Kasım - Aralık 2009 Sayı:15

Transkript

Kasım - Aralık 2009 Sayı:15
MAKRO VİZYON l KASIM-ARALIK 2009 SAYI 15
MAKRO | Editör
Organik bir yaşamın kapılarını aralayın!
Bir yılı daha bitirmek üzereyiz… 2009 yılının son
aylarında, 2009 yılının son Makro Vizyon’uyla yine
sizinle birlikteyiz. Kasım ve Aralık ayları pek çok özel ve
önemli günü barındırıyor; biz de size zengin içeriğiyle
Makro Vizyon’u sunuyoruz.
Kışın en güzel günleri…
Bahar aylarında her sağlık ve güzellik sayfasında
diyetlerle ilgili yazılar olur. Kış aylarında alınan kiloların
nasıl verileceğine dair olan bu yazıları hepimiz pür
dikkat okuruz. Ancak bu bahar siz bu yazılarla
ilgilenmeyeceksiniz. Çünkü Makro Vizyon’da kış
rehavetine kapılıp kilo almamanız için küçük ve pratik
öneriler bulacaksınız. Sağlıklı beslenmenin ne kadar
önemli olduğunu her sayımızda vurgulamaya
çalışıyoruz. Dengeli ve sağlıklı beslenmenin önemi,
sadece kilo alıp vermekte ilgili değil; aynı zamanda
metabolizmamızın düzgün çalışmasında da kendini
gösteriyor.
Organik bir yaşam
Son zamanlarda çok tartışılan, gündemimizi işgal eden
bir konu var: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
(GDO). Biz de Makro Vizyon olarak bu konuya
değinmeden geçemedik. Olumlu ve olumsuz pek
çok konunun konuşulduğu GDO’lar
hakkında ayrıntılı bilgiyi
sayfalarımızda bulabileceksiniz.
Ayrıca son dönemlerin başka bir
önemli konusu da “organik”
yaşam. Organik ürünler her geçen
gün daha çok yaygınlaşırken, biz
de size bu konuda derli toplu ve
ayrıntılı bilgiler vermek istedik.
Organik aslında nedir?,
Organik üretimin süreçleri
nelerdir? gibi soruların
yanı sıra, gıda, kozmetik ve
giyim gibi pek çok başlık
altında organik
ürünlerin faydalarını
sıraladık. Keyifle
okuyacağınızı
umduğumuz bu
sayfalarımız,
organik bir
yaşamın,
dünyanın
2 | K a s ı m - A ra l ı k
2009
geleceği ve her bireyin sağlığı için ne kadar önemli
olduğunu gösteriyor.
Kurban Bayramı kapıda!
Büyük bir coşkuyla kutladığımız mübarek
bayramlarımızdan Kurban Bayramı’nı, önümüzdeki
günlerde idrak edeceğiz. Et tüketiminin arttığı bu
bayramda, etlerinizi nasıl pişirip saklayacağınızı
anlattığımız sayfalarımızdan
faydalanacağınızı umuyoruz.
Makromarket ailesi olarak şimdiden
hepinizin Kurban Bayramı’nı
kutluyoruz.
2010 yılında, yeni sayımızda
görüşmek üzere…
İyi okumalar!
MAKRO | İçindekiler
s
28
GÜNCEL 18
l Herkes bir öğretmenin
öğrencisiydi
l Dalı öncesizliktedir aşkın
kökü sonrasızlıkta...
l Başarılı bir sınavın sevinci
Kurban Bayramı
s
GIDA KÜLTÜRÜ 24
Her yönüyle et
s
GÜNDEM 32
Genetiği değiştirilmiş
organizma (GDO) nedir?
s
GÜNCEL SAĞLIK 36
l Domuz gribi hakkında...
l Çocuklar ve yetişkinler
için aşı rehberi
s
GÜNCEL 46
l 25 Kasım-Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü
Asıl çözüm, bizde!
s
KAPAK 28
Tarımdan beslenmeye,
kozmetikten giyime
ORGANİK YAŞAM
s
HABERLER 6-16
l Makramarket yeni mağazalarıyla büyümeye devam ediyor
l Makromarket Kayseri’de 1. yılını kutladı
l Makromarket’te kampanyalar bitmiyor,
müşteriler binlerce hediye kazanıyor
l makromarket.net’in yeni yüzü
l Makromarket’ten bir satınalma daha
l Ne kadar alışveriş yaptıysanız o kadar kazanıyorsunuz
l Makromarket bir filme ev sahipliği yaptı
4 | K a s ı m - A ra l ı k
2009
s
BİR PORTRE 50
Geçmişin ve musikinin şairi
Yahya Kemal Beyatlı
s
SAĞLIK 52
Gülümsemek güzeldir
s
KONUK 58
Kenan İmirzalıoğlu
50
s
GÜZELLİK 60
Sağlık ve güzellik kaynağı
Bitki yağları
58
s
RÖPORTAJ 62
l Ayşe Yavuz Çobanoğlu
l Murat Ömrüuzun
s
RÖPORTAJ 66
Prof. Dr. Yavuz Salihoğlu:
Rahim ağzı kanseri 2 dakikada
bir kadını öldürüyor
s
BESLENME 72
Bilinçli tüketicinin tercihi
paketli ekmek
s
CİLT BAKIMI 74
Tıraş sonrası cilt bakımı
nasıl olmalıdır?
Makromarket Adına Sahibi
Mustafa Songör
Genel Yayın Yönetmeni
Nuray Erdoğan
Yazı İşleri Müdürü
Hünkar Sibel Görel
Yazı İşleri
Özlem Bayrak
Grafik Tasarım
Murat Çakır
Reklam Tasarım
Zafer Mert
Coşkun Işıkgül
Cenk Atarer
Mücahit Aktaş
Fotoğraf
Salih Yılar
Yayına Hazırlık
DENGELİ BESLENME 78
Kış rehavetine kapılıp
kilo almayın!
s
78
s
74
MAKRO VİZYON
KASIM-ARALIK 2009
SAYI: 15
PSİKOLOJİ 84
Tel: (0212) 503 88 08
[email protected]
www.medyapan.com
Renkayrım/Baskı ve Cilt
Arkadaş Form Matbaa
Hayat ‘iş’ten ibaret değil
s
ÇOCUK 88
Dino’nun eğlence sayfaları
s
s
90 Lezzetli tarifler
94 Ödüllü bulmaca
Yayın Türü
Yerel Süreli
Yönetim Yeri
Şeref Makromarket A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11
06980 Sarayköy - Kazan / Ankara
www.makromarket.net
[email protected]
K a s ı m - A ra l ı k 2 0 0 9 | 5
MAKRO | Haberler
Makromarket
yeni mağazalarıyla büyümeye
devam ediyor
“Hizmet Tüm Türkiye’ye” sloganıyla yatırımlarına
devam eden Makromarket, Anadolu’nun birbirinden
güzel şehirlerinde yepyeni mağazalar açıyor. Geçtiğimiz
günlerde, Kayseri, Ankara ve Samsun’daki mağazalarına
yenilerini ekleyen Makromarket, rahat ve ferah
mağazalarında profesyonel personel kadrosu ve “hep
ucuz hep kaliteli” uygulamalarıyla müşterilerine
sorunsuz hizmet sunmaya devam ediyor.
Makromarket’in makro kaliteli hizmet anlayışı, artık
Kayseri Argıncık, Ankara Akdere ve Samsun Liman’da…
Makromarket
Kayseri’de büyüyor
Son 2 yıldır satın almalarla ve
birleşmelerle yatırım ağını genişleten
Makromarket, Ekim ayının başında
Kayseri’de hizmete açılan Belsin
mağazasının ardından Argıncık
mağazasını da Kayserililerle
buluşturdu.
Güvenilir ve sağlam adımlarla, kriz
seslerine aldırmadan, Türkiye
genelinde yayılmaya ve çalışmaya
devam eden Makromarket, tüm
personeliyle Kayseri’de yeni açılan
mağazanın heyecanını yaşıyor.
KAYSERİ-ARGINCIK
06 | K a s ım -A ra lık
2009
KAYSERİ-ARGINCIK
KAYSERİ-ARGINCIK
Makroexpres konseptinde olan
Kayseri Argıncık mağazası, gıda,
temizlik, manav ve züccaciye
ürünlerini içinde barındıran bir ürün
yelpazesine sahip.
7 Kasım Cumartesi günü
Makromarket Genel Müdürü Mustafa
Songör ve Kayseri halkının yoğun
katılımıyla açılan Argıncık mağazası,
300 metrekare alan üzerinde kurulu
olup 3 kasası ve 15 personeliyle
Kayserililere, güler yüzlü ve kaliteli bir
hizmet sunuyor.
Açılış dolayısıyla Kayseri Argıncık
mağazasına özel, temel gıda, temizlik
ve manav ürünlerinin birçoğunda şok
fiyatlar uygulandı ve her mağaza
açılışında Makromarket ekibine eşlik
eden profesyonel Makromarket
Tiyatro Grubu tarafından yine
birbirinden eğlenceli gösteriler ve
hediyeli yarışmalar düzenlendi.
MAKRO | Haberler
müşterilerine artık daha yakın.
Makromarket Akdere mağazası,
500 metrekare satış alanı, 20 nitelikli
personeli, 4 kasası ve isabetli ürün
portföyüyle bölge halkına modern ve
ferah bir ortamda alışveriş yapma
imkanı sunuyor.
Makromarket’ten
Samsun’a 3. mağaza
ANKARA-AKDERE
ANKARA-AKDERE
Ankara Akdere’de
Makromarket farkı
Makromarket, geçtiğimiz günlerde
satın alımlarını gerçekleştirdiği 5
şubeli Vipaş mağazalarının
Makromarket konseptine dönüşüm
çalışmalarını hızlı bir şekilde
sürdürüyor. 31 Ekim Cumartesi günü
dönüşüm süreci biten mağazalardan
Akdere mağazası, Makromarket Genel
Müdürü Mustafa Songör ve bölge
halkının katılımıyla, büyük bir
coşkuyla Akdere halkının hizmetine
sunuldu.
Açılışta sunulan şok indirimler ve
kampanyaların yanı sıra Makromarket
Çocuk Tiyatrosu’nun düzenlemiş
olduğu gösteriler de organizasyona
renk kattı. Abidinpaşa bölgesinde
hizmet farkıyla tanınan Makromarket
markası, Akdere mağazasıyla, hedef
Makro kalite hizmeti “Hep Ucuz
Hep Kaliteli” sloganıyla tüm
Türkiye’yle buluşturan Makromarket,
daha önce 2 mağazayla faaliyet
gösterdiği Karadeniz’in incisi ve
Kurtuluş Savaşı ateşinin yakıldığı
güzel Samsun’da 3. mağazasını
faaliyete geçirdi.
A’dan Z’ye tüm temel gıda ve
ihtiyaç ürünlerini bulunduran
Makromarket Liman şubesinin açılışı,
Makromarket Yönetim Kurulu
Başkanı Şeref Songör, İlkadım
Belediye Başkanı Necattin Demirtaş
ve çok sayıda vatandaşın katılımıyla
gerçekleştirildi. Modern ve ferah
mağazada, birçok üründe şok
indirimler, özel promosyonlar ve
hediyeli satışların yanı sıra, açılışa
özel birçok farklı aktivite uygulandı.
Ayrıca Makromarket Çocuk
Tiyatrosu’nun gösterileri de açılışı
renklendirdi.
Müşteri odaklı hizmeti her şeyin
üzerinde tutan Makromarket, İlkadım
semtinde açılan mağazasıyla kaliteli
mağazacılık anlayışını Samsun’un her
yerine taşımayı hedefliyor.
Makromarket, Liman şubesinin yanı
sıra, faaliyete geçirmeyi planladığı 5
mağazayla Samsun’daki etkinliğini
arttırmaya devam edecek.
Makromarket makro kalite hizmet
anlayışını, Samsun Liman’da, 700
metrekare alana sahip modern ve
ferah bir mağazada tüketicilere
sunuyor. Tüm gıda ve ihtiyaç
ürünlerinin bulunduğu İlkadım Liman
şubesi, nitelikli 22 çalışanı ve 3
kasasıyla hizmet veriyor.
Makromarket Mağazalar Zinciri, 9
ilde bulunan 110’u aşkın mağazası ve
4.000’in üzerinde personeliyle
çalışmalarına hız kesmeden, istikrar
çerçevesinde devam ediyor.
2009 yılının son çeyreğinde fırsat
yatırımlarını değerlendirmeye devam
eden Makromarket, 2010 yılında da
zirveye doğru emin adımlarla
ilerleyecek.
SAMSUN-LİMAN
SAMSUN-LİMAN
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 07
MAKRO | Haberler
Makromarket
Kayseri’de 1. yılını kutladı
Son 2 yıldır satın almalarla ve birleşmelerle yatırım
ağını genişleten Makromarket, geçen yıl bünyesine
kattığı, Kayseri’de faaliyet gösteren 14 şubeli Ofis Evim
Marketleri’nin dönüşüm sürecini 1 yıl dolmadan
tamamladı ve Makromarket, Kayseri’deki 1. yılını
doldurdu. Kayseri’deki 1. yıl kutlamasını şenliğe
dönüştüren Makromarket, “Hep Ucuz Hep Kaliteli”
sloganından hareketle kutlamalar kapsamında şok
indirimler, özel promosyonlar ve zengin ikramları
müşterisiyle buluşturdu.
Makromarket’in Kayseri’deki 1. yıl
kutlamaları kapsamında, Kayserili
Makromarket müşterilerinin hoşça
vakit geçirmesi için Makromarket
Tiyatro Grubu, birbirinden eğlenceli
gösteriler, aktiviteler ve yarışmalar
hazırladı. Kayseri’deki yenilenme ve
değişim sürecinden sonra aktif olarak
faaliyete başlayan Makromarket,
Kayseri halkının yoğun ilgisiyle
karşılaştı. Bu ilginin karşılığında
Makromarket, her zaman ön planda
tuttuğu “Hep Ucuz Hep Kaliteli”
08 | K a s ım -A ra lık
2009
hizmet ilkesini müşterilerine
yansıtmaya devam ediyor.
Makromarket’ten Kayseri’ye
1. yılında 1 mağaza daha
Perakende sektöründe güvenilir ve
sağlam adımlarla yatırımlarına devam
eden Makromarket, Kayseri ilinde
yeni açtığı mağazanın heyecanını da
yaşıyor. Gıdadan temizliğe, manavdan
züccaciye ürünlerine kadar geniş bir
ürün yelpazesine sahip olan Belsin
Mağazası, modern, rahat ve 400
metrekarelik satış alanında
müşterilerine makro hizmet kalitesi
sunuyor ve eğitimli, profesyonel ve
güler yüzlü 16 personeliyle ve 3
kasasıyla Kayseri halkına hizmet
veriyor. Makromarket, hem 1. yıl
kutlamaları hem de açılış dolayısıyla
temel gıda, temizlik ve manav
ürünlerinin birçoğunda şok fiyatlar
uyguluyor.
Makromarket Mağazalar Zinciri 9
ilde bulunan 110’un üzerindeki
mağazası ve 4 bini aşkın personeliyle
hizmet veriyor. Hafta içi ortalama 110
bin–125 bin, hafta sonu da 135 bin150 bin müşteriye hitap
eden Makromarket, 55 bini aşan
ürün çeşidiyle tüketicisine hizmet
veriyor.
Müşteri odaklı hizmet ilkelerini
prensip edinen Makromarket, rahat
ve ferah mağazalarında profesyonel
personel kadrosuyla makro kalite
ürünleri mikro fiyatlarla satışa
sunuyor.
Makromarket, modern ve
ferah mağazalarında hafta içi 758 bin
hafta sonu 1 milyon adet üzerinde
ürün satışı sağlıyor.
MAKRO | Haberler
Makromarket’te
kampanyalar bitmiyor
Müşteriler binlerce
hediye kazanıyor
“Hep Ucuz Hep Kaliteli” sloganıyla yol alan ve kaliteli
hizmet anlayışını şık mağazalarıyla birleştiren
Makromarket, birbirinden farklı ve dikkat çekici
kampanyalarına hız kesmeden devam ediyor.
Kampanyalarıyla her zaman müşterilerinin yüzünü
güldüren Makromarket, her dönemde binlerce değerli
hediye dağıtıyor.
alışveriş eden Makromarket’in 100
şanslı müşterisine çeyrek altın hediye
edildi. Ayrıca Clear alışverişi yapıp
çekilişe katılan 30 Makromarket
müşterisi Lig TV aboneliğinin sahibi
oldu. Dove deodarat alıp Dove Cream
Bar kazanan ve 10 TL’lik Rexona
alışverişine telefon kılıfı hediye edilen
Makromarket müşterileri de
Makro Kart Gold ile alışveriş eden
Makromarket müşterileri her zaman
kazanıyor. Makro Kart Gold sayesinde
para ve puan biriktirilebilirken ayrıca
birbirinden farklı kampanyalardan
yararlanma şansı da oluyor.
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen
bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde
Makromarket, Bingo Dynamic
kullanıcılarının da yüzünü güldürdü.
Her 4,5 TL’lik Elidor alışverişine bir
çekiliş hakkı kazanan Makromarket’in
100 şanslı müşterisi, çekiliş
sonucunda Samsung e250 cep
10 | K a s ım -A ra lık
2009
Dove, Rexona, Bingo Dynamic, Uno,
Elidor, Clear, Niva ve Papia markalı
ürünlerin bulunduğu kampanyalar
sayesinde Makromarket müşterileri
birbirinden değerli hediyeler ve çeşitli
ürünler kazandı.
Uno ve Unx ürünlerinden en çok
MAKRO | Haberler
telefonu kazandı. Nivea ise, tüm
mağazalarda, toplam 5.450 TL
değerinde Makro Para Puan
kazandırdı. Nivea ürünlerinden her
Makromarket mağazasında, en çok
alışveriş yapan müşteriler, 50 TL
değerinde Makro Para Puan kazandı.
Kampanyalar büyük bir
hızla devam ediyor
Makromarket’in kampanyaları
önümüzdeki günlerde de devam
edecek. Pek çok farklı markadan
yapılacak olan alışverişler, Kasım ve
Aralık aylarında da kazandıracak.
l 25. yılını kutlayan Dardanel,
Makromarket müşterilerine altınlar
dağıtıyor. 10 Kasım-20 aralık tarihleri
arasında, en çok Dardanel alışverişi
yapan ilk 5 kişiye tam altın, sonraki
25 kişiye yarım altın, üçüncü 125
kişiye çeyrek altın hediye edilecek.
l Untad ve Makromarket işbirliği
Üstelik hiçbir kuponda boş yok!
l 9 Kasım-6 Aralık tarihleri
arasında Makromarket’ten Sprite
alışverişi yapanlar da kazanıyor.
Makro Kart Gold ile 3 TL’lik Sprite
alın, Samsung 40” LCD televizyon
kazanan 8 kişiden biri siz olun!
l Selva ürünlerinden Makro Kart
Gold ile 15 Kasım-31 Aralık tarihleri
1 kazı-kazan kuponu kazandırıyor.
Kuponlarda, Doğuş Çelik Termos,
Doğuş Porselen Demlik, Doğuş Earl
Grey Demlik Poşeti (24’lü), Doğuş Tek
Sargılı Küp Şeker (300 gr) ve Doğuş
Cam Kupa bulunuyor.
l İpana, 18 Kasım’dan itibaren
Makromarket’te 2.830 hediye
kazandırıyor. Makro Kart Gold ile 1
de Makro Kart Gold kullanıcılarına
binlerce hediye kazandıracak. 12
Kasım’dan itibaren Untad
ürünlerinden 5 TL alışveriş yapan
müşteriler, anında kazı-kazan kuponu
alacak ve 6.250 değişik hediyeden
birini kazanma şansına sahip olacak.
arasında en çok alışveriş yapan
Makromarket müşterilerinden ilk
200’ü Mehtap Makarna Pişirme
Tenceresi, sonraki 300’ü ise Selva
Yemek Tarifleri Kitabı kazanacak.
l Her 5 TL’lik Doğuş Poşet Çay
alışverişi, Makromarket müşterilerine
adet İpana 3 Boyutlu Beyazlık 75 ml
veya 125 ml macun ile Oral-B fırça
alan herkes anında ürpriz
hediyelerden birini kazanıyor.
l Makro Kart Gold ile Untad
Lavaş Ekmeği veya pasta altı alana
anında Pepsi 2,5 lt bedava!
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 11
MAKRO | Haberler
makromarket.net’in
yeni yüzü
Makromarket, yıllardır aktif olarak müşterilerine
hizmet verdiği www.makromarket.net adresini
yeniledi. Müşterileriyle birebir iletişim kurma ve bilgi
paylaşma noktasında en hızlı ve en yakın mağaza olan
makromarket.net adresi, kullanıcılarına kullanım
kolaylığı sağlama amacıyla, hem görsel hem de
teknolojik açıdan güncellendi.
Yeni yüzüyle müşterilerin bir tık
uzağında olan www.makromarket.net,
günlük olarak yenilenerek,
içerisindeki her türlü bilgi kaynağı
sürekli ve düzenli güncelleştiriliyor.
Eski yüzünde de aktif
duyurulan
12 | K a s ım -A ra lık
2009
kampanya, indirim ve promosyonlar
Makromarket’in yeni web sayfasında
da devam ediyor.
Yenilenen web
sayfası, güncel kampanyalar,
kampanya sonuçları, mağazalar,
Makrokart Gold, kurumsal bilgiler ve
müşterilerin özel faydalanabileceği
yemek tarifleri ve pratik bilgiler gibi
konularda ayrıntılı içeriğe sahip.
Makromarket ile ilgili her türlü
bilginin rahatlıkla ulaşılabileceği web
sayfasının yanı sıra üye olan her
müşteriye de periyodik zamanlarda
gönderilen e-bültenlerle kampanya ve
indirimler hakkında bilgiler veriliyor.
Yenilenen www.makromarket.net
adresi içersisinde ayrıca Makrokart
Gold kullanıcılarına da, özel bir sayfa
bulunuyor ve bu sayfa sayesinde bilgi
güncelleme noktasında kolaylık
sağlanıyor.
Makromarket A.Ş. bünyesinde,
ulusal format ve içerikte,
profesyonelce hazırlanan kurumsal
dergi Makro Vizyon’un da tüm eski
sayılarını ve yeni güncel sayısını
takip etme ve okuma fırsatını bulan
müşteriler, aynı zamanda internet
üzerinden bir tık ile Makro FM’i
dinleme şansına da sahip oluyor.
Doğru ve güncel bilgilerin yer
aldığı basın duyurularına,
Makromarket A.Ş.’nin ulusal ve
yerel basında çıkan haberlerine
de www.makromarket.net
adresinde ayrıntılı olarak yer
veriliyor. Makromarket’i
yakından takip eden
müşteriler, web sayfası
üzerinden TV reklamlarını
da izleme fırsatını buluyor.
Makromarket, web
sayfasında yapmış olduğu
yenliklerin yanı sıra,
kurumsal bilgiler, online
iş başvurusu, hızlı,
güvenilir ve müşteri
odaklı iletişim formuyla
yayınlarına güncel ve
kesintisiz bir şekilde
devam ediyor.
MAKRO | Haberler
Makromarket’ten
bir satınalma daha...
Makromarket yatırımlarına ve yeni satın almalar
yaparak büyümeye, büyük bir hızla devam ediyor. Son
olarak 5 şubeli Vipaş mağazalarını bünyesine katan
Makromarket, hizmet ağını genişletiyor.
Makromarket, Ankara’da 2004
yılından bu yana hizmet veren 5
şubeli Vipaş mağazalarını satın aldı.
Ankara’nın Etlik, Beştepe, EryamanArya, Eryaman-Galaxy ve Akdere
bölgelerinde toplam 2.750 metrekare
net satış alanında, 16 kasası ve 80
çalışanıyla hizmet veren Vipaş,
Makromarket ailesine katıldı.
Makromarket satın aldığı 5 mağazayla
mağaza sayısını 110’un üzerine
çıkardı. “Hep Ucuz Hep Kaliteli”
sloganıyla çalışmalarına hız kesmeden
devam eden Makromarket, bulunduğu
illerde büyümeye ve çalışmalarını
genişletmeye devam ediyor. Çok
yakında Samsun’da açacağı 6
mağazayla Makromarket kalitesi,
daha yaygın bir hale gelecek.
VİPAŞ-BEŞTEPE
VİPAŞ-AKDERE
VİPAŞ-ERYAMAN/ARYA
VİPAŞ-ERYAMAN/GALAXY
14 | K a s ım -A ra lık
2009
VİPAŞ-ETLİK
MAKRO | Haberler
Ne kadar alışveriş yaptıysanız o kadar kazanıyorsunuz
Makromarket, muhteşem kampanyalarına bir
yenisini daha ekliyor ve televizyon
ekranlarından bedava alışveriş fırsatı
sunuyor. Makromarket, Kontv, TVKayseri ve
Elif TV’de Pazartesi, Çarşamba ve Cuma
günleri yayınlanan programlarla
müşterilerine ulaşarak yaptıkları alışveriş
kadar alışveriş yapabilmelerine olanak
sağlıyor.
Çizgi ötesi hizmet kalitesiyle adından sıkça söz
ettiren Makromarket, artık televizyon
ekranlarından da müşterilerine ulaşıyor. Pazartesi,
Çarşamba ve Cumartesi günleri, saat 17.05’te,
Kontv ve Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi
günleri, saat 18.20’de TVKayseri ve Elif TV izleyen
Makromarket müşterileri inanılmaz fırsatlarla
karşılaşıyor. Makromarket’ten yaptığınız
alışverişlerin fişlerini atmıyorsunuz; fiş tutarı kadar
alışveriş çeki kazanıyorsunuz. Makromarket’ten ne
kadar alışveriş yaptıysanız, o kadar kazanıyorsunuz.
“Hep Ucuz Hep Kaliteli” Makromarket, televizyon
ekranlarından da kazandırmaya devam ediyor.
Makromarket bir filme ev sahipliği yaptı
Şıklığıyla her zaman göz dolduran
Makromarket mağazaları, “Bizim Büyük
Çaresizliğimiz” adlı filme ev sahipliği
yaptı. Önümüzdeki aylarda vizyona
girecek olan filmin bazı sahneleri
Makromarket’te çekildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
desteklenen “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”
adlı sinema filminin bazı sahneleri
Makromarket mağaza ortamında çekildi.
Barış Bıçakçı’nın eserinden Seyfi Teoman ve
Barış Bıçakçı tarafından senaryolaştırılan
“Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, Bulut Film
tarafından hazırlanıyor. Oyuncuları arasında
sevilen isim İlker Aksum’un da bulunduğu
“Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filminin set
ekibi, Makromarket mağazasında eğlenceli
anlar yaşadı.
16 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Güncel
Çocuklarım
Herkes bir öğretmenin
öğrencisiydi
1981 yılından beri kutlanan
Öğretmenler Günü, her yılın 24
Kasımında büyük bir coşkuya sahne
oluyor. Öğretmenlere adanan 24
Kasım, Millet Mektepleri’nin açıldığı
ve Atatürk’ün başöğretmenliği kabul
ettiği gün olarak biliniyor.
“Başöğretmen” sıfatını alan Mustafa
Kemal Atatürk, Türkiye
18 | K a s ım -A ra lık
2009
Cumhuriyeti’nin yeni alfabesini
benimseterek eğitim, öğretim ve
devlet olmanın gereklerine verdiği
önemi bir kere daha gösteriyor. Bu
özel günde hatırlanmanın
mutluluğunu yaşayan öğretmenler,
birçok ülkede farklı tarihlerde bu
sevinci yaşıyor.
Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
Benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım,
Koltuğunda satılmamış gazeteler...
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı,
Nane şekeri uzattı en tembeliniz...
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın!
İsterken adam olmanızı
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda
Kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder;
Biz inceleye duralım aç tavuk hesabı,
Tereyağındaki vitamini
Ve kalorisini taze yumurtanın!
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,
Çevresini ölçtük dünyanın,
Hesapladık yıldızların uzaklığını,
Orta Asya'dan konuştuk
Laf kıtlığında.
Neler düşünmedik beraberce
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık!
“Hazan rüzgarı”nda dökülmüş
“Hasta yapraklara” mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
Kendimizi unutarak!
Rıfat Ilgaz
Bu şiiri yazmak için başka birini
kendinden daha çok düşünmek
gerekir; onun için üzülmek, onun için
sevinmek, onun geleceğinin kaygısını
taşımak... Çocuklarını sevmek,
dünyayı sevmek, insanları sevmek...
Bu şiiri yazmak için öğretmen olmak
gerekir. Öğrencilerini yazan,
öğrencileriyle, öğrencilerinde yaşayan
tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler
Günü’nü kutluyoruz.
Herkes bir öğretmenin
öğrencisiydi ne de olsa…
MAKRO | Güncel
Dalı öncesizliktedir
aşkın
kökü sonrasızlıkta...
Mevlana, inanılmaz müzikaliteye, düşünsel
derinliğe, şiirsel mükemmelliğe sahip dizeleriyle göz
kamaştırıcı bir şiir dünyasının kapılarını aralayan bir
şair, yaşamı boyunca insan ruhunun özgürlüğünü,
Haçlı Seferlerinin şahlanış döneminde dil, din, ırk
ayrımı gözetmeksizin tüm insanların eşit olduğunu
savunan bir düşünürdür. Bu topraklarda yetişen en
önemli isimlerden biri olan Mevlana’yı anmak ve
onun kişiliğinin önemini anlamak için her yıl 2-9
Aralık tarihleri arasında Mevlana Haftası’nı
kutluyoruz.
Beri gel, daha beri, daha beri,
Bu hır gür, bu savaş nereye kadar?
Sen bensin, ben senim işte...
Ne diye bu direnme?
Topumuz bir tek inciyiz,
Başımız da tek, aklımız da tek.
diyen de
Öyle karanlık bir geceyim ki aya isyan ettim
Öyle kimsesiz ve yoksulum ki, sultana isyan ettim
Güzeller güzeli lütfetti de çağırdı beni, gitmiyorum
evine, yola ize isyan ettim
İnatlar etse sevgilim, üzse beni, yine de ah
demeyeceğim, ah çekmeye isyan ettim
Diyen de Mevlana’dır ve Celaleddin Rumi’yi Mevlana
yapan, yalnızca tüm insanlığı derinden etkileyen şiir
mirası değil, insan sevgisi ve hoşgörüyle dolu bir
20 | K a s ım -A ra lık
2009
Mevlana’nın
yedi öğüdü
Cömertlik ve yardım etmede
akarsu gibi ol
Şefkat ve merhamette
güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmede
gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçak gönüllülükte
toprak gibi ol
Hoşgörürlükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün,
ya göründüğün gibi ol
MAKRO | Güncel
hümanizm anlayışı ve bizzat yaşamıyla ortaya
koyduğu, duygu ve düşünceleri baskı altına
almaya çalışanlara karşı isyanıdır.
hayatında ve eserlerinde büyük bir yere sahip,
değinmeden geçemeyeceğimiz önemli bir kavram
da “aşk”.
Mevlana’nın eserleri
Mevlana’nın eserlerine baktığımızda önce
dudak uçuklatan bir dize sayısı ile karşılaşıyoruz.
Mesnevi ve Divan-ı Kebir’de toplanmış 79 bin
dize… Fakat bu 79 bin dizeden Mevlana’nın
elinden çıktığı, yani bizzat Mevlana tarafından
yazıldığından kuşku edilmeyen dize sayısı
oldukça az. Mevlana’nın dizelerinin hemen
hemen tamamı, “katip-el esrar” (sır katipleri)
denen öğrencileri tarafından derlendi ve
bugünlere kadar ulaştı.
Şiirlerinin dışında, söyleşilerinin toplandığı
“Fihi Ma-Fih” adlı bir düzyazı kitabıyla, çeşitli
kişilere yazılmış yüz kırk mektubu da bize kalan
yazın mirası arasında. Bu miras, Mevlana’nın
yaşamı, ruhsal arayışları, fikirleri için önemli bir
kaynak oluşturuyor.
Mevlana koca bir hayatı “Hamdım. Piştim.
Yandım.” diyerek özetliyor. Böyle özetlediği
hayatında, babası “Bilginler Sultanı” Bahaeddin
Veled’den, öğrencileri sır katiplerine, sır katipleri
içinden Hüsamettin Çelebi’ye, Hocası Seyyid
Burhaneddin’den, oğlu Sultan Veled’e ve tabii ki
“güneşim, ayım geldi, kulağım gözüm geldi” diye
karşıladığı Şems Tebrizi’ye, her biri için ayrı
kitaplar yazılabilecek pek çok insan var. Ve
insanlar dışında kavramlar… Mevlana’nın
“Eziyetlere eziyetler katan
așk yeter bize”
Bilme, anlama yolunda Mevlana ve
öğrencilerini yönlendiren şey mantık değil aşktı.
Var olan her şeyi harkete geçiren şeydir aşk,
Mevlana’ya göre.
“Dalı öncesizliktedir aşkın, kökü sonrasızlıkta
Bir ululuk, şu akla, ahlaka yaraşır değil
Yok ol, varlığından geç, varlığın cinayettir
Aşk, doğru yolu buluştan başka bir şey değil.”
En büyük aşk, hakikat aşkıydı ona göre; saltık
olana ulaşma yolunda… Ama dünyevi ya da geçici
dediği aşkı da küçümsemiyordu. Bir tohum, bir
hayvan, bir ot da sevebilirdi. Ama yalnızca insan,
hem bedeniyle, hem düşleriyle, hem bilinciyle
sevebilirdi. Aşkı, güneş ışığına; insanı kendi
içinde sonsuza dek hapseden bencilliği ise, bu
ışıktan gözlerin kör olmasına benzetiyor ve kör
olan aşkı kelimelerin anlamıyla sınırlayan insana
“...Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk
diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz
olur” diye seslenirken aşıkları ve onların şeriatını
şu dizelerle anlatıyordu;
...Biz dile söze bakmayız. Gönle hale bakarız,
...Edep bilenler başkadır,
Canı ruhu yanmış aşıklar başka.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 21
MAKRO | Güncel
Niçin kurban kesiyoruz?
Başarılı bir sınavın sevinci
Kurban
Bayramı
Kurban Bayramı Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'i kurban
etmek istemesi, Hz. İsmail'in buna razı olması ve
sonunda Allah'a karşı gösterilen bu büyük sadakatin
karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını
taşıyor ve tüm inananlar, kurban keserek bu iki
peygamberin Allah'a karşı verdikleri başarılı sınavın
sevincini yaşıyorlar. Bu yıl, 27 Kasım günü idrak
edeceğimiz Kurban Bayramı, her bayram olduğu gibi,
büyük bir sevinç ve heyecanla geçecek.
Kurban Bayramı da Ramazan Bayramı
gibi, birlik, beraberlik ve inanç
duygularımızın doruğa ulaştığı,
fakirlere yardımın gönül borcu
bilindiği günlerden… Bayramlarda
toplanan tüm insanlar, kardeşliğin ve
birlikteliğin güzelliğini ortaya koyar.
Allah’ın karşısında hepimizin eşit
22 | K a s ım -A ra lık
2009
olduğunu gösteren en güzel tablo olan
bayram namazlarıysa bayram
sevincini pekiştirir. Namazda rütbesi,
mevkisi, serveti ne olursa olsun,
herkes kudret ve rahmet sahibi olan
Allah'ın huzurunda saf bağlayıp, O’na
kul olmanın manasını idrak ile kulluk
vazifesini yerine getirir.
Kurbanlar tabi ki Allah rızası için
kesilir. Namazla başlayan Allah'a
yakınlaşma, kurbanla daha ileri
seviyelere ulaşır ve kişi, kesilen
kurbanla beraber günahların da akıp
gittiğini, iç dünyasında beliren tadına
doyulmaz sevinçle hisseder. Allah
uğrunda fedakarlık yapmanın en
güzel örneğini, kurbanıyla gösterir.
Kurban kişinin Allah'a teslimiyetinin
bir işaretidir. Kurbanların
kesilmesinden sonra sıra kurban
etlerinin dağıtılmasına gelir. Öteden
beri yapılan dağıtıma göre, etin üçte
biri fakirlere, üçte biri komşulara,
kalan kısmı da ev halkına ayrılır.
Böylece Müslümanlar, bir taraftan
Allah'a karşı kulluk vazifelerini
yaparken, diğer taraftan da insanlara
karşı mesuliyetlerini yerine getirmiş
olurlar. Böylece insanlar arasında
sevgi ve kardeşlik hisleri gelişir. Kin ve
düşmanlık gibi, insanları birbirinden
soğutucu duygular kendiliğinden
eriyip gider.
Bayram sabahında erken kalkmak,
dişleri temizlemek, güzel kokular
sürünmek, temiz ve güzel giyinmek,
olabildiğince sevinçli olmak, herkese
güleryüz göstermek, sadaka ve
hediyeler vermek, bayramlaşmak, aile
fertlerini ve özellikle çocukları
hediyelerle sevindirmek, bayramın en
güzel gelenekleri arasında bulunuyor.
MAKRO | Gıda Kültürü
HER YÖNÜYLE
ET
Vücudumuz için gerekli
besleyici öğelerin çok önemli
bir bölümünü içeriğinde
bulunduran büyükbaş ve küçükbaş
hayvan etlerinin, sağlımız için çok
faydalı gıdalar olduğunu hepimiz
biliyoruz. Yaygın inancın tersine,
özellikle sığır ve dana etlerinin
kolesterol miktarı oldukça düşüktür ve
bu da dengeli ve sağlıklı beslenme
diyetlerinde ete verilen önemin
nedenini açıklıyor. Bu sayımızda sizlere
etin faydalarının yanı sıra, dana ve
koyun etinin bölümleri, pişirilişi ve
saklanışı konusunda da bilgi vereceğiz.
Kurban Bayramı’nın yaklaştığı
bugünlerde, bu sayfalarımızdan
yararlanacağınızı umuyoruz.
24 | K a s ım -A ra lık
2009
Etin beslenmemizdeki önemi tabi
ki hepimiz için çok önemli. Ama bir de
lezzet tarafı var… Et, yemeklerimize
lezzet katan hatta tek başına bir öğün
olarak tüketilebilen bir gıda. Çok
çeşitli biçimlerde pişirilebilen et, pek
çok farklı besinle de uyum gösterir. Bu
yüzden de Türk mutfağında olduğu
gibi dünya mutfaklarında da baş
sıralarda yer alır. Tariflerimizde
etlerin en az yağlı parçalarını
kullanmak koşuluyla, yemeklerin
alışılmış lezzetlerini hiç bozmadan
günlük kalori sınırları içinde
kalabileceğinize emin olabilirsiniz.
Kolesterol değerlerini yükselten, yani
kalp rahatsızlıkları riskini arttıran,
doymuş yağlardır. Eğer doğru et
seçimi yapar ve olabildiğince yağsız et
kullanırsanız, bu risk en aza iner. Eti
parçaladığınızda, yağlarını mümkün
olduğunca ayırmaya özen
gösterebilirsiniz. Günümüzde artık
diyet uzmanları, yağsız etin, dengeli
ve besleyici bir diyetin önemli bir
parçası olduğu görüşünde
birleşiyorlar.
Kalorisi oldukça düşük olan dana
etinin 100 gramlık bir kısmı, 120
kalori ve 90 mg kolesterol içerir. Yani
dana eti, diğer et türlerine ve hatta
bazı balıklara göre daha az kolesterol
barındırır.
Etlerin saklanması
Büyük ve küçükbaş hayvan etleri,
kümes hayvanlarına ve balıklara
oranla daha uzun süre buzdolabında
saklanabilir. Biftek ya da kalın ve iri
parçalar, buzdolabında dört gün kadar
saklanabilir. Ancak kıyma için bu
durum geçerli değildir. Yüzeyi çok
daha fazla olan kıyma, buzdolabında
bile 1 saatten fazla bekletilmemeli, ya
derhal tüketilmeli ya da derin
dondurucuda muhafaza edilmelidir.
Böylece bakterilerin çoğalmasının
önüne geçilmiş olur. Ayrıca, etlerinizi
kesinlikle açıkta ve ağzı açık olarak
bekletmeyin. Et, çok çabuk koku
emdiğinden etraftaki kokuları çeker.
MAKRO | Gıda Kültürü
Derin dondurucuda saklayacağınız
etlerinizi de muhakkak plastik filmle
sarıp bir buzdolabı poşetine koyun.
İçinde hava kabarcığı kalmamasına
özen gösterin. Poşetin içinde kalan
hava, etin kurumasına, renginin,
dokusunun ve tadının bozulmasına
neden olabilir. Uygun biçimde
paketlenmiş etler, hızla dondurulursa,
6 ay dayanabilir. Kıyma için de aynı
kurallar ve zaman geçerlidir.
Dondurduğunuz etleri çözdükten
sonra kesinlikle tekrar dondurmayın.
Bu, gıda zehirlenmesine kadar gidecek
sorunlara neden olabilir. Ayrıca,
dondurduğunuz etlerinizi oda
sıcaklığında çözmeyin. Bir gece önce,
derin dondurucudan çıkarıp
buzdolabına koyun ve orada
çözülmesini bekleyin. Böylece etinizin
çözülmesi esnasında üreyen bakteri
sayısını azaltmış olursunuz. Ancak bu
eti iyice pişirdikten sonra, tekrar
dondurabilirsiniz.
Bunların yanı sıra, taze etle,
pişmiş eti bir arada saklamamanız
gerekiyor. Çünkü bunların birbirlerini
zehirleme olasılığı yüksek. Ayrıca
pişmiş ve pişmemiş etleri bir arada
ellemeyin. Bakteriler birinden
diğerine, bu yolla geçebilir.
pişirildiğinde bile çok lezzetli olan bir
bölümdür.
Pirzola: Antrikot bölümünden
hazırlanan pirzola, kemikle birlikte
satılır.
Antrikot: Birinci kalite biftek
olan antrikot, mangal türü tüketime
uygun bir ettir.
İncik: İncik, haşlama türü bir
ettir. Özellikle sonbahar ve kış
aylarında tüketimi artar.
Bilerek yiyelim!
Sokum: Izgara biftek çıkartılan,
Etin beslenme alışkanlıklarımızda
şiş ve tas kebabı için iyi
önemli bir yeri olduğunu
kalitede et veren
söyledik. Ancak bir et
Etleri
çabuk
bölümdür.
reyonuna gittiğimizde
Kontrafile: Bu
pişirmenin en
pek çok çeşitle
bölümden ızgaralık
karşılaşıyoruz ve
kolay yolu sote
biftek elde edilir.
hangisinin bize uygun
etmektir. Sote
Kuşbaşı doğranarak da
olduğunu tam olarak
etmek, eti bir
kullanılabilen bu bölüm,
bilemiyoruz. Eğer eti ve
tavada az yağla
çöp şiş yapımı için
parçalarını iyi
hızlı hızlı
idealdir. Ayrıca, bir alt
tanırsanız, daha lezzetli
karıştırarak
adale grubunu da dahil
yemekler yapabilirsiniz.
pişirmek
anlamına
ederek kemikli şekliyle
Nuar: Halk arasında
gelir.
hazırlandığında, T-bone
bonfile olarak da
adını alır.
isimlendirilen nuar,
Kontranuar: Salçalı
birinci sınıf bir ettir.
biftek
olarak
tüketilebilecek
en ideal
Yağsız et yemeği tercih edenlerin
bölümdür.
Tava
ya
da
ızgarada
çok
severek tükettikleri ve tek başına
kuru olacağından, sulu pişirme
yöntemlerinde tercih edilir.
Yumurta: Soslu ve salçalı
yemekler için idealdir.
Bonfile: Birinci kalite bifteklik
ettir. Tava ya da ızgarada pişirilebilir.
Fileto: Bifteğin çeşitli
aşamalardan geçirilmesiyle, işlenerek
dilimlenmesi sonucu elde edilir. Türk
mutfağında tercih edilen bir çeşit
değildir.
Dana döş ve döş sarma: Net bir
tüketim şekli yoktur. Kuşbaşı ve
kıyma bu bölümlerden elde edilir.
Et pișirme
yöntemlerini tanıyalım!
Etin, pek çok çeşidi olduğu gibi,
pek çok farklı pişirme yöntemi de
bulunuyor. Etlere yumuşak olup
olmamalarına göre bir pişirme
yöntemi uygulanıyor. Bağ dokusu az
ve yağlı etler kuru ısıda, bağ dokusu
fazla ve az yağlı etlerse, suda
pişirilmeye uygun. Bağ dokusu az ve
yağsız etler, suda pişirilirse daha sulu
olur.
Izgara
Izgarada, et doğrudan ısıya maruz
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 25
MAKRO | Gıda Kültürü
Et suyu hazırlayalım!
bırakılır. Bu durumda kalın kesilmiş
etler, incelere nazaran ısıdan daha
uzak olmalıdır; böylece daha yavaş
pişer. Pişirme hızının düşük
olmasıyla, ısı etin her tarafına yayılır
ve güzel pişmesi sağlanır. Izgara etler
en az 2,5 cm kalınlığında kesilmiş
olmalıdır. Daha ince parçalar ızgara
üzerinde kurur ve yenmez bir hale
gelir.
Tavada ızgara
Ocak üzerinde, yapışmaz bir tava
kullanılarak pişirme sağlanır. Çok ince
kesilmiş etler, daha güzel pişer. Bazı
etlerin arka kısmı tam olarak
pişirilmez. Dışına nazaran içi pembe
kalır. Bu şekilde pişirilen etlerde ateş
genellikle hızlıdır.
Fırında
Bir eti fırında pişirirken önemli
olan ısı ayarıdır. Izgara için uygun
olan etler fırın için de uygun olur
ancak fırında ayrıca sulu pişirme de
yapılabilir.
Yağda kızartma
Eğer etinizi yağda kızartmak
istiyorsanız, ısıyı her yere eşit olarak
26 | K a s ım -A ra lık
2009
Yemeklere ve özellikle pilavlara
ayrı bir tat katan et suyunu hazırlayıp
buzdolabınızda uzun süre saklamanız
mümkün. İhtiyaç duyduğunuz anda
kullanabileceğiniz et
suyunuz tüm
yemeklerinize ayrı bir
Sıvı içinde
tat katacak. Burada
pişirilen etler,
tarifini vereceğimiz
birlikte pişirildiği
“esmer et suyu”, çok
sebze ve
güzel kahverengi bir
baharatların
renge ve lezzetli bir
kokusunun
aromaya sahip.
birbirlerine iyice
Malzemeler:
karışması
l 1,5 kilo dana döş
sağlandığı için
(küçük parçalara
son derece
kesilmiş)
l 1,5 kilo dana
lezzetli olur.
kemiği
l 2 adet soğan
l 2 adet kereviz
l 2 adet havuç
l 3 diş sarımsak
yayan dökme demir tavaları
l 8 tane karabiber
kullanabilirsiniz. Tavaya koyacağınız
l Yarım tatlı kaşığı kekik
yağ miktarı ise etin cinsine göre
l 1 defne yaprağı
değişkenlik gösterir. Mısırözü ve
Hazırlanışı:
ayçiçeği gibi bitkisel yağlar kullanmak
Önce fırınınızı 220 dereceye
en uygunudur çünkü bu yağların
ayarlayın. Büyük bir cam kaba etler,
dumanlanma noktası yüksektir. Yani
kemikler ve sebzeleri koyarak hepsi
yağ, yüksek derecelerde ısıtılabilir.
kahverengileşinceye kadar, yaklaşık 1
Suda pişirme
saat pişirin. Kabı fırından çıkarıp
Özellikle bağ dokusu fazla olan
içindekileri büyük bir tencereye
etler için uygulanabilir. Sudaki ısı etin
koyun. Cam kabın içine yarım litre su
dokusunu jelatine çevirerek
koyup dibine yapışmış malzemeleri
yumuşamasını sağlar. Fakat bu işlem
kazıyın ve bunları da tencereye
yavaş gerçekleştiğinden, et en az iki
aktarın. Sarımsak ve karabiberi
saat pişirilmelidir.
ekleyip malzemenin üstünü örtecek
kadar su koyduktan sonra bir taşım
kaynatın. Kaynayınca ateşi kısın ve
üzerinde biriken köpükleri alın. Kekik
ve defne yaprağını ekleyip ara sıra
biriken köpükleri alarak, kısık ateşte 3
saat pişirin. Tencereyi ateşten alıp et
suyunu bir süzgeçten geçirin.
Yüzeyindeki yağı temizledikten sonra
cam şişelere koyun ve soğumasını
bekleyin. Soğuduktan sonra
buzdolabına kaldırın ve dilediğiniz
zaman kullanın.
MAKRO | Kapak
Tarımdan beslenmeye,
kozmetikten giyime...
Organik
yaşam
Organik, biyolojik, ekolojik… Hepsi aynı anlama
gelen bu kelimeleri son zamanlarda çok duyar olduk
ama organik yaşam aslında 1970’lerden beri
dünyanın gündeminde olan bir konu. 1950’li
yıllardan itibaren ürünleri korumak için tarım
ilaçlarının kullanılmaya başlamasıyla beraber,
dünya ve insanlar toksinlerle tanıştı. Ancak bunun
zararlarının ortaya çıkmasıyla beraber organik
üretim önem kazandı. Hem kendi sağlığınızı hem de
dünyayı korumak için her türden organik ürünler
kullanarak bio-yaşam sürebilirsiniz.
Tarım ilaçlarının ve tarımdaki
yapaylığın sorgulanmasıyla beraber,
“organik” kelimesi önem kazanmaya
başladı. Bu durum, 1980’li yıllarda,
doğal dengeyi yeniden kurmayı, insan
sağlığına zararlı maddeleri her türlü
üretim sürecinden çıkarmayı ve
çevreye dost üretim sistemlerini
içeren organik
tarımın
uygulanmasını
gündeme
getirdi.
Organik
tarımda, sadece
uluslararası
kuruluşlarca onaylanmış doğal ilaç ve
gübreler kullanılabiliyor. Kullanılan
tüm maddeler ve bu maddelerin
hammaddeleri de organik. Mesela,
organik bir tekstil ürünü elde etmek
için kullanılan pamuğun toprağının da
doğal olması; bu toprakta hiçbir böcek
ilacı kalıntısının bulunmaması
gerekiyor.
Organik üretim yapılacak olan
arazilerin geleneksel üretim yapılan
arazilerden, ana yollardan, sanayi
tesislerinden, maden işletmelerinden
uzak, bu tür alanların atıklarından
etkilenmeyecek bir yerde bulunması
çok önemli.
Bir ürünün “organik” sertifikası
alabilmesi için, içeriğinde bulunan her
maddesinin ayrı ayrı sertifikalı olması
gerekiyor. Ayrıca bu ürünlerin,
ambalajlanmasında, depolanmasında,
raf ömrünün uzamasında da herhangi
bir kimyasal madde, tarım ilacı ya da
toksik madde kullanılamıyor. Sertifika
alacak olan ürünün sadece kendisi ve
ambalajı değil, üretildiği ortam da,
sertifika kuruluşları tarafından
ayrıntılı kontrollerden geçiriliyor.
Organik beslenmeyle
gelen sağlık
Tarım ilaçları ve kimyasal
gübrelerin bilinçsizce kullanımı
toprağımızı kirlettiği gibi, insan
sağlığını da ciddi şekilde tehdit ediyor.
28 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Kapak
Toprağın derinlerine sızan bu
maddeler, tatlı su kaynaklarına
ulaşarak dünyanın ekolojik dengesini
tamamen bozuyor. Hem kendi
sağlığımızı hem de dünyayı korumak
için olabildiğince organik gıda
ürünleri kullanmaya özen
gösterebiliriz. Yetiştirilmesinde
kimyasal tarım ilaçları kullanılmayan
organik ürünlerin çok daha besleyici
ve vitamin ve mineral içeriği yüksek
olduğunu unutmayın. Şekilleri
alıştığımızdan farklı olabilir ancak
lezzetlerinin çok daha güzel
olduğunu, tattığınızda anlayacaksınız.
Organik ürünler, yeterince
yaygınlaşmadığı için fiyatları organik
olmayanlara göre pahalı ancak
toplumdan gelen talep arttıkça
fiyatlar da düşecek. Siz de
Güzellikte
organik devrim
Organik sertifikalı bir
kozmetik ürün, organik
sertifikalı bitkilerden elde
edilen ekstreler, özsular ve
yağlarla üretildiğinden
insan bedenine tam olarak
uyum sağlıyor.
toprağımızı, suyumuzu ve tabi ki
kendi sağlığınızı korumak
istiyorsanız, organik ürünler alarak bu
hareketi destekleyebilirsiniz.
Doğaya
yöneliş ve
organik üretimin
artması,
tekstilde de
organik bir moda
rüzgarı estiriyor.
Organik
kıyafetler, hem
doğayla hem de
insan sağlığıyla
dost!
Besinlerimizle
başlayan organik
macerası kozmetik
ürünlere de sıçradı. Son
birkaç yıldır raflarda
bulunan organik
kozmetik ürünlerine
olan talep, her geçen
gün artıyor. Çünkü her
gün kullandığınız bir
nemlendirici veya
saçlarınızı yıkadığınız şampuan, tıpkı
besinleriniz gibi, vücudunuzda
kimyasal madde birikimine yol
açabiliyor. Kozmetik ürünlerin yüzde
60’ının cildimiz ve saçlarımız
tarafından emildiğini hesaba
katarsak, bu kimyasalların nereye
gittiği sorusunu sorabiliriz. Ancak
organik ürünler kullanarak
renklendiricilerden, sentetik
kokulardan ve toksik
maddelerden cildinizi
koruyabilirsiniz. Cilt
kanserinden çeşitli sinir
sistemi rahatsızlıklarına
kadar pek çok hastalığın
sorumlusu olarak
gösterilen bu maddeler
dünyaya da düşman.
Organik ürünleri
kullanmaya başlar
başlamaz hemen
etkilerini
hissedemeyebilirsiniz
ama sabırlı olun.
Köpürmeyen diş
macunları ve
şampuanlar, yeterince
temizlenmediğiniz hissi
verebilir ama bu
ürünlerin olumlu etkilerini zamanla
hissedecek ve arındığınızı
göreceksiniz. Artık pek çok markanın
her türlü organik kozmetik ürünlerini,
diğerlerinden çok da farklı olmayan
fiyatlarla bulabilirsiniz.
Dolabınızı yeșertin!
Organik pamuk ve kenevir gibi
elyaflardan üretilen giysiler, doğaya
yöneliş ve çevreye daha az zarar
anlamına geliyor.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 29
MAKRO | Kapak
Temizlik
maddelerindeki
tehlike
Evsel temizlik maddelerinde
de sağılımız için zararlı pek
çok kimyasal madde
bulunuyor. Bu maddeler
sağlığımızı etkilediği gibi,
havamızı, suyumuzu ve
toprağımızı da etkiliyor. Bu
ürünleri olabildiğince az
kullanmaya dikkat edin.
Temizlik ürünlerinin içeriğini
de kontrol etmelisiniz; doğada
ne kadarının çözünebildiğini
etiketlerinden kontrol
edebilirsiniz.
Son yıllarda raflarda yerini
alan mikrofiber bezler de hem
temizlik konusunda çok
başarılı hem de doğa dostu.
Çünkü bu bezler sayesinde
doğada çözünmesi çok zor
olan temizlik maddelerini
kullanmak zorunda
kalmıyorsunuz. Çok güçlü ve
dayanıklı olan bu bezlerle çok
az deterjanla ya da deterjana
gerek kalmadan, ıslak ve kuru
temizlik yapılabiliyor.
Bembeyaz pamuk tarlaları, bu
pamuklardan üretilen dokumalar
güzel ama bu durumun altında yatan
bazı sorunlar var. Tüm dünyada, en
verimli tarım arazilerinin çok büyük
bir bölümüne pamuk ekiliyor. Pamuk,
defalarca tarımsal ilaçlara maruz
bırakılıyor. Bu da pamuk tarlalarında
çalışan işçilerin sağlığını ve dünyanın
dengesini bozuyor. Pamuğun işlenip
tişört haline gelmesiyse binlerce litre
suyun tüketimi sonucunda oluyor. Bu
sebepler, organik pamuk üretimi için
yeterli.
Ülkemiz, organik pamuk üretimi
30 | K a s ım -A ra lık
2009
söz konusu olduğunda, dünya
sıralamasında birinci sırada yer alıyor.
Üretimde durum böyle ancak
tüketimde durum hiç de parlak değil.
Üretilen organik pamuğun neredeyse
tamamı, AB ülkeleri ve Amerika’ya
satılıyor. Ancak ülkemizde de organik
kıyafetler üreten markalar mevcut. Bu
markaların ürünlerine dolabınızda
biraz daha fazla yer açarak dolabınızı
yeşertebilirsiniz.
Organik kıyafet çeşitleri, daha çok
iç çamaşırı ve bebek tekstilinde
artıyor. Çünkü teninize direkt temas
eden ürünlerin organik olması çok
önemli. Bir ceketin üzerindeki
kimyasalların size vereceği zarar bir
atletle kıyaslandığında yok denecek
kadar azdır.
Bir ürünün organik olup
olmadığını nasıl anlarız?
Öncelikle ürünü alırken, paketinde
bulunan logo ve sertifikalara
bakmanız gerekiyor. Çünkü bazı
firmalar, tüketiciyi yanıltmak için
ürünün üzerine, “doğal”, “hormonsuz”
gibi ibareler koyabiliyor. Bir ürünün
doğal ya da hormonsuz olması,
“organik” olduğu anlamına gelmez.
Gıdanın organik adı altında
satılabilmesi için bağımsız kontrol
kuruluşları tarafından
sertifikalandırılması gerekiyor.
Ürünün ambalajında da bu kuruluşun
ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Organik Tarım Komitesi’nin logoları
yer alıyor. Her ambalajda, “Organik
tarım esaslarına göre üretilmiştir”
yazısı da bulunuyor.
Sağlıklı çevre,
sağlıklı toplum
Ülkemizde, dünyanın ekolojik
dengesini ve insanların sağlığını
korumak için çalışan ve
bilinçlendirme programları uygulayan
pek çok sivil toplum kuruluşu
bulunuyor. Çevreniz ve kendiniz için
daha fazlasını yapmak istiyorsanız, bu
derneklerin internet sitelerini ziyaret
edebilirsiniz.
l Türkiye Erozyonla Mücadele
Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları
Koruma Vakfı (www.tema.org.tr)
l Buğday Ekolojik Yaşamı
Destekleme Derneği
(www.bugday.org)
l Doğal Hayatı Koruma Derneği
(www.dhkd.org)
l Çevre Koruma ve Ambalaj
Atıklarını Değerlendirme Vakfı
(www.cevko.org.tr)
l Deniz Temiz Derneği
(www.turmepa.org.tr)
MAKRO | Gündem
GDO’nun özü…
GENETİĞİ
DEĞİŞTİRİLMİŞ
ORGANİZMA
(GDO)
NEDİR?
İnanılmaz bir hızla ilerleyen
gen teknolojisi, artık eskiden
olduğu gibi sadece bir
araştırma alanı değil; sağlıktan
besinlere, eşyalardan evcil
hayvanlara kadar birçok alanda
hayatımızda… Gen
teknolojisinin en çok dikkat
çeken ve ses getiren dalıysa,
“genetiği değiştirilmiş
organizmalar” yani ‘GDO’lar.
Kısa sürede ve daha çok besin
için gıdaların genetiği
değiştiriliyor ve daha fazla et
için hayvanlar kopyalanıyor.
Hakkında pek çok olumlu ve
olumsuz görüş olan GDO’ları
tanıyalım!
32 | K a s ım -A ra lık
2009
Genetiği değiştirilmiş
organizmalar (GDO), biyoteknolojik
yöntemlerle canlıların sahip olduğu
gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut
özelliklerinin değiştirilmesi veya
canlılara yeni özellikler
kazandırılmasıyla elde edilen
organizmalara verilen isimdir. Yani
salatanıza doğradığınız domates,
domates geni dışında, farklı genlere
de sahip olabilir. Örneğin, balık
genine… Canlı organizmalara kendi
doğasında bulunmayan başka bir
karakter kazandırarak farklı bir
organizma elde etmek, GDO’nun özü.
Günümüzde genetiği değiştirilmiş
yaklaşık 1600 adet gıda maddesi
bulunuyor. Ancak bunlar arasında en
çok mısır ve soyaya dikkat etmek
gerekiyor çünkü bu ürünlerden uzak
durmak pek mümkün değil. Katkı
maddesi olarak kullanılan mısır ve
soya birçok ürünün içeriğinde
bulunuyor.
GDO hakkındaki görüșler
Gen teknolojisinin
oldukça yeni
olması ve çok
hızlı gelişmesi
nedeniyle
GDO
hakkında
ileri
sürülen
olumlu ya da
olumsuz bütün
görüşleri kesin olarak
ispatlayacak kadar yeterli bilimsel veri
maalesef bulunmuyor. Zaman içindeki
gözlemler ve araştırmalar bu alana
daha iyi ışık tutacak ancak GDO’lar
hakkındaki görüşleri kısaca gözden
geçirmekte fayda var.
Genetiği değiştirilmiş
organizmalar hakkındaki olumlu
görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
l Daha fazla üretim yapılacağı ve
besinlerin besleyici değerinin
arttırılarak dünyanın birçok yerindeki
MAKRO | Gündem
açlık sorununa ve kötü beslenmeye
çözüm getirileceği.
l Bazı besinlerin alerjik
özelliklerinin ortadan kaldırılacağı.
l Besinlere eklenecek öğelerle
hastalıklara karşı kolayca bağışıklama
sağlanacağı.
l Üretim maliyetlerinin
düşürülerek toplumda birçok kesimin
besine kolayca ulaşabilmesinin
sağlanacağı.
Olumsuz görüşler ise;
l Gen teknolojisiyle üretilen
besinlerin, toplumda görülen alerjik
reaksiyonları arttıracağı,
l Zararlı etkileri olabileceği,
l Antibiyotiklere dirençli
mikroorganizmaların kısa sürede
gelişeceği,
l Ekolojik açıdan zaman içinde
dünyadaki genetik çeşitliliği
azaltacağı,
l Ekonomik açıdan dışa
bağımlılığı arttıracağı ve özellikle
küçük çiftçilerin bundan zarar
göreceği şeklinde.
GDO’nun etkileri
Günümüzde genetik tarımın çok
büyük bir kısmı Amerika’da yapılıyor.
Ancak GDO’lar bugün Hindistan’dan
Brezilya’ya, Şili’den Mısır’a, Çin’den
Bolivya’ya, Meksika’dan Avustralya’ya
kadar 20 ülkede kullanılıyor.
Tarımsal verimi arttırmasının yanı
sıra tarıma uygun olmayan alanlarda
da tarım yapılmasını sağlayan, tarım
ilacı kullanılmasına gerek olmaması ve
34 | K a s ım -A ra lık
2009
üretim verimliliğini 10 kata kadar
yükseltmesi gibi sebeplerden dolayı
GDO’lar pek çok ülke tarafından
tercih ediliyor. Ancak bu üretim
biçiminin canlı türleri açısından
büyük tehdit oluşturduğunu
söyleyenler de var. İnsanlar
üzerindeki etkileri henüz kesin olarak
bilinmeyen GDO’lu besinlerin
havyanlar üzerinde yapılan araştırma
sonuçları oldukça iç karartıcı.
İskoçya Rowett Enstitüsü’nde, Dr.
Arpad Pusztai’nin genetiği
değiştirilmiş patatesle beslediği
farelerin tümünün iç organlarında
küçülme, sindirim sistemlerinde
bozukluk, bağışıklık sistemlerinde
çökme görüldü. Rusya Bilimler
Akademisi’nden Dr. İrina
Ermakova’nın fareler üzerinde yaptığı
denemede ise, genetiği değiştirilmiş
soya ile beslenen farelerin
yavrularının yüzde 55.6’sı, doğumdan
3 hafta sonra öldü.
Hangi ülkede, durum ne?
GDO ile üretim yapan ülkeler bir
tarafa GDO’ya karşı çıkan ülkeler de
mevcut. Her geçen gün artan dünya
nüfusunu düşününce tabi ki alternatif
çarelerin aranması gerekiyor. Ancak
insanlar arasında farklı düşünceler
olduğu gibi ülkeler arasında da var.
Örneğin komşumuz Yunanistan,
Amerika tarafından üretilen genetiği
değiştirilmiş mısır ithalatı yapmıyor.
Almanya’da da bu tip ürünler
hakkındaki tartışmalar devam ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu tür
ürünlerin sağlık risklerine dikkat
edilmesini belirtiyor.
Japonya, Güney Kore, Yeni
Zelanda ile çok sayıda AB ülkesi ve
bazı Afrika ülkelerinde de genetiği
değiştirilen ürünler ya yasaklılar
listesinde ya da bu ürünlere katı
sınırlamalar getirilmiş durumda.
MAKRO | Güncel Sağlık
Grip etkenleri nelerdir?
Domuz gribi
hakkında
Fatih Akkuş PhD
Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Arte Hekimköy Tıp Merkezi
Domuz gribi mevsimsel grip gibi burun,
boğaz, bronş ve akciğerleri tutan viral bir
enfeksiyondur. Hastalık kişinin direncine
bağlı olarak ateşsiz, hafif üst solunum yolu
enfeksiyonundan, yüksek ateş ve
zatürreeye (pnömoni) kadar değişik klinik
semptomlar gösterebilir. Yaşlılar ve altta
yatan başka hastalığı olanlarda daha
yüksek oranda olmak üzere, her yaş
grubunda zatürreeye bağlı ciddi
hastalıklar ve hatta ölüm nedeni
olabilmektedir. Domuz gribi
enfeksiyonunun kuluçka dönemi 1-3 gün
arasındadır. Hastalığın ortaya
çıkmasından bir gün önce bulaştırıcılık
başlar ve hastalık süresince devam eder.
Grip, yaklaşık 3-7 günde sonlanır.
36 | K a s ım -A ra lık
2009
Grib enfeksiyonuna neden olan
influenza virüsünün A, B ve C tipleri
bulunmaktadır. İnsanlarda en fazla
enfeksiyona neden olan influenza A
virüsüdür. Bu virüs insanlardan
başka, atlar, domuzlar, deniz
memelileri, sansarlar ve kuşlarda da
hastalık yapabilir. İnfluenza A
virüsünün bu farklı türlere özgü alt
grupları, birbirinden genetik materyal
alışverişinde bulunabilirler. Bu da
farklı bir grip virüsünün ortaya
çıkmasına neden olabilir. Oluşan yeni
virüs, insana özgü bir influenza
virüsten gen alırsa, insandan insana
bulaşma özelliği de kazanabilir.
İnfluenza A virüsü, hemaglütinin
(H) ve nöraminidaz (N) yüzey
glikoproteinlerine göre alt tiplere
ayrılır ve bu proteinlere göre
adlandırılır. İnsanlar arasında
dolaşanlar H1, H2 ve H3 ile N1, N2
alt tipleridir.
Şu anda dünyada dört çeşit grip
virüsü görülmektedir:
• Mevsimsel grip virüsü (H3N2),
• Kuş gribi virüsü (H5N1),
• Domuz gribi virüsü (H1N1),
• Pandemik (ülkeler arası salgın)
grip virüsü (influenza A H1N1).
Pandemik virüs; kuş, insan ve domuz
griplerinden oluşan yeni bir virüstür.
Tüm dünyadaki salgında etken
“California 7/2009-like pandemic
H1N1 2009” virüsüdür. Bu virüs,
MAKRO | Güncel Sağlık
domuz gribi etkeni virüsle oldukça
fazla benzerlik taşımaktadır. Bu
nedenle domuz gribi olarak
adlandırılmıştır. Hastalık ilk kez
Nisan 2009’da Meksika ve ABD’de
görülmüş ve sonra diğer ülkelere
yayılmıştır. Virüsün bu denli önem
kazanmasının nedeni, daha öldürücü
olmasından çok bulaşma özelliğinin
çok yüksek olmasıdır. Tarihte birçok
grip pandemisi olmuş ve milyonlarca
insan hayatını yitirmiştir.
Hastalıktan nasıl korunabiliriz?
Hasta olduğunu tahmin ettiğimiz
kişilerle temastan kaçınmak, salgın
dönemlerinde zorunlu olmadıkça
kalabalık ortamlarda bulunmamak ve
kişisel hijyene dikkat etmek, en
önemli korunma yöntemlerinin
başında gelmektedir. Ellerin sabunlu
suyla sık sık yıkanması ve kişiye özel
havlu veya kağıt havlularla
kurulanması kişisel hijyen açısından
çok önemlidir. El yıkama olanağı
yoksa alkol içeren el antiseptikleri ile
ellerin temizlenmesi, kirli ellerin asla
göz, burun ve ağza
dokundurulmaması gerekir. Kalabalık
ve hastaların olduğu ortamlarda
koruyucu maske takılabilir.
Domuz gribi aşısı
Birçok virüs hastalıklarına karşı en
iyi korunma yöntemi aşı olduğundan
pandemik virüse karşı da aşı
geliştirilmiştir. Aşılar canlı ve ölü
(inaktif) olmak üzere iki
çeşittir. İnaktif virüs
aşılarında “Adjuvan”
denilen az miktarda
virüs antijeni
kullanılarak yeterli
ve daha fazla
kişinin
aşılanmasına
olanak sağlayan
maddeler
kullanılmaktadır. Aşılar
“Dünya Sağlık Örgütü”nün
izin verdiği ve mevsimsel grip aşıları
38 | K a s ım -A ra lık
2009
Makromarket’te domuz gribi önlemleri
Çalışanlarına ve müşterilerine verdiği değeri bir kez daha
gösteren Makromarket, mağazalarında domuz gribi hastalığıyla
ilgili bilgilendirme toplantıları yapıyor ve çalışanlarını bu konuda
bilinçlendirecek broşürler dağıtıyor. Kırıkkale Makromarket
mağazası personeline de Kırıkkale İl Sağlık Müdürlüğü’nün sağlık
personelleri tarafından bilgilendirme yapıldı. Kalabalık
ortamlarda çalışan insanların domuz gribinden korunma ve
dikkat etmeleri gereken konuları içeren bilgilendirme
toplantısına tüm Makromarket personeli katıldı.
Ayrıca Makromarket, bünyesinde çalışmakta olan 4 bin
personelinin tamamına da, mevsimsel grip aşısı yaptırarak
hastalıklarla mücadele yolunda önemli bir adım attı. Özellikle
kalabalık ortamlarda çalışanların mutlaka yaptırması gereken
grip aşısı, Makromarket çalışanlarının tamamına yapıldı. Böylece
grip Makromarket mağazalarının dışında kaldı.
üreten ilaç firmalarınca
üretilmektedir. Ülkemize ithal edilen
aşılar inaktif adjuvanlı aşılardır.
Adjuvan olarak kullanılan ve
kamuoyunda yan etkilerinden dolayı
çekince ile karşılanan “Squalen” adlı
madde, vücudumuzda doğal kolesterol
metabolizmasındaki bir ara üründür.
Balık karaciğer yağı ve bitkisel
yağlarda da bulunur. Squalen, grip
aşılarında 1997’den beri
kullanılmakta olup Dünya
Sağlık Örgütü verilerine
göre, squalen içeren
milyonlarca doz aşı
uygulanmış ve ciddi
yan etkiler
görülmemiştir. Bu
aşılarda kullanılan
squalen, köpek
balığı karaciğerinden
elde edilmektedir.
Bununla birlikte ilk partisi
Ağustos ayında üretilen
aşıların hızlı üretimi ve kullanıma
girmeden önce, yeterli klinik
çalışmaların yapılmasına zaman
kalmaması kafalardaki soru
işaretlerinden birisidir.
Aşının yan etkileri nedir?
Sık görülen yan etkiler: Burun
akıntısı, boğaz ağrısı, halsizlik, baş
dönmesi, eklem ağrısı, terleme, ateş,
aşı yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik.
Daha seyrek görülen yan
etkiler: İşitme kaybı, hipotansiyon,
öksürük, mide ağrısı, kusma, ishal,
burun akıntısı, lenfadenopati,
uykusuzluk.
Nadir görülen yan etkiler:
Vaskülit, deri döküntüleri,
ensefelomiyelit, sinir iltihabı, Guillen
Barre sendromu.
Ülkemizde de öncelikli olarak
diğer ülkelerde olduğu gibi Dünya
Sağlık Örgütü’nün önerdiği risk
grupları aşılanacaktır. Risk grubu
dışındakilerin aşı olması kişinin kendi
kararıdır.
MAKRO | Güncel Sağlık
içine alacak şekilde elinizin tüm
yüzeyine köpüğü yayın ve en az 20
saniye bu işleme devam edin.
l Ellerinizi akan su altında iyice
durulayın.
El yıkamak hangi
hastalıklardan korur?
ELLERİMİ
NEDEN YIKAMALIYIM?
2005 yılında dünyada, 1,8 milyon kişinin sadece ishalli
hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği biliniyor. Bu vakaların
önemli bir bölümünü, çoğu gelişmekte olan ülkelerdeki beş yaşın
altındaki çocuklar oluşturuyor. İshalli
hastalıkların %88’i, sağlıklı olmayan su
kaynakları, yetersiz hijyen ve sanitasyona
bağlı olarak gerçekleşiyor. Bu konuda
yapılan çalışmalar da gösteriyor ki, hijyen eğitiminin ve el
yıkamanın teşvik edilmesiyle ishalli hastalık vakalarında %
45’lere varan azalma olabilir. Bu sebeple, gerektiği zamanlarda
ellerimizi yıkamaya özen göstermeliyiz. Suya sabuna dokunun!
Ellerimizi nasıl yıkamalıyız?
Toplumdaki genel kanının aksine,
elleri sadece suyla yıkamak kirlerin
uzaklaştırılması için yeterli değildir.
Hasta olmamıza yol açan ishal, grip,
bronşit, sarılık gibi birçok zararlı
mikroorganizmaları elimizde
taşıdığımızı unutmamalıyız.
Mikroorganizmaların
uzaklaştırılmasında ellerin sabunla ve
mümkünse sıcak akan suda
yıkanması, sadece su kullanılmasına
oranla çok daha fazla etkilidir. Sabun
kullanılması, ellerimizi yıkamak için
ayırdığımız süreyi arttırıyor görünse
de ovmayı ve sürtünmeyi
kolaylaştırarak zararlı
40 | K a s ım -A ra lık
2009
mikroorganizmaların çoğunu taşıyan
yağ ve kirlerin ellerden
uzaklaştırılmasını sağlıyor.
Doğru el yıkama nasıl olmalıdır?
l Ellerinizi yıkamaya başlamadan
önce yüzük veya saat gibi eşyalarınızı
çıkarmalısınız, çünkü bunların altında
mikroplar kalabilir.
l Ellerinizi
ıslattıktan sonra bir
miktar sabun alın.
l Sabun köpürene
kadar ellerinizi ovalayın,
köpürdükten sonra
parmak aralarınızı, el
sırtını ve bileklerinizi
El yıkamak özellikle bulaşıcı
hastalıkların yayılmasını önlemek için
etkili bir yöntemdir. Ayrıca bağırsak
parazitleri, sarılık, zatürree, bronşit,
grip, besin zehirlenmeleri, hepatit A,
tifo, dizanteri, Kırım Kongo kanamalı
ateşi, idrar yolu enfeksiyonları, göz ve
deri enfeksiyonları, üst solunum yolu
hastalıkları gibi hastalıklarda da
önleyici etki yapar.
Ellerimi ne zaman yıkamalıyım?
l Her tuvaletten çıktıktan sonra
l Ellerimizi çok kirli
gördüğümüzde
l Yemek yemeden ve
hazırlamadan önce
l İşten, okuldan eve dönmeden
önce ve eve vardıktan sonra
l Hapşırdıktan, öksürdükten
sonra
l Vücudumuzdaki kesik veya
yaralara dokunduktan sonra
l Gözümüze ve yüzümüze
dokunmadan önce
l Her hangi bir tıbbi ilaç ve
malzeme uygulanmasından önce
l Hayvanları sevdikten ve onlara
dokunduktan sonra
l Hasta kişilere dokunduktan ve
elle tokalaştıktan sonra
l Para saydıktan ve sigara içtikten
sonra
l İnsanların sık sık temas ettikleri
yerlere dokunduktan sonra
l Çöplere veya çöp
kutusu gibi kirli yerlere
dokunduktan sonra
l Bebeğin bezini
değiştirdikten sonra
l Hastanede muayene
olduktan veya ziyaret
sonrası
MAKRO | Güncel Sağlık
Çocuklar ve yetişkinler için
Aşı rehberi
Aşıların, mikropların hastalık yapıcı etkilerinin
ellerinden alınarak, sağlam kişilere verilmesi için
geliştirilmiş biyolojik maddeler olduğunu hepimiz
biliyoruz. Aşı, sağlam ve risk altındaki kişilere
uygulanıyor ve aşıların etki mekanizması doğal hastalığa
benziyor. Aşı da hastalık gibi insanın bağışıklık sistemini
uyarıyor, vücuda girmiş olan mikrobu tanıyor ve antikor
denilen maddeler hastalığa karşı bir hafıza oluşturuyor.
Böylece, aynı mikrop vücuda girdiğinde, bağışıklık
sistemi onu tanıyor ve hastalık yapmasına fırsat
vermeden yok ediyor. Çoğumuz, aşıların sadece çocuklara
yapıldığını sanıyoruz ama yetişkinlerin de olması gereken
aşılar var. Özellikle de bulaşıcı hastalıkların kol gezdiği
sonbahar ve kış mevsimlerinde…
Çocuğun așı takvimi
Her çocuğun doğumdan 2 yaşına
kadar ve ek olarak okul döneminde
olması gereken aşılar var. Bu aşıların
ebeveynler tarafından takip edilmesi
ve dikkatle izlenmesi çocuğun sağlığı
için çok önemli. Bu nedenle çocuğun
aşı çizelgesini tutmak ve takip etmek,
her anne-babanın görevi olmalıdır.
Çocuğunuzun hangi aşıları ne zaman
olması gerektiğini öğrenmek için
çocuğunuzun aşı takvimini sık sık
gözden geçirin. Uygun bağışıklamanın
sağlanması için, aşıların belirli
tarihlerde, uygun aralıklarla yapılması
gerekir. Eğer bebeğiniz herhangi bir
aşıyı kaçırdıysa, yakalama aşısı
yaptırabilirsiniz. Bunun için aşı
takibini bir an için bile ihmal
etmemelisiniz.
Çocuk felci așısı
Çocuk felci aşısının doğumdan
sonraki, 2., 3. ve 4. ayların sonunda,
tüm çocuklara yapılması gerekiyor. İki
tipi olan çocuk felci aşısının ilk tipi
ağızdan damlatılıyor ve canlı virüs
içeriyor. Çocuk felcine yol açan
‘Poliovirüs’ün hastalık yapma özelliği
yok edilerek uygulanıyor. Diğer tip ise,
kas içine yapılıyor ve hastalık
oluşturmayan virüsleri içeriyor.
42 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Güncel Sağlık
Menenjit așısı
Menenjit aşısı, 2., 3. ve 4. ayın
sonunda toplam 3 kez yapılması
gereken bir aşı. 16 ile 24. aylar
arasında tekrar edilmesi gerekiyor.
Ömür boyu koruma sağlayan aşının
tüm çocuklara yaptırılması gerekiyor.
Boğmaca așısı
Boğmacaya neden olan
“bordetella pertussis”
bakterisine karşı bağışıklık
sağlayan boğmaca aşısı
genellikle difteri ve
tetanos aşılarıyla birlikte karma aşı
olarak uygulanıyor. Doğumdan sonra,
2., 3. ve 4. ayların sonunda yapılması
gereken aşı, 16-24. aylar arasında ve
4-6 yaş arasında iki defa tekrar
edilmeli.
Kızamık, kızamıkcık ve
kabakulak așısı
Bu üç hastalığın virüsü
tek bir aşıda canlı ve
hastalık yapma özellikleri
engellenmiş olarak
bulunuyor. Tüm çocuklara
yapılması gereken bu aşı, toplam iki
dozla hayat boyu koruma sağlıyor.
Doğumdan sonra 12. ayda ve 1. sınıfta
yapılması gerekiyor.
Rota virüsü așısı
Ağızdan verilen bu canlı aşının 1
protein ve 5 protein içeren 2 tipi
bulunuyor. Benzer düzeyde koruma
sağlayan bu iki tip aşının tüm
çocuklara yapılması gerekiyor. 1
protein içeren aşı, doğumdan sonra 2.
ve 4. aylarda; 5 protein içeren aşı ise,
2., 4. ve 6. aylarda yapılmalı.
Yetișkinlerin ve
çocukların yaptırması
gereken așılar
Aşılama yaparak, tüm dünyada
bireyleri hastalıklardan korumak
hedefleniyor. Bireylerin
hastalıklardan korunması, zaman
içerisinde toplumların da
hastalıklardan korunması ve gelecekte
hastalıkların dünya üzerinden
tamamen kalkması anlamına geliyor.
Çünkü aşılama, aşılanan kişileri
hastalıklardan korurken, aynı
zamanda hastalığa neden olan
mikrobun aşılanmamış kişilere
ulaşmasını önleyerek hastalığın
yayılmasını engelliyor. Enfeksiyon
hastalıkları, hasta kişinin sıkıntı
çekmesine, hastalığın ilerleyerek
istenmeyen sonuçlara ulaşmasına ve
hatta ölüme kadar ilerlemesine neden
olabiliyor.
Bunun için çocukların doğumdan
itibaren, yetişkinlerin belli
dönemlerde, bulaşıcı hastalıklara karşı
aşı olmaları çok önemli. Hem kendiniz
hem de çocuğunuz için aşıları ihmal
etmemelisiniz.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 43
MAKRO | Güncel Sağlık
ve aşı olmamış büyük çocukların ve
yetişkinlerin de aşılanması öneriliyor.
Her mevsimde ve her yaşta yapılan
aşı, iki dozdan oluşuyor. İlk dozu, 4-8
hafta içinde ikinci doz izliyor.
Zatürree așısı
Hepatit B așısı
Hepatit B virüsünün zararsız bir
maya hücresinde üretilmesiyle elde
edilen Hepatit B aşısı, 3 dozdan
oluşuyor. İlk 2 doz arasında 1-2 ay,
ikinci ve üçüncü dozlar arasında 3-4
ay geçmesi gerekiyor. Annesinin
Hepatit B virüsü pozitif olan ya da
bilinmeyen bebeklere doğumu izleyen
12 saat içinde aşı yapılmalı. Diğer
bebeklereyse, ilk iki ay içerisinde aşı
verilmeli. Ömür boyu koruma
sağlayan aşı, yetişkinlerde her
zaman yaptırılabilir.
Hepatit A așısı
Çocuklara ve yetişkinlere olmak
üzere iki formda bulunan aşı, Hepatit
A virüsü üretilip hastalık yapma
özellikleri ortadan kaldırılarak elde
ediliyor. Ömür boyu koruma sağlayan
aşının, 15 yaşına geldiğinde hastalığı
geçirdiğine dair bir işaret bulunmayan
gençlere yapılması öneriliyor. İki doz
halinde uygulanan aşının, ilk dozu
takip eden 6-12 ay içinde ikinci
dozunun uygulanması gerekiyor.
Difteri așısı
Difteri hastalığına neden olan
mikroorganizmaların toksininden
elde edilen aşının 10 yılda bir tekrar
edilmesi gerekiyor. Tüm çocuklara,
boğmaca ve tetanos aşısıyla,
erişkinlere ise tetanos aşısıyla beraber
uygulanması öneriliyor.
Doğumdan sonra, 2., 4. ve 6.
aylarda yapılması gereken aşı, 18.
44 | K a s ım -A ra lık
2009
ayda ve 4-6 yaşlar arasında
tekrarlanmalı. 11-12 yaşında
azaltılmış halinin tekrarlanması
gereken aşı, bu yaşlardan sonra yine
azaltılmış haliyle
uygulanmalı.
Tetanos așısı
Tüm çocuklara yapılması gereken
tetanos aşısı, çocukken aşı olup
olmadığını bilmeyen yetişkinlere de
mutlaka uygulanmalı. Hastalığa yol
açan mikroorganizmanın
toksininden elde edilen aşının 10
yılda bir tekrarlanması öneriliyor.
Doğumdan sonra, 2., 4. ve 6.
aylarda yapılması gereken aşı, 18.
ayda ve 4-6 yaşlar arasında
tekrarlanmalı. 11-12 yaşında
tekrarlanması gereken aşı, bu
yaşlardan sonra 10 yılda bir
uygulanmalı.
Suçiçeği așısı
Canlı ve etkinliği
azaltılmış virüs içeren
aşı, 1 yaşından
itibaren, tercihen 15
aylık her çocuğa
yaptırılabiliyor.
Hastalığı geçirmemiş
Hastalığa neden olan pnömokok
bakterisinin dışında bulunan
tabakadan elde edilen bu aşının 2 tipi
bulunuyor. 23 tip pnömokok bakterisi
içeren aşı, 2 yaşın üzerindeki
çocuklarda ve yetişkinlerde; 7 tip
pnömokok bakterisi içiren aşı ise, 2
yaşın altındaki çocuklarda etkili
oluyor. 23 tip bakteri içeren aşıyı
bir kere yaptırmak çoğu kişi için
yeterli oluyor ancak bağışıklık
sistemi sağlam olmayan kişilerde
aşının 5 yıl sonra tekrarlanması
öneriliyor.
Grip așısı
Grip salgını başlamadan önce,
eylül ve ekim aylarında
uygulanması tercih edilen grip
aşısını yılda bir kez uygulamak
gerekiyor. Gribe yol açan
virüsler sık sık değiştiği için her
yıl yeniden aşı yapılması
gerekiyor. Grip aşısı eğer ilk
defa uygulanıyorsa, bu
ilk uygulamadan 1
ay sonra tekrar
yapılması
öneriliyor. Yani
aşıyı ilk kez
yaptıranların, 1 ay
arayla iki doz
alması gerekiyor.
MAKRO | Güncel
25 Kasım-Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü
Asıl çözüm, bizde!
Asıl çözüm, bizde; yani şiddeti
kendi dışımızdaki bir şey olarak
kavramamakta, şiddete uğrayan
kadınları yalnızca birer “kurban”
olarak görmemekte, “mağdur”
yaklaşımının ötesine geçme ve
çözüm için dayanışmaya bir
elvermekte, bir ışık yakmakta!
25 Kasım 1960 yılında Dominik
Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde bir
uçurumun dibinde üç kadın cesedi
bulunur. Cesetler, Trujilo
diktatörlüğüne karşı mücadele eden
Direniş Hareketinden kadınlar olan
Patria, Minerva ve Maria Teresa
Mirabel kardeşlere aittir. Trijilo
diktatörlüğü, bu ölümler için “trafik
kazası” açıklamasını yapar. Ancak kısa
süre içerisinde üç kız kardeşin tecavüz
edilerek katledildikleri açığa çıkar.
Mirabel kardeşlerin katledilmeleri,
Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir
tepki uyandırır. Bu durum, özgürlük
hareketinin güçlenmesini sağlar. Bir
yılın sonunda diktatörlük, anti-Trujilo
hareketi tarafından düşürülür ve
Mirabel Kardeşler, özgürlük
mücadelesinin sembolü haline gelir.
1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto
şehrinde bir araya gelen Latin
Amerikalı ve Karayipli kadınlar, 25
Kasım tarihini, “Kadına Yönelik Cinsel
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Günü” olarak ilan ederler. 1999
yılında ise Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik
Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin
Uluslararası Mücadele Günü” olarak
ilan eder.
Șiddet devam ediyor...
Mirabel kardeşlerden önce de
kadınlar şiddete uğruyordu ve bugün
de maalesef kadına yönelik şiddet çok
çeşitli boyutları ve türleriyle devam
ediyor. Kız çocukları ve kadınlar,
çekirdek aile içinde, geniş ailede,
sokakta, okulda, iş hayatında fiziksel,
ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete
maruz kalıyor. Yaşanan şiddet, kız
çocuklarının okuyamamasından,
kadınların toplumsal hayata etkin
olarak katılamamasına, kadınların
çocuklarına uyguladıkları şiddetin
artmasından istenmeyen evliliklere ve
hatta sakatlıklardan, ölümlere kadar
çok kapsamlı sonuçlara neden oluyor.
Kadına yönelik şiddet, tüm dünyada
ve Türkiye’de, milyonlarca kadının
46 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Güncel
bedensel ve ruhsal bütünlüğünü
tehdit ediyor. Bunun için de her 25
Kasım’da tüm ülkelerde çeşitli
etkinlikler düzenleniyor, kadına
yönelik şiddet konusunun tartışılması
ve gündeme gelmesi sağlanıyor.
İstatistikler dehșete
düșürüyor
Bu konuda yapılan araştırmalarla
ortaya konan gerçekler, raporlar ve
istatistiklere baktığımızda, dünyada
15-40 yaş arası birçok kadının; kanser,
trafik kazaları ya da sıtma yerine
toplumsal cinsiyet kökenli şiddet
nedeniyle öldüğünü ya da
yaralandığını; kadınların dörtte
birinin dövüldüğünü, cinsel ilişkiye
zorlandığını ya da taciz edildiğini,
kadın cinayet kurbanlarının yüzde
70’inin erkek partnerleri tarafından
öldürüldüğünü görüyoruz. Türkiye
için durum daha da vahim. Bu konuda
çok araştırma yok ve aslında pek çok
kadının uğradığı şiddeti “Kol kırılır
yen içinde kalır” anlayışıyla dışarıya
yansıtmadığını biliyoruz. Buna
rağmen yapılan sınırlı
araştırmalardan biri olan “Türkiye’de
Kadına Yönelik Şiddet”e göre;
l Her üç kadından biri eşinden
dayak yiyor. Okuma-yazma bilmeyen
kadınlar arasında bu oran %43’e
çıkıyor. Bu kadınların yarısı, dayaktan
daha önce hiç kimseye bahsetmemiş.
Yükseköğrenim görmüş ve eşinden
dayak yiyen kadınlar, şiddetten
bahsetme konusunda daha ketum.
l Yükseköğrenim görmüş altı
erkekten biri, eşine fiziksel şiddet
uyguluyor.
l Kadınların alışverişe çıkarken,
ailelerini ziyarete giderken,
arkadaşlarıyla görüşmeye kadar
attıkları her adım, eşlerinin iznine
bağlı.
Çok acı var...
Türkiye’de kadına yönelik şiddet
konusunda çok sınırlı sayıda
araştırma yapıldığını söylemiştik. Bu
48 | K a s ım -A ra lık
2009
araştırmacılardan biri, özellikle töre
ve namus cinayetleriyle ilgili
araştırmalar yapıyordu; Dicle
Koğacıoğlu geçtiğimiz günlerde,
ardında bir not bırakarak intihar etti.
“Annem, babam, Poyraz (kardeşi) beni
affedin, çok acı var, dayanamıyorum”
diyordu bıraktığı notta. Giderken,
ülkemiz kadınlarının ikincil
konumlarını, yaşadıkları acıları,
gelenek ve otorite karşısındaki
durumunu, töre ve namus
cinayetlerini inceleyen çalışmalar,
bunları anlattığı öğrenciler bıraktı
arkasında. O kadar çok acı, o kadar
çok hikaye vardı ki anlatacak,
aktaracak…
Henüz var olmayı bile
başaramadan töre cinayetine kurban
giden, gencecik bir kadındı, 22
yaşındaki Güldünya. Taşlanarak
öldürüldü Şemse;13 yaşındaydı… 35
Henüz var olmayı bile
başaramadan töre
cinayetine kurban giden,
gencecik bir kadındı, 22
yaşındaki Güldünya.
Taşlanarak öldürüldü
Şemse;13 yaşındaydı… 35
yaşındaki bir adamla
evlenmek istemediği için
viyadükten atılarak
öldürüldü Naime…
Hayalleriyle birlikte çeyiz
sandığına gömüldü
Gülistan...
yaşındaki bir adamla evlenmek
istemediği için viyadükten atılarak
öldürüldü Naime… Hayalleriyle
birlikte çeyiz sandığına gömüldü
Gülistan... Yaşanan acıların içine
girdikçe, her acının ateşi Dicle
Koğacıoğlu’nun da yüreğine düştü,
onu yaktı.
Șiddeti önlemek mümkün!
Tüm bu olumsuz örneklere
rağmen umudu kaybetmemek
gerekiyor. Çok uzun değil, 20 yıl önce,
kadınlar şiddet görüyor demek bir
suçtu neredeyse. Bugün artık Ankara
8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray
Karınca gibi adını, aile içi şiddet
davalarında kadınlar lehine verdiği
kararlardan hatırladığımız hakimler
var. Karınca, açılan bir davada,
kocanın, eşini eve kapatmasını, sadece
ev işlerini yapmasını beklemesini,
üniversiteye gitmesine izin
vermemesini, tek başına dışarıya
çıkmasını engellemesini “sosyal şiddet
uygulaması” olarak yorumlamıştı ve
kocaya 30 bin TL tazminat cezası
vermişti. Böylece şiddeti
aklamamanın da mümkün olduğunu
hepimize göstermişti.
Bu sorunun sadece bir asayiş
problemi olarak ele alınıp, polisiye
önlemlerle çözülmesi mümkün değil.
Sosyal alanda yapılacak iyileştirmeler,
şiddet mağduru kadının korunması
için her aşamada görev alacak sosyal
çalışmacılar, aile mahkemelerinin
amaca uygun olarak yeniden
düzenlenmesi gibi çok yönlü çözümler
gerekiyor. Devletin kapsamlı bir
politika geliştirmesi, sorumluluk
üstlenmesi de çözüm önerilerinin en
önemlisi, ama gerçek çözüm değil.
Asıl çözüm, bizde; yani şiddeti
kendi dışımızdaki bir şey olarak
kavramamakta, şiddete uğrayan
kadınları yalnızca birer “kurban”
olarak görmemekte, “mağdur”
yaklaşımının ötesine geçme ve çözüm
için dayanışmaya bir elvermekte, bir
ışık yakmakta!
MAKRO | Bir Portre
Geçmişin ve musikinin şairi
Yahya Kemal Beyatlı
Orhan Pamuk, “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” adlı kitabında, dört hüzünlü
ve yalnız yazardan bahseder. Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Abdülhak Şinasi Hisar ve Yahya Kemal Beyatlı. “Bu dört hüzünlü yazar,
bütün hayatları boyunca yalnız yaşadılar, hiç evlenmediler ve yalnız
öldüler.” Pamuk’un da dediği gibi, Yahya Kemal yalnız yaşadı ve yalnız
öldü. Arkasında ise pek çok şiir ve makale bırakarak Türk Edebiyatına
adını kazıdı. Şiirleri hep hüzünlüydü, hep geçmişte ve bir “an”daydı:
“Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, “Moda’da Mayıs”, “Endülüs’te Raks”,
“Üsküdar’ın Dost Işıkları”, “Erenköyü’nde Bahar”... Şiirlerini geçmişe
özlem, tarih, İstanbul, doğa, aşk, ölüm-yaşam gibi gruplara ayırarak
incelemek mümkün. Kaynağını geleneklerden ve geçmiş zaman
gerçeklerinden alan toplumsal duyarlılığı olan ya da tamamıyla bireysel
şiirlerdir, Yahya Kemal’in şiirleri. Her iki gruptaki şiirleri de hem diliyle
hem de musikisiyle akıldan çıkmaz.
Eğitimi ve bulunduğu görevler
Asıl adı Ahmet Agah olan Yahya
Kemal, Üsküp’te bir süre
belediye başkanlığı yapan,
adliye memuru Nişli
İbrahim Naci Bey ile Nakiye
Hanım’ın oğludur. Soyu,
hem anne hem baba
tarafından III. Mustafa
dönemi Rumeli
Sancakbeylerinden
Şehsüvar Paşa’ya dayanır.
Yahya Kemal’in daha sonra
aldığı “Beyatlı” soyadı da
“şehsüvar” lakabının Türkçesidir.
Üsküp İdadisi’nde başladığı
eğitimine ailece Selanik’e taşındıktan
sonra burada devam eder. Aile
50 | K a s ım -A ra lık
2009
içindeki çeşitli sorunlar ve
huzursuzluklar nedeniyle idadi
öğrenimini tamamlaması
için İstanbul’a gönderilir
ancak II. Abdülhamid
döneminin sıkı baskı
rejimine karşın siyasi
akımlara kapılır ve bir
fırsatını yakalayarak Paris’e
gider. Bir süre Jön Türkler
arasında yaşadıktan sonra,
Fransızcasını geliştirmek
için Meaux Koleji’ne yazılır.
Oldukça hareketli geçen
Paris yıllarında, Avrupa’nın pek çok
kentini gezer, pek çok siyasi ve edebi
çevreye girip çıkar. Aradan geçen
dokuz yılın sonunda, elinde herhangi
bir diploma yoktur ancak derin bir
sanat, tarih ve kültür birikimiyle
İstanbul’a döner.
Beyatlı, İstanbul’a dönüşünün
ardından, İstanbul’un önde gelen
okullarında, tarih, uygarlık tarihi,
Türk ve Batı edebiyatları dersleri
verdi. Bu dönemde, Milli Mücadele’yi,
çeşitli gazetelerde ve Dergah
dergisinde yazdığı yazılarıyla
destekledi. Milli Mücadele’nin
başarıya ulaşmasının ardından, Lozan
Barış Görüşmeleri’ne de danışman
olarak katılan Beyatlı, TBMM’ye II.
dönem Urfa milletvekili olarak girdi.
Milletvekilliğinin yanı sıra
büyükelçilik de yaptı. Yeni kurulan
Pakistan devleti nezdinde Türkiye’nin
ilk büyükelçisi oldu (1947). 1949’da
emekliye ayrılarak yurda döndü. Bu
dönemden sonra sık sık sağlığı
bozulan Yahya Kemal, birkaç defa
tedavi görmek için Paris’e gitti ancak
iyileşemedi. 1 Kasım 1958’de
Cerrahpaşa Hastanesi’nde yaşamını
yitirdi.
Edebiyat ve tarih görüșü
II. Meşrutiyet yıllarında ünlenen,
Cumhuriyet döneminin en büyük
şairlerinden biri sayılan Yahya
Kemal’in yetişmesinde annesinin çok
etkili olduğunu, anılarından biliyoruz.
Paris yıllarında her yönden gelişen
MAKRO | Bir Portre
kültürü, ona edebiyat ve tarih
alanında yeni ufuklar açtı.
Fransızların klasik metinlerinden
hareketle yeni bir yapıya
kavuşturdukları Fransız şiirinden
etkilenerek, divan şiirine yeniden
hayat kazandırmanın, ondan yeni bir
şiir meydana getirmenin yollarını
aramaya başladı. “Eski Şiirin
Rüzgarıyla” adlı kitabındaki
şiirlerinde bunu görebiliyoruz. Onun
şiir anlayışı, dilde mükemmelliğe ve
musikiye dayanıyordu. Yahya Kemal’e
göre şiir, gözle okunmaktan çok, sesle
dile getirilmeliydi. Belki de bu yüzden
hayatta olduğu süre boyunca şiirlerini
kitaplaştırmadı. Hatta dergilerde
yayınlanmasından bile bir çekingenlik
duydu. Bu durumun, şiirlerinin
söylenmesi ve dinlenmesini
istemesinden kaynaklanıyor olduğu
zannediliyor.
Tarihi ve dini duyguları
1921-22 yıllarında yazdığı,
“Topkapı Sarayında”, “Ezan ve Kuran”,
“Ezansız Semtler”, “Bir Rüyada
Gördüğümüz Eyüp” adlı yazıları Türk
ulusunun Müslümanlığa bağlılığını,
tarih, örf, mimarlık, musiki ve benzeri
bin yıllık bir kültür birikiminin bakış
açısından gösterir. Şiirleri arasında da
en çok emek ve önem verdiği bilinen
“Süleymaniye’de Bayram Sabahı”,
başta olmak üzere, “Itri”, “Ziyaret”,
“Atik Valide’den İnan Sokakta”,
“Kocamustafapaşa” ve “Ezan-ı
Muhammedi” adlı şiirleri, Yahya
Kemal’in dini duygularını derin ve
içten bir biçimde yansıtır.
Süleymaniye’de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,
Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye'de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileșen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliș var!.. Ne mübârek, ne garib âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliș eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmıș nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıștıkça karanlıkla ıșık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karıșık;
Kimi gökten, kimi yerden üșüșüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, îlâhi yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüșen, en sarpı
Adamıș sevdiği Allâh’ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dinin
Budur öz șekli hayâl ettiği mimârinin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiș İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Tașımıș harcını gaazîleri, serdâriyle,
Tașı yenmiș nice bin ișçisi, mimârıyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmıș buradan gökyüzüne,
Tâ ki geçsin ezeli rahmete rûh orduları..
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus’dan mı, Cezâyir'den mi?
Hür ufuklarda donanmıș iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuș aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıștım vatanın birliğine.
Çok șükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yașayanlarla berâber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ıșıklarla bu bayram sabahı.
Deniz Türküsü
Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
Gidișin seçtiğin akșam saatinden belli,
Ömrünün geçtiği sâhilden uzaklaștıkça
Ve hayâlinde doğan âleme yaklaștıkça,
Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık,
Bașka bir çerçevedir, gitgide, dünyâ artık.
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar bașka ziyâ;
Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ
Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
O saatler ki geçer bașbașa yıldızlarla…
Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır.
Hilkatin gördüğü rü'yâ biter. Etrâf ağarır.
Som gümüșten sular üstünde, giderken ileri,
Tâ uzaklarda șafak bir bir açar perdeleri...
Mûsikîsiyle bir âlem kesilir çalkantı!
Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı!
Kar Musikileri
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu,
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı;
Bir erganun ahengi yayılmakta derinden,
Duysam da zevk almadım Islav kaderinden.
Zihnim bu șehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.
Birdenbire mes’udum ișitmek hevesiyle,
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.
Sandım ki uzaklaștı yağan kar ve karanlık.
Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 51
MAKRO | Sağlık
Diș fırçası seçimi
GÜLÜMSEMEK
GÜZELDİR!
Gülümsemek güzeldir ama sağlıksız diş ve
dişetlerine sahip birçok kişi özgürce
gülümseyemiyor. Güzel, parlak ve sağlıklı
dişlerse, ancak doğru ve sürekli bakımla
mümkün olabiliyor. 22-27 Kasım tarihleri
arasında kutlanan Ağız ve Diş Sağlığı
Haftası’nı vesile ederek dişlerinize en
doğru bakımı nasıl yapacağınızı sizler için
araştırdık.
52 | K a s ım -A ra lık
2009
Diş fırçanızı seçerken, düzgün
saplı, 0,2 mm çaplı 10,3 mm
uzunlukta sentetik kıllı, uçları
yuvarlatılmış 3 sıra kıl demeti
olmasına ve her
demette 80-85
Fırçanızı ne
adet kıl
kadar süre
bulunmasına
kullandığınızı
özen gösterin.
takip
Çocuklarınız
içinse, daha
edemiyorsanız,
ince kıl çapı
uzun süre
olan ve daha
kullanımı
kısa kıllı
engellemek için
fırçaları tercih
etmelisiniz.
renk değiştiren
Elektrikli
fırça kıllarını tercih
diş fırçalarıysa,
edebilirsiniz.
özellikle el
becerisi zayıf
çocuk veya özürlüler için çok faydalı
olabilir. Yapılan araştırmalar
gösteriyor ki, elektrikli diş fırçaları,
plak tabakasını temizleme ve dişeti
sağlığını koruma konularında normal
diş fırçalarına göre daha başarılı sonuç
veriyor. Pek çok araştırma sonucunda
ortaya konan bu başarı, elektrikli diş
fırçası kullanımını normal diş
fırçasına tercih etmenizde önemli bir
sebep olabilir. Yani sadece çocuğunuz
değil, siz de elektrikli bir diş fırçası
kullanarak risk faktörlerini en aza
indirebilirsiniz.
Diș ipi kullanımını arttırın!
Diş fırçası, dişlerin sadece ön ve
arka yüzeylerini temizleyebilir. Diş
fırçasıyla dişlerin ara yüzeylerini
temizlemek pek mümkün değildir.
Dişlerinizin ara yüzeylerini ancak diş
ipiyle temizleyebilirsiniz. Diş ipi, iki
diş arasına dikey yönde bir hareketle
indirilir ve diş yüzeyine yaslanan ip,
aşağı yukarı hareket ettirilir.
Ağzınızda yer alan köprü
protezlerin altını temizlemek içinse
özel olarak şekillendirilmiş diş ipleri
size yardımcı olabilir. Bu ipler,
rahatlıkla köprü altlarına
MAKRO | Sağlık
yerleştirilebilir ve temizlik yapılabilir.
Dişleriniz arasındaki boşluk fazlaysa,
bu bölgelerde kullanılmak üzere
dizayn edilmiş küçük ara yüz fırçaları
da bulunuyor.
Diș fırçalarken…
Dişleri düzenli olarak fırçalamak
sağlıklı dişlere sahip olmak için yeterli
değil, ne yazık ki! Aynı zamanda
dişlerinizi doğru fırçalamanız da
gerekiyor. İyi bir fırçalamanın süresi
2-3 dakikadır. Yetişkinlerin dişlerini
fırçalarken “Bass” yöntemini
uygulamaları gerekir. Amerikalı bir
doktorun adını taşıyan bu yönteme
göre, fırça önce 45 derecelik açıyla
dişeti kenarına yerleştirilir ve
titretilir. Böylece biriken kirler
çözülür. Ardından fırça bir süre
dişetinden dişe doğru, hafif baskı
uygulanarak sürülür. Ağız
çalkalanmadan önce diş ipi kullanılır
ve böylece diş macununun içindeki
florür dişlerin arasına da girmiş olur.
Ayrıca ağız gargaraları da diş
hekimleri tarafından önerilen ve ağız
bakımı için önemli olan materyaller.
Diș temizletme
Yılda bir kez diş hekiminize
giderek dişlerinizi temizletmeniz ağız
ve diş sağlığınız için çok
önemli. Diş
temizletme,
dişleri
beyazlatma
işlemi değildir.
Bu işlemde,
dişlere yerleşmiş
olan diş taşları,
plak ve tartarlar
temizlenir. Böylece
çürüklere karşı
koruma sağlanır
çünkü diş etinin
üstünde ve altında
bulunan kalıntılar
temizlenmiş olur.
Böylece bu kalıntılara
tutunan yemek artıkları
54 | K a s ım -A ra lık
2009
ve dolayısıyla bakteriler ortadan
kalkar.
Süt dișlerini önemseyin
Sağlıklı dişler için diş hekimleri,
çocukluktan başlayan bakımı
öneriyor. Süt dişleri, yetişkinler
tarafından, nasıl olsa düşecek, yerine
yeni dişler çıkacak diye
önemsenmeyebiliyor. Toplumun
genelinde bulunan bu yanlış kanı, süt
dişlerinin ihmaline ve erken
çürümesine
Dişlerinizi
fırçalarken diş
fırçanızın kuru
olmasına dikkat
edin. Fırçanızı
ıslatarak
yaptığınız
temizlemede,
fırça kılları
yumuşadığından
yeterli temizlik
sağlanamaz.
neden olabilir. Fakat süt dişleri,
çocuğun gelecekteki diş sağlığı için
çok önemli. Bu dişler, kalıcı dişlere
rehberlik yaparken, çocuğun sağlıklı
beslenmesine de yardımcı olur. Süt
dişlerinde oluşan herhangi bir
problem, altından çıkacak dişi de
olumsuz yönde etkiler. Vaktinden
önce çekilmek zorunda kalan süt
dişleri, kalıcı olan dişlerin seyrek
çıkmasına, çene yapısının
bozulmasına sebep olurken,
zamanından sonra çekilmesi de alttan
çıkacak dişlerin çarpık olmasına ya da
gömülü kalıp kist ya da tümör
oluşmasına yol açar.
Çocuğumuzun ileride ciddi
problemlerle karşılaşmasını
istemiyorsak, küçük yaşta diş
fırçalama alışkanlığını kazandırıp ağız
sağlığına önem vermesini
sağlamalıyız. Bu alışkanlık ona ileride,
özgür bir gülümseme ve kendine
güven olarak geri dönecektir. Diş ve
ağız bakımı kadar çocukların doğru
beslenmesi de diş gelişimi için oldukça
önemli.
Çocuklarımızı abur cuburdan uzak
tutmalı, meyve, sebze ve sütlü gıdaları
yemeye özendirmeliyiz.
MAKRO | Sağlık
Ömür boyu güzel dişler için
10 pratik öneri
3.
Bebeğinizi biberonla
rahatça besliyor olabilirsiniz
ama 2 yaşından itibaren
bundan vazgeçmesi gerekiyor.
Ağız ve diş sağlığının
bebeklikten başladığını
unutmayın.
6.
Dişlerinizi fırçalarken diş
fırçanızın kuru olmasına dikkat
edin. Fırçanızı ıslatarak
yaptığınız temizlemede, fırça
kılları yumuşadığından yeterli
temizlik sağlanamaz.
7.
Diş fırçanızın üzerine bir
nohut tanesi kadar diş macunu
sürmeniz yeterli olacaktır.
8.
Diş fırçalama esnasında
tüm diş yüzeylerini fırçalamayı
ihmal etmeyin. Dudak, yanak,
damak ve önemli bir sindirim
organı olan dil…
1.
Estetik ve sağlıklı bir
gülümseme için temel gereklilik
düzenli hekim kontrolüdür.
Herhangi bir sorun
yaşamasanız da, yılda en az iki
kere diş hekimi kontrolünden
geçmeyi ihmal etmeyin.
2.
Ağız ve diş sağlığınızı
korumanızın ikinci yolu,
beslenmeden geçer. Öğün
aralarında karbonhidratlı
beslenmemeye, aşırı asitli
gıdalar tüketmemeye özen
gösterin. Çok şekerli ve çok
tuzlu; çok sıcak ve çok soğuk da
dişleriniz için büyük tehlike!
56 | K a s ım -A ra lık
2009
4.
Dişlerinizi her gün en az
iki defa, doğru yöntemle
fırçalamaya özen gösterin.
5.
Fırçanızı ne kadar süre
kullandığınızı takip
edemiyorsanız, uzun süre
kullanımı engellemek için renk
değiştiren fırça kıllarını tercih
edebilirsiniz.
9.
Diş fırçanızı kısa sürede
kuruyacak ve diğer diş
fırçalarıyla temas etmeyecek bir
yerde saklamalısınız.
10.
Grip olduğunuzda diş
fırçanızı mutlaka değiştirin.
MAKRO | Konuk
Yusuf Miroğlu, Yandım Ali
ve şimdi de Ezel...
Kenan
İmirzalıoğlu
Yeni yayın döneminin iddialı yapımları arasında
gösterilen ve başrolünü Kenan İmirzalıoğlu ile Cansu
Dere’nin paylaştığı “Ezel”de İmirzalıoğlu, aşkı ile
intikam duygusu arasında kalan Ezel karakterini
canlandırıyor. Daha önce rol aldığı tüm dizi ve
filmlerle Türk seyircisinin beğenisini kazanan Kenan
İmirzalıoğlu, Ezel dizisiyle
de aynı başarıyı
yakalayacak gibi
görünüyor.
Ankara’nın Bala
ilçesinde doğan
Kenan
İmirzalıoğlu, orta
ve lise öğrenimini
Ankara’da, yüksek
tahsilini ise
İstanbul’da Yıldız
Teknik Üniversitesi
Matematik
Bölümü’nde yaptı.
58 | K a s ım -A ra lık
2009
1995 yılında başladığı mankenlik
kariyerinde, arkadaşlarının teşvikiyle
girdiği Best Model of Turkey ve Best
Model of the World mankenlik
yarışmalarında birinci olmasıyla en
üstlere kadar tırmandı.
1999 yılında yine bir televizyon
dizisi olan Deli Yürek’te canlandırdığı
Yusuf Miroğlu karakteriyle, akıllara
kazındı ve bu performansın ardından
oyunculukta da ne kadar yetenekli
olduğunu gösterdi. Kısa zamanda
oyunculuk yeteneğiyle seyircilerin ve
yönetmenlerin ilgi odağı haline gelen
İmirzalıoğlu, 2001 yılında Deli Yürek’in
sinema versiyonu olan “Deli Yürek:
Bumerang Cehennemi”yle ilk sinema
filmine imza attı.
2003 yılında, yine bir televizyon
dizisi Alacakaranlık’ta rol aldı.
Sinemadaki ikinci çalışması ise, Uğur
Yücel’in yazıp yönettiği “Yazı Tura” oldu.
Bu film, film festivallerinde çok büyük
ödüller kazandı ve oyuncuların gösterdiği
performans çok beğenildi. Bu gelişmelerin
ardından İmirzalıoğlu, 2006
yılında, Suat Yalaz’ın eserinden sinemaya
uyarlanan, yönetmenliğini Mustafa Şevki
Doğan’ın üstlendiği “Son Osmanlı Yandım Ali”de rol aldı.
2007’de televizyon dizisi Acı Hayat’ta
başrolü Selin Demiratar’la paylaştı. Daha
sonra yoğun ilgi gören ve önemli bir
sinema başarısına imza atan
“Kabadayı” filmiyle sevenlerinin önüne
çıktı. Bu filmde başrolü usta aktör Şener
Şen ile paylaştı.
İTÜ Matematik’te okuyan bir
gençtiniz. Sonra ‘Dünyanın en iyi
erkek modeli’ seçildiniz. Şimdi ise
televizyon ve sinemanın aranılan
bir oyuncususunuz. Hiç bu noktayı
hayal edebiliyor muydunuz?
Benim çocukluğum Ankara’nın bir
köyünde geçti. Babam sanat okulu
mezunuydu ama çiftçilikle
uğraşıyordu. Bana hep, “Okumalısın.
Bir gün gelecek bu köy sana dar
gelecek” derdi.
Ortaokul ve liseyi Ankara
MAKRO | Konuk
merkezde okudum. Ailem köydeydi,
ben teyzemin yanında kaldım. Liseyi
bitirdikten sonra üniversite sınavına
girdim; tabii ilk seferde haylazlık
yaptığım için kazanamadım. Bir sene
köyde kaldıktan sonra dershane için
İstanbul’a geldim ve üniversite
sınavına girdim. Yıldız Teknik
Üniversitesi Matematik Bölümü’nü
kazandım. Okulda okurken insanlar
hep, “Niye mankenlik yapmıyorsun,
sen manken olmalısın” derlerdi. Bu
ısrarların sonucunda ben de bir ajansa
gidip anlaşma yaptım ve 1995 yılında
mankenliğe başladım.
Okul da bu arada devam ediyor
tabii. Bu arada çevremdeki insanlar
yarışmaya girmem konusunda beni
yönlendirmeye başladılar.
Yarışmaya girmek için 1.5 sene
bekledikten sonra, Best Model Of
Turkey’in elemeleri oldu, katıldım ve
4000 kişi arasında ilk 20’ye seçildim.
Yapılan Türkiye finalinde de birinci
oldum. Ardından katıldığım Best
Model Of The World yarışmasında da
birinci oldum.
Mankenlikten oyunculuğa
geçtiniz ve şu anda televizyon
ekranlarının en çok aranan
oyuncularından birisiniz. Bu
duruma nasıl bakıyorsunuz?
Yurt dışındaki birçok oyuncuya
bakın, çoğunun geçmişinde oyunculuk
yoktur. Marlon Brando asansör,
Kabadayı
Dizileri
• Deli Yürek (Yusuf Miroğlu) (1999-2002)
• Alacakaranlık (Ferit Çağlayan) (2003-2005)
• Acı Hayat (Mehmet Kosovalı) (2005-2007)
• Ezel (Ezel Bayraktar) (2009)
Filmleri
• Deli Yürek: Bumerang Cehennemi (Yusuf Miroğlu) (2001)
• Yazı Tura (Hayalet Cevher) (2004)
• Son Osmanlı Yandm Ali (Yandım Ali) (2006)
• Kabadayı (Devran) (2007)
• Ejder Kapanı (Akrep Celal) (2010)
Robert De Niro ise otomobil
tamircisiydi. Dustin Hofman, “Sen
yeteneksizsin” diye akademiden
atılmış. Bugün hepsi, oyuncu olarak
çok beğendiğimiz, tüm dünyanın çok
beğendiği isimler... Bu isimlerin
hiçbiri, oyunculuk eğitimi almamış.
Fellini’nin filmlerine dikkat edin; çoğu
Son Osmanlı Yandım Ali
kendimi geliştirdim. 10 yıl resim
eğitimi alsam, asla iyi bir ressam
olamam. Mesele, insanın içindeki o
doğru enerjiyi çıkarmakta. Osman
Sınav bende bunu gördü ve çıkardı.
Ben de elimden geldiğince çalışarak
insanların beğenisini kazandım.
Ezel hakkında neler
düşünüyorsunuz? Nasıl bir dizi?
Ezel, duygusal ama aksiyon dolu
bir dizi. Bu yüzden de çok dikkat
çekici… Ben dizinin yapım ekibine de
birlikte oynadığım arkadaşlarıma da
çok güveniyorum. Zaten ilk bölümden
itibaren aldığımız tepkiler çok olumlu.
Böyle devam edeceğine inanıyorum.
Kabadayı
oyuncu değildir. Emir Kustarica’nın Ak
Kedi Kara Kedi adlı filminde bir tane
profesyonel oyuncu var. Geri kalanı,
halk.
Mesele şu ki, eğer mankenden
oyuncu olmazsa; mimardan da şair
olmaz, gazeteciden de ressam olmaz…
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün!
Sanat, insanın içinden gelen bir şey;
biraz yetenek işi, biraz Allah vergisi…
Bunu nasıl çıkartabildiğin önemli. Ben
oyunculukta çok kısa bir sürede bu
noktaya geldim ve her geçen gün
Sporla aranız nasıl?
Arada kendime biraz zaman
ayırabilirsem, basketbol oynamaktan
büyük keyif alıyorum. Lisede
basketbol oynuyordum. Boyum 1.85
olunca hemen bıraktım basketbolu.
Boyuma göre kız yoktu. Şimdi daha da
uzunum. Oyuncu olarak değil ama
izleyici olarak futbolu seviyorum.
Galatasaray taraftarıyım.
Müzikle aranız nasıl?
Türk Sanat Müziği ve türküleri çok
seviyorum. Yabancı müzikte de rock,
blues ve caz dinlemekten
hoşlanıyorum.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 59
MAKRO | Güzellik
Sağlık ve güzellik kaynağı
BİTKİ YAĞLARI
Doğa her zaman insanoğlu için sağlık ve güzellik
kaynağı oldu. Biz de sayfalarımızda elimizden
geldiğince bunu vurgulamaya ve sağlıklı ve güzel bir
cilde sahip olmak için doğal yollardan yapılabilecekleri
sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Her seferinde de dengeli
beslenmenin ve düzenli bir yaşam biçiminin ne kadar
önemli olduğunu söylüyoruz. Güzel bir cilde sahip
olmanın sırrı, sadece pahalı kozmetiklerde değil.
Doğada bulunan bin bir çeşit bitki ve onların özleri,
yüzyıllardır sağlık, güzellik ve hoş koku sağlaması için
insanoğlu tarafından kullanılıyor. Bitkilerin kalbi
sayılan yağları, bizler için çok kıymetli. Bitkisel
yağların herhangi bir yan etkisi de olmadığından,
vücudunuzun belli bölgelerindeki şikayetler için belli
yağları masaj esnasından kullanarak güzelliğinize
güzellik, sağlığınıza sağlık katabilirsiniz. Antiseptik ve
anti bakteriyel özelliklere sahip olan bitki ve çiçek
yağları, pek çok probleminizi çözmeye birebir.
60 | K a s ım -A ra lık
2009
Portakal yağı
Özellikle sonbahar ve kış
aylarında, içeriğindeki C vitaminiyle
imdadımıza yetişen portakalın yağı da
oldukça kıymetli. Yorgunluğu gideren
ve sinir bozukluğuna iyi gelen
portakal yağı, sakinleştirici bir etki
yapıyor. Ayrıca portakal yağıyla,
selülitli bölgelere yapacağınız masaj
da selülitlerin azalmasına yardımcı
oluyor. Gribal hastalıklarda da
rahatlatıcı bir etkisi olan portakal
yağını ağrıların giderilmesinde de
kullanabilirsiniz. Yara ve yanıkların
tedavisinde de kullanılan portakal
yağının yoğun konsantrasyonda cildi
tahriş edebileceğini unutmayın.
Papatya yağı
Papatya, geçmişten günümüze,
insanoğlunun tedavi ve güzelleşme
amaçlı en çok kullandığı bitkilerden
biri. Papatya yağının bütün yara
türlerinde yangı önleyici etkisi olduğu
biliniyor ve bu yüzden pek çok
merhemde kullanılıyor. Özellikle cilt
ve yüz güzelliğindeki yeri
yadsınamayacak olan papatya, hassas
ciltlerin baş yardımcısı. Güzel kokusu
ve yumuşatıcı etkisiyle
yepyeni bir cilde
kavuşmanıza yardımcı
olacak papatya yağını
ıslak veya nemli bir
pamuğa sürüp
cildinize uygulayın.
Ardından
küçük ve
MAKRO | Güzellik
nazik hareketlerle yüzünüze masaj
yapın. 40-45 dakika sonra ılık suyla
yıkayacağınız cildinizdeki
pürüzsüzlüğe ve canlılığa
inanamayacaksınız.
Ayrıca romatizmal hastalıklara ve
kas ağrılarına da iyi gelen papatya
yağını ağrıyan bölgenize sürerek
masaj yapabilirsiniz.
Lavanta yağı
Lavantanın güzel
kokusunun ne kadar
sevildiğini, sandıklarda ve dolaplarda
bulunan lavanta torbalarından
anlamak mümkün. Lavanta kokusu,
dinlendirici, sakinleştirici ve
dengeleyici özelliklere sahip. 1-2
damla lavanta yağını gece yatmadan
önce yastığınıza damlattığınızda ne
kadar rahat uyuduğunuza kendiniz de
inanamayacaksınız. Çok güçlü bir
kurtulmak ve ışıl ışıl bir cilde sahip
olmak için de lavantanın gevşetici
etkisinden yararlanmanızı
öneririz.
Badem yağı
Badem yağı, acı ve tatlı badem
çekirdeğinin karışımından
bazen de sadece tatlı
bademden elde ediliyor.
Hassas ciltler için
vazgeçilmez bir yağ türü
olan badem yağı, cildi
dengeleyici etkisiyle, çatlaklar ve
kuruluklara çok iyi geliyor. Cildin ve
saçların E vitamini ihtiyacını da
karşılayabilen badem yağının mineral
katkısı da çok yüksek. Badem yağını
en çok da hamileler kullanıyor.
Hamilelik süresince, karın kısmına
günde 1 defa badem yağı sürülürse,
hamilelik sonrası oluşan çatlaklar
engellenmiş oluyor.
Gül yağı
Pek çok kozmetik ve parfüm
ürününün içeriğinde bulunan gül yağı,
imalatı oldukça zor olan bir yağ türü.
1 litre gül yağı elde etmek için 4 ton
gül yaprağı kullanılıyor ve uzun
uğraşlar sonunda ortaya gül yağı
çıkıyor. Bu nedenle fiyatı oldukça
pahalı olan gül yağı, çok kalıcı
olmasıyla biliniyor. 1 damlasının
kokusu yıllarca geçmeyen gül yağının
sadece 2 damlası, 250 ml badem ya da
susam yağını aromalandırmaya
yetiyor. Cilde canlılık kazandıran ve
cildi gerginleştiren gül yağı, alerjik ve
egzamalı ciltlere iyi geldiği gibi,
ciltteki açık yaraları da onarıyor.
mikrop ve bakteri öldürücü olan
lavanta yağı, yara, bere ve kesiklerde
de kullanılıyor. Uzun bir iş gününün
sonunda, kendinizi yorgun
hissediyorsanız, lavanta yağı
ekleyeceğiniz banyoyla enerjinize
yeniden kavuşabilirsiniz. Stres
nedeniyle yüzünüzde oluşan o
sevimsiz kırışıklardan ve sivilcelerden
Susam yağı
E vitamini ve mineraller
bakımından zengin olan susam yağı,
cildin ve saçların E vitamini ihtiyacını
karşılamasıyla biliniyor. Masaj yağları
içinde, en iyi bazlardan biri olan
susam yağının nemlendirici olarak
banyo sonrası kullanımı da çok
yaygın. Doğrudan saç diplerine ve
tırnak diplerine uygulanırsa çok iyi
sonuçlar alınıyor. Özellikle kepekli
saçların ve kırılan tırnakların dostu
olan susam yağı, sıkılaştırıcı etkisiyle
selülitli bölgelerde ve çatlakların
oluşmasının önlenmesinde de
kullanılıyor.
Soya yağı
İçerdiği yoğun lesitin ve A
vitaminiyle cildi besleyebilecek en
değerli yağlar arasında bulunan soya
yağı, leke açıcı etkisiyle, yazın güneş
kaynaklı oluşan leke ve çillerin
tedavisi için öneriliyor.
Buğday
yağı
Buğday yağı, hücre yenileyici
etkisi sayesinde, kırışık, selülit, yara,
yanık gibi cilt problemlerinin
tedavisinde gönül rahatlığıyla
kullanılabilir. Ayrıca saçlara
uygulandığında, saç dökülmesini
önleyerek saçları
besleyip
Aktarlarda
güçlendiriyor.
bulabileceğiniz
Hamileler için
vazgeçilmez bir yağ
bitkisel yağları,
olan
buğday yağı,
serin ve ışık
doğum sonrası
almayan
lekelerini yok etmekte
ortamlarda ve
oldukça etkili.
cam şişelerde
saklamalısınız.
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 61
MAKRO | Röportaj
Makromarket
ailesinin ferdi olmak
bir ayrıcalıktır
Makro kaliteli hizmet kalitesi ve mikro fiyatlarıyla göz
dolduran Makromarket’in Yenimahalle mağazası,
Makromarket’in en eski mağazalarından biri. Uzun
yıllardır Yenimahalle sakinlerine hizmet veren
Yenimahalle mağazasının Müdürü Ayşe Yavuz
Çobanoğlu’yla personel ve müşteri iletişimini de içeren
keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yenimahalle
Bize biraz
mağazası, günlük
kendinizden ve
1.000 ile 1.200
Makromarket’teki
arasında müşteriye
görevinizden
hizmet veriyor.
bahsedebilir
Ayrıca Yenimahalle
misiniz?
mağazası
1983, Ankara
doğumluyum. İlk,
Makromarket’in 8.
orta ve lise eğitimimi
mağazası.
Ankara’da; yüksek
öğrenimimi Kırıkkale
Bir mağaza
Üniversitesi’nde
müdürü olarak
tamamladım. Şu anda
mağazanızda
Ayşe Yavuz Çobanoğlu
Açıköğretim İşletme
işlerin doğru
yürümesi ve personelin
Bölümü, 4. sınıfta okumaktayım. 17
motivasyonunu sağlamak için
Ağustos 2004 yılında kasiyer olarak
nelere dikkat ediyorsunuz?
başlamış olduğum iş hayatıma
Öncelikle, müşteriyle iletişim,
Makromarket Yenimahalle şubesinde
kılık-kıyafet ve iş takibi anlamında
mağaza müdürü olarak devam
personelimize örnek olmaya çalışarak,
ediyorum.
Makromarket’in kapsamlı sistemini
yürütmeye çalışıyoruz. Personel
Makromarket Yenimahalle
motivasyonunda, bir kadın olmanın
mağazası hakkında bilgi verebilir
avantajını da kullanarak
misiniz?
personelimize bir aile imajı
Mağazamız Yenimahalle’de, İvedik
sergilemeye çalışıyoruz. Yaş olarak da,
Caddesi üzerinde bulunuyor. 550
personellerime yakın yaşlarda olmam,
metrekare büyüklüğündeki
62 | K a s ım -A ra lık
2009
onları daha iyi anlamamı sağlıyor.
Anne olan personellerimizin Anneler
Günü’nü, baba olan personellerimizin
Babalar Günü’nü, evlenen ya da
çocuğu olan personellerimize
hediyeler alarak onları
düşündüğümüzü her fırsatta
sergilemeye çalışıyoruz. Bu sayede her
anlamda bir aile olduğumuzu
göstererek onların motivasyonunu
yükseltip değer verdiğimizi
hissettirmeye çalışıyoruz.
Müşteri memnuniyeti
sağlamak amacıyla ne gibi
uygulamalarda bulunuyorsunuz?
Yenimahalle şubesi, müşteri
bakımından çok çeşitliliğe sahip bir
mağazamız. Genciyle yaşlısıyla,
emekli ve çalışanıyla, öğrenci ve
esnafıyla çok güzel bir gökkuşağına
sahibiz. Bizler de bu gökkuşağının
içinde bir renk olmaktan çok
mutluyuz. Diyebilirim ki, o ahengi
bozmamak için neler yapılması
gerekiyorsa hiç usanmadan, yılmadan
müşterilerimize en güzel hizmeti
vermeye çalışıyoruz. Servislerimizle,
fiyatlarımızla ve kampanyalarımızla,
her daim müşterilerimize en güzel
hizmeti sunmak için buradayız.
Makromarket’in sizin için
önemi nedir?
2004 yılı itibarıyla iş hayatıma
Makromarket bünyesinde çalışarak
başladım. O günden itibaren bu
ailenin bir ferdi olmaktan onur ve
gurur duyuyorum. Diyebilirim ki,
çalışma prensipleri, çalışanlarına
vermiş oldukları değer, sunulan
imkanlar neticesinde, 21 yaşında
başlamış olduğum kasiyerlik
görevinden mağaza şefliği ve mağaza
müdürlüğüne terfi ettim.
Makromarket’in genç-yaşlı, erkekkadın gözetmeksizin çalışanlarına ve
emeğe vermiş olduğu değeri her gün
görüyorum. Bu değere elimizden
geldiğince layık olmaya çalışıyoruz. Ve
tekrar yineliyorum ki, bu ailenin bir
ferdi olmaktan gurur ve onur
duyuyorum. Makromarket ailesinde
olmak bir ayrıcalıktır.
MAKRO | Röportaj
Makromarket
güler yüzlü hizmetin
adresi
Müşteri memnuniyetini her şeyin üzerinde tutan
Makromarket’in çalışanları da bu prensiple, işlerine dört
elle sarılıyorlar. Güler yüzlü ve yardımsever personeliyle
göz dolduran Makromarket Necatibey Mağazası Müdürü
Murat Ömrüuzun’dan Necatibey Mağazası ve
Makromarket’in müşteri memnuniyeti anlayışı
konusunda bilgi aldık.
o hedef doğrultusunda ilerleyerek
yükseldim. Tabii ki bu kadarla da
yetinmek istemiyorum, hedefim daha
da ileri gidebilmek.
Murat Ömrüuzun
Bize biraz kendinizden ve
Makromarket’teki görevinizden
bahsedebilir misiniz?
Ankara’da doğdum ve eğitimimi
Ankara’da tamamladım. Uzun yıllardır
perakende sektöründe çalışıyorum. 5
yıldır Makromarket ailesinde
bulunuyorum. Bu durumdan da çok
memnunum. Orta reyon personeli
olarak çalışmaya başladım ve şimdi
mağaza müdürlüğüne kadar
yükseldim. Bu kademeye, çok
çalışarak ve kendime bir hedef koyup
64 | K a s ım -A ra lık
2009
Necatibey mağazası hakkında
bilgi verebilir misiniz?
Kızılay semtinin Necatibey
Caddesi üzerinde, Demirtepe Köprüsü
ayağında bulunan, 650 metrekare
büyüklüğündeki mağazamız, 17
personeliyle hizmet veriyor.
Necatibey mağazasının
bulunduğu semtin konumunu ve
sosyo-ekonomik durumunu göz
önünde bulundurarak bu
mağazada ne gibi uygulama ve
kampanyalar düzenliyorsunuz?
Ankara’nın merkezinde bulunan
mağazamız, elit kesime hitap ediyor.
Ağırlıklı müşteri profilimizi, kamu
çalışanları, sendikalar ve özel sektör
şirket grubu çalışanları oluşturuyor.
Kampanyalarımız, pazarlama birimi
tarafından destekleniyor.
Mağazamızda, kampanya ilanları
yoluyla müşterilerimizi her zaman
bilgilendiriyoruz. Özel günlerde;
örneğin, Polis Haftası, Öğretmenler
Günü, Sevgililer Günü gibi, çok aktif
kampanyalar yürütüyoruz. Bu
durumdan, müşterilerimiz çok
memnun kalıyor ve mağazamızdan
kendini özel hissederek ayrılıyor.
Müşteri memnuniyeti
sağlamak amacıyla ne gibi
uygulamalarda bulunuyorsunuz?
Müşterilerimizin memnuniyeti
açısından, onlarla birebir iletişim
kurmak bizim için çok önemli.
Mağazamızda bulunmayan ürünlerin
teminini ve müşterilerimizin ferah ve
nezih bir ortamda alışveriş
yapmalarını sağlamak için elimizden
geleni yapıyoruz. Ayrıca
müşterilerimiz, güler yüzlü ve yardım
sever personelimiz sayesinde
kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlar.
Personelinizin motivasyonunu
üst seviyede tutmak için ne gibi
çalışmalarınız var?
Personelimizin moral ve
motivasyonunu en üst düzeyde
tutmak adına, onlarla sık sık
konuşuyoruz, sıkıntılarını ve
dertlerini anlatmalarını sağlıyoruz.
Eğer imkanlarımız dahilindeyse, bu
sorunlarını çözmesine yardımcı
oluyoruz.
Her zaman yapıcı olarak
konuşmaya çalışırım. Çalışanlarımızın
da insan olduğunu asla unutmamamız
gerektiğini düşünüyorum. İdari ve
çalışan personel, perakende
sektöründe bir zincirin halkalarını
temsil eder ve halkaların birinde
sorun olursa hizmette de aksamalar
olur. Bu yüzden her zaman açık sözlü
olmalı ve güven duymalıyız. Bu
sektörde en büyük ve en zor kazanılan
şey güvendir. Bu en başta
müşterilerimize ve çalışanlarımıza
karşı sorumluluğumuzdur.
MAKRO | Röportaj
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
1959 yılında Antalya’da doğdum.
İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara
TED Koleji’nde tamamladım. 19761982 yılları arasında Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
Rahim ağzı kanseri
2 dakikada bir kadını
öldürüyor
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyada 2 milyondan
fazla kadında “rahim ağzı kanseri” olduğuna dikkat
çekerek bu sayının her yıl artacağının altını çiziyor.
Rahim ağzı kanseri, kadınlarda meme kanserinden
sonra en sık rastlanan kanser türü ve neredeyse her
2 dakikada bir kadının hayatını kaybetmesine neden
oluyor. Biz de rahim ağzı kanseriyle ilgili olarak
İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Anabilim Dalından Prof. Dr. Yavuz Salihoğlu’yla bir
röportaj yaptık. Salihoğlu bize, rahim ağzı kanseri
hakkında merak edilenleri anlattı.
66 | K a s ım -A ra lık
2009
öğrenim gördüm. 1985-1989 yılları
arasında İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Anabilim Dalında uzmanlık eğitimimi
tamamladım. 1989-1990 yıllarında
Amerika Birleşik Devletleri Tenessee
eyaleti Vanderbilt Üniversitesi
jinekolojik onkoloji bölümünde
araştırma görevlisi olarak çalıştım.
1990-1995 yılları arasında İstanbul
Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Anabilim Dalı’nda Uzman
Başasistan olarak görev aldım. 1995
yılında Doçent, 2000 yılında Profesör
oldum. Halen aynı klinikte
çalışıyorum.
Rahim ağzı kanseri nedir?
Rahim ağzı kanseri dünyada meme
kanseri bir kenarda tutulduğunda,
kadınlarda en sık görülen kanserdir.
Dünyada her iki dakikada bir kişi
rahim ağzı kanseri nedeniyle yaşamını
yitiriyor. Meme kanseriyle
kıyaslandığında kaybedilen yaşam yılı,
rahim ağzı kanserinde daha fazla
olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle
rahim ağzı kanseri, 40’lı yaşlarda
görüldüğünden kadınlar en verimli
MAKRO | Röportaj
yaşam dilimlerinde iş gücü kaybı ve
sosyal sıkıntılarla karşı karşıya geliyor.
Dünyada her yıl 500 bin, Avrupa’da 50
bin kadın, rahim ağzı kanseri tanısı
alıyor ve yine dünyada her yıl 250 bin
kadın, Avrupa’da ise 25 bin kadın, bu
hastalık nedeniyle ölüyor. Özellikle
ölümler, rahim ağzı kanseri tarama
programlarının yapılmadığı ülkelerde
daha yüksek oranlarda. Türkiye’deki
sıklığı, kadın kanserleri arasında 9.
sırada bulunuyor. Türkiye’de her gün
4 kadına rahim ağzı kanseri tanısı
konuyor ve yine her gün 2 kadın bu
hastalık nedeniyle yaşamını yitiriyor.
HPV virüsle enfekte olmak, erken
yaşta cinsellik, birden fazla cinsel
partnere sahip olmak, cinsel partnerin
birden çok eşi olması, çok fazla gebe
kalmak, uzun süre doğum kontrol
hapı kullanmak, düşük sosyoekonomik düzey, sigara kullanımı,
rahim ağzı kanseri riskini arttıran
faktörler olarak karşımıza çıkıyor.
Rahim ağzı kanserine neden
olan HPV virüsü hakkında bilgi
verebilir misiniz? Bu virüsün
neden olduğu başka hastalık ya da
sorunlar var mı?
HPV virüsü bir DNA virüsü olup
bilinen 100’den fazla alt tipi mevcut.
Virüs belirgin olarak cinsel temasla
bulaşıyor. Dünya üzerinde Dünya
Sağlık Örgütü verilerine göre, her 10
kişiden biri HPV enfeksiyonuna sahip.
Ayrıca 50 yaşına kadar kadınların
%80’i HPV ile karşılaşacaktır; yani
cinsel aktif kadınların %80’lere varan
kısmı, HPV ile enfekte olacaktır.
Cinsel aktif kadınlar, %75 oranında
18-22 yaş aralığında bu virüsle
karşılaşır. Bu virüs, rahim ağzı
kanserli olguların %99.9’unda
saptanmıştır. Bu enfeksiyon birçok
kadında 6 ay ile 1 yıl içerisinde
iyileşiyor. Ancak yüksek risk
grubunda (çoklu partner, gebelik ve
çok sayıda gebelik, erken yaşta
cinsellik, uzun süreli doğum kontrol
hapı kullanımı, sigara, bağışıklığı
68 | K a s ım -A ra lık
2009
baskılanmış hastalar) kalıcı
enfeksiyonlara yol açarak başta rahim
ağzı kanseri öncüsü lezyonlar ve
rahim ağzı kanseri olmak üzere birçok
hastalığa neden oluyor. Özellikle
rahim ağzı kanseri öncüsü ve rahim
ağzı kanseriyle ilişkili HPV alt tipleri,
hücrenin kalıtsal materyalini
etkileyerek bu hastalıklara yol açıyor.
Rahim ağzı kanseri öncüsü
lezyonların görülme sıklığı 25-35 yaş,
rahim ağzı kanseri görülme sıklığı 4050 yaş aralığı olduğundan bu öncü
lezyonların kansere ilerleme süresinin
ortalama 10-15 yıl olduğu
düşünülüyor.
HPV virüsü anneden çocuğa
geçebilir mi?
HPV virüsü, enfekte annelerin
doğum kanalından, özellikle normal
vajinal doğumların sonrasında
yenidoğana bulaşabilir. Bu bulaşı
sonucu yenidoğanın üst solunum yolu
ve solunum borusunda lokalize
laringeal papillom adı verilen selim
karakterde tümöral oluşumlar
meydana gelir. Bu olasılık, özellikle
Rahim ağzı
kanserinin
belirtileri
Rahim ağzı kanserine özgü çok
belirgin genel bir belirti
olduğunu söylemek zor. Bu
açıdan PAP-Smear taraması
büyük önem taşıyor. Hastalık
ilerledikçe aşağıdaki belitilerden
bir veya birkaç gözlenebiliyor:
l Anormal vajinal kanamalar
l Adet dönemlerinin ağır ve uzun
geçmesi
l Vajinal akıntılarda artış
l Menopoz sırasında kanama
anogenital bölgede siğilleri olan
annelerin ilk bebeklerinde daha
fazladır. Bunun nedeni, ilk doğumun
daha uzun süre alması nedeniyle
bulaşı olasılığının artmasıdır.
Tartışmalı olsa da teorik olarak bu
oluşumların baş-boyun kanserlerine
dönüşme olasılığı olduğu
düşünülüyor. Özellikle bu laringeal
papillomlar, HPV tip 6-11 ile
ilişkilidir.
MAKRO | Röportaj
Rahim ağzı kanserinden
korunmak mümkün mü? Korunma
yolları nelerdir?
Öncelikle rahim ağzı kanseri
oluşmadan, kanser öncüsü lezyonların
tanısı ve tedavisi, korunmada önemli
bir yer tutar. Bu amaçla PAP-Smear
adı verilen rahim ağzından sürüntü
örneği alınarak mikroskop altında
incelenmesi esasına dayanan tarama
testi geliştirilmiştir. Rutin olarak
cinselliğe adım atıldıktan sonra her yıl
tüm kadınlara PAP-Smear testi
önerilmektedir. Bir kez normal PAPSmear testi %45; 9 kez normal
PAP-Smear testi %99 oranında rahim
ağzı kanseri riskini azaltır. Rahim ağzı
kanseri olan hastaların %60’ından
fazlasında tanı öncesi 5 yılda PAPSmear testi yapılmadığı ortaya
konmuştur. Tarama testi olarak PAPSmear’in kullanılmadığı ülkelerde
rahim ağzı kanseri sıklığı ve hastalığa
bağlı ölümlerin yüksek oranda
saptanması da testin önemini ortaya
koyuyor. Anormal PAP-Smear bulgusu
olan kadınlarda ileri tetkikler olarak
kolposkopi, kolposkopik biyopsi ve
konizasyon gibi ileri tanı yöntemleri
kullanılarak hastalığın kesin tanısına
yönelik girişimler yapılıyor. Ancak
unutulmamalıdır ki, PAP-Smear bir
tanı testi değil tarama testidir. PAPSmear %25 oranında anormallikleri
saptayamaz yani 25 hastada HPV
enfeksiyonuna bağlı hücresel
değişiklikler olduğu halde normal
olarak rapor elde edilir. İlk ilişkiden 3
yıl sonra, en geç 21 yaşından itibaren
30 yaşına dek, her yıl bu test yapılmalı
ve eğer sonuçlar normalse hekim
uygun gördüğünde sıklığı 2-3 yıllık
aralıklara kadar uzatılmalıdır. Bunun
dışında son yıllarda gündeme gelen
rahim ağzı kanseri aşısı da
korunmanın yollarından biridir.
Rahim ağzı kanseri için yapılan
aşı hakkında bilgi verebilir
misiniz?
HPV virüsüne karşı geliştirilen bu
70 | K a s ım -A ra lık
2009
Rahim ağzı kanseri aşısı ve smear testi
Rahim ağzı kanserini önlemek için
birincil ve ikincil önlemler var.
İkincil önlem olarak, PAP-Smear
veya kolposkopi yapılıyor. Bu
yöntemler, virüsle temas etmiş
kadınlarda HPV’nin olduğunu
ortaya çıkarıyor. Birincil önlem olan
aşıyla korunmadaysa, kişi HPV’nin
kanser yapan tipleriyle temas etse
dahi enfeksiyon oluşmuyor. HPV
aşısı olduğunuz zaman, HPV’nin
rahim ağzı kanserine neden olan 6,
aşının araştırması, 1990’larda başladı
ve nihayet dünyada 2007 yılında
kullanıma girdi. Aşı esasen HPV
virüsünün sebep olduğu enfeksiyona
karşı kadınları bağışık hale getirir.
Şimdilik bu aşıların uygulanması
ile %80 oranında 5.5 yıl süreyle HPV
enfeksiyonuna karşı bağışıklık elde
etmek mümkün. HPV
enfeksiyonunun temel bulaşı yolu
cinsel temas olduğundan, cinsellik
öncesi aşının uygulanması çok önemli.
9-26 yaş aralığında aşının 3 doz
halinde uygulanması öneriliyor ve 45
yaşına kadar hastalara
uygulanabiliyor. Şu an için erkeklere
ülkemizde önerilmemekle birlikte,
isteğe bağlı olarak erkekler de
aşılanabilirler. Çalışmalar devam
etmekle birlikte, 5 yıl sonra aşının
tekrarının gerekebileceği iddia
ediliyor. Aşı oluşmuş hastalığı tedavi
etmiyor; sadece HPV enfeksiyonuna
karşı bağışıklık kazandırıyor. Aşılama
sonrası rutin jinekolojik takibe ve
PAP-Smear taramasına devam
11, 16 ve 18 virüs tiplerine karşı
korunmuş oluyorsunuz. Ancak aşı,
pek çok çeşidi bulunan HPV’nin
diğer tiplerine karşı koruma
sağlamıyor. Bu 4 tipin dışındaki
HPV virüsleri de kansere ya da
başka rahatsızlıklara neden oluyor.
Bu rahatsızlıklar da PAP-Smear
testiyle anlaşılacağından, hem aşılı
hem aşısız tüm kadınların düzenli
olarak bu testi yaptırması
öneriliyor.
ediliyor. Hamilelere önerilmeyen aşı,
ancak emzirme evresinde
yapılabiliyor.
Rahim ağzı kanserinin tedavisi
mümkün müdür? Tedavi
yöntemleri ve süreçleri nelerdir?
Rahim ağzı kanseri tedavisinden
ziyade rahim ağzı kanseri öncüsü
lezyonların erken tanısı ve tedavisi
daha önemlidir. Rahim ağzı kanseri
almış hastalarda hastalık fazla
yayılmamışsa ilk tedavi seçeneği
cerrahi tedavidir. Ancak bu büyük bir
operasyondur. İleri evrelerde cerrahi
tedavinin yerini radyoterapi yani
ışınlama alır. Radyoterapinin yan
etkileri, ışınlanan dokulara bağlı
olarak idrar yapmada güçlük, kabızlık,
makatta kanama gibi bir takım
problemlerdir. Işınlamaya dirençli,
ileri evre ve cerrahi tedaviden fayda
görmeyecek hastalara kemoterapi
denenebilir, ancak rahim ağzı
kanserinde kemoterapi, küratif olarak
çok iyi sonuçlar vermemektedir.
MAKRO | Beslenme
Bilinçli tüketicinin tercihi
Paketli ekmek
Paketli ekmeğin önemi
Paketli ekmek, el değmeden,
tamamen hijyenik koşullarda
üretiliyor. Standartasyonu yüksek,
kaliteli bir ürün olan paketli ekmek,
hijyenik koşullar düşünüldüğünde çok
önemli bir yerde bulunuyor.
Bilinçlenen tüketici artık paketli
ekmeği tercih ediyor. Ayrıca dayanma
süresinin uzun olması, paketli
ekmeğin pazarlanabilme boyutunu da
arttırıyor ve daha çok müşteriye
ulaşma imkanı oluşturuyor.
Paketli ekmeğin avantajları
Paket ekmek, tamamen hijyenik
ortamlarda, el değmeden üretilen,
saklama koşulları ve süresi uygun,
kaliteli bir ekmektir. Ayrıca dilim
dilim tüketilmesi, tüketicinin
öğünlerinde tüketim miktarını
bilmesini sağlar. Paket ekmekleri
ambalajından ilk olarak tüketicinin
çıkarması, güvenle tüketilebilecek bir
ürün haline gelmesini sağlıyor. Ekmek
çeşitlerinin çok olması, sindirim
sistemini daha düzenli çalıştırması
gibi avantajları da oldukça fazla.
Untad hakkında…
Paketli ekmek üretiminde çok
önemli bir yeri olan Untad, yılda 16
milyon paket ekmek üretimi yapıyor.
Şu anda 4000 metrekare kapalı alanda
üretim yapan firma, toplamda 114
kişiyi istihdam ediyor. 31 çeşit paketli
ekmek üreten Untad, Ar-Ge
çalışmalarına da büyük bir hızla
devam ediyor.
Türkiye, kişi başı ekmek tüketiminde dünyada ilk
sıralarda yer alıyor. Türk halkı, günlük gıda ihtiyacının
önemli bir kısmını ekmekten karşılıyor ve ekmek söz
konusu olduğunda ülkemiz, önemli bir yer haline geliyor.
Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde kişi başı yıllık
ekmek tüketimi 100 kilogramın üzerinde. Bu tüketim
değerleri içerisinde paketli ekmeğin azar payı yüzde 2,5
olarak gerçekleşiyor. Ancak bilinçli tüketici, paketli
ekmeği daha çok tercih ediyor.
72 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Cilt Bakımı
1991 yılında, Avusturya
Alpleri’nde, buzullar arasında donmuş
halde bir erkek cesedi bulundu. “Alp
Çobanı” adı verilen bu ceset 5200 yıl
önce yaşamış bir kişiye aitti ve
bozulmadan bu çağa kadar gelmişti.
Bu cesette dikkat çeken çok önemli bir
bulguya rastlandı; çobanın sakal ve
bıyığı yoktu. Arkeologlar, yaptıkları
araştırmalar çerçevesinde, insanların
bundan binlerce yıl önce de tıraş
olduklarını söylüyorlar. Mağara
duvarlarındaki resimler, tıraş için,
kabukların, köpekbalığı dişlerinin ve
keskinleştirilmiş çakmaktaşının
kullanıldığını gösteriyor. Tarih öncesi
devirlerdeki erkeğin tıraş olmasının
en büyük sebebi, kesilmezse 1 buçuk
metreye kadar uzayan sakalın, hareket
kabiliyetini sınırlaması. Erkekler,
günümüzde olduğu gibi geçmişte de,
din, toplumsal konum ve moda gibi
nedenlerle tıraş oluyorlardı.
Tıraş sonrası
cilt bakımı nasıl
olmalıdır?
Her sabah işe gitmeden önce tıraş olmak
zorunda kalan erkekler artık cilt bakımına
fazladan önem gösteriyorlar.
Her sabah yaptıkları bu işlem nedeniyle ciltleri tahriş
olan ve kuruyan erkekler de, kozmetik ürünlerden
yardım alıyor. Normal şartlarda erkek cildi, kadın
cildine göre daha yağlı bir yapıya sahip olduğundan,
erkekler yaşlanma, kırışıklar ve çizgiler gibi konularda
biraz daha şanslı. Ancak onların da tıraş sonrası
ciltleriyle ilgilenmeleri çok önemli. Çünkü tıraş sonrası
cilt, fazladan özen ve bakım gerektiriyor.
74 | K a s ım -A ra lık
2009
Erkek cildinin yapısı
Erkek cildi kadın cildine göre daha
kalın ve dayanıklı. Ancak erkek cildi
de tıraş nedeniyle fazlasıyla
yıprandığından, özel bir cilt bakımına
ihtiyacı var. Erkek cildi daha fazla
salgı bezi barındırdığından siyah
nokta ve sivilce üretimi daha fazla
olabiliyor. Ancak bununla beraber,
ciltteki kırışıklıklar ve çizgiler daha
yavaş ortaya çıkıyor. Yani erkek cildi
MAKRO | Cilt Bakımı
daha yavaş
yaşlanıyor.
Bugünkü ileri
teknoloji
sayesinde
erkekler, ıslak ya
da kuru tıraş
olabilme şansına
sahipler. Tıraş
makineleri ve ileri
teknoloji ürünü
jilet sistemlerinin
yanı sıra erkek
cildi için özel
olarak
yapılandırılmış
tıraş sonrası
ürünler, erkeklerin
imdadına yetişiyor.
Islak ya da kuru tıraş;
her ikisi de cildi kurutuyor.
Özellikle ıslak tıraşta, tıraş
bıçağı direkt cilde temas
ettiğinden kıl dönmesi ve iltihap
oluşma riski çok yüksek. Bu
problemleri ortadan kaldırmak için
doğru ürünleri kullanmak ve cildin
temizliğine önem vermek gerekiyor.
Ayrıca tıraş öncesi temizlik kadar tıraş
sonrası bakım ve nemlendirme de çok
önemli. Tıraşta önemli olan, az
tahrişle pürüzsüz bir cilt
sağlayabilmek. Tıraştan önce sakalı
yeterli miktarda yumuşatmak, tıraş
esnasındaki sürtünmeyi en aza
indiriyor. Tıraş
esnasında da
76 | K a s ım -A ra lık
2009
yüzünüze uygun
bir tıraş bıçağı
sistemi kullanmanız,
tahrişi azaltıyor. Tıraş
sonrasında, hem cildi
nemlendirmek hem de
yüzünüzde oluşan
bakterileri önlemek için
gerekli tıraş sonrası
ürünler, aynı zamanda
ferah bir his de sağlıyor.
Daha rahat tıraș
için tavsiyeler
l Cildinizi köpürtmeden önce sıcak
suyla durulayın. Sıcak su sakalı
yumuşatıyor ve cildin
gözeneklerinin açılarak sakalların
daha kolay kesilmesini sağlıyor.
l Çene ve boyun, en son
tıraş edilmesi gereken
bölgelerdir. Böylece
su ve köpük,
sakalların en sert
olduğu bu bölgelerin
yumuşaması için daha
uzun süre orada kalır.
l Tıraş işlemi
bittikten sonra
yüzünüzü soğuk
suyla durulayın.
Soğuk su, tıraş
esnasında açılan cilt
gözeneklerinin
kapanmasını sağlar
ve cildin doğal
dengesine
kavuşmasına
yardımcı
olur.
l Yıkama
işleminden sonra
cildinizi havluyla, hafifçe silin. Cilt
bu esnada çok nazik olduğundan
tahriş olabilir.
l Tıraş sonrası bakım ürünleri
kullanmaya özen gösterin. Bu
ürünler, hem cildinizi nemlendirir
hem de daha sağlıklı olmasını
sağlar.
Bunları
biliyor musunuz?
l Yüzde, ortalama 15 bin kıl bulunur
ve
bu kıllar günde 38 mm uzar.
l 15 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde
90’ı, istenmeyen kıllardan kurtulmak
için düzenli olarak tıraş olur ve tıraş
ortalama 3 dakika sürer. Bu da
ortalama bir erkek ömrünün 3.350
saatini, yani 139 gününü alır.
l Erkeklerin yüzde 70’i ıslak tıraşı
tercih eder.
Daha bakımlı
cilt için öneriler
l Günde en az 2 litre su için.
l Sigara ve alkol kullanmayın
l Çok uzun süreler güneş altında
kalmaktan çekinin.
l Cildinizi her gün nemlendirin.
l Sivilce ve siyah noktalarınızı
bilinçsizce sıkmayın.
l Klimalı ortamlarda uzun süre
bulunmamaya özen gösterin.
MAKRO | Dengeli Beslenme
Beslenmeye dikkat edilmediği
takdirde kış aylarında kilo almanın
kaçınılmaz olduğunu söyleyen Ak,
bunun en temel nedeninin bazal
metabolizma hızının düşmesi
olduğunu belirterek, “Kış yaklaştıkça,
vücudumuz ısı değişikliğine
uyabilmek için harcadığı enerjiyi
düşürür. Bazal metabolizma hızı
yavaşlar. Bu da, kış aylarında biraz
daha kilo almaya neden olur” diyor.
Biyolojik saatinizin
sesini dinleyin
KIŞ REHAVETİNE KAPILIP
KİLO ALMAYIN!
Bahar aylarında sağlık-güzellik
sayfalarının en gözde konusu “bikini
diyetleri”dir. Kış aylarında alınan
kiloların nasıl verileceğine dair uzun
uzun yazılar yazılır, diyet reçeteleri
yayımlanır. Kısacası bahar aylarında,
yoğun bir diyete girip manken ölçülerine
ulaşma hayali, çok kilosu olsun ya da
olmasın herkesin aklını çeler. Peki, kış
aylarında gerçekten kilo alınır mı? Kış
aylarında sağlıklı beslenip, kilo almamak
için neler yemek gerekir? Bu soruların
yanıtlarını, Anadolu Sağlık Merkezi
Beslenme ve Diyet Uzmanları Cemal
Aytaç Ak ve Hande Öngün’den aldık.
78 | K a s ım -A ra lık
2009
Yemek yemek, uyumak, sosyal
yaşama ayak uydurmak gibi
aktivitelerimizi düzenleyen ve ışık,
saat, sıcaklık gibi uyaranlarla vücut
kimyamızı değiştiren bir ‘biyolojik
saat’imiz olduğunu biliyoruz.
Biyolojik saatimiz, gün içindeki ışık ve
ısı değişikliklerinden etkilendiği gibi
mevsimlere bağlı değişimlerden de
etkilenir.
Hepimiz belgesellerde izlemişizdir.
Bazı memeli hayvanlar, kış koşullarına
ayak uydurabilmek için kış uykusuna
yatar. Uyku süresince beslenmezler
ama bu uyku sırasında açlıktan da
ölmezler. Bunun nedeni, kişinin gün
içinde hareketsiz kaldığı dönemde
harcadığı enerji miktarını ifade eden
“bazal metabolizma hızı”nın kış
koşullarına ayak uydurarak
yavaşlamasıdır. Biyolojik saatin sesini
dinleyen vücut, yaşamı az enerjiyle
sürdürme programına geçer. Yiyecek
bulmanın zorlaştığı kış aylarını
uyuyarak geçiren hayvanlar, bahara
MAKRO | Dengeli Beslenme
hiç alışkanlığı olmadığı halde kişinin
yağlı, şekerli ve hamurlu gıdalara
yönelmesine neden olur. Bunlar,
beklenenden de çok kilo almaya neden
olabilir.
Kıșın kilo almamak
için ne yapmalı?
biraz bitkin ancak canlı şekilde ulaşır.
Bir başka memeli olan insan da,
diğer memelilerden farklı olarak kış
aylarında yiyecek problemini aşmış
olmasına karşın, kışın bazal
metabolizmasının yavaşlaması
genetik kodlarına yazıldığı için, kışın
daha az enerjiye ihtiyaç duyar.
Vücudumuz mevsimsel değişikliği
fark ettiği anda, aldığı enerjinin bir
kısmını stoklamaya ve daha az
yakmaya başlar. Özellikle ortam
ısısının düşmesiyle vücutta bir denge
kurulması gerekir. Vücut, daima kendi
ısısını dengede tutabilmek için
harcadığı enerjiyi de dengede ve
kontrol altında tutmak zorunda
hisseder. Bu doğrultuda, kendi ısısını
korumak için harcadığı enerjiyi
düşürerek, bazal metabolizma hızını
yavaşlatır. Dolayısıyla, kış aylarında
daha az enerji tüketildiği hesaba
katılarak alınan besinlerin enerji
yoğunluklarına dikkat edilmesi
gerekir. Çünkü yüksek enerjili besinler
alındığında, vücut fazla enerjiyi
yakamayıp, bunları yağ olarak
depolar. Kış aylarında çabuk kilo
alınmasının sebeplerinden biri de
budur.
Kışın alınan kiloların bir bölümü
ilkbahar ve yaz aylarında kısmen geri
verilse de, bir bölümünün
vücudumuzdaki yerini korumaya
devam ettiğini biliyoruz. Bu nedenle
kışın kilo almaktan kaçınmak
gerekiyor.
Kilonun en önemli nedenlerinden
biri, alınan enerjiyle harcanan enerji
arasındaki dengenin, alınan enerji
lehine bozulması. Yazın çok hareketli
olunduğu dikkate alınarak, kışın
gerekiyor. Bu yürüyüş hem kilo
kontrolüne hem de genel sağlığı
korumaya yardımcı olacaktır.
Kışın alınan besinlere her
zamankinden daha fazla dikkat
edilmesi ve fiziksel aktivitenin
arttırılması gerektiğini söyleyen
Cemal Aytaç Ak, güneşli günlerde
mutlaka gün ışığından yararlanmak
için "güneşe çıkma"yı öneriyor.
Özellikle beslenmeye özel önem
gösterilmesi gerektiğini ifade eden Ak,
“Doğru besinlerle en az beş öğün
yenmelidir. Kızartmalar, salam, sosis,
sucuk, tatlılar, kuruyemişler, çikolata,
sakatatlar, şekerli içecekler, hem yazın
hem de kışın uzak durulması gereken
yiyecekler. Bunlardan uzak kalmak,
sadece kilo kontrolü açısından değil,
sağlıklı beslenme için de gerekli olan
Kış
mevsiminde daha
fazla tüketilmeye
başlanan yağlı,
hamurlu ve
şekerli
besinlerden
mümkün
olduğunca uzak
durmak
gerekiyor.
Kıș depresyonuna dikkat
Ruh durumumuzun güneş ışığıyla
yakından bağlantısı var. Kış aylarında
güneş ışığının azalmasıyla birlikte,
bazı kişilerde ciddi depresyon, uykuya
eğilim ya da uyuyamama, can
sıkıntısı, mutsuzluk, kimseyle
görüşmek istememe gibi belirtilerle
"mevsimsel duygusal bozukluk" ortaya
çıkar ve "karbonhidrat tutkusu"
belirir. Bu duygu durumu bozukluğu,
80 | K a s ım -A ra lık
2009
hareketsiz yaşam tarzının tuzağına
düşmemek gerekiyor. Yaz aylarında
eğer bir spor yapılıyorsa, bu kışın da
devam ettirilmeli. Özellikle, sıklıkla
yapılan yüzme, enerji harcamak için
son derece ideal bir spor. Mümkünse
kışın da bunu devam ettirmek
gerekiyor. Eğer hiç spor
yapılamıyorsa, mutlaka günde 30
dakika düzenli olarak yürüyüş yapmak
beslenme şekli. Kanserin birinci
sebebi sigara, ikincisi beslenmedir. En
basitinden, kanser olmamak, kalp
damar hastalıkları, metabolik
hastalıklardan uzak durmak için de
doğru beslenmek gerekir. Bu
saydıklarımız, hacmi küçük, enerjisi
çok fazla yiyecekler” diye konuşuyor.
Doğru bir beslenme programında
güne mutlaka kahvaltıyla başlanmalı.
MAKRO | Dengeli Beslenme
Kıșın nasıl beslenmeli?
l Kış mevsiminde daha fazla
tüketilmeye başlanan yağlı,
hamurlu ve şekerli besinlerden
mümkün olduğunca uzak durmak
gerekir.
l Günde en az beş öğün yemek
yenilmeli, sabah kahvaltısından
asla vazgeçilmemelidir. Üç ana
öğünün arası, meyve veya diğer
lifli besinlerle desteklenmelidir.
l Geceleri televizyon karşısında
geçen sürenin kısaltılması ve bu
süre içinde kuruyemiş gibi abur
cuburların yenmemesi gerekir.
Kahvaltı ile öğlen yemeği arasında
meyve ya da yoğurt yenmesi
gerekiyor. Öğlen yemeği ile akşam
yemeği arasında da mutlaka meyve ya
da diğer lifli besinlerin tüketilmesi
gerekiyor. Şehir yaşamında akşam
öğünü ne yazık ki geç saatlere
kayabiliyor. Burada yapılan en önemli
hata, modern şehir insanının
yoğunluk nedeniyle, kahvaltıdan
sonra gün içinde yemek yemeyi
unutup, akşam yemeğine yüklenmesi.
Akşam yemeği mümkün olduğunca
hafif olmalı. En önemlisi de, akşam
yemeğinden sonra atıştırmaların
yapılmaması. Gün içinde bir şey
yemeyen ve yaşamlarına yemek yeme
zevkinden daha önemli şeyler
koyamayan kişiler, akşamlarını
buzdolabı başında bir şeyler
atıştırarak geçiriyor. Asıl kilo aldıran
durum da bu. Ayrıca gece uzun olduğu
için yatmadan bir-iki saat önce, belki
bir porsiyon meyve yenmeli ya da bir
bardak süt içilmelidir.
Kıș hastalıklarına dikkat
Yazdan kışa geçerken bağışıklık
sistemimiz yani vücudu dış etkenlere
karşı koruyan yapı zayıflar. Bu aylar
nezle, grip, daha da ötesinde zatürree
ve bronşit gibi solunum sistemi
hastalıklarının en sık yaşandığı
82 | K a s ım -A ra lık
2009
dönemlerdir. Havada dolaşan virüsler,
sıcaklık değişiklikleri ve zayıf düşen
bağışıklık sistemi sayesinde, bizi
rahatça hasta eder.
Bu nedenle kış aylarına girerken
bağışıklık sistemini güçlendirecek bir
beslenme programının uygulanması
gerektiğini söyleyen Hande Öngün,
“Enfeksiyonlara yakalanmamak için
vitamin ve mineraller bakımından
zengin beslenmek gerekir. Özellikle A,
C, B6, E vitamini ve çinko, selenyum
minerallerinden zengin olan kış
sebzelerinden brokoli, lahana, brüksel
lahanası, kırmızı lahana, karnabahar,
havuç, marul, yeşil biber, roka,
sarımsak, soğan ve meyvelerden
portakal, mandalina, greyfurt, kivi ve
elmadan bir veya birkaçı günlük
beslenmemizde yer almalı. Kış
mevsiminde tüketilen vazgeçilmez
yiyeceklerin başında kuru baklagiller
gelir. Özellikle kuru fasulye, nohut,
yeşil mercimek gibi kuru baklagiller
iyi birer protein kaynağıdır. Kış
mevsiminde beslenme alışkanlığında
meydana gelen değişikliklerden biri de
daha yağlı yiyeceklerin tüketilmesidir.
Özellikle tereyağı ve margarinleri
tüketmekten kaçınılmalı, yemeklere
eklenecek zeytinyağı ve diğer sıvı
yağlarsa kontrollü tüketilmelidir"
diyor.
l Mevsim geçiş dönemlerinde ve kış
aylarında sıklıkla görülen
enfeksiyon hastalıklarından
korunmada, yeterli ve dengeli
beslenme alışkanlığı
sürdürülmeli, özellikle vitamin ve
minerallerce zengin olan sebze ve
meyveler tüketilmelidir. Vücut
direncinin arttırılmasında önem
taşıyan C vitamini yönünden
zengin limon, portakal,
mandalina gibi turunçgiller başta
olmak üzere, mevsim sebze ve
meyvelerinin tüketilmesine özen
gösterilmelidir.
l Kışın güneşin yeterince kendini
göstermemesi nedeniyle kemik ve
diş sağlığı açısından gerekli olan
D vitamini ihtiyacının
karşılanması için güneşli
günlerde yürüyüşlere çıkılmalı ve
bol bol balık tüketilmelidir.
l Kış mevsiminde fiziksel
aktivitelerin azalması ve unlu
gıda tüketiminin artmasına
karşılık, posalı besinlerin
tüketiminin azalması, sindirim
sistemi rahatsızlıklarına,
özellikle de kabızlığa yol açıyor.
Kabızlıktan korunmak için,
haftada en az 2 kez kuru fasulye,
nohut, mercimek gibi protein
değeri ve posa içeriği yüksek
kuru baklagillerin yanı sıra,
sebze ve meyve tüketilmeli ve bol
sıvı alınmalıdır.
MAKRO | Psikoloji
İnsan ancak sevdiği bir işi yaparak
hayatını mutlu geçirebilir. Her gün
sevmediğin bir işe gitmek zorunda
olmak, iş dışında geçirilen zamanı da
kabus haline çevirebilir. Ancak yapılan
araştırmalar durumun hiç de parlak
olmadığını gösteriyor. İnsanlar
Hayat
‘iş’ten ibaret değil
“Burnout Sendromu”nun ne
olduğunu biliyor musunuz? Türkçede
“tükenmişlik sendromu” olarak da adlandırılan
Burnout, kişiyi bedensel ve ruhsal olarak zorlayan
bir etkene uzun süre maruz kalması sonrası ortaya
çıkan bir tükenme hali. Tükenmişlik sendromu, özellikle
iş stresinin yoğun olduğu ve iş yükünün sürekli yüksek
olduğu yerlerde çalışanlarda olmak üzere günümüzde oldukça
yaygın olarak görülen bir sendrom. Ancak unutulmamalı ki,
işinizi yaşamınızın merkezine koymak ya da tam tersi hayatınızı
her şeyin üstünde tutmak, doğru yaklaşımlar değil.
Her iki durum da hayatınızda ve psikolojinizde ciddi sorunlara
neden olabilir. Doğru olan, iş ve özel hayat dengesini kurmak ve
bu dengeye göre bir yol çizmek.
84 | K a s ım -A ra lık
2009
sevmedikleri işleri yapmak zorunda
kalarak bütün bir gününü sıkıntı
içinde geçirebiliyor. Bir araştırma,
kadınların yüzde 41’inin sadece para
kazanmak için o işi yaptığını
gösteriyor. Yüzde 17’si ise, mesai
saatlerinde çok sıkıldığını söylüyor.
Ancak iş yaşamı ve özel yaşam
dengesini iyi kurarak bunun önüne
geçilebilir. Eğer işiniz, özel
hayatınızda rahat olmanızı ve yaşam
kalitenizi üstün tutmanızı sağlıyorsa
buna değdiğini düşünebilirsiniz.
Ancak çok çalıştığınız için bir özel
yaşamınız kalmamış da olabilir.
Burada önemli olan nokta, işinizin bu
sıkıntıya katlanmanıza değip
değmediği olmalı.
Zaman yönetimi çok önemli
Eğer iş hayatınızla özel hayatınızı
dengeleme kararı aldıysanız, ilk önce
öğrenmeniz gereken, zaman yönetimi
olmalıdır. 24 saatin size yetmesi için
zamanınızı doğru kullanmayı ve planlı
yaşamayı ilke haline getirin.
Zamanınızı başarılı bir şekilde
yönettiğinizde, hem işinize, hem de
sosyal yaşamınıza ve dinlenmeye
MAKRO | Psikoloji
yeterli vaktiniz kaldığını göreceksiniz.
Hangi işi, günün hangi saatinde daha
verimli yaptığınızı izleyin. Planınıza
aldığınız işleri kendi vakitleri
çerçevesinde en üstün performansı
sergileyerek yapmaya çalışın. Eğer
motivasyonunuz düşüyorsa, akşam
gideceğiniz filmi ya da arkadaşınızla
buluşacağınız kafenin nefis
kahvelerini düşünerek kendinizi
motive edin. Ayrıca kişisel zaman
yönetiminizi doğru kurarsanız, örgüt
içindeki zaman yönetimine de kolayca
adapte olursunuz. Bu da, “İşleri
yetiştirebilecek miyim?”, “Mesaiye
kalmam gerekecek mi?”, “Akşam kaçta
evde olacağım?” gibi sorulardan
kurtulmanızı sağlayacak. Hayatınız
bir dengeye oturmaya başladı bile!
Dengesizliğin sonucu: Stres
Probleminiz, ister işe fazla
odaklanmak olsun, ister sosyal
yaşama, iş
hayatınız ve
İşle ilgili olarak
sosyal yaşamınız
yaşadığınız her
arasında bir
türlü sorunu ve
denge yoksa
sonuç her zaman
motivasyon
zararlı etkileriyle
süreçlerini
birlikte gelen
yöneticilerle
stres olur. Bu
paylaşın. Bu, çok
stres de kurmaya
faydalı bir çıkış
çalıştığınız
yolu olabilir.
dengeyi daha
çok alt üst
eder. Unutmayın ki, iş ve hayat
dengesini sağlamak sadece bir
kerelik bir yarar getirmez.
Hayatınızın bir dengede
olması, devamlı bir
süreçtir. Zamanınızı
yöneterek stresten
kurtulabilir, kendinize
ayırdığınız hayatı
tamamen
değiştirebilirsiniz.
Böylece bu dengesizliğin
getirdiği pek çok fiziksel
ve psikolojik problemden
de uzak kalmış olursunuz.
86 | K a s ım -A ra lık
2009
Neler yapılabilir?
l Öncelikle “hayır” demeyi
öğrenin. İş
arkadaşınız bir
İşinizde iyi
proje için ya da
çocuğunuzun
olduğunuzu en
öğretmeni yeni
samimi kim söyler?
bir müsamere için
Tabi ki yine
sizden öncülük
kendiniz. İç
istediğinde,
sesinize kulak
vaktiniz yoksa
verin!
“hayır” deyin.
Suçluluk ya da
aşırı sorumluluk duygusu nedeniyle
yaptığınız bu tip işlerin bir kısmından
vazgeçmek, size ailenizle geçireceğiniz
hayat için önceliklerinizi belirlemeli
güzel bir hafta sonu olarak geri
ve hayatınızı ona göre organize
dönebilir.
etmelisiniz. Yaşam tarzınızda bir
l Hemen bir ajanda edinin ve
uyum yakalamak sizi elinizde.
kısa, orta ve uzun vadeli planlarınızı
bu ajandaya not edin. Ajandanızı belli
Tükenmeyin!
zamanlarda kontrol edip planlarınızı
İşiniz sizin her şeyiniz olabilir ama
gözden geçirin. Bir ajanda hayatınızı
bu
durum
çeşitli sağlık sorunlarını
düzenlemek için çok faydalı olabilir.
beraberinde getiriyorsa sorun var
l Anlaşılır bir şekilde iletişim
demektir. Uyku ve konsantrasyon
kurmaya dikkat edin. Günümüzde
bozukluğu, gece uyurken diş
insanların en büyük sorunlarından
gıcırdatma ya da dil kemirme gibi
biri, iletişim sorunu. Doğru iletişim
sorunlarla sıkça karşılaşılıyor. Bu
kuramamaktan dolayı kaybettiğimiz
zaman çok fazla. Aklınızdakileri açıkça şikayetler, özellikle çok çalışan, sosyal
hayattan uzaklaşan ve işi hayatının
anlatın ve karşınızdakini iyi dinleyin.
merkezine alan çalışanlarda
Böylece yanlış anlaşmalardan
görülüyor. Bu da büyük bir sorunu
kaynaklanan zaman kaybını
beraberinde getiriyor: Burnout yani
önlemiş olursunuz.
tükenmişlik sendromu.
l Her zaman haftada
Bu durumda kişi, verimli ve
bir gününüzü mutlaka
boş bırakın. O gün sadece üretken bir biçimde çalışma isteğini
kaybediyor. Giderek daha kolay
kendinizle ilgilenin ve
parlamaya ve iş arkadaşları ve
sevdiğiniz kişilerle vakit
üstleriyle tartışmaya başlıyor. İçinden
geçirin. Ayrıca kendinizi
kimseyle konuşmak gelmediği gibi,
iyi hissettiren
insanlardan uzaklaşıyor. Yaşadığı
birkaç aktiviteyi
sorunlar, yalnız işyerinde değil, ailede
haftanın en az 3-4
ve her türlü sosyal ilişkisinde de
gününe yayın.
gözleniyor. Bu durumdan uzak
Yürümek, kitap
kalmak için işi bir stres öğesi haline
okumak ya da
getirmemek ve sosyal hayatı
yoga yapmak
dışlamamak gerekiyor.
gibi…
Ancak böyle verimli bir çalışma
l Denge “her
şeyi yapmak” demek hayatı ve renkli bir sosyal hayat
meydana gelir.
değildir. Dengeli bir
MAKRO | Çocuk
88 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Çocuk
K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 89
MAKRO | Tarif
Kabak Tatlısı (4 kişilik)
Malzemeler
2 kg bal kabağı, 2 su bardağı toz
şeker, 2 su ve 1 çay bardağı çekilmiş
ceviz içi, 1 su bardağı su, 6 adet
karanfil.
Hazırlanışı
Kabağın kabuğu soyularak içi
temizlenir ve 12 eşit parçaya kesilir.
Kabaklar, tabanı geniş ve düz bir
tencerenin içine dizilerek üzerine
toz şeker ve karanfil konulup 1 saat
kadar bekletilir. Su ilave edilerek
ocağa alınır ve kısık ateşte,
kabaklar yeterli yumuşaklığa
ulaşıncaya kadar pişirilir ve
soğumaya bırakılır. Üzerine ceviz
dökülerek servis edilir.
Lale Kavurma (4 kişilik)
Malzemeler
600 gram kuşbaşı kuzu eti, 15 adet arpacık soğan, 1 buçuk
yemek kaşığı tereyağı, 4 adet orta boy küp doğranmış ve
kızarmış patates, 1 tatlı kaşığı safran, 1 tutam karabiber,
1 tutam pul biber ve tuz
Hazırlanışı
Tencerede yağ eritilerek etler ilave edilip kavrulur. Et
suyunu çektikten sonra kabuğu soyulmuş arpacık
soğanlar ilave edilerek kapağı kapatılıp ağır ateşte ara sıra
karıştırılarak pişirilir. Pişmeye yakın patates, tuz, biber ve
yarım bardak suda önceden ıslatılmış olan safran ilave
edilir ve bir süre daha pişirilerek servis edilir. Servis
etmeden önce kavurmanızı nar taneleriyle
süsleyebilirsiniz.
90 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Tarif
Aşçıbaşının Çorbası (4 kişilik)
Malzemeler
1 çay bardağı kırmızı mercimek, 1 çay kaşığı salça, 1 çay
bardağı haşlanmış tel şehriye, 2 adet orta boy kabuğu
soyulmuş domates, 1 çay kaşığı taze biberiye, 1 orta boy
kuru soğan, 1 yemek kaşığı un, 50 gram margarin, 1
adet haşlanmış tavuk göğsü, 1 tutam maydanoz, 1 çay
kaşığı taze fesleğen, 1 çay kaşığı kekik, su ve tuz.
Hazırlanışı
Tencereye margarin konularak eritilir ve ince doğranmış
soğan ilave edilerek 5 dakika kadar kavrulur. Un ilave
edilir ve 3-4 dakika daha kavrulur. Mercimek ve salça
ilave edilip biraz daha kavrulur ve su ilave edilerek açılır.
Haşlamış olduğumuz tavuğun suyu ilave edilerek 5
dakika kadar daha kaynatılır. Tel şehriye, ince
doğranmış tavuk, küp doğranmış domates ve diğer
malzemeler ilave edilerek 5 dakika daha kaynatılıp
servis edilir.
Semizotu Salatası (4 kişilik)
Malzemeler
1 kg semizotu, 1 buçuk su
bardağı süzme yoğurt, 3
yemek kaşığı mayonez, 1
yemek kaşığı krema ve 1 çay
kaşığı pul biber.
Hazırlanışı
Derin bir kapta yoğurt,
mayonez, krema ve pul biber
çırpma teliyle karıştırılır.
Dallarından ayrılmış olan
semizotu yaprakları bu
karışıma ilave edilerek iyice
sosa yedirilir ve servis
tabağına konulup süslenerek
sunulur.
92 | K a s ım -A ra lık
2009
MAKRO | Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Soldan sağa:
1. Avrupa Yakası dizisinin yazarı ve
oyuncusu – Ticaret eşyası. 2. Amaç,
maksat – Muğla’nın bir ilçesi – Yat
limanı. 3. Barbunya türünden kırmızı
pullu bir balık – Güreşte bir oyun –
Fotoğraf. 4. Bir renk – Fransa’da
bir kent. 5. Tırpana balığı – İsyan
eden - Taslak aşamasındaki mimari
eserlerin küçük örneği. 6. Vilayet –
On altı taşla oynanan bir zeka
oyunu – İnsan öldüren kimse,
cani. 7. İlgeç – Baskül – Bir bağlaç.
8. Cet – İstanbul’un bir ilçesi – Acı,
üzüntü. 9. Jeneratör, üreteç – Çok
çalışan öğrenciye arkadaşlarının
taktıkları lakap - Karışık renkli.
10. Yeryüzü parçası – Mani, ket.
Yukarıdan aşağıya:
1. Faiz – Bayağı. 2. İdrardaki azotlu
madde – mesaj. 3. Kara batmamak
için takılan örgülü ayaklık – İneğin
erkek yavrusu. 4. Kayak – Etrafı
94 | K a s ım -A ra lık
2009
suyla çevrili kara parçası – “Müjde
…” (Sinema sanatçımız). 5. Eski
Mısır’da güneş tanrısı – Tayin etme. 6.
Bir gösterme sıfatı- Mikroskop
camı – bir ilacın bir kerede ya da
bir günde alınması gereken
miktarı. 7. Başlangıçta yer alan –
Güzel sesli bir kuş. 8. Bir tür
otomobil yarışı – Müslümanlıkta
dördüncü ve en son halife.
9. Seslenme ünlemi – Gelenek.
10. İlaç – Kemiklerin yuvarlak ucu –
Şimendifer. 11. Güney Kıbrıs’ta bir
kent – Kilogram (kısa).
12. Bir nota – Kenarları ve açıları
birbirine eşit olan dörtgen.
13. Ankara yöresinin ünlü oyunu –
Dili tutulmuş, dilsiz. 14. Birdenbire
– Kısmi, tümel karşıtı. 15. Maden
parlaklığı verilmiş deri ya da
kumaş – Makromarket’in bir
mağazasının bulunduğu,
Karadeniz’in incisi Samsun’da
bulunan bir semt.
Bulmacay› do€ru çözüp gönderen
30 flansl› okuyucumuza
Bafira Salça (5kg) ve Yonca Ayçiçek
Yağı (5lt) armağan ediyoruz.
Ad, Soyad
Doğum Tarihi
Meslek
Adres
:
:
:
:
Telefon (cep) :
(iş)
(ev)
E-mail
:
POSTA ADRESİ:
Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980
Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05
MAKRO VİZYON l KASIM-ARALIK 2009 SAYI 15

Benzer belgeler