Aleviliğin Yazılı Kaynakları

Transkript

Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
ALEVİ İNANÇ KÜLTÜRÜNÜN SÖZLÜ VE YAZILI KALITLARINA GENEL BAKIŞ İsmail Kaygusuz
İnanç (inanma/iman), din demek değildir; dinin içinde inanç vardır, ama inancın içinde her
zaman din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime, sanata da inanmak bağlanmak vardır.
Dikkat edilirse din ve iman kavramları hep ayrı kullanılır. Alevilik de başlıbaşına din değil,
ağırlıklı dinsel inanç yanıyla birlikte sosyal, felsefi ahlaksal inanç sistemidir; kişisel ve toplumsal
yaşama biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana) sahiptir. Aleviliği bir “kültürdür, kültürel
anlayıştır” diye tanımlamak doğru olamaz. Çünkü “kültür” sözcüğü gerçekte sosyoloji ve sosyal
bilimler sınırları içerisindeki din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatsal, felsefi ahlaksal vb.birçok
kavramları içinde barındırır.
Milyonların bağlı bulunduğu ve inandıkları herşeyi batıl ve sapkınlık gördüğü ve inanç olarak
kabul etmediği için Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu Alevilik “kültürel eğilimdir inanç değildir,
kültürel ögelerin belirgin olduğu bir anlayıştır” diye her demecinde yineledi, durdu..Öbür yandan
da birçok Türk-İslamcı yazarlar, din bilgini ve tarihçiler çeşitli tanımlar içinde Aleviliği Sünniliği
ılımlılaştırarak zahiri İslam anlayışında birleştirmek ya da Ehlibeyt ve Oniki İmam sevgisi
ççerçevesinde Şiileştirmek çabası içindedir.
Bununla da yetinmiyorlar; sözbirliği yapmışlarcasına bazı Alevi yazar-çizer siyasetçiler de dahil
olmak üzere, bütün bu kesimlerden yükselen ortak bir görüş daha var: Aleviliğin yazılı
kaynakları yoktur; Alevilik kültürü, inançsal kuralları sözel kaynaklarla beslenerek bugüne
taşınmıştır! Bu kanı, bu iddia doğru değildir. Sözlü kaynaklar olarak bilinen inançsal söylenceler
ve nefesler, deyişlerde anlatılanlar, verilen bilgilerin de tümü yazılı kaynaklara dayanır; kuşaktan
kuşağa aşırtılmış elyazması kitaplardır. Egemen din ve inançların sapkınlık görerek yasaklamış,
yaktırıp yokettirmiş olmasına rağmen tüketemediği çok sayıda kaynak kitapları vardır Aleviliğin.
Bu görüşte ısrar eden diyanet ve ilâhiyat alimlerinin özel bir amacı vardır: İslamın batıni
yorumuyla diğer birçok dinsel inanç ve felsefelerden bazı ögeleri synkretic (bağdaştırmacı)
anlayışla bünyesinde uyumlu bir sentez oluşturan Aleviliğe reddiyeler yazmış ya da kendi
düşünsel yapılanmaları çerçevesinde bu inancı yorumlamış bazı ortodoks din bilginlerinden,
hatta medrese tahsili görmüş sıradan ortodoks müstensihlerden kalan bazı elyazmalarını Alevi
yazılı kaynakları olarak yayınlayıp sunmak. Kısacası kafalarındaki “Sünnilikle Alevilik arasında
bir fark yoktur, hepimiz müslümanız ve bir Allah’a ve Kuran’a bağlıyız” anlayışına uygun Aleviliği
kabul ettirmektir.
1 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Yazılı kaynakların gizli kalmasının nedenleri vardır
Yönetimlerin dinine aykırı gelişen ve bu nedenle dinsizlikle, aşırılıkla, “kafirlik”le suçlanıp baskı
altında bırakılmış bazı halk topluluklarının gizlenmek ve tapınmalarını gizli uygulamak zorunda
kaldıkları özinançlarının ayrıntılarını kitaplaştırıp birer kutsal emanet gibi kuşaktan kuşağa
aktarılarak yüzyıllar boyunca aralarında yaşatmış bulunmaktadır. Bu yapıtlarda inançsal bilgiler,
yani o inancın teolojisine/tanrıbilimine ilişkin söylenceler ve ilkeleriyle birlikte, çoğu kez o inanç
toplumunun karanlıkta kalmış menkıbevi tarihi de verilir. Bu kitap, özellikle o inancın
propagandacıları ve önderleri, yani dai’leri, şeyh’leri, dede’leri, pir’leri vb.nin ellerindedir; onların
içindeki bilgileri, kendilerine bağlı topluluktan da çoğu kez gizli tutarlar ve “kutsal sırlar”olarak
kendilerine ulaştıklarına inandıkları için, ancak belirli aşamalarda azar azar verirler. Görünüşte,
yönetiminde yaşadıkları devletin resmi dininin ritüellerini aksatmadan uygulamayı bile
sürdürürler. Gerçekte bu durum, inanç topluluğunun bekası, yani yokedilmemesi için ta
başından alınmış bir önlemdir; açıkçası zulüm ve baskıya bu çeşit ikiyüzlü yaşama (hypocritical
living), yani
takiye yöntemiyle
direnme sadece Alevi inanç topluluklarından herhangibirine ait değil; Hristiyanlık, Musevilik,
Zerdüştlük ve başka dinlerin heterodoks inançlı toplulukları da benzer direniş yöntemleriyle
yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Proto Aleviliğin ve Şii İmamiyenin yazılı kaynaklarından örneklemeler
1. Ummu’l Kitab; İmam Bakır’ın(ö.734/7) inançsal görüş düşüncelerini içeren kitap 8.yy.ın ilk
yarısında yazılmıştır.
Ayrıca Ummu’l Kitab’da, günümüze ulaşmamış dört yazılı kaynağın adı geçmekte ve bunlardan
alıntılar yapıldığını görmekteyiz:
a. İmam Bakır’ın kendisine ait olduğu söylenen Daka’ik sifati’n-nur wa’l-anfus (Nur Sıfatının ve
Anfus’un (Nefsin) İncelikleri(f.2)
b. İmam Ali’ye atfedilen Kitabu’l-ikhbarat (Haberler/Hadisler Kitabı) (f. 162)
2 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
c. Yazarı bilinmeyen Kitab-i ma Ahli Beyt (Bizim Ehlibeyt Kitabımız) (f. 7)
d. Yazarı belirsiz Kitabhayi Nihani (Gizli Kitaplar) (f. 206)
2. Mufaddal bin Umar al-Jufi as-Sayrafi , Kitab al-Haft wa’l-Azilla; İmam Cafer’in batıni
görüşlerini içermektedir
3. İkhwan as Safa Risaleleri
4. Jafar Mansur el Yaman (ö.914) Kitab al-Alim wa’l Ghulam, Ayrıca özellikle 10.yüzyıla ait başlıca İmamiye kaynaklarının adlarını da vermemiz yerinde
olacaktır. Bunlar büyük çapta İmam Cafer Sadık’ın ve sonraki İmamların batın, ve çoğuluk zahiri
görüş, düşünce ve yorumlarından yararlanılarak yazılmışlardır. Hazırlayanlar Abbasi yönetimiyle
ters düşmeyen ve hatta bazıları (vezirlik vs. gibi) devlet bürokrasisinde yer almış kişilerdir.
Oniki İmamcılığa ilk düşünsel ve inançsal çehresini veren yazarlar olarak, devlet adamı Abu
Sehl İsmail bin Ali en-Nevbahti (ö.923) ve aynı aileden 1) Kitab Firaku’ş-Şia’nın yazarı al-Hasan
bin Musa en-Nevbahti (ö.922). Abu Cafer Muhammed Yakub al-Kolayni’nin (ö.940-41) on altı
bin yüz doksan dokuz hadisi içeren 2)
Al-Usul Min al-Kafi
.
[1]
Şeyh al-Saduk adıyla tanınan İbn Babeveyh’in (ö.991-92) İmamların yaşamı ve yine
İmamlardan geniş biçimde sure ve hadis yorumları veren inançlar kitabı 3)
Risaletu’ul İtikadat
[2]
Heresiograf Sad bin Abdullah al-Aşari al-Kummi’nin( ö.951-52) 5) Kitab al-Makalat ve’l- Firak’ı.
3 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
II.Şah Abbas döneminin büyük din bilgini Usulilerin temsilcisi Muhammed Bakır Maclisi, 1687
yılından itibaren Şeyhülislam makamında ve ölümüne kadar Mulla-Başı olarak kalmış ve
yukarıdaki İmamiye yapıtlarını temel alarak yazdığı dev eseri
Bihar ul Envar
ile Ortodoks Şii Caferilik tam resmiyet kazamıştır.
Proto Aleviliğin/Batıniliğin ilk yazılı kaynaklarından Ummu’l Kitab
Ummu'l-Kitab (Ana Kitap) yüzyıllar boyu sisler içinde kapalı kaldı. 1898, 1911 ve 20’lerde
Türkistan, Pamir ve Shagnan’da Rus memurlarından A. Polovtsev, J. Lutsch ve İvan Zarubin
tarafından birkaç elyazma kopyasından
Ummu’l Kitab’ın tam metninin basım ve
yayımı Wilademir İvanov’a kısmet oldu. İvanov yayımınde, Zarubin kopyasını temel alarak aldı.
Bu
Ummu’l Kitab kopyası
1966 yılında da Napoli’de Pio Filippani Ronconi tarafından tam olarak batı dillerinden
İtalyancaya çevrildi.
Wlademir İvanow’un 1932’de yazdığı, “Notes sur l’Ummu’l -Kitab des Ismaeliens de l’Asie
Centrale (Orta Asya İsmaililerinin Ummu’l Kitabı Üzerinde Notlar
)”
[3]
makalesinde, baştan 15-16 sayfa içinde kitabı çeşitli yönlerden tanıttıktan sonra 41 sayfalık
[4]
bir özet sunmaktadır. Eski Fars dilinde ve 210 tabaka kâğıt (folyo) kullanılmış bu 10.yüzyıl
elyazması yapıtın tamamını Türkçeleştirmeden onu anlatmak ve içeriğini sağlıklı biçimde
anlamak kuşkusuz olası değildir. Ancak Fransızcadan çevirdiğimiz bu özet bize genişçe fikir
vermektedir; içinde Anadolu’da yaşayan Aleviliğin, Ortodoks İslam’a aykırı düşen bir düzüne
inanç ögeleri ve söylencelerini rahatlıkla görebiliriz
Kitabın ne zaman ve nerede yazıldığı sorusuna yanıt
olarak giriş bölümünde yazarının kaleminden şu kısa
açıklamayı buluyoruz:
“Bu kitap, Mekke kentinin Kureyş b. Haşim mahallesinde, Abdu’l- Manaf’ın evinde yazıldı; İmam
Bakır’ın kitaplığında bulunuyordu, fakat oradan Jafer Jufi tarafından alındı ve Kufa’ya götürüldü.
Harun zamanında (Abbasi Halifesi Harun al-Rashid/786-809 İ.K.) Ali ibn Abdi’l-Azim onu Irak’a,
4 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
İran’ın kuzeybatı bölgesine taşıdı. Adı geçen kişi ölümü sırasında onu inananlara (muminan) ve
onların elçilerine
dai’lerine
emanet etti” (folio 4 v.).
Yukarıdaki kısa açıklama çok belirgindir; bu kitabı, İmam Bakır’ın olduğu kadar İmam Cafer’in
(ö.765)de çok yakın dostu olan Cafer el Cufi, Bakırın kitaplığından alıyor. Zaten kitapta anlatılan
mizansen içinde kendisinin de adı geçmektedir. Ayrıca bu hagiografik mizansende öğretmen
olarak çocuk İmam’a ders vermeye başlarken, kendisi öğrenci olma durumuna düşen Abdullah
ibn Saba’nın, o döneme kadar yaşamış olduğu ve ‘Ali’yi Tanrı, Bakır’ı da peygamber olarak
nitelediğine’ dair al-Kashi’nin (ö.951) “Ikhtiyar Ma‘rifat ar-Rijal”ında (vol. 1, s. 323) bilgi
bulunmaktadır. Ayrıca, kitapta verilen Cabir b. Abdullah al-Ansari’yle İmam Bakır’ın yakın ilişkisi
ve içeriğinde verilen Ehlibeyt Beşlisinin Tanrısal Nur’dan oluştukları vb. birçok bilgilerin
al-Kolayni’nin kitabında, İmam Bakır ve İmam Cafer’den çevresindekilerin rivayetleriyle aynen
anlatıldığını görüyoruz.
[5] Bunlar
gösteriyor ki, İmam Bakır hayattayken hazırlanmış ve Ortodoks İslamın ve yönetimin
gulat
(aşırılar, kural ve sınır tanımayan taşkınlar) diye niteledikleri batıni inanç topluluklarının, yani
Proto-Alevilerin tanıdığı bir kitaptır.
38 soru ve bunlara verilen yanıtları içeren Ummu’l Kitab’tan burada bir örneği özetleyerek
sunmak istiyoruz:
Soru 3 (f. 39) : Yaratıcı yerde midir yoksa gökte midir? Erdemleri ve nitelikleri nelerdir? Nereden
ortaya çıktı? Neyi yarattı?
“Ya Cabir, diyor al-Bakır, bu soru çok zor, bırak onu, bir yana bırak; zira Yüce Tanrı’yı gizleyen
örtüyü kaldırmak iyi bir şey olmaz, bu büyük bir günahtır. Bizzat onun açınımı, yani görünüm
alanına çıkışı (zuhurati) olan hiçbir Peygamber ve Veli asla bu örtüyü kaldırmadı; hiç biri (hich
kitabi wa zuhurati
) bu konu hakkında açıkça asla herhangi bir şey yazmadı… Herkim bu gizemi, onu
duymaya-dinlemeye layık olmayan birine anlatacak olursa, aynı anda onun ruhu bedenini terk
edip, dinleyicisinin bedenine geçecektir. Bu, sözle anlatılamaz bir sırdır... Onu kâğıda
yazacağım; Muhammed ve Ali adına, Salman ve Mikdad adına nacib’ler ve nakib’ler adına
senden rica ediyorum onu yalnızca gözle sessizce okuyacaksın ve asla yüksek sesle
okumayacaksın; bu sırra sahip olan inananlar da, zamansız açıklamayacak biçimde, onu
kendileri için okumalıdır”(f. 40 v.)
5 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
“Şöyle yazdı İmam Bakır (f. 41): Ulu Tanrımız ve Yaratıcımız hem göklerde hem yeryüzündedir.
Yani o, bazan yüce Sarayında (Diwanha’i bala) ve bazan da zamanın imamları (imamani
zamani
) ve
inananların örtüsünün mikrokosmosu (küçük evren) içindedir.”
“Başlangıçta, ne gökler ne yer ne de yaratılmış şeyler varken, Beş Ebedi Nur (panj nuri qadim)
gökkuşağında bir araya gelmiş beş farklı renge benzemekteydi. Onların renkli ışınlarından bir
ışık boşluğa, tıpkı güneşten çıkan ışık gibi yayılıyordu (
hawai mamandi aftab
). Şimdi yer ve gökleri işgal eden her şey o dönemde bu yoğunluksuz (
latif
) havayla kaplıydı ve Beş Nur orada durmaktaydı (
ba-sar istadand
). Onlar arasında sonsuzluğun son Hududu’nun Nur’u
(nuri ghayatu’l ghayat
), nurdan bir Şahıs (
shahsi nurani
) biçiminde görünüyor (
zuhur kard
) ve onun bu Beş Nur’u, işitme, görme, tat alma ve konuşma (
nutk
) organlarını biçimlendiriyordu. Bu Beş Nur, insan biçimi görünümündeki Muhammed, Ali,
Fatima, Hasan ve Hüseyin’di ve onlar başka bir şeyden yaratılmadılar (
az hich chiz payda na-budand
).
[6]
‘De ki, O Tanrıdır. Benzeri yoktur ve Tanrı ebedidir-sonsuzdur. O doğmadı ve doğurmadı; hiçbir
şey ona benzemez’(Kur’an CXII, 1-4). Tanrısal Tahtın üstünden bu Beş Nur, beş organ olarak
inananların kafalarının içine, beynine taşındılar (
ba-sari mu’minani mi-gardand
)…” Ve antropomorfik, yani ışıksal, nurani bir insan biçimli Tanrı tanımlamasına tanık
olmaktayız:
“Onun sağ eli, her şeyi alan-tutan koruma ruhudur (Ruhu’l-hifz) ve güneşin rengindedir. Sol eli,
bütün ruhların uzunluğu ve sonu ve sonralığı ile ilgilenen
Ruhu’l-fikr
, düşünce ruhudur ve mor renktedir. Tanrının başı, bin rengin parladığı
Ruhu’l-azam
, yani yücelik-ululuk ruhudur. Onun üstünde, ne yeryüzünde ne de gökte hiçbir şey yoktur...”
6 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Basra’da kurulmuş toplumsal ve inançsal Örgüt İHVANUS sAFA (Saf, Temiz Kardeşler)
ve
RİSALELERİ
Dünyanın ilk ansiklopedik yapıtı, 9.yüzyılın ilk yarısında Arapça hazırlanmış İkhvanus Safa
Risaleleri
’nden
günümüze kalan en eski elyazması nüshasının Farsçası 1211 tarihini taşıyan Berlin Belediye
Kütüphanesi’nde bulunan nüshadır.
[7]
Arapça yazmanın ise en erkeni 1287 yılına tarihlenen İstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde
bulunmaktadır.
[8]
Dünyanın çeşitli ülkelerinde olmak üzere 90’a yakın kütüphanede tam ya da bazı
bölümlerinin(Arapça-Farsça) elyazmaları mevcuttur.
Risalelerin tam Arapça metni ilk kez dört cilt halinde 1887-89’da basılmış; en dikkat çekecek
önemde olanı ise 1928 Kahire baskısıdır.
İhvanus Safa ilk kez de Batı dillerinden Almanca’ya, 19.yüzyılın son yarısında Franz Dieterici
tarafından çevrilmiş, yapıt Hacı Kalfa’nın Keşf ez- Zünun’da, hakkında verdiği
bilgilere dayanarak 10.yüzyıla tarihlenmiştir.
Şimdiye kadar Risaleler tam olarak Batı dilerinden Amanca’ya çevrildi ve öyle kaldı. Aynı yüzyıl
içerisinde, seçilmiş risalelerden İspanyolca, Almanca ve İngilizce’ye çok sayıda monografik
çalışmalarla birlikte yayınlar yapıldı. Ayrıca Adil Awa, Alessandro Bausani, Abbas Hamadani,
Yves Marquet, Sayyed Hasan Nasr, İan Netto, Samuel Stern, Mustafa Galip, Asghar Ali
Engineer ve daha pek çok diğer bilim adamları, İkhvanus Safa ve Risaleler üzerindeki çalışma
ve araştırmalarıyla katkılar sundular. Türk Üniversitelerinin ve araştırmacılarının bu önemli
esere fazla ilgi göstermemiş olmaları düşündürücüdür.
İhvan us Safa Risaleleri’nin Tarihi ve yazarlarına gelince [9]
İlk önce İsmaili baş dai ’si Abdullah bin Kaddah ve arkadaşları tarafından başlanmış, sonra
onların ardıllarıyla birlikte, İmam Muhammed b. İsmail, Abdullah b. Muhammed ve onun oğlu
Ahmet Taki dahil birbirini izleyen gizli (mastur) İmamların koruması-gözlemi altında
7 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
hazırlanmıştır bu dev eser.
İhvan-ı Safa’nın bir risalesinde İmam Ahmet
Taki’nin adı zaten geçmektedir. Ayrıca Tevhidi, İbn al-Kıfti, Şahrazuri gibi tarihçi ve filozofların
yanı sıra Abu Süleyman Busti, Mukaddasi, Ali ibn Harun Zancani, Muhammed ibn Ahmet
Narcuri ve Avfi’nin imzaları bulunmaktadır.
İmam Ahmed Taki Muhammed, 790 yılında doğmuş 828’de İmamlık makamına oturmuştur.
Kedisi Salamiya’da, sadece Hüccet (baş dai) tarafından kim olduğu bilinen bir tacir kimliği ve
kişiliği altında ömür sürdü. 838 veya 840 yılında ölen İmam Taki Muhammed’e
Sahib al-Rasail
( Risaleler’in Efendisi) adı da verilmektedir.
İhvan us-Safa üyelerinin, Aşağı Mezopotamya’nın Basra liman kentinde yaşayan, edebiyat, din,
felsefe ve bilim üzerinde tartışmalarda bulunan kişilerden bir çeşit Lonca gibi örgütlendiği
anlatılır. Bu örgüt ilişkilerini ve çalışma yöntemlerini gizli tutar ve içine kimse kolayca kabul
edilmezdi. Moral, yaş ve daha çok ruhsal niteliklerine göre dört derece içinde sınıflandılar.
Birinci derece, tamamıyla öğretmenlerinin buyruğu altında yetişmekte olan 15 ile 30 yaş
arasındaki gençlerden oluşuyordu. İkinci kademede, laik eğitim ve ayrıca felsefi bilgiler verilen
30 ile 40 yaş arasındakiler bulunuyordu. Üçüncü derecedekiler, o günün dünyasında geçerli
dinsel hukuk (şeriat), bilim ve felsefeler üzerinde yeterli bilgiye sahip olan 40 ile 50 yaş
arasındaki kişilerdi. Dördüncü kademedekiler ise, bütün bilgilerin üstünde nesnelerin/şeylerin
gerçekliğine vakıf; ileriyi gören, geniş öngörü ve sezgi sahibi olduğu farzedilen 50 yaş üzerinde
bulunanlardı. Felsefi, bilimsel ve inançsal toplantılar, her ayın başında ortasında ve bazan 25
ile sonu arasında olmak üzere üç akşam yapılırdı. Bu gizli topluluk arkasında, 52 risaleyi içeren
“
İkhwan as Safa Risaleleri” olarak tanınan dev bir ansiklopedi içinde başarılarının
dimdik duran bir anıtını bıraktılar
11 Risale Dinsel bilimler üzerine.
14 Risale Matematik üzerine.
17 Risale Doğa Bilimleri.
8 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
10 Risale Psikoloji ve aklî bilimler.
Bu bilimler kitapta beş büyük grup içinde sınıflandırılır:
a) Matematik; sayılar, geometri ve anstronomi, cografya, müzik, kuramsal ve uygulamalı
sanatlar, ahlak ve mantık bilimlerini içerir.
b) Fizik bilimleri madde, biçim, hareket/devinim, zaman, uzay/boşluk, gökyüzü, nesiller,
madenler, gezegenler, hayvanlar, insan vücudu, yaşam ve ölümün anlamı, mikrokosmos ve dil
konularını içerir.
c) Metafizik, ruhsal akılcılık(psycho-rationalism) ve theology.
d) Psişik, akılcılık, olgu, makrokosmos, zihin, aşk, yeniden doğuş ve nedensellik konuları.
e) Din, inanç, dinsel yasalar(fıkıh) peygamberlik, velilik vb.
O aynı zaman genel Sufi düşüncesinin ve batıni tasavvufun büyük hazinesidir. Örneğin İkhvan
der ki: “Ey kardeş bil ki, senin ruhun gizli güç olarak bir melektir ve eğer peygamberler ve
imamların yolunu günü gününe şaşmadan izlerseniz Bir (Tannrı) olabilirsiniz”(Rasail Vol .4,
s.122) Ve “bütün yaratıklar sonuçta Tanrı’ya dönecektir; öyleyse O, yaratıkların tüm varlığı,
özü, ölümsüzlüğü ve mükemmelliğinin kaynağıdır.” (
Rasail
, Vol. 3, s. 285)
9 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Kuran’ın batıni anlamına sıkça göndermeler bulunmaktadır(III, 511-514). Kuran’ın zahiri
açıklaması, bilginin aşağı düzeyi olarak tanımlanır ve bu, körü körüne taklit etmeyi tercih eden
sıradan insanlar için anlamlıdır, yani onlar içindir. Bilginin daha yüksek biçimi, batıni (esoteric,
gizli) olandır. Eserde dil, din ve inançlara özgürlük tanınıyor ve birinin diğerine üstünlüğü
tartışılmıyordu:
“Biliniz ki, gerçek her dinin içinde bulunur ve her dilde geçerlidir. Öyleyse yapılması gereken
şey, en iyisini yapmanız ve kendinizi ona teslim etmeniz, yani gerçeğe yönelmenizdir. İnsanların
dinlerine kusurlar, elsiklikler yüklemekle asla kendizi meşgul etmeyiniz; daha çok sizin dininiz
kusurlardan arınmışmıdır onu görmeye çalışınız”(III, 501)..
Kâmil insan İkhvanus Safa’da şöyle betimlenir:
“Akıllı, içgörü ve anlayış sahibi olan Kâmil insan, sanki kökende İranlı, inançta Arap, dinde
doğru yola yönelmiş bir Hanif, davranış biçiminde bir Iraklı, gelenekte Yahudi, rehberlikte bir
Hristiyan, bağlılıkta Süryani, bilimde Grek, ileri görüşte bir Hintli, yaşam biçimiyle bir Sufi
(gibi)dir; ahlaksal ölçülerinde bir Melek, fikirde tanrısal (rabbani), marifette ise tanrıdır, tanrıya
benzer ve bu nitelikleriyle insan-ı Kâmil ölümsüzdür. ” (III,376)
İkhvanus Safa özgürlükçülüğünün en övülmeye değer kanıtı budur ve bugünün özellik olarak
post-modernist anlayışıyla eşdeğerdir. Bütün dinlere ve dillere saygı vardır ve kültür
çoğulculuğu kabul görmektedir. Böyle bir özgürlükçülüğün asla düşünülmediği 9.yüzyılda
bunlar yazıldı.
Ikhwanus Safa, İsmaili Alevi hareketinin tebliği olarak
tanımlanabilir. Burada, hareketin bir devrimci (ihtilalci) hareket ve mevcut düzenin, yani Abbasi
İmparatorluğunun yıkıcısı olmayı amaçladığına dikkat edilmelidir. Hareket toplumun çeşitli
kesimlerinin, soyluların, aydınların, köylülerin ve tüccarların desteğini de almaya uğraşıyordu.
Bunu Risale’lerden birinde açıkça görürüz.
‘Kardeşler’ (İhvan) örgütü, toplumun farklı kesimleri arasında hücreler kurmuş olan ve
sömürücü ve baskıcı zorba düzeni yıkmak için birleşip, hep birlikte eyleme geçen, bir devrimci
hareketin önderleriydi.
10 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Kısacası ‘Temiz Kardeşler’ devrimci örgütü Abbasileri, zorba ve zalimler, zayıf ve yoksul
kesimlerin (duafa ve masakin) haklarını gaspedenler olarak suçlamaktaydı. Abbas soyluların
Halifeliğe layık ve hakları olmadıklarını ileri sürüyorlardı.
İkhvanus
Safa
Abb
asiler’i, Adem’e secde etmeyerek Tanrısal İradeye karşı koyan Şeytan’nın vekili (khalifat
al-İblis) olarak tanımlamaktadır. Abbas soylular, kendilerini halife olarak kabul eden insanlar için
halifeydiler, çünkü ancak onlar birbirlerinin layığıydı.
Risaleler üzerinde yapılan inceleme çok açık gösteriyor ki, yazarlar, kendi zamanlarının mevcut
bütün bilimleri-bilgilerikileriyle birlikte Grek-Roma, Fars ve Hind bilim ve felsefeleri üzerinde çok
geniş kavrayış sahibiydiler. Onların yapıtlarından yapılan çevirilerle Kuran ve İslamî bilgilerin
sentezini yapmışlardır.
İhvan al-Safa’nın algıladığı yönetimi (biçimi) dawlah ahl al-khayr (Hayırlı Halk Devleti)dır. Bu
rejimi, akıllı, bilgi ve hikmet sahibi insanlar ile bir din ve inanç üzerinde anlaşmayı uzlaşmayı
geliştiren hayır ve erdeme layık rızalık toplumu oluşturacaktı (I, p-131). Bu hayırlı-erdemli ve
cömertlik rejimini kuracak olanlar, bilimsellikte olduğu gibi dinsel konularda da bilgindir;
peygamberlerin ve velilerin sırlarına ilişkin bilgiye içten yakınlığı vardır ve felsefe konularında ise
çok iyi eğitimlidir. (IV, p-198). ‘Temiz Kardeşler’, kendi dinsel inanç, fikir ve bilgilerinin, bütün
dinlere ait bilgileri de kapsadığını bildirmekteydi. (IV, p-5).
‘İhvan us Safa ayrıca insanları, kendi miras aldıkları (din) dahil olmak üzere, istisnasız tüm
dinlere eleştirel gözle bakmaya çağırmakta. Onlara göre Şeriat, yani dinsel yasalar zahir ve
batın, yani açık ve gizli olmak üzere iki yüze sahiptir. Zahir (açık) olan, onun aracılığıyla hasta
ruhlarına derman bulan sıradan insanlar içindir ve güçlü zeka ve algılama sahibi insanlar, batıni
yüzü oluşturan derin bilim ve felsefeyle kendilerini besler.(IV, p-46).
‘Kardeşler’, tapınmaların iki tip olduğunu söylemektedir: Biri ibadetin Şer’iattaki kurallı biçimi,
diğeri ise Kardeşler’in(İkhvan’ın) “ibadat al-falsafiyah al-ilahiyyah” (tanrısal felsefe ibadeti) adını
verdikleri tapınmadır. (IV, P-301 vd.). Bu tapınma tipini uygulayanlar, Kuran ayetlerini gerçek
anlamını ve onun batıni (esoteric) özünü bilirler. Onlar batın ilminin sahibidirler. Böylece
görülmektedir ki, ‘Temiz Kardeşler’ tapınmalarını, son gerçeklik bilimi-ilm al-haqiqah ve yüksek
felsefi bilgiler içine yerleşmiş bilimin temel direklerine (al-rasikhun fi'l 'ilm) uyarlamışlardır. Yine
İkhvan as-Safa’ya göre, insan ruhunu özgürleştiren bilim, felsefe ve hikmettir ve onu tanrısal
aşamalar içinde daha yüksek duruma uyumlu kılar.
11 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
Müzik üzerine yazılmış Risale’den kısa bir örnek
Ses havada iki cismin çarpışmasıyla hemen ortaya çıkar. Her sesin hafifleyip değişen/geçiş
sağlayan bir özelliği yani modülasyonu, kalitesi ve ona kendine özgülük veren bir formu/biçimi
vardır. Hava sesi bütünüyle işitme duyusuna kadar taşır; o da beynin iç kısmında duran hayal
edici merkeze gönderir.Ses oradan hemen akıl merkezine geçer. Sesler kendisini üreten
maddelerin niteliklerini korur.
Müzik ve melodi
Müzik bir düzene sokulmuş (kompoze edilmiş) melodilerden yapılır. Melodi notalardan ve ölçülü
vuruşlardan düzenlemedir. Notalar ve vuruş ise hareket ve dinlenme/durmalarla (sessizlik, es)
yapılır. İnce sesler sıcaktır, kalın sesler soğuktur…
Vuruşların üç kuralı vardır:
1) Sabad: Bir vuruşu bir sessizlik izler; tan, tan, tan gibi.
2) Vatab: İki vuruşu bir sessizlik izler; tanam, tanam, tanam gibi.
3) Fasıla: Üç vurşu bir sessizlik izler; tananam, tananam, tananam gibi
Bu üç eleman şöyle birleştirilir:
Tan tanam (0.00); tanam tan (00.0); tan tananam (0.000); tanam tanam (00.00); tananam
tananam (000.000) Ayrıca bu üç eleman içinde 10 formül oluşturulur 2+3+1 (00.000.0), 3+2+1
(000.00.0) vb..
12 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
(*) Yazarın Alevi Akademisi Bilim Kurulu’nun Halka açık toplantısında yaptığı konuşma metnidir.
[1] Usul-u Kafi, Mütercim: Vahdettin İnce, Cilt: 1, Dar’ul Hikem, İstanbul- 2002
[2] Şii İmamiyenin İnanç Esasları, Çev. Ruhi Fığlalı, Ankara 1978)
[3] REI-Revue des Etudes Islamiques 6, 1932, s.419-481
[4] A.g.e. 437-478
[5] Bazı örnekler için bkz ve karş. Ebu Cafer Muhammed b. Yakub b. İshak el Kulayni, çev.
Vahdeddin İnce, Usul-ü Kafi Cilt I, s.711,2(1269);s. 666, 7-(1191); s.667, 9 (1193)/ 10
(1194).İ.K.
[6] Mufaddal şöyle rivayet eder: Abu Abdullah’a(İmam Cafer) sordum: “Gölgelerde (Ruhlar
âleminde?) iken ne durumdaydınız?” Buyurdu ki: “Ey Mufaddal! Biz Rabbimizin yanındaydık ve
bizim dışımızda hiç kimse yoktu. Yemyeşil bir gölge içindeydik. Onu tesbih ediyor, Onu
kutsuyor. Onun tekliğini dile getiriyor ve Ona hamd ediyorduk. O sırada ne kendisine yakın olan
gözde bir melek, ne de bizden başka herhangi bir canlı vardı.( Usul u-Kâfi s. 666; 7-(1191). İ.K.
13 / 14
Aleviliğin Yazılı Kaynakları
[7] Ms. Diez A Oct, Berlin Staatsbibl. Preussischer Kulurbesitz, Tarih:1211
[8] Ms. Esad Efendi 3638, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul, Tarih: 1287
[9] İhvan us-Safa’ya ilişkin aşağıdaki bilgiler “İslam İmparatorlukları Tarihide İktidar
Mücadeleleri ve ALEVİLİĞİN DOĞUŞU” kitabımızdaki ilgili bölümden (s.152-171) özetlenmiştir.
14 / 14

Benzer belgeler

(Al-Makalat, s.55-60, 63) göre, 8.yüzyı

(Al-Makalat, s.55-60, 63) göre, 8.yüzyı (kapı) olarak gösterilmesi, İsmaili Aleviliğinin olduğu kadar Nusayri Aleviliğinin de inanç temellerinin Hattabilere dayandığını açıklamaktadır. (Elbetteki tüm kümeleşme ve türevleriyle birlikte He...

Detaylı