RETURNSHIP - ARI MEZUNLAR DERNEĞİ
Transkript
RETURNSHIP - ARI MEZUNLAR DERNEĞİ
SAYI: 06 • OCAK 2016 • www.arimezunlari.org.tr YONCA BAYGIN Radyonun içinde bir ‘küçük kadın’ Tüm yönleri ile RETURNSHIP TULUM Meksika Op. Dr. Semra ÖZER ve Ceren TUNCER’le Önemli bir hak “Ücretsiz İzin” “aktif doğum” üzerine konuştuk Dayanılmaz Sırt Ağrılarınız mı var? ISSN: 2148-9106 ARI’DA BAŞARI BİR GELENEKTİR ÖSYS 2015 YERLEŞTİRME SONUÇLARIMIZ ADI SOYADI ÜNİVERSİTE BÖLÜM ADI SOYADI ÜNİVERSİTE BÖLÜM ÜNAL EGE GAZNEPOĞLU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu) TUĞHAN TUNÇ TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu) ATAKAN BÜYÜKOĞLU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu) NAZLI DİKMEN İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İşletme (İngilizce) YAKUP GEREDELİOĞLU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi (İngilizce) ECE ALKAN ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Psikoloji (İngilizce) EGE BÜKE BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İşletme (İngilizce) MERVE BAĞCI BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Endüstri Mühendisliği (%25 Burslu) ARDA CAN YILDIRIM HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi RUKİYE ÇOM ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) (%75 Burslu) DAMLA KAHYA İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Endüstri Mühendisliği (İngilizce) (Tam Burslu) ENDAM ELHAKAN BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Endüstri Mühendisliği (%25 Burslu) İNCİ EKİN ÖZKARDEŞ ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Endüstri Mühendisliği (İngilizce) ZORLU TUNA KOÇ TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği SALİH KAĞAN DURMUŞ ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Havacılık ve Uzay Mühendisliği (İngilizce) BARAN ÜNAL ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) (%50 Burslu) ÖMER FARUK KANMAZ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) ZEYNEP ORHAN İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ Görsel İletişim Tasarımı (İngilizce) (%50 Burslu) ECE ATALAY BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi TERKEN GÜREL İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İktisat (İngilizce) HASAN ONUR YURTKULU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Makine Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu) ALİ UFUK ERCAN ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu) BİLGE SU ASLANGÖREN KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi GÜLSE CİNER BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ Mimarlık (İngilizce) BERK BOZAT ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İnşaat Mühendisliği (İngilizce) CEMRE BAŞAK ÇEÇEN BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESiİ Mimarlık (İngilizce) Endüstri Mühendisliği (İngilizce) (%25 Burslu) KUTAY CANKAT DOĞAN KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi SILA BİRGÖREN ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ EZGİ GÜR ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Kimya Mühendisliği (İngilizce) BUĞRA ALP MEMİŞ İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) BATU ALTIPARMAK İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) ALPEREN ENSONRA ATILIM ÜNİVERSİTESİ Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu) EGE EFEKAN CEYLANER İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) OĞUZ MERT DURMUŞ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) (%25 Burslu) ALİ KAAN SÜNNETÇİOĞLU TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği (Tam Burslu) SARP ÇAVUŞLAR TED ÜNİVERSİTESİ Mühendislik Programları (İngilizce) CANBERK UYAR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Endüstri Mühendisliği (İngilizce) HARUN DEMİRCİ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Makine Mühendisliği (İngilizce) MEHMET EMİN YOLDAŞ İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi MERT TAŞ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Makine Mühendisliği (İngilizce) ANIL BULUT İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi CANSU BEKİŞ TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ İşletme TUĞÇE TUNÇ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Kimya Mühendisliği (İngilizce) BUSENUR ALTINTOP İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) ÇELEN ÖNDER TED ÜNİVERSİTESİ Mimarlık (İngilizce) (%50 Burslu) MERVE NUR ERYILMAZ TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ İşletme MERT ALAGÖZLÜ İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Makine Mühendisliği (İngilizce) ATABERK SARAÇOĞLU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) KAYRA TURGAY YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi CANBERK CEVİT ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Uluslararası Ticaret (İngilizce) (%50 Burslu) MELİS ECE TAŞKIN İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İktisat (İngilizce) (%50 Burslu) AYÇA ALTINSOY İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) DEREN DEMİREL ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Biyoloji (İngilizce) NESLİHAN ARSLAN BARTIN ÜNİVERSİTESİ Fen Bilgisi Öğretmenliği NİLSU KARATAY BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Makine Mühendisliği (Tam Burslu) BEDİRHAN ALABUĞA ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ İktisat (İngilizce) (%50 Burslu) DORUK GÜRAYLI BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi SERAY ÖZEN BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ İşletme (%25 Burslu) EBRU YÜRÜK ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi ÖZGE YARGA ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) AYŞE ZEYNEP ÖZTÜRK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Meteoroloji Mühendisliği YUSUF ŞİMŞEK ATILIM ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı SU ERGENELİ İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) (%50 Burslu) ALPER ÇETİN ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Bankacılık ve Finans (İngilizce) (%50 Burslu) YAĞMUR KOCABAŞ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi UMUT ORANLI TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ Pilotaj BENGİSU ESEN BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Beslenme ve Diyetetik MERT SANCAR ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ Tarla Bitkileri YAREN KANTARCI TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği (%50 Burslu) MUHAMMED TAHA GÜL İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (%25 Burslu) AHMETCAN ÖZDEMİR SABANCI ÜNİVERSİTESİ Mühendislik ve Doğa Bilimleri Programları (İngilizce) UĞURCAN TOPCU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Turizm ve Otel İşletmeciliği (İngilizce) (%50 Burslu) NİZAMETTİN SELİM ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ İnşaat Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu) SERHAT DAĞCI SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İnşaat Teknolojisi ECE SU KOL BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ Psikoloji BERKAY ÖZEY ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ İç Mimarlık KEMAL TOGAN ÇEVİK ATILIM ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi ECE GÖZENELİ ATILIM ÜNİVERSİTESİ Moda Tasarım www.ariokullari.k12.tr Ali Güleç 1996 Mezunu (2-6 yaş) Arı Okulları eğitim kampüsü içerisinde yer alan Önokulumuzda; sevgi dolu ve güvenli bir ortamda minik arılarımızı, zengin öğrenme deneyimleri ile başarılı bir geleceğe hazırlıyoruz. ARI ÖNOKUL - ARI İLKOKULU - ARI ORTAOKULU - ARI ANADOLU LİSESİ - ARI FEN LİSESİ /ariokullari /AriOkullari /ariokullari www.ariokullari.k12.tr içindekiler 20 10 10 İŞ HAYATINA YENİ BİR BAŞLANGIÇ: “RETURNSHIP” 14 YONCA BAYGIN İLE RÖPORTAJ 20 KONUT ALIM-SATIMINDAN DOĞAN VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLER 24 ARI GİBİ ÇALIŞKAN OLMAK 28 MEKSİKA’NIN EN BOHEMİ; TULUM... 32 YENİ YILDA YENİLİKLERE GÖZ KIRPIN 28 14 34 KENTİN BULUŞMA MEKANLARI: MEYDANLAR 38 ÜCRETSİZ İZİN 42 MUCİZE VE ŞİFALI LEZZET: YER ELMASI 44 KAYIP ŞİİR DEFTERİ 48 TATİLİN EN KEYİFLİ ŞEKLİ: “MAVİ TUR” 24 32 42 38 34 sayı Hukuk Danışmanı: 06 Coşkun Samancı Finans Sorumlusu: Yayın Sahibi: Arı Eğitim Öğretim Tesisleri Sanayi Ticaret A.Ş adına Sıtkı ALP Nurullah Çelebi Genel Yayın Yönetmeni: Ali Güleç Deha Çaman Sorumlu Yazı İşleri: Elif Şanlı Editör: Seda Tarman Haber Koordinatörü: Cihan Aydos Reklam Satış Sorumlusu: Duygu Akın Dijital Yayın: ISSN 2148-9106 Yayın Türü: Süreli Yayın - 3 Aylık Dili: Türkçe - İngilizce Yayın İçeriği: Ticari, İktisadi, İlmi, Siyasi, Akademik Katkıda Bulunanlar: Aslı Karaboğa Cömertpay, Bağışhan Yüksel, Bertan Özbaş, Beyza Sinem Çağlar, Burcu Aksongur, Burcu Kocatüfek Özyılmaz, Ceren Tuncer, Coşkun Samancı, Deniz Kutlu, Duygu Akın, Ece Akkuş, Elif Güliz Bayram, Elif Koca, Emel Demirel Emür, Evrim Turan, Gürhan Kara, Keiko Belir Yarar, Nurullah Çelebi, Onur Bayer, Semra Özer, Yonca Baygın Dağıtım: Kurye eliyle Dergi ve Kapak Tasarım: Turuncu Creative Baskı: Turuncu Creative Cevizlidere Mah. 1288 Sok. No: 1/7 Çankaya - ANKARA Tel: +90 312 285 70 20 www.turuncucreative.com Basım Tarihi: Ocak 2016 Yönetim Yeri: Öğretmenler Caddesi Çukurambar Mah. 16/A 100. Yıl - ANKARA Tel: +90 312 286 85 85 Fax:+90 312 286 85 94 Okur önerileri ve yorumlar için: [email protected] Türkçe dilbilgisi yazım kuralları Turuncu Creative tarafından uygulanmıştır. 52 48 44 60 52 TOZU DUMANA KATTIM DA GİRDİM BEN BU YILA… 54 ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SIK GÖRÜLEN KIŞ HASTALIKLARI 54 60 TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA “ZİNA VE BOŞANMA” 68 66 SANAT SINIR TANIMAZ (mı?) 68 DOĞUM “BEBEĞİN DÜNYAYA, KADININ DA ANNELİĞE GEÇTİĞİ” MUHTEŞEM BİR SÜREÇTİR 72 SEYAHAT RUHA İYİ GELİR 76 STRES DEPRESYONA YOL AÇAR MI? 66 78 YAPTIRIMIN GÜCÜ 82 SİZİN DE DAYANILMAZ SIRT AĞRILARINIZ MI VAR? 72 76 86 BİR YABANCI DİLDE AKICI KONUŞTUĞUNUZA NASIL EMİN OLURSUNUZ? 86 82 78 dashama king dancer dancing dog yoga pose urdhva kapotasana dhanurasana natarajasana dancer YOGA Basvurularınız için; 286 57 27 - 286 57 50 www.arisports.com.tr EDİTÖR EDITOR [email protected] İçimizdeki yeni yıl heyecanı ile hepinize merhaba, 6. sayımız ile 2016 yılına başlıyoruz. Dikkatimizi çeken iki farklı proje ile karşınızdayız. Heforshe cinsiyet eşitliği için dayanışma hareketi ve Binyaprak kız kardeşlik networkü. Cümleler ve başlıklar ne kadar farklı olursa olsun bu iki platformda da bahsedilmek istenilen toplum kavramının yapı taşı olan kadın ve erkeğin bu dünya da aynı – benzer amaçlar için var oldukları ve birlikte aynı kurallar çerçevesinde yaşamak ve çalışmak zorunda olduklarıdır. Herforshe erkeklerin, kadın ve kız çocuklarının maruz kaldığı eşitsizliklere farkındalık yaratarak karşı gelmelerini isterken, Binyaprak networkü de kadınların ve genç kızların toplum içindeki duruşlarına ve başarılarına ilham kaynağı olmayı istiyor. Dediğim gibi öğrenmenin yaşı yok, iki projeyi de web sayfalarından detaylı bir şekilde inceleyebilir, içinde bulunduğunuz toplumun yaşam kalitesini arttırabilirsiniz. Ayrıca toplumsal sağlığımızın önemi gereği Türkiye Veremle Savaş Dernekleri Federasyonu’na da dergimizde yer verdik. Beşinci sayımızda bizlerle olan sevgili Alper Kendirli’ye, Berkan Bayram’a, Işıl Erbil Barel’e, Seçil Gökçen Cin’e , Handan Özdemir’e, Serkan Gül’e, Esin Özdemir Barak’a, Ece Akkuş’a gönülden teşekkürler. 5.sayıda başlatmış olduğumuz “İçimizden biri” bölümüne fırsat buldukça yer vermeyi istiyoruz. 2.kuşak Arılıların, anne veya babaları ile aynı sıraları paylaşmaları, aynı kültür ve eğitim ile büyümeleri Arı Camiamız için bir mutluluk ve gurur kaynağıdır. Yine aynı düşünce ile sizlerden gelen makalelerin yanı sıra, bizlere emek veren saygıdeğer öğretmenlerimize de ropörtaj bölümünde yer vermeye çalışacağız. Yeni bir yıl yeni kararlar, yeni hedefler için fırsat veriyor hepimize. Genelde zamanın yetersizliğinden yakınıyoruz. Sanırım sorun bizim organize olamamamızdan ya da tembelliğimizden kaynaklanıyor. İnsan büyüdükçe yapamadıklarını düşünüp, keşke ile başlayan cümleler kurmaya başlıyorsa sistem yavaşlıyor demektir. Ben bunun çözümünü “ömür boyu öğrenci kal” felsefesinde buldum. Tıpkı çalışkan bir öğrencinin yaptığı gibi yaşımız ne olursa olsun, sürekli öğrenmeye hevesli, yenikliklere ve teknolojiye açık bireyler olmalıyız. Yani demek istediğim 37 yaş piyanoya başlamak için geç değildir. Veya 43 yaşında yabancı dil öğrenmeye başlamak, hatta doktora için ücretsiz izin alıp yurt dışına gitmek zaman kaybı değildir. Kısacası yaşımızın engeli yok, yıllar geçtikçe zamanın kıymeti artıyor. Yılbaşlarının kıymetini bilip, en başta kendimiz için, ailemiz, varsa çocuklarımız için, dostlarımız ve sevdiklerimiz için güzel kararlar alıp faydalı hedefler için kolları sıvamalıyız. Hayatı yakalayabilmek, sevgiyi kaçırmamak ve keşke dememek için bir 365 günümüz daha var. Tüm ekibim adına, başta dernek başkanımızın ve değerli yönetim kurulumuzun, BeeLife yazar ekibimizin, bugüne kadar dergimizde yer alan tüm mezunlarımızın yeni yılını kutlar, her şeyin gönlünüzce olmasını, mutluluk ve huzur içerisinde tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini dilerim. Dostça kalın, sevgiyle kalın. Seda TARMAN ARIMED Genel Sekreteri ARIMED Secretary General www.arimezunlari.org.tr 07 • 6-14 YAŞ YÜZME OKULU • HER YAŞ GRUBU İÇİN ÖZEL DERSLER Çukurambar Mah. Öğretmenler Caddesi No: 16/B Çankaya - Ankara Tel: 0.312.286 57 27 - 286 57 50 - 286 42 78 • Faks: 0.312.286 42 21 • e-mail: [email protected] www.arisports.com.tr BAŞKANIN MESAJI [email protected] Merhaba 2016… Yeni başlangıçların heyecanını içimde hissediyorum. Kocaman bir yıl sanki saniyeler içerisinde bitmek üzere. 1996 yılında liseden mezun olduğum gün de tıpkı böyle hissediyordum. Zaman su gibi akıp geçiyor. Biz 1996 mezunları, 2016 yılında liseden mezun oluşumuzun 20.yılını kutlayacağız. Bu heyecanı tüm dönem arkadaşlarımda da hissetmek müthiş gurur verici. Bizim için oldukça anlam ifade eden 20.yıl buluşması için 1996 mezunlarımız ile etkileşim içerisindeyiz. Bugün sanki, o eski günleri tekrar yaşıyor gibiyiz. Dergimizin bu sayısı ile tüm Arı Lisesi ve Arı Fen Lisesi 1996 mezunlarımıza sevgilerimi ve özlemlerimi iletiyorum. Bee Life artık beklenilen ve talep edilen bir dergi olmuştur. Bu seviyeye ulaşmasından ötürü dergimize sahip çıkan başta dernek üyelerimize, reklam veren katılımcılarımıza ve emeği geçen çalışanlarımıza saygılarımı ve teşekkürlerimi iletiyorum. ARIMED’in mezunlarımızın teveccühlerini kazanmış olması bizler için ayrı bir gurur kaynağı oluşturmaktadır. Mezunlarımızla yaptığımız aktiviteler ve görüşmelerimizde aldığımız geri bildirimler derneğimizin, mezunlarımız arasında “iletişim referans noktası” olarak görülmesinin, önceki yıllarda var olan eksikliğimizi tamamladığına işaret etmektedir. Derneğimize katılımlar artan bir ivme ile devam ederken, bu hızlı tempo içerisinde yılsonunda hedeflediğimiz üye sayısına ulaşacağımızı tahmin ediyorum. Birçok mezunumuzdan deneğimizle ilgili birçok fikir ve projeler iletilmektedir. Bu anlamlı katılımları yönetim kurulu üyelerimizle birlikte değerlendiriyoruz. Siz kıymetli mezunlarımızın tüm fikir ve projelerine açık olduğumuzu bildirmek ve düzenlediğimiz etkinliklere katılımlarınızın artmasını dilemekteyiz. Unutmayınız ki derneğimizin sahipleri siz değerli mezunlarımızsınız. Lütfen bizlerle olumlu ya da olumsuz paylaşımlarınızı arttırınız, bu şekilde derneğimizin geleceğini, birbirimizden beklentilerimizi ve projelerimizi şekillendirebiliriz. Geçtiğimiz dönemlerin 20.yıl kutlamalarında olağanüstü çabalar sarf ederek, dönem arkadaşlarını bir araya getirmek için zaman ve emek harcayan, organizasyonlarda yer alan mezunlarımıza bu günlerinin anısına birer plaket vermeyi planlıyoruz. Gönülden katkı sağlayan bu mezunlarımızla, bir sonraki sayımıza kadar bu etkinliğimizi geçekleştireceğimizi umuyorum. Mezunlarımız ve eski öğretmenlerimizin birlikte gerçekleştirdikleri basketbol maçının fotoğraflarını internet sitemizden yayınlamıştık. Bu konuda sayısız dönüş aldığımı ve bir sonraki maçtan haberdar edilmek isteyenlerin oldukça çok sayıda olduğunu bilmenizi isterim. Anıtkabir ziyaretimizde bizleri yalnız bırakmayan mezunlarımıza ve son sınıf öğrencilerimize ve elbette öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum. Önümüzdeki yıl sonu itibari ile tüm dönem mezunlarımızı kapsayacak bir almanak planladığımızı ve dileyen mezunlarımızın iletişim ve iş bilgilerini de içerecek kitapçığı bir aksilik olmaz ise gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu vesile ile iletişim ağımızın kuvvetleneceğini ve ayrıca ticari ve sosyal ilişkilerin daha da büyüyeceğini umuyoruz. Bu konuyla ilgili katkı sağlayabileceğini düşünen tüm mezunlarımızla iletişime geçmek istiyoruz. 2016 yılı hepinize güzellikler getirsin. Sevdiklerinizle birlikte huzur ve mutluluğu sonuna kadar hissedeceğiniz bir yıl olması ümidiyle… Tüm dönem Arı Mezunlarına sevgilerimi ve güzel dileklerimi yolluyorum… Ali GÜLEÇ Arı Okulları Mezunlar Derneği Başkanı www.arimezunlari.org.tr 09 İŞ DÜNYASI 10 İŞ HAYATINA YENI BIR BAŞLANGIÇ: “RETURNSHIP” Sadece ülkemize özgü olmamakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde, özellikle kadınlar için “iş hayatına ara verme” kavramı ile düşünülenden daha sık karşılaşılmaktadır Emel DEMIREL EMÜR 1994 Mezunu 06.06.1976 Ankara doğumlu olan Emel Demirel Emür, ortaokul ve lise eğitimini Arı Okullarında 1994 yılında tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden Endüstri Mühendisi olarak mezun oldu. Uzun yıllar otomotiv sektöründe Satınalma Mühendisi olarak çalıştı. Evli ve bir çocuk annesi olan Emel Demirel Emür kızına daha fazla zaman ayırmak için yoğun iş temposuna ara verdi ve halen Çankaya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği dalında yüksek lisans öğrencisidir. “İş hayatına ara verme” kavramı; büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kişiler için evlilik, doğum, ekonomik kriz ya da diğer sebeplerle bir yıl ya da daha fazla süre aktif çalışma hayatından uzaklaşma olarak tanımlanmaktadır. Sadece ülkemize özgü olmamakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde, özellikle kadınlar için “iş hayatına ara verme” kavramı ile düşünülenden daha sık karşılaşılmaktadır. ya da dönemsel projelerde görevlendirilmek üzere anlaşmalar yapılabiliyor. Goldman Sachs yatırım bankasındaki uygulamada, 10 haftalık ücretli bir program söz konusu. Bu program deneyimli stajyerlere kendilerini çeşitli alanlarda gösterme imkânı sağlıyor. Örneğin; Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 yılı verilerine göre, ilk işe atıldıkları yıllarda (20-25 yaşlarında) kadınlar işgücünün yüzde 37’sini temsil ederken, ileriki yıllarda (25-29 yaşlarında) bu oran yüzde 29’lara kadar düşmektedir. Sıklıkla karşılaşılan bir durum olmakla birlikte; ara verme süresi uzadıkça, (iki yıl ve daha fazlası) bu tip kişilere işe alım sürecinde şans verme konusunda kurumların çekinceleri ve hatta önyargıları mevcuttur. Çoğu kişinin iş görüşmesine dahi çağrılmadan elendiği bilinmektedir. İş hayatına ara verdikten sonra tekrar başlamak isteyenler için yeni bir kavram var artık: “RETURNSHIP” Eğitimini yeni tamamlamış deneyimsiz kişiler için geçerli olan ‘Internship’ (stajyerlik) sistemine benzer bir sistem de, uzun aradan sonra iş hayatına dönmeye karar vermiş olan kişiler için “Returnship” sistemi adı altında uygulanmaya başlamış. “Returnship” için hala Türkçe bir kelime yok, ama birçok alanda “deneyimli stajyer” olarak tanımlandığına rastlamaktayız. Amerika’da yaşanan ekonomik kriz sonrasında 2008 yılında çok uluslu bir ABD yatırım bankası olan “Goldman Sachs” tarafından uygulanmaya başlanılan bu yeni sistem sayesinde iş hayatına ara vermiş birçok kişi, tekrar başlama şansı yakalamıştır. Returnship sistemi sayesinde şirketler, iş hayatına dönmek isteyen kişilerle kısa süreli anlaşarak çalışanın da, şirketin de kendini tartmasına imkân sağlıyor. Tıpkı birkaç ay çalıştıktan sonra yeteneklerini keşfeden ya da aslında o şirkette çalışmak istemediğine karar verebilecek olan stajyerler gibi, ‘deneyimli stajyerler’ için de bir tür deneme süresi imkânı sağlanabiliyor Bu kavramı en iyi anlatan örnek olarak yakın zamanda gösterimde olan yönetmenliğini ve senaristliğini Nancy Meyers’ın üstlendiği “The Intern (Stajyer)” filmi gösterilebilir. Stajyer deyince daha önce de değindiğimiz gibi akla okula devam www.arimezunlari.org.tr 11 İŞ DÜNYASI 12 Annenin üretken olması, öncelikle aile halkına olmakla birlikte; ülkesine çok faydalı. Bu sebepledir ki asla yılmak yok; üretmeye ve paylaşmaya devam. eden ya da yeni mezun gençler gelir iken bu filmde 70 yaşındaki bir stajyer karakterine Robert De Niro hayat veriyor. Filmin konusu kısaca şöyledir; “Başarılı bir şirketin sahibi olan Jules Ostin (Anne Hathaway), çalışanlarından birinin tavsiyesiyle yeni bir stajyer programı başlatır. Biraz yaşını almış insanlara yönelik olan bu deneysel programa ilk başlayan kişi ise 70 yaşındaki Ben Whittaker olur.” Filmde şirketin genç kadrosunun yaş ortalamasını bir hayli yükselten Whittaker ile yanında çalıştığı Ostin karakterleri üzerinden kuşaklar arasındaki farlılıklara esprili bir dille atıfta bulunulurken bir yandan da deneysel bir program adı altında “Returnship” kavramı topluma tanıtılmaktadır. Whittaker karakteri emekli olup bir süre iş hayatına ara verdikten sonra tekrar dönmek istediğinde ancak bu program sayesinde kendisine şans bulabilmiştir. Ülkemizde iş hayatına ara vermiş kadınlar yakın zamana kadar tek başlarına mücadele verirken yavaş yavaş yalnız olmadıklarının farkına varmalarıyla birlikte dernekleşme yoluna gitmişlerdir. Bu amaca hizmet eden birkaç örnekten biri de YenidenBiz Derneğidir. YenidenBiz, farklı sebeplerle bir süredir iş hayatının dışında kalmış, ancak “yeniden” dönmek isteyen iyi eğitimli ve deneyimli kadınları profesyonel yaşama hazırlamak ve alternatif iş olanakları ile buluşturmak üzere 2013 yılı sonunda bir platform olarak kuruldu. Ayşe Güçlü Onur, Didem Altop, Melek Pulatkonak, Göknil Bigan, Özlem Yeşildere ve Esra Akın tarafından hayat bulan YenidenBiz; Aralık 2014’den bu yana ise dernek kimliğiyle faaliyet göstermeye başlamıştır. Ülkemizde Returnship uygulamasını henüz hayata geçiren bir kurum mevcut olmamakla birlikte Yenidenbiz Derneği bu konuda da önderlik eden derneklerdendir. Dernek, bu sistemi özellikle desteklemekte ve irtibat halinde oldukları şirketlere anlatıp, uygulanması için teşvik etmektedir. Her iki taraf için de işleri kolaylaştırabilecek bir sistemin yaygınlaşması için de çabalamaktadır. Bununla birlikte YenidenBiz, tam zamanlı iş imkânlarının yanı sıra Türkiye’de henüz yeni yeni kabul gören proje bazlı, dönemsel ya da yarı zamanlı iş olanaklarının önünü açmaya çalışmaktadır. Kendi işini kurmak isteyen girişimci kadını desteklemektedir. İş hayatına ara vermiş bir anne olarak Ben de iş hayatına ara vermiş bir profesyonelim. Hem de sebeplerin en güzeli için. Sizlerle yaşadıklarımı ve araştırıp öğrendiklerimi paylaşmak, henüz iş hayatına ara vermemiş ama bu konuyu düşünenleri, geri dönüş sürecinde onları bekleyenler hakkında uyarmak ve Returnship uygulaması ve YenidenBiz Derneği gibi iyi örnekleri göstererek, hali hazırda ara vermiş olan kişilere de moral olmak istedim. Annenin üretken olması, öncelikle aile halkına olmakla birlikte; ülkesine çok faydalı. Bu sebepledir ki asla yılmak yok; üretmeye ve paylaşmaya devam. “Breaking professional career” concept; It is defined as, the majority of people who are women, leaving active working life by a year or more time for marriage, birth, economic crisis or other reasons. We often emerge with this concept especially for women, not only in our country with many countries of the world. If break time becomes longer, the institutions have reservations about giving a chance to these people and even bias in the hiring process. It is known that most people eliminated from the job interview without a call even. ARI’DAN HABERLER 10 KASIM: “ATATÜRK’Ü ANMAK, ASLINDA ONU ANLAMAKTIR” Ulu Önder’imizin aramızdan ayrılışının 77. yıldönümünde onu, umutlu bir güçleniş ve “Atatürk’ü anmak, aslında onu anlamaktır” düşüncesi ile izinden giden emanetçileri olarak bir kez daha saygı ve minnetle andık. bir liderin açtığı bu yolda, gençlere Atatürk’ü anlatmayı, aydın bireyler yetiştirmeyi kendine amaç edinmiş Türk eğitim sisteminin değerli öğretmenlerini temsilen Coğrafya öğretmenimiz Nurdan Bayram’ın günün anlam ve önemini belirten konuşmasının ardından, Fen Lisesi 10/B sınıfından İrem Sertesen’in okuduğu “Atatürk’ü Duymak” şiiriyle devam etti. Törenimiz, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Dünya milletlerinin bile hayran olduğu böylesine değerli ve eşsiz Lise öğrencilerimizin, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz takipçileri olacaklarına Atatürk gençleri olarak söz verdikleri “Atatürk’ü Anmak, Aslında Onu Anlamaktır” adlı söz ve müzik korosu izleyenleri duygulandırdı. Törenin kapanışında Kurucumuz Sıtkı ALP genç Arılılara hitaben yaptığı konuşmada, Atamızın emanetine her zaman sahip çıkacakları konusunda güveninin tam olduğunu ifade etti. www.arimezunlari.org.tr 13 RÖPORTAJ 14 Yonca BAYGIN 1995 Mezunu Yonca Baygın, 9 Kasım 1977 doğumlu. 1995 yılında Arı Okullarından mezun oldu. 1999 yılında Hacette Üniversitesi İngiliz Dil Bilimi Bölümünü bitiren pozitif, enerjik ve çalışkan mezunumuz, çeşitli radyo ve televizyon kanallarında programcılık ve seslendirme alanlarında çalıştı. Profesyonel yaşamına halen, Show Radyo 12-14 arası “Yonca’nın Mikrofonu” programı, Nat-geo people kanal sesi, d-smart, cinemaximum, THY, Mercedes, Apple ve İşnet kurumsal sesi ve 3000 üzerinde santral sesi (şirket işler) ile devam ediyor. Yonca Baygın’ın Doruk isminde bir oğlu var. Neden radyo? Sizi radyoculuğa yönelten ne oldu? Bu süreçte ne gibi gelişmeler yaşadınız? Küçükken radyo içerisinde küçük adamlar olduğunu düşünenlerdenseniz daha sonrasında bu büyülü dünyanın içine girmek istiyorsunuz benim için de aynen böyle oldu. Radyo dinlemeye başladığım zamandan itibaren, radyoda yayın nasıl yapılıyor, kimler konuşuyor, bir program nasıl oluşuyor, bunu merak ettim ve ortaokul, lise dönemlerinde evde belirli saatlerde bir radyo programı yapıyormuşçasına kendi sesimi kaydetmeye ve sonrasında da yaptığım anonsları dinlemeye başladım. Özel radyolardan önce zaten dinleyebildiğimiz belli başlı programlar vardı radyoda. Özel radyolarını açıldığı 90lı yılların başındaysa radyo benim hayatımda daha da büyük bir yer etmeye başladı. Sevdiğimiz şarkıları radyodan kasete kaydettiğimiz dönemler, dinlediğimiz ama görmediğimiz radyo programcılarının gizemi, “bundan sonra çalacak şarkı benim olsun” oyunları, radyoda duyduğunuz bir anonsta kendi hayatınızdan benzerlikler bulmanız, radyonun bir arkadaş olması hep beni radyoya çeken etkenlerdi. Üniversite birinci sınıfta Radyo Odtü’de duyduğum bir anons beni, hayalini kurduğum ve çok merak ettiğim bu mesleğe başlatan adım oldu. Radyo Odtü’de yeni programcılar aradıklarını duydum ve başvurdum. Odtü Radyo topluluğunun uygulamalı radyoculuk derslerine katıldım. Kendi üniversitelerinin dışında bir programcı çalıştırmayacaklarını bilerek bu derslere katılmış olsam da bu derslerin sonunda 70 kişi içerisinde yayına ilk çıkan kişi oldum. Radyo Odtü benim mikrofonla tanıştığım, mesleği öğrendiğim, acemi- liğimi attığım ve bu işi bir hobi değil de meslek olarak yapmaya karar verdiğim yer olmuştur. 1997 yılında yeni bir oluşum olan Radyo Mydonose bünyesinde yer aldım. Ankara çıkışlı ulusal yabancı müzik istasyonunun ilk ekibinde olup 2007 yılına kadar Radyo Mydonose’da programlarıma devam ettim. 2000li yılların başında radyo programlarımı takip eden bir TV yapımcısı tarafından da televizyonda program yapmam için bir teklif aldım. Uzun yıllar TRT’de Kahve Bahane, TelevizYONCA, Stüdyo Ankara müzik eğlence programlarını, Eurovisiona Doğru müzik belgesellerini hazırlayıp sundum. 2008 yılında Radyo Mydonose’dan ayrılıp Doğuş grubu tarafından alına Capital Radio’ya geçtim ve daha sonrasında da Ntv radyolarına geçiş yaparak İstanbul’a taşındım. Ntv Radyo’da haber okumaktan caz programı yapmaya kadar aslında kendi alanım olmayan pek çok alanda da tecrübe sahibi oldum. Bu sırada da yine Tv programları devam etti. TRT Müzik’te Müzik Kronolojisi belgesellerini hazırlayıp sundum ve aynı zamanda seslendirme işine yine bu yıllarda daha da ağırlık verdim. Reklam, çizgi film, sinema, santral seslendirme işleri İstanbul’a geldikten sonra yeni bir iş dalı olarak gelişti. Bir arkadaşımla birlikte ortak bir seslendirme şirketi açtık ve halen de devam ediyoruz. Dublajın yanı sıra radyo da yine aynı zamanda bırakmadığım bir iş oldu. Kanaltürk Radyo’da yayınlarıma devam ettim ve sonrasında Radyo Viva ve aynı gruba daha sonra dahil olan Show Radyo’da yayınlarımı yaptım. Geçtiğimiz yıl içerisinde de televizyonda Planet Mutfak Kanalında “Mutfakta Yıldız Var” yemek programını hazırlayıp sundum. Şu an Show Radyo’da hafta içi her gün 12-14 arası “Yonca’nın Mikrofonu” programını yapıyorum ve aynı zamanda seslendirme işine de devam ediyorum. Yaşamınızda radyoculuk olmasaydı, şimdi hangi meslek grubunda olurdunuz? İnsanların en büyük mutsuzlukları istedikleri bir işi yapmıyor olmaları. Hayat seçimlerden ibaret ve seçimleriniz belirliyor mutlu ya da mutsuz anlarınızı. Bu seçimler ister işinizle, ister ilişkilerinizle ilgili olsun şu an yaşadığınız hayat sizin seçiminiz. Belli bir zamandan sonra değiştirmek ya da değiştirmek için adım atmamak da... Bu yüzden aslında pazartesilerin bir suçu yok ya da bitse de gitsem dediğiniz işyerinizin. Mutsuz olduğunuz bir işte çalışmaya devam etmek de sizin seçiminiz, risk alıp bu ülkede bu iş yapılmaz diyenlere kulak asmayıp bildiğiniz ve hayal ettiğiniz yoldan gitmek de. Ben İngiliz Dil Bilimi bölümü mezunuyum. Arkadaşlarımın çoğu İngilizce öğretmenliğini tercih ettiler. Ben çalışmaya üniversite yıllarında başladığım için mezun olduktan sonra kendi adıma bir iş kaygım olmadı. Bütün gün üniversitede olup hiç dinlenmeden radyoya gidip yayın yapmak ve gece gelip vizelere çalışmak benim için o dönemlerde zor ve yorucu olsa da ben radyoculukta devam etme kararı aldım. Elbette İngilizcenin mesleğimde çok yardımı oldu. Yabancı şirketlerle yazışmalarımda, yabancı konuk röportajlarında aldığım eğitimi bu alanda değerlendirebildim. Yaşamımda radyoculuk olmasaydı şu mesleği yapardım dediğim bir iş dalı yok. Kendi sesimin ifade anlatım gücümün farkında olup ben 18 yaşında bu mesleği yapmaya karar verdim. Müzik benim hayatımda hep vardı ve ben www.arimezunlari.org.tr 15 RÖPORTAJ 16 İnsanların en büyük mutsuzlukları istedikleri bir işi yapmıyor olmaları. Hayat seçimlerden ibaret ve seçimleriniz belirliyor mutlu ya da mutsuz anlarınızı. hep devam etsin istedim. Televizyonda sunuculuk yapmak istedim, şarkı söylemek istedim ve bunların da tatminini yıllar boyunca yaptığım işlerle alabildim. Benden bir mühendis, bankacı ya da devlet memuru olmazdı. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi insan kendi potansiyelinin farkındaysa ne istediğini, ne istemediğini biliyorsa bunu başarmak istememek bana kaçış gibi geliyor. Sonrasında da işinden mutsuz, ayakları işyerine geri geri giden, yüzü asık insanlarla dolu bir iş hayatı çıkıyor karşınıza. Örneğin bir bankacının ben bu işi yapmasaydım şarkıcı olmak isterdim demesi bana çok da inandırıcı gelmiyor. Kendi yeteneklerinizin, isteklerinizin, potansiyelinizin farkında olup o işe yönelmek sevdiğiniz işi yapmak sonrasında mutlu bir hayatın anahtarı. Radyo yayıncılığında dinleyicilerinize televizyondaki gibi görüntü verme durumunuz yok. Radyoculukta yükseliş neye göre değişiyor? Radyonun büyüsü de aslında tam anlamıyla bu zaten. Görmediğiniz, tanımadığınız, bilmediğiniz insanların hayatına sesinizle dokunmak. Sizi görmeyen, tanımayan insanların sesinize, anlattıklarınıza kulak verip, size hayatında yer açması. Bir arkadaş, tanıdık biri olarak görmesi. Öncesinde belki tesadüfen sizin sesinize, programınıza denk gelip daha sonra da bu dinlemeleri bir alışkanlık haline getirmesi. Başka bir programı dinlediğinde kendini size ihanet etmiş gibi hissetmesi, alışkanlık yapmanız. Bir radyo programcısının anlattıklarının, ifadelerinin, sohbetinin, çaldığı müziklerin hoşunuza gitmesi. Radyo ve radyocularla ile ilgili neyi sevip sevmediğinize o kişi sayesinde karar verebilmeniz. Çok konuşan bir radyo- cudan sıkılıp kanal değiştirmeniz, daha sakin daha az konuşan bir programcıya denk gelip o radyoda kalmanız. Sesinden hoşlanmayıp, anlattıklarını dinleme isteğinizin azalması ya da sesini çok sevip yanınızda bir arkadaş gibi onu nerede olursanız olun dinlemeniz. Yüzlerce radyo, radyo programcısı ve milyonlarca dinleyici var. Radyonun ana misyonu müziktir. Rock müzik dinleyip, arabesk bir kanaldaki bir programcının programına denk gelip onu takip etmeniz, çok olası bir durum değil. Öncelikle dinlediğiniz, sevdiğiniz müzik türü belirler hangi radyoyu seçeceğinizi. Ve o radyo içinde de kendi programcı tercihinizi yaparsınız. Bunun dışında istisnalar da olabilir. Sadece programcı için katlanamadığı müzik türünü çalan radyoyu dinleyenler ancak bu çok da yaygın bir durum değil. Deneyiminiz itibari ile mesleğin kıdemlilerindensiniz. Başladığınız yıllara göre radyoculukta ne gibi değişimler, gelişimler oldu? Radyo yayıncılığında 20. senemdeyim. Öncesinde sadece bir dinleyici olarak, 20 yıldır da kesintisiz program yapan bir yayıncı olarak radyonun yıllar içindeki değişimine çok yakından tanıklık edebildim. Teknik anlamda yıllar içerisinde pek çok şey değişti. CD, md çaldığımız manuel yayınlardan çıkıp, tamamen işi bilgisayara bıraktığımız sistemlere geçtik. Şarkı bitiyor diğer cd hazır mı telaşı, cd atlama riski, introya anons yerleştirme heyecanı, yeni teknolojilerle birlikte mazideki yerini aldı. Rcs sistemi şu anda ulusal radyoların %90ının kullandığı sistemdir. Bütün şarkılar, reklamlar rcs denilen sistemde kayıtlıdır. Bu, her ne kadar eski radyoculuk ruhunu biraz öldürse de gelişen teknolojiyi reddetmek ve kullanıcı dostu cihazları kabul etmemek, kurumsal bir radyonun tercih edeceği bir durum değil. Hata riskinin azaldığı, listelerin net görülebildiği, 1 hafta sonrasında bile hangi saatte hangi şarkının çalacak olacağını bilmeniz, yapılan her anonsun RTÜK kaydının alınması kullanım ve raporlama açısından faydalı oldu. Teknik kısmın dışında programlar ve programcı bazında bakarsak, 90lı yıllarda her 50 kişiden 30u radyocuydu. Tek bir radyo mikrofon deneyimi olan da bu işi hobi olarak yapan da... Frekans boşluğu bulan her küçük işletmenin radyo açması, frekans satın alıp ileride bunu satıp kar sağlama isteği, yerel radyolarda bir patlama yaşanmasına sebep oldu. Bu da “ağzı olanın konuşması” sebebiyle yaptığımız işin hafife alınmasına ve değer görmemesine sebep oldu. Yıllar içerisinde bu işi hobi değil meslek olarak yapanlar kaldı bu piyasada. Frekanslar artık büyük medya gruplarının, kurumsal şirketlerin bünyesinde kaldı. Radyoculuk bir meslek grubu olma yolunda ilerledi. RTÜK payı, şirketlere çalınan şarkı bedelleri ödenmeye başladı. Böylelikle temizlenmeler yaşandı. Programlar ve programcılar da yıllar içerisinde elendi. 90lı yıllarda en büyük eğlencemiz olan radyo, yıllar içinde internetin, teknolojinin kurbanı da oldu. Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek için saatler boyunca radyo başında beklemenize gerek yok. Beğendiğiniz şarkıyı birkaç saniye içinde kendi bilgisayarınıza ya da telefonunuza indirebiliyorsunuz. Bu anlamda radyo bu yıllarda artık sadece şarkıyı tanıtan ve telefonunuzu radyoya yaklaştırdığınızda size şarkıyı bulmanızda yardımcı olan bir araç haline geldi. İnternet radyoculuğu başladı. Daha önce yerel işletmeler nasıl frekans tutup radyo açtıysa, şimdi isteyen herkes kendi evinde kendi radyo yayınını yapabiliyor. Onlarca uygulama ile radyo her an elinizin altında. Müzik kategorilerine göre online radyolar açıldı Ancak yine de her ne kadar teknolojiye yenik düşmüş gibi görünse de ister arkada fon müzik olarak açın, ister sevdiğiniz programı kaçırmamak için uğraşın size yakın bir ses duymaya ihtiyacınız oluyor. Son model arabalarınızda istediğiniz ses müzik sistemi olsa da bazen eliniz dc yerine yine bir radyoya gidiyor. Arabanızda kanallar yine kayıtlı, telefonunuzda indirdiğiniz uygulamalarda radyo yine yer alıyor. 1999 yılında Radyo Mydonose ekibi ile birlikte New York ve Boston’da radyoculuk eğitimi aldık. O dönemlerde ekibimiz hep 20li yaşlardaydı. Amerika’daki programcılar arasında 50li 60lı yaşlarda olan vardı. Bu durum bize tuhaf gelse de aslında bu mesleğin yıllar boyunca yapılabileceği inancını da verdi. Teknoloji ne kadar değişirse değişsin radyonun ruhu hep vardır, radyo arkadaştır, canlı ses her za- man ihtiyaçtır, radyo hayattır. Günümüz radyoculuğunda birbirinin kopyası birçok programcı var, bu konuyla ilgili neler düşünüyorsunuz? Günümüz radyoculuğunda pek çok ulusal radyonun kararı format yayıncılığına geçiş olmuştur. Format yayıncılığı daha çok müzik daha az konuşma, müziği satma, programcının önde olduğu değil şarkıyı pazarladığı bir yayıncılıktır. Daha mesafeli, daha soğuk, hatasız, daha mekanik bir yayındır. Ancak, belirli notalardan sayısız şarkı nasıl yapılıyorsa, belirli harfler bir araya gelip nasıl milyonlarca farklı kelime oluşturuluyorsa, aynı müziği çalıyor olsanız da yaptığınız liste ve anlattıklarınızla diğerinden bir fark yaratabilirsiniz. Format yayıncılığı her ne kadar daha hatasız ve düz yayınlar sunuyor olsa da yaşadığımız coğrafyada kültürümüz, geleneklerimiz, alışkanlıklarımız yine bizi bu son dönemde 90lı yılların o konuşan radyolarına doğru yönlendirmeye başladı. Son yıllarda radyolardaki show programlarındaki artışın sebebi yine budur. Format yayıncılığı her ne kadar çok profesyonel dursa da o mesafeyi çok uzak tutmadan yine sıcaklığı ve doğallığı radyodan dinleyicisine ulaştırabilen programlar tercih ediliyor. Radyoda playlist neye göre belirlenir? Playlistler radyonun genel yayın yönetmeni müzik direktörü tarafından belirlenir. Yabancı müzik istasyonundaki müzik direktörlerinin hit müzik kovalaması, şarkıyı koklaması, Türkiye’de iş yapıp yapmayacağını belirlemesi ve listeye alması gerekir. 90lı yılların ortalarından itibaren no name dediğimiz pek çok grup, isim dünya listelerinde bir başarıya ulaşmasa da Türkiye’de hit olabilmiştir. Bunun da sırrı üzerine Türkçe müzik yazabileceğiniz yabancı müzik şarkılarını sunmaktır. Dünya starı olmuş ismin single’ının iş yapacağı ve çalınacağı zaten garantidir. Ama asıl mesele yabancı müzikte yeni çıkan her single’ı dinlemek ve ona göre bir gidişat belirlemektir. Türkçe müzikte ise iş biraz daha kolay. Zaten sanatçının çıkacak albümü ve çıkış şarkısı bellidir. Son yıllarda Türkiye’deki isimler de albüm satmıyor kaygısı ile single’a yöneldikleri için çalınacak şarkıyı belirlemek daha da kolay oldu. Ancak yayın içerisinde bir saat gibi düşünürseniz clock dediğimiz sistemde 1 saatte kaç yeni hit şarkı, kaç yakın geçmiş şarkısı, kaç nostalji çalınacağına karar vermek radyoda müzik direktörünün işidir. Profesyonel yaşamınızı hedef kitlesi popüler kültür olan bir radyo kanalında sürdürüyorsunuz peki, gönlünüzde yatan müzik türü hangisi? Şimdiye kadar yapmak istemediğim bir işte kalmadım, olmak istemediğim yerde sadece işimi yapıp giderim diye de durmadım. Ortaokul, lise yıllarında Rock müzik çok seviyor ve dinliyorken, bu işe Radyo Odtü’de başlamış olmak da bir şans oldu, sevdiğim şarkıları dinlemek açısından. Ancak kişisel zevklerimize göre yayın yapamayacağımız için her zaman yeniliğe ve öğrenmeye açık olmak gerekir. Sevmeden çalmadığım bir müzik olmadı yayınlarda. Radyo Mydonose’da daha çok hit müzik ve dünyanın çeşitli yerlerinde yeni çıkmış olan şarkıları öğrendim ve çaldım. CHR radio dediğimiz formatta sık dönen hit müzik radyolarında Mydonose’da ve Capital’da çaldığım şarkılardan yine çok keyif aldım. Tv programları yaparken gelen konuklar Türkçe müzik söyleyen sanatçılar olduğu için Türkçe müzikten de kopmadım. Çalıştığım radyolar daha sonrasında Türkçe pop müzik radyoları oldu ve ben yine aynı keyifle bu şarkıları çalıp eşlik ediyorum. Ancak arada dinlediğim yabancı müzik radyolar yine var. Kişisel olarak beğendiğiniz, takip ettiğiniz radyocular var mı? Radyo sürekli benim hayatımda. Arkadaş çevrem radyocular ama uzun süreli bir radyocunun bütün programını dinleyebilme gibi bir vaktim ne yazık ki yok. Denk geldiğim zamanlarda dinlediğim isimler oluyor ve hepsi de zaten görüştüğüm tanıdığım insanlar. Diğer dinwww.arimezunlari.org.tr 17 RÖPORTAJ 18 leyiciler gibi dinleyemiyorum yani bir programcıyı. Hayranlık, gizem gibi unsurlar ortadan kalkmış oluyor. Güzel bir anonsa denk geldiysem keyif alıyorum bu işi iyi yapanlarla aynı camiadayım diye ama yanlış bir anons yaptıysa ya da olmadıysa o yayın algıda seçicilikten o anonsun keyfini çıkartamıyorum. Kariyeriniz boyunca sizi en gururlandıran hikayenizi anlatır mısınız? Sizi kimin, nerede, hangi ruh hali ile dinlediğini bilmediğiniz kişilerin beğenileri, mailleri, mesajları sizi bu işe bağlıyor. Yaptığınız bir anonsla hapishanedeki bir mahkuma umut da olabilirsiniz, ayrılan sevgilileri çaldığınız şarkıyla da barıştırabilirsiniz, trafikten bunalmış, işinden sıkılmış bir insanı da söylediklerinizle gülümsetebilirsiniz. Kimin hayatına nasıl dokunduğumu bilmiyorum. Ama bu işi yıllardır yapan, bilinen, sevilen ve Türkiye’deki radyocular arasında yer etmiş biri olarak yaptığım her yayın benim için bir gurur. Hayatınızda ne sıkıntı yaşamış olursanız olun, gününüz nasıl geçerse geçsin, yayına girdiğinizde yayın bir terapi oluyor bir programcı için. Kendimi iyi hissettiriyor bir başkasına sesimle arkadaş olabilmek. Kendimin dışında yine işimle ilgili yaşadığım bir şey var. Oğlum Doruk 11 yaşında ve 4 yaşından beri de dublaj yapıyor. Show radyoda reklam kuşağında onun sesinden reklam dinlemek bir kaç hafta önce hissettiğim büyük bir gurur olmuştu benim için. Profesyonel yaşamınız dışında vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? İş hayatı dışında kendime, oğluma, hayatımdaki kişiye, aileme, arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum. Ancak yaptığım iş sabah 9, akşam 6 olan bir iş olmadığından bazen zamanın yetmediği durumlar oluyor. Yayın bittikten sonra ya reklam, sinema dublajına gidiyorum ya da eve gelip evdeki stüdyomda şirket işleri olan seslendirmeleri yapıyorum. Bu tempoya televizyon da eklendiğinde çekim saatleri belli olmadığından ya da uzadığından kendime zaman ayırma konusunda bazı aksaklıklar yaşıyorum. Acil seslendirmeler ve ertesi güne yetişmesi gereken işler olabiliyor, bu sebeple sabaha kadar dublaj ve prodüksiyon yapmak zorunda da kalabiliyorum. Sürekli yoğun bir tempoda geçen ve her yere ucu ucuna yetişebildiğim bir hayatım var. Şikayetçi değilim ama bir gün keşke 24 saatten fazla olabilse dediğim oluyor. Arkadaş buluşmaları, oğlumla geçirdiğim zamanlar iş dışındaki hayatım. Seyahat etmeyi, yurtdışına çıkmayı, farklı kültürler, farklı yerler görmeyi seviyorum. 1 hafta aynı yerde, her şey dahil otelde kalıp tatil yapan insan modeli değilim ben. Gezmem yürümem araştırmam bilmediğim sokaklarda kaybolmam lazım. Sosyal medya ile işinizin bağlantısı nedir? Sosyal medya işimizin olmazsa olmazlarından. 90lı yıllarda radyocu olarak kendinizi saklamak, gizemi korumak, tek bir fotoğraf vermemek ne denli önemliyse, şu anda sosyal medyayı doğru kullanmak da o derece önemli. Dinleyici artık size istediği şekilde ulaşabiliyor, anında tepkileri alabiliyor ve ne istediklerini görebiliyorsunuz. Radyo ile ilgili paylaşımları, sanatçılarla ilgili haberleri, yayında yaptıklarımızı artık sürekli olarak sosyal medyadan paylaşıyoruz. “Ben hakkını vererek radyocu olmak istiyorum” diyen bir kişi nereden başlamalıdır? İşimiz gereği pek çok üniversitede konferanslara katılıyoruz. Özellikle Radyo-Televizyon bölümünde okuyan öğrencilere mesleğimizle ilgili bilgiler veriyoruz. Bu konuşmalarda benim her zaman söylediğim şudur: Radyoculuk bir hobi değil meslektir. Her meslek gibi işin hakkıyla yapılması gerekir. Ama diğer mesleklerden farklı olarak mikrofon hata kabul etmez. Ağzınızdan çıkacak her kelimeyi önceden düşünüp tartmanız ve konuşmanız gerekir. Doğru bir ifade, güçlü anlatım ve kelime zenginliği, akıcı ve güzel konuşma, Türkçeyi doğru kullanma, en önemlisi diksiyon ve ses tonu bu işin olmazsa olmazlarındandır. Radyo-Televizyon bölümünde okumuş olan, teoride pek çok şey bilen ama pratikte zayıf pek çok kişiyle karşılaşıyoruz. Radyoculuk bu anlamda biraz yetenek işi. İlla ki bu bölümden mezun olmanız gerekli diye bir şey yok. Yaptığımız iş kimine göre meslek değil hobi olarak gözükse de yıllarca her gün aynı saatte tek başınıza bir odaya kapanıp, farklı bir konu bularak konuşmak, anons yapmak, bundan sıkılmamak çok da kolay bir iş değil. Biz sadece keyifle yaptığımız bir işten para kazanıyoruz. Sesli kitap okumak, diksiyondaki hatalarını bulmak ve sorunu gidermek, beğendiği radyocuları takip etmek öncelikle anonslarını yazarak kendi yazdığı anonsları sesli ve karşısındakiyle konuşuyormuş gibi okumak öğrencilere verdiğim tavsiyeler. Son olarak Arı Okullarında geçirdiğiniz yıllarda kendinizi bugün olduğunuz yerde hayal edebiliyor muydunuz? Okulum, iş hayatım boyunca benim gururla bahsettiğim bir yer. Özellikle almış olduğum İngilizce eğitimin gerçek hayatta nasıl işe yaradığını görebildim. Bize verilmiş olan eğitimin diğer okullardan farkını iş hayatına atıldıktan sonra da ayırabildim. Okuduğunuz okul, aldığınız eğitim ve öğretim ileride sizi hayata hazırlarken çevrenizi arkadaşlarınızı ve hayata bakışınızı da şekillendiriyor. İş hayatına atıldıktan sonra okulda geçirmiş olduğum yıllardaki çıkarsız arkadaşlıkların saflığını, özlemini duyduğum zamanlar çok olmuştur. O dönemlerde de kendimi şu anda olduğum yerde hayal edebiliyordum. Lisede şarkı yarışmasında grubumuzla birlikte sözü bestesi bana ait olan bir şarkıyla 1. olmuştuk. Sahneye çıkıp sesimi ilk kez duyurduğum yer de yine okulum olmuştu. Garip bir tesadüfle yıllar sonra Arı Okulları benim hayatımda yine özel bir yere sahip oldu. Dönem arkadaşım Burak Kaldırımcı ile bir süredir güzel bir birlikteliğimiz var. Belli bir yaştan ve tecrübeden sonra, hayatınıza yeni birini alabilmek kolay değilken, ortak geçmişimizin olan okulumuz yıllar sonra bizi yeniden buluşturdu. Bu yüzden hem iş hem özel hayatımda Arı Okullarının yeri çok büyük. ARI’DAN HABERLER OKULUMUZDA CUMHURİYET BAYRAMI COŞKUSU Ulu Önder Atatürk’ün “Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.” diyerek bizlere emanet ettiği, hürriyet ile doğan bir milletin ışığı olan cumhuriyetimizin, 92. yıldönümünü Arı Okulları olarak; öğrencilerimiz, velilerimiz ve tüm eğitim-öğretim kadromuzla coşkulu bir törenle kutladık. Törenimiz, vatan uğruna canlarını feda etmiş cumhuriyet şehitlerimiz ve Mustafa Kemal Atatürk için saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı ve Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz Ceylan Ovalı’nın konuşması ile devam etti. Ceylan Ovalı konuşmasını “Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlanmasından sonra, 29 Ekim 1923 yılında ilan ettiği Cumhuriyet, Türk Milletimize verilmiş en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir. İşte bu değer, bizleri milli bir devletin onurlu bir şekilde, özgürce düşünebilen, eşit hakları olan birer ferdi, devletin tek ve gerçek sahibi haline getirmiştir. Devlet yönetme işini, kişilerin, ailelerin, bir zümrenin ya da belli sınıfın eline bırakmayan Cumhuriyet sistemi, 1923’ten beri ülkemize büyük katkılar sağlamış, Türk toplumunu millet olma bilincine ulaştırmış, bireyi de vatandaş konumuna yükseltmiştir. Tarihimizin en büyük ve kapsamlı çağdaşlaşma hamlesi olan Cumhuriyet, getirdiği yenilikler ve atılımlar ile Türk insanının ufkunu genişletmiş, ekonomik, sosyal ve siyasal yaşantımız görülmemiş bir dinamizm kazanmıştır. Bundan sonra millete değer veren, milleti devletin yönetiminde söz sahibi yapan cumhuriyet rejimini sonsuza kadar yaşatmak hepimizin en önemli vatandaşlık görevidir ve nesilden nesile aktarılması gereken bir emanettir.” sözleri ile sürdürdü. www.arimezunlari.org.tr 19 EKONOMI 20 KONUT ALIM-SATIMINDAN DOĞAN VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLER Konut olarak kullanılan gayrimenkullerin satışı sırasında, vergilendirme ile ilgili dikkat edilmesi gereken husus; gayrimenkulün elde ediliş tarihi ve satış tarihi arasında geçen sürenin beş yılın altında ya da üstünde olmasıdır. Bağışhan YÜKSEL 1991 Mezunu Bağışhan Yüksel, 22.03.1976’da Ankara’da doğdu. Arı Okulları’ndaki eğitiminin ardından Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Maliye Bölümü’nü bitirdi. Halen Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulunda Vergi Müfettişi olarak görev alan mezunumuz evli ve bir çocuk babası. İşini seven, tüm vaktini ailesi ve yakın arkadaşları ile geçirmeyi seven mezunumuza bizimle olduğu için teşekkür ediyoruz. Konut olarak kullanılan gayrimenkul alım satımı işlemlerinde vergisel bir takım yükümlülükler oluşmakta olup bu yükümlülükler toplumumuzun önemli bir kısmını ilgilendirmektedir. Söz konusu yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükellefler hakkında tapu müdürlükleri, bankalar yoluyla ve diğer yollarla bilgi edinen Mali İdare geriye dönük vergi ve ceza tarh etmekte, istemeyerek de olsa beyan dışı bırakılan gelirleri nedeniyle mükellefler ağır külfetlerle karşı karşıya kalabilmektedir. TÜİK verilerine göre 2015 yılı Ocak-Eylül döneminde ülkemizde 936.615 adet konut satılmış olup 2014 yılının aynı döneminde bu rakam 831.287 adet olarak gerçekleşmişti. Gerek dünya çapındaki siyasi ve ekonomik çalkantıların ülkemize yansımalarına, gerekse 7 Haziran seçimi sonrası ülke içinde vukua gelen siyasi ve ekonomik belirsizliklere rağmen, Eylül ayında %20’lik sert bir düşüş olsa da 2015’in ilk dokuz ayında konut satışları 2014 yılı ilk dokuz ayına kıyasla %12,7 oranında artmıştır.1 Kasım seçimleri sonrası siyasi belirsizlik ortamının ortadan kalkması ile önümüzdeki dönemde de konut satışlarındaki artış trendinin sürmesi beklenmektedir. gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar olmak üzere 7 adet olarak sınıflandırılmıştır. Bir gelirin vergiye tabi olabilmesi için sayılan bu gelir türlerinden birine girmesi gerekmektedir. Her gelir unsuru için farklı vergileme teknikleri öngörüldüğünden, kazanç ve iratların hangi gelir unsurunun kapsamına girdiğinin tespiti son derece önemlidir. Bu çerçevede, gerçek kişilerin sahip oldukları gayrimenkulleri elden çıkarmalarından doğan kazancın niteliği ve vergilendirilmesi hakkında, Gelir Vergisi Kanununda iki ayrı gelir türünde düzenlemeye yer verilmiştir. Bunlardan biri “ticari kazanç”, diğeri ise “diğer kazanç ve iratlar” hükümlerinde yer alan düzenlemedir. 1.1. Ticari kazanç: Her türlü ticari ve sınai faaliyetten doğan kazançtır. Ticari kazancı belirleyen temel unsur faaliyetin sermaye ve emekten oluşan bir organizasyona dayanması ve bu organizasyonun işlemlerindeki devamlılıktır. Gelir Vergisi Kanununda “gayrimenkullerin alım satımı” işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerden elde ettikleri kazançların ticari kazanç olarak vergilendirileceği belirtilmiştir. 1.2. Diğer kazanç ve iratlar: 1. Gelir Vergisinin Konusu ve Gelirin Unsurları: Gelir Vergisi Kanununda gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı (belirlenmiş bazı özel durumlar hariç takvim yılı 1 Ocak ile 31 Aralık tarihleri arasındaki zamandır) içinde elde ettiği kazanç ve iratların(*) safi tutarı(kazancın elde edilmesi için yapılan giderlerden vergi kanunlarınca uygun görülenlerinin indirilmesinden sonra kalan tutardır) olarak tanımlanmış, hangi tür kazanç ve iratların gelire dahil olduğuna ve gelirin nelerden oluştuğuna yer verilmiştir. Söz konusu kazanç ve iratlar; ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, Belirli kaynaklara bağlanması mümkün olmayan, belirli dönemlerde (periyodik olarak) meydana gelmeyen, devamlı değil arızi(**) olan ve çoğu zaman bir teşebbüs sonucu olmaksızın, kişilerin bazı mal varlıklarında kendiliğinden meydana gelen kazanç ve iratlardır. Bu gelir türünü diğerlerinden ayıran en önemli özellik, devamlılık göstermeyen gelirlerin bu kapsamda değerlendirilmiş olmasıdır. Diğer kazanç ve iratlar, “değer artış kazançları” ve “arızi kazançlar” olmak üzere iki alt ayrıma tabi tutulmuştur. 2. Konut Alım-Satımı İşlerinde, Ticari Kazanç-Değer Artış Kazancı Ayrımı: Gelir Vergisi Kanununa göre gayrimenkullerin elden çıkarılması neticesinde elde edilen kazancın vergilendirilmesi, söz konusu gayrimenkulün mülkiyetinin ticari işletme adına veya şahıs adına olması durumunda farklılık arz etmektedir. Şüphesiz ki ticari işletmeye dahil olan gayrimenkullerin elden www.arimezunlari.org.tr 21 EKONOMI 22 çıkarılması halinde ticari kazanç hükümleri çerçevesinde vergilendirme söz konusu olacaktır. Burada önem arz eden husus gerçek kişilerin gayrimenkullerini elden çıkarmalarından doğan kazancın niteliğinin belirlenmesidir. Yani kazancın diğer kazanç ve iratlar gelir türündeki “değer artış kazancı” olarak mı, yoksa ticari kazanç olarak mı vergilendirilmesi gerektiğinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Gayrimenkul alım satım işinden elde edilen gelirin niteliğinin belirlenmesinde ilk önemli unsur faaliyetteki devamlılıktır. Burada devamlılık unsurunun en belirleyici ölçütü kazanç doğuran işlem sayısındaki çokluktur. İşlem sayısındaki çokluk gayrimenkullerin aynı takvim yılı içerisinde birden fazla veya takip eden birden fazla takvim yılında art arda satılmış olmasına göre belirlenir. Alım satım işlemlerinin birden fazla olması halinde kazanç şeklinin belirlenebilmesi için ikinci önemli unsur olan satışın hangi amaçla yapıldığının tespit edilmesi gerekmektedir. Gayrimenkullerin alım-satım işlerinden elde edilen gelirin, devamlılık arz etmesi, bu işlerin bir emek sermaye organizasyonu dâhilinde yapılıp organizasyonun bütün unsurları ile değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması veya bir organizasyon bulunmamakla birlikte alım-satım faaliyetlerinin kazanç sağlamak niyet ve kastıyla yapılması halinde elde edilen gelir ticari kazanç sayılacaktır. 3. Değer Artışı Kazancı Kapsamında Vergilendirilecek Konut Alım-Satımı: Konut alım-satımından doğabilecek kazanç, yukarıda belirtilen gelir unsurlarından “Diğer Kazanç ve İratlar” kapsamına dahil olan “Değer Artışı Kazançları” içine girmektedir. Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80. Maddesine göre; edinim şekli ne olursa olsun (bedelsiz olarak edinilenler hariç) aynı kanunun 70. Maddesinde sayılan mal ve haklardan birisi olan konut olarak kullanılan gayrimenkullerin edinme tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların “değer artışı kazancı” olarak vergilendirileceği hüküm altına alınmıştır. Kısaca; konut olarak kullanılan gayrimenkullerin satışı sırasında, vergilendirme ile ilgili hak ve ödevlerin değerlendirilmesi açısından dikkat edilmesi gereken husus; gayrimenkulün elde ediliş tarihi ve satış tarihi arasında geçen sürenin beş yılın altında ya da üstünde olmasıdır. 3.1. Miras Yoluyla Edinilen Konutlarda Durum: Miras yoluyla edinilen gayrimenkullerin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, edinim ve satış tarihleri arasında geçecek süreye bakılmaksızın Gelir Vergisi Kanunu kapsamında vergilendirilmeyecektir. 3.2. Edinim Tarihinden İtibaren Beş Yıldan Daha Uzun Süre Sonra Satılan Konutlarda Durum: Konut olarak kullanılan gayrimenkullerin edinildiği tarihten itibaren 5 yıldan fazla bir süre sonra satılması halinde elde edilen kazanç vergilendirilmemektedir.Ancak söz konusu satış işlemi sonucunda tapu harcı ödenmektedir. Örneğin: Bayan (B) 05.04.2010 tarihinde 100.000 TL’ye aldığı evini 05.06.2015 tarihinde 180.000 TL’ye satmış olsun, bu durumda satış işlemi beş yıl iki ay sonra gerçekleştirildiğinden Bayan (B)’nin herhangi bir vergi ödeme yükümlüğü bulunmamaktadır. Bayan(B) bu işlem için beyanname vermeyecektir. Ancak, Bayan (B) evini 31.03.2015 tarihinde satmış olsa idi aşağıda açıklandığı üzere Bayan (B)’nin beyanname vermesi gerekecek ve elde ettiği kazanç vergilendirilecekti. 3.3. Edinim Tarihinden İtibaren Beş Yıl İçinde Satılan Konutlarda Durum: Edinim tarihinden itibaren beş yıl içinde satılan konutlar aşağıda izah edilen şartlar çerçevesinde vergilendirilmektedir. Değer artış kazancında vergilendirilecek kazanca “safi değer artışı” denilmektedir. Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan tutardan aşağıda sayılan giderlerin düşülmesi suretiyle bulunmaktadır. Buna göre konut olarak kullanılan gayrimenkullerin satılması sonucu değer artış kazancından indirilebilecek giderler; • Elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedeli. • Elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının üzerinde kalan giderler(örneğin satıcının ödediği emlak komisyonu gideri ) ve ödenen vergi ve harçlar. Konutun elden çıkarılmasında alış bedeli, konutun satıldığı ay hariç olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu’nca belirlenen üretici fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilecektir. Endeksleme suretiyle ortaya çıkan fark tutardan öncelikle satıcı uhdesinde kalan giderler düşülecektir. 3.4. Konut Satışından Doğan Değer Artış Kazancının Beyanı ve Örnek hesaplama: Gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan kazancın 2015 yılı için 10.700 Türk Lirası gelir vergisinden istisnadır. Değer artış kazançlarının beyan konusu edilip edilmeyeceği, elde edilen iradın istisna haddinin altında kalıp kalmadığına bağlıdır. İstisna haddini aşan tutarda gelir elde edilmesi halinde yıllık beyanname verilecektir. Örneğin: Bay(X)’in 2015 Şubat ayında 250.000 TL ye aldığı evini ertesi ay 260.000 TL’ye satması halinde elde edilen 10.000 TL’lik gelir 10.700 TL’lik istisna haddinin altında kalacağında beyanname verilmeyecek dolayısıyla herhangi bir vergi ödenmeyecektir. Alım satım işlemleri sırasında tapu harcı ödeneceği tabiidir. Örnek hesaplama: Bayan (B) 05.04.2010 tarihinde 100.000 TL’ye aldığı evini 31.03.2015 tarihinde 180.000 TL’ye satmıştır. Satış sırasında ortaya çıkan harç tutarı ise alıcı Bay (A) tarafından ödenmiştir. Bayan (B)’nin satış işlemi ile ilgili herhangi bir gideri bulunmamaktadır. Bu durumda Bayan (B)’nin evini aldığı 05.04.2010 tarihinden bir ay öncesi olan Nisan 2010 ÜFE endeksi 174,96’dır. Satış tarihinden bir önceki ay olan Şubat 2015 tarihi endeksi ise 232,27dir. (yıllar ve aylar itibariyle ÜFE endeks rakamları www.tuik.gov.tr adresinden temin edilebilinir.) Bu iki endeks rakamını oranlayıp alış tutarı olan 100.000 TL ile çarptığımızda (232,27/174,96x100.000TL= 132.756 TL) ortaya çıkan 132.756 TL’lik tutar Bayan (B)’nin 2015 Mart ayına endekslenmiş alım bedeli olmaktadır. 180.000- 132.756=47.244 TL’lik tutar satıcı Bayan (B)’nin vergiye tabi net geliri olmaktadır. Gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan değer artış kazancının 2015 yılı için 10.700 TL’sı gelir vergisinden istisna olduğundan ve Bayan (B)’de bu tutarın üzerinde gelir elde ettiğinden beyanname vermelidir. Bayan (B)’nin 47.244 TL’lik kazancından 10.700 TL’lik istisna tutarı düşüldükten sonra kalan 36.544 TL gelir vergisi matrahı olmaktadır. Gelir Vergisi Kanununun 103. Maddesine göre 2015 yılında elde edilen gelirlere aşağıda yer alan vergi tarifesi uygulanarak gelir vergisi hesaplanır. Vergisi Beyannamesi” ile beyan edilecektir. Beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisi, Mart ve Temmuz aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenecektir. Buna göre Bayan (B) 2016 yılı 1-25 Mart tarihlerinde beyanname verecek Mart ve Temmuz ayında 2 eşit taksitte ödeyecektir. Ticari kazanç nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazanç nedeniyle mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesine, diğer hallerde ikametgahın bulunduğu yer vergi dairesine beyanname verilecektir. 4. Konut Alım-Satımında Tapu Harcı Yükümlülüğü: Gayrimenkul alım-satımı ile ilgili tapu işlemleri harca tabidir. Harçlar Kanunu uyarınca, gayrimenkul satış işleminde tapu harcı alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı binde yirmi oranında tahsil edilir. Gayrimenkul alım-satımında tapu harcı, gayrimenkulün gerçek alım-satım bedeli üzerinden hesaplanır. Gayrimenkulün gerçek alım-satım bedelinin belediyelerce tespit olunan emlak vergisi değerinden az olması halinde harç emlak vergisi değeri üzerinden hesaplanır. Tapu harcı, tapu işlemi sırasında taraflarca beyan edilen değer üzerinden hesaplanarak peşin olarak tahsil edilir. Tapuda işlem yapıldıktan sonra, mükellefler tarafından gerçek alım-satım bedelinden daha düşük bir bedel beyan edildiğinin idarece tespit edilmesi halinde, aradaki farka isabet eden harç %25 oranında vergi ziyaı cezası ile birlikte tahsil edilecektir. (*)Tdk Güncel Türkçe Sözlük: İrat; isim 1.Gelir,2.Gelir getiren mülk (**)Tdk Güncel Türkçe Sözlük: Arızi; sıfat 1. Sonradan olan, dıştan gelen, 2. Geçici Kaynakça: www.tuik.gov.tr, ***Tarife üzerinden gelir vergisi hesaplaması, www.gib.gov.tr internet adresinden yapılabilmektedir. Tarifeye göre hesaplandığında, Bayan (B)’nin konut satışı geliri için 7.236,88 TL gelir vergisi ödemesi gerekmektedir. 3.5. Beyanname Nezaman, Hangi Vergi Dairesine Verilecek Ödeme Nezaman Olacak? Elde edilen gelir satışın yapıldığı yılı takip eden yılın Mart ayının 1. gününden 25. günü akşamına kadar “Yıllık Gelir www.gib.gov.tr, (2014). Gayrimenkullerin Elden Çıkarılmasında Vergisel Sorumluluklar, (2014). Rehberi Ali Rıza DOĞRUL, Gayrimenkul Alım Satımlarında Vergi Kayıp Kaçağı ve Bunun Önlenmesinde Bilgi Teknolojilerinin Rolü, (2011). Yüksek Lisans Tezi Abdurrahman AKDOĞAN, (2014). Türk Vergi Sistemi. Kitabı. Maliye Hesap Uzmanları Derneği, (2015).Beyanname Düzenleme Kılavuzu 2. Cildi. www.arimezunlari.org.tr 23 YAŞAM 24 ARI GİBİ ÇALIŞKAN OLMAK… Elif Güliz BAYRAM 1995 Mezunu “1978’de dünyaya ağlayarak merhaba diyen bendeniz, sonrasında hep güldüm... Arada bir gözyaşlarıyla karışık da olsa hep gülümsemek ilacım oldu tüm kederlere dertlere... Hayat bir oyundur... Kimi zaman dram, kimi zaman komedi, kimi zaman trajedi, kimi zaman polisiyedir ama hep eğlenmek içindir... Her anından zevk alınmalıdır, o anların tekrarı hiç yoktur. Hayallerimin peşinden koşup onları hep yakaladım... Hayal kurmaktan hiç vazgeçmedim maratonum devam ediyor...” http://kafanguzel.blogspot.com.tr/2014/03/mim-mim-mim-bakalm-ben-kimim.html Hani çocukluğunuz hiç bitmeyecek sanırsınız, okul günleri sona ermeyecek, siz büyüyüp hayata atılamayacaksınız zannedersiniz… Haftanın o beş günü uzar da uzar, hafta sonundaki o iki gün ise jet hızıyla geçer gider… Oysa bilmezsiniz ki, yıllarca geçsin bitsin dediğiniz o günler sona erip de hayata atıldığınızda geri dönmeyi isteyeceğiniz günlerdir yaşadıklarınız aslında… İşte benim çocukluğumda da bizler hep öyle zanneder, ne işle uğraşmak istediğimizi düşünür, neler yapmak istediğimizi konuşur, gelecek hayalleri kurar ve bir an evvel büyümek için sabırsızlanırdık. Şimdi aradan yıllar geçmiş ve Arı’dan mezun olalı tam 20 yıl olmuşken düşünüyorum da sınavlar dışında aslında ben bitsin istemezdim okul günleri. İçimde bir yerlerde en mutlu olduğum anları orada yaşadığımı hissedermişim galiba… Aslında hiçbir zaman şimdilerin deyimiyle “nerd” o zamanların “inek” öğrencisi olmadım. Hani “dersi derste öğrenin” derler ya öğretmenler, ben daha çok o stilde bir öğrenciydim ilk-ortaokul ve lisede… Evde ders çalıştığım anlar sayılıydı, o da verilen ödevleri yapmak içindi sadece. Bana okula gitmeyi sevdiren elbette ki o sıcak dostluklar, şefkatli öğretmenlerdi… Okul tatil olduğunda onları özlemek üzerdi beni… Şimdi geriye dönüp bakıyorum da olduğum Elif olmamda ne çok katkısı var o günlerin, o sıraların, o zamanların… Adeta bir ağacın tohumlarının atılmasıymış Karanfil Sokaktaki Arı İlkokuluna başladığım gün… Hatıralarımda daha dün… Arı Marşı, Arı Türküsü… Kimi zaman gülerek, kimi zaman sıkılarak, kimi zaman da muziplikler yaparak söylediğimiz… Taa içimize bir yerlere “Arı Gibi Çalışkan Olmak” fikrini işlemiş. Köklerini Arı’nın sıralarında attığımız dostluklar, arkadaşlıklara bakıyorum da öyle güçlü ki… Ve yine Arı mezunu bir arkadaşıma rastladığımda öyle mutlu oluyor ve gurur duyuyorum ki. Kimini televizyonda izliyorum haber veya program sunarken, kiminin ismini görüyorum ekran arkasındaki kahramanlar arasında… Kiminin tiyatro sahnesinde, kiminin spor dünyasında başarı haberlerini alıyorum… Kimine hastane koridorlarında rastlıyorum, bizleri tedavi eden doktorlar olarak… Kimine de adliye koridorlarında meslektaşlarım olarak… Kiminin radyodaki sesiyle başlıyor gün, kimi ile toplantılarda rast gelip sohbetler ediyoruz. Hepsinin başarıları beni mutlu ediyor ve bana sonsuz gurur veriyor… Okulda ilk zamanlar çok zorlanmıştım. Ne sınıflar Arı’daki gibiydi, ne de hocalar… Benim hikâyeme gelince… Arı’dan mezun olduktan sonra tamamen tesadüf eseri ve kaderin bir cilvesi ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini (AÜHF) kazandım. Bizim zamanımızda ÖYS’den önce tercihlerimizi yapar, sınav sırasında verirdik tercih listemizi. İşte ben de tercihlerimi yapmış ve sınav sırasında teslim edip eve dönmüştüm ki evde tercih listemin bir kopyasına bakarken son anda yapmam gereken bir sıralama değişikliğini yapmadığımı fark etmiştim. Bu kader denilen şey olmalı demiş ve aslında uluslararası ilişkiler veya iletişim okumak istiyor olsam da tercih sırlamasındaki bu www.arimezunlari.org.tr 25 YAŞAM 26 hatamla AÜHF’yi kazanacağıma emin olmuştum. O yüzden sonuçlar açıklandığında mutlu olmaktan ziyade çoğu arkadaşım başka okulları kazandığı ve artık yollarımız ayrılıyor olduğu için üzülmüştüm bile. Okulda ilk zamanlar çok zorlanmıştım. Ne sınıflar Arı’daki gibiydi, ne de hocalar… Soğuk, kocaman, kahverengi taş bina… Hiç alışamadım ona ama okumaya devam ettim bir yandan da TRT’de Spor Haberleri Müdürlüğünde muhabirlik ve uluslararası spor yayınları koordinator yardımcılığı yaparak… Daha sonra okul bitti ben de avukatlık stajımı yaptım. Derken lisansüstü eğitim yapayım diye aklıma bir fikir düştü. Ve yıllar önce kurduğum hayalleri gerçekleştirmek için Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin (İLEF) yolunu tuttum. Sınavlar, mülakatlar derken İLEF’in gazetecilik bölümünde yüksek lisans öğrencisiydim artık. Böylece avukat olmaktan sonra bir hayalimi daha gerçekleştirmiş oluyordum. Yüksek lisansı bitirdikten sonra bir sure daha TRT’de çalıştım ardından halen görev yaptığım Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu’nda (TESK) avukat olarak görev yapmaya başladım. Ama hayallerimin peşinden koşmaktan hiç vazgeçmedim. Bu dönemde AB ve AB Hukuku üzerine pek çok eğitim programına katıldım. Ve yine tamamen bir tesadüf eseri TESK’te AB ve Dış İlişkiler Müdürlüğü’ne atandım…. Bu arada da ikinci öğretim neden yapmıyorum deyip yıllar öncesinin tercih listesinin tepesinde yer alan Uluslararası İlişkileri okumak için Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesine kaydoldum. Şimdi halen 4. sınıfta öğrenciyim. Bu sene mezun olacağım dilerim. 1995 yılında ÖYS sınav kâğıdımın içine koyduğum tercih listemde yer alan 3 bölümü de okumuş olmak bana kendimle gurur duymak için kocaman bir neden verirken, bir yandan da hayallerimizin gerçekleşmesinde inancın, güvenin ve vazgeçmemenin önemini hatırlatıyor her daim. Bu histen uzaklaştığımda mezuniyet yıllığını açıyorum önüme… Sayfalarını karıştırıyorum… Kendi sayfam geldiğinde bir kaç kez okuyorum hakkımda yazılanları. “Dünyayı gez dolaş, ülkeni en iyi şekilde temsil et…” Ne mutlu bana… Geleceğimin tohumlarının en iyi şekilde atıldığı o güzel yuva sayesinde hayallerimi yaşıyorum meslek hayatımda… When I was a child, my friend and I were thinking about which profession we will choose, talking about what we will do, building future dreams and of course cannot wait to grow. The years have passed now and 20 years have passed through graduation from Arı Schools. Now I am thinking about that days and I realise that I would not actually want to get to an end of school days except exams. Probably, I feel somewhere inside me that I lived the happiest moments there... ARI’DAN HABERLER ÖĞRENCİLERİMİZ YABANCI DİL BAŞARILARINI SERTİFİKA İLE TAÇLANDIRDI Öğrencilerimizin Cambridge English Language Assessment sınavları ile Londra Trinity College Konuşma Sınavları, Fit in Deutch ve DELE Sınavlarında gösterdikleri yabancı dil başarılarının ödüllendirildiği “The Golden Bees World Languages Certificate Ceremony 2015” adlı sertifika törenini 04 Aralık 2015 tarihinde Çankaya Üniversitesinde gerçekleştirdik. çıkan, beklenen öğrenen profilidir. İşte tüm bunların doğal sonucu olarak, birer dünya vatandaşı olarak yetişen Arılılar, bulundukları her ortamda fark yaratmanın ayrıcalığını yaşamaktadırlar. ” dedi. Törende konuşan Genel Müdür Yardımcımız Dr. Seva Demiröz; ”Yapılan tüm bu etkinlikler ve projeler, sadece yabancı dildeki yetkinlikleri geliştirmeyip aynı zamanda, öğrencilerimizin özgüvenlerini, iletişim ve sosyal becerilerini, yaratıcılıklarını, eleştirel düşünmelerini, hayat boyu öğrenme becerilerini ve uluslararası zihniyet geliştirmelerini olanaklı kılmaktadır. Bu beceriler, 21. yüzyılda öne Bu yıl Cambridge English Language Assessment Sınavlarına katılan öğrencilerimizden 96 ‘sı KET, 43‘ü PET ve 7’si FCE sınavlarında başarı göstererek sertifikalarını aldılar. Bunların yanı sıra Trinity College London Konuşma Sınavının sonuçlarına göre 14 öğrencimiz, Fit in Deutch (Almanca Dili Yeterlilik Sınavı) sınavının sonuçlarına göre 30 öğrencimiz, DELE (İspanyolca Dili Yeterlilik sınavı ) Sınavının sonucuna göre 8 öğrencimiz, ayrıca UNICEF tarafından düzenlenen” Çocuk Hakları” adlı Almanca etkinliğine katılan 9 öğrencimiz ve “World Education Games” adlı online İngilizce ve Matematik yarışmasında başarılı olan 6 öğrencimiz de başarı belgelerini ve sertifikalarını aldılar. CambridgeYoung Learners sınavında başarılı olan 291 öğrencimiz de 18 Aralık 2015 tarihinde sertifikaları ile buluşacaklar. www.arimezunlari.org.tr 27 GEZİ 28 MEKSIKA’NIN EN BOHEMI; TULUM... Amerikan şehirlerini gezme ritüelimden bu kez vazgeçerek bir kaç günlüğüne farklı bir ülkeye gidip yeni yerler keşfetmeye karar verdim… Tulum Gürhan KARA 1994 Mezunu 6 Mayıs 1979 doğumlu olan Gürhan Kara, 1994 Arı Ortaokul mezunudur. Üniversite öğrenimini Bilkent’te tamamladıktan sonra yüksek lisans yapmak için Amerika’ya gitti ve California State University Dominguez Hills’de yüksek lisansını tamamladı. Şu anda İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Değişim Programları Ofis direktörü olarak çalışan Gürhan Kara’nın www.tadindaseyahat.com adında bir web sitesi, @tadindaseyahat @gurhankarasworld isimli instagram hesapları da bulunmakta. Cancun Amerika’ya yaptığım son seyahatimde hazır New York’a kadar gitmişken her seferinde yaptığım diğer Amerikan şehirlerini gezme ritüelimden bu kez vazgeçerek bir kaç günlüğüne farklı bir ülkeye gidip yeni yerler keşfetmeye karar verdim. Vaktim çok sınırlıydı. Toplam 4 günüm vardı. Yani çok uzaklara Güney Amerika’da bir yere gidemeyecek ya Karayiplerde bir ada ülkeye ya da Meksika’ya gidecektim. Amerika’daki öğrencilik yıllarımda gitmeyi çok istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım Cancun ilk aklıma gelen yer oldu. Neyse ki New York’ta yaşayan ve bana bu seyahatimde eşlik etmeye karar veren arkadaşım Beste’nin tavsiyesi ile Cancun’dan vazgeçtik ve kendimizi bir anda dünyanın en bohem yerlerinden biri olan Tulum’da bulduk. Tulum’a gitmek için New York’tan Cancun’a uçmak oradan da ya araç kiralamak ya da toplu taşıma kullanmak gerekiyor. New York-Cancun arası yaklaşık 3,5 saat sürüyor. Eğer ABD vizeniz varsa Meksika’ya vize almadan girebiliyorsunuz. Biz geç bir saatte vardığımız için geceyi Cancun’da geçirmeye karar verdik. Havalimanından araç kiraladık ve ertesi gün önce kısa bir Isla Mujeres turu (feribotla 30 dakika sürüyor) yaptık, sonrasında Tulum’a geçtik. Yolculuk araçla yaklaşık 2 saat sürüyor. GPS’de kiralamadık çünkü sahil boyunca güneye doğru ilerliyorsunuz. Yani kolayca Tulum’u ve gideceğiniz oteli bulabiliyorsunuz. Tulum’da toplam 2 gün kaldık. Aslında 2 günden daha fazla zaman gerekiyor çünkü gezip görülecek çok şey var hem etrafında hem de Tulum’da ama bizim çok vaktimiz olmadığı için bu kadarla yetindik. Tulum son yıllarda gittikçe popüler olan tatil destinasyonlarından. Cancun’dan farkı daha az kalabalık olması, kite sörfçüleri ve daha bohem bir kitleyi kendine çekmesi ve daha çok butik otel ve restoranlarının olması. Tulum dingin tatillerden hoşlananlara göre. Sahilde sabah yogası yapabilir, tüm gün kitap okuyabilir, spa’da arınabilir, akşamda gitar eşliğinde sakin bir gece geçirebilirsiniz. Mutlaka Gidin: Maya Kenti: Maya Uygarlığından günümüze kalan deniz kıyısındaki ender şehirlerden biri olan kent gün batımına göre bir yamaçta inşa edilmiş. Çok büyük bir alana yayılan kenti gezmek için en az yarım gününüzü www.arimezunlari.org.tr 29 GEZİ 30 İslamujeres ayırmanız gerekiyor. Güneşi inanılmaz yakıcı olabildiği için mutlaka yanınızda şapka, güneş kremi, hatta şemsiye bulundurmalısınız. Kenti gezerken karşınıza boy boy iguanalar çıkıyor ama paniğe gerek yok. Son derece zararsız canlılar... Mutlaka Yapın: Cenote keyfi: Si’an Kaan bir doğal yaşam rezervi. 1987 yılından beri Unesco’nun dünya mirası listesinde. Birçok hayvana ev sahipliği yapan rezervin bir bölümü karadan bir bölümü ise denizden oluşuyor. Lagün ile deniz arasında kalan yoldan ilerleyerek kmlerce araçla gidebiliyorsunuz. Burada aynı zamanda kamp alanları da bulunuyor. Cenoteler yeraltı akarsularının oluşturduğu doğal lagünler. Quintina Roo’da cenotelerin en bol olduğu bölgelerden biri. Bu lagünlerin etrafında irili ufaklı tesisler kurulmuş. Kimisi su parkı şeklinde kimisi ise yalnızca dolap kiralayıp eşyalarınızı bırakıp kendinizi sulara atacağınız şekilde planlanmış. Su parkı şeklinde olanlar biraz pahalı ama diğerlerine az bir para ödeyip cenote keyfi yapabilirsiniz. Biz tesadüfen Casa Cenote’yi bulduk ve çok keyif aldık. Hemen önüdeki plajda yer alan restoranda da nochos keyfi yaptık... Cozumel: Mutlaka Alın: Cozumel, Playa Del Carmen açıklarında bulunan tropikal bir ada. Playa Del Carmen’de Tulum’a yalnızca 1 saat uzaklıkta. Saat başı kalkan feribotlardan birine atlayıp Cozumel’e gidebilirsiniz. Cozumel dünyanın en iyi dalış noktalarından bir tanesi. Eğer tüplü dalış yapamıyorsanız mutlaka şnorkel ile dalış yapın. Meksika’ya özgü el örmesi kilimler ve masa örtüleri alabileceğiniz en güzel aksesuarlardan ama el yapımı oldukları için oldukça pahalı. Meksika bir renkler ülkesi... Tabak çanakları, maskeleri, dream catcherları, bardakları çok renkli ve göz alıcı. Hediye vermek için de çok uygun. Ayrıca tekila, acı soslar ve Meksika çiko- Si’an Kaan: latası da alabileceğiniz diğer geleneksel ürünlerden... Mutlaka Yiyin: Tropikal meyveler, deniz ürünleri, geleneksel Meksika yemeklerine doyamayacaksınız. Jicame, üzerine misket limonu ve tuz dökülerek yenilen bir tür meyve. Sıcak Meksika güneşinin altında sulu ve serin çok iyi gidiyor. Fish Taco, guacamole, salsa, brutto ve nachos gibi lezzetler her yerde karşınıza çıkacak. Fiyatları da gayet uygun. Casa Banana: Tulum oteller bölgesinde yer alan bir Arjantin ekolüyle Meksika geleneksel mutfağını yorumlayan farklı bir restoran Casa Banana. Restoranın sahipleri eskiden burada arkadaşlarıyla toplanıp keyifli vakit geçirirlermiş. Casa Banana fikri de buradan doğmuş. Açık hava oturma düzeni var. Etleri çok lezzetli! Özellikle Arjantin usulü dana steak’i çok başarılı. Mezcal ile yaptıkları kokteylleri ile de çok iddialılar... Mayaruins Papayaplayaproject Siankaan Tulum Tulum Ne Zaman Gidilir? Nerede Kalınır? Tulum, tüm yıl güneşli ve ılıman bir iklime sahip. Ancak Haziran ve Eylül arası fırtına ve yağmur sezonu. Biz Haziran’da gittik ve gerçekten yağmur peşimizi hiç bırakmadı. En sakin dönemi Ekim ve Aralık arası. Otel fiyatları daha uygun oluyor. Ancak Ocak ve Mart arası Tulum’un en kalabalık olduğu sezon. Kite sörfçüler de bu dönemde bölgeye akın ediyor. Tulum bir butik oteller ve spa otelleri merkezi. Birbirinden ilginç otellere ev sahipliği yapıyor. Papaya Playa Project: Burası bir proje olarak adlandırılıyor çünkü oteli kurarken doğadan en iyi şekilde yararlanıp ona en az zararı verecek bir yaşam alanı yaratmak istemişler. Odaların büyük bölümü bungalov şeklinde tasar- Tulum Papayaplayaproject lanmış. Çoğunda beton kullanılmamış. Bambularla, tahtalarla inşa edilmiş. Hepsinin üstü palmiye yapraklarıyla kapatılmış. Musluklarından arıtılmış deniz suyu akıyor. Temiz su ihtiyacı odalara bırakılan su şişeleriyle sağlanıyor. Elektrik az akımla veriliyor. Yalnızca telefonunuzu şarj edebiliyorsunuz. Odalarda elektronik hiçbir alet yok. Yalnızca cibinlikli bir yatak ve hepsi bu… Otelin ortak alanlarında çeşitli bitkilerin yetiştirildiği seralar kurulmuş. I decided to explore new places, when I made my last trip to America. I had very limited time, totally four days. So, cannot go anywhere in South America but I would go to an island country in the Caribbean or Mexico. In my student years in America, Cancun was a place that I wanted to go but could not find any opportunity so that comes to my mind first. Fortunately we gave up Cancun, with advice of my friend Beste, who lives in NewYork. And we found ourselves in Tulum, one of the world’s most bohemian places. Mayaruins www.arimezunlari.org.tr 31 SAĞLIK 32 YENİ YILDA YENİLİKLERE GÖZ KIRPIN “Ben her yeninin, her başlangıcın, her nefesin bir parça şans getirdiğine inananlardanım ve sanırım bu nedenle mesleğimde de yeniye hep bir parça yakın olmak beni huzurlu kılıyor.” Burcu KOCATÜFEK ÖZYILMAZ 2000 Mezunu 03.01.1983 tarihinde Denizli’de doğan Burcu Kocatüfek Özyılmaz, öğrenim hayatına Ankara’da başladı. Orta öğrenimini Arı Okulları’nda tamamlayan mezunumuz, lise öğrenimine Arı Fen Lisesi’nde devam ederek 2000 yılında mezun olduktan sonra Gazi üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazandı. 2006 yılındaki üniversite mezuniyeti sonrası diş hekimliği dallarında çeşitli eğitimler aldı. 2013 yılında Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim dalında doktorasını tamamlayan mezunumuz iş yaşamına, “Güvenin en önemli kaynağı küçük bir gülümsemedir.” fikrinden yola çıkarak, sahibi olduğu özel diş kliniğinde devam etmektedir. Burcu Kocatüfek Özyılmaz evli ve bir çocuk annesi. Yeni bir yıl kapıyı tıklatıyor usulca... Buyur edecek miyiz, yoksa geçmiş ile eski ile yaşamaya devam mı edeceğiz? Ben her yeninin, her başlangıcın, her nefesin bir parça şans getirdiğine inananlardanım ve sanırım bu nedenle mesleğimde de yeniye hep bir parça yakın olmak beni huzurlu kılıyor. Sizlere bu defa, yeni yılın verdiği YENİLİK kavramı da hazır şu köşede dururken, diş hekimliğinde gelişen, hasta konforu, hekim konforu ve en önemlisi zaman konforu sunan CAD-CAM teknolojisinden bahsedeceğim. Nedir CAD-CAM? CAD-CAM; bilgisayar destekli dizayn ve bilgisayar destekli imalat anlamına gelmektedir. Bildiğimiz klasik ağız içi ölçüleri bir kenara bırakılır ve cihazın özel ağız içi kamerası ile dişler taranır, bilgisayar ortamına aktarılır ve yapılacak porselen dolguların ya da porselen kaplamaların ya da porselen laminaların tasarımı yapılır. Tasarım tamamlandıktan sonra, bluetooth ile bağlı olduğu milling cihazına komut verilir ve tek seansta porselenlere kavuşulur. Komşu dişler ile tam kontakt uyumunun sağlandığı porselenler özel yapıştırıcılarla yapıştırılır. Yapılan restorasyonlarda hedef, yüksek estetik sağlayabilmek, ara seansları at- lamak, mümkün olduğunca tek seansta işi teslim etmek, mide bulantısı refleksi olan hastalarda dijital ölçü alarak konforu sağlamak, komşu diş ile kontak bölgelerinde hassas bir şekilde uyumu sağlamak ve gıda artığı kaçışını engellemektir. Madde kaybı çok fazla olan dişlerde, porselen kaplama yapmak yerine inley ya da onley dediğimiz porselen dolgular ile durum daha minimal dokunuşlarla tedavi edilebilmektedir. CAD-CAM teknolojisi aynı zamanda, hepimizin yakinen olmasa da adını çok duyduğumuz tomografi cihazları ile uyumlu çalışabilmektedir. İmplant tedavileri öncesinde riskli bölgelerden aldığımız tomografiler sisteme atılıp, implantların nereye yerleştirileceği önceden ayarlanıp, hesaplanıp, ‘guide’ dediğimiz apereyler hazırlanabilmektedir. Böylece implant ameliyatları öncesi bölgenin durumu ve ameliyat sonrası olacak iyileşme ve bağlanma konusunda daha net konuşulabilir. Gülüş tasarımı konusunda da hekime ve hastaya büyük yardımları olan bu akıllı cihaz, başlangıç ve bitim aşamalarının nasıl olacağını büyük oranda bize gösterir. Beklentileri ona göre şekillendirmemize yardımcı olur. Bu teknolojiyi kendi kliniğimde de kullanırken, dikkatimi çeken bir konu var; erkek hastalar daha meraklı bu konuda:) Soruyorlar, ben dişi tasarlarken başımdan ayrılmıyorlar, porselen dolguları ve kaplamaları porselen bloklardan kazınıp, istediğimiz forma getirilirken, 6 ila 11 dakika milling cihazının başında resmen nöbet tutuyorlar. Kadın hastalarım ise sonuç ve çözüm odaklı:) Onlar kahvelerini yudumlarken, nasıl olacağını hayal edip, işin keyfini sürüyorlar... Uzun lafı kısası dünya için de bizim için de aslında yeni olmayan, ancak yeni yeni daha sık tercih edilen bu teknolojiye de yeni yılda yer açın... Hayat tüm yenilikleri bizlere sunarken, onları alıp kucaklamak, keyfini sürmek bizlere düşüyor, unutmayın... Dünya koşarken, bizim yerimizde saymamız, hele de bu YENİ çağda olmaz:) Yeni yıla umut dolu başlangıçlar yaparken, tüm yenilikleri de bu yılda misafir edeceğimizi kendimize söz vermeli, 2016’yı içeri öyle buyur etmeliyiz... Sevgili Bee Life Dergisi çalışanlarının, sevgili ARIMED Yönetim Kurulu üyelerinin, siz sevgili mezunların ve tüm sevdiklerinizin yeni yılı kutlu olsun... Şansın bizden yana olduğu, sağlık dolu bir yıl olsun... Barış olsun... Huzur olsun... Yeni güzeldir, yenilik dolu yarınlar olsun... Sevgiyle... A new year knocking the door slowly... Will it pass through the door or will we continue living the old year? I think every new, every start, every breath brings a bit of luck and I think therefore, being close to the new at my profession makes me more peaceful. New Year brings the concept of INNOVATION so this time, we will talk about CAD-CAM technology which is offering patient comfort, doctor comfort and most importantly time comfort. www.arimezunlari.org.tr 33 MIMARI 34 KENTLİNİN BULUŞMA MEKANLARI: MEYDANLAR Onur BAYER 1993 Mezunu [email protected] 1975 Ankara doğumlu olan Onur Bayer, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümüne girdi. Ankara’da Onur&Anıl Proje isimli şirketin ortağı ve tasarımcısı olan Onur Bayer, evli ve bir çocuk babası. Günümüzde kullanılan Meydan kelimesi Arapça ‘myd’ kökünden türemiş Açık Yer anlamındadır. Yunanca Agora kelimesi ise Toplanma yeri, Kamuya açık alan, çarşı anlamındadır. Piazza kelimesi ise İtalyancadır ve Yunancada Agora kelimesinin karşılığıdır. Günümüzde ‘Piyasa yapmak’ olarak kullandığımız kavramın tam anlamı ise, herkesin ortak buluştuğu bir yerde kendini göstermektir. Osmanlı’da meydan; sokakların kıvrılarak, daralıp genişleyerek birleştiği noktalardaki açık alanlardır. Bu alanlar mahalle ölçeğinde oluşmuş ve mahallenin ihtiyacı kadar alanlarda şekillendirilmiştir. Bahsi geçen ‘meydan’lar ancak ufak bir köy ölçeğindeki mahallenin erkeklerinin toplanıp beraber vakit geçirebileceği ve kentin geri kalanından haberdar olamayacağı kadar küçük alanlardır. Dolayısı ile herhangi bir köy meydanından ne işlev ve ne de büyüklük bakımından çok da farkı yoktur. Avrupa’da ise önemli binaların etrafı açık bırakılarak ‘kent’ ölçeğinde tasarlanmıştır. Oluşmak ve tasarlanmak arasındaki fark önemlidir. Bir meydandan bahsediyorsak, ölçek olarak bir mahalleyi ve bir kenti ayrı ayrı düşünmek de önemlidir. Tüm bu yazdıklarımdan ulaşmak istediğim nokta ise, kent ölçeğinde buluşmanın önemi ve kazanımlarıdır. Bugün ülkemizin aksine dünyada meydanlar önemini kaybetmeden yaşamaya devam etmektedir. Ülkemizde ise meydanları korumak yerine alışveriş merkezleri inşa ediliyor. Venedik www.arimezunlari.org.tr 35 MİMARİ 36 Londra Önemli olaylarda söz sahibi olmak, insanın kendi değerini diğerleri ile paylaşması kente dair davranışlardır diyebiliriz. Bu durumda çok karmaşık olaylara gitmezsek, piyasa yapmak, kentte var olduğunu diğer insanlara göstermektir. Roma Daha büyük ve karmaşık olaylara girecek olursak, kenti ve kentli insanı etkileyecek duyurular, toplantılar, siyasi parti mitingleri, isyanlar ve hatta otoritenin güç gösterileri de meydanlarda vuku bulmuştur demek yanlış olmaz. Çünkü meydanlar büyük güç gösterileri için binlerce kişinin seyredebileceği geniş sahnelerdir. Acı bir örnek vermek gerekirse Fransız Devrimi esnasında yapılan idamlar Place de la Concorde da yapılmıştır. Bugün ülkemizin aksine dünyada meydanlar önemini kaybetmeden yaşamaya devam etmektedir. Ülkemizde ise meydanları korumak yerine alışveriş merkezleri inşa ediliyor. Rafine edilmiş bir ürün gibi, meydanlar, alışveriş ve hoşça vakit geçirme yönleri tutulmuş, kitlesel iletişimden arındırılmış halde AVM’lere dö- nüştürülmeye çalışılıyor. Tek tük örnekler dışında ancak Cumhuriyet’le ülkemize kazandırılan az sayıdaki meydan ise yakın tarihte trafik tarafından işgal edilmiş bulunmakta. Bu sayede ‘olması istenen’ alışveriş ve aynı sınıftan insanların arasındaki ufak etkileşimler sağlanırken, ‘olması istenmeyen’ kitlesel hareketler sokaklara dökülüp kitleselleşmeden engelleniyor. Zaten bu yüzden az sayıda olan önemli meydanlar güç paylaşımı açısından değerli kabul ediliyor ve kitle heyecanlarının ve coşkularının merkezi olmaya devam ediyor. Bununla beraber Avrupa’da hayat bu mekanlarda akıyor. Kentli olan herkes bu alanlarda buluşabiliyor ve dertlerini dinlemek isteyenlere anlatma fırsatı buluyor. Benzer şekilde büyük kutlamalar da yine kenti oluşturan bireyler tarafından bu meydanlarda yapılıyor. 1904 senesinin yılbaşında New York Times’ın yeni binasına taşınması esnasında atılan havai fişeklerle bir gelenek başlamış ve her sene binlerce kişinin buluşması ile gelenek sür- Paris dürülmüştür. Meydan bu sayede kimliğini bulurken, ışıklı topun inişi seyredilerek bu meydanda yılbaşı kutlanır. Bu sayede Times meydanındaki yeni yıl heyecanı etrafındaki restoranlar ve barlarla birlikte binlerce kişinin buluştuğu muazzam bir kutlamaya dönüşüyor. Paris’te de durum farklı değildir. Yılbaşından önce Champ -Elysees ve bazı önemli yapılar kentin önde gelen sanatçıları tarafından süslenir. Concorde meydanı ile Arc de Triomphe arasında kalan bu bölge Eyfel kulesine güzel bir alternatiftir. Fransız devriminin 100. yılında inşa edilen Eyfel kulesinin çevresindeki meydanlarda toplanan sayıları bir milyona yakın insan, saat 24’ü gösterirken birbirlerini tanımasalar da beraberce eğlenir ve kalabalıktan yükselen sevgi dolu enerji ile yeni yıla girer. Roma’da da durum farklı değildir. Sayısız meydanlardan oluşan kentin favori buluşma noktaları MÖ. 27 yılında yapımına başlanan ve yaklaşık yüz seksen yılda yapımı tamamlanan Pantheon’un önünde, Piazza della Rotonda, halkın meydanı anlamına gelen Piazza del Popolo ve Colosseumdur. Yüzlerce yıldır burada yaşayan insanların yaptıkları gibi bir araya gelerek yeni yılı kutlarlar. New York Bu örneklere Venedik’te San Marco meydanını, Barselona’da La Rambla’yı, Londra’da onbinlerce insanın yeni yılı bir arada kutladığı Trafalgar Meydanı eklenebilir. Ülkemizde İstanbul İstiklal Caddesi ve AVM’ye dönüşmekten son anda kurtulan Taksim Meydanı biraz da olsa benzer tarihsel mekanlardır. Daha eski tarihi olan ancak toplumsal hassasiyet yüzünden bu tür kutlamaların yapılamadığı mekanlara bu yazıda değinmeyeceğim. Town square is public spaces usually found in the center of the cities. In Europe, they are designed in “urban” scale. If we are talking about a town square, we must separate a neighbourhood and a city of course. The point I want to achieve is the importance and benefits of the meeting at the urban scale. www.arimezunlari.org.tr 37 EKONOMI 38 ÜCRETSİZ İZİN Memurlara ve işçilere tanınmış önemli bir hak… Nurullah Çelebi 1996 Mezunu [email protected] 20 Ekim 1977 doğumlu olan Nurullah Çelebi, liseyi Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak kendi bürosunu açan Nurullah Çelebi, evli ve üç çocuk babası. Mali müşavire sormuşlar: “Bir daha dünyaya gelirsen hangi işi yapmak istersin?” “İmamlık” demiş. Nedenini sorduklarında: “Mevzuat hep aynı, hiç değişmiyor.” Ücretsiz izin, memurlara ve işçilere tanınmış olan önemli bir hak. Peki, memurlar ve işçiler ücretsiz izne çıktıklarında ya da çıkmak zorunda bırakıldıklarında başka bir yerde çalışabilir mi? Doğum halinde ücretsiz izin 24 ay; Memurların doğum halinde ücretsiz izin alma hakkı var. Üstelik bu hak sadece doğum yapan memur kadına değil, eşi doğum yapan memur erkeğe de tanınmış. Buna göre, doğum yapan kadın memura, doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine 24 aya kadar ücretsiz izin verilebiliyor. Söz konusu izin, evlat edinme halinde de alınabiliyor. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memurlar, vesayet dairelerinin izin verme tarihinden itibaren, istekleri üzerine 24 aya kadar aylıksız izin alabiliyorlar. Evlat edinen her iki eşin memur olması durumunda bu süre, eşlerin talebi üzerine 24 aylık süreyi geçmeyecek şekilde, birbirini izleyen iki bölüm halinde de eşlere kullandırılabiliyor. Memurların yapamayacağı işler: Ücretsiz izne ayrılan memurların bilmesi gereken önemli bir husus var. Ücretsiz izne ayrılmış olmanız sizin memurluk sıfatınızı ortadan kaldırmıyor. Yani ücretsiz izin- deyken de memurların uymaları gereken kurallara bağlı oluyorsunuz. Buna yasaklar da dahil. Ücretsiz izne ayrılan Devlet Memurları Kanunu’nda memurların yapamayacakları işler teker teker sayılmış. Buna göre memurlar; gereken önemli bir 1- Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir veya esnaf sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamazlar, 2- Ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamazlar, 3- Ticari mümessil veya ticari vekil veya kolektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar, memurların bilmesi husus var. Ücretsiz izne ayrılmış olmanız sizin memurluk sıfatınızı ortadan kaldırmıyor. 4- Mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamazlar, 5- Herhangi bir işyerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamazlar. Dolayısıyla ücretsiz izindeyken memurluk sıfatı ortadan kalkmadığı için bir işyerinde çalışılması mümkün değil. Aksi takdirde idare tarafından memura kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilebilir. İşçiler ücretsiz izne zorlanamaz; Ücretsiz izin uygulaması memurlar gibi işçilerde de söz konusu olabiliyor. Bazen işçi kendi isteğiyle, bazen de işverenin zorlamasıyla ücretsiz izne çıkabiliyor. Ancak ücretsiz izinle ilgili İş Kanunu’nda herhangi bir düzenleme yok. Eğer ki işçi kendi isteğiyle ücretsiz izne ayrılmışsa iki durum söz konusu. Normalde işçinin işverene olan sadakat borcu ücretsiz izinde de devam ettiğinden bu dönemde işçi sürekli olarak www.arimezunlari.org.tr 39 EKONOMI 40 Özel sektörde çalışanlar ücretsiz izne ayrılmaları halinde, gelir testi yaptırıp sonucuna göre prim ödeyerek ya da ödemeden genel sağlık sigortası yardımlarından yararlanabiliyorlar. bir iş bulup çalışamaz. Eğer sürekli bir iş bulup çalışırsa işveren tazminat ödemeden iş sözleşmesini feshedebilir. Ama izinli olduğu süreyle sınırlı olmak üzere geçici olarak iş bulup çalışması halinde kendi geçimini temin etmesi sadakat borcuna aykırılık teşkil etmeyeceğinden iş sözleşmesi feshedilemez. Şayet işveren tarafından ücretsiz izne ayrılması zorlanırsa işçi bunu kabul etmek zorunda değildir. Buna rağmen ücretsiz izne ayrılma durumunda ise işçi bir yerde çalışmışsa doğruluk ve bağlılık ilkesine aykırılık olmayacağından işverene haklı fesih hakkı doğurmayacaktır. Sağlık hizmetlerinin karşılanmasında değişiklik; Özel sektörde çalışanlar ücretsiz izne ayrılmaları halinde, gelir testi yaptırıp sonucuna göre prim ödeyerek ya da ödemeden genel sağlık sigortası yardımlarından yararlanabiliyorlar. Devlet memurlarında ise durum farklı. Ücretsiz izne ayrılan devlet memurunun genel sağlık sigortası primi, ücretsiz izinli olduğu süre boyunca prime esas kazanç alt sınırı (brüt asgari ücret) ve her ay 30 gün üzerinden, kendi kurumu tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na ödeniyor. Bu şekilde ücretsiz izinli devlet memuru ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar. Ancak geçen haftalarda İşveren Uygulama Tebliği’nde bir değişiklik yapıldı ve ilk defa 2008 Ekim ayından sonra memuriyete başlayanlar için ücretsiz izinde sadece 1 yıl süreyle GSS priminin karşılanması şeklinde değişiklik yapıldı. 2008 Ekim ayından önce memur olanlar için ise ücretsiz izin süresince GSS priminin karşılanmasına devam edilecek. Ücretsiz izin bitimine dikkat; Ücretsiz izin ile alakalı memurların dikkat etmesi gereken bir nokta daha var. O da işe başlama süresi ile ilgili. Ücretsiz izin süresinin bitiminden önce mazereti gerektiren sebebin ortadan kalkması halinde, on gün içinde göreve dönülmesi zorunlu. Ücretsiz izin süresinin bitiminde ya da mazeret sebebinin kalkmasını izleyen on gün içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş yani istifa etmiş sayılıyor. ARI’DAN HABERLER ÖĞRENCİLERİMİZ YEŞİL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN KAMERA ÖNÜNDE Öğrencilerimiz en büyük çevresel, sosyal ve ekonomik tehditlerden biri olan iklim değişikliği ile ilgili farkındalık yaratmak ve sürdürülebilir yaşamı korumak amacıyla bir Avrupa Birliği Projesi olan ve küresel ısınma, bio-çeşitlilik ve geri dönüşüm konularını içeren “Greeen” projesinin düzenlediği kısa film yarışmasına katıldılar. Öğrencilerimiz iklim değişikliği ve sürdürülebilir bir dünya ile ilgili bilgi ve yenilikçi çözümlerin üretimine katkı yapmak ve bu çözümlere erişimi arttırmak amacıyla katıldıkları “2115 yılında küresel ısınma sona erdi. Bu nasıl başarıldı?” konulu kısa film yarışması için ilköğretim düzeyinde bir ve lise düzeyinde iki kısa film projesinde rol aldılar. “Greeen” projesi kapsamında yarışacak kısa film projelerinde küresel ısınmaya ve biyoçeşitliliğe karşı çözüm odaklı fikirler ve farkındalık yaratacak tutum ve davranışları yetenekleri ile bütünleştiren öğrencilerimiz duygularını kamera önünde yansıttılar. Ayrıca çevrenin korunması ve küresel ısınmaya dikkat çekmek için çalışmalarını yoğun biçimde sürdüren okulumuz, projeye katılan Avrupa Birliği ülkelerinden paydaşlarına küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik konusu ile ilgili 10 Aralık 2015 tarihinde online bir sunum da yaptı. www.arimezunlari.org.tr 41 SAĞLIK 42 MUCİZE VE ŞİFALI LEZZET: YER ELMASI Ece AKKUŞ 1999 Mezunu 15.04.1981 doğumlu olan Ece Akkuş, Arı Fen Lisesi’nden 1999 yılında mezun olduktan sonra 2004 yılında Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını Yeditepe Üniversitesi’nde Fitoterapi (Bitkisel Tedavi) dalında tamamlayan mezunumuz, profesyonel yaşamına İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nde Beslenme ve Fitoterapi Uzmanı olarak devam ediyor. Ece Akkuş evli ve İrem ve Beren isimli iki kız çocuk annesi. Yer elması, patates, havuç gibi toprak altında yetişen bir kış sebzesidir. Çiğ ve pişmiş olarak tüketilebilir. Bağırsak Sorunlarına Çözüm Günümüzde sıklıkla karşılaşılan problemlerden biri de hazımsızlık, gaz şikayeti, kabızlık ve nedeni belli olmayan diyareler. Bu şikayetlerin nedeni, bazen düzensiz ve aşırı antibiyotik kullanımı ya da dengesiz beslenmeye bağlı çıkabilmektedir. Bu tip durumlarda, bağırsakta zararlı bakteriler, yararlı olanlardan daha fazla bulunmaktadır. Yer elmasının yumrularında inülin denen bir madde vardır. İnülin kolon kanserini önleyicidir, bağırsakları düzenler. Bağırsaktaki faydalı bakterilerin sayısını arttırarak bağırsak sağlığını korur. şilerde ezilmiş püre olarak ağrıyan yere uygulanabilir. Anne Sütüne Faydalı Doğum sonrası emziren anneler için sütün kalitesinin ve miktarının artmasını sağlar. İçeriğinde önemli vitamin ve mineraller barındırır. Kabızlık problemi yaşayan 6 aydan büyük bebekler için sebze mamalarına eklenebilir. İçeriğinde az miktarda nitrat vardır. O yüzden suyunu sebze mamalarına eklemeyiniz. Yaraların İyileşmesine Yardımcı Hemoroit problemi yaşayan kişiler için de yara iyileştirici özelliği ve içeriğinde bulunan lif sayesinde rahatlama sağlar. Yara iyileştirici ve ağrı kesici özelliğinden dolayı romatizma şikayeti olan ki- Demir içeriği çok yüksek olmamakla birlikte, kansızlığa karşı vücudu destekler. Yer elmasını farklı alternatif yöntemleri tercih ederek tüketebilirsiniz. Çiğ olarak salatalarınızda, çorbalarınızda ya da pişmiş olarak farklı sebzelerle birlikte zeytinyağlı yapabilirsiniz. Bol vitaminli besleyici portakallı kerevizli yer elması tarifi: Tok Kalmaya Yardımcı Yer elmasını yemeklerimizde lezzetinden ve faydalarından yararlanmak için daha sık kullanmalıyız. İçeriğinde yüksek oranda bulunan lif sayesinde kabızlığı önler ve tok kalma süresini uzatır. Zayıflamak isteyen, iştahını kontrol edemeyen kişiler için; besleyici ve lif içeriği yüksek bir sebzedir. Aynı zamanda kalorisi azdır. İçeriğinde nişasta ve yağ bulunmadığı için şeker hastalarının da rahatlıkla tüketebilecekleri bir besindir. Potasyum içeriği yüksek olduğu için kalp sağlığında çok faydalıdır. İdrar söktürücü ilaç kullanan kişilerde vücuttan kaybedilen potasyumu dengeler. Fosfor, kemik yapısını güçlendirir. Bağışıklık Sistemine Destek Antienflematuar özelliği sayesinde eklem ağrılarına iyi gelir. Genel yorgunluğu, halsizliği alır. İçeriğinde bulunan vitaminler sayesinde bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Soğuk havalarda yaşanan akciğer rahatsızlıklarında özellikle tüketilmesi önerilir. Göğsü yumuşatır. İçeriğinde bulunan A,B ve C vitaminleri sayesinde vücuda dinçlik verir, özellikle kış aylarında vücut direncinin düşmesine bağlı olarak yaşanan hastalık riskini azaltır. Vücutta afrodizyak etki gösterir. 1/2 kg Yer elması 3 kereviz 1 havuç 1 soğan 1 adet portakalın suyu Zeytinyağı Himalaya tuzu Kerevizi ve yer elmasını soyup limonlu suda bekletiyoruz. Soğanı soteleyip, havucu ekliyoruz. Daha sonra kereviz ve yer elmasını ekleyip biraz kavuruyoruz. Portakal suyu, himalaya tuzu, biraz su ilave edip kısık ateşte pişiriyoruz. Soğuyunca dereotu ile süslüyoruz. Afiyet olsun… Jerusalem artichoke is a winter vegetable that grows under the ground such as potatoes, carrots. It can be consumed raw or cooked. Raw as your salad, your soup or you can do with different vegetables cooked in olive oil. www.arimezunlari.org.tr 43 RÖPORTAJ 44 Beyza Sinem ÇAĞLAR Beyza Sinem Çağlar, 1982 yılında Aydın’da doğdu. Üniversiteyi bitirince, 18 senesini geçirdiği Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Kendini bildi bileli bir şeyler karalıyor; ilk ve ortaöğretim çağında öykü ve şiirleriyle il ve ülke çapında birçok ödül aldı. “Yalnızlıktan” isimli şiiri, 18 yaşındayken Varlık dergisinde yayımlandı. Haber365’te sosyal yaşam ve sinema üzerine köşe yazıları yazdı. (Kayıp Şiir Defteri Önsözden) Beyza Sinem Çağlar kimdir? Bize kendinizden söz eder misiniz? Arı Okulları denince aklınıza ilk ne gelir? En zor soru ile başladık. 1982 yılında Aydın’da doğdum. Babamın işleri dolayısı ile 1987 yılında Ankara’ya taşındık. İlk ve Orta Öğrenimimi Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Ankara Fen Lisesi’ne devam ettim. Bilkent Üniversitesi, İktisat Bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul’a taşındım. Galatasaray Üniversitesi’nde Pazarlama İletişimi Yönetimi konusunda mastırımı tamamladım. Sırası ile Deloitte’da denetçi, Nielsen’da pazar araştırma ve strateji uzmanı, Pepsi’de pazar araştırma, yeni ürün geliştirme ve meyve suları kategorisi marka müdürlüğü yaptım. Yaklaşık iki senedir Toksöz Grup bünyesinde bulunan dondurma ve içecek kategorilerinin pazarlama müdürlüğünü yapmaktayım. Arı Okulları’nda, özellikle ilkokulda aldığım eğitim ve öğretim – öğretmenimiz Makbule Balaban’ın varlığı ile – çok çok kaliteli idi. Kendine güvenli, ne istediğini bilen ve çalışkan bir nesil olarak yetiştik. Tam karakterimizin geliştiği dönemde hem öğretmen kalitesi hem de kampüs hayatı ile hepimizin hayatında iz bıraktı okulumuz. Okulun olanakları çoktu ve bunlardan sınırsızca yararlanabiliyorduk. Hala arkadaşlarımızla görüşüyor ve o günlerin bizi ne kadar pozitif etkilediğinden bahsediyoruz. Ben yazmaya da öğretmenimizin desteği ile Arı’da başladım. Okul içinde ve dışında birçok yarışmaya katıldım ve ödüller aldım, o yüzden benim için Arı Okulları, hayatımı kurduğum yer olmuştur. Arı Okulları’nda, özellikle ilkokulda aldığım eğitim ve öğretim öğretmenimiz Makbule Balaban’ın varlığı ile - çok çok kaliteli idi. Kendine güvenli, ne istediğini bilen ve çalışkan bir nesil olarak yetiştik. Hayatınızda en çok iz bırakan olay nedir? Vazgeçtim, sorular gittikçe zorlaşıyormuş. İnsan hayatı boyunca iyi ve kötü olaylar yaşıyor, bunların bazıları iz bırakıyor elbet ama bazıları da zamanla geçiyor. En çok kaybettiğim yakınlarım iz bırakmıştır bende. Ama onlarla yaşadığım her güzel an da iyi izler bırakarak yer etti hayatımda. Ankara’dan İstanbul’a gidiş kararını nasıl aldınız? İstanbul’u seviyorum ama İstanbul tutkunu olan bir insan değilim; “buradan başka bir yerde yaşayamam” demiyorum. Biraz zorunlu bir gidiş oldu açıkçası. Maalesef Ankara’da özel sektör için çok fazla iş seçeneği yok. İstanbul, hem kariyer için hem de çeşitli sektörleri deneyimlemeniz açısından size çok fırsat sunuyor. İstanbul’a yerleşen Ankaralılarda gözlemlediğim bir durum var: biz İstanbul’da kendi Ankara’mızı kuruyoruz: Ankaralılarla daha sık görüşüyor, Ankara’dan bildiğimiz mekanlara daha çok gidiyoruz. Çünkü büyüdüğümüz şehri de yanımızda götürüyoruz. Ankara sadece bir şehir değil; bir kültür ve yaşam biçimi aslında… Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi? Sadece yazım tekniklerini ve kurguları öğrenebilirsiniz. Aklınızda bir fikir yok ise, yani sizin deyiminizle o yeteneğe sahip değilseniz; bu işin basit bir matematiği yok: yani www.arimezunlari.org.tr 45 RÖPORTAJ 46 Türkiye’de kitap yayınlamak oldukça zor. Hele şiir kitabı ise işler iyice zorlaşıyor. formülü uygulayıp, parametreleri değiştirerek bir eser yaratamazsınız. Ama yeteneğinizi de işlemeyi öğrenmeniz lazım. Zaten en zoru kağıt kalemi elinize almak. Ondan sonra gerisi bir şekilde geliyor: yazdıkça kendinizi geliştirdiğinizi de görüyorsunuz. Türkiye’de kitap yayınlatmak zor mudur? Kolay mıdır? İçinde yazma aşkı olanlara, eserini yayınlatmak isteyenlere önerileriniz nelerdir? Türkiye’de kitap yayınlamak oldukça zor. Hele şiir kitabı ise işler iyice zorlaşıyor. Çünkü çok okunmayan bir dal olan şiiri zaten çoğu yayınevi basmıyor. Öncelikle eserinizi belirli bir formata getirip, proje dosyanızı hazırlamanız gerekiyor. Bazı yayınevleri direkt olarak mail adreslerine, bazıları ise posta adreslerine basılı olarak dosyanızı göndermenizi istiyorlar. Beraber çalışabileceğinize inandığınız ve algısı oturmuş yayınevleri ile kontağa geçmenizi tavsiye ederim. Bu işi yapan çok kuruluş var ama hakkı ile yapan ile çalışmanız sizin için büyük avantaj. Dosyayı yolladıktan sonra 3–6 ay arası bir değerlendirme süreci oluyor: ondan sonra size olumlu ya da olumsuz dönüş yapıyorlar. Sadece şiir şeklinde mi yazıyorsunuz? Farklı türde çalışmalarınız var mı? Farklı çalışmalarım var, ilerleyen günlerde okurlarla tekrar buluşacağız. Kitabınızda en çok “yalnızlık” konusunda şiirleriniz mevcut. Bu şiirleri yaratırken nelerden ya da nereden esinlendiniz? Ben her şeyden çok etkilenirim; biraz da fazla duygusalım belki… Bir haber okuduğumda ya da bir film izlediğimde kendimi o karakterin yerine koyup, onların duygularını hissedebiliyorum. Bazı şeyleri anlamanız için ille de yaşamış olmanız gerekmiyor: empati yapabiliyorsanız eğer hem başkalarını anlayabiliyor hem de onların deneyimlerinden ders çıkarıyorsunuz. Şiirleri okurken seven ama sevilmemiş bir karakter canlanıyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Aynen bahsettiğiniz gibi: kitapta bir “karakter” ve onun hisleri var. Aslında herkesin kendinden bir parça bulacağı, “ben de buna benzer bir şey yaşamıştım” diyeceği durumları anlatmaya çalıştım. Aşk hep acı çekmek midir? Mutlu aşk yok mudur sizce? Hayır, aşk hep acı çekmek değildir. Aslında aşk tamamen mutluluktur. Beynimiz, hissettiğimiz duygularla uyuşur. Ancak aşk bittikten sonra bu uyuşma etkisi geçer ve “yoksunluk” başlar. O yüzden farklı insanlarda aynı deneyimleri yaşamaya çalışırsınız. Herkeste aynı şeyi ararsınız. Ancak fark etmediğiniz şey herkesin birbirinden farklı olduğu ve karşı tarafın da benzer beklentilerle size geldiğidir. Son olarak, kitapta “mutlu son”a ulaşmak mümkün mü? “Son”u olan bir şey neden “mutlu” olsun? ARIMED’DEN HABERLER GENÇ ARILILAR ATA’MIZIN HUZURUNDA… Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri ışığında, bilimsel düşünce yolunda yetiştirdiğimiz Arı Okulları mezunlarımız ve lise eğitimlerini tamamlamak üzere olan son sınıf öğrencilerimizle birlikte 12 Kasım 2015 tarihinde geleneksel olarak düzenlediğimiz Anıtkabir ziyaretimizi gerçekleştirdik. Büyük bir sevgi, saygı, minnet ve özlemle andığımız Ata’mızın 77. ölüm yıldönümünde, huzurunda olmanın onurunu yaşadık. Mozoleye çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunduktan sonra Kurtuluş Savaşı Müzesi’ni ziyaret ettik. Genç Arılılar, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün huzurunda onun ilke ve devrimlerinin ışığında yürüyeceklerine bir kez daha söz verdiler. MEZUNLARIMIZ, VELİLERİMİZ VE ÖĞRETMENLERİMİZ DOSTLUK MAÇINDA BİR ARAYA GELDİ Mezunlarımız, velilerimiz ve öğretmenlerimiz 21 Ekim 2015 tarihinde okulumuzda gerçekleştirdiğimiz keyifli bir spor etkinliğinde bir araya geldi. Veli-okul-öğrenci uyumunun getirdiği sağlıklı iletişim ve iş birliğini en üst seviyeye çıkarmak ve mezunlarımızla kurduğumuz bağları güçlendirmek amacıyla düzenlediğimiz basketbol maçı etkinliğini dostluk kazandı. Etkinlikte anılarını tazeleme olanağı bulan mezunlarımız okulumuzla ve öğretmenlerimizle hasret giderdi. Okulumuzun Spor Salonu’nda gerçekleşen basketbol müsabakasını ilerleyen günlerde basketbol başta olmak üzere çeşitli sportif etkinlikler izleyecek. www.arimezunlari.org.tr 47 GEZI 48 TATİLİN EN KEYİFLİ ŞEKLİ: “MAVİ TUR” Deniz üzerinde bir butik otel konforunu yaşatan bu tatilde hizmet ve tekne kalitesi ön plandadır. Bertan ÖZBAŞ 1991 Mezunu 11.10.1973 doğumlu Bertan Özbaş, 1991 yılında Arı Okullarından mezun olduktan sonra 1996 yılında Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü tamamladı. Yaşamına Bodrum’da Pupa Yat Turizm AŞ.’de satış ve pazarlama direktörü olarak devam eden mezunumuza aramızda yer aldığı için teşekkür ediyoruz. Deniz Turizmini 3 ana başlık altında inceleyebiliriz. • Kurvaziyer gemilerle yapılan turizm. Bunlar büyük gemiler 500 ya da daha fazla kişi kapasitesi olan gemiler. • Mavi tur adı altında toplayacağımız gulet yani ahşap tekneler ya da motoryat ile yapılan deniz turizmi. • Yelkenli fiberglas teknelerle yapılan turizm. Bizim üzerinde duracağımız konu daha çok denizde olma keyfini veren mavi tur ve yelkenli yatlarla yapılan deniz turizmi. Mavi Tur Deniz üzerinde bir butik otel konforunu yaşatan bu tatilde hizmet ve tekne kalitesi ön plandadır. Ağırlıklı olarak Bodrum yapımı Gulet ya da Ketch adını verdiğimiz ahşap teknelerle yapılan mavi turda, kaptan, gemici ve aşçıbaşı bulunmaktadır. 20 ila 35 metre arası ahşap teknelerde yapılan bu tatilde tura çıkmadan önce kaptan ya da tur için anlaştığınız acente üzerinden rota planlaması yapılır. Bodrum, Marmaris ve Göcek en çok tercih edilen rotalardır. Kabinlerde yolcu rahatlığı ve konfor ön plandadır. Klima, Tv, buzdolabı gibi standart hizmetlerin servis edildiği teknelerde, su sporları, jakuzi gibi bazı üst segment hizmetlerde sunulmaktadır. Sabah, öğlen, akşam fullboard menü turun başlangıcında tura katılacak ekibin tercih ettikleri yemeklere göre hazırlanmaktadır. Rota tercihine göre bazı geceler teknede, bazı gecelerde ise rota üzerinde bulunan keyifli ve özel restoranlarda demir atılabilir. Ayrıca Yunan adaları da isteğe göre tur güzergahına dahil edilmektedir. Fiyatlandırmaya gelince; elbette kabin sayısı, teknenin sunduğu hizmet ve özelliklerine göre değişmektedir. Günümüzde motoryatlar, Türkiye’de hızla yükselen, üst seviye hizmet ve kalite sunan bir segmenttir. Denizde yaşamayı, rüzgârı seviyorsanız; keyif aldığınız her liman ya da koyda demirlemeye olanak veren yat turizminin en önemli segmenti yelkenli yat turizmidir. Yelkenli yat turizmi Denizde yaşamayı, rüzgârı seviyorsanız; keyif aldığınız her liman ya da koyda demirlemeye olanak veren yat turizminin en önemli segmenti yelkenli yat turizmidir. Son zamanlarda hızla gelişen bu sektöre Türk denizcilerinden de daha fazla talep gelmektedir. Kaptanlı ya da kaptansız olarak kiralanan tekneler 2 kabinden 6 kabine kadar yer alırken, monohull (tek gövdeli) ya da katamaran (çift gövdeli) tekneler bu sınıfta ekip, yelken performansı ya da yaşam alanının büyüklük tercihine göre değişmektedir. Bodrum, Marmaris ve Göcek - Fethiye en çok tercih edilen rotalar olurken, çok büyük yüzde ile kiralanan teknelerin içinde grubun kendi kaptan belgeli yolcusu ve mutlaka ekibin deniz tecrübesi bulunmaktadır. Tur esnasında alınacak kumanya ekip tarafından temin edilebileceği gibi tura başlamadan önce alışveriş listesi doldurularak tur öncesinde teknenin kiralanacağı firma tarafından da tekneye yerleştirilebilir. Yelkenli turizmi, Adriyatik havuzunda toplam marinaların hala %8 ne sahip olan ülkemizde gelişime www.arimezunlari.org.tr 49 GEZI 50 Yelkenli yat kiralamaya karar verdiniz ama yelken tecrübeniz yok, bu durumda tekneyi tedarik eden firma, tur boyunca size eşlik edecek kaptan hizmeti sunacak; siz de bir yandan denizin tadını çıkartırken bir yandan da deniz ile ilgili bazı temel bilgileri alıyor olacaksınız. çok açık bir konu. Denizde olmak, yelkenli yat tecrübesine sahip olup yeterlilik belgesi almak için önceden yelken eğitimi almak ve A dan Z ye deniz üzerinde her konuda deneyimli olmak önemli bir nokta, aynı zamanda da tüm yaşamınız boyunca sahip olabileceğiniz çok keyifli bir hobi. Aileniz ya da arkadaşlarınızla tekne ile tatil yapmaya karar verdiniz, öncelikle eğer deniz ve yelken tecrübeniz yok ise; size tavsiyem mavi tura katılıp ilk tecrübeyi yaşamanız. Burada çok fazla ve farklı gulet olduğundan Türkiye’de bilinen bir yat acentesi üzerinden bu hizmeti almanız önemli, yetkili kişi bütçe ve istenilen şartlara göre size alternatifler sunacaktır. Ayrıca tur esnasında karşılaşabileceğiniz sorunlar karşısında hızlı ve yerinde çözümler bulacaktır. Yelkenli yat kiralamaya karar verdiniz ama yelken tecrübeniz yok, bu durumda tekneyi tedarik eden firma, tur boyunca size eşlik edecek kaptan hizmeti sunacak; siz de bir yandan denizin tadını çıkartırken bir yandan da deniz ile ilgili bazı temel bilgileri alıyor olacaksınız. 2016 yaz sezonuna başlamadan önümüzde bir kış dönemi var bu süreyi hem hafta sonları Bodrum, Marmaris ya da Göcek’te geçirmek hem de hafta sonu pratik ve teorik yelken eğitimi alarak değerlendirebilirsiniz. Eğer yelken tecrübeniz varsa ve tekneyi kendiniz ve ekibiniz kullanacaksa bu durum, tercih konusunda doğru seçeneklere ulaşacaksınız demektir. Burada önemli olan nokta tekneyi kiraladığınız firmanın bilinirliği, size denizde yaşanacak herhangi bir aksaklıkta anında servis verebilmesi ve sunulan teknelerin donanımlarının tam olmasından ibarettir. Tekne boy ve tipleri hemen hemen standart olduğunda, kiralama için ödenecek doğru rakam daha kolay tespit edilebilir. Örnek vermek gerekirse 6 kişilik, 3 kabin, 40 feet bir yelkenli teknenin haftalık ücreti 1500 Euro civarındadır. Deniz kenarında kalabalık ve koşturmaca içinde geçen bir otel tatili yanında hem elit hem de çok keyifli bir tatil olarak düşünülebilir. Son yılarda Türk denizciler tekne kiralama konusunda rotalarını Yunanistan, Hırvatistan ve İtalya’ya yöneltti. Bu da bizlere yeni bir ülke görmek ve orada yelken yapmak gibi eşsiz bir fırsat sunuyor. Şu anda yaz ve kış sezonunda dünyanın herhangi bir noktasında istenilen tip ve özeliklerde tekne bulabilmek artık mümkün. Bir “Arı” mezunu olarak deniz turizmi konusunda bilgi sahibi olmak ya da yelken eğitimi almak isteyen tüm mezun ve öğrencilerimiz benimle irtibat kurabilirler, onlara bu konuda yardımcı olmaktan mutluluk duyarım. Pruvanız neta, rüzgârınız kolayına olsun… If you like Sea experience or the wind; yacht tourism is the most important segment of tourism. It allows you to anchor in every bay or port you enjoy. Nowadays this sector is rapidly growing and also getting more demand from Turkish sailors. Boats are located 2 to 6 cabinet and could be rented with or without captains. Monohull or catamaran boats are preferred according to size of living space, crew or sailing performance in this class. Bodrum, Marmaris and Gocek - Fethiye are the most preferred routes. www.arimezunlari.org.tr 51 YAŞAM 52 TOZU DUMANA KATTIM DA GIRDIM BEN BU YILA… Elif KOCA 1997 Mezunu [email protected] 6 Mayıs 1979, Ankara doğumlu olan Elif Koca, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklam bölümüne girdi. 2005 yılında bu bölümden mezun olan Elif Koca, Securitas Güvenlik Hizmetleri’nde İletişim Uzmanı olarak çalışmaktadır. İyisiyle, kötüsüyle, değişimiyle, teknolojik gelişimiyle, sürdürülebilir projeleriyle, etik kodlarıyla bir yılı daha geride bıraktık. Hayırlı, uğurlu olsuuunnn… Ne çok kavram girdi şu son yıllarda hayatımıza öyle değil mi? Aslında belki de hep varlardı ama gün yüzüne çıkmıyorlardı, doğru zamanı bekliyorlardı. Bir gün birileri “Hadi artık vakit geldi” dedi ve tek tek hayatımıza girmeye başladılar. Sahnede ilk sosyal sorumluluk gösterdi kendini, sorumluluğunuzu bilin, faydalı bir şeyler yapın, hem kendinize hem çevrenize değer katın dedi ve konuyu sürdürülebilirliğe bağladı. Sürdürülebilirlik dimdik duruyordu sahnede, ben varsam başarı her daim vardır dedi. Önemli olan yaptıklarınızın devamlılığını sağlamanız, fayda sağlamanız dedi. İnovasyon söze girdi birden, yaratıcılığını gösterme vaktin gelmedi mi daha diye seslendi insanlara. Yaratıcı düşün, farklı bir şeyler yap, rakiplerinden bir adım daha ileri git diye coşkuyla seslendi. Teknoloji bıyık altından gülümseyerek kendinden emin adımlarla öne doğru yürüdü “Her gün gelişip, değişiyorum, beni takip edin. Takip edin ki yaratıcı düşüncelerinize bir faydam olsun, o düşünceler hayata geçerken başarınız daim olsun, çevrenize ve kendinize fayda sağlasın” dedi ve sözü arkada sessizce konuşmaları dinleyen Etik’e bıraktı. Etik başta gönülsüzdü bir şeyler söylemeye, çünkü bunları insanlara söylemekle, hatırlamakla olmayacağını düşünüyordu. İçten gelmeliydi ona göre, eşit mesafede durmak, özünde olmalıydı insanların adaletli davranmak. Etik, konuşmasını tamamlarken İtibar dayanamadı söze girdi ses tonu biraz kırgın, biraz sakindi “Bizler kaybetmek istemediğimiz değerleriniz için, siz insanların belki de tırnaklarıyla kazıyarak geldiğiniz yerlerin, konumların, oluşturduğunuz algının kaybedilmemesi için buradayız. Bize sahip çıkın, bizi koruyun” dedi ve yana çekildi… Ve bir yıl daha geride kaldı… Değişim ve gelişim kocaman alkışladılar arkadaşlarını ve 2016 sahnesinde bir adım öne çıkıp selamladılar insanları. Oyun Devam Ediyor, Herkes Sahneye Haydi Haydi, Bu kavramların her birinin aslında bize ve çevremize fayda sağlamak üzere hayatımıza girdiğini görüyoruz. Zaman değişim zamanı, gelişim zamanı, buna ayak uyduranlar yola devam ediyor, uyduramayanlar ise yerinde sayarak her geçen gün değer kaybediyorlar. Çünkü dün bize anormal gelen bir şey, bugün normal, yarın ise sıradan olacak ve kaybolup gidecek gibi görünüyor. Neler neler geçmiyor ki? ;) 2016’da öne çıkan kelime kuvvetle muhtemel “Fark Yaratmak” olacak. Fark yaratmanın yolu da değişimi yakalamaktan geçecek çünkü zaman hızla ilerliyor, rekabet koşulları, insan ilişkileri, çevre koşulları değişiyor. Bizler hayatta kalmak için değişimi yakalamalı, kendimizi geliştirip zamana uyum sağlamalıyız. Neden yerimizde sayalım ki? Neden değişirken gelişmeyelim? Gelişirken neden diğerlerinden farklı olmayalım? Değişim çemberinden neden çıkalım ki? 2016 bize değişimi getirsin, biz de kucaklayalım. Kendimize yatırım yapalım, o ertelenen seyahate çıkıp kafamızı boşaltalım, tazelenip işimizin başına dönelim; bitmesi gereken kitabı bitirelim, belki yeni fikirler verir, korkup yüzleşemediğimiz o konuyu artık ötelemeden halledelim gitsin, kurulması gereken cümleler kurulsun, belki duymamız gereken cümleler vardır karşı taraftan. Veeee yaptığımız her şeyi sevgiyle inanarak yapalım, farkı böyle yakalayalım. Bilelim ki bizim kendimizde yarattığımız farkı bir gün mutlaka birileri de fark edecek ve bir şeyler değişmeye başlayacak. Biz de tozu dumana katarak 2017’ye gireceğiz. Sevgi ve saygılarımla; We left behind a year with the code of the good, the bad, the change, the technological development, sustainable projects and ethics. What many concepts that came into our lives in recent years, does not it? Social responsibility, sustainability, innovation, technology, ethic, reputation, change and development a step forward and they greeted people on the scene in 2016. “Making a Difference” will be the word most probably featured in 2016. One day someone will surely notice the difference is that we have created in ourselves and some things will begin to change. We will enter into 2017 with raising a cloud of dust. www.arimezunlari.org.tr 53 SAĞLIK 54 ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SIK GÖRÜLEN KIŞ HASTALIKLARI Aslı KARABOĞA CÖMERTPAY 1997 Mezunu Aslı Karaboğa Cömertpay, 30.09.1979 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Arı Fen Lisesi’nden mezun olduğu yıl, çocukluktan beri hayali olan doktorluğa adım atarak, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında buradan mezun oldu. İş yaşamına Bayındır Hastaneleri Söğütözü’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak devam eden mezunumuz evli ve Zeynep Derin isminde bir kız çocuk annesi. Zeynep Derin, Arı Önokul’da eğlenerek öğrenmenin ayrıcalığını yaşıyor. Havaların soğuması ile kapalı ve kalabalık ortamlarda geçirilen sürenin artması, hasta kişilerle temas her yaşta insanın kış aylarında hastalıklarla her an karşı karşıya kalmasına neden olur. Kış aylarında en dirençsiz grubun başında da çocuklar gelir. Okul, kreş gibi toplu ortamlar bulaşıcı hastalıkların yayılması için uygun ortamı hazırlar. Soğuk algınlığı, sinüzit, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, grip, nezle ve zatürre gibi bir biriyle ilişkili hastalıklardan korunmak için bu hastalıkların farklarını, nedenlerini ve belirtilerini bilmek ayrıca çocukların, bu dönemi biraz daha rahat ve hastalıksız geçirmeleri için bir takım önlemler almamız gerekir. İşte tam da bu havaların olduğu bir dönemde sizlere bu konuda biraz farkındalık yaratmak istedim. Zira herkesin tedavi ve yaklaşım konusunda aklı karışık. Konu özellikle de çocuklarımız olunca bu dönemde sık görülen hastalıkları detaylıca irdelemenin daha doğru kararlar vermemize yol açacağını düşündüm. Soğuk algınlığı, sinüzit, SOĞUK ALGINLIĞI (NEZLE) belirtilerini bilmek Grip ile halk arasında çoğu kez karıştırılan soğuk algınlığı yaklaşık 200 kadar virüsün sebep olduğu hafif seyirli, dünyada çocuklarda en fazla görülen hastalık tablosudur. Olguların üçte birinden rinovirüsler sorumludur. Diğer pek çok virüs diğer sistemlerde infeksiyon meydana getirirken başlangıç dönemlerinde soğuk algınlığına benzer belirtilere yol açabilir. En sık kış aylarında ortaya çıkar. Bunda rol oynayan en önemli risk faktörü kalabalık ortamlarda yaşamdır. Yani okul ve kreş ortamı çocuklar için ideal bir enfeksiyon alanıdır aslında. Özellikle kreş ve okula giden küçük çocuklar da dolayısıyla risk altındadır. ayrıca çocukların, bu Belirtileri: Virüsle karşılaştıktan yaklaşık 24 - 72 saat kadar sonra boğaz ağrısı, burun akıntısı, burunda tıkanıklık, hapşırma, öksürük ve halsizlik meydana gelir. Bu dönemde burun sekresyonu koyulaşabilir. Ateşle seyredebilir ama bu genelde çok yüksek olmayan bir ateştir. Bu dönem bulaştırıcılığın olduğu dönemdir. Hastalığın ortalama süresi bir haftadır. En sık görülen komplikasyon ise orta kulak iltihabı ve sinüzittir. Astımlı çocuklarda astım kriz sıklığını bu tarz enfeksiyonlar artırabilir. boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, grip, nezle ve zatürre gibi bir biriyle ilişkili hastalıklardan korunmak için bu hastalıkların farklarını, nedenlerini ve dönemi biraz daha rahat ve hastalıksız geçirmeleri için bir takım önlemler almamız gerekir. Tedavi: Kendi kendine düzelebilen bir hastalık olan nezle, bağışıklık sistemi güçlü olan çocuklarda endişe edilecek tablolara yol açmaz. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki istirahat bu gibi hastalıklarda şarttır yani okula ısrarla göndermenin çocuğun enfeksiyonunu yenmede hiçbir etkisi yok aksine daha da ilerlemesine sebep olabilir. Tedavi daha çok semptom giderici olmalıdır. (ateş düşürücü, burun spreyi, vs) Antibiyotikler tedavi edici değildir. Hatta solunum yollarımızdaki yararlı bakterileri de baskılayarak zararlı etkilere bile yol açabilirler. Yüksek ateşin sürdüğü, balgamlı öksürüğün görüldüğü vakalarda, ardından zatürre gelişebileceği için bir hekime başvurmak en doğrusudur. Grip dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürre, menenjit, beyin ve kas iltihabı gibi yaşamı bile tehdit eden hastalıklara yol açabilir. www.arimezunlari.org.tr 55 SAĞLIK 56 Grip dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürre, menenjit, beyin ve kas iltihabı gibi yaşamı bile tehdit eden hastalıklara yol açabilir. Korunma yolları: Hastalığın gelişmesinde en önemli risk faktörleri kalabalık yaşam olması sebebiyle salgın durumlarında bu tür yerlerde çocuklarınızı bulundurmamak gerekir. Virüs telefon, kapı kolu gibi cansız yüzeylerde uzun süre canlılığını koruyabildiği için yüzeylerin temizliğine, ortak eşya (çatal, bıçak, mendil, havlu) kullanılmamasına ve özellikle el temizliğine dikkat edilmelidir. Çocuklarda el yıkama alışkanlığı edindirmek bu anlamda çok önemlidir. FARENJİT Farenjit, burun ve ağız boşluğunun arka tarafı olan farenks bölgesinin enfeksiyonudur. Eğer yeni oluşmuş ve şiddetli belirtiler gösteriyorsa buna akut farenjit, uzun süredir varsa ve hastada çok şiddetli olmayan şikâyetlere neden oluyorsa buna da kronik farenjit adı verilir. Akut farenjitin sebebi genellikle virüsler, nadiren bakterilerdir. Bazen bakteriler de bu hastalığa yol açabilir. Bazı kimyasal maddeler ya da tahriş edici maddeler de aşırı sıcak ve soğuk yiyecekler, diş ve bademcik iltihapları, geniz eti, reflü de etkenler arasında sayılabilir Belirtileri: Boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu, boğazda kuruluk, yanma ya da kaşınma hissi, ateş, öksürük gibi şikâyetler ortaya çıkar. Büyük çocuklarda baş ağrısı, halsizlik-kırgınlık ve ses kısıklığı görülebilir. Farenkste kızarıklık ve ödem bulgusudur. Ancak, sinüzitten kuşkulanılıyorsa film çekilmesi, nadiren kan sayımı ya da kültür- antibiyogram yapılması gerekebilir. Tedavi: Akut farenjitte ancak virüslerin yaptığı iltihaba bakterilerde eklendiği zaman antibiyotik verilir. Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar, alerji düşünülen hastalarda antihistaminikler, burun açıcı spreyler ve büyük çocuklarda ağız gargaraları kullanılabilir. Korunma: Özellikle de kronik farenjiti olanlar tozlu yerlerde, sigara içilen ortamlarda ve kirli havada bulunmamalı, aşırı sıcak ve soğuk gıda tüketmemeli, alerjiye neden olan faktörlerden uzak durmalı, mümkün olduğu kadar kalabalık ortamda az ya da hiç bulunmamalı, reflü düşünülen hastalarda nedene yönelik tedavi ve korunma yön- temleri uygulanmalıdır LARENJİT (YALANCI KRUP) Larenjit, gırtlağın ve ses tellerinin iltihaplanması olarak tanımlanır. Belirtileri: “Yalancı krup” da denilen larenjit gece aniden başar, çocuk nefes almakta zorluk çeker. Virüs kaynaklı larenjit ise başlangıçta yalancı kruptan daha hafif görülür, ama hastalığın gelişmesi çok daha ciddi olur. Ateş tabloya eşlik de edebilir. Tedavi: Hastalığa bakterinin mi, yoksa virüsün mü neden olduğu klinik olarak ve gerekli testlerle doğrulandıktan sonra antibiyotik tedavisi gerekli ise başlanır. Soğuk buhar ve burun açar ile faydalı sonuçlar alınmaktadır KRUP (Yalancı kuşpalazı) (LARİNGOTRAKEOBRONŞİT) Özellikle altı ay ile üç yaş arası çocuklarda sonbahar sonu, kış ve bahar aylarında görülen, daha çok virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. Salgın şeklinde görülür. Özellikle ses tellerinde ödem olması ve mukus birikimi belirtilere yol açar. Belirtileri: Belirtiler ani olarak özellikle geceleri başlar. Solunum sıkıntısı, havlar tarzda kaba bir öksürükle (köpek havlaması şeklinde) uykudan uyanır. Öncesinde burun akıntısı, hafif ateş olabilir. Soluk alma sırasında tipik bir ses duyulur, sesi boğuk, kabalaşmıştır. Eğer çocuk hırçın, huzursuz ve hava açlığı içinde ise hemen doktora başvurulmalıdır. Bu durum geceleri tekrarlamak üzere birkaç gün sürebilir. Tedavi: Etken virüs olduğu için tedavisi genelde semptomatiktir. Tedavinin başında nemli hava ve soğuk buhar tedavisi gelir. Evde buhar aleti çalıştırılabilir. Serin havalarda pencereyi açıp dışarının havasından nefes almasını sağlamak rahatlatıcıdır. Ağlayıp heyecanlanınca solunum sıkıntısı artar. Dolayısıyla anne baba sakin olmalı ve çocuğu sakinleştirmelidir. Bu ilk önlemlerle rahatlamayan ciddi vakalarda havayolundaki ödemi çözecek ilaçlar gerekebilir ve doktora başvurulmalıdır. Sık sık krup geçiren çocuklarda alerji veya gastroözafajiyal reflü araştırılmalıdır. Korunma: Salgın şeklinde görülen bu hastalıktan korunmada özellikle hasta kişilerle temas önlenmeli kalabalık ve kapalı ortamlarda uzun süre kalmasına izin verilmemelidir. SİNÜZİT Kafatasının ön bölümüne bulunan içi hava dolu kesecikler olan sinüslerin kanalları daima açık, salgı yapısının normal ve bunları taşıyan tüylü hücrelerin de sağlıklı olması gerekir. Sinüslerden biri, birkaçı ya da hepsinin iltihaplanması durumunda koruyucu tüysü hücrelerin yapıları bozulur ve kanallarda tıkanma meydna gelir ve sinüzit oluşur. Etken çocuğunlukla bakteriler olmakla birlikte virüs ve mantarlar da tabloya eşlik edebilir. Belirtileri: Yüzde ağrı görülür, burun tıkanır, iltihaplı akıntı vardır, koku alma bozukluğu ortaya çıkar. Ağız kokusu başlar. Öksürük, ateş de kliniğe eşlik eder. Çocuklarda baş ağrılarının sanıldığının aksine küçük bir bölümünden sinüzitler sorumludur. Sinüzitteki baş ağrısı burun tıkanıklığının ardından başlar. Alın ve göz etrafında daha yoğundur. Akıntının şekli mukuslu ve iltihaplı görünümdedir. Alerjik burun hastalıklarında ise akıntı, bol miktarda ve su gibidir. Sinüzit nadir de olsa komşu olduğu göz ve beyinde enfeksiyonlara neden olabilir. Tedavisi: Sinüzit tedavisinde; sinüslerin havalanmasını kolaylaştıran dekonjestanlar (tablet, süspansiyon ve burun damlası şeklinde) ile antibiyotikler kullanılır. Eğer tedavisi ilaçla mümkün olmayacaksa son yıllarda sıklıkla kullanılan Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi (FESS), kronik sinüzitlerin tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. ORTA KULAK İLTİHABI (Akut Otittis Media) Daha çok altı aylık bebekler ile üç yaş arasındaki çocuklarda görülür. Orta kulak iltihabı, kulaktaki östaki borusunun www.arimezunlari.org.tr 57 SAĞLIK 58 görevini yapamaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Orta kulakta, üst solunumu yolları hastalıkları, alerji ve bağışıklık sistemindeki yetersizlikler gibi nedenlerle orta kulaktaki tüysü hücreler fonksiyonunu yitirir ve koruyucu görevlerini yapamazlar. Orta kulakta bakteri üremesi sonucu da orta kulak iltihabı ortaya çıkar. Genellikle nezle, grip ya da boğaz enfeksiyonlarını takiben yaklaşık bir hafta içinde meydana gelebilir. Buradan özellikle belirtmem gereken bir unsur bebekler hiçbir zaman tamamen yatış pozisyonunda beslenmemeli ve/ veya emzirilmemelidir. Bu durum orta kulak enfeksiyonlarına yatkınlık yaratan bir durumdur. Belirtileri: Kulak ağrısı en büyük belirtidir. Üst solunum yolarından kaynaklanan iltihaplanmalarda burun akıntısı ve öksürük gibi yakınmalar da eşlik edebilir. Ateş görülebilir. Enfeksiyonun ilerlediğive tedavisiz kaldığı durumlarda kulak zarı hasar gördüğü için sarı renkli bir iltihabi akıntı dış kulak yoluyla dışarı çıkar. Tedavi: Antibiyotik tedavisi en az 10 gün olacak şekilde düzenlenmelidir. Doktor eğer gerekirse kulak zarından girerek iltihabı boşaltır, bu da çocuğun ağrısının azamasına sebep olur. Burun açmak tedavinin bir diğer olmazsa olmazıdır. ZATÜRRE (PNÖMONİ) Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de çocuk ölümlerinde zatürre birinci sırada yer alır. Bunu belirtmemin sebebi önlem alınmadığında ölümcül sonuçlara varabilmesi. Özellikle 5 yaşından küçük çocuklarda kış aylarında yaygın olarak görülür. Akciğerdeki hava keselerinin iltihap ve sıvı ile dolması sonucu kanda oksijenlenmenin yetersiz oluşu ile oluşan klinik tablodur. Bakteriler, virüsler, mikoplazmalar, mantarlar ve çeşitli kimyasal maddeler hastalığa neden olabilir. Belirtileri: Ani ve şiddetli ataklarla gelen kuru öksürük, ateş ve titreme, bulantı ve kusma, halsizlik görülür. Bu şikâyetlerin üç günden fazla sürmesi, çocuğun hızlı ve sıkıntılı soluk alıp vermesi durumunda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurulmaldır. Tedavisi: Uygun antibiyotik tedavisi ile sonuçları çoğu zaman iyi olan bir tablodur. Oksijen desteği ve destek tedavi de çoğu zaman gerekebilir. Yakınmalar, 7 - 10 gün içerisinde azalsa da tamamen iyileşme sağlanması haftalar sürebilir. Bu dönemde mutlak istirahat şarttır. Tedavi: Hafif vakalarda ilaçlı buhar uygulanması, burnun açık tutulması ve istirahat yeterlidir. Bakteriyel bir etken düşünülmüyorsa antibiyotiklere gerek yoktur. Ağır vakalar (solunum sayısı çok fazla, morarma, kalp yetmezliği bulguları, beslenmede problem. gibi) hastanede yatırılarak tedavi edilir. İyileşme süresi 7-10 gündür. Korunma: Bronşiyolitli çocukları sigara dumanından ve kalabalık kapalı havasız ortamlardan uzak tutmak gerekir. ASTIM Astım, solunum yoluna giren havanın içindeki çeşitli alerjik maddelere tepki olarak ortaya çıkan geri dönüşümlü hava yollarında daralma olarak tanımlanır. Solunum güçlüğüne neden olur. Korunma yolları: Zatürre genel olarak korunulabilir ve önlenilebilir bir hastalıktır. Bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirecek olan anne sütünün verilmesi çok önemlidir. Hastalığın önlenmesinde aşılama da çok önemlidir. BRONŞİYOLİT Bronşiyolit, akciğerlerin en küçük hava yollarından olan bronşiollerin herhangi bir nedenle daralması ve akciğerlere havanın zor giriş çıkışı ile giden tablodur. Genellikle virüs kaynaklıdır ve kış aylarında daha sık görülür. İlk 2 yaşta daha sık karşımıza çıkar. Grip olan çocuklarda beklenen komplikasyonlardan biridir ve bunu ailelerin sanıldığının aksine önlemek ise pek mümkün değildir. Belirtiler: Hırıltı, hızlı soluk alıp verme, solunum sırasında göğüs ve karında yükselme - alçalma ile karakterizedir. Ateş eşlik edebilir. Ağır vakalarda dudakta morarma da görülebilir. Sık bronşiyolit atakları geçiren ya da bronşiyolit atakları iki yaşından sonra da devam eden çocuklar, astım başta olmak üzere birtakım hastalıklar açısından değerlendirilmelidir. Belirtiler: Çocuklarda çoğu zaman alerjik olarak ortaya çıkan astım, kesik kesik öksürmelerle başlar ve zamanla nefes alma güçlüğüne dönüşür. Çocuğun geçmişinde sık bronşiolit geçirme ve allerji öyküsü de çoğu zaman vardır. Şikayetler tıkanmalar, şiddetli öksürük, halsizlik ve solunum sıkıntısı olarak görülür. Kliniğe hava açlığı hakimdir. Tedavi: Bronşları açmayı sağlayan sprey ve/ veya toz halindeki ilaçların akciğere hava yolu ile verilebilmesi için özel araçlar geliştirilmiş durumdadır. Solunum yollarına çekilerek alınan bu ilaçlar bronşlara ve küçük hava yollarına giderek bronşların genişlemesine ve solunumun sağlıklı bir şekilde devam etmesine olanak sağlar. Tekrarlayan kereler bronşiolit geçiren allerji öyküsü hem kendisinde hem de ailesinde olan çocukların mutlaka bir çocuk allerji doktoru tarafından değerlendirilmesi gerekir. ROTAVİRÜS İSHALİ (KIŞ İSHALİ) Kış ayları özellikle de bebekler ve küçük çocuklarda kusma ve ishale yol açan rotavirüsün sık görüldüğü bir dönemdir. Ülkemizde ise her mevsim görülmektedir. Kusma, ateş, karın ağrısı ve bunlara sulu ishal eşlik eder. Bebek- lik döneminin en ciddi ishal nedenlerinden birisi rotavirüstür. Bağışıklık sisteminde sorun olmayan sağlıklı bebek ve çocuklarda birkaç gün içinde kendi kendine iyileşen hastalığın tedavisinde esas olan, kusma ve ishalle kaybedilen sıvı ve tuzları çocuğa vermektir. Belirtiler: Kuluçka süresi, ortalama 2 gün olan bu hastalık tablosu, 3-8 gün sürer. Başlangıçta, kusma ve ateşin ön plandayken, ishal sonradan tabloya eklenir. Rota virüs enfeksiyonu tekrarlayabilir fakat hiçbir zaman ilki kadar şiddetli bir tablo görülmez. Rotavirüs, virüs bulaşmış su ve gıdanın ağız yoluyla alınması ile oluşur. 10-100 virüs parçacığı alınması, hastalanmak için yeterlidir. Bebek bakımı sırasında alt değiştirme sonrası ellerin iyi yıkanmaması, hastalığa neden olur. Rotavirüsün, gelişmiş ülkelerde de yaygın olarak görülmesi, genel temizlik önlemleriyle pek de kolay önlenemeyeceğinin göstergesidir. Tanıda gaitada rota antijenine bakılır. Tedavi: Antibiyotiklerin, ishal kesici ilaçların, rotavirüs tedavisinde yeri yoktur. Tedavinin esası, kusma ve ishal yoluyla kaybedilen sıvı ve tuzların, ağız yoluyla hastaya verilmesidir. Çocuğa hemen ishal diyeti başlanmalıdır. (patates püresi, yoğurt çorbası, pirinç lapası ve muz gibi) Ağız yoluyla gerektiği kadar sıvı verilemiyorsa, o zaman damar yoluyla aynı tedavi verilir. Korunma yolları: 2007 yılında ağızdan uygulanan rotavirüs aşısı ülkemizde vardır. Aşı 6 hafta-6 ay arası bebeklere en az 1 ay arayla 2 veya 3 doz halinde ağızdan damla şeklinde verilmektedir. Yakın zamanda da Sağlık Bakanlığı bu aşıyı rutin aşı takvimine almayı planlamaktadır. Çocuğunuz ağızdan alabildiği sıvıdan daha fazlasını, kusma veya ishal yoluyla kaybediyorsa, dilde dudakta kuruluk, küçük bebekse bıngıldakta çökme varsa, çocuk dalgın, sorulara cevap vermiyor, beslenmeyi ve ağızdan sıvı almayı reddediyorsa, tansiyonu düşük, el ve ayakları soğuk, soluk görünüyorsa, kanlı ishali varsa, yüksek ateşle birlikte ishal veya kusma günde 10’dan fazlaysa çocuğunuzu hemen bir doktora götürmelisiniz. MENENJİT Beyin zarının iltihaplanması olan menenjit, mikropların çeşitli yollarla beyin-omurilik sıvısına girmesiyle meydana gelir. Virüs ya da bakteriler menenjite yol açar. Meningokok türü bakterilerin neden olduğu menenjit ise salgınlara neden olur. Diğer bir menenjit türü olan Hemofilus influenz menenjiti ise daha çok dört yaşın altındaki çocuklarda görü- lür. Aşı takvimimizde bulunan pnömokok ve karma aşıların içerisinde bulunan H.inf a yönelik aşı ile son yıllarda menenjit sıklığında önemli bir azalma gözlenmektedir. Menenjit, genellikle tedavi edilen bir hastalık olmasına karşın tanı geç konulursa çeşitli komplikasyonları olabilen veya ölümcül seyredebilen bir enfeksiyondur. Belirtileri: Menenjit viral kökenli ise şiddetli baş ağrısıyla seyreden hafif bir nezleyle ortaya çıkar. Hastane bakımı ve antiviral ilaçlar ve destek tedavi ile düzelebilen bir klinik tablodur. Ancak meningokok menenjitin çok ağır olan ilk çeşidi, baş ağrısı, yüksek ateş, kas ve eklem ağrıları, ensede sertlik ve bütün bedende çürüğe benzer morluklarla belirlenir. Kısa zamanda ölüme yol açar. Bu nedenle bu vakada acil tedavi önemlidir. İkinci ve daha sık görülen tipinde ilk iki gün nezle görülür, ardından şiddetli baş ağrısı, kusma ve döküntü gibi ağır belirtiler nükseder. 12 ayın altındaki bebeklerde ateş yerine vücut ısısında düşme göze çarpar. Bebeğin bıngıldağı şişer, meme emmek istemez ve dikkat çekecek kadar huzursuzdur. Tedavi: Belirtiler görülür görülmez mutlaka doktora gitmek gerekir. Meningokok menenjitinde penisilin, Hemofilus influenz menenjitininde ise antibiyotikler kullanılır. Ayrıca hemofilus influenza mikrobunun aşısı karma aşıyla birlikte 2- 4-6 ve 18. aylarda yapılabilir. Ülkemize son yıllarda giren menigokok aşısı ise bilgilendirmek istediğim son nokta. Rutin aşılama takvimimizde olmayan bu aşı ülkemizde sıklıkla iki tip şeklinde mevcut. Bunlardan ilki Menactra. 9-23 aylık bebeklerde risk gruplarındaysa 3 ay ara ile 2 doz, 2 yaşın üstü çocuklarda tet doz olmak üzere uygulanmaktadır. Bir diğer aşı olan Nimenrix ise 12. Aydan sonra tek doz olarak önerilmektedir. Çocuklarınıza ve sizlere hastalıklardan uzak, sağlıklı bir kış dilerim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere... Winter has come. Most of our time is spent in closed and crowded environments. And of course this will cause disease for people of all ages who contact with sick people in winter months. Children are at the beginning of least resistance groups during the winter months. Mass media such as schools, nurseries prepare a suitable environment for the spread of infectious diseases. www.arimezunlari.org.tr 59 HUKUK 60 TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA “ZİNA VE BOŞANMA” Coşkun SAMANCI 2001 Mezunu [email protected] 20 Ağustos 1983 tarihinde Erzurum’da doğan Coşkun Samancı, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2007 yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş yaşamına Samancı Hukuk Bürosunda serbest avukat olarak devam etmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmiş olduğu 4 Ekim 1926 tarihinden sonra evlilik müessesesi, Devlet organlarınca resmen kurulan ve Devlet kontrolüne bağlanan sosyal bir müessese haline getirilmiştir. Evlenme ve boşanma, kuruluşunda ve bozuluşunda devletin kontrolüne tabi sosyal bir kurumdur. Toplum ancak istikrarlı ve sağlam bir aile temeline dayanır. Zira soy bağı düzgün(nesebi sahih) çocuklar ancak kanun kurallarına göre meydana gelen meşru birleşmeden; yani evlenmeden meydana gelir. Eşler evlilik ilişkisi devam ettiği sürece ayrılık, gaiplik, birlikte yaşamaya ara verilmiş olma gibi hallerde fiilen bir arada yaşamasalar dahi, içlerinden birinin eşinden başkası ile cinsel ilişkide bulunması zinadır. Çünkü zina, evlilik birliğinin eşlere yüklediği sadakat gösterme yükümlülüğünün en ağır şekilde ihlal edilmesi demektir. Evlilik hukuken son bulmadıkça karı kocanın sadakat gösterme yükümlülüğü devam eder. Bir arada bulunmamak, bu yükümlülüğü ihlal etme hakkını vermez. Eşlerden birinin evlilik dışındaki homoseksüel münasebetleri; erkeğin erkekle, kadının kadınla cinsi ilişkileri zina sayılmaz. Bu nevi hareketler için şiddetli geçimsizlik veya haysiyetsiz hayat sürmeye dayanarak boşanma davası açılabilir. Erkeğin yabancı kadınla normal olmayan cinsel ilişkisi zina sayılır. Zina için cinsiyet organlarının birleşmesi şarttır. Kadının başka bir erkekle, erkeğin de başka bir kadınla cinsi ilişki dışında kalan bedeni temasları bir birine ne kadar yakın olursa olsun zina sayılmaz. Bir Yargıtay kararına göre, “kocası evde bulunmayan kadının evine, sanık doktorun girmesi ve birlikte oturmaları zina suçunu işlediklerine kati delil olmaz”(CGK19.02.1951 4/12-2) Yine konuyla ilgili başka bir Yargıtay kararına göre, “Sadece öpüşme zinaya delâlet etmez.”(Y4CD 18.05.1951 3776-3776) Zinanın söz konusu olabilmesi için, eşlerden birinin eşinden başka bir kişiyle cinsel ilişkide bulunmuş; yani cinsel ilişkinin fiilen gerçekleşmiş olması şarttır. Cinsel ilişki girişiminde bulunmak (teşebbüs etmek) örneğin; flört etme, mektuplaşma, cinsel ilişki hazırlıklarına girişme veya cinsel ilişki gerçekleşmeksizin yakın bedeni temaslar; öpüşme ve sarılma biçimindeki davranışlar zina değildir. Mamafih bu gibi davranışlar haysiyetsiz hayat sürme veya evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmaya neden olabilir. Kadının ve erkeğin eşinden başka kişi ile cinsi ilişki bulunması arzuya dayanmalıdır. Kusurdan bahsedilemiyorsa, Karı kocadan biri henüz evli değilken, bir başkası ile cinsi münasebette bulunmaları zina değildir. Böyle bir münasebet evlendikten sonra duyulursa ve taraflar arasında şiddetli geçimsizlik doğrarsa, Medeni Kanunumuzun 134’üncü maddesine dayanan bir boşanma nedeni olabilir. Ancak böyle bir durumda zina nedeniyle boşanma davası açılamaz. www.arimezunlari.org.tr 61 HUKUK 62 zinadan söz edilemez. Erkek ve kadının eşi cinsi ilişkide olduğunu ve bu ilişkinin eşinden başka bir kişi ile vuku bulunduğunu anlayabildiği takdirde kusurlu demektir. Sezgin olmayan eşin, başkasıyla cinsi ilişkisinde kusur yoktur. Uyuşturucu madde verilerek evli kadının ırzına geçilmesi veya birden çok kişinin birleşerek, kadına zorla tecavüz etmelerinde kadının arzusunun olduğu kabul edilemez. Tehdit veya hayata kast gibi haller nedeniyle eşlerden biri zinaya razı olmuşsa, kusurunun olup olmadığının araştırılması gerekir. Karı ve kocadan birinin zina yaptığı anlaşılınca yargıç boşanma kararı vermek mecburiyetindedir. Hayat ve beden tamlığına yapılan tehditlerin etkisi altında cinsel ilişkide bulunma zina sayılmaz. Fakat bunun dışında, örneğin; mala karşı yapılan tehditlerin etkisiyle yapılan cinsel ilişki zina sayılır. Yani; bu ikinci halde zina yapan eş kusurlu kabul edilir. hareket etmediği takdirde “seni boşarım” demesi gibi. Boşanma davasının açılması veya boşanma talebinden vazgeçme, aile birliğinin devam etmesi, af anlamına gelmez. Hatta eşi ile cinsi münasebette bulunmaya devam etmesi affa delil olmaz. Affın var olabilmesi için eşler arasında münasebettin, dışta yabancılar tarafından samimi bir şekilde görülmesi gerekir. Eşlerin birlikte eğlence yerlerine gitmeleri, seyahate çıkmaları gibi durumlar barışma, af olarak takdir edilebilir. Karı ve kocadan birinin zina yaptığı anlaşılınca yargıç boşanma kararı vermek mecburiyetindedir. Zina yüzünden boşanmaya karar verilebilmesi için müşterek hayatın çekilmez hale geldiğinin ispatına lüzum yoktur. Zina sebebine dayanılarak açılmış olan bir boşanma davasında davalı eş diğer eşin de zina etmiş olduğunu iddia ve ispat etse bile bu durum açılmış olan davayı düşürmez; yani “zinalar takas ve mahsup edilemez”. Bu bakımdan zina mutlak boşanma nedenidir. Konu ile ilgili bir Yargıtay kararına göre, “Zinaya dayanılarak açılan boşanma davasında; zinanın ispatı halinde, eşlerin barışmalarının ihtimal dâhilin de bulunduğundan bahisle ayrılığa karar verilemez. Boşanmaya karar verilmelidir”.(Y2HD 14.04.1939 3609-1176) Medeni kanunumuzun 161/3’e göre, “affeden tarafın dava hakkı yoktur” denmektedir. O hâlde, dava hakkı olan eş zina yapan eşini affederse artık dava hakkı ortadan kalkar. Af açık veya örtülü olabilir, fakat mutlaka affeden eşin serbest iradesinin ürünü olmalıdır; yani aldatma veya korkutma yoluyla elde edilmiş olmamalıdır. Affedenin sezgin olması, serbestçe karar vermesi gerekir. Af şarta bağlı olarak da yapılabilir. Örneğin; eşin durumu düzeldiği takdirde veya aile birliği hayatına aykırı hareketlerinden vazgeçmesi halinde eşini affedeceğini belirtebilir. Eşine bundan böyle normal Konu ile ilgili bir Yargıtay kararına göre “Zina davasından vazgeçtikten sonra şiddetli geçimsizlik meydana gelmiş ise, zinaya dayanarak boşanmaya karar verilemez”.(Y2HD 14.06.1963 / 3540-4080) Zina sayılmasa da, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, karşı cinsle olağan dışında telefon görüşmesi yapılmasını “güven sarsıcı durum’ olarak yorumladı. Yargıtay, kocasının, kadınlarla geç saatlere kadar telefon görüşmesi yaptığını, mesajlar çektiğini belirterek boşanma davası açan kadının davasının kabul edilmesi gerektiğine karar verdi. Yine zina sayılmasa da, “KARŞI CİNSLE SAMİMİ FOTOĞRAF ÇEKTİRMEK DE BOŞANMA NEDENİ’ Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan “Boşanma, Tazminat ve Nafaka Hukuku” adlı kitabında, iletişim araçları ile güven sarsıcı davranışlarda bulunmanın boşanma nedeni sayıldığına dikkat çekerek şu görüşleri dile getirdi: “Yargıtay uygulamasında iletişim araçlarıyla güven sarsıcı davranışlarda bulunmak cinsel şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında, boşanma konusu davranışlardandır. Eşlerden birinin başka birisi ile baş başa vermiş, elini boynuna dolamış biçimde ve samimi bir şekilde özel fotoğraf çektirmesi o kişiyle ilişkisinin derecesi ne olursa olsun en azından davacı eş açısından güven duygularını sarsıcı bir davranış sayılmaktadır.” ARI’DAN HABERLER RADYOVİZYON “ÖĞRETMENLER GÜNÜ” ÖZEL YAYININI OKULUMUZDAN YAPTI Ankara’nın Türkçe ve yabancı müzik yayın yapan ve geniş kitlelere ulaşan radyo kanallarından “Radyovizyon” okulumuzdan “Öğretmenler Günü”ne özel bir canlı yayın gerçekleştirdi. 2 saat süren yayında Kurucumuz Sıtkı Alp’in yanı sıra birbirinden değerli yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz yayına katılarak duygularını ifade ettiler. tığını belirtti ve tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü kutladı. Öğretmenlerimiz, mesleğe başlangıç serüvenlerini ve kurumumuzda kazandıkları başarıları dinleyicilerle paylaştılar. Öğrencilerimiz ise eğitim süreçlerinde Arı Okullarının rolüne dikkat çektiler ve öğretmenlerine olan sevgilerini dile getirdiler. Bu özel ve anlamlı yayına katılan Kurucumuz Sıtkı ALP öğretmenlik yaşamını, eğitimcilikte geldiği süreci ve “Öğretmenler Günü” ile ilgili düşüncelerini tüm Arı ailesi ve dinleyenlerle paylaştı. Bu özel yayını okulumuzda gerçekleştiren “Radyovizyon” çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Yayına katılan Genel Müdür Yardımcımız Dr. Seva Demiröz; Arı Okullarının nitelikli ve özverili çalışmalarıyla fark yaratan öğretim kadrosu ile nice başarılara imza at- www.arimezunlari.org.tr 63 DERNEK 64 VEREM SAVAŞ DERNEĞİ TÜBERKÜLOZ (Verem) Tüberküloz solunum yoluyla akciğerlere giden tüberküloz mikrobunun yol açtığı bulaşıcı bir hastalıktır. En sık akciğerler olmak üzere tüm organları tutabilir. Dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon insan tüberküloz hastalığına yakalanmaktadır. Zengin-fakir, genç-yaşlı herkes tüberküloz hastası olabilir. Tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar verem savaşı dispanserlerinde ücretsiz olarak verilir. Tüberküloz nasıl bulaşır? Tüberküloz hastaları çevresindeki insanları nasıl koruyabilir? • Tüberküloz hastaları ilaçlarını düzenli olarak (bir gün bile aksatmadan) kullanmalı ve doktorunun önerdiği süreyi tamamlamalıdır. Tedavi; • Öksürürken ve hapşırırken ağız ve burunlarını mendille kapatmaları gerekir. Tüberküloz tedavisinde ilaçların bir gün bile aksatılmaması önemlidir. • Bulaştırıcı dönemdeki verem hastaları kapalı ortamlarda, başka insanlarla birlikteyken maske kullanmalıdır. Tüberküloz hastalarının tedavisi için önerilen tedavi yöntemi Doğrudan Gözetimli Tedavi uygulamasıdır. Tüberküloz hastalığından nasıl korunabiliriz? Doğrudan gözetimli tedavi (DGT); tüberküloz hastasının tüm tedavisi süresince ilaçlarının her bir dozunu bir görevli ya da sorumlu bir kişinin gözetiminde içmesi ve bu durumun kaydedilmesi esasına dayanan bir tedavi şeklidir. • Bir yakınınızda tüberküloz hastalığı saptanırsa koruyucu ilaç tedavisi ile tüberküloz hastalığından kendinizi koruyabilirsiniz. • Koruyucu tedavi için ilaçlarınızı 6 ay süre ile her gün düzenli olarak kullanınız. • Tüberküloz hastalarının bulunduğu ortamları havalandırmak, bu ortamlara temiz hava sağlamak, havadaki bulaştırıcı damlacıkları seyreltir, bulaşma olasılığını azaltır. • Hastanın balgamında mikrop çıkmayana kadar ayrı bir odada kalması uygundur. Bulaşma nasıl önlenir? • 2-3 haftadan uzun süren öksürükle birlikte balgam çıkarma, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı, kan tükürmek gibi şikâyetleriniz varsa size en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz. Tüberküloz hastası olan evde nelere dikkat edilmeli? • Odanın güneş görmesi, ortamdaki mikropları öldürür. Tüberküloz hastalığı; tedavi görmemiş ya da düzenli tedavi görmeyen tüberküloz (verem) hastasından öksürme, hapşırma veya konuşma esnasında ortama yayılan ve verem mikrobu içeren damlacıkların solunum yoluyla alınmasıyla bulaşır. • Çocuklarınıza mutlaka BCG aşısı yaptırınız. • Hasta olmayan fakat verem olma riski taşıyan kişilere ücretsiz olarak koruyucu tedavi verilir. Tüberküloz, TEDAVİSİ MÜMKÜN OLAN bir hastalıktır. Tüberküloz hastalarının yakınları ne yapmalıdır? • Hastanın yakınları, özellikle de aynı evde birlikte yaşayanlar mutlaka verem savaşı dispanserlerine başvurarak muayene olmalıdır. • Hasta yakınlarının taramaları dispanserlerde ücretsiz olarak yapılmaktadır. • Temaslı muayenesi sonucunda hasta olduğu tespit edilenler ücretsiz olarak tedavi edilir. • Aksırırken, öksürürken ağzınızı mutlaka kapatın. • Öksürük ve aksırık sonrasında ellerinizi yıkamayı unutmayın. • Bulaştırıcı verem hastasıysanız kapalı ortamlarda, başka insanlarla birlikteyken maske kullanın. • Bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın. • Yakınlarınızı korumak için ilaçlarınızı Doğrudan Gözetimli Tedavi ile düzenli olarak kullanın. Hastanızın tüm tedavi süresince sizin ilgi ve desteğinize ihtiyacı olduğunu unutmayınız. S A N A T S I N I R T A N I M A Z (mı?) Keiko Belir YARAR 1995 Mezunu Keiko Belir Yarar 1977 yılında Tokyo’da doğdu. Öğrenim hayatına Ankara’da başlayan Keiko Belir Yarar, ortaokul ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. 1995 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Oyunculuk bölümünü burslu olarak kazandı. 1999 yılında mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları’nda çalışmaya başladı. 2001–2002 sezonunda Türkiye ve Danimarka ASSITEJ ortaklığında yapılan projede yer alarak Türkiye ve Danimarka’da çocuk tiyatrosu üzerine çalışmalar yaptı. 2002 yılında Devlet Tiyatroları’nın açtığı sınavı kazanarak, stajyer sanatçı olarak Van Devlet Tiyatrosunda göreve başladı. Bu süre içinde çeşitli reklam, televizyon dizisi ve filmlerde rol alan mezunumuz halen Devlet Tiyatroları’nda sanatçı olarak çalışmaya devam ediyor. Son üç yıldır en önemli uğraşı olan Melek Arya’nın annesi... Türkiye sınırları dışında gördüğüm ilk şehir Berlin idi. Uçak camından gördüğüm manzarayı, havaalanından otele giderkenki binaları ve o günkü hislerimi hiç unutmam. Kendimi bir film sahnesinde gibi hissetmiştim! Çünkü Avrupa benim için “filmlerdeki yerler”di. Filmde hikayesi anlatılan müzisyen kız böyle bir apartmanda yaşıyordu. Ne güzeldi, ne heyecanlıydı benim için bu taş yapılar. Keza, New York’a ilk gidişimde Times meydanına çıkan metro basamaklarında o ışıklı reklam panolarını gördüğümde de nefesimin kesildiğini ve sanki kendimi dünyanın merkezindeymiş gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Tabii ki değildim, bütün bu şehirlerde yaşadığım bu duyguların sebebi o yaşıma kadar izlediğim filmlerden başka bir şey değildi. Yani 7.sanat algımda oynama yapmıştı. Hala da öyledir, eskiden de öyleydi “vizyona giren” yani “görüş alanımıza giren” ve biraz da mecburen izlediğimiz filmlerin çoğunun yapım yeri aynıdır. Kendi kişisel merakımdan dolayı film festivallerinde izlediğim Avrupa filmleri dışında Avrupa’da ya da başka bir coğrafyada çekilmiş bile olsa (nedense diyemeyeceğim, nedeni bellidir) İngilizce konuşur herkes ve bu durumu hep komik bulurum. Amerikalılar Paris’te film çekiyor, her şey Fransız ama herkes İngilizce konuşuyor. Merhaba globalizm mi demeli? Globalizm böyle bir şey mi? Yoruma açık ve başka bir yazı konusu... Ama konuyu globalizme getirmeyeceğim. Konuyu bir süredir kendime sorduğum bir soruya getireceğim ; “Sanatı sınırlar içinde yaşamaya ne zaman başladık? Ve neden? “ Geçen ay “İsrail Sanat Günleri” kapsamında bir film gösterimine davet edildim. İsrail maslahatgüzarı Sayın Amira Oron’un iki ülkeyi yakınlaştırmak için imza attığı bu projeden çok etkilendim. Sanatın ortak bir dil olduğunun farkında bir bakışa her zaman ihtiyaç duyulan şu günlerde “İsrail Sanat Günleri” fikrini dahiyane buldum. İki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve kültürel farkındalık için daha zarif bir çözüm olabilir mi? Ankara’nın en sevdiğim mekanlarından olan Cer Moderndeki konseri kaçırdığıma üzülsem de film gösterimine gidebildim. Fakat filmi izlerken, kendimle ilgili üzücü bir gerçekle karşılaştım; daha önce İsrail ile ilgili ya da o topraklarda geçen bir film izlememiştim hiç ve uçakla ulaşımın Avrupa’dan daha kısa olduğu bu ülke hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İkinci dünya savaşındaki soykırıma odaklanmış filmlerden öğrendiklerimiz ve haber kanallarında bize anlatılanların dışında bir şeylerden bahsediyorum. Benim konuya en yaklaşmış sanat eseri tanışıklığım “Damdaki Kemancı” idi... Kendi adıma ve “sanatçı” kimliğim adına dehşete kapıldım... Peki, neden böyle oldu? Kendi adıma konuşursam (ki böyle yapmam doğrusu olur) ve suçu kimseye atmadan düşünürsem “kolay ulaşılan” sanata alternatif olarak tek bir yönelimde sınırlı kaldığımı fark ettim. Amerikan sinemasına, düşünüldüğünde kendi içinde bile protest filmleri olan bir film endüstrisine ve bağımsız filmlerine (aklımca) karşı durarak Avrupa’nın daha görsel ve daha derinlikli filmlerini izleyip başka bir duruş sergilediğimi düşünmüş olabilirim. Sanki “festival filmi” izleyerek dünyadan haberdar oluyorduk. Biraz Haneke (ki cok severim kendisini), biraz Amenábar, azı- cık da Iñárritu biliyorsam popular kültüre kafa tutmuş oluyordum. Hayır, iste bir gün bir sinema salonunda burnunun dibindeki bir ülkeye dair sadece üç beş popüler bilgiden öteye gidemediğini görüp yanakların kızarıveriyordu işte. Japonya’da doğmuş biri olarak Japon filmleri izlemişliğim var mesela ama sorsanız bir Japon ressam adi söyleyemem... Ve yakınıma gelmediği (getirilmediği için) görmediğim, bilmediğim ne çok dünya var. Evet, kişisel ilgi ve erişim gücü de önemli elbette ama sanat kurumlarına olan güven de sarsılıyor bu açıdan baktığımda. Çin’de olmuş ve doğruluğu tartışılır bir olaydan sonra Çin restoranlarına saldırılan bir ülkede Çinli bir ressamın resimlerini sergilemek yürek ister elbette ama sanat cesaret işi değil mi biraz da? Sanatı yapan kadar sergileyen ve sunan da sürecin parçası değil mi? Bir filmi çekmek, bir filmde oynamak kadar o filmi salonunda oynatmak da bir duruş değil mi? Öyleyse zincirleme bir engellenme sonucu ya da maddi-manevi kaygılar duyularak önümüze sunulanlarla idare etmek “globalleşen” dünyada her şeyden önce “globalleşmeye” tezat bir durumdur ve “globalleşme” sadece zincir fastfood ve markaların hizmetine çalışıyor demektir! Çok hüzünlü... Şimdi, madem ayağımıza gelmiyor, sınırların ötesinde olan biteni kendi vizyonumuza kendi ellerimizle sokarak izlemek zamanı gelmiş demektir. Kendimce geç kaldığım bu süreci sanatçı olmaktan öte “insan” olmak adına başlatmalıyım. Anne olmak adına... Gelecek nesillerin bizlerden daha özgür olmaları adına... Hiç düşündünüz mü? Sizin sanat algınız hangi sınır kapısında kaldı? Now it’s time to watch what is going on beyond the limits our own vision with putting our own hands. I should start this process rather than being artists but for being the name “human”. In the name of being a mother... On behalf of future generations to be free than we... Have you ever considered? Which border crossing at your conception of art? www.arimezunlari.org.tr 67 RÖPORTAJ 68 DOĞUM “BEBEĞİN DÜNYAYA, KADININ DA ANNELİĞE GEÇTİĞİ” MUHTEŞEM BİR SÜREÇTİR Semra Özer ve Ceren Tuncer Özel Arı İlkokulu 3.sınıftan beri arkadaşlar. Semra Özer, Arı Okullarından mezun olduktan sonra Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı oldu, Düzce Akçakoca’da yaşıyor. Bir devlet hastanesinde suda doğum, doğal doğum, aktif doğumu gebelerine mümkün kılmaya çalışıyor. Ceren Tuncer endüstri ürünleri tasarımcısı ve fotoğrafçı ve Bursa İznik’te doğal tarım çiftçisi Ali Hıdır ile yaşıyor. Bebekleri Mercan, 2 sene önce Semra’nın çalıştığı hastanede dünyaya gelmiş. Bu doğum üzerinden doğum şekilleri, doğuma hazırlık, suda doğum konularında iki Arı mezunu ile konuştuk. Hamileliğiniz nasıl geçti? Ceren Tuncer: Hamileliğim genel anlamda oldukça rahat geçti, şu başlardaki mide bulantılı faslı saymazsak. Kusmadım, fakat tat alamamak gerçekten sıkıntılı bir hismiş bunu öğrenmiş oldum. O kısa aralığı atlatır atlatmaz hamileliğim genel gündelik hayatımdan neredeyse hiç bir değişiklik yapmadan geçti. Tabi gündelik hayatım derken, zeytin bahçemiz var ve hasat zamanı zeytin bile topladık, marangozluk işlerime ve tasarımlarıma son güne kadar devam ettim. Hatta doğumum için özel bir tabure bile tasarladım. Semra çocukluk arkadaşım benim. Daha Mercan gelmeye karar vermeden, Semra’nın doğumun negatif imajını yıkmak için yaptığı çalışmalarda yer aldığımdan doğuma hazırlık konusunda bilinçliydim. Bunların dışında son haftalarda Semra bize özel eğitim de verdi. Ayrıca Marie Mongan’ın HypnoBirthing® kitabını okudum. Ve bu kitabı özellikle tavsiye ederim. Vücudumuzun fizyolojisini ve doğal halinde bırakınca nasıl çalışacağını çok güzel bir dille anlatıyor. Doğumunuzun hikayesini anlatabilir misiniz? Suda doğum fikri ilk olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Ceren Tuncer: Suda doğum bir karar değildi. Doğumun bir planı olamaz, zaten olmadı da. “Ne planlarsanız planlayın, doğum bambaşka bir şey olacaktır” derler, Ben ise hiçbir şey planlamadım ve tam da planlamadığım gibi gitti. Ben Akçakoca’ya 38. haftamın başında gittim. Doğuma kadar geçen süre içerisinde Semra ile beraber bol bol video izle- dik, konuştuk, sohbet ettik, tasarladık, onun çocukları Sarp ve İdil ile oynadık ve sonunda beklenen tarihten iki gün önce de dalgaları hissetmeye başladım... Hemen İznik’te olan baba Ali’ye haber verdik, geldi. O biraz heyecanlıydı. Neyse ki o akşam doğum başlamadı ve ikimizde güzel bir uyku çektik. Ertesi akşam aynı saatlerde tekrar başladı, bu arada hakikaten de dalgalar onlarla sörf yapmayı bilince eğlenceli oluyor, çünkü hemen arkasından gelen endorfin, tatlı bir sarhoşluğa sebep oluyor. Akçakoca’da Semra hastanede ev ortamı kurmuş resmen. Mp3 oynatıcımı bir müzik setine bağlayıp bana keyif veren müzikleri ki çoğunlukla jazz, etnik melodiler ve aralarda rock müzik dinlemeye başladık. Ebemiz gün sonunda müzik seçimimden memnun değildi. O Ankaralı Turgut olsa daha mutlu olacakmış, Artık bir dahaki sefere. Ve dalga aralıkları sıklaşmaya başlayınca doğumhaneye geçtik. Yerde minderler, büyük pilates topu, çek-yat, masa, tasarlayıp yaptırdığım ahşap U şekilli tabure bulunuyordu. İçeride bir odaya hazırladığımız havuzu denemek istedim. Havuz benim için muhteşemdi, ama bu herkes için aynı olacak anlamına gelmiyor. Örneğin çoğunluğun sevdiği ve istediği masaj beni rahatsız etti ve ben istemedim. Ama havuza girdiğim anda çok mutlu oldum. Kasılmalarımın şiddeti ve sıklıkları artıyordu ama ne zaman geleceğini ve ne kadar sürem olduğunu biliyordum. Her zaman kasılma süresinin iki katı dinlenme süreniz var ve bu oran değişmiyor. Araları iyi değerlendirmek gerek, su içerek, yüzerek, sohbet ederek ya da bebeğinizle konuşarak geçirebilirsiniz. Ben Mercan’a, “Hadi tatlım, gel artık seni bekliyoruz” diyordum. Yalnız, Mercan doğum yoluna pek de ideal olmayan bir açı ile girmeye karar vermişti ve doğmak istese de çıkamıyordu. Ve benim ağrım olmaya başladı. O zamana kadar arkadaşım, ebem, doulam olan Semra, doktor kimliğine geçti ve beni önce sudan çıkarıp doğum taburesine, orada da doğum olamayınca masaya aldı ve vakum müdahalesiyle bu engeli aştı. Mercan, saat sabah 6:00 da dünyanın havasını solumaya başladı. Hemen kucağıma aldım. Eşimi www.arimezunlari.org.tr 69 RÖPORTAJ 70 belki ciddi bir yaralanma ya da kanama geçirebilirdi. Gerekti ve müdahaleleri kullandık. ilk defa ağlarken görüyordum. Bizim kız kucağımda, ten tene temas halinde, göbek bağı kesilmemiş biz onu severken, telefonla hemen anneme ve babama doğumu müjdeledik. Eşim bir dakika bile yanımdan ayrılmadı, ortam loş ve mahremdi. Ve o soru geldi: Göbeği kim kesmek ister? Ali, “Ben yapamam” deyince, ben hemen atladım. “Ben, ben keseceğim.” Kızımın göbek adı da Mercan oldu sayemde. 3,5 kiloluk, 52 cm’lik Mercan hoş gelmişti dünyamıza. Biz o gün akşam eve geçecektik ama hastane odası rahat olduğu için o akşam da kalıp ertesi sabah kendi evimize İznik’e yola koyulduk. İşte doğal doğumun avantajını ilk dakikalardan itibaren yaşıyorduk. Benden hiç ayrılmamış bir bebeğim vardı, ilk dakikalardan itibaren herhangi bir zorlama olmadan anne sütü ile beslenmeye başladı. Şu anda 21 aylık ve hala anne sütü alıyor. Kilosu yerinde ve çok sağlıklı. Sanırım en önemlisi kendimize güvenmek, korkmamak, incelemek, gözlemlemek, vücudumuzu dinlemek olsa gerek. Semra, Ceren’in doğumu sizin için ne anlam ifade ediyor? Semra Özer: Öncelikle şunu söyleyeyim, kız kardeşim kadar samimi bir arkadaşa destek olabilmek, doğum konusunda bu kadar bilgi ve tecrübe sahibiyken onu bu yönde desteklemek harika bir his. Sıra tıbbi olarak yapman gerekenlere gelince, söz konusu olanın “bir hasta” değil “benim Ceren’im” olması, “duruş anomalisi olan bir bebek” değil, “yeğenim Mercan” olması oldukça zordu. Ceren ayrıca her gebeme tavsiye ettiğim, doğuma hazırlık eğitimi almak ve doğum psikoloğu ile görüşmek konularında çok inatçıydı ve ısrarlarıma rağmen yapmadı. Tam kız kardeş yani. Doğum konusunda kendisine güveniyor ve doğuma inanıyordu. Doğum tamamen annenin bebeği ile uyum içinde yaptığı fizyolojik bir olay. Yine de bazen bu işleyişte aksaklıklar, sorunlar yaşanabilir ve bunları aşmak için tıbbın birçok tekniği var. Nitekim Mercan’ın doğumunda da buna ihtiyaç doğdu ve vakum kullandık. Eğer bu doğum yüz yıl önce olsaydı, Mercan eminim ki yine sağlıkla doğardı ama Ceren’in hem çok ağrısı olurdu, hem de Bugün doğumda şöyle bir sorun var; müdahaleler hayat kurtarıyor, zorlukları aşıyor diye, gerekmediği zaman da kullanma eğilimine giriyoruz. Zaman teknolojiye hayran olunan bir zaman. Her şeyi hemen şimdi, sorunsuz, risksiz, zorlanmadan elde etme zamanı. Kim yazın meyve toplayıp, reçel yapıp, kışın yemek üzere saklıyor artık? Gidersin süpermarkete alırsın reçeli. Kumaş alıp kendine kıyafet dikme dönemi de bitti. Mağazalarda her bedenden her renkten giysiler mevcut. Konu doğum olunca da sanki “bebek yeterince büyüdüğünde gidersin hastaneye, yapılır sezaryen, hemen o gün, sorunsuz, risksiz, zorlanmadan alırsın bebeği kucağına” gibi bir yaklaşım yerleşti toplumumuza. Ne var ki, sezaryen büyük bir karın ameliyatıdır. Yıllar içinde gelişmiş ve oldukça güvenli hale gelmişse de yine de kısa ve uzun vadede ciddi riskleri vardır. Evet, belki bebeği dışarıya beş dakika içine kalbi atar şekilde çıkartmaktadır, ama bunun bebek için de daha sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Doğum “bebeğin dünyaya, kadının da anneliğe geçtiği” muhteşem bir süreçtir. Planlı yapılan sezaryende bu süreç atlanmaktadır. Mesela bebek rahimden doğum yoluna indiği anda annede adrenalin hormonu salınır. Bunu annenin susamasından, ayağa kalkmak istemesinden anlayabilirsiniz. Bu adrenalin anneye bebeği dışarı itecek gücü verirken, bebeğin de akciğerlerini dış ortama hazırlar. Sezaryen, hele ki planlı (yani doğum başlamadan yapılanı), bebeği huzur içinde yaşadığı rahimden söküp almaktır. Hiçbir fizyolojik hazırlığı olmadan dış dünyaya geliveren bebek az ya da çok adaptasyonda problem yaşamaktadır. Bunun uzun vadeli etkileri de vardır, mesela ileride astım hastası olma ihtimali artmıştır. Yapılmaması duru- munda annenin ya da bebeğin sağlığı tehlikedeyse, sezaryen yapmak gereklidir, yarattığı zararlar da göze alınabilir ve bir şekilde telafi edilir. Oysa bugün her üç bebekten ikisini sezaryenle dünyaya getiren bir sistemimiz var. 20 yıl önce bu oran %5 idi. Nasıl oldu da binlerce yıldır işleyen bir süreç, 20 yılda bu kadar tehlikeli hale geldi de biz her 3 doğumdan ikisinde sezaryen tercih ediyoruz? 20 yıl önce her 3 doğumdan ikisi sorunlu muydu? Tabii ki çok acı olayları artık eskisine kıyasla nerdeyse hiç görmüyoruz. Bunun sebebi genel yaşam standartlarının yükselmesi, gebelik, lohusalık ve bebek bakımının ve sağlık hizmetlerinin gelişmesinin yanı sıra doğumda sezaryen gereken durumlarda bunu yapabilmemiz. Yani bir bebek doğamıyorsa ya da ciddi bir risk söz konusu ise ne mutlu ki sezaryen var. Ama sezaryen “daha iyi bir doğum şekli” değil. Günümüzde sezaryen ve vajinal doğum sanki bebeğin dünyaya gelmesinde iki eşdeğer yol olarak görülüyor. O kadar eşit görülüyor ki, gebeler doğum öncesi ikisini karşılaştırıyorlar, sanki “sağdan mı gidelim, soldan mı?” sorusuna cevap bulmaya çalışır gibi. Oysa doğumun tek yolu vardır. O yolda bir engel varsa bu engel sezaryen ile aşılabilir. Bir engel, bir sorun yani bir patoloji olmadığı sürece bebeklerin dünyaya su gibi akarcasına geldiklerini görüyorum. Annenin de öyle kayda değer bir ağrısı ya da zorlanması olmuyor. Bebeği dünyaya ulaştırmak için olan rahim dalgaları sanki bir masajmış gibi annelere keyif veriyor, yeter ki anne bu dalgaları gevşeme ile karşılasın, onlara direnmesin. Ancak bunu gözlemleyebilmek, yaşayabilmek için ortamın doğumun mekanizmalarının işleyeceği şekilde olması lazım. Yani doğumun fizyolojik işleyişinin çalışması için bu sürece karışmamak gerek. Doğumda hakim olan hormonlar oksitosin ve endorfindir. Oksitosin aşk hormonudur, salınabilmesi için cinsellikteki kadar mahrem bir ortam gerekir. Salındığı zaman rahmi kasar. Bu elbette biraz ağrıya sebep olur. Bu ağrıyı gidermek için de endorfin salgılanır. Endo iç demektir, morfin de bildiğimiz morfindir. Yani ağrı oluşuyorsa bile fazlasıyla giderilir. Ancak bu sistemlerin düzgün çalışabilmesi için annenin kendini güvende hissettiği, kendine ait, mahrem bir ortama ihtiyacı vardır. Hafif bir müzik, yanında çıplak olsa bile kendisini rahat hissettiği kişilerin varlığı çok faydalıdır. Anne korktuğunda ya da düşündüğünde doğum mekanizması anında durur. Günümüz doğumhaneleri ise bu tarif ettiğim ortamın tam zıttıdır. Bu nedenle ben doğurma- mahane demeyi daha uygun buluyorum. Birden fazla gebenin bir arada olduğu, parlak ışıkların, yabancıların, gürültünün olduğu, sevdiği kişilerin yanına alınmadığı yerler buralar maalesef. Ayrıca hepimiz çocukluktan beri doğumla ilgi kötü hikayeler dinliyoruz, medyada doğum sadece komplikasyonları ile karşımıza geliyor. Dahası doğumun ne olduğu, doğumda kişiyi neler beklediğini bilmediği, bilgisizliğin korkuyu körüklediği ruh haliyle doğuma giriyoruz. Doğumun sağlıkla olabileceğine inanmıyoruz. “Sağdan gidelim dedik ama sol mu daha iyiydi ki acaba?” diye sürekli bir tereddüt. Sonra da doğumun tüm mekanizmaları alt üst oluyor, rahat bir doğum hayal oluyor. Eğer anne motive ve bilinçli, ortam uygun ise tek yapmak gereken anne ve bebeğin dansını bozmadan süreçte bir aksaklık var mı diye gözlemlemek oluyor. Bir patoloji tespit edilmediği sürece doğal olanı bozmamak gerek. Buna bu nedenle doğal doğum deniyor. Ben mümkün olduğunca doğal bir doğum süreci yaşanması için uğraşılması gerektiğinden yanayım. Ama “doğal doğumcu” değilim. Hedef doğumun doğal olması değil, anne ve bebeğin sağlıklı olması, mutlu olması. Eğer doğal doğum süreci ağrı ile sekteye uğradıysa, epidural anestezi yapılabilir. Eğer anne yeterince gevşeyemiyorsa su kullanılabilir. Duş, küvet ya da havuz şeklinde, olanaklar neye el veriyorsa. Suda doğum da mümkün. Hipnoz da gevşemede çok etkili olabiliyor. Aktif doğum ise annenin doğurtulmak üzere pasif olarak beklemediği, istediği gibi hareket ederek, bebeğinin doğum yolunda ilerlemesi için aktif olarak çalıştığı, bebeğin de son 50-100 yılda doktorun rahatı için kullanılan masa yerine, o an için en rahat ettiği pozisyonda geldiği doğum şekli. Biz Akçakoca’da bunların hepsini uygulayabiliyoruz. Tabii bunda doğum sayımızın oldukça az olması en önemli faktör. Bizim aylık doğum sayımızın, günlük doğum sayısı olduğu hastanelerde burada sağladığımız olanakları sağlamak mümkün değil elbette. Bence bir ülkede kadına verilen değerin en önemli göstergesi doğuma gösterilen özen. Olanaklar doğrultusunda en iyi hizmeti vermek için uğraşıyor tüm sağlıkçılar. Oysa en iyi hizmeti vermek doğrultusunda olanaklar düzenlenirse anne bebek sağlığı daha üst düzeye taşınırken, sezaryen oranlarını düşürmek de ancak böyle mümkün olur. Semra Ozer and Ceren Tuncer are friends since 3rd grade elementary school at Arı Schools. Semra Ozer became a gynecology and obstetrics specialist after graduating Arı Schools. She is living in Akçakoca, Düzce. She is trying to make possible water birth, natural birth, an active birth for pregnant women in a public hospital. Ceren Tuncer is an industrial designers and photographer and she is living with Ali Hıdır who is a natural agricultural farmer in Iznik, Bursa. Their baby Mercan, was born 2 years ago. We talk to two graduates about birth formats, birth preparation and water birth issues over this birth. www.arimezunlari.org.tr 71 SEYAHAT RUHA İYİ GELİR Göynük: “Mavi gökyüzünün, nehir kıyısında birleştiği noktadaki: verimli ova.” Evrim TURAN 1993 Mezunu Evrim Turan 15.11.1978 tarihinde Çankırı’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Arı Okullarında tamamladı. Doğu Akdeniz Üniversitesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümünü 2000 yılında bitiren mezunumuz, seyahat etme hobisini profesyonel yaşamı ile birleştirerek seyahat koordinatörlüğü yaptı. Okul yıllarında edindiği disiplin ve düzeni olmazsa olmazları olarak tanımlayan mezunumuza bizimle olduğu için teşekkür ediyoruz. İnsan ruhunun genel zaaflarından biri, değişiklik ihtiyacı duymasıdır. Hep aynı yerde yaşamak, aynı şeyleri görmek, yorucu bir ortamda kendi iç dünyasına kapanıp kalmak insan ruhunda zaman zaman bunalımlara sebebiyet veren bir monotonluk yaratır. Kültürlü bir insan olmak için bilgiyle görgüyü birleştirmenin gerekliliğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Hem şurası bir gerçektir ki; bezgin, bitkin ve karamsar olarak yuvasından ayrılan bir kimse uzakların verdiği bir özlem, gariplik ve yaşama tutkusuyla eskisinden daha dinç, daha dengeli olarak geri döner. Seyahat bu monotonluğu gidermek, ruhu zindeliğe kavuşturmak bakımından son derece faydalı bir şeydir. Doktorların depresyon geçiren hastalarına ilâçtan çok seyahat tavsiye etmelerinin sebebi budur. Ara sıra alışkın olduğumuz çevreden dışarı çıkmak, yorgun gözlerimizi başka âlemlerin manzaralarında dinlendirmek, yeni insanlar tanımak, dostluk ilişkileri kurmak insanlardaki yaşama ve mücadele isteğini kuvvetlendirir. Seyahatin faydası yalnız ruh sağlığı üzerinde değildir. Hiç şüphesiz yabancı diyarların havasına girmek bize bir takım gözlemler yapma fırsatını verir; böylelikle nazari bilgilerimizi uygulama fırsatını bulmuş oluruz. Gözlemlerimiz sırasında dikkatimiz yoğunluk kazanır, hayal gücü, muhakeme ve dimağımız ahenkli bir tempo ile çalışmaya başlar. Bir takım incelemeler, mukayeseler ve görgüyle beslenen düşünceler sayesinde türlü gerçeklere ulaşırız. Başka diyarlar halkının sosyal ve ekonomik yaşayışlarını, kültür ve inanışlarını yakından inceleme fırsatını buluruz. İnsanları her türlü atmosfer içinde tanıyıp değerlendirmek bizi bir takım peşin ve olumsuz yargılardan kurtardığı gibi gittikçe genişleyen bir insan sevgisi yaratır içimizde; kaba yabancılık duygusundan sıyrılırız. Bu faydalı ve zevkli seyahatler sırasında içimiz kendi çevremize ve yakınlarımıza karşı özel duygularla dolup taşar; bir zamanlar bize sıkıntı veren, boğucu gelen dünyamıza karşı şiddetli bir kavuşma isteği duyarız. Geride bıraktıklarımız üzerinde bol bol düşünmek fırsatını buluruz. Bu andan itibaren ruh eski bunalımlardan tamamıyla sıyrılmış olur. Çünkü mantık kurallarına uygun bir şekilde düşünmek insanı karamsarlıktan kurtarır. Ben sizlere bu yazımda Antalya’nın incisi Göynük’den bahsetmek istiyorum. Beldibi’nden Kemer’e kadar uzanan, yarım daire şeklinde bir ova. Kemer’in başlangıcındaki: ince kumlu koyu ile ” Kındıl Çeşme ” günübirlik dinlenme yeri. Seyahatin her türlü faydalarını göz önünde tutarak çok bunaldığımız ya da fırsat bulduğumuz anlarda kendi çevremizden uzaklaşmalıyız. Çok okuyan değil, çok gezen bilir demişler. Göynük adının anlamı: “Mavi gökyüzünün, nehir kıyısında birleştiği noktadaki: verimli ova.” Nitekim Göynük ovası incelendiğinde, sanki gökyüzüyle birleşmiş gibi görünmekte. Antik dönemde, Göynük çayı vadisi; her zaman için, önemli bir konuma sahip olmuştur. Platodan, kıyıya inen tüccarların, kıyıyı takip ederek, batıda Phaselis’e ve doğuda ise Attelia ovasına geçtikleri anlaşılır. 11. yüzyıl sonlarında; Cuma ovası ve Altınyaka yaylalarına yerleşen Türkmen yörükleri, bu yolu, sahile inişte kullanarak canlandırmışlar, daha sonraları ise Kemer’e bağlı bir mahalle olarak, küçük bir yerleşim (bugünkü Göynük) kurmuşlardır. Yöre tarihi, binlerce yıl öncelerine kadar iniyor. Mitolojik anlatımlara göre: “Bengisu” yani “ölümsüzlük suyu” kaynağı: Kemer körfezinin, güney batı ucundaki, Ağva deresinin aktığı burnun, denizde kalan kısmında, bir yerde imiş. Luwiler’in, “Abaawa” yani “kutsal su kaynağı” olarak isimlendirdikleri bu yöre, daha sonraları buraya gelen Türkmen yörüklerince de, aynı söyleyişle, “Ağva” olarak isimlendirilmiş. Ağva çayının denizle buluştuğu yerde, ölümsüzlük suyunun yani Bengisunun kaynağını aramak ister misiniz bilmiyorum ama amacınız bunu aramak olmasa da, bölgenin güzelliği muhteşem. Ölümsüzlük suyu kaynağı ile ilgili efsaneden kısacık bahsetmek istiyorum. Baş tanrı Adra (Boğa başlı ve erkeklik timsali), bir gün denizde, yunusların yüzmesini takip ederken, bundan çok hoşlanır ve kendisi de, Tahtalı Dağından denize dalar. Görwww.arimezunlari.org.tr 73 YAŞAM 74 düğü en güzel renkli balığın peşine düşerek yüzer. Çalış dağının, denize dik geldiği kıyıya kadar gelir. Adra burada, “Bengisu” yani ” kutsal ölümsüzlük suyunun kaynağını ” bulur. Sudan içer ve ebedi ölümsüzlüğe kavuşur. Bunun üzerine Luwiler, ölümsüzlük suyu kaynağının bulunduğuna inanılan bu yere bir tapınak dikerler. Tapınağın ismi ise Adra’nın ülkesi anlamında, ”Adrawana” olur. Tapınak kalıntıları günümüzde yok. Çünkü: Toroslar’dan inen sel sularının katıldığı Ağva çayı, çok sık taşar ve sonunda tapınak yıkılır, kalıntılar ise, alüvyon toprakları altında kalır. Bu bölge ile ilgili, Büyük İskender’e atfedilen bir efsane daha var. İskender’in aşçısı Andrea balık pişirmek ister. Ancak, yakalanan balıklar, bir süre sonra, birden canlanırlar ve yüzerek kaçarlar. Aşçı And- rea’da, balıkların ardından yüzerek suya dalar ve “Bengisu (kutsal ölümsüzlük su kaynağı)” ya ulaşarak, ölümsüzleşir. Hakkındaki bu mitolojik efsanelerden bugüne gelindiğinde Göynük sahillerinde, dünya standartlarında birçok turistik tesis görülmektedir. Ülkemiz turizminin lokomotifi olan bu tesisler, gerçekten gerek modernlikleri ve gerekse yapıları itibarı ile yurt içinden ve yurt dışından çok miktarda turistin, bu bölgeye gelip konaklamasını sağlamaktadırlar. Kimeros Ma Biche & Kimeros Park, Phaselis Tatil Köyü, Majesty Mirage Park, Mirada Del Mar, Queen’s Park Göynük ve Le Chateau de Prestige Spa mavi bayraklı plaja sahip olup, önerebileceğim tesisler arasında yer almaktadır. One of the general weaknesses of the human spirit is the need for change. Always living at the same place, seeing same things, staying close to the own inner world creates a monotony that caused the crisis from time to time in the human soul. BinYaprak kız kardeşlik platformu kadınlara ilham ve güç verecek “O Yaparsa Ben de Yaparım!” Ülkenin en önemli rezervinin işlenmemiş kadın gücü olduğu görüşünden yola çıkan BinYaprak kız kardeşlik platformu, Webrazzi Summit 2015 etkinliğinde BinYaprak kurucu ortağı Melek Pulatkonak tarafından tanıtıldı. “Kadının iş dünyasına kazandırılmasıyla Türkiye kazanacak” diyen kız kardeşlik platformun kurucusu Melek Pulatkonak, ilk etapta farklı işlerde çalışan ve deneyimlerini paylaşan 1.000 kadının hikayelerini diğer genç kadınlarla buluşturmayı hedefliyor. Türkiye’nin 81 ilindeki kadınların hikayeleriyle birbirlerine ilham ve güç verecekleri bir kız kardeşlik platformu olarak kurulan BinYaprak, çalışan kadınla üniversiteli kadını biraraya getirme hedefiyle kurulan “BinYaprak” platformu, Webrazzi Summit 2015’de, “O Yaparsa Ben de Yaparım!” hareketini başlatmak üzere yola çıktığını kamuoyuna duyurdu. Global platform TurkishWIN ile aynı değerlere sahip yerel ve Türkçe bir platform olarak kullanıcıyla buluşan BinYaprak, hem bireylerin hem de kadınlara destek olmak ve kadın çalışanlarına yatırım yapmak isteyen şirketlerin, ilham verici başarı hikayelerini video olarak paylaşmalarına ve başkalarına ilham vermelerine olanak tanıyacak. Kadın ve erkek eşitliğinde değil 80 yıl, 1 gün beklemek istemeyenlere çağrı Platformun kurucu ortağı Melek Pulatkonak, “Kadın ve erkeğin eşit iş ve eğitim fırsatlarına sahip olmaları için değil 80 yıl, 1 gün bile beklemek istemiyorum diyen kadınlara, erkeklere ve kurumlara sesleniyoruz. BinYaprak platformu; öğrenciden emekliye, iş hayatında potansiyelini keşfetmek ve birikimini paylaşmak isteyen tüm kadınları, onların hedeflerine ortak olan erkekleri ve kurumları kapsayarak, kadınlara bu yolculukta yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlıyor” dedi. Amaç kadın üretkenliğini işgücüne dönüştürmek Kadının üretkenliğini dönüştüren bir inovasyon merkezi olma hedefiyle yola çıkan BinYaprak kız kardeşlik platformu, öncelikle 1.000 video hikayesi toplayacak. İlham verici gerçek hayat hikayeleri ile kadınlara güç verecek platform, 2016 yılında yayına alınacak “Keşfet” bölümü ile çalışma hayatında birşeyleri değiştirmek için harekete geçmek isteyen kadınları online eğitimlerle destekleyecek. Yine 2016 yılında yayına girecek network bölümünde ise BinYaprak üyeleri, istediği an ve kolaylıkta, ihtiyaç duyduğu her konuda katılımcılardan oluşan ağın gücünü kullanabilecek. BinYaprak, önümüzdeki dönemde www.binyaprak.com adresindeki servisi ve sosyal medya hesaplarıyla üye ve takipçilerine ilham verirken, önümüzdeki dönemde yine dijital platformlarda eğitim ve etkinlikler yapacak. Ayrıca, üyelerin biraraya gelebileceği ve merak edilen konularla ilgili eğitim ve tecrübelerden yararlanabileceği etkinlikler de düzenleyecek. NOT: Sık rastlanan güzel bir kır bitkisi olan Binyaprak; koruma yaprakçıklarıyla çevrili bir çiçekliğin üstüne sıkışık biçimde sıralanmış, çok sayıda küçük çiçeklerden oluşan bir bileşikgiller çiçeğidir. Canlı, dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Şifalı bir bitki olarak, güneşli havalarda etrafına keskin ve aromalı bir koku yayar. PSIKOLOJI 76 STRES DEPRESYONA YOL AÇAR MI? Burcu AKSONGUR 1993 Mezunu [email protected] 25 Ocak 1976 yılında Ankara’da doğan Burcu Aksongur ilk, orta ve lise eğitimini Özel Arı Okullarında tamamladıktan sonra ODTÜ Psikoloji bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ufuk Üniversitesinde tamamlayan Burcu Aksongur mesleki kariyerini, Ankara Eğitim ve Aile Danışmanlığı Merkezi’nde ‘Kurucu Psikolog’ olarak sürdürmektedir. Yeni yıl dönemine girdiğimiz bugünlerde pek çoğumuz yeni bir başlangıç yapmak ister, yeni kararlar alırız. Yeni alışkanlıklar edinmek ister, hoşnut olmadığımız diğerlerini bırakmak isteriz. Bunları bırakmaya çalışırken, stres faktörünü göz ardı etmemeliyiz. Özellikle metropollerde günlük yaşamın koşturmacası bile stres kaynağıdır. Stresi ve yol açtığı sorunları iyi tanımak, alışkanlıklarımızı değiştirirken stres faktörlerini ortadan kaldıramasak bile azaltmak, sağlığımız ve yaşam kalitemiz adına atılabilecek güzel bir adım olacaktır. Stres Nedir? Stresi, vücudun fiziksel ya da duygusal taleplere verdiği tepkiler olarak da tanımlayabiliriz. Yaşadığımız duygusal stres depresyona neden olabildiği gibi, depresyonun belirtisi de olabilir. Stresli bir olay yaşamak depresif atakları tetikleyebilir ve depresif modda olmak ise stres ile başa çıkmayı daha zor hale getirebilir. İş kaybı ya da bir ilişkinin bitmesi gibi stres seviyeleri yüksek olan yaşam olayları depresyona yol açabilir. Ancak, bu durumlarla karşılaşan herkes depresyona girmez. Kişilerdeki bazı biyolojik faktörler bu kişileri depresyona yatkın kılabilmektedir. Bu nedenle, benzer stres faktörleriyle karşılaşan farklı kişiler farklı psikolojik durumda olabilirler. Stresin Nedenleri Nedir? Yakın kaybı, boşanma ve taşınma gibi büyük yaşamsal değişiklikler stres nedenleri arasındadır. Aşırı aktif stres sistemi ve yüksek kortizol düzeyi, depresyonun yanı sıra fiziksel sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Tehlikeli durumlarla ya da belirsizlikle karşılaşıldığında zihin bunu bir tehdit olarak algılar ve vücut stres hormonu kortizolu üretir. Bu gerçek bir tehlike ile karşılaşan insanlar için yaşamsal bir öğedir. Yaşamda kalabilmek için şarttır. Fakat günlük yaşam içinde karşılaşılan her türlü stres tehdit olarak algı- landığında kortizol üretiminin fazlalığı yararlı değil zararlıdır. Günlük yaşamda bitmek bilmeyen stresli durumlarla karşılaşırız. Trafik, yetişme telaşı, tamamlanmamış işler, zihindeki –meli, -malı listeleri gibi. Tüm bunlara uzun süreli maruz kalmak depresyon da dahil olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabilir. Ancak her zaman depresyon stres ile ilişkili değildir. Ne yazık ki, depresyon sorunu yaşayan kişiler için yaşam sorunları baş edilemez olarak algılanır. Büyük ya da küçük stresler yaşasalar da bu stresli durumlarla başa çıkma becerileri diğerlerine göre daha az gelişmiştir. Bu durum hem depresyonu hem de stresli yaşam olayını daha da kötüleştirir. Stresi Nasıl Yönetebiliriz? Stres yönetimi teknikleri öğrenerek bunları uygulamak hem depresyon hem stresle mücadelede yararlıdırlar. Ve stresi azaltmakla birlikte gelişmekte olan depresyonu önlemeye de yardımcı olabilirler. Düzenli egzersiz, düzenli ve yeterli uyku, sağlıklı beslenme stresi yönetmenize yardımcı olabilir. Yoga, meditasyon ya da ibadet stresi azaltan aktivitelerdir. Önemli olan sizin için neyin işe yaradığını bulmanız, deneyerek keşfetmenizdir. Tüm bunlardan daha da önemlisi sosyal destektir. Sizi destekleyen aileniz ve arkadaşlarınızdan baş edemediğiniz durumlarda yardım almak stresli durumları azaltmanıza yarayacak ve sorunlarınızı hafifletecektir. Uzman desteği almak da stres ve depresyon ile başa çıkmak için yararlı bir yol olabilir. Tek başına terapi ya da ilaç desteği ile ikisinin birlikte uygulanması hem depresyon hem de kronik stres için kanıtlanmış çözümlerdir. We enter the New Year period, these days most of us would love to make new beginnings. We want to obtain new habits and also to give up the old and bad ones. While doing these, we must not overlook the stress factor. Daily life is a source of stress especially in metropolitan areas. It would be a nice step can be taken on behalf of our health and our quality of life to know better the Problems caused by stress. When changing our habits, we need to reduce the stressors if we do not eliminate. www.arimezunlari.org.tr 77 YAŞAM 78 YAPTIRIMIN GÜCÜ “*Baran Uslu’nun 3.sayıda yer alan yazısının devamıdır…” Baran USLU 1994 Mezunu 18 Şubat 1976 Ankara doğumlu olan Baran Uslu, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra 1998 yılında Ankara Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2003 yılında Başkent Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamasının ardından yine Ankara Üniversitesi’nde Elektrik – Elektronik Mühendisliği doktorasını yaptı. Baran Uslu iş yaşamını Atılım Üniversitesi’nde yardımcı doçent doktor ünvanıyla akademisyen olarak sürdürmektedir. Sizlerle ilk kez, Dergimiz Bee Life’ın 2015 Nisan sayısında yayınlanan “Trafik Hayattır” başlıklı ilkyazımla buluşmuştuk. Şimdi okuyacağınız bu ikinci yazı, ilk yazıda anlatılmaya çalışılan “yaptırımın gücü” teorisinin kuvvetlendirilmesi için yazılmıştır. 1,5 tonluk bir araç kütlesinin karşısında ortalama 75 kiloluk bir insan, 20’de 1’lik bir kütle oranı vermektedir. Yani araçlar karşısında biz, yok hükmünde gibiyiz. Ama araçları kullananlar da bizleriz. Yani? Yanisi şu, oyunu (trafikte araç kullanmayı) kuralına göre oynayanlara sonsuz saygı ve teşekkürler, ama oyunu kural dışı oynayanlara ve böylece başkalarını da riske atanlara geliyor şimdi sözümüz. Gelin birlikte değerlendirelim. Yaya geçitleri: Yollarımızda önce kırmızı sonra mavi renkli yaya geçidi tabelalarımız vardır. Ehliyet sahibi olan herkes bilir. Bu tabelalardan birincisi ilerideki yaya geçidini, ikincisi ise yaya geçidinin tam yerini işaret eder. Evet, kabul, belki yollarımızda bu tabelalardan gerektiğinden fazla var, ama birçoğu da gerekli ve önemli. Bu işaretin sınav kitapçığındaki karşılığını bilen sığ zihniyet, gerçek hayatta aracını neden yayaların üzerine sürer? Ayağı gazdan çekmek daha isabetli bir karar olmaz mı? Yakınlarda trafik ışığı yoksa eğer, o yayalar oradan geçecekler, başka nereden geçsinler? Yurtdışında ne de güzel uygulanıyor bu kural, yayalar huzurlu ve mutlu. Peki, ama bizde durum nasıl? Benim son iki denememde, arkamdaki araç sürücüsü yalnızca korna çalmakla kalmadı, bir de utanmadan yanımdan geçerek yayanın üzerine sürdü. Peki, bu “yaşam hakkına kastın” yaptırımı ne oldu, tahmin edin. Koskoca bir “hiç”. Sen, ilkel insan, kendini o yayanın yerine bir koysana. Bir gün senin de karşıdan karşıya geçmen gerekmez mi? Bakın şu tip uygulamalara ne kadar çok ihtiyacımız var; eminim bana hak vereceksiniz. - Yaya geçidinde durmayan araç sürücüsüne gereken ceza polislerce kesildi. Artık sürücüler yaya geçitlerine daha bir temkinli yaklaşıyorlar. (Ana haber bülteninden) www.arimezunlari.org.tr 79 YAŞAM 80 Ön yargılı değilimdir, yeniliğe kapalı da. Anlamsız, boşu boşuna bir kuralı göstermelik uygulamaktan haz almam. Mantıklı şeyleri severim. Sanırım büyük çoğunluğumuz böyle düşünüyordur. Trafikte rastladığım çok güzel hareketler de var. - Kendisine kırmızı yanmasına rağmen sıkışık kavşağa giren ve kavşağın kilitlenmesine sebep olan sürücü hem para hem de puan cezası aldı. - Hava şartları kötü olmadığı halde, sis lambalarını süs lambası gibi kullanan kişiye gerekli ceza kesildi. Cezanın sebebi şu: Ne de olsa sisli havada görüşü arttırma amaçlı olarak tasarlanan bu ışıklar normal havalarda öndeki araç sürücüsünün gözünü almaktadır. Şimdi bu tür uygulamalar, yani yaptırım, gelişmiş ülkelerde var mı? Evet, var. Bizde var mı? Hayır, yok. Bence sorun bu! Yıllar önce, Eskişehir yönünde Bilkent Üniversitesi’ne dönen köprü genişletilirken, trafik sıkışır, o yöne gidecek sürücülerin büyük bölümü çok önceden sıraya girmeye başlarken, başkalarının önüne geçme nezaketsizliğini kendisine lâyık görenler üçüncü bir sol şerit yaparak trafiği aksatırlardı. Aslında yapılan bu hareket bizim bize yaptığımız bir saygısızlıktan başka bir şey değildi. Unutmayalım, eğer biz kendimize saygı göstermezsek, başka milletler zaten göstermeyeceklerdir. Bu aksaklık nasıl giderildi, hatırlayan var mı? Motorsikletli, güneş gözlüklü, karizmatik ve kararlı bir polis memuru, her gün sabah saatlerinde orada nöbet tuttu. Tüm “uyanık geçinen saygısızları” taa Hacettepe Üniversitesi köprüsüne kadar yönlendirdi ve sanırım cezalarını da eksik etmedi. Çünkü elinde defter-kalem de vardı. Şimdi buraya dikkat, sonraki günlerde o polis orada olmasa da sürücüler nizamı ve sıraya geçmeyi öğrenmişlerdi. Teori bana şunu söylüyor: İyi örnekler iyi örnekleri çoğaltıyor. Aksi de geçerli; kötü örnekler de maalesef kötü örnekleri çoğaltıyor. Eğer kolluk kuvvetleri, kötü örneklere gerekli yaptırımı uygulamazlarsa, durum ülkemizdeki gibi olur. Yani bir tarafta kuralları uygulayan medeni ve şahsiyet sahibi sürücüler, diğer tarafta “Ben enayi miyim, kuralı neden sadece ben uyguluyorum?” diye düşünen ve ikilimde kalanlar… Ama durum böyle olunca da trafikte huzurlu, güvenli ve de mutlu değiliz. Öyle değil mi? Ön yargılı değilimdir, yeniliğe kapalı da. Anlamsız, boşu boşuna bir kuralı göstermelik uygulamaktan haz almam. Mantıklı şeyleri severim. Sanırım büyük çoğunluğumuz böyle düşünüyordur. Trafikte rastladığım çok güzel hareketler de var. Mesela yoğun kar yağışından ötürü dolmuş-otobüs gidemezken, duraktaki yolcuları “üşümesinler, mağdur olmasınlar” diye alan servis şoförlerimiz de var bu şehirde. Gelin yazımızı belediyelerimizi ilgilendiren trafikle ilgili bir diğer çağrıyla bitirelim: Sabah ve akşam saatlerinde sırt sırta gitmek zorunda kalan bu büyük şehrin fedakâr insanları için ek seferler koyulmasından yanayız. Bu yoğun saatlerde on dört kişilik oturma kapasitesi olan dolmuşları daha büyükleriyle değiştirmek nasıl olurdu? Bir yerden bir yere, hele ki verimli olmanız gereken işimize oturarak gitmek hepimizin hakkı değil midir? We met for the first time with my first post which is “Traffic is Life” titled and published in our magazine BeeLife in April 2015. Now you’ll read the second article. It is written for the strengthening of theory of “the power of sanction” which is tried to explain at the first article. SPOR 82 SIZIN DE DAYANILMAZ SIRT AĞRILARINIZ MI VAR? Deniz KUTLU 1993 Mezunu Deniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini Arı Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitirdi. Yine ODTÜ’de spor yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere dans ve müzik organizasyonları düzenliyor. Deniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini Arı Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitirdi. Yine ODTÜ’de spor yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere dans ve müzik organizasyonları düzenliyor. Boyun, sırt ve bel omurlarından oluşan omurgamız vücudumuzun en büyük destek sistemini oluşturur, omuriliğe kılıf vazifesi görür, hayati iç organlarımızı korur, ayakta durmamızı ve hareket etmemizi sağlar. Mükemmel tasarlanmış bu sistemdeki herhangi bir zayıflama ya da incinme en basit hareketlerimizi bile kısıtlayarak günlük yaşamımızı zorlaştırır. Bu ay sizler için neredeyse her birimizi bir kere yoklamış ya da kronikleşerek yerleşmiş boyun, sırt ve bel ağrıları ve bunlara karşı egzersizin koruyucu ve iyileştirici gücü konusunu ele almak istedim. Yaşam kalitesini olumsuz şekilde etkileyen boyun, bel ve sırt ağrılarını tek tek ya da birkaçını bir arada hissetmemiz mümkün. Hatta bu bölgelerden kaynaklı ağrıların önlem alınmazsa daha da ilerleyerek omuz, kol, bacak ve ayaklara kadar yayılmaları da olası. Bu ağrıların birçok sebebi olabilir. Skolyoz ve diğer omurga eğriliklerinin yanı sıra genellikle kaza, düşme gibi travmalardan kaynaklı ağrılar, fıtık, kireçlenme ya da romatizmal hastalık kaynaklı ağrılar, tümör ya da hormonal hastalıklar sebebiyle görülen ağrılar, stres kaynaklı ağrılar ve kötü duruş, kas spazmları v.s. sonucunda meydana gelen mekanik ağrılar ve aşırı kilo sebebiyle çekilen ağrılar... Yukarıda sıraladığımız sebeplerle görülen ağrıların birçoğunun uzman doktorlar ve sağlık ekipleri tarafından ya da gözetiminde tedavi edilmesi gerekmektedir, bense bir spor uzmanı olarak mesleğim sınırları dahilinde boyun, sırt ve bel ağrılarının yaygın sebeplerinden mekanik ağrılar (yanlış duruş, kas spazmları, belli bir pozisyonda sürekli ve sabit duruşlar...)ve strese dayalı ağrılar için sizlere, şikayetleri olmayanlar için koruyucu, olanlar içinse bu bölgeleri kuvvetlendirici egzersizler önermek ve tavsiyelerde bulunmak istedim. Aslında birçoğunu bildiğimiz ama uygulamadığımız konuları da hatırlatma gereği duydum. Bıkıp usanmadan tekrar söylemek isterim ki “Her şeyin başında “iyi hal”imizi korumamız adına herhangi bir şikayetimiz yoksa da, “egzersiz” yaşamımızın vazgeçilmezleri arasında baş köşeye yerleşmelidir. Bıkıp usanmadan tekrar söylemek isterim ki “Her şeyin başında “iyi hal”imizi korumamız adına herhangi bir şikayetimiz yoksa da, “egzersiz” yaşamımızın vazgeçilmezleri arasında baş köşeye yerleşmelidir. • Boyun, sırt ve bel ağrılarından kurtulmak ya da engellemek için öncelikle doğru duruş ve oturuşu öğrenme ve alışkanlık haline getirmemiz gerekir. Bunun için ayaktayken omuzlarımız arkada ve göğsümüz dışarıda, otururken belimizi destekleyerek ya da kuyruk sokumumuzu oturduğumuz yere yaslayarak, kalça ve diz açısı 90 derece, diz ve ayakların açısı ise 90–110 derece olacak şekilde, baş öne ya da geriye bükülmemiş www.arimezunlari.org.tr 83 SPOR 84 olmalıdır. Boynu öne eğip sırtı kamburlaştırarak teknolojik cihazlarla saatlerce vakit geçiren büyük ve küçüklerin çağın rahatsızlığı boyun düzleşmesi, fıtık ve ağrıları ile karşılaşmaması işten bile değildir. Doğru yatak ve yastık kullanımı da omurga ağrılarını engeller. • Kilo kontrolü: Fazla kilolar da vücudumuza gereğinden fazla yük bindirerek, omurların sıkışmasına ve sinirlere baskı yapmasına sebep olur. • Sağlıklı kemikler: Boyun, sırt ve bel ağrılarının yaygın sebeplerinden biri de osteoporozdur. (kemik erimesi) Osteoporozun önlenmesine çocuk yaşlardan itibaren yeterli kalsiyum 1 Boynunuzu dik tutarak sağ elinizi yüzünüzün sağ şakak ve yanaklarınıza yerleştirin başınızı sağ tarafa itmeye çalışırken elinizle engel olamaya çalışın. Aynı hareketi bu kez sol elinizle sola doğru tekrarlayın. 4-a Elastik bandı sertliğine göre 1 ya da 2 ayağınızla sabitleyin kollar iki yanda lastiği eşit şekilde tutun, alımı, gerekli vitamin ve mineraller içeren sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapılmalıdır. • Egzersiz... Egzersiz... Egzersiz...: Düzenli ve uygun bir egzersiz programı duruşumuzu düzeltirken kaslarımızı güçlendirir, dayanıklılık ve esnekliğimizi arttırır. Mekanik ağrıları tedavi etme özelliği sayesinde hareket fonksiyonlarımızı tekrar kazandırarak yaşam kalitemizi arttırır. Haftada üç gün 30–60 dakikalık aerobik egzersiz (yürüyüş, bisiklet, grup dersleri, yüzme v.b.) ve aşağıda sizler için hazırladığımız kuvvet ve esneklik kazanacağınız boyun, sırt ve bel hareketlerinden faydalanabilirsiniz. 2 Ellerinizi anlınıza koyun, başınızı öne itmeye çalışırken ellerinizle engel olun. 4-b Bandı çenenizin altına kadar, dirsekleriniz kulak hizasını geçene kadar yukarı çekin ve tekrar başlangıç pozisyonuna dönün. 6-a Sırt dik karın kaslarını sıkarak elastik bandı başın üzerinde, kollar köşelere doğru açık şekilde tutun, 3 Ellerinizi başınızın arkasına koyun, başınızı arkaya itmeye çalışırken ellerinizle engel olun. 5-a İki elinizde ağırlıklar (dolu su şişesi de kullanabilirsiniz) kollar vücudun yanlarında pozisyon alın, 6-b Lastiği çekerek ensenize kadar indirin ve tekrar başlangıç pozisyonuna kaldırın. 5-b Omuzlarınızı dirseklerinizi bükmeden kulaklarınıza doğru yukarı kaldırıp indirin. 7 Yüz üstü yere uzanın, kollarınızı yanlara dirsekler 90 derece bükülü şekilde koyun. Dirseklerinizin yerden teması kesilmeyecek kadar üst vücudunuzu kaldırın ve tekrar indirin. Boynunuzu öne ya da geriye atmayın. 8-a Yüz üstü yere uzanın, önce sağ kol ve sol bacağı gergin bir şekilde kaldırıp 10 a kadar sayarak sabit bekleyin, 8-b Aynı hareketi sol kol ve sağ bacağı kaldırarak tekrarlayın. 9-a Yüz üstü yere uzanın. Dirsekler 90 derece bükülü şekilde kolları, üst gövdenizi ve bacakları yerden kaldırın, 9-b Kollarınızı öne uzatın ve tekrar dirsekleri 90 dereceye bükün. 10 Elleri, dizlerin üzerinde omuzların tam altına gelecek şekilde yerleştirelim. Sol kol ve sağ bacağı dümdüz uzatarak 10 a kadar sayalım, aynı hareketi sağ kol ve sol bacak için tekrarlayalım. Her iki taraf için 3–4 kez yapalım. 11 Yüz üstü yere uzanalım. Elastik bant yardımıyla ya da parmaklarımızı birbirine geçirerek, göğsümüzü yerden kaldıralım ve bandımızı ya da ellerimizi kalçamızdan uzaklaştırmaya çalışalım. 12-a Yüz üstü yerde yatarken ellerinizi ve ayaklarınızı bükmeden yerden kaldırıp 10 a kadar sayın, 12-b Aynı hareketi ellerinizde bandı gergin şekilde tutarak da yapabilirsiniz. 13 Elastik bandı sağ ayak tabanınıza geçirip sol elinizle sola doğru çekerken başınızı sağ tarafa çevirin, aynı hareketi sol ayağınızı sağ elinizle sağa çekerek yapın. 14 Setler arasında kaslarınızı rahatlatmak için kollarınızı dümdüz uzatın, topuklar kalçalara gelecek şekilde yatın ve vücudunuzu esneterek rahatlatın. Sağlıklı, spor dolu bir yıl geçirmeniz dileğimle. Mutlu yıllar... www.arimezunlari.org.tr 85 EĞİTİM 86 BİR YABANCI DİLDE AKICI KONUŞTUĞUNUZA NASIL EMİN OLURSUNUZ? Duygu AKIN 1994 Mezunu [email protected] 1979 Trabzon doğumlu olan Duygu Akın, Özel Arı Okulları’ndan mezun olduktan sonra 1997 yılında Ankara Üniversitesine girdi ve 2001 yılında mezun oldu. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra eşiyle birlikte Ankara’da bulunan Akın Dil Eğitim Merkezi’ni açtı. Şu anda Akın Dil Eğitim Merkezi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışan Akın, evli ve iki çocuk annesi. Bir süre yurtdışında yaşadıktan sonra kendinizi yeni ve farklı bir kültürün, tarihin ve dilin içinde bulmanız size mükemmel hissettirecek. Çevreniz o ana dili konuşan dostlarla dolu ve alışverişte, işte ve yemek siparişi verirken o dili konuşmaya çalışıyorsunuz! Artık işler o ülkeye uçaktan ilk indiğiniz günkü gibi değil. Aslında, gerçekten muhteşem hissediyorsunuz; ta ki biri “Peki, akıcı konuşabiliyor musun?” diye sorana kadar… Peki, akıcı konuşabiliyor musunuz? Birazdan 7 ipucu ile buna yanıt bulacağız:) Akıcı konuşma fikrini kavrayıp akılda oturtmak pek kolay bir iş olmasa gerek. Birçok insan, özellikle de yeni bir dil öğrenmeyi hiç denememiş olanlar, bu işi bir sözlük yutup günün her dakikası insanlarla mükemmel iletişim kurarken en ufak bir hata bile yapmayıp, kelimeleri hiç karıştırmadan konuşmak olduğunu sanıyor. Ancak tüm bunları gerçekten yapabiliyor olsanız da kendinizi kendi ana dilinizde bile ‘akıcı’ olarak tanımlayacak öz güvene sahip misiniz? Belki de HAYIR! Gelin ‘akıcı konuşmak’ kavramının doğru tanımlamasını birlikte yapalım: Kolaylıkla, hızlı ve takılmaksızın kendinizi karşınızdaki insan ya da insanlara anlatabilmek için çok çeşitli yollar kullanarak anlaşılır bir iletişim kurma ve diyalog oluşturma becerisi. Bir süre yurtdışında yaşadıktan sonra kendinizi yeni ve farklı bir kültürün, tarihin ve dilin içinde bulmanız size mükemmel hissettirecek. Peki, şimdi akıcı konuştuğunuzu söyleyebilir misiniz? “Buna ben karar veremem ki!” dediğinizi duyar gibiyiz. Buna siz karar verebilirsiniz. İşte bir dili akıcı konuştuğunuza emin olabilmeniz için derlediğimiz 7 adet ipucu. www.arimezunlari.org.tr 87 EĞİTİM 88 1. İnsanlar Artık Sizin Onları Anlayabilmeniz İçin Özel Bir Çaba Sarf Etmiyorlar. Bu dili ilk öğrenmeye başladığınızda her şey çok esrarengiz görünüyordu ve çok basit bir diyalog bile kulağa entelektüel bir yolculuk gibi geliyordu. Korkmuş ve şaşkın bakışlarınızın yanı sıra gecikmeli ve takılmalı cevaplarınız sizi ele veriyor, karşınızdakiler bir acemi olduğunuzu kolaylıkla anlıyor ve sizin onları rahatlıkla anlayabilmeniz için konuşmalarını yavaşlatıyorlardı. Eğer artık bu kibar ve nazik hareketlerin ortadan kalktığını fark etmeye başladıysanız, akıcı konuşmaya giden yolda çok büyük bir adım atmışsınız demektir. 2. Muhabbetlere Kulak Misafiri Olmaya Başladınız Değil Mi? Artık akıcı konuşmaya başladığınıza göre, bir kafede otururken çevreden duyulan muhabbetlere kulak kabartabilirsiniz; üstelik duyduklarınız size kuru bir gürültü kirliliği gibi gelmeden! Hatta ve hatta kasıtlı olarak insanların hayatıyla ilgili detayları dinleyebilirsiniz bile! Tabi yapmasanız daha iyi olur:) Bu gerçekten de büyük bir başarı çünkü artık çevrenizdekileri onlara bakmak zorunda kalmadan anlayabiliyorsunuz. Bundan sonra karşınızdakini anlayabilmek için onun dudağını okumak ya da mimiklerinden yola çıkarak mantık yürütmek zorunda değilsiniz! 3. Esprileri Anlayıp Herkesle Beraber Güldüğünüz Dünyaya Hoş Geldiniz! Bir stand-up şovu mu? Televizyondaki komedi programı mı? Kolay! İlk zamanlarda arkadaşlarınız size tüm esprileri uzun uzun açıklayıp anlatmak zorunda kalıyordu ancak şimdi ise kimsenin açıklamasına gerek duymadan en gizli, en mecazi esprilerde bile koca bir kahkaha patlatıveriyorsunuz. Bunun olduğunu hissettiğiniz anda kendinizle gurur duymalısınız çünkü bu yeni bir dil öğrenme yolculuğunuzda önemli bir dönüm noktası. Artık yepyeni bir kültürün en ince esprilerini, argo dilini ve küçük ayrıntılarını bile anlayabiliyorsunuz! Yabancı bir 4. Bir Şey Okurken Veya Dinlerken Hangi Dili Kullanıyor Olduğunuzun Farkına Varmıyorsunuz, Doğru Mu? kişiler de hatalar Bu dili öğrenmeye yeni başladığınızda bu kadarının olmasına olanak tanımamış olduğunuza iddiaya girebiliriz! Ama işte geldiniz ve buradasınız. Okuduğunuz makaledeki birkaç paragrafa, akşam haberlerinde bahsedilenlerden kulağınıza takılan birkaç olaya ve bir konuşma için söyleyeceklerinizi önceden hazırlarken kafanızda seçtiğiniz birkaç cümleye bir de bakmışsınız, ana dilinize ait değiller! Bu da önemi oldukça büyük adımlardan biri ve artık ana diliniz ile öğrenmekte olduğunuz dilin yavaş yavaş aynı seviyeye geldiğine işaret ediyor. yapabilirler. 5. Bankaya, Doktora, Postaneye Giderken Tedirginlik Yaşamıyorsunuz, Çünkü Akıcı Konuşabiliyorsunuz! hatanın farkına Akıcı konuşmaya başlamadan önce, yabancısı olduğunuz o ülkede doktora kısacık bir muayene olmaya gitmenin düşüncesi bile sizi korkudan titretmeye yetiyordu. Şikayetlerinizi doğrulukla dile getiremezseniz reçetenize ağrı kesici yerine antibiyotik yazılmayacağını kim garanti edebilir? Artık o günler geride kaldı. Banka veznedarlarıyla, postane görevlileriyle ya da bozulan duş ahizenizi tamire gelen ustanız ile tanışıp arkadaş bile olabilirsiniz. varabilecek dilde ‘akıcı’ olan Asıl önemli olan, yaptıkları düzeyde olmalarıdır. 6. Argo Kelimeleri Ve Küfürlü Sözleri Ne Zaman Ve Nasıl Kullanacağınızı Biliyorsunuz, Gene De Pek Kullanmasanız Daha İyi Gibi! Genellikle bir ülkenin yerlileri, aralarına yeni katılan yabancı bir arkadaş edindiklerinde akıllarına gelen ilk iş olarak ona o ülkeye ait ana dilin kötü söz ve cümlelerini öğretmekle başlarlar. Muhtemelen bu sözleri ilk duyduğunuzda size de biraz garip gelmişlerdir. Ancak bugünlerde o lafların hangi durumlarda kullanıldığını ve kullanılacağını algılayabilmekle kalmıyor, aynı zamanda onları nasıl vurgulayacağınızı da çok iyi biliyorsunuz! Elbette küfür etmeyen biri olduğunuzdan hiç şüphemiz yok; ancak yine de öğrenmekte olduğunuz dilde bu tür deyimlerin ne anlama geldiğini bilmenizde fayda var… 7. Yaptığınız Hataların Farkına Varıyorsunuz! Yabancı bir dilde ‘akıcı’ olan kişiler de hatalar yapabilirler. Asıl önemli olan, yaptıkları hatanın farkına varabilecek düzeyde olmalarıdır. Artık akıcı konuşan bir öğrenci olduğunuza göre konuşmanız sırasında yaptığınız hataları kendi kendinize daha sık düzeltiyorsunuz! Tekrar gururlanın; böyle bir beceri sayesinde ileri seviyede olduğunu düşünen ancak kişisel farkındalığını kazanamamış birçok öğrenciden kilometrelerce öndesiniz. Eğer kendinizde bu ipuçlarından en az 4–5 tanesini kesinlikle görüyorsanız, artık yabancı dil konuşanlardan farklı bir ligde, yabancı dili akıcı ve anadili gibi konuşabilenlerin ligindesiniz demektir. Sizleri TEBRİK EDERİZ!:) After living abroad for a while, you feel perfect about to be in a new and different culture, and history and language. You surrounded by friends who speaks their mother language and you are trying to speak that language at shopping, work and food ordering! Now, things are not as the day that you first step in that country. In fact, you feel really spectacular; when someone came and asks ““Well, you speak fluently?” We can hear you say, “That I cannot decide that!” You can decide! Here are 7 tips to help you be sure you are fluent in a language. www.arimezunlari.org.tr 89 KÜLTÜR SANAT 90 BATMAN V SUPERMAN: ADALETIN ŞAFAĞI FİLM Vizyon Tarihi: 25.03.2016 Yönetmen: Zack Snyder Oyuncular: Ben Affleck, Henry Cavill, Amy Adams Tür: Aksiyon, Macera 2013 yazının bol gişeli hiti Man of Steel’in devamı olacak yapımda bu defa Superman ve Batman birlikte yer alacaklar. Warner Bros. yapımcılığında ve yine Zack Snyder yönetmenliğinde hayata geçirilen projede senaryo yine David S. Goyer’ın kaleminden çıkıyor. Henry Cavill’i tekrar Superman olarak izleyeceğimiz filmde kendisine Diane Lane, Laurence Fishburne ve Amy Adams eşlik edecek. Frank Miller’ın 1986 tarihli kitabından esinlenilen filmde Batman ile Superman’ın karşı karşıya geliyor. Filmin senaryosunun da kısmen bu bölümden uyarlanacağı açıklanmıştı. Gotham City, Tanrı benzeri bir süper kahramanın eylemlerinden korkarak kendini kontrolsüz bırakırken güçlü çeteler Metropolis’te saygınlığı ele geçirir. Dünya günlük kurtarıcılar ile boğuşurken, ne tür bir gerçek kahramana ihtiyacı vardır. Batman ve Süpermen birbirileri ile savaşırken yeni bir tehdit hızla ortaya çıkar, insanlığı şimdiye dek bilinenden daha büyük tehlikeye sokarak. KÖTÜ KEDI ŞERAFETTIN Vizyon Tarihi: 05.02.2016 Yönetmen: Mehmet Kurtuluş Oyuncular: Uğur Yücel, Demet Evgar, Ahmet Mümtaz Taylan Tür: Animasyon, Komedi FİLM Fare Rıza, ameliyatla sincap olmak ister… Martı Rıfkı ise romatizmaları yüzünden rutubetten kaçar... Bakkal Şemistan’ın veresiye defteri kabarmıştır; paragöz ev sahibi Hasene ise Şro’nun peşindedir! Film, çizgi roman serisi olarak tanıdığımız ve Bülent Üstün’ün imzasını taşıyan Kötü Kedi Şerafettin ve mahallesindeki renkli karakterlerinin maceralarını beyazperdeye taşıyor. Senaryosu Levent Kazak ve Bülent Üstün tarafından kaleme alınan filmde Şerafettin’in seslendirmesini Uğur Yücel gerçekleştirirken, diğer karakterleri Demet Evgar, Güven Kıraç, Okan Yalabık, Gökçe Özyol, Ayşen Gruda, Cezmi Baskın, Yekta Kopan, Ahmet Mümtaz Taylan gibi ünlü isimler sesleriyle hayat veriyor. KUNG FU PANDA 3 Vizyon Tarihi: 18.03.2016 Yönetmen: Jennifer Yuh Oyuncular: Jack Black, Angelina Jolie Pitt, Dustin Hoffman Tür: Animasyon “Efsanevi ve muhteşem” maceralarına devam eden Panda Po, bu sefer biri doğaüstü bir güç, diğeri ise evine oldukça yakın bir tehlike olan, iki büyük tehditle baş etmek zorundadır. Yönetmenliğini ikinci filmde de olduğu gibi yine Jennifer Yuh’un üstlendiği sevilen animasyon yapımda senaryo Jonathan Aibel ve Glenn Berger ikilisine ait. Filmin orijinal seslendirme kadrosunda Po’ya Jack Black hayat verirken, kendisine Dustin Hoffman, David Cross, James Hong, Angelina Jolie, Lucy Liu, Seth Rogen ve Mads Mikkelsen’den oluşan efsane bir ekip eşlik ediyor. FİLM BU DA GEÇECEK Yazar: Milena Busquets Sayfa Sayısı: 200 Baskı Yılı: 2015 Yayınevi: Domingo Yayınevi “Tuhaftır ama hiçbir zaman kırklarımı düşünmemiştim. Yirmili yaşlarımdayken otuzlarımı hayatımın aşkıyla ve çocuklarımızla geçireceğimi düşünürdüm. Yumurta kırmayı bile bilmeyen ben, altmışlarıma geldiğimde torunlarıma elmalı turtalar yapacağımı hayal ederdim; ne var canım, öğreniverirdim işte. Ve seksenlerimde, yıkkın bir nine olarak arkadaşlarımla viski içecektim. Gelgelelim bir türlü kırklı yaşlarımı öngöremiyordum. Ellilerimi de öyle. Ama işte buradayım. Annemin cenazesindeyim ve üstüne bir de kırk yaşındayım.” Taslak olarak ortaya çıktığı anda dünya yayıncıları arasında bir heyecan dalgası yaratan ve henüz yayımlanmadan hakları 33 ülkeye satılan Bu da Geçecek, kırklarında bir kadının kaybettiği annesinin ardından yazdığı sessiz bir mektup; kadın olmak, özgürce, zarafetle yaşamak ve yaşlanmak üstüne baş döndürücü dürüstlükle yazılmış bir itirafname. Romanın tepesinde Akdeniz güneşi, önünde deniz, hanesinde ise güzel dostlar ve aşıklar var. En hüzünlü anlarda bile eğlenceli ve hayat dolu dilini koruyan -”Neşeli olmak bir zarafet biçimidir,” diyor bir satırında- büyüleyici bir roman. KİTAP Hayattan kocaman bir ısırık koparmaya kararlı, etkileyici bir ses. -ARA, İspanyaKüçük ama unutulmaz bir roman. -Marie Claire, FransaBir roman ‘ferahlatıcı’ olarak nitelendirilebilir mi? Bu da Geçecek, on altı derecelik deniz suyuna dalmak gibi. -Le Figaro(Tanıtım Bülteninden) www.arimezunlari.org.tr 91 KÜLTÜR SANAT 92 LONDON HAS FALLEN Vizyon Tarihi: 22 Ocak 2016 Yönetmen: Babak Najafi Oyuncular: Gerard Butler, Aaron Eckhart, Morgan Freeman Tür: Aksiyon Ülke: ABD, İngiltere FİLM ABD Başkan’ını global tehditlere karşı koruyan özel güvenlik şefi Mike Banning’i bu sefer İngiltere’de terörist faaliyetlerin yer aldığı zorlu bir sınav bekliyor. Olympus Has Fallen’ın devamı niteliği taşıyan ve başrollerinde Gerard Butler, Aaron Ecklhart ve Morgan Freeman’ın bulunduğu filmde ilk filmde de olduğu gibi aksiyona odaklanılmış ve belki de inandırıcılık seviyelerini aşan bir yol izlenmiş. Adından da anlaşılacağı gibi Amerikan Başkanının Londra ziyaretinde başına gelenleri konu alan filmde bolca yıkım ve aksiyon içeren sahneler görebilirsiniz. Filmin konusuna gelince, İngiliz başbakanı bilinmeyen sebeplerden yaşamını kaybetmiştir. Cenazeye tüm dünya liderlerinin katılması beklenmektedir. Ancak Dünyanın en güvenli etkinliklerinden biri olması gereken cenaze, bir anda Dünya liderlerine suikast planlarının hayata geçirilmeye çalışılacağı ve Londra’nın en önemli simgelerinin harap edileceği bir olaya dönüşür. SARAYSIZ BAŞKAN JOSE MUJICA (İKTIDARDA BIR KARA KOYUN) Sayfa Sayısı: 264 Baskı Yılı: 2015 Yayınevi: Tekin Yayınevi KİTAP Mujica ile yirmi yıldır kesintisiz bir ilişki içinde olan Andrés Danza ve Ernesto Tulbovitz, kendini hep ‘Kara Koyun’ gibi hissetmiş bir adamın, ‘Pepe’ Mujica’nın Başkanlık yolculuğunu, iktidarı anlayış ve idare tarzını, Obama, Fidel Castro, Putin, Chávez, Cristina Fernandez de Kirchner gibi liderlerle yaptığı görüşmeleri, Mujica’nın evinde ya da makamında yaptıkları yüz saati aşkın sohbet ve röportajın ürünü olan akıcı bir anlatımla aktarıyor. Mujica, çiftlik evinin bahçesinde, üzerinde hırkası, yanında köpeği Manuela ve yüzünde afacan çocuklarda görülen o muzip gülümsemesiyle verdiği bir röportajda söylediği “Halkları oluşturan insanların büyük bir kısmı devlet başkanlarının yaşadığı gibi bir hayatı yaşamıyor. Ben ülkenin büyük bir bölümünün yaşam tarzı nasılsa öyle yaşıyorum. Devlet başkanlarını azınlıkta olan bir grubun yaşadığı sisteme dahil etmeye çalışan bir mekanizma var. Düşündüğün gibi yaşamalısın. Aksi takdirde yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın” sözleriyle yaşam tarzını neden değiştirmediğini, bunun aslında bilinçli bir seçim olduğunu anlatıyor. (Tanıtım Bülteninden) TESPIH AĞACININ GÖLGESINDE Orjinal isim: Go Set a Watchman Yazar: Harper Lee Sayfa Sayısı: 240 Baskı Yılı: 2015 Yayınevi: Sel Yayıncılık Harper Lee ‘den 55 yıl sonra unutulmaz bir roman daha... Amerikan edebiyatının başyapıtlarından biri olan, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek’in unutulmaz karakteri Jean-Louise “Scout” Finch, 20 yıl sonra New York’tan çocukluğunun geçtiği kasabaya, babası Atticus Finch’in yanına, eve dönüyor. Çocukluğunda eşitlik, doğruluk ve adalet kavramlarıyla kişiliğinin yapı taşlarını oluşturan babası Atticus’un hayal kırıklığı yaratan değişimi, artık 26 yaşında genç bir kadın olan Scout’u derinden etkiliyor. KİTAP Harper Lee’nin bilge kaleminden çıkan ve daha yayınlanmadan son yılların en büyük edebiyat olayı haline gelen Tespih Ağacının Gölgesinde, bir tarihsel dönemi güçlü ve gerçekçi çağrışımlarla aktarmakla birlikte, güncelliğiyle de bir eserin kendi devrini aşabileceğinin en nadide kanıtlarından biri... (Tanıtım Bülteninden) CAROL Vizyon Tarihi: 29 Ocak 2016 Yönetmen: Todd Haynes Oyuncular: Cate Blanchett, Rooney Mara, Kyle Chandler Tür: Dram, Romantik Ülke: İngiltere, ABD Orta yaşının güzelliğini süren Carol, 1950’lilerin New York’unda pek çok Amerikalı kadının imreneceği bir hayat sürmektedir; sosyetenin tanınmış, zengin isimlerinden biridir. Kocasından boşanmak istemekte ve kızının velayetini alabilmek için savaş vermektedir. Therese, henüz yolun başında genç bir kadındır. Bir butikte mağaza görevlisi olarak çalışmakta, günlerini sıradan bir şekilde doldururken, bu koca şehirde kimliğini aramaktadır. Bu iki farklı dünyaya ait kadının, Carol ve Therese’nin yolları Manhattan semtinin bu lüks butiğinde kesişir. Carol, Therese’yi görür görmez genç kadının güzelliğinden etkilenir. Şükran Günü’nü yalnız başına geçirmek zorunda kalan Carol, Therese’yi hiç bilmediği coğrafyalara doğru spontane bir araba yolculuğuna davet eder. İki kadın bu yolculuk sırasında birbirlerine beklenmedik bir çekimle aşık olacaklardır. Fakat Amerika henüz 1952 yılındadır ve bu yasak aşka Carol’ın camiasında yer yoktur… FİLM Velvet Goldmine‘nın ardından 2000’li yıllarda imza attığı Cennetten Çok uzakta, Beni Orada Arama gibi yapımlarla tanıdığımız Todd Haynes’in yönetmenliğini üstlendiği yapımı Patricia Highsmith’in romanından uyarlayan isim ise Phyllis Nagy. Filmin başrollerini ise Rooney Mara ve Cate Blanchett paylaşıyor. www.arimezunlari.org.tr 93 KOMİK BURÇLAR 94 COMIC ZODIAC Burcunuzun biraz da komik yönlerini bilmek ister misiniz? İşte sizin görmediğiniz ya da göremediğiniz yönleriniz… Hayatımız boyunca iki kelime etmek istemediğimiz bazı kişilerle mucizevî bir soru sayesinde saatlerce konuşabiliriz. “Burcun Ne???” Özellikle kadınlar birbirine bu sihirli kelimeyi söylediği anda o sohbet akmaz, adeta çağlar... Öncelikle şunu söyleyelim, herhangi bir burca mensup insanın kötü olması mümkün değildir. Bu yüzden burç sahibi olmak önemlidir. Eğer bir burcunuz varsa önümüzdeki yıl sizin yılınız olacak. Koç Burcu (21 Mart - 19 Nisan): 2016’da yeni girişimler, heyecanlar sizi bekliyor. Ne yazık ki bu yıl da Kurban Bayramı var. Artık heyecan mı, tedirginlik mi payınıza düşen, siz karar verin. Mars gezegeninin dünyaya yaklaşması ve dünyanın bu durumdan kıllanması koçları olumsuz etkileyecek. Dengesiz davranışlar sergileyebilir, kendinize çeki düzen vermek için imaj maker’a ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu yıl yine dürüstlüğünüz ve zekanız başınıza iş açacak. En önde olacağım diye kendinizi paralamayın. Ara sıra başkalarının yaptıklarını da beğenmeyi unutmayın. Aşkta, iste, güçte en bencil burç olmaktan vazgeçin. Bu yıl ki mottonuz özür dilemek üzerine olsun… Boğa Burcu (20 Nisan - 20 Mayıs): Bu yıl sizin yılınız olacak. Önünüze pek çok fırsat çıkacak ama siz “Biraz daha uyuyayım, seneye değerlendiririm ben bunları” diyeceksiniz. Yıllardır ilerlemekten, muasır medeniyet seviyesine çıkmaktan söz ediyoruz, ama siz hep hatıralarınızın peşinde sürükleniyorsunuz. Ayaklarınız sürekli geriye gidiyor, bedeniniz ise bu zaman diliminde. Eşitliği sevmeniz başına büyük dertler açabilir. Kuşlarına yemleri eşit vermek için yemleri saymanız tüm haftanızı alabilir. Kuşlarınız yenilebilir bir cins ise, hiç vakit kaybetmeden mangalı hazırlayın ve bu dertten kurtulun. Aşk hayatınızda da gelişmeler ve sürprizler sizi bekliyor. Ama bunların ne tür şeyler olacağını söylemem. Heyecanı kaçmasın. İkizler Burcu (21 Mayıs - 20 Haziran): Bu yıl size en çok cesaret ve yaratıcılık getirecek. Bu kadar şüpheci olmanız çevrenizdeki insanları zor durumda bırakıyor. Kapıcının getirdiği ekmeğin içinde zehir olmadığından emin olmak için, önce kapıcıya yedirtmeniz bir nebze doğal karşılanabilir ama gazeteyi ilk kapıca okutmanız çok anlamsız. Seyahate bayılıyorsunuz ama leylekler bu yıl sizin hava sahanızdan geçmeyecek üzgünüm. İlk oniki ay içerisinde yakınlarınızla paylaşacağınız bir maddiyat yüzünden onlarla aranız açılabilir. Konuşmalarınıza ve davranışlarınıza dikkat edin. Haklıyken haksız duruma düşebilirsiniz. Gerçi siz ağzınıza geleni söylediğiniz için yaşlanmıyorsunuz. Ohh iyi yapıyorsun, valla biz tuttuyoruz da ne oluyor, ayynen devam. Yengeç Burcu (21 Haziran - 22 Temmuz): 2016 size bolluk, bereket ve şans getirecek. Yapmanız gereken şey olduğunuz yerde durmak… Soru şu: Siz orada olacak mısın? Şans kapınızı çaldığında siz yine bir şeylere üzülüp yorganın altında ağlıyor olabilirsiniz. Ağlamayın. Sizin için kainattaki her şey siz ve sevgilinizden ibaret. Kazara arayıp, yarın dünyanın sonu geliyormuş desek, demek o yüzden benden ayrıldı yoksa bana hayatta kıyamaz olur yorumunuz. Bu uğurda arkadaşlarınızı çok ihmal ediyorsunuz. Bırakın aramayı, çağrı atıp ödemeli bile yapmıyorsunuz. Arkadaşlarınızın sizin için yaptıklarını unutmamalısınız. İnsan telefonu olmasa da posta güvercini besleyerek hatta kendini yakmak sureti ile dumanla haber gönderebilir. Aslan Burcu (23 Temmuz - 22 Ağustos): 2015’de her şeye hükmetmek istemenizden kaynaklı sıkıntılar yaşadınız. 2016’da da aynı sıkıntıları yaşayacaksınız, üzgünüm. Dönüp bir kendinize bakın, kendinizi sorgulayın. Siz herkesi yönetmek istiyorsunuz, peki, onlar bunu istiyorlar mı? Geçen yıldan beri düşündüğünüz ve gerçekleştirmek istediğiniz planlarınız var. Sorabilir miyim daha ne kadar bekleyeceğinizi. Bu sene içinde yönetim kabiliyetiniz, liderlik gücünüz artacak. Özgüveninizde patlama yaşayacaksınız. Gücünüze güvenip de olmayacak büyük hayallere kapılırsanız, maddi, manevi kayıplar yaşarsınız. Aile büyüklerini daha sık ziyaret edin. Trafikte, yollarda dikkatli olun. Sağlığınıza dikkat etmeniz gereken bir döneme giriyorsunuz. Her işi sağ elinizle yapmayın. Biraz sol elinizi de kullanın. Hem unutmayın solunu kullanan herkes (siyaset hariç) boksta olsun, futbolda olsun hep başarılı olmuştur. Ben size ne desem boş, siz yine kendi bildiğinizi okuyacaksınız zaten. Hadi bakalım… Başak Burcu (23 Ağustos - 22 Eylül): Temiz, düzenli, disiplinli Başaklar. 2015 de ayrıntıların içinde kayboldunuz. Etrafınız düzenli olacak diye hayatı kaçırıyorsunuz. Biraz söz dinlemeyi öğrenmeniz gerekiyor. Şubat sonu gelecek iş tekliflerini kabul edin. İş teklifi yarın gelse de kabul edin. Bu devir- de iş kolay bulunmuyor. Ben boşuna yazıyorum burada, sizin umurunuzda değil ki! Son bahar gelse de siz hala ilkbaharı unutamıyorsunuz. Biliyorum ilkler önemlidir. Siz de bilmelisiniz ki, mevsimler gelip geçicidir. Ama bir yerde haklısınız. Her mevsimde aynı sıcaklığı bulamıyorsunuz. Yakınlarınızdan biri taşınmaz mala sahip olacak. Siz de sevineceksiniz. Hâlbuki düzene takılmayıp işlerinizi zamanında bitirseydiniz, o taşınmaz sizin olabilirdi. Neyse üzülmeyin, size de bu yıl maddiyat gözüküyor. Terazi Burcu (23 Eylül - 22 Ekim): Önümüzdeki yıl sizin yılınız olacak. Neptün normal yörüngesinde ilerlerse sıkıntı yok. Terazi burcunun bir özelliği olan denge unsuruna güvenip, ip üzerinde akrobatik hareketler yapmak hayatınıza mal olabilir. Böyle bir olayı düşünmek bile başlı başına bir dengesizliktir. Terazi burcu böyle bir hatayı kabul etmeyecek, gereken mercilere başvurarak hakkını arayacaktır. Estetiğin suyunu çıkarmayın. Burcunuzdan ötürü sürekli tüller içinde yan yatıp, üzüm+şarap takılırsanız olmaz. En sonunda deli diye gelir sararlar. Haziran sonu ve Temmuz başında sıcaklara dikkat etmeniz gerekiyor. Kasım ve Aralık aylarında ise soğuk havaya hazırlıklı olun. Fazla özelliği olmayan bir burç olduğunuzu kabul etmelisiniz. Size ancak bu tarz genel uyarılar yazabildim. Akrep Burcu (23 Ekim - 21 Kasım): 2016’da başka insanların hayatlarına burnunuzu sokmayı bırakmanız gerekiyor. Eğer bunu yapamazsanız, 2017’de yapmanız gerekiyor. O da olmazsa 2018. Bu şekilde gitmez yani. Kendinize çekidüzen verin artık. Hayat siyah ve beyazdan ibaret değil. O kadar uçlarda yaşıyorsunuz ki telefonunuz bile çekmiyor olduğunuz yerde. Yılın ilk altı ayında alacağınız teklifler kafanızı karıştıracak. Çok seçici olmamanızda fayda var. Buna ek olarak Mart ve Mayıs ayları arasında olan zaman dilimi içinde, hiç bir değişiklik yapmayın. Hiç bir ilerleme beklemeyin. Yarım kalan işlerinizi bitirmeye çalışın. Emin olmadığınız davetlere katılmayın. Aşk konusunda dikkatli olun. Partnerinizin sizinle ilgilenmediğini düşünüyor ve üzülüyorsunuz. Ama işin ilginç tarafı, partneriniz de akrep burcu ve o da aynı şeyleri düşünüyor. Yani ortada hiç bir şey yokken üzülüyorsunuz. Benden söylemesi… Yay Burcu (22 Kasım - 21 Aralık): Şu ana kadar evrene hep pozitif enerji veren burç oldunuz. Peki, karşılığını gördünüz mü? Bırakın biraz da diğer burçlar pozitif enerji versin. Sizden alınan enerji hesaplanarak, Akkuyu’daki nükleer santralden vazgeçildi. Özgürlüğü çok seviyor ve arzu ettiğiniz gibi yaşamak istiyorsunuz. Ama 2016 asosyal olacağınız bir yıl olacak. Bu yıl sadece 400 konsere, 780 doğum günü partisine ve 1097 bara gideceksiniz ve ne yazık ki sadece 56 sevgili değiştireceksiniz. Bunun sebebi güneşle adeta, dans eden Venüs. Üzgünüm ama bu yıl da zengin olamayacaksınız, e tabi bu kadar gezer ve harcarsanız olacağı bu. Spora, Latin dansına, diyete, güreşe her neye başlayacaksanız sonunu getirmeniz dileğiyle… Oğlak Burcu (22 Aralık - 19 Ocak): Kuantum fiziği aynen takılıyor. Atomu da parçalayamadılar henüz. Amerikalılar bir şeyler deniyor ama durun bakalım. Matematik yine zorlarken kimya eski formüllere göz kırpıyor. Makine mühendisleri bölgedeki en yakın canlıyı keşfeden bir cihaz geliştirdi, bilim dünyasında yer yerinden oynayacak. Size gelince, 2016 sizin yılınız değil. Siz direk 2017’ye geçmeye çalışın. Uranüs Venüs’e yaklaşacağından sizin için parlak günler 2017’de. O yüzden bu yıl biraz oyalanın, sudoku oynayabilirsiniz. Vakit geçirmeye birebirdir. Ama asıl önerim bir tüketici derneğine üye olmanız. Şehir içine yüksek görüşme talep eden ve sabit ücret alan Telekom’un da, yüksek banka kredilerinin de canına okursunuz. Danıştay gibi burçsunuz, değerini bilin de milletin hayrına kullanın. Kova Burcu (2O Ocak - 18 Şubat): Devamlı bir tatminsizlik hali içindesiniz. Takıntılarınızdan kurtulmayı denemelisiniz. Uranüs Neptün’e arkadan yaklaşıyor, bu durum inatçılığınızda artışa sebep olabilir. Ailenizin uyarılarını hiç dikkate almıyorsunuz. Hep dikine gidiyorsunuz. Sırf onlara gıcıklık olsun diye kırmızı ışıkta geçiyor, önce sağınıza değil de solunuza bakıyor hatta otomatik kapı çarpsın diye basamakta duruyorsunuz. Kanunlara uygun davranın. Yolculuklarda; bavulunuzu, resmi evraklarınızı ya da her hangi bir eşyanızı kaybedebilirsiniz. 2016 size şunu getirecek bunu getirecek desem eminim ki gene daha fazlasını isteyeceksiniz. Peki, o halde, 2016 size hiçbir şey getirmeyecek! Oldu mu şimdi? Hoş oldu mu? Demek ki insanları kızdırmamak gerekiyormuş. Kendinize iyi bakın. Balık Burcu (19 Şubat - 20 Mart): Çocuksu düşüncelerinizden kurtulup hayatla yüzleşmenizin vakti geldi. Ama yüzleşme bir tv kanalında olursa çok dikkatli olmalısınız. Çünkü yetmiş milyon sizi izliyor olacak. Sosyal fobinizi yenmelisiniz. Toplum içinde konuşamıyorsunuz bile. Tamam dilsiz olabilirsiniz ama insan biraz gayret eder. Yarışmaktan sonra en önemli şey azimdir. Bunu unutmayın. 2016’da Pluton’un hareketleri aşk hayatınızı belirleyecek. Bu yüzden NASA’dan son gelişmeleri mutlaka takip edin ve NASA’nın onayı olmadan yeni bir ilişkiye başlamayın. Ay tutulması sizi maddi konularda bazı kararlar almaya zorlayabilir, aceleci davranmaya sevk edebilir ancak kontör ya da para talep etmez. Lütfen böyle bir durumda 155 polis imdat hattını arayın. Unutmayın, küçük sorunları büyütüp hayatı olduğundan zor hale getirmek için yeterince zengin değilsiniz. İçinde bulunduğunuz sefalet, küçük ve önemsiz şeylerden mutluluk çıkarmanızı gerektiriyor... Kaynakça http://www.notdelisi.com/asabi-astrolog-23446/ http://gulayse.tr.gg/Asabi-Astrolog--k1-komik-k2-.html http://www.kadinhaberleri.com/astroloji/kadinlar-icin-komik-burc-yorumlari-h136574.html http://www.yuksektopuklar.com/komik-burc-yorumlari-9050 http://www.bakimliyiz.com/burclar-tarot-ve-as troloji/13218-komik-burc-yorumlari.html www.arimezunlari.org.tr 95