D.2 - 5237 s. Kanun - Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma

Transkript

D.2 - 5237 s. Kanun - Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma
26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı
TÜRK CEZA KANUNU
(Resmi Gazete: 12 Ekim 2004/25611)
DEĞĠġĠKLĠK YAPAN KANUNLAR:
1) 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanun1 (Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772 Mükerrer).
2) 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun2 (Resmi Gazete: 8 Temmuz 2005/25879).
3) 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Kanun3 (Resmi Gazete: 7 Temmuz 2005/25868).
4) 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun4 (Resmi Gazete: 19 Aralık 2006/26381).
5) 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanun5 (Resmi Gazete: 1 Mart 2008/26803).
6) 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanun6 (Resmi Gazete: 8 Mayıs 2008/26870).
7) 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanun7 (Resmi Gazete: 14 Mart 2009/27169).
8) 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanun8 (Resmi Gazete: 9 Temmuz 2009/27283).
9) 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun9 (Resmi Gazete: 25 Temmuz 2010/27652).
10) 8.12.2010 tarihli ve 6086 sayılı Kanun10 (Resmi Gazete: 19 Aralık 2010/27790).
TBMM ADALET KOMĠSYONU TARAFINDAN HAZIRLANAN TCK TASARISINA
ĠLĠġKĠN RAPOR
(Tarih: 3 Ağustos 2004, Esas: 1/593, Karar: 60)11
1
Bu Kanunla, 59, 62, 85, 86, 87, 88, 90, 116, 235 ve 344. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır.
2
Bu Kanunla, 4, 7, 13, 30, 31, 43, 61, 66, 82, 84, 87, 103, 105, 107, 125, 145, 150, 155, 158, 168, 184,
188, 190, 191, 218, 221, 245, 252, 263, 268, 269, 288, 292, 293, 299, 302, 304 ve 305. maddelerde
değiĢiklik yapılmıĢtır.
3
Bu Kanunla, 122. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır.
4
Bu Kanunla, 61, 73, 80, 87, 89, 142, 191, 221, 227, 234 ve 245. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır.
5
Bu Kanunla, 50. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır.
6
Bu Kanunla, 301. madde değiĢtirilmiĢtir.
7
Bu Kanunla, 154. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır.
8
Bu Kanunla, 13, 55, 165, 254 ve 282. maddelerde değiĢiklik yapılmıĢtır.
9
Bu Kanunla, 79. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır.
10
Bu Kanunla, 257. maddede değiĢiklik yapılmıĢtır.
11
TBMM, Dönem 22, Yasama Yılı 2, Sıra Sayısı 664, sh. 224 vd. Söz konusu Sıra Sayısında TBMM
Adalet Komisyonunun tanzim ettiği Rapor tarihi yanlıĢlıkla “8.3.2004” olarak yazılmıĢtır.
I.
Bakanlar Kurulu tarafından 14.4.2003 tarihinde kabul edilerek BaĢbakanlık Kanunlar ve
Kararlar Genel Müdürlüğü’nün 12.5.2003 tarih ve B.02.0.KKG.0.10/101-540/2092 sayılı
yazısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığına gönderilen Türk Ceza Kanunu Tasarısı
(Kısaca, “Hükûmet Tasarısı” veya “Tasarı” olarak anılacaktır) Komisyonumuza havale
edilmiĢtir. Söz konusu Tasarı, Komisyonumuzun 28.7.2003 tarih ve 29 uncu birleĢiminde
geneli üzerindeki görüĢmelerin tamamlanmasından sonra maddelerin ayrıntılı bir biçimde
incelenerek gerekli değiĢiklik ve düzenlemelerin yapılması amacıyla oluĢturulan Alt
Komisyona havale edilmiĢtir.
OluĢturulan Alt Komisyonun baĢkanlık görevini yürüten Kastamonu Milletvekili Hakkı
KÖYLÜ imzasıyla çeĢitli üniversitelerin hukuk fakültelerine yazı yazılarak, Tasarı üzerinde
yürütülecek olan çalıĢmalara katılmak üzere ceza hukuku öğretim üyeleri arasından bir
temsilci görevlendirilmesi istenmiĢtir. Bunun üzerine, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinden
Doç. Dr. Ġzzet ÖZGENÇ, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Doç. Dr. Adem
SÖZÜER ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Doç. Dr. Ahmet GÖKCEN Alt
Komisyon çalıĢmalarına katılmak üzere görevlendirilmiĢtir.
21.10.2003 tarihinde çalıĢmalarına baĢlayan Alt Komisyon Üyesi Milletvekilleri, önce Adalet
Bakanlığı bünyesinde söz konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyona baĢkanlık eden Ord. Prof.
Dr. Sulhi DÖNMEZER ve bu Komisyona üye olarak katılan bazı kiĢilerle Ġstanbul’da bir
araya gelerek, Tasarı içeriğine iliĢkin görüĢ alıĢ veriĢinde bulunmuĢtur.
Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi Keskin KAYLAN, Adalet Bakanlığı bünyesinde söz
konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyon üyesi olarak, Alt Komisyon çalıĢmalarına düzenli bir
Ģekilde katılmıĢtır.
Alt Komisyon çalıĢmalarına, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul
Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan SOYASLAN, Adalet Bakanlığı bünyesinde söz
konusu Tasarıyı hazırlayan Komisyon üyesi olarak ve Adalet Bakanlığı Yüksek MüĢaviri
sıfatıyla mesaisi elverdiği ölçüde zaman zaman katılmıĢtır.
Türkiye Barolar Birliği, Alt Komisyon çalıĢmalarında sadece baĢlangıçta temsilci
bulundurmuĢtur.
Adalet Bakanlığı adına Alt Komisyon çalıĢmalarına Tetkik Hâkimleri Zekeriya YILMAZ ve
Yusuf Solmaz BALO, düzenli bir Ģekilde katılmıĢlardır.
Bu çalıĢmalar sürecinde, toplumun çeĢitli kesimlerinden kiĢiler, çeĢitli dernek veya vakıf
yöneticileri ve özellikle kadın örgütlerinin temsilcileri Tasarının kendi ilgi alanlarına giren
hükümlerine iliĢkin görüĢ ve önerilerini yazılı veya sözlü olarak Alt Komisyon üyelerine
iletme imkanı bulmuĢtur.
Alt Komisyonda görev yapan üniversite temsilcisi öğretim üyeleri tarafından, hukuk
fakültelerinde görev yapan diğer ceza hukuku öğretim üyeleri ile, baĢta Yargıtay’da görev
yapan çeĢitli Ceza Dairesi Üyeleri, Cumhuriyet savcıları ve tetkik hâkimleri olmak üzere,
hâkim, savcı ve avukatlarla görüĢülerek, Tasarının çeĢitli hükümlerine iliĢkin düĢünce, kanaat
ve önerilerinin Komisyon çalıĢmalarına yansıması sağlanmıĢtır.
Alt Komisyon çalıĢmalarının basına kapalı yürütülmesine rağmen, bu çalıĢmalarda kabul
edilen düzenlemeler, basın ve yayın organları tarafından aktüel bir Ģekilde kamuoyunun
bilgisine sunulmuĢtur.
12.5.2004 tarihine kadar devam eden Alt Komisyon çalıĢmaları sonucunda Hükûmet
Tasarısında büyük ölçüde değiĢiklik yapılarak kabul edilen metin, Yargıtay Ceza Dairelerine
ve Cumhuriyet BaĢsavcılığına, Türkiye Barolar Birliği BaĢkanlığına, Türkiye’deki bütün
hukuk fakültelerine, baro baĢkanlıklarına, çeĢitli sivil toplum örgütlerine, düĢünür ve
yazarlara gönderilmiĢ olup; içeriğine iliĢkin görüĢ, düĢünce ve önerilerin, en geç 28 Haziran
2004 tarihine kadar Komisyonumuza iletilmesi istenmiĢtir.
Söz konusu metin, 21-22 Mayıs 2004 tarihlerinde Türkiye Barolar Birliği ile Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesinin ortaklaĢa düzenlediği bilimsel toplantı ile; 25 Mayıs 2004
tarihinde Ġstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Galatasaray Üniversitesi Hukuk
Fakültesi ve Ġstanbul Barosu ile ortaklaĢa düzenlediği çalıĢma toplantısında tartıĢılmıĢ olup;
içeriğine iliĢkin olarak her iki toplantıda ileri sürülen eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler, Alt
Komisyon çalıĢmalarını yürüten üye ve akademisyenler tarafından titizlikle takip edilmiĢtir.
Alt Komisyon tarafından hazırlanan metnin içeriğine iliĢkin olarak Yargıtay Cumhuriyet
BaĢsavcılığı, Yargıtay Ceza Daireleri, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kocaeli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Türk Tabipler Birliği, Ġstanbul
Barosu, Ankara Barosu, Ġzmir Barosu, Diyarbakır Barosu, Malatya Barosu, Türkiye ĠĢçi
Sendikaları Konfederasyonu, Hak-ĠĢ Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile bazı hâkim ve Cumhuriyet savcıları
tarafından ileri sürülen eleĢtiri, görüĢ, düĢünce ve öneriler, 28 Haziran 2004 tarihine kadar
Komisyonumuza ulaĢmıĢtır. Türkiye Barolar Birliği BaĢkanlığının talebi üzerine Prof. Dr.
Erdener YURTCAN tarafından Alt Komisyon metninin içeriğine iliĢkin olarak hazırlanan
rapor da belirtilen tarihte Komisyonumuza ulaĢmıĢtır.
Komisyonumuz, 30 Haziran 2004 tarihinde toplanarak Türk Ceza Kanunu Tasarı üzerinde
çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Bu toplantıyı 1, 2, 5, 6, 7, 8, 13 ve 14 Temmuz 2004 tarihlerinde
yapılan toplantılar izlemiĢtir.
Türk Ceza Kanunu Tasarısına iliĢkin Komisyon toplantılarına, Alt Komisyon çalıĢmalarına
katılan kiĢilerin yanı sıra, Yargıtay’dan Birinci Ceza Dairesi Üyesi Osman ġĠRĠN, Ġkinci Ceza
Dairesi Üyesi Doç. Dr. Ali Rıza ÇINAR, Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi Kubilay ÖZKAN,
Onuncu Ceza Dairesi Tetkik Hâkimi Ali KINACI, Yargıtay Cumhuriyet Savcıları Doç. Dr.
Ġbrahim ġAHBAZ, M. Mahir DURAKOĞLU, Ali PARLAR, Tayyar Cem ERALP, Muzaffer
KÖSE, Bahattin AZĠZAĞAOĞLU, H.Atıf ERTEN, Salih Zeki ĠSKENDER, M. Bahattin
PARMAKSIZ ve E. Ahsen KOÇ, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul
Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Selami MAHMUTOĞLU ve Adalet Bakanlığı Yüksek
MüĢaviri Mahmut ÖZBAY katılmıĢlardır.
II. Komisyonumuz, Alt Komisyon tarafından hazırlanan metin üzerinden çalıĢmalarına
devam etmiĢtir. Bu çalıĢmalarda, söz konusu metnin içeriğine yönelik olarak yapılan bütün
eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler dikkate alınmıĢtır. Alt Komisyon tarafından hazırlanan
metnin içeriğinde bu eleĢtiri, düĢünce, görüĢ ve öneriler ıĢığında gerekli değiĢiklikler
yapılarak, Türk Ceza Kanunu Tasarısı toplam 346 madde olarak kabul edilmiĢtir.
Komisyonumuzun Türk Ceza Kanunu Tasarısına iliĢkin bütün çalıĢmalarındaki redaksiyon
görevi, Doç. Dr. Ġzzet ÖZGENÇ tarafından yürütülmüĢtür.
Komisyonumuz çalıĢmalarında Hükûmet Tasarısı üzerinde yapılan değiĢikliklerde,
münhasıran bir ülke ceza kanunu dikkate alınmamıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, ortaya çıkan
metin, herhangi bir ülke ceza kanunundan iktibas edilmemiĢtir. Ancak, bu metnin ortaya
çıkarılmasında, Ġspanya ile Rusya Federasyonu arasındaki yelpazede yer alan devletlerin ceza
kanunlarının ilgili hükümleri hep göz önünde bulundurulmuĢtur. Bu bakımdan Komisyon
çalıĢmaları sonucunda ortaya çıkan metin, ceza hukukuna iliĢkin Türk doktrin ve
uygulamasının bir ürünü niteliğindedir.
Hükûmet Tasarısı üzerinde Komisyonumuz tarafından yürütülen çalıĢmalar sonucunda
hazırlanan metinlerde, anlaĢılır bir Türkçe kullanılmıĢtır. Madde metinleri, son derece teknik
bir dille ifade edilmiĢtir. Kullanılan kavramlar, farklı anlaĢılmaları önleyecek biçimde ve
özenle seçilmiĢtir.
Maddelerin yazımında, uygulama açısından son derece kolaylık sağlayacak bir sistematik
benimsenmiĢtir. Maddeler fıkralara, fıkralar bentlere, bentler ise alt bentlere
bölünmüĢtür. Her fıkranın baĢına parantez içinde fıkra numarası konmuĢtur. Bentler
harf sırasına göre sıralanmıĢ ve harflerden sonra parantez kapama iĢaretine yer
verilmiĢtir. Buna karĢılık, alt bentler ise, sayıdan sonra nokta konmak suretiyle
numaralandırılmıĢtır.
Tasarıda yer alan her bir madde kapsamında MADDE BAġLIĞI, MADDE METNĠ ve
MADDE GEREKÇESĠne yer verilmiĢtir. MADDE BAġLIĞI VE GEREKÇESĠ,
MADDE METNĠNĠN AYRILMAZ BĠR PARÇASINI OLUġTURMAKTADIR. Bu
husus, madde hükümlerinin yorumlanması açısından büyük bir önem taĢımaktadır.
III. Suç siyaseti, barıĢ esasına dayalı toplum düzeninin devamı için hukuka aykırı fiillerin
hangilerinin suç olarak tanımlanması gerektiğinin belirlenmesinde izlenen yolu
göstermektedir. Hukuka aykırı herhangi bir fiile suç niteliğini kazandıran koĢullar, izlenen suç
siyaseti ile belirlenmektedir.
Suç siyaseti ile güdülen amaca ulaĢabilmek için, uyulması gereken ana ilkeler, kusur ilkesi,
hukuk devleti ilkesi ve hümanizm ilkesidir.
Kusur ilkesi, ceza yaptırımının, ancak iĢlediği fiilden dolayı kiĢinin kınanabilmesi durumunda
uygulanabilmesini ifade eder. Bu ilke, bir yandan iĢlediği fiil dolayısıyla kusurlu olmayan bir
kimseye ceza verilemeyeceğini ifade ettiği gibi; diğer yandan faile kusurundan daha ağır bir
cezanın uygulanmasını yasaklar. Bu bakımdan, salt netice sorumluluğu, kusur ilkesiyle
bağdaĢmamaktadır.
Ġyi bir suç siyaseti izlenirken göz önünde bulundurulması gereken ikinci ilke, hukuk devleti
ilkesidir.
Hukuk devleti ilkesi, hukukun bireylere sağladığı güvenceyi belirtir. Bireylerin özgürlük
alanına en derin müdahalelerde bulunan ceza hukukunun kötüye kullanılmasını önleyici
önlemlerin yine hukuk düzeni tarafından konulması, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir.
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, belirlilik ilkesi, kıyas yasağı, geçmiĢe uygulama yasağı,
hukuk devleti ilkesinin gerekleridir.
Devletin hukuka bağlılığının ideal bir biçimde gerçekleĢtirilebilmesi için ceza kanunlarının
içerik yönünden nasıl düzenlenmesi gerektiğini, hukuk devleti ilkesi belirler. Bu anlamda,
ceza kanununun insana saygı esasına dayanması, iĢkence ve eziyet niteliğini gösteren
uygulamaları etkin bir biçimde yasaklaması, insan onuruyla bağdaĢmayan cezalar içermemesi,
hâkimlerin keyfi ve duygusal biçimde hüküm vermelerine yol açabilecek kavram ve tanımlara
yer vermemesi, ceza ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında fiilin ağırlığı ve failin
tehlikeliliğinin göz önünde bulundurulması, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak ortaya
çıkmaktadır.
Hümanizm ilkesi, suç siyasetinin üçüncü ana ilkesini oluĢturmaktadır. Bundan amaç, suç
iĢleyen insanın yeniden sosyalleĢtirilmesi ve toplumsal sorumluluğa sahip bir birey durumuna
getirilmesi hedefinin izlenmesidir.
Türk Ceza Kanunun Tasarısı üzerinde Komisyonumuz tarafından yürütülen çalıĢmalarda, suç
siyasetinin dayandığı bu temel felsefi ilkeler göz önünde bulundurulmuĢtur.
IV. Bireyin sahip bulunduğu hukukî değerlerle, hak ve özgürlüklerinin güvence altına
alınması, Tasarı metninde ceza kanununun amacı olarak belirlenmiĢtir. Böylece kanunun
özgürlükçü karakteri vurgulanmıĢtır. Bireyin bir hukuk toplumunda yaĢama hakkının gereği
olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç iĢlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun
temel amaçları arasında sayılmıĢtır.
Demokratik toplumlarda ceza kanunlarının uygulanması suretiyle kamu gücünün kötüye
kullanılmasının önlemek için, ceza hukukunun temel ilkelerinin anayasalarda belirlenmesi
yoluna gidilmektedir.
Anayasamızda da belirlenen bu ilkelere göre; hangi fiillerin suç oluĢturduğunun kanunda açık
bir Ģekilde belirlenmesi gerekir. Bu düĢüncenin bir sonucu olarak, ancak bir kanuni tanımda
belirlenen muayyen fiiller, ceza yaptırımını gerekli kılabilir. Bu bakımdan, belirli bir kanuna
yollamada bulunmak suretiyle soyut olarak bu kanuna aykırı davranıĢların ceza yaptırımına
bağlanması, suçta kanunilik ilkesiyle bağdaĢmamaktadır. Suç tanımlarının redaksiyonunda,
bu ilkeye bağlı kalmaya büyük bir özen gösterilmiĢtir. Örneğin, Hükûmet Tasarısında, 765
sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, dolanlı (hileli) ve taksirli iflas suçlarının sadece
yaptırımı belirlenmiĢtir (madde 224). Buna karĢılık, hangi fiil ve davranıĢların bu suçları
oluĢturacağı konusunda, herhangi bir belirleme yapılmamıĢtır. Bu konuda, 9.6.1932 tarih ve
2004 sayılı Ġcra ve Ġflas Kanununun 310 ve 311 inci maddelerinde yapılan düzenlemelere
yollamada bulunulmuĢtur. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, ceza hukukunun güvence
fonksiyonlarından birini oluĢturan belirlilik ilkesinin gereği olarak, hileli ve taksirli iflas
suçlarını hangi fiil ve davranıĢların oluĢturduğu açık ve seçik bir Ģekilde belirlenmiĢtir.
Hükûmet Tasarısında, sadece “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmüne yer
verilmiĢtir. Böylece, klasik ceza hukuku anlayıĢının bir sonucu olan “kanunu bilmemek
mazeret sayılmaz” kuralının kapsamı, büyük ölçüde daraltılmıĢ olmaktadır. Komisyon
çalıĢmalarında kabul etilen metinle, söz konusu hükmün, Anayasamızda güvence altına alınan
kusura dayalı ceza sorumluluğu ilkesiyle uyumunun sağlanması amaçlanmıĢtır.
Ceza kanunuyla, çeĢitli özel suç tanımlarına yer veren diğer kanunlar arasındaki iliĢki,
Anayasamızda güvence altına alınan hukuk devleti, adalet ve eĢitlik ilkelerine uygun olarak
yeniden belirlenmiĢtir.
Tasarının “Tanımlar” maddesinde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Örneğin, “çocuk” deyimi,
Türkiye’nin de taraf olduğu BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesi hükümlerine
uygun olarak tanımlanmıĢtır. Keza, kamu görevlisi kavramının benimsenmesiyle, kimlerin
“ceza kanunu uygulamasında memur” sayılacağı konusundaki yersiz ve anlamsız tartıĢmalara,
çeĢitli kanunlarda yer verilen kazüistik hükümlere son verilmesi amaçlanmıĢtır.
V. Ceza kanununun yer bakımından uygulama alanı belirlenirken, Türkiye’nin egemenlik
alanı içinde iĢlenen suçlarla ilgili olarak milletlerarası hukuk uygulamasında non bis in idem
kuralına geçerlilik tanınmamıĢtır. Buna karĢılık, yurt dıĢında iĢlenen suçlar bakımından, bu
kurala büyük ölçüde geçerlilik tanınmıĢtır.
Komisyon çalıĢmalarında, yabancı ülkede verilmiĢ mahkûmiyet kararına bağlı hak
yoksunlukları bakımından Hükûmet Tasarısından farklı bir düzenleme yapılmıĢtır. Bu
düzenlemede, yabancı bir mahkeme tarafından hükmedilmiĢ olan cezaların doğurduğu hak
yoksunlukları bakımından ülkemiz hukukunun dikkate alınması kabul edilmiĢtir.
Suçluların geri verilmesi bakımından, milletlerarası ceza hukuku alanındaki geliĢmeler göz
önünde bulundurularak, ayrıntılı bir düzenleme yapılmıĢtır.
Komisyon çalıĢmalarında yapılan düzenlemeyle, yurt dıĢında iĢlenen suçlar bakımından,
suçun iĢlendiği ülke kanununun göz önünde bulundurulması konusunda aranacak koĢullar
açık bir Ģekilde belirlenmiĢtir.
VI. Hükûmet Tasarısından farklı olarak, Komisyon çalıĢmalarıyla oluĢturulan metinde,
suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımı kaldırılmıĢtır. Tasarıda yer alan bazı
“kabahat”ler, suç olarak metinde muhafaza edilmiĢtir. Belirtmek gerekir ki, bu ayırımın
kaldırılmasının sonucunda, ülkemiz açısından idari yaptırımları gerektiren fiillerle ilgili olarak
genel bir düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıĢtır.
Ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralı bağlamında, özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında ceza
yaptırımının uygulanamayacağı; buna karĢılık, güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara
hükmedilebileceği kabul edilmiĢtir.
Hükûmet Tasarısında bilinçli taksir kavramına açıkça yer verilmesi karĢısında; Komisyon
çalıĢmalarında, olası kast kavramının da kanun metninde tanımlanması gerektiği
vurgulanarak, bunun ceza miktarının belirlenmesinde ne ölçüde dikkate alınacağı yönünde
düzenleme yapılmıĢtır.
Tasarının taksire iliĢkin düzenlemesinde, bu konudaki teorik geliĢmeler de dikkate alınmak
suretiyle, değiĢiklik yapılmıĢtır. Bu düzenlemede, taksirin kast gibi haksızlığın manevî
unsurunu oluĢturduğu ve bu kavramların salt bir kusurluluk Ģekilleri olmadığı düĢüncesi
hâkim olmuĢtur. Ayrıca, yapılan düzenlemeyle, normatif bir kavram olan taksire dayalı
kusurluluk durumlarında, kusurun matematiksel oranlar olarak ifadesinden vazgeçilmiĢtir.
Netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar bakımından, objektif sorumluluktan vazgeçilerek, kusura
dayalı sorumluluk sistemi benimsenmiĢtir.
VII. Hükûmet Tasarısının Birinci Kitap, Ġkinci Kısım, “Hukuka Uygunluk Nedenleri”
baĢlıklı Üçüncü Bölümü altında yer alan hükümlerin bir çoğunun hukukî niteliği doktrinde
tartıĢma konusu olmaya devam etmektedir. Doktrinde bazı görüĢler ve hatta bazı ülke
kanunları örneğin zorunluluk hâlini bir hukuka uygunluk nedeni değil, kusurluluğu ortadan
kaldıran bir neden olarak kabul etmektedir. Aynı Ģekilde, yetkili merciin emrini yerine
getirilmesinin genellikle bir hukuka uygunluk nedeni olduğu kabul edilirken; bazı görüĢler, bu
durumda hukuka aykırı ve fakat bağlayıcı emrin bulunduğunu ve dolayısıyla, kusurluluğu
ortadan kaldıran bir neden olduğunu ileri sürmektedirler. Keza, doktrin ve uygulamamızda
“suça etki eden neden” olarak ifade edilen haksız tahrik, esasında kusurluluğu azaltan sebep
olarak değerlendirilmek gerekir. Doktrinde ileri sürülen görüĢler açısından bağlayıcı olmamak
için, bu Bölümde söz konusu edilen nedenlerin sonucu göz önünde bulundurulmak suretiyle
bir isimlendirmeye gidilmiĢtir. Belirtilen nedenlerle, ilgili Bölüm baĢlığı “Ceza
Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” olarak değiĢtirilmiĢtir.
Kusurluluğu etkileyen nedenlerle bağlantılı olarak yapılan bütün düzenlemelerde, normatif bir
kavram olan kusurun iki temel unsurunu oluĢturan kiĢinin algılama yeteneği ile davranıĢlarını
yönlendirme yeteneğine vurgu yapılmıĢtır.
Komisyon çalıĢmalarında, suça teĢebbüs açısından “tam teĢebbüs” – “eksik teĢebbüs” ayırımı
kaldırılmıĢtır. Keza, hazırlık ve icra hareketi ayırımında, objektif ölçüye itibar edilmiĢtir.
Gönüllü vazgeçme, bu düzenlemeye paralel olarak suça teĢebbüs kapsamında yeniden
düzenlenmiĢtir. Buna karĢılık, etkin piĢmanlık, sadece belirli suçlar bakımından, ilgili suçla
bağlantılı olarak cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebep
olarak düzenlenmiĢtir.
Kasten iĢlenen suçların iĢleniĢine iĢtirak eden kiĢilerin sorumluluk statülerinin
belirlenmesinde, faillik ve Ģeriklik ayırımına sadık kalınmıĢtır. Bu ayırımda, objektif ölçütler
esas alınmıĢtır. Buna göre, kiĢinin suça iĢtirak dolayısıyla sorumluluk statüsünün
belirlenmesinde, suçun iĢleniĢine bulunduğu katkının, gerçekleĢtirilen suçun icrası üzerindeki
etkisi göz önünde bulundurulacaktır.
Ġzlenen suç siyasetinin gereği olarak, kusur yeteneği olmayan çocuk veya akıl hastalarının
suçun iĢlenmesinde araç olarak kullanılması ya da azmettirme iliĢkisinde azmettirilenin çocuk
olması hâllerinde cezada artırım öngörülmüĢtür. Bu düzenlemede, suçun iĢlenmesinde
kullanılmakla bu kiĢilerin de mağdur edildiği düĢüncesi etken olmuĢtur.
Birden fazla kiĢinin iĢtiraki bir suçun iĢlenmesini genellikle kolaylaĢtırmaktadır. Ancak,
iĢtirake iliĢkin hükümler, iĢlenen suça iliĢkin kanuni tanımda yer alan fiillerin tamamını
gerçekleĢtirmeyen, ya da bu tanıma uygun bir davranıĢ gerçekleĢtirmeksizin suçun iĢleniĢine
iĢtirak eden suç ortaklarının sorumluluk statülerini belirlemektedir. Bu bakımdan, bir suçun
iĢtirak hâlinde iĢlenmesi, iĢtirak statüleri arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın, o suçtan
dolayı kiĢilere verilecek cezanın artırılması nedeni olarak mütalâa edilemez. Buna rağmen
Hükûmet Tasarısında, örneğin hırsızlık (madde 202, 203) ve yağma (madde 207) suçları
açısından, bu suçların iĢtirak hâlinde iĢlenmesinin daha ağır cezayı gerektirdiği yönünde
düzenleme yapılmıĢtır. Ancak, belirli suçlar bakımından sadece icra hareketlerinin birden
fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilebilir. Bu düĢüncelerle, Komisyonumuzda yapılan
çalıĢmalarda, hürriyete karĢı bazı suçların yanı sıra, cinsel saldırı ve yağma gibi suçlarda, icra
hareketlerinin birden fazla kiĢi tarafından birlikte gerçekleĢtirilmesi, bu suçların arzettiği
özellikler göz önünde bulundurularak, ilgili suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir.
VIII. Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, “kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç
varsa o kadar ceza vardır” Ģeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı
bölümünde belirlenmiĢtir. Bu istisnalar dıĢında, iĢlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı
cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.
Hükmolunan birden fazla aynı veya farklı nitelikteki cezanın ne suretle infaz edileceği
sorununun infaz kanununda düzenlenmesi gerektiği düĢüncesiyle; Komisyon çalıĢmalarında,
Tasarının “cezaların içtimaı”na iliĢkin hükümlerinin metinden çıkarılması uygun görülmüĢtür.
IX. Yaptırım sisteminde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Ondokuzuncu yüzyıl ceza hukuku
anlayıĢının kalıntısı olan “aslî ceza” ve “fer'î ceza” ayırımı kaldırılmıĢtır. Suç olgusu
dolayısıyla uygulanabilen yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbiri olarak belirlenmiĢtir.
Suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımı terk edildiği için, Hükûmet Tasarısında
hürriyeti bağlayıcı ceza açısından kabul edilen “hapis” ve “hafif hapis” ayırımı da
kaldırılmıĢtır. Böylece, temel ceza olarak, hapis cezası benimsenmiĢtir.
Hapis cezası, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezası olmak üzere,
üçe ayrılmıĢtır. Bu ayırımda, hapis cezasının infaz sureti esas alınmıĢtır. Bu sistemde, bir
kiĢinin toplumdan tamamen tasfiyesini öngören bir yaptırım kabul edilmemiĢtir. Bu cezaların
ne suretle infaz edileceğinin infaz kanununda düzenlenmesi öngörülmüĢtür.
Somut olayda hükmedilen hapis cezasının kısa süreli olması durumunda, etkin ve ülkemiz
koĢulları bakımından da uygulanabilirliği olan seçenek yaptırımlar öngörülmüĢtür.
Suç iĢlemiĢ olsun veya olmasın, insan kiĢiliğinin geliĢimi, ancak serbest iradeye dayalıdır.
DavranıĢların serbestçe belirlenebilme hürriyeti, insan kiĢiliğinin geliĢiminin olmazsa olmaz
koĢulunu oluĢturmaktadır. Suç iĢlemiĢ olan bir insanın dahi kiĢiliğini geliĢtirebilmesi için
belirli ölçüde davranıĢlarını yönlendirme hürriyetine sahip olması gerekir.
Suç iĢleyen kiĢinin mahkûm olduğu cezanın infaz edilmesiyle güdülen yegane amaç kiĢiye
gerçekleĢtirdiği haksızlık dolayısıyla etkin bir uyarıda bulunmak ve kiĢinin etkin piĢmanlık
duymasını sağlamaktır. Cezaların infazıyla mahkûm gelecekte sosyal sorumluluğa sahip
olarak suçsuz bir yaĢantı sürmeye yatkın duruma getirilmelidir. Ancak, bu amaç, bazı suçlular
açısından sadece bir cezaya mahkûm olmakla da sağlanmıĢ olabilir. Bu bakımdan, kiĢinin
sadece belli bir cezaya mahkûm olmasıyla cezanın uyarı fonksiyonunu gerçekleĢmesi ve failin
bu suçtan dolayı etkin piĢmanlık duyması durumunda, artık cezaevi ortamına konmaması
gerekir. Kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan hükümlülerin cezasının infaz kurumunda
çektirilmesi bakımından, cezanın özel önleme fonksiyonu daima kuĢku ile karĢılanmıĢtır. Bu
bakımdan, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢilerin uslandırılmasının, eğitiminin ve
resosyalizasyonunun sağlanması için etkin seçenek yaptırımların belirlenmesine büyük bir
ihtiyaç bulunmaktadır. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda belirlenen seçenek
yaptırımlar, bu amacı gerçekleĢtirebilecek niteliktedir.
Komisyonumuz, yaptırım rejimine iliĢkin olarak ceza kanununda yer alması gereken
hükümlerde, bir suç dolayısıyla yapılan yargılama sonucunda karara bağlanabilecek hususları,
sınır ve ölçü olarak almıĢtır. Bu bakımdan, Hükûmet Tasarısında yer alan koĢullu salıvermeye
ve kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların özel infaz rejimlerine iliĢkin hükümler, metinden
çıkarılmıĢtır.
Komisyonumuz, Hükûmet Tasarısından farklı olarak ertelemeyi sadece hapis cezası açısından
kabul ederek düzenleme yapmıĢtır. Bu düzenlemede, erteleme, bir koĢullu af olmaktan
çıkarılıp, ceza infaz kurumu hâline getirilmiĢtir.
Suçlar arasındaki “cürüm” ve “kabahat” ayırımının kaldırılması, para cezası bakımından da
“ağır para cezası” ve “hafif para cezası” ayırımının terk edilmesi sonucunu doğurmuĢtur.
Ancak, bunun sebebiyet verebileceği, bir suç karĢılığında öngörülen ve mahkeme tarafından
hükmedilen para cezası ile idari yaptırım olarak uygulanan para cezası arasındaki kavram
karıĢıklığını önlemek için, ceza hukuku yaptırımı niteliğindeki para cezasının adı, adli para
cezası olarak belirlenmiĢtir. Adli para cezası bakımından gün para cezası sistemi
benimsenmiĢtir. Komisyonumuz çalıĢmalarında benimsenen sistemde adli para cezası, kural
olarak hapis cezasına seçenek yaptırım Ģeklinde kabul edilmiĢtir. Ancak, özellikle ekonomik
çıkar amaçlı suçlarda suçun iĢlenmesiyle bir çıkar elde edildiği kesin olarak öngörülmekle
birlikte, bunun miktarının belirlenemediği durumlara özgü olarak hapis cezasının yanı sıra
adli para cezası da öngörülmüĢtür.
X. Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, güvenlik tedbirleri, Hükûmet Tasarısından
farklı olarak, son derece sade bir Ģekilde düzenlemeye tabi tutulmuĢtur. Hükûmet Tasarısında,
bir taraftan “fer’i ceza”lara, diğer taraftan da güvenlik tedbirlerine yer verilmiĢtir. Ancak,
öngörülen “fer’i ceza”larla güvenlik tedbirleri arasında kabul edilebilir somut bir ölçüt
belirlenmemiĢtir. Bu düzenleme 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki erteleme hükümlerinin
ortaya çıkardığı sorunların devam etmesine olanak tanıyabilecek nitelikte görüldüğü için;
Komisyon çalıĢmalarında, erteleme kurumunun hukukî yapısında değiĢiklik yapıldığı gibi,
“fer’i ceza” kavramı terk edilmiĢ ve güvenlik tedbirleri bir sistematik çerçevesinde yeniden
düzenlenmiĢtir.
ĠĢlediği suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilen kiĢi, toplumda belli hakları
kullanmaktan yoksun bırakılmaktadır. Ancak, bu yoksunluk, kural olarak, mahkûm olunan
hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edecektir. Cezanın infazı, kiĢinin iĢlediği
suçtan dolayı etkin piĢmanlık duymasını, yeniden topluma kazanılmasını gerektirdiğine göre;
cezasını çekmiĢ olan kiĢi artık toplumla barıĢmıĢ, suç iĢlemekle kaybettiği toplumsal güveni
geri kazanmıĢ demektir. Bu bakımdan, benimsenen yaptırım sisteminde, belli bir suçu
iĢlemekten dolayı cezaya mahkûmiyetin sonucu olarak ömür boyu devam edecek bir hak
yoksunluğu söz konusu değildir.
Bu düzenlemeyle, Yaptırım Teorisinin verilerine aykırı olarak çeĢitli kanunlarda yer verilen
belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı hak yoksunluklarını gerektiren kazüistik hükümlerin
önüne geçilmesi amaçlanmıĢtır.
Hükûmet Tasarısından farklı olarak, bir güvenlik tedbiri niteliğinde kabul edilen müsadere,
eĢya müsaderesi ve kazanç müsaderesi Ģeklinde bir ayırıma tabi tutularak düzenlenmiĢtir.
Komisyonumuzda kabul edilen bu düzenlemede, Hukuk Toplumunda suçun bir kazanç elde
etme yolu olarak görülmemesi ve suç iĢlemek suretiyle kazanç elde edilmesinin önüne
geçilmesi gerektiği yönündeki düĢünce hâkim olmuĢtur.
Müsadereye iliĢkin genel ve kuĢatıcı bir düzenleme yapıldıktan sonra; gerek ceza kanununda
gerek diğer kanunlarda, çeĢitli suç tanımlarıyla bağlantılı olarak özel müsadere hükümlerine
yer verilmemelidir. Bu düĢüncelerle, Hükûmet Tasarısının rüĢvet gibi çeĢitli suç tanımlarıyla
bağlantılı olarak müsadereyi özel olarak düzenleyen hükümleri metinden çıkarılmıĢtır.
Hükûmet Tasarısının Birinci Kitabının BeĢinci Kısmında “Çocuk ve Küçüklere ĠliĢkin
Hükümler”e ve bu düzenlemeler kapsamında, “çocuk” ve “küçük” ayırımına yer verilmiĢtir.
Keza, bu düzenlemelerde, örneğin hapis cezasından ayrı olarak “çocuklara ve küçüklere özgü
hapis cezası” öngörülmüĢtür. Bu Kısımda, Genel Hükümler Kitabında yer alan bazı
düzenlemelerle ilgili olarak, örneğin dava veya ceza zamanaĢımı, erteleme ve koĢullu
salıverme bakımından çocuklar ve “küçükler”e özgü ayrı hükümlere yer verilmiĢtir.
Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda kabul edilen düzenlemelerde, Hükûmet
Tasarısının benimsediği bu sistemden vazgeçilmiĢtir. Bununla bağlantılı olarak, suç yoluna
sürüklenmiĢ çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin nelerden ibaret olduğu ve bunların ne
suretle uygulanacağı hususlarında çocuklarla ilgili kanun içeriğinde düzenleme yapılması
uygun görülmüĢtür.
Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, fiili iĢlediği sırada akıl hastası olan kiĢiler hakkında
öngörülen koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirinin bu amaca özgü donanımlı sağlık
kuruluĢlarında uygulanması kabul edilmiĢtir. Keza, bu güvenlik tedbiri açısından belli bir süre
öngörülmüĢ değildir. Benimsenen sistemde, koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbiri
uygulanmasına, akıl hastasının iyileĢmesine kadar değil, toplum açısından tehlikeliliğinin
ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar devam edilecektir.
Söz konusu tedavi amaçlı güvenlik tedbiri, suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı
madde bağımlısı kiĢiler açısından da öngörülmüĢtür.
Tekerrür, cezanın artırılmasını gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢ değildir. Tekerrür
hâlinde suç iĢleyen kiĢi, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi ve örgüt mensubu suçlu gibi,
toplum açısından daha fazla tehlike ifade etmektedir. Bu itibarla, mükerirlerin yanı sıra,
itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi ve örgüt mensubu suçlu kiĢiler açısından, bunlara özgü
infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri öngörülmüĢtür.
Özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında ceza yaptırımı uygulanması uygun görülmemekle beraber,
bu tüzel kiĢiliklerin faaliyeti çerçevesinde, bunların yararına olarak suç iĢlenmekte olduğu
vakıası karĢısında, bunlarla ilgili olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi yönünde
düzenleme yapılmıĢtır.
XI. Hükûmet Tasarısında bir suça iliĢkin cezanın belirlenmesinde aynı neden birkaç defa
dikkate alınabilecek Ģekilde düzenleme yapılmıĢtır. Örneğin temel cezanın belirlenmesinde,
baĢka nedenlerin yanı sıra, “failin geçmiĢi, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri,
kiĢisel ve sosyal iliĢkileri, fiilden sonraki davranıĢları gibi hususlar” da dikkate alınacaktır
(madde 79). Ancak, aynı nedenlerin, “Takdire bağlı hafifletici nedenler” baĢlıklı 33 üncü
madde hükmü çerçevesinde cezanın bireyselleĢtirilmesi bağlamında da dikkate alınması
gerekmektedir. Hâlbuki, kiĢi hakkında iĢlediği suç nedeniyle ceza belirlenirken bir neden
ancak bir defa dikkate alınabilir.
Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, cezanın belirlenmesine ve bireyselleĢtirilmesine
iliĢkin hükümler, bu düĢünceler çerçevesinde yeniden düzenlenmiĢtir. Bu düzenlemede
cezanın belirlenmesinde izlenmesi gereken yöntem, açık ve denetime imkan tanıyacak bir
biçimde ortaya konulmuĢtur. Bu düzenlemeye göre, somut olayda ilgili suç tanımında
belirlenen cezanın alt ve üst sınırı arasında ceza tayin edilirken, cezanın belirlenmesine iliĢkin
madde hükmünde gösterilen ölçütler dikkate alınacaktır. Cezanın belirlenmesine ve
bireyselleĢtirilmesine iliĢkin hükümlerle, soyut gerekçeler göstererek cezanın alt veya üst
sınırdan belirlenmesi Ģeklindeki yanlıĢ uygulamanın önüne geçilmek amaçlanmıĢtır.
XII. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin asıl amacı, suç mağdurunun mağduriyetini gidermek
değildir. Ancak, izlenen ceza siyasetiyle, suç mağdurunun uğradığı zararların karĢılanması
mümkün kılınabilmektedir. Bu bakımdan, mağdurun korunması amacıyla, örneğin kısa süreli
hapis cezası açısından mağdurun uğradığı zararların karĢılanması seçenek yaptırımına yer
verildiği gibi, hapis cezasının ertelenebilmesi, mağdurun uğradığı zararların karĢılanması
koĢuluna bağlanabilmektedir.
Aynı Ģekilde, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlarda, Ģikâyetten
vazgeçmeden ayrı olarak, uzlaĢma müessesesi kabul edilmiĢtir. ġikâyetten vazgeçme, soyut
bir Ģekilde gerçekleĢmektedir. ġikâyetten vazgeçmenin kabulü için, mağdurun uğradığı
zararın herhangi bir Ģekilde karĢılanması Ģart olarak aranmamaktadır. Hâlbuki uzlaĢma
hâlinde, fail, suçtan zarar gören gerçek kiĢinin veya özel hukuk tüzel kiĢisinin maruz kaldığı
zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemeyi veya gidermeyi üstlenmektedir. Failin
üstlenmiĢ bulunduğu zararın karĢılanması yönündeki edimi eksiksiz bir Ģekilde yerine
getirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davası açılmayacak ya da açılmıĢ olan
kamu davasıyla ilgili olarak mahkeme tarafından düĢme kararı verilecektir. Böylece uzlaĢma,
suç mağdurunun uğradığı zararların karĢılanmasını mümkün kılınabilmek açısından etkin bir
yol olarak öngörülmüĢtür.
ÇeĢitli suçlarla bağlantılı olarak kabul edilen etkin piĢmanlık hükümleriyle de, suçun
iĢlenmesiyle ortaya çıkan mağduriyetlerin etkilerinin veya ekonomik zararların mümkün
olduğunca azaltılması amaçlanmıĢtır.
Örneğin, uyuĢturucu veya uyarıcı madde suçlarında, izlenen suç siyasetinin gereği olarak,
uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanma fiili suç olarak tanımlanmamıĢtır. Çünkü,
uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmakla kiĢiler aslında kendi sağlıklarını
kaybetmektedirler. Bu nedenle, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢiler, tedaviye ve
denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaklardır. Ancak, kullanmak için uyuĢturucu veya
uyarıcı maddeyi satın almak veya baĢka surette elde etmek, suç olma özelliğini muhafaza
etmektedir. UyuĢturucu veya uyarıcı maddeyi kullanan kiĢinin, bunu kimlerden ve ne suretle
elde ettiği yönünde bilgi vermesi ya da hakkında uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik
tedbirinin gereklerine uygun davranması durumunda, bu nedenle cezalandırılmayacaktır.
FuhĢa sürüklenen kiĢinin tedavi veya terapiye tabi tutulması da, suç mağdurunun korunması
amacına yönelik bir güvenlik tedbiri olarak düĢünülmüĢtür.
Komisyon çalıĢmalarında, Hükûmet Tasarısında yer almamakla birlikte, çocukların
korunması amacına yönelik baĢka suç tanımları da kabul edilmiĢtir.
Örneğin kiĢinin cinsel dokunulmazlığına karĢı suçlar bağlamında, çocukların cinsel istismarı,
ayrı bir suç olarak düzenlenmiĢtir.
Aynı Ģekilde çocuklara sağlık için tehlike oluĢturabilecek maddelerin verilmesi, suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Ġçerik bakımından müstehcen nitelikte olan ürünlerden çocukların etkin bir Ģekilde
korunmasına yönelik düzenlemeler yapılmıĢtır.
Ayrıca, toplumsal geleceğimiz açısından son derece tehlikeli bir mahiyet taĢıması itibarıyla,
çocukların fuhĢa sürüklenmesi fiilleri, etkili ceza yaptırımı altına alınmıĢtır.
XIII. Bazı suçlar bağlamında, bunların Tasarı sistematiğindeki yeri itibarıyla, Genel
Gerekçede belirtilenin aksine, bireyin korunması ikinci planda kalmıĢtır. Örneğin, kiĢinin
cinsel dokunulmazlığına karĢı fiiller, Tasarının Ġkinci Kitabının “Topluma KarĢı Suçlar”
baĢlığını taĢıyan Ġkinci Kısmının Altıncı Bölümü altında düzenlenmiĢtir. Buna karĢılık,
Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda, bu suçlar Ġkinci Kitabın “KiĢilere KarĢı Suçlar”
baĢlıklı Birinci Kısmının Sekizinci Bölümünde, içerik ve sistematik bakımından yeniden
tanımlanmıĢlardır. Bu yeni düzenlemede, kiĢinin vücut dokunulmazlığı ve özellikle cinsel
dokunulmazlığı daha etkin bir Ģekilde koruma altına alınmıĢtır.
ĠĢkencenin gizli bir himaye görmesini önlemek ve iĢkenceyi etkin bir Ģekilde önleyebilmek
amacıyla, iĢkence suçunun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâline iliĢkin olarak Tasarıya özel bir
hüküm konulmuĢtur. ĠĢkence fiilleri, bunu önlemekle yükümlü olan kamu görevlileri
tarafından genellikle müsamaha ile karĢılanmakta ve hatta, sarih veya zımni bir Ģekilde teĢvik
dahi edilebilmektedir. Bu durumlarda, iĢkenceyi gerçekleĢtiren görevlileri cezalandırma
imkanı bulunsa bile, iĢkence yapma hususunda sarih veya zımni bir Ģekilde teĢvikte bulunan
amir konumundaki kamu görevlileri, genellikle cezasız kalmaktadır. Bu kiĢilerin cezasız
kalmamasını temin amacıyla Tasarı metnine hüküm konulmuĢtur.
Ayrıca, iĢkencenin cezalandırılabilmesi için, bunun mutlaka Türkiye’de gerçekleĢmesi, bir
Türk vatandaĢı tarafından veya bir Türk vatandaĢına karĢı yapılması da gerekmemektedir.
Komisyonumuzda kabul edilen düzenlemelere göre, iĢkencenin kim tarafından, kime karĢı ve
nerede yapıldığına bakılmaksızın, failleri Türkiye’de ve Türk kanunlarına istinaden
cezalandırılabilecektir.
XIV. Hükûmet Tasarısının Özel Hükümler Kitabındaki bir çok hüküm sistematik bakımdan
uygun olmayan yerlerde düzenlenmiĢ olması dolayısıyla; Bölüm sistematiklerinin yeniden
belirlenmesi sırasında bu hükümlerden bir kısmı bulundukları yerden baĢka Bölüme
aktarılmıĢtır.
Örneğin, Tasarıda genel olarak görevi kötüye kullanma suçu tanımlandığına ve avukat da bir
kamu görevlisi olduğuna göre, Tasarının “Avukatlık görevinin kötüye kullanılması” baĢlıklı
458 inci maddesi hükmü, metinden çıkarılmıĢtır. :
Keza, hakaret suçu, Ġkinci Kitap, Birinci Kısım, Sekizinci Bölüm altında düzenlenmiĢ iken;
“memura görevinden dolayı hakaret” suçu, Ġkinci Kitabın “Millete, Devlete ve Kamusal
BarıĢa KarĢı Suçlar” baĢlıklı Üçüncü Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenmiĢtir. Farklı
kısım ve bölümlerde düzenlenen bu hükümler birleĢtirilerek, uygulamada çıkan bir çok
sorunu giderebilecek bir Ģekilde aynı bölüm altında düzenlenmiĢlerdir.
Yürürlükteki 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yansıması olarak Hükûmet Tasarısında yer
alan pek çok hüküm, aslında kazüistik bir mahiyet taĢıdığı için, metinden çıkarılmıĢ veya
birleĢtirilerek tek hüküm hâline getirilmiĢtir.
Örneğin, Tasarının “Can ve malı koruma” baĢlıklı 231 inci maddesi, Genel Hükümler
Kitabında yer alan meĢru savunma ve zorunluluk hâline iliĢkin hükümler karĢısında, gereksiz
görülerek, metinden çıkarılmıĢtır.
Keza, rüĢvet suçuna iliĢkin olarak Tasarının 403, 404, 405 ve 406 ncı maddeleri hükümleri
birleĢtirilerek, Suç Teorisinin verilerine uygun olarak ve uygulamayı kolaylaĢtıracak surette
tek bir madde altında düzenlenmiĢtir. Tasarının kazüistik bir mahiyet arzeden 419, 420, 421,
422 ve 423 üncü maddeleri hükümleri birleĢtirilerek, tek bir madde altında “Görevi
yaptırmamak için direnme” suçu olarak düzenlenmiĢtir.
Aynı Ģekilde, Tasarıda yer alan “Genel olarak görevi kötüye kullanma” baĢlıklı 488, “Görevi
ihmal” baĢlıklı 491 ve “Keyfi muamele” suçunun tanımlandığı 480 inci madde hükümleri
birleĢtirilerek, genel mahiyette ve icrai veya ihmali davranıĢla iĢlenebilen görevi kötüye
kullanma suçu olarak tek madde altında düzenlenmiĢtir.
XV. Hükûmet Tasarısına 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan aktarılan pek çok hüküm, Suç
Teorisinin verileriyle bağdaĢmadığı için, metinden çıkarılmıĢtır. Örneğin, Suç Teorisine
iliĢkin pek çok sorunu hareketin “nedensellik değeri”ni göz önünde bulundurarak açıklamaya
çalıĢan ondokuzuncu yüzyıl ceza hukuku anlayıĢının bir yansıması olarak Tasarı metnine
konulmuĢ olan “Bilinmeyen veya beklenilmeyen hâller ve nedenler” baĢlıklı 137 nci madde,
metinden çıkarılmıĢtır. Keza, iĢtirake iliĢkin genel nitelikteki hükümler karĢısında, “Failin
bilinmemesi” baĢlıklı 232 ve “Kavga” baĢlıklı 233 üncü maddeler, gereksiz görülerek
metinden çıkarılmıĢtır.
XVI. Hükûmet Tasarısına 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan yansıyan örneğin hırsızlık,
yağma ve dolandırıcılık suçlarıyla ilgili kazüistik mahiyetteki bazı hükümler sadeleĢtirilmeye
çalıĢılmıĢtır.
XVII. Komisyonumuz, Hükûmet Tasarısının ihale yolsuzluklarıyla mücadele bakımından
içerdiği hükümleri, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeler gibi, yetersiz bularak, bu
husustaki suç tanımlarını yeniden düzenleme yoluna gitmiĢtir. Bu bağlamda, Tasarı metninde
ihaleye ve edimin ifasına fesat karıĢtırma olarak iki ayrı suç tanımına yer verilmiĢtir. Söz
konusu suçların hangi fiil ve davranıĢlarla oluĢacağı, ayrıntılı bir Ģekilde belirlenmiĢtir.
Ayrıca, bu suçların uygulama alanı, kamu ihale mevzuatına tabi olsun veya olmasın, nitelik
bakımından kamusal faaliyette bulunan bütün kurum ve kuruluĢların mal veya hizmet alım,
satım ve kiralama iĢlemlerini kapsayacak Ģekilde geniĢ tutulmuĢtur.
Yine, yolsuzlukla etkin bir Ģekilde mücadele için izlenen suç siyasetinin gereği olarak, kiĢinin
haklı bir iĢinin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temin etmesi, rüĢvet verme
olarak nitelendirilmemiĢtir. Buna karĢılık, yapılan bu yeni düzenlemede, menfaat sağlayan
kamu görevlisinin fiili, somut olayın koĢullarına göre, icbar suretiyle irtikap veya genel
nitelikte görevi kötüye kullanma suçunu oluĢturacaktır. Böylece, haklı bir iĢinin gördürülmesi
amacıyla kamu görevlisine menfaat sağlayan kiĢi mağdur olarak telakki edileceği için, bu
fiillerin açığa çıkması büyük ölçüde sağlanmıĢ olacaktır.
Ayrıca, rüĢvet suçunun uygulama alanı, nitelik bakımından kamusal faaliyette bulunan bütün
kurum ve kuruluĢların görevlilerini kapsayacak Ģekilde geniĢ tutulmuĢtur.
XVIII. Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Ġkinci Kısmındaki “Genel Tehlike Yaratan Suçlar”
baĢlıklı Birinci Bölüm altında yer alan suç tanımlarında, oluĢturulan tehlikenin sebebiyet
verdiği zararlı ağır neticeler açısından da hükümlere yer verilmiĢti. Bu durum, 765 sayılı Türk
Ceza Kanununda olduğu gibi, söz konusu ağır neticelerden sorumluluk ile zarar suçlarından
sorumluluk arasında bir karıĢıklığa neden olmaktadır. Örneğin yangın çıkarmak, Hükûmet
Tasarısının 234 üncü maddesinde bir tehlike suçu olarak tanımlanmıĢtır. 240 ıncı maddede
ise, yangının ölüme sebebiyet vermesi hâli ile ilgili olarak “on yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası” öngörülmüĢtür. Tasarının sisteminde, meydana gelen bu ağır neticeden sorumluluk
için failin kusurlu olması Ģart olmadığı gibi, bu netice açısından kast veya taksirle hareket
etmesi ve hatta, ölen kiĢi sayısı önemli değildir. Buna karĢılık, Tasarının 136 ncı maddesinde,
kasten öldürme suçunun örneğin yangın çıkararak iĢlenmesi hâli ile ilgili olarak ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezası öngörülmüĢtür.
Komisyon çalıĢmalarında kabul edilen sistemde ise, belirli tehlikelere neden olmak baĢlı
baĢına bir suç olarak tanımlandıktan sonra, bu tehlike sonucunda bir zararın meydana gelmesi
hâliyle ilgili olarak ayrıca özel hükümlere yer verilmemiĢtir. Bu durumda, meydana gelen
netice açısından, kusura dayalı sorumluluk sisteminin benimsendiği netice sebebiyle
ağırlaĢmıĢ suça iliĢkin hükümler çerçevesinde sorumluluk yoluna gidilmelidir. Ayrıca, bu gibi
olaylarda, farklı neviden fikri içtima hükümleri uygulanarak, fail hakkında tek bir suçtan
dolayı cezaya hükmedilmek gerekecektir.
XIX. Yürürlükteki 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yansıması olarak Hükûmet Tasarısında
yer alan kamu güvenine karĢı suçlarda, gerek içerik gerek sistematik bakımdan önemli
değiĢiklikler yapılmıĢtır. Özellikle belgede sahtecilik suçuyla bağlantılı olarak Tasarıda yer
verilen “bu fiillerden dolayı genel veya özel bir zarar meydana geldiğinde” (madde 279) veya
“bu fiilden dolayı genel veya özel bir zarar meydana gelebildiğinde” (madde 284) gibi
ifadeler, madde metinlerinden çıkarılmıĢtır. Zira, sahtecilik olgusu gerçekleĢtikten sonra, bir
“genel veya özel zarar”ın meydana gelmesini veya gelmesi ihtimalini aramaya artık gerek
yoktur. Aslında bu hükümler sahtecilik suçundan dolayı sorumluluktan kurtulmak için kötüye
kullanılmaya müsait bir durum oluĢturmaktadır. Keza, sahtecilik olgusu gerçekleĢtikten sonra,
uygulamada ayrıca bunun “iğfal kabiliyetini haiz” veya “aldatma yeteneğine sahip” olup
olmadığını araĢtırmak da, sahtecilik suçundan dolayı sorumluluktan kurtulmak için bir çıkıĢ
yolu olarak görülmektedir. Aldatıcılık özelliği, sahteciliğin özünde var olan bir husustur. Aksi
takdirde, sahtecilikten söz etmek mümkün değildir.
Resmi belgede sahtecilik suçuyla bağlantılı olarak belgenin asıl, özet veya suret olması
bakımından veya bu belgeler arasında, “kimlik belgesi”, “Ģahadetname”, “beyanname”,
“zabıtanın teftiĢ ve kontrolüne tabi defter”, “iyi hâl veya yoksulluk belgesi”, ya da sağlık
raporu olup olmamasına göre ayırım yapılması, toplumda hukuk güvenliğini sarsan keyfi
uygulamalara imkan sağlayan bir durum olarak görüldüğü için; bütün bu ayırımlar, Komisyon
çalıĢmaları sonucunda oluĢan metinde terkedilmiĢtir.
XX. Komisyon çalıĢmalarında, Hükûmet Tasarısında bulunmayan yeni suç tanımlarına yer
verilmiĢtir.
Örneğin, insan üzerinde deney fiilleri ilk defa mevzuatımızda suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu
suç tanımlaması yapılırken, ülkemizde bu konuda kapsamlı bir kanuni düzenlemenin
bulunmaması nedeniyle, insan üzerinde bilimsel deney yapılabilmesinin ve tedavi amaçlı
denemelerde bulunulabilmesinin Ģartları ayrıca belirlenmiĢtir.
Çevrenin kirletilmesi fiilleri, hâlen yürürlükte olan sayılı Çevre Kanununa göre sadece idari
yaptırımı gerektirmektedir. Hâlbuki çağdaĢ ceza kanunlarında, ekolojik dengenin bozulmasına
neden olması ve çevrede kalıcı etkiler doğurması bakımından bu fiillerin suç olarak
tanımlanması yoluna gidilmiĢtir. Yakın tarihlerde ülkemizde yaĢanan kimyasal veya
radyoaktif madde atık ve artıklarıyla dolu varillerin yurt dıĢından gelen gemilerle
sahillerimize bırakılması ve hatta, bu tür maddelerle yüklü gemilerin karasularımızda kendi
hâline terk edilmesi olayları, toplum olarak çevre kirliliğine karĢı duyarlılığımızın artmasına
neden olmuĢtur. Bu duyarlılığın sonucu olarak, çevrenin kasten veya taksirle kirletilmesi
fiilleri, Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalarda suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta,
Komisyonumuzca kabul edilen ceza kanununun yer bakımından uygulama alanına iliĢkin
hükümlere göre; çevrenin kasten kirletilmesi suçunun kim tarafından ve nerede iĢlendiğine
bakılmaksızın, failleri Türk kanunlarına göre cezalandırılmak üzere Türkiye’de
yargılanabilecektir. Bu düzenlemelerin yapılmasında, çevre kirliliğine neden olan fiillerin
Türkiye’nin egemenlik alanı dıĢında iĢlenmesine rağmen, hava sirkülasyonları veya
denizlerdeki akıntılarla kirliliğin ülkemize de sirayet etmesi ve özellikle, Türkiye’ye komĢu
ülkelerdeki eskimiĢ teknolojilerle çalıĢan ve çevre kirliliğini önlemeye yönelik yeterli teknik
donanıma sahip bulunmayan atom enerji santrallerinin hâlen faaliyette bulunması, büyük
ölçüde etkili olmuĢtur.
Ülkemizdeki plansız ĢehirleĢmenin ve kamu arazilerinin iĢgalinin önüne geçebilmek
amacıyla, “yapı ruhsatiyesi” olmaksızın veya ruhsata aykırı olarak inĢaat faaliyetinde
bulunulması, bu inĢaatlara veya “yapı kullanma izni” alınmamıĢ binalara elektrik, su, telefon
veya gaz bağlantısı yapılması suç olarak tanımlanmıĢtır.
Komisyon çalıĢmalarında, diğer kanunlarda düzenlenen çeĢitli suçlar, uygulamada karĢılaĢılan
sorunları giderebilecek Ģekilde ve Suç Teorisinin verilerine uygun olarak yeniden
tanımlanarak Tasarı metnine dahil edilmiĢtir.
Hâlen yürürlükte bulunan Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
organ ve doku ticareti açısından öngörülen ceza hükümlerinin yetersiz olması karĢısında, bu
konuda daha etkin bir ceza hukuku koruması sağlamak amacıyla, Tasarı metnine yeni
hükümler konulmuĢtur.
Keza, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması amacına yönelik fiiller de Tasarı
kapsamında yeni bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Belirtilmelidir ki, hâlen yürürlükte bulunan
“Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair” Kanunun “karapara aklama” suçuna iliĢkin
hükümleri, Suç Teorisinin verilerine ve genel olarak suç tanımına iliĢkin kanun tekniğine
uygun değildir. Ayrıca, “karapara”nın ancak sayılı bir takım suçların iĢlenmesi suretiyle elde
edilen ekonomik değerlere inhisar ettirilmesi, kazüistik düzenlemelere özgü sakıncaları
taĢımaktadır. Tasarı metninde yer verilen yeni suç tanımı ile, hâlen yürürlükte bulunan
Kanundaki “karapara aklama” suçuna iliĢkin aksaklıkların düzeltilmesi amaçlanmıĢtır. Ayrıca
belirtilmelidir ki, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması suçunun dıĢında
Tasarı metninde yer verilen baĢka hükümler de, “Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine
Dair” Kanunla güdülen amaçları gerçekleĢtirmeye elveriĢli bir Ģekilde düzenlenmiĢtir. Kazanç
müsaderesine iliĢkin madde hükümleri, bu konuda örnek olarak gösterilebilir.
XXI. 765 sayılı Tük Ceza Kanununda olduğu gibi, Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Ġkinci
Kısım, Dördüncü Bölüm baĢlığı “Kamu düzenine KarĢı Suçlar” olarak belirlenmiĢtir.
Komisyonumuzda yapılan çalıĢmalar sonucunda Bölüm baĢlığı “Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar”
olarak değiĢtirilmiĢtir. Bu Bölümde tanımlanan suçların büyük bir çoğunluğu somut tehlike
suçu olarak tanımlanmıĢtır. Bu itibarla, ilgili suç tanımlarında belirtilen fiillerin iĢlenmesi,
cezalandırılabilirlik için yalnız baĢına yeterli değildir. Bunun için, gerçekleĢtirilen fiilin ayrıca
somut bir tehlikenin oluĢumuna neden olması gerekir. Somut tehlike suçları bağlamında
dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, ortaya çıkan tehlikenin gerçekleĢtirilen fiilin eseri
olmasıdır. BaĢka bir deyiĢle, oluĢan somut tehlike ile gerçekleĢen fiil arasında nedensellik
bağının bulunması gerekir.
Söz konusu suçların somut tehlike suçu olarak tanımlanması, düĢünceyi açıklama
özgürlüğünün güvencelerinden birini oluĢturmaktadır.
Bu Bölümde suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçu yeniden tanımlanmıĢtır.
Cezalandırılabilirlik için, oluĢturulan örgütün iĢlenmesi amaçlanan suçlar bakımından
elveriĢli bir yapıya sahip olması gerekir. Her ne kadar ilgili madde metninde örgütün varlığı
için asgari üye sayısı belirlenmiĢ ise de; söz konusu suçun oluĢabilmesi için, örgütün gerek
hiyerarĢik yapısı, gerek sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları
iĢlemeye elveriĢli olması gerekir.
Örgüt kavramına iliĢkin olarak bu Bölümde yer alan hükümler, bütün suçlar açısından
geçerlidir. Bu bakımdan, söz konusu hükümler, “Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar” ile
“Anayasal Düzen ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar” bağlamında tanımlanan “Silâhlı
örgüt” suçu açısından da geçerlidir. Ancak, ilgili düzenlemelerde “Silâhlı örgüt” suçu
açısından ek unsurlara yer verilmiĢtir.
Bu kapsamda yapılan düzenlemelerle, “Silâhlı örgüt” suçu ile “Suç için anlaĢma” suçu
arasındaki ayırıcı ölçütler açık bir Ģekilde belirlenmiĢtir.
Ayrıca iĢaret edilmelidir ki, Devletimizin güvenliğine karĢı suç iĢlemek amacıyla
oluĢturulmuĢ örgütlerin yabancı devlet yetkilileri tarafından doğrudan veya dolaylı olarak
desteklenmesi, Türkiye’ye karĢı hasmane hareket olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır.
XXII. Hükûmet Tasarısının Ġkinci Kitap, Üçüncü Kısım, “Adliyeye KarĢı Suçlar” baĢlıklı
Yedinci Bölüm altında düzenlenen suç tanımlarında önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır.
Günlük hayatta, bir suçla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma ve kovuĢturma sürecinde, adil
yargılamayı etkilemeye yönelik beyanlarda bulunulması Ģeklinde olaylara tanık olunmaktadır.
Komisyonumuzda kabul edilerek Tasarı metnine konan hükümlerle, özellikle dıĢ kaynaklı bu
etkileme giriĢimlerinin önüne geçilmek amaçlanmıĢtır.
Keza, bir suçla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma iĢlemleri ile bağlantılı olarak basın ve yayın
organlarında çıkan haberlerde, suç Ģüphesi altında olan veya olmayan kiĢilerin suçlu olarak
damgalanmalarını sağlayacak Ģekilde görüntülere yer verilmektedir. KiĢiler açısından telafisi
imkanı olmayan olumsuz sonuçlar ortaya çıkaran bu fiiller, Komisyonumuzda kabul edilen
düzenlemelerle suç olarak tanımlanmıĢtır.
Aynı Ģekilde, soruĢturma evresindeki iĢlemlerin gizliliği kural olmakla birlikte, belli olaylarla
ilgili olarak baĢlatılan soruĢturmalar kapsamında, dosya içeriğini oluĢturan ve gizli tutulması
gereken bilgi veya belgeler, basın ve yayın organlarında tefrika Ģeklinde
yayınlanabilmektedir. SoruĢturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için, gizlilik kuralını ihlâl eden
davranıĢlar, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Belli bir suçtan dolayı hakkında tutuklama veya hükümlülük kararı verilmiĢ olan kiĢilerin,
yakalanmadan serbestçe dolaĢtığına tanık olunabilmektedir. Tasarı metnine, kiĢilerdeki hukuk
güvenliğini sarsıcı bir etki doğuran bu davranıĢların önüne geçmeye yönelik hükümler
konulmuĢtur.
Hukuk toplumunun bireylerinin doğruyu söylemesi esastır. Bu nedenle, söylenen sözün
doğruluğuna güvenmek gerekir. Ancak, toplumumuzda belli iliĢkiler bağlamında yalan
söylemek ve yalan tanıklık yapmak yönündeki davranıĢlara bir ölçüde müsamaha ile
bakılabilmektedir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yalan tanıklık suçuyla ilgili olarak
öngördüğü yaptırımların yetersizliği de, bu müsamahayı pekiĢtirici bir etki doğurmuĢtur. Bu
durum, toplumsal iliĢkilerde söylenen sözler bakımından kiĢilerin birbirlerine güvensizlik
duymalarına neden olmaktadır. Bu olumsuz durumun önüne geçebilmek ve tanıklık
müessesesine etkinlik kazandırabilmek amacıyla, Hükûmet Tasarısının yalan tanıklık suçu ile
ilgili hükümlerinde önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır.
Hızlı iĢleyen ve adil bir kararla sonuçlanan bir ceza muhakemesi süreci için, suç delillerinin
korunması ve bozulmadan elde edilmesi büyük bir önem taĢımaktadır. Bu düĢüncelerle,
Komisyonumuzca Tasarı metninde yapılan değiĢikliklerle, suç delillerinin yok edilmesi,
gizlenmesi ve değiĢtirilmesi, suçluyu kayırma ve suçu bildirmeme suçları yeniden
düzenlenmiĢtir.
XXIII. Komisyon çalıĢmaları sonucunda Tasarıda kabul edilen metin, Ġktidar Partisi ile
Anamuhalefet Partisinin uzlaĢması sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu bakımdan, Tasarı
metninde yer alan bazı hükümler, içerikleri bakımından hukukî veya siyasî düĢüncelerle
eleĢtiri odağı olabilecek bir nitelik taĢımaktadırlar.
BĠRĠNCĠ KĠTAP
Genel Hükümler
BĠRĠNCĠ KISIM
Temel Ġlkeler, Tanımlar ve Uygulama Alanı
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Temel Ġlkeler ve Tanımlar
Ceza Kanununun amacı
MADDE 1- (1) Ceza Kanununun amacı; kiĢi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve
güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barıĢını korumak, suç
iĢlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleĢtirilmesi için, ceza
sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri
düzenlenmiĢtir.
GEREKÇE12:
Ceza kanunları bireyin hak ve özgürlüklerine derin biçimde müdahale eden yaptırımları
içermektedir. Bu nedenledir ki bir ülkedeki ceza kanununa hâkim felsefe, değer ve ilkeler, o
ülkedeki siyasî rejimin niteliğini gösterir. Nitekim tarihte ve günümüzde totaliter devletler,
ideolojilerini benimsetmek ve rejimi ayakta tutmak için ceza kanunları yoluyla kiĢi hak
özgürlüklerini ya geniĢ biçimde sınırlandırmıĢlar ya da ortadan kaldırmıĢlardır. Demokratik
hukuk devletleri ise ceza kanunlarının kötüye kullanılmasını önlemek için, bu kanunların
temel ilkelerine anayasalarında yer vermektedirler. Yine insanların adaletsiz ve haksız
biçimde ceza ve tedbirlere maruz kılınmaması amacıyla baĢta Ġnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ve Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi olmak üzere bir çok uluslararası sözleĢme
ve belgede bireyi ceza kanunlarının keyfi uygulanmalarına karĢı güvence altına alan
hükümlere yer verilmiĢtir. Bu sözleĢmelere taraf olan ülkemizin Anayasasında da aynı esaslar
öngörülmüĢ olduğundan, ceza kanunun amacını tanımlayan maddeyle, bireyin sahip
bulunduğu hukukî değerler, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ön plâna
çıkarılmıĢtır. Böylece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmakta, bunun yanında bireyin;
adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaĢama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve
güvenliğinin korunması ile suç iĢlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında
sayılmaktadır.
Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi
MADDE 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve
güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden
baĢka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) Ġdarenin düzenleyici iĢlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç
ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniĢ yorumlanamaz.
GEREKÇE13:
12
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 404.
Kanunun amacına iliĢkin maddesinde ifade edilen kiĢi hak ve özgürlüklerinin güvence altına
alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teĢkil ettiğinin kanunda açık bir Ģekilde belirlenmesi
gerekir. Aynı Ģekilde, suç iĢlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle, cezaya
mahkûmiyetin hukukî sonuçları ve bu yaptırımların süre ve miktarlarının da kanunla
düzenlenmesi zorunludur.
Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin
gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece
Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi
mümkün olmayan bir yetkidir. Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler
doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla
düzenlenebilmesi, kiĢi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini
oluĢturmaktadır.
Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir. KiĢi hak ve özgürlükleri
konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından anayasal normla getirilen
bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici iĢlemleri için de geçerli olduğu kuĢkusuzdur. ĠĢte
maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle, Anayasada yer alan emredici normların gereği
yerine getirilerek, idarenin düzenleyici iĢlemleriyle bir suç tanımının kapsamının
belirlenemeyeceği ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiĢ olmaktadır.
Yine suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olan evrensel ilke niteliğindeki ceza
kanunlarının uygulanmasında kıyasa baĢvurulamayacağı, maddenin üçüncü fıkrasında açıkça
düzenlenmiĢtir. Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama iĢlevinin bir gereği daha
yerine getirilmiĢ olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına iliĢkin olarak
açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus “ceza
kanunları dar yorumlanır” biçiminde ifade edilmiĢtir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin
tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak Ģekilde
yapılacak geniĢ yoruma da baĢvurulamayacağı açıkça ifade edilmiĢtir. Ancak bu hükümle
ceza hukukunda geniĢletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin
kıyasa yol açacak Ģekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir.
Suçlar arasında cürüm ve kabahat ayırımı kaldırıldığı için, Tasarının “Suçlar, cürüm ve
kabahattir.” Ģeklindeki ikinci fıkrası metinden çıkarılmıĢtır.
Adalet ve kanun önünde eĢitlik ilkesi
MADDE 3- (1) Suç iĢleyen kiĢi hakkında iĢlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve
güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Ceza kanununun uygulamasında kiĢiler arasında, ırk, dil, din, mezhep, milliyet,
renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düĢünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal
köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden, ayrım yapılamaz ve
hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.
13
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 404 vd.
GEREKÇE14:
Suç iĢlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç iĢleyen kimseye
uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı
ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç iĢleyen kiĢinin bu fiilinden piĢmanlık duyması
sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka
olan güvenlerinin pekiĢmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi
için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu
hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da
vurgulanmak istenmiĢtir.
GeçmiĢte ve günümüzde, insanın ırk, din, düĢünce veya cinsiyeti nedeniyle uğradığı haksız
muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraĢlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla
yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle
totaliter rejimlerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde
unutulamayacak acı izler bırakmıĢtır. ĠĢte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili
uluslararası sözleĢmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eĢitlik ilkesine yer verilerek, ceza
kanunun insancıl niteliğe sahip olduğuna da iĢaret edilmektedir. Ceza kanunlarının
düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım
yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluĢturan insan
onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına
gelmektedir.
Kanunun bağlayıcılığı
MADDE 4-15 (1) Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.
AÇIKLAMA:
Maddenin “Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak
bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve
5377 sayılı Kanunla16 madde metninden çıkarılmıĢtır. Madde metninde yapılan bu
değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Kusurluluk açısından önemli olan, kişinin, işlediği fiilin hukuken tasvip edilmez bir fiil
olduğunun bilincinde olmasıdır. Ancak, işlenen fiilin pozitif hukuk metinlerinde
cezalandırılabilir bir fiil olarak, yani suç olarak tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez.
Hatta, işlenen fiilin bir haksızlık teşkil ettiğinin bilincinde olduktan sonra; ayrıca cezaya layık
bir haksızlık olduğunun bilinip bilinmediğinin araştırılmasına gerek yoktur.
14
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 406.
15
Maddenin ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarılmıĢtır (m.
1) (Resmi Gazete: 8 Temmuz 2005/25879).
16
Yeni TCK’nda bu Kanunla yapılan değiĢiklikler, aslında 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunla
yapılmıĢtı. Ancak, CumhurbaĢkanlığı bu değiĢiklik Kanununu, 3 ve 29 uncu çerçeve maddeleri
bakımından bir daha görüĢülmek üzere TBMM BaĢkanlığına iade etmiĢtir.
Bunun üzerine, söz konusu değiĢiklik Kanunu, 3 ve 29 uncu çerçeve maddeleri bakımından TBMM’nde
bir daha görüĢülmüĢ ve bu maddelerde herhangi bir değiĢiklik yapılmadan 29.6.2005 tarih ve 5377 sayı
ile yeniden kanunlaĢmıĢtır.
Bu bakımdan, 19. yüzyılda ceza hukukuna hâkim olan "Error iuris nocet" ("kanunu bilmemek
mazeret sayılmaz") kuralı, yeni Türk Ceza Kanununda "ceza kanunlarını bilmemek mazeret
sayılmaz" şeklinde ifade edilmiştir. Böylece, klasik ceza hukuku anlayışının bir sonucu olan
"kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" kuralının kapsamı, büyük ölçüde daraltılmış
olmaktadır.
Ancak, bu kural, Anayasamızla da güvence altına alınan ceza hukukunda kusura dayalı
sorumluluk ilkesini bertaraf eder şekilde yorumlanmamalıdır.
Kişi, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilememiş olabilir. Bu durumda, haksızlık
oluşturan fiil açısından kişinin kastı varlığını devam ettirir. Ancak, söz konusu hata, kişinin
işlediği haksızlık açısından sadece kusurunun belirlenmesinde bir rol oynamaktadır.
Bu hatanın kişi açısından kaçınılamaz olması halinde, kişi işlediği fiille ilgili olarak kusurlu
telakki edilemez. Bu hata halinin, 30 uncu madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
düşüncesiyle; kanunun bağlayıcılığı hükmünü düzenleyen 4 üncü maddenin ikinci fıkrasının
madde metninden çıkarılması gerekmiştir.”17
Özel kanunlarla iliĢki
MADDE 5- (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren
kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.
GEREKÇE18:
Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra,
çoğu zaman örneğin teĢebbüs, iĢtirak ve içtima gibi konularda da bu kanunda benimsenen
ilkelerle çeliĢen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel
kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu
sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği sağlamak ve
hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi
ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karĢılık, suç ve
yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan
suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir. Aksi yöndeki
düzenlemelerin hukuk devleti ve eĢitlik ilkelerine aykırılık oluĢturması nedeniyle Hükûmet
Tasarısındaki madde metni değiĢtirilmiĢtir.
AÇIKLAMA:
Ġlgili kanunlarda TCK’nun sistemine uygun gerekli değiĢiklikleri hemen gerçekleĢtirme
imkanının olmaması nedeniyle, 11.5.2005 tarihli ve 5349 sayılı Kanunla19 Türk Ceza
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna bir geçici madde eklenmiĢtir. Bu
maddeye göre;
17
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 1.
18
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 408.
19
Resmi Gazete: 18 Mayıs 2005/25819.
“Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan
düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değiĢiklikler yapılıncaya ve en
geç 31 Aralık 2006 tarihine kadar uygulanır.”
Bu hükmün gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir:
“765 sayılı Türk Ceza Kanununun 10 uncu maddesindeki "Bu kanundaki hükümler, hususi
ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da tatbik olunur," hükmü, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununda, ceza hukuku sistemini belirli bir disiplin altında toplamak
amacıyla, 5 inci maddede "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren
kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
5 inci maddesindeki hüküm karşısında, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine uymayan hükümlerin uygulanma kabiliyeti
kalmadığından, söz konusu kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Söz konusu değişiklikler yapılıncaya kadar uygulamada herhangi bir boşluğun doğmaması
bakımından 5252 sayılı Kanuna bir geçici madde eklenmesi amacıyla bu madde
düzenlenmiştir.”20.
Ancak, söz konusu geçici madde metninde yer alan “31 Aralık 2006” ibaresi, 6.12.2006 tarihli
ve 5560 sayılı Kanunla “ilgili kanunlarda gerekli değiĢikliklerin yapılmasına imkan
sağlamak amacıyla” “31 Aralık 2008” olarak değiĢtirilmiĢtir21.
Nitekim, yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun genel hükümlerine uyarlanması
amacıyla 21.3.2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu çıkarılmıĢ ve
10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıĢtır.
Diğer kanunlarda yer alan düzenlemelerin yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun
genel hükümlerine uyarlanması amacıyla gerekli yasama çalıĢmaları tamamlanmıĢ ve TBMM
Genel Kurulunda 23.1.2008 tarihinde kabul edilen 5728 sayılı Kanun Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir22. 580 madde ve 3 geçici maddeden ibaret olan bu Kanun ile
toplam 153 değiĢik kanunda değiĢiklik yapılmıĢtır23.
20
Bkz. TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 898.
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 5.
22
RG: 8 ġubat 2008/26781.
23
Bu kanunlardan baĢlıcaları Ģunlardır:
1) 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu,
2) 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve ġuabatı San'atlarının Tarzı Ġcrasına Dair Kanun,
3) 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu,
4) 15/5/1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan
1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun,
5) 10/6/1930 tarihli ve 1705 sayılı Ticarette TağĢiĢin Men’i ve Ġhracatın Murakabesi ve Korunması
Hakkında Kanun,
6) 24/5/1933 tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu,
7) 12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı UyuĢturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun,
8) 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun,
9) 16/7/1943 tarihli ve 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylap veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliye
Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun,
10) 10/6/1946 tarihli ve 4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun,
11) 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Kanunu,
12) 2/3/1950 tarihli ve 5584 sayılı Posta Kanunu,
13) 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de Ġkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun,
14) 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu,
15) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı AteĢli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun,
16) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun,
21
Keza, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda
DeğiĢiklik Yapılmasına Dair 24/12/2008 tarihli ve 5827 sayılı Kanunla24, 1560 sayılı Kanundaki
suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile belirlilik ilkesine aykırı olan hükümler değiĢtirilmiĢ ve söz
konusu Kanun hükümlerinin yeni Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun genel
hükümlerine uyarlanması sağlanmıĢtır.
17) 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun,
18) 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu,
19) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu,
20) 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu,
21) 9/6/1958 tarihli ve 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu,
22) 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu,
23) 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu,
24) 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu,
25) 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun,
26) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu,
27) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu,
28) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu,
29) 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu,
30) 26/6/1973 tarihli ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu,
31) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu,
32) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi TeĢvik Kanunu,
33) 5/5/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu,
34) 5/5/1983 tarihli ve 2822 sayılı Toplu ĠĢ SözleĢmesi, Grev ve Lokavt Kanunu,
35) 24/5/1983 tarihli ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun,
36) 10/6/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu,
37) 23/6/1983 tarihli ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu,
38) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu,
39) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri YürüyüĢleri Kanunu,
40) 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu,
41) 8/5/1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu,
42) 3/6/1986 tarihli ve 3298 sayılı UyuĢturucu Maddelerle Ġlgili Kanun,
43) 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu,
44) 1/6/1989 tarihli ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci, Malî MüĢavirlik ve
Yeminli Malî MüĢavirlik Kanunu,
45) 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu,
46) 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların KuruluĢ ve Yayınları Hakkında Kanun,
47) 7/12/1994 tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun,
48) 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun,
49) 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu,
50) 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu,
51) 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu,
52) 1/7/2003 tarihli ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu,
53) 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu TaĢıma Kanunu,
54) 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu,
55) 15/1/2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik Ġmza Kanunu,
56) 28/4/2004 tarihli ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında ġiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun,
57) 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu,
58) 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun,
59) 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu,
60) 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu,
61) 1/12/2004 tarihli ve 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu,
62) 10/2/2005 tarihli ve 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu,
63) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı Ġl Özel Ġdaresi Kanunu,
64) 7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek KuruluĢları Kanunu.
24
Resmi Gazete: 30 Aralık 2008/27096).
19/3/1985 tarihli ve 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin
Korunması Hakkında Kanun”un “karşılıksız çek keşide etme suçu”na iliĢkin hükümleri pek çok
yönden hukukun temel prensipleriyle bağdaĢmamaktadır. Uygulaması itibarıyla da ayıplı bir
kanun örneği oluĢturan bu Kanunun değiĢtirilmesi amacıyla Adalet Bakanlığı bünyesinde
oluĢturulan bir komisyon tarafından hazırlanan metin, 8/5/2009 tarih ve 2010 sayı ile BaĢbakanlık
tarafından “Çek Kanununu Tasarısı” olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiĢtir. 31
Aralık 2008 tarihi itibarıyla Türk Ceza Kanununun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki bütün
suçlar bakımından uygulanmasını emreden 5. maddesi hükmü karĢısında 3167 s. Kanunun
uygulanması nedeniyle ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla sözkonusun kanun tasarısının
bir an önce kanunlaĢması beklenmektedir.
Keza yeni bir Karayolları Trafik Kanunu Tasarısı için Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde
oluĢturulan komisyon tarafından bir taslak hazırlanmıĢtır. Bu taslak, Bakanlar Kurulu
tarafından kanun tasarısı olarak TBMM’ne gönderilmeyi beklemektedir.
Ayrıca, 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı “Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname”, 24/6/1995 tarihli ve 554 sayılı “Endüstriyel Tasarımların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ve 24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı “Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”de yer alan ceza
hükümlerinin de yeni Türk Ceza Kanunu ve Kabahatler Kanununun genel hükümlerine
uyarlanmasını sağlayacak kanun değiĢikliği yapılması gerekmektedir25.
Tanımlar
MADDE 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
a) VatandaĢ deyiminden26; fiili iĢlediği sırada Türk vatandaĢı olan kiĢi,
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaĢını doldurmamıĢ kiĢi,
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme
yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kiĢi,
d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî
mahkemeler üye ve hâkimleri ile, Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
e) Gece vakti deyiminden; güneĢin batmasından bir saat sonra baĢlayan ve
doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi27,
f) Silâh deyiminden;
25
Bu arada 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı” Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname”nin ceza hükümlerini içeren 61/A maddesi, 21/1/2009 tarihli ve 5833 sayılı Kanunla
(Resmi Gazete: 28 Ocak 2009/27124) yeni TCK’nın genel hükümlerine uygunluğun sağlanması
amacıyla değiĢtirilmiĢtir (m. 3).
26
Madde metninde yer alan “deyiminden” ibaresi, Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırıdır. Burada “deyim”,
“Öztürkçe” kullanma uğruna, yanlıĢ olarak ibare karĢılığında kullanılmıĢtır. Dönmezer Tasarısından
(m. 4) Kanuna aynen geçen bu yanlıĢlığın, “deyiminden” yerine “ibaresinden” ibaresinin konulması
suretiyle düzeltilmesi için TBMM Adalet (Alt) Komisyonundaki giriĢimimiz sonuçsuz kalmıĢtır.
27
Bu bent metninde yer alan “zaman süresi” ibaresi, Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırıdır. Burada aslında
“zaman zarfı” ibaresinin kullanılmalıydı. Dönmezer Tasarısında “Öztürkçe” dil kullanma uğruna,
“zaman zarfı” ibaresi yerine yanlıĢ olarak “zaman süresi” kullanılmıĢtır (m. 4). Kanuna aynen geçen bu
yanlıĢlığın düzeltilmesi için TBMM Adalet (Alt) Komisyonundaki giriĢimimiz, “ÖztürkçeleĢtirme”
cereyanının baskın çıkması dolayısıyla sonuçsuz kalmıĢtır.
1. AteĢli silâhlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmıĢ her türlü kesici, delici veya
bereleyici alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmıĢ olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada
kullanılmaya elveriĢli diğer Ģeyler,
5. Yakıcı, aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer,
radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,
g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, iĢitsel ve elektronik kitle
iletiĢim aracıyla yapılan yayınlar,
h) Ġtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel Ģeklini ya da daha ağır veya daha az
cezayı gerektiren nitelikli Ģekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla
iĢleyen kiĢi,
i) Suçu meslek edinen kiĢi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği
kazançla sağlamaya alıĢmıĢ kiĢi,
j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan
veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek baĢına suç iĢleyen kiĢi,
AnlaĢılır.
GEREKÇE28:
Bu madde metninde, kanunda kullanılan bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Ancak, bu
maddenin Tasarıdaki sistematiği değiĢtirilmiĢtir.
Suçta ve cezada kanunilik ve eĢitlik ilkeleriyle bağdaĢmaması dolayısıyla, “kadın” ve “örgüt”
tanımları Tasarı metninden çıkarılmıĢtır. Tekerrüre iliĢkin olarak sistem değiĢikliği yapıldığı
için “Aynı türden suç” tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle “Cebir
ve Ģiddet” tanımı metinden çıkarılmıĢtır.
KiĢinin vatandaĢlığının belirlenmesinde 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk VatandaĢlığı
Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu
belirlemektedir. Böylece suçu iĢlediği sırada Türk vatandaĢı iken sonradan uyruğunu
değiĢtiren kiĢi suçun unsuru veya kovuĢturma koĢulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu
iĢlediği sırada Türk uyruğuna girmiĢ olan kiĢi de Türk vatandaĢı sayılacaktır. Çifte uyruğu
olanlar da, Türk vatandaĢı sayılacaklardır.
BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesi hükümleri göz önünde bulundurularak,
“Çocuk” deyiminden henüz onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢilerin anlaĢılması gerektiğine
dair bir tanıma yer verilmiĢtir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam
ettirecek nitelikte olan tanım, Tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan
“kamu görevlisi” tanımına yer verilmiĢtir. Yapılan yeni tanıma göre, kiĢinin kamu görevlisi
sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü iĢin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiĢ olan usullere göre
verilmiĢ olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin
28
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 408 vd.
yürütülmesine katılan kiĢilerin maaĢ, ücret veya sair bir maddî karĢılık alıp almamalarının, bu
iĢi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan,
örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu
hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kiĢi, bilirkiĢilik, tercümanlık ve tanıklık
faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kiĢiler de kamu
görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya
hükümlünün naklini gerçekleĢtiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.
Buna karĢılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk
kiĢilerince üstlenilmesi durumunda, bu kiĢilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.
Tasarı maddesinde yer alan “Yargı görevi yapan” deyimine iliĢkin tanım, avukatları da
kapsayacak Ģekilde değiĢtirilmiĢtir.
“Gece vakti” ve “silâh” deyimleri, ayrıca açıklamaya gerek bırakmayacak Ģekilde
tanımlanmıĢtır.
“Basın ve yayın yolu ile” deyimine iliĢkin tanım, sadece kitle iletiĢim araçlarını kapsayacak
biçimde değiĢtirilmiĢtir. Tasarıdaki bireysel iletiĢimi de içine alacak Ģekilde ifade edilmiĢ olan
tanımın oluĢturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değiĢiklik yapılarak “kitle iletiĢim
araçları” ifadesine vurgu yapılmıĢtır.
Tasarının 45, 46 ve 47. maddelerinde yer alan “Ġtiyadi suçlu”, “Suçu meslek edinen kiĢi” ve
“Örgüt mensubu suçlu” deyimlerine iliĢkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıĢtır.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Kanunun Uygulama Alanı
Zaman bakımından uygulama
MADDE 7- (1) ĠĢlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir
fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. ĠĢlendikten
sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse
cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya
güvenlik tedbiri hükmolunmuĢsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun iĢlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3)29 Hapis cezasının ertelenmesi, koĢullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç;
infaz rejimine iliĢkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde iĢlenmiĢ olan
suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.
GEREKÇE30:
29
Maddenin üçüncü fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 2).
Madde, kanunun zaman bakımından uygulanmasına iliĢkindir. Lehe olan kanunun
uygulanacağı kuralı muhafaza edilmiĢtir. Yürürlükteki usul hükümleri, kesinleĢmiĢ hükümler
hakkında lehe olan yeni kanunun nasıl uygulanacağını göstermek bakımından yeterli
görülmüĢtür.
Ġkiden çok kanunun değiĢmesi hâlinde bunlardan hangisi daha lehte ise onun uygulanacağını
belirtmek maksadıyla maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıĢtır.
Maddenin üçüncü fıkrasında güvenlik tedbirleri hakkında, infaz usul ve uygulamaları
yönünden hüküm zamanında yürürlükte olan hükümlerin geçerli olacağı belirtilmiĢ ve
böylece, tedbirlerin “iyileĢtirme” iĢlevi vurgulanmıĢtır.
Süreli ve geçici kanunların bu madde kapsamı içinde olmamasının, adalet, sosyal yarar ve
kanunun etkinliği gereği bulunduğu kabul edildiğinden, son fıkraya metinde yer verilmiĢ ve
böylece süreli ve geçici kanunların etkinliğinin ve adaletin sağlanması istenilmiĢtir.
Bilindiği gibi bir kısım ceza kanunları, olağanüstü hâlleri ve geçici durumları karĢılamak
amacıyla ve dolayısıyla nitelikleri yönünden geçici olarak veya kanun metninde açıkça
belirtilen süre kadar yürürlükte kalmak üzere meydana getirilirler. Bu tür kanunların,
nitelikleri gereği, yürürlükte bulundukları süre içinde iĢlenmiĢ bütün suçlar hakkında
uygulanmaları zorunludur. Aksi takdirde söz konusu kanunların caydırıcı etkileri kalmaz veya
azalır. Oysa, çeĢitli nedenlerle suçların failleri ele geçirilememekte ve örneğin iĢtirak hâlinde
iĢlenen bir suçta kaçan fail, kanunun uygulama süresi geçtiğinde hiçbir yaptırım ile
karĢılaĢmamaktadır. Bu nedenle maddenin son fıkrasıyla, bu maddenin geçici ve süreli
kanunlar hakkında uygulanmayacağı hükmü getirilmiĢtir. ZamanaĢımı hükümleri ise, elbette
ki, bu suçlar bakımından da geçerlidir.
AÇIKLAMA:
Maddenin, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilen üçüncü fıkrasının gerekçesi
Ģu Ģekildedir:
“Yeni Türk Ceza Kanununun benimsediği yaptırım sisteminde amaç hükümlüyü ıslah ederek
yeniden topluma kazandırmak, hükümlünün toplum açısından oluşturduğu tehlikeyi azaltmak
olduğuna göre, aralarında bir ayırım yapmaksızın, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı
bakımından derhal uygulama kuralı benimsenmiştir. Bu kuralı açık bir şekilde ifade
edebilmek için, Kanunun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılması gereği hasıl
olmuştur. Ancak, bu düzenlemede hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve
tekerrüre ilişkin hükümler bakımından, bu kuraldan ayrılınmıştır. Kanunun sisteminde bir
ceza infaz rejimi olarak kabul edilen hapis cezasının ertelenmesi ile koşullu salıverilme ve
mükerrirlere özgü infaz rejimi bakımından, birinci ve ikinci fıkralardaki zaman bakımından
uygulama kuralları uygulanacaktır.”31
Yer bakımından uygulama
30
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 410.
31
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 1/2.
MADDE 8- (1) Türkiye’de iĢlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin
kısmen veya tamamen Türkiye’de iĢlenmesi veya neticenin Türkiye’de gerçekleĢmesi
hâlinde suç, Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılır.
(2) Suç;
a) Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularında,
b) Açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında
veya bu araçlarla,
c) Türk deniz ve hava savaĢ araçlarında veya bu araçlarla,
d) Türkiye’nin kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiĢ sabit
platformlarda veya bunlara karĢı,
ĠĢlendiğinde Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılır.
GEREKÇE32:
Mülkîlik ilkesinden ve ceza kanunlarının millî egemenliğin bir sonucu oldukları kuralından
hareketle, Türkiye’de iĢlenen suçlar hakkında sanığın ve mağdurun uyrukluğuna
bakılmaksızın Türk kanunlarının uygulanacağı maddede açıkça belirtilmiĢtir.
Ayrıca Türk kanunlarının uygulanması bakımından Türk Ülkesinin anlamı açıklanmıĢ ve
Türk kara ve hava sahaları ile karasularında iĢlenen suçların Türkiye’de iĢlenmiĢ sayılacakları
belirtilmiĢtir. Karasularının anlamı buna iliĢkin Kanuna göre belirlenecektir.
Bundan baĢka açık denizlerde ve bu denizlerin üzerindeki hava sahasında her çeĢit Türk deniz
ve hava araçlarında veya bu araçlarla iĢlenen suçlarla, askerî deniz ve hava araçlarına özgü
olmak kaydıyla, yabancı karasularında veya hava sahalarında iĢlenen suçların Türkiye’de
iĢlenmiĢ sayılacakları maddede belirtilmiĢtir.
1 ilâ l0 Mart 1988 tarihlerinde Roma’da toplanan “Denizde Seyrüsefer Güvenliğine KarĢı
ĠĢlenen Yasa DıĢı Eylemlerin Önlenmesi Hususundaki Konferans” sonunda Ülkemizin
“Deniz Seyrüsefer Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Yasa DıĢı Eylemlerin Önlenmesi” ve “Kıta
Sahanlığındaki Sabit Platformların Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Kanuna Aykırı Eylemlerin
Önlenmesi”ne iliĢkin protokolü imzalamıĢ bulunması nedeniyle Türkiye’nin kıta sahanlığında
veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiĢ sabit platformlarda veya bunlara karĢı
iĢlenen suçların da Türk ülkesinde iĢlenmiĢ suç sayılacağına dair olan (d) bendi kaleme
alınmıĢtır.
Hükûmet Tasarısındaki ilgili maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleĢme
hükümleri saklıdır.” Ģeklindeki üçüncü fıkrası hükmü metinden çıkarılmıĢtır. Anayasa
hükümleri karĢısında, uluslararası sözleĢmelerin kapsamına giren olaylar açısından uygulama
alanı bulacağı kuĢkusuzdur. Bu nedenle, temel bir kanun olan ceza kanununda bu konuda bir
hükme yer verilmesi gereksiz görülmüĢtür.
Yabancı ülkede hüküm verilmesi
MADDE 9- (1) Türkiye’de iĢlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm
verilmiĢ olan kimse, Türkiye’de yeniden yargılanır.
32
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 410 vd.
GEREKÇE33:
Hükûmet Tasarısında, Türkiye’de iĢlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm
verilmiĢ olan yabancı ile vatandaĢ arasında yabancı lehine bir ayırım öngörülmüĢtü.
Anayasa’da güvence altına alınan eĢitlik ilkesiyle bağdaĢmadığı düĢüncesiyle, madde
metninde yapılan değiĢiklikle bu ayırım ortadan kaldırılmıĢtır.
Keza, maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleĢme hükümleri saklıdır.”
Ģeklindeki ikinci fıkrası hükmü, yukarıdaki maddenin gerekçesinde belirtilen düĢüncelerle,
metinden çıkarılmıĢtır.
Görev suçları
MADDE 10- (1) Yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiĢ olup
da bundan dolayı bir suç iĢleyen kimse, bu fiile iliĢkin olarak yabancı ülkede hakkında
mahkûmiyet hükmü verilmiĢ bulunsa bile, Türkiye’de yeniden yargılanır.
GEREKÇE34:
Maddeyle, yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev yapan kiĢilerin, yabancı
memlekette bu memuriyet ve görevlerinden dolayı bir suç iĢlemeleri hâlinde Türkiye’de
yargılanacakları belirtilmiĢtir. Bu gibi memur ve görevliler hakkında yabancı ülkede
yargılama yapılmıĢ ve hüküm kurulmuĢ olması Türkiye’de suçun türüne, cezanın ağırlığına,
suçtan zarar görenin uyruğuna iliĢkin baĢkaca bir koĢul aranmaksızın yeniden yargılama
yapılmasına engel değildir. Ancak, bu durumda mahsup iĢlemlerinin uygulanacağı hususunda
Ģüphe yoktur. Memuriyet veya görevin sürekli veya geçici olması, Devlet veya herhangi bir
kamu kuruluĢu adına yapılmıĢ bulunması arasında fark yoktur.
VatandaĢ tarafından iĢlenen suç
MADDE 11- (1) Bir Türk vatandaĢı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında, Türk
kanunlarına göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu
yabancı ülkede iĢlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı
yabancı ülkede hüküm verilmemiĢ olması ve Türkiye’de kovuĢturulabilirliğin
bulunması koĢulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
(2) Suç, aĢağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması
zarar görenin veya yabancı hükûmetin Ģikâyetine bağlıdır. Bu durumda Ģikâyet,
vatandaĢın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.
GEREKÇE35:
33
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412.
34
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412.
35
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 412 vd.
Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlemiĢ bulunduğu suçtan dolayı Türkiye’de
yargılanabilmesi için belli koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. Bu koĢullar, maddenin birinci
fıkrasında belirlenmiĢtir.
Bunun için, failin Türk vatandaĢı olması ve Türkiye’de bulunması gerekir. Failin Türkiye’de
bulunması, bir kovuĢturma Ģartı niteliğindedir. VatandaĢın yurt dıĢında iĢlediği suç dolayısıyla
Türkiye’de Türk kanunlarına göre cezalandırılabilmesi için, bu suçun Türkiye’de
kovuĢturulabilir bir suç olması gerekir. Bunun belirlenmesinde Türk kanunlarının göz önünde
bulundurulması gerektiği muhakkaktır.
Yabancı ülkede iĢlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis cezasının
aĢağı sınırı bir yıldan az değilse, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre re’sen
yargılama yapılacaktır. Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlemiĢ bulunduğu suçun 13 üncü
maddede belirlenen suçlardan olması durumunda bu madde hükmü uygulanmaz.
Buna karĢılık, yabancı ülkede iĢlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis
cezasının aĢağı sınırı bir yıldan az ise, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre
yargılama yapılabilmesi için, zarar gören Ģahsın veya yabancı hükûmetin Ģikâyetinin olması
gerekir. Ancak, bunun için, Ģikâyetin, vatandaĢın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay
içinde yapılması gerekir.
Türk vatandaĢının yabancı ülkede iĢlediği suçtan dolayı mağdur olan kimse yabancı ise; fail
hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilmesi için, fiilin, iĢlendiği ülke
devleti kanununa göre de suç teĢkil etmesi gerekir.
Yabancı ülkede iĢlenmiĢ olan suçtan dolayı yurt dıĢında yargılama yapılmıĢ ve hatta hüküm
verilmiĢ olabilir.
Bu suç dolayısıyla yabancı ülkede yargılama yapılmakta olsa bile, fail hakkında Türkiye’de
Türk kanunlarına göre re’sen yargılama yapılacaktır.
Buna karĢılık, yurt dıĢında iĢlediği suçtan dolayı Türk vatandaĢı hakkında yabancı ülkede
mahkûmiyet veya beraat kararının verilmiĢ olması hâlinde, artık Türkiye’de yeniden
yargılama yapılamayacaktır.
Hükûmet Tasarısında vatandaĢ tarafından yurt dıĢında iĢlenen suçun hem Türk Kanunlarına
göre hem de suçun iĢlendiği ülke kanunlarına göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hürriyeti
bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç olması öngörülmüĢtür. Ancak, bir sonraki maddede
“yabancı tarafından iĢlenen suç” açısından ise sadece Türk Kanununda öngörülen ceza ölçü
alınmıĢtır. Her iki durum açısından uyumu sağlamak için, sadece Türk Kanununda öngörülen
cezanın ölçü alınması yönünde madde metninin değiĢtirilmesi uygun bulunmuĢtur.
Yabancı tarafından iĢlenen suç
MADDE 12- (1) Bir yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında, Türk kanunlarına
göre aĢağı sınırı en az bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede
Türkiye’nin zararına iĢlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, Türk
kanunlarına göre cezalandırılır. Yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine
bağlıdır.
(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen suçun bir Türk vatandaĢının veya Türk kanunlarına
göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisinin zararına iĢlenmesi ve failin Türkiye’de
bulunması hâlinde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiĢ olması koĢulu ile
suçtan zarar görenin Ģikâyeti üzerine, fail, Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
(3) Mağdur yabancı ise, aĢağıdaki koĢulların varlığı hâlinde fail, Adalet Bakanının
istemi ile yargılanır:
a) Suçun, Türk kanunlarına göre aĢağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını
gerektirmesi,
b) Suçluların geri verilmesi anlaĢmasının bulunmaması veya geri verilme isteminin
suçun iĢlendiği ülkenin veya failin uyruğunda bulunduğu devletin hükûmeti tarafından
kabul edilmemiĢ olması.
(4) Birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı mahkemece mahkûm edilen
veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düĢen veya beraat eden yahut suçu
kovuĢturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının istemi üzerine
Türkiye’de yeniden yargılama yapılır.
GEREKÇE36:
Maddeyle, bir yabancının yabancı ülkede iĢlediği bazı suçlardan dolayı Türkiye’de ne gibi
koĢullarla yargılanabileceğine iliĢkin hükümler getirilmiĢtir.
Maddede, yabancının yabancı ülkede iĢlediği suç bakımından iki durumu birbirinden ayırarak
ayrı esaslara bağlanmıĢtır: Yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dıĢında Türk kanunlarına
göre aĢağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu, yabancı memlekette
Türkiye’nin zararına iĢlediği takdirde yabancı ülkede bu suçtan dolayı hakkında hüküm
verilmiĢ olsa da Adalet Bakanının istemi ile yargılanacak ve Türk kanunları gereğince ceza
görecektir. Bu durumda mahsup hükümlerinin uygulanacağı muhakkaktır. Fiil, bir Türk’ün
zararına iĢlendiği takdirde Türkiye’de yargılama yapılması, mağdurun Ģikâyetine ve yabancı
ülkede hüküm verilmemiĢ olması koĢuluna bağlanmıĢtır.
Yabancının, yabancı ülkede bir yabancıya karĢı suç iĢlemesi hâlinde ise Türkiye’de
yargılanması, fiilin cezasının aĢağı sınırının üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi
ve suçluların geri verilmesi iĢleminin gerçekleĢtirilmemesi koĢullarına bağlı tutulmuĢtur.
Böylece yabancı ülkede yabancıya karĢı suç iĢlemiĢ bulunan yabancının Türkiye’de
yargılanması, iĢlenen suçun daha vahim olması koĢuluna bağlanmıĢtır.
Tasarı maddesinin ikinci fıkrasında “… bir Türk’ün” ifadesinden sonra gelmek üzere, “veya
Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel kiĢisinin” ifadesine yer verilmiĢtir. Bu
değiĢiklikle, yabancı tarafından yurt dıĢında Türk Kanunlarına göre kurulmuĢ tüzel kiĢilerin
zararına olarak suç iĢlenmesi durumunda da, Türk Kanunlarının uygulanmasına imkan
sağlanmıĢtır.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre; birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı
mahkemece mahkûm edilen veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düĢen veya beraat
eden yahut suçu kovuĢturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının talebi
üzerine Türkiye’de yeniden yargılama yapılabilecektir.
Diğer suçlar
MADDE 13- (1) AĢağıdaki suçların, vatandaĢ veya yabancı tarafından, yabancı ülkede
iĢlenmesi hâlinde, Türk kanunları uygulanır.
36
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 414 vd.
a) Ġkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar,
b) Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, BeĢinci, Altıncı, Yedinci
ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar,
c) ĠĢkence (madde 94, 95),
d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181),
e) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuĢturucu veya uyarıcı
madde kullanılmasını kolaylaĢtırma (madde 190),
f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların
üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202),
g) FuhuĢ (madde 227),
h)37 …
i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaĢım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması
(madde 223, fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karĢı iĢlenen zarar verme (madde 152) suçları.
(2)38 Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, BeĢinci, Altıncı ve
Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı
Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır.
(3)39 Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede
mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiĢ olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine
Türkiye’de yargılama yapılır.
GEREKÇE40:
Madde metninde, belli suçların yabancı bir ülkede iĢlenmesi durumunda, failin Türk vatandaĢı
veya yabancı olmasına bakılmaksızın, Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılacağı
hüküm altına alınmıĢtır.
Birinci fıkranın (a) bendine göre, Ġkinci Kitap, Birinci Kısım altındaki
1) “Soykırım ve Ġnsanlığa karĢı Suçlar” baĢlıklı Birinci Bölümde,
2) “Göçmen Kaçakçılığı ve Ġnsan Ticareti” baĢlıklı Ġkinci Bölümde
yer alan suçlar ile;
(b) bendine göre, Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki
1) “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına KarĢı Suçlar” baĢlıklı
Üçüncü Bölümde,
2) “Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar” baĢlıklı Dördüncü Bölümde,
3) “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar” baĢlıklı BeĢinci Bölümde,
37
Bu bent, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 9 Temmuz 2009/27283),
yürürlükten kaldırılmıĢtır (m. 1).
38
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, madde metnine eklenmiĢtir (m. 3).
39
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra
eklenmesinin yanı sıra, fıkra numaraları yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu nedenle, söz konusu fıkra
numarası “2” iken, “3” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 3).
40
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 416 vd.
4) “Millî Savunmaya KarĢı Suçlar” baĢlıklı Altıncı Bölümde,
5) “Devlet Sırlarına KarĢı Suçlar ve Casusluk” baĢlıklı Yedinci Bölümde ve
6) “Yabancı Devletlerle Olan ĠliĢkilere KarĢı Suçlar” baĢlıklı Sekizinci Bölümde
yer alan suçlar ile, fıkranın (c), (d), (e), (f), (g), (h) ve (i) bentlerinde sayılan suçlar nerede
iĢlenmiĢ olursa olsun, bu nedenle Türkiye’de yargılama yapılarak, Türk vatandaĢı veya
yabancı olmasına bakılmaksızın fail hakkında Türk kanunlarına göre cezaya hükmolunur.
Yabancı ülkede iĢlenen bu suçlar dolayısıyla failler hakkında Türkiye’de re’sen takibat
yapılır.
Maddenin ikinci41 fıkrasına göre, bu suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya
beraat kararı verilmiĢ olsa bile, Türkiye’de yeniden yargılama yapılır. Ancak bunun için
Adalet Bakanının talepte bulunması gerekir.
Yabancı ülkede mahkûm olunan ceza bu ülkede tamamen veya kısmen infaz edilmiĢse; infaz
edilen bu ceza miktarının, mahsup hükümlerine göre, Türkiye’de hükmolunan cezadan
mahsup edilmesi gerekir.
Birinci fıkranın (c), (d), (e), (f), (g), (h) ve (i) bentlerinde sayılan suçların yurt dıĢında
iĢlenmesi hâlinde; bu suç dolayısıyla, suçu iĢleyen kiĢinin Türk vatandaĢı veya yabancı olması
arasında fark gözetmeksizin, Türkiye’de Türk kanunları uygulanarak yargılama
yapılabilecektir.
Ancak, (a) ve (b) bentlerinden farklı olarak, bu bentlerde sayılan suçlardan dolayı Türkiye’de
yargılama yapılabilmesi için, fail hakkında yabancı ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı
verilmemiĢ olması gerekir.
Türkiye’nin taraf olduğu çeĢitli uluslararası sözleĢmelerde aut dedere aut judiciare/aut punire
kuralına yer verilmek suretiyle ilgili sözleĢme kapsamına giren suçlar dolayısıyla ister
vatandaĢ olsun ister yabancı olsun faillerin suçun iĢlendiği ülkeye geri verilmesi
öngörülmüĢtür. Ancak, bu sözleĢmelerle, çeĢitli hukukî mülahazalarla geri verme yoluna
gidilmemesi hâlinde, taraf devletlere yargılama ve cezalandırma yükümlülüğü yüklenmiĢtir.
Bu konuda, 1963 yılında imzalanan Uçaklara KarĢı ĠĢlenen Suçlara veya Diğer Fillere ĠliĢkin
Tokyo SözleĢmesi, 1970 yılında imzalanan Uçakların Kanun DıĢı Yollarla Ele Geçirilmesinin
Önlenmesi hakkındaki La Haye SözleĢmesi, 23 Eylül 1971 tarihli Sivil Havacılığın
Güvenliğine KarĢı Kanun DıĢı Eylemlerin Önlenmesine ĠliĢkin Montreal SözleĢmesi, 14
Aralık 1973 tarihli Diplomasi Ajanları da Dahil Olmak Üzere Uluslararası Korunmaya Sahip
KiĢilere KarĢı ĠĢlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair New York SözleĢmesi,
UyuĢturucu Maddelere Dair 1961 Tek SözleĢmesi, 21.12.1971 tarihinde Viyana’da imzalanan
Psikotrop Maddeler SözleĢmesi ve ayrıca, Avrupa Konseyi’nce 27.01.1977 tarihinde
hazırlanan TedhiĢçiliğin Önlenmesine ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi örnek olarak gösterilebilir.
AÇIKLAMA:
I.
27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunla yeni TCK’nun 13 üncü maddesine birinci
fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmiĢtir. Ancak, CumhurbaĢkanlığı makamı
tarafından söz konusu Kanun bir daha görüĢülmek üzere TBMM BaĢkanlığına iade edilmiĢtir.
Bu iade kapsamında CumhurbaĢkanlığı makamının yeniden görüĢülmesini istediği iki
41
Bir önceki dipnotta belirtilen nedenle, söz konusu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ yollama olarak anlamak
gerekir.
maddeden biri, TCK’nun 13 üncü maddesine yeni bir fıkra eklenmesine iliĢkin çerçeve 3 üncü
maddedir.
Bu iade üzerine, söz konusu değiĢiklik Kanunu, TBMM’nde bir daha görüĢülmüĢ ve
TCK’nun 13 üncü maddesine yeni bir fıkra eklenmesine iliĢkin çerçeve 3 üncü madde,
herhangi bir değiĢiklik yapılmadan 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yeniden kabul
edilmiĢtir.
TCK’nun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen bu ikinci fıkranın
gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Kanunun 13 üncü maddesinde sayılan belli suçlardan dolayı, kim tarafından, nerede ve
hatta, kime karşı işlenmiş olursa olsun, Türkiye'de Türk kanunlarına göre yargılama
yapılabilecektir.
Ancak, bu suçlardan bir kısmıyla ilgili olarak „kamu davasının açılmasında mecburilik
kuralı‟nın benimsenmesi, bazı durumlarda politik bir sorun ortaya çıkarabilecek bir mahiyet
taşımaktadır. Bu nedenle, madde metnine ikinci fıkra olarak eklenen bu hükümle, maddede
yer alan ve birinci fıkranın (b) bendinde sayılanlar dışındaki diğer suçlardan dolayı
Türkiye'de yargılama yapılabilmesi Adalet Bakanının talebine bağlı tutulmuştur.”42
II. Ancak, 03/06/2005 tarih ve B.01.0.KKB.01-18/A-8-2005-451 sayılı CumhurbaĢkanlığı
tezkeresi ile bu değiĢiklik yerinde görülmeyerek, söz konusu Kanun bir daha görüĢülmek
üzere TBMM BaĢkanlığına iade edilmiĢtir.
Bu geri gönderme yazısında ileri sürülen gerekçeler Ģunlardır:
«İncelenen Yasa'nın 3. maddesiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13. maddesine eklenen
2. fıkrada,
"(2) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de
yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır.",
denilmiş; buna bağlı olarak maddenin (2). fıkrası da (3). fıkra olmuştur.
Düzenlemeyle, fıkrada belirtilen ayrıklıklar dışında, yabancı ülkede işlenen,
- İkinci Kitap, Birinci Kısım altındaki "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar, "Göçmen
Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti",
- İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Sekizinci Bölümde yer alan "Yabancı Devletlerle
Olan İlişkilere Karşı Suçlar",
- İşkence, çevrenin kasten kirletilmesi, uyuşturucu ya da uyarıcı madde üretim ve ticareti,
uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, parada sahtecilik, para ve kıymetli
damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti, mühürde sahtecilik, fuhuş, rüşvet,
deniz, demiryolu ya da havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması, alıkonulması ya da bu
araçlara karşı işlenen zarar verme suçları,
nedenleriyle, Türk yurttaşı olup olamadığına bakılmaksızın failin Türkiye'de yargılanabilmesi
Adalet Bakanı'nın istemine bağlı tutulmuştur.
Madde gerekçesinde, Adalet Bakanı'na bu yetkinin verilmesi, sayılan suçlardan bir kısmıyla
ilgili olarak "kamu davasının açılmasında zorunluluk kuralı"nın benimsenmesinin, kimi
durumlarda politik bir sorun yaratabilecek nitelikte olmasına bağlanmıştır.
42
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2.
Madde gerekçesinden de açıkça anlaşıldığı gibi, fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı
failin Türkiye'de yargılanabilmesi Adalet Bakanı'nın takdirine bırakılmıştır. Bu yetkinin
yaratacağı sonuca göre, yurt dışında aynı suçu işleyen iki kişiden biri Adalet Bakanı'nın
istemi üzerine Türkiye'de yargılanacak, diğeri, istemde bulunulmazsa yargılamadan
kurtulabilecektir.
Gerek 765 sayılı önceki Türk Ceza Yasası'nın 4., gerek 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13.
maddelerinde, Devlet'in yabancı bir ülkede suç işleyen "yurttaşını" cezalandırması, "suç
failine göre kişisellik" ilkesi gözönünde tutularak düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerin amacı, yabancı ülkede suç işleyen, ancak kendi ülkesine döndüğü için ve
"yurttaşların verilmemesi ilkesi" nedeniyle suçu işlediği ülkede cezalandırılamayan kişinin,
kimi koşullarla ülkesinde cezalandırılmasını sağlamaktır. Böylece, nerede işlenirse işlensin
hiçbir suç cezasız kalmayacaktır.
Bununla birlikte, 765 sayılı önceki Türk Ceza Yasası'nın 6. maddesinde, incelenen Yasa'nın 3.
maddesiyle getirilen sistemden farklı biçimde, yabancı ülkede, Türkiye ya da Türk yurttaşının
zararına cürüm işleyen "yabancıların" Türkiye'de yargılanabilmesi, diğer koşulların yanında
Adalet Bakanı'nın istemine bağlı kılınmış, suçun bir Türk yurttaşınca işlenmesi durumu
öngörülmemiştir.
Oysa, incelenen Yasa'nın 3. maddesiyle getirilen düzenlemede, Türk-yabancı ayrımı
yapılmaksızın, fıkrada belirtilen suçlar nedeniyle Türkiye'de yargılama yapılabilmesi Adalet
Bakanı'nın istemine bağlanmıştır.
Gerçi, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 13. maddesinin 2. fıkrasında, yabancı bir ülkede
işlediği suç nedeniyle o ülkede yargılanan kişilerin Adalet Bakanı'nın istemiyle Türkiye'de
yeniden yargılanabilmelerini olanaklı kılan bir kural vardır. Ancak, bu kural, bir kişinin aynı
suçtan ikinci kez yargılanmaması ilkesine karşın, fıkrada sayılan suçların önemi nedeniyle,
Devlet'in egemenlik hakkı gözetilerek getirilmiştir.
İncelenen Yasa'nın 3. maddesiyle eklenen 2. fıkra kuralında ise, kapsama giren suçları işleyen
kişilerin Türkiye'de yargılanmaları Adalet Bakanı'nın istemine bağlı tutulurken, suçun önemi
gözönünde bulundurulmadığı gibi, failin ya da faillerin yabancı ülkede yargılanıp
yargılanmadıklarına da bakılmamaktadır.
Başka bir anlatımla, 5237 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin 2. fıkrasında tanınan istemde
bulunma yetkisinin kullanılmaması durumunda, kişi ikinci kez yargılanmamış olacak; buna
karşılık, incelenen Yasa ile getirilen 2. fıkradaki istemde bulunma yetkisinin kullanılmaması
durumunda ise, kişi hiç yargılanmamış olacaktır.
Bu nedenle her iki fıkrada Adalet Bakanı'na tanınan yetkiler arasında önemli fark
bulunmaktadır.
İncelenen Yasa'yla getirilen, failin yargılanmasını ve cezalandırılmasını Adalet Bakanı'nın,
siyasal ve öznel olarak kullanılabilecek biçimde takdirine bırakan düzenlemenin ayrıcalık
niteliğinde olduğu ortadadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, hukuk devleti ilkesi Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri arasında
sayılmış; 10. maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu; hiçbir
kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, Devlet organları ve yönetimin
tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları kurala
bağlanmıştır.
Hukuk devleti, Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında belirtildiği gibi, insan haklarına
dayanan, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı tutum
ve durumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa
koyucunun bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
Hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri, hangi nedenle olursa olsun hiç kimsenin hukukun üstünde
tutulmamasını, ceza yönünden sorumsuzluk durumlarının belli bir amacın gerçekleşmesini
sağlamaya yönelik olarak, suç failleri arasında farklılık yaratmayacak ve sınırlı biçimde
getirilmesini gerektirmektedir.
Yabancı ülkede işlenmiş olsa da, kimi suçlardan dolayı kişiler için, Adalet Bakanı'nın
takdirine dayalı olarak getirilen sorumsuzluk durumunun, hukuka aykırı ayrıcalık olduğu,
eşitsizlik yarattığı ve hukuk devletinde bu tür ayrıcalıklara ve eşitsizliklere yer verilemeyeceği
açıktır.
Bu nedenle, incelenen Yasa'nın 3. maddesiyle yapılan düzenleme hukuk devleti ve eşitlik
ilkeleriyle
bağdaşmamakta,
toplumun
adalet
duygularını
incitecek
nitelikte
bulunmaktadır.»43.
III. TBMM BaĢkanlığına iade edilen bu Kanun TBMM Adalet Komisyonunda yeniden
görüĢülmüĢ ve iade nedenlerinden birini oluĢturan bu madde, herhangi bir değiĢiklik
yapılmadan aĢağıdaki gerekçeyle aynen kabul edilmiĢtir.
“Cumhurbaşkanlığı makamının söz konusu geri gönderme yazısında, 27.5.2005 tarihli ve
5357 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesine ikinci
fıkra olarak eklenen hükmün Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Söz konusu yazıda yer alan gerekçede, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinin birinci
fıkrasının uygulanmasına getirilen istisna kapsamındaki suçlardan dolayı Türkiye'de
yargılama yapılmasının Adalet Bakanı'nın talebine bağlı kılınmasının "yaratacağı sonuca
göre, yurt dışında aynı suçu işleyen iki kişiden biri Adalet Bakanı'nın istemi üzerine
Türkiye'de yargılanacak, diğeri, istemde bulunulmazsa yargılamadan kurtulabilecektir."
değerlendirilmesi yapılmıştır. Böylece bu düzenlemenin sonuç olarak Anayasanın hukuk
devleti ve eşitlik ilkelerini ihlal ettiği iddia edilmiştir.
Komisyonumuzda yapılan tartışmalarda, çoğunluk görüşü olarak bu değerlendirmenin doğru
olmadığı sonucuna varılmıştır.
Öncelikle belirtilmek gerekir ki, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde sayılan
suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için failin Türkiye'de
bulunması gerekir.
Türk Ceza Kanununun, vatandaş veya yabancı tarafından yurt dışında işlenen suçtan dolayı
Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesinin şartlarının belirlendiği 11 ve 12 nci
maddelerinde, bu madde hükümlerinin uygulanabilmesi için yurt dışında işlenen suçun 13
üncü maddede belirlenen suçlardan birinin olmaması gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde sayılan ve istisna kapsamına alınan suçlardan
dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapabilmesi için bu hususta, Türkiye'nin taraf
olduğu milletlerarası sözleşmelerden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması gerekir.
43
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 958, sh. 1-3.
Ayrıca, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, Türkiye'nin barış
esasına dayalı diplomatik ilişkileri olumsuz yönde etkileyecek bir sonuç doğurmaması, Türk
milletinin ve bir parçasını oluşturduğu dünya milletler topluluğunun varlığı ve geleceği
açısından yararlı olması gerekir.
Türk kamu düzeninin korunmasının ötesinde, uluslararası hukukun yanı sıra, diplomatik ve
siyasi bir değerlendirmeyi gerektiren bir yönünün olması dolayısıyla, istisna kapsamında
belirtilen suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Adalet
Bakanının talebine bağlı kılınmasının, eşitsizlik ortaya çıkaracak bir yönü bulunmamaktadır.
Kaldı ki Adalet Bakanının bu hususta kullanacağı takdir yetkisi, objektif ölçütlere dayalı
olarak kullanılması gereken bir yetkidir. Yurt dışında işlenen suçun, Türk kamu düzenini
bozucu bir etkisinin olup olmadığı ve bu suçtan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma
yapılması hususunda uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüğümüzün bulunup
bulunmadığı hususları Cumhuriyet savcıları tarafından hukuki bir değerlendirmeyle tespit
edilebilecekken; yapılacak olan soruşturma ve kovuşturmanın Türkiye'nin barış esasına
dayalı diplomatik ilişkilerini olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği hususu, diplomatik ve
siyasi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine
ilişkin 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde bir değişiklik yapılmasına
gerek görülmeyerek, madde aynen kabul edilmiştir.”44.
TCK’nun 13. maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmesine
iliĢkin söz konusu çerçeve madde, TBMM Genel Kurulunda görüĢülerek, 29.6.2005 tarihli ve
5377 sayılı Kanunla aynen kabul edilmiĢtir.
Seçimlik cezalarda soruĢturma
MADDE 14- (1) 11 ve 12 nci maddelerde belirtilen hâllerde, soruĢturma konusu suçun
yer aldığı kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin uygulanması
seçimlik sayılmıĢ ise soruĢturma veya kovuĢturma açılmaz.
GEREKÇE45:
11 ve 12 nci maddelerde suçun hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi bir soruĢturma koĢulu
olarak gösterilmiĢtir. Hapis ve adli para cezasından birinin uygulanması hâkimin takdirine
bağlı bulunan seçimlik cezalı fiiller, genellikle vehamet arzetmeyen suçlardan olduklarından,
yabancı ülkede iĢlenmeleri hâlinde soruĢturma veya kovuĢturma koĢulunun gerçekleĢmemiĢ
sayılacağı maddede belirtilmiĢtir.
SoruĢturma koĢulu olan cezanın hesaplanması
44
TBMM Adalet Komisyonunun 24.6.2004 tarihli ve Esas 1/1042, Karar 91 sayılı Raporu (TBMM,
Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 958, sh. 10/11).
45
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418.
MADDE 15- (1) Miktarının soruĢturma koĢulu oluĢturduğu hâllerde ceza, soruĢturma
evresinde ileri sürülen kanunî ağırlatıcı nedenlerin aĢağı sınırı ve kanunî hafifletici
nedenlerin yukarı sınırı göz önünde bulundurularak hesaplanır.
GEREKÇE46:
Ceza miktarının soruĢturma koĢulunu oluĢturduğu hâllerde, suçun ilgili olduğu kanun
maddesindeki cezaya mı, yoksa iddia çerçevesinde kanunî ağırlaĢtırıcı ve hafifletici nedenler
de göz önüne alınmak suretiyle bulunacak olan cezaya mı itibar edileceği hususuna açıklık
getirilmesinde uygulama bakımından yarar bulunduğu düĢünülmüĢ ve bu gibi hâllerde,
soruĢturma aĢamasında ileri sürülen kanunî ağırlaĢtırıcı nedenlerin aĢağı sınırı ile kanunî
hafifletici nedenlerin yukarı sınırı göz önüne alınmak suretiyle soruĢturmaya esas oluĢturacak
cezanın hesaplanacağı belirtilmiĢtir.
Cezadan mahsup
MADDE 16- (1) Nerede iĢlenmiĢ olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede
gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan
dolayı Türkiye’de verilecek cezadan mahsup edilir.
GEREKÇE47:
Maddede, suç nerede iĢlenmiĢ olursa olsun, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında,
tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sürelerin aynı suçtan dolayı Türkiye’de yapılacak
yargılama sonunda verilecek cezadan indirilmesi öngörülmüĢ, böylece adalet esaslarına
uyulması sağlanmıĢtır.
Hak yoksunlukları
MADDE 17- (1) Yukarıdaki maddelerde açıklanan hâllerde mahkeme, yabancı
mahkemelerden verilen ve Türk hukuk düzenine aykırı düĢmeyen hükmün, Türk
kanunlarına göre bir haktan yoksunluğu gerektirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine Türk kanunlarındaki sonuçlarının geçerli olmasına karar verir.
GEREKÇE48:
Hükûmet Tasarısının 16 ncı maddesinde yabancı ülkede verilmiĢ mahkûmiyet kararına bağlı
hak yoksunluklarının Türkiye’deki etkisi düzenlenmiĢtir. Yürürlükteki kanunun 8. maddesinin
tekrarı olan bu hüküm, düzenlemesi itibarıyla adalet esasına göre uygulanabilirliği olan bir
hüküm değildir. Gerçekten yabancı bir mahkeme tarafından hükmolunmuĢ olan cezaya, bu
kararın verildiği ülke hukukunda bağlanmıĢ olan hak yoksunluklarını esas alan düzenlemeler,
46
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418.
47
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418.
48
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418.
sağlıklı bir sonuç vermekten uzaktır. Özellikle her ülkedeki mahkûmiyete bağlı hak
yoksunluklarının kapsamının farklı olması çeĢitli sorunlara yol açmaktadır. Nitekim bazı
ülkelerde hak yoksunluklarına ayrıca hükmedilmediğinden, bunlar mahkeme kararında
belirtilmezler. Bu durum da göstermektedir ki, hak yoksunlukları bakımından yabancı ülke
hukukunun esas alınması ülke içinde yeknesak ve adil bir uygulamaya imkan vermemektedir.
ĠĢte bu nedenlerledir ki, madde metninde, eĢitlik ilkesi gereği olarak, yabancı bir mahkeme
tarafından hükmedilmiĢ olan cezaların, doğurduğu hak yoksunlukları bakımından ülkemiz
hukukunun dikkate alınması kabul edilmiĢtir.
Geri verme
MADDE 18- (1) Yabancı bir ülkede iĢlenen veya iĢlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle
hakkında ceza kovuĢturması baĢlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiĢ olan bir
yabancı, talep üzerine, kovuĢturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı
amacıyla, geri verilebilir. Ancak, geri verme talebine esas teĢkil eden fiil;
a) Türk kanunlarına göre suç değilse,
b) DüĢünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise,
c) Türkiye Devletinin güvenliğine karĢı, Türkiye Devletinin veya bir Türk vatandaĢının
ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ bir tüzel kiĢinin zararına iĢlenmiĢse,
d) Türkiye’nin yargılama yetkisine giren bir suç ise,
e) ZamanaĢımına veya affa uğramıĢ ise,
Geri verme talebi kabul edilmez.
(2) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak
üzere, vatandaĢ suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
(3) KiĢinin, talep eden devlete geri verilmesi hâlinde, ırkı, dini, vatandaĢlığı, belli bir
sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüĢleri nedeniyle kovuĢturulacağına veya
cezalandırılacağına ya da iĢkence ve kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli
Ģüphe sebepleri varsa, talep kabul edilmez.
(4) KiĢinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri verme talebi hakkında bu madde
ve Türkiye’nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleĢme hükümlerine göre karar verir.
Bu karara karĢı temyiz yoluna baĢvurulabilir.
(5) Mahkeme geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın
yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır.
(6) Geri verilmesi istenen kiĢi hakkında koruma tedbirlerine baĢvurulmasına,
Türkiye’nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleĢme hükümlerine göre karar verilebilir.
(7) Geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde, ayrıca Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre tutuklama kararı verilebilir veya diğer
koruma tedbirlerine baĢvurulabilir.
(8) Geri verme hâlinde, kiĢi ancak geri verme kararına dayanak teĢkil eden suçlardan
dolayı yargılanabilir veya mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir.
GEREKÇE49:
Geri vermeye iliĢkin koĢullar, Türkiye’nin çeĢitli devletlerle imzalamıĢ bulunduğu iki taraflı
sözleĢmeler ile Suçluların Ġadesine Dair Avrupa SözleĢmesinde belirlenmiĢtir.
Ancak, buna rağmen geri vermeye iliĢkin asgari Ģartların, iç hukuk düzenlemesi olan kanunla
belirlenmesi, uygulamada tek düzeliği sağlama açısından önem taĢımaktadır. Geri verme
taleplerinin hangi usul ve esaslara göre yerine getirileceği, sözleĢmelerde genellikle
düzenlenmemekte, taraf devletlerin iç hukukuna bırakılmaktadır. KiĢi özgürlüğünün
kısıtlanması sonucunu doğuran geri vermenin usul ve esasına iliĢkin asgari Ģartların kanunla
belirlenmesine ihtiyaç vardır.
Geri verme yoluna ancak Türkiye’nin egemenlik sahası dıĢında iĢlenmiĢ olan suçlar
dolayısıyla gidilebilir. Anayasa’da hüküm altına alındığı üzere, vatandaĢ kural olarak geri
verilemez. Ancak, Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler
dolayısıyla vatandaĢ da yargılanmak veya mahkûm olduğu cezası infaz edilmek üzere yabancı
bir devlete teslim edilebilecektir. Geri vermenin dayanağını teĢkil eden fiilin Türk kanunlarına
göre de suç oluĢturması gerekir. Bu itibarla, yabancı bir ülkede iĢlenen veya iĢlendiği iddia
edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuĢturması baĢlatılan veya mahkûmiyet kararı
verilmiĢ olan bir yabancı, talep üzerine, kovuĢturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen
cezanın infazı amacıyla, geri verilebilir.
Geri vermenin dayanağını teĢkil eden fiilin, düĢünce suçu veya siyasî ya da askerî suç
niteliğinde olmaması gerekir. Ancak, belirtmek gerekir ki, ceza kanunlarında esasen suç
olarak tanımlanan ve suç oluĢturduğu hususunda bütün insanlığın fikir birliği içinde
bulunduğu fiillerin bu istisna kapsamında mütalâa edilmesi mümkün değildir.
Suç, yurt dıĢında iĢlenmiĢ olmakla birlikte, Türk Devletinin güvenliğine karĢı, Türk devletinin
veya bir Türk vatandaĢının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ bir tüzel kiĢinin zararına
iĢlenmiĢse, geri verme talebi kabul edilmez.
Geri verme talebinin dayanağını oluĢturan suçla ilgili olarak gerek talep eden devlet hukukuna
göre gerek Türk hukukuna göre dava ve ceza zamanaĢımının dolmamıĢ olması gerekir. Keza
suç, her iki devlette affa uğramamıĢ olmalıdır.
Madde metninde hukukumuz açısından yeni bir hükme yer verilmiĢtir: Geri verme hâlinde
talep eden devlette kiĢiye iĢkence ve insanlık dıĢı muamele yapılabileceğine dair kuvvetli
Ģüphe sebepleri mevcut ise, yani bu konudaki kuĢkunun somut vakıalara dayanması
durumunda, talep kabul edilmeyecektir.
Geri verme talebiyle ilgili olarak hukukî nitelikte karar verme yetkisinin ağır ceza
mahkemesine ait olduğu kabul edilmiĢtir.
Mahkemeye, gerek bu maddede gerek ilgili sözleĢme hükümleri çerçevesinde inceleme
yaparak, geri verme talebinin kabul edilebilirliği veya reddi yönünde karar verme yetkisi
tanınmıĢtır. Mahkemenin kararına karĢı temyiz kanunyoluna baĢvurulabileceği maddede
hüküm altına alınmıĢtır.
Mahkemenin, geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar vermesi durumunda;
Bakanlar Kurulu, siyasî gerekçelerle kiĢinin talep eden devlete geri verilmesinden imtina
edebilir.
Madde metninde ayrıca geri verme sürecinde koruma tedbirlerine ne suretle baĢvurulabileceği
düzenlenmiĢtir.
49
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 418 vd.
Son fıkrada, geri vermede özellik kuralına yer verilmiĢtir.
Yabancı kanunun göz önünde bulundurulması
MADDE 19- (1) Türkiye’nin egemenlik alanı dıĢında iĢlenen suçlar dolayısıyla
Türkiye’de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun
iĢlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz.
(2) Ancak suçun;
a) Türkiye’nin güvenliğine karĢı veya zararına olarak,
b) Türk vatandaĢına karĢı ya da Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk tüzel
kiĢisi zararına olarak,
ĠĢlenmesi durumunda, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.
GEREKÇE50:
Türk hâkimi, yargılamak durumunda olduğu somut olayla ilgili olarak ancak Türk kanunlarını
uygulamak görev ve yetkisine sahiptir. Bu nedenle, yabancı kanunun doğrudan doğruya yurt
içinde uygulanması kabul edilemez. Aksi görüĢ, Devletin hâkimiyet ilkesiyle bağdaĢmadığı
ve Anayasaya aykırı olduğu gibi, uygulamada da pek çok güçlüğe ve hatta imkansızlığa sebep
olur. Çünkü, yabancı ceza kanununun uygulanması, hem fiilin suç olarak tespitinde ve
cezanın tayininde yabancı kanunun ölçü olarak alınması anlamına gelmektedir. Türk
hâkiminin yabancı kanunu bu Ģekilde uygulama yükümlülüğü, yukarıda da değinildiği üzere,
egemenlik ilkesiyle bağdaĢmadığı gibi, böyle bir yükümlülüğün tam anlamıyla yerine
getirilebilmesi de olanaklı değildir. Buna karĢılık, adalet ilkesi gereğince yabancı kanunun
göz önünde tutulması mümkündür. Nitekim madde metninde yabancı kanunun göz önünde
bulundurulması hususunda bir hükme yer verilmiĢtir.
Bu düzenlemeyle öngörülen uygulama Ģöyle olacaktır: Türk hâkimi yargılamakta olduğu
olayla ilgili olarak fail hakkında önce Türk kanunlarına göre bir ceza belirleyecektir. Ancak,
Türk kanununun uygulanması suretiyle belirlenen somut cezaya yabancı kanunun göz önünde
bulundurulması suretiyle bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, Türk kanunlarının
uygulanması sonucunda belirlenen ceza açısından, yabancı kanunda yargılama konusu suçla
ilgili olarak öngörülen soyut cezanın azami ölçü olarak alınması gerekir.
Ancak, iĢaret etmek gerekir ki; Türk hâkimi, yurt dıĢında Türkiye’nin güvenliğine karĢı veya
zararına olarak ya da Türk vatandaĢına karĢı veya Türk kanunlarına göre kurulmuĢ özel hukuk
tüzel kiĢisi zararına olarak iĢlenen suçlarda münhasıran Türk kanunlarını uygulamak suretiyle
hüküm tesis edecek, yani suçun iĢlendiği ülke kanununu göz önünde bulundurmayacaktır.
Aynı Ģekilde, Türkiye Devleti tarafından görevli olarak yurt dıĢına gönderilen kiĢilerin bu
görevleri dolayısıyla, bu görevleriyle bağlantılı olarak iĢledikleri suçlardan dolayı da ceza
belirlenirken yabancı kanun göz önünde bulundurulmayacaktır.
50
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 420 vd.
ĠKĠNCĠ KISIM
Ceza Sorumluluğunun Esasları
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Ceza Sorumluluğunun ġahsîliği, Kast ve Taksir
Ceza sorumluluğunun Ģahsîliği
MADDE 20- (1) Ceza sorumluluğu Ģahsîdir. Kimse baĢkasının fiilinden dolayı sorumlu
tutulamaz.
(2) Tüzel kiĢiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda
öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.
GEREKÇE51:
Tasarının “Suçun faili” baĢlıklı maddesi değiĢtirilmiĢ olup, madde metninde Anayasamıza
uygun olarak ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralı vurgulanmıĢtır.
Özel hukuk tüzel kiĢilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile iĢlenen bir suçtan dolayı bunlar
hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza
politikası gereği olarak ancak gerçek kiĢiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kiĢiler hakkında
ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaĢılıĢ, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza
sorumluluğunun Ģahsîliği kuralının bir gereğidir. Ancak, iĢlenen suç dolayısıyla özel hukuk
tüzel kiĢileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir.
“Para cezası”nın uygulamasındaki kolaylık, tüzel kiĢiler hakkında da ceza yaptırımına
hükmedilebileceği düĢüncesine haklılık kazandırmaz. Tüzel kiĢiler için ancak idari yaptırım
niteliğinde “para cezası” öngörülebilir. Çünkü, idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında
neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, Ģirket niteliğindeki
bir tüzel kiĢinin faaliyeti ile ilgili olarak doğan vergi borcunun zamanında ve tam olarak
ödenmemesi dolayısıyla, tüzel kiĢi hakkında da “para cezası” verilebilmektedir. Ancak, bu
yaptırımın asıl amacı, verginin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmemesi dolayısıyla kamu
maliyesinin uğradığı zararın giderilmesi ve vergi düzeninin etkinliğinin sağlanmasıdır. Bu tür
yaptırımların bir ceza hukuku yaptırımı olmadığı açıktır. Vergi borcunun gerçeğe uygun bir
Ģekilde doğmasının önüne geçebilmek amacıyla sahte belge düzenlenmiĢ olması durumunda
ayrıca bu sahteciliği gerçekleĢtiren gerçek kiĢiler hakkında ceza yaptırımına
hükmedilebilecektir. Bu durumda bile tüzel kiĢi hakkında verilen “para cezası”, bir idari
yaptırım olma özelliğini korur.
Yapılan bu yeni düzenlemeyle, tüzel kiĢiler hakkında da özellikle “para cezası” bağlamında
ceza yaptırımına hükmedilebileceği yönündeki hukukî temelden yoksun anlayıĢın önüne
geçilmek amaçlanmıĢtır.
Kast
51
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 422.
MADDE 21- (1) Suçun oluĢması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni
tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesidir.
(2) KiĢinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleĢebileceğini öngörmesine
rağmen, fiili iĢlemesi hâlinde, olası kast vardır. Bu hâlde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis
cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren
suçlarda yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda
ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
GEREKÇE52:
Kast, kiĢi ile iĢlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun
kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesi, kastın varlığı için
zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili
olmayan koĢulların gerçekleĢtiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem
taĢımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koĢulunun arandığı suçlarda bu koĢulun
veya Ģahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.
Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıĢtır.
Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda
gerçekleĢebileceği öngörülmesine rağmen, kiĢi fiili iĢlemektedir. Diğer bir deyiĢle, fail
unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan
olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen,
kavĢakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeĢil ıĢık yanan kavĢaktan geçmekte olan
yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur.
Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini
görmüĢ; fakat, buna rağmen kavĢakta durmamıĢ ve yoluna devam etmiĢtir. Bu durumda
otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleĢebileceğini
öngörerek, bunları kabullenmiĢtir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateĢ
ettikleri sırada, bir kiĢinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere
paralel olarak yaptığı atıĢlardan bir tanesinden çıkan kurĢun, törene katılanlardan birinin
alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kiĢi yaptığı atıĢlardan çıkan
kurĢunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüĢ; fakat, buna rağmen
silâhıyla atıĢa devam etmiĢtir. Burada da fail silâhıyla ateĢ ederken ortaya çıkacak yaralama
veya ölüm neticelerini kabullenmiĢtir.
Verilen bu örneklerde kiĢinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.
Suçun olası kastla iĢlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüĢtür.
Kasten iĢlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla iĢlenebilir. Ancak,
kanundaki tanımında “bilerek” ifadesine yer verilmiĢ olan suçlar sadece doğrudan kastla
iĢlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu “bilerek” kiĢiye suç isnad etmesi
gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
52
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 424.
Taksir
MADDE 22- (1) Taksirle iĢlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranıĢın suçun
kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleĢtirilmesidir.
(3) KiĢinin öngördüğü neticeyi istememesine karĢın, neticenin meydana gelmesi hâlinde
bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça iliĢkin ceza üçte birden yarısına kadar
artırılır.
(4) Taksirle iĢlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kiĢinin taksirle iĢlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı
sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kiĢisel ve ailevî
durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede
mağdur olmasına yol açmıĢsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza
yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
GEREKÇE53:
Madde metninde taksire iliĢkin hükümlere yer verilmiĢtir.
Suçlar, kural olarak kasten iĢlenirler. Ancak, istisnaen taksirle iĢlenen belli fiiller de
kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.
Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali Ģekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve
kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiĢ olmasıdır. Fakat bu
öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması
gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmıĢ olan
neticenin gerçekleĢeceği öngörülmemiĢtir.
Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kiĢisel yetenekleri göz önünde
bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaĢamanın
güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeĢitli alanlarda kiĢilerin dikkat ve özenli
davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. ĠnĢaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi
ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.
Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde
bulunduğu koĢullar altında, objektif olarak varolan dikkat ve özen yükümlülüğünü
öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip
olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kiĢi, suç tanımında belirlenen neticenin
gerçekleĢmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu
tutulacaktır.
Taksirle iĢlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi
tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi
mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk
göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla
birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi
53
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 424 vd.
açısından bilirkiĢi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında
hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmıĢ olup olmadığının
belirlenmesi açısından bilirkiĢi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya
yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup
uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın
teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkiĢi
incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkiĢinin yapacağı inceleme, iĢin tekniği ile
sınırlı olmalıdır. Bunun dıĢında, bilirkiĢi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan
kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum,
bilirkiĢilik görevinin sınırını aĢmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir
edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz
önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir
cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kiĢinin taksirle iĢlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak
suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla
kiĢinin karĢılıklı olarak iĢledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleĢmiĢ olabilir. Örneğin bir
trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiĢ olabilir. Bu gibi
durumlarda neticenin oluĢumu açısından her kiĢinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir
diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.
Aynı Ģekilde birden fazla kiĢinin katılımıyla gerçekleĢtirilen bir ameliyatın ölüm veya
sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kiĢiler müĢtereken hareket
etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan
bu ameliyatta iĢlenen taksirli suçun iĢleniĢi açısından suça iĢtirak kuralları uygulanamaz.
Kanunun suça iĢtirake iliĢkin hükümleri, kasten iĢlenen suçlarda suçun iĢleniĢine iĢtirak eden
kiĢilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kiĢinin katılımıyla yapılan
ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kiĢinin
sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte
diğer kiĢilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.
Bu düĢünceler ıĢığında, Hükûmet Tasarısının “Taksirli suçlarda indirim” baĢlıklı 32. maddesi
metinden çıkarılmıĢ ve bunun yerine, 23. maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere iki
fıkra eklenmiĢtir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiĢtir. Bilinçli taksiri basit taksirden
ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüĢ ve fakat istenmemiĢ olmasıdır.
Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece
bilinçli taksir, iĢ kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından
caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.
Örneğin Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin
meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve ailesi bireylerinin ağır derecede
mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraĢları ve
hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli
dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri
görülmektedir. Aynı Ģekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara
rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuĢturmaya uğraması ve
cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı
Ģiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düĢmesine
neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette
ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini,
söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır.
Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin
kiĢisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiĢ bulunmalıdır; böyle bir
netice ile birlikte söz konusu durumlara iliĢkin bulunmayan baĢka bir netice de meydana
gelmiĢse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde iĢlenirse ceza
yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.
Netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç
MADDE 23- (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya baĢka bir neticenin oluĢumuna
sebebiyet vermesi hâlinde, kiĢinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice
bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.
GEREKÇE54:
KiĢi suç teĢkil eden bir fiili iĢlerken, kastettiği neticeden daha ağır veya baĢka bir netice
gerçekleĢmiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç söz konusudur.
Örneğin, basit yaralamada bulunulmak istenirken, kiĢi görme, iĢitme yeteneğini yitirmiĢ
olabilir. Yaralama fiili gerçekleĢtirilirken, genellikle bunun sonucunda ağır bir neticenin
meydana gelebileceği düĢünülür. Örneğin gözün, kulağın üzerine sert bir biçimde vuran kiĢi,
bu yumruk neticesinde mağdurun görme veya iĢitme yeteneğini yitirebileceği olasılığını göz
önünde bulundurur. Ağır neticenin ortaya çıkacağının bu Ģekilde öngörüldüğü durumlarda,
meydana gelen ağır netice açısından fail olası kastla hareket etmektedir.
Buna karĢılık, yaralama fiili sonucunda kiĢinin öngörmediği ağır bir netice de meydana
gelmiĢ olabilir. Örneğin canının biraz yanması için mağdurun karın boĢluğuna hafif bir
biçimde vurulması hâlinde mağdur inhibisyon sonucu ölebilir. Bu gibi durumlarda ise fail,
yaralama fiilini iĢlerken, mağdurun ölebileceğini tahmin etmemiĢ olabilir. 765 sayılı Türk
Ceza Kanununda ve Hükûmet Tasarısının bazı hükümlerinde, kiĢi gerçekleĢtirmeyi
kastetmediği böyle neticelerden objektif olarak sorumlu tutulmaktadır.
Belirtmek gerekir ki, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in
re illicita”, yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayıĢının
ürünü olup, çağdaĢ ceza hukuku bu anlayıĢı çoktan terk etmiĢtir. Çünkü kusurun aranmadığı
objektif sorumluluk hâlleri kusursuz ceza olmaz ilkesiyle açıkça çeliĢmektedir. Ülkemiz ceza
hukuku öğretisinde uzun süredir objektif sorumluluk hâllerinin ceza mevzuatından çıkarılması
gerektiği ifade edilmektedir. Bu talebin yerine getirilmesi, Anayasada öngörülen kusur
ilkesinin zorunlu bir sonucudur.
Madde metnindeki düzenlemeyle, meydana gelen ağır netice açısından kiĢinin sorumlu
tutulabilmesi için, söz konusu neticeye iliĢkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu
bulunması gerekmektedir. Bu hükümle, meydana gelen kastedilenden baĢka ve ağır netice
açısından sorumluluğun, kusura dayalı bir sorumluluk olması sağlanmak istenmiĢtir.
54
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 428 vd.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler
Kanunun hükmü ve amirin emri
MADDE 24- (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri
uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teĢkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine
getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği
hâllerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.
GEREKÇE55:
Hükûmet Tasarısının “Kanunun hükmü ve amirin emri” baĢlıklı 27. maddesinin iki ve üçüncü
fıkraları değiĢtirilmiĢtir. HiyerarĢik yapı içinde amirin verdiği emrin hukuka uygun olması
hâlinde, verilen bu emrin yerine getirilmesi de hukuka uygun olacaktır. Amirin emri, hukuka
aykırı olmasına rağmen, bu emir emredilen açısından bağlayıcı olabilir. Anayasamıza göre;
kamu görevlileri, görevlerini ifa ederken amiri durumundaki kiĢilerden aldıkları emirleri
hukuka aykırı bulmaları hâlinde, bu emri “yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene
bildirir”ler. Ancak, emir hukuka aykırı olmakla beraber, amir “emrinde ısrar eder ve bu
emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu hâlde emri yerine getiren sorumlu olmaz”
(madde 137, fıkra 1). Bu durumda emri yerine getiren açısından bir hukuka uygunluk nedeni
değil, bir sorumsuzluk nedeni söz konusudur. Yerine getirme zorunluluğu, esasen hukuka
aykırı olan emri hukuka uygun hâle getirmez. Ancak, hiyerarĢik yapı dolayısıyla, emri yerine
getiren sorumlu olmaz. Bu durumda sorumluluk, emri verene aittir. Hükûmet Tasarısındaki
hükümde, bu durumda emri verenin de sorumluluktan kurtarılmasına yönelik bir ifadeye yer
verilmiĢti. Yapılan değiĢiklikle bu yanlıĢlık düzeltilmiĢtir.
Emir, hukuka aykırı olmanın yanı sıra, ayrıca suç da teĢkil edebilir. Anayasamız, konusu suç
teĢkil eden emrin yerine getirilmesine “hiçbir surette” izin vermemektedir (madde 137, fıkra
2). Bu durumda emri “yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz”. Maddenin üçüncü
fıkrasında yapılan değiĢiklikle Anayasanın söz konusu hükmüyle paralellik sağlanmıĢtır.
MeĢru savunma ve zorunluluk hâli
MADDE 25- (1) Gerek kendisine ve gerek baĢkasına ait bir hakka yönelmiĢ, gerçekleĢen,
gerçekleĢmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koĢullara
göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile iĢlenen fiillerden dolayı faile
ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek baĢkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı
ve baĢka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden
kurtulmak veya baĢkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve
55
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 430.
kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koĢulu ile iĢlenen fiillerden dolayı faile ceza
verilmez.
GEREKÇE56:
Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meĢru savunma
düzenlenmiĢtir.
MeĢru savunma bakımından Tasarı Ģu koĢulları saptamıĢtır:
Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karĢı meĢru savunmanın söz konusu
olduğu belirtilmiĢ ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düĢecek
derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiĢtir.
Esasen, kanunlarımızda mala karĢı saldırılarda da meĢru savunmayı kabul eden hükümlere yer
verilmiĢ olması kurumun bu Ģekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.
Ayrıca, Ģu husus da belirtilmelidir ki, kiĢileri suç iĢlemekten caydıracak en etkin araçlardan
birisi, suç iĢlediklerinde karĢılık görebilecekleri endiĢesi olduğundan, meĢru savunma
hakkının böylece geniĢletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.
Ġkinci olarak meĢru savunmanın “haksız saldırı” koĢulu bakımından, “gerçekleĢen haksız
saldırı” ile “gerçekleĢmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı”
aynı sayılmıĢtır. Böylece kiĢilerin haksız saldırılara karĢı kendilerini korumaları olanağı daha
da geniĢletilmiĢ olmaktadır.
Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması,
meĢru savunmanın temel koĢullarından birisi olarak kabul edilmiĢtir. Saldırıya uğrayan kiĢi,
ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranıĢ gerçekleĢtirdiği takdirde, meĢru savunma
hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk
(zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiĢtir: Zorunluluk hâlinde, kiĢinin, kendisinin veya baĢkasının
sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleĢtirdiği davranıĢ
dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. MeĢru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir
saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kiĢinin tehlikeye bilerek
neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete baĢvurmadan kurtulmanın olanaklı
bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araĢtırılacaktır.
Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul
edilmiĢtir.
Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası
MADDE 26- (1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.
(2) KiĢinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına iliĢkin olmak üzere,
açıkladığı rızası çerçevesinde iĢlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.
GEREKÇE57:
56
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 430 vd.
Maddenin birinci fıkrasında hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiĢtir. Bir
hakkı kullanan kimsenin hukuka aykırı bir Ģekilde hareket etmiĢ sayılamayacağı, bilinen bir
gerçektir.
Bir hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabilir ve hukuken tanınmıĢ ve
düzenlenmiĢ olmak kaydıyla, bir mesleğin icrasından da doğabilir.
Burada hakkın doğrudan doğruya kullanılabilir olması aranacaktır. Eğer hak, bir mercie
baĢvurarak kullanılabilecekse, artık buradaki hak kapsamında kabul olunmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiĢtir. Söz
konusu hukuka uygunluk nedeninin varlığı için, rızanın kiĢinin üzerinde mutlak surette
tasarrufta bulunabileceği bir hakka iliĢkin olması gerekir. Keza, kiĢinin bu hakla ilgili olarak
rıza açıklamaya ehil olması gerekir.
Madde metnindeki “mağdurun rızası” ibaresi “ilgilinin rızası” veya “kiĢinin rızası” olarak
değiĢtirilmiĢtir. Ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluĢumu açısından
fiilin iĢlenmesinden önce ve en geç iĢlendiği sırada açıklandığında etkili olur. Bu durumda
herhangi bir mağduriyet söz konusu olmadığı için, “mağdur” yerine “ilgili” veya “kiĢi”
kelimesi tercih edilmiĢtir.
Sınırın aĢılması
MADDE 27- (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın
aĢılması hâlinde, fiil taksirle iĢlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda
yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) MeĢru savunmada sınırın aĢılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya
telaĢtan ileri gelmiĢ ise faile ceza verilmez.
GEREKÇE58:
Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette
sınırın kast olmaksızın aĢılması hâli düzenlenmiĢtir.
Sınır kasten aĢıldığında, örneğin, meĢru savunmada bulunan kiĢi vaki saldırıyı defetmek için
saldırganı öldürmenin Ģart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramıĢ olması fırsatından
yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu
maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı Ģüphesizdir. Bu nedenle madde
sınırın kast olmaksızın aĢılması hâlini kapsamaktadır.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum
itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuĢ olabilir. Sınırın aĢılmasındaki
bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için iĢlenen suçun taksirle
iĢlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi
hâllerde iĢlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde
cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karĢılık, suç taksirle
iĢlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluĢturduğunda, maddede öngörülen
biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.
57
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 432.
58
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 432 vd.
Bölüm baĢlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza
sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konulmuĢtur.
Maddenin ikinci fıkrasında meĢru savunma hakkına iliĢkin özel bir sınırın aĢılması hâli
düzenlenmiĢtir. Buna göre, meĢru savunmada sınırın aĢılması, fail bakımından mazur
görülebilecek bir heyecan, korku veya telaĢtan ileri gelmiĢ ise, faile ceza verilmeyecektir.
Hükûmet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak
Ģekilde düzenlenmiĢtir. Oysa heyecan, korku veya telaĢ, ancak meĢru savunma hâlinde söz
konusu olabileceği için, fıkra metninin baĢına “meĢru savunmada” ibaresi konulmuĢtur.
Cebir ve Ģiddet, korkutma ve tehdit
MADDE 28- (1) KarĢı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve Ģiddet veya
muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç iĢleyen kimseye ceza verilmez.
Bu gibi hâllerde cebir ve Ģiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kiĢi suçun faili sayılır.
GEREKÇE59:
Yapılan değiĢiklikle, madde baĢlığında ve metninde yer alan “ikrah” sözcüğü yerine,
korkutma sözcüğü konulmuĢtur.
Haksız tahrik
MADDE 29- (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya Ģiddetli elemin etkisi
altında suç iĢleyen kimseye ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan
yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis
cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı
indirilir.
GEREKÇE60:
Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiĢtir.
Haksız tahrikin ana koĢulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya Ģiddetli
elem meydana getirmesi ve suçun iĢlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması
olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıĢtır.
Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; Ģedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında
hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten
bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak
uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun
sayılmıĢtır.
Hiddet veya Ģiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu
ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak
59
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434.
60
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434.
adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlıĢ biçimde
uygulanmasının önüne geçmektir.
Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleĢtirilen fiiller
dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya
maruz kalmıĢ kadına karĢı babanın veya erkek kardeĢin iĢlediği öldürme fiilinde, haksız
tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir
davranıĢın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız
fiili yapan kiĢiye karĢı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu
olabilecektir.
Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı
kaldırılmıĢtır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aĢağı ve yukarı sınırlar kabul
edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıĢtır.
Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu
inirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya Ģiddetli elem etkisi doğurabilecek
ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan
haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.
Hata
MADDE 30- (1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddî unsurları
bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiĢ olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk
hâli saklıdır.
(2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleĢtiği
hususunda hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanır.
(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koĢulların gerçekleĢtiği
hususunda kaçınılmaz bir hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanır.
(4)61 ĠĢlediği fiilin haksızlık oluĢturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düĢen kiĢi,
cezalandırılmaz.
GEREKÇE62:
Madde metninde çeĢitli hata hâlleri düzenlenmiĢtir.
Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Kast, suçun
kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleĢtirilmesidir. Bu unsurlara
iliĢkin bilgisizlik, eksik veya yanlıĢ bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata
olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kiĢi vestiyerden
kendisininki zannederek baĢkasının paltosunu alır. Keza, kiĢi gece karanlığında vahĢi bir
hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateĢ eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir
insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin
bilgisi gerçeğe uysaydı; iĢlediği fiil haksızlık teĢkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde
kasten iĢlenmiĢ bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
61
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 4).
62
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 434 vd.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa iliĢkin hükme yer
verilmiĢtir. Buna göre, meydana gelen neticeye iliĢkin olarak gerekli dikkat ve özen
gösterilmiĢ olsaydı böyle bir netice ile karĢılaĢılmazdı Ģeklinde bir yargıya ulaĢılabiliyorsa;
taksirle iĢlenmiĢ bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle
gerçekleĢtirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmıĢ olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin
sanarak baĢkasının çantasını alan kiĢinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile;
kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla iĢlenebileceği belirtildiği için; böyle bir
olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karĢılık, av hayvanı zannederek
gerçekte bir insana ateĢ edip onun ölümüne neden olan kiĢinin bu hatasında taksiri varsa,
adam öldürme kanunda taksirle iĢlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda
fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel Ģekline iliĢkin unsurlar hakkında değil,
aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli
unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. Ġkinci fıkra ile kiĢinin, suçun nitelikli unsurlarına
iliĢkin hatasından yaralanması öngörülmüĢtür.
Hükûmet Tasarısının 23. maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza kanunun 52.
maddesinde düzenlemeye paralel olarak Ģahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiĢtir.
“ġahısta hata” aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düĢünülmesi gereken bir
durum olduğu için, bu hususa iliĢkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüĢtür.
Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek
görülmemiĢtir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda
suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur.
Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında
ele alınmaktadır.
Hükûmet Tasarısının 23. maddesinin 3. fıkra veya bendinde düzenlenen “hukuka uygunluk
nedenlerinde hata” ile ilgili hüküm, bölüm baĢlığına paralel olarak değiĢtirilmiĢtir. Madde
metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan
nedenler” ibaresi konulmuĢtur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koĢulların
gerçekleĢtiği hususunda hataya düĢen kiĢi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun
için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kiĢi
iĢlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz
önünde bulundurulacaktır.
AÇIKLAMA:
Kanunun 4 üncü maddesinin “Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği
için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”Ģeklindeki ikinci fıkrası,
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarılmıĢtır. Buna karĢılık, 30
uncu maddeye dördüncü fıkra olarak “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda
kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” hükmü eklenmiĢtir. Madde metnine
eklenen bu hükmün gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“30 uncu maddeye dördüncü fıkra olarak eklenen bu hükümle, kişinin işlediği fiilden dolayı
kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun
bilincinde olmalıdır. Kişinin, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesine rağmen, bunun
kanunda suç olarak tanımlandığını bilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ceza hukuku
bakımından sorumluluk için önemli olan, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğunun bilinmesidir.
Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılamaz olması hâlinde,
kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi
düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde
bulundurulur.
Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın
belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.”63
YaĢ küçüklüğü
MADDE 31- (1) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmamıĢ olan çocukların ceza
sorumluluğu yoktur. Bu kiĢiler hakkında, ceza kovuĢturması yapılamaz; ancak,
çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2)64 Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ
olanların iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranıĢlarını
yönlendirme yeteneğinin yeterince geliĢmemiĢ olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur.
Ancak bu kiĢiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. ĠĢlediği
fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranıĢlarını
yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kiĢiler hakkında suç, ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeĢ yıla; müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan
fazla olamaz.
(3)65 Fiili iĢlediği sırada onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ
olan kiĢiler hakkında suç, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde
onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan
onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu
hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.
GEREKÇE66:
KiĢinin, fiziksel geliĢimine paralel olarak, toplumun değer yargılarını, bunların anlam ve
içeriğini algılama yeteneği geliĢmektedir. Yine bu geliĢim sürecinde algılama yeteneğinin
yanı sıra, ayrıca toplumdaki ölçü davranıĢ kurallarının gerekleri doğrultusunda hareketlerini
yönlendirebilme (irade) yeteneği de geliĢmektedir.
Suç oluĢturan fiili iĢlediği sırada henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ olan çocukların ceza
sorumluluğu bulunmamaktadır. Fiili iĢlediği sırada henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ olması,
çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiĢtir.
Ġzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak, bu gruba giren yaĢ küçüklerinin ceza
sorumluluğunun olmadığı normatif olarak kabul edilmiĢtir. Çünkü, bu çocuklar hakkında ceza
yaptırımının uygulanması, cezanın özel önleme ve yeniden topluma kazandırma iĢlevi
63
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2.
64
Bu fıkrada, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5).
65
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 5).
66
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 436 vd.
bakımından tamamen ters etki gösterecektir. Hatta, bu çocuklarla ilgili olarak ceza
kovuĢturmasına iliĢkin iĢlemlerin yapılması, psikolojik geliĢimleri üzerinde olumsuz etkiler
meydana getirebilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna sürüklenmiĢ olan bu çocuklarla ilgili
olarak, sadece koruyucu ve eğitici nitelikte olan güvenlik tedbirlerine baĢvurulabilir.
Çocukluktan gençliğe geçiĢ sürecinde bulunan oniki yaĢını doldurmuĢ ve fakat henüz onbeĢ
yaĢının tamamlamamıĢ kiĢiler, genellikle iĢlediği fiilin bir haksızlık oluĢturduğunun
bilincinde olmakla beraber, bazı durumlarda fiili iĢlemekten kendini alıkoyamamakta ve bazı
davranıĢlar açısından iradesine yeterince hâkim olamamaktadır. Bu nedenle, suç oluĢturan bir
fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını bitirmiĢ olup da henüz onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ olan kiĢilerin,
iĢlediği suç açısından davranıĢlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olduğunun belirlenmesi
hâlinde, ceza sorumluluğunun olduğu kabul edilmiĢtir.
Bu grup yaĢ küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit
edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaĢ küçüğünün içinde bulunduğu aile koĢulları, sosyal ve
ekonomik koĢullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kiĢilerce rapor
hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun
belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.
Kusur yeteneği bulunmayan yaĢ küçüğü hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilir.
Ancak, bu kiĢiler hakkında koruyucu, eğitici ve yeniden topluma kazandırıcı nitelikte
güvenlik tedbirlerine hükmedilir.
Çocuk hâkimi, iĢlediği suç açısından ceza sorumluluğunun olduğunu kabul ettiği yaĢ küçüğü
hakkında ise kural olarak indirilmiĢ cezaya hükmedecektir.
Fiili iĢlediği sırada onbeĢ yaĢını doldurmuĢ ve fakat henüz onsekiz yaĢını tamamlamamıĢ
gençler, normal koĢullarda, gerçekleĢtirdikleri davranıĢların hukukî anlam ve sonuçlarını
kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kiĢilerin, davranıĢlarını yönlendirme
yetenekleri yeterince geliĢmemiĢ olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiĢ olan
gençlerin, iĢledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul
edilmiĢtir. AzalmıĢ kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiĢ
cezaya hükmedilir.
AÇIKLAMA:
Maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir.
Yapılan bu değiĢiklikle, maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin baĢındaki “… fiili
algılama … yeteneği…” Ģeklindeki yazımdan kaynaklanan “maddi hata düzeltilmiştir. Ayrıca,
uygulama ile ilgili olarak başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılar tarafından dile
getirilen endişeler dolayısıyla, ceza sorumluluğu olan ikinci grup yaş küçükleri ile üçüncü
grup yaş küçüklerinin cezalarındaki (ikinci ve üçüncü fıkralarda belirlenen) indirim miktar ve
oranlarında değişiklik yapılmıştır.”67
Akıl hastalığı
MADDE 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneği önemli
67
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2.
derecede azalmıĢ olan kiĢiye ceza verilmez. Ancak, bu kiĢiler hakkında güvenlik
tedbirine hükmolunur.
(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte iĢlediği fiille ilgili olarak
davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢiye, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis
cezası yerine yirmibeĢ yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir.
Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm
olunan ceza, süresi aynı olmak koĢuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü
güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
GEREKÇE68:
Kusur yeteneğini etkileyen bir neden olan akıl hastalığının varlığı durumunda, kiĢi iĢlemiĢ
bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamamakta veya iĢlediği fiille ilgili olarak irade
yeteneği önemli ölçüde etkilenmektedir. KiĢi bu durumda kusurlu olamayacağından, hakkında
cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, fiili hukuka aykırı niteliğe sahip olduğundan, kiĢi
hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine baĢvurulacaktır.
Ayrıca iĢaret etmek gerekir ki, akıl hastalığı kiĢinin iĢlediği her fiil açısından algılama veya
irade yeteneği üzerinde etkili olmayabilir. Örneğin, kleptomani akıl hastası olan kiĢinin hafif
değerdeki Ģeylere yönelik olarak iĢlediği hırsızlık suçu açısından irade yeteneğinin olmadığı
söylenebilir. Ancak, bu kiĢinin kasten adam öldürme suçunu iĢlemesi durumunda, malûl
olduğu akıl hastalığı bu fiille ilgili olarak algılama ya da irade yeteneğini etkilemez.
KiĢinin akıl hastası olup olmadığının tespiti ile, hastalığının algılama ve irade yeteneği
üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceğini, davranıĢlarını ne surette etkilediğini genel olarak
belirleme, tıbbî bir konudur. Uzman bilirkiĢi bu hususu ortaya koyduktan sonra, akıl hastası
olan kiĢinin somut olay açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığını, akıl
hastalığının somut olay açısından kiĢinin bu yeteneklerini ne ölçüde etkilediğini normatif
olarak belirleme görevi, hâkime aittir.
Hükûmet tasarısında akıl hastalığı durumunda kiĢinin kusur yeteneği, akıl hastası hakkında
uygulanacak tedbirler ve bunların usulü aynı maddede düzenlenerek, farklı konuları
ilgilendiren hükümler tek bir madde içinde yer almaktaydı. Sistematik açıdan hatalı olan bu
düzenleme değiĢtirilmiĢtir. Madde metninde sadece akıl hastalığının kusur yeteneğine etkisi
düzenlenmiĢ; buna karĢılık, akıl hastaları hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin ilgili
bölümde düzenlenmesi uygun bulunmuĢtur.
Sağır ve dilsizlik
MADDE 33- (1) Bu kanunun, fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmamıĢ olan
çocuklara iliĢkin hükümleri, onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve dilsizler hakkında;
oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlara iliĢkin hükümleri,
onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve dilsizler
hakkında; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanlara iliĢkin
hükümleri, onsekiz yaĢını doldurmuĢ olup da yirmibir yaĢını doldurmamıĢ olan sağır ve
dilsizler hakkında da uygulanır.
68
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 438 vd.
GEREKÇE69:
ĠĢitme yeteneğine doğuĢtan sahip olmayan veya küçük yaĢta bu yeteneği tamamen yitiren
insanın algılama yeteneği yeterince geliĢmez.
Sağır ve dilsizin ceza sorumluluğunun belirlenmesinde, suç oluĢturan fiili iĢlediği sıradaki
yaĢı, ölçü alınmıĢtır. Böylece, sağır ve dilsizlerle ilgili olarak, yaĢ küçüklerinin sorumluluk
rejimine paralel bir düzenleme yapılmıĢtır. Ancak, sağır ve dilsizlerin algılama ve
davranıĢlarını yönlendirme yeteneği daha geç geliĢebileceği düĢüncesiyle, ayrı bir yaĢ grubu
sınıflandırması yapılmıĢtır.
Fiili iĢlediği sırada yirmibir yaĢını doldurmuĢ olan sağır ve dilsizler açısından yaĢın ceza
sorumluluğu üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı kabul edilmiĢtir. Ancak, bu kiĢilerin
iĢledikleri fiil açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığı yönünde ortaya
çıkabilecek sorunla ilgili olarak, akıl hastalarına iliĢkin sorumluluk rejiminin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir.
Geçici nedenler, alkol veya uyuĢturucu madde etkisinde olma
MADDE 34- (1) Geçici bir nedenle ya da irade dıĢı alınan alkol veya uyuĢturucu madde
etkisiyle, iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili
olarak davranıĢlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmıĢ olan kiĢiye ceza
verilmez.
(2) Ġradî olarak alınan alkol veya uyuĢturucu madde etkisinde suç iĢleyen kiĢi hakkında
birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
GEREKÇE70:
KiĢi, gerçekleĢtirdiği davranıĢın hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranıĢlarını
yönlendirme yeteneğini etkileyen bir nedenin etkisine bilinci olmaksızın veya iradesi dıĢında
girmiĢ olabilir. Örneğin, kimyasal madde üretiminin yapıldığı bir tesiste çalıĢan kiĢiler,
kimyasal maddelerden yayılan kokunun etkisinde kalarak, geçici bir süre algılama ve irade
yeteneğini tümüyle yitirmiĢ olabilir. Bu gibi durumunda, kusur yeteneğinin olduğundan söz
edilemez.
Yine yatağında bebeğini emzirdiği sırada uykuya dalan anne, uykudayken bebeğin
havasızlıktan dolayı ölümüne neden olabilir. Bu durumda ölüm olayının gerçekleĢtiği anda
anneye izafe edilecek bir fiil bulunmamaktadır. Yani, uyku hâlinde iken kiĢi hareket
yeteneğini yitirmektedir. Ancak, annenin bu ölüm neticesinden dolayı sorumluluğunu
belirlerken, uyku hâlindeki davranıĢlarını değil, uykuya geçmeden önceki dönemde
gerçekleĢtirdiği davranıĢları göz önünde bulundurmak gerekir. Anne, dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı olarak, emzirmek üzere bebeğini yatağına almıĢ ve bu esnada uyuya
kalmıĢtır. Aynı Ģekilde, hipnotik telkin altına girmiĢ olan kiĢinin de bu hâldeyken hareket
yeteneğinin varlığından söz edilemez.
KiĢi, alkol veya uyuĢturucu madde almak kastıyla hareket etmemesine rağmen, yanılarak bu
maddeleri almıĢ olabileceği gibi, alkol veya uyuĢturucu madde almaya zorlanmıĢ da olabilir.
69
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 440.
70
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 440.
Gerek bilmeyerek gerek zorla alınan alkol veya uyuĢturucu maddenin etkisindeyken iĢlenen
suç açısından kiĢinin kusur yeteneği bulunmamaktadır. Ancak, belirtmek gerekir ki, geçici bir
neden olarak istemeyerek alkol veya uyuĢturucu madde alınması dolayısıyla failin taksirinin
dahi olmaması gerekir.
KiĢinin algılama yeteneğini etkileyen sistemik hastalıkları da geçici neden olarak kabul etmek
gerekir. Örneğin diyabet, gebelik sonrası ortaya çıkan psikozlar ve üremi gibi hastalıklar,
kiĢinin algılama yeteneğini ortadan kaldırabilmektedir.
KiĢi, önceden kararlaĢtırdığı suçu iĢlemeye baĢlamadan önce, isteyerek alkol ya da
uyuĢturucu veya uyarıcı madde alabilir. Keza, kiĢi herhangi bir suç iĢlemeyi kastetmediği
hâlde, isteyerek alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde almıĢ ve bu maddelerin etkisinde
iken bir suç iĢlemiĢ olabilir. Bu durumlarda, iĢlediği suç açısından kiĢinin kusur yeteneğinin
var olduğu kabul edilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Suça TeĢebbüs
Suça teĢebbüs
MADDE 35- (1) KiĢi, iĢlemeyi kastettiği bir suçu elveriĢli hareketlerle doğrudan doğruya
icraya baĢlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teĢebbüsten dolayı
sorumlu tutulur.
(2) Suça teĢebbüs hâlinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre,
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis
cezası yerine dokuz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hâllerde
verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
GEREKÇE71:
Suça teĢebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan
nedenlerden dolayı bunu gerçekleĢtirememektedir. Bu durumda ise kiĢiye tamamlanmıĢ suça
oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teĢebbüs hâlinde karĢılaĢılan en önemli
sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde “eksik teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayrımının esas
alınmasıdır. Çünkü, “eksik teĢebbüs” – “tam” teĢebbüs ayırımında her olaya uygulanabilen ve
duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır.
Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin
ulaĢtığı gerçekleĢme aĢamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı
dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar
veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha
ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleĢtirilmek istenen
adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki
mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri
bitmediği için adam öldürmeye “eksik teĢebbüs”ten dolayı, buna karĢılık silâhındaki tek
kurĢunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için “tam teĢebbüs”ten
71
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 442 vd.
dolayı cezalandırılmaktadır.
Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan “eksik
teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında
uygulanamamaktadır.
Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça
teĢebbüste cezanın tespit edilmesinde, “eksik teĢebbüs” – “tam teĢebbüs” ayırımına maddede
yer verilmemiĢ, adil ve eĢit bir cezalandırma bakımından, teĢebbüs hareketinin meydana
getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüĢtür.
Buna göre, suça teĢebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre
temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya iliĢkin hükümdeki sırayı takip ederek
teĢebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar
veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teĢebbüse iliĢkin hükümde belirtilen sınırlar arasında
ceza belirlenecektir.
Suça teĢebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin baĢlangıcına
iliĢkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman baĢladığının belirlenmesi kiĢi hak ve
özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının Ģüpheye yer
bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın baĢlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul
edilirse, kiĢinin düĢüncesi ve yaĢam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir
uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aĢamasında da kastın varlığının
Ģüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık –
icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyiĢle,
suçun icrasıyla ilgisiz davranıĢlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle
cezalandırılabilecektir.
Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı Ģüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde
metninden çıkartılmıĢ ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya baĢlama” ölçütü kabul
edilmiĢtir. Böylece iĢlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki
hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına baĢlanılmıĢ sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiĢtirmeye teĢebbüs gibi, teĢebbüs
hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teĢebbüs mümkün değildir.
Suça teĢebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye
elveriĢli olmalıdır. Ancak elveriĢlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu
da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elveriĢlilik
bu Ģekilde anlaĢılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teĢebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla
ifade eden "uygun hareketler"72 kavramı dahil edilmiĢtir.
Gönüllü vazgeçme
MADDE 36- (1) Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi
çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleĢmesini önlerse, teĢebbüsten
dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluĢturduğu takdirde,
sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.
72
Her ne kadar, madde gerekçesinde zuhulen “uygun hareketler” ibaresi kullanılmıĢ ise de; madde
metninde “elverişli hareketler” ibaresi kullanılmıĢtır. Bu itibarla, madde gerekçesini madde metnine
uygun bir Ģekilde anlamak gerekir.
GEREKÇE73:
Gerek icra hareketleri aĢamasında gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu
tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçmesini teĢvik etmek modern suç politikasının temel
araçlarından biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda sadece icra hareketlerinin devamı
aĢamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin
meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüĢtür. Böylece suçun icrası sürecindeki
bütün aĢamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin
bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını
önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir.
Gönüllü vazgeçme hâlinde kiĢiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler
ayrıca bir suç oluĢturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır.
Suç bütün unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eĢyanın geri verilmesi veya
kaçırılan kiĢinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil etkin piĢmanlık söz
konusudur. Bazı suçlarla ilgili olarak yapılan düzenlemeler bağlamında özel hükümler olarak
etkin piĢmanlığa yer verilmesinin daha doğru olacağı düĢüncesiyle; Hükûmet Tasarısında
“tam teĢebbüs” aĢamasındaki gönüllü vazgeçme karĢılığında kullanılan etkin piĢmanlıkla
ilgili hüküm, Tasarı metninden çıkarılmıĢtır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Suça ĠĢtirak
Faillik
MADDE 37- (1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleĢtiren kiĢilerden
her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun iĢlenmesinde bir baĢkasını araç olarak kullanan kiĢi de fail olarak sorumlu
tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun iĢlenmesinde araç olarak kullanan kiĢinin
cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.
GEREKÇE74:
765 sayılı Türk Ceza Kanununda “aslî -” ve “fer'î iĢtirak” ayırımı kabul edilmiĢtir. “Asli
iĢtirak”, “aslî maddî iĢtirak” ve “aslî manevî iĢtirak” olarak ikiye ayrılmıĢtır. Bu ayırımda
"fiili irtikâp etme" ve "doğrudan doğruya beraber iĢleme", “aslî maddî iĢtirak” Ģekilleri olarak
öngörülmüĢtür. Buna karĢılık azmettirme, “aslî manevî fail” olmayı gerektirmektedir. Tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen "fer'î iĢtirak" hâllerinde ise, cezanın indirilmesi gerekirken,
"zorunlu fer’i iĢtirak"in “asli iĢtirak” olarak cezalandırılması öngörülmüĢtür.
Bu sistemin en önemli sakıncası, kiĢinin suçun iĢleniĢine katkısının, gerçekleĢtirilen suçun
bütünlüğü içersinde değil, ondan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Örneğin bir iĢyerinde
iĢlenen silâhlı yağma suçunda, dıĢarıda gözcülük yapan kiĢinin fiili yağma suçunun
73
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 444.
74
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 444 vd.
bütününden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, gözcülük yapan uygulamada
bazen “asli fail” bazen “fer’i fail” olarak sorumlu tutulmaktadır. Bu sistemde, suçun iĢleniĢine
iĢtirak eden kiĢilerin çoğu zaman “asli fail” olarak mı yoksa “fer’i fail” olarak mı sorumluluğu
gerektirdiği duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde saptanamamaktadır. Hâlbuki, örnek
olayda gözcülük yapma fiilinin diğer kiĢilerle birlikte iĢlenen yağma suçunun
gerçekleĢmesine olan etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; gözcülük yapan kiĢinin de
diğer suç ortaklarıyla birlikte suçun iĢleniĢi üzerinde ortak hâkimiyet kurduğu sonucuna
ulaĢılır. Bu durumda ise gözcülük yapan kiĢinin de fail olarak sorumlu tutulması gerekir.
Hükûmet Tasarısında da benimsenen “asli iĢtirak”, “fer'î iĢtirak” ayırımının adil ve eĢit
olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden
olması dolayısıyla, bu ayrımı esas alan düzenleme tasarıdan çıkarılmıĢtır. Yeni yapılan
düzenlemeyle, iĢtirak Ģekilleri, fiilin iĢleniĢi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü alınarak
belirlenecektir. Bu sistemde birer sorumluk statüsü olarak öngörülen iĢtirak Ģekilleri ise,
faillik, azmettirme ve yardım etmeden ibarettir.
Yeniden düzenlenen maddenin birinci fıkrasına göre suçun kanuni tanımında öngörülen fiili
gerçekleĢtirilen kiĢi fail olup; suçun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi durumunda,
bu kiĢilerin her biri müĢterek fail olarak sorumlu tutulacaklardır.
MüĢterek faillikte, birlikte suç iĢleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde ortak hâkimiyet
kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir. Ortak hâkimiyetin kurulup
kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasındaki rolleri ve katkılarının
taĢıdığı önem göz önünde bulundurulur. Bu durumda, fiilin icrası veya sonuçsuz kalması
ortak faillerden her birinin elinde bulunmaktadır. Örneğin suç ortaklarından birinin cebir veya
tehdit kullanarak mağduru etkisiz hâle getirdiği, diğerinin de üzerindeki para ve sair kıymetli
eĢyayı aldığı yağma suçunda her iki suç ortağının suçun iĢleniĢine yaptıkları katkı, suçun
icrası açısından birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, her iki suç ortağı, suçun
iĢleniĢi üzerinde ortak bir hâkimiyet kurmaktadır.
Suç ortaklarının iĢtirak katkılarının karĢılıklı olarak birbirlerini tamamlamadığı durumlarda da
müĢterek faillik mümkündür. Bazı hâllerde failler, her biri suçun kanuni tanımındaki bütün
unsurları tek baĢına gerçekleĢtirmek üzere, bir anlaĢmaya varabilir. Örneğin bir kiĢiyi
öldürmek için aralarında anlaĢmıĢ olan beĢ kiĢi, amacın gerçekleĢme ihtimalini daha da
yükseltmek için, aynı anda mağdurun üzerine ateĢ ederler. AteĢlenen mermilerden bir kısmı
mağdura isabet eder, bir kısmı ise etmez. Bu örnek olayda bütün suç ortakları ortak bir suç
iĢleme kararına dayanarak birlikte hareket etmektedirler. Bu beĢ suç ortağının ateĢlediği
mermilerden sadece bir tanesinin mağdura isabet edip ölümüne neden olması hâlinde dahi,
tamamlanmıĢ kasten adam öldürme suçundan dolayı bu kiĢilerden her biri müĢterek fail
olarak sorumlu tutulacaktır.
MüĢterek faillik bakımından zorunlu diğer bir koĢul, failler arasında birlikte suç iĢleme
kararının varlığıdır. Belli bir hareketin icrasına ve neticenin meydana gelmesine iliĢkin olan
birlikte suç iĢleme kararı, kast kapsamında düĢünülmelidir. Suç ortaklarının suçun iĢleniĢine
iliĢkin kastlarının doğrudan veya olası kast gibi farklılık göstermesinin, müĢterek fail olarak
sorumlulukları üzerinde bir etkisi yoktur.
Bir suçun failine, onun haberi olmaksızın, tek taraflı iradeyle, suçun iĢlenmesine baĢlamadan
önce veya suçun icrası sırasında yardım edilmesi hâlinde, müĢterek fail olarak değil, yardım
eden olarak sorumlu tutulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, dolaylı faillik düzenlenmiĢtir. KiĢi suçu bir baĢkasını araç olarak
kullanmak suretiyle gerçekleĢtirebilir. Bu durumda dolaylı faillik söz konusudur. Dolaylı
faillikte, arka plândaki kiĢi, suçun icraî hareketlerini gerçekleĢtiren Ģahsın ve hareketinin
üzerinde hâkimiyet kurmaktadır ve bu hâkimiyet nedeniyle, fail olarak sorumlu tutulmaktadır.
Suçun iĢlenmesinde kusur yeteneği olmayan kiĢilerin araç olarak kullanılması durumunda,
dolaylı faile verilecek olan cezanın bu nedenle artırılması kabul edilmiĢtir. Zira bu durumda
sadece bir suç iĢlenmemekte, kendisini yönlendirme yeteneği olmayan kiĢiler istismar da
edilmektedir.
Azmettirme
MADDE 38- (1) BaĢkasını suç iĢlemeye azmettiren kiĢi, iĢlenen suçun cezası ile
cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy iliĢkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme
hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça
azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve
altsoy iliĢkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail
veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan
yirmibeĢ yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim
yapılabilir.
GEREKÇE75:
Azmettirme, belli bir suçu iĢleme hususunda henüz bir fikri olmayan bir kiĢinin baĢkası
tarafından bu suçu iĢlemeye karar verdirilmesidir. Ġzlenen suç politikasının gereği olarak,
azmettirenin suçun kanundaki cezası ile cezalandırılacağı kabul edilmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, üstsoy ve altsoy iliĢkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle
suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezasının belli bir oranda artırılması uygun
görülmüĢtür. Ancak, çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın
artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy iliĢkisinin varlığı aranmayacaktır. Bu durumlarda
azmettirenin cezasında artırım öngörülmesinin hukukî dayanağı, ayrıca, azmettirme
olgusunun tek baĢına bir haksızlık ifade etmesidir.
Üçüncü fıkrada, ceza soruĢturması ve kovuĢturmasının amacına hizmet eden bir hükme yer
verilmiĢtir. Buna göre, azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını
sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında verilecek cezada indirim yapılabilecektir. Bu
durumda indirim yapılması hususunda hâkim takdir yetkisine sahiptir. Bu hükmün
uygulanabilmesi için, kiĢiliğe iliĢkin olarak verilen bilginin maddî gerçeğin ortaya çıkmasını
sağlaması gerekir.
Yardım etme
75
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448.
MADDE 39- (1) Suçun iĢlenmesine yardım eden kiĢiye, iĢlenen suçun ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeĢ yıldan yirmi yıla; müebbet hapis
cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer
hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) AĢağıdaki hâllerde kiĢi iĢlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç iĢlemeye teĢvik etmek veya suç iĢleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin
iĢlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek,
b) Suçun nasıl iĢleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin iĢlenmesinde kullanılan
araçları sağlamak,
c) Suçun iĢlenmesinden önce veya iĢlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını
kolaylaĢtırmak.
GEREKÇE76:
Hükûmet Tasarısındaki “fer’î iĢtirak” yerine yardım etme ifadesi benimsenmiĢtir. Ġçerik
olarak Tasarının 42. maddesine büyük ölçüde sadık kalınmıĢtır. Ancak, iĢtirake iliĢkin olarak
kabul edilen yeni sistemde, “zorunlu fer'î iĢtirak” olarak adlandırılan bir hükme gerek
kalmadığından, maddenin ikinci fıkrasındaki bu hususa iliĢkin hüküm metinden çıkarılmıĢtır.
Bağlılık kuralı
MADDE 40- (1) Suça iĢtirak için, kasten ve hukuka aykırı iĢlenmiĢ bir fiilin varlığı
yeterlidir. Suçun iĢleniĢine iĢtirak eden her kiĢi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen
kiĢisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre
cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taĢıyan kiĢi fail olabilir. Bu suçların
iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler ise, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu
tutulur.
(3) Suça iĢtirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için, ilgili suçun en azından teĢebbüs
aĢamasına varmıĢ olması gerekir.
GEREKÇE77:
Bağlılık kuralı, suç ortaklarından bazılarında faillik için aranan Ģartların bulunmaması
hâlinde, bu kiĢilerin iĢlenen suçtan sorumluluğunu sağlamaktadır. Böylece; suçun iĢleniĢinde
hâkimiyet kuramadığı veya özel faillik niteliğini taĢımadığı için fail olarak sorumlu
tutulamayan bir suç ortağı, bağlılık kuralı sayesinde, gerçekleĢen suçtan sorumlu
tutulabilmektedir.
Bağlılık kuralının gereği olarak, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olarak
sorumlu tutulabilmesi için, failin iĢlediği fiilin kasten iĢlenmesi ve hukuka aykırı olması
gerekir ve yeterlidir. Failin bu fiil nedeniyle ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur. Yine,
76
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448.
77
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 448 vd.
cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kiĢisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından
hukukî sonuç doğururlar.
Özel faillik niteliğinin arandığı suçlarda, ancak bu niteliğe sahip olan kiĢiler fail olabilir.
Örneğin zimmet suçunun faili ancak kamu görevlisi olabilir. Özel faillik niteliğini taĢımayan
kiĢiler, özgü suça iĢtirak etmeleri hâlinde, ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu
olur.
Sadece özel faillik niteliğine sahip olmak, özgü suçun faili olarak sorumluluk için yeterli
olmayabilir. Bunun için, özel faillik niteliğinin yanı sıra, ayrıca fiil üzerinde hâkimiyet
kurulması gerekir. Örneğin resmî belgede sahtecilik suçunun iĢleniĢine iĢtirak eden kamu
görevlisi kiĢilerin, bu suçun nitelikli Ģekli açısından müĢterek fail olarak sorumlu
tutulabilmeleri için, birlikte suç iĢleme kararının yanı sıra, ayrıca belgede sahtecilik fiili
üzerinde ortak hâkimiyet kurmaları gerekir.
Azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluk için, suçun tamamlanmıĢ veya en azından
teĢebbüs aĢamasına varmıĢ olması gerekir. Bu sonuç, bağlılık kuralının niceliksel etkisinden
çıkarılmaktadır.
Hükûmet Tasarısında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, “kiĢisel ağırlatıcı
nedenlerin” ve “fiilî ağırlatıcı nedenlerin Ģeriklere uygulanması” hükümlerine yer verilmiĢtir.
Bu hükümler, bağlılık kuralının henüz bilinmediği 19. yüzyıl ceza hukuku düĢüncesinin ürünü
olarak kanuna konmuĢtur. Bağlılık kuralına metinde yer verildikten sonra, bu hükümlerin
korunmasına gerek kalmamıĢtır. Kaldı ki, “ağırlatıcı neden”lerin kiĢisel veya fiilî olarak
ayırıma tabi tutulması bilimsel olmadığı için, uygulamada duraksamalara ve çeliĢkili kararlara
neden olmaktadır. Belirtilen nedenlerle, Hükûmet Tasarısının 43 ve 44. maddeleri hükümleri
metinden çıkarılmıĢtır.
ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda gönüllü vazgeçme
MADDE 41- (1) ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı,
gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.
(2) Suçun;
a) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dıĢında baĢka bir sebeple iĢlenmemiĢ olması,
b) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen iĢlenmiĢ olması,
hâllerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır.
GEREKÇE78:
Maddede, iĢtirak hâlinde iĢlenen bir suçta suç ortaklarından birinin gönüllü vazgeçmesinin
ceza sorumluluğu üzerindeki etkisi düzenlenmiĢtir.
ĠĢtirak hâlinde iĢlenen suçlarda gönüllü vazgeçme ile ilgili olarak bazı durumlarla karĢı
karĢıya gelinebilmektedir.
Gönüllü vazgeçen suç ortağı, suçun iĢlenmemesi için elinden gelen bütün gayreti göstermiĢ ve
fakat, suç baĢka bir nedenle iĢlenememiĢ olabilir. Bu durumda dahi, gönüllü vazgeçen suç
ortağını gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlandırmak gerekecektir.
78
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450.
Keza, gönüllü vazgeçen suç ortağının bütün gayretine rağmen, diğer suç ortakları suçu iĢlemiĢ
olabilir. Bu durumda, suçun iĢlenmiĢ olmasına rağmen, gönüllü vazgeçen ve suçun
iĢlenmemesi için elinden gelen bütün gayreti gösteren suç ortağının iĢlenen suça iĢtirakten
dolayı sorumlu tutulmaması gerekir. Ancak, bu durumda, suç ortağının gönüllü vazgeçme
anına kadar gerçekleĢtirdiği fiillerin bağımsız bir suç oluĢturması durumunda, bu suçtan
dolayı sorumlu tutulacağı kuĢkusuzdur.
BEġĠNCĠ BÖLÜM
Suçların Ġçtimaı
BileĢik suç
MADDE 42- (1) Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması
dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileĢik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri
uygulanmaz.
GEREKÇE79:
Maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması nedeniyle tek fiil
sayılan ve doktrinde bileĢik suç (mürekkep suç) olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve
bu tür suçlarda, suçu oluĢturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği, dolayısıyla
cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen
bir kısım yanlıĢ uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir. Esasen bu
husus Yargıtay’ın son kararıyla da belirlenmiĢtir. Ancak, içtihadın her zaman değiĢmesi
olanaklı bulunduğundan durumun bu maddeyle açıklığa kavuĢturulması gerekli görülmüĢtür.
Zincirleme suç
MADDE 43- (1) Bir suç iĢleme kararının icrası kapsamında, değiĢik zamanlarda bir
kiĢiye karĢı aynı suçun birden fazla iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir.
Ancak, bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel Ģekli ile
daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli Ģekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru
belli bir kiĢi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.80
(2) Aynı suçun birden fazla kiĢiye karĢı tek bir fiille iĢlenmesi durumunda da, birinci
fıkra hükmü uygulanır.
(3)81 Kasten öldürme, kasten yaralama, iĢkence ve yağma suçlarında bu madde
hükümleri uygulanmaz.
79
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450.
80
Son cümle, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 6).
81
Fıkra metninde yer alan ve “iĢkence” ibaresinden sonra gelen, “cinsel saldırı, çocukların cinsel
istismarı” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 6).
GEREKÇE82:
“Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiĢtir. Zincirleme suç hâlinde aynı
suçun birden fazla iĢlenmiĢ olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç iĢleme kararı
kapsamında iĢlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu
nedenle, kiĢiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat
cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre
yükseltilmiĢtir.
Bir suçun aynı suç iĢleme kararı kapsamında olsa da değiĢik kiĢilere karĢı birden fazla
iĢlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta
bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kiĢiye
ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı
hükümleri uygulanır.
Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kiĢiye karĢı iĢlenen suçlardan dolayı
sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Bu hükümle, uygulamamızda
karĢılaĢılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıĢtır. Örneğin bir sözle birden fazla kiĢiye
sövülmüĢ olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme
suçu oluĢur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar
belirtilmiĢtir.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, maddenin birinci fıkrasına eklenen son cümleye
iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir:
«Zincirleme suç hâlinde, aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu
suçlar, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında
sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı
gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Zincirleme suç halinde, ortada bir suç değil,
birden fazla suç mevcuttur. Zincirleme suçtan söz edebilmek için, aynı suçun müteaddit defa
aynı kişiye karşı işlenmesi gerekir. İşlenen suçların mağdurunun aynı kişi olması gerekir.
Suçun mağdurunun farklı kişiler olması halinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz.
Rüşvet ve çevrenin kirletilmesi gibi, toplumu oluşturan herkesin mağdur olduğu suçlarda,
muayyen bir kişi mağdur olmadığına göre, zincirleme suç hükümlerini öncelikle uygulamak
gerekir. Ancak, bu son durumla ilgili olarak hukuk uygulayıcılarında oluşan tereddüdü
gidermek amacıyla, 43 üncü maddenin birinci fıkrasına "Mağduru belli bir kişi olmayan
suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." şeklinde bir cümle eklenmiştir.»83
Keza, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, maddenin üçüncü fıkrasındaki “cinsel saldırı”
ve “çocukların cinsel istismarı” kavramlarının fıkra metninden çıkarılmasına iliĢkin gerekçe
Ģu Ģekildedir:
«Zincirleme suç halinde, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza
verilmekte ve fakat ceza artırılmaktadır. Ancak, cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı
suçlarının aynı kişiye karşı müteaddit defa işlenmesi halinde gerçek içtima hükümlerinin
uygulanması gerektiği yönündeki düzenleme, başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılarda
82
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 450 vd.
83
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2.
ispat sorunu ve ölçüsüz ceza miktarlarının ortaya çıkması bakımından ciddi endişelere neden
olmuştur. Bu endişeleri gidermek amacıyla, maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "cinsel
saldırı, çocukların cinsel istismarı" ibaresi metinden çıkarılmıştır.»84
Fikrî içtima
MADDE 44- (1) ĠĢlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluĢmasına sebebiyet veren
kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.
GEREKÇE85:
Madde metninde, farklı neviden fikri içtima düzenlenmiĢtir.
KiĢi, iĢlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluĢumuna neden olabilir; ancak non bis in
idem kuralı gereğince bu fiilden dolayı ancak bir defa cezalandırılabilir. GerçekleĢtirdiği fiilin
birden fazla farklı suçun oluĢumuna neden olması durumunda, failin bu suçlardan en ağır
cezayı gerektiren suç nedeniyle cezalandırılması yoluna gidilmelidir. Böylece, bir fiilden
dolayı kiĢinin birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmek amaçlanmıĢtır.
Bir suçun temel ve nitelikli Ģekillerinin dıĢındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç
olarak kabul edilmelidir.
Gerek doktrinde gerek uygulamamızda, hedefte sapma durumunda da fikri içtima hükmünün
uygulanması gerektiği konusundaki görüĢ hâkimdir. Bu nedenle, kanuni düzenlemede hedefte
sapmanın Ģahısta yanılma ile birlikte değerlendirilmesinden vazgeçilmiĢtir. Örneğin bir kiĢiyi
yaralamak için fırlatılan sopa, mağduru yaraladıktan sonra veya mağdura isabet etmeden
vitrin camına çarparak kırılmasına neden olabilir. Bu durumda, sopa fırlatma fiiliyle hem
tamamlanmıĢ veya teĢebbüs aĢamasında kalmıĢ kasten yaralama suçu hem de baĢkasının
malına zarar verme suçu iĢlenmiĢ olmaktadır. Aynı Ģekilde, bir kiĢiyi öldürmek için ateĢlenen
silâhtan çıkan kurĢun, mağdura isabet etmeden duvara çarpması nedeniyle sekerek bir
baĢkasının ölümüne veya yaralanmasına neden olabilir. Bu durumda, hedeflenen kiĢi
açısından kasten öldürme suçu teĢebbüs aĢamasında kalmıĢtır; ancak, sekme sonucunda
ölümüne veya yaralanmasına neden olunan kiĢi açısından ise, taksirle öldürme veya taksirle
yaralama suçu iĢlenmiĢ olmaktadır. Bu gibi durumlarda kiĢi iĢlediği bir fiille birden fazla
farklı suçun oluĢumuna neden olmaktadır ve bu suçlardan en ağır cezayı gerektireni ile
cezalandırılmasıyla yetinilmelidir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Yaptırımlar
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
84
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 2/3.
85
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 452.
Cezalar
Cezalar
MADDE 45- (1) Suç karĢılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adli para
cezalarıdır.
GEREKÇE86:
Kabahatlerin ceza kanunundan çıkarılmasının kabul edilmesi, Tasarıda benimsenen yaptırım
sistem ve türlerinin değiĢmesini sonuçlamıĢtır. Suç karĢılığı olarak uygulanabilecek
yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiĢtir. Ceza olarak ise sadece hapis ve
adli para cezası uygulanacaktır. Böylece cezalar bakımından sade, basit ve uygulanması kolay
bir sistem oluĢturulmuĢtur.
Bir suç karĢılığında kanunda ceza olarak sadece hapis cezası öngörülebileceği gibi, hapis
cezası adli para cezası ile seçenek olarak veya bu cezaların her ikisi birlikte de öngörülebilir.
Bu düzenlemeyle, “asli ceza” ve “fer’i ceza” ayırımı kaldırılmıĢtır.
Hapis cezaları
MADDE 46- (1) Hapis cezaları Ģunlardır:
a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası,
b) Müebbet hapis cezası,
c) Süreli hapis cezası.
GEREKÇE87:
Tasarıdaki hapis cezasıyla ilgili ayırım korunmuĢtur. Ancak, dil ve ifade bütünlüğünü
sağlayabilmek için, madde metni yeniden formüle edilmiĢtir. Kabahatlerin Tasarıdan
çıkarılması nedeniyle “hafif hapis cezası”na metinde yer verilmemiĢtir.
AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası
MADDE 47- (1) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca
devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir.
GEREKÇE88:
86
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 452.
87
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454.
88
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454.
Hukuk sistemimizde ölüm cezası kaldırılmıĢtır. Bunun yerine, sıkı güvenlik rejimine göre
çektirilecek ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası kabul edilmiĢtir.
Sıkı güvenlik rejiminin içeriğinin neler olacağı cezaların infazına iliĢkin kanun ve tüzükte
gösterilecektir.
Bir cezanın ne suretle infaz edileceğinin ilgili kanun ve tüzükte düzenlenmesi gerektiği
düĢüncesiyle, Tasarının bu hükme karĢılık gelen 60. maddesindeki bu cezanın infazına iliĢkin
hükümler metinden çıkarılmıĢtır.
Müebbet hapis cezası
MADDE 48- (1) Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder.
GEREKÇE89:
Maddeyle, müebbet hapis cezası ayrı bir ceza olarak getirilmekte ve tanımlanmaktadır.
Hapis cezasının bir infaz rejimi olan koĢullu salıvermenin ilgili kanun ve tüzükte
düzenlenmesi gerektiği düĢüncesiyle, Tasarının bu hükme karĢılık gelen 61. maddesinin ikinci
fıkrasındaki koĢullu salıvermeye iliĢkin hüküm metinden çıkarılmıĢtır.
Süreli hapis cezası
MADDE 49- (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az,
yirmi yıldan fazla olamaz.
(2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
GEREKÇE90:
Madde metninde süreli hapis cezasının alt ve üst sınırları belirtilmiĢtir. Ancak, bir suç
tarımına iliĢkin kanuni düzenlemede bunun aksi kabul edilebilecektir. Buna göre, üst sınır
kural olarak yirmi yıl olmakla birlikte, bir suç tanımına iliĢkin kanuni düzenlemede bu sınırın
üzerine çıkılabilmektedir. Diğer yandan, maddede hapis cezasının, kanunda ayrıca belli
edilmeyen durumlarda alt sınırının bir ay olarak kabulü uygun görülmüĢtür.
Tasarının bu maddeye tekabül eden 62. maddesi hükmüne eklenen ikinci fıkrada, kısa süreli
hapis cezası tanımın yapılmıĢtır. Ancak, kısa süreli hapis cezasının süresinin üst sınırı, iki
yıldan bir yıla indirilmiĢtir.
Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
89
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454.
90
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454.
MADDE 50- (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kiĢiliğine, sosyal ve ekonomik
durumuna, yargılama sürecinde duyduğu piĢmanlığa ve suçun iĢlenmesindeki
özelliklere göre;
a) Adli para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme
veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde
barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere
gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç iĢlenmiĢ olması durumunda; mahkûm
olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin
geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak
koĢuluyla kamuya yararlı bir iĢte çalıĢtırılmaya,
çevrilebilir.
(2) Suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü
hâllerde, hapis cezasına hükmedilmiĢse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olmak koĢuluyla, mahkûm olunan otuz
gün ve daha az süreli hapis cezası ile, fiili iĢlediği tarihte onsekiz yaĢını doldurmamıĢ
veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli
hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer
koĢulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adli para cezasına
çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası
veya tedbirdir.
(6)91 Hüküm kesinleĢtikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz
gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine baĢlanmaması veya
baĢlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis
cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu
durumda, beĢinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine
getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiĢtirilir.
GEREKÇE92:
Belli bir süreyle hapis cezasına mahkûm olmak, cezanın uyarı fonksiyonunu ve kiĢinin etkin
piĢmanlık duymasını sağlayabilir. KiĢi, gördüğü eğitim, yaĢadığı sosyal çevre, psiĢik ve
91
Bu fıkrada, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 4) (Resmi Gazete: 1
Mart 2008/26803).
92
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 454 vd.
ahlâkî eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taĢıyabilir. Bu kiĢilerin mahkûm oldukları
cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barıĢı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir.
Ayrıca, kısa süreli hapis cezalarının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu sakıncalar
nedeniyle, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢinin infaz kurumuna girmesini
önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilmesi gerekebilir.
Hakkında seçenek yaptırımlardan birine hükmedilen kiĢinin bu yaptırımın gereklerine uygun
hareket etmesi durumunda, bu ceza infaz edilmeyecek ve kiĢi açısından bu cezaya
mahkûmiyete bağlı hukukî sonuçlar doğmayacaktır.
Ancak, Tasarının 64. maddesinde benimsenen seçenek yaptırımlar esas itibarıyla korunmakla
birlikte, bunlara yeni bazı seçenekler eklenmiĢ ve bunun yanında söz konusu yaptırımların
etkin biçimde uygulanmasına yönelik ilave düzenlemelerde bulunulmuĢtur. Nitekim,
kamunun uğradığı zararın giderilmesi, özellikle bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak
amacıyla, barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etme gibi yeni seçenek
yaptırımlara yer verilmiĢtir.
Getirilen diğer bir yenilikle; ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması ile belli bir meslek ve
sanatı yapmaktan yasaklama seçenek yaptırımlarına baĢvurulabilmesi, bunların sağladığı hak
ve yetkilerin kötüye kullanılması veya gerektirdiği dikkat özen yükümlülüğüne aykırı
davranılması koĢuluna bağlanmıĢtır. Böylece, ancak suçun ehliyet ve ruhsatla ya da meslek ve
sanatın icrasıyla bağlantılı olması hâlinde, ehliyet ve ruhsatların geri alınması ya da meslek ve
sanatın yasaklanması yaptırımına hükmedilebilecektir.
Kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kiĢinin cezası, hâkim tarafından uygun görülmesi ve
kendisinin de rızasının bulunması hâlinde kamuya yararlı bir iĢte çalıĢtırma tedbirine
çevrilecektir. Hükümlünün çalıĢacağı kurumda kadrolu olması ve bir ücret alması da söz
konusu değildir. Kısa süreli hapis cezasını gerektiren bir suçu iĢlemiĢ olan ve eğitim derecesi
elveriĢli bulunan bir kiĢinin örneğin okuma yazma öğreten bir kursta öğretici olarak görev
yapmasına karar verilmesi, bu seçenek yaptırıma örnek olarak gösterilebilir. Doğal olarak, bu
tedbirin uygulanma usulü ayrı bir tüzük veya yönetmelikte belirlenecektir.
Ġkinci fıkrada, bir kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin hâkimin
takdirine göre seçimlik ceza olarak uygulanabileceği belirtilmiĢ ve hâkim, takdirini kullanarak
hapis cezasına hükmetmiĢ ise artık bu cezayı, maddenin birinci fıkrasını uygulamak suretiyle,
adli para cezasına çeviremeyeceği açıklanmıĢtır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, kısa süreli hapis cezasının adli para cezası veya diğer seçenek
tedbirlerden birine çevrilmesi açısından mahkemenin takdir yetkisinin olmadığı hâller
belirlenmiĢtir. Bu hâllerde, mahkeme kısa süreli hapis cezasını adli para cezasına veya diğer
seçenek tedbirlerden birine çevirecektir. Bunun, için kiĢinin daha önce hapis cezasına
mahkûm edilmemiĢ olması ve hükmolunan hapis cezasının otuz günden fazla olmaması
gerekir. Keza, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ olmak koĢuluyla, fiili iĢlediği
tarihte onsekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ bulunanların mahkûm
edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan
birine çevrilir.
Dördüncü fıkrada, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli olsa da fail
hakkında birinci fıkranın (a) bendinin uygulanabileceği belirtilmiĢtir. Ancak bu hükmün
“bilinçli taksir” hâlinde uygulanamayacağı açıklanmıĢtır.
Maddenin beĢinci fıkrasında, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbire çevrilmesindeki
esas amaç göz önünde tutularak, asıl mahkûmiyetin artık çevrilen adli para cezası veya tedbir
olduğu belirtilmiĢ, böylece, gerek cezanın ertelenmesi gerek tekerrür açılarından hürriyeti
bağlayıcı cezanın yerine verilmiĢ olan para cezasına veya tedbire itibar olunması sağlanmıĢtır.
Altıncı fıkrada, kısa süreli hapis cezası yerine hükmolunan adli para cezasının veya tedbirin
gereklerinin yerine getirilmemesinin hukukî sonuçları düzenlenmiĢtir. Buna göre, hüküm
kesinleĢtikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde
seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine baĢlanmaması veya baĢlanıp da devam
edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen
infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, uygulamada kısa süreli hapis
cezası esas alınacaktır.
Yedinci fıkrada ise, hükmolunan tedbire riayet etmek olanaksızlığının meydana çıkması
hâlinde mahkemeye, bunun yerine baĢka bir tedbire karar vermek yetkisinin tanınması uygun
görülmüĢtür.
AÇIKLAMA:
TCK’nın 50. maddesinin altıncı fıkrasında, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla (m. 4)
yapılan değiĢiklikle, fıkra metninde yer alan “seçenek yaptırımın” ibaresi, “seçenek tedbirin”
olarak değiĢtirilmiĢtir. Aynen kanunlaĢan söz konusu değiĢikliğin gerekçesi, 5739 s. Kanuna
iliĢkin Teklifde Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır:
“Kasten işlenen suçlarda hükmolunan kısa süreli hapis cezasının veya taksirle işlenen
suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına
çevrilmesine rağmen bu cezanın süresinde ödenmemesi halinde, mahkemenin tekrar hapis
cezasına dönüştürme yönünde karar vermesinin önüne geçmek amacıyla işbu değişiklik
yapılmıştır. Bu suretle, hapis cezasından çevrilen adli para cezasının ödenmemesi halinde,
bu cezanın infazıyla ilgili olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 106 ncı maddesi hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmış
olacaktır.”93.
Keza, 26.2.2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunla (m. 5), 5275 s. Ġnfaz Kanununun 106.
maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkralarında değiĢiklik yapılmıĢ ve onuncu fıkrası
yürürkülten kaldırılmıĢtır. Aynen kanunlaĢan söz konusu değiĢikliğin gerekçesi, 5739 s.
Kanuna iliĢkin Teklifte Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır:
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesinin altıncı fıkrasında yapılan değişikliğin
zorunlu sonucu olarak, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı
maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkralarında değişiklik yapılmış ve keza, onuncu fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır. Bu suretle, kasten işlenen suçlarda hükmolunan kısa süreli hapis
cezasının veya taksirle işlenen suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının seçenek
yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesine rağmen bu cezanın süresinde ödenmemesi
halinde, bu cezanın infazıyla ilgili olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 106 ncı maddesi hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmış
olacaktır.”94.
Hapis cezasının ertelenmesi
MADDE 51- (1) ĠĢlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına
mahkûm edilen kiĢinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili iĢlediği sırada
93
TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 116.
94
TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 116.
onsekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢbeĢ yaĢını bitirmiĢ olan kiĢiler bakımından, üç
yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için, kiĢinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiĢ
olması,
b) Suçu iĢledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği piĢmanlık dolayısıyla tekrar suç
iĢlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluĢması,
gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan
önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesi koĢuluna bağlı
tutulabilir. Bu durumda, koĢul gerçekleĢinceye kadar cezanın infaz kurumunda
çektirilmesine devam edilir. KoĢulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla
hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere,
bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az
olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına
devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında
çalıĢtırılmasına,
c) Onsekiz yaĢından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini
sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna
devam etmesine,
mahkemece karar verilebilir.
(5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kiĢiyi
görevlendirebilir. Bu kiĢi, kötü alıĢkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle
iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü
kurum yetkilileri veya nezdinde çalıĢtığı kiĢilerle görüĢerek, istiĢarelerde bulunur;
hükümlünün davranıĢları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki geliĢme hakkında
üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(6) Mahkeme, hükümlünün kiĢiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak,
denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kiĢi
görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç iĢlemesi veya kendisine yüklenen
yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen
cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir.
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza
infaz edilmiĢ sayılır.
GEREKÇE95:
95
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 458.
Madde metninde ertelemenin hukukî niteliği ve uygulama koĢullarına iliĢkin düzenlemelere
yer verilmiĢtir. Bu düzenlemede, erteleme, bir koĢullu af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz
kurumu hâline getirilmiĢ ve erteleme sadece hapis cezası bakımından öngörülmüĢtür.
Ertelemede denetim süresi içersinde hükümlü bakımından söz konusu olabilecek
yükümlülükler açısından da bazı yenilikler getirilmiĢtir. Örneğin erteleme sadece mağdurun
değil, kamunun uğradığı zararın da tamamen tazmini koĢuluna bağlanabilir hâle getirilmiĢtir.
Ayrıca, cezanın ertelenmesi hâlinde denetimli serbesti tedbirinin daha etkin bir Ģekilde
uygulanabilmesini sağlamak için Tasarıdaki madde metninde bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır.
Örneğin denetimli serbesti süresi içinde bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün,
bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine; bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün,
bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir baĢkasının
gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılmasına; ya da, onsekiz yaĢından küçük olan
hükümlülerin, özellikle bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, barınma
imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir.
Getirilen diğer bir yenilik de, denetim süresi içinde hükümlüyle ilgili olarak uzman bir kiĢinin
görevlendirilmesidir. Hükümlüye rehberlik edecek bu uzman kiĢi, kötü alıĢkanlıklardan
kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye
öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıĢtığı kiĢilerle görüĢerek,
istiĢarelerde bulunur; hükümlünün davranıĢları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki
geliĢme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
Adli para cezası
MADDE 52- (1) Adli para cezası, beĢ günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan
hâllerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün
karĢılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın
hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karĢılığı adli para cezasının
miktarı, kiĢinin ekonomik ve diğer Ģahsî hâlleri göz önünde bulundurularak takdir
edilir.
(3) Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün
karĢılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.
(4) Hâkim, ekonomik ve Ģahsî hâllerini göz önünde bulundurarak, kiĢiye adli para
cezasını ödemesi için hükmün kesinleĢme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak
üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler hâlinde ödemesine de karar
verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda,
taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil
edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.
GEREKÇE96:
Hâlen yürürlükte olan ve Hükûmet Tasarında da muhafaza edilen, para cezası sistemi,
cezadan beklenen amaçları gerçekleĢtirmekten uzak kalmaktadır. Özellikle enflasyon
96
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 458 vd.
nedeniyle Türk parasının değerinin düĢmesi karĢısında, para cezalarını artırmak için sık sık
yapılan kanun değiĢikleri de, uygulamada çeĢitli sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların
giderilmesi için para cezasının miktarının belirlenmesinde “memur maaĢ katsayısı” veya
“yeniden değerleme oranı” gibi ölçütlerin dikkate alınması ise, ceza hukuku ilkeleriyle
bağdaĢmamaktadır.
Diğer yandan, suç iĢleyen kiĢinin ekonomik durumu dikkate alınmadan hükmolunan para
cezası, eĢitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Ödeme gücü olan kiĢi üzerinde etkisi
olmayan, ödeme gücü olmayanı ise sonuçta yine infaz kurumuna gönderilmesini sonuçlayan
bu sistemden vazgeçilerek; gün para cezası olarak adlandırılan ve günümüzde Almanya,
Avusturya Polonya, Ġsveç, Finlandiya, Danimarka ve hatta, Fransa gibi bir çok ülkede
uygulanan sisteme geçilmiĢtir.
Gün para cezası sisteminin temel amacı, para cezasının kiĢinin ödeme gücüne göre
belirlenmesi yoluyla, suç iĢleyen zengin ile fakir arasındaki eĢitsizliği gidermektir. Bunun
yanında sistem, uygulaması basit, etkili, saydam ve para cezasından güdülen amaçları yerine
getirebilecek özelliktedir.
Söz konusu yaptırım adli para cezası olarak ifade edilmiĢtir. Bu suretle söz konusu yaptırımın,
idari nitelikteki “para cezası”ndan farklılığına iĢaret edilmek istenmiĢtir.
Adli para cezası ilke olarak hapis cezası ile birlikte değil bu cezaya alternatif olarak
uygulanacaktır. Buna karĢılık ekonomik kazanç elde etme amacının güdüldüğü belli suçlarda,
kanunda ayrıca gösterilmesi koĢuluyla hapis ve adli para cezasına birlikte
hükmedilebilecektir.
Adli para cezasına hükmederken hâkim önce, suç karĢılığı olarak kanundaki sınırlar arasında
gün birimi sayısını saptayacaktır. Toplam gün birimi sayısı belirlenirken hâkim cezanın
bireyselleĢtirilmesindeki ölçüleri esas alarak bir sonuca varacaktır. Örneğin yüz gün birimi
gibi. Ġkinci aĢamada ise kiĢinin, ekonomik ve diğer Ģahsî hâlleri göz önünde tutularak bir gün
biriminin parasal miktarı tayin edilecektir. Bu miktarı hâkim, kiĢinin malvarlığını, bir günde
kazandığı veya kazanması gereken gelirini dikkate alarak takdir edecektir. Örneğin elli Türk
Lirası gibi. Daha sonra toplam gün birimi sayısı ile bir gün biriminin parasal miktarı
çarpılarak, adli para cezasının miktarı tespit edilecektir. Örnekte yüz (gün) ile elli (Türk
Lirası) çarpıldığında adli para cezasının miktarı beĢ bin Türk Lirası olarak bulunmaktadır.
Hâkim gerektiğinde bu miktarın taksitle ödenmesine karar verebilecek ve bunu taksit sayısı
ile birlikte kararında ifade edecektir. Taksitle ödemeye hükmedildiğinde, taksitlerden birinin
zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen
adli para cezasının hapse çevrileceği kararda ayrıca belirtilecektir.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Güvenlik Tedbirleri
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
MADDE 53- (1) KiĢi, kasten iĢlemiĢ olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin
kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların
denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluĢlarca verilen, atamaya veya
seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, Ģirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kiĢiliklerinin yöneticisi
veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢunun iznine
tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir
olarak icra etmekten,
yoksun bırakılır.
(2) KiĢi, iĢlemiĢ bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı
tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koĢullu salıverilen hükümlünün kendi
altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar
hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında
birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına
karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiĢ veya fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını
doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle
iĢlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından
sonra iĢlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve
yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin
kötüye kullanılması suretiyle iĢlenen suçlar dolayısıyla sadece adli para cezasına
mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu
hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleĢmesiyle
icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adli para cezasının tamamen infazından itibaren
iĢlemeye baĢlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla iĢlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç
aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının
yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve
geri alma hükmün kesinleĢmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından
itibaren iĢlemeye baĢlar.
GEREKÇE97:
ĠĢlediği suç dolayısıyla toplumda kiĢiye karĢı duyulan güven sarsılmaktadır. Bu nedenle,
suçlu kiĢi özellikle güven iliĢkisinin varlığını gerekli kılan belli hakları kullanmaktan yoksun
bırakılmaktadır. Madde metninde, iĢlediği suç dolayısıyla kiĢinin hangi hakları kullanmaktan
yoksun bırakılacağı belirlenmiĢtir.
Ancak, bu hak yoksunluğu süresiz değildir. Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, iĢlediği
suçtan dolayı kiĢinin etkin piĢmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması
97
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 460 vd.
olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması
gerekmiĢtir. Bu nedenle, madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkûm olunan
cezanın infazı tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörülmüĢtür. Böylece, kiĢi mahkûm
olduğu cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin
tekrar güven duyulan bir kiĢi olduğu konusunda topluma da bir mesaj vermektedir. Bu
bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aĢamasına kadar
devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun düĢmektedir.
Bu sistemde süresiz bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmıĢ hakların geri
verilmesinden artık söz edilemeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koĢullu salıverilen
hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini
kullanabileceği belirtilmiĢtir. Ayrıca, dördüncü fıkrada, kısa süreli hapis cezası ertelenmiĢ
veya fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında mahkûm oldukları
cezaya bağlı herhangi bir hak yoksunluğunun doğmadığı hüküm altına alınmıĢtır.
Maddenin beĢinci fıkrasında, belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle iĢlenen
kasıtlı suçlar dolayısıyla mahkûmiyet hâlinde, mahkûm olunan cezanın infazından sonra da
etkili olmak üzere bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına ayrıca hükmedilmesi
öngörülmüĢtür. Bu durumda mahkemenin belli bir hak ve yetkiyle ilgili olarak vereceği
yasaklama kararı bir güvenlik tedbiri niteliği taĢımaktadır.
Altıncı fıkrada, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla iĢlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, yine
güvenlik tedbiri olarak, belli bir süre için bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya
da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebileceği öngörülmüĢtür.
EĢya müsaderesi
MADDE 54- (1) Ġyiniyetli üçüncü kiĢilere ait olmamak koĢuluyla, kasıtlı bir suçun
iĢlenmesinde kullanılan veya suçun iĢlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana
gelen eĢyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun iĢlenmesinde kullanılmak üzere
hazırlanan eĢya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli
olması durumunda müsadere edilir.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren eĢyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması,
tüketilmesi veya müsaderesinin baĢka bir surette imkansız kılınması hâlinde; bu eĢyanın
değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.
(3) Suçta kullanılan eĢyanın müsadere edilmesinin iĢlenen suça nazaran daha ağır
sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaĢıldığında,
müsaderesine hükmedilmeyebilir.
(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taĢınması, alım ve satımı suç oluĢturan eĢya,
müsadere edilir.
(5) Bir Ģeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar
verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar
verilir.
(6) Birden fazla kiĢinin paydaĢ olduğu eĢya ile ilgili olarak, sadece suça iĢtirak eden
kiĢinin payının müsaderesine hükmolunur.
GEREKÇE98:
Müsadere ve “suç nedeniyle mülkiyetin devlete geçmesi” baĢlığını taĢıyan yaptırımlar
Tasarıda “fer’i ceza” olarak düzenlenmiĢtir. Bilindiği üzere müsadere, bir Ģeyin mülkiyetinin
devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Bu nedenle müsadere yanında “suç nedeniyle
mülkiyetin devlete geçmesi” adıyla ayrı bir yaptırım düzenlemesi, bilimsel açıdan doğru
olmadığı gibi, kavram karıĢıklığına da yol açabilecektir.
Ayrıca, Tasarıda müsadere yaptırımı bir “ceza” olarak öngörülmesine rağmen, “suç
dolayısıyla hiç kimse mahkûm edilmese de” müsadereye hükmedilebilmesi kabul edilmiĢtir.
Ceza niteliğindeki bir yaptırıma, bir kimsenin mahkûmiyeti olmadan baĢvurulamayacağı
açıktır.
Belirtilen bu sakıncaların giderilmesi ve müsaderenin Anayasada yer alan mülkiyet hakkını
zedelememesi için, suçun iĢlenmesinde kullanılan veya suçun iĢlenmesine tahsis edilen
eĢyanın müsaderesine karar verileceği kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, eĢyanın iyiniyetli
üçüncü kiĢilere ait olmaması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, kiĢinin suçun iĢlenmesine iĢtirak
etmemesi, suçun iĢleniĢinden haberdar olmaması durumunda, sahibi bulunduğu eĢya bir suçun
iĢlenmesinde kullanılmıĢ olsa bile, müsadereye hükmedilemeyecektir. Suçun iĢlenmesinde
kullanılmak üzere hazırlanmıĢ olan eĢya ise, suçun icra hareketlerine henüz baĢlanmamıĢ ise,
sadece bu nedenle müsadere edilemeyecektir. Ancak bu eĢyanın niteliği itibarıyla kamu
güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsaderesine
hükmedilecektir.
Yapılan yeni düzenleme ile getirilen temel değiĢiklik, müsaderenin hukukî niteliğinin bir
güvenlik tedbiri olduğunun kabul edilmesidir. ĠĢte bu nedenledir ki, müsadereye
hükmedilmesi için bir suçun iĢlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin
cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suç iĢlenmesinde kullanılan tehlikeli
eĢya, bunu kullanan fail çocuk veya akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi,
müsaderesine hükmedilebilecektir.
Ġkinci fıkraya göre, müsadere konusu eĢyanın ortadan kaldırılması, elden çıkarılması,
tüketilmesi veya müsaderesinin baĢka bir surette imkansız kılınması hâlinde; bunun değeri
kadar para tutarının müsaderesine hükmedilecektir.
Üçüncü fıkrada ise, müsaderede orantılılık kuralı kabul edilmiĢtir. Buna göre, suçta kullanılan
eĢyanın müsadere edilmesinin iĢlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu
nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaĢıldığında, müsaderesine hükmedilmeyecektir.
Maddenin dördüncü fıkrasında, yasak olan eĢyanın müsaderesine iliĢkin hükme yer
verilmiĢtir. Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taĢınması, alım ve satımı suç oluĢturan
eĢyanın, her hâlde müsaderesine hükmolunacaktır.
BeĢinci fıkrada, kısmi müsadere; altıncı fıkrada ise, müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete
konu olan eĢyanın müsaderesi düzenlenmiĢtir.
Kazanç müsaderesi
98
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 462 vd.
MADDE 55- (1) Suçun iĢlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluĢturan ya da
suçun iĢlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile, bunların değerlendirilmesi veya
dönüĢtürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir.
Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için, maddî menfaatin suçun
mağduruna iade edilememesi gerekir.
(2) Müsadere konusu eĢya veya maddî menfaatlere elkonulamadığı veya bunların
merciine teslim edilmediği hâllerde, bunların karĢılığını oluĢturan değerlerin
müsaderesine hükmedilir.
(3)99 Bu madde kapsamına giren eĢyanın müsadere edilebilmesi için, eĢyayı sonradan
iktisap eden kiĢinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin
korunmasına iliĢkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir.
GEREKÇE100:
Maddede, suç iĢlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak
kazanç müsaderesine iliĢkin düzenleme yapılmıĢtır. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç,
suç iĢlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu nedenle yeni hükümde
kazanç müsaderesi kapsamlı bir biçimde düzenlenmiĢ ve suç iĢlemek suretiyle veya suç
iĢlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi olanaklı hâle getirilmiĢtir.
Böylece, kazanç müsaderesi, “karapara aklama”, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticareti,
dolandırıcılık, kaçakçılık, ihaleye fesat karıĢtırma gibi ekonomik çıkar elde etme amacıyla
iĢlenen suçlara karĢı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yaptırım niteliğine
kavuĢturulmuĢtur. Bu hükmün uygulanmasında mağdurun ve iyi niyetli üçüncü kiĢilerin
hakları korunacak, bunlara ait maddî değerler kazanç müsaderesine tabi tutulmayacaktır.
Düzenleme ile getirilen diğer bir yenilik, kaim değerin müsaderesidir. Buna göre, müsadere
konusu ekonomik değerin harcama, imha, tüketme gibi hareketlerle müsaderesinin imkansız
kılınması hâlinde, karĢılığı para tutarının müsaderesine karar verilecektir.
Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri
MADDE 56- (1) Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle
uygulanacakları ilgili kanunda gösterilir.
GEREKÇE101:
Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin nelerden ibaret olduğu ve bunların ne suretle
uygulanacağı hususlarında çocuklarla ilgili kanun içeriğinde düzenleme yapılması uygun
görülmüĢtür.
99
Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 2).
100
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464.
101
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464.
Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri
MADDE 57- (1). Fiili iĢlediği sırada akıl hastası olan kiĢi hakkında, koruma ve tedavi
amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen
akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
(2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiĢ olan akıl hastası, yerleĢtirildiği kurumun
sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan
kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim
kararıyla serbest bırakılabilir.
(3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve iĢlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik
bakımından kiĢinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun
süre ve aralıkları belirtilir.
(4) Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet
savcılığınca bu kiĢilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluĢuna
gönderilmeleri ile sağlanır.
(5) Tıbbî kontrol ve takipte, kiĢinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından
tehlikeliliğinin arttığı anlaĢıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve
tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı
fıkralarda belirlenen iĢlemler tekrarlanır.
(6) ĠĢlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranıĢlarını yönlendirme yeteneği
azalmıĢ olan kiĢi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleĢtirildiği yüksek
güvenlikli sağlık kuruluĢunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis
cezası, süresi aynı kalmak koĢuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl
hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
(7) Suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kiĢilerin, güvenlik
tedbiri olarak, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık
kuruluĢunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kiĢilerin tedavisi, alkol ya da
uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu
kiĢiler, yerleĢtirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine
mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
GEREKÇE102:
Maddede akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri düzenlenmiĢtir. Buna göre, fiili iĢlediği
sırada akıl hastası olan kiĢiler, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına
alınırlar.
Akıl hastaları ile ilgili güvenlik tedbiri açısından belli bir süre öngörülmüĢ değildir. Bu
nedenle, güvenlik tedbiri, akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına
veya önemli ölçüde azalmasına kadar uygulanmaya devam edilecektir.
Kusur yeteneği tam olarak kalkmamıĢ olmakla birlikte, iĢlediği fiille ilgili olarak hastalığı
yüzünden davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢinin mahkûm olduğu hapis
cezasının, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilmesine de olanak tanınmıĢtır.
Keza, suç iĢleyen alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kiĢilerin, güvenlik
tedbiri olarak, alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık
102
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 464.
kuruluĢunda tedavi altına alınması ve bu kiĢilerin tedavisinin, alkol ya da uyuĢturucu veya
uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam etmesi öngörülmüĢtür. Bu kiĢiler,
yerleĢtirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya
hâkim kararıyla serbest bırakılabilecektir.
Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular
MADDE 58- (1) Önceden iĢlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleĢtikten sonra yeni
bir suçun iĢlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz
edilmiĢ olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden iĢlenen suçtan dolayı;
a) BeĢ yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği
tarihten itibaren beĢ yıl,
b) BeĢ yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu
cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
geçtikten sonra iĢlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür hâlinde, sonraki suça iliĢkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis
cezası ile adli para cezası öngörülmüĢse, hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür
hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık,
uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada
sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler
tekerrüre esas olmaz.
(5) Fiili iĢlediği sırada onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢilerin iĢlediği suçlar
dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
(6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir.
Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri
uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve
cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması, kanunda gösterilen Ģekilde yapılır.
(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik
tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da
uygulanmasına hükmedilir.
GEREKÇE103:
KiĢinin daha önce iĢlediği suç nedeniyle belli bir cezaya mahkûm edilmiĢ olmasına rağmen
suç iĢlemede gösterdiği kararlılıkla toplum açısından tehlikeliliğini ifade eden tekerrür, kiĢi
hakkında hükmolunan cezanın infazı sırasında dikkate alınacak bir neden ve hatta, infazdan
103
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 466.
sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının nedeni olarak görülmüĢtür. Bu nedenle,
tekerrür dolayısıyla kiĢinin cezasında artırma yapan sistemden vazgeçilmiĢtir.
Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için, önceki mahkûmiyetin infaz edilmiĢ olması
gerekmemekle birlikte; tekerrüre iliĢkin sürelerin iĢlemeye baĢlaması bakımından önceki
mahkûmiyetin infaz edilmiĢ olması aranmıĢ ve böylece Tasarıdan farklı bir düzenleme
yapılmıĢtır.
Ayrıca, Tasarıya göre yapılan değiĢiklikle, yabancı mahkeme kararlarının tekerrüre etki alanı
geniĢletilmiĢtir.
Maddenin son fıkrasında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra
denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kiĢi veya örgüt mensubu
suçlu hakkında da uygulanabileceği öngörülmüĢtür.
Sınır dıĢı edilme
MADDE 59-104 (1) ĠĢlediği suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilen yabancı, koĢullu
salıverilmeden yararlandıktan ve her halde cezasının infazı tamamlandıktan sonra,
durumu, sınır dıĢı iĢlemleriyle ilgili olarak değerlendirilmek üzere derhal ĠçiĢleri
Bakanlığına bildirilir.
AÇIKLAMA:
Bu madde, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla105 (m. 1) değiĢtirilmiĢtir. DeğiĢiklikten
önceki madde metni Ģu Ģekilde idi:
“(1) İşlediği suç nedeniyle iki yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm edilen
yabancının, cezasının infazından sonra derhâl sınır dışı edilmesine de hükmolunur.”
Bu maddenin gerekçesinde sınır dıĢı etmenin bir güvenlik tedbiri olduğu vurgulanmıĢtır.
5328 sayılı Kanunun TBMM Genel Kurulundaki görüĢmeleri sırasında verilen önerge üzerine
değiĢtirilen bu maddenin değiĢiklik önergesindeki gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Yabancının sınır dışı edilmesi konusunda karşılaşılan güçlükler nedeniyle kanun metninde
sınır dışı edebilme hususunda ilgili kişinin durumunun değerlendirilebilmesine yönelik olarak
İçişleri Bakanlığına takdir yetkisinin tanınmasının daha yerinde olacağı düşüncesiyle işbu
önerge verilmiştir.”
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbirleri
MADDE 60- (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel
hukuk tüzel kiĢisinin organ veya temsilcilerinin iĢtirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin
kötüye kullanılması suretiyle tüzel kiĢi yararına iĢlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet
hâlinde, iznin iptaline karar verilir.
104
Bu madde, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 1) (Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772
Mükerrer) değiĢtirilmiĢtir.
105
Resmi Gazete: 31 Mart 2005/25772 Mükerrer.
(2) Müsadere hükümleri, yararına iĢlenen suçlarda özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında
da uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının iĢlenen fiile nazaran daha ağır
sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
(4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hâllerde uygulanır.
GEREKÇE106:
Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun Ģahsîliği kuralının gereği olarak
sadece gerçek kiĢiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Ancak bu ilke, iĢlenen suç
dolayısıyla özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara
hükmedilmesine engel değildir.
Bu nedenle maddede, özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik
tedbirlerinin tür ve koĢulları düzenlenmiĢtir.
Maddede öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bunun için ilk koĢul özel
hukuk tüzel kiĢisine, belirli bir faaliyette bulunabilmesine iliĢkin bir kamu kurumunca verilen
bir iznin varlığıdır. Ġkinci koĢul ise, bu iznin sağladığı yetkinin kötüye kullanılması suretiyle
tüzel kiĢi yararına kasıtlı bir suç iĢlenilmesidir. Dikkat edilmelidir ki, burada söz konusu olan
suç, tüzel kiĢi yararına iĢlenmiĢ herhangi bir suç değildir. ĠĢlenen suçla, verilen iznin
kullanılması arasında nedensellik bağı olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kiĢisinin organ
veya temsilcilerinin bu suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeleri gerekir.
Örneğin uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticaretinden elde edilen gelirlere meĢruiyet görüntüsü
kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması hâlinde, bu döviz bürosunu iĢleten özel
hukuk tüzel kiĢisinin, döviz bürosu iĢletmek için aldığı izin iptal edilecektir. Yine, ilaç
üretmek için izin alınmıĢ olan bir laboratuarda uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretimi
yapılması durumunda da, aynı sonuç doğacaktır.
Özel hukuk tüzel kiĢileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna
göre, tüzel kiĢi yararına iĢlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki
koĢullar da gerçekleĢmiĢ ise, o suçla bağlantılı olan eĢya ve maddî çıkarların müsaderesine
hükmedilecektir. Bu hâlde iyi niyetli üçüncü kiĢilerin hakları korunacaktır.
Özel hukuk tüzel kiĢileri ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, iĢlenen suç dikkate
alındığında, çok ağır sonuçlar doğabilir. Örneğin çok sayıda kiĢi iĢsiz kalabilir veya iyi niyetli
üçüncü kiĢiler bakımından telafisi güç kayıplar meydana gelebilir. ĠĢte bu gibi hâllerde
mahkeme maddedeki orantılılık ilkesine dayanarak bu güvenlik tedbirlerine
hükmetmeyebilecektir.
Özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından
değil, kanunda özel olarak belirtilen hâllerde hükmedilebilecektir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Cezanın Belirlenmesi ve BireyselleĢtirilmesi
106
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 468.
Cezanın belirlenmesi
MADDE 61- (1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun iĢleniĢ biçimini,
b) Suçun iĢlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun iĢlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, iĢlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst
sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle iĢlenmesi nedeniyle indirim veya artırım,
birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluĢturduğu hâllerde, bunlar
temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel Ģekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden
fazla nitelikli hâllerin gerçekleĢmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra
indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla, teĢebbüs, iĢtirak,
zincirleme suç, haksız tahrik, yaĢ küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim
yapılmasını gerektiren Ģahsî sebeplere iliĢkin hükümler ile, takdiri indirim nedenleri
uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi, gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir
ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adli
para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz
edilmez.
(7)107 Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre
belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
(8)108 Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve
bireyselleĢtirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para
cezası, belirlenen sonuç gün ile kiĢinin bir gün karĢılığı ödeyebileceği miktarın
çarpılması suretiyle bulunur.
(9)109 Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya iliĢkin
gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da,
hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10)110 Kanunda açıkça yazılmıĢ olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de
değiĢtirilebilir.
107
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 7).
108
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 7).
109
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 1) (Resmi Gazete: 19 Aralık
2006/26381).
GEREKÇE111:
Maddede cezanın belirlenmesinde izlenecek yöntem düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada, temel
cezanın belirlenmesinde hangi hususların göz önünde bulundurulacağı bentler hâlinde
gösterilmiĢtir.
Maddenin birinci fıkrasında temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak
hususlardan bazıları, özel suç tanımlarında cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren
nitelikli unsurlar olarak belirlenmiĢ olabilir. Bu durumda, söz konusu nitelikli unsurlar, birinci
fıkraya göre temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmayacaktır. Bu düĢüncelerle,
maddenin ikinci112 fıkrasında mükerrer değerlendirme yasağı vurgulanmıĢtır.
Maddenin üçüncü113 fıkrasında, bir suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren
birden fazla nitelikli unsurunun gerçekleĢmesi hâlinde, temel cezanın en ağır cezayı
gerektiren nitelikli unsura göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıĢtır.
Suçun temel Ģekline nazaran daha az cezayı gerektiren nitelikli unsurun varlığı hâlinde temel
ceza üzerinden indirim yapıldıktan sonra, sırasıyla yapılacak olan artırım ve indirim sebepleri
dördüncü114 fıkrada belirlenmiĢtir. Buna göre, sırasıyla teĢebbüs, iĢtirak, zincirleme suç,
haksız tahrik, yaĢ küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî
sebeplere iliĢkin hükümler ile, takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
Tekerrür, cezanın ağırlaĢtırılması nedeni olarak görülmediği için, cezanın belirlenmesi
açısından Tasarıda benimsenen sıralamada yer alan tekerrür (ibaresi, fıkra metninden)
çıkarılmıĢtır.
AÇIKLAMA:
I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye altıncı fıkradan sonra gelmek üzere
eklenen yedi ve sekizinci fıkralar hükümlerinin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Kanunun 49 uncu maddesine göre, aksine hüküm bulunmayan hallerde, süreli hapis
cezasının alt sınırı bir ay, üst sınırı ise yirmi yıldır. Bu alt ve üst sınır, ilgili suç tanımındaki
temel ceza açısından belirlenmiştir. Bu itibarla, 49 uncu madde hükmü, sonuç ceza
bakımından bir sınır oluşturmamaktadır. Başka bir deyişle, somut olayla ilgili olarak
belirlenen sonuç ceza yirmi yıldan fazla olabilecektir. Ancak, bu durumda belirlenen sonuç
110
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye altıncı fıkradan sonra gelmek üzere iki fıkra
eklenmesinin yanı sıra, fıkra numaralarının yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, “7” olan söz
konusu fıkra numarası “9” olarak değiĢtirilmiĢ (m. 7) iken; 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla
maddeye dokuzuncu fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve bu nedenle söz konusu fıkra numarası tekrar
teselsül ettirilerek “10” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 1).
111
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 468 vd.
112
Yeni TCK’nun TBMM Adalet Komisyonundaki hazırlık çalıĢmaları sırasında, maddeye birinci fıkradan
sonra gelmek üzere bilahare yeni bir fıkra eklenmesine ve sonraki fıkra numaralarının buna göre
teselsül ettirilmesine rağmen, madde gerekçesinde fıkralara yapılan yollamalarda gerekli düzeltmelerin
yapılmasında zuhul edilmiĢtir. Bu nedenle gerekçedeki bu yollamayı üçüncü fıkraya yapılmıĢ kabul
etmek gerekir.
113
Bir önceki dipnotta açıklanan nedenle, gerekçedeki bu yollamayı dördüncü fıkraya yapılmıĢ kabul
etmek gerekir.
114
Ġki önceki dipnotta açıklanan nedenle, gerekçedeki bu yollamayı beĢinci fıkraya yapılmıĢ kabul etmek
gerekir.
cezaya yine de bir sınırlama gereği bulunmaktadır. Böyle bir sınırlama, müebbet hapis
cezasında koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken asgari süre
bakımından önem taşımaktadır. Bu ihtiyaç nedeniyle, 61 inci maddeye eklenen yedinci fıkra
ile, hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı belirlenen sonuç cezanın otuz yıldan fazla
olamayacağı kabul edilmiştir.
Keza, adli para cezasının hesaplanmasında başta Yargıtay olmak üzere hâkim ve savcılarda
oluşan tereddüdün giderilmesi amacıyla, söz konusu maddeye yeni bir fıkra eklenmiştir.”115.
II. 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla maddeye sekizinci fıkradan sonra gelmek üzere
eklenen dokuzuncu fıkra hükmünün gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Adlî para cezasının hapis cezasına seçimlik yaptırım olarak kabul edildiği hallerde, cezanın
belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi bağlamında mahkeme, önce kişi hakkında hapis cezasına
mı yoksa adlî para cezasına mı hükmedeceğini karara bağlar. Bu tercihin yapılmasında
sadece suçlunun kişiliği dikkate alınmalıdır. Bu tercih, aslında cezanın bireyselleştirilmesi
yöntemlerinden birini oluşturmaktadır. Bu bakımdan söz konusu belirlemede failin geçmişi,
sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği
üzerindeki olası etkileri gibi hususların yanı sıra, ekonomik durumu da göz önünde
bulundurulur.
Bu tercih sonucunda mahkemenin kişi hakkında adlî para cezasına hükmetmeyi
kararlaştırması halinde, adlî para cezasının hesaplanmasında esas alacağı gün sayısını,
hapis cezasının belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi ile ilgili olarak 61 inci maddede
öngörülen usul ve sırayı izleyerek belirleyecektir.
Bu hesaplamada temel gün belirlenirken, beş gün ile yediyüzotuz gün arasında bir gün mü,
yoksa ilgili suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının mı esas alınacağı konusunda,
uygulamada bir tereddüt oluşmuştur. Bu tereddüdün giderilmesi için, işbu fıkra hükmü madde
metnine eklenmiştir.
Bu hükme göre, adlî para cezasının hesaplanmasına ilişkin temel gün belirlenirken, ilgili suç
tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının göz önünde bulundurulması gerekir. Aksi
takdirde, adlî para cezasının ödenmemesi halinde uygulanacak hapis süresi bakımından
dengesiz sonuçlar ortaya çıkabilir.
Bu suretle belirlenen temel gün üzerinden 61 inci maddedeki usul ve sıraya göre artırma veya
indirim yapmak suretiyle sonuç gün sayısı belirlenir.”116.
Takdiri indirim nedenleri
MADDE 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı hâlinde,
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine,
yirmibeĢ yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda117 birine kadarı indirilir.
115
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3.
116
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 2.
117
Bu fıkradaki azami indirim oranı beĢte birken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 2) altıda bir
olarak değiĢtirilmiĢtir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmiĢi, sosyal iliĢkileri, fiilden sonraki ve
yargılama sürecindeki davranıĢları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi
hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.
GEREKÇE118:
Takdiri indirim nedenlerinin varlığı durumunda Tasarıda kabul edilen indirim oranlarında
kısmen değiĢiklik yapılmıĢtır.
Ayrıca, takdiri indirim nedenlerinin neler olabileceği, sınırlı olmamak üzere ve örnekler
Ģeklinde belirlenmiĢtir. Bunlar, maddenin ikinci fıkrasında failin geçmiĢi, sosyal iliĢkileri,
fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranıĢları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası
etkileri gibi hususlar olarak belirlenmiĢlerdir. Bu nedenler, Hükûmet Tasarısında temel
cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecek hususlar arasında gösterilmiĢti. Ancak, yapılan
değiĢiklikle, mükerrer değerlendirme yasağı dolayısıyla, bu nedenlerin temel cezanın
belirlenmesinde dikkate alınmaması, sadece takdiri indirim nedenleri olarak göz önünde
bulundurulması gereği kabul edilmiĢtir.
Mahsup
MADDE 63- (1) Hüküm kesinleĢmeden önce gerçekleĢen ve Ģahsî hürriyeti sınırlama
sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiĢ süreler, hükmolunan hapis
cezasından indirilir. Adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk
Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.
GEREKÇE119:
Maddeyle, mahkûmun suç nedeni ile Ģahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran örneğin
tutuklama gibi hâller nedeni ile geçirilen sürelerin mahkûmiyetten indirilmesi esası
benimsenmiĢtir. Böylece teknik anlamda tutukluluk sayılmamakla beraber Ģahsî hürriyeti
sınırlama sonucunu doğuran tedbirlerin tümünün de tutukluluk gibi mahkûmiyet süresine
mahsup edilmesi öngörülmüĢtür. Bu nedenle, madde metninde “hürriyeti sınırlama sonucunu
doğuran bütün hâller” ibaresi kullanılmıĢtır.
Maddede “hüküm kesinleĢmeden önce gerçekleĢen” ibaresi yer aldığından hükümlünün
mahkûm edildiği suçtan baĢka bir fiilden dolayı yargılama nedeniyle hürriyetinin sınırlanmıĢ
olması hâlinde de mahsubun hangi koĢul ile yapılabileceği gösterilmiĢtir.
Tasarıdaki maddenin ikinci cümlesinde yapılan değiĢiklikle, adli para cezasına hükmedilmesi
durumunda, mahsubun bir gün karĢılığı yüz Türk Lirası sayılmak suretiyle yapılacağı kabul
edilmiĢtir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
118
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470.
119
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470.
Dava ve Cezanın DüĢürülmesi
Sanığın veya hükümlünün ölümü
MADDE 64- (1) Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düĢürülmesine karar verilir.
Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eĢya ve maddî menfaatler hakkında davaya
devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiĢ adli para cezalarını ortadan
kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine iliĢkin olup ölümden önce
kesinleĢmiĢ bulunan hüküm, infaz olunur.
GEREKÇE120:
Bu maddede yapılan düzenleme ile sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düĢürülmesi
hüküm altına alınmıĢtır. Ancak niteliği itibarıyle müsadereye tabi eĢya ve kazanç
müsaderesine iliĢkin yargılamaya -sanığın ölümüne rağmen devam edilmesinin mümkün
olduğu hâllerde- devam edilip hasıl olan neticeye göre bir karar verilecektir.
Hükümlünün ölümü henüz infaz edilmemiĢ hapis ve adli para cezasını ortadan kaldırır. Ancak
adli para cezası kısmen veya tamamen infaz edilmiĢ ise artık devletten geri istenemez. Buna
karĢılık hükümlünün sağlığında verilmiĢ olup kesinleĢen müsadere ve yargılama giderleri
hükümlünün mirasçılarından istenebilir.
Af
MADDE 65- (1) Genel af hâlinde, kamu davası düĢer, hükmolunan cezalar bütün
neticeleri ile birlikte ortadan kalkar.
(2) Özel af ile, hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz
kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adli para cezasına çevrilebilir.
(3) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen
etkisini devam ettirir.
GEREKÇE121:
Hükûmet Tasarısındaki maddenin ikinci fıkrası değiĢtirilmiĢ ve maddeye üçüncü bir fıkra
eklenmiĢtir. Maddenin ikinci fıkrasında özel affın mahiyeti açık bir Ģekilde ortaya
konulmuĢtur. Buna göre özel af ile sadece hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son
verilebileceği, infaz kurumunda çektirilecek sürenin kısaltılabileceği veya para cezasına
çevrilebileceği kabul edilmiĢtir. Bu sistemde özel af sadece hapis cezaları açısından kabul
edilebilecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, özel affın cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak
yoksunlukları hakkında herhangi bir etkisinin olmadığı, açık bir Ģekilde vurgulanmıĢtır.
120
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 470 vd.
121
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472.
Dava zamanaĢımı
MADDE 66- (1) Kanunda baĢka türlü yazılmıĢ olan hâller dıĢında kamu davası;
a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeĢ yıl,
c) Yirmi yıldan aĢağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) BeĢ yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeĢ yıl,
e) BeĢ yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda
sekiz yıl,
geçmesiyle düĢer.
(2) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlar
hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını
doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düĢer.
(3) Dava zamanaĢımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla
suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan
cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda
zamanaĢımı bakımından hapis cezası esas alınır.
(5)122 Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu
husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile iliĢkin zamanaĢımı süresi yeni
baĢtan iĢlemeye baĢlar.
(6) ZamanaĢımı, tamamlanmıĢ suçlarda suçun iĢlendiği günden, teĢebbüs hâlinde kalan
suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleĢtiği ve
zincirleme suçlarda son suçun iĢlendiği günden, çocuklara karĢı üstsoy veya bunlar
üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından iĢlenen suçlarda çocuğun onsekiz
yaĢını bitirdiği günden itibaren iĢlemeye baĢlar.
(7) Bu Kanunun Ġkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaĢtırılmıĢ müebbet
veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dıĢında
iĢlenmesi hâlinde dava zamanaĢımı uygulanmaz.
GEREKÇE123:
Tasarının dava zamanaĢımına iliĢkin düzenlemesi esas itibarıyla muhafaza edilmiĢtir. Ancak,
suçlar arasında cürüm ve kabahat ayrımı kaldırılmasına ve çeĢitli ceza yaptırımlarına iliĢkin
getirilen yeni hükümlere paralel olarak madde metninin ifade biçiminde bazı değiĢiklikler
yapılmıĢtır.
122
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 8).
123
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472.
Madde metnine yeni bir fıkra olarak, çocuklar açısından fiili iĢlediği sıradaki yaĢı göz önünde
bulundurulmak suretiyle ayrı zamanaĢımı sürelerinin belirlenmesine iliĢkin bir hüküm
konulmuĢtur.
Tasarıda, dava zamanaĢımı süresinin belirlenmesinde ağırlatıcı ve hafifletici nedenler
gözetilmeksizin kanunda yer alan cezanın üst sınırının göz önünde bulundurulacağı
belirtilmekteydi. Ancak, yapılan değiĢiklikle, dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha
ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin de dava zamanaĢımı sürelerinin tespitinde göz
önünde bulundurulması gerektiği yönünde düzenleme yapılmıĢtır.
AÇIKLAMA:
Maddenin beĢinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir. Yapılan bu
değiĢikliğin gerekçesi Ģudur:
“Yargılamanın yenilenmesi gibi aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde,
zamanaşımına açıklık getirmeye yönelik olarak bu fıkra metninde değişiklik yapılmıştır. Bu
durumlarda, dava zamanaşımı süresi, tekrar yargılama konusu suç bakımından
belirlenecektir. Tekrar yargılama konusu suça ilişkin zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi
de, bu husustaki talebin mahkemece kabul edildiği tarih olacaktır. Tekrar yargılama konusu
suça ilişkin zamanaşımı süresi bakımından, maddenin birinci fıkrasındaki süreler dikkate
alınacaktır. Bu düzenlemeyle güdülen asıl amaç, yeniden yargılama söz konusu olan hallerde,
bu nedenle dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yargılamaya son verilmesi
yönündeki taleplerin önüne geçmektir.”124.
Dava zamanaĢımının durması veya kesilmesi
MADDE 67- (1) SoruĢturma ve kovuĢturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya
diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde;
izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında
kaçak olduğu hususunda karar verilmiĢ olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya
kadar dava zamanaĢımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) ġüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya
çekilmesi,
b) ġüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkumiyet kararı verilmesi,
hâlinde, dava zamanaĢımı kesilir.
(3) Dava zamanaĢımı kesildiğinde, zamanaĢımı süresi yeniden iĢlemeye baĢlar. Dava
zamanaĢımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde, zamanaĢımı süresi son
kesme nedeninin gerçekleĢtiği tarihten itibaren yeniden iĢlemeye baĢlar.
(4) Kesilme hâlinde, zamanaĢımı süresi ilgili suça iliĢkin olarak kanunda belirlenen
sürenin en fazla yarısına kadar uzar.
124
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3.
GEREKÇE125:
Tasarının ilgili madde metni içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, “kamu davasının
açılması” ibaresi yerine, “soruĢturma, kovuĢturma yapılması, kamu davasının açılması”
ifadesi benimsenmiĢ ve bu suretle uygulamada çıkan aksaklıkların giderilmesi amaçlanmıĢtır.
AÇIKLAMA:
Hükümet Tasarısında dava zamanaĢımının kesilmesi hususunda hüküm bulunmamaktaydı.
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (14.9.2004), Ġktidar
ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, söz konusu maddeye dava
zamanaĢımının kesilmesine iliĢkin hükümler ilevesi yönünde bir değiĢiklik önergesi
verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla,
madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu Ģekilde
ifade edilmiĢtir:
“Her ne kadar Tasarı metninde dava zamanaşımı süreleri uzun tutulmuş ise de; Tasarının
kanunlaşması hâlinde, bunun yürürlüğe gireceği tarihinden önce işlenmiş ve henüz kesin
hükümle sonuçlanmamış olan davaların büyük bir çoğunluğunun zamanaşımına uğraması
sonucuyla karşılaşılacaktır. Bu durum, bazı suçlular açısından bir nevi af sonucunu
doğuracaktır. Bu sonuç, özellikle, dava zamanaşımı sürelerinin dolma eşiğine yaklaşılmış
olan hâlen derdest bütün yolsuzluk ve “banka hortumlama” davalarının sanıkları açısından
doğacaktır. Belirtilen nedenlerle, Tasarı metninde dava zamanaşımının kesilmesine ilişkin
düzenleme yapılmasına büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.”
Ceza zamanaĢımı
MADDE 68- (1) Bu maddede yazılı cezalar aĢağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezalarında kırk yıl,
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl,
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl,
d) BeĢ yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl,
e) BeĢ yıla kadar hapis ve adli para cezalarında on yıl.
(2) Fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanlar
hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da onsekiz yaĢını
doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.
(3) Bu Kanunun Ġkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dıĢında iĢlenmiĢ suçlar
dolayısıyla verilmiĢ ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan
fazla hapis cezalarında zamanaĢımı uygulanmaz.
(4) Türleri baĢka baĢka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin
geçmesiyle infaz edilmez.
125
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 472.
(5) Ceza zamanaĢımı, hükmün kesinleĢtiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye
uğradığı günden itibaren iĢlemeye baĢlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre
hesaplanır.
GEREKÇE126:
Tasarıda ceza zamanaĢımı sürelerinin geçmesiyle cezaların “ortadan kalkacağı”
belirtilmekteydi. Ancak yapılan değiĢiklikle, ceza zamanaĢımı sürelerinin geçmesinin, cezayı
ortadan kaldırmadığı, sadece bir infaz engeli oluĢturduğu kabul edilmiĢtir.
Ceza zamanaĢımı ve hak yoksunlukları
MADDE 69- (1) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi
ceza zamanaĢımı doluncaya kadar devam eder.
GEREKÇE127:
Madde metninde cezaya bağlı olan veya mahkemenin verdiği hükümde yer alan hak
yoksunluklarının süresinin ceza zamanaĢımı doluncaya kadar devam edeceği belirtilmiĢtir.
HükmolunmuĢ olan cezanın infazının gecikmesi, bu cezaya bağlı hak yoksunluklarının
uygulanmasını engellemeyecektir. Ancak bu suretle doğan hak yoksunluklarının en fazla ceza
zamanaĢımı süresi doluncaya kadar devam edeceği maddede hüküm altına alınmıĢtır.
Müsaderede zamanaĢımı
MADDE 70- (1) Müsadereye iliĢkin hüküm, kesinleĢmeden itibaren yirmi yıl geçtikten
sonra infaz edilmez.
GEREKÇE128:
Bir güvenlik tedbiri olarak öngörülen müsadere açısından ayrı bir zamanaĢımı süresi
belirlenmiĢtir.
Ceza zamanaĢımının kesilmesi
MADDE 71- (1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye
kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza
zamanaĢımını keser.
126
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474.
127
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474.
128
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474.
(2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren kasıtlı bir suç iĢlediği takdirde, ceza zamanaĢımı kesilir.
GEREKÇE129:
Tasarının ilgili maddesinin ikinci fıkrasında zamanaĢımını kesen mahkûmiyet bakımından
değiĢiklik yapılmıĢtır. Tasarıda daha önce iĢlediği bir suçtan mahkûm olan kimsenin
zamanaĢımı süresi içinde mahkûm olduğu suç türünden diğer bir suç iĢlediği takdirde ceza
zamanaĢımının kesileceği kabul edilmiĢti. Ancak, madde metninde yapılan değiĢiklikle, üst
sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç iĢlendiğinde zamanaĢımının
kesileceği kabul edilmiĢtir.
ZamanaĢımının hesabı ve uygulanması
MADDE 72- (1) Dava ve ceza zamanaĢımı süreleri, gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir.
Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir.
(2) Dava ve ceza zamanaĢımı re’sen uygulanır ve bundan Ģüpheli, sanık ve hükümlü
vazgeçemezler.
GEREKÇE130:
Tasarıdaki madde metni içerik bakımından muhafaza edilmiĢtir. Ancak, atıf sisteminin
oluĢturabileceği sakıncaların önüne geçebilmek amacıyla, atıf yapılan madde içeriği metne
alınmıĢtır.
SoruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlar131
MADDE 73- (1) SoruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı olan suç hakkında
yetkili kimse altı ay içinde Ģikâyette bulunmadığı takdirde soruĢturma ve kovuĢturma
yapılamaz.
(2) ZamanaĢımı süresini geçmemek koĢuluyla bu süre, Ģikâyet hakkı olan kiĢinin fiili ve
failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden baĢlar.
(3) ġikâyet hakkı olan birkaç kiĢiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı
diğerlerinin hakları düĢmez.
(4) KovuĢturma yapılabilmesi Ģikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça
suçtan zarar gören kiĢinin vazgeçmesi davayı düĢürür ve hükmün kesinleĢmesinden
sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
129
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474.
130
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 474.
131
Madde baĢlığında yer alan “, uzlaĢma” ibaresi, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla metinden
çıkarılmıĢtır (m. 2).
(5) ĠĢtirak hâlinde suç iĢlemiĢ sanıklardan biri hakkındaki Ģikâyetten vazgeçme,
diğerlerini de kapsar.
(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.
(7) Kamu davasının düĢmesi, suçtan zarar gören kiĢinin Ģikâyetten vazgeçmiĢ
olmasından ileri gelmiĢ ve vazgeçtiği sırada Ģahsî haklarından da vazgeçtiğini ayrıca
açıklamıĢ ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.
(8)132
Dava veya cezanın düĢmesinin etkisi
MADDE 74- (1) Genel af, özel af ve Ģikâyetten vazgeçme, müsadere olunan Ģeylerin veya
ödenen adli para cezasının geri alınmasını gerektirmez.
(2) Kamu davasının düĢmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için
açılan Ģahsî hak davasını etkilemez.
(3) Cezanın düĢmesi, Ģahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine iliĢkin hükümleri
etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de istenemez.
GEREKÇE133:
Tasarıdaki metin içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, müsadere ve adli para cezası
yaptırımlarına iliĢkin hükümler göz önünde bulundurularak, madde metninin ifadesinde
değiĢiklik yapılmıĢtır.
132
Maddenin uzlaĢma ile ilgili sekizinci fıkrası, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılmıĢtır (m. 45).
Yürürlükten kaldırılan fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük
bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu
husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın
düşürülmesine karar verilir.”
Söz konusu fıkranın yürürlükten kaldırılmasının gerekçesi Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır:
“Bir usul hukuku müessesesi olan uzlaşma ile ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda ayrıntılı
düzenlemeler yer almaktadır. Bu nedenle, uzlaşma kapsamına giren suçları belirleyen hükmün de Ceza
Muhakemesi Kanununda yer almasının daha doğru olacağından fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.”
(TBMM, Dönem 22, Yasama Yılı 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 17).
Maddede 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklik karĢısında, TBMM Adalet
Komisyonu Raporundaki aĢağıya iktibas ettiğimiz gerekçesinin bir anlamı kalmamıĢtır.
“Tasarıdaki metin muhafaza edilmiştir. Ancak, sistematik açıdan daha doğru olduğu düşüncesiyle,
Hükûmet Tasarısının 39. maddesinin son fıkrasında yer alan uzlaşmaya ilişkin hüküm, bu madde
metnine son fıkra olarak ilave edilmiştir.” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh.
474).
133
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 476.
Önödeme
MADDE 75- (1) UzlaĢma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adli para
cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç
ayı aĢmayan suçların faili:
a) Adli para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aĢağı sınırını,
b) Hapis cezasının aĢağı sınırının karĢılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası
üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adli para cezası da öngörülmüĢ ise, hapis cezası için bu
fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adli para cezasının aĢağı sınırını,
soruĢturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on
gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz.
(2) Özel kanun hükümleri gereğince iĢin doğrudan mahkemeye intikal etmesi hâlinde de
fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre
saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası
düĢer.
(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme iĢlemi
yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değiĢmesi suretiyle madde
kapsamına giren bir suça dönüĢmesi hâlinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.
(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı üç ayı aĢmayan hapis cezası veya adli
para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hâllerde ödenmesi gereken miktar,
yukarıdaki fıkralara göre adli para cezası esas alınarak belirlenir.
(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kiĢisel
hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye iliĢkin hükümleri etkilemez.
GEREKÇE134:
Tasarıdaki metin içerik olarak muhafaza edilmiĢtir. Ancak, adli para cezasına iliĢkin hükümler
göz önünde bulundurularak, madde metninin ifadesinde bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır.
ĠKĠNCĠ KĠTAP
Özel Hükümler
BĠRĠNCĠ KISIM
Uluslararası Suçlar
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
134
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 476.
Soykırım ve Ġnsanlığa KarĢı Suçlar
Soykırım
MADDE 76- (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun
tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karĢı aĢağıdaki
fiillerden birinin iĢlenmesi, soykırım suçunu oluĢturur:
a) Kasten öldürme,
b) KiĢilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme,
c) Grubun, tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koĢullarda
yaĢamaya zorlanması,
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması,
e) Gruba ait çocukların bir baĢka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım
kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen
mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez.
GEREKÇE135:
BirleĢmiĢ Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesi, BirleĢmiĢ
Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı Kararıyla onaylanarak
imzaya açılmıĢ ve Türkiye bu SözleĢmeye 23.3.1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun uyarınca
çekince koymaksızın onaylamıĢtır.
SözleĢmenin 1 inci maddesinde “SözleĢen taraflar, soykırımın, ister barıĢ ister savaĢ
zamanında iĢlenmiĢ olsun, bir devletler hukuku suçu olduğunu tasdik ederler ve bu suçu
önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ederler” ifadesine yer verilmiĢ olup, 3 üncü maddesinde,
cezalandırılması gereken fiiller belirtilmekte, 5 inci maddesinde ise taraf devletlerin,
SözleĢmenin hükümlerinin yürürlüğe konmasını ve özellikle 3 üncü maddede belirlenen
suçları iĢlemekten sanık kiĢiler için etkin cezaların verilmesini sağlamak üzere gerekli
kanunları, anayasaları çerçevesinde, yürürlüğe koymaları gereğine iĢaret edilmektedir.
Tasarının bu maddesi, SözleĢmenin tanımladığı soykırım fiillerinin cezalandırılmasını
öngörmektedir. Jenosit, Nazi Almanyası’nın sekiz milyon kiĢinin ölümüne neden olan II.
Dünya SavaĢı sonrasında Amerika BirleĢik Devletleri, Rusya, Ġngiltere ve Fransa tarafından
oluĢturulan Nürnberg Mahkemesi Statüsü ve görev alanına giren “insanlığa karĢı iĢlenen
suçlar” temel alınarak oluĢturulan ve “insan öldürme” den farklı bir suçtur. Millî, etnik, ırkî
ve dinsel bir grubu veya herhangi bir grubu yok etmek maksadı, suçun manevî unsurunu
oluĢturmaktadır. Maddî unsur ise, grup azalarının öldürülmesi, grup azalarının bedensel ve
aklî melekelerinin ciddî surette haleldar edilmesi, grubun tümü ile veya kısmen yok
edilmesini sonuçlayacak nitelikte varlık koĢullarına zorlanması, çocukların zorla baĢka yerlere
gönderilmeleridir.
135
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 478 vd.
Suçun oluĢması için gerekli maksadın yanında maddî unsurların da bir özellik taĢıması
gerekmektedir: Maddî unsurların, oluĢması yönünden, hareketlerin “bir plânın icrası” sonucu
gerçekleĢtirilmeleri gerekmektedir. Tasarının bu maddesi, Fransız Ceza Kanununun da yaptığı
gibi BirleĢmiĢ Milletlerin 9.12.1948 tarihli SözleĢme metninden ayrılmaktadır: SözleĢme 2
nci maddesinde soykırımı “bir insan grubunun imha niyeti” ile belirlemekte ve böylece
sübjektif bir ölçüt kullanmaktadır. Tasarı metninde ise meydana getirilmiĢ “bir plânın icrası
suretiyle” denilerek objektif bir ölçüt kullanılmıĢ olmaktadır. Böylece suç giriĢiminin plânlı
ve sistematik karakteri vurgulanmıĢ olmaktadır. Kaldı ki, bu koĢul Nürnberg Mahkemesi
Statüsünün 6 ncı maddesinde de yer almaktadır.
Soykırım suçunun millî, etnik, ırkî veya dinsel veya herhangi bir grubun tamamen veya
kısmen ortadan kaldırılması amacıyla iĢlenen bir suç olduğu açıktır. Bu suçun mevzuatımıza
dahil edilmesi, 1948 tarihli Jenosit SözleĢmesinden kaynaklanan yükümlülüklerimizin
gereğidir. SözleĢme ile maddî ve manevî unsurları açıkça belli olan farklı bir suçu ihdas etme
yükümlülüğü getirilmiĢtir.
Roma’da düzenlenen diplomatik bir konferans sonucu kabul edilen ve jenosit dahil insanlığa
karĢı iĢlenen suçların cezalandırılması amacıyla kurulması öngörülen BirleĢmiĢ Milletler
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü düzenlemelerinde de konu irdelenmiĢ bulunmaktadır.
Bu suçlarla ilgili olarak SözleĢmeye taraf ülkelerin bazıları konuyu iç mevzuatlarına
sokmuĢlardır: Söz gelimi Fransa 1992 yılında kabul etmiĢ olduğu yeni Ceza Kanununda
insanlığa karĢı suçlar baĢlığı altında, soykırım suçunu düzenlemiĢ, konu Avusturya Ceza
Kanununun 321 inci maddesinde, Alman Ceza Kanununun 220a maddesinde yer almıĢtır.
Maddenin üçüncü fıkrasında bu suçlardan dolayı özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında da bunlara
özgü güvenlik tedbirine hükmolunacağı; son fıkrada ise, bu tür suçlardan dolayı
zamanaĢımının iĢlemeyeceği kabul edilmiĢtir.
AÇIKLAMA:
Tasarının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metninde bu maddenin birinci
fıkrasında, “… millî, etnik, ırkî, dinî veya bunlar dışında bir özellikle belirlenen bir grubun
…” ifadesi yer almaktaydı. Ancak, TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan
görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri
tarafından bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan iki
Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, birinci fıkrada yer alan “bunlar dışında bir özellikle belirlenen”
ifadesi, metinden çıkarılmıĢtır.
Söz konusu değiĢiklik önergesinde, bu değiĢiklikle “madde metninin ilgili uluslararası
sözleşmelere uyumunun sağlanmasının” amaçlandığı belirtilmiĢtir136.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; ikinci fıkrada yer alan ikinci cümle, söz konusu değiĢiklik
önergesi üzerine metne eklenmiĢtir. Söz konusu önergede, bu değiĢiklikle Kanunda “suçların
içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle” uyumun sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiĢtir.
Bu değiĢiklik önergesine istinaden ayrıca, “Ġnsanlığa KarĢı Suçlar” Ģeklindeki Kısım baĢlığı
“Uluslararası Suçlar”, “Soykırım” Ģeklindeki Bölüm baĢlığı ise, “Soykırım ve İnsanlığa Karşı
Suçlar” olarak değiĢtirilmiĢtir.
136
Bu değiĢikliğin sonucu olarak, söz konusu maddenin Gerekçesinde yer alan aĢağıdaki paragraf, gerekçe
metninden çıkarılmıĢtır.
“Ayrıca şu hususa da işaret edilmelidir ki, 1948 Sözleşmesinde sadece belirli gruplar yer aldığı hâlde,
Tasarı bunlara bütün diğer grupları da eklemek suretiyle, suça daha da genişlik vermiştir.”
Ġnsanlığa karĢı suçlar
MADDE 77- (1) AĢağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir
kesimine karĢı bir plân doğrultusunda sistemli olarak iĢlenmesi, insanlığa karĢı suç
oluĢturur:
a) Kasten öldürme
b) Kasten yaralama,
c) ĠĢkence, eziyet veya köleleĢtirme,
d) KiĢi hürriyetinden yoksun kılma,
e) Bilimsel deneylere tâbi kılma,
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı,
g) Zorla hamile bırakma,
h) Zorla fuhĢa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin iĢlenmesi hâlinde, fail hakkında ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin iĢlenmesi hâlinde ise, sekiz
yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b)
bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından,
belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez.
AÇIKLAMA:
Hükümet Tasarının “Ġnsanlığa karĢı suçlar” baĢlıklı 129. maddesi, bazı kavram değiĢiklikleri
dıĢında, TBMM Adalet Komisyonu tarafından da kabul edilmiĢti. Bu maddenin TBMM
Adalet Komisyonunda kabul edilen birinci fıkrası, Ģu Ģekilde idi:
“Bir plân doğrultusunda; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna
karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi,
insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere
veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel
istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevketme fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verilir.”
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar
ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından bir değiĢiklik önergesi
verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla,
madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir.
Gerek Hükümet Tasarısında gerek TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen metinde bu
suçun karĢılığında ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası öngörülmüĢtü. TBMM Genel
Kurulunda verilen önerge üzerine madde metninde yapılan değiĢiklikle; “insanlığa karĢı suç”
olarak kabul edilen bazı fiiller açısından bu cezanın ağır olacağı düĢüncesiyle, maddenin
ikinci fıkrasında, söz konusu suçu oluĢturan fiillere göre farklı cezalar benimsenmiĢtir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; ikinci fıkrada yer alan ikinci cümle, söz konusu değiĢiklik
önergesi üzerine metne eklenmiĢtir. Bu önergede, bu değiĢiklikle Kanunda “suçların içtimaı
açısından belirlenmiş hükümlerle” uyumun sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiĢtir.
TBMM Genel Kurulunda kabul edilen yeni metin karĢısında, Hükümet Tasarısının bu
maddeye iliĢkin gerekçesi137 madde metniyle uyumlu olmaktan büyük ölçüde çıkmıĢtır.
Örgüt
MADDE 78- (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları iĢlemek maksadıyla örgüt kuran
veya yöneten kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere
üye olanlara beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaĢımı iĢlemez.
GEREKÇE138:
Gerek soykırım suçunun gerek insanlığa karĢı suçların örgüt Ģeklindeki bir yapılanmayla da
iĢlenmesi hâlinde madde, bu tür suçları iĢlemek amacıyla örgüt kurulmasını ve bu örgütlere
katılmayı ayrıca cezalandırmaktadır. Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmiĢ olması
hâlinde ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
AÇIKLAMA:
Hükümet Tasarısının 129. maddesinin birinci fıkrasında, yukarıdaki “maddelerde yazılı
suçları işlemek veya bunların hazırlık hareketlerini gerçekleştirmek maksadıyla oluşturulmuş
bir örgütü kuranlara veya bu tür örgütlere katılanlara on yıldan yirmi yıla kadar hapis”
cezası verileceği kabul edilmiĢti. Bu madde metni, TBMM Adalet Komisyonunca esas
itibarıyla kabul edilmiĢti.
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (15.9.2004), Ġktidar
ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, maddenin birinci fıkrasıyla ilgili
olarak bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Meclis’te Grubu bulunan iki Siyasi Partinin
uzlaĢmasıyla, bu önerge kabul kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu
Ģekilde ifade edilmiĢtir:
137
Tasarının TBMM Adalet Komisyonunca da benimsenen gerekçesi Ģu Ģekilde idi:
“Maddede, bir planın uygulanması suretiyle ve siyasal, felsefî, ırkî veya dinsel saiklerle nüfusun sivil
bir grubuna karĢı, sürgün etme, esir hâline getirme, kitle hâlinde ve sistematik olarak kiĢileri öldürme,
insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, iĢkence veya insanlık dıĢı iĢlemlere veya biyolojik
deneylere tâbi kılma, zorla hamile bırakma, zorla fuhĢa sevk etme fiillerinin iĢlenmesi insanlığa karĢı
suç sayılmıĢtır.
Bu madde, Nürnberg Mahkemesi Statüsünün 6 (c) maddesinden esinlenerek kaleme alınmıĢtır. Nitekim
yeni Fransız Ceza Kanunu da 212-1 inci maddesi yönünden aynı surette hüküm getirmiĢtir. Dikkat
edilmelidir ki, bu maddedeki hareketler bir grubun, grup olarak imha edilmesi amacıyla iĢlenecek olursa
soykırım suçuna dönüĢür.” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480).
138
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480.
“Tasarının genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya üye olma suçuyla
uyumlu kılınması için madde metninde değişiklik yapılmasına gerek duyulmuştur.”
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Göçmen Kaçakçılığı ve Ġnsan Ticareti
Göçmen kaçakçılığı
MADDE 79- (1) Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek
maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan,
b) Türk vatandaĢı veya yabancının yurt dıĢına çıkmasına imkan sağlayan,
KiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır. Suç, teĢebbüs aĢamasında kalmıĢ olsa dahi, tamamlanmıĢ gibi cezaya
hükmolunur.139
(2)140 Suçun, mağdurların;
a) Hayatı bakımından bir tehlike oluĢturması,
b) Onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak iĢlenmesi,
hâlinde, verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır.
(3)141 Bu suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezalar
yarı oranında artırılır.
(4)142 Bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi
hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE143:
Maddeye, Türkiye tarafından da onaylanan “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ
Milletler SözleĢmesi” ve “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesine
Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına KarĢı Protokol” hükümlerinin
gereğini yerine getirmek üzere Tasarıda yer verilmiĢtir.
Maddî menfaat sağlamak üzere, genellikle suç örgütleri marifetiyle göçmenler baĢka ülkelere
kaçırılmakta, yasal olmayan yollarla ülkeye sokulmakta ve bu örgütlerin eline düĢen çaresiz
insanlar, büyük ve bazen yaĢam ve beden bütünlükleri bakımından onarılamayan zararlara
uğrayabilmektedirler.
139
Bu cümle, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 25 Temmuz 2010/27652) fıkra
metnine eklenmiĢtir (m. 6).
140
Bu fıkra, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 6).
141
Bu fıkra numarası, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (m. 6) yeniden teselsül ettirilmiĢtir.
142
Bu fıkra numarası, 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla (m. 6) yeniden teselsül ettirilmiĢtir.
143
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 480 vd.
Maddenin birinci fıkrası göçmen kaçakçılığı suçunu oluĢturan seçimlik hareketler
tanımlamaktadır: Tanıma göre, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde
etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla bir yabancıyı ülkeye sokmak veya ülkede
kalmasına imkan sağlamak ya da Türk vatandaĢı veya yabancının ülke dıĢına çıkmasına
imkan sağlamak, seçimlik hareketli suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bu itibarla, yasal olarak yurda girmiĢ olmakla beraber, Türkiye’de sürekli olarak oturmalarına
yetkili mercilerce karar verilmemiĢ yabancıların ülkede kalmalarına imkan sağlamak da, bu
suçu oluĢturacaktır.
Suçun manevî unsuru, fiilin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde
etmek maksadıyla” iĢlenmesidir. Suçun oluĢması için, bu maksadın varlığı gerekli ve
yeterlidir; ancak menfaatin elde edilmiĢ olması gerekmez. Bu unsur, suçu örneğin terör
maksadıyla bazı kiĢileri ülkeye sokmak fiillerinden ayırmak olanağını vermektedir. Kaldı ki,
bu suçta asıl mağdurlar, çaresizlik ve yoksullukları nedeniyle kendilerine bir ekmek kapısı
açmak için çırpınan insanlardır.
Ġkinci fıkrada, göçmen kaçakçılığı suçunun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi
hâlinde, verilecek cezaların yarı oranında artırılması öngörülmüĢtür.
Maddenin son fıkrasında, bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde,
tüzel kiĢi hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür.
AÇIKLAMA:
79. maddede değiĢiklik yapan 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanuna iliĢkin 10.11.2009
tarihli ve BaĢbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü B.02.0.KKG.0.10/1011771/4432 sayılı Hükümet Tasarısının Genel Gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir144:
“Ülkemiz tarafından da onaylanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi ve Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek
Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol hükümlerinin
gereği yerine getirilmek üzere, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununa 3/8/2002 tarihli
ve 4771 sayılı Kanunun çerçeve 2 nci maddesiyle göçmen kaçakçılığı suçunu
düzenleyen 201/a maddesi eklenmiştir.
1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 79 uncu
maddesinde de göçmen kaçakçılığı suç olarak düzenlenmiş olup, maddenin yaklaşık
dört yıllık uygulaması sonunda bazı sorunlarla karşılaşıldığı gözlemlenmiştir.
Ülkemiz hem hedef hem de transit ülke konumunda olmasından dolayı yasa dışı göç
hareketlerinin sosyal, ekonomik ve politik etkilerine maruz kalmakta ve uluslararası
platformlarda yasa dışı göçle etkin mücadele edilmediği yönünde eleştiriler
yapılmaktadır. Tasarıyla, söz konusu 79 uncu maddenin daha etkili uygulanabilmesini
temin etmek amacıyla değişiklik yapılması öngörülmektedir.”
79. maddede yapılan değiĢikliğe iliĢkin olarak Tasarının ilgili (4.) madde gereçesinde ayrıca
Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir145:
“Göçmen kaçakçılığı suçunun ülkemiz içerisinde veya kara sularımız kapsamında
işlenmesi durumunda, mahkemelerce suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul
144
TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 4, Sıra Sayısı: 526.
145
TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 4, Sıra Sayısı: 526.
edilmekte ve ceza indirimi yapılmaktadır. Bu durumda, yakalanan şüpheliler çoğunlukla
tutuksuz yargılanmakta ve kısa süre içinde yeniden aynı suçu işlemekten dolayı
yakalanmaktadırlar.
Maddeyle, Türk Ceza Kanununun 79 uncu maddesinin birinci fıkrasına "Suç, teşebbüs
aşamasında kalmış olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur." hükmünün
eklenmesiyle, suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde dahi, faillerin bundan dolayı
tamamlanmış suç gibi cezalandırılması öngörülmekte ve böylelikle bu suçun işlenmesi
halinde faillere en az üç yıl hapis cezası verilmesi sağlanmaktadır.
Diğer yandan, söz konusu 79 uncu maddeye ikinci fıkra olarak, suçun, mağdurların;
hayatı bakımından bir tehlike oluşturması veya onur kırıcı bir muameleye maruz
bırakılarak işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte ikisine kadar
artırılmasını öngören bir fıkra eklenmekte ve diğer fıkralar buna göre teselsül
ettirilmektedir. Bu suretle, kaçak göçmenlerin kamyon kasalarında havasız olarak
veya küçük kayıklarda kalabalık şekilde taşınması sırasında hayati tehlike oluşması
veya ölüm gerçekleşmesi durumunda verilecek cezaların artırılması sağlanmaktadır.”
Ġnsan ticareti
MADDE 80- (1)146 Zorla çalıĢtırmak, hizmet ettirmek, fuhuĢ yaptırmak veya esarete tâbi
kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir
veya Ģiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kiĢiler üzerindeki
denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek
suretiyle kiĢileri ülkeye sokan, ülke dıĢına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden
baĢka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla
kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla giriĢilen ve suçu oluĢturan fiiller var olduğu
takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.
(3) Onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik
edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri
veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine baĢvurulmuĢ olmasa
da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.
(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kiĢiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
GEREKÇE147:
146
Bu fıkra metni, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 3).
DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekide idi:
“Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak, vücut
organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu
kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden
yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere
götüren veya sevk eden, barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli
para cezası verilir.”
147
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 482.
Maddeye, Türkiye tarafından da onaylanan “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ
Milletler SözleĢmesi” ve “SınıraĢan Örgütlü Suçlara KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi Ek
Ġnsan Ticaretinin, Öncelikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve
Cezalandırılmasına ĠliĢkin Protokol” hükümlerinin gereğini yerine getirmek üzere Tasarıda
yer verilmiĢtir.
1990’lı yıllardan itibaren suç örgütlerinin, etkinliklerini sınırlar ötesi alana geniĢleterek,
özellikle kadın, çocuk ve insan ticaretini örgütledikleri ve insanları bu uygar dünyada âdeta
esarete tâbi kıldıkları görülmektedir. ĠĢte bu nedenle, söz konusu SözleĢme ve Protokolün
öngördüğü suçlara hukuk sistemimizde de yer verilmesi uygun görülmüĢtür.
Maddenin öngördüğü maddî unsurlar, kadın, çocuk veya diğer insanların tedarik edilmeleri,
kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya
barındırılmalarıdır. Ancak bu hareketler kiĢileri zorla çalıĢtırmak, bazı hizmetleri vermeye
mecbur kılmak, adı geçenleri esaret veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak yahut beden
organlarından bazılarının verilmesine razı etmek maksadıyla icra edilecektir.
Maddenin birinci fıkrası, söz konusu maksatlarla gerçekleĢtirilecek maddî unsurların belirli
araç fiillere baĢvurulması suretiyle gerçekleĢtirilmesini suçun oluĢması bakımından gerekli
koĢullar olarak saptamıĢtır. Bu fiiller tehdit, baskı, cebir veya Ģiddet uygulama, nüfuzu kötüye
kullanma, kandırma, mağdurların çaresizliklerinden yararlanma veya mağdurlar üzerinde
sahip olunan denetim olanaklarından yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle
gerçekleĢtirilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında, belirtilen amaçları elde etmek üzere giriĢilen ve suçu oluĢturan
yardımcı fiiller varsa artık, mağdurun rızasının yok sayılacağı belirtilmiĢtir. Örneğin bir
kimsenin organlarını vermek hususundaki rızası, yukarıda belirtilen fiiller sonucunda elde
edilmiĢ ise, suçun oluĢması bakımından bu rıza yok sayılacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olanların birinci fıkrada belirtilen
maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk
edilmeleri yahut barındırılmaları hâlinde, suçu oluĢturan araç fiillerden herhangi birisine
baĢvurulmasa da, faile birinci fıkrada belirtilen cezaların verileceği açıklanmıĢtır. Bu suretle
onsekiz yaĢını doldurmamıĢ çocukların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla maddenin
öngördüğü hareketlere konu kılınmaları suçun oluĢmasına olanak verecektir.
Maddenin son fıkrasında, bu suçun bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde,
tüzel kiĢi hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür.
AÇIKLAMA:
Maddenin birinci fıkrasında, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin
gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“İnsan ticareti suçunun fuhuş amacıyla yapılabileceği de göz önünde bulundurularak 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 80 inci maddesinde değişiklik” yapılmıĢtır148.
ĠKĠNCĠ KISIM
148
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 18.
KiĢilere KarĢı Suçlar
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Hayata KarĢı Suçlar
Kasten öldürme
MADDE 81- (1) Bir insanı kasten öldüren kiĢi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE149:
Maddede kasten öldürme suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır.
Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel
Ģekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüĢtür.
Bu düzenlemeyle, kiĢinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıĢtır.
Nitelikli hâller
MADDE 82- (1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya
kimyasal silâh kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya kardeĢe karĢı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda
bulunan kiĢiye karĢı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karĢı,
g) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya iĢlenmesini kolaylaĢtırmak ya
da yakalanmamak150 amacıyla,
i)151 Bir suçu iĢleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j)152 Kan gütme saikiyle,
149
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 484.
150
Bu “ya da yakalanmamak” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla bent metnine eklenmiĢtir
(m. 9).
151
Bu bent, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 9).
152
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) bendi olarak
yeni bir bent eklenmesinin yanı sıra, bentler yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu nedenle, söz konusu
bendin baĢındaki harf “i” iken, “j” olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 9).
k)153 Töre saikiyle,
ĠĢlenmesi hâlinde, kiĢi ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE154:
Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli
hâlleri belirlenmiĢtir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli Ģekilleri,
bentler hâlinde sıralanmıĢtır.
(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul
edilmiĢtir.
(b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek iĢlenmesi bir nitelikli
hâl olarak öngörülmüĢtür. Bent kapsamında iki seçimlik harekete yer verilmiĢtir.
KiĢinin acıma hissi olmaksızın bir baĢkasını öldürmesi hâlinde canavarcı hisle öldürme söz
konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahĢi bir yöntemle
gerçekleĢtirilmesidir. KiĢinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da
vücudu parçalanarak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir.
Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kiĢiye eziyet çektirilerek öldürülmesidir. Bu
durumda, kiĢi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin
kiĢiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta
öldürülmektedir.
(c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak
suretiyle iĢlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. Genel tehlike yaratmak, baĢlı
baĢına bir suç oluĢturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluĢabilmesi için
ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi
gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle iĢlenmesi
hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleĢmiĢ
olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kiĢiye daha ağır cezayı
gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent
hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir.
(d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunulan kiĢilere yani
üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya kardeĢe karĢı iĢlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli
hâli olarak tanımlanmıĢtır.
(e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl
olarak öngörülmüĢtür. Çocuk olması veya ileri yaĢı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik
güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karĢı fiilin iĢlenmesi, gerek
faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli
hâl sayılmıĢtır.
(f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karĢı iĢlenmesi bir
nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Suçun gebe kadına karĢı iĢlenmesi hâlinde iki hayata
son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi
öngörülmüĢtür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için,
153
Bir önceki dipnotta açınlanan nedenle, söz konusu bendin baĢındaki harf, “j” iken, “k” olarak
değiĢtirilmiĢtir (5377 s. K, m. 9).
154
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 484 vd.
mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin
doğrudan kastla hareket etmesi gerekir.
(g) bendinde, suçun kamu görevlisine karĢı ve görevini yerine getirmesi dolayısıyla iĢlenmesi,
bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Suçun salt kamu görevlisine karĢı ilenmesi
yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi
gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiĢ olsa bile, kiĢinin kamu görevinin gereklerine
uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluĢacaktır.
(h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer verilmiĢtir. ĠĢlenmiĢ olan
bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya iĢlenmekte olan bir suçun iĢlenmesini
kolaylaĢtırmak amacıyla, kiĢi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç iliĢkisi söz konusudur.
Suçun bu nitelikli hâlinin oluĢabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kiĢinin öldürülmesi
yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleĢmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir
banka soygununu gerçekleĢtirebilmek amacıyla öldürme suçunun iĢlenmesi hâlinde, fail
hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun
gerçekleĢmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. BaĢka bir
deyiĢle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.
(i)155 bendine göre; yerleĢmiĢ Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme
saikiyle öldürme hâlinde ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece
kan gütme saikine bağlı olarak iĢlenmiĢ olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak,
belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koĢullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü
uygulanamaz.
Nihayet, (j)156 bendine göre; töre saikiyle öldürme hâlinde ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis
cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız
tahrikin koĢullarının bulunmaması gerekir.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninde yapılan değiĢikliklerin gerekçesi Ģu
Ģekildedir:
“Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini düzenleyen 82 nci maddenin birinci fıkrasının (h)
bendine eklenen "ya da yakalanmamak" ibaresi ile, işlediği suçtan dolayı kaçmakta olan
kişinin yakalanmamak için bir başkasını öldürmesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası ile cezalandırılmasını sağlamak amaçlanmıştır. Keza, bu bentten sonra gelmek üzere
Madde metnine eklenen (i) bendi ile, kişinin kasten öldürme suçunu bir suçu işleyememekten
dolayı duyduğu infialle işlemesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılması uygun görülmüştür.”157.
Kasten öldürmenin ihmali davranıĢla iĢlenmesi
155
Madde metnine ilave edilen bent nedeniyle, söz konusu atfı (j) bendine yapılmıĢ yollama olarak
anlamak gerekir.
156
Madde metnine ilave edilen bent nedeniyle, söz konusu atfı (k) bendine yapılmıĢ yollama olarak
anlamak gerekir.
157
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3.
MADDE 83- (1) KiĢinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranıĢı gerçekleĢtirmemesi
dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin
oluĢumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranıĢa eĢdeğer olması
gerekir.
(2) Ġhmali ve icrai davranıĢın eĢdeğer kabul edilebilmesi için, kiĢinin;
a) Belli bir icrai davranıĢta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya
sözleĢmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleĢtirdiği davranıĢın baĢkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir
durum oluĢturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kiĢi hakkında, temel ceza olarak,
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar, müebbet
hapis cezası yerine onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeĢ yıla
kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
GEREKÇE158:
Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davranıĢla iĢlenmesi düzenlenmiĢtir.
Ġhmal, kiĢiye belli bir icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, bu
yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranıĢta bulunma yükümlülüğüne
aykırı olarak bu davranıĢın gerçekleĢtirilmemesi sonucunda, bir insan ölmüĢ olabilir. Örneğin,
bir sağlık kuruluĢunda görev yapan tabip, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve
sonuçta hasta ölür.
Ġhmali davranıĢla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için,
neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlâkî yükümlülüğün varlığı yeterli değildir; bu hususta
hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir.
Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne
dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. KiĢilere belli durumlarda belli bir
yönde icraî davranıĢta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin
velayet iliĢkisinin gereği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde
335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, baĢlı baĢına bir haksızlık ifade etmektedir.
Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neticeyi önleme
yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluĢturmaktadır. Bir baĢka ifadeyle, koruma ve gözetim
yükümlülüğü, bir sözleĢme iliĢkisinden kaynaklanabilir.
Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan neticeyi önleme
yükümlülüğü oluĢturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik kazasına neden olan kiĢi, kaza
sonucunda yaralanan kiĢilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir
yükümlülük altına girmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı
kiĢinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kiĢiyi de sorumlu tutmak
gerekir.
Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de
unsur olarak yer verilmiĢ olan suçlarda, söz konusu netice, ihmali bir davranıĢla da
158
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 486 vd.
gerçekleĢtirilebilir. Bu itibarla, bir sağlık kuruluĢunda görev yapan tabibin, durumu acil olan
bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranıĢla
öldürme suçunun iĢlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranıĢla öldürme suçu,
kasten iĢlenebileceği gibi taksirle de iĢlenebilir. Belli bir yönde icraî davranıĢta bulunma
yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranıĢta
bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüĢ ise, olası kastla iĢlenmiĢ olan
öldürme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Buna karĢılık, belli bir yönde icraî
davranıĢta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının
bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen
yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiĢ ise; taksirle iĢlenmiĢ öldürme suçundan dolayı
sorumlu tutulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde,
suçun icrai davranıĢla iĢlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına iliĢkin olarak
mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır.
Ġntihara yönlendirme159
MADDE 84- (1) BaĢkasını intihara azmettiren, teĢvik eden, baĢkasının intihar kararını
kuvvetlendiren ya da baĢkasının intiharına herhangi bir Ģekilde yardım eden kiĢi, iki
yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Ġntiharın gerçekleĢmesi durumunda, kiĢi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3)160 BaĢkalarını intihara alenen teĢvik eden kiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(4) ĠĢlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan veya ortadan
kaldırılan kiĢileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kiĢileri
intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.
GEREKÇE161:
Maddenin birinci fıkrasında bir baĢkasını intihara azmettirme, teĢvik etme, baĢkasının intihar
kararını kuvvetlendirme ya da baĢkasının intiharına herhangi bir Ģekilde yardım etme fiilleri,
seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmaktadır.
Canlı türü olarak insan, hayatını sürdürme konusunda bir içgüdüye sahiptir. Ancak, algılama
yeteneğinin olmaması nedeniyle veya yakalandığı hastalıktan kaynaklanan acı ve ızdırabın
etkisiyle kiĢide hayatını sona erdirmeye yönelik bir eğilim ortaya çıkabilir ve bunu bir irade
açıklamasıyla ortaya koyabilir. Belirtmek gerekir ki, kiĢinin bu Ģartlar altında hayatını sona
erdirme yönündeki iradesinin hukukî geçerliliği söz konusu değildir. BaĢka bir deyiĢle,
belirtilen durumlarda hukuken muteber bir iradeden söz etmek mümkün değildir.
159
“Ġntihar” Ģeklindeki madde baĢlığı, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 10).
160
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın
yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki
ikinci cümlesi metinden çıkarılmıĢtır. (m. 10).
161
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 488 vd.
Ahlâken tasvip edilmeyen bir tasarruf olan intihar veya intihara teĢebbüs olgusu, bizatihi
cezalandırılabilir bir davranıĢ niteliği taĢımamaktadır. Buna karĢılık, bir baĢkasını intihara
azmettiren, teĢvik eden, baĢkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da baĢkasının intiharına
herhangi bir Ģekilde yardım eden kiĢinin bu fiilleri cezalandırılabilir niteliktedir.
BaĢlı baĢına cezalandırılabilir bir fiil olarak intihara yardım, esas itibarıyla icraî davranıĢla
gerçekleĢtirilebilir. Ancak, intiharı önleme konusunda hukukî yükümlülük altında bulunan
kiĢinin, bir intihar olgusuyla karĢı karĢıya olmasına rağmen, bu intihar giriĢimini
engellememesi, bu giriĢim karĢısında kayıtsız davranması; intihara ihmali davranıĢla yardım
olarak nitelendirilmek gerekir. Ancak, bunun için, kiĢinin intiharı önleme konusunda hukukî
bir yükümlülüğünün olması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, intihara teĢvik veya yardım suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ
hâli düzenlenmiĢtir. Ġntihara teĢvik veya yardımın cezalandırılabilmesi için, kiĢinin intihar
etmesi Ģart değildir. TeĢvik veya yardım sonucunda intiharın gerçekleĢmesi durumunda, söz
konusu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir.
Üçüncü fıkrada, baĢkalarını intihara alenen teĢvik edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bu suçun oluĢabilmesi için, belli bir kiĢinin muhatap alınması gerekmemektedir. Aleniyet için
aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla
kiĢiler tarafından algılanabilir olmasıdır. Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla
gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.162
Maddenin son fıkrasında, iĢlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ
olan veya ortadan kaldırılan kiĢileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak
suretiyle kiĢileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulacağı kabul
edilmiĢtir. Aslında, bu durumda kasten öldürme suçu, mağdurun kendisinin araç olarak
kullanılması suretiyle, yani dolaylı faillik Ģeklinde iĢlenmektedir.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, madde baĢlığı “Ġntihara yönlendirme” olarak
değiĢtirilmiĢ ve üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört
yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi metinden
çıkarılmıĢtır. (5377 s. K, m. 10). Bu değiĢikliklerin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Maddenin kenar başlığı, içeriği ile uyumlu hale gelmesi için „İntihara yönlendirme‟ şeklinde
değiştirilmiştir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş
şekillerinden birini oluşturmaktadır. İntihara teşvik suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli
unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç
açısından ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, söz konusu
değişikliğin yapılması gereği hasıl olmuştur.”163.
Taksirle öldürme
162
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkranın “Bu fiilin basın ve yayın
yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindeki
ikinci cümlesi metinden çıkarıldığı için, bu cümleye iliĢkin madde gerekçesinin bir anlamı kalmamıĢtır.
163
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3.
MADDE 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kiĢi, iki164 yıldan altı yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kiĢinin ölümü ile
birlikte bir veya birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olmuĢ ise, kiĢi iki165 yıldan
onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE166:
Madde metninde, taksirle öldürme suçu tanımlanmıĢtır. “Genel Hükümler” baĢlıklı Birinci
Kitapta yer alan taksire iliĢkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; fiilin, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden
fazla insanın ölümüyle birlikte, bir veya birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olması hâli,
birinci fıkraya göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren neden oluĢturmaktadır.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Vücut Dokunulmazlığına KarĢı Suçlar
Kasten yaralama
MADDE 86- (1) Kasten baĢkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2)167 Kasten yaralama fiilinin kiĢi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3)168 Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eĢe veya kardeĢe karĢı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye
karĢı,
c) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
164
Bu fıkradaki cezanın alt sınırı, üç yıl iken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 3) yapılan
değiĢiklikle, iki yıla indirilmiĢtir.
165
Bu fıkradaki cezanın alt sınırı, üç yıl iken, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 3) yapılan
değiĢiklikle, iki yıla indirilmiĢtir.
166
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 490.
167
Bu fıkra metni, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) 86 ncı maddeye eklenmiĢtir. 5328 sayılı
Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki metinde bu fıkra 88 inci maddenin birinci fıkrasını
oluĢturmaktaydı. 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen nitelikli
unsurlara iliĢkin hükmün, basit yaralamalarda da uygulanabilmesini sağlamak amacıyla, takdim tehir
niteliğindeki bu değiĢiklik yapılmıĢtır.
168
Bu fıkra numarası 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) yeniden teselsül ettirilmiĢtir. Bu
Kanunla, fıkranın önceki metnindeki “"iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." ibaresi
"şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır." Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir.
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
ĠĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE169:
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır.
Madde metninde yapılan değiĢiklikle, Hükûmet Tasarısında benimsenen ve “müessir fiil”
karĢılığı olan “etkili eylem” ifadesi terkedilerek, genel olarak yaralama kavramı
benimsenmiĢtir. Bu nedenle, kiĢinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranıĢ, yaralama olarak kabul edilmiĢtir.
İkinci170 fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli Ģekilleri gösterilmiĢtir. Söz konusu
suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli Ģekilleri, bentler hâlinde sıralanmıĢtır.
Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan birine ya da eĢ veya
kardeĢe karĢı iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Bu kavramlar
hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün
gerekçesine bakılmalıdır.
(b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak
durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa iliĢkin açıklama için, kasten öldürme suçunun
nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
Fıkranın (c) bendinde, suçun kiĢinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla iĢlenmesi, bir
nitelikli hâl olarak öngörülmüĢtür. Bu hususa iliĢkin açıklama için, kasten öldürme suçunun
nitelikli hâllerine iliĢkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
de iĢlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak
kabul edilmiĢtir. Bunun için kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip bulunması
gerekmemektedir. Burada önemli olan, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye
kullanılması suretiyle, kasten yaralama suçunun iĢlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya
savcının sanık veya tanığa karĢı kasten yaralama suçunu iĢlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin
gerçekleĢtiğini kabul etmek gerekir. Buna karĢılık, zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun iĢlenmesi hâli, kanunda ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul
edilmiĢtir. Silâh deyimi için, Tanımlar baĢlıklı madde hükmüne bakılmalıdır.
AÇIKLAMA:
Ġkinci fıkra, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla (m. 4) 86 ncı madde metnine
eklenmiĢtir. Bu hüküm, 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önce, 88 inci maddenin
birinci fıkrasını oluĢturmaktaydı.
169
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 490 vd.
170
Önceki iki dipnotta belirtilen nedenle, söz konusu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ yollama olarak anlamak
gerekir.
86 ncı maddede 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen
kasten yaralama suçunun nitelikli unsurlarına iliĢkin hükmün, basit yaralamalarda da
uygulanabilmesini sağlamak amaçlanmıĢtır.
Eklenen bu hükmün, 88 inci maddenin birinci fıkrası olarak gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“… kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür.
Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun benimsediği “kasten müessir fiil”in belli
süreyle “mütat iştigallerden mahrumiyeti mucip olma” ölçütü terkedilmiştir. Kasten
yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde
hafif olup olmadığını belirlemenin tıp biliminin verilerine göre yapılacağı göz önünde
bulundurulmalıdır.
Bu ölçüye varmayan kasten yaralamalarda soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesi,
mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.”171.
Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ yaralama
MADDE 87- (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına,
b) KonuĢmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak,
verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü172 fıkraya giren hâllerde
beĢ yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine,
c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine,
e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun düĢmesine,
Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak,
verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beĢ yıldan, üçüncü173 fıkraya giren hâllerde
sekiz yıldan az olamaz.
171
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 494.
172
Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki
ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra
numaraları yeniden teselsül ettirildiği için; 87 nci maddenin birinci fıkrasındaki atıf, 29.6.2005 tarihli ve
5377 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir.
(3)174 Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması
hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat
fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiĢse, yukarıdaki maddenin birinci
fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü175 fıkrasına giren hâllerde
ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE176:
Madde metninde kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri belirlenmiĢtir.
Birinci fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun mağdurun duyularından veya
organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına neden olması, bu suçun neticesi
sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli olarak öngörülmüĢtür. Bunun için duyu veya organlardan birinin
iĢlevinin sürekli zayıflamasına neden olunmalıdır. Vücutta çift olarak bulunan organlardan
birinin iĢlevini tamamen yitirmesi hâlinde, diğer organ fonksiyon görmeye devam edebilir. Bu
durumda dahi, organın iĢlevinin zayıflaması değil, ikinci fıkraya göre iĢlevin yitirilmesi söz
konusudur. Çünkü, bent metninde duyu veya organlardan birinin iĢlevinden söz edilmiĢtir.
Keza, kasten yaralamanın mağdurun konuĢmasında sürekli zorluğa neden olması, (b)
bendinde bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli olarak öngörülmüĢtür. Bu hükmün
uygulanabilmesi için, konuĢma yeteneğinin tamamen yitirilmesi değil, konuĢma yeteneğinin
kullanılmasında güçlükle karĢılaĢılması gerekir. Aksi takdirde ikinci fıkra hükmü uygulanır.
Fıkranın (c) bendine göre, kasten yaralama suçunun yüzde sabit ize neden olması, bu suçtan
dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Burada geçen yüz deyimi,
çehre karĢılığında kullanılmıĢtır ve kiĢinin boyun ve kulakları dahil, baĢın ön kısmını ifade
eder. Yüzde sabit iz, yaralama sonucu yüzde meydana gelen daimî, sürekli izlerdir. Ancak bu
173
Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki
ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra
numaraları yeniden teselsül ettirildiği için; 87 nci maddenin ikinci fıkrasındaki atıf, 29.6.2005 tarihli ve
5377 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir.
174
Fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 4).
DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki
etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
175
Fıkra metninde, 86 ncı maddenin 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önceki
ikinci fıkrasına atıfda bulunulmaktaydı. 86 ncı maddede yapılan değiĢikliğin gereği olarak fıkra
numaraları yeniden teselsül ettirildiği için, 87 nci maddenin dördüncü fıkrasındaki atıf da, 31.3.2005
tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, buna gore değiĢtirilmiĢtir.
87 nci maddenin dördüncü fıkrasında 86 ncı maddenin sadece birinci ve üçüncü fıkralarına atıfta
bulunulmuĢtur. Bu nedenle, kasten yaralama fiilinin iĢlenmesi sonucunda ölüm meydana geldiğinde,
neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ suça iliĢkin kuralı (m. 23) göz önünde bulundurarak, 87 nci maddenin
dürdüncü fıkrası hükmüne göre cezaya hükmedebilmemiz için, somut olayda kasten yaralamanın temel
Ģeklinin (m. 86, f. 1) veya daha ağır cezayı gerektiren niteli Ģekillerinin (m. 86, f. 3) gerçekleĢmesi
gerekir.
Bu düzenleme karĢısında; somut olayda iĢlenen kasten yaralamanın 86 ncı maddenin ikinci fıkrasına
gore cezalandırılmayı gerektirecek ölçüde olmasına rağmen, ölüm sonucunun meydana gelmesi halinde,
farklı neviden fikri içtima hükümleri (m. 44) de göz önünde bulundurularak, kiĢi hakkında sadece
taksirle öldürme suçundan (m. 85) dolayı cezaya hükmolunması gerekmektedir.
176
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 492 vd.
izler yüzün sürekli değiĢikliği hâlinden farklıdır. Sabit iz yüzü değiĢtirmemekte ve mağduru
öteden beri tanıyanlarda, kiĢiliği bakımından herhangi bir duraksamaya neden olmamaktadır.
Ġkinci fıkrada söz konusu edilen yüzde sürekli değiĢiklik hâlinde ise, bunun tam tersi söz
konusudur; yüzüne kezzap atılmıĢ bulunan kiĢinin durumu buna örnek teĢkil eder.
Fıkranın (d) bendine göre, kasten yaralamanın kiĢinin hayatını tehlikeye sokan bir duruma
neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Kasten yaralamanın hayati tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin tespiti, tıbbi bir
değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.
Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralamanın gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun
vaktinden önce doğmasına neden olması hâli düzenlenmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ diğer
hâlleri belirlenmiĢtir.
Fıkranın (a) bendinde kasten yaralama sonucunda mağdurun iyileĢmesi olanağı bulunmayan
bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesi hâlinde, suçun temel Ģekline nazaran verilecek
cezanın artırılması öngörülmüĢtür.
(b) bendinde ise, duyu veya organlardan birinin iĢlevinin yitirilmesi hâlinde cezanın
artırılması öngörülmüĢtür. ĠĢlevin zayıflamasıyla yitirilmesi arasındaki farka iliĢkin açıklama
için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır.
Fıkranın (c) bendinde, kasten yaralama sonucunda mağdurun konuĢma ya da çocuk yapma
yeteneklerinin kaybolması hâli düzenlenmiĢtir.
(d) bendinde yüzünün sürekli değiĢikliğe uğraması hâli öngörülmüĢtür. Bu hususa iliĢkin
açıklama için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır.
Nihayet (e) bendinde, kasten yaralama suçunun gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun
düĢmesine neden olunması hâli düzenlenmiĢtir.
Maddenin üçüncü fıkrasında kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması
hâline iliĢkin düzenleme yapılmıĢtır. Bu itibarla, kırığın mağdurun hayat fonksiyonlarındaki
etkisine göre, fail hakkında fıkrada belirtilen oranlarda cezaya hükmolunacaktır.
Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiĢ olması hâline iliĢkin
hükme yer verilmiĢtir. Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu
ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, Genel Hükümler Kitabında yer alan netice
sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlara iliĢkin hükümler, burada da geçerlidir.
AÇIKLAMA:
Maddenin üçüncü fıkrasında 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin
gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinden birisi kemik kırılmasıdır.
87 nci maddenin üçüncü fıkrasında, maddenin diğer fıkralarından farklı olarak, 86 ncı
maddeye göre belirlenen cezanın belli oranda artırılması yönteminden ayrılınmış ve kemik
kırılması haline özgü olarak hapis cezasının alt ve üst sınırları müstakillen belirlenmiştir. Bu
düzenleme karşısında; örneğin anasına karşı işlediği kasten yaralama suçu sonucunda kol
kemiğinin kırılmasına neden olan fail hakkında 87 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki makas
arasında cezaya hükmederken, mağdurla fail arasındaki üstsoy - altsoy ilişkisinin ne suretle
göz önünde bulundurulacağı hususunda uygulamada oluşan tereddütleri gidermek amacıyla
işbu değişikliğin yapılmasına gerek duyulmuştur. Ayrıca, uygulamada duyulan tereddütler
göz önünde bulundurularak, fıkra metnine kemik çıkığı eklenmiştir. Çünkü çıkıkların da,
kemik kırığı gibi kişinin hayat fonksiyonları üzerinde önemli etkisi olmaktadır.”177.
Kasten yaralamanın ihmali davranıĢla iĢlenmesi178
MADDE 88- (1) Kasten yaralamanın ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza
üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali
davranıĢla iĢlenmesine iliĢkin koĢullar göz önünde bulundurulur.
Taksirle yaralama
MADDE 89- (1) Taksirle baĢkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para
cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) KonuĢmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuĢsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine,
c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düĢmesine,
Neden olmuĢsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
177
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 2 vd.
178
Maddenin değiĢiklikten önceki birinci fıkrası, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla 86 ncı maddeye
ikinci fıkra olarak aktarılınca; madde baĢlığı, “Daha az cezayı gerektiren hâller” iken, birinci fıkra
olarak numaralandırılan ikinci fıkra metninin içeriğine uyumunu sağlamak amacıyla, “Kasten
yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir (m. 6).
(5)179 Taksirle yaralama suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlıdır.
Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle iĢlenmesi
halinde Ģikâyet aranmaz.
GEREKÇE180:
Madde metninde, taksirle yaralama suçu tanımlanmıĢtır. “Genel Hükümler” baĢlıklı Birinci
Kitapta yer alan taksire iliĢkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Yaralama kavramının
içeriği bakımından, kasten yaralama suçuna iliĢkin gerekçeye bakılmalıdır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında taksirle yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ
hâlleri düzenlenmiĢtir. Bu hususlarla ilgili açıklamalar için, kasten yaralama suçunun neticesi
sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerine iliĢkin madde gerekçesine bakılmalıdır.
Dördüncü fıkrada, birden fazla kiĢinin yaralanmasına neden olunması hâlinde, verilecek
cezanın alt ve üst sınırı belirlenmiĢtir.
AÇIKLAMA:
6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek
ölçüde hafif olması hâlinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun şikâyetine tabi
kılınmıştır. Buna karşılık, 89 uncu maddenin son fıkrasına göre, bilinçli taksirle yaralama
halinde, yaralamanın ağırlığı göz önünde bulundurulmaksızın re‟sen soruşturma ve
kovuşturma yapılabilecektir. Bu durumda bir çelişkiye düşmemek için, bilinçli taksirle
sebebiyet verilen yaralanmanın temel şeklinde ancak mağdurun şikâyeti üzerine soruşturma
ve kovuşturma yapılabilmesini mümkün kılmak amacına yönelik olarak işbu değişiklik
yapılmıştır.”181.
Ġnsan üzerinde deney
MADDE 90- (1) Ġnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Ġnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu
gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmıĢ olması,
b) Deneyin öncelikle insan dıĢı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde
yapılmıĢ olması,
179
Bu fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5).
DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve
kovuşturulması şikâyete bağlıdır.”
180
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 494.
181
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 3.
c) Ġnsan dıĢı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda
ulaĢılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaĢmak açısından bunların insan
üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kiĢiye insan onuruyla bağdaĢmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin
uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kiĢiye yüklediği külfete ve kiĢinin sağlığı
üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak
açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir.
(3)182 Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için
ikinci fıkrada aranan koĢulların yanı sıra;
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaĢılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe
ulaĢmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının
veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının
bulunması,
Gerekir.
(4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kiĢi, bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin
uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaĢılması üzerine, kiĢi üzerinde yapılan rızaya
dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu
gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli
bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir
hastane ortamında yapılması gerekir.
(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya
ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümler
uygulanır.
(6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi
hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE183:
Tıp biliminin en önemli amacı insan sağlığını korumak ve hastalıklara çare bulmaktır. Bu
amaç doğrultusunda tıp, sürekli olarak kendini yenilemektedir. Nihai uygulama alanı insan
olan bir disiplindeki geliĢmelerin önü kesilemeyeceği gibi, bu konudaki çalıĢmalar tamamen
kontrol dıĢı da bırakılamaz. Bu düĢünceyle madde, sağlıklı ve hasta insanlar üzerinde
yapılacak biyotıbbi deney ve denemeleri kural olarak cezalandırmakta; ancak belirli Ģartların
bir arada gerçekleĢmesi hâlinde ise, açıklanan rızaya hukukî geçerlilik tanımaktadır.
182
Fıkra metni, 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 7).
183
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 496.
Düzenlemede “deney” terimi bilimsel çalıĢmanın ilk aĢamalarına yönelik olarak
kullanılmıĢtır. “Deneme” ise bilimsel amaçlı deney sonuçlarının; henüz bir kesinliğe varmasa
da, hastalığın tedavisi konusunda ulaĢtığı somut bazı faydalarından yola çıkarak hasta bir
insana uygulanması iĢlemidir.
Her ne kadar yeni bir tedavi metodunun geliĢtirilmesine veya hastanın iyileĢtirilmesine hizmet
etse de deney ve denemelerin gerçekleĢtirilmesinde, tıbbi olarak kabul görmüĢ yöntemlere
nazaran daha katı Ģartların yerine getirilmesi gerekecektir. Bunun sebebi yöntemin henüz
tanınmaması ve tedavi için en doğru metod olduğunun henüz ispatlanmıĢ olmamasıdır.
Maddenin birinci fıkrasında, insan üzerinde bilimsel deney yapılması, prensip itibarıyla suç
olarak tanımlanmıĢtır. Ġnsanı obje durumuna irca eden hiçbir davranıĢ, hukukî himaye
göremez. Ancak, bilimsel deneyin belli koĢullar altında yapılması, fiili hukuka uygun hâle
getirecektir. Bu koĢullar, maddenin ikinci fıkrasında bentler hâlinde belirlenmiĢtir.
Bu koĢulların somut olayda gerçekleĢip gerçekleĢmediğinin bir denetimi gerekli kıldığı
ortadadır. Bu konunun ayrı bir mevzuat çerçevesinde düzenlenmesi gerekmektedir
Maddenin üçüncü fıkrasında, çocuklar üzerinde bilimsel deneyin koĢulları belirlenmiĢtir.
Dördüncü fıkrada, rıza olmaksızın hasta insanlar üzerinde yapılan tedavi amaçlı denemeler,
suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fıkra hükmüne göre, bilimsel deneyin aksine, tedavi amaçlı
denemeler ancak hasta insan üzerinde gerçekleĢtirilebilir. Ancak, bunun da hukuka uygun
sayılabilmesi için, belirli koĢulların gerçekleĢmesi gerekir. Bu bakımdan aranan birinci koĢul,
bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin hasta üzerinde uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin
anlaĢılmıĢ olmasıdır. Tedaviye yönelik bir denemenin gerçekleĢtirilmesi için bilinen tıbbi
müdahale yöntemlerinin tamamının hasta üzerinde uygulanması Ģart koĢulmamaktadır. Bu
yöntemlerin sonuçsuz kalacağının anlaĢılması, deneme yapılabilmesi için yeterlidir. Keza,
tedavi amaçlı denemelerin bilimsel yöntemlere uygun olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu
koĢulların yanı sıra, denemenin hukuken geçerli rızaya dayanması gerekir. Ancak, hukuken
geçerli olabilmesi için, açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli
bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane
ortamında yapılması gerekir.
Maddenin beĢinci fıkrasına göre, insan üzerinde deney suçunun iĢlenmesi sonucunda
mağdurun yaralanması veya ölmesi hâllerinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına
iliĢkin hükümler uygulanacaktır. Ancak, hukuka uygunluk açısından aranan koĢullara riayet
edilerek insan üzerinde yapılan deney sonucunda belirtilen sonuçların meydana gelmesi
hâlinde ceza sorumluluğu cihetine gidilebilmesi için, meydana gelen netice açısından kiĢinin
en azından taksir nedeniyle kusurunun bulunması gerekir.
Son fıkraya göre, bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde
iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.
Organ veya doku ticareti
MADDE 91- (1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kiĢiden organ alan kimse, beĢ
yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması
hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kiĢi hakkında, birinci
fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.
(4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
iĢlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para
cezasına hükmolunur.
(5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiĢ olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya
aĢılayan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Belli bir çıkar karĢılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya
reklam veren veya yayınlayan kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi
hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde,
kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
GEREKÇE184:
Madde metninde, hukuka aykırı olarak kiĢilerden organ ve doku alınması ile organ ve doku
ticareti fiilleri, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkraya göre, hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, yaĢayan kiĢiden organ veya
doku alınması, suç oluĢturmaktadır. Fiili suç olmaktan çıkaran rızanın hukuken geçerli rıza
olması gerekir. Açıklanan rızanın hangi koĢullarda hukuken geçerli olacağı ilgili mevzuatta
düzenlenmiĢtir.
Ġkinci fıkrada ise, ölüden organ veya doku alınması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fiili
suç olmaktan çıkaran rızanın hangi koĢullarda hukuken geçerli olacağı, yine ilgili mevzuatta
düzenlenmiĢtir.
Üçüncü fıkrada, organ ve doku ticareti, suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçun
oluĢabilmesi açısından kiĢiden veya ölüden organ veya dokunun, hukuka uygun bir Ģekilde
alınmıĢ olup olmamasının önemi yoktur. Burada önemli olan, organ veya dokunun para veya
sair bir maddî menfaat karĢılığında tedavüle tabi tutulmasıdır. Bu bakımdan, söz konusu suç,
çok failli bir suç niteliği taĢımaktadır.
Dördüncü fıkraya göre, bir ila üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, daha ağır cezalara hükmedilecektir. Ancak, bu hüküm, ayrıca
suç iĢlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgüte üye olmak suçundan dolayı
cezalandırılmaya engel teĢkil etmemektedir.
BeĢinci fıkrada, hukuka aykırı yollarla elde edilmiĢ olan organ veya dokunun saklanması,
nakledilmesi veya aĢılanması; altıncı fıkrada ise, organ veya doku teminine yönelik olarak
ilan veya reklam verilmesi veya yayınlanması, ayrı suçlar olarak tanımlanmıĢtır.
Yedinci fıkraya göre, bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kiĢinin faaliyeti çerçevesinde
iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.
Maddenin sekizinci fıkrasında, birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sonucunda
mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul
edilmiĢtir. Aslında bu durumda netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hâli söz konusudur. Ancak, bu
184
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498.
tür fiilleri gerçekleĢtiren kiĢinin meydana gelen ölüm neticesi açısından en azından olası
kastla hareket edebileceği düĢünülmüĢtür.
Zorunluluk hâli
MADDE 92- (1) Organ veya dokularını satan kiĢinin içinde bulunduğu sosyal ve
ekonomik koĢullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
GEREKÇE185:
Yukarıdaki maddeye göre, organ ve dokunun para veya sair bir maddî menfaat karĢılığında
tedavüle tabi tutulması, suç oluĢturmaktadır. KiĢinin kendi organ ve dokuları açısından bu
fiilleri iĢlemesi de suç oluĢturmaktadır. Ancak, kiĢinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik
koĢullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapabilmek veya ceza
vermekten vazgeçmek hususunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır.
Etkin piĢmanlık
MADDE 93- (1) Organ veya dokularını satan kiĢi, resmî makamlar tarafından haber
alınmadan önce durumu merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını
kolaylaĢtırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Bu suç haber alındıktan sonra, organ veya dokularını satan kiĢi, gönüllü olarak,
suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım ederse;
hakkında verilecek cezanın, yardımın niteliğine göre, dörtte birden yarısına kadarı
indirilir.
GEREKÇE186:
Madde metninde organ veya dokularını satan kiĢi açısından etkin piĢmanlık hükmüne yer
verilmiĢtir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ĠĢkence ve Eziyet
ĠĢkence
MADDE 94- (1) Bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal
yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aĢağılanmasına
185
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498.
186
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 498.
yol açacak davranıĢları gerçekleĢtiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan
kiĢiye ya da gebe kadına karĢı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karĢı görevi dolayısıyla,
ĠĢlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz Ģeklinde gerçekleĢmesi hâlinde, on yıldan onbeĢ yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranıĢla iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim
yapılmaz.
GEREKÇE187:
Madde metninde iĢkence suçu tanımlanmıĢtır.
Türkiye, taraf olduğu Milletlerarası SözleĢmelerde iĢkencenin yasak olduğunu kabul ederek,
iĢkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiĢtir.
Türkiye’nin üyesi olduğu BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan
edilen “Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5. maddesine göre; «Hiç kimse iĢkenceye,
zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.»
Bu uluslararası metinlerden 4 Kasım 1950 tarihli “Ġnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair SözleĢme”nin 3. maddesine göre; «Hiç kimse iĢkenceye, zalimane,
gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.».
10 ġubat 1984 tarihli “ĠĢkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele
veya Cezaya KarĢı BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi”nin 1. maddesinde iĢkence kavramı
tanımlanmıĢ ve kapsamı belirlenmiĢtir. Buna göre;
«“ĠĢkence” terimi, bir Ģahsa veya bir üçüncü Ģahsa, bu Ģahsın veya üçüncü Ģahsın iĢlediği veya
iĢlediğinden Ģüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde
etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu
sıfatla hareket eden bir baĢka Ģahsın teĢviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki
veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal
müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve
ızdırabı içermez.» (f. 1)
«Bu madde, konu hakkında daha geniĢ uygulama hükümleri ihtiva eden herhangi uluslararası
bir belge veya millî mevzuata halel getirmez.» (f. 2)
SözleĢmenin 2. maddesinde, hiçbir hâl ve Ģartta iĢkencenin meĢru ve mazur gösterilemeyeceği
hüküm altına alınmıĢtır:
«Hiç bir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dahili siyasî istikrarsızlık veya
herhangi baĢka bir olağanüstü hâl, iĢkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez.» (f. 2)
187
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 500 vd.
«Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, iĢkencenin haklılığına gerekçe kabul
edilemez.» (f. 3)
SözleĢmenin 4. maddesinde taraf devletlere iĢkence fiillerinin suç olarak tanımlanması
yönünde bir yükümlülük getirilmiĢtir:
«Her Taraf Devlet, tüm iĢkence fiillerinin kendi ceza kanununa göre suç olmasını
sağlayacaktır. Aynı Ģekilde, iĢkence yapmaya teĢebbüs ve iĢkenceye iĢtirak veya suç ortaklığı
yapan Ģahsın fiili suç sayılacaktır.» (f. 1)
ĠĢkence ile ilgili olarak bu SözleĢmede taraf devletlere yüklenen yükümlülüklerin “iĢkence
derecesine varmayan diğer zalimane, gayniinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi
fiiller” açısından da geçerli olduğu kabul edilmiĢtir (madde 16).
Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “ĠĢkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya
Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa SözleĢmesi”ni onaylamıĢtır.
Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasada da iĢkencenin yasak olduğu kabul
edilmiĢtir:
«Kimseye iĢkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaĢmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.» (madde 17, fıkra 3).
«Hiç kimse kendisini ... suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye
zorlanamaz.» (madde 38, fıkra 5).
Bu taahhütler karĢısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, iĢkence
teĢkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerekmektedir. Bu düĢüncelerle, iĢkence fiilleri
bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
ĠĢkence suçu ile korunan hukukî değer, karma bir nitelik taĢımaktadır. ĠĢkence teĢkil eden
fiiller, bir yandan buna maruz kalan kiĢilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı
niteliği taĢımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, iĢkenceye maruz kalan
kiĢi, irade serbestisi bertaraf edildiği için ve hatta, algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu
acı ve elemin etkisiyle gerçek dıĢı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle,
belli bir suça iliĢkin ikrar veya sair delil elde etmek için baĢvurulan iĢkence, gerçeğin ortaya
çıkarılmasına ve adaletin gerçekleĢmesine engel olucu bir etki de doğurabilir. Böylece
iĢkencenin ayrı bir suç olarak ceza yaptırım altına alınması, ceza muhakemesinin maddî
gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleĢtirilmesine de hizmet eder.
ĠĢkence olarak, bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal yönden
acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aĢağılanmasına yol açacak
davranıĢlarda bulunulması gerekir. ĠĢkence teĢkil eden fiiller, aslında kasten yaralama,
hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taĢıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil,
sistematik bir Ģekilde ve belli bir süreç içinde iĢlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik
arzeder bir tarzda iĢlenen iĢkencenin en önemli özelliği, kiĢinin psikolojisi, ruh sağlığı,
algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir
süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, iĢkencenin bu kapsamda iĢlenen fiillere nazaran daha
ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiĢtir.
Madde metninde, iĢkence suçunun mağduru, sadece suç Ģüphesi altında olan kiĢi ile sınırlı
tutulmamıĢtır. Tanık ve hatta bir kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilir.
Bu suçun faili bir kamu görevlisi olabilir. ĠĢkence, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle iĢlenmektedir. Ancak, suçun iĢleniĢine kamu görevlisinin yanı sıra diğer
kiĢiler de iĢtirak etmiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, kamu görevlisi olmayan kiĢilerin sadece
bu nedenle yardım eden olarak sorumlu tutulmalarının önüne geçebilmek amacıyla, maddenin
dördüncü fıkrasına bir hüküm konulmuĢtur. Buna göre, bu suçun iĢleniĢine iĢtirak eden diğer
kiĢiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır.
Maddenin ikinci fıkrasında, iĢkence suçunun nitelikli unsurları belirlenmiĢtir. Bu unsurlara
iliĢkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Üçüncü fıkraya göre, fiilin cinsel yönden taciz Ģeklinde gerçekleĢmesi, suçun temel Ģekline
nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu
hükmün uygulanabilmesi için, mağdur üzerinde gerçekleĢtirilen fiillerin cinsel saldırı
boyutuna ulaĢmamıĢ olması gerekir. Aksi takdirde, iĢkence suçunun yanı sıra, ayrıca cinsel
saldırı suçundan dolayı da cezaya hükmetmek gerekecektir.
ĠĢkence suçunun iĢleniĢine kamu görevlisi olmayan kiĢiler de iĢtirak edebilir. Dördüncü fıkra
hükmüne göre, bu durumda kami görevlisi olmayan kiĢilerin de kamu görevlisi gibi sorumlu
tutulmaları gerekecektir.
ĠĢkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlilerinin zımni muvafakatiyle
gerçekleĢtirilmektedir. BaĢka bir deyiĢle, amir konumundaki kamu görevlisi, kendi gözetim
yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruĢturma iĢlemi sırasında kiĢilere iĢkence
yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle
iĢkence yapılmasına zımnen rıza göstermiĢ olabilir. Maddenin beĢinci fıkrasına göre; bu gibi
durumlarda, amir konumundaki kamu görevlisi, ihmali davranıĢla iĢkence suçunu iĢlemiĢ
kabul edilecek ve bu nedenle cezasında indirim yapılmaksızın sorumlu tutulacaktır.
Neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ iĢkence
MADDE 95- (1) ĠĢkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin sürekli zayıflamasına,
b) KonuĢmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) YaĢamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) ĠĢkence fiilleri, mağdurun;
a) ĠyileĢmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin iĢlevinin yitirilmesine,
c) KonuĢma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değiĢikliğine,
e) Gebe bir kadına karĢı iĢlenip de çocuğunun düĢmesine,
Neden olmuĢsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) ĠĢkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat
fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(4) ĠĢkence sonucunda ölüm meydana gelmiĢse, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına
hükmolunur.
GEREKÇE188:
Madde metninde iĢkence suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri belirlenmiĢtir. Bu
hükmün içeriğine iliĢkin açıklamalar için kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerine iliĢkin gerekçeye bakılmalıdır.
Eziyet
MADDE 96- (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranıĢları gerçekleĢtiren
kiĢi hakkında iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan
kiĢiye ya da gebe kadına karĢı,
b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eĢe karĢı,
ĠĢlenmesi hâlinde, kiĢi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE189:
Madde metninde eziyet suçu tanımlanmıĢtır.
Eziyet olarak, bir kiĢiye karĢı insan onuruyla bağdaĢmayan ve bedensel veya ruhsal yönden
acı çekmesine, aĢağılanmasına yol açacak davranıĢlarda bulunulması gerekir. Aslında bu
fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taĢıyabilirler. Ancak, bu fiiller,
ani olarak değil, sistematik bir Ģekilde ve belli bir süreç içinde iĢlenmektedirler. Bir süreç
içinde süreklilik arzeder bir tarzda iĢlenen eziyetin özelliği, iĢkence gibi, kiĢinin psikolojisi ve
ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta
hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda iĢlenen fiillere nazaran daha ağır ceza
yaptırımı altına alınmasını gerektirmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları
belirlenmiĢtir. Bu unsurlara iliĢkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine
bakılmalıdır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Ġhlâli
Terk
188
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504.
189
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504.
MADDE 97- (1) YaĢı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan
ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi
hâline terk eden kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmıĢ, yaralanmıĢ veya ölmüĢse, neticesi
sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE190:
Madde metninde terk suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu, yaĢı veya hastalığı dolayısıyla
kendini idare edemeyecek durumda olan kimselerdir. Suçun faili ise, bu kimseler üzerinde
koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢi olabilir.
Söz konusu suç, yaĢı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan
kimseyi kendi hâline terk etmekle oluĢur. Bu terk olgusu, bir bebeğin cami avlusu gibi belli
bir mahalle götürülüp bırakılması gibi icrai davranıĢla gerçekleĢtirilebilir. Keza, bu suç,
ihmali davranıĢla da iĢlenebilir. Örneğin ileri yaĢta bulunan veya hasta bir kiĢi ya da bir bebek
evde kendi hâline terk edilerek tatile çıkılması hâlinde, koruma ve gözetimden yoksun
bırakılabilirler.
Maddenin birinci fıkrasında, baĢlı baĢına bu terk olgusu bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; terk edilen kiĢinin bir hastalığa yakalanması, yaralanması
veya ölmesi hâlinde, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hükümlerine göre cezaya
hükmolunacaktır. Bu durumda dikkat edilmelidir ki, failin meydana gelen ağır ve baĢka
neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice açısından en azından taksirinin
bulunması gerekir. Fakat, bu madde kapsamında söz konusu edilen terk olgusu hâlinde,
meydana gelen netice açısından failin çoğu zaman muhtemel kastla hareket ettiğini göz
önünde bulundurmak gerekir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
MADDE 98- (1) YaĢı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da baĢka herhangi bir
nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koĢulların elverdiği
ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kiĢi, bir yıla
kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kiĢinin
ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE191:
Madde metninde, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, yaĢı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da baĢka
herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimse olabilir. Suçun faili ise,
herkes olabilir.
190
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 504 vd.
191
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 506.
Belirtilen durumlarda bulunan bir kimseye karĢı yardım yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi hâlinde, bu suç oluĢacaktır. Ancak, belirtilen durumlarda bulunan kiĢilere
gerekli müdahalenin yapılabilmesine yönelik olarak bir teĢkilatlanmanın olduğu yerlerde,
kiĢilerin yardım için giriĢimde bulunmaması suç oluĢturmayacaktır. Ancak, ilgili makamların
bu durumdan haberdar olmaması hâlinde, kiĢilerin durumu derhâl ilgili makamlara bildirme
yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi de bu madde kapsamında suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suç hâline iliĢkin düzenlemeye yer
verilmiĢtir.
BEġĠNCĠ BÖLÜM
Çocuk DüĢürtme, DüĢürme veya KısırlaĢtırma
Çocuk düĢürtme
MADDE 99- (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düĢürten kiĢi, beĢ yıldan on yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on
haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düĢürten kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düĢürtülmesine rıza gösteren kadın
hakkında bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara
uğramasına neden olmuĢsa, kiĢi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeĢ yıldan yirmi yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Ġkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara
uğramasına neden olmuĢsa, kiĢi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır;
fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamıĢ olan bir kadının
çocuğunun yetkili olmayan bir kiĢi tarafından düĢürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili
olmayan bir kiĢi tarafından iĢlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı
oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan
fazla olmamak ve kadının rızası olmak koĢuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez.
Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona
erdirilmesi gerekir.
GEREKÇE192:
192
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 506 vd.
Çocuk düĢürme ve düĢürtme suçları açısından 24.5.1983 tarih(li) ve 2827 sayılı Nüfus
Plânlaması Hakkında Kanunda yer alan hükümler göz önünde bulundurulmak suretiyle bir
düzenleme yapılmıĢtır. Bu kanunun öngördüğü hükümler, bugünkü toplumsal ihtiyaçları
karĢıladığı kanaatinde bulunulduğundan, madde metninin düzenlenmesinde esas alınmıĢtır.
Maddenin birinci fıkrasında, hukuken geçerli rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu
düĢürtülmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Kadının rızasıyla çocuk düĢürme hâlinde ise,
gebeliğin on haftayı aĢmamıĢ bulunması koĢulu ile fiil suç oluĢturmayacaktır.
Ġkinci fıkraya göre, tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi
on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunun düĢürtülmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bu durumda, çocuğunun düĢürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında da ceza öngörülmüĢtür.
Buna karĢılık, tıbbî zorunluluk bulunduğu takdirde on haftayı aĢan gebelik hâlinde çocuğun
alınmıĢ bulunması, ceza sorumluluğunu gerektirmemektedir. Somut olayda tıbbi zorunluluğun
bulunup bulunmadığı, tıp biliminin verilerine göre belirlenecektir.
Maddenin üç ve dördüncü fıkralarında, çocuk düĢürtme suçlarının neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâlleri düzenlenmiĢtir.
BeĢinci fıkrada; rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamıĢ olan bir kadının
çocuğunun yetkili olmayan bir kiĢi tarafından düĢürtülmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Ayrıca, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların gebeliği sona erdirme konusunda meslek
olarak yetkili olmayan kiĢiler tarafından iĢlenmesi, bu suçlardan dolayı verilecek cezanın
artırılması sebebini oluĢturmaktadır.
Altıncı fıkraya göre, kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi
yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koĢuluyla, gebeliği sona erdirene ceza
verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona
erdirilmesi gerekir.
Çocuk düĢürme
MADDE 100- (1) Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek
düĢürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
GEREKÇE193:
Maddede gebeliğin on haftayı aĢmıĢ bulunmasına karĢın, çocuğunu kasten düĢüren kadına
verilecek ceza gösterilmektedir.
Bu durumda bulunan kadına çocuk düĢürmesini sağlayacak veya bu hususa yarayacak vasıta
tedarik eden veya çocuğunu düĢürmesi hususunda onu teĢvik veya tahrik eden kimsenin suça
iĢtirakten dolayı cezalandırılacağı açıktır.
KısırlaĢtırma
193
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508.
MADDE 101- (1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaĢtıran kimse, üç yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaĢtırma iĢlemi yapma yetkisi
olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.
(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaĢtırma fiilinin yetkili olmayan bir kiĢi tarafından
iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE194:
Madde, kiĢiler üzerinde rızaları olmadan kısırlaĢtırma ameliyesini gerçekleĢtiren kimsenin ne
suretle cezalandırılacağını göstermektedir.
Ġkinci fıkrada, rızaya dayalı olsa bile, kısırlaĢtırma ameliyesini gerçekleĢtirme hususunda
meslek ve uzmanlık olarak yetkisi olmayan kimsenin fiili icra etmesi, ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
KısırlaĢtırma ameliyesinin kiĢinin ölümüne veya bedensel bir zarara neden olması hâlinde,
failin netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlara iliĢkin hükümler çerçevesinde sorumluluğu cihetine
gidileceğinde kuĢku yoktur.
ALTINCI BÖLÜM
Cinsel Dokunulmazlığa KarĢı Suçlar
Cinsel saldırı
MADDE 102- (1) Cinsel davranıĢlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden
kiĢi, mağdurun Ģikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle iĢlenmesi durumunda,
yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eĢe karĢı iĢlenmesi
hâlinde, soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması mağdurun Ģikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye
karĢı,
b) Kamu görevinin veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı iliĢkisi içinde bulunan bir kiĢiye karĢı,
d) Silâhla veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte,
ĠĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Suçun iĢlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün
ötesinde cebir kullanılması durumunda kiĢi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı
cezalandırılır.
194
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508.
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan
az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE195:
Cinsel dokunulmazlık, kiĢilerin vücudu üzerinde cinsel davranıĢlarda bulunulması suretiyle
ihlâl edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukukî değer, kiĢilerin cinsel
dokunulmazlığıdır. Bu Bölümde yer alan suçlar, esasen kiĢiye karĢı iĢlenmiĢ olan suçlar
olması itibarıyla, Ġkinci Kitabın “KiĢilere KarĢı Suçlar” baĢlıklı Ġkinci Kısım altında
düzenlenmiĢlerdir.
Maddenin birinci fıkrasında, cinsel saldırı suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Bu suçun
oluĢabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranıĢlarla kiĢinin vücut
dokunulmazlığının ihlâl edilmesi gerekir.
Suçun temel Ģekline iliĢkin maddî unsuru, kiĢinin vücudu üzerinde gerçekleĢtirilen, cinsel
arzuları tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel iliĢkiye varmayan cinsel davranıĢlar
oluĢturmaktadır. Suçun oluĢması için, gerçekleĢtirilen hareketlerin objektif olarak Ģehevî
nitelikte bulunmaları yeterlidir; failin Ģehevi arzularının fiilen tatmin edilmiĢ olması
gerekmez.
Söz konusu suç, farklı cinsten kiĢiye karĢı iĢlenebileceği gibi, aynı cinsten kiĢiye karĢı da
iĢlenebilir.
Suçun temel Ģekline iliĢkin olarak soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdurun
Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur.
Maddenin ikinci fıkrasında, cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması
suretiyle gerçekleĢtirilmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır. Suçun bu nitelikli
hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi
gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi
sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel Ģeklinin aksine, bu
fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen davranıĢın cinsel
arzuların tatmini amacına yönelik olması Ģart değildir.
Cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluĢturan bu fiiller, eĢe karĢı da iĢlenebilir. Evlilik
birliği, eĢlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karĢılıklı olarak birbirlerinin cinsel
arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karĢılık, evlilik birliği içinde bile,
cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu
muhakkaktır. Bu sınırların ihlâli suretiyle eĢ üzerinde gerçekleĢtirilen ve cinsel saldırı
suçunun nitelikli hâlini oluĢturan davranıĢlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. Ancak, bu
durumda soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdur eĢin Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur.
Üçüncü fıkrada, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları tanımlanmıĢtır. Buna
göre, suçun, a) beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye
karĢı, b) kamu görevinin veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı iliĢkisi içinde bulunan bir kiĢiye karĢı, d)
silâhla veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın belirtilen
oranda artırılması gerekmektedir. (d) bendinde, cinsel saldırının birden fazla kiĢi tarafından
195
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 508 vd.
birlikte iĢlenmesi, bu suçun icra hareketlerinin müĢterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek
Ģekilde gerçekleĢtirilmesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, söz konusu suçun örneğin bir
baĢkası tarafından azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iĢtirak ederek iĢlenmesi hâlinde,
sadece bu nedenle (d) bendi hükmüne istinaden cezada artırım yapılamayacaktır.
Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluĢturan fiillerin mağdurun iradesi dıĢında
gerçekleĢtirilmesidir. Mağdura karĢı cebir veya tehdit ya da hile kullanılabileceği gibi,
örneğin bilincinin yitirilmesine neden olmak veya örneğin uyku hâli dolayısıyla bilincinin
kapalı olmasından yararlanmak suretiyle de bu suçlar iĢlenebilirler. Maddenin dördüncü
fıkrasına göre, bu suçun iĢlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak
ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda, ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı
cezaya hükmetmek gerekecektir.
BeĢ ve altıncı fıkralarda cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri
düzenlenmiĢtir. Bu itibarla, cinsel saldırı suçunun iĢlenmesi suretiyle mağdurun beden veya
ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
gerektirmektedir. Keza, cinsel saldırı sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya
ölümü hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu
durumlarda, netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koĢulların
gerçekleĢmesi gerekir.
Çocukların cinsel istismarı
MADDE 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kiĢi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) OnbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte fiilin hukukî anlam
ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı gerçekleĢtirilen her
türlü cinsel davranıĢ,
b) Diğer çocuklara karĢı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen baĢka bir
nedene dayalı olarak gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar,
AnlaĢılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleĢtirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(3)196 Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat
edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kiĢiler tarafından ya da hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kiĢi tarafından birlikte gerçekleĢtirilmesi
hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karĢı cebir veya tehdit
kullanmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
196
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 12). Yapılan bu değiĢiklikle,
cinsel istismarın “birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi” de, söz konusu suçun daha ağır
cezayı gerektiren nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra
Sayısı: 901, sh. 3).
(5) Cinsel istismar için baĢvurulan cebir ve Ģiddetin kasten yaralama suçunun ağır
neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler
uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeĢ
yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda,
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE197:
Madde metninde çocukların cinsel istismarı fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. EriĢkin kiĢilere
karĢı iĢlenen fiiller açısından cinsel saldırı ifadesi kullanılmasına rağmen, çocuklar açısından
cinsel istismar ifadesi kullanılmıĢtır. EriĢkin kiĢilere karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢların
kiĢinin rızasına aykırı olması gerekir. Aksi takdirde, yani kiĢinin rızasının bulunması hâlinde,
ceza hukuku sorumluluğunu gerektiren davranıĢlardan söz edilemez. EriĢkin kiĢilere karĢı
gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar açısından rızanın varlığı, ceza sorumluluğunu ortadan
kaldırmaktadır. Buna karĢılık, onbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte
fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan çocuklara karĢı
gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar açısından, rızanın varlığı ceza sorumluluğunu ortadan
kaldırmamaktadır. BaĢka bir deyiĢle, kendisine karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢlar
açısından bu çocuğun rıza açıklamasında bulunması, fiili suç olmaktan çıkarmayacak ve
kiĢinin ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Bu bakımdan, onbeĢ yaĢını
tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan kiĢilere karĢı gerçekleĢtirilen her türlü cinsel
davranıĢ, cinsel istismar olarak kabul edilmiĢtir.
OnbeĢ yaĢını tamamlamıĢ ve maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama
yeteneği geliĢmiĢ olan çocuklara karĢı gerçekleĢtirilen cinsel davranıĢların cinsel istismar
olarak nitelendirilebilmesi için, bunların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen baĢka bir
nedene dayalı olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu nitelendirme, cinsel saldırı ve cinsel
istismar fiilleri açısından ortaya konan ayırım ölçütüne aykırı olmakla birlikte; suçun
mağdurunun çocuk olması ve bu fiiller karĢısında direncinin zayıflığı göz önünde
bulundurularak, söz konusu fiillerin de bu madde kapsamında suç olarak tanımlanması yoluna
gidilmiĢtir. Fıkranın (b) bendinde söz konusu edilen cinsel istismar bakımından, çocuğun
iradesinin ortadan kaldırılmıĢ olması değil, “iradeyi etkileyen neden” ifadesi kullanılmıĢtır.
Maddenin birinci fıkrasında, cinsel istismar suçunun temel Ģekli açısından ceza yaptırımı
belirlenmiĢtir. Ġkinci fıkrada ise, bu suçun iĢleniĢ tarzı itibarıyla nitelikli hâli tanımlanmıĢtır.
Buna göre, cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleĢtirilmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
gerektirmektedir. Suçun bu nitelikli hâline iliĢkin açıklama için, cinsel saldırı suçunun
gerekçesine bakılmalıdır.
Üçüncü fıkraya göre; cinsel istismarın çocukla aralarında belli akrabalık iliĢkisi bulunan
kiĢiler tarafından, çocuğun vasisi, eğiticisi, öğreticisi, bakıcısı, çocuğa sağlık hizmeti veren,
çocuğa karĢı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan diğer bir kiĢi tarafından veya
197
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 510 vd.
hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle198 gerçekleĢtirilmesi, daha ağır
ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın, onbeĢ yaĢını tamamlamamıĢ veya tamamlamıĢ olmakla
birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmemiĢ olan
kiĢilere karĢı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi, cezanın artırılmasını
gerektiren bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, uygulanan cebrin en
fazla kasten yaralama suçunun temel Ģeklini oluĢturacak boyutta olması gerekir. Bu
bakımdan, beĢinci fıkraya göre, cinsel istismar için baĢvurulan cebir ve Ģiddetin kasten
yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna
iliĢkin hükümler uygulanacaktır.
Altı ve yedinci fıkralarda söz konusu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri
düzenlenmiĢtir. Bu itibarla, söz konusu suçun iĢlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh
sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Keza, söz konusu suçun iĢlenmesi sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü
hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda,
netice sebebiyle ağırlaĢmıĢ suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koĢulların gerçekleĢmesi
gerekir.
ReĢit olmayanla cinsel iliĢki
MADDE 104- (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeĢ yaĢını bitirmiĢ olan çocukla
cinsel iliĢkide bulunan kiĢi, Ģikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2)199
GEREKÇE200:
Madde metninde, reĢit olmayan kiĢiyle cinsel iliĢkide bulunmak, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Cinsel taciz
MADDE 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kiĢi hakkında, mağdurun
Ģikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına
hükmolunur.
198
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metninde yapılan bu değiĢiklikle, cinsel istismarın
“birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi” de, söz konusu suçun daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı:
901, sh. 3).
199
Maddenin ikinci fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesinin 23.11.2005 tarih ve 103/89 sayılı Kararı
(Resmi Gazete: 25 ġubat 2006/26091) ile iptal edilmiĢtir. Bu fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.”
200
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 512.
(2)201 Bu fiiller; hiyerarĢi, hizmet veya eğitim ve öğretim iliĢkisinden ya da aile içi
iliĢkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı iĢyerinde
çalıĢmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak iĢlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; iĢi bırakmak,
okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmıĢ ise, verilecek ceza bir yıldan az
olamaz.
GEREKÇE202:
Madde metninde cinsel taciz suçu tanımlanmıĢtır.
Cinsel taciz, kiĢinin vücut dokunulmazlığının ihlâli niteliği taĢımayan cinsel davranıĢlarla
gerçekleĢtirilebilir. Cinsel taciz, cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun
rahatsız edilmesinden ibarettir.
Maddenin ikinci fıkrasında cinsel taciz suçunun nitelikli hâlleri belirlenmiĢtir. Buna göre,
hiyerarĢi veya hizmet iliĢkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı
iĢyerinde çalıĢmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak kiĢiye karĢı cinsel tacizde
bulunulması, suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Cinsel taciz suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması, mağdurun Ģikâyetine bağlı tutmuĢtur.
AÇIKLAMA:
Maddenin üçüncü fıkrası metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla (m. 13) yapılan
değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Yapılan değişiklikle, cinsel taciz suçunun eğitim ve öğretim ilişkisinden veya aile içi ilişkiden
kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali, bu suçun daha ağır cezayı
gerektiren bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır. Ayrıca belirtilmek gerekir ki, cinsel taciz
suçunun nitelikli unsurlarının gerçekleştiği durumlarda, soruşturma ve kovuşturmanın
yapılması mağdurun şikayetine bağlı değildir.”203.
YEDĠNCĠ BÖLÜM
Hürriyete KarĢı Suçlar
Tehdit
MADDE 106- (1) Bir baĢkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel
dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden bahisle tehdit eden kiĢi, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir
zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun
Ģikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
201
Bu fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 13).
202
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 514.
203
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 3.
a) Silâhla,
b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya
özel iĢaretlerle,
c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak,
ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme
suçunun iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
GEREKÇE204:
Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiĢ bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer
bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüĢtür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer,
kiĢilerin huzur ve sükunudur; böylece kiĢilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi
engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve
sükununa karĢı iĢlenen saldırılar cezalandırılmıĢ olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle
korumak istediği esas değer, kiĢinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.
Tehdit, çoğu zaman baĢka bir suçun unsurunu oluĢturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında,
tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve
tamamlayıcı bir suçtur.
Tehdit hâlinde, gerçekleĢmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz,
kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kiĢinin hayatının veya vücut
bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teĢkil eden belli bir fiilin iĢleneceğinin,
genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın
gerçekleĢtirileceğinin bildirilmesi oluĢturmaktadır.
Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı
olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmemesi, gerçekten veya en azından
görünüĢ itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından
gerçekleĢtirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kiĢi vasıtasıyla bu kötülüğün
gerçekleĢtirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.
Suçun oluĢması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢip gerçekleĢmemesi, önemli
değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine
getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleĢeceği ihtimali objektif olarak mevcut
olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleĢtirilen davranıĢ muhatap alınan kiĢi üzerinde ciddî bir
korku yaratma açısından sonuç almaya elveriĢli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluĢtuğu
ileri sürülemez. Failin söz ve davranıĢlarının muhatabı üzerinde ciddî Ģekilde korku ve endiĢe
yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araĢtırılması gerekir.
Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili
olması Ģart değildir. KiĢi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranıĢlarla
mağduru tehdit etmek istemiĢ olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranıĢları ciddiye
almamıĢ olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleĢmiĢtir. Tehdidin gerçekleĢip
gerçekleĢmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de
kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleĢtirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu
204
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 514 vd.
kanaatini karĢı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan
sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleĢtirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip
olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile
kullanılmak suretiyle inandırılmıĢ olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe
maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiĢ olmaz.
Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü Ģahsa yönelik olabilir. Ancak, bu
durumda mağdur ile üçüncü kiĢi arasında belli bir akrabalık, yakınlık iliĢkisi mevcut
olmalıdır.
Tehdit hâlinde kiĢi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak,
belli bir davranıĢta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir
ayırım yapılmıĢtır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut
veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden bahisle yapılması, söz
konusu suçun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Buna karĢılık, tehdidin, mağduru malvarlığı
itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması
ise, suçun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu suçtan dolayı
soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, mağdurun Ģikâyetine bağlı kılınmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir.
Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda
ciddî kaygılar meydana getirmeye elveriĢli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun
ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle
kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kiĢinin veya bir kaç kiĢinin birlikte olarak tehdit icra
etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.
Ġmzasız bir mektup veya özel iĢaretler kullanarak bir kiĢinin tehdit edilmesi hâlinde de
meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye
gönderilmiĢ olan imzasız mektup kiĢinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır
tehdidi oluĢturacaktır. Yine bir kimseye karĢı gönderilmiĢ olan mektuplarda ucundan kan
damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel iĢaret kullanılması korkuyu
yoğunlaĢtırabilir.
Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları tehdit gücünün de,
kiĢileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak
sayılması uygun görülmüĢtür.
Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala
zarar verme suçunun iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği
belirtilmiĢtir. KiĢi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir baĢkasını öldürmüĢ veya
yaralamıĢ ya da malına zarar vermiĢ olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri
uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir.
ġantaj
MADDE 107- (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir Ģeyi yapacağından veya
yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir Ģeyi
yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kiĢi, bir yıldan üç yıla
kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2)205 Kendisine veya baĢkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kiĢinin Ģeref veya
saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği
tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE206:
Maddeyle, Ģantaj fiilleri suç hâline getirilmiĢ olmaktadır. ġantajda da kiĢiyi bir Ģeyi yapmaya
veya yapmamaya zorlama söz konusudur. Ancak, bu durumda kiĢiye bir kötülük
yapılacağından, kiĢinin sahip bulunduğu bir değere saldırıda bulunulacağından bahisle bir
zorlama söz konusu değildir. Aksine, kiĢi, hakkı olan veya yükümlü olduğu bir Ģeyi
yapacağından veya yapmayacağından bahisle baĢkasını zorlamaktadır. Örneğin, kiĢinin suç
iĢlemiĢ olan bir kimseyi ihbar edeceğinden bahisle, kendisine bir menfaat temin etmeye
zorlaması hâlinde, Ģantaj suçu oluĢur. ĠĢlenmiĢ olan bir suç vakıası karĢısında ihbarda
bulunmak, kiĢiler açısından hem bir haktır hem de bir yükümlülüktür. Aynı Ģekilde, bir
gazetecinin, bir siyasî Ģahsîyeti, kendisine muayyen miktar para verdiği takdirde, hakkında
ileri sürülen yolsuzluk iddialarını haber konusu yapmayacağından bahisle, menfaat teminine
zorlaması hâlinde Ģantaj suçu oluĢur.
ġantaj yapılmakla, kiĢi kanuna aykırı bir davranıĢta bulunmaya zorlanmıĢ olabilir. Örneğin
belediyede meclis üyesinin, yaptırmıĢ bulunduğu kaçak inĢaatı yıktırması hâlinde belediye
meclisinde muhalefetle iĢbirliği yapacağından bahisle belediye baĢkanının bu inĢaatı
yıktırmamaya zorlaması; keza, taahhüt iĢleriyle uğraĢan bir kiĢinin, belediye baĢkanını bir yol
inĢaatına iliĢkin ihalenin kendilerine verilmemesi hâlinde hakkında rüĢvet suçundan dolayı
ihbarda bulunacağından bahisle bu ihaleyi mevzuata aykırı olarak kendisine verdirmeye
zorlaması, Ģantaj suçunu oluĢturur.
ġantaj yapılmakla, kiĢi yükümlü olmadığı bir davranıĢta bulunmaya zorlanabilir. Örneğin, bir
iĢ adamının, kamu oyunda gündemde olan yolsuzluk olaylarıyla ilgili olarak hazırlanan gazete
haberinde adından söz etmeme karĢılığında menfaat teminine veya bir kuruluĢa bağıĢta
bulunmaya zorlanması hâlinde, Ģantaj suçu oluĢur.
ġantaj suçunun oluĢabilmesi için, mağdurun zorlanması yeterlidir. Bu zorlama karĢısında,
mağdurun isteneni yapması suçun oluĢması için gerekli değildir.
ġantaj suçunun arzettiği özellik, kiĢinin hak veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız
bir çıkar sağlamaya çalıĢması ya da baĢkasını bir Ģeyi yapmaya veya yapmamaya mecbur
etmesidir.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenen ikinci fıkranın gerekçesi Ģu
Ģekildedir:
“Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek
nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit
suçuna ilişkin "sair kötülük" kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği
eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir.”207
205
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 14).
206
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 516 vd.
207
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4.
Cebir
MADDE 108- (1) Bir Ģeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına
müsaade etmesi için bir kiĢiye karĢı cebir kullanılması hâlinde, kasten yaralama
suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.
GEREKÇE208:
Madde metninde cebir kullanma suçu tanımlanmıĢtır. Cebir kullanma suçu, aynı zamanda
kasten yaralama suçunu oluĢturmaktadır. Ancak, kasten yaralama suçundan farklı olarak, bir
Ģeyi yapması veya yapmaması ya da bir Ģeyin yapılmasına müsaade etmesi için kiĢiye karĢı
cebir tatbik edilmektedir.
Latince karĢılığı "vis compulsiva" olan cebir, kiĢiye karĢı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun
veya bir üçüncü kiĢinin iradesi ve davranıĢları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir.
Cebre maruz kalan kiĢi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranıĢta
bulunmaya zorlanmaktadır. Cebir hâlinde kiĢi bir acı hissetmektedir ve bu acının etkisiyle
belli bir davranıĢı gerçekleĢtirmeye zorlanmaktadır. Buna karĢılık, tehdit hâlinde, kiĢi bir
tecavüzün, kötülüğün ileride meydana geleceği bildirilerek korkutulmaktadır.
Bu düzenlemede, cebir kullanma suçuyla ilgili olarak öngörülen ceza, kasten yaralama
suçundan dolayı verilecek cezanın belli bir oranda artırılmasından ibarettir.
KiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma
MADDE 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde
kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kiĢiye, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) KiĢi, fiili iĢlemek için veya iĢlediği sırada, cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan
yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte,
c) KiĢinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eĢe karĢı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan
kiĢiye karĢı,
ĠĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
208
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 518.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde,
ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar
yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun iĢlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi
sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama
suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
GEREKÇE209:
Madde metninde kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçu tanımlanmıĢtır.
Bu suç ile korunan hukukî değer, kiĢilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket
edebilme hürriyetidir. KiĢiler, bir yerde kalma ve bir yere gitme konusunda tercihte bulunma
serbestisine sahiptirler. Söz konusu suç iĢlenmekle kiĢinin bir yerde kalma ve bir yere gitme
hürriyeti ihlâl edilmiĢ olmaktadır.
Söz konusu suç, bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak
hürriyetinden yoksun bırakılmasıyla oluĢmaktadır. Örneğin kiĢinin bir yere kapatılması, bir
yerde tutulması veya bir yere götürülmesi veya bir yere gitmekten men olunması fiilleri, bu
tanıma göre ceza yaptırımını gerektirmektedir.
Maddede geçen hukuka aykırı olarak ibaresi, hukukun izin vermediği hâlleri ifade eder.
Örneğin bir suça iliĢkin soruĢturma kapsamında suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin ceza
muhakemesi hukukunun gereklerine uygun olarak tutulması, gözaltına alınması veya
tutuklanması hâllerinde, fiil hukuka uygundur ve bu suç oluĢmaz.
Maddenin ikinci fıkrasında kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile
kullanılarak iĢlenmesi, bu suç acısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak
belirlenmiĢtir. Suçun temel Ģekli açısından cebir, tehdit veya hile kullanılmasına gerek yoktur.
Örneğin kiĢi içeride uyumakta iken kapının kilitlenmesi hâlinde, söz konusu suçun temel Ģekli
gerçekleĢmiĢ olmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıĢtır.
Bu nitelikli hâllerden bir kısmı, suçun iĢleniĢ tarzına iliĢkindir. Söz konusu suçun iĢlenmesi
bakımından, silâhlı olunması veya kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir
kolaylık sağlamaktadır.
KiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kiĢinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla
iĢlenmiĢ olabilir. Suçun bu seçimlik nitelikli unsuru için, failin saiki önem taĢımaktadır.
Suçun iĢlendiği sırada kiĢi kamu görevlisi sıfatını taĢımayabilir, örneğin emekliye ayrılmıĢ
olabilir. Keza, suç, kamu görevlisinin yakınına karĢı da iĢlenebilir. Bir hâkimin verdiği karara
tepki olarak oğlunun kaçırılması bu hâle örnek olarak gösterilebilir.
Suçun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi de bu fıkra kapsamında bir seçimlik
nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Suçun icra hareketlerinin birden fazla kiĢi tarafından
birlikte gerçekleĢtirilmesi gerekir. Yani suçun iĢleniĢi acısından müĢterek faillik durumunun
varlığı hâlinde, bu nitelikli unsur oluĢur. Ancak, suçun icra hareketlerinin bir kiĢi tarafından
gerçekleĢtirilmesine karĢılık, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması
hâlinde, bu fıkraya göre ceza artırılamaz.
209
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 518 vd.
Suçun üstsoy, altsoy veya eĢe karĢı, çocuğa karĢı ya da beden veya ruh bakımından kendini
savunamayacak durumda bulunan kiĢiye karĢı iĢlenmesi de, üçüncü fıkra hükmüne istinaden
cezanın artırılmasını gerektiren mağdurun Ģahsı itibarıyla seçimlik nitelikli unsurlar olarak
kabul edilmiĢtir.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre; bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir
kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmedilecektir.
Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suçun netice nedeniyle bir ağırlaĢmıĢ hâli söz konusudur.
Bu nedenle, failde bu neticeye yönelik kastın bulunması gerekmez. Bu hükmün
uygulanabilmesi için, mağdurun ekonomik kaybının önemli miktarda olması gerekir.
BeĢinci fıkra hükmüne göre, suçun cinsel amaçla iĢlenmesi, söz konusu suç açısından failin
güttüğü amaç itibarıyla ayrı bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır. Bu nitelikli unsurun
gerçekleĢmesi hâlinde verilecek cezanın ayrıca artırıma tabi tutulması gerekmektedir.
Altıncı fıkraya göre, kiĢi hürriyetinden yoksun kılma suçunun iĢlenmesi amacıyla veya
sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi
durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten
yaralama suçunun temel Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden
cezaya hükmedilmelidir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 110- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu iĢleyen kiĢi, bu suç nedeniyle
soruĢturmaya baĢlanmadan önce, mağdurun Ģahsına zararı dokunmaksızın, onu
kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı
indirilir.
GEREKÇE210:
Madde metninde kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından etkin piĢmanlık hâli
düzenlenmiĢtir. Etkin piĢmanlık için, suç tamamlandıktan sonra, mağdurun güvenli bir yerde
serbest bırakılması gerekir. Bunun, kendiliğinden olması, yani herhangi bir zorlama olmadan
gerçekleĢmesi gerekir. Ayrıca, etkin piĢmanlığın, bu suç nedeniyle soruĢturmaya baĢlanmadan
önce gerçekleĢmesi gerekir. SoruĢturma makamlarının iĢe el koymasından serbest bırakma
hâlinde, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır.
Etkin piĢmanlıktan yararlanılabilmesi için, hürriyetinden yoksun kılınan mağdurun Ģahsına
zarar verilmemelidir.
Etkin piĢmanlık hâlinde, kiĢinin cezasında belli bir oranda indirim yapılması gerektiği kabul
edilmiĢtir.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
210
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522.
MADDE 111- (1) Tehdit, Ģantaj, cebir veya kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının
iĢlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE211:
Madde metninde, tehdit, Ģantaj, cebir veya kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının
iĢlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir.
Eğitim ve öğretimin engellenmesi
MADDE 112- (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢla;
a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her
türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine
girilmesine veya orada kalınmasına,
Engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE212:
Madde metninde eğitim ve öğretimin engellenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır.
Kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinin
engellenmesi
MADDE 113- (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢla, kamu kurumu faaliyetinin yürütülmesine, engel olunması hâlinde, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE213:
Madde metninde kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının
faaliyetlerinin engellenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır.
Siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi
211
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522.
212
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522.
213
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522.
MADDE 114- (1) Bir kimseye karĢı;
a) Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya
veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden
ayrılmaya,
b) Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden
ayrılmaya,
Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir siyasî
partinin faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
GEREKÇE214:
Madde metninde, siyasî hakların kullanılmasını engelleme fiillerinin bazıları suç olarak
tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç tanımında çeĢitli seçimlik hareketlere yer verilmiĢtir. Bu
hareketlerin suç olarak tanımlanmasıyla, kiĢilerin siyasî hak ve hürriyetleri güvence altına
alınmak istenmiĢtir.
Maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak,
bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya
katılmamaya ya da siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya
zorlanması, suç oluĢturmaktadır. Bu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre cezaya
hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kiĢinin siyasî partiye üye olması veya
olmaktan vazgeçmesi, siyasî partinin faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya
da siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu
amaçlarla, kiĢiye karĢı cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmıĢ gibi
cezalandırılabilmek için yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teĢebbüs suçu niteliği
taĢımaktadır.
Birinci fıkranın (b) bendinde, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak, seçim yoluyla
gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanması, suç
olarak tanımlanmıĢtır. Bu bentte tanımlanan seçimlik hareket açısından da söz konusu suç, bir
teĢebbüs suçu niteliği taĢımaktadır. Bu itibarla, söz konusu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre
cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kiĢinin bu nedenle seçim
yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmaktan vazgeçmesi veya seçildiği görevi bırakması
gerekmemektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bu fıkra hükmüyle, siyasî hakların toplu olarak kullanılmasının engellenmesi ceza yaptırımı
altına alınmıĢtır. Bir siyasî partinin faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı
baĢka bir davranıĢla engellenmiĢ olması hâlinde, suç tamamlanmıĢ olur.
Ġnanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme
214
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 522 vd.
MADDE 115- (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi
inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiĢtirmeye zorlayan ya da bunları
açıklamaktan, yaymaktan meneden kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya
da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla, engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre
ceza verilir.
GEREKÇE215:
Madde metninde inanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Konut dokunulmazlığının ihlâli
MADDE 116- (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak
giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kiĢi, mağdurun Ģikâyeti üzerine,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)216 Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın
girilmesi mutat olan yerler dıĢında kalan iĢyerleri ve eklentileri hakkında iĢlenmesi
hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para
cezasına hükmolunur.
(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya iĢyerinin birden fazla kiĢi
tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kiĢilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meĢru bir amaca
yönelik olması gerekir.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti iĢlenmesi hâlinde, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE217:
Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl
fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kiĢinin kendisine özgü
barıĢ ve sükununu ve yuvasındaki yaĢamının sulh ve selametle cereyanı için varolması gerekli
güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karĢı iĢlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükunu ihlâl
eyleyen bu fiillerin, hürriyete karĢı iĢlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun
görülmüĢtür.
Maddenin birinci fıkrasında konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel Ģekli düzenlenmiĢtir.
Buna göre; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi
215
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 524.
216
31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkdalarında değiĢiklik yapıldığı
gibi, bu fıkralar kendi aralarında takdim tehir edilmiĢtir (m. 8).
217
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 524 vd.
veya rıza ile girildikten sonra buradan çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun
temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Bu suç, herkes tarafından iĢlenebilir. Bu suç, icraî bir
davranıĢla iĢlenebileceği gibi, ihmali davranıĢla da iĢlenebilir. BaĢkasının konutuna veya
konutun eklentilerine rıza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali
davranıĢla ihlâl edilmektedir.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluĢabilmesi için, yetkili kiĢinin konuta girme
konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar
olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice
veya hileyle girilmiĢ olması hâlinde, bu suç oluĢur. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta
girildikten sonra, bu rızanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde
söz konusu suç oluĢur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir
unsurunu oluĢturmaktadır.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın,
hukuken geçerli rıza olması gerekir. KiĢinin konuta girme konusunda rıza açıklamaya yetkili
olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamıĢ olması
gerekir.
Maddenin ikinci218 fıkrası, söz konusu suçun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rıza ile
ilgili bazı durumlara iliĢkin hükümler içermektedir. Buna göre, evlilik birliğinde aile
bireylerinden birinin rızasının olması, söz konusu suça iliĢkin hukuka aykırılık vasfını ortadan
kaldırır. Keza, konutun birden fazla kiĢi tarafından ortak kullanılması durumunda bu
kiĢilerden birinin konuta girme konusunda rıza göstermesi, fiilin hukuka uygun hâle getirir.
Ancak bu hâllerde konuta giriĢin hukuka uygun sayılabilmesi için, rıza açıklamasının meĢru
bir amaca yönelik olması gerekir. Bu bakımdan örneğin, konuttaki teknik bir arızanın tamiri
için, diğerinin bilgisi olmaksızın, eĢlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi
hâlinde, bu rıza geçerli bir rıza olarak kabul edilmelidir. Buna karĢılık, eĢlerden birinin bir
baĢkasını zina yapmak üzere konuta kabul etmesi durumunda, bu kiĢinin konuta girmesine
gösterilen rızanın, geçerli bir rıza olarak kabul edilmesi imkansızdır ve bu durumda diğer eĢe
karĢı iĢlenmiĢ konut dokunulmazlığını ihlâl suçu söz konusudur.
Maddeye göre, girilen veya çıkılmayan yerin bir konut veya bunun eklentisi olması gerekir.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun soruĢturma ve kovuĢturması mağdurun Ģikâyetine
bağlı kılınmıĢtır.
Maddenin üçüncü219 fıkrası suçun konusu bakımından farklı bir hüküm içermektedir. Buna
göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat
olan yerler dıĢında kalan iĢyerleri ve eklentileri hakkında iĢlenmesi, ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada söz konusu olan koĢullar aranacaktır. Niteliği
itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alıĢılmıĢ (mutat) olan yerler dıĢında
kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluĢturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel
muayenehane, bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza,
herkesin herhangi bir koĢulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süper
marketlere, dükkânlara, mağazalara halka açık olmadıkları zamanlarda, meselâ mesai saatleri
dıĢında rıza hilafına girilmesi hâlinde de bu suç oluĢacaktır. Ancak, halka açık oldukları
218
31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları kendi aralarında takdim
tehir edildiği için, bu atfı üçüncü fıkraya yapılmıĢ atıf olarak anlamak gerekir.
219
31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları kendi aralarında takdim
tehir edildiği için, bu atfı ikinci fıkraya yapılmıĢ atıf olarak anlamak gerekir.
sırada girildiği takdirde suç oluĢmayacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin
girmesi hususunda daha baĢlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamıĢ sayılırlar.
Dördüncü fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçların cebir veya tehdit kullanılarak ya
da gece vakti iĢlenmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâller olarak belirlenmiĢtir.
Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak
düĢünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek
ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiĢ ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan
hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
ĠĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli
MADDE 117- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢla, iĢ ve çalıĢma hürriyetini ihlâl eden kiĢiye, mağdurun Ģikâyeti hâlinde, altı
aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kiĢi veya kiĢileri
ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir Ģekilde orantısız düĢük bir ücretle
çalıĢtıran veya bu durumda bulunan kiĢiyi, insan onuru ile bağdaĢmayacak çalıĢma ve
konaklama koĢullarına tâbi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz
günden az olmamak üzere adli para cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düĢürmek üzere bir kimseyi tedarik veya
sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kiĢiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, iĢçiyi veya iĢverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya
veya evvelce kabul edilenlerden baĢka koĢullar altında anlaĢmalar kabulüne zorlayan ya
da bir iĢin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kiĢiye altı
aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE220:
Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalıĢma ve sözleĢme hürriyetine sahip bulunduğunu
ve özel teĢebbüsler kurmanın serbest olduğunu açıklanmıĢtır. Bu suç tanımı ile, söz konusu
temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıĢtır.
Maddenin birinci fıkrasında, iĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli suç olarak tanımlanmıĢtır. Suçun
oluĢması için, bu ihlâlin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla
gerçekleĢtirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruĢturma ve kovuĢturması Ģikâyete bağlıdır.
Maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlar içinde bulunan kimseleri rızaları ile de olsa,
sömürerek insan onuruna aykırı biçimde ve koĢullar altında çalıĢtırmak suç hâline getirilmiĢ
ve böylece Devletin Anayasada belirtilen sosyal devlet olmak niteliğini koruyan ve
vurgulayan değerlerden çok önemli birisi ceza himayesi altına alınmıĢtır.
ĠĢ ve çalıĢma hürriyetinin kullanılıĢında kiĢilerin insan onuruna uygun koĢullar içinde
çalıĢtırılmaları esastır. Demokratik toplum kiĢilerin çaresizliğinin sömürülmesine dayalı bir
serbest piyasa sisteminin uygulanmasıyla, elbette ki, bağdaĢamaz. Bu nedenle maddenin
ikinci fıkrası kaleme alınmıĢtır.
220
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 526 vd.
Ġkinci fıkrada yer alan suç, kiĢilerin çalıĢmalarının sömürülmesini engellemek amacını
taĢımaktadır. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kiĢilere çeĢitli nedenlerle bağımlı kiĢi, onun bu
hâlinden yararlananlar sömürücü kiĢiler tarafından insanlık dıĢı durumları kabule veya bazı
koĢullara katlanmaya sevkedilebilmektedir.
Bu gibi fiilleri önlemek amacı ile maddenin üçüncü fıkrasında, kiĢileri ikinci fıkrada belirtilen
duruma düĢürmek üzere tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakil fiilleri de suç
sayılmıĢtır. KiĢileri, ikinci fıkrada belirlenen hâle düĢürmemek için söz konusu hazırlık
hareketlerini cezalandırmak yerindedir.
Maddenin dördüncü fıkrasında ayrı bir suç tanımına yer verilmiĢtir.
Söz konusu suçun oluĢması için, cebir veya tehdit kullanılarak, iĢçi veya iĢverenlerin ücretleri
azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden baĢka koĢullar altında anlaĢmalar
kabulüne zorlanması ya da bir iĢin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden
olunması gerekir.
Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi
MADDE 118- (1) Bir kimseye karĢı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya,
sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika
yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kiĢi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla bir
sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
GEREKÇE221:
Madde metninde, sendikel hakların kullanılmasını engelleme fiilleri suç
tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç tanımında çeĢitli seçimlik hareketlere yer verilmiĢtir.
olarak
Maddenin birinci fıkrasına göre, bir kimseye karĢı cebir veya tehdit kullanılarak, bir
sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya
ya da sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanması, suç
oluĢturmaktadır. Bu suçun tamamlanmıĢ Ģekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir
veya tehdide maruz kalan kiĢinin sendikaya üye olması veya olmaktan vazgeçmesi,
sendikanın faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya da sendikadan veya
sendika yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu amaçlarla, kiĢiye karĢı
cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmıĢ gibi cezalandırılabilmek için
yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teĢebbüs suçu niteliği taĢımaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bir
sendikanın faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla
engellenmiĢ olması hâlinde, suç tamamlanmıĢ olur.
221
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 528.
Ortak hüküm
MADDE 119- (1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasî hakların
kullanılmasının engellenmesi, inanç, düĢünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını
engelleme, konut dokunulmazlığının ihlâli ile iĢ ve çalıĢma hürriyetinin ihlâli suçlarının;
a) Silâhla,
b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya
özel iĢaretlerle,
c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak,
e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin
hükümler uygulanır.
GEREKÇE222:
Bu madde, birinci fıkrada sayılan suçlar açısından söz konusu olan ve cezanın artırılmasını
gerektiren nitelikli unsurları göstermektedir. Maddenin birinci fıkrasında, bu nitelikli unsurlar,
seçimlik olarak belirlenmiĢlerdir; yani bir olayda bu hâllerden bir veya birkaçının
gerçekleĢmiĢ olması durumunda; bu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir.
Belirtilen nitelikli hâller, söz konusu suçların iĢlenmesi ile varılmak istenen amaç açısından
cebir veya tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda
ciddî kaygılar meydana getirmeye elveriĢli durumlardır.
Silâhla cebir veya tehditte bulunulması hâlinde, varılmak istenen amaca daha kolay ulaĢılır.
Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kiĢinin veya bir kaç kiĢinin birlikte
olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.
Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu etkiden
yararlanılarak söz konusu suçlar daha kolay bir Ģekilde iĢlenebilirler.
Keza, söz konusu suçların iĢlenmesi bakımından kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye
kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, söz konusu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama
suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten
yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel Ģekli,
birinci fıkrada sayılan suçların seçimlik hareketlerinden olan cebrin varlığı için gerekli ve
yeterli görülmüĢtür.
222
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 528.
Haksız arama
MADDE 120- (1) Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eĢyasını arayan kamu
görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE223:
Madde metninde, bir kimsenin üstünü veya eĢyasının hukuka aykırı olarak aranması, görevi
kötüye kullanma suçundan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bu hüküm, 10.12.1948 tarihli BirleĢmiĢ Milletler Ġnsan Hakları Evrensel Bildirisi (madde 12),
4.11.1950 tarihli Ġnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Dair Avrupa
SözleĢmesi (madde 8, fıkra 1) ve Anayasamızın koruduğu özel hayatın gizliliğini belli bir
surette ihlâlin yaptırımını oluĢturmaktadır.
KiĢilerin üzerinin veya eĢyasının aranması insan haysiyetine bir tecavüz teĢkil ettiği gibi kiĢi
dokunulmazlığının bir devamı olan özel hayatın gizliliğine karĢı da bir saldırı oluĢturur.
KiĢinin örneğin ceplerinin, el çantasının, bavulunun, özel otomobilinin hukuka aykırı bir
surette aranması bu suçu oluĢturacaktır. Bu arama olgusunun yetkisiz olarak girilen konutta
gerçekleĢtirilmesi hâlinde, ayrıca konut dokunulmazlığını ihlâl suçu oluĢur ve bu nedenle,
gerçek içtima hükümlerine göre sorumluluk cihetine gidilmesi gerekir.
Suç failinin bir kamu görevlisi olması gerekmektedir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir özgü
suç niteliği taĢımaktadır.
Metinde geçen “hukuka aykırı olarak” ibaresinden maksat, yürürlükteki mevzuatın izin
vermediği hâl demektir. Kanun ve nizamların izin verdiği arama hâllerinde suçun
oluĢmayacağı açıktır. Suçun oluĢması için kamu görevlisi, kiĢi hürriyetini, görevini kötüye
kullanarak veya yetkisini aĢarak ihlâl etmiĢ olmalıdır. Böylece “hukuka aykırı olarak”
sözcükleri görevin kötüye kullanılmasını ve yetkinin aĢılmasını kapsar.
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi
MADDE 121- (1) KiĢinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına
verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında
altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE224:
Madde metninde dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Orijinini Latince “petitum” (talep) kavramı oluĢturan ve Anayasamızda da düzenlenen dilekçe
hakkı, bir sübjektif kamusal haktır. Sübjektif haktır; çünkü, bu hak, toplu veya münferiden,
ancak bireyler tarafından kullanılabilir. Kamusal bir haktır; çünkü, bu hakkın kullanılmasıyla
kiĢiler taleplerini resmi makamlara iletmek olanağını elde etmektedirler.
Söz konusu suç tanımıyla, dilekçe hakkının kullanılmasının güvence altına alınması
amaçlanmıĢtır. Suçun konusu dilekçedir. Dilekçe, kiĢinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili
223
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530.
224
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530.
kamu makamlarına yazılı olarak yaptığı baĢvuruyu ifade etmektedir. Kamu makamlarına
yöneltilen talebin sözlü olması da mümkündür. Örneğin bir suç vakıasına iliĢkin ihbar veya
Ģikâyetin sözlü olarak yapılması hâlinde, bunun tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Salt
sözlü baĢvurunun kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluĢturmayacaktır. Ancak, baĢvurunun
yazılı yapılması hâlinde, bunun hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi, söz konusu
suçu oluĢturacaktır. Bu ayırımın yapılmasının nedeni, ispat sorunlarının önüne geçmektir.
Süreli iĢlemlerde, dilekçenin süresinde verilmesine rağmen, kabulünün geciktirilmesi hâlinde
de, bu suç oluĢur.
Verilen dilekçenin hukukî bir nedene dayalı olarak kabul edilmemesi hâlinde, kabul etmeme
fiili hukuka uygun olduğu için, suç oluĢmayacaktır. Örneğin, bir suç duyurusuna iliĢkin
dilekçenin, ilgisiz bir makama verilmeye teĢebbüs edilmesi karĢısında, kabul edilmemesi, söz
konusu suçu oluĢturmaz.
Ayırımcılık
MADDE 122- (1) KiĢiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük225, siyasî düĢünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taĢınır veya taĢınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya
hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kiĢinin iĢe alınmasını veya alınmamasını
yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arzedilmiĢ bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) KiĢinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.
GEREKÇE226:
Madde, insanlar arasında, yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayırımlar
yapılarak, bazı kiĢilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hâle getirilmelerini
cezalandırmaktadır.
Madde suçun maddî unsurlarını üç ayrı bentte ayrı ayrı belirtmiĢtir. Bu fiiller, maddede
sayılan ayırım nedenlerine dayanılarak bir taĢınır veya taĢınmaz malın satılmaması,
devredilmemesi veya bir hizmetin icra olunmaması, hizmetten yararlanmanın engellenmesi,
kiĢinin iĢe alınması veya alınmamasının bu ayırım nedenlerine bağlanması, besin
maddelerinin verilmemesi, kamuya arzedilmiĢ bir hizmetin yapılmasından kaçınılması,
kiĢinin herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasının engellenmesidir.
Ancak menfi nitelik arzeden ve ihmal tabiatında bulunan bütün bu hareketler maddenin
birinci fıkrasında gösterilen saiklere bağlı olarak gerçekleĢtirilecektir; yukarıda belirtilen
olumsuz hareketler, kiĢilere karĢı kökenleri, cinsiyetleri, aile durumları, örf ve âdetleri,
kiĢilerin değiĢik felsefî inançları, ayrı bir etnik gruba mensup bulunmaları, farklı ırk, din,
mezhep mensubu bulunmaları nedeni ile gerçekleĢtirilmiĢ olacaktır. Yoksa söz gelimi iĢ
225
Bu “özürlülük” ibaresi, 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla (m. 41), fıkra metnine eklenmiĢtir (Resmi
Gazete: 7 Temmuz 2005/25868).
226
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 530 vd.
sahiplerinin beğenmedikleri kiĢileri iĢe almamalarının cezalandırılması söz konusu değildir.
Amaç, vatandaĢlar arasında çeĢitli etmenlere dayanan grup mensubiyeti nedeniyle ayrım
yaptırmamaktır. Madde böylece aslında millet bireyleri arasında bölücülük yapılmasını
önlemek amacını gütmektedir.
KiĢilerin huzur ve sükununu bozma
MADDE 123- (1) Sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla;
telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı baĢka bir
davranıĢta bulunulması hâlinde, mağdurun Ģikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla
kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE227:
Madde, belirli bağımlı hareketlerle kiĢilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda
gösterilen çabaları cezalandırmaktadır.
Suçun maddî unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona
karĢı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli
olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi.
Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılması
gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluĢması için özel bir maksatla hareket edilmesi Ģartını
getirmektedir.
Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kiĢiler üzerinde uygulanacak
maddî veya cebrî bir müdahale niteliği taĢımamaktadır. Bu suç tanımı ile, kiĢilerin psikolojik,
ruhsal sükûn içinde yaĢamak hakkını korunmaktadır.
Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruhsal bir teĢevvüĢe uğradığı
hâllerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır.
Maddede düzenlenen suçun soruĢturulması ve kovuĢturulması, suçtan zarar görenin Ģikâyetine
bağlıdır.
HaberleĢmenin engellenmesi
MADDE 124- (1) KiĢiler arasındaki haberleĢmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi
hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(2) Kamu kurumları arasındaki haberleĢmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kiĢi, bir
yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde engellenmesi
hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE228:
227
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 532.
Madde metninde haberleĢmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımı ile,
bir anayasal hak olan haberleĢme hürriyeti güvence altına alınmıĢtır.
Maddenin birinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki haberleĢmenin engellenmesi, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, belirli kiĢiler arasındaki haberleĢmedir. HaberleĢmenin
yapıldığı araç önemli değildir. Bu haberleĢme, örneğin mektupla veya telefonla yapılabilir.
HaberleĢmenin engellenmesi, çeĢitli suretlerde gerçekleĢebilir. Örneğin posta kutusundaki
mektupların yırtılması, bir kiĢiye gönderilen mektupların ilgilisine verilmeyip çöp kutusuna
atılması, telefon hatlarının kesilmesi, oluĢturulan manyetik alanla telefon görüĢmelerinin
yapılamaz hâle getirilmesi gibi fiiller, söz konusu suçu oluĢturur.
Fıkra metninde, haberleĢmenin engellenmesinin hukuka aykırı olması özellikle
vurgulanmıĢtır. Bu bakımdan, örneğin cezaevinde cezası infaz edilen bir hükümlünün
haberleĢmesinde olduğu gibi haberleĢme hürriyetine bir kamu görevinin gereği olarak
sınırlama getirilmesi hâllerinde, fiil hukuka uygun olduğu için, söz konusu suç
oluĢmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kamu kurumları arasındaki haberleĢmenin hukuka aykırı olarak
engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Üçüncü fıkrada ise, her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde
engellenmesi, keza ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Örneğin bir gazete veya derginin
dağıtımının ya da belli bir radyo veya televizyon yayınının hukuka aykırı bir Ģekilde
engellenmesi, bu suçu oluĢturur.
Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, yayının engellenmesinin hukuka aykırı olması gerektiği
fıkra metninde özellikle vurgulanmıĢtır. Örneğin, bir basın ve yayın aracıyla suç iĢlenmesinin
önlenmesi amacıyla veya iĢlenmiĢ olan bir suç nedeniyle, Anayasa ve kanunlarda belirlenen
koĢullara ve ayrıca, hukukun genel prensiplerine uygun olarak, koruma veya güvenlik tedbiri
uygulanması suretiyle yayının engellenmesi hâlinde, bu suç oluĢmayacaktır.
SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM
ġerefe KarĢı Suçlar
Hakaret
MADDE 125- (1) Bir kimseye onur, Ģeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte
somut bir fiil veya olgu isnat eden229 veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, Ģeref ve
saygınlığına saldıran kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin en az üç
kiĢiyle ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir.
(2) Fiilin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle iĢlenmesi
hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
228
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 532 vd.
229
Fıkra metninde geçen “ya da yakıştırmalarda bulunmak” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı
Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 15).
a) Kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamasından,
değiĢtirmesinden, yaymaya çalıĢmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına
uygun davranmasından dolayı,
c) KiĢinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
ĠĢlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4)230 Hakaretin alenen iĢlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5)231 Kurul hâlinde çalıĢan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi
hâlinde suç, kurulu oluĢturan üyelere karĢı iĢlenmiĢ sayılır. Ancak, bu durumda
zincirleme suça iliĢkin madde hükümleri uygulanır.
GEREKÇE232:
Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıĢtır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan
hukukî değer, kiĢilerin Ģeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler
nezdindeki saygınlığıdır.
Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı
kaldırılmıĢtır.
Hakaret suçunun oluĢabilmesi için, kiĢiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin,
kamu görevlisinin bir kiĢiden bir iĢ karĢılığında belli bir miktar rüĢvet aldığı yönünde isnatta
bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. KiĢiye isnad olunan somut fiilin gerçek olup
olmamasının, hakaret suçunun oluĢması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan
hususun gerçek olduğunun isbat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır.
Keza, kiĢiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıĢtırmalarda bulunulması
hâlinde de, hakaret suçu oluĢur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil
veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluĢtururlar. Örneğin, bir
kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir.
Aynı Ģekilde kiĢiye soyut olarak “hırsız”, “rüĢvetçi”, “sahtekâr”, “fahiĢe” gibi yakıĢtırmalarda
bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluĢmaktadır. KiĢinin bedenî arızasını ifade etmekle
veya kiĢiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu iĢlenmiĢ olur. Örneğin, kiĢiye “kör”,
“ĢaĢı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kiĢiye “psikopat”, “frengili” veya “aidsli”
demekle, hakaret suçu iĢlenmiĢ olur.
Dikkat edilmelidir ki; davranıĢın kiĢiyi küçük düĢürmeye matuf olarak gerçekleĢtirilmesi
gerekir. KiĢiye onu toplum nazarında küçük düĢürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî
kanaatin isnad edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluĢur. Örneğin, bir kiĢiye “faĢist”,
“komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu iĢlenmiĢ olur. Bir kiĢiye izafeten söylenen
sözün veya bulunulan davranıĢın o kiĢiyi küçük düĢürücü nitelikte olup olmadığını tayin
ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve adetleri göz önünde bulundurmak gerekir.
Hakaret suçu, kiĢi muhatap alınarak iĢlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.
230
Fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 15).
231
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla, söz konusu fıkra metnine ikinci cümle eklenmiĢtir (m. 15).
232
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 534 vd.
Hakaret suçu, kiĢinin gıyabında da iĢlenebilir. KiĢiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya
doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz
konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve
fakat en az üç kiĢiyle ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir. Bu kiĢilerin toplu veya dağınık
olmalarının suçun oluĢumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kiĢiyle ihtilat ederek de
mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleĢmektedir.
Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun
gıyabında en az üç kiĢiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kiĢi muhatap alınarak hakaretin
yapılması Ģart olarak aranmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir
mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul
edilmiĢtir. Buna göre, kiĢiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan
hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı
iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Keza, hakaret suçunun dinî,
siyasî, sosyal, felsefi inanç, düĢünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiĢtirmesinden,
yaymaya çalıĢmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından
dolayı ya da kiĢinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle iĢlenmesi
hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıĢtır.
Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli Ģekli
olarak kabul edilmiĢtir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla
belirli olmayan ve birden fazla kiĢiler tarafından algılanabilir olmasıdır.
Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleĢmesi durumunda artırma oranı ayrıca
düzenlenmektedir.
Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalıĢan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı
hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluĢturan üyelere karĢı iĢlenmiĢ sayılacağı hüküm
altına alınmıĢtır.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik yapılmasına
dair Kanun Teklifindeki söz konusu madde metnindeki değiĢikliklere iliĢkin gerekçe Ģu
Ģekildedir:
“Maddenin birinci fıkrasında yer alan sövme ve yakıştırma ibarelerinin aynı anlama geldiği
yönündeki eleştiriler dikkate alınarak "ya da yakıştırmalarda bulunmak" ibaresi madde
metninden çıkartılmıştır. Ancak, belirtilmek gerekir ki bu değişiklik, madde gerekçesindeki
yakıştırmalarda bulunmaya ilişkin açıklamaların hukuken geçersizliği anlamına
gelmemektedir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş
şekillerinden birini oluşturmaktadır. Hakaret suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur
olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından
ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, hakaret suçunun tanımlandığı
125 inci maddenin dördüncü fıkrasında bu yönde değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur.
Kanunun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima halinde,
bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi söz konusudur. Bunun klasik örneğini,
bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi oluşturmaktadır. Aynı neviden fikri içtima
halinde, bir suç vardır ve fail hakkında bir cezaya hükmolunur. Fakat, bu ceza zincirleme suç
açısından belirlenen oranlarda artırılır. Bu kuralın istisnası, yine 43 üncü maddenin üçüncü
fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan kasten
öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında, fail gerçek içtima hükümlerine göre
cezalandırılacaktır.
Kanunun düzenlemesi bu yönde olmakla birlikte, 125 inci maddenin beşinci fıkrası
hükmünün, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret edilmesi halinde kurulu
oluşturan kamu görevlisi sayısınca hakaret suçunun işlendiği şeklinde yanlış yorumlandığı
gözlemlenmiştir. Bu yanlış anlaşılmayı gidermek amacıyla, söz konusu fıkra metnine "Ancak,
bu durumda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır." şeklinde bir cümle
eklenmiştir.”233.
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik yapılmasına
dair Kanun Teklifinde maddenin beĢinci fıkrasına eklenmek istenen ikinci cümle “Ancak, bu
durumda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır.” Ģeklinde idi. Fakat, TBMM Adalet
Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında bu cümledeki “aynı neviden fikri içtima
hükümleri” ibaresi, “zincirleme suça ilişkin madde hükümleri” olarak değiĢtirilmiĢtir. TBMM
Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporunda bu
değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekilde izah edilmiĢtir:
“Yeni Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında aynı neviden fikri içtima
düzenlenmiştir. Bu durumda, bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi söz
konusudur. Bunun klasik örneğini, bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi
oluşturmaktadır. Aynı neviden fikri içtima halinde, bir suç vardır ve fail hakkında bir cezaya
hükmolunur. Fakat bu ceza, zincirleme suç açısından belirlenen oranlarda artırılır.
Zincirleme suç ile aynı neviden fikri içtima arasındaki tek müştereklik, cezada yapılabilecek
artırıma ilişkin oranlarının aynı olmasından ibarettir. Aslında birbirlerinden farklı durumlara
ilişkin iki ayrı içtima hükmünün aynı maddede düzenlenmesinin tek nedeni budur. Ancak
uygulamada tereddüt doğmasının önüne geçmek amacıyla Teklifle söz konusu maddenin
beşinci fıkrasına eklenen son cümlede değişiklik yapılmıştır.”234.
Mağdurun belirlenmesi
MADDE 126- (1) Hakaret suçunun iĢlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiĢ
veya isnat üstü kapalı geçiĢtirilmiĢ olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun Ģahsına
yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiĢ ve hem
de hakaret açıklanmıĢ sayılır.
GEREKÇE235:
Hakaret suçunun oluĢabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması
gereklidir. ĠĢte bu maddeyle suçu iĢleyen tarafından mağdurun kimliğinin açıkça
belirtilmediğinde, ne gibi bir durumun varlığı hâlinde ismin belirtilmiĢ ve hakaretin
açıklanmıĢ sayılacağına ait ölçü gösterilmektedir.
233
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4.
234
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 7/8.
235
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 536.
Madde, aslında usûl hukuku bakımından ispata yönelik, karineye benzer bir ölçü getirmiĢ
bulunmaktadır.
Ġsnadın ispatı
MADDE 127- (1) Ġsnat edilen ve suç oluĢturan fiilin ispat edilmiĢ olması hâlinde kiĢiye
ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleĢmiĢ bir mahkûmiyet
kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmıĢ sayılır. Bunun dıĢındaki hâllerde isnadın
ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaĢılmasında
kamu yararı bulunmasına veya Ģikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
(2) Ġspat edilmiĢ fiilinden söz edilerek kiĢiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya
hükmedilir.
GEREKÇE236:
Madde metninde, kiĢiye somut isnatta bulunulması hâlinde, isnadın ispatı düzenlenmektedir.
Anayasamızda da isnadın ispatına iliĢkin özel bir hüküm bulunmaktadır. Anayasamıza göre;
kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karĢı bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili
olarak isnatta bulunulması durumunda, isnatta bulunan isnadın doğruluğunu ispat hakkına
sahiptir. Bunun dıĢında, kiĢilere somut bir fiil isnadında bulunarak hakaret edilmiĢ olması
hâlinde, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için iki seçenek koĢuldan birinin
gerçekleĢmesi gerekir. Birinci seçenek koĢul, isnadın doğruluğunun ispatında kamu yararı
bulunmasıdır. Diğer seçenek koĢul ise, Ģikâyetçinin yani kendisine hakaret edilenin ispata razı
olmasıdır.
Yine Anayasamıza göre, isnadın doğruluğunun ispat edilmiĢ olması, hakaret suçunun hukuka
aykırılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle, hakarette bulunan kiĢi hakkında beraat kararı
verilmelidir.
Madde metnindeki düzenleme yapılırken, Anayasamızın bu konuda belirlediği kurallar da göz
önünde bulundurulmuĢtur.
Madde metninde kabul edilen sisteme göre, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için,
isnadın bir suç vakıasına iliĢkin olması gerekir. Yani kiĢiye belli bir suçu iĢlediğinden bahisle
hakaret edilmiĢ olması gerekir. Ayrıca, hakaretin yapıldığı anda isnadın konusunu oluĢturan
suç dolayısıyla kiĢi hakkında henüz bir hüküm verilmemiĢ olmalıdır.
Bu sistemde, isnadın doğruluğunun ispatı, hakaret suçundan dolayı açılan davanın görüldüğü
mahkemede yapılmamaktadır. Hakaret suçunun iĢlendiğinden bahisle açılan davanın
görüldüğü mahkeme, yapılan somut vakıa isnadının bir suç oluĢturması durumunda, bu suçun
gerçekten iĢlenmiĢ olup olmadığının ortaya çıkarılmasını bekletici mesele kabul ederek, bu
nedenle açılmıĢ veya açılacak olan davanın sonucunu beklemelidir. Ġsnadın doğruluğunun
ispatı, ancak isnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası bağlamında ilgili
mahkemede söz konusu edilebilir.
Ġsnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası sonucunda bu suç nedeniyle hakaret
edilen hakkında kesinleĢmiĢ bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde; isnat ispatlanmıĢ
addedilir ve maddenin birinci fıkrası gereğince, hakarette bulunan kiĢiye ceza verilmez.
236
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 536 vd.
Ancak, hakarete uğrayan, isnat edilen fiil dolayısıyla hakkında açılan davada kesinleĢmiĢ bir
hükümle beraat etmiĢse, isnat ispat edilmemiĢ sayılır ve hakaret eden kiĢi cezalandırılır.
Hakarete uğrayan kiĢi hakkında, isnat edilen fiil dolayısıyla takipsizlik kararı veya açılan
davada düĢme kararı verilmiĢ olması hâlinde de; isnadın doğruluğu ispat edilmemiĢ
sayılacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; kesin hükümle sonuçlanmıĢ bir davayla iĢlendiği sabit
görülen bir fiilden bahisle kiĢiye hakaret edilmiĢ olması hâlinde, cezaya hükmedilir. Böylece,
daha önce iĢlediği bir suçtan dolayı mahkûm edilmiĢ olan kiĢiye, bu suçtan bahisle hakaret
edilmiĢ olmasının tasvip edilemez olduğu vurgulanmıĢtır.
Hakkında baĢlatılan soruĢturma sonucunda takipsizlik kararı veya açılan davada düĢme, veya
beraat kararı verilmiĢ olan kiĢiye, soruĢturma veya kovuĢturma konusu fiilden bahisle hakaret
edilmiĢ olması hâlinde, hakaret edenin cezalandırılacağında kuĢku yoktur.
Ġddia ve savunma dokunulmazlığı
MADDE 128- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya
sözlü baĢvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kiĢilerle ilgili olarak somut isnadlarda
ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun
için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuĢmazlıkla
bağlantılı olması gerekir.
GEREKÇE237:
Madde metninde, bir hukuka uygunluk nedeni olan ve Anayasamızda da güvence altına alınan
(madde 36) iddia ve savunma dokunulmazlığı düzenlenmiĢtir. Bir talebin resmi bir makama
iletilmesi, dilekçe hakkının kullanılması bağlamında hukuka uygun bir davranıĢtır. Ancak,
dilekçe hakkı, dilekçenin içeriğindeki ifadeler açısından baĢlı baĢına bir hukuka uygunluk
sebebi olarak mütalâa edilemez.
Hukuk Toplumunda yaĢama hakkına sahip olan herkes, toplum barıĢını bozucu nitelik
taĢıması dolayısıyla devletten suç iĢlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını
talep hakkına sahiptir. Bir suçun iĢlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili
makamlar nezdinde ihbar veya Ģikâyette bulunma hakkı vardır.
GerçekleĢmiĢ bir olayla ilgili olarak bu olayın oluĢumuna neden olan kiĢiler de gösterilmek
suretiyle ihbar veya Ģikâyette bulunulması durumunda, hakaret veya iftira suçunun
oluĢtuğundan söz edilemez. Çünkü, burada gerçekleĢmiĢ somut olayla ilgili olarak ihbar veya
Ģikâyette bulunmak Ģeklinde bir hakkın kullanılması söz konusudur.
Ġddia ve savunma hakkının, yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde kullanılması
mümkündür.
Ġddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kiĢiler açısından somut isnat ifade eder
nitelikte maddî vakıaların ortaya konulması ya da kiĢilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde
bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve
savunma hakkının kullanılmasıyla iliĢkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira
suçu oluĢturur.
237
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 538 vd.
Ġddia ve savunma kapsamında, kiĢilerle ilgili olarak bulunulan somut isnadların gerçek olması
ve yapılan olumsuz değerlendirmelerin somut vakıalara dayanması gerekir. Keza, bulunulan
somut isnadların veya yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuĢmazlıkla iliĢkili olması
gerekir; ancak, uyuĢmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır.
Somut uyuĢmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma
dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez. Keza, somut vakıalara dayansa bile,
uyuĢmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma
hakkının kullanılması söz konusu değildir.
Somut uyuĢmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aĢan hakareti
mutazammın yazı ve sözlerin iddia ve savunma hakkı kapsamında mütalâa edilmesi mümkün
değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü, bu gibi
durumlarda iddia ve savunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aĢılmaktadır.
Aslında öfke ve gazap hâli, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir
faktördür ve bu durum, kiĢinin iĢlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında
değerlendirilmelidir.
Haksız fiil nedeniyle veya karĢılıklı hakaret
MADDE 129- (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak iĢlenmesi hâlinde,
verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak iĢlenmesi hâlinde, kiĢiye ceza
verilmez.
(3) Hakaret suçunun karĢılıklı olarak iĢlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre,
taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği
gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
GEREKÇE238:
Madde metninde, hakaret suçundan dolayı cezanın kaldırılması ve azaltılması bakımından üç
ayrı duruma iliĢkin hüküm bulunmaktadır.
Birinci fıkraya göre, mağdur kendi haksız hareketleriyle hakarete neden olmuĢ ise, haksız
hareketinin ağırlığını göz önüne almak suretiyle hâkim, failin cezasını azaltabileceği gibi
gerektiğinde tümüyle kaldırabilecektir.
Ġkinci fıkraya göre, kiĢi kendisine karĢı iĢlenen kasten yaralama suçuna tepki olarak iĢlediği
hakaret suçu dolayısıyla cezalandırılamayacaktır.
Üçüncü fıkraya göre, karĢılıklı hakaret hâllerinde hâkim, hangisinin neden olduğunu göz
önünde bulundurarak taraflardan her ikisi veya birisi hakkında verilecek cezada indirim
yapabileceği gibi, ceza vermekten tamamen sarfınazar da edilebilir.
KiĢinin hatırasına hakaret
238
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540.
MADDE 130- (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kiĢiyle ihtilat ederek
hakaret eden kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
Ceza, hakaretin alenen iĢlenmesi hâlinde, altıda biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya
kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE239:
Madde metninde, bir bağımsız suç olarak ölünün hatırasına hakaret suçu düzenlenmiĢtir.
Genel olarak hakaret suçu ancak hayatta bulunan kiĢilere karĢı iĢlenebilir. Çünkü, onur ve
Ģeref, ancak yaĢayan kiĢiler açısından söz konusudur. Ölen bir kiĢinin ancak hatırasına
hakaretten, saygısızlıktan söz edilebilir.
Ölen kimsenin hatırasına hakaretin cezalandırılabilmesi için bunun en azından üç kiĢiyle
ihtilat ederek iĢlenmesi gerekir. Bu suçun alenen240 iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren
nitelikli unsurlar olarak belirlenmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan
veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kiĢinin cezalandırılması
öngörülmüĢtür.
SoruĢturma ve kovuĢturma koĢulu
MADDE 131- (1) Kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı iĢlenen hariç; hakaret
suçunun soruĢturulması ve kovuĢturulması, mağdurun Ģikâyetine bağlıdır.
(2) Mağdur, Ģikâyet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüĢ olan kiĢinin hatırasına karĢı
iĢlenmiĢ ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eĢ veya kardeĢleri tarafından
Ģikâyette bulunulabilir.
GEREKÇE241:
Madde ile hakaret suçlarında kovuĢturmanın, mağdurun Ģikâyetine bağlı olduğu hükmü
getirilmektedir. Ancak, kamu görevlisine karĢı görevinden dolayı iĢlenen hakaret suçunun
soruĢturması ve kovuĢturması Ģikâyete tabi kılınmamıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, mağdur Ģikâyetten önce vefat ederse, ölenin ikinci dereceye
kadar üstsoy ve altsoyunun, eĢ ve kardeĢlerinin Ģikâyette bulunabilecekleri açıklanmıĢ, bunlar
dıĢındakilere Ģikâyet hakkı tanınmamıĢtır. ÖlmüĢ olan kiĢinin hatırasına hakaret edilmesi
hâlinde de, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eĢ veya kardeĢleri tarafından
Ģikâyette bulunulabilir.
239
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540.
240
Söz konusu maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yapılan değiĢiklik nedeniyle bu fıkraya iliĢkin
gerekçe metninde yer alan “veya basın ve yayın yoluyla” ibaresi metinden çıkarılmıĢtır.
241
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 540.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına KarĢı Suçlar
HaberleĢmenin gizliliğini ihlâl
MADDE 132- (1) KiĢiler arasındaki haberleĢmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan
iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleĢme
içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleĢirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(2) KiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifĢa eden kimse, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Kendisiyle yapılan haberleĢmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen
ifĢa eden kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(4) KiĢiler arasındaki haberleĢmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması
hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE242:
Madde metninde,
tanımlanmaktadır.
kiĢiler
arasındaki
haberleĢmenin
gizliliğinin
ihlâli
suç
olarak
Söz konusu suç, belirli kiĢiler arasındaki haberleĢmenin içeriğinin öğrenilmesiyle
iĢlenmektedir. KiĢiler arasındaki haberleĢmenin ne suretle yapıldığının suçun oluĢumu
açısından önemi yoktur. Bu haberleĢme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik
posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleĢmenin belirli kiĢiler arasında
yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleĢmenin tarafı olmayan kiĢi iĢleyebilir.
HaberleĢmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun
temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlâlinin, haberleĢme içeriklerinin yanı
konuĢulanların veya yazılanların kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli Ģekli
olarak tanımlanmıĢtır. Örneğin telefon konuĢmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması
hâlinde, suçun bu nitelikli hâli gerçekleĢmektedir.
KiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerinin belli bir suça iliĢkin soruĢturma kapsamında
Anayasa ve kanunların belirlediği koĢullar çerçevesinde öğrenilmesinin veya kayda
alınmasının hukuka uygun olduğu muhakkaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki haberleĢme içeriklerinin hukuka aykırı olarak
ifĢa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. HaberleĢme içerikleri hukuka uygun bir
Ģekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi suretiyle öğrenilmiĢ olabilir. Ġkinci
fıkrada tanımlanan suç, haberleĢme içeriklerinin ifĢasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz
kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluĢur. Fıkra metninde bu ifĢanın hukuka aykırı
olması açıkça vurgulanmıĢtır. Bu bakımdan örneğin kiĢiler arasındaki telefon konuĢmalarına
iliĢkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruĢmada açık bir Ģekilde dinlenmesi
veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluĢmayacaktır. Buna karĢılık, henüz soruĢturma
aĢamasında iken, kiĢiler arasındaki konuĢma içeriklerinin, hukuka uygun bir Ģekilde kayda
242
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 542.
alınmıĢ olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde, bu suç
oluĢacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, kiĢinin kendisiyle yapılan haberleĢmelerin içeriğini diğer tarafın
rızası olmaksızın alenen ifĢa etmek suretiyle haberleĢmenin gizliliğini ihlâl etmesi ayrı bir suç
olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, ifĢanın alenen yapılması gerekir. Bu
bakımdan, örneğin kiĢi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dıĢında bir
baĢkasına okutması hâlinde, bu suç oluĢmayacaktır. Buna karĢılık, mektubun gönderenin
bilgisi ve rızası dıĢında alenen okunması, baĢkaları tarafından okunmasını temin için bir yere
asılması veya basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, söz konusu suç oluĢacaktır.
Dördüncü fıkrada, kiĢiler arasındaki haberleĢmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile
yayınlanması hâlinde, ikinci veya üçüncü fıkralara göre verilecek cezanın belli oranda
artırılması öngörülmüĢtür.
KiĢiler arasındaki konuĢmaların dinlenmesi ve kayda alınması
MADDE 133- (1) KiĢiler arasındaki alenî olmayan konuĢmaları, taraflardan herhangi
birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden
kiĢi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleĢiyi, diğer konuĢanların rızası olmadan ses alma
cihazı ile kayda alan kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri iĢlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden
yarar sağlayan veya bunları baĢkalarına veren veya diğer kiĢilerin bilgi edinmelerini
temin eden kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır. Bu konuĢmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması hâlinde de, aynı
cezaya hükmolunur.
GEREKÇE243:
Madde metninde, kiĢiler arasındaki aleni olmayan konuĢmaların dinlenmesi ve kayda
alınması suç olarak tanımlanmaktadır.
Bir arada bulunan kiĢiler arasında yapılan konuĢmanın aleni olmayan konuĢma olarak kabulü
için konuĢmanın yapıldığı yerin önemi yoktur. Bu bakımdan, örneğin bir parkta iki kiĢi
arasında geçen konuĢmanın baĢkaları tarafından ancak özel gayret gösterilerek duyulabilecek
olması hâlinde, aleni olmayan konuĢma söz konusudur. Keza, örneğin bir evde sınırlı sayıda
kiĢiler arasında yapılan konuĢma, aleni olmayan bir konuĢmadır.
Birinci fıkrada tanımlanan suç, aleni olmayan konuĢmanın bir aletle dinlenmesi veya bir ses
alma cihazı ile kayda alınması ile oluĢur. Söz konusu suçu, aleni olmayan konuĢmanın tarafı
olmayan kiĢi iĢleyebilir. Suçun oluĢabilmesi için, konuĢmanın taraflarından herhangi birinin
rızasının olmaması yeterlidir. Bu bakımdan konuĢmanın taraflarından birinin rızasının olması,
fiili suç olmaktan çıkarmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢiler arasındaki aleni olmayan konuĢmaların, söyleĢiye katılan
kiĢilerden biri tarafından diğerlerinin rızası olmadan kayda alınması, suç olarak
tanımlanmıĢtır.
243
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 542 vd.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi
suretiyle elde edildiği bilinen244 bilgilerden yarar sağlanması veya bunları baĢkalarına
verilmesi veya bunlardan diğer kiĢilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu konuĢma içeriklerinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması, daha ağır ceza
ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Özel hayatın gizliliğini ihlâl
MADDE 134- (1) KiĢilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla
kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin
kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) KiĢilerin özel hayatına iliĢkin görüntü veya sesleri ifĢa eden kimse, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi hâlinde, ceza
yarı oranında artırılır.
GEREKÇE245:
Maddenin birinci fıkrasında, metninde özel hayatın gizliliğinin ihlâli suç olarak
tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaĢam alanına girerek veya baĢka suretle baĢkaları
tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaĢam olayının saptanması ve kaydedilmesi
cezalandırılmaktadır.
Ġkinci fıkrada, böylece elde edilen saptama ve kayıtlardan herhangi bir suretle yarar
sağlanması veya bunların baĢkalarına verilmesi veya diğer kimselerin bilgi edinmelerinin
temini veya basın ve yayın yoluyla açıklanması suçun ağırlaĢmıĢ Ģeklini oluĢturmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢinin özel hayatına iliĢkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı
olarak ifĢa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu görüntü veya sesler, örneğin
soruĢturma kapsamında hukuka uygun bir Ģekilde kayda alınmıĢ olabileceği gibi, birinci
fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi suretiyle elde edilmiĢ olabilir. Ġkinci fıkrada tanımlanan
suç, elde edilmiĢ olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifĢasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz
kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluĢur. Bu ifĢanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu
bakımdan özel hayata iliĢkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruĢmada
gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluĢmayacaktır. ĠfĢanın, basın ve yayın
yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir.
KiĢisel verilerin kaydedilmesi
MADDE 135- (1) Hukuka aykırı olarak kiĢisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) KiĢilerin siyasî, felsefî veya dinî görüĢlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak
ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına
244
Söz konusu maddenin üçüncü fıkrasında yapılan değiĢiklik nedeniyle, bu fıkraya iliĢkin gerekçe
metninde yer alan “veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan” ibaresi metinden çıkarılmıĢtır.
245
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 544.
iliĢkin bilgileri kiĢisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre
cezalandırılır.
GEREKÇE246:
Çağımızda kiĢilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamlarına geçirilip muhafaza edilmesi
uygulamasına bazı kurum ve kuruluĢlar tarafından baĢvurulmaktadır; hastanelerde hastalara,
sigorta Ģirketlerinde sigortalılara, bankaların ve kredili alıĢ veriĢ yapılan mağazaların
müĢterilerine iliĢkin kayıtlar, böylece tutulmaktadır. Bu bilgilerin amaçları dıĢında
kullanılmasından veya herhangi bir Ģekilde üçüncü Ģahısların eline geçerek hukuka aykırı
olarak yararlanılmasından dolayı hakkında bilgi toplanan kiĢiler büyük zararlara
uğrayabilmektedirler. Bu bakımdan, kiĢilerle ilgili bilgilerin hukuka aykırı olarak kayda
alınması suç olarak tanımlanmıĢtır.
Suçun konusu, kiĢisel verilerdir. Gerçek kiĢiyle ilgili her türlü bilgi, kiĢisel veri olarak kabul
edilmelidir.
Söz konusu suç tanımında kiĢisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda
alınması arasında bir ayırım gözetilmemiĢtir. Bu bakımdan, söz konusu suç tanımı ile, Avrupa
Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de 28 Ocak 1981 tarihinde imzalamakla taraf
olduğu “KiĢisel Nitelikteki Verilerin Otomatik ĠĢleme Tâbi Tutulması KarĢısında ġahısların
Korunmasına Dair SözleĢme”nin ilgili hükümlerine geçerlilik tanınmıĢtır.
Bu suçun oluĢabilmesi için, kiĢisel verilerin hukuka aykırı bir Ģekilde kayda alınması gerekir.
KiĢinin rızası ile, kendisiyle ilgili bilgilerin kayda alınmasının suç oluĢturmayacağı
muhakkaktır. Belirli nitelikteki kiĢisel verilerin kayda alınması kanun hükmünün gereği
olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan, çeĢitli kamu kurumlarında verilen kamu hizmetinin
gereği olarak kiĢilerle ilgili bazı bilgiler ilgili kanun hükümlerine istinaden kayda
alınmaktadırlar. Bu durumlarda, söz konusu suç oluĢmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kiĢilerin siyasî, felsefî veya dinî görüĢlerine, ırkî kökenlerine,
ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin
bilgileri kayda almak, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bunlardan kiĢilerin ahlâkî
eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin
bilgilerin kayda alınmasına kanunlarda özellikle suçlulukla mücadele bağlamında, suç ve
suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak amacıyla belli ölçüde izin verilebilir. Bu durumlarda
söz konusu suç oluĢmayacaktır.
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
MADDE 136- (1) KiĢisel verileri, hukuka aykırı olarak bir baĢkasına veren, yayan veya
ele geçiren kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE247:
246
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 544 vd.
247
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546.
Bu madde hükmü ile, hukuka uygun olarak kaydedilmiĢ olsun veya olmasın, kiĢisel verileri
hukuka aykırı olarak baĢkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Nitelikli hâller
MADDE 137- (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE248:
Madde metninde bu Bölümde tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
gerektiren nitelikli hâlleri tanımlanmıĢ bulunmaktadır.
Verileri yok etmeme
MADDE 138- (1) Kanunların belirlediği sürelerin geçmiĢ olmasına karĢın verileri sistem
içinde yok etmekle yükümlü olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde altı aydan bir
yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE249:
Bu madde hükmü ile, hukuka uygun olarak kaydedilmiĢ olan kiĢisel verilerin kanunların
belirlediği sürelerin geçmiĢ olmasına rağmen yok edilmemesi, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
ġikâyet
MADDE 139- (1) KiĢisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme
veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu Bölümde yer alan suçların
soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlıdır.
GEREKÇE250:
Madde metninde, bu Bölümde tanımlanan bazı suçlardan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma
yapılması Ģikâyete bağlı tutulmuĢtur.
248
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546.
249
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546.
250
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 140- (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel
kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE251:
Madde metninde bu Bölümde tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında
güvenlik tedbirleri uygulanması öngörülmüĢtür.
ONUNCU BÖLÜM
Malvarlığına KarĢı Suçlar
Hırsızlık
MADDE 141- (1) Zilyedinin rızası olmadan baĢkasına ait taĢınır bir malı, kendisine veya
baĢkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Ekonomik bir değer taĢıyan her türlü enerji de, taĢınır mal sayılır.
GEREKÇE252:
Madde metninde, hırsızlığın temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Buna göre, taĢınır malın alınmasının
suç oluĢturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için
bulunması gereken koĢulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teĢkil
edecek ve suç oluĢmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluĢabilmesi için, failin kendisine veya baĢkasına bir yarar sağlamak
maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini Ģart değildir. Bu yarar, maddî veya
manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son
verilmesi, mağdurun suç konusu eĢya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını
kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da
tamamlanır.
Maddenin ikinci fıkrasında, ekonomik bir değer taĢıyan her türlü enerji, taĢınır mal
sayılmıĢtır. Buna göre, elektrik enerjisi, gazlar, tabiî veya sun’i buharlar da hırsızlık suçunun
konusunu oluĢturabilecektir.
251
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546.
252
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 546 vd.
Nitelikli hırsızlık
MADDE 142- (1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluĢlarında veya ibadete ayrılmıĢ yerlerde
bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eĢya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina
veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmıĢ olan eĢya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuĢ ulaĢım aracı içinde veya bunların belli varıĢ veya
kalkıĢ yerlerinde bulunan eĢya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya
hafifletmek maksadıyla hazırlanan eĢya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmıĢ eĢya hakkında,
f) Elektrik enerjisi hakkında,
ĠĢlenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) KiĢinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taĢınan eĢyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaĢadan
yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak
suretiyle,
e) BiliĢim sistemlerinin kullanılması suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak,
g) Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baĢ hayvan
hakkında,
ĠĢlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu
fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda olan kimseye karĢı iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri
oranına kadar artırılır253.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, iĢlenmesine veya
depolanmasına ait tesislerde iĢlenmesi hâlinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, onbeĢ yıla kadar hapis ve
onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
253
Söz konusu fıkranın ikinci cümlesi, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine metne
eklenmiĢtir. Bu değiĢikliğe iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir:
“Toplumda „kapkaççılık‟ olarak bilinen surette hırsızlık suçunun örneğin yaşı veya sakat olması
nedeniyle beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı
işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.”
(4)254 Hırsızlık suçunun iĢlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala
zarar verme suçunun iĢlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma
yapılabilmesi için Ģikayet aranmaz.
GEREKÇE255:
Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli Ģekilleri tanımlanmıĢtır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra
hâlinde tasnif edilmiĢtir.
Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve
kuruluĢlarında veya ibadete ayrılmıĢ yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine
tahsis edilen eĢya hakkında iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektirmektedir.
EĢyanın kurum ve kuruluĢ veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza
altına alınmıĢ olması koĢulu aranmamıĢ, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eĢyası
hakkında suçun iĢlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluĢacağı kabul edilmiĢtir.
Kamu yarar veya hizmetine tahsis edilen eĢyanın bulunduğu yer önemli değildir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte
kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmıĢ olan eĢya
hakkında iĢlenmesi, suçun diğer bir nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır.
Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriĢ
Ģekline önem verilmemiĢtir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde
iĢlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıĢtır. Ancak bina tanımına girmeyen
bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eĢya hakkında muhafaza altına alınma koĢulu aranmıĢ;
böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamıĢ bir otomobildeki eĢyanın
çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiĢtir.
Fıkranın (c) bendi ile, halkın yararlanmasına sunulmuĢ ulaĢım araçlarında ve bunların belli
kalkıĢ ve varıĢ yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eĢya korunmaktadır. Bu gibi eĢyanın
yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması
gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan
eĢya da bu kapsama alınmıĢtır. EĢyanın muhafaza altına alınmıĢ olması koĢulu aranmamıĢtır.
Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiĢ olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma
tahsis edildiği, bir bedel karĢılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli
bir yöne giden yolcuları ve eĢyayı nakletmesiyle anlaĢılır.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana
getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eĢya hakkında
iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiĢtir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaĢ
gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya
felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla hazırlanmıĢ olan eĢya, bu
bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluĢturmaktadır. EĢyanın bulunduğu yer
önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmıĢ olması mümkündür. Bunun
gibi, eĢyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere
dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır.
254
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 6).
255
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 548 vd.
Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmıĢ olan eĢya
hakkında hırsızlık suçunun iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Tarlalarda
bırakılan tarım araçları, inĢaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eĢyaya örnek olarak
gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken
olmuĢtur.
Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında iĢlenmesi, bir nitelikli
hâli oluĢturmaktadır. Suçun temadi hâlinde iĢlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili
olmuĢtur.
Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli Ģekilleri düzenlenmiĢtir.
Ġkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kiĢinin malını koruyamayacak durumda
olmasından veya ölmesinden yararlanılarak iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır
ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiĢ olması, aklî
veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda
olmasının örneklerini oluĢturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almıĢ olmaktan
doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuĢ
bulunması olanaklıdır.
KiĢinin örneğin geçirmiĢ bulunduğu kaza sonucunda ölmüĢ olmasından yararlanılarak
üzerindeki veya yanındaki eĢya hakkında hırsızlık suçunun iĢlenmiĢ olması da bu bent
kapsamında mütalâa edilmiĢtir.
Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kiĢinin malını koruyamayacak duruma fail
tarafından getirilmemiĢ olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir
baĢka suçu iĢlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taĢınan eĢyayı çekip almak suretiyle ya da
özel bir beceriyle iĢlenmesi hâli öngörülmüĢtür. Yankesicilik veya kiĢisel çeviklik ile iĢlenen
hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıĢtırmak suretiyle ve ondan
yararlanılarak iĢlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıĢtır. Bunun gibi,
yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle iĢlenen hırsızlık da bu bent
kapsamında mütalâa edilmiĢtir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kiĢiye karĢı
cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluĢur.
Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana
getirdiği korku veya kargaĢadan yararlanarak iĢlenmesi, bir nitelikli unsur olarak
belirlenmiĢtir. KiĢinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eĢyası üzerindeki koruma ve
gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık
suçu kolaylıkla iĢlenebilir.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla
ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle iĢlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir.
Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle iĢlenmesidir. Kilit,
haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmıĢ olabilir.
Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiĢ olabilir. Bu durumda iki suçun
oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı iĢlemek veya çalınmıĢ malı baĢka yere
nakletmek amacı ile açılmıĢ olması gerekir. Kilidin muhkem olması Ģart değildir. Anahtar
veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için
kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin
kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın iĢlenmesi ve
çalınacak Ģeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır.
Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun biliĢim sistemlerinin kullanılması suretiyle
iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır.
Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak
veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak iĢlenmesi öngörülmüĢtür KiĢi, kendisini
tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını
sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kiĢinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle
hırsızlık suçunu iĢlenmesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanma söz konusudur.
Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde
bulunan büyük veya küçük baĢ hayvan hakkında iĢlenmesi, daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluĢturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve
bunların nakline, iĢlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde iĢlenmesi, suçun temel
Ģekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, hırsızlık suçunun
bu nitelikli Ģeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı
sıra adli para cezası öngörülmüĢtür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun iĢlenmesi suretiyle
uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün
olamamaktadır.
AÇIKLAMA:
Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen dördüncü fıkranın gerekçesi Ģu
Ģekildedir:
“„Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza‟ kuralı gereğince, hırsızlık
suçunu işlemek için başkasının konutuna girilmesi veya malvarlığına zarar verilmesi halinde,
ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmetmek gerekir. Ancak, her iki suçun temel şekli,
soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olduğu için; örneğin konut
dokunulmazlığını işlemek suretiyle hırsızlık suçunun işlenmesi halinde, konut
dokunulmazlığının temel şekli uzlaşma kapsamına girmekte ve fakat, hırsızlık suçu uzlaşma
kapsamı dışında kalmakta ve bu durumlarda, uygulamada, hırsızlık suçundan dolayı
soruşturmanın bekletilmesi veya ayrı yürütülmesi gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır.
Belirtilen sakıncanın ortadan kaldırılması amacıyla 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesine
(söz konusu dördüncü fıkra) eklenmiştir.”256.
Suçun gece vakti iĢlenmesi
MADDE 143- (1) Hırsızlık suçunun gece vakti iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte
birine kadar artırılır.
GEREKÇE257:
Madde metninde, hırsızlık suçunun gece vakti iĢlenmesi durumunda cezanın artırılması
öngörülmüĢtür.
256
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 18 vd.
257
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552.
Daha az cezayı gerektiren hâller
MADDE 144- (1) Hırsızlık suçunun;
a) PaydaĢ veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde,
b) Bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla,
ĠĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur.
GEREKÇE258:
Madde metninde, hırsızlık suçunun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektiren hâlleri
tanımlanmıĢtır.
(a) bendinde müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete konu olan bir malın çalınması durumu
düzenlenmiĢtir. Suçun bu Ģeklinin oluĢması için failin malın hukukî durumunu bilmesi
gerekir.
Keza, (b) bendinde, hırsızlık suçunun bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla
iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline göre daha az cezayı gerektiren bir hâl olarak kabul
edilmiĢtir.
Bu iki hâlde de soruĢturma ve kovuĢturmanın yapılması, mağdurun Ģikâyetine tabi
tutulmuĢtur.
Malın değerinin az olması
MADDE 145- (1)259 Hırsızlık suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı
nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun iĢleniĢ Ģekli ve özellikleri
de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
GEREKÇE260:
Madde metninde, hırsızlık suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle
cezada indirim yapılması veya ceza vermekten sarfınazar edilmesi konusunda hâkime takdir
yetkisi tanınmıĢtır.
Kullanma hırsızlığı
258
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552.
259
Söz konusu madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 16).
260
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552.
MADDE 146- (1) Hırsızlık suçunun, malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade
edilmek üzere iĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar
indirilir. Ancak malın suç iĢlemek için kullanılmıĢ olması hâlinde bu hüküm
uygulanmaz.
GEREKÇE261:
Madde metninde, kullanma hırsızlığı tanımlanmıĢtır. Bu hırsızlık Ģeklinin oluĢması için kiĢi
sahibinin rızası olmaksızın malı alırken, bunu belli bir süre kullandıktan sonra iade etmek
amacıyla hareket etmesi gerekir. Kullanma hırsızlığında, kullanmanın her hâlde kısa sayılacak
bir süre devam etmesi temel koĢuldur.
Malın suç iĢlemek için kullanılmıĢ olması hâlinde, bu madde hükmü uygulanamaz, yani
hırsızlık suçundan dolayı verilecek cezada indirim yapılamaz.
Zorunluluk hâli
MADDE 147- (1) Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karĢılamak için iĢlenmesi
hâlinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir.
GEREKÇE262:
Madde metninde, hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karĢılamak için iĢlenmesi hâlinde,
zaruret hâlinin varlığı kabul edilmektedir. Ağır ve acil ihtiyaç, örneğin hasta olan çocuk için
ilâç çalınması, açlık nedeni ile gıda maddesi çalınması gibi hâlleri kapsar. Ancak, bu durumda
hâkime olayın mahiyetine göre, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermekten
sarfınazar etme konusunda takdir yetkisi tanınmıĢtır.
Yağma
MADDE 148- (1) Bir baĢkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel
dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla
büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı
teslime veya malın alınmasına karĢı koymamaya mecbur kılan kiĢi, altı yıldan on yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya baĢkasını borç altına
sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir
vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karĢı koymamaya, ilerde böyle bir senet
hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya
imhasına karĢı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
261
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552.
262
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 552 vd.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle
getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.
GEREKÇE263:
Madde metninde yağma suçunun temel Ģekli tanımlanmıĢtır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi,
yağma suçunda da, taĢınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması
gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluĢabilmesi için, mağdurun
rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından
tehdidin, kiĢiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına
yönelik bir saldırı gerçekleĢtireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara
uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da iĢlenebilir.
Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ kasten yaralama boyutuna ulaĢmaması gerekir.
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı
teslim etmeli veya malın alınmasına karĢı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya
tehdidin, kiĢiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elveriĢli
olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla
ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmiĢse, yağma suçundan
söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.
Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde mağdurun
zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eĢya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını
kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder.
Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmıĢ olacağından, bu ana kadar yapılan
cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüĢtürür. Örneğin evin içindeki eĢyayı alıp kapıdan
çıkarken mal sahibi ile karĢılaĢan hırsız, ona karĢı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma
suçu oluĢur.
Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kiĢiye karĢı
cebir veya tehdide baĢvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık
suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya
tehdit ayrı suçların oluĢmasına neden olur. Bu durumda, gerçek içtima hükümlerinin
uygulanması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında senedin yağması düzenlenmiĢtir. Cebir veya tehdit kullanılarak bir
kimsenin, kendisini veya baĢkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir
senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına
karĢı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var
olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karĢı koymamaya mecbur edilmesi de yağma
sayılmıĢtır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” olması gerekir. Bu borç para borcu
olabileceği gibi, bir iĢi yapmaya veya yapmamaya, bir taĢınmazını hibe etmeye, kira ile
oturulan bir binayı boĢaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da iliĢkin olabilir. Bir alacağı
tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiĢtirmemeye yönelik bir
vaadi içeren yazılı beyanlar da “borç doğurucu” senet sayılırlar. ġu hâlde mağduru iktisaden
değerlendirmeye elveriĢli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan her türlü belge, borç
doğurucu senet tanımına girer.
263
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 554.
Maddenin son fıkrasında, mağdurun herhangi bir vasıta ile kendini bilmeyecek ve
savunamayacak hâle getirilmesinin, örneğin uyku ilacı ile uyutulmasının, yağmada cebir
sayılacağı açıklanmıĢtır.
Nitelikli yağma
MADDE 149- (1) Yağma suçunun;
a) Silâhla,
b) KiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,
c) Birden fazla kiĢi tarafından birlikte,
d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya iĢyerinde,
e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kiĢiye
karĢı,264
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
h) Gece vaktinde,
ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yağma suçunun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin
hükümler uygulanır.
GEREKÇE265:
Madde metninde, yağma suçunun nitelikli hâlleri tanımlanmaktadır.
Birinci fıkranın (a) bendinde, yağmanın silâhla iĢlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıĢtır. Silâhın
cebir veya tehdit amaçlı olarak kullanılmasının bir önemi yoktur. Bu bakımdan, silâhın
mağdura gösterilmesi veya yöneltilmesi suretiyle tehditte bulunulması ya da cebir aracı olarak
kullanılması hâlinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmolunacaktır.
Fıkranın (b) bendinde, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle yağma
suçunu iĢlemesi hâlinde, cezanın artırılacağı hüküm altına alınmıĢtır.
Tanınmamak için tedbirler alınması hâlinde de bu bent hükmüne göre cezaya
hükmolunacaktır. Tehdidin mektupla yapılması hâlinde, mektubun imzasız olması, korku
salmıĢ bir kimsenin ismi ile veya rumuzla yahut sahte imza ile imzalanmıĢ olması, bu duruma
iliĢkin örnekleri oluĢturmaktadır.
264
Bu bent hükmü, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine metne eklenmiĢtir. Bu değiĢikliğe
iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir:
“Yağma suçunun örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle beden veya ruh bakımından kendini
savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına
gerek duyulmuştur.”
265
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 556.
Fıkranın (c) bendine göre, yağma suçunun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi,
suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu nitelikli
hâlin varlığı için, yağma suçunu iki veya daha fazla kiĢinin müĢterek fail olarak iĢlemesi
gerekir. Ġki veya daha fazla kiĢinin suçu birlikte iĢlemesi hâlinde bir iĢtirak iliĢkisi vardır ve
bu kiĢilerin hepsi müĢterek faildir. Ancak, yağma suçunun iĢtirak hâlinde iĢlenmesine rağmen,
müĢterek faillik iliĢkisinin bulunmadığı durumlarda, örneğin diğer suç ortaklarının azmettiren
veya yardım eden olması hâllerinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezada artırma
yapılamayacaktır.
Bu hükmün kabulünde, yağma suçunun birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesinin
mağdur üzerinde oluĢturabileceği zorlayıcı etki göz önünde bulundurulmuĢtur.
Fıkranın (d) bendinde, yağma suçunun yol kesmek suretiyle ya da konut veya iĢyerinde
iĢlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıĢtır. Yol kesme hâlinde fiilin doğrudan doğruya mağdura
karĢı iĢlenmiĢ olması gerekir; yol kesme süresi kısa veya uzun olabilir.
Fıkranın (f)266 bendinde, yağma suçunun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre daha ağır
ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Fıkranın (g) bendine göre, yağma suçunun suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla
iĢlenmesi, söz konusu suçun nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Örgütün suç iĢlemek
maksadıyla meydana getirilmiĢ olması gerekir.
Bu nitelikli unsurun varlığı için, örgüte yarar elde etmek maksadıyla hareket edilmesi gerekir;
ancak, örneğin yağma sonucu elde edilen paranın örgüte aktarılması Ģart değildir. Yarar
deyiminin de geniĢ Ģekilde anlaĢılması gerekir. Mağdurun böyle bir örgüte üye olmaya ve
aidat ödemeye veya bağıĢta bulunmaya zorlanması hâlinde de, bu bent uygulanır.
Fıkranın (h) bendinde, yağma suçunun gece vakti iĢlenmesi hâlinde, failin suçun temel Ģekline
göre daha ağır ceza ile cezalandırılması kabul edilmiĢtir. Zira bu hâlde mağdurun daha
Ģiddetli bir korkunun etkisi altına düĢeceği muhakkaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun
neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama
suçuna iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir.
Daha az cezayı gerektiren hâl
MADDE 150- (1) KiĢinin bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit
veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna iliĢkin
hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza
üçte birden yarıya kadar indirilebilir.267
GEREKÇE268:
266
TBMM Genel Kurulunda madde metnine (e) bendi olarak yeni bir hüküm eklenince, diğer bentlerin
baĢındaki harfler buna göre teselsül ettirilmiĢtir.
267
Fıkra metnindeki “indirilir” ibaresi 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 17).
Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiĢtir. Bu hükme
göre, bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması
hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda,
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308. maddesinde tanımlanan ve “ihkakı hak” veya
“kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı
nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiĢtir.
Mala zarar verme
MADDE 151- (1) BaĢkasının taĢınır veya taĢınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan,
tahrip eden, yokeden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kiĢi, mağdurun
Ģikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, iĢe yaramayacak hâle getiren
veya değerinin azalmasına neden olan kiĢi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
GEREKÇE269:
Madde metninde mala zarar verme suçu tanımlanmıĢtır. Suçun konusu, baĢkasının
mülkiyetinde bulunan taĢınır veya taĢınmaz maldır.
Suç, baĢkasının mülkiyetinde bulunan taĢınır veya taĢınmaz malın kısmen veya tamamen
yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya
kirletilmesiyle oluĢur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu
seçimlik hareketlerden kirletme, örneğin baĢkasına ait binanın duvarına yazı yazmak, afiĢ
veya ilan yapıĢtırmak, resim yapmak suretiyle gerçekleĢtirilebilir.
Söz konusu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması mağdurun Ģikâyetine tâbi
kılınmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, mala zarar verme suçunun konusunun hayvan olması hâline
iliĢkin bir hüküm bulunmaktadır. Buna göre; baĢkasına ait bir hayvanın öldürülmesi veya iĢe
yaramaz hâle getirilmesi yahut değerinde azalmaya neden olunması hâlinde, birinci fıkra
hükmü uygulanacaktır.
Suçun oluĢması için, haklı bir nedenin bulunmaması gerekir. Bu bakımdan, vahĢî, yırtıcı,
hastalıklı ve baĢı boĢ bırakılmıĢ bir hayvanın öldürülmesi hâlinde faile ceza verilmeyecektir.
Mala zarar vermenin nitelikli hâlleri
MADDE 152- (1) Mala zarar verme suçunun;
a) Kamu kurum ve kuruluĢlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiĢ veya kamunun
yararlanmasına ayrılmıĢ yer, bina, tesis veya diğer eĢya hakkında,
268
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 556 vd.
269
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 558.
b) Yangına, sel ve taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ
her türlü eĢya veya tesis hakkında,
c) Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç,
fidan veya bağ çubuğu hakkında,
d) Sulamaya, içme sularının sağlanmasına veya afetlerden korumaya yarayan tesisler
hakkında,
e) Grev veya lokavt hâllerinde iĢverenlerin veya iĢçilerin veya iĢveren veya iĢçi sendika
veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢya
hakkında,
f) Siyasî partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının ve üst
kuruluĢlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eĢya hakkında,
g) Sona ermiĢ olsa bile, görevinden ötürü öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin
zararına olarak,
ĠĢlenmesi hâlinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Mala zarar verme suçunun
a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak
b) Toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olmak suretiyle,
c) Radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanarak,
ĠĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza iki katına kadar artırılır.
GEREKÇE270:
Madde metninde mala zarar verme suçunun nitelikli hâlleri tanımlanmıĢtır.
Verilen zararın büyük bir kitleyi etkilemesi olanaklı bulunan bu hâllerde, nitelikli zarar
vermenin varlığı kabul edilmiĢtir.
Birinci fıkranın (a) bendinde, mala zarar verme suçunun konusunu, kamu kurum ve
kuruluĢlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiĢ veya kamunun yararlanmasına ayrılmıĢ yer,
bina, tesis veya diğer eĢyanın oluĢturması, bu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir.
Kamu kurum ve kuruluĢlarına ait bina ve tesislerle, buralarda bulunan veya bu bina ve
tesislere ait olan eĢya, örneğin kanalizasyon boru ve mazgalları, kamu hizmetine veya
kamunun yararlanmasına tahsis edilmiĢ tesis ve eĢya, bu bent kapsamında
değerlendirilmelidir. Keza, trafik iĢaret ve levhalarına zarar veren, bir park yerindeki oturma
veya oyun gruplarını tahrip eden kiĢi, bu bent hükmüne göre cezalandırılacaktır. Bu eĢyanın
mülkiyetinin kamuya ait olması Ģart değildir. Önemli olan, eĢyanın kamu hizmetine veya
kamunun yararlanmasına tahsis edilmiĢ olmasıdır.
Aynı Ģekilde, söz konusu fıkranın (b) bendinde, mala zarar verme suçunun, yangına, sel ve
taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ her türlü eĢya veya tesis
hakkında iĢlenmesi, mala zarar verme suçunun konu bakımından bir nitelikli unsuru olarak
tanımlanmıĢtır.
Fıkranın (c) bendine göre, Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her
türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğuna zarar verilmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
270
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 558 vd.
gerektirmektedir. Devlet ormanı statüsündeki yerlerde bulunan ağaç ve fidanlara zarar
verilmesi, Orman Kanununda ayrı suçlar olarak tanımlandığı için, bu bent kapsamı dıĢında
mütalâa edilmiĢtir.
Ağaç, fidan ve bağ çubuklarının sadece dikili olması yeterli görülmüĢ, meyve vermeleri
koĢulu aranmamıĢtır. Keza, bunların bulundukları yere de önem verilmemiĢtir. Bu itibarla,
kiĢilerin özel mülkünde veya yol kenarlarında, park ve bahçelerde, kamuya ait diğer alanlarda
bulunan ağaçların tahrip edilmesi hâlinde, bu bent hükmüne istinaden cezaya
hükmedilecektir.
Fıkranın (d) bendine göre; mala zarar verme suçunun, sulamaya veya içme sularının
sağlanmasına yarayan tesisler hakkında iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza
ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
(e) bendinde, grev veya lokavt hâllerinde iĢverenlerin veya iĢçilerin veya iĢveren veya iĢçi
sendika veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya
eĢyaya zarar verilmesi, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir.
Failin greve katılan iĢçi veya lokavt ilân eden iĢveren olması gerekmemektedir: Grevden yana
olan ve olmayan iĢçiler arasında çıkan bir arbedede zarar verme suçu iĢlenecek olursa yine bu
bent uygulanır. Sendika, konfederasyon veya iĢyeri iĢgalleri sırasında da bina, makine veya
baĢka mallara zarar verilecek olursa bu bent uygulanacaktır.
Keza, fıkranın (f) bendine göre; mala zarar verme suçunun, siyasî partilerin, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluĢlarının ve üst kuruluĢlarının maliki olduğu veya kullanımında
olan bina, tesis veya eĢya hakkında, iĢlenmesi, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektirmektedir.
(g) bendinde, kamu görevlisinin yerine getirdiği görevle ilgili olarak öç almak maksadıyla
malvarlığına zarar verme hâli, nitelikli Ģekil olarak kabul edilmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında mala zarar verme suçunun çeĢitli suretlerde iĢlenmesi nitelikli
unsur olarak belirlenmiĢtir. Buna göre; mala zarar verme suçunun yakarak, yakıcı veya
patlayıcı madde kullanarak veya toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden
olmak suretiyle ya da radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh
kullanarak iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki maddeye veya bu maddenin birinci fıkrasına göre
verilecek cezanın artırılması gerekmektedir. Bu nitelikli hâllerin kabulünde, mala zarar verme
suçunun iĢleniĢ Ģeklinin ortaya çıkardığı tehlikeli durum göz önünde bulundurulmuĢtur.
Mala zarar verme suçunun bu nitelikli hâlleri dolayısıyla soruĢturma ve kovuĢturma
yapılması, suçun temel Ģeklinin aksine, Ģikâyete bağlı tutulmamıĢtır.
Ġbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme
MADDE 153- (1) Ġbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eĢyaya, mezarlara,
bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına
yönelik olarak yapılan yapılara yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kiĢi,
bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kiĢi, üç aydan bir yıla kadar
hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanıĢı benimseyen toplum kesimini
tahkir maksadıyla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
GEREKÇE271:
Madde metninde, ibadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eĢyaya, mezarlara,
bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik
olarak yapılan yapılara zarar verme fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Söz konusu
suçun oluĢması için, bu bina ve tesislere yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar
verilmesi gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, ibadethaneleri, bunların eklentilerini, buralardaki eĢyayı,
mezarları, bunların üzerindeki yapıları, mezarlıklardaki tesisleri, mezarlıkların korunmasına
yönelik olarak yapılan yapıları kirletmek, suç olarak tanımlanmıĢtır. Mezarlıklara atık ve artık
bırakmak, ibadethanelerin duvarına yazı yazmak, afiĢ veya ilan yapıĢtırmak, resim yapmak,
kirletme fiilinin örneklerini oluĢturmaktadır.
Üçüncü fıkraya göre, birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanıĢı benimseyen
toplum kesimini tahkir maksadıyla iĢlenmesi, bu fıkralara göre verilecek cezanın artırılmasını
gerektirmektedir.
Hakkı olmayan yere tecavüz
MADDE 154- (1)272 Bir hakka dayanmaksızın baĢkasına ait taĢınmaz mal veya
eklentilerini malikmiĢ gibi tamamen veya kısmen iĢgal eden veya sınırlarını değiĢtiren
veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan
kimseye, suçtan zarar görenin Ģikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin
güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Köy tüzel kiĢiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına
terk edilmiĢ bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taĢınmaz malları
kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken
kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
(3) Kamuya veya özel kiĢilere ait suların mecrasını değiĢtiren kimse hakkında birinci
fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
GEREKÇE273:
Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın baĢkasına ait taĢınmaz malın veya eklentilerinin kısmen
veya tamamen iĢgal edilmesi, taĢınmazın sınırlarının değiĢtirilmesi veya bozulması yahut
herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel
olunması cezalandırılmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kiĢiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi
taĢınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya
bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıĢtır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak
271
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 560.
272
Bu fıkrada 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanunla (m. 1) değiĢiklik yapılmıĢtır (Resmi Gazete: 14
Mart 2009/27169).
273
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 560 vd.
yararlanmasına terkedilmiĢ, bahis konusu yerler hakkında iĢlendiğinde de keza suç
oluĢacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiĢtirmek suç hâline getirilmiĢtir. Suların
kamuya veya özel kiĢilere ait olması önemli değildir.
AÇIKLAMA:
Maddenin birinci fıkrasında, 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır
(m. 1)274.
DeğiĢiklikten önce madde metni Ģu Ģekilde idi:
“(1) Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini
malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya
hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye altı aydan üç yıla
kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.”
Güveni kötüye kullanma
MADDE 155- (1) BaĢkasına ait olup da, muhafaza etmek veya275 belirli bir Ģekilde
kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan mal üzerinde, kendisinin veya
baĢkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dıĢında tasarrufta bulunan veya bu
devir olgusunu inkar eden kiĢi, Ģikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli
para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet iliĢkisinin ya da, hangi nedenden doğmuĢ
olursa olsun, baĢkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim
edilmiĢ eĢya hakkında iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne
kadar adli para cezasına hükmolunur.
GEREKÇE276:
Madde metninde güveni kötüye kullanma suçu tanımlanmıĢtır. Söz konusu suçla korunan
hukukî değer kiĢilerin mülkiyet hakkıdır. Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır.
Ancak, söz konusu suçun oluĢabilmesi için eĢya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kiĢi ile
lehine zilyedlik tesis edilen kiĢi (fail) arasında bir sözleĢme iliĢkisi mevcuttur. Bu iliĢkinin
gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu
mülahazalarla, eĢya üzerinde mevcut sözleĢme iliĢkisiyle bağdaĢmayan kasıtlı tasarruflar,
cezai yaptırım altına alınmıĢtır.
Güveni kötüye kullanma suçunun konusu, taĢınır veya taĢınmaz maldır. Bu mal üzerinde fail
lehine zilyedlik tesis edilmiĢ olmalıdır. Güveni kötüye kullanma suçunda fail, suç konusu
malın maliki değildir. Bu nedenle, müĢterek veya iĢtirak hâlinde mülkiyete konu olan mallarla
ilgili olarak, müĢterek veya iĢtirak hâlinde malik olanlar birbirlerine karĢı güveni kötüye
kullanma suçunu iĢleyemezler. Fail, suç konusu Ģey üzerinde lehine zilyedlik tesis edilmiĢ
olan kiĢidir. Ancak, bu zilyedliğin mutlaka malik tarafından tesis edilmesi gerekmez.
274
Resmi Gazete: 14 Mart 2009/27169.
275
Söz konusu maddenin birinci fıkrasındaki “muhafaza etmek veya” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377
sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 18).
276
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 562.
Suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde belirli bir Ģekilde kullanmak üzere fail lehine
zilyedlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için
hukuken geçerli bir sözleĢme iliĢkisinin varlığı gereklidir. Bu hukukî iliĢki, örneğin kira
sözleĢmesi, ariyet sözleĢmesi, karz sözleĢmesi, vedia sözleĢmesi, istisna sözleĢmesi, vekalet
sözleĢmesi, kefalet sözleĢmesi, hizmet sözleĢmesi, rehin sözleĢmesi ile tesis edilmiĢ olabilir.
Bu akdi iliĢki, karma veya sui generis bir sözleĢme ile de tesis edilmiĢ olabilir. Örneğin, bir
bankada açılan carî hesaba veya bir “özel finans kurumu”nda açılan “katılım ortaklığı
hesabı”na iliĢkin sözleĢme ile de bu hukukî iliĢki tesis edilmiĢ olabilir. Keza, örneğin bir
anonim Ģirket yönetim kurulu üyeleri ile Ģirket tüzel kiĢiliği arasındaki hukukî iliĢki, hizmet
ve/veya vekalet sözleĢmesine dayanmaktadır. Hatta, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın
alınmıĢ olan eĢyanın meselâ bir üçüncü kiĢiye satılması durumunda dahi, güveni kötüye
kullanma suçunun oluĢtuğu kabul edilmelidir.
Bu zilyedlik devri, malik olmayan kiĢiye, aradaki hukukî iliĢkinin niteliğine göre, Ģey
üzerinde belli bazı tasarruflarda bulunma hak ve yetkisini vermektedir. Söz konusu suçun
oluĢabilmesi için, failin suç konusu mal üzerinde, kendisinin veya baĢkasının yararına olarak,
zilyedliğin devri amacı dıĢında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkar etmesi
gerekir.
Güveni kötüye kullanma suçunun soruĢturma ve kovuĢturması mağdurun Ģikâyetine bağlı
kılınmıĢtır.
Söz konusu suçun iĢlenmesi suretiyle bir yarar elde edilebileceği düĢüncesiyle, yaptırım
olarak hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür.
Maddenin ikinci fıkrasında güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hâli düzenlenmiĢtir.
Buna göre, söz konusu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet iliĢkisinin ya da, hangi
nedenden doğmuĢ olursa olsun, baĢkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak
tevdi ve teslim edilmiĢ eĢya hakkında iĢlenmesi hâlinde, failin suçun temel Ģekline nazaran
daha ağır ceza ile cezalandırılması gerekmektedir.
Bedelsiz senedi kullanma
MADDE 156- (1) Bedelsiz kalmıĢ bir senedi kullanan kimseye, Ģikâyet üzerine, altı
aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir.
GEREKÇE277:
Madde, borçlusunca ödenmiĢ ve bir suretle elde kalmıĢ senedi, kısmen veya tamamen
ödenmemiĢ gibi kullanan, örneğin ödenmesi için icraya baĢvuran veya baĢkasına devreden
kimseyi cezalandırmaktadır.
Borcun bir bölümü ödenmiĢ ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya
kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiilinin de aynı suçu oluĢturacağında kuĢku
yoktur.
Maddede tanımlanan suçun kovuĢturulması zarar görenin Ģikâyetine bağlı tutulmuĢtur.
277
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564.
Dolandırıcılık
MADDE 157- (1) Hileli davranıĢlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya baĢkasının zararına
olarak, kendisine veya baĢkasına bir yarar sağlayan kiĢiye bir yıldan beĢ yıla kadar
hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası verilir.
GEREKÇE278:
Madde metninde dolandırıcılık suçu tanımlanmıĢtır. Dolandırıcılık, hileli davranıĢlarla bir
kimseyi aldatıp, onun veya baĢkasının zararına olarak, kiĢinin kendisine veya baĢkasına yarar
sağlamasıdır. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu, kiĢilerin malvarlığına karĢı iĢlenen bir suçtur.
Söz konusu suç tanımı ile, kiĢilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması
amaçlanmıĢtır. Ayrıca, bu suçun iĢleniĢi sırasında hileli davranıĢlar ile kiĢiler aldatılmaktadır.
Aldatıcı nitelik taĢıyan hareketlerle, kiĢiler arasındaki iliĢkilerde var olması gereken iyi niyet
ve güven ihlâl edilmektedir. Bu suretle kiĢinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade
özgürlüğü ihlâl edilmektedir.
Çok hareketli suç görüntüsü taĢıyan dolandırıcılık suçunun oluĢumu açısından birden fazla
fiilin gerçekleĢmesi gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini hile oluĢturmaktadır.
Hile, icraî bir davranıĢla gerçekleĢtirilebileceği gibi; karĢı tarafın içine düĢtüğü hatadan, bir
konuda yanlıĢ bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmalî davranıĢla da,
gerçekleĢtirilebilir. Ancak, bu durumda kiĢinin, hataya düĢen karĢı tarafı bilgilendirmek
konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düĢen kiĢi ile hukukî iliĢkide bulunulan
durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası
karĢısında kiĢinin ihmalî davranıĢının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini
taĢıması gerekir.
Dolandırıcılık suçunun oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen hilenin etkisiyle, bu hileye maruz
kalan kiĢinin veya bir üçüncü kiĢinin zararına olarak, fail veya bir baĢkası bir menfaat elde
etmelidir.
Dolandırıcılık suçu, kasten iĢlenebilen bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık
suçunun maddî unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir baĢka
ifadeyle, fail gerçekleĢtirdiği davranıĢların hile teĢkil ettiğini, baĢka birini aldatıcı nitelikte
olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli davranıĢlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye
maruz kalan kiĢinin veya baĢkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar
gördüğünü ve buna karĢılık, kendisinin veya sair bir kiĢinin malvarlığında bir artma meydana
geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, mağdurun
gördüğü zararın kendi hileli davranıĢları sonucunda meydana geldiğini bilmelidir; hile ile
zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde olmalıdır. Belirtilen hususlara iliĢkin kast,
doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir.
Dolandırıcılık suçunun iĢlenmesi suretiyle elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak
belirlenememektedir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan
dolayı hapis cezasının yanı sıra ayrıca adlî para cezası öngörülmüĢtür.
278
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564.
Nitelikli dolandırıcılık
MADDE 158- (1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) KiĢinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlardan yararlanmak suretiyle,
c) KiĢinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluĢlarının, kamu meslek kuruluĢlarının, siyasî parti, vakıf veya
dernek tüzel kiĢiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluĢlarının zararına olarak,
f) BiliĢim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması
suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya Ģirket yöneticisi olan ya da Ģirket adına hareket eden kiĢilerin ticari
faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kiĢiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan
güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin
açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
ĠĢlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para
cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının
alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından
az olamaz.279
(2) Kamu görevlileriyle iliĢkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından
bahisle ve belli bir iĢin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, baĢkasından menfaat temin
eden kiĢi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
GEREKÇE280:
Madde metninde, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline göre cezanın artırılmasını gerektiren
nitelikli unsurları belirlenmiĢtir.
Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar
edilmesi suretiyle iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
gerektiren bir durum olarak kabul edilmiĢtir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir
aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleĢebilmesi için, dinî inanç ve
duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluĢabilmesi için, dinî inanç ve
duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleĢtirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmıĢ
olmalıdır.
KiĢinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlar, baĢkalarına güven duymaya en
fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. KiĢinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz
279
Söz konusu maddenin birinci fıkrasının “Ancak” ile baĢlayan bu ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve
5377 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 19).
280
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 564 vd.
kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düĢtüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması
daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kiĢinin içinde
bulunduğu tehlikeli durum veya zor Ģartlardan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi, bu suçun
temel Ģekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul
edilmiĢtir.
Keza, kiĢinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu
nedenle, belirtilen durum birinci fıkranın (c) bendinde, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline
göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir.
Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluĢlarının, kamu
meslek kuruluĢlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kiĢiliklerinin araç olarak
kullanılması suretiyle iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir. Çünkü,
kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, siyasî parti,
vakıf veya dernek tüzel kiĢilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul
edilmiĢlerdir.
Fıkranın (e) bendinde, bu suçun kamu kurum ve kuruluĢlarının zararına olarak iĢlenmesi, bu
suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir.
Dolandırıcılık suçunun, biliĢim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak
kullanılması suretiyle iĢlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru
olarak kabul edilmiĢtir. BiliĢim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi
kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun iĢlenmesi açısından önemli bir
kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu
kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kiĢilerin baĢkalarını kolaylıkla
aldatabilmeleridir.
Aynı Ģekilde, söz konusu fıkranın (g) bendinde, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın
araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi bu suç açısından bir nitelikli
unsur olarak belirlenmiĢtir.
Birinci fıkranın (h) bendinde, ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kiĢilerin güvenilirliğini
sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya Ģirket yöneticisi olan ya da Ģirket adına
hareket eden kiĢilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin
faaliyeti kapsamında iĢlenmesi, bu suçun temel Ģekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir
nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir.
Aynı düĢüncelerle, fıkranın (i) bendinde dolandırıcılık suçunun serbest meslek sahibi kiĢiler
tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle
iĢlenmesi, bu suçun nitelikli bir unsuru olarak tanımlanmıĢtır.
(j) bendinde, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsis
edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla iĢlenmesi bir nitelikli unsur
olarak tanımlanmıĢtır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli
davranıĢlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması
durumunda bu nitelikli unsur oluĢacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına
karĢın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaĢılır.
(k) bendi, sigorta edenin dolandırılmasına iliĢkindir. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini
alacak kimse olması Ģart değildir. Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir.
Maddenin ikinci fıkrasında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bağımsız bir suç olarak
tanımlanan “nüfuz ticareti”, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Bu
hükme göre; kamu görevlileriyle iliĢkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından
bahisle ve belli bir iĢin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, baĢkasından menfaat temin eden
kiĢi, dolandırıcılık suçunun nitelikli Ģeklinden dolayı cezalandırılacaktır.
AÇIKLAMA:
Maddenin birinci fıkrasına 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla eklenen “Ancak” ile
baĢlayan cümleye iliĢkin gerekçe Ģu Ģekildedir:
“Maddenin birinci fıkrasında sayılan nitelikli dolandırıcılık hallerinden (e), (f) ve (j)
bentlerinde sayılan suçların işlenmesi halinde verilecek hapis cezasının alt sınırının üç yıldan
az olamayacağı, yine bu hallerde verilecek adlî para cezasının miktarının suçtan elde edilen
menfaatin iki katından az olamayacağı hükme bağlanmaktadır.
Bu değişikliğe göre, suçtan elde edilen gelir miktarının belli olması halinde de adli para
cezasına hükmedilecektir. Ancak, Kanunun 52 ve 61 inci maddeleri hükümlerine göre
hükmedilecek adli para cezasının miktarı, suçtan elde edilen menfaatin iki katından az
olamayacaktır. Yapılan değişiklikle madde metnine eklenen hükme göre, suç tanımında
belirlenen günün üst sınırından hesaplanan adli para cezasının miktarının, suçtan elde edilen
menfaatin iki katından az olmaması gerekmektedir. Bu itibarla, suçun işlenmesi suretiyle elde
edilen menfaatin fazla olması halinde, madde metnindeki adli para cezasının unsurunu
oluşturan gün bakımından getirilen sınırlamanın bir önemi kalmayacaktır.”281
Daha az cezayı gerektiren hâl
MADDE 159- (1) Dolandırıcılığın, bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla
iĢlenmesi hâlinde, Ģikâyet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına
hükmolunur.
GEREKÇE282:
KiĢinin bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla hileye baĢvurmuĢ olması hâlinde
de, dolandırıcılık suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Ancak, madde metninde, kiĢinin
bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağı tahsil amacı, dolandırıcılık suçunun temel Ģekline göre
daha az cezayı gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢtir. Ayrıca, bu nedenle soruĢturma ve
kovuĢturma yapılması mağdurun Ģikâyetine bağlanmıĢtır.
KaybolmuĢ veya hata sonucu ele geçmiĢ eĢya üzerinde tasarruf
MADDE 160- (1) KaybedilmiĢ olması nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmıĢ olan ya
da hata sonucu ele geçirilen eĢya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili mercileri
durumdan haberdar etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir
yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
281
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4.
282
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568.
GEREKÇE283:
KaybedilmiĢ olması nedeniyle sahibinin zilyedliğinden çıkmıĢ olan eĢyayı ele geçiren kiĢi,
bunu iade etmek veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmek yükümlülüğü altındadır.
Aynı yükümlülük, bir Ģeyi hata sonucu ele geçiren kiĢi açısından da söz konusudur. Madde
metninde, bu yükümlülüğe aykırı davranarak, eĢya üzerinde malikmiĢ gibi tasarrufta
bulunulması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suç nedeniyle soruĢturma ve kovuĢturma,
Ģikâyete bağlı tutulmuĢtur.
Hileli iflâs
MADDE 161- (1) Malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kiĢi, bu
hileli tasarruflardan önce veya sonra iflâsa karar verilmiĢ olması hâlinde, üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hileli iflâsın varlığı için;
a) Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması,
gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması,
b) Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari
defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi,
c) Gerçekte bir alacak ve borç iliĢkisi olmadığı hâlde, sanki böyle bir iliĢki mevcutmuĢ
gibi, borçların artmasına neden olacak Ģekilde belge düzenlenmesi,
d) Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin
olduğundan az gösterilmesi,
Gerekir.
GEREKÇE284:
Madde metninde, bir ticari faaliyet bağlamında malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli
tasarruflarda bulunan kiĢinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Ancak, kiĢinin bu tasarruflar
nedeniyle cezalandırılabilmesi için, iflâsa karar verilmiĢ olması gerekir. Bu nedenle, iflâs
olgusunun gerçekleĢmesi, bir objektif cezalandırılabilme Ģartı niteliği taĢımaktadır.
Hileli iflâs suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Madde metninde bu seçimlik hareketler
belirlenmiĢtir.
Bu suçun faili, iflâsa tabi bir borçlu yani, tacir olabilir. Ancak, bir tüzel kiĢinin tacir olması
durumunda, tüzel kiĢiliğin organ veya temsilcisi olan, tüzel kiĢi adına tasarrufta bulunan
gerçek kiĢiler de suç faili olabileceklerdir.
Taksirli iflâs
283
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568.
284
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568.
MADDE 162- (1) Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi
dolayısıyla iflâsa sebebiyet veren kiĢi, iflâsa karar verilmiĢ olması hâlinde, iki aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE285:
Madde metninde, taksirli iflâs suçu tanımlanmıĢtır. Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve
özenin (Türk Ticaret Kanunu, madde 20, fıkra 2) gösterilmemesi yani objektif özen
yükümlülüğünün ihlâli dolayısıyla iflâsa sebebiyet verilmesi hâlinde taksirli iflâs söz
konusudur.
Hileli iflâs suçunda olduğu gibi, kiĢinin taksirli iflâs dolayısıyla cezalandırılabilmesi için,
tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa karar verilmiĢ
olması gerekir. Bu nedenle, iflâs olgusunun gerçekleĢmesi, bu suç açısından da bir objektif
cezalandırılabilme Ģartı niteliği taĢımaktadır.
KarĢılıksız yararlanma
MADDE 163- (1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde
yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kiĢi, iki aydan altı aya
kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan Ģifreli
veya Ģifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kiĢi, altı
aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE286:
Madde metninde karĢılıksız yararlanma suçu tanımlanmıĢtır. Otomatlar aracılığı ile sunulan
ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanmak,
karĢılıksız yararlanma suçunu oluĢturmaktadır. Otomatlar aracılığı ile satıĢa sunulan
hizmetlerden, otomatın teknik iĢleyiĢini devre dıĢı bırakan müdahalelerle, bedeli
ödenmeksizin yararlanılması durumunda, ortada bir taĢınabilir mal bulunmadığı için, hırsızlık
suçu oluĢmayacaktır. Örneğin, toplu taĢım sistemlerinde yolcuların geçiĢlerini kontrol eden
otomatlara müdahale edilmek suretiyle ücret ödenmeksizin yolculuk yapılması durumunda,
karĢılıksız yararlanma suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir. Burada, bir hilenin
varlığından söz edilemez. Çünkü bu durumda herhangi bir kiĢi aldatılmamaktadır. Yapılan
müdahale ile bir otomatın teknik iĢleyiĢinin devre dıĢı bırakılması durumunda, bir hilenin
varlığından söz edilemez. Çünkü, dolandırıcılık suçu açısından hilenin varlığı için muhatabın
mutlaka insan olması gerekir.
Keza, baĢkasına ya da kamuya ait telefon Ģebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dıĢı
yollarla yararlanılması durumunda, hırsızlık suçu oluĢmaz. Çünkü, ortada taĢınabilir bir mal
yoktur. BaĢkasına ya da kamuya ait telefon Ģebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dıĢı
yollarla yararlanılması fiili, karĢılıksız yararlanmanın tipik bir örneğini oluĢturmaktadır.
285
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568.
286
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 568 vd.
Kamu veya özel kuruluĢlarca kurulmuĢ bulunan telli ve telsiz telefon hatları ile sistemlerinden
veya elektromanyetik dalgalar yolu ile Ģifreli veya Ģifresiz yayın yapan televizyon
yayınlarından sahiplerinin veya zilyetlerinin rızası olmadan yararlanılması durumunda da bu
suç oluĢur. Bu durumlarda bir mal söz konusu olmadığı için hırsızlık suçunun oluĢtuğundan
söz edilemez.
ġirket veya kooperatifler hakkında yanlıĢ bilgi
MADDE 164- (1) Bir Ģirket veya kooperatifin kurucu, ortak, idareci, müdür veya
temsilcileri veya yönetim veya denetim kurulu üyeleri veya tasfiye memuru sıfatını
taĢıyanlar, kamuya yaptıkları beyanlarda veya genel kurula sundukları raporlarda veya
önerilerde ilgililerin zarara uğramasına neden olabilecek nitelikte gerçeğe aykırı önemli
bilgiler verecek veya verdirtecek olurlarsa altı aydan üç yıla kadar hapis veya bin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar.
GEREKÇE287:
Maddeyle, Ģirket veya kooperatifler alanında kamunun veya sözü geçen kuruluĢların genel
kurullarının aldatılmalarını önleyecek bir yaptırım getirilmiĢtir. Maddede belirlenen kiĢiler
tarafından, kasten yanlıĢ bilgi verilmesi suç hâline getirilmiĢ olmaktadır.
“Kamuya yapılan beyanlardan” maksat, basın ve yayın yoluyla veya postayla prospektüsler
gönderilerek belirli olmayan kiĢilere hitap edilmesi ve bunlara önemli yanlıĢ bilgiler
verilmesidir. Bu tür bilgilerin genel kurula sunulan raporlarda, önerilerde yer alması da suç
sayılmaktadır; gerçeğe uymayan bilançolar yapılması, örneğin gerçeğe aykırı kârlardan
bahsedilmesi gibi. Ancak bütün bunların yanlıĢ olduğu bilinerek doğru imiĢ gibi gösterilmesi
suçun oluĢması için zorunludur.
Suçun oluĢması bakımından failde bir kâr sağlama amacının bulunması veya bir zararın
meydana gelmesi ise Ģart değildir. Bu suç tanımıyla, Ģirket veya kooperatiflerin idaresinde
güven ve iyi niyeti korumak amaçlanmıĢtır. Bu nedenle, Ģirket veya kooperatifin aleyhinde
olmak üzere yanlıĢ bilgi verilmesi de bu suçu oluĢturacaktır.
Madde, bu tür bilgileri veren veya verdirenleri cezalandırmaktadır. Suçun oluĢması kastın
varlığını gerektirmektedir.
Maddede yer alan hükümler sermayesi hisse senedine bölünmüĢ kamu iktisadi teĢebbüsleri ve
benzerî kurumları da kapsamaktadır.
Suç eĢyasının satın alınması veya kabul edilmesi
MADDE 165-288 (1) Bir suçun iĢlenmesiyle elde edilen eĢyayı veya diğer malvarlığı
değerini, bu suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul
eden kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
287
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 570.
288
Bu madde, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 3).
GEREKÇE289:
Suç iĢlemek, hukuk toplumunda kiĢiler için bir kazanç kaynağı olamaz. Bu nedenle, suç
iĢlemek suretiyle veya suç iĢlemek dolayısıyla elde edilen menfaatlerin piyasada tedavüle
konulmasının ve suç iĢlemenin bir menfaat temini açısından cazip bir yol olarak görülmesinin
önüne geçilmek istenmiĢtir. Bu mülahazalarladır ki, bir suçun iĢlenmesi suretiyle veya bir
suçun iĢlenmesi dolayısıyla elde edilmiĢ olan bir Ģeyin satın alınması ve kabul edilmesi suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Suçun konusunu, ancak ekonomik değeri olan Ģeyler oluĢturabilir. Bu ekonomik değerlerin,
daha önce iĢlenmiĢ bir suçtan elde edilmiĢ olması gerekir. Bu suçun, mutlaka malvarlığına
karĢı bir suç olması gerekmez. Bu suçtan dolayı daha önce bir mahkûmiyet kararı verilmiĢ
olması gerekmez. Daha önce iĢlenmiĢ olan suçtan dolayı failinin kusurlu sayılması veya
cezalandırılması gerekmez. Söz konusu suçun cezalandırılabilir olması da gerekli değildir. Bu
suç zamanaĢımına uğramıĢ da olabilir. Önce iĢlenmiĢ olan suç, soruĢturması ve
kovuĢturulması Ģikâyete bağlı bir suç olabilir. Hatta, bu suçtan dolayı Ģikâyet yoluna
baĢvurulmamıĢ veya Ģikâyetten vazgeçilmiĢ olabilir. Bu suç yabancı bir ülkede dahi iĢlenmiĢ
olabilir.
Bir suçtan doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen her türlü ekonomik değer, yani malvarlığı
değerleri, bu suçun konusunu oluĢturabilir.
Bu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Buna göre; daha önce iĢlenmiĢ olan suçtan elde edilen
eĢyanın kabul edilmesi veya satın alınması, söz konusu suçu oluĢturmaktadır. Kabul
olgusunun satın alma dıĢında baĢka bir hukukî iĢlemle, örneğin bağıĢ yoluyla gerçekleĢmesi
gerekmektedir. Zira, suçtan elde edilen eĢyanın satın alınması diğer bir seçimlik hareketi
oluĢturmaktadır. Bu kabul olgusu, örneğin suçtan elde edilen taĢınır veya taĢınmaz eĢyanın
kiraya kabul edilmesi veya suçtan hasıl olan paranın ödünç olarak kabul edilmesi Ģeklinde de
gerçekleĢebilir. Diğer seçimlik hareket, suçtan elde edilen eĢyanın satın alınmasıdır.
Bu nedenle, söz konusu suç, bir çok failli suç türü olan karĢılaĢma suçudur. Bir tarafta, suçtan
hasıl olan eĢyayı bağıĢlayan, kiraya veren veya ödünç olarak veren ya da satan kiĢi; diğer
tarafta ise, bağıĢ, kiralanan veya ödünç olarak kabul eden ya da satın alan kiĢi bulunmaktadır.
EĢyayı satan kiĢi bunun elde edildiği suçu iĢleyen kiĢi ise, ayrıca ödünç olarak verme
bağıĢlama ya da satma fiili dolayısıyla cezalandırılmayacaktır. Çok failli suçlarda iĢlenen suç
dolayısıyla faillerden birinin cezalandırılabilip cezalandırılmaması, diğer fail(ler)in
cezalandırılması üzerinde bir etki doğurmaz. KiĢinin asıl suçun iĢleniĢine iĢtirak etmiĢ olması,
bu suç açısından sadece bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır.
Bu suç, doğrudan kastla iĢlenebileceği gibi, olası kastla da iĢlenebilir. Bu nedenle, madde
metninde “bilerek” ifadesi kullanılmamıĢtır.
Bilgi vermeme
MADDE 166- (1) Bir hukukî iliĢkiye dayalı olarak elde ettiği eĢyanın, esasında suç
iĢlemek suretiyle veya suç iĢlemek dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesine rağmen, suçu
takibe yetkili makamlara vakit geçirmeksizin bildirimde bulunmayan kiĢi, altı aya
kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
289
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 570 vd.
GEREKÇE290:
Bir hukukî iliĢkiye dayalı olarak, örneğin satın alınan veya bağıĢ olarak kabul edilen eĢyanın
bir suçtan elde edildiğinin daha sonra öğrenilmesi durumunda, suç eĢyasının satın alınması
veya kabul edilmesi suçu oluĢmaz. Zira, kast, fiilin iĢlendiği sırada mevcut olmalıdır. Ancak,
eĢyanın, örneğin satın alındıktan veya bağıĢ olarak kabul edildikten sonra, bir suçun iĢlenmesi
suretiyle veya iĢlenmesi dolayısıyla elde edildiğinin anlaĢılması durumunda; satın alan veya
örneğin bağıĢ olarak kabul eden kiĢi açısından bildirim yükümlülüğü mevcuttur. Bu
yükümlülüğe aykırı davranıĢ, madde metninde bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢ
bulunmaktadır.
ġahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî sebep
MADDE 167- (1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu Bölümde yer alan suçların;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiĢ eĢlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat
edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaĢayan kardeĢlerden birinin,
Zararına olarak iĢlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiĢ olan eĢlerden birinin, aynı konutta
beraber yaĢamayan kardeĢlerden birinin, aynı konutta beraber yaĢamakta olan amca,
dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak
iĢlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında Ģikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında
indirilir.
GEREKÇE291:
Ġzlenen suç politikası nedeniyle, aralarında belli akrabalık iliĢkisi bulunan kiĢilerin
birbirlerinin malvarlığına karĢı iĢlemiĢ bulundukları suçlardan dolayı cezalandırılmamaları
kabul edilmiĢtir. Ancak, yağma ve nitelikli yağma suçları açısından bu Ģahsî cezasızlık
sebebinden yararlanma kabul edilmemiĢtir. ġahsî cezasızlık sebebinin söz konusu olduğu
durumlarda, ilgili kiĢinin sadece cezaî sorumluluğuna gidilemez. ĠĢlenen fiil, suç oluĢturma
özelliğini devam ettirmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, malvarlığına karĢı iĢlenen ve birinci fıkra kapsamına giren
suçlardan dolayı cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsî nedenler gösterilmiĢtir.
Etkin piĢmanlık
290
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 572.
291
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 572.
MADDE 168-292 (1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık,
hileli iflâs, taksirli iflâs ve karĢılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat
bu nedenle hakkında kovuĢturma baĢlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım
edenin bizzat piĢmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya
tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı
indirilir.
(2) Etkin piĢmanlığın kovuĢturma baĢladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce
gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin piĢmanlık gösteren kiĢiye verilecek cezanın, birinci
fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin piĢmanlık hükümlerinin
uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.
AÇIKLAMA:
I.
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmeden önce söz konusu madde metni,
Ģu Ģekilde idi:
“(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız
yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma
başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek
mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi hâlinde; cezası
üçte birden üçte ikiye kadar indirilir. Yağma suçunda ise, cezada altıda birden üçte bire
kadar indirim yapılır.
(2) Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi
için, mağdurun rızası aranır.”
Bu madde metninin gerekçesi Ģu Ģekilde idi:
“Suç tamamlandıktan sonra kişi pişmanlık gösterebilir. Bu durumda, işlenmiş ve
tamamlanmış olan suç işlenmemiş hâle artık döndürülemez. Ancak, suç tamamlandıktan
sonra, pişmanlık duyarak, gerçekleştirilen haksızlığın neticeleri mümkün olduğunca ortadan
kaldırılabilir.
Bu düşüncelerle, etkin pişmanlık; hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma,
dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçlarında cezada indirim yapılmasını gerektiren
şahsî sebep olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir.
Önce, failin veya suça iştirak eden kişinin bizzat kendisinin pişmanlık göstererek iade veya
tazmini gerçekleştirmesi gerekir. Suçun işlenmesiyle kişilerin görmüş bulundukları zararın
aynen iade veya mümkün olduğu kadar azaltılmak suretiyle tazmin edilmesi gerekir. Etkin
pişmanlığın cezada indirim yapılması sebebi olarak kabul edilebilmesi için, zararın tamamen
veya mümkün olduğu kadar aza indirilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kısmen geri verme
veya tazminde, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun aynen iadeye
veya tazmine rıza göstermesi gerekir.
Etkin pişmanlığın kovuşturma başlamadan önce, yani işlenen suçtan dolayı kamu davası
açılmadan önce gösterilmesi gerekir.
292
Söz konusu madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 20).
Etkin pişmanlık durumunda hâkim maddede belirlenen oranda cezada indirim yapabilir. Bu
konuda, hâkime etkin pişmanlığın samimiyetine ve zararın tazmin edilen miktarına göre,
takdir yetkisi tanınmıştır. Bu hükümle, işlenen suçun yağma olması hâlinde de, cezada belli
oranda indirim yapılması yolu açılmıştır.”293.
II. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda değiĢiklik
yapılmasına dair Kanun Teklifindeki söz konusu madde metni Ģu Ģekilde idi:
“(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız
yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma
başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek
mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi
halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce
gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya
giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde, üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi
için, ayrıca mağdurun rızası aranır.
(5) Bu madde hükümlerinin uygulanması halinde, hapis cezası ile birlikte adlî para cezasını
gerektiren suçlardan dolayı ayrıca adlî para cezasına hükmolunmaz.”294.
Bu metne iliĢkin gerekçe Ģu Ģekilde idi:
“Yapılan değişiklikle malvarlığı aleyhine işlenen suçlarla ilgili olarak etkin pişmanlık yeniden
düzenlenmiştir. Bu değişikliğe göre, cezada indirim yapılmasını gerektiren etkin pişmanlık
sadece soruşturma evresiyle sınırlı tutulmamıştır. Kovuşturma evresinde de hüküm
verilinceye kadar etkin pişmanlık gösterilmesi halinde bu nedenle cezada indirim
yapılabilecektir.
Ayrıca, madde metnine eklenen yeni fıkra hükmüne göre; hapis cezası ile adli para cezasının
birlikte yer aldığı suçlarda etkin pişmanlık gösterilmesi halinde adli para cezasına
hükmedilmeyecektir. Dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma gibi malvarlığına karşı işlenen
çeşitli suç tanımlarında hapis cezası ile birlikte adli para cezası öngörülmüştür. Bu suçlardan
dolayı etkin pişmanlık gösterilmesi halinde, sadece hapis cezasına hükmolunacak ve cezada
bu madde hükümlerine göre indirim yapılacaktır.”295.
III. TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında madde metni kanunlaĢan
Ģekliyle değiĢtirilmiĢtir. TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar
79 sayılı Raporunda bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekilde izah edilmiĢtir:
“Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "dolandırıcılık"
ibaresinden sonra gelmek üzere metne, "hileli iflâs, taksirli iflâs" ibareleri eklenmiştir.
Ayrıca, Teklifle madde metnine eklenmek istenen beşinci fıkra etkin pişmanlıkta ceza
miktarlarında yukarıdaki fıkralarda öngörülen oranlarda indirim yapılacağı için, ayrıca adlî
293
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574.
294
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 16.
295
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 4/5.
para cezasına hükmedilmemesi yönündeki düzenleme uygun görülmeyerek metinden
çıkarılmış”tır296.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 169- (1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının
iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE297:
Madde metninde, hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının iĢlenmesi
suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Topluma KarĢı Suçlar
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Genel Tehlike Yaratan Suçlar
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması
MADDE 170- (1) KiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak
biçimde ya da kiĢilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olan,
c) Silâhla ateĢ eden veya patlayıcı madde kullanan,
KiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düĢmesi, sel veya taĢkın tehlikesine neden
olan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE298:
Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıĢtır.
296
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 8.
297
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574.
298
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 574 vd.
Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina
çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olmak; silâhla ateĢ
etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak, olarak belirlenmiĢtir. Ancak, bu fiiller
dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından
somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekir. Böylece, söz konusu suç, bir somut tehlike
suçu olarak tanımlanmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiĢtir. Bu hükümde,
yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düĢmesi, sel veya taĢkın tehlikesine neden olmak,
ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kiĢilerin
hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi
gerekmemektedir.
Bu fiillerin iĢlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara
ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kast veya taksirine göre baĢka suçlar
oluĢacaktır. Örneğin, toplumda genel güvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren
fiiller sonucunda bir veya birkaç kiĢi ölmüĢ veya yaralanmıĢ ya da kiĢiler malvarlığı itibarıyla
zarar görmüĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin
uygulanması gerekir.
Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması
MADDE 171- (1) Taksirle;
a) Yangına,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına,
Neden olan kiĢi, fiilin baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli
olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE299:
Madde metninde, genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunun birinci fıkrasında söz konusu edilen fiillerin
taksirle iĢlenmesi de, suç oluĢturmaktadır. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya
hükmedebilmek için de, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir
tehlikenin meydana gelmesi gerekir.
Bu fiillerin iĢlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarar
neticesi açısından örneğin taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçu oluĢabilir. Bu gibi
durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.
Radyasyon yayma
299
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 576.
MADDE 172- (1) Bir baĢkasını, sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleĢtirmeye
elveriĢli olacak surette, radyasyona tabi tutan kiĢi, üç yıldan onbeĢ yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkradaki fiilin belirsiz sayıda kiĢilere karĢı iĢlenmiĢ olması hâlinde, beĢ
yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye
elveriĢli olacak biçimde radyasyon yayan veya atom çekirdeklerinin parçalanması
sürecine etkide bulunan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Radyasyon yayılmasına veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine, bir
laboratuar veya tesisin iĢletilmesi sırasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
olarak neden olan kiĢi, fiilin bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli
ölçüde zarar vermeye elveriĢli olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE300:
Maddenin birinci fıkrasında, belli bir kiĢiyi radyasyona tabi tutmak suçu tanımlanmıĢtır. Bu
suçu oluĢturan hareket, bir kiĢiyi radyasyona tabi tutmaktan ibarettir. Ancak, bu suçun
oluĢabilmesi için, radyasyona tabi tutulan kiĢinin sağlığını bozmak amacıyla hareket edilmesi
gerekir. Keza, bu fiil dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, tabi tutulduğu radyasyon
miktarının kiĢinin sağlığını bozmaya elveriĢli olması gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç,
bir somut tehlike suçu niteliği taĢımaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; bu fiillerin belirsiz sayıda kiĢilere karĢı iĢlenmesi, söz konusu
suç açısından daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu bakımdan söz konusu
hüküm, suçların içtimaına iliĢkin özel bir hüküm niteliğindedir.
Üçüncü fıkrada, radyasyon yaymak veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide
bulunmak fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya
hükmedebilmek için, yayılan veya oluĢturulan radyasyonun bir baĢkasının hayatı, sağlığı veya
malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elveriĢli olacak miktarda olması gerekir.
Dördüncü fıkrada ise, taksirle gerçekleĢtirilen radyasyon yaymak veya atom çekirdeklerinin
parçalanması sürecine etkide bulunmak fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü fıkra
hükmüne iliĢkin gerekçe, bu fıkra açısından da geçerlidir.
Atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme
MADDE 173- (1) Atom enerjisini serbest bırakarak bir patlamaya ve bu suretle bir
baĢkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığı hakkında önemli ölçüde tehlikeye sebebiyet
veren kiĢi, beĢ yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiilin taksirle iĢlenmesi hâlinde, iki yıldan beĢ yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE301:
300
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 576.
Madde metninde, atom enerjisiyle patlamaya sebep olmak fiili suç hâline getirilmiĢtir. GeniĢ
kitleleri tahrip edici kuvvete sahip olan ve ekolojik dengenin uzun yıllar boyunca bozulmasına
yol açan atom enerjisiyle patlamaya sebebiyet vermek, müstakil bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Ġkinci fıkrada ise, bu fiilin taksirle iĢlenmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiĢtirmesi
MADDE 174- (1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı,
aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif,
kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir
yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya iĢleyen kiĢi, üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların
izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, iĢlenmesinde veya
kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kiĢi de aynı ceza ile
cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi
hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran
kiĢi hakkında, kullanılıĢ amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE302:
Maddenin birinci fıkrası hükmüyle, yetkili makamlardan gerekli izin alınmaksızın, patlayıcı,
yakıcı, aĢındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer,
radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokmak, ülke içinde bir yerden diğer bir yere
nakletmek, muhafaza etmek, satmak, satın almak veya üretmek, suç hâline getirilmiĢtir303. Bu
bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç niteliği taĢımaktadır.
301
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578.
302
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578.
303
Söz konusu maddenin birinci fıkrası, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine
değiĢtirilmiĢtir. DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu,
zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokan,
ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç
yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”
Bu fıkra hükmü, TCK Tasarısına iliĢkin Genel Kurul görüĢmeleri sırasında DıĢiĢleri Bakanlığı
yetkililerinin TBMM’ne gelerek, özellikle “çift kullanımlı malzeme”ler açısından madde metnine
hüküm konması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunmaları üzerine, yeniden formüle edilerek önerge
haline getirilmiĢtir. Bu değiĢikliğe iliĢkin önerge metninde gerekçe olarak Ģu ifadelere yer verilmiĢtir:
“Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi konusunda Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak söz konusu maddenin birinci
fıkrası hükmünün öneri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Bu suretle, kitle imha
silahlarının yapımında kullanılan örneğin „çift kullanımlı‟ malzeme ve teçhizatın yetkili makamların izni
olmaksızın veya iznine aykırı olarak ihracı suç olarak tanımlanmış olacaktır.”
Bu değiĢiklik dolayısıyla, söz konusu fıkraya iliĢkin TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen
gerekçe, değiĢik fıkra metni ile kısmen uyumsuz hale gelmiĢtir.
Bu madde, toplumu genel tehlikelere karĢı korumanın yanı sıra; Uluslararası Nükleer
Silâhların Yayılmasının Önlenmesi AndlaĢması ve Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması
Hakkındaki SözleĢme ile Türkiye’nin üstlenmiĢ bulunduğu yükümlülüklerin yerine
getirilmesi amacını taĢımaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; birinci fıkrada yer alan fiillerin suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ
bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi, cezanın artırılması sebebini oluĢturmaktadır.
Üçüncü fıkrada, ise, özellikle köy veya kırsal alanda yaĢayan insanların çeĢitli meĢru
ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla, önemsiz tür ve miktarda patlayıcı madde satın alması,
kabul etmesi veya bulundurması hâlleri göz önünde bulundurularak, hükmedilecek cezada
önemli ölçüde indirim yapabilmek hususunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıĢtır.
Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlâli
MADDE 175- (1) Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü,
baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde
ihmal eden kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE304:
Maddede akıl hastası üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğü bulanan kiĢinin bu
yükümlülüğünü, baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek
Ģekilde ihmal etmesi, cezalandırılmaktadır. Maddenin düzenlemesinden de anlaĢılacağı üzere
fiil somut tehlike suçu niteliğindedir. Suçun oluĢması bakımından bir zarar doğması aranmaz.
Suç, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kiĢinin bu yükümlülüğünü baĢkalarının hayatı,
sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde ihmal etmesiyle tamamlanır.
Bu ihmal neticesinde baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir zarar
meydana gelirse, bakım ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği
netice açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır.
ĠnĢaat veya yıkımla ilgili emniyet kurallarına uymama
MADDE 176- (1) ĠnĢaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden
bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirleri almayan kiĢi, üç aydan bir yıla kadar hapis
veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE305:
Maddede inĢaat veya yıkım faaliyetinden sorumlu olan kiĢinin bu faaliyet esnasında insan
hayatı veya beden bütünlüğü bakımından gerekli tedbirleri almaması cezalandırılmaktadır.
Fiil, somut tehlike suçu niteliğindedir. Suç inĢaat veya yıkım faaliyeti esnasında sorumlu
kiĢinin, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli tedbirleri almaması ile birlikte
oluĢur. Suçun oluĢması bakımından bir zarar doğması aranmaz. Bu tedbirlerin alınmaması
304
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578.
305
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578.
sebebiyle bir zarar meydana gelirse; inĢaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya
beden bütünlüğü açısından gerekli tedbirleri almayan kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği netice
açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır.
Hayvanın tehlike yaratabilecek Ģekilde serbest bırakılması
MADDE 177- (1) Gözetimi altında bulunan hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı
bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına
alınmasında ihmal gösteren kiĢi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE306:
Madde ile kiĢinin gözetimi altında bulunan bir hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı
bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakması veya bunların kontrol altına
alınmasında ihmal göstermesi suç sayılmıĢtır. Fiil somut tehlike suçu niteliğindedir. Suçun
oluĢması için bir zarar doğması aranmaz. Suç, kiĢinin gözetimi altında bulunan hayvanın
baĢkalarını hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde serbest bırakması ile ya
da bunların kontrol altına alınmasında ihmal göstermesi ile tamamlanır. Gözetimi altında
bulunan hayvanı baĢkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek Ģekilde
serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kiĢinin, bu fiillerinden
dolayı bir zarar meydana gelirse; fiilin sebebiyet verdiği netice açısından kast veya taksirine
göre cezalandırılacaktır.
ĠĢaret ve engel koymama
MADDE 178- (1) Herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan iĢlerden veya bırakılan
eĢyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli iĢaret veya engelleri koymayan, konulmuĢ
olan iĢaret veya engelleri kaldıran ya da bunların yerini değiĢtiren kiĢi, iki aydan altı
aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE307:
Madde metninde tanımlanan suç, herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan iĢlerden
veya bırakılan eĢyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli iĢaret ve engellerin konmaması,
konulmuĢ olan iĢaret ve engellerin kaldırılması ya da yerinin değiĢtirilmesi ile oluĢur. Madde
metninden de anlaĢılacağı üzere suç seçimlik hareketli bir suçtur. Seçimlik hareketlerden
birinin yapılması ile suç oluĢur. Suçun oluĢması için bir zararın doğması aranmaz. Bu suçun
iĢlenmesi suretiyle bir zarar meydana gelirse; kiĢi, fiilin sebebiyet verdiği netice dolayısıyla
kast veya taksirine göre sorumlu olur.
306
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 578 vd.
307
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
MADDE 179- (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımının güven içinde akıĢını
sağlamak için konulmuĢ her türlü iĢareti değiĢtirerek, kullanılamaz hâle getirerek,
konuldukları yerden kaldırarak, yanlıĢ iĢaretler vererek, geçiĢ, varıĢ, kalkıĢ veya iniĢ
yolları üzerine bir Ģey koyarak ya da teknik iĢletim sistemine müdahale ederek,
baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kiĢiye
bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢım araçlarını kiĢilerin hayat, sağlık veya
malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde sevk ve idare eden kiĢi, iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Alkol veya uyuĢturucu madde etkisiyle ya da baĢka bir nedenle emniyetli bir Ģekilde
araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kiĢi yukarıdaki
fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
GEREKÇE308:
Madde metninde, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkrada tanımlanan suç, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımının güven içinde
akıĢını sağlamak için konulmuĢ her türlü iĢareti değiĢtirerek, kullanılamaz hâle getirerek,
konuldukları yerden kaldırarak, yanlıĢ iĢaretler vererek, geçiĢ, varıĢ, kalkıĢ veya iniĢ yolları
üzerine bir Ģey koyarak ya da teknik iĢletim sistemine müdahale ederek, baĢkalarının hayatı,
sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olunması ile oluĢur.
Ġkinci fıkrada ise, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaĢım araçlarını kiĢilerin hayat, sağlık
veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç
olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, aracın, tehlikeli bir Ģekilde sevk ve idare
edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluĢumuna
neden olmayacaktır. Bu suçun oluĢabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca
kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek Ģekilde kullanılması
gerekir. Bu suç ayrıca, trafik güvenliği için öngörülmüĢ bakım ve onarımlar yapılmadan
aracın trafiğe çıkarılması hâlinde de iĢlenebilir. Ancak bunun için ayrıca, gerekli bakım ve
onarımı yapılmamıĢ aracın trafiğe çıkarılması suretiyle kiĢilerin hayatı, sağlığı veya
malvarlığı açısından bir tehlikeye neden olunması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç,
somut tehlike suçu niteliği taĢımaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, alkol veya uyuĢturucu madde etkisiyle ya da baĢka bir nedenle
emniyetli bir Ģekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan
kiĢinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak
dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kiĢilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu
suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma
308
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580.
MADDE 180- (1) Deniz, hava veya demiryolu ulaĢımında, kiĢilerin hayatı, sağlığı veya
malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar
hapis cezası verilir.
GEREKÇE309:
Madde metninde, deniz, hava veya demiryolu ulaĢımında trafik güvenliğini kiĢilerin hayatı,
sağlığı veya malvarlığı bakımından taksirle tehlikeye sokmak, suç olarak tanımlanmıĢtır.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Çevreye KarĢı Suçlar
Çevrenin kasten kirletilmesi
MADDE 181- (1) Ġlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye
zarar verecek Ģekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kiĢi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi
zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya
bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık
veya artıklarla ilgili olarak iĢlenmesi hâlinde, beĢ yıldan az olmamak üzere hapis
cezasına ve bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kiĢiler hakkında
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE310:
Madde metninde çevrenin kasten kirletilmesi fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece,
kiĢilerin sağlıklı bir çevrede yaĢama hakları korunmuĢ olmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasına göre, bu suç, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten
verilmesiyle oluĢur. Ancak, atık ve artıkların ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere uygun
olarak doğal ortama bırakılması hâlinde, hukuka aykırı bir davranıĢın varlığından ve
dolayısıyla bu suçun oluĢtuğundan söz edilemez. Bu teknik usuller, çevreyi korumaya yönelik
kanunlarla belirlenmelidir. Ayrıca, kirletme dolayısıyla ceza yaptırımı uygulanabilmesi için,
bunun çevreye zarar verecek boyutta olması gerekir.
309
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 580.
310
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582.
Maddenin ikinci fıkrasında, atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması, suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Üçüncü fıkraya göre; bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan atık
veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi, verilecek cezanın
artırılması sebebini oluĢturmaktadır. Atık veya artıkların niteliği bu suçlar açısından daha ağır
cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir.
Dördüncü fıkrada ise, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan atık
veya artıkların diğer bir takım özellikleri, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren ayrı
bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, suç konusu atık ve
artıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme
yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye neden
olabilecek niteliklere sahip olması gerekir.
BeĢinci fıkrada, iki, üç ve dördüncü fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı tüzel kiĢiler
hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
Çevrenin taksirle kirletilmesi
MADDE 182- (1) Çevreye zarar verecek Ģekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya
havaya verilmesine taksirle neden olan kiĢi, adli para cezası ile cezalandırılır. Bu atık
veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Ġnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme
yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiĢtirmeye
neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya
taksirle verilmesine neden olan kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE311:
Madde metninde çevreyi taksirle kirletme suçu tanımlanmıĢtır. Bu suçun unsurlarına iliĢkin
açıklamalarla ilgili olarak, çevreyi kasten kirletme suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Gürültüye neden olma
MADDE 183- (1) Ġlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, baĢka bir
kimsenin sağlığının zarar görmesine elveriĢli bir Ģekilde gürültüye neden olan kiĢi, iki
aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE312:
311
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582.
312
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582.
Madde metninde gürültüye neden olma fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bunun için,
gürültünün baĢkalarının sağlığının zarar görmesine elveriĢli olabilecek Ģekilde yüksek olması
gerekir.
Ġmar kirliliğine neden olma
MADDE 184- (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan
veya yaptıran kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan baĢlatılan inĢaatlar dolayısıyla kurulan Ģantiyelere
elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kiĢi, yukarıdaki fıkra
hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamıĢ binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına
müsaade eden kiĢi iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel
imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
(5) KiĢinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar
plânına ve ruhsatına uygun hâle getirmesi hâlinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri
gereğince kamu davası açılmaz, açılmıĢ olan kamu davası düĢer, mahkum olunan ceza
bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(6)313 Ġkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmıĢ
yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.
GEREKÇE314:
Madde metninde imar mevzuatında belirlenen usul ve koĢullara aykırı olarak inĢa faaliyetinde
bulunmak, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya
yaptırmakla oluĢur. Böylece, sadece binayı inĢa eden yüklenici, taĢeron, usta veya kalfa değil;
inĢaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, bu tür inĢa
faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kiĢiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla
cezalandırılacaktır.
Ġkinci fıkrada; yapı ruhsatiyesi olmadan baĢlatılan inĢaatlar dolayısıyla kurulan Ģantiyelere
elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade
edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır315.
313
Bu fıkra, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla maddeye eklenmiĢtir (m. 21).
314
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 582 vd.
315
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (26.9.2004), Ġktidar Partisine
mensup Milletvekilleri tarafından, tekrir-i müzakere yöntemiyle, söz konusu maddeile ilgili olarak bir
değiĢiklik önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen üçüncü
fıkra hükmü, madde metninden çıkarılmıĢtır. Madde metninden çıkarılan hüküm Ģu Ģekilde idi:
“Yapı kullanma izni alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapan veya bu
hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
Üçüncü fıkraya göre, yapı kullanma izni alınmamıĢ binalarda herhangi bir sınai316 faaliyetin
icrasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç oluĢturmaktadır.
Dördüncü fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiĢtir. Bu
madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde
uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği
taĢımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul
edilmemiĢtir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inĢa edilen, sınai ürünlerin üretiminin
yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kamunun Sağlığına KarĢı Suçlar
Zehirli madde katma
MADDE 185- (1) Ġçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya
tüketilecek her çeĢit besin veya Ģeylere zehir katarak veya baĢka suretlerle bunları
bozarak kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düĢüren kimseye iki yıldan onbeĢ yıla
kadar hapis cezası verilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak
iĢlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE317:
Maddede, içme sularına, besinlere veya diğer maddelere zehir katarak veya sair suretle
bozarak kamunun sağlığını tehlikeye düĢüren kimse cezalandırılmaktadır.
Suç konusu olabilecek maddeler tek tek gösterilmemiĢtir; yenilecek ve içilecek her çeĢit
besin, tüketilecek her türlü madde, bu suçun konusunu oluĢturabilir.
Söz konusu suç, bu besin ve maddelere zehir katılması veya bunların bozulmasını sağlamak
suretiyle oluĢur. Gıdaların çeĢitli suretlerde mikroplandırılması da, zehir kavramı içinde
mütalâa edilerek, bu madde hükmüne göre cezalandırılmayı gerektirir.
Kamu hizmet binaları da dahil, ülkemizdeki binaların büyük bir kısmıyla ilgili olarak henüz yapı
kullanma izni alınmamıĢtır. Bu durum, söz konusu fıkra hükmünün madde metninden çıkarılmasında
etkili olmuĢtur. Bu hükmün madde metninde muhafazası, bu binalarda elektrik, su, telefon veya gaz gibi
hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden herkesin bir anda suçlu konumuna getirecekti.
Bu fıkranın metinden çıkarılmasının sonucu olarak, Gerekçe metninde yer alan Ģu paragrafın da bir
anlamı kalmamıĢtır:
“Üçüncü fıkrada ise, yapı ruhsatiyesine dayalı olarak yapılmış olsun veya olmasın, yapı kullanma izni
alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapılması veya bu hizmetlerden
yararlanılmasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.”
316
Madde metninde yapılan değiĢikliğin sonucu olarak Gerekçede yer alan “veya ticari” ifadesi de
metinden çıkarılmıĢtır.
317
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 584.
Maddeden açıkça anlaĢılacağı üzere, fiil somut bir tehlike suçudur. Madde metninde
tanımlanan fiillerin iĢlenmesiyle, kiĢilerin hayatının ve sağlığının tehlikeye düĢürülmesi
gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin taksirle iĢlenmesi, ayrı bir suç
olarak tanımlanmıĢtır.
BozulmuĢ veya değiĢtirilmiĢ gıda veya ilaçların ticareti
MADDE 186- (1) KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ,
değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden,
bulunduran kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve binbeĢyüz güne kadar adli para
cezası verilir.
(2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası
kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
GEREKÇE318:
Madde metninde, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ,
değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeylerin veya ilâçların satılması, tedarik edilmesi
veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıĢtır.
Her türlü yenilecek veya içilecek Ģeyler ya da ilaçlar, bu suçun konusunu oluĢtururlar. Ancak,
bunların, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ veya
muhteviyatının değiĢtirilmiĢ olması gerekir.
Söz konusu suç, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuĢ veya
muhteviyatı değiĢtirilmiĢ her tür yenilecek veya içilecek Ģeylerin ya da ilâçların satılması,
tedarik edilmesi veya bulundurulması suretiyle iĢlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suç,
seçimlik hareketli bir suçtur.
Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve
sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüĢtür.
KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilâç yapma veya satma
MADDE 187- (1) KiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üreten
veya satan kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir.
(2) Bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir
meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında
artırılır.
GEREKÇE319:
318
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 584 vd.
319
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 586.
Maddede, kiĢilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üretilmesi veya
satılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, ilaçtır. Suç, ilacın kiĢilerin hayatını ve
sağlığını tehlikeye sokacak biçimde üretilmesi veya satılması ile oluĢur. Tabip tarafından
düzenlenen reçetede yazılı ilâç yerine baĢka ilâç vermek suretiyle de, kiĢilerin hayatını ve
sağlığını tehlikeye sokulabilir ve dolayısıyla, bu suç iĢlenmiĢ olabilir.
Ġkinci fıkrada, bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen
bir meslek ve sanatın icrası kapsamında iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması
öngörülmüĢtür.
UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
MADDE 188- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı
olarak imal, ithal veya ihraç eden kiĢi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin
güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) UyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak
nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan
cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla
yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
(3) UyuĢturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde
satan, satıĢa arz eden, baĢkalarına veren, sevk eden320, nakleden, depolayan, satın alan,
kabul eden, bulunduran kiĢi, beĢ yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılır.
(4) UyuĢturucu veya uyarıcı321 maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması
hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Üretimi resmi makamların iznine veya satıĢı yetkili tabip tarafından düzenlenen
reçeteye bağlı olan ve uyuĢturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde
açısından da, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. Ancak, verilecek ceza yarısına
kadar indirilebilir.322
(7) UyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuĢturucu veya uyarıcı
madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan
maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden 323, nakleden,
depolayan veya ihraç eden kiĢi, dört yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık
memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren,
320
Bu “sevk eden” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22).
321
Bu “veya uyarıcı” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22).
322
“Ancak” ibaresi ile baĢlayan ikinci cümle, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine
eklenmiĢtir (m. 22).
323
Bu “sevk eden” ibaresi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 22).
kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE324:
Bu maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin imal ve ticareti suçuna iliĢkin hükümler
düzenlenmiĢtir. Burada uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin nelerden ibaret bulunduğu
tanımlanmadığı gibi, bunların teker teker gösterilmesi yoluna da gidilmemiĢtir. Bunun nedeni,
uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ve aynı etkiyi yapan ilâç ve sentetiklerin kötüye
kullanılmalarının yaptırım altına alınarak güçlü bir sosyal savunmanın sağlanmasıdır.
Böylece, psikotrop madde olarak, uyuĢturucu veya uyarıcı etkisi yapan ve kiĢilerde bağımlılık
meydana getiren bütün maddelerin, bu suçun konusunu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir.
Maddenin birinci fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı
olarak imal, ithal veya ihraç edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suç, bir kazanç elde
etmek için iĢlenmektedir. Ancak, çoğu zaman bu suçun iĢlenmesi suretiyle ne kadar kazanç
elde edildiği belirlenemediği gibi, elde edilen kazancın müsaderesi de mümkün
olamamaktadır. Bu nedenle, söz konusu suçun iĢlenmesi dolayısıyla, hapis cezasının yanı sıra,
adlî para cezasına da hükmedilmesi uygun görülmüĢtür.
Ġkinci fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde suçlarıyla ilgili olarak bir milletlerarası ceza
hukuku kuralına yer verilmiĢtir. Buna göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin
diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama
sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı
madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup
edilecektir. Türkiye’den yapılan uyuĢturucu veya uyarıcı madde ihracı, karĢı ülke açısından
ithal oluĢturmaktadır. Bu ülkede uyuĢturucu veya uyarıcı madde ithali nedeniyle yargılama
yapılması veya bir cezaya mahkûm olunması, Türkiye’de uyuĢturucu veya uyarıcı madde
ihracı dolayısıyla yargılama yapılmasına engel teĢkil etmemektedir. Böylece, uyuĢturucu veya
uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarıyla ilgili olarak non bis in idem kuralına milletlerarası
sahada geçerlilik tanınmamıĢtır. Ancak, Türkiye’den yapılan uyuĢturucu veya uyarıcı madde
ihracı karĢı ülke açısından ithal oluĢturduğu için, bu ülkede yapılan yargılama sonucunda
mahkûm olunan hapis cezasının kurumda infaz edilen kısmının, Türkiye’de uyuĢturucu veya
uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılan yargılama sonucunda mahkûm olunan hapis
cezasından mahsup edilmesi gerekmektedir.
Üçüncü fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde ticaretine iliĢkin çeĢitli fiiller, ayrı bir suç
olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre; uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata
aykırı olarak ülke içinde satıĢı, satıĢa arzı, baĢkalarına verilmesi325, nakli, depolanması ya da
kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara
göre ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Bu suç dolayısıyla da, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan
suçlarda olduğu gibi, hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası öngörülmüĢtür.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, uyuĢturucu326 maddenin eroin, kokain, morfin veya
bazmorfin olması, bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların konu bakımından nitelikli
unsurunu oluĢturmaktadır ve bu fıkralara göre verilecek cezaların artırılmasını
gerektirmektedir.
324
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 586 vd.
325
Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “sevk edilmesi” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22).
326
Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “veya uyarıcı” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22).
BeĢinci fıkraya göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarının suç iĢlemek
için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek cezaların artırılması gerekmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suç
iĢlemek amacına yönelik örgüt teĢkil etmekten, kurulmuĢ örgütü yönetmekten, bu örgüte üye
olmaktan dolayı ayrıca cezaya hükmedilmelidir.
Maddenin altıncı fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iliĢkin
olarak yukarıdaki fıkralarda yer alan bütün hükümlerin, üretimi resmi makamların iznine veya
satıĢı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuĢturucu veya uyarıcı
madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da uygulanacağı kabul edilmiĢtir.
Yedinci fıkraya göre, uyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuĢturucu veya
uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan
maddenin ülkeye sokulması, imal edilmesi, satılması, satın alınması327, nakledilmesi,
depolanmasın veya ihraç edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Dikkat edilmelidir ki,
bu suçun konusu, uyuĢturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan maddelerdir ve bunlar
uyuĢturucu veya uyarıcı etki doğurmazlar; ancak bu maddelerin ithal ve imalinin resmi
makamların iznine bağlı olması gerekir. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur ve bu
seçimlik hareketlerden birinin gerçekleĢmesiyle suç oluĢacaktır. Ancak bunlardan birkaçının
bir olayda gerçekleĢmesi hâlinde bir suçun iĢlendiğini kabul etmek gerekir.
Maddenin son fıkrasında, bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager,
veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti
veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi, bu suçların kiĢi
bakımından nitelikli unsuru olarak kabul edilmiĢtir ve verilecek cezaların bu hükme göre
artırılması gerekmektedir.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 189- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel
kiĢinin faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE328:
Madde metninde, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel kiĢinin
faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, ilgili tüzel kiĢi hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir.
UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırma
MADDE 190- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırmak için;
a) Özel yer, donanım veya malzeme sağlayan,
b) Kullananların yakalanmalarını zorlaĢtıracak önlemler alan,
327
Fıkra metnine 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla “sevk edilmesi” ibaresi eklenmiĢtir (m. 22).
328
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 588.
c) Kullanma yöntemleri konusunda baĢkalarına bilgi veren,
KiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)329 UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını alenen özendiren veya bu nitelikte
yayın yapan kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)330 Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diĢ tabibi, eczacı, kimyager, veteriner,
sağlık memuru, laborant, ebe, hemĢire, diĢ teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren,
kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iĢtigal eden kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE331:
Maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırıcı hareketler, suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkranın (a) bendinde, bir kimsenin baĢkasına uyuĢturucu veya uyarıcı madde
kullanmasını kolaylaĢtırmak için özel yer, donanım veya malzeme sağlaması
cezalandırılmaktadır. Dikkat edilmelidir ki, burada kiĢiye uyuĢturucu veya uyarıcı madde
verilmemektedir. Aksi takdirde yukarıdaki maddenin dördüncü fıkrasında tanımlanan suç
oluĢur. Bu suç açısından önemli olan, kiĢiye uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmasını
kolaylaĢtırmak için özel yer temin etmek, uyuĢturucu veya uyarıcı madde dıĢında diğer
donanım ve malzemeleri temin etmektir. Suçun oluĢması için kendisine kolaylık sağlanan
kiĢinin uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanması gerekmemektedir.
Fıkranın (b) bendinde, bu suçu oluĢturan ikinci seçimlik hareket tanımlanmıĢtır. Buna göre,
uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullananların yakalanmalarını zorlaĢtırıcı önlemler almak, söz
konusu suçu oluĢturacaktır.
Fıkranın (c) bendine göre, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelere iliĢkin kullanma yöntemleri
konusunda kiĢilere bilgi verilmesi de bu suçu oluĢturur.
Maddenin ikinci332 fıkrasında, bu suçun belli meslek ve sanatı icra eden kiĢiler tarafından
iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak tanımlanmıĢtır.
Üçüncü333 fıkrada ise, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasının alenen özendirilmesi
veya bu nitelikte yayın yapılması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya
bulundurmak
329
Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra
olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23).
330
Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra
olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23).
331
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 588 vd.
332
Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra
olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23).
333
Madde metninde 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle üçüncü fıkra ikinci fıkra
olarak, ikinci fıkra ise üçüncü fıkra olarak değiĢtirilmiĢtir (m. 23).
MADDE 191-334 (1) Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul
eden veya bulunduran kiĢi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden
önce uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi hakkında, tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kiĢi hakkında, denetimli serbestlik
tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kiĢi, belirlenen
kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun
davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kiĢiye
rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama
süresince, kiĢiyi uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları
hakkında bilgilendirir, kiĢiye sorumluluk bilincinin geliĢmesine yönelik olarak öğütte
bulunur ve yol gösterir; kiĢinin geliĢimi ve davranıĢları hakkında üçer aylık sürelerle
rapor düzenleyerek, hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği
tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan
fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kiĢi
hakkında açılmıĢ olan davanın düĢmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam
olunarak hüküm verilir.
(6) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu
veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya
hükmedildikten sonra da, iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve
denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı
334
Madde metni, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 7).
DeğiĢiklikten önceki madde metni Ģu Ģekilde idi:
“(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir
yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine;
kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya
bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan
tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında
denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman,
güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve
sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur
ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek,
hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren
bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar
verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve
denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin
pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur.”
ertelenir. Ancak, bunun için kiĢi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli
serbestlik tedbirine karar verilmemiĢ olması gerekir.
(7) KiĢinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiĢ sayılır; aksi takdirde, derhal infaz
edilir.
AÇIKLAMA:
6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢtirilen maddenin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Yeni Türk Ceza Kanununda, izlenen suç siyasetinin gereği olarak, uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanmak değil, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi, aslında tedaviye ihtiyaç duyan bir kişidir. Bu nedenle, yeni Türk Ceza
Kanununun 191 inci maddesinde, kişinin öncelikle tedavi edilmesini ve tekrar uyuşturucu
veya uyarıcı madde kullanmaktan korunmasını sağlamaya yönelik olarak hakkında denetimli
serbestlik tedbirinin uygulanmasını öngören bir düzenleme yapılmıştır.
Ancak, bu düzenlemenin içeriğiyle ilgili olarak uygulamada tereddütlerin oluştuğu
gözlemlenmiştir. Bu tereddütleri gidermek amacıyla söz konusu madde metninde değişiklik
yapılması gereği hasıl olmuştur.
Buna göre, kişinin tedavi olmayı kabul etmesi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine
uygun davranması halinde, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmak dolayısıyla hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Başka bir
deyişle, bu durumda mahkeme, uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kullanmak için satın alan,
kabul eden veya bulunduran kişi hakkında cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli
serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verecektir.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin tedaviye ihtiyacının olup olmadığı, tıp
biliminin verileri çerçevesinde belirlenebilecek olan bir sorundur. Bu nedenle, mahkeme,
kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişinin
uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığını, kullanmakta ise tedaviye ihtiyacının olup
olmadığını bilirkişi marifetiyle belirleyecektir.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin ihtiyacı olan tedavinin süresi kanunda
belirlenmemiştir. Çünkü tedavi, yalın bir tıbbi olgudur. Uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi, bu maddenin etkisinden kurtulabilmesi için kendisiyle ilgili olarak uygulanan
tedavinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Kişi tedavi sürecinde ayrıca denetimli
serbestlik tedbirine tabi tutulur.
Uygulanan tedavinin olumlu sonuç vermesi ve artık gerek kalmadığı için tedaviye son
verilmesi halinde de denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına devam edilir. Tedavinin
sona erdiği tarihten itibaren denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına asgari bir yıl
süreyle devam olunur. Ancak, mahkeme, toplam üç yılı geçmemek üzere, bu sürenin
uzatılmasına karar verebilir.
Kişinin hakkında uygulanan denetimli serbestlik tedbirinin de gereklerine uygun davranması
halinde, bu süre sonunda, hakkında açılmış olan kamu davası ile ilgili olarak mahkemece
düşme kararı verilir.
Bunun ifade ettiği anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla
ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da
sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davası
derdest olmaya devam etmektedir.
Kişinin, kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranmaması halinde, açılmış olan davaya devam olunarak hakkında
191. maddenin birinci fıkrası hükmüne istinaden cezaya hükmolunur.
Maddenin altıncı fıkrasında, kişi hakkında cezaya hükmolunduktan sonra da tedavi ve
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının yolu açık tutulmuştur.
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak
suçundan dolayı mahkum edilmiş olan kişinin tedaviyi kabul etmesi ve bununla bağlantılı
olarak uygulanan denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde,
hakkında hükmolunan cezanın infazına başlanmaz.
Olumlu sonuç vermesi dolayısıyla uygulanan tedaviye son verilen tarihten itibaren asgari bir
yıl, azami üç yıl süreyle devam eden denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun
davranması halinde, kişi hakkında hükmolunan ceza infaz edilmiş sayılacaktır.
Buna karşılık, kişinin kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik
tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde, hükmolunan ceza derhal infaz edilir.”335.
Etkin piĢmanlık
MADDE 192- (1) UyuĢturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iĢtirak etmiĢ
olan kiĢi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve
uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber
verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuĢturucu veya uyarıcı
maddenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya
bulunduran kiĢi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi
kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların
yakalanmalarını veya uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini
kolaylaĢtırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Bu suçlar haber alındıktan sonra, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail
veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kiĢi hakkında
verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir.
(4) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu
veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruĢturma
baĢlatılmadan önce resmî makamlara baĢvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya
hükmolunmaz.
GEREKÇE336:
Maddede, uyuĢturucu veya uyarıcı maddelere iliĢkin suçlar bakımından özel bir piĢmanlık
hâli düzenlenmiĢtir. Maddenin birinci fıkrasında uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya
335
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 3/4.
336
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 590 vd.
ticareti suçlarına iliĢkin etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Bu düzenlemeye göre etkin
piĢmanlığın soruĢturma baĢlamadan önce gösterilmesi gerekir. Etkin piĢmanlık için, kiĢinin,
diğer suç ortakları ve uyuĢturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerler
hakkında bilgi vermesi ve verilen bilginin, suç ortaklarının yakalanmasını ya da uyuĢturucu
veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Bu düzenlemede, etkin piĢmanlık
cezanın ortadan kaldırılmasını sağlayan bir Ģahsî sebep olarak kabul edilmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmak suçu ile ilgili olarak etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir. Burada da
etkin piĢmanlığın soruĢturma baĢlamadan önce gösterilmesi gerekir. Etkin piĢmanlık için,
kiĢinin, uyuĢturucu veya uyarıcı maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiği hususunda
soruĢturma makamlarına bilgi vererek, suçluların yakalanmalarını ya da uyuĢturucu veya
uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaĢtırması gerekir. Bu koĢullar altında etkin
piĢmanlık gösteren kiĢi hakkında cezaya hükmolunmaması kabul edilmiĢtir.
Üçüncü fıkrada, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti ya da kullanmak için satın
alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması suçları ile ilgili olarak soruĢturma baĢladıktan
sonra, etkin piĢmanlık göstererek suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının
yakalanmasına hizmet ve yardım eden kiĢi hakkında verilecek cezada indirim yapılması
öngörülmüĢtür. Ancak, bu bilgi vermenin gönüllü olması gerekir. Etkin piĢmanlıktan
yararlanabilmek için, bunun en geç hüküm verilmeden önce gerçekleĢmesi gerekir.
Maddenin dördüncü fıkrasında, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanan kiĢi açısından özel
bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, uyuĢturucu veya uyarıcı madde
kullanan kiĢi, hakkında kullanmak için uyuĢturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmaktan dolayı soruĢturma baĢlamadan önce resmî makamlara baĢvurarak
tedavi ettirilmesini isterse, cezalandırılmaz.
Zehirli madde imal ve ticareti
MADDE 193- (1) Ġçeriğinde zehir bulunan ve üretilmesi, bulundurulması veya satılması
izne bağlı olan maddeyi izinsiz olarak üreten, bulunduran, satan veya nakleden kiĢi, iki
aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE337:
Maddede, insan sağlığı için ortaya koyduğu tehlike nedeniyle zehirlerin izinsiz olarak
üretilmesi veya ticareti suç hâline getirilmiĢtir. Ġzinsiz üretim veya ticaretten maksat, bu
faaliyetlerin gerekli iznin alındığını gösteren belge bulunmadan icra edilmesidir.
Sağlık için tehlikeli madde temini
MADDE 194- (1) Sağlık için tehlike oluĢturabilecek maddeleri çocuklara, akıl
hastalarına veya uçucu madde kullananlara veren veya tüketimine sunan kiĢi, altı aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
337
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592.
GEREKÇE338:
Madde metninde çocuklara veya akıl hastalarına sağlık için tehlikeli olabilecek maddelerin
verilmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun konusu, alkollü içki ve tütün mamülleri gibi,
sağlık için tehlikeli olan her çeĢit maddedir. Bu bakımdan, insanda bağımlılık yaratması ve
sağlık için tehlikeli olması dolayısıyla tiner gibi kimyasal maddeler de bu suçun konusunu
oluĢturur. Ancak, belirtilmelidir ki, bağımlılık etkisi yapan uyuĢturucu veya uyarıcı maddeler
açısından, bu Bölümde tanımlanan bu hususa iliĢkin özel suç hükümleri uygulanır.
Suç, sağlık için tehlikeli olabilecek maddelerin çocuklara veya akıl hastalarına verilmesiyle,
söz konusu maddelerin bu kiĢilerin tüketimine sunulmasıyla oluĢur. Bu bakımdan, söz konusu
suça teĢebbüs de tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Çocukların yanı sıra, onsekiz yaĢını doldurmuĢ olmakla birlikte, akıl hastası olan veya uçucu
madde kullanan kiĢiler de bu suçun mağduru olabilirler.
BulaĢıcı hastalıklara iliĢkin tedbirlere aykırı davranma
MADDE 195- (1) BulaĢıcı hastalıklardan birine yakalanmıĢ veya bu hastalıklardan
ölmüĢ kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca
alınan tedbirlere uymayan kiĢi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE339:
Maddede, bulaĢıcı hastalıklara yakalanmıĢ veya bu hastalıklardan ölmüĢ bulunan kimselerin
bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere
uyulmaması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece kamu sağlığının korunması amacı
güdülmektedir.
Usulsüz ölü gömülmesi
MADDE 196- (1) Ölü gömülmesine ayrılan yerlerden baĢka yerlere ölü gömen veya
gömdüren kiĢi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE340:
Maddede, ölü gömülmesine ayrılan yerlerden baĢka yerlere ölü gömülmesi veya
gömdürülmesi cezalandırılmaktadır.
338
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592.
339
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592.
340
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 592.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Kamu Güvenine KarĢı Suçlar
Parada sahtecilik
MADDE 197- (1) Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan
parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle
koyan kiĢi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Sahte parayı bilerek kabul eden kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adli para
cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kiĢi, üç
aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE341:
Madde metninde parada sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır.
Suçun konusu paradır. Paranın, madeni veya kağıt para ya da millî veya yabancı para olması
arasında fark gözetilmemiĢtir. Suç konusu paranın kanunen tedavülde bulunması gerekir. Bu
nedenle, tedavülden kaldırılmıĢ ve örneğin antika özellik taĢıyan paranın sahte olarak
üretilmesi, ancak dolandırıcılık suçu bağlamında değerlendirilebilir.
Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme,
muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiĢtir.
Sahte paradan söz edebilmek için, üretilen paranın sahteliğinin beĢ duyu organıyla
anlaĢılabilir olmaması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, tecrübe sahibi olmayan ve parayı özel bir
incelemeye tâbi tutmayan bir kimsenin bu parayı gerçek para olarak kabul etmesinin olanaklı
bulunması gerekir. Gerçek para olmadığı ilk bakıĢta anlaĢılabilen durumlarda, suçtan söz
edilemez. BaĢka bir deyiĢle, para görüntüsü taĢımakla birlikte aldatıcılık özelliği olmayan
kağıt veya maden parçası, bu suçun konusunu oluĢturmaz. Bu hususu vurgulamak için
uygulamamızda sahte paranın “sürüm yeteneği”nden söz edilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında sahte parayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, kabul edilen paranın sahte olduğunun bilinmesi gerekir;
yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen paranın bu niteliğinin öğrenilmesine
rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak
kabul edilmiĢtir. Bu durumda, kiĢi sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı, bu özelliğini
öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalıĢmaktadır.
Paraya eĢit sayılan değerler
341
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 594.
MADDE 198- (1) Devlet tarafından ihraç edilip de, hamiline yazılı bonolar, hisse
senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmıĢ olup da kanunen
tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile millî ziynet altınları, para hükmündedir.
GEREKÇE342:
Madde metninde paralara eĢit sayılan değerler belirlenmiĢtir. Bu değerler, para değildir,
ancak, bunlar da, herhangi bir devir ve ciro iĢlemine ihtiyaç bulunmaksızın, elden ele geçer ve
gerektiğinde tediye vasıtası fonksiyonunu görürler; örneğin teminat olarak yatırılmaları
olanaklıdır.
Hükûmet tarafından ihraç olunan bonolar, hisse senetleri, tahvil ve kuponların bu madde
gereğince para gibi sayılmaları için baĢta gelen koĢul, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca
çıkarılmıĢ ve Devlet Hazinesinin borçlandırılmıĢ olmasıdır. Bu itibarla kamu iktisadî
teĢekküllerince ve diğer kamu kurum ve kuruluĢlarınca çıkarılan ve hamile yazılı bulunan
bonolar madde kapsamına girmez.
Yetkili kurumlar tarafından çıkarılan ve kanunen tedavül eden senetlerin madde kapsamına
girebilmesi için, özel bir kanunla, ilgili kuruluĢa kanunen böyle bir yetki verilmesi ve
kuruluĢlarca çıkarılan senedin kanunen tedavül etmesi yani kabulünün zorunlu olması gerekir.
Bu gibi evrakı kağıt paralardan ayıran husus, kâğıt paraların altınla veya madenî parayla
değiĢtirilmesi talep edilmediği hâlde, yetkili kuruluĢlarca çıkarılan bu gibi evrakın ya
ibrazında veya belirli bir vadenin gelmesinde madenî veya kağıt para ile değiĢtirilmesinin
olanaklı bulunmasıdır.
Maddede ayrıca millî ziynet altınlarından söz edilmekle beraber altın paradan ayrıca bahis
edilmemiĢtir. Gerçekten, ister millî ister yabancı altın para “para” olmak vasfını muhafaza
etmekte yani Ülkemizde veya yabancı ülkede kanunen tedavülde bulunmakta ise, bunun diğer
paralardan farkı olmaz. Altının borsalarda değer kazanması veya kaybetmesi yani altın
paranın üzerinde yazılı nominal değerinden farklı bir kıymetle tedavül etmesi onun “para”
olmak vasfına halel vermez. Buna karĢılık, Ülkemizde alınıp satılmakta olan ziynet altınlar,
kanunen tedavül etmediklerinden “para” sayılmadıkları ve fakat bunların taklit veya tağyiri
olanaklı bulunduğundan, bunlar hakkında son fıkraya ayrıca hüküm konulmuĢtur.
Kıymetli damgada sahtecilik
MADDE 199- (1) Kıymetli damgayı sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden,
muhafaza eden veya tedavüle koyan kiĢi, bir yıldan beĢ yıla kadar hapis ve adli para
cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte olarak üretilmiĢ kıymetli damgayı bilerek kabul eden kiĢi, üç aydan bir yıla
kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı bu niteliğini bilerek tedavüle
koyan kiĢi, bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Damgalı kağıtlar, damga ve posta pulları ve muayyen bir miktar vergi veya harcın
ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pullar, kıymetli damga sayılır.
342
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 594 vd.
GEREKÇE343:
Madde metninde kıymetli damgalarda sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır.
Kıymetli damga esasta, bir vasıtalı verginin veya harcın ödendiğini gösteren belgedir. Özel
kanunlar bir takım iĢlemlerin bu gibi damgaları içeren kağıtlar üzerine yazılmasını veya bu
iĢlemlerin onaylanması için belirli değerde damga pulunun iĢlemler üzerine yapıĢtırılıp imha
olunmasını yahut posta hizmetlerinden yararlanmak isteyen kimsenin, idarece saptanan
değerde posta pulunu hizmetin konusunu teĢkil eden mektup veya paket üzerine
yapıĢtırmasını zorunlu kılar. Böylece sözü edilen kağıtlarla pullar, bir vergi veya harcın
ödendiğini belgeler; bununla beraber kıymetli damgaların, üzerlerinde taĢıdıkları nominal
değerle alınıp satıldıkları ve çok kere, bir ödeme vasıtası olarak tedavül ettikleri, ayrıca bu
gibi damgaları basmak veya piyasaya sürmek tekelinin de Devlete ait olduğu bilinmektedir.
ĠĢte bu iki vasıf, kıymetli damgaları bir vergi veya harcın ödendiğini gösteren bir makbuz
olmaktan çıkarmakta ve paraya yaklaĢtırmaktadır. Bu nedenle, kıymetli damgalarda sahtecilik
fiilleri, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Suç konusu kıymetli damganın, suç tarihinde kullanılabilir olması gerekir. Kıymetli damganın
millî olması koĢulu aranmamıĢ, yabancı kıymetli damgalar da, tıpkı paralar gibi korunmuĢtur.
Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme,
muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiĢtir. Sahte kıymetli damgayı tedavüle
koymak, bunu kullanmayı, sarfetmeyi ifade eder. Sahte damga pulunu bir makbuza veya sahte
posta pulunu bir zarfa yapıĢtıran kimse, bu pulu elinden çıkarmıĢ yani tedavüle koymuĢ olur.
Daha önce kullanılmıĢ olan bir kıymetli damganın, üzerindeki kullanıldığına dair iĢaret
silinerek tekrar kullanılması hâlinde de, sahte damgayı tedavüle koymak söz konusudur.
Ġkinci fıkrada sahte kıymetli damgayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak,
bu suçun oluĢabilmesi için, kabul edilen kıymetli damganın sahte olduğunun bilinmesi
gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen kıymetli damganın bu niteliğinin
öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir
durum olarak kabul edilmiĢtir. Bu durumda, kiĢi sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli
damgayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalıĢmaktadır.
Maddenin son fıkrasında kıymetli damga sayılacak damgalı kağıt ve pullar belirlenmiĢtir. Bir
değerin pullara eĢit tutulabilmesi için, hem aynı iĢlevi yapması hem de özel bir kanunun bu
gibi değerlerin çıkarılmasına izin vermiĢ bulunması gerekir. Bu itibarla, posta kartı, pula eĢit
bir değerdir. Ancak, posta pulunun fonksiyonunu yapmayan ve çeĢitli kuruluĢlarca çıkartılıp
da, posta pulları yanında zarflara yapıĢtırılan ve esasta pulu çıkaran kuruluĢa bir teberru
niteliğinde bulunan pullar bu tanıma girmez; meğer ki özel kanun bu gibi pulları içermeyen
zarf veya paketlerin posta hizmetlerinden yararlanamayacaklarını veya bu gibi pulların
Devletçe çıkarılan pullara eĢit tutulduğunu belirtmiĢ olsun.
Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar
MADDE 200- (1) Paralarla kıymetli damgaların üretiminde kullanılan alet veya
malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden
343
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 596.
veya muhafaza eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve adli para cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE344:
Para ve kıymetli damgaların sahte olarak üretiminde kullanılan alet veya malzemenin imali,
ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi de suç sayılmıĢtır. Esasta
sahtecilik suçlarının hazırlık hareketlerini oluĢturan bu gibi fiillerin baĢlı baĢına
cezalandırılması, bunlara bir an önce müdahale edilmesindeki zorunluluktan
kaynaklanmaktadır.
Suçun konusunu oluĢturan alet veya malzemenin, sahte para veya kıymetli damgalarda
sahtecilik amacıyla imali, ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi, bu
suçu oluĢturacaktır. Bu itibarla, somut olayda belirtilen amacın suçun manevî unsuru
bağlamında özellikle araĢtırılması gerekir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 201- (1) Sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan,
nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kiĢi, bu para veya kıymetli damgaları
tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç
ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya
saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının
yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini
sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz
olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza
eden kiĢi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu
malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen
bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması
hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
GEREKÇE345:
Madde metninde etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir.
Birinci fıkraya göre, etkin piĢmanlık için, sahte olarak para veya kıymetli damga üreten,
ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kiĢi, bu para veya damgaları
tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını
ve sahte olarak üretilen para veya damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber
vermesi ve ayrıca, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen
paranın ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Aksi takdirde, etkin piĢmanlıktan yararlanılamaz.
Ġkinci fıkrada ise ayrı bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; sahte para veya
kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan,
satan, devreden, satın alan, kabul veya muhafaza eden kiĢinin etkin piĢmanlıktan
344
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 596 vd.
345
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598.
yararlanabilmesi için; resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını
ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi ve ayrıca, verilen
bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir.
Mühürde sahtecilik
MADDE 202- (1) CumhurbaĢkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı ve
BaĢbakanlık tarafından kullanılan mührü sahte olarak üreten veya kullanan kiĢi, iki
yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kamu kurum ve kuruluĢlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluĢlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya
kullanan kiĢi, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE346:
Madde metninde CumhurbaĢkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı veya
BaĢbakanlık tarafından kullanılan mührün sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Anayasamız kanunları yayınlamak görevini CumhurbaĢkanına verdiği gibi, seçimlerin
yenilenmesine, Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmasına, uluslararası antlaĢmaların
onaylanmasına, Silâhlı Kuvvetlerin kullanılmasına, bireysel özel af çıkarılmasına, bazı
görevlere atamalar yapılmasına ve diğer hususlara karar vermek yetkisini de keza
CumhurbaĢkanına tanımıĢtır. Bu gibi iĢlemleri içeren belgeler CumhurbaĢkanlığı mührü ile
mühürlenebileceğinden, maddede bu mühre de yer verilmiĢtir.
ĠĢlemleri belgelemek (tevsik) maksadıyla kullanılan Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı
ve BaĢbakanlık mühürleri de madde ile korunmuĢtur.
Ġkinci fıkrada, kamu kurum ve kuruluĢlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluĢlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührün sahte olarak üretilmesi veya
kullanılması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Söz konusu suçlar için, sahte olarak üretmek veya kullanmak olmak üzere, iki seçimlik
hareket öngörülmüĢtür.
Mühür bozma
MADDE 203- (1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir Ģeyin saklanmasını
veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluĢ
amacına aykırı hareket eden kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE347:
346
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598.
Madde, esasta bir Ģeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak
üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuĢ mührün kaldırılmasını
cezalandırmaktadır.
Gerçekten bu gibi hâllerde mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını
sağlamaktır. Oysa uygulamada, mühre dokunulmaksızın, durumun değiĢtirilmemesi
hususundaki emre aykırı faaliyetlerin sürdürüldüğü görülmektedir. Bu durumu da ceza
yaptırımı ile karĢılamak üzere, madde metninde “konuluĢ amacına aykırı hareket eden”
kimsenin de aynı yaptırıma tâbi kılınacağı açıklanmıĢtır. Böylece örneğin mühür altına alınan
nizamlara aykırı inĢaat faaliyetine mühre dokunmaksızın devam edilmesi, mührün fekki gibi
ceza yaptırımına tâbi olacaktır.
Resmî belgede sahtecilik
MADDE 204- (1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi
baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kiĢi, iki yıldan
beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen,
gerçek bir belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren, gerçeğe aykırı olarak belge
düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan
belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.
GEREKÇE348:
Maddede, resmi belgede sahtecilik suçu tanımlanmıĢtır.
Suçun konusu resmi belgedir.
Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karĢılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt
anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan Ģey, ispat kuvveti ne
olursa olsun, belge niteliği taĢımamaktadır.
Kağıt üzerindeki yazının, anlaĢılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını
ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kiĢiye veya kiĢilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kiĢilerin
gerçekten mevcut kiĢiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kiĢiye
izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taĢımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kiĢiye
izafe edilebilmesi için, bu kiĢinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir Ģekilde yazılması ve
kağıdın bu kiĢi tarafından imzalanmıĢ olması Ģart değildir.
Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kiĢinin
kendi el yazısı ile imzasının atılmıĢ olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin
zorunlu Ģekil Ģartını (kurucu bir unsurunu) oluĢturmaktadır.
347
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 598 vd.
348
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 600 vd.
Bir kiĢinin, düzenlediği belgeye baĢkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda
da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan
kiĢi, gerçek veya hayali bir kiĢi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi
bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet
taĢıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elveriĢli olması
gerekir.
Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade
etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile, kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir
irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleĢme dolayısıyla
özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmi belge vardır.
Çünkü sözleĢme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın
varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde
bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını
kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle,
resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuĢ gibi sahte olarak üretilmektedir.
Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kiĢiyi
yanıltıcı nitelikte olması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, sahteliğin beĢ duyuyla anlaĢılabilir
olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaĢılamayan
belge, sahte belge olarak kabul edilmek gerekir.
Ġkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtirmektir.
Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler
yapmak suretiyle değiĢiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten
söz edebilmek için, yapılan değiĢikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi
belgeyi bozmak suçu oluĢur.
Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin,
belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına iliĢkin olmasının, suçun oluĢması
açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin
kiĢinin kendisi veya baĢkası tarafından düzenlenmiĢ olmasının bir önemi yoktur.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından
iĢlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı
olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından iĢlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluĢturan
belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması
gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına
rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye
yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Söz konusu suçu oluĢturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluĢturan seçimlik
hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin
gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleĢmiĢ gibi, bir beyanı kendi huzurunda
yapılmıĢ gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç
oluĢur.
Maddenin üçüncü fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli
unsuru belirlenmiĢtir. Buna göre, suçun konusunu oluĢturan resmî belgenin, kanun hükmü
gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın
belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi
arasındaki iliĢki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla
korumak ihtiyacını karĢılamaktadır. Ancak, değiĢik yorumlara son vermek maksadıyla bir
belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten
bir hüküm bulunması gerekli sayılmıĢtır.
Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek
MADDE 205- (1) Gerçek bir resmî belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kiĢi, iki yıldan
beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun kamu görevlisi tarafından iĢlenmesi
hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE349:
Maddede, resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek fiilleri, resmi belgede sahtecilik
suçundan ayrı bir suç olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Sahtecilik suçu, düzenlenen
belgenin veya belgede yapılan değiĢikliğin baĢkasını aldatıcı nitelikte olmasını gerektirir. Bu
maddede tanımlanan suçun iĢlenmesi, baĢkasını aldatma özelliği taĢımayabilir.
Suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir resmi belgedir.
Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya
gizlemektir.
Gerçek bir resmi belge üzerindeki yazıları örneğin boyamak veya silmek suretiyle okunamaz
hâle getirmek, belge üzerindeki resmi koparmak, belgeyi yırtmak, yakmak veya gizlemek
fiilleri bu suçu oluĢturur.
Dikkat edilmelidir ki; gizleme hâlinde, belge varlığını ve bütünlüğünü muhafaza etmektedir.
Gizlenen belge, kiĢilerin nezdinde bulunan resmi belge olabileceği gibi, bir kamu kurum ve
kuruluĢunda ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢunda muhafaza edilen belge de
olabilir.
Gizlemenin, belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiye ya da kurum veya kuruluĢa karĢı olması
gerekir. Bir belgenin, örneğin bir uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine karĢılık;
gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi hâlinde, bu suç
değil, suç delillerini gizleme suçu oluĢur.
Bir resmi belgenin, örneğin bir hukukî uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine
karĢılık; gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi
hâlinde, bu suç oluĢur. Ancak, bir suça iliĢkin olarak yapılan soruĢturma veya kovuĢturma
kapsamında istenen belgelerin verilmemesi hâlinde, resmi belgenin gizlenmesi suçunun değil,
suç delillerini gizleme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Gizleme olgusu, belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiden ya da kurum veya kuruluĢtan çalınması
suretiyle de gerçekleĢebilir. Ancak bu durumda, hırsızlık suçundan değil, resmi belgenin
gizlenmesi suçundan dolayı hüküm tesis edilmelidir.
349
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 602 vd.
Bu suç, herhangi bir kiĢi tarafından iĢlenebilir. Resmi belgenin kamu görevlisi tarafından
bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesi, bu suçun nitelikli Ģekli olarak tanımlanmıĢtır. Bu
suç açısından özellik arzeden husus, suçun konusunu oluĢturan belgenin, kamu görevlisinin
görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belge olması gerekmez. Gerçek bir resmi belgenin
kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bozulması, yırtılması, yok edilmesi
veya gizlenmesi hâlinde, bu suç oluĢur.
Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
MADDE 206- (1) Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine
yalan beyanda bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE350:
Madde, doktrinde “fikrî sahtecilik” olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. KiĢi,
kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip
değildir. KiĢinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu
ispat edici bir güce sahip olması suçun oluĢması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen
belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kiĢi kendi beyanı ile böyle bir
belgenin düzenlenmesine etmen olmuĢ sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca
cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus Ģudur: Beyanın
doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karĢılık
beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî
belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kiĢinin beyanı üzerine değil de,
memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç
oluĢmaz. Nitekim, kiĢiyi çok geniĢ bir surette “doğruyu söylemek”le yükümleyen Ġtalyan
Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiĢ ve Ġtalyan Yargıtayının
yerleĢmiĢ içtihadı da bu yönde olmuĢtur.
Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda
yalan beyanda bulunan kiĢi, bu maddedeki suçu iĢlemiĢ olmaz; zira beyanı alan gümrük
muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.
Hâkime, değiĢik olaylar karĢısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek
bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis
veya adlî para cezası olarak saptanmıĢtır.
Özel belgede sahtecilik
MADDE 207- (1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi
baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtiren ve kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
350
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 604.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kiĢi de yukarıdaki fıkra
hükmüne göre cezalandırılır.
GEREKÇE351:
Maddede, özel belgede sahtecilik suçu tanımlanmaktadır.
Suçun konusu, özel belgedir.
Söz konusu suçu oluĢturan hareketlerden biri, özel belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Özel
belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuĢ gibi sahte olarak üretilmektedir.
Suç, gerçek bir özel belgeyi baĢkalarını aldatacak Ģekilde değiĢtirmek suretiyle de iĢlenebilir.
Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak
suretiyle değiĢiklik yapılmaktadır. Mevcut olan özel belge üzerinde sahtecilikten söz
edebilmek için, yapılan değiĢikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, özel
belgeyi bozma suçu oluĢur.
Söz konusu suçun tamamlanabilmesi için, bu iki seçimlik hareketten birinin gerçekleĢmesinin
yanı sıra, düzenlenen sahte belgenin kullanılması gerekir.
Suçun oluĢması için, bir unsur olarak kullanmanın gerçekleĢmesi gerekir. Kullanmadan
maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukukî iliĢkide veya herhangi bir hukukî iĢlem
tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalıĢmaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, baĢkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiĢ olan bir özel
belgenin kullanılması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, kullanan kiĢinin,
belgenin sahte olduğunu bilmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek
MADDE 208- (1) Gerçek bir özel belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kiĢi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE352:
Maddede, özel belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek fiilleri, özel belgede sahtecilik
suçundan ayrı bir suç olarak ceza yaptırımı altına alınmıĢtır.
Suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir özel belgedir.
Söz konusu suçu oluĢturan seçimlik hareketler, özel belgeyi bozmak, yok etmek veya
gizlemektir.
Gerçek bir özel belge üzerindeki yazıları örneğin boyamak, karalamak veya silmek suretiyle
okunamaz hâle getirmek, belgeyi yırtmak, yakmak veya gizlemek fiilleri bu suçu oluĢturur.
Gizleme hâlinde, belge varlığını ve bütünlüğünü muhafaza etmektedir. Gizlenen belge,
kiĢilerin nezdinde bulunan özel belge olabileceği gibi, özel veya kamuya ait bir kurum veya
351
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 604 vd.
352
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 606.
kuruluĢta muhafaza edilen özel belge de olabilir. Noterde muhafaza edilen vasiyetname, bu
ikinci hâle örnek teĢkil eder.
Bir özel belgenin, örneğin bir uyuĢmazlık bağlamında mahkemeden istenmesine karĢılık;
gerçeğe aykırı olarak, mevcut olmadığının veya bulunamadığının bildirilmesi hâlinde, bu suç
oluĢur. Ancak, bir suça iliĢkin olarak yapılan soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında
istenen belgelerin verilmemesi hâlinde, özel belgenin gizlenmesi suçunun değil, suç delillerini
gizleme suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Gizleme olgusu, özel belgenin nezdinde bulunduğu kiĢiden ya da kurum veya kuruluĢtan
çalınması suretiyle de gerçekleĢebilir. Ancak, bu durumda, hırsızlık suçundan dolayı değil,
özel belgenin gizlenmesi suçundan dolayı hüküm tesis edilmelidir.
Açığa imzanın kötüye kullanılması
MADDE 209- (1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim
olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir
Ģekilde dolduran kiĢi, Ģikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Ġmzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya
elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak Ģekilde dolduran kiĢi, belgede sahtecilik
hükümlerine göre cezalandırılır.
GEREKÇE353:
Maddeyle, belirli bir tarzda doldurulup kullanılması için verilmiĢ boĢ bir kağıdı, teslim edenin
isteğine ve imzalı boĢ kağıdı veriĢ nedenine aykırı olarak dolduran kimse
cezalandırılmaktadır.
Suçun yapısı Ģu suretle ortaya çıkmaktadır: Bir kiĢi diğerine belirli bir tarzda doldurmak üzere
imzalı ve fakat boĢ bir kağıt verecektir; böylece suçun oluĢması için imzanın gerçek olması
temel koĢuldur. Ayrıca verilen kağıt hukuken geçerli bir belge oluĢturmayacaktır; suç böylece
gerçek bir belgenin tahrif veya tağyiri Ģeklinde iĢlenecek olursa, belgede sahtecilik suçu söz
konusu olur.
Suçun oluĢması için söz konusu imzalı kağıdın, tevdi ve teslim nedeninden farklı bir Ģekilde
doldurulması gereklidir.
Suçun soruĢturulması ve kovuĢturulması, Ģikâyete bağlıdır. Ġmzalı boĢ kağıt ancak taraflar
arasında belirli bir iliĢki Ģeklinin varlığı hâlinde söz konusu olabileceğinden, kovuĢturmanın
Ģikâyete bağlı tutulması uygun görülmüĢtür.
Ġkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boĢ bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip
veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak Ģekilde dolduran kiĢinin, belgede sahtecilik
hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüĢtür. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, imzalı
kağıt teslim veya tevdi edilmemiĢ, suçlu bunu hukuka aykırı bir suretle ele geçirerek
doldurmuĢtur.
353
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 606.
Resmi belge hükmünde belgeler
MADDE 210- (1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı
kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması
hâlinde, resmi belgede sahtecilik suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
(2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire veya diğer
sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Düzenlenen belgenin kiĢiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kiĢilerin
zararına bir sonuç doğurucu nitelik taĢıması hâlinde, resmi belgede sahtecilik
hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE354:
Madde, ticarî hayatta büyük yer tutan ve basit bir ciro ile veya buna bile gerek görülmeksizin
tedavül eden bazı evrakı daha ciddî bir Ģekilde korumak maksadına yöneliktir. Madde ile,
sayılan özel belgelerde sahtecilik yapılması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna iliĢkin
hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiĢtir. Burada söz konusu olan, sadece resmi belgede
sahtecilik suçuna iliĢkin cezanın uygulanması değildir. Sayılan belgelerde sahtecilik yapılması
durumunda, resmi belgede sahtecilik suçuna iliĢkin hükümler bütün olarak uygulanır.
Kambiyo senedi veya emtiayı temsil eden evrak, imzalı ve boĢ olarak faile tevdi edilmiĢ olup
da, fail, bunu tevdi maksadından farklı bir Ģekilde doldurmuĢsa, o takdirde açığa atılan
imzanın, kötüye kullanılmasına iliĢkin yaptırım uygulanacaktır. Çünkü, bu durumda, tevdi
edilen kağıt, imzalı ve fakat boĢ olarak verildiği için, henüz belge niteliğini kazanmamıĢtır.
Maddede, son zamanlarda tahvillerde de sahtecilik fiillerinin geniĢ ölçüde gerçekleĢtirilmesi
ve bu nedenle güvenliğin çok zarara uğraması nedeni ile “her türlü tahviller”de özel himaye
altına alınmıĢtır; ayrıca el yazılı vasiyetnamelerde gerçekleĢtirilen sahtecilik dolayısıyla,
resmî belgede sahtecilik hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıĢtır. Burada söz konusu olan
vasiyetname, noter huzurunda yapılmamıĢ olanlardır. Noterin, talep üzerine düzenlediği
vasiyetname bir resmî belge olduğundan bu madde kapsamında zikredilmesine gerek yoktur.
Burada geçen vasiyetname, ölen kiĢinin meydana getirdiği el yazısı ile yapılmıĢ veya onun
beyanı üzerine özel kiĢilerce saptanmıĢ vasiyetnamelerdir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kamu görevlisi sıfatıyla çalıĢmasalar bile, tabip, diĢ tabibi, eczacı,
ebe, hemĢire veya diğer sağlık mesleği mensubu kiĢilerin, görevlerinin gereği olarak gerçeğe
aykırı belge düzenlemesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, düzenlenen belgenin
kiĢiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kiĢilerin zararına bir sonuç doğurucu
nitelik taĢıması hâlinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır.
Böylece, belirtilen kiĢilerin görevlerinin ifası bağlamında düzenledikleri belgelerin önemi
vurgulanmıĢ ve bunlara duyulan güvenin özellikle korunması amaçlanmıĢtır.
Daha az cezayı gerektiren hâl
354
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608.
MADDE 211- (1) Bir hukukî iliĢkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun
belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza,
yarısı oranında indirilir.
GEREKÇE355:
Madde metninde, resmi veya özel belgede sahtecilik suçunun bir hukukî iliĢkiye dayanan
alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla iĢlenmesi, suçun temel
Ģekline göre daha az ceza ile cezalandırılması gereken bir hâl olarak öngörülmüĢtür.
Ġçtima
MADDE 212- (1) Sahte resmi veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında
kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya
hükmolunur.
GEREKÇE356:
Madde metninde, sahte resmi veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında
kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya
hükmolunacağı kabul edilmiĢtir. Örneğin, sahte belgenin kullanılması sureti ile bir kimse
aldatılarak bir yarar elde edilmiĢ olabilir. Bu durumda, hem dolandırıcılık hem de resmi veya
özel belgede sahtecilik suçlarına ait cezaların içtima suretiyle verilmesi gerekecektir. Keza,
sahte belge düzenlemek suretiyle zimmetin gizlenmeye çalıĢılması hâlinde, hem zimmet
suçundan hem de resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacaktır.
BEġĠNCĠ BÖLÜM
Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar
Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit
MADDE 213- (1) Halk arasında endiĢe, korku ve panik yaratmak amacıyla, hayat,
sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte
bulunan kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun silâhla iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza, kullanılan silâhın niteliğine göre yarı
oranına kadar artırılabilir.
GEREKÇE357:
355
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608.
356
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608.
357
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 608 vd.
Bölüm baĢlığı “Kamu BarıĢına KarĢı Suçlar” olarak belirlenmiĢtir. Kamu barıĢı kavramından,
bireyler arasındaki iliĢkilerde hukukun egemen olduğu toplum düzeni anlaĢılmalıdır.
Bireylerin taĢıdığı, barıĢ esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaĢadıklarına dair duygunun da,
kamu barıĢı kavramı içerisinde düĢünülmesi gerekmektedir. Bu kavram, kamu güvenliği
kavramından daha geniĢ bir anlam içeriğine sahiptir.
Madde ile, ülkenin belli bir bölgesinde yaĢayan halkın hayat, sağlık, vücut veya cinsel
dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından tehdit edilmesi, suç hâline getirilmiĢtir. Suçun
oluĢması için belirli kiĢi veya kiĢilerin değil fakat gayri muayyen kiĢilerden oluĢan kitlelerin
tehdide muhatap olması aranır. Tehdidin halkın hayatı, sağlığı, vücut veya cinsel
dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından bir korku, endiĢe veya panik meydana getirmek
amacıyla yapılmıĢ olması gereklidir. EndiĢe, korku ve panik kelimeleri halkta meydana
gelecek telaĢ hâlinin değiĢik derecelerde olabileceğini ifade amacıyla kullanılmıĢtır. Suçun
oluĢması bakımından bu hâllerin fiilen gerçekleĢmiĢ olması aranmaz. Tehdidin objektif olarak
böyle bir hâle sebebiyet verebilecek nitelikte olması yeterlidir.
Ġkinci fıkrada, fiilin silâhla iĢlenmesi hâli, silâhın niteliği de dikkate alınarak bir ağırlaĢtırıcı
sebep olarak öngörülmüĢtür.
Suç iĢlemeye tahrik
MADDE 214- (1) Suç iĢlemek için alenen tahrikte bulunan kiĢi, altı aydan beĢ yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye
tahrik eden kiĢi, onbeĢ yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Tahrik konusu suçların iĢlenmesi hâlinde, tahrik eden kiĢi, bu suçlara azmettiren
sıfatıyla cezalandırılır.
GEREKÇE358:
Maddenin birinci fıkrasında, suç iĢlemeye alenen tahrik fiili, iĢtirak iliĢkisinden bağımsız bir
suç olarak tanımlanmıĢtır. Burada bir tehlike suçu söz konusu olduğundan, suç iĢlemeye
tahrik suçunun tamamlanabilmesi için tahrik konusu suçların iĢlenmesi gerekmemektedir. Suç
iĢlemek için tahrik, aslında tahrik konusu suça bir hazırlık hareketi niteliğindedir. Ancak aleni
olarak gerçekleĢtirilen bu tür fiillerin, kamu barıĢı açısından ifade ettiği tehlike nedeniyle,
zararlı neticenin doğmasını beklemeden ve iĢtirak kurallarından bağımsız olarak ceza
yaptırımı altına alınması gerekmiĢtir. Burada önemli olan, belirli olmayan kimselerin suç
iĢlemeye tahrik edilmesidir. Eğer muayyen kiĢiler, belli bir suçu iĢlemek için teĢvik veya
azmettirilmiĢ ise, meselenin iĢtirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, halk kesimlerinin silâhlı Ģekilde birbirlerine karĢı öldürmeye
tahrik edilmesi iĢtirak hükümlerinden bağımsız olarak cezalandırılmaktadır. Suç, halkın bir
kısmını diğer bir kısmına karĢı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik edilmesiyle oluĢur.
Suçun tamamlanabilmesi için öldürmenin ya da fiili saldırının baĢlaması gerekmez. Belirli
kiĢilerin öldürülmesinin istenmesi, tahrikin bu doğrultuda yapılmıĢ olması hâlinde; fıkra
hükmü uygulanmaz. Bu hâlde de konunun iĢtirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekir.
358
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610.
Üçüncü fıkra hükmüne göre, tahrik konusu suçların iĢlenmesi hâlinde, tahrikçi bu suçların her
birinden dolayı azmettiren sıfatıyla sorumlu olacaktır.
Suçu ve suçluyu övme
MADDE 215- (1) ĠĢlenmiĢ olan bir suçu veya iĢlemiĢ olduğu suçtan dolayı bir kiĢiyi
alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE359:
Madde metninde suçu veya suçluyu övme suçu tanımı yapılmıĢtır. Buna göre suçun oluĢması
için, failin iĢlenmiĢ olan bir suçu veya iĢlemiĢ olduğu bir suçtan dolayı bir kiĢiyi alenen
övmesi gerekmektedir. ĠĢlenmiĢ olan bir suçun failini veya kanuna uymayan kiĢiliğini, sırf suç
iĢlemesi sebebiyle övme hâli de cezalandırılmaktadır. Suç iĢlemiĢ olan kiĢinin övülmesi
hâlinde, aslında bu kiĢi aracılığıyla iĢlenmiĢ olan suç övülmektedir.
Halkı kin ve düĢmanlığa tahrik veya aĢağılama
MADDE 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı
özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düĢmanlığa alenen tahrik
eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya
çıkması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına
dayanarak alenen aĢağılayan kiĢi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aĢağılayan kiĢi, fiilin kamu
barıĢını bozmaya elveriĢli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE360:
Birinci fıkrada tanımlanan “Halkı kin ve düĢmanlığa tahrik” suçu, hukuk devleti olma
standardı yüksek olan birçok ülkenin Ceza Kanunlarında yer almaktadır. Hiçbir devlet,
vatandaĢları arasında, muayyen özelliklere sahip bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve
düĢmanlığa, öç almayı gerektirecek Ģiddetli nefrete yönlendirilmesine seyirci kalamaz.
Öte yandan çağdaĢ dünyada, geliĢmenin temel dinamiği olarak düĢünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti kabul edilmektedir. Bu bağlamda; kiĢilerin düĢündüklerini hür bir ortamda
söyleyebilmeleri, demokratik toplumun varlığı için zaruri sayılan unsurlardandır. Söz konusu
suç tanımı, bu düĢünceler dikkate alınarak yapılmıĢtır.
Suçu oluĢturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karĢı
düĢmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiĢtirmeye objektif olarak
elveriĢli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete
359
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610.
360
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 610 vd.
tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir
davranıĢta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleĢmesi bakımından yeterli
değildir. Fiilin suç teĢkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve
düĢmanlığa tahrikin var olması gerekir. Failin fiili, adet ve Ģahıs olarak muayyen olmayan
toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluĢumuna veya mevcut duyguların
pekiĢmesine etkide bulunmalıdır.
Kin, “öç almayı gerektirecek Ģiddetli düĢmanlık hareketlerinin zeminini oluĢturan psikolojik
bir hâl”; düĢmanlık ise, “husumet beslenen konuya karĢı düĢünerek, tasarlayarak zarar
vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiĢ kin duygusu” olarak da tanımlanabilir. ġu hâlde kin
ve düĢmanlık; “husumet beslenen konuya karĢı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı
gerektirecek Ģiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluĢturan psikolojik bir hâl”
olarak açıklanabilir.
Fıkra metninde; fiilin “kamu güvenliğini tehlikeye düĢürecek biçimde”361 yapılması arandığı
için, suç; soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmıĢ, somut tehlike suçu hâline getirilmiĢtir. Bu
suretle, çağdaĢ hukuktaki soyut tehlike suçlarını azaltma yönündeki eğilim dikkate alınmıĢ,
temel hak ve hürriyetlerin kullanım alanı geniĢletilmiĢtir. Bu düzenleme sayesinde "kin ve
düĢmanlık" ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece "Ģiddet içeren ya da Ģiddeti
tavsiye eden tahrikler" madde kapsamında değerlendirilebilecektir.
Söz konusu suçun oluĢması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara
dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Bu somut tehlikenin
gerçekleĢip gerçekleĢmediği belirlenirken failin söz ve davranıĢlarının neden olduğu tehlike
neticesine bakılmak gerekir. Hâkim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleĢip
gerçekleĢmediğini, dayanak noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda,
kiĢinin söz ve davranıĢlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike
oluĢturduğunun tespit edilmesi gerekir. KiĢinin söz ve davranıĢlarının, halkın bir kesimi
üzerinde tahrik konusu fiillerin iĢleneceği hususunda duyulan endiĢeyi haklı kılacak bir etki
oluĢturması gerekir. Ġfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında “açık ve mevcut
tehlike” kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuĢma veya öne sürülen
düĢünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluĢturduğu takdirde
yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe
söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez.
Maddenin ikinci fıkrasında halkın sosyal sınıf ırk din mezhep cinsiyet veya bölge bakımından
farklı bir kesiminin alenen aĢağılanması suç sayılmıĢtır. Suçun oluĢması için fıkrada belirtilen
özelliklere sahip ve halkın bir kesimini oluĢturan gayrimuayyen sayıdaki kiĢilerin
aĢağılanması, tahkir edilmesi gerekir. Bu fıkrada, kamu barıĢını korumak amacıyla halk
kesimlerinin alenen aĢağılanması, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Maddenin üçüncü fıkrasında bir halk kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen
aĢağılanması, suç hâline getirilmiĢtir. Fiilin cezalandırılabilmesi için, “kamu barıĢını bozmaya
elveriĢli” olması gerekir.
361
Gerekçede yer alan bu ifade, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen fıkra metnine dayanmaktadır.
Ancak, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen fıkra metni, Genel Kurulda verilen bir önerge
üzerine değiĢtirilmiĢtir (15.9.2004). DeğiĢiklikten önceki fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer
bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Kanunlara uymamaya tahrik
MADDE 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kiĢi, tahrikin kamu
barıĢını bozmaya elveriĢli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para
cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE362:
Bu maddede halkın, kanunlara uymamaya tahrik edilmesi suç hâline getirilmiĢtir. Tahrik
fiilinin “kamu barıĢını bozmaya elveriĢli” olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu
olduğu vurgulanmıĢtır.
Ortak hüküm
MADDE 218-363 (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla
iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme
sınırlarını aĢmayan ve eleĢtiri amacıyla yapılan düĢünce açıklamaları suç oluĢturmaz.
GEREKÇE364:
Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın yayın yolu ile iĢlenmesi, bu suçlar
açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiĢtir.
Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma
MADDE 219- (1) Ġmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa
sırasında alenen hükümet idaresini ve devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve
tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır veya
bunlardan birine hükmolunabilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri iĢbu sıfattan bilistifade hükümetin
idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti
takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru
memuriyetinin vazifesi icabına karĢı itaatsizliğe tahrik ve teĢvik edecek olursa üç aydan
iki seneye kadar hapse ve adli para cezası ve müebbeden veya muvakkaten bilfiil o
vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükümolunur.
(3) Kendi sıfatlarından istifade ederek kanunlara veya kanuna göre kazanılmıĢ olan
haklara muhalif iĢ ve sözlerde bulunmağa, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve
memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılan ceza tertip olunur.
362
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 612.
363
Madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 25).
364
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 612.
(4) Bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden baĢka
bir cürüm iĢlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak Ģartıyla o cürüm için kanunda yazılı
olan ceza ile mahkûm olur.
(5) ġu kadar ki kanun iĢbu sıfatı esasen nazarı itibara almıĢ ise cezayı çoğaltmağa mahal
yoktur.
Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma
MADDE 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri iĢlemek amacıyla örgüt kuranlar veya
yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından
amaç suçları iĢlemeye elveriĢli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kiĢi olması gerekir.
(2) Suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte
birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da
cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı
ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iĢleyen kiĢi, ayrıca örgüte üye olmak
suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarĢik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve
isteyerek yardım eden kiĢi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
(8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile iĢlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE365:
Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin iĢlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek
ile, bu amaçla kurulmuĢ örgüte üye olmak, iĢlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak
tanımlanmıĢtır.
Örgüt kurmak, iĢlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç
iĢlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki,
suç örgütü, amaçlanan suçları iĢlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, iĢlenmesi
amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak
tanımlanmıĢtır.
Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barıĢıdır. Kamu güvenliği ve
barıĢının bozulması ise, bireyin güvenli, barıĢ içinde yaĢamak hakkını da zedeleyecektir. Bu
nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmıĢ
olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karĢı da korunması amaçlanmaktadır.
365
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 614 vd.
Maddenin birinci fıkrasında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu
tanımlanmıĢtır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik
hareketler, suç iĢlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.
Örgüt, soyut bir birleĢme değildir, bünyesinde hiyerarĢik bir iliĢki hâkimdir. Bu hiyerarĢik
iliĢki, bazı örgüt yapılanmalarında gevĢek bir nitelik taĢıyabilir. Bu iliĢki dolayısıyla örgüt,
mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.
Örgütün varlığı için suç iĢlemek amacı etrafındaki fiilî birleĢme yeterlidir. Örgüt, niteliği
itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kiĢilerin belli bir suçu iĢlemek için bir araya
gelmesi hâlinde, örgüt değil, iĢtirak iliĢkisi mevcuttur. ĠĢtirak iliĢkisinden bahsedebilmek için,
suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaĢması gerekir. Buna
karĢılık, örgüt yapılanmasında, iĢlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla
somutlaĢtırılması zorunlu değildir.
Suç iĢlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az üç kiĢinin366
belli amaç etrafında suç iĢlemek üzere devamlı surette fiilen birleĢmesi suretiyle örgüt
meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike
oluĢturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç
bakımından, amaçlanan suçları iĢlemeye elveriĢli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin
sadece üç kiĢinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları
iĢleme açısından somut bir tehlike taĢımayabilir; buna karĢılık, ekonomik çıkar sağlamaya
yönelik suçlar açısından elveriĢli olabilir.
Bu suç, bir amaç suç niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla
iĢlenebilir. KiĢiler, suç iĢlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar.
ĠĢlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüĢ olan alt ve üst
sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.
Ġkinci fıkrada, suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt
yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.
Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha
ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Suç örgütünün
silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin
belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır.
Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu
suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan
dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun iĢlenmesi
gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç iĢlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci
fıkrada tanımlanan suçtan hem de amacı oluĢturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına
göre cezaya hükmedilmelidir.
366
TBMM Adalet Alt Komisyonunda kabul edilen madde metninde, örgütü oluĢturabilecek asgari üye
sayısı belirlenmemiĢti. Ancak, TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler sırasında örgütü
oluĢturabilecek asgari üye sayısının madde metninde belirlenmesi gerektiği yönünde bir irade
oluĢmuĢtur. Bu iradeye uygun olarak, söz konusu maddenin birinci fıkrasının sonuna “Ancak, örgütün
varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.” cümlesi eklenmiĢtir (TBMM, Adalet Komisyonu
Müzakere Tutanakları, tarih 6.7.2004, sh. 71-73). Madde metninde bu yönde bir değiĢiklik yapılmakla
birlikte, madde gerekçesinde yer alan “Madde metninde, suç iĢlemek amacına yönelik örgütün varlığı
için asgari üye sayısı belirlenmemiĢtir.” Ģeklindeki cümlenin gerekçeden çıkarılması gözden
kaçırılmıĢtır.
Maddenin beĢinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen
bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiĢtir. Örgüt
yapısı içinde, kendisine suç iĢlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kiĢi bu
görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu
nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kiĢiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen
bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.
Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarĢik iliĢki içinde olmamakla beraber, örgüt
adına suç iĢleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu
tutulması gerekir.
Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarĢik iliĢki içinde olmamakla beraber, örgütün
amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kiĢinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması
öngörülmüĢtür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması
yapılmamıĢtır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye
olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.
Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandasının yapılması suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile iĢlenmesi, suçun temel Ģekline göre
daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 221- (1) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruĢturmaya
baĢlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç iĢlenmeden önce, örgütü dağıtan
veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında
cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak
etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi hâlinde,
hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmeden
yakalanan örgüt üyesinin, piĢmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının
yakalanmasını sağlamaya elveriĢli bilgi vermesi hâlinde, hakkında cezaya
hükmolunmaz.
(4) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye
olmamakla birlikte örgüt adına suç iĢleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım
eden367 kiĢinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde
iĢlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya
örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. KiĢinin bu bilgileri
yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte
birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.
(5) Etkin piĢmanlıktan yararlanan kiĢiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik
tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
367
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, “ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına
suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden” ibaresi, fıkra metnine eklenmiĢtir (m. 26).
(6)368 KiĢi hakkında, bu maddedeki etkin piĢmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz.
GEREKÇE369:
Madde metninde, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuĢ
örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin piĢmanlık hâli düzenlenmiĢtir.
Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer
verilmiĢtir. Buna göre; suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla
haklarında soruĢturmaya baĢlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç iĢlenmeden önce,
örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kiĢiler hakkında cezaya
hükmolunmaz.
Ġkinci fıkrada, suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ örgüte üye olan kiĢilerle ilgili etkin piĢmanlık
hükmüne yer verilmiĢtir. Örgüt üyesinin, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanabilmesi için,
örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmemiĢ olması ve ayrıca,
gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koĢulların
gerçekleĢmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koĢullar gerçekleĢtikten
sonra, kiĢi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruĢturma baĢlatılmıĢ olmasının veya
örgütün faaliyeti çerçevesinde baĢkaları tarafından suç iĢlenmiĢ olmasının, etkin piĢmanlıktan
yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir.
YakalanmıĢ olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen Ģartların gerçekleĢmesi hâlinde örgüt
üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu Ģartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir
suçun iĢleniĢine iĢtirak etmemiĢ olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının
yakalanmasını sağlamaya elveriĢli bilgi vermiĢ olmaktır. Verilen bilginin, örgütün
dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elveriĢli olup olmadığını takdir
yetkisi mahkemeye aittir.
KiĢi, suç iĢlemek için kurulmuĢ olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte,
örgütün ulaĢtığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu
durumda bile, söz konusu sıfatları taĢıyan kiĢilerin belli Ģartlarda etkin piĢmanlıktan
yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düĢüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiĢtir.
Buna göre, suç iĢlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kiĢinin, gönüllü
olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi
hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya
hükmolunmayacaktır.
Kurucu, yönetici veya üyenin, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili
bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye
olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul
edilmiĢtir.
Etkin piĢmanlıktan yararlanarak serbest bırakılan kiĢiler açısından güvenlik ve topluma uyum
sorunu yaĢandığı bilinmektedir. Bu nedenle, etkin piĢmanlıktan yararlanan kiĢiler hakkında
bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmelidir. Bu bir yıllık süre, kiĢinin
serbest bırakıldığı andan itibaren iĢlemeye baĢlar. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması
açısından, etkin piĢmanlık nedeniyle kiĢi hakkında cezaya hükmolunmaması ile indirilmiĢ
cezaya hükmolunması arasında bir fark gözetilmemiĢtir. Uygulanmasına baĢlanan denetimli
368
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 8).
369
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 616 vd.
serbestlik tedbirinin süresi hâkim kararıyla uzatılabilecektir. Ancak süre üç yıldan fazla
olamaz.
AÇIKLAMA:
I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, fıkra metnine “ya da üye
olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden”
ibaresi eklenmiĢtir (5377 s. K, m. 26). Bu değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“Suç işlemek için kurulmuş bir örgütün üyesi olmadığı halde, örgüt adına suç işleyen veya
örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişiler örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı için,
bunların da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılabilmelerini sağlamak amacıyla,
maddenin dördüncü fıkrasında değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur.”370.
II. Madde metnine, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen altıncı fıkranın
gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“5237 sayılı Kanununun 221 inci maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle örgütlü suçlulukta,
etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaya sınırlama getirilmiştir.”371.
ġapka ve Türk harfleri
MADDE 222- (1) 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı ġapka Ġktisası Hakkında Kanunla
1/11/1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun
koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya
kadar hapis cezası verilir.
AÇIKLAMA:
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin ikinci fıkrasındaki suç tanımından ibaret
olan bu hüküm, 1987 Öntasarısında da korunmuĢtu (m. 256). Ancak, bu Öntasarıda “kabahat”
olarak tanımlanan söz konusu suçun karĢılığında, üç aydan altı aya kadar “hafif hapis” veya
“hafif para” cezası öngörülmüĢtü. Aynı düzenleme, 1989 Öntasarısında da benimsenmiĢti (m.
292). Ancak, 1997 Öntasarısında, bu maddeye, söz konusu iki kanunun yanı sıra, “3/12/1934
tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” da eklenmiĢ ve suçun
karĢılığında altı aydan bir yıla kadar hapis ve “ağır para cezası” öngörülmüĢtür (m. 297; 2000
Öntasarısı, m. 297). Böylece söz konusu suç, “kabahat” olmaktan çıkarılarak, “cürüm” hâline
getirilmiĢtir. Aynı düzenleme, Hükümet Tasarısında korunmuĢtur (m. 302). TBMM Adalet
Alt Komisyonunda, bu suçun cezasının alt sınırı altı aydan üç aya indirilebilmiĢtir (m. 224).
TBMM Adalet Komisyonunda bu düzenleme korunmuĢtur (m. 222).
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında (16.9.2004), Ġktidar
ve Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 526. maddesinin ikinci fıkrasındaki tanımı esas alan bir değiĢiklik önergesi
370
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6.
371
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4.
verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla,
madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir.
ALTINCI BÖLÜM
UlaĢım Araçlarına veya Sabit Platformlara KarĢı Suçlar
UlaĢım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması
MADDE 223- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla
kara ulaĢım aracının hareket etmesini engelleyen, bu aracı hareket hâlinde iken
durduran veya gitmekte olduğu yerden baĢka yere götüren kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun konusunun deniz veya demiryolu ulaĢım aracı olması hâlinde, iki yıldan beĢ
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla hava ulaĢım
aracının hareket etmesini engelleyen veya bu aracı gitmekte olduğu yerden baĢka yere
götüren kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi dolayısıyla
ayrıca cezaya hükmolunur.
(5) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin
hükümler uygulanır.
GEREKÇE372:
Maddenin birinci fıkrası, kara ulaĢım araçlarının hareketlerinin cebir veya tehdit kullanılarak
ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ile ile engellenmesini veya bunların kaçırılmasını
cezalandırmaktadır. Suçun maddî unsuru belirtilirken, uygulamada herhangi bir duraksamaya
neden olunmaması için kaçırma niteliğinde bulunan hareketlerin teker teker sayılması ve
böylece araçların hareket etmesinin engellenmesi, aracın hareket ettirilmemesi, hareket
hâlinde bulunanların durdurulması ve gitmekte olduğu yerlerden baĢka yerlere
yönlendirilmesi ayrıca açıklanmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, suçun konusunun deniz veya demiryolu ulaĢım aracı olması
itibarıyla ayrı bir suç tanımına yer verilmiĢtir. Bu suçu oluĢturan hareketler, birinci fıkrada
tanımlanan suçun maddî unsuru kapsamındaki hareketlerden ibarettir.
Üçüncü fıkrada, Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla hava
ulaĢım aracının hareket etmesinin engellenmesi veya bu aracın gitmekte olduğu yerden baĢka
yere götürülmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Maddenin dördüncü fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; bir, iki ve
üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi
hâlinde, ayrıca bu nedenle cezaya hükmedilmelidir. Bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan
suçların iĢlenebilmesi için, kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi gerekmemektedir.
372
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 618 vd.
BeĢinci fıkraya göre, bir, iki ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında
kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda,
ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama
suçunun temel Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, sadece bu bir, iki veya üçüncü fıkralara
istinaden cezaya hükmedilmelidir.
UlaĢım araçlarına zarar verilmesi, mala zarar verme suçunun daha ağır cezayı gerektiren
nitelikli Ģeklini oluĢturduğu için, bu madde kapsamında ayrıca suç olarak tanımlanmamıĢtır.
Kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgedeki sabit platformların iĢgali
MADDE 224- (1) Kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgede kurulmuĢ sabit
bir platformu cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ele
geçiren, zapteden veya kontrolü altına alan kiĢi, beĢ yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi dolayısıyla ayrıca
cezaya hükmolunur.
(3) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ
hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler
uygulanır.
GEREKÇE373:
Maddenin birinci fıkrasında kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgede kurulmuĢ
sabit bir platformun cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı baĢka bir davranıĢla ele
geçirilmesi, zaptedilmesi veya kontrol altına alınması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu
tanımlamada, Türkiye’nin de imzalamıĢ bulunduğu “Kıt’a Sahanlığındaki Sabit Platformların
Güvenliğine KarĢı Hukuka Aykırı Fiillerin Tenkili Hakkında SözleĢme” hükümleri göz
önünde bulundurulmuĢtur.
“Sabit bir platform”dan maksat, doğal kaynakların keĢfi veya iĢlenmesi için veya diğer
ekonomik maksatlarla daimi olarak deniz yatağına yerleĢtirilmiĢ yapılar veya tesisler veya
yapay adacıklardır.
Söz konusu tesislerin, kiĢilere karĢı cebir veya tehdit kullanılarak ya da hile ile ele
geçirilmesi, zabtı, kontrol altına alınması fiilleri cezalandırılırken temel amaç sabit
platformların güvenliğini korumaktır
Bu tesislere zarar verilmesi, mala zarar verme suçunun nitelikli Ģeklini oluĢturduğu için, bu
madde kapsamında ayrıca suç olarak tanımlanmamıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; birinci fıkrada
tanımlanan suçun iĢlenmesi sırasında kiĢilerin hürriyetinin tahdit edilmesi hâlinde, ayrıca bu
nedenle cezaya hükmedilmelidir. Bu fıkrada tanımlanan suçun iĢlenebilmesi için, kiĢilerin
hürriyetinin tahdit edilmesi gerekmemektedir.
Üçüncü fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama
suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten
373
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 620.
yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel
Ģeklinin gerçekleĢmesi hâlinde, sadece birinci fıkraya istinaden cezaya hükmedilmelidir.
YEDĠNCĠ BÖLÜM
Genel Ahlâka KarĢı Suçlar
Hayasızca hareketler
MADDE 225- (1) Alenen cinsel iliĢkide bulunan veya teĢhircilik yapan kiĢi, altı aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE374:
Madde metninde, toplumun sahip bulunduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının, edep
törelerinin ihlâli, incitilmesi ve her ne suretle olursa olsun edep ve ahlâk temizliğine alenen
saldırı niteliği taĢıyan hareketler, tutum ve davranıĢlar ve takınılan durumlar suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Bu hükme göre, genel olarak edep ve iffete saldırı niteliği taĢıyan davranıĢlar, suç
oluĢturmaktadır. Böylece, halkın ar ve haya duygularının, toplumun ortak edep ve ahlâk
temizliğinin korunması amaçlanmıĢtır. Bu suretle toplum kültürünün önemli bir kısmını
oluĢturan edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep töreleri korunmakta ve bu değerlere saldırı
niteliği taĢıyan hareketler yasaklanmaktadır.
Hayasızca hareketlerin cezalandırıldığı bu suç tanımında, bu kavrama açıklık getirmek
amacıyla, “alenen cinsel iliĢkide bulunmak” ve “teĢhircilik” ifadeleri kullanılmıĢtır. Madde
metninde geçen cinsel iliĢki, cinsel arzuların tatmini amacına yönelik her türlü davranıĢı ifade
etmektedir. TeĢhirciliğin konusu, kiĢinin cinsel organlarından ibaret değildir. Vücut
bölgelerinin, madde metniyle korunması amaçlanan hukukî değeri ihlâl niteliğindeki teĢhiri,
bu suçun oluĢumuna neden olacaktır.
Bu davranıĢların suç oluĢturabilmesi için, alenen gerçekleĢmesi gerekir. Aleniyet için aranan
ölçüt, gerçekleĢtiği koĢullar itibarıyla fiilin belirli olmayan ve birden fazla kiĢiler tarafından
algılanabilir olmasıdır.
Müstehcenlik
MADDE 226- (1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri
veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten,
b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen
gösteren, görülebilecek Ģekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten,
c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek Ģekilde satıĢa veya kiraya arzeden,
374
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 620 vd.
d) Bu ürünleri, bunların satıĢına mahsus alıĢveriĢ yerleri dıĢında, satıĢa arzeden, satan
veya kiraya veren,
e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satıĢları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak
veren veya dağıtan,
f) Bu ürünlerin reklamını yapan,
KiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya
yayınlanmasına aracılık eden kiĢi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan
kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satıĢa arzeden, satan, nakleden,
depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da baĢkalarının kullanımına sunan kiĢi, iki yıldan
beĢ yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(4) ġiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüĢ insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan
yoldan yapılan cinsel davranıĢlara iliĢkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri
üreten, ülkeye sokan, satıĢa arzeden, satan, nakleden, depolayan, baĢkalarının
kullanımına sunan veya bulunduran kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beĢbin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan
veya yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya
okumasını sağlayan kiĢi, altı yıldan on yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır.
(6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
(7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara
ulaĢması engellenmek koĢuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında
uygulanmaz.
GEREKÇE375:
Madde metninde, müstehcenlik ve çocukların bu tür zararlı yayınlara karĢı korunmasına
iliĢkin hükümler düzenlenmiĢtir. Normatif (değerlendirilebilir) bir unsur niteliğini taĢıyan
müstehcenlik kavramının içeriğinin belirlenmesinde, toplumda egemen olan değer ölçüleri ve
yukarıdaki madde gerekçesinde hayasızca hareketler kavramına yönelik olarak yapılan
açıklamalar, göz önünde bulundurulmalıdır.
Maddenin birinci fıkrasında müstehcenlikle ilgili çeĢitli davranıĢlar, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Fıkranın (a) bendinde, bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren
ürünlerin verilmesi ya da bunların içeriğinin gösterilmesi, okunması, okutulması veya
dinletilmesi; (b) bendinde ise, bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği
yerlerde ya da alenen gösterilmesi, görülebilecek Ģekilde sergilenmesi, okunması, okutulması,
söylenmesi veya söyletilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
375
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 622 vd.
Fıkranın (c) bendine göre, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, içeriğine
vakıf olunabilecek Ģekilde satıĢa veya kiraya arzedilmesi, suç oluĢturmaktadır. (d) bendine
göre, bu ürünler, ancak, bunların satıĢına özgü alıĢveriĢ yerlerinde, eriĢkin kiĢilere satılabilir
veya kiraya verilebilir. Bu itibarla, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin
satıĢına mahsus alıĢveriĢ yerleri dıĢında, satıĢa veya kiraya arzedilmesi, satılması veya kiraya
verilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Fıkranın (e) ve (f) bentlerine göre; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, sair
mal veya hizmet satıĢları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak baĢkalarına verilmesi veya
dağıtılması ya da reklamının yapılması, suç oluĢturacaktır.
Seçimlik hareketler olan bu fiillerin iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, bu
suçun karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür.
Maddenin ikinci fıkrasında, müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin basın ve yayın yolu ile
yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Üçüncü fıkrada, müstehcenliğe karĢı çocukları korumaya yönelik iki ayrı suç tanımına yer
verilmiĢtir. Bunlardan birincisi; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin
üretiminde çocukların kullanılması suretiyle oluĢmaktadır. Ġkinci suçu ise, bu ürünlerin ülkeye
sokulması, çoğaltılması, satıĢa arzı, satıĢı, nakli, depolanması, ihracı, bulundurulması ya da
baĢkalarının kullanımına sunulması fiillerinden birinin iĢlenmesiyle oluĢmaktadır.
Dördüncü fıkraya göre; Ģiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüĢ insan bedeni üzerinde veya
doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranıĢlara iliĢkin yazı, ses veya görüntüleri içeren
ürünlerin üretilmesi, ülkeye sokulması, satıĢa arzı, satıĢı, nakli, depolanması, baĢkalarının
kullanımına sunulması veya bulundurulması fiilleri suç oluĢturmaktadır. Bu hükümle,
belirtilen içerikte olan ürünler açısından mutlak bir yasak getirilmiĢtir.
Maddenin beĢinci fıkrasına göre; üç ve dördüncü fıkralardaki suçların konusunu oluĢturan ve
müstehcenlik bakımından mutlak yasak kapsamına giren ürünlerin içeriğinin basın ve yayın
yolu ile yayınlanması, yayınlanmasına aracılık edilmesi ya da çocukların görmesinin,
dinlemesinin veya okumasının sağlanması, ayrı bir suç oluĢturmaktadır.
Son fıkrada ise, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
FuhuĢ
MADDE 227- (1) Çocuğu fuhĢa teĢvik eden, bunun yolunu kolaylaĢtıran, bu maksatla
tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhĢuna aracılık eden kiĢi, dört yıldan on
yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun
iĢleniĢine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmıĢ suç gibi cezalandırılır.
(2) Bir kimseyi fuhĢa teĢvik eden, bunun yolunu kolaylaĢtıran ya da fuhuĢ için aracılık
eden veya yer temin eden kiĢi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adli
para cezası ile cezalandırılır. FuhĢa sürüklenen kiĢinin kazancından yararlanılarak
kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhĢa teĢvik sayılır.
(3)376
376
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıĢtır (m. 45).
Yürürlükten kaldırılan fıkra metni Ģu Ģekilde idi:
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi
fuhĢa sevkeden veya fuhuĢ yapmasını sağlayan kiĢi hakkında yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların, eĢ, üstsoy, kayın üstsoy, kardeĢ, evlât
edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kiĢiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçların, suç iĢlemek amacıyla teĢkil edilmiĢ örgüt faaliyeti çerçevesinde iĢlenmesi
hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(7) Bu suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
(8)377 FuhĢa sürüklenen kiĢi, tedaviye veya psikolojik terapiye tabi tutulabilir.
GEREKÇE378:
Madde metninde, kiĢilerin ve özellikle çocukların fuhĢa teĢviki, sürüklenmesi fiillerinin hangi
koĢullarda suç oluĢturduğu hususunda düzenlemeler yapılmıĢtır.
Bu düzenlemeler yapılırken, Türkiye’nin fuhuĢla mücadele ile ilgili olarak milletlerarası
sözleĢmelerden kaynaklanan yükümlülükleri göz önünde bulundurulmuĢtur.
Türkiye’nin fuhuĢla mücadele konusundaki milletlerarası yükümlülüklerini ihtiva eden
anlaĢmalardan 4 Mayıs 1910 tarihinde Paris’te imzalanmıĢ olan “Beyaz Kadın Ticaretinin
Zecren Men’ine Dair Milletlerarası SözleĢme”ye göre; «BaĢkasının ihtiraslarını tatmin için,
fuhuĢ maksadile, hatta suç kurbanının rızası ile olsa bile, bir kadın yahut küçük bir kızın fuhuĢ
için hizmetlerini taahhüt eden (embaucher), böyle birisini kendisile beraber ve kendisinden
sonra götüren (entrainer), veya bir yandan diğer bir yere sevkeden (détourner) kimseler, suçun
kurucu unsurları çeĢitli ülkelerde iĢlenmiĢ bulunsalar da, cezalandırılırlar.» (madde 1). Keza,
«BaĢkasının ihtiraslarını tatmin için, fuhuĢ maksadile, reĢit bir kadın veya kızın cebir ve
Ģiddet, tehdit, hile veya nüfuzun kötüye kullanılması ya da diğer herhangi bir cebir aracı ile
fuhuĢ için hizmetlerini taahhüt eyleyen (embaucher), böyle birisini kendisile beraber ve
kendisinden sonra götüren (entrainer), veya bir yerden diğer bir yere sevkeden (détourner)
kimseler, suçun unsurlarını teĢkil eden hareketler çeĢitli memleketlerde iĢlenmiĢ bulunsalar
da, cezalandırılırlar.» (madde 2).
30 Eylül 1921 tarihli "Kadın ve Çocuk Ticaretinin Men ve Zecrine Dair Beynelmilel Cenevre
Mukavelesi”ne göre, «Yüksek âkit taraflar, hangi cinsiyetten olurlarsa olsunlar, çocuk
ticaretile meĢgul Ģahısların araĢtırılması ve tecziyesi için bütün tedbirleri almak hususunda
uyuĢmuĢlardır. Bu suç, 1910 Mukavelesinin 1. maddesinde yazılı fiildir.» (madde 1). Keza,
«Yüksek âkit taraflar, suçun teĢebbüsünü ve kanunî hudutlar dahilinde, 1910 Mukavelesinin 1
ve 2. maddelerinde ifade olunan hazırlık hareketlerini tecziye eylemek için zaruri bulunan
tedbirleri almak hususunda uyuĢmaktadırlar.» (madde 3).
Türkiye, bu SözleĢmeleri, Lozan AndlaĢması ile birlikte, Bu AndlaĢmanın 99 ve 100.
maddelerinde sayılan milletlerarası anlaĢmalar kapsamında kabul ederek onaylamıĢtır.
“Fuhuş amacıyla ülkeye insan sokan veya insanların ülke dışına çıkmasını sağlayan kişi hakkında
yukarıdaki fıkralara göre cezaya hükmolunur.”
377
Fıkra metninde, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m.9).
378
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 624 vd.
Keza, 11 Ekim 1933 tarihinde “ReĢit Kadın Ticaretinin Men’ine Dair Beynelmilel Cenevre
Mukavelesi” hazırlanarak devletlerin imzasına açılmıĢtır. Türkiye, bu SözleĢmenin 15 Nisan
1935 tarih ve 2693 sayılı Kanunla onaylamıĢtır. Bu SözleĢmeye göre; «Bir baĢkasının
ihtiraslarını tatmin etmek üzere reĢit bir kadın veya kızı, kendi rızasile olsa bile, baĢka bir
memlekette icrayı fuhuĢ maksadile kullanan, sürükleyen veya baĢtan çıkaran kimse, suçun
unsurlarını teĢkil eden fiillerin her biri ayrı ayrı memleketlerde yapılmıĢ bulunsa bile,
cezalandırılacaktır. TeĢebbüs ve kanunî hudutlar içinde kalmak Ģartile ihzarî fiiller dahi
cezalandırılır. ...» (madde 1).
Nihayet, 2 Aralık 1949 tarihinde “Ġnsan Ticaretinin ve BaĢkasının FuhĢunu Sömürmenin
Ġlgası Hakkında SözleĢme”, BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunca kabul edilerek üye
devletlerin imza ve onayına sunulmuĢtur. Bu SözleĢmenin baĢlangıcında, fuhĢun insan
kiĢiliğinin haysiyet ve değeriyle bağdaĢmadığı, toplum, aile ve kiĢinin selametiyle
bağdaĢmadığı ve bütün bunları tehlikeye soktuğu ifade edilmiĢtir. Keza, SözleĢmede; rızası
olsa bile, bir kimseyi fuhuĢ icrası maksadıyla kullanan, fuhĢa sürükleyen, diğer bir kiĢinin
fuhĢunu rızasıyla da olsa sömüren, genelevi iĢleten, iĢlettiren, iĢletilmesine tavassut eden, bu
tür faaliyetleri finanse eden kimselerin cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıĢtır. Bu
suçlara teĢebbüs ve hatta, hazırlık hareketlerinin de cezalandırılması öngörülmüĢtür. SözleĢme
ayrıca taraf devletlere, fuhĢu bir ticari kazanç aracı olarak yani meslek olarak icrasını ve
bunun Ģartlarını düzenleyen yürürlükteki mevzuatının ilga edilmesini de bur yükümlülük
olarak tahmil etmektedir..
Maddenin birinci fıkrasında, çocuğu fuhĢa teĢvik etmek, çocuğa fuhĢun yolunu
kolaylaĢtırmak, bu maksatla çocuk tedarik etmek veya barındırmak ya da çocuğun fuhĢuna
aracılık etmek, suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta, söz konusu milletlerarası sözleĢmelerde de
öngörüldüğü gibi, bu suçun iĢleniĢine yönelik hazırlık hareketlerinin de tamamlanmıĢ suç gibi
cezalandırılması kabul edilmiĢtir. Bu suçun iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği
için, karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür.
Ġkinci fıkraya göre; bir kimseyi fuhĢa teĢvik etmek, bunun yolunu kolaylaĢtırmak ya da fuhuĢ
için aracılık etmek veya yer temin etmek, ayrı bir suç oluĢturmaktadır. Bu bağlamda, fuhĢa
sürüklenen kiĢinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanmasının,
fuhĢa teĢvik sayılacağı kabul edilmiĢtir. Keza, bu suçun iĢlenmesi suretiyle bir kazanç elde
edilebileceği için, karĢılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüĢtür.
Üçüncü fıkrada379, fuhuĢ amacıyla ülkeye insan sokulması veya insanların ülke dıĢına
çıkmasının sağlanması da suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suç dolayısıyla hükmolunacak
cezanın belirlenmesinde, suçun mağdurunun çocuk veya eriĢkin olmasına göre bir ayırım
yapılmıĢtır. Bu itibarla, suçun mağdurunun çocuk olması hâlinde, birinci fıkra hükmüne göre;
eriĢkin olması hâlinde ise, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunacaktır.
Dördüncü fıkrada ise, cebir, tehdit veya hile ile ya da çaresizliğinden yararlanılarak bir
kimsenin fuhĢa sevkedilmesi veya fuhuĢ yapmasının sağlanması, bir, iki ve üçüncü fıkralarda
tanımlanan suçların daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir.
BeĢinci fıkraya göre, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların, eĢ, üstsoy, kayın üstsoy,
kardeĢ, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan
diğer kiĢiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet iliĢkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, bu fıkralara göre verilecek ceza belli oranda
artırılacaktır.
379
Söz konusu üçüncü fıkra hükmü, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırıldığı için,
madde gerekçesinin bu fıkraya iliĢkin kısmının artık bir fonksiyonu kalmamıĢtır.
Maddenin altıncı fıkrasında, bu suçların, suç iĢlemek amacıyla teĢkil edilmiĢ örgüt faaliyeti
çerçevesinde iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezanın ayrıca artırılması
kabul edilmiĢtir. Dikkat edilmelidir ki, bu ağırlatıcı sebep, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak
veya yönetmekten ya da kurulmuĢ olan örgüte üye olmaktan dolayı ayrıca cezalandırılmaya
engel teĢkil etmemektedir.
Yedinci fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
Sekizinci fıkrada, fuhĢa sürüklenen kiĢinin, tedavi veya terapiye tabi tutulacağı kabul
edilmiĢtir. Bu düzenlemede, fuhuĢ yapan kiĢi açısından ceza yaptırımı değil, özel güvenlik
tedbiri öngörülmüĢtür. Zira, fuhuĢ yapan kiĢi, vücudu üzerinde baĢkalarının cinsel
davranıĢlarda bulunmasına katlanmaktadır.
AÇIKLAMA:
I. Maddenin üçüncü fıkrasının 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılmasının gerekçesi olarak, Kanunun 80 inci maddesinde yapılan değiĢiklik
gösterilmiĢtir380.
II. Maddenin sekizinci fıkrasında 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yapılan
değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“5237 sayılı Kanunun 227 maddesinin sekizinci fıkrasında fuhuş suçunun mağduru
konumundaki kişilerin, örneğin bulaşıcı hastalık taşımaları dolayısıyla tedaviye tabi
tutulmasının yanı sıra ya da buna ihtiyaç duyulmaması halinde sadece psikolojik terapi
uygulanmasını sağlayacak düzenleme” yapılmıĢtır381.
Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama
MADDE 228- (1) Kumar oynanması için yer ve imkan sağlayan kiĢi, bir yıla kadar hapis
ve adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Çocukların kumar oynaması için yer ve imkan sağlanması hâlinde, verilecek ceza bir
katı oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı, tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
(4) Ceza Kanununun uygulanmasında kumar, kazanç amacıyla icra edilen ve kar ve
zararın talihe bağlı olduğu oyunlardır.
GEREKÇE382:
Madde metninde kumar oynanması için yer veya baĢka surette imkan sağlanması, suç olarak
tanımlanmıĢtır.
380
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 21.
381
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 19.
382
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628.
Bu suça iliĢkin düzenlemede, kumarın sosyal bakımdan ortaya koyduğu büyük tehlike ve
doğurması olası facialar göz önüne alınmıĢtır. Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, aleniyet
Ģartı aranmamıĢtır.
Söz konusu suç, baĢkalarının kumar oynaması için yer veya baĢka surette imkan sağlamakla
oluĢur.
Maddenin ikinci fıkrasında, çocukların kumar oynaması için yer veya baĢka surette imkan
sağlanması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak tanımlanmıĢtır.
Üçüncü fıkraya göre, kumar oynanması için yer veya baĢka surette imkan sağlanması
suçundan dolayı tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Maddenin son fıkrasında kumar tanımlanmıĢtır. Buna göre bir oyunun kumar sayılması için
iki koĢul aranacaktır: Birincisi oyunun kazanç kastı ile icra edilmesi, ikincisi ise kâr ve zararın
talihe bağlı olmasıdır. Bu tanım karĢısında, kazanç kastı olmaksızın, dostlar arasında
eğlenmek üzere oyun oynanmasına imkan sağlanması, bu suçu oluĢturmaz.
Dilencilik
MADDE 229- (1) Çocukları, beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek
durumda bulunan kimseleri dilencilikte araç olarak kullanan kiĢi, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eĢ tarafından iĢlenmesi
hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Bu suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde iĢlenmiĢ olması hâlinde, verilecek ceza bir kat
artırılır.
GEREKÇE383:
Çocukları, fiziksel veya zihinsel engellileri dilencilikte araç olarak kullanmak suretiyle
baĢkalarının diğerkamlık ve acıma duyguları istismar edilmekte ve haksız kazançlar elde
edilebilmektedir. Bu durumun kiĢilerdeki kimsesizlere, yoksullara yardım etme yönündeki
hasletlerin zayıflamasına yol açtığı, bilinen bir gerçektir. Bu düĢüncelerle, Çocukların, fiziksel
veya zihinsel engellilerin dilencilikte araç olarak kullanılması, suç olarak tanımlanmıĢtır.
SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM
Aile Düzenine KarĢı Suçlar
Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören
MADDE 230- (1) Evli olmasına rağmen, baĢkasıyla evlenme iĢlemi yaptıran kiĢi, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
383
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628.
(2) Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik iĢlemi
yaptıran kiĢi de, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir baĢkasıyla evlenme iĢlemi yaptıran kiĢi, üç
aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaĢımı, evlenmenin iptali
kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren iĢlemeye baĢlar.
(5) Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki
aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medenî nikâh yapıldığında kamu
davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(6) Evlenme akdinin kanuna göre yapılmıĢ olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir
evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası
verilir.
GEREKÇE384:
Maddenin birinci fıkrası, birden çok evlenme fiilini suç hâline getirmiĢtir. Suçun faili kadın
veya erkek olabilir.
Bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, aile düzeninin korunması amaçlanmıĢtır.
Suçun oluĢması için, evli olan kimsenin kanuna ve usulüne uygun olarak ikinci bir nikâh
iĢlemi yaptırmıĢ bulunması gerekir. Birinci evliliğin Türkiye’de veya yabancı bir ülkede
yapılmıĢ olmasının önemi yoktur. Birinci evlilik ölüm, boĢanma veya iptal suretiyle ortadan
kalkmadığı sürece ikinci evlilik suç teĢkil edecektir. Birinci evliliğin iptalinin olanaklı
bulunması hâlinde de iptal hükmü kesinleĢmediği sürece ikinci evlilik, suç teĢkil edecektir.
Suçun oluĢabilmesi için, kiĢinin kasten hareket etmesi gerekir. Taksirle ikinci evliliğin
gerçekleĢmiĢ bulunması hâlinde fiil suç olmaz.
Ġkinci fıkraya göre, evli olduğu hâlde ikinci defa evlenen kiĢinin durumunu bilerek onunla
evlenen kimse de birinci fıkra gereğince cezalandırılacaktır. Bu hâlde suçun oluĢması için
failin, kendisinin evli olması gerekmez ve fakat evlendiği kiĢinin esasen evli bulunduğunu
bilmesi yeterlidir. Taksir, suçun oluĢması için yeterli değildir. Birinci evlenme yurt dıĢında
yapılmıĢ olsa da suç oluĢacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, gerçek kiĢiliğin saklanması suretiyle baĢkasıyla evlenme iĢlemi
yaptırılması cezalandırılmaktadır. Suç, failin gerçek kimliğini saklayarak kendisini bir baĢka
kimse gibi göstermesi ve bu suretle evlenme iĢlemlerini yapılması ile oluĢur.
Dördüncü fıkrada, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaĢımının
evlenmenin iptali kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren baĢlayacağı hükmü getirilmiĢtir. Ġptal
davası uzun sürebileceğinden, burada zamanaĢımının baĢlangıcını özel biçimde belirleyen bir
hükmün getirilmesi yerinde görülmüĢtür.
Maddenin beĢinci fıkrasında, resmî nikâh bulunmadan evlenmenin dinsel töreninin
yaptırılmasının cezalandırılacağı hususundaki hükme yer verilmiĢtir. Böylece Anayasanın 174
üncü maddesinin (4) numaralı bendi vurgulanmıĢ olmaktadır. Ancak, medenî nikâhın
yapılması durumunda kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan
kaldırılacağı hükme bağlanarak, resmî nikâhın yapılmasını teĢvik edici bir hüküm
384
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 628 vd.
getirilmiĢtir. Hâlen, insanların fiilen ve uzun süreler, nikâhsız olarak yaĢadıkları ve bunun suç
oluĢturmadığı düĢünülecek olursa, böyle bir hükmün yerinde olduğu kabul edilmelidir.
Son fıkrada ise, evlenme akdinin kanuna göre yapılmıĢ olduğunu gösteren belgeyi görmeden
bir evlenme için dinsel tören yapan kimsenin cezalandırılması öngörülmüĢtür.
Çocuğun soybağını değiĢtirme
MADDE 231- (1) Bir çocuğun soybağını değiĢtiren veya gizleyen kiĢi, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, sağlık kurumundaki bir çocuğun baĢka bir
çocukla karıĢmasına neden olan kiĢi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE385:
Madde, bir çocuğun soybağının değiĢtirilmesini veya gizlenmesini suç hâline getirmiĢtir. Bu
netice, yetkili mercilere gerekli bilgileri vermemek veya yanlıĢ bilgiler vermek suretiyle
gerçekleĢtirilecektir.
KiĢilerin aileleriyle olan iliĢkileri, doğum, evlât edinme, tanıma veya babalığa hükmolunması
yolları ile hukuken oluĢur. Doğumla meydana gelen iliĢkinin maddede belirtilen suretlerle
değiĢtirilmesi suç hâline getirilmiĢtir.
Suçun oluĢması için failde, çocuğu soybağını değiĢtirme veya gizleme kastının varlığı esastır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bu fiillerin taksirle iĢlenmesi suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu
suçun, sağlık kurumu bünyesinde kurum görevlileri tarafından iĢlenebileceğinin gözden uzak
tutulmaması gerekir.
Kötü muamele
MADDE 232- (1) Aynı konutta birlikte yaĢadığı kiĢilerden birine karĢı kötü muamelede
bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Ġdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya
bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kiĢi üzerinde, sahibi bulunduğu
terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kiĢiye, bir yıla kadar hapis
cezası verilir.
GEREKÇE386:
Madde, aynı konutta birlikte yaĢayan kiĢilerden birine kötü muamelede bulunulmasını
cezalandırmaktadır.
Ancak, her türlü kötü muamele, suçun oluĢmasını olanaklı kılmaz. Kötü muamelenin
merhamet, acıma ve Ģefkatle bağdaĢmayacak nitelikte bulunması gereklidir. Ancak, bu
385
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 630.
386
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 630 vd.
muamele biçimi kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki
meydana getirmiĢ ise, artık kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmedilmelidir.
Yarı aç veya susuz bırakma, uyku uyutmamak, zor koĢullarda çalıĢmaya mecbur etmek gibi
hareketleri kötü muameleye örnek olarak vermek olanaklıdır.
Maddenin ikinci fıkrasında faille mağdur arasında belirli iliĢkiden kaynaklanan disiplin
yetkisinin kötüye kullanılması ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Dikkat edilmelidir ki, söz konusu disiplin yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle
gerçekleĢtirilen davranıĢın kiĢide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde
bir etki meydana getirmemiĢ olması gerekir. Aksi takdirde, kasten yaralama suçundan dolayı
cezaya hükmedilmelidir. Keza, hakaret oluĢturan fiiller, bu disiplin yetkisi kapsamına
girmedikleri gibi, kötü muamele suçu olarak değil, hakaret suçundan dolayı cezalandırılmayı
gerektirir.
KiĢilerin idareleri altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya
bir meslek veya san’atı öğretmekle yükümlü olduğu kimseler üzerinde terbiye etmek, eğitmek
görevi dolayısıyla belirli disiplin yetkilerine sahip bulunmaları gerekir; aksi takdirde görev
yerine getirilmez.
Disiplin yetkisi eğitim hakkının doğal bir sonucudur ve bu yetki olmadan söz konusu hak
kullanılamaz. Disiplin yetkisinin sınırı ise maddede gösterilmiĢtir. Disiplin yetkisi kiĢinin
bedensel ve ruhsal sağlığının bozulmasına neden olmayacak veya bir tehlikeye maruz
kalmasını sonuçlamayacak derecede kullanılabilecektir.
Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlâli
MADDE 233- (1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma
yükümlülüğünü yerine getirmeyen kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Hamile olduğunu bildiği eĢini veya sürekli birlikte yaĢadığı ve kendisinden gebe
kalmıĢ bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimseye,
üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Velâyet hakları kaldırılmıĢ olsa da, itiyadî sarhoĢluk, uyuĢturucu veya uyarıcı
maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddî ve manevî
özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlâk, güvenlik ve sağlığını ağır Ģekilde tehlikeye
sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE387:
Maddenin birinci fıkrasında, aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma
yükümlülüğünü yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢması için terk
olgusunun gerçekleĢmemesi gerekir. Aksi takdirde, terk suçu oluĢur.
Aile hukukundan kaynaklanan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünün kapsamını,
Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlemek gerekir.
Bu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, Ģikâyete tabi tutulmuĢtur.
387
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, evli olsun veya olmasın gebe olan eĢini veya sürekli birlikte
yaĢadığı ve kendisinden gebe kalmıĢ kadını çaresiz durumda terk eden yani ona her türlü
yardımı yapmaksızın ortada bırakan kiĢi cezalandırılmaktadır.
Üçüncü fıkra, doktrinde manevî terk olarak tanımlanan ailenin terki suçunu
cezalandırmaktadır. Suç, itiyadî sarhoĢluk, uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanma ya da
onur kırıcı yaĢayıĢ tarzı nedeni ile özen noksanı veya kusurundan dolayı çocukların ahlâk,
güvenlik ve sağlıklarının ağır Ģekilde tehlikeyle karĢı karĢıya kalmasına neden olmaktır.
Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması
MADDE 234- (1) Velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya babanın ya da üçüncü
derece dahil kan hısmının, onaltı yaĢını bitirmemiĢ bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve
gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması
veya alıkoyması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Fiil cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmiĢ ya da çocuk henüz oniki yaĢını bitirmemiĢ
ise ceza bir katı oranında artırılır.
(3)388 Kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dıĢında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da
olsa, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kiĢi,
Ģikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE389:
Maddenin birinci fıkrasında, velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya babanın ya da
üçüncü derece dahil kan hısmının, onaltı yaĢını bitirmemiĢ bir çocuğu veli, vasi veya bakım
ve gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması
veya alıkoyması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Böylece bu maddeyle çocuk üzerindeki velâyet
veya vesayet hakları korunmaktadır.
Söz konusu suç, onbeş390 yaĢını bitirmemiĢ olan çocuğun kaçırılması veya alıkonulması
suretiyle gerçekleĢir. Ancak, bunun için cebir veya tehdit kullanılmasına gerek yoktur.
Ayrıca, çocuğun velayet yetkisi elinden alınmıĢ olan ana veya baba ya da üçüncü derece dahil
kan hısmı tarafından kaçırılmıĢ veya alıkonulmuĢ olması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu suçun nitelikli hâlleri belirlenmiĢtir. Buna göre,
kaçırma veya alıkoyma fiillerinin cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde
faile daha ağır ceza verilecektir. Keza, kaçırılan çocuğun oniki yaĢını bitirmemiĢ olması
hâlinde de ceza artırılacaktır.
AÇIKLAMA:
388
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 10).
389
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632.
390
Bu maddenin Hükümet Tasarısındaki karĢılığı olan 336 ncı madde metnine göre, suçun konusunu
oluĢturan çocuğun “onbeş yaşını bitirmemiş” bir çocuk olması gerekmekteydi. Ancak, TBMM Adalet
Alt Komisyonunda yapılan çalıĢmalar sırasında madde metnindeki “onbeĢ” ibaresi “onaltı” olarak
değiĢtirildiği halde; zuhul eseri olarak, madde gerekçesindeki “onbeĢ” ibaresi değiĢtirilmeden kalmıĢtır.
Bu itibarla, madde gerekçesinde yer alan “onbeĢ” ibaresi onaltı olarak anlaĢılmalıdır.
Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkranın gerekçesi Ģu
Ģekildedir:
“22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 339 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasına göre, “Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep
olmaksızın onlardan alınamaz.” Bu hükümle, yaşı ne olursa olsun, çocuğa ana ve babasının
bilgisi veya rızası dışında evi terk etmeme hususunda bir yükümlülük yüklenmiştir. Bu hükmü,
ana ve babasının bilgisi ve rızası dışında evi terk eden çocuğu yanında bulunduran kişiye
çocuğun ana ve babasını veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir
yükümlülük yüklemek suretiyle tamamlamak gerekir. Çocuğun evi terk etmesinin ana ve
babada büyük bir tedirginlik oluşturduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Belirtilen
gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun, “Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması” başlıklı 234
üncü maddesine, kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu rızasıyla
da olsa yanında tutan kişiye çocuğun ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar
etmek yönünde bir yükümlülük yükleyen ve bu yükümlülüğe aykırı davranışı suç olarak
tanımlayan bir fıkra eklenmiştir.”391.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Ekonomi, Sanayi ve Ticarete ĠliĢkin Suçlar
Ġhaleye fesat karıĢtırma
MADDE 235- (1) Kamu kurum veya kuruluĢları adına yapılan mal veya hizmet alım
veya satımlarına ya da kiralamalara iliĢkin ihaleler ile yapım ihalelerine392 fesat
karıĢtıran kiĢi, beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) AĢağıdaki hâllerde ihaleye fesat karıĢtırılmıĢ sayılır:
a) Hileli davranıĢlarla;
1. Ġhaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya ihale
sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek,
2. Ġhaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olmayan kiĢilerin ihaleye
katılmasını sağlamak,
3. Teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu hâlde, sahip
olmadığından bahisle değerlendirme dıĢı bırakmak,
4. Teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı hâlde, sahip
olduğundan bahisle değerlendirmeye almak,
b) Tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya Ģartnamelere göre gizli tutulması
gereken bilgilere baĢkalarının ulaĢmasını sağlamak,
391
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4.
392
31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla, maddenin birinci fıkrasındaki "ihalelere" ibaresi, "ihaleler ile
yapım ihalelerine" Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir (m. 9).
c) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranıĢlarla,
ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye, ihale
sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek,
d) Ġhaleye katılmak isteyen veya katılan kiĢilerin ihale Ģartlarını ve özellikle fiyatı
etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaĢma yapmaları.
(3) Ġhaleye fesat karıĢtırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluĢu açısından bir
zarar meydana gelmiĢ ise, ceza yarı oranında artırılır. Zararın meydana gelmiĢ olduğu
sabit olmakla birlikte miktarının belirlenememiĢ olması, bu fıkra hükmünün
uygulanmasını engellemez.
(4) Ġhaleye fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kiĢiler, ayrıca bu
nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar.
(5) Yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluĢları aracılığı ile yapılan
artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu
kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının
iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu
yararına çalıĢan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya
satımlarına ya da kiralamalara fesat karıĢtırılması hâlinde de uygulanır.
GEREKÇE393:
Madde metninde ihaleye fesat karıĢtırma suçu tanımlanmıĢtır.
Bu hükümle korunmak istenen hukukî değer, kamusal faaliyetlerin dürüstlük ilkesine uygun
olarak yürütüldüğüne dair ve özellikle, kamu adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımı
gibi ihale iĢlemlerinin yapılmasıyla ilgili olarak, kamu görevlilerine duyulan güvendir.
Suçun konusu, mal veya hizmet alım veya satımına iliĢkin ihale ya da kiralama ihalesidir.
Ġhalenin konusunun, suçun oluĢması açısından bir önemi yoktur. Ġhaleye fesat karıĢtırma
suçunun oluĢabilmesi için, yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu Ġhale Kanunu veya 2886 sayılı
Devlet Ġhale Kanunu hükümlerine tabi bir ihale olması Ģart değildir. Söz konusu suçun
oluĢabilmesi için önemli olan, yapılan ihalenin kamu kurum veya kuruluĢları adına yapılan
mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara iliĢkin ihale olmasıdır.
Kamu adına yapılan satım ve kiraya verme iĢlemlerinde bedel artırım esası; buna karĢılık mal
veya hizmet alımları ve kiralama gibi iĢlemlerde ise, bedel eksiltme esası kabul edilmiĢtir.
Buna göre, artırmalarda tahmin olunan bedelden aĢağı olmamak üzere, teklif olunan
bedellerin en yükseği; eksiltmelerde ise, tahmin olunan bedelden fazla olmamak üzere, teklif
olunan bedellerden tercihe layık görüleni bulunup; iĢ, o teklifi verenin üzerine
bırakılmaktadır. En çok artıranın veya eksiltenin icabını kabul mahiyetindeki irade bildirimi
ve bu iradenin oluĢumunu sağlayan Ģartlar esas alınmak suretiyle sözleĢme imzalanmasına
kadarki idari iĢlemlerin tümü, ihale sürecini oluĢturmaktadır. SözleĢmenin imzalanması ile
birlikte ihale süreci de sona ermektedir.
Suç, ihaleye fesat karıĢtırmakla oluĢur. Hangi hareketlerin ihaleye fesat karıĢtırma niteliğinde
olduğu, maddenin ikinci fıkrasında tek tek sayılmıĢtır.
Fıkranın (a) bendinde hileli davranıĢlarla ihaleye fesat karıĢtırma hâlleri belirlenmiĢtir. Bu
fiillerden herhangi birinin hileli davranıĢlarla gerçekleĢmesi gerekir ki, ihaleye fesat
karıĢtırmadan söz edilebilsin. Bu fiiller sırasıyla Ģöyledir:
393
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 632 vd.
1. ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya ihale
sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek,
2. ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olmayan kiĢilerin ihaleye katılmasını
sağlamak,
3. teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu hâlde, sahip
olmadığından bahisle değerlendirme dıĢı bırakmak,
4. teklif edilen malları, Ģartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı hâlde, sahip
olduğundan bahisle değerlendirmeye almak.
Bu fiiller yeterli açıklıkta tanımlandığı için, ayrıca izaha gerek görülmemiĢtir.
Fıkranın (b) bendine göre, ihale sürecinde, tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya
Ģartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere baĢkalarının ulaĢmasını sağlamak, ihaleye
fesat karıĢtırma suçunu oluĢturur. Aslında bu durumda hile yoktur. Ancak, gizli kalması
gereken bilgilerin baĢkalarının bilgisine sunulması, ihalenin objektif ve serbest rekabet
Ģartlarında yapılmasını engeller.
Fıkranın (c) bendinde, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer
davranıĢlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koĢullarına sahip olan kiĢilerin ihaleye veya
ihale sürecindeki iĢlemlere katılmalarını engellemek, ihaleye fesat karıĢtırma olarak kabul
edilmiĢtir. Ġsteklilerin ihalenin gün veya saatinde, ihalenin yapılacağı yer konusunda
yanıltılması ve bu suretle teklif veya pazarlık için öngörülen süreyi geçirmesi, bu fiillere
iliĢkin örnek oluĢturmaktadır.
Fıkranın (d) bendine göre, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kiĢilerin ihale Ģartlarını ve
özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaĢma yapmaları, ihaleye fesat
karıĢtırma suçunu oluĢturmaktadır. Çünkü bu fiiller, ihalenin objektif ve serbest rekabet
Ģartlarında yapılmasını engeller.
Bütün bu seçimlik hareketlerden herhangi birinin veya birkaçının gerçekleĢtirilmesi
durumunda, ihaleye fesat karıĢtırma suçu iĢlenmiĢ olur.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ihaleye fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, ilgili
kurum veya kuruluĢun herhangi bir zarar görmesi gerekmemektedir. Bu bakımdan, ihaleye
fesat karıĢtırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluĢu açısından bir zarar meydana
gelmiĢ olması, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bu nitelikli hâl
dolayısıyla cezanın artırılabilmesi için, zararın meydana gelmiĢ olması yeterlidir, meydana
gelen zararın miktarının tam olarak belirlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Dördüncü fıkraya göre, ihaleye fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için, kamu
görevlilerinin ve sair kiĢilerin bir menfaat temin etmiĢ olmaları da gerekli değildir. Aksi
takdirde, yani ihaleye fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin edilmiĢ olması hâlinde,
ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir.
Maddenin beĢinci fıkrasında ihaleye fesat karıĢtırma suçunun uygulama alanı geniĢletilmiĢtir.
Buna göre; yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluĢları aracılığı ile yapılan
artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum veya
kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ
Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler
veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara
fesat karıĢtırılması hâlinde de uygulanacaktır.
Edimin ifasına fesat karıĢtırma
MADDE 236- (1) Kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluĢları, bunların iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra
eden vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler ya da kooperatiflere karĢı taahhüt altına
girilen edimin ifasına fesat karıĢtıran kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) AĢağıdaki fiillerin hileli olarak yapılması hâlinde, edimin ifasına fesat karıĢtırılmıĢ
sayılır:
a) Ġhale kararında veya sözleĢmede evsafı belirtilen maldan baĢka bir malın teslim veya
kabul edilmesi,
b) Ġhale kararında veya sözleĢmede belirtilen miktardan eksik malın teslim veya kabul
edilmesi,
c) Edimin ihale kararında veya sözleĢmede belirtilen sürede ifa edilmemesine rağmen,
süresinde ifa edilmiĢ gibi kabul edilmesi,
d) Yapım ihalelerinde eserin veya kullanılan malzemenin Ģartname veya sözleĢmesinde
belirlenen Ģartlara, miktar veya niteliklere uygun olmamasına rağmen, kabul edilmesi,
e) Hizmet niteliğindeki edimin, ihale kararında veya sözleĢmede belirtilen Ģartlara göre
verilmemesine veya eksik verilmesine rağmen, verilmiĢ gibi kabul edilmesi.
(3) Edimin ifasına fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kiĢiler, ayrıca
bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar.
GEREKÇE394:
Bu maddede, edimin ifasına fesat karıĢtırma suçu tanımlanmıĢtır.
SözleĢmenin imzalanmasıyla ihale süreci sona ermekte ve edimin ifası süreci baĢlamaktadır.
Bu süreçte edimin ifasına fesat karıĢtırılması bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Söz konusu suç, kamu kurum veya kuruluĢları, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluĢları, bunların iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden
vakıflar, kamu yararına çalıĢan dernekler ya da kooperatiflere karĢı taahhüt altına girilen
edimin ifasına fesat karıĢtırmak suretiyle iĢlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suçun
uygulama alanı sadece kamu kurum veya kuruluĢlarına karĢı giriĢilen taahhütlerin yerine
getirilmesiyle sınırlı tutulmamıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, edimin ifasına fesat karıĢtırma niteliğindeki hareketler sayılmıĢtır.
Sayılan bütün bu hareketlerin ortak özelliği hileli davranıĢlar olmasıdır. Fıkra metninde beĢ
bent olarak sayılan bu seçimlik hareketler yeterli açıklıkta tanımlandığı için, ayrıca izaha
gerek görülmemiĢtir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, edimin ifasına fesat karıĢtırma suçunun oluĢabilmesi için,
kamu görevlilerinin ve sair kiĢilerin bir menfaat temin etmiĢ olmaları gerekli değildir. Aksi
takdirde, yani edimin ifasına fesat karıĢtırma dolayısıyla menfaat temin edilmiĢ olması
hâlinde, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir.
394
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 636.
Fiyatları etkileme
MADDE 237- (1) ĠĢçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi
sonucunu doğurabilecek bir Ģekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan
veya sair hileli yollara baĢvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve adli para
cezası verilir.
(2) Fiil sonucu besin veya malların değerleri veya iĢçi ücretleri artıp eksildiği takdirde
ceza üçte biri oranında artırılır.
(3) Fail, ruhsatlı simsar veya borsa tellalı ise ceza ayrıca sekizde bir oranında artırılır.
GEREKÇE395:
Madde, esasta iĢçi ücretlerinin veya besinler veya baĢka malların değerlerinin artıp
eksilmesini sağlamak maksadıyla yalan haber veya havadis yayınlanmasını veya aynı
maksatla diğer bir takım hileli yollara baĢvurulmasını cezalandırmaktadır. Böylece maddenin
esasta korumak istediği hukukî yarar, serbest rekabet koĢulları çerçevesinde fiyatların
belirlenmesini ihlâl edici hareketleri engellemektir.
Borsalarda kabul edilen belge ve senetler hakkında sermaye piyasası araçlarının değerini
etkileyebilecek yalan, yanlıĢ, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi verme, haber yayma, yorum yapma
gibi fiiller 28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun “Cezaî sorumluluk”
baĢlıklı 47 nci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde cezalandırıldığı için
kıymetli evrakın fiyatlarını etkileme konusunda ayrıca hüküm düzenlenmemiĢtir.
Birinci fıkrada yer alan suçun maddî unsuru yalan haber veya havadis yayınlamak ve baĢka
hileli yollara baĢvurmaktır.
Fail, yalan haber veya havadisleri, iĢçi ücretlerinin, besin veya malların değerlerinin yapay
olarak düĢmesini veya artmasını sağlamak maksadıyla yaymıĢ bulunmalıdır. Hileli yollara da
aynı maksatla baĢvurulmuĢ olmalıdır.
Fiil bir tehlike suçunu oluĢturduğundan, suçun tamamlanması için neticenin meydana gelmesi
gerekmemektedir. Maddî unsuru oluĢturan hareketlerin yapılması ve tehlikenin ortaya çıkması
suçun tamamlanması için yeterlidir.
Maddenin ikinci fıkrasında, failin elde etmek istediği neticenin meydana gelmesi hâlinde
cezanın artırılacağı açıklanmakta ve hareketle beraber neticenin meydana gelmesi, bir netice
sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâl sayılmaktadır.
Maddenin son fıkrasında ise, failin ruhsatlı simsar veya borsa tellalı olması, yani sıfatı,
hakkında hükmedilecek cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsur sayılmıĢtır. ġüphesiz
ki, maddenin son fıkrasında geçen borsa tellalı 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Kanunun
kapsamı dıĢında kalan borsa tellallığını ifade etmektedir.
Kamuya gerekli Ģeylerin yokluğuna neden olma
MADDE 238- (1) Taahhüt ettiği iĢi yerine getirmeyerek, kamu kurum ve kuruluĢları
veya kamu hizmeti veya genel bir felâketin önlenmesi için zorunlu eĢya veya besinlerin
395
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 636 vd.
ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına neden olan kimseye bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.
GEREKÇE396:
Madde, taahhüt olunan iĢin yapılmaması suretiyle kamu kurum ve kuruluĢları veya kamu
hizmeti veyahut genel bir felâketin önlenmesi için zorunlu eĢya veya gıda maddelerinin
ortadan kalkmasına veya bu sonucu doğuracak derecede azalmasına neden olunmasını suç
hâline getirmiĢ bulunmaktadır.
Suçun maddî unsuru, taahhüt olunan iĢin yapılmamasıdır. Elbette ki, bu yapmamanın kasta
bağlı bulunması suçun oluĢması için gereklidir.
Suçun oluĢması için herhangi bir taahhüdün yerine getirilmemesi söz konusu olmayıp,
taahhüdün konusunun resmî daire veya kamu hizmeti veya genel bir felâketin önlenmesi için
gerekli besin ve baĢka eĢya olması gerekmektedir. Failin, kamu idaresine karĢı maddede
belirtilen erzak veya eĢyayı sağlama hususunda taahhüt altına girmiĢ bulunması yeterli olup,
bu iĢi meslek edinmesi gerekmez.
Taahhüdün, failin elinde olmayan mücbir nedenler dolayısıyla yerine getirilmemesi hâlinde
fiilin, kusurun ortadan kalkması dolayısıyla, cezalandırılmayacağı açıktır.
Ticari sır, bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin
açıklanması
MADDE 239- (1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır,
bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kiĢilere veren
veya ifĢa eden kiĢi, Ģikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden
kiĢiler tarafından yetkisiz kiĢilere verilmesi veya ifĢa edilmesi hâlinde de, bu fıkraya
göre cezaya hükmolunur.
(2) Birinci fıkra hükümleri, fennî keĢif ve buluĢları veya sınaî uygulamaya iliĢkin bilgiler
hakkında da uygulanır.
(3) Bu sırlar, Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı
takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu hâlde Ģikâyet koĢulu
aranmaz.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya
belgeleri açıklamaya mecbur kılan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.
GEREKÇE397:
Maddenin birinci fıkrasında ticari sır, bankacılık sırrı veya müĢteri sırrı niteliğindeki bilgi
veya belgelerin yetkisiz kiĢilere verilmesi veya ifĢa edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bir
396
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 638.
397
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 638 vd.
bilgi veya belgenin bu nitelikte olup olmadığı, ilgili kanunda belirlenen bu hususa iliĢkin
ölçütler göz önünde bulundurularak hâkim tarafından belirlenir.
Maddenin ikinci fıkrasında, fennî keĢif ve buluĢlar ile sınaî uygulamaya iliĢkin bilgiler
koruma altına alınmıĢtır. Genel anlamda fennî veya sınaî sır, sanayicinin iĢletmesinin yararı
gereği gizli tutmak istediği hususlardır.
Üçüncü fıkrada, sırrın Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya memurlarına açıklanması
hâlinde daha ağır ceza öngörülmüĢtür.
Maddenin dördüncü fıkrasında, bir kimsenin cebir veya tehditle bu madde kapsamına giren
bir sırrı açıklamaya mecbur edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Mal veya hizmet satımından kaçınma
MADDE 240- (1) Beli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir
ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE398:
Madde metninde, belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınmak fiili suç olarak
tanımlanmıĢtır. Ancak, bu suçtan dolayı failin cezalandırılabilmesi için, belli bir mal veya
hizmeti satmaktan kaçınmak suretiyle kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkması gerekir.
Böylece, kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkması, söz konusu suçun bir objektif
cezalandırılabilme Ģartını oluĢturmaktadır. Örneğin, özel hukuk tüzel kiĢileri eliyle verilen
sağlık hizmetlerini aksatarak, belli bir güzergahta toplu taĢımacılık hizmetini durdurarak,
ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin üretimini durdurarak, akaryakıt satıĢını durdurarak
kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olunabilir.
Tefecilik
MADDE 241- (1) Kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para veren kiĢi, iki
yıldan beĢ yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE399:
Madde metninde tefecilik fiili suç olarak tanımlanmıĢtır. Faiz veya baĢka bir namla da olsa
kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluĢturur.
Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, “senet kırdırma” denen usulle de iĢlenebilir. Örneğin
henüz vadesi gelmemiĢ bir bononun vadesinden önce baĢkasına verilerek karĢılığında bono
üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluĢur.
Çünkü, bu durumda bononun el değiĢtirmesi, kiĢiler arasında doğmuĢ olan bir alacak borç
398
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640.
399
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640.
iliĢkisine dayanmamaktadır. Ġfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun
veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.
Ġzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla baĢkasına ödünç para veren kiĢi
cezalandırılmaktadır. Buna karĢılık, ödünç para alan kiĢi cezalandırılmamaktadır.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 242- (1) Bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız
menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
GEREKÇE400:
Madde metninde, bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında da
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı öngörülmüĢtür. Ancak, bunun için, tüzel
kiĢi lehine haksız bir yararın sağlanması gerekir.
ONUNCU BÖLÜM
BiliĢim Alanında Suçlar
BiliĢim sistemine girme
MADDE 243- (1) Bir biliĢim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı
olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adli para
cezası verilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karĢılığı yararlanılabilen sistemler
hakkında iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir.
(3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değiĢirse, altı aydan iki yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE401:
BiliĢim sistemlerine karĢı suçların düzenlendiği Bölümde402 yer alan bu maddede biliĢim
sistemine girme fiili suç olarak tanımlanmıĢtır.
BiliĢim sisteminden maksat, verileri toplayıp yerleĢtirdikten sonra bunları otomatik iĢlemlere
tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir.
400
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640.
401
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 640 vd.
402
Bu Bölüm baĢlığı, TBMM Adalet Komisyonunda “BiliĢim Sistemlerine KarĢı Suçlar” olarak kabul
edilmiĢti. Ancak, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine, Bölüm baĢlığı, Hükümet
Tasarısında olduğu gibi, “BiliĢim Alanında Suçlar” olarak değiĢtirilmiĢtir.
Maddenin birinci fıkrasında bir biliĢim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı
olarak girmek veya403 orada kalmaya devam etmek fiili suç hâline getirilmiĢtir. Sisteme,
hukuka aykırı olarak giren kiĢinin belirli verileri elde etmek amacıyla hareket etmiĢ
bulunmasının önemi yoktur. Sisteme, doğal olarak, haksız ve kasten girilmiĢ olması suçun
oluĢması için yeterlidir.
Ġkinci fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karĢılığı yararlanılabilen
sistemler hakkında iĢlenmesi, bu suç açısından daha az ceza ile cezalandırılmayı
gerektirmektedir.
Üçüncü fıkrada, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâli düzenlenmiĢtir. Birinci fıkrada
tanımlanan suçun iĢlenmesi nedeniyle sistemin içerdiği verilerin yok olması veya değiĢmesi
hâlinde failin, suçun temel Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılması öngörülmüĢtür.
Dikkat edilmelidir ki, bu hükmün uygulanabilmesi için, failin verileri yok etmek veya
değiĢtirmek kastıyla hareket etmemesi gerekir.
Sistem içindeki bütün soyut unsurlar, fıkrada geçen “veri” teriminin kapsamındadır.
Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiĢtirme
MADDE 244- (1) Bir biliĢim sisteminin iĢleyiĢini engelleyen veya bozan kiĢi, bir yıldan
beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir biliĢim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiĢtiren veya eriĢilmez kılan,
sisteme veri yerleĢtiren, var olan verileri baĢka bir yere gönderen kiĢi, altı aydan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluĢuna
ait biliĢim sistemi üzerinde iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin iĢlenmesi suretiyle kiĢinin kendisinin veya
baĢkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının baĢka bir suç oluĢturmaması hâlinde,
iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
GEREKÇE404:
403
Fıkra metninde TBMM Genel Kurulunda yapılan değiĢiklikle buradaki “veya” bağlacı “ve” olarak
değiĢtirilmiĢtir.
404
Bu maddenin bir ve ikinci fıkraları, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metinde aĢağıdaki
Ģekilde birinci fıkra olarak düzenlenmiĢti.
“Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen, bozan, sisteme hukuka aykırı olarak veri yerleştiren, var
olan verileri başka bir yere gönderen, erişilmez kılan, değiştiren, yok eden kimseye bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası verilir.”
Ancak, TBMM Genel Kurulunda verilen bir önerge üzerine bu fıkra metni değiĢtirilerek; suçun
konusunun “bir bilişim sisteminin işleyişi” veya “bir bilişim sistemindeki veriler” olmasına göre bir
ayırım yapılarak iki fıkra halinde düzenleme yapılmıĢtır. Redaksiyonları arasında bir farklılık
bulunmakla birlikte, bu Ģekilde bir ayırım gerek Hükümet Tasarısında (m. 347), gerek TBMM Adalet
Alt Komisyonunda (m. 246) kabul edilen metinde benimsenmiĢti.
Bu ayırıma paralel olarak, her iki fıkradaki ceza miktarları arasında da bir derecelendirme yapılmıĢtır.
Üçüncü405 fıkrada, bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya
kuruluĢuna ait biliĢim sistemi hakkında iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması
öngörülmüĢtür.
Dördüncü fıkrada ise, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin iĢlenmesi suretiyle kiĢinin
kendisine veya baĢkasına yarar sağlaması, ceza yaptırımı altına alınmıĢtır. Ancak, bu fıkra
hükmüne istinaden cezaya hükmedilebilmesi için, fiilin daha ağır cezayı gerektiren baĢka bir
suç oluĢturmaması gerekir. Bu bakımdan, fiilin örneğin dolandırıcılık, hırsızlık, güveni kötüye
kullanma veya zimmet suçunu oluĢturması hâlinde, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya
hükmedilmeyecektir.
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması
MADDE 245-406 (1) BaĢkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa
olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine
verilmesi gereken kiĢinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak
kendisine veya baĢkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beĢbin güne
kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) BaĢkalarına ait banka hesaplarıyla iliĢkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı
üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kiĢi üç yıldan yedi yıla kadar hapis
ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahte oluĢturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını
kullanmak suretiyle kendisine veya baĢkasına yarar sağlayan kiĢi, fiil daha ağır cezayı
gerektiren baĢka bir suç oluĢturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve
beĢbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Birinci fıkrada yer alan suçun;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiĢ eĢlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat
edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaĢayan kardeĢlerden birinin,
Zararına olarak iĢlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
(5)407 Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun malvarlığına karĢı
suçlara iliĢkin etkin piĢmanlık hükümleri uygulanır.
Madde metninde yapılan bu değiĢiklik karĢısında, Hükümet Tasarısından mülhem birinci fıkraya iliĢkin
gerekçe, geçerliliğini yitirmiĢ bulunmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, biliĢim sistemindeki verilerin bozulması, yok edilmesi, değiĢtirilmesi,
eriĢilmez kılınması, sisteme veri yerleĢtirilmesi, var olan verilerin baĢka bir yere gönderilmesi, ayrı bir
suç olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu davranıĢların biliĢim sisteminin iĢleyiĢini engellememesi veya
bozmaması gerekir. Aksi takdirde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmetmek gerekir.
405
Maddenin birinci fıkrasının iki fıkra halinde değiĢtirilmesi nedeniyle, fıkra numaraları buna göre
teselsül ettirilmiĢtir.
406
Ġlk dört fıkradan ibaret olan madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m.
27).
407
Bu fıkra, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 11).
AÇIKLAMA:
I. 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikten önce madde metni Ģu Ģekilde
idi:
“(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya
elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası
olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç
yıldan altı yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilikyapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak
suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka
bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu maddenin gerekçesi Ģu Ģekilde idi:
“Madde, banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların
veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri
cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Banka kartı, bankanın kurduğu sisteme hukuka uygun olarak girmeyi sağlamaktadır. Bu kart,
saptanan ve kart sahibince bilinen bir numara marifetiyle, banka görevlisinin yardımı
olmadan, kart sahibinin kendi hesabından para çekmesini sağlamaktadır.
Kredi kartları ise, banka ile kendisine kart verilen kişi arasında yapılmış bir sözleşme
gereğince, kişinin bankanın belirli koşullarla sağladığı kredi olanağını kullanmasını sağlayan
araçtır.
İşte bu kartların kötüye kullanılmaları, söz konusu maddede suç olarak tanımlanmıştır.
Maddeye göre, aşağıdaki şekillerde gerçekleştirilen hareketler bu suçu oluşturmaktadır:
1. Başkasına ait bir banka veya kredi kartının, her ne suretle olursa olsun ele geçirilmesinden
sonra, sahibinin rızası bulunmaksızın kullanılması veya kullandırttırılması ve bu suretle failin
kendisine veya başkasına haksız yarar sağlaması.
2. Aynı fiilin, aynı koşullarla sahibine verilmesi gereken bir banka veya kredi kartının bunu
elinde bulunduran kimse tarafından kullanılması veya kullandırttırılması; söz gelimi kartı
sahibine vermekle görevli banka memurunun kartı kendi veya başkası yararına kullanması.
Aslında hırsızlık, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve sahtecilik suçlarının ratio
legis‟lerinin tümünü de içeren bu fiillerin, duraksamaları ve içtihat farklılıklarını önlemek
amacıyla, bağımsız suç hâline getirilmeleri uygun görülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; birinci fıkrada belirtilen fiillerin, oluşturulmuş sahte bir
banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı
gerektirmektedir. Ancak, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilebilmesi için, fiilin daha
ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmaması gerekir.”408.
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinde,
408
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 642.
“Türk Ceza Kanununun 245 inci maddesine üçüncü fıkra olarak eklenen hükümle, birinci
fıkrada tanımlanan suçun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilere karşı işlenmesi
haliyle ilgili olarak bir şahsi cezasızlık sebebi kabul edilmiştir.” 409
gerekçesi ile, madde metnine sadece üçüncü fıkra eklenmesi önerilmekte idi. Ancak, Teklifin
söz konusu maddesine iliĢkin olarak TBMM Adalet Komisyonunda yapılan müzakereler
sonucunda, kanunlaĢan Ģekliyle;
a) Maddenin birinci fıkrasındaki adlî para cezasının üst sınırı beĢbin güne çıkarılmıĢtır.
b) BaĢkalarına ait banka hesaplarıyla iliĢkilendirilerek üretilen sahte banka veya kredi
kartlarının ticari amaçlı olarak piyasaya sürülmesi karĢısında, bu fiilleri yaptırıma bağlamak
amacıyla, madde metninde ikinci fıkra olarak yeni bir suç tanımı yapılmıĢtır.
c) Üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilen ikinci fıkradaki hapis cezasının üst sınırı sekiz yıla
çıkarılmıĢ ve bu suç nedeniyle hapis cezasının yanı sıra beĢbin güne kadar adlî para cezası
verilmesi öngörülmüĢtür.
d) Teklifle madde metnine eklenmesi öngörülen yeni fıkra, dördüncü fıkra olarak teselsül
ettirilmiĢtir410.
II. Maddeye, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla eklenen beĢinci fıkranın gerekçesi Ģu
Ģekildedir:
“Maddenin birinci fıkrasına giren fiillerle başkasına ait banka kartı veya kredi kartının
hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle haksız bir menfaat elde edilmiş olması halinde
malvarlığına karşı işlenen suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına imkan
tanımak suretiyle Anayasanın eşitlik ilkesini güvence altına alan 10 uncu maddesine uygun
bir düzenleme yapılması amaçlanmıştır.”411.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 246- (1) Bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız
menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
GEREKÇE412:
Madde metninde, bu Bölümde yer alan suçların iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat
sağlanan tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı
düzenlenmiĢtir.
409
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6.
410
TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporu (TBMM,
Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 8).
411
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 1255, sh. 4.
412
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 642.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Millete ve Devlete KarĢı Suçlar ve Son Hükümler
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Kamu Ġdaresinin Güvenilirliğine ve ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar
Zimmet
MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan veya koruma ve
gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya baĢkasının zimmetine geçiren kamu
görevlisi, beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranıĢlarla iĢlenmesi
hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere
iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.
GEREKÇE413:
Kamu görevlisi, bu görevi dolayısıyla zilyedliği kendisine devredilmiĢ olan veya koruma ve
gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak görevinin gerektirdiği Ģekilde tasarrufta
bulunabilir. Madde metninde, kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle
bağdaĢmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya baĢkasının
zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıĢtır.
Zimmet suçunun konusu, taĢınır veya taĢınmaz maldır. Bu malın zilyedliğinin kamu
görevlisine devredilmiĢ olması veya kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim
yükümlülüğünün bulunması gerekir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu
kurumuna ya da herhangi bir kiĢiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır.
Zimmet suçunun oluĢabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçirilmesi gerekir. Zimmete
geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiĢ gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu
tasarruflar, suç konusu Ģeyin mal edinilmesi, amacı dıĢında kullanılması, tüketilmesi Ģeklinde
olabileceği gibi, bir baĢkasına satılması, verilmesi Ģeklinde de gerçekleĢebilir. Zimmete
geçirme olgusu, icraî bir davranıĢla gerçekleĢebileceği gibi, ihmalî bir davranıĢla da
gerçekleĢtirilebilir. Zimmet suçunun oluĢabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin
Ģahsının veya bir baĢkasının zimmetine geçirilmiĢ olması arasında fark bulunmamaktadır.
Zimmet suçunun faili, kamu görevlisidir. KiĢinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken,
ifa ettiği görevin niteliği göz önünde bulundurulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli
davranıĢlarla iĢlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüĢtür.
Zimmet suçunda, suç konusu mal kamu görevlisinin zilyedliğinde veya koruma ve gözetim
sorumluluğunda olduğu için, bunun zimmete geçirilmesi için herhangi bir kiĢinin aldatılmıĢ
olması gerekmez. Burada hile, sadece zimmet olgusunun sonradan anlaĢılmasının önüne
413
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 644.
geçilmek amacıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bu bakımdan, zimmet suçundaki hile, suçun
delillerini gizlemeye yönelik bir davranıĢtır.
Maddenin son fıkrasında, kullanma zimmetine iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Bu hükümde,
zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere iĢlenmesi
hâlinde, verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüĢtür.
Suç konusu mal üzerinde malikin bulunabileceği tasarruflarla zimmet olgusu ortaya çıktığına
göre; kullanmanın malikin bulunabileceği tasarruf niteliğinde olup olmadığına bakmak
gerekir. Bu nedenle, her bir kullanmanın, ilgili somut olayın koĢulları göz önünde
bulundurularak yapılacak bir değerlendirmeyle, zimmeti oluĢturup oluĢturmadığının
belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan, kullanmanın salt belli bir süreyle sınırlı olması, zimmetin
oluĢumuna engel değildir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 248- (1) SoruĢturma baĢlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade
edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın
üçte ikisi indirilir.
(2) KovuĢturma baĢlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade
edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın
yarısı indirilir. Etkin piĢmanlığın hükümden önce gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek
cezanın üçte biri indirilir.
GEREKÇE414:
Maddede zimmet suçunda etkin piĢmanlık hâline iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Zimmet
suçunda etkin piĢmanlık hâli, sadece cezada indirim yapılmasını gerektiren neden olarak
kabul edilmiĢtir. Ancak, cezada yapılacak olan indirim oranları, etkin piĢmanlığın gösterildiği
zamana göre belirlenmiĢtir.
Maddenin birinci fıkrasına göre, zimmet suçundan dolayı soruĢturmaya baĢlanmadan önce,
durumu soruĢturmaya yetkili makamlara haber vererek, zimmete geçirilen malın aynen iade
edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi
indirilir.
Etkin piĢmanlığın soruĢturma baĢlatıldıktan sonra ve fakat henüz kamu davası açılmadan önce
gösterilmesi de mümkündür. Bu durumda, zimmetine geçirdiği malı aynen iade eden veya
uğranılan zararı tamamen tazmin eden kiĢiye verilecek cezanın yarısı indirilir. Ancak, bunun
için, aynen iade veya tazminin gönüllü olması gerekir. Etkin piĢmanlığın ilk hükmün
verilmesinden önce gerçekleĢmesi hâlinde ise, verilecek cezanın üçte biri indirilmesi
gerekmektedir.
Daha az cezayı gerektiren hâl
414
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 644 vd.
MADDE 249- (1) Zimmet suçunun konusunu oluĢturan malın değerinin azlığı nedeniyle,
verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.
GEREKÇE415:
Suç konusu malın değerinin az olması durumunda da zimmet suçu oluĢur. Ancak, bu
durumlarda zimmet suçundan dolayı verilecek cezada belli bir oranda indirim öngörülmüĢtür.
Söz konusu madde metninde bu indirimin oranı belirlenmiĢtir.
Zimmete geçirilen malın değerinin çok az olması durumunda, bu tasarruf, hoĢgörüyle
karĢılanabilir. Suç konusu malın değerinin çok düĢük olmasına rağmen, bunun zimmete
geçirilmesi bir haksızlık oluĢturmakla beraber, fiilin ifade ettiği haksızlık muhtevası cezaya
layık, cezayı gerektirici boyutta olmayabilir. Kullanma zimmeti de bazı durumlarda, gerek
süre gerek biçim bakımından hoĢgörüyle karĢılanabilir.
Ġrtikâp
MADDE 250- (1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya
baĢkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar
eden kamu görevlisi, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleĢtirdiği hileli
davranıĢlarla, kendisine veya baĢkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte
bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beĢ yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3) Ġkinci fıkrada tanımlanan suçun kiĢinin hatasından yararlanarak iĢlenmiĢ olması
hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE416:
Madde metninde çeĢitli Ģekillerde gerçekleĢtirilen irtikâp fiilleri suç olarak tanımlanmıĢtır.
Ġrtikabın varlığı için, kamu görevlisinin kiĢilerden kendisine veya baĢkasına yarar sağlaması
gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeĢitli Ģekillerde gerçekleĢebilir. Madde metninde bu
yararlanma olgusunun gerçekleĢtiriliĢ Ģekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması
yapılmıĢtır.
Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıĢtır. Ġcbar suretiyle irtikâp
suçunun oluĢabilmesi için; kamu görevlisinin, bir baĢkasını kendisine veya baĢkasına yarar
sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen
görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleĢtirilmiĢ olması gerekir. Ancak,
bu icbarın, yağma suçunun oluĢumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması
gerekir. Aksi takdirde, gerçekleĢen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.
Ġcbar teĢkil eden fiillerin etkisinde kalan kiĢi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen,
karĢılaĢabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu
görevlisinin Ģahsına veya gösterdiği üçüncü kiĢiye bir yarar sağlamaktadır.
415
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646.
416
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646.
Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamamlanmıĢ icbar suretiyle
irtikâp suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle
irtikâp suçu henüz tamamlanmamıĢtır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin
tamamlanmıĢ suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüĢtür.
Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıĢtır. Ġkna suretiyle irtikâp
suçunun oluĢabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranıĢlarla bir kimseyi kendisine veya
baĢkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
Ġkna suretiyle irtikâp suçunu oluĢturan hileli davranıĢların da kiĢinin yerine getirdiği kamu
görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleĢtirilmesi gerekir.
Ġkna suretiyle irtikâp suçunu oluĢturan hilenin icraî veya ihmali davranıĢla gerçekleĢtirilmesi
mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikâp, ikna suretiyle irtikâp
suçunun sadece bir iĢleniĢ Ģeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda
ikna suretiyle irtikâp suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.
Denetim görevinin ihmali
MADDE 251- (1) Zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine kasten göz yuman denetimle
yükümlü kamu görevlisi, iĢlenen suçun müĢterek faili olarak sorumlu tutulur.
(2) Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine imkan
sağlayan kamu görevlisi, üç aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE417:
Madde metninde denetim görevinin ihmali, ceza yaptırımına bağlanmıĢtır. Birinci fıkrada
zimmet veya irtikâp suçunun iĢlenmesine kasten göz yuman kamu görevlisinin, iĢlenen suçun
müĢterek faili olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıĢtır. Bu durumda, kamu görevlisi,
zimmet veya irtikâp suçunun iĢlendiğinden haberdardır ve buna rağmen denetim görevini
kasten ihmal etmektedir.
Buna karĢılık, denetimle yükümlü kamu görevlisinin bu görevini ihmal etmesinden
yararlanılarak zimmet veya irtikâp suçunu iĢlenmesi hâlinde; kamu görevlisinin, denetim
görevini kasten ihmal etmesi dolayısıyla, ceza hukuku bakımından sorumluluğu kabul
edilmiĢtir. Bu durumda, kamu görevlisinin zimmet veya irtikâp suçu açısından kastı yoktur.
Ancak, denetim görevini kasten ihmal etmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında, denetim
görevinin kasten ihmal edilmiĢ olması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
RüĢvet
MADDE 252- (1) RüĢvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. RüĢvet veren kiĢi de, kamu görevlisi gibi cezalandırılır. RüĢvet
konusunda anlaĢmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmolunur.
417
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 646 vd.
(2) RüĢvet alan veya bu konuda anlaĢmaya varan kiĢinin, yargı görevi yapan, hakem,
bilirkiĢi, noter veya yeminli mali müĢavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek
ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(3) RüĢvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir iĢi yapması
veya yapmaması için kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.
(4) Birinci fıkra hükmü, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢları, kamu kurum
veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının iĢtirakiyle
kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına
çalıĢan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim Ģirketlerle hukukî iliĢki
tesisinde veya tesis edilmiĢ hukukî iliĢkinin devamı sürecinde, bu tüzel kiĢiler adına
hareket eden kiĢilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de
uygulanır.
(5)418 Yabancı bir ülkede seçilmiĢ veya atanmıĢ olan, yasama veya idarî veya adlî bir
görevi yürüten kamu kurum veya kuruluĢlarının, yapılanma Ģekli ve görev alanı ne
olursa olsun, devletler, hükümetler veya diğer uluslararası kamusal örgütler tarafından
kurulan uluslararası örgütlerin görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte
görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî iĢlemler nedeniyle, bir iĢin yapılması veya
yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan
veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüĢvet sayılır.
GEREKÇE419:
Kamu hizmetlerinin gerek eĢitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun
yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüĢvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda
toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. RüĢvete iliĢkin suç tanımı, bu
güveni korumayı amaçlamıĢtır.
Ġzlenen suç siyaseti gereğince, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir
iĢi yapması veya yapmaması amacıyla kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar
sağlaması, rüĢvet olarak tanımlanmıĢtır.
RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için, kamu görevlisinin elde ettiği menfaatin belli bir amaca
yönelik olması gerekir. BaĢka bir ifadeyle, haksız menfaatin, hukukî olmayan bir iĢin
yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiĢ olması gerekir. Buna karĢılık, izlenen
suç siyaseti gereğince, haklı bir iĢin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat
temininin, rüĢvet suçunu oluĢturmayacağı kabul edilmiĢtir. Çünkü, bu gibi durumlarda,
menfaati temin eden kiĢi, iĢinin en azından zamanında yapılmayacağı konusunda bir endiĢeyle
hareket etmektedir. Bu nedenle, haklı bir iĢin gördürülmesi amacına yönelik olarak menfaat
sağlanması hâlinde, icbar suretiyle irtikâp suçunu oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
RüĢvet suçu, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmıĢ olur.
Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüĢvet suçunun kamu görevlisi ile iĢ sahibi arasında
belli bir iĢin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir
anlaĢmanın yapılması durumunda dahi rüĢvet suçu tamamlanmıĢ gibi cezaya hükmedilecektir.
RüĢvet suçu, bir karĢılaĢma suçudur; bu nedenle, çok failli bir suçtur. Bir tarafta, rüĢvet veren;
diğer tarafta ise rüĢvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. RüĢvet veren ve alan, aynı amacın
418
BeĢinci fıkra metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 28).
419
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 648 vd.
gerçekleĢmesini hedeflemektedirler. Bu itibarla, veren ve alan açısından rüĢvet suçu tek bir
suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmıĢ bulunmaktadır. Menfaat
temin edilinceye kadar suça iĢtirak mümkündür. Bu nedenle, söz konusu suç tanımı
kapsamında “rüĢvete aracılık eden” kavramına yer verilmemiĢtir.
RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için amaçlanan Ģeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek
yoktur.
RüĢvet suçunun oluĢabilmesi için, amaçlanan Ģeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iĢ
olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir iĢin yapılması amacıyla menfaat
temini hâlinde, rüĢvet suçu oluĢmaz.
RüĢvet alan kiĢinin kamu görevlisi olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu kiĢinin
yargı görevi yapan, hakem, bilirkiĢi, noter veya yeminli mali müĢavir olması hâlinde, cezanın
artırılması öngörülmüĢtür.
Maddenin dördüncü fıkrasında rüĢvet suçunun uygulama alanı, sadece kamu görevlisine
rüĢvet verilmesiyle sınırlı tutulmayıp, geniĢletilmiĢtir. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluĢları, kamu kurum veya kuruluĢlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluĢlarının iĢtirakiyle kurulmuĢ Ģirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
kamu yararına çalıĢan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim Ģirketlerle hukukî
iliĢki tesisinde veya tesis edilmiĢ hukukî iliĢkinin devamı sürecinde, bu tüzel kiĢiler adına
hareket eden kiĢilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de rüĢvet
suçuna iliĢkin hükümler uygulanır. Fıkra metninde sayılan tüzel kiĢiler adına hareket eden
kiĢilere, görevlerinin gereklerine aykırı olarak sağlanan yararlar da, rüĢvet olarak
nitelendirilmiĢtir.
Maddenin beĢinci fıkrası, 17 Aralık 1997 tarihinde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu otuz
ülke tarafından Paris’te imzalanmıĢ ve Ekonomik ĠĢbirliği ve GeliĢme TeĢkilâtı (OECD) üyesi
10 ülkenin onay belgelerini tevdi etmeleri ile 15 ġubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiĢ
bulunan “Uluslararası Ticarî ĠĢlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen RüĢvetin
Önlenmesi SözleĢmesi” hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmıĢtır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, 1.2.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanunla söz konusu SözleĢmenin onaylanmasını
ülkemiz açısından uygun bulmuĢtur. Bakanlar Kurulu’nun 9.3.2000 tarih ve 2000/385 sayılı
Kararı ile SözleĢme onaylanmıĢtır.
BeĢinci fıkra hükmüyle, rüĢvet suçuna yeni bir içerik kazandırılarak, “yabancı kamu
görevlisi”ne rüĢvet verilmesi ceza yaptırımı altına alınmaya çalıĢılmıĢtır. Burada söz konusu
olan “yabancı kamu görevlileri”nin “yabancı bir ülkede seçilmiĢ veya atanmıĢ olan, yasama
veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluĢlarının memur veya
görevlileri” olması gerekir. Keza, “yabancı bir ... ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine
getirenler” de “yabancı kamu görevlisi” addedilmiĢlerdir.
Bu kiĢilere “uluslararası ticari iĢlemler nedeniyle, bir iĢin yapılması veya yapılmaması veya
haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin
edilmiĢ ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuĢ olması da, rüĢvet olarak nitelendirilmiĢtir.
Bu anlamda rüĢvetten söz edebilmek için, “yabancı kamu görevlisi”ne “uluslararası ticari
iĢlemler nedeniyle” maddî menfaat temin veya vaadinde bulunulmalıdır. Keza, “yabancı
kamu görevlisi”ne “bir iĢin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde
edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiĢ ve hatta bu yönde
vaadde bulunulmuĢ olması hâlinde de rüĢvet söz konusu olacaktır.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
MADDE 253- (1) RüĢvet suçunun iĢlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan
tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE420:
Madde metninde, rüĢvet suçunun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında da bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiĢtir. Ancak, bunun için rüĢvet suçunun
iĢlenmesiyle tüzel kiĢi lehine haksız bir yararın sağlanması gerekir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 254- (1) RüĢvet alan kiĢinin, soruĢturma baĢlamadan önce, rüĢvet konusu Ģeyi
soruĢturmaya yetkili makamlara aynen teslim etmesi hâlinde, hakkında rüĢvet
suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. RüĢvet alma konusunda baĢkasıyla anlaĢan
kamu görevlisinin soruĢturma baĢlamadan önce durumu yetkili makamlara haber
vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz.
(2) RüĢvet veren veya bu konuda kamu görevlisiyle anlaĢmaya varan kiĢinin,
soruĢturma baĢlamadan önce, piĢmanlık duyarak durumdan soruĢturma makamlarını
haberdar etmesi hâlinde, hakkında rüĢvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz;
verdiği rüĢvet de, kamu görevlisinden alınarak kendisine iade edilir.
(3) RüĢvet suçuna iĢtirak eden diğer kiĢilerin, soruĢturma baĢlamadan önce, piĢmanlık
duyarak durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu
suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz.
(4)421 Bu madde hükümleri, yabancı kamu görevlilerine rüĢvet veren kiĢilere
uygulanmaz.
GEREKÇE422:
Maddede rüĢvet suçunda etkin piĢmanlık hâline iliĢkin hükme yer verilmiĢtir. Cezayı ortadan
kaldıran bir Ģahsî sebep hâlini düzenleyen bu hükümden yararlanabilmesi için; kamu
görevlisinin, rüĢvet suçundan dolayı hakkında soruĢturmaya baĢlanmadan önce, durumu
soruĢturmaya yetkili makamlara haber vererek, rüĢvet konusu Ģeyi aynen teslim etmesi
gerekir. Keza, rüĢvet alma konusunda baĢkasıyla anlaĢan kamu görevlisinin soruĢturma
baĢlamadan önce durumu yetkili makamlara haber vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan
dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.
Etkin piĢmanlıktan yararlanılabilmesi için kamu görevlisi hakkında, idarî de olsa, herhangi bir
soruĢturmaya giriĢilmemiĢ bulunulması gerekir.
420
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 650.
421
Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 4).
422
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 650 vd.
Etkin piĢmanlık, bu suç açısından cezayı ortadan kaldıran Ģahsî sebeptir. Yani, Ģartları
gerçekleĢmiĢse, sadece cezaya hükmedilmez. Ancak, iĢlenmiĢ olan suç, iĢlenmemiĢ duruma
irca edilemeyeceği için, rüĢvet konusu Ģeyin müsadere edilmesi gerekir.
RüĢvet anlaĢmasının yapılmıĢ olmasına rağmen, kamu görevlisi, anlaĢmayla kabul edilen
rüĢvet konusu menfaati temin etmeden önce de etkin piĢmanlık gösterebilir. Bu durumda,
rüĢvet konusu menfaat kamu görevlisi tarafından henüz temin edilmediği için, artık teslimden
ve müsadereden söz edilemez.
RüĢvet veren kiĢinin de, bu nedenle henüz soruĢturma baĢlatılmadan önce etkin piĢmanlık
duyarak durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu suçtan
dolayı cezaya hükmedilmez. RüĢvet olaylarının açıklığa kavuĢturulabilmesini temin için, bu
durumda, kamu görevlisine rüĢvet olarak verdiği Ģey alınarak kendisine iade edilir. Yani, bu
durumda, rüĢvet suçu tamamlanmıĢ olmasına rağmen, rüĢvet konusu menfaatin müsaderesine
hükmedilmeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, rüĢvet suçuna iĢtirak eden diğer kiĢilerin, bu nedenle soruĢturma
baĢlamadan önce, durumdan soruĢturma makamlarını haberdar etmeleri hâlinde,
cezalandırılmayacakları hususu hüküm altına alınmıĢtır.
Yetkili olmadığı bir iĢ için yarar sağlama
MADDE 255- (1) Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapabileceği veya
yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan beĢ yıla
kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE423:
Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapabileceği veya
yaptırabileceğinden bahisle kiĢiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, menfaati temin eden kiĢinin, yapılmasını
arzuladığı iĢin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını
bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel iliĢkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan
kiĢilere iĢi yaptırabileceğine veya herhangi bir Ģekilde iĢi yapabileceğine inandırarak menfaat
temin etmektedir. ġayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iĢ konusunda kendisi esasen
görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve iĢi yapacağından bahisle
kiĢiyi yanıltarak menfaat temin etmiĢ ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun
oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Bu madde kapsamına giren olaylarda kiĢi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir
menfaat olduğunu bilmektedir. KiĢi, yasal olan veya olmayan bir iĢinin görülmesi amacına
yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir.
Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir iĢi yapacağı
veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamasıyla tamamlanmıĢ olur. Bu durumda,
söz konusu suçun oluĢumu açısından, menfaati sağlayan kiĢinin iĢinin görülüp görülmediğini
araĢtırmaya gerek yoktur.
423
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 652.
Bu suç, çok failli bir suçtur. ĠĢinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine
menfaat temin eden kiĢi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu
görevlisi hem de iĢinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin
eden kiĢi söz konusu suçun failidirler.
Söz konusu suçun oluĢabilmesi için kamu görevlisinin görevi baĢında bulunması da
gerekmez. Görev mahalli dıĢında da bu suç oluĢabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız
menfaati temin eden kiĢinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen
bir iĢi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kiĢilerden haksız bir menfaat
temin etmesidir.
Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iĢ konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı
hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve iĢi yapacağından bahisle kiĢiyi yanıltarak menfaat
temin etmiĢ olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Zor kullanma yetkisine iliĢkin sınırın aĢılması
MADDE 256- (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı
sırada, kiĢilere karĢı görevinin gerektirdiği ölçünün dıĢında kuvvet kullanması hâlinde,
kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
GEREKÇE424:
Bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmıĢlardır.
Örneğin emniyet görevlileri, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢiyi yakalamak yetkisiyle
donatılmıĢtır. Yakalanan kiĢi, gerekli soruĢturma iĢlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet
görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun
davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kiĢinin örneğin hâkim
veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlilerinin zor
kullanarak bu kiĢiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka
uygun olmayan, örneğin gece yarısı gösteri yürüyüĢü yapmak isteyen kiĢilerin, dağılmaları
hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak
amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç Ģüphesi altında bulunan
kiĢinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde,
ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüĢü yapan kiĢilerin dağılmasını sağlamaya
yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dıĢında kuvvet kullanılması durumunda, bunun
ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gösteri yürüyüĢü
yapan kiĢilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu görevlilerine karĢı bir saldırıda
bulunmamalarına rağmen, bu kiĢilere karĢı vücutlarının yaralanmasını sonuçlayacak Ģekilde
silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranıĢın
varlığından söz edilemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin,
kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümlere göre cezalandırılması gerekmektedir. Ancak, bunun
için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde, sorunun hukuka
uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılmasına iliĢkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir.
424
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 654.
Görevi kötüye kullanma
MADDE 257-425 (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dıĢında, görevinin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kiĢilerin mağduriyetine veya kamunun
zararına neden olan ya da kiĢilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dıĢında, görevinin gereklerini
yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kiĢilerin mağduriyetine veya kamunun
zararına neden olan ya da kiĢilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Ġrtikâp suçunu oluĢturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için
veya bu nedenle kiĢilerden kendisine veya bir baĢkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beĢbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE426:
Bir kamu göreviyle görevlendirilen kiĢi, bu kamu faaliyetinin yürütülmesi sırasında, görevinin
gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadırlar. Öyle ki; kamu
faaliyetlerinin gerek eĢitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü
hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir.
Bu yükümlülükle bağdaĢmayan davranıĢlar, belli koĢullar altında suç olarak tanımlanmıĢtır.
Görevi kötüye kullanma suçu, bu bakımdan genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Görevi kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için, gerçekleĢtirilen fiilin, kamu görevlisinin
görevi alanına giren bir hususla ilgili olması gerekir.
Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza
siyasetinin esaslarıyla bağdaĢmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranıĢın
belli koĢulları taĢıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunun oluĢturabileceği kabul
edilmiĢtir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranıĢın, kiĢilerin mağduriyetini
sonuçlamıĢ olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kiĢilere
haksız bir kazanç sağlamıĢ olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluĢabilecektir.
Görevin gereklerine aykırı davranıĢın, kiĢinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu
mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı,
zarar kavramından daha geniĢ bir anlama sahiptir. Örneğin kiĢi, tabi tutulduğu sınavda baĢarılı
olmasına rağmen, baĢarısız gösterilmiĢ olabilir. Bir imar plânı uygulamasında, belli bir parsel,
sahibine duyulan husumet dolayısıyla, plân tekniğine aykırı olarak, yeĢil alan olarak
gösterilmiĢ olabilir. KiĢinin, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli Ģartları
taĢıdığı hâlde, yararlanması engellenmiĢ olabilir. KiĢinin, belli bir sınai veya ticari faaliyetle
ilgili olarak gerekli izin koĢullarını taĢıdığı hâlde, bu faaliyeti engellenmiĢ olabilir.
Haklı olan iĢin görülmesinden sonra kiĢilerden yarar sağlanması da, görevi kötüye kullanma
suçunu oluĢturur. Çünkü, bu yarar, kamu görevlisi sıfatını taĢıması ve iĢi görmüĢ olması
dolayısıyla kiĢiye sağlanmaktadır. Bu gibi durumlarda, kiĢiler hakkının teslim edilmesi
425
Bu maddede, 8.12.2010 tarihli ve 6086 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (Resmi Gazete: 19 Aralık
2010/27790).
426
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 654 vd.
konusunda en azından bir kaygıyla hareket etmektedirler. Kamu görevlisine yarar sağlanması
görünüĢte rızaya dayalı olsa bile; kamusal görevlerin eĢitlik ve liyakat esasına göre
yürütüldüğü hususunda taĢınan kaygı dolayısıyla, burada da bir mağduriyetin varlığını kabul
etmek gerekir.
Görevin gereklerine aykırı davranıĢ dolayısıyla, kamu açısından bir zarar meydana gelmiĢ
olabilir. Örneğin orman alanında veya kamu arazisinin iĢgaliyle yapılan iĢyeri veya konutlara
elektrik, su, gaz, telefon ve yol gibi alt yapı hizmetleri götürülmekle, görevin gereklerine
aykırı davranılmıĢ olabilir.
Görevin gereklerine aykırı davranmak suretiyle kiĢilere haksız bir kazanç sağlanmıĢ olabilir.
Örneğin kiĢi, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli Ģartları taĢımadığı
hâlde, yararlandırılmıĢ olabilir. KiĢiye, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli
izin koĢullarını taĢımadığı hâlde, bu faaliyetin icrasına yönelik olarak izin verilmiĢ olabilir.
Bir imar plânı uygulamasında, belli bir parsel üzerinde, plân tekniğine veya imar plânına
aykırı olarak yapılaĢmaya imkan sağlanmıĢ olabilir.
Böylece, Ġtalyan hukukunun etkisiyle gerek doktrinimizde gerek Yargıtay’ın kimi kararlarında
kabul gören sübjektif sınırlama ölçütü terkedilmiĢtir.
Görevi kötüye kullanma suçunun oluĢabilmesi için, görevin gereklerine aykırı davranıĢın
mutlaka icrai davranıĢ olması gerekmemektedir. Görevin gereklerine aykırı davranıĢın, ihmalî
bir hareket olması hâlinde de, görevi kötüye kullanma suçu oluĢabilecektir. Görevi kötüye
kullanma suçunun icrai veya ihmali davranıĢla iĢlenmesinin sadece ceza miktarı üzerinde bir
etkisi olabilecektir.
Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilen keyfi muamele, görevi kötüye
kullanma ve görevi ihmal suçları ayırımından vazgeçilmiĢtir.
Görevin gereklerine aykırı davranıĢ sonucunda, bir insan ölmüĢ veya yaralanmıĢ olabilir. Bu
durumda; kamu görevlisinin görevinin gereği olan belli bir icraî davranıĢta bulunmak
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla, görevi kötüye kullanma suçunun
oluĢtuğunda kuĢku yoktur. Ancak, bu durumda aynı zamanda ihmalî davranıĢla öldürme veya
yaralama suçu oluĢmaktadır.
Görevi kötüye kullanma suçu, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Bu nedenle, görevin
gereklerine aykırı davranıĢın baĢka bir suçu oluĢturmadığı hâllerde, kamu görevlisini bu suça
istinaden cezalandırmak gerekir. Buna karĢılık, görevle bağlantılı yükümlülüğün ihmali
sonucunda Ģayet bir kiĢi ölmüĢ veya yaralanmıĢ ise, kiĢi artık görevi kötüye kullanma
suçundan dolayı cezalandırılamaz. Bu durumda, ihmalî davranıĢla iĢlenmiĢ öldürme veya
yaralama suçunun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre; kamu görevlisinin, görevinin gereklerine uygun davranması
için veya bu nedenle kiĢilerden kendisine veya bir baĢkasına çıkar sağlaması, bazı hâllerde
görevi kötüye kullanma suçunu oluĢturacaktır. Ancak, bunun için, fiilin icbar suretiyle irtikâp
suçunu oluĢturmaması gerekir. Kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir iĢi
yapması veya yapmaması için, kiĢiyle vardığı anlaĢma çerçevesinde bir yarar sağlaması,
rüĢvet suçunu oluĢturacaktır. Buna karĢılık, kamu görevlisinin, görevinin gereklerine uygun
davranmak amacıyla kiĢilerden menfaat temin etmesi durumunda ise, rüĢvet suçu değil, kural
olarak icbar suretiyle irtikâp suçu oluĢur. Ancak, somut olayda, kiĢinin menfaat sağlama
yönünde icbar edildiği yönünde somut dayanak noktalarının bulunmaması durumunda, fiilin
görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilerek cezaya hükmedilecektir.
AÇIKLAMA:
257. maddede değiĢiklik yapan 8.122010 tarihli ve 6086 sayılı Kanuna iliĢkin Teklifin
Gerekçesinde Ģu açıklamalara yer verilmiĢtir427:
“Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma
suçu ile mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 228, 230 ve 240 ıncı maddelerinde
düzenlenen suçlar tek bir madde altında toplanmıştır.Mevcut düzenlemede görevi
kötüye kullanma suçu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak düzenlenmiştir. Bu
nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluşturmadığı hallerde
söz konusu suç olacaktır. Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki düzenlemelerden
farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, objektif cezalandırılabilme şartı olarak,
görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması
gerekmektedir. Ancak, maddenin birinci ve ikinci fıkralarında “kazanç” ibaresi
kullanılması, suçun oluşumu bakımından kişilere sağlananın sadece “ekonomik” bir
kazanç olarak algılanmasına sebebiyet vermiştir. Halbuki söz konusu suç, görevin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilere ekonomik olarak ölçülemeyen bir
menfaat sağlanması halinde de oluşur. Bu nedenle, söz konusu fıkralarda yer alan
“kazanç” ibaresi, “menfaat” olarak değiştirilmiştir.
Ayrıca, pek çok ülke ceza kanunlarında genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak görevi
kötüye kullanma suçuna yer verilmemiştir. Yeni Türk Ceza Kanununda ise, izlenen suç
siyaseti gereğince, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak, görevi kötüye kullanma
suçu tanımına yer verilmiştir. Ancak, bu suç için öngörülen ceza miktarları yüksek
olmuştur. Aynı Bölümde yer alan suçlar arasındaki dengeyi sağlamak için, bu suça
ilişkin ceza miktarlarında indirim yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Buna karşılık,
üçüncü fıkrada ise, görevi kötüye kullanma suçunun nitelikli haliyle ilgili olarak hapis
cezasının miktarı aynen muhafaza edilmiş ve ayrıca, adli para cezası öngörülmüştür.”
Göreve iliĢkin sırrın açıklanması
MADDE 258- (1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve
gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya
yayınlayan veya ne suretle olursa olsun baĢkalarının bilgi edinmesini kolaylaĢtıran
kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kamu görevlisi sıfatı sona erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri iĢleyen
kimseye de aynı ceza verilir.
GEREKÇE428:
Maddede, kamu görevine iliĢkin sırrın ifĢası cezalandırılmaktadır. Söz konusu suç, gizli
kalması gereken hususları açıklamak, yayınlamak veya ne suretle olursa olsun bunlardan
baĢkasının bilgi edinmelerini kolaylaĢtırmak suretiyle oluĢacaktır. Suçun faili, bir kamu
görevlisi olacaktır. Suçun konusu, ifa edilen kamu göreviyle ilgili olan ve gizli tutulması yani
sır olarak saklanması gereken bilgilerdir.
427
TBMM, Dönem: 23, Yasama Yılı: 5, Sıra Sayısı: 565.
428
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658.
Kamu görevlisinin, ifa ettiği göreve iliĢkin sırları bu görevi sona erdikten sonra da
açıklamaması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu yükümlülüğe aykırı davranıĢlar
ceza yaptırımı altına almıĢtır.
Kamu görevlisinin ticareti
MADDE 259- (1) Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir baĢkasına
mal veya hizmet satmaya çalıĢan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adli para
cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE429:
Madde metninde kamu görevlilerinin ticareti suçu tanımlanmıĢtır. Bu hükümle, görevinin
sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle baĢkalarına mal veya hizmet satmaya çalıĢan
kamu görevlisinin cezalandırılması öngörülmüĢtür. Suçun tamamlanması için, mal veya
hizmetin satılmıĢ olması gerekmemektedir. Söz konusu suç tanımıyla amaçlanan, bir kamusal
faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kiĢilerin, kamu
görevlisinin görevinin gereklerine uygun iĢlem tesis edilmeyeceği yönünde bir endiĢeyle
kendilerini sunulan mal veya hizmeti satınalmak mecburiyetinde hissetmelerinin önüne
geçmektir.
Kamu görevinin terki veya yapılmaması
MADDE 260- (1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden,
görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya
yavaĢlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası
verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması hâlinde cezaya hükmolunmaz.
(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak
biçimde, geçici ve kısa süreli iĢ bırakmaları veya yavaĢlatmaları hâlinde, verilecek
cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir.
GEREKÇE430:
Madde metninde, kamu görevlilerinin toplu olarak görevlerini terk etmesi, görevlerine
gelmemesi, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmaması veya yavaĢlatması
suç olarak tanımlanmıĢtır.
Bir hizmetin kamu adına yürütülmesine karar verilmesi, bu hizmetin düzenli ve aksamaksızın
yürütülmesini gerektirir. Madde metniyle bir kamu hizmetinin aksamasına neden olacak toplu
hareketler ceza yaptırımı altına alınmıĢtır.
429
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658.
430
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658.
Söz konusu suçun oluĢabilmesi için maddede belirtilen hareketlerin toplu olarak
gerçekleĢtirilmesi gerekir. Söz konusu hareketlerin toplu olarak yapıldığının kabulü için, en
az dört kiĢinin birlikte hareket etmiĢ olması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, görevin toplu olarak ve kısa bir süre için terkinin kamu
hizmetinin yürütülmesi açısından oluĢturduğu haksızlığın azlığı göz önünde bulundurularak,
verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermeme konusunda mahkemeye takdir yetkisi
tanınmıĢtır. Ancak, bu takdir yetkisinin kullanılabilmesi için, görevin kısa bir süre terkinin
hizmeti aksatmaması ve münhasıran kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili
taleplerini ifade amacıyla yapılması gerekir.
KiĢilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf
MADDE 261- (1) Ġlgili kanunlarda belirlenen koĢullara aykırı olduğunu bilerek,
kiĢilerin taĢınır veya taĢınmaz malları üzerinde, karĢılık ödenmek suretiyle de olsa,
zorla tasarrufta bulunan kamu görevlisi, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç
oluĢturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE431:
Madde metninde, kamu görevlilerinin maddede gösterilen fiilleri icra suretiyle kiĢilerin taĢınır
veya taĢınmaz malları üzerindeki tasarruf haklarını ortadan kaldırmaları veya sınırlandırmaları
suç olarak tanımlanmaktadır. Madde, aynı zamanda kamulaĢtırma hususundaki kurallara
uymadan kiĢilerin mallarına elkonulmasını da cezalandırmaktadır.
Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi
MADDE 262- (1) Bir kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye
teĢebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiĢ olduğu hâlde görevi sürdüren
kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE432:
Madde metninde, bir kamu görevinin hukuka aykırı bir Ģekilde üstlenilmesi, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Söz konusu suç, hukuka aykırı olarak, kamu görevini yerine getirmeye
teĢebbüs etmek veya bu görevden ayrılması kendisine bildirilmiĢ olduğu hâlde, görevi
sürdürmeye çalıĢmak suretiyle oluĢmaktadır. Suçun oluĢması için göz önünde bulundurulması
gereken husus, kiĢinin kamu görevinin verdiği yetkileri kullanmaya teĢebbüs etmesidir.
Kanuna aykırı eğitim kurumu
431
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 658.
432
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660.
MADDE 263-433 (1) Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya iĢleten kiĢi, üç
aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin TBMM Genel Kurulundaki görüĢmeleri sırasında verilen bir önerge
kabul edilerek madde metni kanunlaĢan Ģekliyle değiĢtirilerek kabul edilmiĢtir.
Bi değiĢiklikle ilgili önergede yer alan gerekçe Ģu Ģekildedir:
“Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretim, devlet eliyle verilebileceği gibi, kamu
makamlarının verdiği izne dayalı olarak ve bu iznin koşulları çerçevesinde özel hukuk kişileri
eliyle de verilebilir. Özel hukuk kişileri eliyle kurum faaliyeti olarak verilen eğitim ve
öğretimin devletin denetim ve kontrolü altında olması gerekir.
Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretimin özel hukuk kişileri eliyle verilebilmesini
sağlamaya yönelik olarak kanunlarda yapılan düzenlemelerde öngörülmüş olan koşulların
varlığı halinde, yürütülen faaliyetin hukuka aykırı bir yönünün bulunmayacağı açıktır.
İçerik bakımından hukuka aykırı olmayan ve suç teşkil etmeyen hususları öğretmeye yönelik
kişisel faaliyetler, ceza hukuku sorumluluğunu gerektirmez. Ancak, kurumsal nitelikteki bir
eğitim ve öğretim faaliyetinin, kanuna aykırı olarak okul veya dershane açmak veya işletmek
suretiyle yürütülmesi, suç olarak tanımlanmıştır.
Suçta kanunilik ilkesinin gereği olarak, bu suç tanımında “kanuna” ibaresinin yanı sıra
ayrıca “tüzük veya yönetmeliklere” ibaresine yer verilmemiştir. Bu bakımdan, kurumsal
nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmak amacına yönelik okul veya dershane
açılmasının suç oluşturabilmesi için, bunun açılış veya işletiliş koşulları bakımından kanuna
aykırı olması gerekir. Başka bir deyişle, ancak kanunla belirlenen koşullara aykırı olmasına
rağmen bir okul veya dershanenin açılması veya işletilmesi, söz konusu suçu oluşturacaktır.
Söz konusu suç, kurumsal nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütüldüğü okul veya
dershanenin kanuna aykırı olarak açılması veya işletilmesiyle oluşur. Suçun oluşabilmesi için
açılan veya işletilen okul veya dershanede kurumsal nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetinin
yürütülmesi gerekir. Eğitim ve öğretim faaliyetinin kurumsal nitelikte olabilmesi için; bunun,
bina, malzeme ve personel alt yapısı itibarıyla süreklilik arzetmesi, meydana gelen
yapılanmada belli bir program çerçevesinde, belli kurallara uygun olarak yürütülmesi ve
ayrıca, aranan koşulların varlığı halinde isteyen herkese açık bir faaliyet olması gerekir.
Eğitimin neye yönelik olduğu önemli değildir. Öğretilenlerin içerik bakımından suç
oluşturması durumunda, kanundaki ilgili suç tanımına göre cezaya hükmolunacağı için;
orantılılık ilkesinin gereği olarak, bu maddede tanımlanan suça ilişkin ceza yaptırımının
miktarı değiştirilmiştir.”434
Özel iĢaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma
433
Madde metni, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 29).
434
26.5.2005 günü verilen ve TBMM Genel Kurulu tarafından aynı gün saat 17.20’de kabul edilen önerge
metni.
MADDE 264- (1) Bir rütbe veya kamu görevinin veya mesleğin, resmî elbisesini yetkisi
olmaksızın alenen ve baĢkalarını yanıltacak Ģekilde giyen veya hakkı olmayan niĢan
veya madalyaları takan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanarak bir suç iĢlenirse, yalnız
bu fiilden ötürü yukarıdaki fıkrada belirtilen cezalar üçte biri oranında artırılarak
hükmolunur.
GEREKÇE435:
Maddenin birinci fıkrasında, bir rütbe ya da kamu görevinin veya mesleğin resmî elbisesini
yetkisi olmadan alenen ve baĢkalarını yanıltacak Ģekilde giymek veya hakkı olmadığı hâlde
belirli niĢan veya madalyaları takmak suç olarak tanımlanmıĢtır.
Elbisenin ait olduğu kamu görevine iliĢkin iĢlerin yapılmasına teĢebbüs edilmesi, ayrı bir suç
oluĢturur. Bu durumda ayrıca yukarıdaki madde hükmüne göre cezaya hükmetmek gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, haksız olarak giyilen elbisenin sağlayacağı kolaylık ve
olanaklardan yararlanılarak suç iĢlenmesi hâlinde, elbise giymeye ait cezanın artırılacağı
açıklanmıĢtır. Böylece hem haksız elbise giymenin cezası artırılacak ve hem de iĢlenen suçtan
dolayı ceza verilecektir.
Görevi yaptırmamak için direnme
MADDE 265- (1) Kamu görevlisine karĢı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir
veya tehdit kullanan kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kiĢilere karĢı iĢlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla
kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluĢturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ
hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler
uygulanır.
GEREKÇE436:
Madde metninde, görevini yaptırmamak için kamu görevlisine direnme fiilleri suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkrada, kamu görevlisine karĢı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya
tehdit kullanılması hâlinde verilecek ceza belirlenmiĢtir. Bu suçun oluĢması için kullanılan
cebrin kasten yaralama suçunun temel Ģekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında
435
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660.
436
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660.
değerlendirilebilecek boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, dördüncü fıkra hükmüne göre
uygulama yapmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, direnilen kamu görevlisinin yargı görevi yapan kiĢi olması, bu
suç açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir.
Üçüncü fıkraya göre, suçun, kiĢinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya
birden fazla kiĢi tarafından birlikte iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza artırılacaktır. Keza,
dördüncü fıkrada, suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluĢturdukları korkutucu güçten yararlanılarak iĢlenmesi hâli, cezanın artırılması sebebi
olarak kabul edilmiĢtir.
Son fıkraya göre, bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinin gerçekleĢmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna iliĢkin
hükümler uygulanacaktır.
AÇIKLAMA:
6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nun 32 veya 33.
maddelerinde 22.7.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle, kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüĢünün dağıtılması amacıyla yapılan ihtara veya zor kullanmaya
rağmen dağılmamakta ısrar ederek direnme suçu, TCK’nın 265. maddesindeki suç tanımı
dikkate alınmak suretiyle yeniden tanımlanmıĢtır:
Direnme
MADDE 32– Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüĢlerine katılanlar, ihtara
ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüĢünü tertip
edenlerin iĢlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında
artırılarak hükmolunur.
Ġhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karĢı cebir veya tehdit
kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleĢmeden veya 24 üncü madde hükmü
yerine getirilmeden yetki sınırı aĢılarak toplantı veya gösteri yürüyüĢlerinin dağıtılması
halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri iĢleyenlere verilecek cezalar, dörttebire
kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
MADDE 33 – Toplantı ve gösteri yürüyüĢlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde
sayılan silah veya araçları taĢıyarak katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın ateĢli silah ya da patlayıcı veya yakıcı
madde olması durumunda, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Silah veya
aracın bulundurulmasının suç oluĢturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da
ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Toplantı ve gösteri yürüyüĢünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için
direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma
MADDE 266- (1) Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun
iĢlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu
görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamıĢ ise, verilecek ceza üçte biri oranında
artırılır.
GEREKÇE437:
Madde metninde, kamu görevlisinin görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve
gereçleri bir suçun iĢlenmesi sırasında kullanması, ilgili suç açısından daha ağır cezayı
gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bunun için, kanunda kamu
görevlisi sıfatının ilgili suçun bir unsuru olarak öngörülmemiĢ olması gerekir.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Adliyeye KarĢı Suçlar
Ġftira
MADDE 267- (1) Yetkili makamlara ihbar veya Ģikâyette bulunarak ya da basın ve
yayın yoluyla, iĢlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruĢturma ve kovuĢturma
baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye
hukuka aykırı bir fiil isnat eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı
oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiĢ mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına
alma ve tutuklama dıĢında baĢka bir koruma tedbiri uygulanmıĢsa, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiĢ olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya
tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna
iliĢkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti
hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti
hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına baĢlanmıĢ ise, beĢinci fıkraya
göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) Ġftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dıĢında adli veya idari bir yaptırım
uygulanmıĢsa; iftira eden kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(8) Ġftira suçundan dolayı dava zamanaĢımı, mağdurun fiili iĢlemediğinin sabit olduğu
tarihten baĢlar.
437
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 660.
(9) Basın ve yayın yoluyla iĢlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı,
aynı veya eĢdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. Ġlan masrafı, hükümlüden
tahsil edilir.
GEREKÇE438:
Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıĢtır.
Ġftira, hakkında soruĢturma ve kovuĢturma baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım
uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluĢur.
Ġftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluĢturabilir. Bu fiilin suç oluĢturması Ģart değildir.
Disiplin yaptırımını veya baĢka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu
oluĢturabilir.
Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya Ģikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın
yoluyla yapılması gerekir.
KiĢiye karĢı suç isnadı ihbar veya Ģikâyet suretiyle yapılmıĢ olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya
Ģikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu iĢlenebilir.
BaĢlatılmıĢ olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık
konumundaki kiĢiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu iĢleyebilirler.
Gazete veya diğer kitle iletiĢim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kiĢiye suç isnadında
bulunulması hâlinde de iftira suçu oluĢur.
Cumhuriyet savcıları, kamu adına re'sen soruĢturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan
haberleri ihbar kabul ederek, soruĢturma baĢlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu
ile bir kiĢiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnad edilmesi hâlinde, iftira suçu oluĢur.
KiĢiye isnad edilen fiil hiç iĢlenmemiĢ olabileceği gibi, kendisine isnatta bulunulan kiĢi
tarafından iĢlenmemiĢ olabilir. KiĢi suç teĢkil eden bir fiili iĢlemiĢtir. Fakat bu suça iliĢkin
ihbar veya Ģikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiĢtirecek bazı eklemelerde
bulunmuĢ olabilir. ġöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dıĢında malını almaktan ibarettir.
Ancak, bildirimde bulunan, bunun cebir veya tehditle iĢlendiği iddiasında bulunmuĢtur. Bu
ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Ġsnadın belli bir kiĢiye yönelik olması gerekir. Bu kiĢinin ismi açıkça belirtilmese bile,
yapılacak bir araĢtırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.
Ġftira suçunun oluĢabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kiĢinin bu fiili
iĢlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla
iĢlenebilir. BaĢka bir deyiĢle iftira suçu muhtemel kastla iĢlenemez. Bu suçun oluĢabilmesi
için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kiĢi hakkında soruĢturma ve kovuĢturma
baĢlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi
gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı
gereklidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluĢturan haksız fiilin maddî eser ve
delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.
Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen neticelere göre fail
hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.
438
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 662 vd.
Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaĢımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren
baĢlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almaktadır. Ġsnat edilen suç dolayısıyla yapılan
kovuĢturma sonucu hükmün kesinleĢmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata
giriĢileceği aĢikâr olduğundan böyle bir hükme olan zorunluluk meydandadır.
Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla iĢlenen iftira suçundan dolayı verilen
mahkûmiyet kararının, aynı veya eĢdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunması ve ilan
masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıĢtır.
BaĢkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması
MADDE 268- (1) ĠĢlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruĢturma ve kovuĢturma
yapılmasını engellemek amacıyla, baĢkasına439 ait kimliği veya kimlik bilgilerini
kullanan kimse, iftira suçuna iliĢkin hükümlere göre cezalandırılır.
GEREKÇE440:
Madde metninde iftira suçunun özel bir iĢleniĢ biçimi hakkında düzenleme yapılmıĢtır.
Etkin piĢmanlık
MADDE 269- (1) Ġftira edenin, mağdur hakkında adli veya idari soruĢturma
baĢlamadan önce, iftirasından dönmesi hâlinde, hakkında iftira suçundan dolayı
verilecek cezanın beĢte dördü indirilir.
(2) Mağdur hakkında kovuĢturma baĢlamadan önce, iftiradan dönme hâlinde, iftira
suçundan dolayı verilecek cezanın dörtte üçü indirilir.
(3) Etkin piĢmanlığın;
a) Mağdur hakkında hükümden önce gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi,
b) Mağdurun mahkûmiyetinden sonra gerçekleĢmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı,
c) Hükmolunan cezanın infazına baĢlanması hâlinde, verilecek cezanın üçte biri,
Ġndirilebilir.
(4) Ġftiranın konusunu oluĢturan münhasıran idari yaptırım uygulanmasını gerektiren
fiil dolayısıyla;
a) Ġdari yaptırıma karar verilmeden önce etkin piĢmanlıkta bulunulması hâlinde,
verilecek cezanın yarısı,
b) Ġdari yaptırım uygulandıktan sonra etkin piĢmanlıkta bulunulması hâlinde, verilecek
cezanın üçte biri,
Ġndirilebilir.
439
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değiĢiklikle madde metnindeki bir yazım hatası
düzeltilmiĢtir (m. 30).
440
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664.
(5)441 Basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin piĢmanlık hükümlerinden
yararlanılabilmesi için, bunun aynı yöntemle yayınlanması gerekir.
GEREKÇE442:
Madde metninde iftira suçu açısından etkin piĢmanlıkla ilgili düzenleme yapılmıĢtır.
AÇIKLAMA:
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmeden önce, maddenin beĢinci fıkrası Ģu
Ģekilde idi:
“İftira suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, bu madde hükümleri uygulanmaz.”
29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunun esasını oluĢturan TCK’nda DeğiĢiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin TBMM Adalet Komisyonundaki müzakereleri sırasında soz konusu
fıkra metninde yapılan değiĢikliğin gerekçesi Ģu Ģekildedir:
“… basın ve yayın yoluyla iftirada bulunulması halinde de etkin pişmanlık hükümlerinin
uygulanabilmesine imkân sağlamak amacıyla, Türk Ceza Kanununun 269 uncu maddesinin
beşinci fıkrasında değişiklik” yapılmıĢtır443.
Suç üstlenme
MADDE 270- (1) Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu iĢlediğini veya suça
katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun, üstsoy, altsoy,
eĢ veya kardeĢi cezadan kurtarmak amacıyla iĢlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte
üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir.
GEREKÇE444:
Madde metninde suç üstlenme suçu tanımlanmıĢtır. KiĢi, gerçekte hiç iĢlenmemiĢ veya
baĢkası tarafından iĢlenmiĢ olan bir suçu kendisinin iĢlediğinden bahisle, bildirimde bulunmuĢ
olabilir. Bu durumda, suç üstlenme suçu oluĢur. Madde metnine göre; bu suçun belli akrabalık
iliĢkisi içinde bulunulan kiĢilerin cezadan kurtulması amacıyla iĢlenmesi hâlinde, verilecek
cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
Suç uydurma
441
Maddenin beĢinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 31).
442
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664.
443
TBMM Adalet Komisyonunun 16.5.2005 tarihli ve Esas 2/452, Karar 79 sayılı Raporu (TBMM,
Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 9).
444
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664.
MADDE 271- (1) ĠĢlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara iĢlenmiĢ gibi ihbar
eden ya da iĢlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruĢturma yapılmasını
sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE445:
Madde, suç uydurma hâlini cezalandırmaktadır. Bu suretle adlî makamları gereksiz olarak
iĢgal etmek veya yanlıĢ yollara yönlendirerek gereksiz yere uğraĢtırmak cezalandırılmıĢ
olmaktadır.
Yalan tanıklık
MADDE 272- (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle baĢlatılan bir soruĢturma kapsamında
tanık dinlemeye yetkili kiĢi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan
kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kiĢi
veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruĢturma veya kovuĢturması
kapsamında yalan tanıklık yapan kiĢi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama
dıĢında baĢka bir koruma tedbiri uygulanmıĢsa, yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı
hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer olmadığına dair karar verilmiĢ olması
koĢuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢinin göz altına alınması veya tutuklanması hâlinde;
yüklenen fiili iĢlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuĢturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiĢ olması koĢuluyla; yalan tanıklık yapan kiĢi, ayrıca kiĢiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçuna iliĢkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu
tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis veya müebbet
hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli
hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına
baĢlanmıĢ ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kiĢi hakkında hapis cezası dıĢında adli veya idari bir
yaptırım uygulanmıĢsa; yalan tanıklıkta bulunan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE446:
445
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664.
Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle baĢlatılan bir soruĢturma kapsamında
tanık dinlemeye yetkili kiĢi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu
suçun temel Ģeklini oluĢturmaktadır. Suçun temel Ģekli açısından tanık dinlemeye yetkili kiĢi
veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. Ġkinci fıkraya göre ise, yalan
tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili
kiĢi veya kurul önünde iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluĢturan hususlar hakkındaki
bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak
gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluĢturan hususlar
hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.
Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir
suçun soruĢturma veya kovuĢturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel
Ģekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre
fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.
ġahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler
MADDE 273- (1) KiĢinin;
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢinin soruĢturma ve kovuĢturmaya
uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan
gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuĢmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık
hâllerinde uygulanmaz.
GEREKÇE447:
Madde metninde yalan tanıklık suçu ile ilgili Ģahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını
gerektiren sebepler hakkında düzenleme yapılmıĢtır.
Birinci fıkraya göre; belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunulan kiĢiler aleyhine yalan tanıklık
yapılması hâlinde ya da tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen bu hakkı kendisine
hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kiĢi hakkında verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkrada düzenlenen Ģahsî cezasızlık veya cezanın
azaltılmasını gerektiren sebeplere iliĢkin hükmün özel hukuk uyuĢmazlıkları bağlamında
yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmayacağı kabul edilmiĢtir.
446
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 664 vd.
447
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666.
Etkin piĢmanlık
MADDE 274- (1) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında bir hak kısıtlamasını veya
yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin
söylenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz.
(2) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu
sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin
söylenmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.
(3) Aleyhine tanıklık yapılan kiĢi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleĢmeden
önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı
indirilebilir.
GEREKÇE448:
Madde metninde, yalan tanıklıkla ilgili etkin piĢmanlık düzenlenmiĢtir.
Yalan yere yemin
MADDE 275- (1) Hukuk davalarında yalan yere yemin eden davacı veya davalıya bir
yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Dava hakkında hüküm verilmeden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, cezaya
hükmolunmaz.
(3) Hükmün icraya konulmasından veya kesinleĢmesinden önce gerçeğin söylenmesi
hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir.
GEREKÇE449:
Madde, hukuk davalarında taraflara kanuna uygun olarak ve sübut vasıtası oluĢturmak üzere
yöneltilen yeminin yalan yere icrasını cezalandırmaktadır. Suçun oluĢması, teklifin kanunî
Ģekil ve koĢullara uygun olmasına ve yemin önerilmesinin kanunen olanaksız bir konuya
iliĢkin bulunmamasına bağlıdır.
Dava hakkında hüküm verilmeden yalan yere yeminden dönülmesi hâlinde, fail hakkında
cezaya hükmolunmayacaktır. Buna karĢılık, hükmün icraya konulmasından veya
kesinleĢmesinden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde ise, verilecek cezada belli oranda indirim
yapılması öngörülmüĢtür.
Gerçeğe aykırı bilirkiĢilik veya tercümanlık
MADDE 276- (1) Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruĢturma yapmak veya
yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kiĢi veya kurul tarafından
448
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666.
449
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 666.
görevlendirilen bilirkiĢinin gerçeğe aykırı mütalâada bulunması hâlinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Birinci fıkrada belirtilen kiĢi veya kurullar tarafından görevlendirilen tercümanın
ifade veya belgeleri gerçeğe aykırı olarak tercüme etmesi hâlinde, birinci fıkra hükmü
uygulanır.
GEREKÇE450:
Madde, bilirkiĢi ve tercümanların kasten gerçeği yanlıĢ olarak yansıtmalarını, yanlıĢ tercüme
yapmalarını cezalandırmaktadır. BilirkiĢinin, kendi bilgi ve değerlendirmesine göre vereceği
mütalâanın sadece hatalı olması, kastın bulunmaması hâlinde suç oluĢturmayacaktır.
Yargı görevi yapanı etkileme
MADDE 277- (1) Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların
veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir
veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı
geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teĢebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası verilir. TeĢebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza
altı aydan iki yıla kadardır.
GEREKÇE451:
Madde, bir davada taraflardan birinin veya bir kaçının ve sanıkların, katılanların veya
mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara emir vermeyi veya baskı yapmayı veya
nüfuz icra etmeyi veya yargı görevleri yapanları ne suretle olursa olsun etkilemeye teĢebbüs
etmeyi cezalandırmaktadır. Emir verildiği, baskı yapıldığı veya nüfuz icra edildiği veya etki
yapılmasına giriĢildiği anda cürüm tamamlanmıĢ olur.
Suç, herhangi bir yargı görevi yapana karĢı iĢlenebilir.
TeĢebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde faile daha az ceza verilmesi öngörülmüĢtür.
Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır.
Suçu bildirmeme
MADDE 278- (1) ĠĢlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kiĢi, bir yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) ĠĢlenmiĢ olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen
mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kiĢi, yukarıdaki fıkra
hükmüne göre cezalandırılır.
450
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668.
451
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668.
(3) Mağdurun onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü
olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse
olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.
GEREKÇE452:
BarıĢ esasına dayalı Hukuk Toplumunda yaĢama hakkına sahip olan herkes, toplum barıĢını
bozucu nitelik taĢıması dolayısıyla devletten suç iĢlenmesinin önlenmesini ve suçluların
cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Suç teĢkil eden bir fiilin iĢlendiğini öğrenen bireyin,
bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. Bu
bakımdan, belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni
olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir.
Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kiĢi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi
bir suç olgusunun gerçekleĢtiğini öğrenen kiĢinin durumu suçu takibe yetkili makamlara
bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Bu itibarla, herhangi bir suç olgusunun
gerçekleĢtiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi,
genel olarak haksız bir davranıĢtır. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince sadece belli suçların
bildirilmemesi veya sadece belli kiĢilerin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Madde metninde belli suçlar açısından bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Bu maddeye göre, suçu bildirmeme suçunun oluĢabilmesi için henüz icrası devam etmekte
olan bir suçun varlığı gereklidir. Örneğin, bir kimsenin kaçırılarak belli bir yerde
tutulduğunun bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi; keza,
mütemadi suç niteliği taĢıyan elektrik hırsızlığının iĢlendiğinden haberdar olunmasına
rağmen, durumun yetkili makamlara bildirilmemesi, bu suçu oluĢturacaktır.
Ġcrası tamamlanmıĢ olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen
mümkün bulunan bir suçun yetkili makamlara bildirilmemesi hâlinde de bu suç oluĢur.
Örneğin icrası tamamlanmıĢ olan bir hırsızlık sonucunda elde edilmiĢ olan malların bir
depoda saklandığının bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar
edilmemesi, bu suçu oluĢturacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre; bir ve ikinci fıkralar kapsamına giren suçun mağdurunun
onbeĢ yaĢını bitirmemiĢ bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da
hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, ceza
belli oranda artırılacaktır.
Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi
MADDE 279- (1) Kamu adına soruĢturma ve kovuĢturmayı gerektiren bir suçun
iĢlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara bildirimde
bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
452
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 668.
(2) Suçun, adlî kolluk görevini yapan kiĢi tarafından iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki
fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
GEREKÇE453:
Kamu görevlileri, görevlerini yaptıkları sırada ve göreve iliĢkin olarak bir suçun iĢlendiğini
öğrendiklerinde bunu yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdürler. Madde metninde, bu
yükümlülüğe aykırı davranıĢ, suç olarak tanımlanmaktadır. Suçun maddî unsuru, bildirimde
bulunmak hususunda ihmalde bulunmak veya gecikme göstermektir. Ancak, bu suçun
oluĢabilmesi için, bildirim konusu suçun kamu görevlisinin yürüttüğü görevle bağlantılı
olması gerekir. ĠĢlenen suçun görevle bağlantısının olmaması durumunda, ihbarla ilgili genel
kurallar geçerlidir.
Maddenin ikinci fıkrasında, failin adlî kolluk görevini yapan memurlardan oluĢu ağırlaĢtırıcı
neden sayılmıĢtır.
Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi
MADDE 280- (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun iĢlendiği yönünde bir belirti ile
karĢılaĢmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta
gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden, tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire ve sağlık
hizmeti veren diğer kiĢiler anlaĢılır.
GEREKÇE454:
Madde, mesleklerini icra ettikleri sırada tabip, diĢ tabibi, eczacı, ebe, hemĢire ve sağlık
hizmeti veren diğer kiĢilerin öğrendikleri suçları ihbar yükümlülüklerini getirmiĢ
bulunmaktadır. Söz konusu ihbar yükümlülüğü, madde metninde sayılan sağlık mesleği
mensupları ile sınırlı değildir. Örneğin, bir tıbbi tahlil laboratuarında görev yapan kiĢiler
açısından da mevcuttur.
Devlet eliyle iĢletilen sağlık kuruluĢlarında görev yapan sağlık mesleği mensupları, kamu
görevlisi sıfatını taĢımaktadırlar. Bu kiĢilerin suçu bildirme yükümlülüğüne aykırı
davranmaları hâlinde, yukarıdaki madde hükmü uygulanacaktır.
Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiĢtirme
MADDE 281- (1) Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun
delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiĢtiren veya bozan kiĢi, altı aydan beĢ yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi iĢlediği veya iĢleniĢine iĢtirak ettiği suçla ilgili
olarak kiĢiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez.
453
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670.
454
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670.
(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) ĠliĢkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye
teslim eden kiĢi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle verilecek cezanın beĢte
dördü indirilir.
GEREKÇE455:
Ceza muhakemesinin amacı, maddî gerçeğin araĢtırılması ve bu suretle adil bir yargıya
varılmasıdır. Maddî gerçeğin araĢtırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya
varılması, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü
insan Ģahsîyetinin tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Yargı
kararlarının gerçeğe uygunluğu, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının vazgeçilmez
Ģartıdır. Yargı kararları, gerçeğe uygunluğu ölçüsünde kamu vicdanında kabul görür ve otorite
sağlar. Bir yargılama faaliyeti sırasında sunulan ve baĢvurulan delillerin ve hangi sıfatla
olursa olsun verilen bilgilerin gerçeğe uygun olması gerekir. Bu bakımdan, iĢlenmiĢ olan bir
suçla ilgili delil ve eserlerin yok edilmesi, değiĢtirilmesi veya gizlenmesi, maddî gerçeğin
ortaya çıkarılmasını ve sonuçta ceza adaletinin gerçekleĢmesini engelleyecektir.
Bu mülahazalarla, madde metninde, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun delil ve eserlerinin yok
edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiĢtirilmesi veya bozulması, iĢlenen suçtan bağımsız bir suç
olarak tanımlanmıĢtır.
Bu suçun konusunu, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun delil ve eserleri oluĢturmaktadır. Bir
suçtan elde edilmiĢ olan eĢyayı da, suçun eser ve delili olarak kabul etmek gerekir. Bu
itibarla, söz konusu suç, önceden iĢlenmiĢ bir suçun varlığını gerekli kılmaktadır.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suçun delil ve
eserlerinin yok edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiĢtirilmesi veya bozulmasından ibarettir.
Bu suçun oluĢabilmesi için, failin gerçeğin meydana çıkarılmasını engellemek amacıyla
hareket etmesi gerekir.
Ancak, fıkra metninde bir Ģahsî cezasızlık sebebine yer verilmiĢtir. Buna göre, kiĢiye kendi
iĢlediği veya iĢleniĢine iĢtirak ettiği suçun delillerini yok etmesi, gizlemesi veya değiĢtirmesi
dolayısıyla ayrıca ceza verilmez.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak
iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Üçüncü fıkrada ise, etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, iliĢkin olduğu suç
nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kiĢi hakkında
verilecek cezada indirim yapılacaktır.
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama
MADDE 282- (1)456 Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dıĢına çıkaran veya bunların gayrimeĢru
455
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 670 vd.
456
Bu fıkrada, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla değiĢiklik yapılmıĢtır (m. 5).
kaynağını gizlemek veya meĢru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak
maksadıyla, çeĢitli iĢlemlere tâbi tutan kiĢi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2)457 Birinci fıkradaki suçun iĢlenmesine iĢtirak etmeksizin, bu suçun konusunu
oluĢturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran
veya kullanan kiĢi iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)458 Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kiĢi tarafından bu
mesleğin icrası sırasında iĢlenmesi hâlinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır.
(4)459 Bu suçun, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(5)460 Bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur.
(6)461 Bu suç nedeniyle kovuĢturma baĢlamadan önce, suç konusu malvarlığı
değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber
vererek ele geçirilmesini kolaylaĢtıran kiĢi hakkında bu maddede tanımlanan suç
nedeniyle cezaya hükmolunmaz.
GEREKÇE462:
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine meĢruiyet görüntüsü verilerek ekonomik sisteme
sokulması, suç iĢlemenin kazanç elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesine neden
olmaktadır.
Suç iĢlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiĢ olan ekonomik değerlerin meĢruiyet
görüntüsü kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması, aynı zamanda suç delillerinin
değiĢtirilmesi, gizlenmesi ve dolayısıyla, suçlunun kayrılması sonucunu doğurmaktadır.
Bu düĢüncelerle, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dıĢına transfer edilmesi
veya bunların gayrimeĢru kaynağını gizlemek ve meĢru bir yolla elde edildiği konusunda
kanaat uyandırmak maksadıyla çeĢitli iĢlemlere tabi tutulması, ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Bu suçun konusunu suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri oluĢturmaktadır. Bu malvarlığı
değerlerinin elde edildiği suçun türü veya mahiyeti önemli değildir. Önemli olan, bu suçun
konusunu oluĢturan ekonomik değerlerin, baĢka bir suçun iĢlenmesi suretiyle veya dolayısıyla
elde edilmiĢ olmasıdır.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Birinci seçimlik hareket,
suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dıĢına transfer edilmesidir. Bu seçimlik
hareketin gerçekleĢtiriliĢi sırasında, yurt dıĢına transfer edilen malvarlığı değerlerinin suçtan
457
Bu fıkra, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla madde metnine eklenmiĢtir (m. 5).
458
Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5).
459
Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5).
460
Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5).
461
Bu fıkra numarası, 26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla yeniden teselsül ettirilmiĢtir (m. 5).
462
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 672.
elde edilmiĢ olduğunun bilinmesi gerekir. BaĢka bir deyiĢle, bu seçimlik hareket açısından
kastın varlığı yeterlidir.
Ġkinci seçimlik hareket ise, serbest hareket olarak belirlenmiĢtir. Bu hareketler açısından
önemli olan, bunların gerçekleĢtiriliĢi sırasında güdülen amaçtır. BaĢka bir deyiĢle, suçtan
elde edilen malvarlığı değerlerinin, gayrimeĢru kaynağını gizlemek ve meĢru bir yolla elde
edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeĢitli iĢlemlere tabi tutulması gerekir. Bu
iĢlemler, değiĢik Ģekillerde gerçekleĢebilir. Örneğin, yurt dıĢında iĢlenmiĢ olan bir suçtan
kaynaklanan gelirin, meĢru yolla elde edilmiĢ bir para görüntüsüyle yabancı sermayeyi teĢvik
mevzuatı çerçevesinde ülkeye sokulması hâlinde de bu suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Maddenin ikinci463 fıkrasında bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli
düzenlenmiĢtir. Buna göre, söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından görevini yaparken ve
görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanarak ya da belli bir meslek sahibi kiĢi tarafından
mesleğinin icrası sırasında ve sağladığı kolaylıktan yararlanarak iĢlenmesi hâlinde, ceza
artırılacaktır.
Üçüncü464 fıkrada, bu suçun, suç iĢlemek için teĢkil edilmiĢ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza belli oranda artırılması öngörülmüĢtür. Ancak,
belirtilmelidir ki, bu suçtan dolayı verilecek artırılmıĢ ceza, örgüt kurmak, yönetmek veya
örgüte üye olmak suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teĢkil etmemektedir.
Dördüncü465 fıkraya göre, bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.
Maddenin beşinci466 fıkrasında bu suçla ilgili etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Buna
göre, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini gizleme nedeniyle kovuĢturma baĢlamadan
önce, bu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili
makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaĢtıran kiĢi hakkında bu suç nedeniyle
cezaya hükmolunmayacaktır.
Suçluyu kayırma
MADDE 283- (1) Suç iĢleyen bir kiĢiye, araĢtırma, yakalanma, tutuklanma veya
hükmün infazından kurtulması için, imkan sağlayan kimse, altı aydan beĢ yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
463
26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer
fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül
ettirilen üçüncü fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir.
464
26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer
fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül
ettirilen dördüncü fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir.
465
26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer
fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül
ettirilen beĢinci fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir.
466
26.6.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanunla bu maddeye ikinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiĢ ve diğer
fıkra numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmiĢ olması nedeniyle, bu atfı yeniden teselsül
ettirilen altıncı fıkraya yapılmıĢ bir atıf olarak anlamak gerekir.
(3) Bu suçun, üstsoy, altsoy, eĢ, kardeĢ veya diğer suç ortağı tarafından iĢlenmesi
hâlinde, cezaya hükmolunmaz.
GEREKÇE467:
Madde metninde, iĢlenmiĢ olan bir suçun failine, suçun iĢleniĢine herhangi bir Ģekilde iĢtirak
etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıĢtır. Bununla güdülen amaç,
suç iĢlendikten sonra failin herhangi bir Ģekilde yardım görmesini engellemektir. Bu suretle
ceza adaletinin gerçekleĢtirilmesi amaçlanmıĢtır. Ceza muhakemesinin amacını oluĢturan
maddî gerçeğin araĢtırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç
Ģüphesi altında bulunan kiĢinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü insan Ģahsîyetinin
tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Maddî gerçeğin tespitine dayalı
olarak mahkemece hükmolunan ceza veya tedbirin infazı, suçlu kiĢinin iĢlediği suçtan dolayı
içinde bulunduğu kusurluluk durumundan ibra olmasını, yani yeniden topluma
kazandırılmasını sağlayacaktır. Bu bakımdan, suç Ģüphesi altında bulunan kiĢinin
yargılanmasının veya hükümlü kiĢinin mahkûm olduğu cezanın veya tedbirin infazının
engellenmesi, ceza adaletinin gerçekleĢmesini engelleyecektir.
Bu suçun konusu, daha önce iĢlenmiĢ olan bir suçun iĢleniĢine herhangi bir Ģekilde iĢtirak
etmiĢ olan bir kiĢidir. Kayrılan kiĢi, önceki suçun faili veya Ģeriki olabilir. Bu kiĢi, önceden
iĢlenen bir suçtan mahkûm olmuĢ bir kiĢi olabileceği gibi, sadece Ģüpheli veya sanık olması
nedeniyle aranan bir kiĢi de olabilir.
Sanık veya mahkûm olan kimsenin saklanmasına yönelik her hareket, bu suçun oluĢmasını
sağlayacaktır. Sanık veya mahkûmun belli bir yerde saklanmasının temin edilmesinden baĢka;
bu kiĢi, soruĢturmanın veya infazın engellenmesi amacıyla örneğin bir baĢka ülkeye
kaçırılmıĢ olabilir. Bu tür fiilleri de söz konusu suç kapsamında değerlendirmek gerekir.
Belirtmek gerekir ki, hakkında tutuklama veya mahkûmiyet kararı verilen kiĢinin bir yerde
barınmasını temin etme durumunda dahi, bu suçun oluĢtuğunu kabul etmek gerekir.
Bu suçun oluĢabilmesi için, kayrılan kiĢinin araĢtırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün
infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle
beraber, kiĢinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karĢılanmıĢ olması durumunda, söz
konusu suç oluĢmayacaktır.
Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı
cezalandırılabilmesi için, kiĢinin önceden iĢlenmiĢ olan suça herhangi bir Ģekilde iĢtirak
etmemiĢ olması aranmıĢtır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık iliĢkisi içinde
bulunan kiĢilerin oluĢturması hâlinde de cezaya hükmedilmeyecektir.
KiĢinin önceden iĢlenmiĢ olan asıl suça fail veya Ģerik olarak iĢtirak etmiĢ olması veya suçun
konusunu oluĢturan kiĢilerle belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece
bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır. ġahsî cezasızlık sebebinin bulunduğu hâllerde
iĢlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluĢturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak,
kiĢinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir.
Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme
467
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 674.
MADDE 284- (1) Hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan veya hükümlü bir kiĢinin
bulunduğu yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) ĠĢlenmiĢ olan bir suça iliĢkin delil ve eserlerin baĢkaları tarafından saklandığı yeri
bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre
cezalandırılır.
(3) Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak iĢlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Bu suçların, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢ tarafından iĢlenmesi hâlinde, cezaya
hükmolunmaz.
GEREKÇE468:
Madde metninde, hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan veya hükümlü bir kiĢinin
bulunduğu yerin ihbar edilmemesi, suçu ihbar etmemekten bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır. Belli bir suçun iĢlenmiĢ olması dolayısıyla baĢlatılan soruĢturma ve
kovuĢturma kapsamında bu suçu iĢlediğinden bahisle hakkında tutuklama kararı verilmiĢ olan
bir kiĢinin bulunduğu veya saklandığı yerin yetkili makamlara bildirilmemesi, suç
oluĢturacaktır.
Bunun için, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen kiĢinin, soruĢturma ve kovuĢturma
konusu yapılan suç dolayısıyla Ģüpheli bulunan Ģahıs hakkında tutuklama kararının verilmiĢ
olduğunu veya kesinleĢmiĢ bir yargı kararıyla belli bir cezaya mahkûm olmuĢ olan Ģahsın bu
cezasının infazı amacıyla arandığını ve nerede bulunduğunu tereddütsüz bir Ģekilde
bilmelidir. BaĢka bir deyiĢle, söz konusu suçu ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, iĢlenmiĢ olan bir suça iliĢkin delil ve eserlerin baĢkaları
tarafından saklandığı yerin bilinmesine rağmen, yetkili makamların durumdan haberdar
edilmemesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Birinci fıkrada tanımlanan suç gibi, bu suç da, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Bu suçların faili herkes olabilir. Ancak, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiĢtirme
suçunun faili olan kiĢi, bu maddede tanımlanan suçtan dolayı cezalandırılamaz. Maddenin
üçüncü fıkrasına göre, bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak
iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Dördüncü fıkraya göre, birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların, belli akrabalık iliĢkisi
içinde bulunan kiĢiler lehine olarak iĢlenmesi hâlinde, cezaya hükmedilmeyecektir. KiĢinin
önceden iĢlenmiĢ olan asıl suçun fail veya Ģerik ile belli akrabalık iliĢkisi içinde bulunması,
bu suç açısından sadece bir Ģahsî cezasızlık sebebi oluĢturmaktadır.
Gizliliğin ihlâli
MADDE 285- (1) SoruĢturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kiĢi, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, soruĢturma aĢamasında alınan ve kanun
468
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 674 vd.
hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan
iĢlemlerin gizliliğinin ihlâli açısından aleniyetin gerçekleĢmesi aranmaz.
(2) Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen
duruĢmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlâl eden kiĢi, birinci fıkra
hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluĢması için, tanığın korunmasına
iliĢkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleĢmesi
aranmaz.
(3) Bu suçların basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(4) SoruĢturma ve kovuĢturma evresinde kiĢilerin suçlu olarak damgalanmalarını
sağlayacak Ģekilde görüntülerinin yayınlanması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
GEREKÇE469:
Hukukun genel kurallarından birisi, soruĢturmanın gizliliğidir. SoruĢturma evresinin içeriği ve
sınırları, bu evrenin ne suretle cereyan edeceği, aktörleri ve yetkileri kanunla saptanmıĢtır.
SoruĢturma evresi genel olarak ve esas itibarıyla kamuya karĢı gizli biçimde cereyan eder.
SoruĢturma evresinin gizliliği, bir defa ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaĢma
ilkelerine uyulması için bir zorunluluktur. Ancak, her Ģeyden önce suçsuzluk karinesinin
sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilemez niteliktedir. Aksi takdirde, bizde ve yabancı
ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanlar ıstıraplara
sürüklenmekte ve suçsuzluk karinesi böylece lafta kalmaktadır.
Usul kanunları, soruĢturma evresinde tarafların ve özellikle Ģüphelinin ve avukatının
yetkilerini belirtmektedir. Avukat, soruĢturma dosyasını incelemek olanağına sahiptir. Avukat
adalete hizmet eden bir mesleğin mensubu olarak dosyadan elde ettiği bilgileri kanunun
verdiği olanaklar çerçevesinde sadece müvekkilini savunması için kullanacak, bunları
yayınlamak, örneğin medyaya vermek gibi fiillere giriĢemeyecektir. Ancak, elbette ki,
soruĢturması yapılan suçlar hakkında, halkın bilgi sahibi olmak ihtiyacı da vardır. Medya bu
suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinmek ihtiyacını karĢılamak görevindedir. Medya
mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde öteden beriden devĢirilen ve çok
kere yanlıĢ olan bilgileri halka yansıtmakta ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk
karinesi böylece ihlâl edilmektedir; soruĢturma da zarar görmekte ve delillerin yok edilmesi
hususunda, elbette ki istemeden Ģüphelilere yardım sağlanmıĢ olmaktadır.
Bu maddede, soruĢturma evresinde yapılıp alenî olmayan gizli iĢlemlerin, yani ceza usulüne
iliĢkin kanunların netice ve içeriklerinin gizli olduğunu belirttiği iĢlem içeriklerinin yetkisiz
kiĢilerce öğrenilmesinin sağlanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Ancak, bu nedenle cezaya
hükmedilebilmesi için, bilgilendirmenin alenen gerçekleĢtirilmesi gerekir.
SoruĢturma aĢamasında alınan bazı kararların, örneğin telefon dinleme konusunda alınmıĢ
hâkim kararının ve buna dayalı olarak yapılan dinleme iĢleminin kanun gereğince gizli
tutulması gerekmektedir. Bu gizliliğin ihlâli, alınan kararın uygulanmasını engelleyecektir. Bu
nedenle, belirtilen kararların ve bunların uygulanmasına iliĢkin iĢlemlerin gizliliğinin
açıklanması açısından aleniyet koĢulu aranmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, kanun gereği olarak kapalı yapılması gereken veya kapalı
yapılmasına karar verilen duruĢmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğinin ihlâli de, suç
469
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 676 vd.
oluĢturmaktadır. Bu nedenle cezaya hükmedilebilmesi için, birinci fıkrada olduğu gibi,
gizlilik ihlâlinin alenen gerçekleĢmesi gerekir.
SoruĢturma evresi gibi kovuĢturma evresinde, tanığın korunmasına iliĢkin olarak kimlik
bilgilerinin gizli tutulması gerektiği hususundaki karar alınabilir. Alınan bu kararlara iliĢkin
gizliliğin ihlâlinin suç oluĢturabilmesi için, aleniyet koĢulu aranmayacaktır.
Üçüncü fıkraya göre, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla
iĢlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasında, soruĢturma ve kovuĢturma evresinde kiĢilerin suçlu olarak
damgalanmalarını sağlayacak Ģekilde görüntülerinin yayınlanması, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Ses veya görüntülerin kayda alınması
MADDE 286- (1) SoruĢturma ve kovuĢturma iĢlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri
yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kiĢi, altı aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
GEREKÇE470:
Madde metninde, soruĢturma ve kovuĢturma evrelerindeki iĢlemlerin yapılıĢı sırasındaki ses
ve görüntülerin yetkisiz olarak kayda alınması veya nakledilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır.
Hâkim veya savcı tarafından uygun görülmesi durumunda, kayıt alma iĢleminin yapılmasının
suç oluĢturmayacağı muhakkaktır. Bu nedenle, madde metninde bu kayıt ve nakletme
iĢlemlerinin “yetkisiz olarak” yapılmasının, söz konusu suçu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir.
Genital muayene
MADDE 287- (1) Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kiĢiyi genital muayeneye
gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur471.
470
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678.
471
TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metin Ģu Ģekilde idi:
“Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi hâlinde, fail hakkında
üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
TBMM Genel Kurulunda madde hakkında yapılan görüĢmeler sırasında, Ġktidar ve Anamuhalefet
Partisine mensup Milletvekilleri tarafından, maddenin birinci fıkrasıyla ilgili olarak bir değiĢiklik
önergesi verilmiĢtir. Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla,
madde son Ģekliyle kabul edilmiĢtir. Bu değiĢikliğin gerekçesi, önerge metninde Ģu Ģekilde ifade
edilmiĢtir:
“Tasarıda kişilerin beden bütünlüğü ve bireyin ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan genital
muayenenin ancak yetkili hakim ve savcı kararıyla yapılacağı hükme bağlanmış ve böyle bir karar
olmaksızın genital muayeneye gönderme suç olarak düzenlenmiştir. Ancak madde metninde muayeneyi
yapan bakımından bir açıklık olmadığı ve bu husus tereddüt yaratacağından, metne „miayeneyi yapan‟
sözcükleri eklenmiştir.”
(2) BulaĢıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve
tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından
yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.
GEREKÇE472:
Madde metninde hukuka aykırı biçimde genital muayene yapılması, bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Adil yargılamayı etkilemeye teĢebbüs
MADDE 288-473 (1) Bir olayla ilgili olarak baĢlatılan soruĢturma veya kovuĢturma kesin
hükümle sonuçlanıncaya kadar, savcı, hâkim, mahkeme, bilirkiĢi veya tanıkları
etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kiĢi, altı aydan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE474:
Madde, kesin bir yargı kararı verilmeden önce tanıkların beyanlarını veya bilirkiĢi
mütalâalarını ve hüküm ve kararları etkilemek amacıyla baskıcı ve kötü niyetli yayınlar
yapılmasını ve bunların açıklanmasını cezalandırmaktadır. Adalet cihazının yansızlığını
sadece iktidarlara karĢı koruyucu güvenceler yeterli değildir; kamuoyunda, “kapıları
tutanların” etkisinden de adaleti kurtarmak ve sükûnetle çalıĢılmasını sağlamak gereklidir.
Kitle iletiĢim araçlarıyla yürütülen ve “yargısız infaz” olarak tanımlanan uygulamalar
dolayısıyla, bu hükme Tasarı metninde yer verilmiĢtir.
Muhafaza görevini kötüye kullanma
MADDE 289- (1) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya
hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan mal üzerinde teslim amacı dıĢında
tasarrufta bulunan kiĢi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır. KiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek ceza yarı
oranında indirilir.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluĢturan eĢyayı kovuĢturma
baĢlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması hâlinde bedelini ödeyen kiĢi
hakkında verilecek cezaların beĢte dördü indirilir.
(3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya
herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
472
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678.
473
Maddenin, “Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 32).
474
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678.
davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kiĢi, adli para cezası
ile cezalandırılır.
(4) Bir suça iliĢkin soruĢturma veya kovuĢturma kapsamında elkonulan eĢyayı amacı
dıĢında kullanan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE475:
Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir
Ģeklini oluĢturmaktadır. Ancak, malın kiĢiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiĢ ve
kiĢinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiĢ olması nedeniyle, fiil aynı zamanda
bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir.
Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluĢturan mal üzerinde teslim amacı dıĢında tasarrufta
bulunulması, bu suçu oluĢturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu
oluĢturan malın örneğin satılması, baĢkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaĢmayan
davranıĢlar, söz konusu suçun oluĢumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç,
serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eĢyanın sahibi olması,
cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında bu suçla ilgili olarak etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir. Bu
suçun konusunu oluĢturan eĢyanın kovuĢturma baĢlamadan önce geri verilmesi veya bunun
mümkün olmaması hâlinde bedelinin ödenmesi, etkin piĢmanlığı gösteren kiĢi açısından
cezada indirim yapılmasını gerektiren bir Ģahsî sebep olarak kabul edilmiĢtir.
Üçüncü fıkrada ise, birinci fıkranın konusunu oluĢturan eĢya ile ilgili olarak bir taksirli suç
tanımına yer verilmiĢtir. Bu eĢyanın kendisine teslim edilen kiĢinin dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olması,
suç olarak tanımlanmıĢtır.
Dördüncü fıkrada, ayrı bir suç tanımlaması yapılmıĢtır. Bir suça iliĢkin soruĢturma veya
kovuĢturma kapsamında elkonulan eĢyanın amacı dıĢında kullanılması, bu suçu
oluĢturacaktır.
Resmen teslim olunan mala elkonulması ve bozulması
MADDE 290- (1) Hükmen hak sahiplerine teslim edilen taĢınmaz mallara tekrar
elkoyan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Muhafaza edilmek üzere baĢkasına resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya
herhangi bir nedenle elkonulmuĢ olan taĢınır malın bu kiĢinin elinden rızası dıĢında
alınması hâlinde hırsızlık, cebren alınması hâlinde yağma, hileyle alınması hâlinde
dolandırıcılık, tahrip edilmesi hâlinde mala zarar verme suçuna iliĢkin hükümler
uygulanır. KiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek cezanın yarısından dörtte
üçüne kadarı indirilir.
GEREKÇE476:
475
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 678 vd.
476
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 680.
Maddenin birinci fıkrasında, hükmen hak sahiplerine teslim edilen taĢınmaz mallara tekrar
elkonulması suç olarak tanımlanmıĢtır.
Ġkinci fıkrada ise, muhafaza edilmek üzere baĢkasına resmen teslim edilen taĢınır malların
alınması veya tahrip edilmesini veya ortadan kaldırılması hâlinde, nasıl cezaya hükmedileceği
belirtilmiĢtir. Keza, bu fıkrada, kiĢinin bu malın sahibi olması hâlinde verilecek cezada
yapılacak olan indirim oranı belirlenmiĢtir.
BaĢkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme
MADDE 291- (1) Kendisini, bir hükümlünün veya tutuklunun yerine koyarak ceza infaz
kurumuna veya tutukevine giren kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE477:
Madde, kendisini hükümlü veya tutuklunun yerine koyarak, onun yerine ceza infaz kurumuna
veya tutukevine girmeyi cezalandırmaktadır.
Hükümlü veya tutuklunun kaçması
MADDE 292-478 (1) Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında
bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bu suçun, cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun, silâhlı olarak ya da birden çok tutuklu veya hükümlü tarafından birlikte
iĢlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir katına kadar artırılır.
(4) Bu suçun iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ
hâllerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleĢmesi ya da eĢyaya zarar verilmesi
durumunda, ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(5) Bu maddede yazılı hükümler, ceza infaz kurumu dıĢında çalıĢtırılan hükümlüler ile
hapis cezası adli para cezasından çevrilmiĢ olanlar hakkında da uygulanır.
AÇIKLAMA:
Söz konusu maddenin TBMM Genel Kurulunda görüĢülmesi sırasında, Ġktidar ve
Anamuhalefet Partisine mensup Milletvekilleri tarafından bir değiĢiklik önergesi verilmiĢtir.
Bu önerge üzerine, Meclis’te Grubu bulunan her iki Siyasi Partinin uzlaĢmasıyla, Türk Ceza
Kanunun Tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen “Gözaltına alınanın veya
tutuklunun kaçması” baĢlıklı 292 nci maddesi ile “Hükümlünün kaçması” baĢlıklı 293 üncü
477
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 680.
478
Maddenin altıncı fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden çıkarılmıĢtır (m. 33).
maddeleri hükümleri birleĢtirilerek, 292 nci madde olarak düzenlenmiĢ ve diğer madde
numaraları da buna göre teselsül ettirilmiĢtir.
Etkin piĢmanlık
MADDE 293- (1)479 Tutuklu veya hükümlünün, kaçtıktan sonra, etkin piĢmanlık
göstererek kendiliğinden teslim olması hâlinde, kaçtığı günden itibaren teslimin
gerçekleĢtiği güne kadar geçen süre dikkate alınarak, verilecek cezanın altıda beĢinden
altıda birine kadarı indirilir. Ancak, kaçma süresinin altı ayı geçmesi hâlinde cezada
indirim yapılmaz.
GEREKÇE480:
Madde metninde, gözaltına alınan481, tutuklu veya hükümlüler açısından etkin piĢmanlık
düzenlenmiĢtir. Etkin piĢmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, teslim olgusunun
“kendiliğinden” gerçekleĢmesi gerekir. Yani teslim olgusu serbest irade ürünü olmadığı
takdirde, etkin piĢmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır.
Kaçmaya imkan sağlama
MADDE 294- (1) Gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçmasını sağlayan kiĢi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Hükümlünün kaçmasını sağlayan kiĢi, çekilecek olan hapis cezasının süresine göre,
iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, hükümlünün cezası;
a) Müebbet hapis cezası ise, beĢ yıldan sekiz yıla,
b) AğırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ise, sekiz yıldan oniki yıla,
Kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçların, cebir veya tehdit kullanılarak iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri
oranında artırılır.
(4) Kaçması sağlanan kiĢi sayısının birden fazla olması hâlinde, bu sayı göz önünde
bulundurularak, verilecek ceza üçte birden bir katına kadar artırılır.
(5) Bu suçların, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile
görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza, üçte biri oranında artırılır.
(6) Bu suçların, üstsoy, altsoy, eĢ veya kardeĢ tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek
ceza üçte biri oranında indirilir.
479
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Türk Ceza Kanununun görüşmeleri sırasında 292 nci
maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla, 293 üncü maddenin birinci fıkrasının
başında yer alan "Gözaltına alınan," ibaresi, (29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla –m. 34–)
metinden çıkarılmıştır” (TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, Sıra Sayısı: 901, sh. 6).
480
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 682.
481
“Gözaltına alınan” ibaresi 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla madde metninden çıkarıldığı için,
gerekçede yer alan “gözaltına alınan” ibaresinin bir anlamı kalmamıĢtır.
(7) Bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleĢmesi ya da eĢyaya zarar
verilmesi durumunda, ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(8) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün, muhafaza veya nakli ile görevli kiĢinin
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmasından yararlanarak kaçması hâlinde,
altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE482:
Maddenin birinci fıkrasında, gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçmasını sağlamak, suç
olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrasında ise, hükümlünün kaçmasını sağlamak fiili ceza
yaptırımı altına alınmıĢ ve failin ne suretle cezalandırılacağı gösterilmiĢtir.
Söz konusu suçlar, kaçmaya imkan sağlamakla oluĢur. Ancak, suçun tamamlanabilmesi için,
kaçmanın gerçekleĢmesi gerekir. Örneğin, suçluya yol göstermek, talimat vermek, kılık ve
kıyafet değiĢtirmesini sağlamak gibi kaçmanın kolaylıkla gerçekleĢmesini olanaklı kılacak
hareketleri yapmakla bu suç oluĢur. Aslında bu fiiller, gözaltına alınanın, tutuklunun veya
hükümlünün kaçması suçlarına iĢtirak niteliği taĢımaktadır. Ancak, izlenen suç siyaseti
gereğince, bunların bağımsız suç olarak tanımlanması gereği duyulmuĢtur.
Üçüncü fıkraya göre, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, cebir veya tehdit kullanılarak
iĢlenmesi, bu suçların daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluĢturmaktadır. Bu
nitelikli unsur bağlamında söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun temel Ģeklini
oluĢturur. Yedinci fıkraya göre; Ģayet bu suçların iĢlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun
neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâlleri veya ölüm gerçekleĢmiĢ ya da eĢyaya zarar verilmiĢ ise;
ayrıca bu suçlara iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, özel bir içtima hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre, kaçması
sağlanan kiĢi sayısının birden fazla olması hâlinde, faile bir ceza verilecektir; ancak, bu ceza
artırılacaktır.
Maddenin bir ve ikinci fıkralarında tanımlanan suçların faili herkes olabilir. Ancak, beĢinci
fıkrada, bu suçların gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile
görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul
edilmiĢtir.
Altıncı fıkrada, failin, gözaltına alınmıĢ kiĢi, tutuklu veya hükümlünün fıkrada belirtilen
derecede akrabasından olması hâlinde verilecek cezanın indirileceği açıklanmıĢtır.
Maddenin son fıkrasında ise, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün, bunların muhafaza
veya nakli ile görevli kiĢinin taksirli fiilinden yararlanarak kaçması hâlinde, faile, bu taksirli
hareketinden dolayı verilecek ceza gösterilmektedir. Burada söz konusu olan fiil sadece
taksirli bir hareketten ibaret bulunduğundan, artık ceza tertibi itibarıyla hükümlü hakkında
verilmiĢ olan cezaların göz önünde bulundurulmasının bir anlam taĢımayacağı sonucuna
varılmıĢ ve failin taksire dayalı kusuruna göre cezanın altı ayla üç yıl arasında hâkim
tarafından saptanması uygun sayılmıĢtır.
Muhafızın görevini kötüye kullanması
482
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 682 vd.
MADDE 295- (1) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile
görevli kiĢilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri hâlinde, görevi kötüye
kullanma suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
(2) Muhafaza veya nakli ile görevli olan kimse, görevinin gereklerine aykırı olarak,
gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle
uzaklaĢmasına izin verirse; altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bu fırsattan yararlanarak kaçması
hâlinde, kaçmaya kasten imkan sağlama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.
GEREKÇE483:
Maddenin birinci fıkrasında, hükümlü, tutuklu veya gözaltına alınanın muhafaza veya nakli
ile görevli kiĢilerin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri hâliyle ilgili olarak, görevi
kötüye kullanma suçuna atıfda bulunulmuĢ ve bu suça iliĢkin hükümlerin uygulanacağı kabul
edilmiĢtir. Bu kiĢilerin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri, baĢka bağımsız bir
suçu oluĢturmadığı takdirde, genel nitelikteki görevi kötüye kullanma suçuna iliĢkin hükümler
uygulanacaktır. Ancak, görevin gereklerine aykırı davranıĢın, ceza yaptırımını
gerektirebilmesi için, görevi kötüye kullanma suçuna iliĢkin maddede aranan diğer koĢulların
da somut olayda gerçekleĢmesi gerekir.
Ġkinci fıkrada ise, gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir
süreyle uzaklaĢmasına müsaade edilmesi, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun faili, gözaltına
alınan veya tutuklu veya hükümlünün muhafazası veya nakli hususunda görevli olan
kimsedir.
Suçun maddî unsuru gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün kanunen bulunmasına cevaz
verilmiĢ olan yerden uzaklaĢmasına müsaade edilmesidir. Bu kiĢiler, ceza infaz kurumunda,
tutukevinde, hastanede veya karakolda bulunabilir. Bunların, söz konusu yerlerden, muhafaza
veya nakil ile yükümlü olanların izinleri ile uzaklaĢmaları hâlinde suç oluĢacaktır. Suçun
tamamlanması için hükümlü, tutuklu veya gözaltına alınanın kaçmasına ihtiyaç yoktur.
Ancak, bu izin sonucu kaçmanın gerçekleĢmesi hâlinde, üçüncü fıkraya göre, kaçmaya kasten
imkan sağlama suçuna iliĢkin hükümler uygulanacaktır.
Hükümlü veya tutukluların ayaklanması
MADDE 296- (1) Hükümlü veya tutukluların toplu olarak ayaklanması hâlinde, her biri
hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Hükümlü veya tutuklu
sayısının üçten fazla olmaması hâlinde, bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez.
(2) Ayaklanma sırasında baĢka suçların islenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlara iliĢkin
hükümlere göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE484:
Madde metninde hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçu tanımlanmıĢtır.
483
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684.
484
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684.
Ġnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eĢya sokmak
MADDE 297- (1) Ġnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuĢturucu veya uyarıcı madde
veya elektronik haberleĢme aracı sokan veya bulunduran kiĢi, iki yıldan beĢ yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluĢturan eĢyanın, temin edilmesi
veya bulundurulması ayrı bir suç oluĢturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre
belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.
(2) Birinci fıkrada sayılanların dıĢında kalıp da, yetkili makamlar tarafından infaz
kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmıĢ bulunan eĢyayı, bu yasağı bilerek,
infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kiĢi, altı aydan
iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla
görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluĢturan eĢyayı yanında
bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği
hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.
GEREKÇE485:
Madde metninde bazı eĢyaların yetkisiz olarak ceza infaz kurumlarına sokulması veya
bulundurulması, suç hâline getirilmiĢtir.
Birinci fıkrada, infaz kurumu veya tutukevine sokulan veya bulundurulan eĢyanın silâh,
uyuĢturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleĢme aracı olması hâlinde verilecek
ceza belirlenmiĢtir. Ancak, bunlardan silâhın, uyuĢturucu veya uyarıcı maddenin temin
edilmesi ya da bulundurulması esasen suç teĢkil etmektedir. Bu durumda fikri içtima
hükümlerine göre fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Ancak, bu
Ģekilde belirlenen ceza, fıkrada belirtilen oranda artırılacaktır.
Ġkinci fıkrada ise, uyuĢturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleĢme aracı dıĢında
kalıp da, kanuna uygun olarak yasaklanmıĢ olan her türlü eĢya, araç, gereç veya malzemeleri
ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokanlar hakkında uygulanacak cezalar öngörülmüĢtür.
Ancak, bu suçun oluĢabilmesi için, suç konusu eĢyanın infaz kurumuna veya tutukevine
sokulmasının mevzuat çerçevesinde yasaklanmıĢ olduğunun fail tarafından bilinmesi gerekir.
Yani bu suç, ancak doğrudan kastla iĢlenebilir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, ceza infaz kurumu veya tutukevine yasak eĢya sokma suçlarının
tutuklu veya hükümlülerin muhafazasıyla görevli kiĢiler tarafından iĢlenmesi, bu suçlar
açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiĢtir.
Dördüncü fıkrada ise, suç konusu yasak eĢyayı infaz kurumu veya tutukevinde bulunduran
kiĢiler açısından bir etkin piĢmanlık hükmüne yer verilmiĢtir.
Hak kullanımını ve beslenmeyi engelleme
485
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 684 vd.
MADDE 298- (1) Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve
tutukluların haberleĢmelerini, ziyaretçileriyle görüĢmelerini, iyileĢtirme ve eğitim
programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iĢyurdu çalıĢmaları ile
diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavi
edilmelerini, müdafi veya avukat tayin etmelerini, bunlarla görüĢmelerini, mahkemelere
veya Cumhuriyet BaĢsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileri ile görüĢmelerini,
salıverilenlerin kurum dıĢına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engelleyenler,
hükümlü ve tutukluları bu fiillere teĢvik edenler, bu yolda talimat verenler, mevzuatın
hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüĢme ve temas olanağını
engelleyenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
(2) Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna
teĢvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin
engellenmesi sayılır.
(3) Beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiĢ ise, ayrıca kasten yaralama veya
kasten öldürme suçlarına iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE486:
Bu maddeyle, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların
haberleĢmesini, ziyaretçileriyle görüĢmesini, iyileĢtirme ve eğitim programları çerçevesinde
eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iĢyurdu çalıĢmaları ile diğer sosyal ve kültürel
faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavilerini, avukat atamalarını veya
bunlarla görüĢmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet baĢsavcılıklarına gitmelerini, kurum
görevlileriyle görüĢmelerini veya salıverilenlerin kurum dıĢına çıkmalarını her ne suretle
olursa olsun engelleyenler, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teĢvik edenler, bu yolda talimat
verenler ile mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı her türlü görüĢme ve temas
olanaklarını engelleyenler hakkında verilecek hapis cezası belirlenmiĢtir. Hükümlü ve
tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna ikna veya teĢvik edilmeleri veya bu yolda
kendilerine talimat verilmesinin de, beslenmesinin engellenmesi sayılacağı ifade edilerek,
beslenmeyi engelleyenler hakkında uygulanacak hürriyeti bağlayıcı cezalar belirtilmiĢtir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun
neticesi sebebiyle ağırlaĢmıĢ hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiĢ ise, ayrıca kasten
yaralama veya kasten öldürme suçlarına iliĢkin hükümlere göre cezaya hükmolunacağı kabul
edilmiĢtir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına KarĢı Suçlar
CumhurbaĢkanına hakaret
486
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686.
MADDE 299- (1) CumhurbaĢkanına hakaret eden kiĢi, bir yıldan dört yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2)487 Suçun alenen iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
GEREKÇE488:
CumhurbaĢkanının Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne
alınarak onun kiĢiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine
cürümlerden sayılması gerektiği düĢüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmıĢ ve
CumhurbaĢkanına karĢı hakaret müstakil bir suç hâline getirilmiĢtir.
Maddenin ikinci fıkrasında, cumhurbaĢkanına hakaretin alenen ya da basın ve yayın yoluyla
iĢlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiĢtir.
Üçüncü fıkraya göre, bu suçtan dolayı kovuĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznini
gerektirmektedir. Hakaret suçlarının niteliği gereği, suçun böylece bir kovuĢturma koĢuluna
bağlanmasının uygun olacağı düĢünülmüĢtür.
Devletin egemenlik alametlerini aĢağılama
MADDE 300- (1) Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen
aĢağılayan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm,
Anayasa’da belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taĢıyan ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü iĢaret hakkında
uygulanır.
(2) Ġstiklal MarĢını alenen aĢağılayan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatandaĢı tarafından
iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
GEREKÇE489:
Madde metninde, Türk Bayrağını alenen tahkir fiili cezalandırılmaktadır.
Suçun konusu Türk Bayrağıdır. Türk Bayrağından maksat, Anayasanın 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasında belirtildiği üzere “Ģekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır”.
Ancak, Türk Bayrağının yanı sıra, Anayasa’da belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak
özelliklerini taĢıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan
her türlü iĢaretin de bu suçun konusunu oluĢturacağı kabul edilmiĢtir.
487
Maddenin, “Verilecek ceza, suçun alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yolu ile işlenmesi
hâlinde, üçte biri oranında artırılır.” Ģeklindeki ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla
değiĢtirilmiĢtir (m. 35).
488
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686.
489
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 686 vd.
Suçun maddî unsuru, bayrağın aĢağılanmasıdır. Bu aĢağılama çeĢitli suretlerde
gerçekleĢtirilebilir. Madde metninde yer verilen “yırtarak”, “yakarak” kelimeleri, tahkirin
gerçekleĢtiriliĢ suretleri ile ilgili örnekleri oluĢturmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, millî hâkimiyet alameti olan Ġstiklal MarĢının alenen
aĢağılanması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçların Türk vatandaĢı tarafından yabancı bir ülkede
iĢlenmesi ağırlaĢtırıcı neden olarak kabul edilmiĢtir.
Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını
aĢağılama
MADDE 301–490 (1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük
Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen
aĢağılayan kiĢi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askerî veya emniyet teĢkilatını alenen aĢağılayan kiĢi, birinci fıkra hükmüne
göre cezalandırılır.
490
Söz konusu madde, 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 8 Mayıs 2008/26870)
değiĢtirilmiĢtir.
DeğiĢiklikten önceki madde metni Ģu Ģekilde idi:
“Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama
MADDE 301- (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi,
altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen
aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.”
Bu maddenin gerekçesi Ģu Ģekilde idi:
“Maddenin birinci fıkrasında, Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen
aşağılamak, suç olarak tanımlanmıştır.
Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has
müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve
Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet
deyiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır.
Suçun maddî unsuru aşağılamaktır. Bu aşağılamanın alenen gerçekleşmesi gerekir. Aşağılamak, suçun
konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir.
Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya
emniyet teşkilatını alenen aşağılamak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Bu hüküm karşısında, örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde fiilin Hükûmete yönelik bulunduğu
hususunda duraksanmayacak işaret ve alâmetler varsa, fiilin Hükûmete yönelik olduğu kabul
edilecektir.
Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiği yer ve faili bakımından daha ağır cezayı gerektiren bir
nitelikli hâli kabul edilmiştir. Buna göre, Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı
tarafından işlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır.”
(3) EleĢtiri amacıyla yapılan düĢünce açıklamaları suç oluĢturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı soruĢturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
AÇIKLAMA:
Söz konusu maddede 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanunla (Resmi Gazete: 8 Mayıs
2008/26870) değiĢiklik yapılmasına dair Kanun Teklifinin gerekçesinde Ģu açıklamalar yer
almaktadır:
“Maddenin birinci fıkrasında, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük
Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen
aşağılamak suçu tanımlanmış ve üç yıl olan cezanın üst sınırı, iki yıl olarak değiştirilmiştir.
Birinci fıkrada yer alan "Türklük" ibaresi, "Türk Milleti" olarak değiştirilmiştir. Millet,
geçmişten beri bir arada yaşamış, şimdi de bir arada yaşama inancında, istek ve kararında
olan; aynı vatana sahip; aralarında kültür, tarih ve ülkü birliği olan insanların
oluşturduğu toplumdur. Bir toplumun millet olma özelliğini taşıyabilmesi için, üzerinde
hayat sürdürebileceği vatanının bulunması; bireyleri arasında kültür ve tarih birliği ile aynı
devlet çatısı altında yaşama arzusunu ifade eden ülkü birliğinin bulunması gerekir. Madde
metninde kullanılan Türk Milleti ibaresinden anlaşılması gereken budur.
Keza, birinci fıkradaki "Cumhuriyeti" ibaresi "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak
değiştirilmiştir.
Aşağılamak, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan "tahkir ve tezyif" kavramı
karşılığında kullanılmıştır. Hakaret, ancak gerçek kişilere karşı işlenebilen bir suç olduğu
için, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda çeşitli suç tanımlarında kurum veya kuruluşlarla ilgili
olarak "aşağılama" kavramına yer verilmiştir. Zayıf düşürmek anlamına gelen "tezyif"
sözcüğüne suç tanımında ayrıca yer verilmemiştir.
Suçun konusunu oluşturan değerlerin toplum nezdindeki saygınlığını zedeleyici söz ve fiillerle
işlenebilen aşağılamanın suç oluşturabilmesi için, alenen gerçekleşmesi gerekir. Bu
bakımdan aleniyet, söz konusu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır.
Suçun konusunu oluşturan değerlerden sadece birinin, Türk vatandaşlarınca yabancı bir
ülkede aşağılanmasının cezada artırım sebebi sayılması, suç ve ceza siyaseti ile eşitlik ilkesi
bakımından uygun bulunmadığından, mevcut maddenin üçüncü fıkrası değişiklik metnine
alınmamıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, söz konusu suçla bağlantılı olarak, eleştiri hakkının kullanıldığı
durumlarda fiilin suç oluşturmayacağı hüküm altına alınarak, hakkın icrası hukuka uygunluk
nedeninin özel bir şekline yer verilmiştir. Eleştiri hakkı, kişinin belli bir vakıa hakkındaki
düşüncesini açıklama hürriyetinin kullanılmasından ibarettir.
Anayasamızda güvence altına alınan ifade özgürlüğünün doğal sonucu olarak, eleştiri
hakkının kullanılması suretiyle açıklanan düşünceler suç oluşturmaz. Yargıtay ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği üzere, ağır, sert veya incitici
nitelikte de olsa, eleştiri hakkı kullanıldığında kişiye yaptırım uygulanamayacağı, çoğulcu
demokrasilerin vazgeçilmez bir gereğidir.
Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok
kararında vurgulandığı üzere, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde
düzenlenen ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini
oluşturur. Bu özgürlük, bireylerin şahsiyetini tekamül ettirmesinin ve dolayısıyla, demokratik
toplumun gelişmesinin temel koşuludur. İfade özgürlüğü, 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının
sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez
görülen haber ve düşünceler bakımından değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen veya
rahatsız eden haber ve düşünceler bakımından da söz konusudur. İfade özgürlüğü bu
kapsamıyla, demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirliliğin gereğidir. Bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz edilemez.
Ancak, hiç kuşku yok ki, ifade özgürlüğü mutlak ve sınırsız değildir. İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesine taraf olan devletlerde kanun koyucu, düşünceyi açıklama özgürlüğünü,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve Sözleşmenin 10 uncu maddesinin ruhuna aykırı
olmamak koşuluyla, sınırlandırabilir. Ancak bu suretle belirlenen sınırı aşan açıklamaları suç
olarak tanımlanabilir.
Ayrıca belirtilmelidir ki, yüksek mahkeme içtihatlarında da açıkça ifade edildiği gibi, bir yazı
veya konuşmanın suç unsuru teşkil edip etmediği, yazı veya konuşma bütünlüğü içerisinde
değerlendirilmelidir. Bu nedenle, bir yazı veya konuşma içerisinde yer alan sadece belirli
sözcük ve ifadelerden hareketle değerlendirme yapılmamalıdır. Değerlendirme, yazı ve
konuşmanın bir bütün olarak göz önünde bulundurulması suretiyle yapılmalıdır.
Eleştiri bağlamında göz önünde bulundurulması gereken diğer bir husus ise, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Devletin yargı organları ile askeri veya
emniyet teşkilatında görev yapan kamu görevlilerinin eleştirilmesini bu kurumların
saygınlığını zedeleyici davranış olarak değerlendirilmemesi gerekir. Keza, bu kurumlarda
görev yapan kişilere hakaret edilmesi halinde bu madde hükümlerinin değil, Türk Ceza
Kanununun kamu görevlisine hakaret suçuna ilişkin hükümlerinin göz önünde
bulundurulacağı aşikârdır.
Maddenin dördüncü fıkrasında; bu maddedeki suçtan dolayı kovuşturma yapılması, partiler
üstü ve yansız bir kişi olan Cumhurbaşkanının iznine bağlı kılınmıştır. Cumhurbaşkanının
izni, bu suç bakımından bir kovuşturma koşulu olarak kabul edilmiştir. "İzin verme" veya
"İzin vermeme" yetkisini kullanırken Cumhurbaşkanının, yargının alanına girmemeye veya
yargıya müdahale anlamına gelecek değerlendirmeler yapmamaya özen göstereceği; sadece
somut olayda dava açılması (açık duruşma yapılması ve olası bir hükümlülük kararı),
kamunun/ülkenin yararına mı yoksa zararına mıdır? değerlendirmesini yapacağı ve sonuçta
hangi cevap ağır basarsa ona göre karar vereceği aşikârdır.”491.
301. maddeyi değiĢtiren 30.4.2008 tarihli ve 5759 sayılı Kanuna iliĢkin Kanun Teklifinde bu
suçtan dolayı “kovuşturma yapılması, Cumhurbaşkanının iznine bağlıdır.” hükmüne yer
verilmiĢti. Ancak, Teklifin TBMM Adalet Komisyonunda müzakereleri sırasında, maddenin
dördüncü fıkrası, “Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine
bağlıdır.” Ģeklinde değiĢtirilmiĢ ve bu Ģekliyle madde metni kanunlaĢmıĢtır492.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Devletin Güvenliğine KarĢı Suçlar
491
TBMM, Dönem: 23 Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 215.
492
TBMM, Dönem: 23 Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 215.
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak
MADDE 302- (1)493 Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin
egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini
bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet
idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil iĢleyen kimse, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE494:
Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karĢı cürümlerden en ağırını
cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz
konusu suç, serbest hareketli bir suçtur.
Bu suçun oluĢabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin iĢlenmesi gerekir. Bu amaç, madde
metninde,
1. Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına
koymak,
2. Devletin birliğini bozmak,
3. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4. Devletin bağımsızlığını zayıflatmak
olarak belirlenmiĢtir.
Söz konusu suçun oluĢabilmesi için, iĢlenen fiilin bu amaçları gerçekleĢtirmeye elveriĢli
olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması,
suçun oluĢması için Ģarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını
baĢka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet
egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün
bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluĢturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taĢıyıp
taĢımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.
Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca “yönelik cebrî fiiller” denilmesi
gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıĢtır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin
kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aĢikârdır.
Suçun oluĢabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleĢmiĢ bulunmasına ihtiyaç yoktur.
Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin iĢlenmiĢ bulunması yeterlidir.
Bu suçun iĢlenmesi sırasında örneğin kiĢiler öldürülmüĢ, kasten yaralanmıĢ ya da kiĢilerin
veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı
da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
493
Maddenin, birinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 36).
494
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 688 vd.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların iĢlenmesi dolayısıyla
tüzel kiĢiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.
DüĢmanla iĢbirliği yapmak
MADDE 303- (1) Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile savaĢ hâlinde olan devletin ordusunda
hizmet kabul eden, düĢman devletin yanında Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı
silâhlı mücadeleye giren vatandaĢ, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) DüĢman devlet ordusunda herhangi bir komuta görevi üstlenen vatandaĢ,
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında baĢka suçların
iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(4) SavaĢ zamanında düĢman devlet toprağında bulunup da bu devlet ordusunda
hizmete alınmak mecburiyetinde kalan vatandaĢ hakkında, bu nedenle cezaya
hükmolunmaz.
GEREKÇE495:
Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile savaĢ hâlinde olan devletin ordusunda
hizmet kabul etme veya düĢman devletin yanında Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı silâhlı
mücadeleye girmek suç olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun faili ancak vatandaĢ olabilir.
Uluslararası askerî ittifaklar nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin savaĢ hâlinde
bulunduğu devlet ile aralarında savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan bir diğer devletin ordusunda
hizmet kabul eden vatandaĢın, Türkiye Devleti ile savaĢ hâlinde bulunan devlet ordusunda
hizmet kabul etmiĢ gibi sayılması gerekecektir.
Ġkinci fıkrada, düĢman devlet ordusunda herhangi bir komuta görevi üstlenilmesi, ayrı bir suç
olarak tanımlanmıĢtır. Bu suçun oluĢabilmesi için, düĢman devletle savaĢ hâlinde olunması
gerekmemektedir. Henüz savaĢ hâlinde olmamakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devletine
karĢı hasmane hareketlerde bulunan devlet, düĢman devlet olarak kabul edilmelidir. Bu suçun
faili de ancak vatandaĢ olabilir.
Bu suçun oluĢması açısından dikkat edilecek husus, düĢman devlet ordusunda, dolaylı da olsa,
yönetme ve idareye etkili olma Ģeklinde bir görevin üstlenilmiĢ olmasıdır.
Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında örneğin kiĢiler öldürülmüĢ,
kasten yaralanmıĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin
üçüncü fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
SavaĢtan evvel yabancı devlet topraklarında bulunup da, o devlet kanunlarının yüklediği bir
hizmeti kabul etmek zorunda kalmıĢ bulunanların cezalandırılamayacakları maddenin
dördüncü fıkrasında açıklanmıĢtır. Gerçekten zorunlu olarak bir Ģeyi yapmaya zorlanan
kimsenin bundan dolayı sorumlu tutulmaması, ceza hukukunda geçerli sübjektif sorumluluk
ilkesinin gereğidir.
495
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 690.
Devlete karĢı savaĢa tahrik
MADDE 304- (1)496 Türkiye Cumhuriyeti Devletine karĢı savaĢ açması veya hasmane
hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden veya bu amaca
yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapan kiĢi, on yıldan yirmi yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu madde uygulamasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliğine karĢı suç
iĢlemek üzere oluĢturulmuĢ örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi,
hasmane hareket olarak kabul edilir.
(3) Bu maddede tanımlanan suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE497:
Maddenin koruduğu hukukî yarar, esas itibarıyla, Türkiye bakımından dıĢ barıĢın
korunmasıdır. Bu itibarla, yabancı bir devletin Türkiye’ye savaĢ açması veya hasmane
hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerinin tahrik edilmesi veya bu maksada
yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapılması, birinci fıkrada belirtilen suçu
oluĢturmaktadır. Fıkrada geçen “hasmane hareket”, barıĢ iliĢkileriyle bağdaĢması olanağı
bulunmayan fiil ve hareketleri ifade etmektedir. Böylece hasmane hareket, düĢmanca tutumu
ifade eder ve hatta savaĢ nedeni olabilir.
Söz konusu suçun failinin vatandaĢ olabileceği gibi, yabancı da olabilir. Bu suçun özellikle
yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği yapmak suretiyle iĢlenmesi açısından, yabancı devlet
vatandaĢı olan, yabancı devlet yetkilileri, yabancı devlet adına görev yapan örneğin bir bakan,
milletvekili veya diplomat, fail olabilecektir. Bu bakımdan örneğin Türkiye devletine karĢı
hasmane hareketlerde bulunmak amacına yönelik olarak Türk vatandaĢlarıyla iĢbirliği yapan
yabancı devlet yetkilileri, Türkiye’de bu suç nedeniyle cezalandırılabilecektir.
Bu fıkrada yazılı suçun tamamlanması için, Türkiye açısından savaĢın gerçekleĢmiĢ
bulunmasına ihtiyaç yoktur.
Tahrik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren
bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir498.
Maddenin ikinci fıkrasında hasmane hareket kavramı açısından önemli bir hükme yer
verilmiĢtir. Buna göre; Türkiye’nin güvenliğine karĢı suç iĢlemek üzere oluĢturulmuĢ
örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi, hasmane hareket olarak kabul
edilecektir. Böylece, belirtilen özellikleri taĢıyan suç örgütlerinin desteklemek için yabancı
devlet yetkililerinin tahrik edilmesi veya bu yönde yabancı devlet yetkilileri ile iĢbirliği
yapılması, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluĢturacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
496
Maddenin birinci fıkrasının “Tahrik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte
bir oranında artırılır.” Ģeklindeki ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden
çıkarılmıĢtır (m. 37).
497
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 690 vd.
498
Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla metinden
çıkarıldığı için, gerekçenin bu paragrafının bir anlamı kalmamıĢtır.
Temel millî yararlara karĢı faaliyette bulunmak için yarar sağlama499
MADDE 305- (1)500 Temel millî yararlara karĢı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu
nedenle, yabancı kiĢi veya kuruluĢlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi
veya baĢkası için maddi yarar sağlayan vatandaĢa ya da Türkiye'de bulunan yabancıya,
üç yıldan on yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir. Yarar
sağlayan veya vaat eden kiĢi hakkında da aynı cezaya hükmolunur.
(2)501 Fiilin savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
(3) Suç savaĢ hâli dıĢında iĢlendiği takdirde, bu nedenle kovuĢturma yapılması Adalet
Bakanının iznine bağlıdır.
(4) Temel millî yararlar deyiminden; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik ve
cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel nitelikleri anlaĢılır.
GEREKÇE502:
Madde, genel olarak temel millî yararları korumakta ve bunlara karĢı fiillerde bulunmak üzere
yarar elde edilmesini cezalandırmaktadır. “Temel millî yarar” kavramının gerek içerik gerek
kapsamı itibarıyla çok geniĢ olabileceği bilinmektedir. Bu bakımdan maddenin son fıkrası
kısıtlayıcı bir ölçüt olarak kaleme alınmıĢtır.
Bu nedenle, “kanunsuz suç olmaz” ilkesini kabul etmiĢ bulunan Türk ceza hukuku sisteminde
“temel millî yarar”a karĢı eylemde bulunma maksadının belirlenmesi bazen duraksamalara
neden olabilir. Ancak maddenin son fıkrası duraksamaların giderilmesine olanak verecek
niteliktedir.
Suçun maddî unsuru, para gibi bir yarar kabul etmektir. Ancak bu kabulün belirli temel millî
yararlara karĢı eylemlerde bulunmak amacıyla veya bu nedenle gerçekleĢmesi gereklidir.
Sağlanan yararı kabul etmek suçun tamamlanması için yeterlidir; ayrıca fiilen temel millî
yararlara karĢı eylemde bulunmuĢ olmak, suçun oluĢması için zorunlu değildir.
Madde, failde kastın ötesinde belli bir amacın varlığını aramaktadır: Maddî unsur, temel millî
yararlara karĢı eylemlerde bulunmak amacıyla gerçekleĢtirilecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere madde, genel olarak, temel millî yararlara karĢı eylemleri
cezalandırmaktadır. Bu itibarla kanunda temel millî yararların ihlâli ayrıca özel hükümlerle
korunmuĢ bulunduğu hâllerde o hükümlerin uygulanması gerekecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında suçun savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olması, daha ağır cezayı gerektiren
nitelikli hâl sayılmıĢtır. Esasen savaĢ sırasında “temel millî yarar”ın saptanmasında hiçbir
zorluk da bulunmaz; zira artık ölçü vardır: SavaĢ çabalarını ve zaferin kazanılmasını
engelleyici her fiil temel millî yararlara karĢı sayılmak gerekecektir.
Keza, bu fıkraya göre, basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak üzere para veya yarar veya
vaat kabul edilmiĢ ise ceza artırılacaktır: Para, yarar veya vaat kabulü suretiyle bugün Türk
499
Maddenin baĢlığı, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38).
500
Maddenin birinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38).
501
Maddenin ikinci fıkrası, 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla değiĢtirilmiĢtir (m. 38).
502
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 692 vd.
askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü
için veya sırf Türkiye’ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci
Dünya SavaĢı sonrasında Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla
propagandasının yapılması gibi.
Maddenin üçüncü fıkrası, “temel millî yarar” kavramının belirlenmesindeki tereddütleri
gidermek ve gereksiz kovuĢturmalara yer bırakmamak için, suçun kovuĢturulmasını barıĢ
zamanında Adalet Bakanının iznine bağlamıĢtır.
Maddenin son fıkrası, temel millî yararlardan nelerin anlaĢılması gerektiğini göstermektedir.
Bu fıkra, Fransız Ceza Kanunundan esinlenilerek kaleme alınmıĢtır. Fransız Kanunu, belirttiği
bazı suçların temel millî yararlara iliĢkin bulunmasını suçun unsuru saymıĢ ve bu nedenle
temel millî yararların neler olduğunu tanımlamıĢtır. Böylece Fransız Kanunu temel millî
yararlara yönelik her hareketi suç saymamakta, bazı suçların cezalandırılması için bu
yararlara zarar olasılığını aramakla ve bu nedenle temel millî yararların ne olduğunu
tanımlamaktadır.
Bu madde ise, söz konusu kavramı, son fıkrasındaki tanımın çerçevesinde sınırlandırmakta ve
bu değerlere karĢı harekette bulunmak için yarar sağlanmasını suç saymaktadır.
Yabancı devlet aleyhine asker toplama
MADDE 306- (1) Türkiye Devletini savaĢ tehlikesi ile karĢı karĢıya bırakacak Ģekilde,
yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karĢı asker toplayan veya diğer hasmane
hareketlerde bulunan kimseye beĢ yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil sonucu savaĢ meydana gelirse faile müebbet hapis cezası verilir.
(3) Fiil, sadece yabancı devletle siyasal iliĢkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk
vatandaĢlarını misilleme tehlikesi ile karĢı karĢıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan
sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(4) Siyasal iliĢki kesilir veya misilleme meydana gelirse üç yıldan on yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddede yer alan suçun kovuĢturulması Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
(6) Bu madde hükümleri, fiili savaĢ hâlinde ülke topraklarının tamamını veya bir
kısmını iĢgal eden yabancı devlet kuvvetlerine karĢı meĢru müdafaa amaçlı direniĢ
hareketleri hakkında uygulanmaz.
GEREKÇE503:
Madde, Türkiye’yi savaĢ tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakacak fiilleri önlemek ve böylece
Türkiye bakımından dıĢ barıĢı korumak amacını gütmekte ve barıĢa karĢı iĢlenen özel bir suç
meydana getirilmiĢ olmaktadır.
Birinci fıkrada yer alan birinci seçimlik hareket, Ülkede yabancı bir devlete karĢı asker
toplamaktır; diğeri ise, yabancı devlete karĢı hasmane hareketlerde bulunmaktır.
Asker toplama fiilinin Türkiye Devletini savaĢ tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakacak Ģekilde
olması gerekir. Böyle bir tehlikenin bulunmadığı hâllerde suç oluĢmaz. Söz gelimi Güney
503
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 694.
Amerika’daki bir ülkede muharip sıfatını almıĢ bulunan ihtilalcilere yardım maksadıyla
yabancı devlete karĢı asker toplanılması hâlinde, Türkiye bakımından bir savaĢ tehlikesi
ortaya çıkmayacağından, suçun oluĢtuğundan söz edilmeyeceği gibi, toplanan asker sayısının
çok az olması hâlinde de suç oluĢmayacaktır.
Suçun oluĢabilmesi için, asker toplama hususunda Türkiye Hükûmetinin onamının
bulunmaması gerekir.
Ġkinci ilâ dördüncü fıkralarda, asker toplama veya hasmane hareketlerde bulunma fiillerinin
meydana getirebilecekleri neticelere göre faillere ayrı ayrı cezalar verileceği belirtilmiĢtir. Bu
hâllerden birincisi asker toplama veya hasmane hareketler neticesinde savaĢın meydana
gelmesidir. Ġkinci hâl, suçun sadece maddî unsurunu oluĢturan fiillerin siyasal iliĢkileri
bozacak veya Devleti veya Türk vatandaĢlarını misillemelere karĢı bırakacak nitelikte
olmasıdır. Bu hâlde belirtilen biçimde bir tehlikenin ortaya çıkması yeterlidir. Üçüncü hâl ise,
fiilen iliĢkilerin kesilmesi veya misillemelerin gerçekleĢmesidir.
Her üç hâlde de neticenin gerçekleĢmesi yeterli olup failde sonuçlara yönelik bir kastın
bulunması gerekmez.
Maddenin beĢinci fıkrası ile, bu maddede yazılı suçların kovuĢturulması Adalet Bakanının
iznine bağlanmıĢtır.
Son fıkraya göre; bu madde hükümleri, fiili savaĢ hâlinde ülke topraklarının tamamını veya
bir kısmını iĢgal eden yabancı devlet kuvvetlerine karĢı meĢru müdafaa amaçlı direniĢ
hareketleri hakkında uygulanmayacaktır. Böylece, millî direniĢ hareketlerinin hukuka uygun
olduğu, kanun metniyle vurgulanmıĢ olmaktadır.
Askerî tesisleri tahrip ve düĢman askerî hareketleri yararına anlaĢma
MADDE 307- (1) Devletin silâhlı kuvvetlerine ait olan veya hizmetine verilmiĢ bulunan
kara, deniz ve hava ulaĢım araçlarını, yolları, müesseseleri, depoları ve diğer askerî
tesisleri, bunlar henüz tamamlanmamıĢ bulunsalar bile, kısmen veya tamamen tahrip
eden veya geçici bir süre için olsa bile kullanılmayacak hâle getiren kiĢiye, altı yıldan
oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Suçun;
a) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin çıkarı için iĢlenmiĢ olması,
b) Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ kudret ve yeteneğini veya askerî hareketlerini
tehlikeye koymuĢ olması,
Hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tahrip veya kullanılamaz hâle gelme, birinci fıkrada belirtilen bina, tesis veya eĢyayı
elinde bulunduran veya korumak ve gözetlemekle yükümlü olan kimsenin taksiri
sonucunda meydana gelmiĢ veya bu nedenle suçun iĢlenmesi kolaylaĢmıĢ ise, bu kiĢi
hakkında bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) SavaĢ zamanında Türkiye Devleti zararına olmak üzere, düĢman askerî hareketlerini
kolaylaĢtırmak veya Türkiye Devletinin askerî hareketlerine zarar vermek maksadıyla
yabancıyla anlaĢan veya anlaĢma olmasa da aynı sonuçları meydana getirmeye yönelik
fiilleri iĢleyen kiĢiye on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(5) Dördüncü fıkrada tanımlanan fiil sonucunda, düĢman askerî hareketleri fiilen
kolaylaĢmıĢ veya Türk Devletinin askerî hareketleri zarar görmüĢ ise faile
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir.
(6) Dört ve beĢinci fıkralarda yazılı suçları iĢleyen kimse ile anlaĢan yabancıya da aynı
ceza verilir.
(7) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerin Türkiye Devleti ile aralarında savaĢ için ittifak
veya iĢtirak olan devlet zararına olarak Türkiye’de iĢlenmesi hâlinde de, bu madde
hükümleri uygulanır.
GEREKÇE504:
Bu madde ile;
a) askerî tesislerin tahribi,
b) savaĢ zamanında düĢman askerî hareketlerini kolaylaĢtırma ve bu suçlarla ilgili diğer fiiller
cezalandırılmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında Devletin silâhlı kuvvetlerine ait veya bu kuvvetlerin hizmetine
verilmiĢ kara, deniz ve hava ulaĢım araçlarının, yolların, müesseselerin, depoların, diğer
askerî tesislerin kısmen veya tamamen tahribi veya kullanılmayacak hâle getirilmesi suç
hâline getirilmiĢtir.
Bu fıkrada tanımlanan suç, mala zarar verme suçunun özel bir Ģeklini oluĢturmaktadır.
Ġkinci fıkrada ise, suçun ağırlaĢtırıcı nedenleri gösterilmiĢtir.
Üçüncü fıkrada, bu tesislere zarar vermeye taksirle neden olma ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır.
Maddenin dördüncü fıkrasında ise korunan yarar, savaĢ zamanında Türkiye Devletinin askerî
hareketlerine zarar verici fiilleri engellemek ve böylece Devletin savaĢ çabalarını korumaktır.
Bu fıkrada tanımlanan suçun maddî unsuru, yabancıyla anlaĢmak veya anlaĢma olmasa da bu
maksada yönelik fiilleri iĢlemektir.
Maddî unsuru oluĢturan iki hareketten birisinin Türkiye Devletinin zararına olmak üzere
düĢman hareketlerini kolaylaĢtırmak veya Türkiye Devletinin hareketlerine zarar vermek
maksadıyla yapılmıĢ bulunması gerekmektedir. O hâlde bu maksatla anlaĢma yapmak suçun
oluĢması için yeterlidir. AnlaĢma sonucu düĢman askerî hareketleri fiilen kolaylaĢmıĢ veya
Türkiye Devletinin askerî hareketleri zarar görmüĢ ise ceza artırılarak verilecektir. AnlaĢma
olmadan bu neticeleri meydana getirmeye yönelik fiillerin iĢlenmesi hâlinde de, suçun
oluĢması için, söz konusu neticelerin meydana gelmesine ihtiyaç yoktur. Bu hâlde de
neticenin meydana gelmiĢ olması beĢinci fıkra hükmünce, ağırlaĢtırıcı neden sayılacaktır.
Suçun faili vatandaĢ veya yabancı olabilir. Fiil, anlaĢma maddî unsurunun gerçekleĢmesi
suretiyle iĢlendiği takdirde çok failli bir suç teĢkil edecektir. Bununla birlikte her türlü
duraksamayı gidermek için, maddenin altıncı fıkrasında anlaĢan yabancıya da aynı cezanın
verileceği belirtilmiĢtir.
Maddenin son fıkrasına göre, bu maddede tanımlanan suçların Türkiye Devleti ile aralarında
savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet zararına olarak Türkiye’de iĢlenmesi hâlinde de, bu
madde hükümleri uygulanacaktır.
504
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 696.
DüĢman devlete maddî ve malî yardım
MADDE 308- (1) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin savaĢ hâlinde olduğu devlete, savaĢta
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aleyhine kullanılabilecek her türlü eĢyayı karĢılıklı
veya karĢılıksız, doğrudan veya dolaylı olarak veren vatandaĢ, beĢ yıldan onbeĢ yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Türkiye’de oturan yabancı hakkında da
uygulanır.
(2) SavaĢ zamanında, düĢman devlet yararına yapılan borçlanmalara veya her ne
nedenle olursa olsun ödemelere katılan veya bunlara iliĢkin iĢlemleri kolaylaĢtıran
vatandaĢa veya Türkiye’de oturan yabancıya aynı ceza verilir.
(3) SavaĢtan evvel baĢlamıĢ olsa bile, birinci fıkrada yazılı hâller dıĢında, nerede
bulunursa bulunsun düĢman devlet vatandaĢıyla veya düĢman devlet topraklarında
oturan diğer kimselerle Türkiye Devleti zararına veya düĢman devletin savaĢ gücüne
olumlu etki yapacak nitelikte doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ticaret yapan
vatandaĢa veya Türkiye’de oturan yabancıya iki yıldan beĢ yıla kadar hapis ve onbin
güne kadar adli para cezası verilir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerin düĢman devletle aralarında savaĢ için ittifak
veya iĢtirak olan devlet yararına iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri uygulanır.
GEREKÇE505:
Madde, savaĢ hâlinde vatandaĢın veya Türkiye’deki yabancıların, düĢmanla her türlü ticarî
veya iktisadî iliĢkilerde bulunmalarını yasaklamakta ve böylece Devletin savaĢ çabalarına, ne
suretle olursa olsun, engel olunmamasını sağlamak amacını gütmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında yazılı suçun maddî unsuru, savaĢ zamanında düĢman devlete
savaĢta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aleyhine kullanılabilecek her türlü eĢyanın
verilmesidir. Bu Ģeylerin verilmesi ister doğrudan doğruya olsun isterse bunları veren kiĢinin
kendisini saklayarak dolaylı bir yolu seçmesi suretiyle gerçekleĢsin, suç oluĢacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası ise, düĢman devlet lehine malî kolaylıklar sağlanması fiillerini suç
hâline getirmektedir. Suçun maddî unsuru, düĢman devlet yararına yapılan borçlanmalara
veya her ne nedenle olursa olsun ödemelere katılmak veya bunlara iliĢkin iĢlemleri
kolaylaĢtırmaktır. Demek oluyor ki, ikinci fıkrada yer alan suç seçimlik hareketlidir.
Üçüncü fıkrada, düĢman devlet vatandaĢıyla veya düĢman devlet topraklarında oturan diğer
kimselerle ticaret yapılmasını cezalandırmaktadır. Ancak suçun oluĢması bazı koĢullara
bağlanmıĢtır. Ticaretin doğrudan doğruya veya dolaylı olmasının önemi yoktur. Her iki hâlde
de fiil suç oluĢturur.
Her üç fıkrada yazılı suç, nerede oturursa otursun vatandaĢ tarafından iĢlenebildiği hâlde,
ancak Türkiye’de oturan yabancı tarafından bu suçlar iĢlenebilir. Dolayısıyla maddede yer
alan fiilleri dıĢarıda iĢleyen yabancılar hakkında madde uygulanmayacaktır.
Ticarî ve malî iliĢkiler ve yardım faaliyetleri savaĢtan önce baĢlamıĢ bulunsa bile, savaĢ
sırasında sürdürüldüğü takdirde, suç gerçekleĢmiĢ olacaktır.
505
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 696.
Maddenin son fıkrasına göre, bu maddede tanımlanan suçların düĢman devletle aralarında
savaĢ için ittifak veya iĢtirak olan devlet yararına iĢlenmesi hâlinde de, bu madde hükümleri
uygulanacaktır.
BEġĠNCĠ BÖLÜM
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı Suçlar
Anayasayı ihlâl
MADDE 309- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baĢka bir düzen getirmeye
veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teĢebbüs edenler ağırlaĢtırılmıĢ müebbet
hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların iĢlenmesi dolayısıyla tüzel kiĢiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
GEREKÇE506:
Anayasanın BaĢlangıç Kısmında aynen “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin
kayıtsız Ģartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç
bir kiĢi ve kuruluĢun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla
belirlenmiĢ hukuk dıĢına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerini,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karĢısında korunma
göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet iĢlerine ve
politikaya kesinlikle karıĢtırılamayacağı;” Ģeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluĢ ve
iĢleyiĢine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiĢ bulunmaktadır.
Siyasal iktidarın kuruluĢu ve iĢleyiĢine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü,
Anayasal düzeni teĢkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa
düzenine egemen olan ilkelerdir.
Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, “Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmıĢ, böylece korunmak istenen hukukî yarara
açıklık getirilmiĢtir.
Maddede tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin
değiĢtirilmesine teĢebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu
oluĢturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği, bilinen bir husustur.
Bu nedenle, Anayasal düzenin değiĢtirilmesine yönelik teĢebbüsün ancak cebir veya tehdit
kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleĢtirilmesi
gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146. maddesinin kaynağını oluĢturan 1889 Ġtalyan
Ceza Kanununun 118. maddesi, 146. maddede olduğu gibi, cebir (“Violentemente”) unsurunu
506
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 698.
taĢımaktaydı. Ancak, 1930 faĢist Ġtalyan Ceza Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen 283.
maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıĢtı. FaĢizmin etkisiyle kaleme alınan bu
283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değiĢtirilerek; suç tanımında tekrar cebir
unsuruna yer verilmiĢtir.
Maddede, maddî unsur olarak “teĢebbüs edenler” ibaresi kullanılmıĢ olduğundan, Anayasanın
öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine baĢka bir düzen getirmeye veya
bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teĢebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir.
Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından iĢlenebileceğinden teĢebbüste
aranılacak elveriĢlilik, suçun iĢleniĢ biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate
alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elveriĢli olup olmadığının hâkim
tarafından takdir edilmesi gerekir.
CumhurbaĢkanına suikast ve fiilî saldırı
MADDE 310- (1) CumhurbaĢkanına suikastte bulunan kiĢi, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiile teĢebbüs edilmesi hâlinde de, suç tamamlanmıĢ
gibi cezaya hükmolunur.
(2) CumhurbaĢkanına karĢı diğer fiili saldırılarda bulunan kimse hakkında, ilgili suça
iliĢkin ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. Ancak, bu suretle verilecek ceza beĢ
yıldan az olamaz.
GEREKÇE507:
Madde metninde, CumhurbaĢkanına karĢı suikastte bulunulması, kasten öldürme suçuna
nazaran özel bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Hatta, bu suça teĢebbüs, tamamlanmıĢ suç gibi
cezalandırılmaktadır. Bizim mevzuat geleneğimizde CumhurbaĢkanlığı veya Devlet
BaĢkanlığı gibi, Devletin en yüksek makamını iĢgal eden zatın “öldürülmesi” gibi bir sözcüğe
kanunda da yer vermemek için bu hususta öteden beri kullanılmasına alıĢılmıĢ “suikast”
sözcüğü tercih edilmiĢtir. Bilindiği gibi suikast Devlet büyüğünü veya önemli bir kiĢiyi plânlı
tarzda öldürmeyi ifade ederse de burada kasten öldürmeyi belirtmek amacıyla kullanılmıĢtır.
Maddenin ikinci fıkrasında, CumhurbaĢkanının Ģahsına karĢı baĢka bütün fiilî saldırılar, yani
hakaret dıĢında kalan tüm hareketler, cezalandırılmaktadır. “Fiilî saldırılar” terimine bütün
saldırılar girmektedir.
CumhurbaĢkanının Ģahsına karĢı iĢlenen suçlar dolayısıyla ilgili suç tanımına göre verilecek
ceza yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır. Ancak, bu durumda belirlenecek cezaya alt
sınır getirilmiĢtir.
Yasama organına karĢı suç
MADDE 311- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan
kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen
507
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700.
yapmasını engellemeye teĢebbüs edenler ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE508:
Anayasyı ihlâl suçu, Anayasa düzenine hâkim olan ilke ve sistemleri koruma amacını
güderken; bu madde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluĢturduğu üç
güçten birini ve yasama gücünü oluĢturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa
kurallarına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirebilmesi yeteneğini korumaktadır.
Anayasa düzenini ortadan kaldırma veya bu düzen yerine baĢka bir düzen getirme veya bu
düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını gerçekleĢtirmek için Türkiye Büyük Millet
Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlâl suçunu oluĢturur. Bu madde kapsamında
tanımlanan suç, bu amaçlar dıĢında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir
Ģekilde görevlerini yerine getirmesini engelleme hâllerinde oluĢacaktır.
Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin engellenmesine yönelik
teĢebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandırılmaktadır. TeĢebbüs hareketlerinin ne
gibi nitelik taĢıması gerektiği hususunda Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Maddede tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, cebir veya tehdide baĢvurulması gerekir. Bu
nedenle, cebir ve tehdit, bu suçun seçimlik unsurunu oluĢturmaktadır. Cebir ve tehdit
kavramlarının hukukî anlam ve içeriği hakkında Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine
bakılmalıdır.
Bu suçun iĢlenmesi sırasında kiĢiler öldürülmüĢ, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaĢmıĢ hâlleri gerçekleĢmiĢ ya da kiĢilerin veya kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir.
Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul
edilmiĢtir.
Hükûmete karĢı suç
MADDE 312- (1) Cebir ve Ģiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs
eden kimseye ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir.
(2) Bu suçun iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE509:
Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluĢtuğu üç güçten
yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte
görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan
508
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700.
509
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 700.
Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teĢebbüse ait
icra hareketlerini tam suç gibi cezalandırılmaktadır.
Maddenin uygulamasına iliĢkin diğer hususlar için Anayasayı ihlâl ve Yasama organına karĢı
suça iliĢkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyan
MADDE 313- (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı bir isyana tahrik
eden kimseye onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. Ġsyan gerçekleĢtiğinde,
tahrik eden kiĢi hakkında yirmi yıldan yirmibeĢ yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyanı idare eden kiĢi, ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Ġsyana katılan diğer kiĢilere altı yıldan on yıla
kadar hapis cezası verilir.
(3) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaĢ hâlinde olmasının sağladığı
kolaylıktan yararlanmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
(4) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların iĢlenmesi sırasında baĢka suçların iĢlenmesi
hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
GEREKÇE510:
Madde metninde halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyana tahrik, suç olarak
tanımlanmaktadır. Silâhlı isyan, Devlet otoritesini yok etmek amacını ifade eder.
Suçun oluĢması bakımından önemli olan husus, halkı “silâhlı olarak” maddî bir fiile
kıĢkırtmaktır.
Suçun oluĢması için, isyana tahrik fiili yeterlidir; isyanın gerçekleĢmesi Ģart değildir. Zira
maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, yapılan kıĢkırtma sonucu isyanın
gerçekleĢmesi hâlinde buna katılanlara ve isyanı idare edenlere verilmesi gerekli cezalar
ayrıca gösterilmiĢtir.
Ġkinci fıkraya göre, isyana kıĢkırtan ayrıca buna katılmıĢ veya isyanı idare etmiĢ ise, artık
sadece katılma veya idare etmeden dolayı ceza verilmesi gerekecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı silâhlı isyana
tahrik veya silâhlı isyan suçlarının, Devletin savaĢ hâlinde olmasının sağladığı kolaylıktan
yararlanmak suretiyle iĢlenmesi hâlinde, verilecek ceza belirlenmiĢtir.
Silâhlı isyan suçunun iĢlenmesi sırasında kiĢiler öldürülmüĢ, yaralanmıĢ ya da kiĢilerin veya
kamu mallarına zarar verilmiĢ olabilir. Maddenin dördüncü fıkrasında, bu suçlardan dolayı da
ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiĢtir.
Silâhlı örgüt
510
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702.
MADDE 314- (1) Bu Kısmın Dördüncü ve BeĢinci Bölümlerinde yer alan suçları iĢlemek
amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası
verilir.
(3) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçuna iliĢkin diğer hükümler, bu suç açısından
aynen uygulanır.
GEREKÇE511:
Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları iĢlemek amacıyla silâhlı örgüt
kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Ġkinci fıkrada ise, bu nitelikleri
taĢıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıĢtır.
Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç iĢlemek
amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmıĢ
olmasına rağmen; bu maddede, iĢlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama
getirilmiĢtir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık
bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. BaĢka bir
deyiĢle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluĢturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının
silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların iĢlenmesini sağlayabilecek derecede
olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluĢması için yeterlidir. Her hâlde silâh
sayısının suçun oluĢması bakımından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçuna iliĢkin diğer
hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiĢtir.
Bu suça iliĢkin diğer hususlar hakkında, suç iĢlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna iliĢkin
madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin piĢmanlık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır.
Silâh sağlama
MADDE 315- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde
kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak
veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayan kiĢi, on yıldan
onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE512:
Madde metninde, silâhlı örgüt suçu kapsamına giren örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak
üzere silâh, cephane veya benzerî maddelerin sağlanmasını, imal veya icat veya bunların
naklini veya bu maddelerin hazırlanmasını veya bu maksatla yabancı memleketlerden
Türkiye’ye söz konusu maddelerin sokulmasını veya saklanması ve taĢınmasını ayrıca
cezalandırmaktadır.
Suçun manevî unsuru, söz konusu fiillerin, örgütlerin amaçları bilinerek gerçekleĢtirilmesidir.
511
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702.
512
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 702.
Söz konusu maddelerin kullanılması suretiyle ve örgütün faaliyeti çerçevesinde çeĢitli
suçların iĢlenmesi hâlinde; bu silâh ve cephaneyi temin eden kiĢiler, aslında bu suçların
iĢleniĢine yardım eden olarak sorumlu tutulmaları gerekir. Ancak, söz konusu fiiller bu madde
kapsamında müstakil bir suç olarak tanımlandığı için, sadece bu suçtan dolayı cezaya
hükmetmek gerekecektir.
Suç için anlaĢma
MADDE 316- (1) Bu Kısmın Dördüncü ve BeĢinci Bölümlerinde yer alan suçlardan
herhangi birini elveriĢli vasıtalarla iĢlemek üzere iki veya daha fazla kiĢi, maddî
olgularla belirlenen bir biçimde anlaĢırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre, üç yıldan
oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Amaçlanan suç iĢlenmeden veya anlaĢma dolayısıyla soruĢturmaya baĢlanmadan
önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez.
GEREKÇE513:
Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine, birliğine ve Anayasa düzenine karĢı suçlardan
herhangi birini iĢlemek üzere gerçekleĢtirilecek birleĢmeleri önlemek maksadıyla caydırıcı bir
tehlike suçunu meydana getirmiĢ bulunmaktadır. Bu maddede yer alan suç sadece bir
anlaĢmanın gerçekleĢtirilmesiyle oluĢmaktadır.
AnlaĢmadan maksat, iki veya daha fazla kiĢinin madde metninde gösterildiği üzere, maddî
olgularla belirlenen bir biçimde, bir irade birleĢmesine varmıĢ olmalarıdır. Suçun
iĢlenmesinde kullanılacak vasıtalar hakkında da anlaĢmanın gerçekleĢmesi gereklidir.
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinde “gizlice ittifak” sözcükleri
kullanılmıĢtır. Gizlice sözcüğü Kaynak Kanunda yoktur ve anlamsızdır. Bu nedenle yeniden
meydana getirilen suç tanımında bu kelimeye yer verilmemiĢtir. AnlaĢmanın açıkça yapılmıĢ
bulunması hâlinde fiilin suç teĢkil etmemesinin anlamı olamaz.
AnlaĢma konularından birisini oluĢturan “elveriĢli vasıta”dan suçun iĢlenmesinde kolaylık
sağlayan her türlü gereçleri anlamak gereklidir. Ancak suçun iĢlenmesinde anlaĢanların,
vasıtayı da saptamıĢ olmaları gerekir.
Maddede yer alan anlaĢmanın “maddî olgularla belirlenen bir biçimde olması” ibaresi, suçun
oluĢtuğunu kabul edebilmek için bulunması gerekli delillerin niteliğine iĢaret etmektedir.
Bir suçun iĢlenmesi için sadece anlaĢmaya varmak, anlaĢma konusu suç açısından bir hazırlık
hareketidir. Eğer anlaĢma konusu suçun icrasına baĢlanmamıĢsa, bu anlaĢma dolayısıyla
iĢtirak ve teĢebbüs hükümlerinden hareketle cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, bu madde
kapsamına giren suçlar açısından farklı bir yol izlenmiĢtir. Madde kapsamına giren suçların
iĢlenmesi hususunda anlaĢmaya varılması, bu suçlardan bağımsız bir suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu madde kapsamına giren suçların icrasına baĢlanmamıĢ olsa bile, bu suçları
iĢlemeye yönelik bir hazırlık hareketi mahiyetindeki anlaĢma dolayısıyla cezaya
hükmedilebilecektir.
513
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 704.
AnlaĢmaya varanların sayı bakımından yeterli olup olmadıkları, anlaĢanların toplumda iĢgal
ettikleri yer, kiĢilikleri, temsil ettikleri güç bakımlarından neticeyi alabilecek durumda olup
olmadıkları hâkim tarafından takdir edilecek ve saptanacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası ile cezasızlığı sonuçlayan bir etkin piĢmanlık hâli getirilmiĢtir:
ĠĢlenmesi kararlaĢtırılan suçun icra hareketlerine geçilmesinden önce ve soruĢturmaya
baĢlamadan ittifaktan yani anlaĢmadan çekilme hâlinde, çekilene ceza verilmeyecektir.
Ancak, soruĢturmaya baĢlandıktan sonra anlaĢmadan çekilme hâlinde, bu etkin piĢmanlık
hükmü uygulanamayacaktır.
ALTINCI BÖLÜM
Millî Savunmaya KarĢı Suçlar
Askerî komutanlıkların gasbı
MADDE 317- (1) Kanunen yetkili olmadıkları veya Devlet tarafından memur
edilmedikleri hâlde, bir asker kıtasının veya donanmasının veya savaĢ gemisinin veya
savaĢ hava filosunun veya bir kale veya müstahkem mevkiin veya bir askerî üssün veya
tesisin, bir liman veya Ģehrin komutasını alanlara müebbet hapis cezası verilir.
(2) Kanunen yetkili olmaları veya Devlet tarafından görevlendirilmeleri suretiyle
yukarıda gösterilen yerlerin komutanı bulunanlardan, yetkili makamlarca komutanlığı
terk etmeleri için verilen emirlere uymayanlara da aynı ceza verilir.
GEREKÇE514:
Madde metninde gösterilen yerlerin komutanlıklarını yetkisiz gasbedenleri veya makamların
emir ve izniyle iĢgal ettikleri komutanlıkları terk etmeleri için verilen emirlere uymayanları
cezalandırmakta ve böylece memuriyetin gaspı suçları bakımından özel bir hâli kabul etmiĢ
bulunmaktadır. Ancak bu hâlde millî savunma bakımından özel ve vahim tehlike meydana
geleceğinden suç, “Millî Savunmaya KarĢı Suçlar” Bölümü içine alınmıĢtır. Böylece söz
konusu suç ile korunan hukukî yarar, Ülkenin savunmasıdır.
Halkı askerlikten soğutma
MADDE 318- (1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teĢvik veya telkinde
bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, basın ve yayın yolu ile iĢlenirse ceza yarısı oranında artırılır.
GEREKÇE515:
514
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 704.
515
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706.
Madde, halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte, teĢvik veya telkinde bulunmayı veya
propaganda yapmayı cezalandırmaktadır. Vatanın düĢman güçlerine karĢı korunması
bakımından her Türk vatandaĢının askerlik hizmetini severek ve isteyerek yerine getirmesi
Ģarttır. Esasen askerlik hizmetine yönelik duygu, vatandaĢlığın zorunlu gereği olan vatana
sadakat borcunun bir parçasını oluĢturur. Söz konusu duyguyu tahrip etmek veya zayıflatmak
maksadıyla vatandaĢları askerlik hizmetlerinden soğutma yolunda teĢvik veya telkinlerde
bulunmayı veya propagandayı suç hâline getirmek suretiyle madde, millî savunmayı koruma
amacını gütmektedir.
Telkin ve teĢvikin veya propagandanın askerî hizmetten soğutacak kuvvette olması koĢulu ile
söz, yazı, iĢaret, küçültücü imgeler veya bunların benzerleri marifetiyle yapılması suç
oluĢturacaktır. TeĢvik veya telkin geniĢ sayıda kiĢilere yönelik olmayan fesatçı fiil olduğu
hâlde propaganda çok daha geniĢ ve önceden belirli olmayan gruplara yönelik etkin telkin ve
teĢvikleri ifade etmektedir.
Maddenin son fıkrasına göre, fiilin basın ve yayın yoluyla iĢlenmesi, ağırlaĢtırıcı nedendir.
Askerleri itaatsizliğe teĢvik
MADDE 319- (1) Askerleri veya askerî idareye bağlı olarak görev yapan diğer kiĢileri
kanunlara karĢı itaatsizliğe veya yeminlerini bozmaya veya askerî disiplini veya askerlik
hizmetine iliĢkin görevlerini ihlâle yönelten ve tahrik edenler ile kanunlara, yeminlere
veya disiplin veya diğer görevlere aykırı hareketleri askerler önünde öven veya iyi
gördüğünü söyleyen kimselere, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, alenî olarak iĢlenmiĢse iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ ise ceza bir katı oranında artırılır.
GEREKÇE516:
Silâhlı kuvvetlerin vatan savunması bakımından kanunlar çerçevesindeki görevlerini
gereğince yerine getirebilmeleri için, mensuplarının kanunlara itaat etmeleri ve yeminlerine
sadık kalmaları, askerî disiplini sıkı bir Ģekilde muhafaza etmeleri zorunluluğuna iliĢkin
toplum yararını korumak amacıyla bu madde getirilmiĢ bulunulmaktadır.
Maddede bu maksatla iki suç yer almaktadır. Her iki suçun faili asker veya sivil olabilir. Bu
suçlarla, millî savunma ile ilgili toplum yararı ihlâl edilmiĢ olmaktadır. Askerler veya askerî
idareye bağlı olarak görev yapan diğer kiĢiler ise suçun konusunu teĢkil etmektedirler.
Madde kapsamında iki suç tanımına yer verilmiĢtir. Bunlardan birincisi, askerleri veya askerî
idareye bağlı olarak çalıĢan sivilleri kanunlara itaatsizliğe, yeminlerini bozmaya veya askerî
disiplini ihlâle, askerlik hizmetine iliĢkin görevlerini keza ihmale yöneltmek veya tahrik
etmektir. Fıkrada yer alan ikinci suç ise, sözü geçen yöneltme ve tahrik konularını askerlerin
önünde övmek veya bunları iyi gördüğünü söylemektir.
Her iki fiil de bir tehlike suçu oluĢturduklarından yöneltme, tahrik veya övme veya iyi
gördüğünü söyleme, suçun oluĢması için yeterlidir. Doğal olarak, her tehlike suçunda olduğu
gibi, maddenin yorumunda somut tehlike olasılığının varlığı araĢtırılmalıdır. Ayrıca fiilen bir
itaatsizlik neticesinin meydana gelmiĢ bulunması gerekli değildir.
516
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706.
Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında her iki suça ait ortak ağırlaĢtırıcı nedenler
gösterilmiĢtir. Ġkinci fıkradan anlaĢılacağı üzere suçun oluĢması için bir tek kiĢiye yönelik
tahrik yeterlidir.
Yabancı hizmetine asker yazma, yazılma
MADDE 320- (1) Hükûmetin izni olmaksızın bir yabancı veya yabancı Devlet
hizmetinde veya bunların lehinde çalıĢmak üzere Ülke içinde vatandaĢlardan asker
yazan veya vatandaĢları silâhlandıran kimseye üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Asker yazılanlar veya silâhlandırılanlar arasından asker veya askerlik çağında
olanlar varsa ceza üçte biri oranında artırılır.
(3) Birinci fıkradaki hizmeti kabul eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
verilir.
GEREKÇE517:
Ülkede ne nedenle olursa olsun vatandaĢlardan asker toplamak veya vatandaĢları
silâhlandırmak, Devletin tekelinde olan bir iĢtir. Ancak Hükûmetin izniyle vatandaĢlar
arasında bir yabancı veya yabancı devletin hizmetinde veya lehinde çalıĢmak üzere, asker
toplamak veya vatandaĢları silâhlandırmak olanaklıdır. ĠĢte madde, Hükûmetin müsaadesi
olmadan Ülkede vatandaĢlar arasında asker yazmayı veya bunları silâhlandırmayı
cezalandırarak Devletin söz konusu yarar ve tekelini korumaktadır.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu seçimlik hareketlerden
birincisi, asker yazmaktır. Asker yazmak, kiĢilere bir taahhütname imzalatmak, bu maksatla
para veya baĢka Ģeyler vermek, yararlar sağlamak gibi Ģekillerle gerçekleĢtirilebilir.
Ġkinci seçimlik hareket ise, vatandaĢları yabancı veya yabancı devlet hizmet veya lehinde
kullanmak üzere silâhlandırmaktır yani onlara silâh vermektir. Suç seçimlik hareketli
olduğundan asker yazılanlara silâh da tevdii hâlinde faile ayrıca bir ceza verilmeyecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında, asker yazılanlar veya silâhlandırılanların asker olmaları veya
askerlik çağında bulunmaları hâlinde cezanın artırılacağı açıklanmıĢtır.
Maddenin sonuncu fıkrası, Hükûmetin izni olmadan kendilerine teklif edilen hizmeti kabul
etmiĢ yani asker yazılmıĢ veya silâh almıĢ olan kiĢileri ayrıca cezalandırmaktadır.
Birinci fıkradaki suçun maddî unsuru asker yazmak veya silâhlandırmak olduğu için, hizmet
kabul eden veya silâhlanan kiĢi bu suçun Ģeriki sayılmaz. Bu nedenle, adı geçenlerin fiillerini
ayrı bir hüküm ile ayrıca suç hâline getirmek uygun sayılmıĢtır.
SavaĢ zamanında emirlere uymama
517
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 706.
MADDE 321- (1) SavaĢ zamanında Devletin yetkili makam ve mercilerinin emir veya
kararlarına bilerek aykırı harekette bulunan kimseye bir yıldan altı yıla kadar hapis
cezası verilir.
GEREKÇE518:
Madde, savaĢ zamanında Devletin yetkili makam ve mercilerinin emir ve kararlarına bilerek
aykırı harekette bulunulmasını cezalandırmaktadır. SavaĢ zamanında herkesin yetkili makam
ve mercilerin emir ve kararlarına uymalarını gerektiren zorunluluk çok açıktır. Esasen yetkili
makam ve merciin emir ve kararının söz konusu olabilmesi için bunların kanuna uygun
bulunmaları gerekir.
SavaĢ zamanında yükümlülükler
MADDE 322- (1) SavaĢ zamanında, Devletin silâhlı kuvvetlerinin veya halkın ihtiyaçları
için Devlet veya bir kamu kuruluĢu veya kamu hizmetleri yapan veya kamu ihtiyaçlarını
sağlayan bir kuruluĢ ile iĢ yapmak veya eĢya vermek üzere yaptıkları sözleĢmedeki
yükümlülükleri kısmen veya tamamen yerine getirmeyen kimseye üç yıldan on yıla
kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Yükümlülüklerin kısmen veya tamamen yerine getirilmemesi taksirden ileri
gelmiĢse, cezanın dörtte üçüne kadarı indirilebilir.
(3) Yükümlülüğün kısmen veya tamamen yerine getirilmemesine asıl yükümlüler ile
aralarında sözleĢme bulunan aracılar veya bunların temsilcileri neden olmuĢsa, bunlar
hakkında da aynı cezalar uygulanır.
(4) SavaĢ zamanında yükümlülüklerin yerine getirilmesinde hile yapan yukarıdaki
fıkralarda yazılı kiĢilere on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para
cezası verilir.
GEREKÇE519:
Madde, savaĢ zamanında silâhlı kuvvetlerin veya halkın ihtiyaçları için kamu kurum veya
kuruluĢlarıyla sözleĢme yaparak iĢ veya mal verme taahhüdünde bulunanların,
yükümlülüklerini kısmen de olsa yerine getirmemelerini cezalandırmaktadır.
Taahhüdün yerine getirilmemesi taksirli bir fiilden meydana gelmiĢ ise ceza yarıya kadar
indirilmekte ve böylece taksirli bir suç meydana getirilmiĢ olmaktadır. Ancak taahhütte
bulunanın kast veya taksir derecesinde hiçbir kusuru yok ise, taahhüdün yerine getirilmemesi,
örneğin mücbir nedene dayanmakta ise ceza verilmeyecektir; verilecek olan Ģeylerin
baĢkalarınca imha olunması gibi.
Maddenin üçüncü fıkrası, taahhüdün yerine getirilmemesine aracıların, örneğin taĢeronların
neden olduğu hâllerde aracıların da aynı suretle cezalandırılacaklarını hüküm altına almıĢ
bulunmaktadır.
518
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708.
519
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708.
Maddenin son fıkrasında hile yapan müteahhitlerin fiillerinin daha ağır cezayla karĢılanması
öngörülmektedir.
SavaĢta yalan haber yayma
MADDE 323- (1) SavaĢ sırasında kamunun endiĢe ve heyecan duymasına neden olacak
veya hâlkın maneviyatını sarsacak veya düĢman karĢısında ülkenin direncini azaltacak
Ģekilde asılsız veya abartılmıĢ veya özel maksada dayalı havadis veya haber yayan veya
nakleden veya temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunan
kimseye beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Eğer fiil;
a) Propagandayla,
b) Askerlere yönelik olarak,
c) Bir yabancı ile anlaĢma neticesi,
ĠĢlenmiĢse, verilecek ceza on yıldan yirmi yıla kadar hapistir.
(3) Fiil, düĢmanla anlaĢma neticesi iĢlenmiĢse müebbet hapis cezası verilir.
(4) SavaĢ zamanında düĢman karĢısında milletin direncini tehlikeyle karĢı karĢıya
bırakacak Ģekilde yabancı paraların değerini düĢürmeye veya itibarı amme kağıtlarının
değeri üzerinde etki yapmaya yönelik hareketlerde bulunan kimseye beĢ yıldan on yıla
kadar hapis ve üçbin güne kadar adli para cezası verilir.
(5) Dördüncü fıkrada yazılı fiil, bir yabancı ile anlaĢma sonucu iĢlenmiĢse ceza yarısı;
düĢmanla anlaĢma sonucu iĢlenmiĢ ise bir katı oranında artırılır.
GEREKÇE520:
Madde, savaĢ sırasında belirli koĢullarla ve maksatlarla yalan haber veya havadis yaymayı ve
temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunmayı cezalandırmaktadır.
Böylece madde iki ayrı suçu içermektedir; ikisinin de korumak amacını güttüğü hukukî yarar,
savaĢ sırasında halkın manevîyatını bozacak etkileri gidermek, önlemektir.
Birinci fıkrada tanımlanan suçun oluĢabilmesi için, fiilin savaĢ sırasında iĢlenmesi gerekir.
Fiil, asılsız, abartılmıĢ veya özel maksada dayalı havadis veya haberler yaymak, bunları
aktarmaktır.
Maddede geçen “havadis ve haber” kelimeleri eĢ anlamlı olmakla birlikte soyut habere göre
havadis daha ziyade ilgi çekici bir haber anlamını taĢır. Haber ise bir olay üzerine edinilen
bilgi demektir. Basın ve yayın marifetiyle verilen bilgilere de haber denilir.
“Yayma ve nakletme”, haber ve havadislerin her türlü vasıtayla, değiĢik çevrelerin bilgisine
(ıttılaına) ulaĢtırılması ve duyurulması demektir. “Özel maksada dayalı havadis ve haber” ise,
aslında doğru bir haberin olumsuz etki yapacak surette yayılıp nakledilmesini ifade eder;
haberin taraf tutucu Ģekilde verilmesi gibi. “Aslı olmayan havadis ve haber” uydurulmuĢ
haber demektir. “AbartılmıĢ havadis ve haberden” maksat aslında doğru olan bir haberin,
insanları olumsuz etkileyecek biçimde büyütülerek sunulmasıdır.
520
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 708.
Haber veya havadisin, kamunun endiĢe duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını
bozacak veya Ülkenin düĢman karĢısında direncini azaltacak nitelikte olması gereklidir.
Birinci fıkrada yer alan diğer seçimlik hareket, “temel millî yararlara zarar verebilecek
herhangi bir faaliyette bulunmaktır. SavaĢ sırasında Ülkenin çabalarını, etkinliğini zayıflatan
ve milletin zafere ulaĢmasını zorlaĢtıracak nitelikte bulunan her türlü faaliyetin temel millî
yararlara zarar verebilecek nitelikte olduğunu kabul etmek gerekir.
Söz konusu suç, bir tehlike suçudur.
Maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yer alan suça ait üç ağırlaĢtırıcı nedene yer
verilmiĢtir. Bunlardan birincisi propagandayla iĢlenmesi, ikincisi askerlere yönelik olarak
iĢlenmesi, üçüncüsü ise bir yabancı ile anlaĢarak bu fiilin iĢlenmesidir. Propagandadan maksat
yalan haber ve havadislerin veya temel millî yararlara zarar verecek faaliyetlerin insanları
güçlü biçimde etki altında bırakacak nitelikteki araçlarla iĢlenmiĢ bulunmasıdır. Haber ve
havadislerin askerler arasında yayılıp nakledilmesi veya temel millî yararlara zarar
verebilecek hareketlerin keza askerlere yöneltilmesi bir ağırlaĢtırıcı neden teĢkil etmektedir.
Fiilin yabancı ile anlaĢma neticesi iĢlenmesi de bir ağırlaĢtırıcı nedendir. Maddenin üçüncü
fıkrasına göre fiilin düĢmanla anlaĢma neticesi iĢlenmesi hâlinde ceza artırılmaktadır.
Maddenin
dördüncü
fıkrasında
ekonomik
sabotaj
niteliğindeki
hareketler
cezalandırılmaktadır. Bu fıkrada yazılı suçun maddî unsuru yabancı paraların değerini
düĢürmeye ve itibarı amme kağıtlarının değeri üzerinde etki yapmaya yönelik her türlü
hareketlerde bulunmaktır. Söz konusu hareketlerin suç oluĢturması için, bu fiillerin savaĢ
zamanında iĢlenmesi ve milletin direncini tehlikeye düĢürecek Ģekilde olması gerekir. Suç
serbest hareketlidir.
BeĢinci fıkraya göre, dördüncü fıkrada yazılı fiillerin yabancı ile veya düĢmanla anlaĢma
sonucu iĢlenmesi bir ağırlaĢtırıcı neden oluĢturmaktadır.
Seferberlikle ilgili görevin ihmali
MADDE 324- (1) Sulh zamanında seferberlikle ilgili görevlerini ihmal eden veya
geciktiren kamu görevlisine altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE521:
Maddenin 4/11/1983 tarihli ve 2941 sayılı Seferberlik ve SavaĢ Hâli Kanunu ile birlikte
incelenip uygulanması gerekir. Maddede, sulh zamanında seferberliğe ait görevlerini ihmal
eden veya geciktiren kamu görevlisine bu ihmalin karĢılığı verilecek ceza gösterilmiĢtir.
DüĢmandan unvan ve benzerî payeler kabulü
MADDE 325- (1) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletten akademik derece veya
Ģeref, unvan, niĢan ve diğer fahri rütbe veya bunlara ait maaĢ veya baĢka yararlar kabul
eden vatandaĢa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
521
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710.
GEREKÇE522:
Madde, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan düĢman bir devletten herhangi bir akademik derece
veya Ģeref, unvan, niĢan ve sair fahri rütbe veya bunlara ait maaĢ almayı veya baĢka yararlar
kabul etmeyi ihanet sayan bir görüĢten hareketle bunları alan veya kabul edenleri
cezalandırmaktadır.
YEDĠNCĠ BÖLÜM
Devlet Sırlarına KarĢı Suçlar ve Casusluk
Devletin güvenliğine iliĢkin belgeler
MADDE 326- (1) Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge
veya vesikaları kısmen veya tamamen yok eden, tahrip eden veya bunlar üzerinde
sahtecilik yapan veya geçici de olsa, bunları tahsis olundukları yerden baĢka bir yerde
kullanan, hileyle alan veya çalan kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Yukarıdaki yazılı fiiller, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını
veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢ ise müebbet hapis
cezası verilir.
GEREKÇE523:
Madde, Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge veya
vesikaların yok edilmesi, tahribi, bunlar üzerinde sahtecilik yapılması veya bunların tahsis
olundukları yerden baĢka bir yerde kullanılmaları, hileyle alınmaları veya çalınmaları fiillerini
cezalandırmaktadır. Böylece maddenin koruduğu hukukî değer, Ülkenin savunmasıdır.
“Devletin güvenliği” kavramı, Devletin varlığının korunması, tehlikeyle karĢı karĢıya
bırakılmaması demektir. Devletin varlığını tehlikeye düĢürebilecek nitelikteki fiiller Devletin
güvenliğini ihlâl eder. “Devletin iç ve dıĢ yararları” ibaresine gelince; bir büyük örgütlenme
olarak Devletin elbette ki, yararları ile güvenliği arasında da sıkı bir iliĢki vardır. Yararlarını
koruyamayan Devletin güvenliği de tehlikeye düĢebilir. Madde, Devlet yararları arasında
“siyasal” olanları göz önüne almıĢ bulunmakta; bu nedenle, ekonomik, kültürel ve benzerî
nitelikteki yararlara iliĢkin belge veya vesikalar, bu suçun konusunu oluĢturmamaktadır. Söz
gelimi Devletin dıĢ iliĢkilerinin iyi tarzda sürdürülmesi hususundaki yarar gibi.
Suçun oluĢması için belge veya vesikaların bir sırrı içermesi hususunda zorunluluk yoktur.
Zira madde belgenin içerdiği sırrı değil bizatihi Devletin güvenliği veya siyasal yararları ile
ilgili olan belge veya vesikaları korumaktadır. Ancak fiillerin iĢlendiği sırada Devletin
güvenliği veya siyasal yararlarıyla olan ilgisinin devam etmiĢ bulunması gerekir. Söz gelimi
tarihi belge veya vesikalar hâlen bu niteliği korumuyorlarsa, onlar hakkında bu maddenin
uygulanması söz konusu olmaz.
522
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710.
523
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 710.
Maddede yazılı olan “belge” sözcüğü her türlü evrak ve vesikaları kapsamaktadır. Resmî
belge, genellikle hukukî iĢlemlerin doğruluğunu belirtme yetkisine sahip makam tarafından
usulüne göre düzenlenmiĢ veya onaylanmıĢ yazılar, Devlet memurlarınca görev gereği
gerçekleĢtirilen iĢlemleri taĢıyan resmî defter ve dosyalar, askerî plân ve haritalar ve bir
olayın gerçeğe uygunluğunu gösteren her türlü yazılardır. Güvenilen, doğrulanan her türlü
belge anlamındadır.
Maddenin ikinci fıkrası, suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerini göstermektedir.
Buna göre, birinci fıkrada yazılı fiiller, savaĢ etkinliğini veya askerî hareketleri tehlikeye
koymuĢ ise ceza artırılacaktır.
Devletin güvenliğine iliĢkin bilgileri temin etme
MADDE 327- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından,
niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini
veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢsa müebbet hapis cezası verilir.
GEREKÇE524:
Maddeyle, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları gereği, niteliği bakımından
gizli kalması gerekli bilgilerin temin edilmesi cezalandırılmaktadır. Maddenin koruduğu
yarar, millî savunmadır.
Maddenin uygulanmasında dikkat edilmesi gerekli husus temin edilen bilgilerin Devletin
güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları gereği gizli kalmasının zorunlu olmasıdır. Demek
oluyor ki, bilgi sır niteliğinde olacaktır. Eğer bilgi, temin olunduğu sırada sır olma vasfını
kaybetmiĢ ise, söz gelimi temin edilmeden önce açıklanmıĢ veya herkes tarafından bilinen bir
husus hâline gelmiĢ ise, artık sır olmaktan çıkacağından, bunun temininden dolayı faile ceza
verilemeyecektir.
Sırdan maksat, yetkili bulunmayan kiĢilerin hakkında bilgi sahibi olmaları hâlinde “Devletin
güvenliğinin, millî varlığının, bütünlüğünün, anayasal düzeninin veya iç veya dıĢ siyasal
yararlarının tehlikeye düĢebileceği bilgiler”dir. Ancak, vurgulamak gerekir ki, suç olgusuna
iliĢkin bilgi ve belgeler, bir hukuk toplumunda hiçbir surette devlet sırrı olarak koruma
altına alınamaz.
Maddede geçen “temin” kelimesi gizli kalması gereken bilgilerin öğrenilmesi için çaba
göstermek, bu hususta vasıtalara baĢvurma gereğini ifade etmektedir. Bilgilerin böylece
temini yani öğrenilmesiyle suç oluĢur; bu suçun oluĢabilmesi için bunların açıklanmasına
gerek yoktur.
Elde edilen bilgilerin, ilgili mevzuat hükümlerine göre Devletin güvenliği yahut iç ve dıĢ
siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği bir bilgi olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.
524
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 712.
Siyasal veya askerî casusluk
MADDE 328- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından,
niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla
temin eden kimseye onbeĢ yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil;
a) Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenmiĢse,
b) SavaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya
askerî hareketlerini tehlikeye sokmuĢsa,
Fail, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
GEREKÇE525:
Madde, Devletin güvenliğine veya iç veya dıĢ siyasal yararlarına iliĢkin belge ya da vesika
içeriklerindeki bilgilerin “siyasal veya askerî casusluk” maksadıyla temin edilmesini
cezalandırmaktadır.
Siyasal casusluktan maksat, yabancı bir devlet yararına, Türkiye Devletinin veya
vatandaĢlarının veya Türkiye’de oturmakta, ikâmet etmekte olanların zararına olarak
bilgilerin toplanması demektir; kamu sağlığına iliĢkin, malî veya milletin maneviyatına iliĢkin
gizli kalması gereken bütün bilgiler casusluğun kapsamı içindedir.
Askerî casusluktan maksat ise, yabancı devlet yararına ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti
zararına askerî bilgilerin toplanmasıdır.
Suçun maddî unsuru, bilgilerin temin edilmesidir. Maddî unsuru oluĢturan hareket, esasen var
olan bilgilerin ele geçirilmesi yani bu maksatla çaba gösterilerek teminidir.
Suçun oluĢması için failde kastın yanı sıra, özel bir maksadın varlığı aranacaktır. Bilgilerin
siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temini gerekmektedir.
Suçun konusunu oluĢturan bilgilerin, “nitelikleri itibarıyla” gizli kalması gerekli bilgiler
olmalıdır. VatandaĢların haber alma, aydınlanma haklarını saklı tutmak için “bilgilerin
nitelikleri itibarıyla” gizli kalmaları zorunluluğuna iĢaret edilmiĢtir. Gizliliği gerekli kılan
husus Devletin güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararlarıdır. Bu itibarla bilgilerin, Devletin
güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararları ile yakından ilgili bulunma ve bunların elde
edilmelerinin söz konusu değerleri tehlikeye sokabilecek nitelikte olması gereklidir.
Maddenin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir.
Bunlardan birincisi fiilin Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devlet yararına iĢlenmesi yani
failde Türkiye ile savaĢ hâlinde olan bir devlet yararına iĢ görme amacının varlığıdır.
Ġkinci nitelikli hâl ise, fiilin Devletin savaĢ hazırlıkları veya savaĢ etkinliğini veya askerî
hareketlerini tehlikeye sokmuĢ bulunması veya fiilin savaĢ sırasında iĢlenmiĢ olmasıdır.
“Devletin savaĢ etkinliği” ibaresi Devletin savaĢ bakımından bütün güç, kudret ve
yeteneklerini, olanaklarını kapsamaktadır.
525
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 712.
Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına iliĢkin bilgileri açıklama
MADDE 329- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği
itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beĢ yıldan on yıla kadar
hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ
etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuĢsa, faile on yıldan onbeĢ yıla kadar
hapis cezası verilir.
(3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiĢ ise birinci fıkrada yazılı olan hâlde, faile
altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâllerden birinin varlığı hâlinde ise üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE526:
Madde, Devletin güvenliği veya iç ve dıĢ siyasal yararları gereği niteliği itibarıyla gizli
kalması gereken bilgilerin açıklanmasını cezalandırmakta ve böylece ülke güvenliğini ve
yararlarını korumaktadır.
Suçun maddî unsuru olan “açıklama”, yukarıda nitelikleri gösterilen Devlet sırlarının bir veya
birden fazla kiĢiye her ne suretle olursa olsun bildirilmesini, naklini belirtmektedir.
Ġkinci fıkrada gösterilen, suça ait nitelikli unsurlar hakkında yukarıdaki maddenin ikinci
fıkrasının gerekçesine bakılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, failin taksiri sonucu fiilin iĢlenmesine neden olunması hâli
cezalandırılmakta ve bu hâllerde birinci ve ikinci fıkraların ihlâl edilmiĢ olabileceği
öngörülerek, ayrı ayrı yaptırım konulmaktadır. Bu fıkrayla cezalandırılan fiil, taksir sonucu
Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği bilgilerin,
bunları açıklayan kimsenin eline geçmiĢ olmasıdır.
Gizli kalması gereken bilgileri açıklama
MADDE 330- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği
itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla
açıklayan kimseye müebbet hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ
etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise, faile
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir.
GEREKÇE527:
Madde, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla
gizli kalması gereken bilgilerin, özel bir maksatla yani siyasal veya askerî casusluk için
açıklanmasını cezalandırmaktadır. “Siyasal veya askerî casusluk” maksadı ve söz konusu
526
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714.
527
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714.
suçun nitelikli hâlleri hakkında açıklamalar için yukarıdaki maddelerin gerekçelerine
bakılmalıdır.
Uluslararası casusluk
MADDE 331- (1) Yabancı bir devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları
bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, diğer bir yabancı devlet
lehine siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden vatandaĢa veya bunu
Türkiye’de temin etmiĢ bulunan yabancıya bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası
verilir.
GEREKÇE528:
Devletin ülkesinde iki yabancı devletin birbirine karĢı casusluk faaliyetlerini icra etmeleri,
yabancı devletler üzerinde olumsuz etki yaparak, uluslararası iliĢkilerin bozulmasına neden
olabileceğinden, bu fiillerin de nitelikleri itibarıyla cezalandırılması uygun görülmüĢ ve
böylece uluslararası casusluk cezalandırılmıĢtır.
Maddenin koruduğu hukukî yarar, Türkiye’nin uluslararası itibarıdır.
Askerî yasak bölgelere girme
MADDE 332- (1) Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmıĢ olan yerlere, gizlice
veya hile ile girenlere iki yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE529:
Bu madde, Devletin askerî yararlarını korumaktadır.
Maddede, askerî yarar gereği yasaklanan yerlere “gizlice” veya “hile” ile girilmesi
cezalandırılmaktadır. Taksirle, yanlıĢlıkla girmek suç olmayacaktır.
Gizlice girmek; denetim ve korumaya iliĢkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere
girilmesi anlamındadır.
Hile ile girmek ise, girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak demektir. Sahte kimlik kullanma,
askerî elbise giymek gibi.
Girilen yerin “Devletin askerî yararı” gereği yasaklanmıĢ yerlerden olması gerekir. Bir askerî
tesis inĢaatında kiĢilerin güvenliğini sağlamak maksadıyla konulmuĢ giriĢ yasağının ihlâli bu
suçu oluĢturamaz. Çünkü, bu durumdaki yasaklama, askerî yarar gereği değildir.
Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmıĢ yerler, askerî yarar nedeniyle girilmesi
yasaklanmıĢ kara, deniz ve hava bölgelerini kapsamaktadır.
528
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 714.
529
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716.
Maddenin son fıkrasındaki hüküm, fiilin savaĢ zamanında iĢlenmesini bir ağırlaĢtırıcı neden
saymıĢ bulunmaktadır.
Devlet sırlarından yararlanma, Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik
MADDE 333- (1) Görevi dolayısıyla öğrendiği ve Devletin güvenliğinin gizli kalmasını
gerektirdiği fenni keĢif veya yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri kendisinin veya
baĢkasının yararına kullanan veya kullanılmasını sağlayan kiĢi, beĢ yıldan on yıla kadar
hapis ve üçbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenir veya Devletin
savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokacak
olursa, faile müebbet hapis cezası verilir.
(3) Türkiye Devleti tarafından yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iĢi görmek
için görevlendirilen kimse, bu görevi sadakatle yerine getirmediği ve bu fiilden dolayı
zarar meydana gelebildiği takdirde faile beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(4) Bu maddede tanımlanan suçların iĢleneceğini haber alıp da, bunları zamanında
yetkililere ihbar etmeyenlere, suç teĢebbüs derecesinde kalmıĢ olsa bile altı aydan iki
yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE530:
Madde, birinci fıkrasında Devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği fennî keĢif veya
yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri görevi dolayısıyla öğrenip de, kendisinin veya baĢkasının
yararına kullanmayı veya kullanılmasını sağlamayı cezalandırmaktadır. Böylece birinci fıkra
aslında Devletin güvenliği açısından gizli kalması gerekli fennî ve sınaî sırların açıklanmasını
önlemek amacını gütmektedir. Suçun faili kamu görevlisi olabilir.
Suçun maddî unsuru, fennî keĢif veya yeni buluĢları veya sınaî yenilikleri kendisi veya
baĢkası yararına kullanmak veya kullanılmasını sağlamaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, suça ait ağırlaĢtırıcı nedenler gösterilmiĢtir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, ayrı bir suç yer almıĢ bulunmaktadır; korunmak istenen yarar
Türkiye tarafından yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iĢi görmeye memur edilen
kimsenin bu görevi sadakatle yerine getirmesinin teminidir. Görevin sadakatle yerine
getirilmemesi, yani Devlete karĢı görevde gösterilmesi gerekli özen ve itina dıĢında ihmal ile
icrası bu suçu meydana getirecektir. Ancak suçun oluĢabilmesi için, sadakatle yerine
getirilmemiĢ görev dolayısıyla zarar meydana gelebilmesi olasılığının ortaya çıkması
gereklidir. Zarar gelebilmesi olasılığı bir cezalandırılabilme koĢulunu oluĢturduğundan failde
buna yönelik bir kastın bulunması gerekmez. Esasen suç ihmal niteliğindedir; zira görev
sadakatle yani tam olarak yerine getirilmemekte, ihmalde bulunulmaktadır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, herkes için bir ihbar yükümlülüğü getirilmiĢ bulunulmaktadır.
Birden üçe kadar olan fıkralarda yer alan suçların iĢleneceğini haber alan her vatandaĢın bunu
yetkililere ihbar etmesi yükümlülüğü getirilmiĢtir. Asıl fiil teĢebbüs derecesinde kalmıĢ olsa
bile ihbarda bulunmayan hakkında yine de cezaya hükmedilecektir.
530
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716.
Yasaklanan bilgileri temin
MADDE 334- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini
tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise faile beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE531:
Madde, yetkili makamlarca kanun veya düzenleyici iĢlemlerin verdiği yetkiye dayanarak,
açıklanması yasaklanan ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin temin
edilmesini cezalandırmaktadır. Böylece yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere
göre açıklanmasını yasaklayabilecekleri bilgilerin temin edilmesi suç hâline getirilmiĢ
olmaktadır. Suçun oluĢması için kanun ve düzenleyici iĢlemlerin yetkili makamlara o
konudaki bilgilerin açıklanmasını yasaklamak yetkisini vermiĢ bulunması gerekir ve bu
bilgilerin niteliği bakımından gizli kalmasının gerekliliği zorunlu olmalıdır. Yoksa resmî
makamın her istediği bilginin açıklanmasını yasaklamak yetkisi, demokratik bir düzende
kabul olunamaz. VatandaĢın haber almak hak ve hürriyetinin kısıtlanması, ancak Anayasanın
olanaklı kıldığı hâllerde kabul edilebilir.
Hangi yetkili makamın hangi bilgileri yasaklayabileceği hususu, mevzuat tarafından
belirtilmektedir. Demokratik bir toplumda iĢlemlerin halkın gözü önünde cereyanı temel
ilkedir; böyle olunca devlet makamlarının, keyfî olarak, istedikleri bilginin açıklanmasını
yasaklayabilecekleri kabul olunamaz.
Ġkinci fıkrada suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir.
Yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini
MADDE 335- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî
casusluk maksadıyla temin eden kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Fiil, Türkiye ile savaĢ hâlinde bulunan bir devletin yararına iĢlenmiĢ veya Devletin
savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı
karĢıya bırakmıĢ ise faile ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verilir.
GEREKÇE532:
531
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 716.
532
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718.
Madde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve
niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin siyasal ve askerî casusluk maksadıyla
teminini cezalandırmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında bu suça iliĢkin nitelikli hâller gösterilmiĢtir.
Yasaklanan bilgileri açıklama
MADDE 336- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye üç
yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ
etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuĢ ise faile on yıldan onbeĢ yıla kadar
hapis cezası verilir.
(3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiĢ ise, birinci fıkrada yazılı olan hâlde faile
altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâlde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
verilir.
GEREKÇE533:
Madde metninde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin açıklanması, suç olarak
tanımlanmıĢtır. Bu maddede geçen kavramlar hakkında yukarıdaki maddelerin gerekçelerine
bakılmalıdır.
Yasaklanan bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklama
MADDE 337- (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî
casusluk maksadıyla açıklayan kimseye on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ
etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise ağırlaĢtırılmıĢ
müebbet hapis cezası verilir.
GEREKÇE534:
Madde metninde, yetkili makamların kanun ve düzenleyici iĢlemlere göre açıklanmasını
yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin siyasal veya askerî
casusluk maksadıyla açıklanması, suç olarak tanımlanmıĢtır. Bu maddede geçen kavramlar
hakkında yukarıdaki maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.
533
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718.
534
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718.
Taksir sonucu casusluk fiillerinin iĢlenmesi
MADDE 338- (1) Bu Bölümde tanımlanan suçların iĢlenmesi, ilgili kiĢilerin dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları sonucu mümkün olmuĢ veya kolaylaĢmıĢ ise,
taksirle davranan faile altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaĢ sırasında iĢlenmiĢ veya Devletin savaĢ hazırlıklarını veya savaĢ etkinliğini
veya askerî hareketlerini tehlikeyle karĢı karĢıya bırakmıĢ ise, taksirle davranan faile üç
yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE535:
Maddenin birinci fıkrası, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararlarının gizli
kalmasını gerektirdiği veya yetkili makamlarca duyurulması veya yayınlanması yasak olan
bilgilerin, bunları ellerinde bulunduran görevlilerin taksirli davranıĢları sonucu baĢkaları
tarafından elde edilmesi veya elde edilmesinin kolaylaĢtırılmıĢ olmasını cezalandırmakta ve
böylece ilgilileri daha ziyade dikkat göstermeye yöneltmek amacını gütmektedir.
Ġkinci fıkrada ise, bu suçun nitelikli hâlleri gösterilmiĢtir.
Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma
MADDE 339- (1) Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından gizli
kalması gereken bilgileri veya yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği
bakımından gizli kalması gereken hususları elde etmeye yarayan ve elde
bulundurulması için kabul edilebilir bir neden gösterilemeyen belgelerle veya bu
nitelikteki herhangi bir Ģeyle yakalanan kimseye bir yıldan beĢ yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Fiil, savaĢ zamanında iĢlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
GEREKÇE536:
Madde ile, Devletin güvenliği veya iç veya dıĢ siyasal yararları bakımından gizli kalması
gereken bilgileri veya yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından
gizli kalması gereken hususları temine yarayan ve elde bulundurulması için kabul edilebilir
bir neden gösterilemeyen belgelerle veya bu nitelikteki herhangi bir Ģeyle yakalanan kimsenin
cezalandırılacağı hüküm altına alınmıĢ bulunmaktadır.
Belirtilen bilgilerin elde edilmesiyle ilgili madde gerekçelerinde açıklandığı üzere temin etme
unsurunun oluĢması için belirli bir kısım çabalarda bulunma, vasıtalar kullanma gereğine
iĢaret edilmiĢtir. ĠĢte bu madde, söz konusu bilgilerin teminine yarayan belgelerin elde
bulundurulmasını ayrı bir suç saymaktadır. Söz konusu belgeleri elde bulunduran kiĢi bu
bakımdan geçerli ve kabul edilebilir nedenler gösterebildiği takdirde suç oluĢmuĢ
sayılmayacaktır.
535
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718.
536
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 718.
Maddenin ikinci fıkrası, bu suretle yakalanmanın savaĢ zamanında gerçekleĢmesi hâlinde
cezayı ağırlaĢtırmaktadır.
SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM
Yabancı Devletlerle Olan ĠliĢkilere KarĢı Suçlar
Yabancı devlet baĢkanına karĢı suç
MADDE 340- (1) Yabancı devletlerden birinin baĢkanına karĢı bir suç iĢleyen kiĢiye
verilecek ceza, sekizde biri oranında artırılır. Suçun müebbet hapis cezasını
gerektirmesi hâlinde, ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(2) Fiil, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlardan ise, soruĢturma ve
kovuĢturma yabancı devletin Ģikâyetine bağlıdır.
GEREKÇE537:
Madde metninde, yabancı devlet baĢkanlarına yönelik olarak iĢlenen suçlardan dolayı
verilecek cezanın artırılarak hükmedilmesi öngörülmüĢtür. Ancak, bunun için, karĢılıklılık
koĢulunun aranması gerekir. Söz konusu yabancı devletin Türkiye tarafından tanınmıĢ
bulunması, doğal olarak, temel koĢuldur.
Maddenin ikinci fıkrasında, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlardan dolayı
Ģikâyet hakkının, ilgili yabancı devlet hükûmeti tarafından kullanılabileceği öngörülmüĢtür.
Yabancı devlet bayrağına karĢı hakaret
MADDE 341- (1) Resmen çekilmiĢ olan yabancı devlet bayrağını veya diğer egemenlik
alametlerini alenen tahkir eden kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçtan dolayı soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, ilgili devletin Ģikâyetine
bağlıdır.
GEREKÇE538:
Maddenin amacı, Devletin uluslararası iliĢkilerini korumaktır. Bu nedenle, resmen çekilmiĢ
olan yabancı devlet bayrağının veya diğer egemenlik alametinin tahkiri cezalandırılmaktadır.
“Resmen çekilmiĢ olan bayrak” ibaresinden, gerek yabancı devlet ve gerek Türk kamu
hukuku ve kanunlarına uygun olarak bayrağın direğe asılmıĢ olması anlaĢılacaktır. Bu itibarla
yabancı devlet vatandaĢının astığı bayrak veya diğer egemenlik alâmetlerinin tahkiri, örneğin
bayrak yakılması, bayrak resmen yani resmî görevlilerce asılmadığı için suç olmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası soruĢturma ve kovuĢturmayı ilgili devletin Ģikâyetine bağlı kılmıĢtır.
537
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720.
538
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720.
Yabancı devlet temsilcilerine karĢı suç
MADDE 342- (1) Türkiye Cumhuriyetinde sürekli veya geçici olarak görevlendirilmiĢ
yabancı devlet temsilcileri ile bunların diplomasi memurları veya uluslararası
kuruluĢların temsilcileri ile bunların diplomatik ayrıcalık ve bağıĢıklık tanınan
memurları, kendilerine karĢı görevlerinden dolayı iĢlenen suçlar bakımından, kamu
görevlisi kabul edilerek; suç iĢleyen kiĢiler hakkında, bu kanunun ilgili hükümlerine
göre cezaya hükmolunur.
(2) ĠĢlenen suç hakaret ise, soruĢturma ve kovuĢturma yapılması, mağdurun Ģikâyetine
bağlıdır.
GEREKÇE539:
Madde, Türkiye’de görevli yabancı devlet temsilcilerine veya diplomasi memurlarına veya
uluslararası kuruluĢların temsilcileri ile bunların diplomatik ayrıcalık ve bağıĢıklık tanınan
memurlarına karĢı görevlerinden dolayı herhangi bir suç iĢlenmesi hâlinde, kanunda o suça
özgü cezanın uygulanacağı hükmünü getirmiĢ bulunmaktadır. Böylece, Türkiye’deki
memurlara karĢı görevlerinden dolayı iĢlenecek ve yabancılar bakımından da iĢlenmesi
olanaklı suçlardan dolayı aynı maddeler hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiĢ olmaktadır.
KarĢılıklılık koĢulu
MADDE 343- (1) Bu Bölümde yazılı hükümlerin uygulanması, karĢılıklılık koĢuluna
bağlıdır.
GEREKÇE540:
Madde, bu Bölümde yer alan hükümlerin uygulanmasını, mağdurun mensubu olduğu devlet
kanununca da aynı esasların Türkiye bakımından kabul edilmiĢ bulunmasına yani karĢılıklılık
kuralına bağlamıĢ bulunmaktadır.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Son Hükümler
Yürürlük
MADDE 344- (1) Bu Kanunun;
a) “Ġmar kirliliğine neden olma” baĢlıklı 184 üncü maddesi, yayımı tarihinde,
539
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720.
540
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664, sh. 720.
b) “Çevrenin kasten kirletilmesi” baĢlıklı 181 inci maddesinin birinci fıkrası ile,
“Çevrenin taksirle kirletilmesi” baĢlıklı 182 nci maddesinin birinci fıkrası, yayımı
tarihinden itibaren iki yıl sonra,
c) Diğer hükümleri, 1 Haziran 2005541 tarihinde,
Yürürlüğe girer.
GEREKÇE542:
Tasarının kanunlaĢması halinde yürürlük tarihinin bir yıl gibi ileri bir tarihe bırakılması,
uygulama açısından ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu zaman zarfında iĢlerin bekletilmesi gibi
bir fiili durum ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan Kanunun yürürlük tarihinin mümkün
olduğunca kısa tutulmasında fayda görülmüĢtür.
Ancak, ülkemizdeki plânsız kentleĢme ve kaçak yapılaĢmanın ciddi bir sorun haline gelmesi
dolayısıyla, Tasarının “Ġmar kirliliğine neden olma” baĢlıklı 184 üncü maddesi hükümlerinin
Kanunun yayımı ile derhâl yürürlüğe girmesi uygun görülmüĢtür.
Buna karĢılık, özellikle yerel yönetimler ve sınai tesisler açısından bir alt yapı hazırlığının
yapılabilmesi için zamana ihtiyaç bulunması dolayısıyla, “Çevrenin kasten kirletilmesi”
baĢlıklı 181 inci maddesinin birinci fıkrası ile, “Çevrenin taksirle kirletilmesi” baĢlıklı 182 nci
maddesinin birinci fıkrası hükümlerinin, Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonraya
bırakılmasını, diğer maddelerinin ise 1 Nisan 2005543 tarihinde yürürlüğe girmesini sağlamak
amacıyla, Türk Ceza Kanunun Tasarısının 344 üncü maddesi değiĢtirilerek kabul edilmiĢtir.
Yürütme
MADDE 345- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
541
Yeni Türk Ceza Kanununun, 344 üncü maddede belirtilen istisnalar dıĢında, 1 Nisan 2005 tarihinde
yürürlüğe girmesi öngörülmüĢtü. Kanunun 5 inci maddesi hükmü karĢısında; diğer kanunlardaki ceza
hukukuna iliĢkin hükümlerin yeni TCK’nun Genel Hükümler Kitabındaki düzenlemelere uygunluğunun
sağlanması gerekmekteydi. Ancak, 1 Nisan 2005 tarihine kadar bu değiĢiklikler yetiriĢtirilememiĢtir. Bu
nedenle, çeĢitli suçlardan dolayı bu suçları iĢleyen kiĢilerin cezasız kalmaması için, 31.3.2005 tarihli ve
5328 sayılı Kanunla TCK’nun yürürlük tarihi 1 Haziran 2005 olarak değiĢtirilmiĢtir (5328 s. K, geçici
madde 1, bent c).
542
TBMM, Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 664’e 1 inci ek.
543
Madde metninde yapılan değiĢiklik itibarıyla, gerekçedeki bu tarihi 1 Haziran 2005 olarak anlamak
gerekir.

Benzer belgeler