Bölüm 15 ÖZEL KOŞULLAR: KAN TRANSFÜZYONUNU
Transkript
Bölüm 15 ÖZEL KOŞULLAR: KAN TRANSFÜZYONUNU
Bölüm 15 ÖZEL KOŞULLAR: KAN TRANSFÜZYONUNU REDDEDEN VE/VEYA ONAY VEREN YAHOVA ŞAHİTLERİ J. C. W. Marsh, M. O. Elebute, D. H. Bevan İ. H. Kalelioğlu, C. Yaşa YAHOVA ŞAHİTLERİ TOPLULUĞU depolama sırasında kanın kişiden ayrılması nedeniyle birçok kişi tarafından Yahova Şahitliği’ne uygun bulunmamaktadır. Ancak karşıt olarak albümin, immünglobülin, pıhtılaşma faktörleri ve hemoglobin temelli oksijen taşıyıcıları gibi kan hücreleri veya plazma fraksiyonlarının kullanımı kişisel seçime bırakılmıştır. Bu durum her YŞ olan hastanın kendisi için neyin uygun olup nelerin uygun olmadığı konusunda aydınlatılmaları gerekliliğinin altını çizmektedir. Ancak kişisel seçimleri dışında tüm YŞ kristaloitleri, sentetik kolloitleri (dekstran) ve jelatinleri (gelofusin) kabul etmektedirler. Yahova Şahitleri (YŞ) dini bir organizasyon olan Watch Tower Bible ve Tract topluluğuna bağlıdır. Birleşik Krallık’ta sayıları 145.000 iken dünya üzerinede yaklaşık 6 milyon üyesi bulunmaktadır1. Avustralya’da ise 2001 nüfus sayımında YŞ 81.000 kişi ile nüfusun % 0,4’lük kısmı oluşturmuştur2. YŞ kanın bileşenleri ile transfüzyonu reddetmekte ve ölmeyi transfüzyona tercih etmektedirler. 2000 yılına kadar bağlı oldukları kilise herhangi bir yasaklı kan ürünü ile transfüzyon alan kişilerin üyeliklerine son verileceğini duyurmuştu. Ayrıca bu kişiler kilise üyeleri ve onların aileleri tarafından sosyal izolasyona maruz bırakılmaktaydı. 2000 yılında ise kilise tarafından reddedilme yerini kişinin kendi öz iradesi ile birlikten ayrılmaya bıraktı. Her ne kadar YŞ’inin transfüzyon politikasındaki bu değişim bir rahatlama gibi görünse de, YŞ birliği hiçbir üyelerinin birlikten uzaklaşmak istemeyeceğini düşünüyordu3. Pratik olarak bu değişim bazı YŞ’nin belirli tıbbi sınırlar içerisinde ve belirli koşullarda transfüzyonu kabul edebileceği anlamına gelmekteydi. İngiltere yasalarına göre her aklı başında yetişkinin transfüzyonu reddetme konusunda kesin bir hakkı vardır. Okuyucular etik anlamda daha önceki yayımlanan çalışmalara yönlendirilirken, erişkin YŞ’nde onam konusu bu derlemede daha ilerde yer alacaktır. YŞ’nin çocuklarının transfüzyon konusu ise bu derlemede tartışılmadı. Bu konuda okuyucular İngiltere ve İrlanda Anestezi Birliği (2005) ve Kraliyet Cerrahi Koleji’nin pratik kodları (2002) kılavuzlarına dayanan transfüzyon esaslarına dayanan yeni özetlere yönlendirilmektedir4–7. 1980’lerin ortalarında kan ürünleri yerine kullanılabilecek ürünlerle ilgili yoğun bir ilgi oluştu8. Bunlar sığır kanı, rekombinant teknoloji ya da günü geçmiş insan kanından elde edilen ya perflorokarbon ya da hemoglobin temelli oksijen taşıyıcıları idi. Anektodal raporlar bu ürünlerin YŞ olan hastalarda kullanıldığını göstermektedir9,10. Ancak bu ürünlerin kullanımı bile tüm hastalar tarafından kabul görmemiş ve kullanım kişinin vicdanına bırakılmıştır. Günümüzde şaşırtıcı bir şekilde bu ürünlerin hem yetersiz güvenlik profilleri, hem de yetersiz etkinlikleri nedeniyle çok azı klinik olarak hala denenmekte ve ayrıca hiçbir ürün ABD, Avrupa ve Kanada’da lisanslı olarak kullanılmamaktadır11,12. Benzer şekilde trombosit yerine kullanımda değerlendirilen ürünler de klinik kullanıma hazır hale gelmemiştir. YŞ hastaları farklılaştırılmış trombosit, infüzyon için hazırlanmış trombosit zarları, fibrinojen kaplı albümin mikroküreleri veya yarı yapay trombosit yerine kullanılan ürünleri kullanmışlardır. Bu ürünlerin kan ürünlerinden elde edilmiş olması da YŞ hastalarda kullanımlarını zorlaştırmaktadır. YAHOVA ŞAHİTLERİNİN KABUL EDEBİLECEĞİ KAN ÜRÜNLERİ Granülosit koloni uyarıcı faktör (GCSF) gibi rekombinant ürünlerin nötropeni tedavisinde, otolog transfüzyonda periferik kan kök hücrelerinin mobilizasyonunda ve allojenik transplantasyonlarda kullanımı birçok YŞ tarafından kabul görmektedir. YŞ birliği kanın bileşenleri ile transfüzyonun mutlak reddini talep eder. Bu bileşenler kırmızı ve beyaz kan hücreleri, trombositler ve plazmalardır. Otolog kan toplanması ve tekrar infüzyon için saklanması 138 Eritropoetin (rHuEPO) birçok hastada kullanılmakta, ancak bazı hastalar epoetin-beta (NeoRecormon) preparatını içerisinde albümin kalıntısı bulundurduğundan kabul etmemektedir. Buna karşın Epoetin-alfa albümin içermediğinden kabul edilmektedir. Eritropoeziz uyarıcı materyallerden darbepoietin-alfa rHuEPO’dan farklı olarak ek iki karbonhidrat yan zinciri ve ilave siyalik asit içerdiğinden daha uzun yarı ömürlü olup in vivo olarak daha aktiftir13. RHuEPO’nun YŞ hastalarda kullanımı daha detaylı olarak anlatılacaktır. Hemofili Ave B’nin tedavisinde kullanılan rekombinant faktör VIII ve IX’un kullanımda olması ve von Willebrand hastalığında desmopressinin kullanımı YŞ olan hastalarda tedaviye izin vermektedir. Rekombinant pıhtılaşma faktörünün VIIa (rFVIIa; Eptacog-alfa; Novoseven: Novo-Nordisk), doğuştan veya inhibitör mekanizmalarla olan trombosit fonksiyon bozukluğu sonucunda meydana gelen hemofili tedavisinde kullanımı ruhsatlandırılmıştır14,15. Bu ilaç lisansı dışında ayrıca hemofilik olmayan hastalardaki hayatı tehdit eden kanamalarda da kullanılabilir16. Ciddi trombosit eksikliği olanlarda eğer trombositopeni üretim bozukluğuna bağlıysa (lösemi ve diğer kemik iliği yetersizlikleri) rFVIIa kullanımı başarısız olacaktır; çünkü FVIIa’nın etkili olabilmesi için trombosit yüzeyi ile temasa ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca otoimmün trombositopenilerde, trombositler daha genç ve daha çok zar yüzeyine sahip olduğundan düşük sayılarına rağmen rFVIIa’ya daha iyi yanıt verirler. Bu arada rFVIIa’nın maliyetinin yüksek olması, kullanımının etik açıdan uygun olup olmadığı konusunda tartışma yaratmaktadır. Şu anda Birleşik Krallık’ta tek doz uygulama yaklaşık 3.600 sterline mal olmaktadır. YŞ toplumdaki idiyopatik trombositopenik purpura17 ve siroza18 bağlı pıhtılaşma bozukluklarında, hayatı tehdit edici kanamalarda başarılı kullanıma bağlı olgu sunumu şeklinde yayınlar bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen kan bileşenleri ve ürünlerine ek olarak YŞ hastalarda akut normovolemik hemodilüsyon, ameliyat sırasında ve sonrasında hücre kurtarılması teknikleri, hemodiyaliz ve bypass’ta kullanılan kan dışı sıvılar bireysel seçime göre kabul görmektedir19,20. Akut normovolemik hemodilüsyonda operasyon başlangıcında hastadan kan alınıp, kristaloit veya kolloit solüsyonlarla tedavi edildikten sonra cerrahinin sonlarında alınan ve hasta ile doğrudan temasta tutulan kan tekrar hastaya verilir. Ameliyat sırasında hücre kurtarımı çoğunlukla kabul edilebilir görülürken, cerrahi drenlerden ameliyat sonrası olarak kan toplanması pek kabul görmemektedir. Malign hücrelerin, bakteri ve amniyotik sıvının bulaşması göreceli kontrindikasyonlardır. Ameliyat sırasında hücre kurtarılmasının YŞ’nde kullanımı plasenta previalı bir olguda rapor edilmiştir21. Sezaryen sırasında yapılan bu teknikle 174 kadında herhangi bir amniyotik sıvı embolisi gözlenmemesine karşın, nadir olan bu komplikasyon açısından (1/8.000–80.000) riskin belirlenmesi için daha çok sayıda hastaya ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak her şeye rağmen hayatı tehdit edici kanaması bulunan YŞ hastalarda bu manevra yine de akılda tutulmalıdır. Organ nakli YŞ’lerinde kabul görebilir. Otolog kan bağışı YŞ’nde kabul görmese de otolog ve allojenik kök hücre transplantasyonlarına ait kayıtlar mevcuttur. Ayrıca YŞ hastalarda karaciğer ve pankreas nakilleri de bildirilmiştir22,23. YAHOVA ŞAHİDİ HASTALARDA KAN VERİLMEMESİNİN ETKİLERİ Obsterik dışı hastalarda ABD’de 1981 ve 1984 yılları arasında çok merkezli 300 YŞ hastanın bulunduğu bir seride operasyon geçirmiş ve ameliyat sonrası hemoglobin (Hb) değeri 8gr/dl’in altında olan hastalarda ölüm ve hemoglobin değerleri arasında ters orantı bulunduğu görülmüştür. Hb değeri 5–6 g/dl’in altına düştüğünde ölüm riskinde keskin bir yükseliş saptanmıştır24. Hb değeri 7,1–8 gr/dl arasında olan 99 hastada hiç ölüm gözlenmezken Hb değeri 6,1–7 gr/dl arasında olan hastalarda ölüm oranı % 8,9’a, Hb değeri 1,12gr/dl olduğunda mortalite % 100’e çıkmaktadır. Ameliyat sonrası dönemde Hb değerindeki her bir gramlık düşüş ölüm oranlarında 2,5 katlık artışa neden olmaktadır. Bu çalışma doğum sonu kanama vakalarında yapılmamış olmasına rağmen, düşük Hb düzeylerinde ölüm ve ciddi hastalık riskinde çok ciddi yükselmeler görülmüştür. Yoğun bakım ünitesinde 1999–2003 yılları arasında 21 YŞ hasta, YŞ olmayanlarla karşılaştırıldığında APACHE II skorları, APACHE II ölüm riski ve yoğun bakımda kalış süreleri benzer olsa da ölüm 139 YŞ hastalarda yüksek olarak seyretmiştir. Alakalı olarak bu hastaların 3 tanesi doğum sonu kanama nedeniyle izlenmiş, bir tanesi ise ölmüştür. Bu hastaların yarıdan fazlası rHuEPO almamaktaydı. Bu çalışma yetkililer tarafından yorumlanırken, bu durumun sadece hastanın kan ürünlerinin reddi ile ilgili olmayıp ayrıca YŞ hastaların tedavisinde resmi protokoller bulunmaması ve rHuEPO kullanımının sadece doktorların bireysel seçiminden ibaret olmasıyla ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada da önceki çalışma ile aynı olarak Hb değeri 2 gr/dl’in altında olan hiçbir YŞ yaşamını devam ettirememiştir. yılları arasında 332 YŞ kadının yaptığı 391 doğum rapor edilmiştir29. Hematokrit değeri 28. haftada % 36’dan daha az olan hastalara rHuEPo önerilmiş, ancak çoğu hasta bu preparat albümin içerdiğinden tedaviyi kabul etmemiştir. Obstetrik kanama hastaların 24’ünde (% 6) meydana gelirken, bu hastaların 2’si ölmüştür. Ölüm oranı 100.000 canlı doğumda 521 iken bu oran aynı dönemdeki genel ortalamanın 44 katıdır. Doğum sonu kanama nedeniyle yaşamını yitiren 2 hastaya ek olarak şiddetli doğum sonu kanaması olan üçüncü hasta doğumdan önce tüm kan ürünlerini almayı kabul edip, hayatta kalabilmiştir. Yapılan tek merkezli bir çalışmada, beyin cerrahisi servisinde ameliyat olan 85 YŞ hastanın daha uzun süre hastanede kaldığı ve operasyon sürelerinin daha uzun olduğu izlenmiştir. Diğer taraftan ameliyat sırasında kan kaybının daha az olduğu kaydedilmiştir25. Yetkililer daha uzun operasyon sürelerinin daha dikkatli ve yavaş cerrahi ile ilgili olabileceğini düşünmüşlerdir. Hücre kurtarılması tekniği hastaların % 47’sinde kullanılırken, YŞ olmayan hastalarda bu oran % 4 olarak izlenmiştir. Bu hastalarda rHuEPO kullanımından söz edilmemiştir. Benzer sonuçlar potansiyel olarak daha kanamalı olacağı düşünülen hemorajik spinal veya kraniyal prosedürlerde de verilmektedir. Tüm geleneksel yöntemlere cevapsız kalan peripartum kanamalarda rFVIIa’nın lisanssız kullanımı bazı rapor edilen vakalarda etkili bulunmuştur. Rapor edilen hastalar içerisinde daha önce rFVIIa’nın göreceli kontrindikasyonları içerisinde kabul edilen yaygın damar içi pıhtılaşma bozukluğu, eklampsi ve HELLP sendromlu hastalar da bulunmaktadır. YŞ hastalarda doğum sırasındaki kanamalarda rFVIIa’nın kullanımı özel olarak vurgulanmasa da, rekombinant teknoloji ile üretilmiş ve kan ürünü olmayan bu hemostatik ajanın hayatı veya fonksiyonu tehdit edici kanamalarda kullanımı ciddi şekilde düşünülmelidir. Önerilen dozu damar içine bolus olarak halinde 90–100 μgram/kg’dır. Obstetrik kanamada rFVIIa kullanımı bu kitapta ayrı bölümlerde ayrıca daha detaylı anlatılacaktır. Lösemi gibi hematolojik bozuklukların tedavisinde eritrosit ve trombosit transfüzyonları hem lösemi ile ilişkili kemik iliği yetersizliği, hem de kemoterapi nedeniyle oluşabilecek sitopeniler için kritik önem taşıdığından YŞ hastalarda ciddi problemler oluşmaktadır4,26. Çoğu akut myeloid lösemi hastasında gözlendiği gibi değiştirilmiş ve daha az anemi, diğer bir değişle kanamaya bağlı ölüm riski, oluşturabilecek kemoterapi rejimlerinde tam iyileşme sağlanamamakta ya da erken nüksler izlenmektedir. Bu koşuldaki tek istisna akut promyelositik lösemidir. Bu hastalıkta all-trans retinoik asit (ATRA) ve arsenik trioksid kullanımı ciddi kemik iliği baskılanması yapmadan iyileşmeyi sağlamaktadır27,28. Akut lenfoid lösemilerin tedavisinde kullanılan ilaçlar, akut myeloid lösemi tedavisinde kullanılan ilaçlara göre kemik iliğini daha az baskıladığından YŞ hastalarında daha başarılı olmaktadır. Obstetrik hastalar New York Mount Sinai Hastanesi’nde 1988–1999 Yayınlanmış olgu sunumları obstetrik YŞ hastalarda ileri tartışmalara gerek olmadığını göstermektedir. Kalu ve ark.’nın üçüz gebeliğe sahip bir YŞ bir kadınla ilgili yaptıkları olgu sunumunda doğum öncesi dönemde proflaktik olarak 28. haftadan itibaren rHuEPO kullanımına (600 IU/kg, ven içine, 2 hafta aralıklarla toplam 3 doz) ek olarak demir desteği vererek Hb değerini 11,1 gr/dl’den, 13,2 gr/ dl’e yükseltmişlerdir30. Hasta sorunsuz bir elektif sezaryen geçirmiş, operasyon sırasında yaklaşık 500 ml kanamış ve ameliyat sonrası 2. gününde Hb değeri 12,2 gr/dl olarak bulunmuştur. Yetkililer gebelikte rHuEPO kullanımına dair güvenli kullanım, gebelikte en uygun dozların, hedef Hb düzeylerinin ve demir alım yollarının belirlenmesi için ileri çalışmalar gerektiğinin altını çizmektedir. Desouza ve arkadaşlarını bir YŞ olan gebede doğum öncesi dönemde 29. haftadan itibaren haftada 2 kez rHuEPO kullanarak Hb değerinin 6 hafta sonunda 10,9 gr/dl’den, 13,3 gr/dl’e çıktığını göstermişlerdir. 140 34. haftada doğum öncesi kanama nedeniyle sezaryene alınan hastada ameliyat sırasında hücre kurtarılması yapılmıştır. Teorik olarak amniyotik sıvı embolisi riski olsa da, annenin ameliyat sonrası Hb değerinin 12,0 gr/dl olduğu ve ameliyat sonrası iyileşme döneminin sorunsuz geçtiği bildirilmiştir. Gebeliğe olan kanıtlanmış bir zararı olmadığından gebelikte rHuEPO kullanımı kontrindike değildir. Ek olarak anne sütüne geçmesi ve emzirilen yenidoğanda eritropoezi uyarması avantaj sağlamaktadır31. ABD’deki bir olgu sunumunda 31. gebelik haftasında ablasyo plasenta olup, fetusun da öldüğü bir kadın vajinal doğum yapmıştır. Doğum sonrasında yaygın damar içi pıhtılaşma bozukluğu gelişmiş hasta bir YŞ’dir32. Hastanın Hb değeri ilerleyen süreçte 11,8 gr/dl’den 2,9gr/dl’e kadar gerilemiş, hasta rHuEPO ve polimerize hemoglobin çözeltisi (PolyHeme) almayı kabul etmiştir. Daha sonraki takiplerinde Hb değeri 4,5 gr/dl’e yükselmiş ve klinik durumu düzelmiştir. Eritrosit yerine kullanılacak preparatların klinik kullanımıyla ilgili problemlere daha önce değinilmişti. Yahova Şahidi hastalarda elektif cerrahide onam protokolü Erken uyarı sistemi YŞ ameliyatı konusundaki özelleşmiş takım, YŞ olan bir hastanın elektif operasyondan önce haberdar edilmeli ve operasyondan en az 2 hafta (10 iş günü) önce iletişim sağlanmalıdır. Planlanan cerrahiye 2 haftadan daha az süre kalmışsa operasyon iptal edilebilir. ELEKTİF CERRAHİNİN YÖNETİMİ Yahova Şahidi için özel takım Bu takım konsültan cerrah, konsültan anestezist (ana katılımcılar) ve konsültan hematolog veya transfüzyon uzmanı hemşire (yardımcı katılımcılar) tarafından oluşturulmaktadır. Konsültan anestezist YŞ hastanın inançları ve isteklerini yönetme konusunda kendini hazırlamalıdır. Her üç konsültanın da yeterli vakti olmalı ve ideal olarak eş zamanlı görüşebilecek bir ameliyat öncesi toplantı ayarlanmalıdır. Bu toplantı daha sonra hastaya göre tekrar düzenlenir. Eğer bu buluşma cerrahiden üç iş günü önce yapılmazsa veya ana katılımcılar (hasta dahil) toplantıya katılmazsa cerrahi ertelenmelidir. Onam ve planlama YŞ hastaların elektif operasyonlarının yönetimi, genel popülasyonda gelişen kansız cerrahi fikrinin gelişmesiyle kolaylaşmıştır19,20. Akut normovolemik hemodilüsyon, ameliyat sırasında hücre kurtarılması, ameliyat öncesinde rHuEPO kullanılması ve antifibrinolitik ajanlar (aprotonin ve traneksamik asit) gibi önemli pratik manevralar ve dikkatli cerrahi ile kan kaybı önemli bir miktarda önlenebilir. YŞ hastalarda en önemlisi ameliyattan önce tahmin edilemeyen herhangi bir hayatı tehdit eden kanamanın yönetimidir. Herhangi bir elektif cerrahiden önce hasta ile operasyona girecek ekipten bir anestezist, bir cerrahın ve hematoloji ekibinden birinin eşlik ettiği resmi planlama toplantısı yapılmalıdır. Hematoloji ekibinden katılımcı konsültan hematolog veya transfüzyon uzmanı bir hemşire olabilir. Bu toplantının ana amaçları hastanın kanama riskleri ile ilgili bilgilendirildiğinden emin olunması, hastanın bireysel olarak hangi kan ürünlerine veya manevralara izin verdiği öğrenilmesi ve mutlaka onam alınmasıdır. Aşağıda bahsi geçen şu anda St. George Hastanesi’nde kullanılan protokol (St. George Hastanesi Protokolü, Londra 2006) olup, daha önce yayınlanan protokollerin yenilenmiş halidir4. Operasyon öncesi buluşmanın yapısı Yapı esnek olabilmekle beraber sıradakileri içermelidir: Hastaya toplantının onu korkutma veya baskı altına alma şeklinde olmayacağı, hastanın inançları ve istekleri doğrultusunda bir cerrahi planlaması için yapıldığı konusunda güven verilmelidir. Hastanın mutlaka YŞ transfüzyon komitesinden yazılı bir öneri alıp almadığı ve komite ile görüş ayrılığı bulunup bulunmadığı sorgulanmalıdır. Toplantı normal şartlar altında en fazla 45 dakika olacak şekilde ayarlanmalı, her soru, cevap ve yorum mutlaka kayıt altına alınmalıdır. Cerrah önerilen operasyonu anlatırken kanama sırasında oluşabilecek olası komplikasyonları ve hastaya her cerrahi işlemde kanama riski olabileceği açıklanmalıdır. Hastaya yapılan bu açıklama ve açıklamanın anlaşıldığı da belgelenmelidir. Anestezist transfüzyondan kaçınmak için yapılacak işlemleri ve teknikleri anlatmalıdır. Hastaların bu işlemler için onamı alınmalı ve bu onam kayıt altına alınmalıdır. Anestezist hastanın bilincinin kapalı olduğu, iletişim kurulamadığı veya kan kaybından ölebileceği durumlarda hangi müdahalelere izin verip hangilerine vermeyeceğini sorgulamalı ve bunları da belgelemelidir. Hematolog (veya transfüzyon uzmanı hemşire) 141 hastaya kanama sırasında kullanılacak tedavi edici ajanların hangilerini kabul ettiğini sorgulamalıdır. Bu aşamada YŞ transfüzyon komitesinin yazılı ya da sözel önerilerinin yardımı olabilir. Bu sorgulamadaki yanıtlar mutlaka kayıt altına alınmalıdır. Klinik olarak uygun ve zamanlama da iyiyse hematolog rHuEPO kullanılarak ameliyat öncesinde Hb yükseltilmesini açıklamalıdır. Eğer hasta bu tedaviyi kabul ederse klinik değerlendirme ve tedavi hematoloji kliniğinde düzenlenmelidir. Tartışmaların sonunda hasta ve yakınlarının soruları, çekinceleri konusunda fikirleri alınmalıdır. Bu konuda YŞ takımı, hasta ile anlaşılan olasılıklar dahilinde operasyona gitme veya gitmeme kararı vermeli ve bu kararlar da belgelenmelidir. Eğer hasta daha ileri bir istekte bulunduysa bu da okunmalı ve notlar arasında yer verilmelidir. Nadiren protokoller tüm beklentileri karşılamakta yetersiz kalabilir. Bu durumda transfüzyon uzmanı hemşire veya hematolog ile hasta, cerrah ve anestezist ile ayrı ayrı görüşmelidir. Her iki konsültasyon da tek kontrol listesi ile kayıt altına alınmalıdır. Çoğu zaman YŞ hasta, YŞ olan bir yakını veya ilgili bir kişi refakati konusunda ısrarcı olmaktadırlar. Bu durumda hastanın kendi kararını almakta yakınlarının baskısı olup, olmadığını anlamak güçleşmektedir. Her ne kadar İngiltere ve İrlanda Anestezistler Birliği’nin 20056 yılındaki protokolünde bu durum “hasta ile mutlaka aile üyeleri veya cemaatten birileri yanında olmaksızın görüşme fırsatı yaratılmalıdır” maddesi olsa da, hasta görüşmede yalnız olmama konusunda ısrar edebilir. Hastaya özel görüşme teklifi mutlaka yapılmalı, ancak hasta bunu reddederse hastanın sözlü ve yazılı onamı alınarak isteği kabul edilmelidir. Preoperatif değerlendirme Hasta mutlaka hematolog tarafından kanama atakları, hipertansiyon, önceden var olan anemi gibi tıbbi özgeçmişi ve kanamayı arttırabilecek aspirin, varfarin, NSAIS kullanımı konusunda değerlendirilmelidir. İnfeksiyon, inflamasyon ve kanser varlığında rHuEPO cevabının daha az olacağı önceden öngörülmelidir. Anemi konusunda herhangi bir bulgu mutlaka araştırılmalı ve uygun şekilde tedavi edilmelidir. Tam kan sayımı, pıhtılaşma fonksiyon testleri, vitamin B12 seviyesi, folat, ferritin, kan üresi ve kreatinin seviyesi, kan elektrolit düzeyleri ve karaciğer fonksiyon testlerinin yapılması önerilmektedir. Diğer pratik noktalar Ameliyat sonrası dönemdeki kan kaybını azaltmak için kan örneklemelerinin hacmi ve sıklığı belirlenmelidir. Çocuklarda kullanılan tüpler önerilmektedir. Oral alım azaldığında ya da mümkün olmadığında ameliyat sonrası folik asit kullanılabilir. Ameliyat sonrası kanama varlığında demir desteği sağlanabilir. Eğer hasta enteral demir preparatı alamıyorsa veya eritropoetin kullanılmaya başlandıysa demir sükroz (Venofer) formunda ven içine demir güvenle verilebilir. Ameliyat öncesinde hastalarda ve diyaliz hastalarında rHuEPO ile birlikte ven içine demir kullanımının, oral demir kullanımından daha etkili olduğunu gösteren bazı kanıtlar vardır33,34. Fakat bazı merkezler oral demir desteğini öncelikle kullanır ve oral demire tedavisine yanıt alınamazsa parenteral demir kullanımına geçerler. Eritropoetin (rHuEPO) uygulanması: Rastgele gruplanarak yapılmış bir çalışma, kritik hastalara rHuEPO uygulandığında Hb düzeyinin belirgin oranda yükseldi ğini ve kan transfüzyon ihtiyacının azaldığını belirtmiştir. Fakat rHuEPO uygulamasının klinik sonuç ya da ölüm üzerinde bir etkisi gösterilememiştir35. rHuEPO otolog kan nakli yapılan bireylerde Hb düzeylerini yükseltmekte etkilidir ve bu yöntem YŞ hastaları için kabul edilebilir bir yöntem değildir. Yine de bazıları ameliyat öncesi ve sonrası dönemde ya da doğum öncesi ve sonrası dönemde kullanıma izin vermektedirler. Kronik böbrek yetersizliği olan hastalarla karşılaştırıldığında yüksek rHuEPO dozlarına ihtiyaç vardır. Hali hazırda kullanılan ve Birleşik Krallık’ta lisanslı Epoetin-alfa (Eprex) dozu 600 U/kg/hafta; 3 hafta boyunca ve operasyon günü uygulanmasıdır. Alternatif bir rejim 15 gün boyunca 300 U/kg verir ve operasyondan 10 gün önce başlar. Operasyon iptal edilirse, Hb düzeylerinde düşüş yaşanmaması için rHuEPO devam edilir. Hayatı tehdit edici kanaması olan bilincini kaybetmiş erişkin Yahova Şahidi hastalarının yönetimi YŞ hastalarına müdahale edilirken karşılaşılan en zor durum yoğun bakımda ya da acil servislerde bilinci kapalı ve kanamadan dolayı ölebilecek riske sahip hastalarla karşı karşıya kalındığında hasta yakınlarının hastanın YŞ olduğunu ve masif 142 kanmadan ölseler dahi transfüzyonu istemediklerini belirtmeleridir. Bir Kanada vakasında bilinci yerinde olmayan YŞ hastada kan transfüzyonu yapıldığında bu suçlamada doktorun sorumlu olduğunu bildirirken, bir İngiliz vakasında ise hastanın transfüzyonu reddinin kuşkuya açık olduğu ve eş dinliler tarafından hastanın etkilenebileceği bildirilmiştir. Şunların kesin olması gereklidir: 1) Hasta Yahova Şahitliğine katılmış olmalıdır, 2) Bağımsız ve özgür olarak transfüzyonu ret kararı almalıdır, 3) Ölüm noktasına gelseler dahi transfüzyonu reddetmişlerdir. İngiltere ve İrlanda Anestezistler Birliği kendi rehberlerinde şöyle önermişlerdir: “Bilinci yerinde olmayan ve YŞ olup olmadığı bilinmeyen hastalara hastanın iyiliği için transfüzyon yapılmalıdır.”6 Ancak bu rehber sadece Yahova Şahitliği durumu bilinmeyen ve/veya yakınları tarafından ileri bir talimat verilmeyen hastalar için geçerlidir. Bu konu hakkında daha detaylı tartışma olduğu için okuyucu Kraliyet Cerrahi Koleji’nin 2002 Uygulama Kodunu incelemelidir7. Aşağıda açıklanan hala geçerli protokoller St George’s Hospital tarafından kullanılmaktadır ve avukatlar tarafından şekillendirilmiştir4. Hayatı tehdit edici kanaması olan bilincini kaybetmiş erişkin Yahova Şahidi hastalarına yaklaşım rehberi 1) Hastanın hayati tehlike içeren ciddi kanama durumunda dahi eğer vakit yeterliyse kan transfüzyonunu kabul etmediğine dair herhangi bir yazılı kanıt; avukata verilmiş yazılı açıklama, vasiyet hastanın yakınlarından istenmelidir. 2) Bu belgenin bir örneği dosyaya konmalıdır. 3) Zaman elverirse doktor hasta yakınları ile kan verilmemesinin ne anlama geleceğini, sonuçlarını konuşmalıdır. 4) Eğer 1., 2., 3. basamaklar sağlanmazsa doktorun hastanın iyiliğini düşünerek kan vermesi ve tedavide bulunması beklenmelidir. 5) Bu basamaklar hastanın dosyasına açık açık yazılmalıdır. Kaynaklar 1. Anonymous. 2003 report of Jehovah’s Witnesses worldwide: Watch Tower Bible and Tract Society of Pennsylvania, 2004 2. Maclaren G, Anderson M. Bloodless intensive care: a case series and review of Jehovah’s Witnesses in intensive care unit. Anaesth Intens Care 2004;32:798–803 3. Muramoto O. Bioethical aspects of the recent changes in the policy of refusal of blood by Jehovah’s Witnesses. Br Med J 2001;322:37–9 4. Marsh JCW, Bevan DH. Haematological care of the Jehovah’s Witness patient. Br J Haematol 2002;119:25–37 5. Woolley S. Children of Jehovah’s Witnesses and adolescent Jehovah’s Witnesses: what are their rights? Arch Dis Child 2005;90:715–19 6. Association of Anaesthetists of Great Britain and Ireland, London. Management of Anaesthesia for Jehovah’s Witnesses, 2nd edn, 2005. Website: www.aagbi.org.uk. 7. Royal College of Surgeons of England. Code of practice for the surgical management of Jehovah’s Witnesses, 2002. Website: www.rcseng. ac.uk. 8. Klein HG. The prospects for red-cell substitutes. N Engl J Med 2000;342:1666–8 9. Agrawal YP, Freedman M, Szczepiorkowski ZM. Long-term transfusion of polymerized bovine hemoglobin in a Jehovah’s Witness following chemotherapy for myeloid leukemia: a case report. Transfusion 2005;45:1735–8 10. Anton N, Hitzler JK, Kavanagh BP. Treatment of life-threatening post-haemorrhagic anaemia with cell-free haemoglobin solution in an adolescent Jehovah’s Witness. Br J Haematol 2002;118:1183–6 11. Buehler PW, Alayash AI. Toxicities of hemoglobin solutions: in search of in-vitro and invivo model systems. Transfusion 2004;44:1516–30 12. Stowell CP. Whatever happened to blood substitutes? Transfusion 2004;44:1403–4 13. Smith, R. Applications of darbepoietina, a novel erythropoiesis-stimulating protein, in oncology. Curr Opin Hematol 2002;9:228–33 14. Hedner U. Treatment of patients with factor VIII and factor IX inhibitors with special focus on the use of recombinant factor VIIa. Thromb Haemost 1999;82:531–4 15. D’Oiron R, Menart C, Trzeciak MC, et al. Use of recombinant factor VIIa in 3 patients with inherited type 1 Glanzmann’s thrombaesthenia undergoing invasive procedures. Thromb Haemost 2000;83:644–7 16. Thompson AR. When all else fails to stop 143 massive bleeding from trauma. J Thromb Haemost 2005;3:638–9 17. Waddington DP, McAuley FT, Hanley JP, Summerfield GP. The use of recombinant Factor VIIA in a Jehovah’s Witness with autoimmune thrombocytopenia and postsplenectomy haemorrhage. Br J Haematol 2002;119:286–8 18. Papatheodoridis GV, Chung S, Keshav S, Pasi J, Burroughs AK. Correction of both prothombin time and primary haemostasis by recombinant factor VII during therapeutic alcohol injection of hepatocellular cancer in liver cirrhosis. J Hepatol 1999;31:747–50 19. Nash JM., Cohen H. Management of Jehovah’s Witness patients with haematological problems. Blood Rev 2004;18:211–17 20. Goodnough LT, Shander A, Spence R. Bloodless medicine: clinical care without allogeneic blood transfusion. Transfusion 2003;43:668–76 21. de Souza A, Permezel M, Anderson M, Ross A, McMillan J, Walker S. Antenatal erythropoietin and intra-operative cell salvage in a Jehovah’s Witness with placenta praevia. Br J Obstet Gynaecol 2003;110:524–6 22. Gagandeep JN, Mateo S, Sher L, et al. Live donor liver transplantation without blood products: strategies developed for Jehovah’s Witnesses offer broad application. Ann Surg 2004;240:350–7 23. Detry O, Deroover A, Delwade J, et al. Avoiding blood products during liver transplantation. Transplant Proc 2005;37:2869–70 24. Carson J, Noveck H, Berlin J, Gould S. Mortality and morbidity in patients with very low postoperative haemoglobin levels who decline blood transfusion. Transfusion 2002;42:812–18 25. Suess S, Suess O, Brock M. Neurosurgical procedures in Jehovah’s Witnesses: an increased risk? Neurosurgery 2001;49:266–72 26. Cullis JO, Duncombe AS, Dudley JM, Lumley HS, Apperley JF, Smith AG. Acute leukaemia in Jehovah’s Witnesses. Br J Haematol 1998;100: 664–8 27. Lin C-P, Liu H-J, Tsai C-H. Successful treatment of acute promyelocyte leukaemia in a pregnant Jehovah’s Witness with all-trans retinoic acid, rhG-CSF and erythropoietin. Am J Hematol 1996;51:251–2 28. Menedez A, Svarch E, Martinez G, Hernandez P. Successful treatment of acute promyelocyte leukaemia using all-trans retinoic acid and erythropoietin in a Jehovah’s Witness. Ann Haematol 1998;76:43–4 29. Singla AK, Lapinski RH, Berkowitz RL, Saphier CJ. Are women who are Jehovah’s Witnesses at risk of maternal death? Am J Obstet Gynecol 2001;185:893–5 30. Kalu E, Wayne C, Croucher C, Findley I, Manyonda I. Triplet pregnancy in a Jehovah’s Witness: recombinant human erythropoietin and iron supplementation for minimising the risks of excessive blood loss. Br J Obstet Gynaecol 2002; 109:723–5 31. Kraft A, Breymann C, Huttner C, Huch R, Huch A. Erythropoietic quality of maternal milk. Lancet 1999;354:778 32. Cothren CC, Moore EE, Long JS, Haenel JB, Johnson JL, Ciesla DJ. Large volume polymerized haemoglobin solution in a Jehovah’s Witness following abruptio placentae. Transfusion Med 2004;14:241–6 33. Rohling R, Zimmerman A, Breymann C. Intravenous versus oral iron supplementation from preoperative stimulation of hemoglobin synthesis using recombinant human erythropoietin. J Haematother Stem Cell Res 2000;9:497–500 34. Macdougall IC, Tucker B, Thompson J, Tomson CR, Baker LR, Raine AE. A randomised controlled study of iron supplementation in patients treated with erythropoietin. Kidney Int 1996;50:1694–9 35. Corwin HL, Gettinger A, Pearl RG, et al. Efficacy of recombinant human erythropoietin in critically ill patients. JAMA 2002;288:2827–35 144