RETURNSHIP - ARI MEZUNLAR DERNEĞİ

Transkript

RETURNSHIP - ARI MEZUNLAR DERNEĞİ
SAYI: 06 • OCAK 2016 • www.arimezunlari.org.tr
YONCA BAYGIN
Radyonun içinde bir
‘küçük kadın’
Tüm yönleri ile
RETURNSHIP
TULUM Meksika
Op. Dr. Semra ÖZER ve
Ceren TUNCER’le
Önemli bir hak “Ücretsiz İzin”
“aktif doğum”
üzerine konuştuk
Dayanılmaz Sırt Ağrılarınız mı var?
ISSN: 2148-9106
ARI’DA BAŞARI BİR GELENEKTİR
ÖSYS 2015 YERLEŞTİRME SONUÇLARIMIZ
ADI SOYADI
ÜNİVERSİTE
BÖLÜM
ADI SOYADI
ÜNİVERSİTE
BÖLÜM
ÜNAL EGE GAZNEPOĞLU
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu)
TUĞHAN TUNÇ
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
ATAKAN BÜYÜKOĞLU
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu)
NAZLI DİKMEN
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İşletme (İngilizce)
YAKUP GEREDELİOĞLU
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi (İngilizce)
ECE ALKAN
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Psikoloji (İngilizce)
EGE BÜKE
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ
İşletme (İngilizce)
MERVE BAĞCI
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Endüstri Mühendisliği (%25 Burslu)
ARDA CAN YILDIRIM
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi
RUKİYE ÇOM
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ
Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) (%75 Burslu)
DAMLA KAHYA
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Endüstri Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu)
ENDAM ELHAKAN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Endüstri Mühendisliği (%25 Burslu)
İNCİ EKİN ÖZKARDEŞ
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Endüstri Mühendisliği (İngilizce)
ZORLU TUNA KOÇ
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği
SALİH KAĞAN DURMUŞ
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Havacılık ve Uzay Mühendisliği (İngilizce)
BARAN ÜNAL
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) (%50 Burslu)
ÖMER FARUK KANMAZ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce)
ZEYNEP ORHAN
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
Görsel İletişim Tasarımı (İngilizce) (%50 Burslu)
ECE ATALAY
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi
TERKEN GÜREL
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İktisat (İngilizce)
HASAN ONUR YURTKULU
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Makine Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
ALİ UFUK ERCAN
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
BİLGE SU ASLANGÖREN
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi
GÜLSE CİNER
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
Mimarlık (İngilizce)
BERK BOZAT
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
İnşaat Mühendisliği (İngilizce)
CEMRE BAŞAK ÇEÇEN
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESiİ
Mimarlık (İngilizce)
Endüstri Mühendisliği (İngilizce) (%25 Burslu)
KUTAY CANKAT DOĞAN
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi
SILA BİRGÖREN
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
EZGİ GÜR
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Kimya Mühendisliği (İngilizce)
BUĞRA ALP MEMİŞ
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce)
BATU ALTIPARMAK
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce)
ALPEREN ENSONRA
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
EGE EFEKAN CEYLANER
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce)
OĞUZ MERT DURMUŞ
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) (%25 Burslu)
ALİ KAAN SÜNNETÇİOĞLU
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği (Tam Burslu)
SARP ÇAVUŞLAR
TED ÜNİVERSİTESİ
Mühendislik Programları (İngilizce)
CANBERK UYAR
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Endüstri Mühendisliği (İngilizce)
HARUN DEMİRCİ
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Makine Mühendisliği (İngilizce)
MEHMET EMİN YOLDAŞ
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
MERT TAŞ
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Makine Mühendisliği (İngilizce)
ANIL BULUT
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
CANSU BEKİŞ
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
İşletme
TUĞÇE TUNÇ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Kimya Mühendisliği (İngilizce)
BUSENUR ALTINTOP
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce)
ÇELEN ÖNDER
TED ÜNİVERSİTESİ
Mimarlık (İngilizce) (%50 Burslu)
MERVE NUR ERYILMAZ
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
İşletme
MERT ALAGÖZLÜ
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Makine Mühendisliği (İngilizce)
ATABERK SARAÇOĞLU
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce)
KAYRA TURGAY
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ
Tıp Fakültesi
CANBERK CEVİT
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Uluslararası Ticaret (İngilizce) (%50 Burslu)
MELİS ECE TAŞKIN
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İktisat (İngilizce) (%50 Burslu)
AYÇA ALTINSOY
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce)
DEREN DEMİREL
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Biyoloji (İngilizce)
NESLİHAN ARSLAN
BARTIN ÜNİVERSİTESİ
Fen Bilgisi Öğretmenliği
NİLSU KARATAY
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Makine Mühendisliği (Tam Burslu)
BEDİRHAN ALABUĞA
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
İktisat (İngilizce) (%50 Burslu)
DORUK GÜRAYLI
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
SERAY ÖZEN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
İşletme (%25 Burslu)
EBRU YÜRÜK
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
ÖZGE YARGA
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce)
AYŞE ZEYNEP ÖZTÜRK
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Meteoroloji Mühendisliği
YUSUF ŞİMŞEK
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı
SU ERGENELİ
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) (%50 Burslu)
ALPER ÇETİN
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Bankacılık ve Finans (İngilizce) (%50 Burslu)
YAĞMUR KOCABAŞ
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
UMUT ORANLI
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
Pilotaj
BENGİSU ESEN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Beslenme ve Diyetetik
MERT SANCAR
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Tarla Bitkileri
YAREN KANTARCI
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği (%50 Burslu)
MUHAMMED TAHA GÜL
İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (%25 Burslu)
AHMETCAN ÖZDEMİR
SABANCI ÜNİVERSİTESİ
Mühendislik ve Doğa Bilimleri Programları (İngilizce)
UĞURCAN TOPCU
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Turizm ve Otel İşletmeciliği (İngilizce) (%50 Burslu)
NİZAMETTİN SELİM
ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ
İnşaat Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
SERHAT DAĞCI
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
İnşaat Teknolojisi
ECE SU KOL
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Psikoloji
BERKAY ÖZEY
ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ
İç Mimarlık
KEMAL TOGAN ÇEVİK
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
Hukuk Fakültesi
ECE GÖZENELİ
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
Moda Tasarım
www.ariokullari.k12.tr
Ali Güleç 1996 Mezunu
(2-6 yaş)
Arı Okulları eğitim kampüsü içerisinde yer alan Önokulumuzda; sevgi dolu ve güvenli bir ortamda
minik arılarımızı, zengin öğrenme deneyimleri ile başarılı bir geleceğe hazırlıyoruz.
ARI ÖNOKUL - ARI İLKOKULU - ARI ORTAOKULU - ARI ANADOLU LİSESİ - ARI FEN LİSESİ
/ariokullari
/AriOkullari
/ariokullari
www.ariokullari.k12.tr
içindekiler
20
10
10
İŞ HAYATINA YENİ BİR BAŞLANGIÇ:
“RETURNSHIP”
14
YONCA BAYGIN İLE RÖPORTAJ
20
KONUT ALIM-SATIMINDAN DOĞAN VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLER
24
ARI GİBİ ÇALIŞKAN OLMAK
28
MEKSİKA’NIN EN BOHEMİ; TULUM...
32
YENİ YILDA YENİLİKLERE GÖZ KIRPIN
28
14
34
KENTİN BULUŞMA MEKANLARI: MEYDANLAR
38
ÜCRETSİZ İZİN
42
MUCİZE VE ŞİFALI LEZZET: YER ELMASI
44
KAYIP ŞİİR DEFTERİ
48
TATİLİN EN KEYİFLİ ŞEKLİ: “MAVİ TUR”
24
32
42
38
34
sayı
Hukuk Danışmanı:
06
Coşkun Samancı
Finans Sorumlusu:
Yayın Sahibi:
Arı Eğitim Öğretim Tesisleri
Sanayi Ticaret A.Ş adına Sıtkı ALP
Nurullah Çelebi
Genel Yayın Yönetmeni:
Ali Güleç
Deha Çaman
Sorumlu Yazı İşleri:
Elif Şanlı
Editör:
Seda Tarman
Haber Koordinatörü:
Cihan Aydos
Reklam Satış Sorumlusu:
Duygu Akın
Dijital Yayın:
ISSN 2148-9106
Yayın Türü:
Süreli Yayın - 3 Aylık
Dili:
Türkçe - İngilizce
Yayın İçeriği:
Ticari, İktisadi, İlmi, Siyasi, Akademik
Katkıda Bulunanlar:
Aslı Karaboğa Cömertpay, Bağışhan Yüksel,
Bertan Özbaş, Beyza Sinem Çağlar, Burcu
Aksongur, Burcu Kocatüfek Özyılmaz, Ceren
Tuncer, Coşkun Samancı, Deniz Kutlu, Duygu
Akın, Ece Akkuş, Elif Güliz Bayram, Elif Koca,
Emel Demirel Emür, Evrim Turan, Gürhan Kara,
Keiko Belir Yarar, Nurullah Çelebi, Onur Bayer,
Semra Özer, Yonca Baygın
Dağıtım:
Kurye eliyle
Dergi ve Kapak Tasarım:
Turuncu Creative
Baskı:
Turuncu Creative
Cevizlidere Mah. 1288 Sok. No: 1/7
Çankaya - ANKARA
Tel: +90 312 285 70 20
www.turuncucreative.com
Basım Tarihi:
Ocak 2016
Yönetim Yeri:
Öğretmenler Caddesi Çukurambar Mah.
16/A 100. Yıl - ANKARA
Tel: +90 312 286 85 85
Fax:+90 312 286 85 94
Okur önerileri ve yorumlar için:
[email protected]
Türkçe dilbilgisi yazım kuralları
Turuncu Creative tarafından
uygulanmıştır.
52
48
44
60
52 TOZU DUMANA KATTIM DA GİRDİM
BEN BU YILA…
54 ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SIK GÖRÜLEN KIŞ HASTALIKLARI
54
60 TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA
“ZİNA VE BOŞANMA”
68
66 SANAT SINIR TANIMAZ (mı?)
68 DOĞUM “BEBEĞİN DÜNYAYA, KADININ DA ANNELİĞE GEÇTİĞİ” MUHTEŞEM BİR SÜREÇTİR
72 SEYAHAT RUHA İYİ GELİR
76 STRES DEPRESYONA YOL AÇAR MI?
66
78 YAPTIRIMIN GÜCÜ
82 SİZİN DE DAYANILMAZ SIRT AĞRILARINIZ MI VAR?
72
76
86 BİR YABANCI DİLDE AKICI KONUŞTUĞUNUZA NASIL EMİN OLURSUNUZ?
86
82
78
dashama
king dancer
dancing
dog yoga
pose
urdhva kapotasana
dhanurasana
natarajasana
dancer
YOGA
Basvurularınız için;
286 57 27 - 286 57 50
www.arisports.com.tr
EDİTÖR EDITOR
[email protected]
İçimizdeki yeni yıl heyecanı ile hepinize merhaba,
6. sayımız ile 2016 yılına başlıyoruz.
Dikkatimizi çeken iki farklı proje ile karşınızdayız. Heforshe
cinsiyet eşitliği için dayanışma hareketi ve Binyaprak kız
kardeşlik networkü. Cümleler ve başlıklar ne kadar farklı olursa
olsun bu iki platformda da bahsedilmek istenilen toplum
kavramının yapı taşı olan kadın ve erkeğin bu dünya da aynı
– benzer amaçlar için var oldukları ve birlikte aynı kurallar
çerçevesinde yaşamak ve çalışmak zorunda olduklarıdır.
Herforshe erkeklerin, kadın ve kız çocuklarının maruz kaldığı
eşitsizliklere farkındalık yaratarak karşı gelmelerini isterken,
Binyaprak networkü de kadınların ve genç kızların toplum
içindeki duruşlarına ve başarılarına ilham kaynağı olmayı
istiyor. Dediğim gibi öğrenmenin yaşı yok, iki projeyi de
web sayfalarından detaylı bir şekilde inceleyebilir, içinde
bulunduğunuz toplumun yaşam kalitesini arttırabilirsiniz.
Ayrıca toplumsal sağlığımızın önemi gereği Türkiye Veremle
Savaş Dernekleri Federasyonu’na da dergimizde yer verdik.
Beşinci sayımızda bizlerle olan sevgili Alper Kendirli’ye, Berkan
Bayram’a, Işıl Erbil Barel’e, Seçil Gökçen Cin’e , Handan
Özdemir’e, Serkan Gül’e, Esin Özdemir Barak’a, Ece Akkuş’a
gönülden teşekkürler.
5.sayıda başlatmış olduğumuz “İçimizden biri” bölümüne
fırsat buldukça yer vermeyi istiyoruz. 2.kuşak Arılıların, anne
veya babaları ile aynı sıraları paylaşmaları, aynı kültür ve
eğitim ile büyümeleri Arı Camiamız için bir mutluluk ve gurur
kaynağıdır. Yine aynı düşünce ile sizlerden gelen makalelerin
yanı sıra, bizlere emek veren saygıdeğer öğretmenlerimize de
ropörtaj bölümünde yer vermeye çalışacağız.
Yeni bir yıl yeni kararlar, yeni hedefler için fırsat veriyor hepimize.
Genelde zamanın yetersizliğinden yakınıyoruz. Sanırım sorun
bizim organize olamamamızdan ya da tembelliğimizden
kaynaklanıyor. İnsan büyüdükçe yapamadıklarını düşünüp,
keşke ile başlayan cümleler kurmaya başlıyorsa sistem
yavaşlıyor demektir. Ben bunun çözümünü “ömür boyu
öğrenci kal” felsefesinde buldum. Tıpkı çalışkan bir öğrencinin
yaptığı gibi yaşımız ne olursa olsun, sürekli öğrenmeye hevesli,
yenikliklere ve teknolojiye açık bireyler olmalıyız. Yani demek
istediğim 37 yaş piyanoya başlamak için geç değildir. Veya
43 yaşında yabancı dil öğrenmeye başlamak, hatta doktora
için ücretsiz izin alıp yurt dışına gitmek zaman kaybı değildir.
Kısacası yaşımızın engeli yok, yıllar geçtikçe zamanın kıymeti
artıyor. Yılbaşlarının kıymetini bilip, en başta kendimiz için,
ailemiz, varsa çocuklarımız için, dostlarımız ve sevdiklerimiz
için güzel kararlar alıp faydalı hedefler için kolları sıvamalıyız.
Hayatı yakalayabilmek, sevgiyi kaçırmamak ve keşke
dememek için bir 365 günümüz daha var. Tüm ekibim adına,
başta dernek başkanımızın ve değerli yönetim kurulumuzun,
BeeLife yazar ekibimizin, bugüne kadar dergimizde yer alan
tüm mezunlarımızın yeni yılını kutlar, her şeyin gönlünüzce
olmasını, mutluluk ve huzur içerisinde tüm beklentilerinizin
gerçekleşmesini dilerim.
Dostça kalın, sevgiyle kalın.
Seda TARMAN
ARIMED Genel Sekreteri
ARIMED Secretary General
www.arimezunlari.org.tr
07
• 6-14 YAŞ YÜZME OKULU
• HER YAŞ GRUBU İÇİN ÖZEL DERSLER
Çukurambar Mah. Öğretmenler Caddesi No: 16/B Çankaya - Ankara
Tel: 0.312.286 57 27 - 286 57 50 - 286 42 78 • Faks: 0.312.286 42 21 • e-mail: [email protected]
www.arisports.com.tr
BAŞKANIN MESAJI
[email protected]
Merhaba 2016…
Yeni başlangıçların heyecanını içimde hissediyorum. Kocaman bir yıl sanki saniyeler içerisinde bitmek üzere. 1996 yılında liseden mezun olduğum gün de tıpkı
böyle hissediyordum. Zaman su gibi akıp geçiyor. Biz 1996 mezunları, 2016 yılında
liseden mezun oluşumuzun 20.yılını kutlayacağız. Bu heyecanı tüm dönem arkadaşlarımda da hissetmek müthiş gurur verici. Bizim için oldukça anlam ifade eden
20.yıl buluşması için 1996 mezunlarımız ile etkileşim içerisindeyiz. Bugün sanki, o
eski günleri tekrar yaşıyor gibiyiz. Dergimizin bu sayısı ile tüm Arı Lisesi ve Arı Fen
Lisesi 1996 mezunlarımıza sevgilerimi ve özlemlerimi iletiyorum.
Bee Life artık beklenilen ve talep edilen bir dergi olmuştur. Bu seviyeye ulaşmasından ötürü dergimize sahip çıkan başta dernek üyelerimize, reklam veren katılımcılarımıza ve emeği geçen çalışanlarımıza saygılarımı ve teşekkürlerimi iletiyorum.
ARIMED’in mezunlarımızın teveccühlerini kazanmış olması bizler için ayrı bir gurur
kaynağı oluşturmaktadır. Mezunlarımızla yaptığımız aktiviteler ve görüşmelerimizde aldığımız geri bildirimler derneğimizin, mezunlarımız arasında “iletişim referans
noktası” olarak görülmesinin, önceki yıllarda var olan eksikliğimizi tamamladığına
işaret etmektedir. Derneğimize katılımlar artan bir ivme ile devam ederken, bu hızlı
tempo içerisinde yılsonunda hedeflediğimiz üye sayısına ulaşacağımızı tahmin ediyorum. Birçok mezunumuzdan deneğimizle ilgili birçok fikir ve projeler iletilmektedir. Bu anlamlı katılımları yönetim kurulu üyelerimizle birlikte değerlendiriyoruz.
Siz kıymetli mezunlarımızın tüm fikir ve projelerine açık olduğumuzu bildirmek ve
düzenlediğimiz etkinliklere katılımlarınızın artmasını dilemekteyiz. Unutmayınız ki
derneğimizin sahipleri siz değerli mezunlarımızsınız. Lütfen bizlerle olumlu ya da
olumsuz paylaşımlarınızı arttırınız, bu şekilde derneğimizin geleceğini, birbirimizden beklentilerimizi ve projelerimizi şekillendirebiliriz.
Geçtiğimiz dönemlerin 20.yıl kutlamalarında olağanüstü çabalar sarf ederek, dönem arkadaşlarını bir araya getirmek için zaman ve emek harcayan, organizasyonlarda yer alan mezunlarımıza bu günlerinin anısına birer plaket vermeyi planlıyoruz.
Gönülden katkı sağlayan bu mezunlarımızla, bir sonraki sayımıza kadar bu etkinliğimizi geçekleştireceğimizi umuyorum. Mezunlarımız ve eski öğretmenlerimizin
birlikte gerçekleştirdikleri basketbol maçının fotoğraflarını internet sitemizden
yayınlamıştık. Bu konuda sayısız dönüş aldığımı ve bir sonraki maçtan haberdar
edilmek isteyenlerin oldukça çok sayıda olduğunu bilmenizi isterim. Anıtkabir ziyaretimizde bizleri yalnız bırakmayan mezunlarımıza ve son sınıf öğrencilerimize
ve elbette öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum. Önümüzdeki yıl sonu itibari
ile tüm dönem mezunlarımızı kapsayacak bir almanak planladığımızı ve dileyen
mezunlarımızın iletişim ve iş bilgilerini de içerecek kitapçığı bir aksilik olmaz ise
gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu vesile ile iletişim ağımızın kuvvetleneceğini ve
ayrıca ticari ve sosyal ilişkilerin daha da büyüyeceğini umuyoruz. Bu konuyla ilgili
katkı sağlayabileceğini düşünen tüm mezunlarımızla iletişime geçmek istiyoruz.
2016 yılı hepinize güzellikler getirsin. Sevdiklerinizle birlikte huzur ve mutluluğu
sonuna kadar hissedeceğiniz bir yıl olması ümidiyle… Tüm dönem Arı Mezunlarına sevgilerimi ve güzel dileklerimi yolluyorum…
Ali GÜLEÇ
Arı Okulları Mezunlar Derneği
Başkanı
www.arimezunlari.org.tr
09
İŞ DÜNYASI
10
İŞ HAYATINA
YENI BIR BAŞLANGIÇ:
“RETURNSHIP”
Sadece ülkemize özgü olmamakla birlikte dünyanın birçok
ülkesinde, özellikle kadınlar için “iş hayatına ara verme” kavramı
ile düşünülenden daha sık karşılaşılmaktadır
Emel DEMIREL EMÜR
1994 Mezunu
06.06.1976 Ankara doğumlu olan Emel Demirel Emür, ortaokul ve lise eğitimini Arı
Okullarında 1994 yılında tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden Endüstri Mühendisi olarak mezun oldu. Uzun yıllar otomotiv sektöründe Satınalma Mühendisi olarak çalıştı. Evli ve bir çocuk annesi olan Emel Demirel
Emür kızına daha fazla zaman ayırmak için yoğun iş temposuna ara verdi ve halen
Çankaya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği dalında yüksek
lisans öğrencisidir.
“İş hayatına ara verme” kavramı; büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kişiler için evlilik, doğum, ekonomik kriz
ya da diğer sebeplerle bir yıl ya da daha fazla süre aktif çalışma hayatından uzaklaşma olarak tanımlanmaktadır.
Sadece ülkemize özgü olmamakla birlikte dünyanın birçok
ülkesinde, özellikle kadınlar için “iş hayatına ara verme” kavramı ile düşünülenden daha sık karşılaşılmaktadır.
ya da dönemsel projelerde görevlendirilmek üzere anlaşmalar
yapılabiliyor.
Goldman Sachs yatırım bankasındaki uygulamada, 10 haftalık ücretli bir program söz konusu. Bu program deneyimli stajyerlere kendilerini çeşitli alanlarda gösterme imkânı sağlıyor.
Örneğin; Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 yılı verilerine
göre, ilk işe atıldıkları yıllarda (20-25 yaşlarında) kadınlar işgücünün yüzde 37’sini temsil ederken, ileriki yıllarda (25-29
yaşlarında) bu oran yüzde 29’lara kadar düşmektedir.
Sıklıkla karşılaşılan bir durum olmakla birlikte; ara verme süresi uzadıkça, (iki yıl ve daha fazlası) bu tip kişilere işe alım
sürecinde şans verme konusunda kurumların çekinceleri ve
hatta önyargıları mevcuttur. Çoğu kişinin iş görüşmesine dahi
çağrılmadan elendiği bilinmektedir.
İş hayatına ara verdikten sonra tekrar başlamak isteyenler
için yeni bir kavram var artık: “RETURNSHIP”
Eğitimini yeni tamamlamış deneyimsiz kişiler için geçerli olan
‘Internship’ (stajyerlik) sistemine benzer bir sistem de, uzun
aradan sonra iş hayatına dönmeye karar vermiş olan kişiler
için “Returnship” sistemi adı altında uygulanmaya başlamış.
“Returnship” için hala Türkçe bir kelime yok, ama birçok
alanda “deneyimli stajyer” olarak tanımlandığına rastlamaktayız.
Amerika’da yaşanan ekonomik kriz sonrasında 2008 yılında
çok uluslu bir ABD yatırım bankası olan “Goldman Sachs”
tarafından uygulanmaya başlanılan bu yeni sistem sayesinde
iş hayatına ara vermiş birçok kişi, tekrar başlama şansı yakalamıştır.
Returnship sistemi sayesinde şirketler, iş hayatına dönmek
isteyen kişilerle kısa süreli anlaşarak çalışanın da, şirketin de
kendini tartmasına imkân sağlıyor. Tıpkı birkaç ay çalıştıktan
sonra yeteneklerini keşfeden ya da aslında o şirkette çalışmak
istemediğine karar verebilecek olan stajyerler gibi, ‘deneyimli
stajyerler’ için de bir tür deneme süresi imkânı sağlanabiliyor
Bu kavramı en iyi anlatan örnek olarak yakın zamanda gösterimde olan yönetmenliğini ve senaristliğini Nancy Meyers’ın
üstlendiği “The Intern (Stajyer)” filmi gösterilebilir. Stajyer
deyince daha önce de değindiğimiz gibi akla okula devam
www.arimezunlari.org.tr
11
İŞ DÜNYASI
12
Annenin
üretken olması,
öncelikle aile
halkına olmakla
birlikte; ülkesine
çok faydalı.
Bu sebepledir
ki asla yılmak
yok; üretmeye
ve paylaşmaya
devam.
eden ya da yeni mezun gençler gelir iken bu filmde 70 yaşındaki bir stajyer karakterine
Robert De Niro hayat veriyor.
Filmin konusu kısaca şöyledir; “Başarılı bir şirketin sahibi olan Jules Ostin (Anne Hathaway), çalışanlarından birinin tavsiyesiyle yeni bir stajyer programı başlatır. Biraz yaşını almış insanlara yönelik olan bu deneysel programa ilk başlayan kişi ise 70 yaşındaki
Ben Whittaker olur.”
Filmde şirketin genç kadrosunun yaş ortalamasını bir hayli yükselten Whittaker ile
yanında çalıştığı Ostin karakterleri üzerinden kuşaklar arasındaki farlılıklara esprili bir
dille atıfta bulunulurken bir yandan da deneysel bir program adı altında “Returnship”
kavramı topluma tanıtılmaktadır. Whittaker karakteri emekli olup bir süre iş hayatına
ara verdikten sonra tekrar dönmek istediğinde ancak bu program sayesinde kendisine
şans bulabilmiştir.
Ülkemizde iş hayatına ara vermiş kadınlar yakın zamana kadar tek başlarına mücadele
verirken yavaş yavaş yalnız olmadıklarının farkına varmalarıyla birlikte dernekleşme
yoluna gitmişlerdir. Bu amaca hizmet eden birkaç örnekten biri de YenidenBiz Derneğidir.
YenidenBiz, farklı sebeplerle bir süredir iş hayatının dışında kalmış, ancak “yeniden”
dönmek isteyen iyi eğitimli ve deneyimli kadınları profesyonel yaşama hazırlamak ve
alternatif iş olanakları ile buluşturmak üzere 2013 yılı sonunda bir platform olarak kuruldu. Ayşe Güçlü Onur, Didem Altop, Melek Pulatkonak, Göknil Bigan, Özlem Yeşildere ve Esra Akın tarafından hayat bulan YenidenBiz; Aralık 2014’den bu yana ise dernek
kimliğiyle faaliyet göstermeye başlamıştır.
Ülkemizde Returnship uygulamasını henüz hayata geçiren bir kurum mevcut olmamakla birlikte Yenidenbiz Derneği bu konuda da önderlik eden derneklerdendir. Dernek, bu sistemi özellikle desteklemekte ve irtibat halinde oldukları şirketlere anlatıp,
uygulanması için teşvik etmektedir. Her iki taraf için de işleri kolaylaştırabilecek bir
sistemin yaygınlaşması için de çabalamaktadır.
Bununla birlikte YenidenBiz, tam zamanlı iş imkânlarının yanı sıra Türkiye’de henüz
yeni yeni kabul gören proje bazlı, dönemsel ya da yarı zamanlı iş olanaklarının önünü
açmaya çalışmaktadır. Kendi işini kurmak isteyen girişimci kadını desteklemektedir.
İş hayatına ara vermiş bir anne olarak
Ben de iş hayatına ara vermiş bir profesyonelim. Hem de sebeplerin en güzeli için. Sizlerle yaşadıklarımı ve araştırıp öğrendiklerimi paylaşmak, henüz iş hayatına ara vermemiş ama bu konuyu düşünenleri, geri dönüş sürecinde onları bekleyenler hakkında
uyarmak ve Returnship uygulaması ve YenidenBiz Derneği gibi iyi örnekleri göstererek, hali hazırda ara vermiş olan kişilere de moral olmak istedim. Annenin üretken
olması, öncelikle aile halkına olmakla birlikte; ülkesine çok faydalı. Bu sebepledir ki asla
yılmak yok; üretmeye ve paylaşmaya devam.
“Breaking professional career” concept; It is defined as, the majority of people who are
women, leaving active working life by a year or more time for marriage, birth, economic
crisis or other reasons.
We often emerge with this concept especially for women, not only in our country with
many countries of the world. If break time becomes longer, the institutions have reservations about giving a chance to these people and even bias in the hiring process. It is
known that most people eliminated from the job interview without a call even.
ARI’DAN HABERLER
10 KASIM:
“ATATÜRK’Ü ANMAK,
ASLINDA ONU ANLAMAKTIR”
Ulu Önder’imizin aramızdan ayrılışının 77. yıldönümünde onu, umutlu bir
güçleniş ve “Atatürk’ü anmak, aslında onu anlamaktır” düşüncesi ile izinden giden emanetçileri olarak bir kez daha saygı ve minnetle andık.
bir liderin açtığı bu yolda, gençlere Atatürk’ü anlatmayı,
aydın bireyler yetiştirmeyi kendine amaç edinmiş Türk eğitim sisteminin değerli öğretmenlerini temsilen Coğrafya
öğretmenimiz Nurdan Bayram’ın günün anlam ve önemini
belirten konuşmasının ardından, Fen Lisesi 10/B sınıfından
İrem Sertesen’in okuduğu “Atatürk’ü Duymak” şiiriyle devam etti.
Törenimiz, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Dünya
milletlerinin bile hayran olduğu böylesine değerli ve eşsiz
Lise öğrencilerimizin, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz
takipçileri olacaklarına Atatürk gençleri olarak söz verdikleri “Atatürk’ü Anmak, Aslında Onu Anlamaktır” adlı söz ve
müzik korosu izleyenleri duygulandırdı. Törenin kapanışında Kurucumuz Sıtkı ALP genç Arılılara hitaben yaptığı konuşmada, Atamızın emanetine her zaman sahip çıkacakları
konusunda güveninin tam olduğunu ifade etti.
www.arimezunlari.org.tr
13
RÖPORTAJ
14
Yonca BAYGIN
1995 Mezunu
Yonca Baygın, 9 Kasım 1977 doğumlu. 1995 yılında Arı Okullarından mezun oldu. 1999 yılında Hacette Üniversitesi İngiliz Dil
Bilimi Bölümünü bitiren pozitif, enerjik ve çalışkan mezunumuz, çeşitli radyo ve televizyon kanallarında programcılık ve seslendirme alanlarında çalıştı. Profesyonel yaşamına halen, Show Radyo 12-14 arası “Yonca’nın Mikrofonu” programı, Nat-geo
people kanal sesi, d-smart, cinemaximum, THY, Mercedes, Apple ve İşnet kurumsal sesi ve 3000 üzerinde santral sesi (şirket
işler) ile devam ediyor. Yonca Baygın’ın Doruk isminde bir oğlu var.
Neden radyo? Sizi radyoculuğa yönelten ne oldu? Bu süreçte ne gibi gelişmeler yaşadınız?
Küçükken radyo içerisinde küçük adamlar olduğunu düşünenlerdenseniz daha
sonrasında bu büyülü dünyanın içine
girmek istiyorsunuz benim için de aynen
böyle oldu. Radyo dinlemeye başladığım
zamandan itibaren, radyoda yayın nasıl
yapılıyor, kimler konuşuyor, bir program
nasıl oluşuyor, bunu merak ettim ve ortaokul, lise dönemlerinde evde belirli
saatlerde bir radyo programı yapıyormuşçasına kendi sesimi kaydetmeye
ve sonrasında da yaptığım anonsları
dinlemeye başladım. Özel radyolardan
önce zaten dinleyebildiğimiz belli başlı
programlar vardı radyoda. Özel radyolarını açıldığı 90lı yılların başındaysa radyo
benim hayatımda daha da büyük bir yer
etmeye başladı. Sevdiğimiz şarkıları radyodan kasete kaydettiğimiz dönemler,
dinlediğimiz ama görmediğimiz radyo
programcılarının gizemi, “bundan sonra çalacak şarkı benim olsun” oyunları,
radyoda duyduğunuz bir anonsta kendi hayatınızdan benzerlikler bulmanız,
radyonun bir arkadaş olması hep beni
radyoya çeken etkenlerdi. Üniversite birinci sınıfta Radyo Odtü’de duyduğum
bir anons beni, hayalini kurduğum ve çok
merak ettiğim bu mesleğe başlatan adım
oldu. Radyo Odtü’de yeni programcılar aradıklarını duydum ve başvurdum.
Odtü Radyo topluluğunun uygulamalı
radyoculuk derslerine katıldım. Kendi
üniversitelerinin dışında bir programcı
çalıştırmayacaklarını bilerek bu derslere
katılmış olsam da bu derslerin sonunda 70 kişi içerisinde yayına ilk çıkan kişi
oldum. Radyo Odtü benim mikrofonla
tanıştığım, mesleği öğrendiğim, acemi-
liğimi attığım ve bu işi bir hobi değil de
meslek olarak yapmaya karar verdiğim
yer olmuştur. 1997 yılında yeni bir oluşum olan Radyo Mydonose bünyesinde
yer aldım. Ankara çıkışlı ulusal yabancı
müzik istasyonunun ilk ekibinde olup
2007 yılına kadar Radyo Mydonose’da
programlarıma devam ettim. 2000li yılların başında radyo programlarımı takip
eden bir TV yapımcısı tarafından da televizyonda program yapmam için bir teklif
aldım. Uzun yıllar TRT’de Kahve Bahane,
TelevizYONCA, Stüdyo Ankara müzik eğlence programlarını, Eurovisiona Doğru
müzik belgesellerini hazırlayıp sundum.
2008 yılında Radyo Mydonose’dan ayrılıp Doğuş grubu tarafından alına Capital
Radio’ya geçtim ve daha sonrasında da
Ntv radyolarına geçiş yaparak İstanbul’a
taşındım. Ntv Radyo’da haber okumaktan caz programı yapmaya kadar aslında
kendi alanım olmayan pek çok alanda da
tecrübe sahibi oldum. Bu sırada da yine
Tv programları devam etti. TRT Müzik’te
Müzik Kronolojisi belgesellerini hazırlayıp sundum ve aynı zamanda seslendirme işine yine bu yıllarda daha da ağırlık
verdim. Reklam, çizgi film, sinema, santral seslendirme işleri İstanbul’a geldikten
sonra yeni bir iş dalı olarak gelişti. Bir
arkadaşımla birlikte ortak bir seslendirme şirketi açtık ve halen de devam ediyoruz. Dublajın yanı sıra radyo da yine
aynı zamanda bırakmadığım bir iş oldu.
Kanaltürk Radyo’da yayınlarıma devam
ettim ve sonrasında Radyo Viva ve aynı
gruba daha sonra dahil olan Show Radyo’da yayınlarımı yaptım. Geçtiğimiz yıl
içerisinde de televizyonda Planet Mutfak
Kanalında “Mutfakta Yıldız Var” yemek
programını hazırlayıp sundum. Şu an
Show Radyo’da hafta içi her gün 12-14
arası “Yonca’nın Mikrofonu” programını
yapıyorum ve aynı zamanda seslendirme
işine de devam ediyorum.
Yaşamınızda radyoculuk olmasaydı,
şimdi hangi meslek grubunda olurdunuz?
İnsanların en büyük mutsuzlukları istedikleri bir işi yapmıyor olmaları. Hayat
seçimlerden ibaret ve seçimleriniz belirliyor mutlu ya da mutsuz anlarınızı. Bu
seçimler ister işinizle, ister ilişkilerinizle
ilgili olsun şu an yaşadığınız hayat sizin
seçiminiz. Belli bir zamandan sonra değiştirmek ya da değiştirmek için adım atmamak da... Bu yüzden aslında pazartesilerin bir suçu yok ya da bitse de gitsem
dediğiniz işyerinizin. Mutsuz olduğunuz
bir işte çalışmaya devam etmek de sizin
seçiminiz, risk alıp bu ülkede bu iş yapılmaz diyenlere kulak asmayıp bildiğiniz
ve hayal ettiğiniz yoldan gitmek de. Ben
İngiliz Dil Bilimi bölümü mezunuyum.
Arkadaşlarımın çoğu İngilizce öğretmenliğini tercih ettiler. Ben çalışmaya üniversite yıllarında başladığım için mezun
olduktan sonra kendi adıma bir iş kaygım
olmadı. Bütün gün üniversitede olup hiç
dinlenmeden radyoya gidip yayın yapmak ve gece gelip vizelere çalışmak benim için o dönemlerde zor ve yorucu olsa
da ben radyoculukta devam etme kararı
aldım. Elbette İngilizcenin mesleğimde
çok yardımı oldu. Yabancı şirketlerle yazışmalarımda, yabancı konuk röportajlarında aldığım eğitimi bu alanda değerlendirebildim. Yaşamımda radyoculuk
olmasaydı şu mesleği yapardım dediğim
bir iş dalı yok. Kendi sesimin ifade anlatım gücümün farkında olup ben 18 yaşında bu mesleği yapmaya karar verdim.
Müzik benim hayatımda hep vardı ve ben
www.arimezunlari.org.tr
15
RÖPORTAJ
16
İnsanların
en büyük
mutsuzlukları
istedikleri bir
işi yapmıyor
olmaları. Hayat
seçimlerden
ibaret ve
seçimleriniz
belirliyor mutlu
ya da mutsuz
anlarınızı.
hep devam etsin istedim. Televizyonda sunuculuk yapmak istedim, şarkı söylemek istedim ve
bunların da tatminini yıllar boyunca yaptığım
işlerle alabildim. Benden bir mühendis, bankacı ya da devlet memuru olmazdı. Çünkü daha
önce de belirttiğim gibi insan kendi potansiyelinin farkındaysa ne istediğini, ne istemediğini
biliyorsa bunu başarmak istememek bana kaçış gibi geliyor. Sonrasında da işinden mutsuz,
ayakları işyerine geri geri giden, yüzü asık insanlarla dolu bir iş hayatı çıkıyor karşınıza. Örneğin
bir bankacının ben bu işi yapmasaydım şarkıcı
olmak isterdim demesi bana çok da inandırıcı
gelmiyor. Kendi yeteneklerinizin, isteklerinizin,
potansiyelinizin farkında olup o işe yönelmek
sevdiğiniz işi yapmak sonrasında mutlu bir hayatın anahtarı.
Radyo yayıncılığında dinleyicilerinize televizyondaki gibi görüntü verme durumunuz yok.
Radyoculukta yükseliş neye göre değişiyor?
Radyonun büyüsü de aslında tam anlamıyla
bu zaten. Görmediğiniz, tanımadığınız, bilmediğiniz insanların hayatına sesinizle dokunmak.
Sizi görmeyen, tanımayan insanların sesinize,
anlattıklarınıza kulak verip, size hayatında yer
açması. Bir arkadaş, tanıdık biri olarak görmesi. Öncesinde belki tesadüfen sizin sesinize, programınıza denk gelip daha sonra da
bu dinlemeleri bir alışkanlık haline getirmesi.
Başka bir programı dinlediğinde kendini size
ihanet etmiş gibi hissetmesi, alışkanlık yapmanız. Bir radyo programcısının anlattıklarının, ifadelerinin, sohbetinin, çaldığı müziklerin
hoşunuza gitmesi. Radyo ve radyocularla ile
ilgili neyi sevip sevmediğinize o kişi sayesinde
karar verebilmeniz. Çok konuşan bir radyo-
cudan sıkılıp kanal değiştirmeniz, daha sakin
daha az konuşan bir programcıya denk gelip
o radyoda kalmanız. Sesinden hoşlanmayıp,
anlattıklarını dinleme isteğinizin azalması ya
da sesini çok sevip yanınızda bir arkadaş gibi
onu nerede olursanız olun dinlemeniz. Yüzlerce radyo, radyo programcısı ve milyonlarca
dinleyici var. Radyonun ana misyonu müziktir.
Rock müzik dinleyip, arabesk bir kanaldaki bir
programcının programına denk gelip onu takip
etmeniz, çok olası bir durum değil. Öncelikle
dinlediğiniz, sevdiğiniz müzik türü belirler hangi radyoyu seçeceğinizi. Ve o radyo içinde de
kendi programcı tercihinizi yaparsınız. Bunun
dışında istisnalar da olabilir. Sadece programcı
için katlanamadığı müzik türünü çalan radyoyu dinleyenler ancak bu çok da yaygın bir durum değil.
Deneyiminiz itibari ile mesleğin kıdemlilerindensiniz. Başladığınız yıllara göre radyoculukta ne gibi değişimler, gelişimler oldu?
Radyo yayıncılığında 20. senemdeyim. Öncesinde sadece bir dinleyici olarak, 20 yıldır
da kesintisiz program yapan bir yayıncı olarak
radyonun yıllar içindeki değişimine çok yakından tanıklık edebildim. Teknik anlamda yıllar
içerisinde pek çok şey değişti. CD, md çaldığımız manuel yayınlardan çıkıp, tamamen
işi bilgisayara bıraktığımız sistemlere geçtik.
Şarkı bitiyor diğer cd hazır mı telaşı, cd atlama riski, introya anons yerleştirme heyecanı,
yeni teknolojilerle birlikte mazideki yerini aldı.
Rcs sistemi şu anda ulusal radyoların %90ının
kullandığı sistemdir. Bütün şarkılar, reklamlar rcs denilen sistemde kayıtlıdır. Bu, her ne
kadar eski radyoculuk ruhunu biraz öldürse
de gelişen teknolojiyi reddetmek ve kullanıcı
dostu cihazları kabul etmemek, kurumsal bir
radyonun tercih edeceği bir durum değil. Hata
riskinin azaldığı, listelerin net görülebildiği, 1
hafta sonrasında bile hangi saatte hangi şarkının çalacak olacağını bilmeniz, yapılan her
anonsun RTÜK kaydının alınması kullanım ve
raporlama açısından faydalı oldu. Teknik kısmın dışında programlar ve programcı bazında bakarsak, 90lı yıllarda her 50 kişiden 30u
radyocuydu. Tek bir radyo mikrofon deneyimi
olan da bu işi hobi olarak yapan da... Frekans
boşluğu bulan her küçük işletmenin radyo açması, frekans satın alıp ileride bunu satıp kar
sağlama isteği, yerel radyolarda bir patlama
yaşanmasına sebep oldu. Bu da “ağzı
olanın konuşması” sebebiyle yaptığımız
işin hafife alınmasına ve değer görmemesine sebep oldu. Yıllar içerisinde bu
işi hobi değil meslek olarak yapanlar
kaldı bu piyasada. Frekanslar artık büyük medya gruplarının, kurumsal şirketlerin bünyesinde kaldı. Radyoculuk
bir meslek grubu olma yolunda ilerledi. RTÜK payı, şirketlere çalınan şarkı
bedelleri ödenmeye başladı. Böylelikle
temizlenmeler yaşandı. Programlar ve
programcılar da yıllar içerisinde elendi.
90lı yıllarda en büyük eğlencemiz olan
radyo, yıllar içinde internetin, teknolojinin kurbanı da oldu. Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek için saatler boyunca radyo
başında beklemenize gerek yok. Beğendiğiniz şarkıyı birkaç saniye içinde kendi
bilgisayarınıza ya da telefonunuza indirebiliyorsunuz. Bu anlamda radyo bu
yıllarda artık sadece şarkıyı tanıtan ve
telefonunuzu radyoya yaklaştırdığınızda size şarkıyı bulmanızda yardımcı olan
bir araç haline geldi. İnternet radyoculuğu başladı. Daha önce yerel işletmeler
nasıl frekans tutup radyo açtıysa, şimdi
isteyen herkes kendi evinde kendi radyo
yayınını yapabiliyor. Onlarca uygulama
ile radyo her an elinizin altında. Müzik kategorilerine göre online radyolar
açıldı Ancak yine de her ne kadar teknolojiye yenik düşmüş gibi görünse de
ister arkada fon müzik olarak açın, ister
sevdiğiniz programı kaçırmamak için
uğraşın size yakın bir ses duymaya ihtiyacınız oluyor. Son model arabalarınızda istediğiniz ses müzik sistemi olsa da
bazen eliniz dc yerine yine bir radyoya
gidiyor. Arabanızda kanallar yine kayıtlı,
telefonunuzda indirdiğiniz uygulamalarda radyo yine yer alıyor. 1999 yılında
Radyo Mydonose ekibi ile birlikte New
York ve Boston’da radyoculuk eğitimi
aldık. O dönemlerde ekibimiz hep 20li
yaşlardaydı. Amerika’daki programcılar
arasında 50li 60lı yaşlarda olan vardı.
Bu durum bize tuhaf gelse de aslında bu
mesleğin yıllar boyunca yapılabileceği inancını da verdi. Teknoloji ne kadar
değişirse değişsin radyonun ruhu hep
vardır, radyo arkadaştır, canlı ses her za-
man ihtiyaçtır, radyo hayattır.
Günümüz radyoculuğunda birbirinin
kopyası birçok programcı var, bu konuyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Günümüz radyoculuğunda pek çok ulusal radyonun kararı format yayıncılığına
geçiş olmuştur. Format yayıncılığı daha
çok müzik daha az konuşma, müziği
satma, programcının önde olduğu değil
şarkıyı pazarladığı bir yayıncılıktır. Daha
mesafeli, daha soğuk, hatasız, daha mekanik bir yayındır. Ancak, belirli notalardan sayısız şarkı nasıl yapılıyorsa, belirli
harfler bir araya gelip nasıl milyonlarca
farklı kelime oluşturuluyorsa, aynı müziği çalıyor olsanız da yaptığınız liste
ve anlattıklarınızla diğerinden bir fark
yaratabilirsiniz. Format yayıncılığı her
ne kadar daha hatasız ve düz yayınlar
sunuyor olsa da yaşadığımız coğrafyada
kültürümüz, geleneklerimiz, alışkanlıklarımız yine bizi bu son dönemde 90lı
yılların o konuşan radyolarına doğru
yönlendirmeye başladı. Son yıllarda
radyolardaki show programlarındaki artışın sebebi yine budur. Format yayıncılığı her ne kadar çok profesyonel dursa
da o mesafeyi çok uzak tutmadan yine
sıcaklığı ve doğallığı radyodan dinleyicisine ulaştırabilen programlar tercih
ediliyor.
Radyoda playlist neye göre belirlenir?
Playlistler radyonun genel yayın yönetmeni müzik direktörü tarafından belirlenir. Yabancı müzik istasyonundaki
müzik direktörlerinin hit müzik kovalaması, şarkıyı koklaması, Türkiye’de iş
yapıp yapmayacağını belirlemesi ve listeye alması gerekir. 90lı yılların ortalarından itibaren no name dediğimiz pek
çok grup, isim dünya listelerinde bir başarıya ulaşmasa da Türkiye’de hit olabilmiştir. Bunun da sırrı üzerine Türkçe
müzik yazabileceğiniz yabancı müzik
şarkılarını sunmaktır. Dünya starı olmuş
ismin single’ının iş yapacağı ve çalınacağı zaten garantidir. Ama asıl mesele
yabancı müzikte yeni çıkan her single’ı
dinlemek ve ona göre bir gidişat belirlemektir. Türkçe müzikte ise iş biraz daha
kolay. Zaten sanatçının çıkacak albümü ve çıkış şarkısı bellidir. Son yıllarda
Türkiye’deki isimler de albüm satmıyor
kaygısı ile single’a yöneldikleri için çalınacak şarkıyı belirlemek daha da kolay
oldu. Ancak yayın içerisinde bir saat gibi
düşünürseniz clock dediğimiz sistemde 1 saatte kaç yeni hit şarkı, kaç yakın
geçmiş şarkısı, kaç nostalji çalınacağına
karar vermek radyoda müzik direktörünün işidir.
Profesyonel yaşamınızı hedef kitlesi
popüler kültür olan bir radyo kanalında sürdürüyorsunuz peki, gönlünüzde
yatan müzik türü hangisi?
Şimdiye kadar yapmak istemediğim
bir işte kalmadım, olmak istemediğim
yerde sadece işimi yapıp giderim diye
de durmadım. Ortaokul, lise yıllarında
Rock müzik çok seviyor ve dinliyorken,
bu işe Radyo Odtü’de başlamış olmak
da bir şans oldu, sevdiğim şarkıları dinlemek açısından. Ancak kişisel zevklerimize göre yayın yapamayacağımız için
her zaman yeniliğe ve öğrenmeye açık
olmak gerekir. Sevmeden çalmadığım
bir müzik olmadı yayınlarda. Radyo
Mydonose’da daha çok hit müzik ve
dünyanın çeşitli yerlerinde yeni çıkmış
olan şarkıları öğrendim ve çaldım. CHR
radio dediğimiz formatta sık dönen hit
müzik radyolarında Mydonose’da ve
Capital’da çaldığım şarkılardan yine çok
keyif aldım. Tv programları yaparken
gelen konuklar Türkçe müzik söyleyen
sanatçılar olduğu için Türkçe müzikten
de kopmadım. Çalıştığım radyolar daha
sonrasında Türkçe pop müzik radyoları
oldu ve ben yine aynı keyifle bu şarkıları
çalıp eşlik ediyorum. Ancak arada dinlediğim yabancı müzik radyolar yine var.
Kişisel olarak beğendiğiniz, takip ettiğiniz radyocular var mı?
Radyo sürekli benim hayatımda. Arkadaş çevrem radyocular ama uzun süreli
bir radyocunun bütün programını dinleyebilme gibi bir vaktim ne yazık ki yok.
Denk geldiğim zamanlarda dinlediğim
isimler oluyor ve hepsi de zaten görüştüğüm tanıdığım insanlar. Diğer dinwww.arimezunlari.org.tr
17
RÖPORTAJ
18
leyiciler gibi dinleyemiyorum yani bir
programcıyı. Hayranlık, gizem gibi unsurlar ortadan kalkmış oluyor. Güzel bir
anonsa denk geldiysem keyif alıyorum
bu işi iyi yapanlarla aynı camiadayım
diye ama yanlış bir anons yaptıysa ya
da olmadıysa o yayın algıda seçicilikten
o anonsun keyfini çıkartamıyorum.
Kariyeriniz boyunca sizi en gururlandıran hikayenizi anlatır mısınız?
Sizi kimin, nerede, hangi ruh hali ile dinlediğini bilmediğiniz kişilerin beğenileri,
mailleri, mesajları sizi bu işe bağlıyor.
Yaptığınız bir anonsla hapishanedeki bir
mahkuma umut da olabilirsiniz, ayrılan
sevgilileri çaldığınız şarkıyla da barıştırabilirsiniz, trafikten bunalmış, işinden
sıkılmış bir insanı da söylediklerinizle
gülümsetebilirsiniz. Kimin hayatına nasıl
dokunduğumu bilmiyorum. Ama bu işi
yıllardır yapan, bilinen, sevilen ve Türkiye’deki radyocular arasında yer etmiş
biri olarak yaptığım her yayın benim için
bir gurur. Hayatınızda ne sıkıntı yaşamış
olursanız olun, gününüz nasıl geçerse
geçsin, yayına girdiğinizde yayın bir terapi oluyor bir programcı için. Kendimi
iyi hissettiriyor bir başkasına sesimle arkadaş olabilmek. Kendimin dışında yine
işimle ilgili yaşadığım bir şey var. Oğlum
Doruk 11 yaşında ve 4 yaşından beri de
dublaj yapıyor. Show radyoda reklam kuşağında onun sesinden reklam dinlemek
bir kaç hafta önce hissettiğim büyük bir
gurur olmuştu benim için.
Profesyonel yaşamınız dışında vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İş hayatı dışında kendime, oğluma, hayatımdaki kişiye, aileme, arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum. Ancak
yaptığım iş sabah 9, akşam 6 olan bir iş
olmadığından bazen zamanın yetmediği
durumlar oluyor. Yayın bittikten sonra
ya reklam, sinema dublajına gidiyorum
ya da eve gelip evdeki stüdyomda şirket
işleri olan seslendirmeleri yapıyorum.
Bu tempoya televizyon da eklendiğinde
çekim saatleri belli olmadığından ya da
uzadığından kendime zaman ayırma konusunda bazı aksaklıklar yaşıyorum. Acil
seslendirmeler ve ertesi güne yetişmesi
gereken işler olabiliyor, bu sebeple sabaha kadar dublaj ve prodüksiyon yapmak
zorunda da kalabiliyorum. Sürekli yoğun
bir tempoda geçen ve her yere ucu ucuna
yetişebildiğim bir hayatım var. Şikayetçi
değilim ama bir gün keşke 24 saatten
fazla olabilse dediğim oluyor. Arkadaş
buluşmaları, oğlumla geçirdiğim zamanlar iş dışındaki hayatım. Seyahat etmeyi,
yurtdışına çıkmayı, farklı kültürler, farklı
yerler görmeyi seviyorum. 1 hafta aynı
yerde, her şey dahil otelde kalıp tatil yapan insan modeli değilim ben. Gezmem
yürümem araştırmam bilmediğim sokaklarda kaybolmam lazım.
Sosyal medya ile işinizin bağlantısı
nedir?
Sosyal medya işimizin olmazsa olmazlarından. 90lı yıllarda radyocu olarak
kendinizi saklamak, gizemi korumak, tek
bir fotoğraf vermemek ne denli önemliyse, şu anda sosyal medyayı doğru
kullanmak da o derece önemli. Dinleyici
artık size istediği şekilde ulaşabiliyor,
anında tepkileri alabiliyor ve ne istediklerini görebiliyorsunuz. Radyo ile ilgili
paylaşımları, sanatçılarla ilgili haberleri,
yayında yaptıklarımızı artık sürekli olarak sosyal medyadan paylaşıyoruz.
“Ben hakkını vererek radyocu olmak
istiyorum” diyen bir kişi nereden başlamalıdır?
İşimiz gereği pek çok üniversitede konferanslara katılıyoruz. Özellikle Radyo-Televizyon bölümünde okuyan
öğrencilere mesleğimizle ilgili bilgiler
veriyoruz. Bu konuşmalarda benim her
zaman söylediğim şudur: Radyoculuk
bir hobi değil meslektir. Her meslek gibi
işin hakkıyla yapılması gerekir. Ama diğer mesleklerden farklı olarak mikrofon
hata kabul etmez. Ağzınızdan çıkacak
her kelimeyi önceden düşünüp tartmanız ve konuşmanız gerekir. Doğru bir ifade, güçlü anlatım ve kelime zenginliği,
akıcı ve güzel konuşma, Türkçeyi doğru
kullanma, en önemlisi diksiyon ve ses
tonu bu işin olmazsa olmazlarındandır.
Radyo-Televizyon bölümünde okumuş
olan, teoride pek çok şey bilen ama pratikte zayıf pek çok kişiyle karşılaşıyoruz.
Radyoculuk bu anlamda biraz yetenek
işi. İlla ki bu bölümden mezun olmanız gerekli diye bir şey yok. Yaptığımız
iş kimine göre meslek değil hobi olarak
gözükse de yıllarca her gün aynı saatte
tek başınıza bir odaya kapanıp, farklı bir
konu bularak konuşmak, anons yapmak,
bundan sıkılmamak çok da kolay bir iş
değil. Biz sadece keyifle yaptığımız bir
işten para kazanıyoruz. Sesli kitap okumak, diksiyondaki hatalarını bulmak ve
sorunu gidermek, beğendiği radyocuları
takip etmek öncelikle anonslarını yazarak kendi yazdığı anonsları sesli ve karşısındakiyle konuşuyormuş gibi okumak
öğrencilere verdiğim tavsiyeler.
Son olarak Arı Okullarında geçirdiğiniz yıllarda kendinizi bugün olduğunuz
yerde hayal edebiliyor muydunuz?
Okulum, iş hayatım boyunca benim
gururla bahsettiğim bir yer. Özellikle
almış olduğum İngilizce eğitimin gerçek
hayatta nasıl işe yaradığını görebildim.
Bize verilmiş olan eğitimin diğer okullardan farkını iş hayatına atıldıktan sonra
da ayırabildim. Okuduğunuz okul, aldığınız eğitim ve öğretim ileride sizi hayata hazırlarken çevrenizi arkadaşlarınızı
ve hayata bakışınızı da şekillendiriyor.
İş hayatına atıldıktan sonra okulda geçirmiş olduğum yıllardaki çıkarsız arkadaşlıkların saflığını, özlemini duyduğum
zamanlar çok olmuştur. O dönemlerde
de kendimi şu anda olduğum yerde hayal edebiliyordum. Lisede şarkı yarışmasında grubumuzla birlikte sözü bestesi
bana ait olan bir şarkıyla 1. olmuştuk.
Sahneye çıkıp sesimi ilk kez duyurduğum
yer de yine okulum olmuştu. Garip bir
tesadüfle yıllar sonra Arı Okulları benim
hayatımda yine özel bir yere sahip oldu.
Dönem arkadaşım Burak Kaldırımcı ile
bir süredir güzel bir birlikteliğimiz var.
Belli bir yaştan ve tecrübeden sonra,
hayatınıza yeni birini alabilmek kolay
değilken, ortak geçmişimizin olan okulumuz yıllar sonra bizi yeniden buluşturdu.
Bu yüzden hem iş hem özel hayatımda
Arı Okullarının yeri çok büyük.
ARI’DAN HABERLER
OKULUMUZDA
CUMHURİYET
BAYRAMI
COŞKUSU
Ulu Önder Atatürk’ün “Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.” diyerek bizlere
emanet ettiği, hürriyet ile doğan bir milletin ışığı olan cumhuriyetimizin, 92. yıldönümünü Arı Okulları olarak;
öğrencilerimiz, velilerimiz ve tüm eğitim-öğretim kadromuzla coşkulu bir törenle kutladık.
Törenimiz, vatan uğruna canlarını feda etmiş cumhuriyet
şehitlerimiz ve Mustafa Kemal Atatürk için saygı duruşu ve
İstiklal Marşı ile başladı ve Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz
Ceylan Ovalı’nın konuşması ile devam etti. Ceylan Ovalı
konuşmasını “Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlanmasından sonra, 29 Ekim 1923 yılında ilan ettiği Cumhuriyet,
Türk Milletimize verilmiş en büyük miras ve vazgeçilmez
bir değerdir. İşte bu değer, bizleri milli bir devletin onurlu
bir şekilde, özgürce düşünebilen, eşit hakları olan birer ferdi, devletin tek ve gerçek sahibi haline getirmiştir. Devlet
yönetme işini, kişilerin, ailelerin, bir zümrenin ya da belli
sınıfın eline bırakmayan Cumhuriyet sistemi, 1923’ten beri
ülkemize büyük katkılar sağlamış, Türk toplumunu millet
olma bilincine ulaştırmış, bireyi de vatandaş konumuna
yükseltmiştir. Tarihimizin en büyük ve kapsamlı çağdaşlaşma hamlesi olan Cumhuriyet, getirdiği yenilikler ve atılımlar ile Türk insanının ufkunu genişletmiş, ekonomik, sosyal
ve siyasal yaşantımız görülmemiş bir dinamizm kazanmıştır. Bundan sonra millete değer veren, milleti devletin yönetiminde söz sahibi yapan cumhuriyet rejimini sonsuza
kadar yaşatmak hepimizin en önemli vatandaşlık görevidir
ve nesilden nesile aktarılması gereken bir emanettir.” sözleri ile sürdürdü.
www.arimezunlari.org.tr
19
EKONOMI
20
KONUT ALIM-SATIMINDAN DOĞAN
VERGİSEL
YÜKÜMLÜLÜKLER
Konut olarak kullanılan gayrimenkullerin satışı sırasında, vergilendirme ile
ilgili dikkat edilmesi gereken husus; gayrimenkulün elde ediliş tarihi ve satış
tarihi arasında geçen sürenin beş yılın altında ya da üstünde olmasıdır.
Bağışhan YÜKSEL
1991 Mezunu
Bağışhan Yüksel, 22.03.1976’da Ankara’da doğdu. Arı Okulları’ndaki eğitiminin ardından Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Maliye Bölümü’nü bitirdi. Halen Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulunda Vergi Müfettişi olarak görev
alan mezunumuz evli ve bir çocuk babası. İşini seven, tüm vaktini ailesi ve yakın
arkadaşları ile geçirmeyi seven mezunumuza bizimle olduğu için teşekkür ediyoruz.
Konut olarak kullanılan gayrimenkul alım satımı işlemlerinde
vergisel bir takım yükümlülükler oluşmakta olup bu yükümlülükler toplumumuzun önemli bir kısmını ilgilendirmektedir.
Söz konusu yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükellefler
hakkında tapu müdürlükleri, bankalar yoluyla ve diğer yollarla
bilgi edinen Mali İdare geriye dönük vergi ve ceza tarh etmekte, istemeyerek de olsa beyan dışı bırakılan gelirleri nedeniyle
mükellefler ağır külfetlerle karşı karşıya kalabilmektedir.
TÜİK verilerine göre 2015 yılı Ocak-Eylül döneminde ülkemizde 936.615 adet konut satılmış olup 2014 yılının aynı döneminde bu rakam 831.287 adet olarak gerçekleşmişti. Gerek
dünya çapındaki siyasi ve ekonomik çalkantıların ülkemize
yansımalarına, gerekse 7 Haziran seçimi sonrası ülke içinde
vukua gelen siyasi ve ekonomik belirsizliklere rağmen, Eylül
ayında %20’lik sert bir düşüş olsa da 2015’in ilk dokuz ayında
konut satışları 2014 yılı ilk dokuz ayına kıyasla %12,7 oranında artmıştır.1 Kasım seçimleri sonrası siyasi belirsizlik ortamının ortadan kalkması ile önümüzdeki dönemde de konut
satışlarındaki artış trendinin sürmesi beklenmektedir.
gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer
kazanç ve iratlar olmak üzere 7 adet olarak sınıflandırılmıştır.
Bir gelirin vergiye tabi olabilmesi için sayılan bu gelir türlerinden birine girmesi gerekmektedir. Her gelir unsuru için farklı
vergileme teknikleri öngörüldüğünden, kazanç ve iratların
hangi gelir unsurunun kapsamına girdiğinin tespiti son derece
önemlidir. Bu çerçevede, gerçek kişilerin sahip oldukları gayrimenkulleri elden çıkarmalarından doğan kazancın niteliği ve
vergilendirilmesi hakkında, Gelir Vergisi Kanununda iki ayrı
gelir türünde düzenlemeye yer verilmiştir. Bunlardan biri “ticari kazanç”, diğeri ise “diğer kazanç ve iratlar” hükümlerinde
yer alan düzenlemedir.
1.1. Ticari kazanç:
Her türlü ticari ve sınai faaliyetten doğan kazançtır. Ticari kazancı belirleyen temel unsur faaliyetin sermaye ve emekten
oluşan bir organizasyona dayanması ve bu organizasyonun
işlemlerindeki devamlılıktır. Gelir Vergisi Kanununda “gayrimenkullerin alım satımı” işleriyle devamlı olarak uğraşanların
bu işlerden elde ettikleri kazançların ticari kazanç olarak vergilendirileceği belirtilmiştir.
1.2. Diğer kazanç ve iratlar:
1. Gelir Vergisinin Konusu ve Gelirin Unsurları:
Gelir Vergisi Kanununda gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı
(belirlenmiş bazı özel durumlar hariç takvim yılı 1 Ocak ile 31
Aralık tarihleri arasındaki zamandır) içinde elde ettiği kazanç
ve iratların(*) safi tutarı(kazancın elde edilmesi için yapılan
giderlerden vergi kanunlarınca uygun görülenlerinin indirilmesinden sonra kalan tutardır) olarak tanımlanmış, hangi tür
kazanç ve iratların gelire dahil olduğuna ve gelirin nelerden
oluştuğuna yer verilmiştir. Söz konusu kazanç ve iratlar; ticari
kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları,
Belirli kaynaklara bağlanması mümkün olmayan, belirli dönemlerde (periyodik olarak) meydana gelmeyen, devamlı
değil arızi(**) olan ve çoğu zaman bir teşebbüs sonucu olmaksızın, kişilerin bazı mal varlıklarında kendiliğinden meydana gelen kazanç ve iratlardır. Bu gelir türünü diğerlerinden
ayıran en önemli özellik, devamlılık göstermeyen gelirlerin bu
kapsamda değerlendirilmiş olmasıdır. Diğer kazanç ve iratlar,
“değer artış kazançları” ve “arızi kazançlar” olmak üzere iki alt
ayrıma tabi tutulmuştur.
2. Konut Alım-Satımı İşlerinde, Ticari Kazanç-Değer Artış
Kazancı Ayrımı:
Gelir Vergisi Kanununa göre gayrimenkullerin elden çıkarılması neticesinde elde edilen kazancın vergilendirilmesi, söz
konusu gayrimenkulün mülkiyetinin ticari işletme adına veya
şahıs adına olması durumunda farklılık arz etmektedir. Şüphesiz ki ticari işletmeye dahil olan gayrimenkullerin elden
www.arimezunlari.org.tr
21
EKONOMI
22
çıkarılması halinde ticari kazanç hükümleri çerçevesinde vergilendirme söz konusu olacaktır.
Burada önem arz eden husus gerçek kişilerin gayrimenkullerini elden çıkarmalarından doğan kazancın niteliğinin belirlenmesidir. Yani kazancın diğer kazanç ve iratlar gelir türündeki
“değer artış kazancı” olarak mı, yoksa ticari kazanç olarak mı
vergilendirilmesi gerektiğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
Gayrimenkul alım satım işinden elde edilen gelirin niteliğinin belirlenmesinde ilk önemli unsur faaliyetteki devamlılıktır. Burada devamlılık unsurunun en belirleyici ölçütü kazanç
doğuran işlem sayısındaki çokluktur. İşlem sayısındaki çokluk
gayrimenkullerin aynı takvim yılı içerisinde birden fazla veya
takip eden birden fazla takvim yılında art arda satılmış olmasına göre belirlenir.
Alım satım işlemlerinin birden fazla olması halinde kazanç
şeklinin belirlenebilmesi için ikinci önemli unsur olan satışın hangi amaçla yapıldığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Gayrimenkullerin alım-satım işlerinden elde edilen gelirin,
devamlılık arz etmesi, bu işlerin bir emek sermaye organizasyonu dâhilinde yapılıp organizasyonun bütün unsurları
ile değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip
olması veya bir organizasyon bulunmamakla birlikte alım-satım faaliyetlerinin kazanç sağlamak niyet ve kastıyla yapılması
halinde elde edilen gelir ticari kazanç sayılacaktır.
3. Değer Artışı Kazancı Kapsamında Vergilendirilecek Konut Alım-Satımı:
Konut alım-satımından doğabilecek kazanç, yukarıda belirtilen gelir unsurlarından “Diğer Kazanç ve İratlar” kapsamına
dahil olan “Değer Artışı Kazançları” içine girmektedir.
Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80. Maddesine göre; edinim şekli ne olursa olsun (bedelsiz olarak edinilenler hariç)
aynı kanunun 70. Maddesinde sayılan mal ve haklardan birisi
olan konut olarak kullanılan gayrimenkullerin edinme tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan
kazançların “değer artışı kazancı” olarak vergilendirileceği
hüküm altına alınmıştır.
Kısaca; konut olarak kullanılan gayrimenkullerin satışı sırasında, vergilendirme ile ilgili hak ve ödevlerin değerlendirilmesi
açısından dikkat edilmesi gereken husus; gayrimenkulün elde
ediliş tarihi ve satış tarihi arasında geçen sürenin beş yılın altında ya da üstünde olmasıdır.
3.1. Miras Yoluyla Edinilen Konutlarda Durum:
Miras yoluyla edinilen gayrimenkullerin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, edinim ve satış tarihleri arasında geçecek süreye bakılmaksızın Gelir Vergisi Kanunu kapsamında
vergilendirilmeyecektir.
3.2. Edinim Tarihinden İtibaren Beş Yıldan Daha Uzun
Süre Sonra Satılan Konutlarda Durum:
Konut olarak kullanılan gayrimenkullerin edinildiği tarihten
itibaren 5 yıldan fazla bir süre sonra satılması halinde elde
edilen kazanç vergilendirilmemektedir.Ancak söz konusu satış
işlemi sonucunda tapu harcı ödenmektedir.
Örneğin: Bayan (B) 05.04.2010 tarihinde 100.000 TL’ye aldığı evini 05.06.2015 tarihinde 180.000 TL’ye satmış olsun, bu
durumda satış işlemi beş yıl iki ay sonra gerçekleştirildiğinden
Bayan (B)’nin herhangi bir vergi ödeme yükümlüğü bulunmamaktadır. Bayan(B) bu işlem için beyanname vermeyecektir.
Ancak, Bayan (B) evini 31.03.2015 tarihinde satmış olsa idi
aşağıda açıklandığı üzere Bayan (B)’nin beyanname vermesi
gerekecek ve elde ettiği kazanç vergilendirilecekti.
3.3. Edinim Tarihinden İtibaren Beş Yıl İçinde Satılan Konutlarda Durum:
Edinim tarihinden itibaren beş yıl içinde satılan konutlar aşağıda izah edilen şartlar çerçevesinde vergilendirilmektedir.
Değer artış kazancında vergilendirilecek kazanca “safi değer
artışı” denilmektedir. Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan tutardan aşağıda sayılan giderlerin
düşülmesi suretiyle bulunmaktadır. Buna göre konut olarak
kullanılan gayrimenkullerin satılması sonucu değer artış kazancından indirilebilecek giderler;
• Elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedeli.
• Elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının üzerinde kalan
giderler(örneğin satıcının ödediği emlak komisyonu gideri )
ve ödenen vergi ve harçlar.
Konutun elden çıkarılmasında alış bedeli, konutun satıldığı
ay hariç olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu’nca belirlenen üretici fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit
edilecektir. Endeksleme suretiyle ortaya çıkan fark tutardan
öncelikle satıcı uhdesinde kalan giderler düşülecektir.
3.4. Konut Satışından Doğan Değer Artış Kazancının Beyanı ve Örnek hesaplama:
Gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan kazancın
2015 yılı için 10.700 Türk Lirası gelir vergisinden istisnadır.
Değer artış kazançlarının beyan konusu edilip edilmeyeceği,
elde edilen iradın istisna haddinin altında kalıp kalmadığına
bağlıdır. İstisna haddini aşan tutarda gelir elde edilmesi halinde yıllık beyanname verilecektir. Örneğin: Bay(X)’in 2015 Şubat ayında 250.000 TL ye aldığı evini ertesi ay 260.000 TL’ye
satması halinde elde edilen 10.000 TL’lik gelir 10.700 TL’lik
istisna haddinin altında kalacağında beyanname verilmeyecek dolayısıyla herhangi bir vergi ödenmeyecektir. Alım satım
işlemleri sırasında tapu harcı ödeneceği tabiidir.
Örnek hesaplama: Bayan (B) 05.04.2010 tarihinde 100.000
TL’ye aldığı evini 31.03.2015 tarihinde 180.000 TL’ye satmıştır. Satış sırasında ortaya çıkan harç tutarı ise alıcı Bay (A)
tarafından ödenmiştir. Bayan (B)’nin satış işlemi ile ilgili herhangi bir gideri bulunmamaktadır.
Bu durumda Bayan (B)’nin evini aldığı 05.04.2010 tarihinden bir ay öncesi olan Nisan 2010 ÜFE endeksi 174,96’dır.
Satış tarihinden bir önceki ay olan Şubat 2015 tarihi endeksi
ise 232,27dir. (yıllar ve aylar itibariyle ÜFE endeks rakamları
www.tuik.gov.tr adresinden temin edilebilinir.) Bu iki endeks
rakamını oranlayıp alış tutarı olan 100.000 TL ile çarptığımızda (232,27/174,96x100.000TL= 132.756 TL) ortaya çıkan
132.756 TL’lik tutar Bayan (B)’nin 2015 Mart ayına endekslenmiş alım bedeli olmaktadır. 180.000- 132.756=47.244
TL’lik tutar satıcı Bayan (B)’nin vergiye tabi net geliri olmaktadır.
Gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan değer artış
kazancının 2015 yılı için 10.700 TL’sı gelir vergisinden istisna olduğundan ve Bayan (B)’de bu tutarın üzerinde gelir elde
ettiğinden beyanname vermelidir. Bayan (B)’nin 47.244 TL’lik
kazancından 10.700 TL’lik istisna tutarı düşüldükten sonra
kalan 36.544 TL gelir vergisi matrahı olmaktadır. Gelir Vergisi
Kanununun 103. Maddesine göre 2015 yılında elde edilen gelirlere aşağıda yer alan vergi tarifesi uygulanarak gelir vergisi
hesaplanır.
Vergisi Beyannamesi” ile beyan edilecektir. Beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisi, Mart ve Temmuz aylarında
olmak üzere iki eşit taksitte ödenecektir. Buna göre Bayan
(B) 2016 yılı 1-25 Mart tarihlerinde beyanname verecek Mart
ve Temmuz ayında 2 eşit taksitte ödeyecektir. Ticari kazanç
nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazanç nedeniyle mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesine, diğer hallerde
ikametgahın bulunduğu yer vergi dairesine beyanname verilecektir.
4. Konut Alım-Satımında Tapu Harcı Yükümlülüğü:
Gayrimenkul alım-satımı ile ilgili tapu işlemleri harca tabidir.
Harçlar Kanunu uyarınca, gayrimenkul satış işleminde tapu
harcı alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı binde yirmi oranında tahsil
edilir. Gayrimenkul alım-satımında tapu harcı, gayrimenkulün
gerçek alım-satım bedeli üzerinden hesaplanır. Gayrimenkulün gerçek alım-satım bedelinin belediyelerce tespit olunan
emlak vergisi değerinden az olması halinde harç emlak vergisi
değeri üzerinden hesaplanır. Tapu harcı, tapu işlemi sırasında
taraflarca beyan edilen değer üzerinden hesaplanarak peşin
olarak tahsil edilir. Tapuda işlem yapıldıktan sonra, mükellefler tarafından gerçek alım-satım bedelinden daha düşük bir
bedel beyan edildiğinin idarece tespit edilmesi halinde, aradaki farka isabet eden harç %25 oranında vergi ziyaı cezası ile
birlikte tahsil edilecektir.
(*)Tdk Güncel Türkçe Sözlük: İrat; isim 1.Gelir,2.Gelir getiren mülk
(**)Tdk Güncel Türkçe Sözlük: Arızi; sıfat 1. Sonradan olan, dıştan gelen, 2. Geçici
Kaynakça:
www.tuik.gov.tr,
***Tarife üzerinden gelir vergisi hesaplaması, www.gib.gov.tr internet adresinden yapılabilmektedir.
Tarifeye göre hesaplandığında, Bayan (B)’nin konut satışı geliri için 7.236,88 TL gelir vergisi ödemesi gerekmektedir.
3.5. Beyanname Nezaman, Hangi Vergi Dairesine Verilecek Ödeme Nezaman Olacak?
Elde edilen gelir satışın yapıldığı yılı takip eden yılın Mart
ayının 1. gününden 25. günü akşamına kadar “Yıllık Gelir
www.gib.gov.tr, (2014). Gayrimenkullerin Elden Çıkarılmasında Vergisel Sorumluluklar, (2014). Rehberi
Ali Rıza DOĞRUL, Gayrimenkul Alım Satımlarında Vergi
Kayıp Kaçağı ve Bunun Önlenmesinde Bilgi Teknolojilerinin
Rolü, (2011). Yüksek Lisans Tezi
Abdurrahman AKDOĞAN, (2014). Türk Vergi Sistemi. Kitabı.
Maliye Hesap Uzmanları Derneği, (2015).Beyanname Düzenleme Kılavuzu 2. Cildi.
www.arimezunlari.org.tr
23
YAŞAM
24
ARI GİBİ
ÇALIŞKAN
OLMAK…
Elif Güliz BAYRAM
1995 Mezunu
“1978’de dünyaya ağlayarak merhaba diyen bendeniz, sonrasında hep güldüm...
Arada bir gözyaşlarıyla karışık da olsa hep gülümsemek ilacım oldu tüm kederlere
dertlere...
Hayat bir oyundur... Kimi zaman dram, kimi zaman komedi, kimi zaman trajedi, kimi
zaman polisiyedir ama hep eğlenmek içindir... Her anından zevk alınmalıdır, o anların
tekrarı hiç yoktur.
Hayallerimin peşinden koşup onları hep yakaladım... Hayal kurmaktan hiç vazgeçmedim maratonum devam ediyor...”
http://kafanguzel.blogspot.com.tr/2014/03/mim-mim-mim-bakalm-ben-kimim.html
Hani çocukluğunuz hiç bitmeyecek sanırsınız, okul günleri sona ermeyecek, siz büyüyüp hayata atılamayacaksınız zannedersiniz… Haftanın o beş günü uzar da uzar, hafta
sonundaki o iki gün ise jet hızıyla geçer gider… Oysa bilmezsiniz ki, yıllarca geçsin bitsin
dediğiniz o günler sona erip de hayata atıldığınızda geri dönmeyi isteyeceğiniz günlerdir yaşadıklarınız aslında…
İşte benim çocukluğumda da bizler hep öyle zanneder, ne işle uğraşmak istediğimizi
düşünür, neler yapmak istediğimizi konuşur, gelecek hayalleri kurar ve bir an evvel
büyümek için sabırsızlanırdık. Şimdi aradan yıllar geçmiş ve Arı’dan mezun olalı tam
20 yıl olmuşken düşünüyorum da sınavlar dışında aslında ben bitsin istemezdim okul
günleri. İçimde bir yerlerde en mutlu olduğum anları orada yaşadığımı hissedermişim galiba… Aslında hiçbir zaman şimdilerin deyimiyle “nerd” o zamanların “inek”
öğrencisi olmadım. Hani “dersi derste öğrenin” derler ya öğretmenler, ben daha çok
o stilde bir öğrenciydim ilk-ortaokul ve lisede… Evde ders çalıştığım anlar sayılıydı,
o da verilen ödevleri yapmak içindi sadece. Bana okula gitmeyi sevdiren elbette ki o
sıcak dostluklar, şefkatli öğretmenlerdi… Okul tatil olduğunda onları özlemek üzerdi
beni… Şimdi geriye dönüp bakıyorum da olduğum Elif olmamda ne çok katkısı var o
günlerin, o sıraların, o zamanların… Adeta bir ağacın tohumlarının atılmasıymış Karanfil Sokaktaki Arı İlkokuluna başladığım gün… Hatıralarımda daha dün… Arı Marşı,
Arı Türküsü… Kimi zaman gülerek, kimi zaman sıkılarak, kimi zaman da muziplikler
yaparak söylediğimiz… Taa içimize bir yerlere “Arı Gibi Çalışkan Olmak” fikrini işlemiş. Köklerini Arı’nın sıralarında attığımız dostluklar, arkadaşlıklara bakıyorum da
öyle güçlü ki… Ve yine Arı mezunu bir arkadaşıma rastladığımda öyle mutlu oluyor
ve gurur duyuyorum ki. Kimini televizyonda izliyorum haber veya program sunarken,
kiminin ismini görüyorum ekran arkasındaki kahramanlar arasında… Kiminin tiyatro
sahnesinde, kiminin spor dünyasında başarı haberlerini alıyorum… Kimine hastane
koridorlarında rastlıyorum, bizleri tedavi eden doktorlar olarak… Kimine de adliye
koridorlarında meslektaşlarım olarak… Kiminin radyodaki sesiyle başlıyor gün, kimi
ile toplantılarda rast gelip sohbetler ediyoruz. Hepsinin başarıları beni mutlu ediyor
ve bana sonsuz gurur veriyor…
Okulda ilk
zamanlar çok
zorlanmıştım.
Ne sınıflar
Arı’daki gibiydi,
ne de hocalar…
Benim hikâyeme gelince… Arı’dan mezun olduktan sonra tamamen tesadüf eseri ve
kaderin bir cilvesi ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini (AÜHF) kazandım. Bizim
zamanımızda ÖYS’den önce tercihlerimizi yapar, sınav sırasında verirdik tercih listemizi. İşte ben de tercihlerimi yapmış ve sınav sırasında teslim edip eve dönmüştüm ki
evde tercih listemin bir kopyasına bakarken son anda yapmam gereken bir sıralama
değişikliğini yapmadığımı fark etmiştim. Bu kader denilen şey olmalı demiş ve aslında uluslararası ilişkiler veya iletişim okumak istiyor olsam da tercih sırlamasındaki bu
www.arimezunlari.org.tr
25
YAŞAM
26
hatamla AÜHF’yi kazanacağıma emin olmuştum. O yüzden
sonuçlar açıklandığında mutlu
olmaktan ziyade çoğu arkadaşım başka okulları kazandığı ve
artık yollarımız ayrılıyor olduğu
için üzülmüştüm bile.
Okulda ilk zamanlar çok zorlanmıştım. Ne sınıflar Arı’daki
gibiydi, ne de hocalar… Soğuk, kocaman, kahverengi taş
bina… Hiç alışamadım ona
ama okumaya devam ettim bir
yandan da TRT’de Spor Haberleri Müdürlüğünde muhabirlik
ve uluslararası spor yayınları
koordinator yardımcılığı yaparak… Daha sonra okul bitti ben
de avukatlık stajımı yaptım.
Derken lisansüstü eğitim yapayım diye aklıma bir fikir düştü. Ve yıllar önce kurduğum
hayalleri gerçekleştirmek için Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin (İLEF) yolunu tuttum. Sınavlar, mülakatlar derken İLEF’in gazetecilik bölümünde yüksek lisans
öğrencisiydim artık. Böylece avukat olmaktan sonra bir hayalimi daha gerçekleştirmiş oluyordum. Yüksek lisansı bitirdikten sonra bir sure daha TRT’de çalıştım ardından halen görev yaptığım Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu’nda (TESK)
avukat olarak görev yapmaya başladım. Ama hayallerimin peşinden koşmaktan hiç
vazgeçmedim. Bu dönemde AB ve AB Hukuku üzerine pek çok eğitim programına
katıldım. Ve yine tamamen bir tesadüf eseri TESK’te AB ve Dış İlişkiler Müdürlüğü’ne
atandım…. Bu arada da ikinci öğretim neden yapmıyorum deyip yıllar öncesinin tercih listesinin tepesinde yer alan Uluslararası İlişkileri okumak için Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesine kaydoldum. Şimdi halen 4. sınıfta öğrenciyim. Bu sene
mezun olacağım dilerim. 1995 yılında ÖYS sınav kâğıdımın içine koyduğum tercih
listemde yer alan 3 bölümü de okumuş olmak bana kendimle gurur duymak için
kocaman bir neden verirken, bir yandan da hayallerimizin gerçekleşmesinde inancın,
güvenin ve vazgeçmemenin önemini hatırlatıyor her daim.
Bu histen uzaklaştığımda mezuniyet yıllığını açıyorum önüme… Sayfalarını karıştırıyorum… Kendi sayfam geldiğinde bir kaç kez okuyorum hakkımda yazılanları.
“Dünyayı gez dolaş, ülkeni en iyi şekilde temsil et…” Ne mutlu bana… Geleceğimin tohumlarının en iyi şekilde atıldığı o güzel yuva sayesinde hayallerimi yaşıyorum
meslek hayatımda…
When I was a child, my friend and I were thinking about which profession we will choose, talking about what we will do, building future dreams and of course cannot wait to
grow. The years have passed now and 20 years have passed through graduation from Arı
Schools. Now I am thinking about that days and I realise that I would not actually want
to get to an end of school days except exams. Probably, I feel somewhere inside me that
I lived the happiest moments there...
ARI’DAN HABERLER
ÖĞRENCİLERİMİZ YABANCI DİL BAŞARILARINI
SERTİFİKA İLE TAÇLANDIRDI
Öğrencilerimizin Cambridge English Language Assessment sınavları ile Londra Trinity College Konuşma Sınavları, Fit in Deutch ve DELE Sınavlarında gösterdikleri yabancı dil başarılarının ödüllendirildiği “The Golden
Bees World Languages Certificate Ceremony 2015” adlı sertifika törenini 04 Aralık 2015 tarihinde Çankaya
Üniversitesinde gerçekleştirdik.
çıkan, beklenen öğrenen profilidir. İşte tüm bunların doğal
sonucu olarak, birer dünya vatandaşı olarak yetişen Arılılar, bulundukları her ortamda fark yaratmanın ayrıcalığını
yaşamaktadırlar. ” dedi.
Törende konuşan Genel Müdür Yardımcımız Dr. Seva
Demiröz; ”Yapılan tüm bu etkinlikler ve projeler, sadece
yabancı dildeki yetkinlikleri geliştirmeyip aynı zamanda,
öğrencilerimizin özgüvenlerini, iletişim ve sosyal becerilerini, yaratıcılıklarını, eleştirel düşünmelerini, hayat boyu
öğrenme becerilerini ve uluslararası zihniyet geliştirmelerini olanaklı kılmaktadır. Bu beceriler, 21. yüzyılda öne
Bu yıl Cambridge English Language Assessment Sınavlarına
katılan öğrencilerimizden 96 ‘sı KET, 43‘ü PET ve 7’si FCE
sınavlarında başarı göstererek sertifikalarını aldılar. Bunların yanı sıra Trinity College London Konuşma Sınavının sonuçlarına göre 14 öğrencimiz, Fit in Deutch (Almanca Dili
Yeterlilik Sınavı) sınavının sonuçlarına göre 30 öğrencimiz,
DELE (İspanyolca Dili Yeterlilik sınavı ) Sınavının sonucuna
göre 8 öğrencimiz, ayrıca UNICEF tarafından düzenlenen”
Çocuk Hakları” adlı Almanca etkinliğine katılan 9 öğrencimiz ve “World Education Games” adlı online İngilizce ve
Matematik yarışmasında başarılı olan 6 öğrencimiz de başarı belgelerini ve sertifikalarını aldılar. CambridgeYoung
Learners sınavında başarılı olan 291 öğrencimiz de 18 Aralık 2015 tarihinde sertifikaları ile buluşacaklar.
www.arimezunlari.org.tr
27
GEZİ
28
MEKSIKA’NIN
EN BOHEMI;
TULUM...
Amerikan şehirlerini gezme ritüelimden bu kez vazgeçerek bir kaç
günlüğüne farklı bir ülkeye gidip yeni yerler keşfetmeye karar verdim…
Tulum
Gürhan KARA
1994 Mezunu
6 Mayıs 1979 doğumlu olan Gürhan Kara, 1994 Arı Ortaokul mezunudur. Üniversite
öğrenimini Bilkent’te tamamladıktan sonra yüksek lisans yapmak için Amerika’ya
gitti ve California State University Dominguez Hills’de yüksek lisansını tamamladı.
Şu anda İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Değişim Programları Ofis direktörü
olarak çalışan Gürhan Kara’nın www.tadindaseyahat.com adında bir web sitesi,
@tadindaseyahat @gurhankarasworld isimli instagram hesapları da bulunmakta.
Cancun
Amerika’ya yaptığım son seyahatimde
hazır New York’a kadar gitmişken her seferinde yaptığım diğer Amerikan şehirlerini gezme ritüelimden bu kez vazgeçerek
bir kaç günlüğüne farklı bir ülkeye gidip
yeni yerler keşfetmeye karar verdim.
Vaktim çok sınırlıydı. Toplam 4 günüm
vardı. Yani çok uzaklara Güney Amerika’da bir yere gidemeyecek ya Karayiplerde bir ada ülkeye ya da Meksika’ya
gidecektim.
Amerika’daki öğrencilik yıllarımda gitmeyi çok istediğim ama bir türlü fırsat
bulamadığım Cancun ilk aklıma gelen
yer oldu. Neyse ki New York’ta yaşayan
ve bana bu seyahatimde eşlik etmeye
karar veren arkadaşım Beste’nin tavsiyesi ile Cancun’dan vazgeçtik ve kendimizi
bir anda dünyanın en bohem yerlerinden
biri olan Tulum’da bulduk.
Tulum’a gitmek için New York’tan Cancun’a uçmak oradan da ya araç kiralamak
ya da toplu taşıma kullanmak gerekiyor.
New York-Cancun arası yaklaşık 3,5 saat
sürüyor. Eğer ABD vizeniz varsa Meksika’ya vize almadan girebiliyorsunuz.
Biz geç bir saatte vardığımız için geceyi
Cancun’da geçirmeye karar verdik. Havalimanından araç kiraladık ve ertesi gün
önce kısa bir Isla Mujeres turu (feribotla
30 dakika sürüyor) yaptık, sonrasında
Tulum’a geçtik. Yolculuk araçla yaklaşık
2 saat sürüyor. GPS’de kiralamadık çünkü sahil boyunca güneye doğru ilerliyorsunuz. Yani kolayca Tulum’u ve gideceğiniz oteli bulabiliyorsunuz.
Tulum’da toplam 2 gün kaldık. Aslında
2 günden daha fazla zaman gerekiyor
çünkü gezip görülecek çok şey var hem
etrafında hem de Tulum’da ama bizim
çok vaktimiz olmadığı için bu kadarla yetindik. Tulum son yıllarda gittikçe popüler olan tatil destinasyonlarından. Cancun’dan farkı daha az kalabalık olması,
kite sörfçüleri ve daha bohem bir kitleyi
kendine çekmesi ve daha çok butik otel
ve restoranlarının olması. Tulum dingin
tatillerden hoşlananlara göre. Sahilde
sabah yogası yapabilir, tüm gün kitap
okuyabilir, spa’da arınabilir, akşamda
gitar eşliğinde sakin bir gece geçirebilirsiniz.
Mutlaka Gidin:
Maya Kenti:
Maya Uygarlığından günümüze kalan
deniz kıyısındaki ender şehirlerden biri
olan kent gün batımına göre bir yamaçta
inşa edilmiş. Çok büyük bir alana yayılan
kenti gezmek için en az yarım gününüzü
www.arimezunlari.org.tr
29
GEZİ
30
İslamujeres
ayırmanız gerekiyor. Güneşi inanılmaz
yakıcı olabildiği için mutlaka yanınızda
şapka, güneş kremi, hatta şemsiye bulundurmalısınız. Kenti gezerken karşınıza
boy boy iguanalar çıkıyor ama paniğe
gerek yok. Son derece zararsız canlılar...
Mutlaka Yapın:
Cenote keyfi:
Si’an Kaan bir doğal yaşam rezervi. 1987
yılından beri Unesco’nun dünya mirası
listesinde. Birçok hayvana ev sahipliği yapan rezervin bir bölümü karadan bir bölümü ise denizden oluşuyor. Lagün ile deniz
arasında kalan yoldan ilerleyerek kmlerce
araçla gidebiliyorsunuz. Burada aynı zamanda kamp alanları da bulunuyor.
Cenoteler yeraltı akarsularının oluşturduğu doğal lagünler. Quintina Roo’da cenotelerin en bol olduğu bölgelerden biri.
Bu lagünlerin etrafında irili ufaklı tesisler
kurulmuş. Kimisi su parkı şeklinde kimisi
ise yalnızca dolap kiralayıp eşyalarınızı
bırakıp kendinizi sulara atacağınız şekilde planlanmış. Su parkı şeklinde olanlar
biraz pahalı ama diğerlerine az bir para
ödeyip cenote keyfi yapabilirsiniz. Biz
tesadüfen Casa Cenote’yi bulduk ve çok
keyif aldık. Hemen önüdeki plajda yer
alan restoranda da nochos keyfi yaptık...
Cozumel:
Mutlaka Alın:
Cozumel, Playa Del Carmen açıklarında
bulunan tropikal bir ada. Playa Del Carmen’de Tulum’a yalnızca 1 saat uzaklıkta. Saat başı kalkan feribotlardan birine
atlayıp Cozumel’e gidebilirsiniz. Cozumel dünyanın en iyi dalış noktalarından
bir tanesi. Eğer tüplü dalış yapamıyorsanız mutlaka şnorkel ile dalış yapın.
Meksika’ya özgü el örmesi kilimler ve
masa örtüleri alabileceğiniz en güzel aksesuarlardan ama el yapımı oldukları için
oldukça pahalı. Meksika bir renkler ülkesi... Tabak çanakları, maskeleri, dream
catcherları, bardakları çok renkli ve göz
alıcı. Hediye vermek için de çok uygun.
Ayrıca tekila, acı soslar ve Meksika çiko-
Si’an Kaan:
latası da alabileceğiniz diğer geleneksel
ürünlerden...
Mutlaka Yiyin:
Tropikal meyveler, deniz ürünleri, geleneksel Meksika yemeklerine doyamayacaksınız. Jicame, üzerine misket limonu
ve tuz dökülerek yenilen bir tür meyve.
Sıcak Meksika güneşinin altında sulu ve
serin çok iyi gidiyor. Fish Taco, guacamole, salsa, brutto ve nachos gibi lezzetler
her yerde karşınıza çıkacak. Fiyatları da
gayet uygun.
Casa Banana:
Tulum oteller bölgesinde yer alan bir
Arjantin ekolüyle Meksika geleneksel
mutfağını yorumlayan farklı bir restoran
Casa Banana. Restoranın sahipleri eskiden burada arkadaşlarıyla toplanıp keyifli vakit geçirirlermiş. Casa Banana fikri
de buradan doğmuş. Açık hava oturma
düzeni var. Etleri çok lezzetli! Özellikle
Arjantin usulü dana steak’i çok başarılı.
Mezcal ile yaptıkları kokteylleri ile de çok
iddialılar...
Mayaruins
Papayaplayaproject
Siankaan
Tulum
Tulum
Ne Zaman Gidilir?
Nerede Kalınır?
Tulum, tüm yıl güneşli ve ılıman bir iklime sahip. Ancak Haziran ve Eylül arası
fırtına ve yağmur sezonu. Biz Haziran’da
gittik ve gerçekten yağmur peşimizi hiç
bırakmadı. En sakin dönemi Ekim ve
Aralık arası. Otel fiyatları daha uygun
oluyor. Ancak Ocak ve Mart arası Tulum’un en kalabalık olduğu sezon. Kite
sörfçüler de bu dönemde bölgeye akın
ediyor.
Tulum bir butik oteller ve spa otelleri
merkezi. Birbirinden ilginç otellere ev sahipliği yapıyor.
Papaya Playa Project:
Burası bir proje olarak adlandırılıyor çünkü oteli kurarken doğadan en iyi şekilde
yararlanıp ona en az zararı verecek bir yaşam alanı yaratmak istemişler. Odaların
büyük bölümü bungalov şeklinde tasar-
Tulum
Papayaplayaproject
lanmış. Çoğunda beton kullanılmamış.
Bambularla, tahtalarla inşa edilmiş. Hepsinin üstü palmiye yapraklarıyla kapatılmış. Musluklarından arıtılmış deniz suyu
akıyor. Temiz su ihtiyacı odalara bırakılan
su şişeleriyle sağlanıyor. Elektrik az akımla veriliyor. Yalnızca telefonunuzu şarj
edebiliyorsunuz. Odalarda elektronik hiçbir alet yok. Yalnızca cibinlikli bir yatak ve
hepsi bu… Otelin ortak alanlarında çeşitli
bitkilerin yetiştirildiği seralar kurulmuş.
I decided to explore new places, when I made my last trip to America. I had very limited time, totally four days. So, cannot go
anywhere in South America but I would go to an island country in the Caribbean or Mexico.
In my student years in America, Cancun was a place that I wanted to go but could not find any opportunity so that comes to
my mind first. Fortunately we gave up Cancun, with advice of my friend Beste, who lives in NewYork. And we found ourselves
in Tulum, one of the world’s most bohemian places.
Mayaruins
www.arimezunlari.org.tr
31
SAĞLIK
32
YENİ YILDA
YENİLİKLERE GÖZ KIRPIN
“Ben her yeninin, her başlangıcın, her nefesin bir parça şans getirdiğine
inananlardanım ve sanırım bu nedenle mesleğimde de yeniye hep bir
parça yakın olmak beni huzurlu kılıyor.”
Burcu KOCATÜFEK ÖZYILMAZ
2000 Mezunu
03.01.1983 tarihinde Denizli’de doğan Burcu Kocatüfek Özyılmaz, öğrenim hayatına
Ankara’da başladı. Orta öğrenimini Arı Okulları’nda tamamlayan mezunumuz, lise
öğrenimine Arı Fen Lisesi’nde devam ederek 2000 yılında mezun olduktan sonra Gazi
üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazandı. 2006 yılındaki üniversite mezuniyeti
sonrası diş hekimliği dallarında çeşitli eğitimler aldı. 2013 yılında Ankara Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim dalında doktorasını tamamlayan mezunumuz iş yaşamına, “Güvenin en önemli kaynağı küçük bir gülümsemedir.” fikrinden
yola çıkarak, sahibi olduğu özel diş kliniğinde devam etmektedir. Burcu Kocatüfek
Özyılmaz evli ve bir çocuk annesi.
Yeni bir yıl kapıyı tıklatıyor usulca... Buyur edecek miyiz, yoksa geçmiş ile eski
ile yaşamaya devam mı edeceğiz? Ben
her yeninin, her başlangıcın, her nefesin
bir parça şans getirdiğine inananlardanım ve sanırım bu nedenle mesleğimde
de yeniye hep bir parça yakın olmak
beni huzurlu kılıyor.
Sizlere bu defa, yeni yılın verdiği YENİLİK kavramı da hazır şu köşede dururken, diş hekimliğinde gelişen, hasta
konforu, hekim konforu ve en önemlisi
zaman konforu sunan CAD-CAM teknolojisinden bahsedeceğim.
Nedir CAD-CAM?
CAD-CAM; bilgisayar destekli dizayn
ve bilgisayar destekli imalat anlamına
gelmektedir. Bildiğimiz klasik ağız içi
ölçüleri bir kenara bırakılır ve cihazın
özel ağız içi kamerası ile dişler taranır,
bilgisayar ortamına aktarılır ve yapılacak porselen dolguların ya da porselen
kaplamaların ya da porselen laminaların tasarımı yapılır. Tasarım tamamlandıktan sonra, bluetooth ile bağlı olduğu milling cihazına komut verilir ve tek
seansta porselenlere kavuşulur. Komşu
dişler ile tam kontakt uyumunun sağlandığı porselenler özel yapıştırıcılarla
yapıştırılır.
Yapılan restorasyonlarda hedef, yüksek
estetik sağlayabilmek, ara seansları at-
lamak, mümkün olduğunca tek seansta
işi teslim etmek, mide bulantısı refleksi
olan hastalarda dijital ölçü alarak konforu sağlamak, komşu diş ile kontak
bölgelerinde hassas bir şekilde uyumu
sağlamak ve gıda artığı kaçışını engellemektir. Madde kaybı çok fazla olan dişlerde, porselen kaplama yapmak yerine
inley ya da onley dediğimiz porselen
dolgular ile durum daha minimal dokunuşlarla tedavi edilebilmektedir.
CAD-CAM teknolojisi aynı zamanda,
hepimizin yakinen olmasa da adını çok
duyduğumuz tomografi cihazları ile
uyumlu çalışabilmektedir. İmplant tedavileri öncesinde riskli bölgelerden
aldığımız tomografiler sisteme atılıp,
implantların nereye yerleştirileceği önceden ayarlanıp, hesaplanıp, ‘guide’
dediğimiz apereyler hazırlanabilmektedir. Böylece implant ameliyatları öncesi
bölgenin durumu ve ameliyat sonrası
olacak iyileşme ve bağlanma konusunda daha net konuşulabilir.
Gülüş tasarımı konusunda da hekime ve
hastaya büyük yardımları olan bu akıllı
cihaz, başlangıç ve bitim aşamalarının
nasıl olacağını büyük oranda bize gösterir. Beklentileri ona göre şekillendirmemize yardımcı olur.
Bu teknolojiyi kendi kliniğimde de kullanırken, dikkatimi çeken bir konu var;
erkek hastalar daha meraklı bu konuda:) Soruyorlar, ben dişi tasarlarken başımdan ayrılmıyorlar, porselen dolguları
ve kaplamaları porselen bloklardan kazınıp, istediğimiz forma getirilirken, 6
ila 11 dakika milling cihazının başında
resmen nöbet tutuyorlar. Kadın hastalarım ise sonuç ve çözüm odaklı:) Onlar
kahvelerini yudumlarken, nasıl olacağını
hayal edip, işin keyfini sürüyorlar...
Uzun lafı kısası dünya için de bizim için
de aslında yeni olmayan, ancak yeni
yeni daha sık tercih edilen bu teknolojiye de yeni yılda yer açın... Hayat tüm
yenilikleri bizlere sunarken, onları alıp
kucaklamak, keyfini sürmek bizlere düşüyor, unutmayın...
Dünya koşarken, bizim yerimizde saymamız, hele de bu YENİ çağda olmaz:)
Yeni yıla umut dolu başlangıçlar yaparken, tüm yenilikleri de bu yılda misafir edeceğimizi kendimize söz vermeli,
2016’yı içeri öyle buyur etmeliyiz...
Sevgili Bee Life Dergisi çalışanlarının,
sevgili ARIMED Yönetim Kurulu üyelerinin, siz sevgili mezunların ve tüm sevdiklerinizin yeni yılı kutlu olsun... Şansın
bizden yana olduğu, sağlık dolu bir yıl
olsun... Barış olsun... Huzur olsun... Yeni
güzeldir, yenilik dolu yarınlar olsun...
Sevgiyle...
A new year knocking the door slowly... Will it pass through the door or will we continue living the old year? I think every new, every
start, every breath brings a bit of luck and I think therefore, being close to the new at my profession makes me more peaceful.
New Year brings the concept of INNOVATION so this time, we will talk about CAD-CAM technology which is offering patient
comfort, doctor comfort and most importantly time comfort.
www.arimezunlari.org.tr
33
MIMARI
34
KENTLİNİN
BULUŞMA MEKANLARI:
MEYDANLAR
Onur BAYER
1993 Mezunu
[email protected]
1975 Ankara doğumlu olan Onur Bayer, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı
Okulları’nda tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümüne girdi.
Ankara’da Onur&Anıl Proje isimli şirketin ortağı ve tasarımcısı olan Onur Bayer,
evli ve bir çocuk babası.
Günümüzde kullanılan Meydan kelimesi Arapça ‘myd’ kökünden türemiş Açık Yer anlamındadır. Yunanca Agora kelimesi ise Toplanma yeri, Kamuya açık alan, çarşı anlamındadır. Piazza kelimesi ise İtalyancadır ve Yunancada Agora kelimesinin karşılığıdır.
Günümüzde ‘Piyasa yapmak’ olarak kullandığımız kavramın tam anlamı ise, herkesin
ortak buluştuğu bir yerde kendini göstermektir.
Osmanlı’da meydan; sokakların kıvrılarak, daralıp genişleyerek birleştiği noktalardaki açık alanlardır. Bu alanlar mahalle ölçeğinde oluşmuş ve mahallenin ihtiyacı kadar
alanlarda şekillendirilmiştir. Bahsi geçen ‘meydan’lar ancak ufak bir köy ölçeğindeki
mahallenin erkeklerinin toplanıp beraber vakit geçirebileceği ve kentin geri kalanından
haberdar olamayacağı kadar küçük alanlardır. Dolayısı ile herhangi bir köy meydanından ne işlev ve ne de büyüklük bakımından çok da farkı yoktur.
Avrupa’da ise önemli binaların etrafı açık bırakılarak ‘kent’ ölçeğinde tasarlanmıştır.
Oluşmak ve tasarlanmak arasındaki fark önemlidir. Bir meydandan bahsediyorsak, ölçek olarak bir mahalleyi ve bir kenti ayrı ayrı düşünmek de önemlidir.
Tüm bu yazdıklarımdan ulaşmak istediğim nokta ise, kent ölçeğinde buluşmanın önemi
ve kazanımlarıdır.
Bugün ülkemizin
aksine dünyada
meydanlar önemini
kaybetmeden
yaşamaya devam
etmektedir.
Ülkemizde ise
meydanları korumak
yerine alışveriş
merkezleri inşa
ediliyor.
Venedik
www.arimezunlari.org.tr
35
MİMARİ
36
Londra
Önemli olaylarda söz sahibi olmak, insanın kendi değerini diğerleri ile paylaşması
kente dair davranışlardır diyebiliriz. Bu durumda çok karmaşık olaylara gitmezsek,
piyasa yapmak, kentte var olduğunu diğer
insanlara göstermektir.
Roma
Daha büyük ve karmaşık olaylara girecek
olursak, kenti ve kentli insanı etkileyecek
duyurular, toplantılar, siyasi parti mitingleri, isyanlar ve hatta otoritenin güç gösterileri de meydanlarda vuku bulmuştur
demek yanlış olmaz. Çünkü meydanlar
büyük güç gösterileri için binlerce kişinin
seyredebileceği geniş sahnelerdir. Acı bir
örnek vermek gerekirse Fransız Devrimi
esnasında yapılan idamlar Place de la
Concorde da yapılmıştır.
Bugün ülkemizin aksine dünyada meydanlar önemini kaybetmeden yaşamaya
devam etmektedir. Ülkemizde ise meydanları korumak yerine alışveriş merkezleri inşa ediliyor. Rafine edilmiş bir ürün
gibi, meydanlar, alışveriş ve hoşça vakit
geçirme yönleri tutulmuş, kitlesel iletişimden arındırılmış halde AVM’lere dö-
nüştürülmeye çalışılıyor. Tek tük örnekler
dışında ancak Cumhuriyet’le ülkemize
kazandırılan az sayıdaki meydan ise yakın tarihte trafik tarafından işgal edilmiş
bulunmakta. Bu sayede ‘olması istenen’
alışveriş ve aynı sınıftan insanların arasındaki ufak etkileşimler sağlanırken, ‘olması
istenmeyen’ kitlesel hareketler sokaklara
dökülüp kitleselleşmeden engelleniyor.
Zaten bu yüzden az sayıda olan önemli
meydanlar güç paylaşımı açısından değerli kabul ediliyor ve kitle heyecanlarının
ve coşkularının merkezi olmaya devam
ediyor. Bununla beraber Avrupa’da hayat
bu mekanlarda akıyor. Kentli olan herkes
bu alanlarda buluşabiliyor ve dertlerini
dinlemek isteyenlere anlatma fırsatı buluyor.
Benzer şekilde büyük kutlamalar da yine
kenti oluşturan bireyler tarafından bu
meydanlarda yapılıyor. 1904 senesinin
yılbaşında New York Times’ın yeni binasına taşınması esnasında atılan havai fişeklerle bir gelenek başlamış ve her sene
binlerce kişinin buluşması ile gelenek sür-
Paris
dürülmüştür. Meydan bu sayede kimliğini bulurken, ışıklı topun inişi seyredilerek bu meydanda yılbaşı kutlanır. Bu sayede
Times meydanındaki yeni yıl heyecanı etrafındaki restoranlar
ve barlarla birlikte binlerce kişinin buluştuğu muazzam bir
kutlamaya dönüşüyor.
Paris’te de durum farklı değildir. Yılbaşından önce Champ
-Elysees ve bazı önemli yapılar kentin önde gelen sanatçıları
tarafından süslenir. Concorde meydanı ile Arc de Triomphe
arasında kalan bu bölge Eyfel kulesine güzel bir alternatiftir.
Fransız devriminin 100. yılında inşa edilen Eyfel kulesinin çevresindeki meydanlarda toplanan sayıları bir milyona yakın insan, saat 24’ü gösterirken birbirlerini tanımasalar da beraberce eğlenir ve kalabalıktan yükselen sevgi dolu enerji ile yeni
yıla girer.
Roma’da da durum farklı değildir. Sayısız meydanlardan oluşan kentin favori buluşma noktaları MÖ. 27 yılında yapımına
başlanan ve yaklaşık yüz seksen yılda yapımı tamamlanan
Pantheon’un önünde, Piazza della Rotonda, halkın meydanı
anlamına gelen Piazza del Popolo ve Colosseumdur. Yüzlerce
yıldır burada yaşayan insanların yaptıkları gibi bir araya gelerek yeni yılı kutlarlar.
New York
Bu örneklere Venedik’te San Marco meydanını, Barselona’da
La Rambla’yı, Londra’da onbinlerce insanın yeni yılı bir arada
kutladığı Trafalgar Meydanı eklenebilir.
Ülkemizde İstanbul İstiklal Caddesi ve AVM’ye dönüşmekten
son anda kurtulan Taksim Meydanı biraz da olsa benzer tarihsel mekanlardır. Daha eski tarihi olan ancak toplumsal hassasiyet yüzünden bu tür kutlamaların yapılamadığı mekanlara
bu yazıda değinmeyeceğim.
Town square is public spaces usually found in the center of the cities. In Europe, they are designed in “urban” scale. If we are talking
about a town square, we must separate a neighbourhood and a city of course. The point I want to achieve is the importance and
benefits of the meeting at the urban scale.
www.arimezunlari.org.tr
37
EKONOMI
38
ÜCRETSİZ İZİN
Memurlara ve işçilere tanınmış önemli bir hak…
Nurullah Çelebi
1996 Mezunu
[email protected]
20 Ekim 1977 doğumlu olan Nurullah Çelebi, liseyi Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak kendi bürosunu açan Nurullah Çelebi, evli ve üç çocuk
babası.
Mali müşavire sormuşlar:
“Bir daha dünyaya gelirsen hangi işi yapmak istersin?”
“İmamlık” demiş.
Nedenini sorduklarında:
“Mevzuat hep aynı, hiç değişmiyor.”
Ücretsiz izin, memurlara ve işçilere tanınmış olan önemli bir hak. Peki, memurlar
ve işçiler ücretsiz izne çıktıklarında ya da
çıkmak zorunda bırakıldıklarında başka bir
yerde çalışabilir mi?
Doğum halinde ücretsiz izin 24 ay; Memurların doğum halinde ücretsiz izin
alma hakkı var. Üstelik bu hak sadece
doğum yapan memur kadına değil, eşi
doğum yapan memur erkeğe de tanınmış.
Buna göre, doğum yapan kadın memura,
doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise
doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine 24 aya kadar ücretsiz izin verilebiliyor.
Söz konusu izin, evlat edinme halinde de
alınabiliyor. Üç yaşını doldurmamış bir
çocuğu evlat edinen memurlar, vesayet
dairelerinin izin verme tarihinden itibaren, istekleri üzerine 24 aya kadar aylıksız
izin alabiliyorlar. Evlat edinen her iki eşin
memur olması durumunda bu süre, eşlerin talebi üzerine 24 aylık süreyi geçmeyecek şekilde, birbirini izleyen iki bölüm
halinde de eşlere kullandırılabiliyor.
Memurların yapamayacağı işler: Ücretsiz izne ayrılan memurların bilmesi gereken önemli bir husus var. Ücretsiz izne
ayrılmış olmanız sizin memurluk sıfatınızı
ortadan kaldırmıyor. Yani ücretsiz izin-
deyken de memurların uymaları gereken
kurallara bağlı oluyorsunuz. Buna yasaklar da dahil.
Ücretsiz izne ayrılan
Devlet Memurları Kanunu’nda memurların yapamayacakları işler teker teker sayılmış. Buna göre memurlar;
gereken önemli bir
1- Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir veya
esnaf sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamazlar,
2- Ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamazlar,
3- Ticari mümessil veya ticari vekil veya
kolektif şirketlerde ortak veya komandit
şirkette komandite ortak olamazlar,
memurların bilmesi
husus var. Ücretsiz
izne ayrılmış olmanız
sizin memurluk
sıfatınızı ortadan
kaldırmıyor.
4- Mesleki faaliyette veya serbest meslek
icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamazlar,
5- Herhangi bir işyerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamazlar.
Dolayısıyla ücretsiz izindeyken memurluk
sıfatı ortadan kalkmadığı için bir işyerinde
çalışılması mümkün değil. Aksi takdirde
idare tarafından memura kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilebilir.
İşçiler ücretsiz izne zorlanamaz; Ücretsiz
izin uygulaması memurlar gibi işçilerde
de söz konusu olabiliyor. Bazen işçi kendi
isteğiyle, bazen de işverenin zorlamasıyla ücretsiz izne çıkabiliyor. Ancak ücretsiz izinle ilgili İş Kanunu’nda herhangi bir
düzenleme yok. Eğer ki işçi kendi isteğiyle ücretsiz izne ayrılmışsa iki durum söz
konusu. Normalde işçinin işverene olan
sadakat borcu ücretsiz izinde de devam
ettiğinden bu dönemde işçi sürekli olarak
www.arimezunlari.org.tr
39
EKONOMI
40
Özel sektörde
çalışanlar ücretsiz
izne ayrılmaları
halinde, gelir
testi yaptırıp
sonucuna göre prim
ödeyerek ya da
ödemeden genel
sağlık sigortası
yardımlarından
yararlanabiliyorlar.
bir iş bulup çalışamaz. Eğer sürekli bir iş bulup çalışırsa işveren tazminat ödemeden iş
sözleşmesini feshedebilir. Ama izinli olduğu süreyle sınırlı olmak üzere geçici olarak iş
bulup çalışması halinde kendi geçimini temin etmesi sadakat borcuna aykırılık teşkil
etmeyeceğinden iş sözleşmesi feshedilemez. Şayet işveren tarafından ücretsiz izne
ayrılması zorlanırsa işçi bunu kabul etmek zorunda değildir. Buna rağmen ücretsiz
izne ayrılma durumunda ise işçi bir yerde çalışmışsa doğruluk ve bağlılık ilkesine aykırılık olmayacağından işverene haklı fesih hakkı doğurmayacaktır.
Sağlık hizmetlerinin karşılanmasında değişiklik; Özel sektörde çalışanlar ücretsiz
izne ayrılmaları halinde, gelir testi yaptırıp sonucuna göre prim ödeyerek ya da ödemeden genel sağlık sigortası yardımlarından yararlanabiliyorlar. Devlet memurlarında ise durum farklı. Ücretsiz izne ayrılan devlet memurunun genel sağlık sigortası
primi, ücretsiz izinli olduğu süre boyunca prime esas kazanç alt sınırı (brüt asgari ücret) ve her ay 30 gün üzerinden, kendi kurumu tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na
ödeniyor. Bu şekilde ücretsiz izinli devlet memuru ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar. Ancak geçen haftalarda İşveren Uygulama
Tebliği’nde bir değişiklik yapıldı ve ilk defa 2008 Ekim ayından sonra memuriyete
başlayanlar için ücretsiz izinde sadece 1 yıl süreyle GSS priminin karşılanması şeklinde değişiklik yapıldı. 2008 Ekim ayından önce memur olanlar için ise ücretsiz izin
süresince GSS priminin karşılanmasına devam edilecek.
Ücretsiz izin bitimine dikkat; Ücretsiz izin ile alakalı memurların dikkat etmesi gereken bir nokta daha var. O da işe başlama süresi ile ilgili. Ücretsiz izin süresinin bitiminden önce mazereti gerektiren sebebin ortadan kalkması halinde, on gün içinde
göreve dönülmesi zorunlu. Ücretsiz izin süresinin bitiminde ya da mazeret sebebinin
kalkmasını izleyen on gün içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş yani
istifa etmiş sayılıyor.
ARI’DAN HABERLER
ÖĞRENCİLERİMİZ YEŞİL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR
BİR DÜNYA İÇİN KAMERA ÖNÜNDE
Öğrencilerimiz en büyük çevresel, sosyal ve ekonomik tehditlerden biri olan iklim değişikliği ile ilgili farkındalık yaratmak ve sürdürülebilir yaşamı korumak amacıyla bir Avrupa Birliği Projesi olan ve küresel ısınma,
bio-çeşitlilik ve geri dönüşüm konularını içeren “Greeen” projesinin düzenlediği kısa film yarışmasına katıldılar.
Öğrencilerimiz iklim değişikliği ve sürdürülebilir bir dünya
ile ilgili bilgi ve yenilikçi çözümlerin üretimine katkı yapmak ve bu çözümlere erişimi arttırmak amacıyla katıldıkları “2115 yılında küresel ısınma sona erdi. Bu nasıl başarıldı?” konulu kısa film yarışması için ilköğretim düzeyinde
bir ve lise düzeyinde iki kısa film projesinde rol aldılar.
“Greeen” projesi kapsamında yarışacak kısa film projelerinde küresel ısınmaya ve biyoçeşitliliğe karşı çözüm odaklı
fikirler ve farkındalık yaratacak tutum ve davranışları yetenekleri ile bütünleştiren öğrencilerimiz duygularını kamera
önünde yansıttılar.
Ayrıca çevrenin korunması ve küresel ısınmaya dikkat çekmek için çalışmalarını yoğun biçimde sürdüren okulumuz,
projeye katılan Avrupa Birliği ülkelerinden paydaşlarına
küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik konusu ile ilgili 10 Aralık 2015 tarihinde online bir sunum da yaptı.
www.arimezunlari.org.tr
41
SAĞLIK
42
MUCİZE VE
ŞİFALI LEZZET:
YER ELMASI
Ece AKKUŞ
1999 Mezunu
15.04.1981 doğumlu olan Ece Akkuş, Arı Fen Lisesi’nden 1999 yılında mezun olduktan
sonra 2004 yılında Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nü bitirdi. Yüksek
lisansını Yeditepe Üniversitesi’nde Fitoterapi (Bitkisel Tedavi) dalında tamamlayan
mezunumuz, profesyonel yaşamına İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nde
Beslenme ve Fitoterapi Uzmanı olarak devam ediyor. Ece Akkuş evli ve İrem ve Beren
isimli iki kız çocuk annesi.
Yer elması, patates, havuç gibi toprak
altında yetişen bir kış sebzesidir. Çiğ ve
pişmiş olarak tüketilebilir.
Bağırsak Sorunlarına Çözüm
Günümüzde sıklıkla karşılaşılan problemlerden biri de hazımsızlık, gaz şikayeti, kabızlık ve nedeni belli olmayan
diyareler. Bu şikayetlerin nedeni, bazen
düzensiz ve aşırı antibiyotik kullanımı
ya da dengesiz beslenmeye bağlı çıkabilmektedir. Bu tip durumlarda, bağırsakta zararlı bakteriler, yararlı olanlardan daha fazla bulunmaktadır. Yer
elmasının yumrularında inülin denen
bir madde vardır. İnülin kolon kanserini
önleyicidir, bağırsakları düzenler. Bağırsaktaki faydalı bakterilerin sayısını arttırarak bağırsak sağlığını korur.
şilerde ezilmiş püre olarak ağrıyan yere
uygulanabilir.
Anne Sütüne Faydalı
Doğum sonrası emziren anneler için sütün
kalitesinin ve miktarının artmasını sağlar.
İçeriğinde önemli vitamin ve mineraller
barındırır. Kabızlık problemi yaşayan 6
aydan büyük bebekler için sebze mamalarına eklenebilir. İçeriğinde az miktarda
nitrat vardır. O yüzden suyunu sebze
mamalarına eklemeyiniz.
Yaraların İyileşmesine Yardımcı
Hemoroit problemi yaşayan kişiler için
de yara iyileştirici özelliği ve içeriğinde
bulunan lif sayesinde rahatlama sağlar.
Yara iyileştirici ve ağrı kesici özelliğinden dolayı romatizma şikayeti olan ki-
Demir içeriği çok yüksek olmamakla birlikte, kansızlığa karşı vücudu destekler.
Yer elmasını farklı alternatif yöntemleri
tercih ederek tüketebilirsiniz. Çiğ olarak
salatalarınızda, çorbalarınızda ya da pişmiş olarak farklı sebzelerle birlikte zeytinyağlı yapabilirsiniz.
Bol vitaminli besleyici portakallı kerevizli yer elması tarifi:
Tok Kalmaya Yardımcı
Yer elmasını yemeklerimizde lezzetinden ve faydalarından yararlanmak için
daha sık kullanmalıyız. İçeriğinde yüksek oranda bulunan lif sayesinde kabızlığı önler ve tok kalma süresini uzatır. Zayıflamak isteyen, iştahını kontrol
edemeyen kişiler için; besleyici ve lif
içeriği yüksek bir sebzedir. Aynı zamanda kalorisi azdır.
İçeriğinde nişasta ve yağ bulunmadığı
için şeker hastalarının da rahatlıkla tüketebilecekleri bir besindir. Potasyum
içeriği yüksek olduğu için kalp sağlığında çok faydalıdır. İdrar söktürücü ilaç
kullanan kişilerde vücuttan kaybedilen
potasyumu dengeler. Fosfor, kemik yapısını güçlendirir.
Bağışıklık Sistemine Destek
Antienflematuar özelliği sayesinde eklem ağrılarına iyi gelir. Genel yorgunluğu, halsizliği alır. İçeriğinde bulunan
vitaminler sayesinde bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Soğuk havalarda yaşanan akciğer rahatsızlıklarında özellikle
tüketilmesi önerilir. Göğsü yumuşatır.
İçeriğinde bulunan A,B ve C vitaminleri
sayesinde vücuda dinçlik verir, özellikle
kış aylarında vücut direncinin düşmesine bağlı olarak yaşanan hastalık riskini
azaltır. Vücutta afrodizyak etki gösterir.
1/2 kg Yer elması
3 kereviz
1 havuç
1 soğan
1 adet portakalın suyu
Zeytinyağı
Himalaya tuzu
Kerevizi ve yer elmasını soyup limonlu suda bekletiyoruz. Soğanı soteleyip,
havucu ekliyoruz. Daha sonra kereviz ve
yer elmasını ekleyip biraz kavuruyoruz.
Portakal suyu, himalaya tuzu, biraz su
ilave edip kısık ateşte pişiriyoruz. Soğuyunca dereotu ile süslüyoruz.
Afiyet olsun…
Jerusalem artichoke is a winter vegetable that grows under the ground such as potatoes, carrots. It can be consumed raw or cooked. Raw as your salad, your soup or you can do with different vegetables cooked in olive oil.
www.arimezunlari.org.tr
43
RÖPORTAJ
44
Beyza Sinem ÇAĞLAR
Beyza Sinem Çağlar, 1982 yılında Aydın’da doğdu. Üniversiteyi bitirince, 18 senesini
geçirdiği Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Kendini bildi bileli bir şeyler karalıyor; ilk ve
ortaöğretim çağında öykü ve şiirleriyle il ve ülke çapında birçok ödül aldı. “Yalnızlıktan”
isimli şiiri, 18 yaşındayken Varlık dergisinde yayımlandı. Haber365’te sosyal yaşam ve
sinema üzerine köşe yazıları yazdı. (Kayıp Şiir Defteri Önsözden)
Beyza Sinem Çağlar kimdir? Bize kendinizden söz eder misiniz? Arı Okulları denince
aklınıza ilk ne gelir?
En zor soru ile başladık. 1982 yılında Aydın’da doğdum. Babamın işleri dolayısı ile 1987
yılında Ankara’ya taşındık. İlk ve Orta Öğrenimimi Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Ankara Fen Lisesi’ne devam ettim. Bilkent Üniversitesi, İktisat Bölümünden mezun
olduktan sonra İstanbul’a taşındım. Galatasaray Üniversitesi’nde Pazarlama İletişimi
Yönetimi konusunda mastırımı tamamladım. Sırası ile Deloitte’da denetçi, Nielsen’da
pazar araştırma ve strateji uzmanı, Pepsi’de pazar araştırma, yeni ürün geliştirme ve
meyve suları kategorisi marka müdürlüğü yaptım. Yaklaşık iki senedir Toksöz Grup
bünyesinde bulunan dondurma ve içecek kategorilerinin pazarlama müdürlüğünü yapmaktayım.
Arı Okulları’nda, özellikle ilkokulda aldığım eğitim ve öğretim – öğretmenimiz Makbule
Balaban’ın varlığı ile – çok çok kaliteli idi. Kendine güvenli, ne istediğini bilen ve çalışkan
bir nesil olarak yetiştik. Tam karakterimizin geliştiği dönemde hem öğretmen kalitesi
hem de kampüs hayatı ile hepimizin hayatında iz bıraktı okulumuz. Okulun olanakları
çoktu ve bunlardan sınırsızca yararlanabiliyorduk. Hala arkadaşlarımızla görüşüyor ve
o günlerin bizi ne kadar pozitif etkilediğinden bahsediyoruz. Ben yazmaya da öğretmenimizin desteği ile Arı’da başladım. Okul içinde ve dışında birçok yarışmaya katıldım
ve ödüller aldım, o yüzden benim için Arı Okulları, hayatımı kurduğum yer olmuştur.
Arı Okulları’nda,
özellikle ilkokulda
aldığım eğitim
ve öğretim öğretmenimiz
Makbule Balaban’ın
varlığı ile - çok çok
kaliteli idi. Kendine
güvenli, ne istediğini
bilen ve çalışkan bir
nesil olarak yetiştik.
Hayatınızda en çok iz bırakan olay nedir?
Vazgeçtim, sorular gittikçe zorlaşıyormuş. İnsan hayatı boyunca iyi ve kötü olaylar yaşıyor, bunların bazıları iz bırakıyor elbet ama bazıları da zamanla geçiyor. En çok kaybettiğim yakınlarım iz bırakmıştır bende. Ama onlarla yaşadığım her güzel an da iyi izler
bırakarak yer etti hayatımda.
Ankara’dan İstanbul’a gidiş kararını nasıl aldınız?
İstanbul’u seviyorum ama İstanbul tutkunu olan bir insan değilim; “buradan başka bir
yerde yaşayamam” demiyorum. Biraz zorunlu bir gidiş oldu açıkçası. Maalesef Ankara’da özel sektör için çok fazla iş seçeneği yok. İstanbul, hem kariyer için hem de çeşitli
sektörleri deneyimlemeniz açısından size çok fırsat sunuyor. İstanbul’a yerleşen Ankaralılarda gözlemlediğim bir durum var: biz İstanbul’da kendi Ankara’mızı kuruyoruz:
Ankaralılarla daha sık görüşüyor, Ankara’dan bildiğimiz mekanlara daha çok gidiyoruz.
Çünkü büyüdüğümüz şehri de yanımızda götürüyoruz. Ankara sadece bir şehir değil; bir
kültür ve yaşam biçimi aslında…
Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?
Sadece yazım tekniklerini ve kurguları öğrenebilirsiniz. Aklınızda bir fikir yok ise, yani
sizin deyiminizle o yeteneğe sahip değilseniz; bu işin basit bir matematiği yok: yani
www.arimezunlari.org.tr
45
RÖPORTAJ
46
Türkiye’de kitap
yayınlamak
oldukça zor. Hele
şiir kitabı ise işler
iyice zorlaşıyor.
formülü uygulayıp, parametreleri değiştirerek bir eser yaratamazsınız. Ama
yeteneğinizi de işlemeyi öğrenmeniz lazım. Zaten en zoru kağıt kalemi elinize almak. Ondan sonra gerisi bir şekilde geliyor: yazdıkça kendinizi geliştirdiğinizi de görüyorsunuz.
Türkiye’de kitap yayınlatmak zor mudur? Kolay mıdır? İçinde yazma aşkı
olanlara, eserini yayınlatmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Türkiye’de kitap yayınlamak oldukça zor. Hele şiir kitabı ise işler iyice zorlaşıyor. Çünkü çok okunmayan bir dal olan şiiri zaten çoğu yayınevi basmıyor.
Öncelikle eserinizi belirli bir formata getirip, proje dosyanızı hazırlamanız
gerekiyor. Bazı yayınevleri direkt olarak mail adreslerine, bazıları ise posta
adreslerine basılı olarak dosyanızı göndermenizi istiyorlar. Beraber çalışabileceğinize inandığınız ve algısı oturmuş yayınevleri ile kontağa geçmenizi
tavsiye ederim. Bu işi yapan çok kuruluş var ama hakkı ile yapan ile çalışmanız sizin için büyük avantaj. Dosyayı yolladıktan sonra 3–6 ay arası bir
değerlendirme süreci oluyor: ondan sonra size olumlu ya da olumsuz dönüş
yapıyorlar.
Sadece şiir şeklinde mi yazıyorsunuz? Farklı türde çalışmalarınız var mı?
Farklı çalışmalarım var, ilerleyen günlerde okurlarla tekrar buluşacağız.
Kitabınızda en çok “yalnızlık” konusunda şiirleriniz mevcut. Bu şiirleri yaratırken nelerden ya da nereden esinlendiniz?
Ben her şeyden çok etkilenirim; biraz da fazla duygusalım belki… Bir haber okuduğumda ya da bir film izlediğimde kendimi o karakterin yerine koyup, onların duygularını hissedebiliyorum. Bazı şeyleri anlamanız için ille de yaşamış olmanız gerekmiyor: empati
yapabiliyorsanız eğer hem başkalarını anlayabiliyor hem de onların deneyimlerinden
ders çıkarıyorsunuz.
Şiirleri okurken seven ama sevilmemiş bir karakter canlanıyor. Bununla ilgili neler
söylemek istersiniz?
Aynen bahsettiğiniz gibi: kitapta bir “karakter” ve onun hisleri var. Aslında herkesin kendinden bir parça bulacağı, “ben de buna benzer bir şey yaşamıştım” diyeceği durumları
anlatmaya çalıştım.
Aşk hep acı çekmek midir? Mutlu aşk yok mudur sizce?
Hayır, aşk hep acı çekmek değildir. Aslında aşk tamamen mutluluktur. Beynimiz, hissettiğimiz duygularla uyuşur. Ancak aşk bittikten sonra bu uyuşma etkisi geçer ve “yoksunluk” başlar. O yüzden farklı insanlarda aynı deneyimleri yaşamaya çalışırsınız. Herkeste aynı şeyi ararsınız. Ancak fark etmediğiniz şey herkesin birbirinden farklı olduğu
ve karşı tarafın da benzer beklentilerle size geldiğidir.
Son olarak, kitapta “mutlu son”a ulaşmak mümkün mü?
“Son”u olan bir şey neden “mutlu” olsun?
ARIMED’DEN HABERLER
GENÇ ARILILAR ATA’MIZIN HUZURUNDA…
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri ışığında, bilimsel düşünce yolunda yetiştirdiğimiz Arı Okulları mezunlarımız ve lise eğitimlerini tamamlamak üzere olan son sınıf
öğrencilerimizle birlikte 12 Kasım 2015 tarihinde geleneksel olarak
düzenlediğimiz Anıtkabir ziyaretimizi gerçekleştirdik.
Büyük bir sevgi, saygı, minnet ve özlemle andığımız Ata’mızın 77.
ölüm yıldönümünde, huzurunda olmanın onurunu yaşadık. Mozoleye çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunduktan sonra Kurtuluş
Savaşı Müzesi’ni ziyaret ettik.
Genç Arılılar, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün
huzurunda onun ilke ve devrimlerinin ışığında yürüyeceklerine bir
kez daha söz verdiler.
MEZUNLARIMIZ, VELİLERİMİZ VE ÖĞRETMENLERİMİZ
DOSTLUK MAÇINDA BİR ARAYA GELDİ
Mezunlarımız, velilerimiz ve öğretmenlerimiz 21 Ekim 2015 tarihinde okulumuzda gerçekleştirdiğimiz keyifli bir spor etkinliğinde bir araya geldi. Veli-okul-öğrenci uyumunun getirdiği sağlıklı iletişim ve iş birliğini en üst seviyeye çıkarmak ve
mezunlarımızla kurduğumuz bağları güçlendirmek amacıyla düzenlediğimiz basketbol maçı etkinliğini dostluk kazandı.
Etkinlikte anılarını tazeleme olanağı bulan mezunlarımız okulumuzla ve öğretmenlerimizle hasret giderdi. Okulumuzun
Spor Salonu’nda gerçekleşen basketbol müsabakasını ilerleyen günlerde basketbol başta olmak üzere çeşitli sportif etkinlikler izleyecek.
www.arimezunlari.org.tr
47
GEZI
48
TATİLİN EN KEYİFLİ ŞEKLİ:
“MAVİ TUR”
Deniz üzerinde bir butik otel konforunu yaşatan bu tatilde
hizmet ve tekne kalitesi ön plandadır.
Bertan ÖZBAŞ
1991 Mezunu
11.10.1973 doğumlu Bertan Özbaş, 1991 yılında Arı Okullarından mezun olduktan sonra
1996 yılında Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü tamamladı.
Yaşamına Bodrum’da Pupa Yat Turizm AŞ.’de satış ve pazarlama direktörü olarak
devam eden mezunumuza aramızda yer aldığı için teşekkür ediyoruz.
Deniz Turizmini 3 ana başlık altında inceleyebiliriz.
• Kurvaziyer gemilerle yapılan turizm. Bunlar büyük gemiler 500 ya da daha fazla kişi
kapasitesi olan gemiler.
• Mavi tur adı altında toplayacağımız gulet yani ahşap tekneler ya da motoryat ile yapılan deniz turizmi.
• Yelkenli fiberglas teknelerle yapılan turizm.
Bizim üzerinde duracağımız konu daha çok denizde olma keyfini veren mavi tur ve
yelkenli yatlarla yapılan deniz turizmi.
Mavi Tur
Deniz üzerinde bir butik otel konforunu yaşatan bu tatilde hizmet ve tekne kalitesi ön
plandadır. Ağırlıklı olarak Bodrum yapımı Gulet ya da Ketch adını verdiğimiz ahşap teknelerle yapılan mavi turda, kaptan, gemici ve aşçıbaşı bulunmaktadır. 20 ila 35 metre
arası ahşap teknelerde yapılan bu tatilde tura çıkmadan önce kaptan ya da tur için
anlaştığınız acente üzerinden rota planlaması yapılır. Bodrum, Marmaris ve Göcek en
çok tercih edilen rotalardır. Kabinlerde yolcu rahatlığı ve konfor ön plandadır. Klima,
Tv, buzdolabı gibi standart hizmetlerin servis edildiği teknelerde, su sporları, jakuzi gibi
bazı üst segment hizmetlerde sunulmaktadır. Sabah, öğlen, akşam fullboard menü turun başlangıcında tura katılacak ekibin tercih ettikleri yemeklere göre hazırlanmaktadır. Rota tercihine göre bazı geceler teknede, bazı gecelerde ise rota üzerinde bulunan
keyifli ve özel restoranlarda demir atılabilir. Ayrıca Yunan adaları da isteğe göre tur
güzergahına dahil edilmektedir. Fiyatlandırmaya gelince; elbette kabin sayısı, teknenin
sunduğu hizmet ve özelliklerine göre değişmektedir. Günümüzde motoryatlar, Türkiye’de hızla yükselen, üst seviye hizmet ve kalite sunan bir segmenttir.
Denizde
yaşamayı, rüzgârı
seviyorsanız;
keyif aldığınız
her liman
ya da koyda
demirlemeye
olanak veren yat
turizminin en
önemli segmenti
yelkenli yat
turizmidir.
Yelkenli yat turizmi
Denizde yaşamayı, rüzgârı seviyorsanız; keyif aldığınız her liman ya da koyda demirlemeye olanak veren yat turizminin en önemli segmenti yelkenli yat turizmidir. Son
zamanlarda hızla gelişen bu sektöre Türk denizcilerinden de daha fazla talep gelmektedir. Kaptanlı ya da kaptansız olarak kiralanan tekneler 2 kabinden 6 kabine kadar
yer alırken, monohull (tek gövdeli) ya da katamaran (çift gövdeli) tekneler bu sınıfta
ekip, yelken performansı ya da yaşam alanının büyüklük tercihine göre değişmektedir.
Bodrum, Marmaris ve Göcek - Fethiye en çok tercih edilen rotalar olurken, çok büyük
yüzde ile kiralanan teknelerin içinde grubun kendi kaptan belgeli yolcusu ve mutlaka
ekibin deniz tecrübesi bulunmaktadır. Tur esnasında alınacak kumanya ekip tarafından
temin edilebileceği gibi tura başlamadan önce alışveriş listesi doldurularak tur öncesinde teknenin kiralanacağı firma tarafından da tekneye yerleştirilebilir. Yelkenli turizmi, Adriyatik havuzunda toplam marinaların hala %8 ne sahip olan ülkemizde gelişime
www.arimezunlari.org.tr
49
GEZI
50
Yelkenli yat
kiralamaya karar
verdiniz ama yelken
tecrübeniz yok, bu
durumda tekneyi
tedarik eden firma,
tur boyunca size
eşlik edecek kaptan
hizmeti sunacak; siz
de bir yandan denizin
tadını çıkartırken
bir yandan da deniz
ile ilgili bazı temel
bilgileri alıyor
olacaksınız.
çok açık bir konu. Denizde olmak, yelkenli yat tecrübesine sahip olup yeterlilik belgesi
almak için önceden yelken eğitimi almak ve A dan Z ye deniz üzerinde her konuda
deneyimli olmak önemli bir nokta, aynı zamanda da tüm yaşamınız boyunca sahip
olabileceğiniz çok keyifli bir hobi.
Aileniz ya da arkadaşlarınızla tekne ile tatil yapmaya karar verdiniz, öncelikle eğer deniz
ve yelken tecrübeniz yok ise; size tavsiyem mavi tura katılıp ilk tecrübeyi yaşamanız.
Burada çok fazla ve farklı gulet olduğundan Türkiye’de bilinen bir yat acentesi üzerinden bu hizmeti almanız önemli, yetkili kişi bütçe ve istenilen şartlara göre size alternatifler sunacaktır. Ayrıca tur esnasında karşılaşabileceğiniz sorunlar karşısında hızlı ve
yerinde çözümler bulacaktır.
Yelkenli yat kiralamaya karar verdiniz ama yelken tecrübeniz yok, bu durumda tekneyi tedarik eden firma, tur boyunca
size eşlik edecek kaptan hizmeti sunacak; siz de bir yandan
denizin tadını çıkartırken bir yandan da deniz ile ilgili bazı
temel bilgileri alıyor olacaksınız. 2016 yaz sezonuna başlamadan önümüzde bir kış dönemi var bu süreyi hem hafta
sonları Bodrum, Marmaris ya da Göcek’te geçirmek hem de
hafta sonu pratik ve teorik yelken eğitimi alarak değerlendirebilirsiniz. Eğer yelken tecrübeniz varsa ve tekneyi kendiniz
ve ekibiniz kullanacaksa bu durum, tercih konusunda doğru
seçeneklere ulaşacaksınız demektir. Burada önemli olan nokta tekneyi kiraladığınız firmanın bilinirliği, size denizde yaşanacak herhangi bir aksaklıkta anında servis verebilmesi ve
sunulan teknelerin donanımlarının tam olmasından ibarettir.
Tekne boy ve tipleri hemen hemen standart olduğunda, kiralama için ödenecek doğru rakam daha kolay tespit edilebilir.
Örnek vermek gerekirse 6 kişilik, 3 kabin, 40 feet bir yelkenli
teknenin haftalık ücreti 1500 Euro civarındadır. Deniz kenarında kalabalık ve koşturmaca içinde geçen bir otel tatili yanında hem elit hem de çok keyifli bir tatil olarak düşünülebilir.
Son yılarda Türk denizciler tekne kiralama konusunda rotalarını Yunanistan, Hırvatistan ve İtalya’ya yöneltti. Bu da bizlere yeni bir ülke görmek ve orada yelken yapmak gibi eşsiz bir
fırsat sunuyor. Şu anda yaz ve kış sezonunda dünyanın herhangi bir noktasında istenilen tip ve özeliklerde tekne bulabilmek artık mümkün.
Bir “Arı” mezunu olarak deniz turizmi konusunda bilgi sahibi olmak ya da yelken eğitimi almak isteyen tüm mezun ve
öğrencilerimiz benimle irtibat kurabilirler, onlara bu konuda
yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
Pruvanız neta, rüzgârınız kolayına olsun…
If you like Sea experience or the wind; yacht tourism is the most important segment of tourism. It allows you to anchor in
every bay or port you enjoy. Nowadays this sector is rapidly growing and also getting more demand from Turkish sailors.
Boats are located 2 to 6 cabinet and could be rented with or without captains. Monohull or catamaran boats are preferred
according to size of living space, crew or sailing performance in this class. Bodrum, Marmaris and Gocek - Fethiye are the
most preferred routes.
www.arimezunlari.org.tr
51
YAŞAM
52
TOZU DUMANA KATTIM DA
GIRDIM
BEN BU YILA…
Elif KOCA
1997 Mezunu
[email protected]
6 Mayıs 1979, Ankara doğumlu olan Elif Koca, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Özel
Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklam
bölümüne girdi. 2005 yılında bu bölümden mezun olan Elif Koca, Securitas Güvenlik
Hizmetleri’nde İletişim Uzmanı olarak çalışmaktadır.
İyisiyle, kötüsüyle, değişimiyle, teknolojik gelişimiyle, sürdürülebilir projeleriyle, etik kodlarıyla bir yılı daha geride
bıraktık. Hayırlı, uğurlu olsuuunnn…
Ne çok kavram girdi şu son yıllarda hayatımıza öyle değil mi? Aslında belki de
hep varlardı ama gün yüzüne çıkmıyorlardı, doğru zamanı bekliyorlardı. Bir gün
birileri “Hadi artık vakit geldi” dedi ve tek
tek hayatımıza girmeye başladılar.
Sahnede ilk sosyal sorumluluk gösterdi
kendini, sorumluluğunuzu bilin, faydalı
bir şeyler yapın, hem kendinize hem çevrenize değer katın dedi ve konuyu sürdürülebilirliğe bağladı. Sürdürülebilirlik
dimdik duruyordu sahnede, ben varsam
başarı her daim vardır dedi. Önemli olan
yaptıklarınızın devamlılığını sağlamanız, fayda sağlamanız dedi. İnovasyon
söze girdi birden, yaratıcılığını gösterme
vaktin gelmedi mi daha diye seslendi insanlara. Yaratıcı düşün, farklı bir şeyler
yap, rakiplerinden bir adım daha ileri git
diye coşkuyla seslendi. Teknoloji bıyık
altından gülümseyerek kendinden emin
adımlarla öne doğru yürüdü “Her gün
gelişip, değişiyorum, beni takip edin.
Takip edin ki yaratıcı düşüncelerinize bir
faydam olsun, o düşünceler hayata geçerken başarınız daim olsun, çevrenize
ve kendinize fayda sağlasın” dedi ve sözü
arkada sessizce konuşmaları dinleyen
Etik’e bıraktı. Etik başta gönülsüzdü bir
şeyler söylemeye, çünkü bunları insanlara söylemekle, hatırlamakla olmayacağını düşünüyordu. İçten gelmeliydi
ona göre, eşit mesafede durmak, özünde
olmalıydı insanların adaletli davranmak.
Etik, konuşmasını tamamlarken İtibar
dayanamadı söze girdi ses tonu biraz kırgın, biraz sakindi “Bizler kaybetmek istemediğimiz değerleriniz için, siz insanların
belki de tırnaklarıyla kazıyarak geldiğiniz
yerlerin, konumların, oluşturduğunuz
algının kaybedilmemesi için buradayız.
Bize sahip çıkın, bizi koruyun” dedi ve
yana çekildi…
Ve bir yıl daha geride kaldı…
Değişim ve gelişim kocaman alkışladılar arkadaşlarını ve 2016 sahnesinde bir
adım öne çıkıp selamladılar insanları.
Oyun Devam Ediyor, Herkes Sahneye
Haydi Haydi,
Bu kavramların her birinin aslında bize
ve çevremize fayda sağlamak üzere hayatımıza girdiğini görüyoruz. Zaman değişim zamanı, gelişim zamanı, buna ayak
uyduranlar yola devam ediyor, uyduramayanlar ise yerinde sayarak her geçen
gün değer kaybediyorlar. Çünkü dün bize
anormal gelen bir şey, bugün normal, yarın ise sıradan olacak ve kaybolup gidecek
gibi görünüyor. Neler neler geçmiyor ki? ;)
2016’da öne çıkan kelime kuvvetle muhtemel “Fark Yaratmak” olacak. Fark
yaratmanın yolu da değişimi yakalamaktan geçecek çünkü zaman hızla ilerliyor,
rekabet koşulları, insan ilişkileri, çevre
koşulları değişiyor. Bizler hayatta kalmak
için değişimi yakalamalı, kendimizi geliştirip zamana uyum sağlamalıyız.
Neden yerimizde sayalım ki? Neden
değişirken gelişmeyelim? Gelişirken
neden diğerlerinden farklı olmayalım?
Değişim çemberinden neden çıkalım
ki? 2016 bize değişimi getirsin, biz de
kucaklayalım. Kendimize yatırım yapalım, o ertelenen seyahate çıkıp kafamızı
boşaltalım, tazelenip işimizin başına dönelim; bitmesi gereken kitabı bitirelim,
belki yeni fikirler verir, korkup yüzleşemediğimiz o konuyu artık ötelemeden
halledelim gitsin, kurulması gereken
cümleler kurulsun, belki duymamız gereken cümleler vardır karşı taraftan.
Veeee yaptığımız her şeyi sevgiyle inanarak yapalım, farkı böyle yakalayalım.
Bilelim ki bizim kendimizde yarattığımız
farkı bir gün mutlaka birileri de fark edecek ve bir şeyler değişmeye başlayacak.
Biz de tozu dumana katarak 2017’ye gireceğiz.
Sevgi ve saygılarımla;
We left behind a year with the code of the good, the bad, the change, the technological development, sustainable projects
and ethics. What many concepts that came into our lives in recent years, does not it? Social responsibility, sustainability, innovation, technology, ethic, reputation, change and development a step forward and they greeted people on the scene in 2016.
“Making a Difference” will be the word most probably featured in 2016. One day someone will surely notice the difference is
that we have created in ourselves and some things will begin to change. We will enter into 2017 with raising a cloud of dust.
www.arimezunlari.org.tr
53
SAĞLIK
54
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA
SIK GÖRÜLEN
KIŞ HASTALIKLARI
Aslı KARABOĞA CÖMERTPAY
1997 Mezunu
Aslı Karaboğa Cömertpay, 30.09.1979 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk, orta ve
lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Arı Fen Lisesi’nden mezun olduğu
yıl, çocukluktan beri hayali olan doktorluğa adım atarak, Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında buradan mezun oldu. İş yaşamına Bayındır
Hastaneleri Söğütözü’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak devam eden
mezunumuz evli ve Zeynep Derin isminde bir kız çocuk annesi. Zeynep Derin, Arı
Önokul’da eğlenerek öğrenmenin ayrıcalığını yaşıyor.
Havaların soğuması ile kapalı ve kalabalık ortamlarda geçirilen sürenin artması, hasta
kişilerle temas her yaşta insanın kış aylarında hastalıklarla her an karşı karşıya kalmasına neden olur. Kış aylarında en dirençsiz grubun başında da çocuklar gelir. Okul,
kreş gibi toplu ortamlar bulaşıcı hastalıkların yayılması için uygun ortamı hazırlar.
Soğuk algınlığı, sinüzit, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, grip, nezle ve zatürre gibi bir
biriyle ilişkili hastalıklardan korunmak için bu hastalıkların farklarını, nedenlerini ve
belirtilerini bilmek ayrıca çocukların, bu dönemi biraz daha rahat ve hastalıksız geçirmeleri için bir takım önlemler almamız gerekir. İşte tam da bu havaların olduğu bir
dönemde sizlere bu konuda biraz farkındalık yaratmak istedim. Zira herkesin tedavi
ve yaklaşım konusunda aklı karışık. Konu özellikle de çocuklarımız olunca bu dönemde sık görülen hastalıkları detaylıca irdelemenin daha doğru kararlar vermemize yol
açacağını düşündüm.
Soğuk algınlığı, sinüzit,
SOĞUK ALGINLIĞI (NEZLE)
belirtilerini bilmek
Grip ile halk arasında çoğu kez karıştırılan soğuk algınlığı yaklaşık 200 kadar virüsün
sebep olduğu hafif seyirli, dünyada çocuklarda en fazla görülen hastalık tablosudur.
Olguların üçte birinden rinovirüsler sorumludur. Diğer pek çok virüs diğer sistemlerde
infeksiyon meydana getirirken başlangıç dönemlerinde soğuk algınlığına benzer belirtilere yol açabilir. En sık kış aylarında ortaya çıkar. Bunda rol oynayan en önemli risk
faktörü kalabalık ortamlarda yaşamdır. Yani okul ve kreş ortamı çocuklar için ideal bir
enfeksiyon alanıdır aslında. Özellikle kreş ve okula giden küçük çocuklar da dolayısıyla
risk altındadır.
ayrıca çocukların, bu
Belirtileri: Virüsle karşılaştıktan yaklaşık 24 - 72 saat kadar sonra boğaz ağrısı, burun
akıntısı, burunda tıkanıklık, hapşırma, öksürük ve halsizlik meydana gelir. Bu dönemde
burun sekresyonu koyulaşabilir. Ateşle seyredebilir ama bu genelde çok yüksek olmayan bir ateştir. Bu dönem bulaştırıcılığın olduğu dönemdir. Hastalığın ortalama süresi
bir haftadır. En sık görülen komplikasyon ise orta kulak iltihabı ve sinüzittir. Astımlı
çocuklarda astım kriz sıklığını bu tarz enfeksiyonlar artırabilir.
boğaz ağrısı, burun
tıkanıklığı, grip, nezle
ve zatürre gibi bir biriyle
ilişkili hastalıklardan
korunmak için bu
hastalıkların farklarını,
nedenlerini ve
dönemi biraz daha
rahat ve hastalıksız
geçirmeleri için bir
takım önlemler
almamız gerekir.
Tedavi: Kendi kendine düzelebilen bir hastalık olan nezle, bağışıklık sistemi güçlü
olan çocuklarda endişe edilecek tablolara yol açmaz. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki
istirahat bu gibi hastalıklarda şarttır yani okula ısrarla göndermenin çocuğun enfeksiyonunu yenmede hiçbir etkisi yok aksine daha da ilerlemesine sebep olabilir. Tedavi
daha çok semptom giderici olmalıdır. (ateş düşürücü, burun spreyi, vs) Antibiyotikler
tedavi edici değildir. Hatta solunum yollarımızdaki yararlı bakterileri de baskılayarak
zararlı etkilere bile yol açabilirler. Yüksek ateşin sürdüğü, balgamlı öksürüğün görüldüğü vakalarda, ardından zatürre gelişebileceği için bir hekime başvurmak en doğrusudur. Grip dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit,
orta kulak iltihabı, zatürre, menenjit, beyin ve kas iltihabı gibi yaşamı bile tehdit eden
hastalıklara yol açabilir.
www.arimezunlari.org.tr
55
SAĞLIK
56
Grip dikkat
edilmediğinde ve
önemsenmediğinde
larenjit, farenjit,
sinüzit, orta kulak
iltihabı, zatürre,
menenjit, beyin
ve kas iltihabı gibi
yaşamı bile tehdit
eden hastalıklara yol
açabilir.
Korunma yolları: Hastalığın gelişmesinde en önemli risk faktörleri kalabalık yaşam
olması sebebiyle salgın durumlarında bu tür yerlerde çocuklarınızı bulundurmamak
gerekir. Virüs telefon, kapı kolu gibi cansız yüzeylerde uzun süre canlılığını koruyabildiği için yüzeylerin temizliğine, ortak eşya (çatal, bıçak, mendil, havlu) kullanılmamasına ve özellikle el temizliğine dikkat edilmelidir. Çocuklarda el yıkama alışkanlığı
edindirmek bu anlamda çok önemlidir.
FARENJİT
Farenjit, burun ve ağız boşluğunun arka tarafı olan farenks bölgesinin enfeksiyonudur.
Eğer yeni oluşmuş ve şiddetli belirtiler gösteriyorsa buna akut farenjit, uzun süredir
varsa ve hastada çok şiddetli olmayan şikâyetlere neden oluyorsa buna da kronik
farenjit adı verilir.
Akut farenjitin sebebi genellikle virüsler, nadiren bakterilerdir. Bazen bakteriler de
bu hastalığa yol açabilir. Bazı kimyasal maddeler ya da tahriş edici maddeler de aşırı
sıcak ve soğuk yiyecekler, diş ve bademcik iltihapları, geniz eti, reflü de etkenler arasında sayılabilir
Belirtileri: Boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu, boğazda kuruluk, yanma ya da kaşınma
hissi, ateş, öksürük gibi şikâyetler ortaya çıkar. Büyük çocuklarda baş ağrısı, halsizlik-kırgınlık ve ses kısıklığı görülebilir. Farenkste kızarıklık ve ödem bulgusudur. Ancak, sinüzitten kuşkulanılıyorsa film çekilmesi, nadiren kan sayımı ya da kültür- antibiyogram yapılması gerekebilir.
Tedavi: Akut farenjitte ancak virüslerin yaptığı iltihaba bakterilerde eklendiği zaman
antibiyotik verilir. Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar, alerji düşünülen hastalarda antihistaminikler, burun açıcı spreyler ve büyük çocuklarda ağız gargaraları kullanılabilir.
Korunma: Özellikle de kronik farenjiti olanlar tozlu yerlerde, sigara içilen ortamlarda
ve kirli havada bulunmamalı, aşırı sıcak ve soğuk gıda tüketmemeli, alerjiye neden
olan faktörlerden uzak durmalı, mümkün olduğu kadar kalabalık ortamda az ya da
hiç bulunmamalı, reflü düşünülen hastalarda nedene yönelik tedavi ve korunma yön-
temleri uygulanmalıdır
LARENJİT (YALANCI KRUP)
Larenjit, gırtlağın ve ses tellerinin iltihaplanması olarak tanımlanır.
Belirtileri: “Yalancı krup” da denilen larenjit gece aniden başar, çocuk nefes almakta zorluk çeker. Virüs kaynaklı larenjit ise başlangıçta yalancı kruptan daha
hafif görülür, ama hastalığın gelişmesi
çok daha ciddi olur. Ateş tabloya eşlik de
edebilir.
Tedavi: Hastalığa bakterinin mi, yoksa
virüsün mü neden olduğu klinik olarak
ve gerekli testlerle doğrulandıktan sonra
antibiyotik tedavisi gerekli ise başlanır.
Soğuk buhar ve burun açar ile faydalı sonuçlar alınmaktadır
KRUP (Yalancı kuşpalazı) (LARİNGOTRAKEOBRONŞİT)
Özellikle altı ay ile üç yaş arası çocuklarda sonbahar sonu, kış ve bahar aylarında
görülen, daha çok virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. Salgın şeklinde görülür.
Özellikle ses tellerinde ödem olması ve
mukus birikimi belirtilere yol açar.
Belirtileri: Belirtiler ani olarak özellikle
geceleri başlar. Solunum sıkıntısı, havlar
tarzda kaba bir öksürükle (köpek havlaması şeklinde) uykudan uyanır. Öncesinde burun akıntısı, hafif ateş olabilir.
Soluk alma sırasında tipik bir ses duyulur, sesi boğuk, kabalaşmıştır. Eğer çocuk
hırçın, huzursuz ve hava açlığı içinde ise
hemen doktora başvurulmalıdır. Bu durum geceleri tekrarlamak üzere birkaç
gün sürebilir.
Tedavi: Etken virüs olduğu için tedavisi
genelde semptomatiktir. Tedavinin başında nemli hava ve soğuk buhar tedavisi gelir. Evde buhar aleti çalıştırılabilir.
Serin havalarda pencereyi açıp dışarının
havasından nefes almasını sağlamak
rahatlatıcıdır. Ağlayıp heyecanlanınca
solunum sıkıntısı artar. Dolayısıyla anne
baba sakin olmalı ve çocuğu sakinleştirmelidir. Bu ilk önlemlerle rahatlamayan
ciddi vakalarda havayolundaki ödemi
çözecek ilaçlar gerekebilir ve doktora
başvurulmalıdır. Sık sık krup geçiren çocuklarda alerji veya gastroözafajiyal reflü
araştırılmalıdır.
Korunma: Salgın şeklinde görülen bu
hastalıktan korunmada özellikle hasta
kişilerle temas önlenmeli kalabalık ve
kapalı ortamlarda uzun süre kalmasına
izin verilmemelidir.
SİNÜZİT
Kafatasının ön bölümüne bulunan içi hava
dolu kesecikler olan sinüslerin kanalları daima açık, salgı yapısının normal ve
bunları taşıyan tüylü hücrelerin de sağlıklı olması gerekir. Sinüslerden biri, birkaçı
ya da hepsinin iltihaplanması durumunda
koruyucu tüysü hücrelerin yapıları bozulur ve kanallarda tıkanma meydna gelir ve
sinüzit oluşur. Etken çocuğunlukla bakteriler olmakla birlikte virüs ve mantarlar da
tabloya eşlik edebilir.
Belirtileri: Yüzde ağrı görülür, burun tıkanır, iltihaplı akıntı vardır, koku alma
bozukluğu ortaya çıkar. Ağız kokusu başlar. Öksürük, ateş de kliniğe eşlik eder.
Çocuklarda baş ağrılarının sanıldığının
aksine küçük bir bölümünden sinüzitler
sorumludur. Sinüzitteki baş ağrısı burun
tıkanıklığının ardından başlar. Alın ve göz
etrafında daha yoğundur. Akıntının şekli
mukuslu ve iltihaplı görünümdedir. Alerjik burun hastalıklarında ise akıntı, bol
miktarda ve su gibidir. Sinüzit nadir de
olsa komşu olduğu göz ve beyinde enfeksiyonlara neden olabilir.
Tedavisi: Sinüzit tedavisinde; sinüslerin havalanmasını kolaylaştıran dekonjestanlar (tablet, süspansiyon ve burun
damlası şeklinde) ile antibiyotikler kullanılır. Eğer tedavisi ilaçla mümkün olmayacaksa son yıllarda sıklıkla kullanılan
Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi
(FESS), kronik sinüzitlerin tedavisinde
başarılı sonuçlar alınmaktadır.
ORTA KULAK İLTİHABI (Akut Otittis
Media)
Daha çok altı aylık bebekler ile üç yaş
arasındaki çocuklarda görülür. Orta kulak iltihabı, kulaktaki östaki borusunun
www.arimezunlari.org.tr
57
SAĞLIK
58
görevini yapamaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Orta kulakta, üst
solunumu yolları hastalıkları, alerji ve
bağışıklık sistemindeki yetersizlikler
gibi nedenlerle orta kulaktaki tüysü
hücreler fonksiyonunu yitirir ve koruyucu görevlerini yapamazlar. Orta kulakta bakteri üremesi sonucu da orta
kulak iltihabı ortaya çıkar. Genellikle
nezle, grip ya da boğaz enfeksiyonlarını
takiben yaklaşık bir hafta içinde meydana gelebilir. Buradan özellikle belirtmem gereken bir unsur bebekler hiçbir
zaman tamamen yatış pozisyonunda
beslenmemeli ve/ veya emzirilmemelidir. Bu durum orta kulak enfeksiyonlarına yatkınlık yaratan bir durumdur.
Belirtileri: Kulak ağrısı en büyük belirtidir. Üst solunum yolarından kaynaklanan iltihaplanmalarda burun akıntısı
ve öksürük gibi yakınmalar da eşlik
edebilir. Ateş görülebilir. Enfeksiyonun
ilerlediğive tedavisiz kaldığı durumlarda kulak zarı hasar gördüğü için sarı
renkli bir iltihabi akıntı dış kulak yoluyla dışarı çıkar.
Tedavi: Antibiyotik tedavisi en az 10
gün olacak şekilde düzenlenmelidir.
Doktor eğer gerekirse kulak zarından
girerek iltihabı boşaltır, bu da çocuğun
ağrısının azamasına sebep olur. Burun
açmak tedavinin bir diğer olmazsa olmazıdır.
ZATÜRRE (PNÖMONİ)
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu
gibi Türkiye’de de çocuk ölümlerinde
zatürre birinci sırada yer alır. Bunu belirtmemin sebebi önlem alınmadığında
ölümcül sonuçlara varabilmesi. Özellikle 5 yaşından küçük çocuklarda kış
aylarında yaygın olarak görülür. Akciğerdeki hava keselerinin iltihap ve sıvı
ile dolması sonucu kanda oksijenlenmenin yetersiz oluşu ile oluşan klinik
tablodur. Bakteriler, virüsler, mikoplazmalar, mantarlar ve çeşitli kimyasal
maddeler hastalığa neden olabilir.
Belirtileri: Ani ve şiddetli ataklarla
gelen kuru öksürük, ateş ve titreme,
bulantı ve kusma, halsizlik görülür. Bu
şikâyetlerin üç günden fazla sürmesi,
çocuğun hızlı ve sıkıntılı soluk alıp vermesi durumunda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurulmaldır.
Tedavisi: Uygun antibiyotik tedavisi ile
sonuçları çoğu zaman iyi olan bir tablodur. Oksijen desteği ve destek tedavi
de çoğu zaman gerekebilir. Yakınmalar,
7 - 10 gün içerisinde azalsa da tamamen iyileşme sağlanması haftalar sürebilir. Bu dönemde mutlak istirahat
şarttır.
Tedavi: Hafif vakalarda ilaçlı buhar uygulanması, burnun açık tutulması ve
istirahat yeterlidir. Bakteriyel bir etken
düşünülmüyorsa antibiyotiklere gerek
yoktur. Ağır vakalar (solunum sayısı
çok fazla, morarma, kalp yetmezliği
bulguları, beslenmede problem. gibi)
hastanede yatırılarak tedavi edilir. İyileşme süresi 7-10 gündür.
Korunma: Bronşiyolitli çocukları sigara dumanından ve kalabalık kapalı havasız ortamlardan uzak tutmak gerekir.
ASTIM
Astım, solunum yoluna giren havanın
içindeki çeşitli alerjik maddelere tepki olarak ortaya çıkan geri dönüşümlü
hava yollarında daralma olarak tanımlanır. Solunum güçlüğüne neden olur.
Korunma yolları: Zatürre genel olarak
korunulabilir ve önlenilebilir bir hastalıktır. Bebeklerin bağışıklık sistemini
güçlendirecek olan anne sütünün verilmesi çok önemlidir. Hastalığın önlenmesinde aşılama da çok önemlidir.
BRONŞİYOLİT
Bronşiyolit, akciğerlerin en küçük hava
yollarından olan bronşiollerin herhangi
bir nedenle daralması ve akciğerlere
havanın zor giriş çıkışı ile giden tablodur. Genellikle virüs kaynaklıdır ve kış
aylarında daha sık görülür. İlk 2 yaşta
daha sık karşımıza çıkar. Grip olan çocuklarda beklenen komplikasyonlardan biridir ve bunu ailelerin sanıldığının aksine önlemek ise pek mümkün
değildir.
Belirtiler: Hırıltı, hızlı soluk alıp verme,
solunum sırasında göğüs ve karında
yükselme - alçalma ile karakterizedir. Ateş eşlik edebilir. Ağır vakalarda
dudakta morarma da görülebilir. Sık
bronşiyolit atakları geçiren ya da bronşiyolit atakları iki yaşından sonra da
devam eden çocuklar, astım başta olmak üzere birtakım hastalıklar açısından değerlendirilmelidir.
Belirtiler: Çocuklarda çoğu zaman
alerjik olarak ortaya çıkan astım, kesik
kesik öksürmelerle başlar ve zamanla
nefes alma güçlüğüne dönüşür. Çocuğun geçmişinde sık bronşiolit geçirme
ve allerji öyküsü de çoğu zaman vardır.
Şikayetler tıkanmalar, şiddetli öksürük,
halsizlik ve solunum sıkıntısı olarak görülür. Kliniğe hava açlığı hakimdir.
Tedavi: Bronşları açmayı sağlayan
sprey ve/ veya toz halindeki ilaçların
akciğere hava yolu ile verilebilmesi için
özel araçlar geliştirilmiş durumdadır.
Solunum yollarına çekilerek alınan bu
ilaçlar bronşlara ve küçük hava yollarına giderek bronşların genişlemesine ve
solunumun sağlıklı bir şekilde devam
etmesine olanak sağlar. Tekrarlayan
kereler bronşiolit geçiren allerji öyküsü
hem kendisinde hem de ailesinde olan
çocukların mutlaka bir çocuk allerji
doktoru tarafından değerlendirilmesi
gerekir.
ROTAVİRÜS İSHALİ (KIŞ İSHALİ)
Kış ayları özellikle de bebekler ve küçük çocuklarda kusma ve ishale yol
açan rotavirüsün sık görüldüğü bir dönemdir. Ülkemizde ise her mevsim görülmektedir. Kusma, ateş, karın ağrısı
ve bunlara sulu ishal eşlik eder. Bebek-
lik döneminin en ciddi ishal nedenlerinden birisi rotavirüstür. Bağışıklık sisteminde sorun olmayan sağlıklı bebek ve
çocuklarda birkaç gün içinde kendi kendine iyileşen hastalığın tedavisinde esas olan, kusma ve ishalle kaybedilen sıvı
ve tuzları çocuğa vermektir.
Belirtiler: Kuluçka süresi, ortalama 2 gün olan bu hastalık tablosu, 3-8 gün sürer. Başlangıçta, kusma ve ateşin ön
plandayken, ishal sonradan tabloya eklenir. Rota virüs enfeksiyonu tekrarlayabilir fakat hiçbir zaman ilki kadar şiddetli bir tablo görülmez.
Rotavirüs, virüs bulaşmış su ve gıdanın ağız yoluyla alınması
ile oluşur. 10-100 virüs parçacığı alınması, hastalanmak için
yeterlidir. Bebek bakımı sırasında alt değiştirme sonrası ellerin iyi yıkanmaması, hastalığa neden olur. Rotavirüsün, gelişmiş ülkelerde de yaygın olarak görülmesi, genel temizlik
önlemleriyle pek de kolay önlenemeyeceğinin göstergesidir.
Tanıda gaitada rota antijenine bakılır.
Tedavi: Antibiyotiklerin, ishal kesici ilaçların, rotavirüs tedavisinde yeri yoktur. Tedavinin esası, kusma ve ishal yoluyla
kaybedilen sıvı ve tuzların, ağız yoluyla hastaya verilmesidir. Çocuğa hemen ishal diyeti başlanmalıdır. (patates püresi, yoğurt çorbası, pirinç lapası ve muz gibi) Ağız yoluyla
gerektiği kadar sıvı verilemiyorsa, o zaman damar yoluyla
aynı tedavi verilir.
Korunma yolları: 2007 yılında ağızdan uygulanan rotavirüs
aşısı ülkemizde vardır. Aşı 6 hafta-6 ay arası bebeklere en az
1 ay arayla 2 veya 3 doz halinde ağızdan damla şeklinde verilmektedir. Yakın zamanda da Sağlık Bakanlığı bu aşıyı rutin
aşı takvimine almayı planlamaktadır.
Çocuğunuz ağızdan alabildiği sıvıdan daha fazlasını, kusma veya ishal yoluyla kaybediyorsa, dilde dudakta kuruluk,
küçük bebekse bıngıldakta çökme varsa, çocuk dalgın, sorulara cevap vermiyor, beslenmeyi ve ağızdan sıvı almayı
reddediyorsa, tansiyonu düşük, el ve ayakları soğuk, soluk
görünüyorsa, kanlı ishali varsa, yüksek ateşle birlikte ishal
veya kusma günde 10’dan fazlaysa çocuğunuzu hemen bir
doktora götürmelisiniz.
MENENJİT
Beyin zarının iltihaplanması olan menenjit, mikropların
çeşitli yollarla beyin-omurilik sıvısına girmesiyle meydana
gelir. Virüs ya da bakteriler menenjite yol açar. Meningokok türü bakterilerin neden olduğu menenjit ise salgınlara
neden olur. Diğer bir menenjit türü olan Hemofilus influenz
menenjiti ise daha çok dört yaşın altındaki çocuklarda görü-
lür. Aşı takvimimizde bulunan pnömokok ve karma aşıların
içerisinde bulunan H.inf a yönelik aşı ile son yıllarda menenjit sıklığında önemli bir azalma gözlenmektedir.
Menenjit, genellikle tedavi edilen bir hastalık olmasına karşın tanı geç konulursa çeşitli komplikasyonları olabilen veya
ölümcül seyredebilen bir enfeksiyondur.
Belirtileri: Menenjit viral kökenli ise şiddetli baş ağrısıyla seyreden hafif bir nezleyle ortaya çıkar. Hastane bakımı
ve antiviral ilaçlar ve destek tedavi ile düzelebilen bir klinik
tablodur. Ancak meningokok menenjitin çok ağır olan ilk
çeşidi, baş ağrısı, yüksek ateş, kas ve eklem ağrıları, ensede
sertlik ve bütün bedende çürüğe benzer morluklarla belirlenir. Kısa zamanda ölüme yol açar. Bu nedenle bu vakada acil
tedavi önemlidir. İkinci ve daha sık görülen tipinde ilk iki gün
nezle görülür, ardından şiddetli baş ağrısı, kusma ve döküntü gibi ağır belirtiler nükseder. 12 ayın altındaki bebeklerde
ateş yerine vücut ısısında düşme göze çarpar. Bebeğin bıngıldağı şişer, meme emmek istemez ve dikkat çekecek kadar
huzursuzdur.
Tedavi: Belirtiler görülür görülmez mutlaka doktora gitmek
gerekir. Meningokok menenjitinde penisilin, Hemofilus
influenz menenjitininde ise antibiyotikler kullanılır. Ayrıca
hemofilus influenza mikrobunun aşısı karma aşıyla birlikte
2- 4-6 ve 18. aylarda yapılabilir.
Ülkemize son yıllarda giren menigokok aşısı ise bilgilendirmek istediğim son nokta. Rutin aşılama takvimimizde
olmayan bu aşı ülkemizde sıklıkla iki tip şeklinde mevcut.
Bunlardan ilki Menactra. 9-23 aylık bebeklerde risk gruplarındaysa 3 ay ara ile 2 doz, 2 yaşın üstü çocuklarda tet doz
olmak üzere uygulanmaktadır. Bir diğer aşı olan Nimenrix
ise 12. Aydan sonra tek doz olarak önerilmektedir.
Çocuklarınıza ve sizlere hastalıklardan uzak, sağlıklı bir kış
dilerim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
Winter has come. Most of our time is spent in closed and crowded environments. And of course this will cause disease for people of all ages who contact with sick people in winter months. Children are at the beginning of least resistance groups during
the winter months. Mass media such as schools, nurseries prepare a suitable environment for the spread of infectious diseases.
www.arimezunlari.org.tr
59
HUKUK
60
TÜRK MEDENİ
KANUNU’NDA
“ZİNA VE BOŞANMA”
Coşkun SAMANCI
2001 Mezunu
[email protected]
20 Ağustos 1983 tarihinde Erzurum’da doğan Coşkun Samancı, ortaokul ve lise
öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2007 yılında Çankaya Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş yaşamına Samancı Hukuk Bürosunda serbest
avukat olarak devam etmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe
girmiş olduğu 4 Ekim 1926 tarihinden
sonra evlilik müessesesi, Devlet organlarınca resmen kurulan ve Devlet kontrolüne bağlanan sosyal bir müessese
haline getirilmiştir. Evlenme ve boşanma, kuruluşunda ve bozuluşunda devletin kontrolüne tabi sosyal bir kurumdur. Toplum ancak istikrarlı ve sağlam
bir aile temeline dayanır. Zira soy bağı
düzgün(nesebi sahih) çocuklar ancak
kanun kurallarına göre meydana gelen
meşru birleşmeden; yani evlenmeden
meydana gelir.
Eşler evlilik ilişkisi devam ettiği sürece
ayrılık, gaiplik, birlikte yaşamaya ara
verilmiş olma gibi hallerde fiilen bir
arada yaşamasalar dahi, içlerinden birinin eşinden başkası ile cinsel ilişkide
bulunması zinadır. Çünkü zina, evlilik
birliğinin eşlere yüklediği sadakat gösterme yükümlülüğünün en ağır şekilde
ihlal edilmesi demektir. Evlilik hukuken
son bulmadıkça karı kocanın sadakat
gösterme yükümlülüğü devam eder.
Bir arada bulunmamak, bu yükümlülüğü ihlal etme hakkını vermez.
Eşlerden birinin evlilik dışındaki homoseksüel münasebetleri; erkeğin erkekle, kadının kadınla cinsi ilişkileri zina
sayılmaz. Bu nevi hareketler için şiddetli geçimsizlik veya haysiyetsiz hayat
sürmeye dayanarak boşanma davası
açılabilir.
Erkeğin yabancı kadınla normal olmayan cinsel ilişkisi zina sayılır.
Zina için cinsiyet organlarının birleşmesi şarttır. Kadının başka bir erkekle,
erkeğin de başka bir kadınla cinsi ilişki
dışında kalan bedeni temasları bir birine ne kadar yakın olursa olsun zina
sayılmaz.
Bir Yargıtay kararına göre, “kocası evde
bulunmayan kadının evine, sanık doktorun girmesi ve birlikte oturmaları
zina suçunu işlediklerine kati delil olmaz”(CGK19.02.1951 4/12-2)
Yine konuyla ilgili başka bir Yargıtay
kararına göre, “Sadece öpüşme zinaya delâlet etmez.”(Y4CD 18.05.1951
3776-3776)
Zinanın söz konusu olabilmesi için,
eşlerden birinin eşinden başka bir kişiyle cinsel ilişkide bulunmuş; yani cinsel ilişkinin fiilen gerçekleşmiş olması
şarttır. Cinsel ilişki girişiminde bulunmak (teşebbüs etmek) örneğin; flört
etme, mektuplaşma, cinsel ilişki hazırlıklarına girişme veya cinsel ilişki gerçekleşmeksizin yakın bedeni temaslar;
öpüşme ve sarılma biçimindeki davranışlar zina değildir. Mamafih bu gibi
davranışlar haysiyetsiz hayat sürme
veya evlilik birliğinin sarsılması sebebi
ile boşanmaya neden olabilir.
Kadının ve erkeğin eşinden başka kişi
ile cinsi ilişki bulunması arzuya dayanmalıdır. Kusurdan bahsedilemiyorsa,
Karı kocadan biri henüz evli değilken,
bir başkası ile cinsi münasebette bulunmaları zina değildir. Böyle bir münasebet evlendikten sonra duyulursa
ve taraflar arasında şiddetli geçimsizlik doğrarsa, Medeni Kanunumuzun
134’üncü maddesine dayanan bir boşanma nedeni olabilir. Ancak böyle bir
durumda zina nedeniyle boşanma davası açılamaz.
www.arimezunlari.org.tr
61
HUKUK
62
zinadan söz edilemez. Erkek ve kadının eşi cinsi ilişkide olduğunu ve bu ilişkinin eşinden başka bir kişi ile vuku bulunduğunu anlayabildiği takdirde kusurlu demektir. Sezgin olmayan eşin, başkasıyla cinsi ilişkisinde kusur yoktur. Uyuşturucu
madde verilerek evli kadının ırzına geçilmesi veya birden çok
kişinin birleşerek, kadına zorla tecavüz etmelerinde kadının
arzusunun olduğu kabul edilemez. Tehdit veya hayata kast
gibi haller nedeniyle eşlerden biri zinaya razı olmuşsa, kusurunun olup olmadığının araştırılması gerekir.
Karı ve kocadan birinin zina yaptığı
anlaşılınca yargıç boşanma kararı
vermek mecburiyetindedir.
Hayat ve beden tamlığına yapılan tehditlerin etkisi altında
cinsel ilişkide bulunma zina sayılmaz. Fakat bunun dışında,
örneğin; mala karşı yapılan tehditlerin etkisiyle yapılan cinsel
ilişki zina sayılır. Yani; bu ikinci halde zina yapan eş kusurlu
kabul edilir.
hareket etmediği takdirde “seni boşarım” demesi gibi. Boşanma davasının açılması veya boşanma talebinden vazgeçme, aile birliğinin devam etmesi, af anlamına gelmez. Hatta
eşi ile cinsi münasebette bulunmaya devam etmesi affa delil
olmaz. Affın var olabilmesi için eşler arasında münasebettin, dışta yabancılar tarafından samimi bir şekilde görülmesi
gerekir. Eşlerin birlikte eğlence yerlerine gitmeleri, seyahate
çıkmaları gibi durumlar barışma, af olarak takdir edilebilir.
Karı ve kocadan birinin zina yaptığı anlaşılınca yargıç boşanma kararı vermek mecburiyetindedir. Zina yüzünden boşanmaya karar verilebilmesi için müşterek hayatın çekilmez
hale geldiğinin ispatına lüzum yoktur. Zina sebebine dayanılarak açılmış olan bir boşanma davasında davalı eş diğer eşin
de zina etmiş olduğunu iddia ve ispat etse bile bu durum
açılmış olan davayı düşürmez; yani “zinalar takas ve mahsup
edilemez”. Bu bakımdan zina mutlak boşanma nedenidir.
Konu ile ilgili bir Yargıtay kararına göre, “Zinaya dayanılarak
açılan boşanma davasında; zinanın ispatı halinde, eşlerin barışmalarının ihtimal dâhilin de bulunduğundan bahisle ayrılığa karar verilemez. Boşanmaya karar verilmelidir”.(Y2HD
14.04.1939 3609-1176)
Medeni kanunumuzun 161/3’e göre, “affeden tarafın dava
hakkı yoktur” denmektedir. O hâlde, dava hakkı olan eş zina
yapan eşini affederse artık dava hakkı ortadan kalkar. Af
açık veya örtülü olabilir, fakat mutlaka affeden eşin serbest
iradesinin ürünü olmalıdır; yani aldatma veya korkutma
yoluyla elde edilmiş olmamalıdır. Affedenin sezgin olması,
serbestçe karar vermesi gerekir. Af şarta bağlı olarak da yapılabilir. Örneğin; eşin durumu düzeldiği takdirde veya aile
birliği hayatına aykırı hareketlerinden vazgeçmesi halinde
eşini affedeceğini belirtebilir. Eşine bundan böyle normal
Konu ile ilgili bir Yargıtay kararına göre “Zina davasından
vazgeçtikten sonra şiddetli geçimsizlik meydana gelmiş
ise, zinaya dayanarak boşanmaya karar verilemez”.(Y2HD
14.06.1963 / 3540-4080)
Zina sayılmasa da, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, karşı cinsle
olağan dışında telefon görüşmesi yapılmasını “güven sarsıcı
durum’ olarak yorumladı.
Yargıtay, kocasının, kadınlarla geç saatlere kadar telefon
görüşmesi yaptığını, mesajlar çektiğini belirterek boşanma
davası açan kadının davasının kabul edilmesi gerektiğine karar verdi.
Yine zina sayılmasa da, “KARŞI CİNSLE SAMİMİ FOTOĞRAF
ÇEKTİRMEK DE BOŞANMA NEDENİ’
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan “Boşanma, Tazminat ve Nafaka Hukuku” adlı kitabında, iletişim
araçları ile güven sarsıcı davranışlarda bulunmanın boşanma
nedeni sayıldığına dikkat çekerek şu görüşleri dile getirdi:
“Yargıtay uygulamasında iletişim araçlarıyla güven sarsıcı
davranışlarda bulunmak cinsel şiddete yönelik bir davranış
olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma
davasında, boşanma konusu davranışlardandır. Eşlerden birinin başka birisi ile baş başa vermiş, elini boynuna dolamış biçimde ve samimi bir şekilde özel fotoğraf çektirmesi o kişiyle
ilişkisinin derecesi ne olursa olsun en azından davacı eş açısından güven duygularını sarsıcı bir davranış sayılmaktadır.”
ARI’DAN HABERLER
RADYOVİZYON
“ÖĞRETMENLER GÜNÜ” ÖZEL YAYININI
OKULUMUZDAN YAPTI
Ankara’nın Türkçe ve yabancı müzik yayın yapan ve geniş kitlelere ulaşan radyo kanallarından “Radyovizyon”
okulumuzdan “Öğretmenler Günü”ne özel bir canlı yayın gerçekleştirdi. 2 saat süren yayında Kurucumuz Sıtkı
Alp’in yanı sıra birbirinden değerli yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz yayına katılarak duygularını ifade ettiler.
tığını belirtti ve tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü
kutladı. Öğretmenlerimiz, mesleğe başlangıç serüvenlerini
ve kurumumuzda kazandıkları başarıları dinleyicilerle paylaştılar. Öğrencilerimiz ise eğitim süreçlerinde Arı Okullarının rolüne dikkat çektiler ve öğretmenlerine olan sevgilerini dile getirdiler.
Bu özel ve anlamlı yayına katılan Kurucumuz Sıtkı ALP
öğretmenlik yaşamını, eğitimcilikte geldiği süreci ve “Öğretmenler Günü” ile ilgili düşüncelerini tüm Arı ailesi ve
dinleyenlerle paylaştı. Bu özel yayını okulumuzda gerçekleştiren “Radyovizyon” çalışanlarına teşekkür ediyoruz.
Yayına katılan Genel Müdür Yardımcımız Dr. Seva Demiröz; Arı Okullarının nitelikli ve özverili çalışmalarıyla
fark yaratan öğretim kadrosu ile nice başarılara imza at-
www.arimezunlari.org.tr
63
DERNEK
64
VEREM SAVAŞ DERNEĞİ
TÜBERKÜLOZ (Verem)
Tüberküloz solunum yoluyla akciğerlere giden tüberküloz mikrobunun yol
açtığı bulaşıcı bir hastalıktır. En sık akciğerler olmak üzere tüm organları tutabilir. Dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon
insan tüberküloz hastalığına yakalanmaktadır. Zengin-fakir, genç-yaşlı herkes tüberküloz hastası olabilir.
Tüberküloz
tedavisinde kullanılan
ilaçlar verem savaşı
dispanserlerinde
ücretsiz olarak
verilir.
Tüberküloz nasıl bulaşır?
Tüberküloz hastaları çevresindeki insanları nasıl koruyabilir?
• Tüberküloz hastaları ilaçlarını düzenli
olarak (bir gün bile aksatmadan) kullanmalı ve doktorunun önerdiği süreyi
tamamlamalıdır.
Tedavi;
• Öksürürken ve hapşırırken ağız ve burunlarını mendille kapatmaları gerekir.
Tüberküloz tedavisinde ilaçların bir gün
bile aksatılmaması önemlidir.
• Bulaştırıcı dönemdeki verem hastaları
kapalı ortamlarda, başka insanlarla birlikteyken maske kullanmalıdır.
Tüberküloz hastalarının tedavisi için
önerilen tedavi yöntemi Doğrudan Gözetimli Tedavi uygulamasıdır.
Tüberküloz hastalığından nasıl korunabiliriz?
Doğrudan gözetimli tedavi (DGT); tüberküloz hastasının tüm tedavisi süresince ilaçlarının her bir dozunu bir
görevli ya da sorumlu bir kişinin gözetiminde içmesi ve bu durumun kaydedilmesi esasına dayanan bir tedavi şeklidir.
• Bir yakınınızda tüberküloz hastalığı
saptanırsa koruyucu ilaç tedavisi ile tüberküloz hastalığından kendinizi koruyabilirsiniz.
• Koruyucu tedavi için ilaçlarınızı 6 ay
süre ile her gün düzenli olarak kullanınız.
• Tüberküloz hastalarının bulunduğu
ortamları havalandırmak, bu ortamlara
temiz hava sağlamak, havadaki bulaştırıcı damlacıkları seyreltir, bulaşma olasılığını azaltır.
• Hastanın balgamında mikrop çıkmayana kadar ayrı bir odada kalması uygundur.
Bulaşma nasıl önlenir?
• 2-3 haftadan uzun süren öksürükle
birlikte balgam çıkarma, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik,
yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ve sırt
ağrısı, kan tükürmek gibi şikâyetleriniz
varsa size en yakın sağlık kuruluşuna
başvurunuz.
Tüberküloz hastası olan evde nelere
dikkat edilmeli?
• Odanın güneş görmesi, ortamdaki
mikropları öldürür.
Tüberküloz hastalığı; tedavi görmemiş
ya da düzenli tedavi görmeyen tüberküloz (verem) hastasından öksürme,
hapşırma veya konuşma esnasında ortama yayılan ve verem mikrobu içeren
damlacıkların solunum yoluyla alınmasıyla bulaşır.
• Çocuklarınıza mutlaka BCG aşısı yaptırınız.
• Hasta olmayan fakat verem olma riski
taşıyan kişilere ücretsiz olarak koruyucu tedavi verilir.
Tüberküloz, TEDAVİSİ
MÜMKÜN OLAN bir hastalıktır.
Tüberküloz hastalarının yakınları ne
yapmalıdır?
• Hastanın yakınları, özellikle de aynı
evde birlikte yaşayanlar mutlaka verem savaşı dispanserlerine başvurarak
muayene olmalıdır.
• Hasta yakınlarının taramaları dispanserlerde ücretsiz olarak yapılmaktadır.
• Temaslı muayenesi sonucunda hasta
olduğu tespit edilenler ücretsiz olarak
tedavi edilir.
• Aksırırken, öksürürken ağzınızı mutlaka kapatın.
• Öksürük ve aksırık sonrasında ellerinizi
yıkamayı unutmayın.
• Bulaştırıcı verem hastasıysanız kapalı ortamlarda, başka insanlarla birlikteyken maske kullanın.
• Bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın.
• Yakınlarınızı korumak için ilaçlarınızı
Doğrudan Gözetimli Tedavi ile düzenli
olarak kullanın.
Hastanızın tüm tedavi
süresince
sizin ilgi ve
desteğinize
ihtiyacı olduğunu
unutmayınız.
S
A
N
A
T
S
I
N
I
R
T
A
N
I
M
A
Z
(mı?)
Keiko Belir YARAR
1995 Mezunu
Keiko Belir Yarar 1977 yılında Tokyo’da doğdu. Öğrenim hayatına Ankara’da başlayan Keiko Belir Yarar, ortaokul ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. 1995
yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Oyunculuk
bölümünü burslu olarak kazandı. 1999 yılında mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları’nda çalışmaya başladı. 2001–2002 sezonunda Türkiye ve Danimarka ASSITEJ
ortaklığında yapılan projede yer alarak Türkiye ve Danimarka’da çocuk tiyatrosu
üzerine çalışmalar yaptı. 2002 yılında Devlet Tiyatroları’nın açtığı sınavı kazanarak,
stajyer sanatçı olarak Van Devlet Tiyatrosunda göreve başladı. Bu süre içinde çeşitli
reklam, televizyon dizisi ve filmlerde rol alan mezunumuz halen Devlet Tiyatroları’nda sanatçı olarak çalışmaya devam ediyor. Son üç yıldır en önemli uğraşı olan Melek Arya’nın annesi...
Türkiye sınırları dışında gördüğüm ilk
şehir Berlin idi. Uçak camından gördüğüm manzarayı, havaalanından otele
giderkenki binaları ve o günkü hislerimi
hiç unutmam. Kendimi bir film sahnesinde gibi hissetmiştim! Çünkü Avrupa
benim için “filmlerdeki yerler”di. Filmde hikayesi anlatılan müzisyen kız böyle bir apartmanda yaşıyordu. Ne güzeldi, ne heyecanlıydı benim için bu taş
yapılar. Keza, New York’a ilk gidişimde
Times meydanına çıkan metro basamaklarında o ışıklı reklam panolarını
gördüğümde de nefesimin kesildiğini
ve sanki kendimi dünyanın merkezindeymiş gibi hissettiğimi hatırlıyorum.
Tabii ki değildim, bütün bu şehirlerde
yaşadığım bu duyguların sebebi o yaşıma kadar izlediğim filmlerden başka bir
şey değildi. Yani 7.sanat algımda oynama yapmıştı. Hala da öyledir, eskiden
de öyleydi “vizyona giren” yani “görüş
alanımıza giren” ve biraz da mecburen
izlediğimiz filmlerin çoğunun yapım
yeri aynıdır. Kendi kişisel merakımdan
dolayı film festivallerinde izlediğim
Avrupa filmleri dışında Avrupa’da ya
da başka bir coğrafyada çekilmiş bile
olsa (nedense diyemeyeceğim, nedeni bellidir) İngilizce konuşur herkes ve
bu durumu hep komik bulurum. Amerikalılar Paris’te film çekiyor, her şey
Fransız ama herkes İngilizce konuşuyor.
Merhaba globalizm mi demeli? Globalizm böyle bir şey mi? Yoruma açık ve
başka bir yazı konusu...
Ama konuyu globalizme getirmeyeceğim. Konuyu bir süredir kendime sorduğum bir soruya getireceğim ; “Sanatı
sınırlar içinde yaşamaya ne zaman başladık? Ve neden? “
Geçen ay “İsrail Sanat Günleri” kapsamında bir film gösterimine davet edildim.
İsrail maslahatgüzarı Sayın Amira Oron’un
iki ülkeyi yakınlaştırmak için imza attığı bu
projeden çok etkilendim. Sanatın ortak
bir dil olduğunun farkında bir bakışa her
zaman ihtiyaç duyulan şu günlerde “İsrail
Sanat Günleri” fikrini dahiyane buldum. İki
ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve
kültürel farkındalık için daha zarif bir çözüm
olabilir mi? Ankara’nın en sevdiğim mekanlarından olan Cer Moderndeki konseri
kaçırdığıma üzülsem de film gösterimine
gidebildim. Fakat filmi izlerken, kendimle
ilgili üzücü bir gerçekle karşılaştım; daha
önce İsrail ile ilgili ya da o topraklarda geçen bir film izlememiştim hiç ve uçakla
ulaşımın Avrupa’dan daha kısa olduğu bu
ülke hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İkinci dünya savaşındaki soykırıma odaklanmış
filmlerden öğrendiklerimiz ve haber kanallarında bize anlatılanların dışında bir şeylerden bahsediyorum. Benim konuya en yaklaşmış sanat eseri tanışıklığım “Damdaki
Kemancı” idi... Kendi adıma ve “sanatçı”
kimliğim adına dehşete kapıldım... Peki,
neden böyle oldu?
Kendi adıma konuşursam (ki böyle yapmam doğrusu olur) ve suçu kimseye atmadan düşünürsem “kolay ulaşılan” sanata alternatif olarak tek bir yönelimde
sınırlı kaldığımı fark ettim. Amerikan sinemasına, düşünüldüğünde kendi içinde
bile protest filmleri olan bir film endüstrisine ve bağımsız filmlerine (aklımca)
karşı durarak Avrupa’nın daha görsel ve
daha derinlikli filmlerini izleyip başka bir
duruş sergilediğimi düşünmüş olabilirim.
Sanki “festival filmi” izleyerek dünyadan
haberdar oluyorduk. Biraz Haneke (ki cok
severim kendisini), biraz Amenábar, azı-
cık da Iñárritu biliyorsam popular kültüre
kafa tutmuş oluyordum. Hayır, iste bir
gün bir sinema salonunda burnunun dibindeki bir ülkeye dair sadece üç beş popüler bilgiden öteye gidemediğini görüp
yanakların kızarıveriyordu işte.
Japonya’da doğmuş biri olarak Japon
filmleri izlemişliğim var mesela ama sorsanız bir Japon ressam adi söyleyemem...
Ve yakınıma gelmediği (getirilmediği
için) görmediğim, bilmediğim ne çok
dünya var. Evet, kişisel ilgi ve erişim gücü
de önemli elbette ama sanat kurumlarına olan güven de sarsılıyor bu açıdan
baktığımda. Çin’de olmuş ve doğruluğu
tartışılır bir olaydan sonra Çin restoranlarına saldırılan bir ülkede Çinli bir ressamın resimlerini sergilemek yürek ister
elbette ama sanat cesaret işi değil mi
biraz da? Sanatı yapan kadar sergileyen
ve sunan da sürecin parçası değil mi? Bir
filmi çekmek, bir filmde oynamak kadar
o filmi salonunda oynatmak da bir duruş
değil mi? Öyleyse zincirleme bir engellenme sonucu ya da maddi-manevi kaygılar duyularak önümüze sunulanlarla
idare etmek “globalleşen” dünyada her
şeyden önce “globalleşmeye” tezat bir
durumdur ve “globalleşme” sadece zincir
fastfood ve markaların hizmetine çalışıyor demektir! Çok hüzünlü...
Şimdi, madem ayağımıza gelmiyor, sınırların ötesinde olan biteni kendi vizyonumuza kendi ellerimizle sokarak izlemek
zamanı gelmiş demektir. Kendimce geç
kaldığım bu süreci sanatçı olmaktan
öte “insan” olmak adına başlatmalıyım.
Anne olmak adına... Gelecek nesillerin
bizlerden daha özgür olmaları adına...
Hiç düşündünüz mü? Sizin sanat algınız
hangi sınır kapısında kaldı?
Now it’s time to watch what is going on beyond the limits our own vision with putting our own hands. I should start this process
rather than being artists but for being the name “human”. In the name of being a mother... On behalf of future generations to
be free than we... Have you ever considered? Which border crossing at your conception of art?
www.arimezunlari.org.tr
67
RÖPORTAJ
68
DOĞUM “BEBEĞİN DÜNYAYA,
KADININ DA ANNELİĞE GEÇTİĞİ”
MUHTEŞEM BİR
SÜREÇTİR
Semra Özer ve Ceren Tuncer Özel Arı İlkokulu 3.sınıftan beri arkadaşlar. Semra
Özer, Arı Okullarından mezun olduktan sonra Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı oldu, Düzce Akçakoca’da yaşıyor. Bir devlet hastanesinde suda doğum,
doğal doğum, aktif doğumu gebelerine mümkün kılmaya çalışıyor.
Ceren Tuncer endüstri ürünleri tasarımcısı ve fotoğrafçı ve Bursa İznik’te doğal
tarım çiftçisi Ali Hıdır ile yaşıyor. Bebekleri Mercan, 2 sene önce Semra’nın çalıştığı hastanede dünyaya gelmiş. Bu doğum üzerinden doğum şekilleri, doğuma hazırlık, suda doğum konularında iki Arı mezunu ile konuştuk.
Hamileliğiniz nasıl geçti?
Ceren Tuncer: Hamileliğim genel anlamda oldukça rahat geçti, şu başlardaki mide bulantılı faslı saymazsak.
Kusmadım, fakat tat alamamak gerçekten sıkıntılı bir hismiş bunu öğrenmiş oldum.
O kısa aralığı atlatır atlatmaz hamileliğim genel gündelik hayatımdan neredeyse hiç bir değişiklik yapmadan
geçti. Tabi gündelik hayatım derken,
zeytin bahçemiz var ve hasat zamanı
zeytin bile topladık, marangozluk işlerime ve tasarımlarıma son güne kadar
devam ettim. Hatta doğumum için
özel bir tabure bile tasarladım.
Semra çocukluk arkadaşım benim.
Daha Mercan gelmeye karar vermeden, Semra’nın doğumun negatif imajını yıkmak için yaptığı çalışmalarda
yer aldığımdan doğuma hazırlık konusunda bilinçliydim. Bunların dışında
son haftalarda Semra bize özel eğitim
de verdi. Ayrıca Marie Mongan’ın HypnoBirthing® kitabını okudum. Ve bu
kitabı özellikle tavsiye ederim. Vücudumuzun fizyolojisini ve doğal halinde
bırakınca nasıl çalışacağını çok güzel
bir dille anlatıyor.
Doğumunuzun hikayesini anlatabilir
misiniz? Suda doğum fikri ilk olarak
ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?
Ceren Tuncer: Suda doğum bir karar
değildi. Doğumun bir planı olamaz, zaten olmadı da. “Ne planlarsanız planlayın, doğum bambaşka bir şey olacaktır”
derler, Ben ise hiçbir şey planlamadım
ve tam da planlamadığım gibi gitti. Ben
Akçakoca’ya 38. haftamın başında gittim. Doğuma kadar geçen süre içerisinde Semra ile beraber bol bol video izle-
dik, konuştuk, sohbet ettik, tasarladık,
onun çocukları Sarp ve İdil ile oynadık
ve sonunda beklenen tarihten iki gün
önce de dalgaları hissetmeye başladım... Hemen İznik’te olan baba Ali’ye
haber verdik, geldi. O biraz heyecanlıydı. Neyse ki o akşam doğum başlamadı
ve ikimizde güzel bir uyku çektik.
Ertesi akşam aynı saatlerde tekrar başladı, bu arada hakikaten de dalgalar
onlarla sörf yapmayı bilince eğlenceli
oluyor, çünkü hemen arkasından gelen endorfin, tatlı bir sarhoşluğa sebep
oluyor.
Akçakoca’da Semra hastanede ev ortamı kurmuş resmen. Mp3 oynatıcımı
bir müzik setine bağlayıp bana keyif veren müzikleri ki çoğunlukla jazz, etnik
melodiler ve aralarda rock müzik dinlemeye başladık. Ebemiz gün sonunda
müzik seçimimden memnun değildi. O
Ankaralı Turgut olsa daha mutlu olacakmış, Artık bir dahaki sefere.
Ve dalga aralıkları sıklaşmaya başlayınca doğumhaneye geçtik. Yerde
minderler, büyük pilates topu, çek-yat,
masa, tasarlayıp yaptırdığım ahşap U
şekilli tabure bulunuyordu. İçeride bir
odaya hazırladığımız havuzu denemek
istedim. Havuz benim için muhteşemdi, ama bu herkes için aynı olacak anlamına gelmiyor. Örneğin çoğunluğun
sevdiği ve istediği masaj beni rahatsız
etti ve ben istemedim. Ama havuza
girdiğim anda çok mutlu oldum. Kasılmalarımın şiddeti ve sıklıkları artıyordu ama ne zaman geleceğini ve ne
kadar sürem olduğunu biliyordum. Her
zaman kasılma süresinin iki katı dinlenme süreniz var ve bu oran değişmiyor.
Araları iyi değerlendirmek gerek, su
içerek, yüzerek, sohbet ederek ya da
bebeğinizle konuşarak geçirebilirsiniz.
Ben Mercan’a, “Hadi tatlım, gel artık
seni bekliyoruz” diyordum.
Yalnız, Mercan doğum yoluna pek de
ideal olmayan bir açı ile girmeye karar
vermişti ve doğmak istese de çıkamıyordu. Ve benim ağrım olmaya başladı. O zamana kadar arkadaşım, ebem,
doulam olan Semra, doktor kimliğine
geçti ve beni önce sudan çıkarıp doğum
taburesine, orada da doğum olamayınca masaya aldı ve vakum müdahalesiyle bu engeli aştı. Mercan, saat sabah
6:00 da dünyanın havasını solumaya
başladı. Hemen kucağıma aldım. Eşimi
www.arimezunlari.org.tr
69
RÖPORTAJ
70
belki ciddi bir yaralanma ya da kanama
geçirebilirdi. Gerekti ve müdahaleleri
kullandık.
ilk defa ağlarken görüyordum. Bizim
kız kucağımda, ten tene temas halinde, göbek bağı kesilmemiş biz onu
severken, telefonla hemen anneme ve
babama doğumu müjdeledik. Eşim bir
dakika bile yanımdan ayrılmadı, ortam
loş ve mahremdi.
Ve o soru geldi: Göbeği kim kesmek ister? Ali, “Ben yapamam” deyince, ben
hemen atladım. “Ben, ben keseceğim.”
Kızımın göbek adı da Mercan oldu sayemde. 3,5 kiloluk, 52 cm’lik Mercan
hoş gelmişti dünyamıza.
Biz o gün akşam eve geçecektik ama
hastane odası rahat olduğu için o akşam da kalıp ertesi sabah kendi evimize
İznik’e yola koyulduk. İşte doğal doğumun avantajını ilk dakikalardan itibaren yaşıyorduk. Benden hiç ayrılmamış
bir bebeğim vardı, ilk dakikalardan itibaren herhangi bir zorlama olmadan
anne sütü ile beslenmeye başladı. Şu
anda 21 aylık ve hala anne sütü alıyor.
Kilosu yerinde ve çok sağlıklı.
Sanırım en önemlisi kendimize güvenmek, korkmamak, incelemek, gözlemlemek, vücudumuzu dinlemek olsa
gerek.
Semra, Ceren’in doğumu sizin için ne
anlam ifade ediyor?
Semra Özer: Öncelikle şunu söyleyeyim, kız kardeşim kadar samimi bir
arkadaşa destek olabilmek, doğum
konusunda bu kadar bilgi ve tecrübe
sahibiyken onu bu yönde desteklemek
harika bir his. Sıra tıbbi olarak yapman
gerekenlere gelince, söz konusu olanın
“bir hasta” değil “benim Ceren’im”
olması, “duruş anomalisi olan bir bebek” değil, “yeğenim Mercan” olması
oldukça zordu. Ceren ayrıca her gebeme tavsiye ettiğim, doğuma hazırlık
eğitimi almak ve doğum psikoloğu ile
görüşmek konularında çok inatçıydı ve
ısrarlarıma rağmen yapmadı. Tam kız
kardeş yani. Doğum konusunda kendisine güveniyor ve doğuma inanıyordu.
Doğum tamamen annenin bebeği ile
uyum içinde yaptığı fizyolojik bir olay.
Yine de bazen bu işleyişte aksaklıklar,
sorunlar yaşanabilir ve bunları aşmak
için tıbbın birçok tekniği var. Nitekim
Mercan’ın doğumunda da buna ihtiyaç doğdu ve vakum kullandık. Eğer
bu doğum yüz yıl önce olsaydı, Mercan
eminim ki yine sağlıkla doğardı ama
Ceren’in hem çok ağrısı olurdu, hem de
Bugün doğumda şöyle bir sorun var;
müdahaleler hayat kurtarıyor, zorlukları aşıyor diye, gerekmediği zaman da
kullanma eğilimine giriyoruz. Zaman
teknolojiye hayran olunan bir zaman.
Her şeyi hemen şimdi, sorunsuz, risksiz, zorlanmadan elde etme zamanı.
Kim yazın meyve toplayıp, reçel yapıp,
kışın yemek üzere saklıyor artık? Gidersin süpermarkete alırsın reçeli. Kumaş alıp kendine kıyafet dikme dönemi
de bitti. Mağazalarda her bedenden
her renkten giysiler mevcut. Konu doğum olunca da sanki “bebek yeterince
büyüdüğünde gidersin hastaneye, yapılır sezaryen, hemen o gün, sorunsuz,
risksiz, zorlanmadan alırsın bebeği kucağına” gibi bir yaklaşım yerleşti toplumumuza.
Ne var ki, sezaryen büyük bir karın
ameliyatıdır. Yıllar içinde gelişmiş ve
oldukça güvenli hale gelmişse de yine
de kısa ve uzun vadede ciddi riskleri vardır. Evet, belki bebeği dışarıya
beş dakika içine kalbi atar şekilde çıkartmaktadır, ama bunun bebek için
de daha sağlıklı olduğunu söylemek
mümkün değildir. Doğum “bebeğin
dünyaya, kadının da anneliğe geçtiği”
muhteşem bir süreçtir. Planlı yapılan
sezaryende bu süreç atlanmaktadır.
Mesela bebek rahimden doğum yoluna
indiği anda annede adrenalin hormonu
salınır. Bunu annenin susamasından,
ayağa kalkmak istemesinden anlayabilirsiniz. Bu adrenalin anneye bebeği
dışarı itecek gücü verirken, bebeğin de
akciğerlerini dış ortama hazırlar. Sezaryen, hele ki planlı (yani doğum başlamadan yapılanı), bebeği huzur içinde
yaşadığı rahimden söküp almaktır.
Hiçbir fizyolojik hazırlığı olmadan dış
dünyaya geliveren bebek az ya da çok
adaptasyonda problem yaşamaktadır.
Bunun uzun vadeli etkileri de vardır,
mesela ileride astım hastası olma ihtimali artmıştır. Yapılmaması duru-
munda annenin ya da bebeğin sağlığı tehlikedeyse, sezaryen
yapmak gereklidir, yarattığı zararlar da göze alınabilir ve bir
şekilde telafi edilir.
Oysa bugün her üç bebekten ikisini sezaryenle dünyaya getiren bir sistemimiz var. 20 yıl önce bu oran %5 idi. Nasıl oldu
da binlerce yıldır işleyen bir süreç, 20 yılda bu kadar tehlikeli
hale geldi de biz her 3 doğumdan ikisinde sezaryen tercih
ediyoruz? 20 yıl önce her 3 doğumdan ikisi sorunlu muydu? Tabii ki çok acı olayları artık eskisine kıyasla nerdeyse
hiç görmüyoruz. Bunun sebebi genel yaşam standartlarının
yükselmesi, gebelik, lohusalık ve bebek bakımının ve sağlık
hizmetlerinin gelişmesinin yanı sıra doğumda sezaryen gereken durumlarda bunu yapabilmemiz. Yani bir bebek doğamıyorsa ya da ciddi bir risk söz konusu ise ne mutlu ki
sezaryen var. Ama sezaryen “daha iyi bir doğum şekli” değil.
Günümüzde sezaryen ve vajinal doğum sanki bebeğin dünyaya gelmesinde iki eşdeğer yol olarak görülüyor. O kadar
eşit görülüyor ki, gebeler doğum öncesi ikisini karşılaştırıyorlar, sanki “sağdan mı gidelim, soldan mı?” sorusuna cevap bulmaya çalışır gibi. Oysa doğumun tek yolu vardır. O
yolda bir engel varsa bu engel sezaryen ile aşılabilir.
Bir engel, bir sorun yani bir patoloji olmadığı sürece bebeklerin dünyaya su gibi akarcasına geldiklerini görüyorum.
Annenin de öyle kayda değer bir ağrısı ya da zorlanması
olmuyor. Bebeği dünyaya ulaştırmak için olan rahim dalgaları sanki bir masajmış gibi annelere keyif veriyor, yeter ki
anne bu dalgaları gevşeme ile karşılasın, onlara direnmesin.
Ancak bunu gözlemleyebilmek, yaşayabilmek için ortamın
doğumun mekanizmalarının işleyeceği şekilde olması lazım.
Yani doğumun fizyolojik işleyişinin çalışması için bu sürece
karışmamak gerek. Doğumda hakim olan hormonlar oksitosin ve endorfindir. Oksitosin aşk hormonudur, salınabilmesi
için cinsellikteki kadar mahrem bir ortam gerekir. Salındığı
zaman rahmi kasar. Bu elbette biraz ağrıya sebep olur. Bu
ağrıyı gidermek için de endorfin salgılanır. Endo iç demektir, morfin de bildiğimiz morfindir. Yani ağrı oluşuyorsa bile
fazlasıyla giderilir. Ancak bu sistemlerin düzgün çalışabilmesi için annenin kendini güvende hissettiği, kendine ait,
mahrem bir ortama ihtiyacı vardır. Hafif bir müzik, yanında
çıplak olsa bile kendisini rahat hissettiği kişilerin varlığı çok
faydalıdır. Anne korktuğunda ya da düşündüğünde doğum
mekanizması anında durur. Günümüz doğumhaneleri ise bu
tarif ettiğim ortamın tam zıttıdır. Bu nedenle ben doğurma-
mahane demeyi daha uygun buluyorum. Birden fazla gebenin bir arada olduğu, parlak ışıkların, yabancıların, gürültünün olduğu, sevdiği kişilerin yanına alınmadığı yerler buralar
maalesef. Ayrıca hepimiz çocukluktan beri doğumla ilgi
kötü hikayeler dinliyoruz, medyada doğum sadece komplikasyonları ile karşımıza geliyor. Dahası doğumun ne olduğu, doğumda kişiyi neler beklediğini bilmediği, bilgisizliğin
korkuyu körüklediği ruh haliyle doğuma giriyoruz. Doğumun
sağlıkla olabileceğine inanmıyoruz. “Sağdan gidelim dedik
ama sol mu daha iyiydi ki acaba?” diye sürekli bir tereddüt.
Sonra da doğumun tüm mekanizmaları alt üst oluyor, rahat
bir doğum hayal oluyor.
Eğer anne motive ve bilinçli, ortam uygun ise tek yapmak
gereken anne ve bebeğin dansını bozmadan süreçte bir aksaklık var mı diye gözlemlemek oluyor. Bir patoloji tespit
edilmediği sürece doğal olanı bozmamak gerek. Buna bu nedenle doğal doğum deniyor. Ben mümkün olduğunca doğal
bir doğum süreci yaşanması için uğraşılması gerektiğinden
yanayım. Ama “doğal doğumcu” değilim. Hedef doğumun
doğal olması değil, anne ve bebeğin sağlıklı olması, mutlu
olması. Eğer doğal doğum süreci ağrı ile sekteye uğradıysa,
epidural anestezi yapılabilir. Eğer anne yeterince gevşeyemiyorsa su kullanılabilir. Duş, küvet ya da havuz şeklinde,
olanaklar neye el veriyorsa. Suda doğum da mümkün. Hipnoz da gevşemede çok etkili olabiliyor. Aktif doğum ise annenin doğurtulmak üzere pasif olarak beklemediği, istediği
gibi hareket ederek, bebeğinin doğum yolunda ilerlemesi
için aktif olarak çalıştığı, bebeğin de son 50-100 yılda doktorun rahatı için kullanılan masa yerine, o an için en rahat
ettiği pozisyonda geldiği doğum şekli.
Biz Akçakoca’da bunların hepsini uygulayabiliyoruz. Tabii
bunda doğum sayımızın oldukça az olması en önemli faktör. Bizim aylık doğum sayımızın, günlük doğum sayısı olduğu hastanelerde burada sağladığımız olanakları sağlamak
mümkün değil elbette. Bence bir ülkede kadına verilen değerin en önemli göstergesi doğuma gösterilen özen. Olanaklar doğrultusunda en iyi hizmeti vermek için uğraşıyor
tüm sağlıkçılar. Oysa en iyi hizmeti vermek doğrultusunda
olanaklar düzenlenirse anne bebek sağlığı daha üst düzeye
taşınırken, sezaryen oranlarını düşürmek de ancak böyle
mümkün olur.
Semra Ozer and Ceren Tuncer are friends since 3rd grade elementary school at Arı Schools. Semra Ozer became a gynecology
and obstetrics specialist after graduating Arı Schools. She is living in Akçakoca, Düzce. She is trying to make possible water
birth, natural birth, an active birth for pregnant women in a public hospital.
Ceren Tuncer is an industrial designers and photographer and she is living with Ali Hıdır who is a natural agricultural farmer
in Iznik, Bursa. Their baby Mercan, was born 2 years ago. We talk to two graduates about birth formats, birth preparation and
water birth issues over this birth.
www.arimezunlari.org.tr
71
SEYAHAT RUHA İYİ GELİR
Göynük: “Mavi gökyüzünün,
nehir kıyısında birleştiği noktadaki: verimli ova.”
Evrim TURAN
1993 Mezunu
Evrim Turan 15.11.1978 tarihinde Çankırı’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Arı Okullarında tamamladı. Doğu Akdeniz Üniversitesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümünü 2000
yılında bitiren mezunumuz, seyahat etme hobisini profesyonel yaşamı ile birleştirerek
seyahat koordinatörlüğü yaptı. Okul yıllarında edindiği disiplin ve düzeni olmazsa olmazları olarak tanımlayan mezunumuza bizimle olduğu için teşekkür ediyoruz.
İnsan ruhunun genel zaaflarından biri, değişiklik ihtiyacı duymasıdır. Hep aynı yerde yaşamak, aynı şeyleri görmek, yorucu
bir ortamda kendi iç dünyasına kapanıp kalmak insan ruhunda zaman zaman bunalımlara sebebiyet veren bir monotonluk yaratır.
Kültürlü bir insan olmak için bilgiyle görgüyü birleştirmenin
gerekliliğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Hem şurası bir gerçektir ki; bezgin, bitkin ve karamsar olarak yuvasından ayrılan
bir kimse uzakların verdiği bir özlem, gariplik ve yaşama tutkusuyla eskisinden daha dinç, daha dengeli olarak geri döner.
Seyahat bu monotonluğu gidermek, ruhu zindeliğe kavuşturmak bakımından son derece faydalı bir şeydir. Doktorların
depresyon geçiren hastalarına ilâçtan çok seyahat tavsiye etmelerinin sebebi budur. Ara sıra alışkın olduğumuz çevreden
dışarı çıkmak, yorgun gözlerimizi başka âlemlerin manzaralarında dinlendirmek, yeni insanlar tanımak, dostluk ilişkileri
kurmak insanlardaki yaşama ve mücadele isteğini kuvvetlendirir. Seyahatin faydası yalnız ruh sağlığı üzerinde değildir. Hiç
şüphesiz yabancı diyarların havasına girmek bize bir takım
gözlemler yapma fırsatını verir; böylelikle nazari bilgilerimizi uygulama fırsatını bulmuş oluruz. Gözlemlerimiz sırasında
dikkatimiz yoğunluk kazanır, hayal gücü, muhakeme ve dimağımız ahenkli bir tempo ile çalışmaya başlar. Bir takım incelemeler, mukayeseler ve görgüyle beslenen düşünceler sayesinde türlü gerçeklere ulaşırız. Başka diyarlar halkının sosyal ve
ekonomik yaşayışlarını, kültür ve inanışlarını yakından inceleme fırsatını buluruz. İnsanları her türlü atmosfer içinde tanıyıp değerlendirmek bizi bir takım peşin ve olumsuz yargılardan kurtardığı gibi gittikçe genişleyen bir insan sevgisi yaratır
içimizde; kaba yabancılık duygusundan sıyrılırız. Bu faydalı ve
zevkli seyahatler sırasında içimiz kendi çevremize ve yakınlarımıza karşı özel duygularla dolup taşar; bir zamanlar bize
sıkıntı veren, boğucu gelen dünyamıza karşı şiddetli bir kavuşma isteği duyarız. Geride bıraktıklarımız üzerinde bol bol
düşünmek fırsatını buluruz. Bu andan itibaren ruh eski bunalımlardan tamamıyla sıyrılmış olur. Çünkü mantık kurallarına
uygun bir şekilde düşünmek insanı karamsarlıktan kurtarır.
Ben sizlere bu yazımda Antalya’nın incisi Göynük’den bahsetmek istiyorum. Beldibi’nden Kemer’e kadar uzanan, yarım
daire şeklinde bir ova. Kemer’in başlangıcındaki: ince kumlu
koyu ile ” Kındıl Çeşme ” günübirlik dinlenme yeri.
Seyahatin her türlü faydalarını göz önünde tutarak çok bunaldığımız ya da fırsat bulduğumuz anlarda kendi çevremizden
uzaklaşmalıyız. Çok okuyan değil, çok gezen bilir demişler.
Göynük adının anlamı: “Mavi gökyüzünün, nehir kıyısında birleştiği noktadaki: verimli ova.” Nitekim Göynük ovası incelendiğinde, sanki gökyüzüyle birleşmiş gibi görünmekte.
Antik dönemde, Göynük çayı vadisi; her zaman için, önemli
bir konuma sahip olmuştur. Platodan, kıyıya inen tüccarların, kıyıyı takip ederek, batıda Phaselis’e ve doğuda ise Attelia
ovasına geçtikleri anlaşılır. 11. yüzyıl sonlarında; Cuma ovası
ve Altınyaka yaylalarına yerleşen Türkmen yörükleri, bu yolu,
sahile inişte kullanarak canlandırmışlar, daha sonraları ise Kemer’e bağlı bir mahalle olarak, küçük bir yerleşim (bugünkü
Göynük) kurmuşlardır.
Yöre tarihi, binlerce yıl öncelerine kadar iniyor. Mitolojik anlatımlara göre: “Bengisu” yani “ölümsüzlük suyu” kaynağı:
Kemer körfezinin, güney batı ucundaki, Ağva deresinin aktığı burnun, denizde kalan kısmında, bir yerde imiş. Luwiler’in,
“Abaawa” yani “kutsal su kaynağı” olarak isimlendirdikleri bu
yöre, daha sonraları buraya gelen Türkmen yörüklerince de,
aynı söyleyişle, “Ağva” olarak isimlendirilmiş. Ağva çayının
denizle buluştuğu yerde, ölümsüzlük suyunun yani Bengisunun kaynağını aramak ister misiniz bilmiyorum ama amacınız
bunu aramak olmasa da, bölgenin güzelliği muhteşem. Ölümsüzlük suyu kaynağı ile ilgili efsaneden kısacık bahsetmek istiyorum. Baş tanrı Adra (Boğa başlı ve erkeklik timsali), bir
gün denizde, yunusların yüzmesini takip ederken, bundan çok
hoşlanır ve kendisi de, Tahtalı Dağından denize dalar. Görwww.arimezunlari.org.tr
73
YAŞAM
74
düğü en güzel renkli balığın peşine düşerek yüzer. Çalış dağının, denize dik geldiği
kıyıya kadar gelir. Adra burada, “Bengisu”
yani ” kutsal ölümsüzlük suyunun kaynağını ” bulur. Sudan içer ve ebedi ölümsüzlüğe kavuşur. Bunun üzerine Luwiler,
ölümsüzlük suyu kaynağının bulunduğuna
inanılan bu yere bir tapınak dikerler. Tapınağın ismi ise Adra’nın ülkesi anlamında,
”Adrawana” olur. Tapınak kalıntıları günümüzde yok. Çünkü: Toroslar’dan inen sel
sularının katıldığı Ağva çayı, çok sık taşar
ve sonunda tapınak yıkılır, kalıntılar ise,
alüvyon toprakları altında kalır.
Bu bölge ile ilgili, Büyük İskender’e atfedilen bir efsane daha var. İskender’in
aşçısı Andrea balık pişirmek ister. Ancak,
yakalanan balıklar, bir süre sonra, birden
canlanırlar ve yüzerek kaçarlar. Aşçı And-
rea’da, balıkların ardından yüzerek suya
dalar ve “Bengisu (kutsal ölümsüzlük su
kaynağı)” ya ulaşarak, ölümsüzleşir.
Hakkındaki bu mitolojik efsanelerden bugüne gelindiğinde Göynük sahillerinde,
dünya standartlarında birçok turistik tesis görülmektedir. Ülkemiz turizminin lokomotifi olan bu tesisler, gerçekten gerek
modernlikleri ve gerekse yapıları itibarı ile
yurt içinden ve yurt dışından çok miktarda turistin, bu bölgeye gelip konaklamasını sağlamaktadırlar.
Kimeros Ma Biche & Kimeros Park, Phaselis Tatil Köyü, Majesty Mirage Park,
Mirada Del Mar, Queen’s Park Göynük ve
Le Chateau de Prestige Spa mavi bayraklı
plaja sahip olup, önerebileceğim tesisler
arasında yer almaktadır.
One of the general weaknesses of the human spirit is the need for change. Always living at
the same place, seeing same things, staying close to the own inner world creates a monotony that caused the crisis from time to time in the human soul.
BinYaprak kız kardeşlik platformu kadınlara ilham ve güç verecek
“O Yaparsa Ben de Yaparım!”
Ülkenin en önemli rezervinin işlenmemiş kadın gücü olduğu görüşünden yola çıkan BinYaprak kız kardeşlik platformu, Webrazzi Summit 2015 etkinliğinde BinYaprak kurucu ortağı Melek Pulatkonak tarafından tanıtıldı. “Kadının iş dünyasına kazandırılmasıyla Türkiye
kazanacak” diyen kız kardeşlik platformun kurucusu Melek Pulatkonak, ilk etapta farklı
işlerde çalışan ve deneyimlerini paylaşan 1.000 kadının hikayelerini diğer genç kadınlarla
buluşturmayı hedefliyor.
Türkiye’nin 81 ilindeki kadınların hikayeleriyle birbirlerine ilham ve güç verecekleri bir kız kardeşlik platformu
olarak kurulan BinYaprak, çalışan kadınla üniversiteli
kadını biraraya getirme hedefiyle kurulan “BinYaprak”
platformu, Webrazzi Summit 2015’de, “O Yaparsa Ben
de Yaparım!” hareketini başlatmak üzere yola çıktığını kamuoyuna duyurdu. Global platform TurkishWIN ile
aynı değerlere sahip yerel ve Türkçe bir platform olarak
kullanıcıyla buluşan BinYaprak, hem bireylerin hem de
kadınlara destek olmak ve kadın çalışanlarına yatırım
yapmak isteyen şirketlerin, ilham verici başarı hikayelerini video olarak paylaşmalarına ve başkalarına ilham
vermelerine olanak tanıyacak.
Kadın ve erkek eşitliğinde değil 80 yıl, 1 gün beklemek
istemeyenlere çağrı
Platformun kurucu ortağı Melek Pulatkonak, “Kadın ve
erkeğin eşit iş ve eğitim fırsatlarına sahip olmaları için
değil 80 yıl, 1 gün bile beklemek istemiyorum diyen kadınlara, erkeklere ve kurumlara sesleniyoruz. BinYaprak
platformu; öğrenciden emekliye, iş hayatında potansiyelini
keşfetmek ve birikimini paylaşmak isteyen tüm kadınları, onların hedeflerine ortak olan erkekleri ve kurumları
kapsayarak, kadınlara bu yolculukta yalnız olmadıklarını
hissettirmeyi amaçlıyor” dedi.
Amaç kadın üretkenliğini işgücüne dönüştürmek
Kadının üretkenliğini dönüştüren bir inovasyon merkezi
olma hedefiyle yola çıkan BinYaprak kız kardeşlik platformu, öncelikle 1.000 video hikayesi toplayacak. İlham verici
gerçek hayat hikayeleri ile kadınlara güç verecek platform,
2016 yılında yayına alınacak “Keşfet” bölümü ile çalışma
hayatında birşeyleri değiştirmek için harekete geçmek isteyen kadınları online eğitimlerle destekleyecek.
Yine 2016 yılında yayına girecek network bölümünde ise
BinYaprak üyeleri, istediği an ve kolaylıkta, ihtiyaç duyduğu
her konuda katılımcılardan oluşan ağın gücünü kullanabilecek.
BinYaprak, önümüzdeki dönemde www.binyaprak.com
adresindeki servisi ve sosyal medya hesaplarıyla üye ve
takipçilerine ilham verirken, önümüzdeki dönemde yine
dijital platformlarda eğitim ve etkinlikler yapacak. Ayrıca,
üyelerin biraraya gelebileceği ve merak edilen konularla
ilgili eğitim ve tecrübelerden yararlanabileceği etkinlikler
de düzenleyecek.
NOT: Sık rastlanan güzel bir kır bitkisi olan Binyaprak; koruma yaprakçıklarıyla çevrili bir çiçekliğin üstüne sıkışık biçimde sıralanmış, çok sayıda küçük çiçeklerden oluşan bir
bileşikgiller çiçeğidir. Canlı, dayanıklı ve uzun ömürlüdür.
Şifalı bir bitki olarak, güneşli havalarda etrafına keskin ve
aromalı bir koku yayar.
PSIKOLOJI
76
STRES
DEPRESYONA
YOL AÇAR MI?
Burcu AKSONGUR
1993 Mezunu
[email protected]
25 Ocak 1976 yılında Ankara’da doğan Burcu Aksongur ilk, orta ve lise eğitimini Özel Arı Okullarında tamamladıktan sonra ODTÜ Psikoloji bölümünden mezun
oldu. Yüksek lisansını Ufuk Üniversitesinde tamamlayan Burcu Aksongur mesleki
kariyerini, Ankara Eğitim ve Aile Danışmanlığı Merkezi’nde ‘Kurucu Psikolog’ olarak
sürdürmektedir.
Yeni yıl dönemine girdiğimiz bugünlerde pek çoğumuz yeni
bir başlangıç yapmak ister, yeni kararlar alırız. Yeni alışkanlıklar edinmek ister, hoşnut olmadığımız diğerlerini bırakmak
isteriz. Bunları bırakmaya çalışırken, stres faktörünü göz ardı
etmemeliyiz. Özellikle metropollerde günlük yaşamın koşturmacası bile stres kaynağıdır. Stresi ve yol açtığı sorunları
iyi tanımak, alışkanlıklarımızı değiştirirken stres faktörlerini
ortadan kaldıramasak bile azaltmak, sağlığımız ve yaşam kalitemiz adına atılabilecek güzel bir adım olacaktır.
Stres Nedir?
Stresi, vücudun fiziksel ya da duygusal taleplere verdiği tepkiler olarak da tanımlayabiliriz. Yaşadığımız duygusal stres
depresyona neden olabildiği gibi, depresyonun belirtisi de
olabilir. Stresli bir olay yaşamak depresif atakları tetikleyebilir ve depresif modda olmak ise stres ile başa çıkmayı
daha zor hale getirebilir. İş kaybı ya da bir ilişkinin bitmesi
gibi stres seviyeleri yüksek olan yaşam olayları depresyona
yol açabilir. Ancak, bu durumlarla karşılaşan herkes depresyona girmez. Kişilerdeki bazı biyolojik faktörler bu kişileri
depresyona yatkın kılabilmektedir. Bu nedenle, benzer stres
faktörleriyle karşılaşan farklı kişiler farklı psikolojik durumda
olabilirler.
Stresin Nedenleri Nedir?
Yakın kaybı, boşanma ve taşınma gibi büyük yaşamsal
değişiklikler stres nedenleri arasındadır. Aşırı aktif stres
sistemi ve yüksek kortizol düzeyi, depresyonun yanı sıra
fiziksel sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Tehlikeli durumlarla ya da belirsizlikle karşılaşıldığında zihin bunu bir tehdit olarak algılar ve vücut stres hormonu kortizolu üretir.
Bu gerçek bir tehlike ile karşılaşan insanlar için yaşamsal
bir öğedir. Yaşamda kalabilmek için şarttır. Fakat günlük
yaşam içinde karşılaşılan her türlü stres tehdit olarak algı-
landığında kortizol üretiminin fazlalığı yararlı değil zararlıdır. Günlük yaşamda bitmek bilmeyen stresli durumlarla
karşılaşırız. Trafik, yetişme telaşı, tamamlanmamış işler,
zihindeki –meli, -malı listeleri gibi. Tüm bunlara uzun süreli maruz kalmak depresyon da dahil olmak üzere birçok
sağlık sorununa yol açabilir. Ancak her zaman depresyon
stres ile ilişkili değildir. Ne yazık ki, depresyon sorunu yaşayan kişiler için yaşam sorunları baş edilemez olarak algılanır. Büyük ya da küçük stresler yaşasalar da bu stresli
durumlarla başa çıkma becerileri diğerlerine göre daha az
gelişmiştir. Bu durum hem depresyonu hem de stresli yaşam olayını daha da kötüleştirir.
Stresi Nasıl Yönetebiliriz?
Stres yönetimi teknikleri öğrenerek bunları uygulamak
hem depresyon hem stresle mücadelede yararlıdırlar. Ve
stresi azaltmakla birlikte gelişmekte olan depresyonu önlemeye de yardımcı olabilirler. Düzenli egzersiz, düzenli ve
yeterli uyku, sağlıklı beslenme stresi yönetmenize yardımcı olabilir. Yoga, meditasyon ya da ibadet stresi azaltan
aktivitelerdir. Önemli olan sizin için neyin işe yaradığını
bulmanız, deneyerek keşfetmenizdir. Tüm bunlardan daha
da önemlisi sosyal destektir. Sizi destekleyen aileniz ve
arkadaşlarınızdan baş edemediğiniz durumlarda yardım
almak stresli durumları azaltmanıza yarayacak ve sorunlarınızı hafifletecektir.
Uzman desteği almak da stres ve depresyon ile başa çıkmak
için yararlı bir yol olabilir. Tek başına terapi ya da ilaç desteği ile ikisinin birlikte uygulanması hem depresyon hem de
kronik stres için kanıtlanmış çözümlerdir.
We enter the New Year period, these days most of us would love to make new beginnings. We want to obtain new habits and
also to give up the old and bad ones. While doing these, we must not overlook the stress factor. Daily life is a source of stress
especially in metropolitan areas. It would be a nice step can be taken on behalf of our health and our quality of life to know
better the Problems caused by stress. When changing our habits, we need to reduce the stressors if we do not eliminate.
www.arimezunlari.org.tr
77
YAŞAM
78
YAPTIRIMIN
GÜCÜ
“*Baran Uslu’nun 3.sayıda yer alan yazısının devamıdır…”
Baran USLU
1994 Mezunu
18 Şubat 1976 Ankara doğumlu olan Baran Uslu, ortaokul ve lise öğrenimini Özel
Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra 1998 yılında Ankara Üniversitesi Elektronik
Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2003 yılında Başkent Üniversitesi’nde yüksek
lisansını tamamlamasının ardından yine Ankara Üniversitesi’nde Elektrik – Elektronik
Mühendisliği doktorasını yaptı. Baran Uslu iş yaşamını Atılım Üniversitesi’nde yardımcı
doçent doktor ünvanıyla akademisyen olarak sürdürmektedir.
Sizlerle ilk kez, Dergimiz Bee Life’ın 2015 Nisan sayısında yayınlanan “Trafik Hayattır”
başlıklı ilkyazımla buluşmuştuk. Şimdi okuyacağınız bu ikinci yazı, ilk yazıda anlatılmaya
çalışılan “yaptırımın gücü” teorisinin kuvvetlendirilmesi için yazılmıştır.
1,5 tonluk bir araç kütlesinin karşısında ortalama 75 kiloluk bir insan, 20’de 1’lik bir kütle
oranı vermektedir. Yani araçlar karşısında biz, yok hükmünde gibiyiz. Ama araçları kullananlar da bizleriz. Yani?
Yanisi şu, oyunu (trafikte araç kullanmayı) kuralına göre oynayanlara sonsuz saygı ve teşekkürler, ama oyunu kural dışı oynayanlara ve böylece başkalarını da riske atanlara geliyor şimdi sözümüz. Gelin birlikte değerlendirelim.
Yaya geçitleri:
Yollarımızda önce kırmızı sonra mavi renkli yaya geçidi tabelalarımız vardır. Ehliyet sahibi
olan herkes bilir. Bu tabelalardan birincisi ilerideki yaya geçidini, ikincisi ise yaya geçidinin
tam yerini işaret eder. Evet, kabul, belki yollarımızda bu tabelalardan gerektiğinden fazla
var, ama birçoğu da gerekli ve önemli. Bu işaretin sınav kitapçığındaki karşılığını bilen
sığ zihniyet, gerçek hayatta aracını neden yayaların üzerine sürer? Ayağı gazdan çekmek
daha isabetli bir karar olmaz mı? Yakınlarda trafik ışığı yoksa eğer, o yayalar oradan geçecekler, başka nereden geçsinler? Yurtdışında ne de güzel uygulanıyor bu kural, yayalar
huzurlu ve mutlu. Peki, ama bizde durum nasıl?
Benim son iki denememde, arkamdaki araç sürücüsü yalnızca korna çalmakla kalmadı,
bir de utanmadan yanımdan geçerek yayanın üzerine sürdü. Peki, bu “yaşam hakkına kastın” yaptırımı ne oldu, tahmin edin. Koskoca bir “hiç”. Sen, ilkel insan, kendini o yayanın
yerine bir koysana. Bir gün senin de karşıdan karşıya geçmen gerekmez mi?
Bakın şu tip uygulamalara ne kadar çok ihtiyacımız var; eminim bana hak vereceksiniz.
- Yaya geçidinde durmayan araç sürücüsüne gereken ceza polislerce kesildi. Artık sürücüler yaya geçitlerine daha bir temkinli yaklaşıyorlar. (Ana haber bülteninden)
www.arimezunlari.org.tr
79
YAŞAM
80
Ön yargılı
değilimdir,
yeniliğe kapalı
da. Anlamsız,
boşu boşuna
bir kuralı
göstermelik
uygulamaktan
haz almam.
Mantıklı şeyleri
severim.
Sanırım büyük
çoğunluğumuz
böyle
düşünüyordur.
Trafikte
rastladığım çok
güzel hareketler
de var.
- Kendisine kırmızı yanmasına rağmen sıkışık kavşağa giren ve kavşağın kilitlenmesine
sebep olan sürücü hem para hem de puan cezası aldı.
- Hava şartları kötü olmadığı halde, sis lambalarını süs lambası gibi kullanan kişiye
gerekli ceza kesildi. Cezanın sebebi şu: Ne de olsa sisli havada görüşü arttırma amaçlı
olarak tasarlanan bu ışıklar normal havalarda öndeki araç sürücüsünün gözünü almaktadır.
Şimdi bu tür uygulamalar, yani yaptırım, gelişmiş ülkelerde var mı? Evet, var.
Bizde var mı? Hayır, yok.
Bence sorun bu!
Yıllar önce, Eskişehir yönünde Bilkent Üniversitesi’ne dönen köprü genişletilirken,
trafik sıkışır, o yöne gidecek sürücülerin büyük bölümü çok önceden sıraya girmeye
başlarken, başkalarının önüne geçme nezaketsizliğini kendisine lâyık görenler üçüncü
bir sol şerit yaparak trafiği aksatırlardı. Aslında yapılan bu hareket bizim bize yaptığımız bir saygısızlıktan başka bir şey değildi. Unutmayalım, eğer biz kendimize saygı
göstermezsek, başka milletler zaten göstermeyeceklerdir.
Bu aksaklık nasıl giderildi, hatırlayan var mı? Motorsikletli, güneş gözlüklü, karizmatik ve kararlı bir polis memuru, her gün sabah saatlerinde orada nöbet tuttu. Tüm
“uyanık geçinen saygısızları” taa Hacettepe Üniversitesi köprüsüne kadar yönlendirdi ve sanırım cezalarını da eksik etmedi. Çünkü elinde defter-kalem de vardı. Şimdi
buraya dikkat, sonraki günlerde o polis orada olmasa da sürücüler nizamı ve sıraya
geçmeyi öğrenmişlerdi.
Teori bana şunu söylüyor: İyi örnekler
iyi örnekleri çoğaltıyor. Aksi de geçerli;
kötü örnekler de maalesef kötü örnekleri çoğaltıyor. Eğer kolluk kuvvetleri,
kötü örneklere gerekli yaptırımı uygulamazlarsa, durum ülkemizdeki gibi
olur. Yani bir tarafta kuralları uygulayan medeni ve şahsiyet sahibi sürücüler, diğer tarafta “Ben enayi miyim, kuralı neden sadece ben uyguluyorum?”
diye düşünen ve ikilimde kalanlar…
Ama durum böyle olunca da trafikte
huzurlu, güvenli ve de mutlu değiliz.
Öyle değil mi?
Ön yargılı değilimdir, yeniliğe kapalı da. Anlamsız, boşu boşuna bir kuralı göstermelik
uygulamaktan haz almam. Mantıklı şeyleri severim. Sanırım büyük çoğunluğumuz
böyle düşünüyordur. Trafikte rastladığım çok güzel hareketler de var. Mesela yoğun
kar yağışından ötürü dolmuş-otobüs gidemezken, duraktaki yolcuları “üşümesinler,
mağdur olmasınlar” diye alan servis şoförlerimiz de var bu şehirde.
Gelin yazımızı belediyelerimizi ilgilendiren trafikle ilgili bir diğer çağrıyla bitirelim:
Sabah ve akşam saatlerinde sırt sırta gitmek zorunda kalan bu büyük şehrin fedakâr
insanları için ek seferler koyulmasından yanayız. Bu yoğun saatlerde on dört kişilik
oturma kapasitesi olan dolmuşları daha büyükleriyle değiştirmek nasıl olurdu? Bir
yerden bir yere, hele ki verimli olmanız gereken işimize oturarak gitmek hepimizin
hakkı değil midir?
We met for the first time with my first post which is “Traffic is Life” titled and published in our
magazine BeeLife in April 2015. Now you’ll read the second article. It is written for the strengthening of theory of “the power of sanction” which is tried to explain at the first article.
SPOR
82
SIZIN DE DAYANILMAZ
SIRT AĞRILARINIZ MI VAR?
Deniz KUTLU
1993 Mezunu
Deniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini
Arı Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü
bitirdi. Yine ODTÜ’de spor yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını
tamamladı. 2007 yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel
koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere dans ve müzik
organizasyonları düzenliyor.
Deniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini Arı
Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitirdi.
Yine ODTÜ’de spor yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını tamamladı.
2007 yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere dans ve müzik organizasyonları
düzenliyor.
Boyun, sırt ve bel omurlarından oluşan omurgamız vücudumuzun en büyük destek
sistemini oluşturur, omuriliğe kılıf vazifesi görür, hayati iç organlarımızı korur, ayakta
durmamızı ve hareket etmemizi sağlar. Mükemmel tasarlanmış bu sistemdeki herhangi
bir zayıflama ya da incinme en basit hareketlerimizi bile kısıtlayarak günlük yaşamımızı
zorlaştırır.
Bu ay sizler için neredeyse her birimizi bir kere yoklamış ya da kronikleşerek yerleşmiş
boyun, sırt ve bel ağrıları ve bunlara karşı egzersizin koruyucu ve iyileştirici gücü konusunu ele almak istedim.
Yaşam kalitesini olumsuz şekilde etkileyen boyun, bel ve sırt ağrılarını tek tek ya da birkaçını bir arada hissetmemiz mümkün. Hatta bu bölgelerden kaynaklı ağrıların önlem
alınmazsa daha da ilerleyerek omuz, kol, bacak ve ayaklara kadar yayılmaları da olası.
Bu ağrıların birçok sebebi olabilir. Skolyoz ve diğer omurga eğriliklerinin yanı sıra genellikle kaza, düşme gibi travmalardan kaynaklı ağrılar, fıtık, kireçlenme ya da romatizmal
hastalık kaynaklı ağrılar, tümör ya da hormonal hastalıklar sebebiyle görülen ağrılar,
stres kaynaklı ağrılar ve kötü duruş, kas spazmları v.s. sonucunda meydana gelen mekanik ağrılar ve aşırı kilo sebebiyle çekilen ağrılar...
Yukarıda sıraladığımız sebeplerle görülen ağrıların birçoğunun uzman doktorlar ve sağlık ekipleri tarafından ya da gözetiminde tedavi edilmesi gerekmektedir, bense bir spor
uzmanı olarak mesleğim sınırları dahilinde boyun, sırt ve bel ağrılarının yaygın sebeplerinden mekanik ağrılar (yanlış duruş, kas spazmları, belli bir pozisyonda sürekli ve
sabit duruşlar...)ve strese dayalı ağrılar için sizlere, şikayetleri olmayanlar için koruyucu,
olanlar içinse bu bölgeleri kuvvetlendirici egzersizler önermek ve tavsiyelerde bulunmak istedim. Aslında birçoğunu bildiğimiz ama uygulamadığımız konuları da hatırlatma gereği duydum.
Bıkıp usanmadan
tekrar söylemek
isterim ki “Her
şeyin başında
“iyi hal”imizi
korumamız adına
herhangi bir
şikayetimiz yoksa
da, “egzersiz”
yaşamımızın
vazgeçilmezleri
arasında
baş köşeye
yerleşmelidir.
Bıkıp usanmadan tekrar söylemek isterim ki “Her şeyin başında “iyi hal”imizi korumamız adına herhangi bir şikayetimiz yoksa da, “egzersiz” yaşamımızın vazgeçilmezleri
arasında baş köşeye yerleşmelidir.
• Boyun, sırt ve bel ağrılarından kurtulmak ya da engellemek için öncelikle doğru duruş ve oturuşu öğrenme ve alışkanlık haline getirmemiz gerekir. Bunun için ayaktayken omuzlarımız arkada ve göğsümüz dışarıda, otururken belimizi destekleyerek ya da
kuyruk sokumumuzu oturduğumuz yere yaslayarak, kalça ve diz açısı 90 derece, diz
ve ayakların açısı ise 90–110 derece olacak şekilde, baş öne ya da geriye bükülmemiş
www.arimezunlari.org.tr
83
SPOR
84
olmalıdır. Boynu öne eğip sırtı kamburlaştırarak teknolojik cihazlarla saatlerce vakit geçiren büyük ve küçüklerin çağın rahatsızlığı boyun düzleşmesi, fıtık ve ağrıları ile karşılaşmaması
işten bile değildir. Doğru yatak ve yastık kullanımı da omurga
ağrılarını engeller.
• Kilo kontrolü: Fazla kilolar da vücudumuza gereğinden fazla
yük bindirerek, omurların sıkışmasına ve sinirlere baskı yapmasına sebep olur.
• Sağlıklı kemikler: Boyun, sırt ve bel ağrılarının yaygın sebeplerinden biri de osteoporozdur. (kemik erimesi) Osteoporozun önlenmesine çocuk yaşlardan itibaren yeterli kalsiyum
1
Boynunuzu dik tutarak sağ elinizi yüzünüzün
sağ şakak ve yanaklarınıza yerleştirin başınızı
sağ tarafa itmeye çalışırken elinizle engel olamaya çalışın. Aynı hareketi bu kez sol elinizle
sola doğru tekrarlayın.
4-a
Elastik bandı sertliğine göre 1 ya
da 2 ayağınızla sabitleyin kollar
iki yanda lastiği eşit şekilde tutun,
alımı, gerekli vitamin ve mineraller içeren sağlıklı beslenme
ve düzenli egzersiz yapılmalıdır.
• Egzersiz... Egzersiz... Egzersiz...: Düzenli ve uygun bir egzersiz
programı duruşumuzu düzeltirken kaslarımızı güçlendirir, dayanıklılık ve esnekliğimizi arttırır. Mekanik ağrıları tedavi etme
özelliği sayesinde hareket fonksiyonlarımızı tekrar kazandırarak yaşam kalitemizi arttırır. Haftada üç gün 30–60 dakikalık
aerobik egzersiz (yürüyüş, bisiklet, grup dersleri, yüzme v.b.)
ve aşağıda sizler için hazırladığımız kuvvet ve esneklik kazanacağınız boyun, sırt ve bel hareketlerinden faydalanabilirsiniz.
2
Ellerinizi anlınıza koyun, başınızı öne itmeye
çalışırken ellerinizle engel olun.
4-b
Bandı çenenizin altına kadar, dirsekleriniz kulak hizasını geçene
kadar yukarı çekin ve tekrar başlangıç pozisyonuna dönün.
6-a
Sırt dik karın kaslarını sıkarak elastik bandı başın üzerinde, kollar köşelere doğru açık şekilde
tutun,
3
Ellerinizi başınızın arkasına koyun, başınızı arkaya itmeye çalışırken ellerinizle engel olun.
5-a
İki elinizde ağırlıklar (dolu su şişesi
de kullanabilirsiniz) kollar vücudun yanlarında pozisyon alın,
6-b
Lastiği çekerek ensenize kadar indirin ve tekrar
başlangıç pozisyonuna kaldırın.
5-b
Omuzlarınızı dirseklerinizi bükmeden kulaklarınıza doğru yukarı
kaldırıp indirin.
7
Yüz üstü yere uzanın, kollarınızı yanlara dirsekler 90 derece bükülü şekilde koyun. Dirseklerinizin yerden teması kesilmeyecek kadar üst vücudunuzu kaldırın ve tekrar indirin.
Boynunuzu öne ya da geriye atmayın.
8-a
Yüz üstü yere uzanın, önce sağ kol ve sol bacağı gergin bir şekilde kaldırıp 10 a kadar sayarak sabit bekleyin,
8-b
Aynı hareketi sol kol ve sağ bacağı kaldırarak tekrarlayın.
9-a
Yüz üstü yere uzanın. Dirsekler 90 derece bükülü şekilde kolları, üst
gövdenizi ve bacakları yerden kaldırın,
9-b
Kollarınızı öne uzatın ve tekrar dirsekleri 90 dereceye bükün.
10
Elleri, dizlerin üzerinde omuzların tam altına gelecek şekilde yerleştirelim. Sol kol ve sağ bacağı dümdüz uzatarak 10 a kadar sayalım, aynı
hareketi sağ kol ve sol bacak için tekrarlayalım. Her iki taraf için 3–4
kez yapalım.
11
Yüz üstü yere uzanalım. Elastik bant yardımıyla ya da parmaklarımızı birbirine geçirerek, göğsümüzü yerden kaldıralım ve bandımızı ya da ellerimizi kalçamızdan uzaklaştırmaya çalışalım.
12-a
Yüz üstü yerde yatarken ellerinizi ve ayaklarınızı bükmeden yerden kaldırıp 10 a kadar sayın,
12-b
Aynı hareketi ellerinizde bandı gergin şekilde tutarak da yapabilirsiniz.
13
Elastik bandı sağ ayak tabanınıza geçirip sol elinizle sola doğru çekerken
başınızı sağ tarafa çevirin, aynı hareketi sol ayağınızı sağ elinizle sağa
çekerek yapın.
14
Setler arasında kaslarınızı rahatlatmak için kollarınızı dümdüz uzatın, topuklar kalçalara gelecek şekilde yatın ve vücudunuzu esneterek rahatlatın.
Sağlıklı, spor dolu bir yıl geçirmeniz dileğimle. Mutlu yıllar...
www.arimezunlari.org.tr
85
EĞİTİM
86
BİR YABANCI DİLDE
AKICI KONUŞTUĞUNUZA
NASIL EMİN OLURSUNUZ?
Duygu AKIN
1994 Mezunu
[email protected]
1979 Trabzon doğumlu olan Duygu Akın, Özel Arı Okulları’ndan mezun olduktan sonra
1997 yılında Ankara Üniversitesine girdi ve 2001 yılında mezun oldu. Bir süre özel
sektörde çalıştıktan sonra eşiyle birlikte Ankara’da bulunan Akın Dil Eğitim Merkezi’ni
açtı. Şu anda Akın Dil Eğitim Merkezi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışan Akın,
evli ve iki çocuk annesi.
Bir süre yurtdışında yaşadıktan sonra kendinizi yeni ve farklı bir kültürün, tarihin ve dilin
içinde bulmanız size mükemmel hissettirecek. Çevreniz o ana dili konuşan dostlarla
dolu ve alışverişte, işte ve yemek siparişi verirken o dili konuşmaya çalışıyorsunuz! Artık
işler o ülkeye uçaktan ilk indiğiniz günkü gibi değil. Aslında, gerçekten muhteşem hissediyorsunuz; ta ki biri “Peki, akıcı konuşabiliyor musun?” diye sorana kadar…
Peki, akıcı konuşabiliyor musunuz? Birazdan 7 ipucu ile buna yanıt bulacağız:)
Akıcı konuşma fikrini kavrayıp akılda oturtmak pek kolay bir iş olmasa gerek. Birçok
insan, özellikle de yeni bir dil öğrenmeyi hiç denememiş olanlar, bu işi bir sözlük yutup
günün her dakikası insanlarla mükemmel iletişim kurarken en ufak bir hata bile yapmayıp, kelimeleri hiç karıştırmadan konuşmak olduğunu sanıyor. Ancak tüm bunları
gerçekten yapabiliyor olsanız da kendinizi kendi ana dilinizde bile ‘akıcı’ olarak tanımlayacak öz güvene sahip misiniz? Belki de HAYIR!
Gelin ‘akıcı konuşmak’ kavramının doğru tanımlamasını birlikte yapalım: Kolaylıkla,
hızlı ve takılmaksızın kendinizi karşınızdaki insan ya da insanlara anlatabilmek için çok
çeşitli yollar kullanarak anlaşılır bir iletişim kurma ve diyalog oluşturma becerisi.
Bir süre
yurtdışında
yaşadıktan sonra
kendinizi yeni ve
farklı bir kültürün,
tarihin ve dilin
içinde bulmanız
size mükemmel
hissettirecek.
Peki, şimdi akıcı konuştuğunuzu söyleyebilir misiniz?
“Buna ben karar veremem ki!” dediğinizi duyar gibiyiz. Buna siz karar verebilirsiniz. İşte
bir dili akıcı konuştuğunuza emin olabilmeniz için derlediğimiz 7 adet ipucu.
www.arimezunlari.org.tr
87
EĞİTİM
88
1. İnsanlar Artık Sizin Onları Anlayabilmeniz İçin Özel Bir Çaba Sarf Etmiyorlar.
Bu dili ilk öğrenmeye başladığınızda her şey çok esrarengiz görünüyordu ve çok basit
bir diyalog bile kulağa entelektüel bir yolculuk gibi geliyordu. Korkmuş ve şaşkın bakışlarınızın yanı sıra gecikmeli ve takılmalı cevaplarınız sizi ele veriyor, karşınızdakiler bir
acemi olduğunuzu kolaylıkla anlıyor ve sizin onları rahatlıkla anlayabilmeniz için konuşmalarını yavaşlatıyorlardı. Eğer artık bu kibar ve nazik hareketlerin ortadan kalktığını
fark etmeye başladıysanız, akıcı konuşmaya giden yolda çok büyük bir adım atmışsınız
demektir.
2. Muhabbetlere Kulak Misafiri Olmaya Başladınız Değil Mi?
Artık akıcı konuşmaya başladığınıza göre, bir kafede otururken çevreden duyulan muhabbetlere kulak kabartabilirsiniz; üstelik duyduklarınız size kuru bir gürültü kirliliği gibi
gelmeden! Hatta ve hatta kasıtlı olarak insanların hayatıyla ilgili detayları dinleyebilirsiniz bile! Tabi yapmasanız daha iyi olur:) Bu gerçekten de büyük bir başarı çünkü artık
çevrenizdekileri onlara bakmak zorunda kalmadan anlayabiliyorsunuz. Bundan sonra
karşınızdakini anlayabilmek için onun dudağını okumak ya da mimiklerinden yola çıkarak mantık yürütmek zorunda değilsiniz!
3. Esprileri Anlayıp Herkesle Beraber Güldüğünüz Dünyaya Hoş Geldiniz!
Bir stand-up şovu mu? Televizyondaki komedi programı mı? Kolay! İlk zamanlarda arkadaşlarınız size tüm esprileri uzun uzun açıklayıp anlatmak zorunda kalıyordu ancak
şimdi ise kimsenin açıklamasına gerek duymadan en gizli, en mecazi esprilerde bile
koca bir kahkaha patlatıveriyorsunuz. Bunun olduğunu hissettiğiniz anda kendinizle
gurur duymalısınız çünkü bu yeni bir dil öğrenme yolculuğunuzda önemli bir dönüm
noktası. Artık yepyeni bir kültürün en ince esprilerini, argo dilini ve küçük ayrıntılarını
bile anlayabiliyorsunuz!
Yabancı bir
4. Bir Şey Okurken Veya Dinlerken Hangi Dili Kullanıyor Olduğunuzun Farkına
Varmıyorsunuz, Doğru Mu?
kişiler de hatalar
Bu dili öğrenmeye yeni başladığınızda bu kadarının olmasına olanak tanımamış olduğunuza iddiaya girebiliriz! Ama işte geldiniz ve buradasınız. Okuduğunuz makaledeki
birkaç paragrafa, akşam haberlerinde bahsedilenlerden kulağınıza takılan birkaç olaya
ve bir konuşma için söyleyeceklerinizi önceden hazırlarken kafanızda seçtiğiniz birkaç
cümleye bir de bakmışsınız, ana dilinize ait değiller! Bu da önemi oldukça büyük adımlardan biri ve artık ana diliniz ile öğrenmekte olduğunuz dilin yavaş yavaş aynı seviyeye
geldiğine işaret ediyor.
yapabilirler.
5. Bankaya, Doktora, Postaneye Giderken Tedirginlik Yaşamıyorsunuz, Çünkü
Akıcı Konuşabiliyorsunuz!
hatanın farkına
Akıcı konuşmaya başlamadan önce, yabancısı olduğunuz o ülkede doktora kısacık bir
muayene olmaya gitmenin düşüncesi bile sizi korkudan titretmeye yetiyordu. Şikayetlerinizi doğrulukla dile getiremezseniz reçetenize ağrı kesici yerine antibiyotik yazılmayacağını kim garanti edebilir? Artık o günler geride kaldı. Banka veznedarlarıyla, postane görevlileriyle ya da bozulan duş ahizenizi tamire gelen ustanız ile tanışıp arkadaş
bile olabilirsiniz.
varabilecek
dilde ‘akıcı’ olan
Asıl önemli
olan, yaptıkları
düzeyde
olmalarıdır.
6. Argo Kelimeleri Ve Küfürlü Sözleri Ne Zaman Ve Nasıl Kullanacağınızı Biliyorsunuz, Gene De Pek Kullanmasanız Daha İyi Gibi!
Genellikle bir ülkenin yerlileri, aralarına yeni katılan yabancı bir arkadaş edindiklerinde
akıllarına gelen ilk iş olarak ona o ülkeye ait ana dilin kötü söz ve cümlelerini öğretmekle başlarlar. Muhtemelen bu sözleri ilk duyduğunuzda size de biraz garip gelmişlerdir.
Ancak bugünlerde o lafların hangi durumlarda kullanıldığını ve kullanılacağını algılayabilmekle kalmıyor, aynı zamanda onları nasıl vurgulayacağınızı da çok iyi biliyorsunuz!
Elbette küfür etmeyen biri olduğunuzdan hiç şüphemiz yok; ancak yine de öğrenmekte
olduğunuz dilde bu tür deyimlerin ne anlama geldiğini bilmenizde fayda var…
7. Yaptığınız Hataların Farkına Varıyorsunuz!
Yabancı bir dilde ‘akıcı’ olan kişiler de hatalar yapabilirler. Asıl önemli olan, yaptıkları
hatanın farkına varabilecek düzeyde olmalarıdır. Artık akıcı konuşan bir öğrenci olduğunuza göre konuşmanız sırasında yaptığınız hataları kendi kendinize daha sık düzeltiyorsunuz! Tekrar gururlanın; böyle bir beceri sayesinde ileri seviyede olduğunu düşünen
ancak kişisel farkındalığını kazanamamış birçok öğrenciden kilometrelerce öndesiniz.
Eğer kendinizde bu ipuçlarından en az 4–5 tanesini kesinlikle görüyorsanız, artık yabancı dil konuşanlardan farklı bir ligde, yabancı dili akıcı ve anadili gibi konuşabilenlerin
ligindesiniz demektir. Sizleri TEBRİK EDERİZ!:)
After living abroad for a while, you feel perfect about to be in a new and different culture,
and history and language. You surrounded by friends who speaks their mother language and
you are trying to speak that language at shopping, work and food ordering! Now, things are
not as the day that you first step in that country. In fact, you feel really spectacular; when
someone came and asks ““Well, you speak fluently?” We can hear you say, “That I cannot
decide that!” You can decide! Here are 7 tips to help you be sure you are fluent in a language.
www.arimezunlari.org.tr
89
KÜLTÜR SANAT
90
BATMAN V SUPERMAN:
ADALETIN ŞAFAĞI
FİLM
Vizyon Tarihi: 25.03.2016
Yönetmen: Zack Snyder
Oyuncular: Ben Affleck, Henry Cavill, Amy Adams
Tür: Aksiyon, Macera
2013 yazının bol gişeli hiti Man of Steel’in devamı olacak yapımda bu defa Superman ve Batman birlikte yer alacaklar. Warner Bros. yapımcılığında ve yine Zack
Snyder yönetmenliğinde hayata geçirilen projede senaryo yine David S. Goyer’ın
kaleminden çıkıyor. Henry Cavill’i tekrar Superman olarak izleyeceğimiz filmde
kendisine Diane Lane, Laurence Fishburne ve Amy Adams eşlik edecek. Frank Miller’ın 1986 tarihli kitabından esinlenilen filmde Batman ile Superman’ın karşı karşıya geliyor. Filmin senaryosunun da kısmen bu bölümden uyarlanacağı açıklanmıştı.
Gotham City, Tanrı benzeri bir süper kahramanın eylemlerinden korkarak kendini
kontrolsüz bırakırken güçlü çeteler Metropolis’te saygınlığı ele geçirir. Dünya günlük kurtarıcılar ile boğuşurken, ne tür bir gerçek kahramana ihtiyacı vardır. Batman
ve Süpermen birbirileri ile savaşırken yeni bir tehdit hızla ortaya çıkar, insanlığı
şimdiye dek bilinenden daha büyük tehlikeye sokarak.
KÖTÜ KEDI ŞERAFETTIN
Vizyon Tarihi: 05.02.2016
Yönetmen: Mehmet Kurtuluş
Oyuncular: Uğur Yücel, Demet Evgar, Ahmet Mümtaz Taylan
Tür: Animasyon, Komedi
FİLM
Fare Rıza, ameliyatla sincap olmak ister… Martı Rıfkı ise romatizmaları yüzünden
rutubetten kaçar... Bakkal Şemistan’ın veresiye defteri kabarmıştır; paragöz ev sahibi Hasene ise Şro’nun peşindedir! Film, çizgi roman serisi olarak tanıdığımız ve
Bülent Üstün’ün imzasını taşıyan Kötü Kedi Şerafettin ve mahallesindeki renkli karakterlerinin maceralarını beyazperdeye taşıyor. Senaryosu Levent Kazak ve Bülent
Üstün tarafından kaleme alınan filmde Şerafettin’in seslendirmesini Uğur Yücel
gerçekleştirirken, diğer karakterleri Demet Evgar, Güven Kıraç, Okan Yalabık, Gökçe Özyol, Ayşen Gruda, Cezmi Baskın, Yekta Kopan, Ahmet Mümtaz Taylan gibi
ünlü isimler sesleriyle hayat veriyor.
KUNG FU PANDA 3
Vizyon Tarihi: 18.03.2016
Yönetmen: Jennifer Yuh
Oyuncular: Jack Black, Angelina Jolie Pitt, Dustin Hoffman
Tür: Animasyon
“Efsanevi ve muhteşem” maceralarına devam eden Panda Po, bu sefer biri doğaüstü
bir güç, diğeri ise evine oldukça yakın bir tehlike olan, iki büyük tehditle baş etmek
zorundadır. Yönetmenliğini ikinci filmde de olduğu gibi yine Jennifer Yuh’un üstlendiği
sevilen animasyon yapımda senaryo Jonathan Aibel ve Glenn Berger ikilisine ait. Filmin
orijinal seslendirme kadrosunda Po’ya Jack Black hayat verirken, kendisine Dustin Hoffman, David Cross, James Hong, Angelina Jolie, Lucy Liu, Seth Rogen ve Mads Mikkelsen’den oluşan efsane bir ekip eşlik ediyor.
FİLM
BU DA GEÇECEK
Yazar: Milena Busquets
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Domingo Yayınevi
“Tuhaftır ama hiçbir zaman kırklarımı düşünmemiştim. Yirmili yaşlarımdayken otuzlarımı hayatımın aşkıyla ve çocuklarımızla geçireceğimi düşünürdüm. Yumurta kırmayı
bile bilmeyen ben, altmışlarıma geldiğimde torunlarıma elmalı turtalar yapacağımı hayal ederdim; ne var canım, öğreniverirdim işte. Ve seksenlerimde, yıkkın bir nine olarak
arkadaşlarımla viski içecektim. Gelgelelim bir türlü kırklı yaşlarımı öngöremiyordum.
Ellilerimi de öyle. Ama işte buradayım. Annemin cenazesindeyim ve üstüne bir de kırk
yaşındayım.”
Taslak olarak ortaya çıktığı anda dünya yayıncıları arasında bir heyecan dalgası yaratan ve henüz yayımlanmadan hakları 33 ülkeye satılan Bu da Geçecek, kırklarında bir
kadının kaybettiği annesinin ardından yazdığı sessiz bir mektup; kadın olmak, özgürce,
zarafetle yaşamak ve yaşlanmak üstüne baş döndürücü dürüstlükle yazılmış bir itirafname. Romanın tepesinde Akdeniz güneşi, önünde deniz, hanesinde ise güzel dostlar
ve aşıklar var. En hüzünlü anlarda bile eğlenceli ve hayat dolu dilini koruyan -”Neşeli
olmak bir zarafet biçimidir,” diyor bir satırında- büyüleyici bir roman.
KİTAP
Hayattan kocaman bir ısırık koparmaya kararlı, etkileyici bir ses.
-ARA, İspanyaKüçük ama unutulmaz bir roman.
-Marie Claire, FransaBir roman ‘ferahlatıcı’ olarak nitelendirilebilir mi? Bu da Geçecek, on altı derecelik deniz
suyuna dalmak gibi.
-Le Figaro(Tanıtım Bülteninden)
www.arimezunlari.org.tr
91
KÜLTÜR SANAT
92
LONDON HAS FALLEN
Vizyon Tarihi: 22 Ocak 2016
Yönetmen: Babak Najafi
Oyuncular: Gerard Butler, Aaron Eckhart, Morgan Freeman
Tür: Aksiyon
Ülke: ABD, İngiltere
FİLM
ABD Başkan’ını global tehditlere karşı koruyan özel güvenlik şefi Mike Banning’i bu
sefer İngiltere’de terörist faaliyetlerin yer aldığı zorlu bir sınav bekliyor. Olympus
Has Fallen’ın devamı niteliği taşıyan ve başrollerinde Gerard Butler, Aaron Ecklhart ve Morgan Freeman’ın bulunduğu filmde ilk filmde de olduğu gibi aksiyona
odaklanılmış ve belki de inandırıcılık seviyelerini aşan bir yol izlenmiş. Adından da
anlaşılacağı gibi Amerikan Başkanının Londra ziyaretinde başına gelenleri konu alan
filmde bolca yıkım ve aksiyon içeren sahneler görebilirsiniz. Filmin konusuna gelince, İngiliz başbakanı bilinmeyen sebeplerden yaşamını kaybetmiştir. Cenazeye tüm
dünya liderlerinin katılması beklenmektedir. Ancak Dünyanın en güvenli etkinliklerinden biri olması gereken cenaze, bir anda Dünya liderlerine suikast planlarının
hayata geçirilmeye çalışılacağı ve Londra’nın en önemli simgelerinin harap edileceği bir olaya dönüşür.
SARAYSIZ BAŞKAN JOSE
MUJICA (İKTIDARDA BIR
KARA KOYUN)
Sayfa Sayısı: 264
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Tekin Yayınevi
KİTAP
Mujica ile yirmi yıldır kesintisiz bir ilişki içinde olan Andrés Danza ve Ernesto Tulbovitz, kendini hep ‘Kara Koyun’ gibi hissetmiş bir adamın, ‘Pepe’ Mujica’nın Başkanlık
yolculuğunu, iktidarı anlayış ve idare tarzını, Obama, Fidel Castro, Putin, Chávez,
Cristina Fernandez de Kirchner gibi liderlerle yaptığı görüşmeleri, Mujica’nın evinde ya da makamında yaptıkları yüz saati aşkın sohbet ve röportajın ürünü olan akıcı
bir anlatımla aktarıyor.
Mujica, çiftlik evinin bahçesinde, üzerinde hırkası, yanında köpeği Manuela ve yüzünde afacan çocuklarda görülen o muzip gülümsemesiyle verdiği bir röportajda
söylediği “Halkları oluşturan insanların büyük bir kısmı devlet başkanlarının yaşadığı gibi bir hayatı yaşamıyor. Ben ülkenin büyük bir bölümünün yaşam tarzı nasılsa
öyle yaşıyorum. Devlet başkanlarını azınlıkta olan bir grubun yaşadığı sisteme dahil
etmeye çalışan bir mekanizma var. Düşündüğün gibi yaşamalısın. Aksi takdirde yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın” sözleriyle yaşam tarzını neden değiştirmediğini,
bunun aslında bilinçli bir seçim olduğunu anlatıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
TESPIH AĞACININ
GÖLGESINDE
Orjinal isim: Go Set a Watchman
Yazar: Harper Lee
Sayfa Sayısı: 240
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Harper Lee ‘den 55 yıl sonra unutulmaz bir roman daha...
Amerikan edebiyatının başyapıtlarından biri olan, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek’in
unutulmaz karakteri Jean-Louise “Scout” Finch, 20 yıl sonra New York’tan çocukluğunun geçtiği kasabaya, babası Atticus Finch’in yanına, eve dönüyor. Çocukluğunda
eşitlik, doğruluk ve adalet kavramlarıyla kişiliğinin yapı taşlarını oluşturan babası Atticus’un hayal kırıklığı yaratan değişimi, artık 26 yaşında genç bir kadın olan Scout’u
derinden etkiliyor.
KİTAP
Harper Lee’nin bilge kaleminden çıkan ve daha yayınlanmadan son yılların en büyük
edebiyat olayı haline gelen Tespih Ağacının Gölgesinde, bir tarihsel dönemi güçlü ve
gerçekçi çağrışımlarla aktarmakla birlikte, güncelliğiyle de bir eserin kendi devrini aşabileceğinin en nadide kanıtlarından biri...
(Tanıtım Bülteninden)
CAROL
Vizyon Tarihi: 29 Ocak 2016
Yönetmen: Todd Haynes
Oyuncular: Cate Blanchett, Rooney Mara, Kyle Chandler
Tür: Dram, Romantik
Ülke: İngiltere, ABD
Orta yaşının güzelliğini süren Carol, 1950’lilerin New York’unda pek çok Amerikalı kadının imreneceği bir hayat sürmektedir; sosyetenin tanınmış, zengin isimlerinden biridir.
Kocasından boşanmak istemekte ve kızının velayetini alabilmek için savaş vermektedir.
Therese, henüz yolun başında genç bir kadındır. Bir butikte mağaza görevlisi olarak çalışmakta, günlerini sıradan bir şekilde doldururken, bu koca şehirde kimliğini aramaktadır. Bu iki farklı dünyaya ait kadının, Carol ve Therese’nin yolları Manhattan semtinin
bu lüks butiğinde kesişir. Carol, Therese’yi görür görmez genç kadının güzelliğinden
etkilenir. Şükran Günü’nü yalnız başına geçirmek zorunda kalan Carol, Therese’yi hiç
bilmediği coğrafyalara doğru spontane bir araba yolculuğuna davet eder. İki kadın bu
yolculuk sırasında birbirlerine beklenmedik bir çekimle aşık olacaklardır. Fakat Amerika
henüz 1952 yılındadır ve bu yasak aşka Carol’ın camiasında yer yoktur…
FİLM
Velvet Goldmine‘nın ardından 2000’li yıllarda imza attığı Cennetten Çok uzakta, Beni
Orada Arama gibi yapımlarla tanıdığımız Todd Haynes’in yönetmenliğini üstlendiği yapımı Patricia Highsmith’in romanından uyarlayan isim ise Phyllis Nagy. Filmin başrollerini ise Rooney Mara ve Cate Blanchett paylaşıyor.
www.arimezunlari.org.tr
93
KOMİK BURÇLAR
94
COMIC ZODIAC
Burcunuzun biraz da komik yönlerini bilmek ister misiniz? İşte sizin
görmediğiniz ya da göremediğiniz yönleriniz…
Hayatımız boyunca iki kelime etmek istemediğimiz bazı kişilerle mucizevî bir soru sayesinde saatlerce konuşabiliriz.
“Burcun Ne???” Özellikle kadınlar birbirine bu sihirli kelimeyi
söylediği anda o sohbet akmaz, adeta çağlar...
Öncelikle şunu söyleyelim, herhangi bir burca mensup insanın kötü olması mümkün değildir. Bu yüzden burç sahibi olmak önemlidir. Eğer bir burcunuz varsa önümüzdeki yıl sizin
yılınız olacak.
Koç Burcu (21 Mart - 19 Nisan): 2016’da yeni girişimler, heyecanlar sizi bekliyor. Ne yazık ki bu yıl da Kurban Bayramı
var. Artık heyecan mı, tedirginlik mi payınıza düşen, siz karar
verin. Mars gezegeninin dünyaya yaklaşması ve dünyanın bu
durumdan kıllanması koçları olumsuz etkileyecek. Dengesiz
davranışlar sergileyebilir, kendinize çeki düzen vermek için
imaj maker’a ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu yıl yine dürüstlüğünüz
ve zekanız başınıza iş açacak. En önde olacağım diye kendinizi
paralamayın. Ara sıra başkalarının yaptıklarını da beğenmeyi
unutmayın. Aşkta, iste, güçte en bencil burç olmaktan vazgeçin. Bu yıl ki mottonuz özür dilemek üzerine olsun…
Boğa Burcu (20 Nisan - 20 Mayıs): Bu yıl sizin yılınız olacak.
Önünüze pek çok fırsat çıkacak ama siz “Biraz daha uyuyayım, seneye değerlendiririm ben bunları” diyeceksiniz. Yıllardır ilerlemekten, muasır medeniyet seviyesine çıkmaktan
söz ediyoruz, ama siz hep hatıralarınızın peşinde sürükleniyorsunuz. Ayaklarınız sürekli geriye gidiyor, bedeniniz ise bu
zaman diliminde. Eşitliği sevmeniz başına büyük dertler açabilir. Kuşlarına yemleri eşit vermek için yemleri saymanız tüm
haftanızı alabilir. Kuşlarınız yenilebilir bir cins ise, hiç vakit
kaybetmeden mangalı hazırlayın ve bu dertten kurtulun. Aşk
hayatınızda da gelişmeler ve sürprizler sizi bekliyor. Ama bunların ne tür şeyler olacağını söylemem. Heyecanı kaçmasın.
İkizler Burcu (21 Mayıs - 20 Haziran): Bu yıl size en çok cesaret ve yaratıcılık getirecek. Bu kadar şüpheci olmanız çevrenizdeki insanları zor durumda bırakıyor. Kapıcının getirdiği
ekmeğin içinde zehir olmadığından emin olmak için, önce
kapıcıya yedirtmeniz bir nebze doğal karşılanabilir ama gazeteyi ilk kapıca okutmanız çok anlamsız. Seyahate bayılıyorsunuz ama leylekler bu yıl sizin hava sahanızdan geçmeyecek
üzgünüm. İlk oniki ay içerisinde yakınlarınızla paylaşacağınız
bir maddiyat yüzünden onlarla aranız açılabilir. Konuşmalarınıza ve davranışlarınıza dikkat edin. Haklıyken haksız duruma
düşebilirsiniz. Gerçi siz ağzınıza geleni söylediğiniz için yaşlanmıyorsunuz. Ohh iyi yapıyorsun, valla biz tuttuyoruz da ne
oluyor, ayynen devam.
Yengeç Burcu (21 Haziran - 22 Temmuz): 2016 size bolluk,
bereket ve şans getirecek. Yapmanız gereken şey olduğunuz
yerde durmak… Soru şu: Siz orada olacak mısın? Şans kapınızı
çaldığında siz yine bir şeylere üzülüp yorganın altında ağlıyor
olabilirsiniz. Ağlamayın. Sizin için kainattaki her şey siz ve
sevgilinizden ibaret. Kazara arayıp, yarın dünyanın sonu geliyormuş desek, demek o yüzden benden ayrıldı yoksa bana
hayatta kıyamaz olur yorumunuz. Bu uğurda arkadaşlarınızı
çok ihmal ediyorsunuz. Bırakın aramayı, çağrı atıp ödemeli bile yapmıyorsunuz. Arkadaşlarınızın sizin için yaptıklarını
unutmamalısınız. İnsan telefonu olmasa da posta güvercini
besleyerek hatta kendini yakmak sureti ile dumanla haber
gönderebilir.
Aslan Burcu (23 Temmuz - 22 Ağustos): 2015’de her
şeye hükmetmek istemenizden kaynaklı sıkıntılar yaşadınız.
2016’da da aynı sıkıntıları yaşayacaksınız, üzgünüm. Dönüp
bir kendinize bakın, kendinizi sorgulayın. Siz herkesi yönetmek
istiyorsunuz, peki, onlar bunu istiyorlar mı? Geçen yıldan beri
düşündüğünüz ve gerçekleştirmek istediğiniz planlarınız var.
Sorabilir miyim daha ne kadar bekleyeceğinizi. Bu sene içinde
yönetim kabiliyetiniz, liderlik gücünüz artacak. Özgüveninizde patlama yaşayacaksınız. Gücünüze güvenip de olmayacak
büyük hayallere kapılırsanız, maddi, manevi kayıplar yaşarsınız. Aile büyüklerini daha sık ziyaret edin. Trafikte, yollarda
dikkatli olun. Sağlığınıza dikkat etmeniz gereken bir döneme
giriyorsunuz. Her işi sağ elinizle yapmayın. Biraz sol elinizi de
kullanın. Hem unutmayın solunu kullanan herkes (siyaset hariç) boksta olsun, futbolda olsun hep başarılı olmuştur. Ben
size ne desem boş, siz yine kendi bildiğinizi okuyacaksınız zaten. Hadi bakalım…
Başak Burcu (23 Ağustos - 22 Eylül): Temiz, düzenli, disiplinli Başaklar. 2015 de ayrıntıların içinde kayboldunuz.
Etrafınız düzenli olacak diye hayatı kaçırıyorsunuz. Biraz söz
dinlemeyi öğrenmeniz gerekiyor. Şubat sonu gelecek iş tekliflerini kabul edin. İş teklifi yarın gelse de kabul edin. Bu devir-
de iş kolay bulunmuyor. Ben boşuna yazıyorum burada, sizin
umurunuzda değil ki! Son bahar gelse de siz hala ilkbaharı
unutamıyorsunuz. Biliyorum ilkler önemlidir. Siz de bilmelisiniz ki, mevsimler gelip geçicidir. Ama bir yerde haklısınız. Her
mevsimde aynı sıcaklığı bulamıyorsunuz. Yakınlarınızdan biri
taşınmaz mala sahip olacak. Siz de sevineceksiniz. Hâlbuki
düzene takılmayıp işlerinizi zamanında bitirseydiniz, o taşınmaz sizin olabilirdi. Neyse üzülmeyin, size de bu yıl maddiyat
gözüküyor.
Terazi Burcu (23 Eylül - 22 Ekim): Önümüzdeki yıl sizin yılınız olacak. Neptün normal yörüngesinde ilerlerse sıkıntı yok.
Terazi burcunun bir özelliği olan denge unsuruna güvenip, ip
üzerinde akrobatik hareketler yapmak hayatınıza mal olabilir. Böyle bir olayı düşünmek bile başlı başına bir dengesizliktir. Terazi burcu böyle bir hatayı kabul etmeyecek, gereken
mercilere başvurarak hakkını arayacaktır. Estetiğin suyunu
çıkarmayın. Burcunuzdan ötürü sürekli tüller içinde yan yatıp, üzüm+şarap takılırsanız olmaz. En sonunda deli diye gelir
sararlar. Haziran sonu ve Temmuz başında sıcaklara dikkat etmeniz gerekiyor. Kasım ve Aralık aylarında ise soğuk havaya
hazırlıklı olun. Fazla özelliği olmayan bir burç olduğunuzu kabul etmelisiniz. Size ancak bu tarz genel uyarılar yazabildim.
Akrep Burcu (23 Ekim - 21 Kasım): 2016’da başka insanların hayatlarına burnunuzu sokmayı bırakmanız gerekiyor.
Eğer bunu yapamazsanız, 2017’de yapmanız gerekiyor. O da
olmazsa 2018. Bu şekilde gitmez yani. Kendinize çekidüzen
verin artık. Hayat siyah ve beyazdan ibaret değil. O kadar uçlarda yaşıyorsunuz ki telefonunuz bile çekmiyor olduğunuz
yerde. Yılın ilk altı ayında alacağınız teklifler kafanızı karıştıracak. Çok seçici olmamanızda fayda var. Buna ek olarak Mart
ve Mayıs ayları arasında olan zaman dilimi içinde, hiç bir
değişiklik yapmayın. Hiç bir ilerleme beklemeyin. Yarım
kalan işlerinizi bitirmeye çalışın. Emin olmadığınız davetlere
katılmayın. Aşk konusunda dikkatli olun. Partnerinizin sizinle
ilgilenmediğini düşünüyor ve üzülüyorsunuz. Ama işin ilginç
tarafı, partneriniz de akrep burcu ve o da aynı şeyleri düşünüyor. Yani ortada hiç bir şey yokken üzülüyorsunuz. Benden
söylemesi…
Yay Burcu (22 Kasım - 21 Aralık): Şu ana kadar evrene hep
pozitif enerji veren burç oldunuz. Peki, karşılığını gördünüz
mü? Bırakın biraz da diğer burçlar pozitif enerji versin. Sizden
alınan enerji hesaplanarak, Akkuyu’daki nükleer santralden
vazgeçildi. Özgürlüğü çok seviyor ve arzu ettiğiniz gibi yaşamak istiyorsunuz. Ama 2016 asosyal olacağınız bir yıl olacak.
Bu yıl sadece 400 konsere, 780 doğum günü partisine ve
1097 bara gideceksiniz ve ne yazık ki sadece 56 sevgili değiştireceksiniz. Bunun sebebi güneşle adeta, dans eden Venüs.
Üzgünüm ama bu yıl da zengin olamayacaksınız, e tabi bu
kadar gezer ve harcarsanız olacağı bu. Spora, Latin dansına,
diyete, güreşe her neye başlayacaksanız sonunu getirmeniz
dileğiyle…
Oğlak Burcu (22 Aralık - 19 Ocak): Kuantum fiziği aynen
takılıyor. Atomu da parçalayamadılar henüz. Amerikalılar bir
şeyler deniyor ama durun bakalım. Matematik yine zorlarken kimya eski formüllere göz kırpıyor. Makine mühendisleri
bölgedeki en yakın canlıyı keşfeden bir cihaz geliştirdi, bilim dünyasında yer yerinden oynayacak. Size gelince, 2016
sizin yılınız değil. Siz direk 2017’ye geçmeye çalışın. Uranüs
Venüs’e yaklaşacağından sizin için parlak günler 2017’de. O
yüzden bu yıl biraz oyalanın, sudoku oynayabilirsiniz. Vakit
geçirmeye birebirdir. Ama asıl önerim bir tüketici derneğine
üye olmanız. Şehir içine yüksek görüşme talep eden ve sabit
ücret alan Telekom’un da, yüksek banka kredilerinin de canına
okursunuz. Danıştay gibi burçsunuz, değerini bilin de milletin
hayrına kullanın.
Kova Burcu (2O Ocak - 18 Şubat): Devamlı bir tatminsizlik
hali içindesiniz. Takıntılarınızdan kurtulmayı denemelisiniz.
Uranüs Neptün’e arkadan yaklaşıyor, bu durum inatçılığınızda artışa sebep olabilir. Ailenizin uyarılarını hiç dikkate
almıyorsunuz. Hep dikine gidiyorsunuz. Sırf onlara gıcıklık
olsun diye kırmızı ışıkta geçiyor, önce sağınıza değil de solunuza bakıyor hatta otomatik kapı çarpsın diye basamakta
duruyorsunuz. Kanunlara uygun davranın. Yolculuklarda;
bavulunuzu, resmi evraklarınızı ya da her hangi bir eşyanızı
kaybedebilirsiniz. 2016 size şunu getirecek bunu getirecek
desem eminim ki gene daha fazlasını isteyeceksiniz. Peki, o
halde, 2016 size hiçbir şey getirmeyecek! Oldu mu şimdi?
Hoş oldu mu? Demek ki insanları kızdırmamak gerekiyormuş. Kendinize iyi bakın.
Balık Burcu (19 Şubat - 20 Mart): Çocuksu düşüncelerinizden kurtulup hayatla yüzleşmenizin vakti geldi. Ama yüzleşme bir tv kanalında olursa çok dikkatli olmalısınız. Çünkü
yetmiş milyon sizi izliyor olacak. Sosyal fobinizi yenmelisiniz.
Toplum içinde konuşamıyorsunuz bile. Tamam dilsiz olabilirsiniz ama insan biraz gayret eder. Yarışmaktan sonra en
önemli şey azimdir. Bunu unutmayın. 2016’da Pluton’un hareketleri aşk hayatınızı belirleyecek. Bu yüzden NASA’dan son
gelişmeleri mutlaka takip edin ve NASA’nın onayı olmadan
yeni bir ilişkiye başlamayın. Ay tutulması sizi maddi konularda bazı kararlar almaya zorlayabilir, aceleci davranmaya sevk
edebilir ancak kontör ya da para talep etmez. Lütfen böyle
bir durumda 155 polis imdat hattını arayın. Unutmayın, küçük
sorunları büyütüp hayatı olduğundan zor hale getirmek için
yeterince zengin değilsiniz. İçinde bulunduğunuz sefalet, küçük ve önemsiz şeylerden mutluluk çıkarmanızı gerektiriyor...
Kaynakça
http://www.notdelisi.com/asabi-astrolog-23446/
http://gulayse.tr.gg/Asabi-Astrolog--k1-komik-k2-.html
http://www.kadinhaberleri.com/astroloji/kadinlar-icin-komik-burc-yorumlari-h136574.html
http://www.yuksektopuklar.com/komik-burc-yorumlari-9050
http://www.bakimliyiz.com/burclar-tarot-ve-as troloji/13218-komik-burc-yorumlari.html
www.arimezunlari.org.tr
95

Benzer belgeler