OS01 [Göğüs Cerrahisi] Nadir bir boşaltıcı torasentez

Transkript

OS01 [Göğüs Cerrahisi] Nadir bir boşaltıcı torasentez
OS01 [Göğüs Cerrahisi]
Nadir bir boşaltıcı torasentez komplikasyonu: İntraparankimal kateter
iğnesi
Ayşen Taslak Şengül, Yasemin Büyükkarabacak, Zeynep Pelin Sürücü, Tuğba Apaydın, Ahmet Başoğlu
Ondokuz Mayıs üniversitesi,Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı,Samsun
Amaç: Bu çalışmada plevral effüzyon nedeniyle plevra drenaj kateteri uygulaması sırasında akciğer parankimi
içinde kalan kateter iğnesi, torakoskopi ile çıkarılan hasta sunulmuştur.
OLGU: 69 Yaşında erkek hasta, 2 saat önce sağda plevral effüzyon nedeniyle ultrasonografi altında plevra
drenaj kateteri takılırken hastanın ani ve kontrolsüz bir hareketi ile iğnenin kırılıp akciğer parankimi içinde
kalması nedeniyle kliniğimize konsülte edildi. Hastaya acil şartlarda torakoskopi uygulandı ve sağ akciğer alt lob
süperior segment içinde gömülü iğne forseps ile çıkarıldı.
Tartışma: Plevral effüzyonlu hastalarda boşaltıcı torasentez, klinik uygulamada sıklıkla kulanılan tanı ve tedavi
yöntemidir. Komplikasyon oranını en aza indirmek için, hasta koordinasyonunun önemi unutulmamalı, işlem
sırasında gerekli önlemler alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: nadir bir komplikasyon,toraks,plevral kateter
A rare complication of thoracentesis for plevral effusion;intraparenchymal catheter needle
Ayşen Taslak Şengül, Yasemin Büyükkarabacak, Zeynep Pelin Sürücü, Tuğba Apaydın, Ahmet Başoğlu
Department of Thoracic Surcery, Ondokuz Mayıs University, Samsun,Turkey
OBJECTIVE: İn this study, a patient with a catheter needle left in the lung parenchyme while appling a plevral
drainage
catheter for plevral effusion whose needle was taken out with VATS is presented.
CASE: An 69 year old male fastening a plevral drainage catheter under ultrasound imaging was consulted to
our clinic for the broken needle left in the lung parenchyme with a sudden and uncontrolled movement.In an
emergent condition,thoracoscopy was applied and the needle left in the right lung lower superior segment
was taken out with a forceps.
DISCUSSION: Thorasentesis is a common method for diagnosis and treatment in patients with plevral effusion.
To minimize the complication rate,importance of patient coordination should be considered and the needed
precautions should be taken.
Keywords: rare complication,thorax,pleural catheter
plevral kateter iğnesi
pleural catheter needle
plevral kateter iğnesi
pleural catheter needle
OS02 [Göğüs Cerrahisi]
Sağ Omuz Bölgesi ve Toraks Duvarını Kaplayan Dev Kondrosarkom Olgusu
Önder Kavurmacı1, Ali Özdil1, Alpaslan Çakan1, Ufuk Çağırıcı1, Dündar Saba2
1
Ege Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı, İzmir
Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir.
OS03 [Göğüs Cerrahisi]
Penetran Boyun Travmasına Bağlı Kombine Trakea ve Özofagus Laserasyonu
Ahmet Nasır1, Abidin Şehitoğulları1, Deniz Demir2, Muzaffer Yılmaz1, Recep Kaymaz2
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Sakarya, Türkiye.
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB Kliniği, Sakarya, Türkiye.
Boyun bölgesinin travmalarına bağlı trakea ve özofagus yaralanmaları nadir görülür. Trakea, özofagus
ve büyük vasküler yapıları barındırdığı için, boyun travmalarında mortalite ve morbidite oranları
yüksektir. Erken tanı ve uygun yaklaşımlar trakea ve özofagus rüptürlerine bağlı yüksek ölüm ve
morbidite oranlarını azaltır. Bu çalışmada 22 yaşındaki erkek, derin servikal bıçaklanmaya bağlı
kombine trakea-özofagus laserasyonu olan olgunun sunumu yapıldı. Her iki organ yaralanması
radyolojik olarak kanıtlandı. Hasta multi-disipliner bir ekip tarafından hastaneye getirildikten hemen
sonra acil operasyona alınarak tedavi edildi. Entübasyon operasyonun başlangıcında, bıçak
çıkarıldıktan sonra yapılabildi. Eksplorasyon sonrası trakea ve özofagus yaralanmaları onarıldı.
Trakeostomi ve sternokleidomastaid kas flebi kullanıldı. Büyük damar ve sinir yaralanması
saptanmadı. Hastada ciddi bir komplikasyon gelişmedi. Kombine trakeo-özofagial penetran boyun
travmalarında iyi sonuçlar için acil ve uygun cerrahi gerekir.
Anahtar Kelimeler: Laserasyon, Penetran, Trakea, Özofagus.
Combined Tracheal and Esophageal Laceration After Penetrating Neck Trauma
Ahmet Nasır1, Abidin Şehitoğulları1, Deniz Demir2, Muzaffer Yılmaz1, Recep Kaymaz2
1
Clinic of Thoracic Surgery, Sakarya University Traning and Research Hospital, Sakarya, Turkey.
2
Clinic of Otolaryngology, Head and Neck Surgery, Sakarya University Traning and Research Hospital, Sakarya,
Turkey.
Traumatic injuries in the neck region of the tracheal and esophageal are rare. Mortality and
morbidity rates is higher in neck traumas. Because this region is contain, trachea, esophagus and
Major vasculary structure. Early diagnosis and optimal management are very important in tracheal
and esophageal lacerations for prevention of high fatality and morbidity. We present the case of a
patient 22 year old man with deep cervical stabbing wound and combined tracheal and esophageal
laceration. Both injuries were radiologically proven. The patient was treated by an interdisciplinary
team and emergency operation was performed after admission to the hospital. Intubation was done
after the knife was removed in start operation. Tracheal and esophageal injury was repaired after
cervical exploration. Tracheostomy and sternocleidomastoid muscle flap were used. There were no
further injuries of large vessels or nerves. There was no significant complication in patient.Patients
with combined tracheoesophageal injury after penetrating neck trauma require urgent and
appropriate surgery for a good result.
Keywords: Esophagus, Laceration, Penetrating, Trachea
figür 1
figure 1
Olgunun radyolojik görüntüsü
Case' radiolojical sign
figür 2
figure 2
Olgunun intraoperatif görüntüsü
Case' intraoperative sign
OS04 [Göğüs Cerrahisi]
Trakeal Lipoma: Nadir bir Trakeal Tümör
Cemal Özçelik1, Alper Avcı1, Feride Karacaer2, Ismail Can Karacaoğlu1
1
Çukurova Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Adana/Türkiye
2
Çukurova Üniversitesi, Anestezi-Reanimasyon Ana Bilim Dalı, Adana/Türkiye
Giriş: Trakea’nın benign tümörleri nadir görülür. Literatürde en nadir görülen benign trakeal tümörler
lipomalardır(1). Burada 72-yaş-erkek hastada saptanan obstruktif özellikli trakeal tümör ve cerrahi tedavisini
sunmaktayız.
OLGU: KOAH nedeni ile takip edilen hastaya yapılan bronkoskopide trakea lümeni %90 daraltan kitle
saptanması üzerine kliniğimize refere edildi. Toraks BT’de lümeni tama yakın dolduran kitle görüldü (Şekil 1).
Hastaya trakeal rezeksiyon kararı verildi ve sağ torakotomi ile operasyona alındı. Kitlenin trakea dışına taştığı
görüldü ve yan trakeal rezeksiyon ile kitle eksize edildi (Şekil 2). Kitle histopatolojisi lipoma olarak raporlandı.
Postoperatif belirgin semptomatik iyileşme görülen hasta kontrol bronkoskopisini takiben taburcu edildi.
Tartışma: Trakeal lipoma, literatürde sadece 5 olguda görülmektedir(2). Semptomlar olgumuzda olduğu gibi
trakeal tümörlerin büyük çoğunluğunda görülen öksürük, hırıltı, nefes darlığı’dır. Kaynak aldığı adipoz doku
kartilaj dışında olmasına rağmen az miktarda submukozal yerleşimde gösterebilir. Tanıda bronkoskopi ve BT
kullanılmaktadır. Grillo, biyopsinin kanama riskinden dolayı ancak rezeksiyona uygun olmayan hastalarda
yapılmasını önermektedir, önerilen tedavi uygun hastalarda trakeal rezeksiyondur(3). Bronkoskopik eksizyon
uygulanan vakalarda nüks görülmemiştir (2). Ancak olgumuzdaki gibi trakea dışına taşan lipomalarda küratif
tedavi trakeal rezeksiyondur.
Sonuç: Nadir olmasından dolayı trakeal lipomaların tedavi seçenekleri konusunda geniş seriler
bulunmamaktadır. Kanama ve trakea dışına taşma-invazyon risklerinden dolayı trakeayı büyük ölçüde dolduran
tümörlerde küratif tedavinin, uygulanması mümkünse trakeal rezeksiyon olduğunu düşünmekteyiz.
Referanslar:
1. Pearson FG, Todd TJR. Experience with primary neoplasm of trachea and carina. JTCS:1984;88:511-8.
2. Terng FC, Peter CB. Obstructing trakeal lipoma: Management of a rare tumor. Ann Thorac Surgery:
1990;49:137-9.
3. Grillo HC. Management of tracheal tumours. Am J Surg. 1982:143;697-700.
Anahtar Kelimeler: Lipom, Trakea, Rezeksiyon
Tracheal Lipoma: A RareTracheal Tumor
Cemal Özçelik1, Alper Avcı1, Feride Karacaer2, Ismail Can Karacaoğlu1
1
Cukurova University, Thoracic Surgery Department, Adana/Turkey
2
Cukurova University, Anesthesiology-Reanimation Department, Adana/Turkey
Benign neoplasms of trachea are rare. Tracheal lipomas are among the rarest. We descibe a 72-year-old male
patient with a obstructive tracheal lipoma and surgical management.
CASE: Whie the follow-up COPD, bronchoscopy showed a tracheal mass obstructing lumen more than 90%.
Patient referred to our clinic. Chest BT showed tracheal mass. Tracheal resection was planned. Right side
thoracotomy applied and overlying of tracheal mass was seen. Side tracheal resection applied and mass
excision was done. Pathologic diagnosis was lipoma. Symptomatic recovery seen and patient made an
uneventful recovery. Discharged home after control bronchoscopy.
DISCUSSION: Tracheal lipoma is been reported only in 5 cases in the literature. Symptoms are cough, wheeze
and dyspnea. Many of tracheal tumours are with these symptoms. Most of adipose tissue in the major airways
liesoutside cartilage but small amounts are present in submucosa.Bronchoscopy and chest BT are used in
diagnosis. Grillo stated that in radiologically welldefined tumors that appear to be completely resectable
biopsy can be deferred until the planned surgical procedure but should be performed as a preliminary
procedure if the tumor appears to be extensive.Lipomas confined to the lumen of the trachea may be
removed endoscopically, and recurrence has not been reported. For the few lipomas seen to be penetrating
through the spaces between cartilage, larger resections were performed to ensure complete removal and
prevent recurrence.
CONCLUSION: There is no larger case series for tracheal lipomas. We suggest tracheal resection if possible to
avoid the risk of
hemorrhage leading to completetracheal obstruction.
Keywords: Lipoma, Trachea, Resection
Şekil 1
Figure 1
Olgunun BT görüntüsü
Chest CT of the Patient
Şekil 2
Figure 2
Trakeal rezeksiyon parçası ve lipom
Tracheal resected part and lipoma
OS05 [Göğüs Cerrahisi]
Sternal Dev Kavernöz Hemanjioma ve Multidisipliner Tedavi Yaklaşımı
Hakkı Ulutaş1, Ayşenur Akatlı2, Muhammet Reha Çelik1, Cemal Fırat3, Akın Kuzucu1
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Göğüs Cerrahisi
2
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Patoloji
3
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Plastik ve Rekontruktif Cerrahisi
Toraks duvarı tümörleri tüm tümörlerin % 1 inden azını oluşturur ve sıklıkla kemik ve kıkırdaktan gelişir.Toraks
duvarında gelişen vasküler tümörler oldukça nadirdir ve hemangiomlar benign olanların en sık
görülenidir.Hemanjiom yeni oluşan damarlardan gelişen benign vasküler bir tümördür.Sternal alanda nadir
görülen ve multidisipliner yaklaşımla total eksize edilen dev kavernöz hemanjiom olgusu sunuyoruz.
Doğuştan beri sternum üstünde mor renkli şişlik bulunan ve son 2 yıldır lezyonu büyüyen 53 yaşındaki erkek
hasta kliniğimize refere edildi. Fizik muayenesinde; manibrium sternumdan ksifoide kadar uzanım gösteren, cilt
dokusunda renk değişimine neden olmuş 15x 10 cm lik sternuma fikse, semisolid dev kitle lezyonu saptandı.
Biyokimyasal ve hematolojik laboratuar bulguları normal sınırlar içindeydi.Toraks MR incelemesinde;Sternal
bölgede cilt altı yağ dokusunda 100X72 mm lik düzgün sınırlı, lobüle kontürlü ılımlı fazda kontrast tutan lezyon
izlendi. Ultrasonografik incelemede; lezyon içinde kanlanan multipl sayıda kistik alanlar saptandı. Kanama riski
nedeniyle tanısal biyopsi yapılmadı. Tümöral lezyon, anatomisi bozulmuş, üzeri incelmiş ve nekroze cilt dokusu
ile etraf dokulardan yaklaşık 1 cm lik güvenlik marjı ile ve sternal periost sıyrılarak total eksize edildi. Aynı
seansta, oluşan doku defektine plastik cerrahi tarafından "split tickness" cilt grefti uygulandı. Patolojik
incelemede kavernöz hemanjiom olarak değerlendirilen olguda, tümör cerrahi sınır negatif idi.Postoperatif
takiplerinde komplikasyon gelişmeyen hasta 2. gün externe edildi.Yara epitelizasyonunda problem olmayan
hasta hipertrofik skar açısından plastik cerrahi kliniğince takip edildi. 8 aylık takip süresinde olguda lokal
rekürrens gelişmemiştir.
Toraks duvarı kitleleri içinde kavernöz hemanjiomlar nadir görülür. Cerrahi olarak total eksize edilen olgularda
küratif bir tedavi sağlanır.
Anahtar Kelimeler: Kavernöz Hemanjiom, Sternum, Split Tickness
Sternal giant cavernous hemangioma and multidisciplinary treatment approach
Hakkı Ulutaş1, Ayşenur Akatlı2, Muhammet Reha Çelik1, Cemal Fırat3, Akın Kuzucu1
1
University of Inonu Faculty of Medicine Turgut Ozal Medical Center Department of Thoracic Surgery
2
University of Inonu Faculty of Medicine Turgut Ozal Medical Center Department of Pathology
3
University of Inonu Faculty of Medicine Turgut Ozal Medical Center Department of Plastic Reconstructive
Surgery
Chest wall tumors account for fewer than 1% of all tumors and mainly arise in bone, cartilage.Vascular tumors
arising in the chest wall are very rare,and hemangiomas are the most common benign ones.We present a
rarely seen giant cavernous hemangioma at sternal region,totally excised with a multidisciplinary treatment
approach.
A 53 year-old male is referred to our hospital for a bluish-colored swelling on his sternum that has been
present since birth and has increased in size in last 2 years.On his physical examination;15x10 cm semisolid
giant mass that has extended from manubrium sterni to xiphoid,fixed to sternum and exhibited a color change
of skin is determined.Biochemical and hematologic laboratory data were within normal limits.Chest MRI
showed a well-defined, lobule-contoured 100x72 mm mass in subcutaneous adipose tissue of the
sternum.Ultrasound revealed multiple cystic vascularised areas in the lesion.Because of bleeding risk,a
diagnostic biopsy was not done.Tumoral lesion was totally excised by peeling off the sternal periosteum and
from the soft tissues within 1 cm surgical margin.At the same time the tissue defect was grafted with asplit
thickness cutaneous graft by plastic surgeons.Pathologic examination led to the diagnosis of cavernous
hemangioma with tumor free margins.His post-operative course was uneventful,he was discharged on
postoperative day 2.There was no problem about wound epithelialization and he was followed-up in the
plastic surgery clinic with regard to hypertrophic scar formation.There is no evidence of local recurrence
during 8 months follow-up.
Hemangiomas are rarely seen tumors arising in the chest wall.Complete surgical resection provides a curative
treatment.
Keywords: Cavernous Hemangioma, Sternum, Split Thickness
OS06 [Uzmanına Danış]
Kriptojenik Organize Pnomoni (Olgu Sunumu)
Saltuk Buğra Kaya1, Süleyman Savaş Hacıevliyagil1, Berivan Harman2, Uygar Ozan Atmaca2, Zeynep Ayfer
Aytemur1
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya
2
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Malatya
Kriptojenik organize pnömoni (KOP), sebebi bilinmeyen, alveoler kanal ve alveollere uzanan küçük hava yolları
içinde granülasyon dokusuyla karakterize bir durumdur. Tipik başlangıç nefes darlığı, ateş, öksürük, kilo kaybı
ve göğüs radyografisinde tek veya birden çok opasiteler şeklindedir.
32 Yaşında kadın hasta acil servise öksürük ve balgam şikayeti ile başvurdu. Yapılan tetkiklerinde akut faz
reaktanları yüksek olan ve akciğer grafisinde infiltrasyonu bulunan hastaya pencilin alejisinden dolayı
levofloksasin reçete edildi. Hastanın 1 haftalık tedaviden sonra ateşinin olması üzerine polikliniktren servise
yatışı verildi.Hastaya seftriakson-klacid tedavisi verildi. Tedavinin 72 saat sonrasında ateşinin olması ve klinik
düzelme sağlanamaması nedeniyle hastaya meropenem, ciprofloksasin başlanıldı. Hastanın çekilen toraks
bilgisayarlı tomografisinde sol akciğer üst lobda infiltrasyonlarının olması ve yer yer konsolide alanların
bulunması nedeniyle hastaya kültür amaçlı bronkoskopi yapıldı endobronşial lezyona rastlanılmadı, alınan
kültür sonuçlarında üreme olmadı. İki haftalık optimal tedavi süresine rağmen tarif edilen lezyonlar konsolide
olma eğiliminde olması nedeniyle hastaya yeniden bronkoskopi yapıldı. Yapılan bronkoskopiden alınan BAL
sıvısı sitolojiye, hücre sayımına,kültüre gönderildi.Kültürde üreme olmayan hastanın BAL sıvısında lenfosit oranı
%44 olup hastanın CD4/CD8 oranı 1 olması nedeniyle hastada KOP düşünüldü.Hastaya 60 mg/gün
metilprednisolon başlanıldı.Steroid tedavisinden 7 gün sonra hastaya çekilen ac grafisinde lezyonlarda
regresyon tespit edildi
Olgumuz, KOP’un nadir rastlanan bir hastalık olması, klinik ve radyolojik özellikleriyle, başta pnömoniler olmak
üzere tüberküloz, akciğer kanserinin ayırıcı tanıda düşünülmesi gerektiğini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kriptojenik organize pnomoni, bronkoskopi, kortikosteroid tedavisi, pnomoni
Cryptogenic Organizing Pneumonia (Case Report)
Saltuk Buğra Kaya1, Süleyman Savaş Hacıevliyagil1, Berivan Harman2, Uygar Ozan Atmaca2, Zeynep Ayfer
Aytemur1
1
Inonu University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Malatya, TURKEY
2
Inonu University Faculty of Medicine, Malatya, TURKEY
The typical onset of shortness of breath, fever, weight loss, cough, and chest radiography in the form of single
or multipl opacities of Cryptogenic organizing pneumonia (COP).
32 years old woman was admitted to emergency department with complaints of cough and sputum. After
examining the patient with high acute phase reactants and infiltrate on chest radiography was prescribed
levofloxacin due to patient with penicillin allergy. After 1 week of treatment the patient was hospitalized due
to high fever. Patients with ceftriaxone and macrolide treatment was given.A high fever and clinical
improvement in patient due to the lack for 72 hours after treatment,meronem and ciprofloxasin was
started.Due to the left upper lobe infiltrates and places of the area to be consolidated on thorax tomography,
bronchoscopy was performed for patients with culture, no evidence of endobronchial lesions, not isolated
from the culture results received.Although 2 week optimal treatment period, the lesions tend to be
consolidated. Made from bronchoscopy, bronchoalveolar lavage fluid; was sent to cytology, the cell count and
culture. Culture of BAL fluid in patients with non-reproductive; lymphocyte ratio is 44%, the patient's CD4/CD8
ratio was considered in patients COP due to 1. The patient was started on methylprednisolone 60 mg/day. 7
days after steroid therapy in patients with lesions in chest X-ray was detected regression.
Our case is presented to COP is rare disease, to emphasize that must be considered in the differential
diagnosis of primarily pneumonia, including tuberculosis lung cancer.with clinical and radiological features.
Keywords: Cryptogenic organizing pneumonia (COP), bronchoscopy, corticosteroid therapy, pnomoni
OS07 [Uzmanına Danış]
Acil Serviste KOAH ve Metabolik Asidoza Yaklaşım: Olgu Sunumu
Mehmet Sinan Bodur1, Özgür Özen2, Seher Kakdaş3, Önder Öztürk4, Vedat Erdem1, Erhan Aydın5
1
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır
2
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Servis Kliniği, Diyarbakır
3
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Diyarbakır
4
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Diyarbakır
5
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır
73 yaşındaki erkek hastada sabah ani başlangıçlı bilinç bulanıklığı ve bayılma olması nedeniyle acil servise
başvuran hastanın öz geçmişinde KOAH, Diyabetes Mellitus, Kalp Kapak Replasmanı ve Konjestif Kalp
Yetmezliği bulunmaktadır. Bilinç bulanıklığı ve solunum sıkıntısı olan hastanın hiperglisemi, glikozüri, üre ve
kreatin yükselmesi, kan gazı analizinde solunum kompanze metabolik asidoz tablosu izlenmesi nedeniyle
istenen iç hastalıkları görüşünde hastanın mevcut klinik ve laboratuvar bulgularının dahili patolojiler dışında
santral nörolojik veya solunum yolu enfeksiyonları ile açıklanabileceği bildirildi. Nöroloji görüşü klinik ve
laboratuvar bulguların nörolojik kökenli olmadığı yönünde oldu. Göğüs hastalıkları görüşü; hastanın klinik ve
laboratuvar tablosunun; hiperglisemiye sekonder gelişen dehidratasyon, akut renal yetmezlik ve oluşan
metabolik asidozu KOAH zeminindeki solunum sistemiyle kompanze etmeye bağlı olduğu yönünde oldu.
Dahiliye görüşü tekrar istendi. Hastanın mevcut klinik ve laboratuvar tablosunun dahili patolojilerle
açıklanamayacağı, akut solunum yolu ve/veya santral nörolojik olay ile ilgili olabileceği yönünde olması üzerine
hasta göğüs hastalıkları tarafından yatırılarak takip ve tedaviye alındı. Takiplerinde kliniği ve laboratuvar
bulguları düzeldi. Acil serviste 3 ayrı branş tarafından değerlendirilen bu olgu defansif tıp ve klinik yaklaşım
açısından sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Acil Servis, KOAH, Diyabetes Mellitus, Metabolik Asidoz, Defansif Tıp
Approach to COPD and Metabolic Acidosis in the Emergency Department: A Case Report
Mehmet Sinan Bodur1, Özgür Özen2, Seher Kakdaş3, Önder Öztürk4, Vedat Erdem1, Erhan Aydın5
1
Diyarbakır Gazi Yaşargil Education and Researh Hospital, Chest Disease, Diyarbakır
2
Diyarbakır Gazi Yaşargil Education and Researh Hospital, Emergency Department, Diyarbakır
3
Diyarbakır Gazi Yaşargil Education and Researh Hospital, Neurology Clinic, Diyarbakır
4
Diyarbakır Gazi Yaşargil Education and Researh Hospital, Cardiology Clinic, Diyarbakır
5
Diyarbakır Gazi Yaşargil Education and Researh Hospital, İnternal Medicine, Diyarbakır
73-year-old male patient who sudden onset of confusion and fainting refers to our emergency department. His
medical features include COPD, Diabetes Mellitus, Heart Valve Replacement and Congestive Heart Failure.
Consciousness and hyperglycemia in patients with respiratory distress, glycosuria, urea and creatinine
elevation, respiratory compensated metabolic acidosis was observed in arterial blood gas analysis. According
to the internal medicine consultation these clinical and laboratory findings inexplicable internal pathologies
and these clinical findings can be explain due to the central neurological or may be respiratory system
infections. According to the Neurologist opinion these clinical and laboratory findings are no neurological
origin. Chest physician opinions that this patient's cilnical and laboratory findings due to the hyperglisemia and
then dehydratation and acut renal failure, metabolic acidosis because of his COPD aggravated. Internalist
opinion was asked again. İnternal medicine reconsultating says that no explain internal pathologies these
clinical and laboratory findings upon the patient was admitted where in the chest diseases clinic. In follow-up
the clinical and laboratory findings are getting better. This case who evaluation due to 3 of clinic physicians
opinionin in emergency department that presented for defensive medicine.
Keywords: Emergency Department, COPD, Diabetes Mellitus, Metabolic Acidosis, Defencive Medicine
Akciğer Grafisi 1
Chest X-Ray 1
Acil servise başvuruda çekilen Ön - Arka akciğer grafisi
Front - Back Chest X-Ray that admitted in Emergency Department
Klinik takibin 5. günü çekilen Arka - Ön akciğer grafisi
Back - Front Chest Graphy taken on 5. clinical follow-up.
Laboratuvar Bulguları
Kan Şekeri
593 144
Üre
85
49
2,5 1,6
Kreatin
8
9
AST
70
17
ALT
66
23
WBC
8,8 8,5
Glukozüri
+++ 16,
CRP
9
Acil servise başvuru ve klinik takibin 5. günü alınan laboratuvar sonuçları
Laboratory Findings
Glisemi
593 144
Urea
85
49
2,5 1,6
Creatin
8
9
AST
70
17
ALT
66
23
WBC
8,8 8,5
Glycosuria +++ 16,
CRP
9
Laboratory results that the admission emergency department and 5. clinical day.
Kan Gazları
pH: 7,33
pH: 7,378
PO2: 45
PO2: 61,8
PCO2: 34,1
PCO2: 30,3
HCO3: 17,5
HCO3: 17,4
BE: - 8,5
BE: -6,5
Sat02: -Sat02: 88,4
Kan gazları analizi
pH: 7,477
PO2: 68,9
PCO2: 31,6
HCO3: 22,8
BE: -0,7
Sat02: 92,1
Blood Gas
pH: 7,33
pH: 7,378
PO2: 45
PO2: 61,8
PCO2: 34,1
PCO2: 30,3
HCO3: 17,5
HCO3: 17,4
BE: -8,5
BE: -6,5
SatO2: -SatO2: 88,4
Blood Gas Analysis
pH: 7,477
PO2: 68,9
PCO2: 31,6
HCO3: 22,8
BE: -0,7
SatO2: 92,1
OS08 [Uzmanına Danış]
Cough-induced Rib Fracture
Aysel Sünnetçioğlu1, Abdussamet Batur2
1
Department of Pulmonary, Yuzuncu Yil University Medical Faculty, Van, Turkey.
2
Department of Radiology, Yuzuncu Yil University Medical Faculty, Van, Turkey.
Cough-induced Rib Fracture
Coughing is a crucial defence mechanism for keeping foreign bodies out of the tracheobronchial tree, usually
self limited and uncomplicated but sometimes can be with complications, especially when chronic. One of
these complications is rib fracture. A case of rib fracture caused by coughing was presented with this paper.
A patient at the age of 48 referred to chest disease policlinic complaining about coughing and severe pain on
the right side of his chest. The patient reported that he had been coughing for almost 20 days and 3 days ago
he felt a sudden stinging like pain on the right side of the chest after severe coughing. The patient did not have
a story of chest trauma. He did not have a story of osteoporosis or any chronic disease either. His vital findings
when he referred: it was noted that the pulse was 82/min, arterial blood pressure 130/70 mm/hg, in the room
air arterial saturation in the fingertip %97 and body heat 36.9. There was sensitivity on the right side of the
chest iin palpation during the physical examination. In auscultation bilateral ral-ronkus was not heard. The
other system examinations of the patient were normal. In posteroanterior chest radiography a fracture was
detected on the right rib 8 anterior (Picture 1). The patient was discharged with policlinic suggestion and
nonsteroid, myorelaxant and Antitussive prescription.
Keywords: Cough, rib fracture
a fracture on the right rib 8 anterior
OS09 [Uzmanına Danış]
Hemoptizi
Ece Kaya
Salihli Devlet Hastanesi, Manisa
1967 DOĞUMLU, K
Sabahtan bu yana ağız ve burundan kanama yakınması var.
FM: Soluk görünümde, dispneik, sedyeden inerek yerde çömelerek oturuyor. Solunum sesleri olağan
Sigara kullanma öyküsü yok
KAH var. 2010 yılında PTCA yapılmış
TA: 80/60 mmHg
EKG: Sinüs taşikardisi 110/dk
BK: 21.5 Hb: 8,6 Htk: 27,3 PLT: 220000 Üre: 76 Kreatinin: 1,6 CRP: 89
Fibrinojen: 833 INR: Normal
CK, CK-MB, Troponin: Normal
EKO: EF: % 60, MY: 1 TY: 1
SAĞ KALP DİLATE, PAB: 55 MMHG ( SEPTUMA BASI YAPIYOR)
AKG: PO2:49 PCO2: 23 PH: 7.17 HCO3: 8,4 SAT: %72
HEMOPTİZİ? ALVEOLER HEMORAJİ? PNÖMONİ?
PULMONER ARTER ANEVRİZMASI? PULMONER EMBOLİ?
Anahtar Kelimeler: Hemoptizi, alveolar hemoraji, pulmoner emboli, pnömoni
Hemoptysis
Ece Kaya
Salihli State Hospital, Manisa
Keywords: hemoptysis, alveolar hemorrage, pulmonary embolism, pneumonia
Resim 1
Figure 1
Resim 2
Figure 2
OS10 [Uzmanına Danış]
Bir olgu nedeniyle romatoid artrit’in akciğer tutulumu
Saltuk Buğra Kaya1, Emir Ömer Keleş2, Ceren Otlu2, Süleyman Savaş Hacıevliyagil1, Zeynep Ayfer Aytemur1
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya
2
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Malatya
Romatoid artrit’in (RA) akciğer tutulumu görülme sıklığına göre nodüler,plevral,intertisyel akciğer hastalığı
şeklinde olmaktadır.
57 yaşındaki erkek hasta, 15 yıldır RA nedeniyle takip edilen hasta sulfasalazin tedavisi altındayken
şikayetlerinin artması nedeniyle romatoloji polikliniği tarafından hastaya abatecept başlanılması uygun
görülerek hasta izoniyazid profilaksis açısından tarafımıza yönlendiriliyor. Hastaya yapılan TCT sonucu 8mm
gelmesi üzerine hastaya İNH profilaksisi başlanıyor. Hasta profilaksisinin 5. Haftasında abatecept kullanmaya
başlıyor. 3 ay tedavi aldıktan sonra hastanın tedavisi adalimumab olarak değiştiriliyor. Hastanın fizik muayenesi
solunum sesleri bilateral azalmış alındı. Hastaya PA akciğer grafisi çekildi. Bilateral alt zonlarda açıklığı yukarı
bakan dansite artışı saptandı. Hastaya bunun üzerine usg eşliğinde torasentez yapıldı. Sağ plevral sıvıda; glikoz:
<5, protein: 9,2, albumin: 2,5, LDH: >1995, ADA: 63.9, sol plevral sıvıda; glikoz <5, protein: 7,7, albumin: 2,4,
LDH: 6561, ADA: 59,8 olarak geldi. Toraks BT’sinde sol akciğer üst lob apikoposteriorda 5mm supplevral ve her
iki akciğer alt lob posterobazalde büyüğü 5mm olan multiple nodüler lezyonlar mevcut, her iki akciğerde en
derin yeri 3,5 cm olan plevral efüzyon bulunmaktadır. Takiplerde ateşi, öksürük ve balgam şikayetleri olmayan
hastanın akut faz reaktanlarının düşük olması nedeniyle hastada ampiyem ekarte edildi. ADA düzeyinin 70 in
altında olması, ARB negatif gelmesi ve kültür sonuçlarında üreme olmaması üzerine TBC plörezi düşünülmedi.
Hastada intertisyel akciğer hastalığı olmadan RAnın akciğer tutulumu düşünüldü.
RA’nın akciğer tutulumu en sık intertisyel akciğer hastalığı şeklinde olup plevral efüzyon ve nodüler lezyon
görülme sıklığı çok daha düşüktür. Biyolojik ajan altında yeni gelişen RA’lı hastada plevral efüzyon nadir bir olgu
olması nedeniyle sunulmak istenildi.
Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, akciğer tutulumu, plevral sıvısı, noduler infiltrasyon, intertisyel patern
A case report: Pulmonary involvement in rheumatoid arthritis
Saltuk Buğra Kaya1, Emir Ömer Keleş2, Ceren Otlu2, Süleyman Savaş Hacıevliyagil1, Zeynep Ayfer Aytemur1
1
Inonu University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Malatya, TURKEY
2
Inonu University Faculty of Medicine, Malatya, TURKEY
Rheumatoid arthritis (RA) is in the form according to prevalence of nodular pulmonary involvement, pleural,
interstitial lung disease.
57-year-old male patient, due to the increase in 15 years follow-up of RA patients under cyclosporine therapy
because of complaints by the rheumatology clinic patients considered as appropriate to launch abatecept
directed to us by the patient isoniazid prophylaxis. The patient made TST result INH prophylaxis patients are
beginning to arrive on 8mm. The patient begins to use prophylaxis abatecept 5 week. 3 months after
treatment, the patient changed to adalimumab therapy. In physical examination breath sounds decreased
bilaterally. Of chest radiography, bilateral lower zone revealed an increase in density opening facing up. The
patient was accompanied by thoracentesis on USG. Right pleural fluid; glucose:<5, protein: 9.2, albumin: 2.5,
LDH: > 1995, ADA: 63.9, left pleural effusion; glucose:<5, protein: 7.7, albumin: 2.4, LDH:6561, ADA: 59.8.
Thorax CT in the left upper lobe and both lower lobe supplevral 5 mm nodule with multiple lesions are
present, the deepest place in both lungs are pleural effusion is 3.5 cm. Tracking of fever, cough and sputum
complaint without empyema patients were excluded patients because of low acute phase reactants. ADA
levels in the absence of 70 under, TB pleurisy provided on the lack of growth in coming ARB and culture
results. When run without interstitial lung disease in patients with lung involvement was suspected.
Developing new biological agents were required to be submitted under crackles due to a rare phenomenon in
patients with pleural effusion.
Keywords: Rheumatoid arthritis, pulmonary involvement, pleural fluid, nodular infiltration, interstitial patern
OS11 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Ailesel İdiyopatik Plöroparankimal Fibroelastozis ve Akinetik Rijid Sendrom
Birlikteliği
Gökçen Arkan Erdoğan, Hasan Hasanzade, Aydın Çiledağ, Çetin Atasoy, Özlem Özdemir Kumbasar
Ankara Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
İdiyopatik plöroparankimal fibroelastozis üst loblarda ve subplevral akciğer parankiminde belirgin kollojen ve
elastik doku depolanması ve visseral plevranın yoğun fibrotik bir şekilde kalınlaşması ile karakterize nadir
görülen bir interstisiyel akciğer hastalığıdır.
40 yaşında kadın hasta nefes darlığı, zayıflık, yürüme güçlüğü, ellerinde titreme şikayetleri ile başvurdu.Dış
merkezde değerlendirilen, akciğer biyopsisi önerilen hasta biyopsiyi kabul etmemiş ve hastaya 3 ay önce
steroid ve azotioprin tedavisi başlanmış.Tedaviye yanıt alınamamış.Fizik muayenesinde inspiratuar squekler
mevcuttu ve akciğer sesleri azalmıştı.Arter kan gazında hafif hipoksemisi mevcuttu. Akciğer filminde bilateral
retikülonodüler opasiteler saptandı.Solunum fonksiyon testleri restriksiyonla uyumlu bulundu, difüzyon testine
koopere olamadı.Hasta yürüme güçlüğü, ellerde titreme gibi nörolojik semptomları sebebi ile nörolojiye
konsülte edildi ve akinetik rijid sendrom tanısı aldı.Hastaya levodopa başlandı ve semptomlarında gerileme
gözlendi.Bilgisayarlı akciğer tomografisinde üst loblarda daha belirgin düzensiz plevral kalınlaşma, traksiyon
bronşektazileri ve fibrozis saptandı, bulgular İPPFE ile uyumlu bulundu(şekil 1).Hasta ayrıntılı sorgulandığında 2
kız kardeşinin bir ve 2 yıl önce solunum yetmezliği sebebi ile exitus olduğu ve onların da hastamız gibi çok zayıf
olduğu öğrenildi..Kardeşlerinden birinin bilgisayarlı tomografi kesitleri radyolojiye konsülte edildi.Tomografi
bulgularının benzer görünümde olduğu ve İPPFE ile uyumlu olabileceği belirtildi.Laboratuar ve klinik olarak
başka bir interstisyel akciğer hastalığı ile uyumlu bulgu saptanmadı.Klinik ve radyolojik olarak İPPFE tanısı alan
hasta transplantasyon için transplantasyon yapılan bir merkeze refere edildi ve takibimize alındı.
Olgumuzu İPPFE in çok nadir görülen bir akciğer hastalığı olması, akinetik rijid sendrom gibi nörolojik
hastalıkların eşlik edebileceği, ailesel geçiş görülebileceğinin vurgulamak amacı ile sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: İdiyopatik plöroparankimal fibroelastozis, akinetik rijid sendrom, ailesel geçiş
Familial Idiopathic Pleuroparenchymal Fibroelastosis Associated with Akinetic Rigid Syndrome
Gökçen Arkan Erdoğan, Hasan Hasanzade, Aydın Çiledağ, Çetin Atasoy, Özlem Özdemir Kumbasar
Departmant of Chest Diseases, Ankara University, Ankara, Turkey
A 40-year-old female patient was admitted with dyspnea, cachexia, weakness, difficulty in walking and upper
limb resting tremor. In another center a surgical lung biopsy was offered, which she didn’t accept. She was
given steroid and azathioprine 3 months ago. She didn’t respond to this treatment On physical examination,
inspiratory squeaks were heard and breath sounds were decreased. Arterial blood gas analyses showed mild
hypoxemia. A chest x-ray revealed bilateral reticular and linear opacities. Pulmonary lung function test showed
a restrictive defect. Diffusion test could not be performed because of insufficient cooperation.We consulted
our patient to a neurologist because of tremor and diffuculty in walking and akinetic rigid syndrome was
diagnosed. Her symptoms regressed after using levodopa treatment. Further inquiry revealed that her two
sisters died one and two years ago because of respiratory failure and we learnt that both of her sisters had
been very thin like our patient. A chest computed tomography showed irregular pleural thickening, traction
bronchiectasis and fibrosis, predominantly at the upper lobes (figure 1). The chest CT of her sister was also
compatible with IPPFE. There were no clinical or laboratory evidence for other interstitial lung diseases. Hence,
the patient was accepted as IPPFE with clinical and radiological features. Since there is no therapeutic options
other than lung transplantation she was referred for transplantation, and she is still under our follow-up.
In conclusion, we presented our patient because IPPFE might be familial and might be accompanied with
neurological problems like akinetic rigid syndrome.
Keywords: Idiopathic pleuroparenchymal fibroelastosis, akinetic rigid syndrome, familial
şekil 1
Figure 1
koronal akciğer penceresi görüntüsü, üst zonlarda dominant plevral ve subplevral fibrozis(oklar)
Coronal lung window image better demonstrates upper zone dominant pleural and subpleural fibrosis (arrows).
OS12 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
İntegrin α3 Geninde Posttranslasyonel Değişikliklere Bağlı İnterstisiyel Akciğer
Hastalığı ve Nefrotik Sendrom Birlikteliği
Ebru Yalçın1, Yinghong He2, Diclehan Orhan3, Chiara Pazzagli2, Nagehan Emiralioğlu1, Cristina Has2
1
Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Ankara
2
Freiburg Üniversitesi, Dermatoloji, Freiburg, Almanya
3
Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Patoloji Bilim Dalı, Ankara
Giriş: İntegrinler, ekstrasellüler matriksi hücre iskeletine bağlayan hücre membranında yer alan
glikoproteinlerdir. ITGA3 geninde fonksiyon kaybı ile interstisyel akciğer hastalığı, nefrotik sendrom ve
epidermolizis bülloza birlikteliği ile seyreden dört olgu tanımlanmıştır. Burada ITGA3 alt ünitesinde homozigot
mutasyona bağlı akciğer hastalığı ve konjenital nefrotik sendrom ile seyreden bir olgu sunulmuştur.
OLGU: 14 günlük erkek hasta solunum sıkıntısı ve siyanoz nedeniyle başvurdu. Başvuruda takipnesi, solukluğu,
interkostal retraksiyonları, bilateral krepitan ralleri mevcuttu. Oda havasında oksijen saturasyonu %84’tü.
Akciğer grafisinde bilateral diffüz interstisiyel infiltrasyonu, bilgisayarlı tomografisinde diffüz buzlu cam
görünümü ve interlobular septal kalınlaşmaları mevcuttu. Altıncı haftada nefrotik düzeyde proteinürisi gelişti.
Abdominal USG sonucu çapraz yapışık böbrekler saptandı. Solunum sıkıntısı devam etmesi üzerine akciğer
biyopsisi yapıldı, anormal alveolarizasyon olarak değerlendirildi. İzlemde tırnak değişiklikleri ve saçlarda
incelme saptanan hastanın klinik, radyolojik ve patolojik bulgularıyla ITGA3 ilişkili hastalık açısından gönderilen
mutasyon analizi sonucu ITGA3 alt ünitesinde tekli aminoasit değişimine neden olan p.R463W homozigot
mutasyonu saptandı. Klinik olarak ciltte bülleri olmayan hastanın cilt biyopsisi sonucu junctional ayrılmalar
olduğu ve ITGA3 immün reaktivitesinin negatif olduğu saptandı. Hasta akciğer enfeksiyonu nedeniyle
kaybedildi.
Tartışma: İnterstisiyel akciğer hastalığı, nefrotik sendrom ve epidermolizis büllosa birlikteliği ilk defa 2012
yılında tanımlanmış olup multiorgan tutulumuyla seyreden otozomal resesif bir hastalıktır. Farklı klinik bulgular
olduğundan genotip-fenotip ilişkisi tam olarak bilinmemektedir. Olgumuz altta yatan genetik defekti
tanımlanmış dünyadaki beşinci olgudur. Solunum sistemi bulguları diğer dört olguya benzemekle birlikte cilt
bulgularının daha geç ve hafif seyirli olması ve proteinüriye rağmen diyaliz gerektiren böbrek yetmezliği
gelişmemesi nedeniyle diğer dört olgudan farklıdır.
Anahtar Kelimeler: İnterstisiyel akciğer hastalığı, integrin, nefrotik sendrom
Crucial role of posttranslational modifications of integrin α3 in interstitial lung disease and nephrotic
syndrome
Ebru Yalçın1, Yinghong He2, Diclehan Orhan3, Chiara Pazzagli2, Nagehan Emiralioğlu1, Cristina Has2
1
Department of Pediatric Pulmonology, Hacettepe University, Ankara, Turkey
2
Department of Dermatology, Medical Center-University of Freiburg, Freiburg, Germany
3
Department of Pediatric Pathology, Hacettepe University, Ankara, Turkey
INTRODUCTION: Interstitial lung disease, nephrotic syndrome and junctional epidermolysis bullosa is an
autosomal recessive multiorgan disorder caused by mutations in the gene for the integrin α3 subunit (ITGA3).
The full spectrum of manifestations and genotype-phenotype correlations are still poorly characterized. Here
we uncovered the disease causing role and the molecular mechanisms underlying a homozygous ITGA3
mutation leading to the single amino acid substitution, p.R463W.
CASE: The patient suffered from respiratory distress and episodes of cyanosis with onset in the first week of
life and had a nephrotic syndrome. Although there was no clinical evidence for cutaneous fragility, the analysis
of a skin sample and of skin epithelial cells, enabled the direct assessment of the authentic mutant protein. We
show that the mutation altered the conformation of the extracellular beta propeller domain of the integrin α3
subunit preventing correct processing of N-linked oligosaccharides and maturation through cleavage into high
and light chains in the golgi. Confocal microscopy demonstrated that the mutant protein accumulated
intracellularly, in the endoplasmatic reticulum and in golgi, but was not present in focal adhesions, or on the
cell membrane as shown by flow cytometry.
CONCLUSION: These findings highlight that single amino acid changes in the integrin α3 subunit may crucially
alter the structure and complex processing of this integrin, completely preventing its functionality. The present
report also underscores that ITGA3 mutations may account for atypical cases solely with early onset
respiratory and renal involvement.
Keywords: Interstitial lung disease, integrin, nephrotic syndrome
OS13 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sevofluran ile indüklenen diffüz alveoler hemoraji
Pınar Birsen Yıldız, Didem Görgün, Fulya Omak, Betül Polat Akdemir, Füsun Şahin, Funda Seçik, Mesut
Bayraktaroğlu
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Zeytinburnu, İstanbul
Jinekomasti operasyonuna sırasında uygulanan inhale anestezik sevoflurane' a bağlı gelişen bir diffüz alveoler
hemoraji olgusunu sunduk.
Hastamız 29 yaşında erkek, jinekomasti nedeniyle plastik cerrahiye başvurmuştu. Cerrahi operasyon herhangi
bir komplikasyon olmaksızın yapıldı, fakat hemen ekstübasyon öncesi hastada ciddi hipoksemi ve entübasyon
tüpü içinden hemoraji geldiği görüldü. Hasta yoğun bakım ünitesine sevkedildi. Bilgisayarlı tomografi eşliğinde
yapılan anjiografisinde akciğerde iki taraflı santral lokalizasyonlu buzlu cam opasiteleri görüldü. Serum
hemoglobin düzeyi 2,5 g/dl düştü (13'ten 10,5'a). Intravenöz yolla ardarda 3 gün verilen (1gr) metilprednizolon
ile tedavi edildi.
Sevoflurane genel anestezide indüksiyon ve idame tedavide kullanılan bir inhale anestezik ajandır. Literatürde
DAH'e yol açabileceği konusunda soru işareti taşıyan sınırlı sayıda vaka mevcuttur. Daha önce yayınlanmış 2
olguda oluşan DAH kullanılan desfluran gazına değil de ilk olguda böbrek yetmezliği ve kokain kullanımına,
ikinci olguda ise obstrüktif uyku apneye bağlanmıştır. Üçüncü bir olguda ise, yazarlar mevcut alveoler
hemorajinin büyük ihtimalle bu ajana bağlı olduğunu ifade etmişler fakat hastanın kullanmış olduğu marijuana
da alveoler hemorajiye yol açabileceğinden, ilaç ile DAH arası ilişki çelişkili kalmıştır. Bizim olgumuzda DAH'a
yol açabilecek herhangi bir başka neden yok idi. Bu nedenle, inhale gaz sevoflurane'ın olgumuzdaki DAH'dan
sorumlu olduğunu söyleyebiliriz. Olgumuz literatürde sevoflurane ile DAH arası ilişkiyi net olarak gösteren ilk
olgu olması açısından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Diffüz alveoler hemoraji, sevoflurane, anestezi
Diffuse alveolar hemorrhage induced by sevoflurane
Pınar Birsen Yıldız, Didem Görgün, Fulya Omak, Betül Polat Akdemir, Füsun Şahin, Funda Seçik, Mesut
Bayraktaroğlu
Yedikule Chest Disease and Surgery Training and Research Hospital, İstanbul
We here reported a case of diffuse alveolar hemorrhage (DAH) attributed to the inhaled anesthetic
sevoflurane, which was given during a gynecomasty operation in a men.
Our patient is a 29 year-old man admitted to the plastic surgery due to gynecomasty. Surgery was performed
without any complication until immediate hypoxemia and massive hemorrhage in endotracheal tube was
detected just before extubation. He transferred to the ICU. Computed tomographic angiography of the chest
has been confirmed bilateral, centrally located ground glass opacities. Serum hemoglobin level dropped by 2,5
g/dl (from 13 to 10,5 gr). He was treated with intravenous methylprednisolone (1gr) daily for 3 days.
Sevoflurane is an inhalational anesthetic agent used for induction and maintenance of general anesthesia.
Limited questionable data available in the literature that can be causative agent of the DAH. In the previously
reported 2 cases, DAH attributed to the other reasons but not to the received desflurane gas due to patients
have an history of end stage renal disease, cocaine use in first case and obstructive sleep apnea in the second
case. In the third case, authors suggested that causative relationships between drug and alveolar hemorrhage
controversially due to history of marijuana use of this case could be causative agent for DAH. In our case, none
of the causative factors for DAH were available. We can conclude that inhaled anesthetic gas sevoflurane is
responsible for the DAH in our case. Our case is the first in the literature clearly show an association between
sevoflurane and DAH.
Keywords: Diffuse alveolar hemorrhage, sevoflurane, anesthesia
OS14 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Bleomisin Akciğer Toksisitesi: Kortikosteroid Tedavisine Yanıtsız Vakalarda İmatinib
Alternatif Bir Rejim Olabilir mi?
Nilüfer Aykaç Kongar1, Coşkun Tecimer2, Osman Elbek3, Haluk Celalettin Çalışır4
1
Bilim üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD
2
Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji
3
Adnan Menderes Üniversitesi
4
Özel Acıbadem Hastanesi
Giriş: Bleomisin, en sık lenfomalarda ve testiküler germ hücreli tümörlerde kullanılan bir kemoterapotik ilaçtır.
İlaç kullanan hastaların %3-%40'ında akciğer hasarı olarak hipersensitivite pnömonisi, bronşiolitis obliterans
organize pnömoni, akut intersitisyel pnömoni ve progresiv masif fibrozis gelişebilmektedir. Kortikosteroid
tedavi akciğer hasarının tedavisinin esasını oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda imatinib’in akciğer hasarı ve
fibrozisini önlediğini gösteren deneysel çalışmalar vardır. Literatürde hayatı tehdit eden bleomisin toksisitesine
karşı imatinible düzelen bir vaka sunumu da bulunmaktadır.
OLGU: 51 yaşında erkek hasta, öksürük ve eforla artan nefes darlığı yakınması ile başvurdu. Tütün kullanma
öyküsü tanımlamayan hasta bir ay öncesine kadar seminom tanısıyla bleomisin, etoposid ve cisplatin tedavisi
almaktaydı. Eski akciğer grafilerinde patoloji saptanmayan hastanın üçüncü kür tedavi sonrası çekilen toraksın
bilgisayarlı tomografisinde; her iki akciğerde, posterobazal ve periferik düzeylerde belirginleşen, yer yer
heterojen düzensiz konsolidasyonlar tespit edildi. Solunum fonksiyon testinde restriksiyon saptanan olgunun
bronkoalveolar lavajda nötrofil hakimiyeti ve transbronşiyal biyopsisinde fibroblast profilferasyonu mevcuttu.
Enfeksiyöz nedenler de dışlanan olgu bleomisine bağlı akciğer toksisitesi olarak değerlendirildi ve hastaya metil
prednisolon (0.75 mg/kg/gün) tedavisi başlandı. Tedavinin 16. gününde hastanın genel durumu kötüleşti ve
solunum yetmezliği gelişti. Olguya destek yaklaşımı yanı sıra mevcut tedavisine 300 mg/gün imatinib tedavisi
eklendi. İmatinib tedavisinin birinci haftasında klinik yanıt alındı, tedavinin üçüncü haftasında ise oksijen
tedavisi kesildi. Hasta halen imatinib + kortikosteroid tedavisi altında takip edilmektedir.
Sonuç: Gerek deneysel çalışmalar gerekse olgumuz, bleomisin toksisitesine bağlı akciğer hasarında imatinib'in,
kortikosteroid tedavisine yanıt alınamayan olgularda alternatif tedavi seçeneği olarak düşünülmesi gerektiğine
işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bleomisin, akciğer toksisitesi, imatinib.
Bleomycin Lung Toxicity: Can Imatinib be an alternative regime for the cases unresponsive to corticosteroids
treatment?
Nilüfer Aykaç Kongar1, Coşkun Tecimer2, Osman Elbek3, Haluk Celalettin Çalışır4
1
Bilim University, Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Istanbul
2
Bilim University, Medical Faculty, Department of Medical Oncology, Istanbul
3
Adnan Menderes University, Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Istanbul
4
Special Acıbadem Hospital
INTRODUCTION: Bleomycin is a chemotherapeutic mostly used for lymphomas and testicular germ cell
tumours. 3%-40% of patients develops hypersensitivity pnemonitis, bronchiolitis obliterans with organizing
pneumonia, acute interstitial pneumonia and progressive massive fibrosis as lung damage.
Corticosteroids forms the basis of treatment. In recent years, studies showed Imanitib prevents lung damage
and fibrosis. There is also a submission about a cured patient; treated with Imatinib against a life threatining
bleomycin lung toxicity.
CASE: 51 years old; male patient admitted with cough and exertional dyspnea increased with effort. The
patient, no prior tobacco usage story; was treated with bleomycin, etoposide and cisplating for a diagnosis of
seminoma.
Thorax CT, taken after the third course of treatment, where no patologies were in prior scans; showed
irregular consolidations in both lungs, in some places heterogenous, intensified in posterobasal and peripheral
level. Restriction was detected in PFT; mature neutrophils in bronchoalveolar lavage and a proliferation of
fibroblasts in transbronchial biopsy.
The patient was evaluated as bleomycin toxicity and treatment with methyl prednisolone (0.75mg/kg/day) was
begun. On 16th day, general condition deteriorated and respiratory failure was developed.
300mg/day of Imatinib was added to the regime. In first week positive response was seen, in third week
oxygen therapy was discontinued. The patient is still followed under Imatinib and corticosteroids treatment.
CONCLUSION: Studies and case suggests Imatinib should be considered as an alternatve therapy for bleomycin
toxicity induced lung injury cases unresponsive to corticosteroids.
Keywords: bleomycin, lung toxicity, imatinib
OS15 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Nadir Görülen Genetik Hastalık; 3 Olgu Nedeniyle Hemansky Pudlak Sendromu
Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Emine Aksoy, Soner Umut Kuver, Feyza Kargın
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları
Kliniği,İstanbul
GİRİŞ:Hermansky - Pudlak Sendromu (HPS) kanama diyatezi, okülokütanöz albinizm ve dokularda lizozomal
ceroid lipofuskin pigment depolanması ile karakterize olan ve nadir görülen bir hastalıktır. Otozomal resesif
geçiş gösteren bu hastalığa pulmoner fibrozis de eşlik edebilmektedir.
3 erkek ve 2 kız toplam 5 kardeşden, konjenital görme kaybı ve albino olan 1 erkek, 2 kız kardeşe HPS tanısı
konulmuştur.Solunum semptomları nedeniyle başvuran hastalarda akciğer tutulumu değerlendirilmiş,
literatürün ışığı altında tartışılmıştır.
OLGU: 39 yaşında erkek, 42 yaşında, 50 yaşında kadın hastaların HPS tanısı ve akciğerde fibrozis görünümü
mevcuttu.Hastaların hepsinde konjenital görme kaybı saptandı. Öksürük ve nefes darlığı yakınmaları akciğer
semptomlarını oluşturuyordu. Hastaların tümüne HRCT çekildi.İki hastaya bronkoskopik inceleme ve cerrahi
örnekleme yapıldı.Hastaların aralıklı tarihlerde bakılan hemogramında trombositopeni mevcut olup,
biyokimyasal parametreleri doğaldı.
Hastaların biri vefat etti, diğer ikisinin halen takip ve tedavileri devam etmektedir.
TARTIŞMA:Sonuç olarak, oldukça nadir ve mortal bir hastalık olan Hermansky-Pudlak sendromunda, akciğer
tutulumunun akciğer fibrozisi olarak karşımıza çıktığı ve solunum yetmezliği tablosuyla hastaların kaybedildiği
kanısına varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: albinizm, hermansky pudlak sendromu,idiopatik pulmoner fibrozis
A Rare of Genetic Disease: A Report of Three Cases Hermansky-Pudlak Syndrome
Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Emine Aksoy, Soner Umut Kuver, Feyza Kargın
Department of Chest Diseases, Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training Hospital,
İstanbul,Turkey
INTRODUCTION: Hermansky-Pudlak syndrome is a rare disease characterized by bleeding diathesis,
oculocutaneous albinism and lysosomal ceroid lipofuscin pigment deposits.The disease which is an autosomal
recessive, may be associated with pulmonary fibrosis.
The aim of this article is to discuss, on the basis of a review of relevant literature, HPS clinical variant which
albino ve and have congenital vision loss,observed in 1 boy and 2 girls total of the 3 boys and 2 girls who are
presenting with respiratuary symptoms.
CASE: 39 -year-old man, 42 -year-old and 50 -year-old woman, with HPS and have view of fibrosis in the lungs.
All of the patients had congenital vision detected loss. Their lung symptoms are cough and dispnea. HRCT was
taken.Fiberoptic bronchoscopy and surgery was performed. Hemograms was present thrombocytopenia at the
different time range. Biochemistry test were normal.
One of the patients died, the other two are still continuing follow-up and treatment.
CONCLUSION: As a result, the Hermansky-Pudlak syndrome is very rare and mortal disease, which manifest as
pulmonary fibrosis and pulmonary involvement was concluded that the loss of patients with respiratory failure
Keywords: albinism, hermansky-pudlak syndrome,idiopathic pulmonary fibrosis
OS16 [Solunum Sistemi İnfeksiyonları]
pulmoner aktinomikoz
Mürşide Demirhan Uzun, Özgecan Karahan, Pınar Atagün Güney, Ayşem Aşkım Öztin Güven, Nagihan Durmuş
Koçak, Sibel Arınç
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Pulmoner aktinomikoz, gram pozitif mikroaerofilik bakteri olan aktinomiçesin sebep olduğu seyrek görülen
kronik pulmoner bir enfeksiyondur. Aktinomiçesin akciğer tutulumu servikofasiyal ve abdominopelvik tutuluma
göre daha nadir görülmektedir ve sıklıkla akciğer kanseri ile karışabilir.63 Yaşında 2 yıldır öksürük şikayeti olan
hasta kliniğimize başvurdu. Bilgisayarlı tomografisinde sağ intermedier bronş düzeyinde endobronşial nodül
görüldü. Fiberoptik bronkoskopi ( FOB) yapıldı. Sağ orta lob girişini tıkayan beyaz renkli vejetan kitle görüldü.
Biopsi alındı. Patoloji sonucunda aktinomiçes kümeleri görüldü. Pulmoner aktinomikoz tanısı konan hastaya
ampisilin/sulbaktam (4x1gr) tedavisi verildi. Olgumuz malignite şüphesi olan hastalarda ayırıcı tanıda pulmoner
aktinomikozun da bulunması gerektiği vurgulanmak amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: pulmoner aktinomikoz
pulmonary actinomycosıs
Mürşide Demirhan Uzun, Özgecan Karahan, Pınar Atagün Güney, Ayşem Aşkım Öztin Güven, Nagihan Durmuş
Koçak, Sibel Arınç
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Istanbul, Turkey
Pulmonary actinomycosis is a rare chronic pulmonary infection caused by actinomyces, a Gram–positive,
microaerophilic bacterium. Pulmonary involvement other than cervicofacial or abdominopelvic actinomycosis
is uncommon and often leads to a misdiagnosis of lung cancer. A 63 Year old female admitted to our hospital
with the complaint of cough lasting of 2 months. Thorax CT revealed a endobronchial nodule in the level of the
right intermedier bronchus. During the flexible bronchoscopy it was seen that white-color mass totally
occluded the middle lobe of the right bronchus. Biopsy was performed. Actinomyces aggregations were
observed in the result of the biopsy. The patient who was diagnosed with pulmonary actinomycosis was given
ampicillin/sulbactam ( 4x1gr) per day for the treatment. We present this case because of pulmonary
actinomycosis should be taken care in the differential diagnosis of the patients especially in the presence of
malignancy suspicion.
Keywords: pulmonary actinomycosıs
akciğer grafisi
Chest X-ray
bronkoskopık görüntü
fiberoptıc broncoscopy
OS17 [Solunum Sistemi İnfeksiyonları]
Ülkemiz İçin Nadir Bir Olgu: Pulmoner Histoplazmoz
Ufuk Turhan1, Erol Kılıç2, Tuncer Özkısa1, Mehmet Aydoğan3, Seyfettin Gümüş1
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Kasımpaşa Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul
3
Isparta Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Isparta
Histoplazmoz kuzey orta ve güney Amerika, Afrika, Avustralya, doğu Asya, Hindistan ve Malezya’da endemik
olarak bulunan bir fırsatçı enfeksiyondur. Türkiye’den bildirilmiş sınırlı sayıda olgu mevcuttur. Burada meme
kanseri sonrası gelişen bir “Histoplazma Pnomonisi” olgusunu sunuyoruz.
Bir yıl önce “İnvaziv duktal karsinom” tanısı alan 70 yaşında bayan hastada radyoterapi sonrası radyasyon
pnömoniti ile uyumlu klinik ve radyolojik bulgular gelişmesi üzerine 20 mg/gün prednizolon başlandı. Tedavinin
2. haftasında klinik ve radyolojik iyileşme görülmesine rağmen 4. haftada halsizlik ve bulantı yakınması başladı.
Çekilen toraks BT’de, her iki akciğerin tüm loblarında dağınık yerleşimli, yama şeklinde konsolidasyon ve buzlu
cam alanları ve buzlu cam dansitesinde nodüller izlendi. Hasta ampirik olarak uygulanan piperasilintazobaktam ve levofloksasin tedavisine yanıt vermedi. Hastanın romatolojik belirteçleri, galaktomannan, CMV
ve PCP PCR’ı negatifti. Hastaya bronkoskopi yapıldı. BAL (bronkoalveolar lavaj) ve transbronşial biyopsi ile
tanısal sonuç elde edilemedi. Hastada klinik ve radyolojik progresyon gözlenmesi üzerine BT rehberliğinde
trucut biyopsi yapıldı. Patoloji preparatlarında: “Alveol lümenlerinde gümüşleme yöntemi ile belirginleşen,
morfolojik olarak Histoplazma ile uyumlu mikroorganizmalar” görüldü. Bunun üzerine hastaya 6 ay boyunca
Itrakanazol (400mg/gün) tedavisi uygulandı. Tedavi ile hastada klinik ve radyolojik düzelme sağlandı.
Sonuç olarak, bağışıklığı baskılanmış olgularda, fırsatçı pulmoner enfeksiyon olarak ülkemizde de pulmoner
histoplazmoz akla gelmelidir.
Anahtar Kelimeler: histoplazma pnomonisi, ıtrakanazol, invaziv duktal karsinom
A Rare Case For Our Country: Pulmonary Histoplasmosis
Ufuk Turhan1, Erol Kılıç2, Tuncer Özkısa1, Mehmet Aydoğan3, Seyfettin Gümüş1
1
Department of Pulmonology, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2
Pulmonology Clinic, Kasımpaşa Military Hospital, Istanbul, Turkey
3
Pulmonology Clinic, Isparta Military Hospital, Isparta, Turkey
Histoplasmosis is an opportunistic infection which is endemic in northern, central and southern America,
Africa, Australia, East Asia, India and Malaysia. There are limited number of cases reported from Turkey. We
herein present a patient with Histoplasma pneumonia developed after breast cancer.
A year ago, 70-year-old female patient with "invasive ductal carcinoma" was diagnosed with radiation
pneumonitis because of appropriate clinical and radiological findings developing after radiotherapy. Then, 20
mg/day prednisolone was started. Although clinical and radiological improvement was observed on the second
week of the treatment, the complaint of weakness and nausea began on the fourth week. Thorax CT revealed
scattered and patchy areas of consolidation and ground glass opacities and graund glass denstiy nodules in all
lobes of the lungs. The patient failed to respond to empirical piperacillin-tazobactam and levofloxacin
treatment. Rheumatic markers, galactomannan, CMV and PCP PCR were negative. The patient underwent
diagnostic fiberoptic bronchoscopy. Bronchoalveolar lavage fluid testing and transbronchial lung biopsy
showed no significant findings. Since clinical and radiographic progression was observed, trucut biopsy was
performed under CT guidance. Histopathological examination showed microorganisms morphologically
consistent with Histoplasma became apparent with silver stain in the alveolar lümen. Therefore, patient was
treated with itraconazole (400 mg/day) for 6 months. Clinical and radiological improvement was achieved with
treatment.
Consequently, pulmonary histoplasmosis should be kept in mind in immunocompromised patients as
opportunistic pulmonary infections in our country.
Keywords: histoplasma pneumonia, itraconazole, invasive ductal carcinoma
OS18 [Solunum Sistemi İnfeksiyonları]
A case of laryngotracheobronchial papillomatosis treated by bronchoscopic
interventional techniques
Fatma Çiftçi, Duygu Acar, Demet Karnak
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı,Ankara,Türkiye
Laryngeal papillomatosis (LP) is a rare disorder caused by human papilloma virus (HPV6 and HPV11). Although
it cause tumoral formations in whole respiratory tree, it is called LP since the symptomatic lesions are mostly
laryngeal. We present a patient presented with dyspnea and had diffuse papillomas in larynx, trachea, and
bronchi, named as laryngotracheobronchialpapillomatosis (LTBP), successfully treated by bronchoscopic
interventional procedures.
A 35-year-old male presented with hoarseness and dyspnea. His was under follow-up for LP at an outside
center since the age of 1.5 years. He had had antiviral therapies, interferon therapy and undergone papilloma
excision by ENT surgery. He didn’t smoke. He had stridor and bilateral sibilant ronchi with normal chest X-Ray.
His laboratory tests were also normal except for fixed airway obstruction on spirometry. Flexible bronchoscopy
was performed and numerous papillomas were observed in larynx, trachea, right main bronchus, and right
upper bronchus. They were treated with cryoextraction procedure and the lesion roots were cauterized with
argon plasma coagulation (Figure). The pathological examination revealed squamous papillomas with low risk
HPV positivity with no sign of malignancy. The residual lesions were excised by the same procedure performed
twice with one-month interval with the same technique. The symptoms of the patient markedly improved
therafter. He was symptom-free on 6th month follow-up and his control bronchoscopy showed no recurrence.
Cryotherapy and argon plasma coagulation are successful in alleviating symptoms, lowering the number and
size of lesions, and preventing recurrences in LTBP.
Keywords: bronchoscopic interventional techniques, human papilloma virus, laryngotracheobronchial
papillomatosis
argon plasma coagulation
cauterized with argon plasma coagulation
tracheobronchial papillomas
OS19 [Solunum Sistemi İnfeksiyonları]
mediastinal kanamayla komplike olan desendan nekrotizan mediastinit vakası
Hakan Tanrıverdi1, Mertol Gökçe2, Fırat Uygur1, Osman Korcan Tilkan2, Oytun Aydoğan1, Meltem Tor1
1
Bülent Ecevit Üniversitesi tıp fakültesi göğüs hastalıkları ve tüberküloz
2
Bülent Ecevit Üniversitesi tıp fakültesi göğüs cerrahisi
Desendan nekrotizan mediastinit (DNM) plevral boşlukları dolduran ve orta hat torasik organları çevreleyen
konnektif dokuyu tutan, nadir fakat hızlı ilerleyen, destrüktif ve sıklıkla ölümcül bir durumdur. Biz de
mediastinal hemorajiye sekonder mortal seyreden bir DNM vakasını sunmak istedik.
Olgu
36 yaşında bayan hasta yaklaşık iki haftadır devam eden boğaz ağrısı, ateş, nefes darlığı yakınmaları ile acil
servisimize başvurdu. Fizik muayenesinde takipneik (ss/35/dk), dispneik, spo2: 80, nb: 127/dk ta: 100/60
mmHg. Supin anteroposterior akciğer grafisinde anormallik olması nedeniyle çekilen kontrastlı toraks BT'de
mediatende hava dansiteleri ve abse ile uyumlu görünüm saptandı. bilateral parankimal infiltrasyonları
mevcuttu (resim 1).
Hasta Pnömoni+ mediastinit+ solunum yetmezliği tanılarıyla yoğun bakıma yatırıldı ve İmipenem 4x500 mg i.v
ve siprofloksasin 2x400 mg i.v başlandı. Hasta entübe edilerek mekanik ventilasyon desteği verildi. KBB
muayenesinde infeksiyon odağı saptanmadı, diş absesi yönünde de herhangi bir bulgu saptanmadı. Yatışının
ikinci gününde oksijenasyonu düzeldi, trombosit sayısı normale geldi, akciğer grafisinde infiltrasyonunda
gerileme oldu. Ancak hemoglobin değerlerinde açıklanamayan bir düşüş oldu ve ateş yüksekliği devam etmesi
nedeniyle VATS yapıldı. Mediastinal inflamasyona bağlı olarak damar destrüksiyonu sonucu imediasten içine
abondan kanama olduğu saptandı. Kanama kontrol atına alınmaya çalışıldı ancak arteriyel destrüksiyona bağlı
farklı noktalardan kanaması olması nedeniyle kontrol altına alınamadı ve intraop hipotansiyon ve kardiyak
arrest gelişti ve ex oldu.
Tartışma
DNM nadir görülen fakat mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Tedavide solunum desteği sağlanması, geniş
spektrumlu antibiyoterapi verilmesi ve agresiv cerrahi girişim önerilmektedir. mortalitenin en önemli sebebi
tanı ve tedavide gecikmedir. Ancak bizim hastamızda olduğu gibi beklenmedik komplikasyonlar da karşımıza
çıkabilir.
Anahtar Kelimeler: desendan nekrotizan mediastinit, infeksiyon, vats
A case of descendan nekrotising mediastinitis complicated with mediastinal bleeding
Hakan Tanrıverdi1, Mertol Gökçe2, Fırat Uygur1, Osman Korcan Tilkan2, Oytun Aydoğan1, Meltem Tor1
1
Bülent Ecevit University faculty of medicine chest diseases and tuberculosis
2
Bülent Ecevit University faculty of medicine thoracic surgery
Descending necrotising mediastinitis (DNM) is a rare but serious complication of primary oropharyngeal
infection with a high mortality. It can rapidly progress to sepsis and frequently death. The mortality rate ranges
between 40%-60% (1,5) especially if diagnosis or treatment is delayed or inappropriate, even in the antibiotic
era. The infection uses fascial lanes in the neck to gain access to the mediastinum, and is often polymicrobial
and gas producing. A high index of suspicion and thorough history and examination is essential for diagnosis.
Early adequate surgical drainage of the neck and mediastinum returns patients to full function. We presented
a DNM case which was complicated by arterial destruction due to inflammatory process.
Case
Thirty six years old female prented with dsipnea, fever, shortness of breathness and throat pain. Physical
examination revealed, thacicardi, thacipnea, hypoxia and fever. posteroanteior chest radiagraphy revealed
bilateral perihilary infiltration. Contrast enhanced computed tomography of chest revealed mediastinal air
bubbles and abcess and bilateral paranchimal infitration. The patient admitted to ICU with the diagnosis of
pneumonia, respiratory failure and mediadtinit. Broad spectrum antibiotherapy started (Imipenem+
cyprofloxacin), mechanical ventilation support. Clinical finding improved dramatically but unexplained
persistant fever and anemia occured. VATS was performed and due to inflammation vasculary destruction
abondan bleeding occured and hypotension and cardiac arrest developed.
Discussion
Descending necrotising mediastinitis (DNM) is a rare but serious complication of primary oropharyngeal
infection with a high mortality. It can rapidly progress to sepsis and frequently death.
Keywords: descendan necrotising mediastinit, infection, vats
resim 1
Fig 1
Toraks BT de bilateral parankimal infiltrasyon ve mediastinal hava sıvı dansiteleri görülüyor.
Bilateral paranchymal infiltration and air bubbles in mediastinal space.
OS20 [Solunum Sistemi İnfeksiyonları]
Su Çiçeği Pnömonisine Bağlı Solunum Yetmezliği Vakası
Fatmanur Çelik̇ Başaran1, Nimet Aksel2, Mine Gayaf2, Ayşe Özsoy2, Dursun Tatar2
1
Iğdır Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Iğdır, Türkiye
2
Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları
Bölümü, İzmir, Türkiye
Suçiçeği pnömonisi hastalığın seyri sırasında özellikle adölesan yaşlarda görülebilen ve solunum yetmezliğine
bağlı ölüm ile komplike olabilen ciddi bir durumdur. Burada suçiçeği pnömonisi sonrası mekanik ventilasyon
gerektiren ciddi bir solunum yetmezliği gelişmiş bir vaka sunmaya çalıştık.
Otuz bir yaşında kadın hasta hastanemizin acil servisine öksürük, apne, takipne ve yaygın papüloveziküler
döküntü bulgularıyla başvurdu. Radyolojik incelemelerde bilateral nodüler dolgunluk izlendi (Figür 1-üst).
Hikayesinde suçiçeği geçiren bebeği ile teması olduğunu anlattı. Klinik ve laboratuar bulguları ile hastaya
suçiçeği pnömonisi tanısı kondu. Hasta yatırılarak asiklovir 4 gr/gün po tedavisi başlandı. Yatışının 2. gününde
ciddi dispne ve oksijen saturasyonunun %58’e kadar indiği siyanoz bulguları gelişmesi üzerine hasta entübe
edilerek yoğun bakım ünitesine alındı (Figür 1-orta). Mekanik ventilasyon ile 48 saat tedavi sonrası hasta
kendini ekstübe etti ve 5 gün daha spontan solunumda 2 L/dk oksijen desteği ile takip edildi. Bu süre zarfında
oksijen saturasyonu %99 civarında seyretti. Asiklovir tedavisi ile 15 gün sonra belirgin klinik ve radyolojik
düzelme sağlandı (Figür 1-alt).
Bu vakada suçiçeği pnömonisi sonrası solunum yetmezliği gelişen bir hastayı sunduk. Her ne kadar pnömoni
suçiçeği seyrinde özellikle de erişkinlerde nadir izlense de, bu tip hastalarda pnömoni bulguları ve gelişebilecek
hipoksemi, hastalığın ilerleme ve hatta solunum yetmezliğine bağlı ölüm gelişme ihtimaline karşı yakından
takip edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Pnömoni, solunum yetmezliği, suçiçeği
A Case of Respiratory Failure Due to Smallpox Pneumonia
Fatmanur Çelik̇ Başaran1, Nimet Aksel2, Mine Gayaf2, Ayşe Özsoy2, Dursun Tatar2
1
Igdir State Hospital, Department of Pulmonary Disease, Igdir, Turkey
2
Dr. Suat Seren Pulmonary Disease and Lung Surgery Research Hospital, Department of Pumonary Disease,
Izmir, Turkey
Smallpox pneumonia is one of the most significant complications of smallpox infection that is experienced
during adolescent and may be correlated with death threat due to respiratory failure. In this present case, we
aimed to present our case required mechanical ventilation related to smallpox pneumonia in association with
respiration failure.
A thirty-one years old female applied to our emergency department due to cough, apnea, tachypnea, and
common papulovesicular skin rush. As per radiologic investigations bilateral nodular pulmonary infiltrates
were diagnosed (Figure 1-up). She had a contact history with her baby who was experiencing smallpox disease.
According to clinical and laboratory findings case was diagnosed as smallpox pneumonia. Asiklovir 4 gr/day po
antiviral management was initiated. At the second day of hospitalization, severe dyspnea and cyanoses with
the decrease in oxygen saturations till 58% occurred and patient transferred to intensive care unit after
intubation (Figure 1-mid). After 48 hours with mechanical ventilation patient extubated herself and remained
in spontaneous respiration 5 days more in association with 2 L/min oxygen management. Oxygen saturation
remained 99% during the recovery period. After 15 days asiklovir treatment remarkable clinical and
radiological recovery was observed (Figure 1-down).
In this case we presented patient experienced respiratory failure during smallpox pneumonia. Although
pneumonia is very rare during smallpox disease especially in adults, symptoms of pneumonia and also possible
hypoxemia must be closely monitored in order to understand disease progression and prevent mortality due
to respiratory failure.
Keywords: Pneumonia, respiratory failure, smallpox
Figür 1: Hastanın akciğer filmleri ve bilgisayarlı tomografileri
Figure 1: Chest X-ray and Computer Tomography of Patient
OS21 [Tüberküloz]
TNF-Alfa İnhibitörleri Ve ÇİD-TB
Tülin Yılmaz Kuyucu1, Emine Nur Koç1, Abdullah Kansu2, Hüseyin Arpağ3, Aylin Babalık1
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Göğüs Hastalıkları kliniği
2
Yedikule Göğüs Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesi,İstanbul
3
Sütçü İmam Üniversitesi Göğüs Hastalıkları,Kahramanmaraş
GİRİŞ: TNF-alfa inhibitörleri kollagen doku hastalıklarında kullanımı giderek artmaktadır.Klinik yararlarının
yanında tüberküloz gibi fırsatçı enfeksiyonlara yatkınlık oluşturmaktadır. TNF-alfa inhibitörü kullanımı sırasında
bir ÇİD-TB gelişen olgumuzu sunduk.
OLGU: 29 yaşında erkek hastaya ankilozan spondilit nedeniyle 2007 yılında romatoloji kliniğinde Anti-TNF
(adalimumap) başlanmış. 2008 yılında akciğer tüberkülozu nedeniyle anti-TNF kesilerek 6 ay süreyle standart
anti-tüberküloz (HRZE) tedavisi verilmiş. Anti-TB tedavi tamamlandıktan sonra 2009 da yeniden Anti-TNF
(infliximab) başlanmış. 2010 yılında supraklavikular LAP biyobsisinde nekrozlu granulamasyon saptanarak
tüberküloz lenfadenit tanısı ile HRZES ile nüks anti-tüberküloz tedavisi başlanılmış. Tedavinin dokuzuncu ayında
hemoptizi yakınması olan hastanın balgam örneklerinde ARB pozitif gelmesi üzerine kliniğimize Akciğer
tüberkülozu olarak yatırıldı. İstenilen balgam kültüründe m.tüberkulosis saptanması, majör ilaçlara direnç,
teksif ve kültür pozitifliğinin devam etmesi üzerine nisan 2011 tarihinde hastaya PAS, Amikasin, sikloserin,
protıonamid, moksifloksasin ile ÇİD TB tedavisi başlanıldı. Tedavinin dördüncü ayından itibaren kültür
negatifleşti. Tedavinin başlangıçında psikiyatri konsültasyonunda depresyon ve konversiyon bozukluğu tanısı
konularak relaksol,paroksetin,olanzapin başlandı.Yattığı süre içinde psikiyatri konsültasyonları düzenli yapıldı
ve depresif şikayetlerde azalma oldu. Taburculuk sonrası kontrollerinde ARB teksif ve kültür
negatifliği,radyolojik regresyon devam etti. ÇİD TB tedavisinin ondördüncü ayında hasta şizofreni tanısı ile
psikiyatri servisine yatırıldı ve sikloserin kesildi. Psikiyatri servisinine yatışının ikinci ayında genel durumu
bozuldu,tedavinin ondokuzuncu ayında aspirasyon pnomonisi nedeniyle exitus oldu.
SONUÇ: TNF-alfa inhibitörlerinin kullanım esnasında sekonder ÇİD-TB gelişen olgu, ÇİD-TB olgularının artması
ve günümüzde TNF-alfa inhibitörlerinin sık kullanılması nedeniyle daha sık karşılaşabileceğimizi düşünülerek
sunuldu. ÇİD-TB tedavisi sırasında ortaya çıkan yan etkileri (özellikle psikolojik) yakın takip etmemiz gerektiğini
de vurgulamak istedik.
Anahtar Kelimeler: TNF-Alfa İnhibitörleri, Tüberküloz,ÇİD-TB
TNF-Alpha İnhibitors And MDR-TB:A Case Report
Tülin Yılmaz Kuyucu1, Emine Nur Koç1, Abdullah Kansu2, Hüseyin Arpağ3, Aylin Babalık1
1
Clinic of Chest Diseeases, Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research
Hospital,Istanbul
2
Clinic of Chest Diseeases.Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research
Hospital,Istanbul,Turkey
3
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Sutcu Imam University, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: Use of TNF-Alpha Inhibitors(TNFAİ) are increasing in collagenous tissue diseases. They have
clinical benefits for all that prodisposes opportunistic infections such as tuberculosis. Multıple Drug Resistance
tuberculosis(MDR-TB) is more often in relapse tuberculosis(TB)
We presented a case of MDR-TB which was caused by TNFAİ.
CASE: IN 2007 TNFAI(adalimumap) were began to treat for ankylosing spondylitis.In 2008 TNFAI were stopped
due to pulmonary tuberculosis.The patient took standard TB treat (HRZE).After completion of anti-TB
treatment, he began to use TNFAI (infliximab) in 2009.In 2010 was begun HRZES as TB lymphadenitis.At the
ninth month of treatment he was interned to hospital due to sputum AFB smear positivity.In the sputum
culture type was M.Tuberculosis and there was resistance to major tuberculosis drugs.Also sputum AFB smear
and culture positivity were continued.MDR-TB treatment was started with
amikacin,cycloserine,PAS,moxifloksasin and protionamide in April 2011.The sputum AFB culture became
negative after forth month.At the start of treatment was consulted psychiatry.He was diagnosed conversion
disorder and depression.Psychiatric consultation was done regularly during at the hospital and depressive
complaints were reduced.After externation, sputum AFB culture negativity continued and radiology
regressed.In the fourteenth month of MDR-TB therapy the patient interned to psychiatry clinic with diagnosis
of schizophrenia.Cycloserine was stopped.General condition gradually worsened.In the nineteenth month of
MDR-TB treatment he died of aspiration pneumonia.
RESULT: We presented this case as secondary MDR-TB,which appeared in using of TNFAI,because of increasing
MDR-TB patients and using of TNAİ widespread.Also we wanted to emphasize importance of following up of
anti-tuberculosis drugs’ side effect (especially psychological)
Keywords: TNF-Alpha Inhıbıtors, Tuberculosis, MDR-TB
OS22 [Tüberküloz]
Sheehan sendromlu bir olguda rifampisin ile indüklenen adrenal yetmezlik
Berna Taşkın Doğan, Öner Dikensoy, Meral Uyar
Gaziantep Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Gaziantep
Sheean sendromu postpartum hemorajiye bağlı hipofiz nekrozu ve sonraki hipofiz disfonksiyonudur. Sadece
izole kortizol eksikliği olabileceği gibi hormonların tamamının eksikliğine de yol açabilir. Rifampisin, tüberküloz
(tbc) tedavisinde kullanılan bir antibiyotiktir. Potent bir mikrozomal enzim indüktörü olan rifampisin, adrenal
yetmezlik tablosuna yol açabilmektedir. Biz burada, Sheean sendromu olan ve tbc tedavisi sırasında bulantı
kusma ile seyreden adrenal yetmezlik bulguları olan bir olgu sunduk.
Kırkyedi yaşında kadın hasta Gaziantep’te yaşıyor, ev hanımı. Başka bir hastanede bir ay önce tbc tedavisi
başlanmıştı. Tedaviyi takiben gittikçe artan bulantı kusma olması üzerine tedavisini keserek polikliniğimize
başvurdu. Hastanın özgeçmişinde 20 yıldır Sheehan sendromu tanısı olduğu ve tedavisi için 5 mg/gün
prednisolon aldığı öğrenildi. Laboratuar tetkiklerinde serum sodyum:125 mEq/L(135-145 mEq/L), kortizol:3.1
ug/dl (3.7-19.4 ug/dl), folikül stimülan hormon:1.46 mIU /ml (25.8-134.8 mIU /ml), luteinizan hormon:1.42
mIU /mL (7.7-58.5 mIU /mL) bulundu. Hastada rifampisine bağlı adrenal yetmezlik tablosunun kötüleştiği
düşünüldü. Hastanın tbc tedavisine tekrar başlandı ve prednisolon dozu 10mg/gün’e yükseltildi. Takiplerde
hastanın bulantı-kusmaları geriledi. Takiplerde hormon düzeylerinde düzelme görülen hasta taburcu edildi.
Rifampisin primer adrenal yetmezliğe yol açabilecek potansiyele sahiptir. Özellikle Sheehan sendromlu
olgularda rifampisinin kolaylıkla adrenal krizi tetikleyebileceği akılda bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sheehan sendromu, rifampisin, adrenal yetmezlik
Rifampisicin induced adrenal insufficiency in a case of Sheehan syndrome
Berna Taşkın Doğan, Öner Dikensoy, Meral Uyar
Department of Pulmonary Diseases,Gaziantep University, Gaziantep, Turkey
Sheehan syndrome is a pituitary dysfunction occurs due to necrosis following postpartum hemorrhage in the
gland. It could cause isolated cortisol or total hormonal deficiency. Rifampicin is an antibiotic used in the
tuberculosis treatment. Rifampicin that is a potent microsomal enzyme inductor could cause adrenal
insufficiency. Here, we present a case of Sheehan syndrome presented with nausea and vomiting following the
initiation of tuberculosis treatment.
She was forty-seven years of female, a housewife and residence of Gaziantep. She was given tuberculosis
treatment, one month ago, in another hospital. She was stopped tuberculosis treatment and applied to our
clinic for progressive nausea and vomiting following tuberculosis treatment. Her medical history revealed that
she was using prednisolone 5 mg/day for the treatment of Sheehan syndrome diagnosed 20 years ago. Blood
chemistry were as follows: sodium, 125 mEq/L (135-145 mEq/L); cortisol, 3.1 ug/dl (3.7-19.4 ug/dl); follicle
stimulant hormone, 146 mIU/mL (25.8-134.8 mIU /ml); luteinizing hormone, 1.42 mIU/mL (7.7-58.5 mIU /mL).
It was suggested that she had worsened adrenal insufficiency induced by rifampicin. Tuberculosis treatment
was restarted and prednisolone dose was increased to 10 mg/day. Her nausea and vomiting was regressed
during the follow-ups. She was discharged after her hormone levels turned to normal levels.
Rifampicin has potential to cause primary adrenal insufficiency. Especially, in cases of Sheehan syndrome it
should be keep in mind that rifampicin may easily induce adrenal insufficiency.
Keywords: Sheehan syndrome, rifampicin, adrenal insufficiency
OS23 [Tüberküloz]
Heryerde Nakile Karşı Yasal Nakil
Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Hatice Sözgen, Fatmanur Karaköse Okyaltırık, Muhammed Emin
Akkoyunlu, Murat Sezer
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Göğüs Hastalıkları ABD, İstanbul, Türkiye
GİRİŞ: İmmünsüpresif ilaçların kullanımını gerektiren durumlar arttıkça tüberküloz(TB) riski de artmaktadır. Biz
burada Irak'ta kontrolsüz şartlar altında yapılan renal transplantasyon sonrasında gelişen tüberküloz
olgusundan bahsettik.
OLGU: 65 yaşında erkek hastaya diyabetik nefropatiye sekonder böbrek yetmezliği nedeniyle nakil planlanmış.
Hasta donör azlığı nedeniyle1 yıl önce Türkiye yerine Irak’ta nakil yaptırmış. Hastanın immünsüpresif tedavi
altındayken 6 aydır nefes darlığı, halsizlik, bel ağrısı şikayetleri başlamış. Nonspesifik antibiyoterapiye rağmen
şikayetleri devam etmiş. Çekilen akciğer grafisinde bilateral retiküler dansite artışı ve Toraks BT’de 3. kostasternum bileşke düzeyinde 4x3 cm boyutunda kemikte litik lezyon, her iki akciğer üst loblarda buzlu cam
görünmü saptandı. Balgam ARB ve non spesifik kültürü (-) idi. Torakolomber MR’da T8-T10 vertebrada epidural
apse saptandı. Hastanın kostadaki lezyonuna yüzeyel USG eşliğinde ince iğne aspirasyon biyopsisi yapıldı.
Aspirasyon materyalinin sitolojik incelenmesinde tümöral hücre görülmedi, ARB (-) idi. Örneğin PCR
incelemesinde TBC DNA pozitif olarak saptandı, kültürde M.tuberculosis complex üredi. Hastaya Pott hastalığı
tanısı konularak abse drenajı ve vertebra-kosta rezeksiyonu yapıldı. Hastaya eş zamanlı 1 yıllık 4’lü anti-TB
tedavi başlandı.
SONUÇ: Nakil hastalarında, operasyon öncesi donör, alıcı ve ortam koşullarının sıkı kontrol edilmesi
gerekmektedir. Yurtdışında yasadışı yollardan yapılan nakillerde nakil yapılan ülkedeki enfeksiyon ajanlarına
bağlı değişik klinik tablolar görülebilir.
Anahtar Kelimeler: Transplantasyon, tüberküloz, immün süpresyon
Wherever Transplantation Versus Legal Transplantation
Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Hatice Sözgen, Fatmanur Karaköse Okyaltırık, Muhammed Emin
Akkoyunlu, Murat Sezer
Bezmialem Vakif University Medical Faculty, Department of Pulmonology, Istanbul,Turkey
INRODUCTION: Immune suppression is a risk factor for TB, particularly due to the expanding group of
conditions for which potent immunosuppressive therapies is now used. In this case; we describe a patient with
tuberculosis which was occured after renal transplantation in inappropriate environmental conditions in Iraq.
CASE: 65 years old male was planned to have renal transplantation due to chronic renal failure caused by
diabetic nephropathy. The patient have had organ transplantation in Iraq instead of Turkey due to donor
shortage about a year ago. Under immunosuppressive treatment, complaints of dyspnea, weakness and
lumbar pain were started for 6 months. Despite antibiotic treatment, patient’s complaints continued.
Increased bilateral reticular density at chest X-ray and bilateral ground glass infiltrations at upper zones, 4x3
cm size lytic lesion at 3rd costosternal junction were detected at thorax CT. Acid fast stain and nonspecific
culture of sputum were (-). Epidural abscess was detected at T8-T10 spinal column at thoracolumbar MR. Fine
needle aspiration biopsy was performed under ultrasound. Histopathology of aspiration material revealed no
malignancy. PCR analysis of material was positive for M.tuberculosis DNA. Mycobacterium tuberculosis
complex growth was occurred at culture. 4 drug antituberculosis regimen started. Patient was also diagnosed
as Pott abscess; abscess drainage and costovertebral resection was performed. The patient is still in our follow
up at the 6th months of the treatment.
CONLUSİON: For transplant patients; donor, receiver and environmental conditions should be controlled
thoroughly. Transplantation procedures with illegal ways may cause to unused infectious agents depending on
the epidemics.
Keywords: Transplantation, tuberculosis, immune suppression
OS24 [Tüberküloz]
Coincidence or Consequence?
Didem Özkan, Mehmet Bayram, Fatih Yakar, Fatmanur Karaköse Okyaltırık, Hatice Kutbay Özçelik, Kübra Aşık,
Murat Sezer
Bezmialem Vakif University Medical Faculty, Department of Pulmonology, Istanbul,Turkey
INTRODUCTION: Sarcoidosis is a disease of unknown etiology in which infectious agents were implicated in the
etiology.
CASE: A 33-year-old man admitted to neurosurgery department with complaints of back pain. A thoracic
paravertebral mass destructing body of T8 and T9 and bilateral multiple nodules were present at thorax CT.
This mass was consistent with Pott’s abscess view. Biopsy of the mass revealed necrotizing granulomatous
inflammation. Acute phase reactants were elevated (ESR: 88 mm/hr). Acid fast stain (AFS) of the sputum was
negative but M. tuberculosis growth was present at the culture. He was operated with the diagnosis of Pott’s
disease. Anti tuberculosis treatment was administered. AFS was negative at the end of 1st month. At the 3rd
month, there were no changes at thorax CT. After 10 months of treatment old nodules regressed but bilateral
new pulmonary nodules were appeared at thorax CT. AFS and culture of sputum were still negative.
Sedimentation: 33 mm/hr, ACE:16,8 U/l. All rheumatologic factors were negative. Bronchoscopy performed at
the 11th month of treatment to explain the arising nodules. Yellow nodular lesions were seen on the bronchial
mucosa. AFS and culture of the lavage were negative. Biopsy of the nodules revealed nonnecrotizing
granulomatous inflammation. His sister also has sarcoidosis diagnosis. Anti tuberculosis treatment stopped
after 12 months. These findings with family history were compatible with sarcoidosis. The patient is still
followed up.
CONCLUSİON: This case gives rise to thought that mycobacterium infections may have role in the etiology of
sarcoidosis.
Keywords: tuberculosis,sarcoidosis, granulomatous inflammation
OS25 [Tüberküloz]
Tedavi Yönetimi Zor Yaygın İlaç Dirençli Tüberküloz Olgusu
Emine Nur Koç, Aylin Babalık, Özgecan Karahan, Armağan Hazar, Tülin Yılmaz Kuyucu
SB Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,İstanbul
GİRİŞ: Yaygın İlaç Dirençli Tüberküloz(YİD-TB), isoniazid ve rifampisin direncine ek olarak bir kinolona ve ikinci
grup enjektabl ilaca direnç olmasıdır.İlaçların kısıtlı olması ve yeni tedavi rejimlerinin sonuçlarının net
bilinmemesi, YİD-TB tedavisini zorlaştırmaktadır.
Bir kez tüberküloz(TB), iki kez Çok İlaca Dirençli Tüberküloz(ÇİD-TB) tedavi sonrasında gelişen YİD-TB olan bir
olgu sunuldu.
OLGU: 34 yaşında erkek hasta, 2001 yılında akciğer tüberkülozu nedeniyle HRZE almış. 2004 yılında balgam
ARB pozitifliği ile HRZES başlanmış.Balgam ARB teksif ve kültür pozitifliğinin devam etmesi,major ilaçlara
direnci ve ablasının ÇİD-TB olması nedenleri ile PAS, protionamid, ofloksazin, sikloserin ve amikasin başlanmış.
Tedavi esnasında gelişen toksik hepatit nedeniyle ilaçlara 45 gün ara verilmiş. Amikasin altı aya tamamlanmış.
Etionamid direnci raporlanmış. Tedavinin onuncu ayından itibaren PAS, ofloksazin, sikloserin devam etmiş, 24
aya tamamlanmış. 2010 yılında tüberküloz ampiyem nedeniyle tüp torakostomi takılmış. Balgamda ve plevral
sıvıda teksif ve kültür ARB pozitifliği, majör ilaçlara direnç görülerek Mart 2010’da PAS, ofloksasin,
protionamid, sikloserin ve amikasin ile tedavisi başlanılmış. Etionamid,ofloksasin ve PAS’a direnç
saptanmış.Tedavinin dördüncü ayında kültür negatifleşmesi görülerek tedavi değiştirilmemiş.4 yıl kalan toraks
dreni, eylül 2014 tarihinde torakoplastiyle kapatılmış. Kasım 2014 tarihinde balgamda ARB teksif negatif, kültür
pozitif olması üzerine istenilen minör ilaç direnç testinde etiomid, ofloksasin, PAS, amikasin, kanamisin,
kapreomisin dirençli, linezolid duyarlı olarak rapor edildi.İstenilen balgam ARB teksifleri negatif bulunduğu için
tedavisiz yakından izleme alındı.
SONUÇ: 14 yıl boyunca standart, nüks ve 2 kez de ÇİD-TB nedeniyle tedavi aldığı, torakoplasti uygulandığı,halen
kültür pozitifliği saptanarak YİD-TB tanısı alan olgu günümüzde bu tip olgularla sık karşılaşacağımı düşünerek
sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Tüberküloz,Tüberküloz ampiyem, YİD-TB,
Difficult Management Of Treatment XDR-TB: A Case Report
Emine Nur Koç, Aylin Babalık, Özgecan Karahan, Armağan Hazar, Tülin Yılmaz Kuyucu
Clinic of Chest Diseeases, Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research
Hospital,Istanbul,Turkey
INTRODUCTION: XDR-TB is defined as resistance to at least isoniazid and rifampicin, any fluoroquinolone, and
any of injectable. XDR-TB treatment is difficult because of limited drugs, unknown results of new treatment.
The case of XDR-TB which was occurred after treatments of one time tuberculosis, two times MDR is
presented.
CASE: 34 years old, male was treated with standard anti-TB(HRZE) in 2001.In 2004 the patient was started
treatment of HRZES due to sputum AFB smear and culture positive.PAS,
protionamid,ofloxacin,cycloserine,amikacin was started due to continuation of sputum AFB smear and culture
positivity,resistance to major drug,MDR-TB sister.Treatment was suspended for 45 days because of toxic
hepatitis.Amikacin completed six months.Ethionamide was resistance.Treatment continued with
PAS,ofloxacin,cycloserine from tenth month.Treatment was completed 24 months. İn 2010 thoracostomy tube
was attached for tuberculosis empyema.The sputum and pleura AFB smear and culture were positive,MDR-TB
was resumed with PAS,protionamid,ofloxacin,cycloserine,amikacin with major drug resistance.There were
resistant to ethionamide,ofloxacin and PAS.Treatment was not modified because sputum culture was negative
after fourth month.The drain was taken with thoracoplasty after four year.In November 2014 sputum smear
was negative,culture was positive.Ethionamide,ofloxacin,PAS,amikacin, kanamycin,capreomycin were
resistant. Three smears were negative.Patient is being followed without theatment.
RESULT: The case which was treated standard TB,relapse TB and two times MDR-TB, the toracoplasty history
and diagnosed XDR-TB;was presented due to this cases will be confronted commanly.
Keywords: tuberculosis, tuberculosis empyema, XDR-TB
OS26 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Biatrial Trombüs Sonrası Gelişen İskemik Stroklu Hastada Geç Trombolitik Tedavi
Halit Çınarka, Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Aziz Gümüş, Müge Hazıroğlu, Sebih Alp, Ünal Şahin
Recep tayyip Erdoğan Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Rize
77 yaşında erkek hasta, hastanemize nefes darlığı, halsizlik, öksürük şikayetleriyle başvurdu. Öz geçmişinde;
hidrosefali nedeniyle geçirilmiş şant operasyonu, parkinson hastalığı ve geçirilmiş serebrovasküler hastalık
vardı. Hastanın nabzı 96 v/dakika, solunum sayısı 24/dakika, arteryel tansiyon 110/60 mmHg, ateşi 36,8 °C ve
oksijen saturasyonu %89 idi. Laboratuvar parametrelerinde anemi dışında bir özellik yoktu (hemoglobin 8,75
g/dl). Oskültasyonda solunum sesleri bilateral kaba, kalp sesleri aritmikti. Toraks BT’de her iki akciğer alt lob
pulmoner arterler içerisinde pulmoner emboliyle uyumlu dolum defektleri vardı. EKO’da sağ atrium içerisinde
hareketli 3.5x1.3 cm ebatlarında trombüs, sol atrium içerisinde de yaklaşık 5 cm uzunluğunda hareketli
trombüs gözlendi. Hastaya tedavi olarak enoksaparin sodyum 0,8 IU 2x1 s.c. başlandı. Yatışının ikinci gününde,
şuurda ani değişme, tüm ekstremitelerde güç kaybı izlendi. MR’da sol posterior temporal bölgede geniş yama
tarzında akut iskemik lezyona ait difüzyon kısıtlanması mevcuttu. Hastaya i.v. trombolitik tedavi rekombinant
doku plazminojen aktivatörü reteplaz uygulandı. Trombolitik tedavi kararı SVO sonrası 2. saatte verildiği halde
hasta yakınlarının karar vermede gecikmesi nedeniyle 6. saatte uygulanabildi Hastanın nörolojik bulgularında
hızlı bir düzelme izlendi. Oksijen satürasyonu %97' ye çıktı. Tedaviden bir gün sonra yapılan EKO’da biatrial
trombüse rastlanmadı. Hastaya enoksaparin sodyum 0,8 ml 2x1 sc ve oral warfarin verilerek kan INR takibi
yapıldı. Hasta coumadin dozu ayarlanarak poliklinik kontrolüne gelmek üzere taburcu edildi. Bu vakada
hidrosefali nedeniyle şant operasyonu geçiren, derin ven trombozu, biatriyal trombüsü olan ve akabinde
iskemik stroke gelişen hastamıza uyguladığımız geç trombolitik tedavinin sonuçlarını paylaşmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Venöz tromboembolism, iskemik stroke, trombolitik tedavi
Late thrombolytic treatment in patient with ischemic stroke after biatrial thrombosis
Halit Çınarka, Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Aziz Gümüş, Müge Hazıroğlu, Sebih Alp, Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdogan University, Division of Pulmonary Disease,Rize
77-years old male patient admitted to hospital with a complaints of dispnea, fatigue and cough. He had history
of shunt operation, cerebrovascular disease(CVD) and Parkinson disease.Physical examination reveal heart
rate 96/min, respiratory rate 24/min, arterial tension 110/60 mmHg,fever 36.8 and oxygen saturation
%89.There wasn’t significant finding in laboratory parametres except than anemia (hemoglobulin
8.75g/dl).There were bilateral rough respiratory sounds and aritmic cardiac rythm in auscultation.Thorax CT
section revaled filling defects consistent with pulmonary embolism in both lower lobe pulmonary
arteries.Echocardiography(ECHO) revealed 3.5x1.3 cm moving thrombus in right atrium and 5 cm thrombus in
left atrium.Treatment was started with enoksaparin sodyum 0,8 IU 2x1 s.c. way.We observed sudden change
in conscious and loss of power in all extremities in two days of hospitalization.MR revealed diffusion restriction
related with acute ischemic lesion at left posterior temporal region.Recombinant tissue plasminogen activator
reteplase was applied to patient with intvenously as a thrombolytic treatment. While decision of thrombolytic
treatment was made in second hour after CVD,treatment could be performed in sixth hour due to delay in
deciding of patients relatives.Rapid improvement of patients neurological symptoms were observed.Oxygen
saturation was came up to %97.ECHO revealed no biatrial thrombus one day after treatment.Enoxaparin
sodium 0.8 ml s.c. 2x1 and warfarin were given to patients.The patient was discharged to come to the clinic
control by adjusting the dose of coumadin. In this case we aimed to share results of late thrombolytic therapy
that we applied to patient who had deep vein thrombosis with biatrial thrombus, subsequent ischemic stroke.
Keywords: Venous thromboembolism, ischemic stroke, thrombolytic therapy
Figür 2
Figure 2
Beyin dokusunda akut iskemik lezyon (Sarı ok)
Acute ischemic lesion in brain tissue (yellow arrow)
OS27 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Granülomatöz Polianjitin Nadir Komplikasyonu; Bisitopeni ile Seyreden Kemik İliği
Tutulumu
İnci Gülmez1, Fatma Özdemir1, Özlem Canöz2, Fatma Sema Oymak1
1
Erciyes Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kayseri
2
Erciyes Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kayseri
ÖZET
Granülomatöz Polianjit multisistem nekrotizan granülomatöz hastalıktır. Günümüzde sitotoksik ilaçlarla bu
hastaların yaşam beklentisi artmıştır. Granülomatöz Polianjit tanısı ile takip edilen 63 yaşında bisitopeni ile
kliniğimize başvuran hasta; küçük damarlar çevresinde nötrofil infiltrasyonu, granülomlar içeren kemik iliği
biyopsisi ile; Granülomatöz polianjitin nadir kemik iliği tutulumunu, tespit edebildiğimiz literatürde ilk vaka
olarak, literatür bilgileri ışığında sunduk.
OLGU
63 yaşında kadın hasta yaygın eklem ağrıları, bir aydır öksürük şikayeti ile başvurmuş. Toraks tomografisinde;
multipl pulmoner nodül nedeniyle metastatik akciğer hastalığı araştırılması için ERÜTF Medikal Onkoloji
kliniğine yönlendirilmiş, malignite taraması tetkikleri normal, transtorakal biyopsisi: inflamatuar psödotümör,
granülomatöz polianjit için; C-ANCA: (-) olması ile birlikte hastaya seronegatif Granülomatöz polianjit tanısı
konularak prednizolon+siklofosfamid tedavisi verilmiş. Tedavinin üçüncü ayında pulmoner nodüller gerilemiş,
semptomları düzelmiş, son siklofosfamid tedavisini Temmuz 2014 te almış, kasım 2014 te ateş, öksürük şikayeti
ile ERÜTF Acil kliniğine başvurmuş, vücut sıcaklığı 38.6 °C, BK:1700/mm3, HB:9.3 g/dl ve Plt:116.000/mm3 idi.
Bisitopeni ve Granülomatöz polianjit atağı? nedeniyle kliniğimize yatırıldı. Toraks tomografisinde nodüllerin
sayısında artış izlendi. Prokalsitonin, kan kültürü, viral markerları negatifti. Anemi + bisitopeni etyolojisi için
kemik iliği biyopsisi yapıldı. Biyopsi; küçük damarlar etrafında nötrofil infiltrasyonu ve granülomlarla seyreden
hiposelüler kemik iliği olarak raporlandı. Olgu Granülomatöz polianjitin kemik iliği tutulumu olarak kabul edildi.
Anahtar Kelimeler: granülomatöz polianjit, kemik iliği tutulumu, bisitopeni
A Rare Complication of Granulomatozis with Polyangitis; Bone Marrow Engagement with Bicytopenia
İnci Gülmez1, Fatma Özdemir1, Özlem Canöz2, Fatma Sema Oymak1
1
Department of Pulmonolgy, Erciyes University, Kayseri, Turkey
2
Department of Pathology, Erciyes University, Kayseri, Turkey
Granulomatozis polyangitis is a multisystem necrotizing granulomatous disease.Today these patients’ life
expectation is increased by cytotoxic medicines. We have delivered a 63 year old female patient followed by
granulomatozis with polyangitis in our clinic; developed by bicytopenia; whose bone marrow biopsy is
compatible with the material including small vessels around neutrophil infiltration and granulomas.
CLINICAL CASE
We present 63 year old female patient presented with joint pain and cough ongoing for more than one month.
Because of multiple pulmonary nodules determined in thorax CT; the patient had been sent to our Faculty's
Medical Oncology department for suspected malignancy. The patient's malignancy screening tests were
normal and TTBx pathology result revealed inflammatory pseudotumor, the testing for granulomatozis
polyangitis were C-ANCA:(-) so the patient was diagnosed as seronegative granulomatous polyangiitis and was
treated by cyclophosphamide and prednisolone. At the third month of the traetment pulmonary nodules
decreased in number, the symptoms regressed, the patient got the last cyclophosphamide treatment at July
2014, she was admitted to ERUTF Emergency Clinic with fever and cough at November 2014, fever:38,6°C,
WBC:1700/mm3, HB:9.3 g/dl, Plt:116.000/mm3.The patient was accepted to our clinic for the attack of
granulomatous polyangiitis and to search bicytopenia.In the control tomography the number of nodules
showed increase. The procalcitonin,blood culture and viral markers were negative. Bone marrow biopsy
revealed as hypocellular bone marrow including neutrophil infiltration and granulomas around the small
vessels. Case was considered as granulomatous polyangitis with the involvement of the bone marrow.
Keywords: granulomatozis polyangitis, bone marrow engagement, bicytopenia
Resim 1
Picture 1
Olgunun ilk tanı anında toraks BT parankim kesiti
Patient's thorax CT parenchymal section when first diagnosed
Resim 2
Picture 2
1*400 büyütme; hematoksilen eozin boyası ile boyanmış kemik iliği biyopsisi
1 * 400 magnification; bone marrow biopsy stained with hematoxylin and eosin
Figure 1
Figure 1
r-tPA tedavi öncesi EKO’da biatrial (Beyaz oklar) ve ventriküler trombüs (Sarı ok).
Before the treatment of r-tPA, biatrial thrombus (white arrow) and ventriculer thrombus(yellow arrow) iat
ECHO.
OS28 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Diffüz Hemanjiom ve Lenfanjiomda Sirolimusun Etkinliği: Olgu Sunumu
Ebru Karaçay1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Yasemin Söyler1, Gökçen Arkan Erdoğan1, Özlem Özdemir
Kumbasar1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD
Pulmoner ve mediastinal hemanjiomlar nadir benign vasküler tümörlerdir. Ayrıca, hemanjiom ve lenfanjiom
birlikteliği oldukça nadir olup standart tedavisi bulunmamaktadır.
28 yaşında erkek hasta, nefes darlığı, ses kısıklığı ve hırıltılı solunum şikayetleri ile başvurdu. 7 yıl önce
pnömotoraks nedeni ile opere edildiği ve eksize edilen pulmoner lezyonun patolojik incelemesinde kavernöz
hemanjiom saptandığı öğrenildi. Hastanın fizik muayenesinde sağ akciğerde solunum sesleri azalmıştı. Akciğer
grafisinde mediastende genişleme ve sağ alt zonda parakardiyak opasite saptandı. Toraks bilgisayarlı
tomografide (BT) ön ve arka mediastende, sağda diafragma üstünde, sağ akciğerin tüm loblarında olmak üzere
her iki akciğerde yumuşak dokular, sağ akciğerde hava kistleri ve mediastendeki lezyonların içerisinde
flebolitler saptandı. Ayrıca, kısmi aberran parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi ile dalak parankiminde ve
peripankreatik bölgede lenfanjiom lehine değerlendirilen kistik lezyonlar izlendi. Radyolojik bulgular, sistemik
lenfanjiomatozis veya lenfohemanjiomatozis ile uyumlu olarak değerlendirildi. Propranolol ve metilprednizolon
tedavisi başlanan hastanın kontrol BT’sinde lezyonlarda gerileme olmaması üzerine, sirolimus tedavisine
geçildi. Tedavi sonrası çekilen BT’de lezyonlarda kısmi gerileme izlenmesi üzerine, tedaviye devam edilen hasta
halen düzenli olarak takip edilmektedir.
Sonuç olarak, hasta mediastende, akciğerde ve diğer organlarda olmak üzere yaygın hemanjiomun oldukça
nadir olması ve bu olgularda sirolimusun etkinliği nedeni ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Hemanjiom, Lenfanjiom, Sirolimus
The Effectiveness of Sirolimus in Diffuse Hemangioma and Lymphangioma: Case Report:
Ebru Karaçay1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Yasemin Söyler1, Gökçen Arkan Erdoğan1, Özlem Özdemir
Kumbasar1
1
Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease
2
Ankara University, School of Medicine Department of Radiology
Pulmonary and mediastinal hemangiomas are rare benign vascular tumours. Also, coexistence of hemangioma
with lymphangioma is extremely rare without any standard treatment.
A 28-year-old male patient admitted with dyspnea, hoarseness and wheezing. The patient had a history of
operation due to pneumothorax 7 years ago and the pathologic examination of pulmonary lesion had been
diagnosed as cavernous hemangioma. On physical examination diminished respiratuary sounds at right
hemithorax was detected. Chest radiograph revealed mediastinal enlargement and paracardiac opacity at right
lower zone. Thorax computed tomography (CT) showed multiple soft tissue lesions at anterior and posterior
mediastinum, above the right diaphragm and at all lobes of right lung, air cysts at right lung and phleboliths in
mediastinal lesions. Also, partial aberrant pulmonary venous return anomaly and cystic lesions compatible
with lymphangioma in spleen and peripancreatic region was detected. The radiologic findings were evaluated
as systemic lymphangiomatosis or lymphohemangiomatosis. The treatment was started as metilprednizolon
and propranolol. Due to absence of improvement at control thorax CT, the treatment was changed with
sirolimus. After this treatment, a partial regression was detected and sirolimus was continued. The patient is
still under our follow-up.
In conclusion, the patient was presented because of extremely rare occurence of extensive hemangioma at the
mediastinum, lungs and other organs and effectiveness of sirolimus in such cases.
Keywords: Hemangioma, Lymphangioma, Sirolimus
Figür A
figure A
Mediastende izlenen yumuşak doku artışı
Multiple soft tissue lesions at mediastinum
Figür B
Figure B
Dalak parankiminde ve peripankreatik bölgede lenfanjiom
Lymphangioma in spleen and peripancreatic region
OS29 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Nadir görülen Behçet Hastalığı komplikasyonu; Eşzamanlı bilateral pnömotoraks: Bir
olgu nedeniyle
Ömer Cenap Gülyüz1, Sertaç Arslan2
1
Hitit Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Çorum
2
Hitit Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çorum
Behçet hastalığı etiolojisi bilinmeyen kronik bir multisistem vaskülitidir ve akciğer tutulumu nadirdir. Eşzamanlı
bilateral spontan pnömotoraks literatürde nadir görülen bir durumdur. Bilindiği kadarıyla bu olgu literatürde
Behçet Hastalığı’na bağlı gelişen ilk eşzamanlı bilateral pnömotoraks olgusudur; nadir görülen komplikasyon
nedeniyle sunulmuştur.
18 yaşında erkek hasta, acil servise göğüs ağrısı ve eforla ortaya çıkan dispne şikayeti ile başvurdu. Travma
öyküsü mevcut değildi. PA grafide bilateral parsiyel pnömotorax gözlendi. Toraks BT’de bilateral pnömotoraks
teyit edildi; parankimde herhangi bir büllöz oluşum gözlenmedi. Her iki hemitoraksa birer adet 28 F göğüs tüpü
uygulandı. Anamnezinde 1 yıl önce Behçet Hastalığı tanısı aldığı ve kolşisin tedavisi altında olduğu saptandı.
Hastada tedaviye rağmen oral aftöz lezyonlar, üveit, aralıklı ortaya çıkan genital aftlar olduğu saptandı.
Hastanın takiplerinde her iki taraf akciğer ekspanse oldu. Takibin 4. gününde sağ taraf, 7. gününde sol taraftaki
tüp çekildi. Tüp çekildikten sonra takipte herhangi bir komplikasyon gelişmemesi üzerine hasta taburcu edildi.
Bilindiği kadarıyla Behçet Hastalığı’nda bildirilmiş eşzamanlı spontan pnömotoraks mevcut değildir. Nadir
olmakla birlikte Wegener Granulomatosis olgularında pnömotoraks bildirilmiştir. Wegener Granulomatosis’te
en sık pulmoner bulgulardan biri parankimal nodüllerdir ve hastaların yaklaşık %10-20’sinde plevral etkilenme
görülebilir. Ne ki; Behçet Hastalığı’nda pulmoner tutulum daha çok akciğerde havalanma azlığı, belirsiz noduler
ve retiküler gölgeler şeklinde bildirilmekle birlikte histopatolojik doğrulama yapılamamıştır. Patolojik bulgular
arasında pulmoner infarkt, kanama ve organize pnömoni sayılabilir. Nadir bulgular arasında plevral efüzyon,
pulmoner arterit ve venulit, bronşial stenoz, abse, fibrozis sayılabilir. Behçet Hastalığı’nda spontan
pnömotoraks literatürde daha önce karşılaşılmamış olması nedeniyle sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Behçet Hastalığı, pnömotoraks, komplikasyon
Rare complication at Behcet’s disease: Concurrent bilateral pneumothorax: A case report
Ömer Cenap Gülyüz1, Sertaç Arslan2
1
Department of Thoracic Surgery, Hitit University, Çorum
2
Department of Pulmonology, Hitit University, Çorum
Behcet’s Disease is a multisystem vasculitis of unknown etiology and pulmonary involvement is unusual.
Concurrent bilateral pneumothorax is also seen rarely. To the authors’ knowledge, this is the first reported
case of Behcet’s disease with concurrent bilateral pneumothorax in the literature.
Eighteen year-old male patient admitted to the emergency with chest pain and dyspnea with exercise. He had
no trauma history. Chest X-ray revealed bilateral partial pneumothorax; also confirmed at Thorax CT; no any
bullae detected. Chest drains were inserted both sides with 28F chest tube. At history, he had Behcet’s disease
for one year; had been on colchicine treatment. Even thouh he was on treatment, he had oral aphtous lesions,
uveitis and genital lesions. During follow-up both lungs expanded and air leak stopped. Right sided chest drain
was removed at fourth day, left sided drain was removed at seventh day of follow-up. After removal of the
drains, not any complication arised.
To our knowledge, there is no bilateral spontaneous pneumothorax cases reported due to Behcet’s disease in
the literature. Some rare cases had been reported at Wegener Granulomatosis. However, pulmonary
abnormalities at Behcet’s disease are usually seen as loss of lung volume, indistinct nodular or reticular
shadows, well-defined opacities; but most of them has no histopathologic correlation. Pathologic findings are
pulmonary infarction, hemorrhage and organizing pneumonias. ]. Other pulmonary findings include pleural
effusion, pulmonary arteritis or venulitis, bronchial stenosis, abscess and fibrosis. We submit this case because
of that; spontaneous pneumothorax had not been reported yet at Behcet’s disease.
Keywords: Behcet's Disease, pneumothorax, complication
Toraks BT
Thorax CT
Bilateral pnömotoraks
Bilateral pneumothorax
OS30 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Dev kavite ile gelen pulmoner tromboemboli olgusu
Dilem Anıl Tokyay, Meltem Ağca, Ebru Sulu, Ayşe İrem Kılıç, Fevzi Özçınar, Tülay Yarkın
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Pulmoner tromboembolide, infarktların sadece %4-7’sinde kavitasyon gelişir ve geç dönem komplikasyonudur.
İleri yaş ve komorbidite varlığında risk artar. Kliniğimizde tanı konulan 82 yaşındaki olgu, pulmoner
tromboembolide kavitenin nadir görülmesi nedeniyle sunuldu.
Seksen-iki yaşında kadın hasta öksürük, balgam, hemoptizi ile acil servise başvurdu. Yakınmaları yaklaşık 40 gün
önce başlamış ve Erzurum’da yatarak nonspesifik tedavi görmüştü. Muayenede; genel durumu kötü, dispneikti.
Tansiyon arteriel: 100/60 mmHg, nabız:130/dk SpO2:%97(FiO2:%21), sol hemitoraksta solunum sesleri azalmış,
bilateral tibial ödemleri vardı. Laboratuvar tetkiklerinde lökositoz, C-reaktif protein ve D-dimer yüksekti.
Akciğer grafisinde sol üst-orta zonda dev kavite, sol hilusta düzgün sınırlı opasite artışı görüldü. (Resim 1).
Ayırıcı tanıda akciğer absesi, akciğer kanseri, pulmoner emboli, kist hidatik, tüberküloz düşünüldü. Tedavide
klindamisin 600 mg 4x1, seftriakson 2x1 gr, enoksoparin sodyum 2x60 mg başlandı. Sıvı, beslenme desteği
sağlandı.
Toraks bilgisayarlı tomografide (BT) sol üst lobda 15 cm çaplı, hava-sıvı seviyesi veren kalın cidarlı kavite ve
sağda plevral tabanlı koni şeklinde tepesi hilusa bakan opasiteler görüldü (Resim 2).
Balgamda aside rezistan basil (ARB) ve ekinokok indirekt hemaglütinasyon testi negatif bulundu. BTAnjiografide pulmoner trunkus bifurkasyon düzeyinde, sol ana pulmoner arterde ve üst lob anterior segmental
dallarında dolum defektleri izlendi
Akciğer kanserini dışlamak için yapılan fiberoptik bronkoskopide sol üst lobda hemorajik sekret izlendi.
Endobronşial lezyon izlenmedi.
Takibinde genel durumu, klinik, radyolojik ve laboratuar bulguları tedrici bir düzelme gösterdi. Tedavinin 2.
ayında çekilen Akciğer grafisi ve toraks BT’ de tama yakın düzelme izlendi.
İleri yaş ve komorbiditenin eşlik ettiği kavite varlığında pulmoner tromboemboli, ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: kavite, pulmoner arrter, pulmoner tromboemboli
A case of pulmonary thromboembolism with giant cavity
Dilem Anıl Tokyay, Meltem Ağca, Ebru Sulu, Ayşe İrem Kılıç, Fevzi Özçınar, Tülay Yarkın
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital
In pulmonary thromboembolism (PTE), the cavitation develops in only 4-7% of the infarcts and is a late
complication. Advanced age and the presence of comorbidities increase the risk. The case of PTE with cavity
diagnosed in our clinic, is presented.
An 82 year-old woman applied to emergency service with complaints of cough, sputum and hemoptysis.
Symptoms began about 40 days ago and she received nonspecific inpatient treatment. In physical
examination, general condition was poor and dyspneic, arterial blood pressure was 100/60 mmHg, heart rate
130/bpm, SpO2 97% (FiO2 21%), decreased breath sounds in left hemithorax and bilateral tibial edema.
Leukocytosis, high C-reactive protein and D-dimer level in laboratory tests. Chest X-ray is shown in Figure-1.
Lung abscess, lung cancer, pulmonary embolism, hydatid disease and tuberculosis were considered as
differential diagnosis. Treatment was started with clindamycin 600mg 4x1, ceftriaxone 2x1gr, enoxaparin
sodium 2x60mg. Liquid and nutritional support was provided.
Thoracic CT is shown in Figure-2.
Sputum AFB smear and Echinococcal indirect hemagglutination test was negative. On CT-Pulmonary
angiography at the bifurcation level of pulmonary trunk the filling defects in the left main pulmonary artery
and in the left upper lobe anterior segmental branches. Bronchoscopy was performed to rule out malignancy,
hemorrhagic secretin in the left upper lobe was observed, endobronchial lesions were not.
At follow-up the patient had clinical improvement.
After 2 months of treatment, radiological nearly complete resolution was shown.
Pulmonary thromboembolism should be considered as a differential diagnosis in the presence of comorbidities
with cavity and advanced age.
Keywords: cavity, pulmonary artery, pulmonary thromboembolism
Resim 1
Figure-1
Resim 2
Figure-2

Benzer belgeler