MAYMET BÜLTENİ Cilt 2 Sayı 3 (16.03.2012)

Transkript

MAYMET BÜLTENİ Cilt 2 Sayı 3 (16.03.2012)
BÜLTEN
www.maymet.org
Cilt: 2 Sayı: 3 (16 Mart 2012)
Değerli Meslektaşlarımız,
3. yılını bitirip 4. yılının 3. toplantısını 16 Mart 2012
tarihinde UHA Çamlıca Hastanesinde gerçekleştireceğimiz
MAYMET toplantısı ile asıl destekleyicilerimiz olan
konsorsiyum üyesi hastaneler dışında özel sektöre ait bir
kurumda ilk kez toplantı yapıyor olacağız. 4 yıl önce bu
toplantıların başlamasına vesile olan kişilerden biri olarak
geldiğimiz noktadan gurur duyuyorum.
Bu bizlerin
toplumumuzda eksik olduğunu düşündüğümüz kolektif
çalışma bilincinin, aslında menfaat beklemeden sadece
eğitim amaçlı gerçekleştirilen bir projede başarıyla
sağlanabileceğini göstermesi açısından da sevindiricidir. Bu
toplantıların artık sadece Anadolu yakasında değil Avrupa
yakasından ve İstanbul dışından da ilgi ile izlenmesi ve
katılımın sağlanması da ayrıca mutluluk vericidir. Bu
bağlamda MAYMET’e gönül veren siz saygıdeğer tüm çalışma
arkadaşlarımıza şükranlarımızı sunarız.
Bu toplantıların müfredatı daha çok onkoloji, genel cerrahi,
patoloji ve radyoloji bilim alanlarından araştırma
görevlilerinin meme bilimi açısından donanımına katkıda
bulunmak
üzere
geliştirilmektedir.
Bu
nedenle
kurumlarımızdan genç meslektaşlarımızın bu toplantılara
düzenli katılımlarını özendirmek ve imkan sağlamak
önemlidir. Bu konuda gayret göstermenizi rica ederiz. Ayrıca
yeni dönemde kurumlarımızda ortak yürütebileceğimiz
araştırma projelerinin gerçekleştirilmesinin de çok önemli
olduğu düşüncesindeyim. Bu amaçla süren MESEM1001
çalışmasına katılımınızı beklemekteyiz. Bu yıl bir diğer
projemizde yıl sonunda toplantılarımızda yapılan sunumları
daha detaylı olarak derleme makaleler haline getirerek bir
MAYMET yıllığı hazırlamak olacak. Bu konuda konuşmacı
meslektaşlarımızdan sunumlarını izleyen 2 ay içinde
konuşmalarını makale olarak bizlere iletmelerini rica ederiz.
Nice sağlıklı toplantılar dileğimizle.
Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk
GEÇMİŞ TOPLANTI
“YÜKSEK RİSKLİ MEME LEZYONLARI”
Dr. Cengiz Erçin
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Patoloji Anabilim Dalı
Yüksek Riskli Meme Patolojileri
Malign olmayan İB (iğne biypsisi) sonrası EB (eksizyonel
biyopsi önerilen durumlar
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
FEA
ADH
LN (LCİS ve ALH)
Papilloma
Radial skar/kompleks sklerozan lezyon
Sellüler FA
Mukosel benzeri lezyon
Radyolojik olarak mikrokalsifikasyon bulunan olgularda İB
ile % 81 oranında spesifik tanı verilirken; olmayanlarda %38
oranında spesifik tanı verilebilmektedir. Mikrokalsifikasyon
varlığında malignitenin atlanma olasılığı %1 iken,
yokluğunda atlanma olasılığı %11 olarak bulunmuştur.
CCC(Kolumnar hücre değişiklilikleri)
WHO sınıflamasında flat tip epitelyal hiperplazi, atipi(FEA)
başlığında toplanmıştır.
CCC
CCH
CCA
İB de FEA düşük dereceli DCİS, lobüler neoplazi(LN),tubuler
karsinom(TK), İLK e eşlik edebilir. İB da FEA tanısı alan
hastaların 1/3 ila 1/4 ünün eksizyonel biyopsilerinde tanı
yüksek dereceli bir lezyona “upgrade” olabilir. FEA lı
hastaların eksizyonel biyopsilerinin %54 ünde ADH ve LN
saptanmıştır.
FEA tanısı almış 58/63 olguda başka bir patoloji
saptanmamış
FEA tanılı 9/63 hastada 7 si ipsilateral 2 si kontrlateral(%11)
invaziv CA bulunmuş.
875 olguluk İB(Kalın iğne biyopsisi) uygulanan seride
FEA oranı %3.7
FEA + ADH oranı %1.2
1
Daha sonra bu olgulara uygulana EB de
FEA lı seride DCİS ve İDK hiç yok
FEA + ADH li olguların 3/10 (2 DCİS ve 1 İDK) bulunmuştur.
FEA lı ve papiller lezyonlara olgularda CA yı dışlayabilmek
için EB öneren yayınlar da mevcuttur. Ancak genel kabul
edilen görüş ADH alanları mevcutsa EB önerilmesidir.
RADYAL SKAR(RS)
RS radyolojik ve makroskopik olarak CA ile karışır.
RS e sıklıkla nonproliferatif, proliferatif, atipik, DCİS,LN, İK
eşlik edebilir.
Eşlik eden DCİS ve İK genellikle düşük derecelidir.
Lezyon çapı 1 cm den büyükse malignite eşlik etme oranı
artar.
Radyal Skar(RS) postmenapozda malignansi eşlik etmesi
daha sık.
EB tanıları %22 si HRL, % 6 sı karsinoma, %72 si benign.
RS de malignansi periferde daha sık izleniyor.
ATİPİK PAPİLLER LEZYONLAR
Tipleri
1.
İntraduktal papillom
2.
Atipik Papillom
3.
Papiller DCİS
4.
İntrakistik Karsinom
5.
İnvaziv papiller karsinom
Papiller lezyonlarda İB den sonra EB de ADH, DCİS,İK
görülme olasılığı %0-25 dir.
Papiller lezyonlarda Tavassoliye göre papiller lezyonun 1/3
ünden azında atipi mevcutsa “Atipik Papillom” tanısı
önerilmiştir.
Papiller lezyondaki atipi gösteren alan 3mmden küçükse
ADH, 3mmden büyükse DCİS isimlendirmesi önerilmiştir.
Genel kabul gören görüş de ise ;ADH ve atipi alanlarının
papillom alanında olmasından çok çevre meme dokusundaki
genişliğinin rekürensle ilişkili olduğu vurgulamaktadır.
ADH
ADH; DCİS ve İK(1/4 oranında ) a eşlik edebilir.
İB de 2 yada daha az ADH odağı bulunan olguların
EB(eksizyonel biyopsi) lerinin hiçbirinde İK(infiltratif
karsinom) yok.
4 yada çok odaklılarda %87 oranında İK
ADH İB de 3 veya daha az lobüle sınırlı ise DCİS ve İK izlenme
olasılığı 0
Dr. İbrahim Ali Özemir
Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göztepe EAH Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Papiller Lezyonlara Yaklaşım
Papiller lezyonlar histopatolojik olarak fibrovasküler bir
nüveyi saran epitelyal hücrelerden oluşan ve duktus
lümenine doğru parmaksı veya yapraksı çıkıntılar şeklinde
genişleyerek kendini gösteren lezyonlardır. Bir papiller
lezyon tanımlandığında bu lezyonun doğru kategorize
edilmesi sonrasında uygulanacak tedavi yaklaşımının
belirlenmesi açısından önemlidir.
Papiller lezyonlar için farklı kaynaklarda çeşitli
sınıflandırmalar yapılmış. Papiller lezyon üst başlığı altında
papiller kanserden intraduktal papilloma kadar geniş
heterojen bir gruba ait lezyonlar yer alıyor. Papiller
kanserler, tüm meme kanserlerinin %0.5 ila 2’sini
oluşturmaktadır. Malign papiller lezyonlar benign olanlardan
myoepitelyal hücre tabakasının kaybı ile ayrılmaktadırlar.
Papiller lezyonlar genellikle seröz veya kanlı olabilen
meme başı akıntısı yapabiliyor, palpabl kitle şeklinde
kendini gösterebiliyor, ve bazen de sadece usg ve mamografi
gibi görüntüleme yöntemlerinde kalsifikasyon, asimetrik
dansite veya şüpheli kitle lezyonu olarak da görebiliyoruz.
Mercado ve arkadaşları yaptıkları çalışmada papillomların
radyolojik olarak en sık kitle bulgusu ile saptandıklarını
bildirmişler.
Papiller lezyonları değerlendirirken periferik veya
santral yerleşimli olması, tek bir papilloma veya multiple
papillomatosiz şeklinde olması, ve en önemlisi de atipi
içerip içermemesi bu lezyonun taşıdığı kanser riskini ve
tedavi yaklaşımımızı belirleryen unsurlardır.
Klinik olarak papillomlar yerleştikleri bölgeye gore
santral ve periferik olmak üzere ikiye ayrılır, Santral olanlar
genellikle soliter olup, büyük süt kanallarından kaynaklanan
ve palpabl kitle olarak kendini gösteren lezyonlarken,
periferik papillomlar ise genellikle terminal kanallardan
köken alan, multiple sayıda ve bilateral yerleşim gösterebilen
lezyonlardır. Periferik yerleşimli lezyonlar genellikle
mamografi gibi görüntüleme yöntemlerinde ortaya çıkan
mikrokalsifikasyonlarla bulgu veren okült lezyonlardır.
Periferik yerleşimli ve multiple papillomlar için dikkat
etmemiz gereken nokta bu lezyonların atipik değişiklikler,
DCIS ve invaziv kanser odaklarıyla birlikteliğinin daha fazla
olmasıdır.
Hagensen
ve
arkadaşlarının
yaptıkları
çalışmalarında 68 multiple papillomlu hastadan 22’sinde
(%32) eşzamanlı olarak veya ardısıra takiplerinde kanser
geliştiğini tespit etmişler. Yine bu olgularda eksizyon sonrası
nüks oranları da santral papillomlara gore fazla olmaktadır.
Mulligan ve Ibarra’nın çalışmalarında da atipi içeren
papiller lezyonlara ardısıra yapılan eksizyon sonucu
olguların %75’inde tanının DCIS veya İnvaziv kansere
upgrade olduğu saptanmıştır.
Papiller lezyonlar; biz cerrahların karşısına ya kor
biopsi/İİAB gibi iğne biopsilerinin ya da eksizyonel biopsi
materyallerinin histopatolojik değerlendirilmesi sonucu
çıkmaktadır.
Çeşitli yayınlarda tru-cut biopsilerinin yaklaşık %1-4’ünün
papiller lezyon olarak raporlandığını görmekteyiz.
Agoff ve arkadaşları yaptıkları çalışmada 25 atipik duktal
hiperplazi içeren papiller lezyonda ardısıra yapılan cerrahi
eksizyonla 12 vakada(%48), in situ ya da invaziv kanser
tespit etmişken, Gendler ve arkadaşları bu oranı %80 olarak
vermişlerdir.
Atipi içeren papiller lezyonlarda, gerek kor biopsi ile tanı
atlama oranlarının ve gerekse taşıdığı kanser riskinin yüksek
olması nedeniyle ortak yaklaşım cerrahi eksizyon yapılması
yönündedir.
2
Atipi içermeyen papiller lezyonlara yaklaşımda ise farklı
görüşler söz konusudur. Papiller lezyonların gerek heterojen
iç yapıları nedeniyle, gerekse kor biopsi ile yapılan
öneklemenin kısıtlı olması nedeniyle lezyon veya civardaki
atipi veya in situ kanser alanlarını atlama ihtimalinden dolayı
hala kesin bir konsensus oluşturulamamıştır. Bazı yazarlar
benign papiller lezyonlar için takip önerirken, diğer bir grup
ise benign dahi olsa yukarıdaki nedenlerden dolayı tüm
papiller lezyonların cerrahi olarak eksize edilmesini tavsiye
etmektedirler.
Rizzo ve arkadaşları Annals of surgical onkolojide 2008
yılında yayınladıkları çalışmada, kor biopsi ile papiller lezyon
saptanan 345 vakalık bu alandaki en geniş seride, ardısıra
cerrahi uygulanan 142 vakayı incelenmişler. Soliter benign
papiller lezyonlardan, %14’ünün ADH’ye, %10.5’unun
DCIS’ya olmak üzere toplamda %25’inin upgrade olduğunu,
atipi içeren papiller lezyonların ise %22 oranında DCIS’ye
upgrade olduğunu bildirmişlerdir.
Aynı çalışmada vakaları semptomatik olup olmamalarına
gore sınıflamış ve asemptomatik vakaların semptomatik
olanlara gore daha fazla upgrade olduklarını yani tanı atlama
oranının daha yüksek olduğunu bildirmişler. Ve tüm bu
verilerin sonucunda bütün benign papiller lezyonların
cerrahi eksizyon yapılmasını önermişlerdir.
Yine Rizzo ve arkadaşları geçtiğimiz ay yayınlanan
yazılarında bu kez 276 papiller lezyonlu hastayı çalışmaya
katmışlar. Atipisiz IDP’lerin yaklaşık %26’sının, atipililerin
ise %38’inin upgrade olduğunu saptamışlar ve tüm IDP’lerde
cerrahi eksizyon önerilerine devam etmişlerdir.
Buna karşın, Agoff ve arkadaşlarının 2004 yılında
American journal of clinical pathology de yayınlanan
makalelerinde ise kor biopsi neticesinde 25 ADH içeren
papiller lezyon ile 16 atipi içermeyen lezyonun cerrahi
eksizyon materyallerini kıyaslamış ve atipi içeren grupta 2
invaziv ve 10 in situ kanser saptarken, atipi içermeyen
grupta tümünün benign olduğunu ortaya koymuşlar, bunun
sonucunda da kor biopsinin papiller lezyonları
değerlendirmede uygun bir yöntem olduğunu, benign gelen
lezyonların sık klinik ve radyolojik takibe alınabileceğini
savunmuşlardır.
Mercado ve arkadaşları 2006 yılında benign papiller
lezyonlara yönelik yaptıkları literatür özetlemesinde 10 ayrı
çalışmada elde edilen verileri değerlendirmişler. Kor biopsi
sonucuna gore benign papiller lezyon saptanan 208 hastadan
eksizyon kararı verilen 113 hastanın histopatolojik inceleme
sonucu 96’sı benign hastalık olarak kalırken, 9 (%8) hastada
atipik değişikler, 8 (%7) hastada ise malignite saptanmış.
Bundan ötürü de benign de olsa tüm papiller lezyonların
cerrahi eksizyonu önerilmiştir.
Page ve arkadaşları yaptıkları çalışmada atipik odaklar
içeren papillomların eksize edilen çevre meme dokusuna
bakmışlar ve vakaların %63’ünde ADH saptamışlar.
Papiller lezyonlarda eksizyon sınırnı belirlemeye yönelik
Tot ve arkadaşları tarafından yapılmış tek çalışma mevcut,
bu çalışmada Tot ve arkadaşların eksizyonel biopsi
materyalinde papillomun etrafındaki 2 cmlik çevresel
dokuyu inceleyerek yapmışlar; ve
benign papillomlarda
%15, atipik papillomlarda %45 ve malign papillomlarda %72
oranında çevresel dokularda DCIS odakları saptadıklarını
bildirmişler. Bu nedenle kor biopside atipik papillom, invaziv
veya intrakistik papiller kanser saptanan hastalarda
çevresel DCIS odaklarının fazlalığı nedeniyle geniş cerrahi
rezeksiyon önermişlerdir.
Eksizyonel biopsy sonucu İnvaziv kanser saptanan
hastalarda yaklaşım diğer duktal kanserlerden farklı değildir.
Lenfatik tutulum nadir olduğundan meme koruyucu cerrahi
+ sentinel lenf nodu biopsisi öenerilmektedir. Atipi veya İn
situ kanser olması durumunda yeterli cerrahi sınırlarla
çıkartılmışsa yıllık mamografi ve muayene kontrolleri
önerilmektedir. Kemoprevensiyon bu hasataların sağkalıma
kanıtlanmış etkisi olmamakla beraber, önerilebilmektedir.
Papiller lezyonlar bir tür tömür marker olarak
değerlendirilebilir mi?
Yine Tot ve arkadaşalarının
çalışmasında 1995-2003 yılları arası cerrahi rezeksiyon
uygulanmış 140 papiller meme lezyonlu hasta ortalama 5.6
yıllık ortalama takip süresinde kanser gelişimi yönünden
değerlendirilmiş. 94 benign papillomların takibinde 1
hastada kanser saptanırken, atipik papillomlu 11 hastadan
2’sinin takiplerinde aynı memede fakat cerrahi eksizyon
alanı uzağında kanser saptanmış. Meme kanseri nedeniyle
yapılan meme koruyucu cerrahi sonrası local nükx oranı
%2-10 arasında bildirilirken, papiller kanserlerin takibinde
ise 2’si operasyon alanlarının uzağında olmak üzere 5
(%14.2) hastada tekrar kanser saptanmış.
Page ve arkadaşlarının çalışmasında atipi içeren
papillomlarda ipsilateral memde daha fazla olmak üzere
meme kanser riskinin 7.5 kat arttığı saptanmış. Lewis ve
arkadaşlarının çalışmasında ise atipi içeren papillomların
memenin diğer bölgelerinde yer alan ADH ‘lerle aynı olarak
4-5 kat risk içerdiğini, ancak multiple papillomatozis
varlığında riskin her iki memede eşit olarak 7 kat arttığını
bildirmişler. Atipi içermeyen papiller lezyonlarda kanser risk
1-1.5 misli artmışken, atipi içerenlerde bu oran 7.5 misline
çıkmaktadır. Yine yapılan çalışmalarda atipik papiller
lezyonu olan kadınlarda atipi saptanmayanlara gore invazif
kanser gelişme riskinin 4 ila 7.5 kat arttığı saptanmıştır.
Papiller lezyonlarda kemoprevensiyonun yeri var mı?
Meme Kanseri Risk Değerlendirme Çalışma Grubunun atipi
içermeyen ve başkaca bir risk faktörü bulunmayan papiller
lezyonlu hastalara herhangi bir kemoprevensiyon
önerilmezken, atipi içeren papiller lezyonlar için herhangi
bir kanıt olmamakla beraber Tamoksifen veya Raloksifen ile
kemoprevensiyon tavsiye edilebilmektedir.
Bu hastaların takibinde atipi olmayan hastalarda 50 yaştan
sonra 1-2 yılda bir mamografi ve yıllık meme muayenesi
önerilirken, atipi saptananlarda ise 40 yaş üzeri yıllık
mamografi ve en az yıllık meme muayenesi önerilmektedir.
MR bu hastaların takibinde rutin önerilmemektedir.
Papiller
lezyonlu
hastalara
profilaktik
cerrahi
uygulanmasına yönelik bir endikasyon mevcut değildir.
Papiller kanserlerde prognoz mükemmel olup, 1o yıllık
sağkalım%100 iken, 10 yıllık hastalıksız sağkalım ise %91
olarak saptanmıştır.
Sonuç olarak atipi içeren papiller lezyonlarda; tanı atlama
oranının fazla olması ve kanser riskinin yüksek olması, aynı
zamanda çevresel dokuda ADH ve DCIS odaklarının sık
görülmesi nedeniyle Geniş Cerrahi Eksizyon uygulanmalıdır.
Kor biopside atipi içermeyen papiller lezyonlarda;
görüntüleme yöntemleriyle uyumlu olması şartıyla sık klinik
ve radyolojik takip öneren yayınlar olsa da, tanı atlama
oranlarının bu lezyonlarda da yüksek olması nedeniyle, genel
olarak bunlarda da Cerrahi Eksizyon uygulanması görüşü
ağır basmaktadır.
Atipi içeren papiller lezyonlar eksize edildikten sonra etraf
meme dokusundan kaynaklanabilecek proliferatif meme
lezyonları açısından sıkı takibe alınmalıdır.
3
Dr. Ümit Uğurlu
Dr. Nuh Zafer Cantürk
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Radyal Skara Yaklaşım
Atipik Hiperplaziye Yaklaşım
Radyal skar (RS) merkezinde fibrosis ve elastozis ile
karakterize, bu merkezden çevreye doğru yayılan duktus ve
lobüllerin ışınsal (spiküler) dizilimi ile yıldızsı görünümü
oluşturdukları bir benign meme lezyonudur. Işınsal
uzanımları nedeniyle radyolojik olarak meme kanserine
benzer ve önem arz eder.
RS, geçmişte değişik isimlerle adlandırılmıştır (radyal
sklerozan
lezyon,
indüratif
mastopati,
skleroze
papillomatozis, infiltratif epitelyozis). Günümüzde bu
lezyonlar 1 cm den küçük olduğunda radyal skar, 1 cm’den
büyük olduklarında ise kompleks sklerozan lezyon olarak
adlandırılmaktadır.
RS’ın patogenenezi ile ilgili farklı yorumlar yapılmış olsa da
net olarak bilinmemektedir. Patogenezinde enflamatuar
sürecin ya da kronik iskeminin proliferatif değişikliklere yol
açarak sekonder fibrozis oluşturduğu öne sürülmektedir.
Skar
sözcüğü
ise
stromadaki
reparatif
süreci
tanımlamaktadır. Travma ve geçirilen cerrahi girişimlerin
etyolojide rolü olmadığı görülmüştür.
RS en sık 40-60 yaş arası görülmektedir. Bulgu vermediği
için mamografik olarak taramanın yapıldığı bu yaş
aralığında, genelde insidantal olarak tespit edilmektedir.
Otuz yaşın altında ise çok nadir görülebilmektedir. Değişik
serilere göre tüm benign meme lezyonlarının %1.7-9.2’sini
oluşturmaktadır. Bu lezyonlar asemptomatiktir. Fizik
muayenede palpabl olmamakla birlikte, küçük meme
dokusuna sahip kadınlarda lezyonun bulunduğu bölgede
nodülarite şeklinde palpasyon bulgusu olabilir. RS,
mamografik olarak ışınsal sınırlarla belirlenerek maligniteyi
taklit etmesi nedeniyle BI-RADS 4-5 lezyon olarak
tariflenmektedir. Lezyonun merkezi radyolusent olup
çevreleyen ince uzun spiküller mevcuttur. Merkezde kitle
olmaması ve spiküllere eşlik eden yağ dokusuna ait bantların
olması ile radyolojik olarak ‘siyah yıldız’ şeklinde de
tariflenmektedir. Ultrasonda düzensiz sınırlı hipoekoik kitle
görünümü verir. Lezyonun arkasında akustik gölgelenme
dikkat çeker. Bu özellikleri ile ultrasonografik olarak belirgin
özellikler taşımadığı bilinmektedir. MR incelemede ise
karsinom olgularına benzer sinyal artışı ve tip 2 (plato) ve
tip 3 (wash out) eğrileri ile karsinom görünümünü taklit
eder.
RS, histolojik olarak incelendiğinde ortada fibro-elastotik bir
zemini ışınsal olarak çevreleyen prolifere epitel hücreleri,
dilate kistik duktuslar, arada sıkışmış duktal ve tübüler
yapılar olarak tanımlanmaktadır. Benign özellikler taşıyan
bu lezyon komşuluğunda atipi ya da karsinom odakları
içerebildiğinden hstolojik olarak önem taşımaktadır. Değişik
serilerde RS olgularının %12-57’si atipik hiperplaziye (ADH,
ALH), %0-27’si DKİS’e, %0-43’ü invazif karsinoma eşlik
edebilmektedir.
Tanıda kor biyopsinin lezyonun periferindeki maliğn odak
varlığını dışlayamadığı durumlarda ekzisyonel biyopsi
önerilmektedir. Bu lezyonlara palpabl olmadıklarından
dolayı, USG ya da MRI eşliğinde kılavuz tel ile işaretlenerek
eksizyon planlanması tavsiye edilmektedir. Eksizyonel
biyopside atipi, karsinom odağı içermeyen olguların da
meme kanseri riskini artırdıklarına dair çalışmalar
mevcuttur. RS’ın bilateral riski 1.7-2 kat artırdığı öne
sürülmektedir.
Radyal skar mamografik olarak karakteristik özellikleri ile
karsinomu taklit etmesiyle takip ve tedavisinde
multidisipliner yaklaşımı gerektiren bir lezyondur. Eksizyon
sonrası tamamen benign olarak rapor edilen olguların da
sağlıklı popülasyondan daha riskli oldukları ve takiplerinin
gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Meme duktusları bazal membran üzerinde miyoepitelyal ve
epitelyal hücre tabakasından oluşur. Bu epitel tabakası iki
sıradan fazla olur ise epitelyal hiperplaziden söz edilir. Orta
derecede epitel hiperplazisi (Florid Hiperplazi) bazal
membran üzerinde 5’den fazla epitel hücre tabakası,
lümende %70’den fazla daralma ve duktus ve lobül yapısında
genişleme
ile
karakterizedir.
Epitel
hücrelerinde
proliferasyon ve atipi birlikte olursa Atipik epitelyal
hiperplaziden söz edilir. In situ kanserlerden sitoloji ve
histolojik yapı ve lezyonun genişliği ile ayırt edilir.
Memenin proliferatif lezyonları prekanseröz ve prekanseröz
olmayan lezyonlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Prekanseröz
lezyonları ise atipik duktal hiperplazi (ADH), lobuler
neoplazi (LN), papiller Lezyonlar ve radyal Skar olarak
tanımlanmaktadır. Burada Atipik hiperplaziler başlığı altında
Atipik duktal hiperplazi ve Lobuler neoplaziyi inceleyeceğiz.
ATİPİK DUKTAL HİPERPLAZİ (ADH)
Duktal Intraepitelyal Neoplazi (DIN) sınıflama sistemi ne
göre
atipik
duktal
hiperplaziler
DIN1b
olarak
adlandırılmaktadır. ADH düşük gradlı DKIS’in sitolojik ve
yapısal özelliklerinin önemli bir kısmını taşıyan duktus epitel
hücrelerinin çoğalmasıdır. Modern görüntüleme çağında
anlamlı lezyonların yaklaşık %10’unda ADH vardır. Ancak
çoğu zaman insidental olarak tanı konur. ADH’larda genel
popülasyona göre meme kanseri gelişmesi için RR 4-5 kat
daha fazladır. Bu bir çok çalışma ile teyid edilmiştir.
Premenopozal hastalarda ve özellikle 1. derece akrabada
kanser öyküsü olanlarda risk daha da artmaktadır.
Proliferatif Lezyonlarda Klinisyenin Karşılaştığı Üç Önemli
Sorun şunlardır
•
Tanı Kalın iğne biyopsileri (KİB) gibi minimal
invazif yöntemlerle konulmaktadır. Bu yöntemlerin
yeterliliği ?
•
Lezyon aynı memede kanser için prekürsör mü?Karşı meme için risk nedir?
•
Bu tanıyı alan hastaya nasıl yaklaşılmalı?
Mamografide saptanan (US’de saptanmayan, solid olmayan)
görüntüleme anomalilerinde tanı atlama olasılığı solid
lezyonlara göre daha fazladır. Ancak solid lezyonlarda dahi
atlama oranının %5 civarında olduğu gösterilmiştir. KİB
yapılan olgulardaki radyolojik bulgu sıklıkla mamografik
mikrokalsifikasyonlardır. Mamografide:
•
Lineer, dallı yada granüler özellik taşıyan mikro
kalsifikasyonlar ADH ile ilişkilinderilirken
•
İyi sınırlı yuvarlak kalsifikasyonlar bu olasılık
düşüktür.
Minimal invaziv yöntemlerle %95 kesinlikle tanı
konulabilmektedir. Ancak yinede hedef lezyonun temsiliyeti
tartışmalıdır. KİB ile %1-4 oranında ADH bildiriliyor
olmasına rağmen; KİB’de ADH Saptanırsa Ne Yapılmalı?
Takip mi ? Tekrar KİB mi? Eksizyonel biyopsimi ? soruları
yanıtlanması gereken sorulardır. KİB’nin hedef lezyonu
temsiliyetini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Örneğin bazen
açık biyopside dahi düşük gradlı DKIS ile ADH ayırımı zor
olabilmektedir. Pekçok çalışmada ADH odakları aslında DKIS
spesmenlerinin periferinde gösterilmiştir. Bir çalışmada
KİB’in güvenilirliği test edildiğinde radyoloji ve klinik ile
uyumlu olmayan durumlarda %27 oranında eksizyonel
biyopsi sonrası tanının “upgrade” olduğu gösterilmiştir.
Olguların %14 invaziv kanser, %7 DKIS ve %6 Lobuler
neoplazi veya ALH olarak rapor edilmişti. Başka çalışmalarda
ise KİB ile ADH tanısı konan olgularda bu lezyonlara
eksizyonal biyopsi yapınca %21-46 evre atlaması
bildirilmiştir. Kalın iğne biyopsilerinin (KİB) yeterliliğini
4
yanlış örnekleme ve tanı atlama “Underdiagnose” olasılığı
etkiler.
Bu
yüzden
geniş
örneklemeye
ihtiyaç
duyulabilmektedir. KİB’de ADH saptanan olgularda birlikte
kanseröz lezyon varlığını düşündüren faktörler sırası ile :
•
Kullanılan biyopsi yöntemi (KİB/ vakum eşlikli
biyopsi)
•
Kullanılan iğnenin kalınlığı
•
Görüntülemede saptanan patolojinin niteliği
(mikrokalsifikasyon / kitle)
•
ADH saptanan odak sayısıdır (4 veya daha fazla).
14 g otomatik tru cut cihazla yapılan KİB sonrası yapılan
eksizyonel biyopside kanser saptama oranı %44 iken, 14 g
Mamotom sonrası oran %39 ve 11 g Mamotom sonrası oran
%19’dur. Öte yandan mamografik mikrokalsifikasyonların
örneklenmesi sonrası kanser saptama oranı %30 oysa solid
palpable kitlelerin örneklemesi sonrası oran %5’dir. ADH
saptanan odak sayısı da önemli bir parametredir. ≤2 ADH
odağı saptananlarda kanser saptama oranı %0; 3 ADH odağı
saptananlarda bu oran %50 olarak saptanmış oysa ≥4 ADH
odağı saptananlarda %86.7 kanser saptanmıştır.Yaş, palpe
edilebilirlik, mamografide mikrokalsifikasyon varlığı ve
görüntülenen lezyonun çapı bağımsız prediktör iken fokal
ADH varlığı negatif prediktördür. Bu partametreleri kullanan
skorlama
sistemi
ile
upgrade
olma
olasılığının
hesaplanabileceği iddia edilmiştir.
Sonuç olarak; ADH saptanan kadınlarda erken tanı ve tarama
için
manyetik
rezonans
görüntülemenin
(MRG)
kullanılmasının yararını gösteren herhangi bir kanıt yoktur.
Konu ile ilgili kılavuzlarda ADH saptanan kadınlar için takip
amaçlı MRG kullanımı önerilmemektedir. Bu kadınların yıllık
mamografi ve fizik muayene ile takip edilmeleri uygun
görülmektedir. ADH saptanan hastalara kemoprevensiyon
amaçlı
tamoksifen
(TMX)
ve
raloksifen
(RLX)
verilebilmektedir. NSABP P01 çalışmasında TMX’in yüksek
riskli kadınlarda meme kanseri görülme hızını en fazla ADH
saptanmış kadınların oluşturduğu alt grupta (HR=0.14)
düşürdüğü görülmüştür. Bugün Tamoksifen ve Raloksifen
FDA onaylı kemoprevensiyon ilacı olarak kullanılmaktadır.
NSABP P02 (STAR) çalışmasında da ADH saptanan
postmenapozal kadınlarda RLX ve TMX kullanılmasının
benzer oranda meme kanseri görülme hızını azalttığı
gösterilmiştir. Şu ana kadar yapılan tüm kemoprevensiyon
çalışmaları sonucu bahsi geçen ajanların kullanılmasının
meme kanserine bağlı ölüm oranını azalttığına dair henüz
veri elde edilmemiştir. ADH saptanan kadınlara profilaktik
cerrahi yapılmasının faydalı olduğu (görülme hızını ya da
ölüm oranını azaltma açısından) yönünde bir bulgu yoktur.
Ancak 2007 Amerikan Cerrahi Onkoloji Derneği konsensus
bildirisinde ADH saptanan kadınlara bilateral profilaktik
mastektomi yapılabileceği önerisi yer almışdır .
LOBÜLER NEOPLAZİ
Lobüler neoplazi deyince Atipik lobüler hiperplazi(ALH) ve
Lobüler karsinoma in situ (LKIS) anlaşılmaktadır. Bazal
membranı aşmayacak şekilde hafif derecede fokal ALH’den
florid multisentrik bilateral LKIS’ya kadar uzanan epitel
proliferasyonunu tanımlayan bir spektrum ‘lobüler neoplazi’
olarak tanımlanır. Hücre tipi aynı ancak terminal duktal
lobüler üniteyi tutuş şekilleri ve miktarları farklılık gösterir.
Günümüzde moleküler ve genetik teknikler lobüler
neoplazinin risk markerı olmaktan çok tembel, gevşek gerçek
olmayan bir karsinom prekürsörü olduğunu öne
sürmektedir. Bu durum ALH ve LKIS tanısı almış hastaların
tedavilerinin yönetiminde de değişikliklere yol açmıştır. Her
iki memeden birinde malignite gelişme riski ALH’de 4-5 kat,
LKIS’de 11 kat, LKIS tanısından sonra her iki memede eşit ve
10 yılda % 7.1dir.Her iki histolojik alt tipte de karsinom
gelişebilir. İnvazif karsinom gelişme sıklığı az ve çok uzun
sürede oluşur. Her iki memede eşit sıklıkta hastalık gelişiyor,
bir memedeki lezyonun karşı memede karsinom geliştirmesi
nasıl açıklanabilir. Duktal ve lobüler karsinom eşit oranda
oluşuyor, gerçek bir prekürsörse yalnızca invazif lobüler
karsinom gelişmesi beklenirdi. Oysa tam tersini savunanlar
ise ALH’nin prekürsör lezyon olduğunu destekleyen
özellikleri yani ALH tanısı sonrası ardışık invazif kanser
oranı % 10 ile % 20 olmasını, ipsilateral memede invazif
kanser gelişme riskinin üç kat fazla ve karsinomun lobüler
olma olasılığının daha çok olmasını dile getirmektedir.
ALH ve Klasik tip LKIS spesifik klinik ve radyolojik bulgulara
sahip değildir.Çoğu kez tanı insidentaldir. LN için herhangi
bir tanısal mamografik özellik yoktur. KİB’de radyopatolojik
uyum çok önemli aksi takdirde yeniden KİB yada eksizyonal
biyopsi önerilir. Ancak radyopatolojik uyumsuzluk yüzünden
%9-58 tekrar biyopsi gerekir. Açık cerrahi biyopsi ile tanı
konduysa bilateral meme kanseri riskine rağmen ek bir
cerrahi ya da cerrahi eksizyon gereksiz kabul edilir. KIB’deki
ALH ve LKIS tanısının biyolojik önemi ile ilgili belirsizlik
karışıklık yaratmakta ve tedavi yönetimini tartışmalı hale
getirmektedir. ALH ve radyoloji/patoloji uyumu olan klasik
LKIS’de klinik takip yeterli, cerrahi gereksizdir. Klinik,
radyolojik ve patolojik bulgular arasındaki çelişki
araştırılmalıdır. KİB’de LN bulundu ise her hasta kişisel
olarak değerlendirilmelidir. Konservatif yaklaşım yıllık
muayene +mamografiyi savunurken şimdilerde pek çok
yazar KİB’de LN saptanan olgulara cerrahi önermektedir.
Peki herkese mi cerrahi girişim yapalım? Literatürde
•
KİB’de Diffüz LN
•
Radyo patolojik uyumsuzluk olan mamografik
kitle ve distorsiyonu olanlara
•
LN yanında DKIS olan veya E-cadherin
immünohistokimyasal yöntemi ile ayırıcı tanısı yapılamayan
olgulara
•
KİB’de mikrokalsifikasyon tanımlananlara cerrahi
önerilmektedir.
5
GÜNCEL YAYINLAR
Yeni yayınlanan önemli iki çalışmanın özetini aşağıda
bulacaksınız:
Neoadjuvan Kemotearpi Aldıktan Sonra Meme Koruyucu
Cerrahi Tedavisi Almış Olan Opere Edilebilir Meme
Kanseri Hastlarında Aynı Tarafta Meme Tümörü Nüksü :
Aynı Tarafta Meme Tümörü Nüksünün Risk Faktörleri ve
M. D. Anderson Prognostik Indeksi ile Tayini Edilebilirliği
(Ipsilateral breast tumor recurrence (IBTR) in patients
with operable breast cancer who undergo breastconserving treatment after receiving neoadjuvant
chemotherapy: Risk factors of IBTR and validation of the
M. D. Anderson Prognostic Index.)
Ishitobi M, Ohsumi S, Inaji H, Ohno S, Shigematsu H,
Akiyama F, Iwase T, Akashi-Tanaka S, Sato N, Takahashi
K, Oura S.
Department of Breast and Endocrine Surgery, Osaka
Medical Center for Cancer and Cardiovascular Diseases,
Osaka, Japan. [email protected].
Cancer. 2012 Jan 17. doi: 10.1002/cncr.27377. [Epub
ahead of print]
Çeviri : Op. Dr. Sertaç Ata Güler
Neoadjuvan kemoterapiyi takiben meme koruyucu cerrahi
ve radyoterapi ile tedavi edilen hastalarda aynı tarafta meme
tümörü nüksü için risk faktörleri ile ilgili az sayıda bilgi
vardır. Çalışmanın amacı bu risk faktörlerini analiz etmektir.
Bu çalışma için yazarlar, neoadjuvan kemoterapi sonrasında
meme koruyucu cerrahi uygulanmış 375 hastadan bilgi
toplamışlardır. Ayrıca bu hastaların aynı taraf meme tümörü
nüksü için riskleri analiz edilmiştir. Mevcut bilgi seti
kullanılarak aynı taraf meme tümörü nüksü için M. D.
Anderson
Prognostic
Index
kullanılabilirliği
de
değerlendirilmiştir.
Ortalama takip süresi 47,8 ay ve 4 yıllık aynı tarafta meme
tümörü nüksü olmadan sağkalım süresi % 95,6 olarak
bulunmuştur. Östrojen reseptör durumu ve rezidü tümörün
multifokalitesinin, aynı taraf meme tümörü nüksü olmadan
sağkalım ile anlamlı olarak bağlantılı olduğu multivariant
analiz ile gösterilmiştir. Takip süresince östrojen reseptörü
pozitif olan ve HER-2 negatif tümörü olan hastalarda aynı
taraf meme tümörü nüksü olmadığı görülmüştür. Çalışma
hastalarında aynı taraf meme tümörü nüksünü önceden
tanıyabilmek için M. D. Anderson Prognostic Index’e göre
prognostik katmanlama iyi olsa da, yüksek risk grubunda
aynı taraf meme tümörü nüksü oranları çok yüksek değildir
ve orta risk grubundakinden de daha düşüktür. Aynı taraf
meme tümörü nüksünün genel sağkalım için bağımsız bir
değişken olduğu multivariant analiz ile gösterilmiştir.
Meme Kanseri Hastaları için Meme Koruyucu Cerrahi ve
Radyasyon
Tedavisi
Sonrasında
Kısa
Aralıklı
Mammografi Çekilmesi Gerekli Midir?
(Is Short-Interval Mammography Necessary after Breast
Conservation Surgery and Radiation Treatment in Breast
Cancer Patients?)
Hymas RV, Gaffney DK, Parkinson BT, Belnap TW, Sause
WT.
Department of Radiation Oncology, University of Utah,
Salt Lake City, UT.
Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2012 Jan 13. [Epub ahead of
print]
Çeviri : Op. Dr. Sertaç Ata Güler
Meme kanseri hastalarında meme koruyucu cerrahi
sonrasında uygun mammografi zamanlaması ve mammografi
çekilme sıklığı tartışmalıdır. The American Society of Clinical
Oncology,
tedavi
sonrasında
ilk
mammografiyi
radyoterapinin tamamlanmasından 6 ay erken olmamak
koşuluyla tanının konulmasından 1 sene sonra olarak
önermektedir. The National Comprehensive Cancer Network,
yıllık mammografi önermektedir. Intermountain Healthcare,
meme koruyucu tedavi uygulanmış hastalarda ilk 2 sene
içinde daha sık mammografi takibi önermektedir.
Bu retrospektif çalışmada meme koruyucu tedavi
sonrasındaki ilk 2 sene içinde mammografi çekiminin
kazancı araştırılmaktadır.
Çalışmaya 2003 ve 2007 seneleri arasında Intermountain
Healthcare bünyesinde meme koruyucu tedavi uygulanmış
1435 hasta alınmıştır. 23 hastanın bilateral meme kanseri
vardır (1458 toplam meme). Tanı anından itibaren hastalar
24 ay takip edilmişlerdir. 1 ve 2 senelik mammografi
kazançları tespit edilmiş ve genel tarama popülasyonuyla
karşılaştırılmıştır.
1 seneden kısa süre içinde 1079 memeye mammografi
yapılmıştır, 2 tanesinde aynı memede nüks tespit edilmiştir
(her ikisi de noninvasiv). İkinci sene içinde de 1219 memeye
mammografi yapılmıştır, bunlar içinde de 9 nüks (3 invasiv,
6 noninvasiv) tespit edilmiştir. Çalışma süresince tespit
edilmiş olan 11 aynı taraftaki nüksün 3 tanesi semptom ile
presente olurken, 8 tanesi sadece mammografi ile
farkedilmiştir. Mammografinin kazancı ilk sene için 1000
memede 1,9 kanser iken, ikinci sene için 1000 memede 4,9
kanser olarak saptanmıştır.
Bu sonuçlar, meme koruyucu tedavi sonrasındaki ilk 2 sene
içinde mammografinin kazancının, genel popülasyona
sağladığı kazançtan fazla olmadığını göstermektedir. Ayrıca
bu durum mammografi takiplerine meme koruyucu
tedaviden 1 sene sonra başlanması gerektiğini
desteklemektedir.
Östrojen reseptör durumu ve neoadjuvan kemoterapi
sonrasında rezidü tümörün multifokalitesi, meme koruyucu
cerrahi sonrasında aynı taraf meme tümörü nüksü için
bağımsız belirleyicilerdir. Aynı taraf meme tümörü nüksü
tahmini için M. D. Anderson Prognostic Index çalışma
hastaları için hemen hemen uyumlu bulunmuştur. Östrojen
reseptörü pozitif olan hastalar ve HER-2 negatif tümörler iyi
prognoza sahipken, neoadjuvan kemoterapi sonrasında aynı
memede tümör nüksü gelişen hastalar kaydadeğer daha kötü
genel sağkalıma sahiptir.
Yazarlar bu çalışmanın sonucunda aynı taraf meme tümörü
nüksünün tahmin edilebilinmesi için östrojen reseptör
durumu
ve
rezidü
tümörün
multifokalitesinin
değerlendirildiği
yeni
bir
prognostik
indeks
önermektedirler.
6
GELECEK PROGRAM
HABERLER
20 Nisan 2012 Cuma
Kocaeli Üniv Tıp Fakültesi Hastanesi, Umuttepe
Oturum Başkanı : Mustafa DÜLGER
Sentinel lenf nodu histopatolojik incelemesindeki incelikler
(15 dk) : Fügen AKER
Mikrometastatik SLNde aksillaya yaklaşım (15 dk) : Günay
GÜRLEYİK
Nomogramlar işe yarıyor mu? (15 dk) : Yavuz KURT
Mikrometastatik aksillada sistemik tedavi gerekli midir? (15
dk) : Kazım UYGUN
MAYMET Bölgesel Dernekler ile işbirliği yapıyor. MAYMET
2012 yılı Mayıs ayında Bursa, Mudanya’da bir günlük
toplantı gerçekleştirecek.
12 Mayıs 2012 Cumartesi
Montania Otel Mudanya / Bursa
MAYMET – Bursa Meme Hastalıkları Derneği Ortak
Toplantısı
6 Ekim 2012 Cumartesi
Maltepe Üniversitesi İstanbul MARMA Kongre Merkezi
MAYMET-ESO Ortak Toplantısı
23 Kasım 2012 Cuma
İstanbul
MAYMET-ROCHE Ortak Toplantısı
21 Aralık 2012 Cuma
Kartal Lütfi Kırdar EAH
Oturum Başkanı : Mustafa ÖNCEL
Meme kanserinin tanısındaki yenilikler (20 dk) : Erkin
ARIBAL
Meme kanserinde bölgesel tedavisindeki yenilikler (ablatif /
cerrahi) (20 dk) : Müjgan ÇALIŞKAN
Meme kanserinde Bölgesel tedavisindeki yenilikler
(Radyoterapi) (20 dk) : Görkem AKSU
2. MAYMET – ESO ortak toplantısı 6 Ekim 2012’de İstanbul
MARMA Kongre Merkezi’nde düzenlenecek. 2012 yılı itibari
ile bu ortak toplantı Avrupa Onkoloji Okulu’nun resmi
programına girdi. İçlerinde EUSOMA icra kurulu üyeleri
Marco Rosselli Del Turco (İtalya) ile Christos Markopoulos
(Yunanistan) ve Vincenzo Eusebi (İtalya) ile Sylvia HeywangKöbrunner (Almanya) ve Edward Azavedo (İsveç)’nun
olduğu alanlarında tanınmış Avrupa ülkelerinden radyolog,
cerrah ve patologların katılacağı toplantının başkanlığını
Prof. Dr. Erkin Arıbal yapacak.
Meme hastalıkları ile ilgili İngilizce yazılmış “olgu
sunumlarınızı” uluslar arası elektronik açık erişimli bir dergi
olan “Breast Case”’e (www.breastcase.com) ücretsiz olarak
değerlendirilmek üzere yollayabilirsiniz.
MAYMET, cerrah meslektaşlarımızı International Surgical
Society (Uluslar arası Cerrahi Derneği) ve alt grubu olan
Breast Surgery International (Uluslar arası Meme Cerrahisi
Derneği)’a üye olamaya davet eder (http://www.breastsurg-intl.org/). Üyeliğin getireceği avantajlar arasında
indirimli kongre (International Surgical Week; ISW, Dünya
Cerrahi Kongresi) katılımı, ücretsiz World Journal of Surgery
dergisine üyelik (basılı derginin adrese teslimi ve on-line
erişim hakkı) ve uluslar arası merkezlerde kısa ve uzun
süreli deneyim kazanma amaçlı klinik ziyaretlere katılım yer
almaktadır. Üyeler ayrıca Annals of Surgical Oncology,
Archives of Orthopaedic and Trauma Surgery, International
Journal of Colorectal Diseases, Journal of Hepato-BiliaryPancreatic Surgery, Journal of Gastrointestinal Surgery,
Langenbeck’s Archives of Surgery, Neurosurgical Review,
Pediatric Surgery International, Surgery Today, Surgical
Endoscopy, Annals of Surgical Oncology, Archives of
Orthopaedic and Trauma Surgery, International Journal of
Colorectal Diseases, Journal of Hepato-Biliary-Pancreatic
Surgery, Journal of Gastrointestinal Surgery, Langenbeck’s
Archives of Surgery, Neurosurgical Review, Pediatric Surgery
International, Surgery Today ve Surgical Endoscopy
dergilerine ücretsiz on-line ulaşabilme hakkı elde
etmektedir. 35 yaş altı cerrahlar için üyelik ücreti %50
indirimlidir. Üyelik şartları için http://www.breast-surgintl.org/ adresinden ya da Dr. Bahadır M. Güllüoğlu
([email protected])’dan bilgi alınabilir.
23-27 Mayıs 2012 tarihleri arasında İzmir’de düzenlenecek
olan 18. Ulusal Cerrahi Kongresi’nde meme cerrahisi
alanında Hollanda’dan Emiel J. Th. Rutgers ve İngiltere’den
Dick Rainsbury konuşmacı olarak katılacak.
24-25 Eylül 2011’de Edirne’de ilki yapılan Türk-Bulgar
Endokrin Cerrahi Klüp toplantısında alınan kararlar gereği
bir sonraki toplantının Bulgaristan’ın Bansko şehrinde 31
Mayıs-2 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk-Endokrin
Meme ve Endokrin Cerrahi Klübü toplantısı olarak
düzenlenmesine karar verildi. 2 günlük bilimsel, bir günlük
sosyal programı içerecek olan bu toplantıya katılmak isteyen
meslektaşlarımız eşbaşkanlar Dr. Bahadır M. Güllüoğlu
([email protected]) veya Dr. Rumen Pandev
([email protected])’e başvurabilirler.
İstanbul Endokrin Toplantıları başlığı altında MAYMET yeni
bir eğitim programına ortaklık ediyor. 2012 yılında 4 adet
toplantı planlanmaktadır. Toplantıların iki adeti SB
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iki adeti ise
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde düzenlenecektir.
Geniş bilgi için www.istet.org adresine başvurabilirsiniz.
7
“Hali Hazırda Ulusal Düzeyde Yürütülen Çok Merkezli
Cerrahi Çalışmalara Katılım Gerekiyor”
MAYMET MESEM 1001 çalışması
http://www.maymet.org/duyuru.php
Çalışmanın resmi başlığı: MEME KANSERİNDE SENTINEL
LENF NODUNDA MİKROMETASTAZ OLAN OLGULARIN
TAKİBİ
MAYMET üyesi kurumlar dışında GATA Ankara, TC SB Bursa
Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi, Dokuz Eylül Tıp
Fakültesi, Adnan Menderes Tıp Fakültesi ve İ.Ü. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi çalışmaya hasta vermektedirler. Çalışmaya
katılmak isteyenler için irtibat:
Yrd. Doç. Dr. Uğur Deveci Tel: 0505 7981192,
e-posta: [email protected]
MF07-01 çalışması
http://www.site.adu.edu.tr/mf07-01
Çalışmanın resmi başlığı: METASTATİK MEME KANSERİ
TANISI ALAN HASTALARDA PRIMER TEDAVİ OLARAK
CERRAHİ UYGULAMASININ SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ:
MF07-01
Dünyada konusundaki iki çalışmadan birisi olan bu
çalışmaya halihazırda ulusal bazda 20 merkez hasta
vermektedir. Çalışmaya katılmak isteyenler için irtibat:
Prof. Dr. Serdar Özbaş Tel.: 0256 4441256 / 1121
GSM: 0533 6880266, e-posta: [email protected]
MULTİFOKAL, MULTİSENTRİK VE BİLATERAL SENKRON
MEME KANSERLERİNE AİT HİSTOPATOLOJİK VE
PROGNOSTİK PARAMETRELERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Çok merkezli, retrospektif klinik çalışma
MEME VE ENDOKRİN CERRAHİ
ALANINDA KONGRELER
Avrupa Meme Kanseri Konferası (EBCC – 8),
21 – 24 Mart 2012, Viyana, Avusturya
http://www.ecco-org.eu
4th EASO Educational Workshop on Breast Reconstructive
Surgery,
26-27 Mart 2012, Kahire, Mısır
18. Ulusal Cerrahi Kongresi,
23 – 27 Mayıs 2012, İzmir
http://uck2012.org
Avrupa Endokrin Cerrahi Kongresi (ESES),
24 – 26 Mayıs 2012, Götegorg, İsveç
http://www.eses2012.com
2. Türk – Bulgar Endokrin ve Meme Cerrahi Kulübü
Toplantısı, 31 Mayıs – 2 Haziran 2012, Bansko, Bulgaristan
http://www.t-besc.org
Düsseldorf Meme Kanseri Kongresi,
7 – 9 Haziran 2012, Düsseldorf, Almanya
International Symposium on Contrversies in Endocrine
Surgery and Translational Research
23-25 Ağustos 2012, Bergen, Norveç
http://www.kongress.no/kongresser/kongresser2012/bergen-endocrine-surgery/welcome/
Çalışmaya katılmak isteyenler için irtibat:
2. EURAMA (European-Asian Society of Mastology) Congress,
21-22 Eylül 2012, Moskova, Rusya
Prof. Dr. Serdar Özbaş Tel.: 0256 4441256 / 1121
GSM: 0533 6880266, e-posta: [email protected]
2nd MAYMET-ESO Joint Meeting,
6 Ekim 2012, İstanbul
11. Medikal-Cerrahi Endokrinoloji Mezuniyet Sonrası Eğitim
Kursu
15-18 Kasım 2012, Antalya
http://www.endokrin.com
FAYDALI LİNKLER
http://www.endokrin.com
http://www.socialdoctors.com (sadece siz doktorlar için)
http://www.mhdf.org.tr
http://www.memesagligi.dergisi.org
http://endokrincerrahisi.org
http://www.sena-turk.org
TEŞEKKÜR
Doç. Dr. Ali İlker Filiz
Op. Dr. Sertaç Ata Güler
Yrd. Doç. Dr. Uğur Deveci
Kocaeli Üniversitesi Matbaası
ROCHE Müstahzarları Ltd. Şti.
DOLUNAY Catering
İRTİBAT
Toplantıların programından düzenli olarak haberdar olmak
isteyen meslektaşlarımız MAYMET Bilimsel Sekreter
Yardımcısı Doç. Dr. Ali İlker Filiz ile irtibat kurabilirler.
Tel: 0532 4350986, e-posta: [email protected]
8

Benzer belgeler

Memenin sonografik muayenesinde otomatik hacim - e

Memenin sonografik muayenesinde otomatik hacim - e Brigitte Ederer tarafından, Susan G. Komen Deutschland e.V’ye sunuldu. Kampanyaya bu yıl da çok sayıda kişinin katılması bekleniyor.

Detaylı