PDF İndir - İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Transkript

PDF İndir - İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi - Sayı 37 / Güz 2013
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
Süreli Elektronik Dergi
Copyright - 2013 Bütün Hakları Saklıdır
E-ISSN: 2147-4524
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte
Özgür Dünya, 40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
The Other Side of Migration: The Illegal Identities of Migrants in “Code Unknown, Eden is West,
It’s a Free World, 40 and Biutiful”
Emine UÇAR İLBUĞA, Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü,
E-posta: [email protected]
Anahtar Kelimeler:
Göç, İllegal Göçmen,
Sinema
Keywords:
Migration, Illegal
Migrant, Cinema
Öz
İllegal göç ve mülteci sorunu Avrupa başta olmak üzere birçok dünya ülkesinde
önemli bir gündem oluşturmakta, söz konusu illegal göçe karşı sınırlar daha sıkı kontrollere
tabi tutulmaktadır. Özellikle ekonomik ve siyasi istikrarın zayıf olduğu ülkelerden Avrupa
ülkelerine doğru gerçekleşen illegal göç gemilerle açık denizlerde, yük kamyonlarıyla
karada ölüm yolculuklarına dönüşmektedir. İllegal göçmenler göç ettikleri ülkelerde,
çoğu zaman oturum izni, çalışma izni, sağlık sigortası, iş güvencesinden yoksun, zor
koşullarda kaçak iş gücü piyasasının aktörleri olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu
çalışma, yasadışı göç ve göçmenlerin sorunlarının sinemada nasıl yer bulduğu konusuna
odaklanmaktadır. Çalışma kapsamında Emre Şahin’in “40”, Ken Loach’un “İşte Özgür
Dünya”, Michael Haneke’nin “Bilinmeyen Kod”, Alejandro González Iñárritu’nun
“Biutiful” ve Costa Gavras’ın ‘Cennet Batıda’ filmleri analiz edilecektir.
Abstract
The issue of illegal migration and refugee create an important agenda especially in
Europe and many countries. The borders of the countries are being controlled more tightly
against the illegal migration. Especially the illegal migration from the countries which are
weak economically and politically to the European countries turns into death trips with
ships in the open sea and with trucks on the roads. Most of the time the illegal migrants
live without residence and work permit, health insurance, work insurance in the country of
immigration. And they also live in hard conditions as the actors of illegal labour market.
This study focuses on how the illegal migration and the problems of migrants reflect in the
cinema. The films “Code Unknown, Eden is West, It’s a Free World and 40 and Biutiful”
will be analyzed in the scope of the study.
Emine Uçar İlbuğa
Giriş
Bazı Fransızlar bizden korkuyorlar. Onlara göre biz buraya onların işlerini ellerinden
almak, onlara zarar vermek için geliyoruz. Ya da bizim uyuşturucu kaçakçısı, hırsız
olduğumuzu düşünüyorlar. Yabancılar olarak burada damgalanmışız (Keeley, 2009:11).
Göç insanlık tarihine dayanan uzun bir geçmişe sahip ve geniş kapsamlı bir süreçtir.
Çok çeşitli nedenlerle bireysel ya da gruplar halinde gerçekleşen göç kısaca yaşam
yerini değiştirmek anlamına gelir. Burada sözü edilen yaşam yerinin değişmesi ulusal
ya da uluslar arası boyutlarda olabilir. Sermaye ve emeğin ulus devlet sınırlarında büyük
kentlerde yoğunlaşmasıyla iç göç çevreden merkeze, gelişmekte ve gelişmemiş ülkelerden
gelen göç ise sermaye ve teknolojiye, dolayısıyla iş endüstrisine sahip Batı ülkelerine
doğru gerçekleşmektedir. Göç her biçimiyle kişi ya da kişilerin belli bir topluluğu, ortamı
terk ederek, yeni bir topluluk, yeni toplumsal ilişkiler ve yeni yasal yapılar içine girmesini
gerektiren, göç eden kişiler açısından çok çeşitli işlevleri olan ve kültürel, toplumsal,
siyasal, psikolojik olmak üzere çeşitli uyum sorunlarını da beraberinde getiren bir süreçtir
(İlhan Tekeli, 2008:173-174). Göç açıklanırken “genellikle itici ve çekici faktörlerin bir
bileşimi kullanılır. İtici faktörler, göçmenlerin motivasyonu, issizlik, düşük ücret, savaş,
kıtlık, siyasi kovuşturma ya da ekonomik çöküntü olarak açıklanırken, çekici faktörler ise,
hedef ülkede elverişli ekonomik olanaklar, kültür ve dil benzerliği, resmi ve gayri resmi
göçmen ağları” (George Ritzer, 2010:319), göçmen politikaları, iş gücü ihtiyacı olarak
sıralanabilir. Bunun yanında küresel –yerel ağların karşılıklı etkileşimi, bilginin küresel
yayılımı ve gidilecek ülkeyi seçebilme olanakları, diaspora niteliğindeki toplulukların
varlığı, kolay para transferi (2010:319) göç etmeyi kolaylaştıran etkenlerdir.
Küreselleşme tartışmalarında en önemli konulardan biri de uluslararası göçtür.
Çünkü daha önce de değinildiği gibi küreselleşme süreci insanların göç etme olanaklarını
artırmakta, farklı göç türlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yabancıların sınır
geçişlerinin iki yönlü olarak artması, iletişim ve ulaşım olanaklarının kolaylaşması
sonucu ulus-devletlerin sınırlarını ve yabancıların kalış sürelerini kontrol etmelerinde
zorlanmalarına neden olmaktadır (İçduygu, 2010:17-40). Dolayısıyla günümüz küresel
dünyasında göçün yapısı da daha farklı bir boyut kazanmıştır. Sermayenin sınırları aşan
akışı, insan emeğinin de gelişmiş ülkelere ve mega kentlere yoğunlaşmasında etkin rol
oynamaktadır. Bu durumda emek akışı yalnızca eğitimli, meslek sahibi kişilerle sınırlı
olmaktan öte vasıfsız emek göçünü de beraberinde getirmektedir. Uluslararası Göçmen
Dünya Komisyonu, yaklaşık 200 milyon göçmenin önemli bir bölümünün dünya genelinde
düzenli oturum hakkının olmadığına vurgu yapmaktadır (Vogel ve Cyrus, 2008:1).
Günümüzde göç ve göçmenlik konusu, ulusal kimlik, din, dil, kültür, ekonomik
ve güvenlik gibi çok çeşitli nedenlerle farklı bilimsel alanlarda ve siyasal mecralarda
tartışılmaktadır. Özellikle göç alan ülkelerde yapılan araştırmalar insanların göçmenlere
karşı negatif tutum sergilemekte olduğunu göstermektedir. Söz konusu negatif tutum
özellikle yasadışı göçmenlere karşı daha korkutucu boyutlara ulaşmaktadır (Keeley,
2009:44)
Genel olarak küreselleşme tartışmalarında farklı coğrafi ve kültürel uzamların
birbirine yaklaştıkları görüşü kabul görmektedir. Buna karşın sermaye ve bilginin dünyayı
88
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
hızla kat etmesine karşılık insan hareketliliği yeni göç ve göçmen yasaları, sınırlar, polis
ve vize engeli sıradan insanların kolayca yer değiştirmelerine engel oluşturmaktadır.
Bu durum da yasal göç olanağının sınırlı olduğu günümüzde, düzensiz göç ve sığınma
hareketliliği de daha bir önem kazanmaktadır. Zygmunt Bauman, göçebe kavramının son
derece yanıltıcı olduğuna vurgu yapar. Ona göre günümüzde herkes gezgindir ya da gezgin
olabilir, ancak bu özgürlüklere sahip olma bağlamında en üst ve en altta olanlar arasında
derin uçurumlar vardır. Diğer bir ifade ile hareketlilik hiyerarşisinin en altında (göç
kontrolü, oturma izni, yasalar ve politikalar ile örülmüş yüksek duvarlarla karşılaşanlar
ve yasa dışı seyahat etmek durumunda olanlar) ve en üstünde olanlar (küresel iş adamları,
kültür yöneticileri, küresel akademisyenler) olmak üzere iki kutba ayrılmış dünyalar ve
deneyimler söz konusudur (2006:100-101).
Göç ve göçmenlerin göç süreçleri, göç ettikleri ülkelerde yaşam koşulları ise sık sık
sinema filmlerinin konusu olmaktadır. Çünkü sinema, kitle iletişim aracı, eğlence, endüstri
ve sanat olarak hem içinde bulunduğu toplumdan beslenir hem de toplumsal gerçekliği
yeniden yapılandırır. André Bazin, gerçekliğin teknik olarak ve mekaniksel yeniden
üretiminin on dokuzuncu yüzyıldan itibaren sinema ile gerçekleştirilmeye başladığını
ifade eder (1993:21). Siegfried Kracauer’e göre de sinema “içinde yaşadığımız dünya
ile bizi tanıştırırken, tanık yerinde, görünüşü özel bir sonuç doğuran olayları sıralar. Bizi
yılgı duyduğumuz şeylerle yüz yüze getirir. Çoğu kez de bizi gerçek yaşamın olaylarını,
bu olaylar konusunda beslediğimiz düşüncelerle karşılaştırmaya” zorlar (1968:387).
Dolayısıyla “sinemada her eğilim, çağının toplumsal ve siyasal özelliklerini yansıtır” (
Paul Rotha, 1968:341). Nejat Ulusay’ın vurguladığı gibi, göçmenler günümüz koşullarında
kültürel pazarlar için bir hedef kitle oluşturmakta ve göçmen sorunları, çok kültürlülük,
melezlik gibi konularla sinemada farklı biçimleriyle yer bulmaktadır (2008:58).
Bu çalışma illegal göçmenleri ve mültecileri konu alan filmler ile sınırlı tutulmuştur.
Son yıllarda özellikle ekonomik ve siyasi istikrarın zayıf olduğu ülkelerden Avrupa
ülkelerine doğru yaşanan göç ve insan kaçakçılığı gemilerle ve yük kamyonlarıyla açık
denizlerde ve karada ölüm yolculuklarına dönüşmekte, bu yolculukların hazin sonuçları
sık sık medyada haber olarak yer almaktadır. Bu denli zorlu yolculuklardan arda kalanların
yaşamları ise gittikleri ülkelerde bekledikleri gibi olmamaktadır. İllegal göç ve mülteci
sorunu Avrupa’da kültürel ve siyasi olarak önemli bir gündem oluşturmakta ve söz konusu
illegal göçe karşı sınırlar daha sıkı kontrollere tabi tutulmaktadır. Bu süreçte özellikle
İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkeler deniz ve kara yoluyla kaçak göçmenlerin ilk
uğrak yerleri olmaktadır. Dolayısıyla illegal göçmenler bilinmeyen, kabul görmeyen,
yok sayılan kimlikleriyle yasal haklardan yoksun sömürüye açık, kara para sermayesinin
kurbanları ve çoğu zaman hayatlarıyla ödedikleri büyük bedellerle farklı ülkelerde var
olma savaşı vermektedirler. Bu sorunların sinema filmlerine yansımaları da giderek önem
kazanmaktadır.
Göç ve göçmenlik Türk sinemasında da önemli bir konu olmuş ve olmaya devam
etmektedir. Türk sinemasında Göç temalı filmlerde iç göç yanında, Türkiye’den Avrupa’ya
siyasi ve ekonomik nedenlerle yasal ya da illegal yollardan gerçekleşen dış göç ve
dolayısıyla göçmenlerin gittikleri ülkelerde ekonomik, kültürel, dilsel, yaşam biçimi ve
uyum bağlamında karşılaştıkları sorunlar yansıtılır. Ancak Türkiye uzun yıllar göç veren
Sayı 37 /Güz 2013
89
Emine Uçar İlbuğa
bir ülke iken son yıllarda turizm, eğitim, iklim ve ekonomik nedenlerle göç alan ülke
konumuna gelmiştir. Ayrıca özellikle komşu ülkelerde yaşanılan siyasi istikrarsızlık ve
savaşlar nedeniyle Türkiye illegal göçmenler ve mülteciler için transit bir ülke konumuna
gelmiştir. Özellikle İstanbul’da illegal göçmenlerin yaşamlarına ilişkin sorunlar son
dönem Türk filmlerinde yer almaktadır.
Bu çalışma, son yıllarda yasadışı göç ve göçmenler sorununun Türk ve Dünya
sinemasında nasıl yer bulduğu konusuna odaklanmaktadır. Bu çalışmada inceleme konusu
olan filmlerin ortak özellikleri illegal göçmenler,1 göç etme süreçleri ve göç ettikleri
ülkelerde yaşadıkları sorunları konu edinmeleridir.
Bu çalışmada filmler toplumbilimsel analiz yöntemi ile incelenecektir. Toplumbilimsel
analiz aynı zamanda kültür tarihinin de bir parçasını oluşturur. Toplumbilimsel analizin
anahtar kategorisini toplum oluşturmaktadır, dolayısıyla toplumbilimsel bakış açısıyla
filmler genel ya da kapsamlı bir şekilde toplumsal bağlamda ortaya konulur. Bir diğer
ifade ile filmlerin ait oldukları toplumsal dönemle ilişkileri, filmlerin toplumsal koşulları,
sosyal anlamları, işlevleri, toplumda marjinal gruplara, azınlıklara ya da kişilere,
kurumlara, sosyal sınıflara, rollere karşı önyargı ve ötekileştirmeler, sorunlar ve çıkar
çatışmaları sorgulanır. Toplumbilimsel film analizi ile filmler dönemin gerçekliğinin
yansımaları ışığında değerlendirilir ve araştırılır. Toplumbilimsel film analizinin anahtar
kategorisini yönetmenin ‘biyografisi’ ya da ‘gelenek’ oluşturmaz, aksine temel kategori
’toplum’dur. (Werner Faulstich, 2002:195-196). Bu bakımdan sinema toplumsalın aşkın
bir çözümlemesini sunar ve toplumsal teşhise katkıda bulunur (Bülent Diken, 2010:2223).
Bu çalışmada 2000 ve sonrası çekilen filmler konu itibariyle sınıflandırılmış ve
filmlerin toplumbilimsel analizi ve yorumlanmasında “göçün biçimi ve koşulları”,
“göçmenlerin iş ve barınma sorunları”, “gittikleri ülkelerde yasal olanakları ya da
olanaksızlıkları”, “toplum içindeki koşulları ve ilişkileri”, yabancı olarak gelecek
perspektifleri” olmak üzere sorular temel alınmıştır.
Bu bağlamda Michael Haneke’nin “Bilinmeyen Kod” (2000), Ken Loach’un “İşte
Özgür Dünya” (2007), Costa Gavras’ın “Cennet Batıda” (2008) Emre Şahin’in “40”
(2009) ve Alejandro González Iñárritu’nun “Biutiful” (2010) filmleri analiz edilerek
yasadışı göçmenlerin sinemada nasıl temsil edildiklerini ortaya koymak amaçlanmaktadır.
İllegal Göç ve Göçmenlik Sorunu
İllegaliteye giden yol ya da illegalitenin başlamasına etki eden nedenler farklı ve
çeşitlilik göstermektedir. Örneğin Avrupa ülkelerini hedefleyen illegal yolculukların
başlangıcı bazen Kanarya adalarına, Yunanistan’a, İtalya’ya deniz yoluyla, kimi zaman
ise Ukrayna’dan başlayıp Slovakya Cumhuriyeti’ne kadar uzanan, çoğu zaman dağlık
yollardan gerçekleşen, ölümüne yolculuklarla sonuçlanan sorunlu ve insan hakları
bağlamında tartışmalı bir konudur. Bunun yanında bazen turist vizesiyle başlayan legal
1 Düzensiz göçmenler- kağıtsız, belgesiz hareket edenler, oturma izni olmayan yabancılar, illegal olarak yaşayan
göçmenler – bütün bu kavramlar gerekli olan oturumu olmayan, bir ülkede kalabilmek için yasal oturum hakkı
bulunmayan, yaşamakta olduğu ülkenin vatandaşlığına sahip olmayan, ancak kısa süreli oturum alan insanlar için
kullanılmaktadır (Vogel ve Cyrus, 2008:1).
90
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
bir yolculuk, vizenin bitiminden sonra gidilen ülkede kalmaya devam edilerek illegale
dönüşebilmektedir. Dolayısıyla legal ve illegal göçmenler ve onların çalışabilme
olanaklarına ilişkin çeşitli kombinasyonlar söz konusu olmaktadır. Çünkü yasal ve
yasadışı göçmenlik arasında çok katmanlı geçişler mümkündür. Yasadışı yollardan gidilen
ülkede iltica için başvuru yapan kişi bu bekleme sürecinde illegal işlerde çalışabilmekte
ya da iltica başvurusu ret edildiğinde oturma izni olmamasına karşın ülkede kalmaya
devam edebilmektedir. Bu koşullarda göçmenlerin kaldıkları ülkede yasadışı duruma
düşmeleri ve söz konusu ülkelerin ekonomik, siyasi, kültürel yapılanmaları onların yaşam
olanaklarını da farklılaştırabilmektedir (Vogel ve Cyrus, 2008:1).
Göçmenleri Champion, misafir işçi, alanında uzman, kolonyal göç, askeri personel,
öğrenciler, misyonerler, yasadışı göçmenler, sığınmacılar, sezon işçiler, turistler, yaşlı
göçü, sürekli gidip gelenler (1994:653) gibi çeşitli başlıklarda tanımlamaktadır. İster
kayıtlı isterse yasa dışı olsun ya da önce yasadışı yollardan ülkeye girip sonradan
yasal göçmen durumuna gelsin genel olarak göçmenlerin istatistiksel bilgileri sorun
oluşturmaktadır. Türkiye gibi, bazı ülkelerde ise göçmenler üzerine düzenli bir istatistik
çalışması yer almamakta ve yasa dışı göçün belgelenmesi de söz konusu olamamaktadır.
Çünkü düzensiz göçmenler yakalanma, ülkesine geri gönderilme gibi çok çeşitli
nedenlerle resmi kurumlarla ilişkiye girememektedirler. Bu durum ise onların istatistik
olarak değerlendirilmelerini olanaksız kılmakta, yasadışı göçmenler üzerine yapılan
değerlendirmeler ise sadece tahminden ibaret olmaktadır.
Bu durumda, vasıflı ya da vasıfsız olarak bir başka ülkeye kaçak yollardan veya
önce serbest dolaşım hakkı ile girip, sonra kaçak duruma düşen göçmenler, oturum izni,
çalışma izni, sağlık sigortası, iş güvencesi, barınma gibi hayati önem taşıyan desteklerden
yoksun, zor koşullarda farklı kültürlerde ve ülkelerde çoğu zaman kaçak iş gücü
piyasasının aktörleri olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Böylece daha çok kayıt dışı
ekonomide istihdam edilen çocuklar, kadınlar, erkekler, bu koşullarda uluslararası kaçak
organizasyonlarının birer metası olarak sömürüye açık, can güvenliği olmadan, her an
sınır dışı edilme korkusuyla varlıklarını sürdürmektedirler.
Türkiye ve İllegal Göç
Türkiye uzun yıllar göç veren bir ülke iken 1980’lerin sonu itibarıyla göç alan ülke
durumuna gelmiştir. Özellikle transit göç bakımından Türkiye son yıllarda kilit bir rol
üstlenmiştir. Bu değişim yalnızca kitle iletişim araçları ve ulaşım alanındaki gelişmelerle
değil, aynı zamanda Türkiye’nin yakın bölgelerindeki siyasi istikrarsızlıklar, savaşlar,
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalist sistemlerinin çökmesi, mekik
göçler, bavul ticareti, düzensiz göçler ve sığınma hareketlerinde yoğunlaşmaya neden
olmuştur (İçduygu, 2010:17-40).
İçduygu’ya göre, Türkiye’ye yönelen düzensiz göç hareketleri, göç politikası,
göçmen sayısı ve göç yoğunluğu bakımından yıllara göre farklılık gösterir. 1979-1987
yılları arasında İran’da yaşanılan rejim değişikliği nedeniyle İran’dan Türkiye’ye yoğun
göçmen akışı olur, bu göçmenlerin birçoğu daha sonra Avrupa ya da Kuzey Amerika’ya
gitmişlerdir. 1988-1993 yılları arasında, Irak ve Bulgaristan’dan gelen mülteciler ile Doğu
Bloğu ülkelerinden ekonomik amaçlarla gelen sığınmacı ve göçmenlerin oluşturduğu bir
Sayı 37 /Güz 2013
91
Emine Uçar İlbuğa
göç dalgası söz konusu olur. 1994 ve sonrasında (2004:27-28, aktaran Savaşan, 2007:155)
ise yeni göç hareketleri, AB kriterleri ve yasadışı göçün sorunları karşısında yeni
düzenlemeler zorunlu hale gelir. Özellikle “1989 soğuk savaş sonrası yoğun küreselleşme,
ulus-sonrası ya da ulusaşırı dönemin başlamasıyla birlikte çokkültürlü toplumsal yapılar
artmış göç ve sığınma hareketlerinin yoğunluğu belirginleşmiş, sınırları aşan, fikir ve
sermaye akışı, göç karşıtlığı ya da göçe ihtiyaç ve kısıtlayıcı uygulamalar gibi yeni eğilim
ve hareketler konuşulur olmuştur” (İçduygu, 2010:21).
Türkiye’ye olan dış göç yasal ve yasadışı bağlamda artmaya başlamıştır. Bu göçler
özellikle mülteci, sığınmacı, transit göçmenler ve kaçak iş gücü ağırlıklı olmaktadır.
Türkiye coğrafi konumu itibarıyla Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar gibi
uluslaşma süreçlerinin, rejim değişikliklerinin ve uluslararası askeri müdahalelerin
genellikle toplu göçlere yol açtığı bölgeleri birleştirmekte ve bu bölgelerden kaynaklanan
iltica hareketleri açısından hem geçiş hem de varış noktası konumundadır. Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, Türkiye başlıca uluslararası göç
kavşaklarından birini oluşturmaktadır. 2008 Dünya Mülteci Araştırması’na göre, dünya
genelinde söz konusu olan 14.047.300 mülteci ve sığınmacıdan 6.380.200’ü Türkiye’nin
Güney ve Doğu sınırlarına uzanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, 2.617.200’ü ise Güney
Asya ve Orta Asya’da bulunmaktadır. Bir diğer ifadeyle 2008 yılında dünya mülteci ve
sığınmacı nüfusun %70’i Türkiye’nin Doğu ve Güney sınırları etrafında bulunmaktadır.
Buna karşın 2009 yılı verilerine göre bu rakamın sadece 19.000’ini Türkiye’den geçici
sığınma hakkı elde edebilmiştir (Özgür ve Özer, 2010: 125-126). 1991 Körfez Savaşı
sırasında Iraklı sığınmacıların Türkiye’ye yoğun göçü sonrası 1994’de yapılan bir
düzenlemeyle Avrupa dışı ülkelerden gelerek Türkiye’ye iltica eden göçmenlere geçici
sığınma hakkı tanınmıştır. Türkiye’de yapılan bu değişiklikle beraber, AB ülkelerinin
mülteci ve göç rejimini sıkılaştırmaları, Afrika ülkelerinde yaşanılan ekonomik sorunlar,
iç savaşlar ve siyasi istikrarsızlıklar gibi nedenlerle Afrika ülkelerinden de Türkiye’ye
sığınmacı ve göçmenlerin sayısında artış olmuştur (Yükseker ve Brewer, 2010:297).
Özellikle AB sınırlarının illegal göçmenlere karşı sıkı ve korunaklı hale getirilmesi,
dolayısıyla Avrupa Kalesi’nin örülmesi nedeniyle Doğu-Batı göç yolu üzerinde olan
ülkenin transit göçmenlerin bekleme odası haline gelmesine neden olmuştur (Erder,
2010:41-55).
Bugün için yalnızca İstanbul’da beş-altı bin Afrikalı kaçak göçmen ve sığınmacının
yaşadığı tahmin edilmektedir. Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen Afrikalı göçmenler
yoğunluklu olarak Somali, Nijerya, Gana, Kongo, Moritanya, Eritre, Etiyopya, Kenya
gibi ülkelerden ve yasak yollardan Türkiye’ye giriş yapmaktadırlar. Yükseker ve Brewer,
2005 yılında İstanbul’da yaşayan 133 Afrikalı kaçak göçmen ile yaptıkları anket ve
derinlemesine görüşmede göçmenlerin (%41) insan tacirleri tarafından ülkelerinden
Yunanistan ve İtalya’ya götürülmek üzere gemilerle ve botlarla yola çıkarıldıkları, buna
karşın Türkiye kıyılarında bırakıldıkları sonucuna ulaşmışlardır (2010:297-319).
Türkiye, Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinde bir yandan düzensiz göç ve
sığınma hareketliliğine karşı yasal düzenlemelere giderken, öte yandan AB kriterlerine
uygun yasal prosedürler kapsamında çalışmalar yapmak durumunda kalmıştır. Çünkü
1990’lı yıllardan itibaren iltica ve düzensiz göç sorunu özellikle göç alan Batı Avrupa
92
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
ülkeleri için bir güvenlik sorunu haline gelmiş, bu yönde yapılan idari, psikolojik ve
askeri sınırlar sığınmayı daha zorlaştırırken, bu durum sığınmacı ve mültecilerin yasa dışı
yolları tercih etmelerine neden olmuştur. Her ne kadar son yıllarda sığınma başvurularında
azalma meydana gelmişse de düzensiz göçler daha fazla mülteciyi içerir hale gelmiştir. Bu
durum ise insan hakları ihlali, ayrımcılık, sınır dışı edilme gibi birçok sorunu beraberinde
getirmiştir (Özgür ve Özer, 2010:1-2).
Uluslararası Göç Bağlamında Yasadışı Göç Sorunu
Göç, ekonomik göç-ekonomik olmayan göç; gönüllü göç- zorunlu göç, geçici
göç-sürekli göç, transit göç-yerleşik göç, yasal (legal) göç, yasadışı (illegal) göç, vasıflı
(beyin) göç, vasıfsız göç gibi farklı kategoriler altında değerlendirilebilir. Bununla birlikte
bir göçmen aynı anda birden çok kategoride yer alabilir. Örneğin, ekonomik nedenlerle
gerçekleşen göç ekonomik bir göç iken, aynı zamanda göç edilen ülkeye yasadışı yollardan
girilmişse kaçak göç gerçekleşmiş olur (Güllüpınar, 2012:53-85).
Günümüzde milyonlarca insan şiddet, ayrımcılık, baskı, daha iyi bir hayat
sürdürebilme umuduyla ülkelerini terk etmek durumda kalmaktadırlar. Dünyadaki
savaşlar, askeri ayaklanmalar, toplumsal sorunlar, insan hakları ihlalleri, kötü ekonomik
politikalar, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların hızla yok edilmesi, sömürgecilik
sonrası yeni ulus-devletlerde siyasi ve ekonomik sorunlar söz konusu göçlerde itici rol
oynamaktadır (Durugönül, 2002:46).
Göçmenler tarafından en fazla Avrupa ülkeleri tercih edilmektedir. Buna
karşın Avrupa yasal olarak düzensiz ve yasal olmayan göçe karşı giderek sınırlarının
geçirgenliğini daha da zorlaştırmaktadır. Devletlerin göçü sınırlama girişimlerine koşut
olarak göçün yasadışına itilmesi kaçınılmaz olmakta, oluşan yasadışı yapılanmalar ile
göçün ticareti artmakta, böylece insan ticaret metası haline getirilmektedir (Ünver, 2010).
Yasadışı göçün çeşitli biçimleri söz konusudur. Kaçak göçmenler bir ülkeye kara, hava
ve deniz yoluyla gelmektedir. Bazıları ise bu göç sürecinde sahte belge kullanarak, suç
örgütleri ile işbirliği yaparak ve onların desteği ile yasa dışı yollardan başka ülkelere
giriş yapmakta, bir kısmı ise yabancı bir ülkeye yasal yollardan girip, oturum izninin
bitiminden sonra kaçak duruma düşmektedir. 2006 yılında iltica başvuruları en fazla
ABD (41.000), Kanada, Fransa, Almanya Britanya’ya olmuştur. Bu ülkelere 2006 yılında
20.000 ve 30.000 bin aralığında iltica başvurusu yapılmıştır. Bununla birlikte kişi başına
düşen rakamlar bakımında İsveç, Avusturya, İsviçre en fazla başvuru alan diğer ülkeler
olmuştur. Bu yılda en önemli iltica kaynağı ülkeler ise Irak, Sırbistan ve Karadağ olmuştur
(OECD, 2008).
Son yıllarda Avrupa’da yaşanılan ekonomik krizler, siyasi yelpazedeki değişimler
Zizek’in ifadesi ile “finansal kesintiler, sürekli olarak kemer sıkma politikalarına ihtiyaç
duyan, sağlık ve eğitim sistemlerini kısan, maaşları azaltan ve iş imkânlarını daha geçici
yapan ekonomik olağanüstü halin kalıcı olduğu yeni bir çağa girilmesini beraberinde
getirmiştir. Ayrıca komünist rejimlerin 1990’larda dağılması, devlet gücünün kullanımının
baskın biçimi, depolitize olmuş uzman yönetimi ve çıkar uyumu olduğu bir döneme
girilmesi ve bu yeni siyasi ortamda, insanları mobilize etmek için tutku eklemenin
tek yolu korkular (göçmen, suç, cinsel sapkınlık, çevresel felaket ve taciz ) olmuştur
Sayı 37 /Güz 2013
93
Emine Uçar İlbuğa
(31.08.2012). Eriş’in de vurguladığı gibi sığınma hakkı, insan onuruna yakışır bir şekilde
yaşama ihtiyacını ifade ettiği halde, gelişmekte olan ülke insanları ve daha iyi standartlarda
yaşama arzusunda olan yasadışı göçmenler için Avrupa çekim merkezi olmasına karşın bu
hak, daha çok devletlerin kendi yarattığı bir hak olarak görülmektedir (2007:4-15). Doğal
olarak illegal yaşamları, yasadışı ikamet, istihdam ve resmi istatistiklerde yer almamaları
nedeniyle yasa dışı göçü sayısal ölçüde tahmin etmek zordur. Daha çok bu sayı oturum
izni ya da bir ülkeye iltica taleplerinin reddi, uluslararası koruma, sınırda tutuklama gibi
resmi kayıtlara geçen bilgilere dayanmaktadır. Tahmini verilere göre Kuzey Avrupa’da
üçüncü dünya ülkelerinden gelen illegal göçmenler nüfusun %10’unu oluşturmaktadır
ve Güney Avrupa ülkelerinde de bu oran giderek artmaktadır (Straubhaar, 2007:8). Bu
tahminlere dayanarak yasadışı göçün büyüklüğü ve önemi, ulusal ve Avrupa düzeyinde
verilen büyük siyasi öneme sahip olduğunu göstermektedir.
Küreselleşme sürecinde bir diğer sorun ise son yıllarda kayıt dışı ekonominin özel
bir türü olarak enformel sektörlerin gelişmesidir. Enformel sektör denilince küçük ölçekli,
işgücü ve sermaye arasında ayırımın olmadığı veya çok az olduğu ve işgücü ilişkilerinin
resmi kontratların aksine, çoğunlukla akrabalık veya kişisel ve sosyal ilişkilere dayandığı
sektörlerdir (Savaşan, 2007: 29). Bu sektörler ise çoğu zaman kayıt dışı göçmenlerin
istihdam edildikleri alanlar olmaktadır. Bütün bu koşullarda illegal göçmenlerin,
mültecilerin ve ilticacıların içinde bulundukları toplumda hem yasal hem de kamusal
alanda yok sayılmaları söz konusu olmakta, bu durum ise kriminal ortamlara açık ve
insan tacirlerinin ellerine kolayca düşmelerine neden olmaktadır. Çoğu zaman insan
sağlığını tehdit eden ortamlarda topluca, sağlıklı beslenme ve insanca yaşama hakkından
uzak, toplumdan dışlanmış ve her an yakalanarak sınır dışı edilme korkusuyla yaşamak
zorunda kalmaktadırlar.
Sinemada İllegal Göçmen Temsilleri
Sinema toplumun bir yansıması olarak toplumu hem biçimlendiren hem de
alternatifler sunan yapısıyla, sorgulayan, eleştiren, eğlendiren, düşündüren bir kitle
iletişim aracıdır. Bu bağlamda yasadışı göç, göçmenlik ve göçmenlerin yaşam koşullarına
ilişkin sorunların sinema filmlerinde de sorunsallaştırılması, içinde yaşanılan toplumların
sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi koşullarının da bir yansımasını oluşturmaktadır. Bu
çalışmada incelenecek örnek filmlerin ortak temasını illegal göç ve göçmenler konusu
oluşturmaktadır. Türk ve dünya sinemasında illegal göç sorununun sinema filmlerinde
konu olması ve birçok önemli yönetmenin bu konuya yaklaşımları böylesine önemli ve
sorunlu bir alana dikkat çekilmesi bakımından da önemlidir.
Emre Şahin, “40” filminde İstanbul’da kaçak olarak yaşayan Afrikalı göçmenlerin
sorunlu ve zorlu yaşamlarını beyazperdeye yansıtır. Ken Loach, “İşte Özgür Dünya”
filminde İngiltere’de mevsimlik ve illegal işçilerin yaşamına, Michael Haneke “Bilinmeyen
Kod” da Paris’teki Afrikalı ve Balkan kökenli göçmenlerin, Alejandro González Iñárritu,
İspanya’da kaçak Çinli ve Afrikalı göçmenlerin sorunlarına, Costa Gavras ise Ortadoğulu
bir gencin kaçak yollardan Cennet Batı’ya yolculuğuna çevirir kameralarını. Böylece
sinema duyan, gören, dokunan, hissettiren yapısıyla dünyadaki bir insanlık dramına aracı
olur.
94
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
Film Analizleri ve Bulgular
Film:‘40’,
Film Özeti
Emre Şahin’in ilk uzun metrajlı filmi ‘40’ üç ayrı karakter üzerinden İstanbul’a
farklı nedenlerle gelmiş ve burada tesadüflerle aynı çantanın peşine düşen ve hayallerini,
geleceklerini bu çantanın içindeki para ile kurabilecekleri umudu taşıyan, ancak her üç
karakterinde çantayı bulup, ardından kaybedişlerinin hikâyesi anlatılır. Sevda hemşire
özel hayatında yaşadığı sorunlardan kurtulabilmek için numeroloji ile ilgilenir. Böylece
Sevda tüm sorunlardan kurtulup, yeni bir hayata başlamak umuduyla rakamların insan
yaşamındaki etkisinin peşinden gider. Metin, Sivas’ın bir köyünde evin en küçük çocuğu
olarak dünyaya gelir. Ancak huzurlu bir hayatı yoktur, 15 yaşında iken annesine şiddet
uygulayan babasını öldürerek İstanbul’a kaçar. İstanbul’da cezaevine düşer ve 15 yıl
yattıktan sonra cezaevinden çıkar. Kendisine bir iş kurar. Bir yandan taksicilik yaparken
öte yandan karanlık işlerle uğraşan bir mafya çetesinin kuryesi olarak çalışmaya başlar.
Bir gün ulaştırması gereken para çantasını birlikte olduğu kadının evinde kaybeder ve
hayatı tehlikeye düşer.
Ailesi onun Tanrı’nın armağanı olduğunu düşünür ve Godwill adını koyar. Godwill
daha ilk okulda iken sınıfındaki zengin bir ailenin kızına aşık olur. Sevdiği kızı ailesi
özel bir yatılı okula verir, ardından da eğitim için Paris’e gönderir. Godwill sevdiği
kızın peşinden gitmek hayaliyle para kazanmak için farklı işlerde çalışır ve biriktirdiği
parayla gizli yollardan Avrupa’ya gitmek için bir yük gemisinin Konteynırında umuda
yolculuğa çıkar. Ancak onun bindiği konteynır İstanbul’da indirilir. Godwill için umut
tükenmemiştir. İstanbul’da illegal olarak farklı işlerde çalışır, yeniden para biriktirir ve
bir gün sevdiği kızın peşinden Paris’e gitme hayalini büyütür. Ancak biriktirdiği parayı
yardım ettiği bir kadın çalar. Kendisini Tanrı’nın seçilmiş insanı olarak gören Godwill,
İstanbul’un Tarlabaşı semtinde hırsızlar, çeteler, travestiler, kaçak göçmenler, uyuşturucu
şebekeleri arasında insan tacirlerinden yardım ummaktadır.
Umutlar Kenti ya da Umudun Tükendiği Yer: İstanbul
’40’ filminde iç göç ve dış göç olmak üzere göçün iki yüzü vardır. Sivas’ın bir
köyünden suç işledikten sonra yeni bir hayat kurmak üzere İstanbul’a gelen Metin’in
İstanbul’da kendine yeni bir hayat kurma düşü, hayal kırıklığı, itilmişliği, girdiği illegal
ilişkilerle yaşadığı Tarlabaşı semti gibi, geleceği belirsiz bir yaşam sürdürmektedir.
Avrupa’ya gitmek üzere insan tacirlerine elindeki paraları veren Godwill’in içinde
bulunduğu konteynır Hamburg yerine İstanbul’da gemiden indirilir. Ama onun Avrupa
düşü devam eder. Godwill şimdi İstanbul’da kendisi gibi Afrika ülkelerinden gelmiş ve
kaçak olarak Tarlabaşı’nda izbe, yıkık binaların bakımsız odalarında toplu bir yaşam
sürdürmekte ve illegal iş pazarında ucuz iş gücü olarak çalışmaktadır.
İllegal göçmenlerin çalışma ortamları tıpkı yerleşim alanları gibi sorunlu, her an
basılma korkusuyla karşı karşıya olan, tamirhaneler, tekstil atölyeleri, illegal üretim yapan
Sayı 37 /Güz 2013
95
Emine Uçar İlbuğa
küçük işletmeler olmaktadır. Bu işyerleri, iş güvencesinden yoksun, iş sağlığı bakımından
tehlikeli ve ekonomik bakımdan da devamlılığı olmayan, çoğu zaman emeğinin çok
altında ücretle çalışmak durumunda kalan ve hak arayamayacak durumda olan insanların
çalıştırıldığı yerlerdir.
Tarlabaşı, 1500’li yıllarda başlayan ilk yapılaşmanın ardından İstanbul’da 1870
yılında meydana gelen büyük yangından sonra evsiz kalan İstanbulluların yerleştirildiği
bir semttir. Semt Rum, Ermeni, Polonyalı, Yahudi ve Bulgar nüfusuna ev sahipliği
yapar, ancak 1923 yılında mübadele dönemi ve 6-7 Eylül 1955 yılında azınlıklara karşı
gerçekleşen saldırı ve yağmalama sonucu bu semtte yaşayan azınlık yurttaşlar ülkeden
ve bölgeden ayrılmak zorunda kalırlar. Bu yıllardan sonra semtte kalan boş binalar iç ve
dış göçle İstanbul’a gelen kişilerin yerleştiği bölge olarak anlam kazanır. 2006’da kentsel
dönüşüm projesi kapsamına alınan Tarlabaşı semtinde bugün için yaşayanların profilleri,
ağırlıklı olarak Türkiye’nin Güneydoğu ve Karadeniz bölgesinden gelen gruplardan
oluşmakta, bunun yanında az sayıda da olsa Rum, Ermeni ve Süryani yaşamaktadır.
Tarlabaşı sakinlerinin çoğu sosyal güvenceden yoksun, çöp toplayarak ve midyecilik
yaparak geçimlerini sağlamaktadır. Terk edilmiş boş evler, çöplüğe dönüşmüş, fuhuş,
uyuşturucu ve mafyanın örgütlendiği bir semt olarak Tarlabaşı Godwill ve diğer illegal
göçmenler için aynı zamanda her an sınır dışı edilme tehlikesini de barındırmaktadır.
Umutlar, Korkular ve Belirsizlik Arasında Bir Yerde
İllegal konumundaki göçmenler toplum içinde hem korku duyulan, tehlikeli hem
de sömürülmeye açık olarak görülmektedirler. Bu bağlamda Godwill’in hastanede iken
hemşire Sevda tarafından çantasının çalınması ya da Godwill tarafından takip edildiğinde
hemşire Sevda’nın elinde Godwill’in çantası olduğu halde bağırarak çevreden yardım
istemesi bunun bir örneğidir.
Çünkü Godwill, siyah ve kaçak bir yabancı olarak hem yasal haklardan yoksun
hem de yabancı olarak tehlikelidir. Türkçeyi iyi bilmediği için kendisini ifade etmekten
yoksundur. Bu durumda Godwill için hem polise yakalanmamak hem de çevredeki
kişilerin kendisini tehlikeli ve saldırgan olarak algılayacakları korkusuyla kaçmaktan
başka çaresi yoktur. Göçün yasal olmaması göçmenlerle güvenlik birimleri arasındaki
ilişki biçimini de çoğu zaman sorunlu bir alana çekmektedir.
Her Şeye Rağmen Umuda Yolculuk
Godwill’in gelecek perspektifi Paris’e gitmektir. Tek amacı vardır, insan tacirlerine
para biriktirmek ve bir an önce İstanbul’dan ayrılmak. Filmin sonunda Godwill ve diğer
illegal göçmenlerin son paralarını kaptırdıkları insan tacirlerinin elinde gemilerde,
kamyonların kasalarında bilinmeyen yolculukları devam eder, Türkiye’nin farklı
bölgelerinde kaderlerine terk edilen insanların kamyonlardan indirilişleri, haberlerde
kaçak yollardan gelen insanların bu yolculuklardaki hazin sonlarına ilişkin bilgiler film
boyunca yer alır.
96
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
Sonuç olarak, Emre Şahin’in ilk filmi ‘40’ın senaryosunun özellikle illegal
göçmenlerin yoğun yaşadığı Tarlabaşı semtinde şekillenmesi önemlidir. ‘40’ filminin
başrolünü İstanbul’un Tarlabaşı semtinde yaşayan bir Nijeryalı göçmen canlandırmaktadır.
Filmde, İstanbul’da birbirini tanımayan üç insanın tesadüf karşılaşmaları işlenirken,
göçmenler konusu iç göç ve illegal göç bağlamında sorunsallaştırılmaktadır.
Film: Bilinmeyen Kod (Code Inconnu)
Film Özeti
Paris’in işlek bir caddesinde oturmuş dilenen bir kadın, köyde babasıyla birlikte
çiftlikte kalmak istemeyen ve Paris’e abisinin evine gelen bir genç, sevgilisinin kardeşini
evinde uzun süre barındıramayacak olan sinema oyuncusu Anne (Juliette Binoche) ve
Afrika kökenli, sağır-dilsiz okulunda öğretmenlik yapan gencin yaşamı bir an için aynı
sokakta kesişir. Her biri farklı eğitsel, ekonomik ve kültürel koşullarıyla Paris’de yaşam
mücadelesi ve gelecek kaygısı içindedirler. Kafe’nin köşesinde caddeye oturmuş olan
Romanyalı Maria elini uzatmış dilenmektedir, o sırada Paris’e abisinin yanına gelen
Jean (Alexandre Hamidi) elindeki kağıt parçasını dilenen kadının üzerine atar. Afrika
kökenli Amadou (Ona Lu Yenke), dilenci kadına kağıt atan Jean’ı görür ve kadından özür
dilemesi için onu uyarır. Özür dilemeyen Jean ve Amadou arasında başlayan kavgaya
polisler müdahale eder. Polis Jean’e dokunmaz, sadece Amadou’ya kimlik sorar. Amadou
ve Romanyalı dilenci kadın gözaltına alınır. Oturum izni olmayan Maria ülkesine
gönderilmek üzere sınır dışı edilir. Maria, Romanya’da köyüne gittiğinde ailesinin onun
Fransa’dan dilenerek göndermiş olduğu paraya göre bir yaşam kurduklarını görür ve
tekrar Fransa’ya doğru bir başka yolculuğa çıkar.
Avrupa Birliği, Serbest Dolaşım ve Kolonyal Göç ve Göçmenlik
Fransa hem kolonyal, hem işgücü göçü, hem eğitim hem de turizm bakımından
önemli bir göç toplumudur. Ayrıca 2000’li yıllardan itibaren Avrupa Birliği’ne üye
ülkelerin vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı verilmesi, Romanya, Bulgaristan gibi
ülkelerin Avrupa Birliği’ne kademeli üyelik hakkı ve ülke vatandaşlarının üç ay serbest
dolaşım haklarının olması illegal iş pazarında çalışan yasadışı göçmenlerin sayısını
artırmıştır. Filmde Romanya’dan birçok kadın ve erkek farklı Avrupa ülkelerine önce
yasal yollardan geçmekte, yasal oturma süresini aştıklarında ise illegal olarak çalışmakta
ve yaşamlarını illegal olarak idame ettirmektedirler. Maria köyünde evlenecek olan
kızının çeyizine yardım etmek, düğün masraflarını karşılamak ve çocuklarına daha iyi
bir gelecek sağlamak amacıyla Paris’te illegal olarak yaşamakta ve dilencilik yaparak
biriktirdiği parasını ailesine göndermektedir. Amadou ise yasal olarak yaşadığı, büyüdüğü
eğitim aldığı ve geleceğini kurduğu Fransa’da polisle karşı karşıya geldiğinde kurumlar,
yasalar ve kamusal alanda siyah bir göçmen olarak ötekileştirmeden nasibini alır.
Sayı 37 /Güz 2013
97
Emine Uçar İlbuğa
Umut Toplumunda Ötekileştirilmenin Farklı Biçimleri
Amadou ailesi ile birlikte Paris’te yaşamaktadır. Burada yasal oturum hakkına
sahip, sağır ve dilsiz olan kız kardeşinin okulunda müzik öğretmeni olarak çalışmakta,
annesi ve kardeşleri ile birlikte göçmenlerin yoğun oturduğu bir semtte küçük bir
dairede yaşamaktadır. Amadou’nun evindeki eşyalar, annesinin Fransızca’yı bilmemesi,
kardeşinin göçmen çocuklarının yoğun olarak devam ettiği bir okula gitmesi Amadou ve
ailesinin sosyo-ekonomik koşullarına ilişkin bilgi vermektedir.
Amadou Fransa’da oturum ve çalışma hakkına sahip olmasına karşın, sokakta çıkan
bir tartışmada ilk önce suçlanan kişi olmaktadır. Amadou’nun polis tarafından gözaltına
alınması karşısında ise ailesi oğullarının sınır dışı edilmesinden, oturum haklarının
ellerinden alınmasından korku duymakta, çevrelerinde daha iyi Fransızca konuşan
akrabalarından yardım almak zorunda kalmaktadır. Amadou Paris’te okula gittiği için
Fransızca’yı çok iyi konuşmakta, büyüdüğü bu kentin bir insanı olarak hareket etmekte,
buna karşın annesi dil bilmediği ve daha çok ev içinde konumlanmış yaşamı ile dışarıdan
gelebilecek tehlikelere karşı çaresiz kalmaktadır. Dolayısıyla çocukları herhangi bir sorun
yaşadığında kurumlardan ziyade, akrabalarından, kendi ülke vatandaşlarından yardım
istemektedir. Amandou ise hem iş hem de özel yaşamıyla kendisini Fransa’ya ait hisseder.
Ancak yabancı olarak etnik ve dinsel kimlikleri ile kamusal alanda ve resmi kurumlarda
sorunlar yaşamaktadır. Amadou’nun kız arkadaşı ile birlikte gittiği restoranda daha
önceden telefonla rezerve ettirmiş olduğu masanın verilmemesi, küçük bir tartışmada
gözaltına alınması, evlerinin aranması yerleşik ve yasal göçmen de olsalar potansiyel
suçlu olarak görülmelerine, hem kurumsal hem de kamusal alanda ötekileştirilmelerine
örnek oluşturmaktadır.
Dilencilik yapan Maria, illegal olarak Fransa’da kalmaktadır. Bu nedenle karşılaştığı
yasal bir sorunda hiçbir şekilde konuşmasına fırsat tanınmadan ülkesine gönderilmiş ve
uçak masrafları da kendisi tarafından karşılanmıştır. Filmin Paris’te geçen bölümünde
Maria hiç konuşmaz. Tıpkı yasalar karşısında sorgulamaya gerek duyulmadan sınır dışı
edildiği gibi. Filmde Paris sokaklarında dilenen Maria’nın Paris de kaldığı eve, yaşam
koşullarına ve ilişkilerine ilişkin hiçbir bilgi yer almaz. Ancak Romanya’daki köyünde
inşaatı devam eden evi, geleceğe ilişkin umutları, kızının düğününde köylüleri ve
akrabaları ile ilişkilerine yer verilmekte, Paris de sosyal çevreden soyutlanmış olarak
sunulan Maria’nın köyünde geniş bir sosyal ilişkiye sahip olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Bunun yanında Maria köylüleriyle ve ailesiyle Paris’deki yaşamına ve koşullarına ilişkin
bir şey paylaşmaz.
Maria her yakalandığında ülkesine geri gönderilse de illegal olarak Paris’e yine
gelmektedir. Ancak her gidişin sonunda Paris’te her şey aynı kalmamakta, dilendiği köşe
başları başka göçmenlerce tutulmakta, yeni mekânlar, yeni çalışma olanakları ile yeni
koşullara göre yeni mücadele alternatifleri oluşturmak zorunda kalmaktadır. Geleceği
belirsiz, yasal hiçbir olanağa sahip olmadan, yalnız ve illegal kadın göçmen olarak
hem Fransız yasaları hem de sokakta, diğer evsizler, yoksullar ve göçmenler karşısında
tehlikeli bir yaşam sürdürmektedir.
98
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
Film: İşte Özgür Dünya (It’s a Free World)
Film Özeti
Özel bir işçi bulma firmasında çalışan Angie iş çıkışı arkadaşları ile oturdukları
bir barda iş arkadaşının cinsel tacizine uğrar. Angie’nin arkadaşının tacizine karşı
verdiği tepki, aynı zamanda onun işinden olmasına neden olur. 10 yaşında Jamie adlı
oğlu ile yalnız yaşayan Angie, işsizlik döneminde oğlunu Londra dışında yaşayan anne
ve babasının yanına bırakır. Ancak işler düşündüğü gibi gitmez. Küçük kasaba da oğlu
annesinin özel yaşamı nedeniyle okul arkadaşları tarafından aşağılanır. Düzenli işinin
olmaması, oğlunun sorunları ve özel yaşamındaki gelgitler sonucu Angie yakın arkadaşı
Rose ile daha önce çalıştığı şirketten edindiği deneyimlerle göçmen işçilere iş bulmak
için bir şirket kurmaya karar verir. Afrika kökenli Rose üniversite mezunu olmasına
karşın bir çağrı merkezinde kötü koşullarda çalışmaktadır. İki yakın arkadaşın birlikte
kurdukları “Angie ve Rose İş Bulma Şirketi” altı ay içinde büyük başarı elde eder. İlk
zamanlar deneme amaçlı kaçak olarak sürdürdükleri iş beklenmedik bir şekilde kar
sağlayınca Angie arkadaşı Rose ve ailesinin uyarılarına dikkat etmeden, daha fazla
kazanç için düşüncelerinden ödün vermeye başlar. Önceleri illegal yaşayan İranlı ailenin
iş ve barınacak bir yer bulmalarına yardım eden Angie için artık onların kaldıkları yerleri
polise ihbar ederek boşalttırmak sıradan olur, çünkü kendi firmasında çalıştıracağı illegal
göçmenleri buraya yerleştirecektir.
Daha İyi Bir Yaşam İçin Feda Edilen İdealler
İngiltere, Fransa, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesine Avrupa Birliği’ne yeni üye
olan Doğu Avrupa ülkelerinden çok sayıda insan akışı gerçekleşmektedir. Söz konusu
insan akışıyla birlikte göçmenler düşük ücretli işlere alınmışlar ve bu durum göçmenlere
karşı tepkiyi de beraberinde getirmiştir (Ritzer, 2010:325).
Ken Loach ‘İşte Özgür Dünya’ filminde göçmenlerin yaşamlarını, sömürülmelerini,
ötekileştirilmelerini İngiliz bir kadının gözünden ortaya koymaktadır. Yasal olarak özellikle
Doğu Avrupa ülkelerinden gelen mevsimlik işçiler, yasal kalma süreleri dolmuş ve kaçak
duruma düşmüş göçmenler, mülteciler illegal işçi pazarında ağır işlerde, iş güvenliğinden
ve hukuksal haklardan yoksun olarak sömüren insan tacirleri ve çoğu zaman çalıştıklarının
karşılığı ücreti alamayan illegal göçmenler filmin ana temasını oluşturur. Filmde Angie ilk
önce yalnızca pasaportu olan göçmenlere iş bulur. Daha sonra daha karlı bir işe yönelir.
Hiçbir yasal güvencesi olmayan illegal göçmenlerin şirketlerde, çiftliklerde, fabrikalarda
sömürülmesi daha kolaydır. Yasadışı göçmenler daha az ücrete çalıştırılmakta ve her
bakımdan tamamen işverenlere bağlı kalmaktadırlar. Ritzer “Aylaklar” başlığı altında,
çeşitli göçmen tiplerini mülteciler, sığınmacı, emek göçmenleri olarak açıklar. Buna
göre mülteciler, anayurtlarını terk etmeye zorlananlardır ya da can güvenlikleri tehlikede
olduğu için göçmek zorunda kalanlardır. Sığınmacılar ise kaçtıkları ülkede kalmak
isteyen mültecilerdir. Mülteci; ‘yabancı’, ‘sınırdaki insan’, ‘içerdeki yabancı’ gibi farklı
sosyolojik kavramlarla tanımlanır. Mültecilik, yapısal olarak huzursuz, hem yurdundan
uzak hem de geldiği ülkenin bir parçası haline gelmemiş dolayısıyla bulunduğu konumun
geçici bir durum olduğuna işaret eder (2010:319).
Sayı 37 /Güz 2013
99
Emine Uçar İlbuğa
Filmde İran’daki rejimle sorun yaşayan ve bu nedenle İngiltere’ye mülteci
olarak sığınan İranlı aile, iltica talepleri kabul edilmeyince yasadışı konuma düşer ve
kaçak olarak bir barınakta yaşamak, her türlü işte çalışmak zorunda kalır. Aynı şekilde
filmde farklı ülkelerden gelen, kendi ülkelerinde doktor, hemşire, öğretmen, mühendis
olan, ancak ekonomik, siyasi ya da savaş gibi nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda
kalmış farklı göçmen grupları yer almaktadır. Diplomalarının tanınmaması, barınma
ve beslenme gibi temel ihtiyaçları yanında, ailelerine ekonomik olarak destek vermek
zorunda olmaları, onların illegal olarak çalışmalarına neden olmaktadır. Bu koşullar ise
çoğu zaman haklarının ihlali, yaşama haklarının gasp edilmesi ve korunaksız bir şekilde
insan tacirlerinin ellerinde bir tutsaklığa dönüşmektedir.
Avrupalı, Ortadoğulu, Afrikalı Göçmenler ve Londra’da Sönen Umutlar
Filmde göçmenlerin yaşamı, sorunları, koşulları direk onların gözünden
aktarılmamakta, göçmenlerin heterojen yapıları işveren ve iş bulan firmaların onlara
tutum ve davranışlarında ortaya konulmaktadır. İllegal olarak ülkeye giren ya da yasal
konumda iken yasadışı konuma düşen göçmenler bazen karşılaştıkları iyi niyetli insanların
kısa süreli yardımlarıyla ayakta durmakta bazen de açgözlü insanların kurbanları
olmaktadırlar. Mevsimlik işçi olarak gelen, geçici oturuma sahip olan, kendi ülkesinden
göçmenlerle birlikte kalabileceği evi ve düzensiz olarak bulduğu işlerde kazandığı küçük
meblağlarla yaşamı sürdüren göçmenler ise yasa dışı olanlara göre göreceli olarak daha
iyi konumda olmakla birlikte, onlar da çoğu zaman yasal olmayan koşullarla mücadele
etmek zorundadırlar. İnsan pazarında iş arayan göçmenlere iş bulan firma elemanları
işçileri yaşlı, genç, pasaportu olan ya da olmayanlar olarak sınıflandırmaktadırlar. Çünkü
çalışma izinleri yoktur ya da illegal olarak iş pazarında çalıştıkları için yasal haklardan
yoksundurlar. Buna karşın Angie ve fabrika sahiplerinin işçilerin paralarını ödememesi
karşısında Doğu Avrupalı işçiler, Angie’ye sokakta şiddet uygulayarak, evini taşlayarak
ve çocuğunu kaçırarak gözdağı verirken, aynı zamanda yasadışı dünyalarında kendi
yasadışı hak arayışlarının da yolunu bulurlar.
Yasadışı göçmenler hem ucuz işgücü olarak sömürülmekte hem de eğlence arayan
İngiliz vatandaşlarının birer haz nesnesine dönüşebilmektedirler. Angie ve arkadaşı
Rose’un birlikte gittikleri barda kendilerine uygun partner bulamadıklarında ilk akıllarına
gelen iş buldukları göçmenlerin arasından yakışıklı olanlarla bir geceliğine girecekleri
ilişki olur.
Sahte Cennet Vaadi
Filmde yer alan göçmen profilleri kendi içlerinde de heterojen bir yapı sergilemektedir.
Örneğin Angie’nin birlikte olduğu Polonyalı genç Londra’da yaşadığı hayal kırıklığı
nedeniyle kendi ülkesine dönme planları yaparken, İranlı aile böylesi bir geri dönüş
seçeneğinden yoksundur. Yasadışı göçmenler, yasadışı olarak çalışan geçici mevsimlik
işçilerin geleceğe ilişkin perspektifleri yaşadıkları gündelik koşullarla şekillenmektedir.
Bazıları için bir süre çok çalışıp kazandıkları para ile ülkelerinde bir gelecek kurmak,
100 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
bazıları içinse çalışabildikleri sürece bu koşullarda yaşamlarını idame ettirmek, şansları
iyi giderse kalıcı olabilmek söz konusudur. Bazıları için ise hem barınma, hem çalışma
bağlamında yasadışı olarak insan tacirlerinin onlara vermiş olduğu olanaklar dahilinde bir
yaşamı sürdürmek ya da sınır dışı edilme korkusu ile sürdürülen bir hayat söz konusudur.
Bu koşullarda ise sağlık, iş, hukuk, eğitim ve insanca yaşam gibi taleplere sahip olmaları
mümkün görünmemektedir.
Filmin sonunda Angie haklarını arayan göçmenlere olan borcunu ödemek için
Ukrayna’ya gider. Bu kez orada insanlara Londra’da cennet bir çalışma ortamı vaat ederek
yasadışı yollardan göçmenler üzerinden para kazanmaya devam eder. Göç süreklilik arz
etmekte, insan tacirleri bu kara iş pazarında çok fazla para kazanmakta, farklı nedenlerle
ve koşullarda göçmenler bu pazarın birer metası olarak yer almaktadırlar.
Film: Cennet Batı’da (Eden Is West)
Film Özeti
Elias gemide kendisi gibi umuda yolculuk eden kaçak göçmelerle birlikte korku ve
merakla karışık, aç ve susuz yeni bir ülke, yeni bir yaşam hayaliyle yolculuk etmektedir.
Ara ara cebinde taşıdığı sözlükten bir yandan da Fransızca çalışmaktadır. Beklenmedik
bir şekilde denizin ortasında göçmenler çaresiz bir durumda bırakılır ve ellerinde kalan
son paralarına göz dikmiş insan tacirleri tarafından parası olanlar yolculuğa devam
edebilirken, geride kalanların akıbeti ise bilinmez. Elias ve arkadaşı şanslıdır, denizin
ortasında bırakılan diğer göçmenlerin çığlıkları ve yalvarmaları arasında ağzına kadar
insan dolu gemide kendilerine bir yer bulurlar. Hedef yolculuk Batı’ya gidebilmektir.
Kıyıda parlayan ışıkları gören Elias ve arkadaşı tüm uyarılara rağmen denize atlar, ışıklı
kıyıya doğru yüzmeye başlarlar. Çıplaklar plajına vurmuş yorgun bedeniyle uyanan Elias
önce gördükleri karşısında şaşırır, ancak kısa süre içinde toparlanır ve sanki orada yaşayan
biriymiş gibi davranır.
Sahte Cennete Veda: Umuda Yolculuk
Yasadışı göçmenlerin Avrupa ülkelerine gitmek için derme çatma sandallarla, yük
gemileriyle izledikleri güzergâhta genellikle İtalya, İspanya, Türkiye ve Yunan Adaları
bulunmaktadır. Özellikle Midilli, Sakız ve Sisam gibi Yunan adaları ile Türkiye arasındaki
mesafenin çok yakın olması, bu yolu özellikle Ortadoğu ve Asya için bir çıkış kapısı
yapmaktadır. Dolayısıyla Yunan Takımadaları’na yapılan giriş sayısı 2006 yılında 4 bin
iken, 2007’de 10 bine ulaşarak ülkeye yasa dışı giriş iki misli artmıştır (Ritzer, 2010:327).
Costa Gavras’ın Cennet Batı’da filminde Ortadoğu’dan gemiyle yasal olmayan yollardan
Avrupa ülkelerine illegal göçmen taşıyan gemi denizde sahil güvenlikle karşılaşır ve tüm
uyarılara rağmen Elias’ın da içinde bulunduğu bir grup denize atlar. Elias’ın yüzerek
ulaştığı tatil köyü kısa süre içinde polis tarafından sarılır ve kaçaklar aranır. Bu karmaşada
Elias, ‘Cennet’ adlı tatil köyünden kaçabilmenin yollarını arar. Bu süreçte tatilcilerin
arasında bazen tatilcileri eğlendiren komedyenlere manken olur, bazen otel odalarında
Sayı 37 /Güz 2013
101
Emine Uçar İlbuğa
tamir ustası olarak çalışır. Yakışıklı ve genç bir adam olarak Elias hem tatil köyünün
çalışanları hem de müşterilerinin cinsel arzularının bir nesnesi olur. Sonunda sahte cennette
kapana kısılmış gibi etrafı çevrili polis kordonundan kaçmayı başarır. Bu yolculukta kötü
niyetliler yanında iyi insanlarla da karşılaşır. Tatil köyünde sirk gösterisi yapan hokkabazın
ayrılırken, “Paris’e yolun düşerse beni ara sözü üzerine umutlanır” ve Paris yolculuğunun
hedefi olur. Otelde tanıştığı ve birlikte kaldığı Hamburglu Christina’dan aldığı para ile
yolculuğu başlar, fakat yolculuğunun ilk durağında parasının büyük bölümünü kaptırır.
Yol boyunca bazen bir kamyonetin arkasında hayvanlarla, bazen şoförlerin yanında
sürdürdüğü uzun yolculukta Avrupa’nın farklı ülkeleri ve koşullarını deneyimler. Alp
dağları eteklerinde bindiği otomobilde kavga eden karı-koca arasında kalır ve yolculuğu
tek başına karlı dağların ortasında son bulur. Umudu tükenmez Hamburg’a gitmekte olan
bir tırdan Almanya ve Fransa yol ayrımında iner. Paris yolunda iki çocuğu ile pazarcılık
yapan Sofia’nın evine misafir olur. Fakir ama dostça bir aile ortamına girer. Ancak hiçbir
teklif onu yolundan alıkoyamaz. Maceralı yolunda bazen polisten kaçar, bazen kaçak
işçilerin çalıştırıldıkları fabrikalarda kısa süreli işler bulur. Elias’ın Avrupa yolculuğu,
izleyiciye Avrupa’nın heterojen yapısını, farklı yüzlerini ve göçmenler için dikenli ve
zorlu yaşamını gözler önüne serer.
Film, Avrupa’ya kaçak yollardan giren bir göçmenin başına gelebilecek olayları
mizahi bir dille ortaya koyar. Filmde gemilerde ölümüne yolculukları ya da kıyıya
cesetleri vuranların, sakıncalı, tehlikeli yolculukları ortaya konulur. Bu yolculukların
erkek, kadın ya da bir çocuk olarak nasıl aşılabileceği, başlarına nelerin gelebileceği,
bilmedikleri bir dilde, tek başlarına hangi sorunlarla karşılaşabilecekleri gözler önüne
serilmekte ve illegal göçmen işçilerin çalıştıkları fabrikalarda işveren ve diğer yerli
işçiler tarafından sömürülmeleri ve aşağılanmalarına karşılık göçmenlerin hiçbir yasal
haklarının olmamasına vurgu yapılmaktadır.
Sonuç olarak Elias film boyunca geleceğe umutla bakmakta, inatla hayalinin
peşinden gitmekte ve mücadele etmektedir. Ancak onun geleceğe ilişkin perspektifi
öncelikle polise yakalanmamak, oturum alabilmek, iş bulabilmek ve geleceğini Paris’te
kurmaktır. Oysa Elias’ın beklentisine karşılık onun yasalar önünde yok olması, yasadışı
olduğu için kimliğinin ve pasaportunun olmaması, ülkesine geri gönderilmesi için yasal
bir gerekçe oluşturmaktadır.
Film:Biutiful
Film Özeti
Uxbal Barcelona’da kaçak göçmenlerin iş bağlantılarını kuran, illegal göçmenlerin
canları pahasına sokaklarda kaçak ucuz çanta ve tekstil ürünlerini satmalarında gözcülük
yapan ve bu satışları çoğu zaman görmezden gelen polislere rüşvet veren, kısaca hayatını
kanunsuz yollardan kazanan biridir. Özel hayatında ise bir yandan dağılmış ailesini
toparlamaya çalışmakta, öte yandan kendisinde kalan iki çocuğunun bakımını yürütmekte
ve ağır bir hastalıkla mücadele etmektedir.
102 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
Yasaların Tanımadığı, Toplumun Görmediği, Duymadığı Hayatlar
Uxbal, kaçak bir çanta ve kemer imalathanesinin bodrumunda, çalışan illegal
Uzakdoğulu göçmenler, onların ürettikleri malları sokaklarda satan Afrikalı göçmenler
ve onların üzerinden para kazanan insan tacirleri, imalathane sahipleri ve polis arasındaki
ilişkiyi sağlamakta, göçmenlerin iş ve gündelik yaşamını organize etmektedir. Uxbal
özel yaşamında ise dağılmış ailesi, çocuklarının bakımı, karısının ruhsal gelgitleri, alkol
sorunu ve ölümle pençeleştiği ağır hastalığı arasında sıkışmış bir yaşam sürdürmektedir.
Bu durumda iken çocuklarını kime emanet edebileceği kaygısını taşımaktadır.
Öte yandan ülkelerinden daha iyi bir yaşam umuduyla gelip, Barcelona’da insan
tacirlerinin elinde tamamen hayattan soyutlanmış, köle bir yaşamı sürdürmek zorunda
kalan Çinli göçmenler kaçak imalathanenin barakasında tek bir odada çoluk çocuk, kadın,
erkek bir arada yaşamakta, akşam olunca üstleri kilitlenmekte, sabah Uxbal tarafından
uyandırılarak çalışmaya devam etmektedirler. Onlar modern dünyanın köleleri olarak
emekleri, yaşamları, gelecekleri ellerinden alınmış bir yaşam sürdürmektedirler. Onlar
yasaların güvencesinden uzak, toplumdan soyutlanmış, gerçeğin gölgesi gibi, varla yok
arası bir yerdedirler. Kendi ülkelerinden çıktıkları bu illegal yolda tüm birikimlerini
göçmen tacirlerine teslim etmiş, geldikleri ülkelerde de yine illegal ilişkilerin içinde
yaşamak zorunda bırakılmışlarıdır. Örneğin sokakta çanta satarken yakalanan Afrikalı
adam gözaltına alındığında karısı ve çocuğunun ortada kalması, dil bilmemesi, iş
bulamaması, kalacak yerinin olmaması gibi.
Çinli göçmenlerin sağlık, giyinme, ısınma, beslenme gibi ihtiyaçlarını sağlayan,
onların dışarı ile ilişkilerini yürüten kişi Uxbal olurken, Afrikalı göçmenler ise kendileriyle
aynı ülkeden gelen göçmenlerle aynı evlerde hem dayanışma içinde hem de biriktirdikleri
paralarını birbirlerinden saklayarak bir arada, güvensiz ilişkiler içinde yaşamaktadırlar.
Uxbal’ın da birlikte çalıştığı insanların da yaşamları belirsiz, karmaşık ve acı
sürprizlere açıktır. Çocukları ve eşi ile birlikte yaşayan Çinli imalathane sahibi eşcinseldir
ve sevgilisi ile gizli birlikteliğini ailesinden saklar. Barakada yaşayan genç Çinli kadın
kazandığı para ile çocuğu ile birlikte kendisine bir gelecek kurmayı hayal eder. Kocası
gözaltına alınınca Uxbal’a sığınan Afrikalı kadın içinse dil bilmediği bu ülkede ülkesine
geri dönmek tek umut olur.
Kaçak atölyede yaşayan göçmenler barakada sobadan sızın gaz sızıntısı nedeniyle
hayatlarını kaybedince imalathane sahibi tarafından cesetleri denize atılır. Gece dolunayın
ışıttığı kıyıya vuran cesetler ve atölye sahibi Çinli göçmenin evinin polis tarafından
basılması, ailenin gözaltına alınmaları, Uxbal’ın hastalığının ilerleyerek onu yatağa bağlı
kılması acı ve beklenen sonuç olur.
Sonuç olarak öncelikle vurgulanması gereken konu kaçak göçün önemli ölçüde
organize suç örgütleri aracılığı ile gerçekleştirilmekte olduğudur ve illegal göçle insanlar
elverişsiz şartlar altında her an ölümle burun buruna yaşamaktadırlar (Vural, 2007:39).
Sayı 37 /Güz 2013
103
Emine Uçar İlbuğa
Sonuç: Ortak Temalar – Sorunlar - Çaresizlik
Bu çalışmada incelenen beş filmde Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Fransa, İspanya
gibi ülkelere Afrika, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Uzak Doğu ülkelerinden yasadışı yollardan
gelen ve kaçak olarak yaşamak durumunda kalan, hayatları pahasına sağlıksız ortamlarda
zorlu bir yaşam mücadelesi veren insanların ülkelerarası, denizaşırı yolculukları ve bu
süreçte karşılaştıkları sorunlar, illegal iş pazarı ve emek sömürüsü, gelecek korkuları,
umutları ve umutsuzlukları, her an yasalarla, ölümle karşı karşıya insan tacirlerinin elinde
geleceklerini inşa etme çabaları ortaya konulmaktadır. Ülkeler değişmekte, göçmenlerin
kökenleri değişmekte ancak yaşadıkları sorunlar aynı olmaktadır. Bir yandan kaçak ve
ucuz işgücü olarak çalışmak zorunda bırakılan, yasalar karşısında hiçbir hakkı olmayan
bu insanların yalnızca emekleri değil, duyguları, bedenleri gibi geleceğe ilişkin ümitleri
de sömürülmektedir. Onlar kayıtlarda olmayan ve bu nedenle hem insan tacirleri hem
sıradan insanların hem de devletlerin kolluk kuvvetlerinin sömürüsüne, şiddetine maruz
kalmaktadırlar. Bu süreçte kadınlar ve çocukların yaşamı da ayrı bir sorun oluşturmaktadır.
Bu filmlerin ortak noktaları göçün biçimleri ve koşullarını, göçmenlerin iş, barınma
ve toplum içindeki ortamlarını, yasal olanaksızlıklarını ve gelecek perspektiflerini farklı
ülkelerde farklı göçmen deneyimleriyle ortaya koymalarıdır. Ayrıca ağırlıklı olarak emek
sömürüsü, sokakta ve kaldıkları barakalardaki tekinsiz yaşamları daha çok öne çıksa
da aslında kadınların ve çocukların söz konusu illegal ortamda ne tür sorunlarla karşı
karşıya kaldıkları özel olarak yer almamaktadır. İllegal göçmenlerin cinsel bakımdan
sömürülmelerine ilişkin sahneler Cennet Batı’da ve İşte Özgür Dünya filmlerinde mizahi
bir dille yer almaktadır. Filmlerin ortak noktası ise emek sömürüsü, can güvenliği,
insanlık dışı yaşam koşulları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Barınma ortamları tek bir
dairede, terk edilmiş barakalarda üst üste ve kadın erkek, çocuk bir arada yaşama halleri,
sağlık ve iş güvencesinden yoksun, aracı ve insan tacirlerinin, kötü niyetli insanların
sömürüsüne açık, sokakta karşılaştıkları iyi niyetli insanların kısa süreli destekleri ve
kendi aralarındaki dayanışma dışında hiçbir güvenceye sahip olamamaları tüm filmlerde
gözler önüne serilmektedir. Bu filmlerde göçmenlerin ortak beklentileri yakalandıklarında
ülkelerine gönderilmeden önce biraz maddi birikim sağlamak ya da geldikleri ülkede yasal
güvencelere kavuşabilmektir. Ancak beş filmde de illegal göç ve göçmenlerin sorunları
devamlılık göstermektedir. Godwill ve Elias, Maria örneğinde olduğu gibi ya da Doğu
Avrupalı, Afrikalı, Asyalı, Ortadoğulu göçmenlerin Avrupa’ya uzanan yolculukları daha
iyi bir yaşam umuduyla gerçekleşmekte, ancak illegal olarak başlayan ve hiçbir yasal
desteği olmayan bu yolculuklar daha ilk baştan kara pazarın içinde şekillenmektedir.
Sonuç olarak Emre Şahin ‘40’, Michael Haneke ‘Bilinmeyen Kod’, Alejandro
González Iñárritu’nun, ‘Biutiful’, Ken Loach ‘İşte Özgür Dünya’ ve Costa Gavras
‘Cennet Batıda’ filmlerinde farklı ülkelerde geçen illegal göçmenler sorununu ortaya
koymaktadırlar. Tüm bu yönetmenlerin ortak özellikleri kameralarını işçi sınıfı, ezilen,
göçmen olarak farklı koşullarda ve ortamlarda da olsa baskı altında, hak ve hukuktan
yoksun insanların, dramına çevirmiş olmalarıdır. Bu filmler Kracauer’ın ifade ettiği gibi,
“içinde yaşadığımız dünya ile bizleri yüz yüze getirmekte, bildiğimiz, duyduğumuz ancak
görmek istemediğimiz, görüp de ilgilenmediğimiz gerçekliklerle yeniden tanıştırmakta
ve çağımızın toplumsal ve siyasal özelliklerini yansıtırken bizleri günümüz dünyasının
gerçeklikleri karşısında yeniden düşünmeye davet etmektedir” (1968:387).
104 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Sinemada Göçün Öteki Yüzü: “Bilinmeyen Kod, Cennet Batıda, İşte Özgür Dünya,
40 ve Biutiful” Filmlerinde İllegal Göçmen Kimlikleri
Kaynaklar
Bauman, Zygmunt, (2006). Küreselleşme, Abdullah Yılmaz (çev.), İstanbul: Ayrıntı.
Bazin, André, (1993). Sinema Nedir?, İbrahim Şener (çev.), İstanbul: Sistem.
Champion, A.G., (1994). “International Migration and Demographic Change in the
Developed World”, Urban Studies, 31.
Diken, Bülent, (2010). Filmlerle Sosyoloji, Sona Ertekin (çev.), İstanbul:Metis.
Durugönül, Esma, (2002). “Göç Yolları”, Görüş, (Haziran):38-46.
Erder, Sema, (2010). “Düzensiz Göç, Göçmen Korkusu ve Çelişen Tepkiler.”
Türkiye’ye Uluslararası Göç, Barbara Pusch/Tomas Wilkoszewski (der.), Kitap: İstanbul:
41-56.
Eriş, Neslihan, (2007). Avrupa Birliği’nde Mültecilerin Hukuki Durumu. Dokuz
Eylül Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
Faulstich, Werner, (2002). Grundkurs Filmanalyse, München: Wilhelm Fink.
Güllüpınar, Fuat, (2012). “Göç Olgusunun Ekonomi Politiği ve Uluslararası Göç
Kuramları Üzerine Bir Değerlendirme”, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:4(53)
Eylül:53-85.
İçduygu, Ahmet, (2010). “Türkiye’de Uluslararası Göçün Siyasal Arka planı:
Küreselleşen Dünyada Ulus Devlet İnşa Etmek ve Korumak”, Türkiye’ye Uluslararası
Göç, Barbara Pusch/Tomas Wilkoszewski (der.), Kitap:İstanbul:17-40.
Kartal, Harun, (2008). Avrupa Birliği’nin Yasa Dışı Göç Politikaları ve Türkiye’ye
Yansımaları, T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana
Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Keeley, Brian, (2009). “Internationale Migration - die menschliche Seite der
Globalisierung”. OECD Publications: Paris. http://www.oecd.org/document/28/0,3746,
de_34968570_34968855_43547292_1_1_11,00.html. Erişim Tarihi: 17.09.2011.
Kracauer, Sigfried, (1968). “Fizik Gerçeğin Kurtuluşu”, Türk Dili Dergisi Sinema
Özel Sayısı (Ocak), Nijat Özön (çev.), 387-390, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
OECD International Migration Outlook, (2008). Uluslararası Göç Görünüm
Raporu: SOPEMI-2008.
Nas, Alparslan, (28.10.2008). “1961 Paris Katliamı ve ‘Saklı’ Anılar.”
Birikim Dergisi, Sinema ve Toplum, http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.
aspx?mid=472. Erişim Tarihi: 28.04.2012.
Özgür, N., Yeşim, Ö., (2010). Türkiye’de Sığınma Sisteminin Avrupalılaştırılması,
Derin: İstanbul.
Ritzer, George, (2010). Küresel Dünya, Melih Pekdemir (çev.), İstanbul:Ayrıntı.
Sayı 37 /Güz 2013
105
Rotha, Paul, (1968). “Belge Filmciliğinin Bazı İlkeleri”, Türk Dili Dergisi, Sinema
Özel Sayısı, Arsal Soley (çev.), Ocak (196): 341-343, Ankara: Ankara Üniversitesi
Basımevi.
Savaşan, Fatih, (2007). Uluslararası Göç, Kamu Maliyesi Üzerindeki Etkileri.
Ankara: Gazi Kitabevi. www.fsavasan.sakarya.edu.tr/wp.../Uluslarasi_goc_Fatih_
Savasan_final.pdf. Erişim Tarihi:16.08.2011.
Straubhaar, Thomas, (2007): “Illegale Migration Eine ökonomische Perspektive”
Politische Essays zu Migration und Integration, No:3, http://www.rat-fuer-migration.de/
politische_essays.html. Erişim Tarihi: 16.08.2011.
Tekeli, İlhan, (2008). Göç ve Ötesi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Ünver, Can, (7.05.2010). Türkiye’nin Göç Siyasetinin Temel İlkelerine İlişkin
Yeni Yaklaşımlar: Göç Araştırmaları, www.turksam.org/tr/a2019.html. Erişim Tarihi
12.11.2010.
Vogel, Dita ve Cyrus, Norbert, (März 2008). “Irreguläre Migration in Europa –
Zweifel an der Wirksamkeit der Bekämpfungsstrategien.” Focus Migration Nr:9, http://
focus-migration.hwwi.de/typo3_upload/groups/3/focus_Migration_Publikationen/
Kurzdossiers/KD09-Irregulaere-Migration.pdf. Erişim Tarihi: 24.09.2013.
Vural, Devrim Gül, (2007).Uluslararası Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim
Dalı. Yüksek Lisans Tezi.
Yükseker, Deniz ve Brewer, Kelly T., (2010). “İstanbul’daki Afrikalı Göçmen ve
Sığınmacıların Yaşam Koşulları” Türkiye’ye Uluslararası Göç, Barbara Pusch/Tomas
Wilkoszewski (der.), Kitap:İstanbul:297-319.
Zizek, Slavoj, (31.08.2012). Göçmen Karşıtı Siyaset: İnsancıl Gözken Barbarlık,
Onur Erdem (çev.), Birgün Gazetesi.
Filmler
“Bilinmeyen Kod” (Michael Haneke, 2000)
“İşte Özgür Dünya” (Ken Loach, 2007)
“Cennet Batıda” (Costa Gavras, 2008)
“40” (Emre Şahin, 2009)
“Biutiful” (Alejandro González Iñárritu, 2010)
106 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Benzer belgeler