12 Eylül ve Öyküleri Üzerine

Transkript

12 Eylül ve Öyküleri Üzerine
12 Eylül ve
Öyküleri Üzerine
Hürriyet Yaþar
Kuþbakýþý
Bizim kuþaðýmýzýn en iç karartýcý çaðrýþýmlarýný taþýyan
bir kýrýlma noktasýnýn adý…
Yüreðimi bir kalkan bilip, sokaklara çýktým
Çocuklarý siyasal olaylarýn içinde olduðu için, kulaklarý
Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuþtum
telefonun ya da kapýnýn zilinde, gözleri pencerede ana-baSýkýldým, dertlendim, sevgilimle buluþtum
Bugün de ölmedim anne
balar… Çocuklarý 12 Eylül'ün hapishanelerine düþmüþ anababalar…
Kapalýydý kapýlar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boðuk boðuk
O yýllarda genç çocuklarý olanlara bugün, 12 Eylül deBir yüzüm ayrýlýða, bir yüzüm hayata dönük
nince ilk ne duyumsadýklarý sorulsa, yanýtlar çocuklarýnýn
Bugün de ölmedim anne
12 Eylül hapishanelerine düþmüþ olup olmadýðýna göre deÜstüme bir silah doðruldu sandým
ðiþebilir.
Rüzgâr, beline dolandýðýnda bir dalýn
12 Eylül, her þeyden önce gözaltý ve iþkence demekti.
Korktum, güldüm, kendime kýzdým
Siyasal nedenlerle her gün yirmi kiþinin öldüðü bir vurBugün de ölmedim anne
kýr ortamýnýn, darbenin hemen ertesi günü nasýl sonlanabilBana öylesi garip duygular
diðinin, savcýlarýn, politikacýlarýn, devlet adamlarýnýn, gazeBilmem niye gelir, nereye gider?
tecilerin… bütün toplumun önünde çözülmemiþ bir soru
Döndüm iþte; acý, yüreðimden beynime sýzar
Bugün de ölmedim anne.
olarak duruyor olmasý hiçbir iþe yaramadý. Daha birçok sorunun yanýtsýz kalabildiði ülkemizde, o soru da yanýtsýz so(Ahmet Erhan, Alacakaranlýktaki Ülke, Yeni Türkü Yay.)
rular listesine eklendi, o kadar.
*
Ýþkence… Hapis… Yasaklar…
Susturulan dernekler, odalar…
Güneydoðumuzda baþlatýlan Batý destekli silahlý kalkýþmayla açýlan yara… O yaradan yitirilen kan…
Bugün de Ölmedim Anne
118
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
Yok edilen iþçi haklarý… Yok edilen devrimci sendikalar… Yok edilen iþ güvencesi…
Ýç göç… Ýþsizlik… Gerileyen ücretler… Yoksullaþma…
Ýç göçün pýtrak gibi çoðalttýðý imam okullarý… imam okullarý… imam okullarý…
Ýnancýn bilimi geriletiþi… Aydýnlanma düþmanlýðý…
Þeriatçý kalkýþmanýn Sivas'ta otuz yedi aydýnýn, sanatçýnýn canýna mal olan kanlý provasý…
“Özelleþtirme” denen ulusal özvarlýk yaðmasý…
Toplumsallýk düþmanlýðý…
“Emperyalizm” sözcüðünü duyar duymaz yüzünü buruþturup gözünü yuman bir “solcu”
türünün yetiþtirilmesi…
Katlanan dýþ borçlar… Borçlarla gelen dýþ dayatmalar…
Yirmi yýldan uzun süren bir iç ve dýþ kuþatmanýn sonunda, neredeyse “bütün kaleleri kuþatýlmýþ koþullarda” sürüklenilen bir erken genel seçim…
Ýmam kültürünün, Batý karþýtý kökeninden arýndýrýlmýþ siyasal iktidarý…
En sonunda da okyanus ötesinden baþlanan “Ýslam devleti” alýþtýrmalarý…
Bu adým adým sürükleniþin bir edebiyatý var mý? Bir direniþ edebiyatý… En azýndan, saptayýcý bir edebiyat. Bu sürükleniþin öyküsü/öyküleri var mý?
“Var” demek, yeterlilik ölçütü sorununu da yanýnda getirir mi? “Yok” demek, var olanlarý
görmezlikten gelmek sayýlmaz mý? Ya da bir þeye “var” diyebilmek için, “yokluk” deneni ortadan kaldýracak güçte, nicelikte ve nitelikte mi olmasý gerekiyor?
Bu sorularýn ýþýðýnda yeniden sorarsak… 12 Eylül'ün öyküleri var mýdýr? Hangileridir? En
ilginçlerini, en güzellerini, en dokunaklýlarýný kimler yazmýþtýr? Hangi konu 12 Eylül konusu
sayýlýr, hangi konu sayýlmaz? En deðiþik, en az yazýlan konular hangileri? Ya da hiç yazýlmayan? Ya da en çok iþlenen…
*
12 Eylül'ün bir öykücü olarak bende yarattýðý hoþnutsuzluklarýn en büyüðü, kopmuþluk
duygusudur. Darbenin en etkin ve en hain baþarýsý oldu koparmak.
Bugünü dünden, dünü yarýndan koparmak.
Bu görevini yerine getirirken, halkýn halktan yana siyasal önderlerini hapse týkarak onlarý
da birbirinden koparmakla kalmadý; ekinde, sanatta, yazýnda da öncüleri, ustalarý yenilerden,
çýraklardan kopardý; birikimin bir noktada durmasýna neden olurken yozlaþmanýn, yabancýlaþmanýn da koþullarýný yarattý.
12 Eylül'den önce umutla, beðeniyle izlenen birçok öykü ustasý öyküyü, yani iþini býraktý,
baþka alanlara, baþka iþlere geçti. Öyküyü býrakmayanlarýn içinde, 12 Eylülcülerin yol açtýðý
toplumsal sürükleniþle ilgilenmeye gönül indirmeyenlerin sayýsý hiç de az deðildi. Sonucu,
güncelden, toplumsaldan uzaklaþma oldu. Ýlgilenenlerin içinde ise, 12 Eylül'ün dayattýklarýný,
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
119
HÜRRÝYET YAÞAR
sanatta yeniden üretimi çok da önemsemeyen bir yaklaþýmla, hýzla ve coþkuyla -ama neredeyse doðrudan- anlatma görevini yerine getirmeyi yeterli görenlerin sayýsý da az deðildi. O kaymanýn sonucu da öykü dilinde bozulmayý getirdi.
Ustalýðýný 12 Eylül'den önce kanýtlamýþ öykücülerimizin, kendi ustalýk birikimlerinden bile yararlanamadýklarýný düþündürecek yapýtlarýn sayýsýndaki artýþýn, faþist darbenin o koparýcý gücünün þiddetinden baþka nedeni olabilir mi?
*
Ýþte bu kopuþ ortamýnda, genel olarak sanatta, alaný daraltarak söylersek yazýnda, öyküde,
yazý sanatýnýn baþta gelen hastalýklarýna sýkça rastlanýr oldu:
Anlatým bozukluðu…
Ýçe kapanmanýn getirdiði tek kiþili, diyalogsuz anlatýmýn, kendini tek biçim saydýrýrcasýna
egemenleþmesi…
Doðrudan anlatým… Baþka bir deyiþle, soyutlamasýz/dönüþtürümsüz anlatým…
Öteki alanlardan örnek vermek gerekirse, sinemada da varlýðýný duyuran, kimi usta yönetmenlerin konu deðiþtirerek “zararsýz popülist” konulara yöneldiði, kimi yönetmenlerinse film
bile çekemediði bu baský döneminde nasýl derdini anlatamayan, sinema dilini iyi kullanamayan filmler yapýldýysa, öykü sanatýnda da öykü dili iyi kullanýlamadýðý için anlatým bozukluðuyla ilkelleþen öykü kitaplarý çoðaldý. Bu sonucun tek nedeninin “birikimden kopmuþluk”
olmadýðýný, duygu ve düþüncelerin sanat diliyle de olsa anlatýlabilmesinin doðasýný yok eden
dönemin aðýr faþizan koþullarýnýn belirleyici
etkisini de kuþkusuz unutmamak gerek. (O
baský ve koparma sürecinin, bugünlerin postZaman hýzla geçiyor ve biz henüz hiçbir þey konuþmamýþ olmodern yöneliþlerinin doðal ortamýný hazýrlamanýn telaþý içindeyiz. Aceleyle en deðerli anýlarýmýz, en
güçlü duyarlýlýklarýmýz üzerinde dolaþtýrýyoruz sözlerimizi.
dýðý da söylenebilir.)
Sözlerimiz bir konup bir kalkan, hiçbir yere uçamayan kü1980-1995 arasýndaki dönemde, “sanatýn
çük bir serçe yavrusu gibi masanýn üzerinde kanat çýrpýyor.
dilini iyi kullanamama nedeniyle, söyleyeceðiKüçücük, beyaz bir bebek yeleðinden söz ediyor bana. Kocasýnýn çok yakýn dostlarýndan birinin karýsý hamileymiþ. Adani açýk, anlaþýlýr biçimde söyleyememe” diyebimý da kadýný da hiç görmemiþ aslýnda. Ama kocasý öyle sýcaleceðimiz anlatým bozukluðunun, daha çok ne
cýk, öyle dostlukla anlatýyormuþ ki onlarý!... Oturup henüz
söyleyeceðini
bilemeyen öykülerin sorunu oldoðmamýþ bebeðe bir yelek örüvermiþ. Tam da o sýrada gözaltýna alýnmýþ kocasý. Yeleði hâlâ saklýyormuþ. Ýçine sinmeduðunu saptayabiliriz. Ne söyleyeceðini bilemiþ, oðluna da giydirememiþ bir türlü. O bebeði çok merak
memenin, gündelik yaþamdaki konuþmalarýn
ettiðini söylüyor. Masanýn iki baþýnda iki kadýn oturup, kenanlaþýlýrlýðýný bile bozduðunu göz önünde tudisi için örülen bir yeleði hiç giyememiþ, hiç tanýmadýðýmýz
tarsak, bu sonuç olaðan da sayýlabilir.
ve büyük olasýlýkla þimdi kocaman bir çocuk olan bu bebek
için sessiz sessiz aðlýyoruz.
Çok uzaktan bakýþla olaðan sayýlabilecek
baþka bir sonuç da faþist baskýnýn getirdiði saSüheyla Acar Kalyoncu, “Ayrýlýklardan Biri”, Dostluk Hüznü Paylaþmaktýr
(Gölge Yay., Ýstanbul, 1989)
natsal ve yaþamsal boyutlardaki yalnýzlaþma-
120
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
dýr. 12 Eylül'den sonra yazýlan öykülerdeki karþýlýklý konuþma yoksulluðu, monolog bolluðu,
içkonuþma yaygýnlýðýnýn, yaþanan dönemin koþullarýnýn getirdiði yalnýzlaþmanýn doðal sonucu olduðunu herhalde teslim etmek gerekir. Sanattaki bu doðal yöneliþin yaþamdaki kaynaðý
içe kapanma, içe kapanmanýn sonucu da tek baþýna konuþan, belki içinden “haykýran” öyküler, ama neredeyse “kimsesiz” haykýrýþlarýn öyküleridir.
Tek bir öykü kiþisinin içkonuþmasýyla verilen anýmsayýþlarla kuruludur bu bakýþ açýsýndaki öykülerin çoðu. Oysa, içine baþka öykü kiþisini almayan, bu nedenle de tek bir öykü kiþisini dinlemek zorunda kaldýðýmýz bir öykü biçimidir. Bu bakýmdan, sanat yapýtýnýn içindeki
yaþamda tek bireyliliði, tek sözlü ve tek gözlülüðü egemenleþtirdiði, bu özelliðiyle çoðulculuða, demokrasiye aykýrý bir niteliði barýndýrdýðý da söylenebilir; hatta belki öykücüyü bencil,
baþkalarýný dinlemeyen bir bakýþ açýsýna çekerek anlatýlmýþ, iþlenmiþ bireysel sorunlarý bir de
kendi imzasýyla yinelediðinde, yani çoðalttýðýnda, yazarýn bunu görmesine engel olduðu da…
Öykücülüðümüzde yaþanan aðýr sapmalardan üçüncüsü ise, doðrudan anlatýma yenik düþme olgusudur. Kimi yeni kimi eski ama çoðu usta yazarlarýn örneklemeleriyle özgüven bulan
soyutlamasýz, dönüþtürümsüz bu doðrudan dil, “güzel yazý” örneði olarak kendini saydýrabilecek yapýtlar getirse de, soyutlama/dönüþtürüm gerektiren öykü dilinde kendini saydýramayacak yapýtlarýn sayýsýný kaygý verici düzeyde artýrmýþtýr.
Ýç çatýþmasý olmayan, dolayýsýyla canlýlýðý da olmayan, olan biteni, olaylarýn önemine, çarpýcýlýðýna güvenerek anlatmakla/aktarmakla yetinen öykü de öykü dilinin içinde bir bakýþ açýsý sayýlmalýdýr ve bu bakýþ açýsýndan hâlâ da güzel öyküler yaratýlmaktadýr, týpký tek kiþinin
içkonuþmasýyla kurulu öykü biçimlerinde de güzel örnekler yaratýldýðý ve bundan sonra da yaratýlacaðý gibi. Ancak, kendini sol sayan, topluma, insanlýða, çaða karþý sorumlu sayan, ille de
anlatma, söyleme direnci belki de bu özelliðinden gelen kesimin öykü verimliliði sürecinde,
yeniden üretimi en az olan o dönüþtürümsüz, anýcý bakýþ açýsýna, öykü dilinde tekdüzelik, tek
pencerelilik sakýncasý yaratacak denli çokça yönelindiði saptamasý, 1980 sonrasý Türk öykücülüðü üzerine yazarken belirtmekten kendimi alýkoyamayacaðým bir saptamadýr. Hatta içe
kapanma, anlatýmda kapalýlýk, siyasal, toplumsal konulardan kaçýþ gibi yöneliþlerde, 12 Eylül'ü iþleyen birçok öykünün o anýcý bakýþ açýsýndan yazýlmýþ olmasýna, o tek pencereliliðin
baskýnlýðýna bir tepkisellik bulduðumu da atlamamam gerekir. “Güncel, siyasal, toplumsal konularý iþlemenin sanatýn niteliðini düþürdüðü”nü öne sürenlerin sözlü tartýþmalarda bu savlarýný kanýtlamak için, hep o anýcý bakýþ açýsýný neredeyse tek bakýþ açýsý gibi kullanan öykücülerden örnekler verdiðini, bir gözlemim olarak ayrýca belirtmek isterim.
Bu noktada þöyle bir sonuca varmak yanlýþ mý olur? 12 Eylül'den sonra güncel, siyasal, toplumsal olaný yazmak isteyen öykücünün yaþadýðý sorunsal, öteki sanatlarda olduðu gibi, yaþananlarý sanatýn dilinde anlatabilme, yaþananlar üstüne söylenmek istenenleri sanatýn dilinde
söyleyebilme, yani sanatsal dönüþtürüm sorunsalýdýr.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
121
HÜRRÝYET YAÞAR
Yüzyýllarý, çaðlarý aþarak bugüne uzanabilen sanatçýlarýn yapýtlarýnda da kendi dönemlerinin toplumsal siyasal dönüþüm sancýlarýný, o dönemlerin güncel olaylarýnýn yansýmalarýný görebiliyoruz. Demek sanatýn niteliðinin, düzeyinin belirleyici etkeni, konu seçiminde güncel
olana, toplumsal olana yönelmek ya da güncel/toplumsal konulara sýrt çevirmek olmasa gerek.
Öyleyse, okurun da günü iþleyen, yaþadýðýmýz dönemi anlamaya çalýþan denemelere, roman, þiir ve öykülere gereksinim duymasý, bunlarý bulamayýnca ya da bulduklarý istediði düzeyde olmayýnca yaþadýðý düþ kýrýklýðýyla, sanat gereksinmesini baþka sanat dallarýndaki yapýtlarla doyurmaya çalýþmasý onun en doðal tepkisi sayýlmalý.
Memet Fuat'ýn bir öykü dergisini dirençle istediði dönem, öyküden umudun neredeyse kesildiði bir dönemdi. Doðrudan (dönüþtürümsüz) anlatým, içe kapanma, anlatým bozukluðu
sorunlarýnýn yanýnda, -büyük bir olasýlýkla yer yokluðunun da etkisiyle- dergilerde yayýmlanan öykü sayýsýnda kaygý verici bir azalma vardý. Bu görüntünün yanýna okurun, dönemini iþleyen, nitelikli, zamana dayanýklý öykü gereksinmesini de eklerseniz, durumun iyice üzücü olduðu ortaya çýkar.
*
Bu çalýþmanýn amacý, 12 Eylül öykülerini tek tek deðerlendirmek deðil. 12 Eylül öykülerine tek tek ulaþýp onlarýn her birinin varlýðýný saptama savý da göze alýnmasý çok güç bir emeði, tam gün çalýþma ile aylarý, belki yýldan da uzun bir süreyi gerektirirdi. Bu çalýþmanýn bir
sayým kütüðü olma savý da yok; bu, zaten neredeyse olanaksýz. Bu çaba, yalnýzca bir anýmsama ve anýmsatma giriþimi. Tutuklamayla, iþkenceyle baþlayýp satýp savmacý, iþbirlikçi özelleþtirmeciliðe, dinsel olanda hiçbir sevimlilik býrakmayan din devleti özlemlerine, emperyalizmi
ve sömürüyü unutturmaya deðin uzanan, üstümüze giydirenleri yargýlayamadýðýmýz için hâlâ
üstümüzden çýkaramadýðýmýz, adýna “12 Eylül dönemi” denen deli gömleðini ayrýmsatma,
onun yaþattýðý acýlarý, sýkýntýlarý, direniþleri, umutlarý Türk öykücülüðünde arama çabasý.
Bu yazýya çalýþýrken yaþadýðým en baskýn duygu, “nerede kalmýþtýk” duygusu oldu. Belki
de belleðimin toplumla ortak bölümünde yaþamakta olduðum yarýlmayý, nerede kalmýþtýk
duygusunu yaþayarak, o yaþantýyý olabildiðince çoðullaþtýrarak, ortaklaþtýrarak, bir ölçüde de
olsa, saðaltabileceðimi sanýyordum. Okuduðunuz çalýþma bu bakýmdan biraz da “nerede kalmýþtýk” çalýþmasý sayýlmalý.
Darbenin Öyküleri, Öykülerin Darbesi
Avrasya'ya, Ortadoðu'ya bugünden, ama birazcýk tarih bilerek bakýnca, anlaþýlýyor ki kökleri yüzyýldan öncesine uzanan iþtahlarýn hedefi olan ve ülkemizin de tam ortasýnda yer aldýðý çok geniþ bir coðrafyaya yönelik yutucu bir izlencenin Türkiye parçasýymýþ 12 Eylül.
O günden bugüne yerle bir edilen siyasal düzenlerin, yurdumuzda yok edilen kurum ve
kiþilerin niteliklerine, kimliklerine bakýlýnca bu gerçek daha iyi ortaya çýkýyor.
122
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
13 Eylül
Kimlerin tezgâhý olduðu artýk apaçýk bilinen faþist darbenin ertesi günü, ülkemizde ilk giriþilen iþ, ürkütücü geniþlikte bir gözaltý ve susturma kasýrgasýydý.
Her gün yirmi kiþinin öldürüldüðü o vurkýr ortamý, -nasýlsa, birdenbire- daha darbenin olduðu gün sona ermiþtir. Ýstanbul Belediyesi'nin grevdeki otobüs þoförleri, tepelerine G3 piyade tüfekli birer asker dikilerek direksiyon baþýna oturtulmuþlardýr. Ýþlerine gitmek için sabah
otobüslerine adýmýný atan emekçiler, þoförden önce, onun tepesindeki G3'lü askeri görmektedirler. Tüm grevler, iþçilere yüzde yetmiþ zam verilmesi emriyle yasaklanmýþtýr. Otobüsler,
taksiler, dolmuþlar yollarda iki üç kez durdurulup aranmakta, iskelelerden didik didik aranmadan geçilememekte, bu arada evlerden, çantalardan kitaplar toplanmaktadýr.
Kitaplarla birlikte, okuyanlar, okutanlar, yazanlar, yayýmlayanlar da…
Gözaltý gözaltý gözaltý… Tutuklama tutuklama tutuklama…
Samim Kocagöz'ün Kasým 1980 tarihli “Bir Öykünün Öyküsü”nün zamaný, henüz kahvelerin, mahallelerin silahla taranabildiði, olaydan sonra ise tarayanlarýn deðil, taranan kahvelerde, mahallelerde oturanlarýn toplanýp polis otobüslerine doldurularak götürülebildiði günlerdir. Böyle bir günde genç bir kýz, sokakta bir merdivenin basamaðýna oturmuþ, dünyadan
neredeyse kopmuþ, kimseyi görmez duymaz bir duruma gelmiþ, götürülen gençlerden birinin
dönüþ yolunu gözlemektedir (Gecenin Soluðu).
Barýþ Býçakçý'nýn 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de yakýþtýrýlabilecek öyküsü “Þarký Bitmeden”e
salt bir “gözaltýna alýnma öyküsü” demek yalýnkat bir yaklaþým biçimi olur. Çocuklukta yaþanmýþ bir “evden alýnýp götürülme” tanýklýðý, olayý uykusundan uyanarak yaþayan bir çocuðun
belleðinde sonraya kalan izlerden anlatýlýr (Aramýzdaki En Kýsa Mesafe).
Berrin Kýrýmlýoðlu 78 kuþaðýnýn þimdi ortalarda görünmeyen öykücülerinden. Onun, darbenin kalýn izlerini öyküden de duyumsanan kýrýlmýþlýðýn/kýrýmýn içinden yansýtan “Sevda
Özlemi” adlý öyküsünde, kadýnýn sevgilisiyle birlikte sýk sýk gittikleri çay bahçesine bir gün
sevgilisi gelmemiþtir. Telefonla nedenini sorduðu erkek arkadaþlarý, yakalanmýþ olabileceðini
söylerler (Elsa'nýn Sevdiði Biri).
Ýnci Aral'ýn “Aðrýlý Kapýsýnda Gecenin” adlý öyküsünün Kevser'i, istenmediði yere atanýnca,
kocasýndan ve oðlundan ayrýlmamak için henüz kýrk bir yaþýndayken görevinden ayrýlmýþ bir
öðretmendir. On dokuz yaþýndaki oðlunun siyasal düþüncelerini, yöneliþlerini anlamak için
onun okuduðu kitaplarý okumuþ, arkadaþlarýný tanýmýþtýr. Ona gençlik aþýsý gibi gelen bu tazelenmeler geliþmeye, deðiþmeye kapalý olan eþiyle arasýný açar Kevser'in. Adam, oðlundaki
deðiþikliklere karþý tedirgin, ilgisiz, isteksizdir. Oðul Serdar, aylar süren yok oluþun ardýndan,
bir eylül baþýnda eve döner. Almaya geldiklerinde evde yoktur; onun yerine Kevser'i götürüp
yirmi sekiz gün alýkoyarlar. Oðulun eve döndüðünü öðrendiklerinde, Kevser'i býrakýp Serdar'ý
alýrlar. Serdar'ýn babasý Sami, baþlarýna gelenlerden Kevser'i sorumlu tutmaktadýr. Kevser'in
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
123
HÜRRÝYET YAÞAR
12 Eylül sonrasýydý. Toroslara yaþlý anamý görmeye gittim.
Elini öptüm. Hal hatýr ettik, konuþtuk. Ayrýlýk aný geldi. Anama, Ýstanbul’da düþünceleri nedeniyle aðýr iþkence gören, hapis yatan kardeþime bir diyeceði olup olmadýðýný sordum. Çok
duygulandý. Yaþlý görünüþünde belirgin bir güçlenme oldu.
Hapisteki kardeþim onun en küçük oðluydu. Onu hepimizden
çok sever, ‘son emliðim’ derdi ona. Anam elimden tutarak beni bir kenara çekti ve aþaðýdaki öyküyü anlattý.
“Siz bilmezsiniz oðul,” dedi. “Sizin büyükdedeniz kuþçuydu.
Çok iri doðan kuþlarý besler büyütürdü. Kanca gagalý, yeþil
cam gözlü, iri pençeli avcý kuþlarýný kolundan indirmezdi hiç.
Dedeniz silah taþýmazdý. Atý vardý, iyi biniciydi. ‘Kaçaný kaçanla, uçaný uçanla yakalamak gerek’ derdi. Kara, marsýk sinir etleri güneþte kurtlandýrmadan kurutur, taþ gibi eder, sonra onlarla besler büyütürdü kuþlarýný ki, boyunlarý pençeleri
güçlensin diye.
Bir gün obamýza bir atlý bey geldi oðul. Þakaklarý çýkkýn sivri, yeþil gözlü, çizmeli bir adamdý bu. Dedeniz, konuðunu çadýrýmýza buyur etti. Adam atýndan indi. Ýçeri girmeden önce,
çadýr direðimizin üstüne sýra sýra tünemiþ doðan kuþlarýna
hayran hayran baktý. Kuþlar çadýr direðine ayaklarýndan iplerle baðlýydý. Adam elini uzatarak, anaç kuþlardan birini sevmek istedi. Anaç kuþ, kendine yabancý bulduðu bu ele saldýrdý.
Güçlü pençeleriyle adamcaðýzýn elini yýrttý, parçalayýverdi.
Öyle ki kan revan içinde kaldý eli adamýn. Adam, kuþlara þöyle bir baktý baktý da, sonra belinden iri keskin býçaðýný çýkardý. Biz hepimiz telaþlandýk, ‘Eyvah! Dedemizin kuþlarýný kesecek!’ diye. Oysa adam tam tersini yaptý oðul. Doðan kuþlarýnýn boyunlarýný deðil de, ayak baðlarýný kesti boþandýrdý, tümünü salýverdi. Kuþlar gökyüzüne doðru aðýp gittiler. Bir daha da geri dönmediler. Büyük dedeniz, “Yahu ne yaptýn sen?
Benim bin bir emekle besleyip büyüttüðüm kuþlarýmý nasýl boþandýrýr salarsýn?” diye çýkýþtý konuðuna. Adam bilge, sakin
birine benziyordu. Sinirlenmedi hiç. Býçaðýný kýnýna koydu.
Mendiliyle, kanayan elinin yarasýný silip sardýktan sonra, dedenize döndü. “Bey bey” dedi, “Bir kuþ düþün ki, elleri ayaklarý baðda esirken bile, kendini esir alan insanoðluna asla yalvarmýyor, yaltaklanýp pusmuyor. Aksine saldýrýyor. Görmüyor musun ki, bu kuþlar maðrur, yiðit, cesur kuþlar. Böylesi
kuþlarý kollarý baðda esir tutmak senin þanýna þan katmaz.
Hele hele insanlýða hiç yakýþmaz. Günahtýr,” dedikten sonra
atýna atladý. Bir acý kahvemizi bile içmeden dörtnal oldu, sürdü gitti. Dedeniz fena bozuldu. Ne diyeceðini bilemedi. Bakakaldý giden konuðunun ardýndan. Bir daha da doðan kuþu beslemez oldu.
Osman Þahin'in Kollarý Baðlý Doðan adlý öykü kitabýnýn “Sunuþ”undan
(Cem Yay., 1988)
124
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
Sami'ye olan duygusal baðlarý gevþer. Artýk
geceleri hep kapýnýn çalýnmasýný beklemekte,
her týkýrtýyý kapý sesi sanmaktadýr (Uykusuzlar).
Feyza Hepçilingirler'in “Altýn Gibidir Oðlum” adlý öyküsünde, okuduðu kitaplarla solcu olmaya baþladýðý sezdirilen oðluna iliþkin
haberi, evine gelen üniformalýlardan öðrenen
baba, bildiðini karýsýna ancak yuvarlayarak
iletebilir: “Ahmet bu gece dönmeyecekmiþ.”
(Eski Bir Balerin)
Demirtaþ Ceyhun'un “Göçmen Kuþlar”ýnda solcu, eylemci bir gençle annesinin, 12 Eylül'ün ilk günlerindeki tedirgin, yýpratýcý “polisi bekleme” günleri geriye dönüþlerle anlatýlýr. Sonunda gelir polisler genci almaya. Anaoðul bu gidiþi göçmen kuþlarýn gidiþine benzeterek teselli bulmaya, acýya öyle direnmeye
çalýþýrlar (Babam ve Oðlum).
“Apohan”da bir sendikacý (Apohan), darbeden hemen sonra baþlayan sendikacý toplama fýrtýnasýnda, kendisi yokken eve gelen bir
telefonda geçen “sýkýyönetim, polis, tutuklanma” gibi sözcükleri, kendisinin de arandýðýna
yorup teslim olur. Oysa aranmamaktadýr. Yeniden dýþarý çýkma çabalarý, onun iþkence sýrasýnýn öne alýnmasýndan baþka bir iþe yaramaz (Eylül Öyküleri).
“Yok Gençliklilerden Biri”nde tutuklanan,
belki satýn alýrlar diye yolda askerlere simit
satmaya koþan bir simitçidir. Tutukladýklarý
yirmi üç genci götürürlerken bir genç, kamyonun duraklamasýndan yararlanarak kaçmýþtýr. Merkeze bildirilen yirmi iki tutuklu
sayýsýný yeniden yirmi üçe çýkarmak için de
simit satmak amacýyla kendilerine koþan simitçiyi tutuklarlar. Simitçi, tutukevinde bir-
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
likte kaldýðý o gençlerden duyduðu “sayýyý doldurmak” suçunun ne demek olduðunu öðrenmeye çalýþtýkça gardiyanlardan dayak yemektedir (Eylül Öyküleri).
Nedim Gürsel'in, her gün dört kiþinin oturduðu akþam sofrasýnda beklenen “Beþinci”si,
evin büyük oðludur. Günlerden, 12 Eylül'ü haber veren ilk gazetelerin çýktýðý gündür. Sofraya beklenen oðul gelmez. Kimin oturduðu bilinmeyen yakýndaki büyük bahçeli eve askeri bir
jiple gözleri baðlý olarak getirilen bir baþka oðulun çýðlýklarý duyulur. Sesleri bastýrsýn diye, birisi o evin bahçesinde motorlu çim biçme makinesiyle gece vakti çimleri biçmeye baþlamýþtýr
(Cicipapa).
Nemika Tuðcu'nun “Ben Onlardan Deðilim” adlý öyküsünde, hiçbir siyasal etkinliði olmadýðý halde gözaltýna alýnan genç bir kadýnýn yaþadýðý gerilimin, poliste yediði tokatlarýn yarattýðý sarsýntýyla çevresindeki herkesten kuþkulanan biri haline geliþi ve ruh saðlýðýnýn bozuluþu
iþlenir (Eliþi Fotoðraflar).
Cemil Kavukçu'nun “Soðuma Günleri” adlý öyküsü, korkunun egemen olduðu günlerde
genç, evli bir erkeðin yaþamýnýn korkudan etkileniþ sürecini, soyutlamalarla verir (Patika).
“Gece”nin konusu da, genç bir karýkocanýn yaþadýðý yakalanma korkusu ve gerilimidir (Patika).
Öykü zamanýnýn 12 Eylül'den sonrasý mý öncesi mi olduðunun ayýrt edilemeyeceði bu iki
öykünün hemen ardýndan gelen “Gemide”nin öykü kiþisi ise yakalanmýþtýr (Patika).
Ali Balkýz'ýn “Çocuklar Nerede” adlý öyküsünde, gözleri baðlanarak evinden alýnan öðretmen, konulduðu hücrede gözünü açtýðýnda, kendini öðretmenlik yaptýðý okulunda bulur;
okul, ceza ve tutukevi olmuþtur (Güller Kitaplara).
“Tahliye”nin sürprizi, mahkemenin býraktýðý siyasi tutuklunun, cezaevi kapýsýndan dýþarý
adýmýný atar atmaz polisçe gözaltýna alýnýþýdýr (Güller Kitaplara).
Sorgu, iþkence… Sorgu, iþkence… iþkence… iþkence… Ölüm…
Demirtaþ Ceyhun'un “Rüþvet” adlý öyküsünde, Güneydoðu'da bir aða, Diyarbakýr Cezaevi'nde süren tutukluluðu mahkemede sona erdikten sonra, hiçbir þey yiyemez olmuþtur, ama
nedenini kimseye söyleyememektedir. Ertesi gün ilk iþ olarak kasabaya gidip tüm diþlerini
çektirir. Yalnýzca süt içebilmektedir. Oðlunun Ankara'da tutuklandýðýný öðrendikten sonra bile tepkisiz ve odasýndadýr. Ne zaman ki oðlunu Diyarbakýr Sýkýyönetimi'nin de aradýðýný duyar, o zaman soluðu Ankara'da alýr. Oðlunu Ankara'da mahkûm ettirerek, Diyarbakýr'a gelmemesi için elinden geleni yapacaktýr. Bu tutumunu ve telaþýný anlamayan oðluna, hiç kimseye
söyleyemediðini açýklamak zorunda kalýr: Diyarbakýr'da ona, dýþkýsýný yedirmiþlerdir (Eylül
Öyküleri).
Osman Þahin, içinden ayrýca öyküler çýkarýlabilecek “Kollarý Baðlý Doðan“ adlý öyküsünde,
gözaltýna alýnýþ ve tutukluluk sürecinin türlü çeþitli iþkencelerini sýralar (Kollarý Baðlý Doðan).
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
125
HÜRRÝYET YAÞAR
Nedim Gürsel “La Pieta” adlý öyküsünde,
erkek ve Türk sürgün öykü kiþisini oradaki
(Roma) sevgilisiyle seviþtirirken ona, “bir eylül
günü sabaha karþý, radyoda Tuna nehri akmýyorken, sevdiði kadýnýn sorguda can veriþini”
anýmsatýr (Cicipapa).
Hakan Þenocak “Generalimin Tedirginliði”nde, tutuklu bir kýzýn gördüðü cinsel iþkenceyi konu edinir (Karanfilsiz).
Feride Çiçekoðlu'nun “Ýdrarlarýný Ýçen Tutuklular”, 100'lük Ülkeden Mektuplar (Can Yay., 1996)
Ahmet Ümit “Ölümün Hükmü Yok”ta iþkenceye direniþi, fiziksel iþkence sonrasý gelen
ölüm tehdidi, öldürme aldatmacasý gibi psiko… Ama durmadan soruyorlardý. Tanrýlar bilmiyordu sorlojik iþkenceler ve aþaðýlanmalar arasýndan
duklarý þeyleri, peygamberler büsbütün hain çýkmýþtý. Ama
yansýtýr (Çýplak Ayaklýydý Gece).
yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar…
Ali Balkýz'ýn “Kalýntý”sýnýn öykü kiþisinin
Adýmdan gayrýsýný bilmiyorum.
testislerini sorgucu polisler, erkekliðini yok etAhmet Telli, Su Çürüdü.
me tehditleriyle, bayýltana dek sýkmýþlardýr.
Beþ yýl yattýktan sonra özgürlüðüne kavuþan
öykü kiþisi, cinsel gücünü yitirip yitirmediðini de bilemeden, kaygýlar içinde dolaþmaktadýr
(Dolmuþta Bir Kadýn).
Nalan Barbarosoðlu'nun “Gözaltý”sý, iþkenceli sorgunun içinden kurgulanmýþ bir öyküdür
(Ayçiçekleri).
“Sessiz Aðýt”ta ise öykü kiþisinin duygularý, iþkencenin acýlarý henüz taze iken, kelepçeli yatak ve hücre yaþamýndan verilir (Ayçiçekleri).
Feride Çiçekoðlu'nun Sizin Hiç Babanýz Öldü mü'deki öykülerinden “Muhayyel Bir Mektup”ta, yargýç bir babanýn içerideki kýzýna yazdýðý mektubun konusu iþkence, muhbirlikler ve
bunlarla uyuþamayýþý yüzünden bir polisin mesleðini býrakýp iþportacýlýða geçiþidir.
“Balerin Sevgili”de de iþkenceyi iþleyen Çiçekoðlu, “Tarak”ta, iþkenceyle birlikte, iþkenceye direniþi de anlatýr.
“Sizin Hiç Babanýz Öldü mü”de, iþkence maðduru devrimci genç kýzlardan birinin, Atatürk'e inanmýþ babasýný, baba-kýz arasýndaki çeliþkileri, ölümünden sonra onu anýmsayýþlarýný, sevgiyi, özlemi okuruz.
“Öylece”de, içeriden çýkanlarýn belleklerinde, ruhlarýnda kalan iþkence izleri, iþkencede direniþin, direnemeyiþin belleðe, düþünceye vurup geçiþleri iþlenir.
“Bülbülcü,” dayatýlan suçlarý en dirençli tutuklulara bile kabul ettirmesi nedeniyle arkadaþlarýnýn “Bülbülcü” dediði bir polistir. Ýþkencede bir tutuklunun ölümüne neden olmasý yüzünden yaþadýðý kaçaklýk döneminde, bu kez kendisine dayatýlan bir soygun olayýný üstlenmesi
Basýn toplantýsýnýn ardýndan, yine poliste sorgulanmak üzere Ankara'ya sevk edilecektim. Gayrettepe Emniyet Müdürlüðü'nde, üst düzey yetkili olduðunu sandýðým bir görevli
-elbette gözlerim baðlýyken- düzgün bir Türkçe ile bana þunlarý söylemiþti:
“Bakýn, burada tüm suçlamalarý reddettiðiniz gazeteye de
geçti. Ankara'daki iþkenceye dayanamayýp suçlamalarý kabullenirseniz sizi vururuz. Ankara polisi karþýsýnda itibarýmýzý iki paralýk etmeyin.”
126
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
amacýyla iþkence gördüðünü öne sürmektedir. Öteki tutuklulara onun yaptýklarýnýn aynýsýnýn
kendisine yapýldýðýný söylemekte, soygunu bu nedenle kabul ettiðini öne sürmektedir. Fakat
hâlâ iþkencenin, insanlara, iþlemedikleri suçlarý da kabul ettirebilen yanýltýcý, insanlýk dýþý bir
yöntem olduðunu anlama bilincinden çok uzaktýr.
Talip Apaydýn'ýn öyküsünde “Nevzat'ýn Anasý ile Babasý,” öykünün anlatýcýsý ve onun eþiyle tanýþýp dertlerini onlarla paylaþtýklarý günlerde, oðullarýnýn “gözaltýnda kendini öldürdüðü”
haberinin acýsýyla baþa çýkmaya çalýþmaktadýrlar (Karabasan).
Ýçerisi…
Ýzzet Kýlýçlý'nýn “Kapatýlmýþýn Düþsel SerüYüzüme þaþarak baktý.
veni” baþlýklý öyküler dizisinin “Mezar ve Gü“Nasýl anladýnýz. Benim oðlum da...”
vercin” adlý öyküsünde, mezar sayýlacak denli
Gerisini getiremedi, baþýný yere eðdi.
küçük bir hücreye “kapatýlmýþ”lýðýn duygularý
“Ne oldu?”
“Hapisteydi. Dört ay önce… intihar etti dediler.”
anlatýlýr (Tozlarýn Dansý).
Hýçkýrdý. Elimi omuzuna koydum.
Osman Þahin'in Kollarý Baðlý Doðan'ýndaki
“Anladým,” dedim. “Baþýn saðolsun.”
“Kelepçeden Sonra”nýn hükümlülük yaþantýsýBir süre konuþamadýk.
ný, duygularýný anlatan öykü kiþisinin kendisi
Talip Apaydýn, “Nevzat’ýn Anasý ile Babasý”, Karabasan (Cem Yay., 1989)
de bir öykücüdür.
“Yatak Komþularým”da, dört kiþilik bir yatakta dokuz kiþi yatýlan koðuþ koþullarý, “Parçala Niyazi”de, o koþullarýn paylaþýldýðý jiletçi, esrarcý bir hapishane tipi anlatýlýr.
“Voltalar” ve “Cezaevi Üstünde Gökyüzü”nün konularý, adlarýndan da anlaþýlacaðý gibi, volta atmanýn, havalandýrmada gökyüzüne bakmanýn yaþattýðý duygulardýr.
“Güneþi Kazanmak,” günde on dakikalýk havalandýrmalarý iki saate çýkarmak uðruna ölümün göze alýndýðý bir açlýk grevinin öyküsüdür.
Ahmet Yýldýz'ýn “Dört Kiþi”si, cezaevinde bir açlýk grevinin baþlatýcýsý sayýlarak, sidik ve
dýþkýlarýyla birlikte yaþamak zorunda býrakýldýklarý bir hücreye týkýlmýþlardýr. Özür dilemeyi
ya da koþullara direnmeyi tartýþýp oyladýklarý günlerde, arkadaþlarýnýn baþka bir açlýk greviyle kurtulurlar (Genç Kyros'un Yazgýsý).
Samim Kocagöz'ün Niyazi Bey'i ile Þaziye Haným'ýnýn “Kuþlar”ýný, oðullarýnýn polisçe gözaltýna alýnan arkadaþý, götürülürken kendilerine emanet býrakmýþtýr. Niyazi Bey kafesteki
kuþlarý bir türlü mutlu edemediðini, hep uçmak istediklerini düþününce, bir gün onlarý parka götürüp salýverir (Gecenin Soluðu).
Feride Çiçekoðlu'nun “Ýdrarlarýný Ýçen Tutuklular” adlý öyküsü, anlatýcýnýn avukatýnýn da
aralarýnda bulunduðu bir gazete haberinin yol açtýðý anýmsayýþlarla yazýlan bir mektup-öyküdür. Anýmsananlar ise, 12 Eylül iþkenceleri, cezaevleri, baskýlar, yargýlamalardýr (100'lük Ülkeden Mektuplar).
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
127
HÜRRÝYET YAÞAR
“Ýhsan Sokaðý”nýn çizgileri, horgörülü bir eþin duyarsýzlýklarýyla birlikte cezaevi günlerinden anýmsayýþlar ve eski bir sokaðýn merak ettirdikleridir (Sizin Hiç Babanýz Öldü mü).
Semra Özdamar'ýn 12 Eylül ile iliþkisiz olarak, “cezaevi öyküsü” diye de nitelenebilecek “Ey
Özgürlük” adlý öyküsünde, edebiyat öðretmeni Hasan'ýn okuldaki görevinin dýþýnda, cezaevine derse gitme görevi de vardýr. Yirmi yýl önceki arkadaþýna da siyasi hükümlü olarak rastladýðý ilk dersten sonraki duygularý, dýþarýdaki ortamda kendisinin, içeridekilerden çok da özgür olmadýðýdýr (Hayat Bizi Yaþar).
Dýþarýsý karanlýk. Yýldýzlar ölümcül uykularýnda. Her tarafta sýkýntý, korkulu bir bekleyiþ kol geziyor -gündelik yaþamýmýz deðiþti, biliyorsun tabii. Duygularýmýzý, düþüncelerimizi
içimize bastýrýyor, birbirimize güzel bir þeyler söyleyemeyip,
akýl almaz iþlere veriyoruz kendimizi. Ýhbarcýlarýmýzý izliyor, itirazlarýmýzý saklýyoruz. Ýsyanýmýz kendimize!
Dýþarýsý…
Mehmet Baþaran'ýn “Adý Bilinmeyen Çiçekler”i, insanlarýn her gün birkaç kez araçlardan
indirilip yollara dizilerek arandýðý günlerin sýkýntýsýný hafifleten çiçeklerdir (Dilsiz Oyunu).
Demirtaþ Ceyhun'un “Sýkýdüzen”i, ÝstanÖzcan Karabulut, “Gecedeki Sevgili”, Hüzünle Bazý Günler (Can Yay., 2.
bul'da, belediye otobüsünde geçer. Emekli AlBaský, 2003)
bay Remzi Bey, birçok emekli subayýn ikbal ve
makam beklediði sýkýyönetim günlerinde böyle bir þeyi aklýndan bile geçirmemiþtir, ama buyruk vererek topluluk yönetme alýþkanlýðýný her
gün bindiði belediye otobüslerinde kendince düzensizliðe düzen vererek doyurmadan yapamamaktadýr. Ancak alabildiðine sivilleþmiþ ve zararsýz bir doyum biçimidir bu. Oysa kapýdan
içeri ilerleyip yerdeki yolculara binecek yer açmýyorlar diye kendisine yakýnýlan görevli astsubay yolcularý indirir, sýraya dizer, emekli albayýn albaylýðýný hiç umursamaz, kimliklerin gösterilmek üzere hazýrlanmasýný ister. Bu sýrada bir genç, sýyrýlarak kaçmaya kalkýþýr. Sonuç, astsubayýn ateþ emridir (Eylül Öyküleri).
Ülkü Ayvaz'ýn “Kapýcý”sý, kitaplarla dolu evlerde okuma yazmayla günlerini dolduranlarýn,
komþularýndan da, kapýcýlarýndan da tedirgin olacaðý bir dönemin geldiðini yansýtýr. Çünkü
kitaplar yasaklanmakta, muhtarlardan, bölgelerinde oturanlarýn kim olduklarýnýn bildirilmesi
istenmektedir (Gri Oðullar).
Hürriyet Yaþar'ýn “Salýncaklar Geri Gelir” adlý öyküsünde, baský günlerinin tedirginliðiyle
onun yarattýðý býkkýnlýk bir aradadýr (Anlatmaya Biri Gerek).
Eray Karýnca'nýn “On Beþ Yýl Geçti” adlý öyküsünün olayý, içeri girmeden dýþarýda salt yaþayabilmenin bile rastlantýsal duruma getirildiði, doksan gün gözaltý süreli o hukuksuz günlerde geçer (Çökelez).
Ahmet Yýldýz'ýn “Denizin Kocaman Derin Karný” adlý öyküsünde, içeriden çýkmýþ iki arkadaþýn sonraki yaþamlarýndan izler verilir. Polis hâlâ onlarý izlemektedir (Üçlü Kavþak).
Cemil Kavukçu'nun “Önlem”i, “Temmuz Suçlu”dan tanýdýðýmýz Necati'nin yakalanma korkusunun paranoyaya dönüþmüþlüðünü yansýtýr (Temmuz Suçlu).
128
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
Ali Balkýz'ýn “Makas” adlý öyküsünde öykü kiþisi, tutukluyken kendisine iþkence edenlerin
seslerini, darbeden önce mücadelenin içindeyken kendilerine önder olanlarýn seslerine benzetmiþ, dýþarý çýkýnca ise yanýldýðýný düþünmüþtür. O benzettiði seslerden birini bir sol partinin kuruluþ kurultayýnda arkasýnda duyar duymaz dönüp sesin sahibine sarýlmýþ, adamýn belindeki tabancayý elinin altýnda hissetmiþtir (Karadeniz Dað Kartalý).
“Amcaoðlu Rezzak”ýn kiþilerini öteki öykülerden de tanýrýz. “Bir Mahkûmun Yolculuðu”ndaki cezaevi deðiþimi gerçekleþmiþ, kadýn eþ (anne) ve çocuk, erkek mahkûmun tanýmadýklarý o yeni kentte görüþüne gitmektedirler. Mahkûmun amcasýnýn oðlu Rezzak'ýn o kentte
bir okulda müdürlük yaptýðýný anýmsarlar. Ancak Amcaoðlu Rezzak, kadýnýn telefonlarýna bile çýkmaz (Güller Kitaplara).
Alper Akçam'ýn “Dernekbaþý”sý darbe öncesinde halk katýnda etkin, saygýn, dediði dedik
bir devrimcidir. O günlerde yardýmýný görüp saygý gösterenlerin içindeki muhbirlerin suçlayýcý, yalancý tanýklýklarý, zaman deðiþince onun yargýlanýþýnýn dayanaklarý olmuþtur (Yükledi
Günahýný Sýrtýna).
Feyza Hepçilingirler'in “Ýletiþim”inde, genç bir yazar olan öykü kiþisinin imza gününe, kendini inþaat iþçisi diye tanýtarak gelen ve baþka bir tek okur gelmediðinden, geliþiyle yazarý sevince boðan “okur”un aslýnda polis olduðunu, kitabevi sahibinin açýklamasýyla öðrenir genç
yazar (Eski Bir Balerin).
“Yine Ziller Çalýyor” adlý öyküde, daha önce içeride yatmýþ, bu yüzden üniversiteyi hâlâ bitirememiþ Tamer, bu kez de muhbirlik zorlamalarýyla karþý karþýyadýr. Çareyi, dul anasýný yalnýz býrakarak ortadan yok olmakta bulur. Bu kez de iþini yitirmektedir (Kýrlangýçsýz Geçti
Yaz).
Ahmet Ümit, öykünün baþýnda “Kuþku,” kitabýn sonundaki “Ýçindekiler”de “Pezevenk”
adýyla verilen ve kýrk sayfayý aþan öyküsünde, önce polis olduðundan kuþkulanýlan bir arkadaþlarýnýn, sonra da öykü kiþisi olan devrimci karýkocanýn evlerinin sokaðýnda sürekli dolaþan
bir adamýn yarattýðý kaygýyý, etkilenmeleri yansýtýr. Öykünün sonunda, kuþkulanýlan arkadaþlarýnýn polis olup olmadýðý tam açýklýða kavuþturulmaz, ama evin sokaðýnda dolaþmasýyla,
önemli örgütsel belgelerin sobada yakýlmasýna neden olan kiþinin, sokakta iþini yapan bir kadýn satýcýsý olduðu açýklanýr (Çýplak Ayaklýydý Gece).
Ýdamlar, infazlar… Yargýlý infazlar… Yargýsýz infazlar…
Mustafa Balel'in Turuncu Eleni'deki öyküsünde “Matruþka Bebekler,” birbirlerine benzeyen yaþlý karýkocaya her ay emekli aylýklarýný ödeyen bankacý kadýn memurun taktýðý addýr.
Kýt kanaat geçinen bu öðretmen çiftten Salih Bey, oðullarý teslim olsun diye içeri alýnmýþ, iþkence görmüþ, babasýný kurtarmak için teslim olan oðul idam edilmiþtir. Anne Saliha Haným'ýn ruh saðlýðý yýpratýcý yargý sürecine dayanamamýþ, belleði, mesleðinin ne olduðunu bile
unutacak denli hasar görmüþtür. Her ay emekli maaþlarýný aldýklarý gün banka dönüþünde
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
129
HÜRRÝYET YAÞAR
oðullarýnýn mezarýna gitmektedirler. Saliha
Haným kocasýna sürpriz olsun diye ondan giz“Bir Düðün Fotoðrafý”ndan:
li olarak mezarý, taksitle ödemek koþuluyla
“Þu saðdan ikinci, býyýklý olan, asýlanlardan.
yaptýrmýþtýr. Oysa baba Salih Bey, idam edilen
(...)
çocuklarýnýn cesedinin kendilerine verilmediÞu son sýrada yan yana duran parkalýlarýn ikisi de vuruldu.
ðini, o sýrada akýl hastanesinde olan karýsýndan
Biri, 12 Eylül'den önce, nikâhýmýzdan birkaç gün sonra; biri
12 Eylül'de… Gelinin hemen sol yanýndakini tanýdýn mý? Açgizlemiþtir ve ziyaretlerinde, baþka birinin yalýk grevinde öldü, anýmsarsýn. Þu önde çömelmiþ olan, bir de
pýlmamýþ mezarýný oðullarýnýn mezarý diye kauzun boylusu idamlýk. Ama kurtarýrlar sanýrým. Kolunu berýsýna göstermektedir. Bir yanlýþlýðý iyice içinnim omzuma atmýþ karayaðýz delikanlý kayýp. Her yerde
den çýkýlmazlaþtýran mezar yaptýrma sürpriziaradýk. Hayatta olsa bulurduk. En önde uzanmýþ yatan, dört
yýl önce vuruldu.”
nin babaya açýklanmasý o gün gerçekleþmez,
çünkü, sýralarý gelmediðinden maaþlarýný alaOya Baydar, Elveda Alyoþa, s. 53, 54 (Can Yay., 3. Baský, Ýstanbul, 1993)
mamýþ, öylece evlerine dönmüþlerdir. (12 Eylül yönetimi süresince cezasý uygulanan idam
mahkûmlarý arasýnda, cesedi ailesine verilmeyen olup olmadýðý, öncelikle tarihsel gerçekliðin
konusu olsa gerek.)
Turgut Acar'ýn “Kimse Bilmez Bu Anýyý” adlý öyküsünde, genç kýzýn yeni tanýþtýðý genç erkek, Anadolu'dan Ýstanbul'a o gün gelmiþ bir devrimcidir. Birbirlerinden hoþlanmýþlardýr. Kýz,
erkeðin sorduðu semtin yerini tarif ederken öðrendiði evin çevresine, onu görmek için ertesi
gün de gider. Oysa polis çevirmiþtir evi. Ýçerideki üç kiþiye karþý ateþ emri veriliþine de tanýk
olur genç kýz. Tam pencerenin içinden ve karþýsýndan birbirlerini tanýyýp el kaldýrdýklarý anda (Kimse Bilmez Bu Anýyý).
Ayþe Sarýsayýn'ýn “Ufukta Tek Kurþun”u da bir yargýsýz infazýn, öldürülen devrimcinin sevgilisinin (anlatýcýnýn) anýlarýnda canlanýþýdýr (Yorgun Anýlar Zamaný).
Eray Karýnca'nýn “Kutu” adlý öyküsünde annenin aklýný yitirmiþliðinin nedeni, evden baþýna çuval geçirilerek “siyah giysili birtakým adamlar”ca götürülen oðlunu artýk hiç göremeyecek olduðunu bilmesidir (Erken Açan Papatyalar).
Zafer Doruk, “Ay Iþýðýnýn Bilirkiþiliði”yle, önceden kararlaþtýrýlmýþ bir yargýsýz infaz için yapýlan ev baskýnýnda yanlýþ evin kapýsýnýn çalýnmasý sonucu, siyasal olaylarla hiç ilgisiz insanlarýn da ocaklarýnýn söndürüldüðüne, suçu iþleyen polislerin ise elbirliðiyle aklanma çabalarýna tanýklýk eder (Çal Dedim Klarnetçi Çocuða).
Kaçaklýk, Sürgün, Ýþsizlik, Yurtsuzluk, Sýðýnmacýlýk…
Demirtaþ Ceyhun'un “Halil ya da Hartwig” adlý öyküsü, aranan bir solcunun takma adla
Avrupa'ya kaçýþ öyküsüdür (Eylül Öyküleri).
“Körebe,” bir kaçaðýn Almanya'da sýðýnmacý olabilmek için bir Almanla anlaþmalý evlilik
yapýþýný anlatýr. Evlendiði kadýnýn nikâhtan sonra ortadan yok oluþu öyle anlamsýz gelir ki
oracýkta düþüp ölür bizim Türk kaçak (Eylül Öyküleri).
130
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
Talip Apaydýn “Kaçarken”de, sorguda polise adý verildiði için, suçsuz olduðu halde aylarca
ortadan yok olmak zorunda kalan öykü kiþisinin yaþadýðý güçlükleri konu edinir (Karabasan).
Cemil Kavukçu “Eylül Yarýn da Gelmeyecek”de 12 Eylül'ün yol açtýðý sürgün/kaçýþ ayrýlýklarýný, kopmuþluklar-kopamamýþlýklar gelgitinde anlatýr (Yalnýz Uyuyanlar Ýçin).
Ahmet Ümit'in “Sýðýnak” adlý öyküsünün konusu, hiç dýþarý çýkmadan bir yýlý aþkýn sürmüþ bir saklanma sürecinin ve ilk dýþarý çýkýþýn duygularýdýr (Çýplak Ayaklýydý Gece).
Behçet Çelik'in “Pýnarbaþý, Kaçak, Sevda” adlý öyküsünde, bir yayla evine saklanmaya giden siyasi kaçaðýn duygularý anlatýlýr (Ýki Deli Derviþ).
Hürriyet Yaþar'ýn “Kaçak” adlý öyküsü, hem okuyup hem çalýþan üniversiteli bir marangozun, bilmediði bir kentte iþ ve kalacak yer bulma arayýþlarýndan bir kesit verir (Anlatmaya Biri Gerek).
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun “Bir Damla Kan” adlý öyküsünde, genç kadýnýn sevgilisi olan erkek,
siyasi bir kaçaktýr. Hiç beklenmediði bir gün birdenbire, yine kaçak olarak geliþi ve birkaç saatten sonra, geldiði gibi kayýplara karýþmasý anlatýlýr (Elsa'nýn Sevdiði Biri).
Süheyla Acar Kalyoncu “Ayrýlýklardan Biri”nde, biri darbeden sonra zorunlu Avrupa sürgünü, öbürü Türkiye'de kalmýþ iki kadýn arkadaþýn, sürgün olanýn gittiði ülkede buluþmalarýnýn duygularýný olanca etkileyiciliðiyle aktarýr. Sürgün olanýn kocasý gözaltýnda kaybedilmiþ,
tek çocuklarý sürgünde okul çaðýna gelmiþtir (Dostluk Hüznü Paylaþmaktýr).
Oya Baydar “Çantan Neden Aðýr Postacý?”da, bir siyasi kaçaðýn Almanya'da geçen günlerinde Türkiye'ye dönük ilgisinin, özleminin hiç azalmadan süren canlýlýðýný…
“Bir Duraktýr Frankfurt”ta, yine siyasi kaçak olan iki kiþinin Türkiye'ye dönme kararlýlýðýný…
“Zaman Katilleri”nde, iþsiz bir siyasi kaçaðýn Almanya'da iþ bekleme günlerini…
“Madrid'de Ölmeyi Özlediðimiz Akþam”da, Almanya'daki kaçaklýk-sürgünlük günlerinin
akþamlarýndan birinde, Ýstanbul yaþamýndan anýmsanan politik çalýþmalarla dolu günlere özlemi…
“Bir Düðün Fotoðrafý”nda yine Almanya'da, yenilginin aðýrlýðýnýn baskýn bir biçimde duyumsandýðý hüzünlü bir raký sofrasýný öyküleþtirir (Elveda Alyoþa).
Feride Çiçekoðlu'nun bir öyküsüne adýný veren “Gafrut,” Ýsviçre'ye kaçmýþ, artýk orada yaþayan elli sekiz yaþýnda bir devrimcidir (Sizin Hiç Babanýz Öldü mü).
Özcan Karabulut “Yüzünde Hep O Ýnce Gülüþünle” adlý öyküsünde, 12 Eylül darbesiyle
gelen baskýlarýn, gözaltýlarýn neden olduðu yabancý ülkelere savrulmalarý, böyle bir ayrýlýktan
yola çýkarak iþler (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
“Adýna Özlem Dediðim”de ise politik göçmenliðin etkileri, Karabulut'un çoðu öyküsünde
olduðu gibi, bir kadýn erkek iliþkisinin izlerinden yansýr okura (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Ali Balkýz'ýn “Kaçýþ” adlý öyküsünde, tek çocuklu genç bir çiftin yakalanmamak için, yaþadýklarý kentten Ýstanbul'a kaçýþlarýnýn, sahte kimliklerle yeni bir yaþama baþlayýþlarýnýn gerili-
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
131
HÜRRÝYET YAÞAR
mi yansýtýlýr. Okula yeniden baþlayan oðullarý, annesinin babasýnýn yeni adlarýný sýk sýk unutmaktadýr. Babasý, ikametgâh senedi, nüfus sureti istemeyen bir iþyerinde muhasebecilik bulmuþtur. Ancak bu iþyeri, seks filmleri çekip pazarlamaktadýr ve gazeteler polisin seks filmcilerine savaþ açtýðýný yazmaktadýr (Güller Kitaplara).
“Kavga Edememek”te benzin istasyonunda muhasebecilik iþi bulan bir devrimci kaçak, bir
gün iþyerinin parasýný yatýrmak için bankaya gittiðinde, camda, arananlarýn fotoðrafýnýn bulunduðu afiþte kendi fotoðrafýný da görür. Kimliðini, kýlýðýný deðiþtirmiþ olsa da tanýnmaktan
çekindiði için iþten ayrýlmak isteyince, patronunun tekme tokadýyla, aþaðýlamalarýyla karþýlaþýr. Yakalanmamak için karakolluk olmamak zorunluluðundan kavga edemez, karþýlýk veremez durumdadýr (Güller Kitaplara).
Ayrýlýklar ayrýlýklar…
Samim Kocagöz'ün “Telgraf”ýnda bir genç kýz, gecenin ortasýnda bir telgraf alýr. Getiren
postacý, “iyi haber” demiþtir. Kýz sabahý zor eder. Coþkulu sevinciyle koþa koþa gider fabrikaya o gün. Beklediði delikanlý, sonunda geliyordur. Herkes, anasý, babasý, fabrikadaki arkadaþlarý, onun sevincini paylaþýrlar. Ancak, her gün paylaþýlan, acýlý, yalancý bir sevinç midir bu?
Postacý, iyi haber düþlerinin artýk sýk sýk bir görünüp bir yiten postacýsý mýdýr yoksa? Genç kýz
uzun zamandýr, düþle gerçeði ayýramadýðý iyi haberler verir olmuþtur çevresine (Gecenin Soluðu).
Ýnci Aral'ýn “Karanlýða Kumru Nakýþýdýr” adlý öyküsünde, evinden uzakta üniversitede
okuyan bir genç kýzýn, evlenmesine üç gün kala sevgilisiyle birlikte gözaltýna alýnýþý, kendisi
býrakýldýktan sonra içerideki sevgilisine yazdýðý mektupta, onun da býrakýlmasýný beklemeden,
görüþ günlerinin gerektirdiði yasal yakýnlýktan yararlanabilmek için evlenmek isteyiþi anlatýlýr
(Uykusuzlar).
“Mehmet Kaptan,” kocanýn hapiste oluþu nedeniyle yaþanan ayrýlýðý, dýþarýdaki kadýnýn gözünden anlatýr (Uykusuzlar).
Gülderen Bilgili'nin “Uzaktaki Sevgili”si, siyasal nedenli olduðu düþünülebilecek bir “gönüllü” Avrupa sürgünlüðünde, Türkiye'den gelen ilk sevgiliyle (kadýn) buluþmayý ve yeniden
ayrýlýþý anlatýr (Bir Gece Yolculuðu).
Sezer Ateþ Ayvaz'ýn “Narlýkapý Çýkmazý”nda, bir annenin görüþ günlerini ve ayrýlýksýz kavuþmalarý bekleyiþindeki özlemin gerilimini okuruz (Yeryüzü Taksim).
Semra Özdamar “Aðlamak Yasak”ta, bitmek bilmez kimlik denetimleri, üst aramalarý, kuyruklar… gibi, saatlerce süren eziyetlerle ulaþýlabilen, baðýrýþ çaðýrýþ içinde geçen cam bölmeli
görüþ günlerinden sonra, salýverilme ile yaþanan ana-oðul kavuþmasýnýn ilk bir iki saatindeki
durulmamýþ sevinci verir (Kadýrga'da Son Horon).
Erendiz Atasü'nün “Hüzün”ü, yazar olan sevgilisi siyasal nedenlerle hapiste olan genç bir
kadýnýn, bir akþam evinde tek baþýna þarap içerken ayrýlýðýnýn, yalnýzlýðýnýn getirdiði üzüntüsünün koyulaþmasýdýr (Lanetliler).
132
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun “Sonbaharý Bekle Hüzün” adlý öyküsünde kadýn, kocasýnýn cezaevinde oluþunun doðurduðu yalnýzlýkta tanýþtýðý baþka bir adamýn sevgisine de açmýþtýr yüreðini. Ýþsiz ve parasýzdýr. Bir akþam buluþmasýnda, çantasýnýn içine adamýn ona göstermeden
koyduðu parayý ve eline tutuþturduðu balýklarý alýr. Paradan belki kocasýna bile gönderebilecektir (Elsa'nýn Sevdiði Biri).
Iþýl Özgentürk'ün “Bir Yýlbaþý Gecesi” adlý öyküsündeki genç anne, altý yaþýndaki çocuðuna, neden babasýnýn da onlarla birlikte olmadýðýný, tutukluluðu anlatamamanýn sýkýntýsýný yaþar (Hançer).
Ülkü Ayvaz'ýn “Parmak Anne”si, her pazartesi günü içerideki oðlunun görüþüne gelmektedir. Tutukevinin kapýsýndaki gazete satýcýsý ise, ayný tutukevinden tahliye olmuþ, tutuklu yakýnlarýnýn ve tutuklularýn gereksinimlerini bilen biridir. Her geliþinde yönetime dilekçeler veren, baskýlarla boðuþan kadýn, her pazartesi gazetecinin gözünde küçülmektedir. O son pazartesi ise parmak kadar kalmýþ, bir kamyonun tekerleði altýnda hiç kimse fark etmeden ezilivermiþtir. Gazete satýcýsý, gördüklerine herkesi inandýrma çabasýnda direnince, kendini akýl hastanesinde bulur (Gri Oðullar).
Güldal Okuducu'nun “Sardunya Kadar” adlý öyküsünde, adamýn kýzýyla bir baþýna kalmýþlýðýnýn nedeni, içerdeyken tecavüz edilip hamile býrakýlan karýsýnýn, tahliyeden sonra canýna
kýymýþ olmasýdýr (Yarýn Gene Uzak).
Darbeli yaþamlar…
Cemil Kavukçu'nun “Temmuz Suçlu” adlý öyküsünde, darbeyi ve sonrasýný hâlâ yorumlayamamýþ dört beþ arkadaþýn ev buluþmasýndaki sýkýntý (ortada dolaþan çocuðun, ana babasýna surat asacak yaþa gelmiþliði, darbeden sonra geçen yýllarý da gösterir), temmuz sýcaðýnýn sýkýntýsý mýdýr yoksa neye uðradýklarýný bilemeyiþin, -hiç olmazsa kiþisel anlamda- nasýl toparlanacaklarýný bulamayýþýn sýkýntýsý mý? (Temmuz Suçlu)
12 Eylül'ün dayattýðý örgütsüzlük boþluðunda yaþamanýn sonuçlarýndan biri, kimi solcular
için alkolizmdir.
Cemil Kavukçu'nun “Adý Yok”unun kiþilerinden Ýlhan'ýn sonu, Almanya'yý da dolaþýp kasabasýna döndükten sonra alkole baðlanmak, karýsýnca terk edilmek ve genç yaþta ölümdür
(Gemiler de Aðlarmýþ).
“Sanrý”nýn öykü kiþisinin alkol düþkünlüðünün nedeni, arkadaþýný ele vermiþ olmanýn yarattýðý suçluluk duygusudur (Temmuz Suçlu).
12 Eylül'den sonraya kalan birey nasýl biridir?
Özcan Karabulut'un öykülerinde onlara sýk sýk rastlarýz. “Gecedeki Sevgili,” darbeyle gelen
yeni dönemin getireceði engelli, yasaklý, ayrýlýklý, ölümlü yaþama içsel bir tutunma hazýrlýðý gibidir (Hüzünle Bazý Günler).
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
133
HÜRRÝYET YAÞAR
“Sevgiliye Küçük Notlar,” alabildiðine politik ve eylem dolu bir yaþamýn içinden geldiði
halde, darbe sonrasýnýn dayattýðý durgun, eylemsiz yaþama alýþmaya çalýþan öykü kiþisinin yenilmiþliðini, þaþkýnlýðýný, acemiliðini yansýtýr (Karþý Öyküler).
“Meltem'in Ölüm Duyurusu,” darbe öncesinde yaþanmýþ bir arkadaþlýða, arkadaþlýklara,
darbe sonrasýndan bir bakýþtýr (Hüzünle Bazý Günler).
“Otel Odalarýnda”nýn baþkiþisi 12 Eylül 1980'de “kýzýl eþkýyalarý yitirdikten sonra oraya
buraya sürükleniyor, sýk sýk yolculuklar yapýyor”dur. 12 Eylül sonrasý yaþamýný bu yüzden,
“otel odalarý”ndan anlatýr (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
“Dönemeç”te, 12 Eylül'den sonra solcularýn yaþadýðý bunalýmý ve alkole yakýnlaþmayý bulabiliriz (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Feyza Hepçilingirler'in “Dar Yerlerin Karanlýðý”nýn öykü kiþisi artýk içeride deðildir, tahliye olmuþtur; ama içeriden edindiði bunalýmý henüz üstünden atamamýþtýr. “Ýçeriyi içinde taþýyarak dýþarda dolaþmaktadýr.” (Eski Bir Balerin)
Ayþe Kilimci'nin “Kitabýn Külü”nün öykü kiþisi, bir fakültenin son sýnýf öðrencilerinin hazýrladýðý bitirme tezidir. Tezler birbirleriyle konuþurken, kendilerini yaratan son sýnýf öðrencilerinin 12 Eylül öncesi ve sonrasý kiþiliklerine, yaþamlarýna, yaþadýklarý dönüþümlere iliþkin
bilgiler verirler (Gül Bekçisi).
Aydýn Kýyýmý… Yalnýzlaþma… Ýçe Dönme…
Ýnci Aral'ýn “Mor Damga”sýnýn konusu, toplu memur sürgünlerinden payýna düþeni, arkadaþý olan sürgüncü genel müdürden alan bir memurun duygularýdýr (Uykusuzlar).
Feyza Hepçilingirler'in “Çiçekli Dallar Kýyýmý” adlý öyküsü, emekten, aydýnlanmadan yana
bir öðretmenin, görevden atýlmýþlýðýnýn yarattýðý bunalýmýný ve direncini birlikte yansýtýr (Eski Bir Balerin).
“Adý Masal,” üniversitelerdeki YÖK düzeninin kuruluþunun, özerk üniversitenin ortadan
kaldýrýlýþýnýn masallaþtýrýlmýþ öyküsüdür (Eski Bir Balerin).
Ali Balkýz'ýn “Profesör Haldun”u, 12 Eylül faþizmini üniversiteye taþýmakta darbecilerle iþbirliði yapan bir zamane rektörüdür (Yaþam Bir Anlar Toplamýdýr).
Özcan Karabulut'un Karþý Öyküler adlý kitabý, darbe öncesinin solcu gençlerinin darbeden
sonraki iç dünyalarýný anlatýr. Bu yanýyla, içe kapanýk öykü anlatýmýnýn yaygýnlaþacak oluþunun da habercisidir. “Sevgiliye Küçük Notlar” adlý öykünün sunusu þu sözlerle biter: “… dirençsiz birçok insanýn derme çatma iç dünyalarýna kesin dönüþ yapmaya hazýrlandýklarý bir
sýrada, öykü kiþisinin bu notlarý anlamlý sayýlmalý.”
Ülkü Ayvaz'ýn, yenilmiþliðin, daðýlmýþlýðýn duygularýný doðrudan anlatan “Eski Þarkýlar”ý,
bir duygunun çevresinde dönenen, içine kapanýk, bungun öykünün örneklerinden olarak anýlabilir (Gri Oðullar).
134
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
Büyük Yýkým Dönemi
Yazmasam olmazdý. Merkez Kapalý Cezaevi'ndeki minik BaÖzcan Karabulut'un “Yalnýzlýktan Yalnýzlýrýþ'ý, Yargýç Ali Hüner'in gözlüðünün üstünden o dostluða
ða Fýsýldanan Sözcükler”inde, orta yaþa doðru
benzer bakýþýný. Gayrettepe'deki polisin benden itibar arayýyürüyen bir kadýnla bir erkek arasýndaki çekiþýný… Yaþamasam olmazdý…
min, yeni tanýþmýþlýðýn gerilimini okurken,
Ýþte o yüzden Türkiye, bana çok hazin ve çok güzel, çok kafonda Cumhuriyet gazetesinin her gün deðiþen
ranlýk ve çok aydýnlýk, gelmeye devam ediyor.
baþlýklarýndan da 90'lý yýllarýn baþlarýndaki
dünyayý ve Türkiye'yi görürüz. ABD Irak'la saFeride Çiçekoðlu'nun “Ýdrarlarýný Ýçen Tutuklular”, 100'lük Ülkeden Mektuplar, Can Yay., 1996.
vaþmakta, Somali'ye uzanmaktadýr. Doktorlar
“beyaz yürüyüþ”lerdedir, Uður Mumcu öldürülmüþtür. Doðu Avrupa'nýn sosyalist devletleri parçalanma sürecindedir (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Öykünün geçtiði dönemin siyasal özelliklerini bir görünüp bir yiten görüntülerle veren Karabulut'un “Kokteyl” adlý “yarý kapalý” denebilecek öyküsünde okur, 12 Eylül'den sonra Türkiye'de cirit atmaya baþlayan emperyalist ülke vakýflarýna bile rastlayabilir (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Hasan Özkýlýç'ýn “Orada Yollarda” adlý öyküsünde, öðretmen sevgilisinin (kadýn) atandýðý
güneydoðu kentine onunla birlikte giden anlatýcýnýn (erkek) orada tanýþtýðý siyasal muhalif arkadaþlarýyla birlikte gözaltýna alýnýþýndan, 12 Eylül'ün bir “rejim” olarak yerleþmiþliði… (Orada Yollarda)
“Benim Babam” adlý öyküsünde devrimci gençlik önderlerinin devletin içinde yuvalandýrýlmýþ faþistlerce “faili meçhul” biçimde öldürülüþünün artýk kimseyi þaþýrtmayýþýndan, “faili
meçhul”lere toplumun alýþtýrýlmýþlýðý yansýr (Orada Yollarda).
Katlanarak yükselen sömürü… Her þeye karþýn gülebilmek… Her þeye karþýn direnmek…
12 Eylül gözaltýlarýnýn, hapislerinin, iþkencelerinin amaçladýðý sonuçlardan biri de sosyal
devleti yaratýp ayakta tutacak devlet tekellerinin batýrýlýp ya da özelleþtirilip halkýn özel tekellerin ve bankalarýn karþýsýnda savunmasýz býrakýlmasýydý. Türk halký Cumhuriyet'in hiçbir döneminde, þu son on, on beþ yýldaki kadar korunmasýz ve haksýz (haklarýndan yoksun) kalmamýþtý.
Necati Güngör'ün “Üsküdar'a Gidelim”i, kredi kartlarýyla bankalara borçlanma sonucu bir
ailenin daðýlýþýný anlatýr (Üsküdar'a Gidelim).
“Baykuþ”ta ise, dar gelirli bir ailenin erkeði olan Cebrail, hem kendisinin hem de onlarla
birlikte yaþayan baldýzýnýn tüm varýný yoðunu bankere yatýrarak, gelecek yüksek faizle eski evlerinin yerine yeni bir ev yapmayý düþlemektedir. Bu düþün ilk bölümünü gerçekleþtirir. Tüm
varlýklarýný bankere yatýrýr, ama hiç faiz alamaz. Hatta anaparalarýný bile yitirmiþlerdir, çünkü
banker ortadan yok olmuþtur (Ýyiler Genç Ölür).
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
135
HÜRRÝYET YAÞAR
Ahmet Yurdakul'un “Köpekler” adlý öyküsünde, bir Batý Anadolu kasabasýnda, her gün köpek ölüleri bulunmaktadýr. Baðýmsýzlýk Savaþý gazisi Yakup Çavuþ (Yakup Aða), ulusal kurtuluþun ardýndan ülkeyi yeniden kuran kuþaktan biri olarak, devlet fabrikalarýnýn özelleþtirilmesini, yabancýlara satýlmasýný ihanet olarak izlemektedir. Yaþlýlýðýn getirdiði bunamanýn etkisiyle, kasabanýn köpeklerinin olan bitene hiç olmazsa havlayarak bekçilik yapmalarý gerektiðini
düþünmektedir. Kendisi, Cumhuriyet'in kuruluþ yýllarýnda Mustafa Kemal'in emriyle kasabasýndaki þeker fabrikasýnýn yapýlýþýna ön ayak olanlardan biridir. Üretilen ilk þekeri Ankara'ya
götürerek Gazi'ye o sunmuþtur. Ýþte o þeker fabrikasýnýn da özelleþtirilmesinin üzüntüsüne
ruhsal dengesi dayanamaz. Kendi kendine konuþarak geçirdiði bir gecenin sabahýnda köpeðini yanýna alarak þeker fabrikasýna gider, tabancasýndaki bir kurþunu köpeðinin kafasýna, bir
kurþunu da kendi kafasýna sýkarak intihar eder (Despina'nýn Gözyaþlarý).
Muzaffer Ýzgü, gelmekte olan faþizme karþý tutumunu, daha darbeden önce belli etmiþ bir
yazarýmýz. Dayak Birincisi, Diktatör, Kanlý Gülmece, Komünist Leylek, Her Eve Bir Karakol,
Orta Direði Yýkan Ayý, Gözetim Kulübesi… onun faþizmin karþýsýna hem darbeden önce hem
darbeden sonra en korkusuz, en alaycý duruþuyla dikildiði öykülerinden, kitaplarýndan yalnýzca birkaçýnýn adý. Yerleþtirilmek istenen düzenin çeþitli boyutlarýný çok sayýda yapýtýyla iþlemiþ olmakla, adýna özel ayrý bir çalýþmayý hak etmiþ olan bu deðerli sanatçýmýzýn 12 Eylül'ü
konu edinen tüm öykülerini burada anamasak bile, o karanlýk günlerde gülmece sanatýna kazandýrdýðý direniþçi öykülerle kendinden sonra gelecek sanatçýlara örneklik ettiðini söylemeden geçmeyelim.
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun ilk kez Varlýk dergisinde yayýmlanan “Bebeðim” adlý öyküsü,
direniþ deyince hemen anýmsanabilecek güçte bir öykü. Umutla umutsuzluk arasýndaki
salýnýmýn altýnda kendini gizleyen, seçim anýnda ise en sallantýsýz kararlýlýðýyla ortaya çýkan
insan direncinin, söndü sanýldýðý anda kýzýllaþýp tutuþan umudun öyküsü.
Ýki Açýklama:
1. “Bebeðim”i, benim öznel seçimim olduðunun ayrýmýnda olarak, bu çalýþmayla birlikte bir kez daha yayýmlanmasý için Ýmge Öyküler'e önerdiysem de, Berrin Kýrýmlýoðlu'na ulaþamayýnca önerim gerçekleþemedi.
2. Anýlabilecek kuþkusuz ki daha nice öykü vardýr. Baþlý baþýna bir iþ olmasý ve süre sýnýrý nedeniyle, yazarlarýn
kendi kitaplarýna girmemiþ öykülere açýlamadým. Örneðin dergiler taranabilseydi, kim bilir kaç öyküyü daha saptayabilirdik. Dergiler bir yana, kitap taramasý bile bitmiþ sayýlamaz. Biten, bu çalýþma deðil, Ýmge Öyküler dergisinin Ekim 2005 sayýsýna yetiþmesi için Özcan Karabulut'un bana verebildiði süre idi.
KAYNAKÇA
1. Samim Kocagöz, Gecenin Soluðu, Ýzlem Yay., Ýstanbul, 1985.
2. Barýþ Býçakçý, Aramýzdaki En Kýsa Mesafe, Ýletiþim Yay., Ýstanbul, 2003.
3. Berrin Kýrýmlýoðlu, Elsa'nýn Sevdiði Biri, Cem Yay., Ýstanbul, 1990.
4. Ýnci Aral, Uykusuzlar, Kaynak Yay., Ýstanbul, 1984.
5. Feyza Hepçilingirler, Eski Bir Balerin, Cem Yay., Ýstanbul, 1985.
6. Demirtaþ Ceyhun, Babam ve Oðlum, Cem Yay., Ýstanbul, 1985.
7. Demirtaþ Ceyhun, Eylül Öyküleri, Cem Yay., Ýstanbul, 1987.
8. Nedim Gürsel, Cicipapa, Doðan Kitap, Ýstanbul, 2002.
136
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
12 EYLÜL VE ÖYKÜLERÝ ÜZERÝNE
9. Nemika Tuðcu, Eliþi Fotoðraflar, Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 2001.
10. Cemil Kavukçu, Patika, Varlýk Yay., Ýstanbul, 1987.
11. Ali Balkýz, Güller Kitaplara, Cem Yay., Ýstanbul, 1990.
12. Osman Þahin, Kollarý Baðlý Doðan, Cem Yay., Ýstanbul, 1988.
13. Hakan Þenocak, Karanfilsiz, Cem Yay., Ýstanbul, 1988.
14. Ahmet Ümit, Çýplak Ayaklýydý Gece, 2. Baský, Cem Yay., Ýstanbul, 1995.
15. Ali Balkýz, Dolmuþta Bir Kadýn, Cem Yay., Ýstanbul, 1990.
16. Nalan Barbarosoðlu, Ayçiçekleri, Can Yay., Ýstanbul, 2002.
17. Feride Çiçekoðlu, Sizin Hiç Babanýz Öldü mü, Can Yay., Ýstanbul, 1990.
18. Talip Apaydýn, Karabasan, Cem Yay., Ýstanbul,1989.
19. Ýzzet Kýlýçlý, Tozlarýn Dansý, Yazýt Yay., Ankara, 1990.
20. Ahmet Yýldýz, Genç Kyros'un Yazgýsý, Everest Yay., Ýstanbul, 2002.
21. Feride Çiçekoðlu, 100'lük Ülkeden Mektuplar, Can Yay., Ýstanbul, 1996.
22. Semra Özdamar, Hayat Bizi Yaþar, Kibele Yay., Ýstanbul, 1995.
23. Mehmet Baþaran, Dilsiz Oyunu, Cem Yay., Ýstanbul, 1983.
24. Ülkü Ayvaz, Gri Oðullar, Cem Yay., Ýstanbul, 1985.
25. Hürriyet Yaþar, Anlatmaya Biri Gerek, Gendaþ Kültür Yay., Ýstanbul, 2002.
26. Eray Karýnca, Çökelez, Çankaya Belediyesi Yay., Ankara, 1997.
27. Ahmet Yýldýz, Üçlü Kavþak, Cem Yay., Ýstanbul, 1988
28. Ali Balkýz, Karadeniz Dað Kartalý, Cem Yay., Ýstanbul, 1991.
29. Alper Akçam, Yükledi Günahýný Sýrtýna, Gendaþ Kültür, Ýstanbul, 2002
30. Feyza Hepçilingirler, Kýrlangýçsýz Geçti Yaz, Cem Yay., Ýstanbul,1990
31. Mustafa Balel, Turuncu Eleni, E Yay., Ýstanbul, 1992.
32. Turgut Acar, Kimse Bilmez Bu Anýyý, Mavi Kitaplýk Yay., Ýstanbul, 1992.
33. Ayþe Sarýsayýn, Yorgun Anýlar Zamaný, 2. Baský, Can Yay., Ýstanbul, 2005.
34. Eray Karýnca, Erken Açan Papatyalar, Bilgi Yay., Ankara, 2002.
35. Zafer Doruk, Çal Dedim Klarnetçi Çocuða, Bilgi Yay., Ankara, 2002.
36. Cemil Kavukçu, Yalnýz Uyuyanlar Ýçin, Can Yay., Ýstanbul, 1996.
37. Behçet Çelik, Ýki Deli Derviþ, Yazýlý Günler Yay., Ýstanbul, 1992.
38. Süheyla Acar Kalyoncu, Dostluk Hüznü Paylaþmaktýr, Gölge Yay., Ýstanbul, 1989.
39. Oya Baydar, Elveda Alyoþa, 3. Baský, Can Yay., Ýstanbul, 1993.
40. Özcan Karabulut, Baþtan Sona Yalnýzlýk, Telos Yay., Ýstanbul, 1996.
41. Gülderen Bilgili, Bir Gece Yolculuðu, 2. Baský, Can Yay., Ýstanbul, 1989.
42. Sezer Ateþ Ayvaz, Yeryüzü Taksim, Cem Yay., Ýstanbul, 2000.
43. Semra Özdamar, Kadýrgada Son Horon, Kavram Yay., Ýstanbul, 1987.
44. Erendiz Atasü, Lanetliler, De Yay., Ýstanbul, 1985.
45. Iþýl Özgentürk, Hançer, Yazko Yay., Ýstanbul, 1981.
46. Güldal Okuducu, Yarýn Gene Uzak, Yaz Yay., Ýstanbul, 2001.
47. Cemil Kavukçu, Gemiler de Aðlarmýþ, Can Yay., Ýstanbul, 2001.
48. Cemil Kavukçu, Temmuz Suçlu, Can Yay., Ýstanbul, 1998.
49. Özcan Karabulut, Hüzünle Bazý Günler, 2. Baský, Can Yay., Ýstanbul, 2003.
50. Özcan Karabulut, Karþý Öyküler, Pür Yay., Ankara, 1984.
51. Ayþe Kilimci, Gül Bekçisi, Bilgi Yay., Ýstanbul, 1989.
52. Ali Balkýz, Yaþam Bir Anlar Toplamýdýr, Cem Yay., Ýstanbul, 1995.
53. Hasan Özkýlýç, Orada Yollarda, Can Yay., Ýstanbul, 2005.
54. Necati Güngör, Üsküdar'a Gidelim, Alkým Yay., Ýstanbul, 2003.
55. Necati Güngör, Ýyiler Genç Ölür, Gendaþ Kültür Yay., Ýstanbul, 1998.
56. Ahmet Yurdakul, Despina'nýn Gözyaþlarý, Bilgi Yay., Ankara, 1993.
57. Muzaffer Ýzgü, Dayak Birincisi, Bilgi Yay., Ankara, 1979.
58. Muzaffer Ýzgü, Her Eve Bir Karakol, Bilgi Yay., Ankara, 1980.
59. Muzaffer Ýzgü, Orta Direði Yýkan Ayý, Bilgi Yay., Ankara, 1984.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 5, EKÝM-KASIM 2005
137

Benzer belgeler