Cilt: 10 Sayı: 2 Nisan : 2013
Transkript
Cilt: 10 Sayı: 2 Nisan : 2013
Cilt: 10 Sayı: 2 Nisan : 2013 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 İÇİNDEKİLER 49. Kütüphane Haftası Kutlandı 4 Doğan Hızlan: Sadece Bu Hafta da Düşünmeyelim 6 Batılılar Analarının Karnından Kitap Okumayı Severek mi Doğuyor? Aysel Aksümer: Okumak Bir Sevdadır Ben Okudum İneklerim Otladı (Elli Yaşındaki Bedriye 8 14 Engin’in İlginç Hikâyesi) 17 Kitap Okumak İster misin? (Web Sitesi) 21 Cami Değil Kütüphane Yapan Müftü! 23 Sosyal Ortam Olarak Kütüphaneler 26 Dünyanın İlk Kitapsız Kütüphanesi 29 Ahşap Kitaplar 30 Sibernetik Çağa Girmiş Olabiliriz (Google Glass) 32 Kitap tanıtımı 34 Film Tanıtımı 35 Bizden Haberler 36 BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 2 KÜTÜPHANE BÜLTENİ BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI NİSAN 2013 Sayfa 3 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 49. KÜTÜPHANE HAFTASI KUTLANDI 4 9. Kütüphane Haftası’nda Merkez Kütüphane’ de karikatürlerin ve ilginç kütüphane haberlerinin yer aldığı sergi düzenlenmiş, slayt gösterisi ve film gösterimleri yapılmıştır. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 4 KÜTÜPHANE BÜLTENİ BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI NİSAN 2013 Sayfa 5 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 DOĞAN HIZLAN: SADECE BU HAFTADA DÜŞÜNMEYELİM… H ürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan’ın “Kütüphane Haftasında yayınlanan yazısı… Sevgili dostum Dr. Sacit Yıldız telefonda bana bir haber verdi, sonra da eposta gönderdi. Habere göre, artık depresyon kitapla tedavi edilecekmiş. Dr. Sacit Yıldız da iyi bir kitap okurudur. Bana verdiği bilgiyi Didem Seymen haberleştirmiş. “Depresyon tedavisinde kitap terapisi” başlıklı habere göre: “Depresyon ve anksiyede bozukluğunun kitap okuyarak tedavi edilebileceği kanıtlandı. İngiliz doktorlar bundan böyle reçetelerine roman ve şiirlerden oluşan 30 kitap arasından seçtiklerini yazabilecek. Bibliyoterapi denilen bu yöntemle şimdiye kadar 6 milyon İngiliz vatandaşına yardımcı olundu”.Ayrıca bu yöntemin geleneksel tedaviden daha etkili olduğu saptanmış. Hastaya verilecek kitapların önceden belirlenmiş 30 yapıt arasından seçilecek olmasını özgürlüğe aykırı buldum. Çünkü seçim yapılırken hastanın mezhebine, meşrebine, okuma zevkine, hastalığına göre kitap yazılmalı reçeteye. Artık reçeteyi aldıktan sonra eczaneye değil, kitapçıya gideceksiniz... Bunun devamında gece açık kitabevleri olmalı. Nöbetçi kitabevi uygulamasına geçilecek demektir... Hastalar gece nöbetçi eczane yerine nöbetçi kitabevi arayacak. İlaçtan tasarrufu; bir kenara, hastaya yazılan kitabı, yalnız bir kişi değil, bütün aile okuyabilecek. Yani tedaviden aile boyu yararlanacaklar. Üstelik son kullanma tarihi de yok! Ama ülkemizde, doktor saldırıları artabilir. Çünkü aile büyüğünden biri doktora gidip “Sen oğluma, genç kızıma bunu mu okutuyorsun” diye saldırabilir. Kitabın en büyük yan etkisi nedir? Zihin açar! Başka hiçbir ilaçta görülmeyecek, tehlikeli bir özellik. Bizde bu tedavi yöntemi için bazı önerilerim var. Biliyorsunuz 100 Temel Eser projesinde öğrenciler o kadar kitabı okuyamadılar. Birçoğu, özetlerini okumakla yetindi. Hatta bir özet endüstrisi ortaya çıktı. İki buçuk sayfada bütün kitap hatmedilmiş oldu. Her yıl yenilenen tartışmalar da ayrı bir konu. Buradan bakınca, bizde 30 kitap nasıl saptanacak? Bugün seçtiğiniz kitap yarın yasaklanabilir. Türk Tabipleri Birliği bir seçici kurul oluşturmalı. Şimdi güllük gülistanlık bir dünyanın, ülkenin kitaplarını tavsiye edersek, gerçekle bağlarını koparırlar. Diyelim ki güncel kitapları okutacağız. Silivri’de, konforlu bir home office’te(!) kitaplarını yazanların yazdıklarını okutursak, hastalar depresyondan çıkamazlar, onlar da o BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 6 KÜTÜPHANE BÜLTENİ koşulların yaratıcılığına kapılıp oraya girmek isterler. Nasıl Rockfeller’in son günlerinde pembe haberlerle bezeli çıkarılmışsa, biz de onlar için umut dolu pembe bir gazete çıkarmalıyız. Gazetenin adı İleri Demokrasi olmalı, örneğin. Aşk hastalarına aşk şiiri/romanı da okutulmaz, yani yelpaze geniş tutulmalı. Ne denmişti türküde, “Doktor ilaç vermiyor sevda hastalarına”. Paranoya hastalarına polisiye romanlardan uzak durması söylenmeli. Tarihi romanlar veya tarih araştırmaları da tehlikeli(!). Çünkü tarihimiz hakkında gerçeği öğrendikleri, ecdadımızı yakından tanıdıkları zaman aldatılmışlık duygusuna kapılabilirler, ömür boyu iflah olmazlar. Doktorlara, Tabip Odaları Seçici Kurulu’na bir başka tarihi görev de yükleniyor. Her kitabı okuyup, kendi zevkinize göre, ahlak anlayışına göre ya değiştireceksiniz ya da orayı bantlayacaksınız. Popüler kültürün işgalini NİSAN 2013 önleyemezsiniz. Özel olarak depresyon hastaları için yazılmıştır, kuşaklı kitaplar kitapçı vitrinlerini kaplar, depresyon kitaplarının en çok satan yazarı unvanı verilir bazı kişilere. SONUÇ acı ama gerçek. Kitap tavsiyesi bize göre değil. Tedavi yerine insanı daha da delirtebilir. İyisi mi argo deyimle ifade edeyim, bu bizi bozar.. Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22655593.asp BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 7 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 BATILILAR ANALARININ KARNINDAN KİTAP Ç OKUMAYI SEVEREK Mİ DOĞUYOR?... ocuk kitapları yazarı Tülin Kulluk Kozikoğlu’nun Amerika’da çocuklara kitapları sevdirmeye yönelik yapılan çalışmaları anlattığı enfes yazısı… “Bu Batılılar nasıl da okuyor!!” denir işinden zengin olmuş, Amerika’nın en iyi ya bizde hani. Metroda okuyorlar, parkta okullarından okuyorlar falan diye özenilir. Üniversitesinin Analarının biri olan de Carnegie-Mellon kurucularından biri), karnından böyle doğdukları sanılır. Ya da Mellon (Bu da üniversitenin diğer kurucusu, “Ana-babaları onları bankacılıktan okuyor, onlar da para yapmış), Heinz (şu görüyor da ondan okuyorlar” denir. Külliyen meşhur Heinz ketçaplarının sahibi), Frick yalan!! Daha doğrusu kazın ayağı öyle değil. (Bu da kömür işinden zengin olmuş). Şimdi O kadar basit değil yani işler. Neler neler bu adamlar zengin olmuş olmasına da parayı yapıyorlar bir şehirlerine saçabildikleri kadar saçmışlar. bilseniz! Ne mesai veriyorlar, ne çok enerji Öldükten sonra da vakıfları bu para saçma ve para harcıyorlar bunun için! işini aynı hızla devam ettiriyor. çocuklar okusun diye, Son iki yıldır yaz aylarımı Amerika’nın Pittsburgh şehrinde geçiriyorum. 2011 yazında, orada gördüklerimi çok sevgili Fatih Erdoğan Çocuk İçin Yazmak eğitim grubuna (Mavibigrup) bir e-posta yazarak paylaşmıştım. Şimdi sizlerle o mesajı paylaşmak istiyorum. Bakın standart bir Amerikan şehrinde “çocuklar okusun” diye neler yapılıyor! Carnegie Library. Bu Carnegie denen adam Pittsburgh’un gelmiş geçmiş en zengin şahsiyetlerinden söyleyeyim! Ne siz sorun ne ben Mesela Frick dev gibi büyük bir park bağışlamış. Adının “park” olduğuna bakmayın, bizim Belgrad Ormanı kıvamında bir şey. Bir de evini bağışlamış. Öyle güzel bir bahçesi var ki anlatamam. Geçen Cuma akşamı halka açık, ücretsiz bir konser dinlemeye gittik. Herkes piknik örtülerini, masalarını, sandalyelerini getirmiş. Masaların ortasına çiçek bile getirmişler! İlk önce şehrin ana kütüphanesine gittim: yapmışlar şehre? Neler mi biri. Zaten bunlardan 4 adet var; Carnegie (kömür Her neyse, diğerleri neler bağışlamış/yaptırmış? Bilim Müzesi, Ulusal Doğa Müzesi, Sanat Müzesi, Şehir Tarihi Müzesi, Spor Müzesi, stadyum (lar), parklar, okullar, opera salonu, konser BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 8 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 salonu, aile merkezleri… Ayrıca Çocuk bir kaç ay Mali’de bir köyde yaşamış). Müzesi, Hayvanat Bahçesi, Botanik Bahçesi, Afrika hikâyeleri okudu. Elişi çalışmaları Kuş Cenneti gibi mekânlar da bu 4 zengin yaptırttı. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de değil üşenmeyip ama şehrin başka zenginleri Mali yemekleri pişirmiş, tarafından yaptırılmış. Halktan kazandığını çocuklara ikram etti. Her hafta başka bir aynen halka iade eden bir grup insan ülkeyi anlayacağınız. Yaşadığı şehrin insanının iç gittiğim seanstaki hanım folklorik danslar huzurunu, aklını, da öğretti. Her hafta, her şubede farklı fikrini, yüreğini ferah tutmak için elinden bir ülke işleniyor. 2 hafta sonra Türkiye gelen her şeyi yapan “iyi kalpli” zenginler!! var. Konyalı şarkısıyla Konya halk dansları Tüm bu bahsettiğim mekanlar sadece 1.5 öğretecekmiş Amerikalı kütüphaneci!! esetetik değerlerini, milyon insanın yaşadığı bir şehirde halkın emrine amade. Yani Pittsburgh’u öyle çok büyük bir şehir falan sanmayın. Her neyse, biz dönelim katıldığım anlatmak okuma okuma istiyorum. Bahsettiğim Carnegie Library’nin merkez binasının (dev gibi, muhteşem bir bina) yanı sıra, şehrin her köşesinde 20den fazla şubesi var. Her birinde her gün okuma seansları yapılıyor. Kütüphane görevlileri hem çocuk kitaplarına hayran insanlar hem de bana sorarsanız her biri tiyatrocu!! Öyle güzel okuyorlar ki kitapları anlatamam. Hem okuyor hem oynuyorlar. Ayrıca çocuklara danslar oyunlar oynatıyorlar. öğretiyorlar, Mesela dün bir kütüphanede konu “Afrika”ydı. Kütüphane görevlisi hanım bir dolu Afrika kökenli obje getirmiş. Çocuklara günü Okuma seansları farklı yaş gruplarına göre düzenleniyor. Okulöncesi, ilkokul, “Toddlers” ve “Baby and Me” programı. İlki 1-2 seanslarını Çarşamba ergen… bizim de bildiklerimiz. İlginç olan konusuna… Öncelikle anlatıyorlarmış. onları gösterdi, yaş, ikincisi ise 0-18 ay için düzenleniyor!! Ayrıca “özel çocuklar” için de okuma seansları yapıyorlar. otistik çocuklar. Mesela Ayrıca çocuklara “Sign language” (sağır-dilsiz alfabesi) öğrettikleri bir seans da var kütüphanede! Bu seans duyamayan çocuklar için değil, tam tersi duyabilenler için düzenleniyor… Duyamayanlarla ilişki kurabilsinler diye! Ayrıca bazı seanslara müzelerden eğitmenler davet ediliyor; mesela Doğa Tarihi Müzesi’nden. Gelip çocuklara mesela dinozorları anlatıyorlar. Yani “okumak” dört koldan sevdiriliyor. Kütüphane sadece “kitap”la değil, özdeşleştiriliyor. her türlü “bilgi” ile “Bilgi edinme”nin zevki tattırılıyor. Afrika’daki hayatı anlattı (kendisi gitmiş, BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 9 KÜTÜPHANE BÜLTENİ Mesela… NİSAN 2013 ergenler için olan kaldırıp kitaba oturturuz?” diye. İşte seanslardaki sanat etkinlikleri; film yapımı adamlar yolunu bulmuşlar; bükemeyeceğin (filmmaking), eli roman bilgisayar tartışmaları, oyunları, sıkacaksın. Madem bilgisayarla stüdyosu, savaşmak çok zor, o zaman barış yapalım. spelling yarışmaları (imla yarışması) gibi Bilgisayarla hikayeyi birleştirmek üzerine şeyler var. Ergenlerle ilgili en çok ilgimi eğitim çeken şey “Nerd Rock” oldu. Bu yeni bir teknolojileri rock yazılır/yapılır? Çocuklar kendi kitaplarını türü. okumayı Kitap odaklı seven kitaplarla rock!! gençler ilgili besteliyorlar. fotoğraf çizgi şarkı Kitap beğendikleri sözleri Benim yazıp gittiğim gün kitiphanenin önündeki parkta Harry Potter konseri vardı. Harry Potter’la ilgili şarkılar yapmış bir grup çocuk konser veriyordu. Ayrıca bizim eve yürüme mesafesinde olan kütüphanede Çarşamba akşamları ergenler için film gösterimi var. Beş film çıkarıyorlar, oylama yapılıyor ve seçilen film izleniyor. Patlamış mısır ve içecek kütüphanenin ikramı. Bir de kutu oyunu gecesi Çocuklar yapıyorlar. toplaşıp veriyorlar çocuklara. kullanarak nasıl Farklı kitap yapmayı öğreniyor. Yine ergenlerle ilgili hoşuma giden başka bir şey de kütüphanede onların ayrı bir bölümü olması. bilgisayar O bölüme bir dolu koymuşlar, onların ilgisini çekecek şekilde dekore etmişler. Mesela kocaman bir armut minder vardı ve bir kızla bir oğlan orada aşna fişne halindeydi. Kimse de çocukların yanına gidip “Siz napıyosunuz bakiyim burada? Çabuk kitap okuyun” falan demiyordu! Başka neler var? Mesela tüm Monopol falan oynuyorlar. Ayda bir akşam kütüphanelerde yaş gruplarına göre kitap da çikolata fondü yapıyorlarmış. önerilerinde bulunan broşürler dağıtılıyor. Bizde olsa, “çocuklar erimiş çikolataları her yere sürer, kirletir”!! Orada nedense sürmüyorlar!! Yoksa bizde de sürmezler böyle önyargılarla de biz yiyecekleri gereksiz kütüphanenin dışında mı tutuyoruz? Ve hatta çocukları da!! Ne de olsa onlar da yırtar kitapları, değil mi?! Bir de Dijital Hikaye Anlatımı konusunda için. Hani çalışmalar bizde yapılıyor hep ergenler konuşuluyor ya Okula o yıl başlayacak çocuğun anasınıfıilkokul 1. Sınıf arasındaki yazı hangi kitaplarla geçirmesi gerektiğini biliyorlar ve bunu annelere öneriyorlar. Diğer sınıflar da şöyle gruplandırılmış; 1-2. Sınıflar, 2-3. Sınıflar, 3-4. Sınıflar, 4-5. Sınıflar. Yani her sınıf bir önceki grupla örtüşüyor. Çünkü kitapların yaş gruplarına göre net çizgilerle ayrılamadığının farkındalar. Ortaokul için hazırlanmış broşür farklı. “Çocukları bilgisayarın başından nasıl BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 10 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 Onun tasarımı daha büyük çocuklara hitap Okuyorum?”, edecek şekilde yapılmış. Her türlü detaya “Yorumlar”. dikkat ediliyor anlayacağınız. Ya da temalara göre hazırlanmış çantalar var. Mesela “arı” çantası. Arıları çok seven bir çocuk o çantayı alıp evine götürüyor. İçinden onlarca konusu/başkahramanı arı olan kitap çıkıyor! altında “Yazarı”, altında Kütüphanelerde çok hoş başka bir broşür gördüm; bir yüzünde okumalıyız?”, diğer çocuklarımıza okumalıyız?” yüzünde cevapları listelenmiş. okumanın stres “Niçin “Niçin sorularının Her gün 6 dakika seviyesini üçte iki miktarında azalttığını ve okuma eyleminin, beynin ön loblarını harekete geçirerek depresyon semptomlarını azalttığını biliyor muydunuz? Buna bir isim de vermişler: “Bibliotherapy”. Family Literacy adında bir dernek anne babalara çocuklarına daha çok kitap okuma konusunda eğitim veriyor. Kitaplardan nasıl keyif alınacağını, nasıl Kütüphanelerin okuma kulüpleri var. Bir kaç çocuktan oluşan gruplar kuruyorlar. Her hafta bir kitap seçip okuyorlar. Sonra kütüphanede bir araya gelip kütüphane görevlisiyle birlikte o kitabı tartışıyorlar. Kütüphanelerde kocaman bir pano yapmışlar. 10 adet kitabı bitiren çocuğun adı küçük bir süslü kağıda yazılıp asılıyor. Ayrıca başka bir panoda ise “Ben ne okuyorum?” başlıklı küçük not kağıtları gördüm. cümleyle Herkes okuduğu anlatmış, ziyaretçilerine öneride diğer kitabı bir kütüphane bulunuyor. Not kağıtları matbu hazırlanmış; En üstte “Ne okunacağını, nasıl öğretiyor. seçileceğini Ailecek akşamları falan kitapları kullanarak oynanabilecek oyunlar bile tarif ediliyor! Kitap önerileri de çok ilginç şekilde kategorize edilmiş: resimli kitaplar, az yazılı-çok çocuğunuzun oynayabileceği kitaplar, tanıdık karakterleri olan kitaplar, vs. Aynı dernek öğretmenlere de kitap odaklı eğitim önerileri/ders planları veriyor. Başka bir dernek ise (Kütüphaneciler Derneği) özellikle erken yaş okumasına olağanüstü üretilmiş önem veriyor. programları dağıtıyorlar… hem ve Bunun için materyalleri ailelere hem eğitmenlere. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 11 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 Bir üniversite ise Okuma Becerileri üzerine eğitimler Okuma, Bir grup seçmen toplanmış ve önümüzdeki okuduğunu anlama, hızlı okuma, phonics, seçimlerde seçmen kağıdına bir referandum kelime hazinesi, ders çalışma metodları, not sorusu tutma… Meseleleri şu: Bu düzenliyor. Son olarak ve beni en çok etkileyen: konularda çalışmalar ekletmek için uğraşıyorlar. Mülk sahipleri, evlerinin yapıyorlar. Bu da okulöncesinden başlıyor, değerinin her $100,000’ı için yılda $25 lise sona kadar devam ediyor. kütüphane vergisi versin mi? Her yaş Bunun için grubuna göre farklı bir program var. imza topluyorlar. Gereken sayıya ulaşınca, Malum üniversitelerin eğitim fakültelerinde bu referandum yapılabilecek. bu konuda araştırmalar yapılıyor, üniversite “evet” çıkarsa, kütüphaneler için her yıl çok öğrencileri tüm bu miktarda bir de Carnegie Amca kütüphaneleri yaptırmış ama pratikte halkın doğrudan faydalanmasını idari masraflar için para bırakmamış. Ve sağlıyorlar. bunu bilerek yapmış. imkânları eğitiliyor. teoride Başka İşte bırakmayıp bir üniversitenin Eğitim Fakültesi’nde ise Reading Clinic adında bir bölüm var. Önce bir testle çocuğun okuma para Ve cevap toplanabilecek. Çünkü Çünkü halkın bu kuruluş için parmağını taşın altına sokması gerektiğine inanırmış. Dedim ya, adamlar her türlü detayı düşünüyorlar! ve yazma becerileri ölçülüyor. Sonra farklı Ve bir de yaratıcı yazarlık kampları testlerle “okuma-yazma”yla ilgili tutum ve var. Çocuklar yazı yazmayı öğreniyorlar!! motivasyon seviyeleri belirleniyor. Ama bu apayrı bir yazıyı hak ediyor. Belki Sonra da bilişsel becerilerine bakılıyor. Kurumun başka bir gün de bunu anlatırım. görevlileri anne-baba ve çocukla 15 saatlik bir paket dahilinde çalışıp çocuğun okumayazma becerilerini ve tutumunu geliştiriyor. Ağustos ayında Storytelling Festivali 2011 yazında bunları yazmışım… 2 yılda kimbilir neler eklendi bunlara! Bizde de olacak biliyorum. Olmaya başladı. Yavaş yavaş olacak. Projeler üretilecek, düzenliyorlar. Bu okuma değil, sözlü hikâye uygulancak, çocuklar daha çok okuyacak. anlatımını teşvik etmek için yapılan bir Madem konumuz Kütüphane Haftası, ben de festival. kütüphanecilere Bu istemiyorlar. geleneğin yok Profesyonel olmasını hikâye anlatıcıları gelip 2 gün boyunca hikâye anlatıyorlar. Tabii konserler, çalışmaları, yeme-içme… hikâye şenliği oluyor. sanat Hepsi var. Bir bir şey söyleyerek bitirmek istiyorum: Bir gün (yine Amerika’da) bir kütüphane görevlisinin bir tek çocuğun o günkü kitap seçimi için tam 30 dakika harcadığına şahit oldum. “Al birini oku işte” BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 12 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 demedi. İnce ince anlattı belki on tane farklı kitabı çocuğa. Tek tek sordu çocuğun zevkini. Anlattı-dinledi, anlattı-dinledi. Sonunda bir kitap aldı gitti çocuk. Tek bir kitap için, sadece tek bir gün okunacak (çünkü ertesi gün onu getirip yenisini alacak) o tek kitap için ne çene döktü! İşte bence işin özü burada yatıyor. Çocuğa, kitaba, çocuğun okuyacağı kitaba bunca özen gösterilirse elbet sonuç da iyi oluyor. Yazarın yapmazsam son notu: çatlarım... Şu eklemeyi Aşağıdaki yazımı okuyan ve Amerika'da doğum yapan bir arkadaşım şunu anlattı: kızı doğduğunda hastaneden çıkarken ellerine iki şey vermişler; ilki aşı karnesi, ikincisi ise ilk yıllarında bebeğe okunması tavsiye edilen df,isdflsda resimli kitaplar listesi!!! Bence sözün bittiği yer burası!! Ben daha ne diyeyim ki?! Ama bir şey daha diyeceğim: 1) AŞI KARNESİ, 2) KİTAP LİSTESİ!!!! Bizdeki "kitap sevgisi aşılamak" acaba??:):) deyişi buradan mı geliyor asdf asdfl l fasd fşl sadflsadfl şlasdf lşasdf BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 13 KÜTÜPHANE BÜLTENİ B NİSAN 2013 OKUMAK BİR SEVDADIR log yazarı Aysel Aksümer’in Kütüphane Haftası’ında yayınlanan güzel yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.. İnsan; görme kabiliyetince, görüş alanına girebilen kadarını görür. Tıbben bir görüş kaybı var ise de doktorunun önereceği tedavi şekliyle görme kusurunu giderir. Fakat, göz sağlığı yerinde iken kendini kısıtlayan ve sınırlarını daraltanların mantığını bir türlü çözemiyorum. İşte bu noktada, keşke görmek ve bakmak arasındaki o hassas ve ince çizgiyi göz ardı etmesek diyorum her seferinde. Görme engelli dostlarımızın kabartma kâğıt üzerinden kitap, nota okuma gayretlerine bakınca kitap okumamak için direnen insanlarımıza söyleyecek söz bulamıyorum. “Çok yoğunum. Sadece yaz tatillerinde zaman ayırabiliyorum” diyenler için de ne yalan söyleyeyim “Koca gün içinde bir sayfacık bile olsa okuyacak zamanınız yok mu?” demek geliyor içimden. Asıl sitemim ise “Kitap sevgisini yüreğinde taşımayan ve ısrarla ‘ben okumayı hiç sevmiyorum” diyenlere”. Yaşlılarımızın ağzından sıklıkla duyduğumuz bir sözdür :“Dünya gözüyle bir kez daha görsem”. Gerçi, ölüm gerçeğini hiç unutmayan ve gün be gün kaçınılmaz sona yaklaştığının farkında olan genç kuşaktan da işitiriz bu söylemi. Hasretini çektiğimiz insanları son bir kez daha görme, kucaklama, teninin kokusunu içimize çekme arzusu gayet doğaldır. Allah herkese de bunu nasip etsin. Ben bu emeli bir de okuyamadığım kitaplar için hissediyorum. Evet! Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Gözlerimin, satırlarını okuyarak öpeceği daha o kadar çok kitap var ki sırada! Bu hissi, ikinci adresim olan kütüphanelerde daha da yoğun hissediyorum. Elimde değil. Raflar dolusu, özenle sınıflandırılmış, itinayla dizilmiş kitapları her görüşte bu duygu sarıyor bütün benliğimi. Son nefesime kadar okumak istiyorum. Konu kitaplar ve okumak olunca cümlelerim bir yaprak daha çeviriyor sessizce. Bu defa geçmişe yolculuk yapıyorum. Dostlarımdan biri gülümseyerek şöyle demişti : “Bizim ufaklığı biliyorsun değil mi?” Nasıl bilmem dercesine başımı sallamıştım. Heyecanla devam etmişti sözlerine : “Babacığım! Sen hep ‘İlim Çin’de de olsa gidip alın’ dersin ya! Ah bunu bir de anneme söylesen. Hadi Çin çok uzakta. Ben evimizin yakınındaki kütüphaneye gitmek istiyorum. Fakat ne mümkün! Annem karşıdan karşıya geçerken araba çarpar diye göndermiyor!” Bu konuşma; zamane çocukları ne kadar akıllı, anneler de ne kadar hassas diye noktalanmıştı. Oysa üzerinde konuşulacak o kadar çok şey vardı ki. Çocuklarımız her şeyimiz. Unutulmamalı ki karşıdan karşıya geçmek bazen okyanusları aşmak ve yeni dünyalara yelken açmak demektir. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 14 KÜTÜPHANE BÜLTENİ Çocukların ruhsal ve zihinsel gelişimi için oyuncaklar kadar yaşına uygun kitaplar da büyük önem arz ediyor. Bildiğiniz gibi pek çok alışkanlıklar gibi okuma alışkanlığı da küçük yaşlarda kazanılıyor. Bunun bilincinde olan anne ve babalar, geleceğin büyükleri çocuklarımız için oldukça hassas ve bilinçli davranıyorlar. Çocuklarının yaşlarına uygun kitapları önce kendileri okuyor, sonra çocuklarına okutuyorlar. Okuma çağında değil iseler bizzat okuyorlar. Küçükler için kitap seçimi yapmak da önemli bir husus. Bu konuda; öğretmenler ve kütüphane görevlilerinden yardım isteyebiliriz. Hangi yaş için hangi kitapların uygun olabileceği onların ilgi alanları dahilindedir. Zaten kitap okumayı, düşünmeyi, gözlem ve araştırmayı sevmeyen bir kişinin kütüphanecilik mesleğini yapması düşünülemez bile. Onlara rahatlıkla güvenebiliriz. Yeter ki aydın bir toplum için varlığını sürdüren ve daha çağdaş bir gelecek için kapıları açık olan kütüphanelere gidelim. Bilgi deryasında bizler de bir kulaç atalım. Kütüphaneler her türlü bilgiye rahatça ulaşabileceğimiz alanlar. Eğer üye değilseniz bir an önce olmanızı tavsiye ederim. İstediğiniz kitaplara, bilgi ve belgeye ödünç almak suretiyle kavuşabilirsiniz. Sadece kitap almak ve okumak için değil, ders çalışmak, araştırma yapmak için de en sessiz ve uygun ortamlardır. Ben de bulunduğum şehirdeki bir halk kütüphanesine üyeyim. NİSAN 2013 Kitapçılardan da kitap alıyorum ama kütüphanelerin yeni bambaşkadır benim için. Yirmi günde bir, üç kitap alıyor, okuyor ve teslim edip yeni kitaplar seçiyorum kendime. Bu da mutlu olmamı sağlıyor. Siz de takdir edersiniz ki bir ülkenin gelişmişliğin ölçüsü sadece parklar, bahçeler, büyük alış veriş merkezleri, neredeyse göklere değecekmiş hissi veren o çok katlı binalar, geniş yollar, kaldırımlar, köprüler vs. değil. Elbette bu saydıklarım da çok önemli ama sağlık, eğitim, bilim, kültür ve sanatın rolü de oldukça büyük. Ülkemizi daha iyi bir konumda görmek eminim hepimizi daha çok sevindirip, gururlandıracaktır. Kütüphanelerin sayısı daha da artırılmalı diye düşünüyorum. Kütüphaneler; geçmişle, bugünün birlikte nefes aldığı ve yarına güçlü nefesler aldıracak nadide eserlerle dolu, gücünü; duygu, düşünce ve bilgiden alan önemli bir kurumdur. Ayrıca kültürel bir zenginliktir. Bir müzedeki gibi her eser itinayla korunur ama dokunmayın veya yaklaşmasın diyen BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 15 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 yoktur. Çünkü kitapların yalnızlığı okuyucuyla biter. Okur ve yazar arasında satırlar boyu süren ve sonra da devam eden bir dostluk vardır. Kütüphanelerin önemine dikkat çeken pek çok özlü söz arasında Seneca’nın “Bir kitaplık, bir cezaevi kapatır” sözünü daha bir başka seviyorum. Bir toplumda suç işlemeyi engelleyen, cehalete dur diyen ve diyecek olan en büyük faktör kuşkusuz kitap okuma alışkanlığıdır. Son söz olarak diyorum ki “Kitaplar; iki kapak arası doyulmaz bir lezzettir”. Ruhumuzun açlığını güzel bir kitapla bastırabiliriz. Ben ruhumu doyurmak üzere masamın üzerindeki romana elimi uzattım bile. Çünkü sonunu çok merak ediyorum. Eminim sizin de elinizin altında, bittiğinde yıllarca yüreğinizde ve hafızanızda saklı kalacak bir veya bir çok kitabınız vardır. Aysel AKSÜMER Kaynak: http://blog.milliyet.com.tr/okumak-bir- Kütüphane Haftası’nı şimdiden kutluyor, bütün kütüphane görevlilerine başarılı hizmetleri için teşekkürlerimi sunuyorum. sevdadir/Blog/?BlogNo=406446 Dostlukla ve kitaplarla kalın. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 16 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 BEN OKUDUM İNEKLERİM OTLADI E lli yaşındaki Bedriye Engin kendisini bildi bileli kitap okuyor. Köyde hayvan otlatıp, arıcılık yaparken bir yandan da kitap okuyan Engin, hiç ayaklarını uzatıp kitap okumadığını söylüyor. Engin'in kıskandığı yegâne kişiler ise kütüphanelerde görev yapan memurlar. Dünyaya kitabın boyutu kadar bir pencere açtım. Köyden hiç çıkmadığım halde bütün dünyayı tanımış gibi hissediyorum kendimi. Bütün İrlanda tarihini biliyorum.' Bu sözler Bilecik'in Kurşunlu köyünde doğan büyüyen ve halen orada yaşayan Bedriye Engin'e ait. Kendisini bildi bileli kitap okuyan Engin, bir taraftan büyükbaş, küçükbaş hayvan yetiştirip, arıcılık yapıp, ekip biçiyor. Oturup konuştuğunuzda ise bambaşka bir dünyadan söz ediyor. Pulitzer ödüllü kitapları özellikle takip ettiğini, Elif Şafak'ın tarzını Stendhal'a benzettiğini, kitaplar sayesinden evinde oturduğu yerden İngiltere'nin Windsor şatosunu kilerine kadar tanıdığını anlatıyor. Bedriye Engin'in okuma sevgisi küçük yaşta babasının aldığı gazetelerin arka sayfalarındaki çizgi bantlar ile başlamış. Engin, 'Babam okumamı çok istedi ama ben geleceği gören bir çocuk değildim. Üvey anne ile büyüdüm. Annesiz olduğum için şımartılmış bir çocuktum. Ortaokuldan BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 17 KÜTÜPHANE BÜLTENİ sonra okula NİSAN 2013 gitmedim' diyor. Okula gitmemiş ama kitap okumayı da hiç bırakmamış. Köyün öğretmeni ile evleri aynı bahçeye bakınca, oradaki zengin kütüphaneyi keşfetmesi çok uzun zaman almamış. O kütüphaneden başlamış, bütün kitapları okuyup bitirmiş. Kitap için koyun besledim O arada evlenmiş, çocukları olmuş. Eşi kendisi okumasa da Bedriye Engin'in kitap okumasına bir şey dememiş. Gerçi Bedriye Engin'in kitap okuması da gizli saklı olmuş. Köy yerinde tuhaf kaçan bir şey kitap okumak. Engin, 'Kayınpederim kayınvalidem çok muhafazakârdı. Onların kızmalarını gerektirecek bir duruma girmemek için yıllarca gizli saklı kitap okudum. Sadece 17 yıl sırf kitap okumak için küçükbaş hayvan baktım. Çünkü onları otlatmak için çıkarmak gerekir. Kitabımı alıp hayvanları salardım. Onlar otlarken okurdum. O yüzden kimse bana kızmazdı. Yoksa bana 'Geç burada kitabını oku' demezler. Evde de gece odaya çekildiğimde uykumdan feragat ederek okurdum. Bir keresinde İncil'i merak etmiştim. Komşumuzun Alman bir gelini vardı. O bana Türkçe İncil'i getirdi. İncil'i görürse 'Bizim gelin ne işler karıştırıyor' deyip kızarlar diye şimşirin içine saklayarak okudum' diyor. Bugüne kadar hiç koltuğa kurulup kitap okuma şansı olmadığını söyleyen Bedriye Engin, kütüphanelerde görev yapan memurları kıskandığını da anlatıyor. Sabaha kadar okudum Bedriye Engin'in yaşadığı bir başka zorluk da kitap bulmak. Okuyacak kitap bulamayınca, ilçe kütüphanesi öğrenci kartı dışında kitap vermediği için, çocuklarını kütüphaneye üye yapıp onların adına kitap almaya başlamış. Kütüphaneden kitap almaya başlayıncaya kadar çok zor kitap bulan Engin, o günleri şöyle anlatıyor: 'Komşumuzun gelini İstanbul'da yaşıyordu. Köye gelmiş. Bir baktım elinde tam benim okumak istediğim kitap. 'Çocuklarım Olmadan Asla' O zaman televizyonda reklamı vardı kitabın. 'Yarın gideceğim' deyince hemen aldım, o gece uyumadım, okudum geri verdim. Kitapsız hiç hayatım olmadı. Düşünemem de.' Oldukça iyi okuyucuyum Her tür kitabı okumayı seven Bedriye Engin'in, kitaba zor ulaşabilmesi nedeniyle, pek seçme şansı da olmamış zaten. Satın alma şansı ise hiç olmamış. Sadece 'Bir milyoncu'dan Parma Manastırı'nı okuduğu halde almış. Bir kitabı olsun diye. Çok mozaik bir okuyucu olduğunu anlatan Engin, Fethullah Gülen'in bütün kitaplarını merak edip okuduğunu, ilk kitabıyla son kitabını karşılaştırıp analiz ettiğini anlatıyor. Diğer yandan Uğur Mumcu'nun kitaplarını da, Soner Yalçın'ın kitaplarını da okuduğunu söyleyen Engin, 'Beni kitap konusunda hiç bir kategoriye sokamazsınız' diyor. Engin, 'Sağı da solu da okurum. Beynime çok güvenirim bu konuda. Çok güzel harman yapar. Okuma konusunda tevazu göstermem çünkü iyi okuyucuyum' sözleriyle iddiasını dile getiriyor. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 18 KÜTÜPHANE BÜLTENİ Köyümden dünyayı tanıdım Kitap okumak bazen Bedriye Engin'i bunalıma sokuyormuş. Sebebini şöyle anlatıyor Engin; 'Köyde yaşıyorum. Hayvan bakıyorum. Okuduklarımın benim hayatımla hiç alakası yok. En güzel buzağıyı, ineği, koyunu yetiştiririm. Arıcılık yaparım. Ağaçtan oğul alırım. Doğal bal yetiştiririm. Bazen bir yaşantıma, bir de okuduklarıma bakıyorum. Tüm İrlanda tarihini biliyorum. İngiltere'nin Windsor şatosunun kilerine kadar biliyorum. Ama ben köyde yaşıyorum. O zaman isyan ediyorum. 2- 3 gün bırakıyorum okumayı. Sonra yine vazgeçip kitaba sarılıyorum. Kitabın boyutu kadar bütün dünyaya pencere açtım. Köyden hiç çıkmadığım halde bütün dünyayı tanımış gibi hissediyorum kendimi' diyor. Elif Şafak Stendhal gibi Bedriye Engin'e sevdiği yazarları sorduğumda Peyami Safa'yı çok sevdiğini ve tekrar tekrar okuduğunu söylüyor. Elif Şafak'ın tarzını Stendhal'a benzettiğini anlatan Engin, bütün klasikleri okuduğunu, özellikle Pulitzer ödüllü kitapları takip ettiğini ifade ediyor. Şimdi ise Ankara Üniversitesi'nden öğretim görevlisi bir bayanın arayıp tavsiye etmesiyle Murathan Mungan okuyor. Barbara Cartland gibi yazarların kitaplarını da ağır kitapların arasında beynini dinlendirmek için okuduğunu söylüyor. Ahmet Ümit'in bütün kitaplarını okuduğunu anlatan Engin, 'En son İstanbul Hatırası'nı okudum. Bırakamadım elimden. Gece yattım, eşimin uyumasını bekledim. O uyuduktan sonra kalktım NİSAN 2013 tekrar katil kim diye öğrendim. Saat beş buçukta uyudum' diyor. Osmanlı tarihi okuyor Hiç kitap okumamış kişilerin çok şey kaybettiğinin farkında bile olmadığını anlatan Engin, kitabın olmadığı bir dönemin hayatında hiç olmadığını söylüyor. Köyden gelip kitap aldığı için Bilecik İl Halk Kütüphanesi'nde prosedürler onun için esnetilmiş. Bir seferde 12 kitap alabiliyor. 'Şimdi Osmanlı tarihinde master yapıyorum kendi kendime' diyor Engin. 6 senedir Osmanlı tarihi ile ilgili kitapları okuyormuş. Tahta çıkış sırası ile padişahlar hakkında ne kadar kitap bulursa okuyan Engin, şu an Yavuz Sultan Selim'i okuyor. Hayvanlarım çok kültürlü Okudukları tabi ki bir birikim olarak geri dönüyor Bedriye Engin'e. O ise işine yaramayacaksa bu birikimini hiç göstermiyor. 'Kadın zekasının yarısından fazlasını yatarım. gizlemeli. Ben Çok da işime bazen salağa yarar' diyor. Okuduklarını birilerine anlatmayı seviyor. Bu bazen Alzhemier hastası kayınvalidesi oluyor. Yabancı karakterleri Türk ismine dönüştürerek anlatıyor. Bazen de en iyi sırdaşım dediği eltisine anlatıyor okuduklarını. Ama anlamayacak kişilere anlatmaktansa, hayvanlarına anlatıyor. O nedenle 'Benim hayvanlarım çok kültürlü' diyor. Kültür Bakanlığı tarafından sıra dışı okur olarak seçilince tanınmış. Böylece Bilecik'te müşterileri arasından kitap sohbetleri yapabileceği bir çevre oluşmuş. Engin bu sohbetlerin ona çok iyi geldiğini BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 19 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 anlatıyor. Yazmayı hiç deneyip denemediğini sorduğum Engin, şimdilik cesaret edemediğini ama ileride kendi hayatını yazmak istediğini söylüyor. Sıra dışı okur Bedriye Engin'in tanışmak istediği yazar ise yok. Çünkü, 'Yazarın kitabını okumak bana yetiyor. Zaten fikirlerini öğreniyorum' diyor. kitaplarından Sıra dışı okur seçildi Bilecik'te, köyde ürettiklerini satan Bedriye Engin İl Kütüphanesi'nin müdiresi Pınar Dengiz tarafından keşfedilmiş. Pazarda Engin'in tezgâhının kenarında duran kitapları gören Pınar Dengiz, 'Bu kitapları kim okuyor' diye sormuş. Engin'in okuduğunu öğrenince de onu kütüphaneye davet etmiş. Engin, 'Ayağımda şalvar, Kütüphaneler haftası vesilesiyle Bilecik Valisi'nden en çok kitap okuyan yetişkin ödülünü alan Engin'in kütüphanede 1977 yılına ait kayıtları çıkmış. Geçtiğimiz yıl Kültür Bakanlığı'nın çektiği sıra dışı okurlar belgeselinde de sıra dışı okurlardan biri olarak kendisine yer verilen Engin, bu durumdan memnun. Çünkü bu tanınma ile birlikte kütüphaneye gitmesine bile gerek kalmamış. Müşterileri, tanıdıkları kitap alıp kendisine hediye ediyorlarmış. Kaynak: http://yenisafak.com.tr/pazarhaber/ben-okudum-ineklerim-otladi-03.03.2013495315 başımda tülbentle görünce beni şaşırdı. Bizim kültürümüz böyle. 34 yıldır da traktör kullanırım' diyor. 2010 yılında BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 20 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN? K itapokumakistermisin.com, kitap okumak isteyen ama ne okuyacağına karar veremeyen ya da yeterli bütçe ayıramayanlar için düşünülmüş bir sosyal sorumluluk projesi.. Kim kitap okumak istemez ki? Gel gör ki her nedense (!) çok da okuyamayız... Kendi adımıza şunu fark ettik ki aslında insan eline güzel, akıcı, okunmaya değer bir kitap geçince pekâlâ okuyormuş. Bu farkındalıkla birlikte artık ‘çok satan, yeni çıkanlar, best seller’ gibi yanıltıcı listelere çok da itibar etmeden, hayatımızın içinden gerçek okuyucuların samimi tavsiyeleri ile kitap edinip okumaya başladık. Böylece zaman içerisinde, tavsiye üzerine; okunmuş, kendimizin de güvenerek tavsiye edebileceğimiz eserlerden oluşan kalıcı bir kütüphanemiz oluşmaya başladı. Bir hesaplamaya göre 70 yıllık ortalama ömürde yeme, içme, uyku gibi kişisel ihtiyaçları karşıladıktan sonra başka hiçbir iş yapmadan, sadece ve sadece kitap okumaya zaman ayırsa bile, bir insan 5.000 civarında kitap okuyabiliyormuş. Koşuşturmalarla geçen günlük hayatımızda kitap okumaya ayrılan vaktin ne kadar az olduğunu düşünürsek tavsiye kitabın önemi daha da çok ortaya çıkacaktır. kazandırmak üzere, sürükleyici ve hayatımıza değer katıp, bakış açımızı ve ufkumuzun gelişmesine katkıda bulunması muhtemel, kütüphanemizde yer alan ve kendi çocuklarımıza güvenerek tavsiye edip onlara bırakabileceğimiz eserler olmasına özen gösterdik. Bu amaca yardımcı olmak üzere bizzat kendiniz tarafından okunmuş kitaplarla ilgili tavsiyelerinizi beklediğimizi özellikle hatırlatmak isteriz. Nefret suçu içeren, aile kurumuna saldıran, sigara, içki, uyuşturucu gibi alışkanlık yapan maddeleri gizli ya da açık teşvik eden, cinselliği istismar eden kitapları reddediyor ve sitemize koymuyoruz. Okuduğumuz kitapları aşağıda belirttiğimiz mantıkla değerlendirmeye çalıştık. Değerlendirmemizde bizim açımızdan önemli ve öncelikli olan kitabın sürükleyici ve doğru mesajlar veriyor olmasıdır. Asla eleştirmen gözü ile bir kitabı eleştirmemiz söz konusu değildir. Hiçbir yazara ve emeğe saygısızlık etmek gibi bir niyetimiz yoktur. Sitemizde tavsiye etiğimiz kitapların, kalıcı biçimde okuma alışkanlığı BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 21 KÜTÜPHANE BÜLTENİ BEŞ YILDIZ: Elinizden bırakamayacağınız, sürükleyici, güzel ve doğru mesajlarla dolu, hayatınıza dokunacak ve katkıda bulunabilecek, herkesin okuyabileceği ve okuması gereken, klasikler arasında yer alan (veya alabilecek)bir eser. Mutlaka okuyun, okutun. Kütüphanenizde en güzel yeri alacağına inanıyoruz. DÖRT YILDIZ: Sürükleyici, doğru mesajlarla dolu, okunmasını tavsiye ettiğimiz güzel bir kitap. Kütüphanenizde yer alması gereken bir eser. ÜÇ YILDIZ: Doğru mesajlar veren, eğitici ve öğretici yönü olan, çok sürükleyici olmasa da okumaya ve emek vermeye değer bir NİSAN 2013 ÜCRETSİZ KİTAP Kitap okumak isterim ama gel gör ki bütçem bu dönemde kitaba para harcamaya pek müsait değil diyorsanız , Youtube’de Kitapokumak kanalına abone olup, Kitap Okumak İster Misin? Sitesinin Facebook sayfasını beğenip, talebinizi iletebilirsiniz. Sonrasında PTT kargo ile sitede beğendiğiniz kitabı adresinize gönderiyorlar. Gelen kitabın uzunluğuna göre 15-30 gün içerisinde okuyup iade ediyorsunuz. www.kitapokumakistermisin.com [email protected] eser. Kütüphanenizde yer almasını öneririz. İKİ YILDIZ: Yazar veya konu ile ilgili özel bir ilgi veya ödeviniz yoksa okuyucuyu yorabilecek, emek isteyen bir eser. Kütüphanenizde yer işgal edip etmeyeceği okuyucunun takdirinedir. BİR YILDIZ: Bir şey alamadığımız, okuması ve anlaması oldukça zor bir kitap. Kütüphanemizde yer vermeyi ve tavsiye etmeyi düşünmüyoruz. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 22 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 CAMİ DEĞİL, KÜTÜPHANE YAPAN MÜFTÜ! İ zmir / ÖDEMİŞ Müftüsü Mustafa Bilgiç , görev yaptığı yerlerde " Cami değil Kütüphane açan Müftü” olarak tanınıyor… ‘Gökte ararken yerde buldum!’ dediğimiz insanlar vardır. Aradığımız şey, her zaman bir kişi olmak zorunda değil. Bazen gökte arayıp yerde bulduğumuz fikirler ve projeler vardır. Bu yazımda sizlere böyle bir kişi, fikir ve projeden bahsedeceğim. Ancak projenin kendisinden önce fikri alt yapısını anlatmaya çalışacağım. Çünkü fikir kıvılcımı, bazen ortaya konan eserden çok daha önemlidir. Ufuk sahibi olmak, hedef sahibi olmak, eser sahibi olmaktan önemlidir. Ufuk sahibi olmak! Fatih Sultan Mehmed ile ilgili, birçok anekdot biliriz hepimiz. Sözleri, yaptıkları, kararlılığı, yönetim biçimi gibi birçok özelliği, dilden dile dolanır. Ancak benim en çok etkilendiğim tarafı, geleceğe yönelik vizyonunu gösteren ufkudur. İstanbul’u fethetmek gibi zor bir işi, hatta imkansız sanılan bir fethi gerçekleştirdikten sonra, ‘Bir şehri imar etmek, o şehri fethetmekten zordur!’ diyerek, İstanbul’un imar fethine başlamıştır. Bu imar fethi, sadece cami inşa ederek yapılmamıştır. Her caminin çevresine kütüphaneler, medreseler (üniversiteler) kurarak, insan inşa etme projelerine de yatırımlar yapılmış. Fatih İstanbul’u dünyanın en büyük eğitim merkezi haline getirmek için çalışmıştır. Bugün halen turistlerin ziyaret ettiği bir şehirse İstanbul, biz bu ilgiyi Sultan Fatih’in İstanbul’u fethine değil, ufkuna borçluyuz. Tarihle övünmek! Benim en kızdığım insanlar, sürekli başkalarının yaptıklarıyla övünüp, onların kahramanlıklarını anlatanlardır. Tarihimize bakarken de aynı hatayı yapıyoruz. Sultan Fatih’i konuşurken de, sadece ‘övünmek’ için konuşuyoruz. Örnek alıp, yaşadığınız çağa taşıyamadığınız kahramanlarımız, ellerimizle öldürdüğümüz insanlardan farksızdır. İşte bu yazımda bahsedeceğim çalışma, bana Sultan Fatih’in bu ufkunu hatırlatan bir çalışmadır. İzmir / Ödemiş Müftüsü Musafa BİLGİÇ Bey, görev yaptığı yerlerde, ‘Cami değil Kütüphane açan müftü’ olarak, benim BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 23 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 işte!’ kullanmak, milletin yüzüne tükürmekten çok daha ağır bir hakarettir aslında. Kütüphane inşaatının bitip, açılış yapıldığını duyduğumda, bu konu hakkında bir yazı yazma niyetinde olduğum için, kendisini aradım. Kendisiyle aramızda geçen telefon konuşması notlarımı, herkesin örnek alması temennisiyle sizlere sunuyorum: Görev yaptığım yerlerdeki uygulamalarımla gördüm ki, doğru ortam, doğru yatırım, doğru kitaplar oluşturulup ve azimle çalışılınca, ‘okumaz’ sanılan insanlar okumaya başlıyorlar. Okuyan bir toplum oluşturmak isteyen insanların, iyi niyetli olmaları yetmiyor. Doğru şeyi, doğru biçim ve üslup ile yapmayı da öğrenmemiz gerekiyor. ‘Ufuk sahibi olmak budur dediğim insanlardan birisidir. Ödemiş Müftüsü Mustafa BİLGİÇ Hoca, hepimizin kulağına küpe olacak şu tespitleri yapıyor: Camiyi kışla mecburuz. olmaktan çıkartmaya Cami ve Kütüphane arasında köprü kurmak, benim dini sorululuklarım arasındadır. Kütüphanesiz camiler yapmanın ağır bedellerini, tüm İslam ülkeleri çok ağır ödüyor. Müslümanların dünyaya hükmettiği dönemlerin ortak özelliklerinden birisi, Kitaplar / ilim ile camiyi birlikte inşa etmiş olmalarıdır. Osmanlı döneminde yapılan camilerin çevresi, hem ilim hem ibadet yuvasıdır. ‘Okuyan toplum!’ okuma – yazma bilen toplum anlamına gelmiyor. Sayın Prof. Dr. Mümtaz TURHAN Bey, ‘Yamyam bir topluma, sadece okuma yazmayı öğretirseniz, o toplum okuma yazma bilen yamyam bir toplum olur’ derdi. Biz okuma yazma bilen fakat okumayan yazamayan bir toplum eğitiyoruz. Bizim millet okumaz! ‘ Bizim milletimizi okumaz!’ diyen Profesörlere bile şahit oldum. Bu sözü Moderrn Kütüphaneler İçki içen insanlar bile ‘nezih mekan’ ve ortamda içmeyi tercih ediyorlar. Meyhane sahipleri, insanı sarhoş eden içkiyi ikram etmek için gayret ediyor da, biz insanları uyandırmak için kitap / bilgi ikram ettiğimiz kütüphanelerimizi neden süslemiyoruz? Birçok il ve ilçemizde, maalesef, kütüphaneler en izbe yerlerde ve tozlu raflar arasında, eski sandalyelerin olduğu mekanlar olarak bulunuyor. Raflarda bulunan kitapların eski, ve bakımsız olmaları da ayrı bir problem. Böyle ortamlara değil yeni nesli / gençleri, kitap okumayı seven insanları bile çekmekte zorlanırız. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 24 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 Hayat nerede akıyorsa, camiler ve kütüphanelerde orada olmak zorunda. Hayat, din ve bilgi bir arada olmalı. Kütüphane, her şeyi ile cazip olmak zorunda. Şehrin en güzel yerlerinde inşa edilmeli. Güncel ve yeni kitaplar, nezih bir ortam, çay – kahve ikramı gibi ‘tekrar gelmeyi teşvik edecek’ bir ortam olmalı. Biz kütüphanemizde, lise öğrencilerine kahvaltı bile veriyoruz. Kütüphanemizi ziyaret eden insanlar için ‘anı defteri’ bile koyduk. Gözlem ve beklentilerini bizimle paylaşmaları, bize yol gösteriyor. İlçemizde ki bütün okullar, öğretmenler ve öğrenciler Kütüphanemizden istifade ediyor. ‘Müftülük ne iş yapar?’ diye sorulsa, cevap bile veremeyecek gençler, ‘Müftülük mührü’ olan kitaplar alıp, evlerine götürüyorlar. Nerede insan varsa, biz oraya da ulaşmak zorundayız. Müftülükler, cami dışında ki insanlara ulaşamıyorsa, ulaşmak için elinden geleni yapmıyorsa, sorumluluklarını yerine getirmiyorlar demektir. Sait Çamlıca Kaynak: www.saitcamlica.com BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 25 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 SOSYAL ORTAM OLARAK KÜTÜPHANELER K ütüphaneler kullanıcılar için cazibesinden dijital çağda da hiçbir şey yitirmedi. Keyifli, ilham veren ve iletişime açık ortamlar olan kütüphaneler, öğrenme ve araştırma için her zamankinden daha revaçta. Geçen yüzyıllarda araştırma yapanların önemli kaynaklara ulaşabildiği tek yerler kütüphanelerdi, oysa bugün her tür bilgiye genellikle –fen bilimlerinde neredeyse sadece– internetten erişilebiliyor. Fakat araştırmacılar ve üniversite öğrencileri istedikleri bilgiye evlerindeki bilgisayardan rahatça ulaşabilseler de, akademik kütüphaneler her zamankinden daha dolu. Dünya Kütüphaneler Birliği’nin (IFLA) Eğitim ve Öğretim Çalışma Grubu üyesi ve Berlin Humboldt Üniversitesi Kütüphanecilik ve Enformasyon Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim görevlisi Petra Hauke, “Örneğin, Berlin Humboldt Üniversitesi’ne bağlı Jacob ve Wilhelm Grimm Merkezi’nin yeni kütüphanesindeki çalışma masalarına o kadar çok rağbet var ki, dolu masaların üzerine ‘parkmetre’ koymak gerekiyor,” diyor. “Kullanıcı belli bir süre içinde masasına dönmediğinde, kütüphane çalışanları kullanıcının eşyalarını masadan kaldırarak başkalarına yer açıyorlar.” İlham veren, cazip ve sakin bir ortam Kütüphane dijital çağda bile –ya da tam da bu nedenle– cazibesini koruyor, çünkü insanları esinlendiren bir mekân. “Hür Berlin Üniversitesi’nin yeni Filoloji Kütüphanesi açıldığı günden itibaren dolup taştı, üstelik de sadece filoloji öğrencilerinin değil, yasa metinlerini yanlarında getiren hukuk öğrencilerinin de akınına uğradı,” diye devam ediyor Petra Hauke. “Hukuk öğrencileri kütüphanenin dermesine değil, ‘sadece’ o güzel, insana esin veren mekâna ilgi duyuyorlardı.” Son derece etkileyici yeni kütüphane binaları bir yana, kütüphaneler insanın kendini iyi hissettiği, müşteri olarak görülmediği ya da dikkat dağıtan şeylere maruz kalmadığı bir ortam olarak algılanıyor. Gerçek karşılaşmalar ve iletişim Ama kütüphane kullanıcılarına yalnızca mekânın kendisi değil, konsantre olup çalışan ya da fikir alış verişinde bulunmak isteyen benzer kafa yapısına sahip insanlarla aynı ortamda bulunmak da esin veriyor. “Bilgisayarlarının karşısında BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 26 KÜTÜPHANE BÜLTENİ oturup tek başına çalışan insanlar çoğaldıkça, başkalarıyla karşılaşma, bir araya gelme ihtiyacı da bir o kadar artıyor,” diyor Hauke. Hauke’ye göre, örneğin “konferans turizmi”nin gelişmesi de çok net görülebilen bir eğilim. “Dijital iletişim olanakları ortaya çıktığında, pek çok kişi konferanslara gitmeye artık gerek kalmadığını düşünmüştü. Ama tam tersi oldu: Sayıları giderek artan konferanslara çok rağbet var. Nitekim konferanslarda da insanlar arasındaki fikir alış verişi ve iletişim ille de sunumlar esnasında değil, kahve molalarında oluyor.” Dermeye değil, kullanıcıya odaklanmak Giderek ivme kazandığı görülen bu eğilimi dikkate alan akademik kütüphanelerin sayısı da artıyor. Buna bir NİSAN 2013 örnek de, 2011’de fen bilimleri kütüphanesini yeni baştan düzenleyen Konstanz Üniversitesi. Bu girişimin ilk adımı, üniversitenin öğrenci ve araştırmacılarının gereksinimlerini saptamaya yönelik bir değerlendirme yapmasıydı. “Ortaya çıkan sonuç şuydu: Bilim insanları özellikle veri bankalarına ve dergilere elektronik ortamda doğrudan ulaşmak istiyorlar ve akademik kütüphanenin basılı dermesine sadece zaman zaman gereksinim duyuyorlar,” diyor Konstanz Üniversitesi Kütüphanesi’nin müdür yardımcısı Oliver Kohl-Frey. “Buna karşın, üniversite öğrencileri basılı ve elektronik dermeye erişimin yanı sıra, çağdaş bir altyapıya sahip çalışma masalarına ve grup çalışması yapabilecekleri alanlara da ihtiyaç duyuyorlar.” Daha sonra ilgili bölümlere de danışıldı ve ulusal lisanslar üzerinden elektronik erişime açık olan dergilerin basılı versiyonları dermeden çıkartıldı. “Sırf bu sayede, 32.000 civarında dergiyi satmamız, bağışlamamız ya da geri dönüşüme vermemiz mümkün oldu,” diyor Kohl-Frey, BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 27 KÜTÜPHANE BÜLTENİ “ve böylece, fen bilimleri kütüphanesini yeniden düzenlemek için gereken alanı kazandık.” Çalışma ve dinlenme için alan NİSAN 2013 kanepelerle bir okuma köşesi oluşturduk, yeni bir içecek otomatı da var. Ayrıca, birkaç şezlong daha ilâve ettik ama bu şezlonglar sadece uyumak için kullanılmıyor Kütüphane yeniden düzenlenirken, tek kişilik çalışma masalarına yenileri eklendi, ayrıca masa ve ofis sandalyeleriyle yeni bir grup çalışması alanı oluşturuldu. “Burası birkaç saat içinde öğrenciler tarafından büyük bir doğallıkla benimsendi ve yoğun biçimde kullanılmaya başladı. Ondan beri de ortalama yüzde 75 oranında dolu, yoğun saatlerde ise yer bulmak bile mümkün değil. Öğrenciler masaları ihtiyaçlarına göre farklı biçimlerde birleştiriyorlar,” diyor Kohl-Frey. tabii.” Bütün bunlar, Konstanz’daki kütüphanenin kullanıcılar açısından kalitesinin çok kısa bir sürede artmasını sağladı. “Bizim örneğimizden de görülebildiği gibi, bunun için yepyeni bir binaya ve büyük bir bütçeye gerek yok.” Fakat modern bir çalışma mekânı okul dışı öğrenme faaliyetleri ve dinlenme için de alan sunar. “O nedenle, rahat Kaynak: Dagmar Giersberg Bonn’da serbest muhabir olarak çalışıyor. Copyright: Goethe-Institut e. V., Internet-Redaktion Şubat 2013 Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer http://www.goethe.de/ins/tr/lp/wis/bib/tr10544836.htm BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 28 KÜTÜPHANE BÜLTENİ Nisan 2013 KİTAPSIZ KÜTÜPHANE T eksas'ta içinde hiç kitap olmayan kütüphane açılıyor. Halk kütüphanesi açmakla çok da Apple'ın kurucusu Steve Jobs'un orijinal bir iş yapmayacağını bilen ABD’li biyografisini okuduğunu ve çok etkilendiğini girişimci söyleyen Wolff bu projenin kütüphane Nelson Wolff Steve Jobs’un biyografisini okuduktan sonra dünyanın ilk geleneğini kitapsız kütüphanesini açmak için kolları zenginleştireceğine sıvadı. yok etmeyeceğini, konsepti inanıyor. Daily Mail gazetesinde yer alan habere göre Wolff yeni projesi için 5000 metrekare zemin üzerine kurulu bir devlet binasını hayalindeki kütüphaneye dönüştürecek. 150 kitap okuyucu, 50 masaüstü bilgisayar, 25 tablet ve 25 laptop’un bulunacağı kütüphanede çocuklar için de özel bir alan düşünülmüş. Ziyaretçilerin yanlarında getirdikleri bilgisayarlara istedikleri yükleyebileceklerini ABD’nin Teksas eyaletinin San Antonio kentinde yaşayan Nelson Wolff içinde bilgisayar istasyonlarının olacağı, ekitaplarla dolu dünyanın ilk kütüphanesini açmaya hazırlanıyor. kitapsız e-kitapları söyleyen Wolff sözlerine şöyle devam etti: “Kütüphaneye gelenler e-kitapları evlerine götürebilecek. Fakat 2 hafta sonra geri getirmezlerse sistem kapanacak ve kitap okuyucuları çalışmayacak.” Kitapsız kütüphanenin 2013’ün sonlarına doğru açılması bekleniyor. Kaynak: İnternet BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 29 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 AHŞAP KİTAPLAR İ talyan sanatçı Nino Orlandi bir heykeltıraş. Ancak Orlandi’nin eserleri alışılagelmiş heykeltıraş işlerine pek benzemiyor. Birincisi ahşapla çalışıyor. İkincisi, genellikle kitap temalı eserler yaratıyor. Kağıdın kökünün ağaç ve dolayısıyla ahşap olduğu düşünülürse, ortaya ilginç bir durum çıkıyor. Orlandi’nin eserlerini, facebook.com/nino.orlandi adresindeki Facebook sayfasında da görmek mümkün. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 30 KÜTÜPHANE BÜLTENİ BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI NİSAN 2013 Sayfa 31 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 SİBERNETİK ÇAĞA GİRMİŞ OLABİLİRİZ! G oogle’ın bir süre önce duyurusunu yaptığı Google Glass, biyolojik ve dijital yaşamın birleştiği sibernetik yaşam tarzının başlangıç noktası olabilir mi ? Syborglar hepimizin kulağında bilimkurgunun bir parçası olarak yankıyorlar. Onları pek çok bilimkurgu filminde “yarı robot-yarı insan” yaşam biçimleri olarak görüp tanıdık. Syborglar insansı görünen robotlar olduğu gibi kaybettiği uzuvlarının yerine sentetikrobotik uzuvlar yerleştirmeyi tercih etmiş insanlar da olabiliyordu. Ya da yeteneklerini insansı sınırların ötesine taşıyabilmek için kasten ve bilinçli şekilde bedenine robotik-sentetik parçalar ekleyen insanlar da filmlerde karşımıza syborg ismiyle çıkıyordu. Bilimkurgunun bu sibernetik yaşam tarzlarını ele alışının ötesinde, dünyanın ilk sibernetik çalışmalarının Anadolu’da yapıldığını da küçük bir bilgi olarak ekleyelim. 12. yy. da Anadolu’da yaşayan Artuklu Türklerden fizikçi, robot ve matris ustası bilim insanı El-Cezeri’nin mekanik makineleri insan bedeniyle birleştirmek veya insan bedeniyle uyumlu çalışmalarını sağlamak adına yaptığı çalışmalar sayesinde Sibernetik ismi verilen bilim dalı doğuyor ve bu “fantezi” Hollywood’un ünlü Blade Runner’ından, Star Trek filmlerine, Star Wars efsanesindeki kullanımından, uzuvlarını kaybeden insanların tekrar sosyal yaşama uyum sağlayabilmesi ve bakıma muhtaç kalmadan yaşayabilmeleri için üretilen protezlere kadar pek çok yerde karşımıza çıkıyor. İşte geçtiğimiz aylarda duyurusu yapılan, Şubat ayında ise artık resmen kullanıcılara ulaştırılmaya başlanan Google Glass, dijital çağın kapanıp sibernetik çağın başlangıcında sembolik bir ürün olabilir. Google’ın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı Google Glass, yüzün üst kısmına, sağ gözün önüne takılan bir “vizör” den ibaret. Tek camlı, modern tasarımlı bir gözlük gibi görünen bu cihazın üzerinde kamera, mikrofon gibi sensörler de yer alıyor. Kullanıcı gözlüğü taktığında, kontrol ettiği dijital veriler ekranda, tam gözünün önünde beliriyor. Bu görüntü, kullanıcının BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 32 KÜTÜPHANE BÜLTENİ görüş alanını kapatmıyor, aksine kullanıcı hayatın içinde yaşamına devam ederken, ihtiyaç duyduğu bilgiler ekranda sürekli gözünün önüne gelir. Evden çıkmadan önce hava durumunu, karşılaştığı, tanıştığı insanların sosyal medya profilleri, kendi eposta hesaplarında ki uyarılar, otomobil kullanırken yol ve navigasyon bilgisi, gezip tozarken, fotoğraf ve video çekmek için gerekli kontroller… İnternet üzerinden seyretmek istediği videolar, okumak istediği kitaplar… Aslında bu teknoloji insanoğluna yabancı değil. Savaş pilotlarının kaskında bulunan vizörler, benzer şekilde çatışmada yardımcı olacak tüm bilgileri vizörün üzerinden pilotun gözüne iletebiliyordu. Google, bu teknolojiyi, gündelik hayatta kullanılabilecek kadar sade ve ekonomik bir tasarıma indirgemeyi başarmış görünüyor. Google Glass şimdilik sadece bu ürün için uygulama geliştirmek isteyen geliştiricilere gönderiliyor. Yeterince uygulama geliştirildiğinde ise, ki bu çok zaman almayacak, onu tüm teknoloji NİSAN 2013 mağazalarında görüp satın alabileceğiz. Bu aşamadan sonra artık sokakta yürürken bile her saniyemizi kaydedebileceğiz. Baktığımız yerin fotoğrafını, videosunu hızlıca çekip saklayabileceğiz, en yakın eczaneyi aradığımızda, adres bilgisi harita üzerinde gözümüzün önünde belirecek. Otomobil kullanırken, yol haritası yine tam gözümüzün önünde duracak. Sabahları işe, okula giderken veya akşamları dönerken, seyretmek istediğimiz filmler, haberler, maçlar, gelişmeler, internetten sağ gözümüzün önüne akacak. Sesli veya hareketli komutlarla gözlüğü kontrol edebileceğiz ve örneğin sokakta gözümüzün önünde gerçekleşen komik bir olayı tek bir göz kırpma hareketi ile anında fotoğraflayıp o dakikda internete yükleyip sosyal medyada paylaşabileceğiz. Tüm bu yetenekler, dijital teknolojilerle daha da uyum içinde yaşamamızı sağlayan gelişmeler olduğu için Google Glass’ı insanoğlunun sibernetik yaşamı anlamasının ve kabullenişinin ilk adımı olarak da düşünmek yanlış olmayacaktır. Cem Şancı Kaynak: Chip Dergisi Mart 2013 Derginin 1999 yılından beri yayınlanan tüm sayılarına “Süreli Yayınlar” bölümümüzden ulaşabilirsiniz…. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 33 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 KİTAP TANITIMI İSKENDER Yer numarası : PL 249.4 Şaf 2011 Yazar : Elif Şafak Yayınevi : Doğan Kitap Konusu : Şu sevdiklerini acıtır. hayatta insan en çok Elif Şafak’ın yeni romanında içimizden bir ailenin, Toprak ailesinin yaşamlarına yakından tanık oluyoruz. Onların hayal kırıklıklarında ve umutlarında hem ilginç ve sıra dışı, hem de tanıdık ve bizden bir hikâyenin izdüşümlerini buluyoruz. Bir Kürt köyünde başlar sürprizlerle dolu bu serüven. Oradan İstanbul’a, Londra’ya ve Abu Dabi’ye uzanır. Gidenler ve kalanlar, sevenler ve sevmeyi bilmeyenler üzerine bir roman bu; bir de değişmek, değişebilmek üzerine. 1970’lerde Anadolu’dan Londra’ya göçmüş Toprak ailesinin hüzünlü, heyecanlı ve bir o kadar da umut dolu hikâyesi İskender. Elif Şafak “İskender” romanı ile 1996 yılından beri düzenlenen ‘Women’s Prize for Fiction’ en iyi roman ödülüne aday gösterildi. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 34 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 FİLM TANITIMI SİYAH KUĞU (Black Swan) Yer numarası : DV00998 Yönetmen : Darren Aronofsky Oyuncular : Natalie Portman, Mila Kunis, Vincent Cassel Yapım Yılı : 2010 İMDB Puanı :8.1/10 Türü : Dram, Gerilim, Gizem Filmin Konusu : Nina (Portman), New York’ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve hayatında çoğu balerin için de olduğu gibi dansetmekten başka bir şey yoktur. Eski bir balerin olan ve bu konuda çok hırslı olan annesi Erica (Hershey) ile yaşamaktadır. Oyun yönetmeni Thomas Leroy (Cassel) KUĞU GÖLÜ’nün baş balerini Beth MacIntyre (Ryder) yeni sezonda değiştrimeye karar verir ve ilk tercihi de Nina’dır. Balenin saf ve zarif Beyaz Kuğu ile şehvetin temsilcisi Siyah Kuğuyu aynı anda canlandırabilecek birine ihtiyacı vardır. Fakat Nina’yı bekleyen bir yeni bir rakip vardır, ve o da Leroy’u etkilemeyi başarmıştır. Nina Beyaz Kuğu rolüne her ne kadar uysa da Lily de Siyah Kuğu’nun tam karşılığıdır. İki genç dansçı arasındaki rekabet garip bir arkadaşlığa dönüşürken Nina da kendi karanlık tarafıyla haşır neşir olmaya başlamıştır. Onu mahvedebilecek türden bir kayıtsızlık. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 35 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 BİZDEN HABERLER 1. Uluslararası Semantik Ağ ve Üst Veri Sistemleri Konferansı: Bu uluslararası konferans 21. yüzyılda bibliyografik erişimin geleceğini tartışmak için çeşitli disiplinlerden uzmanları biraraya getirmiştir. Kütüphane, bilgi ve bilgisayar bilimciler ile yayıncılar ve ontoloji geliştiriciler, diğerleriyle birlikte, kullanıcı ortamında semantik ağ ve üst veri sistemlerinin değişen rolü üzerine görüşlerini paylaşmışlar , (örn.çevrimiçi kataloglar, meta-arama, bulma araçları) bununla beraber kütüphanede, ağ ve yönetim ortamlarında (örn. MARC, DC, EAD, RDA, RDF, FRBR, FRAD) ve yukarıda bahsedilen alanlarda kullanılabilecek birçok uygulama ve teknolojiyi keşfetmişlerdir. Toplantıya Kütüphane Ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı adına Uzman Kütüphaneci Süleyman Erdoğmuş katılmıştır. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 36 KÜTÜPHANE BÜLTENİ NİSAN 2013 Kütüphane Oryantasyonları: Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü 3. Sınıf öğrencilerine, Uzman Kütüphaneci İdris Karaaslan tarafından kütüphanenin tanıtımı ve kaynakların kullanımı ile ilgili Merkez Kütüphanede bir seminer verilmiştir. Sonrasında Fen Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirilen çalışmada, Kütüphaneci Gülcan Küçükgüreşgen, aynı öğrencilerimize Elektronik kaynaklar ve E-kitapların kullanımını anlatmıştır. Oryantasyon taleplerinizi, http://kutuphane.balikesir.edu.tr/kutuphane_form/oryantasyon_istek.php adresindeki formu doldurarak bizlere iletebilirsiniz. BAÜ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON DAİRE BAŞKANLIĞI Sayfa 37 Cilt: 10 Sayı: 2 Nisan: 2013 2004 Yılında yayımlanmaya başlanan “Kütüphane Bülteni”, 2009 yılından beri 3 ayda bir yayımlanmaktadır. Balıkesir Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Hazırlayan: Gülcan Küçükgüreş[email protected] Merkez Kütüphane İletişim: Tel: +90 266 612 14 34 [email protected]