü bitirmeden
kesiyor konuşmamı "İnsan hakları kalmamış." Bu sözü bir kaç
kez tekrarlıy or. Sesi öfke tonunda,
"Doğru, insan hakkı kalmadı. Sizinle konuşmamıza da izin
vermediler". Çay içme hakkımızı kullanıy oruz. "Nasıl başladı
olay lar, Gerilla v ar mıy dı Lice'de?"
"Gerilla y okti. Asker yapti,
4
TA V I R
dev let y apti." yanındakilerden
herbiri onay lıy or bu sözleri.
Hatta onaylamanın da ötesinde
başlarını sallay arak hepsi ay nı
sözcükleri tekrarlıy or." Asker,
dev let... saat dokuzda başladi.
Bir asker kaçın olay çıkacak, diy e bağirdi. Ellerinde ateş püsküren silahlar v ardi." Y anındaki
" lav silahı" diy e düzeltiy or onu.
"Dükkanlara bey az tozlar attiler. Ev lerde canını kurtaran dama kaçti. Ateşe v erdiler dışarı
çıkanı kurşunladiler. Hayvanlar
da y andi. Havadan, karadan
hery erden ... Helikopter v ardi.
Tam üç gün..."
Bizimle konuşmaya çekineceklerini düşünürken konuşmak
için birbiriy le yarışan insanlarla
karşılaşmanın
şaşkınlığınday ım. Kahveci çay getirdi. Elimde öy lece duruy or. Olay lar bitmiş olmasına karşın her an,
herşey olabilir orada. Bunu düşünüy orum. Bize de.. Veya biz
gittikten sona bizimle konuştukları için...
Onlar anlatıy or. Anlattıkça
ürküy or insan. Çarşıdaki sav aş
sonrası görünümde doğruluy or
onları. Kahv ey e girerken güv enlik görevlilerinin peşimizden
geleceğini tahmin etmiştik...
Daha çay ımdan yudum almadan geldiler bile. Kahv edekilerse anlatmay a dev am ediyorlar çabuk çabuk. Biliy orlar çok
zamanımızın olmadığını.
" Dörtyüz ev y andi, ikiy üzkırk dükkan yandi. Elli altmış
ölü., üçy üz dörtyüz genç nerede belli değil"" Birini panzerin
arkasına bağlamışlerdi sürüklediler "
Ay lar önce "Gündem" gazetesinde gördüğüm bir fotoğraf gelip oturuy or gözlerime, irkiliy orum: " Canlımıy dı adam?"
"He canliydi. Sürüklediler ama
ölmedi, sonra duv ara y aslattilar
ellerini. Kurşunladiler"
Özel tim kahv eden çıkmamızı söy lüy or. Duy duklarımın
şokunday ım.
Panzerle sürüklediler... kurşunladılar... Bulduklarını aldılar,
kadınları zıplatıp ü zerinden düşenleri topladılar.. Biz yaşadık
bunları... Üç gün havadan, karadan ateş püsküren silahlar...
"Y ardım edemik birbirimize.
Herkes kendi canına düştü.
Kendi ölüsüyIe uğraştı. On dokuzunu belediye gömdü.
"Ne kadar insan kaldı şimdi
Lice'de?"
"Hepsi göçtü. Y üz hane y a
var y a y ok. Parası olan, dışarda
akrabası olan göçtü. Durumum
olsa bende göçerim"
Kabaca bir hesap yapıy orum. Lice'nin girişinde nüf usu
dokuzbinaltıy üz y azılı.Bir hanede dört kişi olsa. Lice nüf usu şu
an dörty üz kadar.
Bir y udum çay içip ay ağa
kalkıy oruz. Gitmemiz gerekli.
"Gitmey in, nasıl olsa işkence çekeceğiz siz gittikten sonra.
Gitmey in"
Çay larımız y arım kaldı. Bir
sigara içimi konuşamadık Lice'nin insanıy la. Anlatacak ne
çok şey leri vardı. Saatlerce
sohbet edebilmeyi, sorunlarını
dinley ebilmey i, hep beraber,
günahıy la sev abıy la geçmişi
değerlendirmey i...
hepsinden
önemlisi geleceği ve umudu konuşabilmey i ne çok isterdim.
Çay larımız gibi y arım kalmıştı
her şey. Bu nedenle buruk ayrıldım Lice'den. Hele hele de
"gitmey in! Sizinle konuştuğumuz için nasıl olsa işkence göreceğiz. Gitmey in" diyen kahvedeki o Lice'linin sözleri... Kurşun olup saplandı içime. Kendisi orada kaldı"gitmey in" diyen
mav i gözleri geldi ardımsıra.
Biraz buruk, biraz yaralı ay rılsam da Lice'den, boşuna değildi y irmi y irmibeş saatlik y olu
aşıp geldiğimiz. Kaçamak olsa
da Lice insanıy la konuşabilmiş,
tamamen yanmış çarşı v e mahallelerden birkaç görüntü alabilmiştik. İşte bunun içindi tüm
sev incim. Daha da önemlisi birileri gelip bulmuştu onları bu
y anmış ilçede.
Tekrar Diy arbakır'a dönüy oruz. Y ol boyunca sürülmüş, ekime hazırlanmış toprakların arasından akıp gidiy or minibüsümüz. Arada bir de y apraklarının
çoğu koparılmış, çiçeğe dur-
muş tütün tarlaları...
Y anından geçtiğimiz köylerdense y oksulluk kokusu geliyor.
Bunun nedenini kav ramak zor
değil. Tarlalarda sınır çizgileri
y ok denecek kadar az. Otu rup
her tarlanın kaç dönüm olduğunu hesaplama olanağım
y ok. Sadece çok büy ükler diy ebilirim. Lice'lilere soramamıştım
ne kadar toprakları olduğunu.
Hey etten iki arkadaş, Lice'de iki saat bekletildiğimizi, ilçede gözlem y apmamızın engellendiğini belirten bir dilekçey i
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'ne v erdiler v e tekrar Lice'y e
gitmek için izin v erilmesi talebinde bulundular. Valiliğin y anıtı ise: Bölgey e giriş çıkışın
serbest olduğu ve bunun için
izin alma gereği olmadığı şeklinde. Vali'liğin basınla ilişkiler
sorumlusunun odasının duv arlarında PKK'nın bastığı köy lerden görüntüler asılı. Kurşunlanmış çocuk f otoğrafları... Dilekçe
v ermey e giden arkadaşlara
bunları y azmıy orsunuz, bunları
da y azın denmiş. Boy alı basında insanın tüy lerini diken diken
eden f otoğraf lara sıkça rastlamak olası. Bölgenin f eodal yapısı v e de etkisiyle bazı y anlışlara düşülmüş olabilir. Fakat
esas olarak kontrgerilla prov akasy onlarını da düşünmek gerek. Nerede bir savaş v arsa
orada çocukların pay ına da acılar düşüy or. Çocuklar ki bir böcekten bile günahsız v e bir o
kadar da sav unmasız.
Diy arbakır, geniş caddeleri
v e apartmanlarıy la ilk geldiğimde İstanbul'u anımsattı bana.
Plak-kaset dükkanlari, butikler,
İstanbul'daki kadar çok olmasa
da işportacılar... Uzanan Kale
duv arları ise bu görüntünün tamamlay ıcısı. Bu geniş caddede
yürürken önümüze çıkan on onbeş metre derinliğindeki büy ük
çukuru görünce istanbul'da olduğuna inanası geliy or insanın.
Y anımda Diy arbakırlı bir şair arkadaşım var. Metro mu diye
sordum ona. "Y eraltı çarşısı.
Y erin üstü bitti de altını satıy orlar." dedi. Diy arbakır'ın altını
satmaları doğal. Y oğun bir göç
dalgasını göğüslemey e çalışıy or bu şehir. Nüf usu son bir y ılda iki katına çıkmış. Kalesi, modern cadde ve apartmanları ve
nüf us göçü bir y ana; Diyarbakır
dey ince aklıma önce faili meçhuller geliy or. Bir gün önce terminalden Tav ır Dergisî'nin bürosuna gelene değin insanların
y üzlerinde korku ve endişe rüzgarları aradım. Yoktu. Kanıksamış olmalılar diye düşündüm.
Şair arkadaşıma ilk sorduğum
soru da bu oldu. Sönmüş bir
y angının küllerini eşelediğinizde altından çıkan korların elinizi
y akması gibi bir şey bu. Y üzünde endişe rüzgarları uçuştu birden. "Korkuy oruz" dedi. Y ürürken sıkça arkasına bakma gereği duy armış. Bir gün sonra Lice'den Diyarbakır'a döndüğümüzde bende de başladı ay nı
şey. Postanede, telefon kulübelerinin önündey im. Kuşkuyla
bakmay a başladım insanlara.
Y anı başından geçen veya telef on kuy ruğunda arkanda bekley en birine kuşkuyla bakmak...
Korkunç bir duy gu bu.
Diy arbakır'daki ilk gecey i
şair arkadaşımda geçirdim. Şiirden, öy küden, müzikten konuştuk. İnsanı nasıl da birbirine
y akınlaştırıy or böy lesi ortak
duy gular. Grup Y orum'un son
kaseti "Hiç Durmadan" çok sevilmiş Diy arbakır'da, özellikle
de "Siv as" türküsü. Kim bilir,
belki de yangınlara daha yakın
olmaktandır.
TA V I R
5
Diy arbakır'da ikinci günüm.
Asım'la tanıştım. Dalgalı siy ah
saçlı, iri gözlü, beyaz tenli... Kirpikleri o kadar sık v e uzun ki rimel sürülmüş izlenimi bırakıy or
ilk bakışta. Sakalları uzamış
birkaç günlük kadar. Konuşuy oruz
İstanbul'dan,
Diy arbakır'dan, Lice'den... Sakalları
uzamış olsa da temiz yüzlü bir
genç benim için. Mahsun v e
dostça gülüyor gözleri. Sokakta
dolaşırken birçok insana kuşkuy la bakmama karşın güv en
duy uy orum ona. Onunla tanıştığım için şanslı bile görüy orum
kendimi. Bu gece konuğu olacağım. Lice'deki akrabaları v ar-
6
TA V I R
mış. Çıkıp gelmişler Lice y ıkıldıktan sonra. Ali Paşa Mahallesinde oturuy or. Diy arbakır'ın
geniş caddesinden ara sokaklara dalıy oruz. Lambaların çoğu
y anmıy or. Sokaklar dar mı dar.
Dört adam yan y ana ancak y ürüy ebilir bu sokaklarda. Y üksek
taş duvarların arasında tarihin
içine içine y ürüdüğünü düşünüyor insan. Alacakaranlık. Sokağın y irmi metre sonrası bir ev le
kesişiyor. Oray a v arana kadar
çıkmaz sokakta olduğumuzu
düşünüy orum. Sonra birden y ol
sağa y a da sola kıv rılıv eriy or.
Gözlerim taş duv arlarda, y ağmur çiseliy or bir yandan. Y erler
arnav ut kaldırımı, ama bozuk.
Arada bir ay ağım su birikintisine girip çıkıy or. Arkadaşım beni
biraz dolaştırıp bıraksa, sabaha
kadar dönüp kalacağım orada.
Çok önceleri Diy arbakır'ın merkeziymiş buraları. Ermeniler
oturmuş. Şehir diğer y öne doğru büy üdükçe yoksulların oturduğu kenar mahalle otup çıkmış Ali Paşa Mahallesi. Güv enlik güçlerinin giremediği y erlerdenmiş ay nı zamanda. Bunun
nedenini soruy orum arkadaşıma "Önceleri kırık çoktu mahallede. 12 Ey lül'den önce de siyasiydi buralar" Kırıktan, siy asiy e, siy asiden de faili meçhullere atlay ı v eriyor konu. Bir dükkanın önünden geçiy oruz. "O
zamanlar Hizbullahçılar y oktu.
Onlar bir kaç senedir türedi."
Dükkanı gösteriyor eliyle "Bir
arkadaşımı tam burada v urdular." Kısa bir an durup "Nasıl bir
insandı?" diy e soruyorum. Siy asi bir y anı da y okmuş. Kendi
işinde gücünde bir insan. Karısıy la sorunları varmış. Karısının
akrabaları da Hizbullahçıymış.
Bir telef on gelmiş ay ağını denk
al gibisinden. Bir ay sonra da
taranmış.
Olay
gözünün
önünde olanlar, y ere attık kendimizi, görmedik, bilmiyoruz demişler "Görmemeleri mümkün
değil, insan y ere y atar da kaf asını bir kaldır ıp bakmaz mı ne
oluy or diye, bakmaz mı?"
Dar sokaklar sonlandı. Evdey iz. Orta boy bir salon büyüklüğünde bir hol v e her iki yanında birer odası olan bir ev. Birisi
beşikte, boy boy dört çocuk v ar
ev de. Adam elli yaşlarında karısı ise oldukça genç. Daha kalabalık bir ev bekliy ordum. Lice'li
akrabaları geri dönmüşler. Belki
de dönmemişlerdi. Tanımadıkları biriy le konuşmak istemeyip komşuya geçmişlerdi. O an
düşünmemiştim bunu. Saatlerce konuşabileceğimi düşünürken, geri döndüler dediklerinde
sudan çıkmış balığa döndüm.
Adam oğlu ile nereden tanıştığımızı, hangi gazeteden olduğumu sordu. "Tav ır" dergisinden dedim. Dergiyi tanımıy ordu
ama beni prof esyonel gazeteci
olarak algılamıştı. Lice'ye geldiğimizi, insanlarla konuşmak için
izin v erilmediğini anlattım. Televizy onda da Lice'den görüntüler
v ar. Olağanüstü Hal Bölge
Valisi Lice'ye giriş çıkışın serbest olduğunu, karşısındaki birkaç köylüy e yarı f ırça atan, y arı
da nasihat veren bir tav ırla " T ü tün paranızı almay ın diy orlar,
paranızı bile almıy orsunuz. Bu
kadar da olmaz ki. Devlete yardımcı olun. Biz sizin arkanızday ız" diy or. Karşısındaki de başını sallay ıp onay lıy ordu. Ev sahibimle ilk çelişkilerimiz de o
zaman başladı. Ben izin v ermediler dedikçe o "serbestmiş işte
bak" diy e y anıtlıy or.
Konuy u genelleştiriy orum.
Diy arbakır nasıl bir şehir, nasıl
geçiniy orsunuz gibi sorulardan
sonra Lice'ye gelip akrabalarınız birşey anlatmadı mı diy e
soruy orum. "Anlatmadılar, kurşun seslerini duy unca dama
kaçmışlar. Y üzükoy un yere yatmışlar. Hiç birşey görmemişler"
diy or kendi aksanıy la. Sonra da
y a politikacılara, ya da askerlik
anılarına getiriy or sözü. Askerde öğrenmiş Türkçe konuşmay ı. O zamanlar Türkçe konuşabildiği iki sözcük varmış. "Kırk
doğumluy am", Şimdi oldukça iyi
konuşuy or. 27 May ıs İhtilalinde
askermiş. Öğrenciler İstanbul
Üniv ersitesini işgal ettiklerinde
orada görev lendirilmiş. Çok iyi
dav ranmışlar öğrencilere v e
halka.
Anlattıkları
Vedat
Türkali'nin 'Birgün Tek Başına'
romanını anımsatıy or bana.
Daha çok öğrenci ve ay dın gözlemiy le yazılmış bu romanın eksik kalan bir y anını tamamlıy or.
Ev sahibimi dinliyorum. Bir taraf tan da uy uyan çocukların üstünde gözlerim. Biri öksürük nöbetlerine giriy or sık sık. O öksürdükçe kendi çocuklarımdan
biri hastalanmış gibi burkuluyor
içim. Bu çocuğu doktora götürmek gerek diyorum için için.
Kalkıp üstünü örtüy orum. Hem
ev sahibim, hem de Asım benden daha rahat. Beşikteki de
öksürüy or ama daha hafif onun
öksürüğü. Üçüncü çocuksa
anasının kucağında. Altı y edi
y aşında olanıy sa bizi dinliy or.
Hiç birinin ay ağında çorap yok.
Büy üğünü kucağıma alıp adını
soruy orum. Susuyor. "Türkçe
biliy or mu?" diy orum Asım'a.
Biliy or; hem Türkçe Kem de
Kürtçe." Ay akları buza kesmiş.
Soba daha kurulu değil. O an
dışarı çıkıp çocuklara çorap ve
şeker almak geçiy or içimden.
Telef on da etmem gerek İstanbul'a. Ev de telefon v ar ama
masraflı bir konuk olmak istemiy orum. Hava karardıktan sonra
sokaklar pek güvenlikli değil,
bunu öğrenmiştim daha önce.
Y ine de "dışarıy a çıkabilir miyiz?"diy e soruy orum arkadaşıma. "Çıkarız. Ay aküstü bir sorgudan geçeriz en f azla." Vazgeçiy orum dışarı çıkmaktan.
Çocuğun ay aklarını tutuy orum
yine. Soğuk mu soğuk. Diğerlerine duy urmadan çorapları v ar
mı çocukların? Varsa giy dirsene diy orum.Asım'a. Y oksulluğun üstünü örtmek istey en bir
duy guyla "Var v ar" diy or önce.
"Alışsınlar, belki dağa çıkarlar"
diy e ekliyor gülümseyerek.
Ev sahibimle hala iletişim
kurabilmiş değilim. Diyarbakır'da y aşadığı halde kendi gerçeğine bile y abancılaştığını düşünüp kızıy orum için için. Medy anın etkileri diy orum. Telev izy onda ise Lice Tabur Komutanı, Tümgeneral Bahtiy ar Ay dın'ın PKK taraf ından v uruluşu
anlatılıy or. Hangi mermilerin
kendilerinde, hangilerinin ise
PKK'da olduğunu anlatıp mermileri kanıt olarak gösteriy or.
Cumhurbaşkanı Demirel'in bir
açıklamasını okumuştum birkaç
gün önce. Kaza kurşunu diyordu. Liceliler de "gerilla y oktu"
demişlerdi. Ev sahibim "Bak
gösterdi ya işte kurşunu* diyerek "Özal iy i politikacıy dı" diy e
konuşmaya başlay ınca aklıma
birden nerede duy duğumu
anımsamadığım bir f ıkra geldi.
Gazeteci Diy arbakırlıy a 12 Eylülü sorar. Diy arbakırlı: "he v allah çok iy i oldu. İstiklal Marşımızı söy leyemirdik. Terör v ar-
dı." diy e anlatmay a başlar. Gazeteci İnsan Hakları diy e söze
girince de Diyarbakırlı "He vallah, şu kadar adam asıldı, şu
kadar adam işkence gördi" diye
sürdürür konuşmasını. Gazeteci
şaşırır."Hem iy i oldu, hemde bu
kadar adam işkence gördü
diy orsun" diy e sorar. Diyarbakırlı sakindir: "Birincisi resmi
görüş, ikincisi de benim görüşüm" Bu f ıkray ı hatırlay ınca ev
sahibime Lice demekten v azgeçtim.
Arkadaşım benden çok önce
hissetmişti
babasıy la
aramızdaki
kısır
döngüyü.
"Y atmak istersen yatak hazır
dedi." Ev in diğer odasına
geçtik. Odada bir somya v ar.
Arkadaşım y atağını bana verdi.
Kendisi için yere bir yatak
sermiş. Y atağa uzanıy orum tam
karşımda
Deniz
Gezmiş,
Y ılmaz Güney v e Şiv an'ın
büy ük boy posterleri. Dergilerden kesilmiş birkaç küçük resim
daha v ar. İlk gözüme-çarpan
Ahmet Kay a. Arkadaşım o ara
kasetleri karıştırıy or. Kürtçe mi
Türkçe mi diy e soruy or. Kürtçe
bilmiy orum. Asım da benimle
Türkçe konuşmaya zorunlu.
Müzik de Kürtçe olsun düşüncesiy le Kürtçe diy orum. "Ahmet
Kay a dinlemezsin değil mi?" diy e ekliyor. Şaşırıy orum. "Nasıl
tahmin ettin" diy orum. "Devrimciler artık onu dinlemiyorlar da"
Ben y ine onun özel y aşamına dönmek istiy orum. Y olda gelirken ben de "kırıktım" demişti.
Kırık sözcüğü tam yanıtını bulmuş değil bey nimde. Hiç sormasay dın diyen bakışları mah-up, bir o kadar da onurlu.
"Geçmiş değil, bugün v e gelecek önemli" diy erek anlatmay a
başlıy or. Hapçılıktan cepciliğe
kadar bulaşmadığı batak kalmamış İstanbul'da. Bütün bunları onun y apmış olabileceğine
inanmak zor. Yoksulluk, işsizlik,
bazen de özentiy le büy ük şehirlere akan (ki son y ıllarda buna zorla göçtürülen insanları da
eklemek gerek) ve büy ükşehirlerin batağında kaybolmaya vey a kazanılmay a hazır mily onlarca insandan biri o. Bundan
TAVIR 7
da önemlisi değişimin simgesi.
Y eter ki birazcık emek verilebilsin o kay bolmay a hazır insana.
Asım hala işsiz, bir arkadaşının
bürosunda ücretsiz çalışıy or.
İstanbul'da y aptığı en iy i iş
ise, oto park bekçiliği olmuş.
Varsıllara tepki dolu. Mily arlık
arabalarla gelip park ücreti ödemeden kaçmay a çalışan birine
park ücreti kadar para v erip yüzüne tükürmüş. Bir de polisler...
Her akşam rüşvet vermek zorunda kalmış birine. Vermeyince karakola alınmış. Rüşv et
v ermek v e karakola gitmek canına tak edince v urmay ı dünüşmüş onu. Arkadaşları v azgeçirtip memleketine göndermişler.
"Düşünebiliy or musun" diy or
gözlerimin içine bakarak. Emeğimle kazandığım bir paraydı o.
İlk kez emeğimle para kazanıy ordum üstelik."
Gece, sohbetimizle sabaha
dev rilmişti çoktan. Uyuduk.
Uy andığımda bir tencere mercimek çorbası hazırdı. Derin bir
tabak dolusu bitirdim. Ne zaman y oksul bir eve konuk olsam İ. Kay pakkaya'nın y oldaşlarına bir öğüdü gelir usuma:
Y oksul evlerinde ev deki y emeğin tümü getirilir sof raya. Kadınlar v e çocuklar sofray a oturmaz, artakalanı y erler. Eğer y emeğin hepsini y erseniz onlar aç
kalır. Dün akşam da öyle oldu.
Kadın v e çocuklar oturmadı
sof raya. Sanırım biz ev e gelene
değin onlar y emek y emişlerdi.
Sahanda y umurta v ardı. Bir tabaktan üç kişi yedik. Bir başkasının pay ını da yiy ecekmişsin
duy gusu, bir taraftan da acaba
çocuklar yemek y edi mi düşüncesi...
Vedalaşıp çıkacağım ev den. Çocuklardan biri mızmızlık
yapıy or. Ev sahibim beni gösterip "Bak bu abi polis, y aramazlık y aparsan seni döv er" dedi.
Bir an donup kaldım. Çocuğun
saçını okşay ıp abi polis değil,
dev rimci v e seni çok sevdi dedim. Ev sahibime baktım, biraz
kırgın. "Türkiy e'de devrimciler
y ok" dedi bu kez. İki halkın birbirini kucaklay amay ışının site-
8
TAV I R
mi saklıy dı bu sözlerde. Bigadiç'te, Antalya'da, Keşan'da birşey ler bahane edilip Kürtler kov ulurken dev rimciler buna engel olmadı diy ordu. Türkiye'de
dev rimciler v ar, dedim. Vedalaştık.
Hey etteki arkadaşlarla buluşma yerimiz Tav ır Dergisi'nin
bürosu. Asım Tav ır'a kadar getirdi beni. Bakkaldan çocuklar
için şeker alıp verdim kendisine. Almak istemedi "Çocuklar
için" dedim.
Bürodaki arkadaşlar kahvaltı
y apıy or. Bende çaylanıy orum.
Hepsi gencecik insanlar. Çoğu
üniv ersite öğrencisi. Güzel
birşey
gençlerle
geleceği
konuşmak. Umut yüklü bulut
herbiri. Y üz y üze tanışmasak ta
öykülerle, y azılarla tanıy oruz
birbirimizi. Aralarında Tav ır'a
y azı y azanlar olduğu gibi, y azma isteğinde Olanlarda var. Fakat önemsemiy orlar kendilerini.
Y azmanın öncelikle cesaret işi
olduğunu, y azdıkça gelişeceklerini v e yazmanın elit bir kesime özgü olmadığını anlattım
onlara. Öykülerime eleştiriler
de aldım. Bir y argısız inf azda
ölen iki genç insanı konu alan
öyküm için "Daha önceki öykülerindeki o tad y oktu, sanki biraz aceley e gelmiş gibiydi" dedi
Zozan. Oysa oldukça olumlu
eleştiriler almıştı o öykü ama
Zozan y akalayabilmişti aceley e
geldiğini. Dergi dizgiy e girmek
üzerey di dedim Zozan'a. Daha
iy i anlatabilmeliy dim Uğur v e
Şengül'ü.
Öykülerden Lice'ye geçiyoruz. Lice'yi soruyorlar bana. Anlatıy orum görebildiğimce. Bende
Diy arbakır'ı
soruy orum
"Y urtsev erlerin dışında kendini
hissettiren bir yapı y ok gibi. Sadece biz v arız" diy orlar. Biz v arız derken kitleselleşemediklerinin de bilincindeler. Daha çok
öğrenci gençlik içinde olduklarını v urguluy orlar. Kır örgütlenmesine önem v eren y urtseverlerin şehirleri yeterince önemsemediğini, her şey i gerillaya bıraktıklarını söy lüy or biri. "Okulda bir saldırı olsa ne olacak?"diye ekliy or. Hizbullahçıların v e gericilerin şehirlerdeki
gelişimini de böylesi yanlış politikalara bağlıy or. Bürodaki arkadaşlarla sohbet ederken hey etteki arkadaşlardan biri geldi.
"Y ine Lice'ye gidiyoruz." dediğinde irkildim. İlk sözüm "Bu
kez gözaltınday ız." oldu. Bir gün
önce y aşadıklarımızdan sonra
iy ice zorlama olacak bu. Arkadaşlarında düşüncesi bu y önde.
Hatta her olasılık değerlendirilmiş ben bürodakilerle sohbet ederken. Gözaltına alınır-
sak açlık grev ine başlayacağız.
Y ine bir minibüs kiraladık.
Hepimizin suratı asık. Bin bir
soru
dolaşıy or
düşüncelerimizde.
Lice'y e
girebilecek miy iz, insanlarla
konuşabilecek
miy iz?...
Hey etten iki kişiy i Diy arbakır'da
bıraktık. Onlar Hastaneye yaralı
ziy aretine
gidecekler.
Y apacakları görüşmeler en az
bizimki kadar önemli ama y ine
de biraz buruk, biraz küskün
ay rıldılar bizden. Lice'y e gidemey eceklerdi bizimle. Heyetimizin tekrar Lice'ye gidebileceği olası değildi benim için. Valiliğe dilekçe v ermiştik ama ben
bunu Lice insanıy la görüştürülmey işimizin belgelenmesi gibi
düşünmüştüm. İşte y ine Lice'nin girişindey iz. Minibüsümüz y ine durduruldu ama arama gereği duymadılar. Tanıdılar artık bizi. Hemde ne tanıma!
Hey et temsilcisi olarak aşağı
inen arkadaşla Astsubay ın konuşmalarına camdan kulak kabartıy orum "Aranızda Dev rimci
Solcular v armış." diy or Astsubay.
Y ine Emniyet Amirliğine gitmemiz söylendi. Senaryo ay ılı
diy orum için için. Fakat bu kez
direk kahvey e gideceğiz. Özel
Timler gelene değin ne kadar
kalabilirsek. Birgün önce arabadan gördüğüm yanıp y ıkılmış
çarşıda iniy oruz. Y angın söneli
bir haf ta olmuş ama kokusu gitmemiş daha. Her taraf simsiy ah. Dükkanların kepenkleri kırılmış.
Kahv eye giriy oruz. İnsanlar
genelde ay nı ama bir sigara içimi zamanda birçok şey anlatmay a çalışan, konuşmak için
birbirleriy le yarışan insanlar gitmişler de çenelerine kilit vurulmuşları gelmiş. Ölü toprağı serpilmiş kahv eye. Susku akan
y üzlerde dolaşıy or gözlerim.
"Ne oldu anlatsanız y a?" diy orum. Susuyorlar. Hemen yanımda orta yaşa y akın biri oturuy or. Ona dönüp "dün biz gittikten sonra bir şey mi oldu?"
diy e
soruyorum.
İkircikli
"Bilmiy orum, dün ben y oktum''
diy or. Bu kadar suskun olmaları
olası değil. Oradaki insanların
tümünü birer birer süzerek siv il
polis arıy orum. "Polis mi v ar
burada?" diy e sorduğumda
birkaçı birden "y ok" diy or.
Y anımda oturan ve sorularımla
ikircikle-nen ortay aşlı adamın
y üzünün ve giysilerinin daha
bakımlı olduğunun ay rımına
v arıy orum. Evet, polis bu belki
de? Ne iş y aptığını soruy orum.
Maliy e
de
memurmuş.
İkirciklenmesinin nedeni bu.
Ötekilere oranla kay bedeceği
şey leri var onun. Elimde
olmadan gülüy orum. O da
gülüy or v e kalkıp gidiy or.
Birgün önce "Gitmey in" diyen
adamda orada. Israrla soruyorum "Ne oldu, neden susuyorsunuz" diy e. Bir şey olmadı sözcükleri alçak ses tonuyla "Siz
gelmeden önce iki kişiyi aldılar." sözlerine dönüşüy or biraz
sonra. Polis otosu gelmekte gecikmedi y ine. Hey etteki av ukat
biz kahv eye girdikten sonra
Emniy ete gitmişti. Oy alanarak
gidecek bize konuşma zamanı
y aratacaktı. Heyetteki avukat
arkadaş da özel timlerle beraber geldi. Lice'yi gezebilme iznini v erdiklerini f akat polislerinde bizimle birlikte olacağını
söy lediğinde şaşırmıştık. Polisle
birlikte Lice'yi gezmey i kabullenmemek daha doğru bir tav ırdı ama her olasılığı göz önünde
tutmuş olsak da Lice'yi gezme
izni v ereceklerini, hele hele de
özel timlerle Lice'y i gezeceğimizi düşünmemiştim hiç.
Çarşının ortasınday ız. Y anımızda bir resmi polis, bir de
özel timden biri v ar. Arkamızda
ise bir polis minibüsü... Elleri
makinalı tüfeklerde.
Çarşıdaki dükkanların birçoğunun y akılmadan önce ne
dükkanı olduğunu anlay abilmek
olanaksız, tabelalarına v arıncay a değin y anmış. Bir kaç tabela
okuy abiliy orum yinede.
Dicle kasabı, Fırat berber
salonu... Dükkanların içindeki
saç demir eşyaların da daha
önce ne işlev gördüklerini kav ramak zor. Az hasar almış dükkanlar da v ar. Birinin içinde küçük tabureler toplanıp bir köşey e y ığılmış. Birinde de un çuv alları istiflenmiş. Bir çok dükkanı bir kaç kişi el birliği edip temizlemey e çalışıy or. Bir gün
önce kahv ede ikiy üzkırk dükkan v e dört y üz kadar ev in
yakıldığın ı söy lemişlerdi. Tek
tek saymadım yanan işyerlerini.
Bunun gereğide y ok zaten. En
kestirme yanıt, Lice'de ne kadar işy eri v arsa hepsi y anmış.
Çarşı üçy üz metre boyunda bir
caddenin kenarlarına kurulmuş,
bu cadde daha sonra sağa aşağıy a sapıy or. Orada da işyerleri
v ar. Ev ler pref abrik damlar ise
taştan yapılmış. 1 9 7 5 depreminden sonra devlet y aptırmış Lice'deki evlerin tümünü, pref abrik ev ler oranlı aralıklarla y erleştirilmiş bahçe içine. Tek katlı
pref abrik konutları ve geniş
caddeleri ile Lice kasabadan
çok modern bir köy görünümünde. Y anmış y ıkılmış evlerin
y anından geçtikçe Özgür-Der'li
bir ana ellerine v ura vura tüh
çekiy or: "Y irmi senede düzelmez burası..."
Y ıkılmış taş duv arların y anında uf ak yaşlıca bir kadın,
elinde bir süpürge dikilmiş bize
bakıy or. Kim olduğumuzu oray a neden geldiğimizi biliy or mu,
y oksa anlamay a mı çalışıy or.
Hey etteki analardan biri "Geçmiş olsun, nasılsın?" diyerek
TA V I R
9
bahçe duv arına yaklaştı. Karmaşık duy gular içinde yüzüy orum. Ürperti, acıma, korku,
kin... Simsiy ah bir ev temeli v ar
önümde, dev rilmiş bir soba. Y ine karay a kesilmiş çatal kaşıklar v e parçalanmış porselen bir
tabak ilişiyor gözüme. Ne duv ar, ne çatı... hiç birşey kalmamış ev den. Pref abrik evlerin
duv arları hangi maddeden y apılmış, kül olana değin y anabilir
mi? Y a çatı? Çatılar galv aniz
saç. Çatısı nerede bu evin?
Bahçey e bakıy orum erik ağaçları, belki dut. Onlarda kavrulup
siy aha kesilmiş; tek bir y aprak
y ok dallarında. Erik ağaçların
y anında bir sıra kavak. Altı yedi
tane. Öndeki devrilmiş v e y anık. Öbür baştaki kurtulabilmiş
biraz örselenmekte.
Bu kadın nasıl çıkmış böy lesi y angınların içinden.
"Can kay bınız v ar mı tey ze?"
"Kocam öldü, evimiz y andı.
Bir üstümdekiler kaldı işte."
Ony edi onsekiz y aşlarında
bir genç geliy or kadının y anına.
Kadının oğla'. Susturmaya çalışıy or anasını "Nerede oturuyor
sunuz şimdi?" Damı gösteriyor
kadın. Oranın çatısı da çökmüş, dört duv arı kalmış geriy e,
bir ucundan üstünü naylon örtmüşler. Özel tim hemen y anımızda. Genç itiy or anasını
"Sus, görmüy or musun" diyor.
Bizde v e özel timde dolaşıy or kaçamak bakışları. Hey etten bir arkadaş Kürtçe soruy or
bu kez. Kadın Kürtçe konuşmaya başlay ınca bir uy arı alıy oruz
özel timden: "Kürtçe konuşmay ın." Kadın birşeyleri silip atar
gibi sallıy or elini boşluğa. Lanet
okuma bu. Söy lenerek dama
y ürüyor oğlunun iteklemeleri
arasında. Y aşlı kadınla oğlunun
y anından ay rıldık. Ev in çatısı
ve duv arlarının ne olduğunu çözebilmiş değilim. Kocası nasıl
öldü, y andı mı y oksa kurşunlandı mı? Hepsinden önemlisi,
nay lonla kapatılmış dam y ıkıntısında nasıl y aşayacaklar? Her
adımda bey nim zonkluy or bir
elbise, bir başörtüsü, bir lastik
10
TAVIR
ay akkabı...
Bir gün önceki gelişimizde,
Emniy etin önünden hareket ettiğimizde kısa bir an y anmış bir
mahalle gözüme çarpmıştı.
Oray a gidebilmemiz için önce
y ukarıy a sonra da sağa doğru
gitmemiz gerekli. Heyetteki arkadaşlara iletiyorum bunu.
Y ağmur çiselemeye başlıy or.
Birkaç y olun kesiştiği bir noktaya geliy oruz, insanlar biz geldik
diy e sokağa çıkıy or olsa gerek.
Ev lerinin y anlarından birkaç kadın bakıy or. Y anımızdan geçen
iriy arı bir adam konuştuğunu
belli etmemey e çalışarak "aşağı gidin" diy or. Lice'de gençler
y oklara karışmış. İlk kez iki
genç görüy oruz. Heyetteki iki
arkadaş onlara y aklaşıy or. "Bize sormay ın y aşlılara sorun, işkenceye alırlar bizi" dey ip uzaklaşıy orlar.
Lice'y e insanlarla konuşmak için geldik ama korkuy orum insanlara yaklaşmaya.
Korkum kendime yönelik değil.
Biz oradan ay rıldıktan sonra,
bizimle konuşan insanlara karşı
neden konuştun sopası başlamasından. Konuşmuy orum artık Lice insanıy la. Sadece selam v eriy orum, "geçmiş olsun"diy orum yollarda rastladıklarıma.
Y ol artasında y ürüyen iki
y aşlı kadınla daha karşılaşıy oruz. Geçmiş olsun demek de
y etiy or, y angının küllerini sav urmay a. Acılar daha taptaze.
Y ağmur olup akıy or ikisininde
gözy aşları. Heyetten bir kadın
Kürtçe konuşuy or onlarla. Özel
timden bir uyarı daha geliy or.
"Kürtçe konuşmay ın" "Türkçe
bilmiy orlar" diy oruz. "O zaman
hiç konuşmay ın" y anıtı alıy oruz
daha da sert.
Biz Lice'de gezerken üç hane göç hazırlığınday dı. Eşyalar
kamy onlara y ükleniy or. Birine
y aklaşıy oruz. Bahçe duv arının
dibine küçük bir ateş y akmışlar.
Eşy alar hemen hemen yüklenmiş. Son kalan öteberi konuy or
kamy ona "Geçmiş olsun" diy oruz onlara da. Hepsinin gözü
üstümüzde. "Sağolun, sağo-
lun... Gelin y emek yiy ek diyacam size ama kalmamış, size
de kalmamış bize de kalmamış.
Ne ekmek kalmış, ne yemek
kalmış. Y ok" "Kalmamış" dedikçe ellerini v uruyor içli dışlı.
"Gerçi birşey görmemişim, bilmirim." diye de ekliy or.
"Göç nerey e amca"
"Bilmem gidirik işte"
"Diy arbakır'a mı?"
"Bilmem!... He Diy arbakır'a"
Sokak kapısında söyleştiğimiz ev e göz atıy orum y anık değil. Adamın sorularımızı; 'görmemişim, bilmirim' diy e yanıtlaması ise tam bir kara mizah.
"Senin ev in y anmamış, niy e
göç ediy orsun?"
"Bu benim ev im değil. Gerçi
ben bir şey görmemişim, bilmirim. Benim evim arkadadır." Bu
kadar 'görmemişim, bilmirim'e
birde Kürtçe eklenince özel tim
day anamadı: "Ne konuşuyorsun sen ya!" diye tersledi.
"Ne dedik babo! Görmemişim, bilmirim dedik işte."
Lice y akıldı. Y ıkılan ilk kasaba da değil üstelik. Şu an ismini anımsamadığım y ığınla
köy le, Şırnak'da, Cizre'de yaşadı benzeri y angınları. İnsansız köy ler, insansız kasabalar
v e daha sonraları belki de insansız kentler... Belirli bölgelere toplanmış insanları y önetmenin daha kolay olacağı düşüncesinin ürünü olmalı. Y urtsever
harekete destek veren halka iyi
bir gözdağı bu y angınlar. Ay nı
zamanda halkla gerilla arasındaki iletişimi koparmanın da bir
aracı.
Tarladaki tütünü, su döktüğün ağacı, ördüğün duv arı,
ahırdaki ineği, v arını y oğunu,
konu komşuy u, mezardaki ölünü... Dahacası y aşama biçimini
orada bırakıp gitmek kolay olmasa gerek. Ama göçüy or işte
Lice insanı. Göçmey in, göçtüğünüzde sef alet bekliyor sizi
sözlerini dudağımın ucunda y akalıy orum her def asında. Lice'de de yaşam öy lesine zor ki.
Taburun y anından Lice'nin
alt ucuna kadar olan mahallede
ev lerin hemen hemen tümü
ONLAR YOKSUL ETİ YERLER
y anmış. Tabura doğru yürüy oruz. Ev lerin birinin y anından geçerken, bir şey beni içeri içeri
çekiy or. Alçalarak, y ığma taş
duv ardan geçiyorum. Kötü kokular geliy or burnuma. Ekşimiş
pey nir kokusu! Bahçenin bir köşesinde tandır var, sapasağlam
duruy or. Hemen yanında y arı
y anmış naylon bidon: Salçalar
y ere dökülmüş. Ev tam harabe.
Çatısı y ok, duv arların çoğu çökmüş, içeri giriy orum küçük bir
oda; mutf aktı belki. Y erde iki
çuv al kadar buğday var.. Onlar
da y arı y anmış. Buğday ların
arasından, bir nay lon çuval için
için y anıy or hala. Kendiliğinden
y anan bir sigara gibi.
daşımız kaymakamlığa gitti.
Kahv eye gidip onu bekley eceğiz. "Binin arabay a götürey im"
diy or ay nı özel tim. Nezaket sözü mü bu, yoksa bir an önce gidin demek mi? Kestiremiy orum
ama o arabay a binmektense
saatlerce yürümeyi y eğler insan. "Binin binin" diy e yineliy or.
Hey ette onüç kişi v ar. Arabay a
sığmay acağımızı düşünmemiş
olmalı. Ben de o an düşünmemiştim bunu. Teşekkür ettim
kendisine, daha fazla üstelemedi. "Hoşçakalm" dedim çocuklara. Çocuklarsa y anmış ev leri işaret edip, daha göreceğiniz çok şey var der gibi. "Aşağı
gelin, aşağı gelin" dediler.
Ev in bitişiği dam. Onun çatısı da çökmüş. Kapısı da y anmış olmalı. O ekşimiş pey nir
kokusu hala burnumda. Kısa v e
kesik kesik kokluyorum hav ay ı... Taşların arasından başımı
dama uzatıy orum. Soluğum duruy or birden. Bir iskeletle burun
burunay ım. Sanırım bir at iskeleti bu. Belki de katır. Bozulmamış hiç, durmuş bana bakıy or.
Midemi, burnumu bastırarak
koşuy orum dışarı.
Tabura oldukça y aklaştık.
Gri bir binanın bir bölümüy le
çatısı görünüy or kavak ağaçların üstünden. Özel tim daha ileriy e gidemiy eceğimizi söylüy or.
Mey danda dikilip kalıy oruz. Güle oy naya üç çocuk y aklaşıy or
yanımıza. Dokuz on y aşlarında.
Onlar korkmuyor büy ükler gibi.
Fotoğraf makinasına poz v eriy orlar gülerek. Y angınların ortasında gülebiiemek çocuklara
özgü olsa gerek.
"Siz de göç edecek misiniz?" diy e soruy orum çocuklara, gülüy orlar y ine. Y aşamla
alay eder bir gülüş bu. Olağanüstü Hal'de doğup büyüy en
çocuklar bunlar.
"Nerey e gidecaz ki!? Hiç bir
y ere gitmey ecaz"
Renault arabay la iki özel
tim daha geliy or yanımıza. "İşiniz bitti mi?" diy e soruyor biri.
Ses tonu sert, bakışları ürkütücü. Ekşi pey nir kokusu hala
burnumda. Hey etten bir arka-
Y ine Diy arbakır Tav ır bürosunday ız. Y ol hazırlıkları, vedalaşmalar... Terminale gitmek
için dışarı çıktık. Etraf ımız sakallı, şalv arlı sivillerle dolu.
Hasta ziy aretine giden arkadaşlar da izlenmiş. Saklı gizli
değil, kendilerini v e bellerindeki
tabancaları göstere göstere izlemişler. Hastane koridorlarında şeriatçı bıy ıklı biri arkadaşlara bakarak, bıçakla bir tahta
parçası y ontmuş. Y aralıların
çoğu Liceden geldiklerini kabul
etmemiş. "Faili x demiş" biri.
Faili x.
Lice y akıldı. Lice öldü demek daha iy i anlatır belki gerçeği. Y eni ölümlere gebe y arınlar. Biz Diyarbakır’dayken Erzurum'daki organize edilmiş gösteriler v e hemen ertesinde dağıtılan silahlar iy i şeylerin habercisi değil. 'Bölünmeyiz, böldürmey iz" sözcükleri bana Dicle v e Fırat'ın sularını, barajlarını, petrol kuy ularını, madenleri
çağrıştırıy or. Kürt ve Türk halkları birbirinden ay ırmak, etle
tırnağı ay ırmak kadar zor. iç içe
girmiş halkların kaderleri de gelecekleri de bir üstelik. Y ine de
halklar kendi geleceklerini kendisi belirlemeli.
İstanbul otobüsüne biniy orum. Burnumda hala ekşimiş
pey nir kokusu. Beynimdeyse
y anmış, y ıkılmış, is karası kent
resimleri.
Bak
Şu
Dağlara
Alı
Al
Moru
Mor
Saf
Saf
Omuz
Omuza
Dünya
Elvan
Elvandır.
Bu
Dirlik
Düzenlik
Kavgasında
Yunus .
Kollar
Daldırma
Gül
Ve
Yürek
Kocamandır.
He
Vallah
Kocamandır.
Kalabalık
Yücedir
Kalabalık
Vatandır
Ah
Len
Ah
Onlar
Yoksul
Eti
Yerler
Ve
İçtikleri
Kandır.
ENVER GÖKÇE
TA V I R
11
KOLLARI
BAĞLANMAZ
ARTIK GÜNEŞİN
NÛ PELDA
12
TAVIR
Amed'de
Yollar cansız sevdiğim
Soluk aldır mıyor
Su katılmamış ayaz
Şehrin karanlığından
Filize durmuş umut
Yeşil pır ıl pır ıl
Akıyor caddelere
Süngüsü düşmüş karanlık
Yüzünü giz lemesin iki gözüm
Acı baş eğdirmesin yüreğine
Gecenin dar yarımda
Kanma sığmaz gözlerim
Selama konar yüreğim
Doludizgin
Ulaşır dostlara
Korkuyu geçer dostlar
Birer birer Gamalı haçları
Umut akar dört yanımıza
Ve ben sevdalıyım bu şehre
Diz kır mayan türkülerine
Dicle'nin ç ığlığı sancılı
Bedenimde öfke daldan dala
Bin yıldır yürüyen Dicle
Şimdi dağlarda
Kökten sürme kaç yiğittir
Ah canım
Dağlara düşmüş
Kollan bağlanmaz artık güneşin
Güç bela akmaz Dicle
Hüküm verir
Dağlarla omuz omuza
Ve ben sevdalıyım Dicle'ye
Amed'in dert ortağına
Dağlar, canım dağlar
Baharın tohumunu çatlatır
Işıl ışıl can olur
Şakağına akrep iğnesi dayalı ülkeme
Sözümdür
Bileylenen yürek ateşim
Dağlara çıkacaksa yollar
Adım gamalı haçlar yaktığım yar
Haz ır tut ellerini
O yollarda yüreğim de var
BENGÊVAZ
A. Hic r i İZGÖREN
Agir veket edî w erin Hun ji
werin edî w erin Werin
paqîjbin û zelalbin Wek
Ferhad û Wek Şîrîn a Wek
Tacdîn û Mem û Zîn a
Bidrim desthew dil evîna
Wek bukê xemîlamdi
Derman bibin ji derd û kular
Der man bim ji bir ina
ÇAĞRI
Çeviri: A. Hicri İzgören
Yandı ateşler artık gelin
Artık gelin siz de gelin
Gelin temizlenin ve durulanın
Sevdalar için el ele
Dertlere ilaç olun
İlaç olun yaralara
TAVIR
13
ÖZGÜRLÜK
TUTKUSU
SAĞMALCILAR CE ZAEV İ
DEV RİMCİ TUTS AKLARI
14
TA V I R
am, bam... bammm
- Tamam, tamam,
bak kendiliğinden
çöküyor, bamm,
bam.... -Bitti işte.
Elimi sokup
çıkarıyorum.
- Ver haydi...! Çabuk ama.
- Heyy! Toprak, topraak
- Ver koklayayım. Bok olmasın sakın, boka benziyor.
- Yok, yok hayır... toprak bu
toprak.
- Biraz daha çıkar, haydi.
- Bak işte toprak bu. Kokluyorum, yine toprak... Oh be...
İşte, işte... Resmen toprak.
-Yukarıya gönderelim aydınlıkta baksınlar. Ama toprak,
toprak bak...
Faksı gönderdikten bir süre
sonra kapak açılmıştı. Toprağı
fırlatıp bütün dişlerimizi göstererek zaferi müjdeliyoruz yoldaşlarımıza. Havalandırma sevince boğuluyor birden bire.
Toprağa ulaşmak özgürlüğe
ulaşmak gibi. Bütün yorgunluğumuz gidiveriyor.
Kokluyor, sıkıyor tartışıyorlar. Toprak mı, bok mu? Karar
veriliyor, aradığımızı bulduk galiba. Haber hemen ulaşıyor
dostlara. "Çaylar hazırlansın,
şeker (!) bizden" sevinç yumağı
oluyor insanlar, sigaralar dağıtı-
İ
çine bakıyorlar. Arkasını gör
duyduk, daha hızlı, daha çok
vurduk. Daha da yakınız özgürlüğe... Üstümüzde adımlar, üstümüzde motor sesleri...
Dolu dizgin bir heyecan akıyor yüreğimizden. Hatlar bile
sabırsız.
- Motorların sesi hareketin
sesidir. Hareket özgürlük'demektir bizim için.
Gözlerimiz ışıldıyor, içimiz
kabına sığmıyor.
- İyi geceler, diyor yoldaş.
- İyi çalışmalar diyoruz sessizce.
bam, bam, bamm... bir darbe, bir darbe daha; ışıklı bir
göky üzü için, mücadeley e,
mücadeley e..
Voltalarımızın, y atak sohbetlerimizin konusu özgürlük
Iıyor, özgürlüğü tüttürüyoruz bu
kez cıvıldaşarak.
.bam, bam... bamm
eylemleri...
Patlayan tüneller; önder yolMeşalemizi körüklüyor her
adım. Vuruyorlar; daha hızlı da- daşların firarından sonraki geha çok. Santim santim hissedi- lişmeler...
yorum ilerleyen ışığı; bilincimDuvarların ardında da olsade, beynimde hissediyorum.
nız savaş hep yanı başınızdabam, bam,
Birazdan bir kişi daha gön- dır. Ama bu kez yakıcı bir sıdereceğiz kavganın içine tahli- caklık hissediyoruz. Şehrin vaye töreni var. Koridorda toplanı- roşlarını adımlıyoruz, yığınların
heyecanını soluyoruz ve dağlayoruz bütün yoldaşlar.
Gideceğiz, bizlerde gidece- ra vuruyoruz kendimizi. Devleğiz... varoşlara, dağlara; yerini tin kirli savaşını tartışıyoruz.
alacağız şehitlerin... bam, Hareketimiz niye "silahlanın"
bamm... Nefes alışlarını duyu- çağrısını yapıyor; "savunma koyorum. Şap... şap... diye yeni miteleri'' nasıl örgütlenecek.
bam, bam, bamm...
sesler karışıyor eski seslere;
belli ki ilerliyorlar...
Özgürlük en meşru hakkıTahliye olan yoldaş sanki
her şeyi biliyor, tutsaklığı delen-' mız; vazgeçilmez tutkumuz.
ter de duysun istiyor. "Bizim Tut- Maltepe zindanlarında başlattıkumuzdur Özgürlük ! . . " Alkışları- ğımız bu geleneği onurumuz,
mıza, coşkumuza karışan tıkırtı- sahiplenme isteğimiz şekillendilar, nefesler... bam, bam riyor. Yenilmezlik duygusunu,
bammm... Başaracağız! Halay- zafere olan inancı Kızıldere'de,
larla kutluyoruz, daha da gür ölüm oruçlarında kazanmış,
bayraklaştırsöylüyoruz türkülerimizi; onlara Çiftehavuzlar'da
mamış
mıydık.
da ulaşsın diye sevincimiz: SeYolu yok, başaracağız bu
lam olsun özgürlüğe bayrak
kez
de... yolu yok!
bayrak koşanlara/ selam olsun
Bu
aramayı atlatmalıydık.
halkın savaşçılarına bin selam...
Bütün
önlemleri
aldığımızı dübam, bam, bam... bamm
şünüyorduk
ki
sürgüleri
çatlar
Gözlerimizle katılıp da
gibi
açılmaya
başladı
kapılar.
adımlarına uğurluyoruz tahliye- Sızdılar içeri, doldular sofamıciyi ve koğuşlara döner dönmez za. Tedirgindik ama hissettirmifaks çekmeye koyuluyoruz. Y a - yorduk. Hazırlıklı gelmişlerdi,
nıt gecikmiyor:
ellerinde merdiven ve fenerler- Seslerinizi "Yaşasın Önde- le. Yatakhaneye çıktılar. Merdirimiz Dursun Karataş" sloganını
venli grupta logara yöneldi.
Açıp bakıyorlar ama birşey bulamıyorlar. Hepimiz rahatlıyoruz. Üst kata çıkanlar aşağıya
inerek, yemekhaneyi arıyor ve
banyoya giriyorlar. Herkes nefesini tutmuş; burayıda atlatsak; ama zulamızı yokluyorlar.
Başlarındaki uzatmalı komutana haber vermiş olmalı yanlarına bir gardiyan daha katarak
geri döndüler. Büyük emekler
harcayarak sakladığımız toprağı buldukları için her yanı kırıp
dökmeye başlıyorlar, öylesine
şaşkınlar ki olmadık yerlerde
tünel arıyorlar. Mazgal deliklerini kontrol ediyorlar, tencerelerin
içine
bakıy orlar.
Arkasını
görmek
için
çevirdikleri
buzdolabın ı düzeltirken üstünde
duran
telev izy onu
duv ara
döndürdüklerinin
ayırdına
varmıyorlar bile. Logara ikinci
kez girdiler. Yine sonuç yok. Bu
arada
çavuşlardan
biri
"eşhedüenlailaheillal-lah" diye
peşpeşe
kelimei
saadet
getirerek koğuştan çıktı.
Üzgünüz ama soğukkanlıyız. Bazı yoldaşlar espiri yapmaktan geri durmuyor.
- Tuğrul'un'11 zulaları patladı.
- Tuğrul zulalarının yerini
söylemiş.
- Burayı yapan mütahid betondan amma da çalmış, her
yeri toprak doldurmuş.
Cezaevi adeta şantiyeye
dönmüş durumda. İlgili ilgisiz
TA V I R
15
herkes akıldışı bir y erleri y oklay ıp duruy or, kırıp döküy or. Bir
patırtı, bir gürültü... Siv ri akıllı bir
grup içinde bir çocuğun bile
hareket edemiy eceği kadar küçük olan pis su logarını kontrol
ediy or. Kuşkulu bir asker bağırmay a başlay ınca hemen logarın başına üşüşüp gelişi güzel
vurmaya
başlıy orlar.
-Komutan kazmışlar ama
sonra da tahtayla kapatmışlar.
Kolunu sıv azlay ıp boklu suy a
daldıran bir askerin her hangi
birşey bulamadığını f arkeden
komutanları suy un boşaltılmasını emrediy or.
Bulmay ı başardıkları taş
parçalarını uzun u zun inceley ip
kömür olduğunda karar kılıy orlar.
- Hazine buldular.
- Başında durun, hepsini
götürmesinler, paylaşırız..
Biz onlara laf atarken başka
bir grup asker daha uzun bir
merdiv enle üçüncü kez logara
indi v e "bulduk" bağrışmalarıy la
diğerlerini de logara yöneltti. Daha ilk av uç toprakla birlikte bir
yoldaşımız "Özgürlük Ellerimizdedir" sloganıy la hepimizi ateşledi. Bir anda her iki koğuş duvarında umudumuzun v e savaşan birliklerimizin bayrakları dalgalanmay a başladı. Sloganlarımız hiç durmaksızın dev am ediyor. "Duvarları Aştık Aşacağız",
"Bir Gün Mutlaka Başaracağız".
Cezaev i duvarlarına çarpan
sloganlar, marşlar düşmanı ür-
16
TAVIR
kütüy or. Sıkılan y umruklarımız
karşısında panikleyerek geriliy orlar. Müdürlerden biri diğer
müdürlere sokularak,
- Biz burdan bir an önce
uzaklaşalım diy e f ısıldıy or.
Düşman coplarını sallay a
sallay a geri çekiliyor, askerlerden bir grup çıkarken kalanlar
toprağı boşaltmaya dev am ediy or.
- Buldum komutanım çalıştıkları malzemeleri buldum.
- Komutanım, burda birde
saat var.
Askerlerin çırpınışını gülerek izliy oruz.
- Bubileri hazırlamış mıy dınız?
- Size saatli yerleştirmeyin
demedim mi?Birazdan patlayacak. Y azik değil mi bu askerlere...Bunların günahı ne?..
Binbaşı çaresizce ama büyük bir ciddiyetle elindeki fenerle işaretler y aparak işkembeden atıy or.
- Şöy le y onca gibi kıvrılıy or,
dönüy or ve öy le dev am ediy or.
Şimdi aşağı y ukarı... yerdesi
niz. Y ani tahminen seksen met
re.
Bu tahminde kıs kıs güldürüy or bizi. Ne kadar da bilmiş
bu adamlar.
- Daha f azla gidemiy orum
komutanım. Nef esim daralıy or.
Hızla toprak çıkarıy orlar...
döküy orlar havalandırmanın or-
tasına. Alınterini, kana karışmış
emeği döküy orlar. Fedakarlığı
döküy orlar.
Y oldaşlarımızla
cephede kucaklaşma özlemini,
silahlarımızı kuşanma arzusunu
döküy orlar.
Say ım alınıy or v e askerler
çıkıy or...
Ateşler yakıy oruz. Dersim
dağlarınday ız, Karadeniz'in hırçın sularını süzen doruklarda.
Y anımızda "Ölüm Orucu" direnişçisi, dağ kartalı Av ni Turan.
Özgürlük tutkusu körüklüy or içimizde ki yangını.
Askerler tekrar geliy or. Müdürler, Sav cı, Başsavcı Av ni
Bilgin, Alay başı'da beraber. İki
de lağımcı, Ali Osman'da var.
Alay başı Kürt kasaplarından biri, katliamcı. Sloganlarla karşılıy oruz onları. Tedirginler. Av ni
Bilgin'le Tuğgenaral kaçarcasına kay boluyor.
Savcı soruyor:
- Kaç metre
-Y orumu size a i t Ama çok.
Binbaşı müdahele ediyor:
-Zaten bir ay önce sesler
duymuştuk. Üç gün... Dinledik
tıkırtıları. Alet istedik, v ermediler. Bizde karışmay ız dedik v e
çekildik. Tahminen seksen metre bu seferki tünel.
Binbaşı ammada atıy ordu.
Gerçeği öğrenince y üzünü görmek ne kadar eğlenceli olacaktı. Sav cıysa onca teşebbüsü
y ok say arak telaşını açığa vur-
maktan çekinmedi bile.
- Y apma y ahu, seksen met
re v ar mı sahiden? O zaman
biz y andık. Gerçekten seksen
metre varsa asarlar bizi. Ne
söy leriz Ankara'y a.
Savcı sıkıntılarından kurtulmak istiy or. Lağımcılara "girin
birde sigara y akın, sigaranın
söndüğü y ere kadar gidin, oray a kadar hav a v ardır. Ondan
sonra dönersiniz" diy e emretmişken bir arkadaşın "İçerde
metangazı v ar patlama olur"
uy arısıy la irkilerek "aman aman
sigara içmeyin sakın" diy e bağırmak zorunda kalıy or.
Onları durmadan zora koşuy oruz. Hissediyorum... Y eni tünelin hazırl ığı bu psikolojik mücadele.
- içerde bomba v ar.
- Hav asızlıktan
ölmey in.
İçeriyi su basıy or. Yüzme biliyor
musunuz?
- Kandilli rasathanesini aradınız mı deprem olabilir.
- İnsanlara saldıran koca
koca fareler var.
"Siz nasıl girdiniz y ahu" diye
soruy or müdür Adnan. "Nasıl
çalıştınız bu daracık, hav asız
y erde. Düşünüy orum düşünüy orum anlayamıy orum!.."
Tabi ki y olu v ar yöntemi var.
Özgürlük için, mücadeley e katılmak için herşeyi göze alabileceğimizi anlatıy oruz ona.
Tedirginlik had safhada, gi-
remey ecekler. Savcı bir y oldaşa y aklaşarak, y alvarırcasına
"Çocuklara bir şey olmaz değil
mi? Gerçek söylemiyorsunuz
değil mi? Allah aşkına şaka
maka bir y ana ölçmemiz lazım.
Ankara sıkıştırıy or" dey ip medet umuyor.
Ankara'y ı boş vermelerini
öğütlüy oruz, bizi dinlemey ip tünele giriy orlar ama ilerley emiyorlar. Panik halindeler.
Binbaşı gülerek;
- Ali Osman'a bir şey olursa
tünelin adını "Şehit Ali Osman
Tüneli" koy arız diy or.
Ali Osman'dan yanıt almak
çok zor. Metromozu beğenip beğenmediğini söylemiyor bir türlü.
Y oldaşların çoğu halay çekip
slogan atarken bir kaçı da müdürlerle konuşmay ı sürdürüy or.
Böy le bir faaliy et içinde olduğumuzu ummadıklarını söylüy or müdürler. Bu adamlar ne
kadar da unutkan. Onlara defalarca söyledik hatta y azdık, çizdik. Hatta 89'da Bayrampaşa
Özel Tip cezaev inde ortay a çıkan büy ük tünele "Bir Gün Mutlaka" y azılı bir pankart bırakmıştı y oldaşlarımız. O talihsiz
sonuçtan sonra bir dizi özgürlük
ey lemide gerçekleştirdik. Onlar
unutmay a gay ret etsin büy ük
bir güv enle "bizden bekley in"
diy e y anıtlıy oruz.
Her y er görev lilerle doluy ken; mazgallar, koridorlar, çatı
v e havalandırma her taraftan
gözetleniy orken kapağı açıp logara girmemize toprağı çıkarıp
koğuşlara taşımamıza nasıl şaşırtmasınlar.
Çok ısrarcı olan, müdür Adnan'ın tünele girmesini öneriy oruz. Çelimsiz v ücudu sığabilir
belki.
Müdür Adnan tuhaf bir
adam. Ölmekten korkuyor, ölürse çoluk çocuğuna kimin bakacağını bilemiy or ve bizden yardım istiyor.
- Siz en iy isi bu işten anlay an elemanlarınızdan bir öncü
müf reze v erin, onlar önden ben
arkadan beraber gelirim.
Müdür Arif de katılıy or konuşmaya. Kırk y ıl düşünse aklına gelmezmiş tünelin buradan
başlay abileceği. Teslim olmuş
gibi... İnancımıza hayran olduğundan söz edip duruyor.
Acaba bu tünel açığa çıktıktan sonra y aşananları kav rayabiliy orlar mı? Türkülerde, marşlardaki gönül doygunluğumuzu,
halay lardaki kol kıv raklığımızı,
ay ak sekişimizi anlay abiliy orlar
mı? Her zorluğu yenebileceğimizi, dev rimci iradenin her şey den üstün olduğunu kanıtlay acağız onlara.
Müdür Adnan hala gösteri'
hav asında; anlamışta, tahmin
etmiş de...
"Tev ekkeli değil bazen sizin
koğuşa geliyorum boş, kimse
y ok." Sanki herkes aynı anda
y atıy or, ay nı anda kalkıy or. Bu
şaşkın kırk kişinin de tünele indiğini mi sanıy or?
Halay çekmeye, türkü söy lemey e devam ederken zindancılar bir grup askeri hav alandırmada bırakarak gidiyorlar.
Şen olasın bundan sonraki
özgürlük ey lemi.
(1) İşbirlikçi, hain
F O T O Ğ R A F L AR :
Özgürlük Eylemcisi Şehitler
Sinan KUKUL,
İbrahim
ERDOĞAN, Ahmet Ercüment
Fazıl ÖZDEMİR, İbrahim Y alçın
ARIKAN, İbrahim Y ALÇIN,
Murat GÜL, Mustafa SEFER.
TAVIR
17
RÜZGARLARA,
IRMAKLARA,
DAĞLARA
VE
GÜLLERE BIRAK BENİ
Erdoğan EKİNER
-Annelere, annemeÖnceleri mavi yeşil bir ormanda
Kardeş dallar gibi uzanıyordu kollarımız
Sonra usulca birbirinden koptu ellerimiz
Koparmak istediler bizi bizden
Bizi toprağımızdan, bizi sevgili ülkemizden
Uzak yıldızlara bakarken
Gözlerimizin önüne indi demir parmaklıklar
Sürgülendi içerden gül bahçelerinin demir kapıları
Ve akşamlar gölgelendi ayrılıklarla
Yani sevgimiz yeryüzü kadar geniş ken
Dört duvara koydular bizi
Bu yüzden...
Beni rüzgarlara bırak anne
Poyrazlara bırak beni
Tınazlara bırak savrulayım
Yeniden doğayım, yeniden filizleneyim
Yeniden sürgün vereyim baharda
Yaşadığım sürgünlerden öte...
Gün dünden öteydi, yarma yakın
Yürümeyelim diye yarma akın akın
Ondan geris i, düşlemeyelim diye
özgür bir ülkeyi
Evlerimizden alındık geceyarıları
Gökyüzü yıldızdı, gökyüzü sonsuz Ve
kurşuna dizildik ans ız ın Ay şafağında
sorgusuz
Yabanıl gülleriydik dağlatın
Bozkırlar ın çiçekleri
Susuz bırakmak istedilerbizi
uykusuz
Olmadı... Yetmedi... Yalancıydılar Yabancı
namlular doğrultuldu üstümüze
Sarsılmayan bir inançla direndik Adalıydık;
vurulduk üst üste
18
TAVIR
Beni yağmurlara bırak anne
Boranlara, sevdalı anlara
Mavi sulara, güzelim dağlara
Beni kavgaların ortasına bırak anne
Bir ırmağa karışayım
Akayım kentlerin içinden
Halay çekiyorduk fabrikalarda
Alıp götürdüler bizi
Türküsöylüyorduk d a ğ la r d a
Yurdular sırtımızdan
O kadar güzel anlattık ki
Sevda yı ve başkaldırıyı dizelerimizde
Sevdayı bile yasakladılarbize
Firarisi olduk ya s a k gecelerin
o zaman
O kadar güzel dönüştük kis ö ze
Ço k çabu k geldik gö ze
Şiirlerimizi yasakladılar
Anlamadan, bilmeden...
Yaşamadıktan için yasakladılar
Beni türkülere bırak anne
Yeniöykülere,s a vaş ım lar a
Güllere, karanfillere, g ü n eş e
bırak beni
Yaş am ak bir acılıserüvenseülkemde
Yolcusu olayım bırak o onurlu yolun
Biliyorsun
Adım yazılmış eşkiya türküsüne
Başkaldırının resmi diye çekilmiş resim
Bu yü zden gideceğim
Beni yıldızlara bırak a n n e
Uzaklara, yarınlara
TAVI R
19
Y
...çünkü
zalimin tarihi yoktur
İbrahim KARACA
20
T AV I R
s e r Arafat, yıllar önceki
bir konuşmasını şu
sözlerle bitiriyordu:
"Çünkü Filistin, d a h a
henüz d o ğ m am ış çocuklarımızın m a l ı d ı r . . "
Ne zaman bir Filistinli
ç o c u k fotoğrafı g ö r s em , Filistinsözcüğünü duysam , intif ad a
görüntüleri i z l e s e m , Arafat'ın b u sözleri
gelir aklıma... Bu sözler, "dünya bize
atalarımızdan miras kalmadı, biz onu
çocuklarımızdan ödünç aldık" ş e k -linde
ifadesini bulan Kızılderili a t a s ö z ü y le ne kadar da çok benzeşiyor.. Biri dünyanın bir u c u n d a , öbürü d i ğ e r u c u n d a ayrı
dili k o nuş a n, ayrı c oğ raf y ala rı pay laş a ninsanların , aynı özlemlerini içeriyor... Bu
sözlerin merkezine , a t a toprağı bir türlü
kendisinin olama -y an insanı koyarak
zihnimizi biraz daha yormayı denersek ;
acıyı, umudu, katliamı v e soykırımları; a m a
her şeye rağmen bilincimize yansıyan bu
tablonun bir yerinde silaha sarılan onbeşlik
delikanlılar, g e n ç kızları da görürüz . . .
Sandıkları silah değil, ellerin-d e n zo rla koparılıp
a l ınan a nay ur dun bir pa rç as ı dı r.. Belki
bu sözlerin yakıcılığı y a n g ı n l a r içinde s ö yl enmiş olmasındandır biraz, a m a bir
insandan yola çık a r a k bir ülke belki de bir d ü
n y a g e rç e ğ i n e çekiy or bizi.. İşte bu
yüzden hiç bir toplumun tarihi kendisiyle sınırlı
k a l a m ıy o r . İnsanlığın bin yıllardır d o ğ a y a
baskın gelm e mücadelesinde, tek tek
toplumların tarihini bu m ü c a d e le i ç e r i s i n
d e özel biçimlere bürünen insanlığın tarihiyle
birlik ve onun ayrı coğrafyalardaki bir d e v a m
ı o l a r a k düşünebiliriz.. Ve bu y ü z -den,
insanın yürüttüğü d o ğ a y a baskın gelme
mücadelesini d ü ş ü n ü r k e n binlerce yıl
ötedeki kendimizi görüyoruz.. S a d e c e o r a d
a m ı? İnsanın toplumlar halinde y a ş a m ay ı
öğrendiği ve bu a r a d a İlkel-Modern
biçimlerde örgütlenerek kendi türüne karşı şiddet
iktidarları oluşturmay ı keşfettiği çağlarda da.. Zulmün
tarihi bu keşifle başlıyor. Zulmün tarihi… Çünkü
zalimin tarihi yoktur.
Hitit, Maya, Mezopotamya, Filistin, Aztek, R o m a
Uygarlığı(tarihi) derken kastedilen nedir? Köle, serf,
plep, aristokrat, burjuva, işçi, sömürge, savaş , ulus,
sosyalizm, devrim, demokrasi derken aslında insandan şöz ediyoruz.. Bu sözcükleri duyduğumuzda belki farkında olmadan bilinçaltımızda sınıf, sömürü ve
direniş çağnşımları uyanıyor. Çünkü insanlık tarihi
kendini geleceğe bu kavramlarla yoğurarak taşıyor..
Herhangi bir ülkedeki kurtuluş mücadelesidir.. Y a ş a tılan tarihi de insanlık tarihinin o coğrafyadaki uzantısıdır..
Spartaküs veya Bedrettin'in eylemi, Fransız Devrimi, Paris Komünü veya Büyük Ekim Devrirâi nasıl
dar bir bölgenin sorunu ve tarihi olarak algılanamıyorsa; bir Vietnam, bir Filistin de aynı biçimde algılanamaz. Algılanmamalıdır... Çünkü yaratılan tarihi
genel olarak insanlığın tarihidir. Bu tarihin ikili bir
yönü vardır. Bu yönlerden biri özgürlüğü ve gelişmeyi (yani, insani olanı), diğeri ise tutsak olmayı ve
boğmayı içerir. Bu içeriklere birer örnek aradığımızda, içinden geçilen sürecin niteliğine göre, işçi, ulus,
sömürge, yani mazlum ve haklı olanı; senyör, burjuva, sömürgeci, Siyonist, yani barbar, zalim, saldırgan
ve haksız olanı görürüz. Bütün bunlar aynı tarih süreci içinde farklı yerlerde dururlar. Bu farklı duruş
nedeniyle Bedrettin'i düşünürken Osmanlı'dan da
söz ederiz. Guernica tablosunun karşısına geçtiğimizde hem Cumhuriyetçileri, hem Franko'yu ve faşizmi; intif ada ve kolu taşla kırılan Filistinliyi izlediğimizde siyonizmi, işgalciliği ve tırnakla sökülüp geri
alınmak istenen bir ülkeyi yani Filistin'i ay nı anda ve
bir arada geçiririz aklımızdan. Bir arada ve aynı anda
gerçekleşiyor olmaları onları aynı tarihin defterine
yazamıy or. Onlar açısından tarih, zulmün tarihine bir
eklenmedir artık... Ve zulüm, şimdi İsrail kimliğiyle
"gel barışalım" diyor.. Hem de nerede,
Ortadoğu'nun tam orta yerinde.. Filistin'de.. Barış.. Ö
kadar çok sözü ediliyor ki, içi boşalıyor, başka bir
barış ortaya çıkıyor. B a n ş da ikileşiyor.. Tıpkı s a v a ş
gibi.. Hangi s av aş , nasıl bir s av a ş , kimin s av a ş ı ? Bu
sorular banş için de sorulmaya başlanıyor..
Hangi barış, nasıl barış, kimin barışı?..Söyle ey
güzel ülke!. Sö yle Filistin!. Kimin barışı ?
Bal tadında portakal veren ağaçlarım vardı. Cıv ıltıyla dolardı bahçeler… Önce kucağındaki portakallar gitti çocuklarımın, vergi diye. Sonra portakal
ağaçlan, sonra da toprak.. Kendi ülkemde kendi
bahçemde kendi meyvelerini toplayarak büyüdü
çocuklarım, başkası için. Bunun adı da işgaldi ve eli
soframdaki ekmeğe, alnımdaki tere uzanmıştı.. Benimle aynı dili konuşuyor, aynı topraklara vatan diyordu.. Emeğeyönelen s av aş akabul demeden d a h a .
yeni bir işgal oturdu sabahlarıma.. Eli bıçaklı, yüzü
kanlıy dı gelenin.,
Zulüm bu kez kutsal kitaptan f ırlamış, kendine
kutsal bir kaftan dikmişti.. Üstelik istediği alın terini
değil, bütünüyle ülkemdi. B a n a sınırların dışını g ö s teriyordu.. Faşizmin fırınlarında çığlıklar atan mazlum yahudi, siyonizmin zırhına büründüğünde nasıl
da unutuvermişti yanık insan etinin kokusunu... Filistin!.. Bir yanı tutsak, yaralı, direnen yanı özgür
y urdum...
Nasıl unutulur Tel Zaatar ? Nasıl unutulur aç , susuz ,
ilaçsız ölen çocuklar ve ateş altında geçen elli-dört
günlük direniş?. Ellidört gün sonunda beyaz
bayraklarla dışarı çıkan direnişçiler, direnişçilere
ölüm kusan siyonist namlular ve seyirci kalan "Uygar" dünya nasıl unutulur? Ve nasıl unutulur Burj el
Barajneh, Sabra , Şatila ve Filistin devriminin kabına
sığmaz Leyla Halit? Direnişte yoğrulan onca y ıl nasıl
unutulur? Nasıl kabul edilir şimdi elinde tuttuğu taşı
fırlatamadan şehit düşen "Benim küçük generallerim" in üstüne kanlı bir gazete gibi örtülmek istenen
barış?
Şimdi kalkmış, "gel barışalım" diyor Siyonizm..
Kurtuluş için savaşa karşılık ne idüğü belirsiz çalıntı bir
barışı dayatıyor. Kendi barışını… Beni rahat bırak
diy or, ülkeni unut, o artık doğmamış Filistinli çocukların değil, benim malım.. Yaser Arafat!. Yeraltı günlerinin Abu Ammar'ı Ver elini!. B a n ş güvercinleri
uçuralım üstünde kutsal toprakların.."Filistin dev rimiyle evli olmak" ne demek ? Boşayıver gitsin.. Als a n a
üç kasaba.. Yurtsuz değilsin artık.. "Karşılıklı
bağımsızlık" varken ne demek bağımsız Filistin? Koca
"İhtiyar"!. At başındaki kefiyeyi, üstündeki yeşil
giysiyi çıkart, Belindeki colt tabancay ı Süveyş'in sularına f ırlat..
- Direniyor Filistin… Direnecek… Onursuz bir
barışla küllenmesin diye devrim tarihi., Çocuklarım
sürgünlerde dillenmesin diye... Savaşın kaynağını kurutmayan bir barış " Savaşmama hali" kurtuluş savaşı kurban
edilerek "okey"lenebilir mi? Bunun yanıtını çoktan
vermiş olmalı "Şehidin vasiyeti" adlı şiirinde Ribhi
Hallum (Abu Firas):
Ölümsüzdür dünyada özgür yaşayan kişi
Zali me başeğmeden giden insan özgürdür.
Gömülse de kara yere ölmez devrimci
Ölümsüzdür kanıyla destan yazan
gelecek kuşuklara
Dünyada ancak vicdanları ölmüş olanlar ölür.
Gömülse de kara yere ölümsüzdür devrimci
Ölü mlüler alınıp satılanlardır.
Bütün yeşillikleri çiçek açmaz bahçenin
Açmış olsa bile çiçek sayılmaz
Gerçek çiçek ancak güzel kokandır.
Diri sayılmazlar uzun yaşasalar da
açıkgözler
Ölmeyenler güzel izler bırakanlardır...
TAVIR
21
22
TAVIR
Kaldırın başınızı
Kaldırın bakın
Hangi sevdadır bu
Yürür yiğit
Hangi ateştir bu
Yanar Akçadağ'da
Suya
Zehir mi kattın
Güle kan
Açlığa
Parmak mı bastın
Ekmeğe küf
Hay oğul
N'ettin Akçadağ'a
Gözlerim
Yola düşmüş
Yüreğim beş parça
Kaç namlu kustu
Zehrini
Üstünüze
İhanete geçit yok
Dedi
Yüreğiniz
Son damla kan da
Akmalı
Şu güzelim baharda
Toprağına
Akçadağ'ın
Varsın yürüsün
Suda zehir olsun
Varsın yürüsün
Gülde kan olsun
Varsın yürüsün
Açlık da bizim
Küflü ekmek de
Hay oğul
Vurulmuş beş yürek
Milyonlara gebe
Akçadağ da bizim!
YÜREĞIM
BEŞ PARÇA
Kenan SENCER
TAVIR
23
DOSTLAR DAĞLARI
KUCAKLAMIŞLAR
NÜ JİYAN
Gün dev retmiş rengini geceye. Güneşin kızıl
lığına y eniden gülümsey ene dek. Hafif y a
nağı
okşuyor dağlardan esen hüzünlü rüz
gar. Ağaçlar dizi dizi göz kırpıy orlar birbirlerine
v e biz iki can y ollarday ız kol kola. Y üreğime an
latamadığım bir burukluk konmuş. Dilimde dize
leri ağlatan bir şiir"'.
Tedariğini hazırla
ola ki
düşerim senden ayrı
dar-ı dünyada
garibe düşmesin sol yanım
gözlerin dal masın
kaldır başını
iki gözümün arkadaşı
ucu ortası yok bunun
boyun kırmadan yaşamak uğrunadır. .
Toz du man
para m parça olduğumuz
Arabalar bir bir geçiy or, f ırtına gibi. Farların
üzerine y uvarlanıp düşüy or toz zerrecikleri. Tekerlekler y ırtılırcasına soluk soluğa koşuyor. Tüm
ağırlığ ıy la eziy or y olları.
Ve bir haber uçuy or dilden dile öğreniy orum
ki dostlar, gül fidanlar sıcacık düşmüşler yollara.
Dostlar kol kola dağlan kucaklamışlar.
Gözy aşlarını kanatlanıy or gözbebeklerimden
önce. Sonra... sonra serin bir sızı sarsıy or bedenimi y üreğime dek.
Bir y anım tepeden tırnağa bahar bir y anım
hüzün y üreğime dar geliy or göğsüm. Başım önüme düşmüş, alnım yanıy or, yanaklarımda ırmaklar.
Umudu y eşerten dağlar açın kucağınızı, canımızdan dağlara ilk akan iki kızıl gül, iki can daha
karıştı aranıza. Sevgilinin yanağına bebenin pamuk terline, ırmakların billur suy una, kır çiçekleri
tomurcuğuna, bütün y üreklere sevda y ayabilmek,
donuk gözlere dalıp, kar beyazı umut tohumlan
ekmek için karıştı aranıza.
Kuşluk v akti kızıllığında parlak, y arasız iki y ıldız kucaklaştı Güneşle.
Öy le bir sev da ki bu yürek bir ben v arım diyor ve y ürek y ırtıy or karanlığı.... kocayan, gücünü
yitiren, hırçın, saldırgan karanlığı...
Canımıza dek sinen ölüm korkusunu silmek,
kanay an yüreklere merhem olmak içindir tutuldukları sev da.
Bu nasıl sevdadır y ürekleri uçurumlarda kök
tutar, kökleri kay alıkları parçalar, bu nasıl sevdadır y ürek candan önce kopar.
Y üreğim kafesini sarsıy or. Y ıkıy or parmaklık-
24 T A V I R
lan duv arları: Dağlar ben, ben dağlar oluy orum.
Damarlarımda çağlay arak akıy or umut.
Y aşamın gözlerinden oluk oluk kan akarken,
soluğunu tutarak ilerlerken yaşam dağlarla birlikte
atıy ordu y üreğiniz.
İki bedende birleşen bir yürek.... Bir tutam
sev giyi, bir tutam acıy ı, sancıy a varana dek nasılda pay laşırdınız sev diklerinizle. İhtiy ar akşamlarda genç sabahlarda, bazen genç, bazen yaşlı, bazen şiir, bazen türkü bazen de dağlar olurdu sesiniz.
Gün kızışırken içilen kaçak bir çay seher binmiş dostların selamı gibi sıcacık.
Y ürekleri aydınlatan kahkahanız kulaklarımda
hala. Hele birbirinizi y ürekten gelerek kucaklamanız. O an y üzünüzdeki gecey i aklaştıran sev da
ateşi, paylaşımınız, insanların gözlerindeki kara
perdey i aralay ıp, gerçekleri çırılçıplak gösterme
azminiz. Cesaretiniz umudunuzla her şey inizle
ama her şeyinizle aramızdasınız, içimizdesiniz.
Ülkem benim, korku seni kuşatmasın. Y alnızlıklar bağlanmaz artık kimsenin başına. Bak çocukların ellerinde yürekleri, kuşatmışlar karanlığı,
bak çocukların mesken tutmuş dağlan, birer birer
patlıy or güneşin tohumu. ,
Irmaklar sele dönüy or birer
birer y ıkılıy or engeller, duramıy orum y ol uzun ömür kısa
bende düşüy orum dağlara.
(1) Savaş Ezgi
BİR KALDIR BAŞINI BİR KALDIR
Y
üreğim düşmüş sokaklara. Ağır ağır ilerliy orum Diyarbekir'in damarlarında. İnsan
selidir akıy or her bir y andan. Ben bir
başıma, ben
binlerce sokaklarda.
Rüzgar silip süpürüyor sokakları. Soğumuş
güneş ışınlan yerlerde y ürüyor. Düşüncemi işgal
etmiş ülkem.
Arabalar salkım saçak süzülüyor solgun y ollarda. Bir müzik uçuyor ölümlerden, pusulardan habersiz. İnsanlara konuy or.
Aniden bir toz bulutu kalkıy or göğe doğru.
Bulutlara kadar toza bulanıyor her yan. Sırtını gecey e v ermiş toz bulutu. Mey dan okuyor ev lere,
dükkanlara. İçime ateş düşen ev ler y ıkılıy or birer
birer. Y ıkıntılar arasında yorgun yüzlü çıplak
ay aklı çocuklar. Düşüncemi sarıy or, y uva kurup,
boy atıy or, can evimde küçük canlar.
Yüreğim yürümeye devam ediyor
kaldırımsız, dar
çepek'le kucaklaşıyor gözlerim.
Acı y ol almış birbirine sırt
v ermiş sokaklarda. Y oksul,
çıplak ev ler, evlerde sancılı
gözler, genç umutlar.
Omuzlarda bidonlarla
dert taşıy an analar,
gelinler, çocuklar.
Taze bir çığlık gibi düşmüşler yollara.
Orta y aşlı, allı yeşilli şalvarlı bir
tey zenin y anında buluy orum
kendimi. Y orgunluğunu
sırtlamak istiy orum. Sıcak gözleriyle
karşılıy or selamımı. Çamurların
ortasındaki çadırlara dikiliy or
gözlerim. Donuk gözlerini kaldırdı v e
yüreği akmay a başladı. "Her gece bir eli
kah, bir eli katran adamlar geliy orlar köyümüze. Kara bir günde
zemheri gibi estiler ve düşürdüler bizi
y ollara çoluk-çocuğumuzla. Çadırlarda
y aşamaya mahkum ettiler. Bir lokma
ekmek peşindey iz şimdi. Ciğerim
parçalanıyor, kucağımda y atan, buz
kesen y avruma. Ah y avrum ah! Hilaf ım
yoktur.. He anlatay ım sana. Sürmüşler
bizi adlara. Ömrümüzü v ermişler
uzaklara, çamurlara, çadırlara!"
Olanca sıcaklığıy la gözyaşlarımız doğrulup, karıştı birbirine.
Ve ben akmay a dev am ettim y ollarda. Y üreğim hüznünü dağıtmamışken henüz, kö-
SELAMIMIZ
DAĞLARDABULUŞSUN
şey e süzülmüş, baharı y eni soluyan bir fidanı kucaklıy or y üreğim. Y anakları, birbirine giren bulutlar NU JİYAN
gibi. Okşuyorum saçlarını. Öf ke dolu gözlerini
kaldırıy or usulca.
Y ürek y erine uçurum taşıyanlar basmışlar evlerini. Ablasını koparmışlar dalından. Umut, sevgi,
güneş taşıdığı için gözlerinde. Özgürlük istediği
için. Güvercin kanatlarında.
Y üreğim kök tutmuş halkımı. Dicle'nin serinliğini, baharın tazeliğini taşıyacak çocuklar..
Gözlerinden çalınmış ışık sisli bakışlarında görünen. Kanım şaha kalkıyor. Çırpınıyor karanlığın
av ucunda ülkemin çocukları. Namlular ucundadır
y arınları. Acı, sev inç, hüzün y oğrulmuş küçücük
bedenlerinde ve düşmüşler ekmek kav gasına. Çocukluğa y er y ok bu coğrafyada. Her biri bir dağ,
her biri filiz olmadan ağaç. Çalışmak, çalışmak ve
y ürekleri büyütmek onlara verilen.
Zamanı infazla meşgul insanları utandırırcasına çalışmak ve acılarda bileylenmek.
Dicle'nin çocukları serin, hızlı, coşkulu akar.
Umut taşır, yürek taşır. Dicle'nin çocukları kayalıklarda boy atar. Sev gilerini işlerler ak doruklarda.
Her gün ölüm aksa da Dicle'y e her gece Dicle
y ıkanır dağlarda.
Gay rı ellerin tutuşması içindir. Gay rı renksiz,
adsız bir düny ay a varmak içindir özlemin. Munzur'da, Botan'da, Dersim'de, Toroslar'da kök tutuyor çığlığın. Güneş tohum v eriy or toprağa. Karanlığı parçalay ıp filizlenen tohumlar, boy atan, büyüy en umutlar varıy or dağlara açılan y ollara.
Ve y av ru bir ateş yanıy or karşı tarafta. Cılız
ateşten çıkan duman boğabilir mi ülkemi!
Güneşin akına kara çalınabilir mi. Acı korku
y ürekleri y ıkabilir mi.
Tohumlar erişiyor dağlara. Ellerinde umut, arkalarında analar, babalar, ezgileri dağlara konuy or insanlar.
Y üreğini sakla kanında güzel günler için küçüğüm. Umutla, sevgiy le, güzellikle doldur y üreğini. İnsanlar elbet koparacak güneşin kara perdesini. Karanlığın susturmay a çalıştığı y ürek parçalayacak dizginleri. Y ollara düşecek. Ardına dek
açılacak gökyüzü, masmavi, pırıl pırıl. Ve dağlarda buluşacak selamımız. Bir başını kaldır, bir
başını...
TAVIR
25
'EMEK TEPESİ'NDE SÖZÜMÜZ VAR
O gün
geldiğinde
Toroslardan
kanatlanan
Yusufçuk çığlıktan
kaplayacak
her yanı
ve
umut
ırgat elleriyle
saracak
ak kundağını
Çukurova'nın...
Sa dık ÇELİK
Çukurov a... Bereketin ama
sef aletin v e gurbetin de
türküsü bir diy ar... Filmlere,
romanlara, şiirlere, öykülere,
ezgilere
sığdıramadığım
insanların t op ra ğ ı. .. Emeği v e
aIın terini pamuk tarl al ar ınd a
ç ırç ır v e gübre f abrikalarında
direnç ve öfkeyle harmanlay an
esmer alınlı, çıplak ay aklı çatal
y ürekli adamlar v e kadınlar,
çocuklar...
Hep Toroslara dönüktür
y ü zl e ri. Toroslar umudun ve
hasretin yiv lenen kalbidir. Alıp
çeker genç elleri, eller bilenir,
ustalaşır. Dorukları adım adım
dolaşıp korlaşır. Bir gün bütün
emekçiler geleceği kendi elleriy le güzel ey lemeyi de bilecek;
Anav arzalardan Çukurov a'ya
doğru soluk soluğa, kayan y ıldızlarla ısıtacak kaderini toprağın.
Cey han'da Toroslar'ın eteklerinde Akdeniz'in suyuna bakan bir f abrikada, aylardır bir direniş sürdürülüyor. "Toros Gübre" direnişi.
FOSEM, bu direnişi belgelemek için direniş çadırınday dı.
Ay karanlık bir gecede cırcır
böceklerinin ve siv risineklerin
v ızıltıları arasında yürüy oruz.
26 T A V I R
Cey han'a 30 km uzaklıktaki bir
köy ün sırtlarına kurulu direniş
çadırlarına gidiy oruz. Otostop
yaparak bir kamyona binip varıy oruz, direnişçilere. Ay lardır
inatla sürdürdükleri ey lemle
Cey han toprağını harmanlıy or,
Toros gübre emekçileri...
O y ürekli ırgat ellerini, alınlarında biriken kahırlı sıcak terlerle y ıkıy arak kay gıları, suskunlukları aralıy orlar.
Her v ardiya vakti;
"Direnen biz kazanan da biz
olacağız'', "Bugün çadırda y arın
f abrikada olacağız" diy erek
haykırıy orlar hep bir ağızdan.
Direniş çadırında her gün, emeğin hakkı için kardeşçe paylaşılan bir sofra kuruluyor. Aş, ekmek, su gibi birbirini izliy or herşey . Uyku, y emek, nöbet, temizlik, dış ilişkiler, emek sıcaklığında görev lere dönüştürülüy or... Bir aile olmuşlar çadırda.
İçlerinden en genç olanı; "kendimi bu direnişte y arattım" diy or. Bir başkası "burası herşeyimiz oldu, en uf ak bir tereddüt
istemiyoruz. Her şeyimi bu direnişe kattım. Buradan kazanmadan dönersem nasıl bakarım
karımın, çocuklarımın y üzüne".
En sonuncusu, "Bu direnişi başaramazsak v ururum kendimi
Toroslara. Utancımı ancak Toroslar bastırır.. Ama herşey e
rağmen kazanmak için durup
dinlenmeden, direnişi, işimizin
başına dönecek gibi, yeni zenginlikler katarak geliştirmek, zaf ere dönüştürmek zorunday ız.
Bunu da buluy oruz." diy or.
Çadırda 23 işçi v ar. Çoğu
Cey han'ın köylerinden gelmiş.
En gençleri 20 y aşlarında.. Her
gece, son v ardiya v akti, ateşte
kay nay an kaçak çay kokusu
y ay ılıy or etraf a. Çadırın taşlardan örülme duv arlarına y aslanıp, mumların titrek ışığında,
"İki laf ın belini kırıy oruz.." Gün
adeta gece başlıy or.. Bir işçi
nöbet çizelgesini okumak üzere
herkesi çadırın önüne çağırıyor.. İşçiler f abrikanın karanlığa
y ay ılan son vardiy a ışıklarına
bakıy orlar. Y üzlerinde umutlu
bir tebessüm...
- Cabbar KARA! 1 - 3 nöbetine!..
- Oktay YILMAZ 3-5 nöbetine!..
- Hamit day ı, Kadir gardaş!
5-7 nöbetine!.. (bu son iki nöbetçi aynı zamanda gündüz nöbetçileridir. Bütün gün y emek,
bulaşık v e temizlikten sorumludurlar.)
Kamera ağır ağır dolaşıy or
gecey i. Ay ın altında çadır v e insan sulietleri... Çadır ağzında
duran büy ük kay a y üklükten
battaniy eler alınıy or. Uyku hazırlıklar ı. Espiriler, şakalar, temenniler derken, cırcır böceklerinin melodisi kalıy or nöbetçiy e.. Y an yana, baş başa, koyun
koy una uyuy an işçiler ay dınlık
dolu düşlerle çeker gecey i şaf aklara.
Son nöbetçiler, uyuy an işçilere gün y üzünü müjdeliy or;
Günay dın arkadaşlar! Kalkalım.
Vardiy a geliyor. Etraf ı koli kartonlarıy la çev rili ocakta, çorba
kay natılıy or. Aşçı, yaşlı işçi
Mustaf a itinayla v e şevkle sarılıy or işine.. Ve v ardiya düdüğünün sesi Toroslar'a çıkıp, iniy or... Servis araçlarından inen
işçiler yarı uy kulu, yorgun bedenleriy le sahana sallana fabrika girişinde birikip, giriş kartı
basıy orlar. Giren vardiy a çıkan
v ardiya ile karşılaşıy or. Direniş-
çilerin seslerini duy anlar, başlarını çev irip bakıy orlar. Utangaç,
kaçamak.. Kimileriyse umursamaz v e korkak... Öfke ve kararlılıkla hay kırıy or ağızlar. Y umruklar dalgalanıy or fabrikaya
doğru... Sesler sağır kulaklara
v e fabrika duvarlarına çarparak
y ankılanıy or...
Bir işçi çadırın önündeki direniş f idanını suluy or. Kurumasın hep boy versin diye. Direnişin sembolü sanki. Her sabah
bir işçi suluy or onu. Dostluğun,
kardeşliğin, day anışmanın belkide en güzel örnekleri direnişle
şekillenmiş. Giderek bir kültür
y aratılmış. Direniş kültürü..
Düzenin kitlelere sunduğu
dejenarosy ondan; bencillikten,
düzenbazl ıktan, yalandan, dolandan, uzak bir y aşam kurmuşlar. Birlikte kazanma bilinci,
birlikte pay laşılan onca zorluğun; y ağmurun, soğuğun v e
y okluğun, direnişi terk edip f abrikay a dönen riyakarların y e
jandarmanın saldırıların ın aşılmasında önemli bir rol oy namış. Direnişi, açlık grevi günlerinde terk eden çok değerli -neredeyse direnişin sembolü olmuş- arkadaşlarından söz ediyorlar. "İşveren en önemli gücümüzle, moralimizle oy nadı v e
bazı v aatlerle koparıp aldı içimizden bazılar ını. Bu bir trajediy di. Direnişin en hassas, işv erenin eri güçsüz olduğu bir anda, en önemli moral gücümüzü
yitirdik. Y enildik." diy or direnişin
genç önderlerinden biri. Ama
sonra tekrar toparlanıp, daha
güçlü, daha kararlı adımlarla
y eniden örgütlemişler direnişi.
Silmişler defterlerinden geçici
y ol arkadaşlarını. Y eni moral
değerlerle, kolektif bir bilinç
kolektif bir irade, demokratik bir
direniş hattı çizmişler. Bugün
direnişin uzaması, bazı belirsizliklerin aray a girmesi, zaman
zaman y aşanan olumsuzluklar,
direnişin hedef inden uzaklaşılmasına neden olmuş. Ancak direnişin, doğru politik hattı, bu
sorunun aşılmasını da sağlay acaktır..
Daha düne kadar eşlerine,
çocuklarına söz hakkı dahi v ermey en bu insanların değer y argıların ın sınıf bilinciyle nasıl
aşıldığın ı görmek şaşırtıy or insanı. Konuşan, eleştiren, sorguluy an emekçiler olmay ı başarmışlar. Ne güzel: "Ancak bütün bunlara y eni değerler, zenginlikler katmak gibi önemli bir
sorun v ar. Daha örgütlü, daha
uzun v adeli programlara ihtiy acı v ar direnişin." "Kamuoy unu
y eniden sarsacak, işvereni masay a oturtacak bir pazarlık gücüne ihtiyacımız v ar. Bu gücü
mutlaka ama mutlaka y eni taktiklerle, araçlarla yaratacağız.
Ve zaferi ergeç işçi sınıf ının geleceği y aratacak kavgasına armağan edeceğiz" diy or direniş
komitesi.
Sıcak v e siv risinek... Gündüz v e gecenin değişmey en
gerçeği. Gündüz geceye dönmey e görsün, bataklıklardan
sazlıklardan çıkan siv risinek
sürüleri, basar uykularını işçilerin... Çukurova'nın sivrisineği
bir beterdir. Uy utmaz deli eder
adamı. "Ay nı aha şu işimize,
ekmeğimize dadanan ocağımızı söndüren, zıkkımın kökünü
y iyesi, manda boy unlu ef endiler
gibi" diy or bir işçi.
Çarşıy a giden direniş sözcüsü gazete v e y eni haberlerle
geliy or. Az sonra da onu sebze
v e ekmekle gelen erzak komitesi izliy or. Gün şenleniy or. Me-
rak v e ilgiy le direniş sözcüsünün etraf ında toplanıy or işçiler.
Hamit Day ı, şalv arını silkeley ip f ırlıy or yerinden, Mustafa
abi, buharı tüten tencerenin kapağını kapatıp koşuy or. Oktay,
çadırın bir köşesinde okuduğu
"İşçi Hareketi" gazetesini bir kenara bırakıp dışarıy a çıkıy or.
Tepede sohbet eden diğer direnişçilerde üçer-beşer iniyorlar
çadırın önüne.
Direniş sözcüsü, sazlık kamışlarına gerili "Direnen biz kazanan da bi z olacağız" pankartın altında toplanan işçileri çadıra dav et ediyor. Hep birlikte çadırın içini çev reley en işçiler
kendileriyle ilgili son gelişmeleri
dinliy orlar. Kamuoy undaki sıcaklığı giderek soğumay a başlay an Toros Gübre direnişinin
y eni desteklere ama her şeyden önce Toros direnişçilerinin
kendilerini y eni araçlarla donatacak bir tartışmay a üretkenliğe
ihtiy acı olduğunu v urgulayan
direniş temsilcisi, konuşmasını
direnişin geldiği noktay ı, y aşanan tıkanıklıkların maddi temellerini tahlil ederek sürdürüy or..
Tartışmay a açılan değerlendirmeler eleştiri v e özeleştirilerden
direnişi çelikleştirecek yeni
öneriler, y eni uf uklar doğuy or.
Ev et, artık direnmenin haklılığını daha gür haykıracaklar.
Y ıldızlı göğün altında cırcır
böceklerinin seslerine karışıy or
ıslıklar, sloganlar... Bir traktörün f arlarının ay dınlattığı "Emek
Tepesi"nde hep birlikte halay a
duruy or direnişçiler.
Çarp ey grev coşkusu y üreğim-çarp
Al bu yüreğin sevdasını
Y arınlar adına y üz binlerle
çarp
Sav ur Toroslar'dan Akdeniz'e
Bolu
dağlarından
Marmara'y a
Ve
Ağrı
doruklarından
bütün düny aya
Sav ur ki y ankılansın bu türkü
Sarsın y eryüzünü boy dan
boy a.
T A V I R 27
de.. İşlerinden atılmış işçilerdi
bunlar.. Şimdi emekleri v e
onurları için direniyorlardı. Aylardır
süren
direniş,
kamuoyunda
hakettiği yeri çoktan almıştı.
Ülkenin dört bir y anında ses.
getiren direnişleri, Türkiye' nin en
uzun
direnişlerinden
biriydi.
Kesilmeyen sesleriyle milyonların
yüreğinde taht kurmuşlardı. Dört bir
yandan destek alıyorlardı. Y urt
içinden olsun, y urt dışından olsun
kendileriyle dayanışmaya girip
destek sunan bir çok kesim
oluyordu.
TEZEK
EMEKTİR
İşte şimdi de böylesi bir
destek nedeniyle buradaydılar.
Issız dağlarda bir köyde..Kan-gal'
ın köylerinden biri burası.. Sarı
bozkırın ortasında bir köy.. Köyün
ortasında Kağıthane işçisi 4 kişi..
Akşam karanlığında İstanbul' dan
800 kilometre uzakta bir y er..
Mehmet Ali ÇATALTEPE
Bir işçi direnişine köy lülük
olarak verilen desteği götürmek
için gelinmiş.. Hep bahsedilen işçiköylü birliğinin anlamlı bir örneği
hayata geçirilecek bu iki gün
içinde..
Kendi akrabalarının da içinde
olduğu Kağıthane direnişine, bir
katkı
sunmak
istediklerini
önceden belirten köylüler, şimdi
bunu gerçekleştirmek için gelmiş 4
kişiyi ağırlıyordu.
İ
lçeye indiklerinde güneş
akşam" kızıllığındaydı.
Kilometrelerce yolculuk
yaptıkları otobüs tekrar
yoluna devam ederken
genç adam indikleri yerde etrafına bakıyordu.
Sonra ceplerini karıştırıp bir ufak kağıt çıkarıp okudu..
Ardından gözleri taksi aradı ve
buldu.. Taksici, genç bir çocuktu. Kısa sürede anlaştılar.
Biraz sonra biri bayan iki
yabancı yeniden yola koyulur,
ilçeye bağlı köylerden birine gideceklerdi. Küçük ilçeden çabucak çıktılar. Evler, sokaklar
geride kaldı çabucak.. Şimdi
sonbaharın sarılığına bürünmüş tarlaların ortasında ilerliyorlardı. Uçsuz bucaksız gökyüzünde güneş, tabak gibiydi.
Sıcaklığını yitirmiş, hızla ufuk.
çizgisine kayıyordu. Bulutlar kı-
28 T A V I R
zıl.. Arabadan etrafı seyreden genç
adam "iyi fotoğraf olur; güzel
manzara olur" dedi arkadaşına..
Gülüştüler. Karanlık basmadan
köye varmak istiyorlardı. Kendilerini
bekleyenleri daha kolay bulmak
için.. Aksi takdirde hem karanlık ile
hem de iri kangal köpekleriyle uğraşmak zorunda kalacaklardı..
Derken hava neredeyse kararacakken köye ulaşan iki yabancı, arabay a ilgiy le bakan
köylülere aradıkları evi sorarlar.
Tarif edilen ev kısa sürede bulunur. Köpek havlamaları arasında kapıy a vardıklarında iki
kişiyi kendilerini bekliyorken bulurlar.
Sevinçle buluşan ve hep
beraber konuk olacakları eve
giren 4 kişi, aslında orada geçici bir
nedenle bulunuyordu.
Hepsi işçiydi Kağıthane’
Bir ay önce köye gelen işçi
akrabalarından
öğrenmişlerdi
direnişin detaylarını.. Sevdiği kızı
görmeye gelmiş genç işçi
anlatmıştı yaşadıklarını.. Kızın
ailesinin çıkardığı sorunları aile
büy üklerini dev reye sokarak
aşmak için gelmişti o zaman
genç işçi, köye.. İşte o ziyaretten
sonra destek fikri köylülerin
kafasında netleşmiş daha sonra
da Ankara' daki Kağıthane
işçilerine telefon ederek yardım
etmek istediklerini bildirmişlerdi.
Köy lüler
tezek
göndermek
istiyordu. Yaklaşan kış koşullarında,
Kağıthane direnişini istismar eden
siyasi partilere ve hükümete anlamlı
bir mesaj vermek istiyorlardı. Ta
İstanbul' a Siv as' ın köy lerinden
bir kaç ton tezek gönderiliyorsa
hükümet utansın diye; 340 insanı
iş-
siz bırakanlar utansın diye.."
diy ordu köylüler..
Tezek, köy lüler için önemli
bir y aşam unsurudur. Şehirli
için pek anlamı olmay an tezek,
köy lü için kışlık yakacaktır, ocağında sıcaklıktır. Bir kültürdür
tezek.. Y üzy ıllardır bu toprakların insanının y aşam biçimlerinde bir öğedir.. Sevgiy le karılır
tezek.. Emekle karılır, saman
ile hayvan dışkısı.. Çoluk-çocuk, kadın; zaman v erir, göznuru-el emeği harcar.. Karar.. Kalıplara döker.. Sonra güneşte
kurutur günlerce.. Hay atının temellerinden biridir tezek.. O olmasa kışın soğuğunda donar..
O olmasa ocağı tütmez, aşı pişmez, sütü kay namaz.. Bir y aratıcılıktır tezek.. Bir üretim.. Dönüşmüş bir süreç.. Kültürleşmiş
bir çaba..
İşte köylüler emeklerinden
bir parçay ı, hay atlarının acil bir
ihtiy acını kendilerinden kilometrelerce/günlerce
uzakta
olan, çoğunu hiç tanımadıkları
insanlara gönderiy orlardı.
4 işçinin köy de buluştuğu
akşam, bütün köy lüler, kaldıkları ev e geldi. "Hoşgeldin" eden
köy lüler, tüm sıcaklıkları ile bağırlarına bastı işçileri.. Gece
geç saatlere kadar Kağıthane
konuşuldu.. Ankara y ürüyüşü
v e Ankara' nın siy asileri konuşuldu.. Y aşananlar anlatıldı..
Ertesi sabah kiralanmış
kamy on geldi köye.. Gece köylülerin gösterdiği sıcaklık ve ilgi,
tezekler kamyona y üklenirken
de sürdü. Akşam misafirlerin
y anına gelememiş kadınlar,
gençler geliy or hem "hoşgeldiniz" diy or hem de "gelin bizim
ev den de alın...", "bizi atlamay ın, şu ev e de gelin" gibi sürekli
uy arılar yapıy orlardı.
Kağıthane direnişi için tezek
y üklendiğini gören/duyan doksan y aşındaki ihtiyarlar dahi gelip tezek taşıdı kamyona.. Daha
f azla emeği geçsin diy e.. Çocuklar saf y ürekleriyle tezek taşımay a koşarken işe y aramanın sev incini tattı. Özellikle
görmey en gözleriy le bir genç
köy lünün gelip "ben de kamy o-
na tezek taşıy acağım, bana da
v erin" demesi ise ay rıca güzeldi. Bey az bastonu v e tezekleriy le kucak dolusu sevgi taşıyordu aslında kör adam.. Mesele buy du.. Y aratılmak istenen
bu.. Day anışmanın sırrı işte buraday dı.. O noktada f azla söze
gerek y oktu..
Y akacak y ardımını örgütlemiş üç köy de gezildi o gün..
Her ev den almay a ise zaman
y etmedi. Kadın-erkek, çolukçocuk işçilerle birlikte tezek taşıy orken bir y andan da genç
kızlar soğuk ay ran ikram ediy ordu akşama kadar..
Ve koca kamy on, tezekle
değil kucak kucak sev giyle doldu. Kucak kucak day anışma
duy gusuyla.. Ülkede bir çoklarının ders alması-gereken bir
boy u ne de güzel ikramlarda
bulunmuşlardı. İşçilerle birlikte
toplumsal dayanışmanın kıv ancını y aşamış, bilinçlerine nakşetmişlerdi.
Derken akşam olup hav a
karardığında v edalaşma zamanı da geldi. Duy gulu bir sahney e tanık olan dağlar; biraz sonra, üzerinde "Kağ ıthane Direnişini Destekliy oruz.. Kangal
Köy leri.." imzalı pankartın asılı
olduğu kamyonu koy nuna alacaktı. Y eniden görüşmek dilekleriy le köylülerden ayrılan 4 Kağıthane işçisi, sevgi y üklü kamy on ile gecenin karanlığına daldı.
İki gün sonra İstanbul' a ulaşan tezekler, Kağıthane' deki
işçi lokaline indirilirken köy lülerin y üklediği sevgi, slogan olup
olay yaşandı o gün..
Akşam olup ta kamy on v e 4
işçinin y ola çıkma v akti yaklaştığında hala civ ar köylerden
"biz de v erelim.. bizim köy e de
uğray ın.." diyen onlarca adam
geliy ordu. O gün y örede toplumsal bir olay halini almıştı Kağıthane direnişi.. Herkes Kağıthane direnişçilerini konuşuy ordu. Gitme v akti y aklaştığında
"bu gece de gitmeyin, daha sizi
doğru dürüst ağırlay amadık bile" diy en köy lüler halbuki gün
patladı sokaklarda.. "işçiyiz
Haklıy ız Kazanacağız" diy e slogan atan işçiler, gerçekte gözleri ile değil y üreği ile gören kör
genç köy lünün y ardımlaşma
duy gusunu, köylü çocuklarının
gözlerindeki pırıl pır ıl sev inci,
ay ran ikram edip tezek taşıy an
genç kızların kıpır kıpır y üreğini
haykırıy ordu.
Ertesi gün gazeteler ise "işçilere Anlamlı Destek", "Direnişçilere Sivas'tan Uzanan
Dostluk Eli" diy e y azıy ordu.
TAVIR
29
SÜRGÜN ÖMRÜM
Zozan EVİNDAR
Her şafağın doğum sancısıyla Başlar
göçüm Geride kan Geride duman
Geride talan
Yürürüm Akarçaylar
Sıradağlarca Sırtımda kıl
çul Mam çarık ayağımda
Karat aşlara yazılır adım
Yol boylarında
Ülkem
Yaralınım
Yangınlı sevdalınım
Sen olmazsan
Ben
Neye yararım
Yaban yurtlarda erir canım Dolanırım
dolanırım Sığınaklar dar gelir Sesim
kırık Boğazımda düğümlü laflarım
Yüreğimde
Bir ateş yalımı
He desem tutuşacak
SİLAHLAR ALTINDA / S.Erek (Mürekkep-1981)
Hasretim
Rüzgar soluklu bir kısrak
Yol eylemiş yurdumu
Dört nala
Benim coğrafyamda Herşey kan
tadında Kurşunlu gecelerin
karanlığında Bebelerimin çığlığı
yanıbaşımda Baskın gelmez ıslıklı
fişekl ere
30 T A V I R
Şimdi
Sürgünsün ömrüm
Neyleyim seni Böyle
garip Kimsesiz
Şimdi
Dolaşsam coğrafyamı derim
Özlerim
Nazlı bir seher yeli
Bitimsiz bir ezgi gibi
Nemrut't a gün doğumu
Van Gölü'nde akşamı
Kucaklasa gözlerim
Sonra
Gerilla türküsü olsam Dersim'de
Söylensem
Dağlardan ovalara
Patikalar boyunca
Şimdi
Kovmalı ürkekliği
Dikilmeli karşısına
Hükümranların
Sormalı ne ister
Korku sökülmeli tez elden
Ardı astan bir can
Koymalı orta yere
İzim sürsün geridekiler
T edirginlik
Kuşatır geceleri
Telsiz sesleri
Gece devriyeleri
Ölüm emirleri
Bebelerin başı anaların göğsünde
Anaları yavrularım sarmalamış
Elleri
Be hey kavgacı yürek
Çatışmak
Kuşatmaları yarmak
Dağlara sevdalanmak
Çağlamak
Taşmak
Gayrı ölümden öte
Yol mu var
TAVIR
31
BİZİM O L A C A K
HALKIMIN O L A C A K
eni
bir
ev
kiraladık.
Bütün bir hafta
boy unca
taşınma
ve
y erleşme
işiy le
uğraştık.
Elimizde az say ıdaki eşy a ile
en
güzel
dekorasyonu
yakalamay a çalıştık. Ev et,
eldeki olanaklarla bundan iyisi
olamaz.
Alış v eriş için çıktığımızda
kenti kısmen tanımay a çalışmıştım. Kav gamızın kızıl kentini... Okuduklarım v e görmeden
öğrendiklerimi hızlı v e hey ecanlı bir şekilde yoldaşıma aktararak hemen her şey i bir anda görmek v e öğrenmek istiyordum. Her şeyi bir anda!.. Y oldaşım kimi zaman gülümseyerek
y anıt v eriyor, bazen de sabırla
açıklamalar yapıy ordu. Her bir
32 T A V I R
sokağında bir şehidimizin hızlı
ay ak izlerinin hala duy ulduğu,
barut v e cüret kokan geçişlerinin duy umsandığı umut şehri...
Gecekondu y olları, biriketler,
çelimsiz çocuklar hepsi hepsi
bir y anıt y etiştiriy ordu bana. Ve
büy ük mey danlarıyla dost DevGenç'lilerin saf saf dinmeyen
haykırışları uğulduy ordu hala...
Ben kendimi gün boyu, her şeyin derinliğine y aşandığı İstanbul'un dev rimci tarih ve duygu
ırmaklarından alarak, y aşamın
katı gerçeklerine çekmey e çalışmakla didindim durdum. Sokaklarını İstanbul'un bir de ben
keşf etmeliydim,
caddelerini,
kondularını, mey danlarını, çarşılarını, v e ille de insan mozayiğini. Hem de gerçekten kısa bir
sürede İstanbul'un dost v e düşman y üzünü, güzelliklerini ve
çirkinliklerini her şey e rağmen
"Bizim İstanbul'u"...
Bugün üçüncü günüm olmasına rağmen hey ecanım hala atak. Duy gularım durulmuş
değil. Ama f ırtınalı v e engellerle, tuzaklarla dolu uzun bir y olculuğa hazırlanır gibi, y aşamın
v e kav ganın gerçekleriy le y üzy üze gelmey e de hazırım. Biliy orum ki, uzanacağımız güzelliklere giden y ollar may ın döşeli. Dikkat edilmediğinde tuzaklar
v e sıradanlığın girdapları seni
hemen y utmay a hazır. Üstelik
artık uzun süreden beri sen yalnızca bir kişiden ibaret değilsin.
Canından çok sevdiğin y oldaşların v ar, namus v e ahlakınla
özdeşlediğin değerlerin v ar.
Dikkatli ve uyanık olmalıy ım...
Kendime sorduğum çok olmuştur: Çok mu evhamlı davranıy orum? Oradan değil de şuradan da pekala ev e gidebilirim. Üstelik daha kolay. Y ok
y ok tembellik y apıp bahane arıy orsun. İlkeli davranmak riski
azaltmaktır. Kenti henüz bilmiyorum gibi bir kılıf , her an bir felaketin örtüsüne dönüşebilir...
Bu düşünceler içinde, ayaklarımın beni taşlı, çamurlu v e dolambaçlı y ollardan dolaştırarak
istediğim y ere getirdiğini görüy orum. Ve y ine içimde bir huzur, bir y eğnilik hissediyorum.
Oldukça yorulmuş olarak,
anahtarı kilidin içinde iki kere
çev irdim. Ali benden önce eve
gelip elbisesiy le birlikte y atağın
üzerine kendini atmış, geldiğimi
f arketmedi. Hav a yapış y apış,
nemden üzerimdeki elbise ikinci bir deri gibi duruy or. Y emek
y apmak için tam mutf ağa yönelmiştim ki, derin bir uykuda
zannettiğim Ali seslendi:
-Beni neden uy andırmadın,
sızıp kalmışım. Hem dur bakalım bu akşam y emeği beri hazırlay acaktım.
-Ne hazırlamay ı düşünüyordun?
-Sürpriz!
-Ney se, bugün ben dünden
kalan y emeği ısıtay ım, senin
süprizi y arın görürüz.
Beni tanımak İçin sorular
nüz tanışalı on gün olmakla birlikte, bunun y eterli olmadığı görülüy or. Kendiliğinden v e doğrudan bazı konulara giriy or,
karşılıklı tartışma v e sohbet hav ası içinde, yeraltı y aşamının
bir çok y önünü ortaya koy uyor,
öğretiy or.
Konuştukça
da
Ali'den daha çok şey öğrenmem gerektiğinin f arkına v arıy orum.
-Her iş kafada biter, göreceksin birlikte, öğreneceğiz, birlikte yapacağız. Kafada tamamlanmamış bir işin planı pratikte
topallar...
Ardarda sorular y öneltiy orum. Elimde A'dan Z'ye kadar
İstanbul, dolaştığım, gezdiğim
y erleri gösteriyor, anlatıy orum.
Geçtiğim cadde v e sokak isimlerini haf ızamda tutmaya çalışıy orum. İşte şu falanca sokak,
hani şu köşe başından ayrılan... minibüs durağına y akın
olan nokta var y a... Bazen hepsini karıştırıp kendi kendime kızıy orum.
-Hepsi zamanla, sırasıy la,
tamam mı?
-Tamam ama daha hızlı bir
zamanla.
Sabırsızlığıma gülerek mutfağa y öneliy or, bulaşıkları y ıkay acak. Ben ise kendime sinirlenip kızıy orum.
-Saat 23.00'te TV'de bir f ilm
v ar, ben daha önce izlemiştim,
rahatça izlenebilecek bir f ilm:
"Kwai Köprüsü!"
-Tamam.
-Müziğine dikkat et bakalım
tekrar edebilecek misin. Müzik
kulağın v ar mı y ok mu anlarız.
Müzik ıslıkla çalınıy or ama
ben aklımda tutamıy orum. Doğru bir giriş yapıy orum, sonrasını
karıştırıy orum. Filmi izlemey e
koy ulduk. Bu arada ortaya çıkan espriler nedeniy le de epey ce gülüştük.
-Tüh, diğer kanaldaki haberleri kaçırdık.
-Ben ev e geldiğimde dinlemiştim, önemli bir şey yoktu...
Ev et, v akit epey geç oldu, çev remizdeki ışıklar sönmey e başladı. Y arın erken kalkıp, ev den
de erken çıkmamız gerekiyor.
(Gülerek) Üstelik iş iznimiz de
bitti, artık gidiş gelişlerimizi bir
düzene koymalıy ız. Ali odasına,
ben odama çekildim. Işıkları
söndürdük.
Y atağa girdim ama ne y apsam uyku tutmuyor. Dolaştığım
v e daha gezip dolaşacağım
y erleri düşünmekten kendimi
alamıy orum. Bugün öğrendiğim
y erleri beynimde tekrarlarken
uy uyup kalmışım.
Sabah belediy e otobüsüy le
hareket ettik. Bir ara bana, geçmişte ey lem y apılan bir y eri
otobüsümüz geçerken gösterdi
Ali. Bina enkaz haline gelmiş,
üzerine eğreti bir nay lon örtmüşler, duvarlarındaki siyahlıklar, parçalanmış betonlar v e dışarıy a f ırlamış demirleriy le
bombalamanın tüm şiddeti nay londan dışarıy a taşıy or.
-Onaramadılar henüz. Kafamızı kullanıp taktiklerimizi y ârinde v e zamanında seçebilirsek iyice acizleşecekler. Çözümsüzlükleri derinleşecek.
Ben ezop diliy le ardarda y ine sorular sormaya başladım.
Bana "Sabret" diy erek kenti tanıtmay a dev am ediyor. Söz dolaşıp romanlara, oradan da
düny a devrimlerine geliyor. Kısa tasvir v e pratik deneylere
değinmelerle bir süre dev am
ediy oruz konuşmay a...
Hav a serinledi. Ilık ılık bir
rüzgar esiy or. Denizin y üzünü
okşuy or adeta. Küçük küçük
dalgalar birbiri üzerine binerek
kıy ıy a ulaşıy or. Duvarlara v uruy or, gerisin geri dönerken parçalanarak yav aş y avaş yok oluy or. Biraz ileride balıkçılar v ar.
Bir balıkçı y akaladığı balıklarla
diğer arkadaşlarına çalım atıyor. Diğer balıkçılar da kıskançlıklarını belli etmekten geri durmuy orlar. Benim' duygulanm da
bunlarla... Tam birşey ler söy lemey e hazırlanıy ordum ki, y oldaşımın benden uzaklaşmış olduğunu f arkettim. Sözüm elimde kalırken hızla onun y anına
koştum.
-Balıkçıları izlemek hoşuna
gidiy or.
-Ev et
-Sen de çıkmak ister misin?
-Bilmem, şimdiy e kadar ben
balık y akalamadım.
-Peki sen biliy or musun?
-Biraz... Uygun bir zamanda
deneriz.
-Sahi mi? Pek inanamadım
y a...
Y ürümeye devam ettik. Bir
köşkün önünden geçerken, Ali
gözleriy le işaret etti.
-Burası da Sabancı'nın Atlı
Köşk'ü. Saltanatını bir gün sona erdireceğiz. Bak sana bir
şey anlatayım. Somoza'nın saltanatına son v erildiğinde, elinde
silahları olduğu halde' bir kaç
gerilla, Somoza'nın lüks küv etinin içine girip tepelerinden aşağı su döküy orlar, bir f otoğrafta
görmüştüm. Ne kadar anlamlı
değil mi? Sanki sav aşın v e y ıkılan düzenin tüm kirlerini böy le
y ıkay acağız der gibiy diler. Tabi
bu bir sembol, ama güzeldi...
Eğer y aşarsam... O büyük
günümüzde ben de Sabancı'nın atına bineceğim. Silahımı
göklere çıkaracağım v e bizim
diy eceğim, halkımın diyeceğim.
Kırat da, silah da bu ülke de, bize v e halkıma y araşır; bizim
olacak, halkımın olacak diy eceğim. Tüm saltanat sahiplerine
v e uşaklarına işte sonunuz, deniz boğazda bitti diy eceğim...
Sav aşıy oruz... Kimbilir, belki de
Olcay 'larla, Perihan'larla buluşuruz, şehit olabiliriz...
-Ev et...
-Eğer önce ben gidersem,
TAVIR
33
benim yerime sen ata binersin,
tamam mı?
-Hayır, olmaz önce ben...
Yok sen, yok ben derken,
sonuçta anlaştık. Hangimiz o
günü görürsek. Elimizde tabanca mı olacak diye soruyorum.
"Kleş" diyor gülerek ve ekliyor:
"Çünkü o bir gerilla silahıdır"
-Ben hiç kleşi yakından görmedim, acaba ağır mı?
-Neden sordun?
-Hiç öylesine, merak ettim
işte...
-Hadi söyle söyle neden
sordun?
'Ata binersem tek etimle havada tutabilir miyim diye.
İkimiz birden kahkahayı
bastık. Sonra yine bana, "Hepsini öğreneceksin, biraz zaman,
biraz sabır" dedi ciddiyetle. P e rihan yoldaşımızı anlatmaya
başladı. Coşkusundan, öğrenme azminden söz ederken sesi
titriyor. Gözlerinde ki öfke ve kini saklayamıyor.
-Hesabını soracağız tek
tek... Şehitlerimizin hesabını
sormazsak kuracağımız düzenin adaletinden bahsedilemez.
Sonra Ferit yoldaşa geçiyor.
Çalışkanlığı ve yokluk koşullarında yaratıcılığı üzerine örnek
olduğunu söylüyor. Bir de teknik konulara olan ilgisinden dolayı Ferit yoldaşın yaşadığı bir
olayı aktarıyor.
-Bir gün maket uçakların
yapıldığı bir yere gitmiş, Bunlar
ağırlık taşır mı gibi bir soru sormuş birisine. Adam da, niye
sordun bir yeri mi bombalayacaksın yoksa, demiş. Ferit yoldaş da, evet yanıtını verince
adamla karşılıklı gülüşmüşler...
Bir gün karşılaşırsam diyorum
Ferit'le allahsız var mı öyle bizi
bırakıp gitmek diyeceğim... F e rit, Hamdi ile birlikte şehit oldu... Hamdi gencecik, Hamdi
deli, Hamdi çılgın, Hamdi tam
bir devrimci donkişot... Yaşamında ciddiye aldığı tek şey
devrimcilikti...
Yüzüme vuran güneş, kalk
artık diyor. Penceremizde sadece tül perde var henüz. Asıl
perdeyi bugün alacağız. Kalk-
34 T A V I R
tım, çayın suyunu doldurup
çaydanlığı ocağın üzerine yerleştirdim. Onbeş dakika kadar
kültür-fizik yaptım. Dış kapının
önüne indim, henüz gazeteler
bırakılmamış. Kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Tekrar dışarı
çıkarak gazeteleri aldım. Kapıyı
kapattım ve başlıklara bakarak
salona doğru yürüdüm. Birden
durdum. Gazeteyi iyice gözlerime yaklaştırdım, bir kez daha,
bir kez daha okudum. Yönümü
değiştirerek, yoldaşımın yattığı
odaya doğru koştum ve kapısını vurdum.
-Âli kalk kötü bir haber var.
Yatağından fırladığı gibi
geldi.
sonra, bir kaç saniye bakışları
manşetlerde çakılı kaldı... Dün
akşam Temmuz sıcağında yoldaşlarımız katledilmişlerdi...
-Hemen hazırlan gidiyoruz!
El yazması olan olmayan
tüm dökümanları yaktık. Zaten
fazla birşey de yoktu. Acele
olarak hazırladığımız iki çantayı
da alarak ocağı kapatıp çıktık.
Ev temiz. Anahtarı kapıcıya
verdik.
-Biz tatile gidiyoruz, ara sıra
çıkıp evi havalandır, dedik ve
oradan ayrıldık.
-Operasyonlar bize yönelik...
Bir sürü şey geliyor aklıma
ama soru soramıyorum. Daha
önce de yoldaşlarımızın katledildiğine tanık olmuştum, ama
ilk kez aynı gün bu kadar can...
Gözlerimiz patlamaya hazır birer silah, yüreğimiz tetikte. Ne
kadar kendi kendimi sakinleştirmeye çalışsam, Alt yoldaşa belli
etmemeye çalışsam da acı
her tarafımı kemiriyor, yüreğimi
eziyor... Hemen misilleme yapmalıyız, diye düşünürken yoldaşım gözlerimden okuyor. Ve
yine sessizliği ilko bozuyor.
-Duygusallığa yer yok! Hele
böylesi dönemlerde duygularla
hareket etmek geleceğimize
zarar verir.
Yürüyoruz, nereye gittiğimizi bilmiyorum ve sormuyorum
da. Bu bir süre devam etti. Ve
birden ne yapacağımızı, nasıl
davranacağımızı anlatmaya
başladı.
-ilk önce kendimizi kontrol
edeceğiz. Sağlam olup olmadığımızdan emin olmalıyız. Sonra
da bağ kurmanın yollarını arayacağız. Sağlıklı olan hangisiyse onu deneyeceğiz. Paramız
da az kaldığı için dikkatli kullanacağız, daha dikkatli... Ben diğer yoldaşlara bakacağım. Sen
de konuştuğumuz yere gidersin. Belki oradan yeniden bağ
kurabiliriz.
Randevulaştık, alternatifini
belirledik. Tekrar tekrar bana
anladın mı, bulabilir misin diye
sordu.Birbirimizi aramayalım
bir de dedi ve temiz olduğumuzdan emin olduktan sonra
ayrıldık.
Basında çıkan haberlerin
dışında henüz hiç bir şey bilmiyorum burjuva basınında Önderimizin de yakalandığı haberleri dolaşıyor. Doğruluk derecesini tam bilemiyorum. Benim
bildiğim kadarıyla bizim elimizde silah yok ama bir kaç gün
içerisinde temin edebiliriz. Önlem alma dışında ne yapabiliriz? Operasyonun önemli yerlere sıçradığı belli oluyor. Bir
merkez üsten söz ediliyor. Acaba? Bana bu konuda yoldaşım
hiç bir imada bile bulunmamıştı,
nereden bileceğim? Yurtdışından da önderimizle ilgili bir
açıklama yapıldı. İnandırıcı gözüküyor. Ama hiç bir kimse kalmamış olsa bile biz varız, bir
şeyler yapmalıyız, ama ne? Bağımız henüz kurulamadı. Önderliğimizden habersiz iş yapmak doğru olur mu? Bazı özel
koşullarda olabilirse, bu şimdi
mi? Aklıma geçmişten örnekler
geliyor... Düşmanın "yok ettik,
kökünü kazıdık" dediği, halkın
umudunu yok etmeye çalıştığı
bir dönemde, yoldaşlarımızı
katlederek umudu söndürmeye
çalıştığı bir zamanda, düşmanın oyunlarını, taktiklerini bozmalıyız. Onların yılan dillerini
kesmeliyiz. Onlar sokakta kaçacak delik aramalılar...
Bir kaç güne kadar bağımızın kurulacağı haberi geldi. Bi-
raz da para.
Operasy on sonrasında y ol- .
daşımı ilk kez göreceğim. Geç
kalma vb. birçok aksilik ve olasılığı da gözeterek, buluşma
saatinden iki saat önce ev den
çıktım. Randev uya gelip gelemey eceğini bile kestiremiy orum.
Çünkü ay rıldığımızda başka
y erlere de uğray acağını söy lemişti...
Y ürüy erek y arıladığım bir
sokağı kesen bir sokaktan geldi, bir bakkal dükkanına yöneldi, ardından da ben girdim.
Sonra çıkıp y ürümeye başladık...
Elinde v e y üzündeki çizikler dikkat çekiciydi. Bir an çocukluğumda ormanlık y erlerde v e çalılar arasında gezerken elimin
y üzümün çizilmiş halini anımsadım. Ben onun bu halini süzerken o anlatmay a başladı. _
-Kaldığın y erde rahat mısın,
bir şeye ihtiyacın var mı?
-Söy ledim ya ben iy iyim.
Y oldaşlarımın zor koşullarda olduğunu anlamak zor değildi. Buna rağmen kendisini bırakmış bana y ardımcı olmaya
çalışıy ordu. O anda ailemizin
tüm değerlerinin büy üklüğünü
bir kez daha düşündüm. Hem
gururlanıy orum hem içim y anıy or. Fedakarlık, dayanışma,
kendinden önce y oldaşlarını v e
dav ay ı düşünme üzerine anlatılanlar bu olsa gerek dedim kendi kendime. Y avaş yavaş ayrılık
vakti geliyor... Bana gelen paray ı çıkarıp ona v erdim. Saydı v e
bir kısmını tekrar bana uzattı.
"Gerek y ok, ben bulurum, şu
anda ihtiy acım yok" desem de
hiç dinlemedi bile... Gözlerim
elinde ki kocaman pakete takıldı, içinde bir uy ku tulumu olduğu anlaşılıy ordu.
-Sizin y atacak yeriniz y ok,
beni ev e gönderiyorsun...
Gülümsedi ama y anıt v ermedi... .
-Kendine iy i bak. Buraları
pek bilmiy orsun, sonra seni de
kaptırmay alım... Ve ay rıldık...
Bağımız tam olarak kurulduktan sonra, İstanbul'dan başka bir kente gideceğimiz söy-
lendi. Onu son kez görüp bir
not v erecektim. Bir kez daha
görüştürüldük.
-Ayrılıy oruz...
-Ev et öy leymiş...
-Sana sevineceğin bir haber
verey im. Day ı'ya ilişkin basında
çıkan haberler kocaman bir
y alandan ibaretmiş. O, içimizde, y anıbaşımızda, önümüzde...
Küçük ela gözleri sev inçten
parlıy ordu, operasy onun kini v e
öfkesi, acısı şimdi bu ışığın ardında saklıy dı.
-İşte
biz
böy leyiz.
Y üreğimizdeki tek yükümüz
dev rimci
sorumluluğumuz.
Taşırız oradan oray a, işgal edilmiş topraklara. Kav ga dostum!
Kimbilir belki bir gün y ine
beraber y anyana döv üşürüz,
unutma bir dev rimci her y erde
olabilir! Ay rılıp bir kaç adım
uzaklaşmıştım ki, beni durdurdu.
-Bir gün mutlaka Sabancı'nın atına bineceğiz, unutma!
Ve ay rıldık. Bir buçuk, iki ay
kadar geçmişti. Bir telefon aldım, öbür tarafta Ali!
-Merhaba!.. Beklemiyordun
değil mi?.. Senin v e oradaki
yoldaşların bir başka yere tayini
çıktı, tabi benim de. Orada
görüşürüz.
İki günde tüm işlerimizi
y oluna koy duk, zor oldu ama
kısa sürede başardık. Son üç
ay içinde bu üçüncü kent. Ev
bulma,
kiralama,
taşınma
konularında artık uzmanlaştığımız söy lenebilir. Konuya ilişkin espriler bile y apıy oruz: "Artık bir ev bulma şirketi
kurabiliriz!"
Y ola çıktık... Y anımdaki y oldaşım gideceğimiz y er hakkında
ansiklopedik
bilgileri
sıralamay a başlıy or. İlçeleri,
dağları,
ov aları,
nehirleri,
kısacası y öre tarihinin kısa bir
özeti. Doğa koşulları, iklim v e
bitki yapısını, özellikle de 12
Ey lül önce v e sonrası gelişmeleri...
Ali'nin
bizi
karşılay acağını biliy orduk...
O'nu görür görmez, 12
Temmuz şehitlerini de yeniden
düşündüm. Katliamın hemen
sonrasında ay rılmıştık. İşte
yine birlikte çalışacak, birlikte
başaracaktık... Kente y erleştikten sonra hızla çalışmaya
koy ulduk.
Bugün gergin bir bekley iş
içindey im, y oğun bir kampany a
süreci y aşıy oruz. Y anımda başka bir y oldaş daha v ar. Ev de
bekliy oruz...
Saat 07... yok, 07.30...
y ok... Telef onu tekrar tekrar
kontrol ediyorum. Sağlam olduğunu bildiğim halde, kendi
kendime, belki bir arıza v ardır
diy orum. Araması gerekiyordu,
vakit geçmiyor ve aramıyor? Ne
oldu acaba, aklıma gelen kötü
olasılıkları kov uyorum. Y anımdaki y oldaşla sohbet açmay a
çalışıy orum, olmuy or, ikimizin
de dikkati telef onda. Niy e
aramadı diy e kızıy orum da;
böy lece kötü bir ihtimal de
düşünmüy orum. Daha önce hiç
böy le dav ranıp dav ranmadığını
düşünüy orum, y ok! Bu konularda oldukça titizdi... Saat 08.00
oldu.
Telef on zili çaldı. Fırlay ıp
kaldırdık ahizey i. Eve geldiğinde çok kızacaktık ona. Telef onda bağırıp çağırmak uy gun
düşmezdi, öyle kararlaştırmıştık y anımdaki yoldaşla. Ama
telef ondaki ses beklediğimiz
ses değil, bu bir başka y oldaşımızdı v e sesi titriyordu.
-Nasıl, kesin mi, olamaz...
-Ev et, O...
Ahize sıkılı y umruklarım
arasında kaldı... Ay azım çıktığı
kadar bağırmak istiyorum...
"Daha bir çok işimiz v arken
Ali, ölümün sırası mı?"
Telef onu bıraktım, soluğum
kesik kesik, boğazım tıkalı v e
y utkunamıy orum.
Gözlerimi
uzaklardaki ışıklardan alıp ağlay amıy orum.
Bir atlı geçiy or, bir elinde
bay rağımız, bir elinde kleş,
haykırışını rüzgarlar alıy or;
Bizim olacak, halkımın olacak!
TAVIR
35
SEN O RESMİ
YAPACAKTIN
ABİDİN
İbrahim KARACA
Yalnız olan dağlar değil
Dağkapı'dır Dağkapı
Diyarbakır'da Bir meydanın adıdır
Bu meydanda Abidin'i ağırlamak
Daşo'nun muradıdır
Bir çocuk geçiyor
Parke taşlı
bağrı yaşlı dar sokaklarından
kentin
Bir çocuk geçiyor sabah sekiz
öğlen onbir arası
Terli elinde kalmış
kül olan bir kulübenin karası
Bir çocuk geçiyor çığlık çığlığa
Kolunda satır
gazetede kurşun yarası -bir
çocuk yatıyor gazete satıyor-
36 T A V I R
Sen o resmi yapacaktın, Abidin Bir
fırçada ejderhanın yedi başından
birini koparacaktın Sen o resmi
yapacaktın üstad yapacaktın
Pencereden kar yerine kir geliyor
Kardelenler kar yerine kir deliyor
"Eller"in kapanmış "yüzler"ine Bir
sergide gizli gizli O türküye ağlıyor
-pencereden kar geliyor a ma n
Ali'm
gurbet bana zor geliyorÖksüz kaldı resimlerin Çekip gittin
koca usta Çekip gittin
bir gurbete
Kimbilir kaç treniyle
Ey
fırçasından şiir akan
Resmin karayağız ozanı
pencereyi açıp
yollara bakacaktın
Ve bir sabah yüklenip çizgilerini
Daşo'n un tezgahına dökecektin
Yanan ülkenin ortasına Kardeş bir su
gibi akacaktın O çocuğun yanağına
Mutlu bir gülüş bırakacaktın
Sen o resmi yapacaktın üstad
yapacaktın
TAVIR 37
DAMLA
Sema GÖKÇEN
Kaç ölümcül yalnızlığımda
adım andım
Duydun mu?
Kaç bahar geçti sensiz
hasretli
acılı
habersiz
Bildin mi?
Türküler söyledim
süngü parıltısında ayışığının
En acılısını yaktım ağıtların
Ateş kanatlı şahinler uçurdum
mavi umutlara
Gördün mü?
Duydun mu?
Yanı başındayım
görkemli karanlığında zemherinin
Bir ağıtlı ezgide
bir dumanlı bulutta
Yağdım gözyaşı oldum
Ellerine düştüm damla damla
Tanıdın mı?
Wilson Halimi (Arnavutluk)
38 T A V I R
HA B ER
u mahkemede sanık sandaly esindey iz çünkü baskıy a ve sömürüy e
karşı boy un eğmezliğin, başkaldırının türkülerini söy lüyoruz.
Bu mahkemede sanık sandaly esindey iz! Çünkü sev giden
v e umuttan, emekçi terinin suladığı umuttan dillenen türkülerimiz mey danları sarsan uğultuy a, dorukları saran rüzgara karışıy or.
(...)
Bu mahkemede sanık sandaly esindey iz! Çünkü ezilen,
horlanan, soykırıma uğratılan
Kürt halkını, insansızlaştırılan
dağ köy lerinde, tank ve top ateşi altındaki kasabalarda, kentlerde y ankılanan türkülerimizle
sav unuy oruz.
Ve bir kere daha tekrar ediy oruz ki; türkülerimiz ölüm pahasına sav unulan her mev zide
dalgalanan bay raklarla kucaklaşmay a dev am edecek, ov erlokçu kızların, el arabalarının
arkasından sürüklenen işportacıların, asf altın erittiği yol işçilerinin, temizlik işçilerinin, tozlu
dosy aların uzun y azışmaların
arasında y oksulluktan usanan
memurların, öğretmenlerin, ay dınların, sanatçıların içinde büyüy en özlemle yükleyecek barikatları. Türkülerimiz cesaretle
düşmanın kalelerini sarsan cesaretle bütünleşecek..."Diyordu. Grup Y orum 12 Ağustos
1992 günkü duruşmada, Konya
Dev let Güv enlik Mahkemesi
Sav cı ve Yargıçlarına.
Mücadelenin soluk alıp v erdiği her alanın, mücadeleyi yü-
Y O R UM
reğinde duy an her insanın ortaklaşmasıy la inat ve cesaretle
doğru bildiği y olda ilerley en
Grup Y orum y asaklarla ve
mahkumiyet kararlarıy la türkülerini söy lemekten vazgeçilebilir
mi? Toplumsal v e siy asal
gerçekliği y orumlay ışı ülkesini
v e düny ay ı değiştirme mücadelesinde duy duğu sorumluluk v e
dev rimci sanatçı tavrı Grup Y orum'un hiç susmayacağını gösteriy or. 15 Mart 1992 Denizli
konseri için Kemal Sahir Gürel
v e Elif Sumru Gürel'e verilen
mahkumiyet cezasının y argıtay ca onay lanması bu gerçeği
değiştirmeyecek.
Sığarlar mı Zindanlara?
Y ollarında y ürümey i sürdür
recekler; hiç durmadan, hiç durmadan...
SIĞARLAR MI ZİNDANLARA ?
DGM'nin Grup Y orum üy elerine
v erdiği mahkumiy et kararım
protesto
etmek
için
ger-
çekleştirilen telgraf ey leminin
metnini aşağıda y ay ınlıy oruz.
Grup Y orum sev erleri Adalet ve
Kültür Bakanlıkları'na telgraf
çekerek
bu
protestoy a ka-
tılmay a çağırıy oruz. Dergi eki
olarak y ay ınlayacağımız imza
kampany ası metnini çev renize
de imzalatarak O K M 'y e postalamanızı rica ediy oruz.
"Grup Yorum bir kez daha duvarlar ardına hapsedilip
özgürlüğünden alıkonulmak isteniyor. Grup Yorum üyeleri
Kemal Sahir Gürel ve Elif Sumru Gürel'e verilen mahkumiyet
kararı yasal değildir. Taraflı bir karardır. Kınıyor, karar
kaldırılmalıdır diyoruz."
TAV I R
39
H A B E R
Y O R U M
FEVZİ KURTULUŞ SERBEST BIRAKILMALIDIR!
14 Kasım 1993 tarihinde
Tekstil-İş Sendikasının düzenlediği day anışma gecesinde
gözaltına alınıp tutuklanan Fevzi Kurtuluş, Bursa Özel Tip Cezaev i L Blokta yatmaktadır. Tav ır Okuy ucularını, Fev zi Kurtuluş'a mektup y azarak dayanışmay a çağırıy oruz.
BİLİYORUZ!
Kim olduklarını biliyoruz! Onları fabrikalarından, çiftliklerinden, banka hesaplarından, polis güçleri, çevik güçleri, tank paletleri, DGM'leri ve zindanlarından tanıyoruz.
LANETLİYORUZ!
Televizyon kanallarıyla, gazeteleriyle, sanat atölyeleri ve
stüdyolarıyla, stadyum konserleriyle yaymaya çalıştıkları yoz
kültür bizim değildir.
Eğitim kurumları, toplumsal örgütleri, sanat eserleri insan
kimliğimizi, benliğimizi yok etmeye çalışıyor. Kimliğimizden,
kültürümüzden ve eşitlik, bağımsızlık tutkumuzdan kopmamak
için asimilasyonu ve yok sayılmaya direnen halklarımızın değerlerini mücadelemizle sahipleniyor bundan dolayı üzerimize
yöneltilen terörü lanetliyoruz!
KINIYORUZ!
Fevzi Kurtuluş'un tutuklanması, ona ve tüm devrimci-demokrat sanatçılara yönelik saldırı ve özgürlük gaspıdır.
Nazım Hikmet, Ruhi Su ve Yılmaz Güney gibi birçok devrimci-ilerici sanatçıyı tutuklayan, yasaklayanlar bugün İsmail Beşikçi'ye, Grup Yoruma, Fevzi Kurtuluş'a saldırmaktadır.
Sanatçıların katledilmesini ya da parmaklıklar ardına konulmalarını, yaratma özgürlüğüne yasak konularak sanatsal üretimlerin engellenmesini ve özelde Fevzi Kurtuluş'un tutsak edilerek Bursa Cezaevi'ne sürgün edilmesini kınıyoruz!
Yeni "Terör" yasasını, idamları, infazları kınıyoruz!
İSTİYORUZ!
Fevzi Kurtuluş ve cezaevlerindeki tüm aydın-sanatçılar serbest bırakılsın! Onlara açılan davalar durdurulsun!
Sanat ve sanatçılar üzerindeki tüm yasaklar kaldırılsın!
Tuvaller, objektifler, enstrümanlar, sahneler, kitaplar
üzerindeki kara gölgeler ait oldukları çağa geri dönsünler!
Se Ewren Dûr
(Üç Uzak Bulut)
'TA,
Ronahî:Alî Han
Muzîk:Rojbîn-Alî-Mustafa
Nivîskar û Derhener: Hüseyîn Kaytan
Berhemeke Navenda Çanda
Mezopotamya
(MezopotamyaKültürMerkezi)
40 T A V I R
ADANA
BÜROMUZ AÇILDI
Adres:İnönü Cd.
Aydın İşhanı Kat:5
No: 505/Adana
TEL: 352 17 44
HABER
en, uzun zamandan beri Kürt toplumunun sosyoekonomik yapısı
ile siyasal durumu
ile, kültürü ile ilgili
çalışmalar yapıyorum. Kürt
sorunu üzerinde düşünüyorum.
Bu sorunun, hem za man
içindeki
hem de
çeşitli
mekanlardaki boyutları ile ilgili
çalışmalarım,
düşüncelerim
var. Bunların bir kısmını
yazdım. Yayınladım.
Bana yargılama sürecinde
çeşitli yerlerde, "Kürtler konusu" ile ilgilenme yetkisini nereden aldığım soruluyor. Bu konuyu araştırma yetkisini nereden aldın deniyor.
Şunu baştan belirteyim: Bu
konuya yaklaşımı m tama men
kendi irademle ilgilidir. Onları
algılama, kavrama, anlatma,
yansıtma yeteneğimle ilgilidir.
Kısacası, bilimsel bilginin üretilmesi, bilim yöntemini kavrama
ve uygulama yeteneğimle ilgilidir. Tavır ve davranışlarım tama men kendi özgür irademin
eseridir. İrademi kendim belirlerim. Bu konularda nasıl davranacağımı, davranışımın kurallarını kendim koyarım. Şimdiye
kadar hep böyle olmuştur. Şimdiden sonra da böyle olacaktır.
Bu, bilimin davranışıdır. Bilimsel faaliyet sürdüren bir kişinin
davranışıdır. Bu bakımından,
böyle bir çalışma yapmak için,
hiçbir makamdan izin alınmasına gerek yoktur. Herhangi bir
maka m tarafından, kamu otoritesi veya siyasal güç tarafından
yetkilendirilmeyede.
Bunların ötesinde, gerek
ulusal çıkarlara, gerekse tüm
insanlığın çıkarlarına en uygun
davranış da budur. Çünkü bilim, insanlığın günümüze kadar
geliştirdiği en önemli düşünce
biçimidir. İnsanlar, günümüze
kadar etraflarında cereyan
eden olayları, doğa olaylarını,
toplum olaylarını kavramak,
yansıtmak için çeşitli düşünce
yöntemleri kullanmışlardır. Din,
mitoloji, metafizik, felsefe, sanat, edebiyat bu yöntemler arasındadır. Fakat, doğayı, toplu-
mu, insanı, tarihi kavramanın,
en geçerli, en kalıcı yolu bilimdir. Ancak bilim yöntemi ile elde
edilen bilgiler, geçerlidir. Kalıcıdır. Ancak bilimsel bilgiler,
sorunların kavranmasında, çözümünde sağlıklı seçenekler
koyar, geliştirir. Bunun için bilim, insanlığın bilgi hazinesini
geliştiren, zenginleştiren en
önemli yöntemdir. İnsanlığı
mutluluğa götüren yolda en
önemli araçtır. Bu bakımdan bilim her yerde, her zaman savunulmalıdır. Bilimin savunulmasında taviz verilmemelidir.
İşte bunlardan dolayı, sorunlara, bu arada Kürt sorununa bilim yöntemi ile yaklaşmış
olmam hem ulusal yarar bakımından uygundur, hem de insanlığın çıkarlarına uygundur.
İdeolojilere uygun hareket etmenin çok daha iyi olacağı,
halkın ve insanlığın çıkarlarının
bu yönde olduğu hiç bir zaman
savunulamaz. Hele hele, yalana dayalı resmi ideolojinin yanında yer almanın en iyi tavır
olduğu söylenemez. Bu tavır
insanlara dayatılamaz.
Türk Devleti'nin resmi ideolojisi yalana dayalı bir ideolojidir. Burada, "yalan" kavramı
felsefi bir kavramdır. Gerçek
yalan; gerçek bilgi-yalan bilgi
ilişkisi içinde ele alınan bir kavramdır. Türk resmi ideolojisi
Kürt olarak bilinen bir ulusun
olmadığını vurgulamaktadır.
Kültlerin Türk olduğunu söylemektedir. Kürtçe diye bir dilin
olmadığını iddia etmektedir.
"Türkiye'de Kürt de yoktur, Kürt
sorunu da yoktur" demektedir.
Herkesten, bunları böylecene
bilmesini ve bu bilgilere göre
hareket etmesini istemektedir.
Bu bakımdan resmi ideoloji yalana dayalı bir ideolojidir. Devlet, basın, radyo, televizyon gibi
kitle haberleşme araçlarını,
hukuk sistemini ve siyasal sistemi, kamu yönetimini kullanarak bu ideolojiyi kitlelere
benimsetmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Yalana
dayalı bu ideolojiye uygun
hareket etmeyenlere, örneğin
Y O R UM
İSMAİL BEŞ•İKÇİ•
YİNE CEZAEVİNDE
hesnel doğruyu, gerçeği söyleyenlere karşı, karakol, mahkeme, hapishane gibi zorlayıcı
baskı araçlarını kullanmaktadır.
Bütün bunlara rağmen yalana
dayalı resmi ideoloji yanında
yer almanın, bu ideolojiyi
benimsemenin halkın ve insan-'
lığın yararına olduğu söylenemez."
Bu sözler İsmail Beşikçi'nin
1982 yılında Sıkıyönetim Mahkemesine sunduğu savunmadan alınmıştır. Beşikçi bilimsel ve özgürlükçü tavrını sürdüğü için sayısız kez soruşturmaya uğramaktan ve tutuklanmaktan çekinmiyor.
TA V I R
41
medya gerçeği
Noam Chomsky
İngilizceden Çeviren : Abdullah
Yılmaz
Tümza manlaryavıncılık, 1993
Çağla A K A R
G
ünümüz
dünyasında
teknolojinin gelişimi, Empery alist
Burjuv azi
taraf ından
f etişleştirilerek bir "dev rim"
gibi gösterilmeye çalışılmakta,
bununla orantılı olarak ta "Kitle
iletişim
araçları"
(Med ya)
yay gınlaştırılmaktadır. Medy anın
(T.V,
Rady o-basın
v.s.)
girmediği en ücra köşe bile kalmamıştır. İnsanlar arası ilişkiler
örneğin, aile ziy aretlerindeki
sohbetler T.V. ekranından y ansıy an seviy esiz dizi y a da tümlerce sabote edilmektedir. İnsanların, özellikle de çocukların
düşünce v e düş düny aları reklam f ilmleri, çizgi tümlerce yönlendirilmekte, hatta kirletilmektedir. Dünyada ve ülkemizde gelişmekte olan olay lar, hiçbir haber
kuruluşu taraf ından (Y azılı, işitsel, görsel yay ın organları) nesnel olarak kitlelere sunulmamaktadır. Ne yazık ki sermay e ve
dev let güdümlü medya dışındaki
bağımsız basın da yeterli güce,
dolay ısıy la etkiye sahip değildir.
Medy a Gerçeği'nin y azarı Noam
Chomsky y apıtında devlet-sermay e-medya ilişkisini güçlü bir
kuramsal model üzerine oturtarak, somut örneklerle gözler
önüne sermektedir.
N. Chomsky kitabında, medyanın esas olarak A.B.D'deki işley işini üç ana başlıkta inceliy or:
Birincisi; Şirket Oligepelü, medyaya demokratik katılım sıf ıra indirilmekte, aynı biçimde diğer
şirketler ilkesel olarak çalışanlara
ya da topluluğa dayanan halk
denetiminin dışında tutulmaktadır. İkincisi, Devlet Denetimi;
Dev let denetiminde olan medy a
örneğinde demokratik katılım,
politik sistemin nasıl işlediğine
bağlı olarak değişebilir. Pratikte
dev letin medyası, devlete egemen olacak kadar kuvvetli olan
güçler ile bu güçlerin koy duğu
sınırların dışına çıkamay an bir
kültür yöneticileri aygıtı taraf ın-
42 T A V I R
dan belli bir hi zada tutulmaktadır. Bu bakışı ideolojik süzgeç
v e sansür olarak ta görebiliriz.
Üçüncü model ise, Brezily a Piskoposlarının ortay a attığı biçimiyle demokratik bir iletişim politikası. Tıpkı halkın önemli ölçüde katılımını gerektiren bir sosy o-politik sistemin geleceği ilgilendiren bir konu olarak (halkın
kendi işlerini y önlendirme hakkını değerlendirmeye bağlı olarak
bir umut ya da bir korku olarak)
kalması gibi büy ük ölçüde pratikte denenmemiştir.
Kapitalizm kendini y eniden
üretme çabasında medya aracılğı ile "kabulleniş'i (rızay ı) sürekli
kılıy or, sistemin devamını sağlamak içinde "kabulleniş"i yeniden
y aratıy or. Bu mantığı N.
Chomsky şöy le dile getiriy or:
"Egemen olan toplumsal düzen
çerçev esinde sıradan insanlar
düşünce, tartışma ve karar süresince katılan unsurlar olarak değil, bir manipulasy on nesnesi
olarak kalmalıdırlar." (s. 196)
Bu genel çerçevenin içinde
kalmakla birlikte yazar, konu ile
ilgili daha karmaşık ilişkiler ağını
çalışmasında ek bölümler şeklinde ortay a koyuyor: Propoganda modeli, Tarih mühendisliği,
Terörizm müsebeti, A.B.D. güdümündeki devletlerin demokrasi anlay ışı v e işley işlerinin medy aya yansıması...
Kitaptan "Terörizm" teriminin
yay gınlaştırılmasının kay nağını
da A.B.D istihbaratçıları, stratejistleri C.I.A., F.B.I. v e bunlara
eklemli basın yay ın organları olduğunu öğreniy oruz. Terörizm
Müsebeti bölümünden bir örnek
aktaralım. "1985 y ılını, medy anın Terörizmin zirv eye ulaştığını ,
iddia ettiği yılı ele alalım. 1985'in
tek v e en büy ük terörist ey lemi
329 kişinin ölümüyle sonuçlanan
Hindistan Hava Y olları uçağının
düşürülmesidir.
Teröristlere
meslekleri Frank Camber'in yönettiği Alabama'daki paramiliter
kampta öğretilmiştir. Bu kampta
paralı askerler Orta Amerika ya
da düny anın başka y erlerindeki
terörist eylemler için eğitilirler.
Eski paralı askerlere göre Camber'in A.B.D.istihbaratıy la yakın
ilişkileri v ardır, ve Hindistan uça-
ğının bombalanmasına kişisel
olarak bulaşmıştır. İddia edildiğine göre "canını y akma" operasy onu kontrolden çıkmıştır. Genel Savcı Edwin Meese Hindistan'a yaptığı bir ziy arette terörist
operasy onların bir A.B.D. Terörist Eğitim Kampı'ndan kay naklandığını dolay lı olarak kabul etmişti, ama bu ifadeleri basında
neredeyse görülmemiştir. Bir teröristi Liby a ile ne kadar saçma
olursa olsun, herhangi bir bağlantısı gösterilse, bu Kaddafi'nin
ortadan kaldırılması gereken
"Deli Köpek" olduğunu göstermeye yeter. (sayf. 390) Ayni şeyi
A.B.D.'nin Ortadoğu politikasının y akın tarihteki örneğini de
görmüştük. Dünya iletişim ağına
damgasını v uran medya tekellerinin A.B.D. "Resmi Düşman"
anlay ışı doğrultusunda Irak v e lideri Saddam Hüsey in (medyada) "katil", ."sadist" sıf atlarıy la
y er almıştı.
Y azar, İsrail-Filistin barış görüşmelerinin Amerikan v e İsrail
Medy asında nasıl y ansıtıldığını,
bununla birlikte Latin Amerika
Ülkelerindeki gelişmelerin y akın
tarihlerini de somut örnekleriyle
çözümlüy or.
Noam Chomsky 1928'de
Philadelphia'da (A.B.D.) doğdu.
1955'ten beri Massachusettes
Teknoloji Enstitüsû'nde dersler
v ermekte olan y azarın kitapları
bir çok dile çev rilmiştir
ABD'nin Vietnam'a müdahelesi, İsrail v e Orta Amerika'daki
Terör Dev letlerine arka çıkması
v e Küba, Nikaragua, Sovyetler
Birliği gibi resmi düşmanları karşısında başvurduğu terör ve karalama kampany aları konularında kitaplar y azıp konferanslar
v ermiştir. Düny adaki iletişim
araçlarının nasıl işlediğini, hangi
güçler tarafından yönlendirildiğini, y önetime katılamayan halkların v e sınıf ların nasıl çarpıtma
v e manipulasy ona uğratıldığını
öğrenmek için Medy a Gerçeği
kitabı bir başlangıç olmalıdır. Biz
de entellektüel düny amızda y eni
açılımlarla bilinçli bir şekilde bu
alanda kendi olanaklarımızı genişletmek ve savunma mekanizmalarımızı ne şekilde oluşturacağımızı düşünmeliyiz.
Immediast Bildirgesi
medya denetimi
Hazal TUNÇ
nsan y aşamı kuşatma altında. Daha doğmadan başlay an hazırlıklar bütün y aşam
boy u süren saldırılara dönüşmekte. İnsanlar eğitim
şansı bulabilmişse eğer, eğitim
sisteminin
gerici
çarkları
arasında bey nine v e ruhuna
inen
ağır
darbelerle
hırpalanmaktan kurtulamaz. Bu
y etmezmiş gibi evde, sokakta,
işte y aşamının her an ına sızmış
iletişim
araçlarının
y önlendirmesiyle
kendilerinin
olmay an bir y aşama itiliy orlar.
Akla gelebilecek bütün yollar,
y öntemler v e her türlü araç kullanılarak insan yaşamı denetleniy or. Gazeteler, dergiler, televizy on kanatları, kaset ve plak
stüdy oları, kitabev leri, reklamev leri, modaev leri, sanat kurumları v e atölyeleri, stady umlar,
mimari bürolar, dekaratör-ler,
halkla ilişkiler uzmanları, konser
organizatörleri v e uluslararası
başka
kurumlar,
tekelci
kapitalizmin şemsiy esi altında
geniş y ığınların bilincine v e
duy gularına y öneliy orlar. Üretim
sürecinde ürettiğine de y abancılaştırılmış olan insan kendine de y abancılaştırılıy or. Day atılan imajlar çev resinde tükenme zorlanıy or. Y emek y iyişinden, eğlenmesine, sevişmesinden gezmesine dek denetim altında tutulan insanlar y asalarla,
güv enlik
uygulamaları,
güç
gösterileri v b. y öntemlerle sindirilerek toplumsal/siy asal y aşamda etkisizleştiriliy or. Kendini
kimler ezsin diy e oy kullanmaktan başka birşey y apamaz
duruma düşen y ığınlar uzman
bir grubun y önetimi altında olanı
biteni seyreden sürüler haline
geliy or.
Empery alist-Kapitalist sistem üretim araçlarının özel mülkiy etine dayanır. Doğası gereği
sermay e edinmey e doyamaz.
Bu uğurda her y olu denediği gibi insanı da tahrip etmekten çekinmez. Burjuvazinin daha fazla
kar için insanları sömürmesine,
sömürü için baskı uygula-
masına son vermenin v e insancıllaşmanın bir tek yolu v ardır:
Sosy alizm. Çünkü sosy alizm
insanı y ere seren bu düzeni y ıkarken nihai çözüm olan sınıf sız v e sömürüsüz bir düzende
v aadetmektedir. Ne var ki ilk
sosy alist ülke 'Sovyetler Birliği'
nin y ıkılmasıy la oluşan güv ensizlik ortamı bazı unsurları v e
düşünürleri y eni aray ışlara itmiştir.
Aslında proloter dev rimler
çağının açılmasından (1917
Ekim Devrimi) öncede kapitalizmin onarılması önerileri sıkça
gündeme geliy ordu. Burjuva v e
sol ref ormistler iy ileştirmelerle
y etinilmesini istiyorlardı.
Sosy alist sistemin içine
düştüğü buhran v e çöküntüden
sonra da teknolojik sıçramalarla kapitalizmin kurtuluş yolu haline geleceğini sav unacak kadar aptallaşanları bir y ana bırakırsak ref ormizim bataklığından
daha nice sesler ve kokular duy acağa benzeriz.
Kapitalizmin
kötülüklerine
karşı mücadele eden y eni gruplar oluşuy or. Amerika'da, Avrupa'da v e diğer ülkelerde iletişim
teknolojisinin gelişmesi ve y aygınlaşması sonucu güçlenen
medy a saldırılarına karşı hare-.
ketler oluşuy or. İmmediast'lar da
bu gruplardan biri.
Ticari medyanın güdükleştirdiği ve sömürgeleştirdiği demokratik iktidarı ve kamu alanını yeniden kur manın zamanı
geldi diy or İmmediast'lar. Ticari
buyrukları, basın rekabetini ve
sansürü yıkarak kamunun elinde ve yönetiminde ol an medya
aracılığıyla dev letin v e şirketlerin day atmalarını bertaraf edecekler. immediast'lar halka, sürüklendiği zihin karışıklıklarından v e aptallıktan kurtulup kendini y önetebilmesine y ol açacak eğitim olanağı sağlay acaklar. Y aratıcılıklarını v e etkinliklerini ortay a çıkaracak yeni kültürel ekolojiler oluşturacaklar.
Dev lete v e onun bütün baskıcı
kurumlarına v e şirketlere hoşgörüy le bakmıy orlar. Dev let kurumları v e şirketler öncelikle et-
Noam Chomsky
Çeviren: Şen Süer
Tümzamanlar yayıncılık 1993
İmmediast bildirge'den:
Seyirlik medyanın saldırısı İki yanlıdır. Bir yandan
baskıcı mesajlar saldırısıyla halkı kıskaç altına alan
ticari medya, devlet faaliyetinin ayrıntılarını ve
boyutlarını demokratik süreçlerden ve halktan
gizleyerek siyasal cinayetlere ve demokratik
iktidar, şirket ve Devlet reklamlarının sızması
amacıyla kamu dikkatinin durup dinlenmeden
hazırlanması ve satışına bağımlı olan ülke içi
ekonomi uğruna vazgeçtiğimiz şeylerdir.
İmmediast'lar"', bu duruma karşı çıkan ve
çalışmalarıyla çok kültürlü sesliliğe, halk üretim
kütüphanelerine, kamu medyasına ve açık bir
devlete destek veren bütün gruplarla ve bireylerle
dayanışma halindedir.
(!) İmmediast, medyanın devlet ve şirketler elinden alınarak
halk denetimine geçmesini isteyen ve bunun için mücadele veren
grubun adıdır.
kisizleştirilerek; ticari medy a tamamen susturalacak. İmmediast'lar kamu egemenliğinden
v e kişisel özgürlüklerden güç
aldıklarını söy lüyorlar.
İmmediast'ların sisteme y önelttikleri eleştiriler y üzeysel olmakla birlikte y akın döneme ait
tarihsel olayları da içeren örnekleriy le ilgi çekici. Sistem uy gulanmakta olan "demokrasi"
gereği kamuyu kendini yöneltmekten aciz, y aşam koşulları v e
biçimiy le ilgilendiği zaman ne
y apacağını şaşıracak, dolay ısıy la genel çıkarlara uy gun
dav ranmasını bilemey ecek bir
sürü olarak görür. Bu sürü uzmanlaşmış bir sınıf ın y önetmesine rıza göstermektedir. İmmediast grubun sözcüleri medy a
aracılığıy la
"rıza"nın
örgütlenmesine karşı çıkmaktadırlar.
"Hav a" kamu alanı olduğu için
frekansların denetlenmesi gerektiği sav ının nasıl gerçekleşeceğini tartışmadan önce bu grubun y aklaşımındaki can alıcı
noktaya değinmek gerekir.
İmmediast'lar "kamu" adından sözederek y aşadığımız
düny ada toplumların uzlaşmaz
TAVIR
43
HABER
Y O R UM
sınıf lara bölündüğü gerçeğini
görmezden geliy orlar. Sınıf gerçeğinin v e sınıf sözcüğünün bir
kez bile y er almadığı bildirgeleri
v e diğer yazılı metinler baskısının özünü gizlemektedir. Gerçekte siy asal olan özlemlerinin
ancak siy asal mücadeleyle gerçekleşebileceğini
bilmiyorlar
mı? İmmediast'lar siyasi mücadeley i reddetmektedirler. Siy asi
iktidarın ezilen sınıf ların eline
geçmesine ve ezen sınıf ın toplumun y ararına mülksüzleştirilmesine yönelmeyen hiç bir haİmmediast bildirge'den:
0. Karşı-ticari basılı, görsel, işitsel, modern,
aktivist ve iletişime dayalı medyanın üretilmesine,
farklı türlerin birbirleriyle eşleşmesine ve
güçlendirmesine katılmak.
1. Şirket ve Devlet medya denetiminin temel
kaynaklarım, dinamiklerini ve etkilerini belgelemek.
Akü denetimi, davranış değiştirme ve imaj yaratım
yöntemlerini teşhir etmek.
2. Aldatıcı, bilgisizlendirici ve bilinçaltı medya
etkisine bağışıklık kazanmayı ve kartalmayı
güçlendiren araç ve yöntemleri açıkça tartışmak.
Tü m iletişim medyasında çözmek, üretmek ve
yayımla mak üzere kamunun medya okur yazarlığını
artırmak.
3. Kültürel anlatımlar, eğitim, şebeke çalışması ve
direnişi yaratmak.
4. Radyo ve TV yayınlarında kamu egemenliği ilan
etmek.
5. Tü m ka mu alanların ı hükü met, şirket ve iş
dünyasının mesajlarından kurtulmak.
6. Tü m ticari yayın medyasının kalka devri ve
halk üretim kütüphanelerin yaratılması.
7. Glasnost olarak kurtuluş: Demokratik halk kitle
iletişim araçlarının ve medya ağının ortaya akışı.
reket sonuç olarak "kamu" yararına değildir.
Siy asal ajitasyon ve teşhiri
iktidar ve toplumsal dönüşüm
perspektifiy le
örgütlemeden
burjuv aziy e, onun dev let ay gıtına v e şirketlerine karşı mücadele olanaksızdır. İmmediast
hareket medya denetimini kuramaz; ezilen y ığınların siy asal
bilincini çarpıtmaktan bulanıklaştırmaktan ötey e geçmey e-
44 T A V I R
cek. İmmediast'lar uzlaşmaz
görünse de gerçekte mücadeley i seçmiy or. Oysa ezilenlerin
dikkatini, gözlemini v e bilincini
hedef e yöneltmek; y ığınları bu
perspektifle eğitmek örgütlemek ve mücadeleye sokmak
gerekir. Onlar düşmanlarını seçemez, diğer emekçi sınıf larla
birlikler kuramaz, çıkarlarını,
hedef lerini, yöntemlerini berraklaştıramazlarsa sömürü v e baskı sürer.
İmmediast'lar empery alist
burjuv aziy i suçüstü yakalay ıp
teşhir etmektedirler. Ama bertaraf etmey i amaçladıkları kirlenmenin gerçek nedenini açığa
çıkarmadan, bu kirlenmey i tümden önley ecek aşamaya ulaşmak için geçerli y öntem, araç
v e örgütlenmeyi önermeden
y apılacak teşhirin uzun v adeli
sonuçları olabilir mi? Bu sorunların hiçbiriy le ilgilenmeyen immediast'lar kendi y üzeyselliklerine aldırmadan empery alist
demokrasinin öne sürdüğü savların "Leninist kav ray ışla çakıştığını iddia ediy orlar. Leninizm'de "dev let iktidarını ele
geçiren dev rimci entellektüellerden oluşan bir öncü kol....
kendileri için plan y apamay acak kadar yetersiz v e budala
kitleleri bir geleceğe doğru sürüklemek" teymiş. Oy sa Lenin'in anlay ışına göre sosy alist
düzenin y apı taşları eğitim v e
küttür olanaklarından y oksun
bırakılmış olmalarına karşın
sosy alizm mücadelesi içinde
kendinide dönüştürerek y enilenen emekçi sınıf lardır, sosyalist
düzenin y aratıcısı halk kitleleridir. Toplumsal dönüşüm kendiliğinden uy anışlar ya da direnme eğilimiyle değil sosy alist
ideolojiy le donatılmış mücadele
bilinciy le gerçekleşir. Bu bilinç
de onlara dışardan götürülmektedir. Uzlaşmaz çelişkilerin doruğa ulaştığı y erde iktidarı ele
geçiren proletarya gerici sınıfları
ortadan kaldırmak için zoru
uy gulayacaktır. Ancak proletary a diktatörlüğü ezilen sınıf lar
için demokrasidir, v e tarihsel
gelişim içerisinde başka hiç bir
Adana/Osmaniye'de Sosyal Demokrat Gazetesi ile dayanışma gecesi yapıldı. Geceye Özgürlük Türküsü, Grup Haziran, Ankara Halk
Sahnesi ve Fosem katıldı. Gebze
Belediyesi Kültür Sitesinde işten
atılmalara karşı direnen Porland ve
Betasan işçileriyle 27 Ekim tarihinde
bir dayanışma gecesi düzenlendi.
Geceye programda oldukları halde
bir çok sanatçı katılmad ı. Ozan
Tonguç ve Fevzi Kurtu-luş'un
dinletilerinden sonra Fo-sem, "işçi
eylemleri" konulu bir dia gösterisi
sundu. Geceye Özgürlük Türküsü,
İstanbul Sahnesi ve Ozan Ekrem
Ataer'de katıldı. Yunus Emre Kültür
Merkezinde Altındağ Belediye
Oyuncuları "Eften Püften Bir Oyun"u
sergiledi Keçiören Halkevi'nin "Söz
Keçi-örenlilerin Halk Kültür ve Sanat
Şenliği" 27 Kasım 'da yapılması gerekirken Valilik tarafından güvenlik
gerekçesiyle bir ay ertelendi. Grup
Yorum, Grup Ekin ve Özgürlük
Türküsü'nden sanatçıların
"Çukurova Halk Konserleri"adıyla 8
Ekim'de Ceyhan'da ortaklaşa vereceği konser kaymakamlık tarafından keyfi bir şekilde yasaklandı.
Özgürlük Türküsü, 10 Ekim'de
Adana/Düziçi'nde yaklaşık 500 kişiye konser verdi. Düziçi Şato düğün
salonunda yapılan konsere Berke
işçileri ve Toros Gübre Direnişçileri
de katıldı.
Toros Gübre direnişçilerinden bir
işçi sahneye çıkarak direnişleri
hakkında bilgi verdi. Pir Sultan
Abdal Kültür ve Tanıt ma Derneğinin
desteğiyle kurulan Tiyatro
Alternatif, Ali Rıza Soy-dan'm
Hasan Hüseyin Korkmaz-gil'in
şiirlerinden derlediği "Duyduk
Duymad ık Demeyin"adlı ilk oyununu Altındağ Belediyesi Yunus Emre
Kültür Merkezinde sergiliyor. Tek
kişilik bir meddah denemesi olan
oyunu yine Ali Rıza Soydan oynuyor.
Oyunda meddah öğesini ön plana
çıkaran Ali Rıza Soydan Epik
tiyatroda var olan yabancılaştırmayı
meddah ve şovmen tipleriyle yakalamaya çalışıyor. Güldürü öğelerini
de içeren oyunda izleyicilerle diyalog halinde olması, sorular sorması
izleyicilerin oyundan uzak kalmasını
engelliyor.
HABER
sınıfta görülemeyeceği gibi proletary a yeni düzen içerisinde sınıf olarak sönecek, y ok olacaktır. Burada uzun u zadıy a proletary a demokrasisinden sözetmey e gerek y oktur. Çünkü saldırın ın asıl nedeni Lenin'in hala
burjuv azi için büyük tehlike
oluşturmasıdır.
İmmediast'ların denetim altına almak istedikleri devleti de
tanımlamak gerekir. Faşist y eni
sömürge devlet aygıtının yarat tığı
zor nitelik olarak daha ağır olsa
bile bu tanımlamay ı empery alist
dev let açısından v e bütünü
kapsay acak genel ölçülerle
y apabiliriz.
Dev let, sınıf çelişkilerinin artık uzlaşmaz olduğu y erde y ani
16 Eylül günü Al many a'nın Bonn
sınıf mücadelesinin başladığı
şehrinde, Emperyalizme karş direnen
Küba halkıyla day anış ma amacıyla bir zamanda doğmuştur, düzenin
organı v e egemen sınıf ın baskı
yürüyüş gerçekleşti. Grup Yorum
aracıdır. Bu güç y ok edilmeksiyürüyüş başlamadan önce s öylediği
türkülerle ve enter-nasy onalist marşlar zin egemen sınıf ları baskı v e
kontrol altında tutmak olanakile halkların kardeşliğini ve
sızdır. İmmediast'lar dev letin
enternasy onalist dayanış manın
öneminin v urguladı. Yürüyüş müzik
ordu, polis v e diğer güvenlik
güçleri v e ilişkilerini görmezden
gruplarının söylediği şarkılarla son
gelirken toplumun uzlaşmaz sıverdi.
nıf lara bölündüğünü v e devletin
Grup Yorum Bielefeld'de düegemen sınıf lar çıkarına zor uy zenlenen iki ayrı şenliğe katıl dı. İlki
gulay ıcısı olduğunu da gizleBielefeld Ü niversitesinde olan şenliği
mektedirler. Medy a kirlenmesi
Yabancı Öğrenciler Derneği ASTA
giderilerek sistemin y ıkılmay a
düzenlemişti. İkincisi ise bir halk
gerek kalmaksızın iy ileştirilebişenliğiydi. Şenlikte ayrıca Ayş e Gülen
uzlaşma
Halk Sahnesi sok ak oyun-nları sergiledi. leceğini söylemek
önerileriy le emekçi sınıf ları etkisizleştirmektir.
Konya'nın Karaman ilçesinde İnsan
H a k l a r ıDerneği tarafından düzenlenmek
istenen Grup Ekin konseri daha
başvurusu yapıl madan engellendi.
Şair Enver Gökçe öl ümünün 12.
yılında, Ank ara'da düzenlenen "Dost
Dost İlle Kavga" adlı gec ede anıldı.
Gecede ihsan Atar, Memed Kemal,
Şükrü Erbaş, Fikret Otyam, Hüseyin
Erbaş, Metin Turan, Metin Demirtaş,
Ataol Behramoğl u'nun yanısıra
Çankaya Belediyesi ve Kül tür Bakanlığı
adına birer kişi konuşma y aptılar. Tolga
Çandartürküler-/e, sunucu Attan
Gördüm de şiirlerle katıldı. Ayrıca Enver
Gökçe'nin şiirlerini kendi sesinden
dinlettiği gecede bir de dia gösterisi
yapıldı.
Grup Yorum v e Özgürlük Türküsü 6
Kasım günü Al manya'nın Münih şehrinde
yapılan "U mudu Büyütüy oruz" gecesine
katıldı. Gecede ayrıca Ayşe Gülen Halk
Sahnesi "Grev" v e "U mudu Katledemezsiniz" adlı oyunları sergiledi.
. İy i bilinmelidir ki: emperyalizmin ideolojisi tahakkümcüdür, saldırgandır, sınırsız bir
dev let gücünden yanadır. Empery alizm egemenliktir; empery alist sermaye ekonomik v e
Paris Halk Kültür Derneği'nin
ideolojik olarak düny a f atihi oldüzenledi ği "U mudu Büy ütüy oruz"
may ı amaçlar. Burjuv a demokgecesine Grup Yorum, Frans a'da
rasisi sahtedir, ikiyüzlüdür. Büçalışmalarını sürdüren Grup Kardelen, tün burjuv a anay asaları her türFosem ve Ayşe Gülen Halk Sahnesi
lü şiddete başv urarak dev letin
katıldı.
bütünlüğünü v e bekasını v e
sermay enin selametini korumaAvrupa'nın çeşitli şehirlerinde
y ı meşru gören y asalarla donadüzenlenen "U mudu Büy ütüyor uz"
tılmıştır. Üstün silahlara sahip
gecelerinden Hası 23-24 Eki m tarih
lerinde yapıldı. Avusturya'nın Viyana ve olanın belirley ici olduğu bir sisLinz şehirlerinde yapılan gecelere Grup temle uzlaşma girişimi boş bir
hay aldir. Bireysel çıkarların,
Yorum ye Fosem katıl dı.
egemenlerin çıkarlarından başka bir şey olmayan genel çıkar-
Y O R UM
lara, feda edilmesine dayanma-,
y an anlay ışlara etkinlik hakkı
tanınacağını sanmak hay alciliktir. Ordusu, polis gücü dağıtılmadan, bankaları, borsaları,
hapishaneleri,
mahkemeleri,
basım ev leri v b kurumları ele
geçirilmeden empery alist dev let
ay gıtının etkinliği kınlamaz. Havanın kamu malı olmadığını day atan bu kurumlardır.
Uzlaşmaz sınıf lar arasında
demokratik işbirliği gerçekleşebilirmiş gibi süslü projeler üreten İmmediast'ların yaklaşımları
siy asi oportünizmden başka
nedir? Örgütlenme istekleri, enternasy onal girişimleri sahtedir.
Elbette empary alist düzende de
demokrasi mücadelesi v ermek
gerekir. Ama bu gruplar Marksist toplum bilimin bütün temel
düşüncelerini reddettikleri halde
hiç bir güv ence v ermeden
v aadlerde bulunarak dev rimci
ruhun v e azmin zay ıf latmasına
y olaçıy orlar. immediast yaklaşım sol saf larda da düşünsel
erozy on v e uzlaşma eğilimleri
arasında sıkışan "ay dın" lar
içinde taraftar bulabilir. Sosy alistler ancak f edakarlık, kararlılık v e tutkuy la devrimci hareketi
geliştirerek sadece bu grupları
değil saf larına sızmay a çalışan
her tür bulanıklığı da dağıtacaktır.
İmmediast hareketin sözcüleri y ararlı açıklamalar da y apıy orlar. Amerikan emperyalizminin saldırganlığını y akın tarihteki
askeri müdahaleleri inceley erek
gözler
önüne
seriy orlar.
Empery alist sistemin kitleleri
hangi y öntemlerle rıza göstermek zorunda bıraktığını, örgütsüzleştirdiğini, yabancılaştırdığını teşhir ediy orlar. Bu sistem
kof tur,
çürümüştür;
herşeyi
sahtedir, aslı değildir. İnsana ait
ne kadar erdem v arsa hepsini
birden y ok eden, insanı tahrip
eden bu sistemi y ıkmaksızın insancıllaşma mümkün olmay acaktır. Özlü v e gerçekleşebilir
y egane düş de sosyalizmdir.
TA V I R
45
HA B ER YO R U M
SAVAŞAN
FİLİSTİN
KAZANACAK"
Selçuk DEMİRCİ
F
ilistin halkı on y ıllardır
zor lu
mücadeleleri
seçiy or.
Y anı
başımızdaki bu kurtuluş
sav aşı
katliamlara,
sürgünlere rağmen başeğmez
bir hat izley erek yüreklerimizde
y er etmişti. İsrail zulmüne karşı
v arıy la, y oğuyla, çocukların f ırlattığı sapan taşlarıy la bile direnmey i başaran Filistin halkı
bugün onursuz bir barışı kabul
etmey e zorlanıy or. Ama Filistin
Kurtuluş Örgütü yöneticileri daha Amerika'nın day attığı anlaşmay ı imzalamadan Filistin halkından karşı çıkışlar yükselmey e başlamıştı. Bu sesler Türkiy e'de de y ankı buldu. FOSEM'in 23 Ekim-6 Kasım tarihleri arasında OKM'de açtığı
reprodüksiy on sergi bu çabalara
sanat alanında önemli bir örnektir.
Türkiy e halklarının karanlık
bir dönemecin eşiğine getirildiği
dönemde açılması, sergiye ayrı
bir anlamda katıy ordu. Çünkü
Ortadoğu'y u boy unduruk altında
tutan
emperyalist
güçlerin
işbirlikçisi Türkiye burjuv azisi
saldırıların ı y oğunlaştı-, rarak bu
kez
de
Türkiy e
halklarını
birbirine
düşürmek
istiy or.
Ülkücü f aşistlerin kışkırttığı gerici
güçler şehirlerde v e kasabalarda
kıy ım için Kürt mahallelerine
saldırıy or. Ülke kanlı bir gerici iç
sav aşa sürükleniy or. Böylesi
koşullarda devrimcilerin kardeş
bir halkın onurunu sav unarak
halklar
arasında
day anışma
duy gularını pekiştirmesi elbette
Kürt v e Türk emekçilerine de
güv en v erecektir.
Sanatçıların bu y aklaşımı
46 T A V I R
hay atı kav ramalarının doğal bir
sonucudur. Ama bu sergiy i açmay ı düşünmek v e şu v eya bu
biçimde gerçekleştirmek tek
başına y eterli değildir.
Sergide dört cenaze f otoğraf ı, zaf er işareti yapan kadın
ve çocuklar, çocuk askerler, kadın askerler fotoğraflarının y anında y ıkılmış ev leriy le, y aralı
v e ölü Filistinlilerin fotoğraftan;
duv ar yazısı v e bir adet toplama kampı, iki adet savaşçı f otoğraf ı, iki afiş ve diğerleriyle
toplam 24 eser y er alıy or.
mazsa, bu sergide "güncel"in
y akalandığı düşünülerek ilk elde edinilen eserlerle yetinilmiş
mi diye sormak istiyorum.
Serginin sunuluş biçimi
olumluy du müzik dinletisi v e izley icilerle kurulan diyalog görselliğin ötesinde iletişim olanakları da hazırlanmıştı. Bu serginin zenginleştirilerek v e f arklı
gösterilerle de desteklenerek
y eni mekanlara taşınmasını
beklemektey iz. Bu sergi başka
illere de gitmeli.
Sergiy e ilgi gösteren izley icilerin, özellikle Filistinlilerin
FOSEM 'e ilettiği öv güler elbette değerlidir. İranlı bir gencin
Lübnanlı şarkıcı Culiy a Petnos'dan aktardığı sözler bu serginin önemini vurgulamay ı yetecektir. Dostlarımız "Nerdesiniz mily onlar, nerdesiniz" demektedirler. Ne v ar ki FOSEM'i
taktir etmey le y etinmemek gerekir. Çünkü izley iciler sergilenen eserlerle Filistin Halkının
sadece Ortadoğu açısından değil, dünya halkları içinde öneme
sahip direnişinin tarihsel boy utunu kav ramakta zorlanmışlardır. Araf at'ın teslimiyete bastığı
mühür izley icilerin gönülleriyle
kucakladığı Filistin Direnişini
bütün boy utlarıy la y eniden algılama', yaşama isteklerini artırmıştı. Filistin'in kurtuluş sancılarını görmek onların hakkıy dı.
F O T O Ğ R A F SE RGİSİ:
"Sav aşan Filistin Kazanacak" diy en FOSEM her şey den
önce savaşın haklılığını f otoğraf yoluy la da kanıtlamalı ama
bununla da y etinmey erek zaf erin gerçekleşebildiğini de göstermeliy di.
Filistin için reprodüksiy on
bir sergi açarken başvurulacak
onca kaynak v ar. Filistin tarihi
öğrenilip serginin hangi tarihi
kesitleri v e mücadeleri içermesi
hangi duy guları y ansıtması gerektiği tasarlanıp y eterli kay nak
edinilebilirdi. Bu serginin açılması aceley e mi geldi? Benzer
sergilerde çoğunca içerik önde
tutulur sanatsal düzey i gözetmede (biçim açısından) titiz
dav ranılmazdı demek yanlış ol-
lic e'n in
küllerini
aralamak
Katliamın ardından Lice'ye giden "Kürt
Halkı yla Dayanışma Heyeti" içinde yer alan
FOSEM(Fotoğraf ve Sinema Emekçileri)
Kürt Halkı nın yıllardı r yaşadığı katliamlar
gerçeğini Lice'de aralamaya çalıştı .
Bir bölümü gizli çekimlerden oluşan bu
çalışma, "Haklar ve Özgürlükler
Platformunun organizasyonuyla, "Lice'nin
Küllerini Aralamak" adı yla Tüm Maliye-Sen
2 No'lu Şube'de sergilenmektedir.
HABER
ranarak yeteneğini,ustalığının silahını hal kının hizmetine s unan bir
sanatçıdır Victor Jara. Her şar kısı
on nutuğa bedel dir". Büyük bir
sanatsal ciddiyetle üretir. Öz ellikl e
ormanın
ortasındaki
ağacı
görmesini engelleyen en-tellektüel
süslendirmelerden
arındırmıştı
sanatını.
Halka gerçek kültürel köklerini
göstermek ister. Hal kın önünde
babacan veya 'Mesihi' tavırlar içine
girmez. Söyl edi klerini yapmaya
çalışır. İşçilerle içiçedir, ideolojik
açıdan gelişmel erini sağlamaya
çalışır. Halkın ruhunu gerçekten
yor umlamak isteyen bir sanatçı
olarak önünde
çok uz un bir yol bul muştur. Bu yol
kişisel çeliş kilere ç özüm aramanın
değil, baş kal arına yararlı bir insan
olmaya çalışmanın arayış ve bul uş
yol udur.
Victor Jara çamaşır yıkayan
kadının, saban s üren, madene
inen, denize ağ atan adamın, kendi
eşinin,
çoc uklarının,
iş
arkadaşl arının
dostudur.
Onları
şarkıların yanında daha iyi, daha
insanc a bir yaşam kur ma isteği-de
birleştirmektedir.
O yalnızca politik ş arkılar
söyl eyerek devri mci olunamayacağına inanı yordu. Hal kının değerlerini emperyalizmden k u r
tarmak isti yordu. İns anın, i nsan
yaş amının bir yorumcus u ol manın
ver diği sorumlulukla, yaratıcı bir
duyarlılıkla,
tarladaki
adamın,
şehirdeki işçinin hakettiği
Y O R UM
en saf ve en temiz olana ulaş mak
için her ş eyden önce insanı işlemek
gerektiğini düşünürdü.
Bazen hal kının ihtiyacı olan on
ayrı şeyi yapabilmek için on ayrı
insan ol mak isteyen ama bunun
olamayac ağını bildiği için gerçeğe
dönüp olanaklar ölç üsünde elinden
geleni yapabilme uğraşı içinde olan
bir sanatçıydı o.
Kendi sözlerini aktararak tanıtmaya ç alıştığımız Şilili sanatçı
Victor Jara'nın "ölüms üz Şar kı" adlı
kitabında, düş ünc eleri, şarkı sözleri
ve şar kılarının notalarıyla hayatını
anlatan "Companero" adlı filmin
metni yer alıyor.
(1) Bir şarkı on nutuğa bedel dir
(Fidel Castro)
YENİDAL Sanat Galerisi'nden Gerçek Sanat Düşüncesiyle Resim Dersleri
Kapitalist Emperyalizm ve İşbirlikçi Uydu ülkelerin, temiz halk yığınlarını yozlaştırmaya yönelik KÜLTÜR
VE SANAT İDEOLOJİLERİ parelelinde, çirkin SANAT SİMSARLARINCA, çirkin bir META durumuna
düşürülen RESİM SANATININ, Beyzadelerinin ve Hanımefendilerinin lüks salonlarını süsleyen bir M O B İ L Y A
AKSESUARLARI olmay ıp, yaratıcılığa dayalı, geniş bir kültür, sağlam teknik ve yoğun bir işçilik ürünü,
ulusal, toplumsal ve evrensel sorumluluk taşıy an, kalıcılığı amaç edinen bir uğraş ve beceri olduğuna
inananlar için R e s s am AVNİ MEMEDOĞLU tarafından atölye çalışmaları sürdürülmektedir.
Bu derslere katılmak isteyenler aşağıdaki telefon ve adrese başvurabilirler. Dostluk ve sevgilerle...
TELEFON (9-12 ve 20-24 arası): 347 76 65 / (14-19 arası) : 337 84 83 ADRES:
Y ENİDAL SANAT GALERİSİ: Altıy ol, Halitağa Cad. Şemsitap Sok. No: 2 DİKİCİ
İŞHANI Teras Katı
KADIKÖY /İSTANBUL
TA V I R
47
HABER
Y O R UM
KAMUOYUNA
T iyatro bir yüzleşme alanıdır.
Tiyatro bir gereksinimdir.
Ay naya bakmaya cesareti olan toplumların tiyatrosu olur.
Sanatları ve kültürü olan toplumların tarihte bir yeri vardır.
Tiyatrosu olmayan toplumlar yaşamlarını üretemezler.
Yaşamı üretmek için tiyatro; olanı, olabilecek olanı, olması
gerekini veya olmay anı gösterir.
Amaç; yaşamı üretmek.
Amaç; insani olanı pay laşmak.
Amaç; daha y aşanılası bir dünyada güzel ve onurlu bir yaşam sürmek.
Bu düşünceden y ola çıkarak Canşenliği Oyuncuları'nı 1991
y ılında kurduk. Ve y üzleşmeye cesareti olanın yanında, değişmeye gücü olanın yanında olduk.
İşyerlerinin önleri, şenlik alanları, bir May ıs kutlamaları, gecekondu mahalleleri, Üniversite kampüsleri yani her yer Canşenliği Oy uncularının tiy atro alam oldu.
Tiyatro açık havada doğdu, en güzel örneklerini Antik Yunan'da açık Anfitiyatrolarda, gezginci arabalarda, pazar yerlerindeki .Commedia DeH'Arte g ö s t e r i n d e verdi tarih içinde.
Biz bu yolu seçtik.
1970'lerde Prof. Metin And, Prof. Özdemir Nutkunun öncülük ettiği "Her yer tiyatrodur" hareketi bize ışık tuttu.
Ancak 1993 Şubatı ile sokaklarda oynadığımız oyunlarımızın daha geniş kitlelere .ulaşması kay gısı sahnelere taşıdık.
Ancak şu an Samandağ, Antakya, İskenderun, Çarıkın, Adana, İzmir, Ankara'da oynadığımız oyunumuz 'teröristlikle' itham
ediliy or.
Biz Canşenliği Oy uncuları olarak bu mahkemeye ve kamuoyuna diyoruz ki, sanatı değerlendirmek ve sorgulamak sorumluluğu ancak sey ircilerin ve tarihin olmalıdır.
Ay rıca; bizler Canşenliği Oyuncuları olarak 1991 Mart'ından
itibaren sokaklarda oy nadığımız 'sokak oy unlarını' farklı kitlelere ulaştırmak için 'İsyan Provaları' adı altında sahnelerde sergiledik. Bu sokak oy unları gösterimin içinde Sey dişehir, Umut, Ge-
cekondu, Newroz yer almaktadır.
Bu gösterimi Çankırı, İHD'nin organizasyonu ile 3.4.1993
günü Çankırı ilinde oy nadık. Oy nadığımız oy unlarla iddianamede bulunan bant çözümlemeleri arasında hiçbir bağlantı yoktur.
Çok öznel duy gular, düşünceler, coşkular ve tepkiler içeren
'bant çözürnlemesi' y orumu dava dosy asında bulunmaktadır. Bu
çözümlemeden (y orumdan) bazı örnekler sunmak istiy oruz;
"...birbirine bakarak şaşkın şaşkın dururlar,"
"...polis zevk ve iştahla bakıy ordu."
"...ve mah. ye dönerler gelir gelmez davul eşliğinde saatlerce eğlenirler"
"...kadın havada uçar, kollarını sallar ve halay çeker,...."
"ve tazın çıplak vücudunda atom reaktörlerini gezdirdikten
sonra sorgu işini bitiriy or."
Bant çözümlemesinden aldığımız örneklerde görüldüğü gibi
'bant çözümlemesinden' daha çok bant oy unun y orumlanmasından söz edilebilir.
"...ondan enerji kay nağı buldun onunla beş dakika her tarafı yakıy ordun."
"...şan olsun ya rabbim, şah olsun yapma ay lar geçer rabbem bu yapma ay lar "
"Ama ya atom reaktörleri, işte atom reaktörleri
" gibi
bant çözümlemesinde bulunan konuşmaların bizim oyunumuzla
hiçbir ilişkisi y oktur.
Bu örnekler bütün bant çözümlemesi için geçerlidir.
Son olarak bizim oy unumuzda bulunduğu iddia edilen
'Kürtçe ağıdın' oy unumuzdaki ağıtla hiçbir; ilişkisi yoktur. Bizim
okuduğumuz Kürtçe ağıdın asıl Türkçe açıklaması şudur:
"Şehit, annen senin kör olsun. Gencim kalk gel y avaş yavaş. Yüreğim dertli, şehitlere dayanamıy orum. Düşman topu tüfeği üstümüze çevirmiş. Bak bize, Kürtlere gün y üzü görmemişlere."
Konuşmamızın başında açıkladığımız gibi sanat; insanın
y üzleşme aracı, gerçeğe farklı açılardan bakabilme cesareti gösterdiği bir arenadır. Tarihsel olarak sanatın işlevi bu olmuştur,
buna inanıy oruz ve savunuy oruz. .
SAVUNMA- CANŞENLİĞİ OYUNCULARI
BASIN AÇIKLAMASI
Karikatür, belkide ilk kez bu kadar yalı n, dolaysı z, abartı sı z bir anlam diline ulaştı . Farkettik ki son dönemde biz gerçeği
abartmaksı zı n, hiç öğe katmaksı zı n, sadece ve sadece resmediyoruz. Bir olay ya da durumu alı p aynen çiziyoruz. Yaşamı n kendisi
bizlerin hayal gücünü zorlayan bir abartı dan ibaret artı k.
İnsan Hakları Haftası 'nı n ilk gününde eşine az rastlanı r bir biçimde Özgür Gündem gazetesi polis tarafı ndan bası ldı . Yüzün
üzerinde çalı şanı gözaltı na alı ndı . Gözaltı na alı nanlar arası nda bu sergiyi birlikte düzenlediğimiz arkadaşlarımı z HALİL İNCESU ve
DOĞAN GÜZEL'de vardı . "İnsan Hakları İhlalleri' konulu sergimiz arkadaşları mı zı n bir protestosudur aynı zamanda.
Biz aşağı da ismi ve imzası bulunan karikatürcüler, çizgilerimizin baş aktörleri olan, horlanan, aşağılanan, katledilen "tarih dı şına
itilmiş" emekçilerin yanındayı z. Ş
SEFER SELVİ
T ARIK T OLUNAY
SONER DEMİRCİLER
kültür ve sanatta
TAVIR
aylık sanat
dergisi
aralık 93-ocak 94
sayı 30
ortaköy
yazı işleri
kültür ve sanat
bilimsel araştırma
müdürü
yay.
org. film tic. san. Itd.
elif sumru
gürel
şti.
adına sahibi: elif
sumru gürel
yazışma adresi
ankara
diyarbakır
malatya
orta köy kültü r merkezi
cih an sokak
inönü cad.
inönü cad.
inönü cad.
dereboyucad.n o:110
ortaköy/istanbul
tel: 2 5 8 69 87
fax:2586987
21/10
temiz ap.
sıhhiye /ankara kat: 6
tel: 231 33 07
no: 5
diyarbakır
leble bic iap.
aydın işhanı
(1 yıllık)
kat :5 no: 505 yurtiç i 120.000-TL
adana
yurtdışı 45.-DM
tel:3521744 elif sumru gürel
akbank orta köy- is t. şb.
36/6
malatya
adana
abone koşulları
hesap no:8583
48
T A VIR
almanya iç in
( 6 aylık)
yurtiç i 60.000-TL
ofset
hazırlık :
tavır
yapı kredi
3004646-6
yayınla rı

Benzer belgeler

İndirmek İçin Tıklayınız!

İndirmek İçin Tıklayınız! verilmiş y eni sürece "y umuşak geçiş" yapmay a çalışan bir iktidarı, yaşadıklarının acısını y ıllarca 4 T A V I R

Detaylı