Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies Cilt:4 Sayı:7 Kış 2013

Transkript

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies Cilt:4 Sayı:7 Kış 2013
Sahibi:
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği adına Mehmet Veysî DÖRTBUDAK
Editör:
Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Gürol PEHLİVAN
Yabancı Dil Danışmanları
Prof. Dr. Metin EKİCİ
Mehmet Nuri ERDEM
Emine ERSÖZ
Sanat Danışmanı
Özkan BİRİM
Teknik Sorumlu
Ramazan ÇELİK
Yazışma Adresi
5527 sok. No: 41/11 Uncubozköy / MANİSA
Elmek: [email protected]
Tibyan Yayıncılık Basım Yayım Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
1145/1 Sok. No: 55/A Yenişehir – İzmir
Tel: 0232 459 77 78 - 0532 424 94 91
e-posta: [email protected] - web: www.tibyanyayincilik.com
Kültür Bakanlığı Sertifika No: 16613
Eylül – 2013
SÛFÎ
ARAŞTIRMALARI
SUFI STUDIES
Sûfî Araştırmalaarı - Sufi Studies
Cilt/Volume: 4 Sayı/Issue: 7 Kış/Winter 2013
ISSN 2146-1449
MANİSA
Yılda iki sayı yayımlanan uluslararası hakemli bir dergidir.
Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği'nin yayın organıdır.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
YAYIN KURULU
Esin ÇELEBİ BAYRU (Uluslararası Mevlânâ Vakfı II. Başkanı)
Prof. Dr. Rahmi KARAKUŞ (Sakarya Üniversitesi)
Prof. Dr. Himmet KONUR (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Doç. Dr. Cahit TELCİ (Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER (Selçuk Üniversitesi Mevlânâ Araş. Ens. Md.)
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ (Muğla Üniversitesi)
Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Rami AYAS (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Osman BİLEN (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. İlhan GENÇ (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Turan GÖKÇE (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Ayşe İLKER (Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Alimcan İNAYET (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa KARA (Uludağ Üniversitesi)
Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU (KırıkkaleÜniversitesi)
Prof. Dr. Zeki KAYMAZ (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ (Uludağ Üniversitesi)
Prof. Dr. Yusuf Ziya KESKİN (Harran Üniversitesi)
Prof. Dr. Atabey KILIÇ (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Aynur KOÇAK (Yıldız Teknik Üniversitesi)
Prof. Dr. Amin ODEH (University of Al-i Beyt, Ürdün)
Prof. Dr. Ahmet ÖGKE (Akdeniz Üniversitesi)
Prof. Dr. Kazım SARIKAVAK (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Naseem Ahmad SHAH (University of Kashmir, Hindistan)
Prof. Dr. Elfine SIBGATULLİNA (Alabuga Devlet Pedegoji Üniversitesi, Rusya Fed.)
Prof. Dr. Ahmet Hakkı TURABİ (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Ayşe ÜSTÜN (Uşak Üniversitesi)
Prof. Dr. Emine YENİTERZİ (Mevlânâ Üniversitesi)
Doç. Dr. Safi ARPAGUŞ (Marmara Üniversitesi)
Doç. Dr. Ziya AVŞAR (Bozok Üniversitesi)
Doç. Dr. Gülgün ERİŞEN YAZICI (Onsekiz Mart Üniversitesi)
Doç. Dr. Mehmet KIRBIYIK (Selçuk Üniversitesi)
Doç. Dr. Mustafa SARI (Mevlânâ Üniversitesi)
Doç. Dr. Ömer Faruk TEBER (Onsekiz Mart Üniversitesi)
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Doç. Dr. Fatih USLUER (TOBB Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Gül GÜLER (Harran Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLER (Harran Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK (Sakarya Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Furkan ÖZTÜRK (Akdeniz Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. A. Yılmaz SOYYER (Süleyman Demirel Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATÇI (Gazi Üniversitesi)
Yurtdışı Temsilcileri
Prof. Dr. Amin ODEH (Ürdün)
Prof. Dr. Naseem Ahmad SHAH (Hindistan)
Prof. Dr. Elfine SIBGATULLİNA (Rusya Federasyonu)
Dr. Seema ARİF (Pakistan)
Dr. Güzel TYUMOVA (Tataristan)
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN... ......................................................................................... IX
Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM
“BİLEN SUSAR, BİLMEYEN KONUŞUR”: YAVUZ
TURGUL’DA DOĞU DÜŞÜNCESİ .............................................................. 1
“He Who Knows Does Not Speak, He Who Does Not Know
Speaks”: Eastern Thought Of Yavuz Turgul
Oğuzhan ERSÜMER
ŞÂİR BİR SÛFİ YA DA ÂŞIKLARIN SULTANI: İBNÜ’L-FÂRIZ ............ 21
A Sufi Poet or Sultan of Lovers: İbnu’l-Farız
Betül İZMİRLİ
SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN MÜRŞİD VE MÜRİD’LER
HAKKINDAKİ MANZUMELERİ .............................................................. 35
Seyyid Nizamoğlu’s Poets About Mürid and Mürşids
Erdem Can ÖZTÜRK
AKTARMA:
TEZKİRE-İ MAKÂMÂT .............................................................................. 59
Çorumlu Edhem Baba-zâde Ali İzzet Efendi
Aktaran: Mehmed Veysî DÖRTBUDAK
TANITMA:
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât-ı Ayvansarâyi (İncelemeTenkitli Metin), Hazırlayan: Ramazan Ekinci, İzmir, 2012,
LXIII+180s., ISBN:978-605-4638-19-2. .......................................................... 91
Mehmet Yunus YAZICI
VII
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
VIII
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
EDİTÖRDEN
Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM
Bu sayıda tasavvufî bir şiiri paylaşmak istiyorum. Bilebildiğim kadarıyla tasavvuf çevrelerine ulaştıralamamış bir şiir. Şiirin adı “Kendi Dilinden Tahir Karagöz”.
Tahir Karagöz, 1918-1994 yılları arasında yaşamış bir gönül insanı. Kendisini tanıma imkânım olmadı. Manisa’daki sohbetlerde sıkça adı geçerdi. Sözünü ettiğim şiiri
vefatından çok kısa bir süre önce yazmış, Manisa’daki dostu Bursalı Hafız Fahri’ye
ulaştırması için bir ahbabına emanet etmiş. Vefatından kısa bir süre sonra yerine
ulaşan emanet, gönül dostlarının sohbetlerinde sıkça okunur oldu. Her bir mısraı
tasavvufi anlamlarla yüklü ve duru bir Türkçe ile yazılmış olan bu şiiri, dergimize
değer katacağı düşüncesiyle siz okuyucularımızla paylaşmak istedim.
KENDİ DİLİNDEN TAHİR KARAGÖZ
Şikâyet etmedim felekten asla,
Seyrettim âlemi rıza içinde.
Lügatimde yer etmedi bir dava,
Yaşadım dünyasız dünyâ içinde
Ezel diyarından evvelce geldim;
Semada hükmettim yerde serildim.
Apansız kendimi bir elde buldum;
Mecnûn oluverdim dünyâ içinde.
Sırça sarayları yıktım elimle,
Kâinata otağ kurdum halimle,
Sırrımı söyledim amma dilimle,
Mahremiyyet durur halâ içimde.
Dairemi çizdim oturdum dostlar,
Dört mevsim içinde bana bahar var.
Neş’emde esiyor deli bir rüzgâr,
IX
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Gurbette yazılan sevdâ içinde.
Vuslatım ben dostlar, hem hasretim ben,
Kendi varlığımda bir devletim ben,
Tepeden tırnağa muhabbetim ben,
Bıraktım âlemi riyâ içinde.
Hepiniz bensiniz, sizde ben varım;
Bu aşka verildi namusum ârım.
Ebediyyen sevmek oldu şiârım,
Yanıp yakılmakla safâ içinde.
Ölmeden ölenler bilirmiş Hakk’ı
Çalınsın ufkumda bu güzel şarkı,
İstemem sevgiden başka bir duygu,
Gerisi bir bir yalan rüyâ içinde.
Bilirim pek yüce sizde değerim,
Ki, vefa ile yaktınız ciğerim.
Durmaz gözlerimde bu yaş söylerim.
Rızamı ateşten duâ içinde.
Ne şeyhim kimseye ne pîrim dostlar!
Ne de kul olmakta mâhirim dostlar!
O’nun fakiriyim Tahir’im dostlar!
Gözüm yok dünya ve ukbâ içinde.
Vesselam dünyâ bu dünyâ içinde.
Bu sayımızdaki teşekkür duygularımızın muhatapları, öncelikle Oğuzhan
ERSÜMER, Betül İZMİRLİ, Erdem Can ÖZTÜRK, Mehmet Yunus YAZICI ve
Mehmed Veysî DÖRTBUDAK kardeşlerimdir. Gürol PEHLİVAN kardeşim ise
şükran duygularımızın daimi muhatabı. Cümlesinin gönlü şâd olsun.
Yüreğinizden aşk eksik olmasın.
X
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
“BİLEN SUSAR, BİLMEYEN KONUŞUR”:
YAVUZ TURGUL’DA DOĞU DÜŞÜNCESİ∗
“He Who Knows Does Not Speak, He Who Does Not Know Speaks”:
Eastern Thought Of Yavuz Turgul
Oğuzhan ERSÜMER∗∗
ÖZET
Yavuz Turgul, kendisini Doğulu bir sinemacı olarak tanımlar. Buna karşın, Turgul’un filmleri yoğun biçimde toplumbilimsel (“Batı ekseninde”) bir okumaya tabi tutulmuştur. Bu çalışma, Yavuz
Turgul Sineması’nı keşfetmek yolunda bakış açısını değiştirerek, yüzünü Doğu’ya çeviriyor. Yavuz
Turgul, dünyayı, her ne kadar zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak tahayyül etmeye yatkınsa da, sık sık Doğu ve Batı diyerek ikiye ayırır. Ona göre bilenler Batı, sezenler ise Doğu’nun
ruhunu temsil ederler. Yavuz Turgul ile yapılan söyleşiler incelendiğinde, yönetmenin; söyleyenin
değil, ancak “görenin gördüğü” elle tutulmayan mistik bir dünya ile iç içe olduğu anlaşılmaktadır.
Turgul bu söyleşilerde farkındalık, kendiliğindenlik, bilgelik, şaman davulu, Vahdet-i Vücud, Tao ve
Zen Budizm’inden söz açar. Doğu düşüncesi altında topladığı Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur, İbn’ül
Arabi, İhvan-ı Safa, Yunus Emre ve Şeyh Bedrettin’in isimlerini anar. Yavuz Turgul’un, Doğu’dan ne
anladığına odaklanılan bu çalışmada da; yönetmenin, Doğu düşüncesi perspektifi içinde telaffuz, işaret
veya ima ettikleri bütünlüklü biçimde bir araya toplanarak, filmleriyle bağlantılar kurulmaya çabalanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yavuz Turgul, Şamanizm, Tao, Zen Budizm, Vahdet-i Vücud
―――――――――
∗
∗∗
1. Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi’nde sunulmuş, bildiri kitapçığında yayınlanmıştır ve
söz konusu bildiri kitapçığında, hatalı basım nedeniyle yer almayan dipnotlar metinin bu son haline (bazı küçük düzeltmelerle birlikte) eklenmiştir (‘Bilen Susar, Bilmeyen Konuşur’: Yavuz
Turgul’da Doğu Düşüncesi, 1.Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi 21-24 Eylül 2011, haz. Emel
Yuvayapan, Adana: Adana Büyükşehir Belediyesi Altın Koza Yayınları, No: 83, 2011, s.86-96.).
Yrd.Doç.Dr., Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve Televizyon Bölümü.
1
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ABSTRACT
Yavuz Turgul defines himself as an easterner cinematographer. Despite that, Turgul's films
are mostly subjected to sociological (“West centered”) readings. This paper transforms it's point of
view in order to explore the cinema of Yavuz Turgul, and directs it's attention towards the East.
Yavuz Turgul; despite that he is inclined towards perceiving the world as a single entity that contains
opposites within, abruptly divides the world in two as the East and the West. Those who know
represent the West and those who rely on intuition represent the East according to him. When
interviews made with Yavuz Turgul are examined, it is understood that the director is in relation with
an intangible mystical world that not the talker but “the seer” sees. Turgul mentions awareness,
spontaneity, wisdom, shaman drum, Unity of the Body, Tao and Zen Buddhism in these interviews.
He reminisces to Lao Tzu, Buddha, Hallac-ı Mansur, İbn’ül Arabi, İhvan-ı Safa, Yunus Emre and
Sheikh Bedrettin whom he gathers Eastern idea. The focus of the paper is on Yavuz Turgul's
particular comprehension of the East; articulations, directions and allusions of the director in an
Eastern idea perspective are gathered and relations respective to his films are studied.
Keywords: Yavuz Turgul, Shamanism, Tao, Zen Buddhism, Unity of the Body
GİRİŞ
Yavuz Turgul, Doğu ve Batı arasında bir yerde dursa da, kendisini Doğulu
bir sinemacı olarak tanımlar.1 Buna karşın, Turgul’un filmleri yoğun biçimde toplumbilimsel (“Batı ekseninde”) bir okumaya tabi tutulmuş; akademisyenler ve sinema eleştirmenleri sıklıkla, yönetmenin filmlerinde “toplumsal değişim”i tartışmıştır. Bu çalışmalarda, Turgul’un filmlerinin Türkiye’de yaşanan belirli toplumsal
değişim dönemlerinin izlerini başarıyla yansıttığı tespit edilse de, yönetmenin değişim karşısındaki insanı ele alış biçimi, geniş bir uzlaşma ve olumsuz bir vurguyla
muhafazakar, nostaljik ve romantik bulunmuştur.2 Bir başka deyişle, moderniteye
direnç göstermek, “geçmiş değerlerin taşıyıcısı olmak”3 veya “geçmişe takılıp kalmak”4 hükmüyle kimi zaman handiyse suçlu ilan edilmiştir.
Bu çalışma, Yavuz Turgul Sineması’nı keşfetmek yolunda bakış açısını değiştirerek, yüzünü zaman ve suç anlayışı farklı Doğu’ya çeviriyor. Yavuz Turgul,
dünyayı zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak tahayyül etmeye yatkındır,
ancak onu sık sık Doğu ve Batı diyerek ikiye ayırır.5 Turgul’a göre bilenler Batı,
sezenler Doğu’nun ruhunu temsil ederler. Yönetmen, aklının erişemediği noktalara
ulaşabilmek için, bilme noktasından sezme noktasına geçmeye çalışmış; senaryolarını düzenlerken olay ve kişileri klasik dramatik yapı ile test etmekle birlikte, onları
ortaya çıkarma ve onlara (işin simyası olarak tanımladığı) ruh katma aşamasında
―――――――――
1
2
3
4
5
2
Gamze Akdemir, “Doğu kültürünün insanıyım”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2002, s.14.; Övgü Gökçe
(edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri - Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam
Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006, s.5.;
Pınar T. Gürmen, Türk Sineması’nın Ustalarından Sinema Dersleri, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2006,
s.134.
Meral Gündoğdu, “Sinemamızda Bir Dönem Kapanırken…”, 25. Kare, sayı: 18: 1997, s.9-14.
Âla Sivas vd., “Yavuz Turgul ile Görüşme”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011, s.230.
Gökçe İspi, “Yavuz Turgul Sinemasında Değişim Teması”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 4, 2004, s.149-156.
Sadık Battal, Asıl Film Şimdi Başlıyor, Ankara: Vadi Yayınları, 2006, s.299.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
sezgisel yaklaşımı kullanmıştır.6 Damda koşan iki hayali insandan Eşkıya’yı,
Tarlabaşı’nda kavga ederek yürüyen iki kişiden Muhsin Bey’i ve fizyoterapistte sıra
beklerken bir resimden Av Mevsimi’ni canlandırmaya başlaması bu bakımdan dikkate değerdir.7 Belki gerçekte, yönetmenin baktığı yerde Eşkıya, Muhsin Bey ya da
Av Mevsimi yoktur, fakat Turgul’un bakışında, her şeyin Doğu’ya özgü bir “gölge
oyunu” olma ihtimali vardır.
Özellikle, Yavuz Turgul ile yapılan söyleşiler incelendiğinde, yönetmenin;
söyleyenin değil, ancak “görenin gördüğü”, elle tutulmayan mistik bir dünya ile iç
içe olduğu anlaşılmaktadır. Turgul’un “modernite direnci” bu perspektiften daha iyi
kavranabilir. Bir söyleşide “…moderniteye de eleştirel bir yaklaşımınız var. Bu
açıdan anlattığınız hikayelerde yine de romantik bir bakış açısı yok mu?” sorusuna
yönetmenin verdiği cevap sözü edilen kavrayışı güçlendirici niteliktedir:
“Moderniteyi eleştirmek başka bir şey. Rilke de moderniteyi eleştiriyor”.8 Turgul’a
göre modernite kategorize edici ve tektipleştirici bir mantığa sahiptir. Onun ortaya
çıkardığı birey ise, hiç de arkasında durulur bir insanlık hali sunmaz.9 Rilke, modern
çağı, geçici nesnelerle kaplı olan, “anlatılır’ın çağı” olarak tanımlıyordu. Ona göre
insanın yücelişi, nesnelerle kurulacak doğru ve yoğun içsel bağ ile yüreklerdeki saklı
ezginin açığa çıkarılması ve böylece “anlatılmaz olan”a ulaşılması sayesinde gerçekleşebilirdi.10 Yavuz Turgul’un, kendisini çok etkilediğini söylediği “Bilen susar,
bilmeyen konuşur.”11 ifadesi de, onun anlatılmaz olan’a duyduğu güçlü eğilimle
birlikte düşünülmelidir.12
Turgul söyleşilerinde; farkındalık, kendiliğindenlik, bilgelik, şaman davulu,
Vahdet-i Vücud, Tao ve Zen Budizm’inden söz açar. Geniş bir coğrafyaya yayılmış
olsalar da “Doğu düşüncesi” paydasına aldığı Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur,
İhvan-ı Safa, İbn’ül Arabi, Kındi, Yunus Emre ve Şeyh Bedrettin’in isimlerini
anar.13 Biz de, Yavuz Turgul’un Doğu düşüncesi perspektifi içinde telaffuz, işaret
ve ima ettiklerinden yola çıkarak, yönetmenin dünyasına –kendi yönettiği filmlere
de başvurarak - yeniden bakmaya çalışacağız. Çalışmanın temel amacı, Turgul’un
verdiği referanslara rağmen hakkında oldukça az şey söylenen “Doğu düşüncesi”nin yönetmeni ne denli belirlediğini olabildiğince ortaya koymak olacaktır.
―――――――――
6
7
8
9
10
11
12
13
Nuriye Akman, “Nuriye ile Akılda Kalan”, TRT Haber Televizyonu, 4. Program, 2010,
http://www.nuriyeakman.net/nuriye-akman-ile-akilda-kalan-8-temmuz-2010-yavuz-turgul
(06.07.2011)
Âla Sivas vd. age, s.220; Ali D. Uslu, “Söyleyecek sözüm yok, çekecek filmlerim var”, Cumhuriyet
Dergi, 28 Kasım 2010, http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=194818 (11.07.2011)
Sivas vd. age, s.230-231.
Sivas vd. age, s.231.
Funda Kızıler, “Rilke'nin Duino Ağıtları Üzerine Bir ‘Yakın Okuma’ ”, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı:1, 2005, s.37.
Battal, age, s.300.
Sözün kaynağı Lao Tzu’dur. “Tao Te Ching” adlı kitapta “Bilen konuşmaz, konuşan bilmez”
şeklinde karşımıza çıkar. Bkz. Lao Tzu, Tao Te Ching - Yol ve Erdemin Kitabı, çev. Osman Yener,
İkinci Baskı, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2007, s.74.
Dadak vd. “Gönül Yarası Hesaplaşmaların Filmi”, Altyazı, sayı: 37, 2005, s.53.
3
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Gelenek ve Evrensel Bir Hakikat Arayışı
Yavuz Turgul, Doğu ile ilişkisini kendi ağzından şöyle açıklamaktadır:
“Doğu toplumunun insanı olduğuma inanıyorum. Batılılaşma süreci üzerinde çok tartışılması gereken bir konu. Doğu, insan karakteri, düşünme biçimi,
masalları, felsefesi, her şeyiyle benim içinde var olduğum coğrafyayı oluşturan temel
düşünce. Filmlerimde şarkılar, o felsefenin yansıması gelenekler, duygular, davranış
biçimleri şeklinde dışa vuruyor.”14
İbrahim Türk, Turgul’un sözünü ettiği düşünceyi bir dönem oldukça yerinde bir saptamayla gündeme getirmiştir. Türk’e göre Turgul’un sinemasındaki anahtar kavramlardan asıl olanı tüm izleklerinin altını dolduran ‘gelenek’ kavramıdır.
Şöyle devam eder: “Burada gelenekten kastedilen, çoğunlukla tespit edildiği gibi,
Yeşilçam’la olan bağının ötesine uzanır gibidir. Daha kadim olan, insan yaşamını
her yönüyle kuşatan evrensel bir hakikat arayışının sürdürülmesi anlamındaki gelenek, kalıcı değerlerin peşindeki Turgul sinemasında alttan alta kendini duyurur.”15
Bu saptamanın bir fantazi olmadığını Turgul’un şu beyanı aracılığıyla anlamak mümkündür:
“Ben şimdi Mevleviler’i araştırdığım zaman bunların Zen Budizm veya Taoculuk ile etkileşimlerini öğrenmek istiyorum. Hindistan’dan çıkan düşüncelerin
Asya kavimlerini nasıl etkilediğini incelemek istiyorum. Çünkü onlar Anadolu’ya
geldikleri zaman Budist felsefeyi içlerinde taşımışlar. Şaman düşüncesinin bu noktada etkisi nedir? Bunlar üzerinde çalışmak, kafa yormak, bunlarla ilgili filmler yapmak, kendi dünyamı anlatmak benim için birincil derecede önemli hale geliyor.
Ancak o zaman sanat üzerine bir şeyler öğrenmeye başlayacağım.”16
Turgul’un, evrensel hakikat arayışı olarak ifade edilen ülküsünün merkez
noktası daha çok doğuya ait gördüğü ve sık sık “bu topraklar” olarak özetlenen
Türkiye’dir. Ona göre bu toprakları tanımak sanatçılığa soyunanların asli görevidir.
Görev tanımını şöyle açıklar: İslam felsefesi’ni, Vahdet-i Vücud’u, İbn’ül Arabi ile
Lao Tzu’nun yollarının nasıl kesiştiğini bilmek ve araştırmak, bunun yanında geleneksel seyirliklerin peşine düşmek, meddahın ruhunu çağırmak, şaman davulunu
çalmak… Fakat Turgul’a göre ne yazık ki buna tam ters yönde duran biçimde, Batı
düşüncesinin verileri üzerinden konuşup tartışmakta ve eserler üretmekteyizdir.17
Turgul, Doğu düşüncesini temel meseleleri arasına yerleştiren, kültürde süreklilik ve birlik fikrini savunan Kemal Tahir, Cemil Meriç ve Ahmed Hamdi Tan―――――――――
14
15
16
17
4
Akdemir, Doğu kültürü, s.14
İbrahim
Türk,
“Geleneğin
Arayışında
Yavuz
Turgul
Sineması”,
2005,
http://www.filmlerim.com/makale/2959/gelenegin-arayisinda-yavuz-turgul-sinemasi
(07.07.2011)
Gürmen, T. Pınar, “Yavuz Turgul’dan Sinema Dersleri – Yavuz Turgul”, Popüler Sinema, sayı: 78,
2001, s.97.
Gürmen, age, 2006, s.135-137.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
pınar gibi isimleri basılacak asıl zemin olarak belirler.18 Kemal Tahir’in Batı kültürü
karşısında aldığı pozisyon ile Turgul’unki açık bir ortaklık göstermektedir. Tahir’e
göre Batılılaşma, bizim Doğuyla olan tarihsel bağımızı, yaşatıcı ilintimizi kesmiş,
bizi içinden çıkamayacağımız bir çukura düşürmüştür. Kökleriyle buluşamayan
toplumlar da er-geç çürümeye mahkumdurlar.19 Turgul ile Tahir arasındaki bir
başka bağ ise, Doğu düşüncesinin de karakteristiklerinden biri olan, parçadan çok
bütüne yönelmeleridir. “Türkiyenin Ruhunu Aramak” adlı kitapta Kemal Tahir için
şöyle denmektedir:
“Kemal Tahir deyince bir alana hapsolmak yanlış. Ancak her alana dair kalem oynatmak Kemal Tahir’i anlamanın yolunu açar. Tarih, sosyoloji, felsefe, iktisat, edebiyat ve hattâ psikoloji –hani o Türk insanının şuuraltını anlamak gerek
sözü– folklor ve bilumum sosyal bilim dalı konularına odaklanmakla Kemal Tahir’in anlaşılmasının yolu açılabilir.”20
Ne Avrupalı ne Asyalı, “Avrasyalı”21 olarak tanımlanan Cemil Meriç, kendisiyle, belki Turgul ile de benzer ümitleri taşıyan Tagore için “Bu Ülke” adlı kitabında şöyle der: “Doğu sonsuzu kucaklayan düşüncesini armağan edecekti insanlığa;
Batı tekniğini. Biri ruhtu, öteki madde. İki medeniyetin kucaklaşması Asyalı şairin
en büyük emeli, en muhteşem ümidiydi.”22 Meriç, “Işık Doğudan Gelir” adlı kitabında ise Percy Sheley’nin bir oyunda (Prometheus Unbound) Promete’nin aşığının
isminin Asya oluşunu, modern düşüncenin aslına dönüş hamlesi, manevi ve fikri
birlik özleyişi olarak yorumlar. Ona göre bu birlik fikri küredeki bütün insanları
birbirine çeken zihni bir çabadır. Durdurulmaz bir itkiyle “Soylarımızın, sanatlarımızın, medeniyetlerimizin ve dinimizin beşiği olan Asya’da alınyazılarımızın anahtarını aramaktayız. Zira varlıkların başlangıçlarını anlamadan ne gelişmelerini kestirebiliriz ne amaçlarını.”23 Burada, Turgul’un evrensel hakikat arayışıyla Cemil Meriç’inki arasındaki ortaklıklar görülebilmektedir.
Tanpınar ise, Huzur romanının içinden “Mâzi’yi ihmal edersek,
hayâtımızda ecnebî bir cisim gibi bizi rahatsız eder, terkîbin içine ister istemez
sokacağız. O, kendisinden gelmemiz lâzım gelen bir şeydir. Bir devam fikrine vehim de olsa muhtâcız.” şeklinde konuşmuştur.24 Tanpınar’a göre varlığımız bir
oluşun parçasıdır ve mâzi bugünde olduğu gibi gelecek zamanlarda da hayatımızı
şekillendirmektedir. Bu oluş zincirini tanımak zorunluluktur.25 Ona göre kültürümüz tarihsellik uzamında bir ‘devam ve bütünlük fikrine’ dayanmaktadır, ancak
―――――――――
18
19
20
21
22
23
24
25
Dadak vd. age, s.53.
Kurtuluş Kayalı (edit.), Bir Kemal Tahir Kitabı - Türkiye’nin Ruhunu Aramak, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010, s.72
Kayalı, age, s.8.
Ümit M. Yazan, “Bir Avrasya Düşünürü: Cemil Meriç”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998, s.187.
Cemil Meriç, Bu Ülke, Dördüncü Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1979, s.190.
Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir, Üçüncü Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010, s.191.
Aktaran Beşir Ayvazoğlu, Geçmişi Yeniden Kurmak, İstanbul: Kubbealtı Neşriatı, 1987, s.11.
Ayvazoğlu, age, s.11-12.
5
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Tanzimat’tan sonra bu ‘devam ve bütünlük’ yitirilmiştir.26 Yavuz Turgul için bu
bütünlüğün yitirilmesinin sonuçlarından biri, insanı kaçışsız bir kontrol altında
tuttuğunu söylediği Batı dünyasına tabi olmaktır. Oysa ona göre “Biz her zaman
çok iyi bir yerde duruyoruz ama köklerimizden gelecek olan her şey kesilmiş. Başka
yerden besleniyoruz. Beslendiğimiz her yer bize Batı’yı gösteriyor.”27
En Doğru Yol: Farkındalık ve Sezgisellik
Görecelik ve belirsizlik gibi kuramları ayrı bir kefeye koyduğu anlaşılan
Turgul, varlıkları tanımlarla daraltan pozitivist Batı düşüncesini kabullenmekte
zorluk çektiğini söyler28 ve bilimsel bilginin ispatlarla ilerleyen yapısına karşı Doğu
düşüncesini öne çıkarır.29 Yavuz Turgul’un ifadesiyle; “Doğulu bilgeler, ustalar,
rahipler söylemez, konuşmaz, fikir beyan etmez, tavsiyede bulunmaz. ‘Bu doğrudur, bu yanlıştır’ anlamında bir yaklaşımları yoktur.”30 Sık sık Zen hikayelerine
başvuran, Zen okçuları ve ressamlarından örnekler veren Turgul için “Zen demek,
farkındalık demek. Farkındalık; evreni, onun küçük bir parçası olan dünyayı, onun
içinde varolan sayısız bitkiyi, böceği, insanı, sesleri, tarafsız bir şekilde bütün bunları
içine çekebilecek ve bütün bunları anlayabilecek sezgisel gücü geliştirmekle ilgili bir
şey.”31 Yönetmene göre, hakikati, an’ın gerçekliğini, günlük hayatın içinde yaşanmakta olanı bütünlüklü biçimde görebilmek, yani bu tür bir farkındalık daha çok
Doğuya ait bir sezgidir. Turgul, bu farkındalık hali için “Ben mümkün olduğu kadar
bunun değişik alanlardan akarak bana gelmesini talep ettim.” der.32 Ona göre bu
hissi anlayabilmek için ancak meditatif düzeyde bomboş bir alan içine sıçramak
gereklidir ki, orada evrenin bütün şeyleri kavranabilsin.33
İyi bir sanat yapıtının üretim biçimi için de Turgul, Zen ve Tao pratiklerini
temel modeller olarak sunar:
“… oturulup, ölçülüp, biçilerek yapılmış bir şeyden ziyade, bir anda!.. Mesela Zen yazılarına bakıyorsun, adam yazıyı yazdığı zaman başına oturuyor, elindeki
fırçayı mürekkebe batırdıktan sonra duruyor, hiçbir şey düşünmüyor, hiçbir şey
tasarlamadan başlıyor ve elleri, vücudu onu nereye götürecekse bir seferde yapıyor
resmi. Doğunun kaligrafik biçeminden bahsediyorum burada. Çin’de, Japonya’da
vardır daha çok ve bunlar Zen ve Taocuların yaptığı bir şeydir. Zen okçuları var.
Zen okçuları oklarını attıkları zaman nişan almıyorlar. Ruhuyla, bütün her şeyiyle
hedefe bağlanıyor, hedefle bütünleşiyor (…) neredeyse kendisi hedef oluyor ve
―――――――――
26
27
28
29
30
31
32
33
6
Hilmi Yavuz, Osmanlılık, Kültür ve Kimlik, İkinci Baskı, İstanbul: Boyut Kitapları, 1998, s.51.
Sivas vd. Yavuz Turgul, s.231-232.
Ali Cengizkan, “Yavuz Turgul İle Sokaklar, Meydanlar, Setler ve Kadrajlar Üzerine Söyleşi”, XXI.
Mimarlık Kültürü, sayı: 8-10, 2001, s.37.
Battal, age, s.301.
Battal, age, s.313.
Battal, age, s.301.
Battal, age, s.303.
Battal, age s.313.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
kafasının içindeki hedefe atacağım ve bunu burada vuracağım, bunun mekanik
hesapları budur anlamındaki bütün kaygıları, endişeleri, istekleri yok ediyor. Birden
kalkıyor, geriyor yayı, fırlatıyor oku, vuruyor hedefi”.34
Turgul’un sözleri, Zen Budacılığın Batıda tanınmasını sağlayan Daisetsu T.
Suzuki’nin “Yay ile Ok Atış Sanatında Zen” adlı kitaptaki yorumlarıyla biraz daha
anlaşılır kılınabilir: ‘Yay ile ok atmanın gerçekten ustası olabilmek için, teknik bilgi
yeterli değildir. Teknik aşılmalıdır. Tüm nesnelerin bütünlüğünü ve kişiliğini kavrayan bir iç sezi ile şuurun ötesine geçmek gerekir. Bu kavrayış metafizik dilde, varlığın oluş ve oluşun varlık olduğuna dair bir iç sezgisel kavrayıştır.’ Suzuki’ye göre
okçu bu oluş içinde gerekli seviyeye erişmişse, düşünse de düşünmez artık. Yağan
yağmur gibi, dalgalar gibi, yıldızlar gibi, yapraklar gibi düşünür. Gerçekte o, yağmurdur, denizdir, yıldızdır, yapraktır.35
Turgul da, bir söyleşisinde, Zen araştırmacısı Suzuki gibi, Batı’nın Aristo’ya
dayalı mantığı yerine yine Doğu’dan yana tavır koyar: Batı’nın içinde karşıtlıkların
ve zıtlıkların yer aldığı felsefi düşünce sistemine, her şeyi ikileştirilmiş zıtlıklar, zıtlıkları karşı karşıya rakip olarak koyan düşünce biçimine (düalizm) karşılık, dünyayı
zıtlıkları kendi içinde taşıyan tek bir varlık olarak gören doğu düşüncesini savunur.36
Mesela ona göre, doğru denilen şey de; neden ve sonuçların bize yaptırmış olduğu
eylemlerdir, “o eylemlerin değişik görüşler tarafından değerlendirilmesidir; o kadar!
Nasrettin Hoca’nın ‘sen de haklısın’ hikâyesi doğru denen şeyin apaçık ortada durmadığını, tek bir doğrunun olamayacağını anlatır tam da.”37 Turgul başka bir söyleşisinde, doğrunun tek bir şekilde varlık göstermeyişi ile ilgili olarak Alev Alatlı’ya
gönderme yapar ve ışığın hem dalga hem parçacık olarak hareketi sayesinde ‘A ya
da A değil’ kalıbını nasıl aştığından sözeder.38 Turgul’un referansının takibi sonucunda, Alatlı’nın Budizm, Zen ve Taoculuk’u ‘hem hem de’ dinleri olarak tanımladığı görülür. Yazara göre Buda, Aristo’dan iki yüz yıl önce siyah-beyaz, ya-yada
karşıtlık dünyasını delmiş, sahici dünyada geçerli olan ve ying yang ile sembolize
edilen ‘hem hem de’ mantığına ulaşmıştır.39 Buda’nın ulaştığı düşünce tarzı ile
Turgul’un ilişkisinin derecesi, kendisine yöneltilen ‘Neden Buda, ama Hz. Muhammed değil?’ benzeri bir soruya verdiği cevaptan hayli anlaşılmaktadır. Turgul’a göre
Buda kesin kurallar empoze etmemektedir. Şöyle söyler: “Buda’nın yolu bence en
doğru yoldur, orta yolu Buda işaret eder.”40
―――――――――
34
35
36
37
38
39
40
Battal, age, s.305-306.
Eugene Herrigel, Yay ile Ok Atış Sanatında Zen, çev. Sedat Umman, İstanbul: Ruh ve Madde
Yayınları, 1994, s.9-10.
Battal, age, s.299-300.
Battal, age, s.299-305.
Cengizkan, age, s.37.
Alev Alatlı, “‘Doğu-Batı’ İç Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998, s.87.
Nuriye Akman, age, 2010.
7
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Doğu Düşüncesi ve Ego
Yavuz Turgul filmlerinde bir şeyin yokluğu bizi onun ego ve Doğu düşüncesiyle ilişkisine yönlendirir: “Benim hiçbir filmimde ‘Bu bir Yavuz Turgul filmidir’
yazmaz. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biridir. Aşk Filmlerinin Unutulmaz
Yönetmeni’nde ‘Bu bir Haşmet Asilkan filmi olacaktır’ denmesi bunun parodisidir.
Bir böbürlenme hali hissederim bu cümlede”41 diyen Turgul’a göre, yönetmenlik
ego üzerine kuruludur ve sanat alanındakiler egosu şişkin insanlardır. Bir işe imza
koymak da böyle bir halin ürünüdür.42 Kişisel hayatında, egosuyla mücadele edebilmek için Aikido’dan yardım aldığını belirten Turgul, bu sporla ilgili şunları söyler:
“Aikido’yu sadece bir spor olarak görmüyorum. Doğu sporları başka anlamlar ifade
ediyor. Doğu kültüründe zıtlıklar eşsiz bir uyum içindedir”.43 Egonun kendisini
nasıl harap ettiğini, başarıların nasıl hiçbir işe yaramadığını öğrendiğini, Aikido’yla
uyumu ve dinginliği yaşadığını dile getiren yönetmene göre, kendisini başarılı veya
başarısız ilan eden eleştirilerin yarattığı acılardan tamamen kurtulmak mümkün
değilse de Aikido oldukça işe yaramaktadır.44
Varlık Birliği
Yavuz Turgul’un zihni bir Doğu düşüncesi karakteristiği olarak evrenin
tümüne yönelir. İnsanın, evrenin sırları karşısında acz içinde olduğunu söylemesi,
Einstein’ın tüm çabasına rağmen Birleşik Alan Teorisi’ne; makro ve mikro evrenin
ortak yasalarına, yani bir anlamda herşeyin bilgisine ulaşamamasını konu etmesi
belki biraz da bunun göstergesidir.45 Ok atıcısı ile hedefi arasındaki ikiliği ortadan
kaldıran tasavvur, ‘hem hem de’ mantığı veya meditatif yöntemle evrenin bütün
şeylerinin (hakikat) kavranabileceği anlayışı da birlik fikrinin, tüme yönelişin tezahürleri gibidir. Bu noktada, Turgul’un Vahdet-i Vücud’u, Varlık Birliği’ni bilmek ve
araştırmayı görev ilan ettiğini hatırlayıp, telaffuz ettiği birçok ismin de bu fikrin en
önemli temsilcileri arasında olduğuna dikkat çekelim: Lao Tzu, Buda, Hallac-ı Mansur, İbn’ül Arabi, Yunus Emre, Şeyh Bedrettin, İhvan-ı Safa (hatta Rilke)…
Onuncu yüzyıl ikinci yarısı Basra’da kurulan İhvan-ı Safa örneğin, evrenin
tüm bilgisini biraraya getirmek, dinin yerini tutabilecek bir tabiat felsefesi kurmak
gibi bir niyetle yola çıkmış mistik bir felsefe topluluğudur. Hem Aristo, Platon ve
Pisagor’un düşüncelerini kullanmaları hem de kamil insan anlayışları nedeniyle
―――――――――
41
42
43
44
45
8
Aktaran Alin Taşçıyan, “Sinema Yazarlarından Görüşler: Yavuz Turgul”, Yavuz Turgul Sinemasını
Keşfetmek, 2011, s.199.
Aslı
Çakır,
“Yavuz
Ne
Diyorsa
O!”,
Milliyet,
1
Haziran
2004,
http://www.milliyet.com.tr/2004/06/01/pazar/axpaz02.html (11.07.2011)
Arna, Sibel, “İlk defa çalıştığım oyuncuları baştan uyarırım. Benim setim biraz çetindir göğüsleyeceksen
gel!”
(Yavuz
Turgul
ile
görüşme),
Hürriyet,
16
Ocak
2005,
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/01/16/585528.asp (10.07.2011)
Arna, İlk defa çalıştığım, 2005.
Sivas vd. age, s. 234.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Doğu ve Batıyı birleştiren bir özellik gösterirler.46 Hakikatin tek olduğunu, hiç
kimseye veya hiçbir dine ait olmadığını, ancak ona, belli aşamalardan geçen insanların ulaşabileceğini savunurlar. İhvan için felsefe, insanın mümkün olduğunca Tanrı’ya benzemesidir. Hint ve Çin kaynaklarından da yararlandıkları bilinen İhvan-ı
Safa’nın kozmoloji alanındaki risaleleri genel olarak tasavvuf düşüncesini ve özelde
İbn-ül Arabi’yi etkilemiştir.47
Asıl adı “Tasavvuf ve Taoizm’deki Felsefi Anahtar Kavramların Karşılaştırmalı Bir İncelemesi – İbn’ül Arabi ve Lao Tzu, Çuang-Tzu” olan iki ciltlik kitaptaki bilgilere dayanarak da söyleyemek mümkündür ki şamanizm48, Lao Tzu (Taoizm) ve İbn’ül Arabi (Tasavvuf)’nin Varlık Birliği tasarımında49 çok önemli benzerlikler bulunmaktadır. T.İzutsu’nun bu çalışması, Turgul’un Yunus Emre’nin bir
kitabında rastladığı bir dörtlüğünün Lao Tzu’nun “Bilen susar, bilmeyen konuşur.”
sözüne benzerliği karşısında duyduğu hayreti de açıklamaktadır.50
Turgul, Türk sinemasında Hallac-ı Mansur ve Şeyh Bedrettin’in filmlerini
arar. “Hala Bedrettin’in filmini yapamadık.” diye yakınır.51 Bedrettin, aşkın bir
Tanrı’nın varlığını gerektiren Vahdet-i Vücud yerine vahdet-i mevcut düşüncesini
savunuyor görünür. Şöyle karşılaştıralım...
Abdülbaki Gölpınarlı’nın tanımıyla Vahdet-i Vücud:
“…her şeyde Tanrının kudretini, kuvvetini, lûtfunu, tek sözle varlığını, birliğini sıfatlarının tecellisini görmek, her şeyin, onun varlığıyla kaaim olduğunu, fakat
bütün varlıkların, onun ezeli ve ebedi varlığına nazaran bir gölgeden, bir seraptan
başka bir şey olmadığını kabul etmek”tir.52
Şeyh Bedrettin için ise “…doğa ve Tanrı aynı şeydir. Farklılıkların, çelişkilerin ve karşıtlıkların ortadan kalktığı mutlak varlık, birlik olarak Tanrı, çokluk olarak
da doğa ya da evrendir. Mutlak varlık madde ve ruh biçimlerinde ortaya çıkar. Bunları birbirinden ayırmak olanaksızdır. Bedrettin ruh ve maddeyi eş düzeyde görmesiyle mutasavvıflardan ayrılır.”53
Hallac-ı Mansur’u da Turgul şöyle işaret eder: “Erol Akyavaş’ın ölümünden
sonra yapılan retrospektif sergisine gittiğim zaman gözümden yaş geldi. Yaşadığı
serüveni resimlerle izliyorsunuz. Batı’dan yola çıkmış, yürümüş, kendi coğrafyasını,
―――――――――
46
47
48
49
50
51
52
53
“Ahlak bakımından kâmil bir insan: ‘Doğu İranlı olacak, imanca Arap, terbiyece Iraklı yani Babilli,
bir Yahudi kadar ferasetli, ahlakça bir İsa müridi, Suriyeli bir keşiş kadar âbid, bilgice Yunanlı,
esrara nüfuz etmekte Hintli. Fakat bilhassa bütün manevi hayatında bir Sufî.’ ” Aktaran Meriç,
age, s.76.
Meriç, age, s.50-90.
Toshihiko İzutsu, Tao-Culuk’daki Anahtar Kavramlar – İbn Arabi ile Lao Tzu ve Çuang-Tzu’nun
Mukayesesi, çev. Ahmed Yüksel Özeme, Üçüncü Baskı, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2011, s.11-41.
İzutsu, age, s.12.
Battal, age, s.299.
Gürmen, age, 2006, s.136.
Abdülkadir Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul: Gerçek Yayınları, 1969, s.49.
“Şeyh Bedrettin”, Ana Britannica, Üçüncü Cilt, İstanbul: Ana Yayıncılık, 1987, s.515-516.
9
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
düşünce yapısını, inançlarını, insanını bulmuş. Üzerine kafa yormuş. Sanatını, keşfettikleri üzerine kurmaya başlamış. Hallac-ı Mansur’a varmış. Mansur’un filmi
nerede?.”54
Ben Hakk’ım (En-el Hak) diyen Mansur, Louis Massignon’un aktardığına
göre ilk Türk mutasavvıflarından Ahmed Yesevi’yi derinden etkilemiş; Yesevi,
Bektaşi tarikatı kurucularına “hallac’ın darağacına” tapınma üzerine kurulu bir sırra
erme ritüeli aktarmıştır.55 Öğretisini yaymak üzere Hint topraklarına, Türkistan’a ve
Çin sınırına kadar gitmiş olan Mansur, sadece sufilerin değil halkın da Allah’a ulaşabileceğini savunmuştur.56 Turgul Mansur’da, evrensel bir hakikat olarak geleneğin
halkalarından birini bulmuş gibidir…
Buda’ya da, İslam peygamberi Muhammed’e de şiir yazan57, Turgul’un
“Duino Ağıtları”nı okuyun, dünyanın gelmiş geçmiş en muhteşem şairlerinden
biri”58 dediği Rainer Maria Rilke ise Varlık Birliği noktasında, saydığımız diğer isimlerden hiç de geri kalır değildir. Turan Oflazoğlu konuyu şöyle açıklar:
“Salt ozan olmak istediği, şiiriyle varlığın tümünü kucaklamaya çalıştığı, daha azına razı olmadığı için, ister istemez peygamberce, ya da ermiş edasıyla göründüğü olmuş, sözleri, kutsal kitaplardaki sözleri andırmıştır. Ama peygamberlerle
ermişler de sık sık ozanca konuşmuşlardır. Belki de, bütüne tutkuyla yönelmenin
kaçınılmaz sonucu oluyor bu”59 ve “Mistiklerin çoğu, denize karışmayı özleyen bir
damla gibi ararlar Tanrıyı’yı, bir an önce Tanrı’da yitmeye can atarlar. Gerçi bizim
mistiklerden Yunus, ‘Bir katreyim illa ki ummana benim umman’ derken Rilke’ye
yaklaşır, ama o da, ‘Denizi içine almaya çalışan bir damlayım ben’ demiyor, ‘Bu iş
çoktan oldu bitti, daha doğrusu, ta baştan beri böyle, deniz bende, Tanrı bende
demek istiyor.’ (…) Rilke’deyse bunun tam tersi görülür. O, Tanrı’ya komşuluk
etme, sonlu varlığını sonsuzla bağlantıya sokarak kendini sürekli aşma çabasındadır;
ama hep kendisi kalmak ister o…’ ”60
Filmlerin Belirişi: Kendiliğinden ve Tasarlanmış
Yavuz Turgul’un filmlerden beklediği ya da onlarda en çok değer verdiği
şeylerden biri kendiliğindenliktir. Turgul için kendiliğindenliğin göze görünmeyen
bir ruhu vardır. Tasarlanmışlık, ürkütücüdür.61 Bir filmi başarılı kılan da, onun tarif
―――――――――
54
55
56
57
58
59
60
61
10
Gürmen, age, 2006, s.137.
Louis Massignon, İslam’ın Mistik Şehidi - Hallac-Mansur’un Çilesi, çev. İsmet Birkan, Ankara: Ardıç
Yayınları, Birinci Cilt, 2006, s.83.
Henry Corbin, İslam Felsefesi Tarihi - Başlangıçtan İbni Rüşd’ün Ölümüne, çev. Hüsrev Hatemi,
İstanbul: İletişim Yayınları, Birinci Cilt, 2004, s.346.
Rainer M. Rilke, Seçilmiş Şiirler & Duino Ağıtları, çev. Turan Oflazoğlu, Üçüncü Baskı, İstanbul: İz
Yayınları, 2007, s.105-106.
Sivas vd. age, s.230.
Rilke, age, s.10.
Rilke, age, s.20.
Cengizkan, age s.37-38.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
edilemeyen havasıdır.62 Bu açıdan Turgul, bilgiyle hareket etmek yerine öğrendiklerini, bildiklerini unutmayı tercih ettiğini ifade eder. Ne zaman bilgiyle yola çıksa
sorun yaşamıştır.63 “Ben akıl fikirden ziyade, sezgi, esen rüzgar, burnuma gelen bir
koku, tenime değen bir şeylerden hareket ederek bir şeyler oluşturmaya gayret eden
birisiyim.” der. Ona göre hikayeyi örgütlemek için işin içine akıl girecektir ama
simya da onun içinde olmalıdır. Simya, işin ruhunu oluşturan büyülü alandır.64 Bir
anlamda, anlatılmaz olan.
Turgul, Picasso’nun “Ben resim yaparken, ne yapacağımı bilmeden başlarım. Ve o, bana gelir.” ifadesinden büyük haz duyar. Benzer başlangıçları aşağı
yukarı tüm filmlerinde yaşadığı bilinen yönetmene göre bu yaratım anı ‘çok müthiş,
olağanüstü bir an’dır.65 Bu hali “yaratıcı kıvılcım” olarak adlandıran Turgul, verilerin onu kimi zaman yanılgıya da sürüklediğini düşünerek “algılama” dediği yola
başvurmayı yeğler. Kendisini çok iyi gözleyip eleştirmesi ve insanlarda kendisinden
parçaların olduğunu hissetmesinin düzgün, bütünsel bir görüş sağlayabildiğini, bu
gözlemleri son derece hakiki bulunan film karakterlerini yaratırken kullanabildiğini
dile getirir.66 Yine, filmleri üzerinde düşünürken, “sezgilerimin, ruhumun ortaya
çıkıp, aklımın erişemediği noktalara doğru ulaşması için çalışıyorum.” diyecektir.67
Turgul’un sözleri bir Kung fu filmi repliği gibi algılanabilir, çünkü açıkça o kültürün, Uzak Doğu kültürünün izlerini taşımaktadır.
Turgul, sinema yaparken doğu kültürüne özgü sezgisel düşünme yöntemleri
uygulasa da, akli ve tasarlanmış olandan pek uzak olmadığı, henüz Arzu film döneminde Ertem Eğilmez ile birlikte klasik anlatı şemalarıyla çalıştığı bilinmektedir.68
Akli olanın bir uzantısı olarak - Fahriye Abla’yı çektiği dönemde - bazı Batılı sinemacılar için “Tekniği çok iyi kavramışlar. Bizim de tekniği çok iyi kavramamız
lazım. Bu tekniğin alt yapısı da Batı’ya ait.”69 diyecektir. Yavuz Turgul, Doğu ile
Batı yaklaşımlarını birleştirir fakat, yine de, düşünce dünyasını dışa vuran bir gösterge olarak, örneğin oyuncularının birbirlerine göre durumunu tanımlarken “ying
yang” kavramını kullanmayı tercih ettiğinin altını çizelim.70 Örneğin, Muhsin Bey
filminde, Muhsin Bey’in Ali Nazik’le ilişkisi Turgul’a göre, “iki zıt karakterin bir
―――――――――
62
63
64
65
66
67
68
69
70
Sedef Bayburtluoğlu, 1980 Sonrası Türk Sineması ve Yavuz Turgul, İstanbul: Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005, s.78.
Gürmen, age, 2006, s.118.
Nuriye Akman, age, 2010.
Cengizkan, age, s.33.
Cengizkan, age, s.36.
Gürmen, age, 2006, s.122.
Âla Sivas, “Arzu Filmde Bir Senaryo Yazarı”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek, 2011, 41; Evren S.
Yüksel, Yavuz Turgul Sineması, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.54-95.
İsimsiz, “Senaryo Yazarlığında Yönetmenliğe Yavuz Turgul: Önce Hepimizin Çok İyi Teknik
Öğrenmesi Lazım”, Videosinema, sayı: 6, 1984, s.93.
Soner Yalçın, “Bir Soner Yalçın Belgeseli ‘Oradaydım’: ‘Muhsin Bey’ ”, CNNTürk, 2007,
http://video.cnnturk.com/2009/programlar/7/15/yavuz-turgul (09.07.2011)
11
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
arada yaşama mecburiyetini ortaya koymanın, daha doğrusu birbiri içinde erimenin” ilişkisidir.71
Turgul Filmlerinde Doğu Düşüncesi
İlk filmi Fahriye Abla’nın feminist okumaları karşısında Yavuz Turgul’un
aldığı tavır da dikkat çekicidir. Fahriye karakterinin kadın bağımsızlığının bir simgesi olup olmadığı sorulduğunda Turgul, konuyu feminist açıdan değerlendirmediğini
ifade eder ve şöyle açıklar: “Kadın tek başına bir varlık değil. Her iki cins birbirine
bağımlıdır. Birbiriyle çelişki içindedir. Birbiriyle vardır. Biri olmadan diğeri olamaz.”72 Her ne kadar çelişki sözcüğü diyalektik kavramını çağrıştırıyor olsa da –
yönetmenin feminist yaklaşımı reddedişini de göz önüne alarak- burada sözü edilenin doğucul bütünlük fikrine daha yakın olduğu anlaşılmaktadır. Bunun dışında, bir
bakıma aşk ile rasyonel aklı birleştiren bir yolculuğun anlatıldığı Fahriye Abla’da
göze çarpan; kahve falları, cinler, periler, doğulu bir koca ve aşıkların buluşma yeri
olan, gizemli ışıklandırması ile bir Büyülü Ev’dir.
Muhsin Bey sisler içinde bir rüya ile başlar, doğrusu, bir rüya ile de biter.
Filmde Ali Nazik’e Muhsin Bey tarafından söylenen “Senin kendi türkülerin yok
mu, onları söyle; o zaman içten okursun, o zaman güzel okursun.” cümlesi,
Turgul’un sinemayı öz kaynaklara dayandırarak yapma fikrinin müzik açısından dile
gelişi gibidir… Bu noktada, Muhsin Bey filmi, görücüye ilk çıktığında sadece üç
gün gösterimde kalabilmiş, ancak daha sonra oldukça başarılı bir geleceği olmuştur.73 Yavuz Turgul’un bu durum hakkındaki yorumuna bir bakalım: “…bir filmin
kaderi var” ve eğer belirli değerlere sahipse önüne kimse geçemiyor.74
Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, sinemayla birlikte, genel olarak
kültür ve toplum bazında geleneğin sürekliliğini talep eder. Turgul bir bakıma,
Haşmet Asilkan karakteri aracılığıyla “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün
gibi ol” demektedir. Asilkan’ın, olduğunun ötesinde, kendi kültürünün dışında bir
film yapmaya çalıştığı ancak yanlış ‘yolda’ olduğu, bir sahnede şöyle gündeme gelir:
Haşmet Asilkan’ın, “Allahım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum”
dediği bir sırada, filmde geleneği temsil eden Nihat, “Allahın elinden sanıldığı kadar
çok şey gelmez.” şeklinde karşılık verir.
Gölge Oyunu yönetmenin Doğu felsefesine, Doğu düşüncesine en sadık
kaldığı filmidir, diyebiliriz. Turgul’a göre Gölge Oyunu gerçekle, hakikatle ilgilidir.75
―――――――――
71
72
73
74
75
12
İsmail Sancak, “Bir Filmin Hikayesi – Muhsin Bey”, TRT Belgeseli, 2003,
http://www.youtube.com/watch?v=6x_oHI7pnbU&feature=BFa&list=FL_Iu46iK0XXQ&inde
x=5 (08.07.2011)
İsimsiz, age, 1984, s.93.
Bayburtluoğlu, age, s.81.
İsmail Sancak, age, 2003.
Necati Sönmez, “Aslolan Çatışma” (Yavuz Turgul ile söyleşi), Popüler Sinema, sayı: 22, 1996, s.70.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Varlığa yönelik, varlığı sorgulayan bir filmdir.76 Film, dünyanın görüntüsünün gerçekliği üzerine düşünür. Turgul filmlerinin karakteristiğine uyan bir biçimde, Platon’un mağara metaforu ve Doğulu gölge oyununun birleşmesi bakımından hem
Batı hem de Doğu’yu kapsar. Birlik fikri, “ilahi aşk”, ying yang, mistik deneyim,
görünenin ardındaki hakikat gibi unsurları bünyesinde toplar. Turgul meselesini
şöyle özetlemektedir:
“Buradaki ‘gölge’ bir metafor. Hem doğu hem batı için bu tür anlamlar taşıyor ve ben sevgi, aşk ve birlik anlamında kullandım, çünkü serüvenin sonunda aşk
fikrine uzak iki farklı kişinin aşkı kurması ve kötülükle yaşayan kişinin kötülükleri
aşması söz konusu. Aslında o iki komedyen tek komedyen, tek insan parçalanmış
halde. Biri ruhunun karanlık tarafını, diğeri aydınlık tarafını temsil etmekte tek bir
insanın. İkisinin bu elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ‘ilahi aşk’ diye adlandırabileceğimiz noktada birleşmeleri ve onun karşıtı olan şeyin de ortadan yok olması söz
konusu burada, çünkü hakikaten elle tutulur değil o, ancak yaşayan bilir onu, gören
görür anlamında, biraz doğulu, doğu düşüncesine yakın bir fikri var. ”77
Sadık Yalsızuçanlar’a göre Gölge Oyunu; ‘hayalin gölgesi’ (zıll-i hayal) ifadesiyle İbn’ül Arabi’nin de dikkat çektiği, varolanın bir hayal olduğu fikrine dayalı
metafiziksel bir boyuta sahiptir.78 Buna göre evren Tanrı’nın yarattığı bir hayaldir,
insan gölge oyununda bir hayalin gölgesini izlemektedir. Böylece gölge oyunu Tanrının düzenini ortaya koyan bir sembol, bir ibret perdesidir.79 Ayşe Şasa’nın bakışıysa farklıdır. Ona göre Gölge Oyunu, İslami ya da tasavvufi temalar işleyen filmler
içine değil, metafizik temalar işleyen filmler arasına yerleşir.80 Bu tezin bize daha
akla yakın geldiğini belirtelim.
Eşkıya’nın belirgin özellikleri arasında değişim temasının yanı sıra mistik
boyutundan da sözedilir.81 Filmin yönetmeninin görüşüne göreyse Eşkıya “doğu
mistisizmini de kendi içinde taşıyan ama batı realitesini de gözden kaçırmayan” bir
film olmuştur.82 Uygar Şirin’e göre Eşkıya’nın temelinde masalsı anlatım, Doğulu
tema ve aşk vardır (Baran ve Keje arasındaki aşkı da birbiri içinde erimeye tutkulu
Doğu karakterleri olarak görüyoruz). Şirin, malumu ilan etmek pahasına burada
Doğu’nun Türkiye’nin değil, Dünya’nın doğusu olduğunu ifade eder.83 Attila
Dorsay’a göre ise “Eşkıya hiç şüphe yok ki gerçekçi bir film değil. Bir tür masal, bir
tür modern masal”dır. Seyirci (bazı eleştirmenlerin aksine) “öykünün içerdiği kimi
―――――――――
76
77
78
79
80
81
82
83
Övgü Gökçe (edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri - Boğaziçi Üniversitesi
Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006, s.7.
Gökçe, age, s.7.
Sadık Yalsızuçanlar, “Hayal Âleminde Bir Gezi”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008, s.18.
İbn Arabi, “Hayal Perdesi – Zıll-i Hayal”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008, s.43-44.
Ayşe Şasa, “Söyleşiler” TÜRSAK Sinema Yıllığı ’93, (ilk yayın tarihi: 20 Ekim 1993, Zaman), 1994,
s.119.
Uygar Şirin, “Doğulu Aşk Masalı”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.26.
Battal, age, s.296.
Şirin, age, s.26.
13
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
‘mantık hataları’nı, olayları Aristo mantığıyla değil, bir masalın kendine özgü mantığı içinde” değerlendirmeyi başarmıştır.84
Yavuz Turgul 1997 yılında yaptığı bir söyleşide, Doğu düşüncesi’nin özellikle ön planda olduğu bir sahne üzerinde hiç durulmadığı için sitemlidir. Bu, Uğur
Yücel’in canlandırdığı Cumali karakterinin ölüm sahnesidir. Oysa Turgul’a göre
filmin bütün özü buradadır.85 Sahnede olup bitenlere yeniden bakalım: Ne Emel
düşünmüştür vurulacağını, ne de Cumali onu vuracağını. Her şey birden bire olmuştur. Çünkü Turgul’a göre sadece nedenler ve sonuçlar vardır. Her şey hangi
yollarla geleceği tam olarak bilinmeyen neden ve sonuçların ard arda akışına bağlıdır. Cumali, “Ben şimdi cehenneme gideceğim değil mi?” diye sorar. Baran’dan,
“Kimin nereye gittiğini kim bilir?” diye bir cevap alır. Ardından Baran, oğlu gibi
gördüğü Cumali’nin ölmekte oluşu karşısında yaşadığı duygusallık sonucunda çözülür ve artık Cumali’nin nereye gideceği konusunda biraz daha emin konuşur:
Cumali korkmamalıdır, önce toprağa gidecek, sonra toprak olacaktır. Ardından
sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek ve özüne ulaşacaktır. Çiçeğin özüne
bir arı konacak, belki – belki iki kez söylenir, ki olacaklar ‘belirsizdir’ - o arı Baran
olacak, böylece “birlik”e ulaşılacaktır. Muhtemelen bu, Hindistan’dan çıkan ve
Budist felsefeyi şamanizmin bedeninde taşıyarak “bu topraklar”a dek gelen tasavvurlardan biridir.
Turgul, Gönül Yarası için “Kadercilik ile akıl çatışması filmde esas”tır der.86
Buradaki esas, akli ve görünür olan ile görünmez olanın egemenliği arasındaki ilişkidir. Bir gazeteye, “Hayatımızın akışı kimin elinde? Bu akışa yön veren bir irade
var mı, biz mi hayatımıza yön veririz, hayat mı bize? (…) İnanca karşı bilimsel akıl.
Hayatı bunlardan hangisi yönetiyor? Yoksa bütün bunların dışında başka bir şey mi
var? Yoksa hayat sadece seçimlerimizden, nedenlerden ve sonuçlardan mı ibaret?
Kim bilir?”87 şeklinde konuşan Turgul’un, Gönül Yarası’nda Dünya’nın kızı Melek’in geleceğinin nasıl olacağı hakkındaki diyalogta tartıştığı budur… Filmde Halil,
iyi ve kötüyle bir bütün oluşturur; Av Mevsimi’nde “kızım yaptıklarımı duymasın”
diyen Battal’da da Turgul aynı şeyi amaçlar. Turgul’un sanki, olayları Tanrı’nın
gözüyle görmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Kendisi de zaten, iyi ve kötü ikiliğini aşan
“her şey insana aittir” düşüncesiyle, nedenler ve sonuçların mecbur bıraktığı bir
insan davranışının peşinde olduğunu söyler.88 Dünya’nın kızına masal anlattığı,
tartışmalara yol açan dolunay sahnesi ise film bir masal havasına bürünsün diyedir
Turgul’a göre ve masal anlatırken ayın büyüklüğünün değişip değişemeyeceği “tamamen nasıl baktığınıza bağlı”dır.89 Bu “bakış açısı” söylemi, aklımıza Turgul’un
―――――――――
84
85
86
87
88
89
14
Atilla Dorsay, “Bir Başarının Anatomisi…”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.31.
Yavuz Turgul, “Damlardan yola çıktım”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997, s.50.
İsimsiz,
“Kadercilik
ve
akıl
çarpışıyor”,
4
Ocak
2005,
Radikal,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=733616&Da
te=25.06.2011&CategoryID=113 (08.07.2011)
İsimsiz, age, 2005.
Sivas vd. age, s.215.
Dadak vd. age, s.52.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
doğru anlayışını getirmektedir; doğru birden fazladır ve “bakış açısı”na göre yeni
bir konum almaktadır.
Turgul, “işin özü”nü Av Mevsimi’nde bir miktar daha açıklar: “Tek bir
noktadan bakarsanız tek bir şey görürsünüz. O gördüğünüz şey sizi sonuca götürecek şey midir yoksa gerçekle aranıza giren bir engel midir?” Turgul’a göre, Av Mevsimi’nde sezenler ve bilenler vardır. Senaryoyu yazarken kendisini filmdeki seri
katiller hakkında yüksek lisans tezi yapan Hasan olarak mı düşündüğü sorulduğunda, Turgul, bilenler değil de sezenler tarafına yakın olduğundan Şener Şen’in oynadığı Ferman karakterine daha çok benzediğini söyler.90 Çünkü filmde Hasan rasyoneldir, aklen, Türkiye’deki seri katil olgusunun neden Batı’daki ölçüde ortaya çıkmadığını araştırır, oysa bir sahnede anlaşılır ki hem İdris hem Ferman bunun için
tez yapmaya gerek olmadığını kendiliğinden bilmektedirler. İdris’in lakabı Deli’dir.
Eylemlerindeki fevrilik bize, onun daha çok ekipteki irrasyonel tarafı temsil ettiğini
gösterir. Turgul’un yakın durduğu Ferman ise tıpkı Buda gibi, dengenin karşılığıdır.
Filmde, Pamuk adındaki genç kızın kesik elinin bulunduğu yerde, Ferman’ın cinayet üzerindeki gizemi çözmek için sergilediği davranış biçimi ve bu
sahnenin yönetmen tarafından sunuluşu ilginçtir: Ferman ekipteki insanlardan
ayrılır ve ormanın içinde tek başına iken bir tür odaklanma ya da trans haline geçer.
Artık doğanın sesi çok net biçimde duyulmaktadır. Ağır ağır etrafa bakar ve ormanı
dinler. Başını yavaşça göğe kaldırır, onunla birlikte kamera da yukarı doğru hareket
eder. Bir sonraki çekimde Ferman’ın yüzüne geçiş yapıldığında kurbanın yani Pamuk’un sözlerini duymaya başlarız. Anlatımın ortaya koyduğu şey, sanki bu konuşmayı Ferman’ın aracılığıyla duyduğumuzdur. Sanki Ferman ‘ruhuyla, bütün her
şeyiyle hedefe bağlanmış, hedefle bütünleşmiş, hatta hedefin kendi olmuştur.’ Şimdi
kurban nerede olduğuna, başına neler geldiğine dair ipuçları vermeye başlamıştır…
Turgul, filmdeki derdinin “parçalanan bir ruhu anlatmak” olduğunu söylemiştir.91
Mircea Eliade’den aktarılan şu bölüm Ferman’ın filmdeki temel işlevlerinden birini
açıklar gibidir: “…şaman trans tekniğine ve yeteneğine sahip bir “ekstaz uzmanı”dır. Şaman trans durumuna girdiğinde, ruhunun bedeninden ayrıldığına inanılır.
Şamanın ruhu gökyüzüne uçup (…) bedenine geri döner. Örneğin, bir hastanın
ruhunu bedenine geri getirebilir;92 ölülerin ruhlarını tanrılara götüren de odur.”93
Av Mevsimi’nde Ferman, bir anlamda Pamuk ile ‘birlik’ noktasında buluşmuş;
ruhlar alemi ile dünya arasındaki sınırları kaldırarak katilin bulunmasına yardımcı
olmuştur. 94
―――――――――
90
91
92
93
94
Nuriye Akman, age, 2010.
Sivas vd. age, s.216.
Çetin Sarıkartal da, Gölge Oyunu filminde ölü bir kuşu dokunuşuyla dirilten Kumru’nun bir
yandan ermiş, belki bir melek, diğer yandan bir şamana benzetilebileceğini söyler. Çetin Sarıkartal,
“Kim Seyreder, Kim Bilir: Gölge Oyunu Filminde Seyir-Anlatı İlişkisi”, Türk Film Araştırmalarında
Yeni Yönelimler, sayı: 6, 2007, s.154.
Ahmet Güngören, Reklamcı ve Şaman, İstanbul: Patika Yayınları, 1995, s.54-55.
Av Mevsimi’nin ilk dakikalarında cinayet masasında verdiği derste “sürekli suç potansiyeli olan
kişileri hissetmeye çalışacaksınız” diyen Ferman’ın biraz daha aşırılaşmış versiyonunu Hong Kong
15
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
SONUÇ
Bu çalışmada, Yavuz Turgul’a göre “Doğu düşüncesi nedir?” ve “Doğu düşüncesi onu ne derece meşgul etmektedir?” sorusuna bir cevap aradık. Turgul, bir
bilim adamı ya da filozof değil; senaryo yazarı ve yönetmendir. Bu yüzden onda
gerçek anlamda sistemli bir felsefi görüşle karşılaşmayı ummadık. Zaten o da, “Doğuya dair, kendime dair bir sinema dili keşfedebilmek adına yaptığım araştırmalar
bunlar. İyidir, kötüdür, onu tartışmıyorum.” diyor.95 Bunun yanında, çeşitli örnek
ve bağlantılar aracılığıyla yönetmenin; söyleşi konularında, yaptığı sporda, serbest
okumalarında, ‘yaratıcı kıvılcım’ında, “Bir Yavuz Turgul Filmi” demeyişinde, film
içeriklerinde, bitmiş bir filmin seyircisiyle buluşma olasılığını bağladığı kanuniyetlerde ve daha birçok yönden, hayatının önemli bir kısmını kaplayacak düzeyde
“Doğu düşüncesi” ile ilişki içinde olduğunu da ortaya koyduk.
Turgul’un dünyasından anladığımız, onun Doğu düşüncesiyle dirsek temasındaki “hakikat arayışı”nın, teorik bir yakıştırmanın ötesinde olduğudur. Bu arayışında sistemli olmasa dahi, Turgul’da belirli bir bakış açısı çerçevesinde takip edilen
bir yolun izlerini görmekteyiz. Bunun, Ayşe Şasa’yı doğrulayan bir biçimde, metafizik veya mistik bir yol olduğunu söylemek mümkündür. En doğru yolun orta yol,
Buda’nın yolu olduğu yönündeki beyanını kabul ettiğimizde, gerçekte başka türlü
bir sonuç beklemek de yanlış olur. Zaten, nedenler ve sonuçların şekil verdiği bir
dünya tasarımına sahip olan Turgul’un, cennet ve cehennem gibi zıtlık üreten yapılara da belli bir mesafeden yaklaştığı bilinmektedir.96 Konuya bir de filminden örnekle bakalım. Av Mevsimi’nin sonunda Pamuk, ölüler diyarından şöyle seslenir:
“İyilik de bitti, kötülük de. Aşk da bitti, nefret de. Ne güzellik kaldı, ne çirkinlik.
Eza da bitti, cefa da. Yaramız artık kanamıyor, ciğerimiz dağlanmıyor. Biz beyazlara
büründük, biz gölgesiz kaldık.” Bu diyar ne cennete ne cehenneme benzemektedir.
Turgul için, sadece Cumali değil Pamuk’un da nereye gitmeyeceği belli gibidir.
Yavuz Turgul’da, ‘bir geleneğin devamı olarak hakikat’ fikrinin temel boyutlarından birinin (Batıni yorumu sanki biraz daha ağır basan) Varlık Birliği olduğunu kavrıyoruz. Sanıyoruz, Turgul’da, geleneğin bir yüzü kolay görünür yüzdür,
yani anlatılır olan kısım; bunlar Meddah’tır, Karagöz’dür, Ortaoyunu’dur vb. Ancak
diğer yüzünde; gerilere, köklere doğru gidildikçe, anlatılmaz olanın alanına girilmeye
başlanır. Bu, hem kaynağın doğasından, hem de Tanzimat’tan bu yana, kesintiye
uğramış kültürümüzün geçmiş bağlarını unutmaya başlamasından böyledir. Kaynaklar Orta Asya Türkleri için önce Şamanizm’dir; Hint’te Budizm, Çin’de Tao,
Japonya’da Zen Budizm, sonra Orta Doğu’da İslamiyet ve diğerleridir… Turgul
95
96
16
yapımı Mad Detective (Çılgın Dedektif, Johnnie To & Ka-Fai Wai, 2007) filminde bulmak
mümkündür. Filmde dedektif Bun, sezgileri son derece güçlü, insanların iç kişiliklerini görebilen
bir polis dedektifidir. Bir seri katili yakalayabilmek için katilin öldürdüğü kişilerden birinin
mezarına girip kendi üzerini toprakla örter ve ölen kişinin neler yaşamış olabileceğini sezmeye
çalışır; sonuçta bu tür yöntemlerle katile ulaşmayı başarır.
Gökçe, age, s.25.
Battal, age, s.300.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
tüm bu büyük komşu coğrafya ve kültürleri merak etmiş, bunları yerli olanda, Anadolu’da birleştirmeyi denemiştir.
Bir yazısında Tamer Baran, Eşkıya filmi için, “Batılılaşma yolunda bunca
ilerlemişken, aslında hep Doğulu kaldığımızı düşündürüyor.” der ve Turgul’un, bu
filmle, yerli filmi yeniden kurduğunu iddia eder.97 Doğululuk ve Batılılık meselesinin çözümü sanatçımızın en büyük sorunu ya da en büyük keşfi olacaktır diye düşünen ve “tam Türkiyeli” bir sanatın özlemini duyan Turgul’un98, filmlerinde, geleneğin kolay görünür yanı ile bilenin sustuğu, o anlatılmaz olan diğer yanını bir vücutta ne derece eritebildiği tartışma konusudur; bunun yanında, yeni düşünceler
üretebilmek adına gerçekten de tartışma konusu olmalıdır. Geçmişe bu yüzden
ihtiyacımız var. Gelecekle bağlantı kurmak, varolana yeni bir gözle bakabilmek için.
KAYNAKÇA
AKDEMİR, Gamze, “Doğu kültürünün insanıyım”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2002,
s.14.
AKMAN, Nuriye, “Nuriye ile Akılda Kalan”, TRT Haber Televizyonu, 4. Program,
2010,
http://www.nuriyeakman.net/nuriye-akman-ile-akilda-kalan-8temmuz-2010-yavuz-turgul (06.07.2011)
ALATLI, Alev, “‘Doğu-Batı’ İç Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998.
ARABİ, İbn, “Hayal Perdesi – Zıll-i Hayal”, Dünyanın Orta Yeri Sinema, 2008.
ARNA, Sibel, “İlk defa çalıştığım oyuncuları baştan uyarırım. Benim setim biraz
çetindir göğüsleyeceksen gel!” (Yavuz Turgul ile görüşme), Hürriyet, 16
Ocak 2005, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/01/16/585528.asp
(10.07.2011)
AYVAZOĞLU, Beşir, Geçmişi Yeniden Kurmak, İstanbul: Kubbealtı Neşriatı, 1987.
BARAN, Tamer, “ ‘Eşkıya’ Bize Bizi Anımsatıyor”, Antrakt, sayı: 62, İstanbul:
LeYa Yayınları, 1997.
BATTAL, Sadık, Asıl Film Şimdi Başlıyor, Ankara: Vadi Yayınları, 2006.
BAYBURTLUOĞLU, Sedef, 1980 Sonrası Türk Sineması ve Yavuz Turgul, İstanbul:
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005.
CENGİZKAN, Ali, “Yavuz Turgul İle Sokaklar, Meydanlar, Setler ve Kadrajlar
Üzerine Söyleşi”, XXI. Mimarlık Kültürü, sayı: 8-10, 2001.
―――――――――
97
98
Tamer Baran, “ ‘Eşkıya’ Bize Bizi Anımsatıyor”, Antrakt, sayı: 62, İstanbul: LeYa Yayınları, 1997,
s.24-25.
Battal, age, s.317.
17
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
CORBİN, Henry, İslam Felsefesi Tarihi - Başlangıçtan İbni Rüşd’ün Ölümüne, çev.
Hüsrev Hatemi, İstanbul: İletişim Yayınları, Birinci Cilt, 2004.
ÇAKIR, Aslı, “Yavuz Ne Diyorsa O!”, Milliyet, 1 Haziran
http://www.milliyet.com.tr/2004/06/01/pazar/axpaz02.html
(11.07.2011)
2004,
DADAK, Zeynep, Göl, Berke, “Gönül Yarası Hesaplaşmaların Filmi”, Altyazı,
sayı: 37, 2005.
DORSAY, Atilla, “Bir Başarının Anatomisi…”, Popüler Sinema, Eşkıya Özel Sayısı,
1997.
GÖKÇE, Övgü (edit.), “Has yapıt sizde çözme isteği uyandırır.”, Sinema Söyleşileri Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı
2002, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006.
GÖLPINARLI, Abdülkadir, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul: Gerçek Yayınları, 1969.
GÜNDOĞDU, Meral, “Sinemamızda Bir Dönem Kapanırken…”, 25. Kare, sayı:
18: 1997.
GÜNGÖREN, Ahmet, Reklamcı ve Şaman, İstanbul: Patika Yayınları, 1995.
GÜRMEN, T. Pınar, “Yavuz Turgul’dan Sinema Dersleri – Yavuz Turgul”, Popüler
Sinema, sayı: 78, 2001.
GÜRMEN, T. Pınar, Türk Sineması’nın Ustalarından Sinema Dersleri, İstanbul: İnkılap
Yayınevi, 2006.
HERRİGEL, Eugene, Yay ile Ok Atış Sanatında Zen, çev. Sedat Umman, İstanbul:
Ruh ve Madde Yayınları, 1994.
İSİMSİZ, “Senaryo Yazarlığında Yönetmenliğe Yavuz Turgul: Önce Hepimizin
Çok İyi Teknik Öğrenmesi Lazım”, Videosinema, sayı: 6, 1984.
İSİMSİZ, “Kadercilik ve akıl çarpışıyor”, 4 Ocak 2005, Radikal,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&
ArticleID=733616&Date=25.06.2011&CategoryID=113 (08.07.2011)
İSPİ, Gökçe, “Yavuz Turgul Sinemasında Değişim Teması”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 4, 2004..
İZUTSU, Toshihiko, Tao-Culuk’daki Anahtar Kavramlar – İbn Arabi ile Lao Tzu ve
Çuang-Tzu’nun Mukayesesi, çev. Ahmed Yüksel Özeme, Üçüncü Baskı, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2011.
KAYALI, Kurtuluş (edit.), Bir Kemal Tahir Kitabı - Türkiye’nin Ruhunu Aramak, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010.
KIZILER, Funda, “Rilke'nin Duino Ağıtları Üzerine Bir ‘Yakın Okuma’ ”, Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı:1, 2005.
18
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
MASSİGNON, Louis, İslam’ın Mistik Şehidi - Hallac-Mansur’un Çilesi, çev. İsmet
Birkan, Ankara: Ardıç Yayınları, Birinci Cilt, 2006.
MERİÇ, Cemil, Bu Ülke, Dördüncü Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1979.
MERİÇ, Cemil, Işık Doğudan Gelir, Üçüncü Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010.
RİLKE, M. Rainer, Seçilmiş Şiirler & Duino Ağıtları, çev. Turan Oflazoğlu, Üçüncü
Baskı, İstanbul: İz Yayınları, 2007.
SANCAK, İsmail, “Bir Filmin Hikayesi – Muhsin Bey”, TRT Belgeseli, 2003,
http://www.youtube.com/watch?v=6x_oHI7pnbU&feature=BFa&list=F
L_Iu46iK0XXQ&index=5 (08.07.2011)
SARIKARTAL, Çetin, “Kim Seyreder, Kim Bilir: Gölge Oyunu Filminde SeyirAnlatı İlişkisi”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler, sayı: 6, 2007.
SİVAS, Âla, Hepkon, Zeliha, “Yavuz Turgul ile Görüşme”, Yavuz Turgul Sinemasını
Keşfetmek, 2011.
SİVAS, Âla, “Arzu Filmde Bir Senaryo Yazarı”, Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek,
2011.
SÖNMEZ, Necati, “Aslolan Çatışma” (Yavuz Turgul ile söyleşi), Popüler Sinema,
sayı: 22, 1996.
ŞASA, Ayşe, “Söyleşiler” TÜRSAK Sinema Yıllığı ’93, (ilk yayın tarihi: 20 Ekim
1993, Zaman), 1994.
“Şeyh Bedrettin”, Ana Britannica, Cilt: 3, İstanbul: Ana Yayıncılık, 1987, s.515516.
ŞİRİN, Uygar, “Doğulu Aşk Masalı”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997.
TAŞÇIYAN, Alin, “Sinema Yazarlarından Görüşler: Yavuz Turgul”, Yavuz Turgul
Sinemasını Keşfetmek, 2011.
TURGUL, Yavuz, “Damlardan yola çıktım”, Popüler Sinema Eşkıya Özel Sayısı, 1997.
TÜRK, İbrahim, “Geleneğin Arayışında Yavuz Turgul Sineması”, 2005,
http://www.filmlerim.com/makale/2959/gelenegin-arayisinda-yavuzturgul-sinemasi (07.07.2011)
TZU, Lao, Tao Te Ching - Yol ve Erdemin Kitabı, çev. Osman Yener, İkinci Baskı,
İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2007.
USLU, D. Ali, , “Söyleyecek sözüm yok, çekecek filmlerim var”, Cumhuriyet Dergi,
28 Kasım 2010, http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=194818
(11.07.2011)
YALÇIN, Soner, “Bir Soner Yalçın Belgeseli ‘Oradaydım’: ‘Muhsin Bey’ ”,
CNNTürk,
2007,
19
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
http://video.cnnturk.com/2009/programlar/7/15/yavuz-turgul
(09.07.2011)
YALSIZUÇANLAR, Sadık, “Hayal Âleminde Bir Gezi”, Dünyanın Orta Yeri Sinema,
2008.
YAVUZ, Hilmi, Osmanlılık, Kültür ve Kimlik, İkinci Baskı, İstanbul: Boyut Kitapları,
1998.
YAZAN, M. Ümit, “Bir Avrasya Düşünürü: Cemil Meriç”, Doğu Batı, sayı: 2, 1998.
YÜKSEL, S. Evren, Yavuz Turgul Sineması, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003.
20
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ŞÂİR BİR SÛFİ YA DA ÂŞIKLARIN SULTANI:
İBNÜ’L-FÂRIZ
A Sufi Poet or Sultan of Lovers: İbnu’l-Farız
Betül İZMİRLİ∗
ÖZET
Tarîkatlar dönemi ve felsefî tasavvufu da içine alan bir devirde yaşayan İbnü’l-Fârız, döneminin dikkate değer simaları arasında yer almaktadır. Aslen Şam’lı olup, Mısır’da doğmuş ve yetişmiştir. Şer’î ilimleri tahsil ettikten sonra tasavvufa yönelmiştir. Şahsiyeti, düşüncesi ve eserleriyle tasavvuf
uzmanları yanında edebiyatçıların da dikkatini çekmiştir. Coşkun tasavvufî kimliği, yazdığı ve terennüm ettiği kasîdelerinde ifâdesini bulmuştur. Bu nedenle döneminde kendisine “sultânu’l-âşıkîn
(âşıkların sultanı) lakabı verilmiştir. Özellikle tasavvufî düşüncesinin bir aynası olan Dîvânı’nda yer
alan şiirler, mecâz ve söz sanatlarının ardındaki hakîkati yansıtmaktadır. Dîvân incelendiğinde “Allah
aşkı, muhabbet, vahdet, âşıkların halleri” gibi mevzûlar dikkati çekmektedir. Şiirleri bugün de sûfîler
tarafından ezbere okunmaktadır. Ve bazı şiirleri ilâhî şeklinde bestelenmiştir. Muâsırı olan birçok şâir
içerisinde haklı şöhreti günden güne yayılmıştır. Dîvân’ı birçok defa farklı dönemlerde şerh edilmiştir.
Bazı kasîdeleri ayrıca önemli şerhlere konu olmuştur. Dolayısıyla İbnü’l-Fârız, hem edebî hem de
tasavvufî çalışmalarda eserleri ve düşüncesiyle yer almıştır. Taraftarları ve sevenleri daha fazla olmakla
birlikte, kuvvetli muhâlifleri de olmuştur. Şâir Sûfî İbnü’l-Fârız ve eserleri, Osmanlı Dönemi tasavvuf
düşüncesinde de ilgi görmüştür. Bugün de akademik alanda birçok esere konu olmaya devam etmektedir. Görüşleri ve şiirleri üzerine yapılan çalışmalara ilâveten bu makalede, ana hatlarıyla hayatı ve
bazı tasavvufî düşünceleri, şiirleri ve dîvânı ışığında işlenerek, istifâdeye sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Şâir, dîvân, et-Tâiyye, el-Hamriyye, İlâhî aşk
ABSTRACT
Ibnu’l-Fâriz, who lives in a period that includes the sects’ period and philosophical mysticism, was one of the outstanding persons in his time. He was from Damascus but he was born and
grown in Egypt. After studying the Shari’a studies he turned to mysticism (tasavvuf). Besides mystic
―――――――――
∗
Arş. Gör., Dokuz Eylül
[email protected]
Üniversitesi,
İlahiyat
Fakültesi,
Tasavvuf
Anabilim
Dalı,
21
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
researchers, he was also given worth attention with his personality, his thoughts and his works by
litterateur. His enthusiastic identity has appeared in his written and oral Qasida’s. Thus, he was called
“Sultanu’l Aşıkîn” (the king of lovers) in his time. Especially in his ‘divan’ which is a mirror of his
mystical thought, his poets demonstrate the reality behind the metaphors, and the figures of speech. .
In his ‘Divan’, the topics; “the love of Allah, affection, oneness, the states of lovers” were significant.
His poems are still being memorised by Sufi’s and some of them are composed as divine music. His
fame and reputation were spread among the poets in his time. His ‘Divan’ were interpreted many
times and also some of his qasida’s became a subject of these interpretations. Therefore, İbnü’l-Fariz
took as a subject an important place in many studies in both literature and mysticism. He had a
number of supporters and fans although there were some opponents. As a poet and Sufi, he and his
works were the subject of many researches in Ottoman era too and today, they still continue to do
research on him. In this paper, his life and some of his mystical thoughts generally, will be studied
and presented to the reader with the consideration of his poets and his ‘divan’, in addition to other
works on his views and poets.
Key Words: Poem, Divan, Et-Taiyya, El-Hamriyya, Divine Love
GİRİŞ
İslâm dünyasında hicrî altıncı yüzyıl, tarîkatların tekevvün etmeye başladığı
dönemdir. Tasavvufî düşüncenin önemli simaları bu dönemde yaşamıştır. Hallâc-ı
Mansûr’dan (ö.309/921) sonra devam eden ve İbn Arabî’nin (ö. 638/1240) öncülüğünü yaptığı felsefî tasavvufun temsilcileri arasında Endülüs’de İbn Seb’în
(667/1267-8); Meşrık’da İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235) önde gelen şahsiyetler arasında
zikredilmektedir.99
Bu makaleye konu olan şâir sûfî İbnü’l-Fârız, küçük yaşlardan itibâren iyi
bir eğitim almış ve zamanla tasavvufa olan eğilimi nedeniyle bu yolda ilerleme çabasıyla beldeler kat ederken, aynı zamanda devrinin önemli şâirleri arasına dâhil olmuştur. O, yazdığı şiirlerle Arapça tasavvuf edebiyatında şaheserler meydana getirirken, bir yandan da varlık, insan, aşk, muhabbetullah, vahdet gibi tasavvufun
derin mevzûları arasında yer alan konulara temas etmiş ve oldukça dikkat çekmiştir.
Şiirlerinde mecâzî aşk ve hakikî aşkı mezc eden İbnü’l-Fârız, ilk bakışta
mecâzî aşka ağırlık vermiş gibi görünse de aslında nihâî olarak hakîkî aşk yâni
muhabbetullahı kastetmiştir.100
Dîvânı incelendiğinde şiirlerindeki derin ve uçsuz bucaksız anlam yoğunluğu hemen fark edilmektedir. Öyle ki kasideleri yüzlerce sayfa kaplayan şerhlere
konu olmuştur.
―――――――――
99
100
22
Hülya Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya: Nükte Kitap, 2004, s. 27.
Bkz. Dîvânlar ve şerhleri (Divân, Daru’l-Kalem Matbaası,Beyrut; Divân-ı İbnü’l-Fârız, Derviş elCüveydi tahkîki, Beyrut; Divân, el-Mektebetu’s-Segafe baskısı, Beyrut v.b..)
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
1.Doğumu ve Yetişmesi
Aslen Hama(Şam)lı olup101, Mısır/Kâhire’de 576/1181 yılında doğmuştur.102 Asıl adı Ebû Hafs Ömer b. El-Hasan Ali b. El-Mürşid’dir.103 İbnü’l-Fârız
künyesiyle bilinen şairdir. Babası mahkemede, kadınların eşlerinden almaları gereken miras ve nafakayı tesbit işiyle uğraştığından “Fârız” diye bilindiği için104, İbnü’lFârız diye meşhûr olmuştu. Yaşadığı dönemde “şâirlerin sancağının taşıyıcısı” ve “sevenlerin ve âşıkların sultanı” gibi lakablarla anılan İbnu’l-Fârız için ibnu’l-Imâd “şâirlerin
efendisi”demişti.105
Babası Ali b. Mürşid Hama’dan göç edip Kâhire’ye yerleşti ve Eyyubî Hükümdarı el-Melikü’l-Azîz tarafından nâiblik görevine tayin edildi. Zâhid bir kişi olan
Ali b. Mürşid, kendisine teklif edilen kâdı’l-kudatlık görevini kabul etmeyip Ezher
Câmi’nde inzivâya çekilerek ibâdetle meşgul oldu, ayrıca pek çok kişinin katıldığı
sohbet toplantıları yaptı.106 İlim ve irfân sahibi olan Ali b. Mürşid, Mısır’ın ileri
gelenleriyle görüşmüş ve bu sayede şöhreti günden güne artmıştı. Oğlu Ömer
İbnu’l-Fârız da böyle bir ortamda yetişti.107 İlk bilgileri babasından aldı. Şâfii fıkhı,
dil ve edebiyat dersleri gördü.108
İbnul-Fârız, yaşadığı dönemde ardı ardına gelen Haçlı saldırılarının geride
bıraktığı toplumsal ve iktisadî yıkımlara ilaveten, iç çekişmelere, önce Cengiz Han
ve sonra Hülagû’nun komutanlığında Abbasî hilafetini yıkan ve onlara ait çoğu
tarihi eseri yok eden dış arzu ve mücadelelere şâhit oldu.
2.Tasavvufî Hayâtı, Vefâtı ve Kişiliği
Genç yaşta tasavvufa yönelmiş, babasından izin alarak Müsta’zafin vadisindeki Mukattam dağında harap halde bulunan bir mescidde kendisini ibâdet ve tefekküre vermişti. Çileli bir hayâtı tercih etmesine rağmen tasavvufta istediği noktaya
gelemediğini düşünen İbn’ül-Fârız, bir gün medreseye giderken Şeyh Bakkal diye
tanınan bir kişinin abdest alırken adabına uymadığını görerek onu uyardı. Aslında
bir velî olan ve melâmet için adabına uymayan Şeyh Bakkal, ona fetih ve feyzin
kendisine Mısır’da değil Mekke’de geleceğini, hemen oraya gitmesi gerektiğini söyledi. İbnü’l-Fârız bunun üzerine Mekke’ye gitti. Mekke çevresindeki dağlarda ve
çöllerde çile çıkarmaya başladı. Mekke’de iken 628’de Avârifü’l-Maârif müellifi
Sühreverdî(ö.632/1234-5) ile görüştü. Bir gün iç dünyasında, “hemen Mısır’a dön ve
―――――――――
101
102
103
104
105
106
107
108
İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, Tahkîk: İhsân Abbâs, Beyrut, Dâr-ı Sadır Matbaası, 1970, 3. cilt, s.
454; Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, Haz. Ömer Faruk et-Tabba’, Beyrut: Daru’l-Kalem Matbaası, s.5.
İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, s. 455.
İbn Kesîr, El-Bidâye ve’n-Nihâye, Tahkik: Abdullah b Abdu’l-Muhsin et-Türkiy, Hicr matbaası,
1998, 17. bölüm, s. 222; Vefayâtu’l-A’yân, s. 454.
İbn Hallikan, age s. 456; İbn Kesîr, El-Bidâye, s. 222.
Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, s. 5.
Süleyman Uludağ, “İbnü’l-Farız”, DİA, 21, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2000, s. 40.
Dîvân, s. 5.
Uludağ , agmad., s. 40.
23
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
cenâze namazımda hazır ol.” diyen bir ses işitince Hicaz’dan ayrılarak Kâhire’ye
döndü. Bu sırada ölüm döşeğinde olan Şeyh Bakkal’ı ziyaret etti ve ardından cenâze
namazında bulundu. Son yıllarını Kâhire’de Ezher Câmi’nde vaaz ve sohbetle geçiren İbnü’l-Fârız 632/1235’de vefat etti. Mukattam dağının eteğindeki Karafe’de Arız
diye bilinen mescidin yanında toprağa verildi. Ölüm yıldönümünde ve Cuma günleri kabri ziyaret edilip, şiirlerinin ilâhî şeklinde okunması gelenek olmuştur.
Mısır’da halk ve sultanlar kendisine ilgi göstermiştir. Mısır Eyyubî hükümdarları Selâhaddîn, el-Melikü’l-Azîz, el-Melikü’l-Âdil ve el-Melikü’l-Kâmil dönemlerinde yaşayan İbnu’l-Fârız, bunlardan saygı görmüştür.109
Halvet ya da uzlet için inzivâya çekilmediği zamanlarda, halkla yüce bir
edeb ve yumuşak bir mizacla bir araya geliyordu. Mutedîl sûfiliğiyle, güzel
temsîliyle, çehresinin yumuşaklığıyla, beyanının açıklığıyla meşhur oldu.110 İbn
Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân adlı eserinde İbnü’l-Fârız’dan “Onun sâlih, hayırlı işleri
bol olan, Mekke’ye mücâvir, sohbeti tatlı, ictimaî ilişkilerinde övülen (saygın) bir
adam olduğunu duydum. Bazı arkadaşları bana, bir gün onun Beyt-el-Harîrî’de
halvette olduğu sırada terennüm ettiğini ve makamlar sahibi olduğunu bildirdiler…” şeklinde bahseder.111
Oğlu Şeyh Kemaleddîn Muhammed, babasının nâzik, hoşsohbet, ifadesi
düzgün ve eliaçık bir kişi olduğunu, sohbet meclislerine gelenlerin kendisini derin
bir saygıyla dinlediklerini, pek çok kerâmetinin görüldüğünü, semaa çok önem
verdiğini söyler. Yine oğlunun anlattıklarına göre İbnü’l-Fârız son derece hassas
ruhludur. Her güzel şeyin arkasında ilâhî güzelliği görür ve bu güzellikler onu derinden etkiler. Özellikle duyduğu seslerin, nağmelerin ve şiirlerin tesirinde kalır, Nil
nehri kenarında çamaşır yıkayanların okuduğu bir beyitten, bir cenâzede söylenen
ağıttan, bekçilerin çaldıkları çanlardan bile etkilenir ve coşar. Oğlu Kemâleddîn, bir
defasında babasının kalkıp raks ettiğini, bu sırada çok büyük vecd halleri gösterdiğini, sonra kendinden geçip yere düştüğünü, kendine gelince de duyduğu bir beyitten etkilendiği için bu hâli yaşadığını söylediğini kaydeder.112
3.Şiirleri Işığında Tasavvufî Fikirleri
İbnü’l-Fârız’ın şiirlerindeki en belirgin özellik, ister tevriye ile ister açıkça
olsun, “sevgi, aşk, muhabbet, şevk,..” gibi birçok tasavvuf kavramının beyitlerde yer
almasıdır. Dîvânında “ilâhî muhabbet” mevzuuna çokça yer vermiştir.113 Tasavvuf
literatüründe Allah aşkı ve Allah sevgisi üzerinde genişçe duran ilk sûfî Râbiatu’l―――――――――
109
110
111
112
113
24
Uludağ, agmad., s. 40- 41.
Dîvân, s.8.
İbn Hallikan, age, s. 455.
Uludağ, agmad. s. 41.
Bkz. Divân’ı ve şerhleri.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Adeviyye(ö.185/801) olarak kabul edilir. Konu, İbnü’l-Fârız, İbn Arabî(ö.638/1240)
ve Mevlanâ(ö.673/1273) ile zirveye ulaşmıştır.114
İbnü’l-Fârız’ın şiirleri Arap edebiyatında tasavvufî şiirin en güzel örneklerindendir. Şiirlerinde genellikle ilahî aşkı beşerî aşk şeklinde ifâde eden, mecazlara,
kinâyelere ve genel olarak edebî sanatlara geniş yer veren, “Hamriyye” kasidesinde
şarabı ilahî aşkın simgesi olarak tasvir eden İbnü’l-Fârız, Arap şiirinde sembolizmin
önemli bir temsilcisidir.115:
‫سكرنا بھا من قبل أن يخلق الكرم‬
‫شربنا على ذكر الحبيب مدامة‬
116
“Habîbi zikrederek şarap içtik. Ve onunla henüz asma yaratılmazdan önce, sarhoş
olduk.”
‫و لو ال سناھا ما تصورھا الوھم‬
117
‫و لو ال شذاھا ما اھتديت لحانھا‬
“Onun güzel kokusu olmasaydı, meyhanesine yol almazdım. Nûru olmasaydı,
vehm/zihin onu tasavvur et(e)mezdi.”
İbnü’l-Fârız şiirleriyle hakiki yani ilâhî aşkı terennüm etmiştir:
‫و فيك لباسي البؤس اسبغ نعمة‬
‫و منك شقايى بل باليى منة‬
“Senin vuslatından benim mahrum olmam, aşk ve muhabbette benim belâm belki de
benim için büyük bir nimettir. ‫( اريد وصالھا و يريد ھجرى فاترك ما اريد لما يريد‬Ben ona kavuşmayı istiyorum, o benim ayrılığımı istiyor, ben kendi isteğimi onun isteği uğruna terk ediyorum.)
Senin sevginde meşakkat ve fakr elbisesi nimetin en büyüğüdür. Zirâ o belâ yakınlık sebeplerinin
ve uzaklık sebeplerinin zevâlidir. O halde hakikî vuslata sebep olan bir şey, zâhiren sıkıntı ise
de nimetin en yücesidir…118
―――――――――
114
115
116
117
118
Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarîkatlar Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003.s. 133; Bir diğer
yoruma göre ise, Ahmed el-Gazalî’den (520/1126) sonra aşk yolunu takip eden Senai, Ruzbihan
Baklî, Attâr ve Fahreddin Irakî gibi mutasavvıfların rehberi olan Ahmed el-Gazalî’nin aşk anlayışı
Mevlana ve İbnü’l-Fârız’da en yüksek seviyesine ulaşır. Bkz. Necmettin Bardakçı, Sosyo-Kültürel
Hayatta Tasavvuf, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2005, s. 127.
Uludağ, agmad., s. 42.
‫ مدامة‬kelimesini bazı şârihler “ilahî mârifet” olarak açıklarken (bkz. Dîvân-ı İbnü’l-Fârız, Haz.
Ömer Faruk et-Tabba, s. 147), kelime genelde “şarap” şeklinde îzâh edilmiştir. Bkz. Kemal
Paşazade’nin Kasîde-i Hamriyye Şerhi.
Dîvân, Kāfiyetü’l-mîm, s. 147; Bu kasîdenin girişinde yer alan kısa not şöyledir: Bu kasîde,
Husnu’l-Burînî ve Abdul Ganiy en-Nâblusî’nin yapmış oldukları şerhlere istinaden İbnü’l-Fârız’ın
divânında geçtiği gibi- sufî ıstılahına dayanır. Ve onlar (sufiler) ‫( خمرة‬şarap) terimiyle O’nun
isimlerini ve vasıflarını anlatırlar. Onunla, Allah’ın kalpleri/basîretleri üzre mârifet ya da şevk ve
muhabbetten istediği şeyi isterler. Onun tâbirinde “Habîb”, Hz. Rasûl (s.a.v.) için kullanılmıştır.
Ve onunla Hâlık’ın kendisini(zatını) kastederler. Çünkü Allah Teâlâ yaratandır ve onun yaratması
muhabbetten neş’et etmiştir. Sevmek sûretiyle yaratan Allah; dost, sevgili, istenen ve isteyendir.
(aynı yer).
İsmail Rusûhî Ankaravî, Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi- Makâsıd-ı Aliyye fi Şerhi’t-Tâiyye, Haz.
Mehmet Demirci, İstanbul: Vefa Yayınları, 2007, s. 85 (49. beyit).
25
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Şiirleri, Bâyezid-i Bistamî’nin sözleri ve Attâr’ın şiirleri gibi ilahî aşkı yansıtır. Mutlak cemâlin etkisiyle kendinden geçen şâir, her şeyi sevgilisi olarak görür119:
‫به دق عن ادراك عين بصيرة‬
‫و معنى وراء الحسن فيك شھدته‬
“Bilinen güzellik çirkinliğin zıddıdır. İşte o bilinen güzelliğin ötesinde olan mutlak güzellik ve manâ-yı muhakkak hakkı için ki ben onu senin zâtında müşâhede eyledim. Bu öyle
bir güzellik ki baş gözüne ve basîret gözüne gizlidir. İdrâk aleti iki türlüdür. Biri gözdür ki,
hey’etleri, renkleri ve duyumlanabilir şekilleri idrâk eder. Öteki de ruhtur ki, kuvve-i vahime ile
cüz’iyyâtı ve akıl kuvvetiyle de külliyatı, basit nûranî varlıkları ve latîf nurları idrâk eder. İşte
bu ikincisine basîret derler. Cenâb-ı Hak ehadiyyet itibariyle bu iki idrâkdan da münezzeh ve
mukaddestir…120
Fenâ halinin etkisiyle ikiliği kaldırarak mutlak varlığın O olduğunu vurgular:
‫و ھيئتھا إذ واحد نحن ھيئتى‬
‫فوصفي إذ لم تدع باثنين وصفھا‬
“Aradan gayriyet ve ikilik kalkıp tam vahdet ve birlik hâsıl olup da benim vasfım ikilik ve başkalıkla çağrılmadığı zaman o Hazret’in vasfıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm ve Hz.
Peygamber’in hadîsi bu manayı ifade eder: ‫( من ذا الذي يقرض ﷲ‬Bakara, 2/245) “Allah’a
kim ödünç verir?” ‫( يد ﷲ فوق أيديھم‬Fetih, 48/10) “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.”
v.b. âyetlerde olduğu gibi. Hadîslerde de şu ifadeler yer alır: ‫“ ان ﷲ خلق ادم على صورته‬Şüphesiz Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı.” (Buhari, isti’zan, 1; Müslim, birr, 115), ‫مرضت فلم‬
‫“ تعدني و استطعمتك فلم تطعمني‬Hastalandım beni ziyaret etmedin, yiyecek istedim vermedin.”
(Ahmed b. Hanbel, II, 404.)… Buna benzer hadîslerin nihâyeti yoktur…121
Manevî halinin etkisiyle ittihad122dan da söz ettiği olmuştur:
‫نوادر عن عاد المحبين شذت‬
‫افاد اتخاذي حبھا التحادنا‬
“İttihad ve yegânelikten ötürü o Hazret’in sevgisini ittihâz eylemem(almam, kabul etmem) âşıkların âdetleri dışında nice nâdir işleri ifâde etti. Bu yüce tâife arsında “ittihad”dan
murâd, iki zâtın bir zât olması demek değildir. Zâhir ehline göre ise bu böyledir. Aslında bu
şekildeki “ittihâd” bâtıldır…123
Şeyh Bakkal’ın kınanmak için abdest alırken yıkanan organların sırasını değiştirmesi, İbnü’l-Fârız’ın sûfîlerin kıyafetlerini kullanmaması, güzel elbiseler giymesi, şöhretten kaçması gibi örnekler onun melâmet eğitimli bir sûfî olduğunu gösterir124:
‫اذا رضيت عني كرام عشيرتي‬
‫فمن شاء فليغضب سواك فال اذى‬
―――――――――
119
120
121
122
123
124
26
Uludağ, agmad., s. 41.
İsmail Rusûhî Ankaravî, age., s. 103-4 (75. beyit).
Ankaravî, age., s. 200-1( 215. beyit).
‫اتحاد‬: İki ayrı şeyin tek ve bir olması anlamında, Arapça bir kelimedir.Vahdet-i vücûd. Hak olan
vücûd-i mutlakı müşâhede etmek…(Bkz. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ethem
Cebecioğlu, İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009, s. 328.)
Ankaravî , age., s. 166 (165. beyit).
Uludağ, agmad., s. 41.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
“Şekil düşkünleri benim kavmim olmayıp, bana düşmanlık göstererek senin sevgin uğrunda bana cefa etmeyi iyi ve makbul bir iş saydıklarına göre, artık ey hakikî mahbûp senden
başka kim isterse gazâb eylesin; yeter ki şekillerin ve âdetlerin dışına çıkıp melâmet ve harâbat
rütbesine yükseldiğimden dolayı, aşîretimin tevhîd ve irfân ehli olan ileri gelenleri benden râzı
olsunlar…125
İbnü’l-Fârız, sûfîleri muhabbetullah yolundaki âşıklar olarak tasvîr eder:
‫و كان قبلي بلي في الحب أعالمي‬
‫نشرت في موكب العشاق أعالمي‬
“Sancaklarımı âşıkların kafilesinde açtım. Ve benden önce ileri gelenlerimiz muhabbet
konusunda sınanıyordu.”
Ve kendisi de “sultânu’l-âşıkîn”(âşıkların sultanı) olarak onların öncüsüdür:
‫حتى وجدت ملوك العشق خدامي‬
126
‫و سرت فيه و لم أبرح بدولته‬
“Kāfilede yol aldım ve onun devletinde olmaya devam ettim. Öyle ki, meşhur âşıkları
(aşk krallarını) hizmetçilerim olarak buldum.”
4.Dîvânı
İbnü’l-Fârız’ın çağdaşı olan önemli şairlerden Mısır edibleri arasında İbn
Kalâkıs, İbn Senâ el-Melik, İbn Şemsi’l-Hilâfe ve Bahâuddîn Zuheyr; Şam ediblerinden İbn
Sinân el-Hafâciy, İbn es-Seâtiy ve Sadru’d-dîn el-Basrî; Irak edibleri arasındaysa et-Tuğraî,
ibn et-Teâvizî ve Husâmu’d-dîn el-Hacirî vardır. Bütün bu meşhur şairler arasında
İbnü’l-Fârız’ın eleştirmenler ve araştırmacılar nezdinde, şâirlikteki konumu ve şiirinin üstünlüğü bakımından seçkin bir yeri bulunmaktaydı.
İbnü’l-Fârız’a eserlerinde sıkça yer veren Reynold A. Nicholson onun şiiri
hakkında şunları söyler: “Üslûbu ve sözcükleri kullanma şekli, ilahî ilhamın ilk meyvelerinden ziyâde, titiz bir sanatçının meydana getirdiği en iyi mücevherini akıllara getirir. 127 Onun
karmaşık dizeleri okunurken, insan bunların nasıl olup da vecd içinde yazılabilmiş
olduğuna şaşar. Gerek biçim gerekse içerik bakımından bu şiirler mükemmelen
Arapçadır. Kelime oyunlarında, cinaslarda, tasğîratta (küçültmeler) olduğu gibi
mutlak aşkını, mâşuku Leylâ ya da Selma gibi eski Arap şiirinin kadın kahramanlarının adlarıyla çağıran İslâm öncesi geleneklerden alınmış tâbirlerle dile getirmesiyle
de Araplar’ın zevkini yansıtır.128
“Şezerâtü’z-zeheb” adlı eserin sahibi İbnu’l-İmâd el-Hanbelî İbnü’l-Fârız’ın
dîvânı hakkında “İbnü’l-Fârız’ın divânı şiir olarak en önemli divânlardan, bilgelik ve saygınlık açısından en nefislerinden ve kalplere tesiri bakımından en hızlı ve etkililerindendir.” der.
―――――――――
125
126
127
128
Ankaravî , age., s. 107-8 (81. beyit).
Divân, s. 156.
Reynold Alleyne Nicholson, Studies In Islamic Mystıcısm, Cambridge: University Press, 1967, s.
167.
Annemarie Schimmel, İslam’ın Mistik Boyutları, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2012, s. 292.
27
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Divânı çok sayıda kişi tarafından şerhedilmiştir. En meşhur şârihler arasında Eşşeyh Husnu Burînî (v.1024/1615), Şeyh Abdul Ğaniy en-Nâblusî(v.
1143/1730) ve Reşid b. Ğâlib (v. 1289/1872) bulunmaktadır. Bunlara, kendilerini
“Kasîdetü’t- Tâiyye” ve özellikle de “el-Kübra” üzerinde tahlîl ve şerhlere vakfedenler
de ilave edilmelidir. es-Serrâc el-Hindî, Şemsu’l-Besâtî ve Celal el-Kazvinî, ayrıca
daha sonraki yıllarda el-Kaşânî, el-Ferganî ve Kayserî onlar arasındadır.129
Dîvânındaki önde gelen kasîdeler arasında et-Tâiyye (‫ )ﻗﻠﱯ ﳛﺪﺛﲏ ﺑﺎٔﻧﻚ ﻣﺘﻠﻔﻲ‬ve elHamriyye (‫ )ﴍﺑﻨﺎ ﻋﲆ ذﻛﺮ اﳊﺒﻴﺐ‬bulunmaktadır.
Dîvândaki en önemli şiir daha çok “el-Kasîdetü’t-tâiyye” veya “et-Tâiyyetü’lkübra” olarak bilinen kasîdedir. İbnü’l-Fârız bu kasîdeye önce “Enfesü’l-cenân ve
nefaisü’l-cinân”, ardından “Levâihu’l-cenân ve revâihu’l-cinân” adını vermiş, daha sonra
rüyada gördüğü Hz. Peygamber’in işâreti üzere “Nazmü’s-sülûk”(Yolculuğun Düzeni)130 diye isimlendirmiştir. 750 beyitten fazla olan bu kasîde şâirin bir tür mânevî
yolculuğunun ve rûhî mirâcının tasvîridir. Şâir bu kasîdesinde Allah ile sürekli birlik
durumunda olan ve “ittihâd” makamına ulaşmış olan bir sûfi düzeyinde konuşmaktadır. Kasîdenin başlarında gerçek veya hayâlî bir mürîdine hitâb ederek, mânevî
yolculuğunun ilk zamanlarında, kemâl derecesine ulaşmak için çektiği sıkıntı ve
zorlukları zikretmekte; kederini ilâhî sevgiliye söylemek sûretiyle nasıl yok ettiğini
açıklamaktadır.131 Kimi bölümler, örneğin vecd anında duyulardaki değişikliğin
tasvîr edilmesi gibi tasavvuf psikolojisi için özel bir ilgi konusu oluşturur:
Aslında bir olduğumuzdan emin oldum, Sahv-ı vuslat (kavuşmanın ayıklığı), mefhumu hicranı (ayrılık kavramı) geri getirdi;
Tüm varlığım, konuşacak bir dil, görecek bir göz, işitecek bir kulak ve tutacak bir eldi.132
Tâiyye’nin önemli şerhleri şunlardır:
-Dâvud-i Kayserî, Şerhu’l-Kasîdeti’t-ta’iyye
-Abdürrezzak el-Kâşânî, Keşfü Vücuhi’l-ğur fi şerhi Nazmi’d-dür
-Saidüddîn el-Ferganî, Meşâriku’d-derârî
İbnü’l-Fârız’ın ikinci önemli şiiri “el-Kasîdetü’l-hamriyye” olarak da bilinen
“el-Kasîdetü’l-mimiyye”dir. Bu kısa kasîdede şâir ilâhî aşkı bâde tarzında tasvir
eder.133 Onun muhteşem Hamriyye-Şarap Kasidesi, üzüm yaratılmazdan önce ruh―――――――――
129
130
131
132
133
28
Divan, s. 8- 9.
Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, Çev. Ekrem Demirli, İstanbul: Kabalcı
Yayınları, 2004, s. 96-7.
R. A. Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, Çev. Abdullah Kartal, İstanbul: İz Yayınları,
2004, s. 129.
Annemarie Schimmel, İslamın Mistik Boyutları, s. 294.
Uludağ, agmad., s. 41.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ların içerek sarhoş oldukları ve böylece doğru yolu bulup, dinçleştikleri aşk şarâbını
tasvîr etmektedir; bu şarap, sağırı işitip, hastayı sıhhatli yapmaktadır.134
El-Kasîdetü’l-hamriyye’nin önemli şerhleri şöyle sıralanabilir:
Davud-i Kayserî, Şerhu’l-Kasîdeti’l-mimiyye
Seyyid Ali Hamedanî, Meşâribu’l-ezvâk
Abdurrahman-ı Câmî, Levami’u envari’l-keşf ve’ş-şühud ala kulubi erbabi’z-zevk
ve’l-cud
Her iki kasîde çeşitli dillere çevrilmiş ve üzerlerine birçok şerh yazılmıştır.
İbnü’l-Fârız’ın bazı şiirleri Türkçe’ye çevrilip açıklanmıştır. İsmâil Rusûhî
Ankaravî “Tâiyye” ve “Hamriyye” kasîdelerini şerhetmiştir. Ankaravî’nin etTâiyyetü’l-Kübrâ’ya yaptığı şerhin adı “Makâsıd-ı Aliyye fî Şerhi’t-Tâiyye” adını taşımaktadır. Devrinin Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. İstanbul Süleymâniye Kütüphanesi’nde sekiz adet yazma nüshası vardır.135
Mehmed Nâzım da “Yâiyye”, “Mimiyye” ve “Raiyye” kasîdelerini Türkçe’ye
çevirip açıklamıştır.136
İbnü’l-Fârız’ın Divânı’nın en eski ilk üç nüshası Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’ndedir. (nr. 7838)137
Şarkiyatçılar İbnü’l-Fârız’ın şiirlerine büyük ilgi göstermişlerdir. William
Jones, Reynold Alleyne Nicholson, Arthur Arberry, Hammer bunlardan bazılarıdır.
Mesela bunlardan Nicholson, İbnü’l-Fârız’ın Allah ile ittisâl durumunu ifade etmek
için, panteistik bir dil kullandığını ve tenzîhten çok teşbîhe yer verdiğini belirtir.
Delil olarak da et-Tâiyyetü’l-kübra’dan şu beyitleri138 gösterir:
-Biz iki kişi olarak anılmadığımızda, benim vasfım, onun vasfıdır.
Biz bir olduğumuzdan, onun görünüşü, benim görünüşümdür.
-Şayet o çağrılsaydı, cevap veren ben olurdum,
Eğer çağrılan ben olsaydım, beni çağırana cevap veren, o olurdu.139
Öte yandan Nicholson, “Şâirin gerçekte her şeyin fâilinin Allah olduğunu savunan
ehl-i sünnetin İslâmî tevhîd inancının dışına çıktığını söylemek zordur. Ehl-i sünnetin tevhîd
doktrini, Allah’ı fâil ve irâde sahibi bir zât (şahsî yaratıcı irâde- personal creative will) olarak
―――――――――
134
135
136
137
138
139
Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, s. 148.
Mehmet Demirci, Tarihten Günümüze Tasavvuf Kültürü, İstanbul: Vefa Yayınları, 2009, s. 478.
Kitabın tam künyesi şöyledir: Mehmed Nâzım, İbn-i Fârıd'in Yaiyye Mimiyye ve Raiyye
Kasidelerinin Şerhi. İstanbul: Şems Matbaası, 1328. 159 s.
Uludağ, agmad., s. 41.
et-Tâiyyetü’l-kübra, 215-216. beyitler.
R. A. Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, s. 134.
29
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
tasvîr etmekle panteizmden kurtulmuştur..” diyerek, bu fikrine yine aynı kasîdeden şu
beyitleri140 delil getirir:
-Her canlının hayatı, benim hayatımdandır.
Her mürîd nefs, benim isteğime uyar.
-Her konuşan, benim sözümü söyler.
Her bakan, benim gözümle bakar.141
5.Muârızları ve Muhibleri
İbnü’l-Fârız’ın ilâhî aşkı üstün bir sanat gücüyle ifâde eden şiirleri zâhir
ulemâsını rahatsız etmiş, ancak bu durum onun saygı görmesine engel olmamış,
ölümünden sonra da saygıyla anılmıştır. Ona en ağır tenkitler İbn Teymiyye (ö.
728/1328) tarafından yöneltilmiştir. İbn Teymiyye’ye göre ittihâd akîdesinin canlı
bir ifâdesi olan “Nazmü’s-sülûk”, “domuz etinden daha pistir.”142 Ona göre Hulûliye143
ve ittihâdiye iki kısımdır:
1.Hulûl ve ittihâdı bazı eşya ile sınırlayanlar
2.Hulûl ve ittihâdı köpek ve domuzlara varıncaya kadar bütün varlıklara
teşmîl edenler
Hristiyanlıktaki Mesih inancını ve İslâmdaki Gāliye144’yi birinci gruba misal
olarak verdikten sonra ikinci grubun müntesiblerini şöyle sıralamaktadır: Cehmiye,
İttihâdiye, İbn Arabî ve arkadaşları, İbn Seb’în, İbnü’l-Fârız, Tilimsanî, Bulyanî.145
İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye adlı eserinde İbnu’l-Fârız için “Tâiyye derleyicisi/yazarıdır. Sülûkünde ittihâda tâbi olan mutasavvıflar zümresindendir.” ifâdelerini kullanırken, “ittihâd” (‫ )االتحاد‬için vermiş olduğu hâşiyede “Aslında ilhâd (‫)اإللحاد‬/dinden
çıkmadır. Ve ittihâd, asrımızda vahdet-i vücûd olarak bilinir. Sapıtma ve dalâletten Allah’a
sığınırız.” der. Ve ardından, “şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî “Mîzân” adlı eserinde
ondan yergiyle söz etmiştir.” diye ilâve eder.146
Adı geçen Mizanu’l-İ’tidâl adlı eserinde ez-Zehebî İbnu’l-Fârız’la ilgili “Şiirinde açıkça ittihâdla bağırır. Bu büyük bir imtihândır. Onun şiirleri konusunda dikkat et,
düşün taşın, acele etme. Ama sûfilere iyi zan besle. Onlar sûfilik görünüşüyle, bu elbise ve felsefi
―――――――――
140
141
142
143
144
145
146
30
et-Tâiyyetü’l-kübra, 639-640. beyitler.
Tasavvufun Menşei Problemi, s. 135.
Uludağ, agmad., s. 42.
‫حلولية‬: Allah’ın tecessüm ettiğine yani insanın vücuduna girip insan şeklinde göründüğüne inanan
mezhep. Bkz. İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, , Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, c. 2,
2006.
Şii olan veya Şiilik iddiasında bulunan bazı bātıl mezheplerin çok aşırı giden müfrit zümreleri. Bkz.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, , Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, c. 1, 2006.
Mustafa Kara, Dervişin Hayatı Sûfînin Kelâmı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005, s. 185.
el-Bidâye, s. 222.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ibâreler altında, kendini gizleyen yılanlar olabilir. Bu, sana nasîhatımdı..” cümlelerini
sarfeder.147
İbn Haldûn, İbnu’l-Fârız’ın kasîdelerini yok edilmesi gereken zararlı eserler
arasında zikreder.148 İbn Haldûn hem “Şifâu’s-sâil”, hem de “Mukaddime”’de felsefî
mâhiyetteki tasavvufu tesîs ve inkişâf ettiren mutasavvıfları iki sınıfa ayırmış ve bu
konuda aynen İbn Hatib’i takip etmiştir. Bunlardan ilkine tecellî, mezâhir, esmâ ve
hadarât sahipleri(vahdet-i vücûd) demiştir. Bunun temsilcileri olarak da İbnü’lFârız’ı, İbn Berrecan’ı, İbn Kasî’yi, Bunî’yi, İbn Arabî’yi ve İbn Sudkin’i göstermiştir. Yani vahdet-i vücûda inananları ayrı bir sınıf olarak görmüş ve buna,
“Feylesufiyü’l-işaret, garib rey” adını vermiştir. İkincisine vahdet-i mutlak taraftarları, demiştir. İbn Dıhak’ı (Dehhak), İbn Seb’în’i ve Şüşteri’yi bu sınıfa dâhil etmiştir.149
İbnü’l-Fârız’a en ağır suçlamaları Burhâneddîn el-Bikaî “el-Muârız fî tekfiri
İbni’l-Fârız” adlı eserinde yapmıştır. Bikaî burada kırk âlimin onun kâfir, mülhid ve
zındık olduğuna dair fetvâlarını nakleder.
Bununla birlikte İbnü’l-Fârız’ın taraftarları ve savunucuları, muhâliflerinden
çoktur. Eyyubî sultanları, devlet adamları, âlimler ve halk kendisine saygı göstermiştir. Mutasavvıflarla edebiyatçılar da kendisini yüceltmişlerdir. Osmanlılar Mısır’ı ele
geçirince Kur’ân okutmaya başladıkları yedi merkezden biri İbnü’l-Fârız’ın mescidi
olmuştur.150
Osmanlı dönemi şeyh ve müelliflerden olan ve İbn Arabî ve vahdet-i vücûd
düşüncesine eserlerinde yer veren İsmâil Hakkı Bursevî, “Vâridât-ı Hakkıyye” adlı
eserinde İbnü’l-Fârız’ı “Tâiyye” müellifi olarak niteler ve Bâyezid Bistâmî gibi,
heybet makāmının tesirinde kalarak, namaz kılmaya güç yetiremediği bir andan
bahseder.151
Elmalılı Hamdi Yazır, İnsan Sûresi 21. âyette geçen “şarâb-ı tahûr”152 ifadesini açıklarken İbnü’l-Fârız’ın şu beytine yer verir:
‫جبال حنين ما سقوني لغنت‬
‫سقوني و قالوا ال تغن و لو سقوا‬
“Bana içirdiler de ‘şarkı söyleme’ dediler. Hâlbuki bana içirdiklerini Huneyn dağlarına içirseler onlar bile şarkı söylerlerdi.”153
―――――――――
147
148
149
150
151
152
ez-Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, Tahkîk: Ali Muhammed el-Bicâvî, Dâru’l-Mârife: Beyrut, 3. Cilt, s.
214-15.
Uludağ, agmad., s. 42.
İbn Haldûn, Tasavvufun Mâhiyeti-Şifâu’s-Sâil, Haz. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları,
1998, s. 30-31.
Uludağ, agmad., s. 42.
İsmail Hakkı Bursevî, Vâridât-ı Hakkıyye, BEEK (Bursa Eski Eserler Ktp.,), Genel, no: 86, vr.
131a.
ٌ ‫س ُخضْ ٌر َوإِ ْستَ ْب َر‬
‫ض ٍة َو َسقَاھُ ْم َربﱡھُ ْم َش َرابًا طَھُورًا‬
‫او َر ِم ْن فِ ﱠ‬
ٍ ‫عَالِيَھُ ْم ثِيَابُ ُس ْن ُد‬
ِ ‫ق ۖ َو ُحلﱡوا أَ َس‬
31
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
6. İbnü’l-Fârız’la İlgili Bazı Çalışmalar
Günümüzde İbnü’l-Fârız üzerine yapılan çalışmalar devam etmektedir.
Türkiye’de ve dünyada yapılan çalışmalardan bazıları şöyledir:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
153
154
155
32
İbnü'l-Fârız ve'l-hubbü'l-ilâhî./Muhammed Mustafa Hilmi.- Kahire:
Lecnetü’t-Telif ve’t-Terceme ve’n-Neşr, 1945/1364. 326 s.
Tâiyyetu Amir b. Amir el-Basri = Taiyyetu Amir b. Basri. / İzzeddin
Ebû Fazl Amr b. Amr Basri ; neşr ve tahkik Abdülkadir Mağribi. - Dımaşk : Institut Français de Damas [el-Ma’hedü’l-Fransi
bi-Dımaşk], 1948/1367. 103 s. ; 24 cm. Müellif; Amir b. Amir
el-Basri’nin Taiyye adlı kasidesini mutasavvıf İbnü’l-Farız’in kasidesiyle karşılaştırarak metnini şerh ve tahkik etmiş, eser L.
Massignon’un mukaddimesiyle birlikte Beyrut’ta basılmıştır.
Cilâü'l-Gamız fî Şerhi Divani'l-Fârız / Emin Huri. - 2. bs. - Beyrut:
Mektebetü'l-Câmia, 1888. 226 s. ; 22 cm.
Meşârikü'd-Derari[‘i’z-Züfer fi Keşfi Haka’ikı Nazmi’d-Dürer] : şerhu
Tâiyye İbn Fârız. / Saideddin Said Ferganî. - Meşhed: Encümeni Felsefe ve İrfan, 1987. 811 s. ; 24 cm.
es-Sufiyye fî Şi’ri İbni’l-Fârız. / Ebü'l-Kâsım Şerefeddin Ömer b. Ali
b. Mürşid İbnü'l-Farız, 632/1234; şrh. Abdülganî b. İsmail b.
Abdülganî ed-Dımaşki Nablusi; tahkik Hamid Abbud. -- [y.y.] :
Matbaatu Zeyd b. Sabit, 1988. 375 s. ; 24 cm
İbnü’l-Fârız. / Ma’ruf Züreyk. -- Dımaşk: Dâru Üsâme, 1990/1410.
247 s. ; 26 cm.154
Kemal Paşazade’nin Kasîde-i Hamriyye Şerhi (Edisyon Kritik ve Tahlil)/
haz. Himmet Konur, 1992 (Yüksek Lisans).—Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri
Ana Bilim Dalı (Danışman: Doç. Dr. Mehmet Demirci).
İbnü’l-Fârız: İlahî Aşk Şairi (‫ شاعر الحب اإللھي‬,‫)ابن الفارض‬/ Yusuf
Sâmi, Dâru’l-Yenâbi, Amman-Urdun, 1994.
Âşıkların Sultanı Ömer İbnü’l-Fârız( ‫عمر بن الفارض سلطان‬
‫)العاشقين‬/Me’mûn Ğarib, ed-Dâru’l-Arabiyye, Kahire, 2001.155
Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi Makasıd-ı Aliyye fi Şerhi’t-taiyye: İbnü’lFârız’ın Kasîde-i Tâiyyesi ve Şerhi. / İsmail Rusûhi Ankaravî,
1041/1631; haz. Mehmet Demirci. - İstanbul: Vefa Yayınları,
2007. 482 s. ; 24 cm
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, Ankara: Akçağ Yayınları, 2010,
c., IX, s. 236.
http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012
http://library.ju.edu.jo/18.12.2012
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
•
•
SAYI 7
Mehmed Nâzım Paşa’nın İbn Fârız Tercümesi ve Şerhi (Metin ve İnceleme)
/ haz. Fatih Güllüce.—2008, 150 yp; 28 cm. (Yüksek Lisans).-Marmara Üniversitesi İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim
Dalı (Danışman: Doç Dr. Süleyman Derin)
Abdülganî en-Nâblusî Şerhi Bağlamında İbnü'l-Fârız'ın Kasîde-i
Tâiyye'sinde Seyr u Sülûk / haz. Zeliha Öteleş.-- [t. y.]. (Doktoradevam etmekte).-- Marmara Üniversitesi İlahiyat Anabilim Dalı
Tasavvuf Bilim Dalı (Danışman: Prof. Dr. Mustafa Tahralı)156
SONUÇ
İbnü’l-Fârız yaşadığı dönemde ve bugün, fikirleri ve şiiriyle şâir bir sûfî olarak zikredilmiştir. İbn Arabî ve Mevlânâ çizgisinde olan İbnü’l-Fârız, yazdığı
kasîdelerde genelde ilâhî aşkı anlatmak istemiştir. Arap ve tasavvuf edebiyatının en
güzel eserlerinden biri olan Dîvân’ı birçok kere şerh edilmiştir. En meşhûr şârihler
arasında Eşşeyh Husnu Burînî (v.1024/1615), Şeyh Abdul Ğaniy en-Nâblusî(v.
1143/1730) ve Reşid b. Ğâlib (v. 1289/1872) bulunmaktadır. Dîvânı yanında yaklaşık 760 beyitten oluşan “et-Tâiyye” ve 41 beyitten oluşan “Hamriyye” gibi bazı
kasîdeleri ayrıca şerh edilmiştir.
Döneminde halk ve yöneticiler, daha sonra mutasavvıflar ve âlimler nezdinde gâyet değerli bir konumda olsa da, ağır eleştirilerde bulunan muârızları da yok
değildir. İbn Teymiyye ve İbn Haldûn gibi âlimler bir kısım eserlerinde, İbnü’lFârız’ın fikirlerini ifrât olarak algılayıp kendisine ciddî tenkitler yöneltmişlerdir.
Bununla birlikte mutasavvıflar, yerli ve yabancı ilim adamları, Dâvud-i Kayserî,
Abdurrahmân-ı Câmî, İsmâil Hakkı Bursevî, İsmâil Rusûhî Ankaravî gibi birtakım
müelliflerce ilgi görmüş, şiirleri birçok dile çevrilmiştir. İbnü’l-Fârız’la ilgili yapılan
tasavvufî ve edebî çalışmalar hâlen devâm etmektedir.
KAYNAKÇA
Ankaravî, İsmail Rusûhî, Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi- Makâsıd-ı Aliyye fî Şerhi’t-Tâiyye,
haz. Mehmet DEMİRCİ, İstanbul: Vefa Yayınları, 2007.
AYVERDİ, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyatı: İstanbul, 2006.
BARDAKÇI, Necmettin, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, İstanbul: Rağbet Yayınları,
2005.
Bursevî, İsmail Hakkı, Vâridât-ı Hakkıyye, BEEK (Bursa Eski Eserler Kütüphanesi), Genel, no. 86.
―――――――――
156
http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012
33
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağaç
Kitabevi Yayınları, 2009.
DEMİRCİ, Mehmet, Tarihten Günümüze Tasavvuf Kültürü, İstanbul: Vefa Yayınları,
2009.
Divan-ı İbnü’l-Fârız, Haz. Ömer Faruk et-TABBÂ’, Beyrut: Dâru’l-Kalem Matbaası.
ez-Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, Tahkîk: Ali Muhammed el-BİCÂVÎ, Dâru’l-Mârife:
Beyrut.
İbn Haldûn, Tasavufun Mahiyeti-Şifâu’s-Sâil, Haz. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul:
Dergâh Yayınları, 1998.
İbn Hallikan, Vefayâtu’l-A’yân, Tahkîk: İhsân ABBÂS, Beyrut, Dâr-ı Sadır Matbaası,
1970.
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Tahkik: Abdullah b. Abdu’l-Muhsin et-TÜRKİY,
Hicr matbaası, 1998.
KARA, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003.
KARA, Mustafa, Dervişin Hayatı Sûfînin Kelâmı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005.
KÜÇÜK, Hülya, Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya: Nükte Kitap, 2004.
NİCHOLSON, R. A., Tasavvufun Menşei Problemi, Çev. Abdullah KARTAL, İstanbul: İz Yayınları, 2004
SCHİMMEL, Annemarie, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, , Çev. Ekrem DEMİRLİ,
İstanbul: Kabalcı Yay., 2004.
SCHİMMEL, Annemarie, İslam’ın Mistik Boyutları, İstanbul: Kabalcı Yayınları,
2012.
ULUDAĞ, Süleyman, “İbnü’l-Fârız”, DİA, 21, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,
2000.
YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, Ankara: Akçağ
Yayınları, 2010.
http://ktp.isam.org.tr/18.12.2012
http://library.ju.edu.jo/18.12.2012
34
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN MÜRŞİD VE MÜRİD’LER
HAKKINDAKİ MANZUMELERİ
Seyyid Nizamoğlu’s Poets About Mürid and Mürşids
Erdem Can ÖZTÜRK∗
ÖZET
Kaynaklarda Seyyid Nizamoğlu ve Seyfullah Kasım Efendi isimleriyle kaydedilmiş olan şair,
Şeyh Seyyid Nizameddin Ahmed Efendi’nin oğludur. Seyyid Nizamoğlu, İbrahim Ümmî Sinan’dan
ders almış ve Halvetîlik tarikatının Sinânî kolunda, Silivrikapı’da bir tekkenin şeyhliğine kadar ilerlemiştir. 1601 yılında vefat eden Seyid Nizamoğlu bu tekkenin haziresine defnedilmiştir.
Küçük yaşta ilk eğitimini babasından almaya başlayıp ömrünü tasavvuf yolunda geçirmiş
olan Seyyid Nizamoğlu, vahdet-i vücud, Ehl-i Beyt ve on iki imam muhabbeti ile İlâhî aşk ekseninde
pek çok şiir kaleme almıştır. Şiirlerinde sanat yapmak gayesinden ziyade müridlerine tavsiyelerde
bulunmak ve onları irşad etmek maksadı göze çarpar. Bu sebeple manzumelerini sade bir dille kaleme
almış; halkın çoğunluğunun anlayacağı külfetsiz bir dil kullanmayı tercih etmiştir.
Seyyid Nizamoğlu’nun çalışmamıza esas aldığımız manzumeleri, Manisa İl Halk Kütüphanesi’nde HMK 05836/07 numarada kayıtlı bir mecmuanın içinde yer almaktadır. Bu mecmuada, söz
konusu edilecek şiirlerden başka tasavvuf ve tarikat âdâbına dair çeşitli manzum ve mensur metinler
de yer almaktadır. Seyyid Nizamoğlu’nun dinî mahiyetteki bazı şiirleri, tasavvufî mektuplar, fetva
örnekleri, Aziz Mahmud Hüdaî’nin ölümüne düşürülen bir tarih ve sonda yer alan Kitâb-ı Edeb-nâme
başlıklı manzum metin, mecmuada yer alan önemli bazı bölümlerdendir.
Bu çalışmada, Seyyid Nizamoğlu’nun söz konusu mecmuada yer alan, hem müridlere hem
de kendisi gibi mürşid olanlara çeşitli tavsiyelerde bulunduğu üç manzume şekil ve muhteva yönünden
incelenmiş; son olarak söz konusu şiirler yeni harflere çevrilerek sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye, Manzume-i Mürşid, mürid, tasavvuf.
―――――――――
∗
Arş. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
35
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ABSTRACT
The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in
written records. He is the son of Seyh Nizammeddin Ahmet Efendi. Seyyid Nizamoğlu was trained
by İbrahim ÜmmîSinan. He was a member of Halvetî tariqat and he moved ahead in the tariqat's
Sinânî branch and he became the seyh of a dervish lodge in Silivrikapı. He died in 1601 and was
buried in the graveyard of this dervish lodge.
İn his early years of childhood he was trained by his father and he spent his life for the sake
of sufism. He wrote many poems about Ehl-i Beyt(the family of prophet Muhammad),the twelve
imams and the divine love.
Rather than artistry he is mostly interested in advising his dervishs and guiding them in his
poetry. For this reason he used a clean and spare language which can be understood by the most of
the people.
Seyyid nizamoğlu's verse which are the base of our work are registered Manisa Public
Library in the number of HMK05836/07.In the registered periodical there are diffrent texts about
tariqat and sufism.İn addition there are also religous poems,sufic epistles,examples of fetwa, a dieth
date of Aziz Mahmut Hüdaî and a verse text which is titled as Kitâb-ı Edebname in the periodical.
The three verses of Seyyid Nizamoğlu in the periodical are the base of our work.ın these
verses he advises his dervishs and the head of the dervish order.
Key Words: Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye, Manzume-i Mürşid, mürîd, sufism.
GİRİŞ
İslâmî ilimlerin özü olarak nitelendirilen tasavvuf, gerek kelime kökü, gerekse terim olarak farklı yorumlanmalara müsait ve genellikle de farklı şekillerde
yorumlanmış bâtınî bir ilimdir. Diğer dinî ilimler gibi tasavvufun da kaynağının
Kur’an ve sünnet olduğu şüphesizdir. Bununla birlikte tasavvuf, diğer dinî ilimlerden farklı olarak mistik bir yapı arz eder. Bu da onun amacı ve işleyiş sistemiyle
alâkalıdır. Tasavvufun farklı yorumları tarikatları doğurmuş, aynı amaca farklı yollar,
metotlarla ulaşmayı amaçlayan pek çok tarikat vücuda gelmiştir.157
Fenâfi’llâh’a ulaşmak yolunda farklı metotlar deneyen her bir tarikat, kendi
mürşid ve müridini yetiştirmiştir. Bu çalışmanın esasını Seyyid Nizamoğlu’nun
“mürşid” ve “mürîd”i tarif edip onlara nasihat veren üç manzumesi teşkil etmektedir.
Bu sebeple ilk önce söz konusu iki terim hakkında kısaca bilgi verilip daha sonra
manzumelerin incelemesine geçilecektir.
Mürşid, kelime olarak sözlükte “irşad eden, doğru yolu gösteren; tarikat
pîri, şeyhi; gafletten uyandıran”158 anlamlarına gelmektedir. Tasavvufî bir ıstılah
―――――――――
157
158
36
Ayrıntılı bilgi için bkz. Reşat Öngören, “Tasavvuf”, TDVİA, İstanbul: 2011, C. 40, s. 119-126; H.
Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2010; Abdülbaki
Gölpınarlı, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul: İnkılap Yayınları, 1997; Mustafa Aşkar, Tasavvuf Tarihi Literatürü, İstanbul: İz Yayınları, 2006.
Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317 [1899], s. 1324; Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâcî, İstanbul: ts., s. 750; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi,
1999, s. 877.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
olarak ise tarikat lideri, şeyh, post-nişîn mânâlarını ifade etmektedir. Mürşidin İlâhî
ahlâkla ahlâklanmış ve en azından fenâ makamına ulaşmış olması şarttır.159
“Mürîd” kelimesi sözlükte “bir şeyhe bağlı olan kimse”160 olarak açıklanmıştır. Tasavvufî bir terim olarak ise Allah’a kavuşmayı arzu eden, bir şeyhe (mürşide) bağlanan kişidir. Tasavvufî olgunlaşmasın dört aşaması vardır ve mürid bunların ikincisidir. Bunlar sırayla: 1. Tâlib, 2. Mürîd, 3. Mutasavvıf, 4. Sûfî’dir.161
Bir tarikatın şeyhi olan mürşid, müridlerini irşad etmek, onları gafletten
uyandırmak, kötü yoldan sakındırıp hak yola sevk etmekle mükelleftir. Bunu nasıl
yapacağını ise tâliblikten şeyhlik makamına gelinceye kadar kat‘ ettiği tasavvuf yolunda bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Mürid ise henüz yolun başında olmakla birlikte
vazife ve mükellefiyetlerini hem mürşidinden, hem de aynı yolda birlikte ilerlediği,
kendinden daha önde olan diğer sufilerden öğrenmektedir. Yaşayarak öğrenilen
tecrübelerin yanında şeyhlerin yazdıkları risaleler, didaktik mesneviler, manzumeler
ve benzeri eserler de yol gösterici, öğretici bir işlev üstlenmiştir.
Bu çalışmaya Nizamoğlu’nun hem mürşid hem de mürid için yazdığı birer
manzume esas teşkil etmiş olup; şairin hayatı ve eserleriyle ilgili kısa bilgiler verildikten sonra söz konusu manzumeler incelenecek, son olarak da metinleri sunulacaktır.
Seyyid Seyfullah Kasım Nâm-ı Diğer Seyyid Nizamoğlu
Silivrikapı tekkesi şeyhi Seyyid Nizameddin Ahmed Efendi’nin oğludur. İstanbul’da dünyaya gelmiş olup doğum tarihi belli değildir. 16. asrın başlarında doğduğu tahmin edilen Seyyid Nizamoğlu, Halvetiyye tarikatının Sinaniyye kolunun
kurucusu İbrahim Ümmî Sinan’dan ders alıp seyr ü sülûkünü tamamlamış ve H.
1010 Muharrem’inde (M. 1601 Temmuz) İstanbul’daki vefatına kadar Silivrikapı
Emirler Tekkesi’nde irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Vefatından sonra bu tekkenin haziresine defnedilmiştir.
İlâhî aşk, ehl-i beyt sevgisi ve on iki imama bağlılık konularını şiirlerinde
sıkça mevzubahis eden Nizamoğlu’nun manzum eserleri bir külliyat hâlinde İstanbul’da H. 1288 / M. 1871-1872 ve H. 1326 / M. 1908-1909 yıllarında basılmıştır.162
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’nin Vefeyât-ı Ayvansarâyî isimli biyografik eserinde Nizamoğlu ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
―――――――――
159
160
161
162
Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları, 2005, s. 455.
Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâci, İstanbul: ts., s. 754; Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317
[1899], s. 1329; Ferit Devellioğlu, a.g.e., s. 876.
Ethem Cebecioğlu, a.g.e., İstanbul: Anka Yayınları, 2005, s. 454.
Seyyid Nizamoğlu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Necdet Tosun, “Seyyid Nizamoğlu”, TDVİA,
İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74.
37
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
“Şey∆
Şey∆ Seyyid Seyfu’lläh Efendi æuddise Sirruhu
Şey∆ Seyyid Seyfu’lläh æäsım Efendi, pederi Seyyid Ni®ämü’d-dìn
Efendi Silivriøapısı ∆äricinde müstaøil türbede medfùndur. Vefätına o˚lu
mezbùr Seyfì Efendi bu mu´annaú tärì∆i demişdir:
/0123‫م‬256‫ى‬8‫ز‬:;<=‫@?ا‬2AB‫ىاو‬8D@E
Çıødı ortaya ecel bozdı ni®äm-ı úälemi 957 [1550-1551]
(Ni®äm laf®ından ecel ≈esäbı i∆räc oluna, tamäm tärì∆ olur.) Kendileri
Dä∆il-i Sùr’da zäviyesinde säkin iken 2@BTU02@1:V‫ا‬yä mef∆are’l-evliyä 1010
[1601-1602] tärì∆inde intiøäl-i därü’l-cemäl eyleyip müstaøil türbede
medfùndur. Müretteb dìvänı vardır. Bu naút-ı şerìf anlardandır:
Cemìú-i derdlere dermän Mu≈ammed
Cihän ten gibi aña cän Mu≈ammed
Günehkär ümmetüñe øıl şefäúat
Suõäl itdügi dem ˚ufrän Mu≈ammed
Maøämında ≈älen nesli bäøìdir.”163
Aynı şekilde Bursalı Mehmed Tâhir’in (1278-1344/1861-1925) Nizamoğlu
hakkında verdiği bilgiler de yukarıdaki hükümleri desteklemektedir:
“Seyyid Seyfullâh Kâsım Efendi, Silivrikapısı hâricinde medfûn, kibâr-ı
meşâyihden Seyyid Nizâmeddin hazretlerinin mahdûm-ı ‘âlîleri olup sâbıku’tterceme İbrâhîm Ümmî Sinân hazretlerinin ehass-ı hulefâsından ve zümre-i
‘âşıkînden bir zât-ı ‘âlîdir. Mi‘râcü’l-mü’minîn, Silsile-i Tarîkat, Silsile-i Nesebiyye,
Câmi‘ü’l-ma‘ârif, Etvâr-ı Seb‘a, Şeref-i Siyâdet, Ma‘denü’l-ma‘ârif, Esrârü’l-‘ârifîn, Seyr-i
Sülûk, Dîvân isimlerindeki âsâr-ı ‘ârifânelerini hâvî olup cümlesi bir yerde matbû‘
olan külliyâtlarıyla Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd ve Tâc-nâme nâmındaki eser-i mensûrları
matbû‘dur.
æa◊ä’-i ~aøø
veYä mef∆are’l-evliyä
terkîblerinin delâlet
etdiği 1010 târîhinde irtihâl eylediler. Kabr-i ‘âlîleri mevlidleri olan İstanbul’da
Silivrikapısı civârında Emîrler mahallesindedir.”164
Lugât-ı Târihiyye ve Coğrafiyye’de ise hakkında daha kısa bir bilgi bulunmaktadır:
“Seyyid Nizam hazretlerinin mahdûmudur. Ümmî Sinân hazretlerinden
ahz-ı feyz ü hilâfet eyledi. Kerâmeti menkūl ve dîvânı makbûldür. Vefâtı H. 1010
―――――――――
163
164
38
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, (haz. Ramazan Ekinci) Tibyan Yayıncılık, İzmir
2012, s. 12.
Bursalı Mehmed Tâhir,Osmanlı Müellifleri I-II-III, İstanbul: 1333-1342 [1915-1923], C. 1, s. 81.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ve M. 1601 târîhinde olup medfen ü zâviyesi Dersa‘âdet’de Silivrikapusı dâhilindedir.”165
Sicill-i Osmânî yazarı, “Şeyh Ebâ Alî Seyfu’llah Kāsım Efendi” hakkında şu
kısa bilgiyi verir:
“Ümmî Sinân halîfesi bir şâir-i pâkîze-edâdır. Sultan Murâd-ı Sâlis asrı
ricâlinden kâmil bir şeyh idi. ‘Nizâm oğlu’ ve ‘Seyfî’ mahlası-ı şi‘ridir. Dîvânı vardır.”166
Tuhfe-i Nâilî’de de hemen hemen aynı bilgiler kayıtlıdır:
“Şeyh Seyyid Seyfullâh Kāsım Efendi, Şeyh Seyyid Nizâmeddin Efendi’nin
oğludur. Pederi ismine izâfetle Seyyîd Nizâmoğlu denmekle meşhûrdur. Vefâtı H.
1010 Muharrem – 1601. Silivrikapısı dâhilinde, Emirler mahallesinde medfûndur.
æa◊ä’-i ~aøø
cümlesi vefâtına târihdir.”167
ESERLERİ
Burada Seyyid Nizamoğlu’nun eserlerinin muhtevalarına kısaca temas edilecek ve bunların halk arasında ne kadar okunup yayıldığının anlaşılması için tespit
edilen bazı nüshalarının künyeleri verilecektir.
Mi‘râcü’l-mü’minîn: Eserde abdest alırken yapılması gerekenlerden bahsedilmiştir. Bursalı Mehmed Tahir’in Silsile-i Tarîkat, Silsile-i Nesebiyye olarak
zikrettiği iki eser Mi‘râcü’l-mü‘minîn’in sonunda yer almaktadır.168
Câmi‘ü’l-ma‘ârif: Seyyid Nizamoğlu’nun baş tarafında esmâ-i hüsnâyı
açıklayan; sonunda ise tarikatın esaslarını anlatan manzumeler bulunan eseridir.169
Şeref-i Siyâdet: Seyyidlik ve Ehl-i Beyti konu edinen eseridir. Seyyidlere
saygı gösterilmemesi ve Ehl-i Beytin uğradığı zulümler eserin temelini teşkil etmektedir.170Şeref-i Siyâdet’in pekçok nüshası mevcuttur.171
―――――――――
165
166
167
168
169
170
171
Ahmet Rifat, Lugât-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1300, C. 4, s. 102-103.
Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî yâhud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, İstanbul ts. C. 4, s. 559.
Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî I-II, Ankara: 2001, C. I, s.464. Ayrıca bkz. Müstakîm-zâde
Süleyman Sa‘deddîn Efendi, Mecelletü’n-Nisâb, Ankara: K.B. Yayınları, 2000, v. 266a-266b.
Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır: Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB407/2, Ankara Millî
Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin
1561/3, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin 1729, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı O. Ergin 1947, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/4,
Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/01.
Bir nüshası Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 3501/2 numarada kayıtlıdır.
Bkz. Semra Özyürek, Risâle-i Şeref-i Siyâdet: Edisyonkritik, Yayımlanmamış YL Tezi. (Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 1999).
Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 159/1, Ankara Millî
Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3111, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3958/2, Ankara Millî Kütüpha-
39
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Ma‘denü’l-ma‘ârif: Türlü ayet ve hadislerin tasavvufî yönden şerhidir.172
Esrârü’l-‘ârifîn: Şeref-i Siyâdet’e benzer bir muhtevaya sahip eser, Ehl-i
Beyti ve Hz. Peygamber’i sevmekle ilgili hadislerden meydana gelmektedir.173
Seyr-i Sülûk: Devriye türündeki manzumelerden oluşan eseridir.
Dîvân:174200 civarında gazel, 3 murabba, 3 müseddes, 8 terci-i bend, 1
terkib-i bend, 2 mesnevi, 5 kıta, 17 beyit ve hece ile yazılmış 52 manzumeden
oluşmaktadır.175
172
173
174
175
40
ne 06 Mil Yz A 5295, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/2, Arnavutluk Devlet Arşivleri
Tiran 143, Berlin Devlet Ktp. Hs. Or. Oct. 840, Berlin Devlet Ktp. Ms. Or. Oct. 2585, Berlin
Devlet Ktp. Ms. Or. Oct. 3484, İngiltere Millî Kütüphanesi Or. 11168, İst. Büyükşehir Belediyesi
Atatürk Kitaplığı O. 27/17, İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin TY1144,
İst. Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin TY1182/1, İst. Büyükşehir Belediyesi
Atatürk Kitaplığı 1776/3, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/7, Konya Yazma
Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/4, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 32, Mısır Millî Kütüphanesi
Talat 56, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 71, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 116, Mısır Millî Kütüphanesi S. 7882, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 980, Yapı Kredi Sermet Çifter
Araştırma Kütüphanesi 994, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1019, Yapı Kredi
Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/8, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi
O.27/17.
Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 407/1, Ankara Millî
Kütüphane 06 Mil Yz A 4444/1, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/5, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 292/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 357/2,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 567, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 941/4, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/8, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/5, İstanbul Millet Kütüphanesi 34 Ali Emîrî Manzum 905, Süleymaniye
Yazma Eserler Kütüphanesi Y-268/1, Vatikan Kütüphanesi Vat. Turco. 297, Yapı Kredi Sermet
Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/4.
Eserin bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/5, Ankara Millî
Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/7, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 941/5, Konya
Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/6, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Y-268/2,
Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/5.
Bağdatlı İsmail Paşa, Îzâhu’l-meknûn fi’z-zeyl ‘alâ Keşfi’z-zunûn ‘an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, haz.
Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge, C. 1,İstanbul: Millî Eğitim Basımevi 1945, s. 509.
Mehmet Yaman, Seyyid Nizamoğlu Hayatı-Eserleri Divanı, İstanbul: Can Yayınları, 1976. Ayrıca
İstanbul Üniversitesi Ktp. Nadir Eserler Bölümü, Millet, Selim Ağa, Süleymaniye ve gibi bazı İstanbul kitaplıklarında bulunan yedi yazma nüshasının tavsifi için bk. İstanbul Kütüphaneleri Türkçe
Yazma Divanlar Kataloğu, İstanbul 1959, C. 2, s. 221-223. Divan’ın bazı nüshaları ise şunlardır:
Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 324/6, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A2852, Ankara
Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 2853, Hüseyin Kocabaş Kitaplığı 326, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 565/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 635/2, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1619/1, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 80, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 83, (Üsküdar) Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 84, İstanbul
Üniversitesi Kütüphanesi No. T.211, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 3501/7, Mısır
Millî Kütüphanesi Talat 16, Mısır Millî Kütüphanesi Talat 18, Mısır Millî Kütüphanesi Talat
4293, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emîrî EfendiManzum Eserler 218, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emîrî Efendi Manzum Eserler 798, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Hacı
Mahmud Efendi 3331, Vatikan Kütüphanesi Vat. Turco. 249, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma
Kütüphanesi 162/3, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/1, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1105.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Câmi‘ü’l-ma‘ârif (Mensur): Seyyid Nizam, Merkez Efendi, Emir Efendi,
İbrahim Ümmî Sinan gibi devrin önemli mutasavvıflarının hayat ve kerametlerini
anlatan bir eserdir.176
Tâc-nâme: Tarikat tacları ve taclardaki sembollerin mânâları üzerine yazılmış bir eserdir.177
Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd: Vahdet-i vücûd konusu üzerine bina edilmiş bir
eserdir. Eserin Seyyid Nizamoğlu’na mı yoksa babasına mı ait olduğu netlik kazanmamıştır.178 Bilal Kemikli tarafından bu eser hakkında bir makale yayımlanmıştır.179
Seyyid Nizamoğlu’nun bu çalışmaya esas olan üç manzumesi, Manisa Yazma Eserler Kütüphanesi’nde Manzûme-i Mürşid adıyla kayıtlı bir mecmuada yer
almaktadır. Tamamının metnini hazırlayıp neşretmeyi planladığımız; içerisinde
tarikat ve tasavvuf âdâbına dair çeşitli manzum-mensur metinlerin bulunduğu
mecmua hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır:
234 varaktan ibaret mecmuanın tamamı dinî-tasavvufî metinleri ihtiva etmektedir. Tarikat-tasavvuf âdâbına dair metinler, fıkhî sorular, mürid ve mürşidlere
tavsiyeler, mürşidlerin birbirlerine gönderdikleri bazı mektup suretleri mecmuanın
muhtevasını oluşturmaktadır.
Eserde pek çok bölüm bulunup bunların çoğunun kimin tarafından yazıldığına ve yazılış tarihine dair bir kayda rastlanmamaktadır. Mecmuada yer alan bazı
bölüm başlıkları şu şekildedir:
Risâle-i Makāmât-ı Evliyâ, Risâle-i Vilâdet, Risâle-i Feyz-i Kudsiyye,
Merhûm u Mağfûr Gerbeşli ‘Abdî Efendi Risâlesi, Fetvâ, Na‘t-ı Nebî, Matla‘-ı
Risâlet, Ahvâl-i Enbiyâ, Beyân-ı Ta‘dîl-i Erkân vb.
Mecmuanın sonundaysa “Edeb-nâme”180 başlıklı bir bölüm yer almakta ve
burada evden çıkma, sokakta yürüme, cami, hamam, alış-veriş, yanına birini çağır―――――――――
176
177
178
179
180
Bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 409/3, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 1905/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 565/1, Yapı Kredi
Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/2.
Bazı yazma nüshaları şunlardır:Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 409/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz FB 5994/5, Ankara Millî Kütüphane06 Mil Yz FB 5404/2, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 8313/3, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 887/4, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 910/7, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
1008/2, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi 42 Kon 1773/5, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma
Kütüphanesi 1058/3, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/6.
Seyyid Nizamoğlu’nun eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Necdet Tosun, a.g.m., TDVİA,
İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74.
Bilal Kemikli, “Sûfî Şâir Seyyid Seyfullâh’ın Vahdet-i Vücûd’a Dâir Risâlesi: Miftâh-ı Vahdet-i
Vücûd”, Kubbealtı Akademi Mecmuası 30, s. 3 (2001) s. 84-93. Bazı yazmaları şunlardır:Ankara Millî
Kütüphane 06 Mil Yz A 2196/4, Ankara Millî Kütüphane 06 Mil Yz A 3410/2, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 313/1, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1415,
Konya Mevlana Müzesi Türkçe Yazmalar 1648/7, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 788/1, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1058/7.
Bkz. İsmail Avcı, III. Uluslararası TDE Öğrenci Kongresi Bildirileri, İstanbul: 2012, C. 1, s. 575-588.
41
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ma vs. edepleri manzum olarak anlatılmaktadır. Mecmua bu manzumeyle son bulmaktadır.
a) Şekil Hususiyetleri
Mürşid hakkında yazılmış olan ilk manzume, eserin 94b numaralı yaprağında başlayıp 95a numaralı yaprağında sona ermektedir. Toplam 34 beyitten ibaret
olan metin, mesnevi nazım şekli ve aruzun “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” kalıbıyla
kaleme alınmıştır. Manzumenin ilk iki beytinde bir kafiye kusuru göze çarpmaktadır:
Gel ey daúvä-yı irşäd eyleyenler
Özin şey∆ligi edä eyleyenler
Bu mısralarda “eyleyenler” kelimesi redif olup kafiyeye rastlanmamaktadır.
Müstensih hatası olduğunu kuvvetle muhtemel gördüğümüz bu kusuru tamir etmek üzere ikinci mısradaki “edâ” kelimesi yerine “isnâd” kelimesi getirilirse, hem
vezin hatası giderilmiş olacak, hem de mısra daha manalı hâle gelecektir.
İkinci beyitte ise seslendirmeleri yakın olan “t” ve “d” harfleri revî olmakla
birlikte klasik usulün gerektirdiği kafiye oluşturma şartını sağlamamaktadır:
Gerekdür şey∆ olan kişiye elbet
Yigirmi fiúl ile ola muøayyed
Aruz vezninin genel itibariyle başarılı bir şekilde uygulandığı bu manzumenin 15. beytinin ikinci mısrasında veznin aksadığı görülmektedir:
Mürìdüè mälına baømaya hergiz
İde çüft ü ziräúatdan perhìz
22. beyitte ise Fe‘ûlün tefilesinin temini için ba∆ìl olma kelimesinde hem
imâle hem de zihâf yapılması gerekmektedir (ba/∆ìl olma > ba/∆i lolma). Bu durum
aruzda kusur kabul edilen tasarruflardandır:
On üçinci keremdür ˚äfil olma
Mürìdüèe kerem øıl ba∆ìl olma
Ayrıca şiirde pek çok kez umumiyetle Türkçe kelimelerde imâle’ye başvurulduğu görülmektedir.
Mürid hakkında yazılmış olan ikinci manzume, eserin 95a numaralı yaprağında başlayıp 96a numaralı yaprağında sona ermektedir. Toplam 37 beyit olan şiir,
bir önceki manzume gibi mesnevi nazım şekli ve “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün”
kalıbıyla kaleme alınmıştır.
Yine pek çok imâle yapılmış ve sade bir dille kaleme alınmış bu manzumenin de 15. beytinde bir öncekine benzer bir vezin kusuru göze çarpmaktadır:
42
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Sekizinci bahädır ola dervìş
Ki nefs ü şey≠än aèa itmeye iş
İkinci mısrada mefâ‘îlün tefilesinin temini için vasl ve zihâf yapılması gerekmektedir.
Hz. Ali’nin veciz bir sözünün tercümesi olan son manzume,181 eserin 96a
numaralı yaprağında başlayıp 96b numaralı yaprağında sona ermektedir. 15 beyitten
ibaret olan manzume, diğerleri gibi mesnevi nazım şekli ve mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün
kalıbıyla yazılmıştır. Mahlas bulunmayan bu manzumenin bir başlığı da yoktur. Bir
önceki şiirden kırmızı renkli cetvelle ayrılmıştır.
İlk manzumede “Seyyid Seyfi”, ikincide “Seyyid Nizamoğlu” mahlaslarını
kullanan şair, son manzumede mahlas kullanmamıştır. Söz konusu manzumelerden
sonuncusunda mahlas bulunmaması, metnin eksik olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.
Manzumelerde yer alan iki zihâf ve çok sayıda imâle, bunların yazıldığı dönemdeki aruz kusurlarını yansıtmaktadır. Bu imâlelerin özellikle Türkçe kelime ve
eklerde yapıldığı görülmektedir.
b) Muhtevası
Seyyid Nizamoğlu’nun mürşidlere hitaben nazm eylediği ilk manzumede tasavvufî rehberlerde bulunması gereken fiiller 20 madde altında açıklanmıştır:
1.İtikad sahibi olmak, yani İslâm’ın esaslarına tam bir sadakatle inanmak,
bunları gönülden tasdik etmek; bununla birlikte Ehl-i sünnet ve’l-cemâ‘at
anlayışına da sıkıca bağlı bulunmak, mürşidin ilk vasıfları olmalıdır.
2.Mürşid ilm-i bâtın’ı anlamalı, kendisine anlatılan rüyaları dikkatle dinlemeli, şeyhlerin ifade etmediği âfâkî yorumlar yapmaktan sakınmalıdır.
3.Mürşid kâmil akıl sahibi olmalı, müridlerine güzel nasihatlerde bulunmalıdır.
4.Mürşid cömert olmalı, eğer varsa malını müridleriyle paylaşmaktan çekinmemelidir.
5.Bütün dünya karşısında cesaretli olmalıdır. Tek başına kalsa da korkmamalı, doğru bildiğini söylemekten sakınmamalıdır. Gönülden yüce Allah’a sığınmalıdır.
6.Şehvet düşkünü olmamalıdır. Eğer kendini utandıracak iş yapmaktan
korkuyorsa, kadınlardan sakınmalıdır.
7.Dünya malına karşı hırslı olmamalıdır.
8.Müridlerine şefkatle davranmalı, onlara hizmetleri esnasında güçlük çıkarmamalıdır.
9.Mürşidin yumuşak huylu ve nazik olması gerekir.
―――――――――
181
Bkz. Âdem Ceyhan, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü kitap, 2006, s. 502.
43
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
10.Müridlerinin kusurlarını affetmelidir.
11.İyi huylu olmalı; müridlerine buna göre davranmalıdır.
12.Müridlerinin bir ihtiyacı olduğunda bunu anlayıp bencilce davranmaktan
kaçınmalıdır.
13.Kerem sahibi olmalı ve müridlerine o şekilde muamele etmelidir. Velâyetten ne gibi sıfatları varsa, bunlar onda ortaya çıkmalıdır.
14.Kemâle ermek için tevekkül sahibi olmalıdır.
15.Her an Allah’ın hükmüne razı ve teslim olmalıdır. Müridleri inkârcı olsa
da üzülmemeli; bütün dünya müridi olsa da sevinmemelidir.
16.Kendisine her ne sıkıntı gelirse gelsin, kazaya rıza göstermeli, Allah’a
şükretmelidir.
17.Vakar sahibi, ağırbaşlı ve edeb sahibi olmalıdır. Sözlerini ağır ve düşünerek söylemeli, sözünün arkasında durmalıdır.
18.Sükûnet sahibi olup acele hareket etmekten sakınmalıdır.
19.Sabit-kadem olmalı, neye niyet ettiyse sonuna kadar o yönde ilerlemelidir.
20.Son olarak mürşid heybetli olmalıdır ki müridleri onun heybetinden
ötürü kendine bağlı olsunlar.
Şair, şiirinin sonunda “Her kim ki bu kaidelere uyarsa, mürşidlik onun
hakkı olur ve o Hakk’a ulaşır” mânâsındaki beyitle sözlerini tamamlamaktadır.
İkinci manzumede, gerek erkek gerekse kadın, sadakat sahibi müridlere
hitab eden Seyyid Nizamoğlu, yine 20 madde ile müridin özelliklerini saymaktadır:
1.Mürid tevbe ile seyr ü sülûke girmeli ve bu yola dair tüm düşünceleri zihnine tam anlamıyla kabul ettirmeli, bütün şüphelerden zihnini arındırmalıdır.
2.Mürid, zühd ve takva sahibi olmalıdır. Yani bütün nefsanî arzulardan
nefsini arındırmalı, dünyaya rağbet etmemelidir. Büyük, küçük bütün
günahlardan da dikkatle sakınmalıdır.
3.Mürid mücerred olmalı; aile kurma sevdasına kapılmamalıdır.
4.Ehl-i sünnet ve’l-cemâ‘at inancından ayrılmamalı, bid‘atlardan sakınmalıdır.
5.Gönül gözünün açık olması için takva sahibi olup haram yememelidir.
Namazının makbul olması için farz ve sünnetleri gözetmelidir.
6.Mürid, sabır sahibi olmalıdır. Bütün vird ve ibadetlerde şeyhinin emirlerine tabi olmalıdır.
7.Nefsin isteklerine uymamak için bütün gücüyle çabalamalı; tevhidi gece
gündüz tekrar etmelidir.
8.Mürid, bahadır ve cesur olmalıdır. Mürşid gibi o da doğru bildiğini söylemekten çekinmemeli, dünya ehlinden korkmamalıdır.
9.Mürid cimri olmamalı; canını, malını Allah yolunda harcamaktan çekinmemelidir.
10.Cömert olmalıdır. Çünkü mutluluğun kaynağı cömertliktir.
11.Mürid iftira ve yalandan son derecede kaçınmalı, bunlara asla yaklaşmamalıdır.
44
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
12.Derviş bâtın ilmini, kendini, vasıflarını gönül aynasını hakkıyla bilmelidir.
13.Duayı terk etmemelidir. Şeyhinin önünde mütevazı ve saygılı olmalıdır.
14.Gönlünden ağyarı (mâsivâyı, kini, nefreti, gayrıyı vs.) atmalıdır.
15.Mürid kınanmaktan korkmamalı, kendisini ayıplayanların sözlerinden
üzüntü duymamalıdır. Bütün dünya halkı müridin dostu da olsa düşmanı da olsa bunda ne övünecek, ne de üzülecek bir şey vardır. Mürid
kendini vuslata adamalıdır.
16.Başta bir kez ikrar verdiği şeyhi asla inkâr etmemelidir, çünkü bu inkâr
onun iman ve ibadetlerini mahvedebilir.
17.Edebe riayet etmelidir. Şeyhine karşı edebde kusur etmemeli; ne zaman
şeyhinin huzuruna varsa, onu Hz. Peygamber ile birlikte gibi düşünmelidir. Sözlerini buna göre saygı ve edeple söylemelidir.
18.Mürid kibre kapılmamalıdır. Zira kibir onu Allah’tan uzaklaştırır.
19.Şeyhinin her zaman ve her yerde olduğuna, kendisini her an gözetim altında tuttuğuna inanıp tek başına bile olsa buna göre hareket etmelidir.
20.Kendini Allah’a teslim etmeli, İlâhî takdir ve kazaya rıza göstermelidir.
Cennet de olsa kızgın ateş de olsa rıza ile Hakk’a teslim olmalıdır.
Son beyitte “Eğer Seyyid Nizamoğlu aradan çıkarsan, işte o zaman Yaratan
bilinir” denilerek manzumeye son verilmektedir.
Üzerinde duracağımız son manzume ise herhangi bir başlığı bulunmayıp üç
türlü sünnetin tavsiye edildiği 15 beyitlik bir metindir. Bu manzumede Hz. Ali’ye
nisbet edilen bir söz tercüme edilmiştir. Bu sözün tercümesi, Türk Edebiyatında
Hazret-i Ali Vecizeleri isimli eserde şu şekilde kaydedilmiştir:
“Allah’ın sünneti Resulullâh’ın sünneti ve evliyanın sünnetine tabi olun.
(Allah’ın, Resulullâh’ın ve evliyanın sünnetini haiz olmayanlar, hiç bir şeyi haiz
değildir.) ‘Allah’ın sünneti nedir?’ denildi. ‘Sırrı saklamak’ dedi. ‘Resulullâh’ın
sünnedi nedir?’ denildi. ‘İnsanlarla dostça geçinmek’ dedi. ‘Evliyanın sünneti nedir?’
denildi. ‘Halkın eziyetine tahammül etmektir’ dedi.”182
Allah’ın sünneti insanların kusurlarını örtmek ve gizlemektir. Peygamberlerin sünneti insanların yüzüne gülmek, onlara güler yüzle muamele etmektir. Evliyanın sünneti ise kötülük gördüklerine bile iyilikle muamele edip kötülükten sakınmaktır. Hz. Ali’nin sözüne aykırı davrananların kalbi temiz değildir. Onun düşmanına kin tutan ise dini sadakatle tasdik eden kişidir.
Manzumelerin muhtevalarına topluca bakıldığında üçünün de hemen hemen aynı manaları taşıdığı görülmektedir. Tasavvuf yoluna girmiş mürid de şeyhlik
makamına yükselmiş mürşid de şeriat ve tarikatin kendisine zorunlu kıldığı emirlere
uymak; tavır, zikir, ibadet ve davranışlarını bunlara göre düzenlemekle mükelleftir.
―――――――――
182
Âdem Ceyhan, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü kitap, 2006, s. 502.
45
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
SONUÇ
Seyyid Nizamoğlu’nun yukarıda şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulan manzumelerine bakıldığında açık bir şekilde amacının sanat yapmak değil,
mürid ve mürşidlere tavsiyelerde bulunmak olduğu; yani şiirlerini didaktik bir amaçla kaleme aldığı görülmektedir. Bu sebeple şiirlerde konuşma diline yakın bir üslup
kullanılmış; tasavvuf ve tarikat ıstılahları dışında külfetli, anlaşılması güç kelimeler
kullanılmamıştır. Terim olarak kullanılan kelimeler de sonraki beyitlerle açıklanmış
ve herkesin anlayacağı bir üslupla şiirler meydana getirmiştir. Bununla birlikte vezin
konusunda kusur kabul edilen iki husus göz ardı edilirse; imalelerin fazlaca kullanılmasına rağmen böylesine sade bir dille yazılmış manzumeler için vezin kullanımının başarılı olduğu söylenebilir.
Şairin hem mürşid, hem de müridlere Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’a bağlılığı
telkin edişi ve şart koşması, onun tuttuğu itikadî yolu göstermesi bakımından dikkat
çekicidir. Seyyid Nizamoğlu’nun mürşid ve müridler için ileri sürdüğü dinî, ahlâkî
ve tasavvufî fiiller ve vasıflar, rahatça denebilir ki, umumiyetle İslâm esaslarına
uygunluk arz etmektedir. Ancak müridlere mücerredliği, yani evlenmeyip bekâr
kalmayı, şeyhin önünde yüzünü yerlere sürmeyi, bütün yalnızlıklarda şeyhiniorada
bulunuyormuş gibi görmeyi telkin edişi, İslâm esasları bakımından tenkit edilebilir.
METİN183:
[94b] Seyyid Ni®äm O˚l
O˚lı
˚lı Seyyid Seyfì ~a◊retlerinüè
~a◊retlerinüè KelämKeläm-ı DürDürbärlarıdur ki Mürşid Olanlara úÁmil Olmaø Läzımdur
[Seyyid Nizamoğlu Seyyid Seyfi hazretlerinin inci saçan sözleridir ki mürşidlerin bu
sözlere göre iş yapması gereklidir.]
[Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün]
1 Gel ey daúvä-yı irşäd eyleyenler
Özin şey∆ligi edä eyleyenler
[Ey mürşidlik iddiasında bulunan ve kendisine şeyhlik isnad eden kişiler, gelin (dinleyin)!..]
Gerekdür şey∆ olan kişiye elbet
Yigirmi fiúl ile ola muøayyed
[Şeyh olan kişinin şu yirmi fiile ehemmiyet vermesi gerekir.]
Birisi iútiøäd olmaø gerekdür
~aø’ı iørär ile bulmaø gerekdür
―――――――――
183
46
Beyitlerin kısaca nesre çevirileri hemen altlarında köşeli parantez içerisinde italik olarak verilmiştir.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
[Birincisi, itikad sahibi olmak, yani iman ve İslâm esaslarına inanmak; Allah’ı ikrar
ile bulmak gerekir. ]
Cemìú-i Ehl-i sünnet ve’l-cemäúat
Æarìøı üzre olmaødur saúädet
[Mutluluk, bütün işlerde Hz. Peygamber ve arkadaşlarının gittiği yolda gitmek, (Sünnet ve cemaat ehli yolunu tutmaktır).]
5 İkinci úilm-i bä≠ın aèlamaødur
Dinilen väøıúayı dièlemekdür
[İkincisi bâtınî ilmi anlamak ve kendisine anlatılan rüyayı, hadiseyi dinlemektir.]
™aøınup itmeyüp äfäøi taúbìr
Meşäyi∆ itmemişdür anı taørìr
[Fakat rüya veya hadiseleri, şeyhlerin kabul ve ifade etmediği havai bir şekilde yorumlamaktan sakınmalıdır.]
Üçünci úaøl-ı kämil ola ˚äyet
İde dervìşlere bir ∆oş na´ì≈at
[Üçüncüsü, kâmil akıl sahibi olmak ve dervişlere güzelce nasihat etmektir.]
Se∆ävetdür anuè dördinci ≈äli
Vire dervìşlere varısa mäli
[Mürşidin dördüncü hâli, cömert olmak ve -varsa- malını dervişlere vermektir.]
Beşincisi şecìú olmaø gerekdür
Bu cümleden şecäúat yegirekdür
[Beşincisi cesur olması gerekir. Bu cümleden (sayılan sıfatların hepsinden) cesaret daha
iyidir.]
10 Cihän ∆aløı eger cemú olsa cümle
Gelüp üstine anuè itse ≈amle
[Eğer bütün dünya halkı bir araya gelse ve onun üstüne hücum etse...]
™ı˚ına ~a◊ret-i ~aøø’a derùnì
Cihända olmaya kimse zebùnı
[İçten yüce Allah’a sığınmalı; dünyada hiç kimse karşısında âciz ve zayıf olmamalıdır.]
Anuè altıncısı olmaya şehvet
Ki şehvetden gelür cümle nedämet
47
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
[Fiillerin altıncısı, şehvet sahibi olmamalıdır. Çünkü bütün pişmanlıklar şehvetten
meydana gelir.]
~atun ≠äõifesinden key ´aøına
Dilerse u˚ramaya ≠aún oøına
[Eğer ayıplanma ve kınanma okuna uğramamak isterse, kadın kısmından çok sakınmalıdır.]
Yedinci itmeye dünyäya ülfet
Meger kim olsa ˚äyetde ◊arùret
[Yedincisi, dünya nimet ve rahatına alışmamalı; ancak zaruri miktarla yetinmelidir.]
15 Mürìdüè mäline baømaya hergiz
İde çüft ü ziräúatdan [o] perhìz
[Mürşid, asla müridinin malına meyletmemeli ve çift, ziraat gibi işlerden de el çekmelidir.]
Sekizinci ide mürìde şeføat
Aèa göstermeye ∆ıdmetde za≈met
[Müridlerine şefkatli davranmalı; onlara yapmaları gereken işlerde zorluk çıkarmamalıdır.]
Æoøuzıncı ≈alìm olmaø gerekdür
Mürìdine selìm olmaø gerekdür
[Dokuzuncusu, müridlerine karşı halim, selim (yumuşak huylu) olması gerekir.]
Onıncı úafv ide dervìşlerinden
Günäh ´ädır olursa işlerinden [95a]
[Onuncusu, dervişlerin işlerinden bir günah çıkarsa, onu affetmelidir.]
Gerekdür on birinci ≈üsn-i ∆ulødan
Ki ∆alø ile mürìdler ola ∆alødan
[On birincisi, mürşidin iyi huylu olması gerekir. Çünkü insanlarla müridler Allah’ın
yarattığı varlıklardandır.]
20 On ikinci mürìdüè i≈tiyäcı
Var iken bir işe aèla duúäcı
[On ikincisi, ey duacı, şunu anla: Müridinin bir işe ihtiyacı olduğunda, ]
Ol işi kendüèe çekme ≈aŸer øıl
Bu maøùle olanlardan güŸer øıl
48
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
[Sakın o işi kendine çekme (kendi lehine kullanma); bu tür olan şeylerden geç! (Söylenen şekilde davrananlardan uzak dur!)]
On üçinci keremdür ˚äfil olma
Mürìdüèe kerem øıl ba∆ìl olma
[On üçüncüsü, kerem sahibi olmaktır, gafil olma! Müridine iyilik et; cimri olma!]
Veläyetden ne kim varısa sende
ßuhùr itmek gerekdür senden anda
[Sende velilik adına ne varsa, bunların onda (müritlerinde de) ortaya çıkması gerekir.]
Tevekkül eyle on dördinci ≈älde
Tevekkül ehli olurlar kemälde
[On dördüncüsü, tevekkül etmektir. Tevekkül edenler, kemâl (olgunluk derecesin)de
olurlar.]
25 Gerekdür on beşinci ≈äli teslìm
Rı◊ä-yı ~aøø’a rä◊ì ola däõim
[On beşinci hâli, Allah’a teslimiyet ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına (takdirine) daima
razı olmalıdır.]
Mürìdler münkir olsa yimeye ˚am
Mürìd olursa úälem olma ∆urrem
[Müridleri kendisini inkâr edici olsa üzülmemeli; bütün dünya müridi olursa sevinmemelidir…]
On altıncı rı◊ä vire øa◊äya
Ne mi≈net gelse şükr ide `udä’ya
[On altıncısı, İlâhî hüküm ve takdire razı olmalı; başına ne zahmet, meşakkat gelirse
gelsin, Allah’a şükretmekten geri kalmamalıdır.]
Gerekdür on yedincisi vaøärı
Ola durmaøda oturmaøda úärı
[On yedincisi, mürşid ağırbaşlı olmalı; otururken, kalkarken edepli davranmalıdır.]
™aøın gel yiynicek itme özüèi
A˚ırca söyle söylerseè sözüèi
[(Ey şeyh) sakın kendini hafifmeşrep etme! Eğer söylersen, sözünü ağır ağır söyle!]
30 Vefä itmek gerekdür úahde däõim
Gerekdür ola iørärında øäõim
49
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
[Verilen sözde her zaman durmalıdır. İkrârında, kabul ve ifadesinde sebatlı olması
gerekir.]
Gerekdür on sekizinci sükùnet
Ki taúcìl itmeden gelür nedämet
[On sekizincisi, sakin olmak lâzımdır. Çünkü pişmanlık, acele ettirme ve çabuklaştırmadan gelir.]
Anuè §äbit øademdür on ≠oøuzı
Neye úahd itse döndürmeye rùyı184
[On dokuzuncusu, kararında sabit olmak, ayak diremek ve verdiği sözden yüz çevirmemek, dönmemektir.]
Yigirmincisi heybet gerek anda
Mürìdler heybetinden ola bende
[Heybetli olmalıdır ki müridleri heybetinden dolayı ona bağlı olsun.]
34 Ceväbuè kim ki Seyyid Seyfi ≠utdı
Meşì∆at ≈aøkı oldı ~aøø’a yetdi
[Seyyid Seyfi’nin sözlerini kim tutarsa, şeyhlik onun hakkı olur ve o kişi Cenab-ı
Hakk’a ulaşır.]
MürìdMürìd-i ™ädıø ~aøøında Buyurılmışdur
[Sadık müritler hakkında buyurulan sözlerdir.]
[Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün]
1
Mürìdüm mürşide diyen kişiler
Gerek erkek ola gerek dişiler
[Bir “mürşide müridim” diyen kişiler, gerek erkek, gerekse kadın olsun,]
Yigirmi dürlü fiúl olursa sizde
Mürìd oldı dirüz sizleri biz de185
[Eğer sizde şu yirmi çeşit fiil olursa, biz de sizi “mürid oldu” diye kabul ederiz.]
Birisi tevbe vü teløìndür anuè
Ki tevbe ile tä øurtula cänuè
―――――――――
184
185
50
Metinde -büyük bir ihtimalle müstensih yanlışlından ötürü- “rûyı” yazılmış olmakla birlikte bunun
yerine “yüzi” tercih edilirse, kafiye kusuru giderilmiş olur.
Bu kelime “bizde” şeklinde de okunup yazılabilir.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
[O fiillerden birisi, tevbe ve telkindir. Çünkü canın tevbe ile kurtulur.]
İkinci zühd ü taøvå ile úämil
Olanlar oldı dervìşlikde kämil [95b]
[İkincisi, zühd ve takva ile amel edenler, yani nefsinin meşru olmayan istek ve zevklerinden sakınarak, Allah korkusuyla Onun yasak ettiği şeylerden kaçınarak iş yapanlar, dervişlikte kâmil (olgun) olurlar.]
5
Ki yaúnì mäl ü man´ıbda ne kim var
æamu olara mìrä§ ide ey yär
[Yani ey dost, mal ve mevki adına ne varsa, hepsini onlara miras etmelidir.]
Üçincisi mücerred olagör var
úIyän ola saèa şol gizlü esrär
[Üçüncüsü, her şeyden vaz geçerek Allah’a yönelmeye, evlenmemeye bak ki, şu gizli sırlar sana açılsın...]
Ma≈abbet eyleme ehl ü úıyäle
Düşürmeye seni özge ∆ayäle
[Aile ve çoluk-çocuk sevgisine gönlünü kaptırma ki bunlar seni (Hak yoldan ayırıp)
başka hayallere düşürmesin...]
Budur dördinci olma ehl-i bidúat
Olagör ehl-i sünnet ve’l-cemäúat
[Dördüncüsü şudur: Hz. Peygamber zamanından sonra İslâm dininde meydana çıkan
şeylere (âdet, inanç, pratik, ritüel vs.) taraftar olma! Ehl-i Sünent ve’l-cemaat olmaya; Hz.
Peygamber ve onun sahabelerinin gittiği yoldan gitmeye bak!]
Beşinci ehl-i taøväda olagör
~aräm yime ki göèlüè olmaya kör
[Beşincisi, takva sahibi olmaya, Allah korkusuyla günahlardan kaçınmaya bak! Haram yeme ki gönlün kör olmasın!]
10 Ne kim varısa sünnetle feräõi◊
Riúäyetle ´alätuè ola cäõiz
[Sünnet ve farzlardan ne varsa, onları gözetmeli ki namazın kabul olsun.]
™abırdur bilmiş ol altıncı menzil
™abır itmekdedür ne var ise bil
[Bilmiş ol ki, altıncı konak, sabırdır. Yine bil ki, her ne varsa, sabretmektedir…]
™abır øıl za≈metile bu cihända
Saúädetler bulasın o cihända
51
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
[Bu dünyada zahmetlere sabret ki, öbür âlemde saadetler bulasın.]
Eger tev≈ìd eger evräd úibädet
Ne kim şey∆üè didi eyle i≠äúat
[Şeyhin, gerek tevhid, gerekse ibadet ve evrâd (belirli zamanlarda okunması gereken
dualar) adına sana ne derse, ona itaat et!]
Yedinci cehd gerek geldikce elden
æoma her rùz u şeb tev≈ìdi elden
[Yedincisi, elden geldiği kadar gayret etmek lâzım; her gün ve gece tevhidi elden (dilden)
bırakma!]
15 Sekizinci bahädır ola dervìş
Ki nefs ü şey≠än aèa itmeye iş
[Derviş bahadır, kuvvetli ve cesur olmalı ki nefsi ve şeytanı ona kötülük etmesin.]
Yoluè üstinde vardur biè ≈arämì
Bahädırlıø gerekdürür tamämì
[Yolun üzerinde bin harami vardır… (Hak yolunu tutanın önüne nice yol kesici engeller çıkar). Bütün bunlara karşı koymak için yiğitlik ve kahramanlık lâzımdır.]
Æoøuzıncı ba∆ìl olmaya zinhär
İde cänın ≠arìø-ı ~aøø’a ì§är
[Dokuzuncusu, asla cimri olmamalı ve canını Allah yoluna cömertçe vermelidir.]
Onıncısı se∆ävetdür se∆ävet
Se∆ävetden bulunur hep saúädet
[Onuncusu, cömertliktir, cömertlik… Bütün mutluluklar, cömertlik sayesinde bulunur.]
Gerekdür on birinci iftirädan
Be-˚äyetde ≈aŸer ide yalandan
[On birincisi, iftira etmekten ve yalan söylemekten son derece sakınmaktır.]
20 On ikincisi bilmek úilm-i bä≠ın
Ki yaúnì kendünüè bilmek ´ıfätın
[On ikincisi, bâtın (tasavvuf) ilmini öğrenmek, yani kendinin sıfatlarını bilmektir.]
Na®ar ide göèül äyìnesine
Ki väøıf ola dil gencìnesine
[Kendi gönül aynasına baksın, kalb hazinesine vâkıf olsun!..]
On üçinci niyäz ehli olagör
Yüzüèi şey∆ öèünde yirlere sür
52
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
[On üçüncüsü, Allah’a yalvarıp yakarıcı olmaya bak! Şeyh önünde yüzünü yerlere sür
(ona karşı saygılı ve mütevazı ol)!]
Gerekdür saèa on dördinci ey yär
Göèül şehrinde hìç øalmaya a˚yär
[Ey dost, on dördüncü olarak senin gönül şehrinde Allah’tan başka hiç bir şeyi bırakmaman (masivayı içinden çıkarman) gerekir.]
Yüri var on beşinc’olur melämet
Seni Ÿemm itse bir olma melälet
[Haydi (yolunda) yürü, on beşincisi kınanmaktır. Bir kimse seni kötülese, ayıplasa,
üzülme…]
25 Cihän ∆aløı eger düşmän olursa
Eger dost olma˚a úälem gelürse [96a]
[Eğer bütün dünya halkı sana düşman olursa veya herkes dost olmaya gelirse,]
Ne semür ne arıøla sen bu ≈äle
Yüri sen göèlüèi va´l it vi´äle
[Sen bu hâlden dolayı ne şişmanla, ne de zayıfla (Yani ne sevin, ne de üzül)! Yürü, sen
gönlünü (Allah’a) kavuşmaya ulaştır!..]
On altıncısı şey∆e olma inkär
Ki zìrä virmiş olduè evvel iørär
[On altıncısı, şeyhine karşı inkârcı olma. Çünkü başta ona ikrar vermiş; onu mürşid
olarak kabul etmiştin…]
Bu inkärıla ìmänsız gidersin
Cemìúi úömrüèi hep ma≈v idersin
[Bu inkârla (ahirete) imansız gidersin. Bütün ömrünü, hayatın boyunca yaptığın iyilik
ve ibadetleri hep mahvedersin...]
Edebdür on yedincisini aèla
Edeb bäbını benden ya∆şı aèla
[On yedincisi edebdir, al, kabul et! Edeb konusunu benden iyice dinleyip anla!]
30 æaçan şey∆üè ≈u◊ùrına varasın
~abìbu’lläh’ı şey∆üèle bilesin
[Ne zaman şeyhinin huzuruna gidersen, Allah’ın sevgili elçisi Hz. Peygamber’i şeyhinle
berabermiş gibi bilesin!]
Aèa taú®ìm ü tekrìm eylemekde
Edeble söyle sözi söyledükde
53
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
[Ona hürmet et ve onu ağırla. Söz söylediğinde edeple söyle.]
Budur on sekizinc’olma tekebbür
Tekebbürlük seni ~aøø’dan ider dùr
[On sekizincisi, kibirli olma. Çünkü kibir seni Allah’tan uzaklaştırır.]
Budur on ≠oøuzıncı ey biräder
Ki şey∆ ile ≠olupdur göre her yer
[Ey kardeş, on dokuzuncusu her yerin şeyhiyle dolu olduğunu bilmektir.]
æamu ≈alvetde şey∆in göre ≈ä◊ır
Ki her ≈älde bile kendüye nä®ır
[Bütün yalnızlıklarda şeyhini orada bulunuyormuş gibi görmeli; her hâl ü kârda onun
kendini gördüğünü bilmelidir.]
35 Yigirminci diyem ben dièle gözsüz
İdesin kendüèi Alläh’a tefvì◊
[Ey gözsüz, yirmincisini söyleyeyim de dinle: Görmeyen kimsenin kendini yanındaki
rehbere teslim ettiği gibi, sen de kendini Allah’a teslim et!..]
Rı◊ä-yı ~aøø’a rä◊ì ol yüri var
Gerek Cennet gerek olsun gerek när
[Sana cenneti de ateşi de uygun görse, haydi, Allah’ın hükmüne razı ol, yürü!]
37 Eger Seyyid Ni®ämì o˚l’aradan
Çıøarsan bilinür ol vaøt Yaradan
[Seyyid Nizamoğlu, eğer sen aradan çıkarsan, işte o zaman Yaratan bilinir...]
[Hz. Ali’nin Bir Sözünün Tercümesi]186
[Mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün]
1
Sizüè üstüèüze olsuè va´iyyet
Diyeyüm ≠utıcaø üç dürlü sünnet
[Size tutulması gereken üç çeşit sünnet söyleyeyim. Bunlar size vasiyetim olsun.]
Anuè birisi Taèrı sünnetidür
Æutar ol kim Mu≈ammed ümmetidür
―――――――――
186
54
Bu başlık aslî metinde bulunmayıp tarafımızdan şiirin muhtevası göz önünde bulundurularak
konulmuştur. Metinde bu manzume cetvelle ayrılmıştır.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
[Onun birisi, Allah’ın sünnetidir. Hz. Muhammed’in ümmeti olan bu sünneti tutar.]
Bilüè ikinci sünnet enbiyänuè
Da∆i üçünci sünnet evliyänuè
[İkincisi peygamberlerin sünneti, üçüncüsü ise evliyanın sünnetidir.]
Didi Selmän kim ey genc-i kerämet
Nedür ~aøø sünneti ey pür-veläyet
[Selman dedi ki “Ey keramet hazinesi, ey velî, Allah’ın sünneti nedir?]
5
Didi Şäh sünneti Selmän `udä’nuè
Kim örter úaybını mìr ü gedänuè
[Hz. Ali dedi ki “Ey Selman, Allah’ın sünneti, ister amir, isterse fakir olsun, herkesin kusurlarını örtmektir.]
æaçan seyr eyleyesin göricek úayb
`udä sünnet’olur anuè ile ˚ayb
[Kusur gördüğünde onu (örtmeyip) seyrettiğin zaman, bu davranışınla Allah’ın sünneti
kaybolur…]
Didi Selmän yine ey nùr-ı Ra≈män
Nebìler sünneti øan˚ıdur ey cän
[Selman yine dedi ki “Ey Allah’ın nuru, ey can, peygamberlerin sünneti nedir?”]
Didi ∆oşlu˚ıla itmek müdärä
Dirilmek ∆alø içinde äşikärä [96b]
[Hz. Ali cevaben dedi ki: “Halka güler yüz göstermek, insanlar arasında dostça davranmaktır.]
Müdärä bil nebìler sünnetidür
Dutan gerçek Mu≈ammed ümmetidür
[Bil ki, güler yüz göstermek ve insanlara dostça davranmak, peygamberlerin sünnetidir.
Bu yolu tutan, Hz. Muhammed’in gerçek ümmetidir.]
10 Didiler sünneti ne evliyänuè
Didi ol ~aøø emìni enbiyänuè
[“Velileirn sünneti nedir?” dediler. O Allah’ın güvenilir kulu ve peygamberlerin emîni
dedi ki]
O sünnet ≈od ola pes evliyäya
Bu ∆alaødan iriş cevr ü beläya
55
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
[“Evliyanın sünneti, insanlardan kendisine dokunan eziyet ve belâya...]
Ta≈ammül eyleyüp ´abr eylemekdür
Yavuz diyene eyü söylemekdür
[Tahammül ve sabretmektir. Kötü söyleyene iyi söylemektir.]
Veläyet ehlinüè sünneti oldur
Cefä idenlere eylügi boldur
[Velilerin sünneti budur; kendilerine eziyet edenlere onların iyiliği çoktur…]
úAlì’nüè sözine iden ∆iläfı
Degül ol mül≈idüè bil øalbi ´äfì
[Hz. Ali’nin sözlerine muhalefet eden, mülhid(dinsiz)dir. Bil ki, o imansızın kalbi
temiz değildir.]
15 Odur ta´dìø iden ´ıdøile dìne
úAlì’nüè düşmenine duta kìne
[Hz. Ali’nin düşmanlarına kin besleyen kimse, dini sadakatle tasdik eden, odur.]
KAYNAKÇA
Ahmet Rifat, Lugât-ı Târihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1299-1300 (1882-1883).
AŞKAR, Mustafa, Tasavvuf Tarihi Literatürü, İstanbul: İz Yayınları, 2006.
AVCI, İsmail III. Uluslararası TDE Öğrenci Kongresi Bildirileri, İstanbul: 2012, C. 1, s.
575-588.
Bağdatlı İsmail Paşa, Îzâhu’l-meknûn fi’z-zeyl ‘alâ Keşfi’z-zunûn ‘an esâmi’l-kütüb ve’lfünûn, haz. Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat BİLGE, C. 1,İstanbul: Millî Eğitim Basımevi 1945.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri I-III, İstanbul: 1333-1342 [1915-1923].
CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları, 2005.
CEYHAN, Âdem, Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü Kitap,
2006.
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın
Kitabevi, 1999.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul: İnkılâp Yayınları, 1997.
56
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, (haz. Ramazan EKİNCİ), İzmir:
Tibyan Yayıncılık, 2012.
İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, I-IV, İstanbul 1947-76.
KEMİKLİ, Bilal, “Sûfî Şâir Seyyid Seyfullâh’ın Vahdet-i Vücûd’a Dâir Risâlesi:
Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd”, Kubbealtı Akademi Mecmuası30, s. 3 (2001) s. 8493.
Manzûme-i Mürşid, Manisa Yazma Eserler Kütüphanesi, MHK 05836/07, vr. 94b96b.
Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî yâhud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, I-IV, 1308[1315](1890-1897).
Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâcî, İstanbul: ts.
Müstakîm-zâde Süleyman Sa‘deddîn Efendi, Mecelletü’n-Nisâb, Ankara: K.B. Yayınları, 2000, v. 266a-266b.
Müstakîm-zâde Süleyman Sa‘deddîn, Mecelletü’n-nisâb fi’n-niseb ve’l-kunâ ve’l-elkāb,
Süleymaniye Ktp. Hâlet Efendi bl. nu. 628.
ÖNGÖREN, Reşat, “Tasavvuf”, TDVİA, İstanbul: 2011, C. 40, s. 119-126.
ÖZMEN, İsmail, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, I-V, Ankara 1998.
ÖZYÜREK, Semra, Risâle-i Şeref-i Siyâdet: Edisyon kritik, Yayımlanmamış YL Tezi.
(Marmara Üniversitesi 1999)
Şemseddin Sâmî, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul: 1317 [1899].
TOSUN, Necdet, “Seyyid Nizamoğlu”, TDVİA, İstanbul: 2009, C. 37, s. 73-74.
TUMAN, Mehmed Nâil, Tuhfe-i NâilîI-II, (nşr. C. KURNAZ, M. TATÇI), Ankara:
2001.
ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2002.
YAMAN, Mehmet, Seyyid Nizamoğlu Hayatı-Eserleri Divanı, İstanbul: 1976, Can
Yayınları.
YILMAZ, H. Kâmil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Ensar Neşriyat,
2010.
57
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
TEZKİRETEZKİRE-İ MAKÂMÂT
Çorumlu Edhem BabaBaba-zâde Ali İzzet Efendi
Aktaran: Mehmed Veysî DÖRTBUDAK*
Elwamdülillahille¿¿i xaleqa’l-lavw ü ve’l-qalem ve >alleme’l-insâne
mâlem ya>lem. Ve’ś-śalâtü ve’s-selâmü >alâ xayre xalkihi seyyidinâ
Muwammedin ¢awibü’l-mi>râc fî dâci’®-®ulem ve >alâ âlihi ve aśwâbihi ¿evi’lhimem ecma>in. Emmâ ba>d Bu faqir müvelliden Axısxa ve muva§§anen Çorum
qasabasında Şeyh Eyyub Mawallesinde tariq-i Nakşî-i Üveysiye
meşâyixânından Edhem Baba-zâde >İzzet nam pür-taqsir ğaferellâhü ve li
vâlideyhi ve lil mü’minîne fı§r-ı §ab<-ı >âcizî Enbiyâ-yı >izâm ve evliyâ-ı fixâm
wa½erâtına ke¤ret-i muwabbet ve vefret-i rağbetim olduğu cihetle iki yüz elli beş
tarixinde ilâ’l-ân be hesabi’-l qadr seyâhat ve geşt ü gü¿âr eylediğim memâlik-i
İslâmiyede enbiyâ-yı <i®amdan Erğani sancağında Ha½ret-i Žülküfl
<Aleyhisselâm merqad-i şerifleriyle Tarsus’da Ważret-i Loqman ve Danyal
>Aleyhisselâm maqâm-ı laŧîflerini ve a¢wâb-ı kiramdan Dersa>âdet’de Ważret-i
Xâlid bin Zeyd ve Ca’fer ve Âl-i Beyt’den Qayseri’de Zeyne’l->âbidîn ve tâbiinden Sivas’da >Abdülvehhâb Ğâzi Rađiyallahü >anhüm ważerâtıyla evliyâ-yı
kiramdan belde-i mezkûrelerde ve bilâd-ı sâirede nice zevât-ı rawimehümullâh
meqaabir ve maqamâtlarını ziyâret müyesser olduğu gibi bi wamdillâhi te>âlâ
elŧâf-ı ilâhîden olaraq sâye-i >inâyet vâye-i cihandârîde xı¿met-i müftexire-i
ferrâşiyet-i Ravża-i Muţahhara-i Cenâb-ı Nebeviyye bâ berât-ı >âlî-şân nâil
olunup xıdmet-i va®îfe-i mu>ayyenemiz daxi ol maqâm-ı mübârek
mücâvirlerinden bir ¿ât ţarafından bi’l-vekâle rü’yet ve Îqâsına muvaffaqiyet-i
>âcizânem olduğu walde Çorum qażasında defîn-i xâk-ı >ıţırnâk olan a¢wâb-ı
―――――――――
*
Öğr. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
59
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
kirâm ve evliyâ-ı ¿evi’l-iwtirâm ważerâtınıñ meqâbir ve maqâmât-ı şerîfleri vaqt
be vaqt ziyâret olunaraq mütevellî ve muta¢arrıfları yedlerinde bulunan berât ve
vaqfiyelerinde muţâla>ası ve ba>żen daxi mess-i erbâb-ı vuqûf ¿evât-ı ¤iqât
¢awîwatü’l-kelimâtdan suâl ile müşârün ileyhüm ważerâtınıñ nâm ve elqâb-ı
şöhretleri ve beyne’l-ahâlî mütevâtir olan â¤âr ve xâ¢iyyet ve menâqıblarına >alâ
qadari’l-imkân kesb-i iţţilâ> eyledigim cihetle işbu risâlede nâm ve maqâm-ı
mübârekleriniñ cem>-i telfîfine müst>înen billâh şürû> edip (‰ìjÔÛa Ýça åß
aìäîÈnbÏ ‰ìßüa óÏ ámŠîzm a‡a)1 wadî¤-i şerîfi mâ-sadaqına ma®hariyetle mümtâz
olan e>izze-i müşârün ileyhüm ważerâtınıñ waqq-ı faqîrîde ve waqq-ı ewaqq-ı
ümmet-i Muwammedîde enfâs-ı qudsiye ve rûwaniye-i laţîfeleri füyûżâtını
isticlâb ve istişfâ> ümîdinde bulundum. “Ve Te¿kire-i Maqâmât” nâmıyla tevsîm
eyledim. Rabbimiz te>âlâ ve teqaddes ważretleri şevketlü qudretlü pâdişâh-ı
>âlem-penâh efendimiz ważretlerini serîr-i saltanat ve tawt-ı >âlî-baxt-ı
hümâyûnlarında müebbed buyurmasıyla beldemizi ve bilâd-ı islâmiyeyi âfât-ı
semâviyye ve fiten-i arżiyyeden mawfû® ve ümmet-i Muwammedi dâreynde
emîn ve sâlim buyursun. Âmin. Ve minallâhi’t-tevfîq ve hüve ni>amü’r-refîq.
ŠÜHEYB İBNİBN-İ SİNAN RÛMÎ ve > UBEYD GÂZÎ
Rađiyallâhü Anh Ważerâtı me>an aśwâb-ı hidâyet-meâbdan olduqları
beyne’l-xavâś ve’l->avâm meşhûr ve müsellem-i enâm olarak qaśabaya çeyrek
sa>at mesâfede Xıđırlıq nam mevqi>-i mübârek ve mawall-i mürtefi>de defîn-i
xâk-i >ı§ır-nâk olduqları türbe-i mu>a§§araları ve nezdinde bulunan câmi>-i şerîf
ve zâviyeleri mülûk-i Selçûqıyye §araflarından binâ ve inşâ buyurulduqdan
soñra li ecli’z-ziyâre âyende ve revendeye ta>âmiye olmaq üzre civârında bulunan arâżiden kifâyet miqdârı arazi-i ma>lûme ile Qaraca Qaryesi mâlikânesi
vaqf ve taxśîś buyrulduğu gibi Devlet-i >Osmâniye (óÛa éÜÛa áçbÔia òßbîÔÛa âìí)2
ważerâtı ŧaraflarından daxi civar qaśabada bulunan xâś-ı hümâyûn wâśılâtından
maq§û>an elli keyl-i Çorumî ve şehrîye üç yüz ğuruş türbedârlıq važîfesi taxśîś
buyrulduğu walde mürûr-ı ezmân ile câmi>-i şerîf ve zâviye ve türbe-i
mu>a§§araları müşrif –i xarâb olduğu >atebe-i felek şehinşâh-ı cihân >Abdülwamid
Xân ważretlerine bâ mażbaŧa ve inhâ >arż kılındığında müceddeden binâ ve inşâ
olunmak üzre yüz elli biñ ğuruş iwsan buyurularak bir ŧarz-ı nevîn câmi>-i şerîf
ile ve bir türbe-i maxśûśa ve zâviyeleri mücedden binâ ve inşâ olunmağla
kadîmen ziyâret-gâh-ı xavaś ve >avâm olarak eyyâm-ı mübâreke ve evqât-ı
sâirede ziyâret edenler ber-murâd ve vâśıl-ı merâm olduqları ma>rûf ve meşhûr
―――――――――
1
2
60
İ®a tawayyare fî umûri fe’ste<înû min ehli’l-kubûr: Bir işte kararsız kaldığınız zaman ukbâya
göçmüş mânâ ehlinden yardım isteyiniz.
Ebqâhümu’llâhü ilâ yevmi’l-qıyâme: Allah onları kıyâmete kadar pâyidâr etsin.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
olmasıyla qurben ve bu>den qasaba ve qura ahalisinden züvvâr-ı keŝîre tevârüd
ederek ziyâretleriyle teberrük ve istişfâ ederler >ale’l-xuśûś xayır niyet üzerine
olan bir maqśûd wuśûlüyçün qırq śabaw >ale’s-sewer xulûs ile ziyâretine devam
edenleriñ ber-murâd olduqları mücerrebdür. Müşârün ileyh Süheyb bin Sinan-ı
Rûmî Ważretleriniñ künyesi Ebû Yawyâ olup kendisi belde-i Muśul’da tevellüd
birle śabâvetinde Rûm ŧarafına esir olarak Rum’da neş’et etmesinden Rûmî
laqabıyla mülaqqab olmuş ve Mekke’de âzâd ve îmân-ı fıŧriyesini ižhâr
edenleriñ otuz yedincisi olarak şeref-i sowbet-i ważret-i Peyğamberî’ye nâiliyetle
sefer ve ważerlerde xıdmet ve ma>iyyet-i nebeviyyeden bir an münfekk olmayıp
ba>dehü xulefâ-yı râşidîn rađiya’llâhü >anhüm ecma>în ważerâtınıñ eyyâm-ı
xilâfetlerinde daxi emirleri vechile vukû> bulan ğazevâtda cihâd ederek waqq-ı
>âlîlerinde õbÌnia éÐã ôŠ’íåß bäÛaåßë éÜÛañb™Šß 3âyet-i kerîmesi inzâl
buyurulduğu gibi vaśf-ı >âlîsinde é–ÈíáÛ éÜÛa Ñ‚íáÛ ìÛ kîè• †jÈÛa áÈã4 ve “Ben
>Arabıñ Śüheyb ile Süleymen daxi Rum ve Farsın sâbıqûnundanız” buyurularaq
şan ve şeref ve mertebeleri cümleye i>lân olduğu cihetle Ważret-i >Ömerü’lFârûq rađiya’llâhü >anh mecrûw olduğunda Cenâb-ı >Oŝmân-ı zi’n-nûreyn
rađiya’llâhü >anh ważretlerine Xilâfet muqarrer oluncaya degin miwrâb-ı nebevîde bi’l-cümle aśwâb-ı Kirâm ważerâtına emr-i Fârûq rađiya’llâhü >anh ile imâmet
eyleyip ve Ważret-i Fârûq rađiya’llâhü >anhiñ cenâzeleri namazını daxi edâ
etdikten soñra Ważret-i Wasan rađiya’llâhü >anh efendimiz xilâfeti Mu>aviye
rađiya’llâhü >anh’a fâriğ olduğunda müşârün ileyh ważretleriniñ emriyle
Mu>aviye rađiya’llâhü >anh’iñ nezdinde iqâmet etmekde iken ânıñ ŧarafından
Qos§an§iniyye fetwine gönderilmiş ve yetmiş yaşında iken irtiwâl-i dâr-ı beqâ
buyurduqları kütüb-i ewâdîŝ ve siyerde muśarrawdır. Qaldı ki Çorum qażasında
medfûn olduqları daxi Târix-i >Âlî denmekle şöhret şi>âr olan Künhü’l-Axbâr
nâm târîx-i belâğat ittisâmda Muś§afa bin >Abdülmevlâ el-Boluvî taśrîx
buyurduqları gibi Xâtimetü’l-Muwaddiŝîn Yusuf Bawrî selemehü’l-Bârî
ważretleri daxi fetw-i Qos§an§iniyye için vilâyet-i Anqara §arîqi ile gider iken
veyâxud gelir iken meźkûr Çorum qaśabasında defîn-i xâk-ı >ı§ır-nâk olduqlarını
beyan buyurmuşlardır. Nažm:
“ >Alemdâr-ı Resûlullâh Śüheyb-i Rûmi’dir nâmı
Faxirlensün bu źât ile Çorum’uñ xâś ile >âmı”
―――――――――
3
4
“Ve mine’n-nâsi men yeşrî nefsehübtiğâe merøâti’llâh: Fakat öyle kimseler de vardır ki,
Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir” Kur’an: Bakara, 2/207.
Ni<me’l <abdü Suheybun lev lemyexâfi’llâhe lem ya<¢îhi
61
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
MA>DÎMA>DÎ-İ KERB ĞÂZÎ
Rađiyallâhü Anh Müşârün ileyh ważretleri kibâr-ı aśwâb-ı kiramdan yine
Xıđırlıq nam mawall-i mübârekiñ ğarben zeylinde axşabdan mebni türbe-i
maxśûśunda medfûn olup qadîmen mer>îyü’l-icrâ olduğu üzre >âdet-i züvvâr ol
emrde müşârün ileyh Ğâzi Ma>dî-i Kerb rađiya’llâhü >anh’i ziyâret etdikden
soñra Śüheyb >Ubeyd rađiya’llâhü >anhümâ ważerâtını ziyâret etmek üzre
cereyân edegelmişdir.
“ >İLÂVE”
Müşârün ileyh ważretleri diyâr-ı Yemen’de Zübeyd vilâyetinden olduğu
walde fetw-i Mekke’den sonra Zübeyd elçisi ile Medîne-i Münevvere’ye gelip
qabûl-i şeref-i îmân etmekle ol ważret daxi Mu>âviye rađiya’llâhü >anh
ŧarafından Anqara §arîqi ile Qos§an§iniyye’ye fetwe gideriken ve >alâ rivâyet
>avdet eder iken ziyâret olunduğu maqâm-ı mübârekde şehîden vefât eylediği
elsine-i >avam ve xavaśda teşâhür etmişdir. Ve Müftî-i esbaq Wacı >Ali Efendi
merwûmuñ Şerw-i Telxîś-i Taftazânî’de beyan olunduğu üzre é–ÈíáÛ éÜÛa Ñ‚máÛ
ìÛ kîè• †jÈÛa áÈã xaber-i siwwat-i eŝeriniñ tercümesini wâvî qaśîde-i belîğasında
qadîmen mu>tâd olan keyfiyet-i ziyâreti beyân waqqında kâfî olmağla ba>żı
ebyâtı teberrüken bu maqamda źikr olunur:
İbtidâ züvvârına şar§-ı edeb
Mültecâ-yı evveli Ma>dî-i Kerb
Śoñra bâlâdan qılar feyżi ŧaleb
Ni>amü’l->abd Ğâzî Śüheyb
a†‹a†ŠméãŠ×…ìjãó•bÇa‰ëa†änÐ×
SA>D BİN VAQQÂŚ
VAQQÂŚ
Rađiyallâhü <Anh Müşârün ileyh ważretleri kibâr-ı aśwâb-ı kiramdan ve
>aşere-i mübeşşereden olduğu gibi aślen bir kimesne waqqında śudûru rivâyet
olunmayan óiaë óßa Úa†Ï †È bí â‰a5 xaber-i śiwwat-eŝeriniñ mażmûnunda beyân
olunan fażîlet ve şerâfeti wâiz ve wâvî olduğu walde Çiriş Mahallesinde Bozacı
oğlu xânesi wavlusunda bulunan kadîm türbesini bu kere redif-i muqaddem
ŧaburunuñ kâtibi Muśŧafa Efendi güzelce inşâ ve iwyâ etmiş olmağla Efendi-i
mümâ ileyhiñ axşabdan binâ eylediği türbe-i maxśûśasında medfûndur. Ba>żı
erbâb-ı vüqûfuñ ifâdesine nažaran Amasya ve Canik sancaqlarında zâviyesine
―――――――――
5
62
İrmi yâ Sa<de fedâke ümmî ve ebî
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
meşrû§a vaqfı var ise de her naśıl ise mürûr-ı zamân ile ba>żı müteğallibe dest-i
xisârında qalaraq elân axź ü istifâdesine muvaffaq olunmadığından bir gûnâ
îrâdı olmayıp ŧaraf-ı züvvâr ve ehl-i xayrdan i>âneten olunan fütûwât ve žuhûrât
ile idâre olunup felc >illetine mübtelâ olanlar bir gece gömleklerini türbe-i şerîfe
vaż> edip śabâwı ilbâs olduqlarında şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. Ba>żı siyer-i
mu>teberde müşârün ileyh ważretleriniñ Medine-i Münevvere’de vefât eyledigi
taśrîw ve beyân olunduğu gibi Ğazve-i Uwud’da sinn-i sa>âdet-i nebevîyeyi
müşârün ileyhiñ birâderi >Uqbe bin Vaqqaś-ı mel>ûn şehîd edip ol wavâlîden
merqûmun Rum bilâdına firâr eylemesine mebnî müşârün ileyh ważretleri ol
mel>ûnı axź ü girift ile i>dâm etmek üzre Rum bilâdını teftîş ve tawarrî etmekde
iken vefât eyledigi daxi ba>żı tevârîxde beyân olunmasıyla be rây-ı teftiş Çorum
qaśabasına gelip gitmesi daxi câiz olmasına mebni Çorum’da müşârün ileyhiñ
bir maqamı veyâ waqîqaten merqad-i mu>a§§arası olması daxi iwtimâlden ğayr-ı
ba>îddir. Nažm:
Sebû-yı meyle ibrîq-i vużû’ bir xâkdan ammâ
Ne wikmetdir bilinmez biri śâliw biri fâsıqdır
LENDÛWA SUL¥
SUL¥AN
Rawmetullâhi >Aleyh Kibâr-ı tâbi>în şecî> ve dilîrânından ve Muwammed
Wanefî ważretleriniñ muśâwiblerinden olduğu walde Wacı Kemal Mawallesinde
vâqi> şehrâhda axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfûn olup vaqfı olmadığından aśwâb-ı xayrât ŧaraflarından olunan i>âne ve îqâd-ı qanâdil ve ramażân-ı
şerîfde ba>de’ž-žuhr wâfıžlara Qur’ân-ı Kerîm tilâvet etdirilerek idâre ve isti>ânet
edilir. Derilmek6 >illetine mübtelâ olanlar ziyâretile şifâ-yâb olduqları
mücerrebdir.
XOCA YUSUF BAWRİ EFENDİ
Rađ
Rađiyallâhü Anh
Anh Müşârün ileyh ważretleri vâśıl-ı ilâ’llâh >ulemâ-yı
müteşerri>în ve muwaddiŝînden olup şâriw-i qâmûs ve İwyâ-yı >Ulûm śâwibi olan
Şeyx Murtażâ Ważretlerinden me’źûn ve müstaxlef ve >an aśl Vezirköprüsü
Qaśabasından olduğu walde Çorum qażasında tava§§un ve teehhül birle tedrîs ve
neşr-i >ulûm ederek lâ yü>add ve lâ yüwśâ bir nice źevât-ı sütûde-simât kendisinden müstefîd olmuşlardır. Müşârün ileyh ważretleri ŧurfe-gû ve wâżır cevab bir
źât-ı >âlî-qadr olmağla nice wikmet-âmîz maqâlât ve kemâlât ve kerâmâtı bey―――――――――
6
Konuşmaktan dolayı dili dolaşmak.
63
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ne’l-ahâlî meşhûr ve mütevâtirdir ve kendisinden istimâ> olunduğuna nažaran
şeyxi Seyyid Murtażâ ważretlerinin xıdmetinde iken muwabbet-i cenân-ı
nebeviyyeye nâil olmuş cinnî §âifesinden bir źât ile görüşdürülmüş olduğu cihetle tâb>înden olduğu anlaşılır. 1245 târîxinde vefât ederek Ğâzi Ma>dî-i Kerb
ważretleriniñ qadem-i sa>âdetleri ittisalinde Tilâmîź-i xâślarından merwûm Derviş Mewmed Paşanıñ bina ve inşâ etdirdigi kârgîr türbe-i maxśûśasında
medfundur. Ziyâretiyle teberrük olunduğu gibi ümmümm-i śıbyân7 >illetine uğrayan
çocuqlara türbesiniñ §oprağından içirildikde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
>İlm-i wadîŝden Şifâ-ı Şerîf üzerine bir cild şerw-i latîf daxi te’lîf buyurmuş
olmağla mü§âla>a edenler ne derece śâwib-kemâl olduğuna vâqıf olacaqları
nümâyân ve müstebân olur.
SEYYİD >OŜ
>OŜMAN EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Xoşabcı-zâde denmekle meşhûr olduğu walde
>aśrınıñ >ulemâ-yı müteverri>în ve ehl-i kemâlinden olup 1186 târîxinde vefât
ederek Câmi>-i Kebîr-i Şerîfiñ şarq ciheti maqberesinde pencere öñünde
medfûndur. Cümle-i kerâmâtından olaraq laqlaq quşlarınıñ eyyâm-ı >avdet ve
>azîmetlerinde be rây-ı ziyâret >Aźab Awmed Mawallesi’nde vâqi> xânesine
nüzûl edip ba>dehü mawall-i me’vâ ve maqśadlarına gitdikleri müşâhede edenlerden mesmû>atla mervîdir. Ve el-yevm sül’âlesi tasarrufunda olan xâne-i
meźkûrda oŧurduğu oŧasında maqâmı mevcûd ve mu>ayyen olmağla anda
münkirât vuqû>undan iwtirâz olunmaqdadır.
KARA MÜFTÜ
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfi >Abdülqâdir olduğu ve ecille-i
Naqşibendiyye xulefâsından bulunduğu walde muwibb ve muśâwibleriyle Çorum’da vâqi> Câmi>-i Kebîr’de kâin Liwye-i Sa>âdet-i Nebevî pîşgâhında icrâ-yı
âyîn-i Naqşibendiyye ve xatm-i xâcegân-ı Śıddîqıyye etmekdeler iken bir gece
wasbe’l-beşeriye Müftî-i mümâ ileyh ważretleri >âdet-i qadîmelerine muxâlif
olaraq vaqt ü zamânında gelemeyüp ancaq muśâwibleri gelip meşğûliyetlerinde
iken müezzin efendi ol gece teśâdüfî olaraq eźan vaqtinden evvel gelip bir direk
arqasında ixtifâ ederek bunların ol vechile cem>iyetlerin aśla görmediginden
bunlar kimlerdir ve cem>iyetleriniñ sebeb ve sırr-ı wikmeti nedir deyü tefekkür
eder iken muśâwiblerden birisi Qara Müfti wâlâ gelemedi şol arada ixtifâ eden
müeźźin efendi gitsin anı çağırıp getirsin dedikde birisi daxi ey müeźźin efendi
git Müfti Abdülqâdir Efendi’yi çağırıp buraya getir demesi üzerine hemen
―――――――――
7
64
Çocuklarda olan havale rahatsızlığı.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
müeźźin efendi sür>atle gidip daqq-ı bâb etdikde ol ważret §aşrada daqq-ı bâb
eden müeźźin efendiyi görmediği walde ey müeźźin efendi geliyorum diyerek
qapusından çıqıp beraberce câmi>-i şerif qapusına geldiginde babuçlarını eline
almaq bahânesiyle yüzün müeźźin Efendiye çevirip aña xiŧâben bu esrârı bir
kimesneye fâş eder iseñ żarar görürsüñ deyü tenbîh eyledigi walde her naśılsa
vâlidesi anı endîşe ve tefekkür içinde görüp suâl ve ibrâm eylemesi üzerine
vaq>ayı xaber verip keşf-i esrâr eyledigi >aqîbinde vefâtı vuqû> bulduğu
vâlidesinden istimâ> edenlerden vâśıl-ı derece-i şöhret ve tevâtür olmasıyla
müşârün ileyh >Abdülqâdir Efendi qırq sene bilâ fâśıla xıdmet-i celîle-i fetvâ-yı
şerîfede Îfâ-yı wüsn-i xıdmet ve >ilm-i âdâbdan Velediyye Risâlesi üzerine bir
şerw-i laŧîf tertîb ve te’lîf buyurduqdan soñra 1201 Târîxinde vuqû>-ı vefâtıyla
Śüheyb-i Rûmî ważretleriniñ pîşgâhında vâqi> Qabristân-ı Kebîr’de defn
olunmağla qabr-i şerîfi ziyâretgâh-ı xavâś ü >avâmdır.
BEGLER ÇELEBİ
ÇELEBİ BİN WACI ÇELEBİ
ÇELEBİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Elvan Çelebi ważretleriniñ aqrabâsından olduğu walde >Oŝmancıq qażasında bir câmi>-i şerif ve Çorum qażasında bir medrese ve bir zâviye ve bir xanqâh-ı Naqşibendiyye binâ ve inşâ eyledigi gibi
Ważret-i Faxr-i Risâlet Efendimiziñ dördüncü >alemdârıolan Śüheyb-i Rûmî
rađiya’llâhü >anhü’l-bârî ważretleriniñ türbe-i mu>aŧŧaralarını daxi müceddeden
binâ edip âyende ve revendeye ŧa>âmiye olmak üzere Bügdiz8 ve Xorasan ve
Kılıcviran9 ve Buruni10 karyeleri mâlikânelerini vaqf ve taxśiś etdikten soñra
Vaśiyeti üzerine vefâtı vuqû>unda Śüheyb-i Rûmî Hażretleriniñ türbe-i
mu>aŧŧaraları civârında defn olunarak elân qabr-i şerîfi ziyâretgâh-ı >avâm ve
xavaśdır. Cümle-i keremâtından birisi qabr-i şerîf-i müşerref xarâb olduğundan
ta>mîri için mi>mâr naśb ve ta>yîn olunan Aŧalı oğlu Wüseyin nâm kimesne baş
ŧarafına bir direk dikmesini mütevellisi tecvîz etmeyip ol direk qaldırılmasını
emr eylemesine cevâben ben üstâd neccârım dikmiş olduğum diregi qaldırmam
zîra qaldırmaq üstâdlığa noqśâniyet verir dedigi gece merqûmun rü’yâsında
müşârün ileyh merqûm Wüseyin’iñ boğazını śıqıp ey nâ-bekâr diregi benim
başım üzerine niçin diktiñ deyü taxvîf etmesine mebnî >ale’ś-śabâw ol diregi
oradan qaldırdıqdan soñra ol diregi qaldırdığınıñ sebebinden su’âl edenlere
vaq>ayı xaber vermesi üzerine i>mâd etdikden soñra kendisi daxi vefat etmişdir.
―――――――――
8
9
10
Büğdüz
Kılıçören
Burunköy
65
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
>ABDÜLCEBBÂR DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ERŻURUMÎ SULŦ
SULŦAN denmekle müştehir ve
>Abdülqâdir Geylânî evlâdından olduğu qayden mütebeyyin ve žâhir olaraq
qaśabaya çâr-yek sa>at mesâfede kendi çiftligi derûnunda axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfundur. Vaqfı olmadığından ekŝeriya ve >ale’l-xuśûś evvel
bahâr ve yaz mevsimlerinde keŝretle tevârüd eden züvvâr ŧarafından teberrüken
edilen i>âne ve zebw-i qarâbîn ile idâre olunur. Yılancıq ve göz ağrısı ve sâir
çıbanlar için süd getirilip türbesinde kâin çanaqlara vaż> ile sürüldükde şifâ-yâb
olduğu mücerrebdir.
>ARAB DEDE
Rahmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfi ESVEDESVED-İ YEMENÎ tesmiye qılındığı
ma>rûf olduğu walde cenûben qaśaba ittiśâlinde axşabdan mebnî türbe-i
maxśûśuna medfûn olmağla qadîmen >âdet-i ehl-i belde olduğu üzre wüccâc-ı
źevi’l-ibtihâc cânib-i Wicâz-ı mağfiret-ŧırâza >azîmet eylediklerinde ahâli türbe-i
laŧîfesi nezdine cem> olunaraq du>â olunduğundan ekŝeriya beher kes maqśadına
muvâśalat ve ekŝeriya sâlimen >avdet eyledikleri cihetle e>izze-i kirâmdan olduğu añlaşılır.
Müşârün ileyh ważretleri Zile’niñ cânib-i şarqîsinde defîn-i xâk-ı >ıŧırnâk olan Şeyx Nuśret hażretleriniñ xulefâsından olup rüfeqâsıyla eŝnâ-yı
sülûklarında her biri muxtelifü’l-elvân ŧaş bulup getirmelerini şeyxleri emr eylemesi üzerine anlar daxi birer ŧaş getirip wużûruna >arż ve taqdîm eylediklerinde ol ŧaşların her birini bir ŧarafa atdıqdan soñra anlara xiŧâben bu ŧaşları qanğı
şehirde bulursañız ol şehre sizi xalîfe naśb ve ta>yîn eyledim orada tavaŧŧun ve
iqâmet ediñiz deyü fermân eylemesiyle müşârün ileyh >Arab Dede Çorum şehrinde ŧaşını bulmağla anda tavaŧŧun ve iqâmet ve terbiye-i mürîdân ve irşâd-ı
ahâlî-i İslâmiyâna sa>y ü ğayret ve beźl-i himmet buyurduğu el-yevm şeyxi
Nuśret Zâviyesinde mevcûd olan velâyetnâmede muwarrer olduğu müşâhede
olunmağla tebrrüken bu mawalle qayd ve >ilâve olunmuşdur.
PİR SA>İD BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh Depecik Mawallesinde kâin Zincirli Quyu nezdinde axşabdan mebnî türbe-i maxśûśunda medfundur. Malı sirqat olunanlar türbesinde Cenâb-ı Waqqa du>â ve ilticâ eylediklerinde mâl-ı mesrûqlarını bulduqları
mücerrebdir.
66
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ŞEYX MEWMED ŞEVQİ VE EDHEM BABA
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Şeyx Eyyub Mawallesi’nde ŧarîq-i Naqşî-i
Üveysî meşâyixinden olduqları walde Çorum Mütesellimi >Abdüllaŧif Efendi’nin
binâ etdirdigi axşabdan mebnî türbe-i maxśûślarında medfun olup mümâ ileyh
Edhem Baba 1270 târîxinde vefat etmekle göz ağrısından ziyâret ile ve sıtma
için dâiresinde vâqi> quyu śuyundan iğtisâl ile xalâś olunduğu mücerrebdir.
ŞEYX EYYUB SUL¥
SUL¥AN
Rawmetu’llâhi >aleyh Kendi nâmıyla benâm olan mahalde vâqi>
qabristan derûnunda medfundur. Śabî çocuqlarıñ keŝret üzre bükâlarında bir
miqdar şa>îr getirilip qabr-i şerîfi üzerine śaçılıp ol çocuq üzerine yatırıldıqda bi
iźn-i Xudâ rawat olduğu mücerrebdir.
Müşârün ileyh fi’l-aśl Çorum qaśabası tüccâr-ı mu>teberânından olmağla
li ecli’t-ticâre İzmir’e >azîmetlerinde anda bir mürşid-i kâmilden istixlâf
etdiginde nezdinde mevcûd olan sermâyesini deryâya ilqâ etmekle şeyxi
ŧarafından emr olunmağla imtisâlen lilemr sermâyesini deñize ilqâ etdikden
soñra qaśaba-i meźkûreye xalîfe naśb ve ta>yîn buyurulup memlekete vüśûlünde
anda olan >Abdülbâqî Paşa Câmi>-i Şerîfi śofasında iki rek>at namaz qıldıqdan
soñra xânesine źehâb ve düxûlü emr olunmağla emr-i >âlî vechile >amel ve
wareket ederek ol câmi>-i şerîf śofasında îfâ-yı śalât etdikden soñra śol ŧarafında
deryâya ilqâ eyledigi sermâyesini tamâmıyle wâżır bulduğunu bi’ź-źât kendisi
hülefâsına naql ü beyân buyurduğu efvâh-ı enâmdan şöhret bulmağla qabr-i
şerîfi ziyâret-gâh-ı xavâś ü >avâmdır
ŞEYX KEREM ISSI
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ism-i şerîfleri el-Wâc Musŧafa olup 1119 senesi
Rebî>ü’l-âxiriniñ üçüncü günü yevm-i iŝneynde vuqû>-ı vefâtıyla qaśabanıñ ğarb
cihetinde kâin Ulu Mezar nâmında olan Qabristân-ı Kebîr derûnunda
medfundur. Ve Müşârün ileyh ważretleriniñ Şeyx Eyyub Mawallesinde vâqi>
>Ömer Dede oğlu xânesinde kendi iqâmet eyledigi oŧasında maqâmı mevcûd
olduğu gibi papuçları Veli Paşazâde wıfžında olmağla ağzı ve gözü egilen kimesneler mürâca>at ederek mess etdiklerinde bi iźni’llâh şifâ-yâb oldukları
mücerrebdir.
Müşârün ileyhiñ xalîfesi >Elvan Çelebi qaryesi ahalisinden Xalil Efendi
daxi 1169 senesi rebî>ü’l-âxiriniñ yigirmi üçüncü günü vefâtiyle nezd-i >âlîlerine
defn olunmuşdur.
67
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ŞEYX SEYYİD YAWYÂ EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Ulu Mezar nam qabristanıñ qurbünde >Ali oğlu
Musŧafa xânesine muttaśıl olduğu walde yol üzerinde medfundur. Meme ve
gögüslerinde >illet peydâ olan mürżi>a xâtunlara qabriniñ ŧoprağı sürüldükde bi
iźni’llâh şifâ-yâb olduğu mücerrebdir.
QARA >ALİ
>ALİ-ZÂDE >ABDURRAWMAN EFENDİ
EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Süleyman Feyżî Paşa ważretleriniñ Çorum
qaśabasında inşâsına muvaffaq olduğu kütübxânesiniñ evvel wâfıž-ı kütübü
olduğu gibi du>âsından istimdâd olunur bir źât-ı >âlî-qadr olduğu walde vuqû>-ı
vefâtında vaśiyeti üzerine Câmi>-i Kebîr qurbünde vâqi> qabristanıñ cânib-i
yesârına defn olunmağla ziyâret-gâh-ı xâś ü >avâmdır. Müşârün ileyh Çorum
a>lem >ulemâsından olup cennet-mekân Şehid Sulŧan Selim Xan ważretleriniñ
üstâd-ı ekremi olup Dersa>âdet’de Eyüb Sulŧan Qabristân-ı Kebîrinde yol üzerinde vâqi> türbesinde defin-i xâk-ı >ıŧır-nâk olan Çorumî Dâmad-zâde Ebû Bekir Edîb Efendi ważretleriniñ nažm ü inşâd buyurduğu qaśîde-i belîğasına bir
şerw-i laŧîf daxi te’lîf buyurmuşdur.
QARA İSMÂ>İ
SMÂ>İL EFENDİ
EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Qırqlar denmekle ma>rûf medrese-i münîfeniñ evvel müderrisi ve ŧarîq-i Naqşibendî xulefâsından olduğu walde tefsîr-i şerif okudur iken Sûre-i A>râf’a geldiginde ŧalebe ve mürîdine xiŧâben yâ hû A>râf’da
qalalım deyü vefâtına işâret buyurduğu günüñ axşamında ba>de’l->işâ vefat buyurup Tok Dede nâm civârında vâqi> qabristân-ı kebîriñ cânib-i ğarbine defn
olunmağla qabr-i şerîfi mawall-i ziyâret-i >avâm ü xavâśdır.
SADULLÂH ŚÂFÎ
ŚÂFÎ
Rawmetu’llâhi >aleyh Tut Dede civarında Qabristân-ı Kebir nihâyetinde
medfun olmağla ziyâret-gâh-ı xavâśdır. Ğâyet sûzişli ğazel ve qa¢îdeleri wâvî
mükemmel Dîvânı vardır.
WÂCER DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Eyyub Mawallesi’nde Çavuş oğlu Xânesinde
medfundur.
68
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
QADRÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh Şeyx Eyyub Mahallesi’nde Qara >Alemdâr oğlu
xânesinde medfun olmağla orası selefden ŧarîq-i Qâdirî Dergâhı olduğu ba>żı
evraqda görülmüşdür.
AKKUŞ DEDE
Rawmetu’llâhıñ aśl-ı ism-i >ilmîsi nâ ma>lûm olmağla Şeyx Eyyub
Mawallesi’nde Qayış oğlu xânesinde medfundur.
BEYAN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh’in daxi ismi nâ ma>lûm olmağla meźkûr Ulu Mezar nam kabristan derûnunda medfundur.
SANCAQDAR DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ daxi ismi ğayr-ı ma>lûm olup Sancaqdar
Mawallesi’nde Cigeroğlu xânesinde medfundur.
ĞARİBCE DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ daxi ismi gayr-i ma>lûm olduğu walde Qandistan
Mawallesi’nde Debbağxâne Yolu üzerinde xâne itti¢âlinde medfundur.
DİGER
Ol mawalde isi nâ- ma>lûm bir źât Ŧonbuş-zâde Konağında türbe-i
max¢û¢unda bir źât daxi karşısında kâin xânede medfundur.
ŞEYX >ABDÜLWAMÎD
Rawmetu’llâhi >aleyh Pazar Mawallesi’niñ Câmi>-i Şerîfi itti¢âlinde
Wamîd Ocağı nam mawalde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur.
¡ağîr ve kebîr uyxusunu ğayb eden kimesne dâiresinde vâqi> quyunuñ ¢uyundan
içdiginde rawatla uyqu wâ¢ıl olduğu mücerrebdir.
69
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ŹEYNÎ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Buñ11 Dede denmekle meşhûr Sûq-ı Sulŧânîde Ölçek-zâde hanesiniñ divar derûnunda medfundur. Vâqı>a-i mükeddere ile
mużŧarib olanlar îqâd-ı şem> ve ziyâret etdiklerinde feraw-yâb olduqlar
mücerrebdir.
ŞEYX MEHMED BABA VE BİRÂDERİ WACI HÂFI©
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Penbe >Ömer denmekle meşhûr olduğu walde
ŧarîq-i Naqşî-i Üveysîden merwûm Turwal Şeyxi Wacı Mu¢ŧafa Efendi
Ważretleriniñ ecell xulefâsından keşfi ®âhir kerâmâtı mütevâtir bir źât olup bu
kere Mevlevîxâne ittixâź olunan maqâmıñ mescid-i şerîfi sawasında medfûn
olduqları gibi münîb-i xâ¢larından diger altı źât daxi dâiresinde medfunlardır.
Müşârün ileyh Turwal Şeyxi Wacı Mu¢ŧafa Efendi ważretleri mümâ ileyh
Mehmed Baba’yı Çorum qa¢abasına xalîfe na¢b ü ta>yin buyurduğu eŝnâda aña
xiŧâben oğlum memleketiñe vardığıñda xâneni wafr edesin bu ŧarîq-i >âlîden bir
źât-ı >ulyâ cesedi ®uhûr eder orasını mawall-i icrâ-yı âyîn ittixâź edesin deyü emr
buyurması üzerine memlekete vü¢ûlünde imtiŝâlen lil-emr xânesini wafr etdikde
waqîqaten bir źât-ı >ulyâ cesedi ®uhûr etmekle ol mawalliñ ilerisinde olan qıble
cânibini mawall-i icrâ-yı âyîn ittixâźiyle mescid binâ edip ol cesediñ üzerine
daxi türbe ve >alâmet-i fâriqa-i ŧarîq-i Naqşibendiye resmi i>mâl olunmuş ise de
muaxxaren esbaq Çorum müftisi Mewmed Wilmî Efendi’niñ ta>mir eylediginde
mi>mârı Mevlevî olduğu wasebiyle Mevlevî >alâmet-i fâriqası olmaq üzre ser-i
sa>âdetlerine alçı kirecinden uzunca külah şeklinde ta¢vîr eylemişdir.
WACI >ALİ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ kendisi Şerbetcizâde denmekle ma>rûf olduğu
walde elân Mevlevî Dergâhı ittixâź olan mârü’ź-źikr wanqâh-ı Naqşibendiye-i
Üveysiye pîşgâhında medfun olup sâbıqan źikr olunan Yusuf Bawri
Ważretleriniñ ecell-i xulefâsından olmasıyla wâl-i ixtiżârında üzerine türbe inşâ
olunmaması xu¢û¢unu va¢iyyet eylemişken vefâtında ı¢ğâ olunmayaraq çend
def>a kâgir türbe inşâ eylediklerinde min ŧarafi’llâh münhedim olmağla
muaxxaran dört qâime üzerine qar ve yağmurdan siper olmaq üzre eŧrâfı küşâde
ve saqfı ol qâime üzerlerinde mesdûd olaraq bir ŧarz-ı nevîn qulbe i>mâl
olunmuşdur.
―――――――――
11
70
“sıkıntı” anlamında.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ŞEYX ZEYNEDDİN VE PÎRÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyhümâdan Şeyx Zeyneddin ważretleri vaqfiyesinde
görüldügüne nażaran Ważret-i Üveyse’l-Qarânî evlâdından olup qa¢abanıñ şarq
cihetinde kâ’in Samsun Caddesi nezdinde vâqi> qabristân-ı kebîrde axşabdan
mebnî türbe-i max¢û¢unda medfûn olup wayat ve memâtlarında xıdmetinde
bulunan Pîrî Baba daxî vefâtı vuqû>unda yanlarına defn olunmuş xaylice
müsteğallât-ı vaqfiyesi var ise de el ân mütevellîsi ŧarafından bedel-i idâre olunur. Türbe-i meźkûrede mu¢allâ-yı max¢û¢ olaraq ¢alât-ı cum>a ve >îdeyn iqâme
olunur Ekŝeriya baş ağrısı için ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
TUT DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi teşâhür etmemiş ise de ba>żı eŧrafda Derviş
Mawmud tesmiye olunduğu görülmekle ekŝeriya firâşında tebevvül eden ¢ıbyan
ile baŧî’-i tekellüm olan ¢ıbyanlar re’s-i mübâreki cânibinde merkûz olan müdevver wacere bağlanıp yarım sa>at miqdârı mekŝ olunduqda bir daxi firaşlarına
tebvvül etmedikleri gibi tekellümlerine qudret geldigi mücerreb olduğundan
îqâd-ı şem> ve ziyâretle teberrük ve isti>âne olunur.
MU¡Ŧ
MU¡ŦAFA ©ARÎF EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Qurtzâde Za>îm Wacı Süleyman Ağa Medresesi’niñ evvel müderrisi ve Xadim Müftisi Mehmed EfendiMerwûmuñ birinci
xalîfesi olduğu walde müftî-i müşârün ileyhiñ müteveffâ vâlide-i
muwteremelerine ba>żı cihetden waqq-ı >abd ta>alluq etdigi wasebiyle qabrinde
>aźâb olunduğu ve istiwlâli xu¢û¢u daxi ol waqqıñ ¢âwibi kimler olduğunu
istixrâc ve ma>rifete mütevaqqıf ve muwtac bulunduğu cihetle xalîfe-i mümâ
ileyh ®arîf Efendi’niñ >uwdesine iwâle ve tefvîż buyurduğundan mümâ ileyhiñ
daxi quvve-i qudsiyesiniñ istikmâli wasebiyle ¢âwib-i waqqıñ kimler olduğunu
keşf ®âhire ixrâc ile üstâźına >arż etmesi üzerine ol ważret daxi waq ¢âwibini
bulup ta>alluq eden waqqını vâlide-i muwteremesine welal etdirmesiyle >aźâb-ı
qabrden istixl⢠eylediklerini mümâ ileyhden me’źûn ve müstaxlef olanları
ixbârât-ı ¢âdıqalarından istimâ> olınaraq ma>lûm-ı enâm ve qabr-i şerifleri Tut
Dede qabristân-ı kebîri cânib-i yemininde ziyâret-gâh-ı xav⢠ve >avâm
olmuşdur.
71
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
EBÛ İSWAQ SULŦ
SULŦAN
Rawmetu’llâh Wacı İswaq Mawallesi’nde axşabdan mebnî türbe-i
max¢û¢unda medfundur. Vaż>-ı wamliñ teshîli içün ziyâretle isti>âne olunduqda
âsân vecihle wamlden xala¢ olduqları gibi ğâibiñ gelmesi için ziyâretle tevessül
olunduqda ber-murâd olduqları mücerrebdir. Na®m:
12
ŠàÔÛaë ÕzaìiaëózšÛaà‘
bènvèiëbîã†ÛaÖŠ’mòqýq
¡ARILIQ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Narlıoğlu Mahallesi’nde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ¢arılıq >illetine mübtelâ
olanlar îqâd-ı şem> ile ziyâret ve nezdinde vâqi> quyunuñ ¢uyu ile iğtisâl ile
teberrük ve isti>ânet eylediklerinde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
XOCA AWMED VE HOCA YUSUF
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Mîr Awmed Mawallesi’nde Qırqlar nâm
medreseniñ câmi>-i şerîfi ittisâlinde axşabdan türbe-i max¢û¢larında medfûn
olup wabs-i maŧar için istiqâ murad olunduğunda ve rîw-i >â¢ıf ve zelzele ve
çekirge ve sâir envâ>-ı ibtilâ zuhûrunda ziyâret edenleriñ du>â ve ilticâ ile isti>âne olunur.
¡OFÎ MEWMED EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Debbağxâne civârında Medrese Mawallesi’nde
Mu®affer Paşa Câmi>-i Şerîfiniñ garbî penceresi öñünde axşabdan mebnî türbe-i
max¢û¢unda medfûndur. Selefde orası ŧarîq-i Xalveti Dergâhı olduğu ba>żı
evrâq-ı mu>teberede görülmüşdür.
Xâtimetü’l-muwaddiŝîn Yusuf Bawri ważretleriniñ bi ŧarîqi’l-mükâşefe
kesb-i vuqûf ve iŧŧilâ> edip xaber verdigi üzre Müşârün ileyh ważretleri Çorum
qa¢abasında qırq sene quŧbiyet maqâmında ta¢arruf eyledigi mümâ ileyhiñ
me’źûn ve müstaxleflerinden mevŝûqan istimâ> olunmuşdur.
―――――――――
12
72
£elâ¤eten tüşrikü fi’d-dünyâ ve behcetühâ // Şemsü’d-Duhâ ve Ebû İswaq ve’l-Qamer: Üç şey
vardır ki dünyayı aydınlatır ve o dünyanın ışığıdır, parlaklığıdır; biri kuşluk vakti güneş, biri
Ebû İshak ve diğeri de aydır.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ÇÖPLİ BEG VE SECÂ>ADDİN PAŞA
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ ümerâ-yı ğuzât-ı >i®âmdan olaraq Çöpli
Mawallesi’nde Wallâc oğlu xânesinde medfûndurlar. Müsteğallât-ı vaqfiyesi
mawall-i meźkûrda binâ-kerdesi olan mescid-i şerîfi imâmetine ve evlâdı
zâviyesinde iŧ>âm-ı ŧa>âm etmesine meşrûŧa olduğu walde el-yevm mütevellîleri
idâre ederler.
AXİ MÜSTEŞÂR
Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ağrıcı Mawallesi’nde Ğâzî Dede oğlu xânesinde
axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup bir miqdar müsteğallât-ı
vaqfiyesi var ise de el ân türbedârı ŧarafından bedel-i idâre olunur. Müşârün
ileyhiñ türbedârı wavlısında xelâ wafr ederken tâmü’l-vücûd bir źât daxi ®uhûr
ederek üzerine axşabdan müceddeden bir türbe inşâ eylemişlerdir. Zamân-ı
tekellümü wulûl edip de tekellüm edemeyen ¢abîler ve soñradan dili ŧutulan
kimesneler neźr ile ziyâret etdiklerinde bi iźni’llâh şifâ-yâb olduqları
mücerrebdir.
SÜLEYMÂN ĞÂZÎ VE İBRÂHİM ĞÂZÎ
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ Qarakeçili Mawallesi Câmi>-i Şerîfiniñ miwrâbı
cihetinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢larında medfundurlar. Yürümege
muqtedir olmayan ¢abî çocuqları ziyâret etdirdiklerinde heman yürüdükleri
mücerrebdir.
¡AFER DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Yavrı Ŧurna Mawallesi’nde eŝnâ-yı râhda axşabdan
mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. Diger isimleri nâ ma>lûm dört nefer
zevât-ı sütûde-simât daxi başqa başqa türbe-i max¢û¢larında medfunlardır.
GÜL BABA
BABA
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Wacı Receb
Mawallesi’nde Wacı Mu¢ŧafa xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda
medfun olup wayvânâtıñ memelerinde >illet olduğunda qabri ŧoprağı ¢u ile ŧılâ’
olunduqda şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
73
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
WACI RECEB
Rawmetu’llâhi >aleyh nâmı ile be-nâm olan mawalde kâin Ŧaş Mekteb’iñ
qıble ciheti itti¢âlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur.
WACI YUSUF
Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be-nâm olan mawalde Xıra Xalil oğlu
xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup diger ismi nâ
ma>lûm bir źât daxi Qaymaq Xalil oğlu xânesinde medfundur.
CİMDİRİCİ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Qubbeli Mawallesi’nde Aq Mewmed oğlu
xânesinde mu¢anna> ¢okı ŧaşı ta>bîr olunur ŧaşdan ma>mûl bulqur dibegi tawtinde
medfun olup yürümege muqtedir olmayan çocuqlar getirilip meźkûr ŧaş dibegiñ
¢uyundan ğasl olunduqlarında yürüdükleri mücerrebdir.
BÜBER BABA
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi >Ömer olmağla ŧarîq-i Rifâ>î meşâyixinden
olup Şeyxler Mawallesi’nde kâin zâviyesinde İsimleri nâ ma>lûm iki źât daxi
medfun olduğu walde kendisi daxi zâviyesinde medfun olup el-yevm erkân-ı
Rifâ>î icrâ olunur.
>ARAB XOCA
Rawmetu’llâhi >aleyh Wükûmet Qonağında Tevqifxâne wavlısında
medfundur.
BAYRAM DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Defterdâr Medresesi divarı arqasında medfundur.
XAN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Câmi>-i Kebîr civârında Enbiyâ oğlu Wafı®
xânesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfundur. Burnu qanı keŝretle
74
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
cereyân eylediginde îqâd-ı şem>le ziyâret olunup türbesinde bir parça kiremid
üzerine qan aqınca heman qaŧ> olunduğu mücerrebdir.
ŞEYX >ARAB
Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ofular Mawallesi’nde Wacı >Abdurrawmanzâde
xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ishâl ve istisqâ için
ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
ŞAHMARÂN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ¡ağrıcı Mawallesinde Wacı Qabaqcı xânesinde
axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup ¢abî çocuqlarıñ qarnında yara
ve şiş peydâ olduğunda ziyâret edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir. Diger
isimleri nâ ma>lûm üç zâtıñ daxi birisi İpek Ağası oğlu ve birisi daxi Şab Oğlu
xânelerinde türbe-i max¢û¢larında medfundırlar
>ARAB BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh Nurullâh Mawallesi’nde Qadir oğlu xânesinde
medfun olup ¢abî çocuqlar wavâle veyâ xayalâta dûçâr olduqlarında ziyâret
etdirildikde şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
KEYYÂLÎ VELÎ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Ŧarîq-i Naqşibendî ecell xulefâsından olduğu
walde zencircilik ¢an>atıyla daxi meşğûl olduğu eŝnâda wâ¢ılât-ı >öşrünü bi’ź-źât
kendileri keyl edip cânib-i mîrîye edâ ve teslîm eylediginden Keyyâlî va¢fıyla
mev¢ûf olup sülâlesinden birkaç vâli ve müfti daxi ®uhûr ederek vâlilerden
Büyük Wacı Wasan Ağa xan ve dükkân ve degirmen binâ eyledigi gibi
müftilerden Wacı Mewmed Efendi medrese binâ etmekle muaxxaran ol >aqarâtı
medrese-i meźkûre ile Câmi>-i Kebîriñ minâresinde ramażân-ı şerîfde fişenk
endâxtına ve câmi>-i meźkûruñ xelâsında dâima şem>-i ruğan îqâdına vaqf etmekle el ân Ölçekzâde Xanı ve Ölçekzâde Medresesi denmekle ma>rûf olup
Velî-i müşârün ileyhiñ xırqa ve tâcı el-yevm evladlarında mevcûd olduğu cihetle ziyâret olunduğu gibi
kendisi daxi çiftlik mezarı qabristanında medfun olmağla ekŝeri rical ve
nisvân ziyâret ederek >inda’llâh maq¢ûdlarına nâil olmaq üzre tevessül eyledikleri meşhûrdur.
75
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
GÜLŞENÎ WACI MEWMED EFENDİ
EFENDİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Burhan Ketxüdâ Mawallesi’nde Wammal oğlu
xânesinde medfundur.
>ARAB DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Burhan Ketxüdâ Mawallesi’nde >Abdioğlu
xânesinde medfun olup olup sıtma için qabri yanında kuşburnu çalısı dalından
ŧaş ile ba¢dıranlar şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
QAPAQLI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Çilingir oğlu
xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur.
ECÎR DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh Qal>a-i xâqânî qapusınıñ qarşısında xâneler
ittisâlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur. Göz ağrısıyçün
ziyâret edenlerin xal⢠olduqları mücerrebdir.
PENÂHÎ SULŦ
SULŦAN
Rawmetu’llâh Şarqıyân Mawallesi’nde Wacı >Abdurrawman Qonağında
medfun olmağla orası selefde Rifâ>î Dergâhı olduğu ba>żı muwarrerâtda
görülmüşdür.
>ARAB >ABDÜLKERÎM BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh Sancaqdar Mahallesi’nde Ŧimâroğlu xânesinde
medfun olup diger ismi nâ ma>lûm bir źât daxi Welvacıoğlu xânesinde
medfundur.
SEFER BABA
Rawmetu’llâh ism-i >âlîleri Mewmed olaraq ŧarîq-i Naqşibendîden terbiye
görmüş ehl-i tecrîd ve târik-i dünyâ bir źât-ı >âlî-sımât olduğu walde 1256
târîxinde vefât ederek Xıđırlıq nâm mevqi>-i mübârekede kâin ¡üheyb-i Rûmî
rađiya’llâhü >anhü’l-bârî ważretleriniñ türbe-i mu>aŧŧaraları cânib-i ğarbîsinde
medfun olup vefâtından taxmînen altmış sene soñra qabriniñ ta>mîri eŝnâsında
76
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
qażâen eline qazma i¢âbet edip vücûdu zinde olanlar gibi qan eŝerini görenlerden rivâyet olunmaqdadır.
Müşârün ileyh ważretleri birâderi ile ¢owbeti eŝnâsında Xıżır >aleyhi’sselâm anların ma>îşetlerini tevsî> eylemek üzre ziyâretine geldigini beyân
eyledigine cevâben ma>îşetleriniñ kifâyeti cihetle ziyâdesini qabûl eylemedigini
birâderi naql eyledigi vâ¢ıl-ı mertebe-i tevâtür ve şöhret olmuşdur.
WACI KEYVAN
>Uŧarid yıldızı ma>nasına olan Keyvan’dan13 terxîm veya ğalaŧ olduğu
walde Rawmetu’llâhi >aleyh kendi nâmıyla be nâm olan mawalde Qara Ŧopaq
xânesi derûnunda medfun olup diger ismi nâ ma>lûm bir źât daxi Uncu
Mawmud’uñ xânesinde medfundur.
>AŹAB AWMED VE ARAB DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ namlarıyla be nâm olan mawallenin qabristanı
kenarında axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢larında medfunlardır.
WACI KEMÂL
Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawallede Wançerli oğlu
xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur.
>ÎSA XALÎFE
Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawallenin câmi>-i şerîfi itti¢âlinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup îqâd-ı qanâdil ile
ziyâretinden teberrük olunduğu gibi gece yanığı için ziyâret edenler xalâ¢
olduqları mücerrebdir.
DİGER
İsimleri nâ ma>lûm bir źât ¡aqallı >Oŝman ve bir źât daxi Qađı Çırağı
nâm kimesne xânelerinde medfunlardır.
―――――――――
13
Yazar Keyvan için Utarid dese de bu kelime Zuhal (Satürn) yıldızı anlamındadır.
77
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ÜMÎD XALÎFE
Rawmetu’llâhi >aleyh nâmıyla be nâm olan mawalleniñ mescid-i şerîfi
mawfelinde medfundur.
Mümâ ileyh daxi Zile’de medfun Şeyx Nu¢ret ważretleriniñ
Xulefâsından olup şeyx-i müşârün ileyhiñ remy eyledigi wacer-i ma>rûf ol
mawalleye i¢âbet eyledigine mebnî orayı mawall-i iqâmet buyurduqları müşârün
ileyhiñ velâyetnâmesinde görülmekle teberrüken qayd olunmuşdur.
BABA ¥ÂHİR
Rawmetu’llâhi >aleyh daxi >İsa Xalîfe Mawallesi’nde Cerîd oğlu Wâfı®
xânesinde medfun olup ¢abî çocuqların a>żâlarında ru>âf >illeti ve çatılmaq
peydâ olduğunda ziyâret etdirilip qabri ŧoprağından sürüldükde şifâ-yâb
olduqlarından Ça§
Ça§ılmaq De
Dede nâmıyla meşhûr olmuşdur.
BURHAN ĞÂZÎ
Rawmetu’llâhi >aleyh Atcı >Ali Ŝânî Mawallesi’nde Zileli Wâfı® Efendi
Xânesi derûnunda türbe-i max¢û¢unda medfun olup diger bir źât daxi Qalaycı
¡atılmış xânesinde medfundur.
XORASANÎ >ABDÜRREZZÂQ SUL¥AN
Rawmetu’llâhi >aleyh Çaqır mawallesi’nde ¥ayyibli oğlu xânesinde
medfundur.
RÛWÎ SULŦ
SULŦAN
Rawmetu’llâhi >aleyh Ciriş Mawallesi’nde Kecelioğlu xânesinde medfun
olup geceleri ŧabl ¢adâsı istimâ> olunduğu mervîdir. Diger. İsmi nâ ma>lûm bir
zât daxi Baba Xan xânesinde medfundur.
SANCI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhiñ ismi nâ ma>lûm olduğu walde Şeyxler
Mawallesi’nde >Âşıq oğlu xânesinde ve diger bir źât daxi Serdar Oğlu xânesinde
medfundurlar.
78
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ÜMMÜ GÜLSÜM
Rawmetu’llâhi >aleyha Emir Awmed Mawallesi’nde Qız >Oŝman oğlu
xânesinde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢da medfundur.
WÜSEYİN ĞÂZÎ
Rawmetu’llâhi >aleyh Câmi>-i Kebîr Mawallesi’nde >Arab oğlu Bekir
xânesinde medfundur.
MEŞHED DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh qa¢abanıñ ğarben xâricinde tarla arasında
medfundur. Qaw§ ü ğalâ’ ve def>-i beliyyât için ziyâret ve zebw-i qurbân ile isti>ânet olunduqda âŝârı müşâhede olunmuşdur.
BEYÂNBEYÂN-I ESÂMÎESÂMÎ-İ E>İZZEE>İZZE-İ KİRÂM DER QURÂQURÂ-YI QAŻÂ
>ALİ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir sa>at mesâfede Yadgin14 karyesi kabristanında medfundur.
QILIÇ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir buçuq sa>at mesâfede Qaraca
qaryesinde mebnî türbe-i max¢û¢unda medfundur.
¡ARIQLI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Qaraca qaryesiniñ qabristanında tepe üzerinde medfundur. ekŝeriya wabs-i maŧar vuqû>unda ziyâreti ile istiqâ olunduqda
âŝârı müşâhede olunduğu mücerrebdir.
QANBER DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben bir buçuq sa>at mesâfede Qarapıñar
qaryesi qabristanında medfundur.
―――――――――
14
Yaydiğin
79
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
MEWMED DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki sa>at mesâfede Öyük15 qaryesi nezdinde medfundur.
HU BABA VE MEWMED DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ cenûben iki sa>at mesâfede ¡arŧa qaryesi
derûnunda medfunlardır.
YOĞUN PELİD BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqî cenûbî cihetinden üç sa>at mesâfede Yoğun
Pelid Qaryesi’nde medfundur.
QUŞ TİMUR BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Saray Qaryesi
derûnunda diger isimleri nâ ma>lûm olduğu walde iki źât daxi başqa başqa
qabirlerinde medfunlardır.
AXİ’LYAS
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan
qaryede ahâlisi velîme cem>iyetlerinde sâir qaryeler gibi ŧabl çaldıracaq
olduqlarında bir mu¢îbet vuqû bulduğundan terk eylemişlerdir.
ABDAL ATA VE ERDİBİLÎ
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Yaqacıq
nâm-ı diger Abdal Ata Qaryesinde diger iki źât-ı >âlî-sımâtla kâgir ve awcârdan
mebnî câmi>-i şerîfe mutta¢ıl ğâyet munta®am türbe-i max¢û¢larında medfunlar
olduğu walde müşârün ileyh Abdal Ata e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle selâŧîn-i
>i®âm ŧaraflarından pek çoq müsteğallât-ı mevqûfesi olaraq mütevellîsi ve
zâviyedârları ma>rifetleriyle bedelen idâre olunur. Qa¢aba ve civardan lede’liwtiyâc ziyâretle isti>âne eylediklerinde nâil-i merâm olduqları mücerrebdir.
―――――――――
15
80
Höyük
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
VELÎVELÎ-İ RÛM
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Qılıçviran16
qaryesiniñ mescid-i şerîfi itti¢âlinde Çınarlıq arasında medfun olup ekŝeriyâ
yaŧalaq >illetine mübtelâ olanlar ziyâret eylediklerinde şifâ-yâb olduqları
mücerrebdir.
WASAN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Qılıcveran Qaryesi’niñ fevqınde eşcar arasında medfundur.
QARAGÖZ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Dörtdepe nâm cebel-i
mustaŧil źirvesinde medfundur.
HAZEREDDİ
HAZEREDDİN
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben iki buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm
olan qaryeniñ mektebi sawasında medfundur.
NÛRÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Bozboğa Qaryesi
nezdinde medfundur.
¡ARI ŞEYX BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>atmesâfede nâmıyla be nâm
olan karyede medfundur.
GÖCEN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Ovacıq Karyesi’nde
medfundur.
―――――――――
16
Kılıçören
81
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
DÎVÂNÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben dört sa>at mesâfede Dîvân-ı Kebîr17
Qaryesi’inde wavuż kenarında diger bir źât daxi nezdinde medfundur.
GÜLCEZ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan
qaryede18 medfundur.
ŞEYX >ÂŞIQ
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben altı sa>at mesâfede Örücek qaryesi
civârında kâgir ve awcârdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup
muqaddemâ müsteğallât ve mevqûfesi var ise de merbû§-ı bedel olduğu walde
muta¢arrıfları qaw§-ı sâbıqda celâ-yı va§an edip wâlâ >avdet etmediklerinden
muvaqqaten xazîne-mânde olmuşlardır.
WASAN BALIM SUL¥AN
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben altı sa>at mesâfede Qızıl Geçid ve nâm-ı
diger Balım Karyesi’inde
awcardan ma>mul kâgir qubbe derûnunda zevcesi ve oğullarıyla berâber
olduqları walde me>an ve müctemi>an medfunlardır.
ŞEYX İSMÂ>ÎL
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Balım Qaryesi kenârında medfundur.
Müşrün ileyh ŧarîq-i Xalvetî meşâyix-i >i®âmından olduğu evrâq-ı
maqberde görülmüşdür.
XORASÂNÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede Tarwan Karyesi
civârında medfundur.
―――――――――
17
18
82
Büyükdivan
Gülücek Köyü
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
BABA MEWMED
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben beş sa>at mesâfede Xaŧib Karyesi’inde
awcardan mebni kârgir qubbe derûnunda türbe-i max¢û¢unda medfun olup
müşârün ileyh daxi e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle xaylice müsteğallât-ı
mevqûfesi var ise de el-ân mütevellîsi ŧarafından bedelen idâre olunur.
ABDAL BODI
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben ğarb cihetinde beş buçuq sa>at mesâfede
nâmıyla be nâm qarye19 civârında nübû> eden mâ-ı leźîź fevqınde medfun olup
müşârün ileyh daxi e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle waylice merbûŧ-ı bedel
müsteğallât-ı mevqûfesi olmağla qa¢abada muqîm mütevellisi ŧarafından
zâviyesinde xıdmet-i lâzımesi bedelen idâre ve îfâ olunur.
WAMDİ BEG
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben ğarb cihetinde beş sa>at mesâfede nâmıyla
be nâm olan qaryede20 medfun olduğu walde ümerâ-yı ğuzât-ı >i®âmdan olduğu
cihetle waylice müsteğallât-ı mevqûfesi merbûŧ-ı bedel olduğundan mütevellîsi
qa¢abada muqîm olup zâviyesinde xıdmet-i lâzımesi bedelen îfâ olunur.
ŞEYX ¡ADREDDİN
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben iki sa>at mesâfede Wacı Paşa Qaryesi’inde
axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢unda medfun olup wayâtında iqâmet eyledigi
o§asınıñ divarı ve wâ¢ılât-ı zira>iyesini idxâl ve idxâr eyledigi axşabdan
ma>mul anbarı el-yevm mevcûd ve müsta>meldir. ¥âife-i nisvân wâmile olup
olmayacağını tecrübe için bir >aded elmayı türbesi üzerine vaż> edip ferdâsı gün
dişlenmiş görürlerse hâmil olacağı üzerine temenni ve du>â ile qaviyyen i>timâd
ve rabŧ-ı qalb ederler.
Müşârün ileyh Wacı Bektâş Velî ważretleriniñ xulefâsından olduğu ve
Wacı Bektâş Velî ważretleri daxi Şeyx >Abdülqâdir Geylânî ważretleriniñ
maxdûm-ı >âlîleri Seyyid İbrâhim >Abdülqâdir ważretleriniñ kerîme-i
muwteremeleri Sa>îde Xâtun binti Seyyid İbrâhim’iñ veled-i mükerremleri olduğu Zile’de medfun Şeyx Nu¢ret ważretleriniñ velâyetnâmesinde muwarrer
―――――――――
19
20
Abdalbodu Köyü
Hamdiköy
83
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
bulunduğu görülmekle teberrüken qayd olunmuşdur (Neseb-i Wacı Bektâş Velî
hüve ibn-i Seyide Sa>îde Xatun binti Seyyid İbrâhim bin Seyyid >Abülqâdir
Geylânî Quddise sırrıhu) min Velâyetnâme-i Nu¢reddin ez-Zilevî
NUW BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben yedi sa>at mesâfede Urlı §ağı nam cebel-i
musta§iliñ zirvesinde medfundur.
QUŞCI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir sa>at mesâfede ¡alquşa21 Qaryesi’inde
medfundur.
QIRQLAR
Rawmetu’llâhi >aleyhim ważerâtınıñ isimleri nâ ma>lûm olduğu walde
garben iki sa>at mesâfede Dîvân-ı ¡ağîr22 Qaryesi civarında depe üzerinde
medfunlardır.
¡AB¡ABÂ-XÂN SULŦ
SULŦAN
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben iki sa>at mesâfede A>lemîn23 Qaryesi nezdinde bir quyu ve bir çeşme olmağla cereyan ve inqıŧâ>ı keŝret ve qıllet-i maŧara
mebnî olmayaraq be wikmet-i Xudâ ba>żı sâlda nâgehânî ve bağteten bir qaŧre ¢u
qalmaz derecede qa§> olunur ve ba>żı sâlda bir degirmanlıq ¢u cereyân edip
tawtinde olan bâğ bostan ve tarlaların seqâ ederler Müşârün ileyh her walde
e>izze-i kirâmdan olduğu cihetle ziyâretiyle isti>âne ve teberrük edenler nâil-i
merâm olduqları mücerrebdir.
BELİZ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir sa>at mesâfede nâmıyla be nâm olan
qarye24 medfundur.
―――――――――
21
22
23
24
84
Pınarcık
Küçük Divan
Altınbaş (Elemin)
Metinde geçen kelime “Beliz” diye okunmakta. Ethem erkoç söz konusu
çalışmasında “Buluz” şeklinde okumuş. Beliz veya Buluz adlı bir köye
rastlayamadık. “Belpınar” veya “Belören” köyü olabilir.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
¥ÛR ÇELEBİ
Rawmetu’llâhi >aleyh Seyyid Murad sülâle ve evlâdından olup bir sa>at
mesâfede Çam Degirmanı nezdinde medfun olmağla selefde qabri üzerinde
awcârdan mebni kârgîr qubbe olduğuna nezdinde mu¢anna> ŧaşlardan istidlâl
olunur. Müşârün
ileyhiñ xaylice müsteğallât-ı mevqûfesi var ise de merbû§-ı bedel olduğundan mütevellîsi ŧarafından xıdmet-i lâzımesi bedelen îfâ olunur. Eyyâm-ı
baharda ekŝeriyâ nisvân §âifesi ziyâretine gidip nezdinde vâqi> quyu ¢uyu ile
ğasl edip teberrük eylerler.
XANÇER MAWMUD
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben bir buçuq sa>at mesâfede Deliler25
Qaryesi’iniñ ortasında diger isimleri nâ ma>lûm başqa başqa iki žât daxi
medfunlardır.
¡ARI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben üç sa>at mesâfede Çuqur Veran26
Qaryesi’inde axşabdan mebnî türbe-i max¢û¢da medfundur.
YÂ HÛ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben beş sa>at mesâfede Acı Pıñar Qaryesi üstünde Çamlıq arasında medfundur.
AĞCA DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarben dört sa>at mesâfede Köse Ŧağı nâm cebel-i
mustaţiliñ zirvesinde medfundur.
ŞEYX XORASANÎ
Rawmetu’llâhi >aleyh ğarbenaltı sa>at mesâfede İşençay27 Qaryesi nezdinde Qışlacıq nâmmawalde kebîr ardıç ağaçları arasında medfundur.
―――――――――
25
26
27
Köyün adı bir ara “Bahçeli” diye değiştirilse de daha sonra yine “Deliler”
kullanılmıştır.
Çukurören
Esençay
85
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
SEYYİD MURAD VE WASAN ÇELEBİ
Rawmetu’llâhi >aleyhümâ ğarben üç sa>at mesâfede Ovacıq nâm-ı diger
Seyyid Murad’dan ğalaţ Seydim28 Qaryesi câmi>-i şerîfi ittisâlinde awcârdan
mebnî kârgîr qubbe derûnunda zevcesi ve ¢ağîr maxdûmu ile beraber medfun
olup kebîr oğlu Wasan Çelebi daxi nezdinde kâin qıblevî kârgîr türbe-i
max¢û¢unda medfundur. Müşârün ileyh ważretleri e>izze-i kirâmdan olduğu
wasebiyle merbûŧ-ı bedel xaylice müsteğallât-ı mevqûfesi olmağla mütevellîsi
ŧarafından bedelen idâre olunur. Qa¢aba ve civârında keŝretli züvvâr gelerek
ziyâretiyle tevessül eylediklerinde nâil-i merâm olduqları mücerrebdir.
SELMAN ÇELEBİ
Rahmetu’llâhi >aleyh Seyyid Murad sülâlesinden olaraq garben iki
buçuq mesâfede Saraylı Qaryesi’nde çam ağacı tawtinde medfun olmağla göz
ağrısına meźkûr çamdan bir miqdar axz olunup ve mesw ve duxânını sürme
ittxâžıyla gözüne çekenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
MURAD DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh garben on sa>at mesâfede Qızıl Viran29
Qaryesi’nde depe üzerinde medfundur.
AYAS DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinden dört sa>at mesâfede
nâmıyla be nâm30 olan Qaryede medfundur.
WELVACI BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinde dört buçuq sa>at mesâfede
Şeyx Wamza Qaryesi’niñ fevqınde ŧarîq üzerinde medfundur.
ŞEYX WAMZA
Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinde dört buçuq sa>at mesâfede
nâmıyla be nâm qarye civarında axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda
medfundur
―――――――――
28
29
30
86
“Seydimçakallı” köyü olsa gerek.
“Kızılpınar” köyü olsa gerek
Ayaz
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
SECÂ>ADDİN SULŦ
SULŦAN
Rawmetu’llâhi >aleyh garben şimal cihetinden dört buçuq sa>at mesâfede
Çanaq Qaryesi civarında medfundur.
¡ARUQLI DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen üç sa>at mesâfede Çorum Viran
Qaryesi’nde depe üzerinde medfundur.
DEDE MEŞ
MEŞE
Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen altı sa>at mesâfede Yavı Qaryesi’nde
medfundur.
AWMED DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh şimalen altı sa>at mesâfede Laçin-i ¡ağîr
Qaryesi’nde qarşı cebel źirvesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda
medfundur.
SİRAC BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh iki sa>at mesâfede Egerci nam cebeliñ zirvesinde
medfundur.
SERBÎN DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh şimâlen iki sa>at mesâfede nâmıyla be nâm31 olan
qaryede yol üzerinde medfundur. Ekŝeriyâ göz ağrısı ve >ilel-i sâire için ziyâret
edenler şifâ-yâb olduqları mücerrebdir.
YEDİ ABDALLAR
ABDALLAR
Rawmetu’llâhi >aleyhim şimalen bir sa>at mesâfede Buved32 Qaryesi’niñ
yolu üzerinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢larında medfunlardır.
―――――――――
31
32
Serpin
Buvet
87
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
EMİR BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Buved Qaryesi’nde axşabdan mebni türbei max¢û¢ında medfundur.
WAYDERÎ BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan altı sa>at mesâfede ¡arı Qaryesi’nde
medfundur. Wabs-i maŧar için be râ-yı istisqâ’ ziyâret olunduqda âŝârı müşâhede
olunmuşdur.
BOYRAZ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan beş sa>at mesâfede Eskice Qaryesi’nde
medfundur.
XARDAGÜL SUL
SULŦAN
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan beşbuçuq sa>at mesâfede Farzand33 Qaryesi
câmi>-i şerîfi pîş-gâhında axşabdan mebni türbe-i max¢û¢ında medfundur.
NAZLI BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Farzan Qaryesi civarında medfundur.
İN>ÂM ÇELEBİ
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan dört sa>at mesâfede Ulu Pınar nâm
mevqi>de medfundur. Bir miqdar merbût-ı bedel müsteğallât-ı mevqûfesi
olmağla qa¢abada küşâd olan zâviyesi xıdmeti mütevellîsi ŧarafından bedelen
idâre olunur.
GEVHER SÂLİK34
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç buçuq sa>at mesâfede nâmıyla be nâm35
qaryede axşabdan mebni türbe-i max¢û¢da medfundur.
―――――――――
33
34
35
88
Metinde “Fevzende” yazılmıştır. AncakEthem Erkoç “Farzand” diye okumuştur.
Sayın Erkoç’un yöreden olması ve Bir sonraki zat Nazlı Baba’da da farzand şeklind
yazıldığı için bu şekilde okumayı tercih ettik.
Halk arasında “Gevher Sâlih”
Kutluca.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
XALİL DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh meźkûr Gevher SâlikQaryesi’nde ¡olaq oğlu
xânesinde axşabdan mebni türbe-i max¢û¢da medfun olup diger isimleri nâ
ma>lûm dört źevât daxi cevânib-i qaryede medfunlardır.
¡ARI BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç sa>at mesâfede Walıca36 Qaryesi’nde
medfundur. Evlad >arzu edenler ziyaretle tevssül ve ilticâ’-ı ilâ’llâh eyledikde
ber-murâd olduqları mücerrebdir.
QARA BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan bir buçuq sa>at mesâfede >Aliki Qaryesi’nde
axşabdan mebni türbe-i max¢û¢unda medfun olup ŧaşdan ma>mul esb egeri türbesinde el ân mevcûd olmağla züvvâr teberrüken râkib ve merkûb olurlar.
ĞARÎB DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh şarqan üç sa>at mesâfede Wacı Mûsa Qaryesi’nde
medfundur.
QANDİL BABA
Rawmetu’llâhi >aleyh Şarqan bir sa>at mesâfede Qandil Qaya nam
depeniñ zirvesinde ŧaş iwâŧa olunmuş mevqi>de wücre içinde a>żâsınñ kemükleri
mevcûd olmağla el ân ziyâret olunur.
Mümâ ileyhiñ kemikleri ol wücre derûnunda vaż> olunması daxi orasını
defîne vardır ®annıyla ba>żı kimesneler wafr edip bir şey’ bulamadıqları walde
tekrar defn etmeyerek ol mevqi>e vaż> edip firar etmişlerdir deyû efvâh-ı
>avâmdan istimâ> olunmuşdur.
ĞÂZÎLER
Rawmetu’llâhi >aleyhim cenûben üç sa>at mesâfede Saray Qaryesi
civârında tepe üzerinde beş zevâtdan >ibâretolduqları walde medfunlardır.
―――――――――
36
Çalıca olması gerek.
89
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
XAL¡ DEDE
Rawmetu’llâhi >aleyh cenûben üç buçuq sa>at mesâfede Büğdüz Qaryesi
civârında Ala Qavaq nam mawalde medfun olup ıstma için nezdinde vâqi> çeşmeden iğtisâl eylediklerinde xal⢠olduqları mücerrebdir.
“QIŢ>A”
İki cihanda ta¢arruf ehlidir rûw-ı velî
Demeñüz bir mürdedir anda nice dermân ola
Rûw şemşîr-i Xudâdır ten ğılâf olmuş aña
Daxi iyce kâr eder bir tîğ kim >üryân ola
XÂTİME
İşbu risâle-i >âcizîde nâm-ı nâmîleriye muwarrer źevât-ı sütûde-simât
ważerâtınıñ ba>żısı a¢wâb-ı >i®âm ve tâbi>înden olup ba>żısı daxi e>izze-i kirâm ve
guzât-ı fixâmdan olaraq qa¢aba ve qurada merâqid ve türbe-i şerîfeleri mevcûd
ve âŝâr xâ¢iyet ve kerâmetleri meşhûr olmağla ewyânen ziyâretleriyle teberrük
olunduğu walde müşârün ileyhüm ważerâtınıñ ba>żısı Çorum ahalîsinden ise de
ekŝerîsi nereli ve ne ŧaraf ahâlisinden ve ne sebeple Çorum’a teşrîf ve qanğı
târixde vürûd etmeleriyle müddet-i iqâmet ve memâtlarınıñ ekŝeriyâ beyân ve
tawrîrine dâir tetebbu> ve sa>y olunmuş ise de bir gûnâ qayd ve ixbâra dest-res
olunmayaraq heman beyân-ı ahâlî-i meşhûr olan esâmî ve şöhretleriyle tawrîr
qılınmağla ekseriyâ merqad-i şerîfleriniñ re’s ve >alâmetler ile rûwânî ve
rü’yâlarda görüldükleri awvâle na®aran ekŝeriniñ >Arabistan ve Buxara ve
Xorasan ţarafları ahalisinden olduqlarına istidlâl olunur.
bjÔÈÛa óÏ áènÇbБ !aŠí
bîã†ÛaóÏáèààç!aÞbäíë
åîߨa åîÈàua
37
oàm
â
―――――――――
37
90
Yessiru’llâhü şefâ<atühüm fi’l-<uqbâ ve yenâlu’llâhü himemehüm fi’d-dünyâ. Ecma<în, âmin.:
Onların şefâatlerini Allah ahrette kolay kılsın, dünyada da onların himmetlerinin tamamını bize
ulaştırsın. Âmin, ecmain.
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât-ı Ayvansarâyi(İnceleme-Tenkitli
Metin), Hazırlayan: Ramazan Ekinci, İzmir, 2012, LXIII+180s.,
ISBN:978-605-4638-19-2.
Mehmet Yunus YAZICI∗
Klasik Türk Edebiyâtı alanında ilmi çalışmalar yapılırken eseri vücûda getiren edebî şahsiyet hakkında mümkün olduğunca eksiksiz bir biyografi hazırlamak
adeta iğne ile kuyu kazmaya benzer. Her türlü bilgi, belge, tarihi vesika, eser vb.
titizlikle taranmalı ve incelemeye dâhil edilmelidir. Edebiyâtımızda da tezkireler,
şakâyık ve zeylleri, nazire mecmuaları, salnâmeler gibi eserlerin yanında
vefeyâtnâmeler de araştırmalarımızı kolaylaştıran ve tarihi, edebî şahsiyetleri tanımamızı sağlayan önemli eserlerdir.
XVIII. yüzyılda yaşamış olan ve biyografik eserleriyle tanınan Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyi’nin Vefeyât-ı Ayvâsarâyi isimli eseri genç araştırmacılarımızdan
olan Ramazan Ekinci tarafından incelenerek yayınlandı. Tanıtımını yapacağımız
eser araştırmacının yüksek lisans tezinin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş hali olup
eserin editörlüğünü Prof. Dr. Âdem Ceyhan yapmıştır.
Vefeyât-ı Ayvansarâyî’nin tenkitli metni hazırlanılırken eserin bilinen dört
nüshası da araştırmaya dâhil edilmiştir. Kitap girişin akabinde iki bölüm, sonuç ve
transkripsiyonlu metinden mürekkep. Eserin giriş bölümünde vefeyât-nâme kavramı işlendikten sonra, Türk edebiyâtı ve kültüründe vefeyât-nâmeler hakkında
tasnif yapılarak mâlumât verilmiştir. Böylece hem şehir, hem de şahıs vefeyâtnâmeleri ve bunlarla ilgili yapılan akademik çalışmalar hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Daha sonra ilk bölümde müellifin hayâtı, edebî şahsiyeti ve eserleri hakkındaki
çalışma sunulmuştur. Eserlerinin yurt içi ve dışındaki bilinen nüshalarının yekünü,
telif ve tertip ettiği eserlerinin muhteviyatı hakkında tanıtım, hayatı hakkındaki
tarihi bilgiler bu bölümü kapsıyor.
İkinci bölümde ise müstakil olarak eser hakkında inceleme mevcut.
Vefeyâtın adı hakkındaki tartışma ve nüshalardaki kayıtlı tarihler belirtilmiştir. Ten―――――――――
∗
Celâl Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyâtı Yüksek Lisans Öğrencisi.
91
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
kitli metne dâhil olan nüshalar tanıtılıp değerlendirilmiş ve esere kaynaklık eden
eserler ve alıntılar ilave edilmiştir. İkinci bölümün sonunda ise eser genel bir değerlendirilmeye tabi tutulup dil ve üslup özellikleri ile ilgili inceleme yazılarak, sonuç
bölümünde eserin kültürümüz açısından ehemmiyeti vurgulanmıştır. Bu bölümün
nihayetinden sonra eserin transkripsiyonlu-tenkitli metni dipnotlar ve açıklamalarla
birlikte okuyucuya sunulmuştur. Kullanımın kolaylaşması için şahıs, eser ve yer
adlarının toplu indeksi de kitabın sonunda mevcut.
Söz konusu çalışma özellikle mutasavvıf şairler hakkındaki biyografik bilgiler açısından oldukça önemli. Eser müellifi vefeyânameyi yazarken silsile, görevlendirildiği tekke, ölüm tarihi ve şiirinden örnekleri mümkün olduğunca zikretmiştir.
Örneğin hakkında çalışmada bulunduğum mutasavvıf şairlerden ve Bayramîlik
hakkında en önemli risalelerden biri olan “İrşad-nâme” müellifi Hakikizâde Şeyh
Osman Efendi hakkında tezkirelerin hiçbirinde bir bilgiye rastlayamamış, sadece
Müstakimzâde’nin Mecelletü’n Nisâb adlı eserinde bilgi kırıntılarına tesâdüf etmiştim. Ayvansarâyî eserinde Müstakimzâde’den daha kapsamlı bir şekilde biyografik
malumâtı eserinde zikretmiş olduğunu gördüm.
Kitap hakkında fikir vermesi açısından da ilgili bölümü örnek olarak verebiliriz:
Hâkîkî-zâde Şeyh Osmân Efendi Kuddise Sirruhu
Eş-Şeyh Osmân Efendi Hakîkî-zâde, İstanbul’da dünyâya gelip Ümmî
Sinân’ın halîfesi olan Seyyid Nizâm-zâde Seyfu’llâh Efendi’nin halîfesidir. Egrikapı
dâhilinde vâki’ kendi hânesi tarîk-i meşâyihına meşrûta zâviye edip anda sâkin iken
‫ ﻛﻠﻤﺔ اﻟﺘﻘﻮى‬kelimetü’t-takvâ 1037 târîhinde rıhlet edip zâviyesi mezâristânına defn
olunmuştur. Âsârından müretteb dîvânı olup ez-cümle bu güfte anların eserleridir:
Bülbül-i şûrîdeyim gülden nasîbüm var benüm
Sanmanuz bî-hûdeyim gülden nasîbüm var benüm (S. 19-20).
Eserin dikkat çeken bir başka özelliği bir tasavvuf şiiri antolojisi hüviyetini
taşıması. Birçok mutasavvıf şairden nakledilen şiirler tekke edebiyâtının zengin
bakiyesine kapı açıyor. Ramazan Ekinci’nin bu çalışması edebiyat, tasavvuf, tarih
gibi sosyal disiplinler ile ilgilenen araştırmacılar için kaynak niteliğinde.
92
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
SÛFÎ ARAŞTIRMALARI-SUFI STUDIES DERGİSİ YAYIN İLKELERİ
GENEL İLKELER
1. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisi, hakemli bir dergi olup yılda altışar
aylık dönemler hâlinde iki sayı olarak yayımlanır.
2. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisinde, Tasavvuf ile ilgili bilimsel
makaleler, röportajlar, çeviriler, tanıtım yazıları vb. çalışmalara yer verilmektedir.
3. Yazının Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisine gönderilmesi, yayımı
için başvuru olarak kabul edilir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.
4. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisinde yayımlanan yazıların içerikleriyle ilgili her türlü yasal sorumluluk, yazarına aittir.
5. Sûfî Araştırmaları-Sufi Studies Dergisi, gönderilen yazılarda düzeltme
yapmak, yazıları yayımlamak ya da yayımlamamak hakkına sahiptir.
6. Yayım dili Türkiye Türkçesi olmakla birlikte, gerekli ve uygun görüldüğü
durumlarda, diğer Türk lehçeleri, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Farsça ve
Rusça yazılara da yer verilmesi mümkündür.
7. Makalenin başında 200 kelimeyi aşmayacak biçimde Türkçe özet, 3-5 kelimelik anahtar kelimeler; İngilizce başlık, İngilizce özet ve İngilizce anahtar kelimelere yer verilmelidir.
8. Yazının başlığının altında yazar adı, unvanı, görev yaptığı kurum ve kendisine ulaşılabilecek e-posta adresi gibi bilgilere yer verilmelidir.
9. Dergiye gönderilen yazıların daha önce başka bir yerde yayımlanmamış
olması gerekmektedir. Kitap hâlinde yayımlanmamış sempozyum bildirilerinin
yayımı ise, bu durumun belirtilmesi şartıyla mümkündür.
10. Yazılar, mutlaka Yazım Kılavuz unda belirtilen formatta gönderilmelidir. Bu formatta gönderilmeyen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.
93
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
YAZIM KILAVUZU
SAYFA DÜZENİ
1. Yazılar, Microsoft Word programında yazılmalı ve sayfa yapıları aşağıdaki gibi düzenlenmelidir:
Kağıt Boyutu A4 Dikey
Üst Kenar Boşluk 5,4 cm
Alt Kenar Boşluk 5,4 cm
Sol Kenar Boşluk 4,5 cm
Sağ Kenar Boşluk 4,5 cm
Yazı Tipi Garamond
Yazı Tipi Stili Normal
Boyutu (normal metin) 11
Boyutu (dipnot metni) 9
Paragraf Aralığı 6 nk
Satır Aralığı Tek (1)
2.Özel bir yazı tipi (font) kullanılmış yazılarda, kullanılan yazı tipi de, yazıyla birlikte gönderilmelidir.
3.Yazılarda sayfa numarası, üst bilgi ve alt bilgi gibi ayrıntılara yer verilmemelidir.
4.Makale içerisindeki başlıkların her bir kelimesinin sadece ilk harfleri büyük yazılmalı, başka hiç bir biçimlendirmeye, yer verilmemelidir.
5. İmlâ ve noktalama açısından, makalenin ya da konunun zorunlu kıldığı
özel durumlar dışında, Türk Dil Kurumunun imlâ Kılavuzu esas alınmalıdır.
6. Metinlerde dipnot ve kaynakça bölümleri için, Dipnotlar sayfa altında sıralı
numara sistemine göre düzenlenmeli ve aşağıda belirtilen kaynak gösterme usullerine uyulmalıdır:
a. Kitap: Basılmış eser; yazar-yazarların ad ve soyadı, eser adı (italik), çeviri
ise çevirenin, tahkikli ise tahkik edenin, sadeleştirme ise sadeleştirenin, edisyon ise
editörün veya hazırlayanın, yayınevi, kaçıncı baskı olduğu, baskı yeri ve tarihi, cildi,
sayfası.
Tek yazarlı
Mahmut Erol Kılıç, Sûfi ve Şiir Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İstanbul:
İnsan Yayınları, 2008, s. 20.
Çok yazarlı
Gülbün Mesera vd., A. Süheyl Ünver Bibliyografyası, İstanbul: İşaret Yayınları,
1998, s. 50.
(Kaynakça kısmında hazırlayanların hepsi yazılmalıdır)
94
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
Derleme
M. Öcal Oğuz (edit.), Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayıncılık, 2004.
Çeviri
William C. Chittick, Tasavvuf Kısa Bir Giriş, çev. Turan Koç, İstanbul: İz
Yayıncılık, 2006, s. 10.
b. Tez örnek:
Barihuda Tanrıkorur, Türkiye Mevlevîhanelerinin Mimari Özellikleri, c. 1 -Metin-,
Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi,
2000, s. 51.
c. Yazma eser:
Yazar adı, eser adı (italik), kütüphanesi, varsa kütüphane bölümü, kayıt
numarası, varak numarası.
Örnek:
Mehmed Emin Tokadî, Şerh-i Kelimât-ı Hâcegân, Millet Ktp., Ali EmîrîŞer‘iyye, no: 832, vr. 18a.
d. Hadis kitaplarında, ilgili eserin hadis alanında meshur olan referans yöntemi kullanılmalıdır.
Örnek:
Buharî, es-Sahîh, İman 1.
e. Makale: Yazar adı soyadı, makale adı (tırnak içinde), dergi veya eser adı
(italik), çeviri ise çevirenin adı, cildi/ sayı numarası (tarihi), sayfası.
Telif makale örnek
Ahmet Yaşar Ocak, “Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu’da İslam
Heterodok-sisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış, Belleten, LXIV/239
(Nisan 2000), Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 147.
Çeviri makale örnek
Wilferd Madelung, “Zeydilik ve Tasavvuf”, çev. Salih Çift, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/9 (2000), Bursa: Uludag Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, s. 233.
f. Basılmış sempozyum bildirileri: Yazar adı soyadı, bildiri adı (tırnak içinde), sempozyum kitabının adı (italik), Basım yeri: Yayınevi, basım tarihi, sayfası.
Basılmış bildiri örnek
Ahmet Ögke, “Yiğitbaşı Velî’nin Tasavvuf Anlayışının Temel Özellikleri”,
Manisalı Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî Sempozyumu 26 Nisan 2008 Bildiriler, haz. Mehmed Veysî Dörtbudak, Gürol Pehlivan, Manisa: Yiğitbaş Vakfı Yayınları, 2009, s. 63.
g. Basılmış ansiklopedi maddeleri: Yazar adı soyadı, madde adı (tırnak içinde), ansiklopedinin adı veya kısaltması (italik), cilt numarası, basım yeri: Yayınevi,
basım tarihi, sayfası.
Basılmış ansiklopedi maddesi örnek:
Tahsin Yazıcı, “Derviş”, DİA, 9, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1994, s.
189.
95
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
h. Kitapta bölüm: Yazar adı soyadı, bölüm adı (tırnak içinde), kitabın adı
(italik), editör adı, basım yeri: yayınevi, basım tarihi, sayfası.
Metin Ekici, “Araştırma Yöntemleri”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, ed. M.
Öcal Oğuz, Ankara: Grafiker Yayınları, 2004, s. 100.
ı. Dipnotlarda kullanılan kaynak ilk geçtigi yerde yukarıdaki şekilde tam
künye ile verilmelidir. İkinci defa gösterilen aynı kaynaklar için; yazarın soyadı veya
meşhur adı, eserin kısa adı, birden çok cilt varsa cildi ve sayfa numarası yazılır.
Örnek:
Kuşeyrî, er-Risale, s. 21.
i. Arapça eser isimlerinde, birinci kelimenin ve özel isimlerin baş harfleri
büyük, diğerleri küçük harflerle yazılmalıdır. Farsça, İngilizce, vb. diğer yabancı
dillerdeki ve Osmanlı Türkçesi ile yazılan eser adlarının her kelimesinin baş harfleri
büyük olmalıdır.
j. Birden çok yazarı ve hazırlayanı olan eserlerde her şahıs isminden sonra
virgül konmalıdır.
k. Ayetler italik karakterle yazılmalı, referansı (sure adı, sure no/ayet no) sırasına göre verilmelidir.
Örnek:
El-Bakara, 2/10.
l. İnternet kaynaklarında yararlanıldığı tarih belirtilmelidir.
Örnek: http://www.freeminds.org/ts3/km368.tif (05.05.2008)
m.Dipnot referans numaraları noktalama işaretlerinden sonra konulmalıdır.
7. Makalenin sonunda kaynakça verilmelidir.
96
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies
SAYI 7
ARTICLE SUBMISSON
1.Journal of Sufi Studies is a peer-reviewed semi-annual international
periodical.
2. The content of Journal of Sufi Studies includes academic articles, reviews,
translations, interviews and the like in the field of Islamic mysticism.
3. When sent to Journal of Sufi Studies, an article is presumed submitted.
There will be no payment of royalties. Author of a published article bears legal
responsibilities.
4.Editors of Journal of Sufi Studies have the right to determine whether to
publish an article or to reject it. They also may correct mistakes in an article.
5. The publication is in Turkish, but when it is necessary, articles in
Turkic dialects, English, German, French, Arabic, Persian, and Russian can be
published.
6.A 200-word summary and key words should be attached.
7. Author of an article must include his/her title, institute, and contact
information.
8.The article has to be published for the first time. A symposium paper
can be accepted if not published before.
9.Articles must be typed in the format below, otherwise they will be
rejected.
STYLE GUIDELINES
1. Articles must be typed with Microsoft Word in the format below.
Page size A4 Portrait
Margins Top 5.4 cm
Bottom 5.4 cm
Left 4.5 cm
Right 4.5 cm
Font Garamond
Style Normal
Font size Body text 11
Footnotes 9
Space between paragraphs 6 nk
Line Space Single (1)
2. If special characters are used, the fonts must be sent, too.
3. There must be no page numbers, footers, or headers.
97
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
4. Headings must be typed in ‘Title Case’ with no other formatting.
5. Reference Format and Examples:
a. Book:
Author’s Last Name, First name initial. Title of the book. City of
Publication: Publishing Company, year of publication, pages.
b. Thesis
Author’s Last Name, First name initial. Title of the thesis. City of
university: Institute/University, year, pages.
c. Manuscript
Author’s Name. Title of the book. Library, cataloguing number, pages.
d. Hadith Collections
Sample: al-Bukhari, al-Sahih, Faith 1.
e. Journal
Author’s Last Name, First name initial. “Title of the article.” Title of the
magazine, volume number, (issue number), pages.
f. Published symposium paper
Author’s Last Name, First name initial. “Title of the paper.” Symposium,
City of Publication: Publishing Company, year of publication, pages.
g. Encyclopedia entry
Author’s Last Name, First name initial. “Title of the entry.”
Encyclopedia, Volume, City of Publication: Publishing Company, year of
publication, pages.
h. Section of a book
Author’s Last Name, First name initial. “Title of the section.” Title of
the book, editor’s name, City of Publication: Publishing Company, year of
publication, pages.
98