Kasım - Aralık 2009 Sayı:15
Transkript
Kasım - Aralık 2009 Sayı:15
MAKRO VİZYON l KASIM-ARALIK 2009 SAYI 15 MAKRO | Editör Organik bir yaşamın kapılarını aralayın! Bir yılı daha bitirmek üzereyiz… 2009 yılının son aylarında, 2009 yılının son Makro Vizyon’uyla yine sizinle birlikteyiz. Kasım ve Aralık ayları pek çok özel ve önemli günü barındırıyor; biz de size zengin içeriğiyle Makro Vizyon’u sunuyoruz. Kışın en güzel günleri… Bahar aylarında her sağlık ve güzellik sayfasında diyetlerle ilgili yazılar olur. Kış aylarında alınan kiloların nasıl verileceğine dair olan bu yazıları hepimiz pür dikkat okuruz. Ancak bu bahar siz bu yazılarla ilgilenmeyeceksiniz. Çünkü Makro Vizyon’da kış rehavetine kapılıp kilo almamanız için küçük ve pratik öneriler bulacaksınız. Sağlıklı beslenmenin ne kadar önemli olduğunu her sayımızda vurgulamaya çalışıyoruz. Dengeli ve sağlıklı beslenmenin önemi, sadece kilo alıp vermekte ilgili değil; aynı zamanda metabolizmamızın düzgün çalışmasında da kendini gösteriyor. Organik bir yaşam Son zamanlarda çok tartışılan, gündemimizi işgal eden bir konu var: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Biz de Makro Vizyon olarak bu konuya değinmeden geçemedik. Olumlu ve olumsuz pek çok konunun konuşulduğu GDO’lar hakkında ayrıntılı bilgiyi sayfalarımızda bulabileceksiniz. Ayrıca son dönemlerin başka bir önemli konusu da “organik” yaşam. Organik ürünler her geçen gün daha çok yaygınlaşırken, biz de size bu konuda derli toplu ve ayrıntılı bilgiler vermek istedik. Organik aslında nedir?, Organik üretimin süreçleri nelerdir? gibi soruların yanı sıra, gıda, kozmetik ve giyim gibi pek çok başlık altında organik ürünlerin faydalarını sıraladık. Keyifle okuyacağınızı umduğumuz bu sayfalarımız, organik bir yaşamın, dünyanın 2 | K a s ı m - A ra l ı k 2009 geleceği ve her bireyin sağlığı için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kurban Bayramı kapıda! Büyük bir coşkuyla kutladığımız mübarek bayramlarımızdan Kurban Bayramı’nı, önümüzdeki günlerde idrak edeceğiz. Et tüketiminin arttığı bu bayramda, etlerinizi nasıl pişirip saklayacağınızı anlattığımız sayfalarımızdan faydalanacağınızı umuyoruz. Makromarket ailesi olarak şimdiden hepinizin Kurban Bayramı’nı kutluyoruz. 2010 yılında, yeni sayımızda görüşmek üzere… İyi okumalar! MAKRO | İçindekiler s 28 GÜNCEL 18 l Herkes bir öğretmenin öğrencisiydi l Dalı öncesizliktedir aşkın kökü sonrasızlıkta... l Başarılı bir sınavın sevinci Kurban Bayramı s GIDA KÜLTÜRÜ 24 Her yönüyle et s GÜNDEM 32 Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) nedir? s GÜNCEL SAĞLIK 36 l Domuz gribi hakkında... l Çocuklar ve yetişkinler için aşı rehberi s GÜNCEL 46 l 25 Kasım-Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Asıl çözüm, bizde! s KAPAK 28 Tarımdan beslenmeye, kozmetikten giyime ORGANİK YAŞAM s HABERLER 6-16 l Makramarket yeni mağazalarıyla büyümeye devam ediyor l Makromarket Kayseri’de 1. yılını kutladı l Makromarket’te kampanyalar bitmiyor, müşteriler binlerce hediye kazanıyor l makromarket.net’in yeni yüzü l Makromarket’ten bir satınalma daha l Ne kadar alışveriş yaptıysanız o kadar kazanıyorsunuz l Makromarket bir filme ev sahipliği yaptı 4 | K a s ı m - A ra l ı k 2009 s BİR PORTRE 50 Geçmişin ve musikinin şairi Yahya Kemal Beyatlı s SAĞLIK 52 Gülümsemek güzeldir s KONUK 58 Kenan İmirzalıoğlu 50 s GÜZELLİK 60 Sağlık ve güzellik kaynağı Bitki yağları 58 s RÖPORTAJ 62 l Ayşe Yavuz Çobanoğlu l Murat Ömrüuzun s RÖPORTAJ 66 Prof. Dr. Yavuz Salihoğlu: Rahim ağzı kanseri 2 dakikada bir kadını öldürüyor s BESLENME 72 Bilinçli tüketicinin tercihi paketli ekmek s CİLT BAKIMI 74 Tıraş sonrası cilt bakımı nasıl olmalıdır? Makromarket Adına Sahibi Mustafa Songör Genel Yayın Yönetmeni Nuray Erdoğan Yazı İşleri Müdürü Hünkar Sibel Görel Yazı İşleri Özlem Bayrak Grafik Tasarım Murat Çakır Reklam Tasarım Zafer Mert Coşkun Işıkgül Cenk Atarer Mücahit Aktaş Fotoğraf Salih Yılar Yayına Hazırlık DENGELİ BESLENME 78 Kış rehavetine kapılıp kilo almayın! s 78 s 74 MAKRO VİZYON KASIM-ARALIK 2009 SAYI: 15 PSİKOLOJİ 84 Tel: (0212) 503 88 08 [email protected] www.medyapan.com Renkayrım/Baskı ve Cilt Arkadaş Form Matbaa Hayat ‘iş’ten ibaret değil s ÇOCUK 88 Dino’nun eğlence sayfaları s s 90 Lezzetli tarifler 94 Ödüllü bulmaca Yayın Türü Yerel Süreli Yönetim Yeri Şeref Makromarket A.Ş. Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11 06980 Sarayköy - Kazan / Ankara www.makromarket.net [email protected] K a s ı m - A ra l ı k 2 0 0 9 | 5 MAKRO | Haberler Makromarket yeni mağazalarıyla büyümeye devam ediyor “Hizmet Tüm Türkiye’ye” sloganıyla yatırımlarına devam eden Makromarket, Anadolu’nun birbirinden güzel şehirlerinde yepyeni mağazalar açıyor. Geçtiğimiz günlerde, Kayseri, Ankara ve Samsun’daki mağazalarına yenilerini ekleyen Makromarket, rahat ve ferah mağazalarında profesyonel personel kadrosu ve “hep ucuz hep kaliteli” uygulamalarıyla müşterilerine sorunsuz hizmet sunmaya devam ediyor. Makromarket’in makro kaliteli hizmet anlayışı, artık Kayseri Argıncık, Ankara Akdere ve Samsun Liman’da… Makromarket Kayseri’de büyüyor Son 2 yıldır satın almalarla ve birleşmelerle yatırım ağını genişleten Makromarket, Ekim ayının başında Kayseri’de hizmete açılan Belsin mağazasının ardından Argıncık mağazasını da Kayserililerle buluşturdu. Güvenilir ve sağlam adımlarla, kriz seslerine aldırmadan, Türkiye genelinde yayılmaya ve çalışmaya devam eden Makromarket, tüm personeliyle Kayseri’de yeni açılan mağazanın heyecanını yaşıyor. KAYSERİ-ARGINCIK 06 | K a s ım -A ra lık 2009 KAYSERİ-ARGINCIK KAYSERİ-ARGINCIK Makroexpres konseptinde olan Kayseri Argıncık mağazası, gıda, temizlik, manav ve züccaciye ürünlerini içinde barındıran bir ürün yelpazesine sahip. 7 Kasım Cumartesi günü Makromarket Genel Müdürü Mustafa Songör ve Kayseri halkının yoğun katılımıyla açılan Argıncık mağazası, 300 metrekare alan üzerinde kurulu olup 3 kasası ve 15 personeliyle Kayserililere, güler yüzlü ve kaliteli bir hizmet sunuyor. Açılış dolayısıyla Kayseri Argıncık mağazasına özel, temel gıda, temizlik ve manav ürünlerinin birçoğunda şok fiyatlar uygulandı ve her mağaza açılışında Makromarket ekibine eşlik eden profesyonel Makromarket Tiyatro Grubu tarafından yine birbirinden eğlenceli gösteriler ve hediyeli yarışmalar düzenlendi. MAKRO | Haberler müşterilerine artık daha yakın. Makromarket Akdere mağazası, 500 metrekare satış alanı, 20 nitelikli personeli, 4 kasası ve isabetli ürün portföyüyle bölge halkına modern ve ferah bir ortamda alışveriş yapma imkanı sunuyor. Makromarket’ten Samsun’a 3. mağaza ANKARA-AKDERE ANKARA-AKDERE Ankara Akdere’de Makromarket farkı Makromarket, geçtiğimiz günlerde satın alımlarını gerçekleştirdiği 5 şubeli Vipaş mağazalarının Makromarket konseptine dönüşüm çalışmalarını hızlı bir şekilde sürdürüyor. 31 Ekim Cumartesi günü dönüşüm süreci biten mağazalardan Akdere mağazası, Makromarket Genel Müdürü Mustafa Songör ve bölge halkının katılımıyla, büyük bir coşkuyla Akdere halkının hizmetine sunuldu. Açılışta sunulan şok indirimler ve kampanyaların yanı sıra Makromarket Çocuk Tiyatrosu’nun düzenlemiş olduğu gösteriler de organizasyona renk kattı. Abidinpaşa bölgesinde hizmet farkıyla tanınan Makromarket markası, Akdere mağazasıyla, hedef Makro kalite hizmeti “Hep Ucuz Hep Kaliteli” sloganıyla tüm Türkiye’yle buluşturan Makromarket, daha önce 2 mağazayla faaliyet gösterdiği Karadeniz’in incisi ve Kurtuluş Savaşı ateşinin yakıldığı güzel Samsun’da 3. mağazasını faaliyete geçirdi. A’dan Z’ye tüm temel gıda ve ihtiyaç ürünlerini bulunduran Makromarket Liman şubesinin açılışı, Makromarket Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Songör, İlkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş ve çok sayıda vatandaşın katılımıyla gerçekleştirildi. Modern ve ferah mağazada, birçok üründe şok indirimler, özel promosyonlar ve hediyeli satışların yanı sıra, açılışa özel birçok farklı aktivite uygulandı. Ayrıca Makromarket Çocuk Tiyatrosu’nun gösterileri de açılışı renklendirdi. Müşteri odaklı hizmeti her şeyin üzerinde tutan Makromarket, İlkadım semtinde açılan mağazasıyla kaliteli mağazacılık anlayışını Samsun’un her yerine taşımayı hedefliyor. Makromarket, Liman şubesinin yanı sıra, faaliyete geçirmeyi planladığı 5 mağazayla Samsun’daki etkinliğini arttırmaya devam edecek. Makromarket makro kalite hizmet anlayışını, Samsun Liman’da, 700 metrekare alana sahip modern ve ferah bir mağazada tüketicilere sunuyor. Tüm gıda ve ihtiyaç ürünlerinin bulunduğu İlkadım Liman şubesi, nitelikli 22 çalışanı ve 3 kasasıyla hizmet veriyor. Makromarket Mağazalar Zinciri, 9 ilde bulunan 110’u aşkın mağazası ve 4.000’in üzerinde personeliyle çalışmalarına hız kesmeden, istikrar çerçevesinde devam ediyor. 2009 yılının son çeyreğinde fırsat yatırımlarını değerlendirmeye devam eden Makromarket, 2010 yılında da zirveye doğru emin adımlarla ilerleyecek. SAMSUN-LİMAN SAMSUN-LİMAN K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 07 MAKRO | Haberler Makromarket Kayseri’de 1. yılını kutladı Son 2 yıldır satın almalarla ve birleşmelerle yatırım ağını genişleten Makromarket, geçen yıl bünyesine kattığı, Kayseri’de faaliyet gösteren 14 şubeli Ofis Evim Marketleri’nin dönüşüm sürecini 1 yıl dolmadan tamamladı ve Makromarket, Kayseri’deki 1. yılını doldurdu. Kayseri’deki 1. yıl kutlamasını şenliğe dönüştüren Makromarket, “Hep Ucuz Hep Kaliteli” sloganından hareketle kutlamalar kapsamında şok indirimler, özel promosyonlar ve zengin ikramları müşterisiyle buluşturdu. Makromarket’in Kayseri’deki 1. yıl kutlamaları kapsamında, Kayserili Makromarket müşterilerinin hoşça vakit geçirmesi için Makromarket Tiyatro Grubu, birbirinden eğlenceli gösteriler, aktiviteler ve yarışmalar hazırladı. Kayseri’deki yenilenme ve değişim sürecinden sonra aktif olarak faaliyete başlayan Makromarket, Kayseri halkının yoğun ilgisiyle karşılaştı. Bu ilginin karşılığında Makromarket, her zaman ön planda tuttuğu “Hep Ucuz Hep Kaliteli” 08 | K a s ım -A ra lık 2009 hizmet ilkesini müşterilerine yansıtmaya devam ediyor. Makromarket’ten Kayseri’ye 1. yılında 1 mağaza daha Perakende sektöründe güvenilir ve sağlam adımlarla yatırımlarına devam eden Makromarket, Kayseri ilinde yeni açtığı mağazanın heyecanını da yaşıyor. Gıdadan temizliğe, manavdan züccaciye ürünlerine kadar geniş bir ürün yelpazesine sahip olan Belsin Mağazası, modern, rahat ve 400 metrekarelik satış alanında müşterilerine makro hizmet kalitesi sunuyor ve eğitimli, profesyonel ve güler yüzlü 16 personeliyle ve 3 kasasıyla Kayseri halkına hizmet veriyor. Makromarket, hem 1. yıl kutlamaları hem de açılış dolayısıyla temel gıda, temizlik ve manav ürünlerinin birçoğunda şok fiyatlar uyguluyor. Makromarket Mağazalar Zinciri 9 ilde bulunan 110’un üzerindeki mağazası ve 4 bini aşkın personeliyle hizmet veriyor. Hafta içi ortalama 110 bin–125 bin, hafta sonu da 135 bin150 bin müşteriye hitap eden Makromarket, 55 bini aşan ürün çeşidiyle tüketicisine hizmet veriyor. Müşteri odaklı hizmet ilkelerini prensip edinen Makromarket, rahat ve ferah mağazalarında profesyonel personel kadrosuyla makro kalite ürünleri mikro fiyatlarla satışa sunuyor. Makromarket, modern ve ferah mağazalarında hafta içi 758 bin hafta sonu 1 milyon adet üzerinde ürün satışı sağlıyor. MAKRO | Haberler Makromarket’te kampanyalar bitmiyor Müşteriler binlerce hediye kazanıyor “Hep Ucuz Hep Kaliteli” sloganıyla yol alan ve kaliteli hizmet anlayışını şık mağazalarıyla birleştiren Makromarket, birbirinden farklı ve dikkat çekici kampanyalarına hız kesmeden devam ediyor. Kampanyalarıyla her zaman müşterilerinin yüzünü güldüren Makromarket, her dönemde binlerce değerli hediye dağıtıyor. alışveriş eden Makromarket’in 100 şanslı müşterisine çeyrek altın hediye edildi. Ayrıca Clear alışverişi yapıp çekilişe katılan 30 Makromarket müşterisi Lig TV aboneliğinin sahibi oldu. Dove deodarat alıp Dove Cream Bar kazanan ve 10 TL’lik Rexona alışverişine telefon kılıfı hediye edilen Makromarket müşterileri de Makro Kart Gold ile alışveriş eden Makromarket müşterileri her zaman kazanıyor. Makro Kart Gold sayesinde para ve puan biriktirilebilirken ayrıca birbirinden farklı kampanyalardan yararlanma şansı da oluyor. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Makromarket, Bingo Dynamic kullanıcılarının da yüzünü güldürdü. Her 4,5 TL’lik Elidor alışverişine bir çekiliş hakkı kazanan Makromarket’in 100 şanslı müşterisi, çekiliş sonucunda Samsung e250 cep 10 | K a s ım -A ra lık 2009 Dove, Rexona, Bingo Dynamic, Uno, Elidor, Clear, Niva ve Papia markalı ürünlerin bulunduğu kampanyalar sayesinde Makromarket müşterileri birbirinden değerli hediyeler ve çeşitli ürünler kazandı. Uno ve Unx ürünlerinden en çok MAKRO | Haberler telefonu kazandı. Nivea ise, tüm mağazalarda, toplam 5.450 TL değerinde Makro Para Puan kazandırdı. Nivea ürünlerinden her Makromarket mağazasında, en çok alışveriş yapan müşteriler, 50 TL değerinde Makro Para Puan kazandı. Kampanyalar büyük bir hızla devam ediyor Makromarket’in kampanyaları önümüzdeki günlerde de devam edecek. Pek çok farklı markadan yapılacak olan alışverişler, Kasım ve Aralık aylarında da kazandıracak. l 25. yılını kutlayan Dardanel, Makromarket müşterilerine altınlar dağıtıyor. 10 Kasım-20 aralık tarihleri arasında, en çok Dardanel alışverişi yapan ilk 5 kişiye tam altın, sonraki 25 kişiye yarım altın, üçüncü 125 kişiye çeyrek altın hediye edilecek. l Untad ve Makromarket işbirliği Üstelik hiçbir kuponda boş yok! l 9 Kasım-6 Aralık tarihleri arasında Makromarket’ten Sprite alışverişi yapanlar da kazanıyor. Makro Kart Gold ile 3 TL’lik Sprite alın, Samsung 40” LCD televizyon kazanan 8 kişiden biri siz olun! l Selva ürünlerinden Makro Kart Gold ile 15 Kasım-31 Aralık tarihleri 1 kazı-kazan kuponu kazandırıyor. Kuponlarda, Doğuş Çelik Termos, Doğuş Porselen Demlik, Doğuş Earl Grey Demlik Poşeti (24’lü), Doğuş Tek Sargılı Küp Şeker (300 gr) ve Doğuş Cam Kupa bulunuyor. l İpana, 18 Kasım’dan itibaren Makromarket’te 2.830 hediye kazandırıyor. Makro Kart Gold ile 1 de Makro Kart Gold kullanıcılarına binlerce hediye kazandıracak. 12 Kasım’dan itibaren Untad ürünlerinden 5 TL alışveriş yapan müşteriler, anında kazı-kazan kuponu alacak ve 6.250 değişik hediyeden birini kazanma şansına sahip olacak. arasında en çok alışveriş yapan Makromarket müşterilerinden ilk 200’ü Mehtap Makarna Pişirme Tenceresi, sonraki 300’ü ise Selva Yemek Tarifleri Kitabı kazanacak. l Her 5 TL’lik Doğuş Poşet Çay alışverişi, Makromarket müşterilerine adet İpana 3 Boyutlu Beyazlık 75 ml veya 125 ml macun ile Oral-B fırça alan herkes anında ürpriz hediyelerden birini kazanıyor. l Makro Kart Gold ile Untad Lavaş Ekmeği veya pasta altı alana anında Pepsi 2,5 lt bedava! K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 11 MAKRO | Haberler makromarket.net’in yeni yüzü Makromarket, yıllardır aktif olarak müşterilerine hizmet verdiği www.makromarket.net adresini yeniledi. Müşterileriyle birebir iletişim kurma ve bilgi paylaşma noktasında en hızlı ve en yakın mağaza olan makromarket.net adresi, kullanıcılarına kullanım kolaylığı sağlama amacıyla, hem görsel hem de teknolojik açıdan güncellendi. Yeni yüzüyle müşterilerin bir tık uzağında olan www.makromarket.net, günlük olarak yenilenerek, içerisindeki her türlü bilgi kaynağı sürekli ve düzenli güncelleştiriliyor. Eski yüzünde de aktif duyurulan 12 | K a s ım -A ra lık 2009 kampanya, indirim ve promosyonlar Makromarket’in yeni web sayfasında da devam ediyor. Yenilenen web sayfası, güncel kampanyalar, kampanya sonuçları, mağazalar, Makrokart Gold, kurumsal bilgiler ve müşterilerin özel faydalanabileceği yemek tarifleri ve pratik bilgiler gibi konularda ayrıntılı içeriğe sahip. Makromarket ile ilgili her türlü bilginin rahatlıkla ulaşılabileceği web sayfasının yanı sıra üye olan her müşteriye de periyodik zamanlarda gönderilen e-bültenlerle kampanya ve indirimler hakkında bilgiler veriliyor. Yenilenen www.makromarket.net adresi içersisinde ayrıca Makrokart Gold kullanıcılarına da, özel bir sayfa bulunuyor ve bu sayfa sayesinde bilgi güncelleme noktasında kolaylık sağlanıyor. Makromarket A.Ş. bünyesinde, ulusal format ve içerikte, profesyonelce hazırlanan kurumsal dergi Makro Vizyon’un da tüm eski sayılarını ve yeni güncel sayısını takip etme ve okuma fırsatını bulan müşteriler, aynı zamanda internet üzerinden bir tık ile Makro FM’i dinleme şansına da sahip oluyor. Doğru ve güncel bilgilerin yer aldığı basın duyurularına, Makromarket A.Ş.’nin ulusal ve yerel basında çıkan haberlerine de www.makromarket.net adresinde ayrıntılı olarak yer veriliyor. Makromarket’i yakından takip eden müşteriler, web sayfası üzerinden TV reklamlarını da izleme fırsatını buluyor. Makromarket, web sayfasında yapmış olduğu yenliklerin yanı sıra, kurumsal bilgiler, online iş başvurusu, hızlı, güvenilir ve müşteri odaklı iletişim formuyla yayınlarına güncel ve kesintisiz bir şekilde devam ediyor. MAKRO | Haberler Makromarket’ten bir satınalma daha... Makromarket yatırımlarına ve yeni satın almalar yaparak büyümeye, büyük bir hızla devam ediyor. Son olarak 5 şubeli Vipaş mağazalarını bünyesine katan Makromarket, hizmet ağını genişletiyor. Makromarket, Ankara’da 2004 yılından bu yana hizmet veren 5 şubeli Vipaş mağazalarını satın aldı. Ankara’nın Etlik, Beştepe, EryamanArya, Eryaman-Galaxy ve Akdere bölgelerinde toplam 2.750 metrekare net satış alanında, 16 kasası ve 80 çalışanıyla hizmet veren Vipaş, Makromarket ailesine katıldı. Makromarket satın aldığı 5 mağazayla mağaza sayısını 110’un üzerine çıkardı. “Hep Ucuz Hep Kaliteli” sloganıyla çalışmalarına hız kesmeden devam eden Makromarket, bulunduğu illerde büyümeye ve çalışmalarını genişletmeye devam ediyor. Çok yakında Samsun’da açacağı 6 mağazayla Makromarket kalitesi, daha yaygın bir hale gelecek. VİPAŞ-BEŞTEPE VİPAŞ-AKDERE VİPAŞ-ERYAMAN/ARYA VİPAŞ-ERYAMAN/GALAXY 14 | K a s ım -A ra lık 2009 VİPAŞ-ETLİK MAKRO | Haberler Ne kadar alışveriş yaptıysanız o kadar kazanıyorsunuz Makromarket, muhteşem kampanyalarına bir yenisini daha ekliyor ve televizyon ekranlarından bedava alışveriş fırsatı sunuyor. Makromarket, Kontv, TVKayseri ve Elif TV’de Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yayınlanan programlarla müşterilerine ulaşarak yaptıkları alışveriş kadar alışveriş yapabilmelerine olanak sağlıyor. Çizgi ötesi hizmet kalitesiyle adından sıkça söz ettiren Makromarket, artık televizyon ekranlarından da müşterilerine ulaşıyor. Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri, saat 17.05’te, Kontv ve Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günleri, saat 18.20’de TVKayseri ve Elif TV izleyen Makromarket müşterileri inanılmaz fırsatlarla karşılaşıyor. Makromarket’ten yaptığınız alışverişlerin fişlerini atmıyorsunuz; fiş tutarı kadar alışveriş çeki kazanıyorsunuz. Makromarket’ten ne kadar alışveriş yaptıysanız, o kadar kazanıyorsunuz. “Hep Ucuz Hep Kaliteli” Makromarket, televizyon ekranlarından da kazandırmaya devam ediyor. Makromarket bir filme ev sahipliği yaptı Şıklığıyla her zaman göz dolduran Makromarket mağazaları, “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” adlı filme ev sahipliği yaptı. Önümüzdeki aylarda vizyona girecek olan filmin bazı sahneleri Makromarket’te çekildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” adlı sinema filminin bazı sahneleri Makromarket mağaza ortamında çekildi. Barış Bıçakçı’nın eserinden Seyfi Teoman ve Barış Bıçakçı tarafından senaryolaştırılan “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, Bulut Film tarafından hazırlanıyor. Oyuncuları arasında sevilen isim İlker Aksum’un da bulunduğu “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filminin set ekibi, Makromarket mağazasında eğlenceli anlar yaşadı. 16 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Güncel Çocuklarım Herkes bir öğretmenin öğrencisiydi 1981 yılından beri kutlanan Öğretmenler Günü, her yılın 24 Kasımında büyük bir coşkuya sahne oluyor. Öğretmenlere adanan 24 Kasım, Millet Mektepleri’nin açıldığı ve Atatürk’ün başöğretmenliği kabul ettiği gün olarak biliniyor. “Başöğretmen” sıfatını alan Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye 18 | K a s ım -A ra lık 2009 Cumhuriyeti’nin yeni alfabesini benimseterek eğitim, öğretim ve devlet olmanın gereklerine verdiği önemi bir kere daha gösteriyor. Bu özel günde hatırlanmanın mutluluğunu yaşayan öğretmenler, birçok ülkede farklı tarihlerde bu sevinci yaşıyor. Yoklama defterinden öğrenmedim sizi, Benim haylaz çocuklarım! Sınıfın en devamsızını Bir sinema dönüşü tanıdım, Koltuğunda satılmamış gazeteler... Dumanlı bir salonda Kendime göre karşılarken akşamı, Nane şekeri uzattı en tembeliniz... Götürmek istedi küfesinde Elimdeki ıspanak demetini En dalgını sınıfın! İsterken adam olmanızı Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun Palto, ayakkabı yüzünden. Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda Kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder; Biz inceleye duralım aç tavuk hesabı, Tereyağındaki vitamini Ve kalorisini taze yumurtanın! Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta, Çevresini ölçtük dünyanın, Hesapladık yıldızların uzaklığını, Orta Asya'dan konuştuk Laf kıtlığında. Neler düşünmedik beraberce Burnumuzun dibindekini görmeden Bulutlara mı karışmadık! “Hazan rüzgarı”nda dökülmüş “Hasta yapraklara” mı üzülmedik! Serçelere mi acımadık, kış günlerinde Kendimizi unutarak! Rıfat Ilgaz Bu şiiri yazmak için başka birini kendinden daha çok düşünmek gerekir; onun için üzülmek, onun için sevinmek, onun geleceğinin kaygısını taşımak... Çocuklarını sevmek, dünyayı sevmek, insanları sevmek... Bu şiiri yazmak için öğretmen olmak gerekir. Öğrencilerini yazan, öğrencileriyle, öğrencilerinde yaşayan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Herkes bir öğretmenin öğrencisiydi ne de olsa… MAKRO | Güncel Dalı öncesizliktedir aşkın kökü sonrasızlıkta... Mevlana, inanılmaz müzikaliteye, düşünsel derinliğe, şiirsel mükemmelliğe sahip dizeleriyle göz kamaştırıcı bir şiir dünyasının kapılarını aralayan bir şair, yaşamı boyunca insan ruhunun özgürlüğünü, Haçlı Seferlerinin şahlanış döneminde dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin tüm insanların eşit olduğunu savunan bir düşünürdür. Bu topraklarda yetişen en önemli isimlerden biri olan Mevlana’yı anmak ve onun kişiliğinin önemini anlamak için her yıl 2-9 Aralık tarihleri arasında Mevlana Haftası’nı kutluyoruz. Beri gel, daha beri, daha beri, Bu hır gür, bu savaş nereye kadar? Sen bensin, ben senim işte... Ne diye bu direnme? Topumuz bir tek inciyiz, Başımız da tek, aklımız da tek. diyen de Öyle karanlık bir geceyim ki aya isyan ettim Öyle kimsesiz ve yoksulum ki, sultana isyan ettim Güzeller güzeli lütfetti de çağırdı beni, gitmiyorum evine, yola ize isyan ettim İnatlar etse sevgilim, üzse beni, yine de ah demeyeceğim, ah çekmeye isyan ettim Diyen de Mevlana’dır ve Celaleddin Rumi’yi Mevlana yapan, yalnızca tüm insanlığı derinden etkileyen şiir mirası değil, insan sevgisi ve hoşgörüyle dolu bir 20 | K a s ım -A ra lık 2009 Mevlana’nın yedi öğüdü Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol Şefkat ve merhamette güneş gibi ol Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol Hoşgörürlükte deniz gibi ol Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol MAKRO | Güncel hümanizm anlayışı ve bizzat yaşamıyla ortaya koyduğu, duygu ve düşünceleri baskı altına almaya çalışanlara karşı isyanıdır. hayatında ve eserlerinde büyük bir yere sahip, değinmeden geçemeyeceğimiz önemli bir kavram da “aşk”. Mevlana’nın eserleri Mevlana’nın eserlerine baktığımızda önce dudak uçuklatan bir dize sayısı ile karşılaşıyoruz. Mesnevi ve Divan-ı Kebir’de toplanmış 79 bin dize… Fakat bu 79 bin dizeden Mevlana’nın elinden çıktığı, yani bizzat Mevlana tarafından yazıldığından kuşku edilmeyen dize sayısı oldukça az. Mevlana’nın dizelerinin hemen hemen tamamı, “katip-el esrar” (sır katipleri) denen öğrencileri tarafından derlendi ve bugünlere kadar ulaştı. Şiirlerinin dışında, söyleşilerinin toplandığı “Fihi Ma-Fih” adlı bir düzyazı kitabıyla, çeşitli kişilere yazılmış yüz kırk mektubu da bize kalan yazın mirası arasında. Bu miras, Mevlana’nın yaşamı, ruhsal arayışları, fikirleri için önemli bir kaynak oluşturuyor. Mevlana koca bir hayatı “Hamdım. Piştim. Yandım.” diyerek özetliyor. Böyle özetlediği hayatında, babası “Bilginler Sultanı” Bahaeddin Veled’den, öğrencileri sır katiplerine, sır katipleri içinden Hüsamettin Çelebi’ye, Hocası Seyyid Burhaneddin’den, oğlu Sultan Veled’e ve tabii ki “güneşim, ayım geldi, kulağım gözüm geldi” diye karşıladığı Şems Tebrizi’ye, her biri için ayrı kitaplar yazılabilecek pek çok insan var. Ve insanlar dışında kavramlar… Mevlana’nın “Eziyetlere eziyetler katan așk yeter bize” Bilme, anlama yolunda Mevlana ve öğrencilerini yönlendiren şey mantık değil aşktı. Var olan her şeyi harkete geçiren şeydir aşk, Mevlana’ya göre. “Dalı öncesizliktedir aşkın, kökü sonrasızlıkta Bir ululuk, şu akla, ahlaka yaraşır değil Yok ol, varlığından geç, varlığın cinayettir Aşk, doğru yolu buluştan başka bir şey değil.” En büyük aşk, hakikat aşkıydı ona göre; saltık olana ulaşma yolunda… Ama dünyevi ya da geçici dediği aşkı da küçümsemiyordu. Bir tohum, bir hayvan, bir ot da sevebilirdi. Ama yalnızca insan, hem bedeniyle, hem düşleriyle, hem bilinciyle sevebilirdi. Aşkı, güneş ışığına; insanı kendi içinde sonsuza dek hapseden bencilliği ise, bu ışıktan gözlerin kör olmasına benzetiyor ve kör olan aşkı kelimelerin anlamıyla sınırlayan insana “...Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur” diye seslenirken aşıkları ve onların şeriatını şu dizelerle anlatıyordu; ...Biz dile söze bakmayız. Gönle hale bakarız, ...Edep bilenler başkadır, Canı ruhu yanmış aşıklar başka. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 21 MAKRO | Güncel Niçin kurban kesiyoruz? Başarılı bir sınavın sevinci Kurban Bayramı Kurban Bayramı Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'i kurban etmek istemesi, Hz. İsmail'in buna razı olması ve sonunda Allah'a karşı gösterilen bu büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını taşıyor ve tüm inananlar, kurban keserek bu iki peygamberin Allah'a karşı verdikleri başarılı sınavın sevincini yaşıyorlar. Bu yıl, 27 Kasım günü idrak edeceğimiz Kurban Bayramı, her bayram olduğu gibi, büyük bir sevinç ve heyecanla geçecek. Kurban Bayramı da Ramazan Bayramı gibi, birlik, beraberlik ve inanç duygularımızın doruğa ulaştığı, fakirlere yardımın gönül borcu bilindiği günlerden… Bayramlarda toplanan tüm insanlar, kardeşliğin ve birlikteliğin güzelliğini ortaya koyar. Allah’ın karşısında hepimizin eşit 22 | K a s ım -A ra lık 2009 olduğunu gösteren en güzel tablo olan bayram namazlarıysa bayram sevincini pekiştirir. Namazda rütbesi, mevkisi, serveti ne olursa olsun, herkes kudret ve rahmet sahibi olan Allah'ın huzurunda saf bağlayıp, O’na kul olmanın manasını idrak ile kulluk vazifesini yerine getirir. Kurbanlar tabi ki Allah rızası için kesilir. Namazla başlayan Allah'a yakınlaşma, kurbanla daha ileri seviyelere ulaşır ve kişi, kesilen kurbanla beraber günahların da akıp gittiğini, iç dünyasında beliren tadına doyulmaz sevinçle hisseder. Allah uğrunda fedakarlık yapmanın en güzel örneğini, kurbanıyla gösterir. Kurban kişinin Allah'a teslimiyetinin bir işaretidir. Kurbanların kesilmesinden sonra sıra kurban etlerinin dağıtılmasına gelir. Öteden beri yapılan dağıtıma göre, etin üçte biri fakirlere, üçte biri komşulara, kalan kısmı da ev halkına ayrılır. Böylece Müslümanlar, bir taraftan Allah'a karşı kulluk vazifelerini yaparken, diğer taraftan da insanlara karşı mesuliyetlerini yerine getirmiş olurlar. Böylece insanlar arasında sevgi ve kardeşlik hisleri gelişir. Kin ve düşmanlık gibi, insanları birbirinden soğutucu duygular kendiliğinden eriyip gider. Bayram sabahında erken kalkmak, dişleri temizlemek, güzel kokular sürünmek, temiz ve güzel giyinmek, olabildiğince sevinçli olmak, herkese güleryüz göstermek, sadaka ve hediyeler vermek, bayramlaşmak, aile fertlerini ve özellikle çocukları hediyelerle sevindirmek, bayramın en güzel gelenekleri arasında bulunuyor. MAKRO | Gıda Kültürü HER YÖNÜYLE ET Vücudumuz için gerekli besleyici öğelerin çok önemli bir bölümünü içeriğinde bulunduran büyükbaş ve küçükbaş hayvan etlerinin, sağlımız için çok faydalı gıdalar olduğunu hepimiz biliyoruz. Yaygın inancın tersine, özellikle sığır ve dana etlerinin kolesterol miktarı oldukça düşüktür ve bu da dengeli ve sağlıklı beslenme diyetlerinde ete verilen önemin nedenini açıklıyor. Bu sayımızda sizlere etin faydalarının yanı sıra, dana ve koyun etinin bölümleri, pişirilişi ve saklanışı konusunda da bilgi vereceğiz. Kurban Bayramı’nın yaklaştığı bugünlerde, bu sayfalarımızdan yararlanacağınızı umuyoruz. 24 | K a s ım -A ra lık 2009 Etin beslenmemizdeki önemi tabi ki hepimiz için çok önemli. Ama bir de lezzet tarafı var… Et, yemeklerimize lezzet katan hatta tek başına bir öğün olarak tüketilebilen bir gıda. Çok çeşitli biçimlerde pişirilebilen et, pek çok farklı besinle de uyum gösterir. Bu yüzden de Türk mutfağında olduğu gibi dünya mutfaklarında da baş sıralarda yer alır. Tariflerimizde etlerin en az yağlı parçalarını kullanmak koşuluyla, yemeklerin alışılmış lezzetlerini hiç bozmadan günlük kalori sınırları içinde kalabileceğinize emin olabilirsiniz. Kolesterol değerlerini yükselten, yani kalp rahatsızlıkları riskini arttıran, doymuş yağlardır. Eğer doğru et seçimi yapar ve olabildiğince yağsız et kullanırsanız, bu risk en aza iner. Eti parçaladığınızda, yağlarını mümkün olduğunca ayırmaya özen gösterebilirsiniz. Günümüzde artık diyet uzmanları, yağsız etin, dengeli ve besleyici bir diyetin önemli bir parçası olduğu görüşünde birleşiyorlar. Kalorisi oldukça düşük olan dana etinin 100 gramlık bir kısmı, 120 kalori ve 90 mg kolesterol içerir. Yani dana eti, diğer et türlerine ve hatta bazı balıklara göre daha az kolesterol barındırır. Etlerin saklanması Büyük ve küçükbaş hayvan etleri, kümes hayvanlarına ve balıklara oranla daha uzun süre buzdolabında saklanabilir. Biftek ya da kalın ve iri parçalar, buzdolabında dört gün kadar saklanabilir. Ancak kıyma için bu durum geçerli değildir. Yüzeyi çok daha fazla olan kıyma, buzdolabında bile 1 saatten fazla bekletilmemeli, ya derhal tüketilmeli ya da derin dondurucuda muhafaza edilmelidir. Böylece bakterilerin çoğalmasının önüne geçilmiş olur. Ayrıca, etlerinizi kesinlikle açıkta ve ağzı açık olarak bekletmeyin. Et, çok çabuk koku emdiğinden etraftaki kokuları çeker. MAKRO | Gıda Kültürü Derin dondurucuda saklayacağınız etlerinizi de muhakkak plastik filmle sarıp bir buzdolabı poşetine koyun. İçinde hava kabarcığı kalmamasına özen gösterin. Poşetin içinde kalan hava, etin kurumasına, renginin, dokusunun ve tadının bozulmasına neden olabilir. Uygun biçimde paketlenmiş etler, hızla dondurulursa, 6 ay dayanabilir. Kıyma için de aynı kurallar ve zaman geçerlidir. Dondurduğunuz etleri çözdükten sonra kesinlikle tekrar dondurmayın. Bu, gıda zehirlenmesine kadar gidecek sorunlara neden olabilir. Ayrıca, dondurduğunuz etlerinizi oda sıcaklığında çözmeyin. Bir gece önce, derin dondurucudan çıkarıp buzdolabına koyun ve orada çözülmesini bekleyin. Böylece etinizin çözülmesi esnasında üreyen bakteri sayısını azaltmış olursunuz. Ancak bu eti iyice pişirdikten sonra, tekrar dondurabilirsiniz. Bunların yanı sıra, taze etle, pişmiş eti bir arada saklamamanız gerekiyor. Çünkü bunların birbirlerini zehirleme olasılığı yüksek. Ayrıca pişmiş ve pişmemiş etleri bir arada ellemeyin. Bakteriler birinden diğerine, bu yolla geçebilir. pişirildiğinde bile çok lezzetli olan bir bölümdür. Pirzola: Antrikot bölümünden hazırlanan pirzola, kemikle birlikte satılır. Antrikot: Birinci kalite biftek olan antrikot, mangal türü tüketime uygun bir ettir. İncik: İncik, haşlama türü bir ettir. Özellikle sonbahar ve kış aylarında tüketimi artar. Bilerek yiyelim! Sokum: Izgara biftek çıkartılan, Etin beslenme alışkanlıklarımızda şiş ve tas kebabı için iyi önemli bir yeri olduğunu kalitede et veren söyledik. Ancak bir et Etleri çabuk bölümdür. reyonuna gittiğimizde Kontrafile: Bu pişirmenin en pek çok çeşitle bölümden ızgaralık karşılaşıyoruz ve kolay yolu sote biftek elde edilir. hangisinin bize uygun etmektir. Sote Kuşbaşı doğranarak da olduğunu tam olarak etmek, eti bir kullanılabilen bu bölüm, bilemiyoruz. Eğer eti ve tavada az yağla çöp şiş yapımı için parçalarını iyi hızlı hızlı idealdir. Ayrıca, bir alt tanırsanız, daha lezzetli karıştırarak adale grubunu da dahil yemekler yapabilirsiniz. pişirmek anlamına ederek kemikli şekliyle Nuar: Halk arasında gelir. hazırlandığında, T-bone bonfile olarak da adını alır. isimlendirilen nuar, Kontranuar: Salçalı birinci sınıf bir ettir. biftek olarak tüketilebilecek en ideal Yağsız et yemeği tercih edenlerin bölümdür. Tava ya da ızgarada çok severek tükettikleri ve tek başına kuru olacağından, sulu pişirme yöntemlerinde tercih edilir. Yumurta: Soslu ve salçalı yemekler için idealdir. Bonfile: Birinci kalite bifteklik ettir. Tava ya da ızgarada pişirilebilir. Fileto: Bifteğin çeşitli aşamalardan geçirilmesiyle, işlenerek dilimlenmesi sonucu elde edilir. Türk mutfağında tercih edilen bir çeşit değildir. Dana döş ve döş sarma: Net bir tüketim şekli yoktur. Kuşbaşı ve kıyma bu bölümlerden elde edilir. Et pișirme yöntemlerini tanıyalım! Etin, pek çok çeşidi olduğu gibi, pek çok farklı pişirme yöntemi de bulunuyor. Etlere yumuşak olup olmamalarına göre bir pişirme yöntemi uygulanıyor. Bağ dokusu az ve yağlı etler kuru ısıda, bağ dokusu fazla ve az yağlı etlerse, suda pişirilmeye uygun. Bağ dokusu az ve yağsız etler, suda pişirilirse daha sulu olur. Izgara Izgarada, et doğrudan ısıya maruz K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 25 MAKRO | Gıda Kültürü Et suyu hazırlayalım! bırakılır. Bu durumda kalın kesilmiş etler, incelere nazaran ısıdan daha uzak olmalıdır; böylece daha yavaş pişer. Pişirme hızının düşük olmasıyla, ısı etin her tarafına yayılır ve güzel pişmesi sağlanır. Izgara etler en az 2,5 cm kalınlığında kesilmiş olmalıdır. Daha ince parçalar ızgara üzerinde kurur ve yenmez bir hale gelir. Tavada ızgara Ocak üzerinde, yapışmaz bir tava kullanılarak pişirme sağlanır. Çok ince kesilmiş etler, daha güzel pişer. Bazı etlerin arka kısmı tam olarak pişirilmez. Dışına nazaran içi pembe kalır. Bu şekilde pişirilen etlerde ateş genellikle hızlıdır. Fırında Bir eti fırında pişirirken önemli olan ısı ayarıdır. Izgara için uygun olan etler fırın için de uygun olur ancak fırında ayrıca sulu pişirme de yapılabilir. Yağda kızartma Eğer etinizi yağda kızartmak istiyorsanız, ısıyı her yere eşit olarak 26 | K a s ım -A ra lık 2009 Yemeklere ve özellikle pilavlara ayrı bir tat katan et suyunu hazırlayıp buzdolabınızda uzun süre saklamanız mümkün. İhtiyaç duyduğunuz anda kullanabileceğiniz et suyunuz tüm yemeklerinize ayrı bir Sıvı içinde tat katacak. Burada pişirilen etler, tarifini vereceğimiz birlikte pişirildiği “esmer et suyu”, çok sebze ve güzel kahverengi bir baharatların renge ve lezzetli bir kokusunun aromaya sahip. birbirlerine iyice Malzemeler: karışması l 1,5 kilo dana döş sağlandığı için (küçük parçalara son derece kesilmiş) l 1,5 kilo dana lezzetli olur. kemiği l 2 adet soğan l 2 adet kereviz l 2 adet havuç l 3 diş sarımsak yayan dökme demir tavaları l 8 tane karabiber kullanabilirsiniz. Tavaya koyacağınız l Yarım tatlı kaşığı kekik yağ miktarı ise etin cinsine göre l 1 defne yaprağı değişkenlik gösterir. Mısırözü ve Hazırlanışı: ayçiçeği gibi bitkisel yağlar kullanmak Önce fırınınızı 220 dereceye en uygunudur çünkü bu yağların ayarlayın. Büyük bir cam kaba etler, dumanlanma noktası yüksektir. Yani kemikler ve sebzeleri koyarak hepsi yağ, yüksek derecelerde ısıtılabilir. kahverengileşinceye kadar, yaklaşık 1 Suda pişirme saat pişirin. Kabı fırından çıkarıp Özellikle bağ dokusu fazla olan içindekileri büyük bir tencereye etler için uygulanabilir. Sudaki ısı etin koyun. Cam kabın içine yarım litre su dokusunu jelatine çevirerek koyup dibine yapışmış malzemeleri yumuşamasını sağlar. Fakat bu işlem kazıyın ve bunları da tencereye yavaş gerçekleştiğinden, et en az iki aktarın. Sarımsak ve karabiberi saat pişirilmelidir. ekleyip malzemenin üstünü örtecek kadar su koyduktan sonra bir taşım kaynatın. Kaynayınca ateşi kısın ve üzerinde biriken köpükleri alın. Kekik ve defne yaprağını ekleyip ara sıra biriken köpükleri alarak, kısık ateşte 3 saat pişirin. Tencereyi ateşten alıp et suyunu bir süzgeçten geçirin. Yüzeyindeki yağı temizledikten sonra cam şişelere koyun ve soğumasını bekleyin. Soğuduktan sonra buzdolabına kaldırın ve dilediğiniz zaman kullanın. MAKRO | Kapak Tarımdan beslenmeye, kozmetikten giyime... Organik yaşam Organik, biyolojik, ekolojik… Hepsi aynı anlama gelen bu kelimeleri son zamanlarda çok duyar olduk ama organik yaşam aslında 1970’lerden beri dünyanın gündeminde olan bir konu. 1950’li yıllardan itibaren ürünleri korumak için tarım ilaçlarının kullanılmaya başlamasıyla beraber, dünya ve insanlar toksinlerle tanıştı. Ancak bunun zararlarının ortaya çıkmasıyla beraber organik üretim önem kazandı. Hem kendi sağlığınızı hem de dünyayı korumak için her türden organik ürünler kullanarak bio-yaşam sürebilirsiniz. Tarım ilaçlarının ve tarımdaki yapaylığın sorgulanmasıyla beraber, “organik” kelimesi önem kazanmaya başladı. Bu durum, 1980’li yıllarda, doğal dengeyi yeniden kurmayı, insan sağlığına zararlı maddeleri her türlü üretim sürecinden çıkarmayı ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren organik tarımın uygulanmasını gündeme getirdi. Organik tarımda, sadece uluslararası kuruluşlarca onaylanmış doğal ilaç ve gübreler kullanılabiliyor. Kullanılan tüm maddeler ve bu maddelerin hammaddeleri de organik. Mesela, organik bir tekstil ürünü elde etmek için kullanılan pamuğun toprağının da doğal olması; bu toprakta hiçbir böcek ilacı kalıntısının bulunmaması gerekiyor. Organik üretim yapılacak olan arazilerin geleneksel üretim yapılan arazilerden, ana yollardan, sanayi tesislerinden, maden işletmelerinden uzak, bu tür alanların atıklarından etkilenmeyecek bir yerde bulunması çok önemli. Bir ürünün “organik” sertifikası alabilmesi için, içeriğinde bulunan her maddesinin ayrı ayrı sertifikalı olması gerekiyor. Ayrıca bu ürünlerin, ambalajlanmasında, depolanmasında, raf ömrünün uzamasında da herhangi bir kimyasal madde, tarım ilacı ya da toksik madde kullanılamıyor. Sertifika alacak olan ürünün sadece kendisi ve ambalajı değil, üretildiği ortam da, sertifika kuruluşları tarafından ayrıntılı kontrollerden geçiriliyor. Organik beslenmeyle gelen sağlık Tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerin bilinçsizce kullanımı toprağımızı kirlettiği gibi, insan sağlığını da ciddi şekilde tehdit ediyor. 28 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Kapak Toprağın derinlerine sızan bu maddeler, tatlı su kaynaklarına ulaşarak dünyanın ekolojik dengesini tamamen bozuyor. Hem kendi sağlığımızı hem de dünyayı korumak için olabildiğince organik gıda ürünleri kullanmaya özen gösterebiliriz. Yetiştirilmesinde kimyasal tarım ilaçları kullanılmayan organik ürünlerin çok daha besleyici ve vitamin ve mineral içeriği yüksek olduğunu unutmayın. Şekilleri alıştığımızdan farklı olabilir ancak lezzetlerinin çok daha güzel olduğunu, tattığınızda anlayacaksınız. Organik ürünler, yeterince yaygınlaşmadığı için fiyatları organik olmayanlara göre pahalı ancak toplumdan gelen talep arttıkça fiyatlar da düşecek. Siz de Güzellikte organik devrim Organik sertifikalı bir kozmetik ürün, organik sertifikalı bitkilerden elde edilen ekstreler, özsular ve yağlarla üretildiğinden insan bedenine tam olarak uyum sağlıyor. toprağımızı, suyumuzu ve tabi ki kendi sağlığınızı korumak istiyorsanız, organik ürünler alarak bu hareketi destekleyebilirsiniz. Doğaya yöneliş ve organik üretimin artması, tekstilde de organik bir moda rüzgarı estiriyor. Organik kıyafetler, hem doğayla hem de insan sağlığıyla dost! Besinlerimizle başlayan organik macerası kozmetik ürünlere de sıçradı. Son birkaç yıldır raflarda bulunan organik kozmetik ürünlerine olan talep, her geçen gün artıyor. Çünkü her gün kullandığınız bir nemlendirici veya saçlarınızı yıkadığınız şampuan, tıpkı besinleriniz gibi, vücudunuzda kimyasal madde birikimine yol açabiliyor. Kozmetik ürünlerin yüzde 60’ının cildimiz ve saçlarımız tarafından emildiğini hesaba katarsak, bu kimyasalların nereye gittiği sorusunu sorabiliriz. Ancak organik ürünler kullanarak renklendiricilerden, sentetik kokulardan ve toksik maddelerden cildinizi koruyabilirsiniz. Cilt kanserinden çeşitli sinir sistemi rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığın sorumlusu olarak gösterilen bu maddeler dünyaya da düşman. Organik ürünleri kullanmaya başlar başlamaz hemen etkilerini hissedemeyebilirsiniz ama sabırlı olun. Köpürmeyen diş macunları ve şampuanlar, yeterince temizlenmediğiniz hissi verebilir ama bu ürünlerin olumlu etkilerini zamanla hissedecek ve arındığınızı göreceksiniz. Artık pek çok markanın her türlü organik kozmetik ürünlerini, diğerlerinden çok da farklı olmayan fiyatlarla bulabilirsiniz. Dolabınızı yeșertin! Organik pamuk ve kenevir gibi elyaflardan üretilen giysiler, doğaya yöneliş ve çevreye daha az zarar anlamına geliyor. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 29 MAKRO | Kapak Temizlik maddelerindeki tehlike Evsel temizlik maddelerinde de sağılımız için zararlı pek çok kimyasal madde bulunuyor. Bu maddeler sağlığımızı etkilediği gibi, havamızı, suyumuzu ve toprağımızı da etkiliyor. Bu ürünleri olabildiğince az kullanmaya dikkat edin. Temizlik ürünlerinin içeriğini de kontrol etmelisiniz; doğada ne kadarının çözünebildiğini etiketlerinden kontrol edebilirsiniz. Son yıllarda raflarda yerini alan mikrofiber bezler de hem temizlik konusunda çok başarılı hem de doğa dostu. Çünkü bu bezler sayesinde doğada çözünmesi çok zor olan temizlik maddelerini kullanmak zorunda kalmıyorsunuz. Çok güçlü ve dayanıklı olan bu bezlerle çok az deterjanla ya da deterjana gerek kalmadan, ıslak ve kuru temizlik yapılabiliyor. Bembeyaz pamuk tarlaları, bu pamuklardan üretilen dokumalar güzel ama bu durumun altında yatan bazı sorunlar var. Tüm dünyada, en verimli tarım arazilerinin çok büyük bir bölümüne pamuk ekiliyor. Pamuk, defalarca tarımsal ilaçlara maruz bırakılıyor. Bu da pamuk tarlalarında çalışan işçilerin sağlığını ve dünyanın dengesini bozuyor. Pamuğun işlenip tişört haline gelmesiyse binlerce litre suyun tüketimi sonucunda oluyor. Bu sebepler, organik pamuk üretimi için yeterli. Ülkemiz, organik pamuk üretimi 30 | K a s ım -A ra lık 2009 söz konusu olduğunda, dünya sıralamasında birinci sırada yer alıyor. Üretimde durum böyle ancak tüketimde durum hiç de parlak değil. Üretilen organik pamuğun neredeyse tamamı, AB ülkeleri ve Amerika’ya satılıyor. Ancak ülkemizde de organik kıyafetler üreten markalar mevcut. Bu markaların ürünlerine dolabınızda biraz daha fazla yer açarak dolabınızı yeşertebilirsiniz. Organik kıyafet çeşitleri, daha çok iç çamaşırı ve bebek tekstilinde artıyor. Çünkü teninize direkt temas eden ürünlerin organik olması çok önemli. Bir ceketin üzerindeki kimyasalların size vereceği zarar bir atletle kıyaslandığında yok denecek kadar azdır. Bir ürünün organik olup olmadığını nasıl anlarız? Öncelikle ürünü alırken, paketinde bulunan logo ve sertifikalara bakmanız gerekiyor. Çünkü bazı firmalar, tüketiciyi yanıltmak için ürünün üzerine, “doğal”, “hormonsuz” gibi ibareler koyabiliyor. Bir ürünün doğal ya da hormonsuz olması, “organik” olduğu anlamına gelmez. Gıdanın organik adı altında satılabilmesi için bağımsız kontrol kuruluşları tarafından sertifikalandırılması gerekiyor. Ürünün ambalajında da bu kuruluşun ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Organik Tarım Komitesi’nin logoları yer alıyor. Her ambalajda, “Organik tarım esaslarına göre üretilmiştir” yazısı da bulunuyor. Sağlıklı çevre, sağlıklı toplum Ülkemizde, dünyanın ekolojik dengesini ve insanların sağlığını korumak için çalışan ve bilinçlendirme programları uygulayan pek çok sivil toplum kuruluşu bulunuyor. Çevreniz ve kendiniz için daha fazlasını yapmak istiyorsanız, bu derneklerin internet sitelerini ziyaret edebilirsiniz. l Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (www.tema.org.tr) l Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği (www.bugday.org) l Doğal Hayatı Koruma Derneği (www.dhkd.org) l Çevre Koruma ve Ambalaj Atıklarını Değerlendirme Vakfı (www.cevko.org.tr) l Deniz Temiz Derneği (www.turmepa.org.tr) MAKRO | Gündem GDO’nun özü… GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA (GDO) NEDİR? İnanılmaz bir hızla ilerleyen gen teknolojisi, artık eskiden olduğu gibi sadece bir araştırma alanı değil; sağlıktan besinlere, eşyalardan evcil hayvanlara kadar birçok alanda hayatımızda… Gen teknolojisinin en çok dikkat çeken ve ses getiren dalıysa, “genetiği değiştirilmiş organizmalar” yani ‘GDO’lar. Kısa sürede ve daha çok besin için gıdaların genetiği değiştiriliyor ve daha fazla et için hayvanlar kopyalanıyor. Hakkında pek çok olumlu ve olumsuz görüş olan GDO’ları tanıyalım! 32 | K a s ım -A ra lık 2009 Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut özelliklerinin değiştirilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılmasıyla elde edilen organizmalara verilen isimdir. Yani salatanıza doğradığınız domates, domates geni dışında, farklı genlere de sahip olabilir. Örneğin, balık genine… Canlı organizmalara kendi doğasında bulunmayan başka bir karakter kazandırarak farklı bir organizma elde etmek, GDO’nun özü. Günümüzde genetiği değiştirilmiş yaklaşık 1600 adet gıda maddesi bulunuyor. Ancak bunlar arasında en çok mısır ve soyaya dikkat etmek gerekiyor çünkü bu ürünlerden uzak durmak pek mümkün değil. Katkı maddesi olarak kullanılan mısır ve soya birçok ürünün içeriğinde bulunuyor. GDO hakkındaki görüșler Gen teknolojisinin oldukça yeni olması ve çok hızlı gelişmesi nedeniyle GDO hakkında ileri sürülen olumlu ya da olumsuz bütün görüşleri kesin olarak ispatlayacak kadar yeterli bilimsel veri maalesef bulunmuyor. Zaman içindeki gözlemler ve araştırmalar bu alana daha iyi ışık tutacak ancak GDO’lar hakkındaki görüşleri kısaca gözden geçirmekte fayda var. Genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkındaki olumlu görüşleri şöyle sıralayabiliriz: l Daha fazla üretim yapılacağı ve besinlerin besleyici değerinin arttırılarak dünyanın birçok yerindeki MAKRO | Gündem açlık sorununa ve kötü beslenmeye çözüm getirileceği. l Bazı besinlerin alerjik özelliklerinin ortadan kaldırılacağı. l Besinlere eklenecek öğelerle hastalıklara karşı kolayca bağışıklama sağlanacağı. l Üretim maliyetlerinin düşürülerek toplumda birçok kesimin besine kolayca ulaşabilmesinin sağlanacağı. Olumsuz görüşler ise; l Gen teknolojisiyle üretilen besinlerin, toplumda görülen alerjik reaksiyonları arttıracağı, l Zararlı etkileri olabileceği, l Antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların kısa sürede gelişeceği, l Ekolojik açıdan zaman içinde dünyadaki genetik çeşitliliği azaltacağı, l Ekonomik açıdan dışa bağımlılığı arttıracağı ve özellikle küçük çiftçilerin bundan zarar göreceği şeklinde. GDO’nun etkileri Günümüzde genetik tarımın çok büyük bir kısmı Amerika’da yapılıyor. Ancak GDO’lar bugün Hindistan’dan Brezilya’ya, Şili’den Mısır’a, Çin’den Bolivya’ya, Meksika’dan Avustralya’ya kadar 20 ülkede kullanılıyor. Tarımsal verimi arttırmasının yanı sıra tarıma uygun olmayan alanlarda da tarım yapılmasını sağlayan, tarım ilacı kullanılmasına gerek olmaması ve 34 | K a s ım -A ra lık 2009 üretim verimliliğini 10 kata kadar yükseltmesi gibi sebeplerden dolayı GDO’lar pek çok ülke tarafından tercih ediliyor. Ancak bu üretim biçiminin canlı türleri açısından büyük tehdit oluşturduğunu söyleyenler de var. İnsanlar üzerindeki etkileri henüz kesin olarak bilinmeyen GDO’lu besinlerin havyanlar üzerinde yapılan araştırma sonuçları oldukça iç karartıcı. İskoçya Rowett Enstitüsü’nde, Dr. Arpad Pusztai’nin genetiği değiştirilmiş patatesle beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışıklık sistemlerinde çökme görüldü. Rusya Bilimler Akademisi’nden Dr. İrina Ermakova’nın fareler üzerinde yaptığı denemede ise, genetiği değiştirilmiş soya ile beslenen farelerin yavrularının yüzde 55.6’sı, doğumdan 3 hafta sonra öldü. Hangi ülkede, durum ne? GDO ile üretim yapan ülkeler bir tarafa GDO’ya karşı çıkan ülkeler de mevcut. Her geçen gün artan dünya nüfusunu düşününce tabi ki alternatif çarelerin aranması gerekiyor. Ancak insanlar arasında farklı düşünceler olduğu gibi ülkeler arasında da var. Örneğin komşumuz Yunanistan, Amerika tarafından üretilen genetiği değiştirilmiş mısır ithalatı yapmıyor. Almanya’da da bu tip ürünler hakkındaki tartışmalar devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu tür ürünlerin sağlık risklerine dikkat edilmesini belirtiyor. Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ile çok sayıda AB ülkesi ve bazı Afrika ülkelerinde de genetiği değiştirilen ürünler ya yasaklılar listesinde ya da bu ürünlere katı sınırlamalar getirilmiş durumda. MAKRO | Güncel Sağlık Grip etkenleri nelerdir? Domuz gribi hakkında Fatih Akkuş PhD Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Arte Hekimköy Tıp Merkezi Domuz gribi mevsimsel grip gibi burun, boğaz, bronş ve akciğerleri tutan viral bir enfeksiyondur. Hastalık kişinin direncine bağlı olarak ateşsiz, hafif üst solunum yolu enfeksiyonundan, yüksek ateş ve zatürreeye (pnömoni) kadar değişik klinik semptomlar gösterebilir. Yaşlılar ve altta yatan başka hastalığı olanlarda daha yüksek oranda olmak üzere, her yaş grubunda zatürreeye bağlı ciddi hastalıklar ve hatta ölüm nedeni olabilmektedir. Domuz gribi enfeksiyonunun kuluçka dönemi 1-3 gün arasındadır. Hastalığın ortaya çıkmasından bir gün önce bulaştırıcılık başlar ve hastalık süresince devam eder. Grip, yaklaşık 3-7 günde sonlanır. 36 | K a s ım -A ra lık 2009 Grib enfeksiyonuna neden olan influenza virüsünün A, B ve C tipleri bulunmaktadır. İnsanlarda en fazla enfeksiyona neden olan influenza A virüsüdür. Bu virüs insanlardan başka, atlar, domuzlar, deniz memelileri, sansarlar ve kuşlarda da hastalık yapabilir. İnfluenza A virüsünün bu farklı türlere özgü alt grupları, birbirinden genetik materyal alışverişinde bulunabilirler. Bu da farklı bir grip virüsünün ortaya çıkmasına neden olabilir. Oluşan yeni virüs, insana özgü bir influenza virüsten gen alırsa, insandan insana bulaşma özelliği de kazanabilir. İnfluenza A virüsü, hemaglütinin (H) ve nöraminidaz (N) yüzey glikoproteinlerine göre alt tiplere ayrılır ve bu proteinlere göre adlandırılır. İnsanlar arasında dolaşanlar H1, H2 ve H3 ile N1, N2 alt tipleridir. Şu anda dünyada dört çeşit grip virüsü görülmektedir: • Mevsimsel grip virüsü (H3N2), • Kuş gribi virüsü (H5N1), • Domuz gribi virüsü (H1N1), • Pandemik (ülkeler arası salgın) grip virüsü (influenza A H1N1). Pandemik virüs; kuş, insan ve domuz griplerinden oluşan yeni bir virüstür. Tüm dünyadaki salgında etken “California 7/2009-like pandemic H1N1 2009” virüsüdür. Bu virüs, MAKRO | Güncel Sağlık domuz gribi etkeni virüsle oldukça fazla benzerlik taşımaktadır. Bu nedenle domuz gribi olarak adlandırılmıştır. Hastalık ilk kez Nisan 2009’da Meksika ve ABD’de görülmüş ve sonra diğer ülkelere yayılmıştır. Virüsün bu denli önem kazanmasının nedeni, daha öldürücü olmasından çok bulaşma özelliğinin çok yüksek olmasıdır. Tarihte birçok grip pandemisi olmuş ve milyonlarca insan hayatını yitirmiştir. Hastalıktan nasıl korunabiliriz? Hasta olduğunu tahmin ettiğimiz kişilerle temastan kaçınmak, salgın dönemlerinde zorunlu olmadıkça kalabalık ortamlarda bulunmamak ve kişisel hijyene dikkat etmek, en önemli korunma yöntemlerinin başında gelmektedir. Ellerin sabunlu suyla sık sık yıkanması ve kişiye özel havlu veya kağıt havlularla kurulanması kişisel hijyen açısından çok önemlidir. El yıkama olanağı yoksa alkol içeren el antiseptikleri ile ellerin temizlenmesi, kirli ellerin asla göz, burun ve ağza dokundurulmaması gerekir. Kalabalık ve hastaların olduğu ortamlarda koruyucu maske takılabilir. Domuz gribi aşısı Birçok virüs hastalıklarına karşı en iyi korunma yöntemi aşı olduğundan pandemik virüse karşı da aşı geliştirilmiştir. Aşılar canlı ve ölü (inaktif) olmak üzere iki çeşittir. İnaktif virüs aşılarında “Adjuvan” denilen az miktarda virüs antijeni kullanılarak yeterli ve daha fazla kişinin aşılanmasına olanak sağlayan maddeler kullanılmaktadır. Aşılar “Dünya Sağlık Örgütü”nün izin verdiği ve mevsimsel grip aşıları 38 | K a s ım -A ra lık 2009 Makromarket’te domuz gribi önlemleri Çalışanlarına ve müşterilerine verdiği değeri bir kez daha gösteren Makromarket, mağazalarında domuz gribi hastalığıyla ilgili bilgilendirme toplantıları yapıyor ve çalışanlarını bu konuda bilinçlendirecek broşürler dağıtıyor. Kırıkkale Makromarket mağazası personeline de Kırıkkale İl Sağlık Müdürlüğü’nün sağlık personelleri tarafından bilgilendirme yapıldı. Kalabalık ortamlarda çalışan insanların domuz gribinden korunma ve dikkat etmeleri gereken konuları içeren bilgilendirme toplantısına tüm Makromarket personeli katıldı. Ayrıca Makromarket, bünyesinde çalışmakta olan 4 bin personelinin tamamına da, mevsimsel grip aşısı yaptırarak hastalıklarla mücadele yolunda önemli bir adım attı. Özellikle kalabalık ortamlarda çalışanların mutlaka yaptırması gereken grip aşısı, Makromarket çalışanlarının tamamına yapıldı. Böylece grip Makromarket mağazalarının dışında kaldı. üreten ilaç firmalarınca üretilmektedir. Ülkemize ithal edilen aşılar inaktif adjuvanlı aşılardır. Adjuvan olarak kullanılan ve kamuoyunda yan etkilerinden dolayı çekince ile karşılanan “Squalen” adlı madde, vücudumuzda doğal kolesterol metabolizmasındaki bir ara üründür. Balık karaciğer yağı ve bitkisel yağlarda da bulunur. Squalen, grip aşılarında 1997’den beri kullanılmakta olup Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, squalen içeren milyonlarca doz aşı uygulanmış ve ciddi yan etkiler görülmemiştir. Bu aşılarda kullanılan squalen, köpek balığı karaciğerinden elde edilmektedir. Bununla birlikte ilk partisi Ağustos ayında üretilen aşıların hızlı üretimi ve kullanıma girmeden önce, yeterli klinik çalışmaların yapılmasına zaman kalmaması kafalardaki soru işaretlerinden birisidir. Aşının yan etkileri nedir? Sık görülen yan etkiler: Burun akıntısı, boğaz ağrısı, halsizlik, baş dönmesi, eklem ağrısı, terleme, ateş, aşı yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik. Daha seyrek görülen yan etkiler: İşitme kaybı, hipotansiyon, öksürük, mide ağrısı, kusma, ishal, burun akıntısı, lenfadenopati, uykusuzluk. Nadir görülen yan etkiler: Vaskülit, deri döküntüleri, ensefelomiyelit, sinir iltihabı, Guillen Barre sendromu. Ülkemizde de öncelikli olarak diğer ülkelerde olduğu gibi Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği risk grupları aşılanacaktır. Risk grubu dışındakilerin aşı olması kişinin kendi kararıdır. MAKRO | Güncel Sağlık içine alacak şekilde elinizin tüm yüzeyine köpüğü yayın ve en az 20 saniye bu işleme devam edin. l Ellerinizi akan su altında iyice durulayın. El yıkamak hangi hastalıklardan korur? ELLERİMİ NEDEN YIKAMALIYIM? 2005 yılında dünyada, 1,8 milyon kişinin sadece ishalli hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği biliniyor. Bu vakaların önemli bir bölümünü, çoğu gelişmekte olan ülkelerdeki beş yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. İshalli hastalıkların %88’i, sağlıklı olmayan su kaynakları, yetersiz hijyen ve sanitasyona bağlı olarak gerçekleşiyor. Bu konuda yapılan çalışmalar da gösteriyor ki, hijyen eğitiminin ve el yıkamanın teşvik edilmesiyle ishalli hastalık vakalarında % 45’lere varan azalma olabilir. Bu sebeple, gerektiği zamanlarda ellerimizi yıkamaya özen göstermeliyiz. Suya sabuna dokunun! Ellerimizi nasıl yıkamalıyız? Toplumdaki genel kanının aksine, elleri sadece suyla yıkamak kirlerin uzaklaştırılması için yeterli değildir. Hasta olmamıza yol açan ishal, grip, bronşit, sarılık gibi birçok zararlı mikroorganizmaları elimizde taşıdığımızı unutmamalıyız. Mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında ellerin sabunla ve mümkünse sıcak akan suda yıkanması, sadece su kullanılmasına oranla çok daha fazla etkilidir. Sabun kullanılması, ellerimizi yıkamak için ayırdığımız süreyi arttırıyor görünse de ovmayı ve sürtünmeyi kolaylaştırarak zararlı 40 | K a s ım -A ra lık 2009 mikroorganizmaların çoğunu taşıyan yağ ve kirlerin ellerden uzaklaştırılmasını sağlıyor. Doğru el yıkama nasıl olmalıdır? l Ellerinizi yıkamaya başlamadan önce yüzük veya saat gibi eşyalarınızı çıkarmalısınız, çünkü bunların altında mikroplar kalabilir. l Ellerinizi ıslattıktan sonra bir miktar sabun alın. l Sabun köpürene kadar ellerinizi ovalayın, köpürdükten sonra parmak aralarınızı, el sırtını ve bileklerinizi El yıkamak özellikle bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca bağırsak parazitleri, sarılık, zatürree, bronşit, grip, besin zehirlenmeleri, hepatit A, tifo, dizanteri, Kırım Kongo kanamalı ateşi, idrar yolu enfeksiyonları, göz ve deri enfeksiyonları, üst solunum yolu hastalıkları gibi hastalıklarda da önleyici etki yapar. Ellerimi ne zaman yıkamalıyım? l Her tuvaletten çıktıktan sonra l Ellerimizi çok kirli gördüğümüzde l Yemek yemeden ve hazırlamadan önce l İşten, okuldan eve dönmeden önce ve eve vardıktan sonra l Hapşırdıktan, öksürdükten sonra l Vücudumuzdaki kesik veya yaralara dokunduktan sonra l Gözümüze ve yüzümüze dokunmadan önce l Her hangi bir tıbbi ilaç ve malzeme uygulanmasından önce l Hayvanları sevdikten ve onlara dokunduktan sonra l Hasta kişilere dokunduktan ve elle tokalaştıktan sonra l Para saydıktan ve sigara içtikten sonra l İnsanların sık sık temas ettikleri yerlere dokunduktan sonra l Çöplere veya çöp kutusu gibi kirli yerlere dokunduktan sonra l Bebeğin bezini değiştirdikten sonra l Hastanede muayene olduktan veya ziyaret sonrası MAKRO | Güncel Sağlık Çocuklar ve yetişkinler için Aşı rehberi Aşıların, mikropların hastalık yapıcı etkilerinin ellerinden alınarak, sağlam kişilere verilmesi için geliştirilmiş biyolojik maddeler olduğunu hepimiz biliyoruz. Aşı, sağlam ve risk altındaki kişilere uygulanıyor ve aşıların etki mekanizması doğal hastalığa benziyor. Aşı da hastalık gibi insanın bağışıklık sistemini uyarıyor, vücuda girmiş olan mikrobu tanıyor ve antikor denilen maddeler hastalığa karşı bir hafıza oluşturuyor. Böylece, aynı mikrop vücuda girdiğinde, bağışıklık sistemi onu tanıyor ve hastalık yapmasına fırsat vermeden yok ediyor. Çoğumuz, aşıların sadece çocuklara yapıldığını sanıyoruz ama yetişkinlerin de olması gereken aşılar var. Özellikle de bulaşıcı hastalıkların kol gezdiği sonbahar ve kış mevsimlerinde… Çocuğun așı takvimi Her çocuğun doğumdan 2 yaşına kadar ve ek olarak okul döneminde olması gereken aşılar var. Bu aşıların ebeveynler tarafından takip edilmesi ve dikkatle izlenmesi çocuğun sağlığı için çok önemli. Bu nedenle çocuğun aşı çizelgesini tutmak ve takip etmek, her anne-babanın görevi olmalıdır. Çocuğunuzun hangi aşıları ne zaman olması gerektiğini öğrenmek için çocuğunuzun aşı takvimini sık sık gözden geçirin. Uygun bağışıklamanın sağlanması için, aşıların belirli tarihlerde, uygun aralıklarla yapılması gerekir. Eğer bebeğiniz herhangi bir aşıyı kaçırdıysa, yakalama aşısı yaptırabilirsiniz. Bunun için aşı takibini bir an için bile ihmal etmemelisiniz. Çocuk felci așısı Çocuk felci aşısının doğumdan sonraki, 2., 3. ve 4. ayların sonunda, tüm çocuklara yapılması gerekiyor. İki tipi olan çocuk felci aşısının ilk tipi ağızdan damlatılıyor ve canlı virüs içeriyor. Çocuk felcine yol açan ‘Poliovirüs’ün hastalık yapma özelliği yok edilerek uygulanıyor. Diğer tip ise, kas içine yapılıyor ve hastalık oluşturmayan virüsleri içeriyor. 42 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Güncel Sağlık Menenjit așısı Menenjit aşısı, 2., 3. ve 4. ayın sonunda toplam 3 kez yapılması gereken bir aşı. 16 ile 24. aylar arasında tekrar edilmesi gerekiyor. Ömür boyu koruma sağlayan aşının tüm çocuklara yaptırılması gerekiyor. Boğmaca așısı Boğmacaya neden olan “bordetella pertussis” bakterisine karşı bağışıklık sağlayan boğmaca aşısı genellikle difteri ve tetanos aşılarıyla birlikte karma aşı olarak uygulanıyor. Doğumdan sonra, 2., 3. ve 4. ayların sonunda yapılması gereken aşı, 16-24. aylar arasında ve 4-6 yaş arasında iki defa tekrar edilmeli. Kızamık, kızamıkcık ve kabakulak așısı Bu üç hastalığın virüsü tek bir aşıda canlı ve hastalık yapma özellikleri engellenmiş olarak bulunuyor. Tüm çocuklara yapılması gereken bu aşı, toplam iki dozla hayat boyu koruma sağlıyor. Doğumdan sonra 12. ayda ve 1. sınıfta yapılması gerekiyor. Rota virüsü așısı Ağızdan verilen bu canlı aşının 1 protein ve 5 protein içeren 2 tipi bulunuyor. Benzer düzeyde koruma sağlayan bu iki tip aşının tüm çocuklara yapılması gerekiyor. 1 protein içeren aşı, doğumdan sonra 2. ve 4. aylarda; 5 protein içeren aşı ise, 2., 4. ve 6. aylarda yapılmalı. Yetișkinlerin ve çocukların yaptırması gereken așılar Aşılama yaparak, tüm dünyada bireyleri hastalıklardan korumak hedefleniyor. Bireylerin hastalıklardan korunması, zaman içerisinde toplumların da hastalıklardan korunması ve gelecekte hastalıkların dünya üzerinden tamamen kalkması anlamına geliyor. Çünkü aşılama, aşılanan kişileri hastalıklardan korurken, aynı zamanda hastalığa neden olan mikrobun aşılanmamış kişilere ulaşmasını önleyerek hastalığın yayılmasını engelliyor. Enfeksiyon hastalıkları, hasta kişinin sıkıntı çekmesine, hastalığın ilerleyerek istenmeyen sonuçlara ulaşmasına ve hatta ölüme kadar ilerlemesine neden olabiliyor. Bunun için çocukların doğumdan itibaren, yetişkinlerin belli dönemlerde, bulaşıcı hastalıklara karşı aşı olmaları çok önemli. Hem kendiniz hem de çocuğunuz için aşıları ihmal etmemelisiniz. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 43 MAKRO | Güncel Sağlık ve aşı olmamış büyük çocukların ve yetişkinlerin de aşılanması öneriliyor. Her mevsimde ve her yaşta yapılan aşı, iki dozdan oluşuyor. İlk dozu, 4-8 hafta içinde ikinci doz izliyor. Zatürree așısı Hepatit B așısı Hepatit B virüsünün zararsız bir maya hücresinde üretilmesiyle elde edilen Hepatit B aşısı, 3 dozdan oluşuyor. İlk 2 doz arasında 1-2 ay, ikinci ve üçüncü dozlar arasında 3-4 ay geçmesi gerekiyor. Annesinin Hepatit B virüsü pozitif olan ya da bilinmeyen bebeklere doğumu izleyen 12 saat içinde aşı yapılmalı. Diğer bebeklereyse, ilk iki ay içerisinde aşı verilmeli. Ömür boyu koruma sağlayan aşı, yetişkinlerde her zaman yaptırılabilir. Hepatit A așısı Çocuklara ve yetişkinlere olmak üzere iki formda bulunan aşı, Hepatit A virüsü üretilip hastalık yapma özellikleri ortadan kaldırılarak elde ediliyor. Ömür boyu koruma sağlayan aşının, 15 yaşına geldiğinde hastalığı geçirdiğine dair bir işaret bulunmayan gençlere yapılması öneriliyor. İki doz halinde uygulanan aşının, ilk dozu takip eden 6-12 ay içinde ikinci dozunun uygulanması gerekiyor. Difteri așısı Difteri hastalığına neden olan mikroorganizmaların toksininden elde edilen aşının 10 yılda bir tekrar edilmesi gerekiyor. Tüm çocuklara, boğmaca ve tetanos aşısıyla, erişkinlere ise tetanos aşısıyla beraber uygulanması öneriliyor. Doğumdan sonra, 2., 4. ve 6. aylarda yapılması gereken aşı, 18. 44 | K a s ım -A ra lık 2009 ayda ve 4-6 yaşlar arasında tekrarlanmalı. 11-12 yaşında azaltılmış halinin tekrarlanması gereken aşı, bu yaşlardan sonra yine azaltılmış haliyle uygulanmalı. Tetanos așısı Tüm çocuklara yapılması gereken tetanos aşısı, çocukken aşı olup olmadığını bilmeyen yetişkinlere de mutlaka uygulanmalı. Hastalığa yol açan mikroorganizmanın toksininden elde edilen aşının 10 yılda bir tekrarlanması öneriliyor. Doğumdan sonra, 2., 4. ve 6. aylarda yapılması gereken aşı, 18. ayda ve 4-6 yaşlar arasında tekrarlanmalı. 11-12 yaşında tekrarlanması gereken aşı, bu yaşlardan sonra 10 yılda bir uygulanmalı. Suçiçeği așısı Canlı ve etkinliği azaltılmış virüs içeren aşı, 1 yaşından itibaren, tercihen 15 aylık her çocuğa yaptırılabiliyor. Hastalığı geçirmemiş Hastalığa neden olan pnömokok bakterisinin dışında bulunan tabakadan elde edilen bu aşının 2 tipi bulunuyor. 23 tip pnömokok bakterisi içeren aşı, 2 yaşın üzerindeki çocuklarda ve yetişkinlerde; 7 tip pnömokok bakterisi içiren aşı ise, 2 yaşın altındaki çocuklarda etkili oluyor. 23 tip bakteri içeren aşıyı bir kere yaptırmak çoğu kişi için yeterli oluyor ancak bağışıklık sistemi sağlam olmayan kişilerde aşının 5 yıl sonra tekrarlanması öneriliyor. Grip așısı Grip salgını başlamadan önce, eylül ve ekim aylarında uygulanması tercih edilen grip aşısını yılda bir kez uygulamak gerekiyor. Gribe yol açan virüsler sık sık değiştiği için her yıl yeniden aşı yapılması gerekiyor. Grip aşısı eğer ilk defa uygulanıyorsa, bu ilk uygulamadan 1 ay sonra tekrar yapılması öneriliyor. Yani aşıyı ilk kez yaptıranların, 1 ay arayla iki doz alması gerekiyor. MAKRO | Güncel 25 Kasım-Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Asıl çözüm, bizde! Asıl çözüm, bizde; yani şiddeti kendi dışımızdaki bir şey olarak kavramamakta, şiddete uğrayan kadınları yalnızca birer “kurban” olarak görmemekte, “mağdur” yaklaşımının ötesine geçme ve çözüm için dayanışmaya bir elvermekte, bir ışık yakmakta! 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler, Trujilo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Direniş Hareketinden kadınlar olan Patria, Minerva ve Maria Teresa Mirabel kardeşlere aittir. Trijilo diktatörlüğü, bu ölümler için “trafik kazası” açıklamasını yapar. Ancak kısa süre içerisinde üç kız kardeşin tecavüz edilerek katledildikleri açığa çıkar. Mirabel kardeşlerin katledilmeleri, Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırır. Bu durum, özgürlük hareketinin güçlenmesini sağlar. Bir yılın sonunda diktatörlük, anti-Trujilo hareketi tarafından düşürülür ve Mirabel Kardeşler, özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelir. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karayipli kadınlar, 25 Kasım tarihini, “Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan ederler. 1999 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan eder. Șiddet devam ediyor... Mirabel kardeşlerden önce de kadınlar şiddete uğruyordu ve bugün de maalesef kadına yönelik şiddet çok çeşitli boyutları ve türleriyle devam ediyor. Kız çocukları ve kadınlar, çekirdek aile içinde, geniş ailede, sokakta, okulda, iş hayatında fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalıyor. Yaşanan şiddet, kız çocuklarının okuyamamasından, kadınların toplumsal hayata etkin olarak katılamamasına, kadınların çocuklarına uyguladıkları şiddetin artmasından istenmeyen evliliklere ve hatta sakatlıklardan, ölümlere kadar çok kapsamlı sonuçlara neden oluyor. Kadına yönelik şiddet, tüm dünyada ve Türkiye’de, milyonlarca kadının 46 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Güncel bedensel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit ediyor. Bunun için de her 25 Kasım’da tüm ülkelerde çeşitli etkinlikler düzenleniyor, kadına yönelik şiddet konusunun tartışılması ve gündeme gelmesi sağlanıyor. İstatistikler dehșete düșürüyor Bu konuda yapılan araştırmalarla ortaya konan gerçekler, raporlar ve istatistiklere baktığımızda, dünyada 15-40 yaş arası birçok kadının; kanser, trafik kazaları ya da sıtma yerine toplumsal cinsiyet kökenli şiddet nedeniyle öldüğünü ya da yaralandığını; kadınların dörtte birinin dövüldüğünü, cinsel ilişkiye zorlandığını ya da taciz edildiğini, kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’inin erkek partnerleri tarafından öldürüldüğünü görüyoruz. Türkiye için durum daha da vahim. Bu konuda çok araştırma yok ve aslında pek çok kadının uğradığı şiddeti “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla dışarıya yansıtmadığını biliyoruz. Buna rağmen yapılan sınırlı araştırmalardan biri olan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet”e göre; l Her üç kadından biri eşinden dayak yiyor. Okuma-yazma bilmeyen kadınlar arasında bu oran %43’e çıkıyor. Bu kadınların yarısı, dayaktan daha önce hiç kimseye bahsetmemiş. Yükseköğrenim görmüş ve eşinden dayak yiyen kadınlar, şiddetten bahsetme konusunda daha ketum. l Yükseköğrenim görmüş altı erkekten biri, eşine fiziksel şiddet uyguluyor. l Kadınların alışverişe çıkarken, ailelerini ziyarete giderken, arkadaşlarıyla görüşmeye kadar attıkları her adım, eşlerinin iznine bağlı. Çok acı var... Türkiye’de kadına yönelik şiddet konusunda çok sınırlı sayıda araştırma yapıldığını söylemiştik. Bu 48 | K a s ım -A ra lık 2009 araştırmacılardan biri, özellikle töre ve namus cinayetleriyle ilgili araştırmalar yapıyordu; Dicle Koğacıoğlu geçtiğimiz günlerde, ardında bir not bırakarak intihar etti. “Annem, babam, Poyraz (kardeşi) beni affedin, çok acı var, dayanamıyorum” diyordu bıraktığı notta. Giderken, ülkemiz kadınlarının ikincil konumlarını, yaşadıkları acıları, gelenek ve otorite karşısındaki durumunu, töre ve namus cinayetlerini inceleyen çalışmalar, bunları anlattığı öğrenciler bıraktı arkasında. O kadar çok acı, o kadar çok hikaye vardı ki anlatacak, aktaracak… Henüz var olmayı bile başaramadan töre cinayetine kurban giden, gencecik bir kadındı, 22 yaşındaki Güldünya. Taşlanarak öldürüldü Şemse;13 yaşındaydı… 35 Henüz var olmayı bile başaramadan töre cinayetine kurban giden, gencecik bir kadındı, 22 yaşındaki Güldünya. Taşlanarak öldürüldü Şemse;13 yaşındaydı… 35 yaşındaki bir adamla evlenmek istemediği için viyadükten atılarak öldürüldü Naime… Hayalleriyle birlikte çeyiz sandığına gömüldü Gülistan... yaşındaki bir adamla evlenmek istemediği için viyadükten atılarak öldürüldü Naime… Hayalleriyle birlikte çeyiz sandığına gömüldü Gülistan... Yaşanan acıların içine girdikçe, her acının ateşi Dicle Koğacıoğlu’nun da yüreğine düştü, onu yaktı. Șiddeti önlemek mümkün! Tüm bu olumsuz örneklere rağmen umudu kaybetmemek gerekiyor. Çok uzun değil, 20 yıl önce, kadınlar şiddet görüyor demek bir suçtu neredeyse. Bugün artık Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca gibi adını, aile içi şiddet davalarında kadınlar lehine verdiği kararlardan hatırladığımız hakimler var. Karınca, açılan bir davada, kocanın, eşini eve kapatmasını, sadece ev işlerini yapmasını beklemesini, üniversiteye gitmesine izin vermemesini, tek başına dışarıya çıkmasını engellemesini “sosyal şiddet uygulaması” olarak yorumlamıştı ve kocaya 30 bin TL tazminat cezası vermişti. Böylece şiddeti aklamamanın da mümkün olduğunu hepimize göstermişti. Bu sorunun sadece bir asayiş problemi olarak ele alınıp, polisiye önlemlerle çözülmesi mümkün değil. Sosyal alanda yapılacak iyileştirmeler, şiddet mağduru kadının korunması için her aşamada görev alacak sosyal çalışmacılar, aile mahkemelerinin amaca uygun olarak yeniden düzenlenmesi gibi çok yönlü çözümler gerekiyor. Devletin kapsamlı bir politika geliştirmesi, sorumluluk üstlenmesi de çözüm önerilerinin en önemlisi, ama gerçek çözüm değil. Asıl çözüm, bizde; yani şiddeti kendi dışımızdaki bir şey olarak kavramamakta, şiddete uğrayan kadınları yalnızca birer “kurban” olarak görmemekte, “mağdur” yaklaşımının ötesine geçme ve çözüm için dayanışmaya bir elvermekte, bir ışık yakmakta! MAKRO | Bir Portre Geçmişin ve musikinin şairi Yahya Kemal Beyatlı Orhan Pamuk, “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” adlı kitabında, dört hüzünlü ve yalnız yazardan bahseder. Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar ve Yahya Kemal Beyatlı. “Bu dört hüzünlü yazar, bütün hayatları boyunca yalnız yaşadılar, hiç evlenmediler ve yalnız öldüler.” Pamuk’un da dediği gibi, Yahya Kemal yalnız yaşadı ve yalnız öldü. Arkasında ise pek çok şiir ve makale bırakarak Türk Edebiyatına adını kazıdı. Şiirleri hep hüzünlüydü, hep geçmişte ve bir “an”daydı: “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, “Moda’da Mayıs”, “Endülüs’te Raks”, “Üsküdar’ın Dost Işıkları”, “Erenköyü’nde Bahar”... Şiirlerini geçmişe özlem, tarih, İstanbul, doğa, aşk, ölüm-yaşam gibi gruplara ayırarak incelemek mümkün. Kaynağını geleneklerden ve geçmiş zaman gerçeklerinden alan toplumsal duyarlılığı olan ya da tamamıyla bireysel şiirlerdir, Yahya Kemal’in şiirleri. Her iki gruptaki şiirleri de hem diliyle hem de musikisiyle akıldan çıkmaz. Eğitimi ve bulunduğu görevler Asıl adı Ahmet Agah olan Yahya Kemal, Üsküp’te bir süre belediye başkanlığı yapan, adliye memuru Nişli İbrahim Naci Bey ile Nakiye Hanım’ın oğludur. Soyu, hem anne hem baba tarafından III. Mustafa dönemi Rumeli Sancakbeylerinden Şehsüvar Paşa’ya dayanır. Yahya Kemal’in daha sonra aldığı “Beyatlı” soyadı da “şehsüvar” lakabının Türkçesidir. Üsküp İdadisi’nde başladığı eğitimine ailece Selanik’e taşındıktan sonra burada devam eder. Aile 50 | K a s ım -A ra lık 2009 içindeki çeşitli sorunlar ve huzursuzluklar nedeniyle idadi öğrenimini tamamlaması için İstanbul’a gönderilir ancak II. Abdülhamid döneminin sıkı baskı rejimine karşın siyasi akımlara kapılır ve bir fırsatını yakalayarak Paris’e gider. Bir süre Jön Türkler arasında yaşadıktan sonra, Fransızcasını geliştirmek için Meaux Koleji’ne yazılır. Oldukça hareketli geçen Paris yıllarında, Avrupa’nın pek çok kentini gezer, pek çok siyasi ve edebi çevreye girip çıkar. Aradan geçen dokuz yılın sonunda, elinde herhangi bir diploma yoktur ancak derin bir sanat, tarih ve kültür birikimiyle İstanbul’a döner. Beyatlı, İstanbul’a dönüşünün ardından, İstanbul’un önde gelen okullarında, tarih, uygarlık tarihi, Türk ve Batı edebiyatları dersleri verdi. Bu dönemde, Milli Mücadele’yi, çeşitli gazetelerde ve Dergah dergisinde yazdığı yazılarıyla destekledi. Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasının ardından, Lozan Barış Görüşmeleri’ne de danışman olarak katılan Beyatlı, TBMM’ye II. dönem Urfa milletvekili olarak girdi. Milletvekilliğinin yanı sıra büyükelçilik de yaptı. Yeni kurulan Pakistan devleti nezdinde Türkiye’nin ilk büyükelçisi oldu (1947). 1949’da emekliye ayrılarak yurda döndü. Bu dönemden sonra sık sık sağlığı bozulan Yahya Kemal, birkaç defa tedavi görmek için Paris’e gitti ancak iyileşemedi. 1 Kasım 1958’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Edebiyat ve tarih görüșü II. Meşrutiyet yıllarında ünlenen, Cumhuriyet döneminin en büyük şairlerinden biri sayılan Yahya Kemal’in yetişmesinde annesinin çok etkili olduğunu, anılarından biliyoruz. Paris yıllarında her yönden gelişen MAKRO | Bir Portre kültürü, ona edebiyat ve tarih alanında yeni ufuklar açtı. Fransızların klasik metinlerinden hareketle yeni bir yapıya kavuşturdukları Fransız şiirinden etkilenerek, divan şiirine yeniden hayat kazandırmanın, ondan yeni bir şiir meydana getirmenin yollarını aramaya başladı. “Eski Şiirin Rüzgarıyla” adlı kitabındaki şiirlerinde bunu görebiliyoruz. Onun şiir anlayışı, dilde mükemmelliğe ve musikiye dayanıyordu. Yahya Kemal’e göre şiir, gözle okunmaktan çok, sesle dile getirilmeliydi. Belki de bu yüzden hayatta olduğu süre boyunca şiirlerini kitaplaştırmadı. Hatta dergilerde yayınlanmasından bile bir çekingenlik duydu. Bu durumun, şiirlerinin söylenmesi ve dinlenmesini istemesinden kaynaklanıyor olduğu zannediliyor. Tarihi ve dini duyguları 1921-22 yıllarında yazdığı, “Topkapı Sarayında”, “Ezan ve Kuran”, “Ezansız Semtler”, “Bir Rüyada Gördüğümüz Eyüp” adlı yazıları Türk ulusunun Müslümanlığa bağlılığını, tarih, örf, mimarlık, musiki ve benzeri bin yıllık bir kültür birikiminin bakış açısından gösterir. Şiirleri arasında da en çok emek ve önem verdiği bilinen “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, başta olmak üzere, “Itri”, “Ziyaret”, “Atik Valide’den İnan Sokakta”, “Kocamustafapaşa” ve “Ezan-ı Muhammedi” adlı şiirleri, Yahya Kemal’in dini duygularını derin ve içten bir biçimde yansıtır. Süleymaniye’de Bayram Sabahı Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede, Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye'de. Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mâvileșen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan. Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliș var!.. Ne mübârek, ne garib âlem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu... Her ufuktan bu geliș eski seferlerdendir; O seferlerle açılmıș nice yerlerdendir. Bu sükûnette karıștıkça karanlıkla ıșık Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karıșık; Kimi gökten, kimi yerden üșüșüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, îlâhi yapıya. Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor. Ordu-milletlerin en çok döğüșen, en sarpı Adamıș sevdiği Allâh’ına bir böyle yapı. En güzel mâbedi olsun diye en son dinin Budur öz șekli hayâl ettiği mimârinin. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiș İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi; Tașımıș harcını gaazîleri, serdâriyle, Tașı yenmiș nice bin ișçisi, mimârıyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevî bir kapı açmıș buradan gökyüzüne, Tâ ki geçsin ezeli rahmete rûh orduları.. Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar'dan mı? Tunus’dan mı, Cezâyir'den mi? Hür ufuklarda donanmıș iki yüz pâre gemi Yeni doğmuș aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? Ulu mâbedde karıștım vatanın birliğine. Çok șükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yașayanlarla berâber bulunan ervâhı. Doludur gönlüm ıșıklarla bu bayram sabahı. Deniz Türküsü Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli! Gidișin seçtiğin akșam saatinden belli, Ömrünün geçtiği sâhilden uzaklaștıkça Ve hayâlinde doğan âleme yaklaștıkça, Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık, Bașka bir çerçevedir, gitgide, dünyâ artık. Daldığın mihveri, gittikçe, sarar bașka ziyâ; Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala O saatler ki geçer bașbașa yıldızlarla… Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır. Hilkatin gördüğü rü'yâ biter. Etrâf ağarır. Som gümüșten sular üstünde, giderken ileri, Tâ uzaklarda șafak bir bir açar perdeleri... Mûsikîsiyle bir âlem kesilir çalkantı! Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı! Kar Musikileri Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu, Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı, Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı; Bir erganun ahengi yayılmakta derinden, Duysam da zevk almadım Islav kaderinden. Zihnim bu șehirden, bu devirden çok uzakta, Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta. Birdenbire mes’udum ișitmek hevesiyle, Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle. Sandım ki uzaklaștı yağan kar ve karanlık. Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 51 MAKRO | Sağlık Diș fırçası seçimi GÜLÜMSEMEK GÜZELDİR! Gülümsemek güzeldir ama sağlıksız diş ve dişetlerine sahip birçok kişi özgürce gülümseyemiyor. Güzel, parlak ve sağlıklı dişlerse, ancak doğru ve sürekli bakımla mümkün olabiliyor. 22-27 Kasım tarihleri arasında kutlanan Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’nı vesile ederek dişlerinize en doğru bakımı nasıl yapacağınızı sizler için araştırdık. 52 | K a s ım -A ra lık 2009 Diş fırçanızı seçerken, düzgün saplı, 0,2 mm çaplı 10,3 mm uzunlukta sentetik kıllı, uçları yuvarlatılmış 3 sıra kıl demeti olmasına ve her demette 80-85 Fırçanızı ne adet kıl kadar süre bulunmasına kullandığınızı özen gösterin. takip Çocuklarınız içinse, daha edemiyorsanız, ince kıl çapı uzun süre olan ve daha kullanımı kısa kıllı engellemek için fırçaları tercih etmelisiniz. renk değiştiren Elektrikli fırça kıllarını tercih diş fırçalarıysa, edebilirsiniz. özellikle el becerisi zayıf çocuk veya özürlüler için çok faydalı olabilir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, elektrikli diş fırçaları, plak tabakasını temizleme ve dişeti sağlığını koruma konularında normal diş fırçalarına göre daha başarılı sonuç veriyor. Pek çok araştırma sonucunda ortaya konan bu başarı, elektrikli diş fırçası kullanımını normal diş fırçasına tercih etmenizde önemli bir sebep olabilir. Yani sadece çocuğunuz değil, siz de elektrikli bir diş fırçası kullanarak risk faktörlerini en aza indirebilirsiniz. Diș ipi kullanımını arttırın! Diş fırçası, dişlerin sadece ön ve arka yüzeylerini temizleyebilir. Diş fırçasıyla dişlerin ara yüzeylerini temizlemek pek mümkün değildir. Dişlerinizin ara yüzeylerini ancak diş ipiyle temizleyebilirsiniz. Diş ipi, iki diş arasına dikey yönde bir hareketle indirilir ve diş yüzeyine yaslanan ip, aşağı yukarı hareket ettirilir. Ağzınızda yer alan köprü protezlerin altını temizlemek içinse özel olarak şekillendirilmiş diş ipleri size yardımcı olabilir. Bu ipler, rahatlıkla köprü altlarına MAKRO | Sağlık yerleştirilebilir ve temizlik yapılabilir. Dişleriniz arasındaki boşluk fazlaysa, bu bölgelerde kullanılmak üzere dizayn edilmiş küçük ara yüz fırçaları da bulunuyor. Diș fırçalarken… Dişleri düzenli olarak fırçalamak sağlıklı dişlere sahip olmak için yeterli değil, ne yazık ki! Aynı zamanda dişlerinizi doğru fırçalamanız da gerekiyor. İyi bir fırçalamanın süresi 2-3 dakikadır. Yetişkinlerin dişlerini fırçalarken “Bass” yöntemini uygulamaları gerekir. Amerikalı bir doktorun adını taşıyan bu yönteme göre, fırça önce 45 derecelik açıyla dişeti kenarına yerleştirilir ve titretilir. Böylece biriken kirler çözülür. Ardından fırça bir süre dişetinden dişe doğru, hafif baskı uygulanarak sürülür. Ağız çalkalanmadan önce diş ipi kullanılır ve böylece diş macununun içindeki florür dişlerin arasına da girmiş olur. Ayrıca ağız gargaraları da diş hekimleri tarafından önerilen ve ağız bakımı için önemli olan materyaller. Diș temizletme Yılda bir kez diş hekiminize giderek dişlerinizi temizletmeniz ağız ve diş sağlığınız için çok önemli. Diş temizletme, dişleri beyazlatma işlemi değildir. Bu işlemde, dişlere yerleşmiş olan diş taşları, plak ve tartarlar temizlenir. Böylece çürüklere karşı koruma sağlanır çünkü diş etinin üstünde ve altında bulunan kalıntılar temizlenmiş olur. Böylece bu kalıntılara tutunan yemek artıkları 54 | K a s ım -A ra lık 2009 ve dolayısıyla bakteriler ortadan kalkar. Süt dișlerini önemseyin Sağlıklı dişler için diş hekimleri, çocukluktan başlayan bakımı öneriyor. Süt dişleri, yetişkinler tarafından, nasıl olsa düşecek, yerine yeni dişler çıkacak diye önemsenmeyebiliyor. Toplumun genelinde bulunan bu yanlış kanı, süt dişlerinin ihmaline ve erken çürümesine Dişlerinizi fırçalarken diş fırçanızın kuru olmasına dikkat edin. Fırçanızı ıslatarak yaptığınız temizlemede, fırça kılları yumuşadığından yeterli temizlik sağlanamaz. neden olabilir. Fakat süt dişleri, çocuğun gelecekteki diş sağlığı için çok önemli. Bu dişler, kalıcı dişlere rehberlik yaparken, çocuğun sağlıklı beslenmesine de yardımcı olur. Süt dişlerinde oluşan herhangi bir problem, altından çıkacak dişi de olumsuz yönde etkiler. Vaktinden önce çekilmek zorunda kalan süt dişleri, kalıcı olan dişlerin seyrek çıkmasına, çene yapısının bozulmasına sebep olurken, zamanından sonra çekilmesi de alttan çıkacak dişlerin çarpık olmasına ya da gömülü kalıp kist ya da tümör oluşmasına yol açar. Çocuğumuzun ileride ciddi problemlerle karşılaşmasını istemiyorsak, küçük yaşta diş fırçalama alışkanlığını kazandırıp ağız sağlığına önem vermesini sağlamalıyız. Bu alışkanlık ona ileride, özgür bir gülümseme ve kendine güven olarak geri dönecektir. Diş ve ağız bakımı kadar çocukların doğru beslenmesi de diş gelişimi için oldukça önemli. Çocuklarımızı abur cuburdan uzak tutmalı, meyve, sebze ve sütlü gıdaları yemeye özendirmeliyiz. MAKRO | Sağlık Ömür boyu güzel dişler için 10 pratik öneri 3. Bebeğinizi biberonla rahatça besliyor olabilirsiniz ama 2 yaşından itibaren bundan vazgeçmesi gerekiyor. Ağız ve diş sağlığının bebeklikten başladığını unutmayın. 6. Dişlerinizi fırçalarken diş fırçanızın kuru olmasına dikkat edin. Fırçanızı ıslatarak yaptığınız temizlemede, fırça kılları yumuşadığından yeterli temizlik sağlanamaz. 7. Diş fırçanızın üzerine bir nohut tanesi kadar diş macunu sürmeniz yeterli olacaktır. 8. Diş fırçalama esnasında tüm diş yüzeylerini fırçalamayı ihmal etmeyin. Dudak, yanak, damak ve önemli bir sindirim organı olan dil… 1. Estetik ve sağlıklı bir gülümseme için temel gereklilik düzenli hekim kontrolüdür. Herhangi bir sorun yaşamasanız da, yılda en az iki kere diş hekimi kontrolünden geçmeyi ihmal etmeyin. 2. Ağız ve diş sağlığınızı korumanızın ikinci yolu, beslenmeden geçer. Öğün aralarında karbonhidratlı beslenmemeye, aşırı asitli gıdalar tüketmemeye özen gösterin. Çok şekerli ve çok tuzlu; çok sıcak ve çok soğuk da dişleriniz için büyük tehlike! 56 | K a s ım -A ra lık 2009 4. Dişlerinizi her gün en az iki defa, doğru yöntemle fırçalamaya özen gösterin. 5. Fırçanızı ne kadar süre kullandığınızı takip edemiyorsanız, uzun süre kullanımı engellemek için renk değiştiren fırça kıllarını tercih edebilirsiniz. 9. Diş fırçanızı kısa sürede kuruyacak ve diğer diş fırçalarıyla temas etmeyecek bir yerde saklamalısınız. 10. Grip olduğunuzda diş fırçanızı mutlaka değiştirin. MAKRO | Konuk Yusuf Miroğlu, Yandım Ali ve şimdi de Ezel... Kenan İmirzalıoğlu Yeni yayın döneminin iddialı yapımları arasında gösterilen ve başrolünü Kenan İmirzalıoğlu ile Cansu Dere’nin paylaştığı “Ezel”de İmirzalıoğlu, aşkı ile intikam duygusu arasında kalan Ezel karakterini canlandırıyor. Daha önce rol aldığı tüm dizi ve filmlerle Türk seyircisinin beğenisini kazanan Kenan İmirzalıoğlu, Ezel dizisiyle de aynı başarıyı yakalayacak gibi görünüyor. Ankara’nın Bala ilçesinde doğan Kenan İmirzalıoğlu, orta ve lise öğrenimini Ankara’da, yüksek tahsilini ise İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’nde yaptı. 58 | K a s ım -A ra lık 2009 1995 yılında başladığı mankenlik kariyerinde, arkadaşlarının teşvikiyle girdiği Best Model of Turkey ve Best Model of the World mankenlik yarışmalarında birinci olmasıyla en üstlere kadar tırmandı. 1999 yılında yine bir televizyon dizisi olan Deli Yürek’te canlandırdığı Yusuf Miroğlu karakteriyle, akıllara kazındı ve bu performansın ardından oyunculukta da ne kadar yetenekli olduğunu gösterdi. Kısa zamanda oyunculuk yeteneğiyle seyircilerin ve yönetmenlerin ilgi odağı haline gelen İmirzalıoğlu, 2001 yılında Deli Yürek’in sinema versiyonu olan “Deli Yürek: Bumerang Cehennemi”yle ilk sinema filmine imza attı. 2003 yılında, yine bir televizyon dizisi Alacakaranlık’ta rol aldı. Sinemadaki ikinci çalışması ise, Uğur Yücel’in yazıp yönettiği “Yazı Tura” oldu. Bu film, film festivallerinde çok büyük ödüller kazandı ve oyuncuların gösterdiği performans çok beğenildi. Bu gelişmelerin ardından İmirzalıoğlu, 2006 yılında, Suat Yalaz’ın eserinden sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Mustafa Şevki Doğan’ın üstlendiği “Son Osmanlı Yandım Ali”de rol aldı. 2007’de televizyon dizisi Acı Hayat’ta başrolü Selin Demiratar’la paylaştı. Daha sonra yoğun ilgi gören ve önemli bir sinema başarısına imza atan “Kabadayı” filmiyle sevenlerinin önüne çıktı. Bu filmde başrolü usta aktör Şener Şen ile paylaştı. İTÜ Matematik’te okuyan bir gençtiniz. Sonra ‘Dünyanın en iyi erkek modeli’ seçildiniz. Şimdi ise televizyon ve sinemanın aranılan bir oyuncususunuz. Hiç bu noktayı hayal edebiliyor muydunuz? Benim çocukluğum Ankara’nın bir köyünde geçti. Babam sanat okulu mezunuydu ama çiftçilikle uğraşıyordu. Bana hep, “Okumalısın. Bir gün gelecek bu köy sana dar gelecek” derdi. Ortaokul ve liseyi Ankara MAKRO | Konuk merkezde okudum. Ailem köydeydi, ben teyzemin yanında kaldım. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim; tabii ilk seferde haylazlık yaptığım için kazanamadım. Bir sene köyde kaldıktan sonra dershane için İstanbul’a geldim ve üniversite sınavına girdim. Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’nü kazandım. Okulda okurken insanlar hep, “Niye mankenlik yapmıyorsun, sen manken olmalısın” derlerdi. Bu ısrarların sonucunda ben de bir ajansa gidip anlaşma yaptım ve 1995 yılında mankenliğe başladım. Okul da bu arada devam ediyor tabii. Bu arada çevremdeki insanlar yarışmaya girmem konusunda beni yönlendirmeye başladılar. Yarışmaya girmek için 1.5 sene bekledikten sonra, Best Model Of Turkey’in elemeleri oldu, katıldım ve 4000 kişi arasında ilk 20’ye seçildim. Yapılan Türkiye finalinde de birinci oldum. Ardından katıldığım Best Model Of The World yarışmasında da birinci oldum. Mankenlikten oyunculuğa geçtiniz ve şu anda televizyon ekranlarının en çok aranan oyuncularından birisiniz. Bu duruma nasıl bakıyorsunuz? Yurt dışındaki birçok oyuncuya bakın, çoğunun geçmişinde oyunculuk yoktur. Marlon Brando asansör, Kabadayı Dizileri • Deli Yürek (Yusuf Miroğlu) (1999-2002) • Alacakaranlık (Ferit Çağlayan) (2003-2005) • Acı Hayat (Mehmet Kosovalı) (2005-2007) • Ezel (Ezel Bayraktar) (2009) Filmleri • Deli Yürek: Bumerang Cehennemi (Yusuf Miroğlu) (2001) • Yazı Tura (Hayalet Cevher) (2004) • Son Osmanlı Yandm Ali (Yandım Ali) (2006) • Kabadayı (Devran) (2007) • Ejder Kapanı (Akrep Celal) (2010) Robert De Niro ise otomobil tamircisiydi. Dustin Hofman, “Sen yeteneksizsin” diye akademiden atılmış. Bugün hepsi, oyuncu olarak çok beğendiğimiz, tüm dünyanın çok beğendiği isimler... Bu isimlerin hiçbiri, oyunculuk eğitimi almamış. Fellini’nin filmlerine dikkat edin; çoğu Son Osmanlı Yandım Ali kendimi geliştirdim. 10 yıl resim eğitimi alsam, asla iyi bir ressam olamam. Mesele, insanın içindeki o doğru enerjiyi çıkarmakta. Osman Sınav bende bunu gördü ve çıkardı. Ben de elimden geldiğince çalışarak insanların beğenisini kazandım. Ezel hakkında neler düşünüyorsunuz? Nasıl bir dizi? Ezel, duygusal ama aksiyon dolu bir dizi. Bu yüzden de çok dikkat çekici… Ben dizinin yapım ekibine de birlikte oynadığım arkadaşlarıma da çok güveniyorum. Zaten ilk bölümden itibaren aldığımız tepkiler çok olumlu. Böyle devam edeceğine inanıyorum. Kabadayı oyuncu değildir. Emir Kustarica’nın Ak Kedi Kara Kedi adlı filminde bir tane profesyonel oyuncu var. Geri kalanı, halk. Mesele şu ki, eğer mankenden oyuncu olmazsa; mimardan da şair olmaz, gazeteciden de ressam olmaz… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün! Sanat, insanın içinden gelen bir şey; biraz yetenek işi, biraz Allah vergisi… Bunu nasıl çıkartabildiğin önemli. Ben oyunculukta çok kısa bir sürede bu noktaya geldim ve her geçen gün Sporla aranız nasıl? Arada kendime biraz zaman ayırabilirsem, basketbol oynamaktan büyük keyif alıyorum. Lisede basketbol oynuyordum. Boyum 1.85 olunca hemen bıraktım basketbolu. Boyuma göre kız yoktu. Şimdi daha da uzunum. Oyuncu olarak değil ama izleyici olarak futbolu seviyorum. Galatasaray taraftarıyım. Müzikle aranız nasıl? Türk Sanat Müziği ve türküleri çok seviyorum. Yabancı müzikte de rock, blues ve caz dinlemekten hoşlanıyorum. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 59 MAKRO | Güzellik Sağlık ve güzellik kaynağı BİTKİ YAĞLARI Doğa her zaman insanoğlu için sağlık ve güzellik kaynağı oldu. Biz de sayfalarımızda elimizden geldiğince bunu vurgulamaya ve sağlıklı ve güzel bir cilde sahip olmak için doğal yollardan yapılabilecekleri sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Her seferinde de dengeli beslenmenin ve düzenli bir yaşam biçiminin ne kadar önemli olduğunu söylüyoruz. Güzel bir cilde sahip olmanın sırrı, sadece pahalı kozmetiklerde değil. Doğada bulunan bin bir çeşit bitki ve onların özleri, yüzyıllardır sağlık, güzellik ve hoş koku sağlaması için insanoğlu tarafından kullanılıyor. Bitkilerin kalbi sayılan yağları, bizler için çok kıymetli. Bitkisel yağların herhangi bir yan etkisi de olmadığından, vücudunuzun belli bölgelerindeki şikayetler için belli yağları masaj esnasından kullanarak güzelliğinize güzellik, sağlığınıza sağlık katabilirsiniz. Antiseptik ve anti bakteriyel özelliklere sahip olan bitki ve çiçek yağları, pek çok probleminizi çözmeye birebir. 60 | K a s ım -A ra lık 2009 Portakal yağı Özellikle sonbahar ve kış aylarında, içeriğindeki C vitaminiyle imdadımıza yetişen portakalın yağı da oldukça kıymetli. Yorgunluğu gideren ve sinir bozukluğuna iyi gelen portakal yağı, sakinleştirici bir etki yapıyor. Ayrıca portakal yağıyla, selülitli bölgelere yapacağınız masaj da selülitlerin azalmasına yardımcı oluyor. Gribal hastalıklarda da rahatlatıcı bir etkisi olan portakal yağını ağrıların giderilmesinde de kullanabilirsiniz. Yara ve yanıkların tedavisinde de kullanılan portakal yağının yoğun konsantrasyonda cildi tahriş edebileceğini unutmayın. Papatya yağı Papatya, geçmişten günümüze, insanoğlunun tedavi ve güzelleşme amaçlı en çok kullandığı bitkilerden biri. Papatya yağının bütün yara türlerinde yangı önleyici etkisi olduğu biliniyor ve bu yüzden pek çok merhemde kullanılıyor. Özellikle cilt ve yüz güzelliğindeki yeri yadsınamayacak olan papatya, hassas ciltlerin baş yardımcısı. Güzel kokusu ve yumuşatıcı etkisiyle yepyeni bir cilde kavuşmanıza yardımcı olacak papatya yağını ıslak veya nemli bir pamuğa sürüp cildinize uygulayın. Ardından küçük ve MAKRO | Güzellik nazik hareketlerle yüzünüze masaj yapın. 40-45 dakika sonra ılık suyla yıkayacağınız cildinizdeki pürüzsüzlüğe ve canlılığa inanamayacaksınız. Ayrıca romatizmal hastalıklara ve kas ağrılarına da iyi gelen papatya yağını ağrıyan bölgenize sürerek masaj yapabilirsiniz. Lavanta yağı Lavantanın güzel kokusunun ne kadar sevildiğini, sandıklarda ve dolaplarda bulunan lavanta torbalarından anlamak mümkün. Lavanta kokusu, dinlendirici, sakinleştirici ve dengeleyici özelliklere sahip. 1-2 damla lavanta yağını gece yatmadan önce yastığınıza damlattığınızda ne kadar rahat uyuduğunuza kendiniz de inanamayacaksınız. Çok güçlü bir kurtulmak ve ışıl ışıl bir cilde sahip olmak için de lavantanın gevşetici etkisinden yararlanmanızı öneririz. Badem yağı Badem yağı, acı ve tatlı badem çekirdeğinin karışımından bazen de sadece tatlı bademden elde ediliyor. Hassas ciltler için vazgeçilmez bir yağ türü olan badem yağı, cildi dengeleyici etkisiyle, çatlaklar ve kuruluklara çok iyi geliyor. Cildin ve saçların E vitamini ihtiyacını da karşılayabilen badem yağının mineral katkısı da çok yüksek. Badem yağını en çok da hamileler kullanıyor. Hamilelik süresince, karın kısmına günde 1 defa badem yağı sürülürse, hamilelik sonrası oluşan çatlaklar engellenmiş oluyor. Gül yağı Pek çok kozmetik ve parfüm ürününün içeriğinde bulunan gül yağı, imalatı oldukça zor olan bir yağ türü. 1 litre gül yağı elde etmek için 4 ton gül yaprağı kullanılıyor ve uzun uğraşlar sonunda ortaya gül yağı çıkıyor. Bu nedenle fiyatı oldukça pahalı olan gül yağı, çok kalıcı olmasıyla biliniyor. 1 damlasının kokusu yıllarca geçmeyen gül yağının sadece 2 damlası, 250 ml badem ya da susam yağını aromalandırmaya yetiyor. Cilde canlılık kazandıran ve cildi gerginleştiren gül yağı, alerjik ve egzamalı ciltlere iyi geldiği gibi, ciltteki açık yaraları da onarıyor. mikrop ve bakteri öldürücü olan lavanta yağı, yara, bere ve kesiklerde de kullanılıyor. Uzun bir iş gününün sonunda, kendinizi yorgun hissediyorsanız, lavanta yağı ekleyeceğiniz banyoyla enerjinize yeniden kavuşabilirsiniz. Stres nedeniyle yüzünüzde oluşan o sevimsiz kırışıklardan ve sivilcelerden Susam yağı E vitamini ve mineraller bakımından zengin olan susam yağı, cildin ve saçların E vitamini ihtiyacını karşılamasıyla biliniyor. Masaj yağları içinde, en iyi bazlardan biri olan susam yağının nemlendirici olarak banyo sonrası kullanımı da çok yaygın. Doğrudan saç diplerine ve tırnak diplerine uygulanırsa çok iyi sonuçlar alınıyor. Özellikle kepekli saçların ve kırılan tırnakların dostu olan susam yağı, sıkılaştırıcı etkisiyle selülitli bölgelerde ve çatlakların oluşmasının önlenmesinde de kullanılıyor. Soya yağı İçerdiği yoğun lesitin ve A vitaminiyle cildi besleyebilecek en değerli yağlar arasında bulunan soya yağı, leke açıcı etkisiyle, yazın güneş kaynaklı oluşan leke ve çillerin tedavisi için öneriliyor. Buğday yağı Buğday yağı, hücre yenileyici etkisi sayesinde, kırışık, selülit, yara, yanık gibi cilt problemlerinin tedavisinde gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Ayrıca saçlara uygulandığında, saç dökülmesini önleyerek saçları besleyip Aktarlarda güçlendiriyor. bulabileceğiniz Hamileler için vazgeçilmez bir yağ bitkisel yağları, olan buğday yağı, serin ve ışık doğum sonrası almayan lekelerini yok etmekte ortamlarda ve oldukça etkili. cam şişelerde saklamalısınız. K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 61 MAKRO | Röportaj Makromarket ailesinin ferdi olmak bir ayrıcalıktır Makro kaliteli hizmet kalitesi ve mikro fiyatlarıyla göz dolduran Makromarket’in Yenimahalle mağazası, Makromarket’in en eski mağazalarından biri. Uzun yıllardır Yenimahalle sakinlerine hizmet veren Yenimahalle mağazasının Müdürü Ayşe Yavuz Çobanoğlu’yla personel ve müşteri iletişimini de içeren keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Yenimahalle Bize biraz mağazası, günlük kendinizden ve 1.000 ile 1.200 Makromarket’teki arasında müşteriye görevinizden hizmet veriyor. bahsedebilir Ayrıca Yenimahalle misiniz? mağazası 1983, Ankara doğumluyum. İlk, Makromarket’in 8. orta ve lise eğitimimi mağazası. Ankara’da; yüksek öğrenimimi Kırıkkale Bir mağaza Üniversitesi’nde müdürü olarak tamamladım. Şu anda mağazanızda Ayşe Yavuz Çobanoğlu Açıköğretim İşletme işlerin doğru yürümesi ve personelin Bölümü, 4. sınıfta okumaktayım. 17 motivasyonunu sağlamak için Ağustos 2004 yılında kasiyer olarak nelere dikkat ediyorsunuz? başlamış olduğum iş hayatıma Öncelikle, müşteriyle iletişim, Makromarket Yenimahalle şubesinde kılık-kıyafet ve iş takibi anlamında mağaza müdürü olarak devam personelimize örnek olmaya çalışarak, ediyorum. Makromarket’in kapsamlı sistemini yürütmeye çalışıyoruz. Personel Makromarket Yenimahalle motivasyonunda, bir kadın olmanın mağazası hakkında bilgi verebilir avantajını da kullanarak misiniz? personelimize bir aile imajı Mağazamız Yenimahalle’de, İvedik sergilemeye çalışıyoruz. Yaş olarak da, Caddesi üzerinde bulunuyor. 550 personellerime yakın yaşlarda olmam, metrekare büyüklüğündeki 62 | K a s ım -A ra lık 2009 onları daha iyi anlamamı sağlıyor. Anne olan personellerimizin Anneler Günü’nü, baba olan personellerimizin Babalar Günü’nü, evlenen ya da çocuğu olan personellerimize hediyeler alarak onları düşündüğümüzü her fırsatta sergilemeye çalışıyoruz. Bu sayede her anlamda bir aile olduğumuzu göstererek onların motivasyonunu yükseltip değer verdiğimizi hissettirmeye çalışıyoruz. Müşteri memnuniyeti sağlamak amacıyla ne gibi uygulamalarda bulunuyorsunuz? Yenimahalle şubesi, müşteri bakımından çok çeşitliliğe sahip bir mağazamız. Genciyle yaşlısıyla, emekli ve çalışanıyla, öğrenci ve esnafıyla çok güzel bir gökkuşağına sahibiz. Bizler de bu gökkuşağının içinde bir renk olmaktan çok mutluyuz. Diyebilirim ki, o ahengi bozmamak için neler yapılması gerekiyorsa hiç usanmadan, yılmadan müşterilerimize en güzel hizmeti vermeye çalışıyoruz. Servislerimizle, fiyatlarımızla ve kampanyalarımızla, her daim müşterilerimize en güzel hizmeti sunmak için buradayız. Makromarket’in sizin için önemi nedir? 2004 yılı itibarıyla iş hayatıma Makromarket bünyesinde çalışarak başladım. O günden itibaren bu ailenin bir ferdi olmaktan onur ve gurur duyuyorum. Diyebilirim ki, çalışma prensipleri, çalışanlarına vermiş oldukları değer, sunulan imkanlar neticesinde, 21 yaşında başlamış olduğum kasiyerlik görevinden mağaza şefliği ve mağaza müdürlüğüne terfi ettim. Makromarket’in genç-yaşlı, erkekkadın gözetmeksizin çalışanlarına ve emeğe vermiş olduğu değeri her gün görüyorum. Bu değere elimizden geldiğince layık olmaya çalışıyoruz. Ve tekrar yineliyorum ki, bu ailenin bir ferdi olmaktan gurur ve onur duyuyorum. Makromarket ailesinde olmak bir ayrıcalıktır. MAKRO | Röportaj Makromarket güler yüzlü hizmetin adresi Müşteri memnuniyetini her şeyin üzerinde tutan Makromarket’in çalışanları da bu prensiple, işlerine dört elle sarılıyorlar. Güler yüzlü ve yardımsever personeliyle göz dolduran Makromarket Necatibey Mağazası Müdürü Murat Ömrüuzun’dan Necatibey Mağazası ve Makromarket’in müşteri memnuniyeti anlayışı konusunda bilgi aldık. o hedef doğrultusunda ilerleyerek yükseldim. Tabii ki bu kadarla da yetinmek istemiyorum, hedefim daha da ileri gidebilmek. Murat Ömrüuzun Bize biraz kendinizden ve Makromarket’teki görevinizden bahsedebilir misiniz? Ankara’da doğdum ve eğitimimi Ankara’da tamamladım. Uzun yıllardır perakende sektöründe çalışıyorum. 5 yıldır Makromarket ailesinde bulunuyorum. Bu durumdan da çok memnunum. Orta reyon personeli olarak çalışmaya başladım ve şimdi mağaza müdürlüğüne kadar yükseldim. Bu kademeye, çok çalışarak ve kendime bir hedef koyup 64 | K a s ım -A ra lık 2009 Necatibey mağazası hakkında bilgi verebilir misiniz? Kızılay semtinin Necatibey Caddesi üzerinde, Demirtepe Köprüsü ayağında bulunan, 650 metrekare büyüklüğündeki mağazamız, 17 personeliyle hizmet veriyor. Necatibey mağazasının bulunduğu semtin konumunu ve sosyo-ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak bu mağazada ne gibi uygulama ve kampanyalar düzenliyorsunuz? Ankara’nın merkezinde bulunan mağazamız, elit kesime hitap ediyor. Ağırlıklı müşteri profilimizi, kamu çalışanları, sendikalar ve özel sektör şirket grubu çalışanları oluşturuyor. Kampanyalarımız, pazarlama birimi tarafından destekleniyor. Mağazamızda, kampanya ilanları yoluyla müşterilerimizi her zaman bilgilendiriyoruz. Özel günlerde; örneğin, Polis Haftası, Öğretmenler Günü, Sevgililer Günü gibi, çok aktif kampanyalar yürütüyoruz. Bu durumdan, müşterilerimiz çok memnun kalıyor ve mağazamızdan kendini özel hissederek ayrılıyor. Müşteri memnuniyeti sağlamak amacıyla ne gibi uygulamalarda bulunuyorsunuz? Müşterilerimizin memnuniyeti açısından, onlarla birebir iletişim kurmak bizim için çok önemli. Mağazamızda bulunmayan ürünlerin teminini ve müşterilerimizin ferah ve nezih bir ortamda alışveriş yapmalarını sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Ayrıca müşterilerimiz, güler yüzlü ve yardım sever personelimiz sayesinde kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlar. Personelinizin motivasyonunu üst seviyede tutmak için ne gibi çalışmalarınız var? Personelimizin moral ve motivasyonunu en üst düzeyde tutmak adına, onlarla sık sık konuşuyoruz, sıkıntılarını ve dertlerini anlatmalarını sağlıyoruz. Eğer imkanlarımız dahilindeyse, bu sorunlarını çözmesine yardımcı oluyoruz. Her zaman yapıcı olarak konuşmaya çalışırım. Çalışanlarımızın da insan olduğunu asla unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. İdari ve çalışan personel, perakende sektöründe bir zincirin halkalarını temsil eder ve halkaların birinde sorun olursa hizmette de aksamalar olur. Bu yüzden her zaman açık sözlü olmalı ve güven duymalıyız. Bu sektörde en büyük ve en zor kazanılan şey güvendir. Bu en başta müşterilerimize ve çalışanlarımıza karşı sorumluluğumuzdur. MAKRO | Röportaj Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? 1959 yılında Antalya’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara TED Koleji’nde tamamladım. 19761982 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Rahim ağzı kanseri 2 dakikada bir kadını öldürüyor Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyada 2 milyondan fazla kadında “rahim ağzı kanseri” olduğuna dikkat çekerek bu sayının her yıl artacağının altını çiziyor. Rahim ağzı kanseri, kadınlarda meme kanserinden sonra en sık rastlanan kanser türü ve neredeyse her 2 dakikada bir kadının hayatını kaybetmesine neden oluyor. Biz de rahim ağzı kanseriyle ilgili olarak İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalından Prof. Dr. Yavuz Salihoğlu’yla bir röportaj yaptık. Salihoğlu bize, rahim ağzı kanseri hakkında merak edilenleri anlattı. 66 | K a s ım -A ra lık 2009 öğrenim gördüm. 1985-1989 yılları arasında İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında uzmanlık eğitimimi tamamladım. 1989-1990 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Tenessee eyaleti Vanderbilt Üniversitesi jinekolojik onkoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştım. 1990-1995 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda Uzman Başasistan olarak görev aldım. 1995 yılında Doçent, 2000 yılında Profesör oldum. Halen aynı klinikte çalışıyorum. Rahim ağzı kanseri nedir? Rahim ağzı kanseri dünyada meme kanseri bir kenarda tutulduğunda, kadınlarda en sık görülen kanserdir. Dünyada her iki dakikada bir kişi rahim ağzı kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Meme kanseriyle kıyaslandığında kaybedilen yaşam yılı, rahim ağzı kanserinde daha fazla olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle rahim ağzı kanseri, 40’lı yaşlarda görüldüğünden kadınlar en verimli MAKRO | Röportaj yaşam dilimlerinde iş gücü kaybı ve sosyal sıkıntılarla karşı karşıya geliyor. Dünyada her yıl 500 bin, Avrupa’da 50 bin kadın, rahim ağzı kanseri tanısı alıyor ve yine dünyada her yıl 250 bin kadın, Avrupa’da ise 25 bin kadın, bu hastalık nedeniyle ölüyor. Özellikle ölümler, rahim ağzı kanseri tarama programlarının yapılmadığı ülkelerde daha yüksek oranlarda. Türkiye’deki sıklığı, kadın kanserleri arasında 9. sırada bulunuyor. Türkiye’de her gün 4 kadına rahim ağzı kanseri tanısı konuyor ve yine her gün 2 kadın bu hastalık nedeniyle yaşamını yitiriyor. HPV virüsle enfekte olmak, erken yaşta cinsellik, birden fazla cinsel partnere sahip olmak, cinsel partnerin birden çok eşi olması, çok fazla gebe kalmak, uzun süre doğum kontrol hapı kullanmak, düşük sosyoekonomik düzey, sigara kullanımı, rahim ağzı kanseri riskini arttıran faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Rahim ağzı kanserine neden olan HPV virüsü hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu virüsün neden olduğu başka hastalık ya da sorunlar var mı? HPV virüsü bir DNA virüsü olup bilinen 100’den fazla alt tipi mevcut. Virüs belirgin olarak cinsel temasla bulaşıyor. Dünya üzerinde Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her 10 kişiden biri HPV enfeksiyonuna sahip. Ayrıca 50 yaşına kadar kadınların %80’i HPV ile karşılaşacaktır; yani cinsel aktif kadınların %80’lere varan kısmı, HPV ile enfekte olacaktır. Cinsel aktif kadınlar, %75 oranında 18-22 yaş aralığında bu virüsle karşılaşır. Bu virüs, rahim ağzı kanserli olguların %99.9’unda saptanmıştır. Bu enfeksiyon birçok kadında 6 ay ile 1 yıl içerisinde iyileşiyor. Ancak yüksek risk grubunda (çoklu partner, gebelik ve çok sayıda gebelik, erken yaşta cinsellik, uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı, sigara, bağışıklığı 68 | K a s ım -A ra lık 2009 baskılanmış hastalar) kalıcı enfeksiyonlara yol açarak başta rahim ağzı kanseri öncüsü lezyonlar ve rahim ağzı kanseri olmak üzere birçok hastalığa neden oluyor. Özellikle rahim ağzı kanseri öncüsü ve rahim ağzı kanseriyle ilişkili HPV alt tipleri, hücrenin kalıtsal materyalini etkileyerek bu hastalıklara yol açıyor. Rahim ağzı kanseri öncüsü lezyonların görülme sıklığı 25-35 yaş, rahim ağzı kanseri görülme sıklığı 4050 yaş aralığı olduğundan bu öncü lezyonların kansere ilerleme süresinin ortalama 10-15 yıl olduğu düşünülüyor. HPV virüsü anneden çocuğa geçebilir mi? HPV virüsü, enfekte annelerin doğum kanalından, özellikle normal vajinal doğumların sonrasında yenidoğana bulaşabilir. Bu bulaşı sonucu yenidoğanın üst solunum yolu ve solunum borusunda lokalize laringeal papillom adı verilen selim karakterde tümöral oluşumlar meydana gelir. Bu olasılık, özellikle Rahim ağzı kanserinin belirtileri Rahim ağzı kanserine özgü çok belirgin genel bir belirti olduğunu söylemek zor. Bu açıdan PAP-Smear taraması büyük önem taşıyor. Hastalık ilerledikçe aşağıdaki belitilerden bir veya birkaç gözlenebiliyor: l Anormal vajinal kanamalar l Adet dönemlerinin ağır ve uzun geçmesi l Vajinal akıntılarda artış l Menopoz sırasında kanama anogenital bölgede siğilleri olan annelerin ilk bebeklerinde daha fazladır. Bunun nedeni, ilk doğumun daha uzun süre alması nedeniyle bulaşı olasılığının artmasıdır. Tartışmalı olsa da teorik olarak bu oluşumların baş-boyun kanserlerine dönüşme olasılığı olduğu düşünülüyor. Özellikle bu laringeal papillomlar, HPV tip 6-11 ile ilişkilidir. MAKRO | Röportaj Rahim ağzı kanserinden korunmak mümkün mü? Korunma yolları nelerdir? Öncelikle rahim ağzı kanseri oluşmadan, kanser öncüsü lezyonların tanısı ve tedavisi, korunmada önemli bir yer tutar. Bu amaçla PAP-Smear adı verilen rahim ağzından sürüntü örneği alınarak mikroskop altında incelenmesi esasına dayanan tarama testi geliştirilmiştir. Rutin olarak cinselliğe adım atıldıktan sonra her yıl tüm kadınlara PAP-Smear testi önerilmektedir. Bir kez normal PAPSmear testi %45; 9 kez normal PAP-Smear testi %99 oranında rahim ağzı kanseri riskini azaltır. Rahim ağzı kanseri olan hastaların %60’ından fazlasında tanı öncesi 5 yılda PAPSmear testi yapılmadığı ortaya konmuştur. Tarama testi olarak PAPSmear’in kullanılmadığı ülkelerde rahim ağzı kanseri sıklığı ve hastalığa bağlı ölümlerin yüksek oranda saptanması da testin önemini ortaya koyuyor. Anormal PAP-Smear bulgusu olan kadınlarda ileri tetkikler olarak kolposkopi, kolposkopik biyopsi ve konizasyon gibi ileri tanı yöntemleri kullanılarak hastalığın kesin tanısına yönelik girişimler yapılıyor. Ancak unutulmamalıdır ki, PAP-Smear bir tanı testi değil tarama testidir. PAPSmear %25 oranında anormallikleri saptayamaz yani 25 hastada HPV enfeksiyonuna bağlı hücresel değişiklikler olduğu halde normal olarak rapor elde edilir. İlk ilişkiden 3 yıl sonra, en geç 21 yaşından itibaren 30 yaşına dek, her yıl bu test yapılmalı ve eğer sonuçlar normalse hekim uygun gördüğünde sıklığı 2-3 yıllık aralıklara kadar uzatılmalıdır. Bunun dışında son yıllarda gündeme gelen rahim ağzı kanseri aşısı da korunmanın yollarından biridir. Rahim ağzı kanseri için yapılan aşı hakkında bilgi verebilir misiniz? HPV virüsüne karşı geliştirilen bu 70 | K a s ım -A ra lık 2009 Rahim ağzı kanseri aşısı ve smear testi Rahim ağzı kanserini önlemek için birincil ve ikincil önlemler var. İkincil önlem olarak, PAP-Smear veya kolposkopi yapılıyor. Bu yöntemler, virüsle temas etmiş kadınlarda HPV’nin olduğunu ortaya çıkarıyor. Birincil önlem olan aşıyla korunmadaysa, kişi HPV’nin kanser yapan tipleriyle temas etse dahi enfeksiyon oluşmuyor. HPV aşısı olduğunuz zaman, HPV’nin rahim ağzı kanserine neden olan 6, aşının araştırması, 1990’larda başladı ve nihayet dünyada 2007 yılında kullanıma girdi. Aşı esasen HPV virüsünün sebep olduğu enfeksiyona karşı kadınları bağışık hale getirir. Şimdilik bu aşıların uygulanması ile %80 oranında 5.5 yıl süreyle HPV enfeksiyonuna karşı bağışıklık elde etmek mümkün. HPV enfeksiyonunun temel bulaşı yolu cinsel temas olduğundan, cinsellik öncesi aşının uygulanması çok önemli. 9-26 yaş aralığında aşının 3 doz halinde uygulanması öneriliyor ve 45 yaşına kadar hastalara uygulanabiliyor. Şu an için erkeklere ülkemizde önerilmemekle birlikte, isteğe bağlı olarak erkekler de aşılanabilirler. Çalışmalar devam etmekle birlikte, 5 yıl sonra aşının tekrarının gerekebileceği iddia ediliyor. Aşı oluşmuş hastalığı tedavi etmiyor; sadece HPV enfeksiyonuna karşı bağışıklık kazandırıyor. Aşılama sonrası rutin jinekolojik takibe ve PAP-Smear taramasına devam 11, 16 ve 18 virüs tiplerine karşı korunmuş oluyorsunuz. Ancak aşı, pek çok çeşidi bulunan HPV’nin diğer tiplerine karşı koruma sağlamıyor. Bu 4 tipin dışındaki HPV virüsleri de kansere ya da başka rahatsızlıklara neden oluyor. Bu rahatsızlıklar da PAP-Smear testiyle anlaşılacağından, hem aşılı hem aşısız tüm kadınların düzenli olarak bu testi yaptırması öneriliyor. ediliyor. Hamilelere önerilmeyen aşı, ancak emzirme evresinde yapılabiliyor. Rahim ağzı kanserinin tedavisi mümkün müdür? Tedavi yöntemleri ve süreçleri nelerdir? Rahim ağzı kanseri tedavisinden ziyade rahim ağzı kanseri öncüsü lezyonların erken tanısı ve tedavisi daha önemlidir. Rahim ağzı kanseri almış hastalarda hastalık fazla yayılmamışsa ilk tedavi seçeneği cerrahi tedavidir. Ancak bu büyük bir operasyondur. İleri evrelerde cerrahi tedavinin yerini radyoterapi yani ışınlama alır. Radyoterapinin yan etkileri, ışınlanan dokulara bağlı olarak idrar yapmada güçlük, kabızlık, makatta kanama gibi bir takım problemlerdir. Işınlamaya dirençli, ileri evre ve cerrahi tedaviden fayda görmeyecek hastalara kemoterapi denenebilir, ancak rahim ağzı kanserinde kemoterapi, küratif olarak çok iyi sonuçlar vermemektedir. MAKRO | Beslenme Bilinçli tüketicinin tercihi Paketli ekmek Paketli ekmeğin önemi Paketli ekmek, el değmeden, tamamen hijyenik koşullarda üretiliyor. Standartasyonu yüksek, kaliteli bir ürün olan paketli ekmek, hijyenik koşullar düşünüldüğünde çok önemli bir yerde bulunuyor. Bilinçlenen tüketici artık paketli ekmeği tercih ediyor. Ayrıca dayanma süresinin uzun olması, paketli ekmeğin pazarlanabilme boyutunu da arttırıyor ve daha çok müşteriye ulaşma imkanı oluşturuyor. Paketli ekmeğin avantajları Paket ekmek, tamamen hijyenik ortamlarda, el değmeden üretilen, saklama koşulları ve süresi uygun, kaliteli bir ekmektir. Ayrıca dilim dilim tüketilmesi, tüketicinin öğünlerinde tüketim miktarını bilmesini sağlar. Paket ekmekleri ambalajından ilk olarak tüketicinin çıkarması, güvenle tüketilebilecek bir ürün haline gelmesini sağlıyor. Ekmek çeşitlerinin çok olması, sindirim sistemini daha düzenli çalıştırması gibi avantajları da oldukça fazla. Untad hakkında… Paketli ekmek üretiminde çok önemli bir yeri olan Untad, yılda 16 milyon paket ekmek üretimi yapıyor. Şu anda 4000 metrekare kapalı alanda üretim yapan firma, toplamda 114 kişiyi istihdam ediyor. 31 çeşit paketli ekmek üreten Untad, Ar-Ge çalışmalarına da büyük bir hızla devam ediyor. Türkiye, kişi başı ekmek tüketiminde dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Türk halkı, günlük gıda ihtiyacının önemli bir kısmını ekmekten karşılıyor ve ekmek söz konusu olduğunda ülkemiz, önemli bir yer haline geliyor. Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde kişi başı yıllık ekmek tüketimi 100 kilogramın üzerinde. Bu tüketim değerleri içerisinde paketli ekmeğin azar payı yüzde 2,5 olarak gerçekleşiyor. Ancak bilinçli tüketici, paketli ekmeği daha çok tercih ediyor. 72 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Cilt Bakımı 1991 yılında, Avusturya Alpleri’nde, buzullar arasında donmuş halde bir erkek cesedi bulundu. “Alp Çobanı” adı verilen bu ceset 5200 yıl önce yaşamış bir kişiye aitti ve bozulmadan bu çağa kadar gelmişti. Bu cesette dikkat çeken çok önemli bir bulguya rastlandı; çobanın sakal ve bıyığı yoktu. Arkeologlar, yaptıkları araştırmalar çerçevesinde, insanların bundan binlerce yıl önce de tıraş olduklarını söylüyorlar. Mağara duvarlarındaki resimler, tıraş için, kabukların, köpekbalığı dişlerinin ve keskinleştirilmiş çakmaktaşının kullanıldığını gösteriyor. Tarih öncesi devirlerdeki erkeğin tıraş olmasının en büyük sebebi, kesilmezse 1 buçuk metreye kadar uzayan sakalın, hareket kabiliyetini sınırlaması. Erkekler, günümüzde olduğu gibi geçmişte de, din, toplumsal konum ve moda gibi nedenlerle tıraş oluyorlardı. Tıraş sonrası cilt bakımı nasıl olmalıdır? Her sabah işe gitmeden önce tıraş olmak zorunda kalan erkekler artık cilt bakımına fazladan önem gösteriyorlar. Her sabah yaptıkları bu işlem nedeniyle ciltleri tahriş olan ve kuruyan erkekler de, kozmetik ürünlerden yardım alıyor. Normal şartlarda erkek cildi, kadın cildine göre daha yağlı bir yapıya sahip olduğundan, erkekler yaşlanma, kırışıklar ve çizgiler gibi konularda biraz daha şanslı. Ancak onların da tıraş sonrası ciltleriyle ilgilenmeleri çok önemli. Çünkü tıraş sonrası cilt, fazladan özen ve bakım gerektiriyor. 74 | K a s ım -A ra lık 2009 Erkek cildinin yapısı Erkek cildi kadın cildine göre daha kalın ve dayanıklı. Ancak erkek cildi de tıraş nedeniyle fazlasıyla yıprandığından, özel bir cilt bakımına ihtiyacı var. Erkek cildi daha fazla salgı bezi barındırdığından siyah nokta ve sivilce üretimi daha fazla olabiliyor. Ancak bununla beraber, ciltteki kırışıklıklar ve çizgiler daha yavaş ortaya çıkıyor. Yani erkek cildi MAKRO | Cilt Bakımı daha yavaş yaşlanıyor. Bugünkü ileri teknoloji sayesinde erkekler, ıslak ya da kuru tıraş olabilme şansına sahipler. Tıraş makineleri ve ileri teknoloji ürünü jilet sistemlerinin yanı sıra erkek cildi için özel olarak yapılandırılmış tıraş sonrası ürünler, erkeklerin imdadına yetişiyor. Islak ya da kuru tıraş; her ikisi de cildi kurutuyor. Özellikle ıslak tıraşta, tıraş bıçağı direkt cilde temas ettiğinden kıl dönmesi ve iltihap oluşma riski çok yüksek. Bu problemleri ortadan kaldırmak için doğru ürünleri kullanmak ve cildin temizliğine önem vermek gerekiyor. Ayrıca tıraş öncesi temizlik kadar tıraş sonrası bakım ve nemlendirme de çok önemli. Tıraşta önemli olan, az tahrişle pürüzsüz bir cilt sağlayabilmek. Tıraştan önce sakalı yeterli miktarda yumuşatmak, tıraş esnasındaki sürtünmeyi en aza indiriyor. Tıraş esnasında da 76 | K a s ım -A ra lık 2009 yüzünüze uygun bir tıraş bıçağı sistemi kullanmanız, tahrişi azaltıyor. Tıraş sonrasında, hem cildi nemlendirmek hem de yüzünüzde oluşan bakterileri önlemek için gerekli tıraş sonrası ürünler, aynı zamanda ferah bir his de sağlıyor. Daha rahat tıraș için tavsiyeler l Cildinizi köpürtmeden önce sıcak suyla durulayın. Sıcak su sakalı yumuşatıyor ve cildin gözeneklerinin açılarak sakalların daha kolay kesilmesini sağlıyor. l Çene ve boyun, en son tıraş edilmesi gereken bölgelerdir. Böylece su ve köpük, sakalların en sert olduğu bu bölgelerin yumuşaması için daha uzun süre orada kalır. l Tıraş işlemi bittikten sonra yüzünüzü soğuk suyla durulayın. Soğuk su, tıraş esnasında açılan cilt gözeneklerinin kapanmasını sağlar ve cildin doğal dengesine kavuşmasına yardımcı olur. l Yıkama işleminden sonra cildinizi havluyla, hafifçe silin. Cilt bu esnada çok nazik olduğundan tahriş olabilir. l Tıraş sonrası bakım ürünleri kullanmaya özen gösterin. Bu ürünler, hem cildinizi nemlendirir hem de daha sağlıklı olmasını sağlar. Bunları biliyor musunuz? l Yüzde, ortalama 15 bin kıl bulunur ve bu kıllar günde 38 mm uzar. l 15 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 90’ı, istenmeyen kıllardan kurtulmak için düzenli olarak tıraş olur ve tıraş ortalama 3 dakika sürer. Bu da ortalama bir erkek ömrünün 3.350 saatini, yani 139 gününü alır. l Erkeklerin yüzde 70’i ıslak tıraşı tercih eder. Daha bakımlı cilt için öneriler l Günde en az 2 litre su için. l Sigara ve alkol kullanmayın l Çok uzun süreler güneş altında kalmaktan çekinin. l Cildinizi her gün nemlendirin. l Sivilce ve siyah noktalarınızı bilinçsizce sıkmayın. l Klimalı ortamlarda uzun süre bulunmamaya özen gösterin. MAKRO | Dengeli Beslenme Beslenmeye dikkat edilmediği takdirde kış aylarında kilo almanın kaçınılmaz olduğunu söyleyen Ak, bunun en temel nedeninin bazal metabolizma hızının düşmesi olduğunu belirterek, “Kış yaklaştıkça, vücudumuz ısı değişikliğine uyabilmek için harcadığı enerjiyi düşürür. Bazal metabolizma hızı yavaşlar. Bu da, kış aylarında biraz daha kilo almaya neden olur” diyor. Biyolojik saatinizin sesini dinleyin KIŞ REHAVETİNE KAPILIP KİLO ALMAYIN! Bahar aylarında sağlık-güzellik sayfalarının en gözde konusu “bikini diyetleri”dir. Kış aylarında alınan kiloların nasıl verileceğine dair uzun uzun yazılar yazılır, diyet reçeteleri yayımlanır. Kısacası bahar aylarında, yoğun bir diyete girip manken ölçülerine ulaşma hayali, çok kilosu olsun ya da olmasın herkesin aklını çeler. Peki, kış aylarında gerçekten kilo alınır mı? Kış aylarında sağlıklı beslenip, kilo almamak için neler yemek gerekir? Bu soruların yanıtlarını, Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanları Cemal Aytaç Ak ve Hande Öngün’den aldık. 78 | K a s ım -A ra lık 2009 Yemek yemek, uyumak, sosyal yaşama ayak uydurmak gibi aktivitelerimizi düzenleyen ve ışık, saat, sıcaklık gibi uyaranlarla vücut kimyamızı değiştiren bir ‘biyolojik saat’imiz olduğunu biliyoruz. Biyolojik saatimiz, gün içindeki ışık ve ısı değişikliklerinden etkilendiği gibi mevsimlere bağlı değişimlerden de etkilenir. Hepimiz belgesellerde izlemişizdir. Bazı memeli hayvanlar, kış koşullarına ayak uydurabilmek için kış uykusuna yatar. Uyku süresince beslenmezler ama bu uyku sırasında açlıktan da ölmezler. Bunun nedeni, kişinin gün içinde hareketsiz kaldığı dönemde harcadığı enerji miktarını ifade eden “bazal metabolizma hızı”nın kış koşullarına ayak uydurarak yavaşlamasıdır. Biyolojik saatin sesini dinleyen vücut, yaşamı az enerjiyle sürdürme programına geçer. Yiyecek bulmanın zorlaştığı kış aylarını uyuyarak geçiren hayvanlar, bahara MAKRO | Dengeli Beslenme hiç alışkanlığı olmadığı halde kişinin yağlı, şekerli ve hamurlu gıdalara yönelmesine neden olur. Bunlar, beklenenden de çok kilo almaya neden olabilir. Kıșın kilo almamak için ne yapmalı? biraz bitkin ancak canlı şekilde ulaşır. Bir başka memeli olan insan da, diğer memelilerden farklı olarak kış aylarında yiyecek problemini aşmış olmasına karşın, kışın bazal metabolizmasının yavaşlaması genetik kodlarına yazıldığı için, kışın daha az enerjiye ihtiyaç duyar. Vücudumuz mevsimsel değişikliği fark ettiği anda, aldığı enerjinin bir kısmını stoklamaya ve daha az yakmaya başlar. Özellikle ortam ısısının düşmesiyle vücutta bir denge kurulması gerekir. Vücut, daima kendi ısısını dengede tutabilmek için harcadığı enerjiyi de dengede ve kontrol altında tutmak zorunda hisseder. Bu doğrultuda, kendi ısısını korumak için harcadığı enerjiyi düşürerek, bazal metabolizma hızını yavaşlatır. Dolayısıyla, kış aylarında daha az enerji tüketildiği hesaba katılarak alınan besinlerin enerji yoğunluklarına dikkat edilmesi gerekir. Çünkü yüksek enerjili besinler alındığında, vücut fazla enerjiyi yakamayıp, bunları yağ olarak depolar. Kış aylarında çabuk kilo alınmasının sebeplerinden biri de budur. Kışın alınan kiloların bir bölümü ilkbahar ve yaz aylarında kısmen geri verilse de, bir bölümünün vücudumuzdaki yerini korumaya devam ettiğini biliyoruz. Bu nedenle kışın kilo almaktan kaçınmak gerekiyor. Kilonun en önemli nedenlerinden biri, alınan enerjiyle harcanan enerji arasındaki dengenin, alınan enerji lehine bozulması. Yazın çok hareketli olunduğu dikkate alınarak, kışın gerekiyor. Bu yürüyüş hem kilo kontrolüne hem de genel sağlığı korumaya yardımcı olacaktır. Kışın alınan besinlere her zamankinden daha fazla dikkat edilmesi ve fiziksel aktivitenin arttırılması gerektiğini söyleyen Cemal Aytaç Ak, güneşli günlerde mutlaka gün ışığından yararlanmak için "güneşe çıkma"yı öneriyor. Özellikle beslenmeye özel önem gösterilmesi gerektiğini ifade eden Ak, “Doğru besinlerle en az beş öğün yenmelidir. Kızartmalar, salam, sosis, sucuk, tatlılar, kuruyemişler, çikolata, sakatatlar, şekerli içecekler, hem yazın hem de kışın uzak durulması gereken yiyecekler. Bunlardan uzak kalmak, sadece kilo kontrolü açısından değil, sağlıklı beslenme için de gerekli olan Kış mevsiminde daha fazla tüketilmeye başlanan yağlı, hamurlu ve şekerli besinlerden mümkün olduğunca uzak durmak gerekiyor. Kıș depresyonuna dikkat Ruh durumumuzun güneş ışığıyla yakından bağlantısı var. Kış aylarında güneş ışığının azalmasıyla birlikte, bazı kişilerde ciddi depresyon, uykuya eğilim ya da uyuyamama, can sıkıntısı, mutsuzluk, kimseyle görüşmek istememe gibi belirtilerle "mevsimsel duygusal bozukluk" ortaya çıkar ve "karbonhidrat tutkusu" belirir. Bu duygu durumu bozukluğu, 80 | K a s ım -A ra lık 2009 hareketsiz yaşam tarzının tuzağına düşmemek gerekiyor. Yaz aylarında eğer bir spor yapılıyorsa, bu kışın da devam ettirilmeli. Özellikle, sıklıkla yapılan yüzme, enerji harcamak için son derece ideal bir spor. Mümkünse kışın da bunu devam ettirmek gerekiyor. Eğer hiç spor yapılamıyorsa, mutlaka günde 30 dakika düzenli olarak yürüyüş yapmak beslenme şekli. Kanserin birinci sebebi sigara, ikincisi beslenmedir. En basitinden, kanser olmamak, kalp damar hastalıkları, metabolik hastalıklardan uzak durmak için de doğru beslenmek gerekir. Bu saydıklarımız, hacmi küçük, enerjisi çok fazla yiyecekler” diye konuşuyor. Doğru bir beslenme programında güne mutlaka kahvaltıyla başlanmalı. MAKRO | Dengeli Beslenme Kıșın nasıl beslenmeli? l Kış mevsiminde daha fazla tüketilmeye başlanan yağlı, hamurlu ve şekerli besinlerden mümkün olduğunca uzak durmak gerekir. l Günde en az beş öğün yemek yenilmeli, sabah kahvaltısından asla vazgeçilmemelidir. Üç ana öğünün arası, meyve veya diğer lifli besinlerle desteklenmelidir. l Geceleri televizyon karşısında geçen sürenin kısaltılması ve bu süre içinde kuruyemiş gibi abur cuburların yenmemesi gerekir. Kahvaltı ile öğlen yemeği arasında meyve ya da yoğurt yenmesi gerekiyor. Öğlen yemeği ile akşam yemeği arasında da mutlaka meyve ya da diğer lifli besinlerin tüketilmesi gerekiyor. Şehir yaşamında akşam öğünü ne yazık ki geç saatlere kayabiliyor. Burada yapılan en önemli hata, modern şehir insanının yoğunluk nedeniyle, kahvaltıdan sonra gün içinde yemek yemeyi unutup, akşam yemeğine yüklenmesi. Akşam yemeği mümkün olduğunca hafif olmalı. En önemlisi de, akşam yemeğinden sonra atıştırmaların yapılmaması. Gün içinde bir şey yemeyen ve yaşamlarına yemek yeme zevkinden daha önemli şeyler koyamayan kişiler, akşamlarını buzdolabı başında bir şeyler atıştırarak geçiriyor. Asıl kilo aldıran durum da bu. Ayrıca gece uzun olduğu için yatmadan bir-iki saat önce, belki bir porsiyon meyve yenmeli ya da bir bardak süt içilmelidir. Kıș hastalıklarına dikkat Yazdan kışa geçerken bağışıklık sistemimiz yani vücudu dış etkenlere karşı koruyan yapı zayıflar. Bu aylar nezle, grip, daha da ötesinde zatürree ve bronşit gibi solunum sistemi hastalıklarının en sık yaşandığı 82 | K a s ım -A ra lık 2009 dönemlerdir. Havada dolaşan virüsler, sıcaklık değişiklikleri ve zayıf düşen bağışıklık sistemi sayesinde, bizi rahatça hasta eder. Bu nedenle kış aylarına girerken bağışıklık sistemini güçlendirecek bir beslenme programının uygulanması gerektiğini söyleyen Hande Öngün, “Enfeksiyonlara yakalanmamak için vitamin ve mineraller bakımından zengin beslenmek gerekir. Özellikle A, C, B6, E vitamini ve çinko, selenyum minerallerinden zengin olan kış sebzelerinden brokoli, lahana, brüksel lahanası, kırmızı lahana, karnabahar, havuç, marul, yeşil biber, roka, sarımsak, soğan ve meyvelerden portakal, mandalina, greyfurt, kivi ve elmadan bir veya birkaçı günlük beslenmemizde yer almalı. Kış mevsiminde tüketilen vazgeçilmez yiyeceklerin başında kuru baklagiller gelir. Özellikle kuru fasulye, nohut, yeşil mercimek gibi kuru baklagiller iyi birer protein kaynağıdır. Kış mevsiminde beslenme alışkanlığında meydana gelen değişikliklerden biri de daha yağlı yiyeceklerin tüketilmesidir. Özellikle tereyağı ve margarinleri tüketmekten kaçınılmalı, yemeklere eklenecek zeytinyağı ve diğer sıvı yağlarsa kontrollü tüketilmelidir" diyor. l Mevsim geçiş dönemlerinde ve kış aylarında sıklıkla görülen enfeksiyon hastalıklarından korunmada, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı sürdürülmeli, özellikle vitamin ve minerallerce zengin olan sebze ve meyveler tüketilmelidir. Vücut direncinin arttırılmasında önem taşıyan C vitamini yönünden zengin limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller başta olmak üzere, mevsim sebze ve meyvelerinin tüketilmesine özen gösterilmelidir. l Kışın güneşin yeterince kendini göstermemesi nedeniyle kemik ve diş sağlığı açısından gerekli olan D vitamini ihtiyacının karşılanması için güneşli günlerde yürüyüşlere çıkılmalı ve bol bol balık tüketilmelidir. l Kış mevsiminde fiziksel aktivitelerin azalması ve unlu gıda tüketiminin artmasına karşılık, posalı besinlerin tüketiminin azalması, sindirim sistemi rahatsızlıklarına, özellikle de kabızlığa yol açıyor. Kabızlıktan korunmak için, haftada en az 2 kez kuru fasulye, nohut, mercimek gibi protein değeri ve posa içeriği yüksek kuru baklagillerin yanı sıra, sebze ve meyve tüketilmeli ve bol sıvı alınmalıdır. MAKRO | Psikoloji İnsan ancak sevdiği bir işi yaparak hayatını mutlu geçirebilir. Her gün sevmediğin bir işe gitmek zorunda olmak, iş dışında geçirilen zamanı da kabus haline çevirebilir. Ancak yapılan araştırmalar durumun hiç de parlak olmadığını gösteriyor. İnsanlar Hayat ‘iş’ten ibaret değil “Burnout Sendromu”nun ne olduğunu biliyor musunuz? Türkçede “tükenmişlik sendromu” olarak da adlandırılan Burnout, kişiyi bedensel ve ruhsal olarak zorlayan bir etkene uzun süre maruz kalması sonrası ortaya çıkan bir tükenme hali. Tükenmişlik sendromu, özellikle iş stresinin yoğun olduğu ve iş yükünün sürekli yüksek olduğu yerlerde çalışanlarda olmak üzere günümüzde oldukça yaygın olarak görülen bir sendrom. Ancak unutulmamalı ki, işinizi yaşamınızın merkezine koymak ya da tam tersi hayatınızı her şeyin üstünde tutmak, doğru yaklaşımlar değil. Her iki durum da hayatınızda ve psikolojinizde ciddi sorunlara neden olabilir. Doğru olan, iş ve özel hayat dengesini kurmak ve bu dengeye göre bir yol çizmek. 84 | K a s ım -A ra lık 2009 sevmedikleri işleri yapmak zorunda kalarak bütün bir gününü sıkıntı içinde geçirebiliyor. Bir araştırma, kadınların yüzde 41’inin sadece para kazanmak için o işi yaptığını gösteriyor. Yüzde 17’si ise, mesai saatlerinde çok sıkıldığını söylüyor. Ancak iş yaşamı ve özel yaşam dengesini iyi kurarak bunun önüne geçilebilir. Eğer işiniz, özel hayatınızda rahat olmanızı ve yaşam kalitenizi üstün tutmanızı sağlıyorsa buna değdiğini düşünebilirsiniz. Ancak çok çalıştığınız için bir özel yaşamınız kalmamış da olabilir. Burada önemli olan nokta, işinizin bu sıkıntıya katlanmanıza değip değmediği olmalı. Zaman yönetimi çok önemli Eğer iş hayatınızla özel hayatınızı dengeleme kararı aldıysanız, ilk önce öğrenmeniz gereken, zaman yönetimi olmalıdır. 24 saatin size yetmesi için zamanınızı doğru kullanmayı ve planlı yaşamayı ilke haline getirin. Zamanınızı başarılı bir şekilde yönettiğinizde, hem işinize, hem de sosyal yaşamınıza ve dinlenmeye MAKRO | Psikoloji yeterli vaktiniz kaldığını göreceksiniz. Hangi işi, günün hangi saatinde daha verimli yaptığınızı izleyin. Planınıza aldığınız işleri kendi vakitleri çerçevesinde en üstün performansı sergileyerek yapmaya çalışın. Eğer motivasyonunuz düşüyorsa, akşam gideceğiniz filmi ya da arkadaşınızla buluşacağınız kafenin nefis kahvelerini düşünerek kendinizi motive edin. Ayrıca kişisel zaman yönetiminizi doğru kurarsanız, örgüt içindeki zaman yönetimine de kolayca adapte olursunuz. Bu da, “İşleri yetiştirebilecek miyim?”, “Mesaiye kalmam gerekecek mi?”, “Akşam kaçta evde olacağım?” gibi sorulardan kurtulmanızı sağlayacak. Hayatınız bir dengeye oturmaya başladı bile! Dengesizliğin sonucu: Stres Probleminiz, ister işe fazla odaklanmak olsun, ister sosyal yaşama, iş hayatınız ve İşle ilgili olarak sosyal yaşamınız yaşadığınız her arasında bir türlü sorunu ve denge yoksa sonuç her zaman motivasyon zararlı etkileriyle süreçlerini birlikte gelen yöneticilerle stres olur. Bu paylaşın. Bu, çok stres de kurmaya faydalı bir çıkış çalıştığınız yolu olabilir. dengeyi daha çok alt üst eder. Unutmayın ki, iş ve hayat dengesini sağlamak sadece bir kerelik bir yarar getirmez. Hayatınızın bir dengede olması, devamlı bir süreçtir. Zamanınızı yöneterek stresten kurtulabilir, kendinize ayırdığınız hayatı tamamen değiştirebilirsiniz. Böylece bu dengesizliğin getirdiği pek çok fiziksel ve psikolojik problemden de uzak kalmış olursunuz. 86 | K a s ım -A ra lık 2009 Neler yapılabilir? l Öncelikle “hayır” demeyi öğrenin. İş arkadaşınız bir İşinizde iyi proje için ya da çocuğunuzun olduğunuzu en öğretmeni yeni samimi kim söyler? bir müsamere için Tabi ki yine sizden öncülük kendiniz. İç istediğinde, sesinize kulak vaktiniz yoksa verin! “hayır” deyin. Suçluluk ya da aşırı sorumluluk duygusu nedeniyle yaptığınız bu tip işlerin bir kısmından vazgeçmek, size ailenizle geçireceğiniz hayat için önceliklerinizi belirlemeli güzel bir hafta sonu olarak geri ve hayatınızı ona göre organize dönebilir. etmelisiniz. Yaşam tarzınızda bir l Hemen bir ajanda edinin ve uyum yakalamak sizi elinizde. kısa, orta ve uzun vadeli planlarınızı bu ajandaya not edin. Ajandanızı belli Tükenmeyin! zamanlarda kontrol edip planlarınızı İşiniz sizin her şeyiniz olabilir ama gözden geçirin. Bir ajanda hayatınızı bu durum çeşitli sağlık sorunlarını düzenlemek için çok faydalı olabilir. beraberinde getiriyorsa sorun var l Anlaşılır bir şekilde iletişim demektir. Uyku ve konsantrasyon kurmaya dikkat edin. Günümüzde bozukluğu, gece uyurken diş insanların en büyük sorunlarından gıcırdatma ya da dil kemirme gibi biri, iletişim sorunu. Doğru iletişim sorunlarla sıkça karşılaşılıyor. Bu kuramamaktan dolayı kaybettiğimiz zaman çok fazla. Aklınızdakileri açıkça şikayetler, özellikle çok çalışan, sosyal hayattan uzaklaşan ve işi hayatının anlatın ve karşınızdakini iyi dinleyin. merkezine alan çalışanlarda Böylece yanlış anlaşmalardan görülüyor. Bu da büyük bir sorunu kaynaklanan zaman kaybını beraberinde getiriyor: Burnout yani önlemiş olursunuz. tükenmişlik sendromu. l Her zaman haftada Bu durumda kişi, verimli ve bir gününüzü mutlaka boş bırakın. O gün sadece üretken bir biçimde çalışma isteğini kaybediyor. Giderek daha kolay kendinizle ilgilenin ve parlamaya ve iş arkadaşları ve sevdiğiniz kişilerle vakit üstleriyle tartışmaya başlıyor. İçinden geçirin. Ayrıca kendinizi kimseyle konuşmak gelmediği gibi, iyi hissettiren insanlardan uzaklaşıyor. Yaşadığı birkaç aktiviteyi sorunlar, yalnız işyerinde değil, ailede haftanın en az 3-4 ve her türlü sosyal ilişkisinde de gününe yayın. gözleniyor. Bu durumdan uzak Yürümek, kitap kalmak için işi bir stres öğesi haline okumak ya da getirmemek ve sosyal hayatı yoga yapmak dışlamamak gerekiyor. gibi… Ancak böyle verimli bir çalışma l Denge “her şeyi yapmak” demek hayatı ve renkli bir sosyal hayat meydana gelir. değildir. Dengeli bir MAKRO | Çocuk 88 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Çocuk K a s ı m - A ra l ı k 2009 | 89 MAKRO | Tarif Kabak Tatlısı (4 kişilik) Malzemeler 2 kg bal kabağı, 2 su bardağı toz şeker, 2 su ve 1 çay bardağı çekilmiş ceviz içi, 1 su bardağı su, 6 adet karanfil. Hazırlanışı Kabağın kabuğu soyularak içi temizlenir ve 12 eşit parçaya kesilir. Kabaklar, tabanı geniş ve düz bir tencerenin içine dizilerek üzerine toz şeker ve karanfil konulup 1 saat kadar bekletilir. Su ilave edilerek ocağa alınır ve kısık ateşte, kabaklar yeterli yumuşaklığa ulaşıncaya kadar pişirilir ve soğumaya bırakılır. Üzerine ceviz dökülerek servis edilir. Lale Kavurma (4 kişilik) Malzemeler 600 gram kuşbaşı kuzu eti, 15 adet arpacık soğan, 1 buçuk yemek kaşığı tereyağı, 4 adet orta boy küp doğranmış ve kızarmış patates, 1 tatlı kaşığı safran, 1 tutam karabiber, 1 tutam pul biber ve tuz Hazırlanışı Tencerede yağ eritilerek etler ilave edilip kavrulur. Et suyunu çektikten sonra kabuğu soyulmuş arpacık soğanlar ilave edilerek kapağı kapatılıp ağır ateşte ara sıra karıştırılarak pişirilir. Pişmeye yakın patates, tuz, biber ve yarım bardak suda önceden ıslatılmış olan safran ilave edilir ve bir süre daha pişirilerek servis edilir. Servis etmeden önce kavurmanızı nar taneleriyle süsleyebilirsiniz. 90 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Tarif Aşçıbaşının Çorbası (4 kişilik) Malzemeler 1 çay bardağı kırmızı mercimek, 1 çay kaşığı salça, 1 çay bardağı haşlanmış tel şehriye, 2 adet orta boy kabuğu soyulmuş domates, 1 çay kaşığı taze biberiye, 1 orta boy kuru soğan, 1 yemek kaşığı un, 50 gram margarin, 1 adet haşlanmış tavuk göğsü, 1 tutam maydanoz, 1 çay kaşığı taze fesleğen, 1 çay kaşığı kekik, su ve tuz. Hazırlanışı Tencereye margarin konularak eritilir ve ince doğranmış soğan ilave edilerek 5 dakika kadar kavrulur. Un ilave edilir ve 3-4 dakika daha kavrulur. Mercimek ve salça ilave edilip biraz daha kavrulur ve su ilave edilerek açılır. Haşlamış olduğumuz tavuğun suyu ilave edilerek 5 dakika kadar daha kaynatılır. Tel şehriye, ince doğranmış tavuk, küp doğranmış domates ve diğer malzemeler ilave edilerek 5 dakika daha kaynatılıp servis edilir. Semizotu Salatası (4 kişilik) Malzemeler 1 kg semizotu, 1 buçuk su bardağı süzme yoğurt, 3 yemek kaşığı mayonez, 1 yemek kaşığı krema ve 1 çay kaşığı pul biber. Hazırlanışı Derin bir kapta yoğurt, mayonez, krema ve pul biber çırpma teliyle karıştırılır. Dallarından ayrılmış olan semizotu yaprakları bu karışıma ilave edilerek iyice sosa yedirilir ve servis tabağına konulup süslenerek sunulur. 92 | K a s ım -A ra lık 2009 MAKRO | Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Soldan sağa: 1. Avrupa Yakası dizisinin yazarı ve oyuncusu – Ticaret eşyası. 2. Amaç, maksat – Muğla’nın bir ilçesi – Yat limanı. 3. Barbunya türünden kırmızı pullu bir balık – Güreşte bir oyun – Fotoğraf. 4. Bir renk – Fransa’da bir kent. 5. Tırpana balığı – İsyan eden - Taslak aşamasındaki mimari eserlerin küçük örneği. 6. Vilayet – On altı taşla oynanan bir zeka oyunu – İnsan öldüren kimse, cani. 7. İlgeç – Baskül – Bir bağlaç. 8. Cet – İstanbul’un bir ilçesi – Acı, üzüntü. 9. Jeneratör, üreteç – Çok çalışan öğrenciye arkadaşlarının taktıkları lakap - Karışık renkli. 10. Yeryüzü parçası – Mani, ket. Yukarıdan aşağıya: 1. Faiz – Bayağı. 2. İdrardaki azotlu madde – mesaj. 3. Kara batmamak için takılan örgülü ayaklık – İneğin erkek yavrusu. 4. Kayak – Etrafı 94 | K a s ım -A ra lık 2009 suyla çevrili kara parçası – “Müjde …” (Sinema sanatçımız). 5. Eski Mısır’da güneş tanrısı – Tayin etme. 6. Bir gösterme sıfatı- Mikroskop camı – bir ilacın bir kerede ya da bir günde alınması gereken miktarı. 7. Başlangıçta yer alan – Güzel sesli bir kuş. 8. Bir tür otomobil yarışı – Müslümanlıkta dördüncü ve en son halife. 9. Seslenme ünlemi – Gelenek. 10. İlaç – Kemiklerin yuvarlak ucu – Şimendifer. 11. Güney Kıbrıs’ta bir kent – Kilogram (kısa). 12. Bir nota – Kenarları ve açıları birbirine eşit olan dörtgen. 13. Ankara yöresinin ünlü oyunu – Dili tutulmuş, dilsiz. 14. Birdenbire – Kısmi, tümel karşıtı. 15. Maden parlaklığı verilmiş deri ya da kumaş – Makromarket’in bir mağazasının bulunduğu, Karadeniz’in incisi Samsun’da bulunan bir semt. Bulmacay› do€ru çözüp gönderen 30 flansl› okuyucumuza Bafira Salça (5kg) ve Yonca Ayçiçek Yağı (5lt) armağan ediyoruz. Ad, Soyad Doğum Tarihi Meslek Adres : : : : Telefon (cep) : (iş) (ev) E-mail : POSTA ADRESİ: Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş. Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980 Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05 MAKRO VİZYON l KASIM-ARALIK 2009 SAYI 15