Anadolu Sağlık Dergisi Sayı 03

Transkript

Anadolu Sağlık Dergisi Sayı 03
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN
Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY
Yayın Kurulu
Doç. Dr. Vedat KOCA
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL
Op. Dr. Behram BARLAS
Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Uzm. Dr. Caner YILDIZ
Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Uzm. Dr. Fatma YAZICI
Uzm. Dr. Gülder ÖZKAN
Op. Dr. Gürsu ÖZER
Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ
Op. Dr. Murat CERAN
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Op. Dr. Mustafa SEZEN
Uzm. Dr. Önder BEKAR
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Op. Dr. Vural AKKOÇ
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Dt. A. Funda DÖNMEZ
Dr. Göksel DORA
Dr. Hüseyin YILDIZ
Dr. Sabir ZEYVER
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Mesul Müdür / Başhekim
sonbahar ile
hastanemiz ve
objektifinden
yine merhaba
SAYI : 3 YIL: 1 EYLÜL - ARALIK 2011
Yazışma Adresi :
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA
Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00
E-mail: [email protected]
www.bursaanadoluhastanesi.com
Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık:
AERONORM Advanced Creativity
FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa
www.aeronorm.com [email protected]
Tel: (0224) 242 22 88
Baskı : Furkan Ofset
Yeni Yalova Yolu Panayır Mevkii No: 490 Osmangazi / Bursa
www.furkanofset.com.tr Tel: (0224) 211 04 04
Filigran Fotoğraf Hizmeleri Ltd.Şti.
Üçevler Mah. Atmaca Sok. No: 52A Nilüfer/Bursa
Tel: 0 (224) 441 30 97 Gsm: 0 (530) 310 44 30
www.filigran.com.tr [email protected]
Sayın Okurlarımız,
Yaz mevsiminin sona erdiği ve sonbaharı
karşıladığımız bugünlerde dergimizin
3.sayısıyla yine sizlerle birlikteyiz.
Eylül ayı, okullarında açılmasıyla birlikte
soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon gibi üst
solunum yolu enfeksiyonlarının arttığı ve
sağlığımıza daha çok dikkat etmemiz gereken
kış aylarının başlangıcıdır. Dergimizin bu
sayısında sağlığımızı korumamız konusunda
faydalı bilgilere ulaşacaksınız. Yine dergimizin
sayfalarında karşınıza çıkan çocuklarda işitme
sorunları, gebelik ve grip aşısı, menopoz,
horlama başlıklı konular bir çoğumuzun sağlık
sorunlarında yol gösterici olacaktır. Biyokimya
Laboratuvarımızı tanıtan paragraflarda ise
teşhiste laboratuvarın önemine değinilmiştir.
Dergimiz sadece sağlık içerikli olmayıp diğer
ülkelerin ve şehrimizin birçok güzelliklerini
farklı objektiflerden sizlere sunmaktadır.
Ayrıca bu sayımızda hastanemizin de yer aldığı
Nilüfer İlçesi’nin Kaymakamı Ekrem Çalık’ı da
tanıma fırsatını bulacaksınız.
Diğer sayılarımızda görüşmek üzere sağlıklı
günler dilerim.
a
y
a
K
r
e
Tan
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Biyokimya Laboratuvarı
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
Biyokimya Laboratuvarı otomatik
son sistem analizatörler
kullanarak kalite kontrol
uygulamaları güvencesinde
(KBUDEK kalite programı) testlerini çalışmaktadır. Amaç; İnsanımızı
1.kalite sağlık hizmetine
kavuşturmaktır. Bu hizmet
güvenilir sonuç, güvenilir sonuç ise
doğru teşhis, doğru teşhis erken
tedavi demektir.
Teşhiste Laboratuvar
Glukoz Tolerans Testi
Dikkat Edilecek Kurallar:
• Hastaya yüklemeden önce son 3 gün
dengeli karbonhidrat (günde 150-200 gr
karbonhidrat) diyeti uygulanır. Alışılmışın
dışında fiziksel aktivitelerden kaçınılır.
• Hasta için tehlike oluşturmayacak ise testi
etkiliyecek ilaçlar (Thiazid, anti hipertansifler,
antikonvilzonlar, psikoaktif ilaçlar,
antitüberküloz ilaçlar, antiinflamatuvar
ilaçlar, oral kontraseptifler, ortikosteroidler...)
3 gün boyunca alınmamalıdır.
• Kadınlarda menstrüel dönemden enaz 3
gün önce veya sonra olmasına dikkat
edilmelidir.
• Hasta test süresince hiçbirşey yiyip
içmemeli, sigara kullanmamalı, oturmalı ve
uyumamalıdır.
Glukoz Tolerans Testinin Uygulamaları;
• Hastadan bazal kan örneği alınır.
• Erişkinler için 75 gr. glukoz, çocuklar için:
1.75 gr/Kg (max. 75 gr) glukoz
300-400 ml su ile 5 dk. içinde oral olarak
verilir. (İçimi kolaylaştırmak için bir miktar
limon suyu ilave edilebilir.)
• 0.5-1-1.5-2-2.5 ve 3. saatlerde kan örneği
Laboratuvarımız, son sistem ve yöntemlere
uygun,gelişmiş otomasyon ağına sahiptir.
Bu sistemde örneklere uygulanan işlemlerin
tüm aşamaları incelenerek kontrolü
yapılmaktadır, hata payı minimuma
indirilerek hızlı ve güvenilir sonuçlar elde
edilmektedir.
Laboratuvarımızda kullanılan bazı cihazlar,
• ARCHITECT Cİ 4100 (Abbot) (Biyokimya ve
Hormon)
• Cell-Dyn 3700 (Abbot) (22 parametre kan
sayım)
• Cell-Dyn 1800 (Abbot) (18 parametre kan
sayım)
• MT-IC marka Kuagülometre
• Medica marka Na.K.CL (ISE)
• Sed Rute Screener 100 VACUETTE sedim cihazı
• US-2012A / idrar analizörü
• DUS R-300 idrar okuyucusu
• Diamed-ID marka mikro jell santrifüj
• Diamed-ID marka mikro jell inkübatör
• AXSYM İmmunotetkik analizatör
• Her türlü laboratuvar malzeme ve gereçleri
alınır.
• Hipoglisemiden şüphe ediliyorsa 4.ve 5.
saatlerdede kan örneği alınır.
OGTT NORMAL (Glukoz mg/dl)
Açlık glukoz 70 – 110
30 dk 70 – 160
60 dk 70 – 180
90 dk 70 – 160
120 dk 70 – 140
180 dk 65 – 120
Diabetes Mellitüs tanısı için;
Aşağıdaki kriterlerden birinin varlığı yeterlidir.
• Açlık glukozunun > 140 mg/dl olması,
• Rastgele ölçülen glukoz düzeyinin
>200 mg/dl ve poliüri, polidipsi, kilo kaybı
gibi semptomların olması, OGTT’ de 2. saat
glukozunun > 200 mg/dl olması.
Bozulmuş glukoz toleransı ;
• OGTT’ de 2. saat glukoz değeri 140 – 200
mg/dl arasında olmalıdır.
Gebeler İçin Glukoz Tolerans Testi
Tarama Testi :
Gebeliğin 24 -28. haftasında yapılır. Gebenin
aç veya tok olmasına bakılmaksızın
günün herhangi bir saatinde 50 gr. glukoz
200 ml suda çözülerek 5 dk. içinde oral olarak
verilir.
1 saat sonra hasta kanı alınır. 1. saat sonu
kan glukoz düzeyi >140 mg/dl ise tanı
amaçlıdır.
Tanı Testi :
• Gebe aç iken bazal kan örneği alınır.
• 100 gr glukoz 400 ml su ile oral olarak
verilir.
• 1. / 2. / 3. saatlerde kan örneği alınır.
OGTT Gestasyonel Diabetes Mellitus
Açlık glukozu > 105 mg/dl
1. saat > 190 mg/dl
2. saat > 165 mg/dl
3. saat > 145 mg/dl
Gestasyonel diabetes mellitus tanısı için enaz
yukardaki 2 ölçüm bu değerlerin üzerinde
olmalıdır.
Postprandial Glukoz Testi
• Hasta aç iken bazal kan örneği alınır.
• Kahvaltı yaptırılır.
• Kahvaltıdan 2 saat sonra kan örneği alınır.
Postprandial 2. saat glukozu :
100 – 146 mg/dl NORMAL
146 – 180 mg/dl SINIRDA
> 180 mg/dl YÜKSEK
Glukohemoglobin
( hemoglobin A1c ) ( HbA1c )
Diabetes Mellitusun uzun dönem takibinde
kullanılır. Son 6-8 hafta içindeki ortalama
kan glukoz konsantrasyonunu gösterir.
Referans aralığı : % 4.5 – 6.5
3
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
olarak, gelişmişliği, şehirciliği, doğal güzellikleriyle, kaliteli
ve Türkiye’nin yaşanması gereken yerlerinden biri. Eğitim ve
gelir seviyesi yüksek olduğu için sorunlar az.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Nilüfer ilçesine geldiğinizde ne gibi
sorunlarla karşılaştınız?
Yeni gelişen bir ilçe olduğu için çok fazla sorun yoktu.Toplam
kaliteyi yükseltme çabamız var. Yoğun işlem hacmi olmasına
rağmen bize bağlı kurumlarda uzun kuyruklar yok. Eğitimde
okul sayıları nüfus artışına paralel olarak arttı.
Sağlık hizmetlerinde 1 adet devlet ,1 adet de diş hastanesi
yapılması gerekiyor. Uygun arsa bulmakta zorlandığımız
zamanlar oluyor...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
İleriye yönelik projeleriniz nelerdir?
Sayın Nilüfer Kaymakamı
Ekrem ÇALIK ile Röportaj
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Öncelikle bizi kabul ettiğiniz ve görüşme imkanı
tanıdığınız için teşekkür ederiz.
Ekrem Çalık kimdir?
Bize kendinizden bahseder misiniz?
1962 yılında Gümüşhane’de doğdum. İlk ve orta öğrenimimi
Erzincan’da tamamladım. 1984 yılında Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 1985
yılında Erzincan Kaymakam Adayı olarak göreve başladım.
Kayseri Sarız ve İzmir Dikili ilçelerinde kaymakam vekili
olarak görev yaptım ve 1988 yılında kaymakamlık kursunu
bitirerek yeni kurulan Konya- Ayrancı ilçesine ilk kaymakam
olarak atandım.
Ayrancı Kaymakamı iken 1990 – 1991 yıllarında bir yıl
süreyle ABD’ye dil ve bilgi - görgü arttırma eğitimi için
gönderildim ve dönüşte Kahraman Maraş ili Çağlayancerit
Kaymakamlığına atandım.1993 -1996 yıllarında Elazığ
Maden,1996 -1997 yıllarında Ordu İkizce, 1997- 2002
yıllarında Giresun Espiye ve 2002 - 2007 yıllarında Kayseri
Talas Kaymakamlıkları görevlerini yaptım ve son olarak
2007 yılında Bursa ili Nilüfer Kaymakamlığı’na atandım.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Kaymakamlık yaptığınız ilçelerle karşılaştırırsanız
Nilüfer ilçesi nasıl bir ilçe?
Ülkemizin dört bir yanı çok güzel. Her yerin ayrı bir güzelliği
var. Nilüfer ilçesi bir imparatorluğun kurulduğu bir yer
4
Dağyenice Termal Tatil Köyü Projemiz var. Dağyenice
Köyü Bakanlar Kurulu kararı ile turizm bölgesi ilan edildi.
Dağyenice Köyü, Atlas ve Doğancı köylerinin içinde yer
aldığı Dağyenice Göleti etrafında 1100 Hektar alanda
Nilüfer Köyleri Hizmet Götürme Birliğince ihale edilen mevzi
imar çalışmalarına esas olmak üzere jeolojik ve jeofizik etüt
hizmet alımı bitirilerek , İl Özel İdaresi’ne teslim edildi.
Afet Acil Durum Müdürlüğü’nce onaylanan etüd
çalışmalarının ilgili kuruluşlara dağıtımı yapıldı. Dağyenice
bölgesinin termal turizm merkezi olması için Valimiz
Şahabettin Harput, belediye ve akademik odalar güçlerini
birleştirdi. Özel idare tarafından yapılacak proje, sağlık,
turizm ve kongre merkezi olarak hizmet verecek.
Gümüştepe / Misi bölgemizi Cumalıkızık gibi yaşayan
bir mahalle yapmaya çalışıyoruz. Ocak ayında kurulan
Misi Kadınları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği kendi
bölgesinin güzelliklerini tanıtmak için kolları sıvadı. Yöresel
yemeklerin tanıtımı ve satışının yapılacağı merkezin açılışı
Valimiz Şahabettin Harput, İl Emniyet Müdürü Halil Yılmaz
ve Nilüfer Belediye Başkanı Bozbey ile yapıldı.
Gölyazı, doğal ve tarihi güzellikleriyle birlikte dünyada
bulunan 40 sulak alandan ve turizm değerlerinden bir
tanesi. Uluabat gölünün tarihi güzelliklerini öne çıkarmak
istiyoruz. Çok yönlü ve desteklenmesi gereken büyük
projeler bunlar. Bu konuda sayın valimizin büyük desteği
var.
Devlet Hastanesi ve Diş Hastanesi projemiz var.
Doğanköy’de 165 dönümlük arazide büyük bir eğitim
merkezi kurmayı hedefliyoruz. Müftülük binası, dinlenme
tesisi, camisi,salonları, misafirhaneleri, lojmanları ve yeşil
alanlarıyla birlikte büyük bir eğitim merkezi yapacağız.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Nilüfer ilçesini sağlık sektörü açısından
nasıl görüyorsunuz?
Şikayetler var mı?
Aile Hekimliği sistemi çok iyi oturdu. Şimdilik bir şikayet
almıyoruz. Ayrıca Üniversite Hastanesinin ilçemizde
olmasıyla birlikle Özel Hastanelerin ilçemizde bulunması
sağlık hizmetinde kaliteyi yükseltiyor.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Yoğun iş temponuzda sağlığınıza dikkat
ediyormusunuz?
28 yıl sigara içtim. 5 yıl önce sigarayı bırakmamla birlikte 10
kilo aldım. Zamansızlık nedeniyle spor yapamıyorum ama
bir gün spor yapacağımı ümit ediyorum.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Bize zaman ayırdığınız için çok teşekür ederim,
eklemek istediğiniz hususları alabilir miyiz?
Ben teşekkür ediyorum. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nin
hizmetlerinden memnunuz. Sizin gibi hastanelerin olması
sağlık hizmetlerindeki kaliteyi arttırıyor. Ayrıca derginizin ilk
iki sayısını inceledim. İnsanları hem sağlık, hemde kültürel
yönden bilgilendiriyorsunuz. Dergi çıkartmak zor bir iştir.
Konu ile ilgili başarılarınızın devamını dilerim.
Röportaj : Derya BATMAZ ÜNEY
5
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Çocuklarda İşitme Sorunları
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Otitis media, orta kulak
boşluğunda sıvı (efüzyon)
biriktiğini belirten bir
tanımlamadır. Orta kulak
sıvısının yanısıra ateş,
ağrı gibi ani belirtiler eşlik
ediyorsa akut otitis media
(AOM), Son 6 ay içinde 3,
veya son 1 sene içinde 4
AOM atağı geçiren çocuklar
rekürren (yineleyen)
akut otitis media (RAOM)
olarak tanımlanmaktadır.
Antibiyotik tedavisine
rağmen ilk 72 saat içinde
AOM belirtilerinin devam
etmesi “tedavi başarısızlığı”
olarak tanımlanır. Orta
kulakta üç aydan fazla sıvı
bulunmasına, orta kulakta
kronik sıvı birikimi olarak
da tanımlayabileceğimiz
Seröz otitis media denir. Bu
durumda genellikle bir ateş
ve ağrı olmaksızın sadece
işitme kaybı esas belirtidir.
6
Otitis Media Orta Kulak İltihabı
Hastalığın Nedenleri
Orta kulak, kulak zarının arkasında
bulunan bir boşluktur. İçindeki basınç
sürekli değişerek zarın dış kulak yoluna
bakan tarafıyla eşitlenir. Zarın her iki
tarafındaki basınç eşitlendiğinde zar tam
esnek hale gelir ve işitme normal şartlarda
gerçekleşir. Ancak orta kulağın içindeki
basınç düşerse sorunlar oluşur. Bu durum
genellikle orta kulağı boğaza bağlayan
östaki borusu olarak adlandırdığımız
dar kanalda meydana gelen sorunlarla
ilişkilidir. Küçük çocuklarda bu kanal hem
kısadır hem de düzdür, ancak yedi yaşına
gelmiş bir çocukta bu kanal fonksiyonlarını
tam sağlayacak bir anatomiye kavuşur.
Beş yaşın altındaki çocuklar, erkekler,
biberonla beslenen bebekler, yuvaya
giden çocuklarda orta kulak iltihapları
daha sık görülür. Orta kulak enfeksiyonları
ergenlik çağı ve erişkinlerde daha az
sıklıkta olmakla birlikte, genellikle üst
solunum yolu enfeksiyonları sonrasında
yada enfeksiyonlu bir şekilde basınç
değişikliklerine maruz kalındığında
meydana gelir (uçak seyahati,
yükseğe çıkma yada dalma gibi).
Orta kulak enfeksiyonları genellikle
bir bakteri veya bir virüs tarafından
oluşturulur. Yakın zamanda geçirilmiş
bir soğuk algınlığı veya buna eşlik
eden allerjik problemlerle ilgili olabilir.
Hastaların çoğunda her iki kulakta
etkilenmiştir. Çocuklarda daha kısa ve
yatay olan östaki kanalı yoluyla bu ajanlar
kolaylıkla boğaz ve burundan orta kulağa
taşınırlar. Orta kulağa bir kez ulaşan
mikroplar burada yerleşir ve ürer bu ise
hem orta kulakta hem de burası ile yakın
ilişkide olan östaki kanalını etkileyerek
tüpün içinde uzanan mukozanın şişmesine
yol açar. Bloke olan tüp nedeniyle basınç
düşer ve kulak zarı içe doğru çekilir.
Esnekliğini kaybeden zarın ses iletimi
düşer. Diğer taraftan içeride bulunan
yerleşmiş mikropların ürettikleri sıvı orta
kulakta birikerek zarı dışa doğru iter ve ağrı
oluşumuna yol açar. Rekürren (yineleyen)
akut otitis media (RAOM) da ise; Bu
çocuklarda bazı kongenital problemler,
alerji, bazı immün sistem eksiklikleri
olabilir.
Hastalığın Belirtileri
Orta kulak enfeksiyonları ağrılıdır ve
bunun sonucunda uykusuzluğa yol açarlar.
Çocuğunuz daha kırmızı tenlidir, ter içinde
ve sürekli ağlar gün boyu huzursuzluk
içindedir ve sürekli bir kulağıyla oynar, bir
kulağının devamlı ses yaptığını söyleyebilir.
Orta kulak enfeksiyonları kulak zarında
ve orta kulaktaki iltihap nedeniyle
çocuğunuzda işitme kaybına yol açarlar.
Eğer kulak zarı yırtılıp bu sıvı dışarı akmaz
ve östaki kanalı tıkalı kalırsa buradaki sıvı
kronikleşir. Eğer bu sıvı uzaklaştırılamazsa
kulak zarının esnekliği azalır ve işitme
etkilenir.
Akut Otitis Media’da kulak zarı görüntüsü
çok sayıda geçirilen orta kulak iltihabı
çocuğunuzun konuşmaya başlamasında
gecikmeye yol açabilir. İşitme probleminin
başlangıç zamanına, ne kadar sürdüğüne
bağlı olarak çocuğunuzun öğrenme
yeteneği de etkilenebilir. Bunların
değerlendirmesinde ve yapılacak
müdahalenin zamanı ve seçiminde
doktorunuz tüm bu faktörleri göz
önünde tutarak karar verecektir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bazı çocuklarda tekrarlayan kulak
iltihapları sonrasında ya da geçirilen üst
solunum yolları sonrasında tedavilere
rağmen orta kulakta sıvı birikimi olur.
Bu çocuklarda genellikle TV sesinin
yükseltilmesi, okulda başarısızlık,
iletişimde, konuşma ve telaffuzda
bozukluk şeklinde kendini gösterebilir.
Bu orta kulak iltihabı çeşidinin özelliği
yukarda belirttiğimiz ani orta kulak
iltihabındaki belirtilerin aksine ağrı
olmaksızın sadece işitme kaybı tek
belirtidir.
Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi
uzmanınız bir orta kulak probleminden
şüphelendiğinde otoskop, alın aynası,
mikroskop gibi araçları kullanarak
muayeneyi yapar. Muayene için kısa bir
süre yeterlidir ve ağrıya neden olmaz.
Çocuğunuza muayeneye gelmeden önce
bunları anlatırsanız muayene daha rahat
olacaktır. Eğer çocuğunuz birkaç dakika
için sakin oturabiliyorsa timpanometri
ve akustik refleksi ölçen özel bir cihazla
odiometri uzmanımız orta kulak testlerini
yapacak ve rapor verecektir. Timpanometri
ile orta kulaktaki basınç tayin edilirken
akustik refleks ölçümü ile yüksek seslerde
orta kulak kaslarının fonksiyonları
ölçülmektedir. Bu testlerde amaç kulak
zarının esnekliğinin ve yüksek seslere
cevabının ölçülmesidir.
Tedavi Seçenekleri
Tedaviyi belirleyen faktörler şunlardır;
enfeksiyonun sıklığı ve enfeksiyonların
aktif olduğu süre. Doktor ilaçları belirlerken
yukarda bahsettiğimiz faktörleri de
düşünerek belirler ve iyileşme sürecini takip
eder. Pek çok çocukta ilaçla tedavi ve risk
faktörlerinin ortadan kaldırılması tedavi
için yeterlidir.
İlaçla Tedavi
Ani gelişen orta kulak enfeksiyonu
saptandığında ilaçsız izlem yeterli değilse
çocuğunuzun yaşı ve enfeksiyonun
ciddiyetine göre bir tedavi düzenlenmesi
gerekir. Doktorunuzun tedavi
planında antibiyotikler ve gelecekteki
enfeksiyonların önlenmesi amacıyla
başka ilaçlar bulunabilir. Ayrıca bu
durumun oluşmasına neden olacak başka
hastalıklar yönünden çocuk doktorunuzla
iletişim kurabilir.
İzleme ve Bekleme
İlaçların yazılmasının ardından
doktorunuz çocuğunuzu orta kulaktaki
sıvının akıbetini belirlemek için takibe
alacaktır. Pek çok vakada orta kulak
enfeksiyonunu takiben 2 veya 3 haftada
orta kulakta biriken sıvı kaybolur. Eğer
biriken sıvı kronikleşirse aylara varan bir
takip gerekebilir.
İlaçsız Tedavi
Ani orta kulak iltihaplarının bir kısmında
herhangi bir antibiyotik kullanmadan
iyileşme olabilmektedir. Doktorunuz bazen
böyle bir tedavi yolu seçebilir, ancak bu
durumda üç gün süreyle çocuğunuzu takip
edecek ve karar verecektir.
Risk faktörlerinin azaltılması
aşağıdaki durumlara dikkat edilmesi
çocuğunuzun tedavisinde ve tedavinin
sürdürülmesinde önemlidir. Eğer
çocuğunuz yuva veya kreşe gidiyorsa
daha büyük bir risk altındadır. Ona ellerini
yıkamayı öğretin ve gün içinde daha sık
ellerini yıkamasını sağlayın.
Çocuğunuzun nelere karşı alerjisinin
olduğunu belirlemek için doktora
7
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
doktorunuz kulak zarına uygun bir
şekilde çizik yapıp orta kulaktaki iltihabın
dışarı çıkmasını sağlayacaktır. Bazen bu
işlemi buradan örnek alıp kültür yapmak
içinde kullanabilir. Genellikle orta kulak
problemlerini düzeltmek için kullanılan
girişimler kısa ve etkilidir. Çocuğunuza
aynı gün içinde cerrahi girişim uygulanıp o
gece evine dönmesi sağlanır.
başvurun. Çocuğunuzun alerjiye eğilimi
varsa çocuğunuzu tozdan veya diğer
allerjenlerden koruyunuz. Ev içinde sigara
içilmemesini ve ayrıca sigara dumanı ile
temas etmemesini sağlayınız.
Antibiyotik kullanımında özellikler
Kulaktaki sorunun kronik veya akut
olmasına bağlı olarak antibiyotik tedavisi
kısa veya uzun süreli olabilir. Diğer
taraftan antibiyotikler sadece bakteriyel
enfeksiyonların tedavisinde etkilidir. Akut
bir enfeksiyon için 7-14 günlük bir tedavi
yeterlidir. Sekretuvar otitis media olarak
isimlendirdiğimiz orta kulakta kronik sıvı
birikiminde tedavide bazen antibiyotik
tedavisi kullanılmayabilir yada bir kür
tedavi daha uzun süreli yapılabilir.
Cerrahi Tedavi
Eğer ilaçla tedaviye rağmen çocuğunuzda
orta kulak enfeksiyonu devam
ediyorsa doktorunuz çocuğunuzun
aşırı rahatsızlığının, bozulmuş genel
durumunun düzelmesi, herhangi bir
kafa içi yada kafa dışı komplikasyonun
önlenmesi ve işitme kaybının düzeltilmesi
için cerrahi tedavi önerebilir. Parasentez
dediğimiz bu işlemde steril şartlarda
8
Tekrarlayan Akut Orta Kulak
İltihaplarında Tedavi
Tedavi seçenekleri içinde en önemlisi
ve en sık yapılanı adenoidektomidir
(geniz eti alınması). Diğeri ise kulağa tüp
takılmasıdır. Tekrarlayan enfeksiyonlar
geniz eti olarak isimlendirilen adenoid
dokusunda şişmeye yol açar ve bu
durumda östaki kanalının ağzı tıkanır.
Bazı durumlarda ise havadan gelen
mikropların burada tutulması ve östaki
kanalı aracılığıyla bunların orta kulağa
iletilmesi mümkündür. Geniz etinin kulak
iltihaplarında çok önemli yeri vardır.
Seröz otitis mediada cerrahi tedavi
ilaçla tedavi orta kulak problemlerini
kontrol altına almakta yeterli olmayabilir.
Eğer çocuğunuzda işitme kaybı mevcutsa
veya meydana gelmiş olan sıvı aylarca
tedaviye rağmen hala yerinde ise cerrahi
yöntemlere başvurmak gereklidir.
Seröz Otitis mediada en önemli tedavi
kulağa ventilasyon tüpü tatbiki ve
adenoidektomidir.
Cerrahi Yöntem
Cerrahi sırasında doktorunuz kulak
zarında küçük bir delik açacak ve bu
delikten hem içerideki sıvının boşalmasını
sağlayacak hem de orta kulakta azalmış
olan basıncın dış ortam basıncı ile
eşitlenmesini sağlayacaktır. Açılan kanalın
kapanmasını önlemek için ise bir tüp bu
kanala yerleştirilecektir. Böylece östaki
kanalı tıkansa bile orta kulak basıncı
dışarıdaki basınçla hep aynı kalacaktır.
Girişim yaklaşık 30 dakika sürer ancak
geniz eti problemleri eşlik ediyorsa , geniz
etinin alınması için süre bir miktar uzar.
Cerrahi Sonrası Takip
Eğer tüpler yerinde ise çocuğunuzun
işitmesinde düzelme meydana gelecektir.
En iyi sonucu alabilmek için çocuğunuzu
doktorun önerdiği tarihlerde kontrole
götürün. Bazen kulak problemleri
sürebilir. Ancak iyi bir bakımla kulak
enfeksiyonlardan korunabilir.
Doktorunuz tüplerin yerinde olduğunu
kontrol etmek ve iyileşmeyi izlemek için
sizi en kısa zaman içinde yeniden görmek
isteyecektir. İlk takibin ardında her 2 ayda
bir kontrol gereklidir. Ancak bu şekilde
tüplerin hala işlevsel olup olmadığı
anlaşılır. Tüplere rağmen çocuğunuz hala
akut enfeksiyonlara yakalanabilir. Ancak
tüpler yerinde olduğu sürece daha hızlı
ve daha az sorunlu bir iyileşme süreci
gözleyeceksiniz. Bir enfeksiyonun oluşması
durumunda doktora başvurarak gerekli
tedaviyi uygulayınız. Eğer tüpler tıkanacak
olursa doktorunuz onları yeniden
açacaktır.
Kulak Bakımı
• Çocuğunuzun kulağının suyla temas
etmesinden kaçınınız. Suyla temas
edilecekse kulak tıkaçları kullanınız.
• Çocuğunuzun asla suya dalmasına izin
vermeyiniz
• Çocuğunuzun kulağını herhangi bir
cisimle karıştırmasına engel olunuz.
Tüplerin Kalma Süresi ve Tekrar
Takılması Gereken Şartlar:
Tüpler çocuğunuzun kulağında sonsuza
kadar kalmayacaklardır. Çoğu tüp 6-12
ay kadar yerinde kalabilir. Tüplerin kalış
süresi çocuğunuzun büyüme süresi ile
ilgilidir. Bir büyüme atağını takiben
tüpler kendiliğinden düşeceklerdir.
Tüplerin yerlerinde bıraktıkları delik ise
hemen kapanacaktır. Duruma bağlı
olarak doktorunuz tüplerin kalış süresini
belirler. Eğer tüpler düştükten sonra kulak
problemleri yenilenirse yeni bir cerrahinin
uygulanması gerekebilir.
Pek çok çocuk ergenlik çağından sonra
orta kulak problemlerinden kurtulur.
Buraya kadar anlattığımız önlemler, tıbbi
ve cerrahi tedaviler bu döneme kadar
çocuğunuzun kulağında kalıcı bir problem
olmaması için yapılan önlemlerden
ibarettir.
Cerrahi Yaklaşıma Bağlı Riskler
Az olmakla birlikte cerrahi yaklaşımda ve
tüp takılması ve de düşmesi sonrasında
bazı riskler mevcuttur.
• Kanama
• Tüpün tıkanması
• Ameliyat sonrası akıntı
• Kulak zarında sertleşme, kireçlenme
veya diğer değişiklikler
• Kulak zarında delik
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Dermatolojide Kriyoterapi
Uzm. Dr. A. Sait ÇAL
Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı
Kriyoterapi, Yunanca kökenli
bir kelime olup Türkçe eşanlamı
olarak dondurma tedavisi olarak
çevrilebilir. Birçok branşta
kullanıldığı gibi dermatolojide
de bazı cilt problemlerinin
dondurularak tedavi edilmesi
işlemidir. Bilimsel anlamda son
25-30 yıldır tüm dünyada bazı
iyi huylu cilt tümörlerinin ve
virüslerle bulaşan cilt
hastalıklarının tedavisinde
başarıyla kullanılmaktadır.
Bu yöntemde lezyonlar
dondurularak ortadan
kaldırılmak suretiyle tedavi
edilmektedir. Bu yöntemin
diğer tedavi yöntemlerine
kıyasla kolay ve pratik olması,
çabuk sonuç alınması, ekonomik
olması ve daha az komplikasyona
yol açması belli başlı avantajları
olarak sayılabilir.
Dermatolojide bu yöntemle çoğunlukla
sıvı azot kullanılmaktadır. İşlem sırasında
gaz haline gelen azot hedef dokuya
uygulanarak sorunlu dokunun hücresel
bazda zedelenecek düzeyde soğutulması
sağlanır. İşlemden sonraki donma ve
erime sürecinden 2-3 saat sonra şişlik ve
kızarıklık oluşması beklenir. 3-4 günlük
süreçte su kabarığı ve ardından
kabuklanma oluştuktan sonra 2-3 hafta
içinde iyileşme beklenir. Problemin tam
olarak çözülmesi için üç hafta arayla 3-5
seans tedavi seansı gerekebilir. İşlem
kısmen ağrılı olduğundan seyrek olarak
uygulama alanına lokal veya topikal
anestezi uygulanabilir. Kriyoterapi
komplikasyonları ağrı, şişlik, kanama,
sorunlu iyileşme ve renk değişiklikleri
sayılabilir. Kötü huylu cilt kanserlerinde,
bazı bağışıklık sistem kanama bozukluğu
ile seyreden hastalıklarda ise uygulama
sakıncalıdır. Kriyoterapinin sıklıkla
kullanıldığı cilt hastalıkları;
dermatofibromlar, diskoid lupus
eritematodus, pyojenik granülom,
hipertrofik ve keloidal akne izleri, keloidler,
deri boynuzları bowen hastalığı, sebase
kistler, molloskum kontagiozum (göbekli
siğil), verrukaların (siğil) tüm alt tipleri
sayılabilir. Siğiller, bir virüsün neden
olduğu, vücudun çeşitli yerlerinde ortaya
çıkan, değişik büyüklükte olabilen selim
karakterli yapılardır. Siğiller bulaşıcıdır ve
sıklıkla deriye kesik, çizik ve çatlaklardan
giren virüsün üremesiyle oluşurlar. En çok
10-20 yaşlar arası kişilerde olmak üzere her
yasta sıkça rastlanan siğiller viral kökenli
olduklarından herhangi bir tedavi
yapılmadığı sürece artabilir ve
büyüyebilirler. El sıkışma, öpüşme,
dokunma, aynı havluyu kullanma ile de bu
virüsü başkalarına aktarabilir. Virüsün
deriye yerleşmesiyle siğillerin oluşması
arasında geçen süre genellikle birkaç aydır.
Siğiller cildimizin farklı yerlerinde yerleşip
farklı görünüm ve yayılma özelliklerine
sahip olabilirler. Klasik siğiller, ayak tabanı
ve cinsel bölgelere yerleşen siğiller
bunlardan bazılarıdır. Özellikle el tırnakları
çevresindeki, avuç içleri ve ayak
tabanlarındaki siğiller uzun süreli ve
inatçıdır. Traş bölgelerinde ortaya çıkan
siğiller kötü görünümü ve traşın etkisiyle
çoğalma riski nedeniyle önemsenmektedir.
Ayak tabanındaki siğiller ise terleme
dolayısıyla oluşan pişik ve vücut ağırlığının
oluşturduğu basınç nedeniyle yayılıp
yürümeyi engelleyecek kadar ağrı
oluşturabilirler. Erişkinlerde cinsel bölgelere
yerleşen siğiller karşılıklı ve sürekli olarak
bulaşma döngüsünden dolayı aile hayatını
olumsuz yönde etkilemekte ve kişisel
hijyenin yeterince yapılamaması nedeniyle
kötü kokular ve mikropların yerleşimi için
ideal ortam oluşturmaktadır. Bugüne
kadar siğillere can sıkıcı ama zararsız bir
sorun olarak bakılmıştı. Ancak son
zamanlarda yapılan çalışmalar cinsel
bölgelerde yerleşen siğillerin kadınlarda
daha sonraki dönemlerde rahim ağzı
kanserinin gelişmesine yol açabileceğini
göstermiştir. Bu nedenle yetişkinlerde
cinsel bölgelerde ortaya çıkan siğillerde
eşlerin de mutlaka muayenesi ve tedavisi
gerekir. Molloscum Contagiosum, pox
grubu virüsler tarafından deride iyi huylu
küçük şişlikler oluşturarak seyreden
bulaşıcı bir hastalıktır. Şişliklere temas
eden kişilerin yüzeyel deri tabakalarına
yerleşir. Derin doku ve iç organlara
ilerlemez. Göbekli siğiller genellikle, deriyle
aynı renkte veya pembe, 1-5 mm arasında
kubbe şeklinde, ortası hafif çukur parlak
kabartılar olarak görülür. Gruplar halinde
karın, kasıklar ve yüzde bulunur. Deriden
deriye temasla veya kişinin kendi kendine
bulaştırmasıyla yayılır. Kolay enfekte olur,
sıkmaya/patlatmaya çalışmakla etrafına
bulaşabilir. Deri içine doğru patlarsa
kistleşebilir. Uygun şekilde çıkartıldığında
içinden yoğun virüs materyali içeren
yumuşak bir öz çıkar. Bu içeriğin
çıkartılması siğilin kaybolmasına neden
olur. Kişiden kişiye temasla bulaşır.
Özellikle çocuklarda bulaşma daha kolay
olur. Kişinin kendi kendine bulaştırması da
mümkündür. Erişkinlerde cinsel temasla
bulaşması mümkündür. Nadiren, havlu,
bornoz gibi ortak kullanılan giysiler ile
havuz, küvet, jakuzi gibi ortamlarda da
bulaşma olabilir. Bulaşmanın özellikle
çocuklarda olmasının ana nedeni virüse
karşı koyacak bağışıklık yapısının
küçüklerde tam olarak gelişmemiş
olmasıdır. Tanımlamaya çalıştığımız siğil
ve göbekli siğiller kriyotepinin en sık
uygulandığı deri hastalıklarıdır.
9
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
10
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
11
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Hamilelikte Ağız ve Diş Sağlığı
Dt. A. Funda DÖNMEZ
Diş Hekimi
Diş ve dişeti hastalıkları,
düşük ağırlıklı bebek doğum
olasığını 7 kat arttırır.
Bu nedenle anne adayları,
ağız bakımlarına ve
beslenmelerine daha fazla
özen göstermelidirler.
Hamilelik dişlerin tedavisi açısından
3 dönemde incelenir:
0-3 aylık dönem: Hamileliğin ilk üç ayı
bebeğin organ gelişim aşamasıdır. Bu
dönemde ağrıya neden olan ve müdahale
edilmediği zaman anneye ve bebeğe zarar
verebilecek acil durumlarda (çekim,kanal
tedavisi) diş hekimine gidilmelidir. Diş ve
dişeti enfeksiyonlarının bebeğin gelişimini
diş tedavisinin olumsuzluklarından
daha fazla etkileyebileceği göz
önünde bulundurulmalıdır. Diş Hekimi,
Kadın Doğum Uzmanı’nın önerileri
doğrultusunda,bebeğe zarar vermeyecek
bir tedavi uygulayabilecektir.
3-6 aylık dönem: Diş tedavisi açısından
en uygun dönemdir. Hamilelik sonuna
kadar ertelenmesi uygun olmayan diş
çekimi, kanal tedavisi, dolgular ve pek çok
tedavi bu dönemde yapılabilir.
6-9 aylık dönem: Bu dönemde bebek
anne karnında oldukça büyümüştür.Anne,
Dişhekimi koltuğuna rahat oturamaz
ve aşırı stres olumsuzluklara neden
olabilir. İlk 3 aylık dönemde olduğu gibi
acil tedaviler dışındaki uygulamalardan
kaçınılmalıdır.
Hamileliğin ağız ve diş sağlığına
etkileri:
Hamilelikte tükürükteki asit miktarının
artması ve ilk aylarda görülen kusma, diş
çürükleri riskini arttırmaktadır.Hormonal
12
değişimlere bağlı olarak dişeti sorunları
da artabilmektedir. Dişetlerinde kızarıklık,
şişlik, hassasiyet ve kanama ile seyreden,
hamileliğin genellikle 2.ayında başlayıp,
8. ayında en üst seviyeye ulaşan ‘Hamilelik
Gingivitisi’’ ağız bakımına dikkat etmeyen
anne adaylarında çok sık görülür. Ağız
bakımı iyi olmayan ve dişetlerinde
enfeksiyon olan hamilelerin diş etlerinde
‘’Hamilelik Tümörü’’ denilen dişeti
büyümeleri gelişme riski de vardır. Bunlar
çiğneme, fırçalama güçlüğü ve aşırı ağrı
gibi sorunlara neden olmaktadır.
Hamilelikte ilaç tedavisi
Penisilin türevi antibiyotiklerin
kullanılmasının bebek için sakıncası
yoktur. Tetrasiklin grubu antibiyotikler
kullanılmamalıdır, bu grubun hamilelik
sırasında kullanımı bebeğin dişlerinde
kalıcı ‘’tetrasiklin renklenmeleri’’ ne
neden olmaktır. Ağrı kesici kullanımında
Kadın Doğum Uzmanı’nın önerilerine
uyulmalıdır. Anne adayı bilinçsizce ilaç
kullanmamalıdır. Dişhekimi, kullanacağı
lokal anestezik seçiminde dikkatli
olmalıdır. Octopressin içerikli anestezikler
tercih edilmemelidir.
Hamilelikte diş röntgeni
Dişhekimliğinde kullanılan röntgen
makinalarında radyasyon çok düşük
seviyede olmasına rağmen özelikle ilk
3 aylık dönemde röntgen çekiminden
kaçınılmalıdır. Zorunlu durumlarda
anneye özel koruyucu önlük giydirerek ve
düşük doz uygulanarak röntgen çekimi
yapılabilir.
Hamilelikte ağız ve diş sağlığı
açısından beslenme
Beslenme hem annenin hem de bebeğin
genel ve ağız diş sağlığı açısından
önemlidir. Hamilelikte bebeğin diş
gelişimi 5. ve 6. haftalarda başlar. A,C,D,
vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan
zengin temel yiyecekler, meyvalar ve
sebzeler, tahıl, süt ve süt ürünleri, et ve
balık, yumurta dengeli olarak alınmalıdır.
Şeker ve abur cuburdan uzak durulmalıdır.
Doğum sonrası bebeğin beslenmesi ve diş
bakımı için Çocuk Sağlığı Uzmanı ve Diş
Hekimi’nden bilgi alınmalıdır.
Hamilelikte ağız ve diş bakımı
Hamilelik öncesi tam bir ağız
muayenesinden geçerek maksimum ağız
hijyeni sağlanmalıve bunu devam ettirme
alışkanlığı kazanılmalıdır. Günde en az
2 kez diş fırçalama ve dişipi kullanımı
ile bakteri plağı oluşumuna engel
olunmalıdır. Dişhekiminizin önereceği
gargaralar ile ağız hijyeni sağlanmalıdır.
‘’Her doğumda bir diş kaybı olur’’
düşüncesi kesinlikle yanlıştır. Hamilelik
ve emzirme döneminde yeterli ve dengeli
beslenme ile annenin ve bebeğin kalsiyum
gereksinimi karşılanmalıdır. Eğer gıdalarla
yeterli kalsiyum sağlanamazsa bebeğin
gelişimi için gerekli miktar annelerin
kemiklerinden karşılanır. Dişlerden
kalsiyum çözünmesi olmaz. Eğer dengeli
beslenme ile beraber düzenli ve yeterli
ağız ve diş bakımı yapılırsa hamilelik
döneminde farklı bir diş sorunu ile
karşılaşılmaz.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Çocuklarda Baş Ağrıları
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Baş ağrıları gerek çocukluk
gereksede adolesan dönemlerinde
görülen önemli bir yakınmadır.
5-7 yaş arası çocukların yaklaşık
%20’sinde kronik başağrısına
rastlanırken 13-15 yaş grubundaki
çocukların ise baş ağrısından
yakınma oranları %67,5’ ye
yükselmektedir.
Olguların büyük bölümünde hiçbir neden
saptanamamasına karşın basit bir üst
solunum yolu enfeksiyonu sonucu
olabileceği gibi kafa içi kitle gibi ciddi bir
hastalığın semptomuda olabilmektedir.
Çocuklarda Başağrısının
Sınıflandırılması;
A.AKUT BAŞAĞRISI: Ani başlayan, şiddeti
giderek artan ve tek bir atakla seyreden
baş ağrısıdır. Başın belli bir bölgesinde ise
sinuzit,otit(orta kulak iltihabı), travma, diş
ve göz hastalıkları söz konusu olabilir.
Migrenin ilk atağında akut başağrısı
yapar. Başağrısı yaygın ise ateş, travma,
sistemik enfeksiyon, hipertansiyon,
hipoglisem, kafa içi enfeksiyonlar (merkezi
sinir sistemi enfeksiyonları) ilk migren
atağı olabilir.
B.AKUT YİNELEYİCİ BAŞ AĞRILARI:
Başağrıları aralarda belirti olmadan,
yineleyici özellik gösterir. Bu gruba giren
baş ağrıları;
• Migren: Çocuklarda akut yineleyen
başağrısının en sık nedenidir. Genellikle
7-70 yaş grubunda başlayan ağrı,
çocukların %5’inde adolesanların
%17’sinde görülmektedir. Migrenli
çocukların %70’inin ailesinde migren
hikayesi vardır.
Migrende başağrıları ataklarla seyreder ve
huzursuzluk, keyifsizlik, başını sallama,
başını tutma, ışığa ve sese duyarlılık baş
ağrısının göstergeleri olabilir. Ağrı göz
arkasında,başın ön ve yan kısımlarında,
sıklıkla çift taraflı ve zonklayıcıdır.Bulantı,
kusma, fotofobi (ışıktan rahatsız olma)
ağrıya eşlik edebilir. Karın ağrısı , baş
dönmesi, görme bulanıklığı, iştah
değişiklikleri, deride solukluk olabilir. Ağrıyı
tetikleyen faktörler arasında parlak ışık,
gürültü, TV. izlemek, bilgisayar kullanmak,
stres, yorgunluk, açlık, gürültü, egzersiz,
kafa travması,hastalık,soğuk havanın
yanısıra peynir, çikolata, fındık, fıstık ve
kafeinli içecekler gibi yiyeceklerin
tüketilmesi de sayılabilir.
Migren damarsal bir başağrısıdır.
Damarların genişleme ve daralmaları
migrenin zonklama tarzındaki ağrılarını
tetiklemektedir. Ağrı başlamadan önce
aura adı verilen ve ağrının başlayacağını
gösteren belirtilerin olduğu bir dönem
olabilir. Aura esnasında çocuk dalgalanan
çizgiler, parlak ışıklar ve karanlık noktalar
görebilir. Ağrılar 1-72 saat sürebilir.
arkasında ortaya çıkan ağrıdır. Gözlerde
kızarma,yaşarma burun akıntsı olur.
• Kronik ilerleyici olmayan baş ağrıları:
Süresi ve şiddeti sabittir. Kas kasılması,
sarsıntı, stres, tembellik, okul fobisi,
depresyon ve konversiyon nedeni olabilir.
Çocuklarda baş ağrısı yönetimi
Baş ağrısının değerlendirilmesinde EEG
kullanımı sınırlıdır. Eğer başağrısı bilinç
değişikliği ya da istemsiz haraketler ile
birlikte ise epileptik nöbetden ayrım için
EEG gerekir. Baş ağrısı gece uykudan
uyandıracak kadar şiddetli ise şiddeti
giderek artıyorsa, beraberinde bazı
nörolojik bulgular varsa kranial
görüntüleme (BBT, kranial MR) gerekli olur.
Baş ağrısının kafa travması,beyin tümörü,
menenjit, intro kranial (kafa içi) kanama,
lösemi nedenli olup olmadığı yaşamsal
önem taşımaktadır. Bu sebeple hiçbir baş
ağrısının küçümsenmemesi ve en kısa
zamanda hekime başvurulması gereklidir.
Semptomatik tedavide ise asetaminofen,
ibupropen naproksen sodyum
kullanılabilir.
Tedavisinde doktorunuzun önerisi ile
birlikte betabloker veya
antidepresanlar önleyici olarak,
parasetemol ve ibuprofer ise
ağrıların kesilmesi için
kullanılabilir.
• Gerilim tipi baş ağrısı:
Boyun çevresindeki
kasların kasılarak
oluşturduğu gerilim
sonucunda ortaya
çıkarlar. Genellikle okulda
iken görülür.
Sebepleri: Stres,bedensel
gerilim(postür
bozuklukları,göz
bozuklukları) ve açlıktır.
Baş ağrısı atakları 30
dakika gibi kısa
süreli olabildiği gibi
1 haftada sürebilir.
• Küme tipi baş
ağrısı: Çocuk ve
adolesanlarda
seyrektir. İlk belirti
tek taraflı ve göz
13
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Gebelik ve Grip Aşısı
Op. Dr. Behram BARLAS
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Kış aylarında sık görülen
grip salgını, değişik
ülkelerde çok sayıda insanın
hayatını kaybetmesine
sebep olan influenza
virüsünün neden olduğu
ciddi bir enfeksiyon
hastalığıdır. Bu hastaların
büyük bir kısmı genellikle
vücut direnci düşük olan 65
yaşın üzerindeki insanlar,
küçük yaştaki çocuklar ve
vücudunun korunma sistemi
düşük olan kişilerdir.
Amerikan ve Avrupa sağlık
kuruluşlarının aşı uygulamalarında
hedef kitle şu şekilde sıralanmıştır;
• 65 yaşından büyükler
• Vücut dirençleri düşük ve kronik
hastalığı olanlar (astım, kalp hastalığı,
diabet.. vb..)
• Yüksek riziko altındaki mesleki gruplar
(sağlık personelleri,öğretmenler.. vb..)
• Hamileliğin 4. ayı ile doğum sonuna
kadar olan süre içerisinde yüksek
enfeksiyon riski olanlar
• Kanser hastaları
• Aşırı şişmanlar
• Nörolojik hastalıkları olan kişiler
Hamilelik Döneminde Mevsimsel
İnfluenza(Grip)
Grip aşısı inaktif virüs aşısı olduğundan
ve canlı virüs içermediğinden gebeliğin
3. ayından sonra kullanımında herhangi
bir sakınca yoktur. Çeşitli ülkelerde
14
özellikle ABD’de 1998 den beri yapılan
araştırma sonucunda grip aşısının anne
sağlığı ve bebeğin gelişiminde herhangi
bir komplikasyona neden olmadığı
görülmüştür. Grip virüsünün çeşitli
insanlarda bağışıklık sistemini
düşürmesine bağlı ortaya çıkan belirtiler,
öksürük, ateş, baş dönmesi ve halsizliktir.
Özellikle hamilelik sırasında geçirilen
mevsimsel gribin çok ağır geçtiği
görülmüştür.
• Enfeksiyona bağlı olarak kusma ve
ishal.
Gebelerde Mevsimsel İnfluenza ve
H1N1 Grip (domuz gribi) Enfeksiyonu
Belirtileri Nedir?
Gebelerde ve gebe olmayan hastalarda
en önemli bulgular şöyle sıralanmıştır;
• Yüksek ve kontrol edilemeyen ateş
• Baş ağrısı
• Öksürük , balgam çıkarılması
• Burun ve geniz akıntısı
• Diş etleri ve boğaz ağrısı
• Halsizlik, iştahsızlık
• Karın kaslarının kasılması ve eklem
ağrıları
Grip Aşısı Nasıl Uygulanır?
Grip aşısı iki form şekilde uygulanır.
1. Form: Grip aşısı öldürülmüş virüsten
yapılmış inaktif bir virüs aşıdır. Genellikle
hastaların ateşi olmadığı dönemde tek
doz olarak koldan kas içi enjeksiyon
olarak uygulanır. Aşı yapıldıktan sonra
1-2 gün içinde kısmi kızarıklık görülebilir.
2. Form: Burun spreyi aşısı (FluMist) canlı
bir düşük dozdan ibaret grip aşısıdır. Bu
aşı genellikle çocuklarda tercih edilir.
Gebe hastalara uygulanmaz.
Grip Aşısı Ne Zaman Yapılır ?
Grip aşısı için mevsimsel olarak en uygun
dönem Ekim ve Kasım aylarıdır.
Aşı yapıldıktan en erken 20 gün sonra
bağışıklık sistemi aktif bir hale geçer.
Özellikle hamile adayları 3. aydan sonra
bu mevsimlerde güvenle aşı
yaptırabilirler.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İnfluanze Grip ve H1N1 aşısının Yan
Etkileri var mı ?
En sık rastlanabilicek olanlar aşı yerinde
şişkinlik, kızarıklık, ağrı, ateş, baş ağrısı,
kas ağrıları olup halsizlik de oldukça sık
görülen yan etkenlerdendir. Genellikle
hafif olarak başlayan belirtiler 1-2 gün
içerisinde kendiliğinden geçmekte ancak
bazı hastalarda aşırı alerjik reaksiyonlar
ve ateş görülmektedir.
Hamilelikte H1N1 (Domuz gribi)
Oluşan Tehlikeler
İnfluenza gribi ve H1N1(Domuz giribi)
gebe kadınlarda genel olarak enfeksiyon
riskini arttırmaktadır. Sonuç olarak
hamileler diğer insanlara göre daha
fazla risk altında ve gebelik döneminde
özellikle grip belirtileri daha ağır
seyretmektedir. Hamilelik ve doğum
anne adaylarının bağışık sistemlerinin
yabancı maddelere karşı düşük hale
getirdiğinden bağışık sistemindeki bu
olumsuz değişimler neticesinde anne
adayı dışardan gelecek enfeksiyona karşı
daha tehlikeli bir döneme girmektedir.
Domuz Gribi Geçirmiş Gebe
Adaylarının Tedavisi
Gebelikte özellikle H1N1(domuz gribi) ile
enfekte olan anneler diğer gebelerden
mutlaka izole edilmelidir. Çok kapsamlı
hastahanelerde tedavi edilmeli. Antiviral
ilaçların gebelik sırasında anne ve fetus
veya yeni doğan üzerindeki etkileri tam
olarak bilinmemekle birlikte kullanılan
tedavi pek çok ilaç gebelik döneminde
risklidir.
Tedavi için hastanelerde özel servislerde
doğumu takip edilir ve bu dönemde
annenin yüzü mutlaka özel cerrahi
maske ile kapatılmalıdır. Doğum sonrası
anne adayı bebekten ayrı olarak takip
edilmeli H1N1 enfeksiyonu geçiren anne
adayların emzirmeye engel değildir.
Sağlıklı bir şekilde bebekler emzirmeye
devam edilebilir.
15
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Menopoz Nedir?
• Kemik erimesi
Tüm bu belirtiler menopozla birlikte
oluşan hormonal değişikliklerden ileri
gelir. Menopoz dönemi hastalık değildir.
Bu dönemde eş özellikle anlayışlı
olmalıdır. Her iki eş de bilmelidir ki, bu
dönem geçici bir süreçtir.
Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Menopoz kelime anlamı
olarak aylık adet
kanamalarının doğal olarak
bitmesi ve bir sene boyunca
adet görülmemesi durumu
olarak tanımlanmaktadır.
Bu süre içinde yumurtalıklar,
iki kadınlık hormonu olan
östrojen ve progesteron
salınımını yavaşlatır ve bir
süre sonra da durdurur.
Menopoza Girme Yaşı Nedir?
Menopoza girme yaşını belirleyen en
önemli faktörler; kalıtım ve ırktır. Siyah
ırk kadınları beyaz ırk kadınlarına göre
iki yıl erken menopoza girmektedirler.
Menopoza girme yaşını belirleyen diğer
unsur da kadının annesinin ve teyzesinin
menopoza girme yaşıdır. Türkiye’de ise
menopoza girme yaşı 45-47’lere kadar
düşmektedir. Bununla birlikte 30’lu
yaşların ortalarında erken, 50’li yaşların
ortalarında ise geç olarak menopoz
görülebilir.
Menopoz Belirtileri Nelerdir?
• Adet kanamalarının kesilmesi
• Sıcak basmaları ve gece terlemeleri
• Çarpıntı
• Uykusuzluk
• Sinirlilik, depresyon, unutkanlık
• Ağlama nöbetleri
• Zihinsel fonksiyonların yavaşlaması,
konsantrasyon güçlüğü
• Cilt kuruluğu, saç kırılma ve dökülmesi
• Kilo almaya yatkınlık
• Ağrılı cinsel ilişki
16
Menopozda Hormon Tedavisi
Östrojen eksikliğine bağlı şikayetler
genellikle menopoza hazırlık döneminde
başlar. Bu dönemden itibaren hormon
tedavisi başlamak şikayetler daha
oluşmadan engelleneceği için kadın bu
dönemi daha rahat atlatacaktır.
Hormon tedavisi şikayetlerin önlenmesi,
bulguların iyileştirilmesi ve kemik
mineral kaybı ile kalp-damar
hastalıklarının engellenmesi yanı sıra,
menopozda cinsel işlev bozukluklarının
tedavisi açısından da önemlidir.
Hormon tedavisinin başlanmasında ana
kural, doktor kontrolünde ve gerekli
tetkikler rutin olarak yapılmak kaydıyla
uygulanmasıdır.
Menopozda hormon tedavisi
uygulanması, sakıncalı koşullar dışında
tüm kadınlara önerilmektedir. Tedaviye
menopoza girdikten hemen sonra
başlamak tedavi başarısı için en uygun
dönemdir. Kesin bir yaş ve yıl sınırlaması
olmamakla birlikte 45-55 yaşları
arasında ve en fazla 5 yıl süre ile
kullanılması önerilmektedir.
Hormon Tedavisinin Yararları
Nelerdir?
• Bozulan adet düzenini tekrar düzenler.
Adet gören pekçok kadın psikolojik
olarak kendini rahat hisseder.
• Ateş basması hissi, terleme ve çarpıntı
gibi şikayetleri önler.
• Cinsel yaşam üzerine olumlu etkileri
gözlenir.
• İdrar kaçırma şikayetleri azalır.
• Vajinal enfeksiyon görülme sıklığında
azalma görülür.
• Kemik erimesi riski azalır ve kemik
kitlesinde artış görülür. Buna bağlı
olarak kalça kırığı riskinde azalma
görülür.
• Kalp ve damar hastalıklarının görülme
sıklığında azalma görülür.
• Alzheimer (unutkanlık) hastalığı
gelişme ihtimalini azalttığına dair veriler
bulunmaktadır.
• Uyku kalitesini artırmaktadır.
• Romatolojik hastalıkların daha az
görüldüğüne dair yayınlar
bulunmaktadır.
• Cilt kuruluğu ve saç dökülmesinde
azalma gözlenir.
Hormon Tedavisine Başlamadan
Önce Hangi Tetkikler Yapılmalıdır?
• Jinekolojik ve genel muayene, tansiyon,
kilo ve ağırlık ölçümü, iyi bir anamnez
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
• Karaciğer fonksiyonları, şeker,
kolesterol, bilirübinler, hemogram ve
idrar tahlili
• Hormon tahlilleri
• Servikal smear testi
• Jinekolojik ultrasonografi
• Mamografi
• Standart kemik ölçümü
Hormon İlaçlarının
Yan Etkileri var mıdır?
Tedavinin bazı yan etkileri
olabilmektedir. Bazı kadınlarda geçicide
olsa memelerde şişkinlik ve hassasiyet,
baş ağrısı, mide bulantısı, sıvı
toplanması, kilo alımı, anormal vajinal
kanama görülebilmektedir.
Bu tahliller normal çıksa bile yılda bir
tekrarlanmalıdır.
Menopozda mısınız?
Rahat Etmeniz İçin Püf Noktalar
• Sıcaktan uzak durun
• Rahat ve doğal iplikten yapılmış
elbiseler giyinin.
• Sıcak sudan kaçının.
• Çay ve kahve gibi
sıcak içeceklerden,
alkol ve baharatlı
yiyeceklerden
uzak durun.
Menopozda Hormon Tedavisi
Kimlere Uygulanmaz?
• Rahim kanseri tedavisi gören kadınlar
• Meme kanseri tedavisi gören kadınlar
• Yeni kalp krizi geçirmiş olanlar
• Geçirilmiş inme ve beyin damar
tıkanıklığı olanlar
• Karaciğer hastalığı olan ve fonksiyon
bozukluğu olan kadınlar
• Damar tıkanıklığı olan kadınlar
• Kontrolsüz kalp ve şeker hastalığı olan
kadınlar
• Safra kesesinde taş olan kadınlar
• İleri derecede migren tipi baş ağrısı
olan kadınlar
• Sigara içmeyin. Sigara kullanımı kalp
hastalığı ve kemik erimesi riskini
artırmaktadır.
• Bol bol egzersiz yapın.
• Sağlıklı beslenin ve bol bol su için.
• Destek alın ailenizle konuşun; hiç
kimseniz yoksa biryerden destek alın.
Pozitif olun ve unutmayın
bu hayatınızda daimi bir süreç...
17
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Sağlık ve Spor
Dr. F. Hülya KURBAN
Başhekim Yardımcısı
[email protected]
Spor yapmak sağlıklı
yaşamanın temel
unsurlarından biridir. Düzenli
yapılan egzersizler kilo kontrolünüzü de kolaylaştırır.
Kilo vermek amacıyla diyet
yaparken aynı zamanda
düzenli egzersiz yapanların
daha kolay kilo verdiği
ve formlarını korumakta
daha başarılı oldukları
gözlemlenmiştir.
Düzenli yapılan fiziksel aktiviteler
vücuttaki fazla yağları yakar ve kas
dokunuzun korunmasını sağlarlar. Bunun
sonucunda kas gücünüz ve esnekliğiniz
artar. Düzenli fiziksel aktivite kemikler
üzerinde de olumlu bir yük yaratır, bu
yük kemik yoğunluğunun artmasını
sağlar. Özellikle kadınlarda menopozla
birlikte artan osteoporoz riskini azaltır.
Fiziksel aktivitenin kalp damar sistemi ve
metabolizma üzerindeki olumlu etkileri
de yadsınamaz. Sportif aktivite periferik
damar direncini azaltır buna bağlı olarak
tansiyon normal sınırlarda seyreder,
dolaşım hızlandığı içinde dokulara
daha fazla kan ve oksijen gider. Egzersiz
vücudun insulin hormona duyarlığını
artırır dolayısıyla kan şekeri düşer.Genetik
olarak risk mevcut olsa bile Tip-2 Diabet
riski azalır, hastalık belirtileri görülse
de hastalığın yaşlandırıcı etkileri yavaş
seyreder.
Fiziksel aktivitenin beyin dokusuna
sağladığı bol oksijen, beyindeki
yaşlanmanın etkilerini geciktirir ve ayrıca
beyin hücreleri arasında iletiyi sağlayan
kimyasalların artmasını sağlar ve hafıza
zayıflamasına engel olur. Bu durum kişiye
daha güçlü bir bellek yapısı olarak geri
döner. Sporun insan üzerindeki psikolojik
etkileri de en az fiziksel etkileri kadar
önemlidir. Depresyonu azaltır, bireyin
kendisini daha mutlu hissetmesini
ve öfke kontrolünü sağlar.Yapılan
çalışmalar sportif aktivitelerin bazı
kanserlere yakalanma riskini de azalttığını
göstermiştir. Eğer uzun süre hareketsiz
bir yaşam sürdüyseniz, fazla kilo veya
herhangi bir sağlık sorununuz varsa
sportif aktivite öncesi hekim kontrolünden
geçmeniz ve hekiminizin önerilerini
dikkate almanız gerekir. Seçtiğiniz fiziksel
aktivite (tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklete
binme, tenis oynama, aerobik) hangisi
olursa olsun vücudunuzun yaktığı kalori
miktarı artacaktır. Ancak bu sportif
aktivitenin sağlığınız üzerinde yararlı
etkisi olması için haftada en az 3-4 gün ve
35-40 dakika süren bir egzersiz programı
uygulamalısınız. Ayrıca egzersiz yaparken
kendinizi çok fazla zorlarsanız kaslarınız
ihtiyacı olan oksijeni akciğerlerinizden çok
fazla alamaz ve nefes nefese kalırsınız,
bacaklarınızda ağrılar,yanmalar
olur. Bu durumda vücudunuzu
dinlendirmeniz gerekir. Yürüyüş, en kolay
uygulayabileceğiniz sportif aktivitedir, her
zaman, heryerde yapabilirsiniz, üstelik
yürüyüşün temposunu ve süresini yaşınıza
ve sağlık durumunuza göre kolaylıkla
ayarlayabilirsiniz.
Çocuklarımızı ve gençleri sportif
aktivitelere yönlendirerek onları kötü
alışkanlıklardan ve çağımızın hastalığı
olan obeziteden uzak tutabiliriz.
Sağlıklı günler dileğimle...
18
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Tiroid ve Hastalıkları
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Genel Cerrahi Uzmanı
Gırtlağın ön tarafında bulunan
tiroid bezi salgıladığı hormonlarla,
vücuttaki tüm organların işleyişini
ve metabolizmasını etkilemektedir.
Ancak; bazı mikroplar, ısı
değişiklikleri, iyot eksikliği ya da
fazlalığı, radyasyon, kullanılan
ilaçlar, yaşlanma ve kanser gibi
faktörler tiroid bezinin çalışmasını
bozar.
Belirtileri
Tiroid bezinin çalışmasıyla ilgili sorunlarda
hastaların boyun ön kısmında bir şişlik ve
nadir olarak ağrı, boğazda baskı hissi, ses
kısıklığıyla hekime başvurduğu
söylenmektedir. Bazen şişlik hasta yakınları
tarafından farkedilir ve kendisinin bir
şikâyeti olmaz. Bu durum çoğunlukla tiroid
bezi büyümesine, yani guatra bağlıdır.
Ağrı ise tiroid iltihabına veya tiroid içine
kanamaya bağlı olabilir. Hipotiroidi ve
hipertiroidi tiroid bezinin çok farklı
hastalıkları olabilir. Ülkemizde en sık görülen
biçimi guatrın büyümesi ya da
Şekil 1
tomurcuklanmasıdır. Bu hastaların tiroid
tümörleri açısından araştırılması
gerekmektedir. Hipotiroid hastalar; ciltte
kuruluk, saçlarda kabalaşma, yüzde ve
vücutta şişlikler, üşüme, uykuya eğilim,
kabızlık, kadınlarda adet düzensizlikleri,
seste kalınlaşma ile başvurabilirler.
Hipertiroidi ise aşırı tiroid hormonu
salgılanması sonucu görülür. Hastalar, iştah
artmasına rağmen kilo kaybı, çarpıntı,
terleme, sıcağa tahammülsüzlük, titreme,
bağırsak hareketlerinde süratlenme, adet
düzensizlikleri, uyku bozukluğu ve sinirlilik
yakınmaları ile gelebilirler.
Tanıda Kullanılan Testler
Tiroid hastalığından şüphelenildiği
durumlarda öncelikle hastanın hastalık
öyküsü alınır ve ayrıntılı muayene edilir.
Kanda tiroid hormonlarının düzeylerinin
tayininin yanısıra ultrasonografi, sintigrafi
olarak adlandırılan görüntüleme yöntemi,
tiroid bezinden ince iğne ile örnek alınması
başlıca tanı yöntemleri olarak kabul
edilmektedir. “Kanser olur muyum?” sorusu
tiroid hastalığı olan birçok hastanın kafasını
kurcalayan bir sorudur. Mevcut bir guatrda
kanser saptanmaz ise genelde bu bezde
sonradan kansere dönüşme gözlenmez.
Tiroid kanserleri çoğunlukla tedaviye çok iyi
yanıt verirler ve hastanın yaşam süresini
etkilemezler. Vücudun diğer organlarında
görülen kanserlere göre oldukça iyi bir seyir
gösterir. Boyun bölgesinin dıştan ışın alması
tiroid kanseri riskini artırır. Tiroid bezinin hızlı
büyümesi kanser açısından şüphelenilmesi
gereken bir durum olarak değerlendirilir. Geç
dönem bulgusu, sert guatr, bazen boyunda
hissedilen lenf bezleri, yemek borusuna kadar
kanser yayılmışsa yutma güçlüğü, nefes alma
güçlüğü, ses kısıklığı gibi belirtiler görülebilir.
Tiroid kanserinin erken tanısında
ultrasonografi ile belirlenen nodüller
değerlendirilir. Tiroid sintigrafisinde tespit
edilen soğuk nodül varlığında nodüllere
uygulanan iğne biyopsisinde alınan
örneklerin laboratuvarda
değerlendirilmesinden sonra tanı konulabilir.
Erken tiroid kanserlerinin çoğunluğu şüpheli
nodüllerin varlığı sonucu verilen ameliyat
kararlarından sonra tespit edilebilir.
Tedavisi
Tiroid kanserinin tedavisi cerrahidir.
Tiroid bezinin uygun şekilde doku
bırakmaksızın temizlenmesi gerekir.
Tiroid kanserleri dışında ise, kozmetik
nedenler, yutma güçlüğü ve nefes alma
problemlerinin ortaya çıktığı, ses kısıklığının
geliştiği durumlarda ameliyat tercih edilebilir.
İlaç tedavisine yanıt vermeyen hipertiroid
durumunda, şüpheli tiroid bezi nodüllerinde
ve hastanın görüntü olarak rahatsızlık
duyduğu durumlarda hastaya ameliyat
önerilebilir. Tiroid bezi yapısal olarak iki adet
lobdan oluşur. Bu nedenle her iki lop ayrı ayrı
değerlendirilerek ameliyatı planlanır.
Hastanın durumuna göre her iki lobun
tamamen alınmadan her iki loptan biraz
doku bırakılarak ameliyat yapılabilir.
Bazen de bir taraf tamamen çıkarılır diğer
tarafta biraz doku bırakılır. Tümör söz konusu
olduğunda ise her iki lobun da çıkarılması
gereklidir. Ameliyatta hastanede kalış süresi
maksimum iki gündür. Genellikle hastalar
ameliyattan bir gün sonra taburcu edilir.
Bir hafta içinde normal hayata dönebilirler.
Tiroid hastalarının ameliyattan sonra iyi
takip edilmesi gerekir. Kontrollere gelmeyen
hastalarda operasyon sonrasında tekrarlama
ya da hormon eksikliğine bağlı problemler
gelişebilir.
Şekil 2
19
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Çin
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanımız
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU’nun Objektifinden
Yaklaşık 10 saatlik uzun bir yolculuğun
ardından Pekin’e vardık. Çocukluğumdan
beri hayalini kurduğum Çin harfleri ile
dolu sokakları, tabelaları görmek beni
şimdiden bile heyecanlandırıyordu.
Bunun için Çin yolculuğunun en uygun
zamanı olan bahar mevsimini tercih
etmiştik. Çin geniş caddeleri ve modern
binaları ile Asya’nın parlayan yıldızı
olmaya devam ediyor. Çin yemek
Cennet Tapınağı, Başkent
Pekin’in güneyinde
1406-1420 yılları arasında
tamamen ahşaptan ve çivi
kullanılmadan yapılmıştır.
Tapınak iç içe galerilerden
oluşmuş ve imparatorların
halkı için ayin ve ibadet
yaptığı yerlerdendir.
Binalar tamamen
ahşaptan yapılmış olup,
mavi ve kırmızı renk
hakimiyeti altındadır.
20
kültüründe her şeyi yemek mübah sanki;
Pekin’in en meşhur bir caddesine bakan
bir sokakta karşılaştığımız bu manzara
bizi pek de memnun etmemişti.
Ziyaret ettiğimiz Niujie Camii Xuanwu
DistrictPekin’in çevresinde yaşayan
10.000 Müslüman’ın ibadet yaptığı en
büyük ve en eski olanıdır. Niujie Camii,
yaklaşık 6000 metre karelik bir alanı
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Pekin’de görülmesi gereken yerlerden
en önemlisi olan Yasak Şehir (Forbidden
City) Ming ve Qing Hanedanları
zamanında Çin’in en önemli sarayı ve
yönetim yeriydi. İnşaası 1406-1420 yılları
arasında süren saray 720 bin metrekare
alana kurulmuş olup 8886 odadan
oluşmaktadır. Yasak şehir gökyüzünün
oğlu kabul edilen imparatorların
seçkin yaşam alanıdır. Büyük bir
dikdörtgen arazi üzerinde yükselen
kent, geniş su hendekleriyle çevrili
surlarla sınırlanmıştır. Gerçek yaşama,
çoğunlukla kapalı tutulmuş olan büyük
ve görkemli kapılarla açılır. Bir ucunda
da Tiannenman Meydanı’na açılır.
Çin deyince akla gelen tipik ‘Kayık Çatı’
mimarisinin en iyi muhafaza edildiği
yerlerden biri de Yasak Şehir’dir.
İç içe geçmiş alanlardan oluşan Yasak
Şehir her gün binlerce ziyaretçiyi
kaplamaktadır. Cami, İslam ve Çin
kültürlerinin bir karışımıdır. Camii
motiflerinde İslamın yasakladığı hayvan
figürlerinin sık kullanılması dikkatimizi
çekmişti. Cami ilk olarak 996 yılında inşa
edilmiştir. Qing Dynasty 1442 yılında
yeniden inşa edilen cami 1696 yılında da
genişletilmiştir.
Cennet Tapınağı
Başkent Pekin’in güneyinde 1406-1420
yılları arasında tamamen ahşaptan
ve çivi kullanılmadan yapılmıştır.
Tapınak iç içe galerilerden oluşmuş ve
imparatorların halkı için ayin ve ibadet
yaptığı yerlerdendir. Binalar tamamen
ahşaptan yapılmış olup, mavi ve kırmızı
renk hakimiyeti altındadır.
Pekin’de görülmesi gereken yerlerden
biri de Pekin merkezinin kuzey
bölümünde yer alan Lama Tapınağı’dır.
Lama Tapınağı Tibet Budizminin bir
tapınağı ve manastırıdır. Dünyadaki
en büyük ve en önemli Tibet Budizmi
manastırlarındandır. İnsanlar ellerine
aldıkları tütsü çubuklarını tapınak
bahçesindeki ateş kazanlarından
tutuşturarak başları üzerinde tutup
eğilerek tapınmalarıydı.
Tiananmen Meydanı
Çin’in başkenti Pekin’in merkezinde
bulunan 440 bin metrekare bir alana
yayılan ve içine 1 milyon kişi alabilen
ünlü meydan. 1417 yılında inşa edilen
meydan 1989 yılında yaşanan kanlı
olaylarla da bilinmektedir. Aşağıdaki
resimde Tiananmen Meydanı ve bir
zamanlar Çin’i titreten Mao’nun
sadece resmi görülmektedir.
Yağmurlu bir havada gezdiğimiz
Tiananmen Meydanından bir kare.
Yasak Şehir
Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti
ağarlamaktadır. Yasak Şehrin büyük bir
kısmını oluşturan idari binaların açıldığı
yerde tarihi ağaçların bulunduğu bahçe.
21
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Ağaçlar bir suikasten korunmak için idari binaların hiç birinde
olmayıp sadece bu alanda bulunmaktadır.
Yazlık Saray
Pekin’de bulunan Yazlık Saray (Summer Palace). Kumming
Gölü ve Longevity Tepesi’nin hakim olduğu bir alanda yer alır.
Başı çiçekli kızlar ve ekibimizin meraklı fotoğrafçısı.
Kumming Gölü yapay bir göldür ve göl yapılırken çıkartılan
toprak ile de Longevity (Uzun ömür) Tepesi oluşturulmuştur.
Çin Seddi
Pekin’e arabayla 45 dakika mesafede bulunan Çin Seddi (Great
Wall of China) en son uğrak yerimiz veÇin’de görülmesi gereken
en önemli yerlerden biridir. M.Ö.403 yılında temelleri atılmış ve
Çinliler tarafından M.S. 17. yüzyıla kadar uzatılmaya devam
edilmiştir. Yıkılmış olan bölümleriyle birlikte uzunluğu 6000
kilometreyi bulur. Duvarın yüksekliği 4 ila 6 metre arasında
değişmekte taban genişliği 7 metre üst genişliği ise 6 metredir.
Çin Seddi’ne tırmanmaya daha yeni başlamışken bir Çinli ile
poz verelim dedik ve yola koyulduk.
Gölde ulaşım için kullanılan motorlu tekneler.
Yaklaşık 45 dakikalık zorlu bir tırmanıştan sonra bu manzaraya
ulaştık. Ama buna değdi.
Lotus Çiçeği Kumming Gölü’nde yaygın
olarak bulunan meşhur bir çiçektir.
22
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Fistülde
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Kronik böbrek yetmezliği,
böbrek fonksiyonlarının
kalıcı olarak kaybıdır.
Bu hastalık, hastaların
yaşam kalitesini bozmakta
ve normal yaşam süresi
beklentisini önemli derecede
azaltmaktadır. Kronik
böbrek yetmezliğinin
tedavisinde uygulanan
yöntemler hemodiyaliz (kan
diyalizi), periton diyalizi
(karın diyalizi) ve böbrek
naklidir.
Hemodiyaliz nedir?
Hemodiyaliz böbrek fonksiyonlarını
kaybeden hastalarının hayatlarını devam
ettirebilmeleri için vücutta oluşan zararlı
ve zehirli madde ve sıvıların vücuttan
atılmalarını sağlayan bir nevi böbreğin
yaptığı işin yapıldığı bir tedavi yöntemidir.
Günümüzde ülkemizde kronik böbrek
yetmezliği hastalarının %70 inde
uygulanan tedavi yöntemi hemodiyalizdir.
Hastaların %30’unda ise periton diyalizi ve
böbrek nakli uygulanan tedavi yöntemidir.
Hemodiyaliz işleminde, hastanın
damaryolu ile alınan kan yapay böbrek
cihazında temizlenerek hastaya tekrar geri
verilir. Hemodiyalizin gerçekleştirilebilmesi
için en gerekli şey hastadan temizlenecek
kanın alınabilmesi için yüksek akım
sağlayan bir damar yoludur.
Hastadan dakikada 300-400 ml kadar
kan alınarak temizlenir ve tekrar hastaya
geri verilir. Böylece 4 saatlik bir diyaliz
seansında yaklaşık 70-100 litre kan
makineden geçerek zararlı maddelerden
temizlenir. Ayrıca diyaliz seansında
vücutta oluşan ve böbreklerin yapması
gereken ama yapamadığı fazla sıvı
vücuttan çekilir. Diyalizin yapılabilmesi
için bu miktarda yüksek kan akımı
sağlayabilen bir damar giriş yolu (fistül)
gereklidir. Yeterli bir damaryolu olmadan
diyalizin yapılabilmesi mümkün değildir.
Hemodiyaliz hasta sayısının artmasındaki
en önemli faktörlerden biri damaryolu
operasyonlarında oluşan tecrübe ile diyaliz
hastalarının yıllarca yaşayabilme şansına
ulaşmasıdır. Çünkü kalıcı damaryolu
sağlanamayan hastalar kısa süre sonra
hayatlarını kaybetmektedir.
Fistül operasyonunun icadı diyaliz
hastalarını yıllarca diyalize girmesine
imkan sağladığı gibi bu tedavinin konforlu
bir şekilde yapılmasını da mümkün hale
gelmiştir.
Fistül denilen operasyonla hastanın
el bileğinde ve dirsekte yapılan kesiyle
atardamar ile toplardamar birbirine
bağlanmaktadır. Bu bağlantı koldaki
yüzeyel toplar damarlara giden kan
akımını 20-30 kat artırmaktadır. Bu ise
diyaliz makinesinin ihtiyaç duyduğu
yüksek kan akımını sağlayabilmektedir.
Günümüzde hemodiyaliz ve damar
cerrahisindeki gelişmeler ile diyaliz amaçlı
damaryolu (fistül ve yapay damar)
operasyonları dünyada en sık uygulanan
damar cerrahisi operasyonları olmuştur.
Bu operasyonlar diyaliz hastaları için o
kadar önemlidir ki damaryolu= yaşam
şeklinde tercih edilen bir slogan olarak
kullanılmaktadır.
Şu an için ülkemizdeki 50.000‘e yakın
hemodiyaliz hastası mevcuttur. Bu kadar
hastanın damaryolunun sağlanabilmesi
için yılda 15.000-20.000 fistül operasyonu
yapılmasına ihtiyaç vardır. Damar Cerrahı
gözüyle bakıldığında ise bu operasyonlar
ileri derece tecrübe gerektirmektedir. Bu
tecrübe 500 operasyonda orta düzeye
ulaşmakta, 1000-1500 operasyondan
sonra ise tecrübe yeterli düzeye
ulaşmaktadır. Günümüzde sadece bu
konuyla ilgilenen bir damar cerrahının
1000 fistül operasyonunu yapabilmesi
ve tecrübeli bir Damaryolu Cerrahının
yetişmesi için gerekli süre yaklaşık
5 yıldır. Bu tecrübenin uzun süre ve
emek gerektirmesi, sürekli bu konuyla
uğraşan damar cerrahlarını zorunlu hale
getirmiştir. Fistül ve greft operasyonlarında
bu tecrübenin belirli kişiler üzerinde
toplanması zorunludur. Çünkü ilk
operasyonlarda kullanılabilir bir fistül
oluşturma oranı %30-50 düzeyindedir.
Ama bu konuda tecrübeli damar cerrahları
tarafından başarı oranı % 90-95 seviyesine
gelebilmektedir.
Damaryollarını kimler oluşturur?
Ülkemizde diyaliz amaçlı damaryolu
operasyonları genellikle bu konuda
uzmanlaşmış Kalp ve Damar Cerrahları
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Fistül operasyonu için damarlarımızı
nasıl korumalıyız?
Size ilerde diyaliz gerekme ihtimali
varsa damarlarınızın korunması çok
önemlidir: Operasyon planlanan kol
kan almak, ilaç veya serum verilmesi
için kullanılmamalıdır. Mümkün
olduğunca el sırtındaki damarlar veya
23
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Merkezden ayrıldıktan sonra kanama
olduğunda panik olmayıp iğne yerlerine
temiz gazlı bez ile uygun baskıyı
uygulamak gerekir.
ayaktaki damarlar bu işlemler için tercih
edilmelidir. Omuzdan katater ( subclavian)
uygulanmamalıdır. Diyaliz amaçlı boyun
veya kasık kataterleri tercih edilmelidir.
Diyaliz seansına nasıl hazırlanılır?
Kolunuzu muayene edin ve izleyin: Ödem,
şişme, kızarıklık ve ısı artışı var mı? Fistül
veya greftinizde önceki iğne uygulama
yerlerinde anormal genişleme var mı?
Parmaklarınızda soğukluk ve ağrı var mı?
Titreşimi (Thrill) hissedin. Titreşim(Thrill)
fistülünüzden geçen yüksek kan akımının
damar duvarına yaptığı etki ile oluşur
ve fistülünüzün iyi çalıştığını gösterir.
Fistülünüz yapıldıktan sonra titreşimi
kontrol etmeyi öğrenin. Fistüllü kolunuzu
diyaliz sabahı ve diyaliz öncesi sabunla
yıkayınız.
24
Fistülümde bir problem var mı?
Fistül ve greftinizde siz farkında olmadan
bazı problemler gelişebilir. Bu sebeple
fistüldeki problemlere karşı bilgili olmamız
gerekir. Fistülünüzde problem olduğunu
düşündüren ilk bulgular şunlardır:
• İğne takmada hemşirenin zorluk
çekmesi.
• İğneler ilk takıldığında pıhtı gelmesi.
• Diyalizde kan akımının yeterli seviyeye
gelmemesi.
• Diyaliz hatlarında basınçların
yükselmesi.
• İğneler çıkarıldıktan sonra kanama
süresinin uzaması.
• Aylık yapılan kan tahlillerinde kanın
temizlenmesinde yetersizlik saptanması
Yukarıdaki durumlar geliştiğinde damar
cerrahınıza muayene olunuz. Bu durum
genellikle fistülünüzde daralma veya pıhtı
oluşumuna bağlıdır.
Fistül operasyonu nasıl yapılır?
Fistül operasyonunda cerrahınız
tarafından el bileğinde veya dirsekte
küçük bir insizyon yapılır. Atardamar ve
toplardamarlarınız hazırlanır. Atardamar
ve toplardamar çok ince dikişlerle birbirine
bağlanır. Bağlantı oluştuktan sonra
titreşim (Thrill) oluştuğu görülür. Ciltaltı ve
cilt dikişlerle kapatılır. Koruyucu pansuman
yapılır.
Diyaliz seansı bittikten sonra
ne yapmalıyım?
Fistül veya greftiniz varsa: Diyaliz bittikten
sonra diyaliz hemşireniz her iki iğneyi
fistülünüzden çıkarır. Steril gazlı bez ile
direkt iğne takılan bölgeye parmak ile
baskı uygular. Bir süre sonra kanama
durur. Bu yaklaşık 3-10 dakika sürebilir.
Daha sonra hemşire baskı uygulamayı size
bırakır.
Greft (yapay damar) pperasyonu
nasıl yapılır?
Greft operasyonunda genellikle 2 kesi
yapılır. Atardamar ve toplardamarınız
bulunur ve hazırlanır ve arasına greft
(yapay damar) yerleştirilir. Greftin uçları
atardamar ve toplardamara bağlanır.
Greftin çalıştığı kontrol edilir. Kanama
kontrolü yapılır ve cilt sütürlerle kapatılır.
Bu sırada aşırı basınç uygulanmamalıdır.
Çünkü, aşırı baskı ile kanama daha hızlı
durmaz. Tam baskı uygulandığında
fistülünüzden kan akımı geçemez. Bu ise
fistülde pıhtı oluşturarak fistülünüzün
kaybına yol açabilir. Kanamanız
30 dakikadan uzun sürüyorsa bu
durumu diyaliz doktorunuza bildirmek
gerekir. Geniş gazlı bezler bu işlem için
kullanılmamalıdır. Küçük gazlı bezler
üzerinden her iki iğne yeri üzeri flaster
ile kapatılmalıdır. Flasterli pansuman
3-5 saat bu bölgede kaldıktan sonra
kibarca çıkartılmalıdır. Flaster ve bandaj
kolununuzu boğacak şekilde olmamalıdır.
Kanama tamamen durmadan diyaliz
merkezinden ayrılmamak gerekir.
Operasyon sonrası ne yapmalıyım?
• Kolunuzun altına yastık koyarak
kolunuzun kalp seviyesinde olmasını
sağlamalıyız. Bu pozisyon fistülün daha iyi
çalışmasını sağlar ve kolunuzdaki ödem ve
gerginliğin azalmasına yardımcı olur.
• İhtiyaç duyduğunuzda ağrı kesici
tabletler kullanabilirsiniz. Birkaç gün içinde
ağrılarınız azalır ve kaybolur.
• Operasyon sonrası günaşırı operasyon
bölgesinin pansumanının yapılması
gereklidir. Pansumanlarınız tercihen diyaliz
merkezinizde veya ameliyat olduğunuz
hastanede yapılmalıdır.
Operasyon sonrası hangi durumlarda
doktoruma haber vermeliyim?
• Yara bölgesinden iltihab sıvısı veya taze
kan geldiğinde yada kızarıklık, kolda aşırı
ödem ve şişme, ilaçlara cevap vermeyen
şiddetli ağrılar oluştuğunda.
• Ateşiniz 38° C üzerine çıktığında.
• Elinizde ve parmaklarınızda soğukluk,
şiddetli ağrı ve his kaybı olduğunda.
• Ameliyat bölgesinde hissedilen
thrill(titreşim) azaldığı veya
kaybolduğunda doktorunuza
başvurmanız gerekir.
Ne zaman eksersize başlayabilirim?
Operasyon sonrası günden itibaren elinizi
açıp kapatarak veya lastik top ile damar
geliştirici eksersizlere başlamalısınız.
Günde 5-10 kez birkaç dakika süren
eksersizler yeterlidir. Operasyon sonrası
15 gün ağır eksersizler yapmayın ve ağır
şeyleri fistüllü kolunuzla kaldırmayın.
Doktorunuza danışmadan havuzda veya
denizde yüzmeyin.
Ne zaman damaryolum kullanılır
hale gelir?
Operasyon sonrası izlemde damaryolunun
olgunlaşması beklenir. Fistüller için bu süre
1-3 aydır. Greftler için ise ortalama 15-20
gündür. Fistülünüz Damar Cerrahınız
damara giriş için onay verdiğinde,
epikrizinizdeki fistül haritasına uygun
olarak kullanılmaya başlar.
Fistülüm çalışmıyorsa ne yapmalıyım?
Fistülünüzde titreşim (Thrill) yoksa, büyük
ihtimal fistülünüzde pıhtı oluşmuştur.
Paniğe kapılmayınız. Elinize lastik top
alarak eksersiz yapınız. Fistülde çalışma
yok ise hemen diyaliz merkezi veya damar
cerrahınıza ulaşarak durumu bildiriniz.
Bu durumu saptamanız sizin için çok
önemlidir. Erken müdahaleler (İlaç tedavisi
ve Fistül Masajı) sizin fistülünüzü çalışır
hale getirebilir. Bu sebeple fistülünüzü her
gün kontrol ediniz. Erken revizyon denilen
cerrahi girişimle oluşan pıhtı temizlenir ve
gerekirse fistülünüz yeniden oluşturulur.
Bu durumda katater gerekmeden fistülden
diyalizinize devam edebilirsiniz. Aynı işlem
genellikle greftinize de uygulanabilir.
Erken revizyon başarısız olduğunda
veya daha üst seviyeden yeni bir fistül
yapıldığında bir süre kataterle diyalize
devam etmeniz gerekebilir.
Fistülde cilt altına kan sızdı
ne yapmalıyım?
Fistülden cilt altına kan sızması iğnelerin
fistüle yaptığı hasar sonucu oluşur. İğne
giriş bölgesinden basınçlı fistül kanı
damar dışına çıkarak bu bölgede şişme ve
gerginlik oluşturur. Bu duruma hematom
oluşması adı verilir.
En sık hematom oluşması sebepleri:
• Fistülünüz yenidir ve damar duvarınız
henüz olgunlaşmamıştır.
• Kan damarlarınız çok ince ve duvarı çok
kırılgandır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
• Bu bölgede kan basıncı, damarın tolere
edemeyeceği düzeyde yüksektir.
• İğneyi damara yerleştirirken birçok sefer
denenmiştir.
• İğneler damar duvarında büyük bir delik
oluşturmuştur.
• İğneler diyaliz hemşiresince iyi tespit
edilmemiştir.
• Her zaman diyaliz esnasında fistüllü
kolunuzu hareket ettirirken çok dikkatli
olmanız gerekir. Uygunsuz ve kontrolsüz
kol hareketleri fistülden iğnenin çıkmasına
veya fistülün yırtılarak aşırı kanamasına
sebep olabilir.
Fistülünüzde hematom oluştuğunda:
• Kolunuzda şişme, ağrı, gerginlik, iğne
girişleri çevresinde kızarıklık zaman içinde
düzelecektir.
• Bu bölgeye ilk 24 saatte buz uygulayınız.
• 24 saatten sonra kuru ve sıcak
kompresler 30 dakikalık 2-3 seans halinde
uygulanabilir.Aşırı sıcak uygulamalar
sakıncalıdır, ciltte hasar oluşturabilir.
• Bu hematomun erimesi 1-2 hafta
sürebilir.
• Fistülünüz kullanılamayacak halde
ise kolunuz normal hale dönünceye
kadar geçici kataterle diyalize devam
edebilirsiniz.
Fistülde ısı artışı ve hassasiyetim varsa
ne olur?
• Cilt ısısında artış, ağrı, kızarıklık
enfeksiyon olasılığını düşündürür. Bu
durumda hemen diyaliz doktorunuza
haber veriniz.
• Fistülde enfeksiyon düşünüldüğünde
sizden kan tetkikleri istenir. Antibiyotik
tedavisine başlanır.
Fistülde balonlaşma mevcut, fistülüm
patlayabilir mi?
• Diyaliz iğneleri sürekli aynı yerden
uygulandığında bu bölümde damarda
genişleme (anevrizma) oluşabilir. Bu
bölümde zamanla cilt incelebilir. Bu
durumda hemen damar cerrahınıza
başvurmalısınız. Cerrahınız tarafından
fistüle müdahale gerekebilir. Fistülün
revüzyonu, kapatılması veya yeni bir fistül
açılması gerekebilir. Eğer bu damarda
patlama (fışkırır tarzda şiddetli kanama
gelişirse; kanayan bölgeye kuvvetli baskı
uygulayın ve hemen acil ambulans
hizmetini (112) çağırınız. Bu sizin için çok
acil bir sağlık sorunudur.
Hemodiyaliz hastalarına önerileriniz
nelerdir?
• Her hasta fistülün çalıştığını kontrol
etmelidir. Fistülde titreşim azaldığında
veya kaybolduğunda elinizi açıp kapatarak
eksersiz yapın. Bu durumda diyaliz
doktorunuza veya hemşirenize hemen
bilgi veriniz. Damaryolunun tıkanması
durumunda hemen yapılan müdahaleler
damaryolunuzu kurtarabilir.
• Fistüllü kolunuzu diyaliz günü sabahı
sabunla iyice yıkayınız
• Diyalize giderken kolunuza losyon veya
kremler uygulamayın. Böyle kremler
flasterlerin sıkıca yapışmasına sebep
olabilir. Bu ise cildin tahrişine yol açar.
Koruyucu krem ve losyonlar diyaliz
sonrası veya diyalizin olmadığı günlerde
uygulanmalıdır.
• Bazı ciltler flaster ve bandajlara aşırı
hassastır.Bandaj ve flasterleri kanamanın
durduğundan emin olduktan sonra
çıkartınız.
• Doktorunuza ve diyaliz hemşirenize
enfeksiyon şüphesi oluştuğunda hemen
haber veriniz. Fistüllü kolunuzdaki
enfeksiyon bulguları kolda şişme, kızarma
ve lokal ısı artışıdır.
• İğne uygulama yerleri değişmelidir.
İğnenin damarınıza yaptığı hasarın
düzelmesi için süre gereklidir. Uzun
süre aynı yerden yapılan girişler
damaryolunuzda daralma, genişleme ve
enfeksiyon gelişimine sebep olur. Diyaliz
hemşirenizin iğne yerlerinin değişmesi
isteklerine destek veriniz.
• Diyaliz çıkışında kanayan iğne yeri
üzerine uygun şekilde basınç uygulayınız.
Aşırı baskı damaryolu akımını durdurur ve
pıhtılaşmaya yol açar.
• Diyaliz doktorunuzun tansiyonunuz
konusundaki direktiflerine uyunuz. İyi bir
tansiyon kontrolü fistül ve greftiniz için
çok önemlidir. Damaryolunuzun çalışması
sizin tansiyonunuzla direkt orantılıdır.
Tansiyonunuzu düşüren uygulamalardan
uzak durunuz.
• Bayılma, baş dönmesi ve bayılma sonrası
fistülünüzün çalışmasını kontrol ediniz.
• Sıvı alımınızı kontrol altında tutun.
Diyaliz seansları arası fazla sıvı almanız
uygun değildir. Fazla sıvı almanız
durumunda, bu fazla sıvıyı çekmek için
diyaliz sonunda tansiyonunuz düşer ve
fistülünüzde pıhtı gelişebilir.
• Diyaliz sonunda iğne yerlerine uygulanan
flaster ve bandajlar akımı kısıtlayabilir. Bu
sebeple kanama durduktan sonra flaster
ve bandajları çıkarınız.
• Fistüllü tarafınız üzerine uyumayınız. Bu
akımın kesilmesine ve pıhtı oluşumuna yol
açabilir.
• Asla fistül bölgesine kese veya masaj
uygulatmayınız.
• Asla fistülünüz üzerine saat veya bileklik
türü şeyleri takmayınız.
• Asla yakın temas gerektiren sporları
yapmayınız.
• Doktorunuz önerdiği şekilde fistüllü kol
ile eksersiz yapınız. Zayıf fistüllerde fistül
geliştirici eksersizler damaryolu akımınızı
artırabilir.
• Fistüllü kolunuzdan tansiyon
ölçtürmeyin. Fistüllü kolunuzdaki
damarlar kan almak , ilaç verilmesi için
kullanılmamalıdır.
• Damaryolunuz kasıkta ise ( kasık grefti
veya fistülü) bacaklarınız kıvrık durumda
uzun süre tutmayınız.
• Kolunuzu aşırı sıkan ve rahat
çalışmasına engel olan kıyafetleri
giymeyiniz.
• Fistüllü kol ile çok ağır işler yapmayınız.
Ağır poşetler ve ağır yükleri kaldırmayınız.
• Kesici ve delici aletler kullanırken çok
dikkatli olunuz. Kolunuzu her türlü
travmadan koruyunuz. Kolunuza yönelik
bir kesi veya çarpmada aşırı kanamalar
oluşabilir.
• Fistülünüzden aşırı kanama oluştuğunda
kanama üzerine baskı uygulayarak en
yakın hastaneye başvurunuz .
• Sigara içmeyiniz.
25
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Reflü Nedir?
yükseliyorsa boğazda gıcık hissi, yabancı
cisim hissi, kronik öksürük ve ses kısıklığı gibi
şikayetler olabilir. Gıcık hissinden dolayı
hastalarda sürekli boğazı temizleme refleksi
gözlenir. Boğazla ilgili şikayetlerin yemek
borusu ve mide şikayetleriyle birlikte olması
şart değildir. Reflü sadece KBB ile ilgili
şikayetlerle de kendini gösterebilir. Çünkü
boğaz ve gırtlak asit salgısına yemek
borusundan daha hassastır.
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Gastroenteroloji Uzmanı
Mide asidinin, mideden yukarı
doğru çıkarak yemek borusuna
ve boğaza gelmesidir. Normalde
mide ile yemek borusu arasında
bulunan kaslar asit salgısının
yukarı kaçmasına izin vermez.
Eğer bu asit kaçağı yemek
borusuna kadar geliyorsa gastroösefagial reflü (GÖR), adı verilir.
Toplumda çok sık gözlenen bir durum
(en az %20) olmasına karşın bazen
hastaların çok belirgin şikayetlerinin
bulunmaması bazende doktorların bu
hastalığı ön planda düşünmemesi nedeniyle
gözden kaçan bir rahatsızlıktır.
Reflü Neden Olur ?
Reflü oluşmasını kolaylaştıran bazı faktörler
vardır. Bunlar şu şekilde sayılabilir:
• Mide ile yemek borusu arasında kaslardan
oluşan kapağın gevşemesi
• Mide fıtığı
• Şişmanlık
• Mideden fazla asit salgılanması
• Mideden barsaklara yiyecek geçişinin
yavaşlaması
• Sigara ve alkol kullanımı
• Fazla yağlı yiyeceklerin yenmesi
• Mideye bir seferde aşırı besin gönderilmesi
• Özellikle yemek yenmesini takiben sırt üstü
yatmak
Ne gibi şikayetlerle karşılaşılır?
Reflü olan hastalarda bazen belirgin bir
şikayet olmaz. Ancak reflünün şiddetine göre
hastayı çok fazla rahatsızda edebilir. Eğer
sadece yutak borusuna kaçış varsa, göğüste
yanma, sindirim bozukluğu, hıçkırık ve
bazen yalancı kalp ağrısı gibi şikayetler
görülebilir. Eğer asit salgısı boğaza kadar
26
Reflünün en sık neden olduğu kulak burun
boğaz semptomu seste oluşan
değişikliklerdir. Sıklıkla ses kısıklığı yakınması
ile başvuran hastaların incelenmesinde
tekrarlayan reflü atakları saptanmaktadır
(%50).
Muayenede ne görülür?
Reflüsü olan hastaların KBB muayenesinde
çok tipik bulgular görülmez. En dikkat çeken
bulgu ses tellerinin arka kısmında kızarıklık
ve tahriştir. Ses telerinde kabalaşma ve
ödemde hastalığın ileri evrelerinde
rastlanılan bir bulgudur. Bunun dışında
başka bulgu görülemeyebilir.
Nasıl teşhis konur?
Reflü hastalığının teşhisinde en önemli faktör
hastanın bize anlattıklarıdır. Hastanın
şikayetlerine göre reflü olabileceği düşünülür.
Muayenede ses tellerinde özellikle arka
tarafta kızarıklık ve tahriş olması reflü
teşhisini kuvvetlendirir. Reflüyü ispatlamak
için bazı testler yapılabilir:
• Yemek Borusunda 24 Saatlik Asit (pH)
Tayini: Burundan sokulan bir tüple yemek
borusundaki asit tayini yapılır
• Endoskopik Muayene: Ağızdan girilerek
yemek borusu ve mide muayenesi yapılarak
fazla asitin verdiği zararlar araştırılır.
• İlaçlı Film Çekilmesi: Hastaya ilaç
yutturularak film çekilir ve yemek borusu ya
da midedeki yapısal anormallikler (mide fıtığı
gibi) tesbit edilir. (Özofagografi veya
özofagoskopi)
• Ayrıca özofagusta basınç ölçümleri de
yapılabilir.( Özofageal manometri)
Teşhis için genellikle hastanın şikayetleri ve
muayene ile yetinilir. Laboratuar tetkiklerine
her zaman başvurulmaz. Başlangıç
tedavisine cevap alınamaması halinde
yukarıda bahsi geçen testlerin yapılması
daha sık başvurulan bir yöntemdir.
GÖRH nasıl tedavi edilir?
Basit hayat tarzı değişiklikleri ve ilaçlar ile
kontrol altına alınabilmektedir. İlk tanı ve
tedavisi KBB hekimlerincede yapılabilen
hastalığın uzun sürmesi halinde yemek
borusunun alt kısmında asidin oluşturduğu
hasarın endoskopik olarak tetkik edilmesi
önerilir. Bu gibi durumlarda hastalığın
takibinin bir gastroenteroloji uzmanınca
yapılması uygun olacaktır. Hayat boyu süren
bir hastalık olduğundan hastanın doktoru ile
birlikte iletişim içinde kalması yararlı olur.
Takip eden doktor ile görüşülmeden ilaç
tedavisinin kesilmemesi, dozunun
değiştirilmemesi veya başka bir ilaca
geçilmemesi gerekir. Mevcut şikayetlerin
karakter değiştirmesi veya şikayet olarak
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
yutma güçlüğü ve kilo kaybının ortaya
çıkması halinde hemen bir gastroenteroloji
uzmana başvurulması uygun olacaktır.
Reflü tedavisinde 3 seçenek vardır?
Hastanın dikkat etmesi gerekenler, ilaç
tedavisi ve ameliyat. Reflü hastalığı olan
hastaların dikkat etmesi gerekenler şunlardır:
Reflü için bazen ameliyatlar da yapılır. Bu en
çok mide fıtığı için uygulanır. Bazen de
ilaçlarla sonuç alınamadığı zaman mide ile
yemek borusu arasındaki kası
kuvvetlendirmek için ameliyat uygulanır.
• Sırt üstü yatmamak veya baş normalden
daha yukarıda olacak şekilde yatmak
• Mideyi çok dolduracak kadar yememek
• Yatmadan önceki 3 saat içerisinda çay,
kahve,alkol, kolalı içecekler ve çikolata gibi
besinleri almamak
• Sigarayı bırakmak
• Yemek yiyip hemen yatmamak
• Fazla kiloları vermek
• Mide asidini arttıran ilaçları almamak
(özellikle aspirin ve bazı ağrı kesici ilaçlar)
• Dar elbiseler giymekten kaçınmak
• Boğazda gıcık hissedildiğinde sürekli
temizlemeye çalışmamak, su içerek veya
yutkunarak gidermeye çalışmak
• Alt özofageal sfinkterin basıncını
düşürdüğü bilinen kahve, kola, kakao, nane,
dereotu, maydanoz, alkol ve sigaranın
azaltılması
Alt özofageal sfinkter basıncını düşüren
antikolinerjik ilaçlar, kalsiyum blokürleri,
nitritler, diazepam, teofilin gibi ilaçların
azaltılması larengofarengeal reflüsü olanlara
da önerilmiştir . Ancak bunların etkisinin
laringofarengeal reflüde minimum olduğu
anlaşıldıktan sonra H2 blokürleri (Cimetidine,
Famotidine, Ranitidine vs) denenmiş bunlar
ile de hastaların ancak % 50 sinde tedaviye
yanıt alınmıştır.
Tedavi hastaların semptomlarının derecesine
göre değişmektedir.
Reflü hastalığında asit salgısını azaltan veya
asitin zarar vermesini önleyecek ilaçlar
kullanılır. En çok kullanılan ilaçlar asit
pompası inhibitörü adı verilen ilaçlardır.
Bu ilaçlar en az 6 hafta hatta bazen aylarca
kullanılırlar. Doktorunuz bu ilaçların dozunu
ve süresini size göre ayarlayacaktır.
Endoskopi yapmak gerekir mi?:
Tipik şikayetleri olan ve genç bir GÖRH
hastasında eğer alışkanlık değişikleri ve
düşük doz ilaçlar ile şikayetler kontrol
edilebiliyor ise endoskopi yapılmayıp hasta
tedavi ile izlenebilir. Ancak daha ileri yaşlarda
ve şikayetleri uzun yıllardır mevcut
hastalarda endoskopi, yemek borusundaki
hasarın düzeyinin saptanmasında ve kanser
öncülü olabilecek Barret Özefagus olup
olmadığını anlamada çok işe yarar. Her
durumda endoskopi kararı uzman hekim
tarafından hasta genel olarak
değerlendirildikten sonra verilir.
27
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Horlama
Op. Dr. Murat CERAN
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Normal erişkin insanların
en az %45’i zaman zaman
horlamaktadır. %25’i sürekli
olarak horlamaktadır. Horlama problemi en sık şişman
erkeklerde görülür ve yaşla
birlikte her geçen gün artar.
A.B.D. de 300’den fazla firma horlamaya
karşı cihaz geliştirmiştir. Bazı modeller
pijama arkasına tenis topu yapıştırmak
gibi eski bir modelin modifikasyonlarıdır
(Sırt üstü yatarken horlama daha çok
artar.). Çene ve boyun askıları, boyunluklar
ve ağız içine yerleştirilen cihazlar hiçbir
yarar sağlamamıştır. Horlama sesi ile
çalışıp hastayı uyandıran elektronik
cihazlar bulunmuştur. Bütün bunlar
hastanın horlamadan uyuma alıştırmaları
olarak düşünülmüştür. Ancak maalesef
horlama kişinin kontrolünde olmayan
bir problem olup tüm bu cihazlar hastayı
sadece uyutmamaya yöneliktir.
Horlamanın Nedeni Nedir?
Ağız ve burun arkasındaki hava yolunda
darlık olduğunda ortaya çıkan gürültü
biçiminde ki sese horlama denir. Dilin
arkası ve yumuşak damak ve küçük dilin
olduğu kısmın genizle birleştiği bölge
kendiliğinden daralabilen bir bölgedir.
Bunlar birbirleri üstüne geldiğinde
solunumla birlikte titreşmekte ve horlama
ortaya çıkmaktadır. Horlayan biri
aşağıdaki problemlerden en az birine
sahiptir.
Dil ve boğaz kasları gerginliği azalmıştır.
Gevşek kaslar sırt üstü yatınca dilin
boğaz arkasına doğru kaymasına
engel olamaz. Bu olay alkol yada ilaç
alarak gevşemiş birinin uykusunda kas
kontrolünün kaybolması ile ortaya çıkar.
Bazı insanlarda uykunun derin fazında
gevşemeye bağlı olarak yine horlama
görülebilmektedir.
Boğazdaki dokuların aşırı büyük olması.
Büyük bademcik ve geniz eti çocuklarda en
sık rastlanan horlama nedenidir. Şişman
insanlarda kalın boyun dokusu sebep
olarak gösterilir. Kist ve tümörlerde nadir
olarak bu yolla horlama yapabilmektedir.
Yumuşak damak ve küçük dilin aşırı sarkık
ve uzun olması boğaza doğru hava yolunu
daraltır. Hava yoluna sarktığı için bir valv
gibi horlamaya neden olur.
Burun tıkanıklığı olan kişi havayı
almak için genizde aşırı vakum yaratır.
Bu vakum boğazda kollabe olabilen
28
dokuları hava yoluna doğru çeker.
Böylelikle burun açık iken horlamayan
kişide horlama görülmeye başlar. Bu
durum neden bazı insanların sadece
allerjik dönemlerde veya grip, sinüzit
olduğu zamanlarda horladığını izah
etmektedir. Burun deformasyonları bu
tip burun tıkanıklığı nedenleri olarak
bilinir. Deviasyon burun orta bölmesinin
yan taraflara taşması olarak tanımlanır.
Burun içi deformasyonları içinde en sık
rastlanılanıdır.
Horlama Ciddi Bir Sorun mudur?
Sosyal olarak evet! Bu aile yaşamında
ciddi bir şekilde tehdit eder. Horlayan kişi
alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri
için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur.
Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde
istenilmeyen oda arkadaşı olur. Tıbbi
olarak evet! Kişinin kendine verdiği zarar
daha büyüktür. Dinlenilmeden geçirilen
geceler vardır. Aşırı horlayan kişilerde
yüksek tansiyon horlamayan kişilere göre
daha sık görülür.
Horlamanın en ağır formu tıkayıcı tipte
horlama hastalığıdır. Uyku apnesi diye
bilinen bu hastalıkta şiddetli horlama
nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir.
Bu sırada solunum tam durmuştur. 10
saniyenin üzerindeki nefessiz kalma
nöbetlerinin bir saat içinde 7’den fazla
görülmesi yaşamı ciddi şekilde tehdit
eder. Bu durumda doktorunuzun size bir
uyku merkezinde inceleme yapılmasını
önerecektir.
Apneli (nefesin kesilmesi) hastalarda
saatte 30-300 defa tıkanmalara
rastlanılmaktadır. Böylelikle uykuda kan
oksijen düzeyi aşırı oranda düşer. Oksijenin
düştüğü bu dönemde kalp kanı daha
çok pompalamak zorundadır. Bir süre
sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde
yüksek tansiyon ve kalp büyümesi yerleşir.
Tıkayıcı tipte horlama hastalığı olan kişiler
uykularının çok az bir kısmında derin uyku
fazına geçebilmektedirler. Derin faz gerçek
dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden
geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun
ve verimsiz geçecektir. Araba kullanırken
yada iş başında uyuklamalar görülecektir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Horlama Tedavi Edilebilir mi?
Horlamanın bir çok tipi tedavi edilebilir.
Erişkin horlayan kişiler için aşağıda
sıralana önerilere uyulmalıdır.
• İyi bir adele tonusu kazanmak için sportif
bir yaşam biçimi seçilmeli.
• Horlayan kişiler uyku ilaçları,
sakinleştirici ve antihistaminik denilen
allerji ilaçlarını uykudan önce almamalı.
• Uykudan 4 saat önce alkol almaktan
sakınmalı.
• Uykudan 3 saat önce ağır yemekten
sakınmalı.
• Aşırı yorgunluktan sakınmalı.
• Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana
yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olarak
pijama sırtına tenis topu dikmek hala
faydalı bir metot dur. Böylelikle sırt üstü
uyumaya engel olunur.
• Yatağınızın baş tarafı daha yukarıda
olacak şekilde tüm yatağınız yaklaşık
olarak 10 cm bir tarafa doğru çeviriniz. Bu
amaçla yatağınız bir tarafı altına bir tuğla
yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.
• Evde horlamayan kişilerin sizden önce
uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın.
• Her pozisyonda horlayan kişiler ağır
horlayan olarak isimlendirilir. Bu kişilerin
yukarıdaki önerilerden daha fazla yardıma
ihtiyaçları vardır.
Horlama kişi ve ailesi için zararlı hale
geldiğinde uzman doktorunuz ile
görüşmeniz uygun olacaktır. Bu özellikle
uyku sırasında nefes alamama problemi
olduğunda (Yüksek sesli horlama nefessiz
kalma dönemi ile kesilmektedir.)
Doktorunuza başvurmanız daha da önem
kazanmaktadır. Horlama hastasının
burun, ağız, boğaz ve boynunun detaylı
muayenesi yapılmalıdır. Horlamanın
boyutu ve horlayan kişinin sağlığını
belirlemek açısından uyku laboratuarı
çalışmaları değerlidir.
Tedavi şüphesiz tanıya dayanır. Bu
allerji veya enfeksiyon tedavisi gibi
basit yada bademcik geniz eti veya
burun bozukluklarının cerrahi gerektirir
biçimdedir. Horlama - Nefessiz kalma
hareketli dokuların sabitleştirilmesi ve
hava yolunun daha genişletilmesini
sağlayan horlama ameliyatlarından
başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Buna
uvulopalatofarengoplasti ameliyatı
(UPPP) adı verilmektedir. Hasta için
bademcik ameliyatından çok farklı his
vermez. Laser’ın kullanıldığı Laser-assisted
uvulopalatoplasti (LAUP) lokal anestezi ile
yapılabilen bir başka ameliyattır.
Cerrahinin çok riskli veya hasta tarafından
istenilmediği durumlarda boğaza
basınçlı hava veren maske takarak (CPAP)
uyuyabilir. Kronik olarak horlayan her
çocuk KBB uzmanı tarafından detaylı
olarak muayene edilmelidir. Bademcik
ve geniz eti ameliyatının gerekli olduğu
durumlarda cerrahi müdahale çocuk
sağlığına ve gelişimine çok önemli yararlar
sağlayacaktır.
Horlama nefes almanın tehlikeli
biçimde kesilmesidir. Horlama
komik değildir, umutsuz hiç değildir...
29
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
30
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
31
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Postür ( duruş)
Normal postür (duruş) nedir ?
Kas iskelet sisteminde bir zorlanmaya
sebep olmayan, vücudun normal
eğriliklerinin korunduğu, eklemlere
uygulanan kuvvetlerin dengeli dağıldığı
duruşa normal postür yada normal duruş
denilir. İyi bir postür eğitimi çocukluk
yaşından itibaren başlar.
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Duruş (postür) vücut
kısımlarının diziliş ve
düzenidir. Postür statik veya
dinamik olarak ikiye ayrılır.
Oturma, ayakta durma,
yatma sırasında vücudun
duruş şekline statik postür
(sabit duruş), hareket
esnasında vücudun duruş
şekline ise dinamik postür
(hareketli duruş) denilir.
32
Sağlıklı ayakta duruş pozisyonu
Baş dik ileri ve geri eğiklik yapmaksızın
yanlardan bakıldığında kulaklar tam
omuzlar hizasında olmalıdır. Göğüs dik
durmalı bel ve boyundaki çukurluklar
normalden fazla veya az olmamalıdır.
Karın düz olmalıdır. Omuzlar dik olmalı,
çökmüş gibi olmamalıdır.
olmalı, her iki ayak yere eşit olarak temas
etmelidir. Çalışma esnasında öne eğilmeyi
önlemek için masaya yakın oturulmalı,
araba kullanılıyorsa direksiyona yakın
olunmalıdır. Sırt ve mümkünse baş,
eğimi hafif arkaya bakan bir destekle
desteklenmelidir. Otururken kolların bir
destekle desteklenmesi omuz ve boyuna
binen yükü azaltır.
Sağlıklı yatış pozisyonu
Yatak sert ve düz olmalı, vücut ağırlığı
ile yaylanmamalıdır. Baş ve gövde uyum
içinde olmalıdır. Yastık çok alçak veya çok
yüksek olmamalı, boyundaki çukurluğu
destekleyecek kadar olmalıdır. Çok
yumuşak yastıklar zararlıdır. Ayrıca çok sert
ve yüksek yastıklar başın askıda kalmasına
ve boynun zorlanmasına sebep olur.
Uzun süre masa başında çalışanlar,
bilgisayar ve daktilo gibi klavyeli cihaz
kullananlar, borsa çalışanları gibi sürekli
bir ekran izlemek zorunda kalanlar, çok
fazla miktarda el işi (ince iş) yapanlarda
sırtta kamburluk, omuzlarda çökme ve
yuvarlaklaşma ve boynun öne doğru eğim
yapması şeklindeki duruş bozuklukları
ile çok sık karşılaşırlar. Bu kişilerde
aynı pozisyona maruz kalmaktan ve
tekrarlayan mikrotravmalardan dolayı
omuz ağrıları, boyun ağrıları, kürek
kemikleri arasında ağrı, kol ve el bileği
ağrıları çok sık görülür. Uzun süreli kötü
ve aynı pozisyonda ders çalışan öğrenci
ve akademisyenlerde de benzer tablolar
görülebilir
Sağlıklı oturma pozisyonu
Oturma postürü ayakta durma postürüne
göre daha gevşek bir postürdür. Sağlıklı
bir oturmada yük her iki kalça üzerine
eşit olarak dağılmalı, bel ve sırt dik
olmalıdır. Oturulan yer yeterli yükseklikte
Postür bozukluklarında yapılacak
egzersizler: Ayakta yapılacak egzersizler
Çeneniz geride, başınız dik, kollarınız
gövdeye yakın, karın düz olacak şekilde
yürümeye çalışınız. Kauçuk tabanlı,
kaymayan ayakkabıları tercih ediniz.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Yürürken ayaklarınız dışa doğru değil öne
doğru baksın.
Bir duvara karşı durup kollarınızı
kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırın.
Bu esnada karnınızı içeri çekerek belinizi
düzleştirmeye çalışın. Bu egzersizi
yaparken bir kolunuzu kaldırabildiğiniz
kadar yukarı kaldırırken, diğer kolunuzu
indirebildiğiniz kadar aşağıyı doğru uzatın.
Daha sonra kollarınızı değiştirin.
Ellerinizi arkadan bel ortasına getirin.
Eğilebildiğiniz kadar arkaya eğilmeye
çalışın. Bu esnada karın kaslarınızın
kasıldığını hissedin.
Sırtınızı bir duvara yaslayınız, ayaklarınızı
25 cm kadar duvardan uzağa koyunuz.
Dizleriniz hafif bükülü durumda iken
baş, omuz ve sırtınızı duvarla temas
halinde tutunuz. Bu pozisyonda, duvarla
temas halinde iken aşağı-yukarı kayın.
Sırt bölgenize plastik bir top koyarak bu
egzersizi daha etkili hale getirebilirsiniz.
Oturarak yapılacak egzersizler
Başka bölümlerde anlatılan boyun
egzersizleri uzun süre oturmaktan
kaynaklanan zorlanmaları dengelemek
için kullanılabilir. Otururken omuzlarınızı
kaldırabildiğiniz kadar kaldırın. Sonra
omuzlarınızı öne, aşağıya ve arkaya
hareket ettirerek daireler çizin. Bu hareketi
ayakta da yapabilirsiniz. Arkalıklı bir
sandalyede yada taburede oturun.
Kürek kemiklerinizi orta hatta doğru
yaklaştırabildiğiniz kadar yaklaştırın
Arkalıklı bir sandalyeye oturun.
Sandalyenin kollarından tutarak sırt
bölgenizi sandalyenin üst destek noktasına
getirerek geriye doğru geriniz.
Yatarak yapılacak egzersizler
Dizleriniz bükülüyken sırt üstü uzanın.
Başınız ve omuzlarınızı yere koyun.
Bu esnada kalça, uyluk ve gövdenizi
kaldırarak köprü kurun. Bu egzersizi daha
sonra sağ ve sol bacağınızdan ayrı ayrı
destek alarak tekrarlayın.
Dizleriniz bükülü iken sırt üstü yatın.
Kalçanız çok hafif kalkarken, karnınızı içe
çekin ve bel çukurluğunu yere bastırmaya
çalışın.
Sırt üstü dizleriniz bükülü iken yatın, kürek
kemiklerinizin arasına rulo haline getirilmiş
büyükçe bir havlu koyun. Omuzlarınızı aynı
anda yere doğru yaklaştırmaya çalışın.
Yüzüstü uzanın önce sağ sonra sol
kolunuzu havaya kaldırmaya çalışın.
Aynı hareketi karnınızın altına bir yastık
koyarak kollarınız yanda iken tekrar ediniz.
Bu hareketi yaparken sağa ve sola doğru
gövdenizi esnetin.
33
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Trilye
Zeytinbağı (Trilye, Rumca: Τρίγλια, Triglia) Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı belde. İlçenin batısında,
11 kilometre uzaklıkta, Marmara Denizi kıyısındadır. Trilye eski nüfusunun çoğunluğu Rum olan bir
deniz köyü. Osmanlılar tarafından bölge fethedildikten sonra (yaklaşık 1300’lu yılların ilk yarısı) zaman
içinde, savaşlardan sonra Rumlar yavaş yavaş bu topraklardan ayrılmışlar ve Yunanistan’a göç etmişler.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonrada bölgedeki nüfusları iyice azalmış.
Köyün adı nereden geliyor dersek birçok
belde de olduğu gibi burada da birkaç
rivayet var. Bir tanesi deniz köyü olması ile
ilgili. Barbunya balığı; Helence’de “Trigleia”
olarak ifade ediliyormuş…
Bölgede de balıkçılık ve barbunya balığı
yaygın oldugu için bu ismi almış…
Bir diğer rivayet tarihi dokusu ile ilgili…
Bursa’nın bir başka eski Rum yerleşim
beldesi olan İznik’ten aforoz edilip
buraya gelen Aya Yonni, Aya Yorgi ve Aya
Sorti isimli 3 papaz olduğu ve Rumca 3
papaz anlamına gelen isimden türediği
yönünde… Tri (üç), ilya (papaz) Trilya
1963 senesinden beri de yeni ismi
olan Zeytinbağı ismi kullanılıyor. Bu
ismin seçilmesindeki etken de zeytin
ağaçlarından kaynaklanıyor. Bölgede ciddi
bir zeytincilik faaliyeti sözkonusu. Hatta
öyle ki; dünyaca ünlü Trilye Zeytin çeşidi
bu bölgede yetişiyor. Zeytinlerin oldukça
rahat yetiştirildiği ve faaliyetlerinden
34
yüksek verim alınan Akdeniz kıyılarında bu
zeytin çeşidi ne yazık ki yetiştirilememiş, bu
bölgeye has kalmış.
üretimi de var.
Köylüler oldukça içten…
Oldum olası balıkçı köylerini dağ
köylerinden daha çok sevmişimdir…
Nedense bana bu tür yerlerin halkı daha
farklı geliyor…
Belki bu benim çevreyi gezerken gördüğüm
ve gördüğüm andan itibaren gözümün
hep takıldığı mavi sudan da kaynaklanıyor
olabilir.
Ünlü Trilye Zeytini; ufacık bir zeytin…
Çekirdeği de minicik…
Üst kısmı dümdüz değil; kırış kırış…
Çekirdek ve zeytinin etli kısmı birbirinden
kolaylıkla ayrılıyor ve yerken hiç zorluk
yaşamıyorsunuz. Tadı da mükemmel! Tabii
zeytincilik faaliyetleri arasında zeytin yağı
Köy kahvelerimiz vardı…
Artik unuttuğumuz ufak bakkallar…
Seyyar satıcılar…
Sokakta birbirlerini kovalayan çocuklar…
Bisiklet kullanan gençler…
Eski bir Bizans yerleşimi olan
Trilye, 14. yüzyıldan sonra Osmanlı
İmparatorluğu`nun egemenliğine girmiş.
1924`e kadar Türkler ile Rumlar`ın
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Taş Mektep
birlikte yaşadığı kasabaya, mübadele
sonrası Selanik`ten gelen göçmenler
yerleştirilmiş. Temel uğraş olan zeytincilik,
kasabanın adına da yansımış; 1963`te adı
“Zeytinbağı” olmuş ancak Trilye adı da
halen kullanılıyor.
Trilye Adı Nereden Geliyor?
Kasabanın adının kaynağıyla ilgili üç farklı
hikaye anlatılıyor: Cenevizliler zamanında
korsanların saldırısına karşı koymak
için Sivzi, Kapanca ve Trilye köylerinin
Trilye adi altında birleştiği söyleniyor.
Üçüncü hikayede ise Trilye`de dere
ağzında bol bulunan barbunya balığının
Doğu Roma`nın başkenti İstanbul`a
gönderildiği anlatılır. Kasaba bu yüzden
Latince`de kırmızı balık anlamına gelen
Trilye adıyla anılmış.
Trilye Osmanlılarca fethedilene kadar
Rumlar tarafından kullanılmış. Orhan
bey, 1330 yıllarında Trilye ve çevresini
fethettikten sonra Hristiyan halkın
bölgede kalmasına izin vermiş. Çoğunluk
nüfus Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar
Hristiyanlardan oluşmuş. Trilye ve
çevresinde çok sayıda kilise, manastır ve
ayazmalar inşa edilmiş, ancak bugüne
kadar sadece 3 kilise ve bir manastır
ayakta kalabilmiş. Bunlar, Osmanlılarca
camiye dönüştürülen ve Fatih Camii
adını alan Büyük Kilise, duvarlarına
tarihte ilk kez resim yapılan Kemerli Kilise
(Panagia Pantobalissa Kilisesi) ve Yuannes
Kilisesi’dir.
Fatih Cami
Geçmişe Yolculuk
Tarihi mimari dokusunu korumayı
başarmış kasabanın sokaklarında, insan
geçmişe yolculuk yapmış gibi oluyor. Yer
yer çirkin beton binalara rastlansa da
burası daracık sokakları ve evleriyle bir
mimarlık tarihi laboratuarı gibi. Zaten
mimarlık okulları da buraya eğitim
gezileri düzenliyor. Kasabadaki tarihi
evlerin bazıları restore edilmiş ama çoğu
bakımsız. Geleneksel mimarinin tipik
örnekleri olan Trilye evleri bu halleriyle
hüzünlü görünüyor. Trilye, yaşayan
bir kasaba. Halkı güleryüzlü ve sıcak.
Yaşam sokaklarda da devam ediyor.
Evlerinin önünde zeytin satan kasabalılar,
asırlık çınarların gölgesinde çaylarını
yudumlayanlar, kapılarının önünde
dişleriyle sohbete dalmış kadınlar ve
oynayan çocuklar...
Trilye Evleri
Bugün kasabayı baştan başa geçen
caddenin yerinde eskiden dere akarmiş.
Yamaçlardan gelen sokaklar bir yaprağın
damarları gibi bu caddeye bağlanıyor.
Bu sokaklarda birbirinin görüsünü
engellemeyecek şekilde yerleşmiş olan
Trilye evleri, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın
başından kalma.
1980`de sit alanı ilan edilmesi, her
iki toplumun yaşam özelliklerini
mimarilerinde sergileyen bu evlerin,
günümüze kadar gelebilmesini sağlamış.
Başlıca geçim kaynaği ipekçilik ve balıkçılık
olan Rumlar`ın iki veya üç katlı evlerinin
insan yaşamına ayrılan üst katlarına
ipekböcekleri için kozalıklar eklenmiş.
Daha sonra ipekböcekçiliğinin yerini
zeytincilik aldığı için, zemin katlardaki
ahirlar zeytin depolarına dönüşmüş.
Evler tüm Bursa yöresinde olduğu gibi,
ahsap strük-tür üzerine bağdadi sıva
uygulanarak inşa edilmiş. Yoğun bir
yerleşme olan Trilye`de arsalar yetersiz
olsa bile ev estetiğinden ödün vermeyen
ustalar, çıkmalarla tasarımlarını
zenginlestirmişler.
“Cumhuriyet” filminin bazı sahneleri,
“Şapkadan Babam Çıktı”, “Sev Kardeşim”,
“Melekler Adası” gibi diziler bu beldede
çekilmiştir.
35
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Tırnak Batması
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Ayak başparmaklarında en
sık görülen tırnak batmaları
neredeyse tamamen “yanlış
tırnak kesme” nedeniyle
ortaya çıkmaktadır. Ayakkabı
kullanmayan insanlarda
oldukça nadir görülmesi
nedeniyle, ayakkabının
başparmağa uyguladığı
basıncın da yanlış kesilmiş
tırnağın ete batarak
iltihaplanmasına neden olan
bir faktör olduğu
düşünülmektedir.
Yanlış kesilmiş tırnak ete
batınca; önce ağrı, kızarıklık,
şişlik ve daha sonra da akıntı
oluşur. Tırnak kenarında
iltihaplanmış açık yara
dokusu (granulasyon) büyür.
Bu doku zamanla deriyle
kaplanır ve akıntı azalır;
ancak şişlik artar ve dışarıdan
basıya daha hassas hale gelir
ve bu kısırdöngü tekrarlanır.
Tedavi hastalığın aşamasına göre değişir.
Öncelikle hastalığın önlenmesi çok
önemlidir. Tırnakların köşeleri düz kesilmeli
ve deriden dışarıda bırakılmalıdır. Köşeleri
kesmeye çalışmak ve yuvarlatmak tırnak
batmasına neden olacak bir çıkıntının
oluşumuna neden olabilir (Şekil 1).
Tırnak batmasının başlangıç safhasında
yani kızarıklık, şişlik ve hassasiyet
olduğunda tırnağın batan köşesine
pamuk konularak kurtarılmaya çalışılır.
Bu tedaviye başlamadan önce birkaç gün
sıcak su banyosu, açık ayakkabı / terlik
kullanımı ve istirahat ile buradaki yangının
azalması beklenebilir. Daha sonra tırnak
altına pamuk yerleştirilir. Hastanın kendisi
bu pamuğu daha kolay yerleştirir. Günlük
olarak pamuk değiştirilir ve haftalık olarak
doktor kontrolüne gidilir. Bu tedavi, eğer
yeterince pamuk yerleştirilebilirse iki ila
üç haftada sonuç verir. Eğer başlangıç
safhasında tedavi edilemezse hastalık
ilerler, tırnağın o kenarındaki şişlik artar ve
akıntı başlar. İlk başlarda daha sulu olan
akıntı gittikçe daha koyu ve kötü kokulu
hale gelir. Yürümek ve ayakkabı giymek
güçleşir. Bu aşamada antibiyotik tedavisi
ile yangı kontrol altına alınabilirse hala
başlangıç safhasındaki gibi tedavi olma
şansı vardır. Ancak akıntı devam ederse
cerrahi tedavi düşünülmelidir.
Hastalık daha da ilerler ve tedavi
edilmezse iltihaplanmış açık yara dokusu
(granulasyon) oluşur. Bu doku oluştuktan
Şekil 1
sonra üzeri kaplanıp, akıntı azalıp birkaç
haftalık şikayetsiz dönem görülebilir.
Ancak artık hastalık geri dönüşsüz bir
aşamaya girmiştir ve sık sık yangılı ve
akıntılı dönemler oluşur, iltihaplanmış
açık yara dokusu ve şişlik gittikçe artar.
Bu aşamada mutlaka cerrahi tedavi
uygulanmalıdır (Şekil 2).
36
Tırnağın tamamen veya batan kısmının
kısmen çekilmesi yeterli tedaviyi sağlamaz
ve hastaların yaklaşık dörtte üçünde (%73)
tırnak uzadığında şikayetler tekrarlanır.
Tırnak çekimi uygulandığında şikayetler
o günlerde hemen geçer ve enfeksiyon
kontrol altına alınır. Bu nedenle sadece
cerrahi uygulanamayacak kadar çok
ve iki taraflı iltihaplı açık yara dokusu
olan hastalarda, cerrahi tedaviden önce
enfeksiyonu kontrol altına almak için
uygulanabilir. Hastalığın kesin tedavisi
değildir. Tekrarlayan tırnak çekimlerinde
tırnağın ve parmağın şekli bozulmakta
ve tırnak uzayınca tekrar batma
oluşmaktadır.
Şekil 2
Hastalığın asıl tedavisi cerrahidir. Hastalar
genellikle cerrahi bir işlemin çok ağrılı
olacağını düşünerek kaçınmaktadırlar.
Ancak işlem, hastanın parmağının her iki
kenarından yapılan iğnelerle tamamen
uyuşturulduktan sonra uygulanmaktadır.
Cerrahi olarak iltihaplı açık yara dokusu,
tırnak kenarı, o kenara ait tırnak yatağı
ve yine o tırnak kenarına ait kök yatağı
(germinal matrix) alınır (Şekil 1 deki kesikli
çizgi). Birkaç dikiş ile yara kapatılır. İki
gün ayağını yukarıda tutan hasta, daha
sonra yavaş yavaş yürümeye başlar ve iki
haftada dikişler alınır.
Tırnak kökünün yeterince temizlenmemesi;
o kenardan tekrar tırnak oluşumuna,
şikayetin devamına, hatta tırnak şeklinin
bozulup daha kötü bir sonuç ortaya
çıkmasına neden olabilir. İyi bir cerrahi
ile hastaların yaklaşık % 95’inde kalıcı bir
başarı sağlanabilirken; yetersiz ve kötü
bir cerrahi hastalığın tedavi olmasını
sağlamak yerine tekrar tekrar aynı
sorunların yaşanmasına neden olacaktır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
Basın Çalışanlarını Unutmadı...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi yöneticileri 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın bayramı vesilesi ile basın
çalışanlarıyla buluştu.
Basın çalışanlarının bir arada olduğu yemekte Özel Bursa Anadolu Hastanesi Başhekimi Yrd.Doç.Dr.Taner Kaya yaptığı
konuşmasında ‘’Hepimizin bildiği gibi 24 Temmuz 1908 de II.Meşrutiyetin ilanından sonra gazeteler sansürsüz olarak
çıkmaya başladı. Cumhuriyet döneminde de 24 Temmuz Türk basınından sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak
ilan edildi. Günümüzde çok zor koşullarda, fedakarca çalışarak kamu oyunu aydınlatmak için doğru, güvenilir bilgi ve
haberlerin tarafsız ulaştırılmasında rol alan basın camiasının 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramınızı kutlar saygı
ve sevgilerimi sunarım.’’ dedi.
37
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Finalspor Kulübü
Basketbol Takımı
Sağlık Kontrollerini
Yaptırdı...
Bursa Basketbolunu Türkiye bölgesel liginde temsil eden
Final Spor Kulubü Basketbol takımı sağlık kontrollerini
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde yaptırdı. Türkiye
Basketbol federasyonu tarafından istenen sağlık kurulu
raporları çerçevesinde yapılan sağlık kontrollerinde
herhangi bir probleme rastlanmazken tüm basketbolcu
oyuncuların ve teknik kadronun sağlıklı olduğu belirtildi.
Sporculara Dahiliye, Kardiyoloji muayeneleri ile birlikte
Kan Tahlili, İdrar Tahlili EKG ve EKO çekimleri yapıldı.
Final Spor Klubü yetkilileri ‘’Sporculara ve teknik
kadromuzla ilgilenen hastane personeline kulüp
adına teşekkürlerimizi bildiriyoruz.’’dediler.
OYAK - RENAULT Spor
Kulübü Futbolcuları
Sağlık Kontrollerinden
Geçti...
Spor Toto 3.Lig’de oynayan Oyak-Renault takımı futbolcuları
ve teknik kadrosu Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde sağlık
kontrollerinden geçti. Türkiye Futbol Fedeyasyonı tarafından
istenen sağlık kurulu raporları çerçevesinde yapılan
kontrollerde herhangi bir soruna rastlanmazken futbolcuların
sağlıklı olduğu belirtildi. Oyuncuların kan tahlili, EKG, EKO
çekimleri, Kardiyoloji, Dahili, Genel Cerrahi ve Ortopedik
muayeneleri yapıldı.
Oyak Renault Spor kulübü yetkilileri ‘’Futbolcularımız
ve teknik kadromuzla yakından ilgilenen hastane
personeline kulüp adına teşekkürlerimizi sunuyoruz.’’dedi.
Riskli Doğum Sonrası Çifte Mutluluk
Ayşe Cihan isimli hasta, Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde Op.Dr.
Behram Barlas tarafından yapılan başarılı bir sezeryan ameliyatı
sonucu ikiz bebeklerini dünyaya getirdi. Ayşe Cihan 5 yıllık bir
infertilite(kısırlık) döneminden sonra yapılan yardımcı tüp bebek
yöntemiyle gebe kalmış olup ve ikiz gebelik süresince değişik
hastanelerde takibe alınmıştır. Ağır ve rizikolu bir gebelik geçiren
hasta,gebeliğinin 25.haftasından itibaren son 3 ay Özel Bursa
Anadolu Hastanesi Kadın Doğum Kliniğinde Op.Dr. Behram Barlas
tarafından takip edilmiş olup 36.hafta sonunda başlayan doğum
ağrıları ve diğer doğum belirtileri nedeniyle ameliyata alınıp, sezeryan
ameliyatı sonucu 1800 gr.ağırlığında ve 46 cm boyunda bir kız çocuk
ile 2900gr. ağırlığında 50 cm boyunda bir erkek çocuk dünyaya
getirmiştir. Hastane bünyesinde anne ve bebekler sağlıklı bir şekilde
takip edilmiş ve ameliyatın 3.günü taburcu edilmiştir.
38
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Minikler UNICEF için ilk satışlarını yaptılar...
Geliri UNICEF’e verilmek üzere kendi tasarımlarının satışını yapmak için Özel Bursa Anadolu
Hastanesi’nde gelen minikler, ilk satışlarını da hastane yönetimine yaptı.
Tamamen kendi tasarımları olan kitap ayraçları, kokulu defter, kartpostal ve daha birçok hediyelik eşyayı açtıkları stantlarda
satışa çıkaran Doğa Koleji Ana Sınıfı öğrencileri, elde ettikleri kazancın tamamını yeni okullar açması için uluslararası yardım
kuruluşu UNICEF’e teslim edecek. Henüz ana sınıfına giden 6 yaşındaki minikler, kendilerine yardım eden öğretmenleri ile birlikte
Bursa’daki birçok kurum ve kuruluşun kapısını çalıyor. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde stant açarak başta hastane yönetimi
ve çalışanları olmak üzere, ziyaretçilere de satış yapan öğrenciler, doktorları da ziyaret ederek hem projelerini anlattılar hem de
hediyelik eşyalarını sattılar.
İftar Yemeğimiz...
Özel Bursa Anadolu
Hastanesi çalışanları ve
aileleriyle birlikte iftar
yemeğinde biraraya geldi.
Su-Kay Park tesislerinde yapılan
sıcak bir ortamda gerçekleşen
gecede birlik ve beraberlik
mesajları verildi. Davetlilerle
tektek ilgilenen Yönetim Kurulu
Başkanı Sabahattin Toprak
herkesin Ramazan’ını kutlayarak
iftara iştirak eden tüm konuklara
teşekkür etti.
39
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
40
Özel
Bursa
Anad
olu H
astan
esi B
asınd
a
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
41
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
42

Benzer belgeler