TİSK SOSYAL POLİTİKA GÜNDEMİ TOPLANTILARI–14 “GLOBAL
Transkript
TİSK SOSYAL POLİTİKA GÜNDEMİ TOPLANTILARI–14 “GLOBAL
TİSK SOSYAL POLİTİKA GÜNDEMİ TOPLANTILARI–14 “GLOBAL KRİZ VE TÜRKİYE” PROF. DR. VEFA TARHAN 5 Kasım 2008 BÜLENT PİRLER- Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonun gelenekselleşen Sosyal Politika Toplantılarından 14’ncüsüne hoş geldiniz, onur verdiniz. Amerika Birleşik Devletlerinde finansal piyasalarında patlak veren, hızla dünya geneline ve reel sektöre yansıyan küresel kriz nedeniyle tüm ülkeler gibi Türkiye’de adeta diken üstünde. Küresel krizin ülkemize ve işletmelerimize yönelik muhtelif etkilerini öngörmeye ve gereken tedbirleri almaya odaklandık. Dolayısıyla bu konuda edinilen her bilgi ve katkıda altın değerini taşıyor. TİSK bu toplantıda küresel kriz ve Türkiye başlığı altında konuşma yapmak üzere çok değerli bir bilim adamının, Amerika Birleşik Devletleri Chicago, Loyola Üniversitesi Finans Kürsüsü Başkanı ve Northwestern Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Profesör Doktor Vefa Tarhan’ı konuk ediyor. Dünya çapında seçkin bir ekonomist olan Profesör Doktor Tarhan’ın para politikası, kurumsal finansman ve sermaye piyasaları ve reel sektörle ilişkisi gibi alanlarda önemli çalışmaları bulunuyor. ABD Merkez Bankası’na danışmanlık yapan, özel sektör kuruluşlarında yöneticilik ve danışmanlık görevleri yürüten Profesör Tarhan, köşe yazarlığı da yapmaktadır. Toplantımız Profesör Tarhan’ın görüşlerini açıklamasının ardından soru-cevap bölümü ile devam edecek ve öğle yemeğiyle sona erecektir. Şimdi toplantının açılış konuşmasını yapmak üzere Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Sayın Tuğrul Kudatgobilik’i kürsüye davet ediyorum; buyurunuz Sayın Başkanım. TUĞRUL KUDATGOBİLİK (TİSK GENEL BAŞKANI)- Sayın Profesör Vefa Tarhan, hoş geldiniz. Değerli misafirlerimiz, değerli bilim adamları, değerli meslek arkadaşlarım, çok tarihi bir güne uyandık. Dün gece saat 2’ye kadar CNN’den Amerikan seçimlerini akıbetini izlerken eşim dedi ki, “Tuğrul, Türkiye’nin seçimi olsa ancak bu kadar heyecanlanırdın, ne oldu bu ABD seçimi niye seni bu kadar ilgilendiriyor, niye yatağa gelmiyorsun” deyince dedim ki, “bizim Türkiye olarak yalnız kaderimizi değil, dünyanın kaderine etki yapacak bir seçim gecesi yaşanıyor.” Bu sabah bu yeni devreyi öyle sanki planlamışız ki, Amerika’da bilim alanında, ekonomi bilimi alanında çok değerli Profesör Tarhan’ın hem Amerika bilgisi, hem dünya ekonomisi hakkındaki görüşleri, hem dünya finansını en iyi bilen ekonomistlerden birisi olması dolayısıyla o kadar isabetli bir gün ve konu tayin ettiğimizi bu sabah bende kendi kendime hafif öğünerek, hafif şaşırarak itiraf ettim. Konfederasyonumuz Sosyal Politika Gündemlerini çok önem vererek yapıyor. 14’ncüsünü yapacağız bugün, devam edeceğiz. Dolayısıyla bu konuda TİSK’in oynadığı fikir yapıcı, fikir geliştirici rolünü burada takdirlerinize sunarak hepinizi yönetim kurulum ve şahsım adına selamlayarak başlıyorum. Bundan önceki sosyal politika gündemlerimizde de çok değerli bilim adamları, çok değerli bilim insanları, çok değerli tecrübeli yöneticilere yer verdik. Ama bugün hakikaten söylediğim gibi çok değerli bir bilim adamını ağırlıyoruz. Chicago, Loyola Üniversitesi, Ralph Marotta Kürsüsü Finans Profesörü ve aynı zamanda Northwestern Üniversitesi Finans Kürsüsünde Profesör Doktor Vefa Tarhan, lütfettiler, davetimizi kabul ettiler, bu anlamlı günde bizimle beraber oldular, kendilerine teşekkür ve şükranlar sunuyorum; hoş geldiniz Sayın Profesör. Doktor Tarhan’ın özgeçmişini size gönderdiğim davetiyenin arkasında gördünüz. Davetiyeye sığmayacak kadar değerli, çok mühim işler başarmış bir Türk, ama dünya çapında iz bırakmış bir bilim adamı. Bu CV’yi size tekrar okumayacağım, ama bir şey hatırlatmadan da geçemeyeceğim. Profesör Tarhan, 2000 yılında “European Economic Association” tarafından bir çalışmada dünyanın en önemli 1000 ekonomisti arasında 107’nci sırada gösterildi. Gerçi bir eski deyişe göre, ekonomi sadece ekonomistlere bırakılamayacak kadar önemli bir konudur derler, ama biz yine son yılın birkaç zamandan beri çektiğimiz dünya krizinin içinde ülkemizi de ilgilendiren bu yeni devrenin yorumunu yapacak çok önemli bir bilim adamını burada ağırlamaktan hakikaten büyük mutluluk duyuyorum. Ama bu dünya değerlendirmesini yaparken, biraz evvel kendisiyle kahve içerken söylediğim gibi, dün gece Amerika’da yapılan seçimler sonucunda ortaya çıkan tabloyu bu sabahki gazetelerde göremeyeceksiniz, çünkü sabah 5’te sonuçlandı. Temsilciler meclisinde 338 sandalye elde etti Demokratlar, Cumhuriyetçiler 156, ilk defa bu kadar büyük bir “majority” oldu. 270 lâzımdı, 338’e çıkardılar. Senatoda da 51 sandalye gerekiyordu, 56 sandalyeye sahip oldular, Senatodaki Cumhuriyetçiler 40’da kaldı. Bu bilgileri bu akşam haberlerde veyahut bu sabah haberlerde hepiniz duydunuz. “Popular vote” olarak da yüzde 51 Demokratlar, yüzde 47 Cumhuriyetçiler almış oldu. Ama ilk defa Amerika tarihinde bildiğim kadarıyla hem “House” da, hem Senatoda çoğunluğu yakalamış bir sistem ortaya çıktı. Dünya krizinin şu anda devam ettiği bir devrede ve Amerika’dan kaynaklanan bir “recession” bir durgunluğun açıkça söyleyeyim önüne geçebilecek, üstüne geçebilecek bir sistemi yaratacak bir ümit olarak “Obama” görüldü mü Sayın Profesör, “Obama” acaba bu gücüyle, bu arkasındaki Senato ve Temsilciler Meclisi gücüyle Amerikan ekonomisini tekrar rayına oturtabilir mi? İki, bu rayına oturan Amerikan ekonomisi dünya ekonomisine, Avrupa Ekonomisine, Asya ekonomisine ve tabii benim ülkem Türkiye ekonomisine nasıl bir etki yapar? Bugün bu çok değerli misafirlerimin sizden beklediği birinci sual Sayın Profesör bu olacak? Tabii siz bir bilim adamı olarak olaya makro bakacaksınız, “impact”lerine değerlendirmelerinizin içinde yer vereceksiniz, ama Türkiye’nin de bu değerlendirme içindeki yerini göreceğinizi, ortaya koyacağınızı bekliyorum. “Obama” ne yapabilir, “Obama”nın yeni kuracağı ekonomik düzen kendisinin seçim sloganı olan “We need change” “Değişime İhtiyacımız Var, Değişim İçin Beni Seçin” dediği bir yerde Amerikan ekonomisindeki bu durgunluğu değiştirebilecek mi? Seçim vaadinde “Obama”, 4 milyon işsize iş bulacağım vaadinde bulundu, yeni enerji türevleri için 750 milyon dolarlık fonlar açacağım dedi, vergileri düşüreceğim dedi, ekonomiye şunu bunu yapacağım dedi. Bir bilim adamı olarak, Amerika’da yaşayan, Türkiye’yi tanıyan, dünyayı tanıyan bir bilim adamı olarak acaba bu vaatlerin reel ekonomiye “impact”i, etkisi ne olacak? Bugün sizden bunları duyup öğrenebilirsek kendi kafalarımızı buna göre yapmak imkânını bize verirseniz Sayın Profesör size minnettar kalacağım. Kriz ne zaman bitecek, nasıl sona erecek? Bunu bütün ekonomistler, bütün sanayiciler ve benim de başında bulunduğum TİSK merakla bekliyoruz. Geçtiğimiz Pazartesi günü TİSK olarak katıldığımız ve dokuz hükümet üyesinin başkanı, Başbakanla beraber yaptığımız toplantıda reel sektörün yeni devreye nasıl girmesi gerektiğine dair önerilerimizi hükümete sunduk. Pek çoğu kabul gördü, pek çoğu suratların asılmasına sebep oldu. Ama unutmayın, orada söylediğim için söylemekten çekinmiyorum; geçen beş sene zarfında Türkiye 7.2, konsekütif, her yıl üst üste büyüme elde etmişse bu büyümeyi siyaset adamları değil sizler yaptınız, Türk sanayisinin temsilcileri olarak sizler yaptınız, bizler yaptık, bizim üyelerimiz yaptı, dolayısıyla bu biline. Bunu Başbakanın huzurunda yüzüne karşı söylediğim için burada da paylaşıyorum, hakikaten bugün Türkiye’deki yeni gelişmede Türk özel sektörünün, Türk reel sektörünün oynayacağı güç hakikaten karar verici güç olacaktır. Reel ekonomi Türkiye’nin yarınını şekillendirecektir. Vergiyi sizler veriyorsunuz, katma değeri sizler yaratıyorsunuz, ihracatı sizler yaratıyorsunuz, istihdamı sizler yaratıyorsunuz, ümidi sizler yaratıyorsunuz. Dolayısıyla süje budur. Orada şikâyet etmek için söylemiyorum, ama bilin diye söylüyorum, bazı konseyde üye bulunan, isim vermeden söyleyeceğim, bazı “counterpart”larım dediler ki, “Tuğrul Bey bu kadar anlatıyorsunuz ama siz oy adedi olarak yüzde 1 bile değilsiniz Türkiye’de, biz yüzde 99’uz, o yüzden hükümet sizden yana değil bizden yana çıkmalıdır” dediler. Şikâyet için söylemiyorum ama bakış açıları bu, bende kendilerine dedim ki; şayet sanayi teşebbüsü gelişmeyi yaratanın kendiliğinden bir ekonomik veri olduğunu sanıyorsanız bu söylediğiniz doğrudur, oy adedi hakikaten bu kadar, belki bu kadar bile değilizdir sanayiciler olarak Türkiye’de, ama istihdamı yaratan, işyerini kuran, vergiyi veren, beyannamenin altına imzayı atan, vergisini anında ödeyen, sigortasını saniyesinde yatıran, ihracatı yaptığı zamanda yere göğe koyamadığınız bu sanayiciler bugün yüzde 1 bile oy vermezsiniz, veremezsiniz diye bir kritik altında tutulmamalıdır, bu yanlıştır. Dolayısıyla olaya oy adediyle bakmak fevkalade hatalı olur dedim, buradan da bunu tekrar ediyorum, içim dolu bu konularda. Çünkü bazı gazeteler yine anlamsız kritikler yaptılar bizim için, yaptığımız tekliflerin pek adil olmadığını dile getirmeye çalıştılar, fakat biz yaptığımızın doğru olduğu kanaatindeyiz ve bundan dönme niyetimiz yok. Sevgili hocam müsaade ederseniz bir kritik yapıldı özel sektöre Türkiye’de, siz bir finans profesörü olarak bunu nasıl yorumlarsınız bilmiyorum. Türkiye’nin biliyorsunuz 190 milyar dolar küsur bir dış borcu var, bu dış borcun 140 milyar doları özel sektör olarak, reel sektör olarak bizim borcumuz, bizi yarattığımız borç. Siz bunları benden iyi biliyorsunuz özür dileyerek söylemek istiyorum, reel sektöre isabet eden bu 140 milyar döviz borcundaki döviz pozisyon açığı da 85 milyar dolar bankalarla beraber, takribi söylüyorum. Dolayısıyla şunu dediler bazı siyasiler ve bazı muhattaplarım, bu borcun büyüğü özel sektörün borcu, özel sektör yapmış bu borcu biz niye bu borcun muhatabı olacağız Türkiye olarak? Yani, bunu siz yaptınız ve bunun ceremesini siz çekin kritikleriyle karşılaştık. Ama biz bu borcu yemek, içmek için, yat, kat almak için, gezmek için yapmadık, Türk sanayine, Türk sanayi fabrikalarına ilave yapmak için yaptık. Yeni bir çimento fabrikası kurduk, yeni bir otomobil fabrikası kurduk, yeni bir cam fabrikası kurduk, yeni bir deri fabrikası kurduk, yeni bir yatırım yaptık, 126 ülkeye ihracat yapar hale getirdik Türkiye’yi. Şimdi kalkıp da bu borç yalnız özel sektörün borcudur bizi ilgilendirmez demek, yine ilk söylediğim haksızlığa bir haksızlık daha ilave ediyor. Dolayısıyla bunu da söyledik, yüzlerine söylediğimiz için bugün arkalarından söylediğimiz gibi anlamamanızı istirham ediyorum, bunu da tekrar ederek ortaya koyuyorum. Burada çok değerli basın mensubu arkadaşlarım var, çok değerli köşe yazarları var. Onları okuyarak biz her sabah aklımızı yerine koyarız, oturturuz, o bakımdan onların da bunu duymasında çok büyük fayda görüyorum. Sayın Profesörün de, bu yaptığım şikâyet gibi almayın ama tespiti acaba bir Amerikan finans sektörünü bilen bir insan olarak nasıl değerlendireceksiniz, bunu da takdirinize sunuyorum. Sevgili Hocalarım, bizim bu söylediğim dış borcun yüzde 25’i kısa vadeli, borcun yüzde 55’i dolar, yüzde 35’i Euro cinsinden. Ama yine açıkça söyleyeyim, bu borcun yüzde 70-75’i kadarı da önemli sarsıntı geçirmiş yurtdışı finansal çevrelerden yaptığımız borçlar. Biraz kaynağında problem yaşayacağımız şeyler. Buna göre önümüzdeki günlerde beklenen başlıca büyük tehlike biz reel sektör için, vadesi gelen kısa ve uzun vadeli dış borçlarımızın yenilenememe tehlikesidir. Zatıâliniz bu konuları bizden çok daha iyi biliyorsunuz, bu işin bilim adamısınız. Yenilenememeyi de bir tarafa geçtik, yenilense dahi o kadar büyük maliyet getirecek ki, bu maliyeti acaba Türk sanayisinin sırtına yüklemek doğru olacak mı, bu konuda da bir problem? Bu Amerika içinde var, Almanya içinde var, Japonya içinde var, bütün ülkeler için var ama ben kendi ülkemin derdini anlatmaya çalışıyorum, birinci tahminim bu, burada bir maliyet üstümüze gelecek. İkinci tahminimde, özellikle yurtiçi bankalardaki kredi gelişmesini temin edip yurtdışına bu banka borçlarımızı ödemek mükellefiyetinde kalacağız. Hâlbuki benim sanayinin başkanı olarak buradaki arzum, bunun reel ekonomiye, yatırıma, üretime, ihracata gitmesi bu paranın. Şimdi burada bir link, bir akım aksaması olacak, bundan endişe ediyorum. Bu endişemize katılır mı Sayın Profesör, ona da konuşmasında yer vermesini diliyorum. Değerli arkadaşlarım, bu kredi, bu durum önümüzdeki 2009 yılına etki yapacaktır. Sayın Başbakan, ister teğet geçti, ister az dokundu, ister çok dokundu desin, reel ekonomi fizik kaideleriyle ifade edilir. Fizik kaideleri su 99 derecede değil, 100 derecede kaynar, nerede olursanız olun, dünyanın hangi atmosferinde olursanız olun bu böyledir. Yani ekonominin kaideleri de fizik kaidelerine bağlıdır. Siz dün doğalgaza yüzde 22 zam yaptırırsanız, bizde kalkıp bir yıl içinde enflasyon yüzde 6,7 oldu, siz bu geçen 11 ay zarfında yüzde 72 zam yaptınız deriz, buna da gocunmaması lâzım bunu dinleyenlerin. Elektrikte yüzde 60, doğalgazda yüzde 75 artış olmuştur bir yıl içinde. Efendim dünya fiyatları şöyledir, bunların hepsini biz biliyoruz. Petrol fiyatlarının 145 dolardan 200 dolarları beklerken, bugün 59 dolarda “fuel oil” dolayısıyla artık dolarda geldi 150 lirada durdu. Dolayısıyla artık bütün bunları bahane ederek veyahut bütün bunların arkasına saklanarak bu söylediğim sanayi için değil, kışa girmekte olan vatandaşın tüketicinin de doğalgaz faturaları dolayısıyla çekeceği çileyi bilerek söylüyorum, bu da yanlış olmuştur. Bunu söylemekte, bu teşkilatları idare eden insanların asli vazifesidir. Onun için bu sözlerimize, yöneticilerin alınmamasını diliyorum. Bir şey daha söyledik dün, bu yapılmış olan yüzde 22 zam, doğalgaz fiyatının üzerindeki 2/3 oranındaki vergiyi de yüzde 22 artırdı. Peki, anası arttı eyvallah, anasının üzerine bir şey yaparsanız eyvallah, ama ÖTV, VTV, TTV… Biz biliyorsunuz bir de TRT payı ödüyoruz elektrikte, yani şimdi anlamama imkân yok bunları bir sanayi idaresi olarak ve bunları da söylüyorum, Başbakanın huzurunda söyledim bu cümleleri, dokuz tane Bakanım da dinledi. Dolayısıyla sizinle bunları bu şekilde paylaşıyorum. Şimdi bu zammın hemen, öyle dört, beş ay beklemeden, Mart, Nisan’dan sonra düzeltmişler hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Yapılacak dert bugündür, Türkiye bugün reel sektörünü korumak mecburiyetindedir, Türkiye bugün tüketicisini korumak mecburiyetindedir. Dolayısıyla hemen Ekonomik Kurul’un toplanarak, söyledikleriniz doğru bu kadar bunun üzerinde vergi, bu kadar ağırlık varsa bunun üzerine de tekrar yüzde 22 zam yapılıyorsa bunların düzeltilmesi lâzım, bunu talep ediyoruz. Bunu makul, akıllı bir yere getirmelerini, sıfır olmasın demiyorum, tamamen geri alsınlar demiyorum, ama makul, akıllı bir yerlere getirmesi lâzım ve burada da devam etmemiz lâzım diye söylüyorum. TİSK’in Yönetim Kurulunda dün açıkça bu konuyu konuştuk, bütün yönetim kuruluma danışarak, bütün yönetim kurulumun gücünü alarak bunu hükümete duyurdum ve bugün de bunun üzerinde ısrarla durmaya devam edeceğim. Değerli Hocam görüyorsunuz Türk sanayicileri dertli, Türk sanayicileri iş yapmak istiyorlar, Türk sanayicileri başladıkları 7.2 büyümeye devam etmek istiyorlar. Ama büyüme ne olacak bu dünya konjektöründe, bu konudaki görüşünüzü istirham ediyorum. İkincisi, bu kriz ne kadar devam edecek ve son olarak da Mr. Obama ve yeni ekonomi kurmayları Amerika’yı bu resesyondan çıkarabilecekler mi, yoksa Obama’da eski Bush Hükümetinin yolundan mı gidecek, seçim meydanlarında söylenenler seçim meydanlarında mı kalacak? Bu konuda hem Amerika’yı, hem Türkiye’yi, hem dünyayı bilen bir bilim adamı olarak size tekrar hoş geldiniz derken, bu konularda bizim cehaletimizi bir gidermenizi istirham ediyorum. Size tekrar teşekkür ediyorum, değerli misafirlerim hepinize teşekkür ediyorum ve Profesör Vefa Tarhan’ı kürsüye davet ediyorum; buyurun Hocam. PROF. DR. VEFA TARHAN- Her şeyden önce, benim için bir onur sizin önünüzde olmak. Ben genellikle finansal sektörün temsilcileriyle konuşurum, ama Tuğrul Bey tamamen haklı, her ekonominin lokomotifi reel sektördür ve sizler reel sektörü temsil eden, sizin gibi değerli insanların önünde olmak, sizinle konuşabilmek benim için büyük bir onur. Onun için çok çok teşekkür ederim bütün organizasyona, Tuğrul Beye, Bülent Beye, sahne arkasındaki bu programı düzenleyen bütün arkadaşlara çok çok teşekkür ediyorum. Benim konuşma stilim şudur, maalesef çok kalabalık olduğumuz için mümkün olmayacak, ben isterdim ki, tabii daha ufak bir grup ortamında bu mümkün, diyalog olsun. Ama sayımızın çok olması nedeniyle benim konuşma yapıp ondan sonra sorucevap bölümüne geçeceğiz. Ben de sizden bir şeyler öğrenmek istiyorum, benim bir görüşüm var, bir akademisyenim, ama pratik bir akademisyenim. Hem araştırmalarım var, denklemler uçuşuyor falan, ama aynı zamanda dünya nasıl çalışır, eder, az çok görüşlerim var doğru veya yanlış. Bir de Türkiye’ye dışarıdan bakıyorum ve değişik bir perspektifim var. Bu demek değildir ki, sizden iyi, sizden kötü değil. Belki benim bir avantajım daha böyle ormanı görebiliyorum, sizde görüyorsunuz ama size oranla, dışarıdan bakma yani “relative” avantajından bahsediyorum. Siz ağaçları benden çok daha iyi görüyorsunuz, bilgileriniz, işleriniz, çalışmalarınız ve onun için benim de sizden öğrenecek çok şeylerim var, hepimiz öğrenebiliriz. Ben hiçbir zaman için şey değilimdir, yani ben profesörüm bu işi bilirim, doğru değil çünkü. Tuğrul Bey çok sitayişle bahsettiniz benden, yalnızca o konuda benim endişem var. Ben hep derim ki, “başarının sırrı çıtayı düşük tutmak”. 20 santimlik bir çıta koymuş olsanız çok daha başarılı olacaktı benim konuşmam, şimdi siz 2 metreye koydunuz acaba becerebilecek miyim? O kadar sitayişle bahsettiniz ki, teşekkür ederim. Şimdi benim problemimim şu, o kadar çok şeyim var ki acaba zamanım olacak mı? Onun için belki de birtakım şeyleri hızlı geçmem gerekecek; çünkü Türkiye’ye odaklanmak istiyorum, Amerika’ya da odaklanmak istiyorum ama bu kriz Türkiye için anlamı nedir onu anlatmak için uğraşmak istiyorum. Onun için belki müsaadenizle birtakım slaytları geçeceğim. Gündem şu şekilde: Bir kurumsal finansman kavramlarından bahsetmek istiyorum, çünkü konuyla çok ilgili, fazla detaya girmeden. Küresel krizin bir fotoğrafını göstermek istiyorum, Türk ekonomisinin yakın başarılarından bahsetmek istiyorum, ama ekonominin yumuşak karnından da bahsetmek istiyorum ve bu başarıların nedenlerini ve başarıların başarısızlıklarından da bahsetmek istiyorum. Objektif olarak bakmak lazım, kriz ekonomiyi hangi kanallarla etkileyecek, maalesef reel sektör kanalıyla etkileyecek, ama reel sektörün hangi kanalı ve krizden korunma yolları ne olabilir? Çok duru bir dilden, dediğim gibi bilemiyorum vereceğiniz zaman içinde bunu yapabilecek miyim. Yatırım kararlarını siz benden çok daha iyi biliyorsunuz, önemli bir konu; çünkü yatırımları nasıl yapıyorsunuz, mesela bir çimento fabrikası açacaksınız, nakit akışlarından başlıyorsunuz, bir yılda inşa edilecek bir çimento fabrikası olacak, bugün para koyuyorsunuz, nakit akışınız oluyor. İleride artı nakit akışlarınız oluyor, o artı nakit akışlarını nasıl hesaplıyorsunuz? Satıştan başlıyorsunuz, satılan malların maliyetini çıkartıyorsunuz, “general administrative expense”leri çıkartıyorsunuz faizi, vergiyi çıkartıyorsunuz, kâr oluyor. Nakit akışı kâr değil, nakit akışlarını projenin faydasını yansıtan bir para olarak düşünün. Nakit akışlarını günün sonunda cebinize koyup, diyelim ki işin sahibisiniz, yılın sonunda cebinize koyup gidebileceğiniz para olarak düşünün, bu kâr değil, kârdan fazla olan bir şey, kârdan az olan bir şey. Mesela eklemeniz gereken kârı ne var, amortisman. Yani bunu masraf olarak düşünüyorsunuz kâra gelirken, ama satılan malların maliyeti nakit ödüyorsunuz, bu amortisman nakit değil, o parayı harcamadınız, cebinizden çıkmıyor, onu ekleyeceksiniz. Ama iki tane çıkartmanız gereken şey vardır; çünkü siz şirketi bir sene ayakta kalacak diye yürütmüyorsunuz, şirketin bakımını yapmanız lâzım. Diyelim ki bir ceviz ağacı olarak düşünün şirketi, ceviz ağacı tarlanız var, bir defa bunu kereste olarak görmüyorsunuz, bu size bir üretim, ceviz verecek, ama siz her sene bu cevizleri toplayıp satarsanız, bir şey yapmazsanız, bir şeyden şunu kastediyorum, bakımını yapmazsanız, ilaçlamazsanız, o ceviz biter, ceviz ağacı olmaz, kereste olur. Onun için nedir çıkartmanız gereken; bir işletme sermayesindeki artışı çıkartacaksınız, işletme sermayesi nedir? Cari aktifleriniz var, envanterleriniz var, ticari alacaklarınız var, nakdiniz var, cari tasrifleriniz en büyüğü onların içinde, teşricatçı kredileridir, bu işletme sermayesidir. Banka kredi işletme sermayesi içinde değildir. Banka kredisi işletme sermayesinin finansmanıdır, işletme sermayesi operasyonel rakamlardır, yani iş yapmanın yarattığı rakamlardır. Ve bir çimento fabrikasını kuracaksınız, satışınız artacak diye kuruyorsunuz değil mi? Satışınız arttığı zaman ticari alacaklarınız ne olacak? Satışlarınızın yüzde 20’sini kredi ile bölüyorsunuz müşteriye borç veriyorsunuz, o parayı bulmanız lâzım. Stoklar aynı durabilecek mi? Eskiden bir çimento fabrikanız vardı, şimdi iki çimento, stoklar artacak. Onun için para bulmanız lâzım ve bu genellikle bu para bu ülkede, Amerika’da da bankalardan alınır, kuralı budur. Amerika’da “Commercial Paper Market” vardır, çok bilinen şirketler bankadan para bulacakları yerine, kısa vadeli, bir haftadan tutun bir seneye kadar, direkt halktan bulur, niye bankadan para alsın; çünkü banka mevduat topluyor, bankanın masrafları var, ona kâr koyuyor, “General Effect” çok büyük şirket, kendisi direkt yatırımcıya gidebiliyor. Şimdi bir bunu çıkartacaksınız, bir de “capital expenditure” dediğimiz yapacağınız yatırımları, uzun vadede duran varlıklara yapacağınız yatırımı çıkaracaksınız. O paradır nakit akışı, bunları yaptıktan sonra kalacaktır. Şimdi ne yapıyorsunuz? Bugün para nakit akışı eksi, ileride artı, onları bugüne getireceksiniz. Onları bugüne getirmek için neye ihtiyacınız var? İskonto akdine ihtiyacınız var, peki o iskonto akdi ne olacak, nereden para buluyorsunuz? Jenerik olarak iki kaynaktan para bulursunuz; uzun vadeli kredi, çimento için, bir de özsermaye. Özsermaye nedir; hisse senedi satarsınız, ortak bulursunuz, yaptığınız kârları kullanırsınız, bunlar hep özsermayedir. Şirketin sahibine ait olan ya da hissedarlara ait olan paradır. İskonto haddi diyelim ki, yüzde 50 özsermaye kullanacaksınız, yüzde 50 kredi, ikisinin ortalaması demektir. Şimdiki duruma bakalım, şimdiki ortama Türkiye’de bakalım. Bu denklemin payında nakit akışları var, şimdi diyelim ki çimento fabrikası konusunu geçen sene incelediğinizde, bu sene incelediğinizde, bu sene ile geçen sene oranlar o pay daha küçük bir rakam değil midir durgunluk nedeniyle? Daha küçük rakam. Peki payda kredi maliyeti daha yüksek değil mi, özsermaye kavramı pek anlaşılmaz Türkiye’de, krediden daha pahalıdır. Niye krediden daha pahalıdır? Şirket para yaptığı zaman kime önce ödeme yapar? Kredi verenlere, siz özsermaye sahibi, hissedarsınız, siz kurumun arkasındasınız, krediden daha çok riskiniz var, o artmış vaziyette. Nasıl tahvil fiyatları düştüğü zaman faizler artıyor, arttığı zaman faizler özsermayesinde aynı şey bahis konusudur. Bakın IMKB’da nedir, rakamları göstereceğim, eksi küsur getiri, demek ki hisse senedi fiyatı düşmüş, hisse senedi fiyatı düşmüşse nedir, özsermaye maliyeti artmış demektir. Faizler zaten artmış vaziyette. Yani şu anda sizin yaptığınız ortam geçen seneye oranla maalesef çok daha kötü; çünkü hem pay, hem nakit akışları daha az olacak, hem de payda daha fazla olacak, ikisi de yatırımı daha kötü hale getirecek. Dolayısıyla belki birtakım yatırımları yapamayacaksınız, yüzde 7.2 büyümeyi ne sağladı, o yatırımlar sağladı. Siz de o yatırımları yapamazsanız ne olacak, yüzde 7.2 büyüme olmayacak. Devletin tamamen reel sektöre odaklanması lâzım, dediğimiz gibi her ekonomiyi yürüten lokomotif reel sektördür. Devlet, mesela Merkez Bankası belki bu konuları daha sonra daha detaylı şey yapcam, dogmatik olarak benim görüşümce, enflasyona odaklanamaz, faizleri yüksek tutayım diyemez düşünmesi lâzım. Evet, onun ileride enflasyon faturası çıkabilir, ama o lüks onu düşünemezsiniz. Durum o kadar kötü ki, nasıl Amerika, Amerika görüyorsunuz değil mi 750 milyarlık paket yaptı, 140 milyarlık vergi iadesi yaptı, bilmem şu şirkete yatırım yaptı, bilmem şu bankaya para veriyor, kâğıtlarını alıyor. Burada zaman zaman Türk basınında bakıyorum, kapitalizm öldü, kapitalizm ölmedi. Ama onun tamir edilecek yönleri var, ama yangın varken onu düşünemezsiniz, sadece yangını söndürmeye odaklanmalısınız. Günü gelecek yeni bir finansal altyapı kurulacak dünyada, ama şuna inanın pazar ekonomisi olmaya devam edecektir. Benim için sürpriz olan, komünizm çökmesi değil, merkez ekonomilerin çökmesi değil, bu kadar uzun yaşamış olması. Pazar ekonomilerinin üstünlüğü şu: Kaynak dağılımını en randımanlı şekilde yapan ekonomidir. Düşünün, eski Sovyetler Birliği’nde birisi oturuyor bir bürokrat, şu kadar gömlek üretelim şu kadar kravat üretelim diyordu. Nasıl bir bürokrat bunu belirleyebilir, bir kere şu kravat kravat değil, bunun içinde boyası da, her şey var. Yani bir ülkede ne kadar ürün var, düşünün, kim onu belirleyebilir optimal. Peki, pazar ekonomisinde bu kararları kim veriyor, fiyatlar veriyor. Nasıl veriyor? Diyelim ki çiftçisiniz, bir tarlanız var, arpada ekebilirsiniz, buğdayda ekebilirsiniz. Eğer ülkenin, toplumun, ekonominin buğdaya ihtiyacı artarsa ne oluyor, buğday fiyatı artıyor. Hiç kimsenin çiftçiye söylemesine gerek var mı, bunu arpa yapma buğday üret, fiyat söylüyor. Aynı şey, mesela bir meslek seçeceksiniz, yani ekonomi marjda yapılan kararlardır, marjinal kararlardır. Birtakım insanlar vardır hiç para almasa da avukat olmak ister, birtakım adamlar ne kadar para verseniz de avukat olmak istemez, aynı şekilde birtakım adamlar MBA derecesi ister, bir kısmı parası ne olursa olsun istemez. Ama marjda dersiniz ki, acaba MBA’mi gideyim, yoksa avukata. Eğer ülkenin iş adamlarına ihtiyacı varsa, ne oluyor, onların maaşı artıyor. Kimsenin bana söylemesi gerekmiyor, avukatlığa gitme MBA’ye git diye. Pazar ekonomisi bu şekilde randımanlı kaynak nasıl başka ekonomi yapamaz, onun için onlar esoterik tartışmalar, felsefi tartışmalar zaman kaybı, hiçbir zaman için pazar ekonomisinin yerine geçecek bir ekonomi olmayacak. Ama bu krizden öğrendiğimiz dersler var, o dersler zamanı gelecek o dersleri kullanarak yeni bir finansal, global, küresel bir yapı kurulacak. Ama şundan emin olun ki, Pazar ekonomisi olacak yine. Dediğim gibi yatırımları kararları bu şekilde. Tuğrul Bey söyledi, kariyerimin başında para politikası üzerinde çalışmalar yaptım. Merkez Bankası’nın Chicago ofisinde danışmanlık yaptım, bankalar, para politikası vesaire. Sonra sıkıldım, kurumsal finansman konusuna girdim. Kurumsal finansman konusu nedir? Bu yatırım kararlarıdır, bir şirketin optimal sermaye yapısı ne olmalı? Yüzde 60 borç, yüzde 40 özsermaye mi, yoksa yüzde 80, yüzde 20 mi, o kurumsal finansmandır. Şirket satın alınmaları, şirketlerin finansmanı kurumsal finansmandır. Şirketin değerini ne belirliyor? A şirketi, B şirketini satın alıyor, şu kadar para veriyor, nereden buluyor o rakamı ve temettü dağılımları. Şunu öğrendim ki, makro ekonomiyle, parasal şeyler, bu konular iç içe. Bakın anlattım size, yatırım kararlarının sermaye piyasalarında oynadığı rolü anlattım, faydasını da söyledim. Benim ufkumu çok daha geliştirdi, nakit akışlarında bir sürü konu var zamanınızı fazla almak istemiyorum. Mesela diyelim ki, enflasyon, enflasyon nerede gözükecek? Bu çimento fabrikasını değerlendirirken iskonto hakkında görünecek, nakit akışında mı görünecek, hiçbirisinde mi gözükmeyecek, ikisinde mi gözükecek? Bunların cevabını biliyoruz. Başka bir konu, diyelim ki yeni bir ürün, “Pınar Süt” yeni bir yoğurt piyasaya sürmeyi düşünüyor. Diyor ki, bunu 100 milyon satacağım diyor senede, ama bunun 80’i başka bir yoğurt satıyor şu andaki sattığı ve başka yoğurt pahasına gelecek. Dolayısıyla 100 milyon mu başlangıç noktanız olması lazım yoğurdu değerlendirirken, 80 mi? Bir ürün yapmadan önce birtakım masraflarınız oluyor, proje başlamadan önce, “Test Marketing” gibi masraflarınız oluyor, onlara hesaba girer mi, bir sürü konu var, bunların hepsini biliyoruz. Sonra ağırlık ortalama sermaye maliyeti dedim, bir şirketin beş kolu var, şirketin maliyetini bulurum; çünkü hisse senedinden ya da “capital asset pricing” menkul kıymetler değerlendirme modeli diye bir model vardır, “Nobel” mükâfatı kazanmış 1960’larda. İki soru soruyor; risk nasıl ölçülür diyor, özsermaye açısından. Dediğim gibi kredinin maliyetini bulması kolay, faiz, yani banka size kredi verdiği zaman ya bahis konusu faizi alıyor ya da onun altını alıyor. Tabii hiçbir zaman için bankaya, “sağolasın kredi verdin, şirketin durumu iyi ben sana anlaştığımızdan daya yüksek faiz veririm” demiyorsunuz. Ama özsermaye her bir şeyi kaybedebiliyorsunuz, 10 misli de paranız olabilir, yani risk kavramı aynı değil. Bu adamlar nasıl ölçülür bunlar, “Beta” diye bir kavram belki duymuşsunuzdur, ama o da yetmiyor. Riski ölçtüm özsermaye maliyetini bulmak için, tabii ne kadar riskli ise o kadar çok getiri isteyeceğim. Bir de şunu unutmayın: Bir madeni para olarak düşünün, yatırımcının istediği getiri, o paranın bir yazı, bir de tura tarafı vardır. Yani yatırımcı banka olsun, özsermaye olsun, ben yüzde 30 istiyorum diyorsa o yatırım açısından risk karşılığı getiri olan, istediği getiri olan, peki şirket açısından nedir, maliyetidir sermayenin. Dolayısıyla sermayenin maliyetini bulmak için yatırımcının istediği getiriyi bulmanız yeterlidir. Bu kurumsal finansmanla makronun çok çok ilişkili olduğunu, yani zamanımız yok. Mesela niçin özel sektör değer kazandırır, niçin devlet yatırımları? Buna pişman olacağım konuyu dağıtıyorum biraz, bakın niçin devlet, tabii devlet altyapıyı yapacak, yolları, köprüleri yapacak ondan bahsetmiyorum. Ama niçin devlet şeker fabrikası kurmaması gerekiyor; çünkü devletin o nakit akışları sizinki kadar şey değil, bugünkü net değer derler ona. Bugün para kaybediyorsunuz, para harcıyorsunuz, ileride nakit artı onu bugüne götürüyorsunuz o rakam artı ise ilerideki nakit akışlarını bugüne getiriyorsunuz. Zaten parayı bugün veriyorsunuz, bugün verdiğiniz para eksidir, öbürü artıdır. Topluyorsunuz o rakam artı ise iyi bir yatırım demektir? Diyelim ki o rakam 150 milyon olsun, teorik olarak şirketin değeri o yatırımı yaparsanız 150 milyon artar. Şimdi devlet bu hesabı yaptığı zaman sizce bulduğu net bugünkü değer artı mı olur, normal olarak, eksi mi olur? Şimdi fabrika kurmuş, ben Merzifonluyum, eskiden şeydi, gelirdi politikacılar “ne istiyorsunuz” derlerdi, fabrika istiyoruz, devlet sadece şeker fabrikası kurmasını biliyordu, her yere şeker fabrikası. Şeker fabrikaları kuruluyor, ondan sonra politikacılardan biri “işe ihtiyacım var” diyor, tabii gel şeker fabrikasında çalış. Ondan sonra şeker fiyatı ne oluyor Türkiye’de, beş misli dünyanın. Yani sizin gibi, özel sektör gibi çalışmıyor devlet. Devlet bilmez bu işi, dolayısıyla siz yatırım yaptığınız zaman, bir de şunu düşünün: Gayrisafi Milli Hâsıla denkleminde ne vardır? Tüketim vardır, Türkiye’de o çok büyük bir rakamdır, yüzde 70 küsurdur, Amerika’da çok büyük bir rakamdır, Amerikan ekonomisini ayakta tutmuştur, şimdi durum başka tabii. Onun dışında ne var, onun dışında yatırım vardır, devlet harcamaları vardır, eksi vergiler vardır vesaire. Şimdi yatırımın artması ne olur, genel talebi artırır ve insanlar der ki, tüketim artışı, yatırım artışı talebi artırdığı için enflasyona neden olur. Doğru değil, şu bakımdan doğru değil, yatırım bugün talebi artırıyor, ileride neyi artırıyor, ileride arzı artırıyor. Yani iyi yatırım ne demek? Arzın bugünkü hesabıyla baktığınız zaman talepten daha fazla demek. O zaman ne oluyor? Devletin yatırımı tam tersi bildiğiniz gibi, özel sektörün yaptığı yatırımlar hem büyümeyi destekliyor arz talepten daha fazla olduğu için hem de enflasyonu frenliyor çünkü arz talepten daha fazla artıyor. Devlette tam tersi. Talep daha fazla artıyor, arz yeteri kadar artmıyor hem büyüme düşürücü hem de enflasyon körükleyici oluyor. Bakın bu şeyden kurumsal finansmanı ve şeyi okuyarak gördüm, yani herkes bilir devletin özel sektör işlerine girmemesi gerektiğini de, bilimsel olarak size anlatıyorum. Finansman bana çok faydalı oldu, ama öbür tarafı da az çok bildiğimi sanıyorum. Bu krizden bahsedelim şimdi “background”dan sonra, değişik bir kriz, 1929’dan beri filan diyorlar, hikâye, elma-armut. 1929’la karşılaştıramazsınız, böyle bir kriz yaşanmadı; çünkü 1929’daki kriz ne kadar büyük olursa olsun dünyayı etkilemedi, etkilediyse bile az etkiledi ve o kriz hem reel sektörü, hem finansman sektörü aynı zamanda etkilemedi. O kriz ve bahsedeceğim başka krizler dünyanın finansal sistemini tehdit etmedi, bu kriz tehdit ediyor. Onun için “unchartered territory”deyiz, hiç gitmediğimiz, duymadığımız bir yerdeyiz bu kriz ortamında, onun için çok zor bu kriz ortamının çözümünün bulunması. Küreselleşme, şimdi bakın küreselleşme çok iyi bir şey, arzı artırıcı bir şey değil mi? Ama küreselleşme aynı zamanda şu tehlikeyi yaratıyor: Dünyanın bir tarafında birisi hapşırdığı zaman bir başka tarafı nezle oluyor, çok çabuk öyle orman yangını gibi yayılıyor. Bu küreselleşmenin sonucu, kötü değil, küreselleşmenin faydası zararından çok, ama zararlarını tamir etmemiz gerekiyor. Krizin fotoğrafı, dediğim gibi başka krizler oldu. 1980’lerde “Savings and loan” diye bir kriz oldu, Amerikan bankaları Latin Amerika’ya kredi verdiler problem oldu. Neyi etkiledi o; Amerikan bankacılık sistemini etkiledi. Amerikan bankacılık sisteminde de kötü kredi vermiş bankaları etkiledi. Amerikan’ın gerisini etkilemedi, dünyayı etkilemedi. Aynı şekilde yakın zamanda Asya Krizini yaşadık. Asya’daki birtakım ülkeleri etkiledi, ama dünyaya yayılmadı. Rusya’nın ödeyememe tahvilleri krizi aynı şekilde, bu kriz o şekilde değil, bu kriz bütün dünyayı tehlikeye atan, hem sermaye piyasalarını, teğet falan hikaye, hem sermaye piyasalarını hem de reel sektörü etkileyen, bu krizden muaf olan bir ülke olmayacak maalesef, biz dahil. Bazen okuduklarıma inanamıyorum, durum böyle iken ve açıklayacağım ve sizlerde biliyorsunuz durumun vahametini, nasıl bir politikacı çıkar, “bu bizim için büyük bir fırsat” der. Yani biliyorum iktidardaki partiler içki içmiyor, ama acaba ne gibi kimyasal madde kullanıyorlar. Herhalde kullanmıyordur, sonra nedir, “bizi etkileyecek ama çok az etkileyecek, teğet geçecek bizi”, birtakım söylenenler doğru. Bankacılık sistemi kuvvetli, ama ona rağmen bence bankacılık sisteminde tehlike yaratacak bu, rasyolar yüksek vesaire. Mesela Tuğrul Bey bahsetti, bende bahsettim, özel sektörün dış borcu. Döviz yükseldiği zaman ne olacak, kısa vade dediğiniz yüzde 25’i, 50-60 milyonu. Eskiden diyelim ki, 100 milyon borç almıştınız yüzde 10 faizden, 10 milyon dolar ödüyordunuz, o neydi size, 12 milyon TL idi, şimdi belki 17 milyon TL olacak, o ufak, faiz ufak anaparayı düşünün, faiz işin ufak tarafı. Peki o kredilerin, Türkiye’deki bankalar kredi kesiyor, dünyadaki bankalar kredi kesiyor, peki yenilememe konusu var, maliyet bir boyutu, daha kötü boyutu yenilememe konusu, çağrılması durumu var. Şimdi bakın, borsalardan bahsedelim, bizim borsamızı biliyorsunuz 287’den 97 buharlaştı, Ocak’tan bu yana. Amerikan borsasının kaybı, sekiz şirketin değeri 10 milyarın üstündeyken şimdi sıfır, Rusya, Brezilya, üçte ikisini değerini kaybetti, Amerika’daki kayıp 9 trilyon, dünyadaki borsalardaki kayıp 26,5 trilyon, bu büyük bir rakamdır. Şimdi bana göre benim maaşımın üstündeki her rakam büyük rakam. Ama bir perspektifiniz olsun diye söyleyeyim, Amerika’nın Gayrisafi Milli Hâsılası 14 trilyon, borsalardaki iki senelik kayıp, dünyadaki Gayrisafi Milli Hâsıla 60 trilyon, bu rakamın büyüklüğüne rağmen şuna inanın, bu hiçbir şey değil, problem bu değil. Çünkü ben borsada Tuğrul Beyden hisse senedi alıyorum, Tuğrul Bey ile benim aramda bir ilişki, ona para veriyorum, o benden para alıyor. Şirket ile ilgisi var mı bunun, şirkete bir para gidiyor mu? Yani borsadaki alışverişlerin 99’a beş tane daha 9’u koyun, ikincil piyasadır, şirketleri ilgilendirmez, şirket tahvil ihraç ederse para buluyor. Esas problem o değil, yani göstergedir, durumun çok kötü olduğunu gösteriyor. Tabii bir sürü insan para kaybediyor, ama ekonomi açısından da etkisi var. Çünkü benim servetimin bir kısmı burada borsadaysa, ona dayanarak tüketim yapmaktaysam, yapamıyorum. Üstelik ev değerleri de düşüyor Amerika’da, o da tüketimi etkiliyor, kötü istikamette. Yani hiç etkisi yok demiyorum, ama esas etki kredi piyasalarında. Kredi piyasaları, kredi musluğu, şirketleri çalıştıran odur. Eğer o durursa, ki benim görüşümde birtakım rakamlar vereceğim size nükleer bir kış yaşanıyor kredi piyasalarında. “Commercial Paper Marketing” dedim size, boyutu Amerika’da eğer doğru hatırlıyorsam bu pazarın boyutu 2.2 trilyon dolardı, şimdi 1.6’a düştü. “General Electric”, yüzde 2’den para bulabiliyordu buradan, “General Electric”, Amerika’da altı şirket var üç “A” notu olan, bir tanesi bunlar, 3,5’tan para buluyor, yüzde 15 azaltmaya karar verdiler buradan bulacakları kredileri. “General Electric” elinde şapka “Warren Buffet”a gidiyor para diye, “Goldmen Sachs”in elinde sapka “Warren Buffet”a gidiyor , “Warren Buffet” çok enteresan bir insan, “Bill Gates” ile çok yakın arkadaş, yaş farkları olmalarına rağmen, briç oynuyorlar, tatile gidiyorlar, “Bilmediğim işe yatırım yapmam” diyor. O internet zamanı fiyatlar halka açılırdı bir internet şirketi sabah 10 dolardan, günün sonunda 90 dolar olurdu. Ne bileyim sıradan bir şirket ismini değiştirirdi, işini değil ismini, fiyat balon, köpük. Ve tarih “Ellen Grenspeen” hakkında, dahi dediğimiz, çok kötü şeyler söyleyeceğiz, nedenini anlatacağım; çünkü bir açıdan o sorumlu bu sorundan. Korku öyle hâkim ki, 25 Eylül’de üç aylık Hazine Bonosu gün içinde faizi eksi oldu, ne demek eksi oldu; yani bugün 101 dolar veriyorsunuz, üç ay bekliyorsunuz, 100 dolar geri alıyorsunuz, günü sıfırla bitirdi, şimdi de çok çok düşük, yüzde 1’in altında. Niye? İnsanlar öyle korkuyor ki, yeter ki ben getiri almayayım, diyor. Böyle bir şart gördük mü dünyada, böyle bir ortam gördük mü dünyada, yok. Merkez Bankası para basıyor, Avrupa Merkez Bankası para basıyor, bankalar oturuyor bu paranın üstünde, güvenmiyorlar birbirlerine, niye güvenmiyorlar, birbirlerine borç vermiyorlar, bırakın şirketleri, şirketlere de vermiyorlar. Niye, “öbür bankanın durumunu bilmiyorum”, tok sık kâğıt derler ya, aslında ben ona radyoaktif kâğıt diyorum. Bu kriz bir de şey krizi olarak biliniyor, “Sub Prime Krizi” aslında evet, ama son noktasındaydı, başka bir problem olabilirdi. “Sup Prime” pazarının toplam değeri 1.2 trilyon, Mortgage’ın toplam değeri 500 trilyon. Ama son nokta oldu, onun için herkes “Sup Prime” diyor, değil. Şimdi bu konuda herkesin günahı var, daha doğrusu çok kuruluşun günahı var. Yine piyasalardan bahsedeyim, Tuğrul Beye söylemiştim, şöyle bir türev vardır; “Credit defaults swap” diye, yani birisi sizi sigorta ediyor. Diyor ki, mesela “General Motors” un tahvilini satın alıyorsunuz 10 milyonluk, “General Motors” ödeyemezse ben ödeyeceğim adam, ama onun karşılığında prim vereceksiniz. O ne kadardır biliyor musunuz, bakın; bu pazar rakamı olabilir mi, senede 3.8 milyon vermeniz lazım bu sigortayı almak için, beş sene. Her sene 3.8 veriyorsunuz, bunlar normal pazar rakamları değil. Rusya devletlerinin tahvilleri senede 1 milyon, “Morgan Stanley”ın 1.8 milyon, “General Electric”in 200 bindi, 800 bine çıktı, bu batacak şirket değil yani, o kadar korku hâkim pazarlarda. Şimdi bir de dünyada geçen seneye kadar bir “Lale Devri” yaşandı, bizde her ülke gibi payımızı aldık bundan, enflasyon düşüktü, faizler düşüktü, volarite düşüktü, büyüme yüksekti, o günler bitti maalesef, kısa vadede en azından bitti. Bence bizim durumunuz daha kötü ABD’den, çünkü bizim için çok önemli ihracat piyasamız için, belki AB’nin daha kötü ABD’den, çünkü bizim için çok önemli ihracat için. AB’de yüzde 56 demişti Tuğrul Bey, Rusya’yı katarsanız daha da yüksek 70-80’lerde belki, bizim ihracatçılarımız için büyük tehlike bu. Bu krizin adından bahsedeyim, likidite krizi dediler, ben bu görüşe katılmıyorum. Likidite krizi demek, yeteri kadar likidite yok demektir, bence likidite bolluğu krizi denmeli. Niye likidite bolluğu var; bakın cari açık diye bir problem biliyoruz hepimiz, aslında bir cari açık problemi vardır, bir de onun finansmanı problemi vardır. Şimdi Amerika’nın cari açık finansman problemi yok, niye yok, dünya doları kabul ediyor. Cari açığı dış ticaret açığı gibi düşünün, bizim için çok iyi bir şey turizm sayesinde dış ticaret açığımız çok daha kötü cari açıktan. Nasıl olur? Amerika dışarıdan 100 alıyor ithalat, 60 satıyor. Ama dünya diyor ki, “hiç problem değil ben o 40’ı tutarım” diyor, yani Amerika’nın gidip 40 dolar bulmasına gerek yok, finansman yok, bizde var mı cari açık finansman problemi. Biz nasıl 100 YTL’lik mal alırız, 60 YTL’lik mal satarız, dünyada bize mal satanlar TL mi istiyor, döviz mi istiyor, bizim finanse etmemiz gerekiyor, büyük tehlikeler var bu konuda. Nasıl finanse edileceğinin ana şeylerini göstereceğim size, hepsinde karanlık tablo var. Umarım buradan çıktıktan sonra böyle, felaket tellallığı yapmıyorum ama gerçekleri anlatmam lazım benim, bildiğim kadarıyla gerçekleri anlatıyorum. Şimdi Amerika’nın cari açık finansman problemi yok, ama yine cari açıkla ilgili problemi var ve bu kriz ondan sorumlu birinci derecede. Cari açık finansman problemi değil, cari açık yatırım problemi var; çünkü Ekim itibariyle 11 milyar dolar, yine de bizden düşük rakam oran olarak bakarsanız. Şimdi dünyada dolar biriktiği zaman, Çin’de 3 trilyon dolar var mesela, petrol satan ülkeler gibi. Ne olacak? Bu adamlar bu parayı yastığın altına koymayacak yatırım yapacak, neye yatırım yapacak, dolar bazlı yatırımlar yapacak, menkul kıymetlere, gayrimenkul kıymetlere vesaire. Düşünün bu kadar dolar, ne bileyim Amerikan tahvili satın alıyorsa ya da Amerikan hisse senedi satın alıyorsa ne oluyor tahvil fiyatları Amerika’da, çoğalıyor. Peki tahvil fiyatları yükseldiği zaman tahvillerin getirisi ne oluyor, düşüyor, getiriler çok düşük. Aynı şekilde ev fiyatı, diyelim ki evi yatırım olarak yapıyorsunuz, 100 bin veriyorsunuz, 10 bin kira alıyorsunuz, getiriniz yüzde 10, ev fiyatları 200 bin olursa kiranız yine 10 bin, getiriniz 5. Bu getiriyi çoğaltmanın, yükseltmenin, iki basit yolu vardır, kriz bundan doğdu. Bir, her zaman için risk karşılığı, yani yatırımcılar, sizler risk kabul ediyorsunuz, ama onun karşılığında mükâfat istiyorsunuz. O kadar millet açtı ki, yüksek getiri almaya, o kadar fazla risk kabul ettiler, o da iyi, riskin fiyatını doğru fiyatlamadılar, çok düşük fiyatladılar. Yani şu kadar risk aldılar, şu kadar tazminat istediler ve problem bu. Krizin düşük fiyatlanması problem, Amerika’nın cari açığından kaynaklanıyor, bu paranın yatırılması gerekir. Fiyatlar çoğalıyor, getiriler düşüyor. İkincisi kaldıraç; benim 100 liram varsa, diyelim ki 5’ten yatırabiliyorsam onu, sene sonunda 105’im var, ama 100 liram varsa yüzde 2’den Japonya’dan yüzde 0’dan borç alıyorsam, yüzde 2’den borç alıyorsam, bir de 100 lira borç aldığımı düşün, o zaman 200 lira yatırıyorum, yüzde 5 getirim, ne oluyor 210 oluyor, borcum ne bankaya, 102, ne kadar elimde para kalıyor, 108, 100 liralık özsermaye bana ne getirisi sağladı, 108, 5’i 8 yaptım kaldıraçla. “Hedge” fonları dediğimiz şeyler, on misli kaldıraç, yatırım bankaları, ki kalmadı, 30 kaldıraç oranı, 1 dolarlık sermayeye 29 dolar kredi ile, tamam işler iyi giderse dünyanın parasını yatırdın, ama risk “iki kere iki dört”, işler kötü gittiğinde o borcu ödemeniz lazım, olan budur, kaldıraç. Bankaların mesela yüzde 10’dur kaldıraç oranı, “General Electric” in hisse senedi fiyatı 40’lardan bir senede 17’ye düştü. Nedeni de; “General Electric”in kârlarının yarısı finanstan gelir ve öyle bir psikoloji var ki, önce insanlar ateş ediyor, sonra nişan alıyor. “General Electric” in kaldıraç oranı düşük, 6, ama fark etmiyor, öyle bir felsefe var ki cezalandırıyor. Soru sormuyor, bu adamlar bankadan daha az riskli demiyor. (Karşılıklı konuşmalar...) Biraz uzayacak, ama ben dört saat bile konuşmaya hazırım, tabii ki siz dört saat oturmaya... BİR KATILIMCI- Bu kaldıraç oranlarıyla ilgili sistemin bir emniyet sübabı yok mu? Özellikle “Hedge” fonların. PROF. DR. VEFA TARHAN- Şimdi bankaların var, öğreneceğimiz derslerden birisi bu olacak. Şimdi SPK, Amerika’da “ACC” derler ona, şeffaflık olması lazım, “ACC” diyor ki, “ben normal vatandaşın menfaatlerini koruyacağım, onun için şirketler finansal tablolarını yayınlayacaklar, “mutual” fonlara bile para fonları bile, ama “Hedge” fonlara dokunmayacağım, onlar büyük adam” diyor. “Hedge” fonlar ya sigorta şirketi ya da üniversitenin vakfı ya da zengin adamlar, onları korumaya ihtiyacım yok onun için denetlemiyor. Ama öğrendik ki, bu adamların yaptığı Vefa Tarhan’ı etkiliyor, onun için en azından bilmem lazım ne yaptıklarını. Bir sürü ders var öğrenecek, bir tanesi bu. İnovasyon, inovasyon o kadar hızlı ki dünyada, her zaman için denetleme inovasyonun peşinden gidecek. “By definition” inıvasyon önce gelir ama o mesafenin kapatılması gerekir. Mesela nedir bu “Mortgage” problemi, “securitization” tahvilleştirme, nedir tahvilleştirme; eskiden banka ne yapardı, diyelim 30 senelik bir “Mortgage” kredisi verirdi ve tutardı bu kağıdı elinde, “Vefa Tarhan” her ay şeyini öderdi, “Vefa Tarhan”ın durumu kötü olduğu zaman hemen banka fark ederdi, bu adamın durumu kötü işini kaybetti vesaire, haberi olurdu. O değişti, dediler ki, o model yerin şimdi sekürize paketleyeceğiz bu “Mortgage”ı. O zaman siz “City Cord”da çalışan birisi olarak o zaman o kadar ince eleyip sık dokur musunuz bu kredi durumu nedir der misiniz? Eskiden 100 lira kredi verdiğiniz zaman, evin değeri 100 ise 80 kredi veriyordunuz, o 20 sizin için emniyet sübabı oluyordu, evin değeri 20 düşerse bile etkilemiyordu, 20’den çok düşerse etkiliyor, 100’de yüzünü vermeye başladı. “Teaser rate” dedikleri. Üç sene komik düşük rakam faiz vereceksiniz ondan sonra çoğalacak. Niye? Nasıl olsa ben bunu yapar yapmaz paketleyip satacağım, yatırım bankalarına. Peki durum böyle ise niye “City Cord” dünyanın parasını kaybetti ve üstelik “Mortgage”ı yapan adamlara da diyor ki, “sana maaş vereceğim, ikramiye vereceğim, ikramiye ne kadar Mortgage yarattığına bağlı”. O zaman adamın amacı ne, mümkün olduğu kadar “Mortgage” satayım diyor incelemeden. Peki “City Coard” bunu yapıyorsa niye zarar etti, ediyor, bankalar niçin böyle? Şu, büyük organizasyon, organizasyonun şu tarafı bu tarafının ne yaptığını bilmiyor. Çünkü “City Cord”daki “Mortgage”ı veriyor adam, “City Coard”ın bir başka bölümü var, bu kâğıtları satın alıyor. “City Cord”un üçüncü bölümü var, “Hedge” fonlarına kredi veriyor bu kâğıtları satın alsınlar diye, riski ön kapıdan itiyorsunuz, üç misli arka kapıdan giriyor. Nasıl bilemezler bunu, durum o ve onun için para kaybediyorlar. “Rating” şirketleri diyor ki, “bu üç A”, bilmiyorsunuz, bu kâğıdı satın almışsınız, onun altında binlerce “Mortgage” var, bir kısmı Teksas’daki evler, bir kısmı Florida’daki, bir kısmı kredisi yüksek adamlar, bir kısmı değil, banka teker teker verdiğiniz zaman biliyorsunuz kime kredi verdiğinizi, bu kâğıdın altındaki ne, bütün dünya alıyor bu kağıdı, bizim bankalarımız almadı sağolsun. Alsa ne olacaktı, çok daha kötü olacaktı, ama bütün dünya aldı, global. Sermaye piyasaları global, herkeste var, Avrupa bankaları niye batıyor, bu kâğıtları satın aldılar ve öyle bir durum var ki, bu kâğıtların şimdi fiyatı yok, bilinmiyor. Şimdi bakın Amerika 750’yi nasıl harcayacak, büyük bir kısmını bu şeyin piyasası yok, “Meril” 22 kuruştan sattı her dolarlık kağıdı, o doğru fiyat mıydı, bilmiyorum. Şimdi Amerika diyecek ki, “Reverse Option” diye bir şey var, bankalar diyecek ki, tamam ben şu kâğıtları satacağım 40 kuruş istiyorum, bir başka banka diyecek 50 kuruş istiyorum, öbürü 60. 40’tan başlayacak, önce onu alacak, ama nasıl karşılaştıracaksınız, şu kâğıtla bu kâğıtla, homojen bir şey değil bu, bir şirketin tahvilini aldığınız zaman, hisse senedini aldığınız zaman o hisse senedi değil de bir başka hisse senedi arasında fark yok. Ama bu kâğıttaki “Mortgage”lar ile o kâğıttaki “Mortgage”lar tamamen değişik. Teşekkür ederim, onun için bilmiyorum nasıl yapacak. Eğer işlem yoksa fiyatta yok, fiyat olması için işlem olması lazım, nasıl fiyat verecekler bilmiyorum. Bir de şu var, burada “Greenspan”i suçlayacağım; “LTCM” bir “Hedge” fonu battı, “ Greenspan” hemen dedi ki, “Aman bu reel sektöre yayılmasın bu” deyip para bastı. Şimdi benim görüşümce o para bir yere gidecek, nereye gitti, nereye gitti, benim görüşümce internet köpüğünü oluşturdu, en azından katkısı oldu. İnternet köpüğü çöktü, size rakamlar göstereceğim, yine korktu “Greenspan”, yine para bastı, o nereye gitti, gayrimenkullere. Şimdi öğrenmemiz gereken bir ders şu, bu şoklar, bu krizler daha sık olacak global dünyada ileride. Bu şokları grip ya da nezle gibi algılamanız gerekiyor Merkez Bankası olarak. Reel sektör zamanında onun cezasını ödesin, nasıl grip olursanız üç gün yatakta kalacaksınız, çünkü çözemiyorsunuz. Çözememekle kalmıyor, erteliyorsunuz, ertelemekle kalmıyorsunuz grip zatürree oluyor, şu anda zatürre dünyada finans sistemi, “Greenspan” bundan suçlu, her defasında, her olaya para. Likidite bolluğunun yarattığı problemi likiditeyi daha artırarak nasıl çözebilirsiniz, dedim değil mi likidite bolluğu problemi. Onun için tarih bu adama çok kötü bakacak, dahi falan diyorlardı, şimdi revizyonist bir şekilde tekrar yazılıyor tekrar bu adamın şeyi ve kendi de denetleme dedi yeteri kadar, biraz günah çıkarttı, ama yinede tamamen suçu kabul etmiyor, son günlerde biraz günah çıkartıyor. Peki, bu likidite problemi değildi, riskin düşük fiyatlandırılması problemiydi, şu anda güven problemi haline geldi ve böyle bir şey yaşamadığımız için bilmiyoruz. Nasıl güven oluştururuz, banka güvenmiyor borç vermiyor, bir tek şirket Amerika’da şu anda ne kadar derin Pazar olduğunu düşünün, tahvil ihraç edemedi bu sene, bu nükleer kış durumu değil mi? Kredi olmazsa reel sektör batar, onun için çözüm yaratmak lazım. Şimdi para politikasının sonu geldi artık, bir, 5,5’tan 1’e indirdi, sıfıra indirmeyi düşünüyorlar. Ondan sonra ne olacak, eksilme olacak. Bir avcı düşünün, ok sepeti var, her ok kullandığınızda bir az okunuz kalıyor. Dediğim gibi 750 milyarlık paket yap, 140 milyarlık şunu yaptı, şu şirketi kurtardı, artık yapacak ne var diyor, artık tabancada mermi kalmıyor işin kötü tarafı o, korkutucu tarafı o. GM’e yardım edecek. Sübap yok mu dediniz, yatırım bankaları denetlenmiyordu; çünkü yatırım bankaları “federal reserve”den iskontodan para almıyordu, ama şimdi alacaklar, hepsi banka oldu ve dolayısıyla denetleyebilecek, kaldıracın şu kadar olsun diyebilecek. Ve bankaların durumu daha iyi, çünkü onların finansmanı mevduat bazlı, mevduat daha stabil bir şey, yatırım bankaları tamamen finansman, pazarlardan para buluyorlar. Buyurun bir şey daha söyleyecektiniz. BİR KATILIMCI- Amerikan Merkez Bankası’nın veya Avrupa Merkez Bankalarının basında okuduğumuz kadarıyla sistemi aşağı yukarı 3 trilyon dolar gibi bir rakamı enjekte edecekleri söyleniyor, bunun kaynağı nedir? Para mı basılacak? PROF. DR. VEFA TARHAN- Para basılacak, bunun ileride büyük enflasyon faturasını ödeyeceğiz. Ama onu düşünemeyiz, lüks, onun içinde diyorum bizim Merkez Bankamızın da, tabii ki enflasyon kötü canavar seneler sürdü bu canavarla güreş etmemiz, kazanmamız. Ama durum o kadar vahim ki, reel sektöre odaklanmalı ve üstelik iyi tarafı şu da var, biliyor musunuz kısa vadede ekonomik durgunluk, ekonomik durgunluk olduğu zaman kolay para politikası, enflasyon yaratmaz, ama ileride bunun faturasını ödeyeceğiz. Peki niye eskiden enflasyon olmadı, şu nedenle olmadı, bir; “Lale Devri”nden bahsettim, prodaktivite (productivity) küreselleşmenin yarattığı fayda o, arzı artırıcı bir şey. Siz para basıyorsunuz, talebi artırıyorsunuz, arz da artırıyorsa küreselleşmenin faydaları nedeniyle o zaman enflasyon olmaz. Amerika’da 15 sene prodaktivite senede 2.4’dü, çok korkunç bir rakam, tarihsel bir rakam, şimdi 1’lere düştü. “Productivity” artarsa ne oluyor arza, arz da artıyor. Dolayısıyla onun için enflasyon olmadı, bir bakıma enflasyon oldu, o para bir yere gidecek. Yani enflasyon demiyoruz ona da menkul kıymetlerde enflasyon oldu, gayrimenkullerde enflasyon oldu, ona enflasyon demiyoruz, onların fiyatı arttı. Onlarda bir şişme oldu, ama fiyatlar artmadı, enflasyon olmadı. Ama bu kadar paranın bir gün şeyini ödememiz imkansız. Daha önce bahsettiğim konu, bu Amerika’ya giren para bakın artıyor, bu da reel faizler, mobil faizlerle görüyorsunuz ilişki vardır, ne kadar para girerse o kadar faizler düşüyor. Ev fiyatlarına bakarsanız, bu “case-shiller index” diye bir şey yani Amerika’da ev fiyatları artmaz fazla, üç artar, dört artar, ama bu dönemde öyle bir artıyordu ki, balon nedeniyle, şimdi şu düşüşe bakın birden bire. Şu yeni ev inşaatlarına bakın, bu son bir senede olan olaylardır. Şimdi nereden köpük olduğunu biliyoruz, “Nasdaq” biliyorsunuz teknoloji şeyidir, bu köpüğün nedenlerine giremeyeceğim, aslında isterdim ki zamanım olsun anlatayım. Kasım 1998’de “Nasdaq”ın endeksi 1900 iken, Aralık 4700 oldu, 1800 oldu, bu köpük müydü, değil miydi? Gayrimenkulün köpüğünden bahsedelim, Amerika’daki bütün evlerin toplam değeri 1990’da 8 trilyon dolardı, dediğim gibi bu fazla artmaz. Bakın 16 senede 20 trilyon oldu, büyük bir köpük ve bankalarda suçlu, burada herkes, o kadar çok günah var ki dağıtacak, kimi suçlayacaksınız? “Rating” şirketini suçlamayacak mısınız, buna 3A diyor, bilmiyorsan bilmiyorum de, bilmiyor nasıl değerlendirsin bu “Mortgage”ları, o zaman niye 3A notu veriyorsun. Bankalar, diyor ki, “bak sen evini 300’e almıştın, 200’ünü ödedin, senin 200’lük bir özsermayen var evinde, senin yanındaki ev 500’e satıldı” aslında senin 400’ün vardı, borç aldın. Şimdi Türkiye’de patlayacak bir bomba, sizde farkındasınız tüketim kredilerinde, kredi kartları dünyası, eminim ki size geliyor bir sürü, “al, al kredi kartı al”, bilhassa ekonomik durgunluk ortamında bu insanlar nasıl ödeyebilecek, saatli bomba benim görüşümce. Ve ne yapıyor Amerikalı, “benim evimin değeri 500, bankaya borcum 300, 200 borç alayım araba satın alayım, oğlumu üniversiteye yollayım, tatile gideyim” diyor. Peki, evin değeri 500, diyelim ki bankaya borcunuz 300 olsun, evin değeri düşmeye başladığı zaman, bir önceki grafiği düşünün, 250’ye düştüğü zaman ne yapacaksınız, borcunuz 300, evin değeri 250, bankaya diyeceksiniz ki “al anahtarı hadi bana eyvallah” diyeceksiniz, niye o borcu tutasınız, değeri 250 evin. Amerika’da şimdi bu olay oluyor, herkes bırakıp gidiyor. Evi bankalara şey yapıyor. “Hedge” fonlar dedim, bunların değişik kategorileri var, “Hedge” fon bir şey demek değil, birtakım bu fonlar Türkiye’de yatırım yapıyor makro gelişmeyen ülkeler, bir takım “hedge” fonlar var “convertible arbitrage” yapıyor, bunların değişik değişik kategorileri var. Ama bunlardaki büyümeye bakın, sıfırdan neredeyse şu anda aktifleri 2 trilyon, bu “Hedge” fonların durumu kötü, millet parasını geri istiyor, ne yapacak, satacak, neyi satacak, Pazar yok, kim alacak, dolayısıyla en iyi şey kâğıtları satıyor, maalesef en iyi olanları satıyor, onların değeri düşüyor, ki öbürlerinin değerinin düşmesi lazım, o daha düşüyor da bilmiyoruz. Peki, Türkiye’de yatırım yapıyor mu bu adamlar, yüzde 74’dü, son rakamları bilmiyorum, borsadaki hisse senetleri “Hedge” fonlarıydı, Hazine bonolarının yüzde 30 küsuru “Hedge” fonların elinde. Şimdi bir sinema salonu düşünün ağzına kadar dolu, tek kapısı var ve birisi “yangın var” diyor, yangın olsun ya da olmasın ne olacak, Türk Lirası yer çekim kanunlarını ihlal ediyordu. “Purchasing Power Parity” diye bir teori vardı, Amerika’da enflasyon yüzde 2 ise, burada 8 ise, uzun vadede Türk Lirasının değerinin yüzde 10 ise Türkiye’de 8 düşmesi lazım, “Big Mac” endeksi var basitleştirmek isterseniz, ne ölçüyle bakarsanız bakın tahminler Türk Lirasının değerinin yüzde 20 ile yüzde 60 aşırı olduğu istikametinde. Şimdi maalesef siz özel sektör olarak, niçin döviz kredisi aldınız, iki nedeni var; bir, ucuz, daha ucuz, iki, Türkiye’de pazarı yok. Yapılması gereken Türkiye’de, nefesim kesiliyor kaç kere söylüyorum, bu pazarın oluşturulması gerekli, devlet dışlamış vaziyette sizi. Yani beş sene, 10 senelik tahvil satabiliyor musunuz Türkiye’de mecburen dışarıya gidiyorsunuz. “Hedge” fonlarını sulandıracaksınız, nasıl sulandıracaksınız, yerli yatırımcı bazını artırarak. Peki nasıl yerli yatırımcı bazını artırabilirsiniz, hem talep, hem arz yönünden, yani yeni ürünler bulacaksınız. Mesela biraz önce bize benzeyen bir ülke, oynak bir ülke, orada da bu Pazar yoktu, hisse senedine çevrilebilir tahvil, bu tahvil ve opsiyon. Şimdi opsiyonların değişik tarafı ne biliyor musunuz? Yani her değerde risk ne kadar yüksekse değeri o kadar azdır, opsiyon tam tersi, ne kadar risk varsa değeri o kadar fazla. Ben diyelim ki, IBM’in hisse senedi 100 olsun, 100’den opsiyon alayım, opsiyon alayım ne demek, hakkım var. Birisi bana satıyor bu satıyor ve önümüzdeki üç ay için, bir ay için, bunun bir vadesi var, beyefendi telefonun başında bekliyor, telefon çalarsa kötü haber, IBM’in hisse senedi fiyatı yüzde 20 olursa ben hemen ona telefon edeceğim, anlaşmamız var sen 100’den satacaktın diyeceğim satmak zorunda, peki bunu niye yapıyor, prim alıyor. Diyelim ki, 5 dolar diyor bunun fiyatı. Bunu belirleyen “Black and Scholes Option Pricing Model”. “Option”lar milattan beri var. Fiyatlamasını, değerinin nasıl bulunacağını 1970’lerin sonunda öğrendik üç ekonomist, “Black and Scholes” ve bir de adı geçmez zavallının “Merton” Nobel mükafatı kazandılar, bu türevlerdeki patlamanın nedeni budur, çünkü fiyatlandırmasını öğrendik bunun. Şimdi IBM bana gelsin, ben opsiyon aldıktan sonra dedi ki, “ya muhafazakar bir politika uygulayabiliriz ya da agresif”. Muhafazakâr politika uygularsak belki hisse senedimiz 100, bu belki 90 olacak belki de 110 olacak. Agresif politika uygularsak hisse senedi fiyatımız 5 dolarda olabilir, 300 dolarda olabilir. Ben ne diyeceğim opsiyon sahibi olarak, agresif politika uygula diyeceğim, çünkü benim kaybedeceğim ne, beyefendiye verdiğim 5 lira, benim için fark eder mi, IBM’in 90’a inmesi, 90’a inerse de kaybediyorum, 5’e inerse de kaybediyorum. Ama öbür tarafta ne kadar oynaksa bir şirket, ekonomi ne kadar oynaksa, niçin peki, acaba tahmin eder misiniz ki, “ATNT” böyle kâğıtlar çıkartıyor; çünkü “ATNT”nin çıkarttığı bu, diyelim ki, çıkarttığı hisse senedi fiyatı 20 olsun, 1000 dolardan tahvil alıyorsunuz, “ATNT” ile şu anlaşmanız var, istediğiniz zaman bu tahvili verme hakkınız var şirkete, şirket size 40 tane hisse senedi verecek. Dolayısıyla “ATNT” bunu niye yapıyor? Belki hisse senedi ihraç etmek istiyor, 20’den etmek istemiyor, bu gerçekleşirse kaçtan ihraç etmiş oluyor, 25’ten, hisse senedi fiyatı yüksek olursa ne oluyor sermaye maliyeti, düşük oluyor. Ya da “ATNT” borç almak istiyor, bu tahvilden normal yüzde 8 istiyorsanız, bu opsiyonlu tahvilden daha aza razı olmayacak mısınız? Çünkü opsiyon tarafından para yapabiliyorsunuz. Kaç istiyorsunuz normal tahvilden dedim, 8 mi dedim, 7.5 , dolayısıyla ATNT bunu şey yapmıyor, çünkü ATNT oynak şirket değil. Ama genç bir şirket, yeni bir şirket, oynak bir şirket, onun faiz maliyeti ATNT’den fazla olacak değil mi? Diyelim ki 12 olsun, o şirketin hisse senedine çevirebilir tahvili, belki siz yüzde 9 isteyeceksiniz, dolayısıyla belki de şirketin gayesi kredi bulmak, ama 12’den değil de 9’dan kredi bulmuş oluyor. Türkiye’deki şirketler, Türkiye ekonomisi oynak, onun için böyle bir şey bence tahvil piyasasının, özel sektör için kurulmasında çok önemli rol oynar. Bir bakıma bankalara haksızlık, Türkiye’deki finansal sektörün yüzde 80 küsuru bankalardır. Gelişmenin en son süreci sermaye piyasalardır, Türkiye’de sermaye piyasaları cılız, çok çok cılız. Büyüyorsunuz, büyümeyi finanse edeceksiniz, bakın internet döneminden bahsettim, şirketler kâr etmiyor, ama satışlar yüzde 300, millet heyecanlanıyor, o şirketin durumu çok iyi, satış yüzde 300 arttı, kâra ne oldu, kâr yoktu, zarara ne oldu, o da o kadar arttı. Sonunda yatırımcılar öğrendi, bu tünelin sonunda ışık yok, sattılar o kâğıtları, o balon çöktü. Nasıl bir şirketin, yani bir yöneticiye gitseniz siz dahil, ben size desem ki, iki senaryo var, 10 diyebilirsiniz, şirket büyümesi deyince neden bahsediyoruz, cirodan bahsediyoruz, 25, çok azınız 10’a razı olur. Ama bir kısmınızın 10’a razı olması lâzım, eğer o büyümeyi finanse edip ve dediğim gibi satış 100’den 25’e çıkarsa paraya ihtiyacınız var, niye, ticari alacaklarınız çoğaldı, stoklarınız çoğalacak, duran varlıklarınız çoğalacak, eğer bunu finanse edememe durumunuz varsa, internet şirketleri ondan battı, para bulamadı. “Dell” şirketi, bilgisayar şirketi 1990’larda senede yüzde 50 büyüdü, hiç beş kuruş paraya ihtiyacı olmadı, o kadar kâr yapıyordu. Piyasalar kaprisli olabiliyor, bugün size para verebiliyor, mesela internet şirketlerine, sonra birdenbire bakıyor ki, bu işte fayda yok kâr etmeyeceğim diye kesebiliyor, kriz olmuyor. Yani sürdürülebilir büyümenin olması lazım. Ekonomide aynı şekilde, nasıl peki büyümeyi finanse ediyoruz, ekonomi de aynı şekilde, biz nasıl büyümeyi finanse ediyoruz. Diyorum kurumsal finansmanla çok bu şeylerin ilişkisi var, bana faydası oluyor, görmem, ekonomiyi anlamam için, umarım size de faydası oluyor. Biz ne ile finanse ediyoruz, cari açıkla. Eğer o cari açık kaynakları kurursa ne olacak, büyüyemeyeceğiz, öyle bir ortamdayız şu anda maalesef. YTL’nin düşüşü 46,5’muş, bakın Amerikan finansal sektörü çok enteresan, 1980’de borsadaki değerlerin, Amerikan borsalarında yüzde 5’i finansal şirketler, yani yüzde 5’i finansal şirketler oluştururken, yüzde 25’e çıkmış, bunlar dünyanın parası yaptılar. Çünkü niye, faizler düşük, büyüme yüksek, kredi alanlar ödemekte zorluk çekmiyor vesaire. Ama şimdi görüyorsunuz durumlarını. “Credit default swap” dedim ya büyümesine bakın, sıfırdan 2001 yılına 60 trilyon, sıfırdan 60 trilyon ne demek? AIG şirketi hayat sigortası satıyor, otomobil sigortası satıyor, dünyanın parasını yapıyor, bir de bu sigortayı satmaya başladı, onun için battı. Bahsettiğim “securitization” 1995’te 500 milyonun altındayken şu anda 2,5 trilyon, “securitization” aslında iyi bir şey, bilir misiniz bilmiyorum Rock müzisyeni “David Bowie”, o bile bunu yaptı dedi ki, “benim şarkılarım var, telif hakkım var, niye bekleyeyim seneden seneye, tahvil satayım, bu tahvilin faizi bu teliften gelecek paradan ödenecek” dedi ve dolayısıyla onu parasallaştırdı. Yeni bir olay değil de, banka zararlarını, bu açıklanan rakamlar yani, kâğıtlar var değerinin ne olduğunu bilmiyoruz, 1.4 trilyon şu ana kadar bankaların zararları, kredi artışı dedim getirileri çoğaltmak için, bakın Amerika’da 1929 krizi de yüksek borçla olmuştur. Daha önce iki misliymiş GDP’sinin, şimdi üçbuçuk misli. İngiltere daha kötü, aile kredilerine baktığınız zaman 10 sene önce “disposable income”ın borç oranı Amerika’da yüzde 80’di, şimdi yüzde 120, İngiltere’de yüzde 135. BİR KATILIMCI- İzlanda yedi misli. PROF. DR. VEFA TARHAN- Evet daha da kötü onların durumu. KATILIMCI- GDP ne demek? PROF. DR. VEFA TARHAN- Gross Domestic Product. Yurt İçi Milli Hasıla. Amerika’nın reel sektörüne bakın, 5’lerden 4 küserlerde olan işsizlik 6.1 ve bu artmaya maalesef devam edecek. Sanayi üretimine bakın, umarım sizler burada değilsiniz, şu düşüşe bakın, tabloyu görüyorsunuz değil mi, durumun vahametini. Peki bunları görüp de ya okumuyor insanlar ya da okuyor da anlamıyor ya da diyor ki, mezarlıktan gece geçerken ıslık çalma olayı vardır, korkuyorsunuz ıslık çalıyor korkuyu bastırmaya çalışıyor veya millet paniğe kapılmasın diye söylemiyor. Ama millet çocuk değil ki ve millet görecek bunu, senin kredibiliten ne olacak ve bunlara yok problem olmayacak diyorsan, tedbir almıyorsan ne olacak? Bence Türkiye’nin yapması gereken şeylerden bir tanesi bir fon oluşturması lâzım, kriz olduktan sonra fon oluşturmaya zamanınız yok, şeye bakın güven endeksi. Türkiye’deki rakamları göstereceğim. Bakın güven endeksi 105’lerden 30’lara düşmüş Amerika’da. Türkiye’de rakamlara bakın. Şunlar gelişen ülkeler. Şunlar “junk bond”lar. Nasıl yükseldi riskli dönemde. Maalesef sizin birkaç güçlüğünüz var, döviz borcu, kredi konusunda. Bir güçlüğünüz de verse bile yüksek maliyetli verecek; çünkü eskiden riski var diyordu ve ikincisi, faiz ve döviz artmaya devam ederse bilânçolar gelir tabloları iyi olmayacak, YTL olarak daha fazla olacak, üçüncüsü libor arttı, dördüncüsü libor artı ikiden veriyorsa, libor artı beşten vermeye başlayacak, maliyet konusu var. BİR KATILIMCI- Libor artı 11’de şu anda. PROF. DR. VEFA TARHAN- O ne demek biliyor musunuz, sana kredi vermiyorum demek, nazik olarak onu yapıyor, yani mafya faizi o. Belki de libor artı 11 haftada diyecekler, eğer ödeyemezseniz de şey yollayacaklar bacaklarınızı kıracaklar. Ama devletin size yardım etmesi şart. Faizleri indirmesi, bakın Amerika, kapitalizmi falan bir tarafa bıraktı şimdilik, bankaları bırakın otomotiv şirketlerine yardım etmeye başladı. Şart, durumunuz çok kötü, siz yoksanız bu ülke yok, siz yatırım yapmazsanız yok yani. İşsizlik, siz yatırım yapmayacaksınız ne olacak? Görüyorsunuz değil mi sizin sektörlerde de izinsiz tatiller vermeye başladınız ve gittikçe daha zor. Peki, tüketimde zaten bir düşüş var göstereceğim rakamları, adam işsiz kalınca tüketimi de daha da azalacak, tüketimi daha da azalınca siz daha az yatırım yapacaksınız ve öyle kısır döngü devam edecek. Onun için yardım edilmeli, size siz olduğunuz için yardım etmeyecek. Bir de bu paket konusunda Amerika’da da bunun iyi pazarlamasını yapamadılar ve “Wall Street’deki şişman kedileri kurtarmak” değil amaç, buradaki şişman kedileri kurtarmıyor, yoksa işini kaybedeceksin bu adamlar kredi bulamazsa, bu şirketler, o adamları kurtarmaya uğraşıyorlar, pazarlamasını iyi yapamadılar. Herkes bize bir faydası yok, ama bunu yapmazsan kredi olmayacak ve kredi şirketini bir makine olarak düşünürseniz yağı, sürtüşmesini sağlayan kredisiz şirket, “Müslüman olmuş adamlara Müslüman olun” diyorlar. Bildiğiniz şeyler bunlar size satmama gerek yok, biliyorsunuz siz. Petrol fiyatlarından bahsettiniz, bence bu geçici, nasıl Haziran’da bir günde yüzde 13 artması spekülasyondu, burada da millet korkuyor sanıyor ki ekonomiler yavaşlayacak, yavaşlayacak tabii de, hep kötü şeyler söyledim şimdi iyi bir şey söyleyeyim size, her kriz gibi bu da bitecek. Ama tabii bilmiyoruz, değişik, yepyeni bir kriz ve ne kadar süreli olacağını bilmiyoruz. Bence 2009 kayıp yıl, ama onun ötesi, süresini, derinliğini tahmin edemeyiz. Çünkü karşılaştıracağımız bir kıstas yok. Küreselleşme dedim, yine iyi bir haber söyleyeyim size tahminim, nasıl küreselleşme nedeniyle bu yaygın bütün dünyaya yayıldı, çabuk olarak, bir çözüm bulunduğu zamanda o da çabuk olacak. Umarım kendimi aldatmıyorumdur, ama benim umudum o, yani küreselleşmenin faydası da var. Yani bir ülkede bir problemi çözdüğünüz zaman, yani ümit o. BİR KATILIMCI- Dünkü seçimin hakiki bir etkisi olacak mı? PROF. DR. VEFA TARHAN- Kısa vadede görmüyorum bu dediğim nedenlerle, yani benim görüşüm bu krizin finansal boyutu bile henüz bitmiş değil. Reel sektörde sahillere geldi, bizim sahillere de geliyor. Kısa vadede kimsenin yapabileceği bir şey yok, yani adamlar yapıyor, her şeyi yaptı, kalmadı gibi bir şey. Artık diyorum, acaba bu da çalışmazsa ne yapacak, bundan sonraki şey ne? Silah kalmadı buna karşı. BİR KATILIMCI-Yapılanlar geç olmuyor mu? Problemlerden bir tanesi de yapılanların sürekli gecikmesi. PROF. DR. VEFA TARHAN- Evet yani öngörülmemiş olması. Bakın piyasalarda bazen saçma davranabiliyor, bu insanların “Mortgage”ı ödeyemedikleriyle ortaya çıkan problemleri hakkında gazetelerdeki yazılar 2007 Şubat ayında çıktı, finansal piyasalarda 2007 Temmuz ayında çıktı. Ona rağmen Ekim’de “Dow Jones” rekor oldu, 14 bin oldu, şu anda 8 bin. Piyasaya bile yansımış, nasıl burada rekor oluyor, bu problemler gizli değil artık, o da anlaşılmıyor yani. Türkiye o duruma düşmesin, çok az ve çok geç yapmasın, o yüzden bugünden tedbirlerin alınması lazım, bence olayın ne olacağını görüyoruz, biliyoruz değil mi? İlişkiler ortada, niye bekleyeceksiniz şirketler battıktan sonra bir şey yapmaya, batmasını önleyeceksiniz. BİR KATILIMCI- Hocam 2007’nin ilk 3 ayından sonra göstergelerinde ciddi bir bozulma gözüküyor, sizler o dönemde bir şeyler çıkıp söylemediniz mi, yani 2008’in ikinci yarısında patladı bu, burada yaklaşık 1 seneden fazla bir süre var, bu göstergelerin bozulduğunu gösteren, sizler o zaman neredeydiniz? PROF. DR. VEFA TARHAN- Şimdi beni Türkiye’de dinlemiyorlarsa, Amerika’da dinleyeceklerini mi sanıyorsunuz yani. Kaç kere söyledim, bakın özel sektör için tahvil piyasasının oluşturulması lazım dedim. Nasıl yaparsınız? Mesela Amerika’da 100 bin dolar kazancınız var, eş 2’şer bin dolar emeklilik için yatırım yapıyor, vergi ödemiyor, yani 96 bin vergi açısından beyan ediyorsunuz, onu çektiğiniz zaman ödüyorsunuz. Ama o sürede vergisiz artıyor. Böyle bir şey, yani hastalık için sigortanız var, ek olarak da vergisiz artıyor. Hastalık için sigortanız var, artı hastalık için para yatırıyorsunuz. Benim için mesela üniversite katkıda bulunuyor, yüzde 10’luk maaşıma ben yüzde 5’ini ekliyorum, ona ilaveten danışmanlıktan kazandığım paranın yüzde 15’ini vergi vermeden yatırabiliyorum. Şimdi bu ne olacak? Bu paranın bir kısmı bankaya gidecek, mevduata, bir kısmı borsaya gidecek, yerli yatırımcı. Ama eğitmenizde lazım; çünkü Türkiye’deki vatandaşlar sanıyor ki bu garantili para, yani hisse senedinin ne olduğu konusunda eğitmeniz lazım, yani bu şekilde sermaye. Sermaye piyasası ne demek, ürün olacak, bir tavsiyede bulundum hiç kimse dinlemiyor, “convertible” dedim ya opsiyonlu, bence çok başarılıdır, hem de talep olacak. Yabancı paranın DNA’sı ürkek, görüyoruz değil mi uzun vadeli değil. Hemen korktuğu zaman kaçıyor, yerli kaçmaz, daha uzun vadeli, bir de emeklilikse devlete de faydası var. Bu devlet nasıl emekliliği karşılayacak? 45 yaşında emekli oluyor insanlar, bilmiyorum değişti mi, nasıl ödeyecek bunu, devlete de faydası var. Ben ne kadar bireysel emeklilik biriktirebilirsem devletin yükümlülüğü o kadar az olmuş olacak, sermaye piyasaları şart, yapılması gereken şeylerden birisi bu. Şimdi Türkiye’nin ekonomisine bakalım, geçmişte başarılar, neydi; 1980’lerdeki enflasyon büyük başarı, tek haneli rakamlara düştü, büyüme hızı dediğiniz gibi 7.2 ve 7.5 olarak gerçekleşti, özelleştirmeden 18 milyar dolar aldı. Yalnız bunu derken şunu da belirtmek gerekiyor: Ne kaldı artık satılacak? Bence Topkapı Sarayı’ndaki Hazine çok, oradaki altınlar falan çok değerli değil mi, hem tarihsel değeri var, hem de altın değeri var, bir noktada yani o kaynakta kalmadı, yani bitti. Bir de şunu anlamıyorum: Amerika gibi bir ülke bile bir Çin petrol şirketi, Amerika’nın petrol şirketini satın almak istedi, kongre ayyuka çıktı, hemen geri çekildi Çin, dedi “bu strateji”. Dubai şirketi Amerika’nın birtakım limanlarını işletmek istedi, Amerika “hayır” dedi. Türkiye’de stratejik hiçbir şey yok mu yani, her şey satılık mı yani. Doğrudan yatırımlar arttı, ama doğrudan yatırımlar arttı derken o konuda da bir şey söyleyeyim. Bu doğrudan yatırımlar gerçek anlamda doğrudan yatırım değil, sıfırdan başlayan doğrudan yatırım değil, “General Electric”, Garanti Bankası’nın yüzde 20’sini alıyorsa o iş yaratmıyor, yine razıyım ona para geliyor da, benim istediğim olmuyor. Ama bunun için ne lazım, ekonomik istikrar, politik istikrar lazım. Bu başarının nedenleri neydi? Politik istikrar, benim görüşümce “A” partisi tek başına, koalisyon hükümetlerinin maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu gördük. Bu başarıların bir nedeni, kim tek başına gelirse gelsin bu başarıların bir kısmı oluşacaktı, bir nedeni o. İkincisi, “Lale Devri”nden biz de hissemize düşen payı aldık. İkincisi 2001’deki reformların meyvesini yedik, ama kalmadı. Yani ekonomik politika statik olamaz, dinamik olmak zorundadır. Şey diyemezsiniz, tamam şimdi şunu yaptık bundan sonra önümüzdeki 30 sene bir şey yapmama gerek yok diyemezsin, şartlar değişiyor ve bu reformlara rağmen çözemediğiniz kemikleşmiş problemler var. Ben geçen sene diyordum ki, “reformlar duraklama devrine girdi”, şimdi gerileme devrine girdi. Yani önemi var mı, sanmayın ki ben bir partiyi eleştiriyorum, ben durumu anlatıyorum. Ben öyle görüyorum, bilmiyorum katılıyor musunuz, önemli bir reform gördük mü, ama problemler var, dünya değişti ve üstelik yeni problemler ortaya çıktı, hiç olmayan problemler ortaya çıktı. Onun için bunları değerlendirmemiz lazım, bir de şuna bakmamız lazım: Bu başarıların başarısızlıkları diyorum buna, kemikleşmiş işsizlik oranı, ihracat-ithalat boyutu, büyüme cari açıkla finanse ediliyor. Mesela Çin’in büyümesinin nedeni nedir, ihracat boyutu, onun için mukayeseli bir sanayi politikası oluşması lazım, Türkiye’nin mukayeseli avantajı ne dünyada, hangi ürünlerde ve o ürünlere, o sanayilere konsantre olmamız lazım. Mesela benim görüşümce tarım büyük potansiyel Türkiye için, hiçbir nedeni yok, son beş yılda Türkiye’nin net tarım ithalatı, net ithalat, Amerika’da “bread basket” derler, Türkiye’nin ekmek sepeti olması lazım Avrupa’ya, dünyaya. Onun içinde nedir barajları yapacaksınız, bütün altyapıyı yapacaksınız, bu konuda çalışılması lazım. Türkiye’nin bir başka avantajı beyindir. Hepsi söyleriz, gerçeği kabul edelim, kulağa hoş gelen şeyler var, benim saham az çok biliyorum. Ne deriz, genç eğitilmiş bir nüfusumuz var, onlardan bir tanesi doğru, bir tanesi doğru değil, genç doğru. Genç diplomalı nüfusumuz var. Şimdi üniversite sistemi, bakın Amerika’daki üniversite sistemini buradaki üniversite sistemini karşılaştırın. Doçentlik imtihanını Amerikalı arkadaşlarıma söylediğimde gülüyor. Şimdi imtihan kavramı nedir, talebe kavramıdır, imtihan kavramı, kitabı okursunuz, öğrendiniz mi, öğrenmediniz mi, akademisyenlerin araştırma yapması lazım. Yani sorulara bilinen cevap değil, soru soracak, sorulmamış soru ve cevap bulacak, hiç kimsenin bulamadığı, araştırma benim sahamda da, ilaç sahasında da, mühendislikte de, bilmiyorum ben sadece kendi sahamı biliyorum, Türk insanları çok çalışkan. Bakın Türk tecrübemi söyleyeyim, ben zaman zaman buraya geliyorum, eğitim programları veriyorum, “Harvard Business School Case” Nobel mükafatı almış bilmem Black and Scholes ama şirket nasıl kullanılıyor yani iş yapanların teorileri, ispatı ne? Size ne? Bunlar doğruluğu ispatlanmış bilgiler. Gerçek şirketler, gerçek durumlar, analiz nasıl yapılır, mesela şu şirket şu fabrikayı kursun mu kurmasın mı, sermaye yapısı ne olsun vesaire. Demek istediğim şu: Bir finansal kuruluşa, ismini de söyleyeyim İş Yatırım, dört günlük bir program verdim, Amerikalı bunu yapmaz, günleri dolu bu insanların, dolayısıyla eğitim için zaman ayıramıyorlar. Bir hafta çalıştı bu çocuklar, Cumartesi ve Pazarı benim gibi sıkıcı bir adamla geçirdi, bir hafta çalıştı, Cumartesi ve Pazarı benimle geçirdi, bir hafta çalıştı, ondan sonra boş zamanı oldu. Aç, öğrenmek istiyor, hammadde orada, zeki, aç, ama bakıyorum, yani benim sahamda en azından, finansın a,b,c’lerini bilmiyorlar, onları o seviyeden alıp çok daha yüksek seviyeye çıkarıyorum. Eğer bu durum diğer konularda da öyleyse, bundan kim suçlu, talebe suçlu değil, çalışkan, söyledim size kimse yapmaz bunu, öğrenmek istiyor, zeki, ama eğitim sistemi, yok böyle olmamalı. Adam profesörlük imtihanı oluyor, 30 sene önce öğrendiğini hadi şunu da yaz, bunu da yaz, bilmem ne. Bir soru sorarsanız kızıyor, sen benim otoritemi mi sorguluyorsun, ben hep soru sorsun isterim talebelerimin. Dünyanın üç üniversitesinde en iyi hoca seçildim, övünmek için söylemiyorum da diyalog isterim. Öğrenme ile ezberleme arasında fark vardır; öğrenmek için inatçı olacaksınız, “yok benim için önemli değil, benim kafama yatmadıkça ben bunun dediğini kabul etmeyeceğim, isterse profesör olsun” diyeceksiniz. Ve soracaksınız, benimle tartışmak falan, ama çok hoşuma gidiyor. Ama inatçılıkla kafanıza yattığı zaman öğrendiniz, öbür türlü, Vefa Tarhan Profesör bunu söylüyorsa doğrudur kabul ediyorum, derseniz öğrenmiyorsunuz, ezberliyorsunuz. “Forum İstanbul” toplantısına katıldım Nisan ayında, benim toplantım değil başka bir toplantıda, bir hanım, bir vakıf üniversitesinden, bunlar girişimcilik dersi koymak istemişler YÖK’ten izin almaları gerekmiş, YÖK altı ay uğraştırmış bunları ve “tamam, ama ismini değiştireceksin” demiş. Yahu sen kimsin YÖK, ben Northwestern Üniversitesinin finans bölümünde bir dersin faydalı olacağını düşünürsem, talep var yeni bir şeyler oldu, bırakın Amerika çapındaki bir organizasyondan izin alma ihtiyacımız yok, Northwestern Üniversitesinden izin alma ihtiyacım yok, Northwestern Üniversitesinin “Business” Kurulundan izin almaya ihtiyacım yok. Bölüm olarak finans bölümü olarak tamam diyoruz. BİR KATILIMCI- Siz Türkiye’de çalışamazsınız. PROF. DR. VEFA TARHAN- Niye çalışmıyorum? BİR KATILIMCI- Siz Türkiye’de çalışamazsın, size denklik vermez YÖK, sınavı da kazanmamak için yapılıyor. Sınavı da kazanamazsınız. PROF. DR. VEFA TARHAN- Şunu da söyleyeyim, isim vermeden söyleyeceğim; beş, altı sene önce bana çok çok iyi Vakıf üniversitesi rektörlük teklif etti, baktım ortama, ben böyle bir ortamda çalışamam dedim. Ama istiyorum, bir şeyler vermek istiyorum bu ülkeye, bunun için geliyorum buraya. Yani belirli bir safhada başarılı olursunuz, başarıyı nasıl ölçtüğünüz size bağlı, belki siz servetinizle, kazancınızla ölçüyorsunuz, belki de akademik başarıyla. Dengeli bir hayat istiyorum, ben bu ülkeye çok şey borçluyum, sefalet edebiyatı yapma tehlikesi olmasına rağmen şunu söyleyeyim: Ben Merzifonluyum dedim, babamın bakkal dükkânı vardı, arkadaşları imza atardı o zamanın parasıyla 5 bin lira kredi alırdı, Samsun’a giderdi, un, zeytin yağmış, bilmem ne bunları satardı bize az çok bir geçim sağlardı ve ondan sonra aynı şeyi devam ettirirdi. Kalp krizinden öldü bir gün, hiçbir şeyimiz yok ve Merzifon’da lise bile yok, çok çok kötü bir olay değil mi? Çok çok kötü bir olay, çok iyi bir olaya dönüşebiliyor, yani bütün insanlara bakarsınız “ben neydim ne oldum” der, ben sıfırdan başladım derler, hikâye, tabii ki birtakım kabiliyetinizin olması lazım, ama şansın önemini minimize edemezsiniz. Babamın cenazesine İstanbul’dan bir akraba geliyor, diyor ki, “Darüşşafaka Lisesi diye bir Lise var” ve benim böyle bir liseden hiç haberim yok, üstelik Merzifon’da ilkokul eğitimim çok çok yüksek olamaz, beşinci olarak girdim, birinci bitirdim, oradan Robert Koleji, Fullbrigth bursu, Amerika bilmem ne. Yoksa ben Merzifon’da karpuz satıyordum şu anda. Onun için bir şeyler vermek istiyorum, benim vereceğim ne olabilir? Bildiğim, bildiğimi sandığım, bir sürü aynı görüşte olmayabilir bu konuda, konular var ve o konularda sizler olsun, politikacılar olsun, benim onun ötesinde bir beklentim yok, bir ihtirasım yok. Bir de başarıların, başarısızlıkların bir başka kalemi de şu: Makro seviyede kaldı enflasyon, makro olarak iyi. Ama büyük hızla olan, büyük bir hızla büyüyen bir ülke olmamızın, işsizliğe bir katkısı oldu mu, olmadı. Her sene benim bildiğim kadarıyla 750 bin kişi iş kadrosuna geliyor… BİR KATILIMCI- 6 milyon işsiz var. PROF. DR. VEFA TARHAN- 6 milyon işsiz var, ama o her ülkede öyledir, orada üçkâğıt yok. Her ülkede iş aramaktan vazgeçenler istatistiğin içine girmez, İstatistik Enstitüsü yalan söylüyor dememek lazım. Gizli işsiz, kayıtdışı ekonomi, bunlar Türkiye’nin kronik problemleri, vergi reformuna ihtiyacı var. Kayıtdışını nasıl ölçüyorlar bilmiyorum yüzde 55’i GDP’nin kayıt dışı diyorlar, olmaz ama böyle bir ülke büyümez, daha doğrusu ilerleyemez, kayıtdışı ekonomiyle. Ona ilaveten yumuşak karnı diyorum, dediğim gibi bunlar eskiden, bu konularda niçin reformlar yapılmıyor? Yeni problemler çıktı, cari açık problemi yeni, sermaye piyasalarına sıcak paranın hakim durumu, dediğim gibi ben ona karşı değilim de kaçmaları, uzun vadeli yatırımcı değiller. Özel sektörün döviz borcu, yeni, ama özel sektör suçlu değil bunda, pazar yok, burada yapabileceğiniz karşılık yok. Aşırı değerli YTL, zaman konusunda ne yapıyorum, nasılım? TUĞRUL KUDATGOBİLİK - 31 - Genel Sekreterime sorayım, yemek kaçtaydı? 13:15’e kadar vaktimiz var Hocam, yalnız sual cevap için de bir 10 dakika ilave edelim müsaade ederseniz. PROF. DR. VEFA TARHAN- Görüyorsunuz cari rakamları çığ gibi büyüyor, dış ticaret dengesi kötü, bir de hep okuyorum “ihracat rekoru”, ithalat da rekor ve üstelik bu birbirini götürmüyor değil mi, ithalat ihracattan büyük. İthalat 200 ise, ihracat 100 ise, ikisi de yüzde 30 büyüyorsa 200 ithalat 260 oluyor, 100 ihracat 130 oluyor, cari açık 100 iken 130, birbirini götürmüyor. İhracat bile Ekim ayında son 32 aydan sonra ilk defa olarak düşüş göstermiş. Cari açığın nedenleri YTL’nin yüksek değeri, sizi cezalandırıyor, ihraç ediyorsanız ve Merkez Bankası diyor ki, “Kuru piyasalar belirliyor” diyor. Peki tahvil fiyatlarını kim belirliyor, piyasalar, niye faiz politikan var da kur politikan yok. Şimdi döviz yükseldi diye şey yapmak istiyor, iyi, Amerika gibi bir ülke bile zaman zaman döviz piyasalarına müdahale eder, yani biz Amerika’dan daha Amerikancı mıyız, Amerika’dan daha kapitalist bir ülke miyiz? Cari açık nasıl finanse edilir? Doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, özel sektörün döviz kredisi, bankacılığın döviz kredisi, bir de ufak şeyler var, bir de tabii ki 80 milyarlık rezervimiz var, icabında onu kullanırsınız. Çok çabuk olarak geçeyim bunları, 2007’nin ilk altı ayı ile 2008’in ilk altı ayını karşılaştırdım, nereden para bulmuşuz, cari açığımız 19 milyarmış, 10 milyar doğrudan yatırımlar. Şimdi soruyorum bunu söylerken, ilerisini nasıl görüyorsunuz bunun, bu kaynağın, adam kendi ülkesinde para yatırmazken, şimdi bu kaynak tehlikede. Banka kredileri, 2007’de bankalar 6 milyar ödemiş, hemen 2008’e gideyim, 2008’de bir artı kredi almış ve doğrudan yatırım 10 milyardan 5 milyara düşmüş, reel sektör kredisi 14 iken, 21’e çıkmış. Bunlar altı aylık, şimdi rakamlar daha yüksek, sıcak para 6 milyar net girerken, diğerleri ufak söylemeyeyim. Bunların hepsi tehlikede değil mi, ne olacak, nereden bulacağız, bulamazsak nasıl büyüyeceğiz? Yine moralinizi bozdum. Sürdürülemez, yani iki seneye bakarsanız cari açık gittikçe kredilerle finanse edilmeye başlamış, onu özet olarak söylerseniz. Doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları önemini kaybetmiş, krediler önem kazanmış. O sürdürülecek bir şey değil, bilhassa bugünün şartları altında. Ne yapmamız gerekiyor finansman konusunda; doğrudan yatırımlar, onun için politik. Bakın tek parti var ama politik istikrar var mı? Şuymuş, buymuş, yok, ekonomik politik istikrar lazım doğrudan yatırımlar için. Sıcak parayı söyledim, onun için yerli yatırımcıyla piyasaların gelişmesi gerekir. Tasarruf artırılmasının geçmesi lazım ve özel sektörün döviz borcu hakkında Tuğrul Bey söyledi, onun için ben tekrar üstünden geçmeme gerek yok. Açığı da söylediniz, 80 küsur milyar kadar açık, hep şey diyorlardı, “bunlar endişe edilecek şeyler değil, çünkü onun karşılığı var” filan, ama Merkez Bankası konuya önem vermeye başladı, anket yapıyor, sizin dediğiniz rakam bende okudum. Şirketlerin kuruluşları artmış vaziyette tabii ki. Tüketicinin banka borcu 111 milyar YTL, tüketici kredisi 93, konut 37, kredi kartı 31.2. Gıda, bu eski şeye dönersek, G7 ekonomilerinde aile bütçesinin yüzde 15’i gıdaya gidiyor. Yani Amerika’da benzin istasyonunda benzin pompalayan adamla benim aramda gıda konusunda fark yok, orada benim yediğimi yiyor. Ama gelişmekte olan ülkelerde 3040, Hindistan’da 60, bir de bunun üstüne enerjiyi eklersiniz, kirayı eklerseniz, manevra edecek gücü yok ailenin bunları eklersiniz. Yüzde 22 dediğimiz doğalgaz onun etkisi olmayacak mı? İsterseniz burada durayım da sorularınızı alayım. Ama şunu söylemek istiyorum: Problemler bağlantılı, ucuz döviz, ithalat boylu ihracat cari açığı yaratıyor. Ucuz döviz sermaye piyasalarının gelişmemiş olması özel kesimin dış borcuna neden oluyor. Değişmemiş sermaye piyasası düşük tasarruf nedeniyle yüksek faiz, düşük kur, portföy, yani niçin Türk Lirası yerçekim kanunlarını ihlal ediyor; çünkü Türk Lirasına korkunç talep var, nereden talep var, gidiyor Japonya’dan borç alıyor, eskiden Türkiye’ye yatırım yapacağı zaman dolar bazlı tahvilini falan alırdı, şimdi baktı çok çok getiriler yüksek İMKB, çok çok performansı iyiydi son zamana kadar, dolarla geliyor Türk lirası satın alıyor, Türk lirasıyla hisse senedi alıyor şunu alıyor bilmem ne alıyor. Ama şimdi niye birdenbire öbür istikamete döndü, iki nedeni var; kaçıyor, kaçmak için ne yapıyor, hisse senedini, tahvilini satıyor, elinde YTL var ne yapacak, döviz alıyor, dövize talep artıyor, sizler korkmaya başladınız, döviz krediniz var toplayalım dediniz, benim görüşümce artış nedeni o. Şimdi bu problemlerin birbirine bağlantısı olması bir bakıma çok kötü bir şey, ama bir bakıma da iyi bir şey; çünkü bir problemi çözerseniz belki üç problemi çözmüş oluyorsunuz. Ekonomiyi etkilemeye başladı, ikinci çeyrekteki artışı, bir şahıs sektörü 19.7 büyümüş 2005’te, 2007’de yüzde 5 büyüyebilmiş, ihracat AB ülkelerini bahsettim, tehlikede. Yani dövizin düşmesinin net etkisinin ne olacağını bilmiyorum cari açıkta, ama cari açık finansmanında biliyorum. Niye bilmiyorum? Şimdi dövizin yükselmesi ne demek, Türk mallarının fiyatı ucuz olacak, dolayısıyla başlı başına ihracatı çoğaltması, ithalatı azaltması lazım. Ama öbür taraftan da piyasalarda talep olacak mı, fiyat ucuz da AB ülkeleri sıfır büyürken Türk mallarını satın alacaklar mı, Rusya aynı şekilde. Onun içinde etkisini bilmiyorum, ama cari açık ne olursa olsun onun finansmanı konusunda büyük güçlük yaşayacağımızı biliyorum. Başka rakamlara bakalım; bakın ilk 8 ayında doğrudan bölgeler yüzde 10 kadar artmış, KDV 2.3 gerilemiş, ona ne gösteriyor size, bence tüketimde düşüşün olduğunu gösteriyor değil mi? Nitekim tüketici marjları ikinci çeyrekte sadece 2.8 olmuş, siparişler azalmış, siparişlerin azaldığını, stokların arttığını, şirket kuruluşları sıfır olmuş, şirket kapanışları yüzde 63’lük bir sıçrama olmuş, 2007’ye oranla, özel sektörün yatırım harcamaları sadece yüzde 1’in altında büyümüş, makine, teçhizat 2.7 küçülmüş. Bunlar kötü haber, sizin için kötü haber de daha da kötüsü ülke için kötü haber. Son veriler TL bazında İMKB eksi 54, dolar bazında eksi 67. Bu sadece Eylül ve Ekim, bakın güven endeksi 80, bir ay içinde 85’den 69’a düşmüş, siparişler 66’dan 55’e azalmış, stoklar 81’den 84’e çoğalmış, üretim hacmi gelecek üç ay 102’den 76’ya düşmüş, artık istikameti görüyorsunuz. Nasıl etkileyeceğini anlattım. Bir tanesi kısır döngüler dedim, tüketimdeki düşüş, kredi musluğunun kapanması, maliyetin artması, ithalat fiyatlarının artması nedeniyle, yatırımlarda düşüş, yatırımlarda düşüş olunca işsizlik, işsizlik olunca tüketim tekrar düşecek, yatırım tekrar düşecek, bir noktada umarım bu kısır döngünün çıkış noktası olacak. Bankacılık dedim, döviz borçları konusunda, bir defa şey doğru değil demi, Tuğrul Bey söyledi, bazıları sanıyor ki bu döviz borcu dış bankalarda, yok dış bankalarda değil iç bankalarda döviz kredisi veriyor değil mi? Şimdi o rasyolar güzel de, siz zorlandığınız zaman bu döviz borcu ödemeli, TL kredisine ödemede zorlanacaksınız. Dolayısıyla bankacılık sistemimiz çok iyi, eskisi gibi değil diyemeyiz. Ama bankacılık sistemi de etkilenebilecek; çünkü sizin çekeceğiniz sıkıntılar onlara da yansıyacak. Beyefendi şey dedi, krizden korunmanın yolları? IMF ilişkisi şart, niçin şart, paraya ihtiyacımız olmasa ki olacağını görüyorsunuz, güven vermek için, piyasaya güven vermek için. Tuğrul Bey’in açıklamasında söyledi, niçin hükümet karşı buna, IMF kısıtlama koyacak, yerel seçimde kısıtlama yapacak, onun için karşıymış, umarım fikir değişir, olur. Mevduat sigortasını artırılması lazım, mutlaka, kalmadı da bir bankaya hücum olduktan sonra yapmamalısınız. Önceden yapmalısınız, bence geç değil, ama bir an önce yapılması lazım, artık saatlerle ne bileyim eskiden bir-iki ay içinde yaparız diye şey varsa, yani bu bilinmeyen beklenmeyen şey değildi, görüyorsunuz orada “Tsunami” geliyor bize doğru, yine geç değil ama artık saatlerle ölçebilirsiniz kalan zaman süresini. Faizlerin indirilmesi gerekir, enflasyonun en azından kısa vadede ileride büyümemesi gerekir, çünkü ekonomi durgun, ama dogmatik de olmamış. Bakın Amerika ne yapıyor, para para ödeyecek, niye biz aynı şeyi yapmayalım, mecburuz. Sermaye piyasası krizi önleyici fonu, bunun detaylarıyla ilgili de benim düşüncelerim var, nasıl bir fon kullanılır, o konuya giremeyeceğim, bunlar kısa vadede. Uzun vadede alınacak tedbirler, yumuşak karnının adaleye dönüşmesi, yumuşak karnının ne olduğunu biliyoruz, onun hepsinin teker teker hedeflenmesi, gerekenlerin yapılması, ihracat politikası mukayeseli avantajımız nedir onların belirlenmesi, tarım dedim, bence mukayeseli avantajımızın olması, çalışmasını yapmadım da alanlardan bir tanesi tarım. BİR KATILIMCI- İhracatı 10 milyar dolar, ithalatı 22 milyar dolar. PROF. DR. VEFA TARHAN- Benim ki 22 net ithalat, yani ithalat eksi ihracat benimki. BİR KATILIMCI- Toplamı da 10 milyar dolar tarım ihracatı, 137 milyar dolarlık ihracatın içinde çok düşük. PROF. DR. VEFA TARHAN- Evet onların artırılması lazım ve bir silah, bu gıda artacak yani, ülkeler zenginleşiyor, nüfus büyüyor vesaire, onun için çok iyi bir yatırım olur. Dünya çapında üniversiteler kurulmalı, yani YÖK niye kurulmuş, benim anladığım kadarıyla eskiden benim zamanımda şey vardı, bir adam üç kat kiralardı bir apartmanda ve oraya üniversite derdi ve diploma dağıtırdı. Peki, en azından bir ayrım yap, kaliteli üniversiteleri serbest bırak, vakıf üniversitelerini, neyse başka kaliteli üniversiteleri. Onun ötesinde şey de var, pazarı keşfetmeyecek mi o adam, laboratuarsız bir binada mühendislik diploması almış adamın iş alacak. Bakın 20-25 sene önce sizler şirket olarak birisi geldiği zaman Amerika’dan “MBA”im var dediği zaman, iyi diyordunuz, şimdi ne yapıyorsunuz biliyor musunuz, nerede iyi diyorsunuz, Amerika’nın hangi üniversitesinde. Rektör atamaları, çok politik oldu, her ilde üniversite. Üniversite güzel bir şeyde kim öğretecek, anlattım oradaki durumu. İlginiz için çok çok teşekkür ederim. TUĞRUL KUDATGOBİLİK- Değerli arkadaşlarım, bir bilim adamına Amerika’da üç üniversitede boş yere, tesadüfen yılın profesörü demezler… PROF. DR. VEFA TARHAN- Şanslıyım, dedim ama tesadüfen. TUĞRUL KUDATGOBİLİK - İşte kendini sadece Türkiye sınırlarında değil bütün dünyada ispat etmiş Vefa Tarhan Hoca ile çok zevkli bir iki saat geçirdik. Hakikaten onu dinlerken bu saatin, dakikaların nasıl geçtiğini sizin gibi ben de anlamadım. Dolayısıyla bir kere bu davetimizi kabul edip geldiği için kendisine tekrar şükran sunuyorum ve sizlerle beraber onu bir alkışlamak istiyorum. PROF. DR. VEFA TARHAN- Teşekkür ederim. TUĞRUL KUDATGOBİLİK - Önümüzdeki 25 dakikada suallerimiz var, Sayın Hoca yorulmadıysa, lütfedip cevap verirlerse suallerinize karşılıkla konuşma imkânı da yaratarak mikrofonlar var arada size dolaştıracağımız. Bu 25 dakikayı verimli geçirmeyi teklif ediyorum. BİR KATILIMCI- Şimdi bu krizin çıkış noktası Amerika, onu anlattınız, dolayısıyla ve küresel olarak hemen hemen dünyada bütün ülkeleri etkileyecek dediniz, bundan kurtuluş yok, etkiliyor. Tabii bu krizin bitiş noktası da yine Amerika olmalı, Amerika bitecek ondan sonra bizde bundan az etkileneceğiz ya da tekrar büyüme sürecine geçecek. Hepimiz bütün gözlerimizi Amerika’ya çevirdik, Amerika’da hep bakıyoruz ki, işte bu kriz nasıl bitecek ve tekrar ekonomi canlanmaya nasıl geçecek? Bu konuda sizin önyargılarınız var mı? Bunu tabii Sayın Başkanımda baştan söyledi, bu Amerika’da yapılan son seçimin buna etkisi olacak mı, yeni bir yönetim değişimiyle birlikte, sizin bu konudaki beklentileriniz nedir? PROF. DR. VEFA TARHAN- Çok güzel bir soru soruyorsunuz, çok zor bir soru soruyorsunuz. Ama psikolojik açıdan faydası olacak, ama ekonomik politika açısından olur mu bilmiyorum. Dediğim gibi şu andaki “Bush” rejimi de, kendisi pek ekonomiden anlamazda, kurmayları her şeyi denediler ve dediğim gibi hepsi gibi buda bitecek, bitiş noktası ne olacak, bilmiyorum, güvensizliği kaldırıcı, yani bir noktada artık yatırımcılar güven duymaya başlayacaklar. Ne zaman olacak o, bilmiyorum, ama olduğu zaman küreselleşme nedeniyle bence nasıl çabuk yayıldıysa çözümde çabuk yayılacak. Ben uzun vadede Türkiye için ümitliyim, ama problemler ortada, tedavi için teşhis edilmesi lazım, kabul etmek lazım, inkar etmek yerine problemleriniz ne olduğunu ve 2001’de nasıl büyük reformlar yapıldı, o boyutlu reformların yapılması lazım. “Obama”nın seçilmesi belki psikolojik olarak, çünkü “Bush”un popülaritesi hiçbir Başkanın olmadığı kadar düşüktü. Yani ne dış politikasına Amerikalılar güvenebiliyordu, ne ekonomik politikasına, dediğim gibi ekonomik politikadan o sorumlu değil de, yani yeni bir kanın gelmesi belki psikolojik, yani durum psikolojik değil mi güven krizi dedim, umarım faydası olacak. Ama politika olarak şunu yapsın, bunu yapsın fazla önemi kalmadı, umarım artık insanlar diyecek ki, “bu noktada yeteri kadar yapıldı” ve bunların da faydası hemen görülmüyor değil mi? BİR KATILIMCI- Hocam bu kadar kötüydü de niye ikinci kez seçtiler “Bush”u?.. PROF. DR. VEFA TARHAN- O yani sürpriz, diyor ki “Irak’ta başarı var”, ne demek başarı var, başarı ayda 30 asker ölürken 10 asker ölmesi başarı mı, 10 asker fazla ölüyor. Bazen Amerika çok naif bir ülke, bakın bizi düşünün, şu topraklarda neler çekmişiz, Haçlılardan bilmem Hititlerden, ne kadar böyle savaşlar, neler neler. Adamlar coğrafyaları sayesinde bir tek savaş Amerikan toprağında olmadı, Hawaii’de, Pearl Harbor’da şey yapmışlar, 11 Eylül olaylarında 3 bin kişi öldü, kötü bir şey. Her bir şey ikinci plana atıldı, yani insan hakları, bilmem adamları alıyor başka ülkelere yolluyor. Ne demek bu, sen işkence etmişsin ya da başkasına ettirmişsin ne fark eder, Küba’daki “Guantalama” üssüne koyuyor. Sırf bir 11 Eylül oldu diye, peki biz ne yapalım, bu kadar senelerdir şey yapan insanlar, kendi toprağında bir Amerikan köyü, bir Amerikan kasabası, savaşlarına girmiş de kendi toprağında girmiş, çekmemiş bizim çektiklerimizi. Onun için Irak’taki durumun kötü olduğunu Tuğrul Beye söyledim, demokrasi organik bir şeydir, demokrasiyi ithal edemezsiniz. Şimdi Irak’ta bir adamı sokakta durdursanız Bağdat’ta, deseniz ki, “sen nesin”, büyük ihtimalle “şu aşirettenim” der, “ondan sonra nesin” dersen, belki “Arabım”der, sonra belki “Müslümanım” der, sonra belki “Şii ya da Sünni”yim der, en son söyleyeceği “Iraklıyım”der. Yani milli bilinci olmayan insanlara sen böyle tepeden indirme demokrasi nasıl yapabilirsin. Yani Irak’lı olarak görmüyor kendisini, aşiretin üyesi olarak görüyor, Şii olarak görüyor, Arap olarak görüyor, Müslüman olarak görüyor, en son Iraklı olarak görüyor. Ve üstelik orada demokrasiyi kuracaksan ki kuramazsın. Bakın biz kaç senedir uğraşıyoruz demokrasiyi kurmak için, onun için organik bir şey değildir diyorum. İftihar ediyorum, İsrail’den sonra en gelişmiş Orta Doğu demokrasisi biziz, ama biz bile tam daha orada değiliz. Mesela partiler arası demokrasi var, parti içi demokrasi yok, hiç seçim kazanmamış bir insan, “Adam Glaven”ı düşünün, seçimi kazandığı halde baskı yaptılar bırakmak zorunda kaldı Başbakanlığı, yeni kana ihtiyaç vardı. Peki, Türkiye’de niçin, mesela Anayasa maddesi şuna buna bakıyor millet diyor ki, “partiler kanunu”, değişsin o partiler kanunları yani kurumsallaşsın, partiler içinde de demokrasi olsun. Sonra Irak konusuna geri dönersek, peki hangi demokraside yüzde 99.9 oyunu alırsın, Mısır’da Müşerref alıyor, peki oraya niye demokrasi koymuyorsun, Suudi Arabistan’a niye demokrasi koymuyorsun? “Marcos” en iyi adamıydı Amerika’nın, peki orada niye demokrasi olsun demiyorsun Irak’ta diyorsun. Bilmiyorum psikolojik nedenlerini, belki babasının yapamadığını yapmak istedi, “Chaney” bunda hangi düğmeye basacağını biliyor. “Chaney”i kadar kuvvetli bir Başkan yardımcısı olmadı, yani sahne arkasında bence o idare ediyordu. “Bush” diyor ki, ne yapalım mesela Irak’a asker yollayalım, diyor ki, kolay çözüm mü istiyorsun yoksa zor ve liderlik gösterecek çözüm mü, “Bush” neyi seçiyor, her seferinde zor olanı, öbürü o şekilde formüle ediyor ki, istediğini yaptırıyor. Niçin yani seçim sonrası Irak, ekonominin durumunu fena değildi ama Irak’ın felaket olduğu biliniyordu niye seçtiler? ZEKİ KENTEL- Zeki Kentel, …. Ekonomi. Hocam çok teşekkür ediyoruz, siz resmin çok daha açık olarak görülmesini sağladınız, sağ olunuz iyi ettiniz de geldiniz. Hocam şimdi son krizden ucuz kurtulma yolları içerisinde tavsiyelerinizde bir kriz formülü yanında, tarıma önem verilmesini… PROF. DR. VEFA TARHAN- Tarım uzun vadede, yani bugün yapıp meyvesini görecek değiliz. ZEKİ KENTEL- Fakat bunun bir yerde, bugünkü bu zor durum içerisinde tarımdaki yatırım artırımının, tarımdaki hızlanmanın, Türkiye’deki reel sektörün bir yerde belki ihracatta tıkandığı bir yer varsa bunu kendilerine bulmuş olduğunuz bölge itibariyle petrol sermayesinin ki oraların ihtiyacı herhalde çok fazladır. O sermayenin Türkiye’de üretimini sağlayabilecek oradaki işbirlikleri hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz? Çok teşekkür ederim. PROF. DR. VEFA TARHAN- Durum çok endişeli olduğu için, devlet fonları yatırım yapıyor, yani bence hep söyleniyor, “biz Arap sermayesini çekeceğiz”, zor. Çünkü adam dışarıya yatırım yapacaksa daha emin ülkeye, daha istikrarlı ülkeye yatırım yapmak istiyor. Belki bir anlaşma yapılır, onların yatırım karşılığı onlara biz tarım ürünleri vermek gibi bir anlaşma imzalarız, bilmiyorum, ama biraz zor, ama tarımda yatırım yapılması gerektiğini biliyorum. Reel sektör yapacak onu da, altyapı olması için sulamalar, barajları reel sektör yapacak, inşaat olarak. Reel sektörde tarımın artık şey değil de şirketleşmesi lazım, Amerika’da şirketler şeklinde. Yani çiftçilerin “economies of scale”den faydalanması için şirketleşmesi lazım. Bilmiyorum cevap verebildim mi sorunuza. Buyurun, lütfen. İRFAN ERGUN- Hocam sunuşunuz için çok teşekkürler, İrfan Ergun. İki sorum var, birincisi çözüm önerilerinde bu durgunluğun daha rahat atlatılabilmesi için faizlerin düşürülmesi gerekir dediniz anladığım kadarıyla, çok doğru olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan sonunda IMF ile anlaşma şart dediniz. PROF. DR. VEFA TARHAN- Güven vermek için şart. İRFAN ERGUN- Güven vermek için, ama IMF kuruluş felsefesi itibariyle bildiğiniz gibi “GNP”nin büyütülmesi veya işsizliğin azaltılmasına yönelik değil, borcun ödenmesini sağlamaya yönelik bir kurum ve faizde düşüşe sıcak bakmayacağını tahmin ediyoruz. Bir çelişki yok mu? İkinci sorum; Merkez Bankalarının bu dönemde piyasaya verdiği aşırı likidite önümüzdeki dönemde bu krizin sonlarına gelindiğinde enflasyona sebep olacak, yüksek bir enflasyona, katılıyorum. Acaba buna sebep olmadan bir şekilde likiditeyi emip enflasyonsuz o dönemi atlatma şansı görüyor musunuz, yine Merkez Bankaları tarafından? PROF. DR. VEFA TARHAN- O zaman enflasyon politikasını uygularsın, enjekte ettiği parayı o zaman çeksin. Tabii bir müddet enflasyon olacakta, enflasyon için en önemlisi beklentileri kırmak, yani çok zordur, onu Sayın Serdengeçti bence çok başarılı bir Merkez Bankası Başkanıydı, beklentileri kırabildi. İlk sorunuz neydi, özür dilerim. Şimdi Türkiye’nin sicili çok iyi, Türkiye, IMF’nin dünyaya gösterdiği bir başarı örneği, onun için sanıyorum IMF’de şey değil biliyorlar onlarda durumu, onlar herkes aynı reçeteyi verir, haklısınız, ama görüyorlar durumu. Türkiye değil, bütün dünyadaki durumu görüyorlar, umuyorum, sanıyorum, eskisi kadar katı olmayacak, herkes farkında durumun nasıl olduğunun, ümidim katı olmayacakları şeklinde, çok güzel sorular sordunuz teşekkür ederim. Ama ben söylemeyeyim siz karar verin, kendimi kötü hissediyorum, çünkü beyefendinin eli kaç defa kalktığı için söz veremedim, buyurun. ALİ NAFİZ KONUK- Ali Nafiz Konuk. Hocam, bize bir tabiat kanunu öğrettiler, yoktan hiçbir şey varolmaz, varolan hiçbir şey yok olmaz, böyle bir tabiat kanunu olduğu söylenir, ki bizde az çok doğruluğunu görüyoruz yaşamımızda. Şimdi bunu ekonomiye uyarlarsak, bu kriz nedeniyle tabii büyük kayıplar oldu ve daha da olacak. Ama bunun karşılığı bir şey doğru ise, bir büyük kazanç sağlayan şirketler, bankalar, devletler, yani bir yerde acaba bu kriz bir zenginliğin el değiştirmesine mi yol açacak, yoksa hakikaten bir şeyler buharlaşıp yok olacak mı? Yani varolan bir şeyler yok olacak mı, o bizim bildiğimiz tabiat kanununu burada geçerli değil mi acaba, bu konuda ne düşünüyorsunuz? PROF. DR. VEFA TARHAN- Benim düşüncem değil, burada net kazanç yok, siz diyorsunuz ki, birisi kaybediyorsa birisi kazanıyor. Değil, yani aşağı yukarı herkes kaybediyor. Özel sektör kaybediyor, finansal sektör kaybetti, hisse senedi yatırımcısı kaybetti vesaire. ALİ NAFİZ KONUK- Elinde nakit bulunduran.. PROF. DR. VEFA TARHAN: Warren Buffet. ALİ NAFİZ KONUK- Çok avantajlı piyasaları elde etmek açısından. PROF. DR. VEFA TARHAN- Para olması lazım elinizde, borsada 26,5 trilyon buhar oldu. Bakın bir “Warren Buffet” hikayesi anlatayım. Herkes bu adam bu adam para istiyor, “General Electric” bile para istiyorsa ve aldı sanıyorum 5 milyar dolar. Diyorlar ki, çok çok istismar etti “Warren Buffet” bu şirketleri, çünkü ümitsiz vaziyette herkes. Ama işi şey, 5 milyar yatırdı, imtiyazlı hisse senedi alarak, hem diyor ki, “General Electric” dünyanın en iyi şirketi diyor ve hem de gidip hissedarı olmuyor, hissedarın ötesinde, yani bono sahiplerinin arkasında. Ve size anlattığım o opsiyonu da alıyor. Yani, “General Electric” 5 milyar alıyor, bu imtiyazlı hisse senedinden yüzde 10 temettü edecek, bu büyük para ve diyor ki, “Warren Buffet”a, istediğin zaman rakamın limitin kaç tane 24 dolardan hisse senedini satın alabilirsin diyor. Şimdi bu öyle iyi bir şey ki, mesele “Golden Sachs” 115 dolardı gitti, bu anons edilir edilmez 115 dolardan hisse senedini alabilirsin anlaşmasını yaptı, işte önümüzdeki beş sene şu kadar hisse senedi alabiliyor ve anında kâr ediyor adam, yüzde 10 alacak ona ilaveten, çünkü bu anons edilince 130 oldu ve millet dedi ki, “bu adam yatırım yapıyorsa bu şirket iyidir” dedi, ismini satıyor, damgayı satıyor. Bu adam için çok iyi bir yatırım, ama şirket içinde çok iyi yatırım. Mesela “Golden Sachs” ın planı şuydu: “Warren Buffet”dan 5 milyar alacak, diğer hissedarlarına, önemli hissedarlarına telefon edecek, bakın Warren Buffet yatırım yaptı sizde 5 yatırın diyecek. “Golden Sachs” üç defa gitmiş “Warren Buffet”a ve üç defasında her seferinde teklifle, sana şu şekilde bir kâğıt satmak istiyoruz, “Warren Buffet” hayır diyor, dördüncü defa telefon ediyorlar, “What does it take?” diyorlar, “Warren Buffet, şartın ne sen bize yazdır şartlarını” diyorlar ve ondan sonraki diyor ki, “Golden Sachs”un genel müdürü, “devam edeyim mi” diyor. Şimdi bu çok esprili bir adam “Warren Buffet” diyor ki, “ben 83 yaşında olabilirim, ama bir hanım gelmiş benim önümde striptiz yapıyor, striptizin ortasında durmuş devam edeyim mi diye soruyor, tabii ki devam et” şeklinde cevap veriyor. Bu da tabii devam et demiş, yani resmen adamlar artık sen söyle diyorlar, şartlarını sen söyle diyorlar. Bu adam ama bakın çok eleştirildi, internette göklere çıkartılırken, o internet şirketlerinin yüzde 95’i battı, yatırmadı. Yani bu adam 30 sene önce aldığı üç odalı bir evde oturuyor, ama şey diyor, ben her sabah dans ederek işe gidiyorum diyor, işe gidip ne yapıyor biliyor musunuz, teknoloji değil, kalem, kâğıt “Annual Reports” okuyor, bu ne kadar sıkıcı bir şey. Bizdeki bilgisayarda bugün “yahoo”dan şuradan dünyanın bilgisi var, onu “process” etmesini biliyor adam, nasıl, bilmiyorum çok ender adam var. Yani başarılı, “Coca-Cola”nın yüzde 20’si onundur, ama hiç karışmaz işine, beğendiği şirketleri alır. Aynı zamanda “operation” yapan şirketleri de vardır, mesela sigorta şirketi vardır, çalıştırır. Bundan faydası olan şu anda parası olanlar, yani dibi hiçbir zaman yakalayamazsınız da, herhalde dibe yakın yani. BİR KATILIMCI- Birinin felaketi, birinin de saadeti olacak. PROF. DR. VEFA TARHAN- Eğer paranız borsadaysa buhar oldu yok. Ama borsa bunu görmüşseniz, parayı park etmişseniz büyük fırsatlar var; şirket satın alma sahasından tutunda, menkullere vesaire. Ama onun içinde para lazım, var, dünyanın parası var, “Hedge” fonlarında var, “Private” denenlerde para var, saha kenarında duruyor herkes hâlâ o güvenleri yok, bir gün çözüm o olacak, o kadar para bekliyor ki saha kenarında, bir anda birisi diyecek ki, tamam durum döndü, güven, ondan sonra çığ gibi herkes girecek, ne zaman olacak, maalesef kristal kürem yok. Buyurun beyefendi. HAYRETTİN ÇAYCI- Hocam çok teşekkür ederim, Hayrettin Çaycı. PROF. DR. VEFA TARHAN- Ben teşekkür ederim. HAYRETTİN ÇAYCI- Türkiye’nin öyle bir MR’ını çektiniz ki, dışarıdan bu kadar iyi görüyorsunuz, içeride olsanız herhalde hiçbir sorunumuz kalmayacak. Benim sualim, özellikle şu anda tespit edilmiş değerlerden ziyade, şu anda dediniz ki, Avrupa’nın durumu Amerika’ya göre daha kötü, acaba size göre şu anda bu parite, Euro-Dolar paritesi, reel sektörü Türkiye’de çok etkiliyor, o hangi seviyelerde olabilir önümüzdeki günlerde ve bir de Türk parası özellikle; çünkü biz hâlâ Merkez Bankası diyor ki, yıl sonu kurumuz 1435 diyor, bankalara soruyoruz 1500–1700 arasında olur diyor, halbuki şu anda son krizde, daha Türkiye’ye gelmedi kriz, Türk parası bir ara bütün dünya paralarına göre Dolar karşısında en fazla değer kaybeden para oldu, yüzde 33–34 değer kaybetti. Sizin acaba bu görüşünüz nedir, bu konuda da bilgi verebilirseniz teşekkür ederim. PROF. DR. VEFA TARHAN- Benim görüşüm şu: Kriz filan olmasına rağmen dünyada hâlâ tek rezerve tank var, Euro rezerve tank değil, onun için Dolar kazanmakta, değer kazanmakta Euro’ya karşı ve kazanmaya devam edecek. Çünkü Amerikan ekonomisi çok daha esnek bir ekonomi, birkaç sene önce okudum, ne bileyim Avrupa’da Renault fabrika kapatacak, komisyon kuruyor, akademisyenler, sanki akademisyenler işten anlarmış gibi. Amerika’da kapatıyor, Amerika gibi böyle dışarıya açık yok, her ülkede torpil olur. Ama “…tekros”un ne olduğunu biliyor musunuz, likayat, yani tam Türkçesini bilmiyorum, ilerlemeniz kabiliyet kökenli, yani Hintlisin, Türksün, şusun, busun kabul ediyor. Japon toplumu kabul ediyor mu yabancıları, etmiyor, en iyi beyinleri çekiyor. Bakın Amerika şunu öğrendi, imalatta avantajı yok, Amerika’da iki şirket kaldı bilgisayar imal eden, “Dell” ve “HP”. Amerika’da televizyon inşa eden şirket yok, Amerika belki otomotiv sektöründen silinecek. Ama başka şeylere bakıyorsunuz, tasarım, “creativity” kredibilite istihdamı, Türkiye’nin de işte öyle yapması lazım, imalattan çekilsin demiyorum, nerede avantajın olduğunu bulması lazım. Mesela film, filmler nerede yapılıyor, hepsi Amerika’da yapılıyor, eğlence, müzik, neyse bunlar önemsiz gibi gelebilirde, yazılım, bilgisayar, bilmem ne, bunlar hep Amerika’da oluyor. Her ülkenin birtakım avantajı var, onların avantajı dediğim gibi esneklik olması, en iyi beyinleri çekebilmesi ve likayat, Türkçem çok kötü kusura bakmayın, likayata göre insanları bir yere getirmesi. Tabii orada da var, her yerde olduğu gibi torpil falan, ama en az bence. Ülkelerin içinde en az olduğu… HAYRETTİN ÇAYCI- Peki bu parite nereye doğru yönlenecek sizce? PROF. DR. VEFA TARHAN- Siz tabii pariteye geliyorsunuz tekrar, bende ondan kaçıyorum. Parite rakam söyleyemiyorum, Dolar, Euro’ya karşı benim görüşümce değer kazanmaya devam edecek, bence TL çok çok uzun müddet yerçekim kanunlarını ihlal etti, değeri aşırı, düşecek. Ben şimdi bir kokteyl partisine gittiğim zaman “Finans Profesörü” deyince hemen soruyorlar, hangi hisse senedini alalım diyorlar, benim standart cevabım var, “Yahu ben bu işi biliyor olsam profesör olur muyum” diyorum. TUĞRUL KUDATGOBİLİK - Hepiniz namına Sayın Profesöre teşekkür ediyorum. Necati Bey, köşe yazarı sizden söz istedi. PROF. DR. VEFA TARHAN- Tamam, bir dakika bir şey söylemek istiyorum. Bu benim için çok çok güzel bir tecrübe oldu. Sizde öyle diyorsunuz ama inanın ben eğer dediğinizin doğru olduğuna inanıyorum, en az sizin kadar benim içinde bir haz oldu sizlerle görüşmek, görüş alışverişi yapmak, umarım tekrar böyle bir fırsatımız olur. TUĞRUL KUDATGOBİLİK- Efendim, Necati Doğru Beyefendi ekonomist Türkiye’de. NECATİ DOĞRU- Efendim çok teşekkür ederiz bu güzel konuşmanız için. PROF. DR. VEFA TARHAN- Ben teşekkür ederim. NECATİ DOĞRU- Belki münasebetsiz bir soru olacak, ama mutlaka sizi yakalamışken sormalıyım diye düşündüm. Şimdi krizin Türkiye’de derinlikli olarak yansımakta olduğunu geleceğini, geldiğini söyleyenler ve önlem alınmasını söyleyenlere karşı, işte güven unsurunun, sizin sıraladığınız önerileri sıralayarak söyleyenlere bizim Başbakanımız şey dedi, bu ağlama sıfatını ağlayanlar diye bir sıfat yükledi ve bugünkü gazetelerde de var, “Ağlayanların gömüde paraları vardır” dedi. PROF. DR. VEFA TARHAN- Gömüde ne demek? NECATİ DOĞRU- Gömüde yastık altında demek. PROF. DR. VEFA TARHAN- Bazen anlamıyorum, “IMF bizim ümüğümüzü sıkacak”, bilmiyorum nedir, ben o kadar genç değilim, isterdim ki daha da genç olayım, bilmiyorum yani. BİR KATILIMCI- Boğazını sıkmak. PROF. DR. VEFA TARHAN- Peki ben lisedeyken niye bu lisan kullanılmıyordu, buyurun Necati Bey. NECATİ DOĞRU- Şimdi gömü ve ümük kelimeleri halkın kullandığı bazı yerel kelimeler olduğu için onlar kullanılıyor. Gömüde ağlayanların, şikâyet edenlerin ki bunlar reel sektörün önde gelen temsilcileri oluyor. Onların gömüde paraları vardır, yani yastık altına götürülmüş paraları vardır. PROF. DR. VEFA TARHAN- Umarım biraz vardır yani… TUĞRUL KUDATGOBİLİK - Bende umarım. PROF. DR. VEFA TARHAN- Çünkü ona finansal esneklik derler. Yani şirketler ileride durumun ne olacağını bilmedikleri için, piyasa koşullarının, yani para bulma piyasa koşullarını bilmedikleri için ya kredi kapasitesinden daha azını kullanırlar, ne olur, ne olmaz diye. Her şirketin bir avantajı var, birtakım şirketler pazarlama konusunda iyidir vesaire. “De Pont” mühendislik şirketi, piyasalar kötüleştiği zaman, diyelim ki fiyatlar düştüğü zaman, marjlar azaldığı zaman bunların politikası nedir biliyor musunuz, gider en yeni teknolojiyi kurar, onun için ister ki, “product market” ürün stratejisini finansal piyasalar kösteklemesin ister. Onun için şu kadar para alabilme kapasitesi varsa, onun altında alır ve nakitte tutar. Çünkü o şekilde savaşır, savaşır dediğim kârlarını çoğaltması, marjlarını artırması için maliyeti düşük en yeni teknolojiyi uygulaması lazım, onun içinde paraya ihtiyacı var. Umarım sizlerde az çok vardır, ama siz biliyorsunuz onu. NECATİ DOĞRU- Ben size soracaktım. Siz dünya finans sistemini yakından izleyen ve o labirentlerin nasıl hareket ettiğini gören birisi olarak… PROF. DR. VEFA TARHAN- Dünya kadar para var bankalarda... NECATİ DOĞRU- Türk özel sektörünün gömüde parası olabilir mi gerçekten? TUĞRUL KUDATGOBİLİK - Sanayicinin böyle bir parası olur mu Necati Bey, siz sanayinin içindesiniz 30 senedir. Sanayici parasını kullanır, sanayici üretim yapar, ihracat yapar. Sanayicinin böyle yedekte bir parası var, gömüde parası var, burası neresi? PROF. DR. VEFA TARHAN- Şunu da düşünün, şirketler niçin “exist” ederler, niye vardır? Şimdi ben yatırımcıyım para var elimde, ama ben yazılım yapamıyorum, ama ne bileyim ilaç sektörünün iyi olduğunu düşünüyorum, ilaç imal edemiyorum, şirket onu biliyor. Dolayısıyla şirketin elinde parayı alıp, yani en yüksek getiri sağlayacağı nedir, ürün. Yani bildiği işe yatırmasıdır, şirketin bu parayı bir stratejik neden dışında, onun dışında o parayı tutma, o paradan sağlayacağı getiri, o parayı yatırırsa üreteceği maldan sağlayacağı getiri kadar olamaz, zaten olursa şirket olmaması lazım, tamamen finansal yatırımcı olması lazım. TUĞRUL KUDATGOBİLİK - Efendim, size tekrar çok teşekkür ediyorum. Hakikaten çok değerli bir konferans dinledik, sizinle geçirdiğimiz bu yarım gün bana çok büyük bir haz verdi, sanıyorum bütün dostlarım, arkadaşlarımda aynı hazzı aldılar. Şimdi müsaade ederseniz hemen işyerlerimize koşalım ve bu öğrendiğimiz bilgi ve yeni işler yapmaya başlayalım. Çok teşekkür ederim. PROF. DR. VEFA TARHAN- Ben teşekkür ederim.