TİSK`TEN AÇIKLAMA: TÜRKİYE`NİN ILO`NUN “KARA LİSTESİ”NE
Transkript
TİSK`TEN AÇIKLAMA: TÜRKİYE`NİN ILO`NUN “KARA LİSTESİ”NE
TİSK’TEN AÇIKLAMA: TÜRKİYE’NİN ILO’NUN “KARA LİSTESİ”NE ALINDIĞI ŞEKLİNDEKİ HABER YANILTICIDIR 2-18 Haziran 2010 tarihleri arasında sözleşme); Guatemala (87 sayılı sözleş- Bu yıl, Aplikasyon Komitesinde özel 99. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda me); Hindistan (100 sayılı sözleşme); paragraf ya da kara listeye alınan ülke- Türkiye’nin temel sendikal hakları ih- İran (111 sayılı sözleşme); Moritanya lal ettiği ve Türkiye’nin sözleşmele- (129 sayılı sözleşme); Meksika (155 sa- re uymadığı için ILO’nun, “Aplikasyon yılı sözleşme); Myanmar (87 ve 29 sayılı Komitesi”nin gündeminde kara listeye sözleşmeler); Peru (169 sayılı sözleşme); Aplikasyon Komitesi gündemine alı- alındığı yönünde basında yer alan ha- Sudan (29 sayılı sözleşme); Svaziland berler kamuoyunu yanıltıcı niteliktedir. (87 sayılı sözleşme); Tayland (122 sayılı narak görüşülen bu ülke vakalarının 99. Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 25 ülkeden oluşan Aplikasyon sözleşme); Türkiye (87 sayılı sözleşme) ve Venezuela (87 sayılı sözleşme). ler Orta Afrika Cumhuriyeti, Svaziland ve Myanmar’dır. içinde yer almasına rağmen Ülkemiz, 87 sayılı ILO Sözleşmesinin uygulanması açısından söylenenin aksine “kara Komitesi listesinde bu sene aşağıdaki Türkiye’nin söz konusu liste kapsa- ülkeler, ilgili sözleşmeler sebebiyle yer mında görüşülmesinin, Türk kamuo- listeye” alınmamıştır. almışlardır: yuna Ülkemizin “kara liste”ye alındığı Komitesi, Türk Hükümeti’nden çalışma şeklinde yanlış yorumlarla aktarıldığı hayatını düzenleyen 2821, 2822 ve Kamboçya (87 sayılı sözleşme); Orta Afrika Cumhuriyeti (188 sayılı sözleş- görülmektedir. me); Fas (182 sayılı sözleşme); Özbe- “kara liste” olarak yansıtılması hatalı bir Söz konusu listenin kistan (182 sayılı sözleşme); Rusya Fe- yönlendirmedir. ILO Aplikasyon 4688 sayılı yasalara ilişkin yürütülen değişiklik çalışmalarını bir eylem planına bağlamasını talep etmiştir. derasyonu (111 sayılı sözleşme); Çek Kara liste ya da özel paragraf olarak Cumhuriyeti (111 sayılı sözleşme); Uk- adlandırılan uygulamaya, ancak Aplikas- rayna (95 sayılı sözleşme); Beyaz Rusya yon Komitesi tarafından ilgili ülkenin ILO (87 sayılı sözleşme); Burundi (182 sayılı Sözleşmesine aykırı davrandığı sonucu- sözleşme); Kanada (87 sayılı sözleşme); na varılması halinde başvurulmaktadır. Kosta Rica (98 sayılı sözleşme); Mısır Bu uygulamanın da uluslararası camia- çalışma hayatına herhangi bir katkısının (87 sayılı sözleşme); Gürcistan (98 sayılı da ciddi müeyyideleri bulunmaktadır. olmayacağını belirtmek isteriz. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olarak, konuya ilişkin kamuoyunu yanıltıcı bilgilendirmelerin Ülkemiz TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ-HAZİRAN 2010 BÜYÜME, CARİ AÇIK İKİLEMİ VE İSTİHDAM Krizin ikinci dip yapabileceği tartışmaları devam ederken, AB ve üç aday ülkeyi de kapsayan 37 ülke için satınalma gücü paritesine göre kişi başına gelir hacim endeksi açıklandı. Bu endeks, bir taraftan krizin etkisini belirginleştirirken, diğer taraftan Türkiye’nin AB üyeliği için daha yüksek büyüme oranlarını yakalaması gerektiğini ortaya koydu. Buna göre, Türkiye Avrupa’nın en fakirleri ile yan yanadır. Endekste 37 ülke için, Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin ortalaması 100 olacak şekilde kişi başına reel GSYH değerleri ele alınmış ve 2009 yılı için Türkiye’nin endeks değeri 46’da kalmıştır. 140 Türkiye makro ekonomik büyüklük olarak G-20 içerisinde yer alan bir ülke olmasına karşın, kişi başına gelir, işgücüne katılım oranı gibi değişkenlerde gelişmiş ülkeler sınıfına girememektedir. Bunun sağlanabilmesi Türkiye’nin istikrarlı, sürdürülebilir ve yüksek oranlı büyümesi ile mümkündür. Büyümenin bu özelliklere sahip olabilmesi için sağlam kaynaklarla finanse edilmesi zorunludur. Türkiye bu konuda bir türlü çözüm yolu üretememiştir. Yeniden pozitif büyüme oranını yakaladığımız bir dönemde tekrar yüksek cari açık düzeyleri ile karşı karşıya kalmamız, sorunun ciddiyetini göstermektedir. Sanayi Üretimi, Ciro ve Sipariş Endeksleri ile Kapasite Kullanımı: Nisan ayında Sanayi Üretim Endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %17,0 yükseldi. Alt sektörler itibariyle imalat sanayi sektörü endeksi %18,6, elektrik, gaz ve su sektörü endeksi %9,7, madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi %5,2 arttı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ise bir önceki aya göre %0,8 yükseldi. ARINDIRILMAMIù øLE MEVSøM VE TAKVøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù SANAYø ÜRETøM ENDEKSø 130 120 110 100 90 8 19 Haziran 2010 tarihinde Hakkari- Milli bütünlüğümüzü ve kardeş- cezalandırılması; kararlı adımlar atıla- Şemdinli’ye bağlı Gediktepe Mevkii’nde lik duygularımızı zedelemeye yönelik rak bölücü terör örgütünün sonunun bulunan Askeri Birliğimize yönelik dü- yapılan terörist saldırılar bizleri asla getirilmesi zorunludur. zenlenen hain saldırı sonucu 11 aske- yıldıramayacak; Ülkemizin birlik ve rimizin şehit düşmesi, Türk Milletini de- beraberliğini bozamayacaktır. rinden yaralamıştır. Milletimizin yüreği- Milletinin bölünmez bütünlüğüne yö- ralılarımıza acil şifalar, Ailelerine, Ulu- ni kanatan bu insanlık dışı saldırıyı TİSK nelik düzenlenen bu hain saldırının sumuza ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize Camiası olarak nefretle kınıyoruz. sorumlularının derhal yakalanması ve başsağlığı diliyoruz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Türk Şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, ya- TOPLAM SANAYø ENDEKSø (ARINDIRILMAMIù) 20 10 -4 20 10 -3 20 10 -2 20 10 -1 20 09 -1 2 20 09 -1 1 20 09 -1 0 20 09 -9 20 09 -8 20 09 -7 20 09 -6 20 09 -5 20 09 -4 20 09 -3 20 09 -2 TİSK: “Terörist saldırılar Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozamayacaktır” 20 09 -1 80 MEVSøM VE TAKVøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù ENDEKS Kaynak: TÜøK Haber Bülteni Kaynak: TÜİK Haber Bülteni Ana sanayi grupları sınıflamasına ği görülmektedir. Bunu %31,8 ile kağıt Sanayi Ciro Endeksi, 2010 yılı Nisan Sanayi Ciro Endeksi, 2010 yl Nisan aynda bir önceki yln ayn ayna ayında bir önceki yılın aynı ayına göre göre Nisan ayında en yüksek artış %3,7 hamuru, kağıt ve kağıt ürünleri imalatı göre %19,1 artarken bir önceki aya göre ise %4,3 azald. Alt sektörler %19,1 artarken bir önceki aya göre ise ile enerji imalatında ortaya çıkmıştır. Di- izlemiştir. itibari ile Nisan aynda, önceki yln ayn ayna göre ve ise Nisan bütün ana sanayi gruplarında aylık %4,3 azaldı. Alt sektörler itibari ile Ni- ğerbir Sanayimadencilik sipariş endeksi bazda düşüş kaydedilmiştir. İmalat sa-iseayında san ayında, bir önceki yılınendeksi aynı ayına%47,8, taúocakçl÷ imalat sanayi endeksi %18,4 yükseldi. bir önceki yılın aynı ayına göre göre madencilik ve taşocakçılığı endeksi nayi alt gruplarında ise en yüksek artış %19,9 artarken, bir önceki aya göre %47,8, imalat sanayi endeksi ise %18,4 %34,9 ile kok kömürü, rafine edilmiş %6,4 düşmüştür. Ana sanayi grupları Ana sanayi gruplar snflamasna göre Nisan aynda en yüksek artú %3,7 petrol ürünleri imalatında gerçekleşti- sınıflamasına göre Nisan ayında yıllık yükseldi. ile enerji imalatnda ortaya çkmútr. Di÷er bütün ana sanayi gruplarnda aylk bazda düúüú kaydedilmiútir. ømalat sanayi alt gruplarnda ise en İŞVEREN / Mayısürünleri - Haziran 2010 yüksek artú %34,9 ile kok kömürü, rafine edilmiú petrol 9 bazda en yüksek artış %32,3 ile dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe gerçekleşirken, aramalı imalatı %27,8, sermaye malı imalatı %10,8, dayanıksız tüketim malı imalatı %10,4 düzeyinde artmıştır. İmalat sanayi alt gruplarında ise en yüksek artış %31,0 ile kağıt hamuru, kağıt ve kağıt ürünleri imalatı, %28,5 ile ana metal sanayi imalatında gerçekleşmiştir. Sanayi üretimi, ciro ve siparişindeki göreli hızlı artışa kapasite kullanım oranı aynı paralelde eşlik etmemiştir. Kapasite kullanım oranı Nisan ayında %72,2, Mayıs ayında %73,4 ve Haziran ayında (geçici veri) %73,6 artmıştır. Daha önceki bültenlerimizde de vurguladığımız üzere, kapasite kullanım oranının istikrarlı bir şekilde artması ile sanayi sektöründeki istihdam yükselişi tetiklenecektir. Hiç şüphesiz kapasite kullanım oranındaki artış da toplam talebe bağlıdır. Nitekim kriz sürecinde toplam talepteki (yurtiçi ya da yurtdışı) değişmelerin kapasite kullanımının temel belirleyicisi olduğu açıkça görülmüştür. Ödemeler Dengesi: Ekonomideki büyüme eğiliminin güçlenmesi ile birlikte ithalat hacmi de hızla artmıştır. İthalattaki bu artışa aynı oranda eşlik edemeyen ihracat hacmi nedeniyle cari açık düzeyi hızla artmıştır. Bu gelişimin bir sonucu olarak 2009 yılının Nisan ayında 1.583 milyon dolar olan cari işlemler açığı 2010 yılının Nisan ayında 4.361 milyon dolara ulaşmıştır. Bu açığın başlıca kaynağı olan dış ticaret açığı da 2009 yılının Nisan ayına göre %171,7 oranında artarak 3.994 milyon dolar olmuştur. Hizmetler dengesi kalemindeki net gelirlerin %82,7 oranında düşerek 102 milyon dolara gerilemesi cari açığın artışının diğer bir kaynağı olmuştur. Geçen yılın aynı ilk dört ayında 3.562 milyon dolar açık veren cari işlemler hesabı, bu yılın aynı döneminde 14.251 milyon dolar açık vermiştir. Bir önceki döneme göre istihdam ara malı imalatı sektöründe %0,6, dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe %1,2, sermaye malı imalatı sektöründe %1,3 artmış, buna karşın dayanıksız tüketim malı imalat sektöründe %0,2 ve enerji sektöründe %0,2 azalmıştır. 2009 yılının Ocak-Nisan döneminde 2.736 milyon dolar açık veren dış ticaret dengesi, bu yılın aynı döneminde 12.455 milyon dolar açığa ulaşmıştır. Bu dönemde, bir önceki yılın aynı dönemine oranla ihracat (FOB) gelirleri %11,3 oranında artmış ve 35.663 milyon dolar olurken, bavul ticareti gelirleri de %21,9 yükselerek 1.849 milyon dolar düzeyini yakalamıştır. İhracattaki bu artışa rağmen dış ticaret açığının artmasının nedeni yılın ilk dört ayında ithalatın %36,6 artarak 53.262 milyon dolara ulaşmasıdır. Bu gelişmeler sonucunda, il dört aylık dönemde dış ticaret açığı %252 artarak 6.963 milyon dolardan 17.600 milyon dolara ulaştı ve 2009 Nisan ayında %74,7 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı da, 2010 Nisan ayında %63,4’e geriledi. Üç aylık sanayide çalışılan saat endeksi de 2010 yılı ilk döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,6 artarken, bir önceki döneme göre %0,7 düşmüştür. İstihdamdaki bu gelişmeye rağmen üç aylık sanayide brüt ücret-maaş endeksi, 2009 Nisan ayında %45,5 olan Avrupa Birliği’nin (AB) ihracattaki payı, bu yılın aynı ayında %45,8’e yükseldi. Böylece, AB’ye yapılan ihracat %26,1 artarak 4.340 milyon dolara ulaştı. Nisan ayında en fazla ihracat yapılan ülke Sanayi sektörü üretim, ciro ve sipariş endeksindeki bu yükseliş eğilimine karşın sanayi sektöründe istihdam bir önceki yılın aynı dönemine göre %0,7, bir önceki döneme göre ise ancak %0,4 yükseldi. Üç Aylık Sanayi İstihdam Endeksi, 2009 yılının aynı dönemine göre, ara malı imalatı sektöründe %4,0, dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe %3,2 artarken, dayanıksız tüketim malı imalatı sektöründe %0,7, enerji sektöründe %1 ve sermaye malı imalatı sektöründe %4,1 azaldı. 10 2010 yılı ilk döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre %11,9, bir önceki döneme göre %0,5 yükselmiştir. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 924 milyon dolar ile Almanya oldu. Bu ülkeyi 534 milyon dolar ile Fransa, 531 milyon dolar ile İngiltere ve 516 milyon dolar ile İtalya izledi. En çok ithalat yapılan ülke ise 2.034 milyon dolar ile Rusya Federasyonu oldu. Bu ülkeyi 1.355 milyon dolar ile Almanya, 1.251 milyon dolar ile Çin ve 978 milyon dolar ile ABD takip etmektedir. Cari işlemler açığındaki yükselişin nedenlerinden birisi de bu yılın ilk dört aylık döneminde turizm gelirlerinin önceki yıla göre %1,1 düşerek 3.450 milyon dolara gerilemesidir. Bu kalemin yanı sıra yurtiçinde yerleşik inşaat şirketlerinin yurtdışında gerçekleştirdikleri inşaat hizmetlerinden kaynaklanan net döviz girişi bu yıl, 2009 yılının OcakNisan dönemine oranla %17,4 azalmış ve 266 milyon dolara gerilemiştir. Cari açığın bu kadar hızlı yükselmesine rağmen döviz kurlarında bir artış olmamasının nedeni, finans hesaplarında 2009 yılının Ocak-Nisan döneminde 1.308 milyon dolar net sermaye çıkışı olurken, bu yılın aynı döneminde Türkiye’ye 15.464 milyon dolar net sermaye girişinin gerçekleşmesidir. Bu girişin kaynağı doğrudan yabancı yatırım ağırlıklı olmamıştır. Tam aksine doğrudan yabancı yatırımlar 2010 yılında bir önceki yıla göre azalmıştır. Yurtdışında yerleşik kişilerin yurtiçinde yaptıkları net yatırımlar, 2009 yılının ilk dört ayında 3.305 milyon dolar iken, 2010 yılının aynı döneminde %31,1 azalarak 2.276 milyon dolara düşmüştür. Doğrudan yabancı yatırımların bu düzeyde olmasının nedeni ise yabancıların Türkiye’den net gayrimenkul alımına geçmeleridir. 2009 yılına göre 2010 yılında Ocak-Nisan döneminde net gayrimenkul alımları %65,9 yükselmiş ve 768 milyon dolar düzeyine çıkmıştır. 2010 yılının ilk dört ayının cari açık düzeyinin finansmanında portföy yatırımları önemli rol oynamıştır. 2009 yılında bu döneminde Türkiye’ye 2.267 milyon dolar net sermaye çıkışı gerçekleşirken 2010 yılının aynı döneminde 7.270 milyon dolar tutarı net portföy yatırımı girişi olmuştur. Diğer yandan yabancı yatırımcılar bu yılın ilk dört ayında 715 milyon dolarlık net hisse senedi alımı yapmışlardır. Yine bu dönemde yurtdışı yerleşik kişiler 4.321 milyon dolar tutarında net devlet iç borçlanma senedi alımı gerçekleştirmiştirler. Cari açığın finansmanını sağlayan bu kalemlerin dışında bu yıl açığı kapatmada en büyük destek ticari ve nakit krediler ile mevduatlar kalemlerinden gelmiştir. 2009 yılının Ocak-Nisan döneminde bu kalemlerden 5.948 milyon dolar net çıkış olurken bu yıl aynı dönemde 11.543 milyon dolar net giriş olmuştur. Ülkeye giren net döviz girişinin bir ifadesi olan finans hesaplarının son kaleminde, rezerv varlıkların içinde bulunan resmi rezervler, 2009 yılının ilk dört ayında 4.070 milyon dolar azalırken, bu yılın aynı döneminde 5.092 milyon dolar artmıştır. İstihdam ve İşsizlik: 2010 yılı Mart döneminde kurumsal olmayan nüfus 2009 yılının aynı dönemine göre 806 bin kişi artarak 71 milyon 105 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise 861 bin kişi artarak 52 milyon 287 bin kişiye ulaşmıştır. Bu dönemde işgücüne katılma oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,7 puan artarak %48,2 düzeyinde gerçekleşmiştir. Erkeklerde işgücüne katılma oranı 0,8 puan artışla %70,3, kadınlarda ise 2,4 puan artışla %26,8’e ulaşmıştır. 2010 Mart döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 593 bin kişi artarak, 21 milyon 741 bine yükselmiştir. Yine bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 636 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 957 bin kişi artmıştır. Mart 2010 döneminde istihdam edilenlerin %23,9’u tarım sektöründe, %19,8’i sanayi sektöründe, %5,8’i inşaat sektöründe, %50,5’i ise hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Önceki yılın aynı dönemine göre tarım sektöründe istihdam edilenler 1,3 puan, sanayi sek- töründe istihdam edilenler 0,2 puan, inşaat sektöründe istihdam edilenler 0,3 puan yükselirken, hizmetler sektöründe istihdam edilenler 1,7 puan düşmüştür. İşsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 338 bin kişi azalarak 3 milyon 438 bin kişiye inmiştir. Bu düşüşle birlikte işsizlik oranı da 2,1 puan azalarak %13,7 düzeyine gerilemiştir. Genç nüfusta işsizlik ise kronik sorun olma özelliğini korumuş ve bu dönemde genç işsizlik oranı %24,6 düzeyinde kalmıştır. Kentsel alanda işsizlik oranı 2,4 puan artarak %15,6, kırsal alanda ise 1,3 puan düşerek %9,7’ye gerilemiştir. Bu gelişme bir anlamda kriz döneminde tarım sektörünün istihdam deposu olma kimliğine kısmen de olsa geri döndüğünü göstermektedir. Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı 2009 yılına göre 0,8 puanlık artışla %42,1 düzeyine ulaşmıştır. Bu oran tüm iyi niyetli çabalara rağmen kayıtdışılığın işgücü piyasasında sorun olmaya devam ettiğini göstermektedir. Para ve Maliye Politikası: Merkez Bankası yılın başında belirlediği para politikası uygulamasına devam etmektedir. TCMB hedef enflasyondan sapılmasını dışsal değişkenlere bağlaması nedeni ile de, enflasyon hedefi sapmalarını, uyguladığı para politikasının sorgulanması gerektiği kadar güçlü görmemektedir. Bundan dolayı da Mayıs ayında da politika faiz oranında bir değişikliğe gitmemiştir. TCMB hedef değişkeni olan Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) bir önceki aya göre %0,36 düşerken, bir önceki yılın Aralık ayına göre %4,17, bir önceki yılın aynı ayına göre %9,10 ve on iki aylık ortalamalara göre %7,20 artmıştır. Mayıs ayında Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE), bir önceki aya göre %1,15 düşerken, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5,47, bir önceki yılın aynı ayına göre %9,21 ve on iki aylık ortalamalara göre %3,50 artış gerçekleşmiştir. Sektörel bazda tarım sektöründe fiyatlar %5,66, sanayi sektöründe %0,08 düşmüştür. Tarım sektörü endeksi 2009 Aralık ayına göre %13,09, 2009’un aynı ayına göre %18,17 ve on iki aylık ortalamalara göre %12 artmıştır. Sanayi sektörü endeksi ise yine 2009’un Aralık ayına göre %3,89, 2009’un aynı ayına göre %7,34 ve on iki aylık ortalamalara göre %1,72 yükselmiştir. Uzun zamandır açık veren merkezi yönetim bütçesi Mayıs ayında 5,8 milyar TL fazla verdi. Bütçe giderleri %2,1 oranında azalarak 19,1 milyar TL olurken, bütçe gelirleri %31,9 oranında artarak 24,9 milyar TL düzeyine çıktı. Mayıs ayındaki bu gerçekleşmelerin altında şu unsurlar yatmaktadır: • Faiz oranlarının düşmesi nedeniyle faiz giderleri azalması bütçe fazlasının oluşmasına yardımcı olmuştur. Faiz giderleri bu yılın Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre %56,6 düşmüştür. • Dolaylı vergi gelirleri (KDV, ÖTV) artmıştır. Dahilde alınan katma değer vergisi gelirleri geçen yıla göre %56,3, özel tüketim vergisi gelirleri %40,2, ithalattan alınan katma değer vergisi gelirleri %38,6 artmıştır. Bütçe açığındaki bu gelişin sürdürülebilmesi için sadece vergi gelirlerindeki artış yeterli olamayacağından dolayı, kamu harcamalarında etkinliği artırıcı politikalar üretilmesinin öncelikle ele alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Genel Değerlendirme: Türkiye ekonomisi krizi aşma yönünde ciddi bir atak yapmıştır. Nitekim 2009 yılının son çeyreğinden itibaren bu atak üretim bazında kendisini göstermeye başlamıştır. Sanayide sektöründeki bu gelişmenin sürdürülmesi 2010 yılı büyüme oranını belirleyeceği gibi, tarım dışı istihdam artışının da yolunu açacaktır. 2010 yılı ilk çeyrek büyüme oranı tahminlerimize göre %10’un üzerinde olacaktır. Bu büyüme oranının sürdürülmesi sanayi sektörünün üretim gücünü artıracak politikaların uygulanması ile mümkündür. Bugünlerde açıklanmasını beklediğimiz istihdam paketinde bu olgunun göz önüne alındığı bir düzenleme olacağını umuyoruz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 11 TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ - TEMMUZ 2010 BÜYÜMENİN FİNANSMAN KAYNAKLARININ TAŞIDIĞI RİSKLER ARTIYOR Sanayi Üretimi, Ciro ve Sipariş Endeksleri ile Kapasite Kullanımı: Temmuz ayı içinde yayınlanan istatistiklere göre reel sektördeki canlanma netleşmiştir. Bu çerçevede yapmış olduğumuz tespitler özetle şöyledir: - 2010 yılı Mayıs ayında Sanayi Üretim Endeksi 2009 yılının aynı ayına göre %15,6 artmıştır. Sektörel bazda en yüksek artış %16,5 ile imalat sanayinde olurken bu sektörü %13,3 ile madencilik ve taşocakçılığı sektörü ve %9,4 ile elektrik, gaz ve su sektörü izlemiştir. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ise Nisan ayına göre %1,9 artmıştır. - Sanayi üretimindeki gelişmeye paralel olarak Sanayi Ciro Endeksi de aynı dönemde %20,3 yükselirken, bir önceki aya göre de %4,5 artmıştır. Sektörel olarak en yüksek artış %41,5 ile madencilik ve taşocakçılığı sektöründe olurken bu sektörü %19,7 oranındaki artış ile imalat sanayi sektörü izlemiştir. - Ciro endeksindeki artış sipariş endeksindeki artış ile de desteklenmiştir. Sanayi sipariş endeksi 2010 yılı Mayıs ayında 2009’un aynı ayına göre %21,8; Nisan ayına göre ise %5,4 yükselmiştir. Sektörel olarak en yüksek artış oranı ise %48,1 ile ana metal ürünleri sektöründe yaşanmıştır. - Kapasite kullanım oranı Temmuz ayı itibariyle %74,7’ye ulaşmıştır. Bu düzey 2008 Eylül ayı düzeyine, yani krizin hemen başlangıcına dönüldüğünü göstermektedir. Ödemeler Dengesi: Dış ticarette yapısal bir düzenleme ya da iyileşme sağlanamadığı için, ekonomideki büyümeye paralel olarak geçmişteki sorunlar yeniden baş gös- 12 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 termiştir. Özellikle dış ticaret açığındaki artış, cari işlemler açığının beklenenin üzerinde artmasına neden olmuştur. Ödemeler dengesindeki gelişmeler kısaca şöyledir: - 2010 yılı Haziran ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat %14,8 artarak 9,567 milyar dolara yükselirken, ithalat %21,5 artmış ve 15,185 milyar dolara ulaşmıştır. Haziran ayında dış ticaret açığı ise 5,619 milyar dolar olmuştur. 2009 Haziran ayında %66,7 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, bu yıl %63’e gerilemiştir. - Altı aylık dönemde (Ocak-Haziran 2010) ihracat 54,822 milyar dolar olurken, ithalat hacmi 83,324 milyar dolara yükselmiş ve dış ticaret açığı 28,501 milyar dolara çıkmıştır. - 2009 Haziran ayında %47,8 olan Avrupa Birliği’nin ihracattaki payı 2010 Haziran ayında %43,8’e gerilemiştir. AB’ye yapılan ihracat, 2009 yılının aynı ayına göre %5,1 artarak 4,190 milyar dolar olmuştur. - Mayıs ayı itibari ile cari açık 2009 yılının aynı ayına göre %84,5 artarak 2,997 milyar dolar düzeyine çıkmıştır. Yılın ilk beş ayında ise cari işlemler 2009 yılının aynı dönemine göre yaklaşık %300 artarak 17,433 milyon dolar açık vermiştir. - Cari işlemler açığının bu düzeyde gerçekleşmesinde 2009 yılı Ocak-Mayıs döneminde 490 milyon dolar net sermaye çıkışı olurken, bu yılın aynı döneminde 16,739 milyar dolar net sermaye girişi olmasının katkısı büyüktür. Bu girişte doğrudan yabancı yatırımların pozitif yönlü etkisi olmamıştır. 2009 yılının Ocak-Mayıs döneminde 3,861 milyar dolar olan doğrudan yabancı yatırımlar, 2010 yılının aynı döneminde %33,6 azalmış ve 2,562 milyar dolara gerile- muştur. Bütçede, açığın artması şeklindeki negatif yönlü gerçekleşme bile, mevcut şartlarda memnuniyet vericidir. Çünkü bu tablonun altında, faiz oranlarındaki düşüş nedeniyle azalan faiz giderleri ile Ocak 2010’da artırılan KDV ve ÖTV oranlarının etkisi yüzünden büyüyen dolaylı vergi gelirleri yatmaktadır. miştir. Bu kalemin 953 milyon dolarlık kısmı da gayrimenkul alımlarından gelmiştir. - Cari açığın finansmanında en önemli kalemler portföy yatırımları, ticari ve nakit krediler ile mevduat artışlarıdır. 2009 yılının Ocak-Mayıs döneminde 468 milyon dolar olan net portföy yatırımı girişi, 2010 yılının aynı döneminde 7,518 milyar dolara yükselmiştir. Ticari ve nakit krediler ile mevduatta 2009 yılının Ocak-Mayıs döneminde 6,812 milyar dolar net çıkış gerçekleşirken bu yılın aynı döneminde 14,393 milyar dolar net giriş olmuştur. İstihdam ve İşsizlik: 2010 yılı Nisan döneminde Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,6 puanlık artışla %48,8 olarak gerçekleşmiştir. Kadınlarda işgücüne katılma oranı ise %27,7 düzeyindedir. İşsizlik oranı bu dönemde geçen yılın aynı dönemine göre 2,9 puan azalarak %12’ye gerilemiştir. Genç nüfusta işsizlik oranı ise %21,2 düzeyine inmiştir. İşgücü piyasasındaki temel gerçekleşmeler şöyledir: - 2010 yılı Nisan döneminde istihdam edilenlerin sayısı 22 milyon 501 bin kişidir. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 664 bin, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 1 milyon 139 bin kişi artmıştır. Bu dönemde istihdam edilenlerin %25’i tarım, %19,5’i sanayi, %6,3’ü inşaat ve %49,2’si hizmetler sektöründedir. Önceki yılın aynı dönemine göre tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 1,1 puan, sanayinin 0,5 puan, inşaatın 0,5 puan artarken, hizmetlerin ise 2 puan düşmüştür. - Geçen yılın Nisan döneminde kayıtdışılık oranı %42,7 olurken ve toplam 8 milyon 842 bin kişi kayıtdışı sektörde Türkiye kısa erimde borçlanma ile ilgili sorun yaşamıyor ise de mevcut borçlanma tablosu kaynakların ülke kalkınması yerine faiz ödemelerine akmasına neden olmaktadır. Hazine Müsteşarlığı’nın Temmuz 2010 Kamu Borç Yönetimi Raporundaki veriler bize bu yapılanmanın önümüzdeki dönemde ülkemizi ciddi risklerle karşı karşıya bırakacağının açık izlerini vermektedir. Bu verilere göre; çalışıyorken, bu yıl bu sayı 905 bin kişi artarak 9 milyon 747 bine çıkmıştır. Bir yılda ortaya çıkan 1 milyon 800 bin kişilik istihdam artışının yarısını kayıtdışı istihdam yaratmıştır. Kayıtdışı istihdamın 2010’da patlama yaptığı anlaşılmaktadır. - Geçen yıl Nisan döneminde 2 milyon 665 bin kişi ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken ve toplam istihdamın %12,9’unu oluştururken, bu yıl ücretsiz aile işçisi sayısı 418 bin kişi artarak, 3 milyon 83 bin kişiye ulaşmış ve toplam istihdamın %13,7’sini meydana getirmiştir. - Geçen yıl tarımda 4 milyon 955 bin kişi çalışmıştır. Bu yılın ilk çeyreğinde tarım sektörü %3,8 küçüldüğü halde, tarım sektöründe çalışanlar 664 bin kişi artarak 5 milyon 619 bin kişiye yükselmiştir. Böylece tarım sektöründe çalışanların oranı %25’e çıkmış ve yılın ilk çeyreğinde %3,3 küçülen sektörde istihdam artmıştır. Para ve Maliye Politikası: Temmuz ayında iktisat politikalarında beklenen en önemli değişiklik mali kuralın TBMM’de yasalaşması olmakla birlikte, bu düzenleme yeni yasama dönemine bırakılmıştır. Bu durum Türkiye’deki olası siyasi gelişmelere paralel olarak gevşek maliye politikası uygulanabileceğini göstermektedir. Temmuz ayında olumlu mevsimsel etkiler ve dış talep yetersizliği nedeniyle enflasyon oranı düşmeye devam etmiştir. Göreli olarak azalan işlenmemiş gıda ürünleri fiyatlarındaki düşüş söz konusu etkiye katkı sağlamıştır. Belirtilen gelişmelerin bir sonucu olarak TCMB politika faiz oranlarını değiştirmemiştir. Türkiye’ye giren sermaye miktarındaki artış, yükselen ithalatın, dolayısıyla cari açığın finansmanını kolaylaştırmıştır. Portföy yatırımlarındaki artış bir taraftan TL’nin aşırı değerlenmesine neden olurken (TCMB’nin yeni reel kur endeksi hesaplamasında bile TL yaklaşık olarak TÜFE bazında %27 değerlidir), bir taraftan da Türkiye’yi ithalat yapmanın yüksek kârlılık sağladığı bir ülke konumuna getirmiştir. Genel Değerlendirme: Türkiye Ekonomisinde bütçe açığı ve cari açık sorunu yılın ikinci yarısı itibariyle ağırlığını artırmaya başlamıştır. Bütçe açığı bir aylık molanın ardından tekrar artışa geçmiş, Haziran ayında %10,9 yükselerek, 5,446 milyar TL ol- - Ocak-Haziran 2010 tarihleri arasında 105,5 milyar TL toplam borç servisine katlanılmıştır. Bu dönemde 27,6 milyar TL iç ve dış borç faiz ödemesinde bulunulmuştur. - Türkiye bu dönemde 98,622 milyar TL vergi geliri elde etmiştir. Yani toplam vergi gelirleri borç servisini karşılamamaktadır. Bu vergilerin 32,1 milyar TL’si dolaysız vergiler, 66,548 milyar TL’si dolaylı vergiler tahsilatı yoluyla sağlanmıştır. Bu dönemde devletin yaptığı toplam yatırım ise sadece 5,462 milyar TL’dir. - Türkiye 2009 Temmuz ayından 2010 Haziran ayına kadar 47,796 milyar TL iç borç faizi ödemiştir. Bu dönemde toplam iç borç anapara ve faiz ödemesi tutarı ise 172,715 milyar TL’dir. Türkiye borçlanabilir ve borçlarını ödeyebilir konumda olduğu için başta IMF ve uluslararası derecelendirme kuruluşlarınca krizden çıkmış ülke konumunda görülmektedir. Ancak büyümenin finansmanını yurtiçi tasarruflara dayandıramadığı ve nitelikli doğrudan yabancı sermaye akımını sağlayamadığı için mevcut büyüme trendini sürdürmesi konusunda çeşitli endişeler bulunmaktadır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 13 H T A E E K A 2007 O 4.179 ù 4.133 M 4.438 N 4.854 M 5.243 H 5.470 T 5.548 A 5.511 (Nisan 2010 TÜİK HİA Verilerinin Değerlendirilmesi) E 5.339 E 4.968 anketlerden İşveren Sendikaları Konfe- Kurumu (TÜİK)’nun 15 Temmuz 2010 reel kesimin ve tüketicilerin K 4.778 beklenti(TİSK), işgücü piyasalarında- tarihinde açıkladığı Hanehalkı İşgücü elde edilen istihdama yönelik A 4.653 TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ TEMMUZ 2010 (SAYI:9) Türkiye derasyonu ki gelişmelerin güncel olarak kamuoyu tarafından izlenebilmesi amacıyla 2009 Ocak ayından beri her üç ayda bir, ayrıca yıllık olarak “TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ” yayınlamaktadır. Dokuzuncusunu 16 Temmuz 2010 tarihinde (bugün) yayınladığımız Bülten üç bölümden oluşmaktadır. Bülten’in birinci bölümünde, Türkiye İstatistik Araştırması Nisan 2010 sonuçlarını içeren Haber Bülteni kapsamında işgücü piyasasında son bir yıllık dönemde ön plana çıkan gelişmeler ana başlıklar halinde özetlenecektir. İkinci bölümde, işgücü piyasasında Nisan 2010 sonrası dönemdeki güncel gelişmelerin görülebilmesi amacıyla Türkiye İş Kurumu (İŞKUR)’un açıkladığı işsizlik ödeneği başvuranların sayısındaki gelişmeler ile lerinden yararlanılacaktır. Son bölümde 2007 ise Genel Değerlendirme O yapılmıştır.2007 4243 ù 4194 Ülkemizin en büyük O sorunu olan4.179 işM 4247 ù 4.133 N 4274 sizliğin boyutları, seyri ve bu çerçevede M 4.438 M 4313 4.854 alınabilecek önlemlere N ışık tutacağına H 4323 M 5.243 T 4296 inandığımız, “TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI H 5.470 A 4342 T 5.548 BÜLTENİ- TEMMUZ 2010” dokümanı E 4375 A 5.511 E 4438 ekte bilgilerinize sunulmaktadır. E 5.339 K 4415 E 4.968 A 4418 K Saygılarımızla 4.778 A 4.653 2007 O 1.044 2007 2007 ù 962 O 4243 O 4.179 M 1.065 ù 4194 ù 4.133 N 1.179 M 4247 M 4.438 M 1.307 N 4274 N 4.854 H 1.393 M 4313 M 5.243 İstihdam temmuzda zirveye T 1.430 H 4323 H 5.470 A 1.417 T 4296 T 5.548 çıkıyor E 1.377 A 4342 A 5.511 1.324 E yıllarının aylık 4375 2007, 2008 ve 2009E E 5.339 K 1.252 E 4438 E 4.968 istihdam rakamlarına baktık; hem sektör A 1.131 K 4415 K 4.778 bazında, hem toplam olarak. İstihdam, A 4418 A 4.653 2007 genel olarak temmuz aylarında o yılın O 10.194 2007 2007 ù 10.208 zirvesine çıkıyordu. İşgücü istatistikleri O 1.044 O 4243 M 10.280 ù 962 üçer aylık dönem itibariyle ù oluşturuldu4194 N 10.382 M 1.065 M 4247 10.458 ğu ve açıklama ortadakiM ay adıyla yapılN 1.179 N 4274 H M 1.307 dığı için, temmuz ayı verisi olarak 10.387 duM 4313 T 10.428 H 1.393 H 4323 yurulan rakamlar haziran, temmuz ve A 10.394 T 1.430 T 4296 E 10.408 Agösteriyordu.1.417 ağustosun ortalamasını A 4342 E 10.293 E 1.377 E 4375 K 10.250 Tarım sektöründeki istihdamın seyri E 1.324 E 4438 A 10.266 K toplam istihdamın seyriyle bire bir 1.252 örK 4415 A 1.131 A 4418 İşsizliğe Yaklaşım Komediye Dönüştü Yılların Eğilimi Başarı Diye Pazarlanıyor Önce işsizlik oranının yakın zamanda yüzde 10’lara ineceği dile getirildi. Ardından bunun için bir dizi paket açılacağı, önlem alınacağı ifade edildi. Ancak şimdiye kadar atılan tek somut adım olarak, 30 bin polis ve 25 bin öğretmen alınması yönündeki yasal düzenlemeyi görebildik. Bu düzenleme dışında herhangi bir adım atılmadı. Kamunun toplam 55 bin kişiyi işe almasıyla işsizlik oranında yüzde 14’lerden yüzde 10’lara doğru hızlı bir iniş gerçekleşmesi tabii ki mümkün olamazdı. 3.5 milyona yakın işsizi olan bir ekonomide, 55 bin kişilik istihdam, “devede kulak” olmaktan öteye geçemezdi. Kaldı ki, bu 55 bin kişilik kadronun bir anda kullandırılması da söz konusu değildi. Geçen hafta da yazdık, işsizlik oranının yüzde 10’lara doğru inmesi için aslında çok fazla şey yapmaya gerek yoktu, bunun için beklemek yetecekti. Yüzde 10’a değilse de, en azından işsizliği yüzde 11.5-12.0 arasına çekmek pek de zor değildi. İşsizlik oranının beklemekle düşeceğini bir anlamda Başbakan Erdo- 14 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 ğan da geçtiğimiz günlerde dile getirdi. Başbakan, “İçinde bulunduğumuz günlerde işsizliğin aslında daha düşük seviyede olduğunu bir süre sonra göreceğiz” şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yaptı. Haklıydı Başbakan, içinde bulunduğumuz günlerdeki işsizlik oranı, verisi açıklanan son dönem olan marttaki düzeyden çok daha düşüktü. İşsizliğin daha düşük olduğu mayıs-haziran rakamlarını da sonbaharda görecektik. Daha sonra benzer bir açıklama Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan geldi. Babacan da işsizlik oranının yaz aylarında daha düşük gerçekleşeceğini, işsizliğin kış aylarında ise yükseldiğini söyledi. İyi de zaten bunlar “malumun ilanı”ndan başka bir şey değildi ki. Türkiye’de işsizliğin kış aylarında yükseldiğini, yazın ise düştüğünü bilmeyen yoktu. Toplam istihdamda mevsimsel etkenlere bağlı olmayan sanayi sektörünün payının yüzde 20’yi ancak bulduğu gerçeği karşısında yaz ve kış aylarında böylesine önemli dalgalanmalar görülmesi de zaten normaldi. tüşüyordu. Yani tarımda da en yüksek 2007 2007 istihdam temmuzda ortaya çıkıyordu. 2007 O 19.955 O 10.194 O 1.044 İnşaatta da büyük ölçüde benzerlik ù 19.688 ù 10.208 ù 962 M 20.189 M 10.280 vardı. M 1.065 2008 2009 2010 4.475 4.323 4.598 4.900 5.244 5.460 5.540 5.371 5.207 4.808 4.548 4.301 4.333 4.378 4.561 4.955 5.408 5.787 5.956 5.839 5.738 5.552 5.328 5.127 5.039 5.040 5.197 2008 2009 4427 2008 4406 4.475 4403 4.323 4399 4.598 4463 4.900 4510 5.244 4517 5.460 4532 5.540 4516 5.371 4471 5.207 4351 4.808 4261 4.548 4079 2009 4016 4.333 3948 4.378 3930 4.561 3935 4.955 3973 5.408 4062 5.787 4096 5.956 4168 5.839 4223 5.738 4264 5.552 4302 5.328 2010de 4.301 5.127 2008 K K 1.035 2009 2009 1.023 4079 4.333 1.112 4016 4.378 1.205 3948 4.561 1.350 3930 4.955 1.439 3935 5.408 1.471 3973 5.787 1.435 4062 5.956 1.410 4096 5.839 1.438 4168 5.738 1.413 4223 5.552 1.297 4264 5.328 4302 5.127 1.161 2010 2010 1.133 4281 5.039 1.263 4308 5.040 4301 5.197 2009 2010 10.429 2008 10.427 2009 10.683 2010 4427 4406 10.594 1.101 4403 10.741 1.234 4399 10.725 1.355 4463 10.704 1.403 4510 10.718 1.395 4517 10.691 1.337 4532 10.796 1.326 4516 10.752 1.320 4471 10.731 1.237 4351 1.125 4261 10.520 1.031 2008 2008 2008 2009 10.364 1.035 4079 4016 10.607 1.112 3948 10.763 1.205 3930 10.747 1.350 3935 10.726 1.439 3973 10.739 1.471 4062 10.702 1.435 4096 10.807 1.410 4168 10.739 1.438 4223 10.726 1.413 4264 1.297 4302 10.527 1.023 2009 2009 2009 2010 10.787 1.161 4281 4308 1.263 4301 10.981 1.133 2010 2010 2010 N 20.734 N 10.382 N 1.179 M 21.321 Hizmetler sektörü istihdamı mayısta M 10.458 M 1.307 H 21.564 yükseliyor, sonraki üç ayH yaH neredeyse 10.387 1.393 T 21.693 T 10.428 T 1.430 tay seyrediyor, eylülde zirveye çıkıyordu. A 21.525 A 10.394 A 1.417 E hizmetler 21.367 10.408 2007’de ise tersi olmuş,E sekE 1.377 E 20.862 E 10.293 E 1.324 töründeki istihdam eylülden sonra hızla K 20.466 K 10.250 K 1.252 A 20.115 A 10.266 gerilemişti. A 1.131 19.798 10.429 1.029 19.864 10.361 1.031 20.389 10.520 1.101 21.228 10.594 1.234 21.842 10.741 1.355 22.111 10.725 1.403 22.163 10.704 1.395 22.068 10.718 1.337 21.802 10.691 1.326 21.567 10.796 1.320 20.999 10.752 1.237 20.466 10.731 1.125 19.873 10.427 1.035 19.779 10.364 1.023 20.148 10.527 1.112 20.698 10.607 1.205 21.455 10.763 1.350 21.947 10.747 1.439 22.213 10.726 1.471 22.108 10.739 1.435 22.020 10.702 1.410 22.019 10.807 1.438 21.741 10.739 1.413 21.451 10.726 1.297 21.162 10.683 1.161 21.267 10.787 1.133 21.741 10.981 1.263 2007 2007 11,3 2007 10.194 2008 2008 11,6 2008 10.429 2009 2009 15,5 2009 10.427 2010 2010 14,5 2010 O O ù O ù M ù M N M 11,7 19.955 10.208 10,7 19.688 10.280 10,1 20.189 11,9 19.798 10.361 11,0 19.864 10.520 9,9 20.389 16,1 19.873 10.364 15,8 19.779 10.527 14,9 20.148 4415 4.778 2007 4351 4.548 2008 4264 5.328 2009 19 4302 5.127 2007 2008 2007 2007 2008 2008 2009 2009 10.280 10.520 10.527 binle şubatta, 5 milyon 548 A en yüksek4.653 4418 4261 A 4.301 1.029 2008 2008 1.031 4427 4.475 1.101 4406 4.323 1.234 4403 4.598 1.355 4399 4.900 1.403 4463 5.244 1.395 4510 5.460 1.337 4517 5.540 1.326 4532 5.371 1.320 4516 5.207 1.237 4471 4.808 1.125 4351 4.548 4261 4.301 2008 5.000 5.787 5.956 5.839 5.738 5.552 5.328 5.127 4.500 4.000 O ù M N 2007 M H 2008 T A 2009 E E 2010 K A 2009 2010 kileyebilme gücü çok sınırlı. Bu yüzden ta, en yüksek 1 milyon 430 binle 2007 tem- 2008 yısta ise en düşük düzeye iniyor. İstihA 4.653 4.301 5.127 mevsimsel etkenlere2007 bağlı olarak 2008 2009 muzda 2010 istihdam yaratıldığı görüldü. dam zirveye temmuzda ulaştığı halde, ønúaat istihdam (Bin kiúi) Sanayi istihdam kiúi) 4281 O 1.044 1.029 1.035 1.161 2010 2007ya da 2008 2009 201049. işsizlik oranı artış(Bin2009 2007 2008 2010 Fark yüzde 4750 çok geriliyor 1.600 4308 ù 962 1.031 1.023 1.133 işsizliğin ona paralel olarak temmuzda Tarm istihdam (Bin kiúi) 5.039 Tarm Sanayiistihdam istihdam(Bin (Binkiúi) kiúi) O 4243 4427 4079 4281 O 4.179 4.475 4.333 5.039 4750 en düşük 10 4301gösterebiliyor. M 1.065 1.101 1.112 1.263 6.000 Hizmetlerdeki istihdam 5.040 6.000 ù 4194 4406 4016 4308 en düşük düzeye inmiyor olması ise, iş4500 ù 4.133 4.323 4.378 5.040 1.400 N 1.179 1.234 1.205 5.197 M içinde küresel 4247krizin4.598 4403 3948 4301 binle ocakta, en yüksek 10 M 4.438 5.197 Son üç5.500 yıl izleri- 4.561 milyon 194 gücüne katılım oranının da temmuzda 4500 M 1.307 1.355 1.350 5.500 4250 N 4274 4399 3930 N 4.854 4.900 4.955 1.200 ortaya çıktı. nin henüz söz konusu olmadığı yıl 2007. milyon 458 binle mayısta H 1.393 1.403 1.439 yükselmesinden kaynaklanıyor. Yaz ayM 4313 4463 3935 M 5.243 5.244 5.408 5.000 4250 T 1.430 1.395 1.471 Bu yılı esas4000 alarak, sektörlere istih- 5.787 Fark yüzde 3. Ancak 5.000 hizmetlerde 2008 larında çalışmak isteyenlerin sayısı da H 4323 göre 4510 3973 H 5.470 5.460 1.000 A 1.417 1.337 1.435 4296 4517 4062 TT 5.548 5.540 5.956 4.500 4000 damın en 4.500 yüksek ve en düşük düzeylerve 2009 yıllarındaki eğilimin daha farklı arttığı için istihdamdaki artışa rağmen E 1.377 1.326 1.410 3750 A 4342 4532 4096 A 5.511 5.371 5.839 800 E 1.324 1.320 1.438 de gerçekleştiği aylara olduğunu belirtelim. O ù bakalım: M5.339 N M 5.207 H T 5.738 A E E bir K kez A daha 4.000 E 4375 4516 4168 E 4.000 O ù M N işsizlik M H oranı T A temmuzda E E K mayıstakinden A 3750 K 1.252 1.237 1.413 2009 2007 2008 2009 A oluyor. 2010E O ù 2007 M4.968 N 2008 M 4.808 H T A E2010E K A E 4438 4471 4223 E 5.552 O ù M N M H T E K AA daha yüksek O ù M N M H T A E E K Tarımda Aen düşük 4 milyon1.125 133 1.297Toplam istihdam en düşük düzeye 1.131 2010 10.361 1.029 5.460 5.540 5.371 5.207 4.808 4.548 4.301 2007 2008 2009 2010 Tarm kiúi) Sanayi istihdam (Bin kiúi) O 4243 istihdam 4427 (Bin2009 4079 4281 2007 2008 2010 4750 6.000 ù 4194 4406 4016 4308 yüksek istihdam binle temmuzda istihdam yaratıldı. Fark Tarm istihdam (Bin kiúi) ise 21 milyon 693 binle O 4.179 4.475 4.333 5.039 SanayideM eğilim farklı 4247 4403 3948 4301 6.000 ù 4.133 4.323 4.378 5.040 4500 5.500 yüzde 34. temmuzda oluştu. Fark yüzde 10. N 4274 sektörleri 4399 3930 Tarım, inşaat ve hizmetler M 4.438 4.598 4.561 5.197 M 4313 4463 3935 5.500 istihdam 4 milN 4.854 4.900 4.955Sanayide en düşük 4250 mevsimsel5.000 etkenlere çok açık. Sanayi İşsizlik oranı mayısta dip H 4323 4510 3973 M 5.243 5.244 5.408 yon 194 binle şubatta, en yüksek istih5.000 istihdamında ise mevsimsel etkenlerin T 4296 4517 4062 4.500 4000 H 5.470 5.460 5.787 yapıyor A 4342 4532 ki, 5.956 4096 dam 4 milyon 438 binle ekimde oluştu. rolü yok denecek kadar5.548 az. Ne var T 5.540 4.500 4.000 E 4375 4516 4168 Daha önce de yazmıştık, işsizlik ora3750 A 5.511 5.371 5.839 Fark yüzde 6. toplamda ancak pay E 4438 4471 4223 Oyüzde ù 20 M5.339 N alabildiM 5.207 H T 5.738 A E E K A ù M N nı M istisnaları H T Aolmakla E E birlikte K A genel olaE 4.000 O K 4415toplamı 4351et-2009 4264 İnşaatta 2007 2008 2010 ği için, sanayi en düşük 962 binle 2007 2009 A E istihdamının 4.968 4.808 5.552 O ù şubatM N 2008 M H T E2010E K A rak her yıl şubatta zirveye çıkıyor, maA 4418 4261 4302 K 4.778 4.548 5.328 2009 2008 5.470 5.548 5.511 5.339 4.968 4.778 4.653 10.683 14,4 21.162 10.787 13,7 21.267 10.981 21.741 O 1.600 ù O O 4750 M ù 6.000 ù 1.400 N M M 4500 M 5.500 N N 1.200 H M M 4250 5.000 T H H 1.000 A TT 4000 4.500 E A 800 A E E E 3750 4.000 K E E A K K A A O O 2009 2010 2007 milyon 688 binle şubatta indi, en 2010 ønúaat istihdam (Bin10.427 kiúi) 10.194 10.429 10.683 10.208 istihdam 10.361 (Bin 10.364 Sanayi kiúi) 1.044 1.029 Tarm kiúi) 4243 istihdam 4427 (Bin1.035 4079 10.787 962 4194 10.382 1.065 4247 10.458 1.179 4274 10.387 1.307 4313 10.428 1.393 4323 10.394 1.430 4296 10.408 1.417 4342 10.293 4375N ù M1.377 10.250 2007 4438N ù M1.324 10.266 1.252 4415 2007 2007 1.131 4418 1.031 4406 10.594 1.101 4403 10.741 1.234 4399 10.725 1.355 4463 10.704 1.403 4510 10.718 1.395 4517 10.691 1.337 4532 10.796 4516 M 1.326 H 10.752 2008 4471 M 1.320 H 10.731 1.237 4351 2008 2008 1.125 4261 1.161 4281 10.981 1.133 4308 1.263 4301 1.023 4016 10.607 1.112 3948 10.763 1.205 3930 10.747 1.350 3935 10.726 1.439 3973 10.739 1.471 4062 10.702 1.435 4096 10.807 4168 T 1.410 A E E 10.739 20091.438 2010 T 4223 A E E 10.726 1.413 4264 2010 2009 2009 2010 1.297 4302 (DÜNYA, 21.06.2010) 10.600 4500 1.400 10.400 4250 1.200 10.200 4000 1.000 10.000 A K A 3750 800 O OO ù ùù M N M H 2007 2008 M N M H M N M H 2007 2008 T A 2009 TT A 2009 E E 2010 E E 2010 K A K A K KK A AA KK K AA A Hizmetler istihdam (Bin kiúi) 2007 2008 2009 2007 istihdam 2008 (Bin2009 Toplam kiúi) Hizmetler istihdam (Binkiúi) kiúi) 11,3 istihdam 11,6 (Bin 15,5 ønúaat 2007 2008 2009 10.194 10.429 10.427 O 23.000 O 11.000 ù 1.600 O ù M 10.800 22.000 ù M N 1.400 M N 10.600 M 21.000 N M H 1.200 10.400 M H T 20.000 TH 10.200 A 1.000 T 18 11.000 O O 23.000 16 ù 10.800 ù 2010 ønúaat istihdam Sanayi istihdam (Bin (Bin kiúi) kiúi) 10.800 4750 1.600 K 2007 2008 2009 2010 2007 2008 2009 2010 2007 2008 2009 2010 ønúaat istihdam (Bin kiúi) O 19.955 19.798 19.873 21.162 O 10.194 10.429 10.427 10.683 O 1.044 1.029 1.035 1.161 Sanayi istihdam (Bin kiúi) 10.800 1.600 ù 19.688 19.864 19.779 21.267 4750 ù 10.208 10.361 10.364 10.787 ù 962 1.031 1.023 1.133 M 20.189 20.389 20.148 21.741 M 10.280 10.520 10.527 10.981 10.600 M 1.065 1.101 1.112 1.263 1.400 4500 N 20.734 21.228 20.698 N 10.382 10.594 10.607 N 1.179 1.234 1.205 M 21.321 21.842 21.455 10.400 M 10.458 10.741 10.763 M 1.307 1.355 1.350 1.200 4250 H 21.564 22.111 21.947 H 10.387 10.725 10.747 H 1.393 1.403 1.439 10.200 T 21.693 22.163 22.213 T 10.428 10.704 10.726 T 1.430 1.395 1.471 1.000 4000 A 21.525 22.068 22.108 10.000 A 10.394 10.718 10.739 A 1.417 1.337 1.435 E 21.802 O ù 21.367 M N M H T 22.020 A E E K E 10.408 10.691 10.702 E 1.377 1.326 1.410 800 3750 E 20.862 21.567 22.019 2007 2008 2009 2010 E 10.293 10.796 10.807 E 1.324 1.320 1.438 O ù ù 20.466 M N T 21.741 A E E K O M M20.999 H K K K 10.250 10.752 10.739 K 1.252 2008 1.237 2009 1.413 2010 2007 2007 2008 2009 2010 A 20.115 20.466 21.451 A 10.266 10.731 10.726 A 1.131 1.125 1.297 11.000 A E 19.000 A E 10.000 800 E E E K E K A K A A 2009 Hizmetler istihdam (Bin kiúi) 11.000 2010 2010 2008 O O O 11,7 11,9 19.955 19.798 10.208 10.361 10,7 11,0 19.688 19.864 10.280 10.520 10,1 9,9 20.189 20.389 10.382 10.594 9,2 9,2 20.734 21.228 10.458 10.741 9,2 9,4 21.321 21.842 10.387 10.725 9,3 9,9 21.564 22.111 10.428 10.704 9,7 10,2 21.693 22.163 10.394 10.718 9,9 10,7 21.525 22.068 10.408 10.691 10,2N 11,2 ù M M H 21.367 21.802 ù 10.293 M N M10.796 H 12,6 ù 2007 M 10,5N 2008 M21.567 H 20.862 10.250 2008 10.752 2007 200710,9 200814,0 20.466 20.999 10.266 10.731 20.115 20.466 16,1 19.873 10.364 15,8 19.779 10.527 14,9 20.148 10.607 13,6 20.698 10.763 13,0 21.455 10.747 12,8 21.947 10.726 13,4 22.213 10.739 13,4 22.108 10.702 13,0 T A 22.020 T 10.807 A 13,1 T 22.019 A 2009 10.739 2009 2009 13,5 21.741 10.726 11,9 19.864 A AA 2010 2010 14,5 2010 10.683 19.000 10.000 800 10.981 21.741 ù M ùù 2007 MM 2007 N M H NN 2008 MM HH 2008 T A TT AA 2009 2009 E E EE2010EE 2010 øúsizlikistihdam oran (Yüzde) Hizmetler (Bin kiúi) Toplam istihdam (Bin kiúi) 14 22.000 10.600 12 10.400 21.000 E E E E E2010E 2010 2010 K K K A A A 10 10.200 20.000 8 10.000 O 19.000 21.451 16,1 19.779 O OO 18 11.000 23.000 16 10.800 14,4 21.162 10.787 13,7 21.267 øúsizlik oran (Yüzde) Hizmetler kiúi) 2010 2007 istihdam 2008 (Bin 2009 2010 2007 2008 2009 Toplam kiúi) 21.162 11,3 istihdam 11,6 (Bin 15,5 14,5 19.955 19.798 19.873 11,7 19.688 Toplam istihdam (Bin kiúi) Hizmetler istihdam (Bin kiúi) ønúaat istihdam (Bin kiúi) 23.000 11.000 1.600 10.800 22.000 1.400 10.600 21.000 1.200 10.400 20.000 1.000 10.200 14,4 21.267 18 23.000 Où O ùM M N N M M H H T T A A EE EE 2007 2008 2009 2010 2010 ù2007 M N 2008 M H 2009 T A E E 2007 2008 2009 2010 øúsizlik oran (Yüzde) Toplam istihdam (Bin kiúi) İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 15 yapılacağını bildirdi. Bakan Dinçer, ‘’Bu açıdan bakıldığında mutabakat sağlanamadı diye bir değerlendirme yapmak doğru olmaz. Aslında şu anda elimizdeki taslak üzerinde yüzde 99 oranında itiraz yok. Özellikle işçi sendikalarımız sadece bir maddeyle ilgili değerlendirmede bulundular. Onun dışındaki maddeleri kabul etmişler gibi görünüyorlar, ama ayrıntısıyla ve diğer sendikaların görüşleri de bize gelecek onları bir daha gözden geçireceğiz’’ diye konuştu. Üçlü Danışma Kurulu Toplandı İş sağlığı ve güvenliği konularının ele alındığı Üçlü Danışma Kurulu 14 Temmuz 2010 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer başkanlığında toplandı. Toplantıya işveren kesimini temsilen, TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, TİSK Başkan Vekilleri Hakkı Matraş, Tandoğan Tokgöz, Yürütme Komitesi Üyesi Erhan Polat, TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, işçi kesimini temsilen ise Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-İş Başkanı Salim Uslu ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi katıldı. Dinçer, Danışma Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, toplantıda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konuları değerlendirdiklerini söyledi. Çalışma hayatında işsizlik sorununun ardından gelen en önemli sorunun iş sağlığı ve güvenliği olduğunu belirten Dinçer, şöyle konuştu: ‘’Tüm dünyadaki verilerle kıyaslandığı zaman ülkemiz özellikle ölümle neticelenen iş kazaları açısından oldukça vahim bir sonuç ortaya çıkıyor. ILO’nun verilerine göre, 2003-2008 yılları arasında iş kazası oranları itibarıyla oldukça sorunlu bir ülke olduğumuzun belirlendiği ortaya çıkıyor. Gerçekten Hindistan ve Rusya’dan sonra ölümlü iş 16 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 kazalarında üçüncü sırada yer alıyoruz. Halbuki gelişmiş ülkelerde iş kazalarıyla ilgili tedbirlerini başarıyla yürüten İngiltere gibi ülkelerde bu oran yüzde 1’in altında. Almanya’da yüzde 2.5 civarında, Fransa’da yüzde 3.5 civarında, İspanya’da yüzde 4 civarındayken ülkemizde yüzde 9.5-10 civarında bulunuyor.’’ Tedbirler KOBİ’lerde yoğunlaşmalı Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 220 bin iş yeri, yaklaşık 9 milyon işçi bulunduğunu bildiren Dinçer, iş yerlerinin yüzde 99.7’sinin KOBİ niteliği taşıdığını söyledi. Dinçer, bu işçilerin yüzde 83.8’inin KOBİ’lerde çalıştığına dikkati çekerek, iş kazalarının yaklaşık yüzde 81’inin de KOBİ’lerde meydana geldiğini vurguladı. İş sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınırken KOBİ’lere yoğunlaşılması gerektiğini ifade eden Dinçer, Türkiye’de 2008’de 72 bin 963 iş kazası meydana geldiğini, 539 meslek hastalığı ile karşılaşıldığını ve 866 kişinin bu nedenlerle yaşamını kaybettiğini bildirdi. Bakan Dinçer, şöyle dedi: ‘’İş kazalarının ülkemize getirdiği maliyet ise hiç de küçümsenemeyecek bir maliyet. Aşağı yukarı hem görünen hem görünmeyen maliyetleri arka arkaya koyduğumuzda 2008 yılında yaklaşık 4 milyar 875 milyon liralık bir maliyetle karşılaştık. Şayet iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili tedbirler alınsaydı bu maliyetlerin aşağı yukarı yüzde 98’ine katlanmak zorunda kalmayacaktık. Bu açıdan iş kazalarının azaltılması sadece insanlarımızın hayatlarını kaybetmesini önlemeyecek, insanlarımızın meslek hastalığına yakalanmasını önlemeyecek, aynı zamanda ulusal maliyetleri çok ciddi manada azaltacak.’’ İşçi ve işveren konfederasyonlarıyla iş kazalarına karşı çok daha ciddi tedbirler almak gerektiğini tartıştıklarını anlatan Dinçer, hazırlanan taslakla ilgili eksikleri gözden geçirdiklerini ifade etti. Dinçer, basın mensuplarının soruları üzerine, gündeme alınan çalışmanın tasarı taslağı şeklinde olduğunu ve bu konuda ilk görüşlerin ifade edildiğini söyledi. ‘’Uzlaşma sağlanamadı demek doğru olmaz’’ diyen Dinçer, temel prensip olarak kanunun ana hatlarıyla herkes tarafından kabul edildiğini ifade etti. Dinçer, taslağın konunun diğer paydaşlarıyla da paylaşılacağını ve bir toplantı daha Ömer Dinçer, insan hayatını tehlikeye atacak herhangi bir durum ortaya çıkması halinde işçilere, ‘’Burada benim hayatımı tehlikeye atan bir durum var. Ben bu işi yapmam’’ deme hakkının sağlanmasının öngörüldüğünü söyledi. Dinçer, tehlikenin geçmesi halinde bu hakkın kullanılmaz hale geleceğini, tedbirlerin alınmasına rağmen buna uymayan işçiler varsa bu konuda da bazı yaptırımlar getirmeyi düşündüklerini bildirdi. ısrarla bu maddeye itiraz ettiklerini vur- Dinçer, bir soru üzerine işçi sendikalarının itirazının ‘’taşeron’’ olarak nitelenen alt işverenlik hükmüne yönelik olduğunu söyledi. İşçi sendikalarının ısrarla bu maddenin varlığını istediğini gulayan Dinçer, işveren kesiminin de belirtti. Ömer Dinçer, bu maddeyi aralarında tartışmaya devam edeceklerini kaydetti. TÜRK-İŞ’te Yeni Görev Dağılımı Türk-İş Genel Eğitim Sekreterliği görevine Şeker-İş Sendikası Başkanı İsa Gök getirildi. Konfederasyondan yapılan yazılı açıklamada Türk-İş Yönetim Kurulu’nda istifa nedeniyle boşalan üyeliğe, ikinci yedek üye İsa Gök’ün getirildiği belirtildi. Türk-İş Yönetim Kurulu’nda Genel Başkan Mustafa Kumlu, Genel Sekreter Pevrul Kavlak, Genel Mali Sekreter Ergun Atalay, Genel Eğitim Sekreteri İsa Gök ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Cemail Bakındı yer alıyor. Yeni Asgari Ücret, Kime Ne Getiriyor? Ne Götürüyor? BUGÜN itibariyle asgari ücret arttı. 1 Temmuz 2010’dan itibaren brüt 760.50 TL olarak belirlenen yeni asgari ücret, işçi ve işverenleri, çeşitli yönleriyle yakından ilgilendiriyor. İşçinin ücreti brüt 31.50 TL artıyor. İşverenin de hem ödeyeceği ücret hem de ücret artışından kaynaklanan işveren katkısı artıyor. TAVAN ÜCRET Asgari ücretin 6,5 katı olarak belirlenen, sigorta primine esas aylık ta- van ücret 1 Temmuz 2010’dan itibaren 204,90 TL arttı ve 4.943,40 TL oldu. oluyor. Aslında yalnızca kapıcılar değil Tavanın üzerinde ücret alanın, örneğin 8 bin TL aylık ücreti olanın 4.943.40 TL’nin üzerindeki ücretinden, sigorta primi ve işsizlik sigortası primi kesilmiyor. kadınların ücretleri de gelir vergisinden KAPICIYA VERGİ YOK arttı ancak asgari geçim indirimi, 1 Ocak Asgari ücret alanların içinde, kapıcılar nispeten de olsa avantajlı. Nedenine gelince, konut kapıcılarına ödenen ücretler, gelir ve damga vergisi kesintisine tabi değil. Böyle olunca, kapıcıların eline geçen net ücret 47.31 TL daha fazla 2010’daki asgari ücret üzerinden hesap- dadılar, bahçıvanlar ve evdeki temizlikçi müstesna tutuluyor (Gelir Vergisi Kanunu Md.23/6). Asgari ücret, 2010’un ikinci yarısında lanacak. Diğer işçilerin aksine, kapıcıların net ücreti bekar, evli ya da çocuklu olma durumuna göre değişmiyor. (HÜRRİYET, 01.07.2010) İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 17 4 kişiden biri ‘boş’ta kaldı Adana, işsizlik rekoru kırdı İşsizlik hızı arttı Ankara 32’nci İzmir 19’uncu TÜİK verilerine göre, 2009’da işsizlik oranlarındaki en yüksek artış büyük şehirlerde gerçekleşti. 2008 yılına göre işsizlik oranı 6 puan artan Adana listede ilk sırada yer aldı. 2008’de 5 kişiden 2’sinin işsiz olduğu Adana’da, geçen yıl 4 kişiden 1’inin işsiz kaldığı tahmin edildi. İstihdamın başkenti olan İstanbul’da işsizlik oranı 2009’da bir önceki yıla göre 5.6 puan artışla yüzde 11.2’den yüzde 16.8’e ulaştı. İstihdam oranı bir önceki yıla göre 2.5 gerilemeyle yüzde 38.8’e düştü. Buna karşın işgücüne katılım oranı İstanbul’da 0.2 puan gerilemeyle yüzde 46.7 oldu. TÜİK’in 2009 yılı tahmini verilerine göre, Türkiye’nin en büyük ili İstanbul’da, işsizlik oranı yüzde 16.8 oldu. Kentte istihdam oranı yüzde 38.8, işgücüne katılma oranı yüzde 46.7 oldu. 2’nci Diyarbakır İşsizlik oranının Türkiye genelinde yüzde 14 olarak tahmin edildiği 2009’da Adana rekor kırdı. Adana’da her 4 kişiden birinin, Diyarbakır’da ve Hakkari’de ise 5 kişiden 1’nin işsiz olduğu belirlendi. TÜİK’in İl Düzeyinde Temel İşgücü Göstergeleri 2009 verilerine işsizlikte İstanbul 17’nci olurken, büyükşehirlerde işsizlik oranındaki artış hızı dikkat çekti. TÜRKİYE genelinde işsizlik oranının yüzde 14’e oturduğu 2009 yılında, işsizlik rekortmeni yüzde 26.5 ile Adana oldu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2009 yılı İl Düzeyinde Temel İşgücü Göstergelerine göre Adana’da 4 kişiden biri işsiz kaldı. Kriz nedeniyle 2009’da yıllık bazda işsizlik oranı bir önceki yıla göre 3 puan artışla yüzde 14’e çıkarken, işsizlik artış hızı büyük şehirlerde bu oranın üzerinde gerçekleşti. Yüzde 16.8’lik işsizlik oranıyla İstanbul 17’nci sırada yer aldı. 18 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Tosunoğlu: Ardahan’da 2 bin esnaf iflas etti İşsizlik oranının en yüksek olduğu iller sıralamasında Adana’yı yüzde 20.6 ile Diyarbakır, yüzde 19.7 ile Hakkari izledi. İşsizlik oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla yüzde 4.2’yle Ardahan, yüzde 4.4’le Gümüşhane, yüzde 4.5’le Bayburt oldu. İşsizlik, istihdam ve işgücüne katılma oranları üzerinden il bazında açıklanan göstergelere göre, geçen yıl Türkiye genelinde işsizlik yüzde 14, istihdam yüzde 41.2, işgücüne katılma oranı yüzde 47.9 oldu. İşsizliğin en yüksek olduğu 32’nci il Başkent Ankara’da oran yüzde 13.6 düzeyinde gerçekleşti. Ankara’da işsizlik yüzde 13.6 olarak hesaplandı, istihdam oranı yüzde 38.8, işgücüne katılma oranı ise yüzde 44.9 olarak gerçekleşti. TÜRKİYE’nin işsizlik oranını en düşük ili Ardahan’ın Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Latif Tosunoğlu, “Ardahan’da kahvehaneler işsizlerle dolup taştı. Ardahan işsizliliğin en düşük olduğu il değildir. Aksine son 3 yıl içinde 2 bin esnaf iflas etti. İşsizliğin azalması için iş alanlarının açılması gerekir. Ama Ardahan’da böyle bir şey yok. Ardahan’da işe yeni giren bir kişi yok. En son yapılan nüfus sayımına göre Ardahan’da 550 bin kişi Yıldız, doğalgazın Türkiye’ye özel sektör eliyle getirilmesini sağlayacak İşgücü katılım oranı yüzde 47.9 lar Bakanı Taner Yıldız, 4646 sayılı Do- İstihdamda Rize İşsizlik Kocaeli’nde 5 puan Ankara’da 1.8 puan arttı Türkiye genelinde 2009 yılı istihdam oranı ise yüzde 41.2 olarak belirlendi. İllerin istihdam sıralamasında Rize ilk sırada yer aldı. 2009 yılı istihdam oranı yüzde 62.8 olan Rize bu listede liderlik koltuğuna oturdu. Bunu, yüzde 60.4 ile Artvin, yüzde 59.6 ile Gümüşhane izledi. İstihdam oranının en düşük kaldığı iller ise yüzde 26 ile Diyarbakır, yüzde 25.9 ile Siirt ve yüzde 25.5 ile Şırnak olarak sıralandı. SANAYİ şehri Kocaeli’nde işsizlik oranı bir önceki yıla göre yüzde 5.4 artışla yüzde 17 oldu. Kocaeli’de istihdam oranı geçen yıl yüzde 1.9 azalışla yüzde 39’a gerilerken, işgücüne katılım oranı 0.7 puan artışla yüzde 47 oldu. Başkent Ankara’da ise işsizlik oranı bir önceki yıla göre yüzde 1.8 artışla yüzde 13.6 oldu. İşgücüne katılım oranının yüzde 0.1 gerilediği Ankara’da istihdam oranı ise 0.9 puan düşüşle yüzde 38.8 oldu. yaşadığı bölgelerdeki doğurganlık hı- Özgümüş: Doğum oranı işsizliği artırıyor eden aileler, Adana ve Mersin’i tercih ADANA’nın Türkiye’de en fazla göç alan illerin başında geldiğine dikkat çeken Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş, TÜİK’in işsizlik verilerini şöyle değerlendirdi: “Yeni sanayi yatırımları olsa da, uygulanan yanlış ekonomik politikalardan dolayı, göçle gelenlerin zına yetişemiyoruz. İklim avantajından dolayı Güney Doğu Bölgesinden göç ediyor ve bu kentlerde göçle oluşan kesimlerde doğurganlık oranı çok yüksek. Bu nedenle işsizlik oranı da çok yüksek çıkıyor. İşsizlik ve işsizliğin getirdiği sosyal sorunlar da Adana’nın önünde çözülmesi gereken çok önemli bir sorun olarak duruyor.” (HÜRRİYET, 25.06.2010) Yıldız: Doğalgaz dağıtımını özel sektör yapacak Büyük kentlerden İzmir’de işsizlik yüzde 16.2, istihdam oranı yüzde 39, işgücüne katılım yüzde 46.6 olarak hesaplandı. İŞGÜCÜNE katılma oranı 2009 yılı için Türkiye genelinde yüzde 47.9 olarak tahmin edildi. İşgücüne katılma oranının en yüksek olduğu il yüzde 65.8 ile Rize oldu. Rize’yi yüzde 64 ile Artvin, yüzde 62.4 ile Gümüşhane izledi. İşgücüne katılma oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 32.3 ile Mardin, yüzde 30.7 ile Şırnak ve yüzde 30.4’lük oranı ile Siirt oldu. vardı. Ancak burada yaşayan kişi sayısı 100 bin. Ardahan’da nüfus ve genç insan yok” diye konuştu. süreci açtıklarını söyledi Ankara Sanayi Odası Meclis toplantısında konuşan Enerji ve Tabii Kaynakğal Gaz Piyasası Kanunu ile doğal gaz ithalatının özel sektör tarafından yapılmasına karar verildiğini aktardı. Yıldız, “6 milyar metreküplük doğal gazın Türkiye’ye özel sektör eliyle getirilmesini sağlayacak süreci açıyoruz. Değişik girişimcilerimiz bu konuya katkı sağlayacakları gibi, Organize Sanayi Bölgeleri’nin (OSB) bunu blok olarak almasını da açıkça desteklediğimizi söylemeliyim” dedi. Bakan Yıldız, Rusya ile 2011’de bitecek olan 6 milyar metreküplük kontratın yenilenmeyeceğini, doğalgaz sözleşmesinin özel sektör tarafından yapılmasını istediklerini söyledi. ALIM FİYATI ARTMIYOR Yıldız ayrıca, rüzgâr enerjisinde 5.5 euro/cent olan alım fiyatının artmayacağını bildirdi. Elektrik fiyatlarının tüketiciler için her zaman pahalı, üreticiler için her zaman ucuz olarak nitelendirildiğini belirten Yıldız, “Yerli kaynaklarla alakalı fiyatlama mekanizmasını yapar- ken her zaman vatandaşı ve sanayiciyi finanse eden bir yapı kurulmalıdır. O yüzden rüzgâr yatırımcıları 5,5 euro/ cent üzerinden yatırımlarını kurguluyor. Bunun yükselmesini beklemek sektöre ve sanayiciye fayda vermez” dedi. SPEKÜLATÖRLER VAR Yeni maden kanunu hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yıldız, “Kapı kapı dolaşıp manipülatif hareketlerde bulunan bazı spekülatif gruplar var ve bu gruplar da Türkiye’nin ithal ettiği bazı madenlerin fonları tarafından yönetiliyor” dedi. Türk işçisi çalıştırmaya yeni formül Türkiye ile Rusya arasında “İşgücü- Yabancı işçi istihdamı konusunda sürek- Hazırlama Devlet Akademisi, Avrasya nün Mesleki Eğitiminde İşbirliği Proto- li kota uygulandığı ve kotaların da yıllar İnşaatçılar Birliği ve İNTES arasında “İş kolü” imzalandı. içinde düşürüldüğünü ifade eden Koçoğ- gücünün Mesleki Eğitiminde İşbirliği Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren lu, Türk işçisinin Rusya’da çalışabilmesi Protokolü” imzalanmasının uygun bu- Sendikası (İNTES) Başkanı Şükrü Koçoğ- için mesleki niteliğinin belgelendirilmesi lunduğunu bildirdi ve “Protokol, Rusya lu, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri faali- zorunluluğu bulunduğunu kaydetti. Bölgesel Gelişme Bakanlığı tarafından yetlerinin yürütüldüğü en buyuk pazar- Koçoğlu, bu kapsamda Rusya Böl- lardan biri olan Rusya’da Türk işçisinin gesel Gelişme Bakanlığı ile buna bağlı istihdamının giderek zorlaştığını belirtti. İnşaat ve Konut Kompleksi İçin Kadro da onaylandı, İNTES’ın vereceği belgeler Rusya’da geçerli olacak” dedi. (BUGÜN, 08.07.2010) İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 19 Çalışma Hayatına İlişkin Gösterge Rakamları Değişti 31.12.2009 tarih ve 27449 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararı uyarınca 01.07.2010 tarihinden itibaren uygulanacak asgari ücret seviyeleri belirlenmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 82.maddesinin 1.fıkrasına göre Kanun gereğince alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı, asgari ücretin V. PRİME ESAS KAZANÇ ALT VE ÜST SINIRLARI (2. Altı Ay) 01.07.2010 – 31.12.2010 otuzda biri, üst sınırı ise günlük kazanç alt sınırının 6,5 katı olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan 9 Temmuz 2010 tarih ve 27636 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2010/654 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 154.maddesi uyarınca kıdem tazminatı tavanının hesaplanmasında kullanılan aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde esas aylık katsayısı 1.7.2010 tari- Alt Sınır Günlük Aylık hinden itibaren (0,059445), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanan taban aylık katsayısı ise (0,7931) olarak yeniden belirlenmiştir. 16 yaşını doldurmuş işçiler 25,35 TL Üst Sınır Günlük Aylık Buna göre 1 Temmuz 2010 – 31 Aralık 2010 tarihleri arasında geçerli olmak üzere kıdem tazminatı tavanı, gelir vergisinden müstesna tutulacak çocuk zammı, aile yardımı, asgari ücret düzeyleri, sosyal güvenlik primine esas kazanç alt ve üst sınırları ile diğer bilgilere aşağıda yer verilmiştir: 16 yaşını doldurmuş işçiler 164,78 TL 4.943,40 TL 760,50 TL Not: 16 yaşını doldurmamış ve bunlar için belirlenen asgari ücretle işçi istihdam eden işverenler, 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgari ücretle arasındaki farkın priminin tamamını ödeyeceklerdir (5510 S.K. Md.82/3) VI.PRİME ESAS KAZANÇLARDAN İSTİSNA TUTULACAK YEMEK PARASI, ÇOCUK ZAMMI VE AİLE ZAMMI (YARDIMI) TUTARLARI 5510 Sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalıların; I. KIDEM TAZMİNATI TAVANI (01.07.2010’dan geçerli) Yemek Parası 01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 25,35 TL x % 6 = 1,52 TL (Günlük) Çocuk Zammı 01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 2 = 15,21 TL (Aylık) 29,7225.- Aile Zammı (Yardımı) 2.517,01.-TL/Yıl 01/07/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 10 = 76,05 TL (Aylık) (1500 göst.+8000 Ek göst.) X 0,059445 k.sayı = 564,7275.- (1500 göst.+8000 Ek göst.) X 0,059445 k.sayı X %200 = 1.129,455.- 1000 tab.ayl. göst. X 0,7931 tab. ayl. k. sayı = 793,1.- 500 kıd. göst X 0,059445 k.sayı = tutarındaki kazançları, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir. II. ÇOCUK ZAMMI 01 Temmuz 2010’dan itibaren 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun “Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler” başlıklı 28. maddesinin 4. fıkrasına göre; 657 sayılı Kanun’un 202. maddesi uyarınca çocuk için verilmekte olan aile yardımı ödeneğinde, 15.1.2010 tarihinden itibaren aynı maddede öngörülen çocuk sayısı sınırlaması dikkate alınmayacaktır. - 0-6 yaş grubu (72 ay dahil) : 500 Gösterge x 0,059445 Katsayı = 29,72 TL/Ay - 6 yaş üzeri : 250 Gösterge x 0,059445 Katsayı = 14,86 TL/Ay 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri eğitimi gören öğrencilerin yaş durumlarına göre tespit olunan asgari ücretlerin % 50’si sigorta primlerinin hesabına esas tutulmaktadır. Buna göre, aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri eğitimi gören öğrencilerin prime esas kazançları aşağıdaki şekilde uygulanacaktır: III. AİLE YARDIMI 16 yaşından büyük olanlar için: 01 Temmuz 2010’dan itibaren 1500 göst. VII.ÇIRAK VE ÖĞRENCİLERİN PRİMLERİNİN HESABINA ESAS TUTULACAK KAZANÇ TUTARI 1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; x 0,059445 k.sayı = 89,17.-TL/Ay Not: Eşlerden birine iş akdi veya toplu sözleşme gereği çocukları için yapılan aile yardımı ödeneği daha düşük ise, yalnız aradaki fark ödenir. Günlük kazanç tutarı : 12,68 TL Aylık kazanç tutarı : 380,40 TL IV. ASGARİ ÜCRET DÜZEYLERİ (2. Altı Ay) 16 yaşından küçük olanlar için: 01.07.2010 – 31.12.2010 tarihleri arasında geçerli seviyeler Günlük Asgari Ücret 20 Aylık Asgari Ücret 16 yaşını doldurmuş işçiler 25,35 TL 760,50 TL 16 yaşını doldurmamış işçiler 21,60 TL 648.- TL İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; Günlük kazanç tutarı : 10,80 TL Aylık kazanç tutarı : 324,00 TL İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 21 MÜZAKEREYE AÇILAN 12 NUMARALI “GIDA GÜVENLİĞİ, VETERİNERLİK VE BİTKİ SAĞLIĞI POLİTİKASI” FASLI’NIN MUHTEMEL ETKİLERİ 22 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 23 Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi EKER AB’ye üye olduğunda iç sınırlar kalkacak ve ürünler Topluluk içinde serbest dolaşımda olacaktır. Türkiye’de gıda işleyen işletmelerin ürünlerinin Topluluk iç pazarında yer alabilmesi için AB’nin gıda güvenilirliği kurallarına uygun üretim yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda ülke genelindeki tüm gıda işletmeleri AB kuralları esas alınarak hazırlanmış bir kontrol listesi ile değerlendirilerek uyum durumları ortaya konulmuştur. Gıda’da AB’ye Uyumla İşletmeler AB Standartlarına Getirilecek Geçtiğimiz Haziran ayının sonunda müzakereye açılan 12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslı ile ilgili müzakere sürecinde pek de kolay görülmeyen bir alana girilmiş oldu. Bize önce lütfedip bu önemli faslın müzakereye açılabilmesi için Bakanlığınızda ve diğer kuruluşlarınızda yapılan uyum çalışmaları konusunda bilgi verebilir misiniz? Bilindiği gibi 2006 yılında gerçekleştirilen Tarama sürecinin ardından “Gıda Güvenilirliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı – 12” faslının müzakerelere açılabilmesi için açılış kriterleri belir- 24 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 lenmişti. Bunların yerine getirilmesi için Bakanlığımız son derece özverili şekilde çalışmış ve AB kriterlerin karşılandığı tarafımıza bildirilmiştir. Söz konusu fasla ilişkin AB müktesebatının ulusal mevzuata aktarımında esas teşkil edecek olan 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” 11 Haziran 2010 tarihinde kabul edilmiştir. Bu Kanunla ilgili AB müktesebatının temel hususları ele alınmış, detay düzenlemeler ikincil mevzuata bırakılmıştır. Kanunun yasalaşmasından sonra, ikincil mevzuatın da yayımlanması ile 12. Fasla ilişkin AB mevzuatına tam uyum sağlanmış olacaktır. Ancak, şu aşamada henüz AB üyesi değilken her alandaki müktesebatın birebir uyumlaştırılması ya da uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle de, her bir mevzuat bazında bir uyumlaştırma ve uygulama takviminin belirlendiği Strateji Belgesi Henüz AB üyesi değilken her alandaki müktesebatın birebir uyumlaştırılması ya da uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle de, her bir mevzuat bazında bir uyumlaştırma ve uygulama takviminin belirlendiği Strateji Belgesi hazırlanmıştır. hazırlanmıştır. Belgede kimi mevzuatın uyumlaştırılması, kiminin ise uygulanması, bazısının ise belirli maddelerinin uyumlaştırılması ya da uygulanması üyelik tarihine bırakılmıştır. Strateji ayrıca müktesebatın uyumundan sonra uygulanması için gerekli olan idari ve kurumsal kapasiteye ilişkin ihtiyaçlara da yer vermektedir. 12. Fasıl kapsamına giren AB müktesebatının büyük bir bölümünün vete- riner konularıyla ilgili olması nedeniyle, müzakerelerin açılmasına yönelik hazırlık çalışmaları ağırlıklı olarak veteriner hizmetlerine odaklanmıştır. Bu çerçevede, koyun ve keçilerin kulak küpesi ile kimliklendirilmesi ve kayıt altına alınması için IPA 2008 programlaması kapsamında AB kaynaklı bir proje uygulanmakta olup; proje, küpelemenin yanı sıra kimliklendirilen hayvanların koyun ve keçi vebasına karşı aşılanmasını, hayvanların kaydı için bir veritabanı oluşturulmasını, küpelenen hayvanların bu veritabanına kaydını ve hayvan yetiştiricilerinin bilinçlendirilmesine yönelik iletişim faaliyetlerini içermektedir. Koyun ve keçilerin küpelenmesine ve kaydına başlanmış ve işletmelerin kaydını da içeren ayrıntılı bir eylem planı geliştirilmiştir. Büyükbaş hayvanların tanımlanması ve kaydedilmesi ile hareketlerinin kontrolüne ilişkin mevcut sistemin iyileştirilmesine ve AB ile uyumlaştırılmasına yönelik olarak, Sığır Cinsi Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmış ve hayvanların doğumdan itibaren en geç yirmi gün içerisinde tanımlanması zorunluluğu getirilmiştir. Öte yandan, büyükbaş hayvan hareketlerinin veritabanında ayrıntılı olarak izlenebilmesi ve etkin bir çapraz kontrol sisteminin uygulanmasını teminen TÜRKVET sisteminde bağımsız “işletmeden çıkış” ve “işletmeye varış” kayıtları tutulmaya başlanmıştır. Yeni doğan hayvanların TÜRKVET sistemine kaydı için anne küpe numarasının sisteme girişi zorunlu kılınmıştır. Hayvan pazarları ve mezbahalar dâhil tüm işletmelerin sisteme kaydını güvence altına almak üzere veriler güncellenmiştir. Şap hastalığının Kasım 2007’den bu yana gözlenmediği Trakya Bölgesinin Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) tarafından aşılı arîliğinin tanınması için Kasım 2009’da başvuruda bulunulmuştur. Şap hastalığının, endemik olarak seyrettiği Anadolu bölgesinden, Trakya bölgesine yayılmasını önlemek amacıyla Trakya’ya Yapılacak Canlı Hayvan Sevkleri ile ilgili Genelge yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmeliğin çıktığı tarihe kadar Kurban Bayramı dönemi ile sınırlı tutulan hayvan sevkleri, belirli koşulların yerine getirilmesi şartıyla yıl boyu yapılabilecektir. Trakya bölgesinin aşılı arîliği, 25.05.2010 tarihli OIE Genel Kurul Toplantısında tanınmıştır. Fasıl 12 kapsamında yapılan diğer bir çalışma da işletmelerin sınıflandırılmasıdır. Bilindiği üzere AB’ye üye olduğunda iç sınırlar kalkacak ve ürünler Topluluk içinde serbest dolaşımda olacaktır. Türkiye’de gıda işleyen işletmelerin ürünlerinin Topluluk iç pazarında yer alabilmesi için AB’nin gıda güvenilirliği kurallarına uygun üretim yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda ülke genelindeki tüm gıda işletmeleri AB kuralları esas alınarak hazırlanmış bir kontrol listesi ile değerlendirilerek uyum durumları ortaya konulmuştur. Bu fasıl kapsamında yer alan bir diğer konu olan bitki sağlığı alanındaki AB’nin yasal düzenlemelerinin iç huku- Önümüzdeki dönemde, bu Fasıl ile ilgili temel hedefimiz öncelikle açılış kriterlerinden biri olan mevzuat uyum stratejimiz ile öngördüğümüz öncelikler çerçevesinde uyum çalışmalarına devam etmek ve kapanış kriterlerinin yerine getirilmesi için tüm ilgili taraflarla birlikte yoğun çalışmalarımızı sürdürmek olacaktır. ka aktarılması ve ülke çapında uygulanması kapsamında mevcut yasal metinlerin birçoğunda çeşitli iyileştirmeler ve değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca TRAB Mali İşbirliği Programı kapsamında, yürütülen çeşitli projeler ile AB müktesebatının ulusal mevzuata aktarılması ve uygulamaya geçirilmesi için gerekli olan teknik ve idarî yapılanmanın ve ihtiyaç duyulan fiziki altyapının oluşturulması başka bir deyişle kurumsal kapasitenin geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yürütülmüş ve yürütülmeye devam etmektedir. AB bitki sağlığı politikaları dört genel başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, zararlı organizmalar, bitki koruma ürünleri, bitki çeşit hakları, tohum ve fide kalitesidir. Bu başlıklar tek tek ele alındığında bitki sağlığı ile doğrudan veya dolaylı olarak ilişki içerisinde bulunan birçok sektör ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu alanda yapılan ve yapılacak olan her türlü düzenlemenin sektör paydaşlarına etkisi olacaktır. Bu başlıkta zararlı organizmalara ilişkin temel prensip, bitki ve bitkisel ürünlerle zararlı organizmaların Topluluğa girişini ve bunların Topluluk içerisinde yayılmasını önlemektir. Ülkemizde bitkisel çoğaltım materyalleri için ülke içerisindeki dolaşımda Zirai Karantina Taşıma ve Satış Sertifikası kullanılır- İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 25 Açılış kriterleri kapsamında AB hijyen kurallarına göre sınıflandırılan işletmelerin, AB standartlarına gelebilmesine yönelik işletme bazında detaylı planlar hazırlanacaktır. AB’ye göre sınıflandırılmış olan işletmeler için hazırlanacak olan detaylı modernizasyon planında işletmelerin uyumlaştırılabilecek olanları için ne kadar süre ve ne kadar yatırım yapılması gerektiği yer alacaktır. Bu işletmelerden AB standartlarına getirilemeyecek durumda olanların faaliyetlerinin sonlandırılması gerekecektir. ken ithalat ve ihracatımızda Bitki Sağlık Sertifikası kullanılmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizde AB ile uyumlu bitki pasaport sisteminin kurulması amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Bitki Sağlığı politikasının bir diğer önemli başlığı bitki koruma ürünleridir. Ülkemizin, Avrupa Birliği yönünde bitki koruma ürünleri ile ilgili düzenlemelerin oluşturulmasında temel aldığı konular ruhsatlandırma, pazara sunma, yasaklı maddelerdir. Ülkemizdeki düzenlemelerin birçoğu Avrupa Birliği ile uyumludur. Avrupa Birliği ile ülkemizin farklılık gösterdiği husus, emsalden ruhsatlandırma sisteminde ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki emsalden ruhsatlandırma sisteminde, emsalden ruhsat verilecek ürünlerde ruhsat dosyasında yer alması gereken bilgiler emsal gösterilen ürün üzerinden yapılmaktadır. Avrupa Birliği’nde ise bir ürünün emsalden ruhsatlandırılması söz konusu olsa dahi bilgiler (gerekli olan testler) ürünün kendisi üzerinde 26 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 de yapılmakta ve uygun koşullar sağlanması halinde ruhsat verilmektedir. Bitki sağlığındaki diğer bir konu bitki çeşit hakları olup, AB’de 1994 yılında yeni bitki çeşitlerini korumak için Topluluk Bitki Çeşit Hakları Sistemi kurulmuştur. Bu sistem Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması için Uluslararası Birlik olan 19 Mart 1991 tarihli en son UPOV ile modellenmiştir. Türkiye UPOV Sözleşmesi çerçevesindeki Uluslararası Yeni Bitki Çeşitlerini Korunma Birliği’ne (UPOV), 18 Kasım 2007 tarihinde üye olmuştur. Bir diğer konu olan AB’de tohum ve fide kalitesine ilişkin Direktif oluşturulmasının sebepleri arasında bitki sağlığı açısından kullanıcıya, satın alınan tohum konusunda güvence verilmesi amacıyla bir sertifikasyon sisteminin uygulanması ile çeşit özelliği ve saflığı, çimlenme kapasitesi ile spesifik saflık açısından tohum garantisinin sağlanması yer almaktadır. Bu alanda uyum sağlamak için Türkiye gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmeye devam etmektedir. Tohum ve fide kalitesi alanındaki ana metinler için tam uyumun 2013 yılı sonuna kadar sağlanması öngörülmektedir. Yine bu fasılla ilgili olarak müzakere süreci sırasında yapılacak olan çalışmalarla ilgili bilgi lütfeder misiniz? Açılış kriterlerinin karşılandığının tarafımıza bildirilmesinden sonra Brüksel’de gerçekleştirilen 9. Hükümetlerarası Katılım Konferansı’nda Fasıl 12 müzakerelere açılmış ve fasla ilişkin müzakerelerin geçici olarak kapatılabilmesi için kapanış kriterleri belirlenmiştir. Önümüzdeki dönemde, bu Fasıl ile ilgili temel hedefimiz öncelikle açılış kriterlerinden biri olan mevzuat uyum stratejimiz ile öngördüğümüz öncelikler çerçevesinde uyum çalışmalarına de- vam etmek ve kapanış kriterlerinin yerine getirilmesi için tüm ilgili taraflarla birlikte yoğun çalışmalarımızı sürdürmek olacaktır. Türkiye, Gümrük Birliği sonrasında başladığı çalışmalarla bu başlık altındaki mevzuatın bir kısmını hâlihazırda uyumlaştırmış ve uygulamaya başlamıştır. Diğer yandan, Fasıl 12 Fasıl Strateji Belgesinde bu alanda AB’ye uyum için önceliklerimiz, mevcut durumumuz, uyumlaştırma ve uygulama için öngördüğümüz takvim, gerek duyulan kurumsal yapı, insan kaynakları, teknik altyapı ve muhtemel finansman ihtiyacımız ortaya konulmuş olup, yol haritamız çizilmiştir. Bu belgede uyumlaştırılmış mevzuat da yer almaktadır, uyumlaştırılması ve uygulanması üyelik sonrasına bırakılacak mevzuat da belirtilmektedir. Bu aşamadan sonra bu belgede belirtilen tarihlere göre uyum çalışmaları yapılırken, bir yandan da fasıl kapsamındaki mevzuatı uygulamak için gerekli idarî ve laboratuar kapasitesinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır. Bakanlığımız, mevzuat uyumuna, ikincil mevzuat hazırlanmasına dayanak teşkil edecek temel AB metinlerinden başlayacaktır. Strateji belgesinde yer alan uyumlaştırma ve uygulama takvimi, ülkemizin öncelikleri, sektörel gereksinimler ve kullanılabilir kaynaklar dikkate alınarak belirlenmiş olup, hayvansal yan ürünler, TSEler ve hayvan refahı gibi uygulaması yüksek maliyetli ve önemli ölçüde yatırım gerektiren konularda uyum ileri tarihlere ertelenmiştir. Diğer yandan bazı mevzuat için üyelik tarihinde uygulamaya başlayacağımızı belirtmiş olsak da tam üyelik tarihinde bunu uygulayacak şekilde önceden kurumsal kapasitenin oluşturulmuş olması gerekmektedir. Bununla birlikte faslın geçici olarak kapanmasının sağlanması için kapanış kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da bir zaman planlaması çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Uyumsuz olan işletmelerin uyumlaştırılmasına yönelik detaylı bir ulusal plan hazırlanacaktır. Bu plan dâhilinde işletmeler, AB fonları, diğer dış kaynaklı fonlar ve ulusal fonlardan yararlanarak ya da işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak AB standartlarına getireceklerdir. Bu önemli alanın, yürütülecek müzakereler sonucunda AB standartlarına kavuşacak olmasının en başta üreticiler ve dolayısıyla tarım sektörü, tüketiciler ve bir bütün olarak Türkiye ekonomisi üzerindeki muhtemel etkileri konusundaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? Örneğin, açılış kriterleri kapsamında AB hijyen kurallarına göre sınıflandırılan işletmelerin, AB standartlarına gelebilmesine yönelik işletme bazında detaylı planlar hazırlanacaktır. AB’ye göre sınıflandırılmış olan işletmeler için hazırlanacak olan detaylı modernizasyon planında işletmelerin uyumlaştırılabilecek olanları için ne kadar süre ve ne kadar yatırım yapılması gerektiği yer alacaktır. Bu işletmelerden AB standartlarına getirilemeyecek durumda olanların faaliyetlerinin sonlandırılması gerekecektir. Bu duruma tek istisna olarak görülen geleneksel ürünlerin üretimini yapan işletmelerin de genel hijyen kurallarına uyması ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek bir şekilde üretim yapmaması şartı aranacaktır. Ülkemizin coğrafi konumu ve doğu sınırlarına komşu ülkelerde seyreden hastalıklar, hayvan hastalıkları ile mücadelede başarı için ülke genelinde alınacak önlemlerin yanısıra bölgesel işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Öte yandan, aile işletmeciliğinin yaygın oluşu ve tarım sektörünün sosyoekonomik yapısı, hastalıklarla mücadelede hayvan sahiplerinin eğitimini ve bilinçlendirilmesini de önemli kılmaktadır. Şap hastalığı gibi Avrupa Birliği’nde gözlenmeyen ancak ülkemizde endemik seyreden hastalıkların kontrolü yüksek maliyetli olup, hastalık çıkışı halinde AB’dekine benzer şekilde itlaf politikasının uygulanabilmesi, hayvan varlığımız da dikkate alındığında, hastalık oranının önemli ölçüde azaltılmasını veya hastalığın eradike edilmesini gerektirmektedir. Trakya bölgesinin İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Anadolu’dan ayrılmış olması, eradikasyon çalışmalarında kolaylık sağlamıştır. Öte yandan, Anadolu’da böyle bir doğal avantajın yokluğu, tüm paydaşların, hayvan hareketleri kontrolü, biyogüvenlik önlemleri ve hastalık bildirimi gibi hususlarda azami dikkatini ve işbirliğini gerektirmektedir. Diğer yandan, hayvan hastalıkları ile mücadele aynı hızla devam edecektir. Bilindiği üzere Trakya Bölgesi OIE tarafında şap hastalığından aşılı arî bölge olarak tanınmıştır. Şap hastalığının Anadolu’da kontrolü ve eradikasyonu için çalışmalar aynı hızla devam edecektir. İlgili kapanış kriteri gereği, faslın geçici olarak kapatılabilmesi için sözü edilen itlaf politikası dâhil, şap hastalığına ilişkin AB müktesebatının ülke genelinde uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda, Trakya bölgesi ile başlatılan eradikasyon çalışmalarının aşamalı olarak diğer bölgelerde sürdürülmesi planlanmaktadır. Hayvan refahı alanında, geleneksel kafeslerden zenginleştirilmiş kafes sistemine geçişin yumurta sektörüne yatırım maliyetleri getirmesi beklenmektedir. Hayvan naklinde AB’ye uyumlu hayvan refahı kurallarının uygulanması uygun nakil araçlarının alımı, nakliyeci- lerin eğitimi ve sertifikasyonu, uzun süreli nakiller için dinlendirme ve kontrol noktaları oluşturulması ve denetçilerin eğitimi gibi birden fazla bileşen içermektedir. Tam yem yasağının uygulanmasıyla yem sektöründe gerçekleşecek muhtemel iş kaybı için alternatif iş alanları yaratılması ve sektörde gözlenen direncin iletişim yoluyla aşılması gerekecektir. 12. faslın açılış kriterleri kapsamında Türkiye’deki gıda işletmeleri AB hijyen kurallarına göre sınıflandırılmış, uyumlu işletmeler ve uyumsuz olan ve kısa/uzun vadede uyumlaştırılabilecek işletmeler belirlenmiştir. Bundan sonra uyumsuz olan işletmelerin uyumlaştırılmasına yönelik detaylı bir ulusal plan hazırlanacaktır. Bu plan dâhilinde işletmeler, AB fonları, diğer dış kaynaklı fonlar ve ulusal fonlardan yararlanarak ya da işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak AB standartlarına getireceklerdir. Üyelik tarihinde bu uyumu sağlayamayan sınırlı sayıda işletmeye uyum için belli bir süre tanınabilecektir. Bu işletmelerin uyum çalışmalarını belirlenen süre zarfında tamamlamaları gerekmektedir. Ancak bu süre zarfında bu işletmeler ürünlerini sadece yerel piyasaya arz edebileceklerdir. Bilindiği üzere AB’ye üye olduğunda iç sınırlar kalkacak ve ürünler Topluluk içinde serbest dolaşımda olacaktır. Bu konunun Fasıl 12 kapsamındaki yansıması tüketici sağlığının korunması olacaktır AB bitki sağlığı politikaları altındaki dört genel başlık olan zararlı organizmalar, bitki koruma ürünleri, bitki çeşit hakları, tohum ve fide kalitesi tek tek ele alındığında bitki sağlığı ile doğrudan veya dolaylı olarak ilişki içerisinde bulunan birçok sektör ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu alanda yapılan ve yapılacak olan her türlü düzenlemenin sektör paydaşlarına etkisi olacaktır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 27 Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen BAĞIŞ Stratejinin ikinci platformu ise tüm fasılları kapsamına almaktadır ve burada amaç siyasi engel olsun olmasın ilgili fasıllarda ülkemiz öncelikleri çerçevesinde 2014 yılına kadar AB Müktesebatına en üst seviyede uyumu sağlamaktır. Ülkemizin Öncelikleri Çerçevesinde 2014 Yılına Kadar AB Müktesebatına En Üst Seviyede Uyumu Sağlanacaktır Türkiye AB Resmi Müzakere Sürecinden Daha Hızlı Hareket Edecek Geçtiğimiz Haziran ayının sonunda müzakereye açılan 12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası” Faslı ile birlikte halen ele alınan fasıl sayısı 13 e çıkmış bulunuyor. Bu temponun ülkemizdeki pek çok kişi ve kurum gibi zatıâlinizi de memnun etmediğini biliyoruz. Önümüzdeki dönemde müzakere sürecinin hızlandırılabilmesi için ne tür çalışmalar yürüttüğünüzü ve planladığınızı öğrenebilir miyiz? Türkiye’nin katılım süreci, Avrupa Birliğine (AB) resmi katılım müzakereleri süreci ve Türkiye’nin kendi reform süreci olmak üzere iki açıdan ele alınmalıdır. İlkinde AB’nin ve üye devletlerin belirlediği çerçeve, sürecin ivmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak ikincisinde ülkemizin gösterdiği performans belirleyici olmaktadır. Bu 28 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 yüzden de ikincisinde daha hızlı ve verimli şekilde hareket edebiliyoruz. Zaten biz sadece AB resmi müzakere sürecine bağlı kalıp hızımızı yavaşlatmak niyetinde değiliz. Biz AB’ye üyeliği ülkemizin halkımızın hak ettiği çağdaş normlara ve yüksek yaşam standartlarına ulaşmada önemli bir itici güç olarak görüyoruz. 2010 yılı başında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin ilgili tüm kurumlarla birlikte oluşturduğu “Türkiye’nin Katılımı İçin AB Stratejisi”de bu temel yaklaşımın bir sonucudur. Söz konusu Strateji dört platform üzerine kuruludur. Stratejinin birinci platformu bahsetmiş olduğum resmi müzakere süreci kapsamında yapılacak çalışmalardan oluşmaktadır. Önümüzdeki dönemde ilk etapta Rekabet ve Kamu Alımları fasıllarını açmayı planlıyoruz. Bu iki fasla ilişkin çalışmalarımız son aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Stratejinin ikinci platformu ise tüm fasılları kapsamına almaktadır ve burada amaç siyasi engel olsun olmasın ilgili fasıllarda ülkemiz öncelikleri çerçevesinde 2014 yılına kadar AB Müktesebatına en üst seviyede uyumu sağlamaktır. Bu yaklaşım, AB’ye üye- Biz sadece AB resmi müzakere sürecine bağlı kalıp hızımızı yavaşlatmak niyetinde değiliz. Biz AB’ye üyeliği ülkemizin halkımızın hak ettiği çağdaş normlara ve yüksek yaşam standartlarına ulaşmada önemli bir itici güç olarak görüyoruz. lik hedefinin devletimizin kararlılıkla sürdürdüğü bir politika olduğunun net göstergesidir. Söz konusu politikanın bir enstrümanı olarak, bütün kamu kurum ve kuruluşlarımızın üst düzey temsilcilerinden oluşan İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi düzenli olarak başkanlığımda toplanarak, çalışmaların mümkün olan en etkin şekilde sürdürülmesine katkı sağlamaktadır. Katılım sürecinde gerek mevzuat uyum çalışmaları gerekse bu düzenlemeleri, kurumlarımızın en etkin şekilde uygulayabilmesine ve idari kapasitenin güçlendirilmesine yönelik yürüttüğümüz yüzlerce proje esasen geri dönülemez bir şekilde sürecin ivmesini korumaktadır. Öte yandan, bazı fasıllarda AB üyesi birçok ülkeden çok daha ileri durumdayız. Örneğin teknik açılış kriteri olmayan fakat ek protokol nedeniyle askıya alınan Mali Hizmetler faslında, uyum düzeyimiz birçok AB üyesi ülkeden çok daha ileri seviyededir. Açıldığına ya da kapandığına bakmaksızın her fasılda her alanda ara vermeksizin çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Örneğin geçici olarak kapanan Bilim ve Araştırma faslında önemli gelişmeler kaydettik. 7. Çerçeve Programının ilk üç yılında ödediğimiz 60 milyon Avroluk ulusal katkı payına karşılık 70 milyon Avro geri dönüş sağladık. Japonya ile Avrupa Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Faaliyetlerinin İlişkilendirilmesi ve Koordinasyonu projesinde, Türkiye koordinatör ülke oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni temsilen liderlik rolü üstlenmesi, ülkemiz adına önemli bir gelişmedir. Türkiye, 2007-2010 yılları arasında Avrupa’da tersine beyin göçü projesinden en çok faydalanan ikinci ülke olmuştur. Bütün bu gelişmeler ivmenin artarak devam ettiğinin ispatıdır. Çalışmalarımızı yeni AB stratejimizin 3. platformu olan Siyasi kriterler alanında da ara vermeksizin sürdürmekteyiz. Anayasa değişikliklerine ilişkin pakette yer alan düzenlemeler, başta siyasi kriterler olmak üzere ülkemizin Avrupa Birliği uyum sürecinde temel aldığı kriterler ışığında hazırlanmıştır. Ayrımcılıkla mücadele, kişisel verilerin korunması, çocuk hakları, sendikal haklar gibi vatandaşlarımızın sosyal yaşamına oldukça müspet yansımaları olacak hükümler içeren bu Anayasa Paketi, mevcut siyasi koşullar altında en temel demokratikleşme ve insan hakları unsurlarını hedef alan reform sürecimizde de büyük bir dönüm noktasını teşkil edecektir. Anayasa Paketinde önerilen değişiklikler, ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, tam yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını ve tam üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin ilgili Sözleşmelerini temel alarak hazırlanmıştır. Anayasa değişikliğinin öngördüğü birçok tedbir, AB müktesebatının anayasal nitelik taşıyan Antlaşmalarında ve AB Temel Haklar Şartı’nda da zikredilmektedir. Bu itibarla AB tarafından Türkiye’ye ilişkin yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgeleri ve İlerleme Raporlarında dile getirilen hususları da azami ölçüde dikkate alması nedeniyle, müzakere sürecindeki değerlendirmelere olumlu katkı sağlayacaktır. Siyasi kriterler alanındaki çalışmaları yakından izlemek üzere oluşturulan Reform İzleme Grubu da düzenli olarak toplanmakta, süreçte atılması gereken adımları en üst seviyede ele almakta ve çalışmalara yön vermektedir. Kuşkusuz, tüm bu çalışmaları yaparken, Yeni AB Stratejimizin 4. Platformu olan “İletişim Stratejisine özel bir önem atfediyoruz. Hem Avrupa ülkeleri kamuoylarında hem de iç kamuoyumuzda ülkemiz ve ülkemizin AB üyeliği konusunda önyargılar ve eksik bilgilerden kaynaklanan yanlış algılamayı gidermek için Sivil Toplum Diyaloğu ve İletişim konusunu önemli bir araçtır. En büyük sorunumuz olan ön yargıların giderilmesinin, AB ile müzakere sürecine ivme kazandıracağı da açıktır. Keza ülkemizde de AB’ye ilişkin bazı yanlış algılamalar ve bilgi eksiklikleri görülmektedir. Ülkemizde son yıllarda gerçekleştirilen reformlar, dış politikada artan etki ve ağırlığımız ve gerek kamu kuruluşlarımız gerek sivil toplum kuruluşlarımız ve özel sektör tarafından AB ülkelerinde ve ülkemizde gerçekleştirilen bazı etkinlikler sayesinde ülkemizin tanıtımı ve iletişimi ile AB’nin Japonya ile Avrupa Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Faaliyetlerinin İlişkilendirilmesi ve Koordinasyonu projesinde, Türkiye koordinatör ülke oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni temsilen liderlik rolü üstlenmesi, ülkemiz adına önemli bir gelişmedir. ülkemizde algılanışı konusunda belli ölçüde başarı sağlanmıştır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu değiştirilirken bu husus da dikkate alınmış, 51 yıllık Türkiye-AB ilişkisinde ilk defa doğrudan AB’ye yönelik İletişim faaliyetlerinden sorumlu bir birim oluşturulmuştur ve Ocak 2010 itibarıyla Türkiye’nin AB İletişim Strateji uygulamaya konmuştur. Sivil Toplum Diyaloğu ve İletişim faaliyetlerimiz kapsamında, bir yandan gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle Türkiye’yi AB’ye anlatmaya çalışırken, AB İletişim Stratejimiz kapsamındaki etkinliklerle de hem bilgilendirme hem görünürlük açısından önemli çalışmalar yapılmaktadır. Mümkün olduğunca fazla resmi temsilciyle görüşmeler gerçekleştirmenin yanında düşünce kuruluşları, sektör temsilcisi kuruluşlar, üniversiteler, yerel-yabancı basın gibi farklı kesimlere de ulaşmaya ve sürece aktif bir şekilde katılmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Yine bu amaçla, illerimizde AB süreci ile ilgili heyecanı canlandırmak ve yürütülen AB çalışmalarını koordine etmek üzere, 81 ilin tamamında AB Daimi Temas kişisi olarak faaliyet gösterecek Vali Yardımcılarımız belirlenmiş ve AB Uyum Yönlendirme ve Danışma Kurulları oluşturulmuştur. Tüm bu çalışmaların amacı, hem Türkiye’de hem AB’de bulunan önyargıların, korkuların ve bilgi eksikliğinin, siyasi ve teknik alanda kaydedilen olumlu gelişmelerin önüne geçmesini engellemektir. Nitekim bu çabaların karşılığını daha net bir şekilde almaya başladık. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 29 Türkiye’de hayvansal yan ürün işletmeleri dâhil onaylı işletme sınıfında yer alan hayvansal ürün işletmelerinin sayısı 5.000’in üzerindedir. Bu işletmelerin sadece % 7’si AB koşullarını karşılayabilmektedir. Geri kalan işletmelerin AB koşullarını karşılayacak biçimde modernizasyonu gerekmektedir. Türkiye’nin AB Müzakere sürecinde kararlılıkla ilerlediği gerçeği, gerek dünya gerek AB ülkelerinde artık her platformda kabul edilmekte ve takdirle karşılanmaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu dinamizm ve potansiyelle Avrupa kıtasının geleceğini şekillendireceği hususu AB ülkelerinde de giderek artan bir şekilde kabul görmektedir. Birçok Avrupalı entelektüel ve politikacı AB’nin şu anda Türkiye’ye karşı izlediği politikayı yanlış bulmaktadır ve bunu birçok ortamda açıklıkla dile getirmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği’nin olmazsa olmaz bir aktörü konumuna gelmiştir. Bu durum, Avrupa Birliği’nde son dönemlerde yayımlanan raporlarda da teyit edilmektedir. Kamuoyunda “Akil Adamlar” olarak da bilinen ve AB’nin geleceği hakkında çalışmalar yapmak üzere 2007 yılında kurulan AB Düşünce Grubu’nun raporunda, AB’nin önündeki en önemli tehlike olarak ekonomik ve siyasi gücünün azalması ve dengelerin Asya’nın lehine kayması belirtilmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde Avrupa Birliği’nin Asya kıtasının uzantısından başka bir şey olmayacağı endişesi dile getirilerek, çözüm olarak genişlemenin devam etmesine ve Türkiye’nin üyeliğine özel atıf yapılmaktadır. Türkiye’nin isminin raporda zikredilmesi, AB’nin karşısında hala üyelik kriterlerini yerine getirmek üzere reform sürecine devam eden ve bu süreçte ivmesini kaybetmeyen bir Türkiye olmasının sonucudur. 30 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Daha önce müzakereye açılan Çevre Faslının ardından “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası” Faslı ile birlikte her açıdan önemli ülkemize uyum konusunda ciddi mali yükler getirebilecek fasıl sayısı ikiye çıkmış bulunuyor. Bu yüklerin nasıl karşılanabileceği konusunda halen yürütmekte olduğunuz bir çalışma var mıdır? Özellikle Türk ekonomisinin rekabet gücü ve kamu finansman dengeleri açısından konuyu değerlendirebilir misiniz? Bilindiği gibi 12 no’lu “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslı 30 Haziran 2010 tarihinde müzakerelere açılmıştır. Bu fasıl kapsamında ele alınan mevzuatın bir çoğu tarımsal ürün ve gıdanın AB içerisinde serbestçe dolaşabilmesi için gerekli olan bir takım teknik şartlarla beraber, hijyen kriterleri ve sağlık şartlarını da ortaya koymaktadır. Dolayısı ile fasıl kapsamındaki mevzuatın AB’de uygulandığı şekli ile uygulanması kamu ve özel sektör üzerinde önemli mali etki yaratacaktır. Bu bağlamda, fasıl kapsamındaki mevzuata uyum ve uygulama takvimini içeren strateji, ekonomik şartlar ve kamu finansman dengeleri göz önüne alınarak, kamu kaynakları, çiftçiler ve gıda işletmeleri dâhil özel sektör üzerindeki mali etkileri zamana yayacak biçimde oluşturulmuştur. AB mevzuatına göre gıda işletmeleri 2 sınıfta değerlendirilmekte ve her sınıf için farklı hijyen kriterleri şartı bulunmaktadır. Kayıtlı işletmeler olarak adlandırılan bitkisel ürünlerin işlendiği işletmeler ile balıkçı tekneleri, lokanta restoran gibi yerlerin Türkiye’nin AB’ye üyelik tarihinde bu kriterleri mutlak surette karşılaması gerekmektedir. Bu daha önceki genişleme kapsamında da aynı şekilde olmuştur. Onaylı işletmeler olarak adlandırılan ve hayvansal ürünlerin işlendiği süt, kırmızı-kanatlı-su ürünleri işleme tesisleri ile hayvansal yan ürün işletmeler daha katı hijyen kriterlerine tabidir Türkiye’de hayvansal yan ürün işletmeleri dâhil onaylı işletme sınıfında yer alan hayvansal ürün işletmelerinin sayısı 5.000’in üzerindedir. Bu işletmelerin sadece % 7’si AB koşullarını karşılayabilmektedir. Geri kalan işletmelerin AB koşullarını karşılayacak biçimde modernizasyonu gerekmektedir. Üyelik tarihine kadar modernize edilmeyen veya bu yatırımları tamamlama açısından üyelik sonrasındaki bir tarihe kadar geçiş süresi alınmayan işletmelerin kapatılması gerekecektir. Nitekim Faslın kapanış kriterlerinden biri bu işletmelerin modernizasyonuna yönelik takvimi içeren bir ulusal planın hazırlanmasıdır. Bu konuda Dünya Bankası finansmanı ile hâlihazırda bir proje yürütülmektedir. Proje kapsamında bugüne kadar yürütülen çalışmalarda, sektör üzerindeki maliyetin 1.2-2 milyar Avro civarında olacağı yönünde bir ön tespitte bulunulmuştur. Projenin Eylül 2010’da başlayacak. İkinci aşamasında bu işletmelerin rekabet edebilirliğinin analizi ve modernizasyon planının genel çerçevesi ve maliyeti ortaya konulacaktır. Bu işletmelerinin bir kısmının modernizasyonu için gerekli olan finansman AB’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı Kırsal Kalkınma bileşeni için hazırlanan program (IPARD programı) kapsamında belirlenen illerde AB kaynakları ile karşılanabilecektir. Ancak bu illerdeki diğer işletmeler (IPARD Programı kapsamına dâhil edilmeyen) ile IPARD programından yararlanmayan illerdeki işletmelerin modernizasyonunun nasıl ve hangi kaynaklardan karşılanacağı konusunda çalışmalar yukarıda bahsedilen Dünya Bankası finansmanlı proje kapsamında devam etmektedir. Bir diğer önemli konu hayvan hastalıkları ile mücadelede gerekli olan finansman ve insan kaynağı ihtiyacıdır. Aslında hayvansal ürünlerin elde edildiği hayvanların AB mevzuatına göre hastalıklardan Çevre faslında ise durumu şöyle özetleyebilirim. Elbette daha temiz bir çevre ve daha yüksek standartlara ulaşmak zaman alacaktır. Gerekli yatırımların maliyetinin yüksek olması nedeni ile ekonomik şartlar ve kamu finansman dengeleri de gözetilerek, yatırımlar zamana yayılacak ve özellikle altyapının tamamlanması için belirli alanlarda üyelikten sonraki dönem için geçiş süreleri talebimiz olacaktır. arî olması gerekmektedir. AB’de bir hayvan hastalığı çıktığında hayvanlar itlaf edilmektedir. Türkiye’de çok sayıda hayvan hastalığının yaygın olarak görüldüğü göz önüne alındığında tazminatı verilerek bu hastalıklara karşı uygulanacak itlaf politikası kamuya önemli bir yük getirecektir. Bu mali kaynağın boyutu nedeniyle bu konudaki AB mevzuatının uygulanması için uzun bir süreç öngörülmüştür. Ayrıca bu alanda uygulama kapasitesi açısından yüksek bütçeli hastalık kontrol projeleri, AB katılım öncesi mali yardımları kapsamında desteklenmiş olup, bu destekler devam etmektedir. Bütün bu mali etkilerine rağmen, fasıl kapsamında ilerleme sağlanması vatandaşlarımızın sağlıklı gıdaya erişimin sağlanması ve yaşam kalitesinin arttırılması açısından önemlidir. Ayrıca üyelikten önce AB mevzuatının ulusal mevzuata aktarımı ve birebir uygulanması Türk tarım ve gıda ürünlerinin AB’ye ihracatını kolaylaştıracaktır. Zira AB ithal ettiği ürünlerde, AB içerinde geçerli olan kurallara eşdeğer kuralların varlığını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Nitekim şu anda AB ülkelerine yapılan ihracatta karşılaşılan sorunların önemli bir bölümü, ilgili alandaki düzenlemelerin AB mevzuatı ile uyumlu olmamasından kaynaklanmaktadır. Bir çok ülke, AB hijyen ve sağlık kriterlerini çıta olarak görmekte, ithalat açısından AB’nin ithalat yaptığı ülke ve işletmeleri referans olarak kullanmaktadır. Bu nedenle, AB ile tarım ve gıda ürünleri ticaretinin gelişmesi, diğer ülkelere yönelik ihracatımızda da artışa yol açabilecektir. Çevre faslında ise durumu şöyle özetleyebilirim. Elbette daha temiz bir çevre ve daha yüksek standartlara ulaşmak zaman alacaktır. Gerekli yatırımların maliyetinin yüksek olması nedeni ile ekonomik şartlar ve kamu finansman dengeleri de gözetilerek, yatırımlar zamana yayılacak ve özellikle altyapının tamamlanması için belirli alanlarda üyelikten sonraki dönem için geçiş süreleri talebimiz olacaktır. Çevre faslının açılmasına yönelik olarak Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan Strateji Belgesi, 2007 yılında Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylanan Entegre Uyumlaştırma Çevre Stratejisini (UÇES) temel almıştır (UÇES’de toplam maliyet 59 milyar Avro olarak tahmin edilmiştir: Su sektörü için 33.9 milyar, atık 9.56 milyar, endüstriyel kirlilik 14.8 milyar Avro). Strateji Belgesi AB müktesebatının gereklilikleri ve bu gerekliliklerin Türk ekonomisinin rekabet gücü ve finansman kaynakları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Çevre faslına ilişkin ülkemiz müzakere pozisyonu da tüm ilgili taraflarla istişare edilerek hazırlanmıştır. AB Mali Yardımları her yıl Türkiye’ye tahsis edilen hibe nitelikli yardımlardır. Söz konusu yardımlar Avrupa Komisyonu ve Türkiye’nin birlikte seçtikleri proje ve programlara mali destek sağlamak için kullanılmaktadır. 2002–2006 döneminde çevre projeleri için yaklaşık 175 milyon Avro kullanılmış, bu tutarın 136 milyon Avrosu hibelerden karşılanmıştır. Avrupa Komisyonu, 2007–2013 yılları arasında aday ülkelere yapacağı mali yardımların çerçevesini belirlemek üzere yeni bir düzenlemeye gitmiş ve daha önceden farklı programlar altında yürütülen mali yardımlar, Katılım Öncesi Mali Araç (IPA) diye adlandırdığımız tek bir program altında düzenlenmiştir. 2007–2013 dönemi için çevre altyapı yatırımları için öngörülen bütçe 204 milyon Avro’dur. Bu bütçenin % 85’i AB hibesi olarak, % 15’i ise ulusal kaynaklardan sağlanmaktadır. Yine 2007-2013 dönemi için tüm fasıllarda kurumsal kapasitenin geliştirilmesi alanında yapılacak projelerin kullanacağı toplam hibe miktarı 1 milyar 660 milyon Avro olup, bu meblağdan çevre faslı için harcanacak miktar ilgili kurumlarımızın ihtiyaçları dikkate alınarak süreç içinde hazırlanmış olan strateji belgelerine uygun olarak ülkemiz öncelikleri doğrultusunda belirlenmektedir. AB mali yardımları dışında AB üye ülkeleri ile yapılan ikili anlaşmalarla sağlanan destekler de ülkemiz tarafından uyum çalışmalarında kullanılmaktadır. Özellikle Hollanda’nın MATRA programı ile AB çalışmalarına aktarılan destek önemli boyuttadır. Bu desteğin en önemli bölümü çevre konularındadır. Türkiye’nin AB Müzakere sürecinde kararlılıkla ilerlediği gerçeği, artık her platformda kabul edilmekte ve takdirle karşılanmaktadır. Türkiye-AB ilişkisinin en üst organı olan Ortaklık Konseyi’nin 48. Toplantısında bu takdir bir kez daha not edilmiştir. Ayrıca Çevre faslı müzakerelere açıldıktan sonra özellikle çevre teknolojileri konusunda tecrübeli üye ülkeler ülkemizle ikili işbirliği çalışmaları yürütmek üzere bağlantıya geçmiş bulunmaktadır. Çevre faslı kapsamında ortaya konulan uyum maliyetleri, salt AB katılım süreci nedeni ile ortaya çıkan yatırımlar olarak değil, Türk halkının daha temiz bir çevrede yaşama hakkı ve küreselleşen dünyada ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kapsamında zaten yapılması öngörülen yatırımlar olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan unutulmamalıdır ki, Çevre faslı kapsamında AB müktesebatına uyum amacı ile hava kalitesi, iklim değişikliği, çevresel etki değerlendirmesi, endüstriyel kirliliğin önlenmesi, su kalitesi, atık yönetimi, gürültü, kimyasallar ile doğanın ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi son derece önemli alanlarda gerçekleştirilecek çalışmalar, halkımızın yaşam kalitesinin arttırılması ve gelecek nesillere daha sağlıklı bir çevrenin bırakılması açısından katkı sağlayacaktır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 31 TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Necdet BUZBAŞ AB gıda güvenliğinin temel ilkelerinden biri olan “Gıda ile ilgili her alanda insan sağlığı ve tüketici çıkarlarının en yüksek düzeyde korunmasını temin etmek”, tüketici bilinçlenme seviye ve sayısını hızla artıracaktır. Hak ve sorumluluklarının farkında olan tüketici, tercihlerini doğru yönde yapacaktır.Bu bilinçli tercihler kayıtdışılığı en aza indirerek Türk Gıda Sanayi’nin olumlu yönde etkilenmesine olanak sağlayacaktır. Gıda’da AB’ye Uyum Tüketici ve Sanayiciyi Olumlu Etkileyecek Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerinde nihayet “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikaları” faslını 30 Haziran’da açmayı başardık! AB tam üyelik sürecine inancın azaldığı heyecan kaybının yaşandığı bir dönemde bu faslın (12.nci fasıl) açılması büyük başarıdır.Bu başarıda AB dönem başkanlığını yürüten İspanya’nın da hakkını teslim etmek yerinde olacaktır. Hatırlanacağı gibi, 11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki’de yapılan AB zirvesi Türkiye’yi tam üye adayı ilan etti. Ardından 17 Aralık 2004 tarihli AB zirvesinde üyelik müzakerelerinin 2005 sonbaharında başlaması kabul edildi ve müzakereler 3 Ekim 2005’de resmen başladı. 1 Ocak 2010’da AB dönem başkanlığını üstlenen ve Türkiye’ye verdiği desteği her ortamda açıkça ifade eden İspanya, dönem başkanlığı süresince Türkiye ile en az 4 faslı müzakereye açmayı planlıyordu.Ancak İspanya, Kıbrıs Rum Kesimi ile Fransa’nın engellemesi yüzünden bu planını gerçekleştiremedi. Türkiye’nin gereken yasal düzenlemeyi 32 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 tamamlayıp (5996 sayılı kanun, kabul tarihi 13.06.2010).AB’ye iletmesiyle başlayan süreç, İspanya’nın olağanüstü çabalarıyla, dönem başkanlığının son gününde 12.nci faslın açılması başarısı ile noktalandı. Aday ülke tam üye olabilmek için kendi mevzuatını tam 35 başlıkta toplanan AB müktesebatıyla uyumlu hale getirmek zorunda.Her bir başlığın önce siyasi bir kararla açılıp aday ülke mevzuatının AB müktesebatına uyarlanması ardından yine siyasi bir kararla kapatılması gerekiyor. 12.nci fasıl “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikaları” oldukça kapsamlı bir fasıldır.Açılışı çok kolay olmamış faslın açılması için gerekli 6 kriterin gerçekleştirilmesi uzunca zaman almıştır.Bu altı açılış kriterlerini şöyle sıralayabiliriz; • Türkiye’nin, AB müktesebatı ile uyumlu “Gıda, Yem ve Veterinerlik Çerçeve Mevzuatı”nı benimsemesi ve başta kontrol kuruluşları olmak üzere sorumlulukları açık bir biçimde belirleyen hükümlerin ortaya konması. 12.nci fasıl “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikaları” oldukça kapsamlı bir fasıldır. Açılışı çok kolay olmamış faslın açılması için gerekli 6 kriterin gerçekleştirilmesi uzunca zaman almıştır. • Türkiye’nin AB Komisyonu’na, gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı politikası alanında, ilgili uluslararası standartlar ve Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) tavsiyeleri dahil olmak üzere, AB müktesebatının uyumlaştırılması, uygulanması ve yürütülmesine temel teşkil edecek bir stratejiyi sunması. • Türkiye’nin, koyun ve keçi türü hayvanların kimliklendirilmesi ve kaydına ilişkin yeterli bir sistemi uygulamaya başlaması, sığır türü hayvanların kimliklendirilmesi ve hareketlerinin kontrolü konusundaki sistemdeki zafiyetlerin giderilmesine yönelik uygun tedbirlerin alındığının kanıtlanması. • Türkiye’nin, canlı hayvanların ülke içindeki hareketleri, hareketlerin kaydı ve kesimlerin kontrolü konusunda ayrıntılı bir değerlendirmeyi Komisyon’a sunması. • Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) tarafından Türkiye’nin Trakya Bölgesi’nin aşılama suretiyle şap hastalığından ari bölge olarak tanınması. • Türkiye’nin gıda işletmelerinin iyileştirilmesi konusunda geleceğe yönelik Ulusal Program açısından, bütün gıda işletmelerinin AB Müktesebatı’ndaki kategorileri esas alan bir sınıflandırılmasını Komisyon’a sunması. Açılış kriterlerinden 1.ncisi “Gıda, Yem ve Veterinerlik Çerçeve Mevzuatı” üzerinde yapılan çalışmalar 2006 yılında başlamış ancak hazırlanan kanun taslakları üzerinde uzlaşma sağlanamadığından taslaklar birkaç kez değiştirilmek zorunda kalmıştır.Nihayet, 11.06.2010 tarihinde T.B.M.M.’de kabul edilip 13.06.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5996 sayılı “Veterinerlik Hizmetleri Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem” kanunu yürürlüğe girmiştir. 5996 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle eksik olan açılış kriterleri tamamlanmış ve daha önce de değindiğimiz gibi 12.nci fasıl 30 Haziran 2010 tarihinde açılmıştır. “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslının açılmasının vatandaşlarımızın günlük yaşantılarına doğrudan etkileri bakımından özel bir yeri olacağına inanıyorum. Kabul etmekte zorlansak da, istemesek de yazık ki ülkemizde gıda güvenliği ile ilgili bir çok olumsuzluğa şahit oluyoruz.Gıda terörü olarak adlandırılan bu olumsuzlukların azalarak tarihe karışacağını ümit ediyoruz. Yapılacak 1200’ü aşkın düzenlemeyle, tüketiciler olumlu gelişmeleri günlük hayatlarında yakından hissedecek ve yaşayacaklardır. Gıda güvenliğinin sağlanmasında en önemli etkenin bilinçli tüketici olduğunu biliyoruz.AB gıda güvenliğinin temel ilkelerinden biri olan “Gıda ile ilgili her alanda insan sağlığı ve tüketici çıkarlarının en yüksek düzeyde korunmasını temin etmek”, tüketici bilinçlenme seviye ve sayısını hızla artıracaktır. Hak ve sorumluluklarının farkında olan tüketici, tercihlerini doğru yönde yapacaktır.Bu bilinçli tercihler kayıtdışılığı en aza indirerek Türk Gıda Sanayi’nin olumlu yönde etkilenmesine olanak sağlayacaktır. AB müktesebatına uyumlu 5996 sayılı yasanın Türk Gıda Sanayi açısından fırsatlar sunduğunun altını çizmek gerekir.Türk Gıda Sanayi’nin en büyük sorunlarından biri olarak sayılabilecek, “Kaliteli, uygun fiyatta ve tedariki sürdürülebilir” hammadde temini “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” ilk dört kısmında yer alan hayvansal ve bitkisel kaynaklı hammaddelerin birincil üretim aşamasından gıda sanayinin kullanımına girinceye kadar geçirdiği evreleri disipline eden yaptırımlarıyla hayat kazanacaktır. Çoğunluğunu KOBİ niteliğinde 40 bin işletmenin oluşturduğu gıda sanayicileri yeni dönemde, birincil üretim (bitkisel, hayvansal ve su ürünleri yetiştiriciliği) ile ikincil üretim (gıda ve yem işletmeleri) aşamasında “Çiftlikten Çatala” tüm süreçlerde, satışa sundukları gıda maddelerinin ulusal gıda mevzuatı gereklerine uygunluğunda tek sorumlu olarak tanımlanmaktadır. Bu “Alaylı Girişimciye Git, Mektepliye Gel” olarak yorumlanabilir. Bir yandan teknoloji değiştirmek ve yenilemek diğer yandan çevre ile ilgili yatırımlar gıda sektörü üzerinde büyük baskılar oluşturacaktır.Örneğin üretim alanlarının klimatizasyonu, sektörel şartlara uygun depolama ve lojistik gibi sabit yatırımlar artarken, ambalaj atıkları sorunları artan üretim miktarları ile değişkenlik gösterecektir.İlave sermayeye ihtiyaç duyulan bu dönemde başarılı olan kuruluşlar güçlenerek yollarına devam edecek diğerleri pazardan silineceklerdir. (Kırmızılar tek spot) Genel olarak baktığımızda, AB müktesebatıyla uyumlaştırma sürecinde gerek gıda sektörünün kendisinde gerekse gıda sektörüne tedarik ve hizmet sunacak sektörlerde iş çeşitliliği dahil faaliyet hacminin artacağını söyleyebiliriz. Özelikle gıda güvenliği sorunları nedeniyle kabul görmeyen bazı ürün ihracatlarımızın kolaylaşacağı kanaatindeyim.Süt ve süt ürünleri, beyaz et ve ürünleri hemen akla gelen ihracat potansiyeli yüksek sektörlerdir. AB üyelik sürecinde 12.faslın açılmasının toplum ve bireysel yaşamımızı olumlu yönde etkileyeceği, eskiden farklı bir yaşam sağlayacağı bir gerçektir.Bu faslın gereklerini ne kadar kısa sürede özümsersek, o kadar kısa sürede sağlıklı gıdaya dolayısı ile sağlıklı yaşama kavuşuruz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 33 Ş.Şemsi BAYRAKTAR Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Başkanı Gıda’da AB’ye Uyumun Tarım Sektörü ve Gıda Sanayi Üzerindeki Etkileri Müzakereye açılan 12 numaralı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” faslı çerçevesinde yapılacak görüşmeler ve bunlar sonucu sağlanacak uyumlaştırmanın bir bütün olarak Türk tarım sektörü ve daha özelde Gıda Sanayii üzerindeki muhtemel etkileri, bu konuda alınması gereken tedbirler sizce neler olabilir? Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası faslı, 30 Haziran 2010 tarihinde açılmıştır. İnsan hayatı ve sağlığının yüksek düzeyde korunmasının hedeflendiği bu fasıl, AB’nin genişleme sürecinde önem verdiği bir konudur. AB gıda güvenliği alanında bütünleşmiş bir yaklaşımı benimsemektedir ki, amacı, AB içerisinde “tarladan çatala” kontrol önlemleri ve yeterli düzeyde izleme ile gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve hayvan refahı ile bitki sağlığının en üst seviyede sağlanması, aynı zamanda da iç pazarın etkili işlemesidir. Bu fasıl çerçevesinde sağlanacak uyumun muhtemel etkilerinin görülmesi için AB’nin geçmiş genişleme sürecinde AB üyeliğine aday ülkelerinin yaşadığı 34 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 deneyimlerden faydalanılmalıdır ve gerekli dersler çıkarılmalıdır. 2004 yılında AB’ye üye olan 10 ülkeden Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Malta, Slovenya ve Slovakya gibi ülkelerde bulunan bazı işletmelere AB hijyen standartlarını ve ilgili gereklilikleri sağlamaları için 3 ay ile 3 yıl arasında değişen geçiş süreleri verilmiştir. Geçiş sürecini tamamlayan işletmeler ya AB standartlarını sağladıklarına dair onaylanmakta ya da kapatılmaktadır. Geçiş sürecinde olan işletmelere ise yalnızca kendi ülkelerinde satılmak üzere üretim yapma izni verilmektedir. Türkiye’de de üyelik tarihine kadar AB gıda güvenliği standartlarını yerine getirmeyen ve geçiş süresi verilmeyen gıda işletmeleri, diğer üye ülkelerde de olduğu gibi kapatılacaktır. Türkiye’deki gıda isletmelerinin büyük çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu göz önüne alındığında AB hijyen kurallarını ve HACCP kurallarını yerine getirmede zorlanacakları kesindir. 9. Kalkınma Planı Gıda Güvenliği, Bitki ve Hayvan Sağlığı Özel İhtisas Komisyonu raporunda belirtildiği gibi, gıda güvenliği alanında geçiş dönemi ve istisnalar esas itibarı ile kurulu gıda işleme tesisler bazında söz konusu olabilir. Bu bağlamda gıda işletmelerinin başta genel ve özel hijyen kurallarına ilişkin mevzuat olmak üzere, bazı mev- AB gıda güvenliği alanında bütünleşmiş bir yaklaşımı benimsemektedir ki, amacı, AB içerisinde “tarladan çatala” kontrol önlemleri ve yeterli düzeyde izleme ile gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve hayvan refahı ile bitki sağlığının en üst seviyede sağlanması, aynı zamanda da iç pazarın etkili işlemesidir. zuata uyum sağlamak için gerekli yatırımları belirlemek üzere bir etki analizi çalışması yapması ve finansman planı çıkarması gerekmektedir. Gıda işletmelerinin AB’ye uyum sağlamaları için yeniden yapılandırılmaları gerekmekte ve finansal açıdan desteklenmeleri için 2007- 2013 yılları için (Katılım önceci Mali Yardım Aracı - Kırsal Kalkınma Bileşeni) IPARD planı çerçevesinde kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Bu kapsamda bu programdan faydalanacakların da katkısıyla birlikte yaklaşık 2,3 milyar Avroluk bir yatırım yapılacaktır ki; bunun işletmelerin daha modern, hijyenik ve HACCP kuralları çerçevesinde üretim yapması yönünde olumlu bir katkı yapacağı düşüncesindeyiz. Bitki sağlığı alanında, AB ve Türkiye arasındaki farklılık mevzuattan çok uy- gulamadan kaynaklandığı için uyumlaştırılan kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasında yaşanacak sorunlar giderilmelidir. Özellikle gıda zincirinin ilk aşaması olan tarlada üretimi gerçekleştiren çiftçilerimizin tarım ilaçlarının doğru ve tekniğe uygun bir biçimde kullanılması, ürün verim ve kalitesinin korunması, insan sağlığı için önem arz eden gıda ürünlerinde ilaç kalıntısının önlenmesi, entegre mücadelenin başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için çiftçi eğitimlerinin artırılması gerekmektedir. Yapılan tüm yasal düzenlemelere rağmen, sürecin uygulamada başarıya ulaşması için gerek bitkisel üretim, gerekse hayvansal üretim, nakliye ve depolama, güvenli gıda üretimi, dağıtımı ve satışı, gıda analizleri, tüketiciler bir bütün olarak düşünülmeli ve ilgili konularda gelişmeler bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. Türkiye’de zirai mücadele ilaçlarının üretiminde genelde patent hakkı süresi dolan aktif maddeli preparatlar kullanılmaktadır. Bu maddelerin bazıları AB’de yasaklanmış olduğundan yerli üreticiler, teknoloji satın almak suretiyle ilaç üretmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle yerli tarım ilacı üretimi pahalanacaktır. AB’de Şap gibi hayvan hastalıkları ile BSE ve kuş gribi gibi insanları da etkileyebilen riskler büyük bir öncelikle ele alınmaktadır. Hayvan hastalıkları ve kontrol tedbirleri konusunda mevzuat çerçevesinde izleme ve hastalıkların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Hayvanların izlenebilirliğinin artırılması ile tanıma sistemleri kullanılarak hastalık kontrol tedbirleri etkinleştirilmektedir. Hayvansal ürünlerin sağlık ve hijyen koşullarının gıdaların riskini önemli oranda etkilemesi nedeniyle, hayvansal ürünlerin işlendiği tesislerin hijyen koşullarında farklılaştırmaya gidilmiş, AB’nin, kontrollerin menşede yapılması ilkesi kapsamında bu tesislerin kaydı ilkesi getirilmiş ve buralardaki kontroller daha kapsamlı düzenlemelere tabi tutulmuştur. Bu kurallar sadece üye devletlerde üretilen ürünleri değil, aynı zamanda da ithalatı da kapsayacak bi- çimde genişletilmiştir. Buna göre, AB’ye hayvansal ürünler ihraç etmek isteyen ülkelerin, AB’dekine benzer kuralları uygulaması gerekmektedir. Bu kurallar çerçevesinde kontroller menşede ve bu defa ihracat yapmak isteyen ülkenin yetkili mercileri tarafından yapılmakta, bu merciler tarafından onaylanan tesislerde üretilen ürünler AB’ye ihraç edilebilmektedir. Avrupa Birliği’nde Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği Nasıl Sağlanmaktadır? AB’de kimlik tescil ve izlenebilirlik sistemi kurulmuştur. Bu sayede herhangi bir hayvanın hangi çiftlikten çıktığı, menşeinin ne olduğu, nerelerden hareket ettiği bilinmektedir. Aynı zamanda Birlik sınırlarında geliştirilmiş kontrol mekanizmaları vardır. Bu konuda 61 takip sistemi vardır. Bu bölgelerde alınan örnekler laboratuarlarda incelenmekte ve hastalık olup olmadığına bakılmaktadır. Takip sistemleri hastalıksız bölgelere sahip olmak için çok önemlidir ve büyük bir maliyeti vardır. Bu maliyeti karşılayabilmek için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesine yeterli ödeneğin konması gerekmektedir Ayrıca, AB bu konuda çiftçilerin eğitimine de çok büyük önem vermektedir. Özellikle bazı kuralların neden uygulandığı çok iyi anlatılmakta, böylece çiftçiler de neyin sorumluluğunu aldıklarını bilmektedirler. Avrupa Birliği “çiftlikten sofraya güvenli gıda” yaklaşımını çok önemsemektedir. Söz konusu sistemin Türkiye’de de kurularak işletilmesi, AB’ ye uyumun olmasa olmazıdır. Türkiye’de neler yapılmalı? Hayvan hastalıklarının varlığı hem sektörde ciddi kayıplara neden olmakta, hem insan sağlığında olumsuzluklara yol açmakta, hem de hayvancılık sektörüne önemli bir ivme kazandırabilecek hayvan ve hayvansal ürünler ihracatı imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle Şap, Tüberküloz ve Bruselloz gibi salgın hayvan hastalıklarının Türkiye’de endemik durumda olması ve hemen hemen tüm bölgelerden hastalık bildirimlerinin alınması, Türkiye’nin bu Gıda işletmelerinin AB’ye uyum sağlamaları için yeniden yapılandırılmaları gerekmekte ve finansal açıdan desteklenmeleri için 20072013 yılları için (Katılım önceci Mali Yardım Aracı - Kırsal Kalkınma Bileşeni) IPARD planı çerçevesinde kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Bu kapsamda bu programdan faydalanacakların da katkısıyla birlikte yaklaşık 2,3 milyar Avroluk bir yatırım yapılacaktır ki; bunun işletmelerin daha modern, hijyenik ve HACCP kuralları çerçevesinde üretim yapması yönünde olumlu bir katkı yapacağı düşüncesindeyiz. konuda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Kaçakçılığın önlenememesi ve hayvan hareketlerinin yeteri ölçüde kontrol altına alınmaması hem söz konusu hastalıklarla mücadeleyi kısıtlamakta ve hem de bunların yayılmasını hızlandırmaktadır. AB’ye entegrasyonda, gerek üye ülkelere gerekse bölge ülkelerine ihracat imkanı yaratabilmesi için, en azından uluslararası hayvan ve hayvansal ürünler ticaretine engel teşkil eden hastalıklardan ari durumda olmak bir ön koşuldur. Türkiye bu konudaki çözümler ile mevcut ve olması muhtemel hayvan sağlığı problemlerini AB’de izlenen politikaları göz önüne alarak çözmek durumundadır. Bu çerçevede olmak üzere, hayvan sağlığı ile ilgili yasal mevzuatın AB mevzuatına uyumlu hale getirilmesi çalışmaları sürdürülmelidir. Bunlara ek olarak; • Önemli hastalıkların eradikasyonunu için; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Bütçesine yeterli ödenek konmak suretiyle, hastalıkların eradikasyonunu sağlamayı hedefleyen programlar hazırlanıp uygulanmalı ve bu çalışmalarda başarı sağlanmalı, İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 35 Yapılan tüm yasal düzenlemelere rağmen, sürecin uygulamada başarıya ulaşması için gerek bitkisel üretim, gerekse hayvansal üretim, nakliye ve depolama, güvenli gıda üretimi, dağıtımı ve satışı, gıda analizleri, tüketiciler bir bütün olarak düşünülmeli ve ilgili konularda gelişmeler bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. • İzlenebilirlik ve risk yönetimine de katkı sağlayacağı bilinerek ıslah, yetiştirme, kesim, sağlık vb kayıtları izlemeye imkan verecek bir milli kayıt koordinasyon ve izleme ofisi oluşturulmalı, • Et ihracatı için girişimlerde bulunulmalı ve kesimhanelerin şimdiden AB standart ve kriterlerine uygunluğunu sağlayacak çalışmalar desteklenmeli, • Hastalıklara karşı koruyucu önlemlerin alınabilmesine katkı sağlamak üzere ulusal düzeyde üreticilere yönelik eğitim çalışmaları yapılmalı, • Hayvan sağlığı açısından uluslararası koşulların yerine getirilmesinin bir parçası olarak salgın hastalıklarla mücadele ve tazminat fonunun kurulması çalışmaları yürütülmeli ve AB’nin aynı fonundan yararlanmanın yolları aranmalıdır. Bunun yanı sıra AB sürecinde Hayvan Refahı konusu da çok önem arz etmektedir. Türkiye’de çiftlik hayvanları yetiştiriciliğinde refah kavramı oldukça yenidir ve doğal olarak bu alanda sorunlar mevcuttur. Örneğin Türkiye’de hayvanların bir bölümü yeterince beslenememektedir. Benzer şekilde barınaklarla ilgili sorunlar (yetersiz havalandırma, hayvan başına ayrılan alanın az olması, bazı barınaklarda hayvanların bağlanması, zemin ve altlıkla ilgili sorunlar, sağlık koruma ve hijyenle ilgili sorunlar) da refah düzeyinin azalmasına neden olabilmektedir. Yumurta tavukçuluğunda geleneksel kafes sisteminin kullanılması, refahla ilgili eleştiri alan hususlardandır. Türkiye’de 36 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 özellikle buzağı büyütmede hayvan refahına aykırı görülebilecek birçok uygulama söz konusudur. Hayvan refahının sağlanması hayvansal ürünlerin maliyetini artıracağı unutulmamalıdır. Sonuç olarak; Bu fasıl kapsamında yapılacak çalışmaların günlük hayatımıza etkilerinin aşağıdaki gibi olması beklenmektedir; - Vatandaşlar güvenli gıdaya ve tükettiği gıda konusunda doğru bilgiye erişim sağlayacak. - Gıda ile ilgili düzenlemeler konusunda vatandaşın görüşü alınacak, karar alma sürecine katılımları sağlanacak. - Gıda zincirinde izlenebilirlik daha etkin biçimde sağlanacak. - Gıda ve yeme ilişkin daha sıkı kontroller yapılacak, bu kontroller için ayrıntılı kontrol planları hazırlanarak uygulanacak. - Yapılan kontrollerde gıdada bir sorun tespit edilmesi durumunda, hızlı alarm sistemine bilgi girilerek, geriye dönük takibi yapılabilecek ve sorunlar kaynağında tespit edilebilecek. - Gıda ve yemlerden kaynaklanan ve insanlarda ciddi sağlık sorunları oluşturan acil durumlarda ve kriz anında uygulanmak üzere planlar oluşturulacak ve zaman kaybetmeden müdahale edilebilecek. - Gıdanın güvenli olmadığı anlaşılırsa, ilaçlar gibi piyasadan toplatılacak. - Lokanta, restoran, satış yerleri, soğuk hava ve depolama yerleri dahil, bitkisel ürünleri işleyerek gıda üreten iş yerleri ve yem üreticileri kayıt altına alınacak ve kendileri için belirlenen hijyen kurallarına uyacak. - Balıkçı tekneleri de hijyen kurallarına uyacak ve kayıt altına alınacak. - Et, süt, su ürünleri, yumurta gibi hayvansal ürünleri işleyenler onaya tabi olacak ve daha sıkı hijyen kurallarına uyacak. - Gıda güvenliği ile ilgili tüm sorumluluk gıda işi yapanlarda olacak, bunlar çalışanlarının hijyeni ve eğitimini sağlayacak. - Hayvan hastalıklarının kontrol altına alınmasıyla çiğ sütün kalitesi artacak. AB’ye entegrasyonda, gerek üye ülkelere gerekse bölge ülkelerine ihracat imkanı yaratabilmesi için, en azından uluslararası hayvan ve hayvansal ürünler ticaretine engel teşkil eden hastalıklardan ari durumda olmak bir ön koşuldur. Türkiye bu konudaki çözümler ile mevcut ve olması muhtemel hayvan sağlığı problemlerini AB’de izlenen politikaları göz önüne alarak çözmek durumundadır. - Gıda ile bulaşan hastalıkların oranı azalacak. - Koyun, keçi ve sığır türü hayvanların hepsi doğduklarından itibaren küpelenecek, nereye satıldığı nerede kesildiği gibi bilgiler kayıt altına alınacak. - Çiftlikte yetiştirilirken, nakil esnasında ve kesim anında hayvanların refahı ve korunması sağlanacak. - Ahırlar, nakil araçları ve kesimhaneler belirlenen kurallara göre tasarlanıp, inşa edilecek. - Kullanılan zirai mücadele ilaçlarının sayısı azaltılacak, çevre ve insan sağlığı için risk teşkil edebilecek olanların piyasaya girişi engellenecek. - Gıdalar üzerindeki zirai mücadele ilacı kalıntısı seviyeleri AB ile uyumlu hale gelecek, AB’ye ihracattan dönen tarım ürünü sayısında bir düşüş olacak. - Gıda güvenliğinin önemli bir parçası olan gıdalar ile her aşamada temas eden ambalaj vs. maddelere ilişkin güvenlik kriterleri revize edilecek ve sahada uygulanacak. - 12. Fasıl çerçevesinde yapılacak uyum çalışmaları sonucunda gıda üretimi ve üretilen gıdaların tüketiciye kadar ulaşmasında geçen her aşama izlenebilecek ve kontrol edilebilecektir. Tüketici güveni ve sağlığını öne çıkaran bu süreçte, tüketiciler daha sağlıklı gıda temini imkanına kavuşurken, Türkiye’de üretilen bitkisel ve hayvansal ürünlerin ihracat şansı da artacaktır. KÜRESEL KRİZ VE İŞGÜCÜ PİYASASI İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 37 Murat GÜVERCİNCİ Sabancı Holding A.Ş. İnsan Kaynakları Direktörü Küresel Krizin İşgücü Piyasalarına Etkileri Küresel krizin işgücü piyasaları üzerindeki etkileri konusunda bize önce bir genel değerlendirme lütfeder misiniz? keleri ve Güney Afrika’da ekonomik etki OECD ortalaması kadar ya da biraz daha fazla gerçekleşti (örneğin Meksika). Yükselen Asya’da ise ekonomik etki OECD bölgesinden önemli ölçüde düşük meydana geldi”. Küresel kriz, ekonomik büyümenin yavaşlamasına, yatırımların azalmasına ve insanların işsiz kalmasına yol açarak, istihdam piyasasının etkin çalışmasına büyük bir darbe vurmakta ve ülkelerin ekonomik performanslarını olumsuz etkilemektedir. - Belli işgücü grupları ve endüstrilerde istihdam kayıplarının orantısız bir şekilde gerçekleştiği. - Durgunluğun, alışılagelmiş işsizlik artış rakamlarını yükselttiği. Bir ülkenin ekonomik performansı, istihdam piyasasının etkin çalışmasına bağlıdır. Ekonomik kriz nedeniyle ülkede istihdamın azalması, bireysel ve toplumsal refahı olumsuz etkilemektedir. İşini kaybetme korkusu, insanların beden ve ruh sağlıklarının bozulmasına ve mutsuz olmasına neden olmaktadır. İşsizlik, verimsizlik ve istihdama katkı da isteksizlik gibi unsurlar ancak işgücü piyasasının etkin çalışması ile iyileşebilmektedir. Dolayısıyla yaşanan ekonomik krizler ister yerel olsun, ister küresel, istihdam piyasasını doğrudan doğruya ve süratle etkilemektedir. Yaşadığımız son küresel ekonomik krizin etkileri konusunda OECD’nin “2010 İstihdam Görünüm Raporu” bize çarpıcı bilgiler vermektedir. Söz konusu rapora göre; “Küresel kriz en fazla, ekonomik büyümedeki yavaşlamanın OECD bölgesinin iki katından fazla gerçekleştiği Türkiye ve Rusya’da etkili oldu. Latin Amerika ül- 38 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Yine aynı raporda: - Durgunluğa bağlı olarak, çalışmak istemelerine rağmen işgücü dışında kalan kişi sayısının arttığı, - Halen istihdam edilenlerin çalışma saatlerinin de kısıldığı, görülmektedir. OECD ülkelerinin çoğu, işsizlik yardımı ve yeniden iş bulma yardımı için tahsis edilmiş sağlam kaynakları geliştirme ya da en azından sürdürme beklentisi içine girmişlerdir. Örneğin; işsizlik yardımlarının kapsamının, yaklaşık işsiz kişi sayısıyla orantılı biçimde büyümesi, kısa süreli çalışma planları, daha düşük fazla çalışma uygulamaları, kriz esnasında mevcut işlerin korunmasında birçok ülkede önemli rol oynamıştır. Bu süreçte, ülkeler arasında görüş birliğine varılan temel husus, hükümetlerin destekleyici müdahaleleri olmaksızın dünya ekonomisinin kendi kendine bu krizden çıkamayacağı ya da bunun tahammül edilemeyecek kadar uzun bir zaman alacağı idi. Bu nedenle, ülkeler İşsizlik, verimsizlik ve istihdama katkı da isteksizlik gibi unsurlar ancak işgücü piyasasının etkin çalışması ile iyileşebilmektedir. Dolayısıyla yaşanan ekonomik krizler ister yerel olsun, ister küresel, istihdam piyasasını doğrudan doğruya ve süratle etkilemektedir. kendi imkanları ölçüsünde hem Merkez Bankası politikalarıyla, hem de kamu maliyesi tedbirleriyle üretimi, istihdamı ve talebi destekleyici politikaları hayata geçirmişlerdir. Ülkemizde 2000 yılı sonrasına bakıldığında, işsizlik oranının 2001 yılında yaşanan finansal kriz döneminde belirgin bir artış gösterdiği, 2002–2008 döneminde bu oranının dar bir aralıkta dalgalandığı görülmektedir. Ancak 2008 yılı sonundan itibaren ise, yaşanan küresel ekonomik krizin etkisiyle tekrar hızlı bir yükseliş eğilimine girmiştir. Krizin ekonomiye ve işgücüne etkisini sınırlandırmak için, çeşitli önlemler alınmış ve yeni düzenlemeler getirilmiştir. Ülkemizde 2000 yılı sonrasına bakıldığında, işsizlik oranının 2001 yılında yaşanan finansal kriz döneminde belirgin bir artış gösterdiği, 2002–2008 döneminde bu oranının dar bir aralıkta dalgalandığı görülmektedir. Ancak 2008 yılı sonundan itibaren ise, yaşanan küresel ekonomik krizin etkisiyle tekrar hızlı bir yükseliş eğilimine girmiştir. işgücü azaltılması yöntemine başvurmadan, yasal düzenlemelerin izin verdiği ölçüde diğer bazı esnek çalışma yöntemlerinin uygulanması arayışına girmişlerdir. • Bölgesel, sektörel ve büyük proje bazında belirlenen ilkeler çerçevesinde yatırımlara yatırım yeri tahsis edilmesi, • Hem çalışma barışı bozulacak hem de işverene önemli ilave mali yükler (işe iade tazminatı vb.) gelebilecektir. • Makine teçhizat alımlarında KDV istisnası ile gümrük vergisi muafiyeti, • Özellikle, toplu işçi çıkarmalarında bu risk işverenlere daha fazla yük (grev, işi yavaşlatma vb.) getirecektir. • Sosyal güvenlik işveren priminin 5 puanlık kısmı Hazine tarafından karşılanması, • Mevcut istihdama ilave olarak işe alınan gençler ile tüm kadınların işveren primlerinin ilk yıl tamamı olmak üzere 5 yıl boyunca belli oranlarda İşsizlik Sigortası Fonunca karşılanması, • Özürlülerin işveren primlerinin Hazine tarafından ödenmesi, • İşsizlik ödeneğinin artırılması, • Geçici mali sıkıntı içindeki işyerlerinin işçilerini çıkarmak yerine istihdama devam etmeleri halinde işçilerin ücretlerinin belirli bir kısmını 6 aya kadar ödenmesi, • Şirketlerin mevcut istihdamlarına ilave olarak işe alacakları personelin sosyal güvenlik primlerinin 6 ay boyunca Devlet tarafından karşılanması, şeklinde özetleyebiliriz. • Kurumlar/Gelir vergisi indirimi, Krizin, Grubunuza bağlı şirketlerde çalışan sayısını nasıl etkilediğini ve bu konuda ne gibi tedbirler aldığınızı açıklayabilir misiniz? • Az gelişmiş bölgelerde yatırım için kullanılacak kredilerin faizinin bir bölümünün karşılanması, Ekonomik kriz dönemlerinde şirketlerimiz, sahip oldukları yetişmiş insan kaynağını korumak amacıyla Yapılanları; • Yeni istihdama yönelik SGK primi işveren hissesinin belirli bir süre Hazine tarafından karşılanması, Diğer tasarruf önlemlerine başvurmak, var olan insan kaynağını korumak, işyerinde arzu edilmeyen olayların önüne geçmek dışında ayrıca, AB mevzuatına uyum çerçevesinde çıkarılan, Yeni İş Kanununun gerekçesinde belirtilen “iş sözleşmesinin feshi son çaredir” ilkesi gereği bir zorunluluktur. Aksi takdirde; Ayrıca, bu dönemde gerek mahkemelerin ve gerekse Yargıtay’ın, ekonomik krizi bahane ederek işçi çıkaracak işverenlerle ilgili genellikle olumsuz kararlar verdiği gözlemlenmektedir. Şirket kültürünün özümsenmesi, çalışanın rolüne adapte olması, doğal olarak bir zaman almakta ve çalışandan beklenen verim ancak bu sürecin sonunda istenen seviyelere gelmektedir. İşten çıkarmanın ve işe alım sürecinin de maliyetleri nitelikli insan kaybetmenin zararını daha da artırmaktadır. Sabancı Grubu olarak biz de kriz yönetimini tüm bunların bilincinde olarak sürdürdük ve bu süreçte; öncelikle çalışanların kendilerine dürüst ve adil davranıldığına inanmalarını sağlamaya, (Bu inanç gidenler için olduğu kadar kalanların motivasyonunun korunması açısından da önemlidir.) ve varsa işçi sendikaları ile iletişim içinde hareket etmeye özen gösterdik. Bu ekonomik kriz sürecinde, Sabancı Etik Kurallarımızda yer alan “Çalışanlara Karşı Sorumluluklarımız” ile ilgili kuralları göz önünde bulundurduk, uygulamalarımızda çalışanlara ve yasalara karşı sorumluluk bilinci ile Ekonomik kriz dönemlerinde şirketlerimiz, sahip oldukları yetişmiş insan kaynağını korumak amacıyla işgücü azaltılması yöntemine başvurmadan, yasal düzenlemelerin izin verdiği ölçüde diğer bazı esnek çalışma yöntemlerinin uygulanması arayışına girmişlerdir. hareket ettik. • Ekonomik krize genel bakışımıza ilave olarak aşağıdaki yöntemlere de gerektiğinde ve her zaman iş sözleşmesinin feshinden önce başvurduk. • İşe alımların durdurulması. • Temsil, eğitim, seyahat vb. harcamaların azaltılması. - Esnek çalışma modellerinin uygulanması - Part-time iş sözleşmesi ile çalıştırma. - Geçici iş ilişkisi - Vardiya sistemlerinin gözden geçirilmesi. - Fazla çalışmaların kaldırılması, kaçınılmaz olarak yapılması halinde ise karşılığı için ücret ödemesi yerine serbest zaman kullandırılması. • Kısa Çalışma • Ücretsiz izin • Kadrolu işçilerin iş sözleşmelerinin feshi yerine öncelikle varsa asıl işlerde iş alan altişverenlerin sözleşmeleri feshedilerek, söz konusu işlerin kadrolu işçiler ile karşılanması. Ayrıca Topluluk “Transfer” ve “İç İlan” Yönetmeliklerimiz de -topluluk şirketleri arasında, çalışanların boş yerlerde değerlendirilmesine katkı sağlayacak önemli uygulamalar olduğundan- bu yönetmelikleri bu dönemde işten çıkarılması düşünülen özellikle nitelikli, yetişmiş ve kurum kültürünü özümsemiş çalışanların kurum içinde kalmasının sağlanması açısından değerlendirdik. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 39 Prof. Dr. A. Nurhan SÜRAL ODTÜ İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi [email protected] Küresel Krizin Etkisinden Çıkarken Son aylarda açıklanan kimi göstergeler, küresel krizin etkisinden çıkmakta olduğumuzu müjdeler niteliktedir. 2008’in son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle eksiye geçen Türkiye ekonomisi, 2009’un birinci çeyreğinde % 14,5’luk bir oranda daralmıştı. Ekonomi, dördüncü çeyrekte ise % 6 büyüme göstermişti. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 30 Haziran 2010’da açıkladığı verilere göre ise, ihracat ve sanayi üretiminde yaşanan artışlar büyüme rakamlarına da yansıdı ve Türkiye ekonomisi 2010’un ilk çeyreğinde % 11,7 büyüdü. Ekonomik kriz sebebiyle 2009 yılı sonunda 8.590 dolara kadar gerileyen kişi başına milli gelir, ilk çeyrekte yaşanan çift haneli büyümenin etkisiyle 9.066 dolara yükseldi. Türkiye, G-20’de Çin’in ardından ikinci sırada yer alan Türkiye, 31 üyeli OECD’de ise en hızlı büyüyen ülke oldu ve dünyanın gelişmiş ekonomilerini geride bıraktı. Yılın ilk çeyreğinde en yüksek büyüme oranının görüldüğü ülke % 15,5’le Singapur oldu. Singapur’u % 13,3’le Tayvan ve % 12 ile Tayland takip etti. G-20’de yer alan Çin ise % 11,9’la Türkiye’nin hemen üzerinde yer aldı. Büyüme Hindistan’da % 8,6, Güney Kore’de % 8,1, Endonezya’da % 5,7, Japonya’da % 4,6, Kanada’da % 2,2 oranında gerçekleşti. Borç kriziyle zor bir dönemden geçen Avrupa’da büyüme oranları düşük gerçekleşti. Avrupanın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da büyüme 1,5, İtalya’da % 0,6, Fransa’da % 1,2, Hollanda’da % 0,1 olarak gerçekleşti. İngiltere ise ilk çeyrekte % 0,3 ile küçül- 40 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 me yaşadı. ABD’nin büyüme oranı % 2,7, Rusya’nın % 4,5 olarak belirlendi. TÜİK’in üretim yöntemiyle hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2010 birinci çeyrek sonuçlarına göre, kesintisiz 27 çeyrek büyümenin ardından 2008’in son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle eksiye geçen Türkiye ekonomisi, 2009’un birinci çeyreğinde % 14,5’luk rekor oranda daraldı. Ekonomideki en büyük çeyrek bazlı büyüme 2004 yılının ikinci çeyreğinde % 11,9 ile kaydedildi. Üretim yöntemi ile hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla tahmininde, 2010 yılı birinci üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla % 16’lık artışla 243 milyar 258 milyon lira oldu. 2010 yılının birinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla % 11,7’lik artışla 23 milyar 350 milyon lira oldu. Türkiye ekonomisinde 2010 yılının ilk çeyreğinde en fazla büyüme gösteren sektör, toptan ve perakende ticaret oldu. 2009 yılının ilk çeyreğinde % 26,2 oranında daralan toptan ve perakende ticaret, bu yılın aynı döneminde % 22,4 oranında büyüme gösterdi. Yine 2009 yılının ilk çeyreğinde % 22,3 oranında küçülen imalat sanayiinde, 2010 yılının aynı döneminde % 20,6 oranında büyüme yaşandı. 2010 yılının ilk üç ayında tarım, avcılık ve ormancılıkta % 3,8 ve oteller ve lokantalarda % 2,1 oranlarında daralma görüldü.1 Türkiye Bankalar Birliği tarafından (TBB) açıklanan verilere göre bankalar 2010 yılının ilk 6 ayında 4 bine yakın Ekonomimizde görülen toparlanmanın istihdama daha fazla yansıması için iş mevzuatımızda mevcut katı hükümlerin esnekleştirilebilmeyi de özellikle bu dönemde başarmış olmalıydık. kişiye ek istihdam sağlarken, sektörde çalışan sayısı 176 bin 364’e ulaştı. TBB, bankacılık sisteminin büyüdüğünü ve ekonomik büyümeyi finanse etmeye devam ettiğini, sektörde toplam kredilerin büyüme hızının Haziran sonunda geçen yılın aynı ayına göre % 23 artışla 460.8 milyar liraya ulaştığını belirtti. Bankalar son 1 yılda 5 bin 109 kişiyi işe alırken, işe alımların yılbaşından sonra hızlandığı görüldü. Verilere göre işe alınan 5 bin 109 kişinin 3 bin 962’si yılbaşından sonra iş başı yaptı. Yine verilere göre, 2009 Aralık sonunda 126 milyar 308 milyon lira olan toplam tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarıyla kullanılan kredi toplamı 2 Temmuz 2010’da 144 milyar 826 milyon liraya yükseldi.2 22 Temmuz 2010’da İMKB Bileşik Endeksi, tarihinde ilk kez 60.000 puanı aştı. Bir diğer olumlu gelişme de küresel krizle hızla artan ve % 16,1 ile yüksek seviyelere ulaşan tarım dışı işsizlik oranları Nisan 2010’da % 12’ye düşmesidir. Nisan 2010’da istihdam edilenlerin sayısının geçen yılın aynı dönemine göre 1.803.000 kişi artarak, toplamda 22.501.000 kişiye yükselmesine ve bu dönemde, tarım sek- töründe çalışanların sayısının 664.000, tarım dışı sektörlerde çalışanların sayısı 1.139.000 artmasına karşın işsizlik halen ülkemizin en büyük sorunudur. Küresel kriz döneminde işsizlik ile mücadele amaçlı mevzuat veya proje bazlı girişimlerde bulunuldu. Kamuoyunda ‘İstihdam Paketi’ olarak bilinen İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,3 sosyal korumadan istihdamın teşvikine doğru atılan önemli bir adım olmuştur. ‘İstihdam Paketi,’ istihdam zorunluluğunun değil, istihdamın teşviki anlayışının egemen olduğu bir düzenlemedir. 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük olan erkekler ile yaş şartı aranmaksızın 18 yaşından büyük kadınların, eski hükümlü ve özürlülerin istihdamlarının teşviki, Milli Eğitim Temel Kanununun 21/3, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 26., Terörle Mücadele Kanununun ek 1/B maddelerinin kaldırılması olumlu yeniliklerdir. Küresel kriz döneminde işsizlikle mücadelede kısa çalışma ödeneği de etkin olarak kullanılmıştır. 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun4 ek 2. maddesinde, kısa çalışma süresinin zorlayıcı sebebin devamı süresini ve her halde üç ayı aşamayacağı hükmü yer almaktadır. 5838 sayılı Kanunla5 İşsizlik Sigortası Kanununa eklenen geçici 8. madde ile 2008 ve 2009 yıllarında kısa çalışma için yapılan başvurulara münhasır olmak üzere, bu süre üç aydan altı aya çıkarılmış, kısa çalışma ödeneğinin % 50 oranında artırılarak ödeneceği hükmü getirilmiştir. 5951 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun6 6. maddesi ile de 4447 sayılı Kanunun geçici 8. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde yer alan ‘2008 ve 2009’ ibaresine ‘2010’ yılı da eklenmiştir. Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 40’ıdır. Bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, 4857 sayılı İş Kanununun 39. maddesine göre 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının %80’ini geçemez. 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun geçici 9. maddesi uyarınca, ‘2009 yılının Ekim ayına ait prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalı sayısına ilave olarak, 31.12.2010 tarihine kadar, işe alınma tarihinden önceki üç aylık dönem içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı sigortalılar dışındaki kişilerden olmak kaydıyla işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için; 5510 sayılı Kanunun 81. maddesinde sayılan ve 82. maddesi uyarınca belirlenen prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutarı, altı ay boyunca İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanır. Bu madde kapsamında işe almaya ilişkin 31.12.2010 tarihini 30.6.2011 tarihine kadar, primlerin Fondan karşılanma süresini ise altı aya kadar daha uzatmaya, Bakanlar Kurulu yetkilidir. İşveren hissesine ait primlerin İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu maddeye göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, İşsizlik Sigortası Fonundan Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı, işverenden tahsil edilir. Bu maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendi hükmü saklı kalmak kaydıyla bu maddede düzenlenen teşvik, 5510 sayılı Kanun kapsamında bulunanlarla aynı şartlarda olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli için de uygulanır.’ Mesleki eğitim – istihdam ilişkisinin kurulmasına yönelik çalışmalar da işsizlikle mücadelede büyük önemi haizdir. Bu çerçevede, il istihdam ve il mesleki eğitim kurulları, ‘İl istihdam ve mesleki eğitim kurulları’ olarak tek kurula dönüştürülmüştür.7 ‘Ne iş olsa yaparım’ ifadesinin ‘vasıfsızım, mesleğim yok’ anlamında kullanıldığı ülkemizde işsizlere meslek kazandırılma- sına yönelik projelerden en yenisine burada kısaca değinilecektir. ‘İstihdam ve Meslekî Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planının kabulü; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının (Mesleki Yeterlilik Kurumu) 5 Temmuz 2010 tarihli ve 1 sayılı yazısı üzerine Bakanlar Kurulunca 7 Temmuz 2010 tarihinde kararlaştırılmıştır.8 Milli Eğitim Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığının, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile birlikte geliştirdiği vasıflı eleman ihtiyacını karşılamaya yönelik ‘Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi’ (Beceri 2010 Projesi) 20 Temmuz 2010 tarihinde başlatılmıştır.9 Mesleki eğitimde yeni bir model getiren bu sistemle her yıl yaklaşık 200 bin kişiye iş piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerin kazandırılması hedeflenmektedir. Uygulama 19 ilde başlayacak, zamanla 81 ile yayılacaktır. Beş yılda bir milyon kişinin beceri kazanmasını amaçlayan çalışmaya katılan kursiyerler, aylık 360TL ücret alacaklardır. Kursiyerlerin sigortaları İŞKUR tarafından karşılanacaktır. Kursiyerler uygulamalı stajdan sonra işe yerleştirileceklerdir ve kurs sonrası işe yerleştirme oranının % 90 olması beklenmektedir. Proje kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 111 Teknik ve Endüstri Meslek Lisesindeki donanım yenilenecek, 106 milyon liralık makineteçhizat yatırımı yapılacaktır. İşsizlikle mücadele ve istihdam önlemleri arasında kadın istihdamının korunmasına/ artırılmasına yönelik olanlara da değinmek gerekir. Dokuzuncu Kalkınma Planında10 kadınların işgücüne katılma oranının 2013 yılına kadar %29,6 olması hedeflenmektedir. Personel alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasını öngören ‘Personel Temininde Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi Başbakanlık Genelgesi,’ 22 Ocak 2004 tarih ve 25347 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İŞKUR 25 Mayıs 2006 tarih ve 9644 sayılı talimat ile, işe alım ilanlarında özel sektör işverenlerinin biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça cinsiyete dayalı ayrımcılık yapamayacakları duyurmuştur. 2007-2013 yıllarını kapsayan 2008 yılında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2013) İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 41 İşten çıkarmaların en yüksek maliyetli olduğu ülke olmaktan çıkılması, alt işverenliğin uygulanabilir hale getirilmesi, esnek çalışma modelleri ve sürelerinin, örneğin, belirli süreli iş sözleşmelerinin ve dönemsel çalışmanın, AB normlarına uygun hale getirilmesi gibi önlemler, istihdama büyük bir ivme kazandıracaktır. kabul edilmiştir.11 2007 yılında Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle12 kadınların hane içi ürettikleri ürünleri kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satmalarından elde edecekleri gelirler vergiden muaf tutulmuştur. Gelir vergisinden muaf tutulan bu kadınlar, isteğe bağlı sigortalı olmaları halinde indirimli prim öderler; örneğin, 2010 yılı için 17 gün prim ödenilecek (132,19 TL) ve 30 gün ödenmiş gibi değerlendirilecektir.13 Sosyal güvenlik hukuku alanında da doğum borçlanması14 ve özürlü çocuğu olan kadınlara avantaj getirilmiştir.15 Mayıs 2008 tarihli İstihdam Paketi (5763 sayılı Kanun) ile 4447 sayılı Kanununa eklenen geçici 7. maddeye göre, 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük olanlar ile yaş şartı aranmaksızın 18 yaşından büyük kadınlardan işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin ilk yıl için %100’ü, ikinci yılı için % 80’i, üçüncü yıl için % 60’ı, dördüncü yıl için % 40’ı ve beşinci yıl için %20’si, İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacaktır. KOSGEB tarafından yürütülen ‘İş Merkezleri Yoluyla Kadın Girişimciliğinin Desteklenmesi Projesi,’ ‘İmalatçı Esnaf ve Sanatkar İşletme Destek Programı (Cansuyu Kredisi),’ ‘Yeni Kredi Destek Paketi’ ve ‘İstihdam Endeksli İmalatçı Esnaf Sanatkar ve KOBİ Destek Kredisi,’ bankaların kadın girişimcilere yönelik özeldestek paketleri, kadın istihdamını ve girişimciliğini destekleyen uygulamalardır. Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Başbakanlık 42 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Genelgesi,16 ‘Kadınların sosyo-ekonomik konumlarının güçlendirilmesi, toplumsal yaşamda kadın erkek eşitliğinin sağlanması, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma amaçlarına ulaşılabilmesi için kadınların istihdamının artırılması ve eşit işe eşit ücret imkanının sağlanması şarttır’ demekte ve ‘Kadın İstihdamı Ulusal İzleme ve Koordinasyon Kurulu’ kurulması dahil olmak üzere bir dizi önlem getirmektedir. Küresel krizin ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek ve istihdamı korumak/artırmak amaçlı olarak alınan ve olumlu sonuçlar veren önlemlerden bir kısmına değindik. Ekonomimizde görülen toparlanmanın istihdama daha fazla yansıması için iş mevzuatımızda mevcut katı hükümlerin esnekleştirilebilmeyi de özellikle bu dönemde başarmış olmalıydık. OECD, ülkemizde belirsiz süreli sürekli çalışanların işten çıkarılmalarına dair hukuk kurallarının ve yargı kararlarının rekabet edebilir ekonominin gereklerine ters düştüğünü, belirli süreli hizmet sözleşmesi ve dönemsel çalışma üzerindeki sınırlamaların, bu çalışma biçimlerine gerek olan alanlarda iş yaratılamamasına neden olduğunu belirtmektedir.17 OECD’nin reform yapılmasını önerdiği hususlar arasında, belirsiz süreli sürekli hizmet sözleşmelerinin katı iş güvencesi hükümleri azaltılarak esnekleştirilmesi ve belirli süreli ve dönemsel çalışmalarda daha fazla esnekliğe gidilmesi bulunmaktadır.18 Esnekliği reddetmek, kayıtdışı sektörü desteklemektir. Gerçek iş güvencesi, ‘istihdam edilebilirlik’dir. Çalışanları koruduğumuzu zannederek iş mevzuatımızda yer verdiğimiz hükümler, istihdam artışının sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Sosyal koruma sağladığımızı zannederken, istihdam yaratmaktan korkan, istihdam olunan her bir çalışanın bir veya birkaç dava olarak kendisine döneceğini düşünen işverenler yaratmaktayız. Her bir yeni istihdam, ‘yeni bir sorun’ olarak algılandığında işverenlerin, yeni istihdam yaratma yerine mevcut çalışanlarına fazla çalışma yaptırmayı tercih etmeleri veya kayıtdışılığa kaymaları kaçınılmazdır. İşten çıkarmaların en yüksek maliyet- li olduğu ülke olmaktan çıkılması, alt işverenliğin uygulanabilir hale getirilmesi, esnek çalışma modelleri ve sürelerinin, örneğin, belirli süreli iş sözleşmelerinin ve dönemsel çalışmanın, AB normlarına uygun hale getirilmesi gibi önlemler, istihdama büyük bir ivme kazandıracaktır. Sosyal ortaklığa kazan – kaybet anlayışının değil, kazan – kazan anlayışının egemen olmasıyla ve sosyal ortakların çoklu sosyal diyalog platformlarında yalnızca temsil ettikleri kesimlerin çıkarlarını değil, kayıt dışı çalışanlar ile işsizlerin de çıkarlarını gözetmeye başlamalarıyla, çalışma ilişkileri sistemimizde tabuya, gerilime, sloganlara dönüştürülen bu tür sorunlar da kolayca aşılacaktır. DİPNOT 1- http://www.tuik.gov.tr 2- TBB açıklamaları, 21 Temmuz 2010 tarihli gazeteler. 3- Kanun no.: 5763, Resmi Gazete 26.05.2008, S. 26887. 4- Resmi Gazete 08.09.1999, S. 23810. 5- Resmi Gazete 28.02.2009, S. 27155. 6- Resmi Gazete 05.02.2010, S. 27484. 7- 15.05.2008 tarih ve 5763 Sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla (Resmi Gazete 26.05.2008, S. 26887) değişik 25.06.2003 tarih ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun (Resmi Gazete 05.07.2003, S. 25159) 13. maddesi. 8- Bakanlar Kurulu Karar Sayısı : 2010/660 (Resmi Gazete 15.07.2010, S. 27642). 9- 21 Temmuz 2010 tarihli gazeteler. 10-Resmi Gazete 01.07.2006, S. 26215 mükerrer. 11-http://www.ksgm.gov.tr 12-28.03.2007 tarih ve 5615 sayılı Kanunun (Resmi Gazete 04.04.2007, S. 26483) 1. maddesi ile 31.12.1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (Resmi Gazete 06.01.1961, S. 10700) 9. maddesinin 1. fıkrasının 6 numaralı bendinde yapılan değişiklik. 13-Geçici md. 3(4), Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği (Resmi Gazete 12.05.2010, S. 27579). 14-5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (Resmi Gazete 16.06.2006, S. 26200) 41. maddesi. 15-17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunun (Resmi Gazete 08.05.2008, S. 26870) 16. maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (Resmi Gazete 16.06.2006, S. 26200) 28. maddesine getirilen ek fıkra. 16-Resmi Gazete 25.05.2010, S. 27591. 17-OECD, Economic Surveys: Turkey 2008, Temmuz 2008, s. 151-152. 18-Aynı yer, s. 17 Prof. Dr. Güneri AKALIN İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Küresel Kriz ve Dünya Ekonomisi Üzerindeki Etkileri Küresel Ekonomik Kriz, aslında Finansal Kriz olarak da anılmakta olup; Nobel’li İktisat Profesörleri Krugman ve Stiglitz tarafından, ABD mali piyasalarında konut kredileri ve türevlerinin geriye dönmemesi dolayısıyla yaşanan mali çöküntü olarak takdim edilmektedir. Oysa herşey 11 Eylül sonrasında Alan Greenspan’in ABD ekonomisinin büyümesini sürdürmek için Fed faizini % 1’e çekmesi ile başladı. Böylece ABD’de kurumsal yatırımcılar hazine kağıtlarından çıkıp, riskli türev enstrümanlara yatırıma başladılar. ABD’de büyümenin sürdürülmesi için faizin indirilmesinin nedeni, Doğu Asya’da Çin ve Hindistan’ın, 2020’li yıllarda ekonomik hegemonyayı devir alacağının anlaşılmasıdır. Zira ABD, yüksek faiz haddi ve düşük kâr oranı dolayısıyla imalat sektörünü; özellikle Çin ve Hindistan’a ihraç ediyordu. Örneğin 2009 yılında sanayinin GSMH içindeki payı ABD’de % 21 iken, Çin’de % 48 idi. ABD’nin, imalat sektöründeki daralmaya rağmen, yapay büyümesini sürdürmesi; hizmetler sektörünün ve özellikle mali sektörün sağlıksız genişlemesi ile mümkündü. Bir Küresel Ekonomik Krizin temel koşulları; (i) en büyük küresel pazar olan ABD’de ortaya çıkması ve (ii) mali piya- salarda iflaslarla kendini dışa vurmasıdır. Nitekim gerek 1929 ve gerekse 2008 Krizleri ABD’de ve Wall Street’te ortaya çıktı. Ancak bir Ekonomik Krizden bahsetmek için küresel toplam arzın, toplam talebi aşması; yani Marxist Jargon ile ‘üretim fazlası’nın (over production) olması gerekir: Sadece finansal iflaslar yetmez. Bir başka deyişle, dünya ölçeğindeki mali sektörde bu iflasları doğuran, söz konusu üretim fazlasının yani stokların finanse edilemeyişidir. Özetlersek, Küresel Kriz Süreci’nde şu dört aşamanın birbirlerini izledikleri görülür: a Küresel reel ekonomide dengesizlik: Toplam arzın, toplam talebi aşması (arz fazlası). b Finansal sektörün, reel sektördeki arz fazlasının (stokların) yükünü taşıyamayarak çökmesi. c Küresel ekonomide daralma ve yaygın işsizlik. Reel sektörü daralan bir ekonominin, finansal sektörünün genişlemesi ile büyümeye devamı mümkün değildir: Mali sektör, reel sektörün türevidir. Küresel Ekonomik Kriz’e, Finansal Kriz denilmesinin nedeni; bu ikinci aşamada ortaya çıkan mali iflaslarla Kriz’in kendisini dışa vurmasıdır. sinin nedeni; bu ikinci aşamada ortaya çıkan mali iflaslarla Kriz’in kendisini dışa vurmasıdır. Mortgage ve türev elemanların Kriz’den sorumlu tutulmasında bir yanlışlık yoktur; ama asıl sorulması gereken soru, neden Fed ve ABD Hazinesi’nin 2000’li yıllarda % 1’lik bir faiz haddini ve bu parasal genişlemeyi desteklediğidir. Ayrıca mali sektöre yeterli likiditenin temini halinde mevcut krizin atlatılması gerekirdi. d Vergi gelirlerinin düşmesi ile bütçe açıkları ve borç stoğunun artması, servis yükünün dengeleri bozması. Küresel Kriz’in Kaynakları: Reel sektörü daralan bir ekonominin, finansal sektörünün genişlemesi ile büyümeye devamı mümkün değildir: Mali sektör, reel sektörün türevidir. Küresel Ekonomik Kriz’e, Finansal Kriz denilme- Küresel Kriz’in asıl kaynağının ekonomik yarışta hegemonyasını korumak yani büyümesini sürdürebilmek için, ABD’nin ucuz para politikasına başvurması ve mali sektörünü sağlıksız şekil- İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 43 Eğer yaşadığımız Küresel bir Ekonomik Kriz ise; böyle bir krizin dalga boyunun beş yıldan daha kısa sürmesi beklenemez. Küresel piyasaların yedikleri dış şokun tesirini atlatmaları ve içeride hükümetlerin piyasa güçlerinin dilini kavramaları, kısa dönemde pek mümkün değildir. de büyütmesi olduğunu ifade etmiştik. Çin, Hindistan ve D. Avrupa ülkelerinin 2000’li yılların başında Küresel Ekonomiye katılarak hızla büyümeleri, üretimi artırdı ve üretim fazlası yarattı. Küresel Kriz’in kaynaklarını şu noktalar etrafında özetleyebiliriz: • Küresel Piyasaların hacmi 2000’li yıllarda yaklaşık olarak katlandı : Çin, Hindistan ve D. Avrupa ülkeleri Küresel Ekonomiye katıldılar: Küresel mübadelenin hacmi, işbölümü ve ekonomilerin mukayeseli avantajları değişti. • Küresel ekonominin faktör donanımı büyük ölçüde değişime uğradı. - Emek arzı katlandı ve reel ücretler düşme eğilimine girdi. - Sermayenin mobilitesi dijital teknoloji dolayısıyla çok hızlandı, parasal genişleme ve petrol fiyatlarındaki yükselme finansal kapitali çoğalttı. • Üretim arttı ve mal fiyatları, Çin ve Hindistan menşeli mallarda çok düştü. • Üretimin artması ve küresel büyüme ile birlikte hammadde fiyatları özellikle enerjinin ve petrolün fiyatı yükseldi. Petrol fiyatlarındaki artış likiditeyi daha da çoğalttı. • Küresel faktör piyasalarında faktör arzlarındaki ve fiyatlarındaki değişmeye rağmen ülkelerin, Küresel GSMH’dan aldıkları payları korumaya ve ulusal gelir dağılımları da muhafazaya çalıştıkları görüldü: Dolayısıyla üretim artışına paralel olarak bir tüketim artışı olmadı. Böylece bir arz fazlası ortaya çıktı. • Ancak küresel piyasalarda faktör, hammadde ve mal fiyatlarında ortaya çıkan bu dengesizliğin piyasa güçlerin- 44 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 ce giderilmesine, hükümetlerce ulusal GSMH ve gelir dağılımına yansımasına sosyal refah devleti adına müdahale edilince; Küresel Piyasalardaki dengesizlik Krize dönüştü. • ABD, AB ve Japonya gibi gelişmiş ekonomiler; Küresel yarıştaki yerlerini koruyabilmek için; reel (imalat) sektördeki kayıplarını, finansal sektörde genişleme ile telafi edebileceklerini ve böylece ucuz para politikası ile büyüyebileceklerini sandılar. Oysa % 1’lik faiz ile piyasaların risk algılması değişti ve mali iflaslar kaçınılmaz oldu. Piyasaların, zaman tercihi yani faiz haddi ve para arzı ile oynamanın Kriz türünden maliyeti olması doğaldır. Aslında likidite tuzağı, piyasa ekonomisinin dilinden anlamayan hükümetlerin kendi para politikaları ile düşecekleri tuzaktır. nun beş yıldan daha kısa sürmesi beklenemez., Küresel piyasaların yedikleri dış şokun tesirini atlatmaları ve içeride hükümetlerin piyasa güçlerinin dilini kavramaları, kısa dönemde pek mümkün değildir. Ayrıca krizi doğuran iki ekonomik gücün, Çin ve Hindistan’ın yıllık % 10 civarında büyümesi devam ettiği sürece; üretim artışı ve arz fazlası sürüyor demektir. Olgun ekonomilerin krizden çıkmasını sağlayacak husus yeni bir teknolojik keşifle yatırım dalgasının yaratılması; ama netice olarak ABD ve AB işçilerinin verimliliğinin artırılarak ücret bakımından Çin işçisi ile rekabet edebilecek konuma getirilmesi; Kriz’in dalga boyunu kısaltabilir. Zira Küresel Kriz dönemlerinde işgücü piyasalarında ortaya çıkan işsizliğin üç farklı nedeni mevcuttur. Netice olarak küresel ekonomide piyasa güçleri, kıtlık fiyatlarına göre yeniden mal ve faktör fiyatlarını belirlemeye başladı. Çin’in, Küresel Ekonomi’nin imalat sektörüne dönüşmesi ile; Çin ve Dünya fiyatları şeklinde fiyat sisteminde bir ayrışma veya kopma olduğu gözlendi. • Emek tasarruf edici tekniklerin yeni yatırımlar ile ekonomiye uygulanmasının doğurduğu işsizlik: (Otomasyon/ Bilişim) İktisat Tarihi’nde Küresel Ekonomiye büyük ölçekli ve sindirimi güç ekonomiler katıldığında geçmişte de böyle Krizlerin yaşandığı görüldü. Prusya’nın Gümrük Birliği’ni sağlayarak Alman İmparatorluk Ekonomisi’ni Küresel Ekonomiye dev bir güç olarak katması ve ekonomik hegemonyayı tehdidi, 1870 Küresel Ekonomik Krizi’ni doğurdu. • Kriz dolayısıyla ekonomik daralmanın doğurduğu konjonktürel işsizlik. I. Cihan Savaşı sonrasında, Savaşın tahribatını ortadan kaldırmak için uygulanan Ucuz Para (düşük faiz) politikası ve Amerika’nın dev bir ekonomik güç olarak İngiltere ve Almanya yanında; Küresel Ekonomiye katılması ile ekonomik hegemonyayı tehdide başlaması ve nihayet Rusya’nın küresel ekonomik sistemden kopması, toplam arz ve talep dengelerini bozarak üretim fazlası yarattı. Dolayısıyla 1929 Buhranı ile piyasalar çöktü. Ekonomik Kriz’in Süresi ve İşsizlik: Eğer yaşadığımız Küresel bir Ekonomik Kriz ise; böyle bir krizin dalga boyu- • Reel ücretlerdeki düşme dolayısıyla mukayeseli avantajların kaybedilmesi sonucu imalat sektörünün, Çin ve Hindistan’a ihracının yarattığı işsizlik. Bu açıdan bakılınca Maliye ve Para Politikaları ile; geri kazanılabilecek tek işsizlik türü konjonktürel işsizliktir. Bir başka deyişle emek yoğun endüstrilerde; ABD, AB ve Japonya’nın hatta Türkiye’nin istihdam erozyonu uzun dönemde devam edecek demektir. Devletlerin, şirketlerin ve sendikaların işgücü piyasalarında bu gerçeği kabullenerek hareket etmesi beklenir. Kapitalizm ve Küresel Piyasa Ekonomisi Çöktü mü? Her sağlıklı beden için hastalanmak doğal bir olaydır. Küresel Piyasa Ekonomisi yaklaşık son ikiyüzelli yıldır Dünya’ya egemendir. Ancak kökleri Eski Yunan’daki Agoralar’a kadar uzanan binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Dolayısıyla Piyasa Ekonomisi’nin ikamesi mümkün olmadığı gibi; icat edilmemiş olup, bir mucidi de yoktur. Nitekim ABD tarafından ulusal çıkarlar uğruna, Küre- Küresel alanda her ekonomik hegemonya çekişmesinde; ekonomik krizlerin yaşanması doğaldır. Nitekim bu sefer de Çin ve Hindistan’ın hızla büyümesinin ABD’yi tehdidi ve buna karşılık ucuz para politikasını kullanması Kriz’i doğurmuştur. ABD sadece ucuz para politikasını kullanmakla kalmadı. Mali Sektörünü büyütme adına türev enstrümanlarının genişlemesini denetlemedi. sel Piyasa Ekonomisi’nin kuralları çiğnendiğinden, mevcut Kriz orada ortaya çıkmıştır. Küresel alanda her ekonomik hegemonya çekişmesinde; ekonomik krizlerin yaşanması doğaldır. Nitekim bu sefer de Çin ve Hindistan’ın hızla büyümesinin ABD’yi tehdidi ve buna karşılık ucuz para politikasını kullanması Kriz’i doğurmuştur. ABD sadece ucuz para politikasını kullanmakla kalmadı. Mali Sektörünü büyütme adına türev enstrümanlarının genişlemesini denetlemedi. Piyasa güçleri günümüzde Çin ve Hindistan’ın büyümesini desteklemektedirler ve bunda kusurlu oldukları da söylenemez. Piyasa ekonomisinin kurallarını, günümüzde sıfır faiz ve aşırı likidite ile bozan ve geçmişte mali regülasyonları ihmalini destekleyen, Fed ve ABD Hazinesi’dir. Kriz dönemindeki bankaların ve önemli sanayi kuruluşlarının devletleştirmeleri veya verilen hazine kredileri, Sosyalizmi çağrıştırmaz. Piyasa ekonomisinin işletilmesi yani katma değerin yaratılması; finansal piyasaların çalışabilmesine bağlıdır. Bankacılık sistemi çöktüğünde, piyasa ekonomisi kilitlenir. Bir başka deyişle, piyasa ekonomisinin işletilmesi kamu hizmeti niteliğinde olduğundan geçici devletleştirmeler kaçınılmazdır. Kriz döneminde piyasaların kilitlenmesi riski varken; uzun dönemde geçerli olan ayıklama teorisinin uygulanması beklenemez. Netice olarak devlet, piyasa ekonomisine hizmet için yani pi- yasa başarısızlıklarını gidermek için vardır: Bunun için de vergi almaktadır. GM gibi büyük firmaların iflaslarının önlenmesi; işsizliği ve sermaye piyasasındaki ani çöküşleri engelleme yani yatırımcıyı koruma yanında, belli teknolojileri ulusal dağarcıkta tutma çabasından kaynaklanmaktadır. Özetlersek, Marx’ın da ifade ettiği gibi ancak kendi kendisini üretemeyen sistemler çöker: Küresel büyüme sürdüğüne, gelir ve refah hâlâ arttığına göre; piyasa ekonomisi hayatiyetini koruyor demektir. Mevcut Kriz, Röpke’nin 1929 Krizi için işaret ettiği üzere Piyasa güçlerinin dilinden anlamayan siyasi iktidarların eseridir. Küresel Piyasa Ekonomisi ile Küresel Siyasal Rejimler arasındaki sürtüşme; krize katkıda bulunmaktadır. Küresel Ekonomi, Kriz yolu ile kendi dilini ve ideolojisini kavrayan siyasal rejimleri aramaktadır. Ne Yapılmalıdır? Uzun dönemde 2020’li yıllarda Batı Ekonomilerinin hegemonyasının yerini, Asya’nın, Çin ve Hindistan’ın alacağına hükmetmek mevcut eğilimler ışığında makul sayılabilir. Bunun anlamı, ileride Çin ve Hindistan’ın Küresel Ekonomik iktidarı paylaşacakları demektir. Birkaç asırda bir olan iktisadi hegemonya değişiminin veya rekabetinin en azından krizsiz atlatılması, beklenemez. Kısa dönemde mevcut krizin devamı yanında, uzun dönemde benzer krizlerle karşılaşılması mümkündür. Öncelikle yapılması gereken şey; Batılı Ekonomiler’in ve Hatta Türkiye’nin Kriz sonrasında mukayeseli avantajlarının değiştiğini kavrayarak, yatırımlarını bu yeni sektörlere yöneltmesidir: Örneğin Türkiye için mukayeseli avantajların oluştuğu yeni sektörler olarak; tarım, lojistik, madencilik, turizm, sağlık, bilişim, bankacılık ve finansman sayılabilir. Krizle mücadelede, maliye ve para politikaları ile toplam talebin artırılması istenmekle birlikte; bunun özellikle kalkınan ekonomilerde piyasa uyumlu olabilmesi için, alt-yapı yatırımlarının finansmanına yönelmesi yerinde olur. Alt Öncelikle yapılması gereken şey; Batılı Ekonomiler’in ve Hatta Türkiye’nin Kriz sonrasında mukayeseli avantajlarının değiştiğini kavrayarak, yatırımlarını bu yeni sektörlere yöneltmesidir: Örneğin Türkiye için mukayeseli avantajların oluştuğu yeni sektörler olarak; tarım, lojistik, madencilik, turizm, sağlık, bilişim, bankacılık ve finansman sayılabilir. yapı yatırımlarının hedeflenmesi, toplam faktör verimliliğini artırarak hem yabancı sermaye için çekim yaratır, hem de ekonomilerin rekabet gücünü artırır. Ucuz para yani düşük faiz ve genişletici para politikası, ulusal parası rezerv para niteliğinde olan ülkeler için daha geçerli bir formül olmakla birlikte; piyasa güçlerinin tepkisini çeker. Dahası Türkiye gibi kalkınan ülkelerde düşük faiz politikası tasarrufları caydırarak büyümeyi önler. Kalkınmanın finansmanı, bu takdirde cari açık vasıtasıyla yabancı sermaye yatırımlarına bağlı kalacak demektir. İlk yapılması gereken şey, ABD gibi para politikasını ulusal çıkarları için kullanarak ve mali piyasalarını yönlendiren ekonomilerin, krizlere yol açmasını önleyebilmek için; uluslararası yeni bir rezerv paranın kabulü gerekir. Örneğin Türkiye her gün otuz milyon dolar rezerv biriktirerek yani ABD’ye faizsiz borç vererek kalkınmasını sürdüremez. Küresel piyasa ekonomisi, her ekonomik organizasyon gibi; kendi ideolojisini ve modelini davet etmektedir: Nitekim Keynesyen İktisat ve Sosyal Refah Devleti, Soğuk Savaş döneminin geçerli modeli idi. Bir Küresel Piyasa Ekonomisi düzeni kurulup işletilecekse; bu gelişme Piyasa-dostu bir ideolojinin ve İktisat anlayışının taraflarca kabulüne bağlıdır. Aksi halde krizler kaçınılmazdır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 45 Prof. Dr. Erol İYİBOZKURT AB’de İstihdam Politikası Dünya finans krizi AB’yi büyük ölçüde etkiledi.Avrupa ekonomisi İkinci Dünya Savaşından bu yana yaşadığı en büyük bunalımı yaşamaktadır. AB ekonomisi 2009 yılında yüzde 4 küçülmüştür.2008 yılındaki ekonomik büyüme ise sadece yüzde 0.8 idi. AB’nin 16 ülkesinin oluşturduğu euro bölgesinde 2010 yılı için ekonomik büyüme iyimser bir tahminle yüzde 1 dolayındadır. Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı Parasını Euroya Sabitlemiş 4. “Yeni işler için yeni beceriler” girişimi çerçevesinde iş ve işi en iyi yapanı buluşturmak ve yetiştirilme gereksinmelerini gidermek Türkiye’deki bu yüzde 68’lık çalışmayanların dağılımı ise ev kadınları yüzde 35,öğrenciler yüzde 14 ve işsizler yüzde 11 şeklindedir. Bu en son yüzde (yüzde 11) aynı zamanda resmi işsizlik oranını da gösterir. 5. Büyüme ve İş Yaratma Stratejisi içinde Avrupa İstihdam Politikasını uygularken AB ülkeleri içinde politikaları uyumlaştırmak Araştırma AB içinde ekonomik kriz nedeniyle iş kaybının yüzde 3.48 olduğunu ortaya çıkarmıştır. Lizbon Stratejisi AB İstihdam politikasının özü 2000 yılında AB Konseyi’nin Lizbon’da yaptığı toplantıda çizildi. Lizbon Stratejisi olarak bilinen bu toplantıda, 2000-2010 yıllarında (10 yıllık sürede) AB’yi “dünyanın bilgiye dayanan en rekabetçi ve en dinamik ekonomisi” yapma hedeflenmişti. Güçlü bir ekonomi istihdam yaratarak işsizlik sorununu çözebilecekti. Emek piyasasında sosyal güvenlik ağıyla birlikte esneklik ve hareketlilik de olacaktı. Bu yaklaşım Flexicurity1 olarak bilinir. İspanya 19.5 Slovakya 14.5 İrlanda 13.5 Yunanistan 11.5 Portekiz 11.0 AB’nin düşük büyümeyle birlikte yaşadığı borç krizleri ve yaşlı nüfusa sahip oluşu, köşeleri üç önemli sıkıntıyı işaret eden Bermuda Şeytan Üçgenine benzetilmektedir. Fransa 9.5 İtalya 8.5 Belçika 8.5 Finlandiya 8.5 İşsizlik Oranları Kıbrıs Rum Kesimi 7.0 Slovenya 7.0 Macaristan 10.5 Almanya 6.5 Polonya 9.5 Malta 6.5 İsveç 8.5 Lüksemburg 5.5 İngiltere 8.0 Öneriler Hollanda 4.5 Çek Cumhuriyeti 7.5 Avusturya 4.0 Romanya 7.0 Ortalama 9.1 Ortalama 8.5 AB ekonomik kriz kendisini hissettirmeye başlayınca, krizi genelde çözme politikaları içinde istihdamı artırıcı önerilere de yer verdi. Düşünülen öneriler genel olarak şunlardı: AB’nin yaşadığı bu ekonomik zorluklar beraberinde işsizlik sorunu da gündeme getirmektedir. AB işsizlik sorunuyla zaten uzunca bir süre yaşamakta iken, son krizle birlikte işsizlik daha da gündeme oturmuştur.2002-2010 yıllarda AB’deki işsizlik oranları aşağıdaki tablodaki gibi gerçekleşmiştir. Yıl İşsizlik Oranı (%) 46 Ülkelere ve gruplara göre AB’deki son (Mayıs-Haziran 2010) işsizlik oranları (%) ise şu şekildedir: desinin en yüksek oranının Türkiye ve Makedonya’da çıkmasıdır. Türkiye’de çalışmayanların toplam nüfusa oranı yüzde 68, Makedonya’da ise yüzde 66’ dır. AB, ekonomik krizin istihdam üze- 2002 8.9 rindeki etkilerini anlamak üzere bir Eu- 2003 9.0 robarometre alan araştırması gerçek- 2004 9.0 leştirdi. Araştırma kapsamına 27 AB 2005 8.9 ülkesi yanında üç aday ülke de (Tür- 2006 8.2 kiye, Hırvatistan ve Makedonya) dahil 2007 7.1 edildi. 2008 7.0 Araştırma Mayıs - Haziran 2009 ay- 2009 8.3 larında yapıldı. Sonuçlar Temmuz 2009 2010 10.0 (Tahmini) da yayınlandı. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Ülkeler’de işsizlik oranı Letonya 20.0 Estonya 18.5 Litvanya 17.5 Bulgaristan 9.5 Danimarka 6.5 Ortalama 14.4 Parası Dalgalanan Ülkeler’ de işsizlik oranı Araştırmanın gösterdiği en önemli göstergelerden biri AB nüfusunun yarısının (yüzde 50) çalışmıyor olmasıydı. Geri kalanların ise yüzde 42 istihdam edilenler, yüzde 8 kendi işinde çalışanlardan oluşmuştu.2008 yılıyla karşılaştırılınca toplam istihdam edilenlerde ancak yüzde 1’lik bir iyileşme kaydedilmişti. İşin ilginç yanı aynı araştırmada toplam nüfusun çalışmayanlar yüz- Aradan 10 yıl geçtikten sonra yapılan gözlemler ve yorumlar Lizbon Stratejisinin başarısız olduğudur. 1. Ekonomiyi canlandırmak üzere 200 milyar euro ayrılması 2. Avrupa Sosyal Fonu (ESF) ve Avrupa Küreselleşmeye Uyum Fonu (EGF)’nu emek piyasasını daha fazla destekler hale getirmek 3. AB ülkelerinin herhangi birinde iş durumlarını gösteren “EURES jobs” portalını geliştirmek 6. İstihdam ve Sosyal durumu izlemek için yeni bir seri üzerinden aylık izleme raporları yayınlamak 7. Mayıs 2009’un ilk haftasında istihdam zirvesi gerçekleştirmek Nitekim Avrupa Komisyonu Mayıs 2009’da Prag’da toplanarak işsizlikle ilgili kısa ve uzun dönemli kararlar aldı. Bunlar; • Çalışanları mümkün olduğu kadar işlerinde tutmak için çalışma saatlerinde ayarlamalar yapmak, onları iş esnasında yeniden eğitmek ve bunlar için kamu fonlarından (Avrupa Sosyal Fonu dahil) yararlanmak • Girişimcilik ve iş yaratıcılığını özendirmek (örneğin ücret dışı maliyetleri düşürmek ve flexicurity) leri kazandırarak iş bulmalarını kolaylaştırmak • İş fırsatları ile onlar için gerekli nitelikleri uygun bir şekilde tanımlamak ve böylece yetiştirme kurslarını doğru yöne yönlendirmek • İşsizlere ve gençlere kendi işini kurmakta yardım etmek. Örneğin iş konusunda bilgi sağlamak, başlangıç sermayesini temin etmek, iş başlangıcında vergi muafiyeti-vergi kolaylıkları sağlamak • İş esnasındaki yeniden yapılanmayı karşılıklı öğrenme ve uygulama koluyla doğru yönetmek. 2020 Stratejisi Lizbon Stratejisinin başarısızlığı üzerine Haziran 2010 da Avrupa 2020 Stratejisi kabul edildi. Avrupa 2020 Stratejisi Avrupa Sosyal Devlet Modelini korurken istihdamı artırmayı, verimliliği yükseltmeyi ve sosyal bütünleşmeyi sağlamayı amaçlamaktadır. Stratejinin temel hedefleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1. AB’deki istihdam oranını 69’dan yüzde 75’e çıkarmak yüzde • Ulusal istihdam bürolarının etkinliğini artırmak. Özellikle işsizliğin ilk haftalarında ve özellikle genç işsizler bakımından yetiştirme ve iş aramaya ağırlık vermek 2. Okul terk oranını yüzde 10’un altına düşürmek • Yüksek kalitedeki çıraklık ve iş eğitimini önemli ölçüde artırmak 4. Toplam enerji tüketiminin yüzde 20’lik kısmını yenilenebilir enerjiden sağlamak • Emek piyasasının etkinliğini artırmak, iş teşvikleri vermek, sosyal koruma sistemini modernize etmek.Bu arada emek piyasasına entegre olmakta sıkıntı çeken gruplara (engelli ,niteliksiz ve göçmen işçiler gibi) kolaylık sağlamak. • Hayat boyu öğrenimi işin her kademesindeki personel için uygulamak, özellikle okul bitirenlere gerekli beceri- 3. Fakirliği yüzde 25 oranında azaltmak (yaklaşık 20 milyon kişiyi ilgilendirmektedir) 5. AB’nin GSYİH’nın yüzde 3 kadarlık kısmını araştırma ve geliştirmeye ayırmak Almanya mı Fransa mı? AB’nin dünya ekonomik krizinin arkasından kendi iç ekonomik krizinin ortaya çıkması AB’nin para politikasında bütünleşmesinin gerçekleşmesine İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 47 rağmen, maliye politikasında ülkelerin bağımsız kalmasının rolü büyüktür. Her ülke kendi borçlanma ve harcama politikasını özgürce yönetince uyum kaybolmuş ve iç ekonomik kriz ortaya çıkmıştır. oranı yeni iş arama ve iş değiştirme , (friksiyonel işsizlik) sektörler arası hareketlilik (yapısal işsizlik) vb. nedenlerle ekonomilerde bulunan işsizliktir.Bir anlamda ekonomi tam istihdamda bulunduğunda sahip olunan işsizliktir. politikalar olarak istihdam artırıcı harcamalara ve sosyal güvenliğe ağırlık vermek arzulanmasına rağmen çözüm önerilerinin büyük çoğunluğunun monetarist politikalardan şekillendiği söylenebilir. AB’nin ekonomik krizden tümüyle çıkması ve istihdamı artırması için Almanya’nın başını çektiği grubun önerileri borçlanmaya, harcamalara ve rekabetliliğe katı kurallar getirilmesi yönündedir. Halbuki Fransa’nın liderliğini yaptığı diğer grup ise para politikası ağırlıklı ekonomi politikası çerçevesinde yüksek gelirli üyelerden düşük gelirli üyelere doğru gelirin yeniden dağılımının sağlanmasıyla AB içindeki ekonomik sorunların çözülebileceği düşüncesindedir. Daha sonraları hem monetarist hem de Keynezyenlerin katkılarıyla geliştirilen “enflasyonu hızlandırmayan işsizlik oranı” (NAIRU-Non Accelerating Inflation Rate of Unemployment) da doğal işsizlik oranına yakın bir kavramdır. AB ekonomik krizi atlatıp, pozitif büyümesini artırsa bile, günümüzün verimlilik ve teknolojik gelişmelerinin bilgi ve enformasyona dayanan ortamında istihdamsız büyümeyle daha fazla karşılaşması da muhtemeldir. Monetarist iktisatcılar çözüm olarak öncelikle emek piyasasındaki engellerin kaldırılmasını tavsiye etmektedir. Onlara göre emek piyasasındaki engellerin başında sendikalar, asgari ücret yasaları, işsizlik primleri ve benzeri kurumlar gelmektedir. DİPNOT Aslında birçok ülkede olduğu gibi AB’de de sorunun çözümünde önemli bir etken ekonomi politikasının uygulanmasında etkinliğin sağlanamamasıdır. 2007 yılında Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker durumu şöyle özetlemişti: “Biz ne yapacağımızı biliyoruz, ancak bunları yaparsak (parlamentoya) yeniden nasıl seçileceğimizi bilmiyoruz” Monetaristlere göre ayrıca ekonomide prodüktivite artışları yaratarak ekonomik büyümeyi sağlamak işsizliği azaltacaktır. Teoride Durum Keynesyen model enflasyonla işsizliği bağlantılı kabul etmektedir. Onlara göre işsizlik azalırken enflasyon artar. Bunun nedeni işsizliği azaltmak için yapılan harcama artışlarının enflasyonu artırması, ayrıca enflasyonun zorunlu tasarruf yaratma imkanı ortaya çıkararak yeni yatırımlara yol açması ve işsizliği azaltmasıdır. Monetarist (paracı) model ise uzun dönemde enflasyonla işsizliğin bağı olmadığını kabul etmektedir. Monetaristler ekonomilerin “doğal işsizlik oranına” (natural rate of unem ployment-NRU) sahip olduğuna inanırlar. Doğal işsizlik 48 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Ancak bu noktada şunu da unutmamak gerekir; Son yıllarda birçok sanayileşmiş ülke ve Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde istihdamsız büyüme olgusuyla karşılaşılmaktadır. İstihdamsız büyümede ekonomik büyüme istihdam artışını beraberinde getirmemektedir. Bunun en önemli nedeni, günümüzde ekonomik büyümeye yol açan verimlilik artışlarının işgücü artışından daha çok bilgi ve teknolojiye dayalı olmasıdır. Ayrıca ekonomiler iyileşmeye ve ekonomik büyümeye geçince çalışan işçiler (insiders) ekonomik büyümenin getirdiği nimeti kendi ücretlerini (ve bu arada verimliliklerini) artırarak elde etmeye çalışmaktadır. Böylece işsizlere (outsider) büyüme esnasında yeteri kadar iş alanı açılamamaktadır. AB’nin istihdam politikasını teori açısından değerlendirirsek, keynesyen 1- Flexicurity: Sosyal güvenlik anlayışı içinde esnek emek piyasası uygulaması ile birlikte AB içindeki ülkeler ve bölgeler arası emek hareketliliğini sağlamak anlamında kullanılmaktadır. Flexibility (esneklik) ve security (güvenlik) kelimelerinden türetilmiştir spot??? Prof. Dr. Erdinç YELDAN Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Küresel Kriz, İşsizlik ve İş Yaratmayan Büyüme Büyük Durgunluk Öncesi Bu yazımızda büyük durgunluk (great recession) diye de anılan 2008/2009 küresel krizinin ardında yatan süreçleri, Türk işgücü piyasasına etkileri açısından irdelemeye çalışacağız. Öncelikle konumuzu yakından ilgilendiren küresel ölçekte iki tarihsel olguyu anımsayarak başlayalım: Bunlardan birincisi 20. yüzyılın son çeyreğinde küresel işgücü piyasalarında ücretli emek arzında yaşanmış olan şiddetli bir artış ile ilgilidir. Sovyet sisteminin 1989’da çökmesi; ve önce Çin Halk Cumhuriyeti, daha sonra Hindistan, Vietnam gibi işgücü fazlası taşıyan ekonomilerin teker teker küreselleşme sürecine açılması neticesinde bu ülkelerde daha önceleri ücretli emek piyasası dışında kalan işgücü ani bir ivmelenmeyle birlikte küresel işgücüne dahil olmuştur. Yılmaz Akyüz, Kozul-Wright ve Alan Freeman gibi iktisatçıların çalışmaları, söz konusu dönemde küresel ücretli emek arzının 1.5 milyar kişi artış gösterdiğini ve emek/sermaye oranının emek aleyhine yarı yarıya azaldığını belgelemektedir.1 Dünya küresel işgücü piyasalarında emek arzının kısa bir süre içerisinde bu denli artması, kuşkusuz, emeğin sermaye karşısındaki pazarlık gücünü de kırmış; ve 1980 sonrasında ücretlilerin gelirlerinde ve sosyal haklarında yaşanmakta olan önemli gerilemelerin ana nedenini oluşturmuştur. İkinci bir gelişme ise söz konusu dönemde küresel ölçekte sermayenin birikim ve yatırım önceliklerinde gözlenen değişikliklere ilişkindir. 1970’lerin ortalarından başlayıp, 1980’lerde hızlanan bir süreçte finans piyasaları serbestleştirilmiş ve kuralsızlaştırılmıştır (deregülasyon). 1980’lerde ABD’de Paul Volcker’ın Federal Reserve başkanlığı döneminde küresel finans piyasaları hızla yükseltilen reel faiz şokuyla karşılaşmış; daha sonra 2000’li yıllarda ise bu defa yeni başkan Greenspan’ın başını çektiği bir likidite bolluğu dönemine girilmiştir. 2008/2009 büyük durgunluğunun ardında yatan ana etkenin sermayenin kuralsızlaştırılmış finansallaşması olduğu bugün artık genel olarak kabul gören bir saptamadır. 1980 son- rasında finansal akiviteler, sanayi ve genel olarak reel üretim aktivitelerinin önüne geçmekteydi. Buna koşut olarak sermayenin ana karlılığı artık reel üretim (sanayi ve tarım) sektörlerinden değil, finansal spekülasyon işlemlerinden kaynaklanmaktaydı. Gelişmiş sanayi ülkelerinde sanayi karlar gerilemeye yüz tutmakta iken, finansal karlar hızla artmaktaydı. Örneğin Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2009 Emeğin Dünyası Raporu’nda geçen verilere göre, finans sektörünün toplam karlar içerisindeki payı küresel krizin hemen öncesinde yüzde 40’a ulaşmıştı. Halbu ki, 1980’lerin başında söz konusu oran sadece yüzde 25 idi. Japonya, İtalya ve Avustralya’da finansal karların toplam karlar içerisindeki payı iki misli, İngiltere’de ise üç misli artış göstermişti. Finansal karlar, sadece diğer sermaye gelirlerine görece değil, emek gelirlerine görece olarak da artmıştı. Gelişmiş ekonomilerde finansal karların ücretlere oranı 1990’da yüzde 25 iken, 2005’e gelindiğinde yüzde 40’a ulaşmış olduğu hesaplanmaktaydı. Bkz. AkyÜz, Y., Flassback, H. & Kozul-Wright, R. (2006) Globalization, Inequality and the Labour Market in Kose, A., Senses, F. & Yeldan, E. (eds) Neoliberal Globalization as New Imperialism: Case Studies on Reconstruction of the Periphery, New York: NOVA Science; ve Freeman, R. (2004) Doubling the Global Workforce: The Challenges of Integrating China, India, and the former Soviet Block into the World Economy. Paper presented at the conference on ‘Doubling the Global Work Force’, Institute of International Economics, November 8, Washington DC. 1 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 49 Uluslararas Çalúma Örgütü’nün (ILO) 2009 Eme÷in Dünyas Raporu’nda geçen verilere göre, finans sektörünün toplam karlar içerisindeki pay küresel krizin hemen öncesinde yüzde 40’a ulaúmút. Halbu ki, 1980’lerin baúnda söz konusu oran sadece yüzde 25 idi. Japonya, øtalya ve Avustralya’da finansal karlarn toplam karlar içerisindeki pay iki misli, øngiltere’de ise üç misli artú göstermiúti. Finansal karlar, sadece di÷er sermaye gelirlerine görece de÷il, emek gelirlerine görece olarak da artmút. Geliúmiú ekonomilerde finansal karlarn ücretlere oran 1990’da yüzde 25 iken, 2005’e gelindi÷inde yüzde 40’a ulaúmú oldu÷u hesaplanmaktayd. Aúa÷da ILO’nun ald÷mz 1 No’luILO’nun ùekil bu olgularveriler, betimlemektedir. ILO’nun Aşağıda ILO’nun raporundan aldığımız 1 No’lu Şekilraporundan bu olguları betimlemektedir. sunduğu finansal şirketsundu÷u veriler, finansal úirketlerin gerek sermaye-içinde; gerekse eme÷in ücret gelirlerine lerin gerek sermaye-içinde; gerekse emeğin ücret gelirlerine görece olarak daha da önem kazandığını belgelemektedir. görece olarak daha da önem kazand÷n belgelemektedir. Kapitalizmin merkez ekonomilerinde 1990’lardan bu yana sermayenin giderek finansallaşması ve ücret gelirlerine göreceli olarak da payının arttırılması söz konusudur. Ancak, finansallaşma olgusu sadece finansal gelirlerin göreceli olarak artmasından ibaret değildir. Finansallaşma, sermaye birikimi önceliklerinin giderek reel ekonomik faaliyetlerden uzaklaştırılması ve kısa dönemli, ancak riskli ve yüksek getirili finansal varlıklarda yoğunlaştırılması anlamını da içermektedir. Şekil ùekil 1.1. GeliúmiúÜlkelerde Finansal Karlarn Yükseliúi, 1990-2005 45 40 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Tüm dünyada işsizlik ve istihdamın miktarının (ve kalitesiBurada iktisat öğretisi ve iktisadi ponin) korunması iktisat dünyasılitika açısından ilginç olan husus ise, küresel işgücü ve sermaye piyasalarınnın en önemli sorunları haline da bu dönüşümler yaşanmakta iken, işdönüşmüş iken, bu sorunların sizlik, istihdam ve tasarruf-yatırım dengiderek iktisat siyasası dışına gesi gibi sorunların giderek ikinci plana Türkiye’de de finans piyasalarında çıkartılması ve politika ekseitilmeye başlanmış olmasıdır. Örneğin yaşanan serbestleştirme ve spekülatif ninden uzaklaştırılmış olması merkez bankaları kendilerini sadece öncelikli büyüme olgusu, büyümenin üzerinde düşünülmesi gereenflasyon hedeflemesi ve fiyat istikrarı yeterince istihdam yaratamamasının ve ken ayrı bir konudur. amaçları ile sınırlarken, döviz ve uzun dönemde açk iúsizlik oranlarn çeyrek dönemler No’lu ùekilkurları Türkiye’de itibariyle tarının (ve kalitesinin) korunması iktisat dünyasının en önemli sorunları haline dönüşmüş iken, bu sorunların giderek iktisat siyasası dışına çıkartılması ve politika ekseninden uzaklaştırılmış olması üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir konudur. büyük durgunluk altında da ulusal ekonominin en derinden etkilenen ülkelerden birisi olması sonucunu doğurmuştur. Aşağıda 2 No’lu Şekil Türkiye’de yatırımların dağılımısergilemektedir. tamamen piyasa hareketlerinin güdümüne terkedilmiştir. Tüm dünyada işsizlik ve istihdamın mik- 35 30 Toplam Karlar øçinde Finansn Pay (%) uzun dönemde açık işsizlik oranlarını çeyrek dönemler itibariyle sergilemektedir. Açk øúsizlik Oran (%) 15.8 16 Finansal Karlarn Toplam Ücretlere Oran (%) 25 13.8 14 13.213.2 12 20 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 11.5 2005 Kaynak: ILO, World of Work 2009, úekil 2.1, sf. 48. Kaynak: ILO, World of Work 2009, şekil 2.1, sf. 48. 9.6 9.3 8.9 8.5 8.28.3 8.1 6.06.0 10.0 10.3 9.4 11.5 10.9 10.6 10.0 9.5 9.49.4 9.3 9.8 9.29.0 10.1 9.29.1 10.3 9.5 7.8 7.5 6.86.8 6 11.5 11.4 11.0 10.4 10 8 14.2 12.6 12.4 12.3 Şekilden de görüleceği üzere, ka- vaşlamanın ve giderek 2008 krizine dö- • Enformalleşmeyle birlikte işgücü gipitalizmin merkez ekonomilerinde nüşen sürecin ana unsurlarındandır. derek sosyal güvenlik şemsiyesinden ùekilden de görülece÷i üzere, kapitalizmin merkez ekonomilerinde 1990’lardan bu yana 1990’lardan bu yana sermayenin gidedışlanmaktadır. Sosyal güvenlik hizmetILO, küresel krizin başlangıcından bu sermayenin giderek finansallaúmas ve ücret gelirlerine göreceli olarak da paynn arttrlmas rek finansallaşması ve ücret gelirlerine yana dünya çapında 20 milyondan fazla lerinden yararlanan işgücünün toplam söz konusudur. Ancak, finansallaúma olgusu sadece finansal gelirlerin göreceli olarak göreceli olarak da payının arttırılması istihdam kaybı yaşandığını ve istihdamın içindeki payı tüm dünyada hızla erimekartmasndan ibaret de÷ildir. Finansallaúma, sermaye birikimi önceliklerinin giderek reel söz konusudur. Ancak, finansallaşma tedir. Söz konusu oranve Latin Amerika ekonomik faaliyetlerden ve ksa dönemli, ancak riskli yüksek getirili kriz öncesi düzeyineuzaklaútrlmas dönmesi için orta olgusu sadece finansal gelirlerin görefinansal varlklarda yo÷unlaútrlmas da içermektedir. karlarn gerigiderek yüzdeToplam 57.8 düzeyine deceli gelire sahip ekonomilerde anlamn 2.8 yıl ülkelerinde celi olarak artmasından ibaret değildir. daha yo÷un olarak yüksek finansal ekonomide yaratlyor olmas, sabit sermaye yatrmlarna lemiştir (Karşılaştırma için: Brezilya’da (2010 sonu); gelirli ekonomilerde Finansallaşma, sermaye birikimi önceaktarlacak fonlarn da daralmas sonucunu do÷urmaktadr. 1970-2000 arasnda iúletme art÷ ise 5.5 yıl (2013’ün 3. çeyreği) beklemek yüzde 71.5; Meksika ve Arjantin’de yüzliklerinin giderek reel ekonomik faaliyetgerekeceğini öne sürmektedir. Ancak, de 62.5; Türkiye’de yüzde 49). lerden uzaklaştırılması ve kısa dönemli, 2 ILO’ya göre büyük durgunluğun emek • İstihdamdaki enformalleşmenin bir ancak riskli ve yüksek getirili finansal dünyasındaki gerçek etkileri bu rakam- diğer boyutu da işsizlik sigortası güvarlıklarda yoğunlaştırılması anlamını da lardan daha da şiddetli boyutlardadır. vencesinden yoksunluktur. ILO’nun içermektedir. Toplam karların giderek ILO’ya göre, istatistiklerine göre gelişmiş ekonomidaha yoğun olarak finansal ekonomide yaratılıyor olması, sabit sermaye yatırım- • İşgücü piyasalarındaki durgunluk iş lerde dahi işsizlerin işsizlik sigortasınlarına aktarılacak fonların da daralması bulmaktan umudunu kesen, dışlanmış iş- dan yararlanma oranı sadece yüzde sonucunu doğurmaktadır. 1970-2000 çilerin sayısını arttırmaktadır. Umudunu 49’dur. Söz konusu oran, Orta ve Doğu arasında işletme artığı (brüt karlar) üze- yitirdiği için iş aramaktan vazgeçen kişi- Avrupa’da yüzde 23; Asya ekonomilerinden sabit sermaye yatırımlarına ay- lerin sayısı örneğin, ABD’de 800 bini aş- rinde yüzde 24; Latin Amerika’da yüzrılan pay, AB ülkelerinde yüzde 47’den mıştır. (Tanım farklılıklarına karşın, kar- de 8 düzeyindedir. Bunun da ötesinde, yüzde 40’a; İngiltere’de yüzde 48’den şılaştırma yapmak amacıyla, Türkiye’de işsizlik sigortası fonları bir çok ülkede yüzde 42’ye; ABD’de ise yüzde 44’den 1 milyon 850 bin kişi). Böylece tüm dün- hükümetler tarafından istihdam-dışı yüzde 39’a gerilemiştir. (ILO, a.g.y.) yada işgücüne katılım oranı düşmekte ve harcamaları karşılamak maksadıyla Sabit sermaye yatırımlarındaki söz emekçiler yarı-zamanlı istihdam biçim- amacının dışında kullanılmaktadır. Ülkonusu gerileme, 1980 sonrasında tüm lerine ya da sosyal güvenlikten yoksun kemiz bu hususta ne yazık ki çok canlı bir örnektir. küresel dünyada gözlenen göreceli ya- enformalleşmeye itilmektedir. 50 İşsizlik Sorununun Yükselişi 6.1 6.2 6.7 5.5 4 Şekilden de izlenebildiği üzere 1998 termişti. Hızlı büyüme avantajı yakala- üretimin istihdam esnekliği kavramıyla sonrasında Türkiye’de açık işsizlik oranı yan Türk işgücü piyasasında istihdam- açıklıyoruz. Üretimin istihdam esnekliği ùekilden de izlenebildi÷i üzere 1998 sonrasnda Türkiye’de açk iúsizlik oran yüzde 6 ne kadar büyükse, yüzde 6 platosundan, 2001 krizi2001 sonrada benzeryüzde kazanımların yaratılamamış platosundan, krizi sonrasnda 10’lara, 2008-2009 büyük durgunluk döneminde ise büyümenin istihdam dostu olduğu; tersi bir gözlem altında sında yüzde 10’lara,yüzde 2008-2009 büyük 14 eúi÷ine sçramútr. Oysa söz konusu dönemde, özellikle 2001 krizi sonrasnda, olması kuşkusuz büyümenin spekülatif ise büyümenin iş yaratmayan türde oldurgunluk döneminde ise yüzde 14 eşiTürkiye milli geliri hzl niteliklerinde (ve herúeyden önce süreklilik arzeden) bir artú göstermiúti. Hzl yatmaktadır. duğu görülecektir. Aşağıdaki Tablo’da ğine sıçramıştır. Oysa söz konusu döbüyüme avantaj yakalayan Türk iúgücü piyasasnda istihdamda benzer kazanmlarn Bu yorumu bir başka açıdan değeryaratlamamú olmas kuúkusuz büyümenin spekülatif niteliklerinde yatmaktadr. TÜİK ve DPT verilerinden hesapladığınemde, özellikle 2001 krizi sonrasında, Türkiye milli geliri hızlı (ve herşeyden lendirelim: üretimde her bir puanlık mız istihdam esneklik katsayıları sektörBu yorumu bir baúka de÷erlendirelim: üretimde artış her biroranını puanlk büyüme ile büyüme ile istihdamdaki ler itibariyle sunulmaktadır. önce süreklilik arzeden) bir artış gös- açdan istihdamdaki artú orann üretimin istihdam esnekli÷i kavramyla açklyoruz. Üretimin istihdam esnekli÷i ne kadar büyükse, büyümenin dostu oldu÷u; tersi bir gözlem Tablo istihdam 1 altnda ise büyümenin iú yaratmayan türde oldu÷u görülecektir. Aúa÷daki Tablo’da TÜøK Sektörler øtibariyle Üretimin østihdam Esneklikleri (Yllk Ortalamalar) ve DPT verilerinden hesaplad÷mz istihdam esneklik katsaylar sektörler itibariyle 1989-2008 1989-2000 2002-2008 sunulmaktadr. Toplam 0.25 0.39 0.14 Tarm -1.19 -0.42 -1.66 Tarm-Dú Sektörler 0.54 0.68 0.48 Sanayi 0.43 0.49 0.39 Hizmetler 0.55 0.76 0.47 Kaynak: TÜøK ve DPT. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Verilerden de görülebildi÷i üzere, milli gelir büyümesinin istihdam artúlar ile olan iliúkisi 51 Sanayi sektörü 2003 sonra- sında bir puanlık üretim artışı peşinde sında alıştırıldığı ucuz döviz, 0.39 puanlık bir istihdam kazancı yaratırken, 2002 sonrasında krize kadar ucuz ithalat ve ucuz işgücüne olan dönemde bir puanlık üretim artışı dayalı tornavida/montaj hattı sadece 0.14 birim istihdam yaratabilteknolojisini küresel kriz al- mekteydi. tında sürdürememiş; bir yanSöz konusu süreç sadece ekonomidan da bu güne değin izlenen nin bütününe ilişkin genel bir gözlem ithalata bağımlı sanayileşme olmayıp, aslında 2000’li yıllarda izlenpolitikalarının yaratmış oldu- miş olan dış ticaret ve sanayileşme poğu tahribat nedeniyle, bir tür- litikalarının (politikasızlığının ?) doğrudan bir sonucudur. lü kendisini ulusal ekonomiyle Sanayide Dışa Bağımlı entegre edememiştir. Verilerden de görülebildiği üzere, Büyüme Olgusu milli gelir büyümesinin istihdam artışları ile olan ilişkisi 2001 krizi sonrasında neredeyse üçte iki oranında gerilemiş durumdadır. 1989-2000 yılları ara- Türkiye ekonomisi mevcut küresel krizi 2001 ya da daha önce 1994’de olduğu gibi finans piyasaları ve bankacılık sektörü üzerinden değil, doğrudan doğruya reel ekonomi ve sanayi sektörü üzerinden yaşamaktadır. Sanayi sektörü 2003 sonrasında alıştırıldığı ucuz döviz, ucuz ithalat ve ucuz işgücüne dayalı tornavida/montaj hattı teknolojisini küresel kriz altında sürdürememiş; bir yandan da bu güne değin izlenen ithalata bağımlı sanayileşme politikalarının yaratmış olduğu tahribat nedeniyle, bir türlü kendisini ulusal ekonomiyle entegre edememiştir. Aşağıdaki şekilde bu süreç çok net olarak betimlenmektedir. Şeklin sağ ekseninde imalat sanayi üretim endeksi çizgi ile, sol ekseninde de imalat sanayi ithalatı kutucuklar olarak resmedilmektedir. Sanayi üretimindeki dalgalanmaların ithalata olan duyarlılığı şekilden çok net olarak gözlenmektedir. Nitekim analizimizi doğrudan doğruya imalat sanayinin alt sektörlerine odaklarsak, 2002-2007 arasında imalat sanayinin yıllık ortalama yüzde 8.9 büyümüş iken, istihdam kazancının sadece yüzde 1.3 oranında kaldığını tespit etmekteyiz. Ancak daha ürkütücü olan tespit imalat sanayinin alt sektörleri ay- ømalat Sanayi øthalat 140 25 130 20 120 15 12,000 110 10,000 100 8,000 90 6,000 80 4,000 70 2,000 60 Ock.10 Mar.10 Kas.09 Tem.09 Eyl.09 May.09 Ock.09 Mar.09 Kas.08 Tem.08 Eyl.08 May.08 Ock.08 Mar.08 Kas.07 Tem.07 Eyl.07 May.07 Ock.07 Mar.07 Kas.06 Tem.06 Eyl.06 May.06 Ock.06 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 Mar.06 Kas.05 Tem.05 Eyl.05 May.05 Mar.05 Ock.05 52 üretim artú ømalat Sanayi øthalat (Milyon $) 14,000 ømalat Sanayi Üretim Endeksi 2005 = 100 ømalat Sanayi Üretim Endeksi (2005 = 100) Kaynak: TÜøK. Kaynak: TÜİK Analizimizi doğrudan doğruya imalatsanayininaltsektörlerine odaklarsak, 2002-2007 arasında imalat sanayinin yıllık ortalama yüzde 8.9 büyümüş iken, istihdam kazancının sadece yüzde 1.3 oranında kaldığını tespit etmekteyiz. Ancak daha ürkütücü olan tespit imalat sanayinin alt sektörleri ayrıştırıldığında ortaya çıkmaktadır: söz konusu dönemde imalat sanayinin 21 alt sektörünün 9’unda üretim artışına karşın, istihdamda gerileme yaşanmış olduğu görülmektedir. ùekil 4. ømalat Sanayi Sektörlerinde Üretim ve østihdam Artúlar (2002-2007) 30 ùekilŞekil 3. Sanayi Sektörü øthalat 3. Sanayi SektörüÜretimi Üretimi ve ve İthalatı 16,000 rıştırıldığında ortaya çıkmaktadır: söz konusu dönemde imalat sanayinin 21 alt sektörünün 9’unda üretim artışına karşın, istihdamda gerileme yaşanmış olduğu görülmektedir. TÜİK verileri söz konusu dokuz sektörün hemen hepsinin gıda, tekstil, toprak ürünleri gibi geleneksel ihracatçı sektörler olduğunu ve bu sektörlerin de çoğunlukla emek yoğun olduğunu belirtmektedir. (Bkz Şekil 4). Bu arada otomativ, elekronik eşya gibi sektörler ucuz ithalatın etkisiyle üretim artışları yaşarken, sermaye yoğun olan teknolojik özellikleri nedeniyle yeterince istihdam yaratamamakta ve dışa bağımlı teknoloji yapısının sorunlarını ulusal ekonomiye taşımaktadır. Sanayi sektörü dışarıdan ithalatını finanse edebildiği sürece üretim yapabilmekte, ithalatın finansmanı ise çoğunlukla spekülatif nitelikli sıcak para yabancı sermaye akımları ile mümkün olmaktadır. Bu tür ithalata bağımlılık, ulusal sanayinin yan ve dikey bağlantılarını tahrip etmekte ve sektörü giderek küçülen üretim adacıkları haline dönüştürmektedir. 10 ortalama büyüme: 8.9% 5 0 -8 -6 -4 -2 0 -5 2 4 6 8 ortalama istihdam artú 1.3% istihdam artú Sonuç: Cari Açık ve İşsizlik Sorunları İlişkisi me olgusuyla yakından ilintili olduğuTürkiye ekonomisinin 2001 sonranu görmekteyiz. Nitekim, uluslararası sının en önemli ayırdeci özelliklerinden ülke deneyimleri iş yaratmayan büyüme birisi de yüksek oranlı dış açığı (cari işBuraya kadarki saptamalarımızdan kavramının Türkiye’ye özgü olmadığını lemler açığı) idi. Cari açık, nasıl finanTürkiye’de sorununun aslında IV.işsizlik Sonuç: Cari Açk ve øúsizlik Sorunlar øliúkisi ve aslında sıcak para akımlarıyla ve dış se edilirse edilsin, özü itibariyle işsizlik küresel boyutta süregelen finansallaşma borçlanma ile “finanse edilen” speküla- sorununun derinleşmesine doğrudan ve spekülatif finansal işlemler aracılığıy- tif büyümenin ayrılmaz bir parçası oldu- katkıda bulunmaktadır. Zira, cari işBuraya kadarki saptamalarmzdan Türkiye’de iúsizlik sorununun aslnda küresel boyutta la finanse edilen spekülatif-yönlü büyü- ğunu vurguluyor. lemlerdeki açık,spekülatifnihai olarak yurt içinde süregelen finansallaúma ve spekülatif finansal iúlemler aracl÷yla finanse edilen yönlü büyüme olgusuyla yakndan ilintili oldu÷unu görmekteyiz. Nitekim, uluslararas ülke deneyimleri iú yaratmayan büyüme kavramnn Türkiye’ye özgü olmad÷n ve aslnda scak para akmlaryla ve dú borçlanma ile “finanse edilen” spekülatif büyümenin ayrlmaz İŞVEREN / Mayıs -bir Haziran 2010 parças oldu÷unu vurguluyor. 53 40 Cari øúlemler Aç÷ (Milyar $) (Sol Eksen) 35 Toplam øúsizlik Oran (Sa÷ Eksen) ùekil 5 19.0 18.0 30 17.0 25 Cari øúlemler Aç÷ ve Toplam øúsizlik 45 16.0 20.0 20 Cari øúlemler Aç÷ (Milyar $) (Sol Eksen) 40 15.0 19.0 15 Toplam øúsizlik Oran (Sa÷ Eksen) 35 18.0 14.0 10 30 17.0 13.0 5 25 16.0 12.0 0 20 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 15.0 15 Toplam øúsizlik Oran (%) Toplam øúsizlik Oran (%) Cari øúlemler Aç÷ (MilyarCari $) øúlemler Aç÷ (Milyar $) yerli üretimi baltalamakta istihdamı derek artan oranda cari işlemler açığıara istihdam beslenmektedir. Ucuz ithalatve di÷er bir yandan da yurt içinde yan sanayileri ve yerli mal ve girdi geriletmektedir.üreticilerinin Cari açık vekazançlarn işsizlik bir eritmekte, vermektedir. Söz konusu açık, özüsanayileri itibaucuz ithal girdileri yerli piyasadan Ucuz ithalat diğer bir yandan da yurt madalyonun ikidúlamaktadr. yüzü gibi, birbirini riyle, Türkiye’nin dış boy dünyaya sunmakta Bununbüsonucunda orta ve küçük iúletmeler ve dikeyiçinde ba÷lantl yan yan sanayileri ve yerli ara malı tünleyen olgulardır. olduğu yüksekTürkiye’nin reel faiz getirisine da- mallarnda sanayiler teker teker üretimden çekilirken ara ve yatrm dúa ve girdi üreticilerinin kazançlarını eritba÷mll÷için artmaktadr. Bu tespiti betimlemek aşağıdaki yanmaktadır. Bu şekilde uyarılan yük- mekte, ucuz ithal girdileri yerli sana5 No’lu Şekilde 2001-krizi sonrasında sek hacimli döviz girişleri döviz kurunu yileri piyasadan dışlamaktadır. Bunun ucuzlatmakta veùekil ithalat 5 talebini kamTürkiye ekonomisinde gerçekleşen orta ve küçük boy işletmeler Ucuz ithalat di÷er bircari yandan da yurt içinde yan sanayileri ve yerli arasonucunda mal ve girdi çılamaktadır. Türkiye’nin bir spekülatif ve dikey bağlantılı yan sanayiler teker işlemler açığı solüreticilerinin eksende, toplam işsizkazançlarn eritmekte, ucuz ithal girdileri yerli sanayileri piyasadan kazanç ve ithalat cennetine dönüştülik oranı (açık artı gizli işsizlik)Bunun ise sağ üretimden dúlamaktadr. sonucunda orta ve küçük boy iúletmeler ve dikeyteker ba÷lantl yan çekilirken Türkiye’nin rüldüğü bu ortamda, yerli üretim ve iseksende belirtilmektedir. Görüldüğü ara ve yatırım Cari øúlemler Türkiye’nin Aç÷ ve Toplam ara øúsizlik sanayiler teker teker üretimden çekilirken ve yatrm mallarnda dúa mallarında dışa bağımlı45 20.0 üzere Türkiye 2002’den yana gi- tihdam yerine, dış dünyadaki üretim ve lığı artmaktadır. ba÷mll÷bu artmaktadr. 14.0 10 13.0 5 Dolaysyla, Türkiye’nin iúsizlik ve “istihdamsz büyüme” sorunlarnn ana kaynaklar uygulanmakta olan makro ekonomik politikalarda ve dúa ba÷ml sanayileúme stratejisinde aranmaldr. Bu tespitten hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012 arasn kurgulayan Orta Vadeli Ekonomik metninde cari iúlemler aç÷ ileana ilgili varsaymlara bir bakalm. Dolayısıyla, Türkiye’nin işsizlikProgram ve “istihdamsız büyüme” sorunlarının kaynakları uygulanmakta olan makro ekonomik 6 no’lu úekil OVP’de cari aç÷n planlanan Bu seyrini sergilemektedir. politikalarda veAúa÷daki dışa bağımlı sanayileşme stratejisinde aranmalıdır. tespitten hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012 12.0 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Dolaysyla, Türkiye’nin ve metninde “istihdamsz kaynaklar bir bakalım. Aşağıdaki arasını kurgulayan Orta Vadeli Ekonomikiúsizlik Program caribüyüme” işlemler sorunlarnn açığı ile ilgiliana varsayımlara uygulanmakta olan makro ekonomik politikalarda ve dúa ba÷ml sanayileúme stratejisinde 6 no’lu şekil OVP’de cari açığın planlanan seyrini sergilemektedir. aranmaldr. Bu tespitten hareketle Türkiye ekonomisinin 2009-2012 arasn kurgulayan Orta Vadeli Ekonomik Program metninde cari iúlemler aç÷ ile ilgili varsaymlara bir bakalm. ùekil 6 Aúa÷daki 6 no’lu úekil OVP’de cari aç÷n planlanan seyrini sergilemektedir. Cari øúlemler Aç÷ ve Orta Vadeli Program Hedefleri (Milyar Dolar) 45 40 ùekil 6 35 Cari øúlemler Aç÷ ve Orta Vadeli Program Hedefleri (Milyar Dolar) 30 45 25 40 20 35 15 30 10 25 20 5 15 0 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 10 5 İki resmi yan yana koyunuz. Ekonomi idaresinin Türk iye ekonomisinin dış ilişkilerine dair varsayımları son derece açıktır: Bu programın temel varsayımları dış borçlanma, dış açık ve yabancı sermaye yatırımlarına dayalı spekülatif-yönlü büyümedir. 0 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 8 2001 sonrasının gözlemleri altında, böylesi bir perspektif dahilinde, Türkiye’nin işsizlik sorununu “çözebilmesi” için atılan adımlar ne denli gerçekçidir? Prof. Dr. Nurettin BİLİCİ Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi İspanya’da İşsizliğe Karşı Mücadele AB ölçütlerine göre işsizlik oranı, bir ülke içindeki aktif işgücü nüfusunun işsiz kalan kısmını ilgilendirir. Bir diğer ifadeyle işsizlik oranı, iş bulamayan nüfusun toplam aktif işgücüne oranını gösterir. AB’de işsizlik oranı ile ilgili hesaplamalar Uluslar Arası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tanımları esas alınarak yapılmaktadır. Bu Örgütün tanımına göre, aktif işgücü, bir ülkedeki çalışma yaşındakilerden (15 ile 74 yaş arasında olanlardan); öğrenci, emekli, hasta gibi çalışamayacak durumda olanların düşülmesiyle bulunan rakamı verir. İşsiz olanlar da bu grupta olupta çalışmayı arzu etmesine rağmen (4 haftadır iş aramasına rağmen) iş bulamamış olan kişilerdir1. Bu ölçütler esas alınarak yapılan hesaplamalara göre işsizlik oranı Haziran 2010 tarihi itibariyle, AB 27’de %9,6; İspanya’da ise %20’ye çıkmaktadır. İspanya halen %20 işsizlik oranıyla AB 27 içinde en yüksek işsizlik oranının yaşandığı ülkedir2. İspanya’nın toplam 46 milyon olan nüfusunun içindeki aktif işgücü sayısı yaklaşık 25 milyon olarak hesaplanmaktadır. Çalışacak durumda olan bu 25 milyon kişinin ise 5 milyonu işsizdir. Bu şekilde İspanya’daki işsizlik oranı (5 : 25) %20 olarak hesaplanmaktadır3. İspanya’nın işsizlik oranı AB’ye üye olmasından bir önceki yıl olan 1985’de %21,6 idi. İzleyen yıllarda bu oran dalgalı bir seyir izlemiştir: 1990: %16,2; 1994: %24,5; 2007: %8; 2010: %20. İşsizlik oranı 1986 başında gerçekleşen AB üyeliğinin sağladığı yeni iş imkânları ile düşüşe geçmiş, arkasından tekrar yükseliş trendi başlamış ve 1994 yılında, tahininin en yüksek seviyesi olan %24,5’u bulmuştur. İzleyen yıllarda istihdam imkânlarının artmasıyla 2007’de %8’e kadar düşürülmüştür4. 2007’den itibaren ise işsizlik oranı tekrar hızla yükselmeye başlamıştır. Bu yükselişin en önemli nedenlerinden biri, özellikle Latin Amerika kökenli göçmenlere vatandaşlık hakkının verilmesiyle nüfusun 40 milyondan 46 milyon civarına çıkmasıdır. Bu durum aktif işgücü sayısında ani-hızlı bir yükseliş anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan global kriz ve resesyon bu yeni işgücüne istihdam imkânları yaratılması hesaplarını alt üst etmiştir. Krizin İspanyol ekonomisine etkisi çok sert olmuş, istihdam imkânları artmak yerine daralmış ve sonuçta AB ortalamasının iki katına çıkan bir işsizlik oranına ulaşılmıştır. İspanyol Hükümetinin işsizliğe karşı tedbir arayışları ekonomik krizin İspanyol ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik tedbir arayışlarına paralel yürümüştür. Bugüne gelmeden önce kısaca İspanyol ekonomisinin dününe değinilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. 1960 yılında Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir (KBDMG) 358 dolar iken bu rakam İspanya’da 268 dolarda kalmaktadır5. 1960’lı yıllarda İspanyol ekonomisinin gücü Türk ekonomisine yakın bir görünüm arzediyordu. Her iki tarafta da yüksek işsizlik vardı. Bu durum iki ülkeden iş imkânlarının çok olduğu Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelere yoğun bir göç yaşanmasına neden olmuştu. Aradan geçen yıllar İspanya lehine çalışmıştır. İspanya özellikle başını büyük ölçüde ağrıtan içerdeki etnik sorunlarını AB ölçütlerine göre çözmeyi başarmış (1978 Anayasası), arkasından da 1.1.1986 tarihinden itibaren o zamanki ismiyle AT’nin 12. Üyesi olmuştur. AB’ye tam üyeliğin ardından ekonomik verilerinde hızlı bir iyileşme yaşanmış ve ciddi bir ekonomik güç haline gelmiştir. 1950’lerde ekonomik ve siyasal güç olarak Türkiye gibi ikinci ligde yer alan İspanya’nın mevcut potansiyeline ulaşmasında üç altın prensip rol oynamıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: - Siyasal demokratikleşme, - Ekonomik kalkınma, - Kaynakların adil dağılımı (sosyal adalet). Ancak bugün itibariyle İspanya ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır. Aşağıdaki Tabloda yer alan veriler durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır: GSYH (Milyar $) SAP Nüfus Kişi Başı Milli Gelir SAP ($) Dış Borç (Milyar $) Borç/GSYH Bütçe Açığı (Milyar $) Bütçe Açığı/GSYH İşsizlik Büyüme Hızı (2009) % 1.464 46 milyon 31.826 2.546 %173 148 %10.1 %20 -3.60 Kaynak: IMF, Haziran 2010 Global krizle birlikte vaziyetin kötüleşmesi İspanyol hükümetini tedbir arayışına itmiştir. Bu çerçevede 2010 yılı Ocak ayında, 3 yıl boyunca devlete 50 milyar Euro civarında tasarruf sağlayacak kemer sıkma (austeridad) önlemleri yürürlüğe konulur. Bunların arasında genel KDV oranının %16’dan %18’e çıkarılması, kamu sektöründe çalışanların ücretlerinin gelir seviyesine göre %5 ile %15 arasında azaltılması gibi önlemler yer almaktadır6. Kemer sıkma önlemlerinin ardından, ekonomiyi canlandırmaya yönelik 8 54 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 55 tedbirler alınmasına sıra gelir. 9 Nisan 2010 tarihinde muhtevası 60 sahifeyi bulan “İstihdamı ve Ekonomik Canlanmayı Artırmaya Yönelik Tedbirler Kararnamesi”7 uygulamaya konulur. Bu Kararnamenin içinde yer alan önlemlere örnek olarak aşağıdakileri verebiliriz: - İnşaat sektörünü canlandırmaya yönelik tedbirler (özellikle vergi teşviki önlemleri), - Üretim yapan tüm sektörlere yönelik; amortisman yöntemini seçmede serbesti, KDV’nin geri alınmasının kolaylaştırılması gibi vergi teşvikleri, - Turizmi teşvik gayesiyle hava taşımacılığından alınan vergilerin azaltılması, - KOBİ’lerin teşvikine yönelik (kredi desteği, kamusal yüklerinin azaltılması gibi) önlemler, - Konut kredi borçlarını ödemede sıkıntı yaşayanlara destek, - Enerji sektörünün modernizasyonuna yönelik (örneğin elektrikle çalışan otomobil üretimin teşviki gibi) destekler, - Finans sektörünün yeniden yapılandırılmasına destek. Kararnamenin getirdiği önlemlere ilave olarak “Dayanıklı ve Güçlü Ekonomi Kanunu”8 çerçevesinde ilave tedbirler alınmıştır. Bu düzenlemelerle; ekonominin rekabet gücünün artırılması, yeni fikirler üretilmesinin ve mesleki eğitimin geliştirilmesi ve yeni ekonomik sektörlerin desteklenmesi amaçlanmaktadır. Aynı çerçevede konut sektörüne özel bir önem verilmiş ve bu sektörü canlandırmak amacıyla yeni konut satın alanlara, konutunu kiralayan veya modernize ettirenlere (31.12.2012 tarihine kadar uygulanmak üzere) KDV ve GV indirimleri sağlanmıştır. Hükümet yürürlüğe konulan bu önlemlerin yanında, 2010 yılı içinde yeni reform uygulamalarına gitmeyi de hedeflemektedir. Bu reformlar kapsamında; son derece yavaş işleyen yargının ve Kamu İdaresinin modernleştirilmesi, kayıt dışı ekonomiye ve vergi kaçakçılığına karşı mücadele, mali sistemin gözden geçirilmesi, süreğen bir enerji modeli, taşımacılık, istihdamın artırılması gibi konular yer almaktadır. İşsizlik konusuna gelince; %20’yi bu- 56 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 lan işsizliğin özellikle gençleri etkilediği bilinmektedir. Hükümet bu kapsamda iş imkânlarını artırmayı ve istihdamın kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bir plan hazırlamıştır. Bu plan, mecliste kabulünün ardından 16 Haziran 2010 tarihli İspanyol RG’sinde (BOE) yayımlanarak yürürlüğe girmiştir9. Bazıları süreli olan ve esas olarak çalışma hayatının reformunu ve ilave istihdam imkânları yaratılmasını amaçlayan bu önlemleri aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: - Kısa süreli iş sözleşmelerinin sayısının azaltılmasına yönelik önlemler: Kısa süreli çalışma sözleşmeleriyle istihdam edilebilecek en fazla süre 3 yıl olacaktır. Kısa süreli çalışanlara iş bitiminde ödenecek tazminat miktarları arttırılmaktadır. Bu şekilde süre sınırı olmayan iş sözleşmelerinin yapılması teşvik edilmektedir. Süre sınırı olmayan iş sözleşmeleriyle ilgili işten ayrılmalarda ödenecek tazminatın bir kısmını Devlet, Ücret Garanti Fonundan ödemek üzere üstlenmektedir. - İşten çıkarmaların sayısının azaltılmasına yönelik düzenlemeler: İşten çıkarmalar kurala bağlanmakta ve zorlaştırılmaktadır. Bu çerçevede işletmelerin işten çıkarma yerine; çalışma saat aralıklarını değiştirme, çalışma süresini azaltma gibi uygulamalara gidebilmelerine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Bu şekilde toplu işten çıkarmalar yerine, diğer bazı önlemlerle işletmenin sıkıntıyı aşması amaçlanmaktadır. Ayrıca bu tip, sıkıntıda olan işletmelere yönelik sosyal güvenlik primlerine devlet katkısı getirilmektedir. - İş olanaklarının artırılmasını amaçlayan düzenlemeler: Bu grupta işsizliğin en çok etkilediği; gençlerin (16-30 yaş arası) ve 45 yaş üstü işsizlerin işe alınmalarının desteklenmesine yönelik önlemler alınmıştır. Bu tip kişilerin (31.12.2011 tarihine kadar) sürekli iş sözleşmesi ile işe alınması durumunda işletmeye ait sosyal güvenlik ödemesinin bir kısmı Devlet tarafından karşılanacaktır. İşe alınanın kadın olması durumunda ise Devlet uygulanacak Devlet katkısı daha da artırılmaktadır. - Meslek elemanı yetiştirmeyi özendirmeye yönelik düzenlemeler: 25 ya- şından küçük kişilerle 2011 yılı sonuna kadar bu tip (staj) sözleşme yapılması durumunda, Devlet bu kişilerin işsizlik yardımını ödemeye devam edecektir. Ayrıca Devlet bu kişiler için hiçbir sosyal güvenlik ödemesi talep etmeyecektir. -Staj amaçlı iş sözleşmelerinin süresinin uzatılması: Eğitimin tamamlanmasından sonra 4 yıl olan bu tip iş (staj) sözleşme süreleri 5 yıla çıkarılmaktadır. Yrd. Doç. Dr. Elif UÇKAN DAĞDEMİR Anadolu Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi - Kamunun yanında özel iş bulma ve işe yerleştirme şirketlerinin faaliyet göstermesine izin verilmesi: İş arama ve temininde özel şirketlerin de aracılık etmesi yasal hale getirilmektedir. Bu şirketler hizmetleri için çalışanlardan ücret talep etmeyecekler ve gizlilik konusuna azami riayet edeceklerdir. DİPNOT 1- Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa. eu/portal/page/portal/eurostat/home/ (27.07.2010) 2- Eurostat.http://epp.eurostat.ec.europa.eu/ tgm/table.do?tab=table&language=fr&pcode =teilm020&tableSelection =1&plugin=1 3- El País, 8.1.2010 (Encuesta de Población Activa, Instituto Nacional de Estadística). Ayrıca bkz. Europa Pres 27.01.2010. 4- Oscar Bajo Rubio, Antonio Gómez GómezPlana, Medidas de Política Fiscal Contra el Desempleo (Y el Déficit Público): Cotizaciones Sociales Versus IVA, ICE, Marzo-Abril 2010. N.º 853, p. 125, 126. 5- 1950 yılında ise İspanya’da 150 $ olan KBMG Türkiye’de 200 $ seviyesindedir. Rakamlar konusunda bkz. Yazarın “Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri (İspanya Deneyimi Işığında)” isimli kitabı. Turhan Kitabevi Yayını, Ankara, 1995. 6- El País, Viernes 09.04.2010. 7- Real Decreto-Ley De Medıdas Para El Impulso De La Recuperacıón Economıca Y El Empleo. Mınısterıo De Economía Y Hacıenda Mınısterıo De Fomento Mınısterıo De Industrıa, Turısmo Y Comercıo: Http://Www.Meh.Es/Documentacion/Publico/Gabineteministro/Varios/090410%20rdl%20medidas%20impulso %20 recuperaci%C3%B3n%20economica%20y%20 empleo.Pdf (29 Temmuz 2010) 8- Ley de la Economía Sostenible, http:// www.economiasostenible.gob.es/que-es/#intro (29.07.2010). 9- Real Decreto-Ley de Medidas Para el Impulso de la Recuperación Económica y el Empleo (RDL) 10/2010, BOE del 16 de junio de 2010, Ministerio de Economía Y Hacienda Ministerio de Fomento Ministerio de Industria, Turismo Y Comercio, http://www.meh.es/Documentacion/Publico/ GabineteMinistro/Varios/09-04-10%20RDL%20 Medidas%20impulso%20recuperaci%C3%B3n%20 economica%20y%20empleo.pdf. Avrupa Birliği’nde İşsizlik ve İstihdam Stratejileri Avrupa Birliği (AB), temelleri 1952 tarihinde yürürlüğe giren Paris Antlaşması ile atılan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)’na dayanan, 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun oluşturulmasıyla ekonomik bütünleşme hedefi daha da belirginleşen başarılı bir entegrasyon örneğidir. AB, zaman içinde özellikle ekonomik entegrasyonu güçlendirmek için çok sayıda ortak düzenlemeye gitmiş ve ulusal politikaların koordinasyonunu sağlamıştır. AB’nin istihdam konusunda gerçekleştirdiği düzenlemeler, üye ülkelerin işgücü piyasalarının eşgüdümü yoluyla ekonomik entegrasyonun başarısında önemli role sahiptir. AB’nin işgücü piyasası ile ilgili düzenlemelere ve istihdam konusuna öncelik vermeye başlamasının en önemli nedeni, 1990’lı yıllarda işsizlik oranlarının yükselmeye başlaması olmuştur. AB, işsizlikteki artışı önlemek için makroe- konomik önlemlerin yanısıra istihdam politikalarını da gözden geçirerek ortak istihdam stratejileri geliştirme yoluna gitmiştir. AB’nin istihdam alanında benimsediği stratejileri incelemeye geçmeden önce, 1990-2009 yıllarına ait AB işsizlik oranlarının bilinmesinde yarar olacaktır. AB İŞSİZLİK ORANLARINA GENEL BİR BAKIŞ Tablo 1’den görüldüğü gibi, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa genişlemesinden önceki üye ülke sayısını temsil eden AB15’te işsizlik oranları 1990 yılında yüzde 6,5 seviyesindeyken 1994 yılında yüzde 9,8’e kadar yükselmiştir. 1994 yılından itibaren düşmeye başlayan işsizlik oranları 2000-2002 yılları arasında yüzde 6,5 seviyesine inmiş; 2004 yılında yüzde 7,2’ye yükseldikten sonra tekrar düşüşe geçmiştir. 2008 yılından itibaren küresel ekonomik krizin etkilerini derinden ya- AB, işsizlikteki artışı önlemek için makroekonomik önlemlerin yanısıra istihdam politikalarını da gözden geçirerek ortak istihdam stratejileri geliştirme yoluna gitmiştir. şamaya başlayan AB-15’te işsizlik oranları yüzde 8,3’e yükselmiştir AB’ne 2000’li yıllarda üye olan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Kıbrıs ve Malta’yı temsil eden AB-12’de işsizlik oranları üyelik öncesi dönemde, yani 2000’li yılların başlarında, AB’15’teki oranların çok üzerindeyken tam üyelikleri gerçekleştikten sonra çok hızlı bir düşüş göstermiş ve oranlar 2008 yılında eşitlenmiştir. Ancak 2009 yılında AB-12’deki işsizlik oranları, küresel ekonomik kriz nedeniyle, tıpkı AB-15’de olduğu gibi yükselmiş ve yüzde 9,4’e ulaşmıştır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 57 hzl bir düúüú göstermiú ve oranlar 2008 ylnda eúitlenmiútir. Ancak 2009 ylnda AB12’deki iúsizlik oranlar, küresel ekonomik kriz nedeniyle, tpk AB-15’de oldu÷u gibi yükselmiú ve yüzde 9,4’e ulaúmútr. Tablo 1: AB’nde İşsizlik Tablo 1: AB’nde øúsizlik Oranlar (%) Oranları (%) Beyaz Kitap’ta sorun, günün ekonomik ve teknolojik koşullarında emeğin sermaye ile ikamesinin giderek artmış olması ve sermaye yoğun üretimin hızlanmasıyla birlikte işgücü piyasasında ortaya çıkan atıl kapasite sorunu olarak tanımlanmıştır. Beyaz Kitap’ta ayrıca, ulusal ekonomi politikalarının koordinasyonunun yetersizliği, ekonomik büyümenin yeterli istihdam artışını sağlayamaması, mesleki eğitimin yetersizliği ve iş piyasalarının yeterince esnek olmaması, AB ekonomisinin yapısal sorunları olarak belirlenmiştir. Belirlenen sözkonusu yapısal sorunlara çözüm olarak ise istihdam yoğun üretimin tercih edilmesi önerilmiştir2. Beyaz Kitap’ın en önemli özelliği, ilk kez AB düzeyinde işsizlikle mücadele politikalarının yanısıra istihdamı arttırmaya yönelik politikalara öncelik verilmesinin gerekliliğini vurgulamış olmasıdır. Kaynak: AB İstatistik Ofisi EUROSAT veri tabanından elde edilen verilerden derlenmiştir. Kaynak: AB østatistik Ofisi EUROSAT veri tabanndan elde edilen verilerden derlenmiútir. AB, 2010 yılında, gelecekteki AB’NDE İSTİHDAMIN on yıllık dönemi planlayacak BİR SORUN OLARAK şekilde, Avrupa 2020 adı ile AB, 1990’l yllarn baúlarndaVE yaúanmaya baúlanan iúsizlikteki artú sorununu, TANIMLANMASI AİS’NE anılan yeni bir strateji gelişYÖNELİK İLK ADIMLAR istihdam politikalarna AB düzeyinde yön vermeye baúlayarak çalúmútr. Bu Strateji,çözmeye 2020 yılına AB’nde 1990’lı yılların başlarında tirmiştir. ortaya çıkan düşük istihdam ve yüksek kadar AB’nde tam istihdamı çerçevede 1997 ylnda, üye ülkelerin istihdam ortak hedefler ve amaçlar işsizlik oranlarının AB ekonomisi gene- politikalarn hedeflemektedir. AB, 1990’lı yılların başlarında yaşanmaya başlanan işsizlikteki artış sorununu, istihdam politikalarına AB düzeyinde yön vermeye başlayarak çözmeye çalışmıştır. Bu çerçevede 1997 yılında, üye ülkelerin istihdam politikalarını ortak hedefler ve amaçlar doğrultusunda koordine eden Avrupa İstihdam Stratejisi (AİS) üzerinde uzlaşılmıştır. İstihdam politikalarını AİS çerçevesinde düzenlemeye başlayan AB, 2000’li yıllarda AB ekonomisine dinamizm kazandırmak ve rekabet gücünü arttırmak amacıyla Lizbon Stratejisi adı altında bir dizi öncelik belirlemiştir. Lizbon Stratejisi’nin öncelikleri arasında yeni istihdam hedefleri dikkat çekicidir. AB, 2010 yılında, gelecekteki on yıllık dönemi planlayacak şekilde, Avrupa 2020 adı ile anılan yeni bir strateji geliştirmiştir. Strateji, 2020 yılına kadar AB’nde tam istihdamı hedeflemektedir. AB’nin 1990’lı yıllardan itibaren istihdamı arttırmak ve işsizliği azaltmak konusunda benimsediği stratejiler aşağıdaki başlıklarda kısaca ele alınmıştır. linde ciddi sorunlar yaratmaya başlamasıyla üye ülkelerin istihdam politikalarını koordine edecek ve istihdam piyasalarını ortak normlarla düzenleyecek bir istihdam stratejisi belirlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Esasen 1990’lı yıllar, AB’nin Maastricht Antlaşması ile bir taraftan parasal birlik hedefine yönelik yeni makroekonomi ve para politikası stratejileri belirlediği, diğer taraftan ise para birliği hedefi ile zayıfladığı iddia edilen Avrupa sosyal modelini bir Sosyal Protokol ile güçlendirdiği yıllar olmuştur. AB’nin Avrupa sosyal modelini daha verimli ve sürdürülebilir kılma girişiminde, ekonomik konjonktürü değerlendirme ve özellikle de küresel rekabette ABD ve Japonya’dan kaydo÷rultusunda koordine eden Avrupa østihdam Stratejisi (AøS) üzerinde uzlaúlmútr. østihdam naklanan güçlü rekabet baskısını göğüsleme kaygıları büyük rol oynamış- politikalarn AøS çerçevesinde düzenlemeye baúlayan AB ekonomisine tır. AB, Düşük 2000’li istihdam veyllarda yüksek işsizlik oranları nedeniyle dünyanın en reka- ekonomilerinden bu iki ülkead altnda bir dinamizm kazandrmak ve rekabet gücünü arttrmak betçi amacyla Lizbonolan Stratejisi ile rekabet etmekte zorlanan AB, Maastricht Atlaşması’na eklenen Sosyal Protokol’ün yanısıra etkin bir istihdam politikası oluşturmak amacıyla bir AİS oluşturma çabası içine girmiştir. dizi öncelik belirlemiútir. Lizbon Stratejisi’nin öncelikleri arasnda yeni istihdam hedefleri dikkat çekicidir. AB, 2010 ylnda, gelecekteki on yllk dönemi planlayacak úekilde, Avrupa İstihdam konusunun AB düzeyin2020 ad ile anlan yeni bir strateji geliútirmiútir. Strateji, 2020 kadar AB’nde tam de ele alınarak AİS ylna oluşturulmasının gerekliliği, ilk kez 1993 yılında Avru- istihdam hedeflemektedir. AB’nin 1990’l yllardanpaitibaren arttrmak ve iúsizli÷i Komisyonuistihdam tarafından hazırlanan Büyüme, Rekabet ve İstihdam isimli Kitap’ta ksaca açıkça belirtilmiştir. azaltmak konusunda benimsedi÷i stratejiler aúa÷dakiBeyaz baúlklarda ele alnmútr. 58 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 1 Beyaz Kitap’tan sonra AİS oluşturulması için ikinci somut gelişme, 9-10 Aralık 1994 tarihli Essen Zirvesi’nde, istihdamın iyileştirilmesi başlığı altında ilk istihdam eylem planının3 belirlenmesidir. İstihdam eylem planı beş ana öncelikten oluşmuştur. Bu öncelikler; mesleki eğitime yapılacak yatırımların teşvik edilmesi, işgücü piyasasında esnekliğin arttırılması yoluyla istihdam-yoğun ekonomik büyümenin desteklenmesi, ücret dışı işgücü maliyetlerinin azaltılarak vasıfsız işgücünün istihdamının arttırılması, işgücü piyasası politikalarının etkinliğinin güçlendirilmesi ve özellikle işsizlikten derinden etkilenen gruplara destek olacak önlemlerin iyileştirilmesi olarak sıralanmıştır. Essen Zirvesi’nde belirlenen politika önceliklerine paralel olarak 1617 Haziran 1997 tarihli Amsterdam Zirvesi’nde üzerinde uzlaşılan Amsterdam Antlaşması’nda istihdam, AB için ortak kaygı konusu olarak tanımlanmış ve Antlaşma’ya istihdam ile ilgili yeni maddeler eklenmiştir. Antlaşma, yüksek istihdam oranlarına ulaşmayı AB’nin temel amacı olarak taahhüt etmiş ve bu amacın büyüme ve istikrar gibi makroekonomik amaçlarla eşit derecede önem taşıdığına vurgu yapmıştır. AİS Amsterdam Zirvesi’nde istihdamın ortak kaygı olarak tanımlanması sonrasında bu kaygının giderilmesi için alınması gerekli önlemler ve yeni düzenlemeler 20-21 Kasım 1997 tarihli Lüksemburg İstihdam Zirvesi’nde ele alınmış ve AİS hayata geçirilmiştir. Lüksemburg Süreci olarak da tanımlanan yapılanma, AİS çerçevesinde ulusal istihdam politikalarının yıllık olarak izlenmesini ve değerlendirilmesini öngörmüştür. İlgili yapılanma çerçevesinde AB düzeyinde yıllık planlama, izleme, değerlendirme ve yeniden düzenleme içeren bir mekanizma oluşturulmuştur4. AİS ile işsizlik ve istihdam konusunda modernleşme, esnekleştirme ve mali açıdan sürdürülebilirlik kavramları ön plana çıkmaya başlamıştır. AB istihdam politikasındaki en temel değişim, doğrudan gelir transferi sağlayan pasif politikaların terk edilerek onların yerine istihdamı arttırmayı ve yatırımlar kaynaklı ekonomik büyümeyi sağlayacak aktif politikaların öncelik kazanmasıdır5. AİS, üye ülkelerin istihdam politikalarının birbiriyle uyumlaştırılmasını değil, ortak hedefler ve amaçlar doğrultusunda koordinasyonunu öngörmüştür. AİS’nin işleyişinde dayanak noktası, istihdam kılavuzlarıdır. İstihdam kılavuzları ise istihdam edilebilirlik, girişimcilik, uyum ve fırsat eşitliği olarak tanımlanan temel yapı taşlarına dayandırılmıştır6: İstihdam edilebilirlik: Uzun dönemli işsizlikle ve genç işsizliği ile mücadele edilmesi, eğitim ve öğretim sistemlerinin modernize edilmesi, eğitim sistemini erken yaşta terk edenlerin azaltılması gibi hedeflere yer verilmiştir. Girişimcilik: İş kurma ve yürütmeye yönelik olarak açık, istikrarlı ve tahmin edilebilir kurallar geliştirilmesi ve küçük ve orta boy işletmelerin üzerindeki idari engellerin azaltılması çerçevesinde yeni düzenlemeler yapılması öngörülmüştür. Uyum: İş organizasyonunun ve iş düzenlemelerinin esnekliğinin modernize edilmesi ve daha esnek sözleşme türleri için bir çerçeve oluşturulması, AİS ile işsizlik ve istihdam konusunda modernleşme, esnekleştirme ve mali açıdan sürdürülebilirlik kavramları ön plana çıkmaya başlamıştır. AB istihdam politikasındaki en temel değişim, doğrudan gelir transferi sağlayan pasif politikaların terk edilerek onların yerine istihdamı arttırmayı ve yatırımlar kaynaklı ekonomik büyümeyi sağlayacak aktif politikaların öncelik kazanmasıdır. mali engellerin ortadan kaldırılarak işletmelerdeki beceri düzeylerinin yeniden belirlenmesi ve işgücünün niteliğini yükseltmek amacıyla devlet yardımı politikalarından destek alınması, öngörülen uyum hedefleridir. Fırsat eşitliği: Cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve kadın istihdamının arttırılmasına yönelik politikalar uygulanması amaçlanmıştır. AİS açısından Lüksemburg İstihdam Zirvesi’nden sonraki en önemli kilometre taşı, 23-24 Mart 2000 tarihli Lizbon Zirvesi olmuştur. Lizbon Zirvesi’nde, üye ülke devlet ve hükümet başkanları AB’ni 2010 yılına kadar dünyanın en rekabetçi, bilgiye dayalı ve tam istihdamı sağlamış ekonomisine dönüştürmeyi amaçladıklarını açıklamışlardır. Lizbon Hedefleri’ne ulaşmak için belirlenen Lizbon Stratejisi’ne göre AB, 2010 yılında istihdam oranını yüzde 70’in, 2006 yılında kadınların istihdam oranını yüzde 60’ın üzerine çıkarmış olacaktır. AB’nin bu istihdam hedefine ulaşılabilmesi için yıllık yüzde 3’lük bir büyüme oranına sahip olması gerektiği belirlenmiştir. Lizbon Stratejisi’nde belirlenen istihdam hedeflerine ulaşabilmek için AİS’ne üç tamamlayıcı unsur eklenmiştir. Bu unsurlar, tam istihdam, işte kalite ve verimlilik ile sosyal birleşme ve bütünleşmedir7. Lizbon Stratejisi özellikle istihdam hedeflerine ulaşma konu- İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 59 AB, Avrupa 2020 adını verdiği dönüşüm stratejisi çerçevesinde birbirini destekleyen üç öncelik belirlemiştir: • Akıllı büyüme: Bilgi ve yenilikçiliğe dayanan bir ekonomi • Sürdürülebilir büyüme: Kaynakları daha verimli kullanan, daha temiz, verimliliği ve rekabet gücü daha yüksek bir ekonomi• İçerici büyüme: Sosyal ve bölgelerarası uyumu gözeten, istihdam oranı yüksek bir ekonomi sunda beklenen başarıyı gösterememiş ve 2005 yılında, daha önce belirlenen hedefler aynı kalacak ancak gerekli prosedürleri basitleştirecek şekilde yeniden tanımlanmıştır. Yenilenen Lizbon Stratejisi, belirlenmiş olan istihdamın iyileştirilmesi konusunda atılan adımlar ve izlenen politikalar üzerinde yoğunlaşmıştır. KÜRESEL EKONOMİK KRİZ SÜRECİNDE İŞSİZLİK VE İSTİHDAM STRATEJİLERİ: AVRUPA 2020 STRATEJİSİ AB, AİS ve Lizbon Stratejisi’nin belirlediği hedeflere ulaşılamadan 2008 yılından itibaren tüm dünyayı sarmaya başlayan küresel ekonomik krizin etkilerini derinden hissetmeye başlamıştır. AB genelinde 23 milyon kişi, diğer bir ifade ile aktif nüfusun %10’u işsiz kalmış; başta Yunanistan olmak üzere birçok AB ülkesi, ağır bir borç yükü sorunu yaşamaya başlamıştır. Küresel ekonomik kriz AB açısından bir dönüşüm sürecinin de başlangıcı olmuştur. Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren ABD ve Japonya gibi diğer gelişmiş ekonomilerle rekabette zorlanmaya başlayan AB, küresel ekonomik krizi bir fırsat bilerek önümüzdeki on yıl için bir dönüşüm stratejisi belirlemiştir. AB, Avrupa 2020 adını verdiği dönüşüm stratejisi çerçevesinde birbirini destekleyen üç öncelik belirlemiştir: 60 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 1 Akıllı büyüme: Bilgi ve yenilikçiliğe dayanan bir ekonomi 2 Sürdürülebilir büyüme: Kaynakları daha verimli kullanan, daha temiz, verimliliği ve rekabet gücü daha yüksek bir ekonomi 3 İçerici büyüme: Sosyal ve bölgelerarası uyumu gözeten, istihdam oranı yüksek bir ekonomi Görüldüğü gibi istihdam konusu, AB açısından gelecekteki on yıllık süreçte de önemini ve önceliğini korumaktadır. AB’nin bu süreçteki temel istihdam hedefi, 20-64 yaş grubundaki nüfusun yüzde 75’inin istihdam edilmesidir. Avrupa 2020 Stratejisi’nde belirtildiği üzere AB’nde istihdam oranı, kaydedilen gelişmeye rağmen 20-64 yaş grubunda yüzde 69’dur. Erkeklerin istihdam oranı yüzde 76 iken kadınlarda sadece yüzde 63’dür. 55-64 yaş grubundaki istihdam oranı ABD ve Japonya’da yüzde 62 iken AB’nde yüzde 46’dır. Ayrıca AB’nde çalışma süresi, ABD ve Japonya’ya oranla yüzde 10 daha kısadır. SONUÇ AB, 1990’lı yılların başlarında yaşadığı yüksek işsizlik sorunu ile mücadele yolu olarak makroekonomik önlemlerle birlikte ortak istihdam stratejisi izleme yolunu tercih etmiş ve AİS ile üye ülkelerin istihdam politikalarını, ortak hedefler çerçevesinde koordine etmeye başlamıştır. 2000 yılında benimsenen Lizbon Stratejisi AİS hedeflerini daha da somutlaştırmış ve güçlendirmiştir. Ancak AB, Lizbon Stratejisi ile 2006 yılı için öngördüğü kadınların istihdam oranını yüzde 60’ın, 2010 yılı için öngördüğü genel istihdam oranını yüzde 70’in üzerine çıkarma hedeflerine ulaşamamıştır. AB’nin 2020 yılına kadar ulaşmayı amaçladığı hedeflerini içeren Avrupa 2020 Stratejisi’nde de yüksek istihdam üç temel öncelikten biri olarak yer almaktadır. Veriler AB’nin şimdilik istihdam hedeflerinin oldukça gerisinde olduğunu gösteriyor olsa da istihdam konusunun AB’nin geleceğinde temel bir öncelik olarak varlığını sürdürmesi, 2020 yılı hedefleri için iyimser bir göstergedir. KAYNAKÇA • Commission of the European Communities (1993), COM (93) 700 final/A and B, 5 December 1993; • Commission of the European Communities (1993), Bulletin of the European Communities, Supplement 6/93. • Commission of the European Communities (1994), Bulletin of the European Communities, 12/1994. • KESİCİ, Mehmet Rauf ve SELAMOĞLU, Ahmet (2005), “Genel Hatlarıyla Avrupa İstihdam Stratejisi ve Geçirdiği Dönüşüm”, İş, Güç, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 7 (2), ss: 25-51. • KILIÇ, Cem (2003), “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK-İşveren Dergisi, Ekim, http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48 Erişim tarihi: 21.7.2010. • SELAMOĞLU, Ahmet ve LORDOĞLU, Kuvvet (2006), Katılım Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye’de İşgücü ve İstihdamın Görünümü, Belediye-İş Yayınları, No: 59, Ankara • SERİM, Şahin (2003), “Avrupa İstihdam Stratejisi”, Osman YILDIZ (der), Çalışma Grubu Raporları, Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu, Yayın no: 8, Kasım. • Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2006), Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü Piyasası Gelişmeleri, Yayın no: 272, Ajans-Türk Basın ve Basım AŞ., Ankara. DİPNOT 1- Commission of the European Communities (1993), COM (93) 700 final/A and B, 5 December 1993; Bulletin of the European Communities, Supplement 6/93. 2- Şahin Serim, “Avrupa İstihdam Stratejisi”, Osman Yıldız (der), Çalışma Grubu Raporları, Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu, Yayın no: 8, Kasım 2003, s: 272-273. 3- Bulletin of the European Communities, 12/1994. 4- Ahmet Selamoğlu, Kuvvet Lordoğlu (2006), Katılım Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye’de İşgücü ve İstihdamın Görünümü, Belediye-İş Yayınları, No: 59, Ankara, s:102. 5- Cem Kılıç (2003), “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK-İşveren Dergisi, Ekim, http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48 Erişim tarihi: 21.7.2010. 6- Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2006), Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü Piyasası Gelişmeleri, Yayın no: 272, Ajans-Türk Basın ve Basım AŞ., Ankara, s: 27. 7- Mehmet Rauf Kesici, Ahmet Selamoğlu (2005), “Genel Hatlarıyla Avrupa İstihdam Stratejisi ve Geçirdiği Dönüşüm”, İş, Güç, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 7 (2), s: 4041, ss: 25-51. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2010 61