biyopolitik bir nüfus politikası olarak avrupa birliği`nin düzensiz göç

Transkript

biyopolitik bir nüfus politikası olarak avrupa birliği`nin düzensiz göç
NÜFUSBİLİM DERGİSİ  /  TURKISH JOURNAL OF POPULATION STUDIES  2014  36: 67–102
BİYOPOLİTİK BİR NÜFUS POLİTİKASI
OLARAK AVRUPA BİRLİĞİ’NİN DÜZENSİZ
GÖÇ REJİMİ VE SINIRLARDA ÖLÜM
SİYASETİ
AS A BIOPOLITICAL POPULATION POLICY: THE EUROPEAN
UNION’S IRREGULAR MIGRATION REGIME AND
NECROPOLITICS AT THE BORDERS
N. ELA GÖKALP A RAS*1
ÖZET
Bu çalışmayla sınır güvenliği ve gözetim mekanizmalarıyla, bugün
en tartışmalı politikalardan biri haline gelen Avrupa Birliği’nin (AB)
düzensiz göç rejimi, Foucaultcu yaklaşım ile bir nüfus biyopolitikası
olarak analiz edilmektedir. Çalışmada AB’nin, düzensiz transit göçmenler
başta olmak üzere AB sınırlarına yönelen istenmeyen nüfusları kontrol,
gözetim ve güvenlik teknolojileriyle yönetmeyi amaçlayan, düzenleyici
bir iktidar olarak hareket ettiği ortaya konulmaktadır. Bu çerçevede
çalışma, sınır kontrolünde temel kurum ve gözetim mekanizmaları olan
Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel
İşbirliği Ajansı (FRONTEX) ve Avrupa Sınır Gözetim Sistemi’ni
(EUROSUR), kontrol pratikleriyle bugün göçmenler için dünyanın en
ölümcül sınırları haline gelen AB dış sınırlarında incelenmektedir.
ANAHTAR KELİMELER: Avrupa Birliği,
Güvenlikleştirme, Biyopolitika, Düzensiz göç
Sınır
yönetimi,
ABSTRACT
The study analyzes the EU’s irregular migration regime, which has
become the most contentious policies of the European Union (EU) today
with its border security and surveillance mechanism as biopolitics of the
population from a Foucaultian approach. The paper argues that the EU
* Yrd. Doç.Dr., Gediz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü B- 229 Gediz
Üniversitesi Seyrek Kampüsü, 35655 Menemen, İzmir. [email protected]
Makale gönderim tarihi/Recieved on: 7 Aralık 2015/December 7, 2015
Makale kabul tarihi/Accepted on: 12 Nisan 2016/ April 12, 2016
67
68
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
acts as a regulatory biopower, which aims to stop unwanted population,
mainly irregular transit migrants at the EU borders through control,
surveillance and security technologies. In this framework, the study
focuses on the EU’s external borders, and border controls with a specific
focus on the practices of the European Agency for the Management of
Operational Cooperation at the External Borders of the Member States
of the European Union (FRONTEX) and the European External Border
Surveillance System (EUROSUR) and their implications as the EU’s
external borders that today become the world’s most deadly border for
immigrants.
KEYWORDS: European Union, Border management, Securitisation,
Biopolitics, Irregular migration
GİRİŞ
Uluslararası göç, Soğuk Savaş sonrası dönemde genişleyen ve derinleşen yeni
güvenlik tehditleri içinde yer alırken; hedef ülkeler tarafından göçe yönelik
önleyici politikaların her geçen gün daha kısıtlayıcı ve daha seçici hale geldiği
görülmektedir. Bu kategoriler içinde “düzensiz göçün”1 özel bir yeri olduğu
ve bu göç kategorisinin hedef ülkeler tarafından sığınmacılar, mülteciler ve
vasıfsız göçmenlerle birlikte istenmeyen nüfus şeklinde “dış tehdit” olarak
algılandığı ve bir güvenlik sorunu haline getirildiği gözlemlenmektedir. Bu
bağlamda AB, söz konusu istenmeyen nüfus hareketlerinin yönetilmesi için
hayata geçirilen, bürokratik ve teknolojik kontrol ve gözetim uygulamalarının
en önemli örneklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kurumsallaşmasını önemli ölçüde tamamlamış bir bölgesel oluşum ve
aynı zamanda da uluslararası göç konusunda kilit bir aktör olan AB, düzensiz
göçün yönetimi konusunda karmaşık bir sistem ortaya koymaktadır. Bu
sistemi üç ayrı kontrol alanı içinde incelemek mümkündür. Bu alanlar AB’nin
iç sınırlarının olmadığı; ancak dış sınırların daha önem kazandığı Schengen
Alanı2 olarak tanımlanan bölge, AB’nin dış sınırları ve son olarak da Schengen
Alanı’nın dışı olarak sınıflanabilir (Triandafyllidou ve Dimitriadi 2014). Söz
konusu alanlarda düzensiz göçü de farklı iki kategori altında incelemek
mümkündür. Bu çerçevede, İçduygu’nun (2012, 20) “döngüsel (veya
dairesel/circular) ve iş amaçlı göç” ve “transit göç” olarak kategorize ettiği bu
ayrım, bu çalışmada da benimsenmiştir. Bu çerçevede ilk grup hali hazırda
Schengen Alanı’nın içinde bulunan ve ülkeye giriş ve çıkıştan ziyade ikamet
ya da çalışma izni gibi düzenlemelerle bulundukları ülkelerde kanunla ihtilaf
haline düşen düzensiz göçmenlerden oluşmaktadır. İkinci grupta ise AB’nin
dış sınırları ve Schengen Alanı dışında yer alan, AB sınırlarına düzensiz olarak
N. ELA GÖKALP ARAS
69
girmek isteyen ya da AB’nin yaklaşımıyla Türkiye gibi transit ülkelerde3 bu
potansiyele sahip olan “düzensiz transit göçmenler”4 yer almaktadır. Bu
çalışmada temel odak, sınır kontrolleriyle doğrudan ilişkileri nedeniyle
düzensiz transit göçmenlerdir.
Çalışmada AB’nin düzensiz göç rejiminin, ileri teknoloji ve gözetim
sistemleriyle bugün sadece düzensiz transit göçmenleri değil, zorunlu
göçmenlerle birlikte “karma nüfus hareketleri (mixed flows)”5 olarak
kategorize edilen istenmeyen nüfusu, “Avrupa Kalesi”6 (Geddes 2008;
Hanson 1998; Russel ve diğerleri 2000); haline gelen AB sınırlarının dışında
tutmak olduğu savunulmaktadır. Bu çerçevede, AB transit ve kaynak ülkelerle
yaptığı işbirlikleriyle, hem sınırlarını hem de gözetim mekanizmalarını
dışsallaştırmaktadır. AB’nin düzensiz göçe ilişkin rejimi, kontrol ve
operasyonlarla birlikte dış sınırlarda belirli noktalarda azalan düzensiz
göç karşısında; yeni rotaları ve düzensiz göçün devamını sağlayan göçmen
kaçakçıları gibi yeni aktörler yaratmaktadır. Söz konusu rejim, bu çalışmada
da odaklanıldığı üzere insan hakları söylemine karşılık pratikte önemli hak
ihlallerine7 ve Foucault’un ifade ettiği haliyle “ırkçı” uygulamalara da neden
olmaktadır. Göçmenlere yönelik, devlet ve devlet-dışı aktörlerce uygulanan
şiddetin en vahim sonucu ise şiddetin en uç noktası olan göçmen ölümleridir.
Çalışmada yukarıda ifade edilen argümanlar çerçevesinde, AB’nin iltica
ve göç politikasının düzensiz göçe yönelik rejimi, egemen iktidarın tarihsel
modern halefi olarak karşımıza çıkan biyoiktidarın8 nüfus politikası olarak
incelenmektedir. Bu bağlamda, AB’nin düzensiz göçmenler başta olmak
üzere istenmeyen nüfusları hedef alan kontrol ve güvenlik teknolojileri ile
bu nüfusları yönetmeyi amaçlayan düzenleyici bir iktidar olarak hareket
ettiği savunulmaktadır. Çalışmada Foucault’un biyopolitika kavramı kadar,
Kopenhag Okulu tarafından kavramlaştırılan “toplumsal güvenlik” ve
“güvenlikleştirme (securitisation)” kavramlarından da faydalanılmaktadır.
Bu bağlamda çalışmanın temel sorusu, AB’nin nüfus biyopolitikasında
Schengen Alanı içinde kalan ve AB’nin güvenliğini dış tehditlere karşı
sağlamaya çalıştığı “yaşamı (nüfusu)” nasıl koruduğu ve bu korumanın
doğurduğu sonuçlardır.
Bu soruya yanıt verebilmek için çalışma yukarıda ifade edilen AB’nin üç
temel kontrol alanından dış sınırlara odaklanmaktadır. Bu çerçevede, AB’nin
düzensiz göçün kontrolüne yönelik temel kurumu ve gözetim sistemi olan
Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel
İşbirliği Ajansı (FRONTEX) ve Avrupa Sınır Gözetim Sistemi (EUROSUR)
kontrol pratikleriyle bugün göçmenler için dünyanın en ölümcül sınırları
haline gelen AB sınırlarında incelenmektedir. Uluslararası Göç Örgütü’ne
(IOM) göre 2000 yılından bu yana 40.000’den fazla göçmen ölümü gerçekleşmiş
ve bu göçmenlerin yarısından fazlası Avrupa’ya göç yollarında hayatlarını
70
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
kaybetmiştir (IOM 2014, 11). IOM, düzensiz geçişlerin ve ölümlerin önceki
yıllara göre % 30 oranında artacağı endişesini de ifade etmektedir (a.g.e.). Bu
endişeyi doğrular şekilde 2016 yılının sadece ilk ayında bile Akdeniz’de kayıt
altına alınabilen 409 göçmen ölümü gerçekleşmiştir.9 Çalışma, özellikle de
ölümlerin en yoğun yaşandığı Doğu-Akdeniz sınırlarına odaklanmaktadır.
Çalışmada, öncelikle göçün güvenlikleştirilmesi ve nüfusun
biyopolitikasına ilişkin teorik ve kavramsal çerçeve ele alınmakta, ardından
AB’nin düzensiz göçe yönelik ikinci kontrol alanı olan dış sınırlardaki kontrol
ve gözetim mekanizması ve pratikleri FRONTEX ve EUROSUR özelinde analiz
edilmektedir.
Mevcut düzenlemelerinde ve söyleminde “güvenlik” kadar uluslararası
koruma ve insan hakları normlarına atıfta bulunan, göçmen ölümlerinin
önlenmesi gereğine dikkat çeken AB’nin pratiklerinin, söylemi ile tezatlıklar
taşıdığı gerçeğinden hareketle, yöntemsel olarak Kopenhag Okulu’nun söylem
analizi kullanılmamıştır. Bunun yerine, Paris Okulu’nun üzerinde durduğu
kurumlar, kontrol mekanizmaları ve pratiklerin analizi benimsenmiştir. Bu
kapsamda öncelikli olarak çalışmanın odaklandığı FRONTEX ve EUROSUR’a
ilişkin yasal dokümanlar ve kurumsal yapı resmi AB kaynaklarından
incelenmiştir. Çalışmada yöntemsel olarak, nitel yaklaşım benimsenmiş;
ancak AB’nin ilgili politikaları ve bu politikaların sonuçlarına ilişkin makro
ölçekli bir perspektif sunulabilmesi için AB, IOM başta olmak üzere ikincil
kaynaklara dayalı nicel verilere de yer verilmiştir. Özellikle göçmen ölümleri
konusunda resmi istatistiklerin yetersizliği nedeniyle sivil toplum kuruluşları
ya da uluslararası kuruluşların verilerinden, gazete haberlerinden, resmi ve
resmi olmayan raporlardan faydalanılmıştır. Ayrıca çalışmada yazarın doktora
tezi kapsamında10 Ağustos 2010- Mart 2013 aralığında, AB’nin Doğu Akdeniz
sınırlarındaki iki önemli geçiş kenti Edirne ve İzmir’de yürüttüğü etnografik
politika analizi niteliğindeki alan çalışmasında faydalanılmıştır. Söz konusu
doktora tezi, AB’nin göç ve iltica politikaları kapsamında düzensiz göçe ilişkin
rejiminin Türkiye’de yarattığı etkileri analiz etmektedir. Tez, bu analizi makro
düzeyde rejimin yarattığı normatif ve kurumsal değişimleri; mezo düzeyde
iki önemli geçiş şehri11 olan Edirne ve İzmir’deki düzensiz transit göçle ilişkili
sosyal ağlara12 etkileri ve mikro düzeyde de düzensiz transit göçmenlerin göç
deneyimleri üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır. Dolayısıyla tezin, temel
odağı sınır kontrolleri ve FRONTEX değildir. Ancak özellikle mezo düzeyde
Edirne ve İzmir’de yürütülen bölümüyle makaleye önemli katkı sağlamaktadır.
Avrupa’ya açılan geçiş şehirleri olmaları nedeniyle seçilen bu iki geçiş kenti,
bugün AB’nin en ölümcül sınırı haline gelen Doğu Akdeniz sınırlarında yer
almaktadır. Bu çerçevede tezde makro düzeyde 18; mezo düzeyde Edirne’de
40 ve İzmir’de 38 olmak üzere hareket ve kabul koşulları sağlayan ağlar olarak
sınıflandırılan kurum ya da oluşumun temsilcisi toplam 78 ve son olarak
N. ELA GÖKALP ARAS
71
mikro düzeyde de 11 düzensiz transit göçmen ile görüşülmüştür. Makro ve
mezo düzeyde görüşme yapılan kişilerin temsil ettiği kurum ve kuruluşlara
örnek olarak AB Türkiye Delegasyonu, Göç ve İltica Bürosu (Göç İdaresi
Genel Müdürlüğü), Sınır Yönetimi Bürosu, Dışişleri ve AB Bakanlığı, Edirne
ve İzmir Emniyet ve Jandarma kaçakçılık ve organize suçlar daireleri, göçmen
kaçakçıları, alanda çalışan sivil toplum kuruluşları örnek gösterilebilir.
Makalede, tezin özellikle sınır yönetimi ve FRONTEX’e ilişkin bölümleri ve
ilgili görüşme alıntıları kullanılmıştır.
ARKA PLAN OYUNCULARI: GÜVENLİKLEŞTİRME VE
BİYOPOLİTİKA
Geçtiğimiz son otuz yıl içinde, göç olgusunu şekillendiren söylem ve
pratiklerde önemli değişimler meydana gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı
sonrasında göç, başta Avrupa’nın ekonomisini yeniden yapılandırmak
işleviyle daha çok olumlu olarak algılanan ve liberal politikalarla, ekonomik
ve insani söylemlerle teşvik edilmiştir. Ancak göç, 1970’lerle birlikte Avrupa
ekonomilerinde yaşanan durgunluk nedeniyle artık teşvik edilmeyen bir
nüfus hareketine dönüşmüştür (Koca 2014, 58). 1990’lar itibariyle özellikle
hedef ülkelerin göç politikaları, istenilmeyen nüfusu daha net ortaya koyan
ve önleyici politikalarıyla son derece dışlayıcı bir yapıya bürünmüştür.
Bu değişim 1970’lerin ortalarında başlayan ve Soğuk Savaş sonrasında
artarak devam eden güvenlik kavramının yeniden tanımlanması süreciyle
de desteklenmiştir. Bu kapsamda devlet-merkezci ve askeri tehdit odaklı
tanımlamalara indirgenmiş geleneksel güvenlik anlayışının yerini; çevre,
yoksulluk ve nüfus hareketleri gibi birçok konuyu içine alan ve yeni tehdit
unsurlarıyla genişleyen ve derinleşen bir güvenlik anlayışı almaya başlamıştır.
Sonuç olarak göç, bugün ekonominin teşvik edilen itici gücü olmak yerine;
suç, sosyo-ekonomik problemler, kültürel çöküş gibi sorunlarla ilişkilendiren
ve hedef ülkelerin toplumlarına tehdit olarak algılanan bir hareket haline
gelmiştir (a.g.e). Bu çerçevede özellikle düzensiz göçe, uluslararası terörle
birlikte bir asimetrik güvenlik tehdidi olarak yaklaşıldığı görülmektedir.
Bu süreçte güvenlikle ilişkili aktörler yeniden tanımlanırken; güvenlik,
ulus devletler tekelinden çıkmıştır. Ulusal, bölgesel ya da AB gibi
supranasyonel aktörleri de içine alan şekilde çok aktörlü ve paydaşlı bir unsur
haline gelmiştir.
Güvenlik gündeminin genişlemesinin ve derinleşmesinin göç
çalışmaları üzerinde de önemli etkileri olmuş, özellikle göçün siyasi söylem
ve pratiklerdeki yeri akademik çalışmaların da gündemine girmiştir (Koca
2014). 1990’larla birlikte, bu döneme kadar sadece insani müdahale
72
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
gerektirecek bir konu olarak yorumlanan göç, artık gerek ulusal gerekse de
dış siyasetin bir parçası olarak yüksek mahiyetli politikanın (high politics)
en önemli gündem maddelerinden biridir. Söz konusu çalışmalar içinde
geleneksel devlet-merkezli güvenlik yaklaşımına alternatif olarak; güvenliği
“çevre”, “toplum”, ekonomi” ve “politika” olarak dört yeni sektörde ele alan
Kopenhag Ekolü (Buzan 1991; Buzan ve diğerleri 1997; Waever ve diğerleri
1993; Weiner 1992; Weiner 1996) önemli bir yere sahiptir. Sovyet Blokunun
çökmesi ve Avrupa’nın ortasında yaşanan soykırımlar sonucu ortaya çıkan
zorunlu göçmenlerle artan mülteci sayıları ve kitlesel göç akınları (mass
influx) da göçün değişen yeni güvenlik gündeminde kendisine daha önemli
bir yer edinmesini sağlamıştır (Dannreuther 2013, 185). Benzer şekilde 2011
yılında başlayan Arap Baharı ve devamında Suriye savaşı sonucu ortaya
çıkan kitlesel akınlar, göçü bugün sadece AB’nin güvenlik gündemindeki en
önemli maddelerden biri haline getirmekle kalmamış, aynı zamanda Birliğin,
AB değerlerinden ulusal güvenliğe kaymasındaki en önemli etkenlerden biri
haline gelmiştir. Zira çalışmada değinilecek göçmenlere yönelik hak ihlalleri,
Avrupa Topluluğunun üzerine temellendiği ilkelere13, uluslararası mülteci
hukuku ve Avrupa insan hakları rejimine aykırılık teşkil etmektedir.14 Bu
nedenle Avrupa bütünleşmesinin politik boyutunda önemli krizle karşı
karşıyayken; düzensiz transit göç ve sığınma başvuruları nedeniyle ulusal
güvenliği gerekçe göstererek kısa süreli de olsa Schengen Anlaşması’nı askıya
alan üyeler nedeniyle bütünleşme aslında tüm alanlarda varlıksal bir sorunla
karşı karşıyadır.
Bu çalışma açısından Kopenhag Ekolü tarafından ortaya konulan
“toplumsal güvenlik” ve “güvenlikleştirme” kavramları önem taşımaktadır.
“Toplumsal güvenlik”, Waever (Waever ve diğerleri 1993, 23) tarafından “...
bir topluluğun kimliğine yönelik algılanan bir tehdide karşı savunulması”
olarak tanımlanmaktadır. Burada esas olan bir toplumun onu o toplum
yapan en önemli özelliklerini değişen koşullar ve olası ya da fiili tehditler
altında sürdürebilmesidir. Bir başka deyişle; dil, kültür, birliktelik, din,
ulusal kimlik ve gelenekleriyle varoluşuna devam edebilmesidir. Göç ile
ilişkilendirildiğinde göçmen, sığınmacı, mülteci ya da düzensiz göçmenler,
toplumun temel karakterinde yukarıda sayılan hususlarda yaratacakları olası
değişiklikler nedeniyle güvenlikleştiren aktör tarafından tehdit unsurları
olarak sunulmaktadırlar.
Kopenhag Ekolü ’nün temsilcileri Buzan, Waever ve Wilde,
“güvenlikleştirmeyi” söylemsel ve siyasi bir süreç olarak ortaya koymaktadır.
Bu süreçte, bir konu politikanın özel bir çeşidi ya da politika üstü olarak
aşırı biçimde siyasılaştırılmaktadır (Buzan ve Waever 2003, 491). İlk olarak
Waever’ın kavramsallaştırdığı “güvenlikleştirme” üç önemli retorik sürece
sahiptir. Bunlardan ilkinde söz edimiyle bir konu dış tehdit olarak aşırı
N. ELA GÖKALP ARAS
73
derecede siyasılaştırılırken; ikinci aşamada güvenlikleştirilen referans
nesnesinin korunması için bu dış tehditle mücadelede kural dışı önemlerin
alınabilmesi için yetki talebi söz konusudur. Bu bağlamda, göçmenlere
yönelik idari gözetim, prosedürel garantiler olmadan sınır dışı edilme, usulsüz
geri itmeler (push-backs)15, orantısız güç kullanımı ve en uç noktada ölüm
riski altına alarak ya da doğrudan ölümlere neden olmak akla gelen kural
dışı önlemler arasındadır. Son süreçse, tehdit unsuruna verilen hayati öncelik
nedeniyle yukarıda bazıları sayılan kural dışılıkların meşrulaştırılmasını
sağlamaktadır. Böylece günlük rutinin ötesinde, konunun en önemli gündem
haline getirilmesi sağlanırken; normal koşullarda güvenlikleştirici aktörü
bağlayan kuralların da (örneğin uluslararası insan hakları hukuku ya da
mülteci hukuki gibi) çiğnenebilmesi meşrulaştırılmaktadır.
Kopenhag Ekolü, yukarıda verilen kavramsal çerçeveyle AB’nin özellikle
de düzensiz göçü güvenlikleştirmesi ve kurumsal yapısını açıklayıcı önemli
bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Ancak söylem analizine yaptığı yöntemsel
vurguyla, gerek mevcut pratikleri gerekse de bu pratiklerin sonuçlarını
açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu noktada Foucault (1998, 2002, 2003,
2009) “biyoiktidar” ve bu iktidarın yönetim biçimi “biyopolitika” ile çalışmaya
önemli bir teorik çerçeve sağlamaktadır.
Foucault egemen iktidara yani yasaklayıcı ve sınırlayıcı olan, hükümranın
yaşama hakkı üzerinde söz sahibi olduğu geleneksel iktidar modeline
alternatif bir iktidar teknolojisi olarak “biyoiktidar”dan bahsetmektedir.
Biyoiktidar, farklı ve yeni iktidar teknolojileriyle bedenlerin ve egemen
iktidardan farklı olarak nüfusun kontrol altına alındığı “yaşamı düzenleyici
bir teknoloji” olarak tanımlanmaktadır (Foucault 1998, 140). Biyoiktidarda
odağın “disiplinci teknik” olduğu görülmektedir. Bu teknikte egemen
iktidardan farklı olarak insan bedenine bir makine olarak yaklaşmaktadır
(Foucault 1998, 249). Amacı bedeni disipline etmek, yeteneklerini geliştirmek
ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleştirmek olan bu iktidar için esas
olan, insan bedenini denetim mekanizmalarıyla iktidarın ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde uysal ve verimli kılmaktır.
Biyoiktidarın diğer bir odağı ise bu çalışmanın da analiz ettiği ve yaşama
odaklanan iktidar teknolojisidir. Bu noktada mesele bedenden (birey) ziyade
“çok sayıdaki beden, sonsuz olmasa da en azından sayımı zorunlu olmayan
sayıda bir sürü başı olan bir beden”dir (Foucault 2002, 21). Kopenhag
Okulu’nun “toplum” olarak tanımladığı bu analiz birimi, Foucault için
biyopolitikanın yönetmeye çalıştığı nüfustur.
Nüfusun biyopolitikasında, egemen iktidardan biyoiktidara geçişte
egemen iktidarın “öldürme ya da hayatta bırakma” hakkının, “yaşatma
ya da ölüme bırakma” hakkına dönüştüğü görülmektedir (Foucault 2002,
246). Biyoiktidar genel kural olarak, geliştirilen yeni iktidar teknikleriyle
74
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
insan bedenini uysal ve itaatkâr hale getirirken; hijyen, toplu-konut, vs.
sistemleri ve en önemlisi de demografi çalışmalarıyla çoklu bedenleri yani
nüfusu düzenlenmeye ve denetime sokmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla bu
iktidar modeli bedensel şiddeti dışlayan, daha pozitif, üretkenliği ve yaşamı
destekleyen bir iktidar biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bireyin
biyolojik yaşamı ve onun sahip olduğu güçleri artırmak, en iyi şekilde
kullanmak, denetlemek ve örgütlemek hedefine sahiptir. Geleneksel iktidar
modelinin bireyi kapatarak ve güçlerini sınırlandırarak ya da onun bir parçasını,
en uç noktada ise yaşamını alarak cezalandırmasından farklı olarak biyoiktidar
modeli kapatılma mekânlarını (cezaevleri) cezalandırma ve topluma tekrar
kazandırma/ıslah mekânlarına dönüştürmüştür. Ancak bu değişim disiplin
ve cezanın tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez: “disiplin, insanların
çokluğunu yönetmeye çalışır öyle ki bu çokluk gözetlenecek, eğitilecek,
kullanılacak, belki de cezalandırılacak bireysel bedenlere dönüşebilmeli ve
dönüşmelidir.“(Foucault 2002, 248).
Yeni iktidar için insan bedeni değerli ve insan yaşamı korunması gereken
bir şey haline gelirken, nüfusun yönetimindeyse yeni yaklaşım, çoklu
insan yapısının kontrolü ve korunmasıdır. Canlı bir varlık olarak nüfusu,
güvenlik mekanizmalarıyla kontrol ve koruma altına almak ya da bireye
benzer şekilde onun yaşayış biçimini en iyi durumuna getirmek hedeftir. Bu
noktada çalışma, AB sınırlarına odaklanarak AB biyoiktidarı için Schengen
Alanı içinde yaşamın (nüfus) nasıl korunduğunu ve iktidarın nüfus üzerinde
nasıl kullanıldığını sonuçlarıyla birlikte sorgulamaktadır. Söz konusu nüfus
için “yaşamı en iyi duruma getirmek”, bu nüfusu olası dış tehditlerden
korumak anlamına da gelmektedir. Bu bağlamda; düzensiz transit göçmenler,
sığınmacılar, mülteciler, Schengen Alanı içindeki nüfus için güvenlik tehdidi
oluşturduğundan kontrol edilmeli ya da tehlike olarak bertaraf edilmelidir.
Burada amaç, başka biyoiktidarların özneleri olan göçmenlerin disipline
edilmesinden ziyade, bu dış tehdidin AB topraklarına varmadan ileri
teknolojiler ile gözetimleri ve engellenmeleridir. Bu amaç için AB, Türkiye
başta olmak üzere transit ve kaynak ülke konumunda olan ülkelerle işbirliği
yapmakta ve aslında bu biyoiktidarlar da kendi öznelerine sahip çıkmaları
için disipline edilmektedir.
Özetle biyopolitika, nüfusu düzenleyici bir denetim getirmektedir. Bu
biyopolitik yönetim şekli, nüfusları yönetmeyi amaçlayan düzenleyici bir
iktidarı işaret etmektedir. İktidar hâkimiyet alanını kurarken öncelikle
onu çevrelediğinden, sınırlarını belirler ve egemenlik alanını işaretler. AB
açısından Schengen Alanı ile ulus-devlet sınırları kalkarken, dış sınırlar ile
AB’nin egemenlik alanı belirlenmektedir. Bu kapsamda AB’nin Entegre Sınır
Yönetimi (ESY), Schengen Alanı ve AB üyelerindeki mevcut nüfusu yönetmeyi
amaçlayan biyoiktidarın kontrol araçlarından biri olarak görülebilir.
N. ELA GÖKALP ARAS
75
ESY, 2006’da Konsey Yönetmeliğiyle Schengen Sınırlar Kanunu16
kapsamında, AB’nin dış sınırlarını belirleyen ve bu sınır hareketlerini
düzenleyen bir Topluluk düzenlemesi olarak kaşımıza çıkmaktadır.17 ESY
özellikle gümrük dolandırıcılığı, insan ticareti ve insan kaçakçılığı gibi
unsurlarla mücadeleyi hedefleyen ticaret, gümrük ve vize süreçlerini de
kapsayan bir yapıdır. Aslında metaforik olarak bugün yükselen “Avrupa
Kalesi”ni koruma stratejisi ve buradaki nüfus biyopolitikasının esası olarak da
görülebilir. Bu nedenle çalışmada da ESY’nin temel unsurları olan FRONTEX
ile EUROSUR’a odaklanılmaktadır.
Yukarıda tartışıldığı üzere genel olarak yaşamı çoğaltmayı, yaşam
süresini uzatmayı ve yaşamı iyileştirmeyi hedef alan biyoiktidar nasıl
öldürebilir? Foucault’un da dikkat çektiği gibi “...hedefi yaşatmak olan bu
iktidar (biyoiktidara referans ile) nasıl ölüme bırakabilir? Biyoiktidar üzerine
odaklı bir siyasal sistemde, öldürme gücü nasıl kullanılır, öldürme işlevi nasıl
kullanılır?“(Foucault 2002, 260). İktidarın kendini rasyonel olarak haklı
çıkarması gereken bir çağda, ölüm tehdidinin yerine yaşamın korunması ve
sürdürülmesine yönelik iktidar teknolojilerinin üretilmesine vurgu yapılmaya
başlanmıştır. Her ne kadar Foucault için modern toplumların iktidar biçimi
olan biyoiktidarın sınırı ölüm18 olarak görülse de Foucault’un Cinselliğin
Tarihi’nde savunduğu gibi yaşamı en yüksek değerine çıkarma yolunda
biyoiktidarın karanlık bir yüzü de vardır (Canpolat 2003, 104). Bu çerçevede
referans öznesi olan yaşama yönelik tehdit oluşturduğu söylenen herhangi
bir grup, aynı güvenlikleştirmedeki meşrulaştırma gibi hiçbir ceza görmeden
ya da kınamayla karşılaşmadan ortadan kaldırılabilir.
Foucault’un biyoiktidarın karanlık yüzüne ilişkin yanıtı, “ırkçılık”tır.
Irkçılık aslında Kopenhag Okulu’nun “güvenlikleştirme” kavramıyla köprü
kurarken bugün Avrupa’da ya da genel olarak hedef ülkelerde yükselen
göçmen karşıtlığı ve göçmenlere yönelik nefret söylemini de açıklamaktadır.
Egemen iktidar için temel prensip, “yaşamak istiyorsan öldürmelisin,
öldürebilmelisin” iken; biyoiktidar için bu söylem “yaşamak istiyorsan,
ötekinin ölmesi gerekir” şeklinde değişmiştir (Foucault 2002, 261). Ötekinin
ölümü güvenlikleştirmeye atıfla nüfusun güvenliği için dış tehdit olarak
adlandırılan “ötekinin ölümü, kötü ırkın, aşağı ırkın (ya da soysuzlaşmış
olanın ya da anormal olanın) ölümü” dür. Biyoiktidarın temel amacı olan
yaşamın iyileştirilmesi ve daha sağlıklı kılınması için de bu gerekmektedir
(a.g.e.).
Irkçılıkla korunması hedeflenen nüfusun dışında kalanlar, bir başka
deyişle içeridekiler ve dışarıdakiler tanımlanmaktadır. Biyoiktidar, ırkçılık
sayesinde insanları yaşaması gerekenler ile ölmesi gerekenler biçiminde
ayırabilmektedir. Böylesi bir iktidar, yaşayanlar ile ölüler arasındaki ayrımla
kendisini de denetimini ele aldığı ve içerisine yerleştiği biyolojik alanla ilişkisi
76
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
dâhilinde tanımlamaktadır. Bu denetim, mantıken, insan türünün gruplara
dağıtılmasını, nüfusun alt-gruplar biçiminde bölümlenmesini gerektirir
(Mbembe 2003, 16-17). Biyoiktidarın ırkçılığı; hayatta kalması ve korunması
gerekenlerle tehdit unsurları arasında ayrım yapmaktadır. Bir başka deyişle,
“biz ve öteki”, “normal ve anormal”, “vatandaşlar ve düzensiz göçmenler,
sığınmacılar ya da mülteciler arasında ayrım yaratmaktadır. İkinci grup,
ilkinin yaşamı için gözden çıkartılabilir ya da bir başka deyişle, içeridekilerin
güvenliği için dışarıdakilerin öldürme yetkisi biyoiktidara verilebilir.
Gözden çıkartılabilenler için Foucault, sadece öldürme yetkisinden
değil “ölüm riski altına” alma yetkisinden de bahsetmektedir. Bu noktada
“dolaylı öldürme” ya da nüfusun daha büyük bir risk ile karşılaşmaması
için bazı insanların istisnai bir durum olarak “ölüme mahkûm edilmesi”
söz konusudur. Burada amaç, siyasal düşmanlar üzerinde zafer kazanmak
değil, nüfusa yönelik biyolojik tehlikenin bertaraf edilmesidir. Foucault,
dolaylı öldürmeyi “…öldürme de sayılabilecek her şeyi kastediyorum: ölüme
bırakma, kimileri için ölüm riskini çoğaltmak ya da çok basit olarak, siyasal
ölüm, ülke dışına sürme, dışlama, vb.” şeklinde tanımlamaktadır (Foucault
2002, 263). Bu bağlamda Foucault için ırkçılık, “...ölüme mahkûm etmenin
kabul edilebilirlik koşuludur“(a.g.e. 262).
Öldürme, ölüme izin verme ya da mevcut pratiklerde en yaygın haliyle
ölüme açık kılma, AB’nin bugün sınırlarda göçmenler adına yarattığı fiili
duruma işaret etmektedir. AB’nin düzensiz göçe yönelik politikası, kurumsal
yapısı, gözetim mekanizmaları ve pratiklerinin hedefi doğrudan öldürmek
olarak görülemezse de devlet kadar devlet-dışı aktörlerin şiddetine yol
açmaktadır. Bu şekilde söz konusu grupları tartışmasız şekilde ölüm riski
altına almaktadır. Çalışmada da FRONTEX ve EUROSUR’ün gerek yasal
gerekse de pratikleriyle ölüm siyasetinin bir parçası olarak göçmenler üzerinde
yarattıkları filli durum irdelenmektedir.
“DIŞ TEHDİTİN” BÜYÜKLÜĞÜ
Göç, özellikle de düzensiz transit göç ve kitlesel göç hareketleri, hedef
ülkeler için önemli bir dış tehdit unsuru olarak görülmektedir. Bu bağlamda,
güvenlikleştirme söyleminin AB’nin dış sınırlarında yer alan ülkeler
tarafından daha yoğun kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda
Yunanistan’ın kamu düzeninden sorumlu eski bakanı Nikos Denias’ın Arap
Baharı sonrasında ülkenin bulunduğu durumu ifade etmek için yaptığı
açıklamalar önemli bir örnektir:
Ülke mahvolmak üzeredir. Şu anda tam bir istila ile karşı karşıyayız… Her
sabah uyanıyor ve soruyorum: Bugün Suriye’de ne oldu? Çünkü eğer Suriye’de
N. ELA GÖKALP ARAS
77
bir şey olursa binlerce insan Yunanistan’a akacaktır. Yasadışı göçmenler hali
hazırda bizim için çok büyük bir problem haline gelmiş urumdalar. Yasadışı
göçmenlerin ülkeye gelmemeleri için şimdide büyük adımlar atıyoruz. Mevcut
rakamların on katına çıktığını düşünün… (Dendias 2012)
Öte yandan AB’ye ilişkin gerek düzensiz gerekse de karma nüfus hareketleri
incelendiğinde görülmektedir ki gerçek sayılarla söylemdeki “dış tehdidin
büyüklüğü” çok da örtüşmemektedir. EUROPOL verilerine göre yıllık olarak
tüm dünya genelinde 30 milyon ve AB özelinde ise 400-500.000 civarında
düzensiz giriş olduğu tahmin edilmektedir (Özer 2014, 19). Söz konusu nüfus,
içinde sadece düzensiz göçmenleri değil, aynı zamanda zorunlu göçmenleri
de barındıran karışık bir nüfus hareketidir. AB düzeyinde tüm üye ülkeleri
kapsayacak şekilde düzensiz göçe ilişkin güncel ve sağlıklı bir bilgi mevcut
değildir. Ancak düzensiz girişlerin yanı sıra düzensizliğe neden olan çalışma
ve ikamet gibi diğer unsurları da içine alacak şekilde Kovacheva ve Vogel
AB27 için toplam sayıyı 1,9- ile 8 milyon olarak (Kovacheva ve Vogel 2009, 7)
ifade etmektedir. Bu sayılara ilişkin olarak, FRONTEX’in 2015 raporuna göre,
düzensiz girişler bir önceki yıla oranla % 138 artışla 280.000 olarak tespit
edilmiştir (FRONTEX 2015a, 5). Öte yandan 2015 itibariyle sayılarda önemli
bir artış olduğu da bir gerçektir. AB’ye ulaşan düzensiz göçmenlerin sayısı
Eylül 2015 itibariyle yılın ilk dokuz ayında 500.000’e ulaşmıştır.19 IOM’in
verileri ise sadece % 3’ü kara yolunu kullanmak üzere, Avrupa’ya ulaşan
düzensiz göçmen ve mülteci nüfusunu 22 Aralık 2015 itibariyle 1.005.504
olarak ifade etmektedir.20
Yukarıda ifade edilen rakamların içinde sadece düzensiz transit göçmenler
değil, farklı hukuki statülerine rağmen sınırlarda düzensiz göçmenler ile
benzer prosedürlere tabi tutulan ve benzer muameleyle karşılaşan zorunlu
göçmenler de mevcuttur. Bugün artık bilinen bir gerçektir ki sığınma hakkı
arayan, mültecilik statüsü verilmesi gereken ve hatta bu statüyü taşıyan ya
da Suriyeliler özelinde “geçici koruma” statüsünde bulunan birçok zorunlu
göçmen uluslararası korumadan yoksun ve düzensiz göçmen statüsündedir.
Ancak çoğu kez sınırlarda kâğıt üstündeki bu hukuki farklar görünmez
olmaktadır.
Düzensiz transit göçmen sayıları dışında dünyadaki sığınmacı ve mülteci
nüfusuna bakıldığında da zorunlu göçmen nüfusunun (kitlesel sığınma
hareketleri de dahil) çok büyük bir bölümünün kendi topraklarını terk
edemediği, terk edebilenlerin ise çok önemli bir çoğunluğunun çevre ve
bölge ülkelerine sığındıkları görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Küresel Eğilimler Raporu’na göre 2015 yılı
itibariyle, Türkiye 1,59 milyon mülteciye ev sahipliği yapmakta ve ilk sırada
yer almaktadır. Barındırdıkları mülteci nüfusuyla ilk beşte yer alan diğer
ülkelerse 1.51 milyon ile Pakistan, 1.15 milyon ile Lübnan, 982.000 ile İran,
78
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
659.000 le Etiyopya ve 654.100 ile Ürdün’dür.21 AB’deki sayılara bakıldığında
ise 2015 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yıla oranla % 130’luk bir artış
görülmekte ve söz konusu dönem itibariyle AB28 için toplan başvurunun
439.100’e ulaştığı kaydedilmektedir.22 AB28 için toplam rakamın, BMMYK
listesinde yer alan ilk beş ülke ile farkı açıktır.
Bugün artık AB’nin endişelendiği ve kontrol etmeye çalıştığı nüfusun
sadece düzensiz göçmenler olduğunu söylemek çok da gerçekçi olmayacaktır.
Söz konusu grupların ortak noktaları geldikleri sınırlardır. Nedenlerine ve
hukuki kategorilere bakılmaksızın hepsi AB açısından toplumsal güvenliği
tehdit eden, kontrolü zor; ancak gerek üye ülkeler gerekse de transit ve kaynak
ülkelerle ortak çözüm bulunması gereken bir problem olarak görülmektedir.
Bu noktada, 15 Ekim 2015 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi (Avrupa Devlet ve
Hükûmet Başkanları Konseyi) ve önemli bir transit ülke olarak kabul edilen
Türkiye arasında uzlaşma sağlanan Ortak Eylem Planı23 önemli bir örnektir.
Söz konusu plan, 29 Kasım ve 7 Mart 2016 tarihli zirvelerde de önemli
eklemelerle genişletilmiştir. 18 Mart 2016’da Ortak Eylem Planı’na, bir de son
haline ulaştırılan uzlaşı belgesi24 eklenmiştir. Uzlaşıya, düzensiz göçmenler
kadar uluslararası koruma statüsü altında yer alan Suriyeli mültecilerin de
dahil edildiği görülmektedir. Uzlaşı, 20 Mart 2016 itibariyle Türkiye’den
Yunanistan’a geçen tüm düzensiz göçmenlerin, 2014 yılında yürürlüğe giren
Geri Kabul Anlaşması’nın25 da etkin uygulaması olarak, Türkiye’ye geri
gönderilmesini öngörmektedir. Bu süreçte kişilerin iltica sistemine erişiminin
sağlanması hedeflense de Türkiye’nin Yunanistan tarafından “güvenli üçüncü
ülke”26 ilan edilmesi durumunda, iltica başvuruları için de söz konusu kişiler
Türkiye’ye geri gönderilebilecektir. Bu gelişmeler, çalışmada savunulan
gerek biyopolitikanın dışsallaştırılmasını ve başka biyoiktidarların disipline
edilmesini gerekse de biyopolitikanın dış tehdit algısının sadece düzensiz
göçmenleri değil, zorunlu göçmenleri de kapsayan karma nüfus hareketlerine
odaklandığını göstermektedir.
BİYOPOLİTİKANIN BAŞROL OYUNCUSU: FRONTEX
Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel
İşbirliği Ajansı (FRONTEX), AB nüfus biyopolitikasında ileri teknolojilerle
donatılmış önemli bir militer aktördür.
Schengen Anlaşması’nın Mart 1995 itibariyle yürürlüğe girmesiyle dış
sınırların kontrolü için ilk olarak Göç, Sınırlar ve İltica Strateji Komitesi’nin
(the Strategic Committee on Immigration, Frontiers and Asylum- SCIFA)
bir parçası olarak Dış Sınır Uygulayıcıları Ortak Birimi (the External Border
Practitioners Common Unit) kurulmuştur. 2004 yılında ise 2007/2004 sayılı
N. ELA GÖKALP ARAS
79
Konsey Tüzüğü27 ile kurulan FRONTEX, bu birimin görevini devralmış ve
3 Ekim 2005 tarihinde operasyonlarına başlamıştır. AB için genel olarak
nüfus biyopolitikasının şemsiye yapısı ve ESY’nin olmazsa olmaz bir parçası
olarak görülebilecek FRONTEX’in tüzel kişiliğinin yanı sıra operasyonel ve
finansal otonomisi de mevcuttur. Ajans’ın ana merkezi, Polonya’nın başkenti
Varşova’dadır.
Bir Topluluk ajansı olarak FRONTEX, AB göç politikasının temelinde
yer alan “düzensiz göçü engellemek ve azaltmak” hedefini gerçekleştirmek
için AB’nin dış sınırlarında uygulanan stratejinin ana araçlarından biridir
(FRONTEX 2015b). Kurucu Konsey Tüzüğü, Ajans’ın temel yetki ve
sorumluluklarını aşağıdaki madde ile tanımlamaktadır: “…Dış sınırların
kontrolü ve gözetimi Üye Devletlere ait olmakla birlikte, Ajans dış sınırların
yönetimine ilişkin mevcut ve gelecekteki Topluluk önlemlerinin uygulanmasını
kolaylaştırmak ve daha etkin uygulamayı sağlamakla yükümlüdür…“(Madde
1 Paragraf 2)28
Amacı kısaca, AB üye devletlerine düzensiz göçle daha etkili “savaşmaları”
için destek vermek şeklinde özetlenebilecek FRONTEX, gerek bütçe gerekse
de insan kaynakları konusunda kurulduğu tarihten bu yana hızlı bir büyüme
göstermektedir FRONTEX’in 2015 yılı bütçesi bir önceki yıla oranla % 17,5
artışla 114 milyon Avro’dur. Kara ve denizlerde yürüttüğü operasyonlar 31
milyon Avro ile toplam bütçesinin % 27’sine karşılık gelmektedir. Ancak
ironik şekilde Ajans bütçesinin sınırlardaki ölümlerle doğru orantılı şekilde
arttığı da bir gerçektir (Statewatch 2015).
Sahip olduğu yasal dayanak çerçevesinde AB’nin dış sınırlardaki
aktivitelerini koordine eden ve operasyonlar düzenleyen FRONTEX’in
pratikleri, Schengen Alanı içinde “yaşamın/nüfusun nasıl korunduğu”
sorunu yanıtlamak açısından önemlidir. Kurucu tüzük ve Ajans’ın resmi web
sayfasında29 de ifade edildiği üzere, FRONTEX söz konusu korumayı yedi
temel aktivite başlığında gerçekleştirmektedir. Bu aktiviteler: üye ülkelerle
ortak operasyonlar düzenlemek, üye devletlerin sınır muhafızlarını eğitmek,
eğitim ve araştırma faaliyetleri yürütmek, risk analizi yapmak, istisna haline
atıfla tüm üye devletlere kriz durumunda acil tepki kapasitesi sağlamak,
EUROSUR özelinde ele alınacak olan bilgi sistemleri ve bilginin paylaşımını
sağlayacak ortamı sağlamak ve son olarak üye devletlere ortak geri-gönderme
operasyonlarında destek sağlamaktır. Çalışmada genel olarak güvenlikleştirme
ve biyopolitikayla yakından ilişkili olan aktiviteler ve pratikler olan ortak ve
geri dönüş operasyonları ile risk analizleri üzerinde durulacaktır.
Üye ülkelerle, düzensiz göçün önlenmesine yönelik ortak operasyonlar
FRONTEX tarafından planlanmakta, koordine edilmekte, hayata geçirilmekte
ve değerlendirmektedir. Bu kapsamda FRONTEX kendi bütçesi ve Topluluğun
ilgili program bütçelerinin yanı sıra üye ülkelerin personel ve ekipmanlarını
80
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
(kara, deniz ve hava olmak üzere) kullanmaktadır. Ajans’ın EYS yapısı içinde
bu başlık altında temel görevi, AB’nin iç güvenliğini sağlamak amacıyla
“düzensiz göçmenlerin” oluşturduğu istenmeyen hareketlilikleri deniz, kara
ve hava dış sınırlarında operasyonlar ile önlemek ve kontrol etmektir.
Bu operasyonlarda, temel amaç arama kurtarma değil, AB sınırlarının
başta düzensiz göçmenler olmak üzere istenmeyen nüfus hareketlerinden
korunmasıdır. Operasyonlarda yüksek teknolojiyle düzensiz göçmenlerin
tespit edilmesi, durdurulması, karaya çıkartılması, idari alıkonulma
merkezlerine transferi ve ardından geri gönderilmeleri esastır (Koca 2014, 63).
Gerek üye gerekse de üçüncü ülkelerle yapılan ortak operasyonlarda sadece
sivil yapılar değil; Türkiye örneğinde olduğu gibi Sahil Güvenlik, Emniyet
Kaçakçılık ve Organize Suçlar gibi militer aktörler de yer almaktadır. Ayrıca
operasyonlarda sadece militer değil, para-militer yapılarla da işbirliği yapıldığı
iddiaları vardır. Sınır dışı etme operasyonlarında para-militer statüdeki Yunan
özel kuvvetlerinin de bulunduğu yönünde iddialar mevcuttur (Migeurop
2013, 31). Tam da bu noktada 11 Şubat 2016 tarihli NATO zirvesinde
sağlanan uzlaşmayla, FRONTEX’in Soğuk Savaş döneminin önemli güvenlik
örgütlerinden biri olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (North
Atlantic Treaty Organization/NATO) desteği ve Türkiye’nin de işbirliğiyle daha
militer bir yapıya dönüştüğünü vurgulamak gerekmektedir. Ege Denizi’nde
düzensiz transit göç ve göçmen kaçakçılığıyla mücadelede başarısızlığı dile
getirilen FRONTEX, artık göçmenlerin istenmeyen geçişlerinin önlenmesinde
NATO’dan destek alacaktır.30 NATO’nun da dahil olduğu üçlü işbirliğine, 18
Mart 2016 tarihli AB-Türkiye zirvesinin sonuç belgesinde de yer verilmiştir.31
Daha hızlı yanıt verebilmek adına, Ajans’ın kendine ait Avrupa Sınır
Muhafaza Timleri (the European Border Guard Teams- EBGT) mevcuttur.
Bu timler üye ülkeler tarafından Ajans kullanımına sunulabilecek insan
kaynakları, ekipman ve önemli bir veri tabanı erişimiyle desteklenmektedirler.
Aşağıdaki harita AB üye ülkeleriyle işbirliği halinde olan FRONTEX’in
insan kaynağı ve ekipman kapasitesi kadar operasyonların ağırlıklı olarak
yürütüldüğü noktaları göstermektedir. Çalışmada daha sonra değinileceği
üzere bu noktalar aynı zamanda göçmen ölümlerinin de en yoğun şekilde
gerçekleştiği geçiş noktalarını da göstermektedir.
2007 yılında FRONTEX’in operasyonel, tepkisel, analitik ve yönetimsel
kapasitesini güçlendirmek adına kurucu Konsey Tüzüğünde 863/207 sayılı
Tüzük32 ile değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler, çalışmanın teorik
kısmında ifade edilen istisna haliyle ilişkili olarak, “kriz” durumlarında
FRONTEX’in rolüne değinmekte ve Ajans’ın müdahale alanını
genişletmektedir. Bu çerçevede FRONTEX, gerektiğinde acil operasyonel
destek için operasyonların yürütüldüğü ev sahibi üye ülkenin onayı ve
gözetiminde silah taşımasına ve güç kullanmasına izin verilen Hızlı Sınır
N. ELA GÖKALP ARAS
81
Şekil 1. İnsan Kaynakları ve Ekipman Büyüklüğü ve Kontrol Noktaları
Açısından Üye Devletler ve FRONTEX
Kaynak: MIGEUROP (2014). “Yunanistan ve Türkiye Arasında FRONTEX: Geri Çevrilme
Sınırı”, https://www.fidh.org/IMG/pdf/rapport_tu_web-sommr-tu-ok.pdf, (Erişim 01.11.2015),
ss. 16.
82
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Muhafaza Ekipleri (RABIT-S) kurabilmektedir. RABIT-S’lerin devreye
girmesiyle FRONTEX’in militarize yönü daha da güçlenmiştir. Örneğin,
FRONTEX 2010 yılının Ekim ayında, Yunanistan’a Türkiye’ye kara sınırından
ulaşmaya çalışan göçmenlerdeki artış nedeniyle ilk RABIT-S’leri Orestiada ve
etrafındaki bölgelerde görevlendirilmiştir (Migeurop 2013, 17). Bu noktada
FRONTEX’in “istisnai” durum gerekçesiyle RABIT-S birliklerini kullandığı
görülmektedir. Ayrıca RABIT-S’i takiben, karada azalan düzensiz geçişlerin
denizde artmasıyla FRONTEX aynı prensipler üzerine inşa edilen deniz
operasyonları da başlatmıştır. Bu operasyonlardan örneğin Yunan deniz
sınırlarında 2011’de başlatılan Poseidon Deniz Ortak Operasyonu Libya’dan
gelen göç akımına cevap vermek için oluşturulmuştur. Ancak operasyonların
gerçekleştiği bu alan, göçmen ölümlerinin en yüksek sayılara ulaştığı
rotalardan biri haline de gelmiştir. Operasyonlar kapsamında iki önemli
operasyon, Mare Nostrum ve Triton’a, AB’nin biyopolitikasını ortaya koymak
açısından özel olarak değinilmesi gerekmektedir.
Mare Nostrum, İtalya Deniz Kuvvetleri tarafından denizde hayatın
güvence altına alınmasını ve insan ticaretiyle mücadele edilmesini amaçlayan,
askeri ve insani bir operasyon olarak nitelendirilebilir. Operasyon, Ekim
2013’te Lampedusa açıklarında 366 göçmenin ölümüyle sonuçlanan trajediye
bir yanıt olarak faaliyetlerine başlamıştır. Görev yaptığı dönemde 920
personel ile aylık 9 milyon Avro’luk bir bütçeye sahip operasyon, Uluslararası
Af Örgütü’nü (UAÖ) raporuna göre, görev süresince 40 binden fazla göçmeni
kurtarmıştır (UAÖ 2014, 24-25). Asıl amacı göçmen kaçakçılarını yakalamak
ve güvenliği sağlamak olsa da pratikte bir arama kurtarma operayonuna
dönüşen bu oluşum, İtalya’nın yüksek operasyon bütçesini karşılayamaması
gerekçesiyle iptal edilmiştir. Sınırlarında düzensiz transit göçün kontrolünde
sorunlar yaşayan İtalya’nın külfet paylaşımına vurguyla AB desteği istemesi
üzerine, Mare Nostrum bir AB operasyonu olan Triton’la ikame edilmiştir.
FRONTEX tarafından başlatılan Triton, Mare Nostrum’un 30 bin millik
görev alanı karşısında sadece 30 millik operasyon alanına ve Mare Nostrum’un
bütçesinin sadece onda birine sahiptir. Kendi gemilerine sahip olmayan ve
üye devletlerin kaynaklarına bağımlı olan Triton’un, Akdeniz’deki göçmen
ölümlerini önleyememesi üzerine BMMYK’dan da önemli eleştiriler gelmiştir.
AB, daha etkin ve sınırların korunmasından ziyade daha insan odaklı
bir yaklaşıma davet edilmiştir. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio
Guterres (2015), iki operasyon arasındaki farklı şöyle değerlendirmiştir: “Bu
hafta olanlardan sonra (Nisan 2015’te gerçekleşen yüksek ölümlü göçmen
trajedisine atıfla), Avrupa Triton Operasyonunun, İtalyan Mare Nostrum
operasyonunun yerine geçmekte üzücü derecede yetersiz kaldığı konusunda
kuşkuya yer kalmamıştır.”33 BMMYK, AB’yi denizde insan ölümlerinin
azaltılması için insanları bu tehlikeli yola iten problemlerin çözümü için ortak
çalışmaya davet ederken; İngiltere gibi üyelerden Mare Nostrum gibi arama-
N. ELA GÖKALP ARAS
83
kurtarma operasyonlarının düzensiz göçü teşvik edeceği eleştirileri gelmiştir.
AB liderleri eleştirilere, 23 Nisan 2015 zirvesinde, Triton bütçesini üç katına
çıkartarak yanıt vermeye çalışmışlardır.34
Operasyonlar bağlamında, aşağıda sunulan ve çalışmanın faydalandığı
alan araştırması (Gökalp-Aras 2013) kapsamında gerçekleştirilen mülakat,
FRONTEX’in genel amacı, işleyişi ve doğurduğu sonuçlar adına özet bir
eleştirel çerçeve sunmaktadır:
Avrupa Kalesi’nin etrafında bir duvar örüyorlar ve bu duvarları korunması için birliklere ya da sınır muhafızlarına ihtiyaçları var ki bu da FRONTEX’e karşılık geliyor. Devletler kapılarını göçmenlere kapatmak istiyor.
Şu anda içinden geçmekte olduğumuz dönem bir hayli ilginç. Bu devletler bir ordu oluşturuyorlar ve bugün düşman olarak gördükleri göçmenleri durdurmak için buna bir servet akıtıyorlar. Bunun topyekün işlevsiz olduğunu söylemek mümkün değil. Sonuçta öldürüyorlar. FRONTEX azalan sayılarla gurur duyuyor ve biz de sınırın öbür yakasında ölümleri izliyoruz. Geçen yıl göçmen ölümleri konusunda bir rekor kırdık. 500-600 insan tün dünyanın gözleri önünde öldü. Eğer başarı buysa, evet FRONTEX
son derece başarılı. Eğer düzensiz göçmenlerle mücadele bu anlama geliyorsa, bunu yapmanın bir sürü yolu var. Sadece FRONTEX değil, ulusal
ordular da aynı şeyi yapabilir. Eğer yasadışı göçmenlerin öldürülmesi gerekliyse gemileri batırırsınız, açlıktan ölmelerini sağlarsınız… Tüm bunlar için FRONTEX’e gerek yok ki. Devletlerin zaten kendi sahil güvenlikleri, uçakları, helikopterler ve orduları var. Bu bir insanlık dramı, insanlığa karşı işlenmiş bir suç (Uluslararası Af Örgütü Mülteci Koordinatörü ile
görüşme, 20.03.2012, Ankara).
Ortak operasyonlar dışında güvenlikleştirmeyle yakından ilişkili olan
ikinci aktivite alanı FRONTEX’in Kurucu Yönetmeliği’nin 4. Maddesi’yle35,
“üye devletleri hedef alan düzensiz göçe ilişkin risk analizi yapmak ve kriz
yönetimi” şeklinde düzenlemiştir. Burada riskten kastedilen, biyoiktidar
tarafından istenmeyen nüfusun sınırlardan girme olasılığıdır. Kopenhag
Ekolü’nün işaret ettiği sözedim sürecinde, FRONTEX tehdit unsurunu risk
raporlarıyla ortaya koymakta ve göçü güvenlikleştirmektedir. Bu kapsamda
FRONTEX “risk” ve “yönetim” ifadelerini “tehdit, güvenlik ve göç” kavramları
yerine kullanmakta ve “Yıllık Risk Analizi”36 raporları yayınlamaktadır. Risk
analizleri ve raporlarıyla, konu teknik bir konu olarak gösterilmekte ve bu
teknik sorunsalın AB tarafından ele alınması istemi de güvenlikleştirmenin
ikinci aşaması olan yetki talebini ortaya koymaktadır. Operasyonlarla da
sözedim, pratiğe dönüştürülmektedir.
FRONTEX’in güvenlikleştirme ve biyopolitika çerçevesinde ele
alınması gereken bir diğer önemli aktivitesi geri dönüş operasyonlarıdır.
84
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Kurucu Tüzüğün 9. Maddesinde geri dönüş operasyonları, “Topluluğun
geri dönüş politikasının bir parçası olarak Ajans, Üye Devletlerin geri
dönüş operasyonlarının organizasyonunda ihtiyaç duyulan desteği sağlar”
şeklinde ifade edilmektedir. Bu çerçevede sadece dış sınırlarda istenmeyen
nüfusun engellenmesi değil, ortak operasyonların başarısız olduğu
durumlarda istenmeyen nüfusun kaynak ülkelere geri dönüşü de Ajans’ın
koordinasyonunda ve Üye Devletlerin sorumluluğunda gerçekleşmektedir.
Geri dönüş operasyonlarının finansmanında FRONTEX, geri dönüş politikası
için ayrılmış olan Birlik bütçesini de kullanabilmektedir. Genel olarak dahil
olunan yasal çerçeve 2008 yılında yürürlüğe giren Geri Dönüş Direktifi’dir.37 Bu
kapsamda yürütülen operasyonlardaki temel prensip, düzensiz olarak Birlik
topraklarına giren ve üye ülkelerde düzensiz olarak bulunan göçmenlerin
AB sınırları dışına çıkarılmasıdır. Eğer göçmenlerin transit geçiş yaptığı
ülkeler ya da menşe ülkeler ile AB arasında geri kabul anlaşmaları38 varsa
söz konusu göçmenler bu ülkelere daha rahat şekilde geri gönderilmektedir.
Bu operasyonlar, tehlike olarak görülen unsurların, güvenliği esas olan
“yaşam”dan uzaklaştırılmasını ifade etmektedir.
FRONTEX’in istihbarata dayalı yapısı gizlilik prensibini de beraberinde
getirmektedir. Aynı ulusal güvenlik ve geleneksel istihbarat yapısında
olduğu gibi gizlilik, operasyonların başarısı için esastır (Carrera 2007, 14).
Bu nedenle FRONTEX’in resmi web sayfasında, risk analizi raporlarında ya
da FRONTEX temsilcilerinin ifadelerinden operasyonların nerede ve nasıl
yürütüldüğüne dair bilgiler yer almamaktadır. Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun belgelerinin halka açık olması ile ilgili
Avrupa kuralları39 gereği, bu operasyon planları ve ekleri isteğe bağlı olarak
halka açık hale getirilmediği sürece FRONTEX’in operasyonlarına ilişkin
hesap sorulması mümkün değildir (Carrera 2007; Koca 2014). Öte yandan,
bilgiye erişimdeki kısıtlamaları haklı göstermek adına FRONTEX, kamu
güvenliği, savunma, askeri güvenlik ve uluslararası ilişkiler alanında kamu
yararı kavramına sığınmaktadır (Migeurop 2013, 23). Bu husus aşağıdaki
alıntıda da net şekilde ortaya konulmaktadır.
FRONTEX yasadışı göçmenleri kontrol ederken, FRONTEX’i kim kontrol edecek? Geçen yıl bir göçmen genci vurdular ve sonrasında soruşturma
başladı. FRONTEX tüm suçlamaları reddediyor. Kim FRONTEX’i denetleyecek? Etik kurallara uymuyor ve göçmen haklarına saygılı davranmıyorlar. Kim bilir? (Yerel avukatla görüşme, 23.05.2012, Edirne).
Ancak pratikler ve sonuçları hakkında bilgiyi farklı kaynaklardan ve
aktörlerden almak mümkündür. Bu konuda yüzlerce göçmenin tanıklıklarını
aktaran, büyük örneklemli Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) ve ProAsyl
tarafından hazırlanmış sivil toplum raporları, Ege Denizi’nde Yunan sahil
N. ELA GÖKALP ARAS
85
güvenliği tarafından yapılan geri-itmelerin 2012’den beri olağan olduğunu
ortaya koymaktadır (ProAsyl 2013; UAÖ 2013, 2015a, 2015b). Söz konusu
raporlarda göçmen teknelerinin Yunan kara sularından ya da Yunan
sahasından Türkiye’ye doğru geri itildiği ve bu şekilde geri göndermeme
ilkesi40 ile toplu sınır dışı etme yasağının ihlal edildiği ifade edilmektedir.
Raporlar, keyfi tutuklama, alıkoyma, şiddet ve kötü muamelelere de dikkat
çekmektedir. FRONTEX tarafından uygulanan şiddet ve hak ihlalleri bu
makalenin de faydalandığı alan çalışması kapsamında gerçekleştirilen
görüşmelerde de detaylı olarak görülmektedir.
FRONTEX memurları kendi kurumlarından sürülen, sorunlu ya yüksek
oranda sosyal adaptasyon sorunu olanlar. Ayrıca Yunanistan’da da sınır
muhafaza birliklerinin çoğunluğu paralı asker. Hem FRONTEX hem de
Yunanistan askerleri sorunlu. Onların kendi suç kayıtları var. Onlar bağımlılar. Kesinlikle bu gerçekleri biliyoruz. Eğer 10 göçmen görürlerse onları dövüyorlar. Geçenlerde bir göçmeni vurdular. Bildiğim kadarıyla soruşturma hala devam ediyor. Orestiada’da ofisleri var. Ben içine girmeyi başardım (FRONTEX karakolu). Fotoğraflar falan çektim. Onlar heronlar yani insansız hava araçları kullanıyorlar özellikle Meriç’te. Sıradan
Avrupa memurlarına benzemiyorlar; onlar bir grup psikopatlar. Göçmenlere sanki düşmanlarıymış gibi yaklaşıyorlar. (Ulusal haber kanalı yerel
temsilcisiyle görüşme, 14.04.2012, Edirne.)
AB politikası zorunlu göçü ya da insanların yerinden edilmesini engellemiyor; fakat sadece duvarlar örmeye yarıyor. Politikanın ardındaki genel
mantık bu… Fakat aynı zamanda bu iş ile (göçmen kaçakçılığına referans ile) mücadele ediyorlar, yasadışı göçün önlenmesi için… Onlara bir
ruhu olan kırılgan kişiler olarak yaklaşmaktansa (göçmenlere) metalar
olarak yaklaşıyorlar. Yasadışı göçmenler için tahammül edilemeyecek bir
yaşam sunuyorlar. Bu benim kendi görüşüm değil, göçmenlerin ifadelerine dayalı tespitim. Tutukluyorlar, gözaltına alıyorlar ve günlerce geri gönderme merkezlerine koyuyorlar. Yiyemeyecekleri yiyeceklerle besleyip, plastik kelepçelerle hücrelere koyuyorlar. Psikolojik şiddet uyguluyorlar. Ya gideceksin ya da gitmesen yaşamın işte böyle kayıp gidecek. Verdikleri mesaj
bu. Onları 3, 6 ay kadar gözaltında tutup sonra bırakıyorlar. Sonra yeniden tutukluyorlar ve her şey sil baştan yeniden başlıyor. Bu her zaman psikolojik bir şey. Eğer Avrupa’ya gelirsen işte başına gelecekler bunlar. (Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlar birimi üst düzey memuru ile görüşme,
06.04.2012, Ankara)
2011 yılında FRONTEX tarafından Temel Haklar Stratejisi (FRONTEX
2011) kabul edilmiş ve takip eden yıl Temel Haklar Görevlisi görevlendirilmiştir.
Ayrıca Temel Haklar Danışma Forumu’nu oluşturulmuştur; ancak hak
86
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
ihlallerini soruşturacak bir mekanizma mevcut değildir. Akademi ya da sivil
toplumun hak ihlallerine ilişkin araştırmaları, yürütülen operasyonları mercek
altına alsa da FRONTEX’in insan hakları ihlallerine yönelik ne tür kararlar ve
önlemler aldığına ilişkin bilgileri yayımlama zorunluluğu bulunmadığından,
söz konusu çalışmalar yeterli bilgi sağlayamamaktadır.
2014 yılında ise FRONTEX’in özellikle geri-gönderme operasyonlarına
ilişkin olarak Avrupa Ombudsmanı Emily O’Reilly tarafından AB üyesi
devletlerden geldikleri ülkelere geri dönüş operasyonları41 kapsamında geri
gönderilen göçmenlerin hak ihlallerine ilişkin bir soruşturma başlatılmıştır.
Ortak geri dönüş operasyonlarının denetlenmesine ilişkin sorunların kötü
muamele iddialarını da kapsayan soruşturma sonucundaki tespit “zorunlu geri
dönüşler, doğaları gereği temel hakları ihlal etme potansiyeline sahip” şeklinde
özetlenebilir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus; raporda “potansiyel” olarak
ifade edilen durumla, mevcut raporlar arasındaki farklılıklardır. Görülmektedir
ki sınırlarda sadece düzensiz göçmenlerin değil, uluslararası korumadan
faydalanması gereken ancak düzensiz yollara başvurarak kanunla ihtilaf haline
düşen sığınmacı ve mültecilerin de aynı prosedürlere tabi tutulmaktadır. Ayrıca
kişilerin zulüm, işkence ve diğer insanlık dışı muamele ya da cezaya maruz kalma
risklerinin bulunduğu üçüncü bir ülkeye sınır-dışı etmeme yükümlülüğü olan
ve uluslararası teamül hukukunun bir parçası haline gelmiş ”geri göndermeme
(non-refoulement)” ilkesinin de ihlali raporlarla ortaya konulmaktadır Geri
itme bildirimlerinde FRONTEX’e doğrudan suçlamalar görülmemektedir. Bu
hususta, UAÖ’nün ilgili raporunda (UAÖ 2014, 17) da ifade edildiği üzere,
örneğin Poseidon Deniz Ortak Operasyonu çerçevesinde mali destek sağlanan
Yunanistan deniz araçlarının FRONTEX sembolünü taşımamasının yetkililerce
de teyit edildiği durumlar önem taşımaktadır. Bu nedenle mülteci ve göçmenlerin
de FRONTEX botlarını, Yunanistan sahil güvenlik araçlarından ayırabilmeleri
mümkün değildir. Çalışmaya destek sağlayan alan çalışmasında da FRONTEX
ile sınırdaki Yunan askerlerinin birbirinden ayrılmasın çok mümkün olmadığı
tespit edilmiştir. Öte yandan geri itmeler adına hak ihlalleri her iki taraf için de
sıklıkla ifade edilmiştir.
Yunanistan yasadışı göçmenleri Türkiye’ye sınır dışı ediyor. Bazen 50 göçmen bir kamyonda ya da bazen de bir şişme botun içinde nehirde olabiliyor. Sonra onları Meriç’te Türkiye tarafına doğru itiyorlar. Bu nedenle
siz bu sayıları istatistiklerde göremiyorsunuz. Botu patlatıp bizim tarafa
doğru itiyorlar, bazen bu tarafa ya da nehirdeki bir yüksekliğe ulaşamadan battığı da oluyor. Bunların çoğu deniz, su görmemiş, yüzme bilmeyeni çok içlerinde... FRONTEX’i de Yunanı da hep aynı, hep bizim tarafa itiyorlar (Edirne Jandarma Kaçakçılık ve Organize Suçlar Kom. ile görüşme, 23.05.2012, Edirne).
N. ELA GÖKALP ARAS
87
Tüm bu ifade edilen suçlamalara karşın, 2012 yılına dek FRONTEX
aktivitelerine ilişkin bir dava söz konusu olmamıştır. Çünkü yukarıda da ifade
edildiği üzere, ortak operasyonlar çok aktörlüdür ve bu durum hak ihlaline
neden olan sorumluların ortaya çıkartılmasını zorlaştırmaktadır. FRONTEX’in
de yasal mevzuat gereği sadece koordinatör rolü olması nedeniyle sorumluluk
kabul etmediği görülmektedir. Yine de hak ihlalleriyle mücadele olumlu bir
gelişme olarak görülebilecek, “Hirsi ve diğerleri İtalya’ya karşı” davasında
FRONTEX’in de geri gönderme operasyonlarında sorumluluğu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nce de dile getirilmiştir (EDAL 2012).
Hak ihlalleri ve şiddet iddialarının belki de en trajik formu, bu çalışmanın
da odağında yer alan ve ölüm siyaseti ile ilişkilendirilerek ele alınan göçmen
ölümleridir. Ölümlerin en çok yaşandığı rotalar, düzensiz transit geçişlerin
ve FRONTEX operasyonlarının en yoğun olduğu rotalardır. Denizde giderek
artan kaza sayısı, Mbembe’nin “ölüm siyaseti”nde ifade ettiği üzere AB
tarafından denizlerde meydana gelen ölümleri önlemenin AB’nin ahlaki
bir sorumluluğu olduğu söylemiyle meşru kılınmaya çalışılmaktadır. Ancak
trajedilerin sayısı ve tekrarlanması, sınır operasyonlarının tehlike içindeki
insanları kurtarma zorunluluğunu yeterince üstlenip üstlenmediği sorusunu
gündeme getirmektedir. Aynı zamanda uluslararası koruma talep eden kişilere
karşı uluslararası yükümlülükler açısından da bu operasyonların yasallığını
sorgulatmaktadır. FRONTEX’in militer karakterli ve istisna hali gerekçesine
dayalı operasyonları düzensiz göçü azaltmadığı gibi sınırlardaki ölümlerle de
paralellik göstermektedir. Bugün sertleşen ve yoğunlaşan sınır kontrolleriyle
AB sınırlarında meydana gelen trajediler arasındaki pozitif bir ilişki gözler
önündedir. “Avrupa Kalesi” artık bir metafor olmanın çok ötesinde dünyanın
en ölümcül sınırları haline gelmiştir.
2000 yılından bu yana sınırlarda gerçekleşen 40,000’in üzerinde göçmen
ölümünün, 22,000’i Avrupa sınırlarında meydana gelmiştir (IOM 2014,
11). 2014 yılında dünyada kaydedilen 4,077 göçmen ölümününse 3,279’u
Akdeniz’de meydana gelirken; 2015 yılında bu sayı 3,771’e ulaşmıştır (IOM
2014, 11; IOM 2015).). Göçmen ölümleri, 1990’lı yıllarda görünür hale
gelmesine rağmen, ilgili politikalar açısından en önemli dönüm noktası
Ekim 2013’te 366 kişinin ölümü ile sonuçlanan ve Lampedusa kıyılarında
gerçekleşen göçmen trajedisidir (BBC 2013). Nisan 2015’te ise tam olarak
aynı rotada 950 göçmenin ölümü ile sonuçlanan başka bir trajedi yaşanmıştır
(BBC 2015).
Yukarıda ifade edilen göçmen ölümlerine ilişkin istatistikler gerçek resmi
yansıtmaktan bir hayli uzaktırlar; çünkü ulusal ya da AB düzeyinde sistematik
istatistik toplanmamaktadır ya da erişebilir değildir. 2013 sonrasına büyük
ölümlü kazaların görünür hale gelmesiyle, IOM tarafından ilk olarak 2014
yılında bir rapor hazırlanmıştır. Ancak genel olarak ölümlere ilişkin sistematik
veri hala mevcut değildir. Sivil toplum kuruluşları, platformlar ya da medya
88
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Şekil 2. 1993-2012 Yılları Arasında Tespit Edilen Göçmen Ölümleri
Kaynak: http://www.migreurop.org/IMG/pdf/map_36.1_des_morts_par_milliers_aux_
frontieres.pdf (Erişim 21.05.2015)
tarafından toplanan bilgiler, büyük kayıplı trajediler yanında görünmez
kılınan haberler haline gelmiş ve sıradanlaşmaya başlamıştır. Aşağıda
verilen haritada 1993-2012 dönemine ait sınırlarda tespit edilen göçmen
sayıları görülmektedir. Söz konusu harita, çalışmada sunulan ilk haritanın
tamamlayıcısı olarak FRONTEX tarafından yürütülen operasyonlarla göçmen
ölümleri arasındaki paralelliği en azından lokasyon ve büyüklük olarak ortaya
koymaktadır.
Türkiye’den AB’ye düzensiz transit geçişlerde iki önemli geçiş kenti olan
İzmir ve Edirne’de yürütülen alan çalışmasından aşağıda aktarılan iki görüşme,
sayılarla anlamsızlaştırılan ve çoklu bendenler olarak kimliksizleştirilen
göçmenlerin ölümleri ardındaki gerçeği ortaya koymaktadır.
Biz ceset bile taşımak zorunda kalıyoruz. Muhtarlar olarak bizim ekstra
resmi görevlerimiz var, biliyorsunuz. Fakat ceset taşımak bambaşka ve zor
bir şey. Sizde bir iz bırakıyor ve derinden etkiliyor. Geçmişte ben mezarlığa
N. ELA GÖKALP ARAS
89
bile gidemezdim, şimdiyse kolaylıkla gidiyorum. Ceset taşımak bizim için
günlük, sıradan bir iş haline geldi. Bazen kendimi mezarlıkta çalışıyor gibi hissediyorum ya da cenaze evi, işte ne derseniz ona. Nehirde (Yunanistan-Türkiye arasındaki Meriç Nehri’ne referansla) çürüyorlar ve siz onları taşıyorsunuz. Yani gitmesen olmaz, kötü korkuyor. Arıyor, gel muhtar
diyor. Yani çocuk nehir kenarında oynuyor, bir bakıyorsunuz çürümüş cesetler hatta çürümüş çocuk cesetleri... Bunların bebeği de var. Sonra git zabıt tut. Çoğu kez arabada taşıyoruz, yani Allah rahmet eylesin; ama o koku çıkmıyor arabadan, üstünüzden. Hadi o çıktı da o gördükleriniz, yani
zor iş bu ya. Hem bize gelmiyorlar (hedef ülkenin Türkiye olmadığına atıfla), ceremesini biz çekiyoruz... (Edirne’de bir sınır köyü muhtarıyla görüşme, 15.05.2013, Edirne).
Türkiye ile Yunanistan arasındaki iki hektarlık bir alanda hala mayın var
ve orada olmaması gerek. Bazen bir patlama duyuyorsunuz; ama Yunan
tarafı hemen gitmiyor. Biz olanları buradaki Fen Lisesi’nin tepesinden görüyoruz. Sadece sabahları geliyorlar ve patlama sonrasında ceset parçalarını çöp poşetlerine topluyorlar. Ama mayınları da yeniliyorlar, uluslararası kanun ve sözleşmelere aykırı olsa da yeniliyorlar işte. Bu yüzden öyle
göçmenlerin kimlik teşhisine falan da gerek kalmıyor, neyi teşhis edeceksin. Yakalamaları kayda alıyorlar; ama bu ölümler kayıt dışı. Biz de biliyoruz, işte ne zaman bir patlama olsa biliyoruz ki birileri yine gitti... (NTV
Edirne Muhabiri ile görüşme, 14.04.2012, Edirne).
Tüm geri itme ve hak ihlalleri iddiaları özellikle geri göndermeler için bir
kenara bırakılsa bile göçmenlerin sınır gözetim ve denetim mekanizmaları
karşısında daha tehlikeli güzergâhları tercih etmek zorunda kaldıkları
bilinen bir gerçektir. Sınırlamalar, göçmen kaçakçıları gibi yeni ve devletdışı aktörleri yaratırken, karlı yeni bir sektörün doğuşu da göçün politik
ekonomisi kapsamında değerlendirilebilir. Ancak bu çalışma açısından en
önemli nokta, Foucault’un ifade ettiği gibi biyoiktidarın göçmenler için fiilen
yarattığı dolaylı ölüm riski altına almadır. Aşağıda sunulan görüşme alıntıları,
göçmenleri ekonomik olarak sömüren kaçakçılık sektörünü ve devlet-dışı
aktörlerce uygulanan şiddeti ortaya koymaktadır.
Eğer buradan durdursanız, Mısır’dan, Mısır’dan durdurursanız İsrail’den hareket edecekler. Örneğin 1 milyon Dolarlık yatın günlük kirası 3000. Eğer 30 VIP müşterim olursa kişi başı 15.000 Euro alıyorum, bu
da 450.000 Euro yapar. Eğer 50.000 Eurosunu sana verirsem, beni sen
mi durduracaksın yoksa FRONTEX mi? (Göçmen kaçakçısı ile görüşme,
19.9.2012, İzmir).
90
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Ne FRONTEX ne de psikopat Yunan askerleri ne de TCK işe yaramadı tabi
ki. Eğer para işin içindeyse bu işi kanunla çözemezsin. Eğer 100 kaçak taşırsam bugün 700.000 Euro kazanırım. Benim için sadece 3-5 gün alıyor.
Beni kim yakalayacak ayda maksimum 5.000 TL kazanan polis memuru mu? Bu sistemi değiştiremezsin; çünkü iyi para var. Benjamin’in dediği gibi “herkesin bir fiyatı vardır, benim de” İşte bu kadar basit. Eğer içinde para varsa bu beni de seni de herkesi bozar. Sonunda da tüm önlemler
anlamsız hale gelir. Herkesin bir fiyatı vardır (Göçmen kaçakçısı ile görüşme, 07.12.2012, İzmir).
Can da yakmadık değil; ama yapacak bir şey yok. Evde de çoluk çocuk var
bakacak. Bir kez baktım Yunan teknesi yaklaşıyor. Verdim gazı, verdim
gazı sonra bir salto, savruldu koyunlar (göçmenler) denize; ama yapacak
bir şey yok. Yakalandın mı hele ki Yunan yakaladı mı bittin işte. İşkence var, bir ... yaptırmıyorlar, elin kolun bağlı bekle işte. Yani bir o var işte
üzüldüğüm; ama dedim ya yapacak bir şey yok. Kız kolejde, oğlan işe yaramaz, aile geçindiriyoruz... (Göçmen kaçakçısı, 01.07.2012, İzmir).
ÖLÜM SİYASETİNİN PANOPTİKONU: EUROSUR
İstisna halinde bazı kural dışılıkların meşrulaştırılmasından yola çıkarak;
denizlerde meydana gelen ölümleri önlemenin AB’nin ahlaki bir sorumluluğu
olduğu gerekçesiyle oluşturulan Avrupa Gözetim Sistemi’nin (EUROSUR),
güvenlikleştirmenin ölüm siyasetiyle desteklenmesi olarak değerlendirilebilir.
“Mezbaha tezgâhına mana katmak“(Çongar 2011) olarak eleştirel şekilde
ifade edilebilecek EUROSUR, AB söylemine göre “Avrupa’nın dış sınırlarının
kontrolünde bir bilgi-değişim platformu olarak ve üye devletlerin durumsal
farkındalıklarının ve sınır aşan suçlara yanıt verme kapasitelerinin arttırılması,
düzensiz göçle mücadelenin sağlanması ve denizlerdeki ölümlerin önlenmesi
amaçlarıyla“(FRONTEX 2015c) kurulmuştur. FRONTEX koordinasyonundaki
Ulusal İstihbarat Noktaları üzerine inşa edilen EUROSUR, yasal mevzuatta
da ifade edildiği üzere “düzensiz sınır geçişleri ve suça ilişkin aktiviteler
konusunda” yerel ve ulusal düzeyde bilgi toplayacak bir istihbarat merkezi
olarak görev yapacaktır (a.g.e.). Kontrol alanı, bu çalışmanın da odaklandığı
Schengen sınırları ve ötesidir.
EUROSUR, kara ve deniz dış sınırlarında meydana gelen olayları ve
sınır devriyelerinin konumunu; analitik raporlar, istihbarat ve ulusal
durum fotoğrafları aracılığıyla üye devletlerle paylaşmaktadır. Bir anlamda
EUROSUR, Jeremy Bentham’ın (2008) hapishanelerin gözetimi için ortaya
koyduğu “panopticon”dan hareketle Bigo (2008) tarafından ortaya konan
N. ELA GÖKALP ARAS
91
“banopticon” metaforunun, göç yönetiminde vücut bulmuş şekli olarak
karşımıza çıkmaktadır. EUROSUR, ortaya koyduğu yapıyla, AB’nin güvenliği
için potansiyel suçlular ya da risk gruplarına yönelik seçici hedefler yaratmakta
ve sahip olduğu ileri teknolojiyle onları gözlemlemektedir. Bu noktada
FRONTEX, “büyük birader” olarak genel koordinasyon görevi üstlenirken;
iktidarın teknolojik gözü olan EUROSUR yardımıyla istenmeyen nüfuslar da
“gözaltına” alınabilmektedir. Bu ileri teknolojilerle donatılmış göz; insansız
hava araçları gibi modern izleme teknolojilerini de içinde barındırmaktadır.
Bu teknolojilerin maliyeti 2020 yılına dek EUROSUR’a tahsis edilen 340
Milyon Avro’luk bütçeden karşılanmaktadır.
EUROSUR, uydular ve diğer ileri teknolojik gözetim araçlarından
gerçek zamanlı olarak toplanan bilgilerin paylaşımı kadar FRONTEX
tarafından operasyonel kullanım için geliştirilen analitik araçları da AB üyesi
devletlerin kullanımına sunmaktadır. EUROSUR teoride, kontroller sırasında
şüpheli görülen durumların ve düzensiz göçmenleri taşıyan araçların
koordinatlarının uygun teknolojiyle tespitini üstlenmektedir. Bu sayede
göçmen kaçakçılarının yakalanması kadar denizlerdeki göçmen ölümlerin
de önlenmesini hedeflenmektedir. Ancak son tahlilde EUROSUR bir arama
kurtarma operasyonu değildir ve EUROSUR’un bertaraf etmeye çalıştığı risk,
göçmen yaşamlarına yönelik riskten ziyade AB refahı ve güvenliğine yönelik
dış tehditlerce yaratılan; yani bir başka deyişle, göçmenlerin sınırlardan
geçme olasılığına ilişkin risktir.
EUROSUR’a ilişkin yasal mevzuat incelendiğinde, Kurucu Tüzük42,
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku, Cenevre Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukukun uygulama sorumluluğunu
esas olarak üye ülkelere vermektedir (paragraf 25). Tüzük, kişisel verilerin
toplanması ve geri göndermeme ilkelerine saygı gösterileceğini ve özellikle
zulüm tehlikesi olan durumlarda göçmenlerin geri gönderilmelerine izin
verilmeyeceğini ifade etmektedir. Tüzük, göçmenleri taşıyan küçük teknelerin
tespitinin zorluğuna dikkat çekmekte, EUROSUR’le üye devletlerin reaksiyon
kapasitesinin artacağını savunmaktadır. Bu çerçevede Kurucu Tüzüğün
Genel Hükümler Madde 2, Madde 3 (i) altında, göçmen “vakası” olarak
“yasadışı göçe ilişkin bir durum olarak, sınır aşan suçlar ya da göçmenlerin
yaşamlarının dış sınırlarda ya da sınır yakınlarında tehlike altında olması”
şeklinde bir tanımlama yapılmaktadır.
Özetle AB, EUROSUR’le düzensiz göçmenlerin sınırlarına gelmeden
tespitini, FRONTEX ile engellenmelerini, geri gönderme anlaşmalarıyla
da engellenmeyenlerin topraklarına geri gönderilmelerini sağlamaya
çalışmaktadır. A ancak bugün belirli rotalarda göçmen ölümleri istikrarlı
şekilde artarken EUROSUR’un göçmen yaşamlarının korunmasına ilişkin
iddiaları tartışmalı hale gelmektedir. Zira EUROSUR’un en büyük gerekçesi
92
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
göçmen ölümlerini önlemek ve arama kurtarma faaliyetleri olmuştur; ancak
pratikler incelendiğinde bu mekanizmanın da biyopolitikanın en önemli
bileşenlerinden biri olduğu görülmektedir. 2013 yılında, 366 göçmenin
ölümüyle sonlanan trajediye ilişkin Charles Heller ve Lorenzo Pezzani
tarafından 2014 yılında hazırlanan Liquid Traces- The Left-to-Die Boat Case
başlıklı belgeselde de açıkça görüldüğü üzere Libya açıklarında günlerce
sürüklenen göçmenleri taşıyan teknedekiler herkesin gözleri önünde
susuzluktan ve açlıktan ölmüşlerdir (Heller ve Pezzani 2014). Dolayısıyla
ifade etmek gerekir ki esas sorun EUROSUR’un kendini gerekçelendirdiği
göçmen teknelerinin tespit edilememeleri değil, Akdeniz’i karış karış izleyen
uydularda, sahil güvenlik radar ekranlarında istenildiğinde büyük biraderin
gözünde “görülmez” olmalarıdır (Ulusoy 2014). Bugün artık kabul edilemez
hale gelen göçmen ölümleri, başta FRONTEX ve EUROSUR olmak üzere AB
biyopolitikasının tamamına haklı eleştirileri yönelmektedir.
SONUÇ
Çalışmayla genel olarak AB’nin nüfus biyopolitikasındaki başrol oyuncusu
FRONTEX’in ve EUROSUR’ün gerek yasal dayanakları gerekse de pratikleri
analiz edilerek, düzensiz transit ve zorunlu göçmenler için sınırlarda doğrudan
ya da dolaylı şiddet uygulamaları da dahil olmak üzere yarattıkları sonuçlar
ortaya konulmuştur. Ancak bugün tüm ihlaller arasında belki de en vahim
olanı, en temel insan hakkı sayılabilecek yaşam hakkının ihlali olan göçmen
ölümleridir. Arama-kurtarmadan çok yasadışı ve şiddet içeren uygulamalara
yönelik iddialar; çalışmayla biyopolitika ve ölüm siyasetiyle açıklanmıştır.
Uygulayıcı aktör olarak, AB’nin düzensiz göç rejimine nüfusun biyopolitikası
olarak yaklaşılmıştır. Sınırlarda kötü muamele ve ölümle sonlanmasa bile geri
gönderme ilkesinin ihlalinin zorunlu göçmenler için zulüm, kötü muamele
ya da ölüm riskleriyle karşılaşabilecekleri ülkelere zorla geri gönderilmeleri
anlamına gelmektedir. Bu ihlal de sınırların dışsallaştırılması gibi ölüm
siyasetinin de dışsallaştırılması olarak görülebilir.
Çalışmayla bu rejimin çözüm odaklı olmaktan çok uzak olduğu, sadece
belirli rotalarda belirli dönemler için geçişlerde azalma sağlasa da aslında
sayıları azaltmadığı vurgulanmıştır. Giderek katılaşan göç politikalarının ve
sınır kontrollerinin de yasadışılığı, yeni devlet dışı aktörleri ve bu aktörlerce
ortaya konan hak ihlalleri ve şiddeti beraberinde getirdiği ifade edilmiştir.
Göçmenler için göç yollarında mevcut riskleri arttırdığı ve şiddetin farklı
formlarına ve en uç noktada da ölüm riskine ya da ölüme maruz bıraktığı
ortaya konulmuştur.
Göçmen ölümlerinin ışığında, onların yaşamlarının hak ettiği üzere
anlamlandırılması için bazı önemli konuların vurgulanması ve sorgulanması
N. ELA GÖKALP ARAS
93
gerekmektedir. Bunlardan belki de en önemlisi, AB’nin ölüm siyasetinin
mevcut insani söylemlerle daha ne kadar sürdürülebileceği, mikro
düzeyde göçmenler için bu politikaların doğurduğu sonuçlar, AB’nin nüfus
biyopolitikasının nasıl bir yöne doğru değişeceği ya da değişmesi gerektiği,
benzer biyopolitikaların göç rejimleri ile benzerlikler ve farklılıklar araştırılma
ihtiyacı duyulan diğer konular olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma
ve bu alanda yapılacak diğer çalışmalar mevcut söylemlerin reel pratiklerle
eleştirisini sağlarken, aynı zamanda politikaları sorunsallaştırarak hak temelli
yeni ve eleştirel bir bakış açısı da sağlayacaktır.
Notlar
1.
2.
3.
4.
5.
Kısaca ülkeye giriş-çıkış, ikamet ve çalışma konularında kanunla ihtilaf
haline düşen göçmenleri ifade etse de, düzensizlik Morehouse and Blomfiled
(2011, 4) ise son derece farklı şekillerde ortaya çıkabilen bu göç kategorisi için
nedenleri sınıflayarak aslında oldukça kapsamlı bir tanım ortaya koymaktadır:
1. Yasadışı giriş (yasadışı sınır geçişi); 2. Sahte dokümanlarla giriş; 3. Yasal
dokümanlar kullanarak; ancak bu belgelerde yanlış bilgi vererek giriş yapmak;
4. Vizesiz seyahat dönemi veya geçici ikamet izninin süresi dolduktan sonra
ülkeyi terk etmemek (over-stayers); 5. İkamet izninin yenilenmemesi veya
ikamet için gereken kuralların ihlali ile kaybedilen yasal statü sonucu düzensiz
statüye geçmek; 6. Ebeveynleri nedeniyle düzensiz göçmen statüsü ile doğmak
(düzensizlik içine doğmak); 7. Sığınma prosedürü sırasında kaçmak ya da
sığınma başvurusunun reddedilmesi sonrasında ülkeyi terk etmemek; 8. Kaynak
ülkelerin yasal ya da pratik nedenlerle geri dönüş kararını baskı ile uygulaması
ve bu uygulamada başarısızlık (devletin hatası olarak).
Schengen Alanı, 1985 yılında imzalanan Schengen Antlaşmasını uygulayan yirmi
beş Avrupa ülkesinin topraklarını kapsamaktadır. Schengen Alanı içinde iç sınır
kontrolleri yokken, bu alan dışında uluslararası seyahat edenler için ise tek bir
devlet gibi yeknesak bir kontrol sisteminden bahsetmek mümkündür. Schengen
Alanı bugün 400 milyon kişilik bir nüfusu ve 4.312.099 kilometrekarelik bir alanı
kapsamaktadır (Avrupa Komisyonu, 2015a)
Transit ülkeler, kısaca coğrafi olarak kaynak ve hedef ülkeler arasında ve
uluslararası göç güzergâhları üzerinde bulunan ve geçici nüfus hareketlerini
kontrol etmek durumunda kalan ülkeler olarak tanımlanabilirler.
Transit göçü diğer göç kategorilerinden ayıran en önemli unsurlar, zaman, mekân
ve göçmenlerin niyetidir”. Papadopoulou (2005, 4) transit göçe bir kategori
yerine bir “durum” olarak yaklaşırken transit göçü, “yasal ya da yasadışı olarak
ikamet edilen ülkede, yapısal etkenler olarak ilgili politikalar ve bireysel etkenler
olarak da sosyal/ aile ağlarının değerlendirilmesiyle bir göçmenin bir başka
ülkede bir başka üçüncü ülkeye göç edip etmemesiyle sonuçlanacak belirsiz
süreli ikametidir” şeklinde tanımlamaktadır.
Göç literatüründe “mixed flow” olarak geçen kavram bu çalışmada
güvenlikleştirmenin sıklıkla kullandığı bir ifade olması nedeniyle “karma
94
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
akın” yerine “karma göçmen hareketleri” olarak kullanılmıştır. Uluslararası
Göç Örgütü (IOM) tarafından bu kategori mülteciler, sığınmacılar, ekonomik
göçmenler ve diğer göçmenleri de kapsayan kompleks nüfus hareketleri” olarak
tanımlanmaktadır (IOM 2004, 42).
6. “Avrupa Kalesi” kavramı ilk olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sı
tarafından işgal edilen Kıta Avrupası ile karşısında kalan İngiltere’yi betimlemek
için kullanılmış olsa da 1990’lar itibariyle Avrupa Ortak İltica ve Göç Politikasıyla
ve özellikle de Schengen Anlaşmasıyla dış sınırları daha belirgin hale gelen AB
için bu kullanılan bir metafor haline gelmiştir. Ancak bugün gelinen noktada
“Avrupa Kalesi” bir metafor olmanın ötesinde fiziksel olarak görünür haldedir.
FRONTEX ve EUROSUR’un ileri teknolojiler ve gözetim mekanizmalarıyla
yarattığı sınır kontrolleri dışında göçmenleri önlemeye yönelik geleneksel
duvar ya da tel örgüler olarak karşımıza çıkan sınır bariyerleri, bugün AB’nin
dış sınırlarında artan şekilde yükselmeye devam etmektedir. Ocak 2016 yılı
itibariyle, ilki 1993 yılında İspanya ve Fas arasında olmak üzere göçmenler için
oluşturulan sınır bariyerlerinin sayısı 11’e ulaşmıştır.
7. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ 2014, 28-29) ihlal edilen hakları şu şekilde
özetlemektedir: Yaşam hakkı, Kişi, özgürlüğü ve güvenliği hakkı, İşkence ve
diğer zalimane, gayriinsanî veya küçültücü muamele veya ceza yasağı, Kendi
ülkesi de dâhil olmak üzere herhangi bir ülkeden ayrılma hakkı, Zulümden başka
ülkelere sığınma ve bu haktan yararlanma hakkı, Etkili başvuru hakkı, Toplu
sınır dışı yasağı, Geri Göndermeme İlkesi, Cenevre Sözleşmesi’nin 31. Maddesi
gereği taraf Devletler yasadışı yollardan girişleri veya bulunuşları nedeniyle
[sığınmacılara] ceza vermeyeceklerdir; Çocukları ilgilendiren tüm işlemlerde
[…] çocuğun yüksek yararı esas alınacaktır. Ancak bu çalışmada odaklanılan
en önemli hak ihlali ölüm, ölüme sebebiyet verme, ölüm riskine alma üzerinden
Yaşam Hakkı’nın ihlalidir (İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Madde 3; Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, Madde 2; Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, Madde 2;
Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Madde 6).
8. Biyopolitika olarak da kullanılacaktır.
9. https://www.iom.int/news/mediterranean-migrant-arrivals-2016-pass-76000deaths-top-400 (Erişim 10.03.2016)
10. Gökalp-Aras, Ela N. (2013). “A Multi-level and Multi-sited Analysis of the
European Union’s Immigration and Asylum Policy Concerning Irregular Transit
Migration and Its Implications for Turkey: Edirne and Izmir as Two Major
Gateway Cities”, basılmamış doktora tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara,http://etd.lib.metu.edu.tr/upload/12616581/index.
pdf (Erişim 02.04.2016).
11. Düzensiz transit göçün özellikle transit veya geçiş kentleri olarak adlandırılan
ve transit ülkelerde yer alan yerel, transnasyonel ve aynı zamanda göç ağları ve
sistemleriyle ilişki halinde olan mekânlarda kendini sürdürdüğü bir gerçektir.
Bu geçiş mekânları uluslararası göç sisteminin, bir başka deyişle daha geniş
bir dönüşüm ve küresel sistemin parçasıdırlar. Göçmenler bu mekânlarda
planladıklarından daha uzun süreler için kalmaktadırlar. Parçası oldukları
işbirlikleri ve sosyal ağlar gerek göç hareketlerinin gerekse de hayatta kalma
N. ELA GÖKALP ARAS
95
stratejilerinin önemli bir parçasını olmaktadır. Bu nedenle söz konusu geçiş
şehirlerinin sadece hedef ülkelere geçiş için kapılar olmadığını, aynı zamanda
istihdam, barınma ve diğer önemli imkânlara da ulaşabildikleri mekânlar
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kentler, göçmen hareketliliğinde
önemli aktarma merkezleri olarak kişilerin, bilgilerin, hizmetlerin ve göçe ilişkin
birçok değişimin gerçekleştiği aynı zamanda da makro düzeydeki politikaların da
göçmeler için anlamlı hale geldiği ve günlük yaşam pratikleriyle ilişkilendirildiği
önemli lokasyonlardır (Gökalp-Aras 2013, 539).
12. Bu şehirlerde Thomas Faist (1997, 2000) tarafından gönderen (sending networks)
ve kabul eden (receiving networks) şeklinde kavramsallaştırılan sosyal ağlar,
transit ülkeler ve düzensiz transit göçe özgün unsurlar göz önüne alınarak
“hareket ve kabul koşulları sağlayan ağlar” şeklinde kategorileştirilmiştir.
13. 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, kabul edilen Kopenhag
siyasi kriterleri kapsamında Avrupa topluluğunun insan haklarına saygı ilkesi
akla ilk gelen ilke ihlalidir, http://eur-lex.europa.eu/summary/glossary/accession_
criteria_copenhague.html (Erişim 02.04.2016).
14. Zira AB’nin nüfus biyopolitikası, ileride değinileceği üzere 18 Mart 2016 tarihli
AB-Türkiye uzlaşısıyla resmi olarak istenmeyen nüfusa düzensiz göçmenlerin
yanı sıra uluslararası koruma altında olan Suriyelileri de dahil etmiştir. Söz
konusu uzlaşı BMMYK tarafından destek görmezken, BM Mültecilerin
Statüsü’ne İlişkin Sözleşme’nin (1951) “geri-göndermeme” ilkesine ilişkin 33.
Maddesi ve bu maddenin AB Temel Haklar Sözleşmesi’ndeki izdüşümü olan
19. Maddesine aykırıdır. Zira Türkiye gibi 1951 Sözleşmesine ilişkin coğrafi
çekincesi henüz kaldırmamış bir ülkenin, güvenli üçüncü ülke olarak kabulü
mümkün değilken, AB ve Türkiye arasında sadece düzensiz göçmenlerin geri
kabul anlaşması kapsamında karşılıklı iadeleri değil, aynı zamanda uluslararası
koruma altında olması gereken Suriyelilerin de kapsama alındığı görülmektedir.
15. Kişilerin sınırı geçmelerinden ardından kısa bir süre zorla geri gönderilmelerine
itiraz edebilecekleri bir fırsat sunulmadan ayrılmaya çalıştıkları bir ülkeye ve bazı
hallerde de açık denizlere geri püskürtülmelerine geri itme denir (UAÖ 2014, 21).
16. 562/2006 sayılı Tüzük Avrupa Parlamentosu ve Konseyin 15 Mart 2006 tarihli
kararı ile Kişilerin sınırdan geçişlerini düzenleyen hükümleri içeren bir Birlik
kanunu tesis edilmesi (Schengen Sınırlar Kanunu), http://syb.icisleri.gov.tr/
ortak_icerik/syb/Schengen%20S%C4%B1n%C4%B1rlar%20Kanunu.doc (Erişim
30.11.2015).
17. Council Regulation (EC) No 562/2006 of the European Parliament and of the
Council of 15 March 2006 establishing a Community Code on the rules governing
the movement of persons across borders (Schengen Borders Code).
18. Egemen iktidar öldürüp, yaşama izin veriyorken, biyoiktidar tersine yaşatmaktan
ölmeye izin vermeye odaklanmaktadır.
19. http://frontex.Avropa.eu/news/more-than-500-000-migrants-detected-at-euexternal-borders-so-farthis-year-fGa82v (Erişim 20 Eylül 2015).
20. https://www.iom.int/news/irregular-migrant-refugee-arrivals-europe-top-onemillion-2015-iom (Erişim 14.03.2016).
96
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
21. BMMYK Küresel Eğilim Raporu 2015, http://www.unhcr.org.tr/?content=640
(Erişim 20.11.2015).
22. http://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Asylum_quarterly_
report (Erişim 14.03.2016).
23. http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-15-5860_en.htm
(Erişim
12.12.2015).
24. http://www.consilium.europa.eu/press-releases-pdf/2016/3/40802210113_
en_635939208600000000.pdf (Erişim 21.03.2016).
25. Geri Kabul Anlaşması’na ilişkin detaylı bilgi için: http://www.ab.gov.tr/files/pub/
turkiye_ab_vize_muafiyeti_sureci_ve_geri_kabul_anlasmasi_hakkinda_temel_
sorular_ve_yanitlari.pdf (Erişim 25.03.2016).
26. AB’nin İltica Usulleri Yönergesi›nde yer alan güvenli üçüncü ülke tanımına göre,
güvenli olduğu varsayılan ülkelerden geçerek gelen sığınmacıların başvuruları
hakkında esasa ilişkin bir değerlendirme yapılmadan, onları güvenli sayılan
ülkelere göndermek mümkündür. 1951 Cenevre Sözleşmesi›nde düzenlenmeyen
«güvenli üçüncü ülke» terimi AB’nin Ortak İltica Sistemi arayışı sürecinde
ortaya çıkmıştır. Sığınmacının AB üyesi ülkelere gelirken, kısa bir süre için dahi
bulunduğu bir ülke “güvenli” kabul edilmekte ve başvurucunun talebi esasa
girilmeden reddedilebilmektedir. Bir anlamda Dublin 19 Temmuz 2013 tarihinde
yürürlüğe giren DublinIII Tüzüğü’nün üçüncü ülkelere yönelik uygulaması
olarak görülebilir. Bir başka deyişle AB’nin iltica sisteminin dışsallaştırılmasının
bir aracı olarak da değerlendirilebilir.
27. Council Regulation (EC) No 2007/2004 of 26 October 2004 establishing a European
Agency for the Management of Operational Cooperation at the External Borders
of the Member States of the European Union (Erişim 11.06.2015).
28. Yazar tarafından yapılmış resmi olmayan çeviridir.
29. Ayrıntılı bilgi için: http://frontex.europa.eu/
30. http://frontex.europa.eu/news/frontex-and-nato-to-cooperate-in-the-aegeansea-nZMSYr 8 (Erişim 21.03.2016).
31. Ayrıntılı bilgi için: http://www.ab.gov.tr/index.php?p=50241 (Erişim 10.04.2016)
32. Council Regulation (EC) No 863/2007 of the European Parliament and of the
Council of 11 July 2007 establishing a mechanism for the creation of Rapid
Border Intervention Teams amending
33. http://www.unhcr.org.cy/tr/haberler/article/5b859bbd86d1c057120e4c5279e5964f/
bmmyk-triton-operasyonunun-kurtarma-icin-gerekli-kaynak-ve-yetkiye-sah.
html (Erişim 21.03.2016)
34. http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-14-609_en.htm; http://www.
ibtimes.co.uk/eu-triple-funding-operation-triton-tackle-mediterraneanmigrant-crisis-1498100 (Erişim 21.03.2016).
35. Council Regulation (EC) No 2007/2004 of 26 October 2004 establishing a
European Agency for the Management of Operational Cooperation at the
External Borders of the Member States of the European Union http://Frontex.
europa.eu/assets/Legal_basis/Frontex_regulation_en.pdf (Erişim 29.09.2015).
N. ELA GÖKALP ARAS
97
36. Risk raporlarına erişim için http://Frontex.europa.eu/publications/ (Erişim,
09.08.2015)
37. Directive 2008/115/EC of the European Parliament and of the Council of 16 December
2008 on common standards and procedures in Member States for returning illegally
staying third-country nationals, http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.
do?uri=OJ:L:2008:348:0098:0107:EN:PDF (Erişim 01.09.2015).
38. Geri dönüş ve geri kabul anlaşmaları: http://ec.europa.eu/dgs/home-affairs/
what-we-do/policies/irregular-migration-return-policy/return-readmission/
index_en.htm (Erişim 27.11.2015).
39. 1049/2001 sayılı yönetmeliğin Avrupa Parlamentosu, Konseyi ve Komisyonu’nun
belgelerine halkın erişimi konusunda 4 (1) (a) sayılı madde.
40. Devletlerin mültecileri herhangi bir şekilde yaşam ve özgürlüklerinintehdit
altında olabileceği ülkelere ya da sınırlara geri göndermesini yasaklayan
uluslararası mülteci hukuku ilkesi (IOM 2004, 34-35). Aynı zamanda 1951
Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesinde; “Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi,
ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri
dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına,
her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.”
ifadesi ile ger-göndermeme ilkesi tanımlanırken, bu temel kuralın istisnası,
oldukça ciddi şartlarda maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir: “Bununla
beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi
sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir
hükümle mahkûm olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike
oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep
edemez.” Sözleşme için http://www.goc.gov.tr/files/files/multec%C4%B1ler
%C4%B1nhukuk%C4%B1statusune%C4%B1l%C4%B1sk%C4%B1nsozlesme.pdf
(Erişim 14.03.2016).
41. FRONTEX tarafından 2006 ve 2013 yılları arasında 209 operasyon ve operasyonlar
sonucunda toplamda 10 bin 855 kişi geri gönderilmiştir (Bianet 2014).
42. Regulation (EU) No 1052/2013 of the European Parliament and of the Council of
22 October 2013 establishing the European Border Surveillance System (Eurosur),
http://Frontex.europa.eu/assets/Legal_basis/Eurosur_Regulation_2013.pdf
(Erişim 2.11.215).
KAYNAKÇA
Avrupa Komisyonu (2015a), The Schengen Area, on November 17, 2015, http://
ec.europa.eu/dgs/home-affairs/what-we-do/policies/borders-and-visas/
schengen/index_en.htm (Erişim 17.11.2015).
Avrupa Konseyi (2015). Meeting of heads of state or government with Turkey–EUTurkey statement, 29/11/2015, http://www.consilium.europa.eu/en/press/pressreleases/2015/11/29-eu-turkey-meeting-statement/ (Erişim 05.12.215).
BBC (213). Lampedusa Boat Tragedy, http://www.bbc.com/news/worldeurope-24866338 (Erişim 10.08.2015).
98
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Bianet (2014). Frontex’in Göçmenleri Geri Gönderme Operasyonlarına Soruşturma,
http://bianet.org/bianet/goc/159597-Frontex-in-gocmenleri-geri-gondermeoperasyonlarina-sorusturma (Erişim 15.09.2015)
Bentham, Jeremmy (2008). Panoptikon: Gözün İktidarı, İstanbul: su Yayınları.
Bigo, Didier (2008). Globalized (In)security: the Field and the Banopticon, Terror,
Insecurity and Liberty: Illiberal Practices of Liberal Regimes after 9/11 içerisinde
Didier Bigo ve Anastasia Tsoukala (eds.),, New York: Routledge, 5-49
Buzan, Barry (1991). People, States and Fear: An Agenda for International Security
Studies in the Post-Cold War Era. Hertfordshire: Harvester.
Buzan, Barry ve diğerleri (1997). Security: A New Framework of Analysis, Colorado:
Lynne.
Buzan, Barry ve Oliver Waever (203). Regions and Powers: The Structure of
International Security, Cambridge: Cambridge University Press.
Canpolat, Nesrin (2003). Michel Foucault, Kadife Karanlık içerisinde, Su yay, İstanbul.
Carrera, Sergio (2007). The EU Border Management Strategy: FRONTEX and the
Challenges of ‘irregular’ Immigration in the Canary Islands. CEPS Working
Document 261, Brussels: Centre for European Policy Studies.
Castles, Stephen, and Mark J. Miller (2008). Göçler Çağı: Modern Dünyada
Uluslararası Göç Hareketleri, Istanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Dannreuther, Ronald (2013). International Security, the Contemporary Agenda,
Cambridge: Polity Press.
Dendias, Nikos (2012). The country is about to perish, http://heindehaas.blogspot.com.
tr/2012/09/a-greek-migration-myth-syrian-invasions.html. (Erişim 27.09.215).
EDAL (2012). ECtHR–Hirsi Jamaa and Others v Italy [GC], Application No. 27765/09,
http://www.asylumlawdatabase.eu/en/content/ecthr-hirsi-jamaa-and-others-vitaly-gc-application-no-2776509 (Erişim 27.09.215).
Euroactiv (2015). Parlament sagt ja zu Überwachungssystem EUROSUR, 2015,
http://www.euractiv.de/soziales-europa/artikel/parlament-sagt-ja-zuueberwachungssystem-eurosur-008106 (Erişim 11.10.215)
European Council (2015). Meeting of the EU heads of state or government with
Turkey, 07/03/2016, http://www.consilium.europa.eu/en/meetings/internationalsummit/2016/07/ (Erişim 14.03.2016).
Eurostat. Migration and Migrant Population Statistics, http://ec.europa.eu/eurostat/
statistics-explained/index.php/Migration_and_migrant_population_statistics
(Erişim 17.11.2015).
Faist, Thomas (1997). The Crucial Meso-Level, International Migration, Immobility
and Development içerisinde T. HAMMAR ve diğerleri (eds.), Berg Press, the
Great Britain.
Faist, Thomas (2002). The Volume and Dynamics of International Migration and
Transnational Social Spaces, Oxford: Oxford University Press, ISBN: 0 19 829726 2.
Foucault, Michel (1998). The History of Sexuality: Volume 1, New York: Random
House.
N. ELA GÖKALP ARAS
99
Foucault, Michel (2002). Toplumu Savunmak Gerekir, İstanbul: Yapıkredi Yayınları.
Foucault, Michel (2003). Society Must Be Defended: Lectures at the Collège de France
1975–1976, New York: Picador.
Foucault, Michel (2009). Society, Territory, Population, New York: Palgrave.
Foxnews (2015). Migrant boat capsizes off Libya, 400 feared dead, http://www.
foxnews.com/world/2015/04/15/migrant-boat-capsizes-off-libya-400-feareddead/ (Erişim 01.09.2015).
FRONTEX (2011). Frontex Fundamental Rights Strategy http://frontex.europa.eu/
assets/Publications/General/Frontex_Fundamental_Rights_Strategy.pdf (Erişim
11.10.2015).
FRONTEX (2013). Annual Risk Analysis Report 2014, http://frontex.europa.eu/
assets/Publications/Risk_Analysis/Annual_Risk_Analysis_2013.pdf
(Erişim
02.08.2015).
FRONTEX (2014). Annual Risk Analysis Report 2014, http://frontex.europa.eu/
assets/Publications/Risk_Analysis/Annual_Risk_Analysis_2014.pdf
(Erişim
17.11.2015).
FRONTEX (2015a). Annual Risk Analysis Report 2015, http://frontex.europa.eu/
assets/Publications/Risk_Analysis/Annual_Risk_Analysis_2015.pdf
(Erişim
27.09.2015)
FRONTEX (2015b). Mission and Tasks, http://Frontex.europa.eu/about-Frontex/
mission-and-tasks/ (Erişim 13.08.215).
FRONTEX (2015c). EUROSUR, http://frontex.europa.eu/intelligence/eurosur/ (Erişim
02.12.2015).
Geddes, Andrew (2008). Immigration and European Integration: Beyond Fortress
Europe?. Manchester Univ Press.
Gökalp-Aras, Ela N. (2013). A Multi-level and Multi-sited Analysis of the European
Union’s Immigration and Asylum Policy Concerning Irregular Transit Migration
and Its Implications for Turkey: Edirne and Izmir as Two Major Gateway Cities,
PhD. diss., Middle East Technical University.
IOM (2004). Migration Glossary, http://publications.iom.int/bookstore/free/IML_1_
EN.pdf (Erişim 02.10.2015).
IOM (2014). Fatal Journeys Tracking Lives Lost during Migration, International
Organization for Migration (IOM), http://publications.iom.int/bookstore/free/
FatalJourneys_CountingtheUncounted.pdf (Erişim 14.08.2015).
IOM (2015), IOM Counts 3,771 Migrant Fatalities in Mediterranean in 2015, https://
www.iom.int/news/iom-counts-3771-migrant-fatalities-mediterranean-2015
(Erişim 14.03.216).
İçduygu, Ahmet (2012). Kentler ve Göç Türkiye, İtalya, İspanya Örnekleri, İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Heller, Charles ve Lorenzon Pezzani (2014). Liquid Traces–The Left-to-Die Boat Case,
https://vimeo.com/89790770 (Erişim 05.12.2015).
100
BİYOPOLİTİK AB GÖÇ REJİMİ
Hanson, Brian. T. (1998). What happened to fortress Europe?: External trade policy
liberalization in the European Union. International Organization, 52(01), 55-85.
King, Russell ve diğerleri (eds.) (2000). Eldorado or Fortress?: Migration in Southern
Europe, London: Macmillan.
Koca, Burcu T. (2014). Biyopolitika, güvenlik ve Frontex’in Türkiye-Yunanistan
Sınırındaki Rolü, Göç Dergisi, Vol. 1/1, 57-76.
Mbembe, Achill (2003). Necropolitics, Libby Meintjes(çeviri), Public Culture 15(1):
11–40.
Migeurop (2013). Yunanistan ve Türkiye Arasında FRONTEX: Geri Çevrilme Sınırı,
https://www.fidh.org/IMG/pdf/rapport_tu_web-sommr-tu-ok.pdf
(Erişim
01.11.2015).
Migrant at Sea (2015). Push Backs, http://migrantsatsea.org/tag/push-back-practice/
(Erişim 10.10.2015)
Kovacheva, Vesela, and Dita Vogel (2009). The Size of the Irregular Foreign Resident
Population in the European Union in 2002, 2005 and 2008: A Dynamic Aggregate
Country Estimate, Database on Irregular Migration, Hamburg Institute of
International Economics, Working Paper No. 4/2009.
Morehouse, Christal and Michael Blomfeild (2011). Irregular Migration in Europe,
Migration Policy Institute, Washington, DC: Migration Policy Institute.
Özer, Yeşim (2014). Europeanizing Migration Control and Asylum at the SouthEastern Borders of the European Union: Turkey’s Case, Migration, Asylum and
Refugees in Turkey içerisinde, Nurcan Özgür Baklacioğlu ve Yeşim Özer (eds.),
New York: The Edwin Mellen Press, 19-77.
Papadopoulou, Aspasia (2005). Exploring the Asylum-Migration Nexus: A Case Study
of Transit Migrants in Europe, Global Migration Perspectives, No: 23, Geneva:
Global Commission on International Migration, http://www.gcim.org/gmp/
Globalper cent20Migrationper cent20Perspectivesper cent20Noper cent2023.pdf
(Erişim 06.11.2015).
Statewatch (2015). Frontex Budget, http://www.statewatch.org/news/2015/feb/eufrontex-budget%202015.htm (Erişim 06.11.215)
Topak, Özgün E (2014). The Biopolitical border in Practice: Surveillance and Death
at the Greece-Turkey Borderzones, Environment and Planning D. Society and
Space, Volume 32, 815-833.
Triandafyllidou, Anna (2014). Mixed Migration Flows and Transnational Governance
Networks, European University Institute Working Papers, http://www.eui.eu/
Documents/RSCAS/PapersLampedusa/FORUM-Triandafyllidoufinal.pdf (Erişim
12.08.2015).
Triandafyllidou, A. and Angeliki Dimitriadi (2014). Governing Irregular Migration
and Asylum at the Borders of Europe: Between Efficiency and Protection,
Instituto Affari Internazionali, No: 6, May (2014), 1-34.
Ulusoy, Orçun (2015). Göçmenler, Ölümler ve İnsanlık Onuru, http://www.multeci.
net/index.php?option=com_content&view=article&id=343%3Agoecmenl
N. ELA GÖKALP ARAS
101
er-oeluemler-ve-insanlk-onuru&catid=47%3Aorcun&Itemid=11&lang=en
(Erişim 24.8.2015)
UNDP (2015). News on Migration, http://www.unfpa.org/migration (Erişim
17.11.215).
UNHCR (2015a). Global Trends: Forced Displacement in 2014 Global Trends, http://
unhcr.org/556725e69.html. (Erişim 21.06.215).
UNHCR (2015b). Syrian Refugees, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php.
(Erişim 02.11.2015).
Pro Asyl (2013). Pushed Back: Systematic Human Right Violations against Refugees
in the Aegean Sea and at the Greek-Turkish Land Border, http://www.proasyl.
de/fileadmin/fm-dam/l_EU_Fluechtlingspolitik/proasyl_pushed_back_24.01.14_
a4.pdf (Erişim 26.08.2015).
UAÖ (2013). Frontier Europe: Human Rights Abuses on Greece’s border with Turkey,
http://www.amnestyusa.org/sites/default/files/greece_embargoed_until_7am_
tomorrow.pdf (Erişim 24.08.2015).
UAÖ (2014). Kale Avrupası’nın İnsan Bedeli: Avrupa Sınırlarında Göçmen ve
Mültecilerin Karşılaştıkları İnsan Hakları İhlalleri Raporu, https://www.amnest.
org/download/Documents/8000/eur050012014tr.pdf (Erişim 06.11.2015).
UAÖ (2015a). Avrupa’nın Bekçisi Raporu, http://amnesty.org.tr/uploads/Docs/
avrupaninbekcisiraporu912.pdf (Erişim 29.12.2015).
UAÖ (2015b). Korku ve Tel Örgüler Raporu, http://amnesty.org.tr/uploads/Docs/
korku-ve-tel-orguler-formatted33.pdf (Erişim 29.12.2015).
Waever, Ole ve diğerleri (1993). Identity Migration and the New Security Agenda in
Europe, New York: St. Martins Press.
Weiner, Myron (1992). Security, Stability, and International Migration, International
Security, 17/3 (1992), 91-126.
Weiner, Myron (1993). Bad Neighbours, Bad Neighbourhoods, International Security,
21(1), 5-42.

Benzer belgeler