Anestezi, genellikle cerrahi müdahale

Transkript

Anestezi, genellikle cerrahi müdahale
������������������������������������������������������������������
�������������������
�������������������
����������������
�������������������
��������������������������������
����������
���������
Aspirin • Mart 2013 | 1
��������������������������������������������������
�������������
��������������
HASTANE ORTAMINDA
���������������������
������������������
����������������
�����������������
��������
�������
�������
����������
�����������������������������
�������������������
���������������
������������������
������������������
�������������������������������
���������������������
���������������
2 | Aspirin • Mart 2013
MERHABA
içindekiler
4
5
7
8
9
10
12
13
14
16
18
SÜNNET KABUS DEĞİL,
GÜZEL BİR ANI OLMALIDIR
ANESTEZİ KORKUSU
YUMURTALIK KİSTLERİ
KALBİNİZ İÇİN YENİ BİR BAŞLANGIÇ
ALERJİ AŞIRI STERİL ORTAMDA BÜYÜYEN
BEBEKLERİ SEÇİYOR
YAŞLANMA KAÇINILMAZ
SAFRA KESESİ TAŞLARI
ZİRKONYUM ESASLI KURON VE KÖPRÜLER
CERRAHİNİN TARİHÇESİ
BİZDEN HABERLER
BOŞANMA VE BOŞANMA TERAPİLERİ
Özel Bodrum Hastanesi’nin süreli yayın organıdır.
Sayı 23 • Mart 2013
İmtiyaz Sahibi Halikarnas Özel Sağlık Hizmetleri ve
Sağlık Malz. San. Tic. A.Ş. adına Op. Dr. Abdullah SERVET
Editör Yeşim KANTAR
Grafik Tasarım Fuat OĞAN
Baskı Halikarnas Matbaacılık BODRUM - 317 02 91
Türkkuyusu Mah. Marsmabedi Cad. No:33/35 Bodrum-MUĞLA
Tel: +90 252 313 65 66 • Faks: +90 252 313 12 98
©Yayının tüm hakları Özel Bodrum Hastanesi’ne aittir.
Kaynak gösterilerek yazılardan alıntı yapılabilir.
Y
eşim Hanım Aspirin Dergisi’nin editörü olarak
her sayının kapağına tıbbın yaratılmasında
emeği geçmiş bir bilginin resmini koymaya
başladı. Seçtiği kişiler hep batı kökenli bilginlerdi.
Kendisinden biraz da doğu kökenli tıp bilginlerini
kapak yapmasını rica ettim. Sağ olsun, beni kırmadı
ve bir önceki sayıya İbn-i Sina’yı kapak yaptı.
Doğunun yetiştirdiği en önemli bilginlerdendir.
Yazdığı 150 yazıdan 40 tanesi tıp üzerinedir. Türkler,
Buhara yakınındaki Afsana kentinde doğduğu için
çok benimsemiş ve kendinden kabul etmiştir. Bu
nedenle Ankara’daki büyük bir tıp fakültesine de
onun adı verilmiştir.
Biz 600 sene gibi uzun ömürlü bir Osmanlı
İmparatorluğu’nda tıp bilim adamı olarak
kimleri yetiştirdik diye kısa bir araştırma yaptım.
Araplardan oldukça, Acemlerden kısmen adı
geçen bilim adamları var, ama batı kaynaklarına
geçen Türk Bilim adamı yok. En azından benim
aradığım kaynaklarda bulamadım. Açıkçası XIV.
Yüzyıldan sonra (Endülüs Emevilerinin İspanya’dan
kovulmasından sonra) doğudan bilim adamı
çıkmamış. Batıda özgür üniversiteler kurulurken
doğu buna ayak uydurmamış. İranlı Mecusi’nin tıp
ansiklopedisi batı tıbbını etkileyen kitaplardandır.
İbn-i Sina’nın akciğer dolaşımını geliştiren İbnü-nNefis’in çalışması William Harvey’in gerçek akciğer
kan dolaşımını ortaya koymasına kadar geçerliğini
korumuş, ancak o da Şam’da yetişmiş bir Arap
bilginidir.
Biz de ise gerçek üniversite anlayışı ancak 1933
üniversite reformu ile (Almanya’dan kaçan bilim
adamlarının Türkiye’ye gelmesiyle) kurulmuş ancak
YÖK ile kadükleşmiştir. Recep Akdağ darbesiyle de
bakanlığa bağlı yüksekokullara dönüştürülmüştür.
İşini iyi yapan bir avuç insan da üniversitelerden
ayrılınca bilimsel üretim bir yana ortada örgenci
yetiştirecek öğretim üyesi kalmadı. Fırsat bu fırsat
diye, her özel hastane zinciri sahibi bir tıp fakültesi
açmaya başladı. Sonuç böyle olunca başbakan
ameliyatını bir özel hastaneden çağırdığı genel
cerrahi prof’una yaptırıyor bir devlet hastanesinde.
Devlet hastaneleri ile özel (SGK anlaşmalı) hastaneler
bakılan hasta sayılarında kıyasıya yarıştalar.
Çünkü devletin sağlıkta takip ettiği tek performans
kriteri bu.
Op. Dr. Abdullah Servet
Özel Bodrum Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı
Aspirin • Mart 2013 | 3
Üroloji Uzmanı
Op. Dr. Göksel Ayköse
B
ir ailenin ve erkek çocuğunun
hayatındaki en önemli anlardan
biridir sünnet... Bazı çocukların
çok güzel geçirdiği ve aklında sünnet
düğününden renkli karelerin kaldığı güzel
bir anı iken; bazı çocuklar için de travmaya
neden olarak ömürleri boyunca hatırlamak
istemeyecekleri bir ana dönüşmüştür.
Konuyla ilgili dikkat edilmesi gerekenleri
Özel Bodrum Hastanesi Üroloji Uzmanı
Op. Dr. Göksel Ayköse anlatıyor.
SÜNNET KABUS DEĞİL
GÜZEL BİR ANI OLMALIDIR
SÜNNET İÇİN EN İDEALİ YENİDOĞAN DÖNEMİDİR
SÜNNET UZMAN ELLERDE YAPILMALIDIR
Sünnet için en iyi dönem yenidoğan dönemidir. İlk 2472 saat içinde, anne ve çocuk daha hastaneden çıkmadan
yapılması uygundur. Hem bakımı çok kolaydır, hem de
anestezi gerektirmemesi önemli bir avantajdır. İlk 1 aya kadar
yapılamazsa; 1-2 yaş arasında daha çocuk bezli iken yapılması
önerilir. Çocuk bezi sayesinde pansuman gerekmez. Aile için
bakım sorunu olmaz. Mikrop kapması söz konusu olmayacağı
gibi, ilk günlerde çarpma gibi dış etkilerden güzelce korur. Bebek
psikolojik olarak sünnetten etkilenmez. Yenidoğan sünnetinde
kanama riski çok azdır. Yeni doğan sünneti yapılan çocuklarda
idrar yolu enfeksiyonları oldukça az görülür. Kozmetik sonuçları
daha iyidir.
Günümüze dek birçok yöntem uygulanmış olmakla birlikte
bugün için en doğru yöntem klasik cerrahi yöntemdir. Gerekli
temizlik ve cerrahi ortam hazırlanarak sünnet derisinde mevcut
olan yapışıklıklar açılıp, yeterli uzunluktaki deri kesilir. Kanama
tamamen kontrol altına alındıktan sonra yara dudakları dikişle
birbirine yaklaştırılır ve açık yara bırakmayacak şekilde sünnet
işlemi bitirilir. Bu dikişler kendiliğinden eridiğinden, dikiş alma
problemi olmaz. Sünnetin yapılması için gerekli süre normal
şartlar altında 20-25 dakikadır.
Özellikle yeni doğan sünnetini, bu konuda tecrübeli bir üroloji
uzmanının yapmasında fayda vardır. Diğer sünnetleri de,
cerrahi nosyonu olduğu için, herhangi bir operatör doktorun
yapmasında yarar vardır.
BELLİ YAŞLARDA YAPILAN SÜNNET
TRAVMAYA NEDEN OLABİLİR
Tıbbi olarak bir zorunluluk yoksa cinsel organ kaybı korkusu
dönemi olan 3,5 ila 5,5 yaş arasında uygulanmaması iyi olur.
Yenidoğan dönemini kaçırmış çocuklarda, 3-6 yaş döneminin
öncesinde yani sünnet ile ilgili korkular gelişmeden yapılması
daha uygundur. Küçük çocuklarla iletişim kurabilmek ve
onların uzun süre hareketsiz kalmasını sağlamak çoğu zaman
imkansızdır. Büyük çocuklarda ise bu olayın kötü anılar
bırakmaması için sünnetin yenidoğan dönemi dışında genel
anestezi altında yapılması uygun olacaktır. Çünkü 6 yaştan sonra
tüm çocuklar genellikle sünnetten korkarlar.
4 | Aspirin • Mart 2013
HANGİ DURUMLARDA SÜNNET YAPILMAMALI?
• Çocuğun doğduğunda ilave bir sistemik hastalığı varsa,
• Genel sağlık durumu bozuksa,
• Enfeksiyon tablosu görülüyorsa,
• Penise ait anomaliler (Peygamber sünneti, gömük penis, penil
rotasyon, penil deviasyon gibi) varsa,
• Sarılıkla ilgili değerleri çok yüksekse ve bir tedaviye ihtiyaç
duyuluyorsa, bu tedavi tamamlanmadan kesinlikle sünnet
yapılmamalıdır.
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı
Dr. Yelda Doğan
ANESTEZİ
KORKUSU
A
nestezi, genellikle cerrahi müdahalelerden önce uygulanan, bedenin
tümünün ya da belli bir bölümünün
ağrıya duyarsız hale gelmesini sağlayan
işleme verilen addır. Özel Bodrum Hastanesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Yelda
Doğan, anestezi korkusu hakkında bilgi verdi.
Hastalarımızdan en sık duyduğumuz cümlelerden biri:
“Ameliyattan değil, anesteziden korkuyorum.” Oysa ameliyat,
anestezi altında yapıldığı için korkulan bir işlem olmaktan
çıkıyor. Bir de tersini düşünelim, yani anestezi olmaksızın
ameliyat olmayı…
Anestezi korkusu nedir?
Hastaların anestezi ile ilgili korkuları iki ana başlık altında
toplanabilir: Ya uyuyamazsam? Ya uyanamazsam? Anestezinin
yol açtığı bilinç kaybı ile birlikte hasta, hiçbir şekilde
denetleyemeyeceği bir sürece girmenin rahatsızlığını
duyuyor. İşte bu nedenle hasta, ameliyat öncesinde kendisini
emanet edeceği anestezi uzmanını bilmeli, uzman hastasıyla
konuşup, onu korku ve şüphelerinden arındırarak anesteziye
hazırlamalıdır.
Anestezi almak trafiğe çıkmaktan daha güvenli
Anestezi ağrıyı ve bilinci ortadan kaldırarak hastaya konfor sağlar.
Ayrıca hastanın hareket etmesini engelleyip kas gevşemesi
sağlayarak cerraha çalışma kolaylığı sunar. Günümüzde kısa
etkili ve yan etki oranları düşük anestezi ilaçlarının gelişmesiyle,
halk arasında söylendiği gibi hasta narkozu kaldıramadığı
için anesteziden uyanamamak gibi bir durum olamaz. Teorik
olarak anestezinin pek çok komplikasyonu olsa da, pratikte
tam donanımlı bir hastanede ehil bir anestezi ekibi tarafından
yapılan anestezi uygulamasının, aracınızla trafiğe çıkmaktan
daha güvenli olduğu söylenebilir.
Anestezi vücutta kalıcı hasarlara neden olur mu?
Hastaların bir diğer korkusu, anestezinin kişinin zihinsel
fonksiyonlarında kalıcı bir bozukluğa yol açabileceği
düşüncesidir. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda bu
kaygılar daha da artmaktadır. Bu tip korkuların hiçbir bilimsel ve
tıbbi dayanağı yoktur. Yeni ilaçlar o kadar kısa etkili ve güvenlik
marjları o kadar geniştir ki, uygun ilaç seçimi ve uygun dozaj ile
üst üste anestezi uygulamaları bebekler tarafından bile kolayca
tolere edilebilir.
Hastalar sayıklamaktan korkuyor
Hastaların birçoğunda anesteziden uyanırken kontrol
edemedikleri bazı şeyler söyleme kaygısı mevcut. Bu nedenle
iyice uyanmadan yakınlarının yanına gönderilmemeyi isteyenler
var. Zaten tıbben de hastaların güvenlikleri nedeniyle iyice
kendilerine gelene kadar uyanma odasında takip edilip sonra
odalarına gönderiyoruz. Yani bu konuda da endişe etmeye
gerek yok.
Anestezi emin ellerden alınırsa kaygılar azalır
En basit ağrı kesicinin dahi olası yan etkileri vardır. Elbette
anestezinin de olası komplikasyonları var. Anestezi korkusuyla
baş etmenin en iyi yolu, hastanın kendisini tam donanımlı bir
hastaneye ve deneyimli bir anestezi ekibine teslim etmesidir.
Aspirin • Mart 2013 | 5
Yorgunluğun
iki nedeni
Ünlü piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde küçük
bir kızın anı defterini imzalamakta tereddüt ediyordu.
Piyanist ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürünce küçük
kız hemen yanıt verdi:
“Ellerinizin ne kadar yorulduğunu biliyorum.
Ama benim ellerim de en az sizinkiler kadar yorgun.”
Ünlü piyanist bu yanıtı alınca bir an durdu, küçük kızın ellerinin
neden yorgun olduğunu merak etti ve
“Senin ellerin neden yorgun, küçük kız?” diye sordu.
Küçük kızın bu soruya verdiği yanıt oldukça düşündürücüydü:
“Alkışlamaktan.”
GÜZELR
SÖZLE
gülümseyin...
Cehennemde
Ateş Tükenmez...
Kadının biri seansta eşinin ruhunu çağırdı:
“Eyyy ruh, geldinse masaya üç kez vur.”
Masaya üç kez vurulduğunu duyan kadın, eşinin ruhunun
geldiğini anladı ve ona sordu:
“Ey ruh, bizden bir dileğin var mı?” dedi.
Ruh dileğini söylemekte gecikmedi:
“Varsa bir puro verin.”
Medyum ve adamın eşi ruha bir puro verdiler.
Ruh, puroyu alır almaz bir anda çekip gitti.
“Ayy...” dedi kadın heyecanla “Ona ‘Cennette misin?’ diye
soramadım, hemen gidiverdi.”
Bu yakınmayı duyan medyum kafasını kaldırdı ve
“Hanımefendi, merak etmeyiniz” dedi. “Eşiniz puronun
yanında ateş istemediğine göre, pek cennette değil
galiba!..”
Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı ve
onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele
alınmalıdır. Çocuk sevgisi bir ihtiyaçtır.
Mustafa Kemal Atatürk
Çalışmak bizi şu üç şeyden kurtarır: Can sıkıntısı, kötü
alışkanlıklar ve yoksulluk. Tanrının insana en güzel
armağanı, onu çalışmak zorunda yaratmasıdır.
Voltaire
İyi kitaplar okumak, geçmiş asırların en iyi insanlarıyla
sohbet etmek gibidir.
Descartes
Bir çocukla uğraşırken iki duygu içinde olmalıyız. Çocuk
olduğu için sevgi, yarın büyüyeceği için saygı.
Louis Pasteur
Niçin mi fikir değiştiriyorum? Ben fikirlerimin sahibiyim.
Kölesi değil.
Cenap Şahabettin
Akıllı insan her düşündüğünü söylemez. Ama söylediği
her şeyi düşünür.
Aristo
Bir çocuk hastanesinin cam silicileri.
6 | Aspirin • Mart 2013
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Op. Dr. Orçun Koçak
YUMURTALIK KİSTLERİ
Yumurtalık kisti; yumurtalıktan kaynaklanan, içi sıvı ya da katı parçalar içeren keselerdir. Tanıları
muayene ve görüntüleme tekniklerinin gelişimiyle günümüzde daha sık ve daha kolay konulmaktadır.
Kistler kadınlarda her yaşta görülebilir. Düzenli jinekolojik muayene önemlidir.
Yumurtalık kistleri ve nedenleri
Fonksiyonel Kistler: En sık görülen kist tipidir. Adet gören ya da
menopoza yakın kadınlarda görülür.
Folikül Kistleri: Sık görülen fonksiyonel kistlerdendir.
Yumurtlamanın o ay için olmamasından kaynaklanırlar. Östrojen
yüksekliği nedeniyle adet düzensizliğine neden olabilirler.
Corpus Luteum Kistleri: Yumurtlama sonrası oluşan Corpus
Luteum yapısı içinde bir kanama olursa bu kist görülür.
Teka-Lutein Kistleri: HCG denilen bir hormonun yükselmesine
bağlı gelişirler. Genellikle iki taraflı olma eğilimi gösterirler.
Gebelik Luteoması: Gebelikte oluşan, erkeklik hormonu üreten
kistlerdir. Bebek kız ise artmış hormon düzeyinden etkilenebilir.
Teratomlar: Yumurtalık kistlerinin %10’unu oluşturur. İlginç
olarak bu kistlerin içerisinde saç, kemik, sinir dokusu, tiroit
dokusu gibi yapılar bulunabilmektedir.
Polikistik Over Sendromu: Yumurtalıkların çeperinde, 10 mm’in
altında çok sayıda dizilmiş yumurta kesecikleridir. Hormonal
dengesizlik ve yumurtlama problemleri görülebilir.
Endometrioma (Çikolata Kisti): Endometriozis rahmi döşeyen
tabakanın rahim içinden farklı yerlerde olması ile karakterize
bir hastalıktır. Yumurtalıkta olursa buna rengi ve kıvamından
ötürü çikolata kisti denir. Endometriozis sistemik bir hastalıktır.
Kronik kasık ağrısı, ilişkide ağrı, ağrılı adet görme sık gözlenen
belirtilerdir. Bu hastalar gebe kalmakta zorluk çekebilirler. Çeşitli
hormonal ve cerrahi yöntemler ile tedavileri yapılır.
Habis Tümörler: Yüz binde 15 sıklıkta görülürler. Yumurtalığın
en sık yüzey tabakasında kaynaklanırlar. Birlikte karın içerisinde
sıvı birikimi, kilo kaybı, kabızlık, idrar sorunları gibi bulgular eşlik
eder. Erken tanı ve cerrahi tedavi hayat kurtarıcıdır.
Bulgular
En sık belirti, ağrı ve karında rahatsızlık hissi ve dolgunluktur.
Adet düzensizliği ve kanama da görülebilir. Ultrasonografide
genellikle içeride sıvı da görülebilir. Kötü huylu kistlerde ise;
ağrı, karında gerginlik ve şişlik, bulantı, kilo kaybı, nefes darlığı,
barsak ve mesane şikayetleri eşlik edebilir.
Yumurtalık kistleri için risk faktörleri
Kısırlık tedavisinde kullanılan özellikle günlük iğneler, gebelik
(Hcg hormonu artışına bağlı), guatr (Hipotiroidi hastalığında
artmış TSH hormonu), anneden geçen gonadotropin
hormonları, sigara kullanımı, kötü huylu habis tümörler için risk
faktörleri ise; aile öyküsü, ileri yaş, kısırlık, meme kanseri öyküsü,
hiç doğurmamış olmak ve BRCA denilen bir genetik mutasyona
sahip olmak olarak sayılabilir.
Yumurtalık Kistlerinin seyirleri
Kistlerin %70-80’i kendi kendine geriler. Gebelikte görülen
kistlerin de büyük bir kısmı 16-20. Haftalarda geriler. Menopoz
sonrası kistler daha ciddiye alınmalıdır. İyi huylu kistler nadiren
kötü huylu kistlere dönüşebileceğinden düzenli takip edilmeleri
gerekmektedir.
Komplikasyonlar
Çoğu sorunsuz gerilemesine rağmen, torsiyon (burkulma),
yırtılma ve kanama gibi sorunlar gelişebilir. Torsiyon 5 cm’i geçen
kistlerde %10 ‘un altında görülür. Sağ tarafta daha sıktır. Kısırlık
tedavisi sonrası gelişen kistlerde daha sıktır. Kist yumurtalıkla
birlikte 360 dereceden fazla dönerse yumurtalık damarında da
beslenme bozulur ve şiddetli bir ağrı ile genellikle bulantı kusma
eşlik eder. Acilen operasyon ile yumurtalık düzeltilmelidir.
Rüptür (Yırtılma)
Korpus Luteum kistlerinde daha sıktır. İç kanamaya neden
olabileceğinden takip önemlidir. Kan değerlerinde düşme veya
sıvıda artış, operasyonu gerektirebilir.
Aspirin • Mart 2013 | 7
Kardiyoloji Uzmanı
Dr. Nejat Sönmez
KALBİNİZ İÇİN
yeni bir başlangıç
Türk Kalp Vakfı Kalp ve Damar Hastalıkları ile mücadelenin en etkili
yolunun, halkımızı bu hastalığa karşı bilinçlendirmek inancına
dayanarak Türkiye’nin gündemine Nisan ayının 2.haftası kutlanan
Kalp Haftası’nı getirmiştir. Kalp haftasında kalbiniz için yeni bir
başlangıç yaparak kalbinize daha iyi bakmanızı ve daha sağlıklı bir
yaşam sürmenizi diliyoruz.
Özel Bodrum Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez
sağlıklı bir kalp için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.
Kalp haftası kalp sağlığınız için başlangıç olsun
Yaşam alışkanlıklarınızı değiştirin
İlk iş olarak sigarayı bırakın, kilo vermeyi gündeme alın ve spora
başlayın. Tansiyon ve şekerinizi düzenleyin. Kalp sağlığınızı
kötü etkileyecek alışkanlıklardan vazgeçin ve ‘ben artık bunları
yapmayacağım’ kararı alın.
Sağlıklı beslenme konusunda kesin karanınızı verin! Çoğunlukla
sebze ve meyveye dayalı, kolesterolden fakir bir diyet organize
edin. Bu konuda sadece güvenilir kaynakların bilgilerine itibar
edin. Egzersizden uzak, hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız, daha
hareketli bir yaşama başlayın. Haftada en az üç kez bir saat
yürüyün. 30 yaşından sonra yoğun efor gerektiren bir spora
başlayacaksanız, gizli kalp hastalığı riskine karşı mutlaka iyi bir
kalp kontrolünden geçmeniz gerekir. Stresten uzak durmak da
kalbinize iyi gelecektir. Sakin ve huzurlu olun.
Kalbiniz için sigarayı mutlaka bırakın
Sigara, koroner kalp hastalıklarını hızlandırıcı faktörlerin en
önemlilerindendir. Ayrıca direkt olarak akciğeri etkilediği için
kalp ameliyatı olan hastalarda da ameliyat sonrası ciddi sorunlara
neden olmaktadır. İdeali kişinin sigaraya hiç başlamaması olsa
da sigarayı bırakmak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız.
Vücudunuzun yaz ve kış ayarını yaptırın
Tıpkı arabaların yaz kış donanım ayarı yapıldığı gibi kalp hastası
olan hastaların da yazın ve kışın kullandığı ilaçların ayarlanması
gerekir. Bir kalp hastasının kışın kullandığı idrar söktürücü
yazın su kaybı da olduğu için fazla gelebilir. Bu nedenle ilaç
kullanan kapak hastaları veya kalp yetmezliği olan hastalar
yaz başında kardiyolog ile görüşerek idrar söktürücü miktarını
azaltmalıdırlar. Bunun yanında yazın su kaybı fazla olacağı için
kanın koyulaşma riski mevcuttur. Özellikle sınırda koroner arter
darlığı olan hastalarda bol su içme hayat kurtarıcı olacaktır.
Kalbinizi mutlaka kontrol ettirin
Altı ayda bir kan yağlarınızı ve kan şekerinizi kontrol ettirip, yılda
bir kez efor testi yaptırın. Özellikle menopoza giren kadınların bu
yıldan başlayarak daha ciddi bir şekilde kardiyolojik kontrollerini
yaptırmaları gerekir. Eğer 40 yaş ve üzerindeyseniz mutlaka bir
kardiyolojik kontrolden geçmeniz gerekir. Ailenizde kalp hastası
varsa, şişmansanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız,
sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra şu testleri
yaptırın: Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü
huylu kolesterol), trigliserid ve kan şekeri. Ayrıca tansiyonunuzu
kontrol atında tutun.
���������������������������
MUAYENE
EFOR EKO EKG
LABORATUVAR
TETKiKLERi
0252 313 65 66 0532 755 65 66
8 | Aspirin • Mart 2013
Çocuk Sağlığı ve Hast. Uzmanı
Dr. İlke Karaçay Coşkun
ALERJİ
aşırı steril ortamda büyüyen
H
BEBEKLERİ SEÇİYOR
er anne bebeğini mikroplardan koruyarak onu hastalıklardan korumak ister. Ancak bebeğinizi
mikroplardan koruyayım derken, bağışıklık sisteminin normal işleyişini bozabileceğinizi
düşündünüz mü?
İlkel toplumlarda alerjik hastalıklar daha azdı
Teknolojinin gelişmesi, toplumun her açıdan ilerlemesi, pek çok
olumlu gelişmeyi yanında getiriyor. Hayat her gün kolaylaşıyor.
Tıp sürekli ilerliyor, mikrobik hastalıklardan korunmak için nasıl
davranmamız gerektiğini artık küçük bir çocuk bile az çok biliyor.
Ancak çocuklukta tanışmamız gereken kimi mikroorganizmalar
aslında bağışıklığımızın doğal gelişimi için gerekli. Daha ilkel
toplumlar enfeksiyonlarla savaşıp alerjinin neredeyse adını
bile bilmezken, “steril” büyüyen insanlar, daha çok alerjiye
yakalanıyor.
Hijyenin fazlası zarar
Aşırı steril ortamda büyütülen bebekler, ileride alerjik
hastalıklara aday olmaktadır. Son yıllarda dikkati çeken bu
görüş, “Hijyen Hipotezi” olarak adlandırılıyor. Günümüzde
astım ve alerjik hastalıklar, özellikle gelişmiş toplumlarda artış
gösteriyor. Sonuç olarak şu söylenebilir ki, alerjiden korunmak
için de, sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi doğal yaşamın
gerekleri yerine getirilmeli, her şeyin fazlasının zarar olduğu
gibi, hijyenin de aşırısının olumsuz sonuçları olabileceği göz
önünde bulundurulmalıdır.
Beslenme alışkanlığının değişmesi ve
katkı maddesi içeren gıdalar da etken
Alerjik hastalıkların oluşmasında aşırı hijyen konusu dışında
zamanla beslenme alışkanlıklarının değişmesi, doğal gıdalardan
uzaklaşıp katkı maddesi içeren yiyecekler yenmesi alerjenlere
daha çok maruz kalmamıza sebep oluyor. Kanımızda bulunan
“lenfosit” adı verilen hücreler, doğumda bir nevi “bakir” sayılırlar.
Enfeksiyonlara maruz kaldıkça, bu hücreler, bir yöne kayarken,
yeterince enfeksiyon ile karşılaşma olmazsa, alerji yönüne doğru
ilerlerler.
Kalabalık aile ortamında büyümek
alerjik hastalıklara yakalanma riskini azaltır
Erken yaşta kreşe başlama, kırsal alanda ya da çiftlik ortamında
doğma ve büyüme, çocuklukta bazı bağırsak enfeksiyonlarının
geçirilmesi gibi faktörlerin ileri dönemde alerji gelişimini
azalttığını gösteren pek çok çalışma mevcuttur. Ailedeki kardeş
sayısı da, alerji gelişme olasılığı ile ters orantılıdır. Yani, kişi ne
kadar kalabalık bir aile ortamında büyümüşse, alerjik hastalığa
yakalanma ihtimali o kadar azdır.
Bağırsakta olması gereken yararlı mikropları
yoğurt ve kefirden kazanın
Probiyotik adı verilen yararlı bakterilerin bağırsaklarda bolca
bulunması, alerji gelişimini engelleyebilmektedir. Ne yazık
ki, yaşam koşulları bizleri daha sağlıksız beslenmeye ve hazır
yiyecekler tüketmeye yönlendirdikçe, bağırsaklarımızda olması
gereken yararlı mikropların sayısı da o oranda azalmaktadır.
Yoğurt, kefir gibi probiyotikler bakımından zengin gıdaların
bolca tüketilmesi, bağırsakların savunma hattını güçlendirir,
alerjik bireylerdeki bağırsak geçirgenliğini tersine çevirir,
bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudumuzun hastalıklarla
daha kolay savaşmasını sağlar.
Aspirin • Mart 2013 | 9
Dahiliye Uzmanı
Dr. Gamze Cengiz
YAŞLANMA
KAÇINILMAZ
ANCAK YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTMEK ELİMİZDE
Y
aşlılık tüm bireyler için doğal bir süreçtir. Tüm sistemlerde devam eden bu süreç, yaşlanan
kişinin genetik faktörleri, fiziksel aktivite düzeyi, sağlığı ve çevresel durumlarını da içeren birçok
faktörden etkilenmektedir.
Sağlık Sorunları “Yaşlılıktandır” Denerek
Göz Ardı Edilmemelidir
İleri Yaş Sağlık Sorunları
Multidisipliner Yaklaşımla Değerlendirilmelidir
İleri yaş grubunda bildirimi yapılmayan hastalık sayısı çok
yüksektir. Hasta değerlendirilirken baş ağrısı, halsizlik,
iştahsızlık, baş dönmesi ve kabızlık gibi sık görülen şikayetler
çok ciddi hastalıkların habercisi olabileceğinden mutlaka
dikkate alınmalıdır. Yaşlıların ve aile fertlerinin bu belirtileri
“Yaşlılıktandır” diyerek doğal karşılamaları hatalı bir yaklaşımdır.
Aksine bu belirtiler hekime mutlaka iletilmelidir.Bu belirtiler
tedavisi mümkün olan bir hastalığın habercisi olabilir, fakat
hekime baş vurulmadıkça; ya tedavi edilemez, ya da iyileşmesi
gecikerek kişiyi günlük yaşamında bağımlı hale getirir.
İleri yaştaki bir hasta hem akut, hem de kronik yani süreğen pek
çok karmaşık psikososyal ve fiziksel patoloji, yani bozukluk nedeni
ile hastanelere başvurabilir. Yaşlının özgül organ, sistem veya
hastalık bazında değil işlevsellik bazında ve MULTİDİSİPLİNER
yani, tıp alanındaki değişik uzmanlık dallarını bir araya getirecek
bir anlayışla değerlendirilmesi gerekmektedir.
10 | Aspirin • Mart 2013
ACİL OLARAK HEKİM MÜDAHALESİ
GEREKTİREN DURUMLARIN BİLİNMESİ ŞARTTIR
Gerek hekimler, gerekse yaşlılar ve yaşlıların yakınları tarafından
bilinmesi gereken,’’acil olarak hekim müdahalesi gerektiren
durumlar’’ temel sağlık sorunlarındandır.
GÖĞÜS AĞRISI
Kalp damar hastalıklarına, infarktüse, atardamar yırtılmalarına,
akciğer damarlarında tıkanıklığa, göğüs boşluğunda hava
toplanmasına, zatürreye, kalp zarı iltihabına, safra kesesi
hastalıklarına, ülsere, sinir ucu iltihaplarına, yemek borusu
hastalıklarına veya kas iskelet hastalıklarına bağlı olabilir.
BAYILMA
Beyin kan akımının azalmasına bağlı olarak gelişebilir. Kalp
atımında düzensizlik, tansiyon düşmesi, damar sisteminde
bozukluklar, beyin damarlarında tıkanıklık veya kanama, kalbin
pompalama sistemindeki bozukluklar bayılmaya, bilinç kaybına
neden olabilir. Bazı ilaçların da bilinç kaybı yapabileceğini göz
önünde bulundurmak gerekir:
MİDE-BARSAK KANAMASI
Ciddi kanamalar hastanede takibi gerektirir.
İNFEKSİYON
Özellikle idrar yolu infeksiyonları idrar kaçırma, karın ağrısı, bilinç
bulanıklığı, iştahsızlık, bulantı, kusma ve şeker hastalarında kan
şekerinin kontrol edilememesi gibi gençlere göre çok farklı
belirtilere neden olabilir. Pnömoni yani zatürre ise yaşlılarda
bilinç bulanıklığı, iştahsızlık, ateş, öksürük ile seyreder.
SICAK ÇARPMASI
Yüksek ateş,merkezi sinir sistemi bozuklukları, terleme kaybı
olur.
HİPOTERMİ-ISI KAYBI
Bilinç bulanıklığı, uykuya eğilim, konuşma bozukluğu, göz
bebeklerinde genişleme, nöbetler, kalp atımında düzensizlik,
kol, bacak uyuşmaları olabilir.
YAŞLILIKTA SAĞLIĞI KORUYUCU
ÖNLEMLER ALINMALIDIR
KAZALARDAN KORUNMA
Yaşlılarda kazalara neden olabilecek tüm faktörler göz önüne
alınarak çevre düzenlemeleri yapılmalıdır. Yaşlılık dönemindeki
kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve
hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir.
GÖRMENİN VE İŞİTMENİN KORUNMASI
Önlenebilecek olan görme ve işitme kayıplarının erken tanısı
açısından yaşlılar oftalmolojik ve odyolojik
(Göz ve Kulak, Burun, Boğaz kliniklerinde)
kontrollerini ihmal etmemelidirler.
BAĞIŞIKLIK VE AŞILAMA
Özellikle solunum sistemi hastalıklarının
seyrini hafifletebileceği için Pnömokok
ve influenza aşıları önemsenmelidir. Sık
yaralanma geçirme riski olan yaşlılarda
tetanoz aşısı da korunmada önemli bir yer
tutar.
KANSER ARAŞTIRMALARI
Erken tanı koyulursa seyri değişebilen bazı
kanser türleri açısından yaşlıların düzenli
olarak sağlık kontrollerini yaptırmaları
önemlidir.
ANEMİ-KANSIZLIK
Yaşlılarda kansızlık görülmesi gençlere
göre daha az rastlanır bir durumdur ancak
çoğu zaman daha ciddiye alınması gereken
bir durumdur. Kansızlık nedeni sıklıkla demir eksikliğidir. Demir
eksikliğine bağlı kabızlığı olan hastalarda sindirim sisteminde
gizli kalmış kanama odakları mutlaka araştırılmalıdır. Beslenme
bozukluğu veya gizli enfeksiyonlar, ya da kemik iliğinin bazı
hastalıkları da anemi nedeni olabilmektedir.
NÖROLOJİK VE PSİKİYATRİK İŞLEVLER
Yaşlıların olanaklar çerçevesinde zihinsel faaliyetlerini
sürdürmeye çalışmaları, dış uyarılara açık olmaları bu yetilerinin
korunmasında yardımcı olacaktır.
BESLENME
Yaşlılar kötü beslenme açısından risk
grubu
oluşturmaktadırlar.
Her
yaşlı bireyin doğru ve bilinçli
beslenme açısından hekimlerce
uyarılması,eğitilmesi
ve
diyetinin
denetlenmesi
gereklidir.
AYAK BAKIMI
Yaşlılarda ayak bakımı
çok önemlidir. Özellikle
diyabetiklerde ve damar
hastalığı olanlarda ayak
dokularının beslenmesi
bozulacağı için parmak
derileri her türlü darbeye
duyarlı hale gelmekte,
yaralar
oluşabilmekte
ve
zor
iyileşmektedir.
Ayakların günlük temizliğinin
ve bakımının aksatılmaması
gerekmektedir.
SİGARA SORUNU
Sigaranın solunum sistemine, kalp ve
damar sistemine ve kemiklere zararlı etkileri
bilinmektedir. Tüm hekimlerin bu konuda duyarlı olmaları ve
hastaları bilgilendirmeleri, bu toplum sağlığı sorununa çözüm
üretmek açısından yararlı olacaktır.
EGZERSİZ
Fiziksel uyumun artırılması, sağlıklı, aktif bağımsız bir yaşam
sürülmesi açısından düzenli olarak yapılan egzersizin önemi
vardır.
Toynbee’nin ifade ettiği gibi “Toplumun kalitesi ve dayanıklılığı
yaşlı vatandaşlarına gösterilen özen ve saygı ile ölçülür”. Uzun ve
mutlu bir ömür sürmeniz ve sağlıklı yaşlanmanız dileğiyle…
Aspirin • Mart 2013 | 11
safra
kesesi
safra kesesi
TAŞLARI
TAŞLARI
Genel Cerrahi Uzmanı
Op. Dr. Hakan Avcı
S
afra, yağlı gıdaların sindirimi için gerekli
enzim adı verilen maddeleri içeren sarı
renkte bir sıvıdır. Karaciğerde üretilir ve ana
safra kanalı ile onikiparmak bağırsağına taşınır.
İçindeki yoğunlaştırma işlemi sırasında hatalı
gelişen kimyasal reaksiyon sonucunda safranın
kristalleşmesi yani çamur ve taş oluşumu gelişir.
Kadınlarda, kilo fazlası olanlarda, doğum kontrol
hapı kullananlarda safra kesesi taşı oluşumu
ihtimali yükselir. Yaş ilerledikçe de safra kesesinde
taşa rastlanma ihtimali artar.
SAFRA KESESİ TAŞLARININ ÖNEMİ
Safra kesesinde taş olan bireylerin çoğunda (% 70) herhangi bir
şikayet veya rahatsızlık olmaz. Bunlar sessiz safra taşları olarak
adlandırılır.
Büyük taşlar safra kesesinin çıkışını tıkayabilir. Tıkanma genellikle
geçici veya kısmi olarak gerçekleşir. Bu durumda özellikle yemek
yemeyi takiben karnın üst veya sağ tarafında sırta veya omuza
vuran ağrı hissedilir. Bulantı, kusma ve terleme ağrıya eşlik
edebilir. Kronik kolesistit adı da verilen bu durumdaki bireylerde
nedene yönelik tedaviyi planlamak zamanı gelmiştir.
Safra kesesi çıkışının taş ile tam tıkanması durumunda akut
kolesistit adı verilen tablo ortaya çıkar. Karnın sağ ve üst
tarafında hafiflemeyen şiddetli ağrı vardır. Bulantı ve kusma olur.
Süreç ilerledikçe ateş yükselmesi olur. Acil tedavi gereksinimi
olan bu durumda müdahale gecikirse safra kesesi delinebilir ve
içeriği karın boşluğuna dökülüp karın zarı iltihabına (peritonit)
yol açabilir.
Safra kesesi taşlarının küçük olanları safra hareketi ile beraber
ana safra kanalına sürüklenebilir. Safra kanalına gelen taşlar
safranın barsağa akışını yavaşlatır ve hatta durdurabilir. Bunun
sonucunda sarılık, kaşıntı ve ateş yükselmesi ile kendini gösteren
tıkanma sarılığı adı verilen iltihabi bir reaksiyon başlar. Ana safra
kanalındaki iltihabi süreç pankreas bezini de etkileyebilir ve
pankreatit adı verilen bazen çok ağır seyreden bir tabloya yol
açabilir.
SAFRA KESESİ TAŞLARINDA TEŞHİS
Ultrasonografi safra yolu hastalıklarında en kolay, en süratli ve
en doğru sonuç veren yöntemdir. Manyetik Rezonans (MRI),
Bilgisayarlı Tomografi ve Sintigrafi yöntemleri Ultrasonografi
sonucunun net olmaması durumunda ender olarak gerekebilir.
SAFRA KESESİ TAŞLARINDA TEDAVİ
Taş oluşumundan safra kesesi sorumludur. Diğer yandan safra
kesesi vücut için vazgeçilmez bir organ değildir. Semptomatik
hale gelmiş taşlı safra kesesi hastalığında, safra kesesini taşlarla
birlikte ameliyat ile çıkartılması esastır.
Günümüzde safra kesesi ameliyatları çoğunlukla laparoskopi
kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Laparoskopik cerrahide
ameliyat için büyük bir kesi yapılmadığı için müdahale sonrası
ağrı en az düzeyde olmaktadır. Laparoskopik kolesistektomi (safra
kesesi çıkartılması) ameliyatı sonrasında hastanede genellikle bir
gece kalınmakta ve 5-7 gün içerisinde işe dönülebilmektedir.
Safra kesesi çıkartıldıktan sonra kişinin özel bir diyet yapmasına
gerek yoktur. Karaciğerde safra üretimi devam etmektedir. Vücut
safra kesesinin yokluğuna kısa bir süre sonra uyum sağlar.
12 | Aspirin • Mart 2013
Diş Hekimi
Dt. Alpaslan Öztaş
ZİRKONYUM ESASLI
KURON VE KÖPRÜLER
Uzun yıllardır porselen uygulamalarında dayanıklılık için
porselen dişin altına metal bir altyapı kullanılmaktaydı. Bu
yapının bazı dezavantajlarından dolayı (Diş eti uyumsuzluğu,
estetik kaygılar) metal yapıya alternatif bir malzeme arayışı
yıllardır sürmekteydi. Zirkonyumun bulunması porselen kuron
ve köprüler için yeni bir devri başlattı. Bu yapıya teknik olarak
cerkon adını veriyoruz. (Ceramik+Zirkonyum)
Bu devri başlatan zirkonyumun avantajlarını şu şekilde
sıralayabiliriz:
•Sağlıklı ve bakımlı dişlerin canlı görünümleri ışığı
geçirmelerinden ileri gelir. Zirkonyum esaslı kuron ve köprülerin
en önemli özelliklerinden biri de ışığı geçirmeleridir.
Bundan dolayı doğal dişe en yakın görüntü ve estetiğe
sahiptirler.
•Metal desteği olmaması sağlamlığını ve dayanıklılığını
etkilemez çünkü fizibilitesi çok yüksektir. Doğal diş sertliğine
çok yakın sertliği vardır.
•Tutuculuklarının çok yüksek olması da diğer bir avantajıdır.
Metal destekli seramikler mekanik olarak yapıştırılırlar. Cerkon
hem mekanik hem de kimyasal olarak yapıştırılır. Bu yüzden
düşmesi çok zordur.
•Cerkonda metal alerjisi oluşma riski yoktur.
•Cerkonda diş, dişeti birleşme sınırında koyu renkli metalin
oluşturduğu kararma oluşmaz.
•Zirkonyum oksit ısı yalıtımına sahiptir. Dolayısıyla soğuk ve
sıcak etkileşiminden doğan hassasiyetler oluşmaz.
Sonuç olarak; iyi bir ağız hijyeni, sağlamlık, tam estetik, fiziksel
ve psikolojik rahatlık sağlayan cercon; kısmi diş eksikliği olan
tüm ağızlar için kesinlikle tercih edilmesi gereken kuron-köprü
sistemidir.
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI NASIL KORUNUR?
Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık
sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği
için gereken önem verilmemektedir.
Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş
sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine
yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle
karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız
aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan
dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri
de bulunmaktadır.
Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı
sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır.
Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır,
çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim
süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini kalıcı
dişlere bırakır.
Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve
diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş
yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen
bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer
organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri
olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve
kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına
yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir.
Diş hastalıkları ve diş sağlığının korunması açısından erken
tanı çok önemlidir. Bu nedenle yılda en az iki kez diş hekimine
muayene olunması önerilir.
Diş çürümelerinin önlenmesinde sularda yeterli flor olması,
düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve
şekerli yiyeceklerden olabildiğince kaçınma, bunlar yendiğinde
mutlaka dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine gidilmesi
temel uygulamalardır. Diş eti hastalıklarının önlenmesinde de
diş fırçalama ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir.
Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş
hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli
tedavi sağlanmalıdır.
Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini
artırır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb.
kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin
çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına neden olur. Diş
minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar.
Aspirin • Mart 2013 | 13
N
İ
N
İ
H
A
R
R
CE
İ
S
E
Ç
H
İ
R
A
T
Hastalık insanlık tarihi kadar eskidir ve hastalık için yapılan cerrahi tedavinin de
tarih öncesine değin uzanan çok eski bir geçmişi vardır.
TARİH ÖNCESİ DEVİR
İlk insanlar hastalıkların kötü ruhların işi olduğuna inandıklarından vücuttan uzaklaşıp gidebilmesi için hastanın
kafatasında küçük bir delik açılıyordu. Elde kanıt olan ilk cerrahi
tedavi kraniyel dekompresyondur. Bu işleme ait bulunan en
eski kemikler 12.000 yıl öncesine aittir. Cezayir ve dünyanın
bazı yerlerindeki ilkel kabileler arasında bu yöntem bugün bile
uygulanmaktadır.
MISIR ÇAĞI
Eski Mısırlılar eczacılık konusunda çok ilerlemişlerdi. Heredot’un
da belirttiği gibi branşlaşma başlamıştı. Isı ile koterizasyon
yaygın olarak kullanılmaktaydı. Dikkat çeken diğer bir özellik
ise temizliğe verilen aşırı önemdi. “Beyin” kelimesi ilk olarak
Edvvin Smith Papiruslarında M.Ö. 1700’lü yıllarda kullanıldı.
Mısırlılar beyini parçalara ayırarak beyin loplarını ve kıvrımlarını
incelediler.
MEZOPOTAMYA
Asur ve Babil devletlerinde hayvanların iç organlarına bakarak
geleceği tahmin etmek çok geliştiği için anatomi de paralel
olarak ilerledi. Büyüklüğü ve kanlanması nedeniyle karaciğer ruh
ve aklın merkezi kabul edilerek en çok saygı duyulan organ oldu.
Bilinen ilk anatomik model kilden yapılmış koyun karaciğeridir.
Hammurabi kanunlarında ticaret ve tıp yasalarla düzenlenmişti.
Cerrahi oldukça gelişmişti (Abse drenajı, yara tedavisi v.b.).
Yapılan tıbbi girişimlerin belirli ücretleri vardı ve malpractice,
göze-göz, dişe-diş olacak şekilde cezalandırılıyordu.
14 | Aspirin • Mart 2013
YUNAN VE ROMA DEVRİ
Bu dönemde cerrahi özel bir uzmanlık dalı idi. Yunanlı cerrahlar
Asklpieia olarak bilinen yarı resmi okullarda eğitim alıyorlardı.
Bu eğitimler, yüzyıllar sonra kullanılacak olan modern tıp eğitim
programlarının temelini oluşturmuşlardır.
Yunan tıp tarihi ve bilgisi Hipokrat’a dayandırılır. “Cerrahi
üzerine” adlı kitabında cerrahın özellikleri, ne bilmesi gerektiği
ve tedavi basamakları hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir.
Aristo’ya göre dolaşımın merkezi ve ayarlayıcısı kalp idi. Kan
ise damarlardan geçerek vücudu besliyor idi. Bu dönemde
ölümden sonra içleri boş olduğu için, arterlerde hava taşındığına
inanılıyordu. İskenderiye okulunun cesaretiyle tanınan doktoru
Praksagoras barsak tıkanıklığında karnın açılmasını, tıkanan
kısmın çıkartılmasını ve uçların dikişlerle birbirine dikilmesini
öneriyordu (M.Ö. 300). Onun öğrencisi Herofilus zamanında
insan anatomisi konusunda büyük ilerleme sağlanmıştı. Kalp
kapakları, beyin kısımları ve duodenum tanımlanmış, sinirlerin
gerçek işlevi anlaşılmış ve motor ile duyu sinirleri ayrılmıştı. M.S.
130 da Bergama’da doğan Galen, geniş çaplı fizyolojik deneyler
yapan ilk kişiydi. Daha önce inanıldığının aksine arterlerde hava
yerine kan taşındığını deneylerle gösterdi. Ancak kan dolaşımını
tam olarak anlayamadı. Ayrıca laringeal sinirlerin işlevini ve
tam ve yarım omurilik kesilerinin sonuçlarını kaydetti. Onun
zamanında cerrahi tıptan ayrıldı ve iki dalın gelişimi bundan
sonra farklı yollarda oldu.
ORTAÇAĞ AVRUPASI
Bu dönemde daha önce üretilen eserler ve fikirler ile bunları
savunan insanlar sistematik olarak yok edildi. 13. yüzyılda
rönesans öncesi kurulan birçok üniversitede tıp eğitimi
veriliyordu, ancak cerrahi aşağılanan bir daldı. Ancak barutun
icadı ve 14. yüzyıl başlarında savaşlarda kullanılması cerrahiye
ilginin artmasına neden oldu. İlk Latince cerrahi kitabı Ambroise
Pare bu dönemde yazmıştır.14. Yüzyılda İngiltere’deki berberler
ve cerrahlar loncası birleşti ve 1540′ta yapılan bir anlaşma
ile cerrahlar berberlik yapmama ve berberler de yaptıkları
cerrahinin diş hekimliği konusunda sınırlı kalması konusunda
anlaştılar. Ortaçağ güney İtalyasında 9.yydan itibaren cerrahi
eğitim verildi ve diseksiyonlar yapıldı.
İSLAM-ARAP DÖNEMİ
Roma imparatorluğu’nu yıkan barbarların aksine Araplar ele
geçirdikleri toprakların kültürünü ve bilgi birikimini öğrenmeye
çalışmışlardır. Bu nedenle eski Yunan bilim kitaplarının hemen
hepsi Arapçaya çevrilmiş ve böylece yıkımdan kurtulmuştur.
Oftalmolojide oldukça ilerlemişlerdi. Katarakt ve trahom için
gelişmiş cerrahi teknikler uyguladılar. El-Zahrevi yazdığı kitapta
koterizasyon ve kemik kırıklarının redüksiyonu üzerine ayrıntılı
bilgi vermiştir. Ayrıca uretra taşı ekstraksiyonu, abse drenajı için
özel aletler icat etmiştir.
RÖNESANS DEVRİ
15. yüzyıldan itibaren aydınlanma başlamış, eski Yunan eserleri
tekrar incelenmiş ve Ortaçağ Avrupa’sında bilimin neredeyse
tek kaynağı olan Arap kitapları gözden düşmeye başlamıştır. Bu
dönemde üniversitelerin yaygınlık kazanmasıyla birlikte cerrahi
hak ettiği öneme kavuşmaya başlamıştır. İnsan anatomisinin tam
yapısı belirlenmiş ve fizyolojiyi araştıracak deneyler başlamıştır.
Bu dönemin en önemli isimleri Paracelsus, Vesalius and Harvey’dir.
Paracelsus gözlem ve deneyimin önemini vurgulamıştır. Sülfür,
civa ve tuzun vücutta bulunduğunu tespit etmiştir. Vesalius
ise Galen zamanından beri (1500 yıl) değişmemiş bir konuda,
anatomi alanında De Humanis Corpori Fabrica’yı (1543) yazarak
devrim yapmıştır. Leonardo Da Vinci Vesalius’dan 50 sene önce
birçok anatomik kısmın resmini yapmıştır. Harvey ise kalbin
işlevini doğru olarak tanımlayan ilk kişidir.
MODERN TIP DÖNEMİ
Bu dönemde hastalıklı anatomi incelenmeye başlanmış
ve hastalıkların nedeni ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu
konudaki ilk girişimi Morgagni yapmıştır (1761-De Sedibus).
Ayrıca hastalıkları doğanın bir parçası olarak gören ve dikkatle
gözlemleyen Boerhave, John Hunter diğer önemli isimlerdendir.
Corvisart’ın perküsyonu tariflemesi ve Laennec’in 1819′da
oskültasyon (stetoskop ile vücuttaki sesleri dinleme) ile ilgili bir
kitap yazması hastalık tanısında büyük ilerlemeler sağlamıştır.
1840′ların başında cerrahi alanda başka bir devrim olmuştur.
Eski zamanlardan beri ağrı hissini azaltmak için alkol, esrar ve
beyine giden kanı azaltmak için kan akıtmak uygulanıyordu. İlk
kez Davy nitröz oksitin etkilerini gözlemlemiş ancak anestezinin
yararları net olarak 1846′da Morton tarafından eter anestezisi
altında yapılan bir ameliyatla gösterilmiştir. Anestezi cerrahi
alanda hızla kabul görmüştür. Artık hastalar ağrı çekmeyecek
ve cerrahlar her an hata yapılabilecek bir hızla çalışmak zorunda
kalmayacaktı.
Ancak her türlü yaralanmadan sonra olan iltihaplanmanın
önüne geçmek mümkün olamamıştı. Teknik olarak başarılı bir
ameliyattan sonra hastalar kaybediliyordu. Bu nedenle cerrahiden
korkuluyor, ameliyatlar ancak acil durumlar için yapılıyordu.
Bu alandaki önemli gelişme Pasteur’ün fermentasyona neden
olan olayı tanımlamasıdır (1857). Lister yara enfeksiyonlarının
önlenmesinde Pasteur’ün mikrop teorisini göz önüne alarak bazı
uygulamalar başlattı. Ameliyat odasının kaynar suyun buharı ile
spreylenmesi ve kullanılan malzemenin ve ameliyata girecek
kişilerin ellerinin karbolik asit ile temizlenmesi bu sistemin
(listerism) ana iki basamağını oluşturuyordu.
Böylece gelişmelerle cerrahi gelişmenin önündeki iki büyük
engel, ağrı ve infeksiyon, yıkılmıştır. Günümüzde modern tıp ile
birlikte cerrahide de büyük gelişme sağlanmıştır. Laporoskopik,
mikro ve robotik cerrahi yöntemleri ile hata ve komplikasyon
riski azalmakta ve hastalar ameliyat sonrası daha hızlı
iyileşmektedirler.
Kaynaklar:
1. http://www.optimusise.com
2. Brieger GH. The development of surgeıy. in Textbook of Surgeıy ed. Sabiston DC, lyerlyHK. W.B.
Saunders Comp. Philadelphia, 1997. Sf:l-16.
3.Osler SW. The evolution of modern medicine. Ed. GarrisonFH. Yale University Press. NewHaven
1921. URL http://etext.lib.virginia.edu/modeng/modengO.browse.html
4. Onat D. Cerrahinin tarihçesi. Temel Cerrahi ed. Sayek İ. Ankara 1996. S15-27.
5. Opthalmotology and Surgery in Islamic Culture and Medical Arts. URL
http://mm.nlm.nih.gov/exhibition/islamic_medical/islamic_00.html
Aspirin • Mart 2013 | 15
BİZDEN HABERLER
BODRUM’UN HASTANESİ
KIŞ KAMPANYASIYLA HİZMETİNİZDE
Kurulduğu 1997 senesinden itibaren bilimsellik ve etik ilkelerden asla
ödün vermeyen, teknolojik gelişmeleri yakından izleyerek sağlığa
yatırım yapan Özel Bodrum Hastanesi’nde Geleneksel Kış Kampanyası
başladı. Bu bağlamda uzman doktor muayeneleri 75 TL, tüm laboratuar
ve radyoloji tetkikleri ve ameliyatlar tüm başvuranlara %25 indirimli
olarak uygulanıyor.Bu uygulama için herhangi bir belgeye gerek yok.
Mayıs ayına kadar devam edecek olan kampanya ile ilgili ayrıntılı bilgi
ve randevu için 313 65 66 nolu telefonu arayabilirsiniz.
Sağlıklı bir kış dileriz.
CHECK UP
KAMPANYAMIZ
DEVAM EDİYOR
Bir kez hastalığa yakalandıktan sonra alınan tedbirler ve
uygulanan tedaviler hem eski sağlığımıza kavuşturmakta yetersiz
kalabiliyor hem de maliyet çok yüksek düzeylere ulaşabiliyor. Bu
yüzden hastalıklara yakalanmadan önlemler almak çok daha
mantıklı.
Check Up, herhangi bir şikayeti olmaksızın kişinin yaşına,
sahip olduğu genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak tüm
sistemleriyle ilgili bilgi veren dönemsel sağlık taramasıdır.
Hastanemizde kış ayları boyunca özel kampanya fiyatları
ile sunduğumuz Check Up programlarının amacı sağlığınızı
korumaktır. Check Up tetkikleri sabah 09:00 civarında başlar ve
yaklaşık olarak yarım günde tamamlanır.
Check Up için hastanemize başvurduğunuzda uygun olan
programın seçiminde yardımcı olunacak ve uygulama boyunca
Check Up hostesimiz size refakat edecektir.
Check Up için en az bir gün öncesinden randevu alınması
gerekmektedir.
İNGİLİZCE
SEMİNERLER
YAPILDI
Özel Bodrum Hastanesi sadece Türklere değil, Bodrum
ve civarında yaşayan yabancı uyruklulara da sağlık
seminerleri vermeye devam ediyor. Her yıl kış aylarında
Özel Bodrum Hastanesi bünyesinde gerçekleştirilen
ve büyük ilgi gören İngilizce seminerlerin bu seneki ilk
konusu Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez ve Acil
Doktoru Mustafa Mercan’ın verdiği Kalp Sağlığı olurken
katılımın yüksek olması dikkat çekti. Seminerin sonunda
isteyen katılımcılara EKG (Ekokardiyografi) çekildi.
Diğer konular arasında ise check-up, prostat ve idrar
kaçırma ve menopoz yer aldı. Seminerler Aile Doktoru
Alpay Engin, Üroloji Uzmanı Op. Dr. Göksel Ayköse ve
Jinekolog Op. Dr. Orçun Koçak tarafından verildi.
Gösterilen büyük ilgi üzerine her sene geleneksel olarak
düzenlenmeye başlayan ücretsiz seminerlerin beşinci
yılında da yoğun katılım oldu. Seminer konuları ise daha
önceki senelerde katılanların istekleri doğrultusunda
belirlendi.
16 | Aspirin • Mart 2013
BİZDEN HABERLER
MİNİKLERE
AMBULANS ETKİNLİĞİ
ERKEN TANI
HAYAT KURTARIYOR
DOĞRU İLETİŞİM SAĞLIKLI
AİLELER YARATIYOR
Özel Bodrum Hastanesi Gümüşlük Belediyesi işbirliği ile iki sağlık
semineri birden düzenledi. Bayanların rağbet ettiği seminerde
doktorlar çok önemli bilgi ve mesajlarını halka ilettiler.
Seminerler, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Orçun
Koçak tarafından verilen “Rahim Ağzı Kanseri ” konulu seminer
ile başladı. Diğer seminer ise Psikolog Miray DEMİR tarafından
verilen “ Aile İçi İletişim ” konulu seminer oldu.
Op. Dr. Orçun KOÇAK kanserin ne olduğu, türleri, rahim ağzı
kanserinin nedenleri ve nasıl tedbir alınması gerektiği konusunda
aydınlatıcı bilgiler verdi. Risk faktörlerinden en önemlisinin HPV
virüsü olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Orçun KOÇAK kadınlarda
35 yaşından sonra yapılan düzenli taramaların, erken tanıların,
kanserin tedavisinde %90’a varan tedavi şansını da getirdiğini
belirtti.
Psikolog Miray Demir ise doğum, ergenlik, aileden gelen
alışkanlıklar ve şimdiki yaşantımıza etkileri, doğum sonrası
eşlerle olan iletişim gibi önemli konularda bilgi verdi. Oldukça
ilgi gören seminer sonrası Gümüşlüklü bayanlar, Psikolog Miray
Demir’i adeta soru yağmuruna tuttular. Özel Bodrum Hastanesi
içinde olduğumuz kış aylarında daha pek çok merak edilen
konuda diğer beldelerde de seminerler düzenlemeye devam
edecek.
Özel Bodrum Hastanesi’nin Marmara Koleji Turgutreis
Anaokulu’nda gerçekleştirdiği etkinlikte, 3-4-5 yaş grubu
öğrenciler, ambulans çağırmayı, ambulansa yol vermek
gerektiğini öğrendi, ayrıca ambulansın içini inceleme
fırsatı buldu.
Marmara Koleji Turgutreis Anaokulu 4 yaş grubu
öğrencileri, bu yıl hazırladıkları projede sağlık konusunu
ele aldı. Bu kapsamda tam donanımlı bir ambulansla
birlikte okula gelen Özel Bodrum Hastanesi ekibi 3-4-5 yaş
grubu öğrencilere acil bir durumda yapmaları gerekenleri,
nasıl ambulans çağıracaklarını anlattı. Minik öğrenciler,
anlatılanları büyük bir dikkatle dinledikten sonra Özel
Bodrum Hastanesi’nin tam donanımlı ambulansını
gezdiler. Acil Servis Sağlık Memuru Ali Gültekin ve
Ambulans Şoförü Selami Sunmaz, çocuklarla tek tek
ilgilenerek, ambulansın içinde bulunan ekipmanları ve
ne işe yaradığını anlattı. Hayatlarında ilk defa ambulansı
yakından inceleyen öğrenciler, acil durumda ne yapmaları
gerektiğini ve Acil Servisi aramayı öğrendi. Bugüne
kadar ambulanstan korkan bazı çocuklar bu korkularını
yendi. Aileler de bu konuya eğilir ve çocuklarına kendi
ev adreslerini ve telefonlarını öğretirlerse çok faydalı
olacaktır. Çünkü umarız kimsenin ihtiyacı olmaz ancak
olduğu takdirde, ambulans çağırırken bu bilgiler
gerekiyor.
KALBİNİZİ SEVGİYLE KORUYORUZ
Özel Bodrum Hastanesi sevgililer gününde de bir fark yaratarak Şubat ayı boyunca
tüm Kardiyolojik işlemleri; kardiyoloji uzmanı muayenesi, efor, EKG ve ilgili laboratuar
tetkiklerini Bodrum halkına % 50 indirimli olarak sundu. Yoğun ilgi üzerine kampanya
1 Mayıs 2013 tarihine kadar uzatıldı.
Özel Bodrum Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez kalp hastası olmamak
için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi:
‘Sağlıklı beslenmeyi çocuk yaşlardan itibaren bir yaşam şekli haline getirmek şarttır. Boy
ve kilo oranına dikkat edilmelidir. Fiziksel aktiviteleri kısıtlamamak ve düzenli egzersiz
yapmak, aşırı stres ve üzüntü kalbi yoracağından kaçınmak gerekir. Bayanların menopozu
mümkün olduğu kadar geciktirmek için önlem almaları tavsiye edilir. Sigara genel olarak
sağlığa zararlı olduğu gibi kalbe de zarar verir. Aile öyküsünde varsa, diyabet ve ya yüksek
tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından itibaren her yıl efor testi yaptırmanız,
kan yağlarınızı takibe aldırmanız önemlidir.’
Aspirin • Mart 2013 | 17
Psikolog
Miray Demir
BOŞANMA VE
BOŞANMA TERAPİLERİ
Boşanma iki insan arasındaki duygusal ve kişisel beraberliğin
sona ermesidir. Bazen bir çift evli olarak kalabilir ama aralarında
duygusal olarak bir boşanma olmuştur. Ama ailelerin kendilerine
yaklaşımı, sosyal baskı, kültürünün etkisi, dini inançlar evlilik
süresinde edinilmiş mülk ve paylaşımı, varsa çocuklarının
durumu nedeniyle çiftler bir arada yaşamaya devam edebilirler.
Bazen de çiftler şekilsel olarak evlerini birbirlerinden ayırabilirler
veya yasal olarak boşanabilirler ama eğer duygusal olarak
birbirlerinden boşanmamışlarsa birbirlerini ilişkiye çekme ve
itme arasında gidip gelebilirler. Bir tanesi yeni bir partner ile yeni
bir yaşama geçene kadar bu itme- çekme devam edebilir.
Evli bir çiftin beraberliğinde sıkıntı hissi, keyifli hissetmekten
daha fazla yoğunlaştığı noktada çiftin problemleri de başlar.
Evlilikte neden sıkıntı duygusunun arttığı sorunu ise çiftlerin
dinamiklerine göre değişir. En sık görülen etkenler şunlardır :
1 - Çiftin birbirini aşırı ölçüde kontrol etme ihtiyacı.
2 - İlişkiyi kimin kontrol edeceği sorusu, güç savaşı.
3 - Çiftlerden birisi ya da her ikisinin duygularında değişme,
eşlerin birbirini artık çekici ve erotik bulmaması. Birinin diğerini
erotize edememesi.
4 - Çiftin birbiriyle konuşmaması iletişimlerinin çeşitli
nedenlerle kesilmesi (Çocuklar; birbirlerine kızgınlık, toplumsal
roller, para gibi).
Her bireyin ve çiftin problemleri olması normaldir. Önemli
olan bu problemleri çözebilmek ve ileriye doğru hareket
edebilmektir. Çiftin problemlerini çözebilmeleri için de önce
birbirleriyle konuşabilmeleri gerekir. Üstesinden gelinemeyen
bir durum söz konusu ise, boşanmaya karar vermeden önce
çiftlerin bir psikoloğa başvurarak aile ve evlilik terapisi almaları
yararlı olacaktır.
BOŞANMANIN 3 DÖNEMİ
1- Boşanma Öncesi Düşünme Dönemi
Duygular : Çiftlerde birbirlerine yabancılaşma başlar. İlişkide
tatminsizlik ve bu gerçeğin farkedilmesiyle korku, üzüntü, kaygı,
kaos, yetersizlik duyguları, boşluk hissi ve suçluluk duyguları
oluşur. Eşler birbirleriyle sürekli tartışırlar, yüzleşmeye çalışırlar,
terapi arayışına girebilirler. Birbirlerine karşı fiziksel ve duygusal
olarak içe kapanma, çelişkili duygular yaşama, zaman zaman eski
sevecenliklerini kazanma çabaları görülür. Bir süre de negatif
iletişimler ve negatif duygularla yaşarlar.
2- Boşanma Süresi Mahkeme Dönemi Duygular ve Davranış
Çiftlerden birinde veya her ikisinde depresyon görülebilir.
Kızgınlık, ümitsizlik, çaresizlik duygularına bağlı olarak karşı
tarafla pazarlık yapma, kavga, tehdit, inkar, intihara baş vurma,
yas tutma görülmeye başlar. Ardından gelen yoğun öfke sonrası
fiziksel olarak ayrılarak kanuni işlemler başlatılır. Ekonomik
düzenlemeler ve varsa çocuklarla ilgili pazarlıklar başlar.
Kızgınlık , öfke, üzüntü, çaresizlik, yalnızlık duygularıyla yas
süreci yaşandıktan sonra akraba, aile ve arkadaşlara söyleme
süreci başlar.
3- Boşanma Sonrası Dengelerin Tekrar Kurulması
Duygular ve Davranışlar
Bu dönemde coşku ve iyimserlikle boşanma eylemi
sonuçlandırılır. Kararlı davranışlarla yeni arkadaşlıklar ve merak
duygularıyla yeni aktivitelerde roller alınır. Varsa çocuklar için
yaşam günlük bir rutine oturtulur. Yavaş yavaş durumu olduğu
gibi kabul etme, yeni bir kimlik oluşması, kendine güvenme ve
duygusal boşanmayı tamamlama, kendinden emin olma, enerji
ve coşku, bağımsızlık ve bireysellik duygularının yükselmesi ile
birlikte yeni partner veya sevgi nesnesi arama dönemi başlar.
Çocukların durumlarına alışmaları ve kabullenmeleriyle birlikte
yeni yaşam biçimi oluşur.
Bu bölüm, Aile ve İlişki Terapisti Uz. Dr. Murat Dokur & Uz. Psk. Rosita Kastro’nun
hazırladığı Aile ve Çift Terapileri çalışma notlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
18 | Aspirin • Mart 2013
Anlaşmalı
Sigorta Şirketleri ve Kurumlar
MEDİKAL KADROMUZ
Başhekim
Prof. Dr. Ragıp Çam
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Op. Dr. Abdullah Servet
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Doç. Dr. Murat Taşkın
| GENEL SİGORTA
Endokrinoloji
Uz. Dr. Nedret Tanacı
İç Hastalıkları
Uz. Dr. Gamze Cengiz
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Orçun Koçak
Kardiyoloji
Uz. Dr. Nejat Sönmez
Üroloji
Op. Dr. Göksel Ayköse
Kulak Burun Boğaz
Op. Dr. Levent Dereköylü
Genel Cerrahi
Op. Dr. Hakan Avcı
Ortopedi ve Travmatoloji
Op. Dr. Barış Coşkun
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uz. Dr. Sevda Oktay
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uz. Dr. İlke Karaçay Coşkun
Göz Hastalıkları
Op. Dr. Halit Özhisar
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Uz. Dr. Yelda Doğan
Radyoloji
Uz. Dr. Emrah Doğan
Cilt Hastalıkları
Uz. Dr. Ethem Mercan
Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hst. Uz. Dr. Namık Kemal Sarıgül
HALK-PAMUKBANK
������������
Biyokimya
Uz. Dr. Erhan Salantur
Diş Hekimi
Dt. Alpaslan Öztaş
Acil Doktoru
Dr. Mustafa Mercan
Acil Doktoru
Dr. Ebru Turgut
Acil Doktoru
Dr. Erkan Ak
Acil Doktoru
Dr. Serkan Çelikgöz
Psikolog
Miray Demir
Diyetisyen
Billur Çalık
Başhemşire
Vildan Osman
Hastanemizin tüm özel yabancı sigortalarla
anlaşması mevcuttur.
Aspirin • Mart 2013 | 19
20 | Aspirin • Mart 2013

Benzer belgeler