süthattı sayı 9_16_Layout 1 - Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri

Transkript

süthattı sayı 9_16_Layout 1 - Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 1
suthattı
Süt ve süt ürünleri sektörünün
sürdürülebilir büyümesini
desteklemek ve tüketicinin ihtiyacını
“gıda güvenliği” şartları içinde
karşılayan üretim zincirinin
oluşmasına katkı sağlamak
misyonuyla yola çıkan ASÜD 3
yaşında. Bugün 92 üyesiyle
sektörümüzün en büyük ve en yetkin
sivil toplum kuruluşu haline gelen
ASÜD’ün 2. Olağan Genel
Kurulu’nu Mart ayı içinde
gerçekleştireceğiz.
S.2
Mart - Nisan 2012
İki ayda bir yayımlanır
www.suthatti.com.tr
Sanayi 7 milyon ton süt topladı
Modernizasyon için iki yıl
TÜİK, 2011 yılında toplanan inek sütü
miktarının bir önceki yıla göre %4,9
artışla 7 milyon tonu aştığını açıkladı.
Süt ürünlerinde en yüksek üretim artışı
%19,2 ile ayranda gerçekleşti.
S.6
Onaya tabi gıda işletmeleri yıl sonuna
kadar belge alacak. Belge alamayacak
durumdaki işletmelere modernizasyon
planı sunmaları halinde 2013 sonuna
kadar süre tanınacak.
S.4
ABD’de çiğ süt yasaklanıyor
Röportaj
Başkan’ın kaleminden
Sayı: 9
Cevdet Arınık
Teksüt Yönetim Kurulu Başkanı
Beyaz köşe
Gıda, beslenme ve sağlık alanından
tüm paydaşları ilk defa aynı
platformda buluşturan İstanbul
Sağlık ve Beslenme Bienali, sağlık
ve beslenme politikalarımıza yön
vereceğine inandığım ortak bir çağrı
ile son buldu. Bu bilimsel
gerçeklerin ışığında hemen harekete
geçmeli, toplumca, tüm
paydaşlarımızla, sağlıklı nesillerin
temelini şimdi atmalıyız. Bu işe ne
kadar erken başlarsak o kadar
iyidir.
S.4
Mertçe
Kendilerini ‘gıda, beslenme, tıp ve
kanser uzmanı’ olarak tanıtan kimi
okumuşlarımız öyle iddialar ortaya
atıyorlar ki, sanki insanların
hayatında değişen tek şey sadece
yedikleri ve içtikleri gıdalar... Bu
yüzden de mikrobik olmayan
hastalıkların baş sebebi gıdalar.
Yetmezmiş gibi bir de içme sütünü
‘tu kaka’ yaparak, sokak sütünü
önermekteler. Bu önermeleri cinayetle
eş tutabilirsiniz.
S.10
ABD Sağlık Bakanlığı’nın çiğ sütün pastörize süte göre
150 kat daha fazla hastalığa neden olduğunu ortaya
koyan araştırması, çiğ süte yasak tartışmasını başlattı.
n ABD Sağlık Bakanlığı’na bağlı Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezi’nin (CDC) süt kaynaklı
salgınlara ilişkin 13 yıllık çalışması tamamlandı. CDC’nin çalışması,
çiğ süt ve ürünlerinin, pastörize
edilmiş süte oranla 150 kat daha
fazla salgın hastalığa neden olduğunu ortaya koydu. ABD genelinde pastörize edilmemiş süt satan
çiftçilere kesilen ceza sonrasında
çiftçilerin itirazı üzerine başlatılan
Sütte oyun tutmadı
“Karpuzla Hellim bulsam her gün
yerim.” Tavada, ızgarada pişirilerek de tüketilebilen Hellim peynirinin geleneksel tüketim şeklini
belki de en iyi bu atasözü anlatıyor. Ne ile yenirse yensin, Hellim’in tadına doyum olmuyor. Bu
arada Güney Kıbrıs 2009 yılında
Hellim’in patentini almak için Avrupa Komisyonu’na sunduğu dosyayı
geri çekiyor.
S.13
CDC Gıda, İçme suyu ve Çevresel
Kaynaklı Hastalıklar Birimi Başkanı Robert Tauxe “Çiğ süt satışına getirilecek kısıtlamalar salgınların azalmasına ve halk sağlığının
korunmasına yardımcı olacak, satış izni veren eyaletler salgınlarla
karşı karşıya kalacaktır” dedi.
S.2
“Çocuklarınıza süt içirmeyin” açıklamalarının ardından sütte
kalıntı tartışmaları da üretici, sanayici, bakanlık ve
n Son dönemde bilim adamı
kimliği taşıyan bazı hekimler tarafından özellikle çocuklara süt içirilmemesi yönündeki açıklamaların ardından başlatılan sütte kalıntı tartışmaları, sadece sektörün
paydaşlarından değil, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanı M. Mehdi
Eker ve akademisyenlerden de
tepki gördü. Hacettepe Üniversitesi’nden bilim adamları, kanserden korunma, diş sağlığı, kemik
gelişimi ve bağışıklığın kuvvetlenmesinde düzenli süt içilmesinin
‘olmazsa olmaz’ olarak kabul edildiğinin altını çizdi. Bilim adamları, çocuklar başta olmak üzere her
yaş grubundaki yetişkinlerin de
süt içmesi gerektiğini kaydetti.
USK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Prof. Dr. Muhittin Özder ise
sütü bir ülke için stratejik bir ürün
olarak tanımladı.
S.8
“Süt sektörü gıda
güvenliği noktasında
önemli adımlar attı.
Kafalar karıştırılmasın,
tüketiciler endişe etmesin.”
Sayfa 3
Türkiye gerçeği: Süt içmiyoruz!
n “Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları ve Fiziksel Hareketlilik Düzeyi Saptama Araştırması” ile Türkiye’nin beslenme haritasını çıkartan Türkiye Obezite Araştırma
Derneği; Türk Diabet Cemiyeti,
Türkiye Diyabet Vakfı ve Türkiye
Diyetisyenler Derneği’nin iş birliği
ile İstanbul Sağlık ve Beslenme
Bienali’ni gerçekleştirdi.
akademik camiadan tepki gördü.
G elenekten bilime
çalışma kapsamında, 50 eyalette
ortaya çıkan salgınlar incelendi.
Gıda, sağlık ve beslenmenin tüm
paydaşlarının ilk kez bir araya geldiği bir platforma dönüşen Bienal’de Türk toplumunun beslen-
me alışkanlıkları ve araştırma sonuçları değerlendirildi. Bienal,
sağlık ve beslenme politikalarına
yön verecek ortak bir çağrı ile son
buldu.
Türkiye’de geleneksel tarzda beslenmenin sürdüğünü ortaya koyan
araştırmaya göre, toplum olarak
süt içme alışkanlığına sahip değiliz. Süt, alkolsüz içecekler tüketiminde son sıralarda yer alırken,
ayran tüketimi ise çay ve kahvenin
ardından üçüncü sırada yer alıyor.
S.12
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 2
2 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Sektör
B a ş ka n ’ ı n
ka le m in d e n
ABD’de çiğ süt tartışılıyor
Harun Çallı
Üç yılın ardından
SÜD’ün, hangi büyüklükte
olursa olsun, süt ve süt ürünleri sanayisinde faaliyet gösteren
ve gelişmeyi amaçlayan kuruluşlarla birlikte sektörün sürdürülebilir büyümesini desteklemek ve tüketicinin ihtiyacını “gıda güvenliği” şartları içinde karşılayan üretim zincirinin oluşmasına katkı
sağlamak misyonuyla yola çıkışının üzerinden 3 yıl geçti. Üç yıl
içinde, sektörümüzün güzide kuruluşlarının teveccühüyle üye sayısı 13’ten 92’ye çıktı ve ASÜD,
sektörümüzün en büyük ve en yetkin sivil toplum kuruluşu haline
geldi. İkinci Olağan Genel Kurulumuzu da Mart ayı içinde üyelerimizden aldığımız bu güç ve güvenle gerçekleştireceğiz.
A
Birkaç başlıkla sektörün gündemine de değinmek istiyorum.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mızla birlikte 2 yıldır sürdürdüğümüz “Türkiye Süt ve Süt
Ürünleri Sektörünün AB Pazarına
Girişinin Desteklenmesi” projesinde son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Rusya, Kazakistan, Belarus ve
Çin’e süt ürünleri ihracatı ile ilgili
olarak yapılan çalışmaların da
2012 yılı içinde meyvelerini vermeye başlayacağını umuyoruz.
Mayıs ayı sonunda sanayi kuruluşlarımızın sponsorluğunda İstan-
bul’da gerçekleşecek Kodeks Avrupa Bölgesi toplantısında ise ayranımızın “Ayran” adıyla tescillenmesi için kamu ve özel sektör tek
vücut olarak çalışıyor.
Malumunuz üzere 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu’nun uygulanmasına yönelik yönetmelikler
2011 yılı sonu itibarıyla yayımlandı. Ancak bu yönetmeliklerin, gerek ülkemiz şartları gerekse uygulamada yaşanabilecek çeşitli aksaklıkların giderilmesi bakımından
sektörle birlikte tekrar irdelenmesi
gerektiğini düşünüyoruz. AB’ye
uyumla ile ilgili mevzuat çalışmaları önemli ölçüde tamamlanmış
olsa da gerek çiftliklerimizin gerekse KOBİ statüsündeki sanayi
tesislerimizin büyük çoğunluğunun iyileştirmeye ihtiyacı var. Ziraat Bankası tarafından iyileştirmeye yönelik düşük ve sıfır faizli
kredi verilmesi uygulamasına devam edileceğinin açıklanmasını
son derece olumlu karşılıyoruz.
Bir de uyarımız var: Üyelerimiz,
süt arzında görülen mevsimsel artış sebebiyle çiğ süt fiyatlarının
düşmeye başladığını bildiriyor. Bu
durumun sektörü ne gibi tehlikelerle karşı karşıya bırakacağını tecrübelerimizden biliyoruz ve acilen
tedbir alınmasını bekliyoruz.
3 y ılı g eride bıraktık
A S ÜD , 3 y ılda üy e say ısını 13’ten 92’y e çıkardı.
ABD Sağlık Bakanlığı’nın süt kaynaklı salgın
hastalıklara ilişkin 13 yıllık araştırması, çiğ sütün
pastörize edilmiş süte oranla 150 kat daha fazla
hastalığa neden olduğunu ortaya koydu.
n Açıkta satılan sokak sütlerinin
insan sağlığı için yarattığı riskleri
ortaya koyan bilimsel araştırmalara rağmen ülkemizde ambalajlı
sütlere yönelik bilimsel dayanaktan yoksun iddialar, bu kez
ABD’den gelen verilerle çürütüldü. ABD Sağlık Bakanlığı’na bağlı Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezi’nin (CDC) yaptığı çalışma, pastörize edilmemiş çiğ süt ve
ürünlerinin, pastörize edilmiş süte
oranla 150 kat daha fazla salgın
hastalığa neden olduğunu ortaya
çıkardı.
CDC’nin çalışması, ABD genelinde pastörize edilmemiş süt satan
çiftçilere kesilen ceza sonrasında
çiftçilerin itirazının ardından başlatılmıştı. Çiğ süt ile pastörize sütün neden olduğu salgın hastalıklara yönelik 13 yıllık çalışma kapsamında, 50 eyalette 1993’ten
2006’ya kadar ortaya çıkan salgınlar incelendi.
CDC tahminlerini (%1) karşılaştırdı. Çiğ süt ürünleri peynir ve yoğurdu kapsıyor.
Çalışma, 4.413 hastalık, 239 hastaneye yatış ve 3 ölüme neden olan
süt ve süt ürünleriyle ilgili 121 salgını kapsıyor. Eyalet sağlık görevlileri salgınların %60’ına (73 salgın) çiğ süt ürünlerinin neden olduğunu belirledi. Hastaneye yatışların neredeyse tamamını
(239’dan 200’ü) çiğ süt salgınlarında hastalanan kişiler oluşturdu.
Süt ve süt ürünleriyle bağlantılı bu
salgınlar 30 eyalette yaşandı ve
bunların %75’i çiğ süt ürünleri satışının yasal olduğu 21 eyalette ortaya çıktı. Çalışmada ayrıca 13 yıl
boyunca 7 eyaletin yasalarını değiştirdiği bildirildi.
21 Şubat’ta CDC Artan Enfeksiyon Hastalıkları Dergisi’nde (CDC
Journal Emerging Infectious Diseases) yayımlanan çalışmada, yazarlar çiğ sütün neden olduğu salgın oranını belirlemek için çalışma
dönemi boyunca ABD’de üretilen
süt miktarı (yaklaşık 1,2 milyar
ton) ile tüketilen çiğ süte ilişkin
CDC Gıda, İçme suyu ve Çevresel
Kaynaklı Hastalıklar Birimi
(DFWED) Başkanı Dr. Robert
Tauxe, “Bu çalışma, eyalet yasaları
ile çiğ süt kaynaklı salgın ve hastalık sayıları arasındaki ilişkiyi gösteriyor” dedi. Çiğ süt satışına getirilecek kısıtlamaların salgın sayısının azalmasına ve halkın sağlığının
korunmasına yardımcı olacağını
belirten Tauxe, çiğ süt satışına izin
veren eyaletlerin gelecekte de
muhtemelen salgınlarla karşı karşıya kalacağını kaydetti.
R edaktör
Y ay ın T ürü: Y ay g ın- S üreli
B etül B ardakoğlu
B askı T arihi: 29/02/2012
Çalışma; ayrıca çiğ süt ürünlerinden kaynaklanan salgınların çok
daha ciddi hastalıklara yol açtığını
ve 20 yaşın altındaki insanları daha fazla etkilediğini ortaya koydu.
Pastörize ürünlere bağlı salgınlarda 20 yaşın altındaki hasta oranı
%23 iken, çiğ süt salgınlarında bu
oran %60 olarak belirlendi. Bu veriler, çocukların çiğ sütteki bakterilerden kaynaklanan ciddi hastalıklara yakalanma oranının yetişkinlerden çok daha fazla olduğunu
gösterdi.
Çalışmanın ortak yazarı ve CDCDFWED Enterik Hastalıklar Epidemiyolojisi Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Barbara Mahon, “Bazı
insanlar çiğ sütün pastörize sütlerden çok daha fazla sağlık faydası
olduğunu düşünürken, bu çalışma
çiğ sütün özellikle hastalandıklarında daha ciddi durumlara maruz
kalan çocuklar için büyük riskler
taşıdığını gösteriyor” dedi. Mahon, çiğ süt içtikten sonra hastalanan çocuklarının yaşam mücadelesine tanık olan anne babaların
şimdi bu riski almaya değmeyeceğini söylediğini ekledi.
İdeal şartlarda toplanan sütün
içerdiği bakteriler süt pastörize
edilmediği takdirde çoğalarak artıyor ve hastalığa sebep oluyor.
Hastalığa neden olan bakterileri
yok etmek için yapılan pastörizasyonun sütün faydasını azalttığını
savunanlara rağmen, ABD’deki
iki büyük sağlık otoritesi CDC ve
Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) buna
karşı çıkıyor.
www.suthatti.com.tr
İmtiy az S ahibi v e
S orumlu Y az ı İşleri Müdürü
E ditör
S eda Y ıldız
seda.y ildiz @ suthatti.com.tr
C omart Kurumsal İletişim Hizmetleri Ltd. Şti. adına
İlknur Menlik
imenlik@ comart.com.tr
Y ay ın Koordinatörü
D r. İsmail Mert
ismail.mert@ suthatti.com.tr
G enel Y ay ın Y önetmeni
Metin E rtunç
metin.ertunc@ suthatti.com.tr
S ay fa T asarım
F ig en Kocaman, Murat T uz cuoğlu,
İsmail H akkı E ser
A R G E - Inov asy on
E lif A v cı - elif.av ci@ suthatti.com.tr
F otoğraf
U luslararası İlişkiler
R odolphe de B orchg rav e rodolphe.deborchg rav e@ arcadia- international.net
D aniel T raon
daniel.traon@ arcadia- international.net
1386. S okak N o: 8/8 B alg at /A N KA R A
T el: 0.312 284 77 78 F ax : 0.312 284 77 79
D ağıtım: Kury enet A .Ş. T el: 0.212 444 93 93
Çev re - U luslararası R eg ülasy on
N az an Maraş - naz an.maras@ suthatti.com.tr
P rof. D r. A tila Y etişemiy en, P rof. D r.
E rdoğan G üneş, P rof. D r. İrfan E rol, P rof.
Y önetim Y eri: C ey hun A tıf Kansu C ad.
P erakende
F ikri T ürkel - fikri.turkel@ suthatti.com.tr
A li R eşat Y ılmaz bilen - aliresat@ comart.com.tr
A S ÜD B ilim Kurulu: P rof. D r. A dem Şahin,
D r. Kadir H alkman, P rof. D r. Mehmet
D emirci, P rof. D r. Metin A tamer, P rof. D r.
Müberra B abaoğul, P rof. D r. N ev z at A rtık,
P rof. D r. Öz er Kınık, P rof. D r. T anju B esler.
B askı: E lma T eknik B asım Matbaacılık
Çatal S ok. 11/A Maltepe/A nkara
T el: 0 312 229 92 65 F aks : 0 312 231 67 06
C ihan B ay demir
IS S N : 1309- 9442
W ebmaster
R eklam R ez erv asy on
A li E rdem Kocabatmaz
Melek Karaman -
T olg a F edakâr
0.312 284 77 78
melek.karaman@ suthatti.com.tr
S üthattı, A S ÜD (A mbalajlı S üt v e S üt
Ürünleri S anay icileri D erneği) iş birliği ile
C omart tarafından y ay ımlanmaktadır.
Her türlü yayın hakkı, F ikir ve Sanat E serleri Kanunu gereğince
C omart’a aittir. T anıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 3
suthattı Mart - Nisan 2012
Sayfa
Sektör
3
Röportaj: T eksüt Y önetim Kurulu Başkanı C evdet A rınık
“Sütte kafalar karıştırılmasın”
Teksüt Yönetim Kurulu Başkanı Cevdet Arınık, süte
ilişkin olumsuz söylemlere tepkili: “Tüketicilerin endişe
duymaları gereken bir durum yok. Ancak ‘merdiven
altı’ ürünlere çok dikkat etmeleri gerekiyor.”
n Bugünlerde televizyonda yayınlanan bir reklam ilgiyle izleniyor. Bir ürün ya da marka tanıtımından uzak bir formatta başlayan reklam, süt üretiminde ilk sırada yer alan Balıkesir’in şirin ilçesi Gönen’in tanıtım filmi gibi. Finalde ise ekranda Gönen’den bir
marka, Teksüt beliriyor.
Teksüt’ün hikayesi, 1956 yılına
uzanıyor. Gönen’de bakkal dükkanı işleten Recep Arınık, üreticilerden aldığı sütleri bir mandıraya satar. Ancak bir gün sel gelir, mandıra sütleri almaz. Recep Arınık da
sütleri yoğurt yaparak, lokantalara
satar. Bu, Teksüt’ün ilk üretimidir.
1961’de kurulan mandıra ile beyaz
peynir üretimi Gönen’e taşınır,
Teksüt logo ve markasının 1984
yılında tescilinin ardından Cevdet
Arınık’ın 1987 yılında satın aldığı
arazide kurulan fabrika, 1990’da
üretime başlar.
“Biz peyniri baştan icat edemeyiz,
ancak onu mükemmelleştirmek
için tüm deneyimimizi, emeğimizi
ve varlığımızı bu işe adamış bulunuyoruz” prensibiyle yoluna devam eden Teksüt’te hedef; daha
çok ve daha kaliteli süt ürünü üreterek sağlıklı nesiller yetişmesine
katkıda bulunmak ve sofralara en
kaliteli peyniri taşımak… Cevdet
Arınık’ın başkanlığı üstlendiği
Teksüt Yönetim Kurulu’nda kızı
Pınar Arınık Aksaray başkan yardımcısı, Pınar hanımın eşi Arda
Aksaray da kurul üyesi. Cevdet
Arınık’a ilk olarak Teksüt’ün bugününü soruyoruz.
“Beyaz ve kaşar peyniri çeşitleri,
krem peynir, labne, sürülebilir taze peynir, yoğurt, tereyağı, ayran,
kaymak ürünlerinin yanında, örgü, çeçil, antep gibi yöresel peynirler üretiyoruz. ABD ve Irak’a
ihracatımız var.
Teksüt sektörde önemli bir oyuncu. Tüketici ile iletişimi güçlendirmek adına Ocak ayında başlattığımız kampanyayla, 2012’de daha
çok konuşulan ve tüketilen bir
marka olacağımızı düşünüyorum.
Yatırımlarımız devam edecek. İhracat noktalarımıza yeni ülkeler,
satış noktalarımıza yeni marketler
eklemekteyiz.”
Arınık’a Teksüt reklamında Gönen’i öne çıkardıklarını anımsatıyor ve soruyoruz:
Teksüt’ün başarısında Gönen’in
katkısı nedir?
“Balıkesir birçok üründe bir marka il. Gönen ise kaliteli sütün üretildiği bir bölge ve hayvancılıkta
Balıkesir’e artı değer katmaktadır.
Sektörde bilinse de bölgenin bu
yönünden tüketicinin pek azı haberdardır. İsteriz ki, gıdaya olan
güvenin sorgulandığı bu günlerde,
bölgenin değeri bilinsin. Biz bu
bölgeyi çok iyi tanırız ve üreticimizin arkasında dururuz. Gönen’in
havası, suyu Teksüt’e, Teksüt markası da Gönen’e mal olmuştur.”
Sözü ustası oldukları peynire, insanımızın tercihlerine getiriyoruz.
Peynir konusunda gelişmiş bir
damak zevkimiz var mı?
“İş peynire geldiğinde olay farklılık gösterir. Çünkü peynir kahvaltının baş konuğudur. Kişiye göre
farklılık göstermesi çeşit sayısını
arttırmaktadır. Gelişen teknolojilere bağlı olarak çeşitleri artmakta,
nesilden nesile aktarılan peynirde
Türk insanının damak zevki sürekli değişmektedir.”
En çok hangi peyniri seviyoruz?
“Türk insanı 5 yıl öncesine kadar
klasik beyaz peynir, eski kaşar vb.
peynirleri severdi. Teknolojinin
hızla gelişmesi, kalite standartlarının yakalanması ve ekonomik
şartların iyileşmesi nedeniyle bu
ürünlerin tüketimi giderek azalmaktadır. Bunların yerini, pastörize sütten kaliteli ve sağlık açısından risklerden uzaklaştırılmış
ürünler almaktadır. Gençler ve çocuklar daha çok sürülebilir tarzda
peynirleri tercih etmektedir. Biz
nesil olarak klasik tatlardan vazgeçemiyoruz. Klasik inek peyniri ve
mevsimsel olarak koyun peyniri
favori iki ürünüm. Ancak, trendlerden etkilenmezsek gündemi kaçırırız. Ben de simitle krem peynir,
omlette kaşar tüketmekten hoşlanırım. Uykum kaçsa, midem ağrısa yoğurt yerim geçer, ayranla serinler, tatlıyla kaymak ararız. Süt
ürünleri her türüyle hayatımızın
parçası aslında…”
Ve süte ilişkin son tartışmalar,
“Süt içmeyin” çağrıları…
“Bu tür söylemlerin artık çok geride kalması gerekiyor. ‘Sütün içinde şunlar, bunlar var’ diyerek kafa
karıştırılması çok yanlış. ‘Sütte antibiyotik kalıntısı olmayacak’ diye
bir şey yok. Ancak hiçbir firma
göz göre göre böyle bir sütü kullanmaz. Her noktası kayıt altında,
hesaplı ve kaliteli üretim yapmaya
çalışan firmalara bu söylemlerle
zarar verilmesi çok yanlış. Gıda
güvenliği noktasında tüm gıdalarda olduğu gibi süt sektörü de
önemli adımlar atmıştır. Süt toplama merkezleri oluşturularak, işletmeye uygun araçlar ile sevk edilen
süt bekletilmeden işlenmektedir.
Bu durum, imalat süreçlerinde
otomasyona ağırlık verilerek minimum hataya bile izin verilmeden,
son ürüne kadar devam etmektedir. Güvenlik noktasında yapılan
değişiklikler, gıda güvenliğini en
üst düzeye taşımıştır. Tüketicilerin
süt ve süt ürünleri bakımından endişe duymaları gereken bir durum
yok. Ancak ‘merdiven altı’ olarak
tabir edilen firmaların ürettikleri
ürünlere çok dikkat etmeliler.”
G önen T eksüt’e, T eksüt markası da G önen’e mal olmuş durumda.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 4
4 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Sektör
Her şey hazır, peki ya işletmeler?
B e y a z kö ş e
İlknur Menlik
Harekete geçmenin tam zamanı
ürkiye Obezite Araştırma
Derneği’nin yaptırdığı Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları ve
Fiziksel Aktivite Düzeyi Araştırması, daha fazla hareket eden bir
Türkiye’ye ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Araştırmanın en önemli
bulgularından biri de toplum olarak doğru beslenme alışkanlıklarına sahip olmadığımız bulgusu… 8
Şubat’ta açıklanan sonuçların daha
fazla ayrıntısına girmeyeceğim
çünkü basında geniş yer buldu, hemen herkesin ilgiyle okuduğunu
düşünüyorum. Bu araştırmadan
elde edilen bulgular, bir gün sonra
başlayan İstanbul Sağlık ve Beslenme Bienali’ne de sunuldu. Bienal Başkanlığını yürüten Prof. Dr.
Nazif Bağrıaçık, Bienal süresince
sağlık ve beslenme konusunda ortaya konulacak bilimsel çalışmaların; bu konuda medyada yer bulan
ve “dehşet verici” olarak nitelediği
bilim dışı haberlere de doğru bir
referans olacağını vurguladı. Malumunuz, bu organizasyondan bir
süre önce medyada “Süt kanser yapar, içmeyin, içirmeyin” iddiaları
dolaşıyordu.
T
Sonuçta gıda, beslenme ve sağlık
alanından tüm paydaşları ilk defa
aynı platformda buluşturan İstanbul Sağlık ve Beslenme Bienali,
sağlık ve beslenme politikalarımıza yön vereceğine inandığım ortak
bir çağrı ile son buldu.
9 maddelik bu çok önemli çağrının
özünde şunlar var:
“Halk sağlığı açısından ambalajlı
gıda tüketimi önemlidir. Sağlığın
korunmasında öncelikli olarak
toplumumuzda yeterli ve dengeli
beslenme bilincinin oluşturulması,
geliştirilmesi ve fiziksel aktivite
düzeyinin arttırılması gerekmektedir. Sağlığın korunmasını ve geliştirilmesini hedefleyen her türlü
faaliyetin esasını bilimsel verilere
dayalı bilgi paylaşımı oluşturmalıdır. Sağlık ve beslenme konusundaki yasal düzenlemelerin hedefi
ise bireyleri eğitmeye ve motive etmeye yönelik olmalıdır. Bireyler
yasakçı yaklaşımlarla değil, bilimsel ve doğru bilgiyle eğitilmelidir.”
Sadede gelirsek; bu bilimsel gerçeklerin ışığında asıl şimdi, hemen
harekete geçmeliyiz. Toplumca,
tüm paydaşlarımızca, gelecek sağlıklı nesillerin temelini şimdi atmalıyız. Bu işe ne kadar erken
başlarsak o kadar iyidir. Bu işin en
önemli ayaklarından biri de gıda
güvenliği… Bunu en iyi bilen
isimlerden biri olan Prof. Dr. İrfan
Erol’un 14 Şubat’ta Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü görevine
atanmasını da bu açıdan olumlu
bir gelişme olarak değerlendiriyor,
Prof. Dr. Erol’a yeni görevinde başarılar diliyorum.
Esen kalın!
S ağlıklı nesiller için...
S ağlığın korunmasını v e g eliştirilmesini hedefley en her türlü faaliy etin
esasını bilimsel v erilere day alı bilg i pay laşımı oluşturmalıdır.
A j a n d a
Uluslararası etkinlikler:
İşletmelerin onay belg esi almasında son tarih A ralık 2013.
Onaya tabi gıda işletmeleri yıl sonuna kadar
belge alacak. Onay alamayacak işletmeler
modernizasyon planı sunarsa süre Aralık 2013’e
kadar uzatılacak.
n Gıda sektörünü yakından ilgilendiren ikincil mevzuat düzenlemelerinden birisi de 17 Aralık
2011 tarih ve 28145 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik oldu.
Yönetmeliğin Geçici 1. Maddesi,
“… onaya tabi gıda işletmeleri, bu
Yönetmeliğin yayımı tarihinden
itibaren 31/12/2012 tarihine kadar bu Yönetmeliğe göre onay belgesi almak zorundadır. Ancak,
31/12/2012 tarihine kadar onay
belgesi alamayacak gıda işletmecisi, işletmesinin modernizasyonuna
dair planlar ile modernizasyonun
hangi tarihte ve hangi aşamalardan sonra tamamlanacağına dair
bilgileri yetkili mercie sunar. Bu işletmeler, modernizasyon planını
vermeleri halinde bu süre
31/12/2013 tarihine kadar uzatılabilir. Yetkili merci, gıda işletmecisinin bu planı vermemesi veya modernizasyon planında yer alan tarih ve aşamalara uymaması durumunda işletmenin faaliyetini durdurur” hükmünü içeriyor.
Yönetmelikteki söz konusu hüküm, konunun aciliyetini ve önemini net bir şekilde ortaya koyarken, ülkemiz süt sektörünün
önünde gerek birincil üretim gerekse işleme düzeyinde aşılması
gereken pek çok engel bulunuyor.
AB’ye uyum kapsamında yalnızca
2 yıl olarak belirlenen geçiş sürecini işletmelerin ne kadar etkin ve
verimli değerlendireceği büyük bir
soru işareti oluşturuyor.
AB’deki tecrübelere bakıldığında;
Türkiye ile benzerlik gösteren Polonya, Macaristan vb. ülkelerdeki
işletme sayılarının %80’lere varan
oranlarda azaldığı dikkat çekiyor.
Bu deneyimlerin ışığı altında işletmelerin modernizasyon için önlerindeki 2 yıllık süreyi çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor.
Türkiye’de gıda işletmelerinin modernizasyonu için kullanılan araçlardan biri de Dünya Bankası destekli çalışma oldu. Hayvansal kaynaklı gıda işletmelerinin AB standartlarına ulaştırılması için gerekli
mali portrenin çıkartılması ve bunun nasıl karşılanacağı konusunda
bir yol haritası belirlenmesi amacıyla “Türkiye Gıda Güvenliği
Teknik Yardım Programı” kapsamında Eylül 2009’da başlatılan
“Gıda İşletmelerinin Modernizasyonuna İlişkin İhtiyaç Değerlendirmesi” başlıklı çalışma tamamlandı. Çalışma kapsamında; sorunlu olarak görülen ve AB tarafından
özellikle incelemeye tabi tutulacak
olan et, süt, hayvancılık yan ürünleri ile su ürünleri konusunda durum tespiti yapılması, gıda güvenliği ve rekabet gücünün artırılması
bağlamında yapılacaklar konusunda bir yol haritasının çıkarılması,
firmaların teknik bilgi ve yatırım
ihtiyaçları ile gerekli kredi miktarının belirlenmesi hedefleri doğrultusunda hazırlanan dokümanlar
paylaşıldı, eğitimler verildi ve farkındalık yaratılması amaçlandı.
Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği’nin de (ASÜD)
aralarında bulunduğu et, süt ve su
ürünleri sektörlerinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarından
elde edilen bilgilerin yer aldığı,
farklı ülke örneklerine de yer verilen “Gıda İşletmelerinin Boşluk
Analizi Raporu” Mayıs 2010’da
tamamlanmıştı. Dünya Bankası
uzmanlarınca hazırlanan “Gıda İşletmeleri için bir Modernizasyon
Planı Hazırlanmasına Yönelik Kılavuz Doküman” ise 1 Şubat 2012
tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen kapanış seminerinde paylaşıldı.
Kapanış seminerinin ardından
“Gıda İşletmelerinin Modernizasyon Planlarının Hazırlanması” konusunda bilgilerin ve önerilerin
paylaşıldığı iki günlük eğitim seminerine, gıda firmaları ve sivil
toplum kuruluşlarından temsilcilerin yanı sıra Dünya Bankası’ndan sağlanacak krediye aracılık
edecek bankaların temsilcileri de
katıldı. Firma ve STK temsilcileri
modernizasyon planı hazırlarken
bir işletmenin yapması gerekenler
konusunda bilgilendirilirken, bankacılara da işletmelerde gıda güvenliğine yönelik şartların nasıl değerlendirileceği ve kredi onayı için
modernizasyon planında dikkat etmeleri gereken hususlar aktarıldı.
Türkiye’deki modernizasyon yatırımlarında odaklanılacak 428 işletme için tahmini finansal maliyet
2,1 milyar euro olarak hesaplanmıştı. 200 milyon euroluk kısmın
sağlanması için Dünya Bankası ile
görüşmeler sürüyor. Kredinin işletmelere nasıl kullandırılacağı kise henüz netlik kazanmış değil.
Mart 2012 - Kasım 2012
•IDFA Dondurma T eknolojisi Konferansı: 6-7 Mart 2012, Florida, A BD • 1. Asya Süt Keçisi Konferansı: 9-12 Nisan 2012, Kuala Lumpur, Malezya
• Süt & Kültürlü Süt Ürünleri Sempozyumu: 24-26 Nisan 2012, Kansas, A BD • 2012 Küresel Sütçülük Kongresi: 24-26 Nisan 2012, O slo, Norveç • 8. Afrika Sütçülük
Konferansı ve Fuarı: 25-27 Nisan 2012, Nairobi, Kenya IDF etkinlikleri: IDF Y erel Süt T edarik ve T alep Sistemleri Bölgesel Konferansı: Zorlukların ötesinde başarı
paylaşımı!: 20-23 Mart 2012, Seul, Kore • IDF Uluslararası Peynir O lgunlaştırma ve T eknolojisi Sempozyumu: 20-24 Mayıs 2012, Madison, W isconsin, A BD• IDF/INRA
Uluslararası Sprey Kurutulmuş Süt Ürünleri Sempozyumu: 19-22 Haziran 2012, Saint Malo, Fransa • IDF Dünya Sütçülük Zirvesi 2012: 03-09 Kasım 2012, C ape T own, G üney
A frika • T ürkiye etkinlikleri: • Konya T arım 2012 - 10. Uluslararası T arım, Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı, 14-18 Mart 2012, Konya • Diyarbakır T arım ve Hayvancılık
Fuarı 2012 – 4. O rtadoğu T arım, Hayvancılık, T avukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı, 11-15 Nisan 2012, Diyarbakır • 3. G ıda G üvenliği Kongresi, 3-4 Mayıs 2012, İstanbul • 3.
G eleneksel G ıdalar Sempozyumu, 10-12 Mayıs 2012, Konya• III. Süt ve Süt Hayvancılığı Öğrenci Kongresi, 21 Mayıs 2012, A ksaray
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 5
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:47 Page 6
6 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Ekonomi
DMK yeni satış ofisleriyle büyüyor
Alman DMK şirketi süt ürünlerindeki ciro
artışını yeni satış ofisleri ile destekleyecek.
n Almanya’nın en büyük süt işleyicisi olan Deutsche Milchkontor
(DMK), bölgesel büyümesini sürdürmek için Çin’de yeni satış ofisleri açtı. Şirket, iki bağlı şirket,
Nordmilch ve Humana’nın geçen
Mart ayında DMK’yı oluşturmak
üzere birleşmesinden önce kombine satış rakamlarında 500 bin euroluk bir artış olduğunu bildirdi.
DMK CEO’su Dr. Josef Schwaiger, 20 milyon euroluk vergi sonrası kazançlarla ve %30’dan yüksek bir öz kaynak oranıyla şirketin
güçlü performansının, birleşmeden önceki uzun vadeli stratejik
yönetime dayandığını söyledi. Birleşme maliyetleri ve fabrikalarının
yeniden düzenlenmesi 2011 sonuçlarında yer alan DMK’nın rakamlardan çok memnun olduğunu dile getiren Schwaiger, AB’nin
ötesinde uluslararası pazarlara özel
olarak odaklanan şirketin, satışlara
yatırım yaparak ve yeni binalar inşa ederek yerel pazarlardaki düşüşe tepki verdiğini açıkladı.
DMK’nın küresel odağının gelişimini
açıklayan
Schwaiger,
“Çin’deki ciromuzu önemli ölçüde
arttırmak için 2012’nin ilk yarısında bir satış ofisi açacağız” dedi.
DMK CEO’su, şirketin, DMK Eis
(dondurma), Sanotact (sağlık) ve
Humana (bebek besinleri) gibi
kendi dağıtım kanalları olan alt
kuruluşları sayesinde çeşitliliğe sahip olan yapısının satışlardaki büyümeye yardım ettiğini de belirtti.
DairyReporter.com’a
konuşan
DMK sözcüsü, Schwaiger’in “Peynir sektöründeki çalışmalarımız,
paket satış hacimlerindeki potansiyeli gösterdi. Bu aynı zamanda
‘beyaz hat’ ürünlerinin, yani taze
süt ürünlerinin pazarlanmasında
ve ihracatta izlenecek yoldur” sözleri doğrultusunda şirketin, Alman
süt ve süt ürünleri sektöründe başka birleşmeleri memnuniyetle karşılayacağını doğruladı.
ğallık ve ürün kalitesi konularındaki yoğunlaşmanın devam etmesinin yanı sıra rekabetçi konumların güçlendirilmesi için birleşmelerin ve küçük üretici kazanımlarının da sürmesi bekleniyor” değerlendirmesinde bulundu.
Euromonitor International, Kasım
2011 verilerinde Alman süt ve süt
ürünleri tüketiminde (peynir, içme
sütü, yoğurt, ekşi süt ürünleri ve
diğer süt ürünleri) son zamanlarda
bir düşüş olduğunu duyurmuştu.
2009 yılında 14.7 milyar euro olan
satışlar; 2010 yılında 14.5, 2011
yılında da 14.6 milyar euro oldu.
Ancak araştırma şirketi, 2012 yılında tüm kategorilerde yaşanacak
büyüme ile 15 milyar euroluk satışa ulaşılacağını tahmin ediyor. Alman süt ve süt ürünleri sektörü
için gelecekteki beklentileri daha
genel hatlarıyla ele alan Euromonitor, “Süt kategorisinin olgunluğu nedeniyle bu alanda düşük bir
potansiyel bekleniyor. Yerellik, do-
Euromonitor, yağsız UHT sütün,
Almanya’da 2011 yılında bir hacim artışı kaydettiğini belirtirken;
süt bazlı aromalı toz içeceklerin,
2009-2012 döneminde hacim açısından en iyi performans gösteren
kategori olacağını tahmin ediyor.
2012 yılında tek kişilik ev ve çocuksuz çift sayısı artmaya devam
ederken 65 yaş üstü nüfusun, Alman nüfusunun %22’sini oluşturmasının beklendiğini kaydeden
şirket, süt sanayicilerinin gelecekte
bu grupları hedefleyebileceğini belirtiyor. Araştırma şirketinin yaptığı açıklamaya göre, içme sütü
ürünleri kategorisinde daha fazla
laktozsuz ürün, uygun ambalajlar
ve yeni tatlar bekleniyor.
Şirket Balkanlar’daki satın almayla 76 milyon
tüketiciye ulaşmayı hedefliyor.
Çalışmaları koordine eden Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi Tarım ve
Hayvancılığı Geliştirme Şefliği,
Kandıralı manda yetiştiricileri için
“Çin’deki ciromuzu
önemli ölçüde arttırmak
için yılın ilk yarısında bir
satış ofisi açacağız.
Dağıtım kanallarındaki
çeşitlilik büyümeye
yardım edecek.”
FrieslandCampina Balkanlar’a yatırıma hazırlanıyor
Manda yetiştiriciliğine destek
n Köylerde tarım ve hayvancılığı
geliştirmek için veteriner hekimler
ve ziraat mühendisleri görevlendiren Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
çalışmalarını sürdürüyor. Bu çalışmalar kapsamında yapılan son etkinlik manda yetiştiricilerine yönelik oldu.
Dr. Josef Schwaiger
DMK CEO
bir eğitim gezisi düzenledi. İstanbul Damızlık Manda Yetiştiricileri
Birliği’ne düzenlenen eğitim gezisine 18 manda yetiştiricisi ve 3 veteriner hekim katıldı.
İstanbul Damızlık Manda Yetiştiricileri Birliği Başkanı Sezai Ural,
yaptığı değerlendirmede karşı karşıya oldukları sorunlara değindi,
manda yetiştiriciliğinin son yıllarda aranan bir meslek olduğuna
dikkat çekti.
n FrieslandCampina and Salford
Sermaye Ortaklığı, Batı Balkanlardaki Imlek ve Mlekara Subotica’nın satın alınması için bir memorandum imzaladı. Ortaklık, halen iki sütçülük şirketinin sırasıyla
%79 ve %82 olmak üzere çoğunluk hisselerini elinde tutuyor.
Royal
FrieslandCampina’nın
CEO’su Ceest Hart, “FrieslandCampina, çok sayıda pazarda ve
ürün kategorilerinde büyümeyi istiyor. Bu, 2008’deki Friesland Gıda ve Campina arasındaki birleşmeden bu yana ilk dikkate değer
satın alma. Bu satın alma, marka
portföyümüzü ve rota2020 strate-
jimizin bir parçası olan Güney Doğu Avrupa’daki konumumuzu
güçlendirecek” şeklinde konuştu.
Mlekara Subotica, Sırbistan’da
faaliyet gösterirken; Imlek, Karadağ, Bosna Hersek ve Makedonya
Cumhuriyeti’nde çok sayıda marka ile faaliyet gösteriyor. Söz konusu satın alma, FrieslandCampina’nın Macaristan, Romanya ve
Yunanistan’daki faaliyetleri ile birlikte, grubun bu bölgedeki yaklaşık 76 milyon tüketiciye ulaşmasına olanak tanıyacak.
Mlekara Subotica ve Imlek, yaklaşık 25 milyon tüketicinin yer aldığı bir pazara ürün sunuyor. İki fir-
A nahtar veriler*
E ntegre işletmelerin topladığı süt miktarı ve üretimi
2010 (ton)
2011 (ton)
6.745.011
7.073.794
4,9
1.090.605
1.163.649
6,7
P ey nir
473.057
515.830
9,0
Y oğurt
908.269
1.003.557
10,5
A y ran
397.935
474.223
19,2
T oplanan inek sütü
% D eğişim
Üretim miktarları
İçme sütü
Kaynak: T ürkiye İstatistik Kurumu (T ÜİK)
manın cirolarının toplamı yaklaşık
270 milyon euro. Imlek, içime hazır sütler, yoğurt, peynir ve krem
ürünler pazarında güçlü bir konumu olan tanınmış, yerleşmiş bir
marka portföyüne sahip. Mlekara
Subotica’nın marka portföyünü,
gelirinin yarısından fazlasına eşit
olan ve sürülebilir ürünler ve peynirler gibi çeşitli fermente ve özel
ürünlerden oluşan katma değerli
ürünler, geriye kalanını da içime
hazır süt ürünleri oluşturuyor.
Firmaların 6 üretim işletmesi ile
Sırbistan, Bosna Hersek ve Makedonya Cumhuriyeti’ndeki dört
merkezinde 1470 çalışanı var. Satın almadan sonra FrieslandCampina’nın Güney Doğu Avrupa’daki
toplam çalışan sayısı, yaklaşık
3900’e yükselecek.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 7
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 8
8 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Kapak
Süt gölge tutmuyor
Ne bilim adamı
sıfatıyla yapılan
“Çocuklarınıza süt
içirmeyin”
açıklamaları ne de
kalıntı tartışmaları…
Beslenmenin temel
unsurlarından süt,
tüm iddia ve ithamları
kalitesinden ve
lezzetinden hiçbir şey
kaybetmeden geride
bırakıyor.
Üreticisinden
sanayicisine,
bakanlıktan üniversite
çevrelerine ilgili tüm
çevreler süte sahip
çıktı.
n Son dönemde bilim adamı
kimliği taşıyan bazı hekimler tarafından özellikle çocuklara süt içirilmemesi yönündeki açıklamaların ardından başlatılan sütte kalıntı tartışmaları, sadece sektörün
paydaşlarından değil, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanı M. Mehdi
Eker ve akademisyenlerden de
tepki gördü.
süt ürünlerinin, sağlıklı bir yaşam
için vazgeçilmez besin gruplarının
başında geldiğini belirten Tuncer,
“Bilhassa kalsiyum bakımından
zengin olan sütte en az 9 tane olmazsa olmaz besin öğesi bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, 2
yaşından sonra her gün 2 bardak
süt içilmesi yönünde öneride bulunmuştur” dedi.
Süt tüketimini olumsuz etkilemeye yönelik açıklamalara ilişkin
Ulusal Süt Konseyi Yönetim Kurulu’nun “Binlerce çiftçinin büyük
emeklerle ürettiği sütü karalamaya kimsenin hakkı yoktur. Gıda
güvenliğine uygun işlenen ve yasaların belirlediği ambalaj içinde
etiketlenen süt ve süt ürünlerinin
tüketiminden kimse endişe duymasın” açıklamasından sonra Hacettepe Üniversitesi’nden de “Düzenli süt için” önerisi geldi.
“Pastörize ve UHT sütler
güvenle tüketilebilir”
Özellikle çocuklara süt içirilmemesi yönündeki açıklamalara tepki göstererek, kanserden korunma, diş sağlığı, kemik gelişimi ve
bağışıklığın kuvvetlenmesi için
mutlaka süt içilmesi gerektiğini
vurgulayan Hacettepe Üniversitesi’nden alanlarında uzman bilim
adamları, hangi yaş grubunda olunursa olunsun, düzenli süt içilmesinin ‘olmazsa olmaz’ olarak kabul
edildiğinin altını çizdi. Bilim
adamları, başta çocuklar olmak
üzere yetişkinlerin de süt içmesi
gerektiğini kaydetti.
Her gün 2 bardak süt
öneriliyor
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Murat Tuncer, anne
adaylarının, 6 aydan sonra bebeklerin, küçük çocukların, ergenlik
çağındakilerin, gençlerin ve yaşlıların; yani her yaş grubunun hayatının her döneminde yeterli ve
dengeli beslenmek için süt tüketmesi gerektiğini söyledi. Süt ve
Hacettepe üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı
Prof. Dr. Serhat Ünal da süt ve süt
ürünlerinin tıbben alerjik bir durum tespit edilmediği takdirde
mutlaka tüketilmesi gerektiğini,
ancak tüketirken göz önünde bulundurulması gereken unsurlar olduğunu söyledi.
Süt ve süt ürünlerinin ‘güvenilir’
olmasının çok önemli olduğunu
vurgulayan Ünal, pastörize ya da
sterilize edilmemiş sütün çok ciddi
hastalıklara neden olabileceğinin
unutulmaması gerektiğini belirtti.
Bunların başında bruselloz, listerioz, tüberküloz, tifo ve kolera mikroplarının geldiğini anlatan Ünal,
“Kaynatma, bu risklerin tamamını
ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Çiğ süt ile bulaşabilecek
hastalıklar açısından, maalesef bu
değerli besini en çok tüketmesi gereken hamileler, yaşlılar, çocuklar
ve bağışıklık sistemi zayıf insanlar
en riskli gruplardır” diye konuştu.
Prof. Dr. Ünal, çiğ sütteki olası
risklerin ortadan kaldırıldığı ve
kaynatma işlemi ile kıyaslandığında sütün besin öğelerinin çok daha
iyi korunduğu ‘pastörize ya da
UHT sütlerin’ güvenle tüketilebilecek ürünler olduğunun altını çizerek, son kullanma tarihine dikkate edilerek bu sütlerin güvenle
içilebileceğini söyledi.
S üte ilişkin bilimsel temeli olmay an iddia v e ithamlar üretici, sanay ici
v e bakanlıktan tepki g örmey e dev am ediy or.
“İddialar sorgulanmalı”
HÜ Prevantif Onkoloji Uzmanı
Prof. Dr. İsmail Çelik de tüm dünyada süt tüketimi için kampanyalar yürütüldüğünü, hükümetlerin
sağlık politikalarında süt tüketimini arttırmaya yönelik uygulamalara yer verdiğini anımsattı.
Türkiye’deki süt tüketimini engellemeye yönelik iddiaların nedeni
ve temelinin ciddi biçimde sorgulanması gerektiğini kaydeden Çelik, “Asılsız iddiaların aksine sütün, kanserden ve hatta astımdan
koruyucu etkisi birçok çok bilimsel çalışma ile ortaya konulmuştur” dedi.
Sütün, içerdiği kalsiyum ve D vitamininden dolayı kanseri önlemede oldukça yararlı olduğuna işaret
eden Çelik, şöyle devam etti:
“Sütte bulunan kalsiyum bağırsaklardaki, kansere yol açabilen
fazla asitleri yok eder ve böylece
sindirim sistemi sağlıklı bir şekilde
çalışır. Süt içen hastaların kanser
hücrelerine bakıldığında, hücre
gelişmelerinde yavaşlama saptanmıştır. Böylece, kalsiyumun kanser hücrelerini yavaşlattığı kanıtlanmıştır. Yine birçok bilimsel
araştırma, D vitamininin başta
meme, yumurtalık, prostat ve bağırsak kanseri gibi toplumda sıkça
görülen birçok kanser türünden ve
kalp hastalıklarından insanları koruduğunu göstermiştir.”
Sporcu performansında artış
Süt, sporcular için de vazgeçilmez.
HÜ Spor Kulübü Basketbol Şube
Sorumlusu Doç. Dr. Mutlu Hayran da sütün, sadece kemik sağlığı
değil, kas kitlesi ve yağ dağılımı
üzerindeki olumlu etkileriyle de
önemli olduğunu söyledi. Hayran,
“Süt, içerdiği mineral, vitamin ve
proteinler bakımından, ideal bir
egzersiz sonrası içecek olarak sporcu sağlığının korunması ve performansın arttırılması bakımından
vazgeçilmez öneme sahiptir” dedi.
G örüş
Mehdi Eker
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
n “Sütte kanser tehlikesi’ başlıklı haberler insafsızlıktır. Antibiyotik kalıntısı; hayvanlar hastalandığında tedavi ediliyor; bazen çok
çok nadir durumlarda içinde hala
antibiyotik kalıntısı bulunan sütler toplanabiliyor, işlenebiliyor.
Ancak bu binde bir bile değil.
‘Binde bir bile değil’ ifadesi, her
bin tanesinde 1 tanesi anlamına
gelmiyor. ‘Bunun istatistiki olarak kaydında binlerce örnek alıyorsunuz bunun içinden bir tane
ya çıkıyor ya çıkmıyor’ demek.
Ama bu dünyanın hiçbir yerinde
yüzde mutlaka sıfır değerine zaten sahip değil. Bize sorulduğun-
da ‘zaman zaman rastlanabiliyor’
dedik. Ama bunun ‘piyasadaki
sütler kanserojen veya aflatoksin
var’ diye verilmesi, Türkiye adına,
Türk çiftçisi, üreticisi, tüketicisi,
gıda sanayi adına insafsızlık.
Benim muhalefet milletvekilinin
sorduğu soruya verdiğim sayfalarca cevap içerisinden ‘bulunabiliyor’ kelimesini, işte ‘sütte kanser
paniği, sütte aflatoksin, kanserojen paniği’ diye manşete taşımak,
inanın tek kelimeyle insafsızlıktır.
İlla dikkat çekeceğim diye böyle
manşetler verilmez, bunun da bir
sorumluluğunun olması, gerçek-
ten bir sorumluluk anlayışıyla hareket etmek lazım.
Eğer dikkate alınacak miktarda bir
şey varsa biz bunu kamuoyuyla
paylaşıyoruz, hiçbir zaman da saklamadık, şeffaf olduk. Dolayısıyla
vatandaşlarımızın da tüketicilerimizin de endişe etmelerini gerektirecek bir şey yok. Yeni bir sisteme
geçti Türkiye. Yemler de artık
kontrol altında olacak.
Sütler zaten denetleniyor, bunlarla
ilgili denetim mekanizmaları da
artan bir şekilde devam ediyor.
Bürokrasisi azaltıldı, müeyyideler
ve verilen cezalar arttırıldı.
Daha etkin denetim mekanizmaları getirildi. Aflatoksin meselesinde de bundan sonraki süreçte o
binde birlik ihtimali bile elimine
edecek tarzda yeni bir sistem getiriyoruz. Labotavarda yapılan testler sonucu zaten böyle bir durum
tespit edildiğinde gerekli işlem
derhal yapılarak, ağır cezalar veriliyor, aflatoksin belirlenen sütler
anında imha ediliyor. Çıkartılan
yönetmeliklerle Türkiye’de AB
standartlarında toplum sağlığını
hedefleyen yeni bir gıda güvenliği
sistemine geçtik. Artık denetim
açısından AB’deki şartlar Türkiye’de de olacak.”
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 9
suthattı Mart - Nisan 2012
“Üreticiye ve ekonomiye zarar veriyor”
n Süte yönelik bilimsel dayanağı
olmayan iddialara ve haksız ithamlara, üretici kesim de tepkili… Üreticilerin tartışmalara ilişkin düşüncelerini kamuoyu ile
paylaşan Türkiye Süt Üreticileri
Merkez Birliği Başkanı Ali Koyuncu, son günlerde bazı iddia ve
ithamlar üzerine başlayan tartışmaların süt üreticilerine ve ekonomiye zarar verdiğini söyledi.
Ülke hayvancılığında belli bir
noktada iyileşme görülmeye başlandığında olumsuz bir şeylerin
ortaya çıktığına dikkat çeken Koyuncu, “Süt konusunda uyanık olmamız lazım. Bir takım insanlar
çıkıyorlar, ‘sütte şu var, bu var.’
Hocalar çıkıyor, hacılar çıkıyor,
üreticiler, tüketiciler bu ülkede insanlar tedirgin ediliyor. Tüketim
azaltılmaya çalışılıyor” dedi.
Sayfa
Kapak
Piyasadaki tüm sütlerin içerisinde
kanserojen madde bulunduğuna
yönelik bir algı yaratıldığını, bu
algının tüketicileri tedirgin ettiğini belirten Koyuncu, eskiden çok
fazla entegre laboratuvarın olmadığını, bugün gelinen noktada laboratuvar sayısında ciddi ölçüde
artış yaşandığını söyledi.
Bakteri üreme noktasında alınan
tedbirler kapsamında sütlerin soğutularak satılmasının gerçekleştirildiğini bildiren Koyuncu, antibiyotikli sütün işletilmesinin yasak
olduğunu vurguladı. “Bugün geldiğimiz noktada düne göre çok
daha iyiyiz. Tüketiciler rahatlıkla
sütlerini içebilirler” diyen Koyuncu, Türkiye’nin sahip olduğu ileri
teknolojiyle Avrupa standartlarında hijyenik ortamda süt üretimi
gerçekleştirdiğini kaydetti.
9
AB standartlarında üretim
n Sütte antibiyotik kalıntısı tartışmaları, hastalanan hayvanlara
antibiyotik tedavisi uygulanmasına dayanıyor. Veteriner hekimler,
muayene sonucu hastalıklı hayvanlara antibiyotik tedavisi uygulayabiliyor. Öncelikle hasta hayvanın sütüne geçmeyen antibiyotikler tercih ediliyor. Süte geçen bir
antibiyotik kullanımı halinde antibiyotikli sütün vücuttan atılım süresi boyunca süt işlenmiyor, işletmelerdeki buzağılara veriliyor ya
da imha ediliyor.
Antibiyotikli sütün işletmede imha edilmeden sanayiye sunulması
halinde de kontrol süreci devam
ediyor. İşlemek amacıyla süt alan
sanayici her gün mutlaka laboratuvarda antibiyotik testi yapıyor.
Test sonucuna göre süt teslim alınıyor ya da reddediliyor.
Aynı şekilde hayvanlara verilen
yemlerden kaynaklı aflatoksin testine de tabi tutulan sütler de bir
olumsuzluk belirlenmesi halinde
işletmelerde imha ediliyor.
Sütte antibiyotik kalıntısı için değişik test kitleri bulunuyor. Laboratuvara gerek kalmadan bazı an-
Üretimde kalite bilinci y erleşti
G ıda T arım v e H ay v ancılık B akanlığı’nın denetimlerinin y anı sıra
işletmelerde kalite standartlarını g öz etiy or.
tibiyotik test kitleri ile yetiştirici
veya tüketici de sütte antibiyotik
testi yapabiliyor. Ancak çiftlikten
ambalajlı ürüne kadar sürecin her
aşamasındaki otokontrol, böyle bir
işleme ihtiyaç bırakmıyor.
Ancak, insan sağlığını yakından ilgilendiren konudaki önlemler,
üretim sürecindeki hassasiyet ve
uygulamalarla sınırlı değil. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da
denetimlerle kötü niyetli, kayıt dı-
şı işletmeler konusunda işi sıkı tutuyor. 2011 yılının 11 ayında sadece süt üretim yerlerinde 5 bin
960 denetim yapıldı. 584 idari para cezası kesildi, 16 işletme hakkında da savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.
Denetimler sonucu uygulanan cezaların işletme izni olmaması, cihaz eksikliği ve hijyen şartlarının
sağlanmaması gibi nedenlerle verildiği belirtiliyor.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 10
10 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Gündem
BEBESAD, yeni yönetimini belirledi
Me rtç e
Dr. İsmail Mert
Ambalajlı süt en güvenlisi
eçtiğimiz günlerde süt, en
çok tartışılan gıda maddelerinden biri oldu. Kendilerini ‘gıda,
beslenme, tıp ve kanser uzmanı’
olarak tanıtan kimi okumuşlarımız
öyle iddialar ortaya atıyorlar ki,
sanki insanların hayatında değişen
tek şey sadece yedikleri ve içtikleri
gıdalar, başka hiçbir şey değişmemiş. Bu yüzden de mikrobik olmayan hastalıkların baş sebebi sadece
ve sadece gıdalar. Bu yetmezmiş
gibi bir de içme sütünü ‘tu kaka’
yaparak, sokak sütünü önermekteler. Sanki ülkemizde hayvandan
insana geçen hayvan hastalıkları
hiç yok, bu yüzden hastalanan insanların tedavileri yıllarca sürmemekte, hatta ölüme kadar giden
vakalar bulunmamakta… Ölen ve
tedavi gören insanların durumuna
bakıp, bu önermeleri cinayetle eş
tutabilirsiniz.
lerin imha edildiğini açıkladı. Bu
kısa ama can alıcı bilgi keşke soru
önergesine verilen cevapta yer alsaydı... Herhalde sayın Bakanımız,
“Sütü denetliyoruz, gerekli cezayı
veriyoruz” demek isterken, sanki
tüm sütlerde antibiyotik ve aflatoksin varmış gibi bir algıya neden
oldu. Çıkan haberler ve bakanlığın
açıklaması ile kafalar iyice karıştı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker, yazılı bir soru önergesine verdiği cevapta, “Bakanlığımızca yürütülen kontrol ve denetimlerde sütlerde antibiyotik kalıntısına ve aflatoksin M1’e rastlanabilmekte, bunlarla ilgili gerekli
yasal işlem yapılmaktadır” dedi.
Yazıma son noktayı koymadan bir
hatırlatma yapmak istiyorum. Geçen sayıda süt piyasasının istikrarı
açısından süt hayvancılığının ölçek
ekonomisine kavuşturulmasının
önemine dikkat çekmiş, Türkiye’de işletmelerin laktasyondaki
süt verimlerine dikkat ederlerken,
buzağılama aralığını dikkate almadıklarını belirtmiştim. Buzağılama
aralığının önemini vurgulamak
için de bir fabrikanın kapasite kullanım oranıyla benzerlik kurmuş,
ancak buzağılama aralığının ne
kadar olduğunu ifade etmemiştik.
Bu sürenin 360-390 gün aralığında olması en idealidir.
G
Medyada sayın Bakanın verdiği
cevabı, “Sütte kanser tehlikesi”
başlığıyla haber yaptı. Sadece başlığa bakıldığında sanki ‘Tüm sütlerde kanser tehlikesi varmış’ gibi
algılandı. Haberler çıktıktan sonra
yer yerinden oynadı. Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı antibiyotik kalıntısının görülme oranının
binde 1 bile olmadığını ve bu süt-
İçme sütleri neden güvenli?
Yılda üretilen 13 milyon ton sütün
7 milyonluk bölümü sanayi tarafından işlenmektedir. Süt sanayicileri, her gün sütü teslim almadan
önce antibiyotik testi yapar ve ondan sonra teslim alır. Aksi halde
aldıkları sütten ürün yapma şansları yoktur. Halkımız gönül rahatlığı ile işlem görmüş, sanayiden
geçmiş pastörize ve UHT içme
sütlerini tüketebilirler.
Sağlıcakla kalın…
S anay i üretimine g üv en
Halkımız pastörize ve UHT sütleri gönül rahatlığı ile tüketebilir.
n Ulusal ve uluslararası alanda
faaliyet gösteren bebek besinleri
üreticilerini tek çatı altında toplayan Bebek Besinleri Sanayicileri
Derneği (BEBESAD) ilk olağan
genel kurulunu yaptı.
Ülkemizde hızla büyüyen bebek
beslenmesi pazarının sürdürülebilir başarısına katkı sağlamak amacıyla kurulan BEBESAD’ın 15 Şubat’ta yapılan Birinci Olağan Genel Kurulu’nda yeni yönetim kurulu belirlendi.
Genel kurulda yapılan seçimde
Hero Gıda’dan Mehmet Erol, Arı
Gıda’dan Faruk Yıldız, HİPP Dış
Ticaret’ten Mustafa Karık, ETİ
Gıda’dan Lütfi Hakan Polatoğlu,
Sütaş’tan Gülay Özcan, Pınar
Süt’ten Ümit Yaşar Savcıgil ve Yıldız Holding’den Burak Elmas yönetim kurulu üyeliklerine getirildi.
Dünyanın en sıkı kontrol edilen
endüstrilerinden biri olan bebek
besinleri endüstrisinde, üretimin
en yüksek kalite ve güvenlik standartlarında yapılmasını hedefleyen
BEBESAD, aynı zamanda bebeklerde ve küçük çocuklarda iyot, A
vitamini, demir ve protein eksikliklerinin neden olduğu zeka geri-
liği, guatr, enfeksiyon, körlük ya
da anemi gibi çok ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele için bebeklere
yönelik iyileştirilmiş ürünlerin geliştirilmesine destek veriyor. Anne
babalar başta olmak üzere tüm
toplumu bilinçlendirerek; bebek
ve çocukların sağlığını korumayı,
yeterli ve dengeli beslenmelerini
sağlamayı, konuya yönelik araştırma, geliştirme ve üretime ilişkin
çalışmalara katkıda bulunmayı
amaçlayan BEBESAD, hızla değişen dünyada beslenme bozuklukları ile mücadelede önemli bir rol
üstleniyor.
Süt Kart ile adım adım takip
Süt ve süt ürünlerinin gıda güvenliği zinciri
içinde tüketicilere ulaşması için “Süt Kart”
uygulaması başlatılacak.
n Süt üreticilerinden, sütün tüketicilere güvenli ve sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamak üzere
yeni bir öneri geldi. Türkiye Süt
Üreticileri
Merkez
Birliği
(TSÜMB), Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sütün sağımından sanayiye sunulmasına kadar geçen sürecin izlenmesi amacıyla Süt kart uygulamasına geçilmesini önerdi.
Sütün kayıt altına alınmasını sağlayacak olan yeni sistemle, üretilen
sütün sağılmasından sanayiye getirilmesine kadar geçtiği her aşama ‘Süt kart’ ile takip edilecek.
Süt kart ile üretilen sütün hangi
gün ve saatte, nerede toplandığı
bilgileri kayıt altına alınacak.
Proje kapsamında verilecek eğitimin ardından süt toplayıcıları sertifikalandırılacak, sertifikası olmayan kişilerin süt toplaması
ve sanayiye satış yapması önlenecek. Üreticiler, sütü sağıp soğutma tankına getirerek kartını, kredi kartlarında
kullanılan POS makinelerine
benzer bir sisteme okutacak.
Önce çiftlikte daha sonra toplama
tankının yanında yapılacak okumanın ardından sertifikalı toplayıcılar da, sütü sanayiye götüreceği
zaman yine kartı okutacak. Sistem
sayesinde sütün ne zaman sağıldığı, ne kadar süre sonra toplama
tankına getirildiği ve sanayiye
hangi süre zarfında ulaştığı
TSÜMB merkezinden takip edilebilecek. Süt kart sistemiyle üreticinin ismi, sütü hangi firmaya sattığı gibi bilgiler anlık olarak merkezden görülecek.
TSÜMB Başkanı Ali Koyuncu, süt
üretimini kayıt altına almak için
2009 yılında başlattıkları çalışma ile 1,5 milyon ton olan
kayıtlı süt miktarını 7
milyon tona çı-
kardıklarını söyledi. Hazırladıkları
yeni yazılımla sistemdeki işleyişin
hızlanacağını, günlük ve dakikalık
olarak takip yapabileceklerini vurgulayan Koyuncu, Süt kart ile sistemin daha sağlıklı ve güvenli hale geleceğini ve sütün tüketicilere
güvenli bir şekilde ulaşmasının
sağlanacağını bildirdi. Süt kart uygulamasının bakanlığın onayının
ardından devreye gireceğini belirten Koyuncu, “Burada amaç, vatandaş için hem hijyen şartlarını
hem de sütün üreticiye ulaşma süresinde gıda güvenliğini sağlamak” dedi.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 11
suthattı Mart - Nisan 2012
Sayfa
Gündem
11
Prof. Özder: Süt, stratejik bir ürün
“Trakya Bölgesi ve Kırklareli İlinde Süt
Sığırcılığı Konferansı”nda konuşan Prof. Dr.
Muhittin Özder, “Süt, bir ülke için stratejik bir
üründür” dedi.
n Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat
Mühendisleri Odası Kırklareli İl
Temsilciliği ve Kırklareli Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
tarafından organize edilen “Trakya
Bölgesi ve Kırklareli İlinde Süt Sığırcılığı Konferansı” 2 Şubat’ta yapıldı. Kırklareli İl Halk Kütüpha-
nesi’ndeki konferansa, Ulusal Süt
Konseyi (USK) Yönetim Kurulu
Başkan Vekili ve Namık Kemal
Üniversitesi (NKÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Muhittin Özder
konuşmacı olarak katıldı.
Gelişmiş toplumlarda hayvansal
ürünlerin tüketiminin çok fazla olduğunu ifade eden Özder, “Son zamanlarda hayvansal ürünlerde bir
şey olduğu söylenerek, yenmemesi
ve içilmemesi gerektiği söyleniyor.
Ama bunu söyleyen ülkelerde bizim tükettiğimiz etin 10 katını,
bizim tükettiğimiz sütün 3 katını
tüketmişler. Gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkelerin hayvansal
ürünler tüketmesini çok fazla istemezler. Bu çok
önemlidir” dedi.
Dünya ortalaması ile karşılaştırıldığında Türkiye’de
hayvansal protein tüketiminin oldukça az olduğunu vurgulayan Prof.
Özder, konuşmasına
şöyle devam etti:
Mado’dan Suudi Arabistan’a
lezzet köprüsü
Mado, Suudi Arabistan kraliyet ailesinden prens
Abdullah Bin Saud Al Saud’un şirketi Mfaza
National ile iş birliği anlaşması imzaladı.
n Türkiye’nin ünlü dondurma
markası Mado, “Kıtalar Arası Lezzet Köprüsü” adı altında yürüttüğü yurt dışı yatırımlarına yeni bir
halka daha ekledi.
Kahramanmaraş’a giden Suudi
Prens Abdullah Bin Saud
Al Saud ile beraberindeki heyet ilk olarak Mado tesislerinde incelemelerde bulundu. Daha sonra Kılılı beldesindeki Madobeyazı Keçi
Çiftliği’ne giden Suudi Arabistan
heyeti, çiftlik yetkililerinden üretim faaliyetlerine ilişkin bilgi aldı.
Keçi çiftliğinden Mado Evi’ne geçen heyetin başkanı Suudi Prens
Al Saud burada düzenlenen törende Mado Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sait Kanbur ile iş
birliği anlaşmasını imzaladı.
İmza töreninde konuşan Kanbur,
ilk 3 yıl içerisinde 13 milyon dolarlık bir yatırımı planladıklarını
bildirdi. Mfaza National firmasına
master franchising yetkisi verdiklerini belirten Kanbur, “3 yıl içerisinde Suudi Arabistan'da 20 adet
kafe açacağız. Ardından Mekke ve
Medine’de bu şirketle farklı yatırımları düşünüyoruz” diye konuş-
tu. Mado’nun artık sadece dondurma satmadığını dile getiren
Kanbur, son 5 yıldır yurt dışı yatırımlarına büyük ağırlık verdiklerini ve marka satmaya da başladıklarını vurguladı.
Suudi Prens Al Saud ise
“Mado’nun yakaladığı
başarıyı inşallah kendi
ülkemizde de devam ettireceğiz. Zaten firma, bu coğrafyada ve ülkemizde tanınıyordu.
Biz de Mado’nun bu bilinirliğinin
üzerine koyarak yeni yatırımlara
devam edeceğiz. İnşallah bu anlaşma sadece bir başlangıç ve devamı
gelecek” dedi.
Kahramanmaraş Belediye Başkanı
Mustafa Poyraz da gurur verici bir
anı yaşadıklarını ve Mado’nun başarılarının devamının geleceğine
inandığını kaydetti.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Mfaza National firmasının yetkilileri Mohammad Omar Siraj
Wali, Ahmet Akkawi ile Mado
Genel Koordinatörü Mehmet Yılmazoğlu ve Mado Yurtdışı Operasyonlar Direktörü Hasan İbrahim Toksoy da imza töreninde hazır bulundu.
“Amerika’ya göre 3’te 1 oranında
hayvansal protein tüketiyoruz. Bu
dünya ortalamasının altında. Hayvansal proteinin yarısından fazlasını sütten alıyoruz. En ucuza temin
ettiğimiz kaynak süttür. Bilimsel
araştırmalar sonucunda hayvansal
proteinle zeka gelişimi arasındaki
bağlam net olarak ispatlanmıştır.
Beslenmede her zaman çocuklara,
‘Süt içerseniz boyunuz uzar, sağlıklı olursunuz’ diyoruz; ancak ‘Süt
içerseniz daha zeki olursunuz’
cümlesini unutuyoruz. Eğer daha
iyi bir gelecek üretmek istiyorsanız, hayvansal proteini daha fazla
tüketen bir toplum oluşturmak
zorundasınız.”
Dünyanın her yerinde süt üretiminin arttığını çünkü gelişmekte
olan ülkelerin, hayvansal ürünlerden en çok protein taşıyan ürünün
süt olduğunu fark ettiğini belirten
Prof. Özder, “AB ülkelerinde bir
hayvandan bir yıldaki süt alımı
yaklaşık 8,5 tona çıkıyor. Türkiye
ortalaması 3 ton, Trakya bölgesinin ortalaması 5 tona yakın” dedi.
Prof. Dr. Muhittin Özder
USK Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Namık Kemal Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
Sağlıklı bir toplum ve
daha iyi bir gelecek için
hayvansal protein
bakımından zenginliği ile
öne çıkan süt tüketimi
büyük önem taşıyor.
2012 IDF Bölgesel Konferansı Güney Kore’de toplanacak
n “Yerel Süt Arz ve Talep Sistemleri” konulu 2012 Uluslararası
Sütçülük Federasyonu (IDF) Bölgesel Konferansı, 20-23 Mart
2012 tarihlerinde Güney Kore’nin
başkenti Seul’de gerçekleştirilecek. Konferans, IDF Kore tarafından IDF, Kore Gıda, Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı,
Kore Sütçülük Komitesi, Kore
Sütçülük Endüstrileri Derneği,
Ulusal Tarım Kooperatifleri Federasyonu, Kore Süt ve Et Üreticileri Derneği ile iş birliği içinde organize ediliyor.
Organizasyon Komitesi Başkanı
Kuen Seong Lee, konferansın genel amacının, yerel süt arz ve talep
sistemleri ile ilgili olarak küresel
sütçülük uzmanlarının deneyimleri hakkında bilgi paylaşımının sağlanması olduğunu söyledi.
Lee, “Dünya sütçülük endüstrisi
çok sayıda zorlukla karşı karşıyadır. İklim değişikliği kökleştiğinden ve belirsizlikler dünya genelinde büyüdüğünden; tahıl fiyatlarındaki dalgalanmalar, hayvan
sağlığı ve yükselen üretim maliyetleri gibi konular endüstri için
önemli tehlikeler olarak ortaya
çıkmaktadır” dedi.
Konferans, aynı zamanda süt arz
ve talebine ve bunun pazarlanmasına ilişkin IDF’ye üye gelişmiş ülkeler tarafından geliştirme ve koruma mücadelesinde kullanılan en
etkin metotları da gözler önüne
serecek. Uluslararası düzeyde dik-
S eul, A sy a’nın en hareketli şehirlerinden biri.
katleri çekebilen başarılı ve kapsamlı pazarlama konseptlerinin
paylaşılmasıyla, bölgesel süt endüstrisinin kararlı büyümesinin
sağlanması da bir diğer amacı
oluşturuyor.
“Zorlukların ötesinde başarıların
paylaşılması!” temalı oturumda,
optimal pazarlama stratejileri tartışılacak ve ekonomi ve nüfus
büyümesinin yanı sıra beslenmedeki değişikliklerle
birlikte ciddi bir geçiş ile
karşı karşıya olan Asya sütçülük pazarı için çeşitli stratejiler geliştirilecek.
Konferans’ın gerçekleştirileceği
Seul, süt ürünleri tüketiminin çok
hızlı arttığı bir bölge olan Kuzeydoğu Asya’nın merkezinde bulunuyor. Asya’nın en hareketli şehirlerinden biri olan Seul, asla uykuda gibi görünmediği için “Işıkların
Şehri” olarak anılıyor. “Kore’nin
5000 yıldan fazla sürede şekillenen zengin kültürel mirasına
odaklanan çeşitli sosyal tur programları ile Seul’un coşkun enerjisini ve nefes kesen doğal güzelliğini
göreceksiniz” diyerek katılımcıları
davet eden Lee, konferansın, sütçülük politikaları ve pazarlama
stratejileri hakkında küresel düzeyde bilgi paylaşımının yanı sıra
Seul’daki oldukça etkin ağın oluşumunda yer alma fırsatını yakalamak için de bir fırsat olduğunu kaydetti.
İki gün boyunca “Sütçülük
Pazarı Politikaları: Gelişmiş
Ülkelerden Dersler”, “Asya Sütçülük Politikalarına Genel Bakış
ve Gelecekteki Zorluklar”, “Sütçülük Endüstrisinde Zorluklar ve
Fırsatlar” gibi konuların tartışılacağı etkinliğin son günü, süt işletmelerinin ve çiftliklerin yer alacağı
teknik turların yanı sıra sosyal turları da içeriyor.
Etkinliğe ilişkin ayrıntılı bilgiye
www.2012idfrc.or.kr sitesinden
ulaşılabiliyor.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 12
12 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Beslenme
Süt içmiyoruz, ayranın tiryakisiyiz
Türkiye Obezite Araştırma
Derneği’nin “Türkiye’de
Beslenme Alışkanlıkları ve
Fiziksel Hareketlilik Düzeyi
Saptama Araştırması”na
göre geleneksel beslenme
tarzını sürdüren Türk
insanı, sağlık yararlarıyla da
öne çıkan sütü yeterince
tüketmiyor. Ayranı ise çay
ve kahve gibi sıkça
tüketiyoruz.
n Yaşamın devamının temeli
olan sağlık ve beslenme alanında
ülkemizde bir ilk yaşandı. Bir sivil
toplum kuruluşu olarak Türkiye
Obezite Araştırma Derneği tarafından 12 ilde, 15 yaş üstü bin 563
kişi üzerinde yapılan “Türkiye’de
Beslenme Alışkanlıkları ve Fiziksel
Hareketlilik Düzeyi Saptama
Araştırması” ile Türkiye’nin beslenme haritası çıkartıldı.
Araştırma, geleneksel tarzda beslenmesini sürdüren, günde ortalama 4 saat 35 dakikasını tv ve bilgisayar karşısında geçiren Türk insanının, bütün bunlar yetmezmiş
gibi günlük yaşamında fiziksel aktiviteye de zaman ayırmadığını ortaya koydu. Uzmanların sağlıklı
bir yaşam için olmazsa olmaz dedikleri düzenli egzersiz yapmayanların bahanesi zaman bulamamak.
“Dehşete kapılıyorum”
Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık
Türkiye Obezite Araştırma Derneği
Başkanı
8 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında araştırma sonuçlarını
Marmara Üniversitesi Beslenme
ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Funda Elmacıoğlu ile birlikte
değerlendiren Türkiye Obezite
Araştırma Derneği Başkanı Prof.
Dr. Nazif Bağrıaçık; yaşamın temel gereksinimi olan beslenme ve
onun etki sahası olan sağlığın tüm
dünyanın ve ülkemizin gündemini
meşgul ettiğini söyledi. Bağrıaçık,
şunları kaydetti:
“Tam olarak sağlıklı ve dengeli
beslenme bilincine ulaşamamış
toplumumuz, doğru olmayan yayınlar ve bilgi aktarımları ile şaşkınlık içinde yanlış ve dengesiz
beslenmelere yönelmektedir. Halk
sağlığını tehdit eden kanser, kalpdamar hastalıkları, obezite ve diyabet hakkında her gün basın yayında çeşitli iddialar yer almaktadır. Bu iddialar bilimsel gerçekleri
yansıtmıyor. 50 yılını diyabet ve
obezite ile mücadele ve hastalığın
kontrolüne vermiş bir hekim olarak iddialar karşısında ben bile
dehşete kapılıyorum.”
Prof. Bağrıaçık, konuşmasında ayrıca beslenmenin yanı sıra fiziksel
aktivitenin önemini ortaya koyan
araştırma sonuçlarına ilişkin de şu
değerlendirmeyi yaptı:
“Toplumumuzun dengeli ve yeterli beslenme alışkanlıklarına sahip
olmadığı, fiziksel aktiviteye gerekli önem ve zamanın verilmediği
ortaya çıkıyor. Obezitenin fiziksel
aktivite düşüklüğünden ve dengesiz beslenmeden kaynaklandığını
söyleyebiliriz.
Mutlak suretle gençlerimizi, çocuklarımızı hareketsiz kalmaktan
kurtarmak gerekir. Çocuk ve
gençlerin sağlıklı besin seçimi için
eğitilme ve yönlendirilmeleri, fiziksel aktiviteye özendirilmeleri,
hatta zorlanmaları şarttır.”
T ürkiye ’nin be sle nm e ha rita sı
• T oplumun % 68’i her g ün
kahv altı y apıy or. Öğle y emeğini
düz enli y iy enlerin oranı % 63
olurken, % 72,7’lik kesim düz enli
olarak akşam y emeği y iy or. A ra
öğünlerle düz enli olarak g ünde 5
öğün tüketenlerin oranı ise sadece
% 4,4. P ey nir, kahv altı sofralarının
v az g eçilmez i olmay a dev am
ediy or.
• A raştırma T ürk toplumunun
çay v e kahv e g ibi ay ranın da
tiry akisi olduğunu ortay a koy du.
H aftada 6 kez v e daha faz la
ay ran tüketenlerin oranı y az ın
% 35,7 olurken, kışın bu oran
% 24’e g eriliy or.
• S por y apanlar y az ın ay da 20,4,
kışın 15,1 kez ay ran tüketirken,
spor y apmay anların tüketme
sıklığı sırasıy la 18,3 v e 14,7.
• E rkekler kadınlardan daha sık
ay ran tüketirken, 30- 44 y aş g rubu
ay da ortalama 19,1 kez tüketimle
ilk sırada y er alıy or. Y ine
ilköğretim mez unları ay da 19,5,
çalışanlar 19,3 kez ay ran içerken,
y az ın en çok ay ranı ay da 19,5
kez ile hafif şişman g rubundakiler
tüketiy or.
• T oplum olarak süt içme
alışkanlığımız ise y ok. S üt,
alkolsüz içecekler arasında
tüketimde son sıralarda y er
alıy or. Y az ın haftada 6 kez v e
daha faz la süt tüketenlerin oranı
% 12,1 olurken, % 28,5’lik bir
kesim ise hiç süt içmiy or.
• S oğuk hav alarda sıcak bir
içecek olarak iy i bir alternatif
oluşturan süt tüketimi kışın biraz
daha artsa da y ine düşük kalıy or.
H aftada 6 kez v ey a daha faz la
süt içenlerin oranı % 14,8 iken, hiç
süt içmey enler % 27,7 ile en
kalabalık g rup.
• A raştırmanın ortay a koy duğu
çarpıcı bir sonuç da ay lık
ortalama süt tüketme sıklığı en
y üksek g rubun, üniv ersite v e
üz eri eğitimlilerin olması… B u
g rup ay da ortalama y az ın 8,8,
kışın 10,3 kez süt tüketiy or.
• A raştırmay a g öre, z ay ıf v e
normal kiloluların ay lık ortalama
süt tüketimi y az ın 8,1, kışın 9,3
kez olurken, orta v e ağır
derecede şişman olanlar y az ın
8,3, kışın 9,3 kez süt tüketiy or.
S por y apanlar y az ın ay lık
ortalama 9,6, kışın 10,9 kez süt
tüketirken, spor y apmay anlar için
bu y az ın 7,7’y e, kışın ise 8,7’y e
g eriliy or.
• Öğünler itibarıy la süt tüketimi
en faz la % 34,8 ile kahv altıda
g erçekleşirken, akşam
y emeğinden sonra, g ece süt
içenlerin oranı % 19,4 olarak
belirlendi. A kşam y emeğinde süt
içenler de % 11,3’lük bir kesimi
oluşturuy or.
• A lkolsüz içeceklerde sütten
sonra g elen bitki çay ları v e enerji
içeceklerinin tüketimi ise
sıralamay a g irecek kadar dahi
y üksek değil.
• T ürk halkının % 90’ında deng eli
beslenme v e kalori hesabı bilinci
oluşmamış durumda. İnsanlarımız
kalori hesabı y apmıy or.
O rta k D e kla ra syo nu
Sağlık ve beslenmenin İstanbul buluşması
Sağlık ve beslenme alanının tüm paydaşları; gıda, sağlık
ve beslenme bilim dallarından bilim insanları, gıda
sektörü ve kamu kesimi temsilcileri ilk kez aynı
platformda bir araya geldi.
n Sağlık ve beslenme, çok yakından ilişkili iki olgu. Ülkemizdeki
gıda, beslenme ve sağlık alanının
tüm paydaşlarını ilk defa aynı
platformda buluşturan İstanbul
Sağlık ve Beslenme Bienali, sağlık
ve beslenme politikalarına yön verecek ortak bir çağrı ile son buldu.
Türk Diabet Cemiyeti, Türkiye
Obezite Araştırma Derneği, Türkiye Diyabet Vakfı ve Türkiye Diyetisyenler Derneği tarafından organize edilen İstanbul Sağlık ve
Beslenme Bienali, “Toplum Sağlığı
ve Beslenme” temasıyla 9-11 Şu-
bat tarihleri arasında İstanbul’da
yapıldı. 11 üniversitenin de destek
verdiği Bienal etkinliklerini yaklaşık 700 katılımcı ilgiyle takip etti.
Bienal’in açılışında konuşan Türk
Diabet Cemiyeti ve Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı
Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık; toplumumuzun yeterli ve dengeli beslenme bilincine ulaşamadığını,
medyada yer alan bilimsel hiçbir
dayanağı olmayan yayınların ise
insanımızı yanlış beslenmeye yönelttiğini belirtti. Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Dr. Ayhan
Dağ ise beslenme ve sağlığın magazin haberlerine konu edildiğine
dikkat çekerek, “İnanılmaz bir bilgi kirliliği içindeyiz. Bilimsel temeli bulunmayan, kendi içinde dahi tutarlı olmayan ifadelerle kişisel
görüşlerini bilimsel gerçeklermiş
gibi kamuoyuna, ‘çocuklarınıza
süt içirmeyin; ekmek, pilav ve makarna yemeyin, ben böyle düşünüyorum’ sözleri ile ileten kişilere ne
demeli?” diye konuştu.
Bienal’in son günü “Yaşam Kalitesi ve Sağlığımız İçin El Ele” başlığıyla gerçekleştirilen kapanış oturumunda konuşan Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel
Yılmaz da beslenme ve sağlığa ilişkin konularda medyaya doğru bilgi verilmesinin önemli olduğunun
altını çizdi.
1.T oplumun sağlıklı v e g üv enli
beslenmesini sağlamak için tüm
pay daşların bir aray a g elerek
ortak akıl oluşturması v e g üçlü bir
iletişimin sağlanması esastır.
2. G ıday a ulaşmak v e g üv enli g ıda
tüketmek ev rensel bir insan
hakkıdır. B irey lerin g üv enli g ıday a
erişimi hiçbir koşulda kesintiy e
uğramamalıdır.
şekilde ulaşmasını sağlamak v e
sağlığını korumaktır.
6. S ağlığın korunmasını v e
g eliştirilmesini hedefley en her
türlü faaliy etin esasını bilimsel
v erilere day alı bilg i pay laşımı
oluşturmalıdır. T üm pay daşlar bu
sorumluluğun bilinci ile hareket
etmelidir.
3. G ıda g üv enliğinin tesisinde v e
g eliştirilmesinde A mbalajlı G ıda
tüketimi büy ük rol oy namaktadır.
A mbalajsız g ıdaların hijy enik v e
teknik açıdan denetimi son derece
sınırlıdır.
7. S ağlığın korunmasında öncelikli
olarak toplumumuz da y eterli v e
deng eli beslenme bilincinin
oluşturulması, g eliştirilmesi v e
fiz iksel aktiv ite düz ey inin
arttırılması g erekmektedir.
4. G ıda G üv enliğinin sağlanması
için g ıdaların ambalajlanması
temel bir g ereklilik v e kuraldır.
Çünkü ambalajsız g ıdalar her türlü
bulaşmay a açıktır, boz ulmay a
elv erişlidir. H alk sağlığı açısından
ambalajsız g ıdalar tehlike
kay nağıdır.
8. S ağlık v e beslenme
konusundaki y asal düz enlemelerin
hedefi birey leri eğitmey e v e
motiv e etmey e y önelik olmalıdır.
B irey ler y asakçı y aklaşımlarla
değil bilimsel v e doğru bilg iy le
eğitilmelidir.
5. Y eni teknolojiler v e bilimsel
buluşların hedefi; halkımız ın
y aşam kalitesini y ükseltmek, tüm
insanların y eterli g ıday a en
ekonomik v e sürdürülebilir bir
9. İstanbul S ağlık v e B eslenme
B ienali’ne katılan bilim insanları
v e S T K temsilcileri olarak,
işbirliğine day alı her türlü adımın
öncüsü v e takipçisi olmay a dev am
edeceğiz .
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 13
suthattı Mart - Nisan 2012
Sayfa
Geleneksel
13
G e le n e kte n b ilim e
“Karpuzla Hellim, bulsam her gün yerim”
Tavada ya da ızgarada
pişirilerek de
tüketilebilen Hellim
peynirinin geleneksel
tüketim şeklini belki de
en iyi bu atasözü
anlatıyor. Ne ile yenirse
yensin, tadına doyum
olmuyor.
n Kıbrıs’a özgü bir peynir olan
Hellim, Suriye, Lübnan ve Mısır’da da bilinen geleneksel ve bölgesel bir peynir çeşidi. Yaygın kullanım şekli, ızgara olarak tüketilmesi. Bu kadar güzel ızgara olan
başka bir peynir neredeyse yok gibi. Izgarasında dış yüzeyi parlak
altın rengi alırken, iç kısmı akıcı
olmadan yumuşuyor.
Geleneksel olarak karpuz ile birlikte, makarna ve çorba (özellikle
tarhana) ile beraber ve parça olarak ekmekle tüketiliyor. Bugün
Kıbrıs’ın yanı sıra Lübnan, Suriye
ve diğer pek çok Orta Doğu ülkesinde ve Türkiye’de Hellim peyniri üretiliyor.
Üretim, eskiden beri keçi ve koyun
sütlerinden ve geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Uzun yıllar Kıbrıslı
köylü kadınlar geleneksel üretim şeklini korudular. Üretimin
modernleşmesi ve endüstrileşmesi ise 1958 yılında
Kıbrıs’ta 21 köyden
511 çiftçi ve besicinin
katılımıyla “Eylence”
köyünde Kooperatif
Süt Fabrikası’nın
(Koop Süt) kurulmasıyla baş-
lar. Kıbrıs’ta bugün yaklaşık 7-8
adet modern süt fabrikasında ve
yine 10’a yakın yarı modern denilebilecek küçük kapasiteli işletmelerde Hellim peyniri üretiliyor.
Üretiminde mevsimine göre keçi,
koyun sütleri veya karışımları kullanılan Hellim, diğer aylarda ise
inek sütü ile üretilmektedir.
Hellim üretimi biraz taze kaşar
peyniri üretimine benzer. Süt yaz
aylarında 30-31oC, kışın 3334oC’de mayalanır ve oluşan pıhtı
nohut iriliğinde kesilir. 15 dakika
40-42oC’ye kadar ısıtılır ve 20 dakika daha karıştırılır, kalıplara alınarak baskı uygulanır. Ayrılan
peyniraltı suyu 80-90oC’a kadar
ısıtılarak loru alınır. Bloklar halinde kesilen Hellimler bu suda pişirilir, tuz ve/veya nane ilavesiyle
salamurada saklanır.
Prof. Dr. Atila Yetişemiyen
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
Öğretim Üyesi
Geleneksel üretiminde; taze teleme pıhtısı loru alınmış sıcak peyniraltı suyuna daldırılarak iyice
yumuşatılır.
Mozzarella üretimindeki gibi esnetilmesinin ardından, sepetlere yerleştirilir ve elle kıvrılarak cüzdan
şekli verilir.
Hellim’de patent kavgası
Hellim kelimesinin Halloumi kelimesi ile aynı anlama
geldiği iddiası Rumlara geri adım attırdı.
n Kıbrıs’ın dünyaca ünlü “Hellim peyniri”nin asıl sahibinin kim
olduğu konusunda taraflar arasındaki çekişme devam ederken, Güney Kıbrıs 2009 yılında Hellim’in
patentinin Güney Kıbrıs’a verilmesi için Avrupa Komisyonu’na
sunduğu dosyayı geri çekiyor.
Hellim’in “Halloumi” adıyla patentini almak amacıyla Avrupa
Komisyonu’na sunduğu dosyayı,
üreticilerle Hellim’in içeriğinde
kullanılacak süt cinsi ve miktarı
konusunda uzlaşıya varılamadığı
için geri çekeceğini açıklayan Rum
yönetimi, basında eleştirilerin hedefi oldu.
Rum Hellim ve süt üreticilerinin,
sığır besicilerinin çıkarlarını gözetmek için Hellim’i ağırlıklı olarak
inek sütüyle imal etmelerinden
dolayı geleneksel ürünün artık
özelliğini yitirdiği, bunun da ürünün patentini almaya çalışan Güney Kıbrıs’ın işini zorlaştırdığı ifade edildi. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin patent başvurusunda
AB’nin sorularını yanıtlamak üzere oluşturduğu 5 kişilik komitenin, Hellim kelimesinin Halloumi
kelimesinin Türkçe tercümesi olduğunu ve aynı anlama geldiğini
söylemesi, bir başka deyişle Türk
‘Hellim’inin köklerinin aslında
Kıbrıs Hellim’inden geldiği iddiasında bulunmaması eleştirileri arttırdı. Halloumi ve Hellim’in aynı
manaya geldiğinin kabul edilmesi-
nin Halloumi ve Hellim’i eşitlediği, Halloumi ismi tescil edildiğinde, Hellim isminin kullanılmasına
imkân verileceği eleştirilerini Rum
Tarım Doğal Kaynaklar ve Çevre
Bakanı Aletraris, “Hellim, Halloumi’nin Türkçe’ye tercümesidir.
Menşe yeri tescilli ürün olarak
kaydedildiğinde Hellim değil,
Halloumi yazacak” diye yanıtladı.
Hellim peynirini tescil ettirmeye
çalışan Rum yönetimi, 2007’de
KKTC’nin yurtdışına Hellim satışını yasadışı olduğu iddiasıyla önlemeye çalışmış, KKTC’deki üreticilerin sadece AB’ye değil, 3. dünya ülkelerine de Hellim ihracatını
durdurmasını savunmuştu.
Dönemin KKTC Cumhurbaşkanı
Mehmet Ali Talat ise Hellim’in
Türkler ve Rumlar tarafından üretildiğini belirtmişti.
Rum tarafının başvurusu kabul
edilirse KKTC, en önemli ihraç
kalemi Hellim’in Türkiye’ye satışında bile zorlanacak.
Birçok sözlük yazarı, “Hellim”
sözcüğünün kökeninin Arapça olduğu konusunda hemfikir. Hellim’in tarihinin Doğu Akdeniz
bölgesinde 8-9 bin yıl, “Hellim”
adıyla Kıbrıs adasındaki geçmişinin ise 2 bin yıl önceye dayandığı
biliniyor. 1600 yılına ait Osmanlı
belgelerinde bile Hellim’le ilgili
bilgilerin yer alması da köklü geçmişini gözler önüne seriyor.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 14
14 Sayfa
Mart - Nisan 2012 suthattı
Mevzuat
Gıda güvenliğinde AB’ye girdik
Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı
tarafından yayımlanan
yeni yönetmeliklerle
gıda sektörünün uzun
süredir uyguladığı
AB standartları
mevzuata da girdi.
Mehdi Eker
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
n Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Türkiye’yi gıda
güvenliği konusunda AB standartlarına ulaştıracak, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu kapsamında
uygulanacak ‘gıda güvenilirliği
sistemi’nin detaylarını, 12 Ocak’ta
İstanbul’da düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı.
Gıda zincirindeki tüm halkaları
kapsayan ve gıda güvenliğinde
AB’ye tam uyum sağlamayı hedefleyen yeni mevzuatla, tüketici sağlığının korunması, güvenli gıdaya
ve doğru bilgiye erişimi ve yaşam
kalitesinin arttırılması yolunda yeni dönemi başlatan önemli bir
adım atılmış oldu.
Gıda güvenliği konusunda her birinde farklı işlemler yapılan üretim
aşamalarının tümünü denetlemek
durumunda olduklarına dikkat çeken Bakan Eker, “tarladan sofraya,
meradan tabağa” kadar bir gıda
güvenliği sistemi kurabilmek için
102 adet yönetmelik yayınladıkla-
rını, yönetmeliklerin AB standartlarına uygun olduğunu söyledi.
Yeni “gıda güvenilirliği sistemi”nin çağdaş bir toplumun ve
bireyin ihtiyacı olan sağlıklı, hijyenik ve güvenilir gıdaya odaklanmış bir mevzuat olduğunu vurgulayan Eker, “Denetim mekanizmasını kuralım, bunun yasal mevzuatını oluşturalım. Çünkü gıda, aslında tarım sektörünün tüketiciye,
kentliye dönük yüzüdür. O nedenle sadece üretici değil, herkes bu
sektörün bir paydaşıdır. Biz gıdaya
böyle baktık. Onun için bu kanun
ve düzenlemelerde birinci amacımızı bu şekilde oluşturduk” diye
konuştu.
Yeni mevzuat, üretilen
Bakan Eker, AB ile tam üyelik
müzakerelerinde Türkiye’nin en
çok gıda konusunda problem yaşayacağı iddialarının haksızlığının
anlaşılması gerektiğini ifade etti.
izlenebilirliği sağlayarak,
Eker ayrıca, pek çok fasıl daha
müzakereye açılmamışken, gıda ve
gıda sektöründe AB standartlarının yakalandığını, yeni mevzuatın
bunu açıkça gösterdiğini söyledi.
Bugüne kadar hiçbir sektörün başaramadığını başararak yurtdışında bir marka değeri yaratan gıda
sektörü açısından yeni mevzuatın
büyük önem taşıdığını belirten
Eker, gıda güvenliği konusunda
atılan adımlarla 2023 yılında nüfusunu yeterli, kaliteli ve güvenilir
gıda ile besleyen bir Türkiye için
çalıştıklarını vurguladı.
Mevzuat neler getiriyor?
Yeni mevzuat düzenlemelerinden
“Gıda İşletmelerinin Kayıt ve
Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik”, “Gıda Hijyeni Yönetmeliği”,
“Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği”, “Hayvansal Gıdaların Resmi Kontrollerine İlişkin Özel Kuralları Belirleyen Yönetmelik”; hayvan nakillerinden, hayvanların refahına, yedirilen yemlerin kayıtlarının tutulmasından, gıdaların her aşamasında üreticinin, depolayıcının, satıcının, marketçinin, restorant sahibinin, üretim yapan çiftçinin, kısaca
herkesin sorumlu olacağı bir sistem getiriyor.
Yeni mevzuat öncelikle gıda işletmelerine kayıtlı veya onaylı olma
zorunluluğu getiriyor.
Mevzuat bunun yanı sıra üretilen
hayvansal gıdaların sağlık ya da
tanımlama işareti taşıma zorunluluğu ile izlenebilirliğin sağlanarak,
tüketicinin satın aldığı ürünün
üretim sürecini takip edebilmesinin yolunu açıyor. Yem fabrikaları
hayvansal gıdaların sağlık
ya da tanımlama işareti
taşıma zorunluluğu ile
tüketicinin satın aldığı
ürünün üretim sürecini
takip edebilmesinin
yolunu açıyor.
ve çiftliklere ürettikleri ve hayvanlara yedirdikleri yemlerin kaydını
tutacak, hayvanlara kötü muamele ve eziyet yapılmayacak, hayvanlar belli standartlardaki alanlarda
tutulabilecek, 8 saatten fazla yolculuk yaptırılmayacak, kesimhane
ve benzeri işletmelerde veteriner
bulundurulması zorunlu olacak.
Bir kişi kendi hayvanına şahsi yem
üretse bile kaydını tutacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, işyeri kapama, ürün
toplama, para cezası gibi müeyyidelerde zorunlu olan mülki amir
onayının neden olduğu zaman
kaybını önlemek için il müdürlükleri yetkilendirildi.
Bakanlık bünyesinde kurulan Risk
Değerlendirme Daire Başkanlığı’nda 10 ayrı bilimsel komisyon
oluşturularak, gıda üretim zincirinin her aşamasında muhtemel
riskler halk sağlığı açısından bilimsel olarak değerlendirilerek gerekli tedbirler alınacak.
Oluşturulan stratejik plan çerçevesinde et ve et ürünleri, süt ve süt
ürünleri, alkollü ve alkolsüz içecekler, takviyeli gıdalar vb. ile ilgili 12 ayrı eylem planı hazırlandı.
Artık sadece üretim yapan değil,
toplu tüketim ve satış yerleri de
kayıt altına alınacak.
Tüketici sağlığının korunması
amacıyla taklit ve hileli ürün üreten firmalar artık Bakanlıkça kamuoyuna açıklanabilecek.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 15
suthattı Mart - Nisan 2012
Sayfa
Çiftlik
GEA sektörü buluşturdu
Hayvancılığa yeni düzenlemeler yolda
GEA Süt Teknolojisi Semineri’nin ikincisi, 9-11 Şubat
Gıda güvenliği konusundaki düzenlemelerin ardından
tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi.
gıda ve hayvancılık sektörlerini yakından ilgilendiren
15
yeni düzenlemeler yapılacağı bildirildi.
G E A seminerinde teknolojik g elişmeler konuşuldu.
n Sektörün ilgiyle takip ettiği seminerde Ambalajlı Süt ve Süt
Ürünleri Sanayicileri Derneği’ni
(ASÜD) temsilen bir konuşma yapan Yörükoğlu Süt ve Süt Ürünleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı
Mustafa Kundakçı, ASÜD’ün süt
sektörünün sorunlarına çözüm
arayışları içerisinde olduğunu ve
bu amaçla çeşitli projeleri hayata
geçirdiğini söyledi. Türkiye’nin,
2001 yılından beri AB ülkelerine
süt ve süt ürünleri ihraç edemediğini hatırlatan Kundakçı, AB standartlarında üretim yapan sanayi
tesisi ve çiftliklerin sayısını arttırarak, halk sağlığının korunması ve
uluslararası ticaretin önünü açmak
amacıyla Nisan 2010’da “Türkiye
Süt ve Süt Ürünlerinin AB Pazarına Girişinin Desteklenmesi Projesi”ni başlattıklarını kaydetti.
Kundakçı, ASÜD’ün diğer projelerine ilişkin de şu bilgileri verdi:
“Uzun süredir Rusya, Kazakistan,
Belarus ve Çin’e ihracat yapabilmek için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile birlikte çalışmalar
yürütüyoruz. Birkaç ay içinde Kazakistan ve Rus heyetleriyle toplantılar yapılacak. Çin’e yapılacak
ihracat ile ilgili de Çin makamları,
bakanlık tarafından gönderilen raporu değerlendiriyorlar. En önemli ulusal projemiz ise ‘Okul Sütü
Projesi’. Kurulduğumuz günden
beri bu projenin tüm Türkiye’de
uygulanmasını istiyor ve Sayın
Cumhurbaşkanımız dâhil tüm
yetkililere konunun önemini arz
ediyorduk. Hükümetimiz tarafından yapılan bir açıklama ile ‘Okul
Sütü’ uygulamasının başlatılacağı
müjdesi verildi. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve
valiliklerin hazırladığı yardım paketlerindeki süt miktarının arttırılacağı da açıklandı.”
Tarımsal kredilere 20 milyon TL limit
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri, konusuna
göre 20 milyon TL’ye kadar tarımsal kredi verebilecek.
n Resmi Gazete’de yayımlanan
Bakanlar Kurulu kararına göre,
birden fazla kredi talebinde bulunacak üreticilere kullandırılacak
toplam kredi üst limiti damızlık
süt sığırı yetiştiriciliği için 20 milyon TL’yi, diğer konular için 10
milyon TL'yi aşamayacak.
Kredi kararı, damızlık büyükbaş
ve küçükbaş hayvancılık, arıcılık,
kanatlı sektörü, su ürünleri yetiştiriciliği, kontrollü örtüaltı tarımı,
sertifikalı fide ve tohum üretimi,
iyi tarım, organik tarım, tarımsal
mekanizasyon, sulama ve arazi alımı konularını kapsıyor. Açılacak
kredilerin vadeleri, işletme kredilerinde 18 ayı, yatırım kredilerinde
ise 24 ayı geçmemek üzere Ziraat
Bankası’nca belirlenecek.
Geçmiş kararlar kapsamında kullandırılan kredileri de kapsamak
üzere mevcut yatırım kredisine ait
anapara tutarının %30’u ödenmeden aynı üretim konusunda yeni
kredi kullandırılmayacak.
n Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in yapılacağını
açıkladığı düzenlemelerin başında
Et ve Balık Kurumu’nun (EBK),
TMO’ya benzer şekilde yeniden
yapılandırılması geliyor. Et ve süt
piyasalarında düzenleyici, destekleyici ve piyasaları regüle edici bir
rol üstlenecek olan EBK, piyasada
tam rekabet koşullarının oluşturulması ve tekelleşmenin önüne
geçilmesinden sorumlu olarak;
ürün işleme yardımı, gıda yardımı,
sütte denge primi verme, özel depolama yardımı yapma, besideki
hayvanlara erken ya da geç kesim
primi verme gibi görevleri yerine
getirecek. Kurum, et sektöründe
canlı hayvan ve karkas et; süt sektöründe ise süt ve süt ürünleri ile
piyasada yer alacak. Sektörde üretici, tüketici ve sanayici yönünden
arz, talep ve fiyat dengesini istik-
rarlı bir şekilde devam ettirebilmek amacıyla müdahale alım, satımı ve depolama faaliyetleri yapacak. Bu kapsamda; et piyasasında
depolama faaliyetlerini, süt piyasasında ise; alım, işleme ve depolama
faaliyetlerini hizmet satın alma
yöntemi ile özel sektörle birlikte
gerçekleştirecek.
Hayvancılık desteklerinde de etçisütçü ırklar ayrımına gidiliyor.
Ekolojik bölgesine göre et ve süt
verimi farklı olan etçi ve sütçü ırklar ayrı ayrı desteklenecek. Böylece süt ırkı hayvanlardan et temininin önüne de geçilmiş olacak. Bu
kapsamda koyun ve keçi yetiştiriciliğine destek de devam edecek.
Mera Kanunu’nda yapılacak düzenleme ile meraların özel sektöre
devrinin önü açılacak. Meraların
özel sektöre kiralanmasının yanı
sıra işleticisinin ekipmanını koyması için kısmi yapılaşma izni de
olacak.
Düzenleme ile son olarak şap hastalığından ari hale getirilen Trakya, brusella ve tüberküloz hastalıklarından da ari hale getirilerek,
hayvancılıkta Türkiye’nin ihracat
üssü olacak. Bakanlığın sorumluluk alanına alınan tarım ve hayvancılık organize bölgelerindeki
faaliyetlere altyapı ve üretim destekleri de arttırılacak.
süthattı sayı 9_16_Layout 1 29.02.2012 12:48 Page 16
Mart - Nisan 2012 suthattı
16 Sayfa
Çevre - Inovasyon
Tarıma iklim değişikliği koruması
Türk girişimcinin inovasyon başarısı
İklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkilerini
Makine üreticisi Melih Güreş, gıdaların raf ömrünü uzatan
azaltmaya yönelik “İklim Akıllı Tarım” yaklaşımına, BM Gıda ve
bir ambalajlama makinesi geliştirdi.
Tarım Örgütü FAO ve AB’den destek geldi.
n İklim değişikliklerinden en fazla etkilenen sektörlerin başında
gelen tarımda yaşanan temel zorluklara, “İklim Akıllı Tarım” uygulaması ile çözüm aranıyor. FAO
ve Avrupa Komisyonu, Malawi,
Vietnam ve Zambiya’daki uygulamalar için 5,3 milyon euroluk yeni
bir proje açıkladı.
Çiftçilik sistemlerinde köklü değişikler içeren program, tarımın açlık ve yoksullukla mücadeleye
katkısını arttırmayı, iklim
değişikliğine karşı daha
esnek hale getirilmesini,
emisyonları azaltmayı,
tarımın atmosferik karbonu yakalama ve tutma potansiyelini yükseltmeyi hedefliyor.
Projede yer alan ülkelerin tarım
bakanlıklarının yerel ve uluslararası organizasyonlarla işbirliği içinde
yürüteceği üç yıllık projede, iklim
akıllı tarım alışkanlıklarının ve yeni uygulamaların her ülke için yaygınlaştırılması amaçlanıyor.
FAO Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Departmanı Genel Müdür Yardımcısı Hafez Ghanem, “Ancak
herkese uyan çözümler yok. Farklı
bölgesel koşullar için coğrafya, iklim ve doğal kaynaklar temelinde
daha iyi iklim akıllı çiftçilik uygulamaları gerekiyor” dedi.
Üç ülkeye yönelik olarak hazırlanan projenin, iklim akıllı tarım
için zorlukları ve fırsatları belirleyeceğini ve her ülkenin kendi
gerçeğine özel stratejik
planlar geliştirileceğini
ifade eden Ghanem, “Belirlenen çözümler evrensel olarak uygulanabilir olmasa da ülkelerin benzer
adımları nasıl atacağına ve tarımda
bu yaklaşıma doğru nasıl kaymaya
başlayabileceklerine ilişkin çok şey
öğrenebiliriz. Proje, tarımsal kalkınma planı olmasına rağmen iklim değişikliği endişelerini de kapsayan ileri bir somut adım olarak
ortaya çıkıyor” diye konuştu.
n Sakarya’da 2010 yılında kurulan Lipovak Makine, üretimini
yaptığı vakum ve ambalajlama
makinelerine bir yenisini ekledi.
Şirketin sahibi Melih Güreş’in Sakarya Üniversitesi’nin katkılarıyla
bir yıl süren çalışmalar sonunda
geliştirdiği ambalajlama makinesi,
UV ışınlarıyla dezenfekte ettiği gıdaların raf ömrünü uzatıyor.
40 bin liraya mal olan prototip
için patent başvurusunda bulunduklarını belirten Güreş, Döner
Tabla MAP makinesi sayesinde
üreticilerin ürünlerin raf ömrünü
uzatmak için koruyucu madde
kullanmak zorunda kalmayacaklarını söyledi.
KOSGEB’ten 18.600 TL hibe desteği alan projeyle geliştirilen yeni
ambalajlama makinesi, üç aşamalı
dezenfekte imkânı sağlıyor. İlk
aşamada gıda maddeleri ultraviyole ışınlarla bakterilere karşı dezenfekte ediliyor, ikinci aşamada ambalajın içindeki oksijen vakumla
çekiliyor ve son aşamada pakete
azot veriliyor.
Makine 3 aşamalı ambalajlamay ı 9 saniy ede tamamlıy or.
B u say fa T üketici v e Çev re E ğitim V akfı katkılarıy la haz ırlanmıştır.
Makinenin bir ürünü 9 saniyede
ambalajlayarak zaman tasarrufu
sağladığını kaydeden Güreş, “Bu
yeni hibrit teknoloji sayesinde gıdaları yüzde 50 daha uzun ömürlü
yapmak mümkün olacak” dedi.
Söğütlü Karagöl Süt işleme tesislerinde bir aydır testleri başarıyla
süren prototipin zaman ve işçilikten tasarruf sağladığını belirten gıda mühendisi Nagihan Avcı da,
“En önemlisi de gıdaların daha hijyenik olarak paketlenmesinde bize
avantaj sağlamış oluyor. Şu anda
hiçbir makinede bulunmayan, ultraviyole ışınlara maruz kalarak
mikrobiyal yükün indirgenmesi
sağlanıyor. Bir sonraki aşamada
vakumlama yapılıyor ve ‘gıda gazları’ dediğimiz MAP sistemiyle paketleme sağlanıyor” diye konuştu.
Prototipi yapılan ambalajlama
makinesinin seri üretimi için fabrikada hazırlıklar sürüyor. Yeni ambalajlama makinesinde kullanılan
U.V. ve MAP teknikleri sayesinde
gıdaların raf ömrünün %50 oranında uzatılması, gıda sektöründe
faaliyet gösteren firmalara önemli
bir rekabet avantajı sağlayacak.

Benzer belgeler