Göster/Aç - İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu
Transkript
Göster/Aç - İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu
ISSN: 2148-3523 İSTANBUL ŞİŞLİ MESLEK YÜSEKOKULU ŞİŞLİ AKADEMİ DERGİSİ Yayın Sahibi İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Adına Doç. Dr. Cihan Erdönmez Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Öğr. Gör. Evin Doğan Yayın Kurulu: Öğr. Gör. Evin Doğan, Öğr. Gör. Esin Benhür Aktürk, Öğr. Gör. Nihan Akça Yayın Komisyonu: Öğr. Gör. İzzet Umut Çelik, Öğr. Gör. Sibel Kahraman, Öğr. Gör. Tülay Özübek, Öğr. Gör. Dilek Erzenli, Okt.Burak Alkan Editör: Okt. Nesibe Yazgan Uslu Grafik Tasarım: Öğr. Gör. Göknur Sözüneri Basım: Atölye Omsan Seri No: 30458 Şişli Akademi Dergisi yılda iki kez yayınlanan akademik bir dergidir. Dergide yayınlanan makalelerden, kaynak gösterilmek şartıyla alıntı yapılabilir. Şişli Akademi’de yer alan yazıların bilimsel ve hukuki soISSN: 2148-3523 rumluluğu yazarlarına aittir. Ücretsizdir. Yazışma Adresi: İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Esentepe Mah. Büyükdere Cad. No: 99/100 34394 Şişli / İSTANBUL 444 78 68 e-posta: [email protected] Şişli Akademi Dergisi, yeni sayısını “sağlık” temasına ayırdı. Sağlık, “bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışı” şeklinde basit şekilde algılansa da aslında oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Sağlık kişinin salt bedenen değil, ruhen ve sosyal yönden de tam bir iyilik halinde olmasını anlatmaktadır. Bu nedenle artık sağlık kavramını salt “doku ve organlarda eksiklik, işlev bozukluğu” tanımı ile ele almamak, “yaşına uygun olarak düşünebilen, düşündüklerini ifade edebilen, başkalarını anlayabilen, güçlüklerle mücadele edebilen, başarılarda mutlu olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma hâli” olarak tanımlamak daha doğrudur. Bu tanıma “çevresiyle barışık olma hâli” de eklendiğinde gerçek ve bütüncül bir tanımlamaya ulaşılmış olacaktır. Bu sayımızda sağlık kavramını farklı yönleri ile ele almaya çalıştık. Moliere’ nin “Hastalık Hastası” piyesinin incelendiği; Türk edebiyatında sıkça yer bulan ince hastalık romantizmine değinildiği, sağlığın geri kazanılması evresinde yaşanılanlara dokunulduğu, sağlık turizminin önemine işaret edildiği, kadın ve bedeninin sağlık medyasında temsilinin sorgulandığı, sağlıklı çalışma koşullarına ve etkilerine dikkat çekildiği makalelerimizi sizler için bir araya getirdik. Keyifli okumalar dilerim. Prof. Dr. Aynur Aydın İÇİNDEKİLER Sağlık Turizmi: İç Anadolu Bölgesi’ne Yönelik Bir Değerlendirme Evren GÜMÜŞ………………………………………………………………………………… 1 Mimaride Kullanılan Korunma Motifleri ve Objeleri İ. Umut ÇELİK………………………………………………………………………………… 9 Sağlık Haberlerinde Kullanılan Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve Bedenin Nesneleştirilmesi Evin DOĞAN, Eda CERİT…………………………………………………………………… 19 Büro Yönetiminde Ergonomi ve Tasarımın Verimlilikle İlişkisi Merve AYYILDIZ…………………………………………………………………………….. 33 Meme Kanseri ve Mastektomi Sonrası Yaşam Özen İNAM…………………………………………………………………………………… 37 Koroner Kalp Hastalıklarında Risk Faktörleri ve Korunma Sema KOÇ……………………………………………………………………………………...49 Hemşirelerin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi: Bir Üniversite Hastanesi Örneği Derya GÜNDÜZ HOŞGÖR, Haydar HOŞGÖR…………………..………………………... 57 Türk Edebiyatında İnce Hastalık Romantizmi Burak ALKAN....……………………………………………………………………………... 65 Hipokondriyazis Ekseninde Moliere’nin Hastalık Hastası Adlı Piyesinin İncelenmesi Nesibe YAZGAN USLU....…………………………………………………………………… 73 SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME EVREN GÜMÜŞ* ÖZET Sağlık turizmi, termal turizm ve tedavi amaçlı turizm (medikal turizm) olarak iki önemli kategoride değerlendirilen ve katma değeri yüksek olan bir turizm biçimidir. Önemli bir jeotermal kuşak üzerinde yer alan Türkiye, kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasına girmektedir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi sağlık turizmi için önemli potansiyeli barındırmaktadır. Çalışmada sağlık turizminin önemine dikkat çekilmekte ve İç Anadolu Bölgesi’nin mevcut potansiyeli sağlık turizmi açısından değerlendirilmektedir. Amaç, İç Anadolu Bölgesi’ndeki kaplıca ve termal tesislerin sağlık turizmi açısından konumlarını tespit etmektir. Tesislerin yönetim ve denetimi, nitelikli personel istihdamı ve pazarlama stratejilerinin geliştirilmesi gibi yöntemlerle var olan potansiyeli daha fazla geliştirebileceğini ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Sağlık Turizmi, Kaplıca, Termal Turizm, İç Anadolu Bölgesi. GİRİŞ Türkiye alternatif turizm olanakları açısından oldukça zengin kaynaklara sahip bir ülkedir. Ülkemiz açısından mutlaka değerlendirilmesi gereken kaynaklardan birisi de sağlık turizmidir. Çünkü katma değeri kitle turizmine göre oldukça yüksektir. Sağlık turizmi geniş bir kavram olmakla beraber pek çok kaynakta termal turizm ve tedavi amaçlı turizm (medikal turizm) olarak iki önemli alt kategoriye ayrılarak değerlendirilmektedir. Türkiye’de sağlık turizminin ana ekseni şu anda termal turizm ile sınırlıdır. Ancak dünyada termal turizm, SPA olarak adlandırılan daha geniş bir turizm türünün bir parçası olarak kabul edilmektedir. Günümüzde dünya nüfusunun yaş ortalamasının giderek yükselmesi, endüstrileşmeye bağlı olarak çalışma sürelerinin kısalması ve alternatif sağlık yöntemlerinin daha fazla kabul görmesi sağlık turizmine olan talebi arttırmaktadır.1 Ayrıca kaplıca ile birlikte deniz, kum, güneş ve iklim bir paket ürün olarak pazarlandığında rakip ülkelere göre bir üstünlük sağlanmış olacaktır. Nitekim doğal kaynaklara, doğal besinlere ve doğal tedavi yöntemlerine eğilim her geçen gün artmaktadır. Bu yöndeki gelişmeler gelecekte ülkemizi aranan bir ülke haline getirecektir.2 Sağlık Turizmi Nedir? Diğer bir adı da Termalizm ve Klimatizm olan sağlık turizmi, şifalı kaplıca kaynaklarını, maden sularını ve iklim tedavisine uygun alanları kapsar. Ülkemiz hidrotermal kaynaklar yönünden dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ülkemizde kaplıca, içme ve maden suyu olarak yaklaşık 1400 şifalı su kaynağının bulunduğu tespit edilmiştir.3 Türkiye’de çeşitli mineraller içeren ve romatizma, siyatik, karaciğer, deri ile bağırsak, kadın hastalıkları vb.’nin tedavisi amacıyla kullanılan çok sayıda kaplıca ve içme bulunmaktadır.4 *İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi 1. Aydın Ünal, Göksu Demirel, Sağlık Turizmi İşletmelerinden Yararlanan Müşterilerin Beklentilerinin Belirlenmesine Yönelik Bolu İlinde Bir Araştırma,2011, s.106. 2. Fazıl Şenol, Turizm Coğrafyası ve Dünya Kültürel Mirası, Ankara,2011, s.64. 3. Köksal, Aydoğan, Türkiye’nin Genel ve Turizm Coğrafyası, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara, 1982, s.67. 4. Teoman Süerdem, 1977, Akt. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.157. 1 EVREN GÜMÜŞ Önemli bir jeotermal kuşak üzerinde yer alan Türkiye, kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasına girmektedir. Suları ılık veya sıcak olan kaynaklara termal kaynaklar denir. Bu kaynakların çıktığı yerdeki sular bir havuz içine alınarak üstü bir bina ile kapatılmışsa bu yere “kaplıca” üstü açık ise “ılıca” denir.5 2. Güzellik ve Zindelik ( SPA, Welness Turizmi): Hastalık sonrası rehabilitasyon dönemlerinde veya kalıcı hasar bırakan rahatsızlıkların kısmen iyileştirilmesi amacıyla kaplıca ve SPA merkezlerinde yardımcı sağlık personeli veya diğer yetkili personel tarafından yapılan tedavi destekleyici veya rehabilite edici uygulamalardır.8 Sağlık hizmetlerinin çeşitlenmesi, ülke sağlık sistemlerinin yaşadığı sorunlar, insanların kaliteli ve düşük maliyetli hizmet beklentisi, tedavi amaçlı seyahatleri gündeme getirmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık harcamalarının yüksekliği, bu ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinin yaşadığı sıkıntılar, hızla yaşlanan nüfus ve ulaşım teknolojisinde yaşanan gelişmeler tedavi amaçlı seyahatlerin çıkış noktası olmuştur. Burada ortaya çıkan pazar ise sağlık hizmeti üreticilerini iştahlandırmaktadır. İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve insanların her türlü bilgiye ulaşmada yaşadığı kolaylık ise tedavi amaçlı seyahatlerin itici gücü olmuştur.6 3. Medikal Turizm ya da Tedavi Amaçlı Sağlık Turizmi: Tıbbı turizm olarak da adlandırılan medikal turizm, insanların tıbbi tedavi amaçlı olarak gerçekleştirdikleri seyahatleri kapsamaktadır. Dolayısıyla medikal turizm kapsamında yapılan bütün tibbi işlemler doktorlar gözetiminde donanımlı hastane veya kliniklerde gerçekleşmektedir.9 Sağlık Turizminin Çeşitleri Sağlık turizmi çeşitlerini üç ana başlık altında incelenmektedir. 1. Termal Turizm: Termal suların, çamurların, kaynağın çevresindeki iklim ve doğa şartlarının beraberinde getirdiği faktörlerin, uzman hekimler eşliğinde, fizik tedavi, rehabilitasyon ve egzersiz, psikoterapi, diyet gibi tedavilerle koordineli yapılan kür uygulamalarını kapsayan turizm hareketidir7 5. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.157-158. 6. Oğuz Aydın, Türkiye’de Alternatif Bir Turizm; Sağlık Turizmi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,2012, s. 92. 7. Cemalettin Aktepe, Sağlık Turizminde Yeni Fırsatlar ve Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları, İşletme Araştırmaları Dergisi, 2013, s.175. 2 Dünyanın farklı bölgeleri incelendiğinde birçok coğrafi özelliklere ve güzelliklere sahip yerler olduğunu görmekteyiz. Bu farklılıklar dikkate alınarak her ülke hatta her il mevcut şartlarına göre bu sağlık turizmi çeşitlerinden birini veya birkaçını ön plana çıkartmalıdır. Her bölge sağlık turizminin belli alanında markalaşmalıdır. Önemli olan o ülkenin veya ilin sağlık turizminin hangi çeşidine uygun olduğu ve bununla markalaşmaya yönelmesidir. Örneğin Afyon, Yalova, Bursa, Nevşehir termal turizmde, Antalya ileri yaş turizminde, İzmir ve bölgesi SPA ve Wellness de marka olabilir. İstanbul ise medikal turizmde ülkemizin en çok potansiyele sahip ilidir.10 Sağlık Turizmi Niçin Önemlidir? Sağlık turizminin önemi, doğrudan insan sağlığını merkez almasından kaynaklanmaktadır. Yaşadığı yerin olanaklarıyla iyileşemeyen ya da geç iyileşen 8. Dursun Aydın, Sağlık Turizmi Türkiye’de En Hızlı Gelişen Hizmet Sektörüdür, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, 2012, s.1. 9. Oğul Zengingönül, Sağlık Turizmi: İstanbul’a Yönelik Bir Değerlendirme, Ekonomistler Platformu,2012, s.12. 10. Oğuz Aydın, Türkiye’de Alternatif Bir Turizm; Sağlık Turizmi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,2012, s. 93. SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME insanların şifayı başka yerde araması, sağlık turizmi denen olguyu yaratmıştır. Sağlık turizmi, yılın her zamanına denk düşen bir yapı arz ettiği için, genellikle yaz aylarına özgü “sezonluk” olarak düşünülen turistik faaliyetlerden ayrışır. Çünkü hastalıkların ve hastalıklardan kurtulma arayışının “sezon”u yoktur. Sağlık turizmi yaklaşımından hareketle, mevsimlerin özelliğine bağlı olmayan turizm faaliyetleri doğru bir şekilde belirlenip sezonluk olmaktan çıkarılırsa ve bütün bir yıl için planlanır ve uygulamaya geçirilirse, ülkemizin eşsiz turizm potansiyellerinden son derece önemli iktisadi kazançlar (örneğin döviz gelirleri) elde edilmiş olur.11 Türkiye’de Sağlık Turizmi Türkiye, kendine özgü avantajları sayesinde kısa sürede önemli bir mesafe alabilecek düzeydedir. Altyapı sorunlarını gidermiş olması, yeterli ve yetkin işgücü, rekabet edilebilir uygun maliyetler ve Avrupa-Ortadoğu pazarına yakınlığı gibi faktörler, Türkiye’yi bu yarışta öne çıkaracak unsurlar olarak görülmektedir. Özellikle medikal turizm alanında gelişmeler son derece hızlıdır ve umut verici düzeye gelmiştir. Termal turizm açısından bakıldığında Türkiye, dünyanın 7. sırada jeotermal kaynaklarına sahip ülkesidir. İleri yaş turizmini de destekleyebilecek olan sağlık turizmi türünde kat etmemiz gereken önemli mesafeler bulunmaktadır.12 Şekil 1:Sağlık Turizminde Türkiye’nin Rekabetçilik Unsurları Şeması Kaynak: Sağlık Bakanlığı (2012), Türkiye Medikal Turizmi Değerlendirme Raporu Sağlık Turizminin Faydaları Sağlık turizminin ortaya çıkardığı faydalar somut ve soyut olmak üzere sınıflandırılmıştır. Buna göre;13 Sağlık turizminin somut faydaları: . Yabancı turistlerden kaynaklanan gelirler ülkelerin ekonomik refahına katkı sağlamaktadır. . Sağlık turizmi, gelişmekte olan ülkelere, fiyat tarifelerinde gelişmiş ülkelere karşı maliyet avantajı sağlamaktadır. .Ülkeler arasındaki paylaşımını arttırmaktadır. bilgi . Ülke içinde veya dışında stratejik ortaklık sağlamaktadır. . Ülkeler arasında teknoloji ve bilgi transferi sağlamaktadır. . Yabancı hastalara sunulan fırsatlar, kendi ülkelerindeki hastalara da daha iyi hizmet sunulmasını sağlamaktadır. Global pazarlama ve tıbbi ticareti sağlamaktadır. 11. Hatice Özkurt, Sağlık Turizmi Tahvilleri, Maliye Dergisi, 2007, s.126. 12. Cemalettin Aktepe, Sağlık Turizminde Yeni Fırsatlar ve Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları, İşletme Araştırmaları Dergisi, 2013, s.176-177. 13. Özlem Özer, Cuma Sonğur, Türkiye’nin Dünya Sağlık Turizmindeki Yeri ve Ekonomik Boyutu, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, s. 73-74. 3 EVREN GÜMÜŞ Sağlık turizminin soyut faydaları: . Ülkelerin global sağlık bakım sunucusu olarak uluslararası kabulünü sağlamaktadır. . Sosyal ve kültürel deneyimlerin paylaşılmasını sağlamaktadır. . Uluslararası ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamaktadır. .Ülkelere dünya düzeyinde sağlık bakım hizmeti sunduğu imajını kazandırmaktadır. . . Rekabet avantajı sağlamaktadır. Hastane ve destek hizmetler arasında daha iyi koordinasyon sağlamaktadır. . Kamu ve özel sektör ortaklığı sağlamaktadır. . Hasta memnuniyetini artırmaktır. İç Anadolu Bölgesi’nin Sağlık Turizmi Açısından Değerlendirilmesi Bu bölgemiz, termal su kaynakları bakımından en zengin bölgelerimizden biridir. Ancak, ülkemizin diğer bölgelerindeki termal kaynaklarda olduğu gibi tesis, uzman personel ve tanıtım bakımından pek çok eksiklikleri bulunmaktadır. Şifalı sular bakımından bölgenin en önemli merkezi Ankara’dır. Eskişehir, Niğde ve Sivas’ta da şifalı su kaynakları yer almaktadır. Ankara-Ayaş’taki Ayaş ve Karakaya kaplıcaları, önemli şifa merkezleridir. Ayaş kaplıcalarının suları, romatizma, şeker ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir. Karakaya kaplıcasının suları hem içmeye hem de banyoya uygundur. Asabi rahatsızlıklara, felç ve çocuk felci hastalıklarının tedavisine iyi geldiği bilinir. Her iki kaplıcada çok modern olmamakla birlikte, yeterli tesisler bulunmak4 tadır. Kaplıcalar ve tesisler daha ziyade iç turizme hizmet eder.14 Ankara-Haymana kaplıcaları, iki büyük havuzu ve beş özel banyosu ile hizmet vermektedir. Ayrıca turizm belgeli konaklama tesisleri de mevcuttur. Otellerin içinde kaplıca sularının aktığı banyolar vardır. Kızılcahamam ilçesindeki kaplıcaların suları, içerik ve özellik bakımından kadın ve cilt hastalıkları ile romatizma tedavisinde, cilde tazelik vermek, gençleşmek gibi amaçlarla kullanılır. Kaplıca bölgesinde sade ve temiz tesisler bulunmaktadır. Kızılcahamam Madensuyu kaynakları, ticari amaçlarla şişelenip çevre illere pazarlanmaktadır.15 Eskişehir’de Çarşıiçi-Yenicami civarında ve Porsuk Çayı kıyısında, geniş bir alanı kaplayan kaplıcalar, ülkemizdeki en değerli kaynak suları arasındadır. Şehirdeki çok sayıda hamam bu kaynakların sularından yararlanır ve bazı evlere abone usulüyle dağıtılır. Kaynakların suları romatizmanın yanısıra, bedeni ve zihinsel yorgunluklar için tavsiye edilir. Eskişehir’de sağlık turizmine hizmet eden kaynaklardan biri olan Sarıcakaya- Sakarılıca Termal Turizm Merkezi: İç Anadolu Bölgesinde Eskişehir ili Mihalgazi ilçesinde, Eskişehir’e 33 km. uzaklıktadır. Diabet, şişmanlık, gut gibi hastalıklarda kanda birikmiş unsurları, bu arada şeker ve yağları temizler, asit ürik fazlalığının idrarla atılmasını sağlar, böbrek taşlarının büyümesine engel olur.16 Sağlık turizmi bakımından Konya’nın imkânları fazla geniş değildir. En önemli termal kaynak, Ilgın Termal Turizm Merkezi’dir. Ilgın Termal Turizm Merkezi, şehir merkezine 88 km. uzaklıktadır.17 14. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.170. 15. www.ankara.gov.tr 16. www.eskisehir.gov.tr 17. www.konya.gov.tr SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME Aksaray’da termal turizm denilince Ziga Kaplıcaları akla gelir. Aksaray’a 35 km. mesafede Ihlara yolu üzerindedir. Başta romatizma hastalıkları olmak üzere metabolizma bozuklukları, sindirim sistemi hastalıkları, deri hastalıkları, göz hastalıkları ve kadın hastalıkları ile nevralji, nefrit ve kırık çıkık vakalarına iyi gelmektedir.18 Niğde’deki Kokarca kaplıcalarının suları kükürtlü ve radyoaktivitesi yüksektir. Vücut çıbanları ile saç dökülmelerine iyi geldiği söylenmektedir. Niğde Çiftehan Kaplıcaları’nın suları romatizma, bel ağrıları ile cilt hastalıklarına iyi gelir. Konaklama tesisleri yönünden yetersizdir. Çiftehan Kaplıcası, Niğde’ye 80 km. uzaklıktaki Çiftehan kasabasındadır. Hem banyo hem de içme türlerine elverişli olan kaplıca sularının, romatizma, sinirsel hastalıklar, deri, kadın hastalıkları, beslenme bozukluğu gibi hastalıklara olumlu etkisi bulunmaktadır. Kaplıca merkezinde tesisler modern ve büyük kapasitelidir.19 Sivas- Kangal Balıklıgöl kaplıcası çeşitli deri hastalıkları ile yaraların tedavisinde etkilidir. Kaplıca gölünde bulunan balıklar, banyo alan insanların vücutlarındaki yaraları temizleyerek tedavi ederler. Sivas’taki Karatay ve Ulaş Kaplıcaları’nın otel ve tesisleri bulunmaktadır. Kangal Balıklı Kaplıca: Sivas’a 96 km. Kangal ilçesine 13 km. uzaklıkta ve Kangal’ın kuzey doğusunda Kavak deresi vadisindedir. Kaplıca suyunda en büyüğü 10 cm boyunda olan binlerce küçük balık yaşar. Balıklar yaraları temizleyerek vücuttaki sivilce, yara, egzama, sedef gibi cilt hastalıklarının iyileşmelerine yardımcı olur. Çermik’te yeme-içme ve konaklama tesisleri mevcuttur ve il merkezine 31 km uzaklıktadır. Romatizma, sinir ve adale rahatsızlıklarıyla, kadın, deri ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Ye 18. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.170. 19. www.nigde.gov.tr me-içme ve konaklama tesisleri mevcuttur. Soğuk Çermik, il merkezine 17 km. uzaklıkta olup, suyun sıcaklığı 28 derece civarındadır. Kaplıca suyu içildiğinde mide, bağırsak ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca romatizma ve sinir hastalıkları tedavisinde de yararlı olmaktadır. Suşehri, Şarkışla ve Yıldızeli ilçelerinde de yöre halkına hizmet veren kaplıcalar bulunmaktadır.20 Nevşehir’de sağlık turizmi açısından bulunan termal kaynaklar şunlardır: Ürgüp İçmece ve Kaplıcası ile Nevşehir- Çorak ve Karakaya İçmeleri. Ürgüp İçmece ve Kaplıcası, ilçe merkezinin 5 km. doğusunda bulunmaktadır. Kaplıca suyunun ısı derecesi 14 derece olup, tuzlu, kokusuz, gazsız sular grubundan sayılmaktadır. Deri hastalıklarının tedavisinde su banyosundan ve kaynağın az ilerisindeki kükürtlü çamurdan yararlanılır. Nevşehir- Çorak ve Karakaya İçmeleri: Nevşehir- Avanos Karayolu üzerindeki bu içmelerden; Çorak İçmesi il merkezine 5 km., Karakaya İçmesi de 13 km. uzaklıktadır. Alkali düzeyi yüksek, tuzlu ve bikarbonatlı olan Çorak suyu, içme olarak değerlendirildiğinde sindirimi kolaylaştırıcı etki yapmaktadır. Sodyum bikarbonatlı ve alkalik sulardan olan Karakaya İçmesi de mide ve bağırsak rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.21 Yozgat-Sorgun Kaplıcası: Sorgun ilçesine 2 km. mesafede, Yozgat- Sivas Karayolu üzerindedir. İl Özel İdare Müdürlüğü’nce yaptırılan kaplıca ve motel faaliyettedir. Diğer sıcak su alanlarının kapladığı sıcak alana göre daha geniş bir sıcak alana sahip olan Sorgun sıcak su alanı, ilçenin yerleşim alanının doğu sınırlarından başlayıp Yeniçeltek Açık Kömür İşletmesi’ne kadar devam etmektedir.22 Yozgat-Yerköy Kaplıcası: Yerköy ilçesinde Ankara- Yozgat Karayolu’nun 20. www.sivas.gov.tr 21. www.nevsehir.gov.tr 22. www.turizm.gov.tr 5 EVREN GÜMÜŞ 7. kilometresinde olup, Yozgat iline uzaklığı 47 km dir. Yapılan kimyasal ve fiziksel analizler sonucu klorürlü sülfatlı sular grubundan olduğu tespit edilen bu suyun bilinen en belirgin özelliği cilt hastalıkları ile romatizmal hastalıkları iyileştirici etkisinin olmasıdır.23 Kayseri’de Bayramhacı ve Tekgöz Kaplıcası ile Kırşehir’de Terme ve Karakurt Kaplıcaları çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılır. Kayseri’ye 33 km. uzaklıkta Kocasinan ilçesi Yemliha kasabasında bulunan Tekgöz Kaplıcaları’nda, biri erkek biri kadın olmak üzere iki havuz mevcuttur. Kaplıcanın 43 derece sıcaklığındaki suyu; romatizma, deri, solunum yolu, böbrek ve idrar yolları ile kadın hastalıklarının tedavisinde yararlı olmaktadır.24 SONUÇ VE ÖNERİLER İç Anadolu Bölgesi’nde sağlık turizminin geliştirilmesi için şunlar önerilebilir: . Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde termal ve kaplıca turizmiyle ilgili birimler kurulmalı ve bölgenin potansiyeli değerlendirilmelidir. .Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tanıtım ve pazarlama çalışmaları yapılmalı ve bu çalışmalar devlet tarafından desteklenmelidir. Sağlık turizmi alanında yapılan kongre, fuar ve konferanslara ilgi gösterilmeli ve bu tür organizasyonlar tutundurma faaliyetleri açısından fırsat bilinmelidir. . Sağlık turizmi alanında faaliyet gösteren işletmeler, tur operatörleri ile bağlantılar kurarak özellikle yurt dışına yönelik pazarlama faaliyetlerini artırmalıdırlar. 23. www.yozgat.gov.tr 24. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.171. 6 . Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarına, Orta Doğu ülkelerine ve Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik pazarlama stratejileri geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. . Bu sektörde çalışan insanlar mesleki örgütler kurmalı ve bütünleşik pazarlama faaliyetlerinde bulunmalıdırlar. . Tesisler, devlet tarafından hem finansman, hem yabancı dil bilen personel, hem de sağlık personeli açısından desteklenmelidir. Sağlık personeli çalıştırılması hakkındaki kaplıca yönetmeliği hükümleri Sağlık Bakanlığı tarafından titizlikle uygulanmalıdır. . Bölgedeki tesislere belediyeler tarafından özellikle alt yapı alanında gerekli destek sağlanmalıdır. . Termal tesislerin yapımında dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar vardır. Kaplıcalar bir klinik otel veya dinlenme tesisleri gibi değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı kurallarına uygun olarak projelendirilmeli, hekimi, iktisatçısı, plancısı, mimarı ve yapımcısı ile komple bir düşüncenin uygulanması şeklinde olmalıdır. Buna paralel olarak, tesislerde çalışacak personellerin turizm eğitimi yanında, sağlık, gıda ve psikoloji konularında eğitim almış olmaları gerekmektedir. SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME KAYNAKÇA www.nigde.gov.tr AKTEPE; C. (2013), Sağlık Turizminde Yeni Fırsatlar ve Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları, İşletme Araştırmaları Dergisi. www.sivas.gov.tr AYDIN; D. (2012), Sağlık Turizmi Türkiye’de En Hızlı Gelişen Hizmet Sektörüdür, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı www.turizm.gov.tr www.yozgat.gov.tr AYDIN; O. (2012), Türkiye’de Alternatif Bir Turizm; Sağlık Turizmi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi AYDOĞAN; K. ( 1982), Türkiye’nin Genel ve Turizm Coğrafyası, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara. ÖZER; Ö. & SONĞUR; B. (2012), Türkiye’nin Dünya Sağlık Turizmindeki Yeri ve Ekonomik Boyutu, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Burdur. ÖZKURT; H. (2007), Sağlık Turizmi Tahvilleri, Maliye Dergisi, Ankara. ŞENOL; F. (2011), Turizm Coğrafyası ve Dünya Kültürel Mirası, Detay Yayıncılık, Ankara. ÜNAL; A. & DEMİREL; G. (2011), Sağlık Turizmi İşletmelerinden Yararlanan Müşterilerin Beklentilerinin Belirlenmesine Yönelik Bolu İlinde Bir Araştırma. ZENGİNGÖNÜL; O & EMEÇ; H. & ESER; D & BİNGÖL; P. ( 2012), Sağlık Turizmi: İstanbul’a Yönelik Bir Değerlendirme, Ekonomistler Platformu. ZENGİN; B. (2006), Turizm Coğrafyası, Değişim Yayınları, Sakarya. www.ankara.gov.tr www.eskisehir.gov.tr www.konya.gov.tr www.nevsehir.gov.tr 7 MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ ve OBJELERİ İ. UMUT ÇELİK* ÖZET Lanetin ve bedduanın bir varyasyonu olarak kurgulanabilen kötü bakış, kem göz ya da nazar, Anadolu inançlarının ve mitolojisinin önemli bir bileşenini oluşturmaktadır. Anadolu inanç motiflerinden nazar ve kem göz bir korunma güdüsünü ve beraberinde de korunma objelerini oluşturmuştur. Nazarın canlılar üzerinde hastalık ya da yaşamsal faaliyetin sonlanmasına, cansız varlıklarda ise kırılma, bozulma ya da yıkılma gibi sonuçlar doğurduğuna inanılmaktadır. İnsanın korunma, barınma ve mahremiyet ihtiyacıyla beraber doğan ve binlerce yıldır devam eden bir mekân oluşturma halidir mimari. Bu eylemliliğin ve yerleşimin ilk nüvelerini gördüğümüz Anadolu coğrafyası ise bu serüvenin en önemli merkezlerindendir. Yaşamsal sürekliliğini sağlıklı bir şekilde ve en az tehlikeyle sürdürmek amacıyla tılsımlara başvuran insan, aynı süreci barınma mekânlarında da kullanmaya ihtiyaç duymuştur. Bu makalede, antik dönemde duvarlara çizilen ve kazılan koruyucu muskaların ya da tılsımların günümüzdeki yansımaları değerlendirilmektedir. Çalışmada, Antakya’da bulunan kemgöz mozaiği, koçboynuzu, kaplumbağa kabuğu vb. koruyucu olduğu düşünülen tılsımların kullanımı ve anlam dünyası görsel malzeme eşliğinde anlatılmaktadır. Bu çalışmada özellikle Osmanlı’nın cami mimarisinde kullanılan minareler üzerinde durularak, minarelerin külah altındaki sırasında bulunan firuze renkli çini bezemelerin bir iyi şans tılsımı olarak bulundurulduğu savunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Minare, korunma, çini, tılsım. GİRİŞ Tarih boyunca farklı disiplinlerden bilim insanları, insan denilen canlıyı tanımlamaya çalıştı. İnsan düşünüyordu, planlıyordu, elini kullanıp doğayı ve nesneleri şekillendirebiliyordu. Bunlar genel olarak kabul görmüş olan ve insan denilen varlığı diğer canlılardan ayıran en genel farklılıklar ya da kimilerine göre üstünlüklerdi. Rasyonel aklı kılavuz edinen insan, bilimsel ilerlemelere imza attı, üretti ve belki daha da fazlasını tüketti. Bilimsel bilgi ve insan için yapılan araştırmalar teknolojiye evrildiği anda ise sorunlar çıkmaya başladı. Modern insan daha çok verim istedi, nüfus arttı, enerji gereksinimi fazlalaştı. 21. yüzyıl veya milenyum çağı olarak tanımlanan günümüze gelindiğinde ise, tüketim çılgınlık çıtasını fersah fersah aştı ve öyküsünü kaybetti. Sadece nefes alan bir organizmaya dönüşmüş insanların çoğunlukta olduğu bir ülke ve dünya hâli ortaya çıktı. KORUNMA, SEMBOLİZM VE MİMARİ GELENEK İnsanın en önemli özelliklerinden birisi onun sembol üreten bir varlık olmasıdır.1 İnsan denilen sosyal varlığın en belirgin anlam haritalarıdır semboller. Bu sembollerin en çok kullanılanlarından olan ve bin yıllardan beri tüm insanlık coğrafyasında ifade olmuş sembollerden biri “nazar”dır. Lanetin ve bedduanın bir varyasyonu olarak kurgulayabileceğimiz nazar ya da kemgöz Anadolu inanç ve mitolojisinin önemli bileşenlerinden birisi olmuştur. Modern tıp biliminin gelişme *T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Programı Öğretim Görevlisi 1. Ernest Casirer, İnsan Üzerine Bir Deneme, Y.K.Y. İstanbul, 1997 9 İ. UMUT ÇELİK sinden önceki sağlık tanımının en önemli nesnesi olan nazar, Arapça enzar fiilinden türetilmiştir. Nazar kelime anlamı olarak, bakmak ve bakış anlamlarına gelmektedir.2 Halk inanışındaki nazar kavramına göre ise bazı insanların gözlerinden yayılan kötü enerji manyetik bir etki alanı yaratmakta ve bu negatif enerji canlılarda ya da nesnelerde olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Kemgöz olarak da adlandırılan bu bakışın canlılarda hastalığa ya da yaşamsal faaliyetin sonlanmasına, cansız varlıklarda ise bozulma, kırılma ya da yıkılma gibi sonuçların doğmasına neden olduğuna inanılmaktadır. Eski Mısır’da Horus’un gözü, eski Yunan’da içki kâseleri, kylikslerin üstünde yer alan göz olarak karşımıza çıkan bakış sembolizmi, öncesi ve sonrasıyla günümüze kadar gelmeyi başarabilmiş bir halk inanışıdır. Bu inanç doğrultusunda nazara uğrayan kişinin ya da nesnenin kurtulabilmesi için nazarlık, tılsım ya da muska bulundurması gerekmektedir.3 Tüm bunlar, beraberinde bir korunma ritüelini ve üretimini şekillendirmiştir. İnsanlık öyküsünün yaşandığı tüm coğrafyalarda ve zaman dilimlerinde nazar sembolizmine rastlamak mümkündür. Fakat biz burada bu öykünün yaşandığı en önemli alanlardan biri olan Anadolu’dan söz etmek istiyoruz. Hititlerin kullandığı yapı ritüelleri ve adaklarından, Antakya Kemgöz Mozaiği’ne (Resim1), Bizans’ın kullandığı koruyucu tılsımlardan Osmanlı anlam dünyasında duvarlara çizilen karelere (Resim 2) ve günümüzün İ.M.Ç bloklarında Eren Eyüboğlu’nun mozaik panosuna kadar Anadolu öyküsünün tüm zaman dilimlerinde karşılaşılan bir sembol olmuştur nazar ya da kemgöz. Günümüzde etrafının büyük sitelerle ve yüksek binalarla çevrelenmediği 2. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Aydın Kitapevi, İstanbul, 1993, s.811. 3. Eker, Ahmet, Kayseri ve Çevresinde Nazar İnanç ve Uygulamaları, Kayseri Erciyes Ün. Sos. Bil. Enst. Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, Kayseri, 2000 10 yaşam alanlarında rastlamak mümkündür bu tılsımlara. Anadolu’da yaygın olarak kapının üzerine asılan bir at nalı, boynuz ya da kaplumbağa kabuğunun nazarı önlediğine inanılır. (Resim 3, 4) Diğer bir Anadolu inanışına göre ise evlerin bir bölümü tamamlanmadan bırakılır bunun sebebi ise evini tamamlayanın dünyadaki işlerini de tamamladığına inanılmasıdır.4 Bir başka koruyucu tılsım ise Maşallah ve Mührü Süleyman’dır. Özellikle günümüzde çok farklı anlam dünyalarına karşılık gelen bu sembolizmin ortak kullanıldığı mekânlara rastlamak ortak yaşamı oluşturmak için kullanılabilecek veriler olmalıdır. (Resim 5-9) Kemgöz ya da nazara karşı kullanılan koruyucu nesneler, formları dışında bir renk sembolizmi de taşımaktadırlar. Özellikle gündelik hayatta çok sık kullanılan nazar boncukları ve nazar boncuklarına hâkim olan mavi renkten bahsetmek istiyoruz. Genel anlamda tanımlamaya çalışacağımız bu renk sembolizmi araştırmanın esasını oluşturan külah altı ile minarenin birleştiği petek kısmındaki mavi çini kuşağını yorumlamayı kolaylaştıracaktır. İnsanları ya da nesneleri koruyucu etkisi olduğu düşünülen mavi oldukça geniş bir coğrafya ortak bir anlam yaratabilmiştir. Mısır’da gökyüzünü ve Nil’i simgeleyen mavi Gök tanrı inancına sahip Orta Asya Türkleri içinde tılsımlı bir renkti.5 Kemgözden yayılan olumsuz enerjiyi önlemek için mavi rengin ve özellikle boncuklarla beraber kullanılan mavinin etkili olduğuna inanılıyordu. Bizim savımız için bir veri olabilecek anlatıya göre Cengiz Han babasından kalan mavi bir bardaktan su içer ve bunun kendisini koruduğuna inanırmış.6 4. Yüksel Sayın, Anadolu Geleneksel Konut Mimarisinde İnanç Faktörü, Sanat ve İnanç/2 , M.S.G.S.Ü Türk Sanat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, 2004, s.291-296. 5. Eker, a.g.e., s.36. 6. Eker, a.g.e., s.40. MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ Türklerde yaygın bir inanışa sahip olan bu renk sembolizmi Selçuklular için de önemli bir uygulama olmuştur. Yaklaşık 300 yıl hüküm süren Anadolu Selçuklu uygarlığının temsilinin en önemli verilerinden birisi mimaride kullanılan görkemli çini işçiliğidir. 13. yüzyıl Anadolu Selçuklu mimari kurgusunda iç ve dış cephede çini uygulama sırlı tuğla ile birlikte güçlü bir bezeme elemanı olmuştur. Kişinin Tanrı önünde İslami kurallara göre ibadet etmek için toplandığı yer olarak tanımlanan cami farklı zaman ve coğrafyalarda kendine özgü mimari özellikler taşımıştır. İnanç yapılarının salt ibadet merkezleri olmadığı, temsilcisi olduğu uygarlığın ve toplumun bir yansıması olduğu düşünülmelidir. İnancın ve sosyal hayatın iç içe olduğu Orta Çağ dünyasındaki siyasal konumlanışları da bu bütün içerisinde değerlendirmek gerekir. İslam özelinde değerlendirildiğinde eserin banisi yaptırdığı üretimle inancını ve statüsünü yaşatmak istemiştir. Mimari anlamda güçlü ve gösterişli bir yapı, böyle bir isteği gerçekleştirmek için en ideal üretimdir. Bu inanç kompleksinin bir bölümünü ise asıl işlevi inananları namaza çağırmak olan “minare” oluşturmaktadır. Minareler ve kubbeler, bulundukları cami mimarisinin ilk izlenimi açısından en göze çarpan öğelerdir. Biçim ve form olarak zaman içerisinde oldukça değişim geçirmiş olan minareler de böyle bir ikili anlam oluşturmaktadır. Klasik minare tasviri kaide, papuç, gövde, şerefe, petek, külah ve alemden oluşmaktadır. Oleg Grabar’ın minarelerin formunun, sayısının ve bezemesinin yarattığı siyasi, toplumsal ve kişisel prestij işlevinin, ibadetten daha baskın olduğuna dair görüşü değerlendirilmelidir.7 7. Oleg Grabar , İslam Sanatının Oluşumu, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, s.80-84. Minare bu işlevleri ve anlam dünyası açısından Anadolu Selçuklu mimarisi için önemli bir üretim olmuştur. (Resim10-12) Minarede kullanılan yoğun sırlı tuğla ve çini programı düşünüldüğünde ibadetle beraber dünyevi olana dair de bir ileti bulunmaktadır. Bu anlam dünyasında inanç, gösteriş ve korunma duyguları iç içedir. Bu zengin çini bezeme minarelerde sırlı tuğla ve özellikle firuze renkli çini bezemeleriyle göstermiştir. Anadolu Selçuklu minarelerinin çini süsleme pratiği ve zenginliği 14.ve 15. yüzyıllarda Beylikler dönemiyle beraber bir gerileme evresine girmiştir. Osmanlı’da ise yavaş yavaş yok olmuştur. İznik Yeşil Cami bu kullanımın görüldüğü örneklerden biridir. (Resim 13) Osmanlı Devleti’nin siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda dünya ölçeğinde bir güç olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda mimaride de buna paralel bir gelişim izlenmektedir. Özellikle Mimar Sinan tarafından zirveye taşınan Klasik Osmanlı dönemi mimarisi bu atmosferin ürünüdür. Bu tablo içerisinde cami minarelerinin kurşunla kaplı olan sivri külahının minare gövdesi ile birleştiği petek bölümünde kullanılan küçük sivri kemerli nişler içerisindeki bir sıra mavi çininin bir koruyucu tılsım olarak kullanıldığı düşünülmektedir.8 Tüm ibadet mekânlarında olduğu gibi camiler de ilahi bir alan olarak zaten Tanrı tarafından korunmalıydı. Bu anlamda neden bir ilave korunma ihtiyacı olsun sorusu sorulabilir. Fakat yaşanan savaşlar, yer olayları ya da doğal afetler bu yapılara zarar verebiliyordu. Cami kompleksi içerisindeki minareler ise bu müdahalelerden en çok etkilenen mimari elemanlardır. Olası bir depremde ya da yıldırım düşmesinde ilk zararı gören minareler belki de bir ikinci korunma inancına ihtiyaç duymuştur. Minarede kullanılan bu tek sıra çini programının oldukça sade olması Selçuklu gösteriş ifadesinden farklı bir ifade olduğunu düşündürmektedir. 8. Eyice, Semavi, 14/3/2008 tarihinde yapılan bir söyleşi. 11 İ. UMUT ÇELİK Sembolizmin oldukça güçlü olduğu ve sosyal yaşamı şekillendirdiği çağlarda yaşanan topraklardaki zengin ve sürekliliği olan kültürel devamlılığın önemli olduğunu düşünmekteyiz. Pagan inancından tek tanrılı dinlere tüm inanç yapılarının izlerinin görülebildiği Anadolu insanının bu taşıyıcılığı yapması çok olağan görülmelidir. Bir tılsımlar kenti olarak da nitelendirilebilen İstanbul, çalışmamızın asıl bölgesini oluşturmaktadır. İstanbul kenti tarihsel serüveni içerisinde tüm bu sembolizmi bünyesinde barındırmış ve farklı iktidar dönemlerinde korunma ritüelleri oluşturmuştur.9 Fatih Sultan Mehmed’in kenti aldıktan sonra yapılan ilk uygulamalardan biri Hristiyan dünyası için önemli bir mabet olan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesiydi. Genel kabul İstanbul Ayasofya’da kullanılan ilk minarenin ahşap olarak inşa edildiğidir. Günümüzde görülen tuğla minare, bazı bilim insanları tarafından Fatih devrine tarihlendirilse de S. Eyice bu minarenin II. Beyazıd devrinde yaptırıldığını düşünmektedir.10 Yapının güneydoğusunda bulunan yivli minarenin ise Mimar Sinan tarafından inşa ettirildiği düşünülmektedir. Kuzeyde bulunan diğer iki minarenin ise Sultan II. Selim tarafından kurgulandığı ve Sultan III. Murat tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. İlk iki minarenin zaman içerisinde değişim geçirdiği bilinmektedir. Özellikle 1894 depreminde zarar görmüşler ve yenilenmişlerdir. Ayasofya’nın Sultan III. Murat tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan diğer iki minaresinin ise orijinal olduğu düşünülmektedir. Sivri külahla örtülü her iki minarenin petek bölümünde küçük nişler içerisinde bir sıra mavi çini bulunmaktadır. (Resim14) Süslemenin yanı sıra bir tılsım olarak da kullanıldığını düşündüğümüz çiniler minarelerin geçirdiği değişimin de tanıkları olmaktadırlar. 9. Bu çalışmada Prof. Dr. Semavi Eyice ve Dr. Aygün Ülgen’in düşünceleri yol gösterici olarak değerlendirilmiştir. 10. Aygün Ülgen, Klasik Devir Minareleri, Alfa Basım Yayıncılık, İstanbul , 1996, s.17. 12 Diğer bir yapı örneği de Süleymaniye Külliyesi’dir. (Resim15) Külliyenin bir birimi olan Cami dört minareye sahiptir. Minarelerin ikisi üçer diğer ikisi isi ikişer şerefelidir. Yapının resmedildiği minyatür ve gravürlerde görülen tüm minarelerin külah altında bulunan bir sıra mavi çini tespit yapmak için önemli veriler sunmaktadır. (Resim16-20) Günümüzde iki şerefeli minarelerden soldakinin petek bölümünde girlandlar görülmektedir. Aynı şekilde üç şerefeli minarelerinden soldakinin üzerinde de girlandlar görülmektedir. Bu girlandlar minarenin sonradan tadilat geçirdiğinin göstergesidir. Bunun dışında kalan iki minaresi ise orijinal kurulumu korumuştur ve klasik üslup çinileri muhafaza etmektedir. Sultanahmet Camisi de sahip olduğu altı minaresiyle beraber, uzaktan bakışta görsel bir keyif yaratmaktadır. Konumuz olan mavi çinilere yalnız bir minarede rastlanmaktadır. Kıble duvarının sol köşesinde bulunan minarenin 1955 yılında yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Bu inşa sırasında çiniler tekrar kullanılmıştır. Fakat diğer minarelerde çini hattına rastlanmamıştır. Bu minarelerin daha önceki yıllarda müdahale gördüğü düşünülmektedir. Ayrıca yapının ilk kurulumunda minareler için çini sipariş edildiğine dair kayıt Caminin inşaat defterlerinde yer almaktadır.11 Son olarak Eminönü Yeni Cami örneğini incelendiğinde iki minare görülmektedir. (Resim 21) Sivri külahlı ve üçer şerefli olan minarelerin petek kısmında bu çini hattı görülmektedir.12 SONUÇ Osmanlı mimarisinin klasik devrinde inşa edilen minarelerde bulunan bu çini bezemenin bir süsleme özelliği olmasının yanında tılsım işlevi görmesi için de yapıldığını ileri sürülebilir. Süleymaniye, Yeni Cami, Sultanahmet, Edirne Seli11. Ülgen, a.g.e.,s.215 12. Ülgen, a.g.e.,s.217 MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ miye Camii ve İstanbul Ayasofyası’nın minarelerinde bu uygulamadan örnekler bulunmaktadır. Bir ön çalışma olarak değerlendirilmesi gerektiğine inandığımız bu savın, daha tutarlı bir şekilde tanımlanması için daha geniş ve ayrıntılı bir incelemenin yapılması gerektiği bir gerçektir. Dönem kaynakları ve kronikleri tarandığında daha geçerli verilere ulaşılabilecektir. KAYNAKÇA CASİRER, E. (1997), İnsan Üzerine Bir Deneme, Y.K.Y. İstanbul DEVELLİOĞLU, F. (1993), Osmanlıca-Türkçe Lügat, Aydın Kitapevi, İstanbul Resim 1. Antakya Arkeoloji Müzesi Kemgöz Moziği M.S. 2. Yüzyıl EKER, A. (2000), Kayseri ve Çevresinde Nazar İnanç ve Uygulamaları, Kayseri Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Y.Lisans Tezi, Kayseri GRABAR, O. (1988), İslam Sanatının Oluşumu, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul SAYIN Y. (2004), Anadolu Geleneksel Konut Mimarisinde İnanç Faktörü, Sanat ve İnanç/2, M.S.G.S.Ü Türk Sanat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul ÜLGEN, A. (1996), Klasik Devir Minareleri, Alfa Basım Yayıncılık, İstanbul Resim 2. Tılsımlı Olduğuna İnanılan Bir Duvar Motifi . 13 İ. UMUT ÇELİK Resim 3. Kapı Üzerinde At Nalı (Balat) Resim 5. Mührü Süleyman ve Maşallah (Balat) Resim 6. Gül Camii- Kalem İşi Mührü Süleyman Resim 4. Kapı Üzerinde Boynuz (Balat) 14 MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ Resim 7. Gül Camii Kalem İşi Mührü Süleyman Resim10. Konya İnce Minareli Medrese Resim 8. Balat’ta Bir Bina Üzerinde Maşallah Resim 9. Bina Cephesinde Maşallah (Balat) Resim11. Sivas Çifte Minaresi-Sırlı Tuğla Yüzey 15 İ. UMUT ÇELİK Resim 12. Sivas Ulu Camii Minaresi Resim 15. Süleymaniye Camii Minaresi Külah Altı Turkuaz Çini Kullanımı Resim 13. İznik Yeşil Camii Minare Detay Sırlı Tuğla Kullanımı Resim 14. İstanbul Ayasofyası Minaresi Külah Altında Turkuaz Çiniler Resim 16. Peter Coeck of Aeist,Süleymaniye Gravürü 16 MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ Resim 20. A.g.e Minare Detay. Resim17. Nakkaş Osman’ın Minyatürü Surnâme-i Hümayun,Topkapı Sarayı Kütüphanesi. Resim18. Nakkaş Osman a.g.e. Resim 21. Yeni Cami Minareleri Resim 19. Mimar Sinan ve Tezkiret-ül Bünyan MTV Yayınları, s.92-93. 17 SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİN NESNELEŞTİRİLMESİ EVİN DOĞAN* EDA CERİT** ÖZET Medya, toplumdaki güç ve hâkimiyet ilişkilerinin onaylanması, meşrulaştırılması, dönüştürülmesi, yeniden yapılandırılmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Egemen söylemin yenilenmesini ve süreklileştirilmesini sağlayan medya, özellikle ataerkil söylem ve cinsiyetçi yaklaşımlarla kadın bedenini metalaştırmakta ve tüketim nesnesi hâline getirmektedir. Medya metinlerinden biri olan sağlık haberleri de, cinsiyetçi yaklaşımın ve egemen erkek söyleminin yansımalarını içermektedir. Özellikle sağlık haberlerinde kullanılan fotoğraflar, kadın bedeninin metalaşma düzeyini ve tüketim nesnesi hâline getirilmesini ortaya koymaktadır. Çalışma geleneksel ve yeni medyada sağlık haberlerine odaklanarak, k adın bedeninin sunumuna ve cinsiyetçi yaklaşımların temsiline dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Sağlık haberlerinde metinler ve fotoğrafların sunumunun analiz edildiği çalışmada, sağlık haberlerinin yeniden ele alınması ve cinsiyet eşitliği perspektifinden hareketle yeniden kurgulanması gerektiği ortaya konulmaktadır. 1. GİRİŞ Medya ve kadın konusu çeşitli akademik araştırmalara konu olmuş ve Avrupa ile Amerika’da 1970li yıllardan sonra cinsiyet üzerine yapılan araştırmaların çoğalması dikkatleri bu konu üzerine yoğunlaştırmıştır.1 Araştırmalarda çoğunlukla medya sektöründe veya medya * T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Yerel Yönetimler Programı Öğretim Görevlisi **T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Grafik Tasarım Programı Öğretim Görevlisi 1. Dilek İmançer, Medya ve Kadın, Ebabil Yayınları, Ankara, 2006, s.1. metinlerinde/ürünlerinde kadının temsili ve yer alış biçimleri incelenmiştir. Medya metinlerine/ürünlerine dair yapılan araştırmalar, kadın bedenin metalaştırıldığı, tüketim nesnesi hâline getirildiği ve cinsel obje olarak sunulduğunu ortaya koymuştur. “Sağlık Haberlerinde Kullanılan Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve Bedenin Nesneleştirilmesi” başlıklı bu çalışmada ise, medyada kadın temsilinin özellikle sağlık haberlerinde nasıl kurgulandığı ve cinsiyetçi bakış açısının fotoğraflarda hangi biçimlerde yer aldığı irdelenmektedir. Çalışma kapsamında öncelikle medya alanına dair temel yaklaşımlar ortaya konulmakta ve eleştirel yaklaşımlar referans alınarak, medya-iktidar ve ideoloji ilişkisi irdelenmektedir. Kadın bedeninin medyada temsil biçimlerinin tartışıldığı çalışmada, sağlık haberleri odak noktası alınarak fotoğraf analizleri yapılmıştır. Araştırma kapsamında rastlantısal yöntem kullanılarak 4 gazete incelenmiş ve sağlık haberleri ile ilgili fotoğraflar analiz edilmiştir. Amaç gazetelerde yer alan sağlık haberlerindeki kadın imgesinin kullanım biçimlerinin cinsiyetçi bakış açısıyla ilişkisini ortaya koymaktır 2. MEDYA VE SÖYLEM Medyada kadınlık, cinsellik, güzellik, incelik ve yaşlanma söz konusu olduğunda kadın ve kadın bedeni tüketim malzemesi olarak öne çıkmaktadır.2 Medyada, kadına yüklenen rol ve anlam toplumsal cinsiyetçi yaklaşımıyla yeniden kurgulamakta ve üretilmektedir. Cinsiyetçi/eril söylem medya aracılığıyla toplumun gündemine sunulmakta, meşrulaştırılmakta ve süreklileştirilmektedir. 2. Gönül Demez, “Medyada Yeni Sağlık Anlayışları ve Kadın Bedeninin Temsili”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:9, Sayı:11, Yıl:2012, s.530, http://www.j-humansciences.com/ojs/index.php/IJHS/article/ viewFile/2083/864, Erişim Tarihi; Haziran 2014. 19 EVİN DOĞAN, EDA CERİT Medya ürünleri veya metinlerine ilişkin yapılan araştırmalar, eril söylemin veya cinsiyetçi hegemonyanın hâkimiyetine atıfta bulunmaktadır. Medyada cinsiyetçi söylem ve eril yapının anlaşılması için öncelikle “söylem” kavramına dikkat çekmek ve söylemin kapsamını ortaya koymak gerekir. Söylem toplumsallık süreci içerisinde dilsel pratikler aracılığıyla tutum ve davranışlar üzerinde etkisi bulunan, toplumsal yaşamın belli değer yargıları etrafında düzenlenmesini sağlayan araçlardan biridir. Söylem sözcüğünü iletişim olgusunun parçası olarak kullanan Roman Jakobson, söylemi iletişime özgü tüm anlatım dillerini kapsayabilen, dahası bunların dışında kalan olguları da içerebilen bir düşünce aktarım biçimi olarak ele almıştır.3 Söylem, iletişimin parçası olarak, düşünce aktarım biçimi, dilsel pratikler aracılığıyla özellikle kitle iletişim araçları veya medya tarafından topluma sunulan metinlerdir. Söylemin yenilenmesini ve süreklileştirilmesini sağlayan araçlardan biri olan medya, iktidarın denetim ve kontrol mekanizmalarından birini oluşturmaktadır. Eleştirel Söylem Çözümlemesi’nin önde gelen teorisyenlerinden biri T. Van Dijk’e göre, insanların eylemlerini denetim altında tutmak, söylemlerini de denetim altında tutmaktır. Bu yüzden, toplumda iktidarı kontrol etmenin bir yolu da yalnızca, bir tür söylemi ya da eylemi değil, aynı zamanda, metin ya da konuşma olarak adlandırdığımız spesifik söylem uygulamalarını da denetim altında tutmaktır. Bilgiyi, ideolojiyi ve tutumları denetlemek, insanların eylemlerinden çok zihinlerini kontrol etmenin garantili bir yoludur. Bu yüzden, eğer söylemi kontrol edebiliyorsanız yalnızca gazeteleri değil, aynı zamanda, muhtemelen okuyucuların zihinlerini de doğrudan ya da otomatik bir şekilde olmasa da dolaylı olarak kontrol 3. Dilek Doltaş, “Söylem ve Yazın”, Söylem Üzerine içinde, Yayına Hazırlayan Ahmet Kocaman, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 3. Baskı, 2009, s.48-49. 20 ediyorsunuz demektir.4 İktidar ve denetim / kontrol mekanizması olarak işlev gören medyanın söylemini yansıtan temel araçlardan biri de haberdir. Bireyden başlayarak toplumu etkileyebilecek şekilde gündem oluşturabilen haber, gerek içerik gerek biçim açısından düşünsel ve davranışsal yapı üzerinde etkili olabilmektedir. Rızanın İmalatı adlı eserlerinde haber medyası üzerinde duran Chomsky’e göre, medyanın önemli bir bölümü ve diğer ideolojik kurumlar genel olarak mevcut iktidarın algılamaları ve çıkarlarını yansıtan niteliktedir.5 Bilgi verme ve ikna etme amacında olan haber, normal- anormal, doğru-yanlış, kabul-ret gibi ölçütler sunmakta ve bu ölçütler çerçevesinde insanın düşün dünyası veya davranış yapısı üzerinde etkide bulunabilmektedir. Haber, insanların gelecekleri ile ilgili kararları almakta, öteki insanlar ve çevreyle ilişkiler kurmakta, dünyayı algılamakta, en önemli unsuru oluşturan bilgilerdir.6 Haber insanın yaşadığı siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel ortamı veya gerçekliği yeniden kurgulamakta ve süreklilik kazanması için gerekli verileri sunmaktadır. Bireyi de aşarak toplumsalı etki alanına alan haber, toplumu yeniden tanımlamakta veya konumlandırabilmektedir. Toplum, kendi kimliğini, varoluş bilgisini edinmektedir, kendi gerçeği üzerinden karşılıklı olarak bir müzakereye girmektedir.7 2.1 MEDYA, NORMALLİK VE DIŞLANAN BEDENLER Medyanın, haberler aracılığıyla okura/izleyiciye sunduğu mesajlardan biri “normallik” veya “ideallik” söylemidir. Düşünce ve duygu yapısının yanı sıra 4 T. Van Dijk, “Söylem ve İktidar”, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi içinde, Çev: Pınar Uygun, Uluslar arası Hrant Dink Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010, s.12-13. 5. Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Çev; Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.23. 6. Atilla Girgin, Yazılı Basında Haber ve Habercilik Etiki, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2000, s. 77. 7. Bengü Ertan, Televizyon Haberlerinde Magazinleşme, Radyo Televizyon Üst Kurulu Uzmanlık Tezi, Ankara, 2011, s.13. SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ bedenler de normallik ve ideallik söylemi üzerinden kurgulanmaktadır. “Normal beden” olarak “genç, güzel, yakışıklı, bakımlı, zayıf ve sağlıklı” vurgusu öne çıkmakta, bu bedenlerin dışındakiler ise kusurlu veya eksik olarak nitelendirilmektedir. Normal beden ölçütüne sahip olmayanlar, sadece bedenleriyle değil, karakterleriyle de kusurlu görülmektedir. Genetik miras, sosyal sınıf, çevre kirliliği gibi faktörlerden bağımsız bireysel çabayla erişilebilecek bir durum gibi sunulup, algılanmaktadır.8 Örneğin, “Sağlıklı Yaşamak İçin! Yeşil Kahve” veya “Kilo almamak elinizde”9 gibi haberler bireysel çaba veya tüketilen ürünlerle birlikte sağlıklı, normal bedene ulaşılabileceği mesajı vermektedir. Normal bedene yani ideale ulaşılması için perhiz, diyet, estetik ameliyat, bakım kürleri, cilt bakımı, zayıflama, saç kesimi, moda gibi bir dizi reçete sunulmakta, bedenler üzerinden tüketim araçları ve malzemeleri kurgulanmaktadır. Aslında bedenin kendisi dahi tüketimin nesnesi hâline dönüştürülmektedir. Çeşitli bedensel özellikler, “normal”in dışındaki ölçüler ve hastalıklar, sosyal dışlanmaya maruz bırakılmaktadır. “Verem hastası her öksürük ile 3500 bulaştırıcı parçacığı etrafa saçıyor”, “Verem hastasıyla aynı ortamdaysanız risk altındasınız”10, “AIDS’li hayat kadınları Atina’ya korku saldı”, “Şizofren anne ailesini bıçakladı”11, “Karadeniz’de AIDS tehlikesi”12, “ABD’de ‘Hepatit C’ sapığı!”13 başlıklı haberler, medya söyleminin ötekileştirici, ayrıştırıcı niteliğine örnek olarak gösterilebilir. Hastalıklar ve ideal olmayan bedensel özelliklere 8. Arus Yumul, Ötekiliği Bedenlere Kaydetmek, Ayrımcılık, Çok Boyutlu Yaklaşımlar, Der: Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.96. 9. http://sizdensize.milliyet.com.tr/Sağlık/Kilo_almamak_elinizde__/HaberDetay/18441 10. www.showhaber.com, Erişim Tarihi; Haziran 2014. 11. http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=384397, Erişim Tarihi Temmuz 2014. 12. www.haberform.com/karadenizde%20aids%20tehlikesi-haberleri.htm, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 13 http://www.haberturk.com/saglik/haber/760523-abdde-hepatit-c-sapigi, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. yönelik sosyal baskı, ötekileştirme veya dışlanma medya aracılığıyla meşrulaştırılmakta ve sıradanlaştırılmaktadır. 2.2 SAĞLIK HABERLERİNDE KADIN İMGESİ Medya söyleminin temel araçlarından biri olan haber, egemen söylemlerden, güç ve iktidar ilişkilerinden bağımsız değildir. Van Dijk, haberi toplumda var olan egemen söylemlerin bir ürünü olarak görmekte, Hall ise egemen söylemlerin haber metni içinde yeniden kurgulandığına işaret etmektedir.14 Haber ve egemen söylem ilişkisi özellikle kadının konumlandırılışı veya temsiliyetinde de dikkat çekmektedir. Kadın imgesi veya kadının temsili açısından haberlere bakıldığında, ataerkil yaklaşımın ve toplumsal cinsiyetçi kalıpların etkisi dikkat çekmektedir. Haberlerle kadın bedeni üzerindeki tahakküm, denetim ve kontrol işlevi, medya söyleminin niteliğini göstermektedir. Haberler cinsiyetçi yapı içinde kurulmakta ve geleneksel toplumsal değerlerin devamını sağlanabilmesi için kadına yüklenen tüm toplumsal konumlar ve söylemler sürekli olarak dolaşıma sokulmakta, normalleştirilmekte ve doğallaştırılmaktadır.15 Özellikle yazılı basın dikkate alındığında metin ve fotoğraf kullanımında cinsiyetçi yaklaşım ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini içeren kalıpların örneğini sunmaktadır. Medyanın haber ve fotoğraflarla kadını kişiliğinden soyutlayan, onu nesneleştiren mekanizmalarla cinsel objeye indirgemesi söz konusudur.16 Kadının metalaşması, tüketim nesnesi ve cinsel objeye dönüştürülmesi sadece yazılı basında yer alan haberlerde değil, köşe yazılarında, reklamlarda, say14. M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, I. Baskı, 1996, s.95. 15. Elif Yıldız, “Medyada Kadın ve Aile İçi Şiddetin Temsili”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s.137. 16. Elif Yıldız, a.g.e., s.137. 21 EVİN DOĞAN, EDA CERİT fa mizanpaj ve tasarımlarında dahi karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca yazılı basın dışında televizyonda gündüz kuşakları, dizi filmler, müzik klipleri, tartışma programları, magazin programları, reklamlar gibi birçok alanda da benzer yaklaşım bulunmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri olarak nitelendirilen internet medyasında da aynı şekilde cinsiyetçi söylemler resmedilmekte ve özellikle kadın bedeni tüketim nesnesi ve sömürü alanı olarak kullanılmaktadır.17 rı İçin Sağlık Haberciliği Bildirgesi’nde, sağlık haberciliğinin doğru bilgilendirme ve etik kurallara uyması ile ilgili hususlara dikkat çekilmiştir. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar, medyada çıkan haberler ile ilgili sorunların, doğru olmayan, eksik ya da yanlış bilgi içerebildiklerini, alıntı yapılan kaynaklardaki bilgiyi tam olarak içermediklerini, tedavi riskleri veya yan etkileri abarttıklarını ve sansasyonel haber yapma niteliği taşıdıklarını göstermektedir.19 Medya ortamında yer alan haber ve fotoğraflar dikkate alındığında söz konusu kadın imgesinin en çok kullanıldığı alanlardan biri olarak sağlık haberleri dikkat çekmektedir. Sağlık haberleri medyanın cinsiyetçi yaklaşımının ve kadını nesneleştiren, cinsel objeye dönüştüren söyleminin temel araçlarından biri olarak değerlendirilebilir. Aslında sağlık haberleri toplumun sağlık ile ilgili bilgilendirilmesi ve yeni tedavi yöntemleri veya uygulamaları hakkında bilgi sahibi olması açısından önemli bir yerde konumlanmaktadır. Ancak sağlık haberleri günümüzde daha çok doğal veya mucize reçeteler, alternatif tedavi yöntemleri, diyetler, sağlıklı besinler, spor aktiviteleri ve birer popüler kültür öğesi hâline gelmiş doktorların önerilerinden oluşmaktadır.18 Etik ilkelere uyulmaması, tüketimi destekler nitelikte reklam amacı taşıması ve yanlış-eksik bilgilerle manipülasyona neden olması gibi konularda sağlık haberleri veya sağlık haberciliği eleştiri konusu olmaktadır. Örneğin, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM), Sağlık Muhabirleri Derneği, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından Halkın Yara- Medyada sağlık haberlerine ilişkin sorunlardan biri de fotoğraf kullanımıdır. Haber fotoğrafı, okura habere dair bilgileri görsel olarak sunan ve olay/olgu veya bilgiyi somutlayan görsel mesajlardır. Haberdeki bilgi, olay veya konuyu resmeden fotoğraf, okuyucuda gerçeklik, inandırıcılık ve güvenirlik algısı yaratmayı amaçlamaktadır. Haber fotoğraflarının en önemli özelliklerinden biri ikna ediciliğidir. Haber metninde yer alan bilgiler ve mesajlar konusunda okuru ikna etmede önemli bir işlev görmektedir. Fotoğraf da metin gibi bir söylemi içermektedir. Yani her görüntünün bir anlamı vardır ve bir bilgiyi bir iletiyi taşır, aktarır veya bünyesinde bulundurur.20 Fotoğrafın özellikleri ve haberin görselleştirilmesi olgusuna dikkat çeken Fotoğrafçı Arthur Rothstein’a göre; «Haber fotoğraflarının temel özellikleri; okurun bilmek istediğini gösterme beklentisini karşılamak, fotoğrafın gösterdiği şey olduğuna inanılırlığı sağlamak ve okurun dikkatini kaybetmeyecek derecede dikkat çekici olmaktır.»21 17. Ceyda Ilgaz Büyükbaykal, “Medyada Kadın Olgusu”, İstanbul İletişim Fakültesi Dergisi, www.journals.istanbul. edu.tr/iuifd/article/view/1019010384, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 18. Özgül Birsen, Şule Y. Öztürk, “Tüketim Kültürü Çerçevesinden Sağlık Haberleri”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26 Eylül – Ekim 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi http://www.akademikbakis.org/eskisite/26/12.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 22 19. Mürvet Hayran, Berk Özdemir, “Sağlık Haberlerinin İçerik Analizi ve Medya Etiği”, İKU Dergisi, Sayı:25, Yıl:2011, http://www.iku-dergisi.com/IKU/images/stories/dergi_pdf/25/ saglik-haberlerinin-icerik-analizi-medya-etigi-iku25.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 20. Olcay Uçak, “Yazılı Basında ve İnternet Gazeteciliğinde Haber Fotoğraflarının Karşılaştırılması”, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication - TOJDAC July 2012 Volume 2 Issue 3, http://www.tojdac.org/tojdac/VOLUME2-ISSUE3_files/tojdac_v02i309.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 21. Melih Zafer Arıcan, “Haber Fotoğrafı”, http://www.megep. meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Haber%20 Foto%C4%9Fraf%C4%B1.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ Sağlık haberlerinde kullanılan fotoğraflar dikkat çekicilik üzerine kurgulanmaktadır. Fotoğraflar inandırıcılık ve haber metninin güvenirliliğinden çok “albenilik” üzerinden şekillenmektedir. Güncel/siyasal/toplumsal/ekonomik/ kültür/spor gibi alanlardaki haber değeri taşıyan metinlerde “anı yakalayan”, “bilgiyi somutlayan”, “haberi bir karede anlatan” haber fotoğraf kullanılırken, sağlık haberlerinde konuyla ilişkili olan herhangi bir fotoğraf veya görsel ürün yer alabilmektedir. Amaç, okurun ilgisini çekmek, albeni yaratmak veya estetik materyal sunmaktır. Sağlık haberlerinde bu amaçla kullanılan fotoğraflarda kadın imgesi dikkat çekmektedir. Kadın bedeni izlence, manzara, gösterge olarak fotoğraflarda yer almaktadır. Özellikle kadın sağlığını ilgilendiren haberlerin hemen hemen tamamı genç ve sağlıklı bir kadının çok defa yarı çıplak fotoğrafı eşliğinde verilmektedir.22 Fotoğraflarda yer alan kadınların temsili “güzellik, çekicilik, seksilik, bakımlılık, ideallik” gibi alt mesajları içermektedir. Haber başlıkları ve spotların yer aldığı metinlerle birlikte kullanılan fotoğraflar, kadın bedeninin nasıl metalaştırıldığını veya cinsel obje olarak kullanıldığını göstermektedir. Toplumun genelini ilgilendiren bir sağlık sorunu veya bir hastalığa ilişkin bilgilendirme işlevi bulunan bilgilerden oluşan metinlerde, kadın bedeni nesneleştirilmektedir. Haberlerde dikkat çeken başka bir unsur da erkek bedeninin sadece erkek cinsini ilgilendiren sağlık bilgilerinde kullanılmasıdır. Kadın ve erkeğin birlikte yer aldığı fotoğraflarda ise kadın hasta ve erkek doktor olarak kurgulanmıştır. 22. Ebru Gökaliler, Funda Yalım, “Medya ve Cinsellik”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s.184. 3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ Kadının medyada sunumu ve özellikle cinsel obje ve tüketim nesnesi olarak kullanımı, çeşitli iletişim araştırmalarında veya kadın çalışmalarında gündeme gelmiştir. Niceliksel ve niteliksel yöntemlerle yapılan araştırmalarda medyanın özellikle cinsiyetçi yapısı ortaya konulmuş ve toplumsal cinsiyetçi yaklaşımların medyadaki temsiline dikkat çekilmiştir. “Sağlık Haberlerinde Kullanılan Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve Bedenin Nesneleştirilmesi” başlıklı çalışma, odağına sağlık haberleri ve fotoğrafları alarak, toplumun genelini ilgilendiren sağlığa ilişkin metinlerde cinsiyetçi yapının temsilini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Medyada sağlık haberlerinde kadın imgesinin kullanım biçimleri ve söylem biçimlerinin araştırıldığı çalışma, sağlık haberlerinde kadın bedeninin nasıl metalaştığını ve görsel ürün olarak okuyucuya sunulduğunu göstermeye çalışmaktadır. 3.1 ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ VE ÖRNEKLEMİ Sağlık haberleri, ulusal, bölgesel ve yerel gazetelerde yayımlanmakta ve toplumun ilgisine sunulmaktadır. Sadece yazılı basın değil, televizyon ve radyo gibi kitle iletişim araçlarında ve özellikle internet gazetelerinde, bloglarda ve hatta sosyal medyada dahi sağlık haberleri dikkat çekmektedir. Araştırma kapsamında satış oranlarının yüksekliği baz alınarak örneklem belirlenmiş ve Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Posta gazeteleri incelenmiştir. Gazetelerin 5 Temmuz 2014 tarihli yayınlarında sağlık haberleri ve fotoğrafları analiz edilmiştir. Sözkonusu tarih aralığının seçilmesinin nedeni, yaz aylarında haber oranının düşmesi nedeniyle sağlık haberlerine gazetelerde daha fazla yer verilmesidir. Bu kapsamda örneklemi oluşturacak haberlerin yeterli veriyi sağlaya23 EVİN DOĞAN, EDA CERİT bileceği varsayılmıştır. Amaç gazetelerde yer alan sağlık haberlerindeki kadın imgesinin kullanım biçimlerinin cinsiyetçi bakış açısıyla ilişkisini ortaya koymaktır. Eleştirel medya çalışmalarından hareketle incelenen haber ve fotoğraflara ilişkin Gösterge Bilimsel Analiz Yöntemi referans alınmıştır. Göstergebilim, özellikle anlam ve anlam yaratma ve anlamlandırma sürecine ilişkin önemli açıklamalar getiren bir bilim dalıdır. Özellikle reklam, sinema, televizyon programları, gazete haberleri vb. yazılı, işitsel ve görsel medyanın çeşitli alanlarında mesajın nasıl kodlandığının anlaşılmasında, kodlanan mesajın içerdiği anlam ve/veya anlamların ortaya çıkarılmasında göstergebilimsel analiz sıklıkla kullanılmaktadır.23 Saussure’ün göstergebilim modelinde, gösteren ve gösterilen göstergeyi oluşturmaktadır. Saussure’a göre; her gösterge görüntü, nesne ve ses “gösteren” (göstergenin fiziksel boyutu) ile temsil ettiği kavram yani “gösterilen”den (göstergenin kavramsal boyutu) oluşmaktadır. Göstergebilimde “gösterge” sözcük, görüntü ya da anlam üreten herhangi bir şey olabilmektedir.24 3.2 ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE DEĞERLENDİRME Araştırma kapsamında ele alınan ve örnekleme dâhil edilen haberler, “ana başlık”, “ara başlık”, “haberin spotu”, “haberin yazarı”, “haberin konusu” şeklinde tanımlanmıştır. Haberler “haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi”, “haberde kullanılan fotoğrafın göstereni”, “haber ve fotoğraf boyutu”, “fotoğrafta renk kullanımı” başlıkları altında incelenmiş ve ardından değerlendirme yapılmıştır. 23. Uğur Bakır, Göstergebilimsel Analiz, Anlamlar, Anlamlandıranlar, Anlamlandırılanlar, Medya Analizleri içinde, Edt: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s.228. 24. Seyide Parsa, Alev Fatoş Parsa, “Göstergebilim Çözümlemeleri”, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2002, s.8 24 1. HABER: Hürriyet Gazetesi Kelebek Eki - 5 Temmuz 2014 Haber Ana Başlığı: “KAYGILAR KEYFİNİZİ KAÇIRMASIN” Haber Ara Başlığı: “Sosyal Kaygı Kadın ve Erkeklerde Eşit Olarak Görülmektedir” Haber Spotu: “Kaygı, endişe, evham gibi duygulara kısaca anksiyete diyebiliriz. Anksiyete hepimizin zaman zaman yaşadığı normal bir duygudur, fakat bazen o kadar yoğun yaşarız ki yapmak istediklerimizi engeller, sürekli huzursuz, gergin ve mutsuz hissetmemize neden olur. Ayrıca baş ağrısı, mide bulantısı gibi çeşitli fiziksel sıkıntılara yol açar.” Haberin Yazarı: Dr. Başak Demiriz (Klinik Psikolog) Haberin konusu: Sosyal kaygı Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Elleri başına dayalı kadın Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yatakta oturan elleri alnına dayalı bakımlı, genç, güzel kadın Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Kadın cinsiyeti, güzellik, çekicilik, sorun, sıkıntı Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak kullanılan fotoğraf, haber metniyle eş oranlı Fotoğrafta renk kullanımı: Fotoğrafta SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ mavi ve beyaz renkler ağırlıktadır. Arka fonda açık tonlarda kullanılmıştır Değerlendirme: Gazetenin “Güncel” başlıklı sayfasında yer alan haber anksiyete bozukluklarına dikkat çekmektedir. Haberde, kaygı, endişe, evham gibi duygulara verilen ad olarak tanımlanan anksiyete bozukluğuna ilişkin “Bilmemiz gerekenler” aktarılmıştır. Haber metninde toplumda özellikle yetişkinlerde ve çocukluklarda anksiyete bozukluğunun görüldüğü belirtilmiştir. Cinsiyete ilişkin tek veri panik atak yaşayan kadınların sayısının erkeklerin iki katı olduğu, sosyal kaygının ise kadın ve erkeklerde eşit oranda görüldüğü belirtilmektedir. Haber metnini desteklemek açısından bir fotoğraf kullanılmış, fotoğrafta da bir kadın görüntüsü kullanılmıştır. Yatağın üzerine oturan kadının gözleri kapalı, elleri başına dayalıdır. Fotoğrafın, geleneksel medyada kadın sunumuna benzer şekilde “sarı saçlı, bakımlı, güzel, çekici” olarak kullanılması dikkat çekicidir. Gazete sayfasına bütünlüklü bakıldığında, söz konusu haberin dışında Fairy bulaşık deterjanı reklamı bulunmaktadır. “Ramazanda sofralar şenlenir, en zorlu bulaşıklar Fairy ile temizlenir” başlığıyla verilen reklamda, bir kadın, uzun yemek masası ve bulaşık deterjanın yer aldığı fotoğraf kullanılmıştır. Bulaşık, temizlik gibi ev işlerinin kadınla özdeşleştirildiği reklamın, sağlık haberiyle aynı sayfada kullanılması, haberin odağının kadın olarak algılanmasını pekiştirmektedir. 2. HABER: Hürriyet Gazetesi Kelebek Eki -5 Temmuz 2014 Haber Ana Başlığı: “GÜNEŞTEN FAYDALANMANIN ABC’Sİ” Haber Spotu: “Güneş ışınlarından yararlanacağım, D vitamini depolarımı koruyacağım” derken cilt sağlığınızı tehlikeye atmamalısınız. Her konuda olduğu gibi güneşlenmenin de “abc” sini bilir ve uygularsanız sorun yaşamazsınız. Haberin Yazarı: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Haberin konusu: Güneşten faydalanma Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Güneşlenen kadın Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Plajda güneşlenen kadın bedeni Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Güzellik, albenilik, tüketim, cinsellik, çekicilik, seksilik Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak kullanılan fotoğraf, haber metni ile eş oranlı 25 EVİN DOĞAN, EDA CERİT Fotoğrafta renk kullanımı: Kırmızı, yeşil, beyaz sarı renkler ile açık tonlarda fon kullanımı Değerlendirme: Gazetede “En çok okunan sağlık sayfası” yazılı logonun yer aldığı haber metni, güneşlenmenin cilde ve sağlığa etkileri ile güneşin zararlarından korunmanın yöntemlerini anlatmaktadır. Güneş alerjisine dikkat çekilen metinde, cildi güneş ışınlarına karşı aşırı duyarlı hâle getiren bazı ilaçlar, ağrı kesiciler, antidepresanlar, fibratlar, kinidinlere yer verilmekte ve ardından kadınlarda bu durumun daha sık görüldüğü aktarılmaktadır. “Annesi de aynı sorunu yaşayan genç kızlarda daha erken yaşlarda görülüyor” ifadesiyle cinsiyete ilişkin farklılık vurgulanmaktadır. Haber metninin geri kalan kısmında ise güneşin zararlı etkilerine ilişkin cinsiyet farkı yer almamaktadır. Ancak haberin odağında kadınlar varmış gibi bir izlenim yaratılmakta, bu izlenimi desteklemek için kullanılan fotoğrafta da kadına yer verilmektedir. Güneş yanığı, güneş alerjisi gibi rahatsızlıklara dikkat çekilen haberde, rahatsızlığa dair fotoğraf kullanmak yerine, mayo giyinmiş, deniz kenarında güneşlenen, kafasında hasır şapka, elinde ise güneş kremi bulunan “genç, güzel, zayıf, çekici” kadın görüntüsü kullanılmıştır. Kadının nesneleştirildiği ve cinsel obje olarak sunulduğu fotoğraf, kadına yönelik yaklaşımı ortaya koymuştur. Aynı sayfada Burçlar ve Rüyalar başlığıyla günlük burç yorumları, Bir Yemek Masalı köşesiyle yemek tarifi ve Ramazan’da Hafifleyen Lezzetler başlığıyla kızartma makinesinin reklamı ile “O varsa masamız Hünkar Sofrası” başlıklı içecek reklamı yer almaktadır. Güncel başlıklı sayfa, geleneksel medyanın kadına yüklediği toplumsal cinsiyetçi bakış açısını göstermektedir. Sayfa kurgusu (metin-fotoğraf-reklam) “İyi yemek pişiren”, “bakım ve güzellik bilgilerine sahip”, “burçlar-falları takip eden kadın” imajını kullanmakta ve topluma sunmak26 tadır. 3. HABER: Sabah Gazetesi Günaydın Eki -5 Temmuz 2014 Haberin Ana Başlığı: “FORMDA KALMA VE SAĞLIKLI YAŞAM REHBERİ, Susuzluğu Yok Edecek 5 Tüyo” Haberin Ara Başlığı: Günün bilimsel notu Haber Spotu: Vücutta fazla sıvı kaybı; baş dönmesi ve baş ağrılarına neden olarak hayat kalitenizi düşürür. İftardan sahura kadar su, bitki çayı, çorba ile bol sıvı almayı unutmayın. Haberin Yazarı: Selahattin Dönmez (Uzman Diyetisyen) Haberin konusu: Yaz mevsiminde yaşanan susuzluk Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Elinde meyve tabağı bulunan hamile kadın SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Kadın, su şişesi, çay fincanı, limon, meyve Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: İdeal/normal beden, güzellik, albenilik, cinsellik, hamilelik, tüketim Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak kullanılan fotoğraflar haber metinleriyle eş oranlı anneler oruç tutabilir mi?” sorularında fotoğraf kullanılmamıştır. Haber metninde kullanılan küçük boyutlu son fotoğraf ise bir fincan çay ve limon diliminden oluşmaktadır. 4. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz 2014 Fotoğrafta renk kullanımı: Yeşil, pembe, sarı, beyaz, yeşil, mavi, sarı gibi canlı ve dikkat çekici renk kullanımı Değerlendirme: Yaz mevsimi nedeniyle vücutta yaşanacak su kaybına dikkat çeken haber metni, özellikle oruç tutanlara yönelik tavsiyeleri içermektedir. Toplumun genelini ilgilendiren tavsiyeler, kadın fotoğraflarıyla desteklenmiştir. Fotoğraflardan birinde genç bir kadın su içerken görüntülenmekte, diğerinde ise genç ve hamile bir kadın elinde meyve tabağı ile gülümsemektedir. Haberde susuzluktan bahsedilirken kullanılan görselde elinde su şişesi olan “genç, güzel, bakımlı, zayıf, çekici” üzerinde askılı bir elbise olan kadın yer almaktadır. Görsele bakıldığında acaba anlatılan haber ne? sorusu sorulmaktadır. Susuzluk gibi geneli ilgilendiren bir konuda kadının kullanılması cinselliğin dikkat çekiciliğini ortaya koymaktadır. Bu fotoğrafta metinle bütünlük sağlanamamıştır. Alt başlıklı haberde hamile kadın fotoğrafının kullanılması, metin içinde yer alan “Hamileyken oruç tutabilir miyim?” sorusuna verilen yanıtı desteklemek amacını taşımaktadır. Fotoğrafta hamile kadının kullanılması metini desteklese de, kadının güzel, çekici, üzerinde kısa şort ve omuzlarının açık olması seksiliği ön plana çıkarmaktadır. Günün bilimsel notu haberinde “Hamileyken oruç tutmalı mıyım?” sorununa verilen cevapta fotoğraf kullanılırken, “Ramazanda kilo verebilir miyim?”, “Tansiyonlu hastalar oruç tutabilir mi?”, “Emziren Haberin Ana Başlığı: “ÜST ÜSTE SİGARA FELÇ EDEBİLİR” Haber Spotu: Ramazan’da iftar ardından üst üste sigara içmenin felce yol açabileceği bildirildi. Haberin Yazarı: AA Haberin konusu: Sigaranın zararları Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Sigara içen kadın Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yakın plan çekilmiş kadın, sigara, kibrit Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Zayıf, ince, uzun saçlı kadın ve zararlı/kötü alışkanlığı olduğu için yüzü gösterilmeyen kadın Haber ve fotoğraf boyutu: Sadece iki 27 EVİN DOĞAN, EDA CERİT cümleden oluşan haber metni ile fotoğrafın büyüklüğü eş oranlı Haberin Ana Başlığı: “İFTARDA HIZLI YEMEK REFLÜYÜ TETİKLİYOR” Fotoğrafta renk kullanımı: Olumsuzluk/negatif imajını güçlendirmek için koyu renklerin kullanımı Haberin Spotu: İftarda hızlı yemek yemenin reflüye neden olabildiği bildirildi. Değerlendirme: Üst üste sigara felç edebilir başlıklı haber metninde, özellikle ramazan ayında iftar sonrası üst üste içilen sigaranın felce yol açabileceğine dikkat çekilmektedir. Felcin yanında kalbi de olumsuz etkilediği ifade edilmektedir. Felç ve kalp rahatsızlığından bahsedilen haber metninde, sigara içen bir kadın fotoğrafı kullanılmıştır. Fotoğrafta elinde kibrit, ağzında sigara olan kadın figürü kullanılmıştır. Haberde yer alan sağlık bilgisi toplumun geneline hitap etmesine rağmen fotoğrafta sadece sarı saçlı zayıf bir kadın figürünün yer alması dikkat çekmektedir. Aynı zamanda kadının yüzü arkaya dönük olduğu için daha çok sigara içişi ön plana çıkarılmış, kadın cinsiyeti sigarayla özdeşleştirilmiş, sigaranın zararlarıyla kadın kimliği aynı algı içerisinde konulmuştur. Haberin Yazarı: AA 5. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz 2014 28 Haberin konusu: Hızlı yemek yemenin zararları Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Kadın Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yakın plan çekilmiş, elleriyle karnını tutan kadın Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Ağrı çeken kadın, zayıflık, albenilik, dikkat çekicilik Haber ve fotoğraf boyutu: Fotoğraf metinle iç içe kullanılmıştır. Sadece üç cümleden oluşan kısa haber ile fotoğrafın büyüklüğü aynı orandadır. Fotoğrafta renk kullanımı: Açık renkler ve beyazın ön planda kullanımı Değerlendirme: İftarda hızlı yemek reflüyü tetikliyor haber metninde, iftarda hazmı zor yiyeceklerin çok hızlı yenmesi, ağızda iyice çiğnenmemesi sonucu oluşan reflüden bahsedilmiştir. Haberde yer alan sağlık bilgisi uzmanlara dayandırılmış ancak isim kullanılmamıştır. Kaynağı belirtilmeyen haberdeki sağlık bilgisi toplumun geneline hitap etmesine rağmen sadece kadın bedeni fotoğrafta yer almıştır. Fotoğrafın öznesi beyaz atlet giyinmiş, yüzü görünmeyen, elleriyle midesini tutmuş kadındır. Kadının yüzünün gösterilmemesi ve sadece yakın plan elleriyle karnını tutarken fotoğraflanması, kadın bedeninin nasıl nesne olarak kullanıldığını göstermektedir. Fotoğraf haber metini tamamlamaya çalışsa da kadının nesneleştirilmesinin örneğidir. SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ 6. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz 2014 iki cümleden oluşan kısa haber ile fotoğrafın büyüklüğü aynı orandadır. Fotoğrafta renk kullanımı: Deniz rengi mavi ve yaz renklerinden biri olarak gösterilen sarının ön planda olduğu canlı renklerin kullanımı Haberin Ana Başlığı: “GÜNEŞ KREMİNE DİKKAT EDİN” Haberin Spotu: Yaz Ayları ile birlikte uzmanlar yanlış güneş kremi kullanılmasıyla ilgili halkı uyardı. Haberin Yazarı: AA Değerlendirme: Güneş kremine dikkat edin başlıklı haber metninde, yaz aylarında kullanılan tarihi geçmiş güneş kremlerinin cilde zarar verdiği, vücutta egzama ve kabarcıklara yol açtığı üzerinde durulmuştur. Çocuklar için de özel üretilen kremlerin kullanılması gerektiği aktarılmıştır. Metni desteklemek için, plajda bikiniyle oturan, başında şapkası olan ve kendisine güneş kremi süren bir kadın kullanılmıştır. Haberde yer alan sağlık bilgisi, uzmanlara dayandırılmış ancak isim kullanılmamıştır. Kaynağı belirtilmeyen haberdeki sağlık bilgisi toplumun geneline hitap etmesine rağmen sadece kadın bedeni fotoğrafta yer almıştır. Kadının obje olarak kullanıldığı haberde dikkat çekici unsur, kadın yüzünün güneş gözlüğü ve şapka ile kapatıldığı için net görülmemesi ve sadece bedeninin ön plana çıkacak şekilde nesneleşmesidir. 7. HABER: Milliyet Gazetesi-5 Temmuz 2014 Haberin konusu: Tarihi geçmiş güneş kremlerinin zararları Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Plajda güneş kremi süren kadın Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Kadın, plaj, deniz, şapka, güneş kremi Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Normal/ideal beden, güzellik, bakım, korunma, seksilik, çekicilik, tüketim Haber ve fotoğraf boyutu: Fotoğraf metinin üst bölümüne yerleştirilecek bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Sadece 29 EVİN DOĞAN, EDA CERİT Haberin Başlığı: “PROTEİN YE ZAYIF KAL” 8. HABER: Milliyet Gazetesi- 5 Temmuz 2014 Haberin Spotu: Avustralya, Sydney Üniversitesi uzmanları Avrupa’da artan obezitenin sebebinin, son 60 yılda beslenme planlarında azaltılan protein oranları olduğunu ortaya koydu. Haberin Yazarı: Dış Haberler Servisi Haberin konusu: Proteinli ürünlerle beslenme Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Protein içeren gıdalar Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yumurta, peynir, et, balık Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Sağlıklı besinler, tüketim Haber ve fotoğraf boyutu: Haber metni ve fotoğrafın eş oranlı kullanımı. Fotoğrafta renk kullanımı: Gıda maddeleri orijinal renkleriyle kullanılmış, fon olmadığı için ürünler ön planda bağımsız nesneler gibi görünmüştür. Değerlendirme: Gazetenin dış haberler sayfasında yer alan haber, beslenme planlarında proteinin önemini konu edinmekte ve Avustralya Sydney Üniversitesi uzmanlarına dayandırılmaktadır. “Uzmanların” isimlerinin yer almadığı ve haber kaynağının açık bir şekilde gösterilmediği haberde, hindi ve tavuk göğsü, ton balığı, somon ve mozeralla peyniri yumurta, yoğurt ve soya sütü gibi proteinli gıdaların önemine dikkat çekilmektedir. Haberde kullanılan fotoğraf ise proteinlerin yer aldığı et, balık ve peynir ürünlerini içermektedir. Haberin Başlığı: “MEME KANSERİ İÇİN İLAÇ GELİYOR” Haberin Spotu: İngiliz Uzmanlar, kanserli hücreye sebep olan ve kanserin yayılmasını hızlandıran molekülü bulduklarını açıkladı. Haberin Yazarı: Dış Haberler Servisi Haberin konusu: Meme kanseri Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Yok Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yok Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Yok 30 SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ Haber ve fotoğraf boyutu: Yok Fotoğrafta renk kullanımı: Yok Değerlendirme: Dış Haberler Servisi tarafından hazırlandığı belirtilen haberde, meme kanserine ilişkin tedavide kullanılabilecek yeni bir ilacın duyurusu yapılmaktadır. “İngiliz uzmanlar”a dayandırılarak yapılan haberde, Doktor John Marshall’ın kanserli hücrenin yayılmasının durdurulması ile hastalığın daha kolay ve hızlı bir şekilde tedavi edilebileceğine ilişkin açıklaması yer almaktadır. Kısa haber şekilde kurgulanan metinde fotoğraf yer almamakta, özellikle açıklama yapan uzman veya kuruma dair herhangi bir görsel bulunmamaktadır. SONUÇ Sağlık haberleri, egemen eril sistemin ve toplumsal cinsiyetçi yaklaşım yansımasını bulduğu temel medya metinlerinden biridir. Reklamlarda olduğu gibi sağlık haberlerinde ve fotoğraflarda da kadın cinsiyeti ve kadın bedeni ön plana çıkmaktadır. Toplumun genelini ilgilendirdiği hâlde fotoğraflarda kadın bedeninin kullanılması, kadının nesneleştirilmesi, tüketim metası ve cinsel obje olarak kullanılmasını yansıtmaktadır. Toplum sağlığını ilgilendiren ve özellikle sağlık sorunu yaşayanlar için önemli birer veri sunan sağlık haberlerinin cinsiyetçi kodlar içermesi ve kadın bedenini nesneleştirilmesi egemen eril sistemin süreklileştirilmesi ve meşrulaştırılmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Örneklem dahilinde incelenen haberlerde ve fotoğraflarda söz konusu yaklaşımın etkisinin bulunduğu tespit edilmiştir. Sadece haberler ve fotoğraflar açısından değil, gazetelerde son dönemde rastlanan haber formatındaki reklamlarda da benzer durum bulunmaktadır. Örneğin örneklem tarihlerinde Hürriyet gazetesinin 5 Temmuz 2014 tarihli Kelebek Eki’nde yer alan “SAĞLIK İÇİN AYÇİÇEK YAĞI” başlıklı haber formatındaki reklamda elinde yağ şişesi bulunan kadın göstergesi ile kadına yönelik toplumsal cinsiyet algısı yinelenmekte ve alt mesaj olarak kadın mutfak ile özdeşleştirilerek, yemek yapma ve aynı zamanda sağlıklı olma zorunluluğu kadına yüklenmektedir. Sonuç olarak, medya metinlerinin cinsiyetçi kodlardan uzaklaşılması ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden hareketle haberleri kurgulaması gerektiği görülmektedir. Özellikle sağlık haberlerinin okuyucunun konuya dair bilgi sahibi olması ve hatta hayatını dahi etkileyebilecek veriler içermesi nedeniyle, daha fazla hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Cinsiyetçi kodlardan arınmış, doğru ve güvenilir sağlık haberciliği toplumsal alana önemli katkılarda bulunacaktır. KAYNAKÇA ARICAN, M.Z. “Haber Fotoğrafı”, http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Haber%20Foto%C4%9Fraf%C4%B1.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014 BAKIR, U. (2008) “Göstergebilimsel Analiz, Anlamlar, Anlamlandıranlar, Anlamlandırılanlar”, Medya Analizleri içinde, Edt: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara BİRSEN, Ö.; ÖZTÜRK, Ş. Y. (2011) “Tüketim Kültürü Çerçevesinden Sağlık Haberleri”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26 Eylül – Ekim 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi http://www.akademikbakis.org/eskisite/26/12.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. BÜYÜKBAYKAL, C. I., “Medyada Kadın Olgusu”, İstanbul İletişim Fakültesi Dergisi, www.journals.istanbul.edu.tr/iuifd/article/ view/1019010384, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. 31 EVİN DOĞAN, EDA CERİT CHOMSKY, N. (1993) Medya Gerçeği, Çev; Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul CHOMSKY, N. (1993) Medya Gerçeği, Çev; Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul DEMEZ, G. (2012) “Medyada Yeni Sağlık Anlayışları Ve Kadın Bedeninin Temsili”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:9, Sayı:11, Yıl:2012, s.530, http://www.j-humansciences.com/ojs/index. php/IJHS/article/viewFile/2083/864, Erişim Tarihi; Haziran 2014. DOLTAŞ, D. (2009) “Söylem ve Yazın”, Söylem Üzerine içinde, Yayına Hazırlayan Ahmet Kocaman, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 3. Baskı DIJK, T. V. (2010) “Söylem ve İktidar”, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi içinde, Çev: Pınar Uygun, Uluslararası Hrant Dink Vakfı Yayınları, İstanbul ERTAN, B. (2011) Televizyon Haberlerinde Magazinleşme, Radyo Televizyon Üst Kurulu Uzmanlık Tezi, Ankara GİRGİN, A. (2000) Yazılı Basında Haber ve Habercilik Etiki, İnkılâp Yayınları, İstanbul GÖKALİLER, E.; YALIM F. (2008) “Medya ve Cinsellik”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara HAYRAN, M.; ÖZDEMİR, B. (2011) “Sağlık Haberlerinin İçerik Analizi ve Medya Etiği”, İKU Dergisi, Sayı:25, Yıl:2011, http:// www.iku-dergisi.com/IKU/images/stories/ dergi_pdf/25/saglik-haberlerinin-icerik-analizi-medya-etigi-iku25.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. http://www.haberturk.com/saglik/haber/760523-abdde-hepatit-c-sapigi, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. http://sizdensize.milliyet.com.tr/Sağlık/Kilo_ almamak_elinizde__/HaberDetay/18441 32 http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=384397, Erişim Tarihi Temmuz 2014. İMANÇER D. (2006) Medya ve Kadın, Ebabil Yayınları, Ankara İNAL, M. A. (1996) Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, I. Baskı UÇAK, O. (2012) “Yazılı Basında ve İnternet Gazeteciliğinde Haber Fotoğraflarının Karşılaştırılması”, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication - TOJDAC July 2012 Volume 2 Issue 3, http://www.tojdac.org/tojdac/VOLUME2-ISSUE3_files/ tojdac_v02i309.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. Parsa, S.; Parsa, A. F. (2002) “Göstergebilim Çözümlemeleri”, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2002 YILDIZ, E. (2008), “Medyada Kadın ve Aile İçi Şiddetin Temsili”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara YUMUL, A. 2012) “Ötekiliği Bedenlere Kaydetmek, Ayrımcılık, Çok Boyutlu Yaklaşımlar”, Der: Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul www.haberform.com/karadenizde%20 aids%20tehlikesi-haberleri.htm, Erişim Tarihi; Temmuz 2014. www.showhaber.com, Erişim Tarihi; Haziran 2014. BÜRO YÖNETİMİNDE ERGONOMİ VE TASARIMIN VERİMLİLİKLE İLİŞKİSİ MERVE AYYILDIZ* ÖZET Araştırmanın amacı, bürolarda çalışan kişilerin verimli çalışabilmeleri için ergonominin ve tasarımın iş hayatındaki önemini vurgulamaktır. Çünkü bürolarda çalışanların keyifle işe gelmeleri için tasarlanan ofis ortamları önemlidir. Eğlencenin ve işin bir arada olduğu ortamları kullanarak çalışmak hem çalışan için hem de işin verimini arttırmak için önemli bir olgudur. Çalışanların mutluluğunu dikkate alan ofis ortamları uzun vadede üretimi arttırabilir ve mutlu çalışanların da daha yaratıcı olabilmelerini sağlar. Anahtar Kelimeler: Ergonomi ve Tasarım, Verimlilik, Çalışma Ortamı GİRİŞ Bürolar genel olarak danışma ve kayıt tutma işlerinin yürütüldüğü iş yerleri ya da bir işletmenin idari işlerinin yürütüldüğü yerler olarak tanımlanır. Büro yönetimi, genel yönetimin bir parçasıdır ve hizmetleri sağlamak, kayıtları tutmak, gelen bilgileri analiz etmek, planlamak, haberleşmeyi düzenlemek, örgütün çıkarlarını korumakla ilgili bilgileri gerektiren fonksiyondur. Bir işin en az zaman ve enerji harcanarak yapılacak şekilde dizayn edilmesine iş ve metot etüdü denir. İş yerinin ve iş aletlerinin insan unsurunun özelliklerine en uygun bir şekilde tasarlanması, iş yapma yöntemlerinin gereksiz ve yorucu hareketlerden arındırılması, iş ve metot etüdünün temel amacıdır.1 Verimlilik, bir üretim ya da hizmet sisteminin ürettiği çıktı ile bu çıktıyı *İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı Öğretim Görevlisi 1. Tutar, H., Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde Büro Yönetimi Teknikleri, Erzurum, Aktif Yayınları, 2000, s.142. üretmek için kullanılan girdi arasındaki ilişkidir. Bu nedenle verimlilik, “çeşitli mal ve hizmetlerin üretimdeki emek, sermaye, arazi, malzeme, enerji ve bilgi gibi kaynakların etkin kullanımıdır” diye tanımlanabilir.2 İşin en iyi yapılış yönteminin belirlenmesinde temel amaç, hareket düzeninde verimlilik sağlamaktır. Başka bir ifade ile işin mümkün olan en kısa sürede en az çabayla ve iş gören açısından en az yorgunluk yaratacak şekilde çalışmasına yardımcı olmaktır.3 Bazı büro ortamlarında çalışanların gereksiz yere yoruldukları ve çalışma kapasitesinin azaldığı görülmektedir. Hareketli yapıya sahip olan bu ortamlarda iş akışlarının belli bir sırada olması iki yönlü avantaj sağlayacaktır. Birincisi, çalışanlar az yoruldukları için işlerinde daha başarılı olacaklardır.4 İkincisi işletme açısından işler kısa sürede ve düzenli olarak yapılacaktır. Bunların toplamında verimli işlerin yapılması ve insanların verimli çalışması için gerekli ortam sağlanmış olacaktır. Verimliliğin artırılabilmesi ve geliştirilebilmesi, büyük ölçüde bunu sağlayacak uygun ortamın oluşturulmasına bağlıdır. Çalışanlar, yaptıkları işten ve çalışma ortamından memnun oldukları zaman daha verimli çalışabilmektedirler. Verimlilik ortamı en genel biçimiyle; yapısal ortam, fiziksel ortam ve sosyal ortam seklinde incelenmektedir.5 2. Türkmen, İ., Bilgi Sistemleriyle Pazarlama Yönetiminde Verimlilik, Ankara, MPM Yayınları, 1996, s.105. 3. Üreten, S., Üretim/İşletmeler Yönetimi, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 1997, s. 440. 4. Armağan, K., “Büro Verimliliğinin Tesis Edilmesinde Ergonomik Tasarımın Önemi”, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.22. 5. Haluk, E., “Verimlilik ve Özendirme”, Verimlilik Dergisi, 1992/4, s.19-20 33 MERVE AYYILDIZ A- Yapısal Ortam miştir.6 Yapısal ortam, örgütteki biçimsel ortamı açıklamakta ve esas olarak örgütsel yapıyı ve yönetim sistemlerini içermektedir. Bu yüzden örgütteki yapısal ortamı geliştirerek motivasyon sürecinin önündeki engelleri gidermek, iş görenlerin performanslarında daha etkili ve etkin olmalarına neden olacaktır. B – Fiziksel Ortam Fiziksel ortam, mekânsal seçim ve düzenlemeleri açıklamakta ve çalışma koşullarının fiziksel yönlerini içermektedir. Günün önemli bir bölümünü iş yerinde geçiren bireyler için çalıştıkları mekânların fiziksel koşulları hem sağlık açısından hem de arzu edilen performans düzeyine ulaşabilmesi açısından önem taşımaktadır. Çalışılan ortamdaki aydınlatma, ısıtma, nem, gürültü, yalıtım ve ergonomi gibi faktörler en uygun şekilde düzenlenmediği veya iş yerinde kullanılan eşya ve ekipmanlar iyi seçilmediği zaman, iş görenlerin motivasyon ve performans düzeyleri düşük kalmaktadır. Örneğin; aşırı gürültülü, nemli ve yeterli derecede aydınlatılmayan bir iş ortamını örnek verebiliriz. Bürolardaki bütün odaların uygun sağlık koşullarına kavuşturulması ve iş yerlerinin düzenli olarak, belirli aralıklarla temizlenmesi gerekir. Gürültünün performans üzerinde etkisi olduğundan büro ortamlarında çok fazla ses ve gürültü yapılmamalıdır. İnsanların belli bir vücut ısısı olduğundan iş yerindeki iklim değişmelerine dayanıklılık gösteremezler. Çalışma ortamının sıcaklığı iş verimini büyük oranda etkilemektedir. İnsanlar kendilerini rahat hissettikleri iş koşullarında verimli çalışabilirler. Büroların yeterince aydınlatılması gerekir. Diğer bir problem ise aydınlatmadır. Çalışanları yormamak adına, ne çok fazla ne de çok az ışık ortamında çalışılmamalıdır. Aşağıdaki fotoğrafta uygun bir toplantı odasının nasıl olması gerektiği gösteril34 Şekil 1: Toplantı Odası C- Sosyal Ortam Sosyal ortam, örgütteki informal ortamı açıklamakta ve birbiriyle etkileşimde bulunan kişi ve gruplar arasındaki ilişkileri içermektedir. İş görenlerin sosyal ihtiyaçlarını örgütte karşılayabilme imkânları, iş tatmin düzeyine etki etmektedir. Verimliliğin artırılması takım çalışması ve iş birliği yapılması suretiyle olabilmektedir. İnsanın bedensel ve zihinsel olarak yapabileceği iş gücü sınırlıdır. Herkesin kaldırabileceği belli bir çalışma ve iş yükü kapasitesi vardır ve yapacağı çalışmalar gün boyu sahip olduğu bu düzeyi aşmaz. Gücünün üstünde çalışan bir insan yorgun düşer ve solunum, kas-sinir sistemi ve enerji metabolizması gibi temel fonksiyonları zorlanır. Bu durumda insanın iş verimi ve çalışma motivasyonu azalır. Bu yüzden çalışanlara gerekli dinlenme süreleri verilmelidir. Ergonomik koşulları yeterince uygulanabilmesi ile olması muhtemel iş kazalarının önlenmesi ve bazı meslek hastalıklarının önüne geçilmesini sağlanacaktır.7 Sıklıkla kullanılan malzemelerin yakınlarda bulundurulmasını savunan ergonomik düzenleme çerçevesinde, evrak dolabının kişiye yakın olması daha az enerji sarfiyatı ile daha seri çalışmaya im6. “Ofiste Verimliliği Artırmanın Yolları”, http://www.eniyiofisler.com/2013/09/21/ofiste-verimliligi-artirmanin-yollari/ Erişim Tarihi: Kasım 2013. 7. Armağan, a.g.e., s.56. BÜRO YÖNETİMİNDE ERGONOMİ VE TASARIMIN VERİMLİLİKLE İLİŞKİSİ kân tanıyacak, sağ elle kalem kullananlar için telefonun sol elle açılabilmesini sağlamak, sol elle kullananlar için sağ elle açılabilmesini sağlayacak bir yerleşim düzenlemesi, not alma aparatlarının masa üzerinde uygun nokta ve açıda bulundurulması, çalışma masasında bilgisayarın olduğu noktaların yan yana olması, döner koltuklar kullanılarak çok az bir manevra ile bilgisayara ulaşımın sağlanabilmesi, bilgisayar masasının yüksekliğinin klavye kullanımı konusunda kolaylık sağlayacak yükseklik seviyesine sahip bulunması, yazıcıdan çıktıların alınabilmesi için rahat bir açı ve mesafede konuşlanmış olması, odaların ışık alma oranlarının dikkate alındığı bir yerleşim ve pencere konumlarının dikkate alınması ergonomik açıdan yapılması önerilebilecek bazı düzenlemeler olarak belirtilebilir. Kişilerin günlük hayatlarında yaşam kalitesini, mutluluğunu ve verimliliğini geliştirmek ve arttırmak amacıyla yöntemler bulmayı ve bu yöntemlerin uygulanmasını; insan, makine ve aletler arasındaki etkileşimleri anlamaya çalışmak ergonomi kavramını ortaya çıkarmıştır. Ergonomi hem insan-makine sisteminin verimli bir şekilde çalışmasını sağlar hem de insanın çevre koşullarının rahat ve uygun olduğu ortamlarda çalışması için yapılan düzenlemeleri kapsar. Ergonomiyle amaçlanan çalışanların daha az yorulmasını ve iş kazalarının azalmasını ve verimin arttırılmasını amaçlar. Şekil 2: Ofis dizaynı Çalışma psikolojisi açısından büroları şekillendirmede başvurulabilecek pek çok yöntem vardır. En çok başvurulan yöntemler; iş yerinin göze hoş gelecek şekilde boyanması, ölçülü derecede çiçek ve bitkilerle donatılması, uygun ortamlarda uygun süre ve çeşitte müzik yayımlanmasıdır. Bütün bu yöntemler işletme psikoloğu denetiminde olmalı ve toplu çalışma şartları göz önüne alınarak uygulanmalıdır. Çalışma alanlarının çalışan kişilerin verimli olabilmesi için ortamın yeterince aydınlatılması, havalandırma sisteminin yeterli olması, ses ve gürültü düzeyinin ayarlanması, sıcaklık ve nem oranının uygun olması renklerin uygun bir şekilde düzenlenmesi, tablo çiçek ve resimlerin doğru yerlerde bulunması ve mobilyaların rahat olması gerekir. Ayrıca renklerin insanlar ve davranışları üzerinde önemli etkilerinin olduğu çeşitli çalışmalarla ispat edilmiştir. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre renk, ruhsal ve duygusal durumda psiko-motor işleyişte, kas faaliyetlerinde, nefes alma ve nabız oranında ve kan basıncında değişikliklere sebep olmaktadır. Soğuk renklerin; kan basıncında düşüşe ve gevşemeye neden olduğu, sıcak renklerin ise; kan basıncının yükselmesine ve tedirginliğin artmasına sebebiyet verdiği belirlenmiştir. Yaşantımızın ortalama üçte ikisini kapalı mekânlarda geçirdiğimizi düşündüğümüzde kullanılan renklerin ve üzerimizdeki etkisinin ne kadar önemli olduğunu tahmin etmemiz çok da zor olmasa gerek. Oturulan sandalyeden kullanılan kaleme kadar çalışanların ergonomik açıdan rahat olması gerekir. Çünkü sandalyedeki ergonomi, günlük sekiz saat çalışan kişinin çalışmasını büyük oranda performansını etkileyecektir. Kişiye uyumlu koltuk seçimi, ihtiyaç duyulduğunda ayarlanabilir olması, rahat çalışma imkânı sağlamak açsından oldukça önemlidir. 35 MERVE AYYILDIZ SONUÇ Bürolarda ergonomi ve tasarımın çalışma hayatındaki öneminin vurgulanıp, verimlilikle olan ilişkisi üzerinde yakın bir ilişki olduğu hem çalışanlara hem de yöneticilere anlatılmalıdır. Çünkü çalışan bir kişinin iş yerinde rahat ve huzurlu olması verimliliği arttırır İş ortamlarında yöneticilerin yakındıkları konuların başında verimsizlik gelir. Bürolardaki ergonomi ve tasarım koşulları çalışanların işlerini yapmasına engel olmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Çalışanlar bu şekilde daha fazla verimli çalışabilir ve iş yerlerinde daha yüksek çalışma performansı gösterebilirler. Çalışma yerlerinin çalışana uygun olarak düzenlenmesindeki amaç, çalışan kişilere rahat edeceği ve ona hoş gelen bir ortam oluşturmaktır. Böyle bir ortamda çalışmak kişiyi monoton işlerde uyarıp canlandırır, çalışanın motivasyonunu korur ve artırır. Bu da işletmelerde verimin artmasına neden olur. Çünkü gün boyu masa başında, bilgisayar veya daktilo gibi büro araçlarını kullanarak çalışma hayatlarını devam ettirmektedirler. İnsanın sadece fiziki boyutunu değil, psikolojik boyutunun da olduğunu unutmamak gerekir. 36 KAYNAKÇA ARMAĞAN, K., “Büro Verimliliğinin Tesis Edilmesinde Ergonomik Tasarımın Önemi”, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.22. HALUK, E., “Verimlilik ve Özendirme”, Verimlilik Dergisi, 1992/4, s.19-20 “Ofiste Verimliliği Artırmanın Yolları”, http:// www.eniyiofisler.com/2013/09/21/ofiste-verimliligi-artirmanin-yollari/ Erişim Tarihi: Kasım 2013. TUTAR, H., Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde Büro Yönetimi Teknikleri, Erzurum, Aktif Yayınları, 2000, s.142. TÜRKMEN, İ., Bilgi Sistemleriyle Pazarlama Yönetiminde Verimlilik, Ankara, MPM Yayınları, 1996, s.105. ÜRETEN, S., Üretim/İşletmeler Yönetimi, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 1997, s. 440. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM ÖZEN İNAM* ÖZET Günümüzde kronik kanser türlerinden biri olarak kabul edilen ve kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri ile mücadele ve tedavi büyük önem taşımaktadır. Yaklaşık her 8 kadından birinde yaşamı boyunca meme kanseri gelişebileceği ve her 30 kadından birinin meme kanserinden dolayı ölebileceği tahmin edilmektedir. Hastalığın prognozunda yakın aile desteği ve moralin olumlu etkisi şüphesizdir. Kadının normal aile yaşantısını sürdürebilmesinde eşin rolü ise çok büyüktür. Artan sorumluluklar, üzüntü, endişe ve stres ile eşe sağlanması gereken destek ve sürdürmek zorunda olunan aile bağları özveri gerektirmektedir. Meme kanseri tedavisinde son dönemlerde meme koruyucu girişimlere öncelik verilse de mastektomi (yani memenin cerrahi olarak alınması işlemi) de hâlen uygulanmaktadır. Meme kanseri ve özellikle mastektomi sonrası yaşam, kadın ve ailesi için zorlu bir süreçtir. Sağlık çalışanlarının, meme kanserinin böylesine yaygınlaştığı günümüzde, toplum sağlığı açısından konunun önemine ve özellikle mastektominin psikososyal yanlarına dikkat çekmesi gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Meme Kanseri,kanser, mastektomi GİRİŞ Kanser, isminin bile insanları ürküttüğü, fiziksel boyutunun yanı sıra psikolojik ve sosyolojik de etkileri olan kronik bir hastalıktır. Klinik seyrinin uzun oluşu ve belirsizliği nedeniyle hasta ve hasta yakınları için ölüm korkusunun ve endişenin yoğun olarak yaşandığı günümüzün en önemli sağlık sorunlarındandır. Meme kanseri ise kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türüdür. Ortalama her 7-8 kadından birinin hayatlarının bir döneminde yaşadığı meme kanserinin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. Bu durum gelişmiş ülkelerde kadınların daha geç ve az sayıda doğum yapması ve daha az emzirmesi ile ilişkilendirilmektedir. “Dünyada her 3 dakikada bir, 1 kadın bu hastalığa yakalanmakta ve her 11 dakikada bir, 1 kadın bu hastalık nedeni ile kaybedilmektedir.”1 Pierre Gagnon’a göre, meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser olmasının yanı sıra, dişiliği ve cinselliği sembolize eden organa karşı tehdit oluşturmasından dolayı da bugüne kadar kanser türleri arasında ruhsal ve psikososyal yönleri açısından en çok araştırılan kanser türüdür. Meme kanserinde tedavi yöntemlerinden biri olan mastektomi yani memenin cerrahi yolla alınması kadının fiziksel görünümünü değiştirerek, beden algısını etkilemekte ve benlik saygısına tehdit olarak algılanabilmekte, dolayısıyla da bu durum sıklıkla cinsel sorunlarla beraber eş uyumunda sorunlara neden olabilmektedir.2 Yapılan çalışmalarda da mastektominin beden algısını, benlik saygısını ve eş uyumunu olumsuz etkilediği belirlen* İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu İlk ve Acil Yardım Programı Öğretim Görevlisi 1. Canan Gürsel, “Meme Kanseri Nedir ve Neden Önemlidir?” http://canangursel.com/meme_kanseri.html, Erişim Tarihi: Ekim 2014. 2. İkbal Çavdar, “Meme Kanserli Hastalarda Cinsel Sorunlar”, Meme Sağlığı Dergisi, 2(2), 64-66. Aysun Babacan Gümüs, (2006). & “Meme Kanserinde Psikososyal Sorunlar ve Destekleyici Girişimler”, Meme Sağlığı Dergisi, 2006, 2(3), 108-113. 37 ÖZEN İNAM miştir.3 Olumlu ilişki şemasına sahip olma eşlerin birbirleri hakkında pozitif duygulara ve düşüncelere sahip olması, iyi iletişim kurabilme, oluşan çatışmayı çözebilme becerisi ve eşlerin zevk alarak birlikte aktiviteler yapabilme, yaşanan çatışmanın azlığı olarak tanımlanan “eş uyumu”, meme kanseri tanısı konması ve mastektominin yapılması ile değişebilmektedir. Bu değişimde; kadının yaşadığı stres, endişe ve olumsuz öz benlik algısının etkisine yapılan çeşitli araştırmalarda değinilmiştir. 1. MEME KANSERİ 1.1. Meme Kanserinin Epidemiyolojisi Bütün kadın kanserlerinin %32’sini oluşturmaktadır. Kanser ölümlerinde, akciğer kanserinden sonra ikinci sıradadır. Meme kanseri çok daha az olmakla birlikte (%1) erkeklerde de görülmektedir. Meme kanseri, en sık kadınlar arasında görülmekte, kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almakta ve sıklığı gittikçe artmaktadır. Yaklaşık her 8.2 kadından birinde bütün yaşantısı boyunca meme kanseri gelişebileceği ve her 30 kadından birinin meme kanserinden dolayı öleceği tahmin edilmektedir.4 Meme kanserinden ölüm oranlarının en yüksek olduğu ülkeler Kuzey Avrupa’da bulunmaktadır. Bu ülkelerde oran, 100 binde 22.6 düzeyindedir. Çin ve Japon kadınların meme kanserinden ölüm oranları ise Kuzey Avrupalı kadınların tam aksine en düşük seviyededir. Bu oran Çin’de 100 binde 5.6 iken 3 Al-Ghazal, S.K., Fallowfield, L., Blamey, R.W. “Comparison of Psychological Aspects and Patient Satisfaction Following Breast Conserving Surgery, Simple Mastectomy and Breast Reconstruction”, Eur J Cancer,2000,36,1938-1943 4. Ayşe Okanlı, “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134, 2003; Fatma Eti Aslan ve Aysel Gürkan, 2007. 38 Japonya’da 8.3’tür. ABD’de tüm yaşamı boyunca her 8 kadından biri, meme kanserine yakalanmaktadır. 2008 yılında ABD’de 182 binden fazla kadına meme kanseri teşhisi konulmuştur. 40 bin civarı kadın da meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ancak bütün bu üzücü istatistiklerin yanı sıra, yüz güldüren sonuçlar da bulunmaktadır. ABD’de tedavi uygulanmış ve şu anda sağlıklı olarak yaşayan 2.5 milyon kişi bulunmaktadır. 40 yaş üzeri kadınlarda mamografik tarama programlarının artmasının ve menopozdaki kadınlara önerilen hormon replasman tedavilerinin gittikçe azalmasının, meme kanseri tedavisindeki başarıyı artırdığı düşünülmektedir.5 1.2. Meme Kanserinin Etyolojisi ve Risk Faktörleri İnsanlarda meme kanserinin nedeni bilinmemektedir. Genetik, çevresel, hormonel, sosyo-biyolojik ve psikolojik etkenlerin hastalığın oluşumunda rol aldığı kabul edilmekle birlikte, meme kanserli kadınların %70-80’i bu risk faktörlerine sahip değildir. Meme kanserinin %78’i 50 yaş ve üzerinde görülmektedir. Yaşı 20’nin altında olan kadınlarda meme kanseri nadir görülmektedir. Meme kanserinde rol oynayan majör ve minör faktörler şöyle aktarılmaktadır: 1.2.1. Majör Risk Faktörleri · Yaş, · Cinsiyet, · Ailede özellikle birinci derece akrabalarda meme kanseri öyküsü, · Atipik hiperplazi, 5. Acıbadem Meme Sağlığı Merkezi, “Meme Kanseri Nedir?”, http://www.memesagligi.com/meme-kanseri/, Erişim Tarihi: Ekim 2014. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM · BRCA-1 ve BRCA-2 genlerinde mutasyon 1.2.2. Minör Risk Faktörleri · Menstruel öykü · Doğum öyküsü · Günlük alkol alımı · Yağlı diyet Tablo 1: Meme Kanseri Risk Faktörlerinin Etki Mekanizmalarının Gösterilmesi6 RİSK RİSK KATEGORİSİ Belirgin artı- . Yaşın ilerlemesi şa neden olanlar Batı tipi yaşam tarzı (fast food beslenmenin artması, anne sütü yerine formül mamaların kullanımının yaygınlığının artması, obeziteye eğilim, geç evlenme, geç çocuk doğurma, emzirmeme, çocuk sayısının azalması gibi) · Birinci derece akrabasında meme kanseri öyküsü . Erken adet görme · Geç menopoz · Doğum yapmama Orta düzeyde artı- veya geç hamilelik şa · Yüksek sosyo neden olanlar ekonomik düzey (bu durum emzirmeyi etkileyebileceğinden, çocuk doğurma sayısını azaltabileceği ya da geçevlenmeye neden olabileceğinden risk sayılabilir.) · Alkol alımı · Uterus, over veya kolon kanseri riski · Oral kontraseptifler Kesin olmayan ( doğum kontrol hapı) · Menopoz sonrası östrojen ve progesteron kullanımı · Psikosomatik faktörler · Obezite ·İyonize radyasyon · Önceki meme hastalığı tanısı 6. G. Bonadoma ve G.D Hortobagyi,2001; Janine L. Mansi ve ark., 2003 39 ÖZEN İNAM 1.3. Meme Kanseri Belirtileri 3. Meme ağrısı, özellikle bir noktada ve devamlı 4. Meme başı ağrısı veya meme başının içeri çekilmesi veya bir yöne çekilmesi 5. Meme başının veya meme cildinin kalınlaşması 6. Meme başı akıntısı, özellikle kanlı akıntı 7. Koltuk altında kitle ele gelmesi; En sık görülen belirti memede ele kitle gelmesidir ve çoğunlukla hasta kendi fark eder. Şekil 1: Memede Kitle Örnekleri Meme kanseri, meme dokusunu meydana getiren hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıdır. Vücuttaki tüm hücrelerin çekirdeğinde, hücrelerin normal büyümelerini ve sağlıklı olmalarını kontrol eden genler bulunur. Bu genler radyasyon, çevre faktörleri, mikroorganizmalar vs. gibi çeşitli etkenlerle bozulabilirler. Eğer bu çoğalma belli bir düzende olmazsa, doku fazlalığı oluşur. Bu doku fazlalığına tümör denir. Eğer bu dokudaki hücreler yayılma ve başka yerlere gitme eğilimi gösterirlerse habis tümör (kanser), oldukları yerde kalırlarsa selim (iyi huylu) tümör adını alırlar. Meme kanserinde belirti ve bulgular şöyledir:7 1. Ele kitle gelmesi veya memenin tümünün veya bir bölümünün şişmesi 2. Ciltte kızarıklık, portakal kabuğu görüntüsü 7. Meme Kanseri ve Biz, “Meme Kanseri ve Belirtileri”, http:// www.meme-kanseri.biz/meme_kanseri_belirtileri.htm Ünal, 2001; Berkerda, 2000. 40 Tüm bu belirtiler meme iltihabı, meme kisti gibi selim meme hastalıklarının da belirtisi olabilirler, bunun ayrımı için mutlaka doktor kontrolü gerekir. 1.4. Meme Kanseri Tanı Yöntemleri Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtarması yani tedavide en önemli nokta olması nedeniyle, kadınların bu konuda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Kadınların düzenli olarak yapacakları “kendi kendine meme muayenesi (KKMM)” ile düzenli olarak tarama yaptırmaları erken teşhis için gereklidir. Meme kanserinde Amerikan Kanser Topluluğu tarafından önerilen meme kanseri rehberi Tablo 2’de verilmiştir. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM Tablo 2: Meme Kanserine Yönelik ErkenTarama Programı Yaş grubu Yöntem Uygulama sıklığı 20-40 yaş ● Kendi kendine meme muayenesi ● Her ay ● Klinik meme muayenesi ● 3 yılda bir ● Kendi kendine meme muayenesi ●Her ay ● Klinik meme muayenesi ● Her yıl ● Mamografi ● Kendi kendine meme muayenesi ●1-2 yılda bir ● Her ay ● Klinik meme muayenesi ● Her yıl ● Mamografi ● Her yıl 41-49 yaş 50 yaş ve üzeri 1.5. Meme Kanseri Tedavi Yöntemleri Meme kanserinde tedavi, hastalığın iyileşmesi, tedaviden sonra hastanın normal yaşama süresini doldurup ancak başka bir sebeple ölmesi amacını taşır. Meme kanserinin tedavisinde son yıllarda çok hızlı ilerlemeler kaydedilmiştir. Hastalığın tedavisi hastalığın yakalandığı esnasındaki evresine ve tipine bağlıdır. Tedavide hastanın genel durumu göz önüne alınmaktadır. Meme kanseri, hastalığın başlangıcından itibaren hem lenf hem de kan yoluyla yayılmakta, adeta sistemik bir hastalık özellik göstermektedir. Bu sebeple; meme kanserinin tedavisi cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonoterapi gibi hastaya uygun multidisipliner bir uygulama şeklinde yapılmaktadır. Bu süreçte doktorlar, hastanın genel durumu, hastalığın evresi, prognozu (hastalığın gidişatı) gibi durumları göze alarak tedavi şekilleri belirlemektedir. Bazen sadece tü mörlü bölgenin cerrahi yöntemle alınması yeterli gelirken bazen cerrahi işlem öncesi veya sonrası radyoterapi ya da kemoterapi bazen ikisi de uygulanabilmektedir. 1.5.1. Meme Kanserinde Cerrahi Tedavi Meme kanseri vakalarında cerrahi tedavi tüm hastalarda uygulanmaktadır. Bazen kanserli meme, kanserli bölgenin etrafındaki dokularla beraber alınmakta, bazen de olduğu gibi alınabilmektedir. Ayrıca koltukaltına tümörün yayılıp yayılmadığını anlamak için bazı lenf bezleri de çıkartılabilmektedir. Mastektomi Meme kanserinin cerrahi tedavisinde kullanılan, geleneksel ve standart bir tedavi olan mastektomi, yüz yılı aşkın süredir kullanılmaktadır. Meme koruyucu cerrahi, geniş olarak tümörün nispeten de aksiler lenf nodüllerinin çıkarılmasını kapsar. Tümörün bölgesel çıkarılması ya 41 ÖZEN İNAM da “bölgesel rezeksiyon”, “tilektomi” ve “kısmi mastektomi” terimleri lokal cerrahinin boyutlarını tanımlamak için kullanılır. dınlık ve çekicilik duygusunun kaybı ile özürlü olma duygusu, evrensel olarak gözlense de duygusal ve psikososoyal tepkiler son derece bireyseldir. Psikolojik krizin yoğunluğu ve süresi değişmekle beraber; tüm hastalar böyle bir krizin tüm dönemlerinden veya bir kısmından geçmektedirler. Çeşitli araştırmalar sonucu kişisel farklar olabilmesine rağmen genelde kişilerin kanser krizini dört aşamalı bir süreç içerisinde yaşadıkları bilinmektedir. 8 2.1.1. Şok Dönemi: Şekil 2: Mastektomi Olmuş Bir Kadın Fotoğrafı Total mastektomi ise memenin tamamen (meme başı ve lenf nodları da dahil olarak) alınmasıdır. Günümüzde meme koruyucu cerrahi yöntemler tercih edilmektedir. Yani tümörlü bölgenin 1-2 cm normal meme dokusu ile birlikte çıkartılmasıdır. 2. MASTEKTOMİNİN PSİKOSOSYAL ETKİLERİ 2.1. Mastektomi Sonrası Geçirilen Dönemler Memenin alınmasına gösterilen psikolojik tepkilerin derecesi, kadının memesine ilişkin algısıyla yakından ilgilidir. Mastektomi yaşantısının ameliyat öncesinde ve sonrasında farklı tepkilere neden olduğu söylenmektedir. Ameliyat öncesi sorunlar kaygı ve iletişim problemleri üzerine yoğunlaşmakta, ameliyat sonrasında ise hastanın beden imajı, hastalıkla ilgili korku ve endişe duygularına ilişkin sorunları ortaya çıkarmaktadır. Mastektomi geçiren kadınlarda ka42 Bu dönem birkaç saniyeden birkaç güne kadar sürebilir. Şok döneminde hasta kendisine açıklanan gerçeğe belli bir mesafeden bakar ve ne olup bittiğini anlayamaz. Hastanın iç dünyası tam bir kargaşa hâlindedir. Bu dönemde bazı hastalar inkâr, bastırma gibi savunma mekanizmaları kullanırlar. Hastalarda genellikle bu ilk tepkinin ardından öfke ve depresyon gelişir. 2.1.2. Reaksiyon/Tepki Dönemi: Reaksiyon dönemi şoktan bir ya da birkaç ay sonrasını içerir. Mastektominin gerçekleştiği sıralara rastlayan bu dönemde hasta, durumu bütün ciddiyeti ile kavradığında, hastalığı ve buna eşlik eden duyguları ile meşgul olacaktır. Bu dönemde kadında kanserden kurtulmanın verdiği mutluluk duygularının yanı sıra; kadınlığın kaybı, özürlü ve şekli bozuk bir bedene sahip olmanın yarattığı olumsuz duygular gelişebilir. 2.1.3. Onarım Dönemi: Şoktan daha sonraki yılları içine alır. Bu dönemde hastaların meme 8. Ruşen Nur Arıkan,2000; Gül Şendil,1999; Mine Özkan, 2007 A.E. İlem, “Total Mastektomi Ve Koruyucu Operasyon Geçiren Kadınlarda Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Uzmanlık Tezi, 1994. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM kaybı ve kanser düşünceleriyle daha az ilgilendikleri görülür. Artık günlük yaşamlarında ve evlerindeki işleri sürdürmede veya meslekle ilgili çalışmalarda daha aktif hale gelmişlerdir. 2.1.4. Yeniden Uyum Dönemi Tüm diğer dönemleri geçirdikten sonraki zamanı kapsar. Bu dönem önceki aktivite ve yeteneklere tam bir dönüş özelliği taşır. Hasta gerçeği kabullenmiş ve onunla yaşamaya alışmıştır. 2.2. Mastektomi Ve Ruhsal Reaksiyonlar Mastektomi kadında değişik korku reaksiyonlarına yol açmaktadır. Bunlar:9 1- Herhangi bir büyük ameliyatın yaratabileceği anksiyete (endişe hali) 2- Cinsel çekicilik konusunda endişeler 3- Kişiler arası ilişkilerde ve cinsel ilişkide bozulma korkusu 4- Evliliğin tehlikeye düşebileceği endişesi 5- Ölüm korkusudur. Ölüm korkusu her zaman açık bir şekilde ifade edilmeyip bilinç altında yer değiştirerek diğer korkuların ardına gizlenebilir. Bu hastalar, ameliyat nedeniyle oluşabilecek ağrı, kol ve omuz hareketlerinde sınırlılık ve postür (duruş) bozukluğu gibi fiziksel sorunların yanı sıra, büyük bir ameliyatın yaratabileceği anksiyete (endişe), kişiler arası ilişkilerde bozulma, beden imajında bozulma, erken menapoz, doğurganlığın kaybı, cinsel eş ile iletişimde bozulma, reddedilme veya terk edilme korkusu, iş ve kariyerini kaybetme korkusu, tedavinin fiziksel ve maddi 9.Ayşe Onan, “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi ISSN: 1303-5134 , 2004. etkileri ve ölüm korkusu gibi çok çeşitli psikososyal sorunlar yaşamaktadırlar. (Elbi, 2001; Şendil, 1999; Henson , 2002; Çavdar, 2006). Yapılan çalışmalarda kadınların %52’sinin duygusal sorunlarını, doğrudan memenin kaybına bağlarken, %34’ünün ise kanser ve ölüm düşüncesine bağladıkları belirtilmektedir.10 Mastektomi sonrası hastalarda cinsel çekiciliğini kaybetme duygusuna bağlı olumsuz ve çelişkili duygular yaşanabilmektedir. Gynllesköld memenin kadınlar tarafından taşıdığı önemi şöyle belirtir11: a) Memeler kadınlığın en belirgin göstergesidir b) Memeler kadının kadınlığını ve cazibesini geliştiren bir organdır c) Memeler anneliğin beslenme ve üremenin sembolüdür d) Memeler cinsel ilişkide önemli ve cinsel duyarlılığı olan bir organdır. Memenin kadınlar tarafından taşıdığı önem mastektomi sonrası uyumuna da yansımaktadır. Eğer ki kadın çocukluğundan bu yana kendini fiziksel yönleriyle algılamış ve toplumca alımlı ve güzel bir kadın olarak kabul edilmişse, meme kaybı bu kadın için büyük bir yıkım olacaktır.12 Moyer, mastektomi ve meme koruyucu tedavinin psikososyal sonuçlarını 6 kategoride toplamıştır. Bu kategoriler ve içerikleri Tablo 3’te gösterilmiştir. 10. V. Yurt, “Mastektomi Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve Soması Dönemde Psikolojik Tepkileri ve Hemşirelerin Bu Tepkilere İlişkin Görüşmelerinin İncelenmesi”, XXV. Ulusal Psikiyatri ve Nöroloji Bilimleri Kongresi, 717719, 1989, Mersin. 11. Gynllesköld K., Psychology of Breast Ampulation, Chap 19: 174-178 12. İlem AE., “Total Mastektomi Ve Koruyucu Operasyon Geçiren Kadınlarda Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Uzmanlık Tezi, 1994, Anne Moyer , “Psychological outcomes of breast cancer surgery mastectomy Health Psycholgy”, 1997;16(3) 284-298. 43 ÖZEN İNAM Tablo 3 : Mastektomi ve Meme Koruyucu Tedavinin Psikososyal Sonuçları Olarak Kullanılan Kategoriler ve İçerikleri Psikososyal Faktör- İçerik ler Psikolojik uyum Depresyon,öfke,anksiyete,stres gibi duygular Evlilik ilişkileri ve Evlilik doyumu ve cinsel uyum cinsel işlevler Sosyal uyum Sosyal işlevler ve grup içindeki davranış/duygu Beden/kendilik sim- Beden imgesi/doyugesi mu, kendilik imgesi/ doyumu Kanserle ilgili konu- Kanserin yenilebilelar ceği korkusu/kaygısı Genel uyum Diğer faktörlerin bileşkesi ve yaşam kalitesi 2.3. Mastektomi ve Cinsel Yaşama İlişkin Sorunlar Kadınlığın ve çekiciliğin bir simgesi olan kadın memesi cinsellik ve beden imajında büyük öneme sahiptir. Estetik cerrahinin de çoğunlukla ilgilendiği bir alandır. Mastektominin cinselliğe etkisi de bu nedenle meme kanseri tedavisinde önemsenmesi gereken bir konu olmuştur. Günümüzde lumpektominin (göğsün korunarak ameliyat edilmesi) meme kanseri olan kadınlardaki psikolojik sorunları daha aza indirdiği düşünülmektedir. Bu konuda bir çalışma yapan Meyer ve Aspergen (1988) radikal mastektomi yapılmış bir grup hasta ile, göğsü korunarak ameliyat edilmiş aynı zamanda radyoterapi alan bir grup hastayı 5 yıl boyunca incelemişlerdir. Psikiyatrik bozukluk, ev44 liliğe uyum ve kanserin tekrarlama korkusu bakımından mastektomi olmuş kadınların %30’u ve göğsü korunarak ameliyat edilmiş kadınların %29’u benzer sonuçlar göstermişlerdir. Fakat göğsün korunması, kadının dişilik kimliğini ve vücut görüntüsünü kabullenmeyi kolaylaştırmıştır. Yani psikolojik sorunlar ameliyatla göğsün korunması ile ortadan kaldırılamamıştır. Mastektominin kadının seksüel yaşantısı üzerinde de önemli etkileri vardır. Meyer ve Aspergen tarafından 1988 yılında yapılan bir araştırmada meme ameliyatı geçirmiş kadınların %24’ü sekse karşı ilgilerinin azaldığını; %17’si memenin ellenmesinden kaçınmak ve karanlıkta birleşme gibi memeleriyle ilgili cinsel alışkanlık değişimi olduğunu bildirmişlerdir. Ameliyat sonrası plastik ve rekonstruktıf protez uygulamasının beden imajı algısını olumlu etkilediği belirtilmiştir. Bu da kadında bütünlük hissini arttırması nedeniyledir. Kadının bütüncül ruhsal uyumunun, ilişkilerindeki doyumunun, hastalık öncesi cinsel yaşam özelliklerinin, ameliyat sonrası cinsel uyum ve doyumda, memelerinin ne kadarının alındığından daha çok etkili olduğu gözükmektedir. Bazı yazarlar kemoterapi ve radyoterapinin, cinsel istek üzerinde olumsuz etkisi olduğunu belirtmişlerdir (Özkan ve Turgay 1995). Mastektomi ameliyatının cinsel yaşama etkisini sıralayacak olursak:13 Birçok kadın için meme kaybı kadınlık kaybı ile eş anlamlı görülmektedir. Hasta ameliyatın yol açtığı fiziksel değişiklik sonucu kadınlığını kaybettiğini düşündüğü için beden imajı ve benlik imajı değişimi yaşamaktadır. Dolayısıyla beden ya da benlik imajında yaşanan değişim hastanın cinsel yaşamını olumsuz etkile13. Hatice K.Öncü, “Mastektomi Ameliyatı Olmuş Meme Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu İle Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM mektedir. Ameliyat ya da kanser tedavisine bağlı bedende oluşan değişiklikler (skar / yara dokusu oluşumu, saç dökülmesi vb.) beden ve benlik imajını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla beden imajı bozulan kadının benlik saygısı azalmakta ve kendisinin bir kadın olarak değersiz olduğunu hissetmektedir. Kemoterapi ve hormon tedavisi vajinada kurumaya, libidoda azalmaya ve hastaların kendilerini cinsel ilişki sırasında yorgun hissetmelerine neden olmaktadır. 3. MASTEKTOMİ VE SOSYAL ETKİLERİ 3.1. Aile Yaşantısında Değişim Hastalık ve tedavi sürecinin getirdiği sorunlardan en fazla etkilenen aile üyeleridir. Aile üyeleri de hasta ile birlikte tanı sonrasında şok, korku ve gelecek endişesi yaşamaktadırlar. Hem hasta hem de eşinin eşlik rolleri, cinsel hayatları etkilenebildiği gibi bu hastalığın eşler arasındaki iletişimi daha da kuvvetlendirdiği görülmektedir. Meme kanseri tanısının konulmasıyla başlayan tedavi sürecinde hastanın annelik ve eşlik rollerinde bazı değişimler olmaktadır. Anne bazı sorumluluklarını yerine getirememekte bunun stres ve kaygısını yaşamakta, eşinin de üstlendiği sorumluluklar artmaktadır. Eşlerin yaşadığı sorunların nedeni, genellikle evle ilgili rol ve sorumlulukların değişmesi ve hasta eşin duygusal sorunları karşısında hissedilen yetersizlik ve çaresizlik duygularıdır. Yapılan çalışmalarda kadının aile ve arkadaşlarından geri çekileceği, duygusal gerileme yaşayabileceği ve bazen de eşine ve ailesine suçlamalarda bulunabileceği görülmektedir.14 Yine meme kanserli hastalarla yapılan bir çalışmada aile çatışmalarının yüksek oranda yaşandığı ve duyguların açıkça ifade edilmediği kişilerde psikopa14. Ruşen Nur Arıkan, “Travmatik Bir Yaşantı; Meme Kanseri ve Mastektomi”, Kriz Dergisi, 9 (1) 39-46), 2000. tolojinin yüksek olduğu ve aynı zamanda meme kanserli kadınların eşlerinin kendilerini terk edeceği endişesi yaşadığı saptanmıştır.15 Yine yapılan çalışmalar gösteriyor ki; ölümle karşı karşıya geldiklerini düşünen aileler, yaşamın ne kadar narin ve değerli olduğunu vurgulayarak, ailelere çözümlenmemiş sorunlarını halletmeleri ve daha şefkatli ilişkiler kurmaları için fırsat vermektedir. Hastalık ve tedavi sürecinin getirdiği sorunlardan en fazla etkilenen aile üyeleri çocuklardır. Çocuklar gelişimsel düzeylerine bağlı olarak farklı korku ve kaygılara sahip olabilirler. Bazen de çocuklardan üzülmelerini önlemek adına hastalık durumu gizlenmeye çalışılmaktadır. Ancak çocuklar ailelerinde bir sorun olduğunu kolaylıkla fark etmekte ve kendilerine açıklama yapılmamasının sıkıntısını yaşamaktadırlar.16 3.2. İş Yaşantısında Değişim Meme kanserinin yol açtığı sorunlardan bir tanesi de ekonomi ve çalışma hayatıyla ilgilidir. Bu sorunlar genel olarak, sağlık sigortası ve güvencesinin olmaması ve kanserde uygulanan uzun tedavilerin yüksek maliyetleri nedeniyle yaşanan zorluklardır. Özellikle tedavi döneminde hastalar bulantı, ağrı, yorgunluk gibi hastalık semptomlarının etkisiyle rol ve sorumluluklarını yerine getirememektedir. Çalışan kadınlarda, özellikleri ve hastanın bedensel gücü değerlendirilmek koşuluyla hastanın kısa sürede işine dönmesinde sakınca bulunmamaktadır. Çalışmayan hastaların zamanlarını değerlendirmek için bedensel güç gerektirmeyen uğraşlar bulmaya yönlendirilmesi yararlı olmaktadır. 17 15. Thierry Dorval ve ark. , Neoadjuvant chemotherapy in young breast cancer patients: correlation between response and relapse?, (European Journal of Cancer, V:35 S:392-395), 1999. 16. Olcay Çam ve Aysun Babacan, “Meme Kanserli Kadınlar İçin Duygusal Destek Odaklı Hemşirelik Girişimleri”, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10 (3), 2006, Akkaş, 2002. 17. Çam ve Babacan, a.g.e., Akkaş a.g.e. 45 ÖZEN İNAM 3.3 Hastanın Eşi Açısından Kanser Kanser sadece hastayı değil onun en yakın çevresini, ailesini ve arkadaşlarını da olumsuz şekilde etkilemektedir. Hem hasta hem de eşleriyle görüşülerek yapılan bir araştırmada, (Northose,1998; Arıkan,2000), mastektomi olmuş hasta ve eşinin görüşme esnasında çok endişeli oldukları; erkek eşlerin mastektomi hakkında konuşmaya karşı daha fazla olumsuz tepki gösterdikleri ve hem kadının hem de erkeğin duygusal desteğe ihtiyacı olduğu ileri sürülmüştür. Mastektomi sonrası hasta ile eşi ara- sında ilişki kalitesinde değişim ve iletişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Hastalığın doğasında olan belirsizlik, kronik hastalık ve ölümle yüzleşmenin yarattığı sıkıntılar, artan sorumluluklar ve stres hem hasta da hem de eşinde gözlenen sorunlardır. Mastektomi sonrası ameliyat bölgesinde skar (yara) oluşacak ve ayrıca hastada önemli bir kadınlık organının kaybına ilişkin üzüntü ve eksiklik nedeni ile eşine ve çocuklarına yeterli olmama korkusu gelişecektir. Burada asıl konu memenin fiziksel kaybı değil, eşin karısını duygusal olarak destekleme yeteneği ve değişikliği kabul etmesidir.18 Meme kanserli hastaların eşleriyle yapılan görüşmelerde, eşin hastanın yanında neşeli davranmaya çalışıp, yalnız kaldığı dönemlerde gizlice saatlerce ağladığı, kötü kabuslar görüp ağlayarak uyandığı, çabuk tepkiler verip çok çabuk sinirlendikleri ve bunu yakın çevrelerinin fark ettikleri belirtilmiştir (Hocaoğlu ve ark., 2007). Kanser hastalarının eşlerinde en sık görülen psikiyatrik rahatsızlıklar19: · Depresyon 18. Okanlı, a.g.e., 2003. 19. Mine Özkan, “Kronik Hastalıkların Aileler Üzerindeki Psikiyatrik ve Psikososyal Etkileri”, www.psikiyatriktip.com, Erişim Tarihi; Ekim 2014. 46 · Anksiyete · Fiziksel ve psikomatik semptomlar · Uyku bozuklukları · Yeme bozuklukları · Baş ağrısı · Sinirlilik ve gerginlik · Konsantrasyon güçlükleri 3.3.1. Meme Kanseri Eş Uyumu Kanserli kadının memesini kaybetmeye karşı göstereceği reaksiyonun yönünü ve şiddetini daha çok içinde yaşadığı toplumun değer yargıları, normları ve memenin benlik algılamasındaki rolü belirler. Mastektomi geçirmiş kadınlar ile yapılan araştırmalarda libido (cinsel istek) kaybı ve cinsel uyumsuzluklar saptandığı görülmektedir. Bu nedenle mastektominin, kadının evliliğini ve cinsel yaşamını etkilediği görülmektedir.20 Mastektomi sonrası hasta ile eşi arasında ilişki kalitesinde değişim ve iletişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Kanser hastasının eşi olmak kanser hastası olmak kadar güçtür.21 Hastanın eşinden gelen sosyal destek diğer aile üyeleri ve arkadaşlar tarafından sağlanan destekten çok daha önemlidir ve bu yöndeki beklenti de daha fazla olmaktadır. Memkanseri cerrahisi sonrası kadın ve eşinin iki önemli sorun ile karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir. Bunlar: mastektomi sonrası beden imajının bozulmasına bağlı olarak eşi ile içten ilişki kuramama ve hastanın eve döndüğünde belirli bir süre sorumluluklarını yerine getirememeye bağlı kendini yetersiz hissetmesidir. Dorval ve arkadaşlarının (1999) yapmış olduğu bir çalışmada ise meme kanseri tanısı almadan önce iletişimleri iyi olan çiftlerin 20. Gül Şendil, “Mastektomi Geçirmiş Kadınların Psikolojik Yönden İncelenmesi”, Tecrübeli Psikoloji Çalışmaları, 21 111122, 1999. 21. Hatice K.Öncü, “Mastektomi Ameliyatı olmuş Meme Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu ile Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008, s.36. MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM mastektomi sonrasında da evlilik uyumlarının iyi olduğu saptanmıştır. Kanser gibi yıpratıcı bir hastalıkta eşin ilgisinin artması, hem hastanın hem de eşin hastalığa uyumunu olumlu şekilde etkiler. Evliliğin kanser üzerinde olumlu bir etkisi olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda evli kanser hastaların prognozlarının evli olmayanlara oranla daha iyi oldukları gösterilmiştir. Burada belirtilmesi gereken evliliğin kalitesidir. 3.3.2. Eş Açısından Mastektomi Sonrası Cinsel Yaşam Cassıleth ve Steınfeld (1987) memesi alınan kadının kocasına karşı kendini seksüel açıdan yetersiz ve eksik hissedip ondan uzaklaştığını, kocanın ise çoğu kez eşinin üzerine gereğinden fazla düştüğünü, zaman zaman ise eşinin dişilik özelliğini yitirdiği endişesiyle cinsel yakınlaşmadan kaçtığını belirtmektedirler. Northouse (1989), yaptığı bir çalışmada 50 tane mastektomi olmuş kadın ve onların eşleriyle görüşmüş ve bu görüşmeleri teybe almıştır. Daha sonra bunları rapor ettiğinde hem hastaların, hem de eşlerinin oldukça yoğun endişeleri olduğunu, erkek eşlerin mastektomi hakkında konuşmaya karşı daha fazla olumsuz tepki gösterdikleri ve hem kadının, hem de erkeğin duygusal desteğe ihtiyaçları olduğunu ileri sürülmüştür. Bu nedenledir ki , kanser sırasında hastayla beraber eşine de grup terapisi ile bir psikiyatrik destek sağlanmalıdır. Yine Şendil’in (1999) mastektomili hastalarda yapmış olduğu bir çalışmada mastektomi sonrası cinsel ilişki sıklığında azalma olduğu gibi, cinsel ilişkiden zevk alamama olduğu da saptanmıştır. Buna karşılık çeşitli araştırmalar da gösteriyor ki; evlilik ilişkileri ve cinsel işlevlerdeki bozulmalar, yalnızca mastektominin doğrudan etkisine bağlanacağı gibi, mastektomi tekniği ile tedavi görmüş ve kanser tanısı almış olmanın yarattığı depresyon, anksiyete ve korku gibi psikolojik uyumu bozabilecek faktörlerin dolaylı etkisine de bağlanabilmektedir. SONUÇ Kadın sağlığını etkileyen başlıca konulardan biri meme kanseridir. Üstelik bu kronik hastalık sadece kadını değil eşi ve ailesini de psikolojik yönden etkileyen bir sürece sebep olmaktadır. Bu sürecin en az psikolojik ve sosyal travma ile atlatılabilmesi için de meme kanseri ve mastektomi olmuş hasta ile eşinin desteklenmesi önem taşımaktadır. Hem hastalığın önlenmesi için, hem de hastalık süresince aileye destek verilmesi için, toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu bilinçlendirme konunun öneminin sıkça vurgulanması, bu konuda daha fazla araştırma yapılması ile gerçekleştirilebilir. Erkeklerin hastalığın çeşitli evrelerine nasıl tepkiler verdikleri ve bu süreçten nasıl etkilendikleri ancak son yıllarda araştırılmaya başlanmıştır. Bu konuda yani mastektomili kadının eşi cephesinden de daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. 47 ÖZEN İNAM KAYNAKÇA Acıbadem Meme Sağlığı Merkezi, “Meme Kanseri Nedir?”, http://www.memesagligi. com/meme-kanseri/ AL-GHAZAL, (2000); S.K., Fallowfield, L., Blamey, R.W. “Comparison of Psychological Aspects and Patient Satisfaction Following Breast Conserving Surgery, Simple Mastectomy and Breast Reconstruction”, Eur J Cancer, 36, 1938-1943. logical outcomes of breast cancer surgery mastectomy Health Psycholgy”, 16(3) 284298. Meme Kanseri ve Biz, “Meme Kanseri ve Belirtileri”, http://www.meme-kanseri.biz/ meme_kanseri_belirtileri.htm, Ünal, 2001; Berkerda, 2000. OKANLI, A., (2004); “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134 ARIKAN, R. N., (2000), “Travmatik Bir Yaşantı; Meme Kanseri ve Mastektomi”, Kriz Dergisi, 9 (1) 39-46). ONAN, A. (2004), “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi ISSN: 1303-5134. ÇAM, O.; BABACAN, A. (2006), “Meme Kanserli Kadınlar İçin Duygusal Destek Odaklı Hemşirelik Girişimleri”, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10 (3). ÖNCÜ, H. (2008), “Mastektomi Ameliyatı olmuş Meme Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu ile Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. ÇAVDAR, İ., “Meme Kanserli Hastalarda Cinsel Sorunlar”, Meme Sağlığı Dergisi, 2(2), 64-66.- Aysun Babacan Gümüs, (2006). & “Meme Kanserinde Psikososyal Sorunlar ve Destekleyici Girisimler”, Meme Sağlığı Dergisi, 2(3), 108-113. DORVAL, T. ve chemotherapy in tients: correlation lapse?, European S:392-395 ark. (1999), Neoadjuvant young breast cancer pabetween response and reJournal of Cancer, V:35 GYNLLESKÖLD K., Psychology of Breast Ampulation, Chap 19: 174-178 GÜRSEL, C. (2014), “Meme Kanseri Nedir ve Neden Önemlidir?”, http://canangursel.com/meme_kanseri.htm İLEM, A.E. (1997), “Total Mastektomi Ve Koruyucu Operasyon Geçiren Kadınlarda Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Uzmanlık Tezi, 1994, Anne Moyer, “Psycho48 ÖZHAN, M. (2014), “Kronik Hastalıkların Aileler Üzerindeki Psikiyatrik Ve Psikososyal Etkileri”, www.psikiyatriktip.com ŞENDİL, G. (1999), “Mastektomi Geçirmiş Kadınların Psikolojik Yönden İncelenmesi”, Tecrübeli Psikoloji Çalışmaları, 21 111122. YURT, V. (1989), “Mastektomi Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve Soması Dönemde Psikolojik Tepkileri ve Hemşirelerin Bu Tepkilere İliş kin Görüşmelerinin İncelenmesi”, XXV. Ulusal Psikiyatri ve Nöroloji Bilimleri Kongresi, 717719, Mersin. KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA SEMA KOÇ* ÖZET Koroner arterler kalbi besleyen atar damarlara verilen genel isimdir. Koroner Arter Hastalığı (KAH) kalp adalesini besleyen ve koroner arterler olarak adlandırılan atar damarların daralma veya tıkanması ile kan akımının kısmi ya da tam kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara denir. Akut Miyokard İnfarktüsü (kalp krizi) koroner kalp hastalıklarının bir çeşididir.1 Akut Miyokard İnfarktüsü (AMİ) ölümle sonuçlanabilen, genellikle toplumun üretken yaş kesiminde daha sık görülebilen ve ciddi sorunlara yol açabilen bir hastalık olması nedeniyle önemli bir toplum sağlığı sorunudur.2 Koroner Kalp Hastalığı (KKH) tüm dünyada ve ülkemizde erişkinlerde ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır.3 Ülkemizde yapılan TEKHARF (Türkiye Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri) çalışmasının da nedeni bilinen ölümlerin %42,5’inin koroner kalp hastalığı kökenli olduğu bildirilmiştir. 4 Çalışma Miyokard İnfarktüsüne yola açan risk faktörlerini temel alarak, bu risk faktörlerden korunma önlemleri *İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu İlk ve Acil Yardım Programı Öğretim Görevlisi 1. Zehra Durna (ed.) , Kronik Hastalıklar Ve Bakım, Nobel Tıp Kitabevleri, Nobel Matbaacılık, İstanbul, 2012. s.111-154. 2. Tuğba Yardımcı, “İlk Kez Akut Miyokart İnfarktüsü Geçiren Bireylerin Tıbbi Yardım İsteme Konusunda Nasıl Karar Verdiklerinin İncelenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2010, Şevki Hakan Eren, Kerim Yılmaz, İlhan Korkmaz, Can Oğuztürk, Hakan Oğuztürk, Hakan Alagözlü, “Acil Serviste Miyokard Enfarktüsü Tanısı Almış Hastalarda Trombolitik Tedavi Uygulanmasını Etkileyen Faktörler”, Fırat Tıp Dergisi, 11 (3). s. 163-165. 3. Melek Nihal Esin, Serap Bulduk, “Koroner Arter Hastalığında Risk Tanılama: Birinci Basamak Uygulama Örneği”, Hemşirelik Forumu Dergisi, İstanbul, 2005. 4. Sibel Sevinç, “Yaşamsal Karar Akut Miyokard İnfarktüsünde Semptom Algısı”, Türk Kardiyoloji Derneği Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 2014, 5(8). s. 56-65. hakkında bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, bu konuyu içeren kaynaklar taranmış olup, miyokard infaktüsünden korunma ve risk faktörleri üzerinde yapılmış çalışma ve araştırmalarda incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Koroner Arter Hastalığı, Risk Faktörleri, Korunma GİRİŞ Koroner Kalp Hastalığı (KKH), Koroner Arter Hastalığı (KAH) ve İskemik Kalp Hastalığı (İKH) aynı anlamda kullanılmakta olup miyokartta (kalpte) kan taşıyan koroner arterlerde daralma sonucu ortaya çıkar. Damarlardaki daralmaya bağlı kalbe giden kan akımı azalır ve eğer zamanla kan akımı tamamen kesilirse Akut Miyokard İnfarktüsü (AMİ= Kalp Krizi) ortaya çıkar. Koroner Kalp Hastalığı (KKH) tüm dünyada ve ülkemizde erişkinlerde ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır.5 2009 yılında 1,4 milyon Amerikalının akut koroner sendromlardan bir tanesini deneyimlediği belirtilmiştir. Amerikan Kalp Cemiyetine göre her 26 sn.de bir Amerikalı koroner hadise yaşamakta ve her bir dakikada bir tanesi ölmektedir.6 Ülkemizde de ölüm nedenleri arasında koroner kalp hastalığına bağlı ölümler birinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde yapılan TEKHARF (Türkiye Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri) çalışmasının 1990-2008 yıllarını kapsayan takip sonuçlarına göre, 45-74 yaş kesiminde koroner kalp 5. Esin, Bulduk, a.g.e. 6. Fadi M Khraim, Mary G Carey, “Predictors of Pre-Hospital Delay Among Patients With Acute Miyokardial İnfarction”, Patent Education and Counseling, 2009, 75 (2). s. 155-161. 49 SEMA KOÇ hastalığı kökenli ölümler erkeklerde her 1000 kişide yılda 7.64, kadınlarda ise 3.84 düzeyindedir. Ülkemiz Avrupa’da kalp kaynaklı ölümlerin en yüksek görüldüğü ülkelerden biridir. 7 Aynı çalışmada nedeni bilinen ölümlerin %42.5’unun koroner kalp hastalığı kökenli olduğu bildirilmiştir.8 Yine TEKHARF çalışmasının 2007-2008 tarama verileri KKH’ın halkımızda 1990’dan beri yılda %6,4 hızında arttığını göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü ise eldeki verilere göre KKH ’ye bağlı ölümlerin önümüzdeki yirmi yılda kadınlarda %120, erkeklerde %137 artacağı görüşündedir.9 Koroner kalp hastalığının ve diğer kardiyovasküler (kalp - damar) hastalıklarının gerek sıklığında gerekse ölüm oranlarının azalması için öncelikle risk faktörlerinin bilinmesi ve kontrol altına alınması gerekmektedir.10 KORONER KALP HASTALIĞI RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA Koroner arterler kalbi besleyen atar damarlara verilen genel isimdir. Koroner Arter Hastalığı (KAH) kalp adalesini besleyen ve koroner arterler olarak adlandırılan atar damarların daralma veya tıkanması ile kan akımının kısmi ya da tam kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara denir. Nedeni halk arasında damar sertliği olarak bilinen “ateroskleroz”dur. Atereskleroz damar duvarında lipid (yağ) parçalarının birikmesi ve diğer bir çok faktörle (sigara, hareketsiz yaşam…) oluşan ve damarı tıkayarak normal kan akımını, kalbin oksijenlenmesinin bozan bir durumdur.11 7. Adnan Abacı, Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin Ülkemizdeki Durumu, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 2011, 389 (4). s. 1-5. 8. Sevinç, a.g.e.., s. 56-65. 9. Alev Arat Özkan, “Akut Koroner Sendromlar: Epidemiyoloji”, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 2013. 1(1). s.1-2. 10. Abacı, a.g.e., s.1-5. 11. Durna a.g.e., s.111-154. 50 Resim 1: http://www.cuneytkoksoy.com/tr/ateroskleroz-damar-sertligi Kalp kasının belirli bir bölgesinde kan dolaşımının bozulması ve o bölgeye yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle ortaya çıkan durumlara miyokard infarktüsü (kalp krizi) ve anjina pektoris (kalp spazmı) denir. Eğer kalbi besleyen damar çeşitli faktörlerin etkisiyle (obezite, sigara, beslenme … gibi) sadece daralırsa anjina pektoris denir. Kalbi besleyen damar oluşan atherosklerotik plaktan kopan pıhtı nedeniyle olarak tamamen tıkanırsa oluşan ani olaya miyokard İnfarktüsü denir. 12 Koroner Kalp Hastalığında (KKH) risk faktörlerinin tanımlanması gerek akut koroner sendromların önlenmesinde (primer koruma), gerekse KKH tanısı olan hastaların takip ve tedavisinde (sekonder koruma) büyük önem taşımaktadır. Birçok risk faktörünün KKH ve miyokard infarktüsü gelişiminde rol aldığı bilinmektedir.13 Koroner arter hastalığı risk faktörleri ilk defa Framingham Kalp Çalışması ile 1948 yılında ortaya çıkartılmıştır. Koroner arter hastalığı patofizyolojisinde primer bir lipid (yağ) hastalığı (ateroskleroz) ile beraber diğer önemli risk faktörlerinin de rol oynadığı bildirilmiştir. Risk faktörleri arasında değiştirilemeyen; yaş, erkek cinsiyet, ailede doğuşsal kalp 12. Durna, a.g.e.,s. 111-154. 13. Ulusal Kalp Sağlığı Politikası, http://www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/pdf/uksp_bolum02.pdf., Erişim Tarihi: Haziran 2014. KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA hastalığı hikayesinin bulunması sayılabilir. Majör ve değiştirilebilen risk faktörlerinden yüksek LDL kolesterol, düşük HDL kolesterol, hipertansiyon, sigara içimi, obesite ve diabetes mellitus (şeker hastalığı) sayılabilir. Sedanter hayat (hareketsiz yşam), psikolojik stres gibi risk faktörleri ise minör risk faktörleri olarak değerlendirilmektedir.14 Koroner Kalp Hastalığı gelişiminde etkili olan risk faktörleri:15 1. Değiştirilemeyen Faktörler: - Yaş - Cinsiyet - Genetik (Aile Öyküsü 2. Değiştirilebilen Faktörler: - Sigara kullanımı - Hipertansiyon - Hiperlipidemi (Yüksek Kan Kolesterol Düzeyi) - Diabetes Mellitus (D.M) - Obezite - Uygun Olmayan Beslenme - Fiziksel Aktivite Azlığı - Stres - Aşırı Alkol Kullanımı, 1. Değiştirilemeyen risk faktörleri Yaş: Erkekte >45, kadınlarda >55 yaş ve üstü 14. Talat Tavlı, Nihat Pekel, Koroner Arter Hastalığında Risk Faktörleri, Türkiye Klinikleri; Cardio Special Topics, 2011, 4(2), s. 16-20. 15. Akın Ateş, “Akut Miyokard İnfaktüslü Hastalarda Miyokard Performans İndeksinin Sağ Kalım Üzerine Etkisi”, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık Tezi, Adana, 2005, Sevgi Nehir Türkmen, Mahire Olcay Çam, “Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Psikososyal Sağlık Ve Hastalık Uyumu”, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2010, 26(3), s.74-76. Türk Kardiyoloji Derneğinin Ulusal Kılavuzlarına bakıldığında erkeklerde 45 yaş ve üstü, kadınlarda ise 55 yaş ve üstü önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir.16 Koroner kalp hastalıklarında ölen bireylerin %84’ü 65 yaşın üzerindedir. 17 Cinsiyet: Koroner kalp hastalıkları erkeklerde 10-20 yıl daha erken başlamakta olup sıklığı kadınlardan 3-6 kat daha fazladır. Östrojen hormonu kadınları kalp hastalıklarına karşı korumaktadır. Kadınların menopozla birlikte östrojen hormonunun seviyesinin azalmasıyla kalp hastalıklarına yakalanma olasılıkları artmaktadır.18 Genetik /Aile Öyküsü: Çakmakçı ve arkadaşlarının (2013) yaptığı çalışmada olguların %45,3’ünün ailesinde koroner arter hastalığı olduğu görülmüştür. Ailede birinci derece erkek akrabalarda 55 yaşın altında, birinci derece kadın akrabalarda 65 yaşın altında koroner kalp hastalığı veya ani kardiyak ölüm görülmesi birinci derecede risk faktörü olarak kabul edilmektedir.19 2. Değiştirilebilen (kontrol altına alabilen) risk faktörleri Hipertansiyon/Yüksek tansiyon hastalığına sahip olmak (kan basıncı> 140/90 mm Hg): Büyük bir risk faktörüdür ve sessiz öldürücü olarak adlandırılır (Yardımcı, 2010). Ne yazık ki ülkemizdeki hipertansiflerin yaklaşık yarısı hipertansif olduklarını bilmemektedir. 20 Dracup ve arkadaşlarının (2003) yaptıkları uluslararası 16. “Akut Koroner Sendromlarda Hemşirelik Bakım Kılavuzu”, http:/www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/klavuzlar/ulusalklavuzlar/tkd kalp yetersizliği hbk.pdf, Erişim Tarihi: Haziran 2014. 17. Yardımcı, a.g.e. 18. Yardımcı, a.g.e. 19. Ayfer Karadakovan, Fatma Eti Aslan (Eds), Koroner Arter Hastalıkları, Nobel Kitabevi, İstanbul, 2014, s. 473-458. 20. Abacı, a.g.e., s.1-5. 51 SEMA KOÇ bir çalışmada, ABD’den alınan olguların %57,1’inde, İngiltere’den alınan olguların %41,8’inde, Japonya’dan alınan olguların %54,8’inde, Güney Kore’den alınan olguların %48,8’inde ve Avustralya’dan alınan olguların %53,4’ünde hipertansiyon olduğu sonucu elde edilmiştir.21 Diabetes Mellitus/ şeker hastalığına sahip olmak: Dracup ve arkadaşlarının (2003) yaptıkları uluslararası bir çalışmada, ABD’den alınan olguların %27’sinde, İngiltere’den alınan olguların %41,8’inde %26,2’sinde, Japonya’dan alınan olguların 34,8’inde, Güney Kore’den alınan olguların %24,6’sında ve Avustralya’dan alınan olguların %18,7’sinde diabet olduğu sonucu elde edilmiştir.22 Sigara kullanımı: TEKHARF 2009 raporuna göre otuz yaş üzeri erkeklerden %45,8’inin sigara içtiği, %24’ünün ise daha önce içerken bıraktığı tespit edilmiştir.23 Aynı yaş grubu kadınlarda ise 6 kadından birinin sigara içtiği belirlenmiştir. Sigara içmeyi bırakmanın kalp hastalıklarına bağlı ölüm riskini azalttığı, sonraki bir yıl içerisinde riskin %50’ye indiği, sonraki yıllarda ise içmeyenler düzeyine indiği belirlenmiştir.24 Hiperkolesterolemi (Yüksek Kan Kolesterol Düzeyi): toplam kolesterol düzeyinin > 200 mg/dl olması, yağ metabolizması hastalığın gelişiminde büyük bir katkı sağlayıcıdır.25 21. Kathleen Dracup, Debra K. Moser, Sharon McKinley, Carol Ball, Keiko Yamasaki, Cho-Ja Kim, Lynn V. Doering and Mary A. Caldwell, “An international perspective on the time to treatment for acute myocardial infarction”, Journal of Nursing Scholarship, 2003, s.319-321. 22. Dracup, Moser, Mckinley, Ball, Yamasaki, Kim, Doering, Caldwell, a.g.e., s.319-321. 23. TEKHARF 2009, “Toplumumuzda Kan Basıncı ve Hipertansiyon”, http://tekharf.org/images/2009/bolum6.pdf , Erişim Tarihi: Ağustos 2013. 24. Durna, a.g.e.,s. 111-154. 25. Abacı, a.g.e., s.1-5. 52 Obezite: Bel çevresinin kadında>88 cm, erkekte>102 cm olması risk faktörüdür. Beden kitle indeksinde bir birimlik artış, koroner kalp hastalığı mortalitesinde %4-5 artışa neden olmaktadır. Obezite ölçütü olarak kullanılan beden kitle indeksi (BKİ) ölçütüyle DSÖ tarafından yapılan sınıflamada 18,8-24,9 normal, 25-29,9 kilo fazlalığı, >30obezite, >40 ileri derecede obezite olarak tanımlanmaktadır.26 Fiziksel aktivite azlığı: . Sevinç ve Eşer’in (2011) yaptığı çalışmalarda da hastaların sadece %27,2’sinin egzersiz yaptıkları tespit edilmiştir. Koroner kalp hastalıklarından korunmada düzenli beslenme ile birlikte egzersiz yapılması da önemlidir. Kardiyovasküler riski en düşük düzeyde tutacak fiziksel aktiviteler haftada 4-5 gün, en az 30-45 dakika ve maksimum kalp hızının %60-75’ine ulaşılacak şekilde olmalıdır. Bu ise; büyük kas gruplarının çalışmasını sağlayan yürüyüş, jogging, bisiklet ve yüzme gibi egzersizlerle mümkün olur.27 Stres: Çok fazla stresli olmak kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için katkıda bulunan bir faktördür.28 Aşırı alkol kullanımı: Yüksek miktarda alkol kullanımı hipertansiyon, kalp yetersizliği, inme (felç) ve kalpte ritim bozukluklarına neden olabilmektedir. Ölçülü alkol kullanımı ise tam tersine kalp hastalıklarına karşı koruyucu olmaktadır. Ölçülü kullanmaktan kasıt, kadınlar için günde bir kadeh, erkekler içinse iki kadehtir.29 Uygun olmayan beslenme: Çok fazla kırmızı et, tuz ve doymuş yağ tüket26. Yardımcı, a.g.e. 27. Emine Türkmen, Aysel Badır, Ayşe Ergün, “Koroner Kalp Hastalıkları Risk Faktörleri: Primer ve Sekonder Korumada Hemşirelerin Rolü”, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2012, 3(4),.s.223-226 . 28. Yardımcı, a.g.e 29. Yardımcı, a.g.e. KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA me kalp hastalıkları için risk faktörüdür. Beslenme yaşam şeklindeki değişikliğin en önemli bileşimidir. 30 leceği ve risk faktörlerinin kontrol altına alınmasıyla ölümlerin azaltılabileceği belirtilmektedir.31 Kalp hastalıklarından korunmada sağlıklı beslenme için; Miyokard infarktüsünü tetikleyen diğer aşırı yüklenmeler: . Protein kaynağı olarak doymuş yağlar içeren (kuzu, koyun eti, yağlı süt ve süt ürünleri) yerine az yağlı ya da daha az yağlı süt ve süt ürünleri (balık, dana, kümes hayvanlarının eti) tercih edilmelidir. . Aşırı sıcağa maruz kalmak . Uykusuzluk, . Aşırı yemek yeme, . Deprem, sel, yangın gibi . Günlük protein gereksinimi için her gün et yenilmesi gerekmemektedir. Günlük protein ihtiyacı tahıllar, sebzeler ve baklagillerden de karşılanabilir ve bu besinler lif yönünden zengin oldukları için kolesterolü de düşürmede yardımcı olurlar. . Ayrıca sakatat, sucuk, pastırma, sosis, salam, fast food gibi ürünlerden kaçınılmalıdır. . Besinlerin hazırlanmasında ve pi- şirilmesinde bitkisel yağların tercih edilmeli ve besinler kızartma yerine ızgara, buhar, fırınlama, haşlama şeklinde pişirilmelidir. . Yumurta tüketimi azaltılmalıdır (haftada kaç adet yumurta tüketilebileceği hastanın kan kolesterol düzeylerine bağlı olarak değişir). . Günlük tuz miktarı 6 gr’ı geçmemelidir. Kalp hastalıklarına yol açan risk faktörlerinin yaş ve aile öyküsü hariç değiştirilebilir faktörler olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla dünyada ve Türkiye’de ölümlerin birinci nedeni olan bu hastalıktan alınacak önlemlerle korunabi- 30. Akut Koroner Sendromlarda Hemşirelik Bakım Kılavuzu, http:/www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/klavuzlar/ulusalklavuzlar/tkd kalp yetersizliği hbk.pdf, , a.g.e. 27.06.2014, Durna, a.g.e.,s. 111-154. doğal afetlerin korku ve endişeyi tetikleyerek miyokard infarktüsüne neden olduğu bilinmektedir . Öfke atağından sonraki iki saat boyunca MI geçirme riskinin 14 misli arttığı bildirilmiştir. . Soğuk havanın kalp ağrısına neden olduğu, . Yaşlılarda ise gribal enfeksiyonların miyokard infarktüsünü tetiklediği bilinmektedir.32 Koroner arter hastalığına yol açan risk faktörlerinin çoğunun bireyin sağlık davranışlarıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Hipertansiyon, diyabet ve hiperkolesteroleminin; yanlış beslenme, obezite, fiziksel aktivite azlığı ve sigara içme ile ilişkili olduğunu gösteren pek çok çalışma mevcuttur.33 Ülkemizde ana kardiyovasküler risk faktörlerinden diyabet sıklığı obeziteye paralel olarak artmaktadır. EUROASPRIKE III ve birincil koruma çalışması olan EURIKA çalışmalarının sonuçlarına göre kardiyovasküler risk faktörleri olan ya da daha önceden kalp hastalığı öyküsü bulunan her üç hastadan birinde diabet bulun31. Esin, Bulduk, a.g.e. 32. Nehir, Çam, a.g.e., s. 74-76. 33. Esin, Bulduk, a.g.e. 53 SEMA KOÇ maktadır. 34 Ulusal Kalp Sağlığı Politikasında ülkemizde Koroner Kalp Hastalığından korunmada öncelikle ele alınması gerekli risk faktörlerinin; sigara, hipertansiyon, obezite olduğu vurgulanmıştır. Sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi davranış değişikliği girişimleri ile birlikte; . Kilo ve tansiyon kontrolünün sağlanması, . Kolesterolü düzenleyici tedavi ve beslenme, . Diabet hastalığı mevcut ise diabetin kontrol altına alınması, . Miyokard infarktüsünden (kalp krizi) şüphelenildiği anda hastaya aspirin verilmesi birinci koruma amaçları olmalıdır. 35 Koroner kalp hastalığı üzerinde yapılan geniş kapsamlı son çalışmalardan, risk faktörü korunma girişimlerinin; . Yaşam süresini uzattığı, . Yaşam kalitesini arttırdığı, . Anjiyo ve baypas gibi girişimsel tedavi gereksinimlerini azalttığı, . Akut miyokard infarktüsünü azalttığı görüşü çıkmaktadır. Bu çalışmaların sonucunda koroner arter hastalığı olan bireylerde veya yüksek riskli gruplarda ‘’yoğun yaşam şeklinin değiştirilmesi’’ uygulamasının mortalite (ölüm) ve morbidite (hastalık) sıklığında anlamlı bir azalma sağlanacağı düşünülmektedir.36 34. Abacı, a.g.e., s.1-5. 35. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226. 36. Serap Ünsar, Zehra Durna, Necdet Süt, “Koroner Arter Hastalarında Risk Faktörlerini Azaltmaya Yönelik Sağlık Eğitiminde Hemşirenin Rolü”, Hemşirelik Forumu Dergisi, 2004, 7(2), s.28-30. 54 Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kan basıncı, kolesterol, sigara içimi ve obezite gibi primer korunma önlemleri ile erken yaştaki bireylerde kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin üçte ikisinin önlenebileceğini ve diğer üçte birinin de daha kaliteli sağlık bakım hizmeti alabileceğini bildirmektedir.37 SONUÇ Koroner arter hastalıklarında diğer kardiyovasküler hastalıklarda korunma stratejilerini geliştirmek, birey ve toplum için planlar yapmak ve hastalananlar için tedavi olanaklarını sağlamak temel olarak hükümetlerin sorumluluğundadır. Ancak, bu hastalıklarla mücadelenin gerçekleşebilmesi için Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının işbirliği gerekmektedir. Primer korunmada toplum stratejisi sadece sağlık profesyonellerinin çabaları ile değil; hükümetlerin, sosyal güvence kurumlarının, gıda ve ulaşım endüstrisi ve medyanın katkılarıyla başarılabilir.38 Koroner kalp hastalığı prevelansı (sıklığı) Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerde giderek artmakta olup hastalığın ortaya çıkışını ve seyrini etkileyen çok sayıda risk faktörünün olduğu belirlenmiştir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunma, güncel ve giderek büyüyen bir acil sağlık bakım gereksinimidir. Bunun için risk faktörleri konusunda toplum eğitilmeli ve koruma kampanyaları düzenlenmelidir. Ülkemizde ana kardiyovasküler risk faktörlerinden diyabet (şeker hastalığı) sıklığı obeziteye paralel olarak artmaktadır. Diyabet ve obezitenin önlenmesine yönelik ciddi çalışmalara ihtiyaç vardır. Hasta ve yakınları sigaranın bırakılması, kan basıncı kontrolü ve diyabet kontrolü konularında 37. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226. 38. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226. KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA bilgilendirilmelidir. Sigara alışkanlığı konusu her fırsatta değerlendirilmeli; sigara ile mücadele etmeye çocukluk yıllarından başlanmalı özellikle de gençlik döneminde gençlerin sigaraya başlamaları önlenmelidir. KAYNAKÇA ABACI; A. (2011), Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin Ülkemizdeki Durumu, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 39 (4): 1-5. ATEŞ; A. (2005) “Akut Miyokard İnfarktüslü Hastalarda Miyokard Performans İndeksinin Sağkalım Üzerine Etkisi”, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık Tezi, Adana. BADIR; A., KORKMAZ; F. D. (2000) “Koroner Arter Hastalıkları”, Dahili ve Cerrahi Hastalıklarda Bakım içinde, Ed: Karadakovan A., Eti Aslan F., Nobel Kitabevi, İstanbul, s: 499- 533. DRACUP K., MOSER K.D., MCKİNLEY S., BALL C., YAMASAKİ K., KİM C., DOERİNG L.V., CALDWELL M.A. (2003) “An international perspective on the time to treatment for acute myocardial infarction”, Journal of Nursing Scholarship, 319321. DURNA; Z. (ed.) (2012) Kronik Hastalıklar ve Bakım, Nobel Tıp Kitabevleri, Nobel Matbaacılık, İstanbul, s. 111-145. ESİN; N., BULDUK; S. (2005) “Koroner Arter Hastalığında Risk Tanılama: Birinci Basamak Uygulama Örneği”, Hemşirelik Forumu Dergisi, İstanbul. KHRAIM; F.M., CAREY; M.G. (2009) “Predictors of Pre-hospital Delay Among Patients With Acute Miyokardial İnfarction”, Patient Education and Counseling, 75 (2): 155- 161. KOMSUOĞLU; B. (Ed.) (2000) Klinik Kardiyoloji. Kardiyovasküler Farmakoloji ve Kardiyovasküler İlaç Rehberi, Nobel Tıp Kitabevleri, Nobel Matbaacılık, İstanbul, s.15, 121-157. NEHİR; S., ÇAM; O. (2010) “Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Psikososyal Sağlık ve Hastalık Uyumu”, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 26 (3), s.74-76 ÖZKAN; A. (2013) “Akut Koroner Sendromlar: Epidemiyoloji”, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 1 (1), s.1-2 55 SEMA KOÇ SEVİNÇ, S. (2014) “Yaşamsal Karar: Akut Miyokard İnfarktüsünde Semptom Algısı”, Türk Kardiyoloji Derneği Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 5 (8), s.56-65. TAVLI; T., PEKEL, N. (2011) “Koroner Arter Hastalığında Risk Faktörler”, Türkiye Klinikler, Cardiol-Special Topics, 4(2), s. 1620. TÜRKMEN; E., BADIR; A., ERGÜN; A. (2012) “Koroner Kalp Hastalıkları Risk Faktörleri: Primer ve Sekonder Korumada Hemşirelerin Rolü”, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(4), s. 223-226. ÜNSAR; S., DURNA; Z., SÜT; N. (2004) “Koroner Arter Hastalarında Risk Faktörlerini Azaltmaya Yönelik Sağlık Eğitiminde Hemşirenin Rolü”, Hemşirelik Forumu Dergisi, 7(2), s.28-30. YARDIMCI; T., (2010) “İlk Kez Akut Miyokard İnfarktüsü Geçiren Bireylerin Tıbbi Yardım İsteme Konusunda Nasıl Karar Verdiklerinin İncelenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi İzmir TEKHARF 2009, Toplumumuzda Kan basıncı ve Hipertansiyon, http://tekharf.org/ images/2009/bolum6.pdf Türk Kardiyoloji Derneği, Kalp Yetersizliği Akut Koroner Sendromlar Hipertansiyon Hemşirelik Bakım Kılavuzu (2007) http:// www.tkdonline.org/kilavuzlar/ulusal/TKD_ Kalp_Yetersizligi_HBK.pdf http://www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/pdf/ uksp_bolum02.pdf. Ulusal Kalp Sağlığı Politikası 56 HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR* HAYDAR HOŞGÖR** ÖZET Amaç: Araştırma; hemşirelerin iletişim beceri düzeyleri ile etkileyen demografik ve mesleki niteliklerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma; 0121 Mart 2013 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya İzmir’deki bir üniversite hastanesinde görev yapmakta olan 146 hemşire dâhil edilmiştir. Veriler; demografik ve mesleki verileri içeren bir bilgi formu ile İletişim Beceri Ölçeğinden faydalanılarak elde edilmiştir. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde; yüzdelik, t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), pearson korelasyon analizi ve faktör analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin tamamı (%100) kadınlardan oluşmakta olup, yaş ortalamaları 34,37±7,79’dur. Hemşirelerin %58,9’u evli, %24,7’si önlisans mezunu, %21,9’u en az 20 yıl mesleki deneyime sahip, %17,8’inin kurumda en az 20 yıldır çalışmakta olduğu, %65,8’inin vardiyalı olarak çalışmakta olduğu ve %47,9’unun iletişim ile ilgili bir eğitim aldığı saptanmıştır. Hemşirelerin iletişim beceri puanı 174,33±12,54 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin kurumdaki çalışma süreleri, çalışma türleri ve iletişim ile ilgili eğitim alıp almama durumlarının İletişim Beceri Ölçeği alt boyutlarını pozitif yönde etkilediği saptanmıştır (p<0,05). Hemşirelerin 100 üzerinden kendi iletişim becerilerine verdikleri puanların ortalaması 82,56±2,36; kurumlarındaki iletişim becerilerine verdikleri puanların ortalama*T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksek Okulu Sağlık Kurumları İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi **Öğr. Gör., İstanbul Üniversitesi, Sağlık Yönetimi Bölümü sı ise 67,26±3,27 olarak bulunmuştur. Sonuç: Hemşirelerin iletişim becerilerinin genel anlamda iyi düzeyde olduğu, demografik ve mesleki özelliklerinin iletişim becerilerini etkilediği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: İletişim, İletişim Becerileri, Hemşire GİRİŞ Kişiler; duygu ve düşüncelerini, hislerini, isteklerini, ihtiyaçlarını dile getirirken sürekli iletişim halindedir. İletişim, kişiler için hava ve su kadar gerekli bir ihtiyaçtır. Kişi gerek iş hayatında gerekse özel hayatında çevresi ile etkileşim içindedir. Çevrede var olması ve varlığını devam ettirebilmesi ancak iletişimle mümkün olmaktadır. Geçmiş kuşaklardan günümüze kültür, gelenek, örf ve adetler, bilgi ve beceriler iletişim yolu ile ulaşmıştır. Latincedeki communis sözcüğünden türetilen iletişim sözcüğü ve iletişim sözcüğünün karşılığı olarak İngilizcedeki communication sözcüğü kullanılmaktadır. İletişim, iki birim arasındaki mesaj alışverişidir. İletişim, herkesin bildiği ancak çok az kimsenin doyurucu bir biçimde tanımlayabildiği bir insan etkinliğidir. İletişim, yüz yüze konuşmadır, televizyondur, enformasyon yaymadır, saç biçimimizdir, edebi eleştiridir, gibi listeye yüzlerce sayıda ekleme yapılabilmektedir (Çelik, 2008, 3). İletişim bir davranış olduğu kadar aynı zamanda da bir süreçtir. İletilmek istenen fikir, duygu, düşünce gibi mesajları gönderen ve giden mesajları alan arasında hem zihinsel hem de fiziksel faaliyetler 57 DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR oluşmaktadır (Özdemir, 2011, 4). İletişim sözcüğünün temelinde ileti alışverişinden çok, toplumsal nitelikli bir etkileşim ve paylaşım vardır. Yazmak, okumak, çalışmak vb. gibi insan etkinliklerinin ve ilişkilerinin hepsi iletişimle ilgilidir. İletişim sözcüğü genel olarak, tüm canlı ve cansız sistemlerdeki etki-tepki ve değişim süreçlerini anlatmak için kullanılmaktadır. Fakat genelde ilk akla gelen, insanlar arasındaki iletişim ve bu amaçla kullanılan araçlardır. Bu açıdan iletişim, simgeler yolu ile bilgi, düşünce ve duyguların farklı zaman ve yerlerde bir araya getirilip aktarılması işleminin gerçekleştirilmesidir (Erken, 2008, 29). İletişim, mesaj gönderen ile mesajı alan arasındaki karşılıklı etkileşimin gerçekleştiği dinamik yapılı bir süreçtir. İletişim süreci, ikisi arasında bir ileri bir geri giderek mesajın göndericisini alıcı ile bağlayan dairesel bir süreç olarak ifade edilmektedir. Mesaj kodlanır ve bir araç ile gönderilir. Alıcı, gönderici tarafından iletilen mesaja bir anlam yükler. Anlamlar, bir kişiden diğerine aktarılmaktadır. Bu mesajların her iki kişi tarafından tamamıyla anlaşılması ile iletişim süreci tamamlanmaktadır. Süreç açısından iletişim; bilgi, düşünce ve tutumların ortak semboller aracılığı ile kişi veya gruplar açısından değiştokuş edildiği bir süreçtir. İletişim süreci, kaynağın oluşturduğu herhangi bir iletinin uygun bir araçla bir kişi veya bir gruba gönderilmesi işlemidir (Altınok Kaya, 2007, 51). İletişim kurmaktaki amaç; amaçlı olarak etkilemek ve değiştirmektir. Böylece birey için iletişimin amacı; kendisi ile çevresi arasında başlangıçta kendisi için olumsuz olan ilişkiyi etkileyebilmek, yönlendirebilmek, bir başka ifadeyle dış güçlerin hedefi olmak yerine kendini güçlü kılabilmeyi gerçekleştirebilmektir. Bu bağlamda iletişim, insanın çevresi ve yaşamı üzerine etkin ve belirleyici 58 olabilme çabasını yansıtmaktadır (Levent, 2011, 69). İletişim becerisi sonradan öğrenilebilen bir yetenektir. İletişim becerisi; kişinin duygu, düşünce, inanç ve tutumlarını anlaşılabilir ve amacına uygun bir şekilde aktarma becerisidir (Alper, 2007, 55). Etkili bir iletişim için dış görünüme dikkat etmek, konuşma dilini ve beden dilini iyi kullanmak, doğru yerde, doğru zamanda iletişimde bulunmak, kendini tanımak, etkin dinleme, kendine güven, konuşulan konu hakkında bilgi sahibi olma ve pozitif olma önemli faktörlerdendir. Etkili iletişim için karşılıklı konuşurken cevap verilmesi, cevabın konuşan kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtması önemlidir. Karşımızdaki kişiyi yönlendirmeyen açık bir şekilde sorular sorma, sözel olmayan ipuçlarını anlama, gelen mesajlara istenilen cevaplar verme, dinlemenin istekli olması ve karşımızdaki kişiyle göz teması kurmak gerekmektedir. Konuşulana ve karşımızdaki kişiye odaklanmak, geri bildirim vermek, cevapları ben mesajıyla vermek, açık, girişken ve empatik olmak, eleştirilere açık olmak, çatışmaları yönetebilmek, sorunları en uygun şekilde çözmek ve hiçbir şart olmadan kabul etmek etkili iletişim için temel durumlardır. (Gölönü, 2010, 125). Hemşirelik; insan ilişkileri üzerine temellenmiş bir meslektir ve hemşirelik bakım sürecinin etkinliği hemşirenin diğer bireylerle etkin iletişim kurma yeteneğine bağlıdır. Hemşire bir yandan sözel ve sözel olmayan iletişim yoluyla bireyin yaşadıklarını anlamaya çalışırken, diğer yandan kendini doğru ifade edebilmeli, bir bakım verici olarak bakımı alan kişi ile etkili bir iletişim kurabilmelidir. Yapılan çalışmalar, hemşirelerin etkili kişiler arası ilişkiler ve iletişim becerisi geliştirmesinin hastalar üzerinde olumlu etkiler yarattığını göstermektedir. Hemşire, tüm HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ hemşirelik fonksiyonlarında hemen her an hastayla etkileşim halindedir. Matheney ve Topalis (1970) hastayla kurulan kişiler arası ilişkilerin, hemşirelerin elindeki önemli bir tedavi aracı olduğunu ve hastalığın gidişini etkilediğini ve bu ilişkinin “ağrı tedavisinde morfin kullanılması kadar önemli ve yararlı olabileceğini veya tam aksine açık bir yaraya toz ve tuz serpmeye benzer biçimde kullanılabileceğini belirtmektedir (Babadağlı ve arkadaşları, 2006, 53-54). Hemşirenin hasta ile kurduğu ilişkide iletişim becerilerini etkili kullanması bazı aşamalardan geçmesine bağlıdır. Birinci aşama, kendini tanıma ve anlama, kendi gereksinimlerinin farkına varma, iletişim becerileri bilgisini geliştirme ve becerilerin kullanımı ile ilgili deneyim kazanmayı içermektedir. İkinci aşamada ise karşıdaki kişiye yönelik olarak; saygı, kabul, dinleme, ilgi duyma ve güven sağlamalıdır (Ünal, 2005, 7). Arifoğlu ve Razı tarafından yapılan bir çalışmada: “Hemşirenin hastasını tarafsız şekilde anlayabilmesinde empatik beceri ve eğiliminin etkili olduğu kabul edilmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar hemşirelerin hastalarla etkileşimleri, empati kurabilme ve yardım edebilme becerilerinin hastalar tarafından olumlu ve yeterli bulunmadığını ve bu durumun sağlık bakımından engel oluşturduğunu göstermektedir. Oysaki etkili iletişim kuran hemşirelerden bakım alan hasta ve yakınlarının duygusal olarak kendilerini iyi hissettikleri, etkisiz iletişim kuran hemşirelerden bakım alanların ise belirsizlik, memnuniyetsizlik, endişe ve hayal kırıklığı yaşadıkları belirtilmektedir. Hemşire hasta ilişkisinde değeri olan empatik iletişim becerisinin hemşirelik eğitimi süresince etkili eğitim yöntemleri ve uygulamalarla kazandırılabileceği, geliştirilebileceği yapılan araştırmalarda vurgulanmaktadır. Ancak özellikle yurt dışında yapılan çalışmalarda hemşirelik eğitiminde iletişim becerileri eğitiminin yetersiz olduğundan söz edilmektedir. Bu konuda yurt içinde yapılan çalışmalarda, farklı eğitim programlarıyla eğitim alan hemşirelik öğrencilerinin empatik eğilim, empatik beceri ve iletişim becerileri puan ortalamalarının orta düzeyde olduğu, eğitim yılı arttıkça ölçek puan ortalamalarının arttığına dikkat çekilmektedir (Arifoğlu ve Razı, 2011, 7). GEREÇ VE YÖNTEM Araştırma; hemşirelerin iletişim beceri düzeylerini ve bu iletişim düzeylerini etkileyen demografik ve mesleki faktörleri saptamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda; aşağıdaki problemlere yanıt aranmıştır: * Hemşirelerin iletişim beceri düzeyleri ne durumdadır? * Hemşirelerin yaşları ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin medeni durumları ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin eğitim düzeyleri ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin mesleki deneyim süreleri ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin kurumdaki çalışma süreleri ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin çalışma türleri ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? * Hemşirelerin iletişimle ilgili bir eğitim alıp almama durumları ile iletişim 59 DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? Araştırma; 01-21 Mart 2013 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini; İzmir’deki bir üniversite hastanesinde cerrahi ve dâhili birimlerde çalışan 146 hemşire teşkil etmiştir. Araştırmada tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya katılım oranı %81’dir. Veriler; yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Verilerin toplanmasında iki bölümden oluşan bir anket kullanılmıştır. Anketin ilk bölümünde demografik ve mesleki bilgiler yer almaktadır. Anketin ikinci bölümünde ise; Balcı ve Ersanlı (1998) tarafından tasarlanan iletişim Beceri Ölçeği (İBÖ) kullanılmıştır. Ölçek; beşli Likert tipinden oluşmaktadır. Ölçek; zihinsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere toplam üç farklı boyuttan oluşmaktadır. 45 maddelik ölçekte her bir boyutu 15 madde temsil etmektedir. Zihinsel iletişim becerileri; 1, 3, 6, 12, 15, 17, 18, 20, 24, 28, 30, 33, 37, 43 ve 45. maddelerden; duygusal iletişim becerileri; 5, 9, 11, 26, 27, 29, 31, 34, 35, 36, 38, 39, 40, 42 ve 44. maddelerden; davranışsal iletişim becerileri; 2, 4, 7, 8, 10, 13, 14, 16, 19, 21, 22, 23, 25, 32 ve 41. maddelerden oluşmaktadır. Ölçekten alınabilecek minimum puan 45, maksimum puan ise 225 olup, ölçek puanının artması iletişim becerisinin yüksek olduğunu göstermektedir. Araştırmada ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0,922 olarak bulunmuştur. Araştırma; sınırlı bir zamanda ve belirli birimlerde uygulanması gibi sebeplerden dolayı birtakım sınırlılıkları bünyesinde ihtiva etmektedir. Verilerin analizinde SPSS 20,0 paket programı kullanılmıştır. Katılımcıların; demografik ve mesleki özelliklerinin analizinde yüzde, frekans, bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi 60 (ANOVA), Pearson korelasyon analizi ve faktör analizi kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 baz alınmıştır. BULGULAR Tablo-1: Hemşirelerin Kişisel ve Mesleki Niteliklerinin Dağılımı NİTELİKLER Erkek n Cinsiyet - Kadın % Toplam - 146 146 Yaş 100 23-30 Yaş Arası 50 32,4 31-39 Yaş Arası 52 35,6 146 40 Yaş ve Üzeri 44 30,2 Medeni Durum Evli 86 58,9 Bekar 60 41,1 Eğitim Durumu Önlisans 36 24,7 146 Lisans 146 102 69,8 Yüksek Lisans 8 5,5 Meslekteki Deneyim Süresi (yıl) 1-9 yıl 70 47,9 10-19 yıl 44 30,2 146 20 yıl ve üzeri 32 21,9 Kurumdaki Çalışma Süresi (yıl) 1-9 yıl 80 54,8 10-19 yıl 40 27,4 20 yıl ve üzeri 26 17,8 146 HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ Çalışma Türü Sadece Gündüz 40 27,4 Sadece Gece 10 6,8 146 Vardiyalı 90 65,8 İletişimle İlgili Eğitim Alma Durumu Evet 70 47,9 146 Hayır 76 52,1 Araştırmaya katılan hemşirelerin tamamı (%100) kadınlardan oluşmakta olup, yaş ortalamaları 34,37±7,79’dur. Hemşirelerin %58,9’u evli, %24,7’si önlisans mezunu, %21,9’u en az 20 yıl mesleki deneyime sahip, %17,8’inin kurumda en az 20 yıldır çalışmakta olduğu, %65,8’inin vardiyalı olarak çalışmakta olduğu ve %47,9’unun iletişim ile ilgili bir eğitim aldığı saptanmıştır (Tablo-1). Tablo-2: Hemşirelerin İletişim Beceri Ölçeği ve Alt Boyut Puan Ortalamaları Alt Boyutlar Minimum Maksi- Ort.±SS mum Zihinsel İletişim Beceri Puanı 37,05 75,00 Duygusal İletişim Beceri Puanı Davranışsal İletişim Beceri Puanı 40,95 75,00 57,15±4,01 45,00 75,00 59,10±4,21 Toplam Ölçek Puanı 123,00 58,08±4,32 Hemşirelerin iletişim beceri ölçeği ve alt boyut puan ortalamalarına bakıldığında; ölçekten alınan minimum puanın 123, maksimum puanın 225 olduğu görülmektedir. Ortalaması ise yaklaşık 174 olarak hesaplanmıştır. Minimum ve maksimum puanlar ile ölçek ortalamasına bakıldığında sonuçların yüksek olduğu görülmektedir (Tablo-2). Tablo-3: Hemşirelerin İletişim Beceri Ölçeği Alt Boyut Puanlarının Korelasyonu (n=146) Zihinsel İletişim Boyutu (İ.B.) Duygusal İletişim Boyutu Davranışsal İletişim Boyutu 1 0,816 0,819 p 0,000 0,000 Anlamlılık Duygusal (İ.B.) *p<0,01 *p<0,01 1 0,819 Zihinsel (İ.B.) r r 0,816 p 0,000 Anlamlı- *p<0,01 lık Davranışsal (İ.B.) 174,33±12,54 *p<0,01 r 0,819 0,819 p 0,000 0,000 Anlamlı- *p<0,01 lık 225,00 0,000 1 *p<0,01 r: Pearson Korelasyon Analizi; *p<0,01 ileri düzeyde anlamlılık 61 DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR Hemşirelerin iletişim beceri ölçeği alt boyut puanlarının korelasyonuna bakıldığında; zihinsel, duygusal ve davranışsal iletişim beceri boyutları arasında yüksek düzeyde anlamlılığın olduğu tespit edilmiştir (Tablo-3). Tablo-4: Hemşirelerin Kişisel ve Mesleki Özelliklerinin İletişim Beceri Ölçeği (İ.B.Ö.) Alt Boyutları ile Karşılaştırılması Kişisel ve Mesleki Özellikler Zihinsel İ.B. Duygusal İ.B. Davranışsal İ.B. F Yaş 2,118 4,991 2,483 P 0,125 *0,008 0,087 Medeni Durum 1,439 2,004 2,968 t p F P 0,153 *0,047 *0,004 Eğitim Durumu 2,228 2,407 0,111 0,094 2,633 0,075 F 1,058 3,673 4,109 P 0,350 *0,028 *0,018 Kurumdaki Çalışma Süresi (yıl) F 3,330 2,784 2,682 F P 62 *0,000 *0,000 *0,000 Çalışma Türü 3,111 5,027 p *0,008 *0,004 *0,001 Hemşirelerin kişisel ve mesleki özelliklerinin iletişim beceri ölçeği alt boyutları ile karşılaştırılmalı sonuçlarına bakıldığında; yaş, medeni durum ve meslekteki deneyim süresi ile iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanmış, eğitim durumu ile anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. Çalışmanın faktör analizi sonuçlarına göre ölçeğin; zihinsel, davranışsal ve duygusal olmak üzere toplam üç boyuttan oluştuğu tespit edilmiş ve analize ilişkin sonuçlar aşağıda verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre Kaiser Meyer Olkin değeri oldukça yüksek bulunmuştur (Tablo-4). Kaiser Meyer Olkin (KMO) Ölçek Geçerliliği: 0,876 Meslekteki Deneyim Süresi (yıl) P İletişimle İlgili Eğitim Alma Durumu t 2,701 2,917 3,317 3,391 *0,048 *0,008 *0,036 Bartlett Küresellik Testi Ki-Kare: 1432,071 Standart Sapma: 94 P değeri: 0,000 TARTIŞMA İletişim, bir kurum içerisinde verimli, etkili bir şekilde gerçekleşmesi gereken, üst-ast ilişkilerini belirleyen, beraberinde başarıyı, anlayışı, sağlıklı bir örgüt iklimini getiren bir süreçtir. Sosyal bir varlık olarak insan, fizyolojik, sosyal ve duygusal gereksinimlerini karşılamak amacıyla başkaları ile sürekli iletişim halindedir. İletişim sayesinde fikirler HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ açığa vurulur, paylaşılır ve değerlendirilir. İnsanlar tek başlarına ya da toplumla birlikte belirledikleri hedeflere sadece iletişimle ulaşabilir (Tiryaki Şen ve arkadaşları, 2013, 13). Günümüzde her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de rekabet ortamı hızla gelişmektedir. Sağlık sektörleri de bu gelişmelerin paralelinde hizmet kalitesini yükseltme yönünde uygulamalar yapmaktadırlar. Bu uygulamalardan birisi de kişiler arası iletişim becerisini geliştirebilmek adına düzenlenen çeşitli eğitim programlarıdır. Hemşireler çalıştıkları kurumlarda hasta bakım hizmetleri verirken gerek hasta ve gerekse hasta yakınları ile sürekli iletişim halindedirler. Bu önemli görevi icra eden hemşirelerin hastalarını memnun edebilmeleri için etkili iletişim becerisine sahip olmaları gerekmektedir (Kumcağız ve arkadaşları, 2011, 50-51). Tiryaki Şen ve arkadaşları (2013) tarafından yapılmış olan çalışma sonuçlarına göre; yaş, medeni durum, eğitim durumu ve meslekteki deneyim süresi ile iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. Kumcağız ve arkadaşları (2011) tarafından yapılmış olan çalışma sonuçlarına göre; yaş, medeni durum ve meslekteki deneyim süresi ile iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanamamış; eğitim durumu ile sadece davranışsal boyutta anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bizim çalışmamızda da; yaş, medeni durum ve meslekteki deneyim süresi ile iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanmış, eğitim durumu ile anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. cuna ulaşılmıştır. Sağlık profesyonelleri arasında; özellikle de hasta ve hasta yakınları ile sürekli doğrudan iletişim halinde olan hemşirelik mesleğinde iletişim ve iletişim becerilerinin önemi oldukça fazladır. Çalışmamızda hemşirelerin iletişim becerilerinin genel anlamda iyi düzeyde olduğu; yaş, medeni durum, meslekteki deneyim süresi, kurumdaki çalışma süresi, çalışma türü ve iletişim ile ilgili eğitim alıp almama durumlarının iletişim becerilerini olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. Bu bağlamda hemşirelerin iletişim beceri düzeylerini geliştirmeye yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi ve düzenlenen bu eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesinin sağlanması büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla hemşirelerin sempozyum, kongre, konferans gibi çeşitli bilimsel toplantı ve organizasyonlara katılımları teşvik edilebilir. Sağlık profesyonelleri; özellikle de hemşireler arasında yapılacak olan iletişim becerisi ölçümüne yönelik olarak çalışmaların farklı değişkenler ile ilişkilerinin de ele alındığı daha kapsamlı çalışmaların yapılması önerilebilir. SONUÇ VE ÖNERİLER Yapılan literatür taraması sonucunda Türkiye’de hemşirelerin iletişim becerilerini değerlendirmeye yönelik yapılmış olan çalışmalara çok az rastlandığı sonu63 KAYNAKÇA ALPER, D. (2007), “Psikolojik Danışmanlar ve Sınıf Öğretmenlerinin Duygusal Zeka Düzeyleri-İletişim ve Empeti Becerilerinin Karşılaştırılması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ALTINOK Kaya, A., (2007), “Hastanelerde Halkla İlişkilerin Yeri ve Önemi (Bir Örnek Uygulama)”, İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ARİFOĞLU, B., RAZI, G. S., “Birinci Sınıf Hemşirelik Öğrencilerinin Empati ve İletişim Becerileriyle İletişim Yönetimi Dersi Akademik Başarı Puanı Arasındaki İlişki”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, C. 4, S. 1, s.7. BABADAĞLI, B., ERİM, S. E., ERDOĞAN, S., (2006), “Hekimlerin ve Hemşirelerin Hastayla İletişim Becerilerinin Değerlendirilmesi”, Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, C. 1, S. 3, 2006 ÇELİK, F., (2008), “Sağlık Kurumlarında İletişim; Hasta ve Sağlık Personeli İletişimi Üzerine Bir Araştırma”, Selçuk Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ERKEN, S., (2008), “Klinisyen Hemşirelerle Akademisyen Hemşireler Arasındaki İletişim Örüntüsünün İncelenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, GÖLÖNÜ, S., KARCI, Y. (2010), “İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi”, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 31, s.125 KUMCAĞIz, H.; YILMAZ, M.; ÇELİK, S. B.; AVCI, İ. A.; “Hemşirelerin İletişim Becerileri: Samsun İli Örneği”, Dicle Tıp Dergisi, C. 38, Sayı:1, s. 50-51 LEVENT, B., “Sınıf Öğretmenlerinin Kişilik Özelliklerinin İletişim Becerilerine Etkisi”, Selçuk Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 64 ÖZDEMİR, G., (2011), “Ebelik ve Hemşirelik Öğrencilerinin İletişim Becerileri ve Yaşam Yönelimlerinin Stresle Baş Etme Tutumları Üzerine Etkisi”, İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. TİRYAKİ ŞEN, H.; TAŞKIN YILMAZ, F.; PEKŞEN ÜNÜVAR, Ö., “Hizmet İçi Eğitim Hemşirelerinin İletişim Beceri Düzeyleri”, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, C.4, Sayı:1, s.13. ÜNAL, S. D., (2005), “Onkoloji Hastaları ile Çalışan Hemşirelerin İletişim Becerilerine Yardım Becerileri Eğitiminin Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi, SABE, Yayınlanmamış Doktora Tezi. TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ BURAK ALKAN* ÖZET Sanat eserleri insanın duygu ve hayal dünyasını geliştirir, zenginleştirir. İnsanda birtakım güzel duygular uyandırıp insana coşku ve heyecan verir. Güzel sanatlar içinde soyut olan sanat dallarından biridir edebiyat. Çünkü malzemesi dildir. Edebiyat, resim ve müzik gibi hayatın dolayısıyla da tıbbın içerisindedir. Bu nedenle edebiyatın tıp, tıbbın da edebiyat üzerinde etkileri vardır. XIX. yy.da ortaya çıkan tüberküloz sadece hayatın bir gerçeği olarak kalmamış aynı zamanda edebiyata da konu olmuştur. Bazı sanatçılar bu amansız hastalığa yakalanmış bazıları ise bu hastalık sebebiyle sevdiklerini kaybetmiştir. Edebiyatın duygu işi olduğu düşünüldüğünde yaşanılan bu acı, özlem, ölüm gibi temaların edebiyata aktarılması kadar doğal bir şey olamaz. Bu makalede tüberküloz hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra hastalığın edebiyatta kendine nasıl yer bulduğu, tüberküloz adının Türk edebiyatında neden ince hastalığa dönüştüğü, hastalığın dünya ve Türk edebiyatındaki yansımaları, tüberküloz ile romantizm akımının ilişkisi ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Tüberküloz (verem), ince hastalık, edebiyat, romantizm. GİRİŞ Bu çalışmada sağlık ile edebiyat ilişkisi ele alınacaktır. Edebiyatın duygu ve düşünce işi olduğunu anımsarsak salıkla olan yakın ilişkisini daha iyi gözlem*Okt. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu, Ortak Dersler Programı Türk Dili Birimi leyebiliriz. Sağlık ve edebiyat kavramları geniş bir alana sahip olduğundan makalede Türk edebiyatında tüberküloz teması işlenecektir. XIX. yy.ın sonları ile XX. yy.ın başlarında yaygın olarak görülen tüberküloz, edebiyatta sıkça işlenen bir tema olmuştur. Bu çalışmada daha çok tüberkülozun Türk edebiyatındaki yansımasına yer verilecektir. Tüberküloz temasının gerek romanda gerekse şiirdeki etkisi incelenip makaleye yansıtılacaktır. Tüberkülozun edebiyata yansımasını iyi analiz edebilmek için önce hastalık hakkında kısa bir bilgi vermek gerekecektir. Tüberküloz (Verem) Hastalığı Nedir? Tüberküloz, verem ya da halk arasındaki adıyla ince hastalık, Mycobacterium tuberculosis mikrobunun neden olduğu uzun seyirli ve granülomatöz karakterde bakteriyel ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Genel olarak Mycobacterium türlerinden ileri gelen enfeksiyonlar Mikobakteriozis olarak isimlendirilmekle birlikte tüberkülozis terimi insan ve sığırların mikobakteriozisine verilen isimdir. Tüberküloz çoklu organ enfeksiyonu olabilmesine karşın hastalık özellikle akciğerler ve akciğerlere ait mediastinal lenf bezlerinde daha sıklıkla gözlenir. Basit, aktif bir tüberküloz hastasından öksürük, hapşırık ya da diğer yollarla enfeksiyon tükürük içerisinde havaya saçılır (damlacık yolu) ve havada asılı kalan partiküllerin alınmasıyla enfeksiyon yayılır. İnsanlarda çoğu enfeksiyon semptomsuzdur ve latent enfeksiyon olarak kalır. Bunların da yaklaşık onda biri ileride aktif enfeksiyona (hastalığa) neden olur. Albert Calmette ve Camille Guérin adlı iki araştırmacı, 1920’lerin sonunda vereme karşı bir aşı 65 BURAK ALKAN geliştirmişlerdir. Bu iki araştırmacının soyadına atfen bu aşıya BCG (Bacillus Calmette-Guérin) adı verilmiştir1 Vücuttaki tüberküloz mikropları aktif hale gelirse hastalık yapar. Hastalık ciddidir. Tedavi edilmediği sürece, tuttuğu organda ya da organlarda hasara yol açar, bu hasar giderek artar ve öldürücü olabilir. Tüberküloz hastalığı, en çok akciğerleri tutar. Hastalığın tuttuğu diğer organlar, akciğer zarları, lenf bezleri, kemikler, böbrekler, beyin zarlarıdır. Vücudun hemen bütün organlarında hastalık görülebilir. Hastalanan organlarda ağır bir iltihap olur, erimeler gerçekleşebilir. Organların çalışması bozulur. Mikropların vücuda girdikten sonra hastalık yapma süresi farklılıklar gösterir. Vücut direnci düşükse, hızla hastalık gelişebilir. Ya da hastalığın görülmesi yıllar sonra gerçekleşebilir.2 Türkiye’de Tüberkülozun Durumu Nedir? Ülkemizde tüberküloz hastalığı, XX. yüzyılın ilk yarısında çok büyük bir salgın yapmıştır. Bir numaralı ölüm nedeni idi. 1940’lı yıllarda her yıl bin kişiden 2-3’ü verem nedeniyle ölmüştür. Özellikle yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde yürütülen yoğun tüberküloz savaşı çabaları sonucunda durum değişmiştir. Tüberküloz artık önemli bir ölüm nedeni değildir. Türkiye’de 12-15 milyon bir nüfusun enfekte olduğu, yani vücutlarında henüz hastalık oluşturmamış verem mikrobunun olduğu hesaplanmaktadır. Bu insanların yaklaşık yüzde onu yaşamlarının bir döneminde tüberküloz hastası olacaklardır. Tüberküloz savaşı dispanserlerinde kayıtlı hasta sayısı 2000 yılında 18.038 iken 2005 yılında 20.535’tir. Kayıtlı hastalar dışında, resmi ve özel hekim ve hastanelerde de tedavi edilen bazı hastaların olduğunu bilinmektedir. Türkiye’de yılda yak1. tr.wikipedia.org/wiki/Verem 2. http://www.verem.org.tr/verem 66 laşık 25 bin tüberküloz hastasının ortaya çıktığını tahmin edilmektedir. Bu hasta sayılarının nüfusa oranı, sanayileşmiş ülkelerde yüz binde 20 ve altında, Asya ülkelerinde yüz binde 100’den, Afrika’da sahra güneyi ülkelerde ise 300’den fazladır. Ülkemizde ise kayıtlı hastalar yüz binde 27’dir. Düzensiz ve hatalı tedaviler yüzünden ilaçlara dirençli tüberkülozlu hasta sayılarının ülkemizde yüksek oluşu önemli bir sorun teşkil etmektedir.3 Edebiyat ve Tüberküloz Hastalığı Edebiyat, resim ve müzik gibi hayatın dolayısıyla da tıbbın içerisindedir. Bu nedenle edebiyatın tıp, tıbbın da edebiyat üzerinde etkileri vardır. Edebi eserlerde hastalıklar, hastalıkların insanlar üzerindeki etkileri ve bu hastalıklarla başa çıkma yöntemleri hakkında bilgilere rastlarız. Bazı hastalıklar vardır ki sanat eserlerine esin kaynağı olmuşlardır. Verem de bu hastalıklar içinde en çok kullanılan kaynaklardandır. Bir tıp terimi olan tüberküloz edebiyatta ve halk arasında verem adıyla geçmektedir. Bu yüzden makalenin devamında tüberküloz yerine verem adı kullanılacaktır. Özellikle edebiyatta roman başta olmak üzere şiir, öykü ve diğer edebi eserlerde verem teması sıklıkla işlenmiştir. Türk edebiyatında verem “ince hastalık” adıyla da geçmektedir. Dildeki bu güzel adlandırmanın sanatçıların tesirinde kaldıkları romantizm akımının bir etkisi olduğuna makalenin sonraki bölümlerinde yer verilecektir. Tıp ile edebiyatın iç içe olduğuna ve edebiyatta ince hastalık temasına değinmeden önce edebiyatın tanımının yapılmasında fayda olacaktır. Edebiyat, Arapça “edeb” sözcüğünden türemiştir. Türk Dil Kurumunun güncel sözlüğüne göre edebiyat; olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya 3. http://www.verem.org.tr/verem TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır.4 Edebiyat, toplum hayatı ile yakından ilgilidir ve temasını tarihi dönemler etkilediği için konuları da ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtır. Ayrıca edebiyat, toplumları etkileyerek onların gelişmelerine ve değişimlerine katkıda bulunurken, toplumların yüzyıllar boyunca geçirdiği aşamalar da eserlere yansır. Eserlerin bazıları bulundukları dönemin izlerini taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihi gerçeklerden alabilir. Bu nedenle bu eserlerin çoğu tarihi olaylara ışık tutabilirler.5 Görüldüğü gibi edebiyat sosyal olaylardan beslenir. O an toplumu şekillendiren ne varsa edebiyata konu olur. Verem, XIX. yy. dünyasının kâbusu olmuştur. İnsanların hastalığa yakalanması Azrail ile nişanlanması gibidir. Hastalıktan kurtuluş yoktur. Tüm dünyada hızla yayılan bu hastalık çok geçmeden edebiyata da yansımış ve edebiyatta sıkça işlenen temalardan biri olmuştur. Türk edebiyatında verem temasını ele almadan önce dünya edebiyatından birkaç örnek vermek faydalı olacaktır. Şüphesiz dünya edebiyatı çok geniş bir mecradır. Bu mecrada verem konusuyla ilgili pek çok eser verilmiştir. Ancak bu makalede dünya edebiyatındaki yansımaları da görmek adına birkaç eser ve sanatçı üzerinden verem temasına değinilecektir. Hastalığın ilk yıllarında insanın verem olduğunu öğrenmesi yüzüne karşı ölüm hükmünün okunmasıyla bir tutuluyordu. XIX. yy. Rus edebiyatında veremli hastaları sıklıkla görmekteyiz. Örneğin; Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sındaki Katerina Ivanovna. Victor Hugo’nun “Sefiller” adlı romanında önemli karater 4. TDK; Türkçe sözlük, Ankara, 2011. 5. Mehmet Narlı, Roman Ne Anlatır-Cumhuriyet Dönemi 1920-2000. Türk Romanı Üzerine Tematik Bir Tasnif ve Değerlendirme, Akçağ Basım, Ankara, 2. Baskı, 2009, s.20. lerinden Fantin vereme yakalanır ve ölür. Anton Pavlovich Çehov genç yaşta yakalandığı ölümcül hastalığın da etkisiyle bütün öykülerini üstü kapalı da olsa kötümser bir bakış ile yazmıştır. Ünlü yazar Franz Kafka, senatoryumda veremden ölmeden önce şöyle yazmıştı: “Sohbet ederken hiçbir şey öğrendiğim yok, çünkü verem üstüne konuşurken herkeste bir çekingenlik, kaçamak davranışlar ve donuk bakışlar ortaya çıkmakta.” Verem özellikle XIX. yy.da ölüm fermanı gibi algılanmıştır. XX. yy.a gelindiğinde edebiyatta genç insanların veremden korkup ürkmediği, ölümü huzur içinde karşılayan tipler karşımıza çıkmaktadır. Harriet Beecher Stowe’un ünlü romanı “Tom Amca’nın Kulubesi”ndeki Küçük Eva, Charles Dickens’ın “Nicholas Nickleby”sindeki Smike veya yine Dickens’ın romanı “Dombey ve Oğlu”ndaki oğul Paul gibi. Veremle birlikte bir “mezarlık edebiyatının” doğduğu görülmektedir. Mecalsiz kadınlar, taş mezarlar, kan tükürüp öksürerek ciğeri parçalanıp ölenler gibi… John Keats: “Gençlik solar, hayalet gibi zayıflar ve ölür.” satırlarını yazdıktan iki yıl sonra veremden ölmüştür. Fransız yazar Moliere oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu hekimlerden, onların bilgisizliği ve ukalalıklarını hicveden beş güldürü-hiciv yazmıştır. “Hastalık Hastası” isimli komedinin dördüncü temsilinde birden kan kusmaya başlamış ve birkaç saat içinde ölmüş olması da edebiyat edebiyat-verem ilişkisinde farklı bir olgu olarak yer almıştır.6 6. Faik Çelik, “Edebiyat ve Verem”, http://arsiv.mevsimsiz. net/y-4820/Edebiyat_ve_Verem/ 67 BURAK ALKAN İnce Hastalık Romantizmi Romantizm, klasisizme tepki olarak ortaya çıkmış aklın yerine duyguyu ön plana çıkaran bir akımdır. Romantizmin en büyük özelliği ferde verdiği önemdir. Fert, romantik akımda kendisini diğer insanlarla birleştiren hususlarından çok kendisini başkalarından ayıran özellikleri ile işlenir. Lirizm ve melankoli romantizmin belli başlı ve vazgeçilmez unsurlarıdır.7 Verem dünyevi hazlara karşı isteksizlik, ruhani bir saflığı çağrıştıracak tensel saydamlaşma, aşırı tutku ve isteklerin belirtisi sayılabilecek ani kızarmalar, ateşli bir aktiviteyle derin bir tevekkül arasında gidip gelen ruhi salınımlar ve uçmak üzere denilecek kadar zayıflamış bir beden… İdeal bir yazar imgesine giydirilebilecek tüm bu semptomlar verem hastalığında mevcuttur. Verem hastalığı kendini XIX. yy.daki romantizm akımı ile özdeşleştirmiştir. Sanatçılar eserlerinde kendilerini vereme yakalanma ve ölme zorunluluğu altında hissetmişlerdir. Verem, romantizmin etkisiyle Türk edebiyatında güzel adlandırma ile ince hastalık adını almıştır. Veremin bu özelliği melankoliye dayanır. Melankoli bir sanatçı hastalığıdır, dolayısıyla veremli yani melankolik karakter duyarlı, yaratıcı ve naif olmak durumundadır. Aslında ölüme zayıflayarak, kan kusarak ve zorla nefes almaya çalışarak gitmenin romantik bir yanı yoktur. Ancak sanatçılar, yazarlar, ressamlar romantik olabilme modası uğruna bu gerçeği görmezden gelmişlerdir. Böylece ince hastalık olarak adlandırılan verem edebiyat tarihine romantik hastalık olarak geçmiştir. Veremden vefat eden Katherine Mansfield, hastalığının aşamalarını günü 7. Emel Kefeli, Metinlerle Batı Edebiyatı Akımları, 3F Yayınevi, İstanbul, 2007. 68 gününe not eder: “21 Mayıs Salı gecesi, ateşim 101.2… Ciğerimde korkunç bir ağrı var. Uzun bir öksürük nöbetine tutuldum; öksürük yüzünden çok az uyudum.” Sevgilisiyle ilişkisinden bahsederken hastalığının romantik çağrışımlarıyla acı acı dalga geçer: “Hastalığım çok işe yaradı; romantik bir hastalık çünkü.” Mansfield’in en sevdiği yazar Çehov da veremden muzdaripti. Yazar hastalığını not aldığı günlüğüne Çehov’un hastalık notlarını da aktarır. Komşusu olan bir prensle yürüyüş yapan Çehov, ansızın göğsünde büyük bir ağrı hisseder. İlk düşüncesi, yabancıların önünde düşüp ölmenin ne kadar yakışıksız kaçacağı olmuştur.8 Türk Edebiyatında Verem Dünya edebiyatında olduğu gibi Türk edebiyatında da verem teminin geniş örneklerini görmekteyiz. Gerek roman ve hikâyede gerekse şiirde verem, sıklıkla işlenen temalardan biri olmuştur. Bu makalede tek bir eser üzerinden derinlemesine çalışma yapmak yerine verem temini eserlerinde işleyen birkaç sanatçı üzerinden genel bir değerlendirme yapılmıştır. Cahit Sıtkı Tarancı, Peyami Safa, Ömer Bedrettin Uşaklı, Rıfat Ilgaz, Mahmut Yesari, Aclan Sayılgan, Memet Fuat, Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur Türk edebiyatında yaşamının bir döneminde vereme yakalanmış ve bazıları bu hastalığa yenik düşmüştür. Bu çalışmada özellikle bu hastalığı bizzat yaşayan isimlerin eserlerinden değerlendirme yapılmıştır. Hastalığa yakalanan bu sanatçıların dışında en sevdiklerini bu hastalık sebebiyle kaybedenlere makalede yer vermemek haksızlık olacaktır. Bu düşünceyle ilk olarak çok sevdiği eşini veremden kaybeden Abdülhak Hamit ile Türk edebiyatında veremin yansımasına bakılmıştır. Türk edebiyatında verem temini ilk işleyen isimlerden biri Abdülhak Hamit 8.http://www.edebiyathaber.net/yazarin-hastaligi-hastaligin-edebiyati TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ Tarhan olmuştur. Sanatçı 1886’da yazdığı “Finten” isimli oyunda Kanadalı Finten, aşığı Hintli Davalaciro’dan olan anormal çocuğu Ucube’yi topluma kabul ettirmek ve İngiliz sosyetesine girebilmek için Lord Dick ile evlendirmek ister. Fakat bu evliliğe karşı çıkıldığı için ölmek üzere olan veremli kız Fransız Blanche’ı asil ilan ederek Lord’la evlendirmek ister. Türk edebiyatında “şair-i azam” olarak anılan Abdülhak Hamit’in eşi Fatma Hanım veremdir ve hastalığının üçüncü evresindedir. Hindistan’dan dönerken Beyrut’ta Fatma Hanım kötüleşir ve orada vefat eder. Hamit, her gün Fatma Hanım’ın kabrini ziyaret eder; geceleri de bir bodrum katında meşhur şiiri “Makber”i yazar:9 Eyvah! Ne yer ne yar kaldı Gönlüm dolu ah u zar kaldı Şimdi buradaydı gitti elden Gitti ebede, gelip ezelden Ben gittim, o hak-sar kaldı Bir guşede tarumar kaldı Baki o enis-i dilden eyvah Beyrut’ta bir mezar kaldı. Tanzimat edebiyatında “yazı makinesi” olarak bilinen Ahmet Mithat Efendi’nin öne çıkan romanı “Felatun Bey ile Rakım Efendi”de verem temi dolaylı olarak işlenmiştir. Eserde Rakım Efendi ve Felatun Bey, iki örnek tip olarak ele alınıp batılılaşmayı nasıl anladığımız masaya yatırılmıştır. Batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda Avrupa’dan yalnız bilim ve teknik yönünden faydalanmamız gerektiği gerçeği okuyucuya verilmek istenmiştir. Bunun dışında kalan yaşam biçimi, milli zevklerimiz, milli kültürümüz asırların birikimiyle zaten bizde en özgün biçimde mevcuttur düşüncesi dile getirilmiştir. Eserde bunun yanında o za9.Faik Çelik, “Edebiyat ve Verem”, http://arsiv.mevsimsiz. net/y-4820/Edebiyat_ve_Verem/ manların amansız hastalığı olan “Verem” konusu da işlenmiştir. Bu hastalık o zaman için tedavisi olmayan ve kurtuluşu zor olan bir hastalık olduğu için halk arasında korku duyulan bir durumdur. Verem temi bazı edebiyatçılar tarafından aşkla birlikte ele alınmıştır. Sevdiğine kavuşamayan ya da karşılık bulamayan âşık bu hastalığa yakalanır. Aşkın ve kavuşamamanın verdiği acı âşığı günden güne tüketir ve sonunda yataklara yatırır. Bu bağlamda baktığımızda Türk edebiyatında iki isimden bahsedebiliriz. Bu isimlerden biri Halit Ziya’dır. Verem, Halit Ziya Uşaklıgil’in meşhur romanı Aşk-ı Memnu’da Beşir karakteriyle karşımıza çıkar. Konağın hizmetlisi olan Beşir, Adnan Bey’in kızı Nihal’e âşık olur. Tek taraflı aşkı ve Nihal ile Behlül arasında yaşananlar Beşir’in vereme yakalanmasına neden olur. Hastalığını konaktakilerden gizlemek ve âşık olduğu kadının gözlerinin önünde başkasıyla ilişki yaşamasına dayanamayan Beşir, bir gemide çalışmaya başlamıştır. Zor şartlarda hastalığı iyice ilerleyen Beşir sevdiklerinden uzakta bambaşka bir ortamda tek başına can verir. Verem ile aşkı harmanlayan bir başka isim ise Reşat Nuri’dir. Türk romanında önemli bir yere sahip olan Reşat Nuri Güntekin’in 1922’de kaleme aldığı ses getiren romanı “Çalıkuşu”nda da verem temi bir karakterle kendine yer bulmayı başarmıştır. Şeyh Yusuf Efendi, Feride’nin görev yaptığı Darülmuallimat’ta musiki hocalığı yapan bir bestekârdır. Zaten verem hastası olan Şeyh Yusuf Efendi, içinde Feride’ye karşı duyduğu aşkla her geçen gün biraz daha erimektedir. Öğrencilerle birlikte gidilen bir kır gezisinde Feride’ye “Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar / Zalim, beni söyletme derunumda neler var.” dizeleriyle başlayan şarkıyı söyler. Feride, gezi dönüşünde bir öğrencisinden Şeyh Yusuf Efendi’nin kendisini sevdiğini öğrenir. 69 BURAK ALKAN Hastalığı ilerleyen Şeyh Yusuf Efendi, ablasını Feride’ye gönderir, son arzusunun ölmeden önce Feride’yi bir kez daha görmek olduğunu söyletir. Feride, bu isteğe karşı koymaz ve onun evine gider. Şeyh Yusuf Efendi, Feride’yi görür ve bir daha açmamak üzere gözlerini yumar. Feride, Şeyh Yusuf Efendi’nin sönmüş gözlerine bir buse kondurur.10 Türk edebiyatının önde gelen kalemlerinden biri de Peyami Safa’dır. Yazarın meşhur “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı romanında roman kahramanı hasta çocuğun bizatihi Peyami Safa’nın kendisi olduğu edebiyat tarihçilerinin ortak kanısıdır. Gerçek hayatta vereme yakalanan sanatçının söz konusu romanı şöyle özetlenebilir: On beş yaşlarında, yıllardır kemik vereminden mustarip bir genç olan roman kahramanı, annesiyle beraber İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde, mütevazı bir evde yaşamaktadır. Geçirdiği birkaç ameliyat onu iyileştirememiştir. Son çare, mafsalın kesilerek bacağın kısalmasıdır. Hasta genç, uzak akrabasından emekli bir paşanın Erenköy’deki köşküne sık sık gitmektedir. Paşanın, kendisinden dört yaş büyük kızı Nüzhet’e âşıktır. Hayat dolu ve biraz da havaî bir kız olan Nüzhet’e, zengin bir adam, Doktor Ragıp talip olmuştur. Hasta genç, sıhhatsizliği ve fakirliği ile bu koca adayıyla rekabet edecek güçte değildir. Romanın sonunda hasta çocuk ameliyat olmuş, Nüzhet’in Doktor Ragıp’la evleneceği haberini almıştır. Verem sadece roman ve oyunlarda değil şiirde de kendine yer bulmuştur. Romanlarda genellikle bir karakter üzerinden ele alınan verem, şiirlerin başlıca konusu olmuştur. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği 2013 yapımı “Kelebeğin Rüyası” adlı filmde vereme yakalanan 10. Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2007. 70 ve bu hastalıktan vefat eden şairler Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur ile şairlerin edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil’in hayat hikâyeleri anlatılmıştır. Bu film sayesinde iki yakın arkadaş olan şair Uslu ve Onur’un tanınırlığı artmıştır. Bu filmle birlikte verem hastalığının şairlerin mizacı üzerindeki etkisine dikkat çekilmiştir. Vereme yakalanan ve bu hastalık sebebiyle vefat eden bu iki şairin şiirlerinde ölüm teması ön plana çıkmıştır. Muzaffer Tayyip Uslu, “Kan” adlı şiirinde hastalığıyla ilgili duygularını şöyle dile getirmiştir: 11 Önce öksürüverdim Öksürüverdim hafiften Derken ağzımdan kan geldi Bir ikindiüstü durup dururken Meseleyi o saat anladım Anladım ama iş işten geçmiş ola Şöyle bir etrafıma baktım Baktım ki yaşamak güzeldi hala Mesela gökyüzü Maviydi alabildiğince İnsanlar dalıp gitmişti Kendi âlemine Uslu gibi vereme yakalanan yakın arkadaşı Rüştü Onur da şiirlerini karamsar bir bakış açısıyla kaleme almıştır. Şair şiirlerinin merkezine hastalığını ve hastalığın getirdiği buhranı taşımıştır. 1942’de Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokağı’ndaki evinde vefat etmiştir. Rüştü Onur’un yaşadığı sokakla aynı adı taşıyan şiiri şöyledir:12 Payıma düşen toprak parçası Senin de payına düşer. Ayrılık gayrılık yok Ölüm nefesinde nasıl olsa 11. Muzaffer Tayyip Uslu, Şimdilik-1945, Yapı Kredi Yayınları, 2013. 12. İbrahim Tığ, Rüştü Onur, Kaynak Yayınları, 2013. TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ Amma henüz vakit erken Daha gün Karşı apartmanın balkonunda Dur bakalım hele Ben salata satayım Şair Leyla Sokağı’nda Sen gene koş Bez fabrikasındaki Tezgâhının başına Ölüm içimde Ölüm dışımda Ölüm talihsiz aşımda Ölüm kuru başımda Teselli benim gözyaşımda Veremle tanışan bir başka edebiyatçı ise Aclan Sayılgan’dır. Vereme yakalanan birçok isim gibi sanatçı da Heybeliada’daki sanatoryumda tedavi görmüştür. 2001 yılında vefat eden şair “Sanatoryum” adlı şiirinde şöyle seslenir: Burada Her şey Bir başka Ağaçların bile Ateşi 37.6 teması yaygın olarak işlenmiştir. Bu hastalığa yakalanan pek çok sanatçı eserlerinde vereme ve hastalığın getirdiklerine yer vermiştir. Bu makalede değinilmeyen ancak dikkat çekici başka bir durum da çağımızın hastalığı kanserin edebiyatta işleniş biçimidir. Bugün birçok insan kanserden ölmektedir. Fakat kanser verem kadar edebiyatta kendine yer bulamamıştır, en azından şimdilik. Bu farklılık incelenmesi gereken şaşırtıcı bir durumdur. Bu önemli konu makale sınırlarını aşacağı için tarafımdan yapılan tespitler dâhilinde başka bir çalışmada Türk edebiyatında kanser temasının ele alınışı şeklinde incelenmesi planlanmaktadır. SONUÇ Verem bir döneme damgasını vurmuş amansız bir hastalıktır. Hastalığın ilk yıllarında hastalığa çare bulunamamış, bu hastalığa yakalanan herkes ölüm kalım mücadelesini kaybetmiştir. Edebiyat, pek çok alandan etkilendiği gibi tıptan da etkilenir. Verem tüm çaresizliğiyle edebiyatta yer edinmiştir. İlk yıllarında korkulan hastalık zamanla kendini romantizmin de etkisiyle naifliğe, zarafete, hastalıkla başa çıkmaya bırakmıştır. Gerek dünya edebiyatında gerekse de Türk edebiyatında verem 71 BURAK ALKAN KAYNAKÇA ÇELİK, Faik; “Edebiyat ve Verem”, http:// arsiv.mevsimsiz.net/y-4820/Edebiyat_ve_ Verem/ Erişim Tarihi; Ağustos 2014 ERER, Sezer; “Tıp ve Edebiyat: İki Eser İki Hastalık”, Lokman Hekim Journal 2012;2(3):51-57, Erişim Tarihi; Ağustos 2014 GÜNTEKİN, R. Nuri; (2007) Çalıkuşu, İnkılap Kitabevi, İstanbul http://www.edebiyathaber.net/yazarin-hastaligi-hastaligin-edebiyati, Erişim Tarihi; Ağustos 2014 http://www.verem.org.tr/verem, Erişim Tarihi; Temmuz 2014 İLERİ, Selim; “Verem Edebiyatı”, Zaman Gazetesi, http://www.zaman.com.tr/selim-ileri/verem-edebiyati_1178586.html, Erişim Tarihi; Ağustos 2014 KEFELİ, Emel; (2007) Metinlerle Batı Edebiyatı Akımları, 3F Yayınevi, İstanbul NARLI, Mehmet; (2009) Roman Ne Anlatır-Cumhuriyet Dönemi 1920-2000. Türk Romanı Üzerine Tematik Bir Tasnif ve Değerlendirme, Akçağ Basım, Ankara, 2. Baskı TDK; (2011) Türkçe sözlük, Ankara TIĞ, İbrahim; (2013) Rüştü Onur, Kaynak Yayınları, İstanbul TOKAÇ, Mahmut; “Verem ve Sanat”, http:// www.ivek.org.tr/verem-ve-sanat-172yy.htm Erişim Tarihi; Ağustos 2014 tr.wikipedia.org/wiki/Verem, Erişim Tarihi; Temmuz 2014 USLU, Muzaffer Tayyip; (2013) Şimdilik-1945, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 72 HİPOKONDRİYAZİS EKSENİNDE MOLİERE’NİN HASTALIK HASTASI ADLI PİYESİNİN İNCELENMESİ NESİBE YAZGAN USLU* ÖZET Edebiyat sanatsal bir doyum sağlama amacı güden; duygu ve düşünceleri güzel bir biçimde ifade eden, dilin konuşma ve düzyazı dilinden farklı yanlarını ortaya koyan ve dili de araç değil amaç olarak kullanan kurmaca bir anlatım biçimidir.1 Bu kurmaca anlatım biçiminin konusu insan ve insanı ilgilendiren her şeydir. Bireyin fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden tam bir iyilik durumunda olması, vücut esenliği, sıhhat, afiyet ya da esenlik sözcükleriyle tanımlanabilen sağlık kavramı, ölümlü bir varlık olan insanın yaşamı boyunca sahip olduğu belki de en büyük hazinedir. Bu çalışmada hipokondriyazis kavramı ekseninde Moliere’nin Hastalık Hastası adlı piyesi esas alınarak edebiyat ve sağlık arasındaki ilişki incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Edebiyat, Sağlık, Hipokondriyazis, Psikosomatik Bozukluk, Hipokrat, Hastalık Hastası, Molière Hipokondriyazis (Hastalık Hastalığı) Nedir? Hipokondriyazis, kişinin açıklanabilen fiziksel bir hastalığı olmadığı hâlde, bedeniyle ilgili fiziksel bulgu ya da duyumları ciddi bir fiziksel hastalık yönünde yorumlayarak; önemli bir bedensel hastalığı olduğu inancıyla uğraşıp durması durumudur.2 Hipokondriyazis, halk arasında evhamlılık, pimpiriklilik ya da hastalık hastalığı olarak bilinen psikosomatik bir bozukluktur. Bu bozukluğu yaşayan Okt. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu, Ortak Dersler Programı Türk Dili Birimi 1.Oya Batum Menteşe, “Edebiyat Nedir?”, Littera Dergisi Konferansı Toplu Yayını, c.22, s.50. 2. http://www.medikalakademi.com.tr/somatoform-bozukluklar * kişiler hipokondriyak olarak adlandırılırlar. Hipokondriyazis terimi ilk kez Hipokrat tarafından kullanılmıştır. Hastalık, adını hypo (alt) ve chondrium (kaburga) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan hypochondrium (kaburga altı) kavramından almıştır.3 Hastalarda yaygın olarak görülen karın ağrıları bu adlandırmanın temelini oluşturur. Hipokondriyazisin Nedenleri Hipokondriyazisin belirgin bir nedeni saptanamamakla birlikte bazı psikoloji kuramlarının bu durumla ilgili farklı açıklamaları mevcuttur. Psikanalitik kurama göre kişi, bilinç dışında çözemediği çelişkilerden kaynaklanan kaygılarla doğrudan yüzleşemez. Bu nedenle bedensel hastalık üreterek bunlarla uğraşmayı tercih eder.4 Davranışçı kurama göre ise kişi, sadece hasta olduğu zaman ilgiyi kendi üzerine çekebileceğini düşünerek hastalık hastası olur. Bu düşünce çocukluktan itibaren oluşmaya başlasa da bilinçli gelişen bir süreç değildir.5 Hipokondriyazisin Görülme Sıklığı ve Tedavi Yöntemleri Hipokondriyazisin yaygınlığı %4 ile %9 arasındadır ve her iki cinsiyette de eşit miktarda görülür. Herhangi bir yaş döneminde ortaya çıkan hastalığa en sık 20-30 ve 40-60 yaş aralığındaki bireylerde rastlanır. Gelişmekte olan ülkelerde daha sık rastlanan hipokondriyazisin, toplumsal durum, eğitim düzeyi ve medeni 3. Ebru Dilek Köseali, “Hipokondriyazisiniz Var Mı?”, Ankara Life, S:48, s:156-157, Ekim, 2012. http://www.dijimecmua. com/flash/index.php?id=7056&page=160 4. Nurten Yıldırım Sancak, http://www.hedefpsikoloji.com/ pdf/psikoanaliz_revize3.pdf 5. Nurten Yıldırım Sancak, a.g.k. 73 Nesibe YAZGAN USLU hâlden etkilenmediği düşünülmektedir.6 Hipokondriyak bireylerin tedavi edilebilmesi için öncelikle kendilerinde fiziksel bir hastalık olmadığını ve sorunlarının psikolojik kökenli olduğunu kabul etmeleri gerekir. Psikolog veya psikiyatr ile kurulacak sağlıklı iletişimle birlikte hastaların dikkatlerini gündelik işlere vermesinin sağlanması da tedavi için önemli bir adımdır.7 Hastalık Hastası ve Hipokondriyazis Hastalık Hastası, orijinal adıyla Le médecin malgré lui, Fransız oyuncu ve yazar Molière’nin 1673 yılında yazmış olduğu komedi türünde üç perdelik manzum bir piyestir. Asıl adı Jean-Baptiste Poquelin olan Molière, Hastalık Hastası’nda hayatının merkezine hastalık olgusunu ve sürekli hasta olduğu kuruntusunu yerleştiren bir insanın içine düştüğü olağandışı hâlleri anlatmaktadır. Yazdığı tüm eserlerde insanoğlunun zayıf bir noktasına dikkat çeken Molière, Hastalık Hastası’nda da aynı yöntemi uygulamakta ve insanoğlunun yerden, zamandan ve şartlardan bağımsız olarak içine düştüğü ölümcül bir korkuyu ele almaktadır. Hastalık Hastası’nda hasta olmaktan ve dolayısıyla ölümden korkma teması işlenmektedir. Oyunun başkişisi yaşlı, zengin, huysuz, karısına düşkün ve çıkarcı biri olan Argan’dır. Molière, bu karakter aracılığıyla tıpta hipokondriyazis olarak tanımlanan hastalık hastalığına ve hipokondriyak bireylerin durumlarına eleştirel bir açıdan yaklaşmaktadır. Hastalık Hastası’nda Argan; Argan’ın ikinci eşi, paragöz ve ikiyüzlü Beline; Argan’ın müzik eğitimi alan, babasına düşkün kültürlü kızı Angelique; Argan’a hatalarını göstermeye çalışan akıllı, ve iyi niyetli erkek kardeş Beralde; Angelique için her 6. Prof. Dr. A. Ertan Tezcan, http://www.ertantezcan.com/ m6.aspx 7. Nurten Yıldırım Sancak, a.g.k. 74 şeyi göze alabilecek kültürlü, eğitimli ve zengin âşık Cleante; Argan’ın özel doktoru paragöz ve dolandırıcı Mösyö Purgon; yedek doktor Mösyö Dıafoırus; doktorun saf oğlu ve Angelique’nin talibi Thomas Dıafoırus ile genç, dürüst ve lafını esirgemeyen hizmetçi Toinette arasındaki ilişkiler konu edilmektedir. Molière, yarattığı karakterler aracılığıyla yaşam, ölüm ve hastalık kavramlarını sorgulayarak hem sağlık kavramına hem de aile kurumuna sarsıcı bir eleştiride bulunmaktadır. Hastalık hastası ve cimri Argan, sürekli para hesabı yapmakta, ailesinden ya da hizmetçisinden esirgediği parayı doktorlara ve ilaçlara yatırmaktadır. İlaç içmeden yaşayamayan ve sürekli bir yerinin ağrıdığını iddia eden Argan hem özel doktoru Purgon hem de çağırdığı diğer doktorlar tarafından kandırılmaktadır. Argan’ın hem eşi hem de doktorlar tarafından dolandırıldığını bilen erkek kardeşi Beralde ve hizmetçisi Toinette, Argan’ı ne kadar uyarsa da bir sonuç alamamaktadır. Argan, her gün düzenli olarak midesini yıkatmakta, bağırsaklarını temizletmekte, kan aldırmakta ve kalp ilaçlarını almaya devam etmektedir. Aslında doktorların Argan’a ilaç diye verdiği maddeler ilaç değildir, bunlar tıpta Placebo olarak bilinen farmokolojik olarak etkisi olmayan ancak hastaları sadece psikolojik yönden telkin etmekte kullanılan maddelerdir. Günümüzde de hipokondriyazis tedavisinde kullanılan bu ilaçlar hipokondriyak (hastalık hastası) bireyleri psikolojik açıdan rahatlatmaktadır. Molière, Hastalık Hastası’nda meslek etiğinden yoksun doktorları ve fizyolojik olarak bir hastalığı bulunmayan kuruntulu bireyleri acımasızca eleştirmektedir. Dünyanın her yerinde, bütün hastalarda, az ya da çok belli kaygılar, korkular ve kuruntular vardır. Herhangi bir hastalıktan muzdarip kişilerin çektiği HİPOKONDRİYAZİS EKSENİNDE MOLİERE’NİN HASTALIK HASTASI ADLI PİYESİNİN İNCELENMESİ acıların ya da yaşadığı bu gibi kaygıların pek çoğu bir noktaya kadar normal kabul edilebilir. Molière, Hastalık Hastası’nda bu gibi hastaları değil de hiçbir şeyleri olmadığı hâlde sürekli olarak kendini hasta gösteren ve böylece insanlardan sevgi ve ilgi dilenen insanları yermektedir. Oyunda yer alan ve yukarıda adı geçen kişiler gerçek hayatta karşılığı bulunan canlı ve ölümsüz tiplerdir. Hastalık hastası Argan, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir adla yaşamını sürdürmektedir. Argan’ı sömüren ve sağlık skandallarına imza atan doktorlar hâlen aramızdadır. Hipokondriyazis de tedavisi hâlen tam anlamıyla mümkün olmayan ve hem hastaların hem de hasta yakınlarının yaşam kalitesini düşürmeye devam eden bir hastalık olarak varlığını sürdürmektedir. SONUÇ İnsanoğlunun sırrını çözemediği, kaçmaya çalıştığı ölüm kavramı ve bunun bir uzantısı olan sağlıklı yaşama, hastalıktan kaçma olgusu ilk insandan beri varlığını sürdürmektedir. Bir tür insanı anlama ve anlatma sanatı olan edebiyatın da yaşam-ölüm karşıtlığı bağlamında sağlık ve hastalık kavramlarını sorgulaması kaçınılmazdır. Edebiyat bu kavramları kimi zaman eleştirel metinlerle kimi zaman da dramatik metinlerle sorgulamaktadır. Molière’nin, Hastalık Hastası’nda kullandığı mizahi dil, kurguladığı komik dünya ve yarattığı ölümsüz karakterler eşsiz bir ironi oluşturmaktadır. ceğinin açık bir göstergesidir. Edebiyatın ve yazarların gücü de insana ve insanlığa özgü durumlara kelimeler aracılığıyla tuttukları aynadan gelmektedir. KAYNAKÇA BATUM MENTEŞE, Oya, “Edebiyat Nedir?”, Littera Dergisi Konferansı Toplu Yayını, c.22, 2008. http://www.medikalakademi.com.tr/somatoform-bozukluklar KÖSEALİ, Ebru Dilek “Hipokondriyazisiniz Var Mı?”, Ankara Life, S:48, Ekim, 2012. http://www.dijimecmua.com/flash/ index.php?id=7056&page=160 MOLIÈRE, Jean Baptiste Poquelin, Hastalık Hastası, Kitap Zamanı, İstanbul, 2010. TEZCAN,Ertan,“Hipokondriazis Nedir?” http://www.ertantezcan.com/m6.aspx YILDIRIM SANCAK, Nurten, “Hipokondriyazis: Hastalık Hastalığı” Psikoanaliz: http://www.hedefpsikoloji.com/pdf/psikoanaliz_revize3.pdf 17. yüzyıl Fransası’nda gerçekleşen bir olayın 21. yüzyılda dünyanın herhangi bir ülkesinde pek de değişmeden yaşanabilmesi ve Argan karakterinde vücut bulan hastalık hastası tipinin gerçek hayatta belki de çok yakınımızda var olabilmesi insana özgü durumların hiç değişmediğinin ve belki de hiç değişmeye75