Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi(sf.31)
Transkript
Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi(sf.31)
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ PAMUKKALE UNIVERSITY JOURNAL OF EDUCATION YIL / YEAR: 2009 SAYI / NUMBER: 25 ISSN 1301-0085 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, altı ayda bir yayınlanan hakemli bir dergidir. T.C. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ Yıl 2009(1) Sayı 25 SAHİBİ Eğitim Fakültesi adına Dekan Prof. Dr. Hüseyin KIRAN EDİTÖRLER/EDITORS Abdurrahman TANRIÖĞEN Derya YAYLI YAYIN KURULU/EDITORIAL BOARD Hayrettin AKYILDIZ (Pamukkale Üniversitesi) Önder GÖÇGÜN (Pamukkale Üniversitesi) Tahsin HANCIOĞLU (Pamukkale Üniversitesi) Sevgi KÜÇÜKER (Pamukkale Üniversitesi) Erdinç DURU (Pamukkale Üniversitesi) Nesrin IŞIKOĞLU (Pamukkale Üniversitesi) Ramazan BAŞTÜRK (Pamukkale Üniversitesi) Şenel POYRAZLI (Pennsylvania State University) DÜZENLEME VE DÜZELTME GRUBU/ASSISTANTS TO THE EDITORS Aydan KURŞUNOĞLU E. Gaye ÇONTAY Suna ÇÖĞMEN YAZIŞMA ADRESİ/CONTACT ADDRESS Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanlığı (Dergi Editörlüğü), Kınıklı 20070, Denizli Telefon: 0 258 2961064-65-66 Faks: 0 258 2961200 E-posta: [email protected] http://egitimdergi.pamukkale.edu.tr BASKI YERİ Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğü Denizli Her hakkı saklıdır. Dergide yayınlanan yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimiz yayın ilkeleri ve yazım kurallarına, http://egitimdergi.pamukkale.edu.tr adresinden ulaşılabilir. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ HAKEM KURULU/BOARD OF REVIEWERS Prof.Dr. Abdurrahman TANRIÖĞEN / Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Gelengül HAKTANIR / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Akif ERGİN / Başkent Üniversitesi Prof. Gökay YILDIZ / Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Prof.Dr. Ali BALCI / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Gönül AKÇAMETE / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Ali GÜLER / Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof. Gül ÇİMEN / Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Ali ŞİMŞEK / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. Gürhan CAN / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. Ali UÇAN / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Hafize KESER / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Ali YILDIRIM / ODTÜ Prof.Dr. Halil İbrahim YALIN / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Alipaşa AYAZ / Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof.Dr. Hasan BACANLI / Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Ali Rıza AKDENİZ / Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof.Dr. Hasan ŞİMŞEK / ODTÜ Prof.Dr. Asaf VAROL / Siirt Üniversitesi Prof.Dr. Hayrettin AKYILDIZ / Pamukkale Üniversitesi Prof.Dr. Ayhan AYDIN / Osmangazi Üniversitesi Prof.Dr. Hüseyin ALKAN / Dokuz Eylül Üniversitesi Prof. Dr. Aytekin İŞMAN / Sakarya Üniversitesi Prof.Dr. Hüseyin BAŞAR / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Ayla GÜRDAL / Marmara Üniversitesi Prof.Dr. Hüseyin KIRAN / Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Aynur ÖZDAŞ / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. Işıl ÜNAL / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Banu İNANÇ / Çukurova Üniversitesi Prof.Dr. İbrahim DÖNMEZER / Ege Üniversitesi Prof. Dr. Battal ASLAN / İnönü Üniversitesi Prof.Dr. İlknur KEÇİK / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Kasım KARAKÜTÜK / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Buket Akkoyunlu / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Mehmet Durdu KARSLI / Gaziosmanpaşa Üniversitesi Prof.Dr. Cahit KAVCAR / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Mualla AKSU BİLGİN / Akdeniz Üniversitesi Prof.Dr. Cemal YILDIZ / Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Murat ALTUN / Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK / Marmara Üniversitesi Prof.Dr. Mustafa ERGÜN / Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Prof.Dr. Cevat CELEP / Kocaeli Üniversitesi Prof.Dr. Mustafa EROL / Dokuz Eylül Üniversitesi Prof.Dr. Dinçay KÖKSAL / Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Prof.Dr. Mustafa SAĞLAM / Anadolu Üniversitesi Prof. Dr. Ertuğrul Sesli / Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof.Dr. Nevzat BATTAL / İnönü Üniversitesi Prof.Dr. Esergül BALCI BUCAK / Ege Üniversitesi Prof.Dr. Nevzat KAVCAR / Dokuz Eylül Üniversitesi Prof.Dr. Esmahan AĞAOGLU / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. Nilüfer VOLTAN ACAR / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Esra ÖMEROĞLU / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Nuray SENEMOĞLU / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Fatma ALİSİNANOĞLU / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Önder GÖÇGÜN / Pamukkale Üniversitesi Prof.Dr. Ferda AYSAN / Dokuz Eylül Üniversitesi Prof.Dr. Özcan DEMİREL / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Ferhan ODABAŞI / Anadolu Üniversitesi Prof.Dr. R.Cengiz AKÇAY / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Prof. Dr. Firdevs GÜNEŞ / Ankara Üniversitesi Prof.Dr. Rahmi YAĞBASAN / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Fitnat KAPTAN / Hacettepe Üniversitesi Prof. R. Raif GÜLCAN / Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof.Dr. Fitnat KÖSEOĞLU / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Rauf YILDIZ / Yıldız Teknik Üniversitesi Prof.Dr. Remzi G. KINCAL / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Fatih TAŞAR / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Salih ÇEPNİ / Karadeniz Teknik Üniversitesi Doç.Dr. Melek YILMAZ GÖKAY / Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Sedat SEVER / Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Neşe TERTEMİZ / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Selma MOĞOL / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Nihal VAROL / Gazi Üniversitesi Prof. Selmin TUFAN / Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ / Pamukkale Üniversitesi Prof.Dr. Serdar ERKAN / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Ragıp ÖZYÜREK / Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Servet BAYRAM / Marmara Üniversitesi Doç. Dr. Ramazan BAŞTÜRK / Pamukkale Üniversitesi Prof.Dr. Sonay GÜÇRAY / Çukurova Üniversitesi Doç.Dr. Rengin ZEMBAT / Marmara Üniversitesi Prof.Dr. Süleyman DOĞAN / Ege Üniversitesi Doç.Dr.Ruhi SARPKAYA / Adnan Menderes Üniversitesi Prof.Dr. Süleyman ERİPEK / Anadolu Üniversitesi Doç.Dr. Rüya GÜZEL ÖZMEN / Gazi Üniversitesi Prof.Dr. Şefik YAŞAR / Anadolu Üniversitesi Doç. Dr. Sadegül AKBABA ALTUN / Başkent Üniversitesi Prof.Dr. Şeniz AKSOY / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Sadettin SARI / Pamukkale Üniversitesi Prof.Dr. Tahsin HANCIOĞLU / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Safure BULUT / ODTÜ Prof.Dr. Veysel SÖNMEZ / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. Selahattin TURAN / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Prof.Dr. Yüksel KAVAK / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. Semra ERKAN / Hacettepe Üniversitesi Prof.Dr. Zafer GÖKÇAKAN / Mersin Üniversitesi Doç.Dr. Sevgi KÜÇÜKER / Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Ziya ARGUN / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Sinan ERTEN / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. A. Sibel TÜRKÜM / Anadolu Üniversitesi Doç.Dr. Sinan OLKUN / Ankara Üniversitesi Doç.Dr. Adnan ERKUŞ / Mersin Üniversitesi Doç.Dr. Süleyman ÇELENK / Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet ARIKAN / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Tuğba YANPAR YELKEN / Mersin Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet AYPAY / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doç. Dr. Yasemin AKMAN / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. Ahmet İlhan ŞEN / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. Yasemin BAYYURT / Boğaziçi Üniversitesi Doç.Dr. Ahmet Zeki SAKA / Karadeniz Teknik Üniversitesi Doç.Dr. Zeynep HAMAMCI / Gaziantep Üniversitesi Doç.Dr. Alaybey KAROĞLU / Selçuk Üniversitesi Doç.Dr. Zuhal OKAN / Çukurova Üniversitesi Doç.Dr. Arif ALTUN / Hacettepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İzzet KARA / Pamukkale Üniversitesi Doç. Dr. Aslı Özgün KOCA / Wayne State University Yrd. Doç. Dr. Şükran TOK / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Aykut CEYHAN / Anadolu Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kazım ÇELİK / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Aysun UMAY / Hacettepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kudret GEZER / Pamukkale Üniversitesi Doç. Dr. Ayşegül DALOĞLU / ODTU Yrd. Doç. Dr. Sacit KÖSE / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Bahattin ACAT / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. / Asuman Duatepe PAKSU / Pamukkale Üniv. Doç.Dr. Behiye UBUZ / ODTÜ Yrd. Doç. Dr. Nesrin IŞIKOĞLU / Pamukkale Üniversitesi Doç. Dr. Burhanettin DÖNMEZ / İnönü Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Canan NAKİPOĞLU / Balıkesir Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Erdinç DURU / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Cengiz Hakan AYDIN / Anadolu Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Metin YAŞAR / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Ceren TEKKAYA / ODTÜ Doç. Dr. Çağlayan DİNÇER / Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Deniz DERYAKULU/ Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Efe AKBULUT / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Elif TEKİN İFTAR / Anadolu Üniversitesi Doç. Dr. Emine Gül KAPÇI / Ankara Üniversitesi Doç.Dr. Enver TUFAN / Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Eralp ALTUN / Ege Üniversitesi Doç. Dr. Esra CEYHAN / Anadolu Üniversitesi Doç. Dr. Fatih YAYLA / Pamukkale Üniversitesi Doç.Dr. Fidan KORKUT / Hacettepe Üniversitesi Doç.Dr. Funda ACARLAR / Ankara Üniversitesi Doç.Dr. Galip YÜKSEL / Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Handan Asude BAŞAL / Uludağ Üniversitesi Doç.Dr. Hayati AKYOL / Gazi Üniversitesi Doç.Dr. Jale ÇAKIROĞLU / ODTÜ Doç.Dr. Kıymet SELVİ / Anadolu Üniversitesi İÇİNDEKİLER Sayfa Aile Eğitim Programları ve Etkililiği: Dünyada Neler Uygulanıyor? Fatma Tezel Şahin, Nilgün Cevher Kalburan…….…………………………………………………… Öğretmen Adaylarının Hizmet Öncesi Eğitimlerinde Gördükleri Eksiklikler ve Çözüm Önerileri Ayşenur Büyükgöze Kavas, Aslı Bugay………………………………………………………………….. Öğretmen Adaylarının Derse Devamının Öğrenme Başarısına Etkisi Zeynel Kablan…………………………………………………………………………………………………………. Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi Ali Günay Balım, Hale Sucuoğlu, Güliz Aydın……………………………………………………….. Türkçe Öğretimi Programında Yaşanan Sorunlara İlişkin Öğretmen Görüşleri Fatma Susar Kırmızı, Nevin Akkaya……………………………………………………………………… Projeye Dayalı Öğretimin Akademik Benlik Kavramı ve Derse Yönelik Tutuma Etkisi Makbule Başbay, Nuray Senemoğlu………………………………………………………………………. Liselerde Görev Yapan Öğretmenlerin İstenmeyen Öğrenci Davranışlarına Yönelik Algıları ve Tepkileri Diğdem Müge Siyez………………………………………………………………………………………………… Türkçe Öğretmeni Yetiştirmede Bir Fakülte-Okul İşbirliği Araştırması: Öğretmen Soruları Derya Yaylı………………………………………………………………………………………………………………. Öğretmen Adaylarının Öğretim Elemanlarının Davranışlarına Yönelik Algıları Orhan Kumral…………………………………………………………………………………………………………. “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Projesi”:İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Marmara Örneklemi Alev Önder, Oya Abacı, Işık Kamaraj…………………………………………………………………….. Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü Öğretmenlerinin ve Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Görüşleri Gürcü Erdamar (Koç) , Yasemin Demircioğlu………………………………………………………… Yeni İlköğretim Programı (2005) Uygulamalarının İlköğretim 4. ve 5.Sınıf Öğrencilerinin Öz-Yeterliliklerine Etkisi Barış Çetin………………………………………………………………………………………………………………. Açıklamalı Yöntemlere Karşı Araştırmaya Dayalı Öğrenme Yaklaşımı: İlköğretim Öğrencilerinin Fen Bilgisi Dersine Yönelik Tutumlarına Etkileri Nilgün Tatar, Mustafa Kuru…………………………………………………………………………………….. İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin Empatik Becerileriyle Aile İşlevleri ve Benlik Kavramları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Asuman Yüksel………………………………………………………………………………………………………… Öğretmen Adaylarının Arama Motoru Kullanırken Karşılaştıkları Temel Sorunlar Abdurrahman Şahin, Birsen Doğan, Hülya Çermik……………………………………………….. 1-12 13-21 22-32 33-41 42-54 55-66 67-80 81-91 92-102 103-117 118-129 130-141 142-152 153-165 166-177 Editörden Merhaba, Pamukkale üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi’nin 25. sayısını çıkarmış bulunuyoruz. Bu sayıyla birlikte derginin editörlüğünü Yrd.Doç.Dr. Asım Çivitçi ve Yrd.Doç.Dr. Kazım Çelik’ten devraldık. Dergimizi nitelik açısından geliştiren ve geleceğe hazırlayan bu arkadaşlarımıza verdikleri emekten dolayı teşekkür ederiz. Bizim amacımız zaten iyi yol almış olan dergimizi daha da ileriye götürerek uluslararası endekslere sokmaktır. Bu amaç doğrultusundaki girişimlerimiz devam etmektedir. Önümüzdeki sayıyla birlikte, yayımlamış olduğumuz yeni yazım kuralları uygulanmaya başlanacaktır. Bundan böyle, yayınlanmak üzere kabul edilen çalışmaların yazarlarından İngilizce uzun özet yazmaları istenecektir. Ayrıca Türkçe makalelerin yanı sıra İngilizce yazılmış makaleleri de dergimizde yayımlanması kararını almış bulunuyoruz. Ancak bu çalışmaların her iki dil açısından da özenle yazılması olmazsa olmazımızdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu yeniliklerin amacı dergimizi daha iyi yerlere getirebilmektir. Bu konudaki anlayışlarından dolayı yazarlarımıza şimdiden teşekkür ederiz. Ayrıca hakemlerimizin inceleme sürelerini de kısaltmayı ve hakem çeşitliliği sağlamayı arzu ediyoruz. Bugüne kadar bize katkıda bulunan ve bundan sonra bulunacak olan hakemlerimize de sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dergimizin bu sayısında önceki dönemlerde dergimize sunulmuş çalışmalara yer verilmiştir. Gelecek sayı çıktığında uzun süredir bekleyen çalışmaları değerlendirmiş olmayı umut ediyoruz. Farklı kurumlardan araştırmacıların çalışmaları dergimize ve bilim dünyasına önemli katkılar sunmaktadır. Bu vesileyle, bugüne değin dergimizi desteklemiş olan yazarlara da teşekkür ediyor ve katkılarının güçlenerek sürmesini ümit ediyoruz. Yeni sayılarda görüşmek umuduyla… Dergi Eş Editörleri Abdurrahman Tanrıöğen - Derya Yaylı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Aile Eğitim Programları ve Etkililiği: Dünyada Neler Uygulanıyor? Fatma Tezel Şahin1, F. Nilgün Cevher Kalburan2 Özet Okulöncesi eğitimin kalitesi, çocuğun eğitimine ailelerin de katılması ile arttırılabilir. Çocuğu tanımak ve eğitiminde yeni stratejiler geliştirmek, gelişimini desteklemek için aile ile okulun birlikte çalışması gerekir. Ayrıca, okulda verilen eğitimin, okul dışındaki hayatta da sürdürülmesi, eğitimin kalıcılığını arttıracağı için, aileyle işbirliği içinde hareket etme; çocuğun gelişiminde, ailenin üzerine düşen görevleri bilmesi ve yerine getirmesi önem taşımaktadır. Bu düşünceden hareketle, bu çalışmada, yurt dışında uygulanan farklı aile eğitim programlarının etkililiğini ortaya koymaya çalışan araştırmaları inceleyip bir araya toplayarak ilgili literatüre katkıda bulunmak amaçlanmış ve konu ile ilgili son yıllarda yapılan araştırmaların bir kısmı özetlenmiştir. Aile eğitimi ile ilgili çalışan araştırmacılara ve uygulayıcılara ışık tutacağı düşünülen bu çalışma bir derleme çalışmasıdır. Bu çalışmanın ışığında, ülkemizde de ailelerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanması ve çocuğun eğitiminde ailelerin de desteklenmesine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Aile Eğitimi, Aile Katılımı, Erken Çocukluk Eğitimi. Parent Education Programs and Their Effectiveness: What Type of Programs are Implemented in the World? Abstract The quality of early childhood education is increased by involvement of family in the education of child. It is required the cooperation of the school and parents to identify the child to improve new strategies in her/his education and encourage her/his development. Moreover to carry on the school education in daily life enhances stability of school education. Therefore, studying with family is important as parents to accept the responsibility for their children. From this point of view, in this study, it is aimed to contribute to the relevant literature by examining the studies that focus on exposing and gathering the effectiveness of the parent education programs which are used in abroad. This study that is thought to illustrate the researchers studying parent education is a collect study. In the light of this study, supporting parents about the education of child are suggested. Keywords: Parent Education, Parent Involvement, Early Childhood Education. 1 Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Eğitimi Bölümü, Ankara. Eposta: [email protected] 2 Arş. Gör. Uzm. Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Eğitimi Bölümü, Ankara. Eposta: [email protected] 1 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 2 Giriş Çocuk ilk eğitimini ailede alır. Çocuğun kişilik gelişiminde, olumlu davranış kazanımında, ruhsal ve fiziksel yönden sağlıklı, kendi kendine yetebilen, kendine ve yaşadığı dünyaya faydalı bir birey olarak yetişmesinde ailenin rolü önemlidir. Hızla gelişen dünyamızda, bilim ve teknolojideki gelişmelerle, toplumların aile ve çocuğa bakış açısı değişmektedir. Ailelerin, çocuk yetiştirme konusunda geleneksel tutumlardan uzaklaşması gerektiği görüşü tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra, aileler de çocuklarını tanıma, çocuklarının gelişimini destekleme ve anne-babalıkla ilgili olumlu duygular geliştirme konusunda daha çok yardıma gereksinim duymaktadırlar. Son yıllarda, dünyada, aile eğitiminin önemi daha çok anlaşılmış ve bununla ilgili yapılan çalışmalara ağırlık verilmeye başlanmıştır. Çeşitli kuruluşlar tarafından, çocuk gelişimi, eğitimi, olumsuz davranışların giderilmesi, ailenin çocuk yetiştirme ile ilgili bilinçlendirilmesi, çocuğa karşı olumlu tutum geliştirmesi gibi konularda ailelere yönelik planlı ve sistemli bir şekilde programlar düzenlenmektedir. Anne-babalık sürecinde ailelerin ilgi ve gereksinimlerini belirleyerek onlara bu yönde etkili eğitim programları sunmak için, dünyada gerçekleştirilen aile eğitimi ile ilgili çalışmaların ve sonuçlarının dikkatle incelenmesi ve tartışılmasının önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, yurt dışında uygulanan farklı aile eğitim programlarının etkililiğini ortaya koymaya çalışan araştırmalar incelenmiş ve bir kısmı özetlenmiştir. Özetlenen araştırmalar, 2000-2007 yıllarını kapsamaktadır. 2000-2004 ve 2005-2007 yılları arasında yapılan araştırmalar olarak sunulan toplam 21 araştırma, yıl sırasına göre, amaç, örneklem, programın içeriği ve uygulanışı, yöntem ve sonuçlar üzerinde odaklanılarak sunulmuştur. 2000-2005 Yılları Arasında Yapılan Araştırmalar Jacobson ve Engelbrecht (2000) Kuzey Teksas’ta yaşayan ailelerin ve okulöncesi çocuklarının eğitim ile ilgili gereksinimleri, deneyimleri ve öğrenme yollarını belirlemek; bir ihtiyaç değerlendirme süreci ortaya koyup küçük çocuğu olan ailelere yönelik eğitim planlamak amacıyla bir çalışma yapmışlardır. Çalışmaya Kuzey Teksas’ta 0-5 yaş grubu çocuğa sahip 740 aile katılmıştır. Ailelerden alınacak bilgilere bağlı olarak bir program geliştirmek amacıyla “İhtiyaç Değerlendirme Anketi” geliştirilmiştir. Bu çalışmada, küçük çocuğu olan ailelerin aile eğitimine olan ilgilerinin ve öğrenme yollarının benzer olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuçlar ailelerin anne-babalık ile ilgili öğrenme için tercih ettikleri yol açısından ve belli konularda algıladıkları ilgi ve ihtiyaçları açısından üniversite mezunu olup olmamanın anlamlı bir farkı olmadığını göstermiştir. İki grup arasında anne-babalık bilgisi ve anne-babalıkla ilgili öğrenme stratejileri ve tercih ettikleri aile eğitim metotları ve anne-babalık konularına ilgileri ile ilgili yardım alma durumları açısından fark bulunmuştur. Üniversite mezunu olmayan ailelerin öğretmenler ve ailelerle deneyiminin, üniversite mezunu olan ailelerden daha yüksek olduğu saptanmıştır. Üniversite Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 3 mezunu ailelerin bilgiyi yazılı materyallerden edindikleri fakat üniversite mezunu olmayan ailelerin öğretmen ve aile üyeleriyle bilgi paylaşımına daha çok gereksinim duydukları belirlenmiştir. Ayrıca ailelerin ilgisini aile veya kendilerine ilişkin konulardan daha çok çocuk merkezli konuların çektiği belirlenmiştir. Nicholson ve diğerleri (2002) araştırmalarında küçük çocuklara sahip düşük gelirli aileler için geliştirilen psiko-eğitimsel anne-baba programının etkililiğini belirlemişlerdir. Programa 1-5 yaş çocuğa sahip 23 anne, 1 baba ve 2 büyük anneden oluşan toplam 26 ebeveyn katılmıştır. Ailelerin tümüyle 10 hafta, bireysel veya çok küçük gruplar halinde görüşülmüştür. Bu çalışmada, anne babaların, çocuklarına karşı davranışları “Parent Behavior Checklist” (PBC ; Ebeveyn Davranış Kontrol Listesi) (Fox, 1994) ile, stres düzeyleri “Parenting Stres Index- Short Form” (PSI-SF; Anne-Baba Stres Envanteri-Kısa Form) (Abidin, 1995) ile; öfke kontrol düzeyleri “Brief AngerAggression Questionnaire” (BAAQ; Kısa Öfke-Saldırı Anketi) (Vitaliano ve Chan, 1987) ile; çocukların davranış problemleri “Behavior Screening Questionnaire” (BSQ; Davranış Tarama Anketi) (Richman ve Graham, 1971); “Eyberg Child Behavior Inventory” (ECBI; Eyberg Çocuk Davranışı Envanteri) (Eyberg ve Ross, 1978) ve “Pediatric Symptom Checklist” (PSC; Pediatrik Semptom Kontrol Listesi) (Murphy ve Jellinek, 1988) ile belirlenmiş, ayrıca gözlem metodu da kullanılmıştır. Psiko-eğitimsel anne-baba programı özellikle 1-5 yaş çocuklara sahip annebabaların çocuk yetiştirme ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düzenlenmiştir (Fox ve Fox, 1992). Bu program anne-babaların olumsuz çocuk yetiştirme tutumlarını önleyici bir programdır ve eğitim felsefesi, ailenin var olan güçlerini ortaya çıkarmaya dayalıdır. Program 4 ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, küçük çocukların anne-babalarının düşünce ve duygularını nasıl etkilediği üzerinde durulmaktadır. Bilişsel-davranışsal teoriye göre yapılandırılmış bu bölümde ailelere “kırmızı ışık: dur!”, “sarı ışık: düşün!” ve “yeşil ışık: davranış sergile” yöntemi uygulanmaktadır. Evde yapılan pratiklerle aileler öfke kontrolü kazanmakta ve diğer bölüme geçmeye hazır olmaktadırlar. İkinci bölüm, ailelerin çocukları ile ilgili gelişimsel beklentilerine odaklanmaktadır. Bu bölümde ailelere çocuk gelişimi ile ilgili bilgi kazandırılmakta; “dur ve düşün” yöntemi kullanılmaktadır. Bu bölümde başarılı olduktan sonra, diğer bölüme geçilmektedir. Üçüncü ve dördüncü bölüm, ailelerin çocuklarını nasıl yanıtlayacaklarına (yeşil ışık) odaklanmaktadır. Bu aşamada, olumlu anne-babalık ve disiplin stratejileri, olumsuz davranışların engellenmesi ve benlik saygısının yükseltilmesi yer almaktadır. Dördüncü bölüm, özellikle disipline odaklanmıştır. Aileler, çocukların problem davranışlarına karşı ne yapmaları gerektiğini öğrenirler, davranış stratejileri kazanırlar. Elde edilen bulgulara göre, programa katılan ailelerin, kontrol grubuna oranla, sözel ve bedensel cezalandırma, öfke ve stres düzeylerinde anlamlı bir azalma gözlenmiş ve daha az çocukta davranış problemleri saptanmıştır. Bir diğer çalışma Ritter (2003) tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın amacı, Active Parenting Today (Popkin, 1993) programına bağlı Adleryan ebeveyn Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 4 çalışma grubuna katılan annelerin değer algılarını belirlemektir. Çalışmanın örneklemini 7 anne oluşturmaktadır. Adleryan ebeveyn çalışma grubu 6 hafta sürmektedir. Grup içeriğinde annelerin çocuklarıyla oynarken kullanabileceği teknikler yer almaktadır. Programda bireysel görüşmeler, anonim hikayeler, dokümanlar ve grupla görüşme yöntemleri kullanılmaktadır. Program, Active Parenting Today programının etkililiğini anlamaya yardımcı olmamakta; bunun yerine, annelerin katıldıkları grup çalışmasını kendileri için yararlı ve kullanışlı bulup bulmadıklarını belirlemektedir. Sonuç olarak, program gruba olumlu deneyimler kazandırmıştır. Grup içinde annelerin birbirleriyle paylaşımları, grubun yararlı bir etkisi olarak görülmüştür. Anneler, yeni beceriler kazandıklarını belirtmişlerdir. Gunderson’un (2004) yaptığı araştırmanın amacı, okulöncesi çocuklarına sahip aileler için düzenlenen aile eğitimi ve stres yönetimi eğitiminin etkilerini belirlemek ve 2 farklı anne-baba grubu üzerindeki etkilerini saptamaktır. Programa 7 anne ve 5 baba katılmıştır. Ailelere, “Disruptive Behavior Disorders Rating Scale-Parent Form” (DBDRS; Yıkıcı Davranış Bozukluğu Ölçeği-Aile Formu) (DuPaul ve diğ., 1998), “Child Behavior Checklist” (CBCL; Çocuk Davranış Kontrol Listesi), “Parenting Stress Index” (PSI; Anne-Baba Stres Ölçeği) (Abidin, 1995), “The Parenting Sense of Competence Scale” (PSOC; Anne Baba Yeterlilik Duygusu Ölçeği) (Johnston ve Mash, 1989) ve “Marlowe-Crowne Social Desirability Scale (MCSDS; MarloweCrowne Sosyal Arzu Edilebilirlik Ölçeği) (Crowne ve Marlowe, 1960) uygulanmıştır. Ayrıca programın çocukların davranışları üzerine etkisini belirlemek amacıyla çocukların öğretmenlerine “Disruptive Behavior Disorders Rating ScaleTeacher Form” (DBDRS; Yıkıcı Davranış Bozukluğu Ölçeği-Öğretmen Formu) (DuPaul ve diğ., 1998), ve “The Preschool and Kindergarten Behavior Scale” (PKBS; Okulöncesi Davranış Ölçeği) (Merrell, 1994) uygulanmıştır. Ölçeklerin tümü, ön test-son test şeklinde uygulanmıştır. Aile eğitimi 7 hafta, stres yönetimi eğitimi de 4 hafta sürmüştür; ailelerin yarısı önce aile eğitimi, sonra stres yönetimi eğitimi almış; diğer yarısı da önce stres yönetimi eğitimi, sonra aile eğitimi almıştır. Çalışma sonunda aile eğitimi programının çocukların olumlu davranışlarını geliştirmeye ve anne-babanın çocuk temelli stresini azaltmaya katkısı olduğu; stres yönetimi programının ise anne-baba temelli stresi azaltmaya katkısı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca ailelerin, eğitimlerden sonra kendilerini birer anne-baba olarak daha yeterli hissettikleri ve programda önce stres yönetimi eğitimi alan ailelerin, diğerlerine göre kendilerini daha mutlu hissettikleri görülmüştür. Cheng’in (2004) yaptığı araştırmada DTBY (Dare To Be You) programının değerlendirilmesi ve programının ailelerin çocuklarına fiziksel ceza uygulaması; stres yönetimi; anne-babalık sorumluluklarıyla ilgili memnuniyeti; hedef alınan çocukların gelişimi ve sosyal becerileri açısından yeterliliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 5 Programa 3-5 yaş çocuklarının anne-babaları, büyük anneleri veya bakıcılarından oluşan 30 aile katılmıştır. Katılımcılar farklı dilleri konuştukları için, program çok-dilli eğitimciler tarafından yürütülmüştür. Çalışmada deney ve kontrol gruplarına ön-test, son test ve 1 yıl sonra yeniden test uygulanmıştır. Ön test-son test olarak; “Parent Child Relationship Inventory” (PCRI; Aile Çocuk İlişkisi Envanteri) (Gerard, 1994); “Self Perception of Parental Role Instument” (Anne-Babalık Rolüne İlişkin Benlik Algısı Ölçeği) (MacPhee ve Fritz, 1995); “Child Rearing Practices” (Çocuk Bakımı Uygulamaları) (MacPhee ve Fritz, 1995); “Social Skills Scale” (Sosyal Beceriler Ölçeği) (MacPhee ve Fritz, 1995); “Child Behavior Checklist” “Çocuk Davranış Kontrol Listesi” (Achenbach ve Edelbrock, 1988); “Beck Depression Inventory” (Beck Depresyon Envanteri) (Beck ve Ster, 1993) ve “Moos Family Environment Scale” (Moos Aile Çevresi Ölçeği) (Moos ve diğ., 1974) kullanılmıştır. Program öncesinde, ailelere, çocuklarıyla birlikte bir oryantasyon toplantısı yapılmıştır. Eğitimden önce, ailelere ölçekler uygulanmış ve sonra kontrol ve deney grubu olmak üzere 2’ye ayrılmışlardır. Bir grup eğitimci, ailelerin çocuklarıyla ayrı bir sınıfta çalışırken, bir grup eğitimci de ailelere DTBY programını uygulamıştır. 30 saatlik 12 oturumdan oluşan 1 yıllık programda etkili çocuk yönetimi, iletişim ve problem çözme becerilerine yönelik dersler ve workshop’lar uygulanmıştır. Programın, anne-babalık becerilerini geliştirdiği belirlenmiştir. Program sonunda cezalandırma, stres yönetimi, anne-babalık memnuniyeti ve sosyal becerilerde, deney ve kontrol grubu arasında olumlu yönde fark bulunmuştur. Bir diğer araştırma Tuijl ve Leseman (2004) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada son zamanlarda geliştirilen, risk altındaki 4-6 yaş çocukları için anneçocuk etkileşimini güçlendirmeye dayalı bir ev merkezli müdahale programı olan Opstap Opnieuw’ un (OO) bilişsel ve dil gelişimine etkileri incelenmiştir. Çalışmaya Hollanda’da yaşayan 30 Türk aile katılmıştır. Katılımcıların 13’ü kontrol grubu, 17’si eğitim grubu olarak alınmıştır. Ön test ve son test şeklinde, IQ testi olarak “Revised Amsterdam Child Intelligence Test” (RAKIT; Amsterdam Çocuk Zeka Testi) (Bleichrodt ve diğ., 1984); sözcük dağarcığı için de “The Diagnostic Test of Bilingual Development” (DTT; Tanılayıcı Çok Dilli Gelişim Testi) (Verhoeven ve diğ., 1995) kullanılmıştır. Son testte, ek olarak, okulöncesi sınıflarına göre düzenlenmiş, logo-matematiksel kavramları içeren (ebat, sayı, sıralama gibi) “ Test of Cognitive Pre-Mathematical Skill” (Bilişsel Matematik Öncesi Beceri Testi” (Kuyk, 1996) kullanılmıştır. Anneçocuk iletişim kalitesine yönelik ölçümler de gözlem yoluyla yapılmıştır. Bu gözlemlerde daha çok işbirlikçi iletişim davranışları üzerinde yoğunlaşılmıştır. OO, Hollanda Hükümeti tarafından, 4-5 yaş çocuklarına sahip çok dilli göçmen aileler için düzenlenmiş bir programdır. Bu program İsrail HIPPY (Lombard, 1981), (Okulöncesi Çocukları İçin Evde Eğitim Programı) programının Hollanda versiyonudur. Programın amacı, çocukların bilişsel ve dil becerilerini desteklemek için anne-çocuk iletişiminin bilişsel ve sosyal-duygusal yönden kalitesini güçlendirmektir. Program, ayrıca, semantik (anlambilim) ve logo-matematiksel Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 6 kavram bilgisi, problem çözme becerisi, okuma-yazma, kelime hazinesi ve metin anlama becerisini geliştirmeye yöneliktir. Programın temelini, anne ve çocuğun evde uygulayacağı oyunla eğitim etkinliklerinden oluşan yapılandırılmış bir plan oluşturmaktadır. Etkinlikler 2 yıllık bir süre için, giderek karmaşık ve daha çok çaba gerektiren bir şekilde düzenlenmiştir. Yapılacak etkinlikler, annelere haftalık çalışma tablosunda açık bir dille ifade edilerek resimlerle gösterilmiştir. Hikayeler ve şarkılar da, annelere, ses kayıtlarından dinletilmiştir. Program haftanın 5 günü gerçekleştirilen ev ziyaretleriyle uygulanmıştır. Elde edilen verilere göre, programın anne-çocuk iletişimini güçlendirdiği, anne-çocuk iletişiminin de çocukların bilişsel ve dil gelişimlerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Bushfield (2004) tarafından yapılan karma metotlu araştırmada, cezaevindeki babalara uygulanan kısa süreli anne-baba eğitim programının etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma verileri, “Multi-Dimensionsal Scale of Percieved Social Support” (MDSPSS; Sosyal Destek Algısına Yönelik Çok Yönlü Ölçek) (Zimmet ve diğ., 1988); “Parent-Child Relationship Survey” (PCRS; Ebeveyn-Çocuk İletişim Anketi) (Fine ve diğ., 1983); “Bushfield Responsible Father Questionnaire” (BRFQ; Bushfield Sorumlu Baba Anketi) (Bushfield, 2000) kullanılarak ve bireysel görüşmeler ile elde edilmiştir. Cezaevindeki babalar 30 günlük bir eğitime alınmıştır. Bu kısa deneysel çalışma, bireysel görüşmelerle desteklenmiştir. Sonuçlar, babaların bedensel ve sözel cezalandırma ile ilgili bilgi ve tutumlarının anlamlı bir şekilde değiştiğini göstermiştir. Ayrıca, babaların ideal babalık rolüne ilişkin tutumlarının olumlu yönde değiştiği ortaya çıkmıştır. Naik-Polan’ın (2004) yaptığı araştırmada, risk altındaki ailelere yönelik aileçocuk iletişimini hedef alan “Aile-Çocuk İletişim Terapisi” (Eyberg, 1988) programının taşınabilirliğini belirlemek amaçlanmıştır. Program, çocuğunun davranış problemleri veya kendilerinin çocuğa karşı davranış problemlerinden şikayet eden düşük gelirli 4 anneye uygulanmıştır. Annelerin yaş ortalaması 25, ortalama çocuk sayısı ikidir. Araştırmada, ölçme aracı olarak, “Parenting Stress Index-Short Form” (PSISF; Anne-Baba Stres Envanteri-Kısa Form) (Abidin, 1995); “Eyberg Child Behavior Inventory” (ECBI; Eyberg Çocuk Davranış Envanteri) (Eyberg ve Pincus, 1999); aileyle Görüşme; program evrelerinin değerlendirilmesi ve gözlem metodu kullanılmıştır. Aile-Çocuk İletişim Terapisi, okulöncesi çocuklarında davranış problemlerine müdahale etmek amacıyla geliştirilmiştir ve son zamanlarda, özellikle çocuklara kötü muamele olmak üzere, problemli anne baba davranışları için kullanılmaktadır. Program çocuk sağlığı ofisinde ve her ailenin evinde uygulanmıştır. Terapist çocuğa bir oyuncak vermiş ve gözlem odasında, anne ile çocuk masada oynarken, onları gözlemiştir. Ayrıca, ev etkinlikleri de gerçekleştirilmiştir. Önce çocuk araştırmacının hazırladığı oyun ve etkinliği seçmiş; 20 dakika boyunca, anne ile çocuk, seçilen etkinlikle meşgul olmuşlardır. Daha sonra etkinlik alanı anne ve Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 7 çocuk tarafından toparlanıp temizlenmiştir. Bu sırada araştırmacı anne-çocuk iletişimlerini video kaydına almıştır. 13 hafta süren program sonunda, 4 annenin evdeki çocuğa yönelik olumlu davranışlarında artış saptanmış; iki annenin evde oyun etkinliklerinde olumsuz davranışlarında azalma belirlenmiştir. Bir anne, terapide kazandığı becerileri ev ortamına transfer edememiştir. Eğitimin Transferi eğitimini aldıktan sonra annelerin tümünün olumlu davranış oranı olumsuz davranış oranından yüksek bulunmuştur. Anneler, program sonunda, çocuklarının olumsuz davranışlarının azaldığını ve kendilerinin çocuğun davranışlarına karşı daha çok tolerans gösterdiklerini bildirmişlerdir. Ayrıca, annelerin tümü, programın sonunda, annelik ile ilgili streslerinin kalmadığını belirtmişlerdir. 2005-2007 Yılları Arasında Yapılan Araştırmalar Maloney (2005) tarafından gerçekleştirilen araştırmada “Mindful Parenting Program”’ın (MPP; Placone-Willey, 2002) boşanmış annelerin, annelik ve okulöncesi dönem çocuğuna bağlılık düzeyine ilişkin farkındalığını arttırıp arttırmadığını belirlemek amaçlanmıştır. Program, en az bir okulöncesi dönem çocuğu olan boşanmış 16 anneye uygulanmıştır. Katılımcılara ön-test ve son-test olarak “The Toronto Mindfulness Scale” (TMS; Toronto Farkındalık Ölçeği) (Bishop, 2003) uygulanmıştır. Anneçocuk bağlılığını ölçmek için “, “Parenting Stress Index-Short Form” (PSI-SF; Anne-Baba Stres Ölçeği – Kısa Form) (Abidin, 1996) kullanılmıştır. Ayrıca bilgi toplamak amacıyla, ev ziyaretleri ile Karşılıklı Süreç (anne-çocuk ve anne davranış kodları) yöntemi kullanılmış; katılımcılara farkındalık gelişimlerini izlemek için haftalık Farkındalık Uygulamaları Defteri verilmiştir. Programın değerlendirilmesinde ise Eğitimci Bilgi Formu; Anne Değerlendirme Formu; Dikkatli Annelik Sınıfı Son Değerlendirmesi; Anne Programın İçeriği ve Etkisini Değerlendirme Formu kullanılmıştır. Program, 12 hafta boyunca toplam 15 saat sürmüştür. Eğitim son sınıf klinik psikologlar tarafından verilmiştir. Programın, annelerin dikkatli annelikle ilgili farkındalığını geliştirdiği; çocuklarına bağlılıkla ilgili farkındalığını arttırdığı fakat çocukla ilişkilerinin gelişmesi konusunda bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir. Barcenas (2005) tarafından yapılan araştırmada, “Devlet Okullarındaki AnneBaba Eğitimcileri İçin Anne-Baba Eğitim Programı” ile devlet okullarındaki eğitimcilerin anne-babanın eğitim ihtiyaçlarını keşfetmeleri ve eğitimin çocuk ihmali ve istismarı üzerindeki etkililiğini anlamaları sağlanmaya çalışılmıştır. Bu programı geliştirme projesi, aileler ve eğitimciler için düzenlenen toplam 8 saatlik ve 5 modüle (Çocuk Gelişimi, Ceza ile Disiplin, Anne-Babaların SosyoDuygusal Gelişimi, Anne-Babanın İçsel ve Dışsal Stres Faktörleri, Ailenin Çocuğun Eğitimine Katılımı) ayrılmış bir workshop içermektedir. Her modül, bir başlık, tanıtım, çalışma planı ve kolaylaştırıcı örnekleri içermektedir. Araştırma sonunda, geliştirilen programın, anne-baba eğitimcilerinin annebabalar için sergileyecekleri performans için gereken bilgi ve becerilerini güçlendireceğine dikkat çekilmiştir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 8 Östberg’in (2005) yaptığı araştırmada çocuk-problem odaklı bir eğitimin annebabalıkla ilgili stresi azaltıp azaltmadığı saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın örneklemini, çocuğunun uyku veya yeme problemleri ile ilgili yardım almak için çocuk sağlığı merkezine gelen, aynı yaş ve cinsiyette çocuğa sahip toplam 66 İsveçli anne oluşturmaktadır. Anneler çok fazla olumsuz yaşantılarla ve çocuk bakımıyla ilgili problemlerle karşılaşmışlar ve stres düzeyleri çok yüksektir. Deney ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılan katılımcılara “Parenting Stress Index” (PSI; Anne-Baba Stres Ölçeği) (Abidin, 1990) ve “The Swedish Parenthood Stress Questionnaire” (SPSQ; İsveçli Anne-Babalık Stres Anketi) (Östberg ve diğ., 1997) uygulanmıştır. Programda çalışanlar, annelerle telefon görüşmesinden sonra çocuğun sağlık kayıtlarını almışlar ve 1-2 saatliğine ev ziyareti yapmışlardır. Çocukla ilgili problemler ve ailenin yaşam koşulları ile ilgili sorular yöneltilmiştir. Ailenin endişe ve korkuları hakkında bilgi alınmıştır. Pediatrist, diyetisyen, hemşireler tarafından anne-çocuk iletişimleri gözlenmiş ve veri toplanmıştır. Düzenli ziyaretlerle var olan problemlerle ilgili eğitimler verilmiş ve anne-çocuk iletişimleri gözlenerek video kaydına alınmıştır. Eğitim sonunda, deney grubunun genel stres puanında, diğer gruba oranla, anlamlı bir şekilde düşme olduğu belirlenmiştir. Ayrıca deney grubunun, kontrol grubuna oranla, annelik sorumluluklarından dolayı sınırlanmalarının azaldığı; eşleriyle ilişkilerinden daha memnun kaldıkları saptanmıştır. Çocukla ilgili problemlerde de azalma gözlenmiştir. Sigel (2006) tarafından video yoluyla bebek bekleyen ve beklemeyen kadın ve erkeklerin, anne-babalık bilgisi, öz-yeterlik duygusu ve çocuk bakımı becerilerini geliştirmeye yönelik bir program hazırlanmıştır. Programda Peryy’nin (2004) “Olumlu Disiplin Eğitim Videosu (üzüntü duyma, bağırma ve dayak bölümleri hariç)” 30’ar dakikalık 3 bölüm olarak gösterilmiştir. Her bölüm okulöncesi çocukları için etkili anne-baba yönetim becerileri ve çocuk gelişimi bilgilerini içermektedir. Çalışma için hastane, klinik, okul ve muayenehanelere gelen 85 kişiye ulaşılmıştır. Bebek bekleyen 25 kadın, 14 erkek; bebek beklemeyen 24 kadın, 22 erkekten oluşan katılımcıların yaş ortalaması 27 olarak belirlenmiştir. Ailelere, ön test-son test olarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Demografik Bilgi Formu” ile “Positive Parenting Knowledge Test” (PPKT; Olumlu AnneBabalık Bilgisi Testi) kullanılmıştır. Ayrıca, “Parenting Behavior Checklist” (PBC; Anne-Babalık Davranış Testi) (Fox, 2005), “Parenting Sense of Competency” (PSOC; Anne-Babalık Yeterlik Duygusu Ölçeği) (Gibaud-Wallston ve Wandersman, 2005) uygulanmıştır. Araştırmanın sonunda bebek bekleyen kadınların anne-babalık bilgi düzeyinin, çocuk bakımı uygulamaları düzeyinden daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, etkili olmayan anne-babalık uygulamalarını daha az benimsedikleri saptanmıştır. Ancak, erkeklerin anne-babalık eğitimine kadınlardan daha çok ihtiyaç duyduğu saptanmıştır. Bryan ve diğerlerinin (2006) yaptığı araştırmada aile eğitimcilerine yönelik profesyonel bir gelişim sistemi tasarlamak için aile eğitimi düzenleyen organizasyonların birlikte çalışma ağı kurmaları gerektirdiği belirtilmiştir. Aile çalışmalarını anlayabilen ve diğer profesyonellerle çalışma ağı kurabilen Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 9 profesyonellerle bir sistem kurmanın, aileleri desteklemek ve çocuk istismarlarını önlemek açısından kritik önem taşıdığı vurgulanmıştır. Bu düşünceden hareketle, bu araştırmada aile eğitimcilerinin güven belgesi alması kadar, programların kanıta dayalı etkilerini kullanma sistemini nasıl geliştireceği belirlenmeye çalışılmıştır. Konuyla ilgili daha önceden yapılmış araştırmalar incelenerek ve profesyonellerle görüşme yaparak Kuzey Carolina’daki aile eğitimi liderleri ve profesyonelleri desteklemek için büyük bir sistem geliştirmenin neleri gerektirdiği saptanmıştır. Araştırma sonunda; bu büyük sistemi geliştirmek için kaynakları akıllıca kullanmanın; sistemde çalışacak olan ortakların rollerini net bir şekilde tanımlamanın; aile eğitimcilerine, ne istediklerini sorma ve onların ihtiyaçlarını karşılayacak bir sistem ortaya çıkarmanın; parasal kaynakları sadece organizasyonu yürütmek için kullanmak yerine, ortaklar arasında toplantı ve konferanslar için de kullanmanın; sertifika, form, mektup gibi uygulamalar ile ilgili doğru bir sistem oluşturmanın; toplantı ve gazete haberleri yoluyla çalışma ağı liderliğinin vizyonunu anlamalarını sağlamanın gerekli olduğu belirlenmiştir. Mitchell (2006) tarafından yapılan araştırmada “The No Child Left Behind Act (NCLB) of 2001” (2001 Hiçbir Çocuk Arkada Kalmasın Hareketi)’nde yer alan Pennsylvania’nın batısındaki banliyöde bir ilköğretim okuluna devam eden çocukların ailelerinin okul uygulamaları ve evlerinde aile katılımı rollerine ilişkin algılarını belirlemek amaçlanmıştır. NCLB ile okulların, öğrencilerin akademik başarı ve okul performansını güçlendirmek için aile katılımı çalışmalarını geliştirmeleri hedeflenmiştir. Bu araştırmada aile katılımı araştırmalarında yaygın olarak kullanılan terimlerin değerlendirme, sınıflama ve kategori edilmesinde, Epstein’in (1987, 1995) 6 tip aile katılım tanımlaması, rehber bir çerçeve oluşturmuştur. Bu çerçevede, 5 sınıf öğretmeniyle yapılan görüşmeler ile, öğretmen tutumları, inançları ve iletişim tarzlarının öğretmen-aile ilişkileri, okul-aile iletişimi ve evde ve okulda aile katılımı uygulamaları üzerindeki etkisi belirlenmiştir. Ailelere de, katılım rolü algılarına yönelik, araştırmacı tarafından geliştirilen “No Child Left Behind Anketi” uygulanmıştır. Bu araştırmada ayrıca, sosyo-ekonomik durum ve etnik kökenin, düşük gelirli Afrikalı Amerikan ailelerin katılımı üzerinde etkisi olduğu saptanmıştır. Elde edilen verilere göre, katılım rolünü değerlendirme açısından, lise ile kolej ve üniversite mezunu aileler arasında olumlu yönde anlamlı bir fark belirlenmiştir. Ailelerin yaşları, aile katılımı rollerinde anlamlı bir fark yaratmazken, ayrı yaşayan ebeveynler diğerlerinden daha düşük puan almışlar fakat bu fark .05 düzeyinde anlamlı bulunmamıştır. Holt’un (2006) gerçekleştirdiği araştırmanın amacı, Head Start Aile Eğitimi Programının etkiliğini açıklamaktır. Bu amaçla, Batı Baltimore Head Start Merkezi’nde karşılaştırmalı gözleme dayalı bir pilot çalışma yapılmıştır. Örneklemde yer alan aileler, 27 kadın ve 3 erkekten oluşmuştur. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük aileler düşük sağlık düzeyinde; sosyo-ekonomik düzeyi yüksek aileler de yüksek sağlık düzeyinde olarak ele alınmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 10 Ailelere, demografik bilgileri, fiziksel ve sağlık durumu, yaşantı değişikliği ve çocuklarının fiziksel, sosyo-duygusal ve akademik gelişimlerine yönelik bilgileri içeren 23 soruluk bir envanter uygulanmıştır. Ayrıca, Head Start çalışanları ailelerle görüşmüşlerdir; zihinsel sağlık çalışanları ve bir sınıf öğretmeni çocuklarla görüşmüştür; Aile servisi koordinatörleri de ailelerle görüşmeler yapmışlardır. Ailelerle görüşmeler yarım saat, çocuklarla görüşmeler de 20 dk sürmüştür. Sonuçlar, Head Start’ın aile eğitimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Eğitim durumu yüksek olan ailelerin, programda, diğerlerine göre daha başarılı oldukları saptanmıştır. Program sonunda, ailelerden 4’ü eğitim durumunu yükseltmek için liseyi tamamlamışlardır. Ayrıca program, ailelerin yaşam kalitelerini yükseltmelerine de yardımcı olmuştur. Short’un (2006) çalışmasının amacı, Effective Black Parenting (EBP) programının 3-5 yaş arasındaki Afrikalı Amerikan çocuklarının davranış problemleri üzerindeki etkisini araştırmaktır Çalışma, yarı deneyseldir ve çalışmada, 2000 yılında risk altındaki Afrikalı-Amerikan çocukları için Head Start ailelerine yapılan daha büyük bir çalışmadan alınan verilerin ikinci kez analizi yapılmıştır. Bu çalışmanın örneklemi okulöncesi dönem çocuklarına sahip 64 aile ve çocuk bakıcılarından oluşmaktadır. Bunlardan 33’ü EBP’e katılan, 31’i EBP’e katılmayan Head Start katılımcılarıdır. Katılımcılara Child Behavior Checklist (CBCL; Achenbach, 1991) ölçeği ön-test ve son-test olarak uygulanmıştır. EBP ile sağlıklı bir Afrikalı-Amerikan kimliği, yüksek anne-babalık benlik saygısı ve aile değerlerini geliştirmek amaçlanmıştır. Eğitimciler, “Siyah Anne-Babalar için El Kitabı”ndan, öğretim teknikleri, konferans verme ve tartışma, rol oynama, çocukların davranış grafiği ve okuma ve ev ödevleri konularında yararlanmışlardır. Program, 3 saatlik 14 seans ve bir de mezun olma seansından oluşmaktadır. Araştırmanın sonunda, katılımcıların çocuklarının problem davranışları dışa vurma, içedönük problem davranışlar, somatik şikayetler, kaygı, öfke davranışlarında ve dikkat problemlerinde büyük bir düşme olduğu saptanmıştır. Simpkins ve diğerlerinin (2006) gerçekleştirdiği araştırmada, anne-çocuk sıcaklığını geliştirmek; çocuğun eğitimine ailenin katılımı ile ilgili çatışmalarda ve çocuğun matematik ve okuma-yazma başarısında yardımcı rol oynamak amaçlanmıştır. Düşük gelirli 175 okulöncesi çocuğu ve annesi, araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Katılımcılar, Kapsamlı Çocuk Gelişimi Programı’na (CCDP) devam eden aileler arasından belirlenmiştir. Deney ve kontrol grubu olarak ayrılan katılımcılara, araştırmacı tarafından geliştirilen “Mother-Child Relationship” (Anne-Çocuk İletişimi), “Family Educational Involvement” (Aile Katılımı) ve “Achievement” (Başarı) ölçekleri kullanılmıştır. CCDP, düşük gelirli aileler ve çocukları için doğumdan anasınıfına kadar olan süreyi kapsayan bir erken müdahale programıdır. Program sonunda, annenin sıcaklık ile ilgili algısını olumlu yönde etkilendiği fakat çatışma ile ilgili algısı üzerinde anlamlı bir etkinin olmadığı belirlenmiştir. Annenin çocuğun eğitimine katılımının, eğer anne-çocuk arasında sıcak bir iletişim varsa, çocuğun başarısını önemli ölçüde arttırdığı saptanmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 11 Magill-Evans ve diğerlerinin (2007) yaptığı çalışmada 2 ev ziyareti ile video gösterisi ve model olmanın ilk kez baba olan erkekler üzerindeki etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmaya Kanada’nın batısındaki şehirlerde yaşayan 162 erkek katılmıştır. Katılımcıların yarısı kontrol, diğer yarısı da deney grubu olarak belirlenmiştir. Katılımcılara “Çocuk Bakımı Değerlendirme Öğretim Ölçeği”, “Ebeveyn Yeterlilik Duygusu Ölçeği” ve “Demografik Form” uygulanmıştır. Programda babalardan, ziyaretçi tarafından hazırlanan listeden bir oyuncağı seçmesi istenmiş ve video yoluyla bu oyuncağı 5 aylık çocuğuyla nasıl oynayacağı öğretilmiştir. Video gösterisinin hemen ardından, baba ve ev ziyaretçisi gösteriyi birlikte eleştirmişler ve ziyaretçi, babanın duyarlı ve yanıt verici davranışları ya da bilişsel veya sosyo-duygusal gelişimi destekleyen davranışlarının olduğu bölümleri tanımlamıştır. Ev ziyaretçisi babanın bu davranışlara ilişkin becerilerini geliştirmesini desteklemiş; ayrıca video yoluyla edinilen bilgileri paylaşmışlardır. Ziyaretten sonra video gösterisinin bir kopyası babaya verilmiştir. İkinci ev ziyareti çocuk 8 aylıkken gerçekleştirilmiştir. Bu ziyarette baba-çocuk etkileşimine yönelik iki örnek tanımlanmıştır. Birinci örnekte çocuğun davranışsal işaretleri ve öğretim döngüsünün; çocuğun uyarılması, gösterme ve açıklama, çocuğa denemesi için zaman tanıma, ödüllendirme ve önerilerden oluşan diğer bölümleri üzerinde durulmuştur. Ev ziyaretleri toplam 1 saat sürmüştür. Kontrol grubundaki 81 baba ile ise, ev ziyaretleri sırasında yaşa uygun oyuncaklar hakkında tartışılmıştır. Çalışma sonunda programın ilk kez baba olan erkekler üzerindeki etkililiği kanıtlanmıştır. Deney grubundaki babaların, çocukları 8 aylık olduğunda, onların bilişsel gelişiminin desteklemesinde ve tepkilerine duyarlılığında anlamlı bir şekilde daha becerikli oldukları belirlenmiştir. Tartışma Dünyada farklı demografik özelliklere sahip ailelere yönelik pek çok farklı aile eğitimi programı uygulandığı görülmektedir. Yapılan çalışmalar hangi eğitim seviyesinde ve sosyo-ekonomik düzeyde olursa olsun ailelerin farklı konularda aile eğitimine ihtiyacı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Uygulanan programların sonunda ebeveynlerin anne-babalık davranışlarının olumlu yönde değiştiği; anne-babalıkla ilgili stres düzeylerinin düştüğü ve özyeterlilik duygularının yükseldiği belirlenmiştir. Ayrıca aile eğitimi programlarının anne-babanın çocukla iletişimi ve çocuk bakımı konularında olumlu etkileri saptanmıştır. Bu çalışmanın ışığında, ülkemizde de bu alanda çalışanlar tarafından farklı demografik özelliklere sahip ailelerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi gerektiği düşünülmektedir. İhtiyaç belirleme sürecinden sonra öncelikli ailelerden başlayarak uygulanacak aile eğitim programlarının ailelerin çocuklarına karşı tutum ve davranışları ile özyeterlilik duyguları açısından olumlu sonuçlar getireceği düşünülmektedir. Ayrıca, diğer eğitim kurumları ve yerel kuruluşların katkısıyla bu tür programların yaygınlaştırılmasının çocukların çok yönlü gelişimlerinin desteklenmesi, okulöncesi eğitimin ailede de devamlılığının sağlanması, böylece daha sağlıklı ve üretken bireylerin topluma kazandırılması yönünde önemli etkisi olacağı düşünülmektedir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 12 Kaynakça Barcenas, M. G. (2005). Parenting education curriculum for parent educators at public schools. Doktora Tezi, California State University, Long Beach, USA. Bryan, G. M., DeBord, K., Schrader, K. (2006). Building a professional development system: a case study of North Carolina’s parenting education experiences. Child Welfare, 75 (5), 803818. Bushfield, S. (2004). Fathers in prison: ımpact of parenting education. The Journal of Correctional Education. 55 (2), 139-147. Cheng, S. H. (2004). Factors that ınfluence the effectiveness of a parenting program for asians and pacific ıslanders. Doktora Tezi, Utah State University, Logan, Utah, USA. Gunderson, T. (2004). The use of stres management in combination with parent training: an ıntervention study with parents of preschool children. Doktora Tezi, Utah State University, Logan, Utah, USA. Holt, M. L. (2006). Influence of of head start on parent education: a pilot study. Yüksek Lisans Tezi, Morgan State University, USA. Jacobson, A. L., Engelbrecht, J. (2000). Parenting education needs and preferences of parents of young children. Early Childhood Education Journal, 28(2), 104-116. Magill-Evans, J. ve Diğerleri (2007). Effects of parenting education on first-time fathers’ skills in interactions with their infants. Fathering, 5(1), 42-57. Maloney, R. (2005). Cultivating mindful parenting during marital transition: an initial evaluation of the mindful parenting program. Doktora Tezi, The University of Lowa, USA. Mitchell, A. B. (2006). A case of parent involvement in a suburban Western Pennsylvania elementary school and their perceptions of the No Child Left Behind Act of 2001. Doktora Tezi, Indiana University of Pennsylvania, USA. Naik-Polan, A. J. (2004). The effectiveness of a dyadic parent training intervention with high risk families: generalization to the home. Doktora Tezi, DePaul University, Chicago, Illinois, USA. Nicholson, B., Anderson, M., Fox, R., Brenner, V. (2002). One family at a time: a prevention program for at-risk parents. Journal of Counseling & Development. 80(3), 362-371. Östberg, M. (2005). Can a child-problem focused ıntervention reduce mothers’ stress?. Parenting: Science and Practice. 5(2), 153-174. Ritter, K. B. (2003). An exploration of mothers’ perceptions of the value from attending an adlerian study group based on the active parenting today program. Doktora Tezi, Georgia State University, Atlanta, Georgia, USA. Sigel, B. A. (2006). An evaluation of a berief parent training program for ıncreasing parenting knowledge and self-efficacy while ıncreasing approval of nurturing parenting practices and decreasing approval of ıneffective practices. Yüksek Lisans Tezi, Oklahoma State University, USA. Simpkins, S. D., Weiss, H. B., McCartney, K., Kreider, H. M., Dearing, E. (2006). Mother – child relationship as a moderator of the relation between family educational ınvolvement and child achievement. Parenting: Science and Practice. 6(1), 49-57. Short, L., A. (2006). Impact of the effective black parenting program on the behavior problems of african american preschool children. Yüksek Lisans Tezi, Maryland University, USA . Tuijl C. V. ve Leseman, P. P. M. (2004). Improving mother–child ınteraction in low-income Turkish–Dutch families: a study of mechanisms mediating ımprovements resulting from participating in a home-based preschool ıntervention program. Infant and Child Development. 13: 323–340. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 13 Öğretmen Adaylarının Hizmet Öncesi Eğitimlerinde Gördükleri Eksiklikler ve Çözüm Önerileri1 Ayşenur Büyükgöze Kavas2, Aslı Bugay3 Özet Bu araştırma, öğretmen adaylarının hizmet öncesi eğitimleri sırasında karşılaştıkları eksikliklere ve bu eksikliklere yönelik çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği, İlköğretim Matematik Öğretmenliği, İngilizce Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği bölümlerine devam etmekte olan 66 kadın (%57.4) ve 49 erkek (%42.6) olmak üzere 115 öğrenciden oluşmaktadır. Öğrencilerinin hizmet öncesi eğitimlerine ilişkin görüşleri araştırmacılar tarafından geliştirilen ve açık ve kapalı uçlu olmak üzere toplam 15 sorudan oluşan “Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi Değerlendirme Formu” kullanılarak elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen nitel veriler, içerik analizi yöntemi kullanılarak iki farklı araştırmacı tarafından ayrı ayrı kodlanmış ve sınıflandırılmıştır. Bulgular kısaca, öğrencilerin derslerindeki materyal kullanımını yeterli düzeyde görmediklerini, okul deneyimi derslerinin ve öğretmenlik uygulamalarının sayısını oldukça az bulduklarını ve alanda yeterli düzeyde pratik yapamadıklarını göstermektedir. Öğretmenlik uygulamalarının arttırılması, hizmet öncesi eğitimleri sırasında aldıkları derslerin mezuniyet sonrası için yeterli olacak şekilde düzenlenmesi ve seçmeli derslerin arttırılması öğrencilerin belirttikleri çözüm önerilerinin başında gelmektedir. Anahtar Sözcükler: Hizmet öncesi eğitim, Öğretmen adayları, Öğretmenlik uygulaması Perceptions of Prospective Teachers about Deficiencies of Pre-Service Teacher Education and Suggestions Abstract The purpose of the present study is to determine (a) the perceptions of prospective teachers about deficiency of their education and (b) the suggestions of students’ about how to improve pre-service teacher education program. The sample of the study consisted of 115 (66 female, 49 male) undergraduate students from different departments of Faculty of Education of Middle East Technical University. The perceptions of the students were gathered by the “Pre-service Teacher Education Evaluation Form” which was composed of 15 open-ended and closed-ended questions. The form was developed by the researchers. Content analysis method was used to assess the obtained data and they were coded and classified by two different researchers. The results of the study revealed that students did not view material using in their courses and school practicum courses enough to develop their teaching skills. Suggestions can be summarized as the number and the quality of the practicum courses and elective courses should be increased. Keywords: Pre-service teacher education, Prospective teachers, Field practice . 1 Bu makale,18–20 Haziran 2007 tarihinde Çukurova Üniversitesi'nde düzenlenen III. Ulusal Sosyal Bilimler Eğitimi Kongresi'nde sunulan sözlü bildirinin genişletilmiş halidir. 2 Araş. Gör., Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Ankara. E-posta: [email protected] 3 Araş. Gör., Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Ankara. E-posta: [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 14 Giriş Nitelikli eğitimin pek çok ögesi vardır ve bunlar içinde en önemli faktörlerden biri de öğretmendir. Öğretmenlik, bir ulusun geleceğini hazırlama sorumluluğunu taşıyan önemli uzmanlık alanlarından biri olarak görülmektedir. Çünkü öğretmenler, eğitim süreci içinde yeni kuşakların yetiştirilmesinde oldukça etkin bir rol oynarlar (Gürsoy, 2003). Günümüzde artık nitelikli insanın nitelikli bir eğitim ile gerçekleştirilebileceği ve nitelikli bir eğitimin de nitelikli bir öğretmen gerektirdiği genel olarak kabul görmektedir (Gürbüztürk ve Genç, 2004). Milli eğitimin amaçlarını gerçekleştirmede öğretmenlere şüphesiz önemli roller düşmektedir. Geleneksel anlamda öğretmen, bilginin kaynağı ve tek aktarıcısı iken günümüzde ise öğrencilere öğrenmenin yollarını öğreten bir konuma gelmekte ve öğretmenin öğrenme-öğretme ortamında sürekli değişen rolünün önemi gittikçe artmaktadır. Öğretmenden beklenen bu yeni rollerin geliştirilmesi için öğretmen eğitimi programlarının yeni gelişmeler doğrultusunda güncellenmesi gerekmektedir (Kudu, Özbek ve Bindak, 2006). Öğretmenlik mesleğine ilişkin araştırmalar, son yıllarda eğitim araştırmalarının önemli konu başlıklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde öğretmen yetiştirmede nicelik sorunu büyük ölçüde çözülmüş olmakla birlikte öğretmenlerin nitelikli yetiştirilemediği üzerinde tartışmalar artmıştır (Kavcar ve Sezgin, 2003). Eğitim sisteminin temel ve göz ardı edilemez ögesi olan öğretmenlik, toplumu tüm yönleriyle etkileme gücüne sahip mesleklerin başında gelmektedir, dolayısıyla taşıdığı sorumluluk, toplumsal beklentiler ve kazanılması gereken özellikler dikkate alındığında, öğretmenliğin herkes tarafından yapılamayacak bir meslek olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Öğretmen adaylarının seçimi, hizmet öncesi eğitimleri ve atanma öncesinde yeterli formasyona sahip olup olmadıklarının tespiti burada önem kazanmaktadır (Şimşek, 2005). Öğretmen adaylarının yaşadığımız çağın ve içinde bulunduğumuz toplumun niteliklerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak yetiştirilmesi gerekir. Öğretmenlerin rollerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için öncelikle alanlarında iyi yetişmiş olmaları gerekmektedir. Öğretmenin niteliği hizmet öncesi eğitimde kazanacağı alan bilgisi, öğretmenlik meslek bilgisi ve kazanılan genel kültür bilgisiyle şekillenmektedir (Özkan, Albayrak ve Berber, 2005). Bu da üniversite eğitimi sırasında etkili ve yeterli düzeyde alan derslerini almış olmalarını, gerekli laboratuar olanaklarından yararlanmaları, derslerde gerekli öğretim teknolojileri ve materyalleri kullanmaları ve gerekli okul deneyimini dersler aracılığı ile kazanmalarıyla mümkün olabilecektir. Dolayısıyla, öğretmen niteliğini yükseltmek ancak hizmet öncesi öğretmen yetiştirme çalışmalarına verilecek önem ile mümkün olacaktır. Bu çalışma ilgili literatüre katkı sağlaması yanında, öğretmenlik mesleğine yönelik yeni düzenlemelere kaynaklık etmeyi amaçlaması bakımından da önem taşımaktadır. Araştırmanın amacı, 1) öğretmen adaylarının hizmet öncesi eğitimleri sırasında aldıkları okul deneyimi 1, okul deneyimi 2 ve öğretmenlik uygulaması derslerinde karşılaştıkları eksiklikler, 2) hizmet öncesi eğitim süresince aldıkları 15 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı derslerde öğretim teknolojileri ve materyal kullanımına ilişkin karşılaştıkları eksiklikler, 3) hizmet öncesi eğitim süresince sunulan laboratuar olanaklarına ilişkin karlaştıkları eksikleri belirlemek ve 4) bu çerçevede görülen eksikliklere getirilebilecek çözüm önerilerini ortaya koymaktır. Belirlenen bu amaçlar çerçevesinde şu sorulara cevap aranmaktadır: · Okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması derslerine ilişkin öğrencilerin görüşleri nelerdir? · Öğrencilerin aldıkları derslerde öğretim teknolojileri ve materyal kullanımına ilişkin görüşleri nelerdir? · Öğrencilerin aldıkları derslerde laboratuar kullanımına ilişkin görüşleri nelerdir? · Öğrencilerin, öğretmen eğitimi konusunda karşılaştıkları eksiklikler nelerdir? · Öğrencilerin, öğretmen eğitimi konusunda eksikliklerin giderilmesine yönelik çözüm önerileri nelerdir? Yöntem Araştırma Grubu Araştırma grubu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği, İlköğretim Matematik Öğretmenliği, İngilizce Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği bölümlerine devam etmekte olan 115 (66 kadın, 49 erkek) son sınıf öğrencisinden oluşmaktadır (Tablo 1). Bu betimsel çalışma kapsamında katılımcılara amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi (Yıldırım ve Şimşek, 2006) kullanılarak ulaşılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 23.8’dir (SS = .43). Tablo 1. Araştırmaya katılan öğrencilerin bölümlere göre dağılımı Bölümler Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği İlköğretim Matematik Öğretmenliği İngilizce Öğretmenliği Okul Öncesi Öğretmenliği n 5 32 62 9 7 % 4.3 27.8 53.9 7.8 6 Veri Toplama Araçları Çalışma kapsamında veri toplama aracı olarak “Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi Değerlendirme Formu” kullanılmıştır. Araştırmacılar tarafından ilgili literatürden ve uzman görüşünden yararlanılarak geliştirilen değerlendirme formu eğitim fakültesi öğrencileri tarafından öğretmen yetiştirilmesinde görülen eksiklikler ve bu eksikliklerin giderilmesine yönelik çözüm önerilerine ilişkin açık uçlu ve kapalı uçlu toplam 15 sorudan oluşmaktadır. Ayrıca, katılımcılara ait Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 16 cinsiyet, yaş ve bölüm gibi kişisel bilgilerin elde edilmesi amacıyla kişisel bilgi formu kullanılmıştır. İşlem Araştırmada kullanılan değerlendirme formu ve kişisel bilgi formu öğrencilere sınıf ortamında uygulanmıştır. Araştırmacılar tarafından öğretim elemanlarından uygulama için randevu alındıktan sonra belirlenen saatlerde sınıflara girilerek öğrencilere araştırmanın amacı hakkında bilgi verilmiş ve uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Uygulama süresinin yaklaşık 20 ile 30 dakika arasında değiştiği gözlenmiştir. Verilerin Analizi Betimsel amaçlı ve nitel bir çalışma özelliği taşıyan bu araştırma kapsamında açık uçlu sorularla elde edilen verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İçerik analizinde temelde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirip anlaşılır bir biçimde düzenleyerek yorumlamaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2006). Buna göre veriler öncelikle iki araştırmacı tarafından ayrı ayrı okunarak kodlanmış ve ortak kategoriler altında toplanmıştır. Araştırmacılar arasındaki tutarlılık .90 olarak hesaplanmıştır. Kategorilerin dağılımına ilişkin sıklık (frekans) ve yüzdelikler tablolar halinde sunulmuştur. Bulgular Eğitim fakültesi öğrencilerinin kendi eğitimlerinde gördükleri eksiklikler ve çözüm önerileri hakkındaki görüşlerini araştıran bu çalışma sonucunda elde edilen bulgular araştırma sorularına paralel olarak alt başlıklar halinde aşağıda sunulmuştur. Öğrencilerin aldıkları okul deneyimi ve öğretmenlik uygulamalarına yönelik derslere ilişkin görüşleri Öğretmen adaylarının eğitimleri sırasında aldıkları okul deneyimi dersleri ve öğretmenlik uygulamaları çalışmaları, öğrenilen teorik bilgi ve becerilerin pratiğe dönüştürülmesi açısından oldukça önemlidir. Yapılan çalışma kapsamında, öğrencilerin aldıkları okul deneyimi derslerinin genel olarak kendilerine gerekli tutum ve bakış açısını kazandırdığını belirtmiş ancak derslerin sayısı ve niteliğini öğrencilerin %59.1’ü yeterli bulduğunu belirtirken, %40.9’u yetersiz bulduğunu belirtmiştir (Tablo 2). Tablo 2. Okul deneyimi derslerinin yeterliliğine yönelik görüşler n % Yeterli 68 59.1 Yetersiz 47 40.9 Toplam 115 100 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 17 Tablo 3. Öğretmenlik uygulamasının yeterliliğine yönelik görüşler n % Yeterli 27 23.5 Yetersiz 88 76.5 Toplam 115 100 Ayrıca, öğrencilerin çoğunluğu (%76.5) hizmet öncesi eğitimleri sırasında aldıkları öğretmenlik uygulamaları derslerini saat ve içerik bakımından mezuniyet sonrası için yeterli görmediklerini ve gerekli öğretmenlik becerilerini kazandırması açısından oldukça kısıtlı bulduklarını ifade etmişlerdir (Tablo 3). Öğrencilerin aldıkları derslerde öğretim teknolojileri ve materyal kullanımına ilişkin görüşleri Öğrencilerin mezuniyet sonrası kendi derslerinde gerekli materyalleri kullanabilmeleri ve öğretim teknolojilerinden yararlanabilmeleri için öncelikle kendilerinin bunları nasıl kullanılacağına ilişkin bilgi ve beceriyi kazanmış olmaları gerekmektedir. Bu ise ancak öğrencilerin hizmet öncesi eğitimleri sırasında aldıkları derslerde yeterli düzeyde öğretim teknolojilerinden yararlanmaları ve gerekli materyalleri kullanmaları ile mümkün olmaktadır. Bu kapsamda öğrencilerin yarıdan fazlası (%60) kendi aldıkları derslerdeki tepegöz, video, projektör... vb. kullanımını yeterli bulduklarını belirtmişlerdir (Tablo 4). Tablo 4. Derslerde materyal kullanımının yeterliliğine yönelik görüşler n % Yeterli 69 60 Yetersiz 45 39.1 Toplam 114 99.1 Öğrencilerin aldıkları laboratuar derslerine ilişkin görüşleri Özellikle fizik, kimya, biyoloji, fen bilgisi ve matematik branşlarındaki öğretmenlikler başta olmak üzere, hizmet öncesi eğitimde öğretmen adaylarının niteliği açısından teorik düzeyde ve uygulamalı olarak laboratuar derslerini almaları gerekmektedir. Bunun için, eğitim fakültelerinin donanımlı laboratuar olanaklarına ve nitelikli öğretim elemanlarına sahip olması bir ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesinde yapılan bu çalışmada öğrencilerin büyük çoğunluğu (%68.6) laboratuar derslerini gerekli bilgi ve becerileri kazandırması açısından yeterli bulduklarını belirtmişlerdir (Tablo 5). Tablo 5. Laboratuar derslerinin yeterliliğine yönelik görüşler n Yeterli Yetersiz Toplam 79 36 115 % 68,6 31.4 100 18 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Öğrencilerin, öğretmen eğitimi konusunda karşılaştıkları eksikliklere ilişkin görüşleri Yapılan çalışma kapsamında öğrencilerin hizmet öncesi eğitimlerine ilişkin ne tür eksikliklerle karşılaştıkları ve gözlemledikleri aşağıdaki tabloda sıklık ve yüzdelikleri belirtilerek verilmiştir. Tablo 6. Hizmet öncesi eğitimde öğrenciler tarafından görülen eksiklikler Eğitimin yetersizliği Uygulamanın (pratik) yetersizliği Eğitim derslerinin az olması Teorik bilginin çok fazla olması Alan derslerinin yetersizliği (Mat. ve Fen alanında) Derslerin anadilde olamaması Eğitim fakültelerine fazla öğrenci alma Öğretmenlik mesleğine uygun kişilerin seçilmemesi Derslerle ilgili materyal kullanımının azlığı Ezbere dayalı eğitimin olması Materyal yapma dersinin azlığı Müfredatın okullarla uyuşmaması Uygulama öğretmenlerinin her zaman kaliteli olmaması n % 46 43 39 38 23 17 16 13 12 9 8 5 4 40 37.3 33.9 33 20 14.7 13.9 11.3 10.4 7.8 6.9 4.3 3.4 Öğrencilerin %40’ı hizmet öncesinde aldıkları eğitimi mezuniyet sonrası için yeterli görmemekte, % 37,3’ü uygulama olanağı sağlayan ders sayısını yetersiz bulmakta, % 33,9’u eğitim derslerinin sayısını az bulmakta ve % 33’ü teorik bilgi yükünü gereğinden fazla bulduğunu belirtmektedir. Öğrencilerin, hizmet öncesi eğitimdeki eksikliklerin giderilmesine yönelik çözüm önerileri Yapılan çalışma kapsamında öğrencilere eğitimleri ile ilgili olarak ne tür düzenlemelerin, değişikliklerin ve iyileştirmelerin yapılması gerektiği sorulmuş ve öğrencilerin cevapları aşağıdaki tabloda sıklık ve yüzdeliklerine göre sıra ile verilmiştir (Tablo 7). Tablo 7. Öğrenciler tarafından önerilen çözüm önerileri Öğretmenlik uygulamalarının sayısının arttırılması Ders içeriklerinin günümüz koşullarıyla uyuşması Okul Deneyimi derslerinin arttırılması Seçmeli derslerin sayısının arttırılması Laboratuar derslerinin arttırılması Derslerde öğrenilen teorik bilgilerin uygulamaya dönüştürülebileceği ortamların sağlanması Tezsiz yüksek lisans formasyonun kaldırılması Öğrencinin ders yükünün azaltılması Uygulamaların iyileştirilmesi Eğitimle ilgili derslerin son yıllara sıkıştırılmaması Öğrenci sayını azaltmak n % 63 48 39 37 34 34 54.7 41.7 33.9 32.1 29.5 29.5 31 26 22 19 19 26.9 22.6 19.1 16.5 16.5 19 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 7(Devamı). Öğrenciler tarafından önerilen çözüm önerileri Sadece eğitim fak. Mezunlarının öğretmen olabilmesi Mesleğin öğrencilere sevdirilmesi ve özendirilmesi Öğrenci merkezli eğitimin olmalı Eğitim fakültesinin statüsünün iyileştirilmesi Öğrencilerin kişisel gelişimlerine yardımcı olmak Toplumun öğretmenlik mesleğine bakış açısının iyileştirilmesi 16 15 12 5 3 3 13.9 13 10.4 4.3 2.6 2.6 Araştırmaya katılan öğrencilerin % 54.7’si öğretmenlik uygulamalarının sayısının arttırılmasını, %41.7’si üniversitede aldıkları ders içeriklerinin ülkemiz ve günümüz koşulları ile daha fazla ilişkilendirilmesini, % 33.9’u okul deneyimi derslerinin artırılmasını ve % 32.1’i hizmet öncesi eğitimde seçmeli derslerin sayısının arttırılmasını önermektedir. Tartışma Bir ülkenin gelişip ilerlemesinde yetişmiş insan gücü oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunun bilincinde olan ülkeler, eğitimin kalitesini artırmak için büyük çabalar sarf etmektedir. Bu çabalar, çoğunlukla öğretim programlarını iyileştirme, okul ve sınıf ortamının standartlarını yükseltme, öğrenme ortamında eğitim-öğretim teknolojilerinden etkili bir şekilde yararlanma, uygun öğretim yöntemleri geliştirme ve tüm bunları uygulayacak olan öğretmenlerin eğitimi üzerinde yoğunlaşmaktadır (Kaya ve Büyükkasap, 2005). Ülkemizde ise, öğretmen yetiştirme görev ve sorumluluğu yüksek öğretim düzeyinde eğitim fakültelerine verilmiştir. Eğitim sisteminin temel ögelerinden biri olan öğretmenin diğer ögelere göre öğrencileri etkileme gücü daha fazladır. Eğitimin kalitesini artırmak için öğretmenlerin daha nitelikli yetiştirilmesi gerekir. Nitelikli öğretmen yetiştirebilmek için de öğretmen adaylarının gelişimini etkileyen faktörler araştırılarak olumsuzluklar var ise bunlara çözüm aranmalıdır. Dolaysıyla yapılan bu çalışmada öncelikle öğrencilerin kendi hizmet öncesi eğitimlerinde gördükleri eksiklikleri ve çözüm önerini belirlemek amaçlanmıştır. Betimsel amaçlı ve eğitim fakültesi öğrencilerinin eğitimleri sırasında gördükleri eksiklikleri ve çözüm önerilerini değerlendirmek amacıyla yürütülen bu çalışma kapsamında elde edilen en önemli bulgu, öğrencilerin hizmet öncesi eğitimde edindikleri teorik bilgiyi sınıf içi ve sınıf dışı uygulamalarda kullanma imkanı sağlanmasını istemeleridir. Özkan, Albayrak ve Berber 'in de (2005) vurguladığı gibi öğretmen adaylarının edindiği bilgi ancak uygulama etkinlikleri ile değer kazanabilir. Okullarda uygulamanın okul deneyimi 1, okul deneyimi 2 ve öğretmenlik uygulamaları dersleri çerçevesinde ve üç aşamada yapılması öngörülmektedir. Okul deneyimi 1 ve 2 derslerinin içeriği daha çok öğretmenlik mesleği hakkında gözlem yapma ve gözlemlerin raporlaştırılması ile ilişkilidir. Buna karşın öğretmenlik uygulamaları dersi kapsamında ise öğreticilik söz konusudur (Kiraz, 2002). Hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarında okul uygulamalarının en önemli işlevi mesleğin tanıtılması ve bu doğrultuda katılımcı işbirliği ile okullarda görevli uygulama öğretmenlerinin aday öğretmenlerin mesleki Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 20 gelişimlerine katkıda bulunabilmesidir. Öğretmen adaylarına akademik eğitimle öğrenilen bilgi ve becerilerin uygulamaya konmasını sağlamak ve böylece hizmet öncesi öğrencilerin ders anlatma becerilerini geliştirmek öğretmenlik uygulamalarının temel amacı olarak kabul edilmektedir (Topkaya ve Yalın, 2004). Dolayısıyla, okul deneyimi dersleri ve öğretmenlik uygulamaları öğretmenlerin hizmet öncesi eğitimlerinde almış oldukları teorik bilgi ile uygulama arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Yapılan çalışma kapsamında elde edilen sonuçlardan, öğrencilerin uygulama derslerini yetersiz bulduklarını belirtmeleri önceki çalışma (Harmandar, Bayrakçeken, Kıncal, Büyükkasap, ve Kızılkaya, 2000) bulguları ile tutarlı olduğu söylenebilir. Öğrencilerin hızla gelişen teknoloji toplumunda yeni bilgi ve beceri alanlarında uzmanlaşması, analiz ve karar alma yeteneklerine sahip olması, büyük bilgi yığınları içerisinde dolaşmayı öğrenmesi gerekmektedir (Özdemir ve Çanakçı, 2005). Bu nedenle, öğrencilerin hizmet öncesi eğitimleri sırasında amaçlarına uygun olarak öğretim teknolojileri kullanımına ilişkin becerileri kazanmaları oldukça önemlidir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre öğrencilerin yarıdan fazlası (%60) derslerde öğretim teknolojilerinden yeterli düzeyde yararlandıklarını belirtmişlerdir. Bu çalışma kapsamında, öğretmen adaylarının çoğu (%68.6) öğretmen eğitimi programlarının laboratuarlarla ilgili gereksinim duydukları teorik bilgi ve becerileri kazandırdığını belirtmektedir. Bu bulgunun, üniversitenin sahip olduğu ve sağladığı laboratuar olanakları ile oldukça ilişkili olduğu düşünülmektedir. Çünkü öğretmen adaylarının hizmet öncesi eğitimlerinde aldıkları laboratuar derslerinin ilgili gereksinimlerini karşılamadığı yönünde birçok araştırma bulgusu mevcuttur (Çepni, Kaya ve Küçük, 2005; Şahin, 2001). Öğretmen eğitimi programında verilen eğitimin mezuniyet sonrası için yetersiz görülmesi, uygulamaların etkili öğretmenlik becerilerini kazandırması açısından yetersiz olması, eğitimle ilgili derslerin çok az olması ve teorik bilginin çok fazla olması öğrenciler tarafından hizmet öncesi eğitimde görülen eksikliklerin başında yer almaktadır. Öğrenciler tarafından öğretmen eğitimi programlarının iyileştirilmesi için getirilen önerilerin görülen eksikliklerle paralel olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre öğrenciler özellikle alanda uygulama derslerinin arttırılmasını, ders içeriklerinin günümüz koşulları ile uyum içinde olmasını ve seçmeli derslerin artırılmasını önermektedirler. Yapılan bu çalışmanın sonuçları ile benzer olarak birçok araştırmacı da öğretmen eğitiminde uygulamaya yönelik derslerin sayısının ve niteliğinin arttırılmasını önermektedir (Azar, 2003; Özkan, Albayrak ve Berber, 2005). Dolayısıyla, öğretmenlerin kavramsal boyutta yetiştirilmesi her ne kadar üniversiteler tarafından yürütülse de, geleceğin öğretmenlerinin mesleki açıdan yeterli sayılabilmeleri için okullarda uygulama yapmaları ve kavramsal bilginin uygulama ile yoğrulması gereği artık tartışılmaz bir gerçektir. Sonuç olarak, Özkan ve arkadaşlarının da belirttiği gibi (2005), öğretmenlik mesleği dinamik, sürekli gelişen ve teknolojik gelişmelerden etkilenen bir meslek Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 21 olarak sürekli geliştirilmeli ve bu doğrultuda öğretmenlerin yetiştirilmesine öncelik verilmelidir. Kaynakça Azar, A. (2003). Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması Derslerine İlişkin Görüşlerin Yansımaları. Milli Eğitim Dergisi, 159, 1-10. Çepni, S., Kaya, A., ve Küçük, M. (2005). Fizik Öğretmenlerinin Laboratuarlara Yönelik Hizmet İçi Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3 (2), 181-194. Gürbüztürk, O. ve Genç, S. Z., (2004). Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Görüşleri. İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 5 (7), 1-11. Gürsoy, H. (2003). Öğretmen Yetiştirmede Sorunlar ve Öneriler. Çağdaş Eğitim Dergisi, 28 (299), 28-35. Harmandar, M., Bayrakçeken, S., Kıncal, R. Y., Büyükkasap, E. ve Kızılkaya, S. (2000). Kazım Karabekir Eğitim Fakültesinde Okul Deneyimi Uygulaması ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi. Milli EğitimDergisi, 148. Kavcar, C. ve Sezgin, İ. (2003). Çağdaş Eğitim Sistemlerinde Öğretmen Yetiştirme Ulusal Sempozyumunun Değerlendirilmesi. Çağdaş Eğitim Dergisi, 28 (299), 22-24. Kaya, A. ve Büyükkasap, E. (2005). Fizik Öğretmenliği Programı Öğrencilerinin Profilleri, Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum ve Endişeleri: Erzurum Örneği. Kastamonu Eğitim Dergisi, 13 (2), 367-380. Kiraz, E. (2002). Öğretmen Adaylarının Hizmet Öncesi Mesleki Gelişiminde Uygulama Öğretmenlerinin İşlevi. Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 1, (2), 183-196. Kudu, M., Özbek, R. ve Bindak R., (2006). Okul Deneyimi-I Uygulamasına İlişkin Öğrenci Algıları: Dicle Üniversitesi Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 5 (15), 99-109. Özdemir, A. Ş., ve Çanakçı, O. (2005). Okul Deneyimi I Dersinin Öğretmen Adaylarının Öğretim-Öğrenme Kavramlarına ve Öğretmen-Öğrenci Rollerine Bakış Açıları Üzerindeki Etkileri. İlköğretim-Online, 4, 1, 73-80. Özkan, H. H., Albayrak, M., ve Berber, K. (2005). Öğretmen Adaylarının İlköğretim Okullarında Yaptıkları Öğretmenlik Uygulamasının Yetişmelerindeki Rolü. Milli Eğitim Dergisi, 33, 168. Şahin, Y. (2001).Türkiye'deki Bazı Üniversitelerin Eğitim Fakültelerindeki Temel Fizik Laboratuvarlarının Kullanımı ve Uygulanan Yaklaşımların Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Trabzon: K.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Şimşek, H. (2005). Orta Öğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans Programına Devam Eden Öğrencilerin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Elektronik Eğitim Fakültesi Dergisi, 2 (1), 2-26. Tekkaya, C., Çakıroğlu, J. ve Özkan, Ö. (2004). Turkish pre-service science teachers’ understanding of science and their confidence in teaching it. Journal of Education for Teaching, 30 (1), 57-66. Topkaya E. Z. ve Yalın M., (2004). Uygulama Öğretmenliğine İlişkin Tutum Ölçeği Geliştirilmesi. Eğitimde Kuram ve Uygulama, 1 (1–2), 14–24. Yıldırım, A., ve Şimşek, H. (2006). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (6. baskı) Ankara: Seçkin Yayıncılık. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Öğretmen Adaylarının Derse Devamının Öğrenme Başarısına Etkisi Zeynel Kablan1 Özet Araştırmanın amacı, Kocaeli Üniversitesi matematik öğretmenliği bölümü 2.sınıfında bulunan 95 öğrencinin derse devamlılık düzeyleri ile öğrenme başarıları arasındaki ilişkiyi irdelemektir. Yapılan korelasyon ve regresyon analizleri sonucunda öğrencilerin devamlılık düzeyleri ve başarı testinden elde edilen puanlar arasındaki ilişki derecesinin dersin içeriksel yapısına göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Diğer taraftan, yapılan t-testi analizi ile öğrencilerin bir dönem boyunca derse devam etme miktarları ve dönem sonunda ulaştıkları öğrenme düzeyleri devama ve başarıya verdikleri önem açısından karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmaya dayalı olarak, başarılı olabilmek için derse devamın önemine inanmayan öğrencilerin daha fazla devamsızlık yaptığı ve bunun sonucunda öğrenme düzeylerinin daha düşük olduğu belirlenmiştir. Ayrıca araştırma kapsamında yer alan öğrencilerin %30,5’nin akademik olarak başarılı olmaya önem vermediği ve bu öğrencilerin diğer öğrencilere oranla daha fazla devamsızlık yaptığı saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: Derse devamlılık, akademik başarı, ders içeriği The Effects of Attendance on Teacher Candidates’ Learning The aim of the research is to examine the relationship related to the learning success and the attendance of 95 students in the second grade of Mathematics Department of Kocaeli University. The made ‘correlation’ and ‘regression’ analyses show us that the level of the students’ attendance and the points that they have gained in their achievement test may differ from subject to subject according to the contents. On the other hand, the ‘t-test’ analysis and attendance of the students in one term and the level of their success at the end of the term has been compared with the given importance to them by the students. This comparison proved us that the students who don’t believe that attendance is important have more absence and because of the result of this, their learning level is lower than the others. Furthermore 30.5 % of the students in the research have more absence than the others because they don’t believe the importance of the attendance. Keywords: Attendance, academic success, content of lesson 1 Yrd. Doç.Dr., Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Programarı ve Öğretim Bölümü, e-posta: [email protected], faks: 0262 3032403 22 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 23 Giriş Örgün eğitim yapan tüm öğretim kurumlarında öğrencilerin başarılı olabilmesi için derslere düzenli olarak devam etmeleri önemli bir unsurdur. Çünkü öğrencilerin derse devamsızlık yapmalarının öğrenme performansını olumsuz etkilediği yönünde araştırma sonuçları bulunmaktadır (Chan, Shum ve Wright,1997; Durden ve Ellis, 1995; Marburger, 2001; Romer, 1993; Strickland, 1998; Van Blerkom, 1996; Volkman, 1996). Ayrıca bazı araştırma sonuçları eğitim kademesi artıkça devam ile başarı arasındaki ilişkinin de artığını göstermektedir (Griswold ve Patterson, 1998). Öğrenci devamsızlıklarının önemli ölçüde dersin ve öğretimin niteliğinden kaynaklandığı öne sürülmektedir . Galichon ve Friedman (1985) öğrencilerle yapmış olduğu görüşmeler sonucunda devamsızlık yapmalarına neden olan en önemli faktörleri; dersin sıkıcı olması, derste öğretilenlerin işverenlerin beklentilerine uygun olmaması, dersin öğretmeninden ya da dersin kendisinden hoşlanmamaları, ya da derste öğretilenlerin ileride tercih edecekleri kariyerlerine faydası olmaması şeklinde sıralamaktadır. Diğer taraftan Romer (1993) yapmış olduğu araştırmada matematiksel öğelerin baskın olduğu derslerde (örneğin, ekonometri ), çekirdek derslerde, öğrenci mevcudunun daha az olduğu sınıflarda ve öğretim niteliğinin daha yüksek olduğu derslerde öğrenci devamsızlığının daha az olduğunu belirlemiştir. Marburger (2001) ise devamsızlık olgusunu farklı bir açıdan irdeleyerek, öğrencinin öğrenmeye motive olmaması durumunda derse devam edip çaba harcamadığını vurgulamıştır. Ayrıca ders ortamında kendini rahat hissetmeyen öğrencilerin devamsızlık yaptığını ifade etmiştir. Öğrencinin derse devam arzusunu etkileyen diğer etkenler okulun öğrencilere sunduğu sosyal imkanlar, kültürel yapısı ve ders dışı sosyal etkinlik programlarıdır (Coladarci ve Cobb, 1996; Mora, 1997). Bütün bu faktörlerin yanı sıra devamsızlığa neden olarak gösterilebilecek diğer etkenler öğrencinin yorgun ya da hasta olması (Van Blerkom, 1992), hava şartları, alkol ya da uyuşturucu kullanımı, dersin saati ya da günü (Galichon ve Friedman, 1985) şeklinde sıralanabilir. Öğrencilerin devamsızlık yapma nedenlerinin araştırılıp etkilerinin kontrol altına alınması öğrenme düzeyine olumlu etki yapmaktadır. Okulların devam ile ilgili kurallarını belirlemesi ve bu kuralların sadece devamı değil, aynı zamanda öğrencinin performansını da artırması gerekir (Mora, 1997). Kuşkusuz öğrenci devamsızlığını azaltmada en önemli unsur öğretim çevresinin sahip olduğu özelliklerdir. Romer (1993) öğretimin niteliği artığı zaman devamsızlığın da azaldığını vurgulamaktadır. Çünkü öğretim niteliğinin zayıf olduğu derslerde öğrenciler devamın başarı için önemli bir unsur olmadığını ya da çok az öneme sahip olduğunu düşünebilirler. Bütün kademlerde olduğu gibi üniversite düzeyinde de öğretim faaliyetlerinin etkili olabilmesi için öğretim elemanı ve öğrencilerin dersler ya da diğer sınıf buluşmaları aracılığıyla bir araya gelmesi gerekmektedir (Romer, 1993). Özellikle Eğitim Fakültelerinde dersin sunumu ve sınıf tartışmaları öğrenci gelişimi için temel öneme sahiptir. Yaşar ve Balkis’a (2004) göre, öğrencilerin okula sürekli Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 24 devam etmemesi ve derslere geç kalması öğretilen konuyu eksik öğrenmesine neden olmakta, bu da öğrencilerin o dersteki başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle öğrencilerin derslere yönelik devamsızlıklarının azaltılması önem arz etmektedir. Ancak kitapta yer alan bilgileri derste olduğu gibi aktarmak koşuluyla öğrencileri derse devam etmeye zorlamanın öğrenme açısından ne derece etkili olduğunun irdelenmesi gerekir (Browne, Hoag ve Wheeler, 1994). Kuşkusuz öğrencinin derse dahil olması, başarının tek değişkeni değildir. Bunun yanı sıra öğrencilerin derste aktif ya da pasif, gönüllü ya da zorunlu, diğer taraftan dersin öğrenci ya da öğretmen merkezli olması da öğrenme başarısına etki eden değişkenler arasında yer almaktadır (Koppenhaver, 2006). Schmidt (1983) yapmış olduğu deneysel çalışmada belli bir konuyu öğrenmeye yönelik olarak bir grubun diğer gruba oranla sınıfta daha fazla zaman harcamasına rağmen, daha pasif bir öğrenme çevresinde bulunduğu için daha başarısız olduğunu belirlemiştir. Benzer şekilde Didia ve Hasnat (1998) haftada gerçekleşen ders süresi ile başarı arasında negatif yönde ilişki bulmuştur. Bu araştırmada öğrencilerin beyan ettiği verilere dayalı olarak, düzenli olarak devam etseler de, derse karşı tutumlarının olumsuz olması nedeniyle devamın başarılarını artırmadığı sonucuna varılmıştır. Eğer öğrenci zorunlu olarak geldiği derse zihinsel olarak çaba harcamıyorsa, devamın performansa etki etmeyeceği söylenebilir (Koppenhaver, 2006). Sınıf ortamında gerçekleştirilen faaliyetler başarı için önemli bir faktör ise diğer bir deyişle, ders kitabı ve materyallerin öğretmen tarafından bir kez de sınıfta işlenmesi öğrenciye yarar sağlıyorsa devam ile başarı arasındaki ilişki o derece artmaktadır (Foy, 2005). Devam ile başarı arasında yüksek ilişki olabilmesi için öğretimin niteliğinin yüksek olması gerekmektedir. Diğer taraftan bu ilişki derecesi ilgili ders içeriğinin doğal yapısına göre de değişkenlik gösterebilir. Öğrenciler, belli ders içeriklerini öğrenirken, diğer ders içeriklerine oranla öğretmen yardımına daha fazla ihtiyaç duyabilir. Bu araştırmanın temel amacı, öğretmen adaylarının derse devamlılık ile öğrenme düzeyleri arasındaki ilişkiyi irdelemek, diğer taraftan devam ile öğrenme düzeyi arasındaki ilişkinin dersin içeriksel yapısına göre değişkenlik gösterip göstermediğini belirlemektir. Bu amaçla eldeki araştırmada bir ders içerisinde yer alan alt konu alanları ayrı ayrı ele alınarak devam ile başarı arasındaki ilişki irdelenmeye çalışılmıştır. Araştırma, program geliştirme, öğretim yöntemleri ve ölçme değerlendirme olarak adlandırılan 3 konu alanını kapsayan öğretimde planlama ve değerlendirme dersi kapsamında yürütülmüştür. İlgili dersi araştırmacı yürütmüş ve tüm dönem boyunca konu anlatımı ile sınıf tartışmalarının dışında herhangi bir öğretim yöntemi kullanmamıştır. Böylece ilgili alanlara yönelik ders içeriğinin doğal etkisinin ön plana çıkması amaçlanmıştır. Söz konusu ders içeriğinde yer alan alt konu alanlarına göre, devam ile başarı arasındaki ilişki düzeyinin farklılık gösterebileceği düşünülmektedir. Daha önce yapılan bir çok araştırma öğretim niteliğinin yüksek olduğu durumlarda devamın başarıda önemli bir unsur olduğunu göstermektedir (Durden ve Ellis, 1995; Marburber, 2001; Romer, 1993, ; Strickland, 1998; Van Blerkom, 1996; Volkman, 1996). Ancak her ders için bu geçerli olmayabilir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 25 Eldeki araştırmada cevabı aranan konulardan bir diğeri, öğrencilerin derse devamsızlık yapsalar da başarılı olabileceklerine dair inançlarının, onların derse devam ve öğrenme düzeylerini ne derece etkilediğidir. Öğrencilerin derse devamlılık gösterebilmesi için sınıf ortamında beklentilerinin ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Devam ve başarı arasındaki ilişkiye yönelik yapılan çalışmaların sınırlığı iki değişken arasındaki neden sonuç ilişkisinin belirsizliğidir. Çünkü devamsızlığı yüksek olan öğrenciler genel anlamda akademik olarak da başarılı olmaya kendini adamamış olabilir (Marburger, 2001). Dolayısıyla bu araştırmada cevabı aranan diğer konu, öğrencilerin akademik olarak başarılı olmaya verdiği önemin onların derse devam ve öğrenmelerini ne derece etkilediğini belirlemektir. Araştırmada, öğrencilerin derse devam düzeyi ile öğrenme düzeyi arasındaki ilişki derecesinin dersin içeriksel yapısına göre farklılık gösterip göstermediği belirlenecektir. Diğer taraftan araştırmada öğrencilerin devamın önemliliğine ilişkin inançlarının ve başarılı olmaya verdikleri önemin, öğrenme düzeylerine ne derece etki ettiği irdelenecektir. Eğitim Fakültesinde yürütülen belli bir derse yönelik öğrenci devamsızlığına neden olan etmenlerin irdelenmesinin ve devamsızlığın yol açtığı sonuçların belirlenmesinin öğretmen yetiştirme programlarına önemli yararları olacağı düşünülmektedir. Araştırma Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği 2.sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Yöntem Araştırma Grubu Araştırma grubunu Kocaeli Üniversitesinde 2006-2007 Bahar döneminde ilköğretim matematik öğretmenliği bölümü 2.sınıfına devam eden 47 erkek, 48 kız olmak üzere toplam 95 öğrenci oluşturmaktadır. Bu öğrencilerin 45’i birinci, 50’si ise ikinci öğretim kapsamında eğitimini sürdürmektedir. Veri Toplama Araçları Araştırmada öğrencilerin öğretimde planlama ve değerlendirme dersinin sonunda ulaştıkları öğrenme düzeyini belirlemek amacıyla bir başarı testi kullanılmıştır. Başarı testi toplam 43 çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. Test yer alan soruların 13’ü program geliştirme, 15’i öğretim yöntemleri, 15’i ise ölçme değerlendirme konularıyla ilgilidir. Başarı testinin geliştirilmesi amacıyla 60 soruluk bir test bir önceki akademik yılda ortaöğretim alan öğretmenliği öğrencilerine uygulanmış ve madde istatistikleri iyi olmayan sorular elenmiştir. Bu araştırmada kullanılan başarı testinin güvenilirlik katsayısı ve madde istatistikleri ile ilgili değerler araştırma grubu üzerinden elde edilmiştir. Başarı testinin madde iç tutarlılık yöntemi kullanılarak elde edilen toplam güvenirlik katsayısı (KR-20) 0.88’dir. Toplam testin ve alt testlerden elde edilen ortalama güçlük ve ortalama ayırtedicilik değerleri ise tablo 1 de sunulmuştur. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 26 Tablo 1.Toplam Test Ve Alt Test Ortalama Güçlük Ve Ortalama Ayırtedicilik Değerleri Toplam Test Prog. Gel. Alt Test Öğr. Yön. ve Tek. Alt Test Eğt. Ölç. ve Değ. Alt Test Ortalama Güçlük 0.64 0.59 0.61 0.69 Ortalama Ayırtedicilik 0.41 0.48 0.47 0.45 Verilerin Toplanması Araştırma sürecinde başarı testi 2006-2007 Bahar dönemi sonunda öğrencilere uygulanmıştır. Dolayısıyla öğrencilerin toplam başarı puanı 43 üzerinden değerlendirilmiştir. Diğer taraftan alt öğrenme alanları dikkate alındığında program geliştirme 13, öğretim yöntemleri 15, ölçme değerlendirme ise 15 üzerinden puanlanmıştır. Öğrencilerin devam düzeylerini belirlemek amacıyla dersin yürütücüsü olan araştırmacı öğrencilerin bireysel olarak derse gelip gelmediğinin kaydını tutmuştur. Bu araştırmada devamlılık, öğrencinin derse geldiği gün sayısı olarak tanımlanmıştır. Araştırma kapsamında olan Öğretimde Planlama ve Değerlendirme dersi haftada 2 gün olmak üzere 14 hafta sürmüştür. Dolayısıyla dönem boyunca toplam 28 iş günü ders yapılmıştır. Öğrencilerin devamlılık göstermesi gereken asgari ders sayısı 20’dir. Ayrıca araştırmada öğrencilere iki soru yönetilmiştir. Bu sorulardan birincisi “akademik olarak başarılı olmada derse devamlılık önemli midir?, ikici soru ise “akademik başarıyı önemsiyor musunuz?” şeklinde ifade edilmiştir. Sözü edilen 2 soruyu öğrenciler “evet” ya da “hayır” şeklinde cevaplandırmıştır. Verilerin Analizi Araştırmada toplanan veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiş ve temel başlıklar altında sunulmuştur. Öğrencilerin derse devam düzeyleri ve akademik başarıları arasındaki ilişkiyi ve ilişkinin derecesini belirlemek amacıyla korelasyon ve regresyon analizi yapılmıştır. Diğer taraftan, öğrencilerin devamın önemine yönelik inancının, derse devam düzeylerine ve akademik başarılarına etkisini belirlemek amacıyla basit bir analiz süreci kullanılmıştır. Bu amaçla “akademik olarak başarılı olmada derse devamlılık önemli midir?” sorusuna öğrencilerin verdiği cevaplar göz önünde bulundurularak, “devamın önemine inan” ve “devamın önemine inanmayan” olmak üzere iki grup oluşturulmuştur. Daha sonra bu iki grubun derse devam ve akademik başarı düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını test etmek amacıyla bağımsız gruplarda t-testi analizi yapılmıştır. Benzer analiz işlemleri “akademik başarıyı önemseyen ve önemsemeyen gruplar” için de yapılmıştır. Bulgular Devamlılık ile Öğrenme Başarısı Arasındaki İlişki Devamlılık ile öğrenme başarı arasında anlamlı ilişki olup olmadığını analiz etmeden önce devam (Z1) ve öğrenme (Z2) puanlarının normal dağılım gösterip 27 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı göstermediğini belirlemek için homojenlik testi (Kolmogorov-Smirnov) yapılmıştır. Yapılan homojenlik testi sonucunda iki ölçümün de normal dağılım gösterdiği belirlenmiştir (Z1=1.223, p>0.05; Z2=1.031, p>0.05). Bu nedenle devamlılık ve öğrenme puanları arasında anlamlı ilişki olup olmadığını analiz etmek amacıyla Pearson Korelasyon Katsayısının kullanılabileceğine karar verilmiştir. Korelasyon hesaplamasından elde edilen sonuçlar tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2. Devam ve başarı arasındaki korelasyon Başarı Başarı Pearson Korelasyon 1 P . .000 N 95 95 R2 Devam Devam .445(**) Pearson Korelasyon 0.198 .445(**) 1 P .000 . N 95 0.198 95 R2 ** Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlıdır. Tablo 2 incelendiğinde öğrencilerin derse devamlılık ile öğrenme düzeyi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir (r=0.445, p<.01). Buna göre öğrencilerin devamı arttıkça başarılarının da arttığı söylenebilir. Diğer taraftan devamın başarı değişkeninin anlamlı bir yordayıcısı olup olmadığını belirlemek amacıyla regresyon analizi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda devamın, öğrenci başarısının anlamlı bir yordayıcısı olduğu söylenebilir (R=0.445, R2 =0.198, F=22.96, p<0.01). Başarıya ilişkin toplam varyansın %20’si öğrencinin devamı ile açıklandığı ifade edilebilir. Kuşkusuz devamın başarıya etki eden tek değişken olmadığı, ancak önemli ölçüde etkisi olduğu söylenebilir. Devamlılık İle Program Geliştirme, Öğretim Yöntemleri Ve Ölçme Değerlendirme Başarısı Arasındaki İlişki Araştırmada öğrenci başarısını ölçmek amacıyla kullanılan çoktan seçmeli test kendi içerisinde program geliştirme, öğretim yöntemleri ve ölçme değerlendirme olmak üzere üç alt testten oluşmaktadır. Bu başlık altında veriler analiz edilirken öğrencilerin toplam dönem boyunca gösterdiği derse katılım yerine, her bir konu alanının sınıfta işlendiği haftalardaki katılımı ayrı ayrı tutularak devamlılık düzeyleri belirlenmiştir. Tablo 3 incelendiğinde öğrencilerin devamlılık ile her üç konu alanına yönelik başarıları arasında pozitif anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir (Prog. Gel. r=0.272, p<.01; Öğrt. Yön. . r=0.297, p<.01; Ölçm. Değ. . r=575, p<.01). Diğer taraftan öğrencilerin ilgili alana yönelik devam düzeyinin tanımlanan alanlara yönelik başarısının anlamlı bir yordayıcısı olup olmadığını belirlemek amacıyla regresyon analizi yapılmıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde program geliştirme haftalarındaki devamın, öğrencinin program geliştirme başarısının anlamlı bir 28 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı yordayıcısı olduğu (R=0.272, R2 =0.074, F=7.432, p<0.01); öğretim yöntemlerine yönelik haftalardaki devamın, öğrencinin öğretim yöntemlerine yönelik başarısının anlamlı bir yordayıcısı olduğu (R=0.297, R2 =0.088, F=8.99, p<0.01) ; ölçme değerlendirmeye yönelik haftalardaki devamın, öğrencinin ölçme değerlendirmeye yönelik başarısının anlamlı bir yordayıcısı olduğu söylenebilir (R=0.575, R2 =0.33, F=45.86, p<0.01). Diğer taraftan regresyon katsayısı değerlerine göre, program geliştirme başarısına ilişkin toplam varyansın %7’si ; öğretim yöntemleri başarısına ilişkin toplam varyansın %9’u ; ölçme değerlendirme başarısına ilişkin toplam varyansın %33’ü öğrencinin devamı ile açıklandığı ifade edilebilir. Elde edilen bulgulara göre derse devamın, ölçme değerlendirme başarısına etkisinin, program geliştirme ya da öğretim yöntemleri başarılarına etkisine göre önemli ölçüde farklılık gösterdiği söylenebilir. Daha önce de Romer (1993) öğrencilerin sayısal ağırlıklı derslere daha az devamsızlık yaptığını belirlemiştir. Tablo 3. Derse devamlılık ile program geliştirme, öğretim yöntemleri ve ölçme değerlendirme başarıları arasındaki korelasyon Prog. Gel. Başarı Prog. Gel. Devam Pearson Korelasyon P Öğrt. Yön. Devam N R2 Pearson Korelasyon P Ölç. Değ. Devam N R2 Pearson Korelasyon P Öğrt. Yön. Başarı Ölç. Değ. Başarı .272(**) .008 95 0.074 .297(**) .003 95 0.088 N R2 .575(**) .000 95 0.330 ** Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlıdır. Devamın Önemine Yönelik İnancın Başarıya Etkisi Tablo 4’de yer alan t-testi sonucunda devamın önemine yönelik inanca göre öğrencilerin derse devam etme puan ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (t(93) =3.81, p<0.01). Derse devam düzeyi ile ilgili aritmetik ortalama değerlerine bakıldığında, devamın başarıda önemli bir unsur olmadığına inan öğrencilerin daha fazla devamsızlık yaptığı söylenebilir. Aynı öğrencilerin başarı puan ortalamaları arasında da anlamlı fark bulunmuştur (t(93) =3.99, p<0.01) . Öğrenme düzeyi ile ilgili aritmetik ortalama değerlerine bakıldığında devamın başarıda önemli bir unsur olduğunu düşünen öğrencilerin daha fazla öğrenme düzeyine ulaştıkları söylenebilir. 29 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 4. Devama verilen öneme göre öğrencilerin derse devam ve Başarı puanlarına ilişkin t-testi sonuçları Bağımlı Grup N Başarısız* Ort. SS Değişken Derse İnan 50 17.06 3.96 Devam İnmayan 45 13.93 4.00 İnanan 50 5 (%10) 30.38 6.80 Öğrenme 15 (%33.3) Düzeyi İnmayan 45 24.75 6.90 *Başarılı olamayan, ders geçme sınırının altında kalan öğrenci sayısı sd T P 93 3.81 0.000 93 3.99 0.000 Sonuç olarak devamın başarıda önemli bir unsur olduğunu düşünen öğrencilerin derse daha fazla devam ettiği, diğer taraftan başarılarının da daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Toplam 95 öğrenciden 45’i başarılı olabilmek için devamın önemine inanmadıklarını belirtmiştir. Bu öğrencilerin %33’ü ders geçme sınırının altında puan almıştır. Başarılı olabilmede devamın önemine inanan öğrencilerin ise %10’u sınırın altında kalmıştır. Akademik Başarıya Verilen Önemin Devama Etkisi Tablo 5’de yer alan t-testi sonucunda akademik başarıyla verilen öneme göre öğrencilerin derse devam etme puan ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (t(93) =4.80, p<0.01). Derse devam düzeyi ile ilgili aritmetik ortalama değerlerine bakıldığında, akademik başarıya önem vermeyen öğrencilerin daha fazla devamsızlık yaptığı söylenebilir. Aynı öğrencilerin başarı puan ortalamaları arasında da anlamlı fark bulunmuştur (t(93) =4.42, p<0.01) . Öğrenme düzeyi ile ilgili aritmetik ortalama değerlerine bakıldığında akademik başarıya önem veren öğrencilerin daha fazla öğrenme düzeyine ulaştıkları söylenebilir. Sonuç olarak akademik başarıya önem veren öğrencilerin derse daha fazla devam ettiği, diğer taraftan başarılarının da daha yüksek olduğu söylenebilir. Toplam 95 öğrenciden 29’ü akademik başarıyı önemsemediğini belirtmiştir. Bu öğrencilerin %48’i ders geçme sınırının altında puan almıştır. Akademik başarıyı önemsediğini belirten öğrencilerin ise %12’si sınırın altında kalmıştır. Tablo 5. Akademik başarıya verilen öneme göre öğrencilerin derse devam ve Başarı puanlarına ilişkin t-testi sonuçları Bağımlı Grup N Ort. SS Başarısız* Değişken Derse Önemseyen 66 16.83 3.94 devam Önemsemeyen 29 12.72 3.57 Önemseyen 66 8 (%12) 29.74 6.90 Öğrenme düzeyi Önemsemeyen 29 14 (%48) 23.10 6.34 *Başarılı olamayan, ders geçme sınırının altında kalan öğrenci sayısı sd T p 93 4.80 0.000 93 4.42 0.000 Tartışma Araştırmada devamlılık ile başarı arasında istatistiksel olarak doğrusal yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Elde edilen bu bulgu, öğrencilerin bir dönemdeki toplam devam düzeyleri ile dönem sonu sınavda aldıkları puan arasındaki ilişki Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 30 derecesini göstermektedir. Öğrencilerin derse devamı artıkça öğrenme düzeylerinin de artma eğilimi göstermesi daha önceki araştırmalar ışığında beklenen bir sonuçtu. Diğer taraftan bu araştırmada, devam ile öğrenme düzeyi arasındaki ilişki irdelenirken öğretimde planlama ve değerlendirme dersi program geliştirme, öğretim yöntemleri ve ölçme değerlendirme olmak üzere üç temel alt konu olarak ele alınmıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda sınıf ortamında gerçekleştirilen faaliyetlerin başarı için önemli bir faktör olduğu diğer bir deyişle, ders kitabı ve materyallerin öğretmen tarafından bir kez de sınıfta işlenmesinin öğrenciye yarar sağladığı durumlarda devam ile başarı arasındaki ilişki o derece artığı vurgulanmaktadır (Durden ve Ellis, 1995; Marburger, 2001; Romer, 1993, ; Strickland, 1998; Van Blerkom, 1996; Volkman, 1996). Eldeki araştırmada da söz konusu ders içeriğinde yer alan alt konu alanlarına göre, devam ile başarı arasındaki ilişki düzeyinin farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ölçme değerlendirme konuları ile ilgili haftalarda sarf edilen öğrenme-öğretme çabasının diğer haftalara kıyasla, devam ve öğrenme düzeyi arasındaki ilişkiye daha fazla katkı sağladığı söylenebilir. Devam ile öğrenme düzeyi arasındaki ilişkinin konu alanlarına göre farklılık göstermesinin ilgili alanların içeriksel yapısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Öğretim yöntemleri ve program geliştirme alanlarının birbirine benzeyen ve ölçme değerlendirme alanından farklılık gösteren özelliklerinden biri içeriğinde yer alan kavram, ilke ve kuramların önemli ölçüde soyut özellikler içermesidir. Böyle bir içeriğe sahip konuları öğretmede öğretim elemanın katkısı yetersiz kalmış olabilir. Diğer taraftan ölçme değerlendirme içeriğinin tamamı öğretim elemanı tarafından somut, hayatta ya da sınıf ortamında karşılaşılan gerçek örneklerle ilişkilendirilebilmektedir. Öğretim elemanın her bir kavramı ya da ilkeyi zengin bir örneklendirmeyle sunması derse devamlılık gösteren öğrencilerin öğrenme düzeyinin artmasına katkısı olduğu düşünülmektedir. Daha önceki araştırmalarda da belirtildiği gibi ders içeriğinin öğretmen tarafından bir kez de sınıfta işlenmesinin öğrenciye yarar sağlaması derecesinde devam ile başarı arasındaki ilişki artmaktadır (Durden ve Ellis, 1995; Marburger, 2001; Romer, 1993, ; Strickland, 1998; Van Blerkom, 1996; Volkman, 1996; Foy, 2005). Diğer taraftan Romer (1993) yapmış olduğu araştırmada matematiksel öğelerin baskın olduğu derslerde (örneğin, ekonometri ), öğrenci devamsızlığının daha az olduğunu belirlemiştir. Sözü edilen bu araştırmada öğrencilerin sayısal konuları öğrenebilmesi için öğretmen yardımına ihtiyaç duyduğu öne sürülmekte ve öğrencilerin bu tür derslere daha fazla devamlılık gösterdiği vurgulanmaktadır. Ölçme değerlendirmenin içeriksel olarak kayda değer bir bölümünün sayısal konulardan oluştuğu söylenebilir. Öğrencilerin sayısal konuları öğrenebilmeleri için, işlemlerin mutlaka sınıfta öğretmen tarafından işlenmesi gerekliliği bu ilişki düzeyinin daha yüksek çıkmasına neden olabilir. Araştırmada elde edilen diğer bir bulguya göre, derse devamın başarıdaki önemine inanmayan öğrenciler, daha fazla devamsızlık yapmışlar ve bunun sonucunda daha düşük öğrenme düzeyi elde etmişlerdir. Bu nedenle öğrencilerin, derse zayıf bir katılım gösterdikleri ya da derse gelmedikleri zaman öğrenme düzeylerinin olumsuz yönde etkilenebileceği görüşüne sahip olması gerekmektedir. Diğer taraftan, derse gelseler de öğrenmelerinin zayıf olması ya da derse gelmeseler Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 31 de sınıf geçme sınırın üzerinde puan alabilmesi öğrenciyi devamsızlık yapmaya yönlendirebilir. Eldeki araştırmada öğrencilerin %47’si başarılı olabilmek için devamın önemine inanmadıklarını belirtmişlerdir. Sözü edilen bu öğrencilerin %33’ü ders geçme sınırının altında puan almıştır. Devamın önemine inanmayan öğrencilerin %67’si yüksek ya da düşük ders geçme sınırının üstünde puan almıştır. Öğrenci için dersi tekrar etmek zorunda kalmaması bir başarı olarak kabul edilirse, bu öğrencilerin başlangıçta sahip olduğu düşüncelerinin değişmediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Araştırmada elde edilen diğer bir sonuç bazı öğrencilerin akademik olarak başarılı olmaya istekli olmadığı yönündeydi. Araştırmaya katılan öğrencilerin %30.5’i akademik başarıyı önemsemediğini belirtilmiştir. Bu öğrencilerin anlamlı bir şekilde daha fazla devamsızlık yaptığı ve öğrenme düzeylerinin daha düşük olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bu öğrencilerin %48’nin ders geçme sınırının altında puan aldığı gözlemlenmiştir. Akademik başarıyı önemsemeyen öğrencilerin daha fazla devamsızlık yapmaları ve öğrenme düzeylerinin daha düşük olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Her ne kadar öğretimin niteliği artırılsa da öğrencinin akademik başarıyı önemsiz görmesi öğrenme düzeyinin artırılmasına engel olacaktır. Sonuç olarak derse devam ve başarı değişkenleri arasında ilişki olduğu ve bu ilişki derecesinin derslerin içeriksel özelliklerine göre farklılık gösterdiği söylenebilir. Öğrenci devamsızlığına etki eden bir çok etken bulunmaktadır. Bu etkenler arasında öğrencilerin başarılı olmada devamın önemine inanmaması, diğer taraftan akademik olarak başarılı olmayı önemsememesi de yer almaktadır. Sözü edilen bu özelliklere sahip öğrenciler, devamsızlık yapmaya ve akademik olarak başarısız olmaya sürüklenebilmektedir. Bütün kademelerde olduğu gibi Eğitim Fakültelerinde de öğrenci devamsızlıklarının azaltılmasının öğretmen yetiştirme programlarına olumlu etkileri olacaktır. Bilindiği gibi Eğitim Fakültelerinde yürütülen derslerin içeriksel yapısı büyük oranda Yüksek Öğretim Kurumu tarafından belirlenmektedir. Öğretim elemanlarının, birer öğretim amacı olarak belirlenen bu içerik tanımlamalarını değiştirmesi mümkün değildir. Ancak öğretim elemanı içeriğe bağlı kalarak öğrenciye kazandırılabilecek beceri ve davranışlarda kendi düzenlemelerine gidebilir. Örneğin, Yüksek Öğretim Kurumunun öğretmen yetiştirme programlarında öğretim ilke ve yöntemleri olarak adlandırdığı dersi ele alalım. Tanımlanan ders içeriğine bağlı kalarak öğretim elemanı öğrencilere öğretim yöntemleri ile ilgili uygulamalar yaptırabilir, öğrencilerin sahip oldukları bilgileri yeni durumlarda kullanma ve beceri haline getirmesini sağlayabilir. Dersi kuramsal olmanın ötesine taşıyarak bilgilerin deneyime dönüşmesini sağlayan ders etkinliklerine yer verebilir. Bunlarla birlikte öğretim aşamasında kazandırılması amaçlanan bu davranışları performans ya da ürün değerlendirme yaklaşımları ile ölçebilir ve akademik başarıya dahil edebilir. Bu ve buna benzer düzenlemelere dayanan sınıf etkinlikleri ve sınav yaklaşımları, sınıf ortamında gerçekleştirilen faaliyetlerin kitap ve ders materyallerinin ötesine taşınmasına neden olabilir. Böylece öğrenciler, derse katılım gösterdikleri taktirde öğrenme başarılarının olumlu yönde etkileneceğini düşünmeye başlayabilir. Belli bir derste kazandırılması Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 32 amaçlanan davranışların, ders kitabının ötesinde sınıf tartışmaları ve uygulamalarını gerekli kılmasının, devamın başarıdaki önemine ilişkin öğrenci inançlarının değişimine etken olacağı düşünülmektedir. Kaynaklar Browne, N., Hoag, J. ve Wheeler, M. (1994). Correspondence. Journal of Economic Perspectives, 8, 211–213. Chan, K. C., Shum, C. ve Wright, D. J. (1997). Class attendance and student performance in principles of finance. Financial Practice and Education, 7, 58-65. Coladarci, T. ve Cobb, C. D. (1996). Extracurricular participation, school size, and achievement and self-esteem among high school students: A national look. Journal of Research in Rural Education, 12 ,(2), 92-103. Didia, D., ve Hasnat, B. (1998). The determinants of performance in the university introductory finance course. Financial Practice and Education, 8, 102-107. Durden, G.C. ve Ellis, L.V. (1995). The effects of attendance on student learning in principles of economics . American Economic Review, 85, (2), 343-346. Galichon, J. P. ve Friedman, H. H. (1985). Cutting college classes: An investigation. College Student Journal, 19, 357-360. Griswold, P.A. ve Patterson, J.W. (1998). Longitudinal patterns of school success among academically high and low risk tenth graders. (ED 428088). İnternet'ten 7 Mayıs 2007'de ERIC (Education Resources Information Center) veritabanından alınmıştır. Foy, E. (2005. A study of attendance and its effects on academic achievement in Alliance Public Schools. Doktora Tezi. İnternet’ten 30 Haziran 2008’de http://digitalcommons.unl.edu/dissertations/AAI3180799/. Koppenhaver, G.D. (2006). Absent and accounted for: Absenteeism and cooperative learning. Decision Sciences Journal of Innovative Education, 4 , 29-49. Marburger, D.R. (2001). Absenteeism and undergraduate exam performance . Journal of Economic Education, 32, (2), 99-109. Mora, M. (1997). Attendance, schooling quality, and the demand for education of MexicanAmericans, African Americans, and non-Hispanic whites. Economics of Educaiton Review, 16 (4), 407-418. Romer, D. (1993). Do students go to class? Should they? The Journal of Economic Perspectives, 7, (3), 167-174. Schmidt, R. (1983). Who maximizes what? A study in student time allocation. American Economic Review, 73, 23–28. Strickland, V. P. (1998). Attendance and grade point average: A study. (ED 423224). İnternet'ten 7 Mayıs 2007'de ERIC (Education Resources Information Center) veritabanından alınmıştır. Van Blerkom, M. L. (1996). Academic perseverance, class attendance, and performance in the college classroom (ED 407618). İnternet'ten 21 Şubat 2007'de ERIC (Education Resources Information Center) veritabanından alınmıştır. Volkman, B. (1996). You can’t educate an empty chair: Increasing student attendance through parent involvement in regular classroom lessons. (ED 415466). İnternet’ten 2 Mart 2007’de ERIC (Education Resources Information Center) veritabanından alınmıştır. Yaşar, M. ve Balkis, M. (2004). Pamukkale üniversitesi eğitim fakültesinde yaz okuluna kayıt yaptıran öğrencilerin başarısızlık nedenlerinin incelenmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 15, (1), 130-165. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 33 Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi1 Ali Günay Balım2 Hale Sucuoğlu3 Güliz Aydın4 Özet Araştırmanın amacı, ilköğretimdeki öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını belirlemek için Likert tipi bir ölçek geliştirmektir. Bu ölçeği geliştirmek için önce alanyazın taraması ve öğrenci kompozisyonları (n=55) sonucu ön deneme formu oluşturulmuştur. Bu deneme formu uzmanların görüşüne (n=15) sunulmuştur. Uzmanların önerileri doğrultusunda gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra 62 maddeden oluşan deneme formu, yedinci sınıf öğrencileri (n=653) üzerinde uygulanmıştır. Elde edilen veriler üzerinden Faktör çözümlemesi yapılmış ve madde-ölçek korelasyonu, Cronbach Alpha güvenirlik katsayıları hesaplanmıştır. Fen ve Teknoloji’ ye Yönelik Tutum Ölçeği’ nin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0,94 olarak bulunmuştur. Ölçeğin son şekli, 3 alt faktörde toplanan 44 tutum maddesinden oluşmuştur.Fen ve teknoloji dersini alan öğrencilere yönelik olarak geliştirilmiş olan “Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği”, Fen ve Teknoloji öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenler tarafından öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla kullanılabilir. Anahtar sözcükler: Fen ve teknoloji, tutum ölçeği Developing Attitude Scale towards Science and Technology Abstract The purpose of the study was to develop valid and reliable Likert type scale to measure primary school students’ attitude toward Science and Technology. In order to develop this scale, literature survey was carried out and student’s compositions (n=55) were analyzed to prepare a trial form. It was presented to experts (n=15) for evaluation. After modifications based on their comments, a new trial form which was formed 62 item was administered to the 7th year students (n=653). Factorial Analysis was done with the obtain data, and ItemScale Correlation, Cronbach Alpha Coefficients were calculated. The Cronbach Alpha Reliability Coenficient for the Attitude Scale of Science and Technology is 0,94. The last form of scale was formed by 44 attitude items which were gathered in 3 sub-factors. Thus, The Attitude Scale towards Science and Technology, which was developed for students taking Science and Technology course, can be used to designate students’ attitudes towards Science and Technology by teachers of Science and Technology, instructors or counselling teachers. Keywords: : science and technology, attitude scale 1 Bu çalışma, 106K093 numaralı TÜBİTAK Projesince desteklenmiştir. Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi ABD, İzmir. E-posta: [email protected], Fax: 0 (232) 420 48 95 3 Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü, İzmir. Eposta:[email protected], Fax: 0 (232) 420 48 95 4 Doktora Öğrencisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. E-posta: [email protected], Fax: 0 (232) 420 48 95 2 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 34 Giriş Günümüzde ekonomik, sosyal, bilimsel-teknolojik gelişmeler ve değişmeler son derece hızlı yaşanmakta ve insanların yaşam şekilleri üzerinde önemli ölçüde etkili olmaktadır. Bu gelişmeler ve değişmelerin gelecekte de insanların yaşantılarını etkilemeye devam edeceği düşünülmektedir. Gittikçe daha karmaşık hale gelen bilim ve teknolojideki gelişmeler nedeniyle, öğrencilerin fen ve teknoloji okuryazarı olarak yetiştirilmeleri zorunluluk haline gelmiştir. Fen ve teknoloji okuryazarlığı, bireylerin araştırma-sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme becerileri geliştirmeleri, yaşam boyu öğrenen bireyler olmaları, etraflarındaki dünya hakkındaki merak duygusunu sürdürmeleri için gerekli olan fenle ilgili beceri, tutum, değer, anlayış ve bilgilerin kombinasyonudur (Anonim, 2005). Fen ve Teknoloji Öğretim Programında, fen ve teknoloji okuryazarlığı için 7 boyut yer almıştır. Bunlar, “Fen Bilimleri ve Teknolojinin Doğası”, “Anahtar Fen Kavramları”, “Bilimsel Süreç Becerileri”, “Fen-Teknoloji-Toplum-Çevre İlişkileri”, “Bilimsel ve Teknik Psiko-motor Beceriler”, “Bilimin Özünü Oluşturan Değerler”, “Fene İlişkin Tutum ve Değerler”dir. Fen okuryazarlığının yedi boyutundan biri olan “Fene İlişkin Tutum ve Değerler”le, öğrencilerin fen ve teknolojiye yönelik olumlu bilimsel tutumlar geliştirmeleri amaçlanmaktadır. Fen ve Teknoloji Öğretim Programıyla öğrencilerin sadece bilgi, anlayış ve beceri kazanmaları yeterli görülmemekte, öğrencilere belirli bilimsel tutum ve değerlerin kazandırılması da ön planda tutulmaktadır. Bu programla öğrencilere kazandırılmak istenen olumlu bilimsel tutum ve değerlerin, onların daha sonraki Fen ve Teknoloji öğrenmelerini de etkileyeceği düşünülmektedir. Eğitimde başarıyı etkileyen benlik saygısı, arkadaş ilişkileri, öğrenme çevresi, kaygı, güdü gibi pek çok faktörün olduğu bilinmektedir (Webb, 1982a; Webb, 1982b; Gadzella, Masten ve Staks, 1998). Bir diğer faktör ise, öğrencinin konu, okul, öğretmen gibi öğelere ilişkin tutumudur. Öğrencilerin eğitimle ilgili olumlu tutumlara sahip olmalarının, başarılarını artıracağı tahmin edilmektedir. Tutum, kişinin yaşantılarından ve başka kişilerle olan etkileşiminden önemli ölçüde etkilenir (Açıkgöz, 1992). Tutum, belirli nesne, durum, kurum, kavram ya da diğer insanlara karşı öğrenilmiş, olumlu ya da olumsuz tepkide bulunma eğilimidir (Tezbaşaran, 1996). Turgut’a (1983) göre tutum, bir kimsenin herhangi bir olay, eşya ve insan grubuna karşı olumlu ya da olumsuz davranış gösterme eğilimidir. Tutumlar doğrudan doğruya gözlenemez, ancak bireylerin tutumları sevgilerini, nefretlerini ve davranışlarını önemli ölçüde etkiler (Morgan, 1995). Bir şeyle ilgilenen kişi, düşüncelerinin ve tepkilerinin olumlu ya da olumsuz olup olmadığına bakmaksızın, zamanının çoğunu ilgilendiği şeyle ve onunla ilişkili bulduğu şeylerle uğraşmakla veya düşünmekle geçirir (Tezbaşaran, 1996). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 35 Tutumların üç bileşeni vardır. Merkezi bileşen bir nesne ile ilgili, göreli olarak devamlı olumlu ve olumsuz duyguların oluşturduğu duygusal bileşendir. Bilişsel bileşeni tutumun nesnesiyle ilgili inançlar oluşturur. Üçüncü bileşen ise, duygu ve inançlara uygun bir biçimde davranma eğilimi diyebileceğimiz davranışsal bileşendir. (Morgan, 1995). Tutumların ölçülmesine yönelik birçok görüş vardır. Kağıtçıbaşı’na (1988) göre bir tutum doğrudan ölçülemez, ancak davranış yoluyla ölçülebilir. Bu ölçmede kullanılan davranış, sorulara cevap vermek ya da fikir belirtme şeklinde ortaya çıkan sözel davranışlardır (Kağıtçıbaşı, 1988). Tavşancıl’ın (2002) Thurstone’dan aktardığına göre, tutumlar gizli ya da varsayılan değişkenlerdir. Bireylere herhangi bir tutum objesi ya da konusuyla ilgili tutumlar sorulduğunda çoğunlukla tam cevap veremezler. Bu nedenle bireylerin tutumlarını öğrenmek için onların düşünceleri, duyguları ve tepki eğilimleriyle ilgili bilgi edinilmeye çalışılır. Bu amaçla kullanılan tutum soruları kişilerin daha uzun sürede geliştirdiği yetenekleri ve yetiştirme süreçleri içinde kazandıkları temel kişilik eğilimlerini yakalama amacındadır (Balcı, 1995). Tutumlar bireyin normal koşullarda uyuşmayan veya tutarsız olan duygu ve tepki eğilimlerine tutarlılık kazandırır. Bu, tutumun içerdiği olumlu ve olumsuz öğelerin tutuma tek bir boyut kazandıracak şekilde ortalamalarının alınması ile mümkün olur (Morgan, 1995). Tutum ile ilgili daha önce yapılmış ölçekler incelendiğinde tek boyutlu ölçeklemeden çok boyutlu ölçeklemeye kadar birçok tutum ölçeklerinin olduğu görülmektedir. Aynı zamanda tutumların hem sosyal hem de fen ve matematik alanlarında ölçülmesi ve aynı zamanda değerlendirilmesi birçok araştırmaya konu olmuştur (Berberoğlu, 1990; Gürdal, 1997; Yalvaç ve Sungur, 2000; Ekici, 2002a; Ekici, 2002b; Yeşilyurt, Kurt ve Temur, 2005; Şahin, 2007; Demir, 2004; Çavaş ve Kesercioğlu, 2005). Bloom (1979), fen derslerinde bilişsel alan davranışlarının kazanılmasında, duyuşsal alan davranışlarının etkisi olduğunu belirterek tutumların önemine değinmiştir. Öğrencilerin Fen ve Teknoloji alanında başarılı olabilmeleri için, tutumlarının olumlu olması gerekmektedir (Üstüner ve Sancar, 1999; Yalvaç ve Sungur, 2000; Altınok, 2004; Yeşilyurt, Kurt ve Temur, 2005; Altınok ve Açıkgöz, 2006). Bu bulgular göz önüne alındığında, Fen ve Teknoloji derslerinde etkili bir öğretim için tutumların ölçülüp değerlendirilmesi, olumlu tutumların belirlenerek okul programlarında bunlara yer verilmesi önem taşımaktadır. Bunun için de, Fen ve Teknoloji derslerinde kullanılacak ve gelecekte bu alanda yapılacak araştırmalara katkıda bulunacak güvenilir ve geçerli ölçme araçlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan araştırmanın amacı, öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını belirlemek için geçerli ve güvenilir bir ölçek geliştirmektir. 2005 yılında Fen Bilgisi dersinin adı ve içeriği Fen ve Teknoloji Öğretim Programının uygulanmaya başlamasıyla birlikte değişmiştir. Öğrencilerin Fen Bilgisi dersine yönelik tutumlarını ölçmeye ilişkin pek çok ölçme aracı bulunmasına rağmen, Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını ölçmeye ilişkin bir ölçme aracı bulunmamaktadır. Fen ve Teknoloji Öğretim Programının uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını ölçmeye ilişkin ölçek geliştirilmesi bir gereklilik haline gelmiştir. Bu çalışmayla, alanyazına Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 36 katkıda bulunacağı ve bu konuda araştırma yapacaklara bir ön kaynak olacağı düşünülen Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği geliştirilmiştir. Yöntem Araştırma Grubu Bu araştırmaya İzmir ili sınırları içerisinde yer alan ve Milli Eğitim Bakanlığının pilot okul olarak belirlediği, yeni Fen ve Teknoloji Öğretim Programının uygulandığı 15 ilköğretim okulunun 7. sınıflarında öğrenim görmekte olan 343’ü kız, 310’u erkek olmak üzere toplam 653 öğrenci katılmıştır Veri Toplama Aracı Fen ve Teknolojiye yönelik tutum ölçeğinin geliştirilmesine ilişkin yapılan çalışmalarda yer alan başlıca işlemler şunlardır: Madde Havuzunun Oluşturulması Tutum ifadeleri, tutum nesnesi ile ilgili olabilecek yaşantılarda yer alan düşünsel, duyuşsal ve eyleme yönelik öğelerin tümünü veya ölçülmek istenen boyutu kapsamalıdır. Tutum ölçeği geliştirmek isteyenler, ölçmek istedikleri tutum nesnesi veya konusu hakkında ayrıntılı inceleme yapmış olmalı, konu alanıyla ilgili çok çeşitli kaynaklardan yararlanmalıdır (Tezbaşaran, 1996). Bu bilgiler doğrultusunda madde havuzunun oluşturulması için ilk olarak alanyazın taraması yapılmış ve daha önce hazırlanmış olan tutum ölçekleri de (Berberoğlu,1990; Geban., Ertepınar, Yılmaz, ve Şahbaz, 1994; Özkal, 2000; Altınok, 2004; Sezgin, 2004) incelenmiştir. Tutum nesnesi veya konusuyla ilgili olarak cevaplayıcı kitleyi temsil eden olabildiğince heterojen küçük bir örneklemden bilgi toplanabilir. Bunun için örneklemdeki bireylerden tutum nesnesi / konusu ile ilgili yaşantılardan (duygu, düşünce ve davranışlarından) söz eden bir kompozisyon yazmaları istenir (Tezbaşaran, 1996). Bu nedenle ilköğretim düzeyindeki 55 öğrenciye “Fen ve Teknolojiye ilişkin görüşleriniz nelerdir?” sorusu sorularak ve bire bir görüşmeler yapılarak kompozisyon yazmaları istenmiştir. Öğrencilerin bu soruya verdikleri yanıtlar 100 madde olarak listelenmiştir. Bu maddeler arasından “Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği” için 57 madde seçilmiştir. Uzman Görüşünün Alınması Bir ölçeğin kapsam geçerliğini test etmede kullanılan mantıksal yollardan biri uzman görüşüne başvurmaktır. Uzmandan beklenilen, testin taslak formunda yer alan maddelerin kapsam geçerliği bakımından değerlendirilmesidir (Büyüköztürk, 2005). Bunun için Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği”ne ilişkin oluşturulan maddelerle ilgili olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü ve Eğitim Bilimleri Bölümünde öğretim üyesi (n=10), araştırma görevlisi (n=2) ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilköğretim okullarında Fen öğretmeni (n=3) olarak çalışan uzmanların görüş ve önerileri alınmıştır. Uzmanların görüş ve önerileri doğrultusunda düzeltmeler yapılarak ölçeğe yeni maddeler eklenmiştir. Uzman görüşleri doğrultusunda ölçeğin kapsam geçerliliği sağlanmaya çalışılmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 37 Deneme Uygulaması Bir ölçekte yer alacak maddeler, tasarlandıktan sonra bir ön incelemeden geçirilmiş ve gerekli görülen düzeltmeler yapılmış olsa bile, henüz kullanıma hazır değildir (Tezbaşaran, 1996). Bu yüzden uzmanların görüş ve önerileri doğrultusunda hazırlanmış olan “Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği”nin deneme formu 7. sınıf öğrencilerinden 20 kişilik bir öğrenci grubuna uygulanmış ve uygulama sırasında öğrencilere anlamakta zorlandıkları maddeler sorulmuştur. Bu maddeler işaretlenmiş ve daha sonra üzerinde çalışılarak düzeltmeler yapılmıştır. İşlem Yukarıda aşamalı olarak verilen çalışmalar sonucunda, tüm görüş ve öneriler doğrultusunda yapılan değişiklik ve eklemelerden sonra 62 maddelik “Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği”nin deneme formu oluşturulmuştur. Bu form 2005 – 2006 Öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın İzmir ili ve ilçelerinde pilot okul olarak belirlediği, yeni Fen ve Teknoloji Öğretim Programına göre öğretim yapılan 15 ilköğretim okulunun 7. sınıflarında geliştirilmek amacıyla uygulanmıştır. Ölçek, niteliksel olarak ön elemelerden geçmiş 32 olumlu ve 30 olumsuz yargılar içeren toplam 62 maddelik bir 4’lü bir tutum ölçeği olarak hazırlanmıştır. “Kesinlikle Katılıyorum”, “Katılıyorum”, “Katılmıyorum”, “Hiç Katılmıyorum” seçenekleri ile ölçek hazırlanmıştır. Ölçekteki olumlu maddeler “Kesinlikle Katılıyorum: 4”, “Katılıyorum: 3”, “Katılmıyorum: 2”, ve “Hiç Katılmıyorum: 1” seçenekleriyle 4’ten 1’e doğru puanlanırken, olumsuz maddeler ise, tamamen tersi seçeneklerle 1’den 4’e doğru puanlanmıştır. ROSE Projesi’nde (The Relevance of Science Education) (Fen Eğitiminin Uygunluğu) kullanılan ROSE anketinde de, öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını belirlemeye yönelik bir bölüm ve ilgili ifadeler yer almaktadır. Bu bölüm hazırlanan Fen ve Teknolojiye yönelik tutum ölçeğinde olduğu gibi 4’lü bir ölçek içermektedir. Bu ölçekte Katılmıyorum 1 olarak değerlendirilirken, Katılıyorum 4 olarak değerlendirilmiştir (Çavaş ve Kesercioğlu, 2005). Geliştirilen Fen ve Teknolojiye yönelik tutum ölçeğinden alınabilecek en düşük puan 62, en yüksek puan ise 248’dir. Elde edilen verilerin istatistiksel hesaplamaları SPSS 11.00 paket programında yapılmıştır. Verilerin Analizi Faktör Analizi Faktör analizi, aynı yapıyı ya da niteliği ölçen değişkenleri bir araya toplayarak ölçmeyi az sayıda faktör ile açıklamayı amaçlayan bir istatistiksel tekniktir (Büyüköztürk, 2005). Tutumun temel bileşenlerini (boyutları) belirlemekte en sık başvurulan geleneksel yol faktör analizidir. Kendi aralarında yüksek ilişki gösteren maddeler faktörleri gösterir. Fen ve Teknoloji’ye Yönelik Tutum Ölçeği’ndeki maddelerin yer aldıkları faktörleri belirleyebilmek amacıyla uygulama sonucunda elde edilen verilere, faktör analizi ve güvenirlik çözümlemesi yapılmıştır. Faktör analizi ve güvenirlik çalışmasında yer alan işlemler ise şunlardır: 38 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı a) 62 madde üzerinde faktör çözümlemesi uygulanmış ve faktör yük değerinin 0,45 ya da daha yüksek olması seçim için iyi bir ölçüt olduğu, ancak uygulamada bu sınırın 0,30’a kadar indirilebileceği (Büyüköztürk, 2002) yönündeki bilgilere önem verilerek 0,40’ın üstünde olan maddeler seçilmiştir. Fen ve Teknoloji’ye Yönelik Tutum Ölçeği ilk analizinde 11 alt faktörde toplanmış, ancak özdeğeri 1 ya da 1’den daha büyük olan faktörler önemli faktörler olarak alındığı bilgisi (Büyüköztürk, 2002) doğrultusunda ölçek 3 alt faktörde toplanmıştır. Taslak ölçekteki maddelerin faktör yükleri Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Taslak ölçekteki maddelerin faktör yükleri 1.Faktör 2.Faktör Madde No Yükü Yükü 1. 0,55 2. 0,52 3. 0,49 4. 0,47 5. 0,59 6. 0,46 7. 0,57 8. 0,52 9. 0,63 10. 0,49 11. 0,62 12. 0,55 13. 14. 15. 0,51 16. 0,52 17. 18. 19. 0,63 20. 21. 0,49 22. 0,48 23. 0,65 24. 0,64 25. 26. 27. 0,64 28. 0,54 29. 0,58 30. 0,66 31. 0,54 * Ölçeğe alınmayacak maddeler 3.Faktör Yükü 0,59 0,66 0,65 0,64 0,55 0,56 0,40 Madde No 32. 33. 34.* 35.* 36.* 37. 38. 39.* 40. 41.* 42.* 43.* 44.* 45.* 46. 47. 48. 49. 50.* 51. 52. 53.* 54.* 55.* 56.* 57. 58. 59. 60.* 61.* 62.* 1.Faktör Yükü 0,56 2.Faktör Yükü 3.Faktör Yükü 0,55 -0,55 -0,59 -0,71 0,66 0,61 -0,62 0,37 0,30 -0,63 -0,57 -0,60 -0,54 0,60 0,70 0,70 0,71 -0,43 0,53 0,46 -0,64 -0,41 -0,39 -0,41 0,57 0,43 0,60 -0,49 -0,54 -0,42 b) Ölçeğe alınacak maddelerin madde-ölçek korelasyonları belirlenmiş ve saptanan faktörlerinin her birinin Eigen değerleri, Cronbach Alpha ve iki yarı güvenirlik katsayıları hesaplanmıştır. Tablo 2’de nihai ölçeğin faktör yükleri ile madde-ölçek korelasyonları verilmiştir. 39 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 2: Nihai Ölçekte yer alan maddelerin faktör yükleri ve madde ölçek korelasyonları Madde No 37.* 23.* 24.* 9.* 19.* 11.* 38.* 59.* 5.* 29.* 57.* 32.* 12.* 28.* 51.* 16.* 15.* 3.* 52.* 6.* 20.* 49. 47. 48. 30. 27. 46. 7. 33. 1. 31. 1. Faktör Yükü 0,66 0,65 0,64 0,63 0,63 0,62 0,61 0,60 0,59 0,58 0,57 0,56 0,55 0,54 0,53 0,52 0,51 0,49 0,46 0,46 0,55 2. 8. 21. 10. 22. 4. 58. 14. 17. 18. 13. 25. 26. Madde Ölçek Korelasyonu 0,68 0,69 0,61 0,67 0,66 0,70 0,59 0,53 0,58 0,54 0,48 0,54 0,56 0,50 0,51 0,57 0,60 0,49 0,42 0,45 0,42 2.Faktör Yükü Madde Ölçek Korelasyonu 0,71 0,70 0,70 0,66 0,64 0,60 0,57 0,56 0,55 0,54 0,59 0,66 0,62 0,53 0,58 0,61 0,69 0,59 0,67 0,62 0,53 0,52 0,50 0,49 0,48 0,47 0,43 0,56 0,62 0,55 0,57 0,55 0,46 0,49 3.Faktör Yükü Madde Ölçek Korelasyonu 0,66 0,65 0,64 0,59 0,56 0,40 0,53 0,56 0,56 0,47 0,37 0,43 *Olumsuz maddeler Tablo 2 incelendiğinde 44 maddenin faktör yüklerinin 0,40 ile 0,71 arasında değiştiği görülmektedir. Yapılan faktör çözümlemesine göre ölçekteki maddelerin 21’i birinci faktörde, 17’si ikinci faktörde ve 6’sı da üçüncü faktörde toplanmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 40 Ölçekteki maddelerin madde-ölçek korelasyonları ise 0,37 ile 0,70 arasında değişmektedir. Bu üç faktör altında yer almayan maddelerin, kuramsal olarak anlamlı olmadığı görülmüştür. Bulgular Nihai ölçekteki toplam madde sayısı 44’ dür. Bu ölçekten alınabilecek en düşük puan 44, en yüksek puan ise 176’dır. Bir cevaplayıcı tarafından işaretlenen cümlelerin madde puanlarının toplamını işaretlenen cümle sayısına bölerek (Turgut ve Baykul, 1992) elde edilecek olan puan, öğrencilerin Fen ve Teknoloji dersine yönelik tutumu hakkında bize fikir verebilecektir. Dolayısıyla Fen ve Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeğinden 2 ve altında puan alan bireyler olumsuz tutuma, üstünde puan alan bireyler ise olumlu tutuma sahip olacaklardır. Güvenirliğin Hesaplanması Ölçeklerde öncelikle iç tutarlığın sınanması gerekir. Bunun için en uygun yol Cronbach α güvenirlik katsayısının hesaplanmasıdır. Cronbach α katsayısı ölçek içinde bulunan maddelerin iç tutarlılığının, homojenliğinin bir ölçüsüdür. Ölçeğin α katsayısı ne kadar yüksek olursa bu ölçekte bulunan maddelerin o ölçüde birbirleriyle tutarlı ve aynı özeliğin öğelerini yoklayan maddelerden oluştuğu şeklinde yorumlanır. Bir ölçekte yeterli sayılabilecek güvenirlik katsayısı olabildiğince 1’e yakın olmalıdır (Tezbaşaran, 1996). Bu bilgiler ışığında hazırlanan ölçeğin iç tutarlılığını saptayabilmek için nihai ölçeğe tekrar faktör analizi uygulanmış ve daha sonra Cronbach α güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Yapılan güvenirlik çalışması sonucunda ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı 0,94 olarak bulunmuştur. Bu katsayının 1’e çok yakın bir değer olması ölçeğin güvenirliğinin yüksek olduğunu göstermektedir. Tartışma Geliştirilmiş olan tutum ölçeği, Fen ve Teknoloji öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenler tarafından öğrencilerin Fen ve Teknolojiye yönelik tutumlarını tespit etmek amacıyla kullanılabilir. Bundan sonraki çalışmalarda, ölçeğin güvenirliğine ilişkin daha çok kanıt toplanması ve araştırmalarda kullanılması beklenmektedir. Fen ve Teknoloji derslerinde, öğrencilerin derse yönelik tutumlarının belirlenmesi ve öğretimin olumlu tutum geliştirmeyi sağlayacak şekilde planlanması büyük önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalar, fen derslerine yönelik olumlu tutuma sahip öğrencilerin, akademik başarılarının da daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Bloom (1995) yaptığı çalışmada, öğrencilerin tutumlarının fen bilimlerindeki başarıyı % 27 oranında etkilediğini ortaya koymuş; olumlu yönde duyuşsal ve bilişsel giriş özellikleri bir araya getirilen öğrencilerdeki başarının, öğretim ortamının öğrencilere uygun olmasa dahi gerçekleşebileceğini belirtmiştir (Demirbaş ve Yağbasan, 2004). Altınok (2005) yaptığı araştırmada, öğrencilerin Fen Bilgisi dersine yönelik tutumlarının olumlu olduğunu ve tutum ile başarının birbiriyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Fen derslerine yönelik tutum ve başarı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 41 arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik çalışmalar, fen derslerine yönelik olumlu tutumun, akademik başarıyı arttırdığını, bilimsel tutumların oluşması ve fen alanına yönelme üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır (Dieck, 1997; Martinez, 2002). Öğrencilerin, Fen ve Teknoloji dersine yönelik tutumlarını belirlemek; derse yönelik olumsuz tutum geliştiren öğrencilerin derse ilgilerini artıracak, olumlu tutum geliştirmelerini sağlayacak öğrenme etkinliklerine yer vermek açısından da yol gösterici olacaktır. Kaynakça Açıkgöz, K. Ü. (1992). İşbirlikli Öğrenme Kuram-Araştırma-Uygulama. Malatya: Uğurel Matbaası. Altınok, H. (2004). İşbirlikli Öğrenme, Kavram Haritalama, Fen Başarısı, Strateji Kullanımı ve Tutum. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Altınok, H. (2005). Cinsiyet ve Başarı Durumlarına Göre İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin Fen Bilgisi Dersine Yönelik Tutumları. Eurasian Journal of Educational Research, 17, 81-91. Altınok, H. ve K. Ü. Açıkgöz (2006). İşbirlikli ve bireysel kavram haritalamanın Fen Bilgisi dersine yönelik tutum üzerindeki etkileri. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 30, 21-30. Anonim, (2005). Fen ve Teknoloji Öğretim Programı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı. Balcı, A. (1995). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntem, Teknik ve İlkeler. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Berberoğlu, G. (1990). Kimyaya İlişkin Tutumların Ölçülmesi. Eğitim ve Bilim, 76, 16. Bloom, B. (1979). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme. (Çev. D. A. Özçelik). Ankara: Milli Eğitim Basımevi. Büyüköztürk, Ş. (2002). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Çavaş, B. ve Kesercioğlu, T. (2005). Fen Eğitiminin Uygunluğu: Rose Projesi. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nda sunulmuş sözlü bildiri. Sabancı Üniversitesi, İstanbul. İnternetten 7 Mayıs 2008’de http://www.erg.sabanciuniv.edu/iok2005/bildiriler/teoman-kesercioglu.doc adresinden alınmıştır. Demir, M. K. (2004). Sınıf öğretmeni adaylarının matematik tutumlarının incelenmesi, Eurasian Journal of Educational Research, 14, 162-170. Demirbaş, M. ve Yağbasan, R. (2004). Fen Bilgisi Öğretiminde, Duyuşsal Özelliklerin Değerlendirilmesinin İşlevi ve Öğretim Süreci İçinde, Öğretmen Uygulamalarının Analizi Üzerine Bir Araştırma, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 5 (2), 177-193. Dieck, A. P. (1997). The effect of a newsletter on childrens’ interest in an attitude toward science. İnternetten 19 Ocak 2008’de http://wwwlib.umi.com/dissertations/fullcit/1384031 adresinden alınmıştır. Ekici, G. (2002a). Biyoloji dersine yönelik tutum ölçeği, Eğitim Araştırmaları, 8, 136-143. Ekici, G. (2002b). Biyoloji öğretmenlerinin laboratuar dersine yönelik tutum ölçeği, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Dergisi, 22, 62-66. Gadzella, B.M; Masten, W.G. and Staks, J. (1998). Students’ Stress and Their Learning Strategies, Test Anxiety and Attributions, College Student Journal, 32 (3), 416. Geban, Ö., Ertepınar, H., Yılmaz, G., Altın, A., ve Şahbaz, F. (1994). Bilgisayar Destekli Eğitimin Öğrencilerin Fen Bilgisi Başarılarına ve Fen Bilgisi İlgilerine Etkisi. I. Ulusal Fen Bilimleri Egitimi Sempozyumu:’nda sunulmuş sözlü bildiri. 9 Eylül Üniversitesi, İzmir. Gürdal, A. (1997). Sınıf öğretmenliği öğrencilerinin fene karşı tutumları ve fen öğretiminde entegrasyonun önemi, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 9, 237-253. Kağıtçıbaşı, Ç. (1988). İnsan ve İnsanlar, İstanbul: Evrim Basım Yayım Dağıtım. Martinez, A. (2002). Student achievement in science: A longitudinal look at individual and school differences. İnernetten 19 Ocak 2008’de http://wwwlib.umi.com/dissertations/fullcit/3055869 adresinden alınmıştır. Morgan, C. T. (1995) Tutumlar ve Önyargı. S. Karakaş (Ed.), Psikolojye Giriş (ss. 362-382). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları. Özçelik, D.A. (1992). Ölçme ve Değerlendirme, Ankara: ÖSYM Yayınları. Özkal, N. (2000). İşbirlikli Öğrenmenin Sosyal Bilgilere İlişkin Benlik Kavramı, Tutumlar ve Akademik Başarı Üzerine Etkileri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Sezgin, G. (2004). Strateji Öğretiminin Fizik Başarısı, Tutum, Başarı Güdüsü Üzerindeki Etkileri ve Strateji Kullanımı. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Tavşancıl, E. (2002). Tutumların ölçülmesi ve spss ile veri analizi. Ankara:Nobel Yayınları. Tezbaşaran, A. (1996). Likert tipi ölçek geliştirme kılavuzu. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Turgut, F. (1983). Eğitimde ölçme ve değerlendirme metotları. Ankara: Saydam Matbaacılık. Turgut, F. ve Baykul, Y. (1992). Ölçekleme teknikleri. Ankara: ÖSYM Yayınları. Thurstone, L., L., (1967). Attitudes Can Be Measured, Reading in Attitude Theory and Measurement. Ed:Martin Fishbein. New York: John Wiley&Sons, inc Üstüner, I. Ş. ve Sancar, M. (1999). Lise öğrencilerinin fizik kavramlarını anlama düzeylerini ve tutumlarını etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. DEÜ. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, Özel sayı: 10, 339-347. Webb, M. N. (1982a). Peer interaction, learning in cooperative small groups. Journal of Educational Psychology, 74 (5), 642. Webb, M. N. (1982b). Student interaction and learning in small groups, Review of Educational Research. 52 (3), 421-445. Yalvaç, B. ve Sungur, S. (2000). Fen bilgisi öğretmen adaylarının laboratuar derslerine karşı tutumlarının incelenmesi,. DEÜ. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 12, 56-64. Yeşilyurt, M., Kurt, T. ve Temur, A. (2005). İlköğretim fen laboratuarı için tutum anketi geliştirilmesi ve uygulanması. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 17: 23-37. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 42 Türkçe Öğretimi Programında Yaşanan Sorunlara İlişkin Öğretmen Görüşleri Fatma Susar Kırmızı1 , Nevin Akkaya2 Özet Bu araştırmanın amacı, yeni Türkçe Dersi Öğretim Programı ile ilgili olarak öğretmen görüşlerini belirleyerek, programın etkili olan ve olmayan yönlerini ortaya koymak; uygulamadaki yetersizliklere ve gelecekte yapılacak değişikliklere ilişkin önerilerde bulunmaktır. Araştırmanın evreni İzmir’in Buca İlçesindeki 47 okuldur. Örneklemini ise tabakalı seçkisiz örnekleme ile belirlenmiş 15 okul oluşturmaktadır. Çalışma, 50 öğretmenle 4. ve 5. sınıflarda gerçekleştirilmiştir. Araştırmada toplanan veriler, nitel veri analizi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen ve açık uçlu sorulardan oluşan “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” kullanılmıştır. Veriler her iki araştırmacı tarafından kodlanmış ve kodların tutarlılık katsayısı hesaplanmıştır. Güvenirlik katsayısı, birinci soru için % 80, ikinci soru için % 69,23, üçüncü soru için % 80, dördüncü soru için % 72,72, beşinci soru için % 68,66, altıncı soru için % 85,71, yedinci soru için %72,72 olarak bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre öğretmenler etkinlikler, materyal kullanımı, Türkçe öğretiminin beceri alanları, hizmet içi eğitime yönelik olarak sorunlar yaşamaktadır. Anahtar Sözcükler: İlköğretim, Öğretmen, Program, Nitel Araştırma. Opinions of Teachers about the Problems in the Implementation of New Turkish Teaching Program Abstract The objective of this study is to determine the views of teachers reganding the new Turkish program and to reveal its effective and ineffective sides and to suggest changes for ineffieiencies in its implication for the future. The population of the study is 47 schools in Buca, Izmir. The sampling is 15 randomly chosen schools. The study was conducted with 50 teachers who were teaching fourth and fifth grades. The data was collected through a semi-structured Interview Form that included open-ended questions and developed by the researchers. The data was coded by both of the researchers and its consistency co-effierent was assessed. The reliability coeffierent for the first question was 80%, for the second question was 69,23%, for the third question 80%, for the fourh question 72,72%, for the fifth question was 68,66%, for the sixth question 85,71%, for the seventh question was 72,72%. The results indicated that teachers have been experiencing problems in regand to activitres, material usage, skill domains of Turkish instruction and inservice training. Key Words: Elementary School, Teacher, Curriculum, Quantative Research. 1 Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği ABD, Denizli. [email protected] 2 Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, İzmir. [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 43 Giriş Yirminci yüzyılla birlikte yapısalcılık kuramının gelişip yaygınlaşması ve dile yansıması, dil bilim incelemelerinin yoğunluk kazanması, hem dille ilgili yeni bir terminolojinin oluşmasını sağlamış hem de dilin iletişim özelliğini ön plana çıkarmıştır (Cemiloğlu, 2001; Yıldız, 2003). “Son yıllarda gelişmiş ülkelerde dil ve dil öğretimi ile ilgili olarak baş döndürücü bir yarış hızla ilerlemekte ve yaygınlaşmaktadır ”(Yalçın, 2002:18). Buna bağlı olarak da, dil eğitim programlarını düzenlemektedir. Ülkemizin de bu oluşuma uygun olarak kendi programlarını gözden geçirmesi, kaçınılmaz bir durumdu. “Toplumun ihtiyaç duyduğu birey tipi, eğitimden beklentileri arttıracak yönde değişim göstermektedir. Değişime ayak uydurabilmek, girişimcilik, başkalarıyla birlikte etkin çalışabilmek, kendini sürekli geliştirme becerilerine sahip olmak, öğrenmeyi öğrenmiş olmak; 2000’li yıllarda eğitimli insan özelliklerini oluşturmaktadır. Bu açıdan, eğitim sistemleri geleneksel eğitim anlayışının sınırlarının ötesine geçerek toplumun gereksinimlerini ‘yaşam boyu öğrenme’ yaklaşımıyla ele almak durumundadır”(MEB, 2006a, s. 34). Mevcut eğitim programlarının yetiştirilmek istenen çağdaş Türk insanının ihtiyaçlarını karşılamamasından dolayı, Yapılandırıcı Yaklaşım, Çoklu Zekâ Kuramı, Bireysel Farklılıklara Duyarlı Öğretim, Tematik Yaklaşım gibi çeşitli eğitim yaklaşımlarını temel alan ilköğretim programları geliştirilmiştir (Güneş, 2006). Program geliştirme sürecini kapsayan temel düşüncelerden bazılara şunlardır: 1. Katı davranışçı programdan bilişsel ve yapılandırıcı bir yaklaşıma geçilmesi. 2 . AB ve uluslar arası eğitim normlarının dikkate alınması. 3.Derslerin kavram analizlerinin yapılması. 4. Yüzeysel davranış ifadesi yerine bilgi, beceri, anlayış ve tutumların konulması. 5. Programların etkinliklerle zenginleştirilmesi. 6. Ölçme değerlendirme anlayışında süreci de değerlendiren bir anlayışa geçilmesi. (MEB, 2006b). Programların uygulanmasına yönelik olarak yapılan çalışmaları belirlemek amacıyla, alan yazın taraması yapılmış ulaşılan çalışmalara ilişkin sonuçlar değerlendirilmiştir. Gömleksiz (2005), yeni programın Türkiye’deki pilot okullarda deneme uygulanması sürecinde, programın etkinliğine yönelik olarak yaptığı araştırmasında, öğretmenlerin eğitim öğretim ortamına ilişkin görüşlerinin il, sınıf mevcudu ve cinsiyete göre farklılaştığını tespit etmiştir. Yapılan çalışmaya göre öğretmenler, yeni öğretim programlarının öğrenme ortamlarını olumlu şekilde etkilediği yönünde görüş bildirmişlerdir. Bukova Güzel ve Alkan (2005), programın pilot uygulaması sürecinde yaptıkları çalışmayla, öğrenci ve öğretmenlerin programa ilişkin görüşlerini hem nitel hem de nicel araştırma yöntemleriyle değerlendirmiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre öğrenciler, Yapılandırmacı Öğrenme Yaklaşımı’na sıcak bakmaktadırlar. Buna karşılık, öğretmenlere göre Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 44 programı tanıtan kurs programı yetersizdir, aynı zamanda öğrenme araçları okullara geç gönderilmiştir. Öğretmenler, sınıflarda yer alan araç gereçleri nasıl kullanacaklarını bilmediklerini, değerlendirme sürecinde zorlandıklarını ifade etmişlerdir. Coşkun (2005), 4. ve 5. sınıf öğretmen ve öğrencilerinin yeni Türkçe Dersi Öğretim Programı’na ilişkin görüşlerini nitel bir çalışmayla değerlendirmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre, öğretmenler, hizmet içi eğimin yetersiz olduğunu ve ders kitaplarının olmadığını belirtmişlerdir. Diğer taraftan da yeni programın, Türkçe dersindeki öğrenme alanları (okuma, yazma, konuşma, dinleme, görsel okuma ve görsel sunu) bakımından öğrencilerde büyük gelişim sağladığı görüşündedirler. Yangın (2005), Türkçe Dersi Öğretim Programı’na yönelik olarak yaptığı çalışmasında, diğer programlar içerisinde en çarpıcı değişikliklerin Türkçe dersine yönelik olduğunu belirtmiştir. Ancak, görsel okuma ve görsel sunu becerileri ayrı bir başlık altında değil, diğer beceri alanları içerisinde değerlendirilmelidir. Dilbilgisi konularını seçimi bir kez daha gözden geçirilmelidir. Öğretmenlere verilecek hizmet içi eğitim üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Çetinkaya (2008), ilköğretim birinci sınıf ebeveynleriyle çaptığı çalışmasında velilerin Türkçe programına ilişkin görüşlerini belirlemiştir. Araştırma sonuçlarına göre ebeveynler genel olarak çocuklarının okulda geçirdikleri zamanı etkili ve verimli kullandıklarını belirtmiştir. Buna rağmen, bitişik eğik yazıda ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Karadağ’ın (2008) öğretmenlerle yaptığı nitel araştırmanın sonuçlarına göre öğretmenler, programın etkinliklerle desteklenmesinden, oldukça memnundur. Aynı zamanda, Türkçe programını öğrencileri düşünmeye ve yorum yapmaya yönlendirmesi, öğrencilerin ifade becerilerini geliştirmeye olanak sağlaması, bireysel farklılıkları dikkate alması vb. bakımından olumlu buldukları belirlenmiştir. Türk eğitim sisteminde de program geliştirme alanında yenilik ve değişim ihtiyacı hep hissedilmiş ve geçmişten günümüze çeşitli değişikliklere gidilmiştir. Bu değişiklikler, bazen geniş kapsamlı olurken bazen de karşı karşıya kalınan birkaç problemin çözümüne yönelik olmuştur (Gömleksiz, 2005). Türkçe dersi (1-5 sınıflar) Öğretim Programı da pilot okullarda denendikten sonra, birtakım düzenlemelerle 2005-2006 eğitim-öğretim yılından itibaren bütün okullarda uygulamaya konulmuştur. Ancak, yeni programın getirdiği yeniliklerin yanında, bir takım sıkıntıları da vardır. Özellikle programın uygulayıcısı olan öğretmenler, bu konuda çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Bu çalışmayla programa ilişkin olarak öğretmenlerin yaşadığı sorunlar belirlenirken, çözüm önerileri de üretilmiştir. Bu araştırmanın amacı, yeni Türkçe Dersi Öğretim Programı ile ilgili olarak öğretmen görüşlerini belirleyip programın etkili olan ve olmayan yönlerine yönelik bir durum tespiti yapmak, uygulamadaki yetersizliklere ve gelecekte yapılacak değişikliklere ilişkin önerilerde bulunmaktır. Araştırmanın amacı çerçevesinde şu alt problemler oluşturulmuştur: 1. Yeni 4. ve 5. sınıf Türkçe Dersi Öğretim Programının uygulanmasında öğretmenler “öğrenme öğretme sürecine” ilişkin olarak ne tür sorunlar yaşamaktadır? 2. Yeni 4. ve 5. sınıf Türkçe Dersi Öğretim Programında “beceri alanları uygulamalarına” ilişkin olarak öğretmenlerin görüşleri nelerdir? Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 45 3. Yeni 4. ve 5. sınıf Türkçe Dersi Öğretim Programına yönelik olarak “programın tanıtılması” ile ilgili olarak öğretmen görüşleri nelerdir? Yöntem Bu çalışmada nitel araştırma deseni (Denzin ve Lincoln, 1998; Miles ve Huberman 1994) kullanılmıştır. Örneklem Araştırmanın evreni, İzmir’in Buca İlçesindeki 47 okuldur. Örneklemini ise tabakalı seçkisiz örnekleme ile belirlenmiş 15 okul oluşturmaktadır. Çalışma, bu okullarda görev yapan 4. ve 5. sınıf öğretmenleriyle gerçekleştirilmiştir (n=50). Veri Toplama Aracı Araştırma verilerinin tamamı, araştırmacılar tarafından geliştirilen ve açık uçlu sorulardan oluşan “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” ile elde edilmiştir. Formun hazırlanmasında öncelikle ilgili alan yazın taranmış elde edilen bilgiler doğrultusunda denemelik görüşme soruları ortaya çıkarılmıştır. Bu sorular bir araya getirilerek “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” oluşturulmuştur. Forma yönelik olarak altı öğretim üyesinden uzman görüşü alınmış ve yapılan öneriler doğrultusunda bazı sorular yeniden düzenlenmiş bazı sorular ise çıkarılmıştır. Daha sonra 10 kişi ile yapılan ön uygulama sonucunda, soruların bir kısmında düzeltmeler yapılmış ve forma son şekli verilmiştir. Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu, öğretmenlerin mesleki ve kişisel özelliklerini belirleyen “Kişisel Bilgi Formu” ile 7 sorudan oluşmaktadır. Öğretmenlerle yapılan görüşmelerden sonra elde edilen veriler, her iki araştırmacı tarafından kodlanmış ve daha sonra soruların güvenirliği “Güvenirlik=Görüş birliği/Görüş Ayrılığı+Görüş Birliği x 100” formülü ile hesaplanmıştır. Güvenirlik katsayısı, birinci soru için % 80, ikinci soru için % 69,23, üçüncü soru için % 80, dördüncü soru için % 72,72, beşinci soru için % 68,66, altıncı soru için % 85,71, yedinci soru için %72,72 olarak bulunmuştur. Verilerin Toplanması Belirlenen okullardaki öğretmenlerle Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formuna dayalı bir şekilde görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmacılar tarafından yapılan görüşmeler, ortalama 40 dakika sürmüş. Veriler yazılarak kaydedilmiştir. Verilerin Analizi Araştırmanın nitel bir araştırma olması ve veri toplama aracının açık uçlu sorulardan oluşması nedeniyle, elde edilen verilerin değerlendirilmesinde içerik analizi yapılarak açık kodlama yöntemine başvurulmuştur (Yıldız ve Şimşek, 2005). Elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılmış, oluşan metinler satır satır birkaç kez okunmuş ve buna yönelik kodlamalar oluşturulmuştur. Ardından kodlar bir araya getirilerek ortak yönleri bulunmuş, böylece araştırma bulgularının ana hatlarını oluşturacak temalar (kategoriler) ortaya çıkarılmıştır. Belirlenen temalar altındaki kodlar birbirleriyle ilişkili biçimde açıklanarak yorumlanmış ve araştırmanın amacı doğrultusunda sonuçlar ortaya konulmuştur. Araştırmacılar Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 46 tarafından yapılan yorumları desteklemek ve katılanların bakış açılarını yansıtmak amacıyla görüşme metinlerinden yapılan alıntıların yanında, katılımcıların kişisel ve mesleki özelliklerini tanıtan kısaltmalara yer verilmiştir. Araştırmada kullanılan kısaltmalar: Erkek öğretmenler (E), bayan öğretmenler (B), öğretmen sıra numarası (1,2,3…), 4. sınıf öğretmenleri (-4), 5. sınıf öğretmenleri (-5), devlet okulu öğretmenleri (D) ve özel okul öğretmenleri (Ö) şeklinde ifade edilmiştir. Örneğin: (B2-4D); B:Bayan, 2:İkinci sıradaki öğretmen, -4: 4.sınıf, D:Devlet okulu. Bulgular Bu bölümde belirlenen alt problemleri yanıtlamak amacıyla ve temalar oluşturulmuş ve bu temalar kapsamında yer alan kodların açıklamalarına yer verilmiştir. Birinci alt problemi yanıtlamak amacıyla “öğrenme öğretme süreci” teması elde edilmiş ve bu tema kapsamında “genel sorunlar, etkinlikler, materyal kullanımı” kodlarına ulaşılmıştır. Yapılan görüşmeler sonucunda “genel sorunlar” koduna ilişkin olarak öğretmenlerin Türkçe programının uygulanmasında çeşitli sorunlarla karşılaştıkları tespit edilmiştir. Bu görüşler Tablo 1’de sunulmaktadır. Tablo 1. “Öğrenme Öğretme Süreci” Temasının “Genel Sorunlar” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri Programa ilgi çalışmaları yaparken zaman yetmiyor. f 20 Programa ilişkin yeterince bilgilendirilmedim. Kendimi programı uygulayacak kadar yeterli görmüyorum. 8 Programa ilişkin bilgi eksikliğim var ama zamanla kapatabilirim Sınıfların kalabalık olması programın uygulanmasını zorlaştırıyor. Çalışmalarda öğrencileri kontrol etmede zorlanıyorum. Programı uygulayacak kadar yeterliyim. Her hangi bir sorunla karşılaşmadım. Yeni programa yönelik olarak öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyi düşük. Veliler programa hazır değiller. 18 4 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B1-4D), (B3-4D), (E5-5D), (E7-4Ö), (E8-5D), (E9-4D), (E10-5Ö), (E8-5D), (B11-4Ö), (E12-4D), (E13-5Ö), (E26-5D), (E14-5D), (B40-4D), (E31-5D), (B34-4D), (E35-4D), (B37-5D), (E38-5D), (B40-4D) (B2-4D), (E4-4D), (E5-5D), E14-5D), (E39-4D), (B424D), (B42-4D), (E47-5D) (B1-4D), (E4-4D), (E5-5D), (E8-5D), (E26-5D), E145D), (E39-4D), (B40-4D), (E41-5D), (B42-4D), (B434D), (E44-5D), (B45-4D), (E46-5D), (E47-5D), (B504D), (B49-4D), (B48-5D) (B3-4D), (E12-4D), (E19-5D), (E38-5D) 7 (B3-4D), (E5-5D), (E12-4D), (E20-5D), (B40-4D), (B40-4D), (E44-5D) 3 (B3-4D), (B18-4D), (E20-5D) 9 1 (B6-4D), (E7-4Ö), (E10-5Ö), (B11-4Ö), (B27-5Ö), (E29-4D), (E30-4D), (E31-5D), (B32-5D) (B27-5Ö) 2 (E30-4D), (B42-4D) 1 (B42-4D) Tablo 1 incelendiğinde, toplam 20 öğretmen programla ilgili çalışmaları yaparken zaman yetmiyor” demiştir. Zamanın yetmeme sebepleri arasında en önemlisi sınıf mevcutlarının kalabalık olmasıdır. Yedi öğretmen de, “Sınıf mevcutlarının kalabalık olması programın uygulanmasını zorlaştırıyor.” demiştir Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 47 (B3-4D), (E5-5D), (E12-4D), (E20-5D), (B40-4D), (B40-4D), (E44-5D). Yeni programlarda etkinlik hazırlama ön plandadır. Öğretmenlerin etkinlik hazırlama konusunda deneyim kazanmamış olması sürenin etkili ve verimli kullanılmamasının bir sebebi olabilir. Nitekim araştırma grubumuzdaki 18 öğretmen, “Kendimi programı uygulayacak kadar yeterli görmüyorum” ifadesini kullanmıştır. Bu durum, yeni programı uygulayacak öğretmenlerin programla ilgili yeterince bilgilendirilmediklerinin bir göstergesi olabilir. Araştırmaya katılan 9 öğretmen, kendisini programı uygulayacak kadar yeterli görmektedir (B6-4D), (E7-4Ö), (E10-5Ö), (B11-4Ö), (B27-5Ö), (E29-4D), (E304D), (E31-5D), (B32-5D). Bu öğretmenlerin bir kısmı pilot okullarda görevlidirler ya da kurslara katılmışlardır. Dört öğretmen de “Programa ilişkin bilgi eksikliğim var ama zamanla kapatabilirim” şeklinde açıklama yapmıştır (B3-4D), (E12-4D), (E19-5D), (E38-5D). Öğretmenlerin konuya duyarlı ve programın gerektirdiği yeni bilgileri öğrenmeye istekli olmaları sevindiricidir. Tablo 1’e bakıldığında karşılaşılan ilginç bir sonuç ise sadece bir öğretmenin (B42-4D) “Veliler programa hazır değiller” yönünde görüş bildirmesidir. Bir öğretmen de, “Herhangi bir sorunla karşılaşmadım” demiştir (B27-5Ö). İki öğretmen de, “Yeni programa yönelik olarak öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyi düşük” şeklinde görüşlerini ortaya koymuştur (E30-4D), (B42-4D). Tablo1’e göre yeni Türkçe programı konusunda öğretmenler kendilerini donanımlı görmemekte ve bu konuda kendilerine yeterince bilgi verilmediğini belirtmektedirler. Ayrıca programı uygularken zaman sorunu yaşamaktadırlar. Öğrenme öğretme süreci temasına kapsamında, görüşmelerden elde edilen veriler ışığında, “etkinlikler” kodu belirlenmiştir. Öğretmenlerin kitaplarda yer alan etkinliklere ilişkin farklı görüşler ortaya koyduğu tespit edilmiştir. Bu görüşler Tablo 2’de sunulmaktadır. Tablo 2. “Öğrenme Öğretme Süreci” Temasının “Etkinlikler” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri f 3 3 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B1-4D), (B2-4D), (E5-5D), (E12-4D), (E26-5D), (E14-5D), (B18-4D), (E20-5D), (E33-4D), (B37-5D), (E44-5D) (B2-4D), (B3-4D), (E4-4D), (B6-4D), (B11-4Ö), (E13-5Ö), (B32-5D), (E46-5D) (E4-4D), (E14-5D), (B25-4D) (E4-4D), (B24-4Ö), (B25-4D) Ders kitabı dışında etkinlik düzenlemiyorum. 11 Çoklu Zeka Kuramına yönelik yeterince etkinlik var. Etkinlikler sıkıcı. Çoklu zeka ile ilgili etkinlikler düzenlerken birkaç zeka alanına hitap etmesine dikkat ediyorum. Etkinlik çeşitleri zenginleştirilmeli. Konuların drama ile canlandırılması yetersiz. Etkinlikleri değerlendirmede zorlanıyorum. Ders kitabındaki etkinlikleri yetiştiremediğim için yeni etkinlik düzenleyemiyorum. Çoklu Zeka Alanlarına ilişkin yeterince etkinlik yok. Her metindeki etkinlik birbirine benziyor. 8 2 2 2 2 (E7-4Ö), (E14-5D) (E7-4Ö), (B21-5D) (E9-4D), (B21-5D) (E9-4D), (B25-4D) 1 (E10-5Ö) 5 (B11-4Ö), (B22-4D), (E38-5D), (E38-5D), (B45-4D) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 48 Tablo 2.(Devamı) “Öğrenme Öğretme Süreci” Temasının “Etkinlikler” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Hikaye oluşturmaya yönelik olarak etkinlik sayısı az. Doğa zekasına yönelik farklı etkinlikler de olmalı. Müziksel Zekaya yönelik etkinliklerin sayısı arttırılmalı. Resim yorumlamayı gerektiren sorular sorulmalı. Kendimi etkinlik düzenleme konusunda yetersiz hissediyorum. Etkinliklerin sayısı konusunda kitaplar yeterlidir. Bedensel Zekaya yönelik etkinlik sayısı yetersiz. 2 (B11-4Ö), (B23-4Ö) 2 (B23-4Ö), (B11-4Ö) 1 (B11-4Ö) 1 (E30-4D) 2 (E31-5D), (B34-4D) 4 (E31-5D), (B36-5D), (E38-5D), (E41-5D) 1 (B34-4D) Tablo 2 incelendiğinde, etkinlikler koduna ilişkin olarak 11 öğretmen “Ders kitabı dışında etkinlik düzenlemiyorum” demiştir. Bu sonuca göre, ders kitabındaki etkinliklerin yeterli olduğu söylenebilir. Yine öğretmenlerin büyük çoğunluğu “Çoklu Zekâ Kuramına yönelik yeterince etkinlik var” demiştir. Bir öğretmen “Çoklu Zekâ Alanlarına ilişkin yeterince etkinlik yok.”demiştir. (E10-5Ö). Bir öğretmen, “Müziksel zekâya yönelik etkinliklerin sayısı arttırılmalı” demiştir (B114Ö). Bir öğretmen de “Bedensel zekâya yönelik etkinlik sayısı yetersiz” demiştir. (B34-4D). Bu veriler ışığında araştırmaya katılan öğretmenlerin bireysel farklılıkları ve özel ilgi alanlarının çoklu zekâya yönelik etkinlik tercihlerinde farklı beklentiler geliştirmelerine yol açtığı söylenebilir. Öğretmenlerden birisi etkinliklere yönelik olarak, “…Metne ön hazırlıklarda yer alan projeleri kapsamlı buluyorum. Bunların yapılması çocuklar için çok zaman alıcı (B11-4Ö)…”demiştir. Bir öğretmen kılavuz kitapta yer alan açıklamalarla ilgili olarak “…öğretmen kılavuz kitabındaki yer alan etkinliklerle ilgili açıklamalar eksik. Etkinliği nasıl yağacağımı anlamıyorum. Ayrıca ders kitaplarında bulunmaması gereken yanlışlıklar var (B34-4D)…”ifadesini kullanmıştır. Ek etkinlik hazırladığını ifade eden öğretmenlerin sayısı ise oldukça azdır. “… Çalışma kitabında Çoklu Zekanın her alanı için yeterli sayıda etkinlik olmadığı için ek etkinlik hazırlıyorum (B40-4D), (B11-4Ö)…” şeklinde açıklama yapan, yalnızca iki öğretmen bulunmaktadır. Yapılan görüşmeler sonucunda, “öğrenme öğretme süreci” temasına yönelik olarak “materyal kullanımı” koduna ulaşılmıştır. Belirlenen koda yönelik olarak elde edilen öğretmen görüşleri Tablo 3’te sunulmaktadır. Tablo 3. “Öğrenme Öğretme Süreci” Temasının “Materyal Kullanımı” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri f 2 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B2-4D), (E5-5D), (B6-4D), (B18-4D) (B11-4Ö), E14-5D) Programda yer alan yöntem ve yaklaşımlar hakkında yeterince bilgim yok. Materyal kullanımı konusunda eksikliklerim olduğunu düşünüyorum. Okulda yeterli araç-gereç yok. 4 2 (E14-5D), (B34-4D) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 49 Materyal kullanımı koduna yönelik olarak, çalışmaya katılan öğretmenlerden beşi, “Programda yer alan yöntem ve yaklaşımlar hakkında yeterince bilgileri olmadığını” belirtmiştir. Okulda yeterli araç gereç olmadığını daha genel bir şekilde belirten öğretmenlerin yanı sıra birisi de “…Okulumuzda yeterince görsel malzeme yok. Bu nedenle programa ilişkin bazı etkinlikleri gerektiği gibi yapamıyoruz (E74Ö) …” şeklinde farklı bir görüş dile getirmiştir. Aynı zamanda, iki öğretmen de materyal kullanımı konusunda bazı eksiklikleri olduğunu düşünmektedir (B11-4Ö), E14-5D). İfadeleri genel olarak değerlendirmek gerekirse, öğretmenler hem araç gereç eksikliğinden hem de bunları kullanamamaktan yakınmaktadır. Oluşturulan ikinci alt problem kapsamında, “Türkçe öğretiminin beceri alanları” teması ve bu temaya ilişkin “temel öğrenme alanları” ve “dilbilgisi” kodlarına ulaşılmıştır. “Temel öğrenme alanları” koduna ilişkin olarak elde edilen öğretmen görüşleri Tablo 4’te sunulmaktadır. Tablo 4. “Türkçe Öğretiminin Beceri Alanları” Temasının “Temel öğrenme Alanları” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri f Uygulamalarda öğrencilere okuma-anlama için yeterince etkinlik yok. Uygulamalarda öğrencilere konuşma için yeterince fırsat verilmemiş. Dinleme etkinliklerinin beğeniyorum. Yazma çalışmaları yetersiz. 3 1 5 El yazısı öğretiminde sıkıntılar yaşadım. 1 4 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B1-4D), (E4-4D), (B42-4D) (E4-4D), (E9-4D), (B37-5D), (B42-4D) (B18-4D) (B18-4D), (E26-5D), (E9-4D), (E44-5D), (E46-5D) (E38-5D) Tablo 4’te de görüldüğü gibi, öğretmenler daha çok “okuma, konuşma, dinleme ve yazma” konusunda görüş bildirmişlerdir. Öğretmenlerin görüşleri incelendiğinde, beş öğretmen “Yazma çalışmaları yetersiz” demiştir. Dört öğretmen de “Uygulamalarda öğrencilere konuşma için yeterince fırsat verilmemiş” demiştir. Ancak programlar incelendiğinde, her iki beceri alanıyla ilgili etkinliklere yer verildiği görülmektedir. Programın önerisi öğrenci merkezli yaklaşımların ve yöntem tekniklerin kullanılmasıdır. Bu nedenle program öğrencilerin yaratıcı yazma çalışmaların desteklerken, görsel sunu ve çeşitli konuşma etkinliklerine katılmalarını da teşvik etmektedir. Böyle bir sonuç öğretmenlerin programlar hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olmadığını düşündürmektedir. Çalışmaya katılan Fen Edebiyat Fakültesi mezunu öğretmenlerden birisi görsel okuma ve görsel sunu ile ilgili olarak özel bir ifade kullanmıştır: “…Uzun süredir programı uyguluyoruz. Görsel okuma ve görsel sunu bölümü hariç kendimi yeterli buluyorum (E33-4D)…”Bu çalışmada görsel sunu ile ilgili olarak olumlu bir ifadenin geçmemiş olması öğretmenlerin bu konuya yabancı kaldığının bir göstergesi olabilir. “Türkçe öğretiminin beceri alanları” teması kapsamında “dilbilgisi” kodu da değerlendirilmiştir. Aslında yeni programa göre, dilbilgisi Türkçe öğretiminin beceri alanları kapsamında yer almamaktadır. Ancak bütün beceri alanlarıyla yakından ilgi olduğu için, bu tema kapsamında değerlendirilmesi uygun Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 50 görülmüştür. Görüşmeler sonucunda “Dilbilgisi” ile ilgili elde edilen ifadeler Tablo 5’te sunulmaktadır. Tablo 5. “Türkçe Öğretiminin Beceri Alanları” Temasının “Dilbilgisi” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri Dilbilgisi konularının azaltılmasını olumlu buluyorum. f 30 Dilbilgisi konularının azaltılmasını doğru bulmuyorum. Önceki programda dilbilgisi konularının yoğunluğu okuma-anlama ve anlatımın önüne geçiyordu. Önceki programda dilbilgisi konuları öğrenci seviyesinin üstündeydi. Dilbilgisi konusunda, gelecekte SBS’de çocukların zorlanacağını düşünüyorum. Önceki programda dilbilgisi konularının çokluğu, çocukları Türkçe’den soğutuyordu. Şimdilik dilbilgisi konularını sezdirmek yeterlidir. 8 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (E14-5), (B21-5), (B23-4), (B25-4), (E4-4D), (E5-5D), (E7-4Ö), (E9-4), (E10-5Ö), (B11-4Ö), (E13-5Ö), (E26-5D), (B27-5Ö), (E14-5D), (B18-4D), (B22-4D), (B23-4Ö), (E30-4D), (E31-5D), (E33-4D), (B34-4D), (E35-4D), (B36-5D), (E38-5D), (E39-4D), (B40-4D), (E41-5D), (E44-5D), (E46-5D), (E47-5D) (B3-4D), (E12-4D), (B28-5D), (B32-5D), (B37-5D), (B42-4D), (B42-4D), (B45-4D) 2 (B1-4D), (B27-5Ö) 3 (B2-4D), (E26-5D), (B18-4D) 5 (E4-4D), (E26-5D), (E19-5D), (B22-4D), 2 (E4-4D), (B27-5Ö) 4 (E7-4Ö), (E26-5D), (B18-4D), (E35-4D) (B37-5D) Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu, dilbilgisi konularının azaltılmasını doğru bulduklarını ifade etmişlerdir. Hatta öğretmenlerden birisi bu konuda şunları söylemiştir: “…Dilbilgisi konuları, çocukların soyut düşünceye geçtikleri, anlayabilecekleri zaman diliminde verilmelidir ve konular tam anlamıyla işlenmelidir. Aksi halde birinci kademede bu konuların tekrarı çocuklar için çok sıkıcı olmaktadır (E13-5Ö)…” Bu durumu destekler bir şekilde, “Dilbilgisi konusunda, gelecekte SBS’de çocukların zorlanacağını” düşünen öğretmenlerin sayısı da beştir. Diğer taraftan dilbilgisi konularının azaltılmasını doğru bulmayan öğretmenlerin sayısı da sekizdir. Öğretmenlerden dördüne göre de, dilbilgisi konularının sezdirilmesi yeterlidir. Üçüncü alt problemin yanıtlanması amacıyla “programın tanıtılması” teması ve bu temaya yönelik olarak “hizmet içi eğitim” ve “öneriler” kodları belirlenmiştir. Öğretmenlerin “hizmet içi eğitim” koduna ilişkin olarak ortaya koyduğu görüşler Tablo 6’da yer almaktadır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 51 Tablo 6. “Programın Tanıtılması” Temasının “Hizmet İçi Eğitim” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri f Hizmet içi eğitimin süresi yetersizdi. 10 Programla ilgili olarak düzenlenen hizmet içi eğitim kursu içerik olarak yetersizdi. Hizmet içi eğitimdeki uygulamalar yetersizdi/Hizmet içi eğitimlerde uygulama sayıları arttırılmalı. Programdaki çağdaş yöntem ve yaklaşımlarla ilgili olarak yeterince bilgilendirilmedim. Bol bol uygulamaların yer aldığı bir hizmet içi eğitim almak isterdim. Hızlı okuma çalışmalarına yönelik hizmet içi eğitim almak isterdim. Okuduğunu anlama tekniklerine ilişkin kurs almak isterdim. Araç gereç kullanımı ile ilgili hizmet içi eğitim almak isterdim. Ölçme ve değerlendirmeyle ilgili kurs almak isterdim. Drama eğitimi almak isterdim. 4 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B1-4D), (E5-5D), (B6-4D), (E14-5D), (B18-4D), (E33-4D), (B34-4D), (E354D), (B36-5D), (E38-5D) (B2-4D), (E5-5D), (B18-4D), (E46-5D) 6 (B1-4D), (E5-5D), (E35-4D), (E41-5D), (B42-4D), (E44-5D) 3 (B2-4D), (E14-5D), (B37-5D) 3 (E4-4D), (B1-4D), (B36-5D) 3 (B11-4Ö), (E13-5Ö), (E38-5D) 3 (B11-4Ö), (E13-5Ö), (B23-4Ö) 5 (E12-4D), (B18-4D), (E14-5D), (B184D), (B42-4D) (E31-5D), (B37-5D), (B37-5D), (B424D), (E46-5D) (B36-5D), (B40-4D), (B45-4D), (E55D), (B18-4D), (E46-5D) 5 6 Öğretmenlerden birisi, hizmet içi eğitim veren uzman öğreticilerin program konusunda yeterli olmamasına yönelik olarak şunları söylemektedir: “… Bir haftalık bir seminer süresinde açıklamayı yapan uzmanlar program hakkında geniş kapsamlı uygulamalı bilgiye sahip değillerdi. Sorduğumuz bir çok soru yanıtsız kaldı (B42-4D)…” Tablo 6 incelendiğinde, öğretmenler programla ilgili olarak düzenlenen hizmet içi eğitim seminerlerinin süresinin yeterli olmadığından yakınmaktadır. Bunun yanı sıra öğretmenler verilen seminerlerde de içeriğin yetersiz olduğunu belirtmiştir (B2-4D), (E5-5D), (B18-4D), (E46-5D). Öğretmenler aynı zamanda seminer sürecinde yeterince uygulama yapılmadığını dile getirmiştir. Katılımcılar da Drama Yöntemi konusunda kendilerini yetersiz hissetmekte ve buna ilişkin özel bir kursa ihtiyaç duyduklarını belirtmektedirler. Öğretmenler programın uygulaması ile ilgili olarak, genelde hizmet içi eğitimin yetersiz olduğunu belirtirken bu açığı kılavuz kitaplarla kapattıklarını belirtmişlerdir: “…Anadilimiz olması dolayısıyla, kılavuz kitaplar ve pilot okullardan almış olduğumuz seminerler sayesinde kendimi geliştirdim (B32-5D)…” Yeni programlarla ilgili yapılan bilgilendirme seminerlerinin yetersizliği ile ilgili olarak ise bir öğretmen şunları söylemektedir: “…Yeni programlarla ilgili yapılan toplantılarla kılavuz kitaplarda her türlü bilgiye ulaşacağımız söylendi ancak uygulamaya yönelik çalışmalar yapılsa daha etkili ve verimli olurdu. Deneme yanılma yöntemiyle ancak ikinci dönem programı oturtabildik (B37-5D)…” Öğretmenlerden birisi de diğer derslerde olduğu gibi Türkçe dersine de ders kitabı sayısının artmasını eleştirmektedir. “…Öğrenci kitaplarının ikiye çıkması, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 52 örencilerin taşıması gereken yükü arttırdı (E41-5D)…” yönünde görüş ortaya koymuştur. “Programın tanıtılması” teması kapsamında değerlendirilen “öneriler” kodu öğretmenlerin programa yönelik önerilerini kapsamaktadır. Bu koda yönelik olarak belirlenen öğretmen görüşleri Tablo 7’de sunulmuştur. Tablo 7. “Programın Tanıtılması” Temasının “Öneriler” Koduna İlişin Olarak Öğretmen Görüşleri Öğretmenlerin Görüşleri f Parçaların sayısını azaltırdım. Etkinliklerin sayısını azaltırdım. Okuma metinlerini kısaltırdım. 2 2 5 Programın daha iyi uygulanması için zamanı uzatırdım. Program gayet iyi/Programı beğeniyorum. 3 Değerlendirme formlarının azaltılmasını isterdim. Drama etkinliklerine daha fazla yer verilmesini isterdim. Programa başlamadan önce okullarda ve öğretmenlerle iyi bir ön hazırlık yapardım. Çalışma yapraklarının daha dikkat çekici olması gerekir. Okumayı sevdirecek metinlerin sayısı arttırılmalı. SBS’ler yeni programa göre düzenlenmeli. Programda yer alan yöntem ve tekniklerle ilgi hizmet içi eğitim verilmeli. 4 Öğretmenlerin Kişisel ve Mesleki Özellikleri (B3-4D), (E15-4D) (B3-4D), (E12-4D) (B1-4D), (B3-4D), (E9-4D), (E12-4D), (B32-5D) (B3-4D), (E5-5D), (E15-4D) 2 (B6-4D), (E13-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö) (E7-4Ö), (E15-4D) (E10-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö), (B32-5D), (B36-5D) (E26-5D), (E16-5D) 2 (B27-5Ö), (B17-4D) 2 2 2 (B27-5Ö), (E15-4D) (B22-4D), (B23-4Ö) (E30-4D), (B37-5D) 2 5 Tablo 7’ye göre, öğretmenler Türkçe kitabında yer alan metinlerin çok uzun olmasından yakınmaktadır. Öğretmenlerden bazıları da programı beğendiklerini ifade etmişlerdir (B6-4D), (E13-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö). Türkçe ders kitabında yeterince drama etkinliğinin yer almaması da öğretmenler için olumsuz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (E10-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö), (B32-5D), (B36-5D). Tartışma Devlet okulundaki öğretmenler hizmet içi eğitimin eksikliğini yaşarken, özel okul öğretmenleri bu açığın kendi okullarınca kapatıldığını ifade etmişlerdir Örneğin, öğretmenlerden birisinin bu konudaki ifadesi oldukça dikkat çekicidir: “…Özellikle Çoklu Zeka Kuramına ve aktif öğrenme yöntem ve tekniklerine ilişkin seminer almam ve uygulama deneyimlerim olmasından dolayı donanımlıyım (E135Ö)…” Ayrıca, hizmet içi eğitimin eksikliğine yönelik olarak, “…Şiir yazma, hikaye deneme, fabl yazma, hızlı ve anlamlı okuma, güzel konuşma, konularında hizmet içi eğitim almak isterdim (E13-5Ö)…” şeklinde görüş bildiren bir öğretmenimiz de bulunmaktadır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, birçok öğretmen kendini programı uygulama konusunda yeterli hissetmektedir. Ancak yeterli hissetmesinin gerekçesini de açıklarken şunları demektedir “…Anadilimizin Türkçe olması, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 53 Türkçe’yi etkili ve güzel kullanabilme becerimden dolayı Programı uygulamada başarılıyım (E31-5D), (E35-4D), (B32-5D), (B36-5D)…” Elbette Türkçe öğretiminde başarılı bir öğretmen olmak için Türkçeyi sevmek gerekir ancak bu tek başına yeterli değildir. Daha etkili ve verimli bir öğrenme ortamı oluşturmanın, yöntem ve teknik kullanımı, araç gereç kullanımı gibi farklı boyutları da vardır. Öğretmenler bu konudaki yeterliliklerini göz ardı etmektedir. Öğretmen kılavuz kitabındaki etkinlik hazırlama ile açıklamaların bazı öğretmenler tarafından yeterince anlaşılmadığı dikkati çekmektedir. Çünkü bazı öğretmenler etkinliklerin fazla olduğundan, sürenin yetmediğinden yakınırken, bazı öğretmenler de etkinliklerin az olduğunu kendilerinin de yeni etkinlikler hazırlamadıklarını belirtmektedirler. Bu sonuçtan yola çıkarak, öğretmenlerin gerektiğinde fazladan etkinlik düzenleme konusunda programın onlara esneklik tanıdığının farkında olamadıkları söylenebilir. Çünkü öğretmeler gerekli gördüklerinde bazı etkinlikleri çıkarabilir ya da yeni etkinlik ekleyebilirler. Öğretmenler, programda yer alan yöntem ve yaklaşımlar hakkında yeterince bilgileri olmadığını dile getirmektedir (B2-4D), (E5-5D), (B6-4D), (B18-4D). Aynı zamanda materyal kullanımı konusunda da eksiklikleri olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmenlerin bu konudaki eksiklikleri giderilmediği müddetçe programın verimli bir şekilde uygulanmasının zor olacağı söylenebilir. Öğretmenler programla ilgili olarak düzenlenen hizmet içi eğitim seminerlerinin süresinin ve içeriğinin yetersiz oluşundan yakınmaktadır. Öğretmenlere göre seminerler esnasında uygulamalara gerektiği gibi yer verilmemiştir (B1-4D), (E5-5D), (E35-4D), (E41-5D), (B42-4D), (E44-5D). Hizmet içi eğitim sürecine ilişkin ortaya konulan görüşler dikkate alındığında seminerlerin yeterince verimli geçmediği söylenebilir. Öğretmenler Türkçe kitabında yer alan okuma metinlerinin çok uzun olduğunu belirtmektedir. Bu durum için, bir öğretmen şunları söylemiştir (B3-4D): “…Türkçe kitabındaki metinler gereğinden fazla uzun. Hatta bazı metinleri okurken dersin yarısı gidiyor. Metinleri okumak o kadar zamanımızı alıyor ki etkinliklere yeterince zaman kalmıyor…” Öğretmenlerden 4’ü ise yeni Türkçe programını beğendiklerini belirtmişlerdir (B6-4D), (E13-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö). Türkçe ders kitabında yeterince drama etkinliğinin yer almaması öğretmenler için olumsuz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (E10-5Ö), (B27-5Ö), (B23-4Ö), (B32-5D), (B36-5D). Aynı zamanda katılımcılar Drama Yöntemi konusunda kendilerini yetersiz hissetmekte ve buna ilişkin özel bir kursa ihtiyaç duyduklarını belirtmektedirler (B36-5D), (B40-4D), (B45-4D), (E5-5D), (B18-4D), (E46-5D). Araştırmaya ilişkin şu öneriler geliştirilmiştir: 1. Orta öğretim kurumlarına geçişi sağlayan SBS’ler yeni programa uygun biçimde düzenlenmelidir. 2. Öğretmenlere Türkçe Dersi Öğretimi Programına yönelik kapsamlı bir hizmet içi eğitim verilmelidir. 3. Çağdaş yaklaşım ve yöntemlere ek olarak drama ile ilgili olarak nitelikli hizmet içi eğitim kursu verilmelidir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 54 4. Okullardaki sınıf mevcutları yeni programı uygulayabilecek şekilde düzenlenmelidir. 5. Türkçe derslerinin süresi arttırılmalıdır. İkili öğretim yapılan bir eğitim sürecinde ders saatinin arttırılması zordur. Bu nedenle bir an önce normal eğitim sürecine geçilmesi hem Türkçe dersinin hem de diğer derslerin süresinin uzatılmasını kolaylaştırabilir. 6. Hizmet içi eğitim kurslarında etkinlik düzenleme ve uygulamaya yönelik çalışmalar yaptırılmalıdır. Özellikle Eğitim Fakülteleri öğretmen adaylarının gelecekte böyle bir sorunla karşılaşmasını önlemek için tedbirler almalıdır. Eğitim Fakültelerinin Türkçe öğretmenliği programlarında özellikle yaratıcı yazma, eleştirel düşünme ve yaratıcı drama gibi derslere yer verilmelidir. 7. Programda yer alan yöntem ve yaklaşımlar hakkında yeniden hizmet içi eğitim seminerleri düzenlenmeli. Öğretmenlerin bu konudaki eksikliği giderilmelidir. 8. Drama Yöntemi ve kullanımı ile ilgili olarak öğretmenler nitelikli bir seminer sürecinden geçirilmelidir. 9. Yeni programa yönelik olarak ölçme değerlendirme düzenlemelerine ilişkin ayrıntılı bir şekilde bilgi verilmelidir. 10. Hizmet içi eğitim sürecinde programın içeriğine ilişkin örnek uygulamalara yer verilmedir. 11. Türkçe kitabında yer alan okuma metinleri kısaltılmalıdır. Kaynakça Bukova Güzel, E. ve Alkan, H. (2005). Yeniden yapılandırılan ilköğretim programı pilot uygulamasının değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri,5, 2. Cemiloğlu, M. (2001). İlköğretim okullarında Türkçe öğretimi. Bursa: Vipaş Yayınları. Coşkun, E. (2005). İlköğretim dördüncü ve beşinci sınıf öğretmen ve öğrencilerinin yeni türkçe dersi öğretim programıyla ilgili görüşleri üzerine nitel bir araştırma. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 5, 2. Çetinkaya, Ç. (2008, Mayıs). İlköğretim birinci sınıf ebeveynlerinin 2004 ilköğretim 1. sınıf Türkçe programına ilişkin görüşleri. VII. Ulusal sınıf öğretmenliği sempozyumunda sunulmuş sözlü bildiri. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi. Çanakkale. Denzin, N. K. ve Lincoln,Y.S. (1998). Strategies of qualitative inquiry. California: Sage Publication Gömleksiz, M. N. (2005).Yeni ilköğretim programının etkililiğinin değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 5,2. Güneş, F. (2006, Nisan). Yeni Türkçe öğretim programı ve öğretmenlerin yetiştirilmesi. V. Ulusal sınıf öğretmenliği kongresinde sunulmuş sözlü bildiri. Gazi Üniversitesi, Ankara. Karadağ, R. (2008, Mayıs). Türkçe öğretim programının uygulanmasında yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri. VII. Ulusal sınıf öğretmenliği sempozyumunda sunulmuş sözlü bildiri. Onsekiz Mart Üniversitesi. Çanakkale. MEB (2006, Ocak). Talim terbiye kurulu başkanlığı yeni ilköğretim programları çalıştayı. Ankara. MEB (2006a). 17. Milli eğitim şurası hazırlık dokümanı ön hazırlık raporları. Ankara. Miles, M.B. & Huberman A.M. (1994). Qualitative data analiysis. (second edition), London New Delhi: Sage Publication. Yalçın, A. (2002). Türkçe öğretimi yöntemleri-Yeni yaklaşımlar. Ankara: Akçağ Yayınları Yangın, B. (2005). İlköğretim Türkçe dersi öğretim programı ve kılavuzunun değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri,5, 2. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri.(5. Baskı), Ankara: Seçkin Matbaası. Yıldız, C. (2003). Türkçe öğretiminde alternatif yöntemler. Ankara: Anı Yayıncılık. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 55 Projeye Dayalı Öğretimin Akademik Benlik Kavramı ve Derse Yönelik Tutuma Etkisi1 Makbule Başbay2, Nuray Senemoğlu3 Özet Bu çalışmada, projeye dayalı öğretimin işe koşulmasının öğretmen adaylarının akademik benlik kavramları ve derse yönelik tutumları üzerindeki etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Projeye dayalı öğretimin işe koşulacağı dersin planlanmasında ise yenilenmiş Bloom taksonomisi kullanılmıştır. Çalışma, Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü lisans programında yer alan “Öğretim Tasarımı” dersi kapsamında 12 hafta sürmüştür. Araştırmada, kontrol gruplu öntest-sontest deneysel desen kullanılmıştır. 2006–2007 öğretim yılında bu dersi alan öğrenciler çalışmanın denekleri olarak belirlenmiştir. Öğrenciler bu dersi iki şube olarak aldıklarından dolayı şubelerden biri yansız atama yoluyla deney grubu (n=37); diğeri ise kontrol grubu (n=35) olarak atanmıştır. Deney ve kontrol gruplarının bağımlı değişkenler açısından karşılaştırılabilmesi amacıyla kovaryans analizi kullanılmıştır. Bulgular incelendiğinde projeye dayalı öğretimin öğrencilerin akademik benlik kavramları ve tutumları üzerindeki olumlu etkileri görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Yenilenmiş Bloom Taksonomisi, Projeye Dayalı Öğretim, Akademik Benlik Kavramı, Derse Yönelik Tutum The Effect of Project Based Instruction on Academic Self-Concept and Attitudes Towards Course Abstract In this study, it was aimed to determine the effect of Project Based Instruction on teacher candidates’ academic self-concept, and attitudes towards the course. Revised Bloom taxonomy was used in planning of the course. The study was carried out in the “Instructional Design” course within the Undergraduate Program in the Department of Computer and Instructional Technologies in Ege University through 12 weeks period. In the research, a pre-test post-test control group experimental design was used. The students who took this course in the 2006–2007 academic years constituted the participants of the study. Since the students took this course in two sections, one of the sections was randomly assigned as the experimental group (n=37) while the other as the control group (n=35). Covariance analyses were used to compare the groups in terms of dependent variables. The results demonstrated positive effects of project based instruction on students’ academic self-concept and attitudes. Key Words: Revised Bloom Taxonomy, Project Based Instruction, Academic SelfConcept, Attitude Towards The Course 1 Bu makale yazarın, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalında hazırlamış olduğu “Yenilenmiş Taksonomiye Göre Düzenlenmiş Öğretim Tasarımı Dersinde Projeye Dayalı Öğretimin Öğrenme Ürünlerine Etkisi” başlıklı doktora tezinin bir bölümünden özetlenmiştir. 2 Dr., Ege Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim ABD, İzmir. [email protected] 3 Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim ABD, Ankara. [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 56 Giriş Son yıllarda eğitim alanında yapılan çalışmalarda “öğrenmeyi öğrenme” kavramı oldukça önemli hale gelmektedir. Bilgi çağını yaşamakta olan dünyada, bireyin ihtiyaç duyduğu bilgiyi ve bu bilgiye ulaşma yollarını belirleyebilmesi, bilgiye ulaşarak ihtiyacını karşılayabilecek şekilde kullanabilmesi kazanması gereken zorunlu bir beceri olarak görülmektedir. Bu beceri, bireyin öğrenmeyi sağlamada ve öğrenme süreçlerini kontrol etmede etkin bir rol alması ve öğrenme sürecini kendi kendine etkili biçimde düzenleyebilmesi olarak tanımlanabilir. Günümüzde, ancak, bir problemle karşı karşıya kaldığında içinde bulunduğu sorunu tanımlayabilen, soruna akılcı ve etkili çözüm yolları üretebilen, çözümlerini uygulama özgüvenine sahip, problem çözme becerilerini gerçek yaşama aktarabilen, yaratıcı düşünen ve bu süreci eleştirel biçimde izleyebilen bireylerin çağın gereklerini yerine getirebilecek donanıma sahip olduğu söylenebilir. Bu anlayış çerçevesinde, projeye dayalı öğretimin öğrencilerin bilgiye ulaşma ve kullanma süreçlerinde etkili bir yol olabileceği düşünülmektedir. Projeye dayalı öğretimin temelleri John Dewey’in çalışmalarına dayanmaktadır. Dewey, çalışmalarında, öğrencilerin gerçek yaşamdaki problemlerle ilgili anlamlı görevler ve problemlerle çalıştıkları takdirde öğretim materyallerinden etkili biçimde yararlanabileceklerini ve etkili biçimde öğrenebileceklerini vurgulamaktadır (Krajcik ve Blumenfeld, 2006). Bilen (1996) proje tekniğinin Dewey’den sonra özellikle Kilpatrick’in çalışmalarına dayalı olduğunu belirtirken, bu tekniğin 1800’lü yıllarda eğitim ortamına sunulduğunu, kısa sürede tarım ve ev ekonomisinde yaygın biçimde kullanılmaya başlandığını ifade etmektedir. Projeye dayalı öğretim, öğrencilerin anlamlı öğrenme deneyimleri sonucunda özgün ve yeni ürünler yarattıkları bir sürece işaret etmektedir. Bu yöntem, öğretmenlerin; öğrencilerini bireysel olarak veya grupla bir plan oluşturmaları, karşılaştıkları problemleri çözme, fikirlerini test etme ve ürünlerini sunma konusunda cesaretlendirmesini gerektirmektedir (Wurdinger ve diğerleri, 2007). Projeler, öğrencilere kendi ilgilerinin peşinden giderek yetişek içindeki bir etkinliği gerçekleştirmek konusunda özerklik tanımaktadır. Çünkü öğrenci veya öğrenci grubu proje içindeki kararları ve görevlerini kendileri şekillendirebilmektedirler (Cruickshank, Jenkins ve Metcalf, 2003). Solomon (2003, akt. Saracaoloğlu, 2006) da iyi tasarlanmış bir projenin; öğrencilerin istek ve ilgisini arttırması, öğrencilerin öğrenmeleri için anlamlı bir içerik sağlaması, öğrencilerin liderlik yapmalarına ve kendi kararlarını vermelerine olanak tanıması, öz değerlendirme yapmalarını teşvik etmesi ve öğrencilerin özgün ürünler ortaya koyarak bunları sunmalarıyla sonuçlanması gerektiğini belirtmektedir. Projeye dayalı öğretim öğrencilerin işbirliği ile çalışmalarını gerektirmektedir. Senemoğlu (2007), işbirliğine dayalı öğrenmenin, öğrencilerin psiko-sosyal gelişimlerine ve duyuşsal özelliklerine önemli katkılarda bulunduğunu, öğrenmeye güdülenmelerine ve dikkatlerini sürdürmelerine yardımcı olduğunu, “ait olma” gereksinimlerini karşıladığını, öğretim ortamını eğlenceli hale getirdiğini, çeşitli etnik gruplara ait öğrencilerin etkileşimlerini geliştirdiğini, öğrencilerin öğretmeöğrenme sürecine etkin katılımını sağladığını ve özsaygı ile özyeterlik duygularını Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 57 geliştirdiğini vurgulamaktadır. Özyeterlik kavramını “bireyin karşılaşabileceği güç durumların üstesinden gelmede ne kadar başarılı olabileceğine ilişkin kendi hakkındaki yargısı, inancı” olarak tanımlayan Senemoğlu (2007), işbirliğine dayalı çalışmaların yapılmasını da özyeterliğin geliştirilmesi için gerekli görmektedir. Akademik benlik kavramı ise bireyin kendi öğrenme özgeçmişine dayanarak bir öğrenme birimini öğrenip öğrenemeyeceğine ilişkin kendini algılayış tarzı olarak tanımlanmakta ve Bloom’un Tam Öğrenme Modeli’nde de duyuşsal giriş özellikleri içinde başarıyı belirlemede en güçlü etkiye sahip özellik olarak belirtilmektedir. Akademik benlik kavramının olumlu yönde etkilenebilmesi için öğrencilerin başarı ihtiyacının karşılanması ve öğrencinin kendisine uygun eğitim durumlarıyla karşılaşması gerekmektedir (Senemoğlu, 2007). Bloom (1995) başarılı yaşantıların yüksek tutulduğu ve öğrencilerin kendilerini başarılı hissetmelerinin sağlandığı öğretim durumlarının olumlu duyuşsal ürünleri beraberinde getirebileceğini yani duyuşsal özellikleri olumlu yönde etkileyebileceğini belirtmektedir. Projeye dayalı öğretim ortamlarının pek çok özelliğinin yanında öğrencilerin işbirliğine dayalı çalışmalarla özgün birer ürün ortaya koyduğu ortamlar olduğu kabul edildiğinde akademik benlik kavramının bu ortamlar için önemli bir değişken olacağı düşünülebilir. Gömleksiz (1997), işbirliğine dayalı öğrenmeyi kubaşık öğrenme ifadesi altında özelleştirirken, kubaşık öğrenmede öğrenme amacının her öğrenci için önemli olduğunu, araç-gereçlerin, düşüncelerin paylaşımının ve etkileşimin arttığını belirtmektedir. Kaptan (1999, akt. Saracaloğlu ve diğerleri, 2006) da proje çalışmalarında öğrencilerin kendilerine güvenin arttığını ve bağımsız öğrenme becerilerinin geliştiği vurgulamaktadır. Günümüz toplumlarında nitelikli insan gücüne giderek daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum karşımıza, üst düzey bilişsel süreçlere ve bireylerin öğrenmeyi öğrenmesine odaklanan bir öğretim sürecinin zorunluluğunu çıkarmaktadır. Öğrencilerin, sözü geçen bilgi ve becerilere ulaşmasında ve onlara böylesi ortamların sağlanmasında öğretmenlerin öğrenme ile ilgili şemaları büyük önem kazanmaktadır. Öğretmenlerin öğrencilere bu gibi ortamlar sağlayabilmeleri, kendilerinin de buna benzer öğrenme ortamlarında bulunmalarıyla doğrudan ilişkili olarak düşünülebilir. Yaşayarak öğrenen ve kendi öğrenmelerini kontrol edebilen öğretmenler öğrencileri için de bu şekilde öğrenme ortamları yaratabilirler. Bununla birlikte, öğretmen adaylarının akademik benlik kavramları ve tutumlarının da hem öğrencilik yaşamlarındaki akademik başarılarını hem de meslek yaşamındaki başarılarını etkileyeceği düşünülmektedir. Bu nedenle, çalışmanın özellikle öğretmen adayları üzerinde yürütülmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, projeye dayalı öğretimin etkililiği incelenirken sürecin planlanması aşamasında da böylesi bir öğretim ortamının doğasına uygun düşecek bir planlama aracı kullanılması istenmiş ve bu noktada yenilenmiş Bloom taksonomisi uygun bir araç olarak değerlendirilmiştir. Yetişeğin her öğesinde değişiklikleri beraberinde getiren projeye dayalı öğretimin üst düzey bilişsel süreçlere vurgu yapması, öğrenmeyi öğrenme konusunu önemseyerek üstbilişe odaklanması ve proje senaryosu ile yetişeğin en iyi şekilde örtüştürülmesini zorunlu kılması yönleriyle yenilenmiş Bloom taksonomisi ile örtüştüğü düşünülmektedir. Bu yönüyle ikisinin birlikte işe koşularak projeye dayalı öğretimin yenilenmiş Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 58 taksonomi ile düzenlenmesi ve böylece bir denel işlem materyalinin oluşturularak uygulanması önemli görülmektedir. Bu belirlemeler ışığında çalışmada, hem Yenilenmiş Bloom Taksonomisine dayalı planlamanın hem de projeye dayalı öğretim ortamlarının bütünleştirilerek işe koşulmasının öğretmen adaylarının akademik benlik kavramları ve tutumları üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada iki soruya yanıt aranmaktadır. Bunlar: 1. Yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubundaki öğrenciler ile geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubundaki öğrenciler arasında akademik benlik kavramı düzeyi açısından anlamlı farklılıklar var mıdır? 2. Yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubundaki öğrenciler ile geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubundaki öğrenciler arasında derse yönelik tutum ve kararlılık düzeyi açısından anlamlı farklılıklar var mıdır? Yöntem Çalışma, kontrol gruplu öntest-sontest deneysel desenin kullanıldığı deneysel bir araştırma niteliğindedir. Sontestten üç ay sonra da kalıcılık ve kararlılık testi uygulanmıştır. Araştırmanın bağımsız değişkenini yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin işe koşulması; bağımlı değişkenlerini ise akademik benlik kavramı ve derse yönelik tutum düzeyleri oluşturmaktadır. Araştırmada oluşmuş olan iki gruptan biri yansız atama ile deney grubu, diğeri kontrol grubu olarak belirlenmiş; deney grubunda yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretim uygulanırken, kontrol grubunda aynı derste geleneksel eğitim durumları sürdürülmüştür. Derse yönelik tutum ölçeği öntest, sontest ve kalıcılık/kararlılık testi olarak uygulanırken; Akademik Benlik Kavramı Ölçeği (ABKÖ), ölçek ve madde özellikleri nedeniyle yalnızca öntest ve sontest olarak uygulanmıştır. Araştırma Grubu Çalışma, Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü lisans programı V. yarıyılında yer alan “Öğretim Tasarımı” dersi kapsamında yürütülmüştür. Bu programa dahil olan ve 2006–2007 öğretim yılında bu dersi alan tüm öğrenciler çalışmanın denekleri olarak belirlenmiştir. Öğrenciler bu dersi iki şube olarak aldıklarından dolayı şubelerden biri yansız atama ile deney grubu olarak; diğeri kontrol grubu olarak atanmıştır. ÖSS ve akademik başarı ortalamaları farklı sistemlerden olanlar ile test ve ölçeklere yanlış ya da boş işaretleme yapan deneklerin araştırma dışında tutulması sonucunda deney grubu 37, kontrol grubu ise 35 öğrenciden oluşturulmuştur. Deney grubunda 19 kadın ve 18 erkek öğrenci, kontrol grubunda ise 16 kadın ve 19 erkek öğrenci bulunmaktadır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 59 Veri Toplama Araçları Araştırmada iki veri toplama aracı kullanılmıştır. Öğrencilerin kendilerini akademik olarak nasıl algıladıklarını denel işlem öncesinde ve sonrasında belirleyebilmek amacıyla Brookover’in ABKÖ kullanılmıştır. Ölçek sekiz maddeden oluşmaktadır ve 5 dereceli Likert tipinde düzenlenmiştir. Deneklere çalışmanın başında ve sonunda olmak üzere iki defa uygulanan ölçeğin maddeleri 1 ile 5 arasında puanlanmış ve toplam puan belirlenmiştir. Brookover tarafından 1964 yılında geliştirilen ABKÖ, Senemoğlu (1989) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Ölçeğin güvenirlik katsayısı üç farklı grupta ortanca 0,84 olmak üzere 0,80 ile 0,89 arasında değişmektedir. Ayrıca 1997’de Şahin Yanpar tarafından yapılan çalışmada da güvenirlik sosyal bilgilerde 0,79 ve matematikte 0,91 olarak hesaplanmıştır (Yanpar, 2005). Ölçeğin bu çalışmadaki uygulamalara ilişkin güvenirlik katsayısı ise 0,83 olarak bulunmuştur. Çalışmaya katılan deneklerin derse yönelik tutum düzeylerinin belirlenebilmesi amacıyla Başbay (2008) tarafından 339 kişi üzerinde yapılan deneme uygulaması sonucunda geliştirilen Öğretim Tasarımı Dersine Yönelik Tutum Ölçeği (ÖTDYTÖ) kullanılmıştır. Deneklere denel işlem öncesinde, sonrasında ve üç aylık bir süre sonunda kararlılığı belirlemek amacıyla toplam üç defa uygulanan ölçek 32 maddeden oluşmaktadır. Tek boyutlu ve 5 dereceli Likert tipinde düzenlenmiş olan ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı “0,96” olarak; bu çalışmada hesaplanan Cronbach Alpha katsayısı ise “0,97” olarak bulunmuştur. İşlem v Denencel öğretim programı tasarısının hazırlanmasına, dersin hedeflerinin belirlenmesi ve yenilenmiş Bloom taksonomisinin işe koşulmasıyla başlanmıştır. Hedeflere uygun olarak öğretme-öğrenme etkinliklerinin belirlenmesi için bir proje senaryosu hazırlanmış ve bu senaryo çerçevesinde dönem boyunca yapılacak etkinlikler, bu etkinliklerin yapılacağı ortamlar, süreleri, öğrencilerin bu etkinliklerdeki görev ve sorumlulukları, kontrol noktaları, yatay kaynaşıklık sağlanan dersler, süreçte ortaya çıkacak ürünler, ihtiyaç duyulacak kaynak, araç ve gereçler belirlenmiştir. Denencel öğretim programı tasarısı 12 haftalık bir zaman dilimine yerleştirilecek biçimde yapılandırılmıştır. Tasarlanan senaryonun Öğretim Tasarımı dersi ve yatay kaynaşıklık sağlanan diğer derslerin (Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme, PC Ortamında Yazarlık Dilleri) içeriğini yansıtabilecek disiplinlerarası bir yapı sergilemesine özen gösterilmiştir. v Denel işlem, temel bir proje senaryosu üzerine odaklanmıştır. Bu bağlamda, öğrencilere büyük bir eğitim yazılım firmasında çalıştıkları ve takımlarıyla birlikte ilköğretim düzeyindeki öğrenme ünitelerinden biri için bir öğretim paketi hazırlamaları istenmiştir. Bunun için hazırlayacakları öğretim paketini, öğretim tasarımı aşamalarını gözeterek geliştirmeleri ve tasarladıkları paketi firma yöneticilerine tanıtmak için bir sunum gerçekleştirmeleri gerektiği bildirilmiştir. Senaryo kapsamında öğrencilerin program geliştirme uzmanı, ölçme ve değerlendirme uzmanı, konu alanı uzmanı ve eğitim teknoloğu olmak üzere dört farklı rolden birini seçmeleri ve bu role uygun görevleri yerine getirmeleri beklenilmiştir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 60 v Kontrol grubunda uygulanan geleneksel eğitim durumlarının planlama ve uygulama ilkeleri ise Öğretim Tasarımı dersinin önceki yıllardaki uygulamaları incelenerek belirlenmiştir. Geleneksel eğitim durumları; öğrenme hedeflerinin, içeriğin, öğretme-öğrenme sürecinin ve sınama durumlarının öğretim elemanı tarafından süreç başlamadan önce belirlendiği, öğretme-öğrenme sürecinin ağırlıklı olarak sınıf içi etkinliklerle yürütüldüğü, ölçme ve değerlendirme sürecinin öğretim elemanı tarafından gerçekleştirildiği ve yazılı sınavların yanında ödevlerin kullanıldığı bir yapıda desenlenmiştir. v Yatay kaynaşıklık sağlanan derslerin öğretim elemanlarıyla toplantı düzenlenerek çalışmanın genel örüntüsü ve uygulama ilkeleri konusunda bilgilendirme yapılmıştır. Çalışma süresince eşgüdümlü çalışma sürdürülmüştür. v Deney grubunda, denencel öğretim programının uygulanabilmesi için, programın tanıtılması ve öğrenci görüşlerinin alınmasının ardından takımlar oluşturulmuştur. Takımların oluşturulmasında, heterojen bir yapı sergilemesine özen gösterilmiştir. v İşbirlikli öğrenme etkinlikleri yolu ile hem takımların bir arada yaptığı çalışmalara hem de her bir takımda aynı rolü üstlenmekte olan öğrencilerin bir araya gelerek (uzmanlık grupları) yaptığı çalışmalarda çalışma yaprakları kullanılarak ve farklı kaynaklara ulaşmaları için yönlendirmeler yapılarak takımların projeleri için ihtiyaç duyacakları bilgi ve beceriler sağlanmaya çalışılmıştır. v Proje çalışmalarının bir kısmı tamamlandıktan sonra bir ara sunumla öğrencilerin çalışmalarını diğer takımlarla paylaşması ve bu süreçte kendi öğrenme görevleriyle ilgili farkındalıklarının arttırılmaya çalışılması sağlanmıştır. Bu sunumda, takımlar, çalışmalarıyla ilgili olarak, hem öğretim elemanından hem de diğer takımlardan dönüt alma şansı bulmuşlardır. v Ürün değerlendirmesinin yatay kaynaşıklık sağlanan derslerin öğretim elemanları, diğer takımlar ve kendileri tarafından yapılabilmesi için öğrenciler çalışmalarını tamamladıktan sonra her bir takımın ürününü sunduğu bir değerlendirme toplantısı düzenlenmiştir. Öğrencilerin ürünlerini savunabilesi için her bir takıma süre tanınmış ve böylece ürün değerlendirmesi öğrencilerin ve öğretim elemanlarının değerlendirme yaptığı açık bir oturumla yapılmıştır. Verilerin Analizi Deney ve kontrol grupları arasındaki farklılıkların incelenebilmesi amacıyla kovaryans analizi (ANCOVA) kullanılmıştır. Elde edilen verilerle ANCOVA yapılabilmesi için varsayımlar karşılanmıştır. Ayrıca her bir analiz için etki büyüklüğü (effect size) hesaplanarak rapor edilmiştir (Gay ve Airasian, 2000). Bulgular Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular Yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubundaki öğrenciler ile 61 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubundaki öğrenciler arasında akademik benlik kavramı düzeyi açısından anlamlı bir fark var mıdır? Bu alt problemin yanıtlanabilmesi amacıyla öncelikle deney ve kontrol gruplarına uygulanan ABKÖ’ nin öntest ve sontestlerine ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri hesaplanmış ve Tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2. Grupların ABKÖ’ nden elde ettikleri puanların betimsel istatistikleri Alınabilecek En Yüksek Puan Deney Kontrol 40 Öntest n X 37 31,41 35 30,80 s 2,96 4,09 Sontest n X 37 33,87 35 29,54 s 3,43 4,36 Tablo 2’de görüldüğü gibi, deney grubunun ABKÖ öntest puanları ortalaması ( X =31,41; s=2,96) sontestte ( X =33,87; s=3,43) artmıştır. Kontrol grubunun ABKÖ öntest puanları ortalaması ise ( X =30,80; s=4,09) sontestte ( X =29,54; s=4,36) küçük bir düşüş göstermiştir. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin akademik benlik kavramı düzeylerinin birbirinden anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğinin belirlenebilmesi amacıyla sontestler için kovaryans analizi (ANCOVA) yapılmıştır. Analizde öğrencilerin ÖSS Puanları, Akademik Ortalamaları ve öntest puanları istatistiksel kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin ABKÖ’nin sontest uygulamasından elde ettikleri puanların, karşılaştırılabilmesi için öncelikle ÖSS, Akademik Ortalama ve öntest puanlarına göre düzeltilmiş ortalama puanları belirlenmiştir. Bu değerler Tablo 3’de sunulmuştur. Tablo 3. ABKÖ sontest puanlarının ortalama ve düzeltilmiş ortalamaları Grup Deney Kontrol n 37 35 Ortalama 33,87 29,54 Düzeltilmiş Ortalama 33,64 29,78 Tablo 3’de görüldüğü gibi öğrencilerin ABKÖ’nden elde ettikleri sontest ortalama puanları, deney grubu için 33,87 ve kontrol grubu için 29,54 olarak hesaplanmıştır. Grupların düzeltilmiş ortalamalarının ise deney grubu için 33,64 ve kontrol grubu için 29,78 olduğu görülmektedir. Düzeltilmiş ortalama puanlarına göre deney grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek bir ortalama puana sahip olduğu ifade edilebilir. Grupların düzeltilmiş sontest ortalama puanları arasındaki farkın anlamlı olup olmadığına ilişkin yapılan ANCOVA sonuçları Tablo 4’de sunulmaktadır. Tablo 4. ABKÖ düzeltilmiş sontest puanlarının gruba göre ANCOVA sonuçları Varyans Kaynağı ÖSS Akademik Ortalama Öntest Grup Hata Toplam Kareler Toplamı 0,34 0,35 408,80 243,75 634,48 1404,98 sd 1 1 1 1 67 71 Kareler Ortalaması 0,34 0,35 408,80 243,75 9,47 F 0,04 0,04 43,17 25,74 p 0,85 0,85 0,00 0,00 62 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 4 incelendiğinde; deney ve kontrol gruplarının öntestlere göre düzeltilmiş sontest puan ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olduğu [F(1,67)=25,74, p<0,01] görülmektedir. Buna bağlı olarak grupların düzeltilmiş sontest puanları arasında yapılan Bonferroni testi sonuçlarına göre deney grubu sontest puan ortalaması ( X =33,64) ile kontrol grubu ( X =29,78) arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmaktadır. Hesaplanan etki büyüklüğü (effect size) ise η2=0,88’dir. Elde edilen bu sonuçlar yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubu ile geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubu arasında akademik benlik kavramı açısından deney grubu lehine anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Araştırmada elde edilen bulgular, yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin akademik benlik kavramı üzerinde geleneksel eğitim durumlarından daha etkili olduğunu göstermektedir. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular Yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubundaki öğrenciler ile geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubundaki öğrenciler arasında derse yönelik tutum ve kararlılık düzeyi açısından anlamlı farklılıklar var mıdır? Bu alt problemin yanıtlanabilmesi amacıyla öncelikle deney ve kontrol gruplarına uygulanan ÖTDYTÖ’nin öntest, sontest ve kararlılık testlerine ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri hesaplanmış ve Tablo 5’de sunulmuştur. Tablo 5. Grupların ÖTDYTÖ’nden elde ettikleri puanların betimsel istatistikleri Öntest Alınabilecek En Yüksek Puan 160 Deney Kontrol Sontest Kararlılık Testi n X s n X s n X s 37 35 128,05 126,54 12,96 18,64 37 35 141,08 124,26 12,23 21,04 37 35 139,59 122,26 11,89 20,46 Tablo 5’de görüldüğü gibi, deney grubunun ÖTDYTÖ öntest puanları ortalaması ( X =128,05; s=12,96), sontestte ( X =141,08; s=12,23) artmış, kararlılık testinde ( X =139,59; s=11,89) ise sonteste göre küçük bir düşüş göstermiştir. Kontrol grubunun ÖTDYTÖ öntest puanları ortalaması ise( X =126,54; s=18,64), sontest ( X =124,26; s=21,04) ve kararlılık testinde ( X =122,26; s=20,46) küçük bir düşüş göstermiştir. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin derse yönelik tutum düzeylerinin birbirinden anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğinin belirlenebilmesi amacıyla sontest ve kararlılık testi için ayrı ayrı kovaryans analizi (ANCOVA) yapılmıştır. Analizlerde sontestler için öğrencilerin ÖSS Puanları, Akademik Ortalamaları ve 63 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı öntest puanları; kararlılık testleri için ÖSS Puanları, Akademik Ortalamaları ve sontest puanları istatistiksel kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin ÖTDYTÖ’nin sontest uygulamasından elde ettikleri puanların, karşılaştırılabilmesi için öncelikle ÖSS, Akademik Ortalama ve öntest puanlarına göre düzeltilmiş ortalama puanları belirlenmiştir. Bu değerler Tablo 6’da sunulmuştur. Tablo 6. ÖTDYTÖ sontest puanlarının ortalama ve düzeltilmiş ortalamaları Grup Deney Kontrol n 37 35 Ortalama 141,08 124,26 Düzeltilmiş Ortalama 139,44 125,99 Tablo 6’da görüldüğü gibi öğrencilerin ÖTDYTÖ’nden elde ettikleri sontest ortalama puanları, deney grubu için 141,08 ve kontrol grubu için 124,26 olarak hesaplanmıştır. Grupların düzeltilmiş ortalamalarının ise deney grubu için 139,44 ve kontrol grubu için 125,99 olduğu görülmektedir. Düzeltilmiş ortalama puanlarına göre deney grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek bir ortalama puana sahip olduğu ifade edilebilir. Grupların düzeltilmiş sontest ortalama puanları arasındaki farkın anlamlı olup olmadığına ilişkin yapılan ANCOVA sonuçları Tablo 7’de sunulmaktadır. Tablo 7. ÖTDYTÖ düzeltilmiş sontest puanlarının gruba göre ANCOVA sonuçları Varyans Kaynağı ÖSS Akademik Ortalama Öntest Grup Hata Toplam Kareler Toplamı 241,26 1316,11 5350,19 2953,48 13090,81 25526,32 sd 1 1 1 1 67 71 Kareler Ortalaması 241,26 1316,11 5350,19 2953,48 195,38 F 1,23 6,74 27,38 15,12 p 0,27 0,01 0,00 0,00 Tablo 7 incelendiğinde; deney ve kontrol gruplarının düzeltilmiş sontest puan ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olduğu [F(1,67)=15,12, p<0,01] görülmektedir. Buna bağlı olarak grupların düzeltilmiş sontest puanları arasında yapılan Bonferroni testi sonuçlarına göre deney grubu sontest puan ortalaması ( X =139,44) ile kontrol grubu ( X =125,99) arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmaktadır. Hesaplanan etki büyüklüğü (effect size) ise η2=0,64’tür. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin ÖTDYTÖ’nin kararlılık testi uygulamasından elde ettikleri puanların, karşılaştırılabilmesi için öncelikle ÖSS, Akademik Ortalama ve sontest puanlarına göre düzeltilmiş ortalama puanları belirlenmiştir. Bu değerler Tablo 8’de sunulmuştur. Tablo 8. ÖTDYTÖ’nin kararlılık testi puanlarının ortalama ve düzeltilmiş ortalamaları Grup Deney Kontrol n 37 35 Ortalama 139,59 122,26 Düzeltilmiş Ortalama 135,86 126,21 64 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 8’de görüldüğü gibi öğrencilerin ÖTDYTÖ’nden elde ettikleri kararlılık testi ortalama puanları, deney grubu için 139,59 ve kontrol grubu için 122,26 olarak hesaplanmıştır. Grupların düzeltilmiş ortalamalarının ise deney grubu için 135,86 ve kontrol grubu için 126,21 olduğu görülmektedir. Düzeltilmiş ortalama puanlarına göre deney grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek bir ortalama puana sahip olduğu ifade edilebilir. Grupların düzeltilmiş kararlılık testi ortalama puanları arasındaki farkın anlamlı olup olmadığına ilişkin yapılan ANCOVA sonuçları Tablo 9’da sunulmaktadır. Tablo 9. ÖTDYTÖ düzeltilmiş kararlılık testi puanlarının gruba göre ANCOVA sonuçları Varyans Kaynağı ÖSS Akademik Ortalama Sontest Grup Hata Toplam Kareler Toplamı 119,72 425,34 5820,61 1297,93 12923,32 24730,00 sd 1 1 1 1 67 71 Kareler Ortalaması 119,72 425,34 5820,61 1297,93 192,88 F 0,62 2,21 30,18 6,73 p 0,43 0,14 0,00 0,01 Tablo 9 incelendiğinde; deney ve kontrol gruplarının düzeltilmiş kararlılık testi puan ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olduğu [F(1,67)=6,73, p<0,01] görülmektedir. Buna bağlı olarak grupların düzeltilmiş kararlılık testi puanları arasında yapılan Bonferroni testi sonuçlarına göre deney grubu kararlılık testi puan ortalaması ( X =135,86) ile kontrol grubu ( X =126,21) arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmaktadır. Hesaplanan etki büyüklüğü (effect size) ise η2=0,47’dir. Elde edilen bu sonuçlar yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin uygulandığı deney grubu ile geleneksel eğitim durumlarının uygulandığı kontrol grubu arasında öğretim tasarımı dersine yönelik tutum açısından hem sontestte hem de kararlılık testinde deney grubu lehine anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, yenilenmiş Bloom taksonomisine göre düzenlenmiş Öğretim Tasarımı dersinde projeye dayalı öğretimin derse yönelik tutum üzerinde geleneksel eğitim durumlarından daha etkili olduğunu göstermektedir. Tartışma Araştırma bulguları projeye dayalı öğretimin öğrencilerin hem akademik benlik kavramları hem de derse yönelik tutumları üzerinde olumlu etkisi olduğunu göstermektedir. Bu bulgular alanyazında da desteklenmektedir. Shearer ve Quinn (1996) çalışmalarında projelerin öğrencilerin ilgilerine göre araştırmalar yapmalarını, problem çözme becerilerini gerçek yaşam problemlerine uygulama olanağı bulmalarını, işbirliği ile çalışmanın önemini fark etmelerini, özgüvenlerini arttırmalarını sağladığını belirtmişlerdir. Bunun yanında, Kaptan (1999, akt. Saracaloğlu ve diğerleri, 2006) tarafından da projelerde öğrencilerin kendilerine güvenin arttığı ve bağımsız öğrenme becerilerinin geliştiği vurgulanmaktadır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 65 Ölmez ve Güzeliş (2007) ile Tarım, Dinçartut ve İflazoğlu (2006) da projeye dayalı öğretimi uyguladıkları çalışmalarının sonucunda öğrencilerin özgüvenlerinin yükseldiğini ve kendilerini uzman olarak gördüklerini belirtmektedirler. Papastergiou (2005) ise çalışmasında, öğretmen adaylarını eğitimsel internet siteleri tasarlama ve geliştirme ile tanıştırmayı hedefleyen projeye dayalı öğretim ortamını değerlendirmiştir. Sonuçlar, projeye dayalı öğretimin internet sitesi tasarımında ve beceri gelişiminde güdüleyici ve etkili olduğunu göstermiş, ayrıca çalışmada, öğrencilerin eğitimsel internet sayfası tasarımı sürecine ilgilerinin ve kendilerine olan güvenlerinin arttığı vurgulanmıştır. Akademik benlik kavramının desteklenebilmesi için öğrencilerin başarı ihtiyacının karşılanması ve öğrencinin kendisine uygun eğitim durumlarıyla karşılaşması gerekmektedir (Senemoğlu, 2007). Bu çalışmada da elde edilen bulgulara dayanarak projeye ve işbirliğine dayalı çalışmaların öğrencilerin akademik benlik kavramı üzerinde olumlu etkiler yarattığı söylenebilir. Öğrencilerin derse yönelik tutum düzeylerini de olumlu yönde etkilediği görülen projeye dayalı öğretimle ilgili alanyazın da bu bulguyu desteklemektedir. Winn (1997, akt. Dede ve Yaman, 2003) projeye dayalı öğretimin öğrenmeyi kolaylaştırarak daha zevkli hale getirdiğini vurgulamaktadır. Baert, Beunens ve Dekeyser (2002, akt. Sterck, 2005) ise üniversitelerin öğrencilerin öğrenmeyi öğrenmeye ilişkin tutum ve becerilerini geliştirmekle sorumlu olduğu ve projeye dayalı öğretimin bu hedefi gerçekleştirmek için mükemmel bir öğrenme çevresi oluşturabileceğini savunmaktadırlar. Projeler, öğrencilere kendi ilgilerinin peşinden giderek yetişek içindeki bir etkinliği gerçekleştirmek konusunda özerklik tanımaktadır. Çünkü öğrenci veya öğrenci grubu proje içindeki kararları ve görevlerini kendileri şekillendirebilmektedirler (Cruickshank, Jenkins ve Metcalf, 2003). Shearer ve Quinn (1996) de çalışmalarında, projelerin öğrencilerin ilgilerine göre araştırmalar yapmalarını sağladığını belirtmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında, öğrencilerin ilgilerinin bu kadar ön planda olduğu bir ortamda tutumlarındaki olumlu değişim beklendik bir unsur olarak görülebilir. Papastergiou (2005) ise çalışmasında, öğretmen adaylarını eğitimsel internet siteleri tasarlama ve geliştirme ile tanıştırmayı hedefleyen projeye dayalı öğretim ortamını değerlendirmiş ve öğrencilerin eğitimsel internet sayfası tasarımı sürecinde ilgilerinin arttığını belirtmiştir. Solomon (2003, akt. Saracaoloğlu, 2006) da iyi tasarlanmış bir projenin; öğrencilerin istek ve ilgisini arttırması gerektiğini vurgulamaktadır. Curtis (2002, akt. Saracaloğlu, 2006) projelerin öğrenme için heyecan ve güdülenmeyi beraberinde getirdiğini belirtmektedir. Sonuç olarak, projeye dayalı öğretimin öğrencilerin akademik benlik kavramları ve tutumları üzerinde olumlu etkiler yarattığı söylenebilir. Bu durum, öğrencilerin işbirliğine dayalı, gerçek yaşamla tutarlı ve sınıf dışı çalışmaları da içeren ve öğrenme süreçlerini ağırlıklı olarak kendilerinin kontrol ettiği bir sürecin sonucu olarak değerlendirilebilir. Projeye dayalı öğretimin öğrenme üzerindeki olumlu etkileri dikkate alındığında öğretimde projelerin kullanılması için özellikle yükseköğretimde görev alan öğretim elemanlarının cesaretlendirilmesi önemli görülmektedir. Bu süreçte özellikle gerçek yaşamın içinden yaratıcı ve özgün senaryolar oluşturmak, disiplinlerarası anlayışı işe koşabilmek için senaryolarıyla Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 66 ilişkili diğer alanları tanımak ve öğreticiden daha çok yönlendiren olabilmek için gereken donanımı sağlamak konusunda öğretim elemanlarının akademik ve mesleki danışmanlığa ve hizmet içi eğitimlere ihtiyaç duyabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte, özellikle öğretmen yetiştirme programları içinde yenilenmiş taksonominin tanıtılması ve kullanılmasının öğretimi planlama bilgi ve becerilerinin kazandırılmasına önemli katkılar getirebileceği düşünülmekle birlikte projeye dayalı öğretimin de öğretmen adayları tarafından projelerde çalışarak öğrenilmesinin daha etkili olacağı ifade edilebilir. Öğretmen adaylarının kendi öğrenme süreçlerini gelecekte tasarlayıp uygulayacakları öğretim süreçlerine yansıtma eğilimi göstereceklerinden hareketle özellikle öğretmen eğitiminde bireyin öğrenmeyi öğrenmesine odaklanan, disiplinlerarası anlayışı öngören, işbirliğini işe koşan, üst düzey bilişsel süreçleri hedefleyen öğretim ortamlarının yaratılması gelecek nesillerin yetiştirilmesi için önemli görülmektedir. Öğrencilerin özgün ve yaratıcı ürünler ortaya koyarak bilgi ve becerileri bu yolla kazanmaları aynı zamanda onların mesleki ve akademik olarak kendilerine güvenlerinin artmasını sağlayacaktır. Öğrenme düzeyini önemli ölçüde etkileyen akademik benlik kavramının bu gibi yollarla geliştirilmesi hem öğrenci başarısını arttıracak hem de öğrencilerin daha sonraki ilgili yaşantılara çok daha olumlu duyuşsal özelliklerle girmelerini sağlayacaktır. Kaynakça Başbay, M. (2008). Yenilenmiş Taksonomiye Göre Düzenlenmiş Öğretim Tasarımı Dersinde Projeye Dayalı Öğretimin Öğrenme Ürünlerine Etkisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Bilen, M. (1996). Plandan uygulamaya öğretim. (4. baskı). Ankara: Aydan Web Tesisleri. Bloom, B.S. (1995). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme. Öğretmen Kitapları Dizisi. (Durmuş Ali Özçelik, Çev.). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. Cruickshank, D. R., Jenkins, D.B., ve Metcalf, K.K. (2003). The act of teaching (3. Ed). New York-US: McGraw-Hill (Higher Education) Companies, Inc. Dede, Y. ve Yaman, S. (2003). Fen ve matematik eğitiminde proje çalışmalarının yeri, önemi ve değerlendirilmesi. G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1, 117-132. Gay, L. R. Ve Airasian, P. (2000). Educational research: Competencies for analysis and application. New Jersey: Prentice Hall, Inc. Gömleksiz, M. (1997). Kubaşık öğrenme: Temeleğitim dördüncü sınıf öğrencilerinin matematik başarısı ve arkadaşlık ilişkileri üzerine deneysel bir çalışma. Adana: Baki Kitap ve Yayınevi. Krajcik, J.S. ve Blumenfeld, P.C. (2006). Project-based learning. In K.R., Sawyer.(Ed), The Cambridge handbook of the learning sciences. (http://site.ebrary.com/lib/ege). Cambridge University Press: New York. Ölmez, M. ve Güzeliş, C. (2007). Elektrik ve elektronik mühendisliğinde projeye dayalı sayısal kontrol eğitimi: bir metal ayırıcı ve sınıflandırıcı sistem tasarımı örneği. 12.04.2008 tarihinde http://joy.yasar.edu.tr/makale/7.sayi/Elk.pdf adresinden den alındı. Papastergiou, M. (2005). Learning to design and implement educational web sites within pre-service training: a project-based learning environment and its impact on student teachers. Learning, Media and Technology, 30, 263-279. Saracaloğlu, A.S., Özyılmaz Akamca, G., ve Yeşildere, S. (2006). İlköğretimde proje tabanlı öğrenmenin yeri. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3, 241-260. Senemoğlu, N. (1989). Öğrenci giriş nitelikleri ile öğretme-öğrenme süreci özelliklerinin matematik derslerindeki öğrenme düzeyini yordama gücü (Araştırma Raporu). Ankara, Türkiye: Hacettepe Üniversitesi. Senemoğlu, N. (2007). Gelişim öğrenme ve öğretim kuramdan uygulamaya. Ankara: Gönül Yayıncılık. Shearer, K., ve Quinn, R.J. (1996). Using projects to implement mathematics standards. Clearing House, 70, 73-77. Academic Search Premier EBSCOhost veritabanından 12.04.2008 tarihinde alındı. Sterck, G. (2005). Book Reviews: Projectonderwijs: Sturen en begeleiding van leren en werken (Project based learning: Steering and supporting learning and working). International Journal For Academic Development, 10, 143-149. Tarım, K., Dinçartut, P. ve İflazoğlu, A. (2006, Eylül). Matematik öğretimi dersinde çoklu zeka destekli proje yaklaşımlı öğretimin öğrencilerin akademik başarılarına etkisi ve öğrenci görüşlerinin belirlenmesi. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, VII. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi, Ankara. Wurdinger, S., Haar, J., Hugg, R., ve Bezon, J. (2007). A qualitative study using project-based learning in a mainstream middle school. Improving Schools, 10, 150-161. Yanpar, T. (2005). Sosyal bilgiler dersinde oluşturmacı yaklaşımda öğrencilerin etkinlik dosyalarını yordayan değişkenler. Kastamonu Eğitim Dergisi, 13, 513-526. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 67 Liselerde Görev Yapan Öğretmenlerin İstenmeyen Öğrenci Davranışlarına Yönelik Algıları ve Tepkileri Diğdem Müge Siyez1 Özet Bu araştırmanın amacı, liselerde görev yapan öğretmenlerin okul ortamında karşılaştığı istenmeyen öğrenci davranışlarının neler olduğu, bu davranışlara nasıl tepki verdiğini ve istenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendilerini ne derecede yeterli hissettiklerini belirlemektir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu araştırmada veriler, standartlaştırılmış açık uçlu görüşme tekniği ile liselerde görev yapan 110 öğretmenden elde edilmiştir. Öğretmenlerden elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Öğretmenler okul ortamında en sık karşılaştıkları istenmeyen öğrenci davranışları arasında; ders dinlememe, dersle ilgili sorumluluklarını yerine getirmeme, söz almadan konuşma, ders akışını bozma yer almıştır. İstenmeyen öğrenci davranışlarıyla karşılaşan öğretmenler, sorunun nedenlerini anlamaya çalışma, çocukla birebir konuşma, olumsuz davranışı ile ilgili olarak çocuğu uyarma gibi uygun tepkiler verdikleri gibi çocuğa bağırma, ceza verme, dersten çıkararak rehberlik servisine yönlendirme gibi uygun olmayan bazı tepkilerde de bulunduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin yarısı istenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkabilmek için kendi becerilerinin çok yeterli olmadığına inanmaktadır. Anahtar sözcükler: Öğretmenler, öğrenciler, istenmeyen davranışlar, başa çıkma, nitel araştırma High School Teachers’ Perceptions of and Reactions towards the Unwanted Student Behaviors Abstract The aim of the study is to determine the behaviors which are defined as disapproved by teachers, teachers’ reactions to these behaviors and teachers’ level of efficiency while handling out disapproved student problems. Research data were collected from 110 high school teachers in İzmir and the structured interview method was used to collect the research data. A content analysis was used during the data analysis. The study established that not listening to the lesson, not taking responsibilities related to lessons, and talking without permission seem especially disturbing to teachers. Teachers who experience disapproved student behaviors claimed that they displayed such negative reactions as insulting the student, punishing him/her, directing them to guidance office as they get them out of the the class and such positive reactions as detecting the reasons of the problem, face to face talking with the student and warning him/her about the disapproved behavior. Half of the teachers stated that they have lacked skills related to handling out disapproved student behaviors. Key words: Teachers, students, disapproved behaviors, coping, qualitative research. 1 Öğr.Gör.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik ABD, İzmir. E-posta: didem.siyez @deu.edu.tr Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 68 Giriş Çocukluk döneminden itibaren okullar en önemli sosyalleşme kaynaklarından biri olarak kabul edilirken; öğretmenlerde bu sosyalleşme sürecine çok önemli bir yer sahiptir (Pianta, 1992). Öğretmenler gün içerisinde öğrenci ile çok fazla zaman geçirdiği için hem öğrenciyi yakından tanıma hem de öğrencide meydana gelen değişikleri kısa sürede fark edebilme olanağına sahiptir. Bu nedenle öğretmenler, öğrencilerin akademik gelişimlerinin yanı sıra psiko-sosyal gelişiminde de vazgeçilmez bir role sahiptir (Murray, 1995; Myrick, 2003). Sınıf içerisinde öğrencileri ile etkileşime geçerek, olayları öğrencilerin bakış açısından değerlendirebilen, öğrenciler arasındaki bireysel farklılıkları esas alabilen, öğrencilerden gelen yeni fikirlere açık olan ve sınıf içerisinde esnek davranabilen öğretmenlerin, öğrencilerinin sınıf içerisindeki olumlu davranışları arttığı gibi öğrencilerin öğrenmeye olan istekleri de artış göstermektedir. (Pattie, 2000). Benzer şekilde destekleyici öğretmen tutumlarının, okuldan kaçma, davranış problemleri ve akademik başarısızlık gibi istenmeyen öğrenci davranışlarının önlenmesinde etkili bir faktör olduğu yönünde araştırma bulguları bulunmaktadır (Hamilton ve Howes, 1992; Pianta, Steinberg ve Rollins, 1995). İstenmeyen (olumsuz) öğrenci davranışları, sınıf ortamında eğitsel amaçların gerçekleştirilmesinde engel olarak karşımıza çıkan ve sınıf üyelerini de etkileyen her türlü davranışı kapsamaktadır (Akçadağ, 2007). Sınıf ya da okul ortamında istenmeyen bir öğrenci davranışı ile karşılaşıldığında öğretmenlerden, bu tür davranışlara doğru tepkilerde bulunarak, davranışın eğitsel amaçlara ulaştırıcı yönde değiştirilmesine öncülük etmeleri beklenir (Girmen, Anılan, Şentürk ve Öztürk, 2006). Okul ve sınıf kurallarının net olması, öğrencilerin davranışlarının kaydedilmesi, öğrencilere düzenli olarak geri bildirim verilmesi, öğrencilerin davranışsal amaçlar belirlemelerine yardımcı olunması, öğrencinin davranışları ile ilgili bilgilerin ailelerle paylaşılması ve bütün bu adımların belirli bir sistematik içerisinde yürütülmesi okullarda istenmeyen öğrenci davranışlarının azalmasını sağlamaktadır (Kavanagh, 2000). Literatürde yer alan araştırmalar incelendiğinde; istenmeyen öğrenci davranışlarını belirlemeye yönelik çalışmaların ağırlıklı olarak ilköğretim dönemini kapsadığı görülmektedir (Aksu, 1999; Aydın, 2001; Boldurmaz, 2000; Civelek, 2001; Demiroğlu, 2001; Girmen ve ark., 2006; Öztürk, 2001; Sadık, 2006; Sayın, 2001; Terzi, 2001). Bu araştırma sonuçlarına göre ilköğretim döneminde en sık karşılaşılan istenmeyen öğrenci davranışları arasında ders dinlememe, arkadaşları ile konuşma, arkadaşlarını şikayet etme, ders dışı şeylerle ilgilenme gibi davranışların yer aldığı görülmektedir. Yine bu araştırma bulguları; öğretmenlerin istenmeyen öğrenci davranışları ile karşılaştığında çocuğu uyarma, çocuğa tokat atma, öğrenciyi notla tehdit etme, çocuğun davranışını görmezden gelme, öğrenciyi idareye gönderme, sınıf kurallarını hatırlatma, çocuğun ailesi ile görüşme gibi farklı disiplin stratejileri kullandığını göstermektedir. Lise öğretmeleri ile yapılan sınırlı sayıda çalışma ise (Çalışkan-Maya, 2004) lise öğretmenlerinin de istenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmada uygun olmayan yöntemlere başvurduğunu göstermektedir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 69 Genellikle ergenlik dönemi, öğrencilerin olumsuz davranışlarda bulunma eğiliminin arttığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Ayrıca öğrenci-öğretmen arasındaki ilişkinin çocuk ve ergenlerin bilişsel ve sosyal gelişimlerinde önemli bir rol oynadığı (Wentzel, 1999; Davis, 2001) düşünüldüğünde liselerde görev yapan öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışlarına verdikleri tepkilerin bilinmesinin oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Ayrıca ülkemizde lise öğretmenlerinin olumsuz öğrenci davranışlarına yönelik tepkilerini değerlendiren çalışması sayısının oldukça az olması nedeniyle konuyla ilgili çalışmalar yapılmasının önemli olduğuna inanılmaktadır. Bu araştırmanın amacı, liselerde görev yapan öğretmenlerin okul ortamında karşılaştığı istenmeyen öğrenci davranışlarının neler olduğunu, bu davranışlara nasıl tepki verdiğini ve istenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendilerini ne derecede yeterli hissettiklerini belirlemektir. Bu genel amaç çerçevesinde araştırma soruları aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur. 1.Öğretmenlerin okul ortamında en sık karşılaştığı olumsuz öğrenci davranışlarını nelerdir? 2. Öğrencilerin olumsuz davranışlarını önlemek için okul ortamında yapılan çalışmaları nelerdir? 3. Öğretmenler olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada nasıl bir rolü olduğunu düşünmektedir? 4. Öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışları ile karşı karşıya kaldığında nasıl tepkiler vermektedir? 5. Öğretmenler olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendilerini ne derecede yeterli algılamaktadır? 6. Öğretmenlik becerilerini geliştirmek isteyen öğretmenler hangi alanlarda eğitime gereksinim duymaktadır? Yöntem Araştırma Grubu Bu araştırmada nitel araştırma modeli benimsenmiştir. Araştırmanın örneklem grubunun belirlenmesinde tipik durum örneklemesi kullanılmıştır. Tipik durum örneklemesi sıklıkla nitel araştırmalarda örneklem grubunu belirlemek için kullanılan amaçlı örnekleme yöntemlerinden birisidir. Tipik durum örneklemesinde, ortalama durumları çalışarak belirli bir alan hakkında fikir sahibi olmak amaçlanmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 1999). Araştırma tipik durum örnekleme yöntemi ile orta gelir grubunu temsil ettiği düşünülen İzmir il merkezindeki 10 ortaöğretim kurumunda yapılmıştır. Bu okullarda görev yapan 110 öğretmen ile görüşme tekniği kullanılarak veriler elde edilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin 64’ü kadın 46’sı erkek olup, hizmet yılları 1-30 yıl arasında değişmektedir. Veriler Ekim-Aralık 2007 tarihleri arasında toplanmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 70 Veri Toplama Araçları Araştırma verilerini elde etmek için görüşme yöntemlerinden standartlaştırılmış açık uçlu görüşme tekniği kullanılmıştır. Standartlaştırılmış görüşme tekniği, dikkatlice yazılmış ve belirli bir sıraya konmuş bir dizi sorudan oluşur ve her görüşülen bireye bu sorular aynı tarzda ve sırada sorulur (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Araştırmacı tarafından hazırlanan görüşme formunda soruların kolay anlaşılabilir, açık uçlu ve esnek olmasına aynı zamanda katılımcıyı yönlendirmemesine dikkat edilmiştir. Görüşme formu altı sorudan oluşmaktadır. 1. Okulunuzda en sık karşılaşılan olumsuz öğrenci davranışları nelerdir? 2. Okulunuzda olumsuz öğrenci davranışlarını önlemek için ne gibi çalışmalar yapılıyor? 3. Okulda öğrencilerde gördüğünüz olumsuz davranışlarla başa çıkmada bir öğretmen olarak nasıl bir rolünüz olduğunu düşünüyorsunuz? 4. Öğrencilerin olumsuz davranışları ile karşı karşıya kaldığınızda nasıl tepkiler veriyorsunuz? 5. Öğrencilerin olumsuz davranışları ile başa çıkmada kendi yeterlilik düzeyinizi nasıl buluyorsunuz? 6. Size verilen hizmet içi eğitimlerde hangi alandaki yeterliliklerinizin ve becerilerinizin arttırılmasını istersiniz? Verilerin Toplanması Hazırlanan görüşme formu doğrultusunda katılımcılara sorular yöneltilmiş ve katılımcıların verdiği cevaplar not alma yöntemi ile kaydedilmiştir. Görüşmeler ortalama 25-30 dakika sürmüştür. Verilerin Analizi Verilerin analizi için içerik analizi yapılmıştır. İçerik analizinde, birbirine benzeyen veriler belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilerek, bu verileri anlaşılabilir bir biçimde düzenlenir ve verilerin yorumu yapılır (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Bu amaç çerçevesinde araştırma verilerinin analizi; verilerin kodlanması, temaların bulunması, kodların ve temaların düzenlenmesi ve bulguların tanımlanıp yorumlanması olmak üzere dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve kodlanır. Kodlama işlemi yapılırken ilgili literatür göz önünde bulundurulmuştur. Betimsel içerik analizi 3 aşamada tamamlanmıştır. Birinci aşamada araştırma sorularında yola çıkılarak veri analizi için bir çerçeve oluşturulmuştur. Araştırma sorularına göre veriler altı ana tema altında (okulda en sık karşılaşılan olumsuz öğrenci davranışları, bu davranışları önleme için yapılan çalışmalar, öğretmenlerin rolü, öğretmenlerin yeterlilikleri, öğretmenlerin tepkileri ve gereksinim duyulan hizmet içi eğitimler) olarak düzenlenmesine karar verilmiştir. İkinci aşamada, bir önceki aşamada belirlenen ana temalara göre veriler okunup sınıflandırılmıştır. Üçüncü aşamada tema ve alt temalara göre veriler tanımlanmış ve gerekli alıntılarla ortaya çıkan bilgiler birbirleri ile ilişkilendirilerek sunulmuştur. 71 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Bulgular Araştırmadan elde edilen bulgular araştırmanın altı ana temasına göre aşağıda verilmektedir. Okulda En Sık Karşılaşılan Olumsuz Öğrenci Davranışları Bu ana temadaki veriler incelendiğinde olumsuz öğrenci davranışları; akademik yaşantı ile ilgili olumsuz davranışlar, arkadaşlarına yönelik olumsuz davranışlar, öğretmenlerine yönelik olumsuz davranışlar, kendisine yönelik olumsuz davranışlar, yaşadıkları çevreye yönelik olumsuz davranışlar ve okul kuralları ile ilgili olumsuz davranışlar olmak üzere altı alt temada toplanmıştır. Elde edilen bulgular Tablo 1’de yer almaktadır. Tablo 1 - Okul ortamında en sık karşılaşılan olumsuz öğrenci davranışları Olumsuz Davranışlar Akademik yaşantı ile ilgili olumsuz davranışlar - Derste konuşma - Derslere ilgisizlik - Derste söz almadan konuşma - Dersle ilgili sorumluluk almak istememe - Ders akışını bozma - Derste cep telefonu ile oynama - Kopya çekme - Derste sakız çiğneme Arkadaşlarına yönelik olumsuz davranışlar - Küfür etme - Arkadaşına fiziksel zarar verme - Laf atma / lakap takma - Şiddet içerikli davranışlar - El şakaları - Konuşurken birbirlerini dinlememe Öğretmenlerine yönelik olumsuz davranışlar - Öğretmenlerine karşı saygısız davranışlar - Öğretmenlerine karşılık verme - Öğretmenlere kafa tutuma Okul kuralları ile ilgili olumsuz davranışlar - Kılık kıyafet kurallarına uymama - Devamsızlık - Derse geç kalma Kendisi ile ilgili olumsuz davranışlar - Gelecek beklentilerinin olmaması - Sigara içme - Filmlerdeki karakterler gibi davranma Yaşadıkları çevreye yönelik olumsuz davranışlar - Sınıf eşyalarına zarar verme Frekans 109 40 30 18 7 5 4 4 1 71 21 13 11 10 9 7 39 18 16 5 16 11 4 1 9 5 2 2 5 5 Not: Her öğretmen birden fazla olumsuz öğrenci davranışı tanımladıysa listede hepsine yer verilmiştir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 72 Tablo 1’de de görüldüğü gibi öğretmenler ilk sırada öğrencilerin akademik yaşantıları ile ilgili olumsuz davranışlarını belirtmişlerdir. Bu kategorideki davranışlar arasında derslere ilgisizlik, derste konuşma, derste cep telefonu ile oynama, dersle ilgili sorumluluk almak istememe, ders akışını bozma, kopya çekme ve derste söz almadan konuşma yer almaktadır. “Dersle ilgilenmiyorlar, kendi aralarında konuşuyorlar.” (Bayan, 8 yıllık öğretmen) Öğretmenler ikinci sırada ise öğrencilerin arkadaşlarına yönelik olumsuz davranışları ile karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Arkadaşlarına küfür etme, el şakası yapma, fiziksel olarak zarar vermeye çalışma, laf atma / lakap takma, arkadaşlarına şiddet uygulama ve öğrencilerin konuşurlarken birbirlerini dinlememeleri bu kategoride sınıflandırılmıştır. “Birbirlerine küfürlü konuşuyorlar ve sevgi saygı sınırını aşıyorlar.” (Bayan, 1 yıllık öğretmen) Öğretmenler, üçüncü sırada öğrencilerin öğretmenlerine yönelik olumsuz davranışlarda bulunduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlere kafa tutuma, öğretmenlerine karşılık verme, öğretmenlerine karşı saygısız davranışlar bu kategoride ele alınan olumsuz öğrenci davranışlarıdır. “Öğretmenlerini dinlemiyorlar ve öğretmene ukalaca cevap veriyorlar.” (Bayan, 21 yıllık öğretmen) Öğretmenler, dördüncü sırada öğrencilerin okul kurallarına uymaması ile ilgili olumsuz davranışlarından bahsetmişlerdir. Okuldaki kılık kıyafet kurallarına uymama, devamsızlık yapma ve derse geç gelme bu kategoride ele alınan olumsuz öğrenci davranışlarıdır. “Kılık kıyafetlere dikkat edilmiyor.” (Erkek, 8 yıllık öğretmen) Öğretmenler beşinci sırada öğrencilerin kendilerine yönelik olumsuz davranışlarından bahsetmişlerdir. Öğrencilerin sigara içmesi, gelecek beklentilerinin olmaması ve filmdeki karakterler gibi davranmaları bu kategoride yer alan davranışlardır. “Öğrencilerin amaçları yok” (Bayan, 11 yıllık öğretmen) “Gelecek kaygıları yok.” (Erkek, 26 yıllık öğretmen) Son olarak öğretmenler altıncı sırada öğrencilerin yaşadıkları çevreye yönelik olumsuz davranışlarından bahsetmişlerdir. Okul eşyalarına zarar verme davranışı bu kategoride yer almaktadır. “Sınıf araç gereçlerine zarar veriyorlar.” (Erkek, 10 yıllık öğretmen) Öğrencilerin Olumsuz Davranışlarını Azaltmak İçin Okul Ortamında Yapılan Çalışmalar Bu ana temadaki veriler incelendiğinde olumsuz öğrenci davranışlarını azaltmak için yapılan çalışmalar; olumlu başa çıkma stratejileri ve olumsuz başa 73 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı çıkma stratejileri olarak iki kategoride toplamıştır. Elde edilen bulgular Tablo 2’de yer almaktadır. Tablo 2. Öğrencilerin olumsuz davranışlarını azaltmak için okul ortamında yapılan çalışmalar Okul ortamında Yapılan Çalışmalar Olumlu Başa çıkma stratejileri - Davranışının nedenleri hakkında çocukla konuşma - Aile ile işbirliği yapma - Rehberlik servisi tarafından sık sık seminer verilmesi - İlk seferinde çocuğu uyarma - Rehberlik servisi ile işbirliği yapma - Çocukların iletişim becerilerini geliştirmeye çalışma - Öğrencileri sosyal etkinliklere yönlendirme - Öğrencilerin olumlu ve olumsuz davranışları ile ilgili çetele tutma - Çocuklara sorumluluk bilinci aşılamak için çalışmalar yapma - Rehberlik derslerinin etkin olarak yapılması - Başarılı öğrencilere ödüller verilmesi - Çocuğun olumlu davranışlarını ödüllendirme - Öğrencilerin motivasyonlarını arttırmaya çalışma - Okulu sevdirmek için projeler oluşturma - Öğrencileri yine öğrencilerin oluşturduğu davranış değerlendirme kuruluna yönlendirme - Sınıf rehber öğretmeni ile görüşme - Öğrenci davranışları ile ilgili Rehberlik Araştırma Merkezlerinden bilgi alma - Yapılan olumsuz davranışının sonuçlarını açıklama - Dönem başına okula uyum komisyonun etkili çalışmalar yapması - Sınıf kurallarını öğrencilerle birlikte oluşturma - Rehberlik servisi tarafından grup rehberlik çalışmalarının yapılması - Akran eğitimi - Önemli kişilerin hayat hikayelerini öğrencilerle paylaşma Olumsuz başa çıkma stratejileri - Çocukla hiç konuşmadan direkt rehberlik servisine yönlendirme - Disiplin cezası verilmesi - İdarecilere çocuğu şikayet etme - Öğrenciye nasihat etme - Öğrenciyi deşifre etme - Öğrencinin cep telefonu elinden alma Frekans 114 28 19 14 11 7 4 4 3 3 3 3 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 1 1 60 32 16 5 5 1 1 Tablo 2’de de görüldüğü gibi öğretmenler okul ortamında olumsuz öğrenci davranışlarını azaltmak için olumlu başa çıkma stratejilerini daha sık kullandıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin olumsuz davranışlarını azaltmak için davranışın nedenleri hakkında çocukla konuşma, aile ile işbirliği yapma ve rehberlik servisi tarafından verilen seminerler okullarda en sık başvurulan yollar arasında yer almaktadır. “Öğrenci ile birebir konuşarak onu anlamaya dinlemeye çalışarak sorunun nedenini anlamaya çalışma.” (Bayan, 9 yıllık öğretmen) Öğretmenlerin okul ortamında öğrencilerin olumsuz davranışlarını azaltmak için kullanılan bazı yöntemler olumsuz başa çıkma stratejileri olarak gruplandırılmıştır. Bu grup içerisinde çocukla hiç konuşmadan direkt rehberlik 74 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı servisine yönlendirme, disiplin cezası verilmesi, idarecilere çocuğu şikayet etme, öğrenciye nasihat etme, öğrenciyi deşifre etme ve öğrencinin cep telefonu elinden alma gibi davranışlar yer almaktadır. “Öğrenci deşifre edilerek davranışlarından caydırılmaya çalışılıyor.” (Erkek, 23 yıllık öğretmen) “Disipline verip ceza ile cezalandırmak.” (Erkek, 30 yıllık öğretmen) “Disiplin cezaları ile çocuklar uyarılıyor.” (Bayan, 1 yıllık öğretmen) Olumsuz Davranışlarla Başa Çıkmada Öğretmenlerin Rolü Öğretmenler olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendi rollerini nasıl algıladıkları ile ilgili verdikleri cevaplara göre öğrenci üzerinde olumlu etkisi olduğunu düşünen ve öğrenci üzerinde hiçbir etkisi olmadığını düşünen öğretmenler olmak üzere iki kategoride toplanmışlardır. Araştırmaya katılan öğretmenlerden sadece 6 tanesi öğrenciler üzerinde hiçbir etkisi olmadığını belirtmiştir. “Bireysel anlamda çözüm mümkün değildir.” (Bayan, 7 yıllık öğretmen) Diğer öğretmenler ise öğrencilerin olumsuz davranışlarını azaltmada etkili bir rolleri olduğuna inanmaktadır. Öğretmenlerden 30’u model olmanın öğrenci açısında çok önemli olduğundan bahsetmiştir. “Öncelikle onlar için iyi birer örnek olmalıyız.” (Erkek, 5 yıllık öğretmen) Olumsuz Öğrenci Davranışları İle Karşı Karşıya Kaldığında Öğretmenlerin Verdikleri Tepkiler Bu ana temadaki veriler incelendiğinde öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışlarıyla karşılaştıklarında verdikleri tepkiler; uygun tepkiler ve uygun olmayan tepkiler olmak üzere kategorize edilmiştir. Elde edilen bulgular Tablo 3’de yer almaktadır. Tablo 3- Olumsuz öğrenci davranışları ile karşılaştıklarında öğretmenlerin verdikleri tepkiler Öğretmen tepkileri Uygun Tepkiler - Davranışın nedenleri hakkında çocukla konuşma - Olumsuz davranışı yapmaması için öğrenciyi ikaz etme - Teneffüste çocukla birebir konuşma - Sakin kalıp durumu kontrol altında tutmaya çalışma - Çocukla empati kurmaya çalışma - Sorun ilk kez yaşanıyorsa sorunu görmezden gelme - Ailesi ile görüşme - Rehberlik servisinden yardım isteme Uygun olmayan tepkiler - Kızıp bağırma - Nasihat etme, öğüt verme - Disipline verme - Ceza verme - Çocuğun suçluluk duygusu duymasını sağlama - Dersi bırakıp bütün sınıfa öğüt verme - Dersten çıkarıp rehberlik servisine gönderme - Öğrenciyi başkaları ile karşılaştırma Frekans 80 23 23 12 12 5 2 2 1 40 12 12 4 3 3 3 2 1 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 75 Tablo 3’de de görüldüğü gibi öğretmenler olumsuz öğrenci davranışları ile karşılaştıklarında uygun tepkileri daha sık verdiklerinden bahsetmişlerdir. Davranışın nedenleri hakkında çocukla konuşma, empati kurma, sakin kalabilme, teneffüste çocuğu yanına çağırarak konuşma vb bu kategoride yer alan davranışlardandır. “Mümkün olduğunca pozitif olmaya çalışıyorum. Konuşarak sorunları çözmeye çalışıyorum. Eğer gerekli görürsem velisiyle özel olarak görüşüyorum.” (Bayan, 15 yıllık öğretmen) “Öncelikle sakin ve sabırlı olmaya çalışırım. Davranış tekrarlandığında öğrenci ile birebir görüşürüm. Gerekirse sorunun kökenine ulaşmak için rehberlik servisi ve veliyle iletişime geçerim.” (Bayan, 17 yıllık öğretmen) Öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışı ile karşı karşıya kaldıklarında; öğrenciye kızıp bağırmaları, öğrenciyi disiplin kuruluna vermeleri, çocukta suçluluk duygusu uyandırmaya çalışma, öğrencileri birbirleri ile karşılaştırma, öğrenciyi dersten çıkarıp rehberlik servisine yönlendirmeleri uygun olmayan tepkiler kategorisinde toplanmıştır. “Sözle ciddi bir uyarı yapıyorum sonrasında karşılaşacaklarını söyleyip, idareye dilekçe vererek resmi işlemi başlatıyorum.” (Erkek, 8 yıllık öğretmen) “Bazen kızıyorum, kendimi kontrol edemediğim ve bağırdığım anlarda oluyor.” (erkek, 12 yıllık öğretmen). Öğrencilerin Olumsuz Öğrenci Davranışları ile Başa Çıkmadaki Yeterlilik Algıları Öğretmenler olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendi yeterlilik düzeylerini nasıl algıladıkları ile ilgili olarak kendisini yeterli görenler ve kendisini yeterli görmeyenler olmak üzere iki kategoride toplanmışlardır. Araştırmaya katılan öğretmenlerden 54’ü öğrenci sorunları ile başa çıkmada kendileri yeterli olarak gördüklerini ifade etmişlerdir. “Şu ana kadar yeterli olduğumu düşüyorum.” (Bayan 8 yıllık öğretmen) “Bilgi düzeyim yeterli. Zaten eğitim psikolojisi aldım. Tabi tecrübe ile de bir sürü bilgi edindim” (Bayan 21 yıllık öğretmen) Öğretmenlerden 56’sı ise olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendi bilgi düzeylerinin yeterli olmadığını düşünmektedir. “Bizim düzeyimiz tek başına yeterli değil.” (Erkek, 16 yıllık öğretmen) “Yetersiz tabiî ki. Pedagoji alanında daha fazla yeterli olmak isterdim.” (Bayan, 2 yıllık öğretmen). Hizmet-içi Eğitime Gereksinim Duyulan Alanlar Öğretmenlerin hizmet içi eğitime gereksinim duydukları alanlar ile ilgili bilgiler Tablo 4'de yer almaktadır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 76 Tablo 4. Hizmet içi eğitime gereksinim duyulan alanlar Hizmet–içi Eğitime Gereksinim Duyulan Alanlar Frekans Ergenlik dönemi problemleriyle başa çıkma Sınıf yönetim becerileri İletişim becerileri Mesleki yenilikler Kişisel gelişim Eğitimde Teknolojik gelişmeler 18 16 14 11 7 8 Tablo 4’de de görüldüğü gibi öğretmenlerin hizmet içi eğitime gereksinim duyduğu alanlar; ergenlik dönemi problemleriyle başa çıkma, mesleki yenilikler, sınıf yönetimi, kişisel gelişim, iletişim becerileri ve eğitimde teknolojik gelişmeler olmak üzere altı kategoride toplanmıştır. Bu kategoriler arasından öğretmenlerin en çok hizmet içi eğitime gereksinim duyduğu alanlar ergenlik dönemi problemleriyle başa çıkma ve sınıf yönetim becerilerinin geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. “İletişim ile ilgili becerilerin, insan ilişkilerine dair konuların geliştirilmesinden yanayım.” (Bayan, 10 yıllık öğretmen) “Öncelikle teknolojinin gerisinde kalınmaması gerektiğinde bilgisayar kullanım düzeyinin iyi olması gerektiğini düşünüyorum.” (Erkek, 8 yıllık öğretmen) “Madde kullanan ve kişilik bozukluğu olan ergenlerle nasıl başa çıkacağımız konusunda olursa iyi olur.” (Bayan, 20 yıllık öğretmen) Tartışma Liselerde görev yapan öğretmenler, okulda en sık karşılaşılan istenmeyen öğrenci davranışları arasında derslere ilgisizlik, derste konuşma, dersle ilgili sorumluluk almak isteme, derste söz almadan konuşma, kopya çekme gibi davranışları tanımlamışlardır. Ardından ise öğrencilerin arkadaşlarına küfür etmesi, el şakaları yapması, lakap yakması ya da fiziksel olarak arkadaşlarına zarar vermeye çalışması gibi davranışlar öğretmenlerin en sık karşılaştığı istenmeyen davranışlar arasında sıralanmıştır. İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin okullarda karşılaştığı sorunları inceleyen farklı araştırmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir (Atcı, 2004; Atıcı, 2006; Bulucu, 2003). Örneğin Atıcı (2006) tarafından yapılan çalışmada öğretmenlerin, sınıflarında en çok ders dinlememe, başkalarını rahatsız etme ve derslerde başarısız olma gibi sorunlarla karşılaştıkları belirlenmiştir. Her ne kadar araştırma grupları farklı olsa da eğitim kademesinden bağımsız olarak öğretmenlerin akademik yaşantıyı engelleyici davranışları en önemli sorunlar arasında gördüğünü söyleyebiliriz. Öğretmenler istenmeyen öğrenci davranışlarını azaltmak için okul ortamında en çok başvurulan yöntemler arasında davranışın nedenleri hakkında çocukla konuşma ve aile ile işbirliği yapmanın yer aldığını belirtmişlerdir. Benzer şekilde öğretmenler kendileri de istenmeyen öğrenci davranışlarıyla karşılaştıklarında davranışın nedenleri hakkında çocukla konuşma ve istenmeyen davranışın tekrarlanmaması için çocuğu uyarma gibi yöntemleri tercih ettiklerini ifade Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 77 etmişlerdir. Çocukla davranışının nedenleri hakkında konuşmayı, istenmeyen öğrenci davranışlarını azaltmadaki etkili metotlar arasında sayabiliriz (Aydın, 1998). Ayrıca literatürde sorunlu öğrencilerle çalışırken sorunlarının nedenlerini araştırmak yerine öğrencinin küçük bile olsa başarılı olduğu ya da sorun yaşamadığı anlardan yola çıkarak sorunun çözümüne yönelik ipuçları üzerinde çalışılmasının daha etkili olduğu yönünde bulgular yer almaktadır (Durrant, 1995; Sklare, 1997). Ancak Özyürek (2005) tarafından öğrencilerin dersle ilgili sorumluluklarını yerine getirmesi veya ödev yapma gibi olumlu davranışların öğretmenler tarafından öğrencilerin yapması gereken zorunlu davranışlar olarak algıladıkları belirtilmektedir. Bu da öğretmenlerin öğrencilerin olumlu davranışları görmelerini engelleyen bir faktör olarak karşımıza çıkabilmektedir (Özyürek, 2005). Bu nedenle öğretmenlerin olumlu sınıf yönetimi stratejileri hakkında bilgilendirilmelerinin de oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. İstenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmada okul ortamında sıkça başvurulan bir diğer yol ise rehberlik servisi tarafından verilen seminerler ve rehberlik servisi ile işbirliği yapmadır. Yapılan araştırmalarda psikolojik danışma ve rehberlik servisleri tarafından yürütülen çalışmaların okul atmosferini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir (Perry, 1993; Sexton, 1996). Ancak araştırmaya katılan öğretmenlerden sadece bir tanesi sorun davranışla karşılaştığında rehberlik servisinden yardım istediğini belirtmiştir. Yapılan çalışmalar rehberlik servislerine öğrenci yönlendiren öğretmenlerin bu servislerden büyük bir beklentisi olduğunu ve öğrencilerin okul psikolojik danışmanı ile görüştükten sonra hızlıca düzelmesini beklediği bu gerçekleşmediği zamanda rehberlik servisine olan inancını yitirdiğini göstermektedir. Bu araştırmada da öğretmenlerin rehberlik servisinden çok fazla yardım istememesinin bu gerekçe ile açıklanabileceği düşünülmektedir. Araştırmadan elde edilen bulgular olumsuz öğrenci davranışları ile karşılaşıldığında gerek okul gerekse öğretmenler tarafından bu davranışları azaltmada etkili olabilecek çok sayıda yöntemin denendiğini göstermektedir. Çocukların motivasyonunu arttırmaya çalışmak, öğrencilere okulu sevdirmek ve sosyal etkinlikleri zenginleştirmek bu yöntemler arasında yer almaktadır. Diğer yandan hali hazırda disiplin cezaları, kızıp bağırma, nasihat etme de sıklıkla öğretmenler tarafından başvurulan olumsuz başa çıkma yöntemleri arasında yer almaktadır. Çalışkan- Maya (2004), mesleki teknik liselerde görev yapan öğretmenlerin istenmeyen öğrenci davranışlarına verdikleri tepkileri araştırmış ve araştırmasının sonucunda; disipline gönderme, azarlama ve sesli uyarmanın en sık gösterilen üç tepki olduğunu bulmuştur. Özellikle cezaların, davranış değişikliği yaratmada istenilen etkiye sahip olmadığı bilinmektedir (Kaya, 2007). Hatta okul ortamında problem davranışlarla karşılaşan öğretmenlerin bu davranışlarla başa çıkmada katı disiplin uygulamaları gibi yanlış yöntemlere başvurmasının durumu daha da kötüleştirebilmektedir. Öğretmene hatta okula yönelik soğukluk, düşmanlık cezaların yarattığı olumsuz etkiler arasında sayılabilir (Pala, 2005). İstenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmak için yapılan diğer yanlış uygulamalardan biriside çocukla hiç konuşulmadan hatta bazen çocuğun dersten çıkartılıp rehberlik servisine yönlendirilmesidir. Öğrencinin bu şekilde rehberlik servisine yönlendirilmesi en önemli rehberlik ilkelerinden birisi olan gönüllülük Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 78 ilkesine aykırıdır. Bu durum okul danışmanın öğrenci ile çalışmaya başlamasını da zorlaştırmaktadır. Diğer yandan olumsuz öğrenci davranışları ile karşı karşıya kalan öğretmenlerin öncelikle çocukla kendilerinin görüşmeleri ve öğretmenin kendi gözlemlerini de okul danışmanına aktararak öğrenciyi rehberlik servisine yönlendirmesi daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Hatta ABD’de bazı okullarda öğrenciler öğretmenleri tarafından öğrencinin olumsuz davranışları yerine olumlu davranışlarını değerlendiren bir ölçek (Solution Identification Scale) doldurulduktan sonra rehberlik servisine yönlendirilmektedirler (Durrant, 1995). Araştırma sonucunda elde edilen bir diğer bulgu ise öğretmenlerin büyük çoğunluğunun olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada etkili bir rollerinin olduğuna inanmasıdır. Öğretmenler özellikle öğrenciye iyi bir model olmanın öneminden bahsetmişlerdir. Gerçektende ergenlik döneminde olan lise öğrencilerinin kimlik gelişimlerini gerçekleştirebilmeleri için sağlıklı rol modellerine ihtiyaç duymaktadırlar (Tamar, 2005). Araştırma bulgularına göre öğretmenlerin birçoğu istenmeyen öğrenci davranışlarının önlenmesinde önemi bir rolleri olduğunu düşünmelerine rağmen öğretmenlerin yarısı bu davranışlarla başa çıkmada kendi becerilerinin yeterli düzeyde olduğuna inanmamaktadırlar. Öğretmenlerin istenmeyen öğrenci davranışları ile karşı karşıya kaldıklarında uygun olmayan bazı yöntemlere başvurması bu alanda yeteri kadar bilgi sahibi olmamalarının bir sonucu olarak yorumlanabilir. Ayrıca araştırmaya katılan öğretmenler en fazla ergenlik dönemi problemleriyle başa çıkma, sınıf yönetim becerileri ve iletişim becerilerini geliştirmek amacıyla hizmet içi eğitime gereksinim duyduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin bu alanlardaki bilgi eksikliklerin kısa sürede giderilmesinin önemli olduğuna inanılmaktadır. İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 2008 yılında öğretmenlere verilecek hizmet içi eğitim programı incelendiğinde; Etkili sınıf Yönetimi, Proje Hazırlama Semineri, İlkyardım Kursu, Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı Hazırlama Kursu, İnternet Kullanım Semineri, Nerolinguistik Programlama, Eğitimde Drama Semineri, Madde Bağımlılığı Kökenleri ve Temel Önleme Semineri, Aktif Öğrenme Semineri, Hızlı okuma Kursu, Sosyal Becerileri Geliştirme Eğitimi Kursu, Çoklu Zeka Semineri, Okullarda Şiddetin Önlenmesi, Verimli Ders Çalışma ve Sınav Kaygısı Semineri gibi konu başlıklarının yer aldığı görülmektedir (İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 2008). Öğretmenlerin gereksinimlerine uygun hizmet içi eğitim programlarının planlanmış olması, öğretmenlerin kendi yeterliliklerini arttırabilmeleri için gerekli fırsatların yaratıldığını göstermektedir. Ayrıca öğretmenlere yönelik olarak yürütülecek grup rehberliği çalışmalarının da öğretmelerin öğrenci sorunları ile başa çıkma becerilerini geliştirilebileceğine inanılmaktadır. Örneğin Şimşek (2004) tarafından Ankara’da öğretmenlere yönelik olarak yürütülen bir grup rehberliği programında programa katılan öğretmelerin disiplin anlayışlarının olumlu yönde değiştiği belirlenmiştir. Bu nedenle bu gibi programların sayısının arttırılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmada dikkati çeken bir bulgu ise öğretmenlerin en çok akademik yaşantı ile ilgili sorunlarla karşılaştıklarını belirtmelerine rağmen öğretim ortamını, materyallerini düzenlemeye yönelik etkinliklerinden bahsetmemeleri olmuştur. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 79 Öğretmenler kendi ders anlatım metotlarını yeterli buldukları için bu faktörden bahsetmemiş olabilirler. Konunun netlik kazanması açısından öğretmenlerin ders anlatımlarındaki yeterlilik düzeyleri ile öğrencilerin olumsuz davranışlarına yönelik algılarını içeren farklı bir çalışmanın planlanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırma sonucunda liselerde görev yapan öğretmenlerin istenmeyen öğrenci davranışlarına ilişkin algıları ve tepkileri ile ilgili önemli veriler elde edilmiş olmakla birlikte araştırmanın bazı sınırlılıkları da bulunmaktadır. Bunlardan ilki araştırmanın sadece İzmir ilinde liselerde görev yapan öğretmenlerle görüşülmesidir. Dolayısıyla daha geniş örneklem grupları ve farklı okul türlerinde görev yapan öğretmenlerle de benzer araştırmaların yapılmasının araştırma sonuçlarının genellenebilirliği açısından oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın bir diğer sınırlılığı ise “Öğretmenler, olumsuz öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendilerini ne derecede yeterli algılamaktadırlar” sorusunun genel bir kapsamda sorulmasıdır. Benzer kapsamda yapılacak çalışmalarda öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışlarına ilişkin yeterlik algıları sorulurken; konunun akademik problemler, davranışsal problemler, duygusal problemler gibi alt başlıklar şeklinde alınmasının öğretmen yeterlik algılarına ilişkin daha fazla bilgi sağlayacağına inanılmaktadır. Son olarak bu çalışmada, öğretmenlerin olumsuz öğrenci davranışlarına yönelik tepkilerinin mesleki deneyim, cinsiyet, yeterlik algısı vb kriterlere göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmamıştır. Bu nedenle yeni yapılacak çalışmalarda öğretmen tepkilerini etkileyebileceği düşünülen değişkenlerin araştırmanın amaçları oluşturulurken dikkate alınması önerilmektedir. Sonuç olarak öğretmenlerin en sık karşılaştığı istenmeyen öğrenci davranışları arasında akademik yaşantı ile ilgili problemlerin olduğu, öğretmenlerin bu davranışların üstesinden gelebilmek için çoğu zaman davranışın nedenlerini anlamak amacıyla çocukla konuşmaya çalıştığı ve öğretmenlerin yarısının istenmeyen öğrenci davranışları ile başa çıkmada kendilerini yeterli hissetmedikleri belirlenmiştir. Kaynakça Akçadağ, T. (2005). Sorun davranışların yönetimi. H. Kıran (Ed.), Sınıf yönetimi (ss.277-311). Ankara: Anı Yayıncılık. Aksu, Ü. (1999). Sınıf öğretmenlerinin disiplin problemlerine yönelik sınıf yönetimi yöntemleri ile stresle başa çıkma tutumları arasındaki ilişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon. Atıcı, A. (2004). İlköğretim I. kademe öğretmenlerinin sınıf içi problem davranışlara yönelik müdahalelerinin incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Atıcı, M. (2006).İlköğretim Öğrencilerinin davranış problemleriyle baş etme konusunda öğretmen-psikolojik danışman işbirliğine ilişkin görüşlerin karşılaştırılması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 25, 5565. Aydın, A. (1998). Sınıf Yönetimi. Ankara: Anı Yayıncılık. Aydın, B. (2001). İlköğretim okullarında sınıf disiplinin sağlanması. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. Boldurmaz, A. (2000). İlköğretim okullarındaki sınıf yönetimi süreçlerinin değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Bulucu, Ö. (2003). İlköğretim I. Kademe öğretmenlerinin sınıf davranış yönetiminde yetkinlik algılarının bazı değişkenler açısından incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 80 Civelek, K. (2001). İlköğretimde sınıf öğretmenlerinin sınıf içi disiplini sağlamada kullandıkları yöntemler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Çalışkan- Maya, İ. (2004). Mesleki-Teknik Liselerde istenmeyen öğrenci davranışlarına gösterilenöğretmentepkileri. XIII. Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı 6-9 Temmuz 2004 İnönü Üniversitesi EğitimFakültesi,Malatya. İnternetten 26 Kasım 2008 günü Pegema Yayıncılık resmi sitesindenalınmıştır. http://pegem.net/dosyalar/dokuman/304.pdf Davis, H. A. (2001). The quality and impact of relationships between elementary school children andteachers. Journal of Contemporary EducationalPsychology, 26, 431–453. Demiroğlu, A. (2001). İlköğretim okulları birinci kademede sınıf düzeninin sağlanmasında öğretmen özelliklerinin etkisi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Durrant, M. (1995). Creative strategies for school problems: Solutions for school problems. New York: W.W. Norton Company. Girmen, P., Anılan, H., Şentürk, İ. ve Öztürk, A. (2006). Sınıf öğretmenlerinin istenmeyen öğrenci davranışlarına gösterdikleri tepkiler. Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 15, 235-244. Hamilton, C. Ve Howes, C. E. (1992). Contextual constraints on the concordance of mother-child and teacher-child relationships. R. C. Pianta (Ed.), Beyond the parent: The role of other adults in children’s lives (New Directions for Child Development, Number 57 (ss. 41–60). San Francisco: Jossey-Bass. İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü (2008). İzmir Milli eğitim Müdürlüğü 2008 Yılı Hizmetiçi Eğitim Faaliyeti. İnternetten 12 Şubat 2008 günü İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü resmi sitesinden alınmıştır. http://izmir.meb.gov.tr/memdosyalari/2008%20Yılı%20Mahalli%20Hizmetiçi%20Eğitim%20Planı.xls Kavanagh, S. (2000). A total system of classroom management: consistent, flexible, practical and working. Pastoral Care, March, 17-21. Kaya, A. (2007). Edimsel (Operant) Koşullanma. A.Kaya (Ed.), Eğitim psikolojisi (ss. 357-409). Ankara: Pegema Yayıncılık. Myrick, R. D. (2003). Developmental guidance and counseling: A pratical approach. Fourth Edition. USA:Educational Media Corporation. Murray, L. (1995). Personal and social education and contemporary requirements for inital teacher education. Pastoral Care in Education, 13, 11-17. Öztürk, N. (2001). Sınıf öğretmenlerinin istenmeyen öğrenci davranışlarına ilişkin görüşleri. YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Özyürek, M. (2005). Olumlu Sınıf Yönetimi. Ankara: Kök Yayıncılık. Pala, A. (2005). Sınıfta istenmeyen öğrenci davranışlarını önlemeye dönük disiplin modelleri. Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13, 171-179. Pattie, L.F.Y.Y. (2000). Personal and social education and teacher development in Hong-Kong. Pastoral Care, June, 42-46. Perry, N.S. (1993). School Counseling. G.R. Walz ve J.C. Bleuer (Eds.), Counselor efficacy: Assessing and using counseling outcome research (ss.37-49). Ann Arbor: ERIC. Pianta, R. C. (1992). Beyond the parent: The role of other adults in children’s lives. New Directions in Child Development (New Directions for Child Development, Number 57). San Francisco: Jossey-Bass. Pianta, R. C., Steinberg, M. ve Rollins, K. (1995). The first two years of school: Teacher-child relationships and deflections in children’s classroom adjustment. Developmental Psychopathology, 7, 295–312. Sadık, F. (2006). Öğrencilerin istenmeyen davranışları ve bu davranışlarla baş edilme stratejilerinin öğretmen, öğrenci ve veli görüşlerine göre incelenmesi ve güvengen disiplin modeli temele alınarak uygulanan eğitim programının öğretmenlerin baş etme stratejilerine etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Sayın, N. (2001). Sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları istenmeyen öğrenci davranışları ve bu davranışların nedenlerine ilişkin görüşleri ile istenmeyen davranışları önleme yöntemleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Sexton, T.L. (1996). The relevance of counseling outcome research: Current trends and practical implications. Journal of Counseling Development,74, 588-589. Sklare, G.B. (1997). Brief counseling that works: A solution focused approach for school counselors. California: Sage Publication Company. Şimşek, Ö.F. (2004). Bir Grup Rehberliği Programının Öğretmenlerin Disiplin Anlayışına Etkisi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37, 41-59. Tamar, M. (2005). Gençlikte değişim ve süreklilik. İzmir: Çelikkol Yayıncılık. Terzi, Ç. (2001). Öğretmenlerin sınıf yönetim anlayışlarına ilişkin görüşlerinin belirlenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Uz Baş, A. ve Siyez, D.M. (2005, Eylül). Okul psikolojik danışmanlarının psikolojik danışma ve rehberlik uygulamalarına yönelik yaklaşımlarının değerlendirilmesi. VIII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nde sunulmuş sözlü bildiri. Marmara Üniversitesi, İstanbul. Wentzel, K. R. (1999). Social-motivational processes and interpersonal relationships at school: Implicationfor understanding motivation at school. Journal of Educational Psychology, 91, 76–97. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Türkçe Öğretmeni Yetiştirmede Bir Fakülte-Okul İşbirliği Araştırması: Öğretmen Soruları Derya Yaylı1 Özet Bu araştırmanın amacı öğretmen yetiştirmede önemli bir yeri olan sorgulamaya dayalı yaklaşımı uygulamak ve böylece hizmet öncesi Türkçe öğretmenlerinin bir araştırma yürütmelerini sağlamaktır. Bu amaçla, alan yazınımızda yeterince çalışılmamış olan öğretmen soruları araştırma alanı olarak belirlenmiştir. Aday Türkçe öğretmenleri 6 kişilik gruplar halinde 3 ilköğretim okulunda 14 Türkçe öğretmenini gözleyerek grup gözlem raporları hazırlamışlardır. Bu raporlar için okuma etkinliklerinde öğretmenlerin sordukları soruları incelemişler ve bu bulgularını kendi öğretmenlik uygulamalarında nasıl değerlendirdiklerini kendilerine bahar dönemi sonunda verilen sormacada belirtmişlerdir. Bu çalışmadan elde edilen bulgular sorgulamaya dayalı yaklaşımın aday öğretmenlerin kuram geliştirme ve yansıtma süreçleriyle ilgili ipuçları vermektedir. Hizmet öncesi aşamada öğretmenleri birer araştırmacı olarak yetiştirmek onların kuram-uygulama dengesi farkındalığını artıracak ve anında sorun çözme becerilerini geliştirecektir. Anahtar Sözcükler: Öğretmen yetiştirme; Fakülte-okul işbirliği; Sorgulamaya dayalı yaklaşım; Türkçe eğitimi A Faculty-School Partnership Study in Turkish Teacher Education: Teacher Questions Abstract This study aims at applying inquiry-oriented approach, which recently has been highly-valued in teacher education and thus providing preservice teachers of Turkish language with an opportunity of conducting research. For this purpose, teacher questions, an under-studied issue in Turkey has been chosen as the focus of the preservice teacher research. Potential teachers observed 14 teachers of Turkish language in 3 schools in groups of 6 to prepare observation reports. In these reports preservice teachers evaluated the teacher questions in reading activities. Also, at the end of the spring term, considering the research they conducted and their own teaching practices, their stances were collected through a survey. Findings from this study give some clues about the theory developing and reflective practice of the preservice teachers of Turkish language. Raising preservice teachers as researchers could develop their awareness of theorypractice balance and help them find instant solutions to problems. Keywords: Teacher education; Faculty-school partnership; Inquiry-oriented approach; Turkish language education 1 Yrd. Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Denizli, e-posta: [email protected], faks: 0258 296 1200 81 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 82 Giriş Öğrencilerini yakından tanıyan, öğreteceği konuyu ve müfredatı iyi bilen ve sorumluluklarının farkında olan öğretmenlerin yetiştirilmesi gelecek nesillerin eğitimi için çok önemlidir. Öğretmenler öğrencilerini demokratik toplumun bir parçası yapabilmek için uğraşmalı ve onları değişen şartlara ve bağlamlara hızla uyum sağlayan uzmanlar olarak yetiştirmelidir (Bransford, Darling-Hammond ve LePage, 2005). Bu yüzden öğretmenlerin de aynı şekilde yetiştirilmesi kaçınılmaz bir gereksinimdir. Öğretmenler öncelikle okul ortamının bir parçası olmayı hedeflerler. Bu ortamda gerekecek bilgilerle donanmak, oradaki kişilerle aynı dili konuşmak ve ortama uygun davranışları göstermek sosyal bir topluluğun üyesi olmanın gereğidir (Gee, 1996, 2004; Wenger, 1998). Bu amaçla geliştirilen ve ülkemizde de başlatılan Fakülte-Okul İşbirliği (YÖK, 1998) uygulaması kuram-uygulama dengesinin kurulmasına katkısı dolayısıyla çok değerli bir adımdır. Fakülte-okul işbirliği uygulama tarihçesine bakıldığında, öğrenme kuramlarına koşut olarak bazı yaklaşımların geliştiği görülür. Bunlar, davranışçı ve taklit etmeye dayanan geleneksel zanaat yaklaşımı, bilişsel yeterlik hedefleyen ve bilgi merkezli yeterlik temelli yaklaşım ve araştırmaya dayanan sorgulamaya dayalı yaklaşımdır (Alvermann, 1990; Zeichner, 1983). Geleneksel zanaat yaklaşımı temelde usta-çırak ilişkisine dayanır. Yani aday öğretmen usta öğretmeni izleyerek ondan bir şeyler öğrenir, genellikle rehber öğretmenini taklit ederek kendi öğretmenlik anlayışını geliştirir. Yeterlik temelli yaklaşımda ise başarılması gereken modüller vardır ve her modüldeki başarı öntest-sontest değerlendirmesi yoluyla belirlenir. Yeterli bilgi düzeyine erişildiğinde bir sonraki modüle geçilir. Son olarak, sorgulamaya dayalı yaklaşım aday öğretmenlerin okul deneyimleri ve öğretmenlik uygulamaları süreçlerinde bildiklerine nasıl ulaştıklarına, değişim süreçlerine ve bu süreçlerde ne tür örtük kuramlar oluşturduklarına odaklanır. Sosyal ortamın bir parçası olmaya çalışma, öğretmen kimliğini kazanma ve yansıtma (Schön, 1983) bu yaklaşımda önemli kavramlardır. Bu yüzden, bu yaklaşım öğretmenlerin birer araştırmacı olarak yetiştirilmesine önem verir (Cochran-Smith ve Lytle, 1999; DarlingHammond, 2000). Öğretmen yetiştirme alanında yapılan çalışmalar sorgulamaya dayalı yaklaşımın ne denli etkili olduğunu göstermiştir (örneğin, Cochran-Smith ve Lytle, 1999; Darling-Hammond, 1996; Gitlin, 1990; Lynn ve Smith-Maddox, 2007). Ancak bu araştırmalar kendi bağlamlarında ve ortamlarında anlamlıdır. Fakülteokul işbirliği kavramı Türkiye’de uzak bir geçmişe sahip değildir ve dolayısıyla öğretmen yetiştirmede fakülte-okul işbirliği alanında yürütülmüş araştırma sayısı sınırlıdır (Yaylı, baskıda). Bunlar çoğunlukla öğretmen adaylarının okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması derslerine yönelik görüşlerinin toplandığı nicel (örneğin, Saban, 2003; Şahin, Erdoğan ve Aktürk, 2007) ve nitel (örneğin, Oğuz, 2004; Yapıcı ve Yapıcı, 2004) veriye dayanan çalışmalardır. Günümüz öğretmen yetiştirme eğitimi öğretmenin öğrenme süreçlerine daha fazla odaklanmaktadır (Cochran-Smith ve Fries, 2005). Bu yüzden, öğrencilerini anlayan, tanıyan, gözlem yapan araştırmacı öğretmenler yetiştirebilmek için öğretmenlerin gerek hizmet- Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 83 öncesi, gerekse hizmet-içi eğitimlerinde sorgulamaya dayalı yaklaşımı öne çıkartan çalışmalara önem verilmelidir (Taşkın, 2006; Yaylı, 2008). Sorular öğretmenlerin sınıf içi etkinliklerini yürütmede önemli araçlardır (Akyol, 2006). Dil öğretimi yapan öğretmenlerin, dolayısıyla Türkçe öğretmenlerinin, ana malzemesi dil olan sorulara sıkça başvurması kaçınılmaz olacaktır. Dil öğretmenleri soruları sadece dersi yürütmek için bir teknik olarak değil, aynı zamanda öğrencilerin anlama düzeylerini, süreçlerini, bilişsel ve üstbilişsel gelişimlerini ve öğrendiklerini nasıl kullandıklarını anlamaya yarayan bir araç olarak kullanırlar (Afflerbach, 2007). Böylece gerekli zamanlarda müdahale etme fırsatı bulurlar (Trabasso ve Bouchard, 2002; Pressley, 2006). Bu yüzden, öğretmenin önemli sorumluluklarından biri de uygun yer ve zamanda uygun soruları sormaktır. Öğretmen sorularının geleneksel söylem yapısı Başlat-Yanıtla-Değerlendir (BYD)1 şeklindedir (Cazden, 1986). Yani öğretmen soruyu sorar, öğrenci yanıtlar ve öğretmen yanıtı bir dönütle değerlendirir. Aşağıdaki diyalog okuma eğitiminde kullanılan BYD yapısına bir örnektir: Öğretmen: Ayşe nerede yaşıyormuş? (Başlat) Öğrenci: Küçük bir Anadolu kasabasında. (Yanıtla) Öğretmen: Aferin! (Değerlendir) Örnekte sunulan BYD yapısı genellikle bilinen yanıtlar için yani metinde yanıtı açık olarak yer alan sorular için kullanılır. Bu tür sorular öğrencilerin karmaşık düşünme yeteneklerini geliştirmede önemli bir altyapı oluştururlar ve bu yüzden göz ardı edilmemelidirler (Afflerbach, 2007). Metinlere dayalı öğretmen sorularına farklı şekillerde yaklaşılmıştır (Afflerbach, 2007; Akyol, 2006; Raphael, 1982, 1986) ve bu farklılık öğretmen yetiştirmede olduğu gibi öğrenme kuramlarına koşut olarak gerçekleşmiştir (Afflerbach, 2007). Davranışçı öğrenme kuramı soru-yanıt ilişkisini bir etki-tepki ilişkisi olarak algılamış ve özellikle soruların sınıflandırılmasına öncelik vermiştir. Özellikle Bloom (1956) tarafından geliştirilen taksonomi öğretmen soruları ve sınav soruları konusunda uzun bir süre temel alınmıştır. Bilişsel alanın farklı düzeyleri olan Bilgi, Kavrama, Uygulama, Analiz, Sentez ve Değerlendirme soruların hazırlanmasında belirleyici rol oynamışlardır. Diğer bir taksonomi örneği ise Pearson ve Johnson (1978) tarafından geliştirilen ve metin-okur ilişkisine odaklanan modeldir. Bu modelde sorular metinde açık, metinde örtük ve yazıda örtük olarak sınıflara ayrılmıştır. Metinde açık soruların yanıtları metin içinde olduğu gibi yer alır. Yukarıda BYD yapısına verilen diyalogdaki öğretmen sorusu bu tür sorulara bir örnektir. Metinde örtük soruların yanıtları ise metinde doğrudan yer almaz. Öğrenci metnin tamamını değerlendirerek yanıta ulaşır. Yazıda örtük soruları yanıtlayabilmek için öğrenci önceki bilgilerini metindeki bilgilerle birleştirmek zorundadır. Bunların dışında, soruları farklı ölçütleri göz önüne alarak sınıflandıran birçok taksonomi girişimi olmuştur (Akyol, 2006). 1 Initiate-Respond-Evaluate (IRE) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 84 Bilişsel kuramın öğrenme alanında artan etkisi okuduğunu anlamaya yapılandırmacı bir anlayış kazandırmıştır. Bu anlayış öğretmen sorularına taksonomi yaklaşımı içinde olmaktansa öğrencilerin sorularla başa çıkabilme stratejileri geliştirmelerine önem vermektedir. Böylece öğrencilere hem uygun sorular sormaları ve hem de sorulara yanıt aramalarında yardımcı olmak amaçlanmaktadır (Afflerbach, 2007; Raphael, 1982, 1986). Bu stratejilerden en çok öne çıkanlar Soru-Yanıt İlişkileri (SYİ1; Raphael & Wonnacott, 1985), Metin hakkında ne Biliyorum?-Metinden Ne öğrenmek istiyorum?-Metinden ne Öğrendim? (BNÖ2; Ogle, 1986) ve Yazarı Sorgulamak (Beck, McKeown, Hamilton ve Kucan, 1997) stratejileridir. Özellikle okuma etkinlikleri soruların çokça kullanılmasını gerekli kılan durumlardır. Metinle karşı karşıya kalan öğrenciye sorulacak uygun sorular öğrencinin metni anlamasını kolaylaştırdığı gibi öğrencinin bir öz-değerlendirme yapmasına da fırsat tanır (Afflerbach, 2002). Bu öz-değerlendirme ortamını oluşturabilmek için soruların türüne, içeriğine ve zamanına odaklanmak ve öğrencileri soru-yanıt stratejileri hakkında bilinçlendirmek gerekir (Raphael, 1982, 1986). Bu yüzden, dil öğretmenleri soru türlerinin ve soru-yanıt stratejilerinin okuduğunu anlama üzerindeki etkisi konusunda eğitilmelidir. Türkiye’de soru türleri ve soru-yanıt stratejileri üzerine yapılmış az sayıda araştırma bulunmaktadır. Soru türleri konusunda yapılan çalışmalar genellikle Bloom’un taksonomisi temellidir (örneğin, Baysen, 2006; Koray, Altunçekiç ve Yaman, 2005). Baysen (2006) tarafından yapılan çalışma ilköğretim öğretmenlerinin soru türlerini sınıflandırmaya çalışmış ve Türkçe dersi de gözlemin bir parçası olmuştur. Koray ve arkadaşları (2005) tarafından yürütülen çalışmada fen bilgisi öğretmen adaylarının soru sorma becerileri incelenmiştir. İki çalışmadan elde edilen bulgular öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının çoğunlukla Bilgi ve Kavrama düzeylerinde sorular sorduklarını göstermiştir. Soru-yanıt stratejileri konulu çalışmasında Doğan (2006) ilköğretim 4. sınıf öğrencilerinin SYİ stratejisini kullanmalarının okuduğunu anlama üzerinde olumlu etkisi olduğunu saptamıştır. Aynı şekilde, Tok ve Kaya (2007) Türkçe dersinde BNÖ stratejisi kullanımının 4. sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama başarı düzeyini yükselttiğini belirlemişlerdir. Sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirme yaklaşımının gereği olan araştırmacı öğretmen yetiştirmenin ve öğretmen sorularının çalışılmasının önemine dayanarak, bu çalışma hizmet öncesi Türkçe öğretmenlerinin fakülte-okul işbirliği sürecinde sorgulamaya dayalı yaklaşımı benimseyerek öğretmen sorularını gözlemelerini ve değerlendirmelerini amaçlamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi öğretmen soruları ülkemizde az çalışılmış konulardandır. Bu yüzden aday öğretmenlerin sorgulama alanı olarak öğretmen soruları seçilmiştir. Ancak araştırma temelde öğretmen sorularının tartışılmasından ziyade aday Türkçe öğretmenlerinin öğretmen soruları konusunda bir araştırma yürütmelerini ve bu araştırma sonuçları bağlamında kendi 1 2 QARs K-W-L Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 85 öğretmenlik uygulamalarına yansıtma yapmalarını amaçlamaktadır. Bu yüzden, bu çalışma aşağıdaki sorulara yanıt arayacaktır: 1. Hizmet öncesi Türkçe öğretmenleri ilköğretim ikinci kademe Türkçe derslerinde öğretmenlerin sorduğu okuma becerisi sorularını nasıl değerlendirmektedirler? 2. Hizmet öncesi Türkçe öğretmenleri öğretmen sorularıyla ilgili araştırmaları ışığında kendi öğretmenlik uygulamalarına nasıl yansıtma yapmaktadırlar? Yöntem Bu çalışmada sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirme yaklaşımına uyumlu olarak hizmet öncesi Türkçe öğretmenleri birer araştırmacı olarak yer almışlardır. Aday Türkçe öğretmenlerinin Okul Deneyimi II dersinin gereği olarak gözlem yaptıkları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda topladıkları öğretmen sorularına ilişkin gözlem raporları ve Öğretmenlik Uygulaması dersi sonunda başvurulan görüşlerinin birleştirilmesiyle nitel veri toplanmıştır. Araştırma Grubu Bu çalışmaya Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği lisans programına kayıtlı 84 hizmet öncesi Türkçe öğretmeni katılmıştır. Bu aday öğretmenler 6 kişilik gruplar halinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 3 ilköğretim okulunun 6., 7. ve 8. sınıflarında 14 Türkçe öğretmenini gözlemişlerdir. Katılımcı aday öğretmenlerin 41’i bayan, 43’ü ise erkektir. Veri Toplama Araçları Bu araştırmada iki yolla nitel veri toplanmıştır: grup gözlem raporları ve sormaca. Birinci veri toplama aracı gözlem gruplarının hazırladığı 14 öğretmen sorusu değerlendirme raporundan oluşmaktadır. Sormaca ise ikinci veri toplama aracıdır ve 84 öğrenciye bireysel olarak uygulanmıştır. Verilerin Toplanması Grup gözlem raporları: Araştırmaya katılan 84 aday Türkçe öğretmeni herbiri 6 kişiden oluşan 14 gruba ayrılmıştır ve Denizli il merkezinde yer alan 3 ilköğretim okulunun 6., 7. ve 8. sınıflarında görev yapan 14 Türkçe öğretmenini Okul Deneyimi II dersi kapsamında gözlemişlerdir. Bu gözlem sürecinin bir parçası olarak, aday öğretmenlerden Türkçe öğretmenlerini bir okuma etkinliğinin okuma öncesi, okuma sırası ve okuma sonrası aşamalarında 4-5 ders saati gözlemeleri istenmiştir. Aday öğretmenler okuma etkinliğinin her aşamasında öğretmenlerin sorduğu soruları olduğu gibi yazılı olarak kaydetmişler, altı grup üyesi bir araya gelerek ellerindeki veriyi tartışmışlar ve sonuçta grup olarak bir gözlem raporu hazırlamışlardır. Sormaca: Okul Deneyimi II dersinde öğretmen soruları gözlem raporu hazırlayan aday Türkçe öğretmenlerine bahar dönemi sonunda, yani Öğretmenlik Uygulaması dersini tamamladıktan sonra açık uçlu sorulardan oluşan bir sormaca Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 86 verilmiştir. Bu sormaca, aday öğretmenlerin Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması süreçlerini değerlendirdikleri genel bir sormacıdır ve içinde aday öğretmenlerin öğretmen sorularına ilişkin bulgularına dair görüşleri sorulmuştur. Ayrıca bu bulguların aday Türkçe öğretmenlerinin öğretmenlik deneyimlerine yaptıkları yansıtmadaki rolü de araştırılmıştır. Verilerin Analizi Bu çalışmada gözlem raporları ve sormaca yoluyla toplanan veriler nitel veri analiziyle değerlendirilmiştir. Önceden belirlenen bir çerçeve içinde analiz yapılmış (Yıldırım ve Şimşek, 2004) ve tema kodlamasıyla veriler alt gruplara ayrılmıştır (Bogdan ve Biklen, 2003). Kodlanan verilerden elde edilen sonuçlar araştırma soruları doğrultusunda değerlendirilmiş, örnekler sunulmuş ve tartışılmıştır. Katılımcıların kimliklerini korumak amacıyla, bulgulardan örnekler sunulurken ve tartışılırken gözlem grupları grup adlarıyla (örneğin, 1. Grup), aday öğretmenler ise bireysel olarak takma adlarla anılmışlardır. Bulgular Bu çalışma kapsamında, 14 Türkçe öğretmeni için oluşturulan 14 gözlem raporu ve sene sonu sormaca yanıtları nitel veri analiziyle değerlendirilmiştir. Analiz sırasında, aday öğretmenlerin gözledikleri Türkçe öğretmenlerini kuramsal bilgiye başvurarak okuma etkinliği süresince sordukları sorular açısından nasıl değerlendirdikleri araştırılmıştır. Ayrıca bu analiz, aday öğretmenlerin konuya bireysel yaklaşımlarını ve araştırma sonuçları bağlamında kendi öğretmenlik uygulamalarına nasıl yansıtma yaptıklarını ortaya koymuştur. İlk olarak, aday öğretmenlerin genel anlamda öğretmenlerin sorularını nasıl değerlendirdiklerine odaklanılmıştır: Gözlem yaptığımız 4 saat boyunca, gerek öğretmenin gerekse öğrencinin sorduğu soruların azlığı dikkatimizi çekti. Sorulan sorular da kapalı uçlu, yani düşünmeyi gerektirmeyen sorulardı. (1. Grup) Öğretmenimizin sorduğu sorular açık, mantıklı ve anlaşılır. Soruyu sormaktaki amacının öğrenciyi sorgulamak değil, konuyu irdelemek olduğunu da öğrencilere hissettiriyor. (3. Grup) Genel olarak öğretmenin sorduğu sorular öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kitabında bulunan sorulardı. Bu sayede dersin değişik konulara kaymasını engelledi ama bunu bu şekilde sıkı sıkıya uygulaması öğrencilerin yaratıcılığını sınırlıyordu. (4. Grup) Öğrencilerin derse katılımını sağlayıcı sorular soruyor. Bunu yaparken arada derse katılmayanlara yönelik kinayeli sorular soruyor. (6. Grup) Genel olarak öğrencinin hazırbulunuşluğunu dikkate alarak düzeyine uygun sorular sormuştur. (7. Grup) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 87 Öğretmenin soruları parçayı kavratma, hedeflere ulaşma bakımından etkisiz kalmıştır. Genelde kapalı uçlu ve etkisiz sorular kullanılmış ve geliştirici yönü zayıf kalmıştır. (8. Grup) Genel anlamda sorular açık, kısa cevaplı, kapalı uçlu, tek yanıtlı, dilbilgisi ağırlıkta sorular. Ama düşünmelerini, yorum yapmalarını sağlayıcı sorular da yeterince var. (10. Grup) Etkinliklerin yapıldığı sırada sorulan sorular, öğrencileri düşünmeye ve yorum yapmaya sevk edecek özelliğe; konu dışında sorulan sorular ise kısa cevaplı özelliklere sahip sorulardı. (11. Grup) Öğretmenimiz bir ders boyunca sorulması gereken soruları küçük istisnalara rağmen zamanında ve yerinde soruyor. (12. Grup) Ayrıca öğretmenin sorduğu soruların kapalı uçlu olması da yeni müfredatın getirdiklerinin tam aksine öğrencilere araştırmaya, düşünmeye ve yorum yapmaya sevk etmiyor. (13. Grup) Öğretmenin sorduğu birçok soruya evet ya da hayır diye cevap verilebilir. (Kadir) Bazen kendi aklıma gelen bazı soruları sormasını bekledim öğretmenden, ama sormadı. (Figen) Yukarıda verilen örnekler incelendiğinde, hizmet öncesi Türkçe öğretmenlerinin sorularla ilgili olarak bazı ölçütler geliştirdikleri görülmektedir. Onlar için soruların yerinde olması, uzun yanıtlı olması, düşündürücü olması, açık uçlu olması, öğrenciyi yoruma yöneltmesi, anlaşılır ve çeşitli olması önemli ölçütlerdir. Ancak aday Türkçe öğretmenlerinin bu görüş ve gözlemlerini kuramsal bilgiyle ilişkilendirebilmeleri ve bilimsel bir gerekçeye dayandırabilmeleri önemlidir. Parçası olmaya çalıştığı topluluğun ve alanın dilini konuşabilen bir aday öğretmen yeni kimliğine sahip olma sürecinde önemli bir adım atmış olacaktır (Gee, 1996, 2004). Bu yüzden, aday öğretmenlerin gözleme dayalı görüşlerinde bu bilimsel dilin izi sürülmüştür: Oysa aktif öğrenmede öğrenci süreci paylaşır. En edilgen öğrenciler bile bilgiyi kulanmada aktif rol alırlar. Herkes düşüncesini söyleyebilir, soru sorabilir ve açıklama yapabilir. (1. Grup) Davranışçı pedagojinin etkisinde kalındığı öğrenci sorularının azlığından anlaşılıyor. (2. Grup) Rehber öğretmenimizin yönelttiği soruların çoğunlukla bilişsel alana ait olduğunu görmekteyiz. Fakat konunun yapısına göre analiz, sentez, değerlendirme gibi üst düzey düşünmeye teşvik edici sorular yönelttiği gibi, öğrencilerin önbilgilerini görmek amacıyla bilgi ve kavrama basamağına hitap eden sorular da yöneltmektedir. (3. Grup) Bilgi düzeyindeki sorular ezbere bilgiyi teşvik etmektedir. (7. Grup) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 88 Soruların neredeyse tamamı öğrencilerin hazırbulunuşluk düzeyini belirleme, öğrenci ilgisini oluşturma ve derse olan ilgiyi artırma, yorum yapabilme, düşünebilme ve düşündüğünü anlatabilme amaçlarına hizmet etmekteydi. (11. Grup) Yeni müfredatta öğrencinin ön planda olması, öğretmen temelli değil öğrenci temelli ders işlenmesi, öğrencinin aklına gelen her şeyi söyleyebilmesi gerekliliği mevcuttur. Bu nedenle ders işlenişi yeni sisteme uygun, öğrenciyi aktif hale getiren nitelikte değil. (13. Grup) Yapılandırmacı bir anlayıştan yoksundu soruların çoğu. Kitaptaki sorular soruldu genel olarak. (Ali) Öğretmenimiz çoğunlukla bilişsel düzeyin alt basamaklarında sorular soruyor. Genelde bilgi ve kavrama düzeyinde. Bu da öğrencilerin güdülenmesini olumsuz etkiliyor. (Pelin) Sorular böyle olunca da anlamlı öğrenme olmuyor. (Hande) Yukarıdaki örneklerde italik olarak verilmiş ifadeler bilimsel dilin kullanımını ortaya çıkarmaktadır. Genel anlamda davranışçı öğrenme kuramlarının etkisinde olduğu görülen bilimsel dilin az da olsa yapılandırmacı/bilişsel kuramdan da etkilendiği açıktır. Bu çalışmanın diğer bir amacı ise hizmet öncesi Türkçe öğretmenlerinin araştırmacı olarak topladıkları veriler ışığında kendi öğretmenlik uygulamalarına nasıl yansıtma yaptıklarını incelemektir. Bu amaçla, veri analizi sırasında, özellikle aday öğretmenlerin sormaca yanıtlarında bu temaya yönelik noktalar belirlenmiştir. Aday Türkçe öğretmenleri birer araştırmacı olarak ve dolayısıyla edilgen değil etken olarak sınıflarda gözlemci olarak bulunmanın kendi öğretmenlik süreçlerine önemli katkıda bulunacağını belirtmektedirler: Öğretmenlik mesleğinin çok önemli bir boyutu olan soru sormanın bu denli önemli olduğunu böyle bir çalışma sayesinde anladım. (Zehra) Kendi uygulama derslerimde ilk dönem yaptığımız gözlemlere dayanarak dikkatli olmaya çalıştım. Farkında olarak sordum sorularımı. Bir de çok çeşitli ve düşündürücü sorular sormaya gayret ettim. Öğrencilerin böyle daha kolay ilgisini çekebiliriz. (Pınar) Derste (Öğretmenlik Uygulaması) çok heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Bu heyecanımı yenersem iyi bir öğretmen olabilirim ancak. O zaman sınıfta neler olup bitiyor anlayabilirim. Sorularımı düşünerek hazırladım ama heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. (Hale) Aslında ister istemez kitaba bağlı kalıyoruz ve gözlemlediğimiz öğretmenler gibi soru soruyoruz. Bu yüzden kimin sınıfını gözlediğiniz önemli. (Tufan) Keşke kendimi gözleme imkânım olsa da yanlışlarımı görebilsem. Ben başarılı olduğumu ve okuma parçalarını güzel işlediğimi düşünüyorum. Sorularım da sıkıcı değildi çünkü dikkat ettim biraz. (Figen) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 89 Bence birkaç araştırma daha yapsak daha iyi olurdu. Öğretmen soruları gibi, sınıf yönetimi, dönüt verme ve diğer bazı hususlar da bize ileride yardımcı olabilirdi. (Okan) Öğretmenin araştırmacı olması iyi ve çok öğretici ama gerçek okul ortamında kalabalık sınıflar ve ders yükü sorun olmaz mı? Yine de farkında olmayı öğrendim. (Selim) Sadece öğretmen ve öğrenci sorularına değil, aynı zamanda diğer şeylere de bakmaya başladım artık. Müfettiş gibi oldum biraz. Bana da böyle bakarlar diye gerildim ders verirken. Ancak dışarıdan pek soru hazırlamadım dersim için. Tembellik ettim. (Dursun) Aday Türkçe öğretmenleri bahar dönemi sonunda uygulama derslerinden sonra kendilerine sorulan sorularda araştırmacı öğretmen yaklaşımının yani sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirmenin kendi öğretmenlik deneyimlerinde etkisi olduğunu belirtmektedirler. Sorgulamalarını kendi öğretme süreçlerine yansıttıklarında öğretmenlik deneyimleriyle ilgili olumlu ve olumsuz yönleri ortaya koyabilmektedirler. Tartışma Hizmet öncesi Türkçe öğretmenlerinin öğretmen sorularına dair bir araştırma yürüttüğü bu çalışma sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirme yaklaşımının Türkiye’de uygulanmasına bir örnektir. Öğretmen adayları okuma parçalarının işlenişi sırasında gözledikleri Türkçe öğretmenlerinin sorularını genel olarak yetersiz bulmuşlardır. Bu bulgu alanyazınımızda yer alan az sayıda çalışmayla uyumludur (Baysen, 2006; Koray ve ark., 2005). Araştırmanın bulguları aday Türkçe öğretmenlerinin öğretmen sorularına yaklaşırken kuramsal bilgilerine başvurduklarını göstermektedir. Bu yaklaşımlarına gerekçe olarak öne sürdükleri kuramsal bilgi onların kuram-uygulama dengeleme konusunda bir aşama içinde olduklarının önemli bir göstergesidir. Şu anda Türkiye’de yaygınlaştırılmaya çalışılan yapılandırmacı yaklaşıma gönderme yapmalarına rağmen öğretmen sorularına daha çok sınıflandırmaya yönelik ve Bloom’un taksonomisine bağlı kalarak eleştiride bulunmaları, geleceğin Türkçe öğretmenlerinin genel anlamda davranışçı psikolojiyi önemli bir kuramsal bilgi olarak temel aldıklarını göstermektedir. Yani öğretmen adayları öğretmenliğe dair örtük kuram geliştirme süreçlerinde davranışçılığa da yer vermektedir. Fakülte-okul işbirliği süreçlerinde aday öğretmenlerle yapılan kuramsal ders saatlerinde davranışçılık sonrası çağdaş yaklaşımlar daha fazla tartışılmalı ve bu anlamda kuram-uygulama dengesine dikkat çekilmelidir. Aday Türkçe öğretmenleri bir parçası olmaya çalıştıkları sosyal ortam olan okullar için uygun dili kullanmada olumlu bir gelişme sergilemişlerdir. Kuramsal ve uygulamaya yönelik bilgilerden bahsederken alana ait dili kullanmaya başlamaları öğretmen kimliği geliştirmelerinde önemli bir adımdır. Ancak aday Türkçe öğretmenleri görüşlerini açıklarken daha çok bilimsel dil kullanmalıdırlar. Böylece, araştırmacı kimlikleri için kuramsal bir taban oluşturabilirler. Çünkü öğretmen Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 90 yetiştirmede fakülte-okul işbirliğinin en önemli amaçlarından biri kuram-uygulama dengesini kurabilmektir (Fenstermacher, 1994). Öğretmenlik için gerekli olan uygun dili kullanan ve uygun davranışları sergileyen öğretmen adayları kolaylıkla hedef topluluk üyesi olacaklardır (Gee, 1996, 2004; Wenger, 1998). Son olarak, öğretmen adayları yürüttükleri küçük ölçekli araştırmadan elde ettikleri verileri kendi öğretmenlik uygulaması süreçlerine taşımışlar ve sınıf içinde sordukları sorularla ilgili kendilerini eleştirecek farkındalık düzeyine ulaşmışlardır. Bu yansıtma deneyimi onları sadece öğretmen soruları konusunda değil Türkçe öğretiminde önemli gördükleri diğer konularda da eleştirel düşünmeye itmiştir. Bu eleştirel düşünce gelişimi öğretmen adaylarına kendi gelişimlerinin, kuramlarını oluşturmalarının ve uygulama süreçlerini kuramsal bilgiyle tartmanın farkındalığını sağlamıştır. Bu çalışmada gözlenen yansıtma ve kuram geliştirme süreçlerinin öğretmen yetiştirmedeki etkin rolü, sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirme alanyazınındaki çalışmaları doğrulayan bulgulardır (Cochran-Smith ve Lytle, 1999; Darling-Hammond, 1996; Gitlin, 1990; Lynn ve Smith-Maddox, 2007; Schön, 1983; Yaylı, 2008). Bu çalışmada yürütülen öğretmen soruları araştırması fakülte-okul işbirliği sürecini anlamlı ve amaçlı duruma getirmekte kullanılabilecek bir örnektir. Sınıf içi öğretme-öğrenme sorunlarının tamamı hizmet öncesi öğretmenlerle araştırma konusu olarak kullanılabilir. Eğitim fakültelerinde bu sürecin fakülte ayağını oluşturan öğretim elemanları geleceğin öğretmenlerini neyi neden yaptığının farkında olan ve ortaya çıkan sorunları anında çözebilen öğretmenler olarak yetiştirmelidir. Böyle yetiştirilmiş öğretmenler okul sosyal ortamlarının başarılı üyeleri olabilirler. Sorgulamaya dayalı öğretmen yetiştirme yaklaşımı sosyal unsurları dikkate alan, öğretme-öğrenme ortamlarına yani bağlama önem veren ve öğretmenlerin öğrenme süreçlerine epistemolojik olarak yaklaşan bir eğitimsel olgudur. Ülkemizde öğretmen yetiştirmekle yükümlü eğitim fakültelerinin fakülteaday öğretmen-okul etkileşimini güçlendirmek amacıyla sorgulamaya dayalı yaklaşıma yönelmeleri demokratik eğitim ortamı hedefi açısından oldukça önemlidir. Kaynakça Afflerbach, P. (2002). Teaching reading self-assessment strategies. In C. C. Block & M. Pressley (Eds.), Comprehension instruction: Research-based best practices (pp. 96-111), New York: Guilford. Afflerbach, P. (2007). Understanding and using reading assessment, K-12. Newark, DE: International Reading Association. Akyol, H. (2006). Türkçe öğretim yöntemleri. Ankara: Kök Yayıncılık. Alvermann, D. E. (1990). Reading teacher education. In W. R. Houston (Ed.), Handbook of research on teacher education (pp. 687–704). New York: Macmillan. Baysen, E. (2006). Öğretmenlerin sınıfta sordukları sorular ile öğrencilerin bu sorulara verdikleri cevapların düzeyleri. Kastamonu Eğitim Dergisi, 14(1), 21-28. Beck, I. L., McKeown, M. G., Hamilton, R. L., & Kucan, L. (1997). Questioning the author: An approach for enhancing student engagement with text. Newark, DE: International Reading Association. Bloom, B.S. (Ed.) (1956). Taxonomy of educational objectives--Handbook I: Cognitive domain. London: Longman. Bogdan, R.C., & Biklen, S.K. (2003). Qualitative research for education: An introduction to theory and methods. (4th ed.). Boston, MA: Allyn and Bacon. Bransford, J., Darling-Hammond, L. & LePage, P. (2005). Introduction. In L. Darling-Hammond & J. Bransford (Eds.), Preparing teachers for a changing world: What teachers should learn and be able to do (pp. 1-39). San Francisco: Jossey-Bass. Cazden, C.B. (1986). Classroom discourse. In M. Wittrock (Ed.), Handbook of research on teaching (pp. 432-463). New York: Macmillan. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 91 Cochran-Smith M. & Fries, K. (2005). Researching teacher education in changing times: Politics and paradigms. In M. Cochran-Smith & K. M. Zeichner (Eds.), Studying teacher education: Th ereport of the AERA panel on research and teacher education (pp. 69-109). Manwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Cochran-Smith, M., & Lytle, S. (1999). The teacher research movement: A decade later. Educational Researcher, 28(7), 15–25. Darling-Hammond, L. (1996). The right to learn and the advancement of teaching: Research, policy, and practice for democratic education. Educational Researcher, 25(6), 5–17. Darling-Hammond, L. (2000). How teacher education matters. Journal of Teacher Education, 51(3), 166–173. Doğan, B. (2006). Strateji öğretiminin, işbirlikli ve geleneksel sınıflarda okuduğunu anlama becerileri üzerindeki etkileri. Eğitim Araştırmaları, 23, 82-93. Fenstermacher, G. D. (1994). The knower and the known: The nature of knowledge in research on teaching. Review of Research in Education, 20, 3–56. Gee, J. P. (1996). Social linguistics and literacies: Ideology in Discourses (2nd ed.). London: Taylor & Francis. Gee, J.P. (2004). Learning language as a matter of learning social languages within discourses. In M.R. Hawkins (Ed.), Language learning and teacher education: A sociocultural approach (13-31). Clevedon: Multilingual Matters. Gitlin, A. D. (1990). Educative research, voice, and school change. Harvard Educational Review, 60(4), 443–465. Koray, Ö., Altunçekiç, A. ve Yaman, S. (2005). Fen bilgisi öğretmen adaylarının soru sorma becerilerinin Bloom taksonomisine göre değerlendirilmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 17, 38-46. Lynn, M., & Smith-Maddox, R. (2007). Preservice teacher inquiry: Creating a space to dialogue about becoming a social justice educator. Teaching and Teacher Education, 23(1), 94-105. Ogle, D. (1986). K-W-L: A teaching model that develops active reading of expository text. The Reading Teacher, 39, 564-571. Oğuz, A. (2004). Okul Deneyimi I dersinin öğretmen adayları üzerindeki etkileri. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11, 141-162. Pearson, P.D., & Johnson, D.D. (1978). Teaching reading comprehension. New York: Holt, Rinehart and Winston. Pressley, M. (2006). Reading instruction that works: The case for balanced teaching (3rd Ed.). New York: The Guilford Press. Raphael, T. E. (1982). Question-answering strategies for children. The Reading Teacher, 36, 186-190. Raphael, T. E. (1986). Teaching question-answer relationships, revisited, The Reading Teacher, 39, 516-523. Raphael, T. E., & Wonnacott, C. A. (1985). Heightening fourth-grade students’ sensitivity to sources of information for answering comprehension questions. Reading Research Quarterly, 20, 282296. Saban, A. (2003). A Turkish profile of prospective elementary school teachers and their views of teaching. Teaching and Teacher Education, 19, 829-846. Schön, D. A. (1983). The reflective practitioner: How professionals think in action. New York: Basic Books. Şahin, İ., Erdoğan, A. ve Aktürk, A. O. (2007). Öğretmen adaylarının okul uygulamalarından doyumlarını yordayıcı faktörler. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 509-517. Taşkın, Ç. Ş. (2006). Student teachers in the classroom: Their perceptions of teacher practice. Educational Studies, 32(4), 387-398. Tok, Ş. ve Kaya, F. (2007). İlköğretim dördüncü sınıf Türkçe dersinde bazı öğrenme stratejilerinin tutum ve okuduğunu anlamaya etkisi. Milli Eğitim Dergisi, 176, 8-17. Trabasso, T., & Bouchard, E. (2002). Teaching readers how to comprehend text strategically. In C. C. Block & M. Pressley (Eds.), Comprehension instruction: Research-based best practices (pp. 176-200), New York: Guilford. Wenger, E. (1998). Communities of practice: Learning, meaning, and identity. Cambridge: Cambridge University Press. Yapıcı, Ş. ve Yapıcı M. (2004). Öğretmen adaylarının Okul Deneyimi I dersine ilişkin görüşleri. İlköğretim-Online, 3(2), 54-59, [Online]: http://ilkogretim-online.org.tr adresinden 18 Ocak 2008 tarihinde indirilmiştir. Yaylı, D. (2008). Theory-practice dichotomy in inquiry: Meanings and preservice teacher-mentor teacher tension in Turkish literacy classrooms. Teaching and Teacher Education, 24(4), 889-900. Yaylı, D. (Baskıda). Okur-yazarlık öğretmen eğitiminde fakülte-okul işbirliği ve Türkiye. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. Yıldırım, A. ve Şimşek H. (2004). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınevi. YÖK. (1998). Fakülte-okul işbirliği. Ankara: YÖK. Zeichner, K.M. (1983). Alternative paradigms of teacher education. Journal of Teacher Education,4(3), 3–9. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Öğretmen Adaylarının Öğretim Elemanlarının Davranışlarına Yönelik Algıları Orhan Kumral1 Özet Özellikle öğretmen yetiştiren fakültelerin öğretim elemanlarının, akademik görevlerinin yanında, genç öğretmen adayları için onların mesleki yaşamlarında aynı zamanda bir davranış modeli oluşturacakları düşüncesinden hareket eden bu çalışma, öğretmen adaylarının öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak oluşan düşüncelerini ve bu düşüncelerin oluşmasına temel teşkil eden somut deneyimlerini öğrenmeyi amaçlamaktadır. Araştırma, nitel bir çalışmadır. Olgubilim deseni ile şekillendirilen araştırmada yoğun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma alanını, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin bir bölümünde öğrenim gören 4. sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Çalışmada öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak öğrenci algılarına ilişkin veriler toplanmış, bu verilerin elde edilmesinde ise mecaz yoluyla veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın güvenirliğini sağlamak ve geçerliğini artırmak için Modus Operandi yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında, olumlu olan öğretim elemanı davranışları derse hazırlıklı ve zamanında gelme, öğrenci ile iyi bir iletişim ve paylaşma, bununla ilgili olarak ona değer verme, düşünceleri olan bir insan olarak saygı gösterme, alanı ve formasyonu ile ilgili yeterlik, derslerinde daha esnek kurallara başvurma şeklinde sıralanırken; öğretim elemanlarının olumsuz davranışları ise iletişim kopukluğu ya da yetersizliği, alanda ve formasyonda zayıflık, katı tutumlar, öğrenciye karşı saygısız ve küçümseyici tavırlar şeklinde temalarda toplanmıştır. Anahtar Sözcükler: Öğretim elemanı, model davranış, metafor, öğretmen adayı, olgubilim Prospective Teachers’ Perceptions of Instructors’ Behaviors Abstract Apart from their academic staff, instructors working for the faculty of education are important as they are also models for pre-service teachers. The aim of this study is to investigate the prospective teachers’ perceptions of tutors’ attitude and behavior. This research is a qualitative study and the sample consists of 4th grade students at primary school department in faculty of education in Pamukkale University. Modus Operandi, Member Checks, Quasi-Statistics were used for validation and reliability of the study. The findings were examined in there theme, such as prospective teachers’ perceptions of tutors’ positive behavior, prospective teachers’ perceptions of tutors’ negative behavior and metaphors that the students used for tutors’ behavior. Keywords: Instructor, model behavior, metaphor, pre-service teacher, phenomenology 1 Arş.Gör. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi. [email protected] 92 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 93 Giriş Günümüzde bilgiye kolay erişebilen, onu kullanıp üretimine katkı sağlayabilen, analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme gücü ile iletişim ve eleştirel düşünme becerilerine sahip olan, araştıran, sorgulayan, yaratıcı, evrensel değerleri özümsemiş, kendisini sürekli geliştiren, bağımsız düşünebilen, üretken, yapıcı ve demokratik değerler ile bütünleşmiş bireylere gereksinim duyulmaktadır Saracaloğlu ve Kaşlı, 2001). Söz konusu bireylerin yetiştirilmesinde ise, öğretmenlere ve öğretmen yetiştiren kurumlara büyük sorumluluklar düşmektedir. Özellikle öğretmenin öğrenci ve eğitim programlarını etkileme gücü diğerlerine göre daha fazladır. Bu nedenle eğitim hedefleri, eğitim programları, derslerin içeriği vb. ne denli iyi hazırlanırsa hazırlansın; bu programların uygulayıcısı olan öğretmenler iyi yetiştirilmezse, yapılan çalışmalar ve çabalar amacına ulaşamayacaktır. Alkan (2003)’a göre öğretmen, bir meslek adamı olarak insan davranışlarını oluşturmada görevi olağanüstü güç ve karmaşık olan bir uzmandır. Okul öğrenmelerinde, öğretim programının uygulayıcısı olarak önemli bir role sahiptir. Eğitim alanında başarı ve verimi etkileyen çeşitli etmenler söz konusu olmakla beraber, bunların en önemlilerinden biri de eğitici personel olarak adlandırılan öğretmenlerdir. Teknolojinin gelişmesi okulda öğretmene olan ihtiyacı karşılamamış, bununla birlikte öğretenin yardımcısı konumunda kalmaya devam etmiştir. MEB Okul Yönetmeliği’nde de belirtildiği üzere, özel uzmanlık gerektiren bir meslek olarak öğretmenlik, yalnızca bildiklerini aktarma konumundan çıkarak aynı zamanda öğrencilerine model olmaya dönüşmüştür. Her öğretim düzeyinde model olabilecek öğretmen davranışları, anadilin etkin kullanımı, ses tonu, jest ve mimikleri etkili kullanma, açık ve anlaşılır yönergeler sunma, derse zamanında ve hazırlıklı gelme, öğrenci ile iyi ilişkiler kurma, tüm öğrencilerle iletişim kurmaya çalışma, demokratik bir ortam yaratma, etkili yöntem seçme, araç-gereç kullanma şeklinde sıralanabilir (Balcı, 1993; Sönmez, 2003). İyi öğretmenin nitelikleri arasında, öğrencilerle iyi ilişkiler kurmak, sınıftaki eğitici ortamı hazırlayan ve sürdüren etkili kararlar almak, kararları kırıcı olmadan diğer insanlara iletebilmek, daima öğrencileri ve eğitimi düşünmek gibi hususlar yer almaktadır (Reed ve Bergeman, 1992). Eripek’e göre (Ed: Hakan, 1993), okul, çocuğun akademik öğrenmelerinden olduğu kadar sosyal öğrenmelerinden de sorumludur. Bu yönüyle çocukların mevcut uygun davranışlarını korumaları, yeni uygun davranışlar edinmeleri ve bunları geliştirmeleri, varsa uygun olmayan davranışlarını azaltmaları ya da ortadan kaldırmaları, toplum yaşamına başarılı bir biçimde uyum sağlamalarında önemli olmaktadır. Profesyonel anlamda öğretimcinin rolleri, değişik strateji, yöntem ve teknikleri aynı zamanda araç gereçleri kullanabilen, dönüt, düzeltme, ipucu, pekiştireçlere yer veren, öğrenciye sevgiyle yol gösteren, değerlendirme süreçlerini bilen ve sonuçları yorumlayan bir kişiliği gerektirir (Sönmez, 2003). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 94 Bunun yanında Dewey’e göre okullar ve sınıflar, insanların katılımcı demokrasiye hazırlandığı yerlerdir. Çünkü insanlar yaptıkları ve yaşadıkları şeyleri daha iyi öğrenirler. Demokratik yaşayış, önemli yönetim kararlarına toplumun çeşitli şekillerde katılmasını öngörmektedir. Eğer sınıfta alınan önemli kararlara öğrenci katılmazsa, daha sonraki hayatında otoriterlik ve itaat uçlarından birisinde bulunur (akt: Ergün ve Duman, 2008). Öğretmenler bulundukları okulda birer modeldir ve davranışlarıyla birçok değer ve erdemi empoze ederler. Bu anlamda öğretmene büyük sorumluklar düşmektedir. Olumlu model olarak, olumlu değerler sistemine sahip bireyler yetiştirmek öğretmenin önemli bir sorumluluğudur (Güven v.d. 2008). Saban (2000)’a göre, öğrenci üzerinde öğretmenin ne anlattığından çok, ne yaptığı etkili olmaktadır. Okulun bu işlevini yerine getirmesinde en büyük sorumluluk yine öğretmene düşmektedir. Bu anlamda öğretmenin model olarak önemli bir işlevi daha ortaya çıkmaktadır. Öğretmenler "öğrencilere model olma" rolünü üstlenmiş durumdadırlar. Öğrenciler, öğretmenlerinin giyim şekillerini, konuşmalarını, demokratik ya da katı tutumlarını, sorun çözme yöntemlerini, değerlerini kendilerine örnek alma eğilimindedirler (Demirtaş, 1999). Üniversiteler ortaçağdan bu yana kurumsal olarak varlıklarını korumakla birlikte, yetiştirdikleri insan tipinde sürekli değişimin öncüsü de olmuşlardır. Evirilen dünyada teknolojik, ekonomik ve politik değişimler, hem üniversitelere yön veren hem de üniversiteler tarafından yönlendirilen unsurlar olmuştur. Ülkemizde özellikle 1980’li yıllarla birlikte ülkede ihtiyaç duyulan eğiticilerin eğitiminin de üniversite eğitimi kapsamına alınması, üniversitelerde eğitilen öğretmenlerin alanlara gitmesiyle bu değişimin daha alt basamaklardaki eğitim kurumlarında da daha yakından takip edilmesine neden olmuştur. Modern günümüzde bilgi artık yaratıcılığı gerektirmektedir. Eğitim sadece entelektüel bir aktivite değil, aynı zamanda ana problemlerin tanımlanmasına yönelik bir metodoloji; sadece çözümlere yönelik bir araç değil, ama aynı zamanda problemin yorumlanabilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, öğretmen eğitiminde pedagojik formasyonun kalitesi, bunları sağlayacak en iyi yollardan biridir (Rozov, 2004). Aynı zamanda, sürekli gelişme ilkesinin temelinde eğitim yatmaktadır. Üniversiteler, bireyleri geleceğe hazırlayan, yaşam koşulları içerisindeki davranış tarzlarını şekillendiren, dünyanın yetişmiş insan gücünü karşılama yarışında olan kurumlardır. Dolayısıyla taşıdıkları toplumsal sorumluluğun bilincinde olarak; çalışanların ve öğrencilerin fikirlerine değer veren “müşteri odaklı” bir yönetim mantığıyla kendilerini giderek geliştirebilirler (Henden, 2004) Şatır (2004)’a göre, günümüz üniversite mensupları tarafından en fazla düşünülen, değerlendirilen ve çözüm aranan problemlerden birinin öğrencinin derse ilgisi, motivasyonu ve öğrenme arzusu olduğu bilinmektedir. Genelde çözüm olarak uygulanan yöntemlere bakıldığında ise, büyük oranda öğrenci merkezli sorunlara odaklanıldığı ve öğrencinin değişmesi gerektiği sonucuna varan çözümler üretildiği görülmektedir. Eğitim camiasının önemli problemlerinden olan bu soruna ders dışında bir anlamda sosyal yaşamda öğretim elemanı ile öğrenciler arasındaki Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 95 iletişim ile büyük oranda çözüm bulunabilir. İnsanların sağlıklı iletişim kurmasının iletişim kanallarının etkin kullanılması ile mümkün olduğu gerçeği düşünüldüğünde, sosyal yaşamda öğretim elemanı – öğrenci ilişkilerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, dersini bilmeyen öğretim elemanından çok, iletişim kanallarını etkin kullanamayan öğretim elemanı kavramı ortaya çıkmakta ve çözüm beklentileri bu noktada buluşmaktadır. Fakültelerde görev alan öğretim elemanları, akademik kimliklerinin yanında aynı zamanda öğretim rolünü üstlenmiş profesyonel öğretici kişiler olmalıdırlar. Bu amaçla son yıllarda eğitim fakültesi çıkışlı doktora öğrencileri hariç, akademisyenliğe hazırlanan diğer fakültelerin doktora öğrencilerine formasyon anlamında eğitim bilimlerine ait Gelişim ve Öğrenme dersi ile Öğretimde Planlama ve Değerlendirme dersi verilmektedir. Özellikle söz konusu olan öğretmen yetiştirme ise, burada görev alacak olan akademik personelin eğiticilik rolü ve model olma gücü daha ön plana çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, eğitim fakültelerinde görev alan ve geleceğin eğitim kadrosunu yetiştiren öğretim elemanlarının, kendi davranışlarının da ön plana çıkarılıp değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilir. Bu çalışma, öğretmen adaylarının öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak oluşan düşüncelerini ve bu düşüncelerin oluşmasına temel teşkil eden somut deneyimlerini öğrenmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1- Öğretim elemanlarının sergiledikleri ve öğretmen adaylarınca olumlu olarak değerlendirilen davranışlar nelerdir? 2- Öğretim elemanlarının sergiledikleri ve öğretmen adaylarınca olumsuz olarak değerlendirilen davranışlar nelerdir? 3- Öğretmen adaylarının, öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak sahip oldukları metaforlar nelerdir? “En büyük öğretmenlerim, öğrencilerimdir” sözünden hareketle, yeni kuşakların eğitiminde önemli bir rol üstlenecek olan sınıf öğretmeni adaylarının, öğretmenlik mesleğini yapmaya başladıklarında, diğer öğrenim basamaklarındaki öğretmenlerin davranışlarından etkilendikleri gibi, öğrenciliklerinin son basamağında oldukları fakültelerinde eğitim rolünü üstlenen öğretim elemanlarının da davranışlarından farkında olarak ya da olmadan etkilenecekleri ve kendilerine bir rol modeli çizecekleri düşünülebilir. Bu düşünceyle, eğitim fakültelerinin son sınıfında okuyan öğretmen adaylarının kendi öğretmenlerini değerlendirmeleri yoluyla, bir taraftan mesleğe atıldıklarında çizecekleri öğretmen profilinin ortaya çıkarılması, bir taraftan da model olacağı düşünülen öğretim elemanlarının davranışlarının öğrenci gözüyle değerlendirilmesi, öğretmen eğitiminde önemli veriler sağlayabilir. Özellikle öğretmen yetiştiren kurumlarda ders veren ve eğitimcilerin eğiticileri olan öğretim elemanları bu araştırmanın sonuçları ile kendi davranışlarına yönelik bir resim çizerek, bilinçli ya da farkında olmaksızın gösterdikleri davranışların öğrencilerin gözünde nasıl görüldüğüne yönelik bir anlayış geliştirmesi bakımından da önemli olarak görülebilir. 96 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Araştırma, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin bir bölümü’nde öğrenim gören 4. sınıf öğrencileri ve araştırmacının hazırladığı veri elde etme formunun çizdiği sınırlar içinde onların verdikleri ve samimi olduğu kabul edilen görüşleri ile sınırlıdır. Yöntem Araştırma, nitel bir çalışmadır. Olgubilim deseni ile şekillendirilen araştırmada (Yıldırım ve Şimşek,2006) yoğun örnekleme yöntemi kullanılmıştır (Patton, 1990; akt: Flick, 2002:69). Araştırma Grubu Araştırmanın çalışma alanına, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin bir bölümünde öğrenim gören 4. sınıf öğrencilerinden 24 kişi alınmıştır. Dört senelik eğitimleri süresince öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak daha kapsamlı bir deneyim elde etmiş olabilecekleri düşünüldüğünden, özellikle son sınıf öğrencileri araştırma kapsamına alınmıştır. Çalışma alanına ilişkin özet tablo aşağıdadır: Tablo1: Çalışma kapsamına alınan katılımcıların özellikleri Katılımcı Cinsiyeti K.1 K.2 K.3 K.4 K.5 K.6 K.7 K.8 K.9 K.10 K.11 K.12 Erkek Erkek Kız Kız Kız Kız Erkek Kız Kız Kız Kız Kız Okuduğu Bölüme ÖSS Tercih Sırası 1.Tercih 2.-10.Tercihler 1.Tercih 2.-10.Tercihler 1.Tercih 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler 11. ve üstü Tercih 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler Katılımcı Cinsiyeti K.13 K.14 K.15 K.16 K.17 K.18 K.19 K.20 K.21 K.22 K.23 K.24 Kız Erkek Kız Kız Kız Erkek Erkek Kız Kız Erkek Kız Kız Okuduğu Bölüme ÖSS Tercih Sırası 1.Tercih 11. ve üstü Tercih 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler 11. ve üstü Tercih 2.-10.Tercihler 11. ve üstü Tercih 2.-10.Tercihler 2.-10.Tercihler 11. ve üstü Tercih 1.Tercih 11. ve üstü Tercih Çalışmada öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak öğrenci algılarına ilişkin veriler toplanmış, bu verilerin elde edilmesinde ise mecaz yoluyla veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Her olay kendi ortamı içinde en iyi şekilde anlaşılabileceği için, araştırmacı araştırma kapsamına alınan öğretmen adaylarının okul ortamında ara saatlerde formları doldurmalarını sağlamıştır. Araştırmaya dâhil edilen öğretmen adayları, önemli veri kaynakları olarak kabul edilmiş, veri formlarının doldurulmasında açık ve esnek bir tutum izlenerek, araştırma sorularına ilişkin mümkün olduğu kadar ayrıntılı ve derinlemesine bilgi toplanmaya çalışılmıştır. Veri Toplama Aracı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 97 Verilerin toplanması için, araştırmacı tarafından geliştirilen, ön çalışma ve uzman görüşlerinden sonra son halini alan, dört maddelik bir form kullanılmıştır. Formdaki ilk madde katılımcıların kişisel özelliklerini belirlemeyi amaçlamaktadır. İkinci madde, öğrencilerin öğretim elemanlarının davranışları ile ilgili olarak olumlu buldukları davranışların belirlenmesine; üçüncü madde ise olumsuz davranışların belirlenmesine yöneliktir. Formda yer alan son kısım, öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak öğrencilerin bir benzetimde bulunabilecekleri ve niçin bu benzetmede bulundukları ile ilgili bilgi verebilecekleri ya da somut yaşantılarını yazabilecekleri bir alandan oluşmaktadır. Verilerin Analizi Elde edilen veriler üzerinde tipolojik (Hatch, 2002) bir analiz yapılmıştır. Bu yolla veriler genel bir çerçeve içinde yapılan kodlama ile çözümlenmiştir. Veriler bir taraftan daha önceden belirlenen kavramlar etrafında toplanıp çözümlenirken, bir taraftan da satır satır okuma tekniği ile yeni kodlar oluşturulmuştur. Daha sonraki aşamada ise, temalar oluşturularak bulgular elde edilmiştir. Benzetmelere yönelik verilerin analizinde ise, öncelikle benzetimler olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Daha sonra öğrencilerin bu benzetimlerde bulunmalarına neden olan somut yaşantıları veya düşünceleri, formda yazıldığı şekliyle kodlanmaya ve temaların oluşturulmasına dönük olarak analiz edilmiştir. Araştırmanın Geçerliği ve Güvenirliği Araştırmanın güvenirliğini sağlamak ve geçerliğini artırmak için Modus Operandi Yaklaşımı, Kanıt ve Olumsuz Durumların Aranması Yaklaşımı, Katılımcı Kontrolü Yaklaşımı ve Quasi-Statistics Yaklaşımı (Maxwell, 1996) kullanılmıştır. Bu yaklaşımlar yoluyla araştırmacının dışında, nitel araştırma konusunda uzman bir kişinin kontrol listesiyle yapılan işlemleri tekrar gözden geçirilmesi sağlanmış; bunun yanında ortaya çıkan durumlardan farklı, onlarla çelişen ve olumsuz durumların aranması ve ortaya çıkarılmasına çalışılmış ve örnekleme alınan kişilerle, elde edilen veriler paylaşılarak doğruluğu teyit ettirilmiştir. Bunun yanında elde edilen temalarda frekans yoğunlukları verilmiştir. Ayrıca, katılımcılara ilişkin ön bilgiler Tablo 1’de verilerek, öğrencilerden doğrudan alıntılara katılımcı kodlarıyla yer verilmiştir. Bulgular Araştırmanın sorularını cevaplamaya yönelik olarak bulgular, öğrenci algılarına göre öğretim elemanlarının olumlu davranışları; öğrenci algılarına göre öğretim elemanlarının olumsuz davranışları ve öğretim elemanlarının davranışlarına yönelik olarak öğrencilerin kullandıkları benzetimler olmak üzere üç ana tema etrafında örgütlenmiştir: Öğrenci Algılarına Göre Öğretim Elemanlarının Olumlu Davranışları Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 98 Öğrencilerin öğretim elemanlarının davranışlarına dönük olarak olumlu yöndeki ifadeleri dört alt temayı oluşturmuştur. Her alt temada farklı öğrencilerin ifadelerinden alıntılara yer verilmiştir. Derse hazırlık ve zamanlama (Frekans: 2) Öğretim elemanlarının öğretmen adayı öğrencilere anlattıkları gibi kendilerinin de derslerine hazırlıklı gelmeleri, derslerini önceden belirledikleri bir düzen içinde anlatmaları ve derse zamanında gelip zamanında dersi bitirmeleri, olumlu davranış olarak belirtilmiştir. “derse zamanında ve hazırlıklı geliyorlar” (K.7) Derslerde esnek olabilme (Frekans: 5) Derslerde katı kurallar yerine öğrenciye görelik ilkesini uygulayan öğretim elemanlarının davranışları olumlu bulunan davranışlar arasında yer almaktadır. Derse devam konusunu bir tehdit aracı olmaktan çıkaran, işlenen konulardan sınavda nasıl sorular çıkabileceği konusunda yönlendirmelerde bulunan, ilköğretim veya ortaöğretimden farklı şekilde sınıf yönetimi becerisine sahip öğretim elemanlarının davranışları, öğrenciler tarafından olumlu biçimde algılanan davranışlar olarak belirtilmiştir. “derslerinde devam zorunluluğu aramaması” (K.4) “notu koz olarak kullanmaması” (K.12) Alan ile ilgili yeterli ve güncel bilgi, formasyon gücü (Frekans: 12) Öğretim elemanlarının olumlu olarak görülen bir diğer davranışının, derse girdiği alan ile ilgili olarak yeterli ve güncel bilgilerle donanımlı olması şeklinde belirtilmiştir. Özellikle söz konusu olan öğretmen adayları olduğu için, alan ile ilgili güncel gelişmelerin ve değerlendirmelerin aynen yansıtılmasını sağlayan öğretim elemanlarının bu davranışının öğrenciler tarafından beğenildiği düşünülebilir. “derslerinde birçok kaynaktan bilgi aktarıyor” (K.3) “derse devamı zorunluluk yoluyla değil, ders anlatma becerisi ile sağlıyor” (K.12) İletişim, paylaşma ve alçakgönüllülük (Frekans: 25) Öğretim elemanlarının öğrencileri ile kurdukları samimi ve içten iletişim, deneyimlerini öğrencileriyle paylaşmaları ve yararlanmalarını sağlamaları, öğrencilere karşı olan alçakgönüllü tavırlar ve öğrencileri önemseme; öğrenciler tarafından beğenilen davranışlar olarak belirtilmiştir. Üniversite yıllarında birçok zorlukla karşılaşan öğrenciler, öğretim elemanlarının olumlu yaklaşımları sonucu sorunlarının çözümünde veya en azından sorunlarının dinlenmesinde kendilerinde yalnızlık duygusunu engellediği düşünülebilir. “deneyimlerini öğrencileriyle paylaşıyorlar” (K.6 “empati kurarak bizi anlayabilmesi” (K.15) Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 99 Öğrenci Algılarına Göre Öğretim Elemanlarının Olumsuz Davranışları Öğrencilerin öğretim elemanlarının davranışlarına dönük olarak olumsuz yöndeki ifadeleri üç alt temayı oluşturmuştur. Her alt temada frekans sayıları ve farklı öğrencilerin ifadelerinden alıntılara yer verilmiştir. Katı tutumlar (Frekans: 9) Özellikle sınav haftalarında öğrencilerin öğretim elemanları tarafından birer potansiyel suçlu gibi görülmesinin, öğrencilerde tedirginliğe neden olduğu belirtilmiş ve olumsuz davranışlar içinde ifade edilmiştir. “sınav salonunda öğrenciyi bir suç makinesi gibi görmeleri” (K.2) “derslere devam konusunda ısrarcı davranıyorlar” (K.5) İletişimsizlik ve küçümseme (Frekans: 17) Öğrenciler, öğretim elemanlarının kendilerini küçümseyen tavırlar içine girmelerinin kendileri için önemli fakat olumsuz bir davranış olduğunu belirtmişlerdir. Küçümseyici davranışların aynı zamanda iletişimde baştan engeller yarattığı da düşünülebilir. “öğrenciye karşı mesafeli ve resmi duruyorlar” (K.1) “bizlere halen ilkokul öğrencisi gibi davranmaları” (K.17) Alanda ve formasyonda yetersizlik (Frekans: 19) Öğretim elemanlarının alanlarında yeterince etkili olamamaları, aynı zamanda formasyon zayıflığının beraberinde derslerde önemli eksikliklerin oluşmasına neden olduğu öğrenciler tarafından belirtilmiştir. “düz anlatım yöntemini çok kullanıyorlar” (K.4) “sanki derslere zorla geliyormuş gibi tavır takınmaları” (K.9) Öğretim Elemanlarının Davranışlarına Yönelik Benzetimler Araştırmanın son sorusuna cevap bulmaya yönelik olarak öğrenciler tarafından yapılan ve öğretim elemanlarının davranışlarını konu alan benzetimleri, olumlu ve olumsuz olarak iki alt başlık altında verilmiştir: Olumlu benzetimler Yardım vakfı Mesleğe hazırlayan usta Mısır patlatma makinesi Deneyimli şoför Yumuşak bir el Ev sahibi İğne ile kuyu kazmak Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 100 Öğretim elemanlarına yönelik yapılan benzetimlerden olumlu olan benzetimlere yönelik açıklamalara veya yaşanan somut deneyimlere bakıldığında, olumlu benzetmeye neden olan olayların aynı zamanda olumlu davranış örnekleriyle uyuştuğu söylenebilir. Öğrenci ile iletişimin iyi olması, mesleğe ve yaşama yönelik deneyimlerin paylaşılması, öğrenciye gösterilen özen, sevgi ve saygı, düşüncelerinin ve fikirlerinin dinlenmesi, olumlu benzetimlerde oldukça önemli olmuştur denebilir. Öğretim elemanlarının davranışları, “soğuk kış günü, pencere önündeki kuşu içeri alan yumuşak bir el” gibidir, çünkü “daha önce ailesinden hiç ayrılmamış biri olarak buraya gelirken oldukça tedirgindim. Güven duygum yoktu. Yanlış arkadaşlıklar edinmekten korkuyordum. Fakat hocalarım, –hocalardan isimler verilmiş ancak araştırmacı tarafından bu kısımdan çıkarılmıştır- bana çok yardımcı oldular. Ailem gibi sevgi gösterdiler. Korudular, kolladılar. En iyi şekilde yetişmemiz için ellerinden geleni yaptılar. Her şeyin vizeden alınan not olmadığını öğrettiler. Hayatın güzelliklerini fark ettirdiler.” (K.11) Öğretim elemanlarının davranışları, “mısır patlatma makinesi” gibidir, çünkü “ÖSS’den sonra mesleğe yönelik olarak hiçbir şey bilmediğimiz konularda yetiştiriliyoruz. Mısırın patlamış hali gibi bizi mesleğe hazır konuma getiriyorlar” (K.5) Olumsuz benzetimler Gemisini kurtaran kaptan Dünyanın merkezi Oligarşik dönem yöneticisi Elinde güzel ama zehirli bir elma bulunduran cadı İskelator (bir çizgi film karakteri*) Kan emen vampir Tulumba Kapalı kutu At gözlüğü Duvar Robot Devekuşu Gardiyan Öğretim elemanlarına yönelik yapılan benzetimlerden olumsuz olan benzetimlere yönelik açıklamalara veya yaşanan somut deneyimlere bakıldığında, olumsuz benzetmeye neden olan olayların aynı zamanda olumsuz davranış * Bu not araştırmacıya aittir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 101 örnekleriyle uyuştuğu söylenebilir. Öğrenci ile iletişimin kötü olması, paylaşımın olmaması, öğrenciye gösterilen özen, sevgi ve saygıda olumsuzluklar, öğretim elemanının gösterdiği katı, kuralcı tutumlar onların olumsuz benzetimlerinde oldukça önemli olmuştur denebilir. Öğretim elemanlarının davranışları, “Oligarşik dönemdeki yöneticiler” gibidir, çünkü “gerek ders içinde gerekse ders dışında demokratik bir ortam sağlamıyorlar. Sürekli kendi bildiklerini okuyorlar ve diğer görüşlere hiçbir değer vermiyorlar. Not silahı ile tehdit ediyorlar. Otorite ve disiplini sağlama uğruna tek tip insan yetiştirilmesine neden oluyorlar” (K.7) Öğretim elemanlarının davranışları, “gardiyan” gibidir, çünkü “bizleri birer öğrenci gibi değil de mahkûm gibi görüyorlar. Bir zamanlar kendilerinin de öğrenci olduklarını unutup sanki hayata akademisyen olarak başlamışlar gibi…” (K.24) Öğretim elemanlarının davranışları, “gemisini kurtaran kaptan” gibidir, çünkü “çünkü kendi kariyerleri peşinde koşuyorlar, öğrencileri ise daha geri planda bırakıyorlar” (K.1) Tartışma Araştırma sonuçlarına bakıldığında, olumlu olan öğretim elemanı davranışları derse hazırlıklı ve zamanında gelme, öğrenci ile iyi bir iletişim ve paylaşma, bununla ilgili olarak ona değer verme, düşünceleri olan bir insan olarak saygı gösterme, alanı ve formasyonu ile ilgili yeterlik, derslerinde daha esnek kurallara başvurma şeklinde sıralanırken; öğretim elemanlarının olumsuz davranışları ise iletişim kopukluğu ya da yetersizliği, alanda ve formasyonda zayıflık, katı tutumlar, öğrenciye karşı saygısız ve küçümseyici tavırlar şeklinde temalarda toplanmıştır. Bu davranışlardan öğrenciye karşı olan saygı, sevgi ve iletişime yönelik olan ifadelerdeki frekans yoğunluğu dikkat çekicidir. Bu durumda, öğrenciler açısından beklentinin iletişim, saygı ve sevgi çerçevesinde döndüğü düşünülebilir. Bunun yanında aynı sonuç, öğrencilerin öğretim elemanları ile bu yönde bir sorun yaşadıklarının da göstergesi olarak görülebilir. Olumsuz benzetmelerin yoğunluk olarak olumlu olan benzetmelerden daha fazla olması, bu araştırmanın dikkat çekici bir diğer bulgusu olarak görülebilir. Buradan yola çıkarak, öğrencilerin gözünde öğretim elemanı, daha çok öğrencilere yönelik olarak olumsuz davranışlarıyla ön plana çıkmaktadır denilebilir. Ortaya çıkan diğer sonuçlardan katı tutumlar ve formasyon eksikliği, Calp (2008) tarafından yapılan araştırma bulguları ile paralellik göstermektedir. Sözü edilen araştırmada, öğretim elemanlarının yarattığı sınav kaygısı, hocaların zevksiz ve itinasız ders anlatımı olumsuzluklar olarak gösterilmiştir. İletişime yönelik elde edilen bulguya benzer bulgulardan da söz etmek mümkündür: Üniversitede öğrencinin derse ilgisi, motivasyonu ve öğrenme arzusu ile ilgili olarak yapılan çalışmada (Şatır, 2004), motivasyon sorunlarına yönelik Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 102 çözüm olarak ders dışında yani sosyal yaşamda öğretim elemanı ile öğrenciler arasındaki iletişimin önem verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunun yanında dersini bilmeyen öğretim elemanından ziyade iletişim kanallarını etkin kullanamayan öğretim elemanı kavramı ortaya çıkmış ve çözüm olarak beklentilerin de bu noktada buluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu araştırma, sadece öğrencilerin gözünde öğretim elemanlarının davranışlarının nasıl algılandığına dönüktür. Ayrıca “Öğretim elemanlarının gözünde öğrenci davranışları nasıl bir izlenim yaratmaktadır?” sorusunu cevaplamaya yönelik bir çalışmanın yapılması, eldeki araştırmayı tamamlayacaktır. Böyle bir çalışma aynı zamanda, öğrenci ile öğretim elemanı arasında yaşandığı düşünülebilecek olan olumsuzlukların en aza indirilmesinde, olumlu yönlerin ise en üst düzeylere çıkarılmasında yeni yollar önerebilir. Kaynakça Alkan, C. (2003). Öğretmenlik mesleğine giriş. (Ed: V.Sönmez). Ankara: Anı Balcı, A. (1993). Etkili okul: kuram, uygulama ve araştırma. Ankara: Yavuz Dağıtım Calp, Ş. (2008). Sınıf öğretmenliği lisans programı öğrencilerinin eğitsel rehberlik ihtiyaçlarının belirlenmesi üzerine bir araştırma. VII. USOS. Bildirileri Çanakkale: Onsekiz Mart Üniversitesi Demirtaş, H. (1999) Sınıf İçinde Öğretmen Davranışları. Öğretmen Dünyası Yıl: 20, Sayı:238 Ergün, M. T. Duman. (2008) Kritik Durumlarda Öğretmen Davranışları. Türkiye Sanal Eğitim Bilimleri Kütüphanesi Afyon Kocatepe Üniversitesi (www.aku.edu.tr 10.06.2008) Eripek, S. (1993). Öğrenci davranışlarını değiştirme. A. Hakan (Ed.), Eğitim Bilimlerinde Çağdaş Gelişmeler (ss. 133-145). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları Flick, Uwe. (2002). Qualitative Research. London: Sage Publication. Güven, S. v.d. (2008). Sınıf öğretmenliği lisans programı öğrencilerinin karakter eğitimi konusundaki yetkinlik inançları. VII. USOS Sempozyum Bildirileri. Çanakkale: Onsekiz Mart Üniversitesi Hatch, J.Amos. (2002). Doing Qualitative Research İn Education Settings. New York: State University Press. Henden, R. (2004). Üniversitelerde toplam kalite yönetimi anlayışı üzerine. Uluslararası Üniversite Eğitimi Kongresi’nde sunulmuş sözlü bildiri. Fatih Üniversitesi, İstanbul Maxwell, Joseph A. (1996). Qualitative Research Design. London: Sage Publication Reed, A.J.S./ V.E.Bergeman. (1992). In the Classroom: An Introduction to Education. Guilford Rozov, N. (2004). Pedagogıcal educatıon as generatıng the actual functıon of unıversıtıes. Uluslararası Üniversite Eğitimi Kongresi’nde sunulmuş sözlü bildiri. Fatih Üniversitesi, İstanbul Saban, A. (2000). Öğrenme Öğretme Süreci. Ankara: Nobel Sönmez, V. (2003). Öğretmenlik mesleğine giriş. Ankara: Anı Saracaloğlu, Asuman Seda. A. Kaşlı. (2001). Öğretmen adaylarının bilgisayara yönelik tutumları ile başarıları arasındaki ilişki. Ege Eğitim Dergisi. 1 (1): 112–127. Şatır, M. (2004). Sosyal yaşamda öğretım elemanı – öğrenci etkileşiminden eğitime yansıyanlar. Uluslararası Üniversite Eğitimi Kongresi’nde sunulmuş sözlü bildiri. Fatih Üniversitesi, İstanbul Terzi, A.R. (2002). Sınıf Yönetimi Açısından Etkili Öğretmen Davranışları. Milli Eğitim Dergisi, Sayı: 155–156 Yıldırım A. H. Şimşek. (2006). Nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık Yin, R.K. (2003). Case study research. London: Sage Publication Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 103 “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Projesi”:İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Marmara Örneklemi1 Alev Önder2, Oya Abacı3, Işık Kamaraj4 Özet ‘Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı’ isimli proje çalışması; İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı’nın işbirliği ile Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Drama Derneği, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı ve Turist Rehberleri Birliği’nin katkıları ile gerçekleştirilmiştir. Projenin Marmara Üniversitesi tarafından belirlenen amacı: ‘İstanbul’da tarih boyunca yaşamış olan farklı uygarlıkların giyim tarzları ve farklı işlevlerinin’ beşinci sınıf öğrencileri tarafından öğrenebilmesidir. Bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak eğitimsel hedefler belirlenmiştir. Proje çalışmasındaki uygulamalar gezi öncesi, gezi ve gezi sonrası olmak üzere üç aşamada gerçekleştirilmiştir. Bu uygulamalar çeşitli derslerde yapılan kompozisyon yazma, drama, çalışma sayfası, sanat eğitimi, öykü tamamlama gibi öğretim yöntem ve tekniklerini içermiştir. Ayrıca öğrenciler ‘İstanbul Arkeoloji Müzesini’ ziyaret etmişlerdir. Proje uygulamaları, İstanbul MEB.’e bağlı Zahide Zehra Garring İlköğretim Okulu’nun 5-A sınıfında toplam 32 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Uygulanan programın etkililiğini ölçmek amacıyla deney-kontrol gruplu deneme modeli oluşturulmuştur. Araştırmacılar tarafından hazırlanan ‘Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Değerlendirme Formu’ deney-kontrol gruplarına ön test-son test olarak uygulanmıştır. Anket sonuçları değerlendirildiğinde yapılan istatistiksel analizlere göre, deney grubu öğrencilerinin kontrol grubu öğrencilerinden “Arkeoloji Müzesi ile ilgili bilgi düzeyi” ve araştırmanın temasını oluşturan “giysilere ilişkin bilgi düzeyleri” açısından daha başarılı oldukları bulunmuştur. Programın farklı temalarla, farklı yaş grubu çocukları ile çalışılması önerilmiştir. Anahtar sözcükler: Arkeoloji Müzesi, müze eğitimi. The Project of “Employing the museums for educational goals”: Example of Marmara Abstract The Project titled “Employing the museums for educational goals” was actualized with the contributions of University of Marmara, Department of Elementary School, The Association of Supporting Contemporary Life, The Association of Contemporary Drama, The Association of Turkish Volunteers for Education, and The Association of Touristic Guides under the direction of Archeological Museums in İstanbul and Technical University of Yıldız, Program of Graduate Study leading for Museums.One of the goals of the Project defined by Marmara University was to “learn dressing styles and their functions in Istanbul throughout the history”. Educational targets were described in order to attain this goal. The practical work in the Project were realized in three steps: before the visit of museum, during the visit of museum and after the visit of museum. The practical work consisted of teaching activities such as writing composition, drama, work sheets, art education, completing stories. In addition, pupils visited the Archeological Museums in Istanbul.Thirty-two pupils of 5th grade attending Zahide Zehra Garring Elementary School which was a governmental school located in İstanbul took part in the study. A research design with an experimental and a control group was used in order to assess the effects of the program. When the results of the survey were evaluated, the statistical analysis had revealed that students of experimental group were more successful than the students of the control group in relation to the level of knowledge about archeological museum and the level of knowledge about clothes which was the main topic of the research. It was suggested that the program would be employed with different topics to children of different age groups in further research. Key Words: Archaeology Museums, education of museum. 1 Bu araştırma, XIV. Eğitim Bilimleri Kongresi, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi 28-30 Eylül 2005 Denizli’de sözlü bildiri olarak sunulmuştur. . Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, İstanbul. [email protected]. 2 3 4 Yard. Doç., Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü,İstanbul. [email protected]. Dr., Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü,İstanbul. [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 104 Giriş Eğitimde Müzelerin Yeri ve Önemi Okul, öğrenme-öğretim denilince akla gelen tek kurum olma önceliğini ve özelliğini yitirmiştir. Günümüzde farklılıkların eğitime katılması anlayışı, çocukların öğrenme ve öğretimine katkısı olabilecek birçok etkenle birlikte düşünülür olmuştur. Uygulamaya konulan yeni ilköğretim programına göre, öğretim tek başına ne sınıf ortamında yapılır ne de başlıca kaynağı okul kitaplarıdır. Son yıllarda hızla gelişen ve aynı oranda insanların günlük kullanımına giren teknolojik gelişmeler ve buna bağlı olarak insanın öğrenme becerileri hakkındaki araştırmalar bu sonucu doğurmuştur. Buna bağlı olarak farklı öğrenme tekniklerinden ve öğrenme için farklı ortamlardan yararlanma eğitimin merkezine oturmuştur. Günümüzde, müzeler farklı eğitim ortamı olarak çağdaş eğitimi önemseyen ülkelerin en çok yararlandığı kurumlar olmuştur. Müzelerin geçmişine bakılacak olursa, altında koleksiyonculuğun yattığı görülür. Günümüze dek değişik coğrafyalarda ve dönemlerde var olan uygarlıkların oluşturdukları kültürlerin özelliklerini yansıtan, ait oldukları uygarlığın yaşam biçiminin önemli kanıtları olan ve ait olduğu dönemin estetik beğenisini yansıtan özenle toplanmış nesnelerin, bir zaman sonra belirli bir yapı içinde korunma gereksinimi ortaya çıkmıştır. Buna dayanarak Allan (1963), müzeyi “eşya koleksiyonlarını inceleme, araştırma ve zevk almak amacıyla yerleştirmek için düşünülmüş bir binadır” diye tanımlar. Ancak bu tanım günümüz müzeleri için yetersiz kalmaktadır. Schommer (1963), müzenin binanın ötesinde bir “kurum” olma özelliğine dikkat çekmektedir. Schommer’in tanımına göre, “müze, halkın zevki ve eğitimi için türlü nesne koleksiyonlarını, tarih, bilim ve teknik bakımından ve türlü araçlarla korumak, incelemek, değerlendirmek ve asıl bunları sergilemek amacıyla kurulmuş, devamlı bir kurumdur”. Bu tanımda, Allan’dan farklı olarak müzelerin yalnızca koleksiyon nesnelerini korumakla yetinmediğini, bunlar hakkında inceleme-araştırma yapan ve koleksiyonunu halkın bilgilenmesi için sergileyen bir kurum olduğu görülür. Atagök ise (1985), müzenin bir başka yönüne, geçmişle gelecek arasında bağ kurmamızı sağlayan işlevine dikkat çekmektedir. Atagök’e göre (1985), “müze, toplumun bilimsel ve kültürel geçmişini yansıtan ve geleceğini biçimleyecek öğeleri araştıran, toplayan ve koruyan, sergileyen, belgeleyen, yaşatan ve yönlendiren yaygın bir eğitim kurumudur.” Bu tanımda Atagök, aynı zamanda müzenin yaygın eğitim kurumu olduğunun da altını çizmektedir. Müze denilince dikkate alınması gereken bir başka nokta da, müzelerin sergileme biçimleri ile kendiliğinden gelen müze ziyaretçileri arasında ister istemez bir ilişkinin doğmuş olmasıdır. Bu ilişki içinde, ziyaretçilerin yaşları ve ilgi alanlarına göre kendiliğinden bir öğrenme durumu oluşmuştur. Ancak geride bıraktığımız 20. yy.ın içinde, müzeler halka daha da yakınlaşmış, toplumun özellikle de çocukların eğitimine doğrudan hizmet veren bir kurum niteliğine bürünmüştür. Müzenin eğitimsel işlevi artık müze galerilerinde kendiliğinden oluşan bir durum olmaktan çıkmış, müzelerin bünyelerinde oluşturdukları eğitim Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 105 birimlerinin programları ve müze-okul işbirliğinin sonucu olarak eğitime yaratıcı bir değer katmıştır. Batı ülkelerinde bulunan müzelerin eğitim hizmetlerine bakıldığında, özellikle de çocuklar söz konusu olduğunda, yalnızca müze içindeki etkinliklere bağlı kalınmamaktadır. Müzelerin eğitimde önem verdiği anlar, müzenin galerilerinde geçirilen zamanlardır. Ama müzeden yararlanmanın ve öğrenilenin kalıcı olmasını sağlamak için müze gezisinden önce müzenin çocuk eğitimden sorumlu elemanlarının okullara gittiklerini ve çocukları müze gezisine hazırlayan etkinlikleri öğretmenle birlikte okulda uyguladıkları görülmektedir. Böylece çocuklar hem müze ziyaretine hazırlanmış olmaktadırlar hem de müze ziyareti sırasında geçirilen sınırlı saatleri daha verimli geçirme olanağı bulmaktadırlar. Gezi sonrası ise, müze çocuklara gördüklerini uygulayacakları bir ortam sunarak onları atölye çalışmalarına katmaktadır. Böylece çocuklar yalnızca görmekle kalmamakta, aynı zamanda yaşayarak öğrenmektedirler (Abacı,1996). Müzeler bu programlarını uygularken değişik yöntemlerden özellikle de sanat eğitimi ve drama yönteminden ağırlıklı olarak yararlanmaktadır. Sanat eğitimi çocukların yaratıcı yanlarını harekete geçirerek öğrenmelerini sağlar. Drama ise, okul çocukları için son derece etkili bir öğretim yöntemidir. Önder’e göre “eğitim amaçlı drama, özel olarak düzenlenen yaşantıları somut bir şekilde hissetme yolu ile sosyal, evrensel ve soyut kavramların, tarih, edebiyat gibi konuların canlandırılarak anlamlı hale getirildiği, öğrenildiği bir eğitim tekniğidir” (Önder, 1999). Diğer yandan müzelerin “gerçek ortam” olarak drama etkinliklerinde kullanılmasının önemine de dikkat çekilmektedir (Önder, 2006). Müzelerin eğitimin vazgeçilmez parçası oldukları açıktır. Müzelerin eğitim özelliği dikkate alındında çocukların müzelerden yaralanılmasının sonuçları aşağıdaki gibi sıralanabilir: · Çocuklar bilgilerini geliştirme yollarını öğrenir ve bu bilgilerini kitap bilgileriyle karşılaştırma alışkanlığı kazanırlar. · Çocuklar kitaplarda okudukları tarihsel dönemlerde kullanılan yaşam nesnelerinin gerçeklerini görme olanağı bulurlar. · Tarihsel olaylar ve o dönemin yaşam nesneleri arasında ilişki kurmaya çalışırlar. Bu durum onların doğru tarih bilinci edinmelerine yardımcı olur. · Müzede bulunan nesnelerle günümüzdeki nesneler arasındaki farklılıkları ve benzerlilikleri düşüncelerinde karşılaştırırlar. · Çocuklar gözlem, mantık, yaratıcılık, hayal gücü ve beğeni duygusunu geliştirirler. · Estetik beğenilerini geliştirirler. · Yaratıcı düşünmeyi öğrenirler. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 106 · Müze çocuklara gelişimin ve değişimin kaçınılmaz olduğunu gösterir. Olayları bütün boyutlarıyla düşünebilmeyi ve değerlendirebilmeyi (çok boyutlu düşünmeyi) öğretir (Abacı, 2005). · Bunların yanı sıra çocuklar farklı kültürleri tanırlar. · Sahip oldukları kültürel değerleri koruma bilinci edinirler. Türkiye’de İlköğretimde Müzelerden Yararlanma Türkiye’de eğitimde müzelerden yararlanma düşüncesi yeni oluşmuş değildir. Ancak, bu alandaki çalışmalar yeterli değildir. Türkiye gibi oldukça zengin tarihe sahip toprakları olan ve bu tarihin belgelerini koruyan birçok müzenin bulunduğu bir ülkede, böyle bir olanaktan yararlanmamak büyük kayıptır. Batı ülkelerinde müzelerin okul gruplarına uyguladıkları programların, Türkiye’de okulların önderliğinde uygulanması hiç de zor değildir. Okulların eğitimlerinde müzelerden yararlanması üç aşamalı bir müze eğitimi programı ile gerçekleştirilebilmektedir. Bu üç aşamalı müze eğitimi yöntemi, eğitimcinin seçtiği konulara uygun koleksiyona sahip Türkiye’de bulunan bütün müzelerde uygulanabilir. Müze Gezisi aşamaları şunlardır: 1. Müze Gezisi Öncesi: Okul yönetiminin öğretim yılı öncesi, eğitim konularını belirlemeleri ve konularına uygun yararlanacakları müzeyi seçmeleri gerekmektedir. Okul gerekli yasal girişimlerini ilgili müzeye ve bağlı bulunduğu ilçe M.E.B.’na zamanında yapması gerekmektedir. Öğretmenlerin önceden eğitimlerinde yararlanacakları müzeyi görmeleri ve gezilmesi gereken galerileri belirlemeleri gerekmektedir. Daha sonra kendi sınıflarının düzeyine göre eğitim programı oluşturulmalıdır. Müze gezisi öncesi, müze gezisine hazırlık aşamasıdır. Okullarda ve sınıflarda yapılacak etkinliklerden oluşmaktadır. Bu aşamada eğitim materyalleri hazırlanmakta, eğitim yöntem ve teknikleri hazırlanıp uygulanmaktadır. Öğretmen öğrencilerini müze ziyaretine hazırlayıcı etkinliklere en az üç gün önce derslerde uygulamaya başlamalıdır. Etkinliklerin başlangıcı sınıf ortamında yaratılacak “tartışma” ile müze kavramının sorgulatılmasıdır. Burada “müze” nedir? sorusunun yanıtları aranmalıdır. Daha sonraki derslerde konu ile ilgili öykü tamamlama, müzede görecekleri bir nesneyi noktaları birleştirerek ortaya çıkarma, sanat etkinlikleri, drama etkinlikleri, çengel bulmacalar vb. yöntemlerle yapılan etkinliklerle çocuklar müze gezisine hazırlanmalıdır. 2. Müze Gezisi: Okulda yapılan müze gezisine hazırlık etkinlikleri ile çocuklar geziye hazırlanmıştır. Dolayısıyla müze galerilerinde gördükleri sürpriz olmayacaktır. Sınırlı zamanda yapılan müze turunda çocuklar gördüklerini daha kolay kavrayacaklardır. Gene de “müze avı” gibi eğlendirici bulmacalar ve drama yöntemi ile gezi daha da ilgi çekici duruma getirilmelidir. Öğrenciler için önceden hazırlanmış “gözlem defterleri” onların içindeki soruları yanıtlamaları ve ilgilerini çektikleri şeyleri küçük notlarla ve çizimler yaparak belirtmelerini sağlamak gerekmektedir. Bu programda üzerinde önemli durulması gereken konu öğrenci sayısının sınırlı tutulmasıdır. En fazla bir sınıfın öğrencileri ile müze gezisi yapılmalıdır. Eğer sınıf mevcudu 25’in üzerinde ise, sınıf iki ayrı gruba eşit sayıda bölünüp gruplar oluşturulmalı ve iki ayrı eğitimcinin denetiminde etkinlikler Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 107 çakıştırılmadan uygulanmalıdır. Aynı gün okulun bütün sınıfları ile gezi yapılmamalıdır. Dikkate alınması gereken ikinci konu da; müze gezisinin müzenin bütününü kapsamayacağıdır. Eğitim, öğretim programındaki konu ile bağlantılı olan galeri ya da galerilerde yapılır. Eğer vakit kalırsa öğrenciler serbest bırakılarak müzenin tümü sonradan gezilir. 3. Müze Gezisi Sonrası: Müze öncesi ve gezi sırasında edinilen bilgilerin daha kalıcı hale getirilmesi için yapılan pekiştirme aşamasıdır. Müze gezisinden döndükten sonraki iki ya da üç gün içinde okulda, sınıflarda yapılır. Bu etkinliklerde, öğrencilerin gezi sırasında kullandıkları gözlem defterleri sınıfta tartışmaya açılır. Gözlem defterlerine dayanılarak gezi yeniden gözden geçirilir. Bunun dışında müzenin galerilerinde gördükleri nesneler ile günümüzdekilerin karşılaştırılması yaptırılır. Günümüzün geldiği nokta değerlendirilmeli ve geleceğe yönelik düşüncelerin ifade edileceği tasarımlar yaptırılmalıdır (Abacı, 2003; Abacı, 2008). “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı” proje çalışması, Yıldız Teknik Üniversitesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı; ülkemizde müze-toplum ilişkisinin güçlendirilmesi ve toplumumuzun eğitim ve kültürüne katkıda bulunabilmek için: *Müze eğitimi yöntemleri geliştirmeyi, *Müze ve müzecilik konusunda farkındalık ve bilinç düzeyini arttırmayı amaçlamaktadır. “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı” isimli proje çalışması; İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı’nın yürütücülüğünde, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Drama Derneği ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın katkıları ile gerçekleştirilmiştir. “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Projesi” nin bir gereksinme olduğu, Müzecilik Yüksek Lisans Programı tarafından gerçekleştirilen ‘Eğitim Ortamı olarak Müzeler’ konferans dizisinin sonuçları ile ortaya çıkmıştır. ‘Eğitim Ortamı olarak Müzeler’ konferans dizisi Müzecilik Anabilim Dalı tarafından, 26 Şubat-28 Mayıs 2001 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir (Akahmet, 2007: 175). “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı” projesine 2004 yılının Şubat ayında yapılan bir çalıştay ile başlanmış, 2005 yılında projenin paket programın hazırlanması, öğretim materyalleri ve veri toplama araçlarının hazırlanması, deneysel çalışma ve uygulamalar, verilerin analiz edilmesi ve değerlendirme işlemleri ile tamamlanması planlanmıştır. Projeye, 01 Şubat 2004 tarihinde başlanmış ve Eylül 2005 tarihinde tamamlanması planlanmıştır. “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı” isimli projenin Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü tarafından belirlenen amacı: “İstanbul’da tarih boyunca yaşamış olan farklı uygarlıkların giyinme biçimlerini ve farklı işlevlerini” öğrenebilmektir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 108 Yöntem Araştırma deseni, deney-kontrol gruplu ön test-son test deneme modeline uygunluk göstermektedir. Araştırma İstanbul ilindeki M.E.B.’na bağlı Zahide Zehra Garring İlköğretim Okulu 5-A sınıfında eğitim gören toplam 32 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Deney ve kontrol gruplarına katılacak öğrenciler, tombala yöntemi ile belirlenmiştir. Böylece öğrencilerin gruplara random olarak seçilmesi sağlanmıştır. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin hepsi, planlanmış olan gezi öncesi ve gezi sonrası etkinliklere katılmışlardır. Deney grubu öğrencileri, “müze gezisine” katılmıştır, kontrol grubu öğrencileri ise, sadece “müze gezisine” katılmamıştır.. Müze gezisi öncesinde deney ve kontrol grubu öğrencilerine ön test, müze gezisi sonrasında da son test uygulanmıştır. Örneklem Bu araştırma, İstanbul ili Ümraniye ilçesinde, MEB.’e bağlı Zahide Zehra Garring İlköğretim Okulu’nun 5-A sınıfında toplam 32 öğrencinin (16’sı kontrol, 16’sı da deney gruplarında olmak üzere) katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Veri Toplama Araçları Hazırlanan değerlendirme anketi, sınıf öğretmeni tarafından sınıftaki öğrencilere uygulamalara başlanmadan önce “ön test” olarak uygulanmıştır. Uygulamalar tamamlandıktan sonra değerlendirme anketi “son test” olarak uygulanmıştır. Bu değerlendirme formu iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğrencilerin Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşüncelerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci bölüm ise, araştırmanın temasını oluşturan çağlar boyunca İstanbul’da kullanılan giysilere ilişkin bilgi sorularını içermektedir. Değerlendirme Formu toplam 12 sorudan oluşmuştur. Gözlem defterleri ise, öğrencilerin gitmiş oldukları müzeye ilişkin gözlem, yaşantı ve duygularını ifade edebilecekleri açık uçlu soruları içermiştir. Öğretim Yöntem ve Teknikleri · Öykü okuma, · Doğaçlama, · Kompozisyon yazma, · Tartışma yöntemi, · Problem Çözme Yöntemi, · Resim Yapma. Eğitim Materyalleri · Gözlem defterleri, · Çalışma sayfaları · Tarih şeridi, 109 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı · Fotoğraflar, · İstanbul Haritası Verilerin Toplanması Araştırmaya, tamamlanmıştır. 03 Mayıs 2004’te başlanmış ve 20 Mayıs 2004’te Eğitimsel Hedefler · İnsanın giyinmesinin öneminin farkına varabilme. · İnsanın giyinmesinin işlevinin farkına varabilme. · edinebilme. Giyinme tarzlarının tarih boyunca değiştiğinin bilgisini · İstanbul/da yaşamış olan farklı uygarlıkları giyim tarzları temelinde tanıyabilme. Eğitim Planı “Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı” isimli proje çalışmasında araştırma üç aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada ‘gezi öncesi aktiviteler’ okulda gerçekleştirilmiştir. İkinci aşamada: ‘Müze Gezisi’ İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Çağlar Boyu İstanbul galerisinde gerçekleştirilmiştir. Üçüncü aşamada ise: ‘gezi sonrası aktiviteler’ müze mekânında ve okulda gerçekleştirilmiştir. 1. Gezi Öncesi Araştırma İstanbul ilindeki M.E.B.’na bağlı Zahide Zehra Garring İlköğretim Okulu 5-A sınıfında eğitim gören toplam 32 öğrenciye (deney ve kontrol grubu) öntest uygulanmıştır. Aşağıda isimleri bulunan çeşitli derslerde “gezi öncesi etkinlikleri” gerçekleştirilmiştir. Matematik dersinde, “Müzeye Gidiyoruz” isimli çalışma sayfası dağıtılmıştır. Bu çalışma sayfasındaki yöntem, karmaşık yollar içinde kavşaklarda bulunan matematik işlemlerinin sonucuna göre müzeye ulaşan yolun bulunmasıdır. İşlemlerin sonucunu doğru bulan öğrenci, kavşaktaki müzeye ulaşan yola devam edecektir. Bu etkinlikte öğrenciler bir müzeye gideceklerini öğrenmişlerdir. Türkçe dersinde, müze kavramı tartışılmıştır. Ardından harf kümelerinin bulunduğu bir çalışma sayfası öğrencilere dağıtılarak, önceden hazırlanan müze ile ilgili sözcüklerin harf kümelerin arasından bulunması istenmiştir. Sosyal Bilgiler dersinde, Arkeoloji kavramı tartışılmış, sınıf öğretmeni tarafından arkeoloji bilimi öğrencilere tanıtılmıştır. Ardından İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile ilgili bilgi sayfası dağıtılarak incelenmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzelerinin içerdiği koleksiyonlar hakkında kısaca bilgi verildikten sonra, yapılacak olan gezinin ilgili bölümü hakkında ayrıntılı ön çalışma çeşitli etkinliklerle yaptırılmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 110 Aile Katılımı Ödevi: Öğrencilerden evde aile albümlerini aileleri ile birlikte incelemeleri istenmiştir. Öğrencilerin ailelerinde kimlerin bulunduğu sınıf ortamında konuşulmuştur. Her öğrencinin kendi aile fotoğraflarının yardımıyla bir aile müzesi oluşturmaları istenmiştir. Okulun Tarihi: Okulun tarihi hakkında bilgilenilmiş, okulun kuruluşu, geçmişini anlatan fotoğraflar ve kazanılan kupalarla ilgili köşede okulun tarihi hakkında konuşulmuştur. Türkçe dersi: Dağıtılan çalışma sayfasında bulunan karışık çizgilerin arasında kalan bölgelerdeki noktalı alanları boyayarak geçmiş dönemlere ait giyim resmini ortaya çıkarmışlardır. Ardından öğrencilerden “insanlar neden giyinir?” konusundaki görüşlerini bir kompozisyonda dile getirmeleri istenmiştir. Beden Eğitimi dersi: dersinde eğitici drama yöntemi kullanılarak “Farklı Zeminlerde Yürüme”, “Kör Dolaştırma” ve ‘Sessiz Oyun” gibi etkinlikler gerçekleştirilmiştir. “Müze nasıl gezilmelidir?” sorusu rol oynayarak canlandırma yöntemi ile öğrencilerle çalışılmıştır. Resim-İş eğitimi dersi: “Günümüzde nasıl giyiniyoruz?” konusuna ilişkin olarak her öğrenci dergi ve gazetelerden insanların giyinmek için kullandıkları giysilere ilişkin resimleri keserek sınıfa getirmişler ve bunları duvara asılan panoya yapıştırarak ortak bir kompozisyon oluşturmuşlardır. Geziye Hazırlık Çeşitli çalışma sayfaları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile ilgili bilgi sayfaları, gözlem defteri, farklı dönemlere özgü “İstanbul haritası” hazırlanarak öğrencilere dağıtılmıştır. Gezi öncesinde yapılan çalışmalar araştırma yürütücüleri tarafından hazırlanmıştır. Araştırma yürütücüleri tarafından sınıf öğretmenine yapılacak uygulamalar hakkında bilgi verilmiş ve bu uygulamaları sınıfındaki öğrencilere uygulaması istenmiştir. 2. Müze Gezisi ‘Müze gezisi’ deney grubunda olan 16 öğrencinin katılımı ile, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Çağlar Boyu İstanbul Sergi Salonunda gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubu öğrencileri planlanan bu geziye katılmamışlardır. Geziye sınıf öğretmeni de katılmıştır. Önceden hazırlanan ‘gözlem defterleri’ sınıf ortamında çocuklara dağıtılmıştır. Gözlem Defterlerinin kullanımı konusunda açıklama yapılmış ve bu konu hakkında çocuklardan gelen sorulara yanıt verildikten sonra çocuklar gezi araçlarına bindirilmişlerdir. Müzeye gidiş süresinin uzun olması nedeni ile yolculuğu hem zevkli hale getirmek için hem de müze gezisine hazırlık olarak yol güzergâhında bulunan önemli tarihi ve coğrafi bölgelere çocukların dikkati çekilmiş ve İlkçağ’da geçen bir öykünün başlangıcı verilerek ‘Kulaktan Kulağa Öykü Tamamlama’ oyunu ile öyküyü birlikte tamamlamaları istenmiştir. Müzeye gelindiğinde, çocukların müze bahçesinde toplanmaları sağlanmış ve “müze avı” oyunu için açıklama yapılmıştır. Müze avı: konu edinilen nesne, resim ya da bunların üzerindeki bir ayrıntının müze ziyaretçisi çocuklara fotoğraf, soruyanıt v.b. yöntemlerle tanıtılması, ardından çocukların müze galerilerinde onlara Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 111 verilen ipuçlarına dayanarak istenileni bulma yöntemidir (Abacı, 1996). ‘Müze Avı’ oyunu ile müze mekânına ısındırılan öğrenciler, soru-yanıt ve eğitici drama uygulamaları ile müze gezisi gerçekleştirilmiştir. Çocuklara soru soracak ortam yaratılmış, kendilerinin sordukları sorular yanıtlanmış ve her bir çocuğun geziye aktif katılımı sağlanmıştır. Ayrıca, eğitici drama eğitimcileri tarafından, müze gezisinde önceden belirlenen nesnelerin önünde üç etkinlik gerçekleştirilmiştir. Bu drama etkinliklerinin adı: İlkçağ, Savaşa Gidiş Doğaçlaması, Grup Fotoğrafı I. 1. Eğitici Drama Adı: İlkçağ Malzemeler: İki kadın giysisi, iki erkek giysisi, ateş, ağaçlar, şimşek. Süreç: İki öğrenci kadın rolünü alır, iki öğrenci erkek rolünü alır, üç öğrenci ağaç olur. Bir öğrenci de geyik rolünü üstlenir. Erkekler mağaradan çıkarak av aramaya başlarlar. Bir geyik yakalarlar. Geyiği mağaraya getirirler. Derisini yüzerler. Yağmur yağmaya başlar şimşek çakar ve gök gürültüsü olur. Şimşek yeryüzüne düşer. Avladıkları et yanar. Aile üyeleri yanmış olan etin tadına bakarlar. Hoşlarına gider ve eti yemeğe başlarlar. Tartışma Aşamaları: Zihinde Canlandırma Düzeyi: Her çocuk az önce oynanan oyundaki yapılanları hayalinde canlandırır. Tanımsal Düzey: Oynadığımız ‘İlkçağ’ drama oyununu kim anlatacak? Aile üyelerinin kıyafetleri nasıldı? Duygusal Düzey: Karnımız açken ve tokken kendimizi nasıl hissederiz? Bilişsel Düzey: İnsanlar neden giyinir? Yaşantısal Düzey: Tarih öncesi çağlarda giyilen giysileri günümüzde giyiyor muyuz? Hangilerini giyiyoruz? Bu giysilere ilişkin gerçek yaşam örneklerini grupla paylaşmaları istenir. Geliştirme Düzeyi: Çocuklara canlandırdıkları rollere ve hareket tarzlarına ilişkin daha başka örnekler düşünüp bulmaları söylenir. Destekleyici Etkinlik: Her çocuk canlandırılan rolün resmini yapar. 2. Eğitici Drama Adı: Savaşa Gidiş Doğaçlaması Malzemeler: Anne-baba yetişkin kıyafeti için kumaş, kartondan üç tane kız çocuk kıyafeti, savaşçı kıyafeti pelerini, miğfer, kemer, kılıç, kalkan, sopa, at başı ve kuyruğu, çengelli iğne. Süreç: Çocuklara, yetişkin giysisi giymiş bir anne, yetişkin giysisi giymiş bir baba, kız çocuk giysisi giymiş üç kız, savaş giysisi giymiş bir savaşçı; elinde kalkanı, kılıcı ve sopası, at giysisi giymiş iki çocuk rolleri dağıtılır. Öğretmen olayın başlangıç aşamasını tasvir ederek oyunu başlatır: “Sizler Doğu Roma İmp. zamanında yaşayan bir ailenin üyelerisiniz. O sabah erkenden tüm aile uyanır. Biricik oğulları savaşa gidecektir. Aile üyelerinden; anne-baba ve üç kız kardeşi çok üzgündür. Savaşçı asker hem üzgün hem de sevinçlidir. Çünkü ülkesi zafer Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 112 kazanmak için ona ihtiyaç duymaktadır”. Savaşçı, asker kıyafetlerini giyer. Kemerini takar. Pelerini üzerine alır. Kılıcını yerleştirir. Anne-baba ve üç kız kardeş kapıya doğru yaklaşırlar. Kız çocukları ağabeyleri için ağlarlar. “güle güle ağabey, çabuk gel” diyerek uğurlarlar. Anne göz yaşları içinde oğluna sarılır “Yolun açık olsun, oğlum” diye söyler. Baba oğluna sarılarak “güle güle oğul yolun açık olsun” der. Savaşçı üzgün ama kendinden emin bir şekilde tüm aile üyelerine bakar ve ilerler. Kapıdan çıkmadan önce son bir kez geriye bakar ve el sallayarak evden ayrılır. Atı bahçede onu beklemektedir. Atına biner ve hareket ederek oradan uzaklaşır. Tartışma Aşamaları: Zihinde Canlandırma Düzeyi: Her çocuk az önce oynanan oyundaki yapılanlar hayalinde canlandırır. Tanımsal Düzey: Oynadığımız ‘Savaşa Gidiş’ doğaçlamasını kim anlatacak? Savaşçı askerin ve diğer aile üyelerinin kıyafetleri nasıldı? Duygusal Düzey: Savaşa oğlunu gönderen anne-baba ve kardeşler kendilerini nasıl hissedebilir? Savaş giden asker kendini nasıl hissediyor olabilir? Bilişsel Düzey: Doğu Roma (Bizans) döneminde yetişkinler, çocuklar ve savaşçıların giysilerinin özellikleri nelerdir? Neden bu giysileri giyiyorlardı? Savaşa gitmenin nedeni nedir? Yaşantısal Düzey: Doğu Roma (Bizans) döneminde giyilen giysileri günümüzde giyiyor muyuz? Hangilerini giyiyoruz? Bu giysilere ilişkin gerçek yaşam örneklerini grupla paylaşmaları istenir. Örneğin elbise giymek ile ilgili bir olayı bir kız öğrenci anlatabilir. Geliştirme Düzeyi: Çocuklara canlandırdıkları giysi rolleri ve hareket tarzlarına ilişkin daha başka örnekler düşünüp bulmaları söylenir. Belirli bir giysi olmasaydı ne olurdu diye sorulur. Destekleyici Etkinlik: Her çocuk canlandırılan rolün resmini yapar. 3. Eğitici Drama Adı: Grup Fotoğrafı I Malzemeler: hediyeler. 12 öğrenci için giysi, imparatoriçe tacı, kolye, yelpazeler, Süreç: Öğrencilerden bir tanesi imparator olur. Üzerine giysilerini giyer. Canlandırma yapılacak bölüme gelerek oturur. İki çocuğun elinde yelpaze vardır ve ellerindeki yelpazeleri kullanarak imparatoru serinletirler. Öğretmen başyaver rolü alarak imparatorun yakınında durur. Elindeki yazılı bir metinden hediyeleri ve getiren kişilerin isimlerini söyler. Her çocuk elindeki hediyeleri imparatora sunar. Hediyeler kralın önüne, yan yana yerleştirilir. Hediyesini veren imparatorun yanına geçerek ayakta durur. ü İmparatorun yakın akrabalarından halasının oğlu Pedro’don, altın ve pırlantalarla kaplı bir kase, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 113 ü İmparatorun uzak akrabası Alberto Justin’in uzakdoğudan getirmiş olduğu saf ipekten kumaşlar, ü İmparatorun yakın akrabalarından teyzesinin kızı Alminans’ın Romadan getirdiği has roma dondurması, ü İmparatorun uzak akrabalarından baba tarafından Daniel’den bir arap atı, ü İmparatorun yakın akrabalarından teyzesinin kızı Alexia’dan ayvalıktan getirdiği sabun, ü İmparatorun uzak akrabalarından aile dostu Minkasis’in Çin’den getirdiği vazo, ü İmparatorun yakın akrabalarından dayısının oğlunun getirdiği değerli taşlarla süslü bir kutu, ü İmparatorun yakın dostlarından Umberto’nun getirdiği fildişi işlemeli değerli bir ayna. Hediyeler imparatora sunulduktan sonra, imparator bir grup fotoğrafı çekilmesini ister ve oyun tamamlanır. Tartışma Aşamaları: Zihinde Canlandırma Düzeyi: Her çocuk az önce oynanan oyundaki yapılanları hayalinde canlandırır. Tanımsal Düzey: İmparator ve yakın çevresinin nasıl bir fotoğraf oluşturduklarını anlatmaları istenir. İmparator ve hediye verenlerin giysileri nasıldı? Nasıl hediyeler verdiler? soruları sorulur. Duygusal Düzey: Öğrencilere en çok hoşlandıkları fotoğraf konusu sorulur. Fotoğraf çekmeyi mi çektirmeyi mi seversiniz? Bilişsel Düzey: Çocuklara canlandırdıkları fotoğrafla ilgili olgusal sorular sorulur. Farklı ortamlara, günün farklı zamanlarına göre nasıl giyiniriz? Törenlerde kıyafetlerimiz nasıldır? Yaşantısal Düzey: Fotoğraf çekimi ile ilgilenen var mı? Nasıl fotoğraflar çekiyorsunuz? Şimdiye kadar fotoğraf çektiniz mi? Geliştirme Düzeyi: Çocuklardan değişik fotoğraf konuları bulmaları istenir. Destekleyici Etkinlik: Her çocuk canlandırılan grup fotoğrafı ile ilgili bir hikaye düşünerek yazar. 3. Gezi Sonrası Müze gezisi tamamlandıktan sonra müze mekânında deney grubu öğrencileri, eğitimciler eşliğinde eğitici dramanın farklı tartışma düzeylerini gerçekleştirmişlerdir. Daha sonra öğrencilerin yaş düzeylerine göre hazırlanan gözlem defterlerinde bulunan müze gezisini destekleyici ekinliklere geçilmiştir. Burada öğrencilerin ilgilerini çeken en önemli buldukları nesnenin tanımlanması, 114 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı resimlenmesi ve müze ortamında hissettikleri duyguların söze dökülmesi istenmiştir. Okula döndükten sonra sınıfta, deney grubu öğrencilerine sınıf öğretmeni tarafından müzede ilgilerini çeken bir kavram-konu ile ilgili resim yaptırılmıştır. Müze gezisinden bir gün sonra deney ve kontrol grubu öğrencilerinden gelecek zamanlara ilişkin giysi tasarlamaları ve insanların yaşam biçimlerine ait resimler yapmaları istenmiştir. Böylece geçmişi ve günümüzü müze gezisi ile karşılaştırma olanağı bulan öğrenciler, hayal güçlerinin yardımıyla yaptıkları geleceğe yönelik tasarımlarla da geleceğe ilişkin görüşlerini ortaya koymuşlardır. Verilerin Analizi Araştırmada uygulanan eğitim programın öncesinde ve sonrasında, anket yoluyla yapılan değerlendirme sonuçları SPSS 11.0 paket programında analiz edilmiştir. Gözlem defterleri ise, istatistiksel olarak değerlendirilmemiş, yalnızca genel olarak yorumlanmıştır. Bulgular Tablo 1. Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Testleri Arasında Yapılan İlişkisiz t Testi Sonuçları n 16 16 Deney Grubu Kontrol Grubu x 6.0625 5.7500 ss 2.3229 2.0494 t .404 . p .689* * P>.01 Tablo 1’de görüldüğü gibi: Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşünceleri ve giysilere ilişkin bilgi düzeylerine göre deney ve kontrol gruplarının ön testleri arasında yapılan ilişkisiz t testi sonuçlarına göre, istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Başka bir deyişle, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşünceleri ve giysilere ilişkin bilgi düzeyleri arasında fark yoktur. Tablo 2. Deney Grubunun Ön Testi İle Son Testi Arasında Yapılan İlişkili t Testi Sonuçları Ön Test Son Test n 16 16 x ss t 9.1875 1.2764 -6.855 11.3750 p 000* * P<.01 Tablo 2’de görüldüğü gibi: Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşünceleri ve giysilere ilişkin bilgi düzeylerine göre deney grubunun ön testi ile son testi arasında yapılan ilişkili t testi sonucuna göre, istatistiksel açıdan 0.01 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklılık son test lehine gerçekleşmiştir. Verilen ‘Müze Eğitimi Programı’, deney grubunun son test ortalamasını ön teste göre anlamlı derecede yükseltmiştir. 115 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 3. Kontrol Grubunun Ön Testi İle Son Testi Arasında Yapılan İlişkili t Testi Sonuçları n 16 16 Ön Test Son Test x 8.9375 9.6875 ss 1.3416 t -2.236 p .041* * P<.05 Tablo 3’de görüldüğü gibi: Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşünceleri ve giysilere ilişkin bilgi düzeylerine göre kontrol grubunun ön testi ile son testi arasında yapılan ilişkili t testi sonucuna göre, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Kontrol grubu müze gezisi dışında, diğer etkinliklere katıldığından, bu grupta da bir fark ortaya çıkmıştır. Ancak, deney grubundaki fark daha fazladır. Ayrıca aşağıda görüldüğü gibi, deney ve kontrol gruplarının son test sonuçları arasında deney grubu lehine anlamlı bir farklılık belirlenmiştir. Tablo 4. Deney ve Kontrol Gruplarının Son Testleri Arasında Yapılan İlişkisiz t Testi Sonuçları Deney Grubu Kontrol Grubu n 16 16 x 11.3750 9.6875 ss .8062 1.0145 t p 5.209 .000* * P<.01 Tablo 4’de görüldüğü gibi: Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşünceleri ve giysilere ilişkin bilgi düzeylerine göre deney ve kontrol gruplarının son testleri arasında yapılan ilişkisiz t testi sonuçlarına göre, 0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Bu fark deney grubunun lehine gerçekleşmiştir. Buna göre, deney grubuna verilen ‘Müze Eğitimi Programı’, öğrencilerin Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşüncelerini ve giysilere ilişkin bilgi düzeylerini kontrol grubunda olduğundan daha çok etkilemiştir. Tartışma Değerlendirme Yöntemi 1. Uygulanan programın öncesinde ve sonrasında anket yoluyla yapılan değerlendirme. 2. Gözlem defterlerini değerlendirilme. Değerlendirme Sonuçları: 1. Uygulanan programın öncesinde ve sonrasında anket yoluyla yapılan değerlendirme: Araştırma yürütücüleri tarafından hazırlanan ‘Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Projesi Değerlendirme Formu’ Zahide Zehra Garring İlköğretim Okulu 5-A sınıfı öğrencilerinden oluşan deney ve kontrol gruplarına sınıf öğretmeni tarafından gezi öncesinde ve gezi sonrasında uygulanmıştır. 116 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Öğrencilerin Arkeoloji Müzeleri ile ilgili düşüncelerini ölçen soruların istatistiksel sonuçları: Yapılan istatistiksel analizler sonucunda deney grubu öğrencilerinin ön test ve son test sonuçları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Kontrol grubu öğrencilerinin ön test ve son test sonuçları arasında da anlamlı bir fark bulunmuştur. Yine yapılan istatistiksel analizlere göre, deney ve kontrol gruplarının son test sonuçlarında deney grubunun lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Deney grubu kontrol grubuna göre daha başarılıdır. Araştırmanın temasını oluşturan giysilere ilişkin bilgi düzeylerini ölçen istatistiksel sonuçlar: Yapılan istatistiksel analizler sonucunda deney grubu öğrencilerinin ön test ve son test sonuçları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Kontrol grubu öğrencilerinin ön test ve son test sonuçları arasında da anlamlı bir fark bulunmuştur. Yine yapılan istatistiksel analizlere göre, deney ve kontrol gruplarının son test sonuçlarında deney grubunun lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Deney grubu kontrol grubuna göre daha başarılıdır. 2. Gözlem Defterlerinin Değerlendirilmesi: Gezi sırasında öğrenciler gözlem defterlerine fazla zaman ayıramamışlardır. Gözlem defterlerini öğrenciler gezi sonrasında evlerinde doldurmuşlardır. Yalnızca belleklerinde kalan izlenimleri yansıttıklarından dolayı gözlem defterleri istatistiksel olarak değerlendirilmemiş genel olarak yorumlanmıştır. Bunun yanı sıra, gözlem defterleri müze gezisi hakkında öğrencilerin duygularının öğrenilmesine imkân vermiştir. Gözlem defterlerinden çıkan sonuca göre, ‘Müzelerin Eğitim Amaçlı Kullanımı Projesi Değerlendirme Formu’ndan elde edilen bilgiye ilişkin sonucun, gözlem defterlerine yansıyan duygu boyutunda da desteklendiği görülmüştür. Anket sonuçları değerlendirildiğinde yapılan istatistiklere göre deney grubunda uygulanan müze programı başarılı sonuçlar vermiştir. Kontrol grubuna uygulanan müze programı anlamlı sonuç vermemiştir. Öneriler · Aynı program ilköğretimin farklı yaş gruplarındaki çocuklar ile çalışılabilir. · Müze eğitim programından farklı temalar ele alınarak yeni çalışmalar yapılabilir. · Projenin düzenlenebilir. okullarda · Bu projenin gerçekleştirilebilir. yaygınlaşması devamı olacak için öğretmenlere çalışmalar gelecek seminerler yıllarda da · Müzede drama çalışmalarına ilişkin olarak öğretmenlere hizmet-içi eğitim verilebilir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 117 · Eğitim amaçlı olarak kullanılabilecek müzeler eğitimciler tarafından belirlenmeli ve bu müzelerde gerçekleştirilecek eğitim amaçlı projelerin programlarının hazırlanmasında üniversitelerin ilgili bölümlerinden destek alınmalıdır. · Proje çalışmalarının yapılabilmesi için M.E.B. ile Kültür Bakanlığı arasında bir protokol yapılabilir. · İstanbul ilinin büyük olduğu ve uzak bölgelerindeki okulların müzeye ulaşması zaman sorunu göz önünde tutularak ‘gezici müze’ projesi üzerinde çalışılabilir. · Müzelerin koleksiyonları, müzelerin tanıtıcı panolarını okullarda sınıf ve koridorlara asarak tanıtım çalışması yapabilirler. · Müzeler değişik düzeylerde okullar için değişik paket programlar hazırlayabilirler. · Okul gezileri ,’müze günü’ adı altında yapılmalı ve mümkünse çocuklar tüm gün müzede kalabilmelidirler. Bu süre içerisinde çocuklar gruplar halinde dönüşümlü olarak tematik programdan yararlanabilmelidirler. Diğer çocuklar için de bağımsız hareket edebilecekleri programlar düzenlenmelidir. · Okullardan bağımsız olarak müzeleri ziyaret eden ziyaretçiler için, müzenin farklı temalarına ait, ‘rehber katalogları’ hazırlanmalıdır. · Müzelerin eğitim amaçlı kullanımı ile ilgili yapılan çalışmaların amacına ulaşıp ulaşmadığının saptanması için değerlendirme araştırmaları yapılmalıdır. Kaynakça Abacı, Oya. (1996), Müze eğitimi, Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul. Abacı, Oya. (2003), “Müze ve eğitim”, Eğitim ortamları olarak müzeler, (Yayına Hazırlayan: Kadriye Tezcan, Akahmet), (T.C. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Yayını Say: ST.MZE-03.001), İstanbul. Abacı, Oya. (2005), Çocuk ve müze, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları. Abacı, Oya. (2008), “Eğitimde müzelerden yararlanma”, Muradiye Eğitim-Kültür-Sanat Dergisi, Yıl:4 Sayı:16, Eylül Sayısı, 58-65. Allan, A. Dougles. (1963), Müzenin rolü, Müzelerin teşkilatlanması-pratik öğütler, Ankara: UNESCO, ICOM Türkiye Milli Komitesi Yayınları. Atagök, Tomur. (1985), Çağdaş müzecilik kavramı doğrultusunda türk sanat müzelerinin kültürel etkinliklerinin saptanması, M.S.Ü. Yayınlanmamış Yeterlilik Tezi, İstanbul: Schommer, P. (1963), Müzelerin idaresi, Müzelerin teşkilatlanması-pratik öğütler, Ankara: UNESCO, ICOM Türkiye Milli Komitesi Yayınları. Akahmet, Kadriye Tezcan. (2007), “Müzelerin eğitim amaçlı kullanımı projesi”, (Yayına Hazırlayan: İnci San) Eğitim ve Müze Semineri, Kök Yayıncılık, Ankara, 175-188. Önder, Alev. (2006), Yaşayarak öğrenmek için eğitici drama, (7.Basım), İstanbul: Epsilon Yayıncılık. Önder, Alev. (2006), İlköğretimde eğitici drama, İstanbul: Morpa Yayıncılık. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 118 Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü Öğretmenlerinin ve Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Görüşleri Gürcü Erdamar (Koç)1 , Yasemin Demircioğlu2 Özet Bu çalışmada, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi (AEB) Bölümü öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma, Ankara ili ile sınırlandırılmıştır. AEB öğretmenleri ile Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi AEB bölümü son sınıfında okuyan öğretmen adayları çalışma grubunu oluşturmuştur. Buna göre Ankara’da görev yapan 79 öğretmen ile 128 öğretmen adayı araştırmada yer almıştır. Grubun öğretmenlik mesleğine yönelik düşüncelerini belirlemek için araştırmacılar tarafından bir ölçek geliştirilmiştir. Bulgulara göre, öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşleri orta düzeyde olumludur. Ayrıca öğretmenler, öğretmen adaylarına göre mesleğe yönelik daha olumlu düşüncelere sahiptir. Anahtar kelimeler: Öğretmenlik mesleği, öğretmenlik mesleğine yönelik düşünceler, AEB öğretmenliği Home Economics And Nutrition Education Department Teachers’ And Candidate Teachers’ Opinions of Teaching Profession Abstract This study aims to determine the Home Economics and Nutrition Education (HEN) Department teachers’ and candidate teachers’ opinions for their teaching profession. The study was conducted on the HEN teachers (n=79) who work various schools in Ankara and on Gazi University the Vocational Education Faculty HEN’s students (n=128) that are at senior( fourt-grade) classes (candidate teachers). It was a descriptive study and the data were obtained from teachers and candidate teachers via a scale. According to results, teachers’ and candidate teachers’ opinions are positive for their teaching profession at medium level. In addition, teachers have more positive opinions about their teaching profession than candidate teachers. Key words: Teaching profession, opinions for teaching profession, HEN education. 1 Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü 06500 Beşevler / Ankara, Tel: 0 312 2126460 / 211 e-posta: [email protected] 2 Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü 06500 Beşevler / Ankara Tel: 0 312 2126460/ 175 e-posta: [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 119 Giriş Bilimsel ve teknolojik gelişmeler bireylerin iş dünyasına her zamankinden etkili bir biçimde hazırlanmasını gerektirmektedir. Bireylerin sürekli gelişen teknoloji ve bilgi artışına uyum sağlayabilmesi için bireylerin öncelikle iyi bir eğitim almasına, nitelikli eğitim için de bunu gerçekleştirecek nitelikli öğretmenlere ihtiyaç vardır. Eğitimin istenilen hedefleri en üst düzeyde kazandırabilmesi öğrenen, eğitim programları ve öğretmen arasındaki uyuma bağlıdır. Eğitim sistemini etkileyen en önemli öğe ise kuşkusuz öğretmendir. Eğitim sürecinde öğretmen, diğer öğelerin hepsine anlam kazandırır. Dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler, öğrenmeyi kolaylaştırıcı olanaklar sunmakla birlikte öğretmen, eğitim-öğretim etkinliklerinde yeri doldurulamayan birincil unsur olma özelliğini her zaman koruyacaktır (Hacıoğlu ve Alkan, 1997). Öğretmen; değerleri, tutumları ve davranışları ile hem öğrencileri hem de toplumu etkilemektedir. Öğretmenlerin nitelikli, rekabetçi, iş piyasasında aranılan bireyler yetiştirebilmesi için öncelikle kendilerinin iyi bir eğitimden geçmeleri gerekmektedir. Öğretmen yetiştirme programları, öğretmenlik mesleğine ilişkin bilgi ve becerilerin yanında, mesleğe yönelik olumlu düşünceler geliştirmeye de yardımcı olacak biçimde düzenlenmeli ve uygulanmalıdır. Hizmet öncesinde öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik geliştirecekleri olumlu düşünceler hem kendilerinin okuldaki başarılarını artıracak hem de ileride nitelikli öğretmenler olmalarına yardımcı olacaktır (Semerci, 2001). Nitelikli öğretmenler nitelikli bireyler yetiştirebilir. Özellikle mesleki eğitimde mezunların iş piyasasının taleplerine uygun mesleki bilgi ve becerilerle donatılmış olması için öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Mesleki eğitim bir yandan genç insanları başarılı bir meslek sahibi yapmak, diğer yandan ekonomiye nitelikli eleman yetiştirmek gibi iki önemli işlevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Ülkemiz bireylerinin meslek sahibi olması ve nitelikli birer eleman olarak yetişmesi, ekonomik kalkınma açısından en fazla ihtiyaç duyulan konulardan birisidir. Bu açıdan bakıldığında mesleki eğitimin önemi bir kez daha gündeme gelmektedir. Türkiye uzun süredir iş gücünün niteliğini yükseltmek ve ekonominin tüm sektörlerinde istihdam imkânlarını artırabilmek için mesleki eğitim sistemini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu çaba, Türkiye'nin dünyanın önde gelen ekonomileri arasında rekabet edebilirliği bağlamında daha da anlamlı hale gelmektedir. Mesleki eğitim programları kapsamında yer alan bölümlerden bir tanesi de Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi (AEB) Öğretmenliğidir. AEB Öğretmenliği Bölümü, ağırlıklı olarak ilk ve orta öğretim kurumlarına öğretmen yetiştiren bir lisans programıdır. AEB Öğretmenliği bölümü Türkiye’de Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinde ve Selçuk Üniversitesi’nde AEB Eğitimi Anabilim Dalı olmak üzere iki üniversitede bulunmaktadır. Mezun olan öğrencilerin öğretmenliğin yanında, halk eğitim merkezlerinde, özel ya da kamuya ait kurum ve konaklama tesislerinde kat hizmetleri ve mutfak Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 120 personeli yöneticisi, hizmet içi eğitim programları hazırlayıcısı, uygulayıcısı ve yöneticisi, yaşlı bakımı yapılan kurumlarda yönetici ve eğitici, aile danışmanı, TV, radyo, gazete, dergi vb. iletişim organlarında Aile Ekonomisi programcısı ve yöneticisi olma olanakları vardır. Ayrıca mezunlar kendi işyerlerini (yemek fabrikası, kuru temizleme atölyesi, temizlik şirketi vb.) açabilmektedir. AEB Öğretmenliği programında toplu beslenme sistemlerinde hijyen ve kalite (HACCP), deneysel uygulamalarla besin hazırlama, Türk mutfağı, konut planlama ve dekorasyon, tüketici eğitimi, evde bakım hizmetleri çalışmalarına yer verilmektedir. Bu program, öğrencileri iyi bir tüketici bilinci geliştirerek üretimin yönlendirilmesi, aile ve toplumun yaşama düzeyinin yükseltilmesi; bireyleri hızla değişen endüstriyel toplum şartlarına hazırlayıp, bilim ve teknoloji kullanarak, ihtiyaçların en üst düzeyde karşılanması amaçlarını taşımaktadır. Ayrıca teorik ve uygulamalı bilgi ve beceriye sahip, kendine güvenen, yaratıcı, gelişmelere açık, alanı ile ilgili teknolojik, bilimsel gelişmeleri takip eden, bu doğrultuda edindiği bilgi ve becerileri öğrencilere aktarabilen öğretmenler yetiştirmek hedeflenmektedir. Belirlenen hedeflere ulaşabilmek, nitelikli bir eğitim programının yanında mesleğini seven ve mesleğine yönelik olumlu düşüncelere sahip olan öğretmenler yetiştirmekle olasıdır. Çünkü öğretmenlikte başarılı olma, bu mesleği severek ve isteyerek yürütmeyi gerektirmektedir (Can, 1991; Karagözoğlu, 1987; Saracaloğlu, 1991, Saracaloğlu ve diğ. 2000;). Literatür taraması yapıldığında, sınıf öğretmenliği (Çermik 1997; Gökçe 2001; Gürbüztürk ve Genç, 1997), ortaöğretim alan öğretmenliği (Çakır, 2005; Çapa ve Çil 2000; Görgen ve Deniz 2003; Gürbüztürk ve Genç 2004; Öztürk, Doğan ve Koç 2005; Sözer 1996;) öğretmen lisesi (Şahin, 1992) ya da öğretmenlik sertifikası programına katılan öğretmen adaylarının (Çakır, Erkuş ve Kılıç, 2000; Erden 1995; Koç ve Doğan 2005; Oktay 2001; Semerci 2001;) mesleğe yönelik algıları ve tutumları üzerinde pek çok araştırma olduğu görülmüştür. Ancak mesleki eğitim öğretmenlerinin mesleğe yönelik algıları üzerine yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu araştırmada AEB Öğretmenliği programında eğitimini sürdüren öğretmen adaylarının ve bu programdan mezun olmuş öğretmenlerin mesleğe yönelik düşüncelerini belirlemek amacıyla şu alt amaçlara yer verilmiştir: 1. Grubun mesleğe yönelik görüşleri nelerdir? 2. Öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 3. Grubun mesleğe yönelik görüşleri , bu bölümü seçmede etkili faktörlere göre anlamlı farklar göstermekte midir? Yöntem Bu çalışmada AEB öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede araştırma tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 121 Örneklem Araştırma Ankara ili ile sınırlandırılmış ve Ankara ili merkez ilçelerinde ilk ve ortaöğretim düzeyinde görev yapan AEB öğretmenleri ile GÜMEF AEB bölümü son sınıf öğrencileri çalışma grubunu oluşturmuştur. Buna göre çalışmada Ankara ili merkez ilçelerinde görev yapan 79 öğretmen ve GÜMEF AEB bölümü son sınıfta öğrenim gören 128 öğretmen adayı yer almıştır. Araştırma grubunda yer alan öğretmen ve öğretmen adaylarına ilişkin demografik bilgilere göre; öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının büyük bir çoğunluğunun kadın (öğretmen=%94.9; öğretmen adayı=%58.6); öğretmenlerin % 83.5’inin evli, öğretmen adaylarının %98.4’ünün bekar; öğretmenlerin %91.1’inin 30-39 yaşlarında, öğretmen adaylarının %96.1’inin 20-24 yaşlarında olduğu bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlerin yarısından fazlasının (%68.4) ve öğretmen adaylarının tamamının Gazi Üniversitesi ve Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü’nden olduğu görülmüştür. Veri Toplama Aracı Araştırmada öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik görüşlerini belirlemek için araştırmacılar tarafından geliştirilen likert tipi bir ölçek kullanılmıştır. İlk olarak öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumların bilişsel, duyuşsal ve davranışsal yönü dikkate alınarak 38 madde yazılmıştır. Maddeler eğitim bilimleri ve alan uzmanlarının görüşlerine sunularak dil ve kapsam açısından değerlendirilmiştir. Uzmanlardan gelen görüş ve öneriler doğrultusunda, 7 maddenin uygun olmadığına karar verilmiş ve bu maddeler ölçekten çıkarılmıştır. Ölçek öncelikle araştırmanın çalışma grubuna benzer bir gruba uygulanmıştır. Buna göre, 56 AEB öğretmen adayı ve 27 AEB öğretmeninden toplanan veriler üzerinde geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. İkinci olarak madde analizi işlemine geçilmiştir. Madde analizi; her madde için, grubun o maddeden aldığı puan ile grubun bütün ölçekten aldığı toplam puan arasındaki korelasyondur (Turgut ve Baykal, 1992:162). Bu amaçla Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı kullanılarak, madde toplam test korelasyonuna bakılmıştır. Madde-toplam korelasyonları r= .30’un altında olan maddeler (3, 6, 17, 18, 25, 27, 28, 29, 30, 37. maddeler) ölçekten çıkarılmıştır (Büyüköztürk, 2005:32). 30 maddelik ölçek bu işlemden sonra 21 maddeye inmiştir. Ölçeğin yapı geçerliğini belirlemede faktör analizi kullanılmıştır. Temel Bileşenler Analizi sonuçlarına göre Kaiser-Meyer Olkin (KMO) değeri .90 bulunmuştur Ayrıca Bartlett testinde bulunan değer (2153.422, sd= 153) .01 düzeyinde anlamlıdır. KMO değerinin .60’dan yüksek olması ve Bartlett testinin anlamlı çıkması, faktör analizinin yapılabileceğini göstermektedir (Büyüköztürk, 2005:126). Ölçeğin alt faktörlerini belirlemek için kullanılan Varimax dönüştürme tekniği analizine göre, özdeğeri 1’in üzerinde olan 2 faktör bulunmaktadır. Bu analizde .45 faktör yükü ölçüt olarak alınmış (Büyüköztürk, 2005: 124), bu yükün altına kalan Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 122 madde olup olmadığı incelenmiştir. İncelemeler sonucunda faktör yükü düşük olan 3 madde daha (4, 24, 26. maddeler) ölçekten çıkarılmıştır. Faktör analizi sonucunda ölçek 18 maddeden oluşmuştur. Faktörler kapsadığı davranışların ölçtüğü özellikler dikkate alınarak “Mesleği benimseme ve değer verme” ile “Mesleği Küçümseme” olarak isimlendirilmiştir. İki faktör toplam varyansın % 61.09’unu açıklamaktadır. Maddelerin faktör yükleri ortalaması .71 düzeyindedir. Çizelge 1. Faktör analizi sonuçlarına göre faktör grupları, bu grupları oluşturan maddelerin faktör yükleri ve madde toplam ölçek korelasyonları 1. faktörü oluşturan maddeler 20 19 23 7 2 22 14 13 1 11 16 10 9 Faktör Yükleri .84 .83 .80 .76 .75 .71 .70 .70 .68 .67 .64 .56 .55 Madde-Toplam Ölçek Korelasyonları .77 .72 .80 .72 .73 .70 .76 .72 .76 .78 .54 .58 .68 2. faktörü oluşturan maddeler 12 15 5 21 8 Faktör Yükleri .78 .78 .66 .65 .63 Madde-Toplam Ölçek Korelasyonları .68 .45 .48 .66 .54 Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı Cronbach Alpha ile belirlenmiştir. Likert tipi bir ölçeğin güvenirlik düzeyini saptamak için Cronbach tarafından geliştirilen “Cronbach Alpha” katsayısının kullanılması uygundur (Tavşancıl, 2002:152). İlk faktörün güvenirliği .94, ikinci faktörün .80 ve ölçeğin toplam güvenirliği .94 bulunmuştur. Bu sonuçlara dayanarak ölçek geçerli ve güvenilir kabul edilmiştir. Verilerin Toplanması Güvenirlik çalışmaları yapılan ölçek, 79 AEB öğretmenine ve 128 öğretmen adayı olmak üzere toplam 207 kişiye uygulanmıştır. Verilerin Analizi Ölçekte her bir maddeye yönelik görüşlere katılma düzeyini gösteren seçenekler “hiç katılmıyorum” (1), “katılmıyorum” (2), “kararsızım” (3), “katılıyorum” (4) ve “tamamen katılıyorum” (5) biçiminde 5’li derecelendirilmiştir. Olumlu maddeler (1, 2, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 16, 19, 20, 22, 23) “tamamen katılıyorum” seçeneğinden başlamak üzere 5’den 1’e doğru; olumsuz maddeler (5, 8, 12, 15, 21) ise “tamamen katılıyorum” seçeneğinden başlamak üzere 1’den 5’e doğru puanlanmıştır. Toplam ortalamanın elde edilmesinde olumsuz maddeler ters puanlanmıştır. Öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşlerini belirlemek için her maddenin ve faktörün ortalaması alınmış ve gruplar arası karşılaştırmalar toplam ortalamalar üzerinden yapılmıştır. Her bir maddeye yönelik görüşleri Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 123 belirlemede ortalama ve standart sapma, gruplar arası karşılaştırmalarda t testi kullanılmıştır. Bulgular Tablo 1’de AEB öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleği benimseme ve değer verme boyutundaki maddelere ilişkin görüşlerinin toplam ortalaması sunulmuştur. Grubun en fazla katıldığı maddeler, bu alanı yaşamla bağlantılı olduğu için sevme (X=3.2), bu alanı seçtiği için memnun olma (X=3.19) ve bu alanda öğretmenlik yaptıkça mesleği daha fazla sevme/seveceğini düşünme (X=3.0) ile ilişkili olanlardır. Diğer maddelere göre daha fazla ortalamaya sahip bu maddelerde bile, görüşlerin ancak orta düzeyde olumlu olduğu görülmektedir. Öğretmen ve öğretmen adaylarının en fazla katıldıkları maddelere ilişkin görüşlerin orta düzeyde olumlu olması düşündürücüdür. Tablo 1. Mesleği benimseme ve değer verme Maddeler 1. Bu alanı seçtiğim için memnunum 2. Üniversite sınavına yeniden girsem bu alanı tercih ederdim 7. Bu alanın öğretmeni olmak benim için dayanılmaz bir tutkudur 9. Bu alanda öğretmenlik yaptıkça mesleğimi daha çok seveceğimi/seviyorum 10. Bu alanda öğretmenliğin topluma çok saygın olduğunu düşünüyorum 11. Bu alanda öğretmenlik beni manevi yönden tatmin edecektir/etmektedir 13. Bu alanı yaşamla çok bağlantılı olduğu için seviyorum 14. Bu alan çok zevkli bir öğretmenlik alanıdır 16. Kendi çocuğuma da bu alanda öğretmenlik yapmasını tavsiye ederim 19. AEB benim için en uygun öğretmenlik alanıdır 20. Meslek tercihi yapanlara bu alanda öğretmenliği öneririm 22. Bu alanın diğer öğretmenlik alanlarına göre daha yararlı olduğunu düşünüyorum 23. Bu alanda öğretmen olduğum için gurur duyuyorum Toplam `X±SD 3.1±1.18 2.5±1.29 2.2±0.99 3.0±1.00 2.5±1.03 2.8±1.08 3.2±1.13 3.0±1.16 1.9±0.92 2.3±1.05 2.4±1.06 2.8±1.11 2.8±1.14 2.7±.84 Öğretmen ve öğretmen adaylarının en az katıldığı madde ise “kendi çocuğuma da aynı alanda öğretmenliği tavsiye ederim” olmuştur. Bu maddenin ortalaması X=1.9’dur. Başka bir deyişle grubun bu alanda öğretmenliği kendi çocuğuna tavsiye etmeyi düşünmediği görülmektedir. Bunun nedeni öğretmenlik mesleğinin sorunlarından ve toplumdaki değerinin zaman içinde azalmasından kaynaklanıyor olabilir. Grubun daha az katıldığı diğer maddeler ise, “bu alanın öğretmenliği benim için dayanılmaz bir tutkudur ve “bu alan benim için en uygun öğretmenlik alanıdır” maddeleri olmuştur. Grubun AEB alanında öğretmenliğe ilişkin görüşlerinin toplam ortalaması incelendiğinde, bu değerin X=2.7 olduğu görülmüştür. Başka bir deyişle bu alanda öğretmenlik yapanların ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşleri orta düzeyde olumludur. 124 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Bu konuda yapılan araştırmaların bazılarında öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik tutumların oldukça olumlu, bazılarında ise daha az olumlu olduğu görülmektedir. Öztürk, Doğan ve Koç (2005) tarafından yapılan bir araştırmada Eğitim Fakültesi ve Tezsiz Yüksek Lisans öğrencilerinin mesleğe yönelik algılarının oldukça olumlu olduğu bulunmuştur (Öztürk, Doğan ve Koç, 2005). Öğretmen adaylarının öğretmenliği yalnızca bir iş olarak görmedikleri ve mesleğe değer verdikleri belirtilmektedir. Onural (2001) tarafından yapılan başka bir çalışmada Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünde okuyan 270 öğrenciden 41.8’i öğretmenliği sevdiği için, % 8.1’i saygın bir meslek olduğu için tercih etmiştir. Erden’in (1995) yaptığı bir araştırmada ise sertifika programına katılan (Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji, Tarih alanları) öğretmen adaylarının büyük bir çoğunluğunun öğretmen olmaya istekli olduğu bulunmuştur. Ayrıca Çermik (1997) ile Gürbüztürk ve Genç (2004) tarafından yapılan araştırmalarda, öğretmen adayları öğretmenliğin kutsal bir meslek olduğuna inanmakta ve bu mesleği severek yapacağını belirtmektedir. Seferoğlu (2004) tarafından gerçekleştirilen İngilizce Öğretmenliği Sertifika programını tamamlayan 294 öğretmen adayının mesleğe yönelik tutumunun ne olumlu ne de olumsuz başka bir deyişle kararsızlık boyutunda olduğu bulunmuştur. Öğretmen adaylarının yarısı öğretmenlik yapmayı düşünmektedir. 10 üniversitenin eğitim fakültelerinden seçilen 913 öğretmen adayının “öğretmenlik mesleğini ilgi duyduğum için seçtim” maddesine yönelik görüşleri de orta düzeyde olumludur (Acat ve Yenilmez, 2004). Erden’in 1995 yılında yaptığı araştırmada da, öğretmenliği isteyerek seçtiğini söyleyen öğretmen adaylarının tutumlarının bile çok olumlu olmadığı görülmektedir. Bu çalışmada da, AEB öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşlerinin orta düzeyde olumlu olduğu söylenebilir. Tablo 2. Mesleği küçümseme Maddeler 5. Başka bir iş bulduğum anda öğretmenlikten ayrılırım 8. Bu alanda öğretmenliği sıkıcı buluyorum 12. Bu alanda öğretmenlik yapmaktan nefret ediyorum 15. İşsiz kalsam dahi bu alanda öğretmenlik yapmam 21. Bu alanda öğretmenlik yapacağım/yaptığım için pişmanlık duyuyorum Toplam `X±SD 3.9±1.20 4.0±0.89 4.2±0.83 4.5±0.79 4.0±0.99 4.2±.71 Araştırmaya katılan grubun “işsiz kalsam dahi bu alanda öğretmenlik yapmam” (X=4.5), “bu alanda öğretmenlik yapmaktan nefret ediyorum” (X=4.2) maddelerine hiç katılmadıkları bulunmuştur (Ters puanlama: tamamen katılıyorum-1, katılıyorum-2, kararsızım-3, katılmıyorum-4, hiç katılmıyorum-5). Bu veriler sevindirici olmakla birlikte, öğretmen ve öğretmen adaylarının “kendi çocuğuma bu alanda öğretmenliği tavsiye ederim” görüşüne katılmadıkları hatırlanmalıdır. Semerci (2001) tarafından yapılan bir araştırmada Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının ÖMB programı sonrasında mesleğe yönelik tutumlarının olumsuz olmamakla birlikte çok olumlu olmadığı bulunmuştur. Özellikle “zorunlu olmasam öğretmenlik yapmam”, “kendimi öğretmen olarak düşünemiyorum” ve 125 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı “öğretmenlik yapmak istediğim en son iştir” gibi maddelerde öğrencilerin kararsız kalması dikkat çekicidir. Başka bir araştırmada (Oktay, 2001), öğretmenlik sertifikası programına başvuru yapan üniversite mezunlarının %36.1’inin iş güvencesini düşünerek öğretmenlik mesleğine yöneldiği, öğretmen adaylarının yalnızca % 34’ünün öğretmenlik yapmak istediği, % 28.5’inin kendi lisans diplomasına uygun bir iş bulamazsa ancak öğretmenlik yapmayı düşünebileceği bulunmuştur. 346 sınıf öğretmeni üzerinde yapılan başka bir araştırmada ise, öğretmenlerin % 54.6’ının başka bir seçenekleri olsaydı öğretmenlik mesleğini seçmeyeceklerini belirttikleri ortaya çıkmıştır (Gökçe, 2001). Bu araştırma sonuçlarına göre öğretmen ve öğretmen adayları, öğretmenliği sıkıcı bulma/nefret etme/ başka bir iş bulunca meslekten ayrılma gibi maddelere daha az katılmıştır. Buna göre bu araştırmanın sonuçları diğer araştırmalardan daha umut verici olmakla birlikte, öğretmen ve öğretmen adaylarının bir önceki alt boyuta (mesleği benimseme ve değer verme) ilişkin görüşleri ancak orta düzeyde olumludur. Tablo 3’de araştırmaya katılan öğretmen ve öğretmen adaylarının AEB alanında öğretmenlik mesleğine yönelik görüşleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı sunulmuştur. Tablo 3. Öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleği benimseme ve değer vermeye ilişkin görüşlerinin karşılaştırılması Maddeler 1. Bu alanı seçtiğim için memnunum 2. Üniversite sınavına yeniden girsem bu alanı tercih ederdim 7. Bu alanın öğretmeni olmak benim için dayanılmaz bir tutkudur 9. Bu alanda öğretmenlik yaptıkça mesleğimi daha çok seveceğimi/seviyorum 10. Bu alanda öğretmenliğin topluma çok saygın olduğunu düşünüyorum 11. Bu alanda öğretmenlik beni manevi yönden tatmin edecektir/etmektedir 13. Bu alanı yaşamla çok bağlantılı olduğu için seviyorum 14. Bu alan çok zevkli bir öğretmenlik alanıdır 16. Kendi çocuğuma da bu alanda öğretmenlik yapmasını tavsiye ederim 19. Benim için en uygun öğretmenlik alanıdır 20. Meslek tercihi yapanlara bu alanda öğretmenliği öneririm 22. Bu alanın diğer öğretmenlik alanlarına göre daha yararlı olduğunu düşünüyorum 23. Bu alanda öğretmen olduğum için gurur duyuyorum Toplam p<.001*, p<.005** Öğret.Adayı (n=128) X±SD 2.8±1.15 2.1±1.16 Öğret. (n=79) X±SD 3.6±1.08 2.9±1.35 t 4.745 4.460 p <0.01* <0.01* 1.9±0.88 2.5±1.06 4.123 <0.01* 2.9±0.87 3.2±1.15 2.492 <0.05** 2.3±0.98 2.7±1.07 2.769 <0.01* 2.6±0.96 3.2±1.18 3.708 <0.01* 2.9±1.04 3.8±1.07 5.472 <0.01* 2.7±1.05 1.8±0.81 3.6±1.15 2.1±1.05 5.371 2.418 <0.05** <0.05** 2.0±0.84 2.1±0.80 2.8±1.16 2.9±1.18 5.842 6.487 <0.01* <0.01* 2.6±1.00 3.2±1.16 4.469 <0.01* 2.4±1.02 3.4±1.08 6.590 <0.01* 2.4±0.72 3.1±0.84 6.354 <0.01* 126 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tabloya göre, öğretmenler ile öğretmen adaylarının öğretmenliği benimseme ve değer verme alt boyutunda yer alan tüm maddelere ilişkin görüşleri arasında anlamlı farklar olduğu görülmektedir. Örneğin, “bu alanda öğretmen olduğum için gurur duyuyorum” (öğretmen, X= 3.4, öğretmen adayı, X=2.4), “bu alanı yaşamla bağlantılı olduğu için seviyorum” (öğretmen, X= 3.8, öğretmen adayı, X=2.9), “meslek tercihi yapanlara bu alanda öğretmenliği öneririm” (öğretmen, X= 2.9, öğretmen adayı, X=2.1), “bu alanı seçtiğim için memnunum” (öğretmen, X= 3.6, öğretmen adayı, X=2.8), maddelerine ilişkin öğretmen ve öğretmen adaylarının görüşleri arasında .01 düzeyinde anlamlı farklılıklar vardır. Başka bir deyişle öğretmenlerin görüşleri öğretmen adaylarının görüşlerinden daha olumludur. Öğretmenler (X=2.8), öğretmen adaylarına göre (X=2.0) bu alanın kendisi için en uygun öğretmenlik dalı olduğuna daha fazla katılmakla birlikte, her iki grubun ortalamasının düşük olduğu görülmektedir. Benzer biçimde öğretmenler, bu alandaki öğretmenliğin kendisini manevi yönden tatmin ettiği/edeceği görüşlerine öğretmen adaylarından daha fazla katılmaktadır. Gruplar arasındaki fark .01 düzeyinde anlamlı olmakla birlikte, her iki grubun bu maddelere ilişkin görüşlerinin ortalamaları oldukça düşüktür. Ayrıca öğretmenler öğretmen adaylarına göre, bu alandaki öğretmenliğin çok gerekli ve yararlı olduğuna da daha fazla katılmaktadır. “Bu alanda öğretmenliğin toplumda çok saygın olduğunu düşünüyorum” (öğretmen, X= 2.7, öğretmen adayı, X=2.3), “bu alanın öğretmeni olmak benim için dayanılmaz bir tutkudur” (öğretmen, X= 2.5, öğretmen adayı, X=1.9), “kendi çocuğuma da bu alanda öğretmenlik yapmasını tavsiye ederim” (öğretmen, X= 2.1, öğretmen adayı, X=1.8) maddeleri açısından öğretmenlerle öğretmen adayları arasında .01 düzeyinde öğretmenler lehine anlamlı farklılıklar olmakla birlikte, her iki grubun da bu görüşlere çok fazla katılmadıkları saptanmıştır. Bulgulara genel olarak bakıldığında öğretmenlerin mesleği benimsemeye ve değer vermeye ilişkin görüşlerinin, öğretmen adaylarının görüşlerinden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Başka bir deyişle, öğretmenler AEB alanında öğretmenliğe ilişkin daha olumlu görüşlere sahiptir. Bu çalışmadaki sonuçlara göre, AEB öğretmen adaylarının mesleğe yönelik görüşlerinin daha düşük olduğu sonucuna varılabilir. Tablo 4. Öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleği küçümsemeye ilişkin görüşlerinin karşılaştırılması Maddeler 5. Başka bir iş bulduğum anda öğretmenlikten ayrılırım 8. Bu alanda öğretmenliği sıkıca buluyorum 12. Bu alanda öğretmenlik yapmaktan nefret ediyorum 15. İşsiz kalsam dahi bu alanda öğretmenlik yapmam 21. Bu alanda öğretmenlik yapacağım/yaptığım için pişmanlık duyuyorum Toplam p<.001* Öğret. Adayı (n=128) X±SD 3.7±1.24 3.8±0.91 4.1±0.87 4.4±0.85 3.8±0.96 Öğret. (n=79) X±SD 1.7±1.04 4.4±0.73 4.4±0.72 4.6±0.67 4.3±0.54 Gruplar arası fark t p 3.638 <0.01* 4.584 <0.01* 2.957 <0.01* 1.267 >0.05 3.917 <0.01* 4.0±0.72 4.4±0.62 6.354 <0.01* 127 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 4’e göre, öğretmenlerin başka bir iş bulunca öğretmenlikten ayrılma maddesine ilişkin görüşlerinin ortalaması (X=1.7), öğretmen adaylarının ortalamasından (X=3.7), daha düşüktür. (Ters puanlama: tamamen katılıyorum-1, katılıyorum-2, kararsızım-3, katılmıyorum-4, hiç katılmıyorum-5). Başka bir deyişle öğretmenler başka bir iş bulduğunda meslekten ayrılabileceğini belirtmektedir. Bu alanda öğretmenliği sıkıcı bulma, bu alanda öğretmenlik yapmaktan nefret etme ve bu alanda öğretmenlik yaptığı/yapacağı için pişmanlık duyma maddelerinde ise öğretmenlerin görüşlerinin ortalamaları, öğretmen adaylarından daha yüksektir. Yani öğretmenler bu maddelere öğretmen adaylarından daha az katılmaktadır. “İşsiz kalsam dahi öğretmenlik yapmam” maddesine ilişkin görüş ortalamaları arasındaki fark anlamlı değildir. Her iki grup da bu görüşe katılmamaktadır. Öğretmen ve öğretmen adaylarının mesleğe yönelik düşüncelerinin, bu alanda öğretmen olma seçimlerini etkileyen etkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığı Tablo 5’de sunulmuştur. Tablo 5. Grubun mesleğe yönelik düşüncelerinin, bu alanı seçmede etkili olan etkenlere göre karşılaştırılması Alanı seçmede etkili faktörler Kendi kararı Yakın çevrenin ve/veya sistemin etkisi n 90 117 X±SD 3.2±0.58 3.0±0.55 t p 2.553 <0.01* Tablo 5’e göre, AEB bölümünde öğretmen olmayı kendi kararı sonucunda seçenlerin mesleğe yönelik düşüncelerinin, bu alanı yakın çevrenin ve eğitim sisteminin etkisi ile seçmek zorunda kaldığını düşünenlere göre anlamlı biçimde daha olumlu olduğu görülmektedir. Gruplar arasındaki fark .01 düzeyinde anlamlıdır. Ancak ortalamalar incelendiğinde meslek seçiminde etkili olan faktör ne olursa olsun, grubun düşüncelerinin orta düzeyde olumlu olduğu dikkat çekmektedir. Tartışma Araştırma grubu, mesleği benimseme ve değer verme alt boyutunda en çok bu alanı yaşamla bağlantılı olduğu için sevme, en az bu alanı kendi çocuğuna da tavsiye etme maddelerine katılmıştır. Bu alt boyutun toplam ortalaması orta düzeyden biraz daha düşüktür. Mesleğin ekonomik açıdan tatmin edici olmaması, Devlet memurluğu sınavı, AEB öğretmenliğinin kadro sayısının sınırlı olması gibi nedenler öğretmen ve öğretmen adaylarının kendi çocukları için bu alan öğretmenliğini tavsiye etmemelerinin nedenleri arasında yer alabilir. Grup, mesleği küçümseme boyutunda işsiz kalsa dahi öğretmenlik yapmayacağı görüşüne hiç katılmamaktadır. Öğretmen ve öğretmen adayları bu alanda öğretmenlikten nefret etme, sıkıcı bulma ve pişmanlık duyma maddelerine katılmamıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 128 Öğretmenler ile öğretmen adaylarının görüşleri arasında yapılan karşılaştırmalar incelendiğinde; öğretmenlerin öğretmen adaylarına göre mesleği daha fazla benimsediği ve değer verdiği görülmüştür. Öğretmenlerin bir meslek sahibi olması, öğretmen adaylarının ise gelecek kaygısı yaşıyor olması bu sonuçlar üzerinde etki yaratmış olabilir. Çünkü AEB alanında öğretmenliğe MEB tarafından ayrılan öğretmenlik kadrosu sayısı sınırlıdır. Bu durum da kendisini öğretmen olarak hazırlayan adaylarda hayal kırıklığı, iş kaygısı ve meslek tercihinde pişmanlık yaratabilmektedir. Öğretmenler, öğretmen adaylarına göre başka bir iş bulduğunda mesleği bırakabileceğini belirtmiştir. Bunun nedeni, mesleğin ekonomik getirisinin düşük olması olabilir. Öğretmen adayları ise mezun olduğunda öğretmenlik yapıp yapamayacağı kaygılarını yaşadığı için, başka bir iş bulduğunda bile mesleği bırakmayı düşünmemiş olabilir. AEB öğretmenliğini kendi isteği ile seçenlerin mesleğe yönelik görüşlerinin ortalaması, çevre ya da başka etkenlerle seçenlerin görüşlerinden daha yüksektir. AEB bölümüne başvuru yapan öğrencilerin büyük çoğunluğu meslek liselerinden gelmektedir. Üniversite seçme sınavında mesleği kendi isteği ile seçenlerin yanında, kendi alanlarının üst programı olduğu için tercih etmek zorunda kalan öğrencilere de rastlanmaktadır. Genel olarak bakıldığında öğretmenler, öğretmen adaylarına oranla AEB alanında öğretmenliğe ilişkin daha olumlu görüşlere sahiptir. Araştırma verilerine dayanarak, genelde mesleki eğitim öğretmenliği özelde AEB öğretmenliğine yönelik görüşleri daha olumlu kılabilmek için, şu öneriler geliştirilmiştir: - Öğretmen adaylarının öğretmenliğe yönelik daha olumlu düşüncelere sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle, öğretmen yetiştirme programları mesleği sevdirici biçimde yeniden düzenlenmelidir. Öğretmenlik programlarının ve mesleğin daha anlamlı ve cazip hale gelmesi, mesleğe yönelik tutumları olumlu yönde etkileyebilir. - Fakülte ve meslek liselerindeki araç-gereç ve atölye koşullarının günümüz teknolojisine uygun şekilde düzenlenmesi mesleğe yönelik tutumu artırabilir. - Mesleki eğitim öğretmenlikleri için ayrılan kadrolar sınırlıdır. Bu nedenle mesleki eğitim kapsamında yer alan bütün öğretmenlik programları ve tabii ki AEB öğretmenliği programları öğrencileri hem öğretmenlik yapacak nitelikte, hem de sektörün istediği nitelikte yetiştirilmelidir. AEB bölümü mezunları öğretmenlik alanına ek olarak, özel sektörde yiyecekiçecek hizmetleri ile ilişkili tüm sektörlerde çalışabilir. Ayrıca kamu kuruluşlarında “gıda denetçisi” olarak istihdam edilebilir. Bu görevi halen belediyeler bünyesinde çalışan, aldıkları beslenme ve gıda eğitimi tartışılır olan zabıtalar yürütmektedir. Oysa dört yıl süreyle lisans düzeyinde beslenme ve gıda eğitimi alan AEB mezunlarının, bu görevi gıda üretim yerlerinde verecekleri rutin eğitim ve denetimlerle daha etkili yürütecekleri ve gıda sorunlarını önleme konusunda daha fazla katkıda bulunabilecekleri düşünülmektedir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 129 Kaynakça Acat, Y. ve Yenilmez, K. (2004). Eğitim fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine ilişkin motivasyon düzeyleri ve sorunları. XII. Eğitim Bilimleri Kongresi Bildiriler, G.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. 99-120. Büyüköztürk, Ş. (2005). Sosyal bilimler için veri analizi el kitabı. Ankara: PegemA Yayıncılık. Can, G. (1991). Eğitim fakültesi ve öğretmenlik sertifikası programlarının öğretmen adaylarında tutum geliştirme açısından etkililiği. İzmir 1. Ulusal Eğitim Kongresi Bildirileri, 25–27 Kasım, 162–167. Çakır, Ö., Erkuş, A.ve Kılıç, F. (2000). Mersin üniversitesi 1999–2000 yılı öğretmenlik meslek bilgisi programının (ömbp) çeşitli değişkenler açısından değerlendirilmesi. Mersin Üniversitesi Araştırma Fonu Saymanlığı EF (ÖÇ) 2000–1 Nolu Araştırma Projesi. Çakır, Ö. (2005). Anadolu üniversitesi açıköğretim fakültesi ingilizce öğretmenliği lisans programı ve eğitim fakülteleri ingilizce öğretmenliği lisans programı öğrencilerinin mesleğe yönelik tutumları ve mesleki yeterlik algıları, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6 (9): 27–42. Çapa, Y. ve Çil, N. (2000). Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının farklı değişkenler açısından incelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18: 69-73. Çermik, H. (1997). Öğretmen adaylarının hizmet öncesinde öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşleri, 3. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu, Adana: Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sempozyum Kitapçığı, 65–78. Erden, M. (1995). Öğretmen adaylarının öğretmenlik sertifikası derslerine yönelik tutumları, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11: 99-104. Gökçe, E. (2001). Üniversitelerin sınıf öğretmenliği programlarına devam eden öğrencilerin öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşleri, X. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri, Cilt 1, 7-9 Haziran, 14321441, Bolu. Görgen, İ. ve Deniz, S. (2003) Ortaöğretim branş öğretmenliği öğretmen adaylarının öğretmenlik sertifikası programına yönelik görüşleri, Milli Eğitim, 158. Gürbüztürk, O. ve Genç, S. Z. (1997). Sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin fakülteye ilişkin tutumları ile akademik başarıları arasındaki ilişki: atatürk üniversitesi örneği, 4. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri I: Program Geliştirme, Öğretmen Yetiştirme, Yaygın Eğitim. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, No: 51, 473–485. Gürbüztürk, O. ve Genç, S.Z. (2004). Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşleri, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5 (7). Hacıoğlu, F. ve Alkan, C. (1997). Öğretmenlik uygulamaları. Ankara: Alkım Yayınevi. Karagözoğlu, G. (1987). Toplumda öğretmenlik mesleğinin yeri ve sorunları, Çağdaş Eğitim, 12,118: 4–11, Ocak. Koç, G. ve Doğan, O. (2005). Fen-Edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmenlik meslek bilgisi programı öncesi ve sonrasında öğretmenlik mesleğine yönelik algılarının incelenmesi, XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 28–30 Eylül Denizli. Oktay, A. (2001). İkinci meslek öğretmenlik. öğretmenlik sertifikası programına kayıtlı öğrencilerin özellikleri ve öğretmenlik sertifikası alma nedenleri, X. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri, Cilt 1, 7–9 Haziran, 761–775, Bolu. Onural, H. (2001). “Sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin öğretmenlik mesleğini tercih etme nedenleri”, X. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri, Cilt 1, 7-9 Haziran 2001: 1299-1308, Bolu. Öztürk, B.; Doğan, S. ve Koç, G. (2005). “Eğitim fakültesi öğrencileri ile fen-edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmenlik mesleğine yönelik algılarının karşılaştırılması (Gazi Üniversitesi Örneği)”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3 (1): 1-22. Saracaloğlu, A.S. (1991). Fen ve edebiyat fakülteleri öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, İzmir Birinci Ulusal Eğitim Kongresi Bildirileri. 25–27 Kasım, 565–569. Saracaloğlu, A.S.; Bozkurt, N., Serin, O. ve Serin, U. (2000). Öğretmen adaylarının mesleğe yönelik tutumlarını etkileyen faktörler, IX. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, 27–30 Eylül, Erzurum. Seferoğlu, G. (2004). İngilizce öğretmenliği sertifikası programı ile yetiştirilen öğretmen adaylarının öğretmenliğe yönelik tutumları. XIII. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Kurultayı, 6-9 Temmuz, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Malatya. Seferoğlu, S. (2004). Öğretmen adaylarının öğretmenliğe yönelik tutumları. XII. Eğitim Bilimleri Kongresi Bildiriler, G.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. 413-423. Semerci, N. (2001). Üç farklı grubun öğretmenliğe ilişkin tutumlar”, X. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri, Cilt 1, 7–9 Haziran, 818–825, Bolu. Sözer, E. (1996). Üniversitelerde öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6 (2): 7-21. Şahin, N. (1992). Arifiye anadolu öğretmen lisesi 3. sınıf öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: HÜSBE. Tavşancıl, E. (2002). Tutumların ölçülmesi ve spss ile veri analizi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Turgut, F. ve Baykul, Y. (1992). Ölçekleme teknikleri. Ankara: ÖSYM Yayınları. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 130 Yeni İlköğretim Programı (2005) Uygulamalarının İlköğretim 4. ve 5.Sınıf Öğrencilerinin Öz-Yeterliliklerine Etkisi1 Barış Çetin2 Özet Yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeylerine etkisinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama modellerinden izleme yaklaşımına uygun olarak düzenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 274 erkek ve 252 kız olmak üzere toplam 526 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada, Bandura (1990) tarafından geliştirilen ve Çetin (2007) tarafından Türkiye’ye uyarlanan “Çocuklar İçin Öz-Yeterlilik Ölçeği” ve bu ölçeğin 9 alt boyutu ve araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; yeni ilköğretim programı uygulamaları öğrencilerin öz-yeterlilik düzeylerini artırmıştır, yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyine etkisinin cinsiyete, okul türüne, anne eğitim durumuna, baba eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Öz-Yeterlilik, Çocuklar İçin Öz-Yeterlilik Ölçeği, Yeni İlköğretim Programı Uygulamaları Effects of New Primary Education Curriculum (2005) Applications on the Self-Efficacy Levels of 4th and 5th Graders in Primary Education Abstract This study aimed to examine the effects of the constructivist learning theory new primary education curriculum applications on the self-efficacy levels of 4th and 5th grade students in primary education upon various variables. The research was undertaken in accordance with the monitoring approach, which is one of the scanning models. The participant group for the research comprised 526 students (274 male and 252 female). The research used the “Self-Efficacy Scale for Children”, developed by Bandura (1990) and adapted into Turkish by Çetin (2007), its 9 sub-sections, and a personal information form developed by the researcher. The research found that the new primary educational curricula applications increased students’ self-efficacy levels. Findings also indicated that the effects of the new primary education curriculum applications on the selfefficacy levels of students were not significantly different according to the variables of gender, school type, and paternal or maternal educational status. Key Words: Self-Efficacy, Self-Efficacy Scale for Children, New Primary Education Curriculum Applications 1 Bu makale, Çetin, B. (2007).Yeni İlköğretim Programı (2005) Uygulamalarının İlköğretim 4. ve 5. Sınıf Öğrencilerinin Çalışma Alışkanlıkları İle Öz-Yeterliliklerine Etkisi ve Öğrencilerin Program Hakkındaki Görüşleri. Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Anabilim Dalı Sınıf Öğretmenliği Bilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezine dayalı olarak hazırlanmıştır. 2 Arş.Gör.Dr. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı, E-posta: [email protected]. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 131 Giriş Öğrencilerin akademik başarısını çeşitli faktörler etkiler. Bu faktörlerden biri de öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyleridir. Öğrencilerin derslere yönelik özgüven geliştirebilmeleri için öz-yeterliliklerinin yeterli düzeyde olması gerekir. Yeni ilköğretim programının örtük amaçlarından biri de öğrencilerin öz-yeterlilik düzeylerini yükseltmektir. Yeni ilköğretim programı öğrencilerin bağımsız düşünebilme, karar verebilme, öz değerlendirme, öz düzenleme, öz-disiplin ve sorumluluk bilincini geliştirmek, kendi kendini değerlendirme becerisini kazandırmayı amaçlamaktadır. (Kılıç, Bulut, 2006). Bu kavramların hepsi öz-yeterlilik ile ilişkili kavramlardır. Bunların gerçekleşmesi için öğrencilerin öz-yeterliliklerinin bilinmesi gerekir. Programda farklı değerlendirme tekniklerinden öz-değerlendirme tekniğine de yer verilmiştir. Öğrencinin öz-değerlendirme becerisi yeteneklerini keşfetmesine yardım eder, performansını kendisi tarafından değerlendirilmesine olanak sağlar. Özdeğerlendirme becerilerinin kazanılmasında öğrencinin öz-yeterliliklerinin yeri büyüktür. Öğrencinin öz-yeterlilik seviyesinin bilinmesi öz-değerlendirme becerilerin kazanılmasında önemli etkiye sahiptir. Öz-yeterlilik seviyelerinin tespit edilmesi, yeni ilköğretim programının başarı ile uygulanmasına ve öğrencide istenen kazanımların kazandırılmasına etki edeceği düşünülmektedir. Yeni ilköğretim programının felsefi temeli yapılandırmacı öğrenme kuramıdır. Yapılandırmacı öğrenme kuramı ile öz-yeterlilik arasındaki ilişki şu şekilde açıklanabilir: Yapılandırmacı öğrenme kuramı, bireyin aktif olarak bilgi üretmesi ve eski bilgilerle yeni bilgilerini birleştirmesi ile daha etkin öğrenebileceklerini savunmaktadır. Öğrenme, bilgi üretmeye dayalı aktif bir süreçtir (Küçüktepe, 2003). Bireyin bilgiye ulaşmasında çeşitli faktörler etkilidir. Bu faktörler içerisinde en önemlilerinden biri olan bireyin öz-yeterliliğidir. Bireyin bilgiyi üretmesi, öğrenme sürecinde aktif olabilmesi, problem çözebilmesi için kendi yetenek ve kapasitesini kullanması gerekir. Bu süreçte bireyin öz-yeterlilik düzeyi onun bilgiye ulaşmasında ve bilgiyi kullanmasında önemli bir etkendir. Vygotsky, öğrenme-öğretme süreçlerinde yetenekli ve daha az yetenekli çocukların grup yapılarak birbirlerinin öğrenmesine yardım ettiği sosyal bir ortamın yaratılmasını önermektedir (Jaramillo, 1996; Akt. Yurdakul, 2004). Çocuklar çevrelerini gözleyerek daha iyi öğrenirler ve eleştirel düşünebilirler. Bu süreçte öğretmen ve diğer öğrenenler model olmalıdır (Yurdakul, 2004). Sosyal öğrenmenin büyük bir bölümü akranlar arasında meydana gelir. Öz-yeterliliğin oluşmasında akran modelleri önemli bir yere sahiptir. Aynı yaştaki çocuklar birbirlerini karşılaştırmakta böylece kendi kapasiteleri hakkında fikir sahibi olmaktadır. Çocuğun öz-yeterliliklerinin gelişmesinde akranlar önemli rol oynar (Bandura, 1994, Schunk, 2003, Pajares, 2003). Bilginin bireyin zihninde kendisi tarafından yapılandırılmasında bireyin özyeterlilik düzeyi önemli yere sahiptir (Bandura, 1994). Bireyin öğrenmeyi öğrenebilmesi sürecinde kabiliyetlerine olan inancının yüksek olması gerekmektedir. Eğer bireyin öz-yeterlilik düzeyi düşük olursa birey öğrenme- Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 132 öğretme sürecinde aktif; kendi öğrenmesinde ise sorumlu olmaktan kaçınacaktır. Yapılandırmacı öğrenme kuramının başarısının önemli belirleyicisi öz-yeterliliktir. Öğrencinin kendi kapasitesinin değerlendirmesi hem yapılandırmacılıkta hem özyeterlilikte önemlidir. Öz-yeterlilik kapasitesini bilen birey, kendini objektif değerlendirir ve kendisinin olumlu ve olumsuz yönlerini bilir. Bilişsel farkındalık, öğrencinin kendini öğreneceği şeye vermesini, dikkat ve tutum geliştirmesini, öğreneceği şey hakkında ön değerlendirme yapmasını, nasıl öğreneceğini planlaması ve bu stratejileri düzenlemesini içermektedir (Gelen, 2003). Yapılandırmacı öğrenme kuramının temelini kendi kendine öğrenme diğer bir deyişle bilişsel farkındalık oluşturmaktadır. Birey bilgiye sadece okulda değil hayatın her alanında ulaşması gerekir. Birey öğrenim hayatından sonra da bilgiye nasıl ulaşacağını bilmesi gerekmektedir. Bu süreçte bireyin bilgiye ulaşması ve ulaştığı bilgiyi zihninde yapılandırmasında öz-yeterlilik önemli etkiye sahiptir. Özyeterlilik bireyin bilgiye ulaşma çabasını, motivasyonunu, bilişsel farkındalık becerisini etkilemektedir. Düşük öz-yeterlilik bireyin kendi kendine öğrenmesini olumsuz etkiler. Öz-yeterliliği gelişmiş bireyler bilişsel farkındalık becerilerine hayatlarında daha fazla yer vermektedirler (Pintrich ve Linnenrink, 2003). Yapılandırmacı öğrenme kuramının temelini bilişsel farkındalık oluşturmaktadır. Bilişsel farkındalık öğrencinin öğrenmeyi öğrenmesine imkân sağlar. Yapılandırmacı öğrenmenin başarısı bireyin öz-yeterlilik ve bilişsel farkındalığının yeterli düzeyde gelişmiş olmasına bağlıdır. Yapılandırmacı öğrenme kuramında, özellikle proje yoluyla öğrenme sık kullanılan bir tekniktir (Özden, 2005). Öğrenci, proje yoluyla öğrenme sürecinde kaynaklara ulaşması ve ulaşılan kaynakları yorumlanması ve analiz edilmesi sürecinde yalnızdır. Öğrencinin bu süreçte motivasyonu, akademik başarısını, çabasını ve sabrını öz-yeterlilik etkiler. Yapılandırmacı öğrenme kuramında önemli yere sahip olan kendi kendine öğrenme, kendi kendine düzenleme, bilişsel farkındalık, kendi kendine değerlendirme, gözlem etkinlikleri öz-yeterlilikte de önemli bir yere sahiptir ve öz-yeterliliğin önemli kavramlarındandır. Bu bakımdan yapılandırmacı öğrenme kuramı ile öz-yeterlilik arasında güçlü bir ilişki vardır. Sosyal bilişsel kuramcılar öz-yeterliliğin, öğrencilerin belirli akademik görevleri yerine getirmelerini, akademik motivasyonlarını, tercihlerini ve performanslarının temel belirleyicisi olduğunu iddia ederler (Pajares ve Miller,1997). Öz-yeterlilik, kişilerin belirlenmiş performans şekillerine ulaşmak için gereken faaliyetleri düzenleyip uygulayabilme kapasiteleri üzerine yargıları olarak tanımlanmıştır. Basitçe öz-yeterlilik; bu durumda bu görevi yerine getirebilir miyim? sorusunun cevabı ile ilgilenir. Öz-yeterlilik çocukların bir matematik problemi çözme, bir kitap okuma, bir bisikleti kullanma ya da kendi ayakkabılarını bağlama gibi her hangi bir şeyi yapabilmeye olan inancıdır (Pintrich, Linnenrink, 2003). Bandura, öz-yeterliliği şöyle tanımlar; bireyin kendi kapasitesine inanarak hayatını etkileyecek olaylarda performans sergilemesidir. Öz-yeterlilik insanların nasıl hissettiğini, nasıl düşündüğünü, kendilerini nasıl motive ettiklerini ve nasıl davrandıklarını açıklar (Bandura, 1994). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 133 Öz-yeterlilik, motivasyonu etkiler. Yüksek öz-yeterliliğe sahip bireyler düşük öz-yeterliliğe sahip bireylere göre daha zor görevler içinde yer alırlar, daha fazla çaba harcarlar, daha sabırlıdırlar ve daha az endişelidirler (Awang-Hashim, O’Neil ve Hocevar, 2002). Öz-yeterlilik seviyelerinin yüksek olduğunu söyleyen öğrencilerin öğrenmelerinde daha etkili stratejiler kullandıklarını, daha zorlu hedefler belirlediklerini ve daha yüksek bir motivasyon seviyesine sahip olduklarını gösteren bulgular bulunmaktadır. Öz-yeterlilik, öğrencilerin hedef belirlemeleri ve bu hedeflere ulaşmaları üzerinde etkilidir (Edmons, 2002). Öz-yeterlilik, bireyin faaliyet tercihlerini, sarfettiği çabasını ve ortaya koyduğu sabrını etkiler. Öğrenme konusunda düşük öz-yeterliliğe sahip öğrenciler, ödev almaktan kaçınırlar. Kendilerini yeterli hisseden öğrenciler ise öğrenme faaliyetlerine katılmada daha istekli davranırlar. Öz-yeterliliği güçlü olan öğrenciler zorluklarla karşılaştıkları zaman, kendi yeteneklerinden şüphe duyan öğrencilere kıyasla daha fazla çaba sarf ederler ve daha sabırlıdırlar (Schunk, 1990). Öz-yeterlilik, becerilerinin edinilmesinde ve becerilerinin ilerlemesinde, olumlu öz-değerlendirmeleri öğrenmesinde birey için kritik derecede önemlidir (Schunk, 2003). Öz-yeterlilik, dört temel kaynaktan elde edilen bilgilerden etkilenmektedir. Bu kaynaklar; deneyim, dolaylı yaşantılar, sözel ikna, psikolojik durumdur (Bandura, 1999; Corb 1996; Schunk, 2003; Pajares, 2003). Bu araştırmada, yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeylerine etkisinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın amacına ulaşmak için aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1)Yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeyine etkisi var mıdır? 2)Yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeyine etkisi cinsiyete, okul türüne, anne ve baba eğitim durumuna göre farklılaşmakta mıdır? Yöntem Bu araştırma, yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterliliklerine etkisinin olup olmadığı saptamaya amaçladığından tarama modellidir. Alt amaçlar dikkate alındığında, araştırma tarama modellerinden izleme yaklaşımına uygun olarak düzenlenmiştir. İzleme yaklaşımında, zamansal gelişim ya da değişimi belirlenmek istenen değişken, aynı eleman ya da birimler üzerinde, belli bir başlangıç noktasından alınarak, sürekli olarak ya da belli aralıklarla gözlenir (Karasar, 1998; Kaptan, 1998). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 134 Çalışma Grubu İstanbul ili Anadolu yakasında bulunan, Özel Fevziye Mektepleri İlköğretim Okulu, Özel Nilüfer İlköğretim Okulu, Melahat Şefizade İlköğretim Okulu, Münevver Fergar İlköğretim Okulu, Cumhuriyet İlköğretim Okulu, İnönü İlköğretim Okulu, Pınarbaşı İlköğretim Okulu, Mevlana İlköğretim Okulu, Sevgi İlköğretim Okulu, Tansel İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören 274 erkek ve 252 kız olmak üzere toplam 526 öğrenci oluşturmaktadır. Veri Toplama Araçları Çocuklar için öz-yeterlilik ölçeğinin yurt içinde ve dışında ilköğretim birinci kademe öğrenciler için geçerlik ve güvenirlik çalışmaması yapılmamıştır (Choı, Fuqua, Grıffın, 2001:475-489). Bundan dolayı araştırmacı tarafından ilköğretim birinci kademede öğrenim gören öğrenciler üzerinde geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Çocuklar için öz-yeterlilik ölçeği: Bandura (1990: Akt.Steele-Dadzıe, 2004:53) tarafından geliştirilen ve Türkiye’ye Çetin (2007) tarafından uyarlanan “Çocuklar İçin Öz-Yeterlilik Ölçeği” ve bu ölçeğin 9 alt boyutu kullanılmıştır. Bu boyutlar şunlardır: toplumsal kaynakları sıralamadaki öz-yeterlilik, akademik başarıdaki özyeterlilik; öz-denetimli öğrenmedeki öz-yeterlilik, boş zaman becerileri ve eğitici kol faaliyetlerindeki öz-yeterlilik, öz-denetim yeterliliği; diğer insanların beklentilerini karşılamadaki öz-yeterlilik; toplumsal öz-yeterlilik; öz-zorlama yeterliliği; ebeveyn ve toplum desteğini sıralamadaki öz-yeterlilik bulunmaktadır. Ölçek toplam 49 soruyu içermektedir. Bu ölçekten alınabilecek en yüksek puan 245 en düşük puan 49’dur. Ölçekle ilgili geçerlik ve güvenirlik sonuçları şunlardır: Türkçe ve İngilizce formları arasında ölçeğin tamamı ve her bir alt ölçeğe göre P< .01 düzeyinde anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Türkçe ve İngilizce form puanları arasında gerçekleştirilen ilişkili t- testi analizinde ise testin tamamı ve her bir soru düzeyine göre anlamlı farklılıklar bulunmamıştır (P>.05). Her bir madde için alt ve üst grubu oluşturan puanlar arasında P< .01 düzeyinde anlamlı bir fark tespit edilmiştir. Devamlılık katsayısı (r=.762) bulunmuş ve P< .01 düzeyinde anlamlı korelasyon değeri bulunmuştur. Alt faktörlerde ise P< .01 düzeyinde anlamlı derecede ilişki bulunmuştur. Güvenirlik katsayıları, tüm ölçek düzeyinde Cronbach Alfa (,95) katsayısı bulunmuştur. Her bir maddenin madde toplamla olan korelasyonu (r=,66) ile (r=,44) arasında; madde kalan korelasyonu ise (r=,65) ile (r=,40) arasında değişmektedir. Tüm ölçekte her bir maddeye göre madde toplam, madde kalan değerlerinin P< .01 düzeyinde anlamlı ilişki belirlenmiştir. Kişisel bilgi formu: Araştırmacı tarafından hazırlanan form, toplam 4 sorudan oluşmaktadır. Formun amacı, öğrencilerin kişisel özelliklerini belirlemektir. Bu amaçla formda, öğrencinin cinsiyeti, okul türü, anne-babanın eğitim durumu ile ilgili sorular bulunmaktadır. Verilerin Toplanması Araştırmanın uygulanması araştırmacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verilerinin toplanması aşamaları aşağıdaki şekildedir: 135 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 1) 2005–2006 eğitim ve öğretim yılı bahar döneminin başlangıcında Münevver Fergar, Melahat Şefizade, Pınarbaşı, Tansel, Mevlana, Sevgi, FMV Özel Işık, Özel Nilüfer Koleji, Cumhuriyet, İnönü İlköğretim Okullarında 526 öğrenci üzerinde dönemin başında kişisel bilgi formu, çocukların için öz-yeterlilik ölçeği uygulandı. 2) 2005–2006 eğitim ve öğretim yılının sonunda Münevver Fergar, Melahat Şefizade, Pınarbaşı, Tansel, Mevlana, Sevgi, FMV Özel Işık, Özel Nilüfer Koleji, Cumhuriyet, İnönü İlköğretim Okulları’nda birinci uygulamaya katılan 526 öğrenci üzerinde çocukların öz-yeterlilik ölçeği ikinci kez uygulaması yapıldı. Verilerin Analizi Ölçek ve kişisel bilgi formu elde edilen veriler 10.0 SPSS paket programı kullanılarak çözümlenmiştir. Anlamlılık düzeyi P<.05 olarak belirlenmiş P<.01 düzeyindeki anlamlılıklar da belirtilmiştir. Veriler aşağıda belirtildiği gibi analiz edilmiştir. 1) Çocukları için öz-yeterlilik ölçeğinden alınan puanların aritmetik ortalaması alındı. 2.Öntest ve sontest puanları arasında fark olup olmadığı incelendi. Bu karşılaştırma için t- testi tekniği kullanıldı. 3) Sontest puanından öntest puanı çıkarıldı ve fark/etki puanı belirlendi. 4) Fark/etki puanı ile öğrencinin cinsiyeti, anne-babasının eğitim durumu, öğrencinin öğrenim gördüğü okul türü arasında ilişki olup olmadığı incelendi. Bu karşılaştırma için t- testi ve tekyönlü varyans analizleri yapıldı. Varyans analizlerin anlamlı çıktığı durumlarda Scheffe tekniği uygulandı. Bulgular Bu bölümde bu araştırmada yapılan istatistiki analizlerin bulgularına yer verilmiştir. Tablo 1:Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisi Alt Faktörler n x s.s. Toplumsal Kaynakları Sıralamadaki Öz-Yeterlilik (Öntest) 526 3,90 ,79 Toplumsal Kaynakları Sıralamadaki Öz-Yeterlilik (Sontest) 526 4,01 ,73 Akademik Başarıdaki Öz-Yeterlilik (Öntest) 526 4,15 ,69 Akademik Başarıdaki Öz-Yeterlilik (Sontest) 526 4,26 ,65 Öz-Denetimli Öğrenmedeki Öz-Yeterlilik (Öntest) 526 3,98 ,68 Öz-Denetimli Öğrenmedeki Öz-Yeterlilik (Sontest) 526 4,03 ,62 Boş Zaman Becerileri ve Eğitici Kol Faaliyetlerindeki ÖzYeterlilik (Sontest) Boş Zaman Becerileri ve Eğitici Kol Faaliyetlerindeki ÖzYeterlilik (Sontest) Öz-Denetim Yeterliliği (Öntest) 526 4,07 ,72 526 4,17 ,65 526 3,42 1,03 Öz-Denetim Yeterliliği (Sontest) 526 3,54 1,04 Fark t sd p 3,10 525 ,00 3,68 525 ,00 1,59 525 ,11 3,17 525 ,00 2,14 525 ,03 136 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 1:Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisi Diğer İnsanların Beklentilerini Karşılamadaki Öz-Yeterlilik (Öntest) Diğer İnsanların Beklentilerini Karşılamadaki Öz-Yeterlilik (Sontest) Toplumsal Öz-Yeterlilik (Öntetest) 526 4,17 ,78 526 4,28 ,66 526 4,11 ,73 Toplumsal Öz-Yeterlilik (Sontest) 526 4,21 ,69 Öz-Zorlama Yeterliliği (Sontest) 526 3,91 ,83 Öz-Zorlama Yeterliliği (Sontest) 526 4,01 ,76 Ebeveyn ve Toplum Desteğini Sıralamadaki Öz-Yeterlilik (Öntest) Ebeveyn ve Toplum Desteğini Sıralamadaki Öz-Yeterlilik (Sontest) Öz-Yeterlilik (Öntesttoplam) 526 3,99 ,78 526 4,01 ,76 526 3,99 ,78 Öz-Yeterlilik (Sontesttoplam) 526 4,10 ,70 3,32 525 ,00 2,95 525 ,00 2,46 525 ,01 3,08 525 ,00 3,33 525 ,00 Tablo 1’e göre, yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerin özyeterlilik düzeylerine etkisi ile ilgili öntest toplam puanları ile sontest toplam puanları arasında istatistiki analiz yapılmıştır. Sontest puanları lehine anlamlı bir farklılık belirlenmiştir [t (525)= 3,33; P< .01]. Alt faktörlerde ise, toplumsal kaynakları sıralamadaki öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark belirlenmiştir [t (525)= 3,10; P< .01]. Akademik başarıdaki öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark saptanmıştır [t (525)= 3,68; P< .01]. Boş zaman becerileri ve eğitici kol faaliyetlerindeki öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark görülmüştür [t (525)= 3,17; P< .01]. Toplumsal öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark bulunmuştur [t (525)= 2,95; P< .01]. Diğer insanların beklentilerini karşılamadaki öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark saptanmıştır [t (525)= 3,32; P< .01]. Ebeveyn ve toplum desteğini sıralamadaki öz-yeterlilik alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark belirlenmiştir [t(525)= 3,08; P< .01]. Öz-zorlama yeterliliği alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark saptanmıştır [t (525)= 2,46; P< .05]. Öz-denetim yeterliliği alt faktörlerinde sontest lehine anlamlı fark bulunmuştur [t (525)= 2,14; P< .05]. Tablo 2a: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Anne Eğitim Durumuna Göre Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Sonuçları Anne Eğitim Durumu n x ss Okur-yazar değil 65 ,18 ,56 Okur-yazar 80 ,07 ,47 İlkokul 221 ,07 ,50 Ortaokul 64 ,13 ,46 Lise 49 ,06 ,46 Üniversite 32 ,04 ,32 Yüksek Lisans 10 ,02 ,39 Doktora 5 ,02 ,16 Toplam 526 ,09 ,48 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 137 Tablo 2a’ya göre yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerinin özyeterlilik düzeylerine etkisi anne eğitim durumuna göre en düşük aritmetik ortalama annesi yüksek lisans ve doktora mezunu olanlara ( x =,02), en yüksek aritmetik ortalama annesi okur-yazar değil ( x =,18) olanlara aittir. Tablo 2b: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Anne Eğitim Durumuna Göre Farklılaşma Durumu Varyansın KaynağıKareler Toplamısd Kareler F P Ortalaması Gruplararası 1,063 7 ,15 ,63,72 Gruplariçi 124,128 518,24 Toplam 125,191 525 Tablo 2b’ ye göre, yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeylerine etkisi, anne eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir [F (7-518)= ,63; P>.05]. Tablo 3a:Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Baba Eğitim Durumuna Göre Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Sonuçları Baba Eğitim Durumu n x ss Okur-yazar değil 28 ,29 ,63 Okur-yazar 76 164 ,05 ,11 ,53 ,48 İlkokul Ortaokul 85 ,06 ,43 Lise 88 ,04 ,42 Üniversite 58 ,09 ,56 Yüksek Lisans 16 ,11 ,38 Doktora 11 ,00 ,25 Toplam 526 ,09 ,48 Tablo 3a’ya göre yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerin özyeterlilik düzeylerine etkisi baba eğitim durumuna göre en düşük aritmetik ortalama babası doktora mezunu ( x =,00); en yüksek aritmetik ortalama babası okur-yazar değil ( x =,29) olanlara aittir. Tablo 3b: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Baba Eğitim Durumuna Göre Farklılaşma Durumu Varyansın KaynağıKareler Toplamısd Kareler F P Ortalaması Gruplararası Gruplariçi Toplam 1,64 123,54 125,19 7 ,23 518,23 525 ,98,43 138 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 3b’ye göre, yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerinin özyeterlilik düzeylerine etkisi, baba eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir [F (7-518)= ,98; P>.05]. Tablo 4: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Cinsiyete Göre Farklılaşma Durumu Alt faktörler Toplumsal Kaynakları Sıralamadaki Özyeterlilik Akademik Başarıdaki Öz-yeterlilik Öz-Denetimli Öğrenmedeki Öz-Yeterlilik Boş Zaman Becerileri ve Eğitici Kol Faaliyetlerindeki Öz-yeterlilik Öz-Denetim Yeterliliği Diğer İnsanların Karşılamadaki Öz-yeterlilik Toplumsal Öz-yeterlilik Beklentilerini Öz-Zorlama Yeterliliği Ebeveyn ve Toplum Desteğini Sıralamadaki Öz-yeterlilik Öz-yeterlilik Toplam Cinsiyet Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız n 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 274 252 x ,02 ,19 ,06 ,16 ,02 ,11 ,06 ,12 ,07 ,16 ,12 ,09 ,08 ,10 ,02 ,16 ,12 ,09 ,05 ,13 ss ,82 ,80 ,73 ,62 ,64 ,56 ,73 ,64 1,22 1,27 ,81 ,71 ,81 ,69 ,85 ,86 ,95 ,67 ,53 ,42 t sd p 2,39 524 ,01 1,74 524 ,08 2,53 524 ,01 ,97 524 ,32 ,89 524 ,37 ,54 524 ,58 ,25 524 ,80 1,96 524 ,05 ,38 524 ,70 1,95 524 ,05 Tablo 4’ e göre, yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerin özyeterliliklerine etkisi tüm ölçek düzeyinde cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir [t (524)= 1,95; P>.05)]. Alt faktörlerde ise toplumsal kaynakları sıralamadaki öz-yeterlilik alt faktöründe kız öğrencilerin lehine [t (524)= 2,39; P<.05]; öz-denetimli öğrenmedeki öz-yeterlilik alt faktöründe kız öğrencilerin lehine anlamlı fark saptanmıştır [t (524)= 2,53; P<.05]. Tablo 5: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Okul Türüne Göre Farklılaşma Durumu Alt Faktörler Toplumsal Kaynakları Sıralamadaki Özyeterlilik Akademik Başarıdaki Öz-yeterlilik Öz-denetimli Öğrenmedeki Öz-yeterlilik Boş Zaman Becerileri ve Eğitici Kol Faaliyetlerindeki Öz-yeterlilik Okul Türü Özel n 62 ,07 ss ,68 Devlet 464 ,11 ,83 Özel 62 ,08 ,43 Devlet 464 ,11 ,71 Özel 62 ,08 ,59 Devlet 464 ,03 ,61 62 ,01 ,64 Özel x t sd p ,39 524 ,69 ,31 524 ,75 ,64 524 ,52 ,98 524 ,32 139 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 5: Yeni İlköğretim Programı Uygulamalarının Öğrencilerin Öz-Yeterlilik Düzeylerine Etkisinin Okul Türüne Göre Farklılaşma Durumu Devlet 464 ,10 ,70 Özel Devlet Özel 62 464 62 ,05 ,14 ,13 Devlet 464 ,10 ,97 1,14 1,28 ,64 ,28 ,78 Özel 62 ,09 ,65 Devlet 464 ,09 ,77 Özel 62 ,06 ,77 Devlet 464 ,09 ,87 Ebeveyn ve Toplum Desteğini Sıralamadaki Öz-yeterlilik Özel 62 ,02 ,88 Devlet 464 ,12 ,82 Öz-yeterlilik Toplam Özel 62 ,06 ,45 Devlet 464 ,09 ,49 Öz-denetim Yeterliliği Diğer İnsanların Karşılamadaki Öz-yeterlilik Beklentilerini Toplumsal Öz-yeterlilik Öz-zorlama Yeterliliği 524 ,25 524 ,77 ,05 524 ,95 ,31 524 ,75 ,92 524 ,35 ,49 524 ,62 Tablo 5’ e göre, yeni ilköğretim programını uygulamalarının öğrencilerin özyeterliliklerine etkisi tüm ölçek düzeyinde okul türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir [t (524)= ,49; P>.05]. Tartışma Bu araştırmada, yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterliliklerine etkisinin çeşitli değişkenlere göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yeni ilköğretim programı uygulamalarının ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin öz-yeterliliklerini artırdığı söylenebilir. Bu araştırmanın bulgularıyla Moore (2005) yaptığı araştırma bulguları benzerlik göstermektedir. Moore (2005) grup çalışmasında kullanan yapılandırmacılık ve öz-yeterlilik, içsel motivasyon ile grup çalışması becerilerinin orta okul matematik dersi öğrencileri üzerinde etkisini araştırmıştır. Araştırma sonucunda, konuya ilişkin daha fazla değer edinme, daha fazla başarı motivasyonu, daha fazla içsel motivasyon, daha çok çaba, uzun süreli azim, üst düzey stratejilerinin daha sık kullanımı ve daha yüksek başarı ile sonuçlanmıştır. Öğrencilerin öz-saygısı ve sosyal becerileri artmakta, öğrenciler birbirleriyle daha çok kişiler arası ilişki kurmaya başlamışlardır. Bu araştırmada yer alan alt faktörlere göre öğrencilerin akademik başarılarındaki öz-yeterlilik seviyelerini, öğrencilerin boş zaman becerilerini değerlendirme ve eğitici kol faaliyetlerindeki öz-yeterlilik düzeylerini, öğrencilerin öz-denetim yeterlilik düzeylerini, öğrencilerin toplumsal öz-yeterlilik düzeylerini, öğrencilerin öz-zorlama yeterliliği düzeylerini, öğrencilerin kendisi dışındaki insanların beklentilerini yerine getirmedeki öz-yeterlilik düzeylerini, öğrencinin ebeveyn ve toplum desteğini almada öz-yeterlilik düzeylerini, öğrencilerin Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 140 toplumsal kaynakları sıralamadaki öz-yeterlilik seviyelerini yeni ilköğretim programı olumlu yönde etkilemiştir. Yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyine etkisi cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Alt faktörlerde ise toplumsal kaynakları sıralamadaki öz-yeterlilik ve öz-denetimli öğrenmedeki özyeterlilik alt faktöründe kız öğrencilerin lehine anlamlı fark saptanmıştır. Bu iki faktörde yeni ilköğretim programı uygulamaları kız öğrenciler erkek öğrencilere göre öz-yeterliliklerini daha olumlu etkilemiştir. Genel toplamda ise öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyi cinsiyete göre farklılaşmamaktadır. Yeni ilköğretim programı uygulamaları cinsiyetten kaynaklanabilecek öz-yeterlilik farklılıklarını ortadan kaldırmıştır denilebilir. Diğer bir ifade ile yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı etkinlikler öğrencilerin öz-yeterlilik seviyelerini birbirine yaklaştırmıştır. Yeni ilköğretim programı uygulamalarının öz-yeterliliğe etkisi açısından kız ve erkeklerde fark yaratmamıştır. Yeni ilköğretim programını uygulamalarının öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyine etkisi öğrencilerin öğrenim gördükleri okul türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Özel okulların eğitim kalitesi ve eğitime ayırdığı bütçe devlet okullarına göre daha yüksektir. Buna bağlı olarak; özel okullarda öğrenim gören öğrencilerin öz-yeterlilik düzeylerinin devlet okullarında öğrenim gören öğrencilerin öz-yeterlilik düzeylerine göre daha yüksek olması beklenmektedir. Ancak, özel ve devlet okullarında yeni ilköğretim programının uygulamaları arasında öz-yeterlilik düzeyleri açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. Yeni ilköğretim programının uygulamaları öğrencilerin öz-yeterliliğine etkisi açısından özel ve devlet okullarında öğrenim görmeye göre bir fark yaratmamıştır. Yeni ilköğretim programı uygulamalarının öğrencilerinin öz-yeterlilik düzeyine etkisi anne ve babanın eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Anne ve babanın eğitim durumu öğrencilerin öz-yeterliliklerinin gelişimi açısından önemlidir. Anne ve babasının eğitim seviyesi düşük olan öğrencilerin öz-yeterliliklerinin gelişimi de yeterli olmamaktadır. Yeni ilköğretim programı uygulamalarının anne ve babanın eğitim seviyesinden doğabilecek özyeterlilik farklılıklarının ortadan kalkmasını sağladığı düşünülmektedir. Bu araştırmanın sonuçlarına dayanarak şu öneriler söylenebilir: 1) Bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı uygulamalarının öğrencilerin öz-yeterliliklerine etkisi ile ilgili olarak çeşitli değişkenlerin kontrol altında tutulduğu kontrol gruplu deneme modelleriyle de test edilmelidir. 2) Öğrencilerin öz-yeterlilik düzeyleri ile her dersteki akademik başarıları arasında ilişkinin olup olmadığının tespit edilmesi için araştırmalar yapılmalıdır. Kaynakça Awang-Hashim, R.; Fo’neil, H.; Hocevar, D. (2002, December).Ethnicity, Effort, Self-Efficacy, Worry, and Statistics Achievement in Malaysia: A Construct Validation of State-Trait Motivation Model. http://web.ebscohost.com/ehost/pdf?vid=6&hid=12&sid=fa71476e-b79f-40ee-b3cb bcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 141 Bandura, A. (1994). Self Efficacy. Encyclopedia of human behavior, Encyclopedia of mental health, Academic Pres. 4, 71–81, http://www.des.emory.edu/mfp/Bandura1994EHB.pdf web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Bandura, A. (1999). A social Cognitive Theory Of Personality. İn Pervin&John (Ed.), Handbook Of Personality, New York, Guilford Publications, 2, 154-196, http://www.des.emory.edu/mfp/Bandura1999HP.pdf Choı, N., Fuqa, D.; Grıffın, W.B.(2001).Exploratory Analysıs Of The Structure Of Scores From The Multidımensıonal Scales Of Perceived Self-Efficacy, Educational & Psychological Measurement, Jun.2, Vol. 61 Issue 3, p475, 15p, 5 charts http://www.des.emory.edu/mfp/ChoiEtAl.pdf web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Corb, R. E.(1996). Teaching Self-EfficacyAnd Motivatıont To Student-Athletes, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Southern Calıfornıa University , Calıfornıa, USA. Edmons, H. (2002). Grade Rtentıon And Chıldren’s Academıc Self-Efficacy And Use Of Slef-Protective Strategıes. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Wayne State University, Michigan, USA. Gelen, İ. (2003). Bilişsel Farkındalık Stratejilerinin Türkçe Dersine İlişkin Tutum, Okuduğunu Anlama ve Kalıcılığa Etkisi. . Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Kılıç, V.; Bulut, S. (2006). İlköğretim matematik dersi öğretim programları ve kılavuzu (1-5 Sınıflar). K.Kıroğlu (Ed.). Yeni İlköğretim Programları (1-5.Sınıflar) (ss.183-364). Ankara: Pegem A Yayıncılık. Küçüktepe, Ç. (2003). Pedagojik konstuktivist yakalaşımına göre düzenlenmiş etkinliklerin öğrenci başarısına kalıcılığa ve kritik düşünme becerisine etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. Karasar, N.(1998). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Kaptan, S. (1998). Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikleri. Ankara: Tekışık Web Ofset Tesisleri. Moore, M.N. (2005). Constructıvısım Using Group Work and The İmpact on Self-Efficacy, İnstrinct Motivation, and Group Work Skılls on Middle-School Mathematics Students. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Capella Üniversity, Capella. Özden, Y. (2005). Öğrenme ve Öğretme. Ankara: Pegem Yayıncılık. Pintrich, P. R P Linnenrink, E. A.; (2003). The Role Of Self-Efficacy Beliefs İn Student Engagement And Learning İn The Classroom. 19 (2), 119-137. http://web.ebscohost.com/ehost/pdf?vid=33&hid=6&sid=fa71476e-b79f-40ee-b3cbbcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Pajares, F.; Miller, M.D.(1997). Mathematics self-efficacy and mathematical problem solving: Implications of using different forms. Journal of Experimental Education, Spring, Vol. 65 Issue 3, p213, 16p, 4 charts, 1 graph. http://web.ebscohost.com/ehost/detail?vid=21&hid=7&sid=fa71476e-b79f-40ee-b3cbbcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Pajares, F. (2003). Self Eficacy Beliefs, Motivation, And Achievement in Writing: A Reviev of The Literature. Reading & Writing Quarterly19 (2), 139-158. http://web.ebscohost.com/ehost/pdf?vid=20&hid=7&sid=fa71476e-b79f-40ee-b3cbbcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Schunk, D. H. (2003). Self-Efficacy For Reading And Writing: İnfluence Of Modeling, Goal Setting, And Self-Evaluation. Reading & Writing Quarterl, 19 (2), 106-111 http://web.ebscohost.com/ehost/pdf?vid=11&hid=13&sid=fa71476e-b79f-40ee-b3cbbcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Schunk, D. H. (1990). Goal Setting and Self-Efficacy During Self –Regulated Learning., Educational Psychologist,25 (1)71-86. http://web.ebscohost.com/ehost/pdf?vid=13&hid=13&sid=fa71476eb79f-40ee-b3cb-bcea452d04cf%40sessionmgr106 web adresinden 21 Nisan 2007 tarihinde edinilmiştir. Steele-Dadzıe, T. E. (2004). Relationsiıps Among Teacher Self-Efficacy, Student Self-Efficacy, And Student Performance. Yayınlanmamış Doktora Tezi, The State University New Jersey, USA. Yurdakul, B.(2004). Yapılandırmacı öğrenme yaklaşımının öğrenenlerin problem çözme becerilerine, bilişötesi farkındalık ve derse yönelik tutum düzeylerine etkisi ile öğrenme süreçlerine katkıları. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 142 Açıklamalı Yöntemlere Karşı Araştırmaya Dayalı Öğrenme Yaklaşımı: İlköğretim Öğrencilerinin Fen Bilgisi Dersine Yönelik Tutumlarına Etkileri1 Nilgün Tatar2, Mustafa Kuru3 Özet Bu çalışmada; ilköğretim öğrencilerinin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını geliştirmede araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının, öğretmen merkezli açıklamalı yöntemlere (düz anlatım, soru-cevap) göre etkili olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmanın örneklemini; 2004–2005 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ankara ili, Çankaya ilçesinde bulunan Beytepe ve Mehmet İçkale İlköğretim okullarında öğrenim gören 104 yedinci sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak; Geban ve ark. (1994) tarafından öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını ölçmek için geliştirilen “Fen Bilgisi Dersi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışmada, ön test son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Çalışmanın sonunda, araştırmaya dayalı fen bilgisi derslerindeki öğrencilerin derse yönelik tutumlarının öğretmen merkezli fen bilgisi dersindeki öğrencilere göre anlamlı düzeyde daha yüksek çıktığı görülmüştür. Bu sonuçlar öğrencilerle yapılan görüşmelerden elde edilen verilerle de desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Fen eğitimi, araştırmaya dayalı öğrenme, fen bilgisi dersine yönelik tutum. Inquiry- Based Learning Approach versus Descriptive Methods: Effects on Elementary Students’ Attitudes towards Science Abstract In this study, the effectiveness of the inquiry-based learning approach as to teacher centered descriptive methods was investigated in developing the attitudes towards science of elementary students. The research group consisted of 104 seventh grade students of Beytepe and Mehmet İçkale Primary Schools located in the city of Ankara, district of Çankaya during the spring period within 2004-2005. In the study, “Attitude Scale towards Science” which was developed by Geban et al (1994) has been used in order to measure the attitudes of students towards science. In the study, pretest-posttest with control group experimental design was used. As a result of the study, attitudes of the students towards science are significantly extent higher in inquiry-based science course. These results were supported with the data which were obtained through the interviews with students. Keywords: Science education, inquiry-based learning, attitude towards science. 1 Bu çalışma; “İlköğretim Fen Eğitiminde Araştırmaya Dayalı Öğrenme Yaklaşımının Bilimsel Süreç Becerilerine, Akademik Başarıya ve Tutuma Etkisi” (2006) başlıklı doktora tezinden oluşturulmuştur. 2 Yrd. Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD, Sivas. e-mail: [email protected] 3 Prof. Dr. Başkent Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Ankara. e-mail: [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 143 Giriş Öğrenme çabası insanın yaşamındaki bilinmezlikleri giderme isteğinden doğar. Bu süreç her bireyde benzersizdir. Bireylerin öğrenmelerini etkileyen bazı faktörler vardır. Derslerde kullanılan öğretim yöntemleri, öğrenenlerin ön bilgi, deneyim, anlayış ve tutumları bunlar arasında sayılabilir. Öğrenme ve öğretme süreçleri çok çeşitlidir. Fen bilgisi derslerinde de öğrencilerin pasif olduğu, öğretmen merkezli açıklamalı öğretim yöntemleri sıkça kullanılmaktadır. Bu tip derslerde öğrencilerden beklenen, öğretmen tarafından sunulan bilgilerin tekrarlanması ve hatırlanmasıdır. Laboratuarda yapılan etkinliklerde ise; ya öğretmen tarafından gösteri deneyi yapılarak tüm öğrencilerin bunu izlemeleri sağlanır ya da öğrencilere deneyde yapılacak olan aşamalar basamak basamak açıklanır ve bunları takip ederek sonuca ulaşmaları beklenir. Öğrenciler bu şekilde öğretilen fen derslerini sıkıcı ve gerçek dünya ile ilişkisiz görmektedirler (Billings, 2001). Bu yöntemlerin öğretimde çok sık kullanılması öğrencilerde ilgi kaybına, motivasyon düşüklüğüne ve onların derse yönelik olumsuz tutum geliştirmelerine neden olmaktadır. Öğrencilerin derse yönelik tutumlarını ve öğrenmelerini artırmak için, öğrencilere araştırmalar tasarlayıp, hipotez oluşturup, sonuçlarını yorumlayacakları, bilgi ve anlayışlarını kendilerinin oluşturacakları fırsatlar sağlanmalıdır (Roth ve Roychoudhury, 1994). Araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının kullanıldığı fen derslerinde, öğrenciler öğrenirken kendileri için neyin önemli olduğuna karar verir, seçtikleri konularda araştırmalar yaparak bireysel ve özgün öğrenme etkinlikleri hazırlarlar. Kendi bilgilerini yapılandırırken önceden öğrendikleri bilgilerini referans olarak kullanırlar. Bu derslerde fen öğretmenlerinin öncelikli görevi, öğrencilerin derse ilgi duymalarını sağlayacak uygun öğrenme koşullarını hazırlamaktır. Eğer öğrencilere düşündürücü öğrenme aktiviteleri sunulursa derse aktif katılımları sağlanabilir (Tobin, 1986). Öğrencilerin aktif oldukları öğretim stratejilerini kullanan öğretmenler, onları yaşadıkları dünya hakkında daha iyi düşünmeye yöneltir ve bu düşüncelerini yeni elde ettikleri bilgilerle geliştirme becerisini kazanmalarını sağlar (Smith, Blakeslee ve Anderson, 1993). Bu beceriler kazanılan bilgilerin günlük hayatta kullanımını kolaylaştırır. Doğal olarak araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının da bazı sınırlılıkları vardır. Araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı kullanılarak yapılan derslerin çok yavaş ilerlediği (Alouf ve Bentley, 2003, Haskell, 2002) ve eğitim programının yoğunluğundan dolayı konuların yetiştirilemeyeceği düşünülmektedir. Ayrıca, öğretmen sınıf yönetiminde sıkıntı yaşayıp disiplini sağlamakta zorlanabilir. Bu sorunlar karşısında öğrenci istenilen becerileri kazanamayabilir. Welch ve diğ. (1981) tarafından yapılan çalışmada, öğretmenlerin araştırma uygulamalarını yaparken sınıfı yönetmekte zorlandıkları ve bunun da sınıfta karışıklığa neden olduğunu ortaya koymuşlardır (Akt. Germann, 1989). Ancak bu sınırlılıklar yüzünden derste sadece öğretmen merkezli açıklamalı yöntemlerin kullanılması doğru değildir. Öğrencilerin kazanmasının gerekli olduğu düşünülen bilgi ve becerilerin sadece öğretmenden öğrenciye doğrudan aktarılarak verilmesi mümkün değildir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 144 Tutum öğrenmeyi etkiler. Öğrencilerin fen derslerine yönelik tutumları da oldukça önemlidir (Ebenezer ve Zoller, 1993). Wallace (1997); fen dersine yönelik tutumu, fen öğrenme ile ilişkili durumlar, olaylar, insanlar ve objeleri değerlendirmek için bireylerin öğrendiği hisler olarak tanımlamıştır. Öğrencilerin tutumları ile ilgili çalışırken hatırlanması gereken en önemli şey, öğrencilerin okuldaki feni severek ya da sevmeyerek hayata başlamadıklarıdır. Feni sevmeyi veya sevmemeyi okulda öğrenmektedirler (Koballa ve Crawley, 1985). Shrigley Koballa, ve Simpson (1988) tarafından da belirtildiği gibi tutum kalıtımsal değildir, sonradan öğrenilir. Eğer öğrenciler fen derslerine yeni başladıklarında başarılı deneyimler ve olumlu hisler kazanırlarsa, ileride fen ile ilgili deneyimlerinde başarılı olacaklardır. Bu fene yönelik olumlu tutum kazanmalarını sağlayacak, yaşam boyu fene ilgi göstermelerini ve feni öğrenmekten zevk almalarını sağlayacaktır. Ancak öğrenciler fen derslerine yeni başladıklarında yeteri derecede destek alamaz ve olumsuz deneyimler yaşarlarsa hayatlarının geri kalan kısmında çoğunlukla fen derslerini sevmeyeceklerdir. Sonuçta, hem eksik bilgiye sahip olacaklar hem de fene yönelik olumsuz tutum geliştireceklerdir (Simpson ve Oliver, 1990). Fen eğitimi ile öğrencilere kazandırılmak istenen tutum ve kişisel özellikler vardır. Bunlardan bazıları; merak, şüphecilik, bilinmezlikleri giderme isteği, delilleri dikkate alma, eleştirel bakış, azim, yaratıcılık, açık görüşlülük, canlı ve cansız çevreye karşı duyarlılık, diğer kişiler ile işbirliğidir. Fen eğitimi ile bu özellikler öğrencilere kazandırılabilir ve geliştirilebilir (Harlen, 1998). Öğrencilerin fene yönelik tutum geliştirmeden önce fenin ne olduğu hakkında bilgilerinin olması gereklidir. Bu bilgiler olmadan öğrenciler çevreden duydukları yanlış düşüncelerle fene yönelik olumsuz tutumlar geliştirebilirler. Küçük çocuklar fene yönelik fikir ve tutumlarının şekillenmesine yardımcı olacak yeterli deneyime sahip olmadıkları için öğrenciler araştırma etkinlikleriyle iç içe fen derslerini öğrenirlerse çoğu insanın yanlı görüşlerinden etkilenmezler. Öğretmenler öğrencilerinin fen derslerine yönelik olumlu tutumlar geliştirmeleri için; onlara şaşırtıcı ve ilgi çekici örnekler sunabilir, derse katılımları için fırsat sağlayabilir, öğrencilerin davranışlarını onaylayarak onlara olumlu dönütler verebilir ve onların derse yönelik olan tutumları hakkında tartışabilirler (Harlen, 1998). Öğrencileri meraklandıracak ve ilgilerini çekecek etkinlikler onların yeni bilgiler öğrenme isteklerini artıracaktır. Merakları arttıkça sorular soracak ve araştırmalar yapmak isteyeceklerdir. Bu kendiliğinden ve doğal olarak ortaya çıkar ancak öğretmenlerin bunun için öğrencilerini motive etmeleri gerekmektedir. Bu çalışmada; ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin bilimsel araştırma sürecini takip ederek bilgiyi kazanmak için bilim insanları gibi araştırma yapmaları ve yeni bilgilerini kendilerinin yapılandırmaları amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı fen bilgisi dersi kapsamında uygulanarak, öğrencilerin fen dersine yönelik tutumlarının geliştirilmesi hedeflenmiştir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 145 Yöntem Bu bölümde örneklem, araştırmada kullanılan veri toplama aracı, veri toplama süreci ve verilerin analizi açıklanmaktadır. Örneklem Araştırmanın örneklemini, 2004–2005 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Mehmet İçkale ve Beytepe İlköğretim okullarında öğrenim gören yedinci sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Her iki okulda da yansız olarak bir deney ve bir kontrol grubu belirlenmiştir. Örneklemde 104 öğrenci yer almıştır. Bu öğrencilerden 52’si deney (Mehmet İçkale İÖO n=15, Beytepe İÖO n=37), 52’si ise kontrol (Mehmet İçkale İÖO n=14, Beytepe İÖO n=38) grubundadır. Veri Toplama Aracı Araştırmada öğrencilerin Fen Bilgisi dersine yönelik tutumlarını belirlemek için Geban ve ark. (1994) tarafından hazırlanan “Fen Bilgi Dersi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek 15 maddeden oluşmaktadır. 5’li Likert tipi hazırlanan ölçeğin güvenirliği α=0,83 olarak hesaplanmıştır (Akt. Doğruöz, 1998). Bu ölçek her iki okulun deney ve kontrol grubundaki öğrencilere eş zamanlı olarak ön test ve son test olmak üzere iki defa uygulanmıştır. Cevaplamaları için öğrencilere 20 dk. süre verilmiştir. Veri Toplama Süreci Bu çalışma, 2004–2005 öğretim yılı bahar döneminde Fen Bilgisi dersi “Tüm Canlılarla Ortak Yuvamız Mavi Gezegenimizi Tanıyalım ve Koruyalım” ünitesinde yedi hafta süre ile uygulanmıştır. İki farklı okulun her birinde bir deney ve bir kontrol grubu seçkisiz olarak alınmıştır. Kontrol ve deney grubunda yer alan öğrencilere, ön testler uygulandıktan sonra deney grubundaki öğrencilere bilimsel araştırma süreci, deney yapma, proje hazırlama, kavram haritası oluşturma, internet arama motorlarını kullanma, kütüphanede kaynak tarama hakkında bilgiler verilmiştir. Kontrol grubunda ise, ünite öğretmen merkezli açıklamalı yöntemlerle (düz anlatım, soru- cevap, gösteri) işleneceği için öğrencilere ek bilgi sunulmamıştır. Araştırma süresince deney grubundaki öğrenciler pek çok etkinlik yapmışlardır. Öğrenciler çalışmaları sırasında bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak; problemler tasarlayıp, hipotez kurmuş, değişkenlerini belirlemiş, hipotezlerini test etmek için deney düzenekleri hazırlamış, deneyler yapıp sonuçlarını sunmuşlardır. Ayrıca çalışmaları için gerekli olan bilgileri elde etmek için elektronik ve basılı kaynakları kullanarak tarama yapmışlar, projeler tasarlamışlar ve hazırladıkları projeleri bilim şenliğinde sunmuşlardır. Çalışma kapsamında müze gezisi (MTA Doğa ve Tabiat Tarihi Müzesi), doğa gezileri yapılmış, bu geziler sırasında öğrenciler ekosistem ile ilgili gözlem ve araştırmalar yapmışlar, ağaç dikmişlerdir. Bunlara ilaveten; öğrencilerle birlikte kavram haritaları hazırlanmış, çeşitli bulmacalar çözülmüş, eğitsel oyunlar oynanmıştır. Ayrıca, tartışma grupları oluşturularak görüşlerini paylaşmaları sağlanmıştır. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 146 Verilerin Analizi Araştırmada, ön test son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır (Büyüköztürk, 2001). Uygulanan deneysel desende, bağımlı değişken fen bilgisi dersine yönelik tutumdur. Bağımlı değişken üzerinde etkisi incelenen bağımsız değişken ise öğrenme yaklaşımıdır. Bağımsız değişkenin “Araştırmaya Dayalı Öğrenme Yaklaşımı” ve “Öğretmen Merkezli Açıklamalı Yöntemler” olmak üzere iki işlem grubu vardır. Ayrıca çalışmada, görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşme (mülakat), sözlü iletişim yoluyla veri toplama tekniğidir (Karasar, 2005). Her iki okulda deney grubunda bulunan öğrenciler ile yapılan yarı yapılandırılmış görüşmede; öğrencilerin fen bilgisi dersi, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı, yaşadıkları çevreye yönelik tutumları ve bilgilerini günlük yaşamlarıyla ilişkilendirmesi ile ilgili görüşleri alınmıştır. Araştırmada kullanılan veri toplama aracından elde edilen nicel veriler, SPSS 10.0 paket programında farklı analizler kullanılarak değerlendirilmiştir. Deney ve kontrol gruplarının çalışma öncesindeki denk olup olmadıklarını tespit etmek için ön test puanları ve çalışma sonrasında gruplar arasında anlamlı farklılık olup olmadığını belirlemek için son test puanları arasında bağımsız gruplar için t- testi kullanılmıştır. Ön test-son test puanları arasında; deney grubunda ve kontrol grubunda anlamlı fark olup olmadığını görmek için bağımlı gruplar için t-testi kullanılmıştır. Öğrencilerle yapılan görüşmeler sırasında; fen bilgisi dersi, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı, yaşadıkları çevreye yönelik (ünite ile ilgili olarak) tutumları ve bilgilerini günlük yaşamlarıyla ilişkilendirmesi ile ilgili görüşleri alınmıştır. Öğrencilerle yapılan görüşmeler 20-25 dk sürmüştür. Görüşme sırasında öğrencilere kayıtların sadece araştırma için kullanılacağı ve isimlerinin gizli tutulacağı söylenmiştir. Görüşmeler sırasında öğrencilere hiçbir yönlendirme yapılmamış, sorulan sorularla ilgili düşüncelerini rahatça ifade etmeleri sağlanmıştır. Görüşme kayıtları araştırmacı tarafından yazılı metine dönüştürülmüş ve bu çalışma kapsamında dört öğrenci ile yapılan görüşme verileri sunulmuştur. Bulgular Bu bölümde araştırmanın verilerine dayalı olarak elde edilen bulgulara yer verilmektedir. Araştırmada ilk olarak deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test ve son test sonuçları incelenmiş ve puanları karşılaştırılmıştır. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test sonuçları Tablo 1’de gösterilmektedir. 147 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 1. Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test puanlarına ilişkin bağımsız gruplar için t- testi sonuçları Grup N X S sd t Deney 52 3,91 ,60 102 1,895 Kontrol 52 3,67 ,66 p ,061 Tablo 1 incelendiğinde, deneysel işlem öncesi deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum puanları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı görülmüştür (t(102)= 1,895, p>.05). Tablo 2’de deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum son test puanlarına ilişkin bağımsız gruplar için t-testi sonuçları verilmiştir. Tablo 2. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum son test puanlarına ilişkin bağımsız gruplar için t-testi sonuçları Grup N Deney Kontrol 52 52 X 4,16 3,72 S sd t ,58 ,48 102 4,193 p ,000 Tablo 2’deki verilere göre, deneysel çalışma sonrası deney grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum puanları daha yüksektir. Kontrol grubu ile aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (t(102)= 4,193, p<.01). Araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını geliştirmiştir. Deney grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test- son test puanlarının arasındaki farkın incelenmesi için bağımlı gruplar için t-testi sonuçları Tablo 3’te görülmektedir. Tablo 3. Deney grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön testson test puanları farkının incelenmesi için bağımlı gruplar için t-testi analizi TUTUM N Ön test Son test 52 52 X 3,91 4,16 S sd t ,66 ,58 51 5,149 p ,000 Tablo 3 incelendiğinde, deney grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test ve son test puanları arasında anlamlı farklılık olduğu görülmektedir (t(51)= 5,149 p<.01). Buna göre araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubu öğrencileri fen bilgisi dersine yönelik tutum puanlarını son testte artırarak anlamlı farklılık göstermişlerdir. Kontrol grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine olan tutum ön test- son test puanlarının ilişkisinin incelenmesi için bağımlı gruplar için t-testi analizi yapıldığında elde edilen veriler Tablo 4’te görülmektedir Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 148 Tablo 4. Kontrol grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test- son test puanları farkının incelenmesi için bağımlı gruplar için t-testi analizi TUTUM N Ön test Son test 52 52 X 3,67 3,72 S sd t ,60 ,48 51 ,960 p ,342 Kontrol grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test ve son test puanları arasında anlamlı farklılık bulunmamaktadır (t(51)=,960, p>.05). Buna göre, öğretmen merkezli açıklamalı öğretim yöntemleri öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını geliştirmede araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı kadar etkili olmamıştır. Çalışmanın sonunda, deney grubunda yer alan öğrencilerin araştırmaya dayalı fen bilgisi derslerine ve yaşadıkları çevreye yönelik tutumlarına ilişkin görüşleri alınmıştır. Aşağıda öğrencilerle yapılan görüşmelerin kayıtları yer almaktadır. 1. Öğrenci: Araştırmacı (A):Fen dersleri böyle (araştırmaya dayalı) işlenirse daha zevkli mi geçer? Öğrenci (Ö): Tabii böyle işlenirse çok daha fazla zevkli geçer. Ezberleme yöntemi yerine böyle deneysel gözlemlere dayanan yöntemlerde çok daha iyi öğrenebiliriz. A:Neden çok daha iyi öğrenebileceğini düşünüyorsun? Ö:Çünkü görünce aklımızda kalıyor ya da araştırıyoruz daha çok çaba harcıyoruz ve daha çok aklımızda kalıyor. Yani daha kalıcı oluyor. 2. Öğrenci: A:Bu üniteyi bu etkinliklerle değil de farklı etkinliklerle işleyebilir miydiniz? Ö:Bence gayet yeterliydi. Birçok deney yaptık, bulmaca yaptık ve eğlenceli geçti. A:Çocuklar bu etkinliklerden mi hoşlanır? Ö:Galiba, ben hoşlandığıma göre diğer çocuklarda hoşlanabilir. A:Yaptığın etkinliklerden zevk aldın mı? Mutlu oldun mu? Ö:Evet çok zevkliydi yani doğamızla ilgili etrafımızda olan bir şey olduğu için daha zevk aldım. A:Fen dersini seviyor musun? Ö:Çok seviyorum. Öğrencilerle yapılan görüşme kayıtları incelendiğinde, fen bilgisi dersinin araştırmaya dayalı olarak yapılması gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Öğrenciler araştırma yaparak öğrendikleri fen bilgisi derslerinden daha fazla zevk Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 149 aldıklarını ve bu dersleri daha iyi öğrendiklerini ifade etmektedirler. Ayrıca bu şekilde öğrendikleri bilginin daha kalıcı olduğunu belirtmektedirler. 3. Öğrenci: A:Öğretmeninin tavsiye ettiği etkinlikler ve materyaller dışında kendinin merak edip yaptığın materyaller, deneyler, gözlemler oldu mu? Ö:Çeşitli araştırmalar yaptım işte öğretmenin önermeleriyle ya da kendim olarak. Ben biraz daha bu derse ilgi duymaya başladım. Bundan sonra çevremdeki şeylere daha dikkatli bakmaya başladım. A:Şimdi en çok neyi merak ediyorsun? Ö:Asit yağmurlarını çok merak ediyorum artık o konuda biraz daha derin bir araştırma yapacağım. 4. Öğrenci: A:Sen bu konudan sonra çevreyi koruma konusunda daha çok bilinçlendiğini düşünüyor musun? Ö:Evet. A:Hem bilgi sahibi olduğun hem de çevreyi kirletmeme, çevreyi koruma konusunda daha bilinçli mi olduğunu düşünüyorsun? Ö:Evet öyle düşünüyorum. Çevreyi dikkatli korurdum ama bundan sonra daha çok dikkatli koruyacağım. Mesela ekosistemdeki canlılara zarar vermeyeceğim. Öğrencilerin ifadelerine göre, fen bilgisi dersinin “Tüm Canlılarla Ortak Yuvamız Mavi Gezegenimizi Tanıyalım ve Koruyalım” ünitesinde araştırmalar, deneyler, projeler, gezi ve gözlemler yapılması öğrencilerin çevreye yönelik tutumlarını geliştirmede etkili olmuştur. Öğrenciler yapılan görüşmelerde çevreye yönelik, fen bilgisi dersine yönelik ilgi ve tutumlarındaki artışı kendi ifadeleri ile bu şekilde açıklamışlardır. Deney grubundaki öğrencilerin ifadeleri de çalışmanın nicel verilerini destekler niteliktedir. Tartışma Bu çalışmada araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı ve öğretmen merkezli açıklamalı öğretim yöntemlerinin öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını nasıl etkilediği araştırılmıştır. Çalışmanın bulgularına göre; deney grubunda ve kontrol grubundaki öğrencilerin deneysel çalışma öncesinde fen bilgisi dersine yönelik tutumları arasında anlamlı farklılık bulunamamıştır. Farklı işlem gruplarında bulunan öğrencilerin derse yönelik tutumları benzer düzeydedir. Bu sonuç çalışmanın amaçları ile uyuşmaktadır. Deneysel çalışma sonunda ise; araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubundaki öğrencilerin derse yönelik tutumları açıklamalı öğretim yöntemlerinin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı farklılık gösterecek şekilde artmıştır. Buna göre, açıklamalı öğretim Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 150 yöntemleri öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını geliştirmede araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı kadar etkili olmamıştır. Bu sonucu destekler biçimde; Freedman (1997); çalışmasında fizik dersinde araştırma aktiviteleri içeren programın kullanılmasıyla öğrencilerin fene yönelik tutumlarında artış olduğunu ortaya koymuştur. Orcutt (1997); araştırmaya dayalı fen öğreniminin sekizinci sınıf öğrencilerinde fene yönelik olumlu tutum kazandırdığını bildirmektedir. Sorge, Newsom ve Hagerty (2000) yaptıkları çalışmada araştırmaya dayalı eğitim programının ortaöğretim öğrencilerinin fene ve bilim adamlarına yönelik tutumlarını olumlu etkilediğini göstermektedirler. Hulett ve ark. (2004), üniversite ve ilköğretim okulları ile ortak çalışma yapmışlardır. Araştırmacılar; altı ve yedinci sınıf öğrencilerinin aileleri ile birlikte katıldıkları üç ay süren araştırmaya dayalı fen ve matematik derslerinden sonra, öğrencilerin fen ve matematiğe olan ilgi ve tutumlarında olumlu bir artış olduğunu ortaya koymuşlardır. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin fen bilgisi dersine yönelik tutum ön test-son test puanları incelendiğinde; deney grubundaki öğrencilerin puanları arasında anlamlı farklılık bulunmaktadır. Buna göre araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubu öğrencileri tutum puanlarını son testte artırarak anlamlı farklılık göstermişlerdir. Kontrol grubundaki öğrencilerin de derse yönelik tutum son test puanlarında ön testlerine oranla bir artış olmuştur. Ancak ön test- son test puanları arasında anlamlı bir farklılık görülmemektedir. Açıklamalı öğretim yöntemlerinin uygulandığı kontrol grubundaki öğrencilerin derse yönelik tutum puanları, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubundaki öğrenciler kadar artış göstermemektedir. Kyle ve diğerleri (1985); yaptıkları çalışmada deney grubunda öğrencilere uyguladıkları araştırmaya dayalı programın sonunda öğrencilerin %75’i feni eğlenceli ve heyecanlandırıcı bulurken, farklı bir işlem uygulanmayan kontrol grubundaki öğrencilerin %50’si feni sıkıcı olarak ifade etmişlerdir. Keefer (2002)’ın araştırmaya dayalı öğrenme programını uyguladığı çalışmasının sonucunda, katılımcılar araştırmaya dayalı öğrenme süreci ve hakkında olumlu görüşler bildirmişlerdir. Öğrencilerle yapılan görüşmelerden elde edilen verilerde; araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubundaki öğrencilerin ünite boyunca sınıf içi ve dışında yapmış oldukları çeşitli etkinlikler derse yönelik olumlu tutum geliştirmelerini sağladıklarını göstermektedir. Bu etkinlikler öğrencilerin, derse daha fazla ilgi göstermelerine ve ünitedeki kavram ve olguları daha eğlenceli şekilde öğrenmelerine imkân tanımıştır. Öğrenciler yaptıkları araştırmalar sayesinde derslerin daha zevkli geçtiğini belirtmiş, bu şekilde öğrendikleri bilginin ezbere olmadığını ve daha fazla akıllarında kaldığını ifade etmişlerdir. Araştırmaya dayalı fen dersleri işlemekten hoşlandıklarını ve dersi bu şekilde işledikten sonra derse daha fazla ilgi duymaya başladıklarını belirtmişlerdir. Bilim adamlarını model alarak yaptıkları araştırmalar sayesinde derste geçirdikleri zaman içerisinde sıkılmadıklarını açıklamışlardır. Ayrıca işlenen ünite ile paralel olarak, çevreye yönelik merak ve ilgilerinin daha arttığını, artık çevresel sorunlara karşı daha bilinçli ve duyarlı olacaklarını açıklamışlardır. Alan yazında bu çalışmada elde edilen nitel verileri destekleyecek pek çok çalışma bulunmaktadır. Gibson ve Chase (2002) tarafından uygulanan çalışmada, araştırmaya dayalı fen kampına katılan Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 151 öğrencilerin %70’i yaz kampında yaptıkları etkinliklerden çok hoşlandıklarını, araştırarak öğrendikleri fen kavramlarının fene yönelik ilgilerini artırdıklarını ve öğrenme için olumlu bir atmosfer yarattığını belirtmişlerdir. Laipply (2004) çalışmasında, araştırmaya dayalı biyoloji laboratuar derslerinin üniversite öğrencilerinin tutumları üzerine olumlu etkisi olduğunu görüşme verilerinin analizi ile ortaya koymaktadır. Ronning (1998) çalışmasında, fizik dersinde araştırmaya dayalı eğitim programını uyguladıktan sonra öğrencilerin görüşlerini almıştır. Öğrenciler bu şekilde öğretilen derslerden çok daha fazla keyif aldıklarını, derslerin çok eğlenceli ve öğretici olduğunu ifade etmişlerdir. Prokop, Tuncer ve Kvasnicak (2007), altıncı sınıf öğrencileri ile yaptıkları araştırmaya dayalı öğrenmeyi temel alarak yaptıkları alan gezilerinin öğrencilerin biyoloji dersine ve doğal çevrelerine yönelik tutumlarında olumlu gelişme sağladığını ortaya koymuşlardır. Bu sonuçlara göre, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının fen bilgisi dersine yönelik tutumlarını geliştirmede öğretmen merkezli açıklamalı yöntemlere göre daha etkili olduğu ortaya çıkmaktadır. Çalışmanın sonuçlarına dayalı olarak bazı önerilerde bulunulabilir. Öğrencilerin derse yönelik tutumlarının geliştirilmesi için fen ve teknoloji derslerine, bilime ve bilim insanlarına yönelik olumlu tutumlar geliştirmelerini sağlayacak etkinlikler yapmalıdır. Bunun için fen ve teknoloji derslerinde teorik bilgilerin yanında uygulamalara da önem verilmelidir. Derslerde uygulama boyutunda farklı etkinlikler yapılabilir. Bunlara örnek olarak; laboratuarda bilimsel araştırma döngüsünü kullandıkları deneyler tasarlayıp yapma, merak ettikleri soruları cevaplamak için araştırma projeleri tasarlayıp somut ürünler oluşturma, makale yorumlatma, günlük yazdırma, öğrencilerin keyif aldıkları eğitsel oyunlar, bilmedikleri kavramları daha kolay ilişkilendirebilecekleri analojiler, günlük hayatla ilişkili örnekler ve sınıf dışında gezi-gözlem- inceleme etkinlikleri verilebilir. Araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımının fen derslerinde uygulanabilmesi için öğretmenlerin sahip olduğu inanç ve tutumlar da oldukça önemlidir. Bu etkinliklerin uygulanabilmesi için öğretmenlerin sahip oldukları bilgi, deneyim ve tutumlar geliştirilmelidir. Öğretmen adaylarının ve hizmet içi öğretmenlerin bu yaklaşım ile ilgili bilgi, deneyim ve tutumlarının geliştirilmesi için, gerek hizmet öncesinde iyi yetiştirilmeleri sağlanmalı gerekse hizmet içi eğitim seminerleri düzenlenerek gelişimleri sağlanmalıdır. Kaynakça Alouf, L. J. ve Bentley, L. M. (2003). Assessing The Impact of Inquiry-Based Science Teaching in Professional Development Activities, PK-12. A Paper Presented at the 2003 Annual Meeting Of The Association of Teacher Educators. Billings, L. R. (2001). Assessment of the Learning Cycle and Inquiry Based Learning in High School Physics Education. Unpublished M. A Thesis, University of Michigan. Büyüköztürk, Ş. (2001). Deneysel Desenler. Ankara. Pegem A Yayıncılık. Doğruöz, P. (1998). Effect of Science Process Skill Oriented Lesson on Understanding of Fluid Force Concepts. Middle East Technical University, (Yayınlanmamış Yükseklisans Tezi). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 152 Ebenezer, V. J. ve Zoller, U. (1993). Grade 10 Students’ Perceptions of and Attitudes Toward Science Teaching and School Science. Journal of Research in Science Teaching. 30 (2), 175186. Freedman P. M. (1997). Relationship among Laboratory Instruction, Attitude toward Science and Achievement in Science Knowledge. Journal of Research in Science Teaching. 34 (4), 343357. Germann, J. P. (1989). Directed-Inquiry Approach To Learning Science Process Skills: Treatment Effects and Aptitude- Treatment Interactions. Journal of Research in Science Teaching. 26(3), 237-250. Gibson, L. H. ve Chase, C. (2002). Longitudinal Impact of an Inquiry-Based Science Program on Middle School Students’ Attitudes Toward Science. Science Education. 86:693-705. Harlen, W. (1998). The Teaching of Science in Primary Schools. Great Britain: Second Edition. The Cromwell Press, Trowbridge. Haskell, H. D. (2002). Lecture to inquiry: The Transformation of A Tech Prep Biology Teacher. University of Clemson, (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Hulett, D. L., Williams, T. L., Twitty, L. L., Turner, R. C., Salamo, G. ve Hobson, A. (2004). Inquiry-Based Classrooms and Middle School Student Perceptions about Science and Math. Paper presented at the 2004 Annual Meeting of the American Educational Research Association San Diego, CA Karasar, N. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara:14. Baskı. Nobel Basımevi. Keefer, M. (2002). Designing Reflections on Practice: Helping Teachers Apply Cognitive Learning Principles in an SFT- Inquiry-Based Learning Program. Interchange. 33 (4) 395417. Koballa, R. T. Jr. ve Crawley, F. E. (1985). The Influence of Attitude on Science Teaching and Learning. School Science and Mathematics. 85 (3), 222-232. Kyle, C. W. Jr., Bonnstetter, R. J., Mcclsokey S. ve Fults, B. A. (1985). Science through Discovery: Students Love It. Science and Children. 23 (October), 39-41. Laipply, S. R. (2004). A case study of self-efficacy and attitudes toward science in an inquirybased biology laboratory. The Graduate Faculty of the University of Akron, (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Orcutt, C. B. J. (1997). A Case Study on Inquiry-Based Science Education and Students’ Feelings of Success. Unpublished M. A Thesis, University of San Jose State. Prokop, P., Tuncer, G. ve Kvasnicak, R. (2007) Short-Term Effects of Field Programme on Students’ Knowledgeand Attitude Toward Biology: A Slovak Experience. Journal of Science Education and Technology, 16( 3), 247-255. Ronning, C. T. (1998). A hand- on, inquiry based science curriculum for middle schools. The Faculty of pacific Lutheran University, (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Roth W. M. ve Roychoudhury, A. (1994). Physics Students’ Epistemologies and Views of Knowing and Learning. Journal of Research on Science Teaching. 31 (1), 5-30. Shrigley L. R., Koballa, T. R. ve Simpson, R. D. (1988). Defining Attitude for Science Educators. Journal of Research on Science Teaching, 25 (8), 659-678. Simpson, D. R ve Oliver, S. J. (1990). A Summary of Major Influences on Attitude toward and Achievement in Science among Adolescent Students. Science Education. 74 (1), 1-18. Smith, L. E., Blakeslee T. D. ve Anderson, C. W. (1993). Teaching strategies associated with conceptual change learning in science. Journal of Research on Science Teaching, 30 (2), 111-126. Sorge, C, Newsom, E. H. Ve Hagerty, J. J. (2000). Fun Is Not Enough: Attitudes of Hispanic Middle School Students Toward Science and Scientists. Hispanic Journal of Behavioral Sciences, 2000 (22); 332 Tobin, K. (1986). Student Task Involvement and Achievement in Process-Oriented Science Activities. Science Education. 70(1), 61-72. Wallace, R. S. (1997). Structual Equation Model of the Relationships among Inquiry-Based Instruction, Attitudes Toward Science, Achievement in Science and Gender. Unpublished PhD Thesis, Northon Illinois University. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin Empatik Becerileriyle Aile İşlevleri ve Benlik Kavramları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Asuman Yüksel1 Özet Bu araştırmada ilköğretim öğrencilerinin empati, aile işlevleri ve benlikkavramları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma, 2003-2004 öğretim yılı güz döneminde Bursa Setbaşı İlköğretim okuluna devam eden 208 öğrenci (105 erkek, 103 kız) öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada öğrencilerin empati düzeylerini ölçmek üzere Çocuklar İçin Empati Ölçeği (Bryant, 1982), aile işlevlerini ölçmek üzere Aile Değerlendirme Ölçeği (Epstein ve ark., 1983), benlik-kavramlarını ölçmek üzere Piers-Harris Çocuklar için Benlik Kavramı Ölçeği (Piers-Harris, 1964) kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin empati puanları ile aile işlevlerinin 7 boyutundan aldıkları puanlar ve benlik-kavramı puanları arasındaki ilişkiler Pearson Momentler Çarpımı formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Sonuçlar öğrencilerin empati, benlik kavramı ve aile işlevleri arasında olumlu yönde bir ilişki olduğunu göstermiştir. Elde edilen bulgular literatürdeki bulgular çerçevesinde tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Empati, benlik kavramı, aile işlevleri The Relationship Between Empathy, Self-Concept and Family Functioning among 5th Grade Elementary Students Abstract The purpose of this study is to investigate the relationship between empathy, selfconcept and family functioning among elementary students. Data were gathered from 208 (105 male, 103 female) from Bursa Setbaşı Elemantary School, in 20032004 academic year, fall semester. Data were gathered by using Index of Empathy for Children (IEC; Bryant, 1982), Family Assessment Device Scale (FAD; Epstein, et al., 1983), and Piers-Harris Self-Concept Scale Child Form (PHCSCS; Piers-Harris, 1984). The relationship among the students’ empathy scores, seven different family functions scores, and self-concept scores was calculated by using Pearson Product Moments correlation formula. The results showed that students’ empathy was significantly related to self-concept and family functioning. The findings were discussed in the context of literature. Key words: Empathy, self-concept, family functions. 1 Öğr. Gör. Dr., Uludağ Üniv. Eğitim Fakültesi Psikolojik Dan. ve Rehberlik ABD, Bursa. E-posta: [email protected] 153 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 154 Giriş Empati giderek aratan bir oranda kişilerarası etkileşim ve iletişimin birincil süreci olarak kabul edilmektedir. Zeka, bilişsel gelişim için ne kadar gerekliyse empati de kişilerarası iletişim için o derece önemlidir (Borke, 1982). Empati kavramı tarihsel süreç içinde çok çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Bazı yazarlar empatiyi temel bir bilişsel fonksiyon olarak düşünmüş ve karşısındakinin duygusunu anlama ve belirleme süreci olarak tanımlamışlardır (Barnett, 1990; Borke, 1971). Bazı yazarlar ise empatiyi duyuşsal bir tepki olarak ele almış ve bireyin karşısındaki kişinin hissettiklerinin aynısını hissetme yeteneği olarak tanımlamışlardır (Bernadett-Shapiro, Ehrensaft ve Shapiro, 1996; Feschbach ve Roe, 1968; Mehrabian ve Epstein, 1972). Bazı yazarlar da empatiyi tanımlarken bilişsel ve duyuşsal yönü bir arada kullanmışlardır (Davis ve Franzoi, 1991; Eisenberg ve Strayer, 1990; Hoffman, 1982). Empatiyi bilişsel ve duyuşsal yönü bir arada kullanarak tanımlayanlardan Eisenberg & Fabes (1998, s. 702) empatiyi “kişinin karşısındaki kişinin duygusal durumunu anlayarak tepki vermesi ve karşısındaki kişinin hissettiği ya da hissedebileceğini tahmin ettiği duyguyla aynı ya da oldukça benzer bir duyguyu hissetmesi” olarak tanımlamışlardır. Bu tanımda belirtilen başkalarının duygularını anlama ve paylaşma becerisinde duyguların paylaşımı duygusal, duyguların anlaşılması ise bilişsel yönü kapsamaktadır. Empatide bireyin başkalarının duygularına karşı duyarlı davranarak bu duyguları tanıması, anlaması ve yorumlaması gerekmektedir. İnsanlar söylemeden, onların duygularını anlayabilmek empatinin özünü oluşturur. Empatik olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelmektedir (Moller, 2000). Tüm sosyal becerilerin temeli olan empati çocukların büyük çoğunluğunda doğuştan oluşmaktadır. Empati ayrıca çocukluğun önemli gelişimsel görevlerindendir. Başkalarının duygularını daha iyi tanımlayabilen ve onlarla empati kurabilen çocuklar arkadaşları ve öğretmenleriyle ilişkilerinde sosyal olarak daha yetenekli görülmektedirler. Güçlü empati yeteneği olan çocuklar saldırganlığa daha az eğilimli, yardımlaşma ve paylaşma gibi sosyal davranışlara daha yatkın olmaktadırlar. Empatik çocuklar akranları ve büyükleri tarafından daha fazla sevilmekte, okulda ve işlerinde daha başarılı olmaktadırlar (Denham ve Burger, 1991; Denham ve Holt, 1993). Empatik tepkinin (ilginin) ilk olarak kaç yaşında gösterildiği hala net değildir. Yeni doğan bebekler, diğerinin sıkıntısına tepki veriyor gibi gözükse de örneğin diğer bebeğin ağlamasını duyduklarında ağlamayla tepki vermeleri gibi ancak hayatın bu döneminde bebeğin gösterdiği bu ağlama tepkisinin empatik sıkıntı tepkisi mi (Sagi ve Hoffman, 1976) yoksa öğrenilmemiş, doğuştan gelen ağlama tepkisi mi (Simner, 1971) olduğu şüphelidir. Empatik tepki için gerekli olan şey, çocukların kendileriyle diğer kişi arasındaki farkı bilmeleri ve başkasının perspektifini alabilmeleridir. Aksi takdirde empati sadece sıkıntının pasif bir yansıması olmakta ve kendini rahatlatma davranışına yardımcı olmaktadır. İki yaşında empatinin gelişimi için duygusal ve bilişsel koşullar ortaya çıkmaya başlamaktadır (Kagan, 1981; Kagan ve Lamb, 1987; Lamb, 1991; Zahn-Waxler, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 155 Robinson ve Emde, 1992). Bu yüzden ikinci yaşın ikinci yarısında empatik tepkide bireysel farklılıklar gözlenebilmektedir. Küçük yaştaki çocuklarda empatinin ifadesi farklılaşmaktadır. Tek yumurta ve çift yumurta ikizleriyle yapılan bir çalışmada, bu bireysel farklılıkların bir kısmının genetik faktörlerle açıklanabileceğini göstermiştir. Empatinin kalıtımla (genetikle) olan ilişkisi tahmini olarak .30- .40 arasındadır (Zahn- Waxler, Radke- Yarrow, Wagner, ve Chapman, 1992). Farklılıkların büyük bir bölümü kalıtımla açıklansa da çevresel faktörlerin etkisi de göz ardı edilemez. Çevresel faktörler içinde en önemli faktörlerden birisi ailedir. Toplumun en küçük birimi olan ailenin, insan yaşamında önemli bir yeri vardır. Kişilerin beden ve ruh sağlığı için gerekli sevgi, şefkat, yakın ilgi ve bakım bulabilecekleri en doğal ortam ailedir. Bireyin yaşamından doyum sağlaması,işlevlerini etkili bir biçimde yerine getirmesi ve yaşadığı topluma yararlı bir kişi olarak yetişmesi öncelikle aile ortamında gerçekleşir. Çocuğun anne babayla olan ilişkisi; diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Anne babanın ve ailedeki diğer bireylerin çocukla olan etkileşimi,çocuğun aile içindeki yerini belirler. Kişilerin sağlıklı bireyler olmaları yaşadıkları ailenin işlevlerini sağlıklı biçimde yerine getirmesi ile mümkündür (Bulut,1993). Aile biyolojik, sosyolojik ve psikolojik yapısı dolayısıyla birey ve toplumun ihtiyaçları olan üreme, korunma ve barınma, sevme ve sevilme, sevgiyi paylaşma, bağımlı ve bağımsız olma, ait olma, statü edinme, güven, kendini gerçekleştirme, çocukların bakımı ve eğitimi, toplumsal töre ve ideallerin, kazanılan mal ve bilgilerin yeni nesillere aktarımı gibi pek çok görevi yerine getirmektedir. Aileler toplumdan topluma ve aynı toplum içinde farklılık gösterse de işlevleri üreme yoluyla neslin devamlılığını sağlama, üyelerinin sosyal, psikolojik, ekonomik ve eğitimsel doyumlarını sağlamak seklinde evrenselleşmiştir (Özgüven, 2001). Ailenin işlevlerini beklenen düzeyde yerine getirmesi ile sağlıklı olma eşanlamlı olarak düşünülebilir.Sağlıklı işlevlere sahip aileler aile içi iletişime, karşılıklı saygı ve işbirliğine önem vermekte, çatışmaların iyi bir iletişim ve saygı ile önemli izler bırakmadan halledileceğine inanmakta, üyeleri aile içinde bağımsız bir kişi olarak hareket edebilmektedir (Bulut, 1993). Sağlıksız aile ise üyeleri birbirleriyle az konuşan, açık bir iletişime sahip olmayan, sorunlara birlikte çözüm aramayan, sınırların iç içe geçtiği, katı kuralları olan, üyeleri birbirlerinden izole olmuş ya da aşırı derecede iç içe geçmiş, otoritenin egemen olduğu, ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığı ailedir. Yurt dışında yapılan çalışmalar empatinin gelişiminde çocuğun sağlıklı aile içinde yetişmesinin önemli olduğunu göstermektedir. Empatinin erken temellerinden biri bebek ve ona bakan kişi arasındaki yoğun duygusal ilişkiyle ilgilidir. Sullivan, çocuğun başkalarının duygularına empatik yaklaşımının, annenin duygu ve ruh hali ile erken bir birliktelikten doğduğunu iddia etmiştir (Barnett, 1987). Anne-baba ve çocuk arasında sıcak ve güvenli bağlanma ilişkisi olduğunda ailenin duyarlılığı empatik ilginin uyanmasını arttırabilmektedir (Van Ijzendoorn, 1997). Duyarlı davranış sergileyen aileler, bebeklerine empatik ilgi için ilk ve çok Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 156 güçlü model olmaktadır (Robinson, Zahn- Waxler ve Emde, 1994). Barnett (1987) empatinin gelişiminin büyük ölçüde aile çevresi içinde oluştuğunu belirtmiştir. Barnett’e göre aile çevresi; (1) çocuğun kendi duygusal ihtiyaçlarını doyurmakta, (2) çocuğu değişik duygular yaşaması ve hissetmesi için desteklemekte ve (3) çocuğun duygusal duyarlılığı ve istekliliği destekleyen kişileri gözlemesi ve iletişime girmesi için seçenekler sağlamaktadır. Çocuğun empati gelişiminde ailenin samimiyeti önemlidir. Aile samimiyeti genellikle anne ve babanın çocukla iletişiminde ona gösterdiği tutumun bir yönü olarak görülmektedir (Darling ve Steinberg, 1993). Samimiyet, anne ve babanın çocuğun ihtiyacına destekleyici, sevecen ve duyarlı olan genel eğilimlerinin yansımasıdır ve aynı zamanda çocuğa karşı direkt olarak olumlu duygu ve davranışların gösterilmesidir. Hoffman’a (1982) göre, ailenin samimiyeti çocuğun kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılayarak çocukta empatinin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Ailenin destekleyici ve samimi olmasıyla çocukların empatisi arasında olumlu ilişkinin olduğu bulunmuştur (Bryant ve Crockenberg,1980; Eberly, Montemayor ve Flannery, 1993; Frankel, Lindahl ve Harmon,1992; Janssens ve Gerris, 1992; Rigby, 1993; Robinson, Zahn-Waxler ve Emde, 1994). Ailenin samimiyetiyle ailenin empatisi arasında bir ilişki olması da söz konusudur. Empatik olmayan, samimi ve duyarlı ailelerin olmasını düşünmek oldukça güçtür. Ayrıca ailenin empatisiyle çocukların empatisi arasında da olumlu yönde bir ilişki olduğu söylenebilir (Barnett, Howard, King ve Dino,1980; Eisenberg, Fabes, Schaller, Carlo ve Miller, 1991; Fabes, Eisenberg ve Miller, 1990; Trommsdorff, 1995). Ailenin çocuğun empati gelişiminde diğer önemli faktör ailenin çocuğa duygularını açıkça ifade etmesidir. Genelde duygularını ifade eden ailelerden gelen çocuklar, kendileri de duygularını ifade etme eğilimindedirler. Bunun nedeni, aile üyeleri tarafından biyolojik devamlılık (kalıtım) olabilir ya da çocukların anne ve babalarıyla etkileşimlerinde anne ve babalarını taklit etmeleri ve duygusal bulaşma olabilir. Dolayısıyla olumlu ya da olumsuz duyguları daha fazla yaşayabilen ve ifade edebilen çocuklar muhtemelen diğerlerinin duygularını daha iyi hissedebilirler ve duygularını daha az ifade eden çocuklardan daha fazla empatiktirler (Roberts ve Strayer, 1996). Barnett, Howard, King ve Dino (1980). Strayer ve Roberts (2004)’in yapmış oldukları bir araştırmada, aile içinde duyguların ifade edilmesi ile çocukların empatisi arasında olumlu ilişki olduğu bulunmuştur. Çocuğun empatik olmasında etkili olabilecek aileyle ilgili bir başka unsur, anne –babanın çocuğa karşı kullandığı disiplin yöntemidir. Yapılan araştırmalarda, anne-babanın uyguladığı disiplin yöntemiyle çocuğun empatisi arasında güçlü ilişkiler olduğu bulunmuştur (Krevans ve Gibbs,1996; Radke –Yarrow ve ZahnWaxler, 1984). Anne-babanın, çocuğun değiştirilmesi gereken davranışıyla ilgili gerekli açıklamayı yapmasını, nedenleri açıkça belirtmesini içeren disiplin tekniği çocuğun empatik eğilimlerini desteklemektedir. Hoffman (1975) da, çocuğun hareketlerinin bir başkasına zarar verdiği durumlarda zarar gören kişinin sıkıntısına dikkat çeken ve çocuğun kendini onun yerine koyması için cesaretlendiren bu tekniğin çocukta empatiyi arttırabileceğini belirtmiştir. Yapılan araştırmalarda Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 157 anne-babaların davranışlarını değiştirmede bu şekilde açıklayıcı disiplin yöntemini uyguladığı çocukların empati düzeyinin, anne-babalarının baskıcı, cezalandırıcı disiplin yöntemi uyguladığı çocukların empati düzeyinden daha yüksek olduğu bulunmuştur (Bar-Tal, Nadler ve Blechman, 1980; Janssens ve Gerris,1992; Krevans ve Gibbs, 1996). Benzer şekilde, baskıcı ve otoriter anne–baba tutumuyla çocukların empatisi arasında olumsuz yönde ilişki olduğu bulunmuştur (Dekovic ve Janssens,1992; Çetin, 2008). Hoffman’ın (1975) empati gelişim anlayışına göre diğerlerine karşı empatik ilginin temelinde; rol alma becerilerinin, kişi sürekliğinin ve benlik kavramının farklılaşmasının derece derece gelişmesi yatmaktadır. Empati, hem kendini hem de diğerlerini anlamayı içeren bir beceridir (Goldstein ve Michaels, 1985). Empatinin ortaya çıkmasında kendini tanımanın belirli bileşenleri önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle benlik kavramının oluşması çok önemlidir.Yapılan araştırmalar diğeriyle empati kurabilmek için, kişinin kendi benliğini diğerininkinden ayırt etmesi gerektiğini göstermektedir (Eisenberg ve Fabes, 1990). Olumlu benlik kavramının empatinin gelişiminde önemli olabilecek bir yönü, bireyin kendini bağımsız ve yetenekli bir yardımcı olarak algılamasıdır (Barnett, Thompson ve Pfeifer,1985). Olumlu bir benlik kavramını ve yeteneklilik hislerini geliştiren yaşantılar empatinin gelişimini destekleyebileceği gibi; sert, sevgisiz ve sağlıklı benlik kavramına zarar veren şekillerde davranılan çocukların da başkalarının duygularından haberdarlık ve bu duygulara hassasiyet göstermeye daha az eğilimli olmaları beklenir (Barnett,1990). Camras, Grow ve Ribordy ’nin (1983) 3-6 yaş arası 17 hor görülmüş ve 17 hor görülmemiş çocuğun davranışlarını karşılaştırdıkları araştırmada duygusal yüz ifadelerini tanımlamada hor görülmüş çocukların diğerlerine göre daha çok hata yaptığı bulunmuştur. Yapılan araştırmalarda, empatik çocukların benlik kavramlarının empatik olmayan çocuklara göre daha olumlu olduğu da bulunmuştur (Larrieu ve Mussen, 1987; Strayer 1980; Feshbach, 1982; Rigby ve Slee, 1993). Ülkemizde de Çetin (2008)’in yaptığı araştırma da özsaygı düzeyi yüksek olan çocukların empatik becerilerinin de yüksek olduğu bulunmuştur. Olumlu benlik kavramına sahip, kendileriyle ilgili olumlu düşünen çocuklar kendi ihtiyaçları karşılandığı için başkalarının ihtiyaçlarına, ,duygularına odaklanabilmektedirler. Yurtdışında çocukların empati gelişimini etkileyen faktörlerle ilgili pek çok araştırma yapılmasına rağmen ülkemizde bu konudaki araştırmalar çok sınırlıdır. Empatik becerinin geliştirilebilmesi için bu becerinin hangi değişkenlerle ilişkili olduğunun saptanması gerekir. Bu amaçla bu araştırmada empati ile benlik kavramı ve aile işlevleri arasındaki ilişkiye bakılacaktır. İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik kavramları arasındaki ilişki düzeylerini belirlemeye çalışan bu araştırmada aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır: 1) İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileri, aile işlevleri ve benlik saygıları cinsiyetlerine göre değişmekte midir? 2) İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik saygıları arasındaki ilişki var mıdır? Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 158 Yöntem Öğrencilerinin empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik saygıları arasındaki ilişki düzeylerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu 2004-2005 öğretim yılında Bursa şehir merkezinde bulunan Setbaşı İlköğretim Okulu’nda 5. sınıfa devam eden toplam 208 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrencilerin 103’ü kız, 105’i erkektir. Veri Toplama Araçları Bu araştırmada Aile Değerlendirme Ölçeği, Piers-Harris Çocuklar İçin Benlik Kavramı Ölçeği ve Çocuklar için Empati Ölçeği olmak üzere toplam üç ölçek kullanılmıştır. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ): ABD’de Brown University ve Buttler Hospital tarafından Aile Araştırma Programı çerçevesinde geliştirilmiş olup, ailenin hangi konularda işlevlerini yerine getirebildiğine ilişkin algıyı ölçen bir araçtır. Ölçek Bulut (1990) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. 12 yaş ve üzerindeki aile üyelerine uygulanan ADÖ 7 alt ölçekten oluşmaktadır. Bu alt ölçekler; problem çözme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, gereken ilgiyi gösterme, davranış kontrolü ve genel fonksiyonlardır. Dörtlü Likert tipi ölçek formatında hazırlanmış olan araca cevaplayıcılar hiç katılmıyorum= 4’ten tamamen katılıyorum= 1’e kadar uzanan derecelemeye göre yanıt verebilmektedirler. Ölçeği oluşturan maddelerde iki tür ifade bulunmaktadır. Bunlar sağlıklılık ve sağlıksızlık gösteren ifadelerdir. Bazı maddelerde “tamamen katılıyorum” seçeneği sağlıklı aile işlevlerini gösterdiği halde, diğerlerinde “hiç katılmıyorum” seçeneği sağlıklılık göstergesi olmaktadır. Örneğin, “tamamen katılıyorum” seçeneği 34. maddede sağlıksız aile işlevini, 26. maddede ise sağlıklı aile işlevini göstermektedir. Ölçek puanları 1.00 (sağlıklılık) ile 4.00 (sağlıksızlık) arasında değişmektedir. ADÖ’nin değerlendirilmesinde her birey için bir alt ölçekten alınan toplam puanın o alt ölçekteki soru sayısına bölünerek ortalama puanın elde edilmesiyle olmaktadır. Her kişi için yedi ortalama puan elde edilmektedir. Aile puanları ise bir ailedeki aile üyelerinin her alt ölçekten aldıkları puanların ortalaması alınarak bulunmaktadır. Puanların yüksekliği bireyin aile işlevleri düzeyinin sağlıksız olduğunu göstermektedir. ADÖ ölçeğinin güvenirliği, iç tutarlılık ve puan değişmezliği açısından incelenmiştir (Bulut, 1990). Ölçeğin iç tutarlılığı Cronbach alfa katsayıları hesaplanarak yapılmış, güvenilirlik katsayıları ,38 ile .86 arasında bulunmuştur. Test- tekrara test güvenilirlik tekniği ile üç hafta arayla alt ölçekler için kullanılan korelasyon değerleri ,62 ile .90 arasında değişmektedir. Ölçeğin geçerliği, yapı ve uyum geçerliği incelenerek araştırılmıştır. Ölçeğin ayırt edici geçerliği bilinen grupların karşılaştırılması tekniğiyle ve iki ayrı çalışmayla sınanmıştır. Bu çalışmaların ilkinde ölçeğin bütünü ve alt ölçekler için bulunan t değerlerinin (3.075.16, p<.001) ve ikincisinde bulunan t değerlerinin (5.65, p<.01 ve 24.09, p<.0001) anlamlı olduğu bulunmuştur. Ölçeğin uyum geçerliği için evliliği devam eden 25 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 159 kişiye ADÖ’nin genel fonksiyonlar alt ölçeği ile Evlilik Yaşam Ölçeği birlikte uygulanmış, korelasyon katsayısı .66 (p<.001) olarak bulunmuştur. Piers-Harris Çocuklar İçin Benlik Kavramı Ölçeği: Piers-Harris Benlik Kavramı Ölçeği, 9-16 yaş grubunun benlik kavramını ölçmek amacıyla 1964 yılında Piers ve Harris tarafından Amerika'da geliştirilmiştir. Ölçeğin İngilizce'den Türkçe'ye çevirisini Çataklı ve Öner (1986-1987) yapmıştır. 80 tane tanımlayıcı ifadeden oluşan ölçekte ifadelere "evet" ya da "hayır" şeklinde yanıtlar verilmektedir. Bir bireyin bu ölçekten alabileceği puan 0-80 arasındadır. Bireysel ve grupça uygulanabilen ölçek yanıt anahtarı ile puanlanmaktadır. Yüksek puan bireyin kendi hakkında olumlu, düşük puan ise olumsuz duygular beslediği anlamına gelmektedir. Türkçeleştirilmiş Piers-Harris Benlik Kavramı Ölçeğinin güvenirlik çalışmasında iki ayrı sosyo-ekonomik düzeye sahip, kız ve erkek, ilkokul ve ortaokul öğrencilerinden yararlanılmıştır. Elde edilen güvenirlik katsayıları (ortalama r= .87) ve iç tutarlık katsayıları (tüm ömeklem için Kuder-Richardson 20 formülüyle r= .89) yeterli düzeyde bulunmuş; ölçeğin yapı geçerliği için de toplam 1388 öğrenciye Piers-Harris Çocuklar İçin Benlik Kavramı Ölçeği ile Sınav Kaygısı Envanteri uygulanmıştır. İki ölçek arasındaki korelasyonlar (ikinci kademe için – .50, lise için –.47), .01 düzeyinde anlamlı bulunmuştur (Çataklı ve Öner, 19861987). Çocuklar için Empati Ölçeği: Bryant (1982) tarafından geliştirilen ölçek, Türkçe’ye Yüksel (2003) tarafından uyarlanmıştır. 7-13 yaş arasındaki çocuklara uygulanan ölçek 20 maddeden oluşmakta, maddelere evet ya da hayır şeklinde yanıtlar verilmektedir. Bir çocuğun bu ölçekten alabileceği puan 0-20 arasındadır. Çocuklar İçin Empati Ölçeğinin güvenirliği iç tutarlılık katsayısının hesaplanması ve test-tekrar test tekniğiyle araştırılmış; ölçeğin iç tutarlılık düzeyi ile ilgili olarak Cronbach Alpha Katsayısı .70, ölçeğin kararlılık düzeyi ile ilgili olarak r= .694 (p< .001) olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini belirlemek için yapılan faktör analizinde Temel Bileşenler Analizi (Principal Component Analysis) yapılmış, maddelerin faktör yüklerinin büyük ölçüde birinci faktörde yoğunlaştığı anlaşılmıştır. İki maddenin ölçekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Sonuçta ölçek 20 maddeden oluşmuştur (Yüksel, 2003). İşlem Bu araştırmada kullanılan Aile Değerlendirme Ölçeği, Piers-Harris Çocuklar İçin Benlik Kavramı Ölçeği ve Çocuklar İçin Empati Ölçeği araştırmacının gözetimi altında öğrenciler tarafından doldurulmuştur. Uygulama rehberlik ders saati içerisinde okul rehber öğretmenin yardımlarıyla yapılmış, öğrencilere ölçekleri nasıl dolduracakları hakkında bilgi verilmiştir. Öğrenciler ölçekleri grup içerisinde topluca doldurmuşlardır. Verilerin Analizi Verilerin analizinde SPSS 11.0 programı kullanılmıştır. Araştırmada istatistiksel anlamlılık düzeyi .05 olarak kabul edilmiştir. İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileri, aile işlevleri ve benlik saygılarının cinsiyetlerine göre 160 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı değişmekte olup olmadığını belirlemek amacıyla, dağılımın parametrik (normal) olmaması sebebiyle Mann- Whitney U testi; empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik saygıları arasında ilişki olup olmadığını belirlemek amacıyla Pearson Momentler Korelasyonu kullanılmıştır. Bulgular Cinsiyete göre puan dağılımın normal dağılım gösterip göstermediği Kolmogorov- Simirnov testi ile test edilmiştir. Kolmogorov- Simirnov testi sonuçları Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1. Kolmogorov- Simirnov testi sonuçları Ölçek Empati Benlik Kavramı Aile Değerlendirme * Faktör --- K-S 1,53 1,36 P ,017* ,048* 1. Faktör 2. Faktör 3. Faktör 4. Faktör 5. Faktör 6. Faktör 7. Faktör 1,27 1,41 1,28 1,87 1,73 1,05 1,26 ,076 ,037* ,072 ,002* ,005* ,216 ,082 p<0,05 Tablo 1’de görüldüğü gibi, Kolmogorov- Simirnov testi ağırlıklı olarak anlamlı çıkmıştır. Bu testin anlamlı çıkması dağılımın parametrik dağılım göstermediğini ortaya koymaktadır (Akgül ve Çevik, 2003). Uygulanan ölçekler içerisinde sadece aile değerlendirme ölçeğinin 6 ve 7. faktörleri normal dağılım göstermektedir. Ancak uygulanan diğer iki ölçek ve Aile Değerlendirme Ölçeğinin diğer faktörleri non-parametrik bir dağılım göstermektedir. Bu sonuçlar dağılımın normal dağılım göstermediğini (non-parametrik olduğunu) ortaya koymaktadır. Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileri, aile işlevleri ve benlik kavramlarının cinsiyetlerine göre değişip değişmediğini belirlemek amacıyla yapılan analizlerde, dağılımın parametrik olmaması sebebiyle Mann- Whitney U testi kullanılmıştır. Tablo 2. Cinsiyete göre ilköğretim öğrencilerinin empatik becerileri, aile işlevleri ve benlik kavramlarına ilişkin Mann- Whitney U testi sonuçlar Empati Cinsiyet N Kız 103 Erkek 105 Benlik Kavramı Kız N Erkek 103 105 Aile Değerlendirme N Kız 103 Erkek 105 * p<0,05 X 13,98 12,44 Ss 3,02 3,03 U 3835,00 p ,000* X 58,85 57,21 Ss 9,90 9,70 U 4821,50 p ,177 X 1,77 1,88 Ss 0,34 0,29 U 4238,50 p ,007* 161 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 2’ye bakıldığında, kızların empati düzeyinin erkeklerden yüksek olduğu, ayrıca kızların aile işlevleri düzeyinin de erkeklerden daha sağlıklı olduğu ortaya çıkmıştır.. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik kavramları arasında ilişki olup olmadığına ilişkin analizler Pearson Korelasyon Katsayısı ile incelenmiş, sonuçlar Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3. İlköğretim öğrencilerinin empatik becerileriyle aile işlevleri ve benlik kavramları arasında ilişki Empati Benlik Kavramı r .235 Aile Değerlendirme Ölçeği 1. 2. 3. Faktör Faktör Faktör r r r -,086 ,271*** ,243*** 4. Faktör r ,211** 5. Faktör r ,220** 6. Faktör r -,175* 7. Faktör r ,312*** Tüm Ölçek r ,300*** ***p<0,001, ** p<0,01, * p<0,05 Tüm öğrenciler göz önüne alındığında aile işlevleri, empati ve benlik kavramı arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Burada empati ve benlik kavramı arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca empati ile aile işlevleri arasında da olumlu bir ilişki belirlenmiştir. Sadece bu ölçeğin 1. alt ölçeği (problem çözme) ile bir ilişki bulanamamıştır.(ne ile arasında ilişki bulunmamıştır???) Bu sonuçlar gösteriyor ki empati düzeyi yüksek olan öğrencilerin benlik algıları da daha sağlıklıdır. Yine empati düzeyi yüksek olan öğrencilerin aileleri ile olumlu ilişkileri olduğu tespit edilmiştir. Tartışma Araştırmanın sonucuna göre kız öğrencilerin empati düzeyi erkek öğrencilerin empati düzeyinden yüksek bulunmuştur. Bu bulgu diğer araştırma sonuçlarıyla da tutarlıdır. İlgili literatür incelendiğinde her yaş grubundaki kızların özellikle duygusal empati düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğuna ilişkin bulgulara rastlanmaktadır (Barnett ve ark., 1980; Borden, Karr ve Caldwell-Colbert, 1988; Eisenberg-Berg ve Mussen, 1978; McDevitt, Lennon ve Kopriva, 1991; Mills ve Grusec, 1989; Siegal, 1985). Kızların erkeklere göre daha empatik olmasını şu nedenlerle açıklayabiliriz; Aileler kız ve erkek çocuklarını farklı duygusal yaklaşımlarla eğitmektedirler (Brody ve Hall, 1993). Kızlara ve erkeklere duygularla baş etme konusunda verilen dersler de çok farklıdır. Örneğin, Brody ve Hall (1993) yaptıkları bir çalışmada, anne-babaların duygularını (öfke hariç) kızlarıyla oğullarından daha fazla konuştuklarını saptamışlardır. Erkek çocuklarla ise genellikle öfke duygularının neden ve sonuçları hakkında konuşulmaktadır. Aynı yazarlar kızların dil yetisinin erkeklerden daha erken geliştiğini ve bunun kızların duygularını açıklamak ve başkalarının duygularını anlamakta daha çabuk ustalaşmalarına yol açtığını ifade etmişlerdir. Duygularını ifade etmek için teşvik görmeyen erkek çocuklar ise hem kendi hem de başkalarının duygularını anlamada Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 162 zorluk çekmektedirler. Ayrıca Türk toplumunda kız çocuklarının yetiştirilme tarzının da kız öğrencilerin daha empatik olmasında önemli bir rolü olduğu söylenebilir. Kız çocukları erkeklere göre daha uyumlu ve daha anlayışlı olma konusunda çevre tarafından yönlendirilmektedir. Bu ise kızların empati kurmasını kolaylaştırıcı nedenler arasında sayılabilir. Araştırmada ortaya çıkan bir başka bulgu da empati ve benlik kavramı arasında olumlu bir ilişki olduğudur. Yurtdışında yapılan araştırma sonuçları incelendiğinde de empati ve benlik arasında güçlü bir ilişkinin olduğunu gösteren sonuçlara rastlanmaktadır (Feshbach, 1982; Larrieu ve Mussen, 1986; Rigby ve Slee, 1993; Strayer, 1980). Empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, duyguları arasındaki farkı hissedebilmesi önemlidir.İnsanlar kendi duygularını tanımlamada karışıklık yaşadıklarında diğerlerinin duygularını tanımlamaları daha güç olacaktır. Olumlu benlik kavramına sahip, kendileriyle ilgili olumlu düşünen bireyler kendi ihtiyaçları karşılandığı için başkalarının ihtiyaçlarına, duygularına odaklanabilirler. Kendini, duygularını tanıyan ve farkında olan bireyler başkalarını anlamak ve tanımak için zaman ve enerji ayırabilirler. Kendisiyle problemi olan, tam olarak kendisini tanıyamayan bireyler zamanlarının çoğunu kendilerini tanımaya ayıracakları için başkalarının duygularına odaklanamazlar. Dolayısıyla sağlıklı bir benlik kavramına sahip bireylerin empatik becerilerinin yüksek olması da beklenen bir sonuçtur. Aile işlevleri ve empatik beceri arasındaki sonuçlara baktığımızda empatik beceri ile aile değerlendirme ölçeğinin, gereken ilgiyi gösterme iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, davranış kontrolü ve genel fonksiyonlar alt ölçekleriyle anlamlı ilişkili bulunurken yalnızca problem çözme alt ölçeğiyle anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Çocuğun içinde yetiştiği aile ortamı pek çok kişililik özelliğinin belirleyicisi olduğu gibi empatinin gelişiminde de oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalar da göstermektedir ki sağlıklı aile ortamında yetişen çocukların, yani anne-babanın destekleyici olduğu, uygun disiplin yöntemini kullandığı, duygularını ifade ettiği ailelerde çocukların empatik becerileri daha gelişmiştir (Barnett, Howard, King ve Dino, 1980; Bar-Tal, Nadler ve Blechman, 1980; Bryant ve Crockenberg, 1980; Eberly, Montemayor ve Flannery, 1993; Eisenberg, Fabes, Schaller, Carlo ve Miller, 1991; Fabes, Eisenberg ve Miller, 1990; Frankel,Lindahl ve Harmon,1992; Janssens ve Gerris, 1992; Krevans ve Gibbs, 1996; Rigby, 1993; Radke–Yarrow ve Zahn-Waxler, 1984; Robinson, Zahn-Waxler ve Emde, 1994; Trommsdorff, 1991) Bu araştırmadan elde edilen bulgu da daha önceki araştırmaların bulgularıyla tutarlıdır. Ancak bu araştırmada, aile değerlendirme ölçeğinin problem çözme alt ölçeğiyle empati arasında bir ilişki bulunmamıştır. Ölçekte problem çözme alt ölçeği, ailenin etkili bir biçimde maddi ve manevi sorunlarını çözebilme becerisi olarak açıklanmaktadır (Bulut,1990). Alt ölçekle ilgili maddelere baktığımızda (Günlük hayatımızdaki sorunların hemen hepsini aile içinde hal ederiz, Ailemizde bir dert varsa kendi içimizde hal ederiz. Sorunlarımızın çözümünde genellikle ailece aldığımız kararları uygularız vb.) problem çözmeyle ilgili nasıl bir yöntemin (karar Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 163 alınırken nasıl alınıyor, her aile üyesi fikrini söylüyor mu, aile içinde çocuklara da söz hakkı veriliyor mu, aile üyelerinin duygu ve düşünceleri kararı ne derecede etkiliyor gibi) kullanıldığından ziyade problemin aile içinde çözümlenip çözümlenmediğini anlamaya yönelik maddeler olduğunu görüyoruz. Problem çözme alt ölçeğinin empatiyle ilişkili olmamasını bu şekilde açıklayabiliriz. Araştırmadan elde edilen bulgulara dayanarak çocuğun empati düzeyinin, ailenin işlevleriyle ve benlik kavramıyla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Annebabaların çocuklarıyla ve birbirleriyle kurdukları ilişki biçimi,çocuklarına karşı sergiledikleri davranışlar hem benlik algısının oluşmasında hem de empatinin gelişmesinde son derece belirleyicidir. Empatinin ailede gelişebilmesi için öncelikle anne–baba bu konuda çocuğa doğru model olmalıdır. Çocuğun duygularını ifade etmesine imkan vermelidir. Özellikle olumsuz duygularını da paylaşması için teşvik etmelidir. Çocuğa gereken ilgi ve sevgiyi göstererek ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Kendi ihtiyaçları karşılanan çocuk başkalarının ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı hale gelecektir. Kaynakça Akgül, A. ve Çevik, O. (2003). İstatistiksel analiz teknikleri. SPSS’de işletme yönetimi uygulamaları. Ankara: Emek Ofset. Barnett, M. A. (1990). Empathy and related responses in children N. Eisenberg ve J. Strayer (Eds.), Empathy and its development (pp. 146-163). Cambridge, NY: Cambridge University Press Barnett, M.A., Howard, J.A., King, L.M., ve Dino, G.A. (1980). Antecedents of empathy: Retrospective accounts of early socialization. Personality and Social Psychology Bulletin, 6(3), 361-365. Barnett, M. A., Thompson M. A., ve Pfeifer, J. R. (1985). Perceived Competence to help and the arousal of empathy. The Journal of Social Psychology, 125(5), 679-680. Bar-Tal, D., Nadler, A., ve Blechman, N. (1980). The relationship between children's perception of parents' socialization practices and helping behavior. Journal of Social Psychology, 111(2), 159-167. Bernadett- Shapiro, S., Efrensaft, D., Shapiro, J. (1996). Father participation in child care and the development of empathy in sons: An emprical study. Journal of Family Therapy, 23(1), 7793. Borden, L. A., Karr, S. K. ve Caldwell-Colbert, A. T. (1988). Effects of a University Rape Prevention Program on Attitudes and Empathy Toward Rape. Journal of College Student Development, 29(2) 132-136. Borke, H. (1971). Interpersonal perception of young children: Ego-centrism or empathy? Developmental Psychology, 5(2), 263-269. Brody, L. R. ve Hall, J. A. (1993). Gender and emotion. M. Levis ve J. Havilland (Eds.), Handbook of emotions (pp.447-460). New York: Guilford Press. Bryant, B. (1982). An ındex of empathy for children and adolescents. Child Development. 53(1), 413- 425. Bryant, B. K. ve Crockenberg, S. B. (1980). Correlates and dimensions of prosocial behavior: A study of female siblings with their mothers. Child Development, 51(2), 529-544. Bulut, I. (1990) Aile değerlendirme ölçeği (ADÖ) el kitabı. Ankara: Özgüzeliş Matbaası. Bulut, I. (1993). Ruh sağlığının aile işlevlerine etkisi. Ankara: Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Yayını. Carnras, L. A., Grow, G. ve Ribordy, S. (1983). Recognition of emotional expressions by abused children. Journal of Clinical Child Psychology, 12 (2), 325-328. Çataklı, M. ve Öner, N. (1986- 1987). Çocuklarda öz kavramı ölçeği: Piers-Harris ölçeği'nin bir çeviri ve güvenilirlik çalışması. Boğaziçi Üniversitesi Dergisi 12 (1), 85-100. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 164 Çetin, N. C. (2008) İlköğretim Dördüncü Sınıf Öğrencilerinin Empatik Beceri Düzeylerinin Ana Baba Tutumları ve Özsaygı ile İlişkisi. (Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Darling, N. ve Steinberg, L. (1993). Parenting style as context: An integrative model. Psychological Bulletin, 113(3), 487-496. Davis, A. H. ve Franzoi, S. L. (1991). Stability and change in in adolescent self-consciousness and empathy. Journal of Research in Personality, 25(1), 70-87. Dekovic, M. ve Janssens, M. A. M.. (1992). Parents' child: Rearing style and child's sociometric status. Developmental Psychology, 28(5), 925-932. Denham, S. A. ve Burger, C. (1991). Observational validation of ratings of preschoolers’ social competence and behavior problems. Child Study Journal, 21(3), 185-201. Denham, S. A. ve Holt, R. W. (1993) Preschoolers’ likability as cause or consequence of their social behavior. Developmental Psychology, 29(2), 271-275. Eisenberg, N. ve Fabes R. (1990) Empathy: Conceptualization, measurement and relation to prosocoal behavior, Motivation and Emotion, 14(2), 131- 149 Eisenberg, N. ve Fabes, R. (1998). Prosocial development. N. Eisenberg (Ed.), Handbook of child psychology: Vol.3. (pp.701-778). NewYork: Wiley. Eisenberg, N., Fabes, R.A., Schaller, M., Carlo, G. ve Miller, P. A. (1991) The relations of parental characteristics and practices to children’s vicarious emotional responding. Child Development, 62(6), 1393-1408 Eisenberg, N. & Strayer, J. (1990). Critical issues in the study of empathy. N. Eisenberg ve J. Strayer. (Eds.), Empathy and its development (pp. 3-13). Cambridge, NY: Cambridge University Press. Eisenberg-Berg, N. ve Mussen, P. (1978) Empathy and moral development in adolescence. Developmental Psychology, 14(2), 185-186. Fabes, R.A., Eisenberg, N. ve Miller, P. (1990) Marenal correlates of children’s vicarious emotional responsiveness. Developmental Psychology, 26(4), 639-648 Feschbach, N. D. ve Roe, K. (1968) Empathy in six- and seven- year olds. Child Development, 39(1), 133-145. Feshbach (1982). Sex differences in empathy and social behavior in children .In N.Eisenberg (Ed.), The development of prosocial behavior (pp. 315-338). New York: Academic Pres Frankel, K. A., Lindahl, K. ve Harmon, R. J. (1992). Preschoolers response tomaternal depression and emotional availability. Infant Mental Health Journal, 13(2), 132-146. Goldstein, A.P., Michaels, G.Y. (1985). Empathy: Development, training, consequences. Hillsdale, N.J.: Lawrence Erlbaum. Hoffman, M. L. (1975). Developmental synthesis of affect and cognition and its ımplications for altruistic motivation Developmental Psychology, 11(5), 607- 622 Hoffman, M. L. (1982). The measurement of empathy. C. E. Izard (Ed.), Measuring emotions in infants and children (pp. 279-296). Cambridge, UK: Cambridge University Press. Janssens, J. M. A. M. ve Gerris, J. R. M. (1992). Child rearing, empathy and prosocial development. J. M. A. M. Janssens ve J. R. M. Gerris (Eds.), Child rearing: influence on prosocial and moral development (pp. 57-77). Amsterdam: Swets & Zeitlinger . Kagan, J. (1981) The second year. Cambridge, MA: Harvard University Press. Kagan J. ve Lamb, S. (1987). The emergence of morality in young children. Chicago, IL: University of Chicago Press. Krevans J. ve Gibbs, J. C. (1996). Parents' use ofınductivediscipline:relations to children's empathy and prosocial behavior. Child Development. 67(6), 3263- 3277. Lamb, S. (1991). First moral sense: Aspects of and contributors to a beginning morality in the second year of life. W.M. Kurtines ve J. L. Gewirtz (Eds.), Handbook of moral behavior and development (pp.171-189), Hillsdale, NJ: Erlbaum. Larrieu, J. ve Mussen, P. (1986). Some personality and motivational correlates of children’s prosocial behavior. Journal of Genetic Psychology, 147(2), 529–542. McDevit, T. M., Lennon, R. ve Kopriva, R. J. (1991). Adolescents perspections of mothers and fathers prosocial actions and empathic responses. Youth & Society, 22(3), 387-409. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 165 Mehrabian, A. ve Epstein, N. (1972). A measure of emotional empathy. Journal of Personality, 40(4), 525- 543 Mills, R. S. ve Grusec, J. E. (1989). Cognitive, affective, and behavioral consequences of praising altruism. Merrıll-Palmer Quarterly 35(3), 299-326. Moller, C. (2000). Hearthwork. Hillerød: TMI. Özgüven, İ. E. (2001) Ailede iletişim ve yaşam. Ankara: PDREM Yayınları. Radke- Yarrow, M. ve Zahn-Waxler, C. (1984). Roots, motives and patterns in children's prosocial behavior. E. Staub, D. Bar-Tal, J. Karylowski, ve J. Reykowski (Eds.), Development and maintence of prosocial behavior. International perspectives on positive morality (pp. 81-115). New York: Plenum. Rigby, K. (1993). School children’s perceptions of their families and parents as a function of peer relations. Journal of Genetic Psychology, 154(4), 501 – 513. Rigby, K. ve Slee, P. (1993). Dimensions of interpersonal relating among Australian school children and their implications for psychological well-being. Journal of Social Psychology. 133(1). 33-42. Roberts, W. ve Strayer, J. (1996). Empathy, emotional expressiveness, and prosocial behavior. Child Development, 67(2), 449-470 Roberts,W ve Strayer, J. (2004) Childrens anger emotional expressiveness and empathy:relations with parents empathy emotional expressiveness and parenting practices. Social Development. 13(2), 229-255 Robinson, J. L., Zahn- Waxler, C. ve Emde, R. N. (1994). Patterns of development in early empathic behavior: Environmental and child constitutional influences. Social Development, 3(2), 125-145. Sagi, A. ve Hoffman, M. L. (1976). Empathic distress in the newborn. Developmental Psychology, 12(2), 175-176. Siegal, M. (1985). Mother-Child relations and the development of empathy: A short-term longitudinal study. Chıld Psychiatry and Human Development 16(2), 77-86. Simner, M.L. (1971). Newborn’s response to the cry of another infant. Developmental Psychology, 5(1), 136-150. Strayer,J. (1980). A naturalistic study of empathic behaviors and their relation to affective states and perspective taking skills in preschool children.Child Development ,51,815-822. Şenocak, M. (1992). Özel biyoistatistik. İstanbul: Çağlayan Kitabevi. Trommsdorff, G. (1991). Child rearing and children's empathy. Perceptual and Motor Skills, 72(2), 387-390. Van Ijzendoorn, M. H., ve De Wolff, M. S. (1997). In search of the absent father - meta-analyses of ınfant-father attachment: A rejoinder to our discussants. Child Development, 68(4), 604609. Yüksel,A. (2003) Empati eğitim programının ilköğretim öğrencilerinin empatik becerilerine etkisi. (Yayınlanmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Zahn- Waxler, C., Robinson, J. L. ve Emde, R.N. (1992). The development of empathy in twins. Developmental Psychology, 28(6), 1038-1047. Zahn- Waxler, C., Radke- Yarrow, M., Wagner, E. ve Chapman, M. (1992). Development of concern of others. Developmental Psychology, 28(1), 126-136. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 166 Öğretmen Adaylarının Arama Motoru Kullanırken Karşılaştıkları Temel Sorunlar Abdurrahman ŞAHİN1, Birsen DOĞAN2, Hülya ÇERMİK3 Özet İnternet, öğretmen adaylarının bilgi gereksinimlerini karşılamak amacıyla başvurdukları önemli bir kaynaktır. Arama motorları ise internet ortamında sıklıkla başvurulan araçlardandır. Ancak öğretmen adaylarının arama motorlarıyla olan deneyimleri şimdiye kadar yapılan araştırmalarda ihmal edilmiştir. Bu araştırmanın amacı; öğretmen adaylarının arama motorlarını kullanırken karşılaştıkları sorunları ve bu sorunlara temel oluşturan deneyimlerini saptamaktır. Araştırmaya 328 sınıf öğretmeni adayı katılmıştır. Anket formuyla toplanan nitel veriler, içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Bulgular, öğretmen adaylarının arama motorlarını kullanırken birey, ortam ve içerik temelli sorunlarla karşılaştıklarını göstermektedir. Araştırmanın bulguları, sanal ortamı sorunsuz bir şekilde kullanabilmek için gerekli olan temel becerilerin öğretimine olan gereksinimi göstermektedir. Öğretmen yetiştirme sürecinde arama motorları komutları, sanal ortamın yapısı ve ulaşılan bilgileri değerlendirme amacına yönelik bilgi ve becerilerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Bilgi teknolojileri, arama motoru, öğretmen yetiştirme, okuryazarlık Major Issues Prospective Teachers Confront while Using a Search Engine Abstract Internet is an important resource for teacher candidates to meet their need of information. Search engines are among the tools frequently called on by internet users. Previous studies, however, often ignored investigating teacher candidates’ experiences with search engines. The purpose of this research is to identify the issues teacher candidates encountered during their use of search engines and their subjective experiences that those issues dwell on. The participants were 328 teacher candidates. Qualitative data gathered by a questionnaire form were analyzed through using content analysis technique. Findings suggest that the teacher candidates using search engines face issues based on the self, medium, and content. Findings demonstrate the need to teach the internet and search engines in order for teacher candidates to use them effectively. It is imperative for teacher education programs to teach search engine commands, nature of the virtual context, and abilities to evaluate web materials. Keywords: Information technologies, search engine, teacher education, literacy 1 Yard. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Denizli, [email protected] 2 Yard. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Denizli, [email protected] 3 Yard. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Denizli, [email protected] Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 167 Giriş İnsanoğlu merak duygusunun yanı sıra gereksinimlerini karşılamak amacıyla bilgiler üretmiş ve bu bilgiler birikerek nesiller boyunca çoğalmıştır. Artan bu bilgiler, köklü değişimlere ve teknolojik gelişimlere yol açmıştır. Günümüz insanı ise, bu köklü değişimlere ve teknolojik yeniliklere sürekli olarak tanık olmaktadır. Şu an 40-50 yaş aralığında bulunan bireylerin çocukluklarındaki yaşantıları ile onların çocuklarının yaşantıları kıyaslandığında, değişimin baş döndürücü hızı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, gelişim ve değişime ayak uydurabilen ve sürekli kendini yenileyebilen bireylere duyulan gereksinim ise kaçınılmazdır. Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, bireylerin sahip oldukları nitelikleri de derinden etkilemektedir. Prensky’ye (2001) göre günümüzün “dijital yerlileri” olarak görülen öğrenciler, ...bu teknolojilerle büyüyen ilk nesli temsil etmektedirler. Bu öğrenciler hayatlarının tamamını bilgisayar, bilgisayar oyunları, dijital müzik setleri, kamera, cep telefonu ve dijital dünyanın diğer bütün araçlarıyla hem iç içe hem de kuşatılmış bir biçimde geçirmektedirler. Günümüzün sıradan bir yüksekokul mezunu, hayatının beş bin saatten daha az bir kısmını okumaya ayırmışken, on bin saatten daha fazlasını bilgisayar oyunlarıyla ve yirmi bin saatini de televizyon önünde geçirmiştir. Bilgisayar oyunları, e-posta, internet, cep telefonu ve cep mesajları bu öğrencilerin hayatlarının ayrılmaz bir parçası olmuştur (s. 1). Bireylerin deneyimlerindeki bu köklü değişimle birlikte, onların günümüz dünyasında başarılı olabilmeleri için gerekli olan bilgi ve beceriler de temelden değişmiştir. Ortaya çıkan bilgi seli sonucunda; bilgi, teknoloji, medya, bilgisayar, görsel, kültürel, dijital ve işlevsel okuryazarlık türleri ortaya çıkmıştır. Bu okuryazarlıklar bilgiye erişim, bilgiyi çözümleme, bilgiyi değerlendirme, bilgiyi kullanabilme ve bilgiyi yeni bir biçimde üretebilme alanlarında yeterli olmayı gerektirmektedir (Hector, 2005; Megee, 1997; Vie, 2008). Bu durumda bilgiye erişim, internet ve arama motoru kullanıcıları için de vazgeçilmez bir gereksinimdir. Erişim, gereksinim duyulan bilgiye ulaşabilmeyi ve ulaşılan bilgileri sistemli bir hale getirebilmek için gerekli olan becerileri ifade eder (Hobbs, 1997). Arama motorları aracılığıyla doğrudan erişilen internet kaynaklarının sayısının milyarlarla ifade edilmesi (Vine, 2004), bilgiye erişimde “nokta atışı” yaparak zamandan ekonomi sağlamayı zorunlu hale getirmiştir. Öğrencilerin de son zamanlarda ödev ve projeler için sıklıkla internete başvurmaları (Akdağ & Karahan, 2004; Akkoyunlu & Yılmaz, 2005; Kurbanoğlu, 2002; Oliver & Goerke, 2007) ve belirli koşullar sağlandığında interneti kütüphane ve diğer kaynaklara tercih ettikleri izlenimi vermeleri (Yalçınalp & Aşkar, 2003), yukarıda belirtilen Prensky’nin tezini (2001) güçlendirmektedir. Bu durum, öğretmen adaylarının arama motorlarını kullanırken karşılaştıkları temel sorunlar ve bu sorunlara dayalı deneyimlerinin nitelikleri konusunda merak uyandırmaktadır. Nitelikli bir eğitimden söz edebilmek için bireylerin eğitim sürecinde önemli bir etken olan öğretmenlerin de nitelikli olarak yetiştirilmeleri gerekmektedir. Öğretmen adaylarının karşı karşıya kaldıkları sorunların tespit edilmesi ve çözümlenmesi için çalışılması son derece önemlidir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 168 Çağın gereksinimlerine uygun tepkiler verebilen bireyleri yetiştirebilmek için, öncelikle öğretmenlerin nitelik bakımından donanımlı ve yeterli olmaları gerekmektedir. Dijital okuryazarlık becerileriyle ilgili bir dizi araştırma yapılmış olmasına rağmen, öğretmen adaylarının arama motoru kullanırken edindikleri deneyimleri ve karşılaştıkları sorunları inceleyen çalışmalar ihmal edilmiştir. Huerta ve SandovalAlmazán (2007) Meksika’da yapmış oldukları bir çalışmada internet kafe (telecenter) kullanıcılarının karşılaştıkları temel problemleri incelemiş ve katılımcıların üç temel alanda problemlerle karşılaştıklarını saptamışlardır. İnternet kullanıcılarının yetersiz oldukları alanlar (1) internetin doğrusal olmayan karmaşık yapısı içinde istenilen bilgiye doğrudan ulaştıracak sanal gezintiler yapabilmek, (2) erişilen bilgileri çözümleyerek sentezleyebilmek ve (3) erişilen bilgileri nitelikleri ve doğrulukları açısından değerlendirebilmek şeklinde ifade edilmiştir. Öğretmen adayları ve öğretmenlerin bilgi okuryazarlığı öz-yeterliklerini belirlemek ve karşılaştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada ise Usluel (2006), her iki grubun özyeterlik algılarının genel olarak yüksek olmasına rağmen “bilgiye erişimde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı öz-yeterliği” alt boyutuna ait algıların her iki grup için diğer boyutlardan düşük olduğunu saptamıştır. Bu bulgu, bilgi ve iletişim teknolojilerinin öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının hayatında bilgiye erişim amacıyla yeterince yer almadığı ve her iki grup açısından bilgiye erişimde sorunlar olduğu izlenimlerini doğurmuştur. Karahan ve İzci’nin (2001) yapmış olduğu bir araştırma ise, öğretmen adaylarının internet teknolojilerini kullanma ile ilgili aldıkları dersleri yetersiz veya kısmen yeterli bulduklarını göstermiştir. Aldemir (2004) de araştırmasında, öğretmen adaylarının arama motorlarını kullanmak amacıyla eğitim almak istediklerini ortaya koymuştur. İnternet ortamında tarama yapan kişilerin başarılı veya başarısız olmalarını etkileyen faktörler çeşitlidir. Bunlar arasında eğitim düzeyi ve buna bağlı olarak daha az yazım hatalarının yapılması (Hargittai, 2006), ara yüzün kullanışlılığı (Doğan, 2006; Shneiderman, 2001), kullanıcının doğru arama terimlerini seçmesine yardımcı olacak olan konu alanı hakkındanki bilgi düzeyi (Land & Greene, 2000) ve sistem bilgisi (Yalçınalp & Aşkar, 2003) yer almaktadır. Yapılan araştırmalarda öğretmen adaylarının arama motorlarıyla olan bireysel deneyimleri ve karşılaştıkları temel sorunlar ihmal edilmiş olduğundan, bu araştırma, “Arama motorlarıyla arama yaparken öğretmen adaylarının karşılaştıkları temel sorunlar ile bu sorunlara dayalı deneyimleri nelerdir?” sorusunu açıklığa kavuşturmayı amaçlamıştır. Yöntem Örneklem Bu araştırma, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde yürütülmüştür. Araştırmanın evreni 2007-2008 öğretim yılı güz döneminde İlköğretim Bölümü, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 734’ü birinci öğretim, 606’sı ikinci öğretim öğrencisi olmak üzere toplam 1340 öğrencidir. Evreni temsil edecek örneklem sayısı, Gay (1996) tarafından önerilen 169 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı tablo (s. 125) dikkate alınarak belirlenmiştir. Gay’a göre bu büyüklükte bir evreni, 300 birey temsil edebilir. Sınıf Öğretmenliği programının her bir sınıf düzeyinde beş birinci, dört ikinci öğretim şubesi yer almaktadır. Her sınıf düzeyinden tesadüfî (random) yolla seçilmiş bir birinci öğretim, bir ikinci öğretim şubelerinden oluşan toplam sekiz şube araştırma kapsamına dâhil edilmiştir. Bu tarz seçim, “küme örnekleme” olarak adlandırılır (Karasar, 1991). Seçilen şubelerden 328 öğretmen adayı araştırmaya katılmıştır. Katılımcıların kişisel bilgileri, aşağıda yer alan Tablo 1’de sunulmuştur. Tablo 1: Öğretmen adaylarının kişisel bilgiler açısından dağılımı Değişkenler Cinsiyet Program türü Sınıf düzeyi Bilgisayarı Bilgisayar deneyimi Haftalık internet deneyimi Değerler Kadın Erkek Birinci öğretim İkinci öğretim I II III IV Var Yok 1-3 yıl 4-6 yıl 7-9 yıl 10-üzeri Boş 1-5 saat 6-10 saat 11-15 saat 16-20 saat 21-25 saat 26-üzeri Boş n (%) 202 (61,6) 126 (38,4) 155 (47,3) 173 (52,7) 78 (23,8) 86 (26,2) 89 (27,1) 75 (22,9) 160 (48,8) 168 (51,2) 148 (45,1) 110 (33,5) 47 (14,3) 14 (4,3) 9 (2,7) 184 (56,1) 62 (18,9) 9 (2,7) 11 (3,4) 8 (2,4) 28 (8,5) 26 (7,9) Toplam 328 328 328 328 328 328 Tablo 1’de görüldüğü gibi katılımcıların kişisel özelliklerine ait veriler, öğretmen adaylarının yaklaşık yarısının kişisel bilgisayara sahip olmadıklarını ve yine yarıya yakın bir kısmının 1-3 yıl arası bilgisayar deneyimine sahip olduğunu göstermektedir. Bu veriler, öğretmen adayların önemli bir kısmının bilgisayarlarla üniversite ortamında tanıştıklarını düşündürmektedir. Buna rağmen önemli bir kesimin (%54,8) deneyimlerinin dört yıl ve üzerinde olduğu ve bu kitlenin öğretmen yetiştirme programına başlamadan önce bilgisayarlarla tanıştığını göstermektedir. Kişisel veriler, katılımcıların tamamına yakın bir kısmının interneti düzenli kullandıklarını, ancak katılımcıların yarıdan daha fazlasının sınırlı düzeyde (1-5 saat/hafta) kullanıma sahip olduklarını göstermektedir. Bu sonuca yönelik olarak, öğretmen adaylarının tamamının Prensky’nin (2001) “dijital yerli” tanımlamasına uygun düşmediği; bilgisayar ve internet deneyimleri açısından bir çeşitlilik sergiledikleri söylenebilir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 170 Veri toplama aracı Bu çalışmada veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formuyla toplanmıştır. Veri toplama aracı iki temel bölümden oluşmaktadır. Anketin birinci bölümü, katılımcıların kişisel bilgilerini (cinsiyeti, program türü, sınıfı, bilgisayara sahip olup olmadığı, bilgisayar deneyimi, haftalık internet deneyimi) belirlemeye yönelik sorulardan oluşmaktadır. Katılımcılardan, her bir soruyla ilgili verilen seçeneklerden kendilerine uygun olanı işaretlemeleri istenmiştir. Anketin ikinci bölümünde ise, katılımcıların arama motorlarını kullanırken karşılaştıkları sorunlar ile bu sorunlara dayalı deneyimlerini anlamayı amaçlayan açık uçlu sorular yer almaktadır. Bu bölümdeki açık uçlu sorularda (1) arama motorlarıyla tarama yaparken karşılaştıkları üç temel sorunu ifade etmeleri ve (2) karşılaştıkları sorunlardan birini betimleyen deneyimlerini yazmaları istenmiştir. Katılımcıların sınırlı bir alan içinde farklı noktalara yönelmelerine izin veren (Seidman, 1998) bu tarz açık uçlu sorular, onların deneyimlerini yakalamayı amaçlamıştır. Verilerin toplanması Veriler, 2007-2008 öğretim yılı Güz dönemi sonunda toplanmıştır. Veri toplama sürecinde katılımcılarla güvene dayalı bir iletişim kurulmaya çalışılmıştır. Katılımcılara, araştırmaya gönüllü olarak katılabilecekleri bildirilmiş ve anket formuna isim yazmamaları gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca katılımcıların anket maddelerini yanıtlarken gerçek bilgi ve düşüncelerini yansıtan yanıtları yazmalarının, araştırma sonuçlarının güvenirliği açısından önemli olduğu vurgulanmıştır. Bu araştırmaya katılmalarının herhangi bir şekilde notlarını ve mezuniyetlerini etkilemeyeceği ve toplanan verilerin herhangi bir kişi veya kuruma verilmeyeceği konularında da bilgi verilmiştir. Anket formu bizzat araştırmacıların kendileri tarafından sınıflarda katılımcılara dağıtılmış ve uygulanmıştır. Verilerin analizi Veri çözümlenmesi esnasında şu işlemler yapılmıştır. (1) Katılımcılardan toplanan anket formlarına 1’den başlayarak 328’e kadar numara verilmiştir. Kişisel bilgilerin dökümünü alabilmek için SPSS paket programına başvurulmuştur. Kişisel veriler programa sırasıyla girilmiş ve katılımcıların kişisel bilgilerini belirlemeye yönelik sonuçlar, frekans analizi ve yüzdeler yardımıyla betimlenmiş ve sunulmuştur. (2) Anketin ikinci bölümündeki veriler değişiklik yapılmaksızın veri formuna sırayla aktarılmıştır. Verilerin veri formuna aktarılması sürecinin tamamlanmasıyla, (katılımcılar birden fazla problem ifade edebildikleri için) toplam 767 adet problem ifadesi elde edilmiştir. Verilerin iki araştırmacı tarafından çözümlenmesi sonucunda, kod ve temalar belirlenmiştir. Bu süreçte “içerik analizi” tekniğine başvurulmuştur. İçerik analizi, toplanan veriler içinde tekrar eden konu, sorun ve kavramların ayrıştırılması, sayılması ve yorumlanması olarak tanımlanır (Denzin & Lincoln, 1998; Miles & Huberman, 1994). Veri formuna aktarılan veriler okunarak sayfa kenarına kodlar yazılmıştır. Tekrar eden kodların, tümevarımcı yaklaşımla incelenmesiyle temalar oluşturulmuştur (Stake, 1995). Bu süreç sonucunda üç temel tema tespit edilmiştir. (3) Güvenirlik çalışması için üçüncü araştırmacı verilerin tamamını belirlenen temalar içine atamıştır. Araştırmanın güvenirliği Güvenirlik = Görüş birliği / (Görüş Birliği + Görüş 171 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Ayrılığı) formülü kullanılarak hesaplanmış; yüzde seksen üç seviyesindeki uyumun, güvenirliği sağladığı kabul edilmiştir (Gay, 1996; Miles & Huberman, 1994). Gözden geçirme sonrasında kodlama farkları giderilerek, güvenirlik yüzde doksan altı düzeyine çıkarılmıştır. Kod ve temaların frekansları tablo şeklinde düzenlenmiştir. (4) Ortaya çıkan temalara göre ayrıştırılan veriler, gerekli yerlerde katılımcıların deneyimlerini ifade etmeleriyle elde edilen alıntılarla desteklenerek sunulmuştur. Doğrudan alıntılar katılımcı görüşlerini ve deneyimlerini çarpıcı bir biçimde yansıtırlar (Yıldırım & Şimşek, 2005). Doğrudan alıntının sonunda, alıntı yapılan anket numarası parantez içinde verilmiştir. (5) Bulgular araştırmacılar tarafından açıklanmış, ilişkilendirilmiş ve yorumlanmıştır. Bulgular Araştırmanın verilerinden elde edilen bulgular, katılımcıların arama motorlarını kullanırken üç temel kategoride sorunlarla karşılaştıklarını göstermektedir: (1) birey temelli sorunlar, (2) ortam temelli sorunlar ve (3) içerik temelli sorunlar. Bunlardan birinci kategori, kullanıcıların kendilerinden kaynaklanan sorunlardır. Bu sorunlar üç farklı alt kategoride ortaya çıkmıştır; arama motoru kullanımına yönelik bilgilerinin olmamasına dayalı sorunlar, arama motorunun kullanımına yönelik yetersiz bilgi nedeniyle oluşan sorunlar ve hazırcılığa kaçmaya dayalı olarak oluşan sorunlar. İkinci kategori, ortam temelli sorunlardan oluşmaktadır. Bunlar, iki farklı alt kategoride ortaya çıkmıştır; internetin yapısından kaynaklanan sorunlar ve internet bağlantısı kaynaklı sorunlar. Üçüncü kategori ise, içerik temelli sorunlardan oluşmaktadır. Bu kategoride karşılaşılan temel sorunlar; içerik ve ulaşılan kaynakların niteliği ile ilgili olanlardır (Tablo 2) Tablo 2: Arama motorlarının kullanımında karşılaşılan sorunlar I. BİREY TEMELLİ SORUNLAR a. Arama Motorlarının Kullanımına İlişkin Bilginin Olmamasına Dayalı Sorunlar Anahtar sözcüklerin nasıl yazılacağını bilmiyorum Aramanın nasıl yapılacağını bilmiyorum Hiç arama yapmadığım için bilgim yok b. Arama Motorlarının Kullanımına İlişkin Yetersiz Bilgiye Dayalı Sorunlar Aradığım bilgilerin dışında kalan gereksiz bilgileri eleyemiyorum Tam olarak aradığım bilgilere ulaşamıyorum f % 23 5 5 3,00 0,65 0,65 177 23,08 93 12,13 172 Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı Tablo 2(Devamı): Arama motorlarının kullanımında karşılaşılan sorunlar Aradığım bilgiye doğrudan ulaşamıyorum Aradığım bilgiye ulaşana kadar çok zaman kaybediyorum Kullandığım anahtar sözcüklerin içinde geçtiği tüm bilgilerle karşılaşıyorum Kullandığım anahtar sözcüklerin ayrı ayrı ele alındığı bilgilerle karşılaşıyorum c. Hazırcılığa Kaçmaya Dayalı Sorunlar Hazır bilgiyi işlemeden kullanıyorum Hazırcılığa yol açan programları kötü amaçlı kullanıyorum Ara Toplam II. ORTAM TEMELLİ SORUNLAR a. İnternetin Yapısından Kaynaklanan Sorunlar Aradığım konuyla hiç ilgisi olmayan sitelerle karşılaşıyorum Üyelik isteyen sayfalarla karşılaşıyorum Arama sonucunda pornografik sitelerle karşılaşıyorum Arama sonucunda farklı sayfalara yönlendiriliyorum Arama sonucunda reklamlarla karşılaşıyorum Aranılan bilgileri ücret karşılığında sunan sitelerle karşılaşıyorum Virüslü olan sitelerle karşılaşıyorum Güvenli sitelerin açılmaması durumuyla karşılaşıyorum Ulaşılan bilgilerin kopyalanamadığı sitelerle karşılaşıyorum En çok giriş yapılan sitelerle öncelikli olarak karşılaşıyorum b. Arama Sırasında İnternet Bağlantısı Kaynaklı Sorunlar Bağlantının yavaş olması Sayfanın açılmaması ya da eksik görüntülenmesi Süre aşımıyla karşılaşılması Ara Toplam III. İÇERİK TEMELLİ SORUNLAR a. Arama Sonucunda İçerikle ve Kaynaklarla İlgili Sorunlar Ulaşılan bilgilerin çok yüzeysel olması ve doyurucu olmayışı Aynı içeriğe sahip kaynaklarla tekrar tekrar karşılaşılması Ulaşılan bilgilerin bilimsel kaynaklara dayandırılmaması Ulaşılan bilgilerin güncel olmaması Ara Toplam Toplam 47 52 6,13 6,78 8 1,04 2 0,26 10 2 424 1,30 0,26 55,28 52 37 27 19 16 6,78 4,82 3,52 2,48 2,09 16 2,09 10 6 4 2 1,30 0,78 0,52 0,26 45 29 4 267 5,87 3,78 0,52 34,81 40 16 14 6 76 767 5,21 2,09 1,83 0,78 9,91 100 Birey temelli sorunlar Elde edilen bulgular sonucunda, katılımcıların yaşadıkları sorunların büyük bir kısmının (%55,28) bireysel temele dayandığı görülmektedir. Bu kategori içinde katılımcıların küçük bir kısmı (%4,30); arama motorlarını hiç kullanmadıklarını, aramanın nasıl yapılacağını ve anahtar kelimelerin nasıl kullanılacağını bilmediklerini bir sorun olarak ifade etmişlerdir. Ancak katılımcıların büyük bir kısmının (%49,42) yetersiz arama bilgisine dayalı olarak ortaya çıkan sorunlarla karşılaştıkları görülmektedir. Bu sorunların başlıcaları arasında aranılan bilgiye ulaşana kadar çok zaman kaybetmek, aranılan bilgiye doğrudan ulaşamamak, aranılan bilgilerin dışındaki gereksiz bilgilerle boğuşmak, aranılan bilgileri tam Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 173 olarak bulamamak, yer almaktadır. Katılımcılar bu sorunları şu şekillerde ifade etmişlerdir: Sınıf yönetimi ile ilgili bir konuyu araştırmam gerekiyordu. İnternette istediğimi bulamadım. Açıkçası neyi nerede nasıl arayacağımı bilmiyorum (290). Hayat Bilgisi öğretimi ile ilgili makaleler bulmamızı gerektiren bir ödevimiz vardı. Biz sürekli ‘Hayat Bilgisi vs. ile ilgili makaleler’ yazıyorduk ve sürekli ‘Makale 11’ ile karşılaşıyorduk. Sonra farklı konu başlıkları yazmayı denedik ve aradığımızı bulduk. Burada, anahtar kelimelerin ne kadar önemli olduğunu anladık (171). ‘Radyoaktif madde’ konusunu araştırıyordum. Google’a yazarak aradım fakat radyoaktif maddenin ne olduğundan başka her şeyi buldu: Nerelerde vardır? Çernobil kazası, Hiroşima ve Nagazaki... Radyoaktivite ile ilgili ne varsa hepsini buldu, ama benim aradığım şeyi bulamadı (152). Eğitim sosyolojisi ödevimde, eğitimde fırsat eşitliğini engelleyen etmenleri araştırıyordum. Benim konumla ilgili birçok makale çıktı, ama net bir bilgiye bir türlü ulaşamadım. Bilgisayar karşısında saatlerimi harcadım ve çok telaş yapmak zorunda kaldım (146). Arama yapmayı tam olarak bilmediğim için karşıma binlerce site çıkıyor. Hepsine de bakmak zorunda kaldığım için çok vakit kaybediyorum (95). Katılımcılar internet ortamında tarama yaparken “hazırcılık” tuzağına düştüklerini de dile getirmişlerdir (%1,56). Ortaya çıkan bu sorun, sanal ortamın olanaklarının katılımcılar aleyhine işlediğini göstermektedir. Bu sorun katılımcıların düşünce ve deneyimlerine de açık bir şekilde yansımıştır. Okulda yapılması gereken bir ödevimiz vardı. Ödev yaklaşık 500 sayfalık bir kitabı okuyup yazım yanlışlarını bulmaktı. Biz de kitabı okumak yerine, internetteki bir site sayesinde kitabın kopyasını çıkarıp otomatik olarak yanlışlarını buldurttuk. Kitabı okumak bir haftamızı alabilirdi ama biz bunu iki saatte hallettik (29). Ben lisede Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah kitabını okuyup özet çıkaracaktım. Ama kitabı okumak yerine internete gidip özetini indirdim. Özetini bile okumamıştım... (116). Google’a bir şey yazdığımda istediğim cevabın orada hazır olması, kendimi mirasa konan insanlar gibi hissetmeme yol açıyor (186). Ortam temelli sorunlar Elde edilen bulgular, katılımcıların yaşadıkları sorunların bir kısmının da (%34,81) ortam temeline dayalı olduğunu göstermektedir. Bu kategori içinde yer alan en temel sorunlar, internetin yapısıyla ilgili olanlardır (%24,64). Bu sorunların başlıcaları; arama sonucunda aranılan konuyla hiç ilgisi olmayan sitelere ulaşılması, üyelik isteyen sitelere rastlanması, pornografik sitelerle karşılaşılması, farklı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 174 sayfalara yönlendirilme, sitelerin virüslü olması, reklamlarla karşılaşılması, aranılan bilgilerin ücretli olan sitelerin içinde olması olarak ifade edilmiştir. Katılımcıların internet bağlantısı kaynaklı sorunlarla da (%10,17) karşılaştıkları görülmektedir. Bağlantı kaynaklı sorunlar arasında sayfanın açılmaması, bağlantı hızının yavaş olması ve zaman aşımıyla karşılaşılması yer almaktadır. Bu kategorideki sorunlar katılımcıların deneyimlerini ifade ettikleri verilere de aşağıdaki şekillerde yansımıştır. Materyal Geliştirme dersinde ödevim olan ‘döner levha’ için bilgi edinmek isterken, döner levhaya ulaşmaktan daha çok ‘döner sermaye’ çıkıyordu karşıma. (202) Geçenlerde ‘kuvvet ve hareket’ konusunda yer alan hareketi araştırıyordum. Milliyetçi Hareket Partisi’nden tutun da taaaa ünlülerin hareketlerine kadar her şey çıktı karşıma. (176) Bir gün kaplan fotoğraflarına ulaşmak isterken ünlülerden Yıldız Kaplan’ın fotoğraflarıyla karşılaştım. (84) Ödevimle ilgili bilgilere ulaşabiliyorum fakat bir gün çocukların yaptıkları resimleri bulmak istiyordum. “Çocuk resimleri” yazdım ve karşıma “çocuk pornosu” gibi iğrenç resimler geliyordu... (195) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ilgili bir araştırma ödevim vardı. Ödevimin adı “temizlik” idi. Öncelikli olarak Google arama motorunu tercih ediyorum. Araştırma sürecinde onlarca gereksiz ve hurafelerle dolu sitelere girdim ve sonunda bilgisayarıma format atmak zorunda kaldım.(277) İçerik temelli sorunlar Son olarak bulgular, katılımcıların içerik temelli sorunlarla da karşılaştıklarını göstermektedir (%9,91). Katılımcıların ulaşılan içerik ve kaynaklarla ilgili yaşadıkları sorunlar arasında aynı içeriğe sahip kaynaklarla tekrar tekrar karşılaşılması, ulaşılan bilgilerin bilimsel kaynaklara dayandırılmamış olması, ulaşılan bilgilerin güncel olmaması ve ulaşılan kaynaklardaki bilgilerin çoğunlukla doyurucu olmayıp yüzeysel olması yer almaktadır. Bu sorunlar katılımcıların deneyimlerinde de görülmektedir. Bir gün resmi bir kurumun telefon numarasını aramaktaydım, sonunda bir kaç numara buldum. Numaraları aradığımda artık o numaraların değiştiğini öğrendim. Onun yerine kalkıp kuruma gitseydim belki işimi daha çabuk hallederdim (163). Toprak kirliliği ile ilgili bilgi bulmak için Google’a tarattığımda, genel bilgiler içeren bir kaç sayfa çıktı karşıma. Ayrıntılı hiçbir şey bulamadım. Resimlere ulaşamadım. Güncel haber, video bulamadım. (144). Geçenlerde “müzikte hız” konusunu araştırıyordum.... Müzikte hız hakkında sadece bir kaç yüzeysel bilgi bulabildim (225). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 175 Tartışma Bu çalışma, sınıf öğretmeni yetiştirme programındaki adayların arama motorlarını kullanırken karşılaştıkları temel sorunları ve bu sorunlara ilişkin deneyimlerini ortaya çıkarma amacıyla yürütülmüştür. Öğretmen yetiştirme sürecindeki adayların arama motorlarını kullanırken birey, ortam ve içerik temelli sorunlarla karşılaşmaları, öğretmen yetiştirme sürecinin her kademesi için okuryazarlık becerilerinin çok yönlü bir şekilde geliştirilmesine olan gereksinimi ortaya koymaktadır. Üniversitelerdeki yeni nesil öğrencilerin dijital teknolojileri kullanabilme becerileri açısından öncekilerden farklı oldukları ve bu gençlerin hayatlarında bilgisayar, video oyunları ve cep telefonu gibi teknolojileri sıklıkla kullandıklarının (Prensky, 2001) varsayılması, öğretmen adaylarının zaten bu konuda donanımlı oldukları yanılsamasını da beraberinde getirebilir. Oysa bu çalışmanın bulgularındaki birey temelli sorunlarda görüldüğü gibi, öğretmen adayları bilgi eksikliğine dayalı sorunlarla karşılaşmakta ve sanal ortamda bocalama göstermektedirler. Bu durum, Prensky’nin (2001) ifadesinde yer bulan “dijital yerliler” tanımlamasının sınıf öğretmeni yetiştiren kurumlar tarafından kabul edilmesi için henüz erken olduğunu düşündürmekte; öğretmen adaylarının sanal ortamın yapısı ve arama motorlarının kullanımına yönelik bilgilerinin, sınıf öğretmeni yetiştiren programlar tarafından desteklenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Sınıf öğretmenliği programına katılan öğretmen adaylarının büyük çoğunluğunun tek eşin çalıştığı ve anne/baba eğitimlerinin genel olarak düşük olduğu ailelerden geldikleri (Saban, 2003; Şahin, Çokadar & Uşak, 2008) düşünüldüğünde, internet deneyimleri sınırlı olan birçok öğretmen adayı için bu eğitim daha da anlamlı olacaktır. Bu amaca yönelik olarak atılacak adımlardan belki de en önemlisi, arama motorlarını kullanma bilgi ve becerisine sahip bireyler yetiştirebilmek için internet ve kullanımına ilişkin özel bir dersin sınıf öğretmeni yetiştiren programlara dâhil edilmesidir. Çünkü internet kullanımının etkili olarak bilinmesinin bir boyutu arama motorlarını kullanma bilgi ve becerilerine ait hâkimiyeti gerekli kılar. Öğrenci ve öğretmen adaylarının büyük çoğunluğunun ödev veya proje türü çalışmalar için internete başvurdukları da (Akkoyunlu & Yılmaz, 2005; Oliver & Goerke, 2007) bilinmektedir. Öğretmen adayları internet hakkındaki bilgilerini kendi başlarına edindikleri gibi (Börü, 2001) arama motorlarına özgü teknik bilgileri de kendi çaba ve olanaklarıyla edinirlerse, bu süreç tesadüflere bırakılmış olur. Öğretmen adaylarının internet ve arama motoru kullanımı konularındaki ders talepleri (Aldemir, 2004; Karahan & İzci, 2001), böyle bir gereksinimin, tesadüflerle karşılanamayacağına işaret etmektedir. Farklı arama motorlarının, bu motorlara ait temel özelliklerin, bu arama motorlarını kullanma yollarının, motorların komutlarının, gelişmiş arama seçeneklerinin ve internetin yapısının öğretmen adaylarına kazandırılması, kuşkusuz, kullanıcıların deneyimlerinde var olan birey, ortam ve içerik temelli sorunların azalmasına yönelik önemli katkılar sunabilir. Bu süreç eğitim programlarının bilişim teknolojileriyle bütünleşmesine ve sonuç olarak okuryazarlık becerileri yüksek olan bir toplum olma yolunda ilerlememize de önemli katkılar sağlayabilir. Sanal ortamın yapısı ve işleyişiyle ilgili bilgilerle donanımlı bir hale gelecek olan geleceğin öğretmenleri, okullardaki teknoloji Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 176 devrimini gerçekleştirecek en önemli unsurlardan biri olacaklardır. Donanımlı öğretmenler kendi bilgi ve becerilerini öğrencileriyle de paylaşarak, yeni nesillerin okuryazarlık becerilerini erken yaşlarda geliştirmelerinde önemli bir rol oynayabilirler. Bilgi ve teknoloji çağını yaşadığımız günümüz dünyasında başarılı bir birey olabilmenin başlıca yollarından biri, bilgi okuryazarı bir birey olmaktır (Doyle, 1994; Ünlü, 2002). Bu konudaki yetersizlikler, kullanıcı deneyimlerini, Hector’un (2005) ifade ettiği gibi, labirent içinde dolaşmaktan farksız bir hale dönüştürebileceği gibi, daha olumsuz durumları da beraberinde getirebilir. Zaten internet ortamının karmaşık yapısı, acemi kullanıcılar için olumsuz deneyimler edinmeye son derece uygundur. Arama motorlarıyla bir konu hakkında tarama yapıldığında, o konuyla ilgili olumlu veya olumsuz birçok kaynağa erişmek mümkündür. Erişilen sonuçlar içinde değerlinin değersizden ayrıştırılması, nitelik kadar zaman açısından da önemlidir (Kurbanoglu, 2002). Elde edilen bulgular arama motorlarıyla edinilen deneyimlerin, kullanıcılar açısından hazıra konmacı bir anlayışı da pekiştirmeye uygun olduğunu göstermektedir. Öyleyse öğretmen yetiştirme sürecinde, okuryazarlık becerilerinin bilgiye erişimi kapsadığı kadar; erişilen bilgileri çözümleyerek bu bilgilerden yeni sentezler oluşturmayı kapsadığı da vurgulanmalı (Megee, 1997) ve hazıra konmacı yolları tercih edenler ödüllendirilmemelidir. Aksi takdirde, Postman’ın (2006) uyardığı gibi, teknolojiye sahip olanların haksız kazanç elde ettiği ve sahip olmayanlar üzerinde egemenlik kurduğu bir yapıyı da pekiştirmek mümkündür. Sonuç olarak; bulgular öğretmen adaylarının internet ortamında arama motorlarını kullanırlarken birey, ortam ve içerik temelli sorunlarla karşılaştıklarını göstermektedir. Elde edilen bulgular, bilgiye erişimde sorunlar olduğu izlenimini (Usluel, 2006) desteklemekle beraber, erişim becerilerine sınıf öğretmeni yetiştiren programlarında özel bir önem verilmesi ihtiyacını göstermektedir. Medya okuryazarlığının okullarda ders olarak okutulduğu günümüzde, erişim becerilerinin medya okuryazarlığı dersinin programı içinde yeterince vurgulanması da sağlanabilir; çünkü bilgiye erişim, okuryazarlıklar içindeki temel bileşenlerden biridir (Megee, 1997). Üstelik erişim becerilerinin Medya Okuryazarlığı dersi programında yer alması, bu dersin “korumacı” (Buckingham, 1998) bir temel üzerinde gelişmesini de engelleyebilir. Sonuçlar, öğretmen adaylarının sahip oldukları bilgiye erişim becerilerinin, derinlemesine araştırılması ve geliştirilmesi gereksinimlerine işaret etmektedir. Arama motorlarının komut ve kullanımlarının öğretilmesi, hem öğretmen adaylarının deneyimlerinde yer alan sorunlu durumların olumlu bir yöne doğru kaymasını sağlayabilir hem de eğitim programlarının gelecekte teknolojiyle bütünleşme sürecine önemli katkılar getirebilir. Bu beceriler geliştirilmediği sürece, kullanıcıların sanal ortam deneyimleri labirent içinde dolaşmayı anımsatacak ve hayal kırıklığı yaşatan sorunlar ortaya çıkmaya devam edecektir. Gelecekte yapılacak araştırmalar, öğretmen adaylarının internet ve arama motoru kullanım becerilerinin öğretmen yetiştirme sürecinde nasıl değiştiğine veya mevcut öğretmenlerin deneyimlerinin niteliklerine odaklanabilir. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl 2009 (1) 25. Sayı 177 Kaynakça Akdağ, M., & Karahan, M. (2004). Üniversite öğrencilerinin bilgi okuryazarlık düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi. Eğitim ve Bilim, 29 (134), 19-27. Akkoyunlu, B., & Yılmaz, M. (2005). Öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlık düzeyleri ile internet kullanım sıklıkları ve internet kullanım amaçları. Eğitim Araştırmaları, 19, 1-14. Aldemir A.(2004). Öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlığı düzeyleri üzerine bir araştırma: Sakarya Üniversitesi örneği. Yüksel Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Börü, D. (2001). Öğrencilerin bilgisayar ve internet kullanımına ilişkin bir araştırma. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(4), 4-16. Buckingham, D. (1998). Media education in the UK: Moving beyond protectionism. Journal of Communication, 48, 33-43. Denzin, N. K., & Lincoln, Y. S. (1998). Collecting and interpreting qualitative materials. Thousand Oaks, CA: Sage. Doğan, M. (2006). Teknoloji kimin umurunda. İstanbul: Alfa. Doyle, C. S. (1994). Information literacy in an information society: A concept for the information age. Syracuse University, NY: ERIC Clearinghouse on information resources. Gay, L. R. (1996). Educational research competencies for analysis and application. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Hargittai, E. (2006). Hurdles to information seeking: Spelling and typographical mistakes during users’ online behavior. Journal of the Association for Information Systems, 7(1), 52–67. Hector, M. (2005). Accessing information: The Internet—a highway or a maze. Gifted Child Today, 28(3), 32-37. Hobbs, R. (1997). Expanding the concept of literacy. R. Kubey (Ed.), Media literacy in the information age: Current perspectives (s. 163-186). New Brunswick, NJ: Transaction Publishers. Huerta, E., & Sandoval-Almazán, R. (2007). Digital literacy: Problems faced by telecenter users in Mexico. Information Technology for Development, 13(3), 217–232. Karahan M., & İzci E. (2001). Üniversite öğrencilerinin internet kullanım düzeyleri ve beklentilerinin değerlendirilmesi. Milli Eğitim Dergisi, Sayı.150. 15 Aralık, 2007 tarihinde http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/150/karahan_izci.htm adresinden alınmıştır. Karasar, N. (1991). Bilimsel araştırma yöntemi. Ankara: Sanem. Kurbanoğlu, S. (2002). WWW bilgi kaynaklarının değerlendirilmesi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 19(1), 11-25. Land, S. M., & Greene, B. A. (2000). Project-based learning with the World Wide Web: A qualitative study of resource integration. ETR&D, 48(1), 45-68. Megee, M. (1997). Students need media literacy: The new basic. The Education Digest, 63, 31-35. Miles, M. B., & Huberman, A. M. (1994). Qualitative data analysis. Thousand Oaks, CA: Sage. Oliver, B., & Goerke, V. (2007). Australian undergraduates’ use and ownership of emerging technologies: Implications and opportunities for creating engaging learning experiences for the Net Generation. Australasian Journal of Educational Technology, 23(2), 171-186. 20 Mart 2008’de http://www.ascilite.org.au/ajet/ajet23/oliver.html adresinden alınmıştır. Postman, N. (2006). Teknopoli: Yeni dünya düzeni (çev. M. M. Yılmaz). İstanbul: Gelenek Yayıncılık. Prenksy, M. (2001). Digital natives, digital immigrants. On the Horizon, 9(5). 18 Aralık 2008’de http://www. marcprensky.com/writing/Prensky%20-%20Digital%20Natives,%20Digital%20Immigrants%20-%20Part1.pdf adresinden alınmıştır. Saban, A. (2003). A Turkish profile of prospective elementary school teachers and their views of teaching. Teaching and Teacher Education, 19, 829-846. Şahin, A., Çokadar, H., & Uşak, M. (2008). Context, process and change: The status of prospective teachers’ perception of teaching process. Essays in Education, 23, 129-141. Seidman, I. (1998). Interviewing as qualitative research: A guide for researchers in education and the social sciences. New York, NY: Teachers College Press. Shneiderman, B. (2001). CUU: Bridging the digital divide with universal usability. Interactions, 8(2), 11–15. Stake, E. R. (1995). The art of case study research. Thousand Oak, CA: Sage. Usluel, Y. K. (2006). Öğretmen adayları ve öğretmenlerin bilgi okuryazarlığı öz-yeterliklerinin karşılaştırılması. Eğitim Araştırmaları, 22, 233-243. Ünlü, E. (2002). Araştırma Derslerinde İnternet'ten Yararlanma ve İnternet'e Dayalı Uzaktan Araştırma Eğitimi İçin Öneriler. Açık ve Uzaktan Eğitim Sempozyumu. 15 Şubat 2007’de http://aof20.anadolu. edu.tr/bildiriler/Erden_Unlu.doc adresinden alınmıştır. Vie, S. (2008). Digital divide 2.0: “Generation M” and online social networking sites in the composition classes. Computers and Composition, 25, 9-23. Vine, R. (2004). Going beyond Google for faster and smarter web searching. Teacher Librarian, 32(1), 19-22. Yalçınalp, S., & Aşkar, P. (2003). Öğrencilerin bilgi arama amacıyla İnternet’i kullanım biçimlerinin incelenmesi. TOJET, 2(4). 3 Ocak 2008’de http://www.tojet.net/articles/2415.htm adresinden alınmıştır. Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2005). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (5. baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.