Anadolu Sağlık Dergisi Sayı 03
Transkript
Anadolu Sağlık Dergisi Sayı 03
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Op. Dr. Behram BARLAS Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Uzm. Dr. Caner YILDIZ Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Uzm. Dr. Fatma YAZICI Uzm. Dr. Gülder ÖZKAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI Op. Dr. Meftun ALİCAN Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Uzm. Dr. Önder BEKAR Op. Dr. Osman Okan YAMAN Op. Dr. Ruhi SAYAR Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Op. Dr. Vural AKKOÇ Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Dt. A. Funda DÖNMEZ Dr. Göksel DORA Dr. Hüseyin YILDIZ Dr. Sabir ZEYVER Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim sonbahar ile hastanemiz ve objektifinden yine merhaba SAYI : 3 YIL: 1 EYLÜL - ARALIK 2011 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: [email protected] www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa www.aeronorm.com [email protected] Tel: (0224) 242 22 88 Baskı : Furkan Ofset Yeni Yalova Yolu Panayır Mevkii No: 490 Osmangazi / Bursa www.furkanofset.com.tr Tel: (0224) 211 04 04 Filigran Fotoğraf Hizmeleri Ltd.Şti. Üçevler Mah. Atmaca Sok. No: 52A Nilüfer/Bursa Tel: 0 (224) 441 30 97 Gsm: 0 (530) 310 44 30 www.filigran.com.tr [email protected] Sayın Okurlarımız, Yaz mevsiminin sona erdiği ve sonbaharı karşıladığımız bugünlerde dergimizin 3.sayısıyla yine sizlerle birlikteyiz. Eylül ayı, okullarında açılmasıyla birlikte soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığı ve sağlığımıza daha çok dikkat etmemiz gereken kış aylarının başlangıcıdır. Dergimizin bu sayısında sağlığımızı korumamız konusunda faydalı bilgilere ulaşacaksınız. Yine dergimizin sayfalarında karşınıza çıkan çocuklarda işitme sorunları, gebelik ve grip aşısı, menopoz, horlama başlıklı konular bir çoğumuzun sağlık sorunlarında yol gösterici olacaktır. Biyokimya Laboratuvarımızı tanıtan paragraflarda ise teşhiste laboratuvarın önemine değinilmiştir. Dergimiz sadece sağlık içerikli olmayıp diğer ülkelerin ve şehrimizin birçok güzelliklerini farklı objektiflerden sizlere sunmaktadır. Ayrıca bu sayımızda hastanemizin de yer aldığı Nilüfer İlçesi’nin Kaymakamı Ekrem Çalık’ı da tanıma fırsatını bulacaksınız. Diğer sayılarımızda görüşmek üzere sağlıklı günler dilerim. a y a K r e Tan ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Biyokimya Laboratuvarı Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı Özel Bursa Anadolu Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı otomatik son sistem analizatörler kullanarak kalite kontrol uygulamaları güvencesinde (KBUDEK kalite programı) testlerini çalışmaktadır. Amaç; İnsanımızı 1.kalite sağlık hizmetine kavuşturmaktır. Bu hizmet güvenilir sonuç, güvenilir sonuç ise doğru teşhis, doğru teşhis erken tedavi demektir. Teşhiste Laboratuvar Glukoz Tolerans Testi Dikkat Edilecek Kurallar: • Hastaya yüklemeden önce son 3 gün dengeli karbonhidrat (günde 150-200 gr karbonhidrat) diyeti uygulanır. Alışılmışın dışında fiziksel aktivitelerden kaçınılır. • Hasta için tehlike oluşturmayacak ise testi etkiliyecek ilaçlar (Thiazid, anti hipertansifler, antikonvilzonlar, psikoaktif ilaçlar, antitüberküloz ilaçlar, antiinflamatuvar ilaçlar, oral kontraseptifler, ortikosteroidler...) 3 gün boyunca alınmamalıdır. • Kadınlarda menstrüel dönemden enaz 3 gün önce veya sonra olmasına dikkat edilmelidir. • Hasta test süresince hiçbirşey yiyip içmemeli, sigara kullanmamalı, oturmalı ve uyumamalıdır. Glukoz Tolerans Testinin Uygulamaları; • Hastadan bazal kan örneği alınır. • Erişkinler için 75 gr. glukoz, çocuklar için: 1.75 gr/Kg (max. 75 gr) glukoz 300-400 ml su ile 5 dk. içinde oral olarak verilir. (İçimi kolaylaştırmak için bir miktar limon suyu ilave edilebilir.) • 0.5-1-1.5-2-2.5 ve 3. saatlerde kan örneği Laboratuvarımız, son sistem ve yöntemlere uygun,gelişmiş otomasyon ağına sahiptir. Bu sistemde örneklere uygulanan işlemlerin tüm aşamaları incelenerek kontrolü yapılmaktadır, hata payı minimuma indirilerek hızlı ve güvenilir sonuçlar elde edilmektedir. Laboratuvarımızda kullanılan bazı cihazlar, • ARCHITECT Cİ 4100 (Abbot) (Biyokimya ve Hormon) • Cell-Dyn 3700 (Abbot) (22 parametre kan sayım) • Cell-Dyn 1800 (Abbot) (18 parametre kan sayım) • MT-IC marka Kuagülometre • Medica marka Na.K.CL (ISE) • Sed Rute Screener 100 VACUETTE sedim cihazı • US-2012A / idrar analizörü • DUS R-300 idrar okuyucusu • Diamed-ID marka mikro jell santrifüj • Diamed-ID marka mikro jell inkübatör • AXSYM İmmunotetkik analizatör • Her türlü laboratuvar malzeme ve gereçleri alınır. • Hipoglisemiden şüphe ediliyorsa 4.ve 5. saatlerdede kan örneği alınır. OGTT NORMAL (Glukoz mg/dl) Açlık glukoz 70 – 110 30 dk 70 – 160 60 dk 70 – 180 90 dk 70 – 160 120 dk 70 – 140 180 dk 65 – 120 Diabetes Mellitüs tanısı için; Aşağıdaki kriterlerden birinin varlığı yeterlidir. • Açlık glukozunun > 140 mg/dl olması, • Rastgele ölçülen glukoz düzeyinin >200 mg/dl ve poliüri, polidipsi, kilo kaybı gibi semptomların olması, OGTT’ de 2. saat glukozunun > 200 mg/dl olması. Bozulmuş glukoz toleransı ; • OGTT’ de 2. saat glukoz değeri 140 – 200 mg/dl arasında olmalıdır. Gebeler İçin Glukoz Tolerans Testi Tarama Testi : Gebeliğin 24 -28. haftasında yapılır. Gebenin aç veya tok olmasına bakılmaksızın günün herhangi bir saatinde 50 gr. glukoz 200 ml suda çözülerek 5 dk. içinde oral olarak verilir. 1 saat sonra hasta kanı alınır. 1. saat sonu kan glukoz düzeyi >140 mg/dl ise tanı amaçlıdır. Tanı Testi : • Gebe aç iken bazal kan örneği alınır. • 100 gr glukoz 400 ml su ile oral olarak verilir. • 1. / 2. / 3. saatlerde kan örneği alınır. OGTT Gestasyonel Diabetes Mellitus Açlık glukozu > 105 mg/dl 1. saat > 190 mg/dl 2. saat > 165 mg/dl 3. saat > 145 mg/dl Gestasyonel diabetes mellitus tanısı için enaz yukardaki 2 ölçüm bu değerlerin üzerinde olmalıdır. Postprandial Glukoz Testi • Hasta aç iken bazal kan örneği alınır. • Kahvaltı yaptırılır. • Kahvaltıdan 2 saat sonra kan örneği alınır. Postprandial 2. saat glukozu : 100 – 146 mg/dl NORMAL 146 – 180 mg/dl SINIRDA > 180 mg/dl YÜKSEK Glukohemoglobin ( hemoglobin A1c ) ( HbA1c ) Diabetes Mellitusun uzun dönem takibinde kullanılır. Son 6-8 hafta içindeki ortalama kan glukoz konsantrasyonunu gösterir. Referans aralığı : % 4.5 – 6.5 3 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ olarak, gelişmişliği, şehirciliği, doğal güzellikleriyle, kaliteli ve Türkiye’nin yaşanması gereken yerlerinden biri. Eğitim ve gelir seviyesi yüksek olduğu için sorunlar az. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Nilüfer ilçesine geldiğinizde ne gibi sorunlarla karşılaştınız? Yeni gelişen bir ilçe olduğu için çok fazla sorun yoktu.Toplam kaliteyi yükseltme çabamız var. Yoğun işlem hacmi olmasına rağmen bize bağlı kurumlarda uzun kuyruklar yok. Eğitimde okul sayıları nüfus artışına paralel olarak arttı. Sağlık hizmetlerinde 1 adet devlet ,1 adet de diş hastanesi yapılması gerekiyor. Uygun arsa bulmakta zorlandığımız zamanlar oluyor... Özel Bursa Anadolu Hastanesi; İleriye yönelik projeleriniz nelerdir? Sayın Nilüfer Kaymakamı Ekrem ÇALIK ile Röportaj Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Öncelikle bizi kabul ettiğiniz ve görüşme imkanı tanıdığınız için teşekkür ederiz. Ekrem Çalık kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz? 1962 yılında Gümüşhane’de doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Erzincan’da tamamladım. 1984 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 1985 yılında Erzincan Kaymakam Adayı olarak göreve başladım. Kayseri Sarız ve İzmir Dikili ilçelerinde kaymakam vekili olarak görev yaptım ve 1988 yılında kaymakamlık kursunu bitirerek yeni kurulan Konya- Ayrancı ilçesine ilk kaymakam olarak atandım. Ayrancı Kaymakamı iken 1990 – 1991 yıllarında bir yıl süreyle ABD’ye dil ve bilgi - görgü arttırma eğitimi için gönderildim ve dönüşte Kahraman Maraş ili Çağlayancerit Kaymakamlığına atandım.1993 -1996 yıllarında Elazığ Maden,1996 -1997 yıllarında Ordu İkizce, 1997- 2002 yıllarında Giresun Espiye ve 2002 - 2007 yıllarında Kayseri Talas Kaymakamlıkları görevlerini yaptım ve son olarak 2007 yılında Bursa ili Nilüfer Kaymakamlığı’na atandım. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Kaymakamlık yaptığınız ilçelerle karşılaştırırsanız Nilüfer ilçesi nasıl bir ilçe? Ülkemizin dört bir yanı çok güzel. Her yerin ayrı bir güzelliği var. Nilüfer ilçesi bir imparatorluğun kurulduğu bir yer 4 Dağyenice Termal Tatil Köyü Projemiz var. Dağyenice Köyü Bakanlar Kurulu kararı ile turizm bölgesi ilan edildi. Dağyenice Köyü, Atlas ve Doğancı köylerinin içinde yer aldığı Dağyenice Göleti etrafında 1100 Hektar alanda Nilüfer Köyleri Hizmet Götürme Birliğince ihale edilen mevzi imar çalışmalarına esas olmak üzere jeolojik ve jeofizik etüt hizmet alımı bitirilerek , İl Özel İdaresi’ne teslim edildi. Afet Acil Durum Müdürlüğü’nce onaylanan etüd çalışmalarının ilgili kuruluşlara dağıtımı yapıldı. Dağyenice bölgesinin termal turizm merkezi olması için Valimiz Şahabettin Harput, belediye ve akademik odalar güçlerini birleştirdi. Özel idare tarafından yapılacak proje, sağlık, turizm ve kongre merkezi olarak hizmet verecek. Gümüştepe / Misi bölgemizi Cumalıkızık gibi yaşayan bir mahalle yapmaya çalışıyoruz. Ocak ayında kurulan Misi Kadınları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği kendi bölgesinin güzelliklerini tanıtmak için kolları sıvadı. Yöresel yemeklerin tanıtımı ve satışının yapılacağı merkezin açılışı Valimiz Şahabettin Harput, İl Emniyet Müdürü Halil Yılmaz ve Nilüfer Belediye Başkanı Bozbey ile yapıldı. Gölyazı, doğal ve tarihi güzellikleriyle birlikte dünyada bulunan 40 sulak alandan ve turizm değerlerinden bir tanesi. Uluabat gölünün tarihi güzelliklerini öne çıkarmak istiyoruz. Çok yönlü ve desteklenmesi gereken büyük projeler bunlar. Bu konuda sayın valimizin büyük desteği var. Devlet Hastanesi ve Diş Hastanesi projemiz var. Doğanköy’de 165 dönümlük arazide büyük bir eğitim merkezi kurmayı hedefliyoruz. Müftülük binası, dinlenme tesisi, camisi,salonları, misafirhaneleri, lojmanları ve yeşil alanlarıyla birlikte büyük bir eğitim merkezi yapacağız. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Nilüfer ilçesini sağlık sektörü açısından nasıl görüyorsunuz? Şikayetler var mı? Aile Hekimliği sistemi çok iyi oturdu. Şimdilik bir şikayet almıyoruz. Ayrıca Üniversite Hastanesinin ilçemizde olmasıyla birlikle Özel Hastanelerin ilçemizde bulunması sağlık hizmetinde kaliteyi yükseltiyor. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Yoğun iş temponuzda sağlığınıza dikkat ediyormusunuz? 28 yıl sigara içtim. 5 yıl önce sigarayı bırakmamla birlikte 10 kilo aldım. Zamansızlık nedeniyle spor yapamıyorum ama bir gün spor yapacağımı ümit ediyorum. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Bize zaman ayırdığınız için çok teşekür ederim, eklemek istediğiniz hususları alabilir miyiz? Ben teşekkür ediyorum. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nin hizmetlerinden memnunuz. Sizin gibi hastanelerin olması sağlık hizmetlerindeki kaliteyi arttırıyor. Ayrıca derginizin ilk iki sayısını inceledim. İnsanları hem sağlık, hemde kültürel yönden bilgilendiriyorsunuz. Dergi çıkartmak zor bir iştir. Konu ile ilgili başarılarınızın devamını dilerim. Röportaj : Derya BATMAZ ÜNEY 5 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Çocuklarda İşitme Sorunları Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı Otitis media, orta kulak boşluğunda sıvı (efüzyon) biriktiğini belirten bir tanımlamadır. Orta kulak sıvısının yanısıra ateş, ağrı gibi ani belirtiler eşlik ediyorsa akut otitis media (AOM), Son 6 ay içinde 3, veya son 1 sene içinde 4 AOM atağı geçiren çocuklar rekürren (yineleyen) akut otitis media (RAOM) olarak tanımlanmaktadır. Antibiyotik tedavisine rağmen ilk 72 saat içinde AOM belirtilerinin devam etmesi “tedavi başarısızlığı” olarak tanımlanır. Orta kulakta üç aydan fazla sıvı bulunmasına, orta kulakta kronik sıvı birikimi olarak da tanımlayabileceğimiz Seröz otitis media denir. Bu durumda genellikle bir ateş ve ağrı olmaksızın sadece işitme kaybı esas belirtidir. 6 Otitis Media Orta Kulak İltihabı Hastalığın Nedenleri Orta kulak, kulak zarının arkasında bulunan bir boşluktur. İçindeki basınç sürekli değişerek zarın dış kulak yoluna bakan tarafıyla eşitlenir. Zarın her iki tarafındaki basınç eşitlendiğinde zar tam esnek hale gelir ve işitme normal şartlarda gerçekleşir. Ancak orta kulağın içindeki basınç düşerse sorunlar oluşur. Bu durum genellikle orta kulağı boğaza bağlayan östaki borusu olarak adlandırdığımız dar kanalda meydana gelen sorunlarla ilişkilidir. Küçük çocuklarda bu kanal hem kısadır hem de düzdür, ancak yedi yaşına gelmiş bir çocukta bu kanal fonksiyonlarını tam sağlayacak bir anatomiye kavuşur. Beş yaşın altındaki çocuklar, erkekler, biberonla beslenen bebekler, yuvaya giden çocuklarda orta kulak iltihapları daha sık görülür. Orta kulak enfeksiyonları ergenlik çağı ve erişkinlerde daha az sıklıkta olmakla birlikte, genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları sonrasında yada enfeksiyonlu bir şekilde basınç değişikliklerine maruz kalındığında meydana gelir (uçak seyahati, yükseğe çıkma yada dalma gibi). Orta kulak enfeksiyonları genellikle bir bakteri veya bir virüs tarafından oluşturulur. Yakın zamanda geçirilmiş bir soğuk algınlığı veya buna eşlik eden allerjik problemlerle ilgili olabilir. Hastaların çoğunda her iki kulakta etkilenmiştir. Çocuklarda daha kısa ve yatay olan östaki kanalı yoluyla bu ajanlar kolaylıkla boğaz ve burundan orta kulağa taşınırlar. Orta kulağa bir kez ulaşan mikroplar burada yerleşir ve ürer bu ise hem orta kulakta hem de burası ile yakın ilişkide olan östaki kanalını etkileyerek tüpün içinde uzanan mukozanın şişmesine yol açar. Bloke olan tüp nedeniyle basınç düşer ve kulak zarı içe doğru çekilir. Esnekliğini kaybeden zarın ses iletimi düşer. Diğer taraftan içeride bulunan yerleşmiş mikropların ürettikleri sıvı orta kulakta birikerek zarı dışa doğru iter ve ağrı oluşumuna yol açar. Rekürren (yineleyen) akut otitis media (RAOM) da ise; Bu çocuklarda bazı kongenital problemler, alerji, bazı immün sistem eksiklikleri olabilir. Hastalığın Belirtileri Orta kulak enfeksiyonları ağrılıdır ve bunun sonucunda uykusuzluğa yol açarlar. Çocuğunuz daha kırmızı tenlidir, ter içinde ve sürekli ağlar gün boyu huzursuzluk içindedir ve sürekli bir kulağıyla oynar, bir kulağının devamlı ses yaptığını söyleyebilir. Orta kulak enfeksiyonları kulak zarında ve orta kulaktaki iltihap nedeniyle çocuğunuzda işitme kaybına yol açarlar. Eğer kulak zarı yırtılıp bu sıvı dışarı akmaz ve östaki kanalı tıkalı kalırsa buradaki sıvı kronikleşir. Eğer bu sıvı uzaklaştırılamazsa kulak zarının esnekliği azalır ve işitme etkilenir. Akut Otitis Media’da kulak zarı görüntüsü çok sayıda geçirilen orta kulak iltihabı çocuğunuzun konuşmaya başlamasında gecikmeye yol açabilir. İşitme probleminin başlangıç zamanına, ne kadar sürdüğüne bağlı olarak çocuğunuzun öğrenme yeteneği de etkilenebilir. Bunların değerlendirmesinde ve yapılacak müdahalenin zamanı ve seçiminde doktorunuz tüm bu faktörleri göz önünde tutarak karar verecektir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bazı çocuklarda tekrarlayan kulak iltihapları sonrasında ya da geçirilen üst solunum yolları sonrasında tedavilere rağmen orta kulakta sıvı birikimi olur. Bu çocuklarda genellikle TV sesinin yükseltilmesi, okulda başarısızlık, iletişimde, konuşma ve telaffuzda bozukluk şeklinde kendini gösterebilir. Bu orta kulak iltihabı çeşidinin özelliği yukarda belirttiğimiz ani orta kulak iltihabındaki belirtilerin aksine ağrı olmaksızın sadece işitme kaybı tek belirtidir. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi uzmanınız bir orta kulak probleminden şüphelendiğinde otoskop, alın aynası, mikroskop gibi araçları kullanarak muayeneyi yapar. Muayene için kısa bir süre yeterlidir ve ağrıya neden olmaz. Çocuğunuza muayeneye gelmeden önce bunları anlatırsanız muayene daha rahat olacaktır. Eğer çocuğunuz birkaç dakika için sakin oturabiliyorsa timpanometri ve akustik refleksi ölçen özel bir cihazla odiometri uzmanımız orta kulak testlerini yapacak ve rapor verecektir. Timpanometri ile orta kulaktaki basınç tayin edilirken akustik refleks ölçümü ile yüksek seslerde orta kulak kaslarının fonksiyonları ölçülmektedir. Bu testlerde amaç kulak zarının esnekliğinin ve yüksek seslere cevabının ölçülmesidir. Tedavi Seçenekleri Tedaviyi belirleyen faktörler şunlardır; enfeksiyonun sıklığı ve enfeksiyonların aktif olduğu süre. Doktor ilaçları belirlerken yukarda bahsettiğimiz faktörleri de düşünerek belirler ve iyileşme sürecini takip eder. Pek çok çocukta ilaçla tedavi ve risk faktörlerinin ortadan kaldırılması tedavi için yeterlidir. İlaçla Tedavi Ani gelişen orta kulak enfeksiyonu saptandığında ilaçsız izlem yeterli değilse çocuğunuzun yaşı ve enfeksiyonun ciddiyetine göre bir tedavi düzenlenmesi gerekir. Doktorunuzun tedavi planında antibiyotikler ve gelecekteki enfeksiyonların önlenmesi amacıyla başka ilaçlar bulunabilir. Ayrıca bu durumun oluşmasına neden olacak başka hastalıklar yönünden çocuk doktorunuzla iletişim kurabilir. İzleme ve Bekleme İlaçların yazılmasının ardından doktorunuz çocuğunuzu orta kulaktaki sıvının akıbetini belirlemek için takibe alacaktır. Pek çok vakada orta kulak enfeksiyonunu takiben 2 veya 3 haftada orta kulakta biriken sıvı kaybolur. Eğer biriken sıvı kronikleşirse aylara varan bir takip gerekebilir. İlaçsız Tedavi Ani orta kulak iltihaplarının bir kısmında herhangi bir antibiyotik kullanmadan iyileşme olabilmektedir. Doktorunuz bazen böyle bir tedavi yolu seçebilir, ancak bu durumda üç gün süreyle çocuğunuzu takip edecek ve karar verecektir. Risk faktörlerinin azaltılması aşağıdaki durumlara dikkat edilmesi çocuğunuzun tedavisinde ve tedavinin sürdürülmesinde önemlidir. Eğer çocuğunuz yuva veya kreşe gidiyorsa daha büyük bir risk altındadır. Ona ellerini yıkamayı öğretin ve gün içinde daha sık ellerini yıkamasını sağlayın. Çocuğunuzun nelere karşı alerjisinin olduğunu belirlemek için doktora 7 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ doktorunuz kulak zarına uygun bir şekilde çizik yapıp orta kulaktaki iltihabın dışarı çıkmasını sağlayacaktır. Bazen bu işlemi buradan örnek alıp kültür yapmak içinde kullanabilir. Genellikle orta kulak problemlerini düzeltmek için kullanılan girişimler kısa ve etkilidir. Çocuğunuza aynı gün içinde cerrahi girişim uygulanıp o gece evine dönmesi sağlanır. başvurun. Çocuğunuzun alerjiye eğilimi varsa çocuğunuzu tozdan veya diğer allerjenlerden koruyunuz. Ev içinde sigara içilmemesini ve ayrıca sigara dumanı ile temas etmemesini sağlayınız. Antibiyotik kullanımında özellikler Kulaktaki sorunun kronik veya akut olmasına bağlı olarak antibiyotik tedavisi kısa veya uzun süreli olabilir. Diğer taraftan antibiyotikler sadece bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde etkilidir. Akut bir enfeksiyon için 7-14 günlük bir tedavi yeterlidir. Sekretuvar otitis media olarak isimlendirdiğimiz orta kulakta kronik sıvı birikiminde tedavide bazen antibiyotik tedavisi kullanılmayabilir yada bir kür tedavi daha uzun süreli yapılabilir. Cerrahi Tedavi Eğer ilaçla tedaviye rağmen çocuğunuzda orta kulak enfeksiyonu devam ediyorsa doktorunuz çocuğunuzun aşırı rahatsızlığının, bozulmuş genel durumunun düzelmesi, herhangi bir kafa içi yada kafa dışı komplikasyonun önlenmesi ve işitme kaybının düzeltilmesi için cerrahi tedavi önerebilir. Parasentez dediğimiz bu işlemde steril şartlarda 8 Tekrarlayan Akut Orta Kulak İltihaplarında Tedavi Tedavi seçenekleri içinde en önemlisi ve en sık yapılanı adenoidektomidir (geniz eti alınması). Diğeri ise kulağa tüp takılmasıdır. Tekrarlayan enfeksiyonlar geniz eti olarak isimlendirilen adenoid dokusunda şişmeye yol açar ve bu durumda östaki kanalının ağzı tıkanır. Bazı durumlarda ise havadan gelen mikropların burada tutulması ve östaki kanalı aracılığıyla bunların orta kulağa iletilmesi mümkündür. Geniz etinin kulak iltihaplarında çok önemli yeri vardır. Seröz otitis mediada cerrahi tedavi ilaçla tedavi orta kulak problemlerini kontrol altına almakta yeterli olmayabilir. Eğer çocuğunuzda işitme kaybı mevcutsa veya meydana gelmiş olan sıvı aylarca tedaviye rağmen hala yerinde ise cerrahi yöntemlere başvurmak gereklidir. Seröz Otitis mediada en önemli tedavi kulağa ventilasyon tüpü tatbiki ve adenoidektomidir. Cerrahi Yöntem Cerrahi sırasında doktorunuz kulak zarında küçük bir delik açacak ve bu delikten hem içerideki sıvının boşalmasını sağlayacak hem de orta kulakta azalmış olan basıncın dış ortam basıncı ile eşitlenmesini sağlayacaktır. Açılan kanalın kapanmasını önlemek için ise bir tüp bu kanala yerleştirilecektir. Böylece östaki kanalı tıkansa bile orta kulak basıncı dışarıdaki basınçla hep aynı kalacaktır. Girişim yaklaşık 30 dakika sürer ancak geniz eti problemleri eşlik ediyorsa , geniz etinin alınması için süre bir miktar uzar. Cerrahi Sonrası Takip Eğer tüpler yerinde ise çocuğunuzun işitmesinde düzelme meydana gelecektir. En iyi sonucu alabilmek için çocuğunuzu doktorun önerdiği tarihlerde kontrole götürün. Bazen kulak problemleri sürebilir. Ancak iyi bir bakımla kulak enfeksiyonlardan korunabilir. Doktorunuz tüplerin yerinde olduğunu kontrol etmek ve iyileşmeyi izlemek için sizi en kısa zaman içinde yeniden görmek isteyecektir. İlk takibin ardında her 2 ayda bir kontrol gereklidir. Ancak bu şekilde tüplerin hala işlevsel olup olmadığı anlaşılır. Tüplere rağmen çocuğunuz hala akut enfeksiyonlara yakalanabilir. Ancak tüpler yerinde olduğu sürece daha hızlı ve daha az sorunlu bir iyileşme süreci gözleyeceksiniz. Bir enfeksiyonun oluşması durumunda doktora başvurarak gerekli tedaviyi uygulayınız. Eğer tüpler tıkanacak olursa doktorunuz onları yeniden açacaktır. Kulak Bakımı • Çocuğunuzun kulağının suyla temas etmesinden kaçınınız. Suyla temas edilecekse kulak tıkaçları kullanınız. • Çocuğunuzun asla suya dalmasına izin vermeyiniz • Çocuğunuzun kulağını herhangi bir cisimle karıştırmasına engel olunuz. Tüplerin Kalma Süresi ve Tekrar Takılması Gereken Şartlar: Tüpler çocuğunuzun kulağında sonsuza kadar kalmayacaklardır. Çoğu tüp 6-12 ay kadar yerinde kalabilir. Tüplerin kalış süresi çocuğunuzun büyüme süresi ile ilgilidir. Bir büyüme atağını takiben tüpler kendiliğinden düşeceklerdir. Tüplerin yerlerinde bıraktıkları delik ise hemen kapanacaktır. Duruma bağlı olarak doktorunuz tüplerin kalış süresini belirler. Eğer tüpler düştükten sonra kulak problemleri yenilenirse yeni bir cerrahinin uygulanması gerekebilir. Pek çok çocuk ergenlik çağından sonra orta kulak problemlerinden kurtulur. Buraya kadar anlattığımız önlemler, tıbbi ve cerrahi tedaviler bu döneme kadar çocuğunuzun kulağında kalıcı bir problem olmaması için yapılan önlemlerden ibarettir. Cerrahi Yaklaşıma Bağlı Riskler Az olmakla birlikte cerrahi yaklaşımda ve tüp takılması ve de düşmesi sonrasında bazı riskler mevcuttur. • Kanama • Tüpün tıkanması • Ameliyat sonrası akıntı • Kulak zarında sertleşme, kireçlenme veya diğer değişiklikler • Kulak zarında delik ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Dermatolojide Kriyoterapi Uzm. Dr. A. Sait ÇAL Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Kriyoterapi, Yunanca kökenli bir kelime olup Türkçe eşanlamı olarak dondurma tedavisi olarak çevrilebilir. Birçok branşta kullanıldığı gibi dermatolojide de bazı cilt problemlerinin dondurularak tedavi edilmesi işlemidir. Bilimsel anlamda son 25-30 yıldır tüm dünyada bazı iyi huylu cilt tümörlerinin ve virüslerle bulaşan cilt hastalıklarının tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Bu yöntemde lezyonlar dondurularak ortadan kaldırılmak suretiyle tedavi edilmektedir. Bu yöntemin diğer tedavi yöntemlerine kıyasla kolay ve pratik olması, çabuk sonuç alınması, ekonomik olması ve daha az komplikasyona yol açması belli başlı avantajları olarak sayılabilir. Dermatolojide bu yöntemle çoğunlukla sıvı azot kullanılmaktadır. İşlem sırasında gaz haline gelen azot hedef dokuya uygulanarak sorunlu dokunun hücresel bazda zedelenecek düzeyde soğutulması sağlanır. İşlemden sonraki donma ve erime sürecinden 2-3 saat sonra şişlik ve kızarıklık oluşması beklenir. 3-4 günlük süreçte su kabarığı ve ardından kabuklanma oluştuktan sonra 2-3 hafta içinde iyileşme beklenir. Problemin tam olarak çözülmesi için üç hafta arayla 3-5 seans tedavi seansı gerekebilir. İşlem kısmen ağrılı olduğundan seyrek olarak uygulama alanına lokal veya topikal anestezi uygulanabilir. Kriyoterapi komplikasyonları ağrı, şişlik, kanama, sorunlu iyileşme ve renk değişiklikleri sayılabilir. Kötü huylu cilt kanserlerinde, bazı bağışıklık sistem kanama bozukluğu ile seyreden hastalıklarda ise uygulama sakıncalıdır. Kriyoterapinin sıklıkla kullanıldığı cilt hastalıkları; dermatofibromlar, diskoid lupus eritematodus, pyojenik granülom, hipertrofik ve keloidal akne izleri, keloidler, deri boynuzları bowen hastalığı, sebase kistler, molloskum kontagiozum (göbekli siğil), verrukaların (siğil) tüm alt tipleri sayılabilir. Siğiller, bir virüsün neden olduğu, vücudun çeşitli yerlerinde ortaya çıkan, değişik büyüklükte olabilen selim karakterli yapılardır. Siğiller bulaşıcıdır ve sıklıkla deriye kesik, çizik ve çatlaklardan giren virüsün üremesiyle oluşurlar. En çok 10-20 yaşlar arası kişilerde olmak üzere her yasta sıkça rastlanan siğiller viral kökenli olduklarından herhangi bir tedavi yapılmadığı sürece artabilir ve büyüyebilirler. El sıkışma, öpüşme, dokunma, aynı havluyu kullanma ile de bu virüsü başkalarına aktarabilir. Virüsün deriye yerleşmesiyle siğillerin oluşması arasında geçen süre genellikle birkaç aydır. Siğiller cildimizin farklı yerlerinde yerleşip farklı görünüm ve yayılma özelliklerine sahip olabilirler. Klasik siğiller, ayak tabanı ve cinsel bölgelere yerleşen siğiller bunlardan bazılarıdır. Özellikle el tırnakları çevresindeki, avuç içleri ve ayak tabanlarındaki siğiller uzun süreli ve inatçıdır. Traş bölgelerinde ortaya çıkan siğiller kötü görünümü ve traşın etkisiyle çoğalma riski nedeniyle önemsenmektedir. Ayak tabanındaki siğiller ise terleme dolayısıyla oluşan pişik ve vücut ağırlığının oluşturduğu basınç nedeniyle yayılıp yürümeyi engelleyecek kadar ağrı oluşturabilirler. Erişkinlerde cinsel bölgelere yerleşen siğiller karşılıklı ve sürekli olarak bulaşma döngüsünden dolayı aile hayatını olumsuz yönde etkilemekte ve kişisel hijyenin yeterince yapılamaması nedeniyle kötü kokular ve mikropların yerleşimi için ideal ortam oluşturmaktadır. Bugüne kadar siğillere can sıkıcı ama zararsız bir sorun olarak bakılmıştı. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar cinsel bölgelerde yerleşen siğillerin kadınlarda daha sonraki dönemlerde rahim ağzı kanserinin gelişmesine yol açabileceğini göstermiştir. Bu nedenle yetişkinlerde cinsel bölgelerde ortaya çıkan siğillerde eşlerin de mutlaka muayenesi ve tedavisi gerekir. Molloscum Contagiosum, pox grubu virüsler tarafından deride iyi huylu küçük şişlikler oluşturarak seyreden bulaşıcı bir hastalıktır. Şişliklere temas eden kişilerin yüzeyel deri tabakalarına yerleşir. Derin doku ve iç organlara ilerlemez. Göbekli siğiller genellikle, deriyle aynı renkte veya pembe, 1-5 mm arasında kubbe şeklinde, ortası hafif çukur parlak kabartılar olarak görülür. Gruplar halinde karın, kasıklar ve yüzde bulunur. Deriden deriye temasla veya kişinin kendi kendine bulaştırmasıyla yayılır. Kolay enfekte olur, sıkmaya/patlatmaya çalışmakla etrafına bulaşabilir. Deri içine doğru patlarsa kistleşebilir. Uygun şekilde çıkartıldığında içinden yoğun virüs materyali içeren yumuşak bir öz çıkar. Bu içeriğin çıkartılması siğilin kaybolmasına neden olur. Kişiden kişiye temasla bulaşır. Özellikle çocuklarda bulaşma daha kolay olur. Kişinin kendi kendine bulaştırması da mümkündür. Erişkinlerde cinsel temasla bulaşması mümkündür. Nadiren, havlu, bornoz gibi ortak kullanılan giysiler ile havuz, küvet, jakuzi gibi ortamlarda da bulaşma olabilir. Bulaşmanın özellikle çocuklarda olmasının ana nedeni virüse karşı koyacak bağışıklık yapısının küçüklerde tam olarak gelişmemiş olmasıdır. Tanımlamaya çalıştığımız siğil ve göbekli siğiller kriyotepinin en sık uygulandığı deri hastalıklarıdır. 9 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 10 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 11 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Hamilelikte Ağız ve Diş Sağlığı Dt. A. Funda DÖNMEZ Diş Hekimi Diş ve dişeti hastalıkları, düşük ağırlıklı bebek doğum olasığını 7 kat arttırır. Bu nedenle anne adayları, ağız bakımlarına ve beslenmelerine daha fazla özen göstermelidirler. Hamilelik dişlerin tedavisi açısından 3 dönemde incelenir: 0-3 aylık dönem: Hamileliğin ilk üç ayı bebeğin organ gelişim aşamasıdır. Bu dönemde ağrıya neden olan ve müdahale edilmediği zaman anneye ve bebeğe zarar verebilecek acil durumlarda (çekim,kanal tedavisi) diş hekimine gidilmelidir. Diş ve dişeti enfeksiyonlarının bebeğin gelişimini diş tedavisinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Diş Hekimi, Kadın Doğum Uzmanı’nın önerileri doğrultusunda,bebeğe zarar vermeyecek bir tedavi uygulayabilecektir. 3-6 aylık dönem: Diş tedavisi açısından en uygun dönemdir. Hamilelik sonuna kadar ertelenmesi uygun olmayan diş çekimi, kanal tedavisi, dolgular ve pek çok tedavi bu dönemde yapılabilir. 6-9 aylık dönem: Bu dönemde bebek anne karnında oldukça büyümüştür.Anne, Dişhekimi koltuğuna rahat oturamaz ve aşırı stres olumsuzluklara neden olabilir. İlk 3 aylık dönemde olduğu gibi acil tedaviler dışındaki uygulamalardan kaçınılmalıdır. Hamileliğin ağız ve diş sağlığına etkileri: Hamilelikte tükürükteki asit miktarının artması ve ilk aylarda görülen kusma, diş çürükleri riskini arttırmaktadır.Hormonal 12 değişimlere bağlı olarak dişeti sorunları da artabilmektedir. Dişetlerinde kızarıklık, şişlik, hassasiyet ve kanama ile seyreden, hamileliğin genellikle 2.ayında başlayıp, 8. ayında en üst seviyeye ulaşan ‘Hamilelik Gingivitisi’’ ağız bakımına dikkat etmeyen anne adaylarında çok sık görülür. Ağız bakımı iyi olmayan ve dişetlerinde enfeksiyon olan hamilelerin diş etlerinde ‘’Hamilelik Tümörü’’ denilen dişeti büyümeleri gelişme riski de vardır. Bunlar çiğneme, fırçalama güçlüğü ve aşırı ağrı gibi sorunlara neden olmaktadır. Hamilelikte ilaç tedavisi Penisilin türevi antibiyotiklerin kullanılmasının bebek için sakıncası yoktur. Tetrasiklin grubu antibiyotikler kullanılmamalıdır, bu grubun hamilelik sırasında kullanımı bebeğin dişlerinde kalıcı ‘’tetrasiklin renklenmeleri’’ ne neden olmaktır. Ağrı kesici kullanımında Kadın Doğum Uzmanı’nın önerilerine uyulmalıdır. Anne adayı bilinçsizce ilaç kullanmamalıdır. Dişhekimi, kullanacağı lokal anestezik seçiminde dikkatli olmalıdır. Octopressin içerikli anestezikler tercih edilmemelidir. Hamilelikte diş röntgeni Dişhekimliğinde kullanılan röntgen makinalarında radyasyon çok düşük seviyede olmasına rağmen özelikle ilk 3 aylık dönemde röntgen çekiminden kaçınılmalıdır. Zorunlu durumlarda anneye özel koruyucu önlük giydirerek ve düşük doz uygulanarak röntgen çekimi yapılabilir. Hamilelikte ağız ve diş sağlığı açısından beslenme Beslenme hem annenin hem de bebeğin genel ve ağız diş sağlığı açısından önemlidir. Hamilelikte bebeğin diş gelişimi 5. ve 6. haftalarda başlar. A,C,D, vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan zengin temel yiyecekler, meyvalar ve sebzeler, tahıl, süt ve süt ürünleri, et ve balık, yumurta dengeli olarak alınmalıdır. Şeker ve abur cuburdan uzak durulmalıdır. Doğum sonrası bebeğin beslenmesi ve diş bakımı için Çocuk Sağlığı Uzmanı ve Diş Hekimi’nden bilgi alınmalıdır. Hamilelikte ağız ve diş bakımı Hamilelik öncesi tam bir ağız muayenesinden geçerek maksimum ağız hijyeni sağlanmalıve bunu devam ettirme alışkanlığı kazanılmalıdır. Günde en az 2 kez diş fırçalama ve dişipi kullanımı ile bakteri plağı oluşumuna engel olunmalıdır. Dişhekiminizin önereceği gargaralar ile ağız hijyeni sağlanmalıdır. ‘’Her doğumda bir diş kaybı olur’’ düşüncesi kesinlikle yanlıştır. Hamilelik ve emzirme döneminde yeterli ve dengeli beslenme ile annenin ve bebeğin kalsiyum gereksinimi karşılanmalıdır. Eğer gıdalarla yeterli kalsiyum sağlanamazsa bebeğin gelişimi için gerekli miktar annelerin kemiklerinden karşılanır. Dişlerden kalsiyum çözünmesi olmaz. Eğer dengeli beslenme ile beraber düzenli ve yeterli ağız ve diş bakımı yapılırsa hamilelik döneminde farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmaz. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Çocuklarda Baş Ağrıları Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Baş ağrıları gerek çocukluk gereksede adolesan dönemlerinde görülen önemli bir yakınmadır. 5-7 yaş arası çocukların yaklaşık %20’sinde kronik başağrısına rastlanırken 13-15 yaş grubundaki çocukların ise baş ağrısından yakınma oranları %67,5’ ye yükselmektedir. Olguların büyük bölümünde hiçbir neden saptanamamasına karşın basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonucu olabileceği gibi kafa içi kitle gibi ciddi bir hastalığın semptomuda olabilmektedir. Çocuklarda Başağrısının Sınıflandırılması; A.AKUT BAŞAĞRISI: Ani başlayan, şiddeti giderek artan ve tek bir atakla seyreden baş ağrısıdır. Başın belli bir bölgesinde ise sinuzit,otit(orta kulak iltihabı), travma, diş ve göz hastalıkları söz konusu olabilir. Migrenin ilk atağında akut başağrısı yapar. Başağrısı yaygın ise ateş, travma, sistemik enfeksiyon, hipertansiyon, hipoglisem, kafa içi enfeksiyonlar (merkezi sinir sistemi enfeksiyonları) ilk migren atağı olabilir. B.AKUT YİNELEYİCİ BAŞ AĞRILARI: Başağrıları aralarda belirti olmadan, yineleyici özellik gösterir. Bu gruba giren baş ağrıları; • Migren: Çocuklarda akut yineleyen başağrısının en sık nedenidir. Genellikle 7-70 yaş grubunda başlayan ağrı, çocukların %5’inde adolesanların %17’sinde görülmektedir. Migrenli çocukların %70’inin ailesinde migren hikayesi vardır. Migrende başağrıları ataklarla seyreder ve huzursuzluk, keyifsizlik, başını sallama, başını tutma, ışığa ve sese duyarlılık baş ağrısının göstergeleri olabilir. Ağrı göz arkasında,başın ön ve yan kısımlarında, sıklıkla çift taraflı ve zonklayıcıdır.Bulantı, kusma, fotofobi (ışıktan rahatsız olma) ağrıya eşlik edebilir. Karın ağrısı , baş dönmesi, görme bulanıklığı, iştah değişiklikleri, deride solukluk olabilir. Ağrıyı tetikleyen faktörler arasında parlak ışık, gürültü, TV. izlemek, bilgisayar kullanmak, stres, yorgunluk, açlık, gürültü, egzersiz, kafa travması,hastalık,soğuk havanın yanısıra peynir, çikolata, fındık, fıstık ve kafeinli içecekler gibi yiyeceklerin tüketilmesi de sayılabilir. Migren damarsal bir başağrısıdır. Damarların genişleme ve daralmaları migrenin zonklama tarzındaki ağrılarını tetiklemektedir. Ağrı başlamadan önce aura adı verilen ve ağrının başlayacağını gösteren belirtilerin olduğu bir dönem olabilir. Aura esnasında çocuk dalgalanan çizgiler, parlak ışıklar ve karanlık noktalar görebilir. Ağrılar 1-72 saat sürebilir. arkasında ortaya çıkan ağrıdır. Gözlerde kızarma,yaşarma burun akıntsı olur. • Kronik ilerleyici olmayan baş ağrıları: Süresi ve şiddeti sabittir. Kas kasılması, sarsıntı, stres, tembellik, okul fobisi, depresyon ve konversiyon nedeni olabilir. Çocuklarda baş ağrısı yönetimi Baş ağrısının değerlendirilmesinde EEG kullanımı sınırlıdır. Eğer başağrısı bilinç değişikliği ya da istemsiz haraketler ile birlikte ise epileptik nöbetden ayrım için EEG gerekir. Baş ağrısı gece uykudan uyandıracak kadar şiddetli ise şiddeti giderek artıyorsa, beraberinde bazı nörolojik bulgular varsa kranial görüntüleme (BBT, kranial MR) gerekli olur. Baş ağrısının kafa travması,beyin tümörü, menenjit, intro kranial (kafa içi) kanama, lösemi nedenli olup olmadığı yaşamsal önem taşımaktadır. Bu sebeple hiçbir baş ağrısının küçümsenmemesi ve en kısa zamanda hekime başvurulması gereklidir. Semptomatik tedavide ise asetaminofen, ibupropen naproksen sodyum kullanılabilir. Tedavisinde doktorunuzun önerisi ile birlikte betabloker veya antidepresanlar önleyici olarak, parasetemol ve ibuprofer ise ağrıların kesilmesi için kullanılabilir. • Gerilim tipi baş ağrısı: Boyun çevresindeki kasların kasılarak oluşturduğu gerilim sonucunda ortaya çıkarlar. Genellikle okulda iken görülür. Sebepleri: Stres,bedensel gerilim(postür bozuklukları,göz bozuklukları) ve açlıktır. Baş ağrısı atakları 30 dakika gibi kısa süreli olabildiği gibi 1 haftada sürebilir. • Küme tipi baş ağrısı: Çocuk ve adolesanlarda seyrektir. İlk belirti tek taraflı ve göz 13 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Gebelik ve Grip Aşısı Op. Dr. Behram BARLAS Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kış aylarında sık görülen grip salgını, değişik ülkelerde çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine sebep olan influenza virüsünün neden olduğu ciddi bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu hastaların büyük bir kısmı genellikle vücut direnci düşük olan 65 yaşın üzerindeki insanlar, küçük yaştaki çocuklar ve vücudunun korunma sistemi düşük olan kişilerdir. Amerikan ve Avrupa sağlık kuruluşlarının aşı uygulamalarında hedef kitle şu şekilde sıralanmıştır; • 65 yaşından büyükler • Vücut dirençleri düşük ve kronik hastalığı olanlar (astım, kalp hastalığı, diabet.. vb..) • Yüksek riziko altındaki mesleki gruplar (sağlık personelleri,öğretmenler.. vb..) • Hamileliğin 4. ayı ile doğum sonuna kadar olan süre içerisinde yüksek enfeksiyon riski olanlar • Kanser hastaları • Aşırı şişmanlar • Nörolojik hastalıkları olan kişiler Hamilelik Döneminde Mevsimsel İnfluenza(Grip) Grip aşısı inaktif virüs aşısı olduğundan ve canlı virüs içermediğinden gebeliğin 3. ayından sonra kullanımında herhangi bir sakınca yoktur. Çeşitli ülkelerde 14 özellikle ABD’de 1998 den beri yapılan araştırma sonucunda grip aşısının anne sağlığı ve bebeğin gelişiminde herhangi bir komplikasyona neden olmadığı görülmüştür. Grip virüsünün çeşitli insanlarda bağışıklık sistemini düşürmesine bağlı ortaya çıkan belirtiler, öksürük, ateş, baş dönmesi ve halsizliktir. Özellikle hamilelik sırasında geçirilen mevsimsel gribin çok ağır geçtiği görülmüştür. • Enfeksiyona bağlı olarak kusma ve ishal. Gebelerde Mevsimsel İnfluenza ve H1N1 Grip (domuz gribi) Enfeksiyonu Belirtileri Nedir? Gebelerde ve gebe olmayan hastalarda en önemli bulgular şöyle sıralanmıştır; • Yüksek ve kontrol edilemeyen ateş • Baş ağrısı • Öksürük , balgam çıkarılması • Burun ve geniz akıntısı • Diş etleri ve boğaz ağrısı • Halsizlik, iştahsızlık • Karın kaslarının kasılması ve eklem ağrıları Grip Aşısı Nasıl Uygulanır? Grip aşısı iki form şekilde uygulanır. 1. Form: Grip aşısı öldürülmüş virüsten yapılmış inaktif bir virüs aşıdır. Genellikle hastaların ateşi olmadığı dönemde tek doz olarak koldan kas içi enjeksiyon olarak uygulanır. Aşı yapıldıktan sonra 1-2 gün içinde kısmi kızarıklık görülebilir. 2. Form: Burun spreyi aşısı (FluMist) canlı bir düşük dozdan ibaret grip aşısıdır. Bu aşı genellikle çocuklarda tercih edilir. Gebe hastalara uygulanmaz. Grip Aşısı Ne Zaman Yapılır ? Grip aşısı için mevsimsel olarak en uygun dönem Ekim ve Kasım aylarıdır. Aşı yapıldıktan en erken 20 gün sonra bağışıklık sistemi aktif bir hale geçer. Özellikle hamile adayları 3. aydan sonra bu mevsimlerde güvenle aşı yaptırabilirler. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İnfluanze Grip ve H1N1 aşısının Yan Etkileri var mı ? En sık rastlanabilicek olanlar aşı yerinde şişkinlik, kızarıklık, ağrı, ateş, baş ağrısı, kas ağrıları olup halsizlik de oldukça sık görülen yan etkenlerdendir. Genellikle hafif olarak başlayan belirtiler 1-2 gün içerisinde kendiliğinden geçmekte ancak bazı hastalarda aşırı alerjik reaksiyonlar ve ateş görülmektedir. Hamilelikte H1N1 (Domuz gribi) Oluşan Tehlikeler İnfluenza gribi ve H1N1(Domuz giribi) gebe kadınlarda genel olarak enfeksiyon riskini arttırmaktadır. Sonuç olarak hamileler diğer insanlara göre daha fazla risk altında ve gebelik döneminde özellikle grip belirtileri daha ağır seyretmektedir. Hamilelik ve doğum anne adaylarının bağışık sistemlerinin yabancı maddelere karşı düşük hale getirdiğinden bağışık sistemindeki bu olumsuz değişimler neticesinde anne adayı dışardan gelecek enfeksiyona karşı daha tehlikeli bir döneme girmektedir. Domuz Gribi Geçirmiş Gebe Adaylarının Tedavisi Gebelikte özellikle H1N1(domuz gribi) ile enfekte olan anneler diğer gebelerden mutlaka izole edilmelidir. Çok kapsamlı hastahanelerde tedavi edilmeli. Antiviral ilaçların gebelik sırasında anne ve fetus veya yeni doğan üzerindeki etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte kullanılan tedavi pek çok ilaç gebelik döneminde risklidir. Tedavi için hastanelerde özel servislerde doğumu takip edilir ve bu dönemde annenin yüzü mutlaka özel cerrahi maske ile kapatılmalıdır. Doğum sonrası anne adayı bebekten ayrı olarak takip edilmeli H1N1 enfeksiyonu geçiren anne adayların emzirmeye engel değildir. Sağlıklı bir şekilde bebekler emzirmeye devam edilebilir. 15 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Menopoz Nedir? • Kemik erimesi Tüm bu belirtiler menopozla birlikte oluşan hormonal değişikliklerden ileri gelir. Menopoz dönemi hastalık değildir. Bu dönemde eş özellikle anlayışlı olmalıdır. Her iki eş de bilmelidir ki, bu dönem geçici bir süreçtir. Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Menopoz kelime anlamı olarak aylık adet kanamalarının doğal olarak bitmesi ve bir sene boyunca adet görülmemesi durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu süre içinde yumurtalıklar, iki kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteron salınımını yavaşlatır ve bir süre sonra da durdurur. Menopoza Girme Yaşı Nedir? Menopoza girme yaşını belirleyen en önemli faktörler; kalıtım ve ırktır. Siyah ırk kadınları beyaz ırk kadınlarına göre iki yıl erken menopoza girmektedirler. Menopoza girme yaşını belirleyen diğer unsur da kadının annesinin ve teyzesinin menopoza girme yaşıdır. Türkiye’de ise menopoza girme yaşı 45-47’lere kadar düşmektedir. Bununla birlikte 30’lu yaşların ortalarında erken, 50’li yaşların ortalarında ise geç olarak menopoz görülebilir. Menopoz Belirtileri Nelerdir? • Adet kanamalarının kesilmesi • Sıcak basmaları ve gece terlemeleri • Çarpıntı • Uykusuzluk • Sinirlilik, depresyon, unutkanlık • Ağlama nöbetleri • Zihinsel fonksiyonların yavaşlaması, konsantrasyon güçlüğü • Cilt kuruluğu, saç kırılma ve dökülmesi • Kilo almaya yatkınlık • Ağrılı cinsel ilişki 16 Menopozda Hormon Tedavisi Östrojen eksikliğine bağlı şikayetler genellikle menopoza hazırlık döneminde başlar. Bu dönemden itibaren hormon tedavisi başlamak şikayetler daha oluşmadan engelleneceği için kadın bu dönemi daha rahat atlatacaktır. Hormon tedavisi şikayetlerin önlenmesi, bulguların iyileştirilmesi ve kemik mineral kaybı ile kalp-damar hastalıklarının engellenmesi yanı sıra, menopozda cinsel işlev bozukluklarının tedavisi açısından da önemlidir. Hormon tedavisinin başlanmasında ana kural, doktor kontrolünde ve gerekli tetkikler rutin olarak yapılmak kaydıyla uygulanmasıdır. Menopozda hormon tedavisi uygulanması, sakıncalı koşullar dışında tüm kadınlara önerilmektedir. Tedaviye menopoza girdikten hemen sonra başlamak tedavi başarısı için en uygun dönemdir. Kesin bir yaş ve yıl sınırlaması olmamakla birlikte 45-55 yaşları arasında ve en fazla 5 yıl süre ile kullanılması önerilmektedir. Hormon Tedavisinin Yararları Nelerdir? • Bozulan adet düzenini tekrar düzenler. Adet gören pekçok kadın psikolojik olarak kendini rahat hisseder. • Ateş basması hissi, terleme ve çarpıntı gibi şikayetleri önler. • Cinsel yaşam üzerine olumlu etkileri gözlenir. • İdrar kaçırma şikayetleri azalır. • Vajinal enfeksiyon görülme sıklığında azalma görülür. • Kemik erimesi riski azalır ve kemik kitlesinde artış görülür. Buna bağlı olarak kalça kırığı riskinde azalma görülür. • Kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığında azalma görülür. • Alzheimer (unutkanlık) hastalığı gelişme ihtimalini azalttığına dair veriler bulunmaktadır. • Uyku kalitesini artırmaktadır. • Romatolojik hastalıkların daha az görüldüğüne dair yayınlar bulunmaktadır. • Cilt kuruluğu ve saç dökülmesinde azalma gözlenir. Hormon Tedavisine Başlamadan Önce Hangi Tetkikler Yapılmalıdır? • Jinekolojik ve genel muayene, tansiyon, kilo ve ağırlık ölçümü, iyi bir anamnez ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ • Karaciğer fonksiyonları, şeker, kolesterol, bilirübinler, hemogram ve idrar tahlili • Hormon tahlilleri • Servikal smear testi • Jinekolojik ultrasonografi • Mamografi • Standart kemik ölçümü Hormon İlaçlarının Yan Etkileri var mıdır? Tedavinin bazı yan etkileri olabilmektedir. Bazı kadınlarda geçicide olsa memelerde şişkinlik ve hassasiyet, baş ağrısı, mide bulantısı, sıvı toplanması, kilo alımı, anormal vajinal kanama görülebilmektedir. Bu tahliller normal çıksa bile yılda bir tekrarlanmalıdır. Menopozda mısınız? Rahat Etmeniz İçin Püf Noktalar • Sıcaktan uzak durun • Rahat ve doğal iplikten yapılmış elbiseler giyinin. • Sıcak sudan kaçının. • Çay ve kahve gibi sıcak içeceklerden, alkol ve baharatlı yiyeceklerden uzak durun. Menopozda Hormon Tedavisi Kimlere Uygulanmaz? • Rahim kanseri tedavisi gören kadınlar • Meme kanseri tedavisi gören kadınlar • Yeni kalp krizi geçirmiş olanlar • Geçirilmiş inme ve beyin damar tıkanıklığı olanlar • Karaciğer hastalığı olan ve fonksiyon bozukluğu olan kadınlar • Damar tıkanıklığı olan kadınlar • Kontrolsüz kalp ve şeker hastalığı olan kadınlar • Safra kesesinde taş olan kadınlar • İleri derecede migren tipi baş ağrısı olan kadınlar • Sigara içmeyin. Sigara kullanımı kalp hastalığı ve kemik erimesi riskini artırmaktadır. • Bol bol egzersiz yapın. • Sağlıklı beslenin ve bol bol su için. • Destek alın ailenizle konuşun; hiç kimseniz yoksa biryerden destek alın. Pozitif olun ve unutmayın bu hayatınızda daimi bir süreç... 17 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Sağlık ve Spor Dr. F. Hülya KURBAN Başhekim Yardımcısı [email protected] Spor yapmak sağlıklı yaşamanın temel unsurlarından biridir. Düzenli yapılan egzersizler kilo kontrolünüzü de kolaylaştırır. Kilo vermek amacıyla diyet yaparken aynı zamanda düzenli egzersiz yapanların daha kolay kilo verdiği ve formlarını korumakta daha başarılı oldukları gözlemlenmiştir. Düzenli yapılan fiziksel aktiviteler vücuttaki fazla yağları yakar ve kas dokunuzun korunmasını sağlarlar. Bunun sonucunda kas gücünüz ve esnekliğiniz artar. Düzenli fiziksel aktivite kemikler üzerinde de olumlu bir yük yaratır, bu yük kemik yoğunluğunun artmasını sağlar. Özellikle kadınlarda menopozla birlikte artan osteoporoz riskini azaltır. Fiziksel aktivitenin kalp damar sistemi ve metabolizma üzerindeki olumlu etkileri de yadsınamaz. Sportif aktivite periferik damar direncini azaltır buna bağlı olarak tansiyon normal sınırlarda seyreder, dolaşım hızlandığı içinde dokulara daha fazla kan ve oksijen gider. Egzersiz vücudun insulin hormona duyarlığını artırır dolayısıyla kan şekeri düşer.Genetik olarak risk mevcut olsa bile Tip-2 Diabet riski azalır, hastalık belirtileri görülse de hastalığın yaşlandırıcı etkileri yavaş seyreder. Fiziksel aktivitenin beyin dokusuna sağladığı bol oksijen, beyindeki yaşlanmanın etkilerini geciktirir ve ayrıca beyin hücreleri arasında iletiyi sağlayan kimyasalların artmasını sağlar ve hafıza zayıflamasına engel olur. Bu durum kişiye daha güçlü bir bellek yapısı olarak geri döner. Sporun insan üzerindeki psikolojik etkileri de en az fiziksel etkileri kadar önemlidir. Depresyonu azaltır, bireyin kendisini daha mutlu hissetmesini ve öfke kontrolünü sağlar.Yapılan çalışmalar sportif aktivitelerin bazı kanserlere yakalanma riskini de azalttığını göstermiştir. Eğer uzun süre hareketsiz bir yaşam sürdüyseniz, fazla kilo veya herhangi bir sağlık sorununuz varsa sportif aktivite öncesi hekim kontrolünden geçmeniz ve hekiminizin önerilerini dikkate almanız gerekir. Seçtiğiniz fiziksel aktivite (tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklete binme, tenis oynama, aerobik) hangisi olursa olsun vücudunuzun yaktığı kalori miktarı artacaktır. Ancak bu sportif aktivitenin sağlığınız üzerinde yararlı etkisi olması için haftada en az 3-4 gün ve 35-40 dakika süren bir egzersiz programı uygulamalısınız. Ayrıca egzersiz yaparken kendinizi çok fazla zorlarsanız kaslarınız ihtiyacı olan oksijeni akciğerlerinizden çok fazla alamaz ve nefes nefese kalırsınız, bacaklarınızda ağrılar,yanmalar olur. Bu durumda vücudunuzu dinlendirmeniz gerekir. Yürüyüş, en kolay uygulayabileceğiniz sportif aktivitedir, her zaman, heryerde yapabilirsiniz, üstelik yürüyüşün temposunu ve süresini yaşınıza ve sağlık durumunuza göre kolaylıkla ayarlayabilirsiniz. Çocuklarımızı ve gençleri sportif aktivitelere yönlendirerek onları kötü alışkanlıklardan ve çağımızın hastalığı olan obeziteden uzak tutabiliriz. Sağlıklı günler dileğimle... 18 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Tiroid ve Hastalıkları Op. Dr. Ruhi SAYAR Genel Cerrahi Uzmanı Gırtlağın ön tarafında bulunan tiroid bezi salgıladığı hormonlarla, vücuttaki tüm organların işleyişini ve metabolizmasını etkilemektedir. Ancak; bazı mikroplar, ısı değişiklikleri, iyot eksikliği ya da fazlalığı, radyasyon, kullanılan ilaçlar, yaşlanma ve kanser gibi faktörler tiroid bezinin çalışmasını bozar. Belirtileri Tiroid bezinin çalışmasıyla ilgili sorunlarda hastaların boyun ön kısmında bir şişlik ve nadir olarak ağrı, boğazda baskı hissi, ses kısıklığıyla hekime başvurduğu söylenmektedir. Bazen şişlik hasta yakınları tarafından farkedilir ve kendisinin bir şikâyeti olmaz. Bu durum çoğunlukla tiroid bezi büyümesine, yani guatra bağlıdır. Ağrı ise tiroid iltihabına veya tiroid içine kanamaya bağlı olabilir. Hipotiroidi ve hipertiroidi tiroid bezinin çok farklı hastalıkları olabilir. Ülkemizde en sık görülen biçimi guatrın büyümesi ya da Şekil 1 tomurcuklanmasıdır. Bu hastaların tiroid tümörleri açısından araştırılması gerekmektedir. Hipotiroid hastalar; ciltte kuruluk, saçlarda kabalaşma, yüzde ve vücutta şişlikler, üşüme, uykuya eğilim, kabızlık, kadınlarda adet düzensizlikleri, seste kalınlaşma ile başvurabilirler. Hipertiroidi ise aşırı tiroid hormonu salgılanması sonucu görülür. Hastalar, iştah artmasına rağmen kilo kaybı, çarpıntı, terleme, sıcağa tahammülsüzlük, titreme, bağırsak hareketlerinde süratlenme, adet düzensizlikleri, uyku bozukluğu ve sinirlilik yakınmaları ile gelebilirler. Tanıda Kullanılan Testler Tiroid hastalığından şüphelenildiği durumlarda öncelikle hastanın hastalık öyküsü alınır ve ayrıntılı muayene edilir. Kanda tiroid hormonlarının düzeylerinin tayininin yanısıra ultrasonografi, sintigrafi olarak adlandırılan görüntüleme yöntemi, tiroid bezinden ince iğne ile örnek alınması başlıca tanı yöntemleri olarak kabul edilmektedir. “Kanser olur muyum?” sorusu tiroid hastalığı olan birçok hastanın kafasını kurcalayan bir sorudur. Mevcut bir guatrda kanser saptanmaz ise genelde bu bezde sonradan kansere dönüşme gözlenmez. Tiroid kanserleri çoğunlukla tedaviye çok iyi yanıt verirler ve hastanın yaşam süresini etkilemezler. Vücudun diğer organlarında görülen kanserlere göre oldukça iyi bir seyir gösterir. Boyun bölgesinin dıştan ışın alması tiroid kanseri riskini artırır. Tiroid bezinin hızlı büyümesi kanser açısından şüphelenilmesi gereken bir durum olarak değerlendirilir. Geç dönem bulgusu, sert guatr, bazen boyunda hissedilen lenf bezleri, yemek borusuna kadar kanser yayılmışsa yutma güçlüğü, nefes alma güçlüğü, ses kısıklığı gibi belirtiler görülebilir. Tiroid kanserinin erken tanısında ultrasonografi ile belirlenen nodüller değerlendirilir. Tiroid sintigrafisinde tespit edilen soğuk nodül varlığında nodüllere uygulanan iğne biyopsisinde alınan örneklerin laboratuvarda değerlendirilmesinden sonra tanı konulabilir. Erken tiroid kanserlerinin çoğunluğu şüpheli nodüllerin varlığı sonucu verilen ameliyat kararlarından sonra tespit edilebilir. Tedavisi Tiroid kanserinin tedavisi cerrahidir. Tiroid bezinin uygun şekilde doku bırakmaksızın temizlenmesi gerekir. Tiroid kanserleri dışında ise, kozmetik nedenler, yutma güçlüğü ve nefes alma problemlerinin ortaya çıktığı, ses kısıklığının geliştiği durumlarda ameliyat tercih edilebilir. İlaç tedavisine yanıt vermeyen hipertiroid durumunda, şüpheli tiroid bezi nodüllerinde ve hastanın görüntü olarak rahatsızlık duyduğu durumlarda hastaya ameliyat önerilebilir. Tiroid bezi yapısal olarak iki adet lobdan oluşur. Bu nedenle her iki lop ayrı ayrı değerlendirilerek ameliyatı planlanır. Hastanın durumuna göre her iki lobun tamamen alınmadan her iki loptan biraz doku bırakılarak ameliyat yapılabilir. Bazen de bir taraf tamamen çıkarılır diğer tarafta biraz doku bırakılır. Tümör söz konusu olduğunda ise her iki lobun da çıkarılması gereklidir. Ameliyatta hastanede kalış süresi maksimum iki gündür. Genellikle hastalar ameliyattan bir gün sonra taburcu edilir. Bir hafta içinde normal hayata dönebilirler. Tiroid hastalarının ameliyattan sonra iyi takip edilmesi gerekir. Kontrollere gelmeyen hastalarda operasyon sonrasında tekrarlama ya da hormon eksikliğine bağlı problemler gelişebilir. Şekil 2 19 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Çin Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanımız Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU’nun Objektifinden Yaklaşık 10 saatlik uzun bir yolculuğun ardından Pekin’e vardık. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum Çin harfleri ile dolu sokakları, tabelaları görmek beni şimdiden bile heyecanlandırıyordu. Bunun için Çin yolculuğunun en uygun zamanı olan bahar mevsimini tercih etmiştik. Çin geniş caddeleri ve modern binaları ile Asya’nın parlayan yıldızı olmaya devam ediyor. Çin yemek Cennet Tapınağı, Başkent Pekin’in güneyinde 1406-1420 yılları arasında tamamen ahşaptan ve çivi kullanılmadan yapılmıştır. Tapınak iç içe galerilerden oluşmuş ve imparatorların halkı için ayin ve ibadet yaptığı yerlerdendir. Binalar tamamen ahşaptan yapılmış olup, mavi ve kırmızı renk hakimiyeti altındadır. 20 kültüründe her şeyi yemek mübah sanki; Pekin’in en meşhur bir caddesine bakan bir sokakta karşılaştığımız bu manzara bizi pek de memnun etmemişti. Ziyaret ettiğimiz Niujie Camii Xuanwu DistrictPekin’in çevresinde yaşayan 10.000 Müslüman’ın ibadet yaptığı en büyük ve en eski olanıdır. Niujie Camii, yaklaşık 6000 metre karelik bir alanı ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Pekin’de görülmesi gereken yerlerden en önemlisi olan Yasak Şehir (Forbidden City) Ming ve Qing Hanedanları zamanında Çin’in en önemli sarayı ve yönetim yeriydi. İnşaası 1406-1420 yılları arasında süren saray 720 bin metrekare alana kurulmuş olup 8886 odadan oluşmaktadır. Yasak şehir gökyüzünün oğlu kabul edilen imparatorların seçkin yaşam alanıdır. Büyük bir dikdörtgen arazi üzerinde yükselen kent, geniş su hendekleriyle çevrili surlarla sınırlanmıştır. Gerçek yaşama, çoğunlukla kapalı tutulmuş olan büyük ve görkemli kapılarla açılır. Bir ucunda da Tiannenman Meydanı’na açılır. Çin deyince akla gelen tipik ‘Kayık Çatı’ mimarisinin en iyi muhafaza edildiği yerlerden biri de Yasak Şehir’dir. İç içe geçmiş alanlardan oluşan Yasak Şehir her gün binlerce ziyaretçiyi kaplamaktadır. Cami, İslam ve Çin kültürlerinin bir karışımıdır. Camii motiflerinde İslamın yasakladığı hayvan figürlerinin sık kullanılması dikkatimizi çekmişti. Cami ilk olarak 996 yılında inşa edilmiştir. Qing Dynasty 1442 yılında yeniden inşa edilen cami 1696 yılında da genişletilmiştir. Cennet Tapınağı Başkent Pekin’in güneyinde 1406-1420 yılları arasında tamamen ahşaptan ve çivi kullanılmadan yapılmıştır. Tapınak iç içe galerilerden oluşmuş ve imparatorların halkı için ayin ve ibadet yaptığı yerlerdendir. Binalar tamamen ahşaptan yapılmış olup, mavi ve kırmızı renk hakimiyeti altındadır. Pekin’de görülmesi gereken yerlerden biri de Pekin merkezinin kuzey bölümünde yer alan Lama Tapınağı’dır. Lama Tapınağı Tibet Budizminin bir tapınağı ve manastırıdır. Dünyadaki en büyük ve en önemli Tibet Budizmi manastırlarındandır. İnsanlar ellerine aldıkları tütsü çubuklarını tapınak bahçesindeki ateş kazanlarından tutuşturarak başları üzerinde tutup eğilerek tapınmalarıydı. Tiananmen Meydanı Çin’in başkenti Pekin’in merkezinde bulunan 440 bin metrekare bir alana yayılan ve içine 1 milyon kişi alabilen ünlü meydan. 1417 yılında inşa edilen meydan 1989 yılında yaşanan kanlı olaylarla da bilinmektedir. Aşağıdaki resimde Tiananmen Meydanı ve bir zamanlar Çin’i titreten Mao’nun sadece resmi görülmektedir. Yağmurlu bir havada gezdiğimiz Tiananmen Meydanından bir kare. Yasak Şehir Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti ağarlamaktadır. Yasak Şehrin büyük bir kısmını oluşturan idari binaların açıldığı yerde tarihi ağaçların bulunduğu bahçe. 21 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Ağaçlar bir suikasten korunmak için idari binaların hiç birinde olmayıp sadece bu alanda bulunmaktadır. Yazlık Saray Pekin’de bulunan Yazlık Saray (Summer Palace). Kumming Gölü ve Longevity Tepesi’nin hakim olduğu bir alanda yer alır. Başı çiçekli kızlar ve ekibimizin meraklı fotoğrafçısı. Kumming Gölü yapay bir göldür ve göl yapılırken çıkartılan toprak ile de Longevity (Uzun ömür) Tepesi oluşturulmuştur. Çin Seddi Pekin’e arabayla 45 dakika mesafede bulunan Çin Seddi (Great Wall of China) en son uğrak yerimiz veÇin’de görülmesi gereken en önemli yerlerden biridir. M.Ö.403 yılında temelleri atılmış ve Çinliler tarafından M.S. 17. yüzyıla kadar uzatılmaya devam edilmiştir. Yıkılmış olan bölümleriyle birlikte uzunluğu 6000 kilometreyi bulur. Duvarın yüksekliği 4 ila 6 metre arasında değişmekte taban genişliği 7 metre üst genişliği ise 6 metredir. Çin Seddi’ne tırmanmaya daha yeni başlamışken bir Çinli ile poz verelim dedik ve yola koyulduk. Gölde ulaşım için kullanılan motorlu tekneler. Yaklaşık 45 dakikalık zorlu bir tırmanıştan sonra bu manzaraya ulaştık. Ama buna değdi. Lotus Çiçeği Kumming Gölü’nde yaygın olarak bulunan meşhur bir çiçektir. 22 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Fistülde Dikkat Edilmesi Gerekenler Op. Dr. Ali Fuat PAKER Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Kronik böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarının kalıcı olarak kaybıdır. Bu hastalık, hastaların yaşam kalitesini bozmakta ve normal yaşam süresi beklentisini önemli derecede azaltmaktadır. Kronik böbrek yetmezliğinin tedavisinde uygulanan yöntemler hemodiyaliz (kan diyalizi), periton diyalizi (karın diyalizi) ve böbrek naklidir. Hemodiyaliz nedir? Hemodiyaliz böbrek fonksiyonlarını kaybeden hastalarının hayatlarını devam ettirebilmeleri için vücutta oluşan zararlı ve zehirli madde ve sıvıların vücuttan atılmalarını sağlayan bir nevi böbreğin yaptığı işin yapıldığı bir tedavi yöntemidir. Günümüzde ülkemizde kronik böbrek yetmezliği hastalarının %70 inde uygulanan tedavi yöntemi hemodiyalizdir. Hastaların %30’unda ise periton diyalizi ve böbrek nakli uygulanan tedavi yöntemidir. Hemodiyaliz işleminde, hastanın damaryolu ile alınan kan yapay böbrek cihazında temizlenerek hastaya tekrar geri verilir. Hemodiyalizin gerçekleştirilebilmesi için en gerekli şey hastadan temizlenecek kanın alınabilmesi için yüksek akım sağlayan bir damar yoludur. Hastadan dakikada 300-400 ml kadar kan alınarak temizlenir ve tekrar hastaya geri verilir. Böylece 4 saatlik bir diyaliz seansında yaklaşık 70-100 litre kan makineden geçerek zararlı maddelerden temizlenir. Ayrıca diyaliz seansında vücutta oluşan ve böbreklerin yapması gereken ama yapamadığı fazla sıvı vücuttan çekilir. Diyalizin yapılabilmesi için bu miktarda yüksek kan akımı sağlayabilen bir damar giriş yolu (fistül) gereklidir. Yeterli bir damaryolu olmadan diyalizin yapılabilmesi mümkün değildir. Hemodiyaliz hasta sayısının artmasındaki en önemli faktörlerden biri damaryolu operasyonlarında oluşan tecrübe ile diyaliz hastalarının yıllarca yaşayabilme şansına ulaşmasıdır. Çünkü kalıcı damaryolu sağlanamayan hastalar kısa süre sonra hayatlarını kaybetmektedir. Fistül operasyonunun icadı diyaliz hastalarını yıllarca diyalize girmesine imkan sağladığı gibi bu tedavinin konforlu bir şekilde yapılmasını da mümkün hale gelmiştir. Fistül denilen operasyonla hastanın el bileğinde ve dirsekte yapılan kesiyle atardamar ile toplardamar birbirine bağlanmaktadır. Bu bağlantı koldaki yüzeyel toplar damarlara giden kan akımını 20-30 kat artırmaktadır. Bu ise diyaliz makinesinin ihtiyaç duyduğu yüksek kan akımını sağlayabilmektedir. Günümüzde hemodiyaliz ve damar cerrahisindeki gelişmeler ile diyaliz amaçlı damaryolu (fistül ve yapay damar) operasyonları dünyada en sık uygulanan damar cerrahisi operasyonları olmuştur. Bu operasyonlar diyaliz hastaları için o kadar önemlidir ki damaryolu= yaşam şeklinde tercih edilen bir slogan olarak kullanılmaktadır. Şu an için ülkemizdeki 50.000‘e yakın hemodiyaliz hastası mevcuttur. Bu kadar hastanın damaryolunun sağlanabilmesi için yılda 15.000-20.000 fistül operasyonu yapılmasına ihtiyaç vardır. Damar Cerrahı gözüyle bakıldığında ise bu operasyonlar ileri derece tecrübe gerektirmektedir. Bu tecrübe 500 operasyonda orta düzeye ulaşmakta, 1000-1500 operasyondan sonra ise tecrübe yeterli düzeye ulaşmaktadır. Günümüzde sadece bu konuyla ilgilenen bir damar cerrahının 1000 fistül operasyonunu yapabilmesi ve tecrübeli bir Damaryolu Cerrahının yetişmesi için gerekli süre yaklaşık 5 yıldır. Bu tecrübenin uzun süre ve emek gerektirmesi, sürekli bu konuyla uğraşan damar cerrahlarını zorunlu hale getirmiştir. Fistül ve greft operasyonlarında bu tecrübenin belirli kişiler üzerinde toplanması zorunludur. Çünkü ilk operasyonlarda kullanılabilir bir fistül oluşturma oranı %30-50 düzeyindedir. Ama bu konuda tecrübeli damar cerrahları tarafından başarı oranı % 90-95 seviyesine gelebilmektedir. Damaryollarını kimler oluşturur? Ülkemizde diyaliz amaçlı damaryolu operasyonları genellikle bu konuda uzmanlaşmış Kalp ve Damar Cerrahları tarafından gerçekleştirilmektedir. Fistül operasyonu için damarlarımızı nasıl korumalıyız? Size ilerde diyaliz gerekme ihtimali varsa damarlarınızın korunması çok önemlidir: Operasyon planlanan kol kan almak, ilaç veya serum verilmesi için kullanılmamalıdır. Mümkün olduğunca el sırtındaki damarlar veya 23 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Merkezden ayrıldıktan sonra kanama olduğunda panik olmayıp iğne yerlerine temiz gazlı bez ile uygun baskıyı uygulamak gerekir. ayaktaki damarlar bu işlemler için tercih edilmelidir. Omuzdan katater ( subclavian) uygulanmamalıdır. Diyaliz amaçlı boyun veya kasık kataterleri tercih edilmelidir. Diyaliz seansına nasıl hazırlanılır? Kolunuzu muayene edin ve izleyin: Ödem, şişme, kızarıklık ve ısı artışı var mı? Fistül veya greftinizde önceki iğne uygulama yerlerinde anormal genişleme var mı? Parmaklarınızda soğukluk ve ağrı var mı? Titreşimi (Thrill) hissedin. Titreşim(Thrill) fistülünüzden geçen yüksek kan akımının damar duvarına yaptığı etki ile oluşur ve fistülünüzün iyi çalıştığını gösterir. Fistülünüz yapıldıktan sonra titreşimi kontrol etmeyi öğrenin. Fistüllü kolunuzu diyaliz sabahı ve diyaliz öncesi sabunla yıkayınız. 24 Fistülümde bir problem var mı? Fistül ve greftinizde siz farkında olmadan bazı problemler gelişebilir. Bu sebeple fistüldeki problemlere karşı bilgili olmamız gerekir. Fistülünüzde problem olduğunu düşündüren ilk bulgular şunlardır: • İğne takmada hemşirenin zorluk çekmesi. • İğneler ilk takıldığında pıhtı gelmesi. • Diyalizde kan akımının yeterli seviyeye gelmemesi. • Diyaliz hatlarında basınçların yükselmesi. • İğneler çıkarıldıktan sonra kanama süresinin uzaması. • Aylık yapılan kan tahlillerinde kanın temizlenmesinde yetersizlik saptanması Yukarıdaki durumlar geliştiğinde damar cerrahınıza muayene olunuz. Bu durum genellikle fistülünüzde daralma veya pıhtı oluşumuna bağlıdır. Fistül operasyonu nasıl yapılır? Fistül operasyonunda cerrahınız tarafından el bileğinde veya dirsekte küçük bir insizyon yapılır. Atardamar ve toplardamarlarınız hazırlanır. Atardamar ve toplardamar çok ince dikişlerle birbirine bağlanır. Bağlantı oluştuktan sonra titreşim (Thrill) oluştuğu görülür. Ciltaltı ve cilt dikişlerle kapatılır. Koruyucu pansuman yapılır. Diyaliz seansı bittikten sonra ne yapmalıyım? Fistül veya greftiniz varsa: Diyaliz bittikten sonra diyaliz hemşireniz her iki iğneyi fistülünüzden çıkarır. Steril gazlı bez ile direkt iğne takılan bölgeye parmak ile baskı uygular. Bir süre sonra kanama durur. Bu yaklaşık 3-10 dakika sürebilir. Daha sonra hemşire baskı uygulamayı size bırakır. Greft (yapay damar) pperasyonu nasıl yapılır? Greft operasyonunda genellikle 2 kesi yapılır. Atardamar ve toplardamarınız bulunur ve hazırlanır ve arasına greft (yapay damar) yerleştirilir. Greftin uçları atardamar ve toplardamara bağlanır. Greftin çalıştığı kontrol edilir. Kanama kontrolü yapılır ve cilt sütürlerle kapatılır. Bu sırada aşırı basınç uygulanmamalıdır. Çünkü, aşırı baskı ile kanama daha hızlı durmaz. Tam baskı uygulandığında fistülünüzden kan akımı geçemez. Bu ise fistülde pıhtı oluşturarak fistülünüzün kaybına yol açabilir. Kanamanız 30 dakikadan uzun sürüyorsa bu durumu diyaliz doktorunuza bildirmek gerekir. Geniş gazlı bezler bu işlem için kullanılmamalıdır. Küçük gazlı bezler üzerinden her iki iğne yeri üzeri flaster ile kapatılmalıdır. Flasterli pansuman 3-5 saat bu bölgede kaldıktan sonra kibarca çıkartılmalıdır. Flaster ve bandaj kolununuzu boğacak şekilde olmamalıdır. Kanama tamamen durmadan diyaliz merkezinden ayrılmamak gerekir. Operasyon sonrası ne yapmalıyım? • Kolunuzun altına yastık koyarak kolunuzun kalp seviyesinde olmasını sağlamalıyız. Bu pozisyon fistülün daha iyi çalışmasını sağlar ve kolunuzdaki ödem ve gerginliğin azalmasına yardımcı olur. • İhtiyaç duyduğunuzda ağrı kesici tabletler kullanabilirsiniz. Birkaç gün içinde ağrılarınız azalır ve kaybolur. • Operasyon sonrası günaşırı operasyon bölgesinin pansumanının yapılması gereklidir. Pansumanlarınız tercihen diyaliz merkezinizde veya ameliyat olduğunuz hastanede yapılmalıdır. Operasyon sonrası hangi durumlarda doktoruma haber vermeliyim? • Yara bölgesinden iltihab sıvısı veya taze kan geldiğinde yada kızarıklık, kolda aşırı ödem ve şişme, ilaçlara cevap vermeyen şiddetli ağrılar oluştuğunda. • Ateşiniz 38° C üzerine çıktığında. • Elinizde ve parmaklarınızda soğukluk, şiddetli ağrı ve his kaybı olduğunda. • Ameliyat bölgesinde hissedilen thrill(titreşim) azaldığı veya kaybolduğunda doktorunuza başvurmanız gerekir. Ne zaman eksersize başlayabilirim? Operasyon sonrası günden itibaren elinizi açıp kapatarak veya lastik top ile damar geliştirici eksersizlere başlamalısınız. Günde 5-10 kez birkaç dakika süren eksersizler yeterlidir. Operasyon sonrası 15 gün ağır eksersizler yapmayın ve ağır şeyleri fistüllü kolunuzla kaldırmayın. Doktorunuza danışmadan havuzda veya denizde yüzmeyin. Ne zaman damaryolum kullanılır hale gelir? Operasyon sonrası izlemde damaryolunun olgunlaşması beklenir. Fistüller için bu süre 1-3 aydır. Greftler için ise ortalama 15-20 gündür. Fistülünüz Damar Cerrahınız damara giriş için onay verdiğinde, epikrizinizdeki fistül haritasına uygun olarak kullanılmaya başlar. Fistülüm çalışmıyorsa ne yapmalıyım? Fistülünüzde titreşim (Thrill) yoksa, büyük ihtimal fistülünüzde pıhtı oluşmuştur. Paniğe kapılmayınız. Elinize lastik top alarak eksersiz yapınız. Fistülde çalışma yok ise hemen diyaliz merkezi veya damar cerrahınıza ulaşarak durumu bildiriniz. Bu durumu saptamanız sizin için çok önemlidir. Erken müdahaleler (İlaç tedavisi ve Fistül Masajı) sizin fistülünüzü çalışır hale getirebilir. Bu sebeple fistülünüzü her gün kontrol ediniz. Erken revizyon denilen cerrahi girişimle oluşan pıhtı temizlenir ve gerekirse fistülünüz yeniden oluşturulur. Bu durumda katater gerekmeden fistülden diyalizinize devam edebilirsiniz. Aynı işlem genellikle greftinize de uygulanabilir. Erken revizyon başarısız olduğunda veya daha üst seviyeden yeni bir fistül yapıldığında bir süre kataterle diyalize devam etmeniz gerekebilir. Fistülde cilt altına kan sızdı ne yapmalıyım? Fistülden cilt altına kan sızması iğnelerin fistüle yaptığı hasar sonucu oluşur. İğne giriş bölgesinden basınçlı fistül kanı damar dışına çıkarak bu bölgede şişme ve gerginlik oluşturur. Bu duruma hematom oluşması adı verilir. En sık hematom oluşması sebepleri: • Fistülünüz yenidir ve damar duvarınız henüz olgunlaşmamıştır. • Kan damarlarınız çok ince ve duvarı çok kırılgandır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ • Bu bölgede kan basıncı, damarın tolere edemeyeceği düzeyde yüksektir. • İğneyi damara yerleştirirken birçok sefer denenmiştir. • İğneler damar duvarında büyük bir delik oluşturmuştur. • İğneler diyaliz hemşiresince iyi tespit edilmemiştir. • Her zaman diyaliz esnasında fistüllü kolunuzu hareket ettirirken çok dikkatli olmanız gerekir. Uygunsuz ve kontrolsüz kol hareketleri fistülden iğnenin çıkmasına veya fistülün yırtılarak aşırı kanamasına sebep olabilir. Fistülünüzde hematom oluştuğunda: • Kolunuzda şişme, ağrı, gerginlik, iğne girişleri çevresinde kızarıklık zaman içinde düzelecektir. • Bu bölgeye ilk 24 saatte buz uygulayınız. • 24 saatten sonra kuru ve sıcak kompresler 30 dakikalık 2-3 seans halinde uygulanabilir.Aşırı sıcak uygulamalar sakıncalıdır, ciltte hasar oluşturabilir. • Bu hematomun erimesi 1-2 hafta sürebilir. • Fistülünüz kullanılamayacak halde ise kolunuz normal hale dönünceye kadar geçici kataterle diyalize devam edebilirsiniz. Fistülde ısı artışı ve hassasiyetim varsa ne olur? • Cilt ısısında artış, ağrı, kızarıklık enfeksiyon olasılığını düşündürür. Bu durumda hemen diyaliz doktorunuza haber veriniz. • Fistülde enfeksiyon düşünüldüğünde sizden kan tetkikleri istenir. Antibiyotik tedavisine başlanır. Fistülde balonlaşma mevcut, fistülüm patlayabilir mi? • Diyaliz iğneleri sürekli aynı yerden uygulandığında bu bölümde damarda genişleme (anevrizma) oluşabilir. Bu bölümde zamanla cilt incelebilir. Bu durumda hemen damar cerrahınıza başvurmalısınız. Cerrahınız tarafından fistüle müdahale gerekebilir. Fistülün revüzyonu, kapatılması veya yeni bir fistül açılması gerekebilir. Eğer bu damarda patlama (fışkırır tarzda şiddetli kanama gelişirse; kanayan bölgeye kuvvetli baskı uygulayın ve hemen acil ambulans hizmetini (112) çağırınız. Bu sizin için çok acil bir sağlık sorunudur. Hemodiyaliz hastalarına önerileriniz nelerdir? • Her hasta fistülün çalıştığını kontrol etmelidir. Fistülde titreşim azaldığında veya kaybolduğunda elinizi açıp kapatarak eksersiz yapın. Bu durumda diyaliz doktorunuza veya hemşirenize hemen bilgi veriniz. Damaryolunun tıkanması durumunda hemen yapılan müdahaleler damaryolunuzu kurtarabilir. • Fistüllü kolunuzu diyaliz günü sabahı sabunla iyice yıkayınız • Diyalize giderken kolunuza losyon veya kremler uygulamayın. Böyle kremler flasterlerin sıkıca yapışmasına sebep olabilir. Bu ise cildin tahrişine yol açar. Koruyucu krem ve losyonlar diyaliz sonrası veya diyalizin olmadığı günlerde uygulanmalıdır. • Bazı ciltler flaster ve bandajlara aşırı hassastır.Bandaj ve flasterleri kanamanın durduğundan emin olduktan sonra çıkartınız. • Doktorunuza ve diyaliz hemşirenize enfeksiyon şüphesi oluştuğunda hemen haber veriniz. Fistüllü kolunuzdaki enfeksiyon bulguları kolda şişme, kızarma ve lokal ısı artışıdır. • İğne uygulama yerleri değişmelidir. İğnenin damarınıza yaptığı hasarın düzelmesi için süre gereklidir. Uzun süre aynı yerden yapılan girişler damaryolunuzda daralma, genişleme ve enfeksiyon gelişimine sebep olur. Diyaliz hemşirenizin iğne yerlerinin değişmesi isteklerine destek veriniz. • Diyaliz çıkışında kanayan iğne yeri üzerine uygun şekilde basınç uygulayınız. Aşırı baskı damaryolu akımını durdurur ve pıhtılaşmaya yol açar. • Diyaliz doktorunuzun tansiyonunuz konusundaki direktiflerine uyunuz. İyi bir tansiyon kontrolü fistül ve greftiniz için çok önemlidir. Damaryolunuzun çalışması sizin tansiyonunuzla direkt orantılıdır. Tansiyonunuzu düşüren uygulamalardan uzak durunuz. • Bayılma, baş dönmesi ve bayılma sonrası fistülünüzün çalışmasını kontrol ediniz. • Sıvı alımınızı kontrol altında tutun. Diyaliz seansları arası fazla sıvı almanız uygun değildir. Fazla sıvı almanız durumunda, bu fazla sıvıyı çekmek için diyaliz sonunda tansiyonunuz düşer ve fistülünüzde pıhtı gelişebilir. • Diyaliz sonunda iğne yerlerine uygulanan flaster ve bandajlar akımı kısıtlayabilir. Bu sebeple kanama durduktan sonra flaster ve bandajları çıkarınız. • Fistüllü tarafınız üzerine uyumayınız. Bu akımın kesilmesine ve pıhtı oluşumuna yol açabilir. • Asla fistül bölgesine kese veya masaj uygulatmayınız. • Asla fistülünüz üzerine saat veya bileklik türü şeyleri takmayınız. • Asla yakın temas gerektiren sporları yapmayınız. • Doktorunuz önerdiği şekilde fistüllü kol ile eksersiz yapınız. Zayıf fistüllerde fistül geliştirici eksersizler damaryolu akımınızı artırabilir. • Fistüllü kolunuzdan tansiyon ölçtürmeyin. Fistüllü kolunuzdaki damarlar kan almak , ilaç verilmesi için kullanılmamalıdır. • Damaryolunuz kasıkta ise ( kasık grefti veya fistülü) bacaklarınız kıvrık durumda uzun süre tutmayınız. • Kolunuzu aşırı sıkan ve rahat çalışmasına engel olan kıyafetleri giymeyiniz. • Fistüllü kol ile çok ağır işler yapmayınız. Ağır poşetler ve ağır yükleri kaldırmayınız. • Kesici ve delici aletler kullanırken çok dikkatli olunuz. Kolunuzu her türlü travmadan koruyunuz. Kolunuza yönelik bir kesi veya çarpmada aşırı kanamalar oluşabilir. • Fistülünüzden aşırı kanama oluştuğunda kanama üzerine baskı uygulayarak en yakın hastaneye başvurunuz . • Sigara içmeyiniz. 25 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Reflü Nedir? yükseliyorsa boğazda gıcık hissi, yabancı cisim hissi, kronik öksürük ve ses kısıklığı gibi şikayetler olabilir. Gıcık hissinden dolayı hastalarda sürekli boğazı temizleme refleksi gözlenir. Boğazla ilgili şikayetlerin yemek borusu ve mide şikayetleriyle birlikte olması şart değildir. Reflü sadece KBB ile ilgili şikayetlerle de kendini gösterebilir. Çünkü boğaz ve gırtlak asit salgısına yemek borusundan daha hassastır. Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Gastroenteroloji Uzmanı Mide asidinin, mideden yukarı doğru çıkarak yemek borusuna ve boğaza gelmesidir. Normalde mide ile yemek borusu arasında bulunan kaslar asit salgısının yukarı kaçmasına izin vermez. Eğer bu asit kaçağı yemek borusuna kadar geliyorsa gastroösefagial reflü (GÖR), adı verilir. Toplumda çok sık gözlenen bir durum (en az %20) olmasına karşın bazen hastaların çok belirgin şikayetlerinin bulunmaması bazende doktorların bu hastalığı ön planda düşünmemesi nedeniyle gözden kaçan bir rahatsızlıktır. Reflü Neden Olur ? Reflü oluşmasını kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Bunlar şu şekilde sayılabilir: • Mide ile yemek borusu arasında kaslardan oluşan kapağın gevşemesi • Mide fıtığı • Şişmanlık • Mideden fazla asit salgılanması • Mideden barsaklara yiyecek geçişinin yavaşlaması • Sigara ve alkol kullanımı • Fazla yağlı yiyeceklerin yenmesi • Mideye bir seferde aşırı besin gönderilmesi • Özellikle yemek yenmesini takiben sırt üstü yatmak Ne gibi şikayetlerle karşılaşılır? Reflü olan hastalarda bazen belirgin bir şikayet olmaz. Ancak reflünün şiddetine göre hastayı çok fazla rahatsızda edebilir. Eğer sadece yutak borusuna kaçış varsa, göğüste yanma, sindirim bozukluğu, hıçkırık ve bazen yalancı kalp ağrısı gibi şikayetler görülebilir. Eğer asit salgısı boğaza kadar 26 Reflünün en sık neden olduğu kulak burun boğaz semptomu seste oluşan değişikliklerdir. Sıklıkla ses kısıklığı yakınması ile başvuran hastaların incelenmesinde tekrarlayan reflü atakları saptanmaktadır (%50). Muayenede ne görülür? Reflüsü olan hastaların KBB muayenesinde çok tipik bulgular görülmez. En dikkat çeken bulgu ses tellerinin arka kısmında kızarıklık ve tahriştir. Ses telerinde kabalaşma ve ödemde hastalığın ileri evrelerinde rastlanılan bir bulgudur. Bunun dışında başka bulgu görülemeyebilir. Nasıl teşhis konur? Reflü hastalığının teşhisinde en önemli faktör hastanın bize anlattıklarıdır. Hastanın şikayetlerine göre reflü olabileceği düşünülür. Muayenede ses tellerinde özellikle arka tarafta kızarıklık ve tahriş olması reflü teşhisini kuvvetlendirir. Reflüyü ispatlamak için bazı testler yapılabilir: • Yemek Borusunda 24 Saatlik Asit (pH) Tayini: Burundan sokulan bir tüple yemek borusundaki asit tayini yapılır • Endoskopik Muayene: Ağızdan girilerek yemek borusu ve mide muayenesi yapılarak fazla asitin verdiği zararlar araştırılır. • İlaçlı Film Çekilmesi: Hastaya ilaç yutturularak film çekilir ve yemek borusu ya da midedeki yapısal anormallikler (mide fıtığı gibi) tesbit edilir. (Özofagografi veya özofagoskopi) • Ayrıca özofagusta basınç ölçümleri de yapılabilir.( Özofageal manometri) Teşhis için genellikle hastanın şikayetleri ve muayene ile yetinilir. Laboratuar tetkiklerine her zaman başvurulmaz. Başlangıç tedavisine cevap alınamaması halinde yukarıda bahsi geçen testlerin yapılması daha sık başvurulan bir yöntemdir. GÖRH nasıl tedavi edilir? Basit hayat tarzı değişiklikleri ve ilaçlar ile kontrol altına alınabilmektedir. İlk tanı ve tedavisi KBB hekimlerincede yapılabilen hastalığın uzun sürmesi halinde yemek borusunun alt kısmında asidin oluşturduğu hasarın endoskopik olarak tetkik edilmesi önerilir. Bu gibi durumlarda hastalığın takibinin bir gastroenteroloji uzmanınca yapılması uygun olacaktır. Hayat boyu süren bir hastalık olduğundan hastanın doktoru ile birlikte iletişim içinde kalması yararlı olur. Takip eden doktor ile görüşülmeden ilaç tedavisinin kesilmemesi, dozunun değiştirilmemesi veya başka bir ilaca geçilmemesi gerekir. Mevcut şikayetlerin karakter değiştirmesi veya şikayet olarak ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ yutma güçlüğü ve kilo kaybının ortaya çıkması halinde hemen bir gastroenteroloji uzmana başvurulması uygun olacaktır. Reflü tedavisinde 3 seçenek vardır? Hastanın dikkat etmesi gerekenler, ilaç tedavisi ve ameliyat. Reflü hastalığı olan hastaların dikkat etmesi gerekenler şunlardır: Reflü için bazen ameliyatlar da yapılır. Bu en çok mide fıtığı için uygulanır. Bazen de ilaçlarla sonuç alınamadığı zaman mide ile yemek borusu arasındaki kası kuvvetlendirmek için ameliyat uygulanır. • Sırt üstü yatmamak veya baş normalden daha yukarıda olacak şekilde yatmak • Mideyi çok dolduracak kadar yememek • Yatmadan önceki 3 saat içerisinda çay, kahve,alkol, kolalı içecekler ve çikolata gibi besinleri almamak • Sigarayı bırakmak • Yemek yiyip hemen yatmamak • Fazla kiloları vermek • Mide asidini arttıran ilaçları almamak (özellikle aspirin ve bazı ağrı kesici ilaçlar) • Dar elbiseler giymekten kaçınmak • Boğazda gıcık hissedildiğinde sürekli temizlemeye çalışmamak, su içerek veya yutkunarak gidermeye çalışmak • Alt özofageal sfinkterin basıncını düşürdüğü bilinen kahve, kola, kakao, nane, dereotu, maydanoz, alkol ve sigaranın azaltılması Alt özofageal sfinkter basıncını düşüren antikolinerjik ilaçlar, kalsiyum blokürleri, nitritler, diazepam, teofilin gibi ilaçların azaltılması larengofarengeal reflüsü olanlara da önerilmiştir . Ancak bunların etkisinin laringofarengeal reflüde minimum olduğu anlaşıldıktan sonra H2 blokürleri (Cimetidine, Famotidine, Ranitidine vs) denenmiş bunlar ile de hastaların ancak % 50 sinde tedaviye yanıt alınmıştır. Tedavi hastaların semptomlarının derecesine göre değişmektedir. Reflü hastalığında asit salgısını azaltan veya asitin zarar vermesini önleyecek ilaçlar kullanılır. En çok kullanılan ilaçlar asit pompası inhibitörü adı verilen ilaçlardır. Bu ilaçlar en az 6 hafta hatta bazen aylarca kullanılırlar. Doktorunuz bu ilaçların dozunu ve süresini size göre ayarlayacaktır. Endoskopi yapmak gerekir mi?: Tipik şikayetleri olan ve genç bir GÖRH hastasında eğer alışkanlık değişikleri ve düşük doz ilaçlar ile şikayetler kontrol edilebiliyor ise endoskopi yapılmayıp hasta tedavi ile izlenebilir. Ancak daha ileri yaşlarda ve şikayetleri uzun yıllardır mevcut hastalarda endoskopi, yemek borusundaki hasarın düzeyinin saptanmasında ve kanser öncülü olabilecek Barret Özefagus olup olmadığını anlamada çok işe yarar. Her durumda endoskopi kararı uzman hekim tarafından hasta genel olarak değerlendirildikten sonra verilir. 27 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Horlama Op. Dr. Murat CERAN Kulak Burun Boğaz Uzmanı Normal erişkin insanların en az %45’i zaman zaman horlamaktadır. %25’i sürekli olarak horlamaktadır. Horlama problemi en sık şişman erkeklerde görülür ve yaşla birlikte her geçen gün artar. A.B.D. de 300’den fazla firma horlamaya karşı cihaz geliştirmiştir. Bazı modeller pijama arkasına tenis topu yapıştırmak gibi eski bir modelin modifikasyonlarıdır (Sırt üstü yatarken horlama daha çok artar.). Çene ve boyun askıları, boyunluklar ve ağız içine yerleştirilen cihazlar hiçbir yarar sağlamamıştır. Horlama sesi ile çalışıp hastayı uyandıran elektronik cihazlar bulunmuştur. Bütün bunlar hastanın horlamadan uyuma alıştırmaları olarak düşünülmüştür. Ancak maalesef horlama kişinin kontrolünde olmayan bir problem olup tüm bu cihazlar hastayı sadece uyutmamaya yöneliktir. Horlamanın Nedeni Nedir? Ağız ve burun arkasındaki hava yolunda darlık olduğunda ortaya çıkan gürültü biçiminde ki sese horlama denir. Dilin arkası ve yumuşak damak ve küçük dilin olduğu kısmın genizle birleştiği bölge kendiliğinden daralabilen bir bölgedir. Bunlar birbirleri üstüne geldiğinde solunumla birlikte titreşmekte ve horlama ortaya çıkmaktadır. Horlayan biri aşağıdaki problemlerden en az birine sahiptir. Dil ve boğaz kasları gerginliği azalmıştır. Gevşek kaslar sırt üstü yatınca dilin boğaz arkasına doğru kaymasına engel olamaz. Bu olay alkol yada ilaç alarak gevşemiş birinin uykusunda kas kontrolünün kaybolması ile ortaya çıkar. Bazı insanlarda uykunun derin fazında gevşemeye bağlı olarak yine horlama görülebilmektedir. Boğazdaki dokuların aşırı büyük olması. Büyük bademcik ve geniz eti çocuklarda en sık rastlanan horlama nedenidir. Şişman insanlarda kalın boyun dokusu sebep olarak gösterilir. Kist ve tümörlerde nadir olarak bu yolla horlama yapabilmektedir. Yumuşak damak ve küçük dilin aşırı sarkık ve uzun olması boğaza doğru hava yolunu daraltır. Hava yoluna sarktığı için bir valv gibi horlamaya neden olur. Burun tıkanıklığı olan kişi havayı almak için genizde aşırı vakum yaratır. Bu vakum boğazda kollabe olabilen 28 dokuları hava yoluna doğru çeker. Böylelikle burun açık iken horlamayan kişide horlama görülmeye başlar. Bu durum neden bazı insanların sadece allerjik dönemlerde veya grip, sinüzit olduğu zamanlarda horladığını izah etmektedir. Burun deformasyonları bu tip burun tıkanıklığı nedenleri olarak bilinir. Deviasyon burun orta bölmesinin yan taraflara taşması olarak tanımlanır. Burun içi deformasyonları içinde en sık rastlanılanıdır. Horlama Ciddi Bir Sorun mudur? Sosyal olarak evet! Bu aile yaşamında ciddi bir şekilde tehdit eder. Horlayan kişi alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde istenilmeyen oda arkadaşı olur. Tıbbi olarak evet! Kişinin kendine verdiği zarar daha büyüktür. Dinlenilmeden geçirilen geceler vardır. Aşırı horlayan kişilerde yüksek tansiyon horlamayan kişilere göre daha sık görülür. Horlamanın en ağır formu tıkayıcı tipte horlama hastalığıdır. Uyku apnesi diye bilinen bu hastalıkta şiddetli horlama nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir. Bu sırada solunum tam durmuştur. 10 saniyenin üzerindeki nefessiz kalma nöbetlerinin bir saat içinde 7’den fazla görülmesi yaşamı ciddi şekilde tehdit eder. Bu durumda doktorunuzun size bir uyku merkezinde inceleme yapılmasını önerecektir. Apneli (nefesin kesilmesi) hastalarda saatte 30-300 defa tıkanmalara rastlanılmaktadır. Böylelikle uykuda kan oksijen düzeyi aşırı oranda düşer. Oksijenin düştüğü bu dönemde kalp kanı daha çok pompalamak zorundadır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi yerleşir. Tıkayıcı tipte horlama hastalığı olan kişiler uykularının çok az bir kısmında derin uyku fazına geçebilmektedirler. Derin faz gerçek dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Araba kullanırken yada iş başında uyuklamalar görülecektir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Horlama Tedavi Edilebilir mi? Horlamanın bir çok tipi tedavi edilebilir. Erişkin horlayan kişiler için aşağıda sıralana önerilere uyulmalıdır. • İyi bir adele tonusu kazanmak için sportif bir yaşam biçimi seçilmeli. • Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen allerji ilaçlarını uykudan önce almamalı. • Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınmalı. • Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınmalı. • Aşırı yorgunluktan sakınmalı. • Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metot dur. Böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur. • Yatağınızın baş tarafı daha yukarıda olacak şekilde tüm yatağınız yaklaşık olarak 10 cm bir tarafa doğru çeviriniz. Bu amaçla yatağınız bir tarafı altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır. • Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın. • Her pozisyonda horlayan kişiler ağır horlayan olarak isimlendirilir. Bu kişilerin yukarıdaki önerilerden daha fazla yardıma ihtiyaçları vardır. Horlama kişi ve ailesi için zararlı hale geldiğinde uzman doktorunuz ile görüşmeniz uygun olacaktır. Bu özellikle uyku sırasında nefes alamama problemi olduğunda (Yüksek sesli horlama nefessiz kalma dönemi ile kesilmektedir.) Doktorunuza başvurmanız daha da önem kazanmaktadır. Horlama hastasının burun, ağız, boğaz ve boynunun detaylı muayenesi yapılmalıdır. Horlamanın boyutu ve horlayan kişinin sağlığını belirlemek açısından uyku laboratuarı çalışmaları değerlidir. Tedavi şüphesiz tanıya dayanır. Bu allerji veya enfeksiyon tedavisi gibi basit yada bademcik geniz eti veya burun bozukluklarının cerrahi gerektirir biçimdedir. Horlama - Nefessiz kalma hareketli dokuların sabitleştirilmesi ve hava yolunun daha genişletilmesini sağlayan horlama ameliyatlarından başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Buna uvulopalatofarengoplasti ameliyatı (UPPP) adı verilmektedir. Hasta için bademcik ameliyatından çok farklı his vermez. Laser’ın kullanıldığı Laser-assisted uvulopalatoplasti (LAUP) lokal anestezi ile yapılabilen bir başka ameliyattır. Cerrahinin çok riskli veya hasta tarafından istenilmediği durumlarda boğaza basınçlı hava veren maske takarak (CPAP) uyuyabilir. Kronik olarak horlayan her çocuk KBB uzmanı tarafından detaylı olarak muayene edilmelidir. Bademcik ve geniz eti ameliyatının gerekli olduğu durumlarda cerrahi müdahale çocuk sağlığına ve gelişimine çok önemli yararlar sağlayacaktır. Horlama nefes almanın tehlikeli biçimde kesilmesidir. Horlama komik değildir, umutsuz hiç değildir... 29 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 30 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 31 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Postür ( duruş) Normal postür (duruş) nedir ? Kas iskelet sisteminde bir zorlanmaya sebep olmayan, vücudun normal eğriliklerinin korunduğu, eklemlere uygulanan kuvvetlerin dengeli dağıldığı duruşa normal postür yada normal duruş denilir. İyi bir postür eğitimi çocukluk yaşından itibaren başlar. Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Duruş (postür) vücut kısımlarının diziliş ve düzenidir. Postür statik veya dinamik olarak ikiye ayrılır. Oturma, ayakta durma, yatma sırasında vücudun duruş şekline statik postür (sabit duruş), hareket esnasında vücudun duruş şekline ise dinamik postür (hareketli duruş) denilir. 32 Sağlıklı ayakta duruş pozisyonu Baş dik ileri ve geri eğiklik yapmaksızın yanlardan bakıldığında kulaklar tam omuzlar hizasında olmalıdır. Göğüs dik durmalı bel ve boyundaki çukurluklar normalden fazla veya az olmamalıdır. Karın düz olmalıdır. Omuzlar dik olmalı, çökmüş gibi olmamalıdır. olmalı, her iki ayak yere eşit olarak temas etmelidir. Çalışma esnasında öne eğilmeyi önlemek için masaya yakın oturulmalı, araba kullanılıyorsa direksiyona yakın olunmalıdır. Sırt ve mümkünse baş, eğimi hafif arkaya bakan bir destekle desteklenmelidir. Otururken kolların bir destekle desteklenmesi omuz ve boyuna binen yükü azaltır. Sağlıklı yatış pozisyonu Yatak sert ve düz olmalı, vücut ağırlığı ile yaylanmamalıdır. Baş ve gövde uyum içinde olmalıdır. Yastık çok alçak veya çok yüksek olmamalı, boyundaki çukurluğu destekleyecek kadar olmalıdır. Çok yumuşak yastıklar zararlıdır. Ayrıca çok sert ve yüksek yastıklar başın askıda kalmasına ve boynun zorlanmasına sebep olur. Uzun süre masa başında çalışanlar, bilgisayar ve daktilo gibi klavyeli cihaz kullananlar, borsa çalışanları gibi sürekli bir ekran izlemek zorunda kalanlar, çok fazla miktarda el işi (ince iş) yapanlarda sırtta kamburluk, omuzlarda çökme ve yuvarlaklaşma ve boynun öne doğru eğim yapması şeklindeki duruş bozuklukları ile çok sık karşılaşırlar. Bu kişilerde aynı pozisyona maruz kalmaktan ve tekrarlayan mikrotravmalardan dolayı omuz ağrıları, boyun ağrıları, kürek kemikleri arasında ağrı, kol ve el bileği ağrıları çok sık görülür. Uzun süreli kötü ve aynı pozisyonda ders çalışan öğrenci ve akademisyenlerde de benzer tablolar görülebilir Sağlıklı oturma pozisyonu Oturma postürü ayakta durma postürüne göre daha gevşek bir postürdür. Sağlıklı bir oturmada yük her iki kalça üzerine eşit olarak dağılmalı, bel ve sırt dik olmalıdır. Oturulan yer yeterli yükseklikte Postür bozukluklarında yapılacak egzersizler: Ayakta yapılacak egzersizler Çeneniz geride, başınız dik, kollarınız gövdeye yakın, karın düz olacak şekilde yürümeye çalışınız. Kauçuk tabanlı, kaymayan ayakkabıları tercih ediniz. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Yürürken ayaklarınız dışa doğru değil öne doğru baksın. Bir duvara karşı durup kollarınızı kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırın. Bu esnada karnınızı içeri çekerek belinizi düzleştirmeye çalışın. Bu egzersizi yaparken bir kolunuzu kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırırken, diğer kolunuzu indirebildiğiniz kadar aşağıyı doğru uzatın. Daha sonra kollarınızı değiştirin. Ellerinizi arkadan bel ortasına getirin. Eğilebildiğiniz kadar arkaya eğilmeye çalışın. Bu esnada karın kaslarınızın kasıldığını hissedin. Sırtınızı bir duvara yaslayınız, ayaklarınızı 25 cm kadar duvardan uzağa koyunuz. Dizleriniz hafif bükülü durumda iken baş, omuz ve sırtınızı duvarla temas halinde tutunuz. Bu pozisyonda, duvarla temas halinde iken aşağı-yukarı kayın. Sırt bölgenize plastik bir top koyarak bu egzersizi daha etkili hale getirebilirsiniz. Oturarak yapılacak egzersizler Başka bölümlerde anlatılan boyun egzersizleri uzun süre oturmaktan kaynaklanan zorlanmaları dengelemek için kullanılabilir. Otururken omuzlarınızı kaldırabildiğiniz kadar kaldırın. Sonra omuzlarınızı öne, aşağıya ve arkaya hareket ettirerek daireler çizin. Bu hareketi ayakta da yapabilirsiniz. Arkalıklı bir sandalyede yada taburede oturun. Kürek kemiklerinizi orta hatta doğru yaklaştırabildiğiniz kadar yaklaştırın Arkalıklı bir sandalyeye oturun. Sandalyenin kollarından tutarak sırt bölgenizi sandalyenin üst destek noktasına getirerek geriye doğru geriniz. Yatarak yapılacak egzersizler Dizleriniz bükülüyken sırt üstü uzanın. Başınız ve omuzlarınızı yere koyun. Bu esnada kalça, uyluk ve gövdenizi kaldırarak köprü kurun. Bu egzersizi daha sonra sağ ve sol bacağınızdan ayrı ayrı destek alarak tekrarlayın. Dizleriniz bükülü iken sırt üstü yatın. Kalçanız çok hafif kalkarken, karnınızı içe çekin ve bel çukurluğunu yere bastırmaya çalışın. Sırt üstü dizleriniz bükülü iken yatın, kürek kemiklerinizin arasına rulo haline getirilmiş büyükçe bir havlu koyun. Omuzlarınızı aynı anda yere doğru yaklaştırmaya çalışın. Yüzüstü uzanın önce sağ sonra sol kolunuzu havaya kaldırmaya çalışın. Aynı hareketi karnınızın altına bir yastık koyarak kollarınız yanda iken tekrar ediniz. Bu hareketi yaparken sağa ve sola doğru gövdenizi esnetin. 33 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Trilye Zeytinbağı (Trilye, Rumca: Τρίγλια, Triglia) Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı belde. İlçenin batısında, 11 kilometre uzaklıkta, Marmara Denizi kıyısındadır. Trilye eski nüfusunun çoğunluğu Rum olan bir deniz köyü. Osmanlılar tarafından bölge fethedildikten sonra (yaklaşık 1300’lu yılların ilk yarısı) zaman içinde, savaşlardan sonra Rumlar yavaş yavaş bu topraklardan ayrılmışlar ve Yunanistan’a göç etmişler. Kurtuluş Savaşı’ndan sonrada bölgedeki nüfusları iyice azalmış. Köyün adı nereden geliyor dersek birçok belde de olduğu gibi burada da birkaç rivayet var. Bir tanesi deniz köyü olması ile ilgili. Barbunya balığı; Helence’de “Trigleia” olarak ifade ediliyormuş… Bölgede de balıkçılık ve barbunya balığı yaygın oldugu için bu ismi almış… Bir diğer rivayet tarihi dokusu ile ilgili… Bursa’nın bir başka eski Rum yerleşim beldesi olan İznik’ten aforoz edilip buraya gelen Aya Yonni, Aya Yorgi ve Aya Sorti isimli 3 papaz olduğu ve Rumca 3 papaz anlamına gelen isimden türediği yönünde… Tri (üç), ilya (papaz) Trilya 1963 senesinden beri de yeni ismi olan Zeytinbağı ismi kullanılıyor. Bu ismin seçilmesindeki etken de zeytin ağaçlarından kaynaklanıyor. Bölgede ciddi bir zeytincilik faaliyeti sözkonusu. Hatta öyle ki; dünyaca ünlü Trilye Zeytin çeşidi bu bölgede yetişiyor. Zeytinlerin oldukça rahat yetiştirildiği ve faaliyetlerinden 34 yüksek verim alınan Akdeniz kıyılarında bu zeytin çeşidi ne yazık ki yetiştirilememiş, bu bölgeye has kalmış. üretimi de var. Köylüler oldukça içten… Oldum olası balıkçı köylerini dağ köylerinden daha çok sevmişimdir… Nedense bana bu tür yerlerin halkı daha farklı geliyor… Belki bu benim çevreyi gezerken gördüğüm ve gördüğüm andan itibaren gözümün hep takıldığı mavi sudan da kaynaklanıyor olabilir. Ünlü Trilye Zeytini; ufacık bir zeytin… Çekirdeği de minicik… Üst kısmı dümdüz değil; kırış kırış… Çekirdek ve zeytinin etli kısmı birbirinden kolaylıkla ayrılıyor ve yerken hiç zorluk yaşamıyorsunuz. Tadı da mükemmel! Tabii zeytincilik faaliyetleri arasında zeytin yağı Köy kahvelerimiz vardı… Artik unuttuğumuz ufak bakkallar… Seyyar satıcılar… Sokakta birbirlerini kovalayan çocuklar… Bisiklet kullanan gençler… Eski bir Bizans yerleşimi olan Trilye, 14. yüzyıldan sonra Osmanlı İmparatorluğu`nun egemenliğine girmiş. 1924`e kadar Türkler ile Rumlar`ın ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Taş Mektep birlikte yaşadığı kasabaya, mübadele sonrası Selanik`ten gelen göçmenler yerleştirilmiş. Temel uğraş olan zeytincilik, kasabanın adına da yansımış; 1963`te adı “Zeytinbağı” olmuş ancak Trilye adı da halen kullanılıyor. Trilye Adı Nereden Geliyor? Kasabanın adının kaynağıyla ilgili üç farklı hikaye anlatılıyor: Cenevizliler zamanında korsanların saldırısına karşı koymak için Sivzi, Kapanca ve Trilye köylerinin Trilye adi altında birleştiği söyleniyor. Üçüncü hikayede ise Trilye`de dere ağzında bol bulunan barbunya balığının Doğu Roma`nın başkenti İstanbul`a gönderildiği anlatılır. Kasaba bu yüzden Latince`de kırmızı balık anlamına gelen Trilye adıyla anılmış. Trilye Osmanlılarca fethedilene kadar Rumlar tarafından kullanılmış. Orhan bey, 1330 yıllarında Trilye ve çevresini fethettikten sonra Hristiyan halkın bölgede kalmasına izin vermiş. Çoğunluk nüfus Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar Hristiyanlardan oluşmuş. Trilye ve çevresinde çok sayıda kilise, manastır ve ayazmalar inşa edilmiş, ancak bugüne kadar sadece 3 kilise ve bir manastır ayakta kalabilmiş. Bunlar, Osmanlılarca camiye dönüştürülen ve Fatih Camii adını alan Büyük Kilise, duvarlarına tarihte ilk kez resim yapılan Kemerli Kilise (Panagia Pantobalissa Kilisesi) ve Yuannes Kilisesi’dir. Fatih Cami Geçmişe Yolculuk Tarihi mimari dokusunu korumayı başarmış kasabanın sokaklarında, insan geçmişe yolculuk yapmış gibi oluyor. Yer yer çirkin beton binalara rastlansa da burası daracık sokakları ve evleriyle bir mimarlık tarihi laboratuarı gibi. Zaten mimarlık okulları da buraya eğitim gezileri düzenliyor. Kasabadaki tarihi evlerin bazıları restore edilmiş ama çoğu bakımsız. Geleneksel mimarinin tipik örnekleri olan Trilye evleri bu halleriyle hüzünlü görünüyor. Trilye, yaşayan bir kasaba. Halkı güleryüzlü ve sıcak. Yaşam sokaklarda da devam ediyor. Evlerinin önünde zeytin satan kasabalılar, asırlık çınarların gölgesinde çaylarını yudumlayanlar, kapılarının önünde dişleriyle sohbete dalmış kadınlar ve oynayan çocuklar... Trilye Evleri Bugün kasabayı baştan başa geçen caddenin yerinde eskiden dere akarmiş. Yamaçlardan gelen sokaklar bir yaprağın damarları gibi bu caddeye bağlanıyor. Bu sokaklarda birbirinin görüsünü engellemeyecek şekilde yerleşmiş olan Trilye evleri, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başından kalma. 1980`de sit alanı ilan edilmesi, her iki toplumun yaşam özelliklerini mimarilerinde sergileyen bu evlerin, günümüze kadar gelebilmesini sağlamış. Başlıca geçim kaynaği ipekçilik ve balıkçılık olan Rumlar`ın iki veya üç katlı evlerinin insan yaşamına ayrılan üst katlarına ipekböcekleri için kozalıklar eklenmiş. Daha sonra ipekböcekçiliğinin yerini zeytincilik aldığı için, zemin katlardaki ahirlar zeytin depolarına dönüşmüş. Evler tüm Bursa yöresinde olduğu gibi, ahsap strük-tür üzerine bağdadi sıva uygulanarak inşa edilmiş. Yoğun bir yerleşme olan Trilye`de arsalar yetersiz olsa bile ev estetiğinden ödün vermeyen ustalar, çıkmalarla tasarımlarını zenginlestirmişler. “Cumhuriyet” filminin bazı sahneleri, “Şapkadan Babam Çıktı”, “Sev Kardeşim”, “Melekler Adası” gibi diziler bu beldede çekilmiştir. 35 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Tırnak Batması Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ayak başparmaklarında en sık görülen tırnak batmaları neredeyse tamamen “yanlış tırnak kesme” nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Ayakkabı kullanmayan insanlarda oldukça nadir görülmesi nedeniyle, ayakkabının başparmağa uyguladığı basıncın da yanlış kesilmiş tırnağın ete batarak iltihaplanmasına neden olan bir faktör olduğu düşünülmektedir. Yanlış kesilmiş tırnak ete batınca; önce ağrı, kızarıklık, şişlik ve daha sonra da akıntı oluşur. Tırnak kenarında iltihaplanmış açık yara dokusu (granulasyon) büyür. Bu doku zamanla deriyle kaplanır ve akıntı azalır; ancak şişlik artar ve dışarıdan basıya daha hassas hale gelir ve bu kısırdöngü tekrarlanır. Tedavi hastalığın aşamasına göre değişir. Öncelikle hastalığın önlenmesi çok önemlidir. Tırnakların köşeleri düz kesilmeli ve deriden dışarıda bırakılmalıdır. Köşeleri kesmeye çalışmak ve yuvarlatmak tırnak batmasına neden olacak bir çıkıntının oluşumuna neden olabilir (Şekil 1). Tırnak batmasının başlangıç safhasında yani kızarıklık, şişlik ve hassasiyet olduğunda tırnağın batan köşesine pamuk konularak kurtarılmaya çalışılır. Bu tedaviye başlamadan önce birkaç gün sıcak su banyosu, açık ayakkabı / terlik kullanımı ve istirahat ile buradaki yangının azalması beklenebilir. Daha sonra tırnak altına pamuk yerleştirilir. Hastanın kendisi bu pamuğu daha kolay yerleştirir. Günlük olarak pamuk değiştirilir ve haftalık olarak doktor kontrolüne gidilir. Bu tedavi, eğer yeterince pamuk yerleştirilebilirse iki ila üç haftada sonuç verir. Eğer başlangıç safhasında tedavi edilemezse hastalık ilerler, tırnağın o kenarındaki şişlik artar ve akıntı başlar. İlk başlarda daha sulu olan akıntı gittikçe daha koyu ve kötü kokulu hale gelir. Yürümek ve ayakkabı giymek güçleşir. Bu aşamada antibiyotik tedavisi ile yangı kontrol altına alınabilirse hala başlangıç safhasındaki gibi tedavi olma şansı vardır. Ancak akıntı devam ederse cerrahi tedavi düşünülmelidir. Hastalık daha da ilerler ve tedavi edilmezse iltihaplanmış açık yara dokusu (granulasyon) oluşur. Bu doku oluştuktan Şekil 1 sonra üzeri kaplanıp, akıntı azalıp birkaç haftalık şikayetsiz dönem görülebilir. Ancak artık hastalık geri dönüşsüz bir aşamaya girmiştir ve sık sık yangılı ve akıntılı dönemler oluşur, iltihaplanmış açık yara dokusu ve şişlik gittikçe artar. Bu aşamada mutlaka cerrahi tedavi uygulanmalıdır (Şekil 2). 36 Tırnağın tamamen veya batan kısmının kısmen çekilmesi yeterli tedaviyi sağlamaz ve hastaların yaklaşık dörtte üçünde (%73) tırnak uzadığında şikayetler tekrarlanır. Tırnak çekimi uygulandığında şikayetler o günlerde hemen geçer ve enfeksiyon kontrol altına alınır. Bu nedenle sadece cerrahi uygulanamayacak kadar çok ve iki taraflı iltihaplı açık yara dokusu olan hastalarda, cerrahi tedaviden önce enfeksiyonu kontrol altına almak için uygulanabilir. Hastalığın kesin tedavisi değildir. Tekrarlayan tırnak çekimlerinde tırnağın ve parmağın şekli bozulmakta ve tırnak uzayınca tekrar batma oluşmaktadır. Şekil 2 Hastalığın asıl tedavisi cerrahidir. Hastalar genellikle cerrahi bir işlemin çok ağrılı olacağını düşünerek kaçınmaktadırlar. Ancak işlem, hastanın parmağının her iki kenarından yapılan iğnelerle tamamen uyuşturulduktan sonra uygulanmaktadır. Cerrahi olarak iltihaplı açık yara dokusu, tırnak kenarı, o kenara ait tırnak yatağı ve yine o tırnak kenarına ait kök yatağı (germinal matrix) alınır (Şekil 1 deki kesikli çizgi). Birkaç dikiş ile yara kapatılır. İki gün ayağını yukarıda tutan hasta, daha sonra yavaş yavaş yürümeye başlar ve iki haftada dikişler alınır. Tırnak kökünün yeterince temizlenmemesi; o kenardan tekrar tırnak oluşumuna, şikayetin devamına, hatta tırnak şeklinin bozulup daha kötü bir sonuç ortaya çıkmasına neden olabilir. İyi bir cerrahi ile hastaların yaklaşık % 95’inde kalıcı bir başarı sağlanabilirken; yetersiz ve kötü bir cerrahi hastalığın tedavi olmasını sağlamak yerine tekrar tekrar aynı sorunların yaşanmasına neden olacaktır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi Basın Çalışanlarını Unutmadı... Özel Bursa Anadolu Hastanesi yöneticileri 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın bayramı vesilesi ile basın çalışanlarıyla buluştu. Basın çalışanlarının bir arada olduğu yemekte Özel Bursa Anadolu Hastanesi Başhekimi Yrd.Doç.Dr.Taner Kaya yaptığı konuşmasında ‘’Hepimizin bildiği gibi 24 Temmuz 1908 de II.Meşrutiyetin ilanından sonra gazeteler sansürsüz olarak çıkmaya başladı. Cumhuriyet döneminde de 24 Temmuz Türk basınından sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak ilan edildi. Günümüzde çok zor koşullarda, fedakarca çalışarak kamu oyunu aydınlatmak için doğru, güvenilir bilgi ve haberlerin tarafsız ulaştırılmasında rol alan basın camiasının 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramınızı kutlar saygı ve sevgilerimi sunarım.’’ dedi. 37 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Finalspor Kulübü Basketbol Takımı Sağlık Kontrollerini Yaptırdı... Bursa Basketbolunu Türkiye bölgesel liginde temsil eden Final Spor Kulubü Basketbol takımı sağlık kontrollerini Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde yaptırdı. Türkiye Basketbol federasyonu tarafından istenen sağlık kurulu raporları çerçevesinde yapılan sağlık kontrollerinde herhangi bir probleme rastlanmazken tüm basketbolcu oyuncuların ve teknik kadronun sağlıklı olduğu belirtildi. Sporculara Dahiliye, Kardiyoloji muayeneleri ile birlikte Kan Tahlili, İdrar Tahlili EKG ve EKO çekimleri yapıldı. Final Spor Klubü yetkilileri ‘’Sporculara ve teknik kadromuzla ilgilenen hastane personeline kulüp adına teşekkürlerimizi bildiriyoruz.’’dediler. OYAK - RENAULT Spor Kulübü Futbolcuları Sağlık Kontrollerinden Geçti... Spor Toto 3.Lig’de oynayan Oyak-Renault takımı futbolcuları ve teknik kadrosu Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde sağlık kontrollerinden geçti. Türkiye Futbol Fedeyasyonı tarafından istenen sağlık kurulu raporları çerçevesinde yapılan kontrollerde herhangi bir soruna rastlanmazken futbolcuların sağlıklı olduğu belirtildi. Oyuncuların kan tahlili, EKG, EKO çekimleri, Kardiyoloji, Dahili, Genel Cerrahi ve Ortopedik muayeneleri yapıldı. Oyak Renault Spor kulübü yetkilileri ‘’Futbolcularımız ve teknik kadromuzla yakından ilgilenen hastane personeline kulüp adına teşekkürlerimizi sunuyoruz.’’dedi. Riskli Doğum Sonrası Çifte Mutluluk Ayşe Cihan isimli hasta, Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde Op.Dr. Behram Barlas tarafından yapılan başarılı bir sezeryan ameliyatı sonucu ikiz bebeklerini dünyaya getirdi. Ayşe Cihan 5 yıllık bir infertilite(kısırlık) döneminden sonra yapılan yardımcı tüp bebek yöntemiyle gebe kalmış olup ve ikiz gebelik süresince değişik hastanelerde takibe alınmıştır. Ağır ve rizikolu bir gebelik geçiren hasta,gebeliğinin 25.haftasından itibaren son 3 ay Özel Bursa Anadolu Hastanesi Kadın Doğum Kliniğinde Op.Dr. Behram Barlas tarafından takip edilmiş olup 36.hafta sonunda başlayan doğum ağrıları ve diğer doğum belirtileri nedeniyle ameliyata alınıp, sezeryan ameliyatı sonucu 1800 gr.ağırlığında ve 46 cm boyunda bir kız çocuk ile 2900gr. ağırlığında 50 cm boyunda bir erkek çocuk dünyaya getirmiştir. Hastane bünyesinde anne ve bebekler sağlıklı bir şekilde takip edilmiş ve ameliyatın 3.günü taburcu edilmiştir. 38 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Minikler UNICEF için ilk satışlarını yaptılar... Geliri UNICEF’e verilmek üzere kendi tasarımlarının satışını yapmak için Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde gelen minikler, ilk satışlarını da hastane yönetimine yaptı. Tamamen kendi tasarımları olan kitap ayraçları, kokulu defter, kartpostal ve daha birçok hediyelik eşyayı açtıkları stantlarda satışa çıkaran Doğa Koleji Ana Sınıfı öğrencileri, elde ettikleri kazancın tamamını yeni okullar açması için uluslararası yardım kuruluşu UNICEF’e teslim edecek. Henüz ana sınıfına giden 6 yaşındaki minikler, kendilerine yardım eden öğretmenleri ile birlikte Bursa’daki birçok kurum ve kuruluşun kapısını çalıyor. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde stant açarak başta hastane yönetimi ve çalışanları olmak üzere, ziyaretçilere de satış yapan öğrenciler, doktorları da ziyaret ederek hem projelerini anlattılar hem de hediyelik eşyalarını sattılar. İftar Yemeğimiz... Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları ve aileleriyle birlikte iftar yemeğinde biraraya geldi. Su-Kay Park tesislerinde yapılan sıcak bir ortamda gerçekleşen gecede birlik ve beraberlik mesajları verildi. Davetlilerle tektek ilgilenen Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak herkesin Ramazan’ını kutlayarak iftara iştirak eden tüm konuklara teşekkür etti. 39 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 40 Özel Bursa Anad olu H astan esi B asınd a ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 41 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 42