Ni?anyan - Nişanyan

Transkript

Ni?anyan - Nişanyan
Atatürk'ün bıraktığı rejimin en parlak yönlerinden birisi de milli
dilimizdir. Dünyanın en güzel ve en zengin dili olan Türkçemiz, eski
çağlarda Arap, Acem dillerinin etkisi altında kalmış, yeni uygarlık ve
bilgi gelişmelerine ayak uyduramamıştı. Konuşma dilimizle yazı dilimiz
arasında derin bir uçurum açılmıştı. Türk kültürü ilerliyemiyor, halk
tabakaları arasına yayılamıyordu. Atatürk, 1932 yılında kurduğu Dil
Kurumu ile bu ihtiyaca cevap verdi. (İbrahim Hakkı Konyalı, 1938)
SORU 22
Dil devriminin amacı, Türkçe yazı dilini konuşma diline
uyarlamak mıdır?
I.
Cumhuriyet Halk Partisinin 1935 tarihli Programı, şu kavram ve
deyimlere yer verir: "törütgen yetkiler", "irde kaynağı", "özgür ertik
sahipleri", "kınavlar arasındaki uyum", "yoğaltmanlar arasında asığ
kavgaları", "çıkat tecimi için kipleştirmek", "hayvan yeğritimi", "ciddiğ
bir yasav", "ertik okulları", "taplamak", "yüret ve bildirge işleri",
"tutaklar ile kapsıkları ayırmak", "ulusun yüksek asığı", "klas kavgası
ergesi", "özel yönetgeler ve şarbaylıklar", "arsıulusal ergelerle cemiyet
yapmak", "kıymetli izdeşler".
Türkçe oldukları ileri sürülen bu ve benzeri deyimlerin Türk okuru
tarafından anlaşılamayabileceği gözönünde tutularak, programa 170
kelimelik bir sözlük eklenmiştir.1 Bildiğimiz kadarıyla yeryüzünde
sözlükle birlikte yayınlanan ilk ve tek siyasi parti deklarasyonu budur.
Atatürk'ün 1934'te bir diplomatik davette yaptığı aşağıdaki konuşma
da, dil devriminin Türkçeyi halk diline yaklaştırıcı katkılarına ilginç bir
örnek sayılabilir:
"Altes Ruvayal! [...] Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin
derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar
erdemlerini o denlü yaltırıklı yöndemle göstermişlerdir. Bu yolda
kazandıkları utkular, gerçekten daha az özençe değer değildir. Avrupanın
iki ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları
olarak, baysak, önürme, uygunluk kıldacıları bulunuyorlar. Onlar bugün
en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: baysal utkusu."2
II.
Türkçenin "öz" Türkçe sözcüklere indirgendiğinde halk diline daha
yaklaşacağı şeklindeki yersiz inanışa ilişkin ilk hatırlatılması gereken
şey, Türkçe konuşma dilinde Orta Asya kökenli (Kemalistlerin deyimiyle, "öz" Türkçe) kelimelerin oldukça düşük bir oran tuttuklarıdır.
Dilin en temel 300 ila 500 kelimesi ağırlıkla Orta Asya kökenlidir.
Bunlara ("yemek", "içmek", "gitmek", "gelmek" gibi) basit fiiller, ("bu",
"ben", "öbür", "aşağı", "yukarı" gibi) belirsiz sıfat ve zamirlerle edatlar,
ve (birden bine kadar) sayılar dahildir. Ancak spesifik herhangi bir
konuya ait söz hazineleri (örneğin meslek adları, sebze, meyva ve yemek
çeşitleri, nalburiye ve bakkaliye maddeleri, futbol terimleri, tamircilik ve
trafik terimleri, temel hukuk ve bürokrasi deyimleri, ay ve gün isimleri,
küfürler vb.), ezici çoğunlukla, Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca,
İngilizce gibi farklı dillerden kaynaklanırlar. Günümüz konuşma
Türkçesinin iskeletini oluşturan 5000 kelimenin sadece %30 kadarı Orta
Asya kökenlidir.3 Bunun da %5-10 kadarı, dil devrimi sonucu konuşma
diline giren yeni kelimeler olduklarına göre, bundan altmış yıl öncesinin
Türkçe konuşma dilinde Orta Asya kökenli kelimelerin ancak %20
dolayında bir oran tuttuklarını tahmin edebiliriz.
5-6 Kasım 1994 tarihli gazete ve dergilerden rastgele topladığımız
aşağıdaki deyimlerde, italik olarak dizili olanlar dışında Orta Asya
kökenli sözcük yoktur:
Dükkanın elektrik faturası, patates salatası ve palamut ızgara, modern
popun ilahı, domates fiyatları, merhaba moruk, sabahleyin hava berbattı,
vapur bileti, telefona hemen cevap vermedi, çikolatalı pasta, fıstık fındık
parası, cesetten bazı organlar, bedava tatil, ahlaksız, hayasız adamlar,
ihbar, anında devlete yapılır, şampiyonlar liginde Galatasarayın hali,
bomba gibi kaset, enfes bir kitabın sahibi, milyar değil, kuruş haram,
merkez partiler tabanlarını kayb-ediyorlar, hafif sarhoş sofradan
kalkmışlar, dünyada felaket çanları, elektrikli sandalye, müthiş minibüs,
belediyede dozerli teftiş, motorundan şasisine kadar, kalite standardı,
moda dünyasının kalbi, perşembe ve cuma, hazırladığı pembe ve gri
renklerdeki çamaşır modelleri, polisler tarafından adli tıbba götürüldü,
müzik grupları sayesinde, kaptan köşkü, lodos, poyraz, alt tarafı sabun
canım.
Sözlüğün rastgele bir bölümünden topladığımız Türkçe konuşma
diline ait aşağıdaki sözcüklerin tümü, Farsçadan alınmadır:
çabuk, çadır, çağla, çanak, çarçur, çardak, çare, çarık, çark, çarşaf,
çarşamba, çavdar, çember, çene, çengel, çengi, çeşme, çeşni, çeyrek,
çınar, çıra, çile, çini, çirkef, çirkin, çoban, çuval, çünkü
Türkçede üç temel bağlacı ifade eden tüm deyimler (ve, veya, yahut,
ama, fakat, lakin) Arapça kökenlidir.
Konuşma dilinin hali böyleyken, dil devriminin Türkçe için koyduğu
hedef, bilindiği gibi, bütünüyle Orta Asya kökenli sözcüklerden oluşan
bir yazı dili üretmek olmuştur. Örneğin Atatürk'ün yukarıdaki söylevinde
kullandığı "Altes Ruvayal" ve "Avrupa" dışındaki tüm sözcükler "öz"
Türkçedir. Besim Atalay'dan aşağıda naklettiğimiz alıntıda "öz" Türkçe
oranı %100'dür. 5 Kasım 1994 tarihli Cumhuriyet gazetesinde başyazı ile
Kemalist köşe yazarları Mustafa Ekmekçi ve İlhan Selçuk'un
kullandıkları Orta Asya kökenli sözcük ortalaması, sırasıyla % 88 ve
93'tür.
Devrim öncesi Osmanlı yazı Türkçesine gelince, aşırı ağdalı bir
biçimselliğe sahip olan eski saray ve bürokrasi dili ile, 1860'lardan sonra
özellikle gazete ve roman dili çerçevesinde gelişen yeni uslubu
birbirinden ayırmamız gerekir. Modern Osmanlıca yazı diline örnek
olarak bunlardan ikincisini esas alıp, 1860 ile 1923 yılları arasına ait
gazete makalesi, siyasi beyanname ve tiyatro eseri gibi yazıları gözden
geçirdiğimizde % 20 ile 40 arasında değişen oranlarda "öz" Türkçe
kelimeye rastlarız.4 Mustafa Kemal'in Nutuk'ta kullandığı oldukça ağdalı
Osmanlı Türkçesinde "öz" Türkçe ortalaması % 22 civarındadır.
Anlatılanları kısaca özetlemek gerekirse:
Orta Asya kökenli sözcüklerin Türk dilindeki oranı
Konuşma dilinde:
Osmanlı yazı dilinde:
"Arınmış" yazı dilinde:
%30 ila %35
%20 ila %40
%88 ila %100
Bu istatistiklerden, Osmanlı yazı dilinin konuşulan Türkçeye yakın
olduğu sonucunu çıkaramayız. (İki sebeple: 1. Konuşma dili için
verdiğimiz sayılar kelime hazinesi, yazı dili için verdiğimiz sayılar ise
kullanım sayılarıdır; toplam Osmanlı yazı leksikonu içinde "öz" Türkçe
kelimelerin oranı herhalde %5'i çok geçmez. 2. Osmanlı yazı dilinin
Arapça terkip ve gramer kurallarına olan eğilimi, konuşma diline
yabancıdır.)
Buna karşılık, dil devrimi sonucu oluşturulan "arındırılmış" yazı
dilinin konuşulan Türkçeyle pek alakası olmadığını, bu rakamlar – eğer
kanıt gerekiyorsa – yeterli açıklıkla kanıtlamaktadır.
Yeni türetilen "öz" Türkçe terimlerin, Türkçe köklerden türedikleri
için daha kolay anlaşılır oldukları şeklindeki iddia ise, inandırıcı
olmaktan uzaktır. Sözgelimi, herhalde "tükmek" fiilinden türeyen "tükel"
sözcüğü ile Arapça kökenli "mükemmel" sözcüğünden hangisinin Türkçe
bilen biri tarafından daha kolay anlaşılacağı, sanıyoruz ki tartışma
gerektirmez.
III.
CHP'nin 1935 programı, dil devriminin amacını "Türk dilinin ulusal,
tükel bir dil haline gelmesi" olarak tanımlamaktadır. İkinci amaca anlam
vermek güçtür; çünkü devrim-öncesi Türkçenin ne kadar mükemmel ve
kıvrak bir ifade aracı olabileceğini program yazarının bilmemesine
ihtimal verilemez. 20.ci yüzyılda Türkçeyi kelime zenginliği, ifade
berraklığı, renklilik, kudret ve ahenk bakımlarından Atatürk kadar ustaca
kullanmış bir üslupçu azdır. Nutuk, öbür sorunları ne olursa olsun,
Osmanlı Türkçesinin parlak yapıtlarından biri sayılmak durumundadır.
Gazi'nin Gençliğe Hitabesinden daha "mükemmel" bir Türkçenin nasıl
bir şey olabileceğini kavramak kolay değildir.
Keza, "mektup", "hasta", "ticaret", "misal", "şehir", "ihtimal" gibi
herkesin bildiği kelimelerin yerine "betik", "sayrı", "tecim" vb. koymakla
bir dilin nasıl mükemmelleşeceğini anlamak da mümkün olamaz.
Nitekim dil devrimine ilişkin literatüre göz attığımızda, asıl – hatta
tek – vurgulanan amacın tükellik değil ulusallık olduğunu görürüz.
Örneğin Sadri Maksudi (Arsal)'ın, dil devriminin başlangıç noktasını
oluşturan Türk Dili İçin kitabına Atatürk'ün yazdığı sunuş yazısına göre,
"Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de
yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."
Türk Dil Kurumunun kurucu üyelerinden ve dil devrimi hareketinin
önde gelen temsilcilerinden Besim Atalay'a göre,
"Dil devriminin üç amacı vardır: Birincisi, güzel dilimizi yabancı
sözlerden kurtarmak, dile kendi benliğini kazandırmaktır. İkincisi, dilin
öz kökünden, kendi varlığından yeni sözler türeterek dili işlemektir.
Türk'e öyle bir dil vermektir ki, o dil ile bütün düşüncelerini, bütün
duygularını söyleyebilsin, yabancı dillerden söz aramaya kalkışmasın.
Üçüncüsü, bilgi acununa Türk soyu gibi Türk dilinin de büyüklüğünü
göstermektir."5
Sayılan amaçların ilk ikisi, "dili yabancı kökenli sözlerden
arındırmak" diye özetlenebilir. Dikkat edilirse, hedef "Türk'e, bütün
duygu ve düşüncelerini söyleyebileceği bir dil vermek" değildir (çünkü
Türk'ün zaten öyle bir dili vardır); "bütün duygu ve düşüncelerini
yabancı dillerden söz aramaksızın söyleyebileceği bir dil vermek"tir.
Üçüncü amaç olarak ifade edilen sözlere ise rasyonel bir anlam
yüklemek güçtür.
Yabancı dillerden söz almanın ne gibi bir sakıncası olduğuna ilişkin
bir açıklama verilmemiştir. Aynı şekilde, dil devrimine ilişkin altmış
yıllık literatürü taradığımızda, yabancı sözlerin neden dilden atılması
gerektiğine dair tutarlı, etraflı, rasyonel hiçbir gerekçeye rastlayamayız.
Yabancı kelimelerin, ulusal dava açısından zararlı, "düşman", hatta utanç
verici oldukları konusunda genel bir anlaşma vardır. Örneğin Dr. Reşit
Galip'in Birinci Türk Dil Kurultayını açış konuşmasına göre, "şaşkın,
şuursuz, kozmopolit bir dalaletle [...] yabancı istilasına kapılarını ardına
kadar açmış" olan Türkçe'ye "asli haşmet ve azametini tekrar
kazandırmak" gereklidir. Ruşen Eşref'e göre "dilde türemiş
yabancılıklara karşı" en iyi müdafaa, taarruzdur.6 Falih Rıfkı Atay'a göre,
"ulusal Türkçe gayesinden ayrılmak için insan Türklüğünden
uzaklaşmalıdır."7 Prof. Nimetullah Öztürk'e göre, "milli duygu ve
düşünceden yoksun olanlar dil devriminin ne olduğunu anlayamazlar."8
Ali Püsküllüoğlu'na göre dil devriminin amacı, "Türk ulusuna
Türklüğünü duyurmak"tır.9 Ancak beş yazarda da, yabancı kökenli
sözcükleri neden atmak gerektiğine – ya da örneğin, kelime hazinesinin
%60 kadarı yabancı kökenli olan İngilizce'nin neden makbul bir dil
olmadığına – ilişkin, mantık miyarına vurulabilecek türde herhangi bir
açıklama bulunmaz.
"Yabancı" olanın kötü olduğu ve dolayısıyla atılması gerektiği, ayrıca
herhangi bir ispat gerektirmeyen bir aksiyom – temel veri – olarak
Kemalist literatürde varsayılmıştır.
Yabancı düşmanlığı, bilindiği gibi, insan toplumlarının yabancısı
olduğu bir hadise değildir: günümüzde en uygar toplumlarda bile bu ilkel
içgüdünün yer yer taraftar kazandığı görülmektedir. Öte yandan,
"yabancı" olanı dilden (ve sanayiden, tarihten, eğitim sisteminden, devlet
memuriyetinden, toplumsal yapıdan) temizlenmesi gereken bir pislik
olarak kavrayan mutaassıp zihniyet ile, kullandığı deyimin Arap, Fars,
Rum yahut Frenk kökenli olduğuna bakmaksızın derdini ifade etmeyi
yeğleyen geleneksel Türk ve Osmanlı pragmatizmini kıyaslamak,
öğretici olabilir.
Notlar
1. Bak. Parla, Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları c. 3, s. 100-105.
2. Söylev ve Demeçleri II, s. 277-278.
3. Daha ayrıntılı bilgi için karş. Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı: Çağdaş
Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, İstanbul 2002...2007.
4. Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanan "Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce"
dizisinden seçmeler, Namık Kemal'in 1868'de Hürriyet'te çıkan makaleleri,
İttihat ve Terakki'nin 1916 tarihli Umumi Kongre raporu ve Tanin
gazetesinin bu kongreyi izleyen başyazıları esas alındı. Özel isimler ve tırnak
içindeki deyimler sayılmadı. Bir defadan fazla kullanılan kelimeler ve
dilbilgisel türevler ("olan", "olarak", "olmuşlardı") bir kez sayıldı. Ayrı
yazılan "de", "ise", "idi", "mi" gibi gramer parçacıkları sayılmadı.
5. Türk Dili, Dil Bayramı özel sayısı, 1934.
6. Atatürk, Tarih ve Dil Kurumları Hatıraları, s. 64.
7. Çankaya, s. 455.
8. Dünya, 2.1.1953.
9. Öztürkçe Sözlük, Önsöz.

Benzer belgeler

Tarih Boyunca TÜrk Dilinin Gelişmesi

Tarih Boyunca TÜrk Dilinin Gelişmesi Atatürk'ün bıraktığı rejimin en parlak yönlerinden birisi de milli dilimizdir. Dünyanın en güzel ve en zengin dili olan Türkçemiz, eski çağlarda Arap, Acem dillerinin etkisi altında kalmış, yeni uy...

Detaylı