MicroRNA Analizi: Başlamaya hazır mı?

Transkript

MicroRNA Analizi: Başlamaya hazır mı?
MicroRNA Analizi: Başlamaya hazır mı?
Gregory J. Tsongalis, Arabulucu1,2,*, George Calin, Uzman3,4,5,6, Pierre Cordelier,
Uzman7,8,9, Carlo Croce, Uzman10,11,12,13, Federico Monzon, Uzman14,15,16,17,18 and Anna E.
Szafranska-Schwarzbach, Uzman19
MicroRNA’lar (miRNA’lar)20 keşfedildiklerinden beri, çeşitli klinik uygulama dizilerinde
büyük umutlar vaat etmişlerdir. Bazı vakalarda miRNA’ların yeni tanısal belirteçler olarak
kullanımı, gen ifadesi analizinin veya diğer analiz tiplerinin tatminkâr bir şekilde
cevaplandıramadığı tanısal ikilemlere cevap vermeye yardımcı olabilir. Diğer örneklerde bazı
miRNA’ları, tek bir miRNA’nın hedeflenmesiyle bir yolağın tamamını dovnregüle eden
orijinal tedavilerin hedefleri olarak algılamak kolaydır. Bu konseptin ne zaman olgunluğa
erişeceği veya erişip erişemeyeceği net değildir. Bilim insanları biyolojinin bu alanının
heyecanlı, oldukça umut vaat eden ve diğer biyomoleküllerle olan deneylere kıyasla çok
avantaj sahibi olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu Soru-Cevap’ta geniş miRNA deneyimine
sahip 5 birey, miRNA alanının hangi yöne gittiğine ve klinik laboratuvarda uygulanmasını
yakın
bir
zamanda
deneyimleyip
deneyimleyemeyeceğimize
dair
görüşlerini
paylaşmaktadırlar.
MiRNA’ların, yeni tanısal veya terapötik hedefler olarak potansiyellerini artıran en önemli
özellikleri nelerdir?
George Calin: miRNA’ları, tanı ve/veya tedavinin bir hedefi olarak heyecan verici bir
potansiyel biyobelirteç yapan önemli özelliklerden birisi, spesifik miRNA’ların aynı yolaktan
çok sayıda bileşeni hedeflemeleridir. Örneğin, miR-15a/16–1 kümesi apoptotik yolaktaki
genleri hedef alır: BCL2 (B hücreli CLL/lenfoma 2) ve MCL1 [miyeloid hücre lösemi sekansı
1
1 (BCL2’yle ilintili)]. Herhangi bir miRNA çok sayıda geni regüle edebilir ve her gen farklı
miRNA’lar tarafından regüle edilebilir.
Pierre Cordelier: Kanser araştırmalarında, miRNA’lar normal ve kanserli dokuları
birbirinden ayırt edebilir ve daha önemlisi, kanserin farklı alt tiplerini ayırt edebilir.
MiRNA’nın doku ve sıvılardaki yüksek stabilitesi, mesajcı RNA’ya (mRNA) kıyasla tanısal
belirteçler olarak potansiyellerini artıran bir diğer önemli avantajdır. İlaveten, çok düşük
miktarlardaki materyalde ve son derece bozulmuş numunelerde ölçülebilirler. Bu durum, yeni
ortaya çıkan biyobelirteçler olarak klinik seviyedeki olası kullanımlarını desteklemek için çok
önemlidir. Ayrıca günümüzde, miRNA’ların, yüksek etkinliği olan çoklu mRNA’ları
hedefledikleri oldukça iyi bilinmektedir. Tek bir miRNA’nın hedeflenmesi (veya onarılması),
tek bir geni hedef alan (veya onaran) yaklaşımlara kıyasla, bir yolağın tamamının
düzeltilmesine olanak sağlayabilir. Bu, örneğin, özellikle tümör hücre klonalitesinin önüne
geçmek için önemlidir ve miRNA’ları çok cazip terapötik ajanlar yapmaktadır.
Carlo Croce: Kanserin genetik ve epigenetik nedenleri ve dolayısıyla tedavinin hedeflerinin
değerlendirilmesinde önemli ilerlemeler olmuştur, fakat maligniteye neden olan veya katkıda
2
bulunan ilave alterasyonların belirlenmesi, en önemli öncelikler arasında bulunmaya devam
etmektedir. Bu bağlamda, miRNA’ların normal dokulara kıyasla tümörlerde oldukça modüle
edildiğini ve daha önemlisi ifadelerinin (ekspresyon), neoplastik dokuların klinikobiyolojik
özellikleriyle ilişkili olduğunu öğrendik. miRNA ekspresyonunun, hastaları ileri tedaviler için
sınıflandırmak amacıyla kullanılabileceğini ve ilk orijini bilinmeyen kanserlerin dokularının
orijinini tespit etmekte faydalı olabileceğini ortaya koyduk. Yakın zamanda miRNA’ların
serum/plazmalarda mevcut olup (konsantrasyonların, diyabet, lenfoma ve pek çok solid
kanseri yansıtacağı şekilde) ölçülebileceğinin keşfedilmesi, tanısal tarama için yeni bir
yaklaşımı göstermektedir. Bu bağlamda, hedef multiplisiteleri nedeniyle miRNA’ların aynı
zamanda ilginç terapötik hedefler olabileceklerinin düşünüleceği kesindir: her bir miRNA
aynı anda yüzlerce farklı gen ekspresyonunu bastırma yeteneğine sahiptir. Eğer bir miRNA
bir tümörle bağlantılıysa, bu tümör tamamen onun ekspresyonuna bağlı olacaktır. Dolayısıyla,
bu spesifik miRNA’nın inhibisyonu, pek çok terapötik protein ekspresyonunun önündeki
engeli kaldırabilir. Tam aksine, bir miRNA mimetiğinin uygulanması, endojen miRNA
popülasyonunu artırıp zararlı genleri bastırabilir.
Federico Monzon: miRna’ların çok önemli 2 özelliği vardır. İlk olarak, miRNA’lar,
ribonükleazlara dirençli olan ve dolayısıyla formalinle fikse edilmiş, parafinde bloklanmış
dokularda oldukça iyi saklanan küçük RNA molekülleridir. Dolayısıyla bu doğal stabilite
onları, rutin tanısal patoloji numunelerinin tetkikinde kullanılabilecek mükemmel biyobelirteç
adaylar kılar. İkinci olarak, miRNA gen ifadesi regülatörleri hücre soylarında korunur ve
kanserde yaygın bir şekilde deregüle edilirler. Böylece, doku veya vücut sıvılarındaki
miRNA’ların upregülasyon veya dovnregülasyonlarını tespit ederek, tanılamada kullanılma
potansiyelleri vardır.
3
Anna Szafranska-Schwarzbach: Belki de miRNA’ların dikkate en çok değer özellikleri,
miRNA’ların hücre fonksiyonu, sinyal ağları ve biyolojik süreçlerin regülasyonunda sahip
oldukları etkidir. Tek bir miRNA, çok sayıda mRNA hedefinin ifade seviyesini regüle
edebilir; aynı zamanda pek çok miRNA tek bir hedef mRNA’sına bağlanabilir. Hedeflenen
mRNA’lar da bundan sonra hücrede büyük regülasyon değişikliklerine neden olabilir. miRNA
güdümlü regülasyonun bu karmaşık paterni, hücresel fenotiplerde yoğun (bireysel bir
mRNA’nın modüle edilmesiyle tetiklenenlerden bile daha belirgin olan) değişikliklere neden
olabilir. Sonuç olarak çoğu vakada, miRNA’nın ifadesinde (hastalıklı olanlara kıyasla) iyi
huylu numunelerde görülen değişim, daha elverişli teknik özellikelri olan daha basit profiller
sunarak, hastalık durumuna dair mRNA’lardan daha iyi bir belirteç olabilir.
miRNA’ların küçük boyutunun, tümörijenez ve metastazı destekleyerek ya da bastırarak gen
ağlarını çok sayıda seviyede hedefleme yetenekleriyle birlikte ele alınması, miRNA’ların
potansiyel ilaç hedefleri olarak derinlemesine incelenmelerine neden olmuştur. miRNA
aktivitesini onarmak ya da artırmak için miRNA mimetikleri tasarlanırken, miRNA
aktivitesini ortadan kaldırmak veya azaltmak amacıyla sentetik antagomirler gibi yaklaşımlar
da oluşturulmuştur. Kemirgenlerde yakın tarihlerde ortaya konan etkili ve güvenli iletim
sistemleriyle birlikte, deregüle edilmiş miRNA’ların ifadesini modüle etmekte kullanılan bu
araştırma stratejileri, kanserin tedavisi için miRNA tabanlı terapilerin ortaya koyduğu umuda
küçük bir bakış sunmaktadır.
miRNA’ların analizi için klinik laboratuvar ortamında hangi teknolojinin başarılı olması
daha olasıdır?ve neden?
4
George Calin: Kantitatif gerçek zamanlı ters transkriptaz PCR (qPCR) klinik laboratuvar
ortamında kolayca uygulanabilir ve analiz edilmesi gen ifadesi dizilerinin ve derin
dizilemenin sonuçlarının analiz edilmesinden daha kolay olan veriler üretir. Bu teknoloji
yüksek girdi çıktı vaat eder zira numuneler 384-well formatında analiz edilebilir, bu da onu
oldukça ucuz yapar.
Pierre Cordelier: qPCR’nin, miRNA kantifikasyonunda mikrodizi stratejilerinin önüne
geçtiğine katılıyorum. Gerçekten de qPCR hem oldukça ucuz hem de aşırı derecede hassas ve
doğru bir yöntemdir. Öte yandan teknik olarak zor olan in situ hibridizasyon, hücresel
seviyede ilave miRNA ifadesi bilgisi sunabilir.
Carlo Croce: miRNA qPCR tahlilleri ve miRNA in situ hibridizasyon, miRNA
araştırmalarında fazlasıyla çok yönlülük göstermişledir ve miRNA ifadesini çok spesifik ve
duyarlı bir açıdan tespit etme yeteneklerini ortaya koymuşlardır. Bunların miRNA tanılama ve
klinik araştırmalar için güçlü araçlar olacaklarına inanıyorum.
Federico Monzon: Diğerlerinin de belirttiği üzere, zaten çok sayıda tanı laboratuvarında
kullanılmakta olduğu için muhtemelen qPCR daha iyidir. Ne var ki, çok sayıda miRNA’yı tek
bir tahlilde tespit edebilme yetenekleri dolasıyla NanoString (NanoString Technologies) gibi
diğer teknolojiler, miRNA profillerine dayanan tanısal tahlilleri geliştirmekte daha başarılı
olabilirler.
Anna Szafranska-Schwarzbach: Kısa vadede qPCR tabanlı tahlillerin “laboratuvardan
tedaviye” geçişi ilerletmeye devam etmek için, – özellikle küçük miRNA panellerinin analizi
için büyük bir potansiyeli vardır. qPCR iyi yapılandırılmış, sağlam ve tekrarlanabilir bir
teknolojidir ve yüksek duyarlılığı ve özgüllüğü, hedef çoğullama potansiyeli ve düşük RNA
girdisi gereksinimini de içeren pek çok önemli avantajı vardır; tüm bunlar (kısıtlı miktarda
materyal olan klinik numunelerde bile) ifade analizine olanak sağlar. Laboratuvarda
geliştirilmiş qPCR tabanlı bir testin (LDT) doğrulanması, mikrodiziler veya yeni nesil
sekanslama gibi diğer platformları temel alan bir testin doğrulanmasından çok daha az
karmaşıktır. Bu, CLIA ve Amerikan Patolojistler Birliğinin doğruluk, kesinlik, duyarlılık ve
özgünlük ile ilgili kurallarına uyumu sağlamak için gereken çabayı kolaylaştırır. İleride,
miRNA panelleri büyüyüp karmaşıklaştıkça, bu panellerin daha yüksek girdi çıktı kapasitesi
olan diğer platformlara geçmeleri olasıdır. Yeni nesil sekanslama ve miRNA sekanslama gibi
yeni teknolojilerin miRNA klinik testlerinde oynayacağı rolü görmek ilginç olacak.
5
Şu anda miRNA’ların klinik testlerde kullanımını destekleyen yeterince kanıt var mıdır?
George Calin: miRNA’nın klinik kullanımını destekleyen çok miktarda veri vardır. Pek çok
fare modeli (miR-155, miR-21, miR-15a/16), büyük miktarda genomik veri ve çok sayıda
fonksiyonel çalışma vardır. Translasyonel çalışmaların sayısı da katlanarak artmıştır.
Pierre Cordelier: miRNA araştırmaları alanındaki keşifler teşvik edici ve umut vericidir.
Yakın zamanda, hepatit C virüsüyle enfekte olmuş hastaları tedavi etmek içi miRNA hedefli
ilk ilaç, faz 2 klinik denemelere girmiştir. Yakın gelecekte miRNA’ların klinik testlerde
(biyobelirteçler ve/veya hedefler olarak) rutin olarak kullanılacakları yönünde spekülasyonda
bulunmak cezbedicidir.
Carlo Croce: Geçtiğimiz 8 yılda, miRNA’lar hakkında 16.000 araştırma yayını rapor
edilmiştir ve bir nokta çok açıktır: miRNA’lar her açıdan tümör biyolojisinde yer almaktadır.
Hem benim laboratuvarım hem de diğerleri miRNA’ların, tümör gelişimi, metastatik davranış
ve kemoterapiye terapötik cevap verme yeteneğinin prediktörü olarak kullanılabileceğini
göstermişlerdir. Bu bağlamdaki örneklerin arasında kronik lenfoblastik löseminin ilerlemesi
esnasında miR-181 kaybı, metastatik meme kanserinde miR-335 ve miR-126’nın upmodüle
edilmesi, hormona dirençli meme kanseri hücrelerinde miR-221/222’nin upmodüle edilmesi
ve miR-21’de lenfomaların bağımlılığı vardır. Hala eksik olan, klinik araştırmalardan yıllardır
biriktirdiğimiz tüm bulguları doğrulaması için, çok daha geniş hasta grubu numunelerinde
daha kapsamlı miRNA ifadesi analizleridir. miRNA’ların klinik ve tanısal tıpta yeni bir araç
olabilmesi için çabalarımızı odaklamamız gereken kilit alan budur, çünkü bunlar
konvansiyonel tanı yönteminin ürettiği hem yanlış pozitif hem de yanlış negatif sonuçları
azaltabilir.
Federico Monzon: Hayır. miRNA’nın tanısal veya prognostik belirteçler olarak kullanımı
kapsamlı olarak araştırılmış fakat hiçbir uygulamanın yeterli klinik performansa sahip olduğu
ispatlanmamıştır. Metastatik tümörlerde orijin dokusunun belirlenmesinde kullanılmışlardır
fakat tahlil, geniş bir çalışmayla tasdik edilmemiştir. Pazarlanan bir diğer uygulama da
akciğer skuamöz ve adenokarsinomu arasındaki ayrımdır, fakat bu tahlillerin kullanılmasının
rutin histopatoloji/immünohistokimyaya kıyasla klinik değeri gösterilmemiştir.
Anna Szafranska-Schwarzbach: miRNA’nın klinik testlerde kullanımını destekleyen
kanıtlar hızla birikmektedir. miRNA tanıbilim alanı umut vaat eden miRNA adaylarını
belirlemeyi sürdürmektedir ve bu biyobelirteçler, hasta bakımı kararlarında kullanılacak
6
sağlam ve tekrarlanabilir testlerin oluşturulmasında giderek daha fazla kullanılmaktadır. Biz
Asuragen’de, miR-196a ve miR-127’nin ayırıcı ifadesine dayanan miRInform® Pankreas
LDT’yi geliştirip doğruladık. Bu test formalinle fikse edilmiş, parafinde bloklanmış
numunelerde kronik pankreatiti, pankreas duktal adenokarsinomundan ayırt etmeye yardımcı
olur. Bizler şu anda, iyi huylu, kesin olmayan ve tanı konulamayan endoskopik ultrason ince
iğne aspirasyon sitolojisi sonuçları olan hastalarda kullanılmak üzere, 7 miRNA’nın ifadesini
baz alan bir tahlilin klinik açıdan doğrulanmasını sonlandırma aşamasındayız. İlaveten,
yüksek dereceli intraduktal papiller müsinöz neoplazmalı ve cerrahi müdahale gerektiren
diğer pankreatik kist oluşumları olan hastalarla, daha geleneksel bir şekilde tedavi
edilebilecek düşük dereceli intraduktal papiller müsinöz neoplazmalı hastaları güvenilir bir
şekilde ayırt edebilecek, pankreas sisti sıvı numunelerindeki 9 miRNA imzasını doğrulama
sürecindeyiz. Diğer bazı tanısal tahliller de bizim tarafımızdan veya başkaları tarafından, çok
çeşitli tanısal uygulama için geliştirilmiş veya geliştirilmektedir.
miRNA’lar kişiselleştirilmiş tıp için umut vaat biyobelirteçler olarak gelişmektedirler. Önemli
bir örnek, yakın zamanda meme kanseri hastalarında tamoksifene olan cevabı, Oncotype®
DX tahliliyle kıyaslanabilir bir doğrulukla tahmin ettiği rapor edilen, miR-210’e dayalı bir
tek-miRNA tahlilidir. Birkaç yıl sonra, umut vaat eden bu bulguların geniş ölçekli klinik
denemelerle doğrulanıp rutin klinik testlerde kullanılmaya başlanmasının ardından miRNA
alanı çok farklı görünecektir.
miRNA araştırmasının hangi alanına odaklanıyorsunuz ve bu, miRNA’ların klinik
laboratuvarlarda kullanılmasını nasıl etkileyebilir?
George Calin: Benim laboratuvarım, miRNA ve uzun, kodlamayan RNA’ları kullanan birçok
farklı tip araştırmada kullanılmaktadır. Bizim projelerimiz keşif çabalarına, genomiğe ve
fonksiyonel testlere odaklanmıştır ve amacımız bu bilgileri hasta için faydalı bir şeylere
dönüştürmektir.
Pierre Cordelier: Biz şu anda miRNA’ların pankreas adenokarsinomundaki ifadesi ve rolü
üzerinde çalışıyoruz. miRNA’ların, bu hastalığın sıkıntılı prognozunu hafifletmek için
prognostik ve prediktif biobelirteçler ve terapötik hedefler olarak kullanılabileceklerini
bulduk.
Carlo Croce: Benim laboratuvarım kanserle ilişkili miRNA’ların, malignitelerin başlangıcı
ve gelişiminde oynadıkları spesifik rolün belirlenmesine odaklanmıştır. Farklı yüksek girdi
7
çıktılı teknolojileri kullanarak, aralarında meme, akciğer, mide, pankreas ve karaciğer kanseri;
kronik lenfoblastik lösemi; akut lenfoblastik lösemi; ve akut miyeloid löseminin de
bulunduğu çok sayıda farklı solid tümör ve hematopoietik malignitenin spesifik miRNA
imzalarını (“miRNome”) belirledik. Zorlu miRNA görevimizin ikinci fazında daha çok,
değişmiş miRNA ifadesinin, malignant transformasyonun bir nedeni mi yoksa bir sonucu mu
olduğunu netleştirmeye çalışarak, diferansiyel olarak ifade edilmiş miRNA’ların tümörlerdeki
moleküler rolünü tanımlamakla ilgileniyoruz. Bu amaç doğrultusunda, miRNA’ların
malignant transformasyonun ve metastatik yayılmanın nedeni olabileceğini ve tümörlerin
miRNA’ların ifadelerine güçlü bir şekilde bağlı olduklarını göstermemizi sağlayan çok sayıda
farklı miRNA fare modeli belirledik. Ayrıca standart farmakolojik yaklaşımlarla
hedeflenebilecek diğer potansiyel terapötik proteinleri belirleyebilmek için miRNA tarafından
doğrudan modüle ve kontrol edilen moleküler yolakları tanımlamaya çalışıyoruz.
miRNA’ların tümör biyolojisinin her alanındaki kritik rolleri göz önüne alındığında, bizim
çalışmalarımız, tümörijenezdeki miRNA biyolojisinin daha iyi kavranmasını sağlayarak, çok
sayıda insan malignitesinin tanı ve tedavisinde gelişmeye katkı sağlayacağı için çok
önemlidir.
Federico Monzon: Biz sputumda veya brankoalveolar lavaj numunelerinde, akciğer
kanseriyle ilgili miRNA’ları tespit etmek için son derece hassas tahliller geliştirmeye
çalışıyoruz. Başarılı olursak, yüksek kanser geliştirme riski olan hastalar için noninvaziv veya
daha az invaziv tanısal tahlillerin gelişimine imkan sağlayacağız.
Anna Szafranska-Schwarzbach: Bizim grubumuz, yerine getirilmemiş bazı klinik
ihtiyaçları irdelemek için miRNA'ları tanısal analitler olarak kullanmaya odaklanmıştır;
özellikle pankreas kanseri gibi onkoloji uygulamalarına konsantre olmuştur. Çabalarımız,
farklı pankreas kanseri tiplerinin ve hastalığa özgü imzaların işaretçisi olan miRNA’ların
belirlenmesine doğrultulmuştur. Amacımız bu miRNA imzalarını, solid ve kistik pankreas
lezyonlarındaki klinik ikilemleri çözümlemeye yardımcı olmaları için kullanmaktı. Testleri
daha erişilebilir kılmak adına aday biyobelirteçleri CLIA ve Amerikan Patolojistler Birliğinin
regülasyonlarına uyarak, CLIA laboratuvarımızda LDT olarak kullanımı için doğruladık. Bu
testlerin, hâlihazırda preoperatif teşhis için kullanılan aletlerin doğruluklarını geliştirme
potansiyelleri vardır ve daha erken ve uygun tedavi müdahalesine fırsat sağlarlar.
Yakın gelecekte, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmış kit tabanlı
miRNA tahlillerine sahip olabileceğimizi düşünmek için erken mi?
8
George Calin: Erken değil. miRNA’ların bazı durumlarda protein ve mRNA’lardan daha iyi
belirteçler olduklarını kanıtlayan çok sayıda yayınlanmış veri vardır (bilinmeyen primerli bir
kanseri belirlemek, önemli örneklerden yalnızca biridir). miRNA analizinin değerini azaltan
unsurlardan biri, qPCR’nin ucuz olması ve şirketlerin, yatırım geri dönüşleri büyük
olmayabileceği için böylesi bir tahlili FDA’ya götürmeye yatırım yapmakta istekli
olmayabilecekleridir. Endüstri bunun yerine, derin dizileme gibi daha kazançlı olabilecek ileri
teknolojilere odaklanmaktadır. miRNA araştırmalarının %90’ının ABD’de yapılmış olmasına
rağmen, miRNA’lar üzerine en ileri klinik denemelerin Avrupa’da devam ediyor olması
ilginçtir.
Pierre Cordelier: Biyobelirteçler olarak potansiyelleri bir yana, miRNA’lar kısa süre sonra,
hedefli terapilere verilen cevabı öngörmek için “refakatçi tanısal kitlerde” kullanılacaktır.
Sonuç olarak, FDA tarafından onaylanmış kit tabanlı miRNA tahlillerinin yakın gelecekte
ortaya çıkacağına inanıyorum.
Carlo Croce: Söylenenlere dayanarak, tanısal ve prognostik bir alet olarak miRNA tabanlı bir
kite sahip olmak için erken olmadığını düşünüyorum. Net miRNA imzalarını farklı tüm
maligniteler için tanımlayacak daha fazla deneye ihtiyacımız var. Normal dokuları
tümörlerden ayırt edebilen, bu tümörün doğası hakkında, agresifliği hakkında ve terapötik
ilaca cevap verme yeteneği hakkında bilgi verebilen bir miRNA kümesi hayal edilebilir;
hastalar için bireyselleştirilmiş risk değerlendirmeleri sunabilen ve hastanın ihtiyaçlarıyla
ilgili olarak doktorların uygun tedavi protokollerini hazırlamalarına olanak sağlayan bir
“mikroprint”.
Federico Monzon: FDA onaylı tahlillerin ortaya çıkması son derece olasıdır. Yukarıda
bahsedildiği üzere, miRNA’lar çok stabil biyobelirteçlerdir. miRNA profillemesinin spesifik
tümör tipleri veya diğer hastalıklar için er geç güvenilir bir tahlil olması öngörülebilir.
Anna Szafranska-Schwarzbach: miRNA’lar klinik pazara LDT’ler olarak sunulmaya
devam edecektir, fakat mutlaka FDA onaylı kit ürünleriyle sonuçlanacaktır. CLIA tabanlı
yaklaşımın, aralarında hekimlerin farkındalıklarını artırmak ve tanısal aletler olarak
miRNA’larla olan rahatlık seviyelerini yükseltmenin de bulunduğu çok sayıda avantajı vardır.
Laboratuvarın bakış açısından bir LDT, kit geliştirme yoluna girmeden önce miRNA testinin
teknik ve klinik pratikliklerine dair iyileştirilmiş bir anlayışı baz alarak, test prosedürlerinin
düzeltilmesine olanak sağlar. Ne var ki tanısal kit üretiminin ilke ve prosedürleri muhtemelen
LDT’lerin geliştirilmesi için ve test bileşen ve reaktifleri için daha yaygın olarak
9
benimsenecektir. Önümüzdeki 2 yılda sektör gelişip miRNA’ları rutin tanısal analitler olarak
benimsedikçe, miRNA tabanlı LDT’ler in vitro tanısal-kit formatlarına doğru ilerlemelidir. Bu
akıma muhtemelen onkolojiyle alakalı ürünler liderlik edecek ve zaman içinde tanılamayla
birlikte diğer klinik uygulamalara doğru genişleyecektir.
10

Benzer belgeler

Tedavi yaklaşımlarında yeni bir dönem

Tedavi yaklaşımlarında yeni bir dönem ncRNA’ların kompleks canlılarda birincil genetik düzenleyici olduklarını gösteren bulguların artışıyla beraber bu RNA’ların hastalıkların biyobelirteci (Biomarker) olarak kullanılabileceği fikri or...

Detaylı