TİSK`TEN AÇIKLAMA: TÜRKİYE`NİN ILO`NUN “KARA LİSTESİ”NE

Transkript

TİSK`TEN AÇIKLAMA: TÜRKİYE`NİN ILO`NUN “KARA LİSTESİ”NE
TİSK’TEN AÇIKLAMA:
TÜRKİYE’NİN ILO’NUN “KARA LİSTESİ”NE
ALINDIĞI ŞEKLİNDEKİ HABER YANILTICIDIR
2-18 Haziran 2010 tarihleri arasında
sözleşme); Guatemala (87 sayılı sözleş-
Bu yıl, Aplikasyon Komitesinde özel
99. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda
me); Hindistan (100 sayılı sözleşme);
paragraf ya da kara listeye alınan ülke-
Türkiye’nin temel sendikal hakları ih-
İran (111 sayılı sözleşme); Moritanya
lal ettiği ve Türkiye’nin sözleşmele-
(129 sayılı sözleşme); Meksika (155 sa-
re uymadığı için ILO’nun, “Aplikasyon
yılı sözleşme); Myanmar (87 ve 29 sayılı
Komitesi”nin gündeminde kara listeye
sözleşmeler); Peru (169 sayılı sözleşme);
Aplikasyon Komitesi gündemine alı-
alındığı yönünde basında yer alan ha-
Sudan (29 sayılı sözleşme); Svaziland
berler kamuoyunu yanıltıcı niteliktedir.
(87 sayılı sözleşme); Tayland (122 sayılı
narak görüşülen bu ülke vakalarının
99. Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 25 ülkeden oluşan Aplikasyon
sözleşme); Türkiye (87 sayılı sözleşme)
ve Venezuela (87 sayılı sözleşme).
ler Orta Afrika Cumhuriyeti, Svaziland
ve Myanmar’dır.
içinde yer almasına rağmen Ülkemiz,
87 sayılı ILO Sözleşmesinin uygulanması açısından söylenenin aksine “kara
Komitesi listesinde bu sene aşağıdaki
Türkiye’nin söz konusu liste kapsa-
ülkeler, ilgili sözleşmeler sebebiyle yer
mında görüşülmesinin, Türk kamuo-
listeye” alınmamıştır.
almışlardır:
yuna Ülkemizin “kara liste”ye alındığı
Komitesi, Türk Hükümeti’nden çalışma
şeklinde yanlış yorumlarla aktarıldığı
hayatını düzenleyen 2821, 2822 ve
Kamboçya (87 sayılı sözleşme); Orta
Afrika Cumhuriyeti (188 sayılı sözleş-
görülmektedir.
me); Fas (182 sayılı sözleşme); Özbe-
“kara liste” olarak yansıtılması hatalı bir
Söz konusu listenin
kistan (182 sayılı sözleşme); Rusya Fe-
yönlendirmedir.
ILO Aplikasyon
4688 sayılı yasalara ilişkin yürütülen
değişiklik çalışmalarını bir eylem planına bağlamasını talep etmiştir.
derasyonu (111 sayılı sözleşme); Çek
Kara liste ya da özel paragraf olarak
Cumhuriyeti (111 sayılı sözleşme); Uk-
adlandırılan uygulamaya, ancak Aplikas-
rayna (95 sayılı sözleşme); Beyaz Rusya
yon Komitesi tarafından ilgili ülkenin ILO
(87 sayılı sözleşme); Burundi (182 sayılı
Sözleşmesine aykırı davrandığı sonucu-
sözleşme); Kanada (87 sayılı sözleşme);
na varılması halinde başvurulmaktadır.
Kosta Rica (98 sayılı sözleşme); Mısır
Bu uygulamanın da uluslararası camia-
çalışma hayatına herhangi bir katkısının
(87 sayılı sözleşme); Gürcistan (98 sayılı
da ciddi müeyyideleri bulunmaktadır.
olmayacağını belirtmek isteriz.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olarak, konuya ilişkin kamuoyunu yanıltıcı bilgilendirmelerin Ülkemiz
TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ-HAZİRAN 2010
BÜYÜME, CARİ AÇIK İKİLEMİ VE İSTİHDAM
Krizin ikinci dip yapabileceği tartışmaları devam ederken, AB ve üç aday ülkeyi
de kapsayan 37 ülke için satınalma gücü
paritesine göre kişi başına gelir hacim
endeksi açıklandı. Bu endeks, bir taraftan krizin etkisini belirginleştirirken, diğer
taraftan Türkiye’nin AB üyeliği için daha
yüksek büyüme oranlarını yakalaması gerektiğini ortaya koydu. Buna göre, Türkiye
Avrupa’nın en fakirleri ile yan yanadır. Endekste 37 ülke için, Avrupa Birliği’ne üye
27 ülkenin ortalaması 100 olacak şekilde
kişi başına reel GSYH değerleri ele alınmış ve 2009 yılı için Türkiye’nin endeks
değeri 46’da kalmıştır.
140
Türkiye makro ekonomik büyüklük
olarak G-20 içerisinde yer alan bir
ülke olmasına karşın, kişi başına gelir, işgücüne katılım oranı gibi değişkenlerde gelişmiş ülkeler sınıfına girememektedir. Bunun sağlanabilmesi
Türkiye’nin istikrarlı, sürdürülebilir ve
yüksek oranlı büyümesi ile mümkündür. Büyümenin bu özelliklere sahip
olabilmesi için sağlam kaynaklarla finanse edilmesi zorunludur. Türkiye bu
konuda bir türlü çözüm yolu üretememiştir. Yeniden pozitif büyüme oranını yakaladığımız bir dönemde tekrar
yüksek cari açık düzeyleri ile karşı
karşıya kalmamız, sorunun ciddiyetini
göstermektedir.
Sanayi Üretimi, Ciro ve Sipariş Endeksleri ile Kapasite Kullanımı:
Nisan ayında Sanayi Üretim Endeksi
bir önceki yılın aynı ayına göre %17,0
yükseldi. Alt sektörler itibariyle imalat
sanayi sektörü endeksi %18,6, elektrik,
gaz ve su sektörü endeksi %9,7, madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi
%5,2 arttı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim endeksi
ise bir önceki aya göre %0,8 yükseldi.
ARINDIRILMAMIù øLE MEVSøM VE TAKVøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù SANAYø ÜRETøM
ENDEKSø
130
120
110
100
90
8
19 Haziran 2010 tarihinde Hakkari-
Milli bütünlüğümüzü ve kardeş-
cezalandırılması; kararlı adımlar atıla-
Şemdinli’ye bağlı Gediktepe Mevkii’nde
lik duygularımızı zedelemeye yönelik
rak bölücü terör örgütünün sonunun
bulunan Askeri Birliğimize yönelik dü-
yapılan terörist saldırılar bizleri asla
getirilmesi zorunludur.
zenlenen hain saldırı sonucu 11 aske-
yıldıramayacak; Ülkemizin birlik ve
rimizin şehit düşmesi, Türk Milletini de-
beraberliğini bozamayacaktır.
rinden yaralamıştır. Milletimizin yüreği-
Milletinin bölünmez bütünlüğüne yö-
ralılarımıza acil şifalar, Ailelerine, Ulu-
ni kanatan bu insanlık dışı saldırıyı TİSK
nelik düzenlenen bu hain saldırının
sumuza ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize
Camiası olarak nefretle kınıyoruz.
sorumlularının derhal yakalanması ve
başsağlığı diliyoruz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Türk
Şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, ya-
TOPLAM SANAYø ENDEKSø (ARINDIRILMAMIù)
20
10
-4
20
10
-3
20
10
-2
20
10
-1
20
09
-1
2
20
09
-1
1
20
09
-1
0
20
09
-9
20
09
-8
20
09
-7
20
09
-6
20
09
-5
20
09
-4
20
09
-3
20
09
-2
TİSK: “Terörist saldırılar Ülkemizin birlik ve
beraberliğini bozamayacaktır”
20
09
-1
80
MEVSøM VE TAKVøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù ENDEKS
Kaynak: TÜøK Haber Bülteni Kaynak: TÜİK Haber Bülteni
Ana sanayi grupları sınıflamasına ği görülmektedir. Bunu %31,8 ile kağıt
Sanayi Ciro Endeksi, 2010 yılı Nisan
Sanayi Ciro Endeksi, 2010
yl Nisan aynda bir önceki yln ayn ayna
ayında bir önceki yılın aynı ayına göre göre Nisan ayında en yüksek artış %3,7 hamuru, kağıt ve kağıt ürünleri imalatı
göre %19,1 artarken bir önceki aya göre ise %4,3 azald. Alt sektörler
%19,1 artarken bir önceki aya göre ise ile enerji imalatında ortaya çıkmıştır. Di- izlemiştir.
itibari
ile Nisan
aynda,
önceki
yln
ayn ayna
göre
ve ise Nisan
bütün
ana sanayi
gruplarında
aylık
%4,3 azaldı.
Alt sektörler
itibari ile
Ni- ğerbir
Sanayimadencilik
sipariş endeksi
bazda düşüş
kaydedilmiştir.
İmalat sa-iseayında
san ayında,
bir önceki yılınendeksi
aynı ayına%47,8,
taúocakçl÷
imalat
sanayi endeksi
%18,4
yükseldi.
bir önceki
yılın aynı ayına göre
göre madencilik ve taşocakçılığı endeksi nayi alt gruplarında ise en yüksek artış %19,9 artarken, bir önceki aya göre
%47,8, imalat sanayi endeksi ise %18,4 %34,9 ile kok kömürü, rafine edilmiş %6,4 düşmüştür. Ana sanayi grupları
Ana sanayi gruplar snflamasna göre Nisan aynda en yüksek artú %3,7
petrol ürünleri imalatında gerçekleşti- sınıflamasına göre Nisan ayında yıllık
yükseldi.
ile enerji imalatnda ortaya çkmútr. Di÷er bütün ana sanayi gruplarnda
aylk bazda düúüú kaydedilmiútir. ømalat sanayi alt gruplarnda ise en
İŞVEREN
/ Mayısürünleri
- Haziran 2010
yüksek artú %34,9 ile kok kömürü, rafine edilmiú
petrol
9
bazda en yüksek artış %32,3 ile dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe
gerçekleşirken, aramalı imalatı %27,8,
sermaye malı imalatı %10,8, dayanıksız
tüketim malı imalatı %10,4 düzeyinde
artmıştır. İmalat sanayi alt gruplarında
ise en yüksek artış %31,0 ile kağıt hamuru, kağıt ve kağıt ürünleri imalatı,
%28,5 ile ana metal sanayi imalatında
gerçekleşmiştir.
Sanayi üretimi, ciro ve siparişindeki
göreli hızlı artışa kapasite kullanım oranı aynı paralelde eşlik etmemiştir. Kapasite kullanım oranı Nisan ayında %72,2,
Mayıs ayında %73,4 ve Haziran ayında
(geçici veri) %73,6 artmıştır. Daha önceki bültenlerimizde de vurguladığımız
üzere, kapasite kullanım oranının istikrarlı bir şekilde artması ile sanayi sektöründeki istihdam yükselişi tetiklenecektir. Hiç şüphesiz kapasite kullanım oranındaki artış da toplam talebe bağlıdır.
Nitekim kriz sürecinde toplam talepteki
(yurtiçi ya da yurtdışı) değişmelerin kapasite kullanımının temel belirleyicisi
olduğu açıkça görülmüştür.
Ödemeler Dengesi:
Ekonomideki büyüme eğiliminin
güçlenmesi ile birlikte ithalat hacmi de
hızla artmıştır. İthalattaki bu artışa aynı
oranda eşlik edemeyen ihracat hacmi
nedeniyle cari açık düzeyi hızla artmıştır. Bu gelişimin bir sonucu olarak 2009
yılının Nisan ayında 1.583 milyon dolar
olan cari işlemler açığı 2010 yılının Nisan ayında 4.361 milyon dolara ulaşmıştır. Bu açığın başlıca kaynağı olan
dış ticaret açığı da 2009 yılının Nisan
ayına göre %171,7 oranında artarak
3.994 milyon dolar olmuştur. Hizmetler dengesi kalemindeki net gelirlerin
%82,7 oranında düşerek 102 milyon
dolara gerilemesi cari açığın artışının
diğer bir kaynağı olmuştur. Geçen yılın
aynı ilk dört ayında 3.562 milyon dolar
açık veren cari işlemler hesabı, bu yılın
aynı döneminde 14.251 milyon dolar
açık vermiştir.
Bir önceki döneme göre istihdam ara
malı imalatı sektöründe %0,6, dayanıklı
tüketim malı imalatı sektöründe %1,2,
sermaye malı imalatı sektöründe %1,3
artmış, buna karşın dayanıksız tüketim
malı imalat sektöründe %0,2 ve enerji
sektöründe %0,2 azalmıştır.
2009 yılının Ocak-Nisan döneminde
2.736 milyon dolar açık veren dış ticaret dengesi, bu yılın aynı döneminde
12.455 milyon dolar açığa ulaşmıştır.
Bu dönemde, bir önceki yılın aynı dönemine oranla ihracat (FOB) gelirleri
%11,3 oranında artmış ve 35.663 milyon dolar olurken, bavul ticareti gelirleri de %21,9 yükselerek 1.849 milyon
dolar düzeyini yakalamıştır. İhracattaki
bu artışa rağmen dış ticaret açığının
artmasının nedeni yılın ilk dört ayında
ithalatın %36,6 artarak 53.262 milyon
dolara ulaşmasıdır. Bu gelişmeler sonucunda, il dört aylık dönemde dış ticaret açığı %252 artarak 6.963 milyon
dolardan 17.600 milyon dolara ulaştı
ve 2009 Nisan ayında %74,7 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı da, 2010
Nisan ayında %63,4’e geriledi.
Üç aylık sanayide çalışılan saat endeksi de 2010 yılı ilk döneminde bir önceki
yılın aynı dönemine göre %2,6 artarken,
bir önceki döneme göre %0,7 düşmüştür.
İstihdamdaki bu gelişmeye rağmen üç
aylık sanayide brüt ücret-maaş endeksi,
2009 Nisan ayında %45,5 olan Avrupa Birliği’nin (AB) ihracattaki payı,
bu yılın aynı ayında %45,8’e yükseldi.
Böylece, AB’ye yapılan ihracat %26,1
artarak 4.340 milyon dolara ulaştı. Nisan ayında en fazla ihracat yapılan ülke
Sanayi sektörü üretim, ciro ve sipariş endeksindeki bu yükseliş eğilimine
karşın sanayi sektöründe istihdam bir
önceki yılın aynı dönemine göre %0,7,
bir önceki döneme göre ise ancak %0,4
yükseldi. Üç Aylık Sanayi İstihdam Endeksi, 2009 yılının aynı dönemine göre,
ara malı imalatı sektöründe %4,0, dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe
%3,2 artarken, dayanıksız tüketim malı
imalatı sektöründe %0,7, enerji sektöründe %1 ve sermaye malı imalatı sektöründe %4,1 azaldı.
10
2010 yılı ilk döneminde bir önceki yılın
aynı dönemine göre %11,9, bir önceki
döneme göre %0,5 yükselmiştir.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
924 milyon dolar ile Almanya oldu. Bu
ülkeyi 534 milyon dolar ile Fransa, 531
milyon dolar ile İngiltere ve 516 milyon dolar ile İtalya izledi. En çok ithalat yapılan ülke ise 2.034 milyon dolar
ile Rusya Federasyonu oldu. Bu ülkeyi
1.355 milyon dolar ile Almanya, 1.251
milyon dolar ile Çin ve 978 milyon dolar
ile ABD takip etmektedir.
Cari işlemler açığındaki yükselişin
nedenlerinden birisi de bu yılın ilk dört
aylık döneminde turizm gelirlerinin önceki yıla göre %1,1 düşerek 3.450 milyon dolara gerilemesidir. Bu kalemin
yanı sıra yurtiçinde yerleşik inşaat şirketlerinin yurtdışında gerçekleştirdikleri
inşaat hizmetlerinden kaynaklanan net
döviz girişi bu yıl, 2009 yılının OcakNisan dönemine oranla %17,4 azalmış
ve 266 milyon dolara gerilemiştir.
Cari açığın bu kadar hızlı yükselmesine rağmen döviz kurlarında bir artış
olmamasının nedeni, finans hesaplarında 2009 yılının Ocak-Nisan döneminde 1.308 milyon dolar net sermaye
çıkışı olurken, bu yılın aynı döneminde
Türkiye’ye 15.464 milyon dolar net sermaye girişinin gerçekleşmesidir. Bu girişin kaynağı doğrudan yabancı yatırım
ağırlıklı olmamıştır. Tam aksine doğrudan yabancı yatırımlar 2010 yılında bir
önceki yıla göre azalmıştır. Yurtdışında
yerleşik kişilerin yurtiçinde yaptıkları net
yatırımlar, 2009 yılının ilk dört ayında
3.305 milyon dolar iken, 2010 yılının
aynı döneminde %31,1 azalarak 2.276
milyon dolara düşmüştür. Doğrudan yabancı yatırımların bu düzeyde olmasının
nedeni ise yabancıların Türkiye’den net
gayrimenkul alımına geçmeleridir. 2009
yılına göre 2010 yılında Ocak-Nisan
döneminde net gayrimenkul alımları
%65,9 yükselmiş ve 768 milyon dolar
düzeyine çıkmıştır.
2010 yılının ilk dört ayının cari açık
düzeyinin finansmanında portföy yatırımları önemli rol oynamıştır. 2009 yılında bu döneminde Türkiye’ye 2.267
milyon dolar net sermaye çıkışı gerçekleşirken 2010 yılının aynı döneminde
7.270 milyon dolar tutarı net portföy
yatırımı girişi olmuştur.
Diğer yandan yabancı yatırımcılar bu yılın ilk dört ayında 715 milyon
dolarlık net hisse senedi alımı yapmışlardır. Yine bu dönemde yurtdışı yerleşik kişiler 4.321 milyon dolar tutarında
net devlet iç borçlanma senedi alımı
gerçekleştirmiştirler. Cari açığın finansmanını sağlayan bu kalemlerin dışında
bu yıl açığı kapatmada en büyük destek
ticari ve nakit krediler ile mevduatlar
kalemlerinden gelmiştir. 2009 yılının
Ocak-Nisan döneminde bu kalemlerden 5.948 milyon dolar net çıkış olurken bu yıl aynı dönemde 11.543 milyon
dolar net giriş olmuştur.
Ülkeye giren net döviz girişinin bir
ifadesi olan finans hesaplarının son kaleminde, rezerv varlıkların içinde bulunan resmi rezervler, 2009 yılının ilk dört
ayında 4.070 milyon dolar azalırken,
bu yılın aynı döneminde 5.092 milyon
dolar artmıştır.
İstihdam ve İşsizlik:
2010 yılı Mart döneminde kurumsal
olmayan nüfus 2009 yılının aynı dönemine göre 806 bin kişi artarak 71 milyon 105 bin kişiye, kurumsal olmayan
çalışma çağındaki nüfus ise 861 bin kişi
artarak 52 milyon 287 bin kişiye ulaşmıştır.
Bu dönemde işgücüne katılma oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre
1,7 puan artarak %48,2 düzeyinde gerçekleşmiştir. Erkeklerde işgücüne katılma oranı 0,8 puan artışla %70,3, kadınlarda ise 2,4 puan artışla %26,8’e
ulaşmıştır.
2010 Mart döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 593 bin kişi artarak,
21 milyon 741 bine yükselmiştir. Yine
bu dönemde, tarım sektöründe çalışan
sayısı 636 bin kişi, tarım dışı sektörlerde
çalışan sayısı 957 bin kişi artmıştır.
Mart 2010 döneminde istihdam
edilenlerin %23,9’u tarım sektöründe,
%19,8’i sanayi sektöründe, %5,8’i inşaat sektöründe, %50,5’i ise hizmetler
sektöründe çalışmaktadır. Önceki yılın
aynı dönemine göre tarım sektöründe
istihdam edilenler 1,3 puan, sanayi sek-
töründe istihdam edilenler 0,2 puan, inşaat sektöründe istihdam edilenler 0,3
puan yükselirken, hizmetler sektöründe
istihdam edilenler 1,7 puan düşmüştür.
İşsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine
göre 338 bin kişi azalarak 3 milyon 438
bin kişiye inmiştir. Bu düşüşle birlikte işsizlik oranı da 2,1 puan azalarak %13,7
düzeyine gerilemiştir.
Genç nüfusta işsizlik ise kronik sorun
olma özelliğini korumuş ve bu dönemde
genç işsizlik oranı %24,6 düzeyinde kalmıştır. Kentsel alanda işsizlik oranı 2,4
puan artarak %15,6, kırsal alanda ise
1,3 puan düşerek %9,7’ye gerilemiştir.
Bu gelişme bir anlamda kriz döneminde
tarım sektörünün istihdam deposu olma
kimliğine kısmen de olsa geri döndüğünü göstermektedir.
Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan
çalışanların oranı 2009 yılına göre 0,8
puanlık artışla %42,1 düzeyine ulaşmıştır.
Bu oran tüm iyi niyetli çabalara rağmen
kayıtdışılığın işgücü piyasasında sorun olmaya devam ettiğini göstermektedir.
Para ve Maliye Politikası:
Merkez Bankası yılın başında belirlediği para politikası uygulamasına
devam etmektedir. TCMB hedef enflasyondan sapılmasını dışsal değişkenlere
bağlaması nedeni ile de, enflasyon hedefi sapmalarını, uyguladığı para politikasının sorgulanması gerektiği kadar
güçlü görmemektedir. Bundan dolayı da
Mayıs ayında da politika faiz oranında
bir değişikliğe gitmemiştir.
TCMB hedef değişkeni olan Tüketici
Fiyatları Endeksi (TÜFE) bir önceki aya
göre %0,36 düşerken, bir önceki yılın
Aralık ayına göre %4,17, bir önceki yılın
aynı ayına göre %9,10 ve on iki aylık
ortalamalara göre %7,20 artmıştır.
Mayıs ayında Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE), bir önceki aya göre %1,15 düşerken, bir önceki yılın Aralık ayına göre
%5,47, bir önceki yılın aynı ayına göre
%9,21 ve on iki aylık ortalamalara göre
%3,50 artış gerçekleşmiştir. Sektörel
bazda tarım sektöründe fiyatlar %5,66,
sanayi sektöründe %0,08 düşmüştür.
Tarım sektörü endeksi 2009 Aralık ayına göre %13,09, 2009’un aynı ayına
göre %18,17 ve on iki aylık ortalamalara göre %12 artmıştır. Sanayi sektörü
endeksi ise yine 2009’un Aralık ayına
göre %3,89, 2009’un aynı ayına göre
%7,34 ve on iki aylık ortalamalara göre
%1,72 yükselmiştir.
Uzun zamandır açık veren merkezi
yönetim bütçesi Mayıs ayında 5,8 milyar
TL fazla verdi. Bütçe giderleri %2,1 oranında azalarak 19,1 milyar TL olurken,
bütçe gelirleri %31,9 oranında artarak
24,9 milyar TL düzeyine çıktı. Mayıs
ayındaki bu gerçekleşmelerin altında şu
unsurlar yatmaktadır:
• Faiz oranlarının düşmesi nedeniyle
faiz giderleri azalması bütçe fazlasının
oluşmasına yardımcı olmuştur. Faiz giderleri bu yılın Mayıs ayında geçen yılın
aynı ayına göre %56,6 düşmüştür.
• Dolaylı vergi gelirleri (KDV, ÖTV) artmıştır. Dahilde alınan katma değer vergisi gelirleri geçen yıla göre %56,3, özel
tüketim vergisi gelirleri %40,2, ithalattan alınan katma değer vergisi gelirleri
%38,6 artmıştır.
Bütçe açığındaki bu gelişin sürdürülebilmesi için sadece vergi gelirlerindeki
artış yeterli olamayacağından dolayı,
kamu harcamalarında etkinliği artırıcı
politikalar üretilmesinin öncelikle ele
alınması gerektiğini düşünmekteyiz.
Genel Değerlendirme:
Türkiye ekonomisi krizi aşma yönünde ciddi bir atak yapmıştır. Nitekim 2009
yılının son çeyreğinden itibaren bu atak
üretim bazında kendisini göstermeye
başlamıştır. Sanayide sektöründeki bu
gelişmenin sürdürülmesi 2010 yılı büyüme oranını belirleyeceği gibi, tarım dışı
istihdam artışının da yolunu açacaktır.
2010 yılı ilk çeyrek büyüme oranı
tahminlerimize göre %10’un üzerinde
olacaktır. Bu büyüme oranının sürdürülmesi sanayi sektörünün üretim gücünü
artıracak politikaların uygulanması ile
mümkündür. Bugünlerde açıklanmasını
beklediğimiz istihdam paketinde bu olgunun göz önüne alındığı bir düzenleme olacağını umuyoruz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
11
TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ - TEMMUZ 2010
BÜYÜMENİN FİNANSMAN KAYNAKLARININ
TAŞIDIĞI RİSKLER ARTIYOR
Sanayi Üretimi, Ciro ve
Sipariş Endeksleri ile
Kapasite Kullanımı:
Temmuz ayı içinde yayınlanan istatistiklere göre reel sektördeki canlanma
netleşmiştir. Bu çerçevede yapmış olduğumuz tespitler özetle şöyledir:
- 2010 yılı Mayıs ayında Sanayi Üretim Endeksi 2009 yılının aynı ayına göre
%15,6 artmıştır. Sektörel bazda en yüksek artış %16,5 ile imalat sanayinde
olurken bu sektörü %13,3 ile madencilik ve taşocakçılığı sektörü ve %9,4 ile
elektrik, gaz ve su sektörü izlemiştir.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ise Nisan
ayına göre %1,9 artmıştır.
- Sanayi üretimindeki gelişmeye paralel olarak Sanayi Ciro Endeksi de aynı
dönemde %20,3 yükselirken, bir önceki
aya göre de %4,5 artmıştır. Sektörel olarak en yüksek artış %41,5 ile madencilik
ve taşocakçılığı sektöründe olurken bu
sektörü %19,7 oranındaki artış ile imalat sanayi sektörü izlemiştir.
- Ciro endeksindeki artış sipariş endeksindeki artış ile de desteklenmiştir.
Sanayi sipariş endeksi 2010 yılı Mayıs
ayında 2009’un aynı ayına göre %21,8;
Nisan ayına göre ise %5,4 yükselmiştir.
Sektörel olarak en yüksek artış oranı ise
%48,1 ile ana metal ürünleri sektöründe yaşanmıştır.
- Kapasite kullanım oranı Temmuz ayı
itibariyle %74,7’ye ulaşmıştır. Bu düzey
2008 Eylül ayı düzeyine, yani krizin hemen başlangıcına dönüldüğünü göstermektedir.
Ödemeler Dengesi:
Dış ticarette yapısal bir düzenleme ya da iyileşme sağlanamadığı için,
ekonomideki büyümeye paralel olarak
geçmişteki sorunlar yeniden baş gös-
12
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
termiştir. Özellikle dış ticaret açığındaki
artış, cari işlemler açığının beklenenin
üzerinde artmasına neden olmuştur.
Ödemeler dengesindeki gelişmeler kısaca şöyledir:
- 2010 yılı Haziran ayında, bir önceki
yılın aynı ayına göre ihracat %14,8 artarak 9,567 milyar dolara yükselirken,
ithalat %21,5 artmış ve 15,185 milyar
dolara ulaşmıştır. Haziran ayında dış
ticaret açığı ise 5,619 milyar dolar olmuştur. 2009 Haziran ayında %66,7
olan ihracatın ithalatı karşılama oranı,
bu yıl %63’e gerilemiştir.
- Altı aylık dönemde (Ocak-Haziran
2010) ihracat 54,822 milyar dolar olurken, ithalat hacmi 83,324 milyar dolara yükselmiş ve dış ticaret açığı 28,501
milyar dolara çıkmıştır.
- 2009 Haziran ayında %47,8 olan
Avrupa Birliği’nin ihracattaki payı 2010
Haziran ayında %43,8’e gerilemiştir.
AB’ye yapılan ihracat, 2009 yılının aynı
ayına göre %5,1 artarak 4,190 milyar
dolar olmuştur.
- Mayıs ayı itibari ile cari açık 2009
yılının aynı ayına göre %84,5 artarak
2,997 milyar dolar düzeyine çıkmıştır. Yılın ilk beş ayında ise cari işlemler
2009 yılının aynı dönemine göre yaklaşık %300 artarak 17,433 milyon dolar
açık vermiştir.
- Cari işlemler açığının bu düzeyde
gerçekleşmesinde 2009 yılı Ocak-Mayıs
döneminde 490 milyon dolar net sermaye çıkışı olurken, bu yılın aynı döneminde 16,739 milyar dolar net sermaye
girişi olmasının katkısı büyüktür. Bu girişte doğrudan yabancı yatırımların pozitif yönlü etkisi olmamıştır. 2009 yılının
Ocak-Mayıs döneminde 3,861 milyar
dolar olan doğrudan yabancı yatırımlar, 2010 yılının aynı döneminde %33,6
azalmış ve 2,562 milyar dolara gerile-
muştur. Bütçede, açığın artması şeklindeki negatif yönlü gerçekleşme bile,
mevcut şartlarda memnuniyet vericidir.
Çünkü bu tablonun altında, faiz oranlarındaki düşüş nedeniyle azalan faiz
giderleri ile Ocak 2010’da artırılan
KDV ve ÖTV oranlarının etkisi yüzünden büyüyen dolaylı vergi gelirleri yatmaktadır.
miştir. Bu kalemin 953 milyon dolarlık
kısmı da gayrimenkul alımlarından gelmiştir.
- Cari açığın finansmanında en önemli kalemler portföy yatırımları, ticari ve
nakit krediler ile mevduat artışlarıdır.
2009 yılının Ocak-Mayıs döneminde
468 milyon dolar olan net portföy yatırımı girişi, 2010 yılının aynı döneminde
7,518 milyar dolara yükselmiştir. Ticari ve nakit krediler ile mevduatta 2009
yılının Ocak-Mayıs döneminde 6,812
milyar dolar net çıkış gerçekleşirken bu
yılın aynı döneminde 14,393 milyar dolar net giriş olmuştur.
İstihdam ve İşsizlik:
2010 yılı Nisan döneminde Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı,
bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,6
puanlık artışla %48,8 olarak gerçekleşmiştir. Kadınlarda işgücüne katılma oranı ise %27,7 düzeyindedir. İşsizlik oranı
bu dönemde geçen yılın aynı dönemine
göre 2,9 puan azalarak %12’ye gerilemiştir. Genç nüfusta işsizlik oranı ise
%21,2 düzeyine inmiştir.
İşgücü piyasasındaki temel gerçekleşmeler şöyledir:
- 2010 yılı Nisan döneminde istihdam edilenlerin sayısı 22 milyon 501
bin kişidir. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 664 bin, tarım dışı
sektörlerde çalışan sayısı 1 milyon 139
bin kişi artmıştır. Bu dönemde istihdam
edilenlerin %25’i tarım, %19,5’i sanayi, %6,3’ü inşaat ve %49,2’si hizmetler
sektöründedir. Önceki yılın aynı dönemine göre tarım sektörünün istihdam
edilenler içindeki payı 1,1 puan, sanayinin 0,5 puan, inşaatın 0,5 puan artarken, hizmetlerin ise 2 puan düşmüştür.
- Geçen yılın Nisan döneminde kayıtdışılık oranı %42,7 olurken ve toplam
8 milyon 842 bin kişi kayıtdışı sektörde
Türkiye kısa erimde borçlanma ile
ilgili sorun yaşamıyor ise de mevcut
borçlanma tablosu kaynakların ülke
kalkınması yerine faiz ödemelerine
akmasına neden olmaktadır. Hazine
Müsteşarlığı’nın Temmuz 2010 Kamu
Borç Yönetimi Raporundaki veriler bize
bu yapılanmanın önümüzdeki dönemde
ülkemizi ciddi risklerle karşı karşıya bırakacağının açık izlerini vermektedir. Bu
verilere göre;
çalışıyorken, bu yıl bu sayı 905 bin kişi
artarak 9 milyon 747 bine çıkmıştır. Bir
yılda ortaya çıkan 1 milyon 800 bin kişilik istihdam artışının yarısını kayıtdışı
istihdam yaratmıştır. Kayıtdışı istihdamın 2010’da patlama yaptığı anlaşılmaktadır.
- Geçen yıl Nisan döneminde 2 milyon
665 bin kişi ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken ve toplam istihdamın %12,9’unu
oluştururken, bu yıl ücretsiz aile işçisi
sayısı 418 bin kişi artarak, 3 milyon 83
bin kişiye ulaşmış ve toplam istihdamın
%13,7’sini meydana getirmiştir.
- Geçen yıl tarımda 4 milyon 955 bin
kişi çalışmıştır. Bu yılın ilk çeyreğinde
tarım sektörü %3,8 küçüldüğü halde,
tarım sektöründe çalışanlar 664 bin kişi
artarak 5 milyon 619 bin kişiye yükselmiştir. Böylece tarım sektöründe çalışanların oranı %25’e çıkmış ve yılın ilk
çeyreğinde %3,3 küçülen sektörde istihdam artmıştır.
Para ve Maliye Politikası:
Temmuz ayında iktisat politikalarında beklenen en önemli değişiklik mali
kuralın TBMM’de yasalaşması olmakla birlikte, bu düzenleme yeni yasama dönemine bırakılmıştır. Bu durum
Türkiye’deki olası siyasi gelişmelere
paralel olarak gevşek maliye politikası
uygulanabileceğini göstermektedir.
Temmuz ayında olumlu mevsimsel
etkiler ve dış talep yetersizliği nedeniyle enflasyon oranı düşmeye devam etmiştir. Göreli olarak azalan işlenmemiş
gıda ürünleri fiyatlarındaki düşüş söz
konusu etkiye katkı sağlamıştır.
Belirtilen gelişmelerin bir sonucu
olarak TCMB politika faiz oranlarını değiştirmemiştir. Türkiye’ye giren sermaye
miktarındaki artış, yükselen ithalatın,
dolayısıyla cari açığın finansmanını kolaylaştırmıştır. Portföy yatırımlarındaki
artış bir taraftan TL’nin aşırı değerlenmesine neden olurken (TCMB’nin yeni
reel kur endeksi hesaplamasında bile
TL yaklaşık olarak TÜFE bazında %27
değerlidir), bir taraftan da Türkiye’yi ithalat yapmanın yüksek kârlılık sağladığı
bir ülke konumuna getirmiştir.
Genel Değerlendirme:
Türkiye Ekonomisinde bütçe açığı
ve cari açık sorunu yılın ikinci yarısı itibariyle ağırlığını artırmaya başlamıştır.
Bütçe açığı bir aylık molanın ardından
tekrar artışa geçmiş, Haziran ayında
%10,9 yükselerek, 5,446 milyar TL ol-
- Ocak-Haziran 2010 tarihleri arasında 105,5 milyar TL toplam borç servisine katlanılmıştır. Bu dönemde 27,6
milyar TL iç ve dış borç faiz ödemesinde
bulunulmuştur.
- Türkiye bu dönemde 98,622 milyar
TL vergi geliri elde etmiştir. Yani toplam
vergi gelirleri borç servisini karşılamamaktadır. Bu vergilerin 32,1 milyar TL’si
dolaysız vergiler, 66,548 milyar TL’si
dolaylı vergiler tahsilatı yoluyla sağlanmıştır. Bu dönemde devletin yaptığı
toplam yatırım ise sadece 5,462 milyar
TL’dir.
- Türkiye 2009 Temmuz ayından 2010
Haziran ayına kadar 47,796 milyar TL
iç borç faizi ödemiştir. Bu dönemde
toplam iç borç anapara ve faiz ödemesi
tutarı ise 172,715 milyar TL’dir.
Türkiye borçlanabilir ve borçlarını
ödeyebilir konumda olduğu için başta IMF ve uluslararası derecelendirme
kuruluşlarınca krizden çıkmış ülke konumunda görülmektedir. Ancak büyümenin finansmanını yurtiçi tasarruflara
dayandıramadığı ve nitelikli doğrudan
yabancı sermaye akımını sağlayamadığı için mevcut büyüme trendini sürdürmesi konusunda çeşitli endişeler
bulunmaktadır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
13
H
T
A
E
E
K
A
2007
O
4.179
ù
4.133
M
4.438
N
4.854
M
5.243
H
5.470
T
5.548
A
5.511
(Nisan 2010 TÜİK HİA Verilerinin Değerlendirilmesi)
E
5.339
E
4.968
anketlerden
İşveren Sendikaları Konfe- Kurumu (TÜİK)’nun 15 Temmuz 2010 reel kesimin ve tüketicilerin
K
4.778
beklenti(TİSK), işgücü piyasalarında- tarihinde açıkladığı Hanehalkı İşgücü elde edilen istihdama yönelik
A
4.653
TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ
TEMMUZ 2010 (SAYI:9)
Türkiye
derasyonu
ki gelişmelerin güncel olarak kamuoyu
tarafından izlenebilmesi amacıyla 2009
Ocak ayından beri her üç ayda bir, ayrıca yıllık olarak “TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI
BÜLTENİ” yayınlamaktadır.
Dokuzuncusunu 16 Temmuz 2010
tarihinde (bugün) yayınladığımız Bülten
üç bölümden oluşmaktadır. Bülten’in
birinci bölümünde, Türkiye İstatistik
Araştırması Nisan 2010 sonuçlarını içeren Haber Bülteni kapsamında işgücü
piyasasında son bir yıllık dönemde ön
plana çıkan gelişmeler ana başlıklar
halinde özetlenecektir. İkinci bölümde,
işgücü piyasasında Nisan 2010 sonrası
dönemdeki güncel gelişmelerin görülebilmesi amacıyla Türkiye İş Kurumu
(İŞKUR)’un açıkladığı işsizlik ödeneği
başvuranların sayısındaki gelişmeler ile
lerinden yararlanılacaktır. Son bölümde
2007
ise Genel Değerlendirme
O yapılmıştır.2007
4243
ù
4194
Ülkemizin en büyük O
sorunu olan4.179
işM
4247
ù
4.133
N
4274
sizliğin boyutları, seyri ve
bu
çerçevede
M
4.438
M
4313
4.854
alınabilecek önlemlere N
ışık
tutacağına
H
4323
M
5.243
T
4296
inandığımız, “TİSK İŞGÜCÜ
PİYASASI
H
5.470
A
4342
T
5.548
BÜLTENİ- TEMMUZ 2010”
dokümanı
E
4375
A
5.511
E
4438
ekte bilgilerinize sunulmaktadır.
E
5.339
K
4415
E
4.968
A
4418
K Saygılarımızla
4.778
A
4.653
2007
O
1.044
2007
2007
ù
962
O
4243
O
4.179
M
1.065
ù
4194
ù
4.133
N
1.179
M
4247
M
4.438
M
1.307
N
4274
N
4.854
H
1.393
M
4313
M
5.243
İstihdam temmuzda
zirveye
T
1.430
H
4323
H
5.470
A
1.417
T
4296
T
5.548
çıkıyor
E
1.377
A
4342
A
5.511
1.324
E yıllarının aylık
4375
2007, 2008 ve 2009E
E
5.339
K
1.252
E
4438
E
4.968
istihdam rakamlarına baktık;
hem
sektör
A
1.131
K
4415
K
4.778
bazında, hem toplam olarak.
İstihdam,
A
4418
A
4.653
2007
genel olarak temmuz aylarında
o
yılın
O
10.194
2007
2007
ù
10.208
zirvesine çıkıyordu. İşgücü
istatistikleri
O
1.044
O
4243
M
10.280
ù
962
üçer aylık dönem itibariyle
ù oluşturuldu4194
N
10.382
M
1.065
M
4247
10.458
ğu ve açıklama ortadakiM
ay adıyla yapılN
1.179
N
4274
H
M
1.307
dığı için, temmuz ayı verisi
olarak 10.387
duM
4313
T
10.428
H
1.393
H
4323
yurulan rakamlar haziran,
temmuz
ve
A
10.394
T
1.430
T
4296
E
10.408
Agösteriyordu.1.417
ağustosun ortalamasını A
4342
E
10.293
E
1.377
E
4375
K
10.250
Tarım sektöründeki istihdamın
seyri
E
1.324
E
4438
A
10.266
K
toplam istihdamın seyriyle
bire bir 1.252
örK
4415
A
1.131
A
4418
İşsizliğe Yaklaşım Komediye Dönüştü
Yılların Eğilimi Başarı Diye Pazarlanıyor
Önce işsizlik oranının yakın zamanda yüzde 10’lara ineceği dile getirildi.
Ardından bunun için bir dizi paket açılacağı, önlem alınacağı ifade edildi. Ancak şimdiye kadar atılan tek somut adım
olarak, 30 bin polis ve 25 bin öğretmen
alınması yönündeki yasal düzenlemeyi
görebildik. Bu düzenleme dışında herhangi bir adım atılmadı. Kamunun toplam 55 bin kişiyi işe almasıyla işsizlik
oranında yüzde 14’lerden yüzde 10’lara
doğru hızlı bir iniş gerçekleşmesi tabii ki
mümkün olamazdı. 3.5 milyona yakın
işsizi olan bir ekonomide, 55 bin kişilik
istihdam, “devede kulak” olmaktan öteye geçemezdi. Kaldı ki, bu 55 bin kişilik
kadronun bir anda kullandırılması da
söz konusu değildi.
Geçen hafta da yazdık, işsizlik oranının yüzde 10’lara doğru inmesi için aslında çok fazla şey yapmaya gerek yoktu, bunun için beklemek yetecekti. Yüzde 10’a değilse de, en azından işsizliği
yüzde 11.5-12.0 arasına çekmek pek de
zor değildi. İşsizlik oranının beklemekle
düşeceğini bir anlamda Başbakan Erdo-
14
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
ğan da geçtiğimiz günlerde dile getirdi.
Başbakan, “İçinde bulunduğumuz günlerde işsizliğin aslında daha düşük seviyede olduğunu bir süre sonra göreceğiz”
şeklinde özetlenebilecek bir açıklama
yaptı. Haklıydı Başbakan, içinde bulunduğumuz günlerdeki işsizlik oranı, verisi
açıklanan son dönem olan marttaki düzeyden çok daha düşüktü. İşsizliğin daha
düşük olduğu mayıs-haziran rakamlarını
da sonbaharda görecektik.
Daha sonra benzer bir açıklama Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan geldi.
Babacan da işsizlik oranının yaz aylarında daha düşük gerçekleşeceğini, işsizliğin kış aylarında ise yükseldiğini söyledi.
İyi de zaten bunlar “malumun
ilanı”ndan başka bir şey değildi ki.
Türkiye’de işsizliğin kış aylarında yükseldiğini, yazın ise düştüğünü bilmeyen
yoktu. Toplam istihdamda mevsimsel etkenlere bağlı olmayan sanayi sektörünün payının yüzde 20’yi ancak bulduğu
gerçeği karşısında yaz ve kış aylarında
böylesine önemli dalgalanmalar görülmesi de zaten normaldi.
tüşüyordu. Yani tarımda da en yüksek
2007
2007
istihdam temmuzda ortaya çıkıyordu.
2007
O
19.955
O
10.194
O
1.044
İnşaatta da büyük ölçüde
benzerlik
ù
19.688
ù
10.208
ù
962
M
20.189
M
10.280
vardı.
M
1.065
2008
2009
2010
4.475
4.323
4.598
4.900
5.244
5.460
5.540
5.371
5.207
4.808
4.548
4.301
4.333
4.378
4.561
4.955
5.408
5.787
5.956
5.839
5.738
5.552
5.328
5.127
5.039
5.040
5.197
2008
2009
4427
2008
4406
4.475
4403
4.323
4399
4.598
4463
4.900
4510
5.244
4517
5.460
4532
5.540
4516
5.371
4471
5.207
4351
4.808
4261
4.548
4079
2009
4016
4.333
3948
4.378
3930
4.561
3935
4.955
3973
5.408
4062
5.787
4096
5.956
4168
5.839
4223
5.738
4264
5.552
4302
5.328
2010de
4.301
5.127
2008
K
K
1.035
2009
2009
1.023
4079
4.333
1.112
4016
4.378
1.205
3948
4.561
1.350
3930
4.955
1.439
3935
5.408
1.471
3973
5.787
1.435
4062
5.956
1.410
4096
5.839
1.438
4168
5.738
1.413
4223
5.552
1.297
4264
5.328
4302
5.127
1.161
2010
2010
1.133
4281
5.039
1.263
4308
5.040
4301
5.197
2009
2010
10.429
2008
10.427
2009
10.683
2010
4427
4406
10.594
1.101
4403
10.741
1.234
4399
10.725
1.355
4463
10.704
1.403
4510
10.718
1.395
4517
10.691
1.337
4532
10.796
1.326
4516
10.752
1.320
4471
10.731
1.237
4351
1.125
4261
10.520
1.031
2008
2008
2008
2009
10.364
1.035
4079
4016
10.607
1.112
3948
10.763
1.205
3930
10.747
1.350
3935
10.726
1.439
3973
10.739
1.471
4062
10.702
1.435
4096
10.807
1.410
4168
10.739
1.438
4223
10.726
1.413
4264
1.297
4302
10.527
1.023
2009
2009
2009
2010
10.787
1.161
4281
4308
1.263
4301
10.981
1.133
2010
2010
2010
N
20.734
N
10.382
N
1.179
M
21.321
Hizmetler sektörü istihdamı
mayısta
M
10.458
M
1.307
H
21.564
yükseliyor, sonraki üç ayH
yaH neredeyse 10.387
1.393
T
21.693
T
10.428
T
1.430
tay seyrediyor, eylülde zirveye
çıkıyordu.
A
21.525
A
10.394
A
1.417
E hizmetler 21.367
10.408
2007’de ise tersi olmuş,E
sekE
1.377
E
20.862
E
10.293
E
1.324
töründeki istihdam eylülden
sonra hızla
K
20.466
K
10.250
K
1.252
A
20.115
A
10.266
gerilemişti.
A
1.131
19.798
10.429
1.029
19.864
10.361
1.031
20.389
10.520
1.101
21.228
10.594
1.234
21.842
10.741
1.355
22.111
10.725
1.403
22.163
10.704
1.395
22.068
10.718
1.337
21.802
10.691
1.326
21.567
10.796
1.320
20.999
10.752
1.237
20.466
10.731
1.125
19.873
10.427
1.035
19.779
10.364
1.023
20.148
10.527
1.112
20.698
10.607
1.205
21.455
10.763
1.350
21.947
10.747
1.439
22.213
10.726
1.471
22.108
10.739
1.435
22.020
10.702
1.410
22.019
10.807
1.438
21.741
10.739
1.413
21.451
10.726
1.297
21.162
10.683
1.161
21.267
10.787
1.133
21.741
10.981
1.263
2007
2007
11,3
2007
10.194
2008
2008
11,6
2008
10.429
2009
2009
15,5
2009
10.427
2010
2010
14,5
2010
O
O
ù
O
ù
M
ù
M
N
M
11,7
19.955
10.208
10,7
19.688
10.280
10,1
20.189
11,9
19.798
10.361
11,0
19.864
10.520
9,9
20.389
16,1
19.873
10.364
15,8
19.779
10.527
14,9
20.148
4415
4.778
2007
4351
4.548
2008
4264
5.328
2009
19
4302
5.127
2007
2008
2007
2007
2008
2008
2009
2009
10.280
10.520
10.527
binle şubatta,
5 milyon
548
A en yüksek4.653
4418
4261
A
4.301
1.029
2008
2008
1.031
4427
4.475
1.101
4406
4.323
1.234
4403
4.598
1.355
4399
4.900
1.403
4463
5.244
1.395
4510
5.460
1.337
4517
5.540
1.326
4532
5.371
1.320
4516
5.207
1.237
4471
4.808
1.125
4351
4.548
4261
4.301
2008
5.000
5.787
5.956
5.839
5.738
5.552
5.328
5.127
4.500
4.000
O
ù
M
N
2007
M
H
2008
T
A
2009
E
E
2010
K
A
2009
2010
kileyebilme gücü çok sınırlı. Bu yüzden ta, en yüksek 1 milyon 430 binle 2007
tem- 2008
yısta ise en düşük düzeye iniyor. İstihA
4.653
4.301
5.127
mevsimsel etkenlere2007
bağlı olarak
2008
2009
muzda 2010
istihdam yaratıldığı görüldü.
dam zirveye
temmuzda ulaştığı halde,
ønúaat istihdam
(Bin kiúi)
Sanayi
istihdam
kiúi)
4281
O
1.044
1.029
1.035
1.161
2010
2007ya da
2008
2009
201049.
işsizlik oranı
artış(Bin2009
2007
2008
2010
Fark yüzde
4750 çok geriliyor
1.600
4308
ù
962
1.031
1.023
1.133
işsizliğin
ona
paralel olarak temmuzda
Tarm
istihdam
(Bin
kiúi)
5.039
Tarm
Sanayiistihdam
istihdam(Bin
(Binkiúi)
kiúi)
O
4243
4427
4079
4281
O
4.179
4.475
4.333
5.039
4750 en düşük 10
4301gösterebiliyor.
M
1.065
1.101
1.112
1.263
6.000
Hizmetlerdeki
istihdam
5.040
6.000
ù
4194
4406
4016
4308
en düşük düzeye inmiyor olması ise, iş4500
ù
4.133
4.323
4.378
5.040
1.400
N
1.179
1.234
1.205
5.197
M içinde küresel
4247krizin4.598
4403
3948
4301 binle ocakta, en yüksek 10
M
4.438
5.197
Son üç5.500
yıl
izleri- 4.561
milyon 194
gücüne katılım oranının da temmuzda
4500
M
1.307
1.355
1.350
5.500
4250
N
4274
4399
3930
N
4.854
4.900
4.955
1.200 ortaya çıktı.
nin henüz söz
konusu
olmadığı
yıl
2007.
milyon
458
binle
mayısta
H
1.393
1.403
1.439
yükselmesinden kaynaklanıyor. Yaz ayM
4313
4463
3935
M
5.243
5.244
5.408
5.000
4250
T
1.430
1.395
1.471
Bu yılı esas4000
alarak,
sektörlere
istih- 5.787
Fark yüzde 3. Ancak 5.000
hizmetlerde
2008 larında çalışmak isteyenlerin sayısı da
H
4323 göre
4510
3973
H
5.470
5.460
1.000
A
1.417
1.337
1.435
4296
4517
4062
TT
5.548
5.540
5.956
4.500
4000
damın en 4.500
yüksek
ve en düşük
düzeylerve 2009 yıllarındaki eğilimin
daha farklı arttığı için istihdamdaki artışa rağmen
E
1.377
1.326
1.410
3750
A
4342
4532
4096
A
5.511
5.371
5.839
800
E
1.324
1.320
1.438
de gerçekleştiği
aylara
olduğunu
belirtelim.
O
ù bakalım:
M5.339
N
M 5.207
H
T 5.738
A
E
E bir
K kez
A daha
4.000
E
4375
4516
4168
E
4.000
O
ù
M
N işsizlik
M
H oranı
T
A temmuzda
E
E
K mayıstakinden
A
3750
K
1.252
1.237
1.413
2009
2007
2008
2009 A oluyor.
2010E
O
ù 2007
M4.968
N 2008
M 4.808
H
T
A
E2010E
K
A
E
4438
4471
4223
E
5.552
O
ù
M
N
M
H
T
E
K
AA
daha
yüksek
O
ù
M
N
M
H
T
A
E
E
K
Tarımda Aen düşük 4
milyon1.125
133 1.297Toplam istihdam en düşük düzeye
1.131
2010
10.361
1.029
5.460
5.540
5.371
5.207
4.808
4.548
4.301
2007
2008
2009
2010
Tarm
kiúi)
Sanayi istihdam (Bin kiúi)
O
4243 istihdam
4427 (Bin2009
4079
4281
2007
2008
2010
4750
6.000
ù
4194
4406
4016
4308
yüksek istihdam
binle
temmuzda
istihdam
yaratıldı.
Fark
Tarm istihdam
(Bin kiúi) ise 21 milyon 693 binle
O
4.179
4.475
4.333
5.039
SanayideM eğilim farklı
4247
4403
3948
4301
6.000
ù
4.133
4.323
4.378
5.040
4500
5.500
yüzde
34.
temmuzda oluştu. Fark yüzde 10.
N
4274 sektörleri
4399
3930
Tarım, inşaat
ve hizmetler
M
4.438
4.598
4.561
5.197
M
4313
4463
3935
5.500
istihdam 4 milN
4.854
4.900
4.955Sanayide en düşük
4250
mevsimsel5.000
etkenlere
çok
açık. Sanayi
İşsizlik oranı mayısta dip
H
4323
4510
3973
M
5.243
5.244
5.408
yon
194
binle
şubatta,
en
yüksek istih5.000
istihdamında
ise
mevsimsel
etkenlerin
T
4296
4517
4062
4.500
4000
H
5.470
5.460
5.787
yapıyor
A
4342
4532 ki, 5.956
4096
dam 4 milyon 438 binle
ekimde oluştu.
rolü yok denecek
kadar5.548
az. Ne var
T
5.540
4.500
4.000
E
4375
4516
4168
Daha önce de yazmıştık, işsizlik ora3750
A
5.511
5.371
5.839
Fark yüzde 6.
toplamda ancak
pay
E
4438
4471
4223
Oyüzde
ù 20
M5.339
N alabildiM 5.207
H
T 5.738
A
E
E
K
A
ù
M
N nı
M istisnaları
H
T
Aolmakla
E
E birlikte
K
A genel olaE
4.000 O
K
4415toplamı
4351et-2009
4264 İnşaatta
2007
2008
2010
ği için, sanayi
en düşük 962 binle
2007
2009 A
E istihdamının
4.968
4.808
5.552
O
ù şubatM
N 2008
M
H
T
E2010E
K
A
rak
her
yıl
şubatta
zirveye
çıkıyor, maA
4418
4261
4302
K
4.778
4.548
5.328
2009
2008
5.470
5.548
5.511
5.339
4.968
4.778
4.653
10.683
14,4
21.162
10.787
13,7
21.267
10.981
21.741
O
1.600
ù
O
O
4750
M
ù
6.000
ù
1.400
N
M
M
4500
M
5.500
N
N
1.200
H
M
M
4250
5.000
T
H
H
1.000
A
TT
4000
4.500
E
A
800
A
E
E
E
3750
4.000
K
E
E
A
K
K
A
A
O
O
2009
2010
2007
milyon 688 binle şubatta indi, en
2010
ønúaat
istihdam
(Bin10.427
kiúi)
10.194
10.429
10.683
10.208 istihdam
10.361 (Bin
10.364
Sanayi
kiúi)
1.044
1.029
Tarm
kiúi)
4243 istihdam
4427 (Bin1.035
4079
10.787
962
4194
10.382
1.065
4247
10.458
1.179
4274
10.387
1.307
4313
10.428
1.393
4323
10.394
1.430
4296
10.408
1.417
4342
10.293
4375N
ù
M1.377
10.250
2007
4438N
ù
M1.324
10.266
1.252
4415
2007
2007
1.131
4418
1.031
4406
10.594
1.101
4403
10.741
1.234
4399
10.725
1.355
4463
10.704
1.403
4510
10.718
1.395
4517
10.691
1.337
4532
10.796
4516
M 1.326
H
10.752
2008
4471
M 1.320
H
10.731
1.237
4351
2008
2008
1.125
4261
1.161
4281
10.981
1.133
4308
1.263
4301
1.023
4016
10.607
1.112
3948
10.763
1.205
3930
10.747
1.350
3935
10.726
1.439
3973
10.739
1.471
4062
10.702
1.435
4096
10.807
4168
T 1.410
A
E
E
10.739
20091.438
2010
T 4223
A
E
E
10.726
1.413
4264 2010
2009
2009
2010
1.297
4302
(DÜNYA, 21.06.2010)
10.600
4500
1.400
10.400
4250
1.200
10.200
4000
1.000
10.000
A
K
A
3750
800
O
OO
ù
ùù
M
N
M
H
2007
2008
M
N
M
H
M
N
M
H
2007
2008
T
A
2009
TT
A
2009
E
E
2010
E
E
2010
K
A
K
A
K
KK
A
AA
KK
K
AA
A
Hizmetler istihdam (Bin kiúi)
2007
2008
2009
2007 istihdam
2008 (Bin2009
Toplam
kiúi)
Hizmetler
istihdam
(Binkiúi)
kiúi)
11,3 istihdam
11,6 (Bin
15,5
ønúaat
2007
2008
2009
10.194
10.429
10.427
O
23.000
O
11.000
ù
1.600
O
ù
M
10.800
22.000
ù
M
N
1.400
M
N
10.600
M
21.000
N
M
H
1.200
10.400
M
H
T
20.000
TH
10.200
A
1.000
T
18
11.000
O
O
23.000
16
ù
10.800
ù
2010
ønúaat istihdam
Sanayi
istihdam (Bin
(Bin kiúi)
kiúi)
10.800
4750
1.600
K
2007
2008
2009
2010
2007
2008
2009
2010
2007
2008
2009
2010
ønúaat
istihdam
(Bin
kiúi)
O
19.955
19.798
19.873
21.162
O
10.194
10.429
10.427
10.683
O
1.044
1.029
1.035
1.161
Sanayi istihdam (Bin kiúi)
10.800
1.600
ù
19.688
19.864
19.779
21.267
4750
ù
10.208
10.361
10.364
10.787
ù
962
1.031
1.023
1.133
M
20.189
20.389
20.148
21.741
M
10.280
10.520
10.527
10.981
10.600
M
1.065
1.101
1.112
1.263
1.400
4500
N
20.734
21.228
20.698
N
10.382
10.594
10.607
N
1.179
1.234
1.205
M
21.321
21.842
21.455
10.400
M
10.458
10.741
10.763
M
1.307
1.355
1.350
1.200
4250
H
21.564
22.111
21.947
H
10.387
10.725
10.747
H
1.393
1.403
1.439
10.200
T
21.693
22.163
22.213
T
10.428
10.704
10.726
T
1.430
1.395
1.471
1.000
4000
A
21.525
22.068
22.108
10.000
A
10.394
10.718
10.739
A
1.417
1.337
1.435
E
21.802
O
ù 21.367
M
N
M
H
T 22.020
A
E
E
K
E
10.408
10.691
10.702
E
1.377
1.326
1.410
800
3750
E
20.862
21.567
22.019
2007
2008
2009
2010
E
10.293
10.796
10.807
E
1.324
1.320
1.438
O ù
ù 20.466
M N
T 21.741
A
E
E
K
O
M
M20.999
H
K
K
K
10.250
10.752
10.739
K
1.252 2008
1.237 2009
1.413 2010
2007
2007
2008
2009
2010
A
20.115
20.466
21.451
A
10.266
10.731
10.726
A
1.131
1.125
1.297
11.000
A
E
19.000
A
E
10.000
800
E
E
E
K
E
K
A
K
A
A
2009
Hizmetler istihdam (Bin kiúi)
11.000
2010
2010
2008
O
O
O
11,7
11,9
19.955
19.798
10.208
10.361
10,7
11,0
19.688
19.864
10.280
10.520
10,1
9,9
20.189
20.389
10.382
10.594
9,2
9,2
20.734
21.228
10.458
10.741
9,2
9,4
21.321
21.842
10.387
10.725
9,3
9,9
21.564
22.111
10.428
10.704
9,7
10,2
21.693
22.163
10.394
10.718
9,9
10,7
21.525
22.068
10.408
10.691
10,2N
11,2
ù
M
M
H
21.367
21.802
ù 10.293
M
N
M10.796
H
12,6
ù 2007
M 10,5N 2008
M21.567
H
20.862
10.250 2008
10.752
2007
200710,9 200814,0
20.466
20.999
10.266
10.731
20.115
20.466
16,1
19.873
10.364
15,8
19.779
10.527
14,9
20.148
10.607
13,6
20.698
10.763
13,0
21.455
10.747
12,8
21.947
10.726
13,4
22.213
10.739
13,4
22.108
10.702
13,0
T
A
22.020
T 10.807
A
13,1
T 22.019
A
2009
10.739
2009
2009 13,5
21.741
10.726
11,9
19.864
A
AA
2010
2010
14,5
2010
10.683
19.000
10.000
800
10.981
21.741
ù
M
ùù 2007
MM
2007
N
M
H
NN 2008
MM HH
2008
T
A
TT AA
2009
2009
E
E
EE2010EE
2010
øúsizlikistihdam
oran (Yüzde)
Hizmetler
(Bin kiúi)
Toplam istihdam (Bin kiúi)
14
22.000
10.600
12
10.400
21.000
E
E
E
E
E2010E
2010
2010
K
K
K
A
A
A
10
10.200
20.000
8
10.000
O
19.000
21.451
16,1
19.779
O
OO
18
11.000
23.000
16
10.800
14,4
21.162
10.787
13,7
21.267
øúsizlik oran (Yüzde)
Hizmetler
kiúi) 2010
2007 istihdam
2008 (Bin
2009
2010
2007
2008
2009
Toplam
kiúi) 21.162
11,3 istihdam
11,6 (Bin
15,5
14,5
19.955
19.798
19.873
11,7
19.688
Toplam
istihdam
(Bin
kiúi)
Hizmetler
istihdam
(Bin
kiúi)
ønúaat istihdam
(Bin
kiúi)
23.000
11.000
1.600
10.800
22.000
1.400
10.600
21.000
1.200
10.400
20.000
1.000
10.200
14,4
21.267
18
23.000
Où
O
ùM M N N M M H H T T A A EE EE
2007
2008
2009
2010
2010
ù2007
M
N 2008
M
H 2009
T
A
E
E
2007
2008
2009
2010
øúsizlik
oran (Yüzde)
Toplam
istihdam
(Bin kiúi)
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
15
yapılacağını bildirdi. Bakan Dinçer, ‘’Bu
açıdan bakıldığında mutabakat sağlanamadı diye bir değerlendirme yapmak
doğru olmaz. Aslında şu anda elimizdeki
taslak üzerinde yüzde 99 oranında itiraz
yok. Özellikle işçi sendikalarımız sadece
bir maddeyle ilgili değerlendirmede bulundular. Onun dışındaki maddeleri kabul etmişler gibi görünüyorlar, ama ayrıntısıyla ve diğer sendikaların görüşleri
de bize gelecek onları bir daha gözden
geçireceğiz’’ diye konuştu.
Üçlü Danışma Kurulu Toplandı
İş sağlığı ve güvenliği konularının ele
alındığı Üçlü Danışma Kurulu 14 Temmuz 2010 tarihinde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer başkanlığında toplandı. Toplantıya işveren kesimini temsilen, TİSK Yönetim Kurulu
Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, TİSK Başkan Vekilleri Hakkı Matraş, Tandoğan
Tokgöz, Yürütme Komitesi Üyesi Erhan
Polat, TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler,
işçi kesimini temsilen ise Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-İş Başkanı Salim
Uslu ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi
katıldı.
Dinçer, Danışma Kurulu toplantısının
ardından yaptığı açıklamada, toplantıda
iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konuları
değerlendirdiklerini söyledi. Çalışma hayatında işsizlik sorununun ardından gelen
en önemli sorunun iş sağlığı ve güvenliği
olduğunu belirten Dinçer, şöyle konuştu:
‘’Tüm dünyadaki verilerle kıyaslandığı zaman ülkemiz özellikle ölümle neticelenen iş kazaları açısından oldukça
vahim bir sonuç ortaya çıkıyor. ILO’nun
verilerine göre, 2003-2008 yılları arasında iş kazası oranları itibarıyla oldukça sorunlu bir ülke olduğumuzun
belirlendiği ortaya çıkıyor. Gerçekten
Hindistan ve Rusya’dan sonra ölümlü iş
16
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
kazalarında üçüncü sırada yer alıyoruz.
Halbuki gelişmiş ülkelerde iş kazalarıyla ilgili tedbirlerini başarıyla yürüten
İngiltere gibi ülkelerde bu oran yüzde
1’in altında. Almanya’da yüzde 2.5 civarında, Fransa’da yüzde 3.5 civarında,
İspanya’da yüzde 4 civarındayken ülkemizde yüzde 9.5-10 civarında bulunuyor.’’
Tedbirler KOBİ’lerde
yoğunlaşmalı
Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 220 bin
iş yeri, yaklaşık 9 milyon işçi bulunduğunu bildiren Dinçer, iş yerlerinin yüzde
99.7’sinin KOBİ niteliği taşıdığını söyledi. Dinçer, bu işçilerin yüzde 83.8’inin
KOBİ’lerde çalıştığına dikkati çekerek,
iş kazalarının yaklaşık yüzde 81’inin
de KOBİ’lerde meydana geldiğini vurguladı. İş sağlığı ve güvenliği tedbirleri
alınırken KOBİ’lere yoğunlaşılması gerektiğini ifade eden Dinçer, Türkiye’de
2008’de 72 bin 963 iş kazası meydana
geldiğini, 539 meslek hastalığı ile karşılaşıldığını ve 866 kişinin bu nedenlerle
yaşamını kaybettiğini bildirdi.
Bakan Dinçer, şöyle dedi:
‘’İş kazalarının ülkemize getirdiği
maliyet ise hiç de küçümsenemeyecek
bir maliyet. Aşağı yukarı hem görünen
hem görünmeyen maliyetleri arka arkaya koyduğumuzda 2008 yılında yaklaşık
4 milyar 875 milyon liralık bir maliyetle
karşılaştık. Şayet iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili tedbirler alınsaydı bu maliyetlerin aşağı yukarı yüzde 98’ine katlanmak zorunda kalmayacaktık. Bu açıdan
iş kazalarının azaltılması sadece insanlarımızın hayatlarını kaybetmesini önlemeyecek, insanlarımızın meslek hastalığına yakalanmasını önlemeyecek, aynı
zamanda ulusal maliyetleri çok ciddi
manada azaltacak.’’
İşçi ve işveren konfederasyonlarıyla iş
kazalarına karşı çok daha ciddi tedbirler
almak gerektiğini tartıştıklarını anlatan
Dinçer, hazırlanan taslakla ilgili eksikleri
gözden geçirdiklerini ifade etti.
Dinçer, basın mensuplarının soruları üzerine, gündeme alınan çalışmanın
tasarı taslağı şeklinde olduğunu ve bu
konuda ilk görüşlerin ifade edildiğini
söyledi.
‘’Uzlaşma sağlanamadı demek doğru
olmaz’’ diyen Dinçer, temel prensip olarak kanunun ana hatlarıyla herkes tarafından kabul edildiğini ifade etti. Dinçer,
taslağın konunun diğer paydaşlarıyla
da paylaşılacağını ve bir toplantı daha
Ömer Dinçer, insan hayatını tehlikeye atacak herhangi bir durum ortaya
çıkması halinde işçilere, ‘’Burada benim hayatımı tehlikeye atan bir durum
var. Ben bu işi yapmam’’ deme hakkının sağlanmasının öngörüldüğünü
söyledi. Dinçer, tehlikenin geçmesi halinde bu hakkın kullanılmaz hale geleceğini, tedbirlerin alınmasına rağmen
buna uymayan işçiler varsa bu konuda
da bazı yaptırımlar getirmeyi düşündüklerini bildirdi.
ısrarla bu maddeye itiraz ettiklerini vur-
Dinçer, bir soru üzerine işçi sendikalarının itirazının ‘’taşeron’’ olarak nitelenen alt işverenlik hükmüne yönelik
olduğunu söyledi. İşçi sendikalarının
ısrarla bu maddenin varlığını istediğini
gulayan Dinçer, işveren kesiminin de
belirtti. Ömer Dinçer, bu maddeyi aralarında tartışmaya devam edeceklerini
kaydetti.
TÜRK-İŞ’te Yeni Görev Dağılımı
Türk-İş Genel Eğitim Sekreterliği görevine Şeker-İş Sendikası Başkanı İsa Gök getirildi.
Konfederasyondan yapılan yazılı açıklamada Türk-İş Yönetim Kurulu’nda istifa nedeniyle boşalan üyeliğe, ikinci yedek
üye İsa Gök’ün getirildiği belirtildi. Türk-İş Yönetim Kurulu’nda Genel Başkan Mustafa Kumlu, Genel Sekreter Pevrul Kavlak, Genel Mali Sekreter Ergun Atalay, Genel Eğitim Sekreteri İsa Gök ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Cemail Bakındı
yer alıyor.
Yeni Asgari Ücret,
Kime Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?
BUGÜN itibariyle asgari ücret arttı.
1 Temmuz 2010’dan itibaren brüt
760.50 TL olarak belirlenen yeni asgari
ücret, işçi ve işverenleri, çeşitli yönleriyle yakından ilgilendiriyor.
İşçinin ücreti brüt 31.50 TL artıyor.
İşverenin de hem ödeyeceği ücret hem
de ücret artışından kaynaklanan işveren
katkısı artıyor.
TAVAN ÜCRET
Asgari ücretin 6,5 katı olarak belirlenen, sigorta primine esas aylık ta-
van ücret 1 Temmuz 2010’dan itibaren
204,90 TL arttı ve 4.943,40 TL oldu.
oluyor. Aslında yalnızca kapıcılar değil
Tavanın üzerinde ücret alanın, örneğin 8 bin TL aylık ücreti olanın 4.943.40
TL’nin üzerindeki ücretinden, sigorta primi ve işsizlik sigortası primi kesilmiyor.
kadınların ücretleri de gelir vergisinden
KAPICIYA VERGİ YOK
arttı ancak asgari geçim indirimi, 1 Ocak
Asgari ücret alanların içinde, kapıcılar nispeten de olsa avantajlı. Nedenine
gelince, konut kapıcılarına ödenen ücretler, gelir ve damga vergisi kesintisine
tabi değil. Böyle olunca, kapıcıların eline geçen net ücret 47.31 TL daha fazla
2010’daki asgari ücret üzerinden hesap-
dadılar, bahçıvanlar ve evdeki temizlikçi
müstesna tutuluyor (Gelir Vergisi Kanunu Md.23/6).
Asgari ücret, 2010’un ikinci yarısında
lanacak. Diğer işçilerin aksine, kapıcıların net ücreti bekar, evli ya da çocuklu
olma durumuna göre değişmiyor.
(HÜRRİYET, 01.07.2010)
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
17
4 kişiden biri ‘boş’ta kaldı
Adana, işsizlik rekoru kırdı
İşsizlik hızı arttı
Ankara 32’nci İzmir 19’uncu
TÜİK verilerine göre, 2009’da işsizlik oranlarındaki en yüksek artış büyük
şehirlerde gerçekleşti. 2008 yılına göre
işsizlik oranı 6 puan artan Adana listede ilk sırada yer aldı. 2008’de 5 kişiden
2’sinin işsiz olduğu Adana’da, geçen yıl
4 kişiden 1’inin işsiz kaldığı tahmin edildi. İstihdamın başkenti olan İstanbul’da
işsizlik oranı 2009’da bir önceki yıla
göre 5.6 puan artışla yüzde 11.2’den
yüzde 16.8’e ulaştı. İstihdam oranı bir
önceki yıla göre 2.5 gerilemeyle yüzde
38.8’e düştü. Buna karşın işgücüne katılım oranı İstanbul’da 0.2 puan gerilemeyle yüzde 46.7 oldu.
TÜİK’in 2009 yılı tahmini verilerine göre, Türkiye’nin en büyük ili
İstanbul’da, işsizlik oranı yüzde 16.8
oldu. Kentte istihdam oranı yüzde 38.8,
işgücüne katılma oranı yüzde 46.7
oldu.
2’nci Diyarbakır
İşsizlik oranının Türkiye genelinde yüzde 14 olarak tahmin edildiği
2009’da Adana rekor kırdı. Adana’da
her 4 kişiden birinin, Diyarbakır’da ve
Hakkari’de ise 5 kişiden 1’nin işsiz olduğu belirlendi. TÜİK’in İl Düzeyinde
Temel İşgücü Göstergeleri 2009 verilerine işsizlikte İstanbul 17’nci olurken,
büyükşehirlerde işsizlik oranındaki artış
hızı dikkat çekti.
TÜRKİYE genelinde işsizlik oranının
yüzde 14’e oturduğu 2009 yılında, işsizlik rekortmeni yüzde 26.5 ile Adana oldu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun
2009 yılı İl Düzeyinde Temel İşgücü
Göstergelerine göre Adana’da 4 kişiden
biri işsiz kaldı. Kriz nedeniyle 2009’da
yıllık bazda işsizlik oranı bir önceki yıla
göre 3 puan artışla yüzde 14’e çıkarken, işsizlik artış hızı büyük şehirlerde
bu oranın üzerinde gerçekleşti. Yüzde
16.8’lik işsizlik oranıyla İstanbul 17’nci
sırada yer aldı.
18
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Tosunoğlu: Ardahan’da 2
bin esnaf iflas etti
İşsizlik oranının en yüksek olduğu iller sıralamasında Adana’yı yüzde 20.6
ile Diyarbakır, yüzde 19.7 ile Hakkari
izledi. İşsizlik oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla yüzde 4.2’yle Ardahan, yüzde 4.4’le Gümüşhane, yüzde
4.5’le Bayburt oldu. İşsizlik, istihdam ve
işgücüne katılma oranları üzerinden il
bazında açıklanan göstergelere göre,
geçen yıl Türkiye genelinde işsizlik yüzde 14, istihdam yüzde 41.2, işgücüne
katılma oranı yüzde 47.9 oldu.
İşsizliğin en yüksek olduğu 32’nci il
Başkent Ankara’da oran yüzde 13.6 düzeyinde gerçekleşti. Ankara’da işsizlik
yüzde 13.6 olarak hesaplandı, istihdam
oranı yüzde 38.8, işgücüne katılma oranı ise yüzde 44.9 olarak gerçekleşti.
TÜRKİYE’nin işsizlik oranını en düşük
ili Ardahan’ın Ticaret ve Sanayi Odası
Başkanı Latif Tosunoğlu, “Ardahan’da
kahvehaneler işsizlerle dolup taştı. Ardahan işsizliliğin en düşük olduğu il değildir. Aksine son 3 yıl içinde 2 bin esnaf
iflas etti. İşsizliğin azalması için iş alanlarının açılması gerekir. Ama Ardahan’da
böyle bir şey yok. Ardahan’da işe yeni
giren bir kişi yok. En son yapılan nüfus
sayımına göre Ardahan’da 550 bin kişi
Yıldız, doğalgazın Türkiye’ye özel
sektör eliyle getirilmesini sağlayacak
İşgücü katılım oranı
yüzde 47.9
lar Bakanı Taner Yıldız, 4646 sayılı Do-
İstihdamda Rize
İşsizlik Kocaeli’nde 5 puan
Ankara’da 1.8 puan arttı
Türkiye genelinde 2009 yılı istihdam
oranı ise yüzde 41.2 olarak belirlendi.
İllerin istihdam sıralamasında Rize ilk
sırada yer aldı. 2009 yılı istihdam oranı
yüzde 62.8 olan Rize bu listede liderlik
koltuğuna oturdu. Bunu, yüzde 60.4 ile
Artvin, yüzde 59.6 ile Gümüşhane izledi. İstihdam oranının en düşük kaldığı
iller ise yüzde 26 ile Diyarbakır, yüzde
25.9 ile Siirt ve yüzde 25.5 ile Şırnak
olarak sıralandı.
SANAYİ şehri Kocaeli’nde işsizlik
oranı bir önceki yıla göre yüzde 5.4 artışla yüzde 17 oldu. Kocaeli’de istihdam
oranı geçen yıl yüzde 1.9 azalışla yüzde
39’a gerilerken, işgücüne katılım oranı
0.7 puan artışla yüzde 47 oldu. Başkent
Ankara’da ise işsizlik oranı bir önceki
yıla göre yüzde 1.8 artışla yüzde 13.6
oldu. İşgücüne katılım oranının yüzde
0.1 gerilediği Ankara’da istihdam oranı
ise 0.9 puan düşüşle yüzde 38.8 oldu.
yaşadığı bölgelerdeki doğurganlık hı-
Özgümüş: Doğum oranı
işsizliği artırıyor
eden aileler, Adana ve Mersin’i tercih
ADANA’nın Türkiye’de en fazla göç
alan illerin başında geldiğine dikkat çeken Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit
Özgümüş, TÜİK’in işsizlik verilerini şöyle değerlendirdi: “Yeni sanayi yatırımları olsa da, uygulanan yanlış ekonomik
politikalardan dolayı, göçle gelenlerin
zına yetişemiyoruz. İklim avantajından
dolayı Güney Doğu Bölgesinden göç
ediyor ve bu kentlerde göçle oluşan kesimlerde doğurganlık oranı çok yüksek.
Bu nedenle işsizlik oranı da çok yüksek
çıkıyor. İşsizlik ve işsizliğin getirdiği sosyal sorunlar da Adana’nın önünde çözülmesi gereken çok önemli bir sorun
olarak duruyor.”
(HÜRRİYET, 25.06.2010)
Yıldız: Doğalgaz dağıtımını özel sektör yapacak
Büyük kentlerden İzmir’de işsizlik
yüzde 16.2, istihdam oranı yüzde 39,
işgücüne katılım yüzde 46.6 olarak hesaplandı.
İŞGÜCÜNE katılma oranı 2009 yılı için
Türkiye genelinde yüzde 47.9 olarak tahmin edildi. İşgücüne katılma oranının en
yüksek olduğu il yüzde 65.8 ile Rize oldu.
Rize’yi yüzde 64 ile Artvin, yüzde 62.4 ile
Gümüşhane izledi. İşgücüne katılma oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 32.3
ile Mardin, yüzde 30.7 ile Şırnak ve yüzde
30.4’lük oranı ile Siirt oldu.
vardı. Ancak burada yaşayan kişi sayısı
100 bin. Ardahan’da nüfus ve genç insan yok” diye konuştu.
süreci açtıklarını söyledi
Ankara Sanayi Odası Meclis toplantısında konuşan Enerji ve Tabii Kaynakğal Gaz Piyasası Kanunu ile doğal gaz
ithalatının özel sektör tarafından yapılmasına karar verildiğini aktardı.
Yıldız, “6 milyar metreküplük doğal
gazın Türkiye’ye özel sektör eliyle getirilmesini sağlayacak süreci açıyoruz.
Değişik girişimcilerimiz bu konuya katkı sağlayacakları gibi, Organize Sanayi
Bölgeleri’nin (OSB) bunu blok olarak
almasını da açıkça desteklediğimizi
söylemeliyim” dedi. Bakan Yıldız, Rusya ile 2011’de bitecek olan 6 milyar
metreküplük kontratın yenilenmeyeceğini, doğalgaz sözleşmesinin özel sektör tarafından yapılmasını istediklerini
söyledi.
ALIM FİYATI ARTMIYOR
Yıldız ayrıca, rüzgâr enerjisinde 5.5
euro/cent olan alım fiyatının artmayacağını bildirdi. Elektrik fiyatlarının tüketiciler için her zaman pahalı, üreticiler
için her zaman ucuz olarak nitelendirildiğini belirten Yıldız, “Yerli kaynaklarla
alakalı fiyatlama mekanizmasını yapar-
ken her zaman vatandaşı ve sanayiciyi
finanse eden bir yapı kurulmalıdır. O
yüzden rüzgâr yatırımcıları 5,5 euro/
cent üzerinden yatırımlarını kurguluyor.
Bunun yükselmesini beklemek sektöre
ve sanayiciye fayda vermez” dedi.
SPEKÜLATÖRLER VAR
Yeni maden kanunu hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yıldız, “Kapı
kapı dolaşıp manipülatif hareketlerde
bulunan bazı spekülatif gruplar var ve
bu gruplar da Türkiye’nin ithal ettiği
bazı madenlerin fonları tarafından yönetiliyor” dedi.
Türk işçisi çalıştırmaya yeni formül
Türkiye ile Rusya arasında “İşgücü-
Yabancı işçi istihdamı konusunda sürek-
Hazırlama Devlet Akademisi, Avrasya
nün Mesleki Eğitiminde İşbirliği Proto-
li kota uygulandığı ve kotaların da yıllar
İnşaatçılar Birliği ve İNTES arasında “İş
kolü” imzalandı.
içinde düşürüldüğünü ifade eden Koçoğ-
gücünün Mesleki Eğitiminde İşbirliği
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren
lu, Türk işçisinin Rusya’da çalışabilmesi
Protokolü” imzalanmasının uygun bu-
Sendikası (İNTES) Başkanı Şükrü Koçoğ-
için mesleki niteliğinin belgelendirilmesi
lunduğunu bildirdi ve “Protokol, Rusya
lu, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri faali-
zorunluluğu bulunduğunu kaydetti.
Bölgesel Gelişme Bakanlığı tarafından
yetlerinin yürütüldüğü en buyuk pazar-
Koçoğlu, bu kapsamda Rusya Böl-
lardan biri olan Rusya’da Türk işçisinin
gesel Gelişme Bakanlığı ile buna bağlı
istihdamının giderek zorlaştığını belirtti.
İnşaat ve Konut Kompleksi İçin Kadro
da onaylandı, İNTES’ın vereceği belgeler Rusya’da geçerli olacak” dedi.
(BUGÜN, 08.07.2010)
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
19
Çalışma Hayatına İlişkin
Gösterge Rakamları Değişti
31.12.2009 tarih ve 27449 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Asgari
Ücret Tespit Komisyonu kararı uyarınca
01.07.2010 tarihinden itibaren uygulanacak asgari ücret seviyeleri belirlenmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
82.maddesinin 1.fıkrasına göre Kanun gereğince alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan
günlük kazancın alt sınırı, asgari ücretin
V. PRİME ESAS KAZANÇ ALT VE ÜST SINIRLARI (2. Altı Ay)
01.07.2010 – 31.12.2010
otuzda biri, üst sınırı ise günlük kazanç
alt sınırının 6,5 katı olarak belirlenmiştir.
Diğer taraftan 9 Temmuz 2010 tarih
ve 27636 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2010/654 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 154.maddesi uyarınca kıdem tazminatı tavanının hesaplanmasında kullanılan aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge
rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde esas aylık katsayısı 1.7.2010 tari-
Alt Sınır
Günlük
Aylık
hinden itibaren (0,059445), memuriyet
taban aylığı göstergesine uygulanan taban aylık katsayısı ise (0,7931) olarak
yeniden belirlenmiştir.
16 yaşını doldurmuş işçiler
25,35 TL
Üst Sınır
Günlük
Aylık
Buna göre 1 Temmuz 2010 – 31
Aralık 2010 tarihleri arasında geçerli olmak üzere kıdem tazminatı tavanı,
gelir vergisinden müstesna tutulacak
çocuk zammı, aile yardımı, asgari ücret
düzeyleri, sosyal güvenlik primine esas
kazanç alt ve üst sınırları ile diğer bilgilere aşağıda yer verilmiştir:
16 yaşını doldurmuş işçiler
164,78 TL
4.943,40 TL
760,50 TL
Not: 16 yaşını doldurmamış ve bunlar için belirlenen asgari ücretle işçi istihdam eden işverenler, 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgari ücretle
arasındaki farkın priminin tamamını ödeyeceklerdir (5510 S.K. Md.82/3)
VI.PRİME ESAS KAZANÇLARDAN İSTİSNA TUTULACAK YEMEK PARASI, ÇOCUK ZAMMI VE
AİLE ZAMMI (YARDIMI) TUTARLARI
5510 Sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalıların;
I. KIDEM TAZMİNATI TAVANI (01.07.2010’dan geçerli)
Yemek Parası
01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 25,35 TL x % 6 = 1,52 TL (Günlük)
Çocuk Zammı
01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 2 = 15,21 TL (Aylık)
29,7225.-
Aile Zammı (Yardımı)
2.517,01.-TL/Yıl
01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 10 = 76,05 TL (Aylık)
(1500 göst.+8000 Ek göst.)
X
0,059445 k.sayı
=
564,7275.-
(1500 göst.+8000 Ek göst.)
X
0,059445 k.sayı X %200
=
1.129,455.-
1000 tab.ayl. göst.
X
0,7931 tab. ayl. k. sayı
=
793,1.-
500 kıd. göst
X
0,059445 k.sayı
=
tutarındaki kazançları, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.
II. ÇOCUK ZAMMI
01 Temmuz 2010’dan itibaren
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun “Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler” başlıklı 28. maddesinin 4. fıkrasına göre; 657 sayılı Kanun’un 202. maddesi uyarınca çocuk için verilmekte olan aile yardımı ödeneğinde, 15.1.2010 tarihinden itibaren aynı maddede öngörülen çocuk sayısı sınırlaması dikkate alınmayacaktır.
- 0-6 yaş grubu (72 ay dahil)
: 500 Gösterge x 0,059445 Katsayı
= 29,72 TL/Ay
- 6 yaş üzeri
: 250 Gösterge x 0,059445 Katsayı
= 14,86 TL/Ay
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri
eğitimi gören öğrencilerin yaş durumlarına göre tespit olunan asgari ücretlerin % 50’si sigorta primlerinin hesabına esas
tutulmaktadır.
Buna göre, aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri eğitimi gören öğrencilerin prime esas kazançları aşağıdaki şekilde
uygulanacaktır:
III. AİLE YARDIMI
16 yaşından büyük olanlar için:
01 Temmuz 2010’dan itibaren
1500 göst.
VII.ÇIRAK VE ÖĞRENCİLERİN PRİMLERİNİN HESABINA ESAS TUTULACAK KAZANÇ TUTARI
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında;
x
0,059445 k.sayı
=
89,17.-TL/Ay
Not: Eşlerden birine iş akdi veya toplu sözleşme gereği çocukları için yapılan aile yardımı ödeneği daha düşük ise, yalnız aradaki fark ödenir.
Günlük kazanç tutarı
:
12,68 TL
Aylık kazanç tutarı
:
380,40 TL
IV. ASGARİ ÜCRET DÜZEYLERİ (2. Altı Ay)
16 yaşından küçük olanlar için:
01.07.2010 – 31.12.2010 tarihleri arasında geçerli seviyeler
Günlük Asgari Ücret
20
Aylık Asgari Ücret
16 yaşını doldurmuş işçiler
25,35 TL
760,50 TL
16 yaşını doldurmamış işçiler
21,60 TL
648.- TL
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında;
Günlük kazanç tutarı
:
10,80 TL
Aylık kazanç tutarı
:
324,00 TL
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
21
MÜZAKEREYE AÇILAN 12 NUMARALI
“GIDA GÜVENLİĞİ, VETERİNERLİK VE BİTKİ SAĞLIĞI POLİTİKASI”
FASLI’NIN MUHTEMEL ETKİLERİ
22
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
23
Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehdi EKER
AB’ye üye olduğunda iç sınırlar kalkacak ve ürünler
Topluluk içinde serbest dolaşımda olacaktır. Türkiye’de
gıda işleyen işletmelerin
ürünlerinin Topluluk iç pazarında yer alabilmesi için
AB’nin gıda güvenilirliği kurallarına uygun üretim yapılması gerekmektedir. Bu
kapsamda ülke genelindeki
tüm gıda işletmeleri AB kuralları esas alınarak hazırlanmış bir kontrol listesi ile
değerlendirilerek uyum durumları ortaya konulmuştur.
Gıda’da AB’ye Uyumla İşletmeler
AB Standartlarına Getirilecek
Geçtiğimiz Haziran ayının
sonunda müzakereye açılan
12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslı ile ilgili müzakere
sürecinde pek de kolay görülmeyen bir alana girilmiş
oldu. Bize önce lütfedip bu
önemli faslın müzakereye
açılabilmesi için Bakanlığınızda ve diğer kuruluşlarınızda yapılan uyum çalışmaları konusunda bilgi verebilir
misiniz?
Bilindiği gibi 2006 yılında gerçekleştirilen Tarama sürecinin ardından
“Gıda Güvenilirliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı – 12” faslının müzakerelere
açılabilmesi için açılış kriterleri belir-
24
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
lenmişti. Bunların yerine getirilmesi için
Bakanlığımız son derece özverili şekilde
çalışmış ve AB kriterlerin karşılandığı tarafımıza bildirilmiştir. Söz konusu fasla
ilişkin AB müktesebatının ulusal mevzuata aktarımında esas teşkil edecek
olan 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri,
Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” 11
Haziran 2010 tarihinde kabul edilmiştir.
Bu Kanunla ilgili AB müktesebatının temel hususları ele alınmış, detay düzenlemeler ikincil mevzuata bırakılmıştır.
Kanunun yasalaşmasından sonra, ikincil mevzuatın da yayımlanması ile 12.
Fasla ilişkin AB mevzuatına tam uyum
sağlanmış olacaktır. Ancak, şu aşamada
henüz AB üyesi değilken her alandaki
müktesebatın birebir uyumlaştırılması
ya da uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle de, her bir mevzuat
bazında bir uyumlaştırma ve uygulama
takviminin belirlendiği Strateji Belgesi
Henüz AB üyesi değilken her
alandaki müktesebatın birebir uyumlaştırılması ya da
uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle de,
her bir mevzuat bazında bir
uyumlaştırma ve uygulama
takviminin belirlendiği Strateji Belgesi hazırlanmıştır.
hazırlanmıştır. Belgede kimi mevzuatın
uyumlaştırılması, kiminin ise uygulanması, bazısının ise belirli maddelerinin
uyumlaştırılması ya da uygulanması
üyelik tarihine bırakılmıştır. Strateji ayrıca müktesebatın uyumundan sonra
uygulanması için gerekli olan idari ve
kurumsal kapasiteye ilişkin ihtiyaçlara
da yer vermektedir.
12. Fasıl kapsamına giren AB müktesebatının büyük bir bölümünün vete-
riner konularıyla ilgili olması nedeniyle,
müzakerelerin açılmasına yönelik hazırlık çalışmaları ağırlıklı olarak veteriner
hizmetlerine odaklanmıştır. Bu çerçevede, koyun ve keçilerin kulak küpesi ile kimliklendirilmesi ve kayıt altına
alınması için IPA 2008 programlaması
kapsamında AB kaynaklı bir proje uygulanmakta olup; proje, küpelemenin
yanı sıra kimliklendirilen hayvanların
koyun ve keçi vebasına karşı aşılanmasını, hayvanların kaydı için bir veritabanı oluşturulmasını, küpelenen hayvanların bu veritabanına kaydını ve hayvan
yetiştiricilerinin bilinçlendirilmesine yönelik iletişim faaliyetlerini içermektedir.
Koyun ve keçilerin küpelenmesine ve
kaydına başlanmış ve işletmelerin kaydını da içeren ayrıntılı bir eylem planı
geliştirilmiştir.
Büyükbaş hayvanların tanımlanması ve kaydedilmesi ile hareketlerinin
kontrolüne ilişkin mevcut sistemin iyileştirilmesine ve AB ile uyumlaştırılmasına yönelik olarak, Sığır Cinsi Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi
Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmış
ve hayvanların doğumdan itibaren en
geç yirmi gün içerisinde tanımlanması
zorunluluğu getirilmiştir. Öte yandan,
büyükbaş hayvan hareketlerinin veritabanında ayrıntılı olarak izlenebilmesi
ve etkin bir çapraz kontrol sisteminin
uygulanmasını teminen TÜRKVET sisteminde bağımsız “işletmeden çıkış”
ve “işletmeye varış” kayıtları tutulmaya başlanmıştır. Yeni doğan hayvanların TÜRKVET sistemine kaydı için anne
küpe numarasının sisteme girişi zorunlu kılınmıştır. Hayvan pazarları ve mezbahalar dâhil tüm işletmelerin sisteme
kaydını güvence altına almak üzere veriler güncellenmiştir.
Şap hastalığının Kasım 2007’den
bu yana gözlenmediği Trakya Bölgesinin Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE)
tarafından aşılı arîliğinin tanınması için
Kasım 2009’da başvuruda bulunulmuştur. Şap hastalığının, endemik olarak
seyrettiği Anadolu bölgesinden, Trakya
bölgesine yayılmasını önlemek amacıyla Trakya’ya Yapılacak Canlı Hayvan
Sevkleri ile ilgili Genelge yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmeliğin çıktığı tarihe kadar Kurban Bayramı dönemi ile
sınırlı tutulan hayvan sevkleri, belirli
koşulların yerine getirilmesi şartıyla yıl
boyu yapılabilecektir. Trakya bölgesinin
aşılı arîliği, 25.05.2010 tarihli OIE Genel Kurul Toplantısında tanınmıştır.
Fasıl 12 kapsamında yapılan diğer
bir çalışma da işletmelerin sınıflandırılmasıdır. Bilindiği üzere AB’ye üye olduğunda iç sınırlar kalkacak ve ürünler
Topluluk içinde serbest dolaşımda olacaktır. Türkiye’de gıda işleyen işletmelerin ürünlerinin Topluluk iç pazarında yer
alabilmesi için AB’nin gıda güvenilirliği
kurallarına uygun üretim yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda ülke genelindeki tüm gıda işletmeleri AB kuralları
esas alınarak hazırlanmış bir kontrol listesi ile değerlendirilerek uyum durumları ortaya konulmuştur.
Bu fasıl kapsamında yer alan bir diğer konu olan bitki sağlığı alanındaki
AB’nin yasal düzenlemelerinin iç huku-
Önümüzdeki dönemde, bu
Fasıl ile ilgili temel hedefimiz öncelikle açılış kriterlerinden biri olan mevzuat
uyum stratejimiz ile öngördüğümüz öncelikler çerçevesinde uyum çalışmalarına
devam etmek ve kapanış
kriterlerinin yerine getirilmesi için tüm ilgili taraflarla
birlikte yoğun çalışmalarımızı sürdürmek olacaktır.
ka aktarılması ve ülke çapında uygulanması kapsamında mevcut yasal metinlerin birçoğunda çeşitli iyileştirmeler
ve değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca TRAB Mali İşbirliği Programı kapsamında,
yürütülen çeşitli projeler ile AB müktesebatının ulusal mevzuata aktarılması
ve uygulamaya geçirilmesi için gerekli
olan teknik ve idarî yapılanmanın ve
ihtiyaç duyulan fiziki altyapının oluşturulması başka bir deyişle kurumsal
kapasitenin geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yürütülmüş ve yürütülmeye
devam etmektedir.
AB bitki sağlığı politikaları dört genel
başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, zararlı organizmalar, bitki koruma ürünleri,
bitki çeşit hakları, tohum ve fide kalitesidir. Bu başlıklar tek tek ele alındığında
bitki sağlığı ile doğrudan veya dolaylı
olarak ilişki içerisinde bulunan birçok
sektör ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
bu alanda yapılan ve yapılacak olan her
türlü düzenlemenin sektör paydaşlarına
etkisi olacaktır.
Bu başlıkta zararlı organizmalara
ilişkin temel prensip, bitki ve bitkisel
ürünlerle zararlı organizmaların Topluluğa girişini ve bunların Topluluk içerisinde yayılmasını önlemektir. Ülkemizde
bitkisel çoğaltım materyalleri için ülke
içerisindeki dolaşımda Zirai Karantina
Taşıma ve Satış Sertifikası kullanılır-
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
25
Açılış kriterleri kapsamında AB hijyen kurallarına
göre sınıflandırılan işletmelerin, AB standartlarına
gelebilmesine yönelik işletme bazında detaylı planlar
hazırlanacaktır. AB’ye göre
sınıflandırılmış olan işletmeler için hazırlanacak olan
detaylı modernizasyon planında işletmelerin uyumlaştırılabilecek olanları için ne
kadar süre ve ne kadar yatırım yapılması gerektiği yer
alacaktır. Bu işletmelerden
AB standartlarına getirilemeyecek durumda olanların
faaliyetlerinin sonlandırılması gerekecektir.
ken ithalat ve ihracatımızda Bitki Sağlık Sertifikası kullanılmaktadır. Bununla
birlikte, ülkemizde AB ile uyumlu bitki
pasaport sisteminin kurulması amacıyla
çalışmalar yürütülmektedir.
Bitki Sağlığı politikasının bir diğer
önemli başlığı bitki koruma ürünleridir. Ülkemizin, Avrupa Birliği yönünde
bitki koruma ürünleri ile ilgili düzenlemelerin oluşturulmasında temel aldığı
konular ruhsatlandırma, pazara sunma, yasaklı maddelerdir. Ülkemizdeki
düzenlemelerin birçoğu Avrupa Birliği
ile uyumludur. Avrupa Birliği ile ülkemizin farklılık gösterdiği husus, emsalden ruhsatlandırma sisteminde ortaya
çıkmaktadır. Ülkemizdeki emsalden
ruhsatlandırma sisteminde, emsalden ruhsat verilecek ürünlerde ruhsat
dosyasında yer alması gereken bilgiler
emsal gösterilen ürün üzerinden yapılmaktadır. Avrupa Birliği’nde ise bir
ürünün emsalden ruhsatlandırılması
söz konusu olsa dahi bilgiler (gerekli
olan testler) ürünün kendisi üzerinde
26
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
de yapılmakta ve uygun koşullar sağlanması halinde ruhsat verilmektedir.
Bitki sağlığındaki diğer bir konu
bitki çeşit hakları olup, AB’de 1994 yılında yeni bitki çeşitlerini korumak için
Topluluk Bitki Çeşit Hakları Sistemi kurulmuştur. Bu sistem Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması için Uluslararası Birlik
olan 19 Mart 1991 tarihli en son UPOV
ile modellenmiştir. Türkiye UPOV Sözleşmesi çerçevesindeki Uluslararası
Yeni Bitki Çeşitlerini Korunma Birliği’ne
(UPOV), 18 Kasım 2007 tarihinde üye
olmuştur.
Bir diğer konu olan AB’de tohum ve
fide kalitesine ilişkin Direktif oluşturulmasının sebepleri arasında bitki sağlığı açısından kullanıcıya, satın alınan
tohum konusunda güvence verilmesi
amacıyla bir sertifikasyon sisteminin
uygulanması ile çeşit özelliği ve saflığı,
çimlenme kapasitesi ile spesifik saflık
açısından tohum garantisinin sağlanması yer almaktadır. Bu alanda uyum
sağlamak için Türkiye gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmeye devam etmektedir. Tohum ve fide kalitesi alanındaki
ana metinler için tam uyumun 2013
yılı sonuna kadar sağlanması öngörülmektedir.
Yine bu fasılla ilgili olarak
müzakere süreci sırasında
yapılacak olan çalışmalarla
ilgili bilgi lütfeder misiniz?
Açılış
kriterlerinin
karşılandığının tarafımıza bildirilmesinden sonra
Brüksel’de gerçekleştirilen 9. Hükümetlerarası Katılım Konferansı’nda Fasıl
12 müzakerelere açılmış ve fasla ilişkin
müzakerelerin geçici olarak kapatılabilmesi için kapanış kriterleri belirlenmiştir. Önümüzdeki dönemde, bu Fasıl
ile ilgili temel hedefimiz öncelikle açılış
kriterlerinden biri olan mevzuat uyum
stratejimiz ile öngördüğümüz öncelikler
çerçevesinde uyum çalışmalarına de-
vam etmek ve kapanış kriterlerinin yerine getirilmesi için tüm ilgili taraflarla
birlikte yoğun çalışmalarımızı sürdürmek olacaktır.
Türkiye, Gümrük Birliği sonrasında
başladığı çalışmalarla bu başlık altındaki mevzuatın bir kısmını hâlihazırda
uyumlaştırmış ve uygulamaya başlamıştır. Diğer yandan, Fasıl 12 Fasıl Strateji
Belgesinde bu alanda AB’ye uyum için
önceliklerimiz, mevcut durumumuz,
uyumlaştırma ve uygulama için öngördüğümüz takvim, gerek duyulan kurumsal yapı, insan kaynakları, teknik altyapı
ve muhtemel finansman ihtiyacımız ortaya konulmuş olup, yol haritamız çizilmiştir. Bu belgede uyumlaştırılmış mevzuat da yer almaktadır, uyumlaştırılması
ve uygulanması üyelik sonrasına bırakılacak mevzuat da belirtilmektedir. Bu
aşamadan sonra bu belgede belirtilen
tarihlere göre uyum çalışmaları yapılırken, bir yandan da fasıl kapsamındaki
mevzuatı uygulamak için gerekli idarî
ve laboratuar kapasitesinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır.
Bakanlığımız, mevzuat uyumuna, ikincil mevzuat hazırlanmasına dayanak
teşkil edecek temel AB metinlerinden
başlayacaktır. Strateji belgesinde yer
alan uyumlaştırma ve uygulama takvimi, ülkemizin öncelikleri, sektörel gereksinimler ve kullanılabilir kaynaklar
dikkate alınarak belirlenmiş olup, hayvansal yan ürünler, TSEler ve hayvan refahı gibi uygulaması yüksek maliyetli ve
önemli ölçüde yatırım gerektiren konularda uyum ileri tarihlere ertelenmiştir.
Diğer yandan bazı mevzuat için üyelik
tarihinde uygulamaya başlayacağımızı
belirtmiş olsak da tam üyelik tarihinde
bunu uygulayacak şekilde önceden kurumsal kapasitenin oluşturulmuş olması
gerekmektedir. Bununla birlikte faslın
geçici olarak kapanmasının sağlanması
için kapanış kriterlerinin karşılanmasına
yönelik çalışmalar da bir zaman planlaması çerçevesinde gerçekleştirilecektir.
Uyumsuz olan işletmelerin
uyumlaştırılmasına yönelik
detaylı bir ulusal plan hazırlanacaktır. Bu plan dâhilinde
işletmeler, AB fonları, diğer
dış kaynaklı fonlar ve ulusal
fonlardan yararlanarak ya
da işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak AB standartlarına getireceklerdir.
Bu önemli alanın, yürütülecek müzakereler sonucunda AB standartlarına kavuşacak olmasının en başta
üreticiler ve dolayısıyla tarım
sektörü, tüketiciler ve bir bütün olarak Türkiye ekonomisi
üzerindeki muhtemel etkileri konusundaki görüşlerinizi
öğrenebilir miyiz?
Örneğin, açılış kriterleri kapsamında AB
hijyen kurallarına göre sınıflandırılan
işletmelerin, AB standartlarına gelebilmesine yönelik işletme bazında detaylı
planlar hazırlanacaktır. AB’ye göre sınıflandırılmış olan işletmeler için hazırlanacak olan detaylı modernizasyon planında işletmelerin uyumlaştırılabilecek
olanları için ne kadar süre ve ne kadar
yatırım yapılması gerektiği yer alacaktır.
Bu işletmelerden AB standartlarına getirilemeyecek durumda olanların faaliyetlerinin sonlandırılması gerekecektir.
Bu duruma tek istisna olarak görülen
geleneksel ürünlerin üretimini yapan
işletmelerin de genel hijyen kurallarına
uyması ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek bir şekilde üretim yapmaması
şartı aranacaktır.
Ülkemizin coğrafi konumu ve doğu
sınırlarına komşu ülkelerde seyreden
hastalıklar, hayvan hastalıkları ile mücadelede başarı için ülke genelinde
alınacak önlemlerin yanısıra bölgesel
işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Öte yandan, aile işletmeciliğinin yaygın oluşu
ve tarım sektörünün sosyoekonomik yapısı, hastalıklarla mücadelede hayvan
sahiplerinin eğitimini ve bilinçlendirilmesini de önemli kılmaktadır. Şap hastalığı gibi Avrupa Birliği’nde gözlenmeyen ancak ülkemizde endemik seyreden
hastalıkların kontrolü yüksek maliyetli
olup, hastalık çıkışı halinde AB’dekine
benzer şekilde itlaf politikasının uygulanabilmesi, hayvan varlığımız da dikkate
alındığında, hastalık oranının önemli
ölçüde azaltılmasını veya hastalığın eradike edilmesini gerektirmektedir. Trakya
bölgesinin İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Anadolu’dan ayrılmış olması, eradikasyon çalışmalarında kolaylık
sağlamıştır. Öte yandan, Anadolu’da
böyle bir doğal avantajın yokluğu, tüm
paydaşların, hayvan hareketleri kontrolü, biyogüvenlik önlemleri ve hastalık
bildirimi gibi hususlarda azami dikkatini
ve işbirliğini gerektirmektedir.
Diğer yandan, hayvan hastalıkları
ile mücadele aynı hızla devam edecektir. Bilindiği üzere Trakya Bölgesi OIE tarafında şap hastalığından aşılı arî bölge olarak tanınmıştır. Şap hastalığının
Anadolu’da kontrolü ve eradikasyonu
için çalışmalar aynı hızla devam edecektir. İlgili kapanış kriteri gereği, faslın
geçici olarak kapatılabilmesi için sözü
edilen itlaf politikası dâhil, şap hastalığına ilişkin AB müktesebatının ülke genelinde uygulanması gerekmektedir. Bu
kapsamda, Trakya bölgesi ile başlatılan
eradikasyon çalışmalarının aşamalı olarak diğer bölgelerde sürdürülmesi planlanmaktadır.
Hayvan refahı alanında, geleneksel
kafeslerden zenginleştirilmiş kafes sistemine geçişin yumurta sektörüne yatırım maliyetleri getirmesi beklenmektedir. Hayvan naklinde AB’ye uyumlu
hayvan refahı kurallarının uygulanması
uygun nakil araçlarının alımı, nakliyeci-
lerin eğitimi ve sertifikasyonu, uzun süreli nakiller için dinlendirme ve kontrol
noktaları oluşturulması ve denetçilerin
eğitimi gibi birden fazla bileşen içermektedir.
Tam yem yasağının uygulanmasıyla
yem sektöründe gerçekleşecek muhtemel iş kaybı için alternatif iş alanları yaratılması ve sektörde gözlenen direncin
iletişim yoluyla aşılması gerekecektir.
12. faslın açılış kriterleri kapsamında
Türkiye’deki gıda işletmeleri AB hijyen
kurallarına göre sınıflandırılmış, uyumlu
işletmeler ve uyumsuz olan ve kısa/uzun
vadede uyumlaştırılabilecek işletmeler
belirlenmiştir. Bundan sonra uyumsuz
olan işletmelerin uyumlaştırılmasına
yönelik detaylı bir ulusal plan hazırlanacaktır. Bu plan dâhilinde işletmeler,
AB fonları, diğer dış kaynaklı fonlar ve
ulusal fonlardan yararlanarak ya da
işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak
AB standartlarına getireceklerdir. Üyelik tarihinde bu uyumu sağlayamayan
sınırlı sayıda işletmeye uyum için belli
bir süre tanınabilecektir. Bu işletmelerin uyum çalışmalarını belirlenen süre
zarfında tamamlamaları gerekmektedir. Ancak bu süre zarfında bu işletmeler ürünlerini sadece yerel piyasaya arz
edebileceklerdir.
Bilindiği üzere AB’ye üye olduğunda
iç sınırlar kalkacak ve ürünler Topluluk
içinde serbest dolaşımda olacaktır. Bu
konunun Fasıl 12 kapsamındaki yansıması tüketici sağlığının korunması olacaktır
AB bitki sağlığı politikaları altındaki
dört genel başlık olan zararlı organizmalar, bitki koruma ürünleri, bitki çeşit
hakları, tohum ve fide kalitesi tek tek
ele alındığında bitki sağlığı ile doğrudan veya dolaylı olarak ilişki içerisinde
bulunan birçok sektör ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu alanda yapılan ve
yapılacak olan her türlü düzenlemenin
sektör paydaşlarına etkisi olacaktır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
27
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen BAĞIŞ
Stratejinin ikinci platformu
ise tüm fasılları kapsamına
almaktadır ve burada amaç
siyasi engel olsun olmasın
ilgili fasıllarda ülkemiz öncelikleri çerçevesinde 2014
yılına kadar AB Müktesebatına en üst seviyede uyumu
sağlamaktır.
Ülkemizin Öncelikleri Çerçevesinde
2014 Yılına Kadar AB Müktesebatına
En Üst Seviyede Uyumu Sağlanacaktır
Türkiye AB Resmi Müzakere Sürecinden Daha Hızlı Hareket Edecek
Geçtiğimiz Haziran ayının
sonunda müzakereye açılan 12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki
Sağlığı Politikası” Faslı ile
birlikte halen ele alınan fasıl
sayısı 13 e çıkmış bulunuyor.
Bu temponun ülkemizdeki
pek çok kişi ve kurum gibi
zatıâlinizi de memnun etmediğini biliyoruz. Önümüzdeki dönemde müzakere sürecinin hızlandırılabilmesi için
ne tür çalışmalar yürüttüğünüzü ve planladığınızı öğrenebilir miyiz?
Türkiye’nin katılım süreci, Avrupa
Birliğine (AB) resmi katılım müzakereleri süreci ve Türkiye’nin kendi reform süreci olmak üzere iki açıdan ele
alınmalıdır. İlkinde AB’nin ve üye devletlerin belirlediği çerçeve, sürecin ivmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Ancak ikincisinde ülkemizin gösterdiği
performans belirleyici olmaktadır. Bu
28
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
yüzden de ikincisinde daha hızlı ve
verimli şekilde hareket edebiliyoruz.
Zaten biz sadece AB resmi müzakere
sürecine bağlı kalıp hızımızı yavaşlatmak niyetinde değiliz. Biz AB’ye üyeliği
ülkemizin halkımızın hak ettiği çağdaş
normlara ve yüksek yaşam standartlarına ulaşmada önemli bir itici güç olarak görüyoruz.
2010 yılı başında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin ilgili tüm kurumlarla birlikte oluşturduğu “Türkiye’nin
Katılımı İçin AB Stratejisi”de bu temel
yaklaşımın bir sonucudur. Söz konusu
Strateji dört platform üzerine kuruludur. Stratejinin birinci platformu bahsetmiş olduğum resmi müzakere süreci
kapsamında yapılacak çalışmalardan
oluşmaktadır. Önümüzdeki dönemde
ilk etapta Rekabet ve Kamu Alımları fasıllarını açmayı planlıyoruz. Bu iki fasla
ilişkin çalışmalarımız son aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Stratejinin ikinci platformu ise tüm
fasılları kapsamına almaktadır ve burada amaç siyasi engel olsun olmasın ilgili fasıllarda ülkemiz öncelikleri
çerçevesinde 2014 yılına kadar AB
Müktesebatına en üst seviyede uyumu
sağlamaktır. Bu yaklaşım, AB’ye üye-
Biz sadece AB resmi müzakere sürecine bağlı kalıp hızımızı yavaşlatmak niyetinde değiliz. Biz AB’ye üyeliği
ülkemizin halkımızın hak
ettiği çağdaş normlara ve
yüksek yaşam standartlarına ulaşmada önemli bir itici
güç olarak görüyoruz.
lik hedefinin devletimizin kararlılıkla
sürdürdüğü bir politika olduğunun net
göstergesidir. Söz konusu politikanın
bir enstrümanı olarak, bütün kamu kurum ve kuruluşlarımızın üst düzey temsilcilerinden oluşan İç Koordinasyon ve
Uyum Komitesi düzenli olarak başkanlığımda toplanarak, çalışmaların mümkün olan en etkin şekilde sürdürülmesine katkı sağlamaktadır.
Katılım sürecinde gerek mevzuat
uyum çalışmaları gerekse bu düzenlemeleri, kurumlarımızın en etkin şekilde
uygulayabilmesine ve idari kapasitenin
güçlendirilmesine yönelik yürüttüğümüz yüzlerce proje esasen geri dönülemez bir şekilde sürecin ivmesini korumaktadır.
Öte yandan, bazı fasıllarda AB üyesi birçok ülkeden çok daha ileri durumdayız. Örneğin teknik açılış kriteri
olmayan fakat ek protokol nedeniyle
askıya alınan Mali Hizmetler faslında,
uyum düzeyimiz birçok AB üyesi ülkeden çok daha ileri seviyededir.
Açıldığına ya da kapandığına bakmaksızın her fasılda her alanda ara vermeksizin çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Örneğin geçici olarak kapanan Bilim
ve Araştırma faslında önemli gelişmeler
kaydettik. 7. Çerçeve Programının ilk üç
yılında ödediğimiz 60 milyon Avroluk
ulusal katkı payına karşılık 70 milyon
Avro geri dönüş sağladık. Japonya ile
Avrupa Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Faaliyetlerinin İlişkilendirilmesi ve
Koordinasyonu projesinde, Türkiye koordinatör ülke oldu. Türkiye’nin Avrupa
Birliği’ni temsilen liderlik rolü üstlenmesi, ülkemiz adına önemli bir gelişmedir.
Türkiye, 2007-2010 yılları arasında
Avrupa’da tersine beyin göçü projesinden en çok faydalanan ikinci ülke
olmuştur. Bütün bu gelişmeler ivmenin
artarak devam ettiğinin ispatıdır.
Çalışmalarımızı yeni AB stratejimizin
3. platformu olan Siyasi kriterler alanında da ara vermeksizin sürdürmekteyiz. Anayasa değişikliklerine ilişkin
pakette yer alan düzenlemeler, başta
siyasi kriterler olmak üzere ülkemizin
Avrupa Birliği uyum sürecinde temel
aldığı kriterler ışığında hazırlanmıştır.
Ayrımcılıkla mücadele, kişisel verilerin korunması, çocuk hakları, sendikal
haklar gibi vatandaşlarımızın sosyal
yaşamına oldukça müspet yansımaları olacak hükümler içeren bu Anayasa
Paketi, mevcut siyasi koşullar altında
en temel demokratikleşme ve insan
hakları unsurlarını hedef alan reform
sürecimizde de büyük bir dönüm noktasını teşkil edecektir.
Anayasa Paketinde önerilen değişiklikler, ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, tam
yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını ve tam
üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin ilgili
Sözleşmelerini temel alarak hazırlanmıştır. Anayasa değişikliğinin öngördüğü birçok tedbir, AB müktesebatının
anayasal nitelik taşıyan Antlaşmalarında ve AB Temel Haklar Şartı’nda
da zikredilmektedir. Bu itibarla AB tarafından Türkiye’ye ilişkin yayımlanan
Katılım Ortaklığı Belgeleri ve İlerleme
Raporlarında dile getirilen hususları
da azami ölçüde dikkate alması nedeniyle, müzakere sürecindeki değerlendirmelere olumlu katkı sağlayacaktır.
Siyasi kriterler alanındaki çalışmaları
yakından izlemek üzere oluşturulan
Reform İzleme Grubu da düzenli olarak
toplanmakta, süreçte atılması gereken
adımları en üst seviyede ele almakta ve
çalışmalara yön vermektedir.
Kuşkusuz, tüm bu çalışmaları yaparken, Yeni AB Stratejimizin 4. Platformu
olan “İletişim Stratejisine özel bir önem
atfediyoruz.
Hem Avrupa ülkeleri kamuoylarında
hem de iç kamuoyumuzda ülkemiz ve
ülkemizin AB üyeliği konusunda önyargılar ve eksik bilgilerden kaynaklanan
yanlış algılamayı gidermek için Sivil
Toplum Diyaloğu ve İletişim konusunu
önemli bir araçtır. En büyük sorunumuz
olan ön yargıların giderilmesinin, AB
ile müzakere sürecine ivme kazandıracağı da açıktır.
Keza ülkemizde de AB’ye ilişkin bazı
yanlış algılamalar ve bilgi eksiklikleri
görülmektedir. Ülkemizde son yıllarda
gerçekleştirilen reformlar, dış politikada artan etki ve ağırlığımız ve gerek
kamu kuruluşlarımız gerek sivil toplum
kuruluşlarımız ve özel sektör tarafından AB ülkelerinde ve ülkemizde gerçekleştirilen bazı etkinlikler sayesinde
ülkemizin tanıtımı ve iletişimi ile AB’nin
Japonya ile Avrupa Araştırma ve Teknoloji Geliştirme
Faaliyetlerinin İlişkilendirilmesi ve Koordinasyonu projesinde, Türkiye koordinatör
ülke oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni temsilen liderlik
rolü üstlenmesi, ülkemiz adına önemli bir gelişmedir.
ülkemizde algılanışı konusunda belli
ölçüde başarı sağlanmıştır.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat Kanunu değiştirilirken bu husus
da dikkate alınmış, 51 yıllık Türkiye-AB
ilişkisinde ilk defa doğrudan AB’ye yönelik İletişim faaliyetlerinden sorumlu
bir birim oluşturulmuştur ve Ocak 2010
itibarıyla Türkiye’nin AB İletişim Strateji
uygulamaya konmuştur.
Sivil Toplum Diyaloğu ve İletişim
faaliyetlerimiz kapsamında, bir yandan gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle
Türkiye’yi AB’ye anlatmaya çalışırken,
AB İletişim Stratejimiz kapsamındaki
etkinliklerle de hem bilgilendirme hem
görünürlük açısından önemli çalışmalar yapılmaktadır. Mümkün olduğunca fazla resmi temsilciyle görüşmeler
gerçekleştirmenin yanında düşünce
kuruluşları, sektör temsilcisi kuruluşlar,
üniversiteler, yerel-yabancı basın gibi
farklı kesimlere de ulaşmaya ve sürece
aktif bir şekilde katılmalarını sağlamaya çalışıyoruz.
Yine bu amaçla, illerimizde AB süreci ile ilgili heyecanı canlandırmak ve
yürütülen AB çalışmalarını koordine
etmek üzere, 81 ilin tamamında AB
Daimi Temas kişisi olarak faaliyet gösterecek Vali Yardımcılarımız belirlenmiş
ve AB Uyum Yönlendirme ve Danışma
Kurulları oluşturulmuştur. Tüm bu çalışmaların amacı, hem Türkiye’de hem
AB’de bulunan önyargıların, korkuların ve bilgi eksikliğinin, siyasi ve teknik
alanda kaydedilen olumlu gelişmelerin
önüne geçmesini engellemektir. Nitekim bu çabaların karşılığını daha net
bir şekilde almaya başladık.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
29
Türkiye’de hayvansal yan
ürün işletmeleri dâhil onaylı işletme sınıfında yer alan
hayvansal ürün işletmelerinin
sayısı 5.000’in üzerindedir. Bu
işletmelerin sadece % 7’si AB
koşullarını karşılayabilmektedir. Geri kalan işletmelerin
AB koşullarını karşılayacak
biçimde modernizasyonu gerekmektedir.
Türkiye’nin AB Müzakere sürecinde kararlılıkla ilerlediği gerçeği, gerek
dünya gerek AB ülkelerinde artık her
platformda kabul edilmekte ve takdirle karşılanmaktadır. Türkiye’nin sahip
olduğu dinamizm ve potansiyelle Avrupa kıtasının geleceğini şekillendireceği hususu AB ülkelerinde de giderek
artan bir şekilde kabul görmektedir.
Birçok Avrupalı entelektüel ve politikacı AB’nin şu anda Türkiye’ye karşı izlediği politikayı yanlış bulmaktadır ve
bunu birçok ortamda açıklıkla dile getirmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği’nin
olmazsa olmaz bir aktörü konumuna
gelmiştir. Bu durum, Avrupa Birliği’nde
son dönemlerde yayımlanan raporlarda da teyit edilmektedir.
Kamuoyunda “Akil Adamlar” olarak
da bilinen ve AB’nin geleceği hakkında çalışmalar yapmak üzere 2007 yılında kurulan AB Düşünce Grubu’nun
raporunda, AB’nin önündeki en önemli
tehlike olarak ekonomik ve siyasi gücünün azalması ve dengelerin Asya’nın
lehine kayması belirtilmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde Avrupa
Birliği’nin Asya kıtasının uzantısından
başka bir şey olmayacağı endişesi dile
getirilerek, çözüm olarak genişlemenin
devam etmesine ve Türkiye’nin üyeliğine özel atıf yapılmaktadır. Türkiye’nin
isminin raporda zikredilmesi, AB’nin
karşısında hala üyelik kriterlerini yerine
getirmek üzere reform sürecine devam
eden ve bu süreçte ivmesini kaybetmeyen bir Türkiye olmasının sonucudur.
30
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Daha önce müzakereye
açılan Çevre Faslının ardından “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
Politikası” Faslı ile birlikte
her açıdan önemli ülkemize
uyum konusunda ciddi mali
yükler getirebilecek fasıl sayısı ikiye çıkmış bulunuyor.
Bu yüklerin nasıl karşılanabileceği konusunda halen
yürütmekte olduğunuz bir
çalışma var mıdır? Özellikle
Türk ekonomisinin rekabet
gücü ve kamu finansman
dengeleri açısından konuyu
değerlendirebilir misiniz?
Bilindiği gibi 12 no’lu “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslı 30
Haziran 2010 tarihinde müzakerelere
açılmıştır. Bu fasıl kapsamında ele alınan mevzuatın bir çoğu tarımsal ürün ve
gıdanın AB içerisinde serbestçe dolaşabilmesi için gerekli olan bir takım teknik
şartlarla beraber, hijyen kriterleri ve sağlık şartlarını da ortaya koymaktadır. Dolayısı ile fasıl kapsamındaki mevzuatın
AB’de uygulandığı şekli ile uygulanması kamu ve özel sektör üzerinde önemli
mali etki yaratacaktır. Bu bağlamda, fasıl
kapsamındaki mevzuata uyum ve uygulama takvimini içeren strateji, ekonomik
şartlar ve kamu finansman dengeleri göz
önüne alınarak, kamu kaynakları, çiftçiler ve gıda işletmeleri dâhil özel sektör
üzerindeki mali etkileri zamana yayacak
biçimde oluşturulmuştur.
AB mevzuatına göre gıda işletmeleri
2 sınıfta değerlendirilmekte ve her sınıf
için farklı hijyen kriterleri şartı bulunmaktadır. Kayıtlı işletmeler olarak adlandırılan bitkisel ürünlerin işlendiği işletmeler
ile balıkçı tekneleri, lokanta restoran
gibi yerlerin Türkiye’nin AB’ye üyelik tarihinde bu kriterleri mutlak surette karşılaması gerekmektedir. Bu daha önceki
genişleme kapsamında da aynı şekilde
olmuştur. Onaylı işletmeler olarak adlandırılan ve hayvansal ürünlerin işlendiği süt, kırmızı-kanatlı-su ürünleri işleme
tesisleri ile hayvansal yan ürün işletmeler
daha katı hijyen kriterlerine tabidir
Türkiye’de hayvansal yan ürün işletmeleri dâhil onaylı işletme sınıfında yer
alan hayvansal ürün işletmelerinin sayısı 5.000’in üzerindedir. Bu işletmelerin
sadece % 7’si AB koşullarını karşılayabilmektedir. Geri kalan işletmelerin AB
koşullarını karşılayacak biçimde modernizasyonu gerekmektedir. Üyelik tarihine kadar modernize edilmeyen veya bu
yatırımları tamamlama açısından üyelik
sonrasındaki bir tarihe kadar geçiş süresi alınmayan işletmelerin kapatılması gerekecektir. Nitekim Faslın kapanış
kriterlerinden biri bu işletmelerin modernizasyonuna yönelik takvimi içeren
bir ulusal planın hazırlanmasıdır. Bu
konuda Dünya Bankası finansmanı ile
hâlihazırda bir proje yürütülmektedir.
Proje kapsamında bugüne kadar yürütülen çalışmalarda, sektör üzerindeki
maliyetin 1.2-2 milyar Avro civarında
olacağı yönünde bir ön tespitte bulunulmuştur. Projenin Eylül 2010’da başlayacak. İkinci aşamasında bu işletmelerin
rekabet edebilirliğinin analizi ve modernizasyon planının genel çerçevesi ve
maliyeti ortaya konulacaktır.
Bu işletmelerinin bir kısmının modernizasyonu için gerekli olan finansman
AB’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı
Kırsal Kalkınma bileşeni için hazırlanan
program (IPARD programı) kapsamında
belirlenen illerde AB kaynakları ile karşılanabilecektir. Ancak bu illerdeki diğer
işletmeler (IPARD Programı kapsamına
dâhil edilmeyen) ile IPARD programından yararlanmayan illerdeki işletmelerin modernizasyonunun nasıl ve hangi
kaynaklardan karşılanacağı konusunda
çalışmalar yukarıda bahsedilen Dünya
Bankası finansmanlı proje kapsamında
devam etmektedir.
Bir diğer önemli konu hayvan hastalıkları ile mücadelede gerekli olan finansman ve insan kaynağı ihtiyacıdır. Aslında
hayvansal ürünlerin elde edildiği hayvanların AB mevzuatına göre hastalıklardan
Çevre faslında ise durumu şöyle özetleyebilirim. Elbette daha
temiz bir çevre ve daha yüksek
standartlara ulaşmak zaman
alacaktır. Gerekli yatırımların maliyetinin yüksek olması
nedeni ile ekonomik şartlar
ve kamu finansman dengeleri de gözetilerek, yatırımlar
zamana yayılacak ve özellikle altyapının tamamlanması
için belirli alanlarda üyelikten
sonraki dönem için geçiş süreleri talebimiz olacaktır.
arî olması gerekmektedir. AB’de bir hayvan hastalığı çıktığında hayvanlar itlaf
edilmektedir. Türkiye’de çok sayıda hayvan hastalığının yaygın olarak görüldüğü
göz önüne alındığında tazminatı verilerek
bu hastalıklara karşı uygulanacak itlaf politikası kamuya önemli bir yük getirecektir. Bu mali kaynağın boyutu nedeniyle bu
konudaki AB mevzuatının uygulanması
için uzun bir süreç öngörülmüştür. Ayrıca
bu alanda uygulama kapasitesi açısından
yüksek bütçeli hastalık kontrol projeleri,
AB katılım öncesi mali yardımları kapsamında desteklenmiş olup, bu destekler
devam etmektedir.
Bütün bu mali etkilerine rağmen, fasıl kapsamında ilerleme sağlanması vatandaşlarımızın sağlıklı gıdaya erişimin
sağlanması ve yaşam kalitesinin arttırılması açısından önemlidir. Ayrıca üyelikten önce AB mevzuatının ulusal mevzuata aktarımı ve birebir uygulanması
Türk tarım ve gıda ürünlerinin AB’ye
ihracatını kolaylaştıracaktır. Zira AB ithal ettiği ürünlerde, AB içerinde geçerli
olan kurallara eşdeğer kuralların varlığını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Nitekim şu anda AB ülkelerine
yapılan ihracatta karşılaşılan sorunların
önemli bir bölümü, ilgili alandaki düzenlemelerin AB mevzuatı ile uyumlu
olmamasından kaynaklanmaktadır.
Bir çok ülke, AB hijyen ve sağlık kriterlerini çıta olarak görmekte, ithalat
açısından AB’nin ithalat yaptığı ülke ve
işletmeleri referans olarak kullanmaktadır. Bu nedenle, AB ile tarım ve gıda
ürünleri ticaretinin gelişmesi, diğer ülkelere yönelik ihracatımızda da artışa
yol açabilecektir.
Çevre faslında ise durumu şöyle
özetleyebilirim. Elbette daha temiz bir
çevre ve daha yüksek standartlara ulaşmak zaman alacaktır. Gerekli yatırımların maliyetinin yüksek olması nedeni ile
ekonomik şartlar ve kamu finansman
dengeleri de gözetilerek, yatırımlar zamana yayılacak ve özellikle altyapının
tamamlanması için belirli alanlarda üyelikten sonraki dönem için geçiş süreleri
talebimiz olacaktır. Çevre faslının açılmasına yönelik olarak Çevre ve Orman
Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan
Strateji Belgesi, 2007 yılında Yüksek
Planlama Kurulu tarafından onaylanan
Entegre Uyumlaştırma Çevre Stratejisini
(UÇES) temel almıştır (UÇES’de toplam
maliyet 59 milyar Avro olarak tahmin
edilmiştir: Su sektörü için 33.9 milyar,
atık 9.56 milyar, endüstriyel kirlilik 14.8
milyar Avro). Strateji Belgesi AB müktesebatının gereklilikleri ve bu gerekliliklerin Türk ekonomisinin rekabet gücü ve
finansman kaynakları dikkate alınarak
hazırlanmıştır. Çevre faslına ilişkin ülkemiz müzakere pozisyonu da tüm ilgili taraflarla istişare edilerek hazırlanmıştır.
AB Mali Yardımları her yıl Türkiye’ye
tahsis edilen hibe nitelikli yardımlardır.
Söz konusu yardımlar Avrupa Komisyonu ve Türkiye’nin birlikte seçtikleri proje
ve programlara mali destek sağlamak
için kullanılmaktadır. 2002–2006 döneminde çevre projeleri için yaklaşık 175
milyon Avro kullanılmış, bu tutarın 136
milyon Avrosu hibelerden karşılanmıştır.
Avrupa Komisyonu, 2007–2013 yılları
arasında aday ülkelere yapacağı mali
yardımların çerçevesini belirlemek üzere
yeni bir düzenlemeye gitmiş ve daha önceden farklı programlar altında yürütülen
mali yardımlar, Katılım Öncesi Mali Araç
(IPA) diye adlandırdığımız tek bir program altında düzenlenmiştir. 2007–2013
dönemi için çevre altyapı yatırımları için
öngörülen bütçe 204 milyon Avro’dur.
Bu bütçenin % 85’i AB hibesi olarak, %
15’i ise ulusal kaynaklardan sağlanmaktadır. Yine 2007-2013 dönemi için tüm
fasıllarda kurumsal kapasitenin geliştirilmesi alanında yapılacak projelerin kullanacağı toplam hibe miktarı 1 milyar 660
milyon Avro olup, bu meblağdan çevre
faslı için harcanacak miktar ilgili kurumlarımızın ihtiyaçları dikkate alınarak süreç içinde hazırlanmış olan strateji belgelerine uygun olarak ülkemiz öncelikleri doğrultusunda belirlenmektedir. AB
mali yardımları dışında AB üye ülkeleri
ile yapılan ikili anlaşmalarla sağlanan
destekler de ülkemiz tarafından uyum
çalışmalarında kullanılmaktadır. Özellikle Hollanda’nın MATRA programı ile AB
çalışmalarına aktarılan destek önemli
boyuttadır. Bu desteğin en önemli bölümü çevre konularındadır.
Türkiye’nin AB Müzakere sürecinde
kararlılıkla ilerlediği gerçeği, artık her
platformda kabul edilmekte ve takdirle
karşılanmaktadır. Türkiye-AB ilişkisinin en
üst organı olan Ortaklık Konseyi’nin 48.
Toplantısında bu takdir bir kez daha not
edilmiştir. Ayrıca Çevre faslı müzakerelere
açıldıktan sonra özellikle çevre teknolojileri konusunda tecrübeli üye ülkeler ülkemizle ikili işbirliği çalışmaları yürütmek
üzere bağlantıya geçmiş bulunmaktadır.
Çevre faslı kapsamında ortaya konulan uyum maliyetleri, salt AB katılım
süreci nedeni ile ortaya çıkan yatırımlar
olarak değil, Türk halkının daha temiz
bir çevrede yaşama hakkı ve küreselleşen dünyada ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler kapsamında
zaten yapılması öngörülen yatırımlar
olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan
unutulmamalıdır ki, Çevre faslı kapsamında AB müktesebatına uyum amacı
ile hava kalitesi, iklim değişikliği, çevresel etki değerlendirmesi, endüstriyel kirliliğin önlenmesi, su kalitesi, atık yönetimi, gürültü, kimyasallar ile doğanın ve
biyolojik çeşitliliğin korunması gibi son
derece önemli alanlarda gerçekleştirilecek çalışmalar, halkımızın yaşam kalitesinin arttırılması ve gelecek nesillere
daha sağlıklı bir çevrenin bırakılması
açısından katkı sağlayacaktır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
31
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı
TİSK Yönetim Kurulu Üyesi
Necdet BUZBAŞ
AB gıda güvenliğinin temel
ilkelerinden biri olan “Gıda
ile ilgili her alanda insan
sağlığı ve tüketici çıkarlarının en yüksek düzeyde
korunmasını temin etmek”,
tüketici bilinçlenme seviye
ve sayısını hızla artıracaktır. Hak ve sorumluluklarının farkında olan tüketici,
tercihlerini doğru yönde yapacaktır.Bu bilinçli tercihler
kayıtdışılığı en aza indirerek
Türk Gıda Sanayi’nin olumlu
yönde etkilenmesine olanak
sağlayacaktır.
Gıda’da AB’ye Uyum Tüketici ve
Sanayiciyi Olumlu Etkileyecek
Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerinde nihayet “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikaları” faslını 30 Haziran’da açmayı başardık!
AB tam üyelik sürecine inancın azaldığı heyecan kaybının yaşandığı bir dönemde bu faslın (12.nci fasıl) açılması
büyük başarıdır.Bu başarıda AB dönem
başkanlığını yürüten İspanya’nın da
hakkını teslim etmek yerinde olacaktır.
Hatırlanacağı gibi, 11 Aralık 1999
tarihinde Helsinki’de yapılan AB zirvesi Türkiye’yi tam üye adayı ilan etti.
Ardından 17 Aralık 2004 tarihli AB zirvesinde üyelik müzakerelerinin 2005
sonbaharında başlaması kabul edildi
ve müzakereler 3 Ekim 2005’de resmen başladı.
1 Ocak 2010’da AB dönem başkanlığını üstlenen ve Türkiye’ye verdiği
desteği her ortamda açıkça ifade eden
İspanya, dönem başkanlığı süresince
Türkiye ile en az 4 faslı müzakereye açmayı planlıyordu.Ancak İspanya, Kıbrıs
Rum Kesimi ile Fransa’nın engellemesi
yüzünden bu planını gerçekleştiremedi.
Türkiye’nin gereken yasal düzenlemeyi
32
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
tamamlayıp (5996 sayılı kanun, kabul
tarihi 13.06.2010).AB’ye iletmesiyle
başlayan süreç, İspanya’nın olağanüstü çabalarıyla, dönem başkanlığının
son gününde 12.nci faslın açılması başarısı ile noktalandı.
Aday ülke tam üye olabilmek için
kendi mevzuatını tam 35 başlıkta toplanan AB müktesebatıyla uyumlu hale
getirmek zorunda.Her bir başlığın önce
siyasi bir kararla açılıp aday ülke mevzuatının AB müktesebatına uyarlanması ardından yine siyasi bir kararla kapatılması gerekiyor.
12.nci fasıl “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikaları” oldukça kapsamlı bir fasıldır.Açılışı çok
kolay olmamış faslın açılması için gerekli 6 kriterin gerçekleştirilmesi uzunca zaman almıştır.Bu altı açılış kriterlerini şöyle sıralayabiliriz;
• Türkiye’nin, AB müktesebatı ile
uyumlu “Gıda, Yem ve Veterinerlik
Çerçeve Mevzuatı”nı benimsemesi
ve başta kontrol kuruluşları olmak üzere sorumlulukları açık bir biçimde belirleyen hükümlerin ortaya konması.
12.nci fasıl “Gıda Güvenliği,
Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
Politikaları” oldukça kapsamlı bir fasıldır. Açılışı çok
kolay olmamış faslın açılması için gerekli 6 kriterin
gerçekleştirilmesi
uzunca
zaman almıştır.
• Türkiye’nin AB Komisyonu’na, gıda
güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı
politikası alanında, ilgili uluslararası standartlar ve Dünya Hayvan Sağlığı
Teşkilatı (OIE) tavsiyeleri dahil olmak
üzere, AB müktesebatının uyumlaştırılması, uygulanması ve yürütülmesine
temel teşkil edecek bir stratejiyi
sunması.
• Türkiye’nin, koyun ve keçi türü
hayvanların kimliklendirilmesi ve
kaydına ilişkin yeterli bir sistemi uygulamaya başlaması, sığır türü hayvanların kimliklendirilmesi ve hareketlerinin kontrolü konusundaki
sistemdeki zafiyetlerin giderilmesine
yönelik uygun tedbirlerin alındığının kanıtlanması.
• Türkiye’nin, canlı hayvanların
ülke içindeki hareketleri, hareketlerin kaydı ve kesimlerin kontrolü
konusunda ayrıntılı bir değerlendirmeyi Komisyon’a sunması.
• Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE)
tarafından Türkiye’nin Trakya Bölgesi’nin
aşılama suretiyle şap hastalığından
ari bölge olarak tanınması.
• Türkiye’nin
gıda
işletmelerinin
iyileştirilmesi
konusunda
geleceğe yönelik Ulusal Program açısından, bütün gıda işletmelerinin AB
Müktesebatı’ndaki
kategorileri
esas alan bir sınıflandırılmasını
Komisyon’a sunması.
Açılış kriterlerinden 1.ncisi “Gıda,
Yem ve Veterinerlik Çerçeve Mevzuatı” üzerinde yapılan çalışmalar 2006
yılında başlamış ancak hazırlanan kanun taslakları üzerinde uzlaşma sağlanamadığından taslaklar birkaç kez
değiştirilmek zorunda kalmıştır.Nihayet, 11.06.2010 tarihinde T.B.M.M.’de
kabul edilip 13.06.2010 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan 5996 sayılı “Veterinerlik Hizmetleri Bitki Sağlığı, Gıda
ve Yem” kanunu yürürlüğe girmiştir.
5996 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle eksik olan açılış kriterleri tamamlanmış ve daha önce de değindiğimiz gibi 12.nci fasıl 30 Haziran 2010
tarihinde açılmıştır.
“Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslının açılmasının vatandaşlarımızın günlük yaşantılarına doğrudan etkileri bakımından özel bir yeri
olacağına inanıyorum.
Kabul etmekte zorlansak da, istemesek de yazık ki ülkemizde gıda
güvenliği ile ilgili bir çok olumsuzluğa
şahit oluyoruz.Gıda terörü olarak adlandırılan bu olumsuzlukların azalarak tarihe karışacağını ümit ediyoruz.
Yapılacak 1200’ü aşkın düzenlemeyle,
tüketiciler olumlu gelişmeleri günlük
hayatlarında yakından hissedecek ve
yaşayacaklardır.
Gıda güvenliğinin sağlanmasında
en önemli etkenin bilinçli tüketici olduğunu biliyoruz.AB gıda güvenliğinin
temel ilkelerinden biri olan “Gıda ile ilgili her alanda insan sağlığı ve tüketici
çıkarlarının en yüksek düzeyde korunmasını temin etmek”, tüketici bilinçlenme seviye ve sayısını hızla artıracaktır.
Hak ve sorumluluklarının farkında olan
tüketici, tercihlerini doğru yönde yapacaktır.Bu bilinçli tercihler kayıtdışılığı
en aza indirerek Türk Gıda Sanayi’nin
olumlu yönde etkilenmesine olanak
sağlayacaktır.
AB müktesebatına uyumlu 5996
sayılı yasanın Türk Gıda Sanayi açısından fırsatlar sunduğunun altını çizmek
gerekir.Türk Gıda Sanayi’nin en büyük
sorunlarından biri olarak sayılabilecek,
“Kaliteli, uygun fiyatta ve tedariki sürdürülebilir” hammadde temini “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve
Yem Kanunu” ilk dört kısmında yer alan
hayvansal ve bitkisel kaynaklı hammaddelerin birincil üretim aşamasından
gıda sanayinin kullanımına girinceye
kadar geçirdiği evreleri disipline eden
yaptırımlarıyla hayat kazanacaktır.
Çoğunluğunu KOBİ niteliğinde 40
bin işletmenin oluşturduğu gıda sanayicileri yeni dönemde, birincil üretim (bitkisel, hayvansal ve su ürünleri
yetiştiriciliği) ile ikincil üretim (gıda ve
yem işletmeleri) aşamasında “Çiftlikten Çatala” tüm süreçlerde, satışa sundukları gıda maddelerinin ulusal gıda
mevzuatı gereklerine uygunluğunda
tek sorumlu olarak tanımlanmaktadır.
Bu “Alaylı Girişimciye Git, Mektepliye
Gel” olarak yorumlanabilir.
Bir yandan teknoloji değiştirmek ve
yenilemek diğer yandan çevre ile ilgili
yatırımlar gıda sektörü üzerinde büyük
baskılar oluşturacaktır.Örneğin üretim
alanlarının klimatizasyonu, sektörel
şartlara uygun depolama ve lojistik gibi
sabit yatırımlar artarken, ambalaj atıkları sorunları artan üretim miktarları ile
değişkenlik gösterecektir.İlave sermayeye ihtiyaç duyulan bu dönemde başarılı olan kuruluşlar güçlenerek yollarına devam edecek diğerleri pazardan
silineceklerdir. (Kırmızılar tek spot)
Genel olarak baktığımızda, AB
müktesebatıyla uyumlaştırma sürecinde gerek gıda sektörünün kendisinde gerekse gıda sektörüne tedarik ve
hizmet sunacak sektörlerde iş çeşitliliği
dahil faaliyet hacminin artacağını söyleyebiliriz.
Özelikle gıda güvenliği sorunları
nedeniyle kabul görmeyen bazı ürün
ihracatlarımızın kolaylaşacağı kanaatindeyim.Süt ve süt ürünleri, beyaz et
ve ürünleri hemen akla gelen ihracat
potansiyeli yüksek sektörlerdir.
AB üyelik sürecinde 12.faslın açılmasının toplum ve bireysel yaşamımızı olumlu yönde etkileyeceği, eskiden
farklı bir yaşam sağlayacağı bir gerçektir.Bu faslın gereklerini ne kadar
kısa sürede özümsersek, o kadar kısa
sürede sağlıklı gıdaya dolayısı ile sağlıklı yaşama kavuşuruz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
33
Ş.Şemsi BAYRAKTAR
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Yönetim Kurulu Başkanı
Gıda’da AB’ye Uyumun Tarım Sektörü ve
Gıda Sanayi Üzerindeki Etkileri
Müzakereye açılan 12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı”
faslı çerçevesinde yapılacak
görüşmeler ve bunlar sonucu sağlanacak uyumlaştırmanın bir bütün olarak Türk
tarım sektörü ve daha özelde Gıda Sanayii üzerindeki
muhtemel etkileri, bu konuda alınması gereken tedbirler sizce neler olabilir?
Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki
Sağlığı Politikası faslı, 30 Haziran 2010
tarihinde açılmıştır. İnsan hayatı ve sağlığının yüksek düzeyde korunmasının
hedeflendiği bu fasıl, AB’nin genişleme
sürecinde önem verdiği bir konudur. AB
gıda güvenliği alanında bütünleşmiş bir
yaklaşımı benimsemektedir ki, amacı,
AB içerisinde “tarladan çatala” kontrol
önlemleri ve yeterli düzeyde izleme ile
gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve hayvan refahı ile bitki sağlığının en üst seviyede sağlanması, aynı zamanda da iç
pazarın etkili işlemesidir.
Bu fasıl çerçevesinde sağlanacak
uyumun muhtemel etkilerinin görülmesi
için AB’nin geçmiş genişleme sürecinde
AB üyeliğine aday ülkelerinin yaşadığı
34
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
deneyimlerden faydalanılmalıdır ve gerekli dersler çıkarılmalıdır. 2004 yılında
AB’ye üye olan 10 ülkeden Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya,
Polonya, Malta, Slovenya ve Slovakya
gibi ülkelerde bulunan bazı işletmelere AB hijyen standartlarını ve ilgili gereklilikleri sağlamaları için 3 ay ile 3 yıl
arasında değişen geçiş süreleri verilmiştir. Geçiş sürecini tamamlayan işletmeler ya AB standartlarını sağladıklarına
dair onaylanmakta ya da kapatılmaktadır. Geçiş sürecinde olan işletmelere
ise yalnızca kendi ülkelerinde satılmak
üzere üretim yapma izni verilmektedir.
Türkiye’de de üyelik tarihine kadar AB
gıda güvenliği standartlarını yerine getirmeyen ve geçiş süresi verilmeyen gıda
işletmeleri, diğer üye ülkelerde de olduğu gibi kapatılacaktır. Türkiye’deki gıda
isletmelerinin büyük çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu göz
önüne alındığında AB hijyen kurallarını
ve HACCP kurallarını yerine getirmede
zorlanacakları kesindir.
9. Kalkınma Planı Gıda Güvenliği, Bitki ve Hayvan Sağlığı Özel İhtisas
Komisyonu raporunda belirtildiği gibi,
gıda güvenliği alanında geçiş dönemi
ve istisnalar esas itibarı ile kurulu gıda
işleme tesisler bazında söz konusu olabilir. Bu bağlamda gıda işletmelerinin
başta genel ve özel hijyen kurallarına
ilişkin mevzuat olmak üzere, bazı mev-
AB gıda güvenliği alanında
bütünleşmiş bir yaklaşımı benimsemektedir ki, amacı, AB
içerisinde “tarladan çatala”
kontrol önlemleri ve yeterli
düzeyde izleme ile gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve
hayvan refahı ile bitki sağlığının en üst seviyede sağlanması, aynı zamanda da iç
pazarın etkili işlemesidir.
zuata uyum sağlamak için gerekli yatırımları belirlemek üzere bir etki analizi
çalışması yapması ve finansman planı
çıkarması gerekmektedir.
Gıda işletmelerinin AB’ye uyum sağlamaları için yeniden yapılandırılmaları
gerekmekte ve finansal açıdan desteklenmeleri için 2007- 2013 yılları için (Katılım
önceci Mali Yardım Aracı - Kırsal Kalkınma Bileşeni) IPARD planı çerçevesinde
kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
Bu kapsamda bu programdan faydalanacakların da katkısıyla birlikte yaklaşık
2,3 milyar Avroluk bir yatırım yapılacaktır ki; bunun işletmelerin daha modern,
hijyenik ve HACCP kuralları çerçevesinde
üretim yapması yönünde olumlu bir katkı
yapacağı düşüncesindeyiz.
Bitki sağlığı alanında, AB ve Türkiye
arasındaki farklılık mevzuattan çok uy-
gulamadan kaynaklandığı için uyumlaştırılan kanun ve yönetmeliklerin
uygulanmasında yaşanacak sorunlar
giderilmelidir. Özellikle gıda zincirinin
ilk aşaması olan tarlada üretimi gerçekleştiren çiftçilerimizin tarım ilaçlarının doğru ve tekniğe uygun bir biçimde
kullanılması, ürün verim ve kalitesinin
korunması, insan sağlığı için önem arz
eden gıda ürünlerinde ilaç kalıntısının
önlenmesi, entegre mücadelenin başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için çiftçi
eğitimlerinin artırılması gerekmektedir. Yapılan tüm yasal düzenlemelere
rağmen, sürecin uygulamada başarıya
ulaşması için gerek bitkisel üretim, gerekse hayvansal üretim, nakliye ve depolama, güvenli gıda üretimi, dağıtımı
ve satışı, gıda analizleri, tüketiciler bir
bütün olarak düşünülmeli ve ilgili konularda gelişmeler bir bütünlük içinde ele
alınmalıdır.
Türkiye’de zirai mücadele ilaçlarının
üretiminde genelde patent hakkı süresi
dolan aktif maddeli preparatlar kullanılmaktadır. Bu maddelerin bazıları AB’de
yasaklanmış olduğundan yerli üreticiler, teknoloji satın almak suretiyle ilaç
üretmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle
yerli tarım ilacı üretimi pahalanacaktır.
AB’de Şap gibi hayvan hastalıkları ile BSE ve kuş gribi gibi insanları da
etkileyebilen riskler büyük bir öncelikle
ele alınmaktadır. Hayvan hastalıkları ve
kontrol tedbirleri konusunda mevzuat çerçevesinde izleme ve hastalıkların
ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
Hayvanların izlenebilirliğinin artırılması
ile tanıma sistemleri kullanılarak hastalık
kontrol tedbirleri etkinleştirilmektedir.
Hayvansal ürünlerin sağlık ve hijyen koşullarının gıdaların riskini önemli
oranda etkilemesi nedeniyle, hayvansal ürünlerin işlendiği tesislerin hijyen
koşullarında farklılaştırmaya gidilmiş,
AB’nin, kontrollerin menşede yapılması ilkesi kapsamında bu tesislerin kaydı
ilkesi getirilmiş ve buralardaki kontroller daha kapsamlı düzenlemelere tabi
tutulmuştur. Bu kurallar sadece üye
devletlerde üretilen ürünleri değil, aynı
zamanda da ithalatı da kapsayacak bi-
çimde genişletilmiştir. Buna göre, AB’ye
hayvansal ürünler ihraç etmek isteyen
ülkelerin, AB’dekine benzer kuralları
uygulaması gerekmektedir. Bu kurallar
çerçevesinde kontroller menşede ve bu
defa ihracat yapmak isteyen ülkenin
yetkili mercileri tarafından yapılmakta,
bu merciler tarafından onaylanan tesislerde üretilen ürünler AB’ye ihraç edilebilmektedir.
Avrupa Birliği’nde Çiftlikten Sofraya
Gıda Güvenliği Nasıl Sağlanmaktadır?
AB’de kimlik tescil ve izlenebilirlik
sistemi kurulmuştur. Bu sayede herhangi bir hayvanın hangi çiftlikten çıktığı,
menşeinin ne olduğu, nerelerden hareket ettiği bilinmektedir. Aynı zamanda Birlik sınırlarında geliştirilmiş kontrol
mekanizmaları vardır. Bu konuda 61 takip sistemi vardır. Bu bölgelerde alınan
örnekler laboratuarlarda incelenmekte
ve hastalık olup olmadığına bakılmaktadır. Takip sistemleri hastalıksız bölgelere sahip olmak için çok önemlidir ve
büyük bir maliyeti vardır. Bu maliyeti
karşılayabilmek için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesine yeterli ödeneğin
konması gerekmektedir
Ayrıca, AB bu konuda çiftçilerin eğitimine de çok büyük önem vermektedir.
Özellikle bazı kuralların neden uygulandığı çok iyi anlatılmakta, böylece çiftçiler de neyin sorumluluğunu aldıklarını
bilmektedirler.
Avrupa Birliği “çiftlikten sofraya güvenli gıda” yaklaşımını çok önemsemektedir. Söz konusu sistemin Türkiye’de de
kurularak işletilmesi, AB’ ye uyumun olmasa olmazıdır.
Türkiye’de neler yapılmalı?
Hayvan hastalıklarının varlığı hem
sektörde ciddi kayıplara neden olmakta, hem insan sağlığında olumsuzluklara yol açmakta, hem de hayvancılık
sektörüne önemli bir ivme kazandırabilecek hayvan ve hayvansal ürünler
ihracatı imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle Şap, Tüberküloz ve Bruselloz gibi salgın hayvan hastalıklarının
Türkiye’de endemik durumda olması ve
hemen hemen tüm bölgelerden hastalık
bildirimlerinin alınması, Türkiye’nin bu
Gıda işletmelerinin AB’ye
uyum sağlamaları için yeniden yapılandırılmaları gerekmekte ve finansal açıdan
desteklenmeleri için 20072013 yılları için (Katılım önceci Mali Yardım Aracı - Kırsal Kalkınma Bileşeni) IPARD
planı çerçevesinde kaynaklar
etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Bu kapsamda bu programdan faydalanacakların
da katkısıyla birlikte yaklaşık 2,3 milyar Avroluk bir yatırım yapılacaktır ki; bunun
işletmelerin daha modern,
hijyenik ve HACCP kuralları
çerçevesinde üretim yapması
yönünde olumlu bir katkı yapacağı düşüncesindeyiz.
konuda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya
olduğunu göstermektedir. Kaçakçılığın
önlenememesi ve hayvan hareketlerinin
yeteri ölçüde kontrol altına alınmaması
hem söz konusu hastalıklarla mücadeleyi kısıtlamakta ve hem de bunların yayılmasını hızlandırmaktadır.
AB’ye entegrasyonda, gerek üye ülkelere gerekse bölge ülkelerine ihracat
imkanı yaratabilmesi için, en azından
uluslararası hayvan ve hayvansal ürünler
ticaretine engel teşkil eden hastalıklardan ari durumda olmak bir ön koşuldur.
Türkiye bu konudaki çözümler ile mevcut ve olması muhtemel hayvan sağlığı
problemlerini AB’de izlenen politikaları
göz önüne alarak çözmek durumundadır. Bu çerçevede olmak üzere, hayvan
sağlığı ile ilgili yasal mevzuatın AB mevzuatına uyumlu hale getirilmesi çalışmaları sürdürülmelidir. Bunlara ek olarak;
• Önemli hastalıkların eradikasyonunu için; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Bütçesine yeterli ödenek konmak
suretiyle, hastalıkların eradikasyonunu
sağlamayı hedefleyen programlar hazırlanıp uygulanmalı ve bu çalışmalarda
başarı sağlanmalı,
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
35
Yapılan tüm yasal düzenlemelere rağmen, sürecin uygulamada başarıya ulaşması
için gerek bitkisel üretim, gerekse hayvansal üretim, nakliye ve depolama, güvenli
gıda üretimi, dağıtımı ve satışı, gıda analizleri, tüketiciler
bir bütün olarak düşünülmeli
ve ilgili konularda gelişmeler
bir bütünlük içinde ele alınmalıdır.
• İzlenebilirlik ve risk yönetimine de
katkı sağlayacağı bilinerek ıslah, yetiştirme, kesim, sağlık vb kayıtları izlemeye imkan verecek bir milli kayıt koordinasyon ve izleme ofisi oluşturulmalı,
• Et ihracatı için girişimlerde bulunulmalı ve kesimhanelerin şimdiden AB
standart ve kriterlerine uygunluğunu
sağlayacak çalışmalar desteklenmeli,
• Hastalıklara karşı koruyucu önlemlerin alınabilmesine katkı sağlamak
üzere ulusal düzeyde üreticilere yönelik
eğitim çalışmaları yapılmalı,
• Hayvan sağlığı açısından uluslararası
koşulların yerine getirilmesinin bir parçası olarak salgın hastalıklarla mücadele
ve tazminat fonunun kurulması çalışmaları yürütülmeli ve AB’nin aynı fonundan
yararlanmanın yolları aranmalıdır.
Bunun yanı sıra AB sürecinde Hayvan Refahı konusu da çok önem arz etmektedir.
Türkiye’de çiftlik hayvanları yetiştiriciliğinde refah kavramı oldukça yenidir ve
doğal olarak bu alanda sorunlar mevcuttur. Örneğin Türkiye’de hayvanların bir
bölümü yeterince beslenememektedir.
Benzer şekilde barınaklarla ilgili sorunlar
(yetersiz havalandırma, hayvan başına
ayrılan alanın az olması, bazı barınaklarda hayvanların bağlanması, zemin ve
altlıkla ilgili sorunlar, sağlık koruma ve
hijyenle ilgili sorunlar) da refah düzeyinin azalmasına neden olabilmektedir.
Yumurta tavukçuluğunda geleneksel kafes sisteminin kullanılması, refahla ilgili
eleştiri alan hususlardandır. Türkiye’de
36
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
özellikle buzağı büyütmede hayvan refahına aykırı görülebilecek birçok uygulama söz konusudur. Hayvan refahının
sağlanması hayvansal ürünlerin maliyetini artıracağı unutulmamalıdır.
Sonuç olarak;
Bu fasıl kapsamında yapılacak çalışmaların günlük hayatımıza etkilerinin
aşağıdaki gibi olması beklenmektedir;
- Vatandaşlar güvenli gıdaya ve tükettiği gıda konusunda doğru bilgiye erişim sağlayacak.
- Gıda ile ilgili düzenlemeler konusunda vatandaşın görüşü alınacak, karar
alma sürecine katılımları sağlanacak.
- Gıda zincirinde izlenebilirlik daha
etkin biçimde sağlanacak.
- Gıda ve yeme ilişkin daha sıkı kontroller yapılacak, bu kontroller için ayrıntılı kontrol planları hazırlanarak uygulanacak.
- Yapılan kontrollerde gıdada bir sorun tespit edilmesi durumunda, hızlı
alarm sistemine bilgi girilerek, geriye
dönük takibi yapılabilecek ve sorunlar
kaynağında tespit edilebilecek.
- Gıda ve yemlerden kaynaklanan ve
insanlarda ciddi sağlık sorunları oluşturan acil durumlarda ve kriz anında
uygulanmak üzere planlar oluşturulacak ve zaman kaybetmeden müdahale
edilebilecek.
- Gıdanın güvenli olmadığı anlaşılırsa,
ilaçlar gibi piyasadan toplatılacak.
- Lokanta, restoran, satış yerleri, soğuk hava ve depolama yerleri dahil,
bitkisel ürünleri işleyerek gıda üreten iş
yerleri ve yem üreticileri kayıt altına alınacak ve kendileri için belirlenen hijyen
kurallarına uyacak.
- Balıkçı tekneleri de hijyen kurallarına uyacak ve kayıt altına alınacak.
- Et, süt, su ürünleri, yumurta gibi hayvansal ürünleri işleyenler onaya tabi olacak
ve daha sıkı hijyen kurallarına uyacak.
- Gıda güvenliği ile ilgili tüm sorumluluk
gıda işi yapanlarda olacak, bunlar çalışanlarının hijyeni ve eğitimini sağlayacak.
- Hayvan hastalıklarının kontrol altına
alınmasıyla çiğ sütün kalitesi artacak.
AB’ye entegrasyonda, gerek
üye ülkelere gerekse bölge ülkelerine ihracat imkanı
yaratabilmesi için, en azından uluslararası hayvan ve
hayvansal ürünler ticaretine
engel teşkil eden hastalıklardan ari durumda olmak bir
ön koşuldur. Türkiye bu konudaki çözümler ile mevcut
ve olması muhtemel hayvan
sağlığı problemlerini AB’de
izlenen politikaları göz önüne alarak çözmek durumundadır.
- Gıda ile bulaşan hastalıkların oranı
azalacak.
- Koyun, keçi ve sığır türü hayvanların
hepsi doğduklarından itibaren küpelenecek, nereye satıldığı nerede kesildiği
gibi bilgiler kayıt altına alınacak.
- Çiftlikte yetiştirilirken, nakil esnasında ve kesim anında hayvanların refahı
ve korunması sağlanacak. - Ahırlar, nakil
araçları ve kesimhaneler belirlenen kurallara göre tasarlanıp, inşa edilecek.
- Kullanılan zirai mücadele ilaçlarının
sayısı azaltılacak, çevre ve insan sağlığı
için risk teşkil edebilecek olanların piyasaya girişi engellenecek.
- Gıdalar üzerindeki zirai mücadele
ilacı kalıntısı seviyeleri AB ile uyumlu
hale gelecek, AB’ye ihracattan dönen
tarım ürünü sayısında bir düşüş olacak.
- Gıda güvenliğinin önemli bir parçası olan gıdalar ile her aşamada temas
eden ambalaj vs. maddelere ilişkin güvenlik kriterleri revize edilecek ve sahada uygulanacak.
- 12. Fasıl çerçevesinde yapılacak uyum
çalışmaları sonucunda gıda üretimi ve üretilen gıdaların tüketiciye kadar ulaşmasında
geçen her aşama izlenebilecek ve kontrol
edilebilecektir. Tüketici güveni ve sağlığını
öne çıkaran bu süreçte, tüketiciler daha
sağlıklı gıda temini imkanına kavuşurken,
Türkiye’de üretilen bitkisel ve hayvansal
ürünlerin ihracat şansı da artacaktır.
KÜRESEL KRİZ VE İŞGÜCÜ PİYASASI
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
37
Murat GÜVERCİNCİ
Sabancı Holding A.Ş.
İnsan Kaynakları Direktörü
Küresel Krizin İşgücü Piyasalarına Etkileri
Küresel krizin işgücü piyasaları üzerindeki etkileri
konusunda bize önce bir genel değerlendirme lütfeder
misiniz?
keleri ve Güney Afrika’da ekonomik
etki OECD ortalaması kadar ya da biraz
daha fazla gerçekleşti (örneğin Meksika). Yükselen Asya’da ise ekonomik etki
OECD bölgesinden önemli ölçüde düşük meydana geldi”.
Küresel kriz, ekonomik büyümenin
yavaşlamasına, yatırımların azalmasına
ve insanların işsiz kalmasına yol açarak,
istihdam piyasasının etkin çalışmasına
büyük bir darbe vurmakta ve ülkelerin
ekonomik performanslarını olumsuz etkilemektedir.
- Belli işgücü grupları ve endüstrilerde
istihdam
kayıplarının
orantısız bir şekilde gerçekleştiği.
- Durgunluğun, alışılagelmiş işsizlik
artış rakamlarını yükselttiği.
Bir ülkenin ekonomik performansı,
istihdam piyasasının etkin çalışmasına
bağlıdır. Ekonomik kriz nedeniyle ülkede istihdamın azalması, bireysel ve toplumsal refahı olumsuz etkilemektedir.
İşini kaybetme korkusu, insanların beden ve ruh sağlıklarının bozulmasına ve mutsuz olmasına neden olmaktadır.
İşsizlik, verimsizlik ve istihdama
katkı da isteksizlik gibi unsurlar ancak
işgücü piyasasının etkin çalışması ile
iyileşebilmektedir. Dolayısıyla yaşanan
ekonomik krizler ister yerel olsun, ister
küresel, istihdam piyasasını doğrudan
doğruya ve süratle etkilemektedir.
Yaşadığımız son küresel ekonomik
krizin etkileri konusunda OECD’nin
“2010 İstihdam Görünüm Raporu” bize
çarpıcı bilgiler vermektedir.
Söz konusu rapora göre; “Küresel
kriz en fazla, ekonomik büyümedeki yavaşlamanın OECD bölgesinin iki
katından fazla gerçekleştiği Türkiye ve
Rusya’da etkili oldu. Latin Amerika ül-
38
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Yine aynı raporda:
- Durgunluğa bağlı olarak, çalışmak
istemelerine rağmen işgücü dışında kalan kişi sayısının arttığı,
- Halen istihdam edilenlerin çalışma
saatlerinin de kısıldığı,
görülmektedir.
OECD ülkelerinin çoğu, işsizlik yardımı ve yeniden iş bulma yardımı için
tahsis edilmiş sağlam kaynakları geliştirme ya da en azından sürdürme
beklentisi içine girmişlerdir. Örneğin;
işsizlik yardımlarının kapsamının, yaklaşık işsiz kişi sayısıyla orantılı biçimde
büyümesi, kısa süreli çalışma planları,
daha düşük fazla çalışma uygulamaları, kriz esnasında mevcut işlerin korunmasında birçok ülkede önemli rol
oynamıştır.
Bu süreçte, ülkeler arasında görüş
birliğine varılan temel husus, hükümetlerin destekleyici müdahaleleri olmaksızın dünya ekonomisinin kendi kendine
bu krizden çıkamayacağı ya da bunun
tahammül edilemeyecek kadar uzun bir
zaman alacağı idi. Bu nedenle, ülkeler
İşsizlik, verimsizlik ve istihdama katkı da isteksizlik gibi
unsurlar ancak işgücü piyasasının etkin çalışması ile iyileşebilmektedir. Dolayısıyla
yaşanan ekonomik krizler ister yerel olsun, ister küresel,
istihdam piyasasını doğrudan doğruya ve süratle etkilemektedir.
kendi imkanları ölçüsünde hem Merkez
Bankası politikalarıyla, hem de kamu
maliyesi tedbirleriyle üretimi, istihdamı
ve talebi destekleyici politikaları hayata
geçirmişlerdir.
Ülkemizde 2000 yılı sonrasına bakıldığında, işsizlik oranının 2001 yılında yaşanan finansal kriz döneminde
belirgin bir artış gösterdiği, 2002–2008
döneminde bu oranının dar bir aralıkta dalgalandığı görülmektedir. Ancak
2008 yılı sonundan itibaren ise, yaşanan
küresel ekonomik krizin etkisiyle tekrar
hızlı bir yükseliş eğilimine girmiştir.
Krizin ekonomiye ve işgücüne etkisini
sınırlandırmak için, çeşitli önlemler alınmış ve yeni düzenlemeler getirilmiştir.
Ülkemizde 2000 yılı sonrasına bakıldığında, işsizlik
oranının 2001 yılında yaşanan finansal kriz döneminde belirgin bir artış gösterdiği, 2002–2008 döneminde
bu oranının dar bir aralıkta
dalgalandığı görülmektedir.
Ancak 2008 yılı sonundan itibaren ise, yaşanan küresel
ekonomik krizin etkisiyle tekrar hızlı bir yükseliş eğilimine
girmiştir.
işgücü azaltılması yöntemine başvurmadan, yasal düzenlemelerin izin verdiği ölçüde diğer bazı esnek çalışma
yöntemlerinin uygulanması arayışına
girmişlerdir.
• Bölgesel, sektörel ve büyük proje
bazında belirlenen ilkeler çerçevesinde
yatırımlara yatırım yeri tahsis edilmesi,
• Hem çalışma barışı bozulacak hem
de işverene önemli ilave mali yükler
(işe iade tazminatı vb.) gelebilecektir.
• Makine teçhizat alımlarında KDV istisnası ile gümrük vergisi muafiyeti,
• Özellikle, toplu işçi çıkarmalarında bu risk işverenlere daha fazla yük
(grev, işi yavaşlatma vb.) getirecektir.
• Sosyal güvenlik işveren priminin 5
puanlık kısmı Hazine tarafından karşılanması,
• Mevcut istihdama ilave olarak işe
alınan gençler ile tüm kadınların işveren primlerinin ilk yıl tamamı olmak
üzere 5 yıl boyunca belli oranlarda İşsizlik Sigortası Fonunca karşılanması,
• Özürlülerin işveren primlerinin Hazine tarafından ödenmesi,
• İşsizlik ödeneğinin artırılması,
• Geçici mali sıkıntı içindeki işyerlerinin
işçilerini çıkarmak yerine istihdama devam etmeleri halinde işçilerin ücretlerinin
belirli bir kısmını 6 aya kadar ödenmesi,
• Şirketlerin mevcut istihdamlarına
ilave olarak işe alacakları personelin
sosyal güvenlik primlerinin 6 ay boyunca Devlet tarafından karşılanması,
şeklinde özetleyebiliriz.
• Kurumlar/Gelir vergisi indirimi,
Krizin, Grubunuza bağlı
şirketlerde çalışan sayısını
nasıl etkilediğini ve bu konuda ne gibi tedbirler aldığınızı açıklayabilir misiniz?
• Az gelişmiş bölgelerde yatırım için
kullanılacak kredilerin faizinin bir bölümünün karşılanması,
Ekonomik kriz dönemlerinde şirketlerimiz, sahip oldukları yetişmiş
insan kaynağını korumak amacıyla
Yapılanları;
• Yeni istihdama yönelik SGK primi işveren hissesinin belirli bir süre Hazine
tarafından karşılanması,
Diğer tasarruf önlemlerine başvurmak, var olan insan kaynağını
korumak, işyerinde arzu edilmeyen
olayların önüne geçmek dışında ayrıca, AB mevzuatına uyum çerçevesinde çıkarılan, Yeni İş Kanununun
gerekçesinde belirtilen “iş sözleşmesinin feshi son çaredir” ilkesi gereği
bir zorunluluktur.
Aksi takdirde;
Ayrıca, bu dönemde gerek mahkemelerin ve gerekse Yargıtay’ın,
ekonomik krizi bahane ederek işçi
çıkaracak işverenlerle ilgili genellikle
olumsuz kararlar verdiği gözlemlenmektedir. Şirket kültürünün özümsenmesi, çalışanın rolüne adapte olması,
doğal olarak bir zaman almakta ve
çalışandan beklenen verim ancak bu
sürecin sonunda istenen seviyelere
gelmektedir. İşten çıkarmanın ve işe
alım sürecinin de maliyetleri nitelikli
insan kaybetmenin zararını daha da
artırmaktadır.
Sabancı Grubu olarak biz de kriz
yönetimini tüm bunların bilincinde olarak sürdürdük ve bu süreçte; öncelikle
çalışanların kendilerine dürüst ve adil
davranıldığına inanmalarını sağlamaya, (Bu inanç gidenler için olduğu kadar kalanların motivasyonunun korunması açısından da önemlidir.) ve varsa
işçi sendikaları ile iletişim içinde hareket etmeye özen gösterdik.
Bu ekonomik kriz sürecinde, Sabancı Etik Kurallarımızda yer alan “Çalışanlara Karşı Sorumluluklarımız” ile
ilgili kuralları göz önünde bulundurduk, uygulamalarımızda çalışanlara
ve yasalara karşı sorumluluk bilinci ile
Ekonomik kriz dönemlerinde
şirketlerimiz, sahip oldukları
yetişmiş insan kaynağını korumak amacıyla işgücü azaltılması yöntemine başvurmadan, yasal düzenlemelerin
izin verdiği ölçüde diğer bazı
esnek çalışma yöntemlerinin
uygulanması arayışına girmişlerdir.
hareket ettik.
• Ekonomik krize genel bakışımıza
ilave olarak aşağıdaki yöntemlere de
gerektiğinde ve her zaman iş sözleşmesinin feshinden önce başvurduk.
• İşe alımların durdurulması.
• Temsil, eğitim, seyahat vb. harcamaların azaltılması.
- Esnek çalışma modellerinin uygulanması
- Part-time iş sözleşmesi ile çalıştırma.
- Geçici iş ilişkisi
- Vardiya sistemlerinin gözden geçirilmesi.
- Fazla çalışmaların kaldırılması, kaçınılmaz olarak yapılması halinde ise
karşılığı için ücret ödemesi yerine serbest zaman kullandırılması.
• Kısa Çalışma
• Ücretsiz izin
• Kadrolu işçilerin iş sözleşmelerinin
feshi yerine öncelikle varsa asıl işlerde
iş alan altişverenlerin sözleşmeleri feshedilerek, söz konusu işlerin kadrolu
işçiler ile karşılanması.
Ayrıca Topluluk “Transfer” ve “İç
İlan” Yönetmeliklerimiz de -topluluk
şirketleri arasında, çalışanların boş
yerlerde değerlendirilmesine katkı
sağlayacak önemli uygulamalar olduğundan- bu yönetmelikleri bu dönemde işten çıkarılması düşünülen özellikle
nitelikli, yetişmiş ve kurum kültürünü
özümsemiş çalışanların kurum içinde
kalmasının sağlanması açısından değerlendirdik.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
39
Prof. Dr. A. Nurhan SÜRAL
ODTÜ İİBF
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi
[email protected]
Küresel Krizin Etkisinden Çıkarken
Son aylarda açıklanan kimi göstergeler, küresel krizin etkisinden çıkmakta olduğumuzu müjdeler niteliktedir. 2008’in
son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle
eksiye geçen Türkiye ekonomisi, 2009’un
birinci çeyreğinde % 14,5’luk bir oranda
daralmıştı. Ekonomi, dördüncü çeyrekte ise % 6 büyüme göstermişti. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 30 Haziran
2010’da açıkladığı verilere göre ise, ihracat ve sanayi üretiminde yaşanan artışlar büyüme rakamlarına da yansıdı ve
Türkiye ekonomisi 2010’un ilk çeyreğinde % 11,7 büyüdü. Ekonomik kriz sebebiyle 2009 yılı sonunda 8.590 dolara
kadar gerileyen kişi başına milli gelir, ilk
çeyrekte yaşanan çift haneli büyümenin
etkisiyle 9.066 dolara yükseldi. Türkiye,
G-20’de Çin’in ardından ikinci sırada yer
alan Türkiye, 31 üyeli OECD’de ise en
hızlı büyüyen ülke oldu ve dünyanın gelişmiş ekonomilerini geride bıraktı. Yılın
ilk çeyreğinde en yüksek büyüme oranının görüldüğü ülke % 15,5’le Singapur
oldu. Singapur’u % 13,3’le Tayvan ve
% 12 ile Tayland takip etti. G-20’de yer
alan Çin ise % 11,9’la Türkiye’nin hemen
üzerinde yer aldı. Büyüme Hindistan’da %
8,6, Güney Kore’de % 8,1, Endonezya’da
% 5,7, Japonya’da % 4,6, Kanada’da %
2,2 oranında gerçekleşti. Borç kriziyle zor
bir dönemden geçen Avrupa’da büyüme
oranları düşük gerçekleşti. Avrupanın en
büyük ekonomisine sahip Almanya’da
büyüme 1,5, İtalya’da % 0,6, Fransa’da %
1,2, Hollanda’da % 0,1 olarak gerçekleşti. İngiltere ise ilk çeyrekte % 0,3 ile küçül-
40
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
me yaşadı. ABD’nin büyüme oranı % 2,7,
Rusya’nın % 4,5 olarak belirlendi.
TÜİK’in üretim yöntemiyle hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2010
birinci çeyrek sonuçlarına göre, kesintisiz
27 çeyrek büyümenin ardından 2008’in
son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle eksiye geçen Türkiye ekonomisi, 2009’un
birinci çeyreğinde % 14,5’luk rekor
oranda daraldı. Ekonomideki en büyük
çeyrek bazlı büyüme 2004 yılının ikinci
çeyreğinde % 11,9 ile kaydedildi. Üretim
yöntemi ile hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla tahmininde, 2010 yılı birinci üç
aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla % 16’lık artışla 243 milyar 258
milyon lira oldu. 2010 yılının birinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre
sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla %
11,7’lik artışla 23 milyar 350 milyon lira
oldu. Türkiye ekonomisinde 2010 yılının
ilk çeyreğinde en fazla büyüme gösteren
sektör, toptan ve perakende ticaret oldu.
2009 yılının ilk çeyreğinde % 26,2 oranında daralan toptan ve perakende ticaret, bu yılın aynı döneminde % 22,4 oranında büyüme gösterdi. Yine 2009 yılının
ilk çeyreğinde % 22,3 oranında küçülen
imalat sanayiinde, 2010 yılının aynı döneminde % 20,6 oranında büyüme yaşandı. 2010 yılının ilk üç ayında tarım,
avcılık ve ormancılıkta % 3,8 ve oteller ve
lokantalarda % 2,1 oranlarında daralma
görüldü.1 Türkiye Bankalar Birliği tarafından (TBB) açıklanan verilere göre bankalar 2010 yılının ilk 6 ayında 4 bine yakın
Ekonomimizde görülen toparlanmanın istihdama daha
fazla yansıması için iş mevzuatımızda mevcut katı hükümlerin esnekleştirilebilmeyi de
özellikle bu dönemde başarmış olmalıydık.
kişiye ek istihdam sağlarken, sektörde
çalışan sayısı 176 bin 364’e ulaştı. TBB,
bankacılık sisteminin büyüdüğünü ve
ekonomik büyümeyi finanse etmeye devam ettiğini, sektörde toplam kredilerin
büyüme hızının Haziran sonunda geçen
yılın aynı ayına göre % 23 artışla 460.8
milyar liraya ulaştığını belirtti. Bankalar
son 1 yılda 5 bin 109 kişiyi işe alırken,
işe alımların yılbaşından sonra hızlandığı
görüldü. Verilere göre işe alınan 5 bin
109 kişinin 3 bin 962’si yılbaşından sonra iş başı yaptı. Yine verilere göre, 2009
Aralık sonunda 126 milyar 308 milyon
lira olan toplam tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarıyla kullanılan kredi
toplamı 2 Temmuz 2010’da 144 milyar
826 milyon liraya yükseldi.2 22 Temmuz
2010’da İMKB Bileşik Endeksi, tarihinde
ilk kez 60.000 puanı aştı.
Bir diğer olumlu gelişme de küresel
krizle hızla artan ve % 16,1 ile yüksek seviyelere ulaşan tarım dışı işsizlik oranları
Nisan 2010’da % 12’ye düşmesidir. Nisan
2010’da istihdam edilenlerin sayısının geçen yılın aynı dönemine göre 1.803.000
kişi artarak, toplamda 22.501.000 kişiye
yükselmesine ve bu dönemde, tarım sek-
töründe çalışanların sayısının 664.000,
tarım dışı sektörlerde çalışanların sayısı
1.139.000 artmasına karşın işsizlik halen ülkemizin en büyük sorunudur. Küresel kriz döneminde işsizlik ile mücadele
amaçlı mevzuat veya proje bazlı girişimlerde bulunuldu. Kamuoyunda ‘İstihdam
Paketi’ olarak bilinen İş Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,3 sosyal korumadan istihdamın
teşvikine doğru atılan önemli bir adım olmuştur. ‘İstihdam Paketi,’ istihdam zorunluluğunun değil, istihdamın teşviki anlayışının egemen olduğu bir düzenlemedir.
18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük
olan erkekler ile yaş şartı aranmaksızın 18
yaşından büyük kadınların, eski hükümlü
ve özürlülerin istihdamlarının teşviki, Milli
Eğitim Temel Kanununun 21/3, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 26., Terörle
Mücadele Kanununun ek 1/B maddelerinin kaldırılması olumlu yeniliklerdir.
Küresel kriz döneminde işsizlikle mücadelede kısa çalışma ödeneği de etkin
olarak kullanılmıştır. 4447 sayılı İşsizlik
Sigortası Kanununun4 ek 2. maddesinde,
kısa çalışma süresinin zorlayıcı sebebin
devamı süresini ve her halde üç ayı aşamayacağı hükmü yer almaktadır. 5838
sayılı Kanunla5 İşsizlik Sigortası Kanununa eklenen geçici 8. madde ile 2008 ve
2009 yıllarında kısa çalışma için yapılan
başvurulara münhasır olmak üzere, bu
süre üç aydan altı aya çıkarılmış, kısa çalışma ödeneğinin % 50 oranında artırılarak ödeneceği hükmü getirilmiştir. 5951
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun6 6.
maddesi ile de 4447 sayılı Kanunun geçici 8. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde yer alan ‘2008 ve 2009’ ibaresine
‘2010’ yılı da eklenmiştir. Günlük işsizlik
ödeneği, sigortalının son dört aylık prime
esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının
% 40’ıdır. Bu şekilde hesaplanan işsizlik
ödeneği miktarı, 4857 sayılı İş Kanununun 39. maddesine göre 16 yaşından
büyük işçiler için uygulanan aylık asgari
ücretin brüt tutarının %80’ini geçemez.
4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun geçici 9. maddesi uyarınca, ‘2009
yılının Ekim ayına ait prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalı sayısına ilave
olarak, 31.12.2010 tarihine kadar, işe
alınma tarihinden önceki üç aylık dönem
içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen
prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı sigortalılar dışındaki kişilerden olmak kaydıyla
işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için; 5510
sayılı Kanunun 81. maddesinde sayılan
ve 82. maddesi uyarınca belirlenen prime
esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerine
ait tutarı, altı ay boyunca İşsizlik Sigortası
Fonundan karşılanır. Bu madde kapsamında işe almaya ilişkin 31.12.2010 tarihini 30.6.2011 tarihine kadar, primlerin
Fondan karşılanma süresini ise altı aya
kadar daha uzatmaya, Bakanlar Kurulu
yetkilidir. İşveren hissesine ait primlerin İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanabilmesi
için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla
ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca
aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna
verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet
eden tutarı ile İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu maddeye
göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, İşsizlik Sigortası Fonundan Sosyal Güvenlik
Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı, işverenden tahsil edilir. Bu maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendi hükmü saklı kalmak
kaydıyla bu maddede düzenlenen teşvik,
5510 sayılı Kanun kapsamında bulunanlarla aynı şartlarda olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli
için de uygulanır.’
Mesleki eğitim – istihdam ilişkisinin kurulmasına yönelik çalışmalar da işsizlikle
mücadelede büyük önemi haizdir. Bu çerçevede, il istihdam ve il mesleki eğitim kurulları, ‘İl istihdam ve mesleki eğitim kurulları’ olarak tek kurula dönüştürülmüştür.7
‘Ne iş olsa yaparım’ ifadesinin ‘vasıfsızım,
mesleğim yok’ anlamında kullanıldığı
ülkemizde işsizlere meslek kazandırılma-
sına yönelik projelerden en yenisine burada kısaca değinilecektir. ‘İstihdam ve
Meslekî Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi
Eylem Planının kabulü; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının (Mesleki Yeterlilik
Kurumu) 5 Temmuz 2010 tarihli ve 1 sayılı
yazısı üzerine Bakanlar Kurulunca 7 Temmuz 2010 tarihinde kararlaştırılmıştır.8
Milli Eğitim Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığının, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB) ile birlikte geliştirdiği vasıflı eleman ihtiyacını karşılamaya yönelik ‘Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri
Projesi’ (Beceri 2010 Projesi) 20 Temmuz
2010 tarihinde başlatılmıştır.9 Mesleki eğitimde yeni bir model getiren bu sistemle
her yıl yaklaşık 200 bin kişiye iş piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerin kazandırılması hedeflenmektedir. Uygulama 19 ilde
başlayacak, zamanla 81 ile yayılacaktır.
Beş yılda bir milyon kişinin beceri kazanmasını amaçlayan çalışmaya katılan
kursiyerler, aylık 360TL ücret alacaklardır.
Kursiyerlerin sigortaları İŞKUR tarafından
karşılanacaktır. Kursiyerler uygulamalı
stajdan sonra işe yerleştirileceklerdir ve
kurs sonrası işe yerleştirme oranının % 90
olması beklenmektedir. Proje kapsamında
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 111 Teknik
ve Endüstri Meslek Lisesindeki donanım
yenilenecek, 106 milyon liralık makineteçhizat yatırımı yapılacaktır.
İşsizlikle mücadele ve istihdam önlemleri arasında kadın istihdamının korunmasına/ artırılmasına yönelik olanlara da değinmek gerekir. Dokuzuncu
Kalkınma Planında10 kadınların işgücüne katılma oranının 2013 yılına kadar
%29,6 olması hedeflenmektedir. Personel alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasını öngören ‘Personel Temininde
Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi
Başbakanlık Genelgesi,’ 22 Ocak 2004
tarih ve 25347 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İŞKUR 25
Mayıs 2006 tarih ve 9644 sayılı talimat
ile, işe alım ilanlarında özel sektör işverenlerinin biyolojik veya işin niteliğine
ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça cinsiyete dayalı ayrımcılık yapamayacakları
duyurmuştur. 2007-2013 yıllarını kapsayan 2008 yılında Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2013)
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
41
İşten çıkarmaların en yüksek
maliyetli olduğu ülke olmaktan çıkılması, alt işverenliğin
uygulanabilir hale getirilmesi, esnek çalışma modelleri ve
sürelerinin, örneğin, belirli süreli iş sözleşmelerinin ve dönemsel çalışmanın, AB normlarına uygun hale getirilmesi
gibi önlemler, istihdama büyük bir ivme kazandıracaktır.
kabul edilmiştir.11 2007 yılında Gelir
Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle12 kadınların hane içi ürettikleri ürünleri kermes, festival, panayır ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak
belirlenen yerlerde satmalarından elde
edecekleri gelirler vergiden muaf tutulmuştur. Gelir vergisinden muaf tutulan
bu kadınlar, isteğe bağlı sigortalı olmaları halinde indirimli prim öderler; örneğin, 2010 yılı için 17 gün prim ödenilecek (132,19 TL) ve 30 gün ödenmiş
gibi değerlendirilecektir.13 Sosyal güvenlik hukuku alanında da doğum borçlanması14 ve özürlü çocuğu olan kadınlara
avantaj getirilmiştir.15 Mayıs 2008 tarihli
İstihdam Paketi (5763 sayılı Kanun) ile
4447 sayılı Kanununa eklenen geçici 7.
maddeye göre, 18 yaşından büyük ve
29 yaşından küçük olanlar ile yaş şartı
aranmaksızın 18 yaşından büyük kadınlardan işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar
için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin ilk yıl için %100’ü, ikinci yılı için % 80’i, üçüncü yıl için % 60’ı,
dördüncü yıl için % 40’ı ve beşinci yıl için
%20’si, İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacaktır. KOSGEB tarafından yürütülen
‘İş Merkezleri Yoluyla Kadın Girişimciliğinin Desteklenmesi Projesi,’ ‘İmalatçı Esnaf ve Sanatkar İşletme Destek Programı
(Cansuyu Kredisi),’ ‘Yeni Kredi Destek
Paketi’ ve ‘İstihdam Endeksli İmalatçı
Esnaf Sanatkar ve KOBİ Destek Kredisi,’
bankaların kadın girişimcilere yönelik
özeldestek paketleri, kadın istihdamını
ve girişimciliğini destekleyen uygulamalardır. Kadın İstihdamının Artırılması ve
Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Başbakanlık
42
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Genelgesi,16 ‘Kadınların sosyo-ekonomik
konumlarının güçlendirilmesi, toplumsal
yaşamda kadın erkek eşitliğinin sağlanması, sürdürülebilir ekonomik büyüme
ve sosyal kalkınma amaçlarına ulaşılabilmesi için kadınların istihdamının artırılması ve eşit işe eşit ücret imkanının
sağlanması şarttır’ demekte ve ‘Kadın
İstihdamı Ulusal İzleme ve Koordinasyon
Kurulu’ kurulması dahil olmak üzere bir
dizi önlem getirmektedir.
Küresel krizin ekonomimiz üzerindeki
olumsuz etkilerini hafifletmek ve istihdamı korumak/artırmak amaçlı olarak alınan ve olumlu sonuçlar veren önlemlerden bir kısmına değindik. Ekonomimizde
görülen toparlanmanın istihdama daha
fazla yansıması için iş mevzuatımızda
mevcut katı hükümlerin esnekleştirilebilmeyi de özellikle bu dönemde başarmış
olmalıydık. OECD, ülkemizde belirsiz
süreli sürekli çalışanların işten çıkarılmalarına dair hukuk kurallarının ve yargı
kararlarının rekabet edebilir ekonominin gereklerine ters düştüğünü, belirli
süreli hizmet sözleşmesi ve dönemsel
çalışma üzerindeki sınırlamaların, bu
çalışma biçimlerine gerek olan alanlarda iş yaratılamamasına neden olduğunu
belirtmektedir.17 OECD’nin reform yapılmasını önerdiği hususlar arasında, belirsiz süreli sürekli hizmet sözleşmelerinin
katı iş güvencesi hükümleri azaltılarak
esnekleştirilmesi ve belirli süreli ve dönemsel çalışmalarda daha fazla esnekliğe gidilmesi bulunmaktadır.18 Esnekliği
reddetmek, kayıtdışı sektörü desteklemektir. Gerçek iş güvencesi, ‘istihdam
edilebilirlik’dir. Çalışanları koruduğumuzu zannederek iş mevzuatımızda yer
verdiğimiz hükümler, istihdam artışının
sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Sosyal koruma sağladığımızı zannederken,
istihdam yaratmaktan korkan, istihdam
olunan her bir çalışanın bir veya birkaç
dava olarak kendisine döneceğini düşünen işverenler yaratmaktayız. Her bir
yeni istihdam, ‘yeni bir sorun’ olarak algılandığında işverenlerin, yeni istihdam
yaratma yerine mevcut çalışanlarına
fazla çalışma yaptırmayı tercih etmeleri
veya kayıtdışılığa kaymaları kaçınılmazdır. İşten çıkarmaların en yüksek maliyet-
li olduğu ülke olmaktan çıkılması, alt işverenliğin uygulanabilir hale getirilmesi,
esnek çalışma modelleri ve sürelerinin,
örneğin, belirli süreli iş sözleşmelerinin
ve dönemsel çalışmanın, AB normlarına
uygun hale getirilmesi gibi önlemler, istihdama büyük bir ivme kazandıracaktır.
Sosyal ortaklığa kazan – kaybet anlayışının değil, kazan – kazan anlayışının
egemen olmasıyla ve sosyal ortakların
çoklu sosyal diyalog platformlarında yalnızca temsil ettikleri kesimlerin çıkarlarını değil, kayıt dışı çalışanlar ile işsizlerin
de çıkarlarını gözetmeye başlamalarıyla,
çalışma ilişkileri sistemimizde tabuya,
gerilime, sloganlara dönüştürülen bu tür
sorunlar da kolayca aşılacaktır.
DİPNOT
1- http://www.tuik.gov.tr
2- TBB açıklamaları, 21 Temmuz 2010 tarihli
gazeteler.
3- Kanun no.: 5763, Resmi Gazete 26.05.2008,
S. 26887.
4- Resmi Gazete 08.09.1999, S. 23810.
5- Resmi Gazete 28.02.2009, S. 27155.
6- Resmi Gazete 05.02.2010, S. 27484.
7- 15.05.2008 tarih ve 5763 Sayılı İş Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunla (Resmi Gazete 26.05.2008, S. 26887)
değişik 25.06.2003 tarih ve 4904 sayılı Türkiye İş
Kurumu Kanununun (Resmi Gazete 05.07.2003,
S. 25159) 13. maddesi.
8- Bakanlar Kurulu Karar Sayısı : 2010/660
(Resmi Gazete 15.07.2010, S. 27642).
9- 21 Temmuz 2010 tarihli gazeteler.
10-Resmi Gazete 01.07.2006, S. 26215 mükerrer.
11-http://www.ksgm.gov.tr
12-28.03.2007 tarih ve 5615 sayılı Kanunun
(Resmi Gazete 04.04.2007, S. 26483) 1. maddesi
ile 31.12.1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (Resmi Gazete 06.01.1961, S. 10700)
9. maddesinin 1. fıkrasının 6 numaralı bendinde
yapılan değişiklik.
13-Geçici md. 3(4), Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği (Resmi Gazete 12.05.2010, S. 27579).
14-5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun (Resmi Gazete 16.06.2006,
S. 26200) 41. maddesi.
15-17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunun
(Resmi Gazete 08.05.2008, S. 26870) 16. maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun (Resmi Gazete 16.06.2006,
S. 26200) 28. maddesine getirilen ek fıkra.
16-Resmi Gazete 25.05.2010, S. 27591.
17-OECD, Economic Surveys: Turkey 2008, Temmuz 2008, s. 151-152.
18-Aynı yer, s. 17
Prof. Dr. Güneri AKALIN
İstanbul Aydın Üniversitesi
Öğretim Üyesi
Küresel Kriz ve Dünya Ekonomisi
Üzerindeki Etkileri
Küresel Ekonomik Kriz, aslında Finansal Kriz olarak da anılmakta olup;
Nobel’li İktisat Profesörleri Krugman ve
Stiglitz tarafından, ABD mali piyasalarında konut kredileri ve türevlerinin geriye
dönmemesi dolayısıyla yaşanan mali
çöküntü olarak takdim edilmektedir.
Oysa herşey 11 Eylül sonrasında Alan
Greenspan’in ABD ekonomisinin büyümesini sürdürmek için Fed faizini % 1’e
çekmesi ile başladı. Böylece ABD’de kurumsal yatırımcılar hazine kağıtlarından
çıkıp, riskli türev enstrümanlara yatırıma
başladılar. ABD’de büyümenin sürdürülmesi için faizin indirilmesinin nedeni, Doğu Asya’da Çin ve Hindistan’ın,
2020’li yıllarda ekonomik hegemonyayı
devir alacağının anlaşılmasıdır. Zira ABD,
yüksek faiz haddi ve düşük kâr oranı dolayısıyla imalat sektörünü; özellikle Çin
ve Hindistan’a ihraç ediyordu. Örneğin
2009 yılında sanayinin GSMH içindeki
payı ABD’de % 21 iken, Çin’de % 48 idi.
ABD’nin, imalat sektöründeki daralmaya
rağmen, yapay büyümesini sürdürmesi;
hizmetler sektörünün ve özellikle mali
sektörün sağlıksız genişlemesi ile mümkündü.
Bir Küresel Ekonomik Krizin temel koşulları; (i) en büyük küresel pazar olan
ABD’de ortaya çıkması ve (ii) mali piya-
salarda iflaslarla kendini dışa vurmasıdır.
Nitekim gerek 1929 ve gerekse 2008
Krizleri ABD’de ve Wall Street’te ortaya
çıktı. Ancak bir Ekonomik Krizden bahsetmek için küresel toplam arzın, toplam talebi aşması; yani Marxist Jargon
ile ‘üretim fazlası’nın (over production)
olması gerekir: Sadece finansal iflaslar
yetmez. Bir başka deyişle, dünya ölçeğindeki mali sektörde bu iflasları doğuran,
söz konusu üretim fazlasının yani stokların finanse edilemeyişidir. Özetlersek,
Küresel Kriz Süreci’nde şu dört aşamanın
birbirlerini izledikleri görülür:
a Küresel reel ekonomide dengesizlik:
Toplam arzın, toplam talebi aşması (arz
fazlası).
b Finansal sektörün, reel sektördeki arz
fazlasının (stokların) yükünü taşıyamayarak çökmesi.
c Küresel ekonomide daralma ve yaygın işsizlik.
Reel sektörü daralan bir ekonominin, finansal sektörünün
genişlemesi ile büyümeye devamı mümkün değildir: Mali
sektör, reel sektörün türevidir.
Küresel Ekonomik Kriz’e, Finansal Kriz denilmesinin nedeni; bu ikinci aşamada ortaya çıkan mali iflaslarla Kriz’in
kendisini dışa vurmasıdır.
sinin nedeni; bu ikinci aşamada ortaya
çıkan mali iflaslarla Kriz’in kendisini dışa
vurmasıdır. Mortgage ve türev elemanların Kriz’den sorumlu tutulmasında bir
yanlışlık yoktur; ama asıl sorulması gereken soru, neden Fed ve ABD Hazinesi’nin
2000’li yıllarda % 1’lik bir faiz haddini
ve bu parasal genişlemeyi desteklediğidir. Ayrıca mali sektöre yeterli likiditenin
temini halinde mevcut krizin atlatılması
gerekirdi.
d Vergi gelirlerinin düşmesi ile bütçe
açıkları ve borç stoğunun artması, servis
yükünün dengeleri bozması.
Küresel Kriz’in Kaynakları:
Reel sektörü daralan bir ekonominin,
finansal sektörünün genişlemesi ile büyümeye devamı mümkün değildir: Mali
sektör, reel sektörün türevidir. Küresel
Ekonomik Kriz’e, Finansal Kriz denilme-
Küresel Kriz’in asıl kaynağının ekonomik yarışta hegemonyasını korumak
yani büyümesini sürdürebilmek için,
ABD’nin ucuz para politikasına başvurması ve mali sektörünü sağlıksız şekil-
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
43
Eğer yaşadığımız Küresel bir
Ekonomik Kriz ise; böyle bir
krizin dalga boyunun beş yıldan daha kısa sürmesi beklenemez. Küresel piyasaların
yedikleri dış şokun tesirini atlatmaları ve içeride hükümetlerin piyasa güçlerinin dilini
kavramaları, kısa dönemde
pek mümkün değildir.
de büyütmesi olduğunu ifade etmiştik.
Çin, Hindistan ve D. Avrupa ülkelerinin
2000’li yılların başında Küresel Ekonomiye katılarak hızla büyümeleri, üretimi
artırdı ve üretim fazlası yarattı. Küresel
Kriz’in kaynaklarını şu noktalar etrafında
özetleyebiliriz:
• Küresel Piyasaların hacmi 2000’li
yıllarda yaklaşık olarak katlandı : Çin,
Hindistan ve D. Avrupa ülkeleri Küresel
Ekonomiye katıldılar: Küresel mübadelenin hacmi, işbölümü ve ekonomilerin
mukayeseli avantajları değişti.
• Küresel ekonominin faktör donanımı
büyük ölçüde değişime uğradı.
- Emek arzı katlandı ve reel ücretler
düşme eğilimine girdi.
- Sermayenin mobilitesi dijital teknoloji
dolayısıyla çok hızlandı, parasal genişleme ve petrol fiyatlarındaki yükselme
finansal kapitali çoğalttı.
• Üretim arttı ve mal fiyatları, Çin ve
Hindistan menşeli mallarda çok düştü.
• Üretimin artması ve küresel büyüme
ile birlikte hammadde fiyatları özellikle
enerjinin ve petrolün fiyatı yükseldi. Petrol fiyatlarındaki artış likiditeyi daha da
çoğalttı.
• Küresel faktör piyasalarında faktör
arzlarındaki ve fiyatlarındaki değişmeye
rağmen ülkelerin, Küresel GSMH’dan
aldıkları payları korumaya ve ulusal
gelir dağılımları da muhafazaya çalıştıkları görüldü: Dolayısıyla üretim artışına
paralel olarak bir tüketim artışı olmadı.
Böylece bir arz fazlası ortaya çıktı.
• Ancak küresel piyasalarda faktör,
hammadde ve mal fiyatlarında ortaya
çıkan bu dengesizliğin piyasa güçlerin-
44
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
ce giderilmesine, hükümetlerce ulusal
GSMH ve gelir dağılımına yansımasına
sosyal refah devleti adına müdahale edilince; Küresel Piyasalardaki dengesizlik
Krize dönüştü.
• ABD, AB ve Japonya gibi gelişmiş
ekonomiler; Küresel yarıştaki yerlerini
koruyabilmek için; reel (imalat) sektördeki kayıplarını, finansal sektörde genişleme ile telafi edebileceklerini ve böylece ucuz para politikası ile büyüyebileceklerini sandılar. Oysa % 1’lik faiz ile
piyasaların risk algılması değişti ve mali
iflaslar kaçınılmaz oldu. Piyasaların, zaman tercihi yani faiz haddi ve para arzı
ile oynamanın Kriz türünden maliyeti olması doğaldır. Aslında likidite tuzağı, piyasa ekonomisinin dilinden anlamayan
hükümetlerin kendi para politikaları ile
düşecekleri tuzaktır.
nun beş yıldan daha kısa sürmesi beklenemez., Küresel piyasaların yedikleri dış
şokun tesirini atlatmaları ve içeride hükümetlerin piyasa güçlerinin dilini kavramaları, kısa dönemde pek mümkün
değildir. Ayrıca krizi doğuran iki ekonomik gücün, Çin ve Hindistan’ın yıllık %
10 civarında büyümesi devam ettiği sürece; üretim artışı ve arz fazlası sürüyor
demektir.
Olgun ekonomilerin krizden çıkmasını sağlayacak husus yeni bir teknolojik keşifle yatırım dalgasının yaratılması;
ama netice olarak ABD ve AB işçilerinin
verimliliğinin artırılarak ücret bakımından Çin işçisi ile rekabet edebilecek konuma getirilmesi; Kriz’in dalga boyunu
kısaltabilir. Zira Küresel Kriz dönemlerinde işgücü piyasalarında ortaya çıkan
işsizliğin üç farklı nedeni mevcuttur.
Netice olarak küresel ekonomide piyasa güçleri, kıtlık fiyatlarına göre yeniden
mal ve faktör fiyatlarını belirlemeye başladı. Çin’in, Küresel Ekonomi’nin imalat
sektörüne dönüşmesi ile; Çin ve Dünya
fiyatları şeklinde fiyat sisteminde bir ayrışma veya kopma olduğu gözlendi.
• Emek tasarruf edici tekniklerin yeni
yatırımlar ile ekonomiye uygulanmasının
doğurduğu işsizlik: (Otomasyon/ Bilişim)
İktisat Tarihi’nde Küresel Ekonomiye
büyük ölçekli ve sindirimi güç ekonomiler katıldığında geçmişte de böyle Krizlerin yaşandığı görüldü. Prusya’nın Gümrük Birliği’ni sağlayarak Alman İmparatorluk Ekonomisi’ni Küresel Ekonomiye
dev bir güç olarak katması ve ekonomik
hegemonyayı tehdidi, 1870 Küresel Ekonomik Krizi’ni doğurdu.
• Kriz dolayısıyla ekonomik daralmanın
doğurduğu konjonktürel işsizlik.
I. Cihan Savaşı sonrasında, Savaşın
tahribatını ortadan kaldırmak için uygulanan Ucuz Para (düşük faiz) politikası ve
Amerika’nın dev bir ekonomik güç olarak
İngiltere ve Almanya yanında; Küresel
Ekonomiye katılması ile ekonomik hegemonyayı tehdide başlaması ve nihayet
Rusya’nın küresel ekonomik sistemden
kopması, toplam arz ve talep dengelerini
bozarak üretim fazlası yarattı. Dolayısıyla
1929 Buhranı ile piyasalar çöktü.
Ekonomik Kriz’in Süresi ve
İşsizlik:
Eğer yaşadığımız Küresel bir Ekonomik Kriz ise; böyle bir krizin dalga boyu-
• Reel ücretlerdeki düşme dolayısıyla mukayeseli avantajların kaybedilmesi sonucu imalat sektörünün, Çin ve
Hindistan’a ihracının yarattığı işsizlik.
Bu açıdan bakılınca Maliye ve Para
Politikaları ile; geri kazanılabilecek tek
işsizlik türü konjonktürel işsizliktir. Bir
başka deyişle emek yoğun endüstrilerde; ABD, AB ve Japonya’nın hatta
Türkiye’nin istihdam erozyonu uzun dönemde devam edecek demektir. Devletlerin, şirketlerin ve sendikaların işgücü
piyasalarında bu gerçeği kabullenerek
hareket etmesi beklenir.
Kapitalizm ve Küresel Piyasa
Ekonomisi Çöktü mü?
Her sağlıklı beden için hastalanmak doğal bir olaydır. Küresel Piyasa
Ekonomisi yaklaşık son ikiyüzelli yıldır
Dünya’ya egemendir. Ancak kökleri Eski
Yunan’daki Agoralar’a kadar uzanan
binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Dolayısıyla Piyasa Ekonomisi’nin ikamesi
mümkün olmadığı gibi; icat edilmemiş
olup, bir mucidi de yoktur. Nitekim ABD
tarafından ulusal çıkarlar uğruna, Küre-
Küresel alanda her ekonomik
hegemonya
çekişmesinde;
ekonomik krizlerin yaşanması
doğaldır. Nitekim bu sefer de
Çin ve Hindistan’ın hızla büyümesinin ABD’yi tehdidi ve
buna karşılık ucuz para politikasını kullanması Kriz’i doğurmuştur. ABD sadece ucuz
para politikasını kullanmakla kalmadı. Mali Sektörünü
büyütme adına türev enstrümanlarının genişlemesini denetlemedi.
sel Piyasa Ekonomisi’nin kuralları çiğnendiğinden, mevcut Kriz orada ortaya
çıkmıştır.
Küresel alanda her ekonomik hegemonya çekişmesinde; ekonomik krizlerin
yaşanması doğaldır. Nitekim bu sefer de
Çin ve Hindistan’ın hızla büyümesinin
ABD’yi tehdidi ve buna karşılık ucuz para
politikasını kullanması Kriz’i doğurmuştur. ABD sadece ucuz para politikasını
kullanmakla kalmadı. Mali Sektörünü
büyütme adına türev enstrümanlarının
genişlemesini denetlemedi. Piyasa güçleri günümüzde Çin ve Hindistan’ın büyümesini desteklemektedirler ve bunda
kusurlu oldukları da söylenemez. Piyasa
ekonomisinin kurallarını, günümüzde sıfır faiz ve aşırı likidite ile bozan ve geçmişte mali regülasyonları ihmalini destekleyen, Fed ve ABD Hazinesi’dir.
Kriz dönemindeki bankaların ve
önemli sanayi kuruluşlarının devletleştirmeleri veya verilen hazine kredileri,
Sosyalizmi çağrıştırmaz. Piyasa ekonomisinin işletilmesi yani katma değerin
yaratılması; finansal piyasaların çalışabilmesine bağlıdır. Bankacılık sistemi
çöktüğünde, piyasa ekonomisi kilitlenir.
Bir başka deyişle, piyasa ekonomisinin
işletilmesi kamu hizmeti niteliğinde olduğundan geçici devletleştirmeler kaçınılmazdır. Kriz döneminde piyasaların
kilitlenmesi riski varken; uzun dönemde
geçerli olan ayıklama teorisinin uygulanması beklenemez. Netice olarak devlet,
piyasa ekonomisine hizmet için yani pi-
yasa başarısızlıklarını gidermek için vardır: Bunun için de vergi almaktadır. GM
gibi büyük firmaların iflaslarının önlenmesi; işsizliği ve sermaye piyasasındaki
ani çöküşleri engelleme yani yatırımcıyı
koruma yanında, belli teknolojileri ulusal
dağarcıkta tutma çabasından kaynaklanmaktadır.
Özetlersek, Marx’ın da ifade ettiği
gibi ancak kendi kendisini üretemeyen
sistemler çöker: Küresel büyüme sürdüğüne, gelir ve refah hâlâ arttığına göre;
piyasa ekonomisi hayatiyetini koruyor
demektir. Mevcut Kriz, Röpke’nin 1929
Krizi için işaret ettiği üzere Piyasa güçlerinin dilinden anlamayan siyasi iktidarların eseridir. Küresel Piyasa Ekonomisi
ile Küresel Siyasal Rejimler arasındaki
sürtüşme; krize katkıda bulunmaktadır.
Küresel Ekonomi, Kriz yolu ile kendi dilini ve ideolojisini kavrayan siyasal rejimleri aramaktadır.
Ne Yapılmalıdır?
Uzun dönemde 2020’li yıllarda Batı
Ekonomilerinin hegemonyasının yerini,
Asya’nın, Çin ve Hindistan’ın alacağına
hükmetmek mevcut eğilimler ışığında
makul sayılabilir. Bunun anlamı, ileride
Çin ve Hindistan’ın Küresel Ekonomik
iktidarı paylaşacakları demektir. Birkaç
asırda bir olan iktisadi hegemonya değişiminin veya rekabetinin en azından
krizsiz atlatılması, beklenemez. Kısa dönemde mevcut krizin devamı yanında,
uzun dönemde benzer krizlerle karşılaşılması mümkündür.
Öncelikle yapılması gereken şey;
Batılı Ekonomiler’in ve Hatta Türkiye’nin
Kriz sonrasında mukayeseli avantajlarının değiştiğini kavrayarak, yatırımlarını
bu yeni sektörlere yöneltmesidir: Örneğin Türkiye için mukayeseli avantajların
oluştuğu yeni sektörler olarak; tarım,
lojistik, madencilik, turizm, sağlık, bilişim, bankacılık ve finansman sayılabilir.
Krizle mücadelede, maliye ve para
politikaları ile toplam talebin artırılması istenmekle birlikte; bunun özellikle
kalkınan ekonomilerde piyasa uyumlu
olabilmesi için, alt-yapı yatırımlarının finansmanına yönelmesi yerinde olur. Alt
Öncelikle yapılması gereken
şey; Batılı Ekonomiler’in ve
Hatta Türkiye’nin Kriz sonrasında mukayeseli avantajlarının değiştiğini kavrayarak,
yatırımlarını bu yeni sektörlere yöneltmesidir: Örneğin
Türkiye için mukayeseli avantajların oluştuğu yeni sektörler
olarak; tarım, lojistik, madencilik, turizm, sağlık, bilişim,
bankacılık ve finansman sayılabilir.
yapı yatırımlarının hedeflenmesi, toplam faktör verimliliğini artırarak hem
yabancı sermaye için çekim yaratır, hem
de ekonomilerin rekabet gücünü artırır.
Ucuz para yani düşük faiz ve genişletici para politikası, ulusal parası rezerv para niteliğinde olan ülkeler için
daha geçerli bir formül olmakla birlikte; piyasa güçlerinin tepkisini çeker.
Dahası Türkiye gibi kalkınan ülkelerde
düşük faiz politikası tasarrufları caydırarak büyümeyi önler. Kalkınmanın
finansmanı, bu takdirde cari açık vasıtasıyla yabancı sermaye yatırımlarına
bağlı kalacak demektir.
İlk yapılması gereken şey, ABD gibi
para politikasını ulusal çıkarları için kullanarak ve mali piyasalarını yönlendiren ekonomilerin, krizlere yol açmasını
önleyebilmek için; uluslararası yeni bir
rezerv paranın kabulü gerekir. Örneğin
Türkiye her gün otuz milyon dolar rezerv biriktirerek yani ABD’ye faizsiz borç
vererek kalkınmasını sürdüremez.
Küresel piyasa ekonomisi, her ekonomik organizasyon gibi; kendi ideolojisini ve modelini davet etmektedir:
Nitekim Keynesyen İktisat ve Sosyal
Refah Devleti, Soğuk Savaş döneminin
geçerli modeli idi. Bir Küresel Piyasa
Ekonomisi düzeni kurulup işletilecekse;
bu gelişme Piyasa-dostu bir ideolojinin
ve İktisat anlayışının taraflarca kabulüne bağlıdır.
Aksi halde krizler kaçınılmazdır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
45
Prof. Dr. Erol İYİBOZKURT
AB’de İstihdam Politikası
Dünya finans krizi AB’yi büyük ölçüde
etkiledi.Avrupa ekonomisi İkinci Dünya
Savaşından bu yana yaşadığı en büyük
bunalımı yaşamaktadır. AB ekonomisi
2009 yılında yüzde 4 küçülmüştür.2008
yılındaki ekonomik büyüme ise sadece
yüzde 0.8 idi. AB’nin 16 ülkesinin oluşturduğu euro bölgesinde 2010 yılı için
ekonomik büyüme iyimser bir tahminle
yüzde 1 dolayındadır.
Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı
Parasını Euroya Sabitlemiş
4. “Yeni işler için yeni beceriler” girişimi çerçevesinde iş ve işi en iyi yapanı
buluşturmak ve yetiştirilme gereksinmelerini gidermek
Türkiye’deki bu yüzde 68’lık çalışmayanların dağılımı ise ev kadınları yüzde
35,öğrenciler yüzde 14 ve işsizler yüzde
11 şeklindedir. Bu en son yüzde (yüzde
11) aynı zamanda resmi işsizlik oranını
da gösterir.
5. Büyüme ve İş Yaratma Stratejisi içinde Avrupa İstihdam Politikasını uygularken AB ülkeleri içinde politikaları uyumlaştırmak
Araştırma AB içinde ekonomik kriz
nedeniyle iş kaybının yüzde 3.48 olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Lizbon Stratejisi
AB İstihdam politikasının özü 2000
yılında AB Konseyi’nin Lizbon’da yaptığı
toplantıda çizildi. Lizbon Stratejisi olarak
bilinen bu toplantıda, 2000-2010 yıllarında (10 yıllık sürede) AB’yi “dünyanın
bilgiye dayanan en rekabetçi ve en dinamik ekonomisi” yapma hedeflenmişti.
Güçlü bir ekonomi istihdam yaratarak
işsizlik sorununu çözebilecekti. Emek piyasasında sosyal güvenlik ağıyla birlikte
esneklik ve hareketlilik de olacaktı. Bu
yaklaşım Flexicurity1 olarak bilinir.
İspanya
19.5
Slovakya
14.5
İrlanda
13.5
Yunanistan
11.5
Portekiz
11.0
AB’nin düşük büyümeyle birlikte yaşadığı borç krizleri ve yaşlı nüfusa sahip
oluşu, köşeleri üç önemli sıkıntıyı işaret
eden Bermuda Şeytan Üçgenine benzetilmektedir.
Fransa
9.5
İtalya
8.5
Belçika
8.5
Finlandiya
8.5
İşsizlik Oranları
Kıbrıs Rum Kesimi
7.0
Slovenya
7.0
Macaristan
10.5
Almanya
6.5
Polonya
9.5
Malta
6.5
İsveç
8.5
Lüksemburg
5.5
İngiltere
8.0
Öneriler
Hollanda
4.5
Çek Cumhuriyeti 7.5
Avusturya
4.0
Romanya
7.0
Ortalama
9.1
Ortalama
8.5
AB ekonomik kriz kendisini hissettirmeye başlayınca, krizi genelde çözme
politikaları içinde istihdamı artırıcı önerilere de yer verdi. Düşünülen öneriler
genel olarak şunlardı:
AB’nin yaşadığı bu ekonomik zorluklar beraberinde işsizlik sorunu da
gündeme getirmektedir. AB işsizlik sorunuyla zaten uzunca bir süre yaşamakta iken, son krizle birlikte işsizlik daha
da gündeme oturmuştur.2002-2010 yıllarda AB’deki işsizlik oranları aşağıdaki
tablodaki gibi gerçekleşmiştir.
Yıl
İşsizlik Oranı (%)
46
Ülkelere ve gruplara göre AB’deki son (Mayıs-Haziran 2010) işsizlik oranları (%)
ise şu şekildedir:
desinin en yüksek oranının Türkiye ve
Makedonya’da çıkmasıdır. Türkiye’de çalışmayanların toplam nüfusa oranı yüzde
68, Makedonya’da ise yüzde 66’ dır.
AB, ekonomik krizin istihdam üze-
2002
8.9
rindeki etkilerini anlamak üzere bir Eu-
2003
9.0
robarometre alan araştırması gerçek-
2004
9.0
leştirdi. Araştırma kapsamına 27 AB
2005
8.9
ülkesi yanında üç aday ülke de (Tür-
2006
8.2
kiye, Hırvatistan ve Makedonya) dahil
2007
7.1
edildi.
2008
7.0
Araştırma Mayıs - Haziran 2009 ay-
2009
8.3
larında yapıldı. Sonuçlar Temmuz 2009
2010
10.0 (Tahmini)
da yayınlandı.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Ülkeler’de işsizlik oranı
Letonya
20.0
Estonya
18.5
Litvanya
17.5
Bulgaristan
9.5
Danimarka
6.5
Ortalama
14.4
Parası Dalgalanan Ülkeler’ de
işsizlik oranı
Araştırmanın gösterdiği en önemli
göstergelerden biri AB nüfusunun yarısının (yüzde 50) çalışmıyor olmasıydı.
Geri kalanların ise yüzde 42 istihdam
edilenler, yüzde 8 kendi işinde çalışanlardan oluşmuştu.2008 yılıyla karşılaştırılınca toplam istihdam edilenlerde
ancak yüzde 1’lik bir iyileşme kaydedilmişti.
İşin ilginç yanı aynı araştırmada
toplam nüfusun çalışmayanlar yüz-
Aradan 10 yıl geçtikten sonra yapılan gözlemler ve yorumlar Lizbon Stratejisinin başarısız olduğudur.
1. Ekonomiyi canlandırmak üzere 200
milyar euro ayrılması
2. Avrupa Sosyal Fonu (ESF) ve Avrupa
Küreselleşmeye Uyum Fonu (EGF)’nu
emek piyasasını daha fazla destekler
hale getirmek
3. AB ülkelerinin herhangi birinde iş
durumlarını gösteren “EURES jobs” portalını geliştirmek
6. İstihdam ve Sosyal durumu izlemek
için yeni bir seri üzerinden aylık izleme
raporları yayınlamak
7. Mayıs 2009’un ilk haftasında istihdam zirvesi gerçekleştirmek
Nitekim Avrupa Komisyonu Mayıs 2009’da Prag’da toplanarak işsizlikle ilgili kısa ve uzun dönemli
kararlar aldı.
Bunlar;
• Çalışanları mümkün olduğu kadar
işlerinde tutmak için çalışma saatlerinde ayarlamalar yapmak, onları iş esnasında yeniden eğitmek ve bunlar için
kamu fonlarından (Avrupa Sosyal Fonu
dahil) yararlanmak
• Girişimcilik ve iş yaratıcılığını özendirmek (örneğin ücret dışı maliyetleri
düşürmek ve flexicurity)
leri kazandırarak iş bulmalarını kolaylaştırmak
• İş fırsatları ile onlar için gerekli nitelikleri uygun bir şekilde tanımlamak
ve böylece yetiştirme kurslarını doğru
yöne yönlendirmek
• İşsizlere ve gençlere kendi işini
kurmakta yardım etmek. Örneğin iş
konusunda bilgi sağlamak, başlangıç
sermayesini temin etmek, iş başlangıcında vergi muafiyeti-vergi kolaylıkları
sağlamak
• İş esnasındaki yeniden yapılanmayı
karşılıklı öğrenme ve uygulama koluyla
doğru yönetmek.
2020 Stratejisi
Lizbon Stratejisinin başarısızlığı üzerine Haziran 2010 da Avrupa 2020
Stratejisi kabul edildi. Avrupa 2020
Stratejisi Avrupa Sosyal Devlet Modelini
korurken istihdamı artırmayı, verimliliği yükseltmeyi ve sosyal bütünleşmeyi
sağlamayı amaçlamaktadır. Stratejinin
temel hedefleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1. AB’deki istihdam oranını
69’dan yüzde 75’e çıkarmak
yüzde
• Ulusal istihdam bürolarının etkinliğini artırmak. Özellikle işsizliğin ilk
haftalarında ve özellikle genç işsizler
bakımından yetiştirme ve iş aramaya
ağırlık vermek
2. Okul terk oranını yüzde 10’un altına
düşürmek
• Yüksek kalitedeki çıraklık ve iş eğitimini önemli ölçüde artırmak
4. Toplam enerji tüketiminin yüzde
20’lik kısmını yenilenebilir enerjiden
sağlamak
• Emek piyasasının etkinliğini artırmak, iş teşvikleri vermek, sosyal koruma sistemini modernize etmek.Bu arada emek piyasasına entegre olmakta
sıkıntı çeken gruplara (engelli ,niteliksiz ve göçmen işçiler gibi) kolaylık sağlamak.
• Hayat boyu öğrenimi işin her kademesindeki personel için uygulamak,
özellikle okul bitirenlere gerekli beceri-
3. Fakirliği yüzde 25 oranında azaltmak (yaklaşık 20 milyon kişiyi ilgilendirmektedir)
5. AB’nin GSYİH’nın yüzde 3 kadarlık
kısmını araştırma ve geliştirmeye ayırmak
Almanya mı Fransa mı?
AB’nin dünya ekonomik krizinin arkasından kendi iç ekonomik krizinin
ortaya çıkması AB’nin para politikasında bütünleşmesinin gerçekleşmesine
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
47
rağmen, maliye politikasında ülkelerin
bağımsız kalmasının rolü büyüktür. Her
ülke kendi borçlanma ve harcama politikasını özgürce yönetince uyum kaybolmuş ve iç ekonomik kriz ortaya çıkmıştır.
oranı yeni iş arama ve iş değiştirme ,
(friksiyonel işsizlik) sektörler arası hareketlilik (yapısal işsizlik) vb. nedenlerle
ekonomilerde bulunan işsizliktir.Bir anlamda ekonomi tam istihdamda bulunduğunda sahip olunan işsizliktir.
politikalar olarak istihdam artırıcı harcamalara ve sosyal güvenliğe ağırlık
vermek arzulanmasına rağmen çözüm
önerilerinin büyük çoğunluğunun monetarist politikalardan şekillendiği söylenebilir.
AB’nin ekonomik krizden tümüyle çıkması ve istihdamı artırması için
Almanya’nın başını çektiği grubun önerileri borçlanmaya, harcamalara ve rekabetliliğe katı kurallar getirilmesi yönündedir. Halbuki Fransa’nın liderliğini
yaptığı diğer grup ise para politikası
ağırlıklı ekonomi politikası çerçevesinde yüksek gelirli üyelerden düşük gelirli
üyelere doğru gelirin yeniden dağılımının sağlanmasıyla AB içindeki ekonomik sorunların çözülebileceği düşüncesindedir.
Daha sonraları hem monetarist hem
de Keynezyenlerin katkılarıyla geliştirilen “enflasyonu hızlandırmayan işsizlik
oranı” (NAIRU-Non Accelerating Inflation Rate of Unemployment) da doğal
işsizlik oranına yakın bir kavramdır.
AB ekonomik krizi atlatıp, pozitif büyümesini artırsa bile, günümüzün verimlilik ve teknolojik gelişmelerinin bilgi
ve enformasyona dayanan ortamında
istihdamsız büyümeyle daha fazla karşılaşması da muhtemeldir.
Monetarist iktisatcılar çözüm olarak
öncelikle emek piyasasındaki engellerin
kaldırılmasını tavsiye etmektedir. Onlara göre emek piyasasındaki engellerin
başında sendikalar, asgari ücret yasaları, işsizlik primleri ve benzeri kurumlar
gelmektedir.
DİPNOT
Aslında birçok ülkede olduğu gibi
AB’de de sorunun çözümünde önemli
bir etken ekonomi politikasının uygulanmasında etkinliğin sağlanamamasıdır. 2007 yılında Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker durumu
şöyle özetlemişti: “Biz ne yapacağımızı
biliyoruz, ancak bunları yaparsak (parlamentoya) yeniden nasıl seçileceğimizi
bilmiyoruz”
Monetaristlere göre ayrıca ekonomide prodüktivite artışları yaratarak
ekonomik büyümeyi sağlamak işsizliği
azaltacaktır.
Teoride Durum
Keynesyen model enflasyonla işsizliği bağlantılı kabul etmektedir. Onlara
göre işsizlik azalırken enflasyon artar.
Bunun nedeni işsizliği azaltmak için yapılan harcama artışlarının enflasyonu
artırması, ayrıca enflasyonun zorunlu
tasarruf yaratma imkanı ortaya çıkararak yeni yatırımlara yol açması ve işsizliği azaltmasıdır.
Monetarist (paracı) model ise uzun
dönemde enflasyonla işsizliğin bağı olmadığını kabul etmektedir. Monetaristler ekonomilerin “doğal işsizlik oranına”
(natural rate of unem ployment-NRU)
sahip olduğuna inanırlar. Doğal işsizlik
48
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Ancak bu noktada şunu da unutmamak gerekir;
Son yıllarda birçok sanayileşmiş ülke
ve Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde
istihdamsız büyüme olgusuyla karşılaşılmaktadır. İstihdamsız büyümede
ekonomik büyüme istihdam artışını beraberinde getirmemektedir. Bunun en
önemli nedeni, günümüzde ekonomik
büyümeye yol açan verimlilik artışlarının işgücü artışından daha çok bilgi
ve teknolojiye dayalı olmasıdır. Ayrıca
ekonomiler iyileşmeye ve ekonomik büyümeye geçince çalışan işçiler (insiders)
ekonomik büyümenin getirdiği nimeti
kendi ücretlerini (ve bu arada verimliliklerini) artırarak elde etmeye çalışmaktadır. Böylece işsizlere (outsider) büyüme
esnasında yeteri kadar iş alanı açılamamaktadır.
AB’nin istihdam politikasını teori
açısından değerlendirirsek, keynesyen
1- Flexicurity: Sosyal güvenlik anlayışı
içinde esnek emek piyasası uygulaması ile
birlikte AB içindeki ülkeler ve bölgeler arası
emek hareketliliğini sağlamak anlamında
kullanılmaktadır. Flexibility (esneklik) ve
security (güvenlik) kelimelerinden türetilmiştir
spot???
Prof. Dr. Erdinç YELDAN
Bilkent Üniversitesi
Öğretim Üyesi
Küresel Kriz,
İşsizlik ve İş Yaratmayan Büyüme
Büyük Durgunluk Öncesi
Bu yazımızda büyük durgunluk (great recession) diye de anılan 2008/2009
küresel krizinin ardında yatan süreçleri,
Türk işgücü piyasasına etkileri açısından
irdelemeye çalışacağız. Öncelikle konumuzu yakından ilgilendiren küresel
ölçekte iki tarihsel olguyu anımsayarak
başlayalım:
Bunlardan birincisi 20. yüzyılın son
çeyreğinde küresel işgücü piyasalarında ücretli emek arzında yaşanmış olan
şiddetli bir artış ile ilgilidir. Sovyet sisteminin 1989’da çökmesi; ve önce Çin
Halk Cumhuriyeti, daha sonra Hindistan, Vietnam gibi işgücü fazlası taşıyan
ekonomilerin teker teker küreselleşme
sürecine açılması neticesinde bu ülkelerde daha önceleri ücretli emek piyasası dışında kalan işgücü ani bir ivmelenmeyle birlikte küresel işgücüne dahil
olmuştur. Yılmaz Akyüz, Kozul-Wright
ve Alan Freeman gibi iktisatçıların çalışmaları, söz konusu dönemde küresel
ücretli emek arzının 1.5 milyar kişi artış
gösterdiğini ve emek/sermaye oranının
emek aleyhine yarı yarıya azaldığını
belgelemektedir.1
Dünya küresel işgücü piyasalarında
emek arzının kısa bir süre içerisinde bu
denli artması, kuşkusuz, emeğin sermaye karşısındaki pazarlık gücünü de
kırmış; ve 1980 sonrasında ücretlilerin
gelirlerinde ve sosyal haklarında yaşanmakta olan önemli gerilemelerin ana
nedenini oluşturmuştur.
İkinci bir gelişme ise söz konusu
dönemde küresel ölçekte sermayenin
birikim ve yatırım önceliklerinde gözlenen değişikliklere ilişkindir. 1970’lerin
ortalarından başlayıp, 1980’lerde hızlanan bir süreçte finans piyasaları serbestleştirilmiş ve kuralsızlaştırılmıştır
(deregülasyon).
1980’lerde ABD’de
Paul Volcker’ın Federal Reserve başkanlığı döneminde küresel finans piyasaları
hızla yükseltilen reel faiz şokuyla karşılaşmış; daha sonra 2000’li yıllarda ise
bu defa yeni başkan Greenspan’ın başını çektiği bir likidite bolluğu dönemine
girilmiştir.
2008/2009 büyük durgunluğunun
ardında yatan ana etkenin sermayenin kuralsızlaştırılmış finansallaşması
olduğu bugün artık genel olarak kabul gören bir saptamadır. 1980 son-
rasında finansal akiviteler, sanayi ve
genel olarak reel üretim aktivitelerinin önüne geçmekteydi. Buna koşut
olarak sermayenin ana karlılığı artık
reel üretim (sanayi ve tarım) sektörlerinden değil, finansal spekülasyon işlemlerinden kaynaklanmaktaydı. Gelişmiş sanayi ülkelerinde sanayi karlar
gerilemeye yüz tutmakta iken, finansal karlar hızla artmaktaydı. Örneğin
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO)
2009 Emeğin Dünyası Raporu’nda geçen verilere göre, finans sektörünün
toplam karlar içerisindeki payı küresel
krizin hemen öncesinde yüzde 40’a
ulaşmıştı. Halbu ki, 1980’lerin başında söz konusu oran sadece yüzde 25
idi. Japonya, İtalya ve Avustralya’da
finansal karların toplam karlar içerisindeki payı iki misli, İngiltere’de ise
üç misli artış göstermişti. Finansal
karlar, sadece diğer sermaye gelirlerine görece değil, emek gelirlerine görece olarak da artmıştı. Gelişmiş ekonomilerde finansal karların ücretlere
oranı 1990’da yüzde 25 iken, 2005’e
gelindiğinde yüzde 40’a ulaşmış olduğu hesaplanmaktaydı.
Bkz. AkyÜz, Y., Flassback, H. & Kozul-Wright, R. (2006) Globalization, Inequality and the Labour Market in Kose, A., Senses, F. & Yeldan, E. (eds)
Neoliberal Globalization as New Imperialism: Case Studies on Reconstruction of the Periphery, New York: NOVA Science; ve Freeman, R. (2004)
Doubling the Global Workforce: The Challenges of Integrating China, India, and the former Soviet Block into the World Economy. Paper presented at
the conference on ‘Doubling the Global Work Force’, Institute of International Economics, November 8, Washington DC.
1
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
49
Uluslararas Çalúma Örgütü’nün (ILO) 2009 Eme÷in Dünyas Raporu’nda geçen verilere
göre, finans sektörünün toplam karlar içerisindeki pay küresel krizin hemen öncesinde yüzde
40’a ulaúmút. Halbu ki, 1980’lerin baúnda söz konusu oran sadece yüzde 25 idi. Japonya,
øtalya ve Avustralya’da finansal karlarn toplam karlar içerisindeki pay iki misli, øngiltere’de
ise üç misli artú göstermiúti. Finansal karlar, sadece di÷er sermaye gelirlerine görece de÷il,
emek gelirlerine görece olarak da artmút. Geliúmiú ekonomilerde finansal karlarn ücretlere
oran 1990’da yüzde 25 iken, 2005’e gelindi÷inde yüzde 40’a ulaúmú oldu÷u
hesaplanmaktayd.
Aúa÷da
ILO’nun
ald÷mz 1 No’luILO’nun
ùekil bu
olgularveriler,
betimlemektedir.
ILO’nun
Aşağıda ILO’nun raporundan aldığımız
1 No’lu
Şekilraporundan
bu olguları betimlemektedir.
sunduğu
finansal şirketsundu÷u
veriler,
finansal
úirketlerin
gerek
sermaye-içinde;
gerekse
eme÷in
ücret
gelirlerine
lerin gerek sermaye-içinde; gerekse emeğin ücret gelirlerine görece olarak daha da önem kazandığını belgelemektedir.
görece olarak daha da önem kazand÷n belgelemektedir.
Kapitalizmin merkez ekonomilerinde 1990’lardan bu
yana sermayenin giderek finansallaşması ve ücret gelirlerine göreceli olarak da payının arttırılması söz konusudur.
Ancak, finansallaşma olgusu sadece finansal gelirlerin
göreceli olarak artmasından
ibaret değildir. Finansallaşma, sermaye birikimi önceliklerinin giderek reel ekonomik
faaliyetlerden uzaklaştırılması ve kısa dönemli, ancak riskli ve yüksek getirili finansal
varlıklarda yoğunlaştırılması
anlamını da içermektedir.
Şekil
ùekil 1.1.
GeliúmiúÜlkelerde Finansal Karlarn Yükseliúi, 1990-2005
45
40
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Tüm dünyada işsizlik ve istihdamın miktarının (ve kalitesiBurada iktisat öğretisi ve iktisadi ponin) korunması iktisat dünyasılitika açısından ilginç olan husus ise,
küresel işgücü ve sermaye piyasalarınnın en önemli sorunları haline
da bu dönüşümler yaşanmakta iken, işdönüşmüş iken, bu sorunların
sizlik, istihdam ve tasarruf-yatırım dengiderek iktisat siyasası dışına
gesi gibi sorunların giderek ikinci plana
Türkiye’de de finans piyasalarında çıkartılması ve politika ekseitilmeye başlanmış olmasıdır. Örneğin
yaşanan serbestleştirme ve spekülatif ninden uzaklaştırılmış olması
merkez bankaları kendilerini sadece öncelikli büyüme olgusu, büyümenin
üzerinde düşünülmesi gereenflasyon hedeflemesi ve fiyat istikrarı yeterince istihdam yaratamamasının ve
ken ayrı
bir konudur.
amaçları ile sınırlarken,
döviz
ve uzun dönemde açk iúsizlik oranlarn çeyrek dönemler
No’lu
ùekilkurları
Türkiye’de
itibariyle
tarının (ve kalitesinin) korunması iktisat
dünyasının en önemli sorunları haline
dönüşmüş iken, bu sorunların giderek
iktisat siyasası dışına çıkartılması ve politika ekseninden uzaklaştırılmış olması
üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir
konudur.
büyük durgunluk altında da ulusal ekonominin en derinden etkilenen ülkelerden birisi olması sonucunu doğurmuştur. Aşağıda 2 No’lu Şekil Türkiye’de
yatırımların dağılımısergilemektedir.
tamamen piyasa
hareketlerinin güdümüne terkedilmiştir.
Tüm dünyada işsizlik ve istihdamın mik-
35
30
Toplam Karlar øçinde Finansn Pay (%)
uzun dönemde açık işsizlik oranlarını
çeyrek dönemler itibariyle sergilemektedir.
Açk øúsizlik Oran (%)
15.8
16
Finansal Karlarn Toplam Ücretlere Oran (%)
25
13.8
14
13.213.2
12
20
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
11.5
2005
Kaynak: ILO, World of Work 2009, úekil 2.1, sf. 48.
Kaynak: ILO, World of Work 2009, şekil 2.1, sf. 48.
9.6
9.3
8.9
8.5
8.28.3
8.1
6.06.0
10.0
10.3
9.4
11.5
10.9
10.6
10.0
9.5
9.49.4
9.3
9.8
9.29.0
10.1
9.29.1
10.3
9.5
7.8
7.5
6.86.8
6
11.5
11.4
11.0
10.4
10
8
14.2
12.6
12.4
12.3
Şekilden de görüleceği üzere, ka- vaşlamanın ve giderek 2008 krizine dö- • Enformalleşmeyle birlikte işgücü gipitalizmin
merkez
ekonomilerinde nüşen sürecin ana unsurlarındandır.
derek sosyal güvenlik şemsiyesinden
ùekilden de görülece÷i üzere, kapitalizmin merkez
ekonomilerinde
1990’lardan
bu yana
1990’lardan bu yana sermayenin gidedışlanmaktadır.
Sosyal
güvenlik hizmetILO,
küresel
krizin
başlangıcından
bu
sermayenin giderek finansallaúmas ve ücret gelirlerine göreceli olarak da paynn arttrlmas
rek finansallaşması ve ücret gelirlerine yana dünya çapında 20 milyondan fazla lerinden yararlanan işgücünün toplam
söz konusudur. Ancak, finansallaúma olgusu sadece finansal gelirlerin göreceli olarak
göreceli olarak da payının arttırılması istihdam kaybı yaşandığını ve istihdamın içindeki payı tüm dünyada hızla erimekartmasndan ibaret de÷ildir. Finansallaúma, sermaye birikimi önceliklerinin giderek reel
söz konusudur. Ancak, finansallaşma
tedir.
Söz konusu
oranve
Latin
Amerika
ekonomik
faaliyetlerden
ve ksa
dönemli,
ancak riskli
yüksek
getirili
kriz öncesi
düzeyineuzaklaútrlmas
dönmesi için orta
olgusu sadece finansal gelirlerin görefinansal
varlklarda
yo÷unlaútrlmas
da içermektedir.
karlarn gerigiderek
yüzdeToplam
57.8 düzeyine
deceli
gelire sahip
ekonomilerde anlamn
2.8 yıl ülkelerinde
celi olarak artmasından ibaret değildir.
daha yo÷un
olarak yüksek
finansal
ekonomide
yaratlyor
olmas,
sabit sermaye
yatrmlarna
lemiştir
(Karşılaştırma
için:
Brezilya’da
(2010 sonu);
gelirli
ekonomilerde
Finansallaşma, sermaye birikimi önceaktarlacak fonlarn da daralmas sonucunu do÷urmaktadr.
1970-2000 arasnda iúletme art÷
ise 5.5 yıl (2013’ün 3. çeyreği) beklemek yüzde 71.5; Meksika ve Arjantin’de yüzliklerinin giderek reel ekonomik faaliyetgerekeceğini öne sürmektedir. Ancak, de 62.5; Türkiye’de yüzde 49).
lerden uzaklaştırılması ve kısa dönemli,
2
ILO’ya göre büyük durgunluğun emek • İstihdamdaki enformalleşmenin bir
ancak riskli ve yüksek getirili finansal
dünyasındaki gerçek etkileri bu rakam- diğer boyutu da işsizlik sigortası güvarlıklarda yoğunlaştırılması anlamını da
lardan daha da şiddetli boyutlardadır. vencesinden yoksunluktur.
ILO’nun
içermektedir. Toplam karların giderek
ILO’ya
göre,
istatistiklerine
göre
gelişmiş
ekonomidaha yoğun olarak finansal ekonomide
yaratılıyor olması, sabit sermaye yatırım- • İşgücü piyasalarındaki durgunluk iş lerde dahi işsizlerin işsizlik sigortasınlarına aktarılacak fonların da daralması bulmaktan umudunu kesen, dışlanmış iş- dan yararlanma oranı sadece yüzde
sonucunu doğurmaktadır. 1970-2000 çilerin sayısını arttırmaktadır. Umudunu 49’dur. Söz konusu oran, Orta ve Doğu
arasında işletme artığı (brüt karlar) üze- yitirdiği için iş aramaktan vazgeçen kişi- Avrupa’da yüzde 23; Asya ekonomilerinden sabit sermaye yatırımlarına ay- lerin sayısı örneğin, ABD’de 800 bini aş- rinde yüzde 24; Latin Amerika’da yüzrılan pay, AB ülkelerinde yüzde 47’den mıştır. (Tanım farklılıklarına karşın, kar- de 8 düzeyindedir. Bunun da ötesinde,
yüzde 40’a; İngiltere’de yüzde 48’den şılaştırma yapmak amacıyla, Türkiye’de işsizlik sigortası fonları bir çok ülkede
yüzde 42’ye; ABD’de ise yüzde 44’den 1 milyon 850 bin kişi). Böylece tüm dün- hükümetler tarafından istihdam-dışı
yüzde 39’a gerilemiştir. (ILO, a.g.y.)
yada işgücüne katılım oranı düşmekte ve harcamaları karşılamak maksadıyla
Sabit sermaye yatırımlarındaki söz emekçiler yarı-zamanlı istihdam biçim- amacının dışında kullanılmaktadır. Ülkonusu gerileme, 1980 sonrasında tüm lerine ya da sosyal güvenlikten yoksun kemiz bu hususta ne yazık ki çok canlı
bir örnektir.
küresel dünyada gözlenen göreceli ya- enformalleşmeye itilmektedir.
50
İşsizlik Sorununun Yükselişi
6.1
6.2
6.7
5.5
4
Şekilden de izlenebildiği üzere 1998 termişti. Hızlı büyüme avantajı yakala- üretimin istihdam esnekliği kavramıyla
sonrasında Türkiye’de açık işsizlik oranı yan Türk işgücü piyasasında istihdam- açıklıyoruz. Üretimin istihdam esnekliği
ùekilden de izlenebildi÷i üzere 1998 sonrasnda Türkiye’de açk iúsizlik oran yüzde 6
ne kadar
büyükse,
yüzde 6 platosundan,
2001 krizi2001
sonrada benzeryüzde
kazanımların
yaratılamamış
platosundan,
krizi sonrasnda
10’lara, 2008-2009
büyük durgunluk
döneminde
ise büyümenin istihdam
dostu
olduğu;
tersi
bir gözlem altında
sında yüzde 10’lara,yüzde
2008-2009
büyük
14 eúi÷ine sçramútr.
Oysa
söz konusu
dönemde, özellikle
2001 krizi sonrasnda,
olması
kuşkusuz
büyümenin
spekülatif
ise
büyümenin
iş
yaratmayan
türde oldurgunluk döneminde
ise
yüzde
14
eşiTürkiye milli geliri hzl niteliklerinde
(ve herúeyden önce
süreklilik arzeden) bir artú göstermiúti. Hzl
yatmaktadır.
duğu
görülecektir.
Aşağıdaki
Tablo’da
ğine sıçramıştır. Oysa
söz
konusu
döbüyüme avantaj yakalayan Türk iúgücü piyasasnda istihdamda benzer kazanmlarn
Bu
yorumu
bir
başka
açıdan
değeryaratlamamú
olmas
kuúkusuz
büyümenin
spekülatif
niteliklerinde
yatmaktadr.
TÜİK ve DPT verilerinden hesapladığınemde, özellikle 2001 krizi sonrasında,
Türkiye milli geliri hızlı (ve herşeyden lendirelim: üretimde her bir puanlık mız istihdam esneklik katsayıları sektörBu yorumu
bir baúka
de÷erlendirelim:
üretimde artış
her biroranını
puanlk büyüme
ile
büyüme
ile istihdamdaki
ler itibariyle
sunulmaktadır.
önce süreklilik arzeden)
bir artış
gös- açdan
istihdamdaki artú orann üretimin istihdam esnekli÷i kavramyla açklyoruz. Üretimin
istihdam esnekli÷i ne kadar büyükse, büyümenin
dostu oldu÷u; tersi bir gözlem
Tablo istihdam
1
altnda ise büyümenin iú yaratmayan türde oldu÷u görülecektir. Aúa÷daki Tablo’da TÜøK
Sektörler øtibariyle Üretimin østihdam Esneklikleri (Yllk Ortalamalar)
ve DPT verilerinden hesaplad÷mz istihdam esneklik katsaylar sektörler itibariyle
1989-2008
1989-2000
2002-2008
sunulmaktadr.
Toplam
0.25
0.39
0.14
Tarm
-1.19
-0.42
-1.66
Tarm-Dú Sektörler
0.54
0.68
0.48
Sanayi
0.43
0.49
0.39
Hizmetler
0.55
0.76
0.47
Kaynak: TÜøK ve DPT.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Verilerden de görülebildi÷i üzere, milli gelir büyümesinin istihdam artúlar ile olan iliúkisi
51
Sanayi sektörü 2003 sonra- sında bir puanlık üretim artışı peşinde
sında alıştırıldığı ucuz döviz, 0.39 puanlık bir istihdam kazancı yaratırken, 2002 sonrasında krize kadar
ucuz ithalat ve ucuz işgücüne
olan dönemde bir puanlık üretim artışı
dayalı tornavida/montaj hattı sadece 0.14 birim istihdam yaratabilteknolojisini küresel kriz al- mekteydi.
tında sürdürememiş; bir yanSöz konusu süreç sadece ekonomidan da bu güne değin izlenen nin bütününe ilişkin genel bir gözlem
ithalata bağımlı sanayileşme olmayıp, aslında 2000’li yıllarda izlenpolitikalarının yaratmış oldu- miş olan dış ticaret ve sanayileşme poğu tahribat nedeniyle, bir tür- litikalarının (politikasızlığının ?) doğrudan bir sonucudur.
lü kendisini ulusal ekonomiyle
Sanayide Dışa Bağımlı
entegre edememiştir.
Verilerden de görülebildiği üzere, Büyüme Olgusu
milli gelir büyümesinin istihdam artışları ile olan ilişkisi 2001 krizi sonrasında
neredeyse üçte iki oranında gerilemiş
durumdadır. 1989-2000 yılları ara-
Türkiye ekonomisi mevcut küresel
krizi 2001 ya da daha önce 1994’de
olduğu gibi finans piyasaları ve bankacılık sektörü üzerinden değil, doğrudan
doğruya reel ekonomi ve sanayi sektörü
üzerinden yaşamaktadır. Sanayi sektörü 2003 sonrasında alıştırıldığı ucuz
döviz, ucuz ithalat ve ucuz işgücüne dayalı tornavida/montaj hattı teknolojisini
küresel kriz altında sürdürememiş; bir
yandan da bu güne değin izlenen ithalata bağımlı sanayileşme politikalarının
yaratmış olduğu tahribat nedeniyle, bir
türlü kendisini ulusal ekonomiyle entegre edememiştir.
Aşağıdaki şekilde bu süreç çok net
olarak betimlenmektedir. Şeklin sağ
ekseninde imalat sanayi üretim endeksi
çizgi ile, sol ekseninde de imalat sanayi
ithalatı kutucuklar olarak resmedilmektedir. Sanayi üretimindeki dalgalanmaların ithalata olan duyarlılığı şekilden
çok net olarak gözlenmektedir.
Nitekim analizimizi doğrudan doğruya imalat sanayinin alt sektörlerine
odaklarsak, 2002-2007 arasında imalat sanayinin yıllık ortalama yüzde 8.9
büyümüş iken, istihdam kazancının sadece yüzde 1.3 oranında kaldığını tespit
etmekteyiz. Ancak daha ürkütücü olan
tespit imalat sanayinin alt sektörleri ay-
ømalat Sanayi øthalat
140
25
130
20
120
15
12,000
110
10,000
100
8,000
90
6,000
80
4,000
70
2,000
60
Ock.10
Mar.10
Kas.09
Tem.09
Eyl.09
May.09
Ock.09
Mar.09
Kas.08
Tem.08
Eyl.08
May.08
Ock.08
Mar.08
Kas.07
Tem.07
Eyl.07
May.07
Ock.07
Mar.07
Kas.06
Tem.06
Eyl.06
May.06
Ock.06
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
Mar.06
Kas.05
Tem.05
Eyl.05
May.05
Mar.05
Ock.05
52
üretim artú
ømalat Sanayi øthalat (Milyon $)
14,000
ømalat Sanayi Üretim Endeksi 2005 = 100
ømalat Sanayi Üretim Endeksi (2005 = 100)
Kaynak:
TÜøK.
Kaynak: TÜİK
Analizimizi doğrudan doğruya
imalatsanayininaltsektörlerine
odaklarsak, 2002-2007 arasında imalat sanayinin yıllık ortalama yüzde 8.9 büyümüş iken,
istihdam kazancının sadece
yüzde 1.3 oranında kaldığını
tespit etmekteyiz. Ancak daha
ürkütücü olan tespit imalat sanayinin alt sektörleri ayrıştırıldığında ortaya çıkmaktadır:
söz konusu dönemde imalat
sanayinin 21 alt sektörünün
9’unda üretim artışına karşın,
istihdamda gerileme yaşanmış
olduğu görülmektedir.
ùekil 4. ømalat Sanayi Sektörlerinde Üretim ve østihdam Artúlar
(2002-2007)
30
ùekilŞekil
3. Sanayi
Sektörü
øthalat
3. Sanayi
SektörüÜretimi
Üretimi ve
ve İthalatı
16,000
rıştırıldığında ortaya çıkmaktadır: söz
konusu dönemde imalat sanayinin 21
alt sektörünün 9’unda üretim artışına
karşın, istihdamda gerileme yaşanmış
olduğu görülmektedir. TÜİK verileri söz
konusu dokuz sektörün hemen hepsinin
gıda, tekstil, toprak ürünleri gibi geleneksel ihracatçı sektörler olduğunu ve
bu sektörlerin de çoğunlukla emek yoğun olduğunu belirtmektedir. (Bkz Şekil
4). Bu arada otomativ, elekronik eşya
gibi sektörler ucuz ithalatın etkisiyle
üretim artışları yaşarken, sermaye yoğun olan teknolojik özellikleri nedeniyle
yeterince istihdam yaratamamakta ve
dışa bağımlı teknoloji yapısının sorunlarını ulusal ekonomiye taşımaktadır.
Sanayi sektörü dışarıdan ithalatını
finanse edebildiği sürece üretim yapabilmekte, ithalatın finansmanı ise çoğunlukla spekülatif nitelikli sıcak para
yabancı sermaye akımları ile mümkün
olmaktadır. Bu tür ithalata bağımlılık,
ulusal sanayinin yan ve dikey bağlantılarını tahrip etmekte ve sektörü giderek
küçülen üretim adacıkları haline dönüştürmektedir.
10
ortalama büyüme: 8.9%
5
0
-8
-6
-4
-2
0
-5
2
4
6
8
ortalama istihdam artú 1.3%
istihdam artú
Sonuç: Cari Açık ve İşsizlik
Sorunları İlişkisi
me olgusuyla yakından ilintili olduğuTürkiye ekonomisinin 2001 sonranu görmekteyiz. Nitekim, uluslararası sının en önemli ayırdeci özelliklerinden
ülke deneyimleri iş yaratmayan büyüme birisi de yüksek oranlı dış açığı (cari işBuraya kadarki saptamalarımızdan kavramının Türkiye’ye özgü olmadığını lemler açığı) idi. Cari açık, nasıl finanTürkiye’de
sorununun
aslında
IV.işsizlik
Sonuç:
Cari Açk
ve øúsizlik
Sorunlar
øliúkisi
ve aslında
sıcak para
akımlarıyla ve dış se edilirse edilsin, özü itibariyle işsizlik
küresel boyutta süregelen finansallaşma borçlanma ile “finanse edilen” speküla- sorununun derinleşmesine doğrudan
ve spekülatif finansal işlemler aracılığıy- tif büyümenin ayrılmaz bir parçası oldu- katkıda bulunmaktadır. Zira, cari işBuraya kadarki saptamalarmzdan Türkiye’de iúsizlik sorununun aslnda küresel boyutta
la finanse edilen spekülatif-yönlü büyü- ğunu vurguluyor.
lemlerdeki
açık,spekülatifnihai olarak yurt içinde
süregelen finansallaúma ve spekülatif finansal iúlemler aracl÷yla finanse
edilen
yönlü büyüme olgusuyla yakndan ilintili oldu÷unu görmekteyiz. Nitekim, uluslararas ülke
deneyimleri iú yaratmayan büyüme kavramnn Türkiye’ye özgü olmad÷n ve aslnda scak
para akmlaryla ve dú borçlanma ile “finanse edilen” spekülatif büyümenin
ayrlmaz
İŞVEREN
/ Mayıs -bir
Haziran 2010
parças oldu÷unu vurguluyor.
53
40
Cari øúlemler Aç÷ (Milyar $) (Sol Eksen)
35
Toplam øúsizlik Oran (Sa÷ Eksen) ùekil 5
19.0
18.0
30
17.0
25
Cari øúlemler Aç÷ ve Toplam øúsizlik
45
16.0
20.0
20
Cari øúlemler Aç÷ (Milyar $) (Sol Eksen)
40
15.0
19.0
15
Toplam øúsizlik Oran (Sa÷ Eksen)
35
18.0
14.0
10
30
17.0
13.0
5
25
16.0
12.0
0
20
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
15.0
15
Toplam øúsizlik Oran (%) Toplam øúsizlik Oran (%)
Cari øúlemler Aç÷ (MilyarCari
$) øúlemler Aç÷ (Milyar $)
yerli üretimi baltalamakta
istihdamı
derek
artan
oranda
cari işlemler
açığıara istihdam
beslenmektedir.
Ucuz ithalatve
di÷er
bir yandan
da yurt
içinde
yan sanayileri
ve yerli
mal ve girdi
geriletmektedir.üreticilerinin
Cari açık vekazançlarn
işsizlik bir eritmekte,
vermektedir.
Söz
konusu
açık,
özüsanayileri
itibaucuz
ithal
girdileri
yerli
piyasadan
Ucuz ithalat diğer bir yandan da yurt
madalyonun ikidúlamaktadr.
yüzü gibi, birbirini
riyle, Türkiye’nin
dış boy
dünyaya
sunmakta
Bununbüsonucunda
orta ve küçük
iúletmeler
ve dikeyiçinde
ba÷lantl
yan yan
sanayileri ve yerli ara malı
tünleyen olgulardır.
olduğu
yüksekTürkiye’nin
reel faiz getirisine
da- mallarnda
sanayiler teker teker üretimden
çekilirken
ara ve yatrm
dúa
ve girdi üreticilerinin
kazançlarını eritba÷mll÷için
artmaktadr.
Bu tespiti betimlemek
aşağıdaki yanmaktadır. Bu şekilde uyarılan yük- mekte, ucuz ithal girdileri yerli sana5 No’lu Şekilde 2001-krizi sonrasında sek hacimli döviz girişleri döviz kurunu yileri piyasadan dışlamaktadır. Bunun
ucuzlatmakta veùekil
ithalat
5 talebini kamTürkiye ekonomisinde
gerçekleşen
orta ve küçük boy işletmeler
Ucuz ithalat
di÷er bircari
yandan da yurt içinde yan sanayileri ve yerli arasonucunda
mal ve girdi
çılamaktadır. Türkiye’nin bir spekülatif ve dikey bağlantılı yan sanayiler teker
işlemler açığı solüreticilerinin
eksende, toplam
işsizkazançlarn eritmekte, ucuz ithal girdileri yerli sanayileri piyasadan
kazanç ve ithalat cennetine dönüştülik oranı (açık artı
gizli işsizlik)Bunun
ise sağ
üretimden
dúlamaktadr.
sonucunda orta ve küçük boy iúletmeler ve dikeyteker
ba÷lantl
yan çekilirken Türkiye’nin
rüldüğü
bu
ortamda,
yerli
üretim
ve
iseksende belirtilmektedir.
Görüldüğü
ara ve yatırım
Cari øúlemler Türkiye’nin
Aç÷ ve Toplam ara
øúsizlik
sanayiler teker teker üretimden çekilirken
ve yatrm mallarnda
dúa mallarında dışa bağımlı45
20.0
üzere Türkiye 2002’den
yana gi- tihdam yerine, dış dünyadaki üretim ve lığı artmaktadır.
ba÷mll÷bu
artmaktadr.
14.0
10
13.0
5
Dolaysyla, Türkiye’nin iúsizlik ve “istihdamsz büyüme” sorunlarnn ana kaynaklar
uygulanmakta olan makro ekonomik politikalarda ve dúa ba÷ml sanayileúme stratejisinde
aranmaldr. Bu tespitten hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012 arasn kurgulayan Orta
Vadeli Ekonomik
metninde
cari iúlemler
aç÷ ileana
ilgili
varsaymlara
bir bakalm.
Dolayısıyla, Türkiye’nin
işsizlikProgram
ve “istihdamsız
büyüme”
sorunlarının
kaynakları
uygulanmakta
olan makro ekonomik
6 no’lu
úekil OVP’de
cari aç÷n
planlanan Bu
seyrini
sergilemektedir.
politikalarda veAúa÷daki
dışa bağımlı
sanayileşme
stratejisinde
aranmalıdır.
tespitten
hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012
12.0
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Dolaysyla,
Türkiye’nin
ve metninde
“istihdamsz
kaynaklar bir bakalım. Aşağıdaki
arasını kurgulayan
Orta Vadeli
Ekonomikiúsizlik
Program
caribüyüme”
işlemler sorunlarnn
açığı ile ilgiliana
varsayımlara
uygulanmakta
olan
makro
ekonomik
politikalarda
ve
dúa
ba÷ml
sanayileúme
stratejisinde
6 no’lu şekil OVP’de cari açığın planlanan seyrini sergilemektedir.
aranmaldr. Bu tespitten hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012 arasn kurgulayan Orta
Vadeli Ekonomik Program metninde cari iúlemler aç÷ ile ilgili varsaymlara bir bakalm.
ùekil 6
Aúa÷daki 6 no’lu úekil OVP’de cari aç÷n planlanan seyrini sergilemektedir.
Cari øúlemler Aç÷ ve Orta Vadeli Program Hedefleri (Milyar Dolar)
45
40
ùekil 6
35
Cari øúlemler Aç÷ ve Orta Vadeli Program Hedefleri (Milyar Dolar)
30
45
25
40
20
35
15
30
10
25
20
5
15
0
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
10
5
İki resmi yan yana koyunuz. Ekonomi idaresinin Türk iye ekonomisinin dış ilişkilerine dair varsayımları son derece açıktır: Bu
programın temel varsayımları dış borçlanma, dış açık ve yabancı sermaye yatırımlarına dayalı spekülatif-yönlü büyümedir.
0
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
8
2001 sonrasının gözlemleri altında, böylesi bir perspektif dahilinde, Türkiye’nin işsizlik sorununu “çözebilmesi” için atılan
adımlar ne denli gerçekçidir?
Prof. Dr. Nurettin BİLİCİ
Hacettepe Üniversitesi
Öğretim Üyesi
İspanya’da İşsizliğe Karşı Mücadele
AB ölçütlerine göre işsizlik oranı, bir
ülke içindeki aktif işgücü nüfusunun işsiz
kalan kısmını ilgilendirir. Bir diğer ifadeyle işsizlik oranı, iş bulamayan nüfusun
toplam aktif işgücüne oranını gösterir.
AB’de işsizlik oranı ile ilgili hesaplamalar
Uluslar Arası Çalışma Örgütü’nün (ILO)
tanımları esas alınarak yapılmaktadır. Bu
Örgütün tanımına göre, aktif işgücü, bir
ülkedeki çalışma yaşındakilerden (15 ile
74 yaş arasında olanlardan); öğrenci,
emekli, hasta gibi çalışamayacak durumda olanların düşülmesiyle bulunan
rakamı verir. İşsiz olanlar da bu grupta
olupta çalışmayı arzu etmesine rağmen
(4 haftadır iş aramasına rağmen) iş bulamamış olan kişilerdir1.
Bu ölçütler esas alınarak yapılan hesaplamalara göre işsizlik oranı Haziran
2010 tarihi itibariyle, AB 27’de %9,6;
İspanya’da ise %20’ye çıkmaktadır. İspanya halen %20 işsizlik oranıyla AB 27
içinde en yüksek işsizlik oranının yaşandığı ülkedir2. İspanya’nın toplam 46 milyon olan nüfusunun içindeki aktif işgücü
sayısı yaklaşık 25 milyon olarak hesaplanmaktadır. Çalışacak durumda olan bu
25 milyon kişinin ise 5 milyonu işsizdir.
Bu şekilde İspanya’daki işsizlik oranı (5 :
25) %20 olarak hesaplanmaktadır3.
İspanya’nın işsizlik oranı AB’ye üye
olmasından bir önceki yıl olan 1985’de
%21,6 idi. İzleyen yıllarda bu oran dalgalı bir seyir izlemiştir: 1990: %16,2;
1994: %24,5; 2007: %8; 2010: %20.
İşsizlik oranı 1986 başında gerçekleşen
AB üyeliğinin sağladığı yeni iş imkânları
ile düşüşe geçmiş, arkasından tekrar
yükseliş trendi başlamış ve 1994 yılında, tahininin en yüksek seviyesi olan
%24,5’u bulmuştur. İzleyen yıllarda istihdam imkânlarının artmasıyla 2007’de
%8’e kadar düşürülmüştür4. 2007’den
itibaren ise işsizlik oranı tekrar hızla
yükselmeye başlamıştır. Bu yükselişin en
önemli nedenlerinden biri, özellikle Latin Amerika kökenli göçmenlere vatandaşlık hakkının verilmesiyle nüfusun 40
milyondan 46 milyon civarına çıkmasıdır.
Bu durum aktif işgücü sayısında ani-hızlı
bir yükseliş anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan global kriz ve resesyon bu yeni
işgücüne istihdam imkânları yaratılması
hesaplarını alt üst etmiştir. Krizin İspanyol ekonomisine etkisi çok sert olmuş, istihdam imkânları artmak yerine daralmış
ve sonuçta AB ortalamasının iki katına
çıkan bir işsizlik oranına ulaşılmıştır.
İspanyol Hükümetinin işsizliğe karşı
tedbir arayışları ekonomik krizin İspanyol ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik tedbir arayışlarına paralel yürümüştür. Bugüne
gelmeden önce kısaca İspanyol ekonomisinin dününe değinilmesinin yararlı
olacağı düşünülmektedir. 1960 yılında
Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir (KBDMG) 358 dolar iken bu rakam
İspanya’da 268 dolarda kalmaktadır5.
1960’lı yıllarda İspanyol ekonomisinin
gücü Türk ekonomisine yakın bir görünüm arzediyordu. Her iki tarafta da yüksek işsizlik vardı. Bu durum iki ülkeden
iş imkânlarının çok olduğu Almanya,
Fransa, Hollanda gibi ülkelere yoğun
bir göç yaşanmasına neden olmuştu.
Aradan geçen yıllar İspanya lehine çalışmıştır. İspanya özellikle başını büyük
ölçüde ağrıtan içerdeki etnik sorunlarını AB ölçütlerine göre çözmeyi başarmış (1978 Anayasası), arkasından da
1.1.1986 tarihinden itibaren o zamanki
ismiyle AT’nin 12. Üyesi olmuştur. AB’ye
tam üyeliğin ardından ekonomik verilerinde hızlı bir iyileşme yaşanmış ve
ciddi bir ekonomik güç haline gelmiştir. 1950’lerde ekonomik ve siyasal güç
olarak Türkiye gibi ikinci ligde yer alan
İspanya’nın mevcut potansiyeline ulaşmasında üç altın prensip rol oynamıştır.
Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
- Siyasal demokratikleşme,
- Ekonomik kalkınma,
- Kaynakların adil dağılımı (sosyal
adalet).
Ancak bugün itibariyle İspanya ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır.
Aşağıdaki Tabloda yer alan veriler durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır:
GSYH (Milyar $) SAP
Nüfus
Kişi Başı Milli Gelir SAP ($)
Dış Borç (Milyar $)
Borç/GSYH
Bütçe Açığı (Milyar $)
Bütçe Açığı/GSYH
İşsizlik
Büyüme Hızı (2009) %
1.464
46 milyon
31.826
2.546
%173
148
%10.1
%20
-3.60
Kaynak: IMF, Haziran 2010
Global krizle birlikte vaziyetin kötüleşmesi İspanyol hükümetini tedbir arayışına itmiştir. Bu çerçevede 2010 yılı Ocak
ayında, 3 yıl boyunca devlete 50 milyar
Euro civarında tasarruf sağlayacak kemer
sıkma (austeridad) önlemleri yürürlüğe
konulur. Bunların arasında genel KDV
oranının %16’dan %18’e çıkarılması,
kamu sektöründe çalışanların ücretlerinin
gelir seviyesine göre %5 ile %15 arasında
azaltılması gibi önlemler yer almaktadır6.
Kemer sıkma önlemlerinin ardından, ekonomiyi canlandırmaya yönelik
8
54
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
55
tedbirler alınmasına sıra gelir. 9 Nisan
2010 tarihinde muhtevası 60 sahifeyi bulan “İstihdamı ve Ekonomik Canlanmayı Artırmaya Yönelik Tedbirler
Kararnamesi”7 uygulamaya konulur. Bu
Kararnamenin içinde yer alan önlemlere
örnek olarak aşağıdakileri verebiliriz:
- İnşaat sektörünü canlandırmaya yönelik tedbirler (özellikle vergi teşviki önlemleri),
- Üretim yapan tüm sektörlere yönelik; amortisman yöntemini seçmede
serbesti, KDV’nin geri alınmasının kolaylaştırılması gibi vergi teşvikleri,
- Turizmi teşvik gayesiyle hava taşımacılığından alınan vergilerin azaltılması,
- KOBİ’lerin teşvikine yönelik (kredi
desteği, kamusal yüklerinin azaltılması
gibi) önlemler,
- Konut kredi borçlarını ödemede sıkıntı yaşayanlara destek,
- Enerji sektörünün modernizasyonuna
yönelik (örneğin elektrikle çalışan otomobil üretimin teşviki gibi) destekler,
- Finans sektörünün yeniden yapılandırılmasına destek.
Kararnamenin getirdiği önlemlere
ilave olarak “Dayanıklı ve Güçlü Ekonomi Kanunu”8 çerçevesinde ilave tedbirler
alınmıştır. Bu düzenlemelerle; ekonominin rekabet gücünün artırılması, yeni
fikirler üretilmesinin ve mesleki eğitimin
geliştirilmesi ve yeni ekonomik sektörlerin desteklenmesi amaçlanmaktadır.
Aynı çerçevede konut sektörüne özel bir
önem verilmiş ve bu sektörü canlandırmak amacıyla yeni konut satın alanlara, konutunu kiralayan veya modernize
ettirenlere (31.12.2012 tarihine kadar
uygulanmak üzere) KDV ve GV indirimleri sağlanmıştır. Hükümet yürürlüğe
konulan bu önlemlerin yanında, 2010
yılı içinde yeni reform uygulamalarına
gitmeyi de hedeflemektedir. Bu reformlar kapsamında; son derece yavaş işleyen yargının ve Kamu İdaresinin modernleştirilmesi, kayıt dışı ekonomiye ve
vergi kaçakçılığına karşı mücadele, mali
sistemin gözden geçirilmesi, süreğen bir
enerji modeli, taşımacılık, istihdamın
artırılması gibi konular yer almaktadır.
İşsizlik konusuna gelince; %20’yi bu-
56
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
lan işsizliğin özellikle gençleri etkilediği
bilinmektedir. Hükümet bu kapsamda iş
imkânlarını artırmayı ve istihdamın kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bir plan
hazırlamıştır. Bu plan, mecliste kabulünün ardından 16 Haziran 2010 tarihli
İspanyol RG’sinde (BOE) yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir9. Bazıları süreli olan
ve esas olarak çalışma hayatının reformunu ve ilave istihdam imkânları yaratılmasını amaçlayan bu önlemleri aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:
- Kısa süreli iş sözleşmelerinin sayısının
azaltılmasına yönelik önlemler: Kısa süreli çalışma sözleşmeleriyle istihdam edilebilecek en fazla süre 3 yıl olacaktır. Kısa
süreli çalışanlara iş bitiminde ödenecek
tazminat miktarları arttırılmaktadır. Bu
şekilde süre sınırı olmayan iş sözleşmelerinin yapılması teşvik edilmektedir. Süre
sınırı olmayan iş sözleşmeleriyle ilgili
işten ayrılmalarda ödenecek tazminatın
bir kısmını Devlet, Ücret Garanti Fonundan ödemek üzere üstlenmektedir.
- İşten çıkarmaların sayısının azaltılmasına yönelik düzenlemeler: İşten
çıkarmalar kurala bağlanmakta ve zorlaştırılmaktadır. Bu çerçevede işletmelerin işten çıkarma yerine; çalışma saat
aralıklarını değiştirme, çalışma süresini
azaltma gibi uygulamalara gidebilmelerine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Bu şekilde toplu işten çıkarmalar
yerine, diğer bazı önlemlerle işletmenin
sıkıntıyı aşması amaçlanmaktadır. Ayrıca bu tip, sıkıntıda olan işletmelere yönelik sosyal güvenlik primlerine devlet
katkısı getirilmektedir.
- İş olanaklarının artırılmasını amaçlayan düzenlemeler: Bu grupta işsizliğin en çok etkilediği; gençlerin (16-30
yaş arası) ve 45 yaş üstü işsizlerin işe
alınmalarının desteklenmesine yönelik önlemler alınmıştır. Bu tip kişilerin
(31.12.2011 tarihine kadar) sürekli iş
sözleşmesi ile işe alınması durumunda
işletmeye ait sosyal güvenlik ödemesinin bir kısmı Devlet tarafından karşılanacaktır. İşe alınanın kadın olması durumunda ise Devlet uygulanacak Devlet
katkısı daha da artırılmaktadır.
- Meslek elemanı yetiştirmeyi özendirmeye yönelik düzenlemeler: 25 ya-
şından küçük kişilerle 2011 yılı sonuna
kadar bu tip (staj) sözleşme yapılması
durumunda, Devlet bu kişilerin işsizlik
yardımını ödemeye devam edecektir.
Ayrıca Devlet bu kişiler için hiçbir sosyal
güvenlik ödemesi talep etmeyecektir.
-Staj amaçlı iş sözleşmelerinin süresinin
uzatılması: Eğitimin tamamlanmasından
sonra 4 yıl olan bu tip iş (staj) sözleşme
süreleri 5 yıla çıkarılmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Elif UÇKAN DAĞDEMİR
Anadolu Üniversitesi, İİBF
İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
- Kamunun yanında özel iş bulma
ve işe yerleştirme şirketlerinin faaliyet
göstermesine izin verilmesi: İş arama
ve temininde özel şirketlerin de aracılık
etmesi yasal hale getirilmektedir. Bu şirketler hizmetleri için çalışanlardan ücret
talep etmeyecekler ve gizlilik konusuna
azami riayet edeceklerdir.
DİPNOT
1- Eurostat,
http://epp.eurostat.ec.europa.
eu/portal/page/portal/eurostat/home/
(27.07.2010)
2- Eurostat.http://epp.eurostat.ec.europa.eu/
tgm/table.do?tab=table&language=fr&pcode
=teilm020&tableSelection =1&plugin=1
3- El País, 8.1.2010 (Encuesta de Población
Activa, Instituto Nacional de Estadística). Ayrıca
bkz. Europa Pres 27.01.2010.
4- Oscar Bajo Rubio, Antonio Gómez GómezPlana, Medidas de Política Fiscal Contra el Desempleo (Y el Déficit Público): Cotizaciones Sociales Versus IVA, ICE, Marzo-Abril 2010. N.º 853,
p. 125, 126.
5- 1950 yılında ise İspanya’da 150 $ olan
KBMG Türkiye’de 200 $ seviyesindedir. Rakamlar konusunda bkz. Yazarın “Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri (İspanya Deneyimi Işığında)” isimli
kitabı. Turhan Kitabevi Yayını, Ankara, 1995.
6- El País, Viernes 09.04.2010.
7- Real Decreto-Ley De Medıdas Para El Impulso De La Recuperacıón Economıca Y El Empleo.
Mınısterıo De Economía Y Hacıenda Mınısterıo
De Fomento Mınısterıo De Industrıa, Turısmo
Y Comercıo: Http://Www.Meh.Es/Documentacion/Publico/Gabineteministro/Varios/090410%20rdl%20medidas%20impulso
%20
recuperaci%C3%B3n%20economica%20y%20
empleo.Pdf (29 Temmuz 2010)
8- Ley de la Economía Sostenible, http://
www.economiasostenible.gob.es/que-es/#intro
(29.07.2010).
9- Real Decreto-Ley de Medidas Para el Impulso
de la Recuperación Económica y el Empleo (RDL)
10/2010, BOE del 16 de junio de 2010, Ministerio de Economía Y Hacienda Ministerio de Fomento Ministerio de Industria, Turismo Y Comercio, http://www.meh.es/Documentacion/Publico/
GabineteMinistro/Varios/09-04-10%20RDL%20
Medidas%20impulso%20recuperaci%C3%B3n%20
economica%20y%20empleo.pdf.
Avrupa Birliği’nde İşsizlik ve
İstihdam Stratejileri
Avrupa Birliği (AB), temelleri 1952 tarihinde yürürlüğe giren Paris Antlaşması
ile atılan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)’na dayanan, 1958 yılında
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun
oluşturulmasıyla ekonomik bütünleşme
hedefi daha da belirginleşen başarılı
bir entegrasyon örneğidir. AB, zaman
içinde özellikle ekonomik entegrasyonu
güçlendirmek için çok sayıda ortak düzenlemeye gitmiş ve ulusal politikaların
koordinasyonunu sağlamıştır. AB’nin istihdam konusunda gerçekleştirdiği düzenlemeler, üye ülkelerin işgücü piyasalarının eşgüdümü yoluyla ekonomik
entegrasyonun başarısında önemli role
sahiptir.
AB’nin işgücü piyasası ile ilgili düzenlemelere ve istihdam konusuna öncelik vermeye başlamasının en önemli
nedeni, 1990’lı yıllarda işsizlik oranlarının yükselmeye başlaması olmuştur. AB,
işsizlikteki artışı önlemek için makroe-
konomik önlemlerin yanısıra istihdam
politikalarını da gözden geçirerek ortak
istihdam stratejileri geliştirme yoluna
gitmiştir. AB’nin istihdam alanında benimsediği stratejileri incelemeye geçmeden önce, 1990-2009 yıllarına ait
AB işsizlik oranlarının bilinmesinde yarar olacaktır.
AB İŞSİZLİK ORANLARINA
GENEL BİR BAKIŞ
Tablo 1’den görüldüğü gibi, AB’nin
Orta ve Doğu Avrupa genişlemesinden
önceki üye ülke sayısını temsil eden AB15’te işsizlik oranları 1990 yılında yüzde
6,5 seviyesindeyken 1994 yılında yüzde
9,8’e kadar yükselmiştir. 1994 yılından
itibaren düşmeye başlayan işsizlik oranları 2000-2002 yılları arasında yüzde
6,5 seviyesine inmiş; 2004 yılında yüzde
7,2’ye yükseldikten sonra tekrar düşüşe
geçmiştir. 2008 yılından itibaren küresel
ekonomik krizin etkilerini derinden ya-
AB, işsizlikteki artışı önlemek
için makroekonomik önlemlerin yanısıra istihdam politikalarını da gözden geçirerek ortak
istihdam stratejileri geliştirme
yoluna gitmiştir.
şamaya başlayan AB-15’te işsizlik oranları yüzde 8,3’e yükselmiştir
AB’ne 2000’li yıllarda üye olan Orta
ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Kıbrıs ve
Malta’yı temsil eden AB-12’de işsizlik
oranları üyelik öncesi dönemde, yani
2000’li yılların başlarında, AB’15’teki
oranların çok üzerindeyken tam üyelikleri gerçekleştikten sonra çok hızlı
bir düşüş göstermiş ve oranlar 2008
yılında eşitlenmiştir. Ancak 2009 yılında AB-12’deki işsizlik oranları, küresel
ekonomik kriz nedeniyle, tıpkı AB-15’de
olduğu gibi yükselmiş ve yüzde 9,4’e
ulaşmıştır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
57
hzl bir düúüú göstermiú ve oranlar 2008 ylnda eúitlenmiútir. Ancak 2009 ylnda AB12’deki iúsizlik oranlar, küresel ekonomik kriz nedeniyle, tpk AB-15’de oldu÷u gibi
yükselmiú ve yüzde 9,4’e ulaúmútr.
Tablo
1: AB’nde
İşsizlik
Tablo 1: AB’nde
øúsizlik
Oranlar
(%) Oranları (%)
Beyaz Kitap’ta sorun, günün ekonomik ve teknolojik koşullarında emeğin
sermaye ile ikamesinin giderek artmış
olması ve sermaye yoğun üretimin
hızlanmasıyla birlikte işgücü piyasasında ortaya çıkan atıl kapasite sorunu
olarak tanımlanmıştır. Beyaz Kitap’ta
ayrıca, ulusal ekonomi politikalarının
koordinasyonunun yetersizliği, ekonomik büyümenin yeterli istihdam artışını sağlayamaması, mesleki eğitimin
yetersizliği ve iş piyasalarının yeterince esnek olmaması, AB ekonomisinin
yapısal sorunları olarak belirlenmiştir.
Belirlenen sözkonusu yapısal sorunlara çözüm olarak ise istihdam yoğun
üretimin tercih edilmesi önerilmiştir2.
Beyaz Kitap’ın en önemli özelliği, ilk
kez AB düzeyinde işsizlikle mücadele
politikalarının yanısıra istihdamı arttırmaya yönelik politikalara öncelik
verilmesinin gerekliliğini vurgulamış
olmasıdır.
Kaynak: AB İstatistik Ofisi EUROSAT veri tabanından elde edilen verilerden derlenmiştir.
Kaynak: AB østatistik Ofisi EUROSAT veri tabanndan elde edilen verilerden derlenmiútir.
AB, 2010 yılında, gelecekteki
AB’NDE İSTİHDAMIN
on yıllık dönemi planlayacak
BİR SORUN OLARAK
şekilde,
Avrupa
2020 adı ile
AB, 1990’l yllarn
baúlarndaVE yaúanmaya
baúlanan
iúsizlikteki
artú sorununu,
TANIMLANMASI
AİS’NE
anılan yeni bir strateji gelişYÖNELİK İLK ADIMLAR
istihdam politikalarna AB
düzeyinde
yön
vermeye
baúlayarak
çalúmútr. Bu
Strateji,çözmeye
2020 yılına
AB’nde 1990’lı yılların başlarında tirmiştir.
ortaya çıkan düşük istihdam ve yüksek kadar AB’nde tam istihdamı
çerçevede 1997 ylnda,
üye
ülkelerin
istihdam
ortak hedefler ve amaçlar
işsizlik
oranlarının
AB ekonomisi
gene- politikalarn
hedeflemektedir.
AB, 1990’lı yılların başlarında yaşanmaya başlanan işsizlikteki artış sorununu, istihdam politikalarına AB düzeyinde yön vermeye başlayarak çözmeye
çalışmıştır. Bu çerçevede 1997 yılında,
üye ülkelerin istihdam politikalarını ortak hedefler ve amaçlar doğrultusunda
koordine eden Avrupa İstihdam Stratejisi (AİS) üzerinde uzlaşılmıştır. İstihdam
politikalarını AİS çerçevesinde düzenlemeye başlayan AB, 2000’li yıllarda AB
ekonomisine dinamizm kazandırmak ve
rekabet gücünü arttırmak amacıyla Lizbon Stratejisi adı altında bir dizi öncelik
belirlemiştir. Lizbon Stratejisi’nin öncelikleri arasında yeni istihdam hedefleri
dikkat çekicidir. AB, 2010 yılında, gelecekteki on yıllık dönemi planlayacak
şekilde, Avrupa 2020 adı ile anılan yeni
bir strateji geliştirmiştir. Strateji, 2020
yılına kadar AB’nde tam istihdamı hedeflemektedir. AB’nin 1990’lı yıllardan
itibaren istihdamı arttırmak ve işsizliği
azaltmak konusunda benimsediği stratejiler aşağıdaki başlıklarda kısaca ele
alınmıştır.
linde ciddi sorunlar yaratmaya başlamasıyla üye ülkelerin istihdam politikalarını koordine edecek ve istihdam piyasalarını ortak normlarla düzenleyecek bir istihdam stratejisi belirlenmesi
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Esasen 1990’lı
yıllar, AB’nin Maastricht Antlaşması ile
bir taraftan parasal birlik hedefine yönelik yeni makroekonomi ve para politikası stratejileri belirlediği, diğer taraftan ise para birliği hedefi ile zayıfladığı
iddia edilen Avrupa sosyal modelini bir
Sosyal Protokol ile güçlendirdiği yıllar
olmuştur. AB’nin Avrupa sosyal modelini daha verimli ve sürdürülebilir kılma girişiminde, ekonomik konjonktürü
değerlendirme ve özellikle de küresel
rekabette ABD ve Japonya’dan kaydo÷rultusunda koordine eden Avrupa østihdam Stratejisi
(AøS)
üzerinde
uzlaúlmútr.
østihdam
naklanan
güçlü
rekabet baskısını
göğüsleme kaygıları büyük rol oynamış-
politikalarn AøS çerçevesinde düzenlemeye baúlayan
AB ekonomisine
tır. AB,
Düşük 2000’li
istihdam veyllarda
yüksek işsizlik
oranları nedeniyle dünyanın en reka-
ekonomilerinden
bu iki ülkead altnda bir
dinamizm kazandrmak ve rekabet gücünü arttrmak betçi
amacyla
Lizbonolan
Stratejisi
ile rekabet etmekte zorlanan AB, Maastricht Atlaşması’na eklenen Sosyal
Protokol’ün yanısıra etkin bir istihdam
politikası oluşturmak amacıyla bir AİS
oluşturma çabası içine girmiştir.
dizi öncelik belirlemiútir. Lizbon Stratejisi’nin öncelikleri arasnda yeni istihdam hedefleri
dikkat çekicidir. AB, 2010 ylnda, gelecekteki on yllk dönemi planlayacak úekilde, Avrupa
İstihdam konusunun AB düzeyin2020 ad ile anlan yeni bir strateji geliútirmiútir. Strateji,
2020
kadar AB’nde tam
de ele alınarak
AİS ylna
oluşturulmasının
gerekliliği, ilk kez 1993 yılında Avru-
istihdam hedeflemektedir. AB’nin 1990’l yllardanpaitibaren
arttrmak ve iúsizli÷i
Komisyonuistihdam
tarafından hazırlanan
Büyüme, Rekabet ve İstihdam isimli
Kitap’ta ksaca
açıkça belirtilmiştir.
azaltmak konusunda benimsedi÷i stratejiler aúa÷dakiBeyaz
baúlklarda
ele alnmútr.
58
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
1
Beyaz Kitap’tan sonra AİS oluşturulması için ikinci somut gelişme, 9-10
Aralık 1994 tarihli Essen Zirvesi’nde,
istihdamın iyileştirilmesi başlığı altında
ilk istihdam eylem planının3 belirlenmesidir. İstihdam eylem planı beş ana öncelikten oluşmuştur. Bu öncelikler; mesleki eğitime yapılacak yatırımların teşvik
edilmesi, işgücü piyasasında esnekliğin
arttırılması yoluyla istihdam-yoğun ekonomik büyümenin desteklenmesi, ücret
dışı işgücü maliyetlerinin azaltılarak
vasıfsız işgücünün istihdamının arttırılması, işgücü piyasası politikalarının
etkinliğinin güçlendirilmesi ve özellikle
işsizlikten derinden etkilenen gruplara
destek olacak önlemlerin iyileştirilmesi
olarak sıralanmıştır.
Essen Zirvesi’nde belirlenen politika önceliklerine paralel olarak 1617 Haziran 1997 tarihli Amsterdam
Zirvesi’nde üzerinde uzlaşılan Amsterdam Antlaşması’nda istihdam, AB için
ortak kaygı konusu olarak tanımlanmış
ve Antlaşma’ya istihdam ile ilgili yeni
maddeler eklenmiştir. Antlaşma, yüksek
istihdam oranlarına ulaşmayı AB’nin temel amacı olarak taahhüt etmiş ve bu
amacın büyüme ve istikrar gibi makroekonomik amaçlarla eşit derecede önem
taşıdığına vurgu yapmıştır.
AİS
Amsterdam Zirvesi’nde istihdamın
ortak kaygı olarak tanımlanması sonrasında bu kaygının giderilmesi için
alınması gerekli önlemler ve yeni düzenlemeler 20-21 Kasım 1997 tarihli
Lüksemburg İstihdam Zirvesi’nde ele
alınmış ve AİS hayata geçirilmiştir.
Lüksemburg Süreci olarak da tanımlanan yapılanma, AİS çerçevesinde ulusal istihdam politikalarının yıllık olarak izlenmesini ve değerlendirilmesini
öngörmüştür. İlgili yapılanma çerçevesinde AB düzeyinde yıllık planlama,
izleme, değerlendirme ve yeniden düzenleme içeren bir mekanizma oluşturulmuştur4. AİS ile işsizlik ve istihdam
konusunda modernleşme, esnekleştirme ve mali açıdan sürdürülebilirlik
kavramları ön plana çıkmaya başlamıştır. AB istihdam politikasındaki en
temel değişim, doğrudan gelir transferi
sağlayan pasif politikaların terk edilerek onların yerine istihdamı arttırmayı
ve yatırımlar kaynaklı ekonomik büyümeyi sağlayacak aktif politikaların öncelik kazanmasıdır5.
AİS, üye ülkelerin istihdam politikalarının birbiriyle uyumlaştırılmasını değil, ortak hedefler ve amaçlar doğrultusunda koordinasyonunu öngörmüştür.
AİS’nin işleyişinde dayanak noktası, istihdam kılavuzlarıdır. İstihdam kılavuzları ise istihdam edilebilirlik, girişimcilik,
uyum ve fırsat eşitliği olarak tanımlanan
temel yapı taşlarına dayandırılmıştır6:
İstihdam edilebilirlik: Uzun dönemli
işsizlikle ve genç işsizliği ile mücadele
edilmesi, eğitim ve öğretim sistemlerinin modernize edilmesi, eğitim sistemini erken yaşta terk edenlerin azaltılması
gibi hedeflere yer verilmiştir.
Girişimcilik: İş kurma ve yürütmeye
yönelik olarak açık, istikrarlı ve tahmin
edilebilir kurallar geliştirilmesi ve küçük ve orta boy işletmelerin üzerindeki
idari engellerin azaltılması çerçevesinde yeni düzenlemeler yapılması öngörülmüştür.
Uyum: İş organizasyonunun ve iş
düzenlemelerinin esnekliğinin modernize edilmesi ve daha esnek sözleşme
türleri için bir çerçeve oluşturulması,
AİS ile işsizlik ve istihdam
konusunda
modernleşme,
esnekleştirme ve mali açıdan sürdürülebilirlik kavramları ön plana çıkmaya
başlamıştır. AB istihdam politikasındaki en temel değişim, doğrudan gelir transferi
sağlayan pasif politikaların
terk edilerek onların yerine
istihdamı arttırmayı ve yatırımlar kaynaklı ekonomik
büyümeyi sağlayacak aktif
politikaların öncelik kazanmasıdır.
mali engellerin ortadan kaldırılarak işletmelerdeki beceri düzeylerinin yeniden belirlenmesi ve işgücünün niteliğini
yükseltmek amacıyla devlet yardımı politikalarından destek alınması, öngörülen uyum hedefleridir.
Fırsat eşitliği: Cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve kadın istihdamının arttırılmasına yönelik politikalar uygulanması amaçlanmıştır.
AİS açısından Lüksemburg İstihdam
Zirvesi’nden sonraki en önemli kilometre taşı, 23-24 Mart 2000 tarihli Lizbon
Zirvesi olmuştur. Lizbon Zirvesi’nde,
üye ülke devlet ve hükümet başkanları
AB’ni 2010 yılına kadar dünyanın en
rekabetçi, bilgiye dayalı ve tam istihdamı sağlamış ekonomisine dönüştürmeyi amaçladıklarını açıklamışlardır.
Lizbon Hedefleri’ne ulaşmak için belirlenen Lizbon Stratejisi’ne göre AB,
2010 yılında istihdam oranını yüzde
70’in, 2006 yılında kadınların istihdam
oranını yüzde 60’ın üzerine çıkarmış
olacaktır. AB’nin bu istihdam hedefine
ulaşılabilmesi için yıllık yüzde 3’lük bir
büyüme oranına sahip olması gerektiği
belirlenmiştir.
Lizbon Stratejisi’nde belirlenen istihdam hedeflerine ulaşabilmek için
AİS’ne üç tamamlayıcı unsur eklenmiştir. Bu unsurlar, tam istihdam, işte kalite ve verimlilik ile sosyal birleşme ve
bütünleşmedir7. Lizbon Stratejisi özellikle istihdam hedeflerine ulaşma konu-
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
59
AB, Avrupa 2020 adını verdiği dönüşüm stratejisi çerçevesinde birbirini destekleyen
üç öncelik belirlemiştir:
• Akıllı büyüme: Bilgi ve yenilikçiliğe dayanan bir ekonomi • Sürdürülebilir büyüme:
Kaynakları daha verimli kullanan, daha temiz, verimliliği
ve rekabet gücü daha yüksek
bir ekonomi• İçerici büyüme:
Sosyal ve bölgelerarası uyumu gözeten, istihdam oranı
yüksek bir ekonomi
sunda beklenen başarıyı gösterememiş
ve 2005 yılında, daha önce belirlenen
hedefler aynı kalacak ancak gerekli
prosedürleri basitleştirecek şekilde yeniden tanımlanmıştır. Yenilenen Lizbon
Stratejisi, belirlenmiş olan istihdamın
iyileştirilmesi konusunda atılan adımlar
ve izlenen politikalar üzerinde yoğunlaşmıştır.
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ
SÜRECİNDE İŞSİZLİK VE
İSTİHDAM STRATEJİLERİ:
AVRUPA 2020 STRATEJİSİ
AB, AİS ve Lizbon Stratejisi’nin belirlediği hedeflere ulaşılamadan 2008
yılından itibaren tüm dünyayı sarmaya
başlayan küresel ekonomik krizin etkilerini derinden hissetmeye başlamıştır. AB genelinde 23 milyon kişi, diğer
bir ifade ile aktif nüfusun %10’u işsiz
kalmış; başta Yunanistan olmak üzere birçok AB ülkesi, ağır bir borç yükü
sorunu yaşamaya başlamıştır. Küresel
ekonomik kriz AB açısından bir dönüşüm sürecinin de başlangıcı olmuştur.
Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren ABD ve Japonya gibi diğer gelişmiş ekonomilerle rekabette zorlanmaya
başlayan AB, küresel ekonomik krizi bir
fırsat bilerek önümüzdeki on yıl için bir
dönüşüm stratejisi belirlemiştir. AB, Avrupa 2020 adını verdiği dönüşüm stratejisi çerçevesinde birbirini destekleyen
üç öncelik belirlemiştir:
60
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
1 Akıllı büyüme: Bilgi ve yenilikçiliğe
dayanan bir ekonomi
2 Sürdürülebilir büyüme: Kaynakları
daha verimli kullanan, daha temiz, verimliliği ve rekabet gücü daha yüksek
bir ekonomi
3 İçerici büyüme: Sosyal ve bölgelerarası uyumu gözeten, istihdam oranı
yüksek bir ekonomi
Görüldüğü gibi istihdam konusu, AB
açısından gelecekteki on yıllık süreçte
de önemini ve önceliğini korumaktadır. AB’nin bu süreçteki temel istihdam
hedefi, 20-64 yaş grubundaki nüfusun
yüzde 75’inin istihdam edilmesidir. Avrupa 2020 Stratejisi’nde belirtildiği üzere AB’nde istihdam oranı, kaydedilen
gelişmeye rağmen 20-64 yaş grubunda
yüzde 69’dur. Erkeklerin istihdam oranı
yüzde 76 iken kadınlarda sadece yüzde
63’dür. 55-64 yaş grubundaki istihdam
oranı ABD ve Japonya’da yüzde 62 iken
AB’nde yüzde 46’dır. Ayrıca AB’nde çalışma süresi, ABD ve Japonya’ya oranla
yüzde 10 daha kısadır.
SONUÇ
AB, 1990’lı yılların başlarında yaşadığı yüksek işsizlik sorunu ile mücadele
yolu olarak makroekonomik önlemlerle birlikte ortak istihdam stratejisi izleme yolunu tercih etmiş ve AİS ile üye
ülkelerin istihdam politikalarını, ortak
hedefler çerçevesinde koordine etmeye
başlamıştır. 2000 yılında benimsenen
Lizbon Stratejisi AİS hedeflerini daha
da somutlaştırmış ve güçlendirmiştir.
Ancak AB, Lizbon Stratejisi ile 2006
yılı için öngördüğü kadınların istihdam
oranını yüzde 60’ın, 2010 yılı için öngördüğü genel istihdam oranını yüzde
70’in üzerine çıkarma hedeflerine ulaşamamıştır. AB’nin 2020 yılına kadar
ulaşmayı amaçladığı hedeflerini içeren
Avrupa 2020 Stratejisi’nde de yüksek
istihdam üç temel öncelikten biri olarak
yer almaktadır. Veriler AB’nin şimdilik
istihdam hedeflerinin oldukça gerisinde
olduğunu gösteriyor olsa da istihdam
konusunun AB’nin geleceğinde temel
bir öncelik olarak varlığını sürdürmesi,
2020 yılı hedefleri için iyimser bir göstergedir.
KAYNAKÇA
• Commission of the European Communities
(1993), COM (93) 700 final/A and B, 5 December 1993;
• Commission of the European Communities
(1993), Bulletin of the European Communities,
Supplement 6/93.
• Commission of the European Communities
(1994), Bulletin of the European Communities,
12/1994.
• KESİCİ, Mehmet Rauf ve SELAMOĞLU, Ahmet (2005), “Genel Hatlarıyla Avrupa İstihdam
Stratejisi ve Geçirdiği Dönüşüm”, İş, Güç, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 7 (2),
ss: 25-51.
• KILIÇ, Cem (2003), “Türkiye’de İşsizlik ve
Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK-İşveren Dergisi, Ekim, http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48
Erişim tarihi:
21.7.2010.
• SELAMOĞLU, Ahmet ve LORDOĞLU, Kuvvet (2006), Katılım Sürecinde Avrupa Birliği ve
Türkiye’de İşgücü ve İstihdamın Görünümü,
Belediye-İş Yayınları, No: 59, Ankara
• SERİM, Şahin (2003), “Avrupa İstihdam Stratejisi”, Osman YILDIZ (der), Çalışma Grubu Raporları, Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu, Yayın no: 8, Kasım.
• Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2006), Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü
Piyasası Gelişmeleri, Yayın no: 272, Ajans-Türk
Basın ve Basım AŞ., Ankara.
DİPNOT
1- Commission of the European Communities
(1993), COM (93) 700 final/A and B, 5 December 1993; Bulletin of the European Communities, Supplement 6/93.
2- Şahin Serim, “Avrupa İstihdam Stratejisi”,
Osman Yıldız (der), Çalışma Grubu Raporları,
Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu,
Yayın no: 8, Kasım 2003, s: 272-273.
3- Bulletin of the European Communities,
12/1994.
4- Ahmet Selamoğlu, Kuvvet Lordoğlu (2006),
Katılım Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye’de
İşgücü ve İstihdamın Görünümü, Belediye-İş Yayınları, No: 59, Ankara, s:102.
5- Cem Kılıç (2003), “Türkiye’de İşsizlik ve
Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK-İşveren Dergisi, Ekim, http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48
Erişim tarihi:
21.7.2010.
6- Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2006), Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü
Piyasası Gelişmeleri, Yayın no: 272, Ajans-Türk
Basın ve Basım AŞ., Ankara, s: 27.
7- Mehmet Rauf Kesici, Ahmet Selamoğlu
(2005), “Genel Hatlarıyla Avrupa İstihdam Stratejisi ve Geçirdiği Dönüşüm”, İş, Güç, Endüstri
İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 7 (2), s: 4041, ss: 25-51.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010
61

Benzer belgeler