Göster/Aç - İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu

Transkript

Göster/Aç - İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu
ISSN: 2148-3523
İSTANBUL ŞİŞLİ MESLEK YÜSEKOKULU
ŞİŞLİ AKADEMİ DERGİSİ
Yayın Sahibi
İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Adına
Doç. Dr. Cihan Erdönmez
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Öğr. Gör. Evin Doğan
Yayın Kurulu:
Öğr. Gör. Evin Doğan, Öğr. Gör. Esin Benhür Aktürk, Öğr. Gör. Nihan Akça
Yayın Komisyonu:
Öğr. Gör. İzzet Umut Çelik, Öğr. Gör. Sibel Kahraman, Öğr. Gör. Tülay Özübek, Öğr. Gör. Dilek Erzenli,
Okt.Burak Alkan
Editör:
Okt. Nesibe Yazgan Uslu
Grafik Tasarım:
Öğr. Gör. Göknur Sözüneri
Basım: Atölye Omsan
Seri No: 30458
Şişli Akademi Dergisi yılda iki kez yayınlanan akademik bir dergidir. Dergide yayınlanan makalelerden,
kaynak gösterilmek şartıyla alıntı yapılabilir. Şişli Akademi’de yer alan yazıların bilimsel ve hukuki soISSN: 2148-3523
rumluluğu yazarlarına aittir. Ücretsizdir.
Yazışma Adresi: İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Esentepe Mah. Büyükdere Cad. No: 99/100 34394
Şişli / İSTANBUL
444 78 68 e-posta: [email protected]
Şişli Akademi Dergisi, yeni sayısını “sağlık”
temasına ayırdı. Sağlık, “bireyin vücudunda hastalık
ve sakatlığın olmayışı” şeklinde basit şekilde algılansa da aslında oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
Sağlık kişinin salt bedenen değil, ruhen ve sosyal
yönden de tam bir iyilik halinde olmasını anlatmaktadır. Bu nedenle artık sağlık kavramını salt “doku ve
organlarda eksiklik, işlev bozukluğu” tanımı ile ele
almamak, “yaşına uygun olarak düşünebilen, düşündüklerini ifade edebilen, başkalarını anlayabilen,
güçlüklerle mücadele edebilen, başarılarda mutlu
olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma hâli” olarak tanımlamak daha doğrudur.
Bu tanıma “çevresiyle barışık olma hâli” de eklendiğinde gerçek ve bütüncül bir tanımlamaya ulaşılmış
olacaktır.
Bu sayımızda sağlık kavramını farklı yönleri
ile ele almaya çalıştık. Moliere’ nin “Hastalık Hastası” piyesinin incelendiği; Türk edebiyatında sıkça
yer bulan ince hastalık romantizmine değinildiği,
sağlığın geri kazanılması evresinde yaşanılanlara dokunulduğu, sağlık turizminin önemine işaret edildiği,
kadın ve bedeninin sağlık medyasında temsilinin sorgulandığı, sağlıklı çalışma koşullarına ve etkilerine
dikkat çekildiği makalelerimizi sizler için bir araya
getirdik.
Keyifli okumalar dilerim.
Prof. Dr. Aynur Aydın
İÇİNDEKİLER
Sağlık Turizmi: İç Anadolu Bölgesi’ne Yönelik Bir Değerlendirme
Evren GÜMÜŞ………………………………………………………………………………… 1
Mimaride Kullanılan Korunma Motifleri ve Objeleri
İ. Umut ÇELİK………………………………………………………………………………… 9
Sağlık Haberlerinde Kullanılan Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve
Bedenin Nesneleştirilmesi
Evin DOĞAN, Eda CERİT…………………………………………………………………… 19
Büro Yönetiminde Ergonomi ve Tasarımın Verimlilikle İlişkisi
Merve AYYILDIZ…………………………………………………………………………….. 33
Meme Kanseri ve Mastektomi Sonrası Yaşam
Özen İNAM…………………………………………………………………………………… 37
Koroner Kalp Hastalıklarında Risk Faktörleri ve Korunma
Sema KOÇ……………………………………………………………………………………...49
Hemşirelerin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi:
Bir Üniversite Hastanesi Örneği
Derya GÜNDÜZ HOŞGÖR, Haydar HOŞGÖR…………………..………………………... 57
Türk Edebiyatında İnce Hastalık Romantizmi
Burak ALKAN....……………………………………………………………………………... 65
Hipokondriyazis Ekseninde Moliere’nin Hastalık Hastası Adlı
Piyesinin İncelenmesi
Nesibe YAZGAN USLU....…………………………………………………………………… 73
SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR
DEĞERLENDİRME
EVREN GÜMÜŞ*
ÖZET
Sağlık turizmi, termal turizm ve tedavi amaçlı turizm (medikal turizm) olarak iki önemli kategoride değerlendirilen
ve katma değeri yüksek olan bir turizm
biçimidir. Önemli bir jeotermal kuşak
üzerinde yer alan Türkiye, kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada
ilk yedi ülke arasına girmektedir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi sağlık turizmi için
önemli potansiyeli barındırmaktadır.
Çalışmada
sağlık
turizminin
önemine dikkat çekilmekte ve İç Anadolu
Bölgesi’nin mevcut potansiyeli sağlık
turizmi açısından değerlendirilmektedir.
Amaç, İç Anadolu Bölgesi’ndeki kaplıca
ve termal tesislerin sağlık turizmi açısından konumlarını tespit etmektir. Tesislerin yönetim ve denetimi, nitelikli personel
istihdamı ve pazarlama stratejilerinin
geliştirilmesi gibi yöntemlerle var olan
potansiyeli daha fazla geliştirebileceğini
ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık Turizmi,
Kaplıca, Termal Turizm, İç Anadolu Bölgesi.
GİRİŞ
Türkiye alternatif turizm olanakları
açısından oldukça zengin kaynaklara sahip bir ülkedir. Ülkemiz açısından mutlaka değerlendirilmesi gereken kaynaklardan birisi de sağlık turizmidir. Çünkü
katma değeri kitle turizmine göre oldukça
yüksektir. Sağlık turizmi geniş bir kavram
olmakla beraber pek çok kaynakta termal
turizm ve tedavi amaçlı turizm (medikal
turizm) olarak iki önemli alt kategoriye ayrılarak değerlendirilmektedir. Türkiye’de sağlık turizminin ana ekseni şu
anda termal turizm ile sınırlıdır. Ancak
dünyada termal turizm, SPA olarak adlandırılan daha geniş bir turizm türünün bir
parçası olarak kabul edilmektedir.
Günümüzde dünya nüfusunun yaş
ortalamasının giderek yükselmesi, endüstrileşmeye bağlı olarak çalışma sürelerinin kısalması ve alternatif sağlık
yöntemlerinin daha fazla kabul görmesi
sağlık turizmine olan talebi arttırmaktadır.1 Ayrıca kaplıca ile birlikte deniz,
kum, güneş ve iklim bir paket ürün olarak pazarlandığında rakip ülkelere göre
bir üstünlük sağlanmış olacaktır. Nitekim
doğal kaynaklara, doğal besinlere ve doğal tedavi yöntemlerine eğilim her geçen
gün artmaktadır. Bu yöndeki gelişmeler
gelecekte ülkemizi aranan bir ülke haline
getirecektir.2
Sağlık Turizmi Nedir?
Diğer bir adı da Termalizm ve Klimatizm olan sağlık turizmi, şifalı kaplıca kaynaklarını, maden sularını ve iklim
tedavisine uygun alanları kapsar. Ülkemiz hidrotermal kaynaklar yönünden
dünyanın en zengin ülkelerinden biridir.
Ülkemizde kaplıca, içme ve maden suyu
olarak yaklaşık 1400 şifalı su kaynağının
bulunduğu tespit edilmiştir.3 Türkiye’de
çeşitli mineraller içeren ve romatizma,
siyatik, karaciğer, deri ile bağırsak, kadın
hastalıkları vb.’nin tedavisi amacıyla kullanılan çok sayıda kaplıca ve içme bulunmaktadır.4
*İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi
1. Aydın Ünal, Göksu Demirel, Sağlık Turizmi İşletmelerinden
Yararlanan Müşterilerin Beklentilerinin Belirlenmesine Yönelik Bolu İlinde Bir Araştırma,2011, s.106.
2. Fazıl Şenol, Turizm Coğrafyası ve Dünya Kültürel Mirası,
Ankara,2011, s.64.
3. Köksal, Aydoğan, Türkiye’nin Genel ve Turizm Coğrafyası,
Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara, 1982, s.67.
4. Teoman Süerdem, 1977, Akt. Burhanettin Zengin, Turizm
Coğrafyası, Sakarya, Değişim Yayınları 2. Baskı, 2006, s.157.
1
EVREN GÜMÜŞ
Önemli bir jeotermal kuşak üzerinde
yer alan Türkiye, kaynak zenginliği ve
potansiyeli açısından dünyada ilk yedi
ülke arasına girmektedir. Suları ılık veya
sıcak olan kaynaklara termal kaynaklar
denir. Bu kaynakların çıktığı yerdeki sular bir havuz içine alınarak üstü bir bina
ile kapatılmışsa bu yere “kaplıca” üstü
açık ise “ılıca” denir.5
2. Güzellik ve Zindelik ( SPA,
Welness Turizmi): Hastalık sonrası rehabilitasyon dönemlerinde veya kalıcı
hasar bırakan rahatsızlıkların kısmen
iyileştirilmesi amacıyla kaplıca ve SPA
merkezlerinde yardımcı sağlık personeli
veya diğer yetkili personel tarafından yapılan tedavi destekleyici veya rehabilite
edici uygulamalardır.8
Sağlık hizmetlerinin çeşitlenmesi,
ülke sağlık sistemlerinin yaşadığı sorunlar, insanların kaliteli ve düşük maliyetli
hizmet beklentisi, tedavi amaçlı seyahatleri gündeme getirmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık harcamalarının yüksekliği,
bu ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinin
yaşadığı sıkıntılar, hızla yaşlanan nüfus
ve ulaşım teknolojisinde yaşanan gelişmeler tedavi amaçlı seyahatlerin çıkış
noktası olmuştur. Burada ortaya çıkan pazar ise sağlık hizmeti üreticilerini iştahlandırmaktadır. İletişim teknolojilerinde
yaşanan gelişmeler ve insanların her türlü
bilgiye ulaşmada yaşadığı kolaylık ise tedavi amaçlı seyahatlerin itici gücü olmuştur.6
3. Medikal Turizm ya da Tedavi
Amaçlı Sağlık Turizmi: Tıbbı turizm
olarak da adlandırılan medikal turizm, insanların tıbbi tedavi amaçlı olarak gerçekleştirdikleri seyahatleri kapsamaktadır.
Dolayısıyla medikal turizm kapsamında
yapılan bütün tibbi işlemler doktorlar gözetiminde donanımlı hastane veya kliniklerde gerçekleşmektedir.9
Sağlık Turizminin Çeşitleri
Sağlık turizmi çeşitlerini üç ana
başlık altında incelenmektedir.
1. Termal Turizm: Termal suların,
çamurların, kaynağın çevresindeki iklim
ve doğa şartlarının beraberinde getirdiği
faktörlerin, uzman hekimler eşliğinde,
fizik tedavi, rehabilitasyon ve egzersiz,
psikoterapi, diyet gibi tedavilerle koordineli yapılan kür uygulamalarını kapsayan
turizm hareketidir7
5. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim
Yayınları 2. Baskı, 2006, s.157-158.
6. Oğuz Aydın, Türkiye’de Alternatif Bir Turizm; Sağlık
Turizmi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,2012,
s. 92.
7. Cemalettin Aktepe, Sağlık Turizminde Yeni Fırsatlar ve
Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları,
İşletme Araştırmaları Dergisi, 2013, s.175.
2
Dünyanın farklı bölgeleri incelendiğinde birçok coğrafi özelliklere ve
güzelliklere sahip yerler olduğunu görmekteyiz. Bu farklılıklar dikkate alınarak her ülke hatta her il mevcut şartlarına
göre bu sağlık turizmi çeşitlerinden birini veya birkaçını ön plana çıkartmalıdır.
Her bölge sağlık turizminin belli alanında
markalaşmalıdır. Önemli olan o ülkenin
veya ilin sağlık turizminin hangi çeşidine
uygun olduğu ve bununla markalaşmaya
yönelmesidir. Örneğin Afyon, Yalova,
Bursa, Nevşehir termal turizmde, Antalya
ileri yaş turizminde, İzmir ve bölgesi SPA
ve Wellness de marka olabilir. İstanbul
ise medikal turizmde ülkemizin en çok
potansiyele sahip ilidir.10
Sağlık Turizmi Niçin Önemlidir?
Sağlık turizminin önemi, doğrudan
insan sağlığını merkez almasından kaynaklanmaktadır. Yaşadığı yerin olanaklarıyla iyileşemeyen ya da geç iyileşen
8. Dursun Aydın, Sağlık Turizmi Türkiye’de En Hızlı Gelişen
Hizmet Sektörüdür, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, 2012, s.1.
9. Oğul Zengingönül, Sağlık Turizmi: İstanbul’a Yönelik Bir
Değerlendirme, Ekonomistler Platformu,2012, s.12.
10. Oğuz Aydın, Türkiye’de Alternatif Bir Turizm; Sağlık Turizmi, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,2012,
s. 93.
SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
insanların şifayı başka yerde araması,
sağlık turizmi denen olguyu yaratmıştır.
Sağlık turizmi, yılın her zamanına
denk düşen bir yapı arz ettiği için, genellikle yaz aylarına özgü “sezonluk” olarak
düşünülen turistik faaliyetlerden ayrışır.
Çünkü hastalıkların ve hastalıklardan
kurtulma arayışının “sezon”u yoktur.
Sağlık turizmi yaklaşımından hareketle,
mevsimlerin özelliğine bağlı olmayan
turizm faaliyetleri doğru bir şekilde belirlenip sezonluk olmaktan çıkarılırsa ve
bütün bir yıl için planlanır ve uygulamaya
geçirilirse, ülkemizin eşsiz turizm potansiyellerinden son derece önemli iktisadi
kazançlar (örneğin döviz gelirleri) elde
edilmiş olur.11
Türkiye’de Sağlık Turizmi
Türkiye, kendine özgü avantajları
sayesinde kısa sürede önemli bir mesafe
alabilecek düzeydedir. Altyapı sorunlarını gidermiş olması, yeterli ve yetkin işgücü, rekabet edilebilir uygun maliyetler
ve Avrupa-Ortadoğu pazarına yakınlığı
gibi faktörler, Türkiye’yi bu yarışta öne
çıkaracak unsurlar olarak görülmektedir.
Özellikle medikal turizm alanında gelişmeler son derece hızlıdır ve umut verici
düzeye gelmiştir. Termal turizm açısından
bakıldığında Türkiye, dünyanın 7. sırada
jeotermal kaynaklarına sahip ülkesidir.
İleri yaş turizmini de destekleyebilecek
olan sağlık turizmi türünde kat etmemiz
gereken önemli mesafeler bulunmaktadır.12
Şekil 1:Sağlık Turizminde Türkiye’nin Rekabetçilik
Unsurları Şeması
Kaynak: Sağlık Bakanlığı (2012), Türkiye Medikal
Turizmi Değerlendirme Raporu
Sağlık Turizminin Faydaları
Sağlık turizminin ortaya çıkardığı
faydalar somut ve soyut olmak üzere sınıflandırılmıştır. Buna göre;13
Sağlık turizminin somut faydaları:
. Yabancı turistlerden kaynaklanan
gelirler ülkelerin ekonomik refahına katkı
sağlamaktadır.
. Sağlık turizmi, gelişmekte olan
ülkelere, fiyat tarifelerinde gelişmiş ülkelere karşı maliyet avantajı sağlamaktadır.
.Ülkeler
arasındaki
paylaşımını arttırmaktadır.
bilgi
. Ülke içinde veya dışında stratejik
ortaklık sağlamaktadır.
. Ülkeler arasında teknoloji ve bilgi
transferi sağlamaktadır.
. Yabancı hastalara sunulan fırsatlar, kendi ülkelerindeki hastalara da daha
iyi hizmet sunulmasını sağlamaktadır.
Global pazarlama ve tıbbi ticareti sağlamaktadır.
11. Hatice Özkurt, Sağlık Turizmi Tahvilleri, Maliye Dergisi,
2007, s.126.
12. Cemalettin Aktepe, Sağlık Turizminde Yeni Fırsatlar ve
Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları,
İşletme Araştırmaları Dergisi, 2013, s.176-177.
13. Özlem Özer, Cuma Sonğur, Türkiye’nin Dünya Sağlık
Turizmindeki Yeri ve Ekonomik Boyutu, Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, s. 73-74.
3
EVREN GÜMÜŞ
Sağlık turizminin soyut faydaları:
. Ülkelerin global sağlık bakım sunucusu olarak uluslararası kabulünü sağlamaktadır.
. Sosyal ve kültürel deneyimlerin
paylaşılmasını sağlamaktadır.
. Uluslararası ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamaktadır.
.Ülkelere dünya düzeyinde
sağlık bakım hizmeti sunduğu imajını
kazandırmaktadır.
.
.
Rekabet avantajı sağlamaktadır.
Hastane ve destek hizmetler arasında daha iyi koordinasyon sağlamaktadır.
. Kamu ve özel sektör ortaklığı sağlamaktadır.
. Hasta memnuniyetini artırmaktır.
İç Anadolu Bölgesi’nin Sağlık
Turizmi Açısından Değerlendirilmesi
Bu bölgemiz, termal su kaynakları
bakımından en zengin bölgelerimizden
biridir. Ancak, ülkemizin diğer bölgelerindeki termal kaynaklarda olduğu gibi
tesis, uzman personel ve tanıtım bakımından pek çok eksiklikleri bulunmaktadır. Şifalı sular bakımından bölgenin
en önemli merkezi Ankara’dır. Eskişehir,
Niğde ve Sivas’ta da şifalı su kaynakları yer almaktadır. Ankara-Ayaş’taki Ayaş
ve Karakaya kaplıcaları, önemli şifa merkezleridir. Ayaş kaplıcalarının suları, romatizma, şeker ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir. Karakaya kaplıcasının suları
hem içmeye hem de banyoya uygundur.
Asabi rahatsızlıklara, felç ve çocuk felci
hastalıklarının tedavisine iyi geldiği bilinir. Her iki kaplıcada çok modern olmamakla birlikte, yeterli tesisler bulunmak4
tadır. Kaplıcalar ve tesisler daha ziyade iç
turizme hizmet eder.14
Ankara-Haymana kaplıcaları, iki
büyük havuzu ve beş özel banyosu ile
hizmet vermektedir. Ayrıca turizm belgeli konaklama tesisleri de mevcuttur.
Otellerin içinde kaplıca sularının aktığı
banyolar vardır. Kızılcahamam ilçesindeki kaplıcaların suları, içerik ve özellik bakımından kadın ve cilt hastalıkları
ile romatizma tedavisinde, cilde tazelik
vermek, gençleşmek gibi amaçlarla kullanılır. Kaplıca bölgesinde sade ve temiz
tesisler bulunmaktadır. Kızılcahamam
Madensuyu kaynakları, ticari amaçlarla
şişelenip çevre illere pazarlanmaktadır.15
Eskişehir’de Çarşıiçi-Yenicami civarında ve Porsuk Çayı kıyısında, geniş
bir alanı kaplayan kaplıcalar, ülkemizdeki
en değerli kaynak suları arasındadır. Şehirdeki çok sayıda hamam bu kaynakların
sularından yararlanır ve bazı evlere abone
usulüyle dağıtılır. Kaynakların suları romatizmanın yanısıra, bedeni ve zihinsel
yorgunluklar için tavsiye edilir. Eskişehir’de sağlık turizmine hizmet eden kaynaklardan biri olan Sarıcakaya- Sakarılıca Termal Turizm Merkezi: İç Anadolu
Bölgesinde Eskişehir ili Mihalgazi ilçesinde, Eskişehir’e 33 km. uzaklıktadır.
Diabet, şişmanlık, gut gibi hastalıklarda
kanda birikmiş unsurları, bu arada şeker
ve yağları temizler, asit ürik fazlalığının
idrarla atılmasını sağlar, böbrek taşlarının
büyümesine engel olur.16
Sağlık turizmi bakımından Konya’nın imkânları fazla geniş değildir. En
önemli termal kaynak, Ilgın Termal Turizm Merkezi’dir. Ilgın Termal Turizm
Merkezi, şehir merkezine 88 km. uzaklıktadır.17
14. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim
Yayınları 2. Baskı, 2006, s.170.
15. www.ankara.gov.tr
16. www.eskisehir.gov.tr
17. www.konya.gov.tr
SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
Aksaray’da termal turizm denilince Ziga Kaplıcaları akla gelir. Aksaray’a
35 km. mesafede Ihlara yolu üzerindedir.
Başta romatizma hastalıkları olmak üzere metabolizma bozuklukları, sindirim
sistemi hastalıkları, deri hastalıkları, göz
hastalıkları ve kadın hastalıkları ile nevralji, nefrit ve kırık çıkık vakalarına iyi
gelmektedir.18
Niğde’deki Kokarca kaplıcalarının
suları kükürtlü ve radyoaktivitesi yüksektir. Vücut çıbanları ile saç dökülmelerine
iyi geldiği söylenmektedir. Niğde Çiftehan
Kaplıcaları’nın suları romatizma, bel ağrıları ile cilt hastalıklarına iyi gelir. Konaklama tesisleri yönünden yetersizdir.
Çiftehan Kaplıcası, Niğde’ye 80 km.
uzaklıktaki Çiftehan kasabasındadır. Hem
banyo hem de içme türlerine elverişli olan
kaplıca sularının, romatizma, sinirsel hastalıklar, deri, kadın hastalıkları, beslenme
bozukluğu gibi hastalıklara olumlu etkisi
bulunmaktadır. Kaplıca merkezinde tesisler modern ve büyük kapasitelidir.19
Sivas- Kangal Balıklıgöl kaplıcası
çeşitli deri hastalıkları ile yaraların tedavisinde etkilidir. Kaplıca gölünde bulunan balıklar, banyo alan insanların vücutlarındaki yaraları temizleyerek tedavi
ederler. Sivas’taki Karatay ve Ulaş Kaplıcaları’nın otel ve tesisleri bulunmaktadır. Kangal Balıklı Kaplıca: Sivas’a 96
km. Kangal ilçesine 13 km. uzaklıkta ve
Kangal’ın kuzey doğusunda Kavak deresi
vadisindedir. Kaplıca suyunda en büyüğü
10 cm boyunda olan binlerce küçük balık
yaşar. Balıklar yaraları temizleyerek vücuttaki sivilce, yara, egzama, sedef gibi
cilt hastalıklarının iyileşmelerine yardımcı olur. Çermik’te yeme-içme ve konaklama tesisleri mevcuttur ve il merkezine 31
km uzaklıktadır. Romatizma, sinir ve adale rahatsızlıklarıyla, kadın, deri ve böbrek
hastalıklarına iyi gelmektedir. Ye
18. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim
Yayınları 2. Baskı, 2006, s.170.
19. www.nigde.gov.tr
me-içme ve konaklama tesisleri mevcuttur. Soğuk Çermik, il merkezine 17 km.
uzaklıkta olup, suyun sıcaklığı 28 derece civarındadır. Kaplıca suyu içildiğinde
mide, bağırsak ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca romatizma
ve sinir hastalıkları tedavisinde de yararlı
olmaktadır. Suşehri, Şarkışla ve Yıldızeli
ilçelerinde de yöre halkına hizmet veren
kaplıcalar bulunmaktadır.20
Nevşehir’de sağlık turizmi açısından bulunan termal kaynaklar şunlardır:
Ürgüp İçmece ve Kaplıcası ile Nevşehir- Çorak ve Karakaya İçmeleri. Ürgüp
İçmece ve Kaplıcası, ilçe merkezinin 5
km. doğusunda bulunmaktadır. Kaplıca suyunun ısı derecesi 14 derece olup,
tuzlu, kokusuz, gazsız sular grubundan
sayılmaktadır. Deri hastalıklarının tedavisinde su banyosundan ve kaynağın az ilerisindeki kükürtlü çamurdan yararlanılır.
Nevşehir- Çorak ve Karakaya İçmeleri:
Nevşehir- Avanos Karayolu üzerindeki
bu içmelerden; Çorak İçmesi il merkezine 5 km., Karakaya İçmesi de 13 km.
uzaklıktadır. Alkali düzeyi yüksek, tuzlu
ve bikarbonatlı olan Çorak suyu, içme
olarak değerlendirildiğinde sindirimi
kolaylaştırıcı etki yapmaktadır. Sodyum
bikarbonatlı ve alkalik sulardan olan Karakaya İçmesi de mide ve bağırsak rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.21
Yozgat-Sorgun Kaplıcası: Sorgun
ilçesine 2 km. mesafede, Yozgat- Sivas
Karayolu üzerindedir. İl Özel İdare Müdürlüğü’nce yaptırılan kaplıca ve motel
faaliyettedir. Diğer sıcak su alanlarının
kapladığı sıcak alana göre daha geniş
bir sıcak alana sahip olan Sorgun sıcak
su alanı, ilçenin yerleşim alanının doğu
sınırlarından başlayıp Yeniçeltek Açık
Kömür İşletmesi’ne kadar devam etmektedir.22 Yozgat-Yerköy Kaplıcası: Yerköy
ilçesinde Ankara- Yozgat Karayolu’nun
20. www.sivas.gov.tr
21. www.nevsehir.gov.tr
22. www.turizm.gov.tr
5
EVREN GÜMÜŞ
7. kilometresinde olup, Yozgat iline uzaklığı 47 km dir. Yapılan kimyasal ve fiziksel analizler sonucu klorürlü sülfatlı sular
grubundan olduğu tespit edilen bu suyun
bilinen en belirgin özelliği cilt hastalıkları
ile romatizmal hastalıkları iyileştirici etkisinin olmasıdır.23
Kayseri’de Bayramhacı ve Tekgöz Kaplıcası ile Kırşehir’de Terme ve
Karakurt Kaplıcaları çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılır. Kayseri’ye 33
km. uzaklıkta Kocasinan ilçesi Yemliha
kasabasında bulunan Tekgöz Kaplıcaları’nda, biri erkek biri kadın olmak üzere
iki havuz mevcuttur. Kaplıcanın 43 derece sıcaklığındaki suyu; romatizma, deri,
solunum yolu, böbrek ve idrar yolları ile
kadın hastalıklarının tedavisinde yararlı
olmaktadır.24
SONUÇ VE ÖNERİLER
İç Anadolu Bölgesi’nde sağlık turizminin geliştirilmesi için şunlar
önerilebilir:
. Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde termal ve kaplıca turizmiyle ilgili birimler kurulmalı ve
bölgenin potansiyeli değerlendirilmelidir.
.Hem ulusal hem de uluslararası
düzeyde tanıtım ve pazarlama çalışmaları yapılmalı ve bu çalışmalar devlet tarafından desteklenmelidir. Sağlık turizmi
alanında yapılan kongre, fuar ve konferanslara ilgi gösterilmeli ve bu tür organizasyonlar tutundurma faaliyetleri açısından fırsat bilinmelidir.
. Sağlık turizmi alanında faaliyet
gösteren işletmeler, tur operatörleri ile
bağlantılar kurarak özellikle yurt dışına
yönelik pazarlama faaliyetlerini artırmalıdırlar.
23. www.yozgat.gov.tr
24. Burhanettin Zengin, Turizm Coğrafyası, Sakarya, Değişim
Yayınları 2. Baskı, 2006, s.171.
6
. Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarına, Orta Doğu ülkelerine ve Türk
Cumhuriyetleri’ne yönelik pazarlama
stratejileri geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
. Bu sektörde çalışan insanlar mesleki örgütler kurmalı ve bütünleşik pazarlama faaliyetlerinde bulunmalıdırlar.
. Tesisler, devlet tarafından hem finansman, hem yabancı dil bilen personel,
hem de sağlık personeli açısından desteklenmelidir. Sağlık personeli çalıştırılması
hakkındaki kaplıca yönetmeliği hükümleri Sağlık Bakanlığı tarafından titizlikle
uygulanmalıdır.
. Bölgedeki tesislere belediyeler tarafından özellikle alt yapı alanında gerekli destek sağlanmalıdır.
. Termal tesislerin yapımında dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar vardır. Kaplıcalar bir klinik otel veya
dinlenme tesisleri gibi değil, Kültür ve
Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı
kurallarına uygun olarak projelendirilmeli, hekimi, iktisatçısı, plancısı, mimarı
ve yapımcısı ile komple bir düşüncenin
uygulanması şeklinde olmalıdır. Buna paralel olarak, tesislerde çalışacak personellerin turizm eğitimi yanında, sağlık, gıda
ve psikoloji konularında eğitim almış olmaları gerekmektedir.
SAĞLIK TURİZMİ: İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
KAYNAKÇA
www.nigde.gov.tr
AKTEPE; C. (2013), Sağlık Turizminde Yeni
Fırsatlar ve Türkiye’de Yerleşik Sağlık İşletmelerinin Pazarlama Çabaları, İşletme Araştırmaları Dergisi.
www.sivas.gov.tr
AYDIN; D. (2012), Sağlık Turizmi Türkiye’de En Hızlı Gelişen Hizmet Sektörüdür,
T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı
www.turizm.gov.tr
www.yozgat.gov.tr
AYDIN; O. (2012), Türkiye’de Alternatif
Bir Turizm; Sağlık Turizmi, KMÜ Sosyal ve
Ekonomik Araştırmalar Dergisi
AYDOĞAN; K. ( 1982), Türkiye’nin Genel
ve Turizm Coğrafyası, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara.
ÖZER; Ö. & SONĞUR; B. (2012),
Türkiye’nin Dünya Sağlık Turizmindeki
Yeri ve Ekonomik Boyutu, Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Burdur.
ÖZKURT; H. (2007), Sağlık Turizmi
Tahvilleri, Maliye Dergisi, Ankara.
ŞENOL; F. (2011), Turizm Coğrafyası ve
Dünya Kültürel Mirası, Detay Yayıncılık,
Ankara.
ÜNAL; A. & DEMİREL; G. (2011),
Sağlık Turizmi İşletmelerinden Yararlanan
Müşterilerin Beklentilerinin Belirlenmesine
Yönelik Bolu İlinde Bir Araştırma.
ZENGİNGÖNÜL; O & EMEÇ; H. & ESER;
D & BİNGÖL; P. ( 2012), Sağlık Turizmi: İstanbul’a Yönelik Bir Değerlendirme, Ekonomistler Platformu.
ZENGİN; B. (2006), Turizm Coğrafyası, Değişim Yayınları, Sakarya.
www.ankara.gov.tr
www.eskisehir.gov.tr
www.konya.gov.tr
www.nevsehir.gov.tr
7
MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ ve OBJELERİ
İ. UMUT ÇELİK*
ÖZET
Lanetin ve bedduanın bir varyasyonu olarak kurgulanabilen kötü bakış,
kem göz ya da nazar, Anadolu inançlarının ve mitolojisinin önemli bir bileşenini
oluşturmaktadır. Anadolu inanç motiflerinden nazar ve kem göz bir korunma
güdüsünü ve beraberinde de korunma
objelerini oluşturmuştur. Nazarın canlılar üzerinde hastalık ya da yaşamsal faaliyetin sonlanmasına, cansız varlıklarda
ise kırılma, bozulma ya da yıkılma gibi
sonuçlar doğurduğuna inanılmaktadır.
İnsanın korunma, barınma ve mahremiyet ihtiyacıyla beraber doğan ve binlerce
yıldır devam eden bir mekân oluşturma
halidir mimari. Bu eylemliliğin ve yerleşimin ilk nüvelerini gördüğümüz Anadolu
coğrafyası ise bu serüvenin en önemli
merkezlerindendir. Yaşamsal sürekliliğini sağlıklı bir şekilde ve en az tehlikeyle
sürdürmek amacıyla tılsımlara başvuran
insan, aynı süreci barınma mekânlarında
da kullanmaya ihtiyaç duymuştur.
Bu makalede, antik dönemde duvarlara çizilen ve kazılan koruyucu muskaların ya da tılsımların günümüzdeki yansımaları değerlendirilmektedir. Çalışmada,
Antakya’da bulunan kemgöz mozaiği,
koçboynuzu, kaplumbağa kabuğu vb. koruyucu olduğu düşünülen tılsımların kullanımı ve anlam dünyası görsel malzeme
eşliğinde anlatılmaktadır. Bu çalışmada
özellikle Osmanlı’nın cami mimarisinde
kullanılan minareler üzerinde durularak,
minarelerin külah altındaki sırasında bulunan firuze renkli çini bezemelerin bir iyi
şans tılsımı olarak bulundurulduğu savunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Minare, korunma, çini, tılsım.
GİRİŞ
Tarih boyunca farklı disiplinlerden
bilim insanları, insan denilen canlıyı tanımlamaya çalıştı. İnsan düşünüyordu,
planlıyordu, elini kullanıp doğayı ve nesneleri şekillendirebiliyordu. Bunlar genel
olarak kabul görmüş olan ve insan denilen varlığı diğer canlılardan ayıran en
genel farklılıklar ya da kimilerine göre
üstünlüklerdi. Rasyonel aklı kılavuz edinen insan, bilimsel ilerlemelere imza attı,
üretti ve belki daha da fazlasını tüketti.
Bilimsel bilgi ve insan için yapılan
araştırmalar teknolojiye evrildiği anda ise
sorunlar çıkmaya başladı. Modern insan
daha çok verim istedi, nüfus arttı, enerji
gereksinimi fazlalaştı. 21. yüzyıl veya milenyum çağı olarak tanımlanan günümüze
gelindiğinde ise, tüketim çılgınlık çıtasını
fersah fersah aştı ve öyküsünü kaybetti.
Sadece nefes alan bir organizmaya dönüşmüş insanların çoğunlukta olduğu bir
ülke ve dünya hâli ortaya çıktı.
KORUNMA, SEMBOLİZM VE
MİMARİ GELENEK
İnsanın en önemli özelliklerinden
birisi onun sembol üreten bir varlık olmasıdır.1 İnsan denilen sosyal varlığın
en belirgin anlam haritalarıdır semboller.
Bu sembollerin en çok kullanılanlarından
olan ve bin yıllardan beri tüm insanlık
coğrafyasında ifade olmuş sembollerden
biri “nazar”dır. Lanetin ve bedduanın bir
varyasyonu olarak kurgulayabileceğimiz
nazar ya da kemgöz Anadolu inanç ve mitolojisinin önemli bileşenlerinden birisi
olmuştur. Modern tıp biliminin gelişme
*T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon
Programı Öğretim Görevlisi
1. Ernest Casirer, İnsan Üzerine Bir Deneme, Y.K.Y. İstanbul,
1997
9
İ. UMUT ÇELİK
sinden önceki sağlık tanımının en önemli
nesnesi olan nazar, Arapça enzar fiilinden
türetilmiştir. Nazar kelime anlamı olarak,
bakmak ve bakış anlamlarına gelmektedir.2 Halk inanışındaki nazar kavramına
göre ise bazı insanların gözlerinden yayılan kötü enerji manyetik bir etki alanı
yaratmakta ve bu negatif enerji canlılarda
ya da nesnelerde olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Kemgöz olarak da adlandırılan bu bakışın canlılarda hastalığa ya
da yaşamsal faaliyetin sonlanmasına, cansız varlıklarda ise bozulma, kırılma ya da
yıkılma gibi sonuçların doğmasına neden
olduğuna inanılmaktadır. Eski Mısır’da
Horus’un gözü, eski Yunan’da içki kâseleri, kylikslerin üstünde yer alan göz
olarak karşımıza çıkan bakış sembolizmi, öncesi ve sonrasıyla günümüze kadar
gelmeyi başarabilmiş bir halk inanışıdır.
Bu inanç doğrultusunda nazara uğrayan
kişinin ya da nesnenin kurtulabilmesi için
nazarlık, tılsım ya da muska bulundurması gerekmektedir.3 Tüm bunlar, beraberinde bir korunma ritüelini ve üretimini
şekillendirmiştir.
İnsanlık öyküsünün yaşandığı tüm
coğrafyalarda ve zaman dilimlerinde nazar sembolizmine rastlamak mümkündür.
Fakat biz burada bu öykünün yaşandığı en
önemli alanlardan biri olan Anadolu’dan
söz etmek istiyoruz. Hititlerin kullandığı
yapı ritüelleri ve adaklarından, Antakya
Kemgöz Mozaiği’ne (Resim1), Bizans’ın
kullandığı koruyucu tılsımlardan Osmanlı anlam dünyasında duvarlara çizilen
karelere (Resim 2) ve günümüzün İ.M.Ç
bloklarında Eren Eyüboğlu’nun mozaik
panosuna kadar Anadolu öyküsünün tüm
zaman dilimlerinde karşılaşılan bir sembol olmuştur nazar ya da kemgöz.
Günümüzde etrafının büyük sitelerle ve yüksek binalarla çevrelenmediği
2. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Aydın Kitapevi,
İstanbul, 1993, s.811.
3. Eker, Ahmet, Kayseri ve Çevresinde Nazar İnanç ve Uygulamaları, Kayseri Erciyes Ün. Sos. Bil. Enst. Yayınlanmamış
Y. Lisans Tezi, Kayseri, 2000
10
yaşam alanlarında rastlamak mümkündür
bu tılsımlara. Anadolu’da yaygın olarak
kapının üzerine asılan bir at nalı, boynuz
ya da kaplumbağa kabuğunun nazarı önlediğine inanılır. (Resim 3, 4) Diğer bir
Anadolu inanışına göre ise evlerin bir
bölümü tamamlanmadan bırakılır bunun
sebebi ise evini tamamlayanın dünyadaki
işlerini de tamamladığına inanılmasıdır.4
Bir başka koruyucu tılsım ise Maşallah
ve Mührü Süleyman’dır. Özellikle günümüzde çok farklı anlam dünyalarına karşılık gelen bu sembolizmin ortak kullanıldığı mekânlara rastlamak ortak yaşamı
oluşturmak için kullanılabilecek veriler
olmalıdır. (Resim 5-9)
Kemgöz ya da nazara karşı kullanılan koruyucu nesneler, formları dışında
bir renk sembolizmi de taşımaktadırlar.
Özellikle gündelik hayatta çok sık kullanılan nazar boncukları ve nazar boncuklarına hâkim olan mavi renkten bahsetmek
istiyoruz. Genel anlamda tanımlamaya
çalışacağımız bu renk sembolizmi araştırmanın esasını oluşturan külah altı ile minarenin birleştiği petek kısmındaki mavi
çini kuşağını yorumlamayı kolaylaştıracaktır.
İnsanları ya da nesneleri koruyucu
etkisi olduğu düşünülen mavi oldukça
geniş bir coğrafya ortak bir anlam yaratabilmiştir. Mısır’da gökyüzünü ve Nil’i
simgeleyen mavi Gök tanrı inancına sahip Orta Asya Türkleri içinde tılsımlı
bir renkti.5 Kemgözden yayılan olumsuz
enerjiyi önlemek için mavi rengin ve özellikle boncuklarla beraber kullanılan mavinin etkili olduğuna inanılıyordu. Bizim
savımız için bir veri olabilecek anlatıya
göre Cengiz Han babasından kalan mavi
bir bardaktan su içer ve bunun kendisini
koruduğuna inanırmış.6
4. Yüksel Sayın, Anadolu Geleneksel Konut Mimarisinde
İnanç Faktörü, Sanat ve İnanç/2 , M.S.G.S.Ü Türk Sanat Tarihi
Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul, 2004, s.291-296.
5. Eker, a.g.e., s.36.
6. Eker, a.g.e., s.40.
MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ
Türklerde yaygın bir inanışa sahip
olan bu renk sembolizmi Selçuklular için
de önemli bir uygulama olmuştur. Yaklaşık 300 yıl hüküm süren Anadolu Selçuklu uygarlığının temsilinin en önemli
verilerinden birisi mimaride kullanılan
görkemli çini işçiliğidir. 13. yüzyıl Anadolu Selçuklu mimari kurgusunda iç ve
dış cephede çini uygulama sırlı tuğla ile
birlikte güçlü bir bezeme elemanı olmuştur.
Kişinin Tanrı önünde İslami
kurallara göre ibadet etmek için toplandığı yer olarak tanımlanan cami farklı
zaman ve coğrafyalarda kendine özgü
mimari özellikler taşımıştır. İnanç yapılarının salt ibadet merkezleri olmadığı,
temsilcisi olduğu uygarlığın ve toplumun
bir yansıması olduğu düşünülmelidir.
İnancın ve sosyal hayatın iç içe olduğu
Orta Çağ dünyasındaki siyasal konumlanışları da bu bütün içerisinde değerlendirmek gerekir. İslam özelinde değerlendirildiğinde eserin banisi yaptırdığı üretimle
inancını ve statüsünü yaşatmak istemiştir.
Mimari anlamda güçlü ve gösterişli bir
yapı, böyle bir isteği gerçekleştirmek için
en ideal üretimdir.
Bu inanç kompleksinin bir bölümünü ise asıl işlevi inananları namaza
çağırmak olan “minare” oluşturmaktadır. Minareler ve kubbeler, bulundukları
cami mimarisinin ilk izlenimi açısından
en göze çarpan öğelerdir. Biçim ve form
olarak zaman içerisinde oldukça değişim geçirmiş olan minareler de böyle bir
ikili anlam oluşturmaktadır. Klasik minare tasviri kaide, papuç, gövde, şerefe,
petek, külah ve alemden oluşmaktadır.
Oleg Grabar’ın minarelerin formunun,
sayısının ve bezemesinin yarattığı siyasi,
toplumsal ve kişisel prestij işlevinin, ibadetten daha baskın olduğuna dair görüşü
değerlendirilmelidir.7
7. Oleg Grabar , İslam Sanatının Oluşumu, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, s.80-84.
Minare bu işlevleri ve anlam dünyası
açısından Anadolu Selçuklu mimarisi için
önemli bir üretim olmuştur. (Resim10-12)
Minarede kullanılan yoğun sırlı tuğla ve
çini programı düşünüldüğünde ibadetle
beraber dünyevi olana dair de bir ileti bulunmaktadır. Bu anlam dünyasında inanç,
gösteriş ve korunma duyguları iç içedir.
Bu zengin çini bezeme minarelerde sırlı
tuğla ve özellikle firuze renkli çini bezemeleriyle göstermiştir. Anadolu Selçuklu minarelerinin çini süsleme pratiği ve
zenginliği 14.ve 15. yüzyıllarda Beylikler
dönemiyle beraber bir gerileme evresine
girmiştir. Osmanlı’da ise yavaş yavaş yok
olmuştur. İznik Yeşil Cami bu kullanımın
görüldüğü örneklerden biridir. (Resim 13)
Osmanlı Devleti’nin siyasal, ekonomik
ve kültürel anlamda dünya ölçeğinde bir
güç olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda mimaride de buna paralel bir gelişim izlenmektedir. Özellikle Mimar Sinan tarafından
zirveye taşınan Klasik Osmanlı dönemi
mimarisi bu atmosferin ürünüdür. Bu tablo içerisinde cami minarelerinin kurşunla
kaplı olan sivri külahının minare gövdesi
ile birleştiği petek bölümünde kullanılan
küçük sivri kemerli nişler içerisindeki
bir sıra mavi çininin bir koruyucu tılsım
olarak kullanıldığı düşünülmektedir.8
Tüm ibadet mekânlarında olduğu
gibi camiler de ilahi bir alan olarak zaten
Tanrı tarafından korunmalıydı. Bu anlamda neden bir ilave korunma ihtiyacı olsun
sorusu sorulabilir. Fakat yaşanan savaşlar,
yer olayları ya da doğal afetler bu yapılara zarar verebiliyordu. Cami kompleksi
içerisindeki minareler ise bu müdahalelerden en çok etkilenen mimari elemanlardır. Olası bir depremde ya da yıldırım
düşmesinde ilk zararı gören minareler
belki de bir ikinci korunma inancına ihtiyaç duymuştur. Minarede kullanılan bu
tek sıra çini programının oldukça sade olması Selçuklu gösteriş ifadesinden farklı bir ifade olduğunu düşündürmektedir.
8. Eyice, Semavi, 14/3/2008 tarihinde yapılan bir söyleşi.
11
İ. UMUT ÇELİK
Sembolizmin oldukça güçlü olduğu ve
sosyal yaşamı şekillendirdiği çağlarda
yaşanan topraklardaki zengin ve sürekliliği olan kültürel devamlılığın önemli olduğunu düşünmekteyiz. Pagan inancından
tek tanrılı dinlere tüm inanç yapılarının
izlerinin görülebildiği Anadolu insanının
bu taşıyıcılığı yapması çok olağan görülmelidir.
Bir tılsımlar kenti olarak da nitelendirilebilen İstanbul, çalışmamızın asıl
bölgesini oluşturmaktadır. İstanbul kenti
tarihsel serüveni içerisinde tüm bu sembolizmi bünyesinde barındırmış ve farklı
iktidar dönemlerinde korunma ritüelleri
oluşturmuştur.9 Fatih Sultan Mehmed’in
kenti aldıktan sonra yapılan ilk uygulamalardan biri Hristiyan dünyası için önemli
bir mabet olan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesiydi. Genel kabul İstanbul
Ayasofya’da kullanılan ilk minarenin ahşap olarak inşa edildiğidir. Günümüzde
görülen tuğla minare, bazı bilim insanları
tarafından Fatih devrine tarihlendirilse de
S. Eyice bu minarenin II. Beyazıd devrinde yaptırıldığını düşünmektedir.10 Yapının
güneydoğusunda bulunan yivli minarenin
ise Mimar Sinan tarafından inşa ettirildiği
düşünülmektedir. Kuzeyde bulunan diğer
iki minarenin ise Sultan II. Selim tarafından kurgulandığı ve Sultan III. Murat
tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. İlk
iki minarenin zaman içerisinde değişim
geçirdiği bilinmektedir. Özellikle 1894
depreminde zarar görmüşler ve yenilenmişlerdir. Ayasofya’nın Sultan III. Murat
tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan diğer
iki minaresinin ise orijinal olduğu düşünülmektedir. Sivri külahla örtülü her iki
minarenin petek bölümünde küçük nişler
içerisinde bir sıra mavi çini bulunmaktadır.
(Resim14) Süslemenin yanı sıra bir tılsım
olarak da kullanıldığını düşündüğümüz
çiniler minarelerin geçirdiği değişimin de
tanıkları olmaktadırlar.
9. Bu çalışmada Prof. Dr. Semavi Eyice ve Dr. Aygün Ülgen’in
düşünceleri yol gösterici olarak değerlendirilmiştir.
10. Aygün Ülgen, Klasik Devir Minareleri, Alfa Basım Yayıncılık, İstanbul , 1996, s.17.
12
Diğer bir yapı örneği de Süleymaniye Külliyesi’dir. (Resim15) Külliyenin bir
birimi olan Cami dört minareye sahiptir.
Minarelerin ikisi üçer diğer ikisi isi ikişer
şerefelidir. Yapının resmedildiği minyatür
ve gravürlerde görülen tüm minarelerin
külah altında bulunan bir sıra mavi çini
tespit yapmak için önemli veriler sunmaktadır. (Resim16-20) Günümüzde iki
şerefeli minarelerden soldakinin petek
bölümünde girlandlar görülmektedir.
Aynı şekilde üç şerefeli minarelerinden
soldakinin üzerinde de girlandlar görülmektedir. Bu girlandlar minarenin sonradan tadilat geçirdiğinin göstergesidir.
Bunun dışında kalan iki minaresi ise orijinal kurulumu korumuştur ve klasik üslup
çinileri muhafaza etmektedir.
Sultanahmet Camisi de sahip olduğu
altı minaresiyle beraber, uzaktan bakışta
görsel bir keyif yaratmaktadır. Konumuz
olan mavi çinilere yalnız bir minarede
rastlanmaktadır. Kıble duvarının sol köşesinde bulunan minarenin 1955 yılında
yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Bu
inşa sırasında çiniler tekrar kullanılmıştır.
Fakat diğer minarelerde çini hattına rastlanmamıştır. Bu minarelerin daha önceki
yıllarda müdahale gördüğü düşünülmektedir. Ayrıca yapının ilk kurulumunda
minareler için çini sipariş edildiğine dair
kayıt Caminin inşaat defterlerinde yer
almaktadır.11 Son olarak Eminönü Yeni
Cami örneğini incelendiğinde iki minare
görülmektedir. (Resim 21) Sivri külahlı
ve üçer şerefli olan minarelerin petek kısmında bu çini hattı görülmektedir.12
SONUÇ
Osmanlı mimarisinin klasik devrinde inşa edilen minarelerde bulunan bu
çini bezemenin bir süsleme özelliği olmasının yanında tılsım işlevi görmesi için de
yapıldığını ileri sürülebilir. Süleymaniye,
Yeni Cami, Sultanahmet, Edirne Seli11. Ülgen, a.g.e.,s.215
12. Ülgen, a.g.e.,s.217
MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ
miye Camii ve İstanbul Ayasofyası’nın
minarelerinde bu uygulamadan örnekler
bulunmaktadır. Bir ön çalışma olarak değerlendirilmesi gerektiğine inandığımız
bu savın, daha tutarlı bir şekilde tanımlanması için daha geniş ve ayrıntılı bir
incelemenin yapılması gerektiği bir gerçektir. Dönem kaynakları ve kronikleri
tarandığında daha geçerli verilere ulaşılabilecektir.
KAYNAKÇA
CASİRER, E. (1997), İnsan Üzerine Bir
Deneme, Y.K.Y. İstanbul
DEVELLİOĞLU, F. (1993), Osmanlıca-Türkçe Lügat, Aydın Kitapevi, İstanbul
Resim 1. Antakya Arkeoloji Müzesi Kemgöz Moziği
M.S. 2. Yüzyıl
EKER, A. (2000), Kayseri ve Çevresinde
Nazar İnanç ve Uygulamaları, Kayseri Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Y.Lisans Tezi, Kayseri
GRABAR, O. (1988), İslam Sanatının
Oluşumu, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul
SAYIN Y. (2004), Anadolu Geleneksel Konut Mimarisinde İnanç Faktörü, Sanat ve
İnanç/2, M.S.G.S.Ü Türk Sanat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul
ÜLGEN, A. (1996), Klasik Devir Minareleri, Alfa Basım Yayıncılık, İstanbul
Resim 2. Tılsımlı Olduğuna İnanılan Bir Duvar Motifi
.
13
İ. UMUT ÇELİK
Resim 3. Kapı Üzerinde At Nalı (Balat)
Resim 5. Mührü Süleyman ve Maşallah (Balat)
Resim 6. Gül Camii- Kalem İşi Mührü
Süleyman
Resim 4. Kapı Üzerinde Boynuz (Balat)
14
MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ
Resim 7. Gül Camii Kalem İşi Mührü Süleyman
Resim10. Konya İnce Minareli Medrese
Resim 8. Balat’ta Bir Bina Üzerinde
Maşallah
Resim 9. Bina Cephesinde Maşallah
(Balat)
Resim11. Sivas Çifte Minaresi-Sırlı
Tuğla Yüzey
15
İ. UMUT ÇELİK
Resim 12. Sivas Ulu Camii Minaresi
Resim 15. Süleymaniye Camii Minaresi
Külah Altı Turkuaz Çini Kullanımı
Resim 13. İznik Yeşil Camii Minare Detay Sırlı Tuğla Kullanımı
Resim 14. İstanbul Ayasofyası Minaresi
Külah Altında Turkuaz Çiniler
Resim 16. Peter Coeck of Aeist,Süleymaniye Gravürü
16
MİMARİDE KULLANILAN KORUMA MOTİFLERİ VE OBJELERİ
Resim 20. A.g.e Minare Detay.
Resim17. Nakkaş Osman’ın Minyatürü
Surnâme-i Hümayun,Topkapı Sarayı
Kütüphanesi.
Resim18. Nakkaş Osman a.g.e.
Resim 21. Yeni Cami Minareleri
Resim 19. Mimar Sinan ve Tezkiret-ül Bünyan
MTV Yayınları, s.92-93.
17
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA
KADIN İMGESİ VE BEDENİN NESNELEŞTİRİLMESİ
EVİN DOĞAN* EDA CERİT**
ÖZET
Medya, toplumdaki güç ve hâkimiyet ilişkilerinin onaylanması, meşrulaştırılması, dönüştürülmesi, yeniden
yapılandırılmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Egemen söylemin yenilenmesini ve süreklileştirilmesini sağlayan
medya, özellikle ataerkil söylem ve cinsiyetçi yaklaşımlarla kadın bedenini metalaştırmakta ve tüketim nesnesi hâline
getirmektedir. Medya metinlerinden biri
olan sağlık haberleri de, cinsiyetçi yaklaşımın ve egemen erkek söyleminin yansımalarını içermektedir. Özellikle sağlık
haberlerinde kullanılan fotoğraflar, kadın
bedeninin metalaşma düzeyini ve tüketim
nesnesi hâline getirilmesini ortaya koymaktadır.
Çalışma geleneksel ve yeni medyada
sağlık haberlerine odaklanarak, k adın
bedeninin sunumuna ve cinsiyetçi yaklaşımların temsiline dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Sağlık haberlerinde metinler
ve fotoğrafların sunumunun analiz edildiği çalışmada, sağlık haberlerinin yeniden
ele alınması ve cinsiyet eşitliği perspektifinden hareketle yeniden kurgulanması
gerektiği ortaya konulmaktadır.
1. GİRİŞ
Medya ve kadın konusu çeşitli
akademik araştırmalara konu olmuş ve
Avrupa ile Amerika’da 1970li yıllardan
sonra cinsiyet üzerine yapılan araştırmaların çoğalması dikkatleri bu konu üzerine yoğunlaştırmıştır.1 Araştırmalarda çoğunlukla medya sektöründe veya medya
* T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Yerel Yönetimler
Programı Öğretim Görevlisi
**T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Grafik Tasarım
Programı Öğretim Görevlisi
1. Dilek İmançer, Medya ve Kadın, Ebabil Yayınları, Ankara,
2006, s.1.
metinlerinde/ürünlerinde kadının temsili
ve yer alış biçimleri incelenmiştir. Medya
metinlerine/ürünlerine dair yapılan araştırmalar, kadın bedenin metalaştırıldığı,
tüketim nesnesi hâline getirildiği ve cinsel obje olarak sunulduğunu ortaya koymuştur. “Sağlık Haberlerinde Kullanılan
Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve Bedenin
Nesneleştirilmesi” başlıklı bu çalışmada
ise, medyada kadın temsilinin özellikle sağlık haberlerinde nasıl kurgulandığı
ve cinsiyetçi bakış açısının fotoğraflarda
hangi biçimlerde yer aldığı irdelenmektedir. Çalışma kapsamında öncelikle medya
alanına dair temel yaklaşımlar ortaya konulmakta ve eleştirel yaklaşımlar referans
alınarak, medya-iktidar ve ideoloji ilişkisi
irdelenmektedir. Kadın bedeninin medyada temsil biçimlerinin tartışıldığı çalışmada, sağlık haberleri odak noktası alınarak
fotoğraf analizleri yapılmıştır. Araştırma
kapsamında rastlantısal yöntem kullanılarak 4 gazete incelenmiş ve sağlık haberleri ile ilgili fotoğraflar analiz edilmiştir.
Amaç gazetelerde yer alan sağlık haberlerindeki kadın imgesinin kullanım biçimlerinin cinsiyetçi bakış açısıyla ilişkisini
ortaya koymaktır
2. MEDYA VE SÖYLEM
Medyada kadınlık, cinsellik, güzellik, incelik ve yaşlanma söz konusu
olduğunda kadın ve kadın bedeni tüketim malzemesi olarak öne çıkmaktadır.2
Medyada, kadına yüklenen rol ve anlam
toplumsal cinsiyetçi yaklaşımıyla yeniden kurgulamakta ve üretilmektedir.
Cinsiyetçi/eril söylem medya aracılığıyla
toplumun gündemine sunulmakta, meşrulaştırılmakta ve süreklileştirilmektedir.
2. Gönül Demez, “Medyada Yeni Sağlık Anlayışları ve Kadın Bedeninin Temsili”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi,
Cilt:9, Sayı:11, Yıl:2012, s.530,
http://www.j-humansciences.com/ojs/index.php/IJHS/article/
viewFile/2083/864, Erişim Tarihi; Haziran 2014.
19
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
Medya ürünleri veya metinlerine ilişkin
yapılan araştırmalar, eril söylemin veya
cinsiyetçi hegemonyanın hâkimiyetine
atıfta bulunmaktadır.
Medyada cinsiyetçi söylem ve eril
yapının anlaşılması için öncelikle “söylem” kavramına dikkat çekmek ve söylemin kapsamını ortaya koymak gerekir.
Söylem toplumsallık süreci içerisinde
dilsel pratikler aracılığıyla tutum ve davranışlar üzerinde etkisi bulunan, toplumsal yaşamın belli değer yargıları etrafında
düzenlenmesini sağlayan araçlardan biridir. Söylem sözcüğünü iletişim olgusunun
parçası olarak kullanan Roman Jakobson,
söylemi iletişime özgü tüm anlatım dillerini kapsayabilen, dahası bunların dışında
kalan olguları da içerebilen bir düşünce
aktarım biçimi olarak ele almıştır.3 Söylem, iletişimin parçası olarak, düşünce
aktarım biçimi, dilsel pratikler aracılığıyla özellikle kitle iletişim araçları veya
medya tarafından topluma sunulan metinlerdir. Söylemin yenilenmesini ve süreklileştirilmesini sağlayan araçlardan biri
olan medya, iktidarın denetim ve kontrol
mekanizmalarından birini oluşturmaktadır. Eleştirel Söylem Çözümlemesi’nin
önde gelen teorisyenlerinden biri T.
Van Dijk’e göre, insanların eylemlerini
denetim altında tutmak, söylemlerini de
denetim altında tutmaktır. Bu yüzden,
toplumda iktidarı kontrol etmenin bir
yolu da yalnızca, bir tür söylemi ya da
eylemi değil, aynı zamanda, metin ya da
konuşma olarak adlandırdığımız spesifik
söylem uygulamalarını da denetim altında
tutmaktır. Bilgiyi, ideolojiyi ve tutumları
denetlemek, insanların eylemlerinden çok
zihinlerini kontrol etmenin garantili bir
yoludur. Bu yüzden, eğer söylemi kontrol
edebiliyorsanız yalnızca gazeteleri değil,
aynı zamanda, muhtemelen okuyucuların
zihinlerini de doğrudan ya da otomatik bir
şekilde olmasa da dolaylı olarak kontrol
3. Dilek Doltaş, “Söylem ve Yazın”, Söylem Üzerine içinde,
Yayına Hazırlayan Ahmet Kocaman, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 3. Baskı, 2009, s.48-49.
20
ediyorsunuz demektir.4
İktidar ve denetim / kontrol
mekanizması olarak işlev gören medyanın
söylemini yansıtan temel araçlardan biri
de haberdir. Bireyden başlayarak toplumu
etkileyebilecek şekilde gündem oluşturabilen haber, gerek içerik gerek biçim açısından düşünsel ve davranışsal yapı üzerinde etkili olabilmektedir. Rızanın İmalatı
adlı eserlerinde haber medyası üzerinde
duran Chomsky’e göre, medyanın önemli
bir bölümü ve diğer ideolojik kurumlar
genel olarak mevcut iktidarın algılamaları
ve çıkarlarını yansıtan niteliktedir.5 Bilgi
verme ve ikna etme amacında olan haber,
normal- anormal, doğru-yanlış, kabul-ret
gibi ölçütler sunmakta ve bu ölçütler çerçevesinde insanın düşün dünyası veya
davranış yapısı üzerinde etkide bulunabilmektedir. Haber, insanların gelecekleri ile
ilgili kararları almakta, öteki insanlar ve
çevreyle ilişkiler kurmakta, dünyayı algılamakta, en önemli unsuru oluşturan bilgilerdir.6 Haber insanın yaşadığı siyasal,
ekonomik, toplumsal ve kültürel ortamı
veya gerçekliği yeniden kurgulamakta ve
süreklilik kazanması için gerekli verileri
sunmaktadır. Bireyi de aşarak toplumsalı
etki alanına alan haber, toplumu yeniden
tanımlamakta veya konumlandırabilmektedir. Toplum, kendi kimliğini, varoluş
bilgisini edinmektedir, kendi gerçeği üzerinden karşılıklı olarak bir müzakereye
girmektedir.7
2.1 MEDYA, NORMALLİK VE
DIŞLANAN BEDENLER
Medyanın, haberler aracılığıyla
okura/izleyiciye sunduğu mesajlardan
biri “normallik” veya “ideallik” söylemidir. Düşünce ve duygu yapısının yanı sıra
4 T. Van Dijk, “Söylem ve İktidar”, Nefret Suçları ve Nefret
Söylemi içinde, Çev: Pınar Uygun, Uluslar arası Hrant Dink
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010, s.12-13.
5. Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Çev; Abdullah Yılmaz,
Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.23.
6. Atilla Girgin, Yazılı Basında Haber ve Habercilik Etiki, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2000, s. 77.
7. Bengü Ertan, Televizyon Haberlerinde Magazinleşme, Radyo Televizyon Üst Kurulu Uzmanlık Tezi, Ankara, 2011, s.13.
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
bedenler de normallik ve ideallik söylemi üzerinden kurgulanmaktadır. “Normal
beden” olarak “genç, güzel, yakışıklı,
bakımlı, zayıf ve sağlıklı” vurgusu öne
çıkmakta, bu bedenlerin dışındakiler ise
kusurlu veya eksik olarak nitelendirilmektedir. Normal beden ölçütüne sahip
olmayanlar, sadece bedenleriyle değil,
karakterleriyle de kusurlu görülmektedir.
Genetik miras, sosyal sınıf, çevre kirliliği
gibi faktörlerden bağımsız bireysel çabayla erişilebilecek bir durum gibi sunulup, algılanmaktadır.8 Örneğin, “Sağlıklı
Yaşamak İçin! Yeşil Kahve” veya “Kilo
almamak elinizde”9 gibi haberler bireysel
çaba veya tüketilen ürünlerle birlikte sağlıklı, normal bedene ulaşılabileceği mesajı vermektedir. Normal bedene yani ideale
ulaşılması için perhiz, diyet, estetik ameliyat, bakım kürleri, cilt bakımı, zayıflama, saç kesimi, moda gibi bir dizi reçete
sunulmakta, bedenler üzerinden tüketim
araçları ve malzemeleri kurgulanmaktadır. Aslında bedenin kendisi dahi tüketimin nesnesi hâline dönüştürülmektedir.
Çeşitli bedensel özellikler, “normal”in dışındaki ölçüler ve hastalıklar,
sosyal dışlanmaya maruz bırakılmaktadır.
“Verem hastası her öksürük ile 3500 bulaştırıcı parçacığı etrafa saçıyor”, “Verem hastasıyla aynı ortamdaysanız risk
altındasınız”10, “AIDS’li hayat kadınları Atina’ya korku saldı”, “Şizofren
anne ailesini bıçakladı”11, “Karadeniz’de
AIDS tehlikesi”12, “ABD’de ‘Hepatit C’
sapığı!”13 başlıklı haberler, medya söyleminin ötekileştirici, ayrıştırıcı niteliğine
örnek olarak gösterilebilir. Hastalıklar
ve ideal olmayan bedensel özelliklere
8. Arus Yumul, Ötekiliği Bedenlere Kaydetmek, Ayrımcılık,
Çok Boyutlu Yaklaşımlar, Der: Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.96.
9. http://sizdensize.milliyet.com.tr/Sağlık/Kilo_almamak_elinizde__/HaberDetay/18441
10. www.showhaber.com, Erişim Tarihi; Haziran 2014.
11. http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=384397, Erişim Tarihi
Temmuz 2014.
12.
www.haberform.com/karadenizde%20aids%20tehlikesi-haberleri.htm, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
13 http://www.haberturk.com/saglik/haber/760523-abdde-hepatit-c-sapigi, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
yönelik sosyal baskı, ötekileştirme veya
dışlanma medya aracılığıyla meşrulaştırılmakta ve sıradanlaştırılmaktadır.
2.2 SAĞLIK HABERLERİNDE
KADIN İMGESİ
Medya söyleminin temel araçlarından biri olan haber, egemen söylemlerden, güç ve iktidar ilişkilerinden bağımsız değildir. Van Dijk, haberi toplumda
var olan egemen söylemlerin bir ürünü
olarak görmekte, Hall ise egemen söylemlerin haber metni içinde yeniden kurgulandığına işaret etmektedir.14 Haber ve
egemen söylem ilişkisi özellikle kadının
konumlandırılışı veya temsiliyetinde de
dikkat çekmektedir. Kadın imgesi veya
kadının temsili açısından haberlere bakıldığında, ataerkil yaklaşımın ve toplumsal cinsiyetçi kalıpların etkisi dikkat
çekmektedir. Haberlerle kadın bedeni
üzerindeki tahakküm, denetim ve kontrol işlevi, medya söyleminin niteliğini
göstermektedir. Haberler cinsiyetçi yapı
içinde kurulmakta ve geleneksel toplumsal değerlerin devamını sağlanabilmesi
için kadına yüklenen tüm toplumsal konumlar ve söylemler sürekli olarak dolaşıma sokulmakta, normalleştirilmekte ve doğallaştırılmaktadır.15 Özellikle
yazılı basın dikkate alındığında metin ve
fotoğraf kullanımında cinsiyetçi yaklaşım
ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini içeren
kalıpların örneğini sunmaktadır. Medyanın haber ve fotoğraflarla kadını kişiliğinden soyutlayan, onu nesneleştiren mekanizmalarla cinsel objeye indirgemesi söz
konusudur.16
Kadının metalaşması, tüketim nesnesi ve cinsel objeye dönüştürülmesi sadece yazılı basında yer alan haberlerde
değil, köşe yazılarında, reklamlarda, say14. M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, I. Baskı, 1996, s.95.
15. Elif Yıldız, “Medyada Kadın ve Aile İçi Şiddetin Temsili”,
Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s.137.
16. Elif Yıldız, a.g.e., s.137.
21
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
fa mizanpaj ve tasarımlarında dahi karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca yazılı basın
dışında televizyonda gündüz kuşakları,
dizi filmler, müzik klipleri, tartışma programları, magazin programları, reklamlar
gibi birçok alanda da benzer yaklaşım
bulunmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri
olarak nitelendirilen internet medyasında da aynı şekilde cinsiyetçi söylemler
resmedilmekte ve özellikle kadın bedeni
tüketim nesnesi ve sömürü alanı olarak
kullanılmaktadır.17
rı İçin Sağlık Haberciliği Bildirgesi’nde,
sağlık haberciliğinin doğru bilgilendirme
ve etik kurallara uyması ile ilgili hususlara dikkat çekilmiştir. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar, medyada çıkan haberler
ile ilgili sorunların, doğru olmayan, eksik
ya da yanlış bilgi içerebildiklerini, alıntı
yapılan kaynaklardaki bilgiyi tam olarak içermediklerini, tedavi riskleri veya
yan etkileri abarttıklarını ve sansasyonel
haber yapma niteliği taşıdıklarını göstermektedir.19
Medya ortamında yer alan haber ve
fotoğraflar dikkate alındığında söz konusu
kadın imgesinin en çok kullanıldığı alanlardan biri olarak sağlık haberleri dikkat
çekmektedir. Sağlık haberleri medyanın
cinsiyetçi yaklaşımının ve kadını nesneleştiren, cinsel objeye dönüştüren söyleminin temel araçlarından biri olarak değerlendirilebilir. Aslında sağlık haberleri
toplumun sağlık ile ilgili bilgilendirilmesi
ve yeni tedavi yöntemleri veya uygulamaları hakkında bilgi sahibi olması açısından önemli bir yerde konumlanmaktadır.
Ancak sağlık haberleri günümüzde daha
çok doğal veya mucize reçeteler, alternatif tedavi yöntemleri, diyetler, sağlıklı
besinler, spor aktiviteleri ve birer popüler kültür öğesi hâline gelmiş doktorların
önerilerinden oluşmaktadır.18 Etik ilkelere
uyulmaması, tüketimi destekler nitelikte
reklam amacı taşıması ve yanlış-eksik bilgilerle manipülasyona neden olması gibi
konularda sağlık haberleri veya sağlık haberciliği eleştiri konusu olmaktadır. Örneğin, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM), Sağlık Muhabirleri Derneği,
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından Halkın Yara-
Medyada sağlık haberlerine ilişkin
sorunlardan biri de fotoğraf kullanımıdır.
Haber fotoğrafı, okura habere dair bilgileri görsel olarak sunan ve olay/olgu
veya bilgiyi somutlayan görsel mesajlardır. Haberdeki bilgi, olay veya konuyu
resmeden fotoğraf, okuyucuda gerçeklik,
inandırıcılık ve güvenirlik algısı yaratmayı amaçlamaktadır. Haber fotoğraflarının en önemli özelliklerinden biri ikna
ediciliğidir. Haber metninde yer alan
bilgiler ve mesajlar konusunda okuru
ikna etmede önemli bir işlev görmektedir. Fotoğraf da metin gibi bir söylemi
içermektedir. Yani her görüntünün bir
anlamı vardır ve bir bilgiyi bir iletiyi taşır, aktarır veya bünyesinde bulundurur.20
Fotoğrafın özellikleri ve haberin görselleştirilmesi olgusuna dikkat çeken Fotoğrafçı Arthur Rothstein’a göre; «Haber
fotoğraflarının temel özellikleri; okurun
bilmek istediğini gösterme beklentisini
karşılamak, fotoğrafın gösterdiği şey
olduğuna inanılırlığı sağlamak ve okurun
dikkatini kaybetmeyecek derecede dikkat
çekici olmaktır.»21
17. Ceyda Ilgaz Büyükbaykal, “Medyada Kadın Olgusu”,
İstanbul İletişim Fakültesi Dergisi, www.journals.istanbul.
edu.tr/iuifd/article/view/1019010384, Erişim Tarihi; Temmuz
2014.
18. Özgül Birsen, Şule Y. Öztürk, “Tüketim Kültürü Çerçevesinden Sağlık Haberleri”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:
26 Eylül – Ekim 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler
E-Dergisi http://www.akademikbakis.org/eskisite/26/12.pdf,
Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
22
19. Mürvet Hayran, Berk Özdemir, “Sağlık Haberlerinin İçerik Analizi ve Medya Etiği”, İKU Dergisi, Sayı:25, Yıl:2011,
http://www.iku-dergisi.com/IKU/images/stories/dergi_pdf/25/
saglik-haberlerinin-icerik-analizi-medya-etigi-iku25.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
20. Olcay Uçak, “Yazılı Basında ve İnternet Gazeteciliğinde
Haber Fotoğraflarının Karşılaştırılması”, The Turkish Online
Journal of Design, Art and Communication - TOJDAC July
2012 Volume 2 Issue 3, http://www.tojdac.org/tojdac/VOLUME2-ISSUE3_files/tojdac_v02i309.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
21. Melih Zafer Arıcan, “Haber Fotoğrafı”, http://www.megep.
meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Haber%20
Foto%C4%9Fraf%C4%B1.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
Sağlık haberlerinde kullanılan fotoğraflar dikkat çekicilik üzerine kurgulanmaktadır. Fotoğraflar inandırıcılık
ve haber metninin güvenirliliğinden çok
“albenilik” üzerinden şekillenmektedir.
Güncel/siyasal/toplumsal/ekonomik/
kültür/spor gibi alanlardaki haber değeri taşıyan metinlerde “anı yakalayan”,
“bilgiyi somutlayan”, “haberi bir karede anlatan” haber fotoğraf kullanılırken,
sağlık haberlerinde konuyla ilişkili olan
herhangi bir fotoğraf veya görsel ürün
yer alabilmektedir. Amaç, okurun ilgisini çekmek, albeni yaratmak veya estetik
materyal sunmaktır. Sağlık haberlerinde
bu amaçla kullanılan fotoğraflarda kadın
imgesi dikkat çekmektedir. Kadın bedeni izlence, manzara, gösterge olarak
fotoğraflarda yer almaktadır. Özellikle
kadın sağlığını ilgilendiren haberlerin
hemen hemen tamamı genç ve sağlıklı
bir kadının çok defa yarı çıplak fotoğrafı
eşliğinde verilmektedir.22 Fotoğraflarda
yer alan kadınların temsili “güzellik, çekicilik, seksilik, bakımlılık, ideallik” gibi
alt mesajları içermektedir. Haber başlıkları ve spotların yer aldığı metinlerle birlikte kullanılan fotoğraflar, kadın bedeninin nasıl metalaştırıldığını veya cinsel
obje olarak kullanıldığını göstermektedir.
Toplumun genelini ilgilendiren bir sağlık
sorunu veya bir hastalığa ilişkin bilgilendirme işlevi bulunan bilgilerden oluşan
metinlerde, kadın bedeni nesneleştirilmektedir. Haberlerde dikkat çeken başka
bir unsur da erkek bedeninin sadece erkek cinsini ilgilendiren sağlık bilgilerinde
kullanılmasıdır. Kadın ve erkeğin birlikte
yer aldığı fotoğraflarda ise kadın hasta ve
erkek doktor olarak kurgulanmıştır.
22. Ebru Gökaliler, Funda Yalım, “Medya ve Cinsellik”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan
Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s.184.
3. ARAŞTIRMANIN
METODOLOJİSİ
Kadının medyada sunumu ve özellikle cinsel obje ve tüketim nesnesi olarak
kullanımı, çeşitli iletişim araştırmalarında
veya kadın çalışmalarında gündeme gelmiştir. Niceliksel ve niteliksel yöntemlerle yapılan araştırmalarda medyanın
özellikle cinsiyetçi yapısı ortaya konulmuş ve toplumsal cinsiyetçi yaklaşımların medyadaki temsiline dikkat çekilmiştir. “Sağlık Haberlerinde Kullanılan
Fotoğraflarda Kadın İmgesi ve Bedenin
Nesneleştirilmesi” başlıklı çalışma, odağına sağlık haberleri ve fotoğrafları alarak, toplumun genelini ilgilendiren sağlığa ilişkin metinlerde cinsiyetçi yapının
temsilini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Medyada sağlık haberlerinde kadın
imgesinin kullanım biçimleri ve söylem
biçimlerinin araştırıldığı çalışma, sağlık
haberlerinde kadın bedeninin nasıl metalaştığını ve görsel ürün olarak okuyucuya
sunulduğunu göstermeye çalışmaktadır.
3.1 ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ VE
ÖRNEKLEMİ
Sağlık haberleri, ulusal, bölgesel
ve yerel gazetelerde yayımlanmakta ve
toplumun ilgisine sunulmaktadır. Sadece yazılı basın değil, televizyon ve radyo
gibi kitle iletişim araçlarında ve özellikle
internet gazetelerinde, bloglarda ve hatta
sosyal medyada dahi sağlık haberleri dikkat çekmektedir. Araştırma kapsamında
satış oranlarının yüksekliği baz alınarak
örneklem belirlenmiş ve Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Posta gazeteleri incelenmiştir. Gazetelerin 5 Temmuz 2014 tarihli
yayınlarında sağlık haberleri ve fotoğrafları analiz edilmiştir. Sözkonusu tarih aralığının seçilmesinin nedeni, yaz aylarında
haber oranının düşmesi nedeniyle sağlık
haberlerine gazetelerde daha fazla yer verilmesidir. Bu kapsamda örneklemi oluşturacak haberlerin yeterli veriyi sağlaya23
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
bileceği varsayılmıştır. Amaç gazetelerde
yer alan sağlık haberlerindeki kadın imgesinin kullanım biçimlerinin cinsiyetçi
bakış açısıyla ilişkisini ortaya koymaktır.
Eleştirel medya çalışmalarından hareketle incelenen haber ve fotoğraflara ilişkin
Gösterge Bilimsel Analiz Yöntemi referans alınmıştır. Göstergebilim, özellikle
anlam ve anlam yaratma ve anlamlandırma sürecine ilişkin önemli açıklamalar
getiren bir bilim dalıdır. Özellikle reklam, sinema, televizyon programları, gazete haberleri vb. yazılı, işitsel ve görsel
medyanın çeşitli alanlarında mesajın nasıl
kodlandığının anlaşılmasında, kodlanan
mesajın içerdiği anlam ve/veya anlamların ortaya çıkarılmasında göstergebilimsel
analiz sıklıkla kullanılmaktadır.23 Saussure’ün göstergebilim modelinde, gösteren
ve gösterilen göstergeyi oluşturmaktadır.
Saussure’a göre; her gösterge görüntü,
nesne ve ses “gösteren” (göstergenin
fiziksel boyutu) ile temsil ettiği kavram
yani “gösterilen”den (göstergenin kavramsal boyutu) oluşmaktadır. Göstergebilimde “gösterge” sözcük, görüntü ya da
anlam üreten herhangi bir şey olabilmektedir.24
3.2 ARAŞTIRMANIN BULGULARI
VE DEĞERLENDİRME
Araştırma kapsamında ele alınan
ve örnekleme dâhil edilen haberler, “ana
başlık”, “ara başlık”, “haberin spotu”,
“haberin yazarı”, “haberin konusu” şeklinde tanımlanmıştır. Haberler “haberde
kullanılan fotoğrafın göstergesi”, “haberde kullanılan fotoğrafın göstereni”, “haber ve fotoğraf boyutu”, “fotoğrafta renk
kullanımı” başlıkları altında incelenmiş
ve ardından değerlendirme yapılmıştır.
23. Uğur Bakır, Göstergebilimsel Analiz, Anlamlar, Anlamlandıranlar, Anlamlandırılanlar, Medya Analizleri içinde, Edt: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara, 2008, s.228.
24. Seyide Parsa, Alev Fatoş Parsa, “Göstergebilim Çözümlemeleri”, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2002, s.8
24
1. HABER: Hürriyet Gazetesi Kelebek
Eki - 5 Temmuz 2014
Haber Ana Başlığı: “KAYGILAR KEYFİNİZİ KAÇIRMASIN”
Haber Ara Başlığı: “Sosyal Kaygı Kadın ve Erkeklerde Eşit Olarak Görülmektedir”
Haber Spotu: “Kaygı, endişe, evham gibi
duygulara kısaca anksiyete diyebiliriz.
Anksiyete hepimizin zaman zaman yaşadığı normal bir duygudur, fakat bazen o
kadar yoğun yaşarız ki yapmak istediklerimizi engeller, sürekli huzursuz, gergin
ve mutsuz hissetmemize neden olur. Ayrıca baş ağrısı, mide bulantısı gibi çeşitli
fiziksel sıkıntılara yol açar.”
Haberin Yazarı: Dr. Başak Demiriz (Klinik Psikolog)
Haberin konusu: Sosyal kaygı
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Elleri başına dayalı kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yatakta oturan elleri alnına dayalı bakımlı, genç, güzel kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Kadın cinsiyeti, güzellik, çekicilik,
sorun, sıkıntı
Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak kullanılan fotoğraf, haber metniyle eş
oranlı
Fotoğrafta renk kullanımı: Fotoğrafta
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
mavi ve beyaz renkler ağırlıktadır. Arka
fonda açık tonlarda kullanılmıştır
Değerlendirme: Gazetenin “Güncel”
başlıklı sayfasında yer alan haber anksiyete bozukluklarına dikkat çekmektedir. Haberde, kaygı, endişe, evham gibi
duygulara verilen ad olarak tanımlanan
anksiyete bozukluğuna ilişkin “Bilmemiz
gerekenler” aktarılmıştır. Haber metninde toplumda özellikle yetişkinlerde ve
çocukluklarda anksiyete bozukluğunun
görüldüğü belirtilmiştir. Cinsiyete ilişkin
tek veri panik atak yaşayan kadınların
sayısının erkeklerin iki katı olduğu, sosyal kaygının ise kadın ve erkeklerde eşit
oranda görüldüğü belirtilmektedir. Haber
metnini desteklemek açısından bir fotoğraf kullanılmış, fotoğrafta da bir kadın
görüntüsü kullanılmıştır. Yatağın üzerine oturan kadının gözleri kapalı, elleri
başına dayalıdır. Fotoğrafın, geleneksel
medyada kadın sunumuna benzer şekilde
“sarı saçlı, bakımlı, güzel, çekici” olarak
kullanılması dikkat çekicidir. Gazete sayfasına bütünlüklü bakıldığında, söz konusu haberin dışında Fairy bulaşık deterjanı
reklamı bulunmaktadır. “Ramazanda sofralar şenlenir, en zorlu bulaşıklar Fairy ile
temizlenir” başlığıyla verilen reklamda,
bir kadın, uzun yemek masası ve bulaşık
deterjanın yer aldığı fotoğraf kullanılmıştır. Bulaşık, temizlik gibi ev işlerinin
kadınla özdeşleştirildiği reklamın, sağlık
haberiyle aynı sayfada kullanılması, haberin odağının kadın olarak algılanmasını
pekiştirmektedir.
2. HABER: Hürriyet Gazetesi Kelebek
Eki -5 Temmuz 2014
Haber Ana Başlığı: “GÜNEŞTEN FAYDALANMANIN ABC’Sİ”
Haber Spotu: “Güneş ışınlarından yararlanacağım, D vitamini depolarımı koruyacağım” derken cilt sağlığınızı tehlikeye
atmamalısınız. Her konuda olduğu gibi
güneşlenmenin de “abc” sini bilir ve uygularsanız sorun yaşamazsınız.
Haberin Yazarı: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
Haberin konusu: Güneşten faydalanma
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Güneşlenen kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Plajda güneşlenen kadın bedeni
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Güzellik, albenilik, tüketim, cinsellik, çekicilik, seksilik
Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak kullanılan fotoğraf, haber metni ile eş
oranlı
25
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
Fotoğrafta renk kullanımı: Kırmızı,
yeşil, beyaz sarı renkler ile açık tonlarda
fon kullanımı
Değerlendirme: Gazetede “En çok okunan sağlık sayfası” yazılı logonun yer aldığı haber metni, güneşlenmenin cilde ve
sağlığa etkileri ile güneşin zararlarından
korunmanın yöntemlerini anlatmaktadır.
Güneş alerjisine dikkat çekilen metinde,
cildi güneş ışınlarına karşı aşırı duyarlı hâle getiren bazı ilaçlar, ağrı kesiciler,
antidepresanlar, fibratlar, kinidinlere yer
verilmekte ve ardından kadınlarda bu durumun daha sık görüldüğü aktarılmaktadır. “Annesi de aynı sorunu yaşayan genç
kızlarda daha erken yaşlarda görülüyor”
ifadesiyle cinsiyete ilişkin farklılık vurgulanmaktadır. Haber metninin geri kalan kısmında ise güneşin zararlı etkilerine
ilişkin cinsiyet farkı yer almamaktadır.
Ancak haberin odağında kadınlar varmış
gibi bir izlenim yaratılmakta, bu izlenimi
desteklemek için kullanılan fotoğrafta da
kadına yer verilmektedir. Güneş yanığı,
güneş alerjisi gibi rahatsızlıklara dikkat
çekilen haberde, rahatsızlığa dair fotoğraf kullanmak yerine, mayo giyinmiş,
deniz kenarında güneşlenen, kafasında
hasır şapka, elinde ise güneş kremi bulunan “genç, güzel, zayıf, çekici” kadın
görüntüsü kullanılmıştır. Kadının nesneleştirildiği ve cinsel obje olarak sunulduğu fotoğraf, kadına yönelik yaklaşımı
ortaya koymuştur. Aynı sayfada Burçlar
ve Rüyalar başlığıyla günlük burç yorumları, Bir Yemek Masalı köşesiyle yemek
tarifi ve Ramazan’da Hafifleyen Lezzetler
başlığıyla kızartma makinesinin reklamı
ile “O varsa masamız Hünkar Sofrası”
başlıklı içecek reklamı yer almaktadır.
Güncel başlıklı sayfa, geleneksel medyanın kadına yüklediği toplumsal cinsiyetçi
bakış açısını göstermektedir. Sayfa kurgusu (metin-fotoğraf-reklam) “İyi yemek
pişiren”, “bakım ve güzellik bilgilerine
sahip”, “burçlar-falları takip eden kadın”
imajını kullanmakta ve topluma sunmak26
tadır.
3. HABER: Sabah Gazetesi Günaydın
Eki -5 Temmuz 2014
Haberin Ana Başlığı: “FORMDA KALMA VE SAĞLIKLI YAŞAM REHBERİ,
Susuzluğu Yok Edecek 5 Tüyo”
Haberin Ara Başlığı: Günün bilimsel
notu
Haber Spotu: Vücutta fazla sıvı kaybı;
baş dönmesi ve baş ağrılarına neden
olarak hayat kalitenizi düşürür. İftardan
sahura kadar su, bitki çayı, çorba ile bol
sıvı almayı unutmayın.
Haberin Yazarı: Selahattin Dönmez (Uzman Diyetisyen)
Haberin konusu: Yaz mevsiminde yaşanan susuzluk
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Elinde meyve tabağı bulunan hamile
kadın
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Kadın, su şişesi, çay fincanı, limon,
meyve
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: İdeal/normal beden, güzellik, albenilik, cinsellik, hamilelik, tüketim
Haber ve fotoğraf boyutu: Dikey olarak
kullanılan fotoğraflar haber metinleriyle
eş oranlı
anneler oruç tutabilir mi?” sorularında
fotoğraf kullanılmamıştır. Haber metninde kullanılan küçük boyutlu son fotoğraf
ise bir fincan çay ve limon diliminden
oluşmaktadır.
4. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz
2014
Fotoğrafta renk kullanımı: Yeşil, pembe, sarı, beyaz, yeşil, mavi, sarı gibi canlı
ve dikkat çekici renk kullanımı
Değerlendirme: Yaz mevsimi nedeniyle vücutta yaşanacak su kaybına dikkat
çeken haber metni, özellikle oruç tutanlara yönelik tavsiyeleri içermektedir.
Toplumun genelini ilgilendiren tavsiyeler, kadın fotoğraflarıyla desteklenmiştir.
Fotoğraflardan birinde genç bir kadın su
içerken görüntülenmekte, diğerinde ise
genç ve hamile bir kadın elinde meyve tabağı ile gülümsemektedir. Haberde susuzluktan bahsedilirken kullanılan görselde
elinde su şişesi olan “genç, güzel, bakımlı, zayıf, çekici” üzerinde askılı bir elbise
olan kadın yer almaktadır. Görsele bakıldığında acaba anlatılan haber ne? sorusu
sorulmaktadır. Susuzluk gibi geneli ilgilendiren bir konuda kadının kullanılması
cinselliğin dikkat çekiciliğini ortaya koymaktadır. Bu fotoğrafta metinle bütünlük sağlanamamıştır. Alt başlıklı haberde
hamile kadın fotoğrafının kullanılması,
metin içinde yer alan “Hamileyken oruç
tutabilir miyim?” sorusuna verilen yanıtı
desteklemek amacını taşımaktadır. Fotoğrafta hamile kadının kullanılması metini
desteklese de, kadının güzel, çekici, üzerinde kısa şort ve omuzlarının açık olması
seksiliği ön plana çıkarmaktadır. Günün
bilimsel notu haberinde “Hamileyken
oruç tutmalı mıyım?” sorununa verilen
cevapta fotoğraf kullanılırken, “Ramazanda kilo verebilir miyim?”, “Tansiyonlu hastalar oruç tutabilir mi?”, “Emziren
Haberin Ana Başlığı: “ÜST ÜSTE
SİGARA FELÇ EDEBİLİR”
Haber Spotu: Ramazan’da iftar ardından
üst üste sigara içmenin felce yol açabileceği bildirildi.
Haberin Yazarı: AA
Haberin konusu: Sigaranın zararları
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Sigara içen kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yakın plan çekilmiş kadın, sigara,
kibrit
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Zayıf, ince, uzun saçlı kadın ve
zararlı/kötü alışkanlığı olduğu için yüzü
gösterilmeyen kadın
Haber ve fotoğraf boyutu: Sadece iki
27
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
cümleden oluşan haber metni ile fotoğrafın büyüklüğü eş oranlı
Haberin Ana Başlığı: “İFTARDA HIZLI
YEMEK REFLÜYÜ TETİKLİYOR”
Fotoğrafta renk kullanımı: Olumsuzluk/negatif imajını güçlendirmek için
koyu renklerin kullanımı
Haberin Spotu: İftarda hızlı yemek
yemenin reflüye neden olabildiği bildirildi.
Değerlendirme: Üst üste sigara felç
edebilir başlıklı haber metninde, özellikle
ramazan ayında iftar sonrası üst üste
içilen sigaranın felce yol açabileceğine
dikkat çekilmektedir. Felcin yanında kalbi
de olumsuz etkilediği ifade edilmektedir.
Felç ve kalp rahatsızlığından bahsedilen
haber metninde, sigara içen bir kadın
fotoğrafı kullanılmıştır. Fotoğrafta elinde
kibrit, ağzında sigara olan kadın figürü
kullanılmıştır. Haberde yer alan sağlık
bilgisi toplumun geneline hitap etmesine
rağmen fotoğrafta sadece sarı saçlı zayıf
bir kadın figürünün yer alması dikkat
çekmektedir. Aynı zamanda kadının yüzü
arkaya dönük olduğu için daha çok sigara
içişi ön plana çıkarılmış, kadın cinsiyeti
sigarayla özdeşleştirilmiş, sigaranın zararlarıyla kadın kimliği aynı algı içerisinde konulmuştur.
Haberin Yazarı: AA
5. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz
2014
28
Haberin konusu: Hızlı yemek yemenin
zararları
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yakın plan çekilmiş, elleriyle karnını
tutan kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Ağrı çeken kadın, zayıflık, albenilik,
dikkat çekicilik
Haber ve fotoğraf boyutu: Fotoğraf metinle iç içe kullanılmıştır. Sadece üç cümleden oluşan kısa haber ile fotoğrafın büyüklüğü aynı orandadır.
Fotoğrafta renk kullanımı: Açık renkler
ve beyazın ön planda kullanımı
Değerlendirme: İftarda hızlı yemek reflüyü tetikliyor haber metninde, iftarda
hazmı zor yiyeceklerin çok hızlı yenmesi, ağızda iyice çiğnenmemesi sonucu
oluşan reflüden bahsedilmiştir. Haberde yer alan sağlık bilgisi uzmanlara dayandırılmış ancak isim kullanılmamıştır.
Kaynağı belirtilmeyen haberdeki sağlık
bilgisi toplumun geneline hitap etmesine
rağmen sadece kadın bedeni fotoğrafta
yer almıştır. Fotoğrafın öznesi beyaz atlet giyinmiş, yüzü görünmeyen, elleriyle
midesini tutmuş kadındır. Kadının yüzünün gösterilmemesi ve sadece yakın plan
elleriyle karnını tutarken fotoğraflanması,
kadın bedeninin nasıl nesne olarak kullanıldığını göstermektedir. Fotoğraf haber
metini tamamlamaya çalışsa da kadının
nesneleştirilmesinin örneğidir.
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
6. HABER: Posta Gazetesi- 5 Temmuz
2014
iki cümleden oluşan kısa haber ile fotoğrafın büyüklüğü aynı orandadır.
Fotoğrafta renk kullanımı: Deniz rengi mavi ve yaz renklerinden biri olarak
gösterilen sarının ön planda olduğu canlı
renklerin kullanımı
Haberin Ana Başlığı: “GÜNEŞ KREMİNE DİKKAT EDİN”
Haberin Spotu: Yaz Ayları ile birlikte
uzmanlar yanlış güneş kremi kullanılmasıyla ilgili halkı uyardı.
Haberin Yazarı: AA
Değerlendirme: Güneş kremine dikkat
edin başlıklı haber metninde, yaz aylarında kullanılan tarihi geçmiş güneş
kremlerinin cilde zarar verdiği, vücutta
egzama ve kabarcıklara yol açtığı üzerinde durulmuştur. Çocuklar için de özel
üretilen kremlerin kullanılması gerektiği aktarılmıştır. Metni desteklemek için,
plajda bikiniyle oturan, başında şapkası
olan ve kendisine güneş kremi süren bir
kadın kullanılmıştır. Haberde yer alan
sağlık bilgisi, uzmanlara dayandırılmış
ancak isim kullanılmamıştır. Kaynağı belirtilmeyen haberdeki sağlık bilgisi toplumun geneline hitap etmesine rağmen sadece kadın bedeni fotoğrafta yer almıştır.
Kadının obje olarak kullanıldığı haberde
dikkat çekici unsur, kadın yüzünün güneş
gözlüğü ve şapka ile kapatıldığı için net
görülmemesi ve sadece bedeninin ön plana çıkacak şekilde nesneleşmesidir.
7. HABER: Milliyet Gazetesi-5 Temmuz 2014
Haberin konusu: Tarihi geçmiş güneş
kremlerinin zararları
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Plajda güneş kremi süren kadın
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Kadın, plaj, deniz, şapka, güneş kremi
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Normal/ideal beden, güzellik, bakım, korunma, seksilik, çekicilik, tüketim
Haber ve fotoğraf boyutu: Fotoğraf
metinin üst bölümüne yerleştirilecek bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Sadece
29
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
Haberin Başlığı: “PROTEİN YE ZAYIF
KAL”
8. HABER: Milliyet Gazetesi- 5 Temmuz 2014
Haberin Spotu: Avustralya, Sydney Üniversitesi uzmanları Avrupa’da artan obezitenin sebebinin, son 60 yılda beslenme
planlarında azaltılan protein oranları olduğunu ortaya koydu.
Haberin Yazarı: Dış Haberler Servisi
Haberin konusu: Proteinli ürünlerle
beslenme
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Protein içeren gıdalar
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yumurta, peynir, et, balık
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Sağlıklı besinler, tüketim
Haber ve fotoğraf boyutu: Haber metni
ve fotoğrafın eş oranlı kullanımı.
Fotoğrafta renk kullanımı: Gıda maddeleri orijinal renkleriyle kullanılmış, fon
olmadığı için ürünler ön planda bağımsız
nesneler gibi görünmüştür.
Değerlendirme: Gazetenin dış haberler sayfasında yer alan haber, beslenme
planlarında proteinin önemini konu edinmekte ve Avustralya Sydney Üniversitesi
uzmanlarına dayandırılmaktadır. “Uzmanların” isimlerinin yer almadığı ve
haber kaynağının açık bir şekilde gösterilmediği haberde, hindi ve tavuk göğsü,
ton balığı, somon ve mozeralla peyniri
yumurta, yoğurt ve soya sütü gibi proteinli gıdaların önemine dikkat çekilmektedir.
Haberde kullanılan fotoğraf ise proteinlerin yer aldığı et, balık ve peynir ürünlerini
içermektedir.
Haberin Başlığı: “MEME KANSERİ
İÇİN İLAÇ GELİYOR”
Haberin Spotu: İngiliz Uzmanlar,
kanserli hücreye sebep olan ve kanserin
yayılmasını
hızlandıran
molekülü
bulduklarını açıkladı.
Haberin Yazarı: Dış Haberler Servisi
Haberin konusu: Meme kanseri
Haberde kullanılan fotoğrafın göstergesi: Yok
Haberde kullanılan fotoğrafın göstereni: Yok
Haberde kullanılan fotoğrafın gösterileni: Yok
30
SAĞLIK HABERLERİNDE KULLANILAN FOTOĞRAFLARDA KADIN İMGESİ VE BEDENİNİ NESNELEŞTİRİLMESİ
Haber ve fotoğraf boyutu: Yok
Fotoğrafta renk kullanımı: Yok
Değerlendirme: Dış Haberler Servisi tarafından hazırlandığı belirtilen haberde,
meme kanserine ilişkin tedavide kullanılabilecek yeni bir ilacın duyurusu yapılmaktadır. “İngiliz uzmanlar”a dayandırılarak yapılan haberde, Doktor John
Marshall’ın kanserli hücrenin yayılmasının durdurulması ile hastalığın daha kolay
ve hızlı bir şekilde tedavi edilebileceğine
ilişkin açıklaması yer almaktadır. Kısa
haber şekilde kurgulanan metinde fotoğraf yer almamakta, özellikle açıklama yapan uzman veya kuruma dair herhangi bir
görsel bulunmamaktadır.
SONUÇ
Sağlık haberleri, egemen eril sistemin ve toplumsal cinsiyetçi yaklaşım
yansımasını bulduğu temel medya metinlerinden biridir. Reklamlarda olduğu gibi
sağlık haberlerinde ve fotoğraflarda da
kadın cinsiyeti ve kadın bedeni ön plana
çıkmaktadır. Toplumun genelini ilgilendirdiği hâlde fotoğraflarda kadın bedeninin kullanılması, kadının nesneleştirilmesi, tüketim metası ve cinsel obje olarak
kullanılmasını yansıtmaktadır. Toplum
sağlığını ilgilendiren ve özellikle sağlık sorunu yaşayanlar için önemli birer
veri sunan sağlık haberlerinin cinsiyetçi
kodlar içermesi ve kadın bedenini nesneleştirilmesi egemen eril sistemin süreklileştirilmesi ve meşrulaştırılmasında
önemli bir rol üstlenmektedir. Örneklem
dahilinde incelenen haberlerde ve fotoğraflarda söz konusu yaklaşımın etkisinin
bulunduğu tespit edilmiştir. Sadece haberler ve fotoğraflar açısından değil, gazetelerde son dönemde rastlanan haber
formatındaki reklamlarda da benzer durum bulunmaktadır. Örneğin örneklem
tarihlerinde Hürriyet gazetesinin 5
Temmuz 2014 tarihli Kelebek Eki’nde
yer alan “SAĞLIK İÇİN AYÇİÇEK
YAĞI” başlıklı haber formatındaki
reklamda elinde yağ şişesi bulunan kadın
göstergesi ile kadına yönelik toplumsal
cinsiyet algısı yinelenmekte ve alt mesaj
olarak kadın mutfak ile özdeşleştirilerek,
yemek yapma ve aynı zamanda sağlıklı
olma zorunluluğu kadına yüklenmektedir.
Sonuç olarak, medya metinlerinin
cinsiyetçi kodlardan uzaklaşılması ve
toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden
hareketle haberleri kurgulaması gerektiği
görülmektedir. Özellikle sağlık haberlerinin okuyucunun konuya dair bilgi sahibi
olması ve hatta hayatını dahi etkileyebilecek veriler içermesi nedeniyle, daha fazla hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.
Cinsiyetçi kodlardan arınmış, doğru ve
güvenilir sağlık haberciliği toplumsal alana önemli katkılarda bulunacaktır.
KAYNAKÇA
ARICAN, M.Z. “Haber Fotoğrafı”,
http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Haber%20Foto%C4%9Fraf%C4%B1.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz 2014
BAKIR, U. (2008) “Göstergebilimsel Analiz,
Anlamlar, Anlamlandıranlar, Anlamlandırılanlar”, Medya Analizleri içinde, Edt: Ahmet
Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
BİRSEN, Ö.; ÖZTÜRK, Ş. Y. (2011) “Tüketim Kültürü Çerçevesinden Sağlık Haberleri”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26 Eylül
– Ekim 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal
Bilimler E-Dergisi http://www.akademikbakis.org/eskisite/26/12.pdf, Erişim Tarihi;
Temmuz 2014.
BÜYÜKBAYKAL, C. I., “Medyada Kadın
Olgusu”, İstanbul İletişim Fakültesi Dergisi,
www.journals.istanbul.edu.tr/iuifd/article/
view/1019010384, Erişim Tarihi; Temmuz
2014.
31
EVİN DOĞAN, EDA CERİT
CHOMSKY, N. (1993) Medya Gerçeği, Çev;
Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık,
İstanbul
CHOMSKY, N. (1993) Medya Gerçeği, Çev;
Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık,
İstanbul
DEMEZ, G. (2012) “Medyada Yeni Sağlık
Anlayışları Ve Kadın Bedeninin Temsili”,
Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:9,
Sayı:11, Yıl:2012, s.530,
http://www.j-humansciences.com/ojs/index.
php/IJHS/article/viewFile/2083/864, Erişim
Tarihi; Haziran 2014.
DOLTAŞ, D. (2009) “Söylem ve Yazın”,
Söylem Üzerine içinde, Yayına Hazırlayan
Ahmet Kocaman, ODTÜ Yayıncılık, Ankara,
3. Baskı
DIJK, T. V. (2010) “Söylem ve İktidar”, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi içinde, Çev:
Pınar Uygun, Uluslararası Hrant Dink Vakfı
Yayınları, İstanbul
ERTAN, B. (2011) Televizyon Haberlerinde
Magazinleşme, Radyo Televizyon Üst Kurulu Uzmanlık Tezi, Ankara
GİRGİN, A. (2000) Yazılı Basında Haber ve
Habercilik Etiki, İnkılâp Yayınları, İstanbul
GÖKALİLER, E.; YALIM F. (2008) “Medya
ve Cinsellik”, Medya Analizleri içinde, Edit:
Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan Gültekin,
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
HAYRAN, M.; ÖZDEMİR, B. (2011) “Sağlık Haberlerinin İçerik Analizi ve Medya Etiği”, İKU Dergisi, Sayı:25, Yıl:2011, http://
www.iku-dergisi.com/IKU/images/stories/
dergi_pdf/25/saglik-haberlerinin-icerik-analizi-medya-etigi-iku25.pdf, Erişim Tarihi;
Temmuz 2014.
http://www.haberturk.com/saglik/haber/760523-abdde-hepatit-c-sapigi, Erişim
Tarihi; Temmuz 2014.
http://sizdensize.milliyet.com.tr/Sağlık/Kilo_
almamak_elinizde__/HaberDetay/18441
32
http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=384397,
Erişim Tarihi Temmuz 2014.
İMANÇER D. (2006) Medya ve Kadın, Ebabil Yayınları, Ankara
İNAL, M. A. (1996) Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, I. Baskı
UÇAK, O. (2012) “Yazılı Basında ve İnternet
Gazeteciliğinde Haber Fotoğraflarının Karşılaştırılması”, The Turkish Online Journal of
Design, Art and Communication - TOJDAC
July 2012 Volume 2 Issue 3, http://www.tojdac.org/tojdac/VOLUME2-ISSUE3_files/
tojdac_v02i309.pdf, Erişim Tarihi; Temmuz
2014.
Parsa, S.; Parsa, A. F. (2002) “Göstergebilim
Çözümlemeleri”, Ege Üniversitesi Basımevi,
İzmir, 2002
YILDIZ, E. (2008), “Medyada Kadın ve Aile
İçi Şiddetin Temsili”, Medya Analizleri içinde, Edit: Ahmet Bülend Göksel, Bilgehan
Gültekin, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
YUMUL, A. 2012) “Ötekiliği Bedenlere Kaydetmek, Ayrımcılık, Çok Boyutlu Yaklaşımlar”, Der: Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
www.haberform.com/karadenizde%20
aids%20tehlikesi-haberleri.htm, Erişim Tarihi; Temmuz 2014.
www.showhaber.com, Erişim Tarihi; Haziran
2014.
BÜRO YÖNETİMİNDE ERGONOMİ VE TASARIMIN
VERİMLİLİKLE İLİŞKİSİ
MERVE AYYILDIZ*
ÖZET
Araştırmanın amacı, bürolarda
çalışan kişilerin verimli çalışabilmeleri
için ergonominin ve tasarımın iş hayatındaki önemini vurgulamaktır. Çünkü bürolarda çalışanların keyifle işe gelmeleri
için tasarlanan ofis ortamları önemlidir.
Eğlencenin ve işin bir arada olduğu ortamları kullanarak çalışmak hem çalışan
için hem de işin verimini arttırmak için
önemli bir olgudur. Çalışanların mutluluğunu dikkate alan ofis ortamları uzun
vadede üretimi arttırabilir ve mutlu çalışanların da daha yaratıcı olabilmelerini
sağlar.
Anahtar Kelimeler: Ergonomi ve Tasarım, Verimlilik, Çalışma Ortamı
GİRİŞ
Bürolar genel olarak danışma ve
kayıt tutma işlerinin yürütüldüğü iş yerleri ya da bir işletmenin idari işlerinin yürütüldüğü yerler olarak tanımlanır. Büro
yönetimi, genel yönetimin bir parçasıdır
ve hizmetleri sağlamak, kayıtları tutmak,
gelen bilgileri analiz etmek, planlamak,
haberleşmeyi düzenlemek, örgütün çıkarlarını korumakla ilgili bilgileri gerektiren
fonksiyondur. Bir işin en az zaman ve
enerji harcanarak yapılacak şekilde dizayn edilmesine iş ve metot etüdü denir. İş
yerinin ve iş aletlerinin insan unsurunun
özelliklerine en uygun bir şekilde tasarlanması, iş yapma yöntemlerinin gereksiz
ve yorucu hareketlerden arındırılması, iş
ve metot etüdünün temel amacıdır.1
Verimlilik, bir üretim ya da hizmet sisteminin ürettiği çıktı ile bu çıktıyı
*İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı Öğretim Görevlisi
1. Tutar, H., Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde Büro Yönetimi Teknikleri, Erzurum, Aktif Yayınları, 2000, s.142.
üretmek için kullanılan girdi arasındaki
ilişkidir. Bu nedenle verimlilik, “çeşitli mal ve hizmetlerin üretimdeki emek,
sermaye, arazi, malzeme, enerji ve bilgi gibi kaynakların etkin kullanımıdır”
diye tanımlanabilir.2 İşin en iyi yapılış
yönteminin belirlenmesinde temel amaç,
hareket düzeninde verimlilik sağlamaktır.
Başka bir ifade ile işin mümkün olan en
kısa sürede en az çabayla ve iş gören açısından en az yorgunluk yaratacak şekilde
çalışmasına yardımcı olmaktır.3
Bazı büro ortamlarında çalışanların gereksiz yere yoruldukları ve çalışma
kapasitesinin azaldığı görülmektedir. Hareketli yapıya sahip olan bu ortamlarda
iş akışlarının belli bir sırada olması iki
yönlü avantaj sağlayacaktır. Birincisi,
çalışanlar az yoruldukları için işlerinde
daha başarılı olacaklardır.4 İkincisi işletme açısından işler kısa sürede ve düzenli
olarak yapılacaktır. Bunların toplamında
verimli işlerin yapılması ve insanların verimli çalışması için gerekli ortam sağlanmış olacaktır. Verimliliğin artırılabilmesi
ve geliştirilebilmesi, büyük ölçüde bunu
sağlayacak uygun ortamın oluşturulmasına bağlıdır. Çalışanlar, yaptıkları işten
ve çalışma ortamından memnun oldukları
zaman daha verimli çalışabilmektedirler.
Verimlilik ortamı en genel biçimiyle; yapısal ortam, fiziksel ortam ve sosyal ortam seklinde incelenmektedir.5
2. Türkmen, İ., Bilgi Sistemleriyle Pazarlama Yönetiminde Verimlilik, Ankara, MPM Yayınları, 1996, s.105.
3. Üreten, S., Üretim/İşletmeler Yönetimi, Ankara, Bizim Büro
Basımevi, 1997, s. 440.
4. Armağan, K., “Büro Verimliliğinin Tesis Edilmesinde Ergonomik Tasarımın Önemi”, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.22.
5. Haluk, E., “Verimlilik ve Özendirme”, Verimlilik Dergisi,
1992/4, s.19-20
33
MERVE AYYILDIZ
A- Yapısal Ortam
miştir.6
Yapısal ortam, örgütteki biçimsel
ortamı açıklamakta ve esas olarak örgütsel yapıyı ve yönetim sistemlerini içermektedir. Bu yüzden örgütteki yapısal
ortamı geliştirerek motivasyon sürecinin
önündeki engelleri gidermek, iş görenlerin performanslarında daha etkili ve etkin
olmalarına neden olacaktır.
B – Fiziksel Ortam
Fiziksel ortam, mekânsal seçim ve
düzenlemeleri açıklamakta ve çalışma koşullarının fiziksel yönlerini içermektedir.
Günün önemli bir bölümünü iş yerinde
geçiren bireyler için çalıştıkları mekânların fiziksel koşulları hem sağlık açısından
hem de arzu edilen performans düzeyine
ulaşabilmesi açısından önem taşımaktadır. Çalışılan ortamdaki aydınlatma, ısıtma, nem, gürültü, yalıtım ve ergonomi
gibi faktörler en uygun şekilde düzenlenmediği veya iş yerinde kullanılan eşya
ve ekipmanlar iyi seçilmediği zaman, iş
görenlerin motivasyon ve performans
düzeyleri düşük kalmaktadır. Örneğin;
aşırı gürültülü, nemli ve yeterli derecede
aydınlatılmayan bir iş ortamını örnek
verebiliriz. Bürolardaki bütün odaların
uygun sağlık koşullarına kavuşturulması
ve iş yerlerinin düzenli olarak, belirli aralıklarla temizlenmesi gerekir. Gürültünün
performans üzerinde etkisi olduğundan
büro ortamlarında çok fazla ses ve gürültü yapılmamalıdır. İnsanların belli bir
vücut ısısı olduğundan iş yerindeki iklim
değişmelerine dayanıklılık gösteremezler. Çalışma ortamının sıcaklığı iş verimini büyük oranda etkilemektedir. İnsanlar
kendilerini rahat hissettikleri iş koşullarında verimli çalışabilirler. Büroların
yeterince aydınlatılması gerekir. Diğer
bir problem ise aydınlatmadır. Çalışanları yormamak adına, ne çok fazla ne de
çok az ışık ortamında çalışılmamalıdır.
Aşağıdaki fotoğrafta uygun bir toplantı
odasının nasıl olması gerektiği gösteril34
Şekil 1: Toplantı Odası
C- Sosyal Ortam
Sosyal ortam, örgütteki informal
ortamı açıklamakta ve birbiriyle etkileşimde bulunan kişi ve gruplar arasındaki
ilişkileri içermektedir. İş görenlerin sosyal ihtiyaçlarını örgütte karşılayabilme
imkânları, iş tatmin düzeyine etki etmektedir. Verimliliğin artırılması takım çalışması ve iş birliği yapılması suretiyle
olabilmektedir. İnsanın bedensel ve zihinsel olarak yapabileceği iş gücü sınırlıdır.
Herkesin kaldırabileceği belli bir çalışma
ve iş yükü kapasitesi vardır ve yapacağı
çalışmalar gün boyu sahip olduğu bu düzeyi aşmaz. Gücünün üstünde çalışan bir
insan yorgun düşer ve solunum, kas-sinir
sistemi ve enerji metabolizması gibi temel fonksiyonları zorlanır. Bu durumda
insanın iş verimi ve çalışma motivasyonu
azalır. Bu yüzden çalışanlara gerekli dinlenme süreleri verilmelidir. Ergonomik
koşulları yeterince uygulanabilmesi ile
olması muhtemel iş kazalarının önlenmesi ve bazı meslek hastalıklarının önüne
geçilmesini sağlanacaktır.7
Sıklıkla kullanılan malzemelerin
yakınlarda bulundurulmasını savunan ergonomik düzenleme çerçevesinde, evrak
dolabının kişiye yakın olması daha az
enerji sarfiyatı ile daha seri çalışmaya im6. “Ofiste Verimliliği Artırmanın Yolları”, http://www.eniyiofisler.com/2013/09/21/ofiste-verimliligi-artirmanin-yollari/
Erişim Tarihi: Kasım 2013.
7. Armağan, a.g.e., s.56.
BÜRO YÖNETİMİNDE ERGONOMİ VE TASARIMIN VERİMLİLİKLE İLİŞKİSİ
kân tanıyacak, sağ elle kalem kullananlar
için telefonun sol elle açılabilmesini sağlamak, sol elle kullananlar için sağ elle
açılabilmesini sağlayacak bir yerleşim
düzenlemesi, not alma aparatlarının masa
üzerinde uygun nokta ve açıda bulundurulması, çalışma masasında bilgisayarın
olduğu noktaların yan yana olması, döner
koltuklar kullanılarak çok az bir manevra
ile bilgisayara ulaşımın sağlanabilmesi,
bilgisayar masasının yüksekliğinin klavye kullanımı konusunda kolaylık sağlayacak yükseklik seviyesine sahip bulunması, yazıcıdan çıktıların alınabilmesi için
rahat bir açı ve mesafede konuşlanmış
olması, odaların ışık alma oranlarının
dikkate alındığı bir yerleşim ve pencere
konumlarının dikkate alınması ergonomik açıdan yapılması önerilebilecek bazı
düzenlemeler olarak belirtilebilir.
Kişilerin günlük hayatlarında
yaşam kalitesini, mutluluğunu ve verimliliğini geliştirmek ve arttırmak amacıyla
yöntemler bulmayı ve bu yöntemlerin uygulanmasını; insan, makine ve aletler arasındaki etkileşimleri anlamaya çalışmak
ergonomi kavramını ortaya çıkarmıştır.
Ergonomi hem insan-makine sisteminin
verimli bir şekilde çalışmasını sağlar hem
de insanın çevre koşullarının rahat ve uygun olduğu ortamlarda çalışması için yapılan düzenlemeleri kapsar. Ergonomiyle
amaçlanan çalışanların daha az yorulmasını ve iş kazalarının azalmasını ve verimin arttırılmasını amaçlar.
Şekil 2: Ofis dizaynı
Çalışma
psikolojisi
açısından
büroları şekillendirmede başvurulabilecek
pek çok yöntem vardır. En çok başvurulan
yöntemler; iş yerinin göze hoş gelecek şekilde boyanması, ölçülü derecede çiçek
ve bitkilerle donatılması, uygun ortamlarda uygun süre ve çeşitte müzik yayımlanmasıdır. Bütün bu yöntemler işletme
psikoloğu denetiminde olmalı ve toplu
çalışma şartları göz önüne alınarak uygulanmalıdır.
Çalışma alanlarının çalışan kişilerin
verimli olabilmesi için ortamın yeterince
aydınlatılması, havalandırma sisteminin
yeterli olması, ses ve gürültü düzeyinin
ayarlanması, sıcaklık ve nem oranının
uygun olması renklerin uygun bir şekilde
düzenlenmesi, tablo çiçek ve resimlerin
doğru yerlerde bulunması ve mobilyaların
rahat olması gerekir. Ayrıca renklerin insanlar ve davranışları üzerinde önemli etkilerinin olduğu çeşitli çalışmalarla
ispat edilmiştir. Yapılan araştırmaların
sonuçlarına göre renk, ruhsal ve duygusal durumda psiko-motor işleyişte, kas
faaliyetlerinde, nefes alma ve nabız oranında ve kan basıncında değişikliklere
sebep olmaktadır. Soğuk renklerin; kan
basıncında düşüşe ve gevşemeye neden
olduğu, sıcak renklerin ise; kan basıncının yükselmesine ve tedirginliğin artmasına sebebiyet verdiği belirlenmiştir.
Yaşantımızın ortalama üçte ikisini kapalı
mekânlarda geçirdiğimizi düşündüğümüzde kullanılan renklerin ve üzerimizdeki etkisinin ne kadar önemli olduğunu
tahmin etmemiz çok da zor olmasa gerek.
Oturulan sandalyeden kullanılan kaleme
kadar çalışanların ergonomik açıdan rahat
olması gerekir. Çünkü sandalyedeki ergonomi, günlük sekiz saat çalışan kişinin
çalışmasını büyük oranda performansını
etkileyecektir. Kişiye uyumlu koltuk seçimi, ihtiyaç duyulduğunda ayarlanabilir
olması, rahat çalışma imkânı sağlamak
açsından oldukça önemlidir.
35
MERVE AYYILDIZ
SONUÇ
Bürolarda ergonomi ve tasarımın
çalışma hayatındaki öneminin vurgulanıp, verimlilikle olan ilişkisi üzerinde yakın bir ilişki olduğu hem çalışanlara hem
de yöneticilere anlatılmalıdır. Çünkü çalışan bir kişinin iş yerinde rahat ve huzurlu
olması verimliliği arttırır İş ortamlarında
yöneticilerin yakındıkları konuların başında verimsizlik gelir. Bürolardaki ergonomi ve tasarım koşulları çalışanların
işlerini yapmasına engel olmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Çalışanlar bu şekilde daha fazla verimli çalışabilir ve iş
yerlerinde daha yüksek çalışma performansı gösterebilirler. Çalışma yerlerinin
çalışana uygun olarak düzenlenmesindeki amaç, çalışan kişilere rahat edeceği
ve ona hoş gelen bir ortam oluşturmaktır.
Böyle bir ortamda çalışmak kişiyi monoton işlerde uyarıp canlandırır, çalışanın
motivasyonunu korur ve artırır. Bu da işletmelerde verimin artmasına neden olur.
Çünkü gün boyu masa başında, bilgisayar
veya daktilo gibi büro araçlarını kullanarak çalışma hayatlarını devam ettirmektedirler. İnsanın sadece fiziki boyutunu
değil, psikolojik boyutunun da olduğunu
unutmamak gerekir.
36
KAYNAKÇA
ARMAĞAN, K., “Büro Verimliliğinin Tesis
Edilmesinde Ergonomik Tasarımın Önemi”,
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2003, s.22.
HALUK, E., “Verimlilik ve Özendirme”, Verimlilik Dergisi, 1992/4, s.19-20
“Ofiste Verimliliği Artırmanın Yolları”, http://
www.eniyiofisler.com/2013/09/21/ofiste-verimliligi-artirmanin-yollari/ Erişim Tarihi:
Kasım 2013.
TUTAR, H., Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde Büro Yönetimi Teknikleri, Erzurum,
Aktif Yayınları, 2000, s.142.
TÜRKMEN, İ., Bilgi Sistemleriyle Pazarlama Yönetiminde Verimlilik, Ankara, MPM
Yayınları, 1996, s.105.
ÜRETEN, S., Üretim/İşletmeler Yönetimi,
Ankara, Bizim Büro Basımevi, 1997, s. 440.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
ÖZEN İNAM*
ÖZET
Günümüzde kronik kanser türlerinden biri olarak kabul edilen ve kadınlarda en sık görülen kanser türü olan
meme kanseri ile mücadele ve tedavi
büyük önem taşımaktadır. Yaklaşık her 8
kadından birinde yaşamı boyunca meme
kanseri gelişebileceği ve her 30 kadından birinin meme kanserinden dolayı
ölebileceği tahmin edilmektedir. Hastalığın prognozunda yakın aile desteği ve
moralin olumlu etkisi şüphesizdir. Kadının normal aile yaşantısını sürdürebilmesinde eşin rolü ise çok büyüktür. Artan
sorumluluklar, üzüntü, endişe ve stres ile
eşe sağlanması gereken destek ve sürdürmek zorunda olunan aile bağları özveri
gerektirmektedir.
Meme kanseri tedavisinde son dönemlerde meme koruyucu girişimlere öncelik verilse de mastektomi (yani memenin
cerrahi olarak alınması işlemi) de hâlen
uygulanmaktadır. Meme kanseri ve özellikle mastektomi sonrası yaşam, kadın ve
ailesi için zorlu bir süreçtir. Sağlık çalışanlarının, meme kanserinin böylesine
yaygınlaştığı günümüzde, toplum sağlığı
açısından konunun önemine ve özellikle
mastektominin psikososyal yanlarına dikkat çekmesi gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Meme Kanseri,kanser, mastektomi
GİRİŞ
Kanser, isminin bile insanları ürküttüğü, fiziksel boyutunun yanı sıra psikolojik ve sosyolojik de etkileri olan kronik
bir hastalıktır. Klinik seyrinin uzun oluşu
ve belirsizliği nedeniyle hasta ve hasta
yakınları için ölüm korkusunun ve endişenin yoğun olarak yaşandığı günümüzün
en önemli sağlık sorunlarındandır.
Meme kanseri ise kadınlar arasında
en sık rastlanan kanser türüdür. Ortalama
her 7-8 kadından birinin hayatlarının bir
döneminde yaşadığı meme kanserinin,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. Bu
durum gelişmiş ülkelerde kadınların daha
geç ve az sayıda doğum yapması ve daha
az emzirmesi ile ilişkilendirilmektedir.
“Dünyada her 3 dakikada bir, 1 kadın bu
hastalığa yakalanmakta ve her 11 dakikada bir, 1 kadın bu hastalık nedeni ile kaybedilmektedir.”1 Pierre Gagnon’a göre,
meme kanseri kadınlarda en sık görülen
kanser olmasının yanı sıra, dişiliği ve cinselliği sembolize eden organa karşı tehdit
oluşturmasından dolayı da bugüne kadar
kanser türleri arasında ruhsal ve psikososyal yönleri açısından en çok araştırılan
kanser türüdür.
Meme kanserinde tedavi yöntemlerinden biri olan mastektomi yani memenin cerrahi yolla alınması kadının fiziksel
görünümünü değiştirerek, beden algısını
etkilemekte ve benlik saygısına tehdit
olarak algılanabilmekte, dolayısıyla da bu
durum sıklıkla cinsel sorunlarla beraber
eş uyumunda sorunlara neden olabilmektedir.2 Yapılan çalışmalarda da mastektominin beden algısını, benlik saygısını ve
eş uyumunu olumsuz etkilediği belirlen* İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu İlk ve Acil Yardım Programı Öğretim Görevlisi
1. Canan Gürsel, “Meme Kanseri Nedir ve Neden Önemlidir?”
http://canangursel.com/meme_kanseri.html, Erişim Tarihi:
Ekim 2014.
2. İkbal Çavdar, “Meme Kanserli Hastalarda Cinsel Sorunlar”,
Meme Sağlığı Dergisi, 2(2), 64-66.
Aysun Babacan Gümüs, (2006). & “Meme Kanserinde Psikososyal Sorunlar ve Destekleyici Girişimler”, Meme Sağlığı
Dergisi, 2006, 2(3), 108-113.
37
ÖZEN İNAM
miştir.3
Olumlu ilişki şemasına sahip olma
eşlerin birbirleri hakkında pozitif duygulara
ve düşüncelere sahip olması, iyi iletişim
kurabilme, oluşan çatışmayı çözebilme
becerisi ve eşlerin zevk alarak birlikte
aktiviteler yapabilme, yaşanan çatışmanın azlığı olarak tanımlanan “eş uyumu”,
meme kanseri tanısı konması ve mastektominin yapılması ile değişebilmektedir.
Bu değişimde; kadının yaşadığı stres,
endişe ve olumsuz öz benlik algısının etkisine yapılan çeşitli araştırmalarda değinilmiştir.
1. MEME KANSERİ
1.1. Meme Kanserinin Epidemiyolojisi
Bütün kadın kanserlerinin %32’sini
oluşturmaktadır. Kanser ölümlerinde, akciğer kanserinden sonra ikinci sıradadır.
Meme kanseri çok daha az olmakla birlikte (%1) erkeklerde de görülmektedir.
Meme kanseri, en sık kadınlar arasında
görülmekte, kansere bağlı ölüm nedenleri
arasında ilk sırada yer almakta ve sıklığı
gittikçe artmaktadır. Yaklaşık her 8.2 kadından birinde bütün yaşantısı boyunca
meme kanseri gelişebileceği ve her 30 kadından birinin meme kanserinden dolayı
öleceği tahmin edilmektedir.4
Meme kanserinden ölüm oranlarının en yüksek olduğu ülkeler Kuzey
Avrupa’da bulunmaktadır. Bu ülkelerde
oran, 100 binde 22.6 düzeyindedir. Çin
ve Japon kadınların meme kanserinden
ölüm oranları ise Kuzey Avrupalı kadınların tam aksine en düşük seviyededir. Bu oran Çin’de 100 binde 5.6 iken
3 Al-Ghazal, S.K., Fallowfield, L., Blamey, R.W. “Comparison
of Psychological Aspects and Patient Satisfaction Following
Breast Conserving Surgery, Simple Mastectomy and Breast
Reconstruction”, Eur J Cancer,2000,36,1938-1943
4. Ayşe Okanlı, “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134,
2003; Fatma Eti Aslan ve Aysel Gürkan, 2007.
38
Japonya’da 8.3’tür. ABD’de tüm yaşamı boyunca her 8 kadından biri, meme
kanserine yakalanmaktadır. 2008 yılında
ABD’de 182 binden fazla kadına meme
kanseri teşhisi konulmuştur. 40 bin civarı
kadın da meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ancak bütün bu üzücü
istatistiklerin yanı sıra, yüz güldüren sonuçlar da bulunmaktadır. ABD’de tedavi
uygulanmış ve şu anda sağlıklı olarak yaşayan 2.5 milyon kişi bulunmaktadır. 40
yaş üzeri kadınlarda mamografik tarama
programlarının artmasının ve menopozdaki kadınlara önerilen hormon replasman tedavilerinin gittikçe azalmasının,
meme kanseri tedavisindeki başarıyı artırdığı düşünülmektedir.5
1.2. Meme Kanserinin Etyolojisi
ve Risk Faktörleri
İnsanlarda meme kanserinin nedeni
bilinmemektedir. Genetik, çevresel, hormonel, sosyo-biyolojik ve psikolojik etkenlerin hastalığın oluşumunda rol aldığı
kabul edilmekle birlikte, meme kanserli
kadınların %70-80’i bu risk faktörlerine
sahip değildir.
Meme kanserinin %78’i 50 yaş
ve üzerinde görülmektedir. Yaşı 20’nin
altında olan kadınlarda meme kanseri nadir görülmektedir. Meme kanserinde rol
oynayan majör ve minör faktörler şöyle
aktarılmaktadır:
1.2.1. Majör Risk Faktörleri
· Yaş,
· Cinsiyet,
· Ailede özellikle birinci derece
akrabalarda meme kanseri öyküsü,
· Atipik hiperplazi,
5. Acıbadem Meme Sağlığı Merkezi, “Meme Kanseri Nedir?”,
http://www.memesagligi.com/meme-kanseri/, Erişim Tarihi:
Ekim 2014.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
· BRCA-1 ve BRCA-2 genlerinde
mutasyon
1.2.2. Minör Risk Faktörleri
· Menstruel öykü
· Doğum öyküsü
· Günlük alkol alımı
· Yağlı diyet
Tablo 1: Meme Kanseri Risk Faktörlerinin Etki Mekanizmalarının Gösterilmesi6
RİSK
RİSK
KATEGORİSİ
Belirgin artı- . Yaşın ilerlemesi
şa
neden olanlar Batı tipi yaşam tarzı
(fast food beslenmenin artması, anne sütü
yerine formül mamaların kullanımının
yaygınlığının artması,
obeziteye eğilim, geç
evlenme, geç çocuk
doğurma, emzirmeme,
çocuk sayısının azalması gibi)
· Birinci derece
akrabasında meme
kanseri öyküsü
. Erken adet görme
· Geç menopoz
· Doğum yapmama
Orta
düzeyde artı- veya geç hamilelik
şa
· Yüksek sosyo
neden olanlar ekonomik düzey (bu
durum emzirmeyi
etkileyebileceğinden,
çocuk doğurma
sayısını azaltabileceği
ya da geçevlenmeye
neden olabileceğinden
risk sayılabilir.)
· Alkol alımı
· Uterus, over veya
kolon kanseri riski
· Oral kontraseptifler
Kesin olmayan ( doğum kontrol hapı)
· Menopoz sonrası
östrojen ve progesteron
kullanımı
· Psikosomatik
faktörler
· Obezite
·İyonize radyasyon
· Önceki meme
hastalığı tanısı
6. G. Bonadoma ve G.D Hortobagyi,2001; Janine L. Mansi ve
ark., 2003
39
ÖZEN İNAM
1.3. Meme Kanseri Belirtileri
3. Meme ağrısı, özellikle bir noktada
ve devamlı
4. Meme başı ağrısı veya meme başının içeri çekilmesi veya bir yöne
çekilmesi
5. Meme başının veya meme cildinin kalınlaşması
6. Meme başı akıntısı, özellikle
kanlı akıntı
7. Koltuk altında kitle ele gelmesi;
En sık görülen belirti memede
ele kitle gelmesidir ve çoğunlukla
hasta kendi fark eder.
Şekil 1: Memede Kitle Örnekleri
Meme kanseri, meme dokusunu meydana getiren hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıdır. Vücuttaki tüm hücrelerin çekirdeğinde,
hücrelerin normal büyümelerini ve sağlıklı
olmalarını kontrol eden genler bulunur. Bu
genler radyasyon, çevre faktörleri, mikroorganizmalar vs. gibi çeşitli etkenlerle bozulabilirler. Eğer bu çoğalma belli bir düzende
olmazsa, doku fazlalığı oluşur. Bu doku fazlalığına tümör denir. Eğer bu dokudaki hücreler yayılma ve başka yerlere gitme eğilimi
gösterirlerse habis tümör (kanser), oldukları
yerde kalırlarsa selim (iyi huylu) tümör adını
alırlar.
Meme kanserinde belirti ve bulgular
şöyledir:7
1. Ele kitle gelmesi veya memenin
tümünün veya bir bölümünün şişmesi
2. Ciltte kızarıklık, portakal kabuğu
görüntüsü
7. Meme Kanseri ve Biz, “Meme Kanseri ve Belirtileri”, http://
www.meme-kanseri.biz/meme_kanseri_belirtileri.htm Ünal,
2001; Berkerda, 2000.
40
Tüm bu belirtiler meme iltihabı, meme
kisti gibi selim meme hastalıklarının da belirtisi olabilirler, bunun ayrımı için mutlaka
doktor kontrolü gerekir.
1.4. Meme Kanseri Tanı Yöntemleri
Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtarması yani tedavide en önemli nokta olması nedeniyle, kadınların bu konuda
eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Kadınların düzenli olarak yapacakları “kendi kendine meme muayenesi
(KKMM)” ile düzenli olarak tarama yaptırmaları erken teşhis için gereklidir.
Meme kanserinde Amerikan Kanser
Topluluğu tarafından önerilen meme kanseri
rehberi Tablo 2’de verilmiştir.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
Tablo 2: Meme Kanserine Yönelik ErkenTarama Programı
Yaş grubu
Yöntem
Uygulama sıklığı
20-40 yaş
● Kendi kendine meme muayenesi
● Her ay
● Klinik meme muayenesi
● 3 yılda bir
● Kendi kendine meme muayenesi
●Her ay
● Klinik meme muayenesi
● Her yıl
● Mamografi
● Kendi kendine meme muayenesi
●1-2 yılda bir
● Her ay
● Klinik meme muayenesi
● Her yıl
● Mamografi
● Her yıl
41-49 yaş
50 yaş ve üzeri
1.5. Meme Kanseri Tedavi Yöntemleri
Meme kanserinde tedavi, hastalığın iyileşmesi, tedaviden sonra hastanın
normal yaşama süresini doldurup ancak
başka bir sebeple ölmesi amacını taşır.
Meme kanserinin tedavisinde son yıllarda çok hızlı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Hastalığın tedavisi hastalığın yakalandığı
esnasındaki evresine ve tipine bağlıdır.
Tedavide hastanın genel durumu göz önüne alınmaktadır. Meme kanseri, hastalığın
başlangıcından itibaren hem lenf hem de
kan yoluyla yayılmakta, adeta sistemik
bir hastalık özellik göstermektedir. Bu
sebeple; meme kanserinin tedavisi cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonoterapi gibi hastaya uygun multidisipliner
bir uygulama şeklinde yapılmaktadır. Bu
süreçte doktorlar, hastanın genel durumu,
hastalığın evresi, prognozu (hastalığın gidişatı) gibi durumları göze alarak tedavi
şekilleri belirlemektedir. Bazen sadece tü
mörlü bölgenin cerrahi yöntemle alınması
yeterli gelirken bazen cerrahi işlem öncesi veya sonrası radyoterapi ya da kemoterapi bazen ikisi de uygulanabilmektedir.
1.5.1. Meme Kanserinde Cerrahi
Tedavi
Meme kanseri vakalarında cerrahi
tedavi tüm hastalarda uygulanmaktadır.
Bazen kanserli meme, kanserli bölgenin
etrafındaki dokularla beraber alınmakta,
bazen de olduğu gibi alınabilmektedir.
Ayrıca koltukaltına tümörün yayılıp yayılmadığını anlamak için bazı lenf bezleri de çıkartılabilmektedir.
Mastektomi
Meme kanserinin cerrahi tedavisinde kullanılan, geleneksel ve standart bir
tedavi olan mastektomi, yüz yılı aşkın
süredir kullanılmaktadır. Meme koruyucu
cerrahi, geniş olarak tümörün nispeten
de aksiler lenf nodüllerinin çıkarılmasını
kapsar. Tümörün bölgesel çıkarılması ya
41
ÖZEN İNAM
da “bölgesel rezeksiyon”, “tilektomi” ve
“kısmi mastektomi” terimleri lokal cerrahinin boyutlarını tanımlamak için kullanılır.
dınlık ve çekicilik duygusunun kaybı ile
özürlü olma duygusu, evrensel olarak
gözlense de duygusal ve psikososoyal
tepkiler son derece bireyseldir. Psikolojik krizin yoğunluğu ve süresi değişmekle
beraber; tüm hastalar böyle bir krizin
tüm dönemlerinden veya bir kısmından
geçmektedirler.
Çeşitli
araştırmalar
sonucu kişisel farklar olabilmesine
rağmen genelde kişilerin kanser krizini
dört aşamalı bir süreç içerisinde yaşadıkları bilinmektedir. 8
2.1.1. Şok Dönemi:
Şekil 2: Mastektomi Olmuş Bir Kadın Fotoğrafı
Total mastektomi ise memenin tamamen (meme başı ve lenf nodları da
dahil olarak) alınmasıdır. Günümüzde
meme koruyucu cerrahi yöntemler tercih
edilmektedir. Yani tümörlü bölgenin 1-2
cm normal meme dokusu ile birlikte çıkartılmasıdır.
2. MASTEKTOMİNİN
PSİKOSOSYAL ETKİLERİ
2.1. Mastektomi Sonrası
Geçirilen Dönemler
Memenin alınmasına gösterilen psikolojik tepkilerin derecesi, kadının memesine ilişkin algısıyla yakından ilgilidir.
Mastektomi yaşantısının ameliyat öncesinde ve sonrasında farklı tepkilere neden
olduğu söylenmektedir. Ameliyat öncesi sorunlar kaygı ve iletişim problemleri
üzerine yoğunlaşmakta, ameliyat sonrasında ise hastanın beden imajı, hastalıkla
ilgili korku ve endişe duygularına ilişkin
sorunları ortaya çıkarmaktadır.
Mastektomi geçiren kadınlarda ka42
Bu dönem birkaç saniyeden birkaç
güne kadar sürebilir. Şok döneminde hasta kendisine açıklanan gerçeğe belli bir
mesafeden bakar ve ne olup bittiğini anlayamaz. Hastanın iç dünyası tam bir kargaşa hâlindedir. Bu dönemde bazı hastalar
inkâr, bastırma gibi savunma mekanizmaları kullanırlar. Hastalarda genellikle bu
ilk tepkinin ardından öfke ve depresyon
gelişir.
2.1.2. Reaksiyon/Tepki Dönemi:
Reaksiyon dönemi şoktan bir ya
da birkaç ay sonrasını içerir. Mastektominin gerçekleştiği sıralara rastlayan bu
dönemde hasta, durumu bütün ciddiyeti
ile kavradığında, hastalığı ve buna eşlik
eden duyguları ile meşgul olacaktır. Bu
dönemde kadında kanserden kurtulmanın verdiği mutluluk duygularının yanı
sıra; kadınlığın kaybı, özürlü ve şekli
bozuk bir bedene sahip olmanın yarattığı
olumsuz duygular gelişebilir.
2.1.3. Onarım Dönemi:
Şoktan daha sonraki yılları içine alır. Bu dönemde hastaların meme
8. Ruşen Nur Arıkan,2000; Gül Şendil,1999; Mine Özkan,
2007 A.E. İlem, “Total Mastektomi Ve Koruyucu Operasyon Geçiren Kadınlarda Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının
Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü Uzmanlık Tezi, 1994.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
kaybı ve kanser düşünceleriyle daha
az ilgilendikleri görülür. Artık günlük
yaşamlarında ve evlerindeki işleri sürdürmede veya meslekle ilgili çalışmalarda
daha aktif hale gelmişlerdir.
2.1.4. Yeniden Uyum Dönemi
Tüm diğer dönemleri geçirdikten
sonraki zamanı kapsar. Bu dönem önceki aktivite ve yeteneklere tam bir dönüş
özelliği taşır. Hasta gerçeği kabullenmiş
ve onunla yaşamaya alışmıştır.
2.2. Mastektomi Ve Ruhsal
Reaksiyonlar
Mastektomi kadında değişik korku
reaksiyonlarına yol açmaktadır. Bunlar:9
1- Herhangi bir büyük ameliyatın
yaratabileceği anksiyete (endişe hali)
2- Cinsel çekicilik konusunda endişeler
3- Kişiler arası ilişkilerde ve cinsel
ilişkide bozulma korkusu
4- Evliliğin tehlikeye düşebileceği
endişesi
5- Ölüm korkusudur.
Ölüm korkusu her zaman açık bir
şekilde ifade edilmeyip bilinç altında yer
değiştirerek diğer korkuların ardına gizlenebilir.
Bu hastalar, ameliyat nedeniyle oluşabilecek ağrı, kol ve omuz hareketlerinde sınırlılık ve postür (duruş) bozukluğu
gibi fiziksel sorunların yanı sıra, büyük
bir ameliyatın yaratabileceği anksiyete
(endişe), kişiler arası ilişkilerde bozulma, beden imajında bozulma, erken menapoz, doğurganlığın kaybı, cinsel eş ile
iletişimde bozulma, reddedilme veya terk
edilme korkusu, iş ve kariyerini kaybetme korkusu, tedavinin fiziksel ve maddi
9.Ayşe Onan, “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi ISSN: 1303-5134 ,
2004.
etkileri ve ölüm korkusu gibi çok çeşitli psikososyal sorunlar yaşamaktadırlar.
(Elbi, 2001; Şendil, 1999; Henson , 2002;
Çavdar, 2006). Yapılan çalışmalarda kadınların %52’sinin duygusal sorunlarını,
doğrudan memenin kaybına bağlarken,
%34’ünün ise kanser ve ölüm düşüncesine bağladıkları belirtilmektedir.10
Mastektomi sonrası hastalarda cinsel çekiciliğini kaybetme duygusuna bağlı olumsuz ve çelişkili duygular yaşanabilmektedir.
Gynllesköld memenin kadınlar tarafından taşıdığı önemi şöyle belirtir11:
a) Memeler kadınlığın en belirgin
göstergesidir
b) Memeler kadının kadınlığını ve
cazibesini geliştiren bir organdır
c) Memeler anneliğin beslenme ve
üremenin sembolüdür
d) Memeler cinsel ilişkide önemli
ve cinsel duyarlılığı olan bir organdır.
Memenin kadınlar tarafından taşıdığı önem mastektomi sonrası uyumuna da
yansımaktadır. Eğer ki kadın çocukluğundan bu yana kendini fiziksel yönleriyle
algılamış ve toplumca alımlı ve güzel bir
kadın olarak kabul edilmişse, meme kaybı bu kadın için büyük bir yıkım olacaktır.12 Moyer, mastektomi ve meme koruyucu tedavinin psikososyal sonuçlarını 6
kategoride toplamıştır. Bu kategoriler ve
içerikleri Tablo 3’te gösterilmiştir.
10. V. Yurt, “Mastektomi Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve Soması Dönemde Psikolojik Tepkileri ve Hemşirelerin Bu Tepkilere İlişkin Görüşmelerinin İncelenmesi”,
XXV. Ulusal Psikiyatri ve Nöroloji Bilimleri Kongresi, 717719, 1989, Mersin.
11. Gynllesköld K., Psychology of Breast Ampulation, Chap
19: 174-178
12. İlem AE., “Total Mastektomi Ve Koruyucu Operasyon
Geçiren Kadınlarda Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi.
Sağlık Bilimleri Enstitüsü Uzmanlık Tezi, 1994, Anne Moyer ,
“Psychological outcomes of breast cancer surgery mastectomy
Health Psycholgy”, 1997;16(3) 284-298.
43
ÖZEN İNAM
Tablo 3 : Mastektomi ve Meme Koruyucu
Tedavinin Psikososyal Sonuçları Olarak
Kullanılan Kategoriler ve İçerikleri
Psikososyal Faktör- İçerik
ler
Psikolojik uyum
Depresyon,öfke,anksiyete,stres
gibi duygular
Evlilik ilişkileri ve Evlilik doyumu ve
cinsel uyum
cinsel işlevler
Sosyal uyum
Sosyal işlevler ve
grup içindeki davranış/duygu
Beden/kendilik sim- Beden imgesi/doyugesi
mu, kendilik imgesi/
doyumu
Kanserle ilgili konu- Kanserin yenilebilelar
ceği korkusu/kaygısı
Genel uyum
Diğer faktörlerin
bileşkesi ve yaşam
kalitesi
2.3. Mastektomi ve Cinsel Yaşama İlişkin Sorunlar
Kadınlığın ve çekiciliğin bir simgesi olan kadın memesi cinsellik ve beden
imajında büyük öneme sahiptir. Estetik
cerrahinin de çoğunlukla ilgilendiği bir
alandır. Mastektominin cinselliğe etkisi
de bu nedenle meme kanseri tedavisinde
önemsenmesi gereken bir konu olmuştur.
Günümüzde lumpektominin (göğsün korunarak ameliyat edilmesi) meme kanseri olan kadınlardaki psikolojik sorunları
daha aza indirdiği düşünülmektedir. Bu
konuda bir çalışma yapan Meyer ve Aspergen (1988) radikal mastektomi yapılmış bir grup hasta ile, göğsü korunarak
ameliyat edilmiş aynı zamanda radyoterapi alan bir grup hastayı 5 yıl boyunca
incelemişlerdir. Psikiyatrik bozukluk, ev44
liliğe uyum ve kanserin tekrarlama korkusu bakımından mastektomi olmuş kadınların %30’u ve göğsü korunarak ameliyat
edilmiş kadınların %29’u benzer sonuçlar
göstermişlerdir. Fakat göğsün korunması,
kadının dişilik kimliğini ve vücut görüntüsünü kabullenmeyi kolaylaştırmıştır.
Yani psikolojik sorunlar ameliyatla göğsün korunması ile ortadan kaldırılamamıştır.
Mastektominin kadının seksüel yaşantısı üzerinde de önemli etkileri vardır.
Meyer ve Aspergen tarafından 1988 yılında yapılan bir araştırmada meme ameliyatı geçirmiş kadınların %24’ü sekse karşı ilgilerinin azaldığını; %17’si memenin
ellenmesinden kaçınmak ve karanlıkta birleşme gibi memeleriyle ilgili cinsel alışkanlık değişimi olduğunu bildirmişlerdir.
Ameliyat sonrası plastik ve rekonstruktıf
protez uygulamasının beden imajı algısını olumlu etkilediği belirtilmiştir. Bu da
kadında bütünlük hissini arttırması nedeniyledir.
Kadının bütüncül ruhsal uyumunun, ilişkilerindeki doyumunun, hastalık
öncesi cinsel yaşam özelliklerinin, ameliyat sonrası cinsel uyum ve doyumda,
memelerinin ne kadarının alındığından
daha çok etkili olduğu gözükmektedir.
Bazı yazarlar kemoterapi ve radyoterapinin, cinsel istek üzerinde olumsuz etkisi
olduğunu belirtmişlerdir (Özkan ve Turgay 1995). Mastektomi ameliyatının cinsel yaşama etkisini sıralayacak olursak:13
Birçok kadın için meme kaybı kadınlık kaybı ile eş anlamlı görülmektedir.
Hasta ameliyatın yol açtığı fiziksel değişiklik sonucu kadınlığını kaybettiğini düşündüğü için beden imajı ve benlik imajı
değişimi yaşamaktadır. Dolayısıyla beden
ya da benlik imajında yaşanan değişim
hastanın cinsel yaşamını olumsuz etkile13. Hatice K.Öncü, “Mastektomi Ameliyatı Olmuş Meme
Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu İle Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
mektedir.
Ameliyat ya da kanser tedavisine
bağlı bedende oluşan değişiklikler (skar /
yara dokusu oluşumu, saç dökülmesi vb.)
beden ve benlik imajını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla beden imajı bozulan kadının benlik saygısı azalmakta ve
kendisinin bir kadın olarak değersiz olduğunu hissetmektedir. Kemoterapi ve hormon tedavisi vajinada kurumaya, libidoda
azalmaya ve hastaların kendilerini cinsel
ilişki sırasında yorgun hissetmelerine neden olmaktadır.
3. MASTEKTOMİ VE SOSYAL
ETKİLERİ
3.1. Aile Yaşantısında Değişim
Hastalık ve tedavi sürecinin getirdiği sorunlardan en fazla etkilenen aile
üyeleridir. Aile üyeleri de hasta ile birlikte tanı sonrasında şok, korku ve gelecek
endişesi yaşamaktadırlar. Hem hasta hem
de eşinin eşlik rolleri, cinsel hayatları etkilenebildiği gibi bu hastalığın eşler arasındaki iletişimi daha da kuvvetlendirdiği
görülmektedir. Meme kanseri tanısının
konulmasıyla başlayan tedavi sürecinde
hastanın annelik ve eşlik rollerinde bazı
değişimler olmaktadır. Anne bazı sorumluluklarını yerine getirememekte bunun
stres ve kaygısını yaşamakta, eşinin de
üstlendiği sorumluluklar artmaktadır. Eşlerin yaşadığı sorunların nedeni, genellikle evle ilgili rol ve sorumlulukların değişmesi ve hasta eşin duygusal sorunları
karşısında hissedilen yetersizlik ve çaresizlik duygularıdır. Yapılan çalışmalarda
kadının aile ve arkadaşlarından geri çekileceği, duygusal gerileme yaşayabileceği
ve bazen de eşine ve ailesine suçlamalarda bulunabileceği görülmektedir.14
Yine meme kanserli hastalarla yapılan bir çalışmada aile çatışmalarının
yüksek oranda yaşandığı ve duyguların
açıkça ifade edilmediği kişilerde psikopa14. Ruşen Nur Arıkan, “Travmatik Bir Yaşantı; Meme Kanseri
ve Mastektomi”, Kriz Dergisi, 9 (1) 39-46), 2000.
tolojinin yüksek olduğu ve aynı zamanda
meme kanserli kadınların eşlerinin kendilerini terk edeceği endişesi yaşadığı
saptanmıştır.15 Yine yapılan çalışmalar
gösteriyor ki; ölümle karşı karşıya geldiklerini düşünen aileler, yaşamın ne kadar
narin ve değerli olduğunu vurgulayarak,
ailelere çözümlenmemiş sorunlarını halletmeleri ve daha şefkatli ilişkiler kurmaları için fırsat vermektedir.
Hastalık ve tedavi sürecinin getirdiği sorunlardan en fazla etkilenen aile
üyeleri çocuklardır. Çocuklar gelişimsel
düzeylerine bağlı olarak farklı korku ve
kaygılara sahip olabilirler. Bazen de çocuklardan üzülmelerini önlemek adına
hastalık durumu gizlenmeye çalışılmaktadır. Ancak çocuklar ailelerinde bir sorun olduğunu kolaylıkla fark etmekte ve
kendilerine açıklama yapılmamasının sıkıntısını yaşamaktadırlar.16
3.2. İş Yaşantısında Değişim
Meme kanserinin yol açtığı sorunlardan bir tanesi de ekonomi ve çalışma
hayatıyla ilgilidir. Bu sorunlar genel
olarak, sağlık sigortası ve güvencesinin
olmaması ve kanserde uygulanan uzun
tedavilerin yüksek maliyetleri nedeniyle
yaşanan zorluklardır. Özellikle tedavi döneminde hastalar bulantı, ağrı, yorgunluk
gibi hastalık semptomlarının etkisiyle rol
ve sorumluluklarını yerine getirememektedir. Çalışan kadınlarda, özellikleri ve
hastanın bedensel gücü değerlendirilmek
koşuluyla hastanın kısa sürede işine dönmesinde sakınca bulunmamaktadır. Çalışmayan hastaların zamanlarını değerlendirmek için bedensel güç gerektirmeyen
uğraşlar bulmaya yönlendirilmesi yararlı
olmaktadır. 17
15. Thierry Dorval ve ark. , Neoadjuvant chemotherapy in
young breast cancer patients: correlation between response and
relapse?, (European Journal of Cancer, V:35 S:392-395), 1999.
16. Olcay Çam ve Aysun Babacan, “Meme Kanserli Kadınlar
İçin Duygusal Destek Odaklı Hemşirelik Girişimleri”, C.Ü.
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10 (3), 2006, Akkaş, 2002.
17. Çam ve Babacan, a.g.e., Akkaş a.g.e.
45
ÖZEN İNAM
3.3 Hastanın Eşi Açısından
Kanser
Kanser sadece hastayı değil onun
en yakın çevresini, ailesini ve arkadaşlarını da olumsuz şekilde etkilemektedir.
Hem hasta hem de eşleriyle görüşülerek
yapılan bir araştırmada, (Northose,1998;
Arıkan,2000), mastektomi olmuş hasta
ve eşinin görüşme esnasında çok endişeli
oldukları; erkek eşlerin mastektomi hakkında konuşmaya karşı daha fazla olumsuz tepki gösterdikleri ve hem kadının
hem de erkeğin duygusal desteğe ihtiyacı
olduğu ileri sürülmüştür.
Mastektomi sonrası hasta ile eşi ara-
sında ilişki kalitesinde değişim ve iletişim
sorunları ortaya çıkmaktadır. Hastalığın
doğasında olan belirsizlik, kronik hastalık
ve ölümle yüzleşmenin yarattığı sıkıntılar, artan sorumluluklar ve stres hem hasta da hem de eşinde gözlenen sorunlardır.
Mastektomi sonrası ameliyat bölgesinde
skar (yara) oluşacak ve ayrıca hastada
önemli bir kadınlık organının kaybına
ilişkin üzüntü ve eksiklik nedeni ile eşine
ve çocuklarına yeterli olmama korkusu
gelişecektir. Burada asıl konu memenin
fiziksel kaybı değil, eşin karısını duygusal
olarak destekleme yeteneği ve değişikliği
kabul etmesidir.18
Meme kanserli hastaların eşleriyle yapılan görüşmelerde, eşin hastanın
yanında neşeli davranmaya çalışıp, yalnız kaldığı dönemlerde gizlice saatlerce
ağladığı, kötü kabuslar görüp ağlayarak
uyandığı, çabuk tepkiler verip çok çabuk
sinirlendikleri ve bunu yakın çevrelerinin
fark ettikleri belirtilmiştir (Hocaoğlu ve
ark., 2007).
Kanser hastalarının eşlerinde en sık
görülen psikiyatrik rahatsızlıklar19:
· Depresyon
18. Okanlı, a.g.e., 2003.
19. Mine Özkan, “Kronik Hastalıkların Aileler Üzerindeki
Psikiyatrik ve Psikososyal Etkileri”, www.psikiyatriktip.com,
Erişim Tarihi; Ekim 2014.
46
· Anksiyete
· Fiziksel ve psikomatik semptomlar
· Uyku bozuklukları
· Yeme bozuklukları
· Baş ağrısı
· Sinirlilik ve gerginlik
· Konsantrasyon güçlükleri
3.3.1. Meme Kanseri Eş Uyumu
Kanserli kadının memesini kaybetmeye karşı göstereceği reaksiyonun
yönünü ve şiddetini daha çok içinde yaşadığı toplumun değer yargıları, normları
ve memenin benlik algılamasındaki rolü
belirler. Mastektomi geçirmiş kadınlar ile
yapılan araştırmalarda libido (cinsel istek)
kaybı ve cinsel uyumsuzluklar saptandığı
görülmektedir. Bu nedenle mastektominin, kadının evliliğini ve cinsel yaşamını
etkilediği görülmektedir.20
Mastektomi sonrası hasta ile eşi
arasında ilişki kalitesinde değişim ve iletişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Kanser hastasının eşi olmak kanser hastası
olmak kadar güçtür.21 Hastanın eşinden
gelen sosyal destek diğer aile üyeleri ve
arkadaşlar tarafından sağlanan destekten çok daha önemlidir ve bu yöndeki
beklenti de daha fazla olmaktadır. Memkanseri cerrahisi sonrası kadın ve eşinin
iki önemli sorun ile karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir. Bunlar: mastektomi
sonrası beden imajının bozulmasına bağlı olarak eşi ile içten ilişki kuramama ve
hastanın eve döndüğünde belirli bir süre
sorumluluklarını yerine getirememeye
bağlı kendini yetersiz hissetmesidir. Dorval ve arkadaşlarının (1999) yapmış olduğu bir çalışmada ise meme kanseri tanısı
almadan önce iletişimleri iyi olan çiftlerin
20. Gül Şendil, “Mastektomi Geçirmiş Kadınların Psikolojik
Yönden İncelenmesi”, Tecrübeli Psikoloji Çalışmaları, 21 111122, 1999.
21. Hatice K.Öncü, “Mastektomi Ameliyatı olmuş Meme Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu ile Yalnızlık
Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008, s.36.
MEME KANSERİ VE MASTEKTOMİ SONRASI YAŞAM
mastektomi sonrasında da evlilik uyumlarının iyi olduğu saptanmıştır.
Kanser gibi yıpratıcı bir hastalıkta
eşin ilgisinin artması, hem hastanın hem
de eşin hastalığa uyumunu olumlu şekilde
etkiler. Evliliğin kanser üzerinde olumlu
bir etkisi olduğu bilinmektedir. Yapılan
çalışmalarda evli kanser hastaların prognozlarının evli olmayanlara oranla daha
iyi oldukları gösterilmiştir. Burada belirtilmesi gereken evliliğin kalitesidir.
3.3.2. Eş Açısından Mastektomi
Sonrası Cinsel Yaşam
Cassıleth ve Steınfeld (1987) memesi alınan kadının kocasına karşı kendini seksüel açıdan yetersiz ve eksik hissedip ondan uzaklaştığını, kocanın ise çoğu
kez eşinin üzerine gereğinden fazla düştüğünü, zaman zaman ise eşinin dişilik
özelliğini yitirdiği endişesiyle cinsel yakınlaşmadan kaçtığını belirtmektedirler.
Northouse (1989), yaptığı bir çalışmada 50 tane mastektomi olmuş kadın ve
onların eşleriyle görüşmüş ve bu görüşmeleri teybe almıştır. Daha sonra bunları rapor ettiğinde hem hastaların, hem de
eşlerinin oldukça yoğun endişeleri olduğunu, erkek eşlerin mastektomi hakkında konuşmaya karşı daha fazla olumsuz
tepki gösterdikleri ve hem kadının, hem
de erkeğin duygusal desteğe ihtiyaçları
olduğunu ileri sürülmüştür. Bu nedenledir
ki , kanser sırasında hastayla beraber eşine de grup terapisi ile bir psikiyatrik destek sağlanmalıdır. Yine Şendil’in (1999)
mastektomili hastalarda yapmış olduğu
bir çalışmada mastektomi sonrası cinsel ilişki sıklığında azalma olduğu gibi,
cinsel ilişkiden zevk alamama olduğu da
saptanmıştır. Buna karşılık çeşitli araştırmalar da gösteriyor ki; evlilik ilişkileri ve
cinsel işlevlerdeki bozulmalar, yalnızca
mastektominin doğrudan etkisine bağlanacağı gibi, mastektomi tekniği ile tedavi
görmüş ve kanser tanısı almış olmanın yarattığı depresyon, anksiyete ve korku gibi
psikolojik uyumu bozabilecek faktörlerin
dolaylı etkisine de bağlanabilmektedir.
SONUÇ
Kadın sağlığını etkileyen başlıca
konulardan biri meme kanseridir. Üstelik
bu kronik hastalık sadece kadını değil eşi
ve ailesini de psikolojik yönden etkileyen
bir sürece sebep olmaktadır. Bu sürecin
en az psikolojik ve sosyal travma ile atlatılabilmesi için de meme kanseri ve mastektomi olmuş hasta ile eşinin desteklenmesi önem taşımaktadır. Hem hastalığın
önlenmesi için, hem de hastalık süresince
aileye destek verilmesi için, toplumun
bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu bilinçlendirme konunun öneminin sıkça
vurgulanması, bu konuda daha fazla araştırma yapılması ile gerçekleştirilebilir.
Erkeklerin hastalığın çeşitli evrelerine nasıl tepkiler verdikleri ve bu süreçten nasıl
etkilendikleri ancak son yıllarda araştırılmaya başlanmıştır. Bu konuda yani mastektomili kadının eşi cephesinden de daha
fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
47
ÖZEN İNAM
KAYNAKÇA
Acıbadem Meme Sağlığı Merkezi, “Meme
Kanseri Nedir?”, http://www.memesagligi.
com/meme-kanseri/
AL-GHAZAL, (2000); S.K., Fallowfield, L.,
Blamey, R.W. “Comparison of Psychological Aspects and Patient Satisfaction Following Breast Conserving Surgery, Simple
Mastectomy and Breast Reconstruction”,
Eur J Cancer, 36, 1938-1943.
logical outcomes of breast cancer surgery
mastectomy Health Psycholgy”, 16(3) 284298.
Meme Kanseri ve Biz, “Meme Kanseri ve
Belirtileri”, http://www.meme-kanseri.biz/
meme_kanseri_belirtileri.htm, Ünal, 2001;
Berkerda, 2000.
OKANLI, A., (2004); “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası
İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134
ARIKAN, R. N., (2000), “Travmatik Bir
Yaşantı; Meme Kanseri ve Mastektomi”,
Kriz Dergisi, 9 (1) 39-46).
ONAN, A. (2004), “Kadınlarda Mastektominin Psikososyal Etkileri”, Uluslararası
İnsan Bilimleri Dergisi ISSN: 1303-5134.
ÇAM, O.; BABACAN, A. (2006), “Meme
Kanserli Kadınlar İçin Duygusal Destek
Odaklı Hemşirelik Girişimleri”, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10 (3).
ÖNCÜ, H. (2008), “Mastektomi Ameliyatı
olmuş Meme Kanserli Kadınların Mastektomi Sonrası Eş Uyumu ile Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”, 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi.
ÇAVDAR, İ., “Meme Kanserli Hastalarda
Cinsel Sorunlar”, Meme Sağlığı Dergisi,
2(2), 64-66.- Aysun Babacan Gümüs, (2006).
& “Meme Kanserinde Psikososyal Sorunlar ve Destekleyici Girisimler”, Meme Sağlığı Dergisi, 2(3), 108-113.
DORVAL, T. ve
chemotherapy in
tients: correlation
lapse?, European
S:392-395
ark. (1999), Neoadjuvant
young breast cancer pabetween response and reJournal of Cancer, V:35
GYNLLESKÖLD K., Psychology of Breast
Ampulation, Chap 19: 174-178
GÜRSEL, C. (2014), “Meme Kanseri Nedir
ve Neden Önemlidir?”,
http://canangursel.com/meme_kanseri.htm
İLEM, A.E. (1997), “Total Mastektomi Ve
Koruyucu Operasyon Geçiren Kadınlarda
Kaygı Depresyon Yaşam Olaylarının Kognitif Kuram Açısından İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Uzmanlık Tezi, 1994, Anne Moyer, “Psycho48
ÖZHAN, M. (2014), “Kronik Hastalıkların
Aileler Üzerindeki Psikiyatrik Ve Psikososyal Etkileri”, www.psikiyatriktip.com
ŞENDİL, G. (1999), “Mastektomi Geçirmiş
Kadınların Psikolojik Yönden İncelenmesi”, Tecrübeli Psikoloji Çalışmaları, 21 111122.
YURT, V. (1989), “Mastektomi Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Öncesi ve
Soması Dönemde Psikolojik Tepkileri ve
Hemşirelerin Bu Tepkilere İliş kin Görüşmelerinin İncelenmesi”, XXV. Ulusal Psikiyatri ve Nöroloji Bilimleri Kongresi, 717719, Mersin.
KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE
KORUNMA
SEMA KOÇ*
ÖZET
Koroner arterler kalbi besleyen
atar damarlara verilen genel isimdir. Koroner Arter Hastalığı (KAH) kalp adalesini besleyen ve koroner arterler olarak
adlandırılan atar damarların daralma
veya tıkanması ile kan akımının kısmi ya
da tam kesilmesine bağlı olarak ortaya
çıkan hastalıklara denir. Akut Miyokard
İnfarktüsü (kalp krizi) koroner kalp hastalıklarının bir çeşididir.1 Akut Miyokard
İnfarktüsü (AMİ) ölümle sonuçlanabilen,
genellikle toplumun üretken yaş kesiminde daha sık görülebilen ve ciddi sorunlara
yol açabilen bir hastalık olması nedeniyle
önemli bir toplum sağlığı sorunudur.2
Koroner Kalp Hastalığı (KKH) tüm
dünyada ve ülkemizde erişkinlerde ölüm
nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır.3 Ülkemizde yapılan TEKHARF
(Türkiye Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları
ve Risk Faktörleri) çalışmasının da
nedeni bilinen ölümlerin %42,5’inin koroner kalp hastalığı kökenli olduğu bildirilmiştir. 4
Çalışma Miyokard İnfarktüsüne
yola açan risk faktörlerini temel alarak,
bu risk faktörlerden korunma önlemleri
*İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu İlk ve Acil Yardım Programı Öğretim Görevlisi
1. Zehra Durna (ed.) , Kronik Hastalıklar Ve Bakım, Nobel Tıp
Kitabevleri, Nobel Matbaacılık, İstanbul, 2012. s.111-154.
2. Tuğba Yardımcı, “İlk Kez Akut Miyokart İnfarktüsü Geçiren
Bireylerin Tıbbi Yardım İsteme Konusunda Nasıl Karar
Verdiklerinin İncelenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İzmir, 2010, Şevki Hakan Eren, Kerim Yılmaz, İlhan Korkmaz, Can Oğuztürk, Hakan Oğuztürk, Hakan Alagözlü, “Acil
Serviste Miyokard Enfarktüsü Tanısı Almış Hastalarda Trombolitik Tedavi Uygulanmasını Etkileyen Faktörler”, Fırat Tıp
Dergisi, 11 (3). s. 163-165.
3. Melek Nihal Esin, Serap Bulduk, “Koroner Arter Hastalığında Risk Tanılama: Birinci Basamak Uygulama Örneği”,
Hemşirelik Forumu Dergisi, İstanbul, 2005.
4. Sibel Sevinç, “Yaşamsal Karar Akut Miyokard İnfarktüsünde Semptom Algısı”, Türk Kardiyoloji Derneği Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 2014, 5(8). s. 56-65.
hakkında bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, bu konuyu içeren kaynaklar taranmış olup, miyokard infaktüsünden korunma ve risk faktörleri üzerinde
yapılmış çalışma ve araştırmalarda incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Koroner Arter Hastalığı, Risk Faktörleri, Korunma
GİRİŞ
Koroner Kalp Hastalığı (KKH),
Koroner Arter Hastalığı (KAH) ve İskemik Kalp Hastalığı (İKH) aynı anlamda
kullanılmakta olup miyokartta (kalpte)
kan taşıyan koroner arterlerde daralma
sonucu ortaya çıkar. Damarlardaki daralmaya bağlı kalbe giden kan akımı azalır
ve eğer zamanla kan akımı tamamen kesilirse Akut Miyokard İnfarktüsü (AMİ=
Kalp Krizi) ortaya çıkar. Koroner Kalp
Hastalığı (KKH) tüm dünyada ve ülkemizde erişkinlerde ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır.5
2009 yılında 1,4 milyon Amerikalının akut koroner sendromlardan bir tanesini deneyimlediği belirtilmiştir. Amerikan Kalp Cemiyetine göre her 26 sn.de
bir Amerikalı koroner hadise yaşamakta
ve her bir dakikada bir tanesi ölmektedir.6
Ülkemizde de ölüm nedenleri
arasında koroner kalp hastalığına bağlı
ölümler birinci sırada yer almaktadır.
Ülkemizde yapılan TEKHARF (Türkiye
Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk
Faktörleri) çalışmasının 1990-2008
yıllarını kapsayan takip sonuçlarına
göre, 45-74 yaş kesiminde koroner kalp
5. Esin, Bulduk, a.g.e.
6. Fadi M Khraim, Mary G Carey, “Predictors of Pre-Hospital
Delay Among Patients With Acute Miyokardial İnfarction”,
Patent Education and Counseling, 2009, 75 (2). s. 155-161.
49
SEMA KOÇ
hastalığı kökenli ölümler erkeklerde her
1000 kişide yılda 7.64, kadınlarda ise
3.84 düzeyindedir. Ülkemiz Avrupa’da
kalp kaynaklı ölümlerin en yüksek görüldüğü ülkelerden biridir. 7 Aynı çalışmada nedeni bilinen ölümlerin %42.5’unun
koroner kalp hastalığı kökenli olduğu
bildirilmiştir.8 Yine TEKHARF çalışmasının 2007-2008 tarama verileri KKH’ın
halkımızda 1990’dan beri yılda %6,4
hızında arttığını göstermektedir. Dünya
Sağlık Örgütü ise eldeki verilere göre
KKH ’ye bağlı ölümlerin önümüzdeki
yirmi yılda kadınlarda %120, erkeklerde
%137 artacağı görüşündedir.9 Koroner
kalp hastalığının ve diğer kardiyovasküler (kalp - damar) hastalıklarının gerek
sıklığında gerekse ölüm oranlarının azalması için öncelikle risk faktörlerinin bilinmesi ve kontrol altına alınması gerekmektedir.10
KORONER KALP HASTALIĞI
RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA
Koroner arterler kalbi besleyen
atar damarlara verilen genel isimdir. Koroner Arter Hastalığı (KAH) kalp adalesini besleyen ve koroner arterler olarak
adlandırılan atar damarların daralma veya
tıkanması ile kan akımının kısmi ya da
tam kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan
hastalıklara denir. Nedeni halk arasında
damar sertliği olarak bilinen “ateroskleroz”dur. Atereskleroz damar duvarında
lipid (yağ) parçalarının birikmesi ve diğer
bir çok faktörle (sigara, hareketsiz yaşam…) oluşan ve damarı tıkayarak normal kan akımını, kalbin oksijenlenmesinin bozan bir durumdur.11
7. Adnan Abacı, Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin Ülkemizdeki Durumu, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 2011,
389 (4). s. 1-5.
8. Sevinç, a.g.e.., s. 56-65.
9. Alev Arat Özkan, “Akut Koroner Sendromlar: Epidemiyoloji”, Türk Kardiyoloji Derneği Araştırması, 2013. 1(1). s.1-2.
10. Abacı, a.g.e., s.1-5.
11. Durna a.g.e., s.111-154.
50
Resim 1: http://www.cuneytkoksoy.com/tr/ateroskleroz-damar-sertligi
Kalp kasının belirli bir bölgesinde
kan dolaşımının bozulması ve o bölgeye
yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle ortaya çıkan durumlara miyokard infarktüsü
(kalp krizi) ve anjina pektoris (kalp spazmı) denir. Eğer kalbi besleyen damar çeşitli faktörlerin etkisiyle (obezite, sigara,
beslenme … gibi) sadece daralırsa anjina
pektoris denir. Kalbi besleyen damar oluşan atherosklerotik plaktan kopan pıhtı
nedeniyle olarak tamamen tıkanırsa oluşan ani olaya miyokard İnfarktüsü denir.
12
Koroner Kalp Hastalığında (KKH)
risk faktörlerinin tanımlanması gerek
akut koroner sendromların önlenmesinde (primer koruma), gerekse KKH tanısı
olan hastaların takip ve tedavisinde (sekonder koruma) büyük önem taşımaktadır. Birçok risk faktörünün KKH ve miyokard infarktüsü gelişiminde rol aldığı
bilinmektedir.13
Koroner arter hastalığı risk faktörleri ilk defa Framingham Kalp Çalışması ile 1948 yılında ortaya çıkartılmıştır.
Koroner arter hastalığı patofizyolojisinde
primer bir lipid (yağ) hastalığı (ateroskleroz) ile beraber diğer önemli risk faktörlerinin de rol oynadığı bildirilmiştir.
Risk faktörleri arasında değiştirilemeyen;
yaş, erkek cinsiyet, ailede doğuşsal kalp
12. Durna, a.g.e.,s. 111-154.
13. Ulusal Kalp Sağlığı Politikası, http://www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/pdf/uksp_bolum02.pdf., Erişim Tarihi: Haziran
2014.
KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA
hastalığı hikayesinin bulunması sayılabilir. Majör ve değiştirilebilen risk faktörlerinden yüksek LDL kolesterol, düşük
HDL kolesterol, hipertansiyon, sigara
içimi, obesite ve diabetes mellitus (şeker
hastalığı) sayılabilir. Sedanter hayat (hareketsiz yşam), psikolojik stres gibi risk
faktörleri ise minör risk faktörleri olarak
değerlendirilmektedir.14
Koroner Kalp Hastalığı gelişiminde
etkili olan risk faktörleri:15
1. Değiştirilemeyen Faktörler:
- Yaş
- Cinsiyet
- Genetik (Aile Öyküsü
2. Değiştirilebilen Faktörler:
- Sigara kullanımı
- Hipertansiyon
- Hiperlipidemi (Yüksek Kan Kolesterol Düzeyi)
- Diabetes Mellitus (D.M)
- Obezite
- Uygun Olmayan Beslenme
- Fiziksel Aktivite Azlığı
- Stres
- Aşırı Alkol Kullanımı,
1. Değiştirilemeyen risk faktörleri
Yaş: Erkekte >45, kadınlarda >55
yaş ve üstü
14. Talat Tavlı, Nihat Pekel, Koroner Arter Hastalığında Risk
Faktörleri, Türkiye Klinikleri; Cardio Special Topics, 2011,
4(2), s. 16-20.
15. Akın Ateş, “Akut Miyokard İnfaktüslü Hastalarda Miyokard Performans İndeksinin Sağ Kalım Üzerine Etkisi”, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık Tezi, Adana,
2005, Sevgi Nehir Türkmen, Mahire Olcay Çam, “Miyokard
İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Psikososyal Sağlık Ve Hastalık
Uyumu”, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi,
2010, 26(3), s.74-76.
Türk Kardiyoloji Derneğinin Ulusal Kılavuzlarına bakıldığında erkeklerde
45 yaş ve üstü, kadınlarda ise 55 yaş ve
üstü önemli bir risk faktörü olarak kabul
edilmektedir.16 Koroner kalp hastalıklarında ölen bireylerin %84’ü 65 yaşın üzerindedir. 17
Cinsiyet: Koroner kalp hastalıkları erkeklerde 10-20 yıl daha erken başlamakta olup sıklığı kadınlardan 3-6 kat
daha fazladır. Östrojen hormonu kadınları
kalp hastalıklarına karşı korumaktadır.
Kadınların menopozla birlikte östrojen
hormonunun seviyesinin azalmasıyla
kalp hastalıklarına yakalanma olasılıkları
artmaktadır.18
Genetik /Aile Öyküsü: Çakmakçı
ve arkadaşlarının (2013) yaptığı çalışmada
olguların %45,3’ünün ailesinde koroner
arter hastalığı olduğu görülmüştür. Ailede
birinci derece erkek akrabalarda 55 yaşın
altında, birinci derece kadın akrabalarda
65 yaşın altında koroner kalp hastalığı
veya ani kardiyak ölüm görülmesi
birinci derecede risk faktörü olarak kabul
edilmektedir.19
2. Değiştirilebilen (kontrol altına
alabilen) risk faktörleri
Hipertansiyon/Yüksek tansiyon
hastalığına sahip olmak (kan basıncı>
140/90 mm Hg):
Büyük bir risk faktörüdür ve sessiz
öldürücü olarak adlandırılır (Yardımcı,
2010). Ne yazık ki ülkemizdeki hipertansiflerin yaklaşık yarısı hipertansif olduklarını bilmemektedir. 20 Dracup ve arkadaşlarının (2003) yaptıkları uluslararası
16. “Akut Koroner Sendromlarda Hemşirelik Bakım Kılavuzu”, http:/www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/klavuzlar/ulusalklavuzlar/tkd kalp yetersizliği hbk.pdf, Erişim Tarihi: Haziran
2014.
17. Yardımcı, a.g.e.
18. Yardımcı, a.g.e.
19. Ayfer Karadakovan, Fatma Eti Aslan (Eds), Koroner Arter
Hastalıkları, Nobel Kitabevi, İstanbul, 2014, s. 473-458.
20. Abacı, a.g.e., s.1-5.
51
SEMA KOÇ
bir çalışmada, ABD’den alınan olguların
%57,1’inde, İngiltere’den alınan olguların %41,8’inde, Japonya’dan alınan olguların %54,8’inde, Güney Kore’den alınan
olguların %48,8’inde ve Avustralya’dan
alınan olguların %53,4’ünde hipertansiyon olduğu sonucu elde edilmiştir.21
Diabetes Mellitus/ şeker hastalığına sahip olmak:
Dracup ve arkadaşlarının (2003)
yaptıkları uluslararası bir çalışmada,
ABD’den alınan olguların %27’sinde,
İngiltere’den alınan olguların %41,8’inde
%26,2’sinde, Japonya’dan alınan olguların 34,8’inde, Güney Kore’den alınan
olguların %24,6’sında ve Avustralya’dan
alınan olguların %18,7’sinde diabet olduğu sonucu elde edilmiştir.22
Sigara kullanımı: TEKHARF
2009 raporuna göre otuz yaş üzeri erkeklerden %45,8’inin sigara içtiği, %24’ünün
ise daha önce içerken bıraktığı tespit edilmiştir.23 Aynı yaş grubu kadınlarda ise 6
kadından birinin sigara içtiği belirlenmiştir. Sigara içmeyi bırakmanın kalp
hastalıklarına bağlı ölüm riskini azalttığı,
sonraki bir yıl içerisinde riskin %50’ye
indiği, sonraki yıllarda ise içmeyenler düzeyine indiği belirlenmiştir.24
Hiperkolesterolemi (Yüksek Kan
Kolesterol Düzeyi): toplam kolesterol
düzeyinin > 200 mg/dl olması, yağ
metabolizması hastalığın gelişiminde büyük bir katkı sağlayıcıdır.25
21. Kathleen Dracup, Debra K. Moser, Sharon McKinley, Carol Ball, Keiko Yamasaki, Cho-Ja Kim, Lynn V. Doering and
Mary A. Caldwell, “An international perspective on the time to
treatment for acute myocardial infarction”, Journal of Nursing
Scholarship, 2003, s.319-321.
22. Dracup, Moser, Mckinley, Ball, Yamasaki, Kim, Doering,
Caldwell, a.g.e., s.319-321.
23. TEKHARF 2009, “Toplumumuzda Kan Basıncı ve Hipertansiyon”,
http://tekharf.org/images/2009/bolum6.pdf , Erişim Tarihi:
Ağustos 2013.
24. Durna, a.g.e.,s. 111-154.
25. Abacı, a.g.e., s.1-5.
52
Obezite: Bel çevresinin kadında>88 cm, erkekte>102 cm olması risk
faktörüdür. Beden kitle indeksinde bir
birimlik artış, koroner kalp hastalığı mortalitesinde %4-5 artışa neden olmaktadır.
Obezite ölçütü olarak kullanılan beden
kitle indeksi (BKİ) ölçütüyle DSÖ tarafından yapılan sınıflamada 18,8-24,9 normal, 25-29,9 kilo fazlalığı, >30obezite,
>40 ileri derecede obezite olarak tanımlanmaktadır.26
Fiziksel aktivite azlığı: . Sevinç
ve Eşer’in (2011) yaptığı çalışmalarda
da hastaların sadece %27,2’sinin egzersiz yaptıkları tespit edilmiştir. Koroner
kalp hastalıklarından korunmada düzenli
beslenme ile birlikte egzersiz yapılması
da önemlidir. Kardiyovasküler riski en
düşük düzeyde tutacak fiziksel aktiviteler haftada 4-5 gün, en az 30-45 dakika
ve maksimum kalp hızının %60-75’ine
ulaşılacak şekilde olmalıdır. Bu ise; büyük
kas gruplarının çalışmasını sağlayan
yürüyüş, jogging, bisiklet ve yüzme gibi
egzersizlerle mümkün olur.27
Stres: Çok fazla stresli olmak kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için
katkıda bulunan bir faktördür.28
Aşırı alkol kullanımı: Yüksek
miktarda alkol kullanımı hipertansiyon,
kalp yetersizliği, inme (felç) ve kalpte ritim
bozukluklarına neden olabilmektedir.
Ölçülü alkol kullanımı ise tam tersine kalp
hastalıklarına karşı koruyucu olmaktadır.
Ölçülü kullanmaktan kasıt, kadınlar
için günde bir kadeh, erkekler içinse iki
kadehtir.29
Uygun olmayan beslenme: Çok
fazla kırmızı et, tuz ve doymuş yağ tüket26. Yardımcı, a.g.e.
27. Emine Türkmen, Aysel Badır, Ayşe Ergün, “Koroner Kalp
Hastalıkları Risk Faktörleri: Primer ve Sekonder Korumada
Hemşirelerin Rolü”, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Dergisi, 2012, 3(4),.s.223-226
.
28. Yardımcı, a.g.e
29. Yardımcı, a.g.e.
KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA
me kalp hastalıkları için risk faktörüdür.
Beslenme yaşam şeklindeki değişikliğin
en önemli bileşimidir. 30
leceği ve risk faktörlerinin kontrol altına
alınmasıyla ölümlerin azaltılabileceği belirtilmektedir.31
Kalp hastalıklarından korunmada
sağlıklı beslenme için;
Miyokard infarktüsünü tetikleyen diğer aşırı yüklenmeler:
. Protein kaynağı olarak doymuş
yağlar içeren (kuzu, koyun eti, yağlı süt
ve süt ürünleri) yerine az yağlı ya da daha
az yağlı süt ve süt ürünleri (balık, dana,
kümes hayvanlarının eti) tercih edilmelidir.
. Aşırı sıcağa maruz kalmak
. Uykusuzluk,
. Aşırı yemek yeme,
. Deprem, sel, yangın gibi
.
Günlük protein gereksinimi için
her gün et yenilmesi gerekmemektedir.
Günlük protein ihtiyacı tahıllar, sebzeler
ve baklagillerden de karşılanabilir ve bu
besinler lif yönünden zengin oldukları
için kolesterolü de düşürmede yardımcı
olurlar.
. Ayrıca sakatat, sucuk, pastırma,
sosis, salam, fast food gibi ürünlerden kaçınılmalıdır.
. Besinlerin hazırlanmasında ve pi-
şirilmesinde bitkisel yağların tercih edilmeli ve besinler kızartma yerine ızgara,
buhar, fırınlama, haşlama şeklinde pişirilmelidir.
. Yumurta tüketimi azaltılmalıdır
(haftada kaç adet yumurta tüketilebileceği hastanın kan kolesterol düzeylerine
bağlı olarak değişir).
. Günlük tuz miktarı 6 gr’ı geçmemelidir.
Kalp hastalıklarına yol açan risk
faktörlerinin yaş ve aile öyküsü hariç değiştirilebilir faktörler olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla dünyada ve Türkiye’de ölümlerin birinci nedeni olan bu
hastalıktan alınacak önlemlerle korunabi-
30. Akut Koroner Sendromlarda Hemşirelik Bakım Kılavuzu,
http:/www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/klavuzlar/ulusalklavuzlar/tkd kalp yetersizliği hbk.pdf, , a.g.e. 27.06.2014, Durna,
a.g.e.,s. 111-154.
doğal
afetlerin korku ve endişeyi tetikleyerek
miyokard infarktüsüne neden olduğu bilinmektedir
. Öfke atağından sonraki iki saat
boyunca MI geçirme riskinin 14 misli
arttığı bildirilmiştir.
. Soğuk havanın kalp ağrısına neden olduğu,
. Yaşlılarda ise gribal enfeksiyonların miyokard infarktüsünü tetiklediği
bilinmektedir.32
Koroner arter hastalığına yol açan
risk faktörlerinin çoğunun bireyin sağlık
davranışlarıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Hipertansiyon, diyabet ve hiperkolesteroleminin; yanlış beslenme, obezite,
fiziksel aktivite azlığı ve sigara içme ile
ilişkili olduğunu gösteren pek çok çalışma mevcuttur.33
Ülkemizde ana kardiyovasküler risk
faktörlerinden diyabet sıklığı obeziteye
paralel olarak artmaktadır. EUROASPRIKE III ve birincil koruma çalışması olan
EURIKA çalışmalarının sonuçlarına göre
kardiyovasküler risk faktörleri olan ya da
daha önceden kalp hastalığı öyküsü bulunan her üç hastadan birinde diabet bulun31. Esin, Bulduk, a.g.e.
32. Nehir, Çam, a.g.e., s. 74-76.
33. Esin, Bulduk, a.g.e.
53
SEMA KOÇ
maktadır. 34
Ulusal Kalp Sağlığı Politikasında
ülkemizde Koroner Kalp Hastalığından
korunmada öncelikle ele alınması gerekli
risk faktörlerinin; sigara, hipertansiyon,
obezite olduğu vurgulanmıştır. Sigaranın
bırakılması, sağlıklı beslenme ve düzenli
egzersiz gibi davranış değişikliği girişimleri ile birlikte;
. Kilo ve tansiyon kontrolünün sağlanması,
. Kolesterolü düzenleyici tedavi ve
beslenme,
. Diabet hastalığı mevcut ise diabetin kontrol altına alınması,
. Miyokard infarktüsünden (kalp
krizi) şüphelenildiği anda hastaya aspirin
verilmesi birinci koruma amaçları
olmalıdır. 35
Koroner kalp hastalığı üzerinde yapılan geniş kapsamlı son çalışmalardan,
risk faktörü korunma girişimlerinin;
. Yaşam süresini uzattığı,
. Yaşam kalitesini arttırdığı,
. Anjiyo ve baypas gibi girişimsel
tedavi gereksinimlerini azalttığı,
. Akut miyokard infarktüsünü azalttığı görüşü çıkmaktadır. Bu çalışmaların
sonucunda koroner arter hastalığı olan
bireylerde veya yüksek riskli gruplarda
‘’yoğun yaşam şeklinin değiştirilmesi’’
uygulamasının mortalite (ölüm) ve morbidite (hastalık) sıklığında anlamlı bir
azalma sağlanacağı düşünülmektedir.36
34. Abacı, a.g.e., s.1-5.
35. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226.
36. Serap Ünsar, Zehra Durna, Necdet Süt, “Koroner Arter
Hastalarında Risk Faktörlerini Azaltmaya Yönelik Sağlık Eğitiminde Hemşirenin Rolü”, Hemşirelik Forumu Dergisi, 2004,
7(2), s.28-30.
54
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kan
basıncı, kolesterol, sigara içimi ve obezite
gibi primer korunma önlemleri ile erken
yaştaki bireylerde kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin üçte ikisinin önlenebileceğini ve diğer üçte birinin de daha
kaliteli sağlık bakım hizmeti alabileceğini
bildirmektedir.37
SONUÇ
Koroner arter hastalıklarında diğer
kardiyovasküler hastalıklarda korunma
stratejilerini geliştirmek, birey ve toplum için planlar yapmak ve hastalananlar
için tedavi olanaklarını sağlamak temel
olarak hükümetlerin sorumluluğundadır. Ancak, bu hastalıklarla mücadelenin
gerçekleşebilmesi için Sağlık Bakanlığı,
Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Devlet
Planlama Teşkilatı ve çeşitli sivil toplum
kuruluşlarının işbirliği gerekmektedir.
Primer korunmada toplum stratejisi sadece sağlık profesyonellerinin çabaları
ile değil; hükümetlerin, sosyal güvence
kurumlarının, gıda ve ulaşım endüstrisi
ve medyanın katkılarıyla başarılabilir.38
Koroner kalp hastalığı prevelansı (sıklığı) Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerde giderek artmakta olup
hastalığın ortaya çıkışını ve seyrini etkileyen çok sayıda risk faktörünün olduğu
belirlenmiştir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunma, güncel ve giderek
büyüyen bir acil sağlık bakım gereksinimidir. Bunun için risk faktörleri konusunda toplum eğitilmeli ve koruma kampanyaları düzenlenmelidir. Ülkemizde
ana kardiyovasküler risk faktörlerinden
diyabet (şeker hastalığı) sıklığı obeziteye
paralel olarak artmaktadır. Diyabet ve
obezitenin önlenmesine yönelik ciddi
çalışmalara ihtiyaç vardır. Hasta ve yakınları sigaranın bırakılması, kan basıncı
kontrolü ve diyabet kontrolü konularında
37. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226.
38. Türkmen, Badır, Ergün, a.g.e.s., 223-226.
KORONER KALP HASTALIKLARINDA RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA
bilgilendirilmelidir. Sigara alışkanlığı konusu her fırsatta değerlendirilmeli; sigara
ile mücadele etmeye çocukluk yıllarından
başlanmalı özellikle de gençlik döneminde gençlerin sigaraya başlamaları önlenmelidir.
KAYNAKÇA
ABACI; A. (2011), Kardiyovasküler Risk
Faktörlerinin Ülkemizdeki Durumu, Türk
Kardiyoloji Derneği Araştırması, 39 (4): 1-5.
ATEŞ; A. (2005) “Akut Miyokard İnfarktüslü Hastalarda Miyokard Performans
İndeksinin Sağkalım Üzerine Etkisi”, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık
Tezi, Adana.
BADIR; A., KORKMAZ; F. D. (2000) “Koroner Arter Hastalıkları”, Dahili ve Cerrahi Hastalıklarda Bakım içinde, Ed: Karadakovan A., Eti Aslan F., Nobel Kitabevi,
İstanbul, s: 499- 533.
DRACUP K., MOSER K.D., MCKİNLEY
S., BALL C., YAMASAKİ K., KİM C., DOERİNG L.V., CALDWELL M.A. (2003)
“An international perspective on the time
to treatment for acute myocardial infarction”, Journal of Nursing Scholarship, 319321.
DURNA; Z. (ed.) (2012) Kronik Hastalıklar ve Bakım, Nobel Tıp Kitabevleri, Nobel
Matbaacılık, İstanbul, s. 111-145.
ESİN; N., BULDUK; S. (2005) “Koroner
Arter Hastalığında Risk Tanılama: Birinci
Basamak Uygulama Örneği”, Hemşirelik
Forumu Dergisi, İstanbul.
KHRAIM; F.M., CAREY; M.G. (2009) “Predictors of Pre-hospital Delay Among Patients With Acute Miyokardial İnfarction”,
Patient Education and Counseling, 75 (2):
155- 161.
KOMSUOĞLU; B. (Ed.) (2000) Klinik Kardiyoloji. Kardiyovasküler Farmakoloji ve
Kardiyovasküler İlaç Rehberi, Nobel Tıp
Kitabevleri, Nobel Matbaacılık, İstanbul, s.15, 121-157.
NEHİR; S., ÇAM; O. (2010) “Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Psikososyal
Sağlık ve Hastalık Uyumu”, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 26
(3), s.74-76
ÖZKAN; A. (2013) “Akut Koroner Sendromlar: Epidemiyoloji”, Türk Kardiyoloji
Derneği Araştırması, 1 (1), s.1-2
55
SEMA KOÇ
SEVİNÇ, S. (2014) “Yaşamsal Karar: Akut
Miyokard İnfarktüsünde Semptom Algısı”, Türk Kardiyoloji Derneği Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 5 (8), s.56-65.
TAVLI; T., PEKEL, N. (2011) “Koroner Arter Hastalığında Risk Faktörler”, Türkiye
Klinikler, Cardiol-Special Topics, 4(2), s. 1620.
TÜRKMEN; E., BADIR; A., ERGÜN; A.
(2012) “Koroner Kalp Hastalıkları Risk
Faktörleri: Primer ve Sekonder Korumada Hemşirelerin Rolü”, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(4), s. 223-226.
ÜNSAR; S., DURNA; Z., SÜT; N. (2004)
“Koroner Arter Hastalarında Risk Faktörlerini Azaltmaya Yönelik Sağlık Eğitiminde Hemşirenin Rolü”, Hemşirelik Forumu
Dergisi, 7(2), s.28-30.
YARDIMCI; T., (2010) “İlk Kez Akut
Miyokard İnfarktüsü Geçiren Bireylerin
Tıbbi Yardım İsteme Konusunda Nasıl
Karar Verdiklerinin İncelenmesi”, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi İzmir
TEKHARF 2009, Toplumumuzda Kan basıncı ve Hipertansiyon, http://tekharf.org/
images/2009/bolum6.pdf
Türk Kardiyoloji Derneği, Kalp Yetersizliği
Akut Koroner Sendromlar Hipertansiyon
Hemşirelik Bakım Kılavuzu (2007) http://
www.tkdonline.org/kilavuzlar/ulusal/TKD_
Kalp_Yetersizligi_HBK.pdf
http://www.tkd.org.tr/~/media/files/tkd/pdf/
uksp_bolum02.pdf. Ulusal Kalp Sağlığı Politikası
56
HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN
İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ
DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR* HAYDAR HOŞGÖR**
ÖZET
Amaç: Araştırma; hemşirelerin
iletişim beceri düzeyleri ile etkileyen demografik ve mesleki niteliklerini saptamak amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma; 0121 Mart 2013 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel olarak gerçekleştirilmiştir.
Çalışmaya İzmir’deki bir üniversite hastanesinde görev yapmakta olan 146 hemşire dâhil edilmiştir. Veriler; demografik
ve mesleki verileri içeren bir bilgi formu
ile İletişim Beceri Ölçeğinden faydalanılarak elde edilmiştir. Verilerin istatistiksel
olarak değerlendirilmesinde; yüzdelik, t
testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA),
pearson korelasyon analizi ve faktör analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan
hemşirelerin tamamı (%100) kadınlardan oluşmakta olup, yaş ortalamaları
34,37±7,79’dur. Hemşirelerin %58,9’u
evli, %24,7’si önlisans mezunu, %21,9’u
en az 20 yıl mesleki deneyime sahip,
%17,8’inin kurumda en az 20 yıldır çalışmakta olduğu, %65,8’inin vardiyalı
olarak çalışmakta olduğu ve %47,9’unun
iletişim ile ilgili bir eğitim aldığı saptanmıştır. Hemşirelerin iletişim beceri puanı 174,33±12,54 olarak bulunmuştur.
Hemşirelerin kurumdaki çalışma süreleri,
çalışma türleri ve iletişim ile ilgili eğitim
alıp almama durumlarının İletişim Beceri
Ölçeği alt boyutlarını pozitif yönde
etkilediği saptanmıştır (p<0,05). Hemşirelerin 100 üzerinden kendi iletişim becerilerine verdikleri puanların ortalaması
82,56±2,36; kurumlarındaki iletişim becerilerine verdikleri puanların ortalama*T.C. İstanbul Şişli Meslek Yüksek Okulu Sağlık Kurumları
İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi
**Öğr. Gör., İstanbul Üniversitesi, Sağlık Yönetimi Bölümü
sı ise 67,26±3,27 olarak bulunmuştur.
Sonuç: Hemşirelerin iletişim becerilerinin genel anlamda iyi düzeyde olduğu, demografik ve mesleki özelliklerinin
iletişim becerilerini etkilediği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: İletişim, İletişim
Becerileri, Hemşire
GİRİŞ
Kişiler; duygu ve düşüncelerini,
hislerini, isteklerini, ihtiyaçlarını dile getirirken sürekli iletişim halindedir. İletişim, kişiler için hava ve su kadar gerekli
bir ihtiyaçtır. Kişi gerek iş hayatında gerekse özel hayatında çevresi ile etkileşim
içindedir. Çevrede var olması ve varlığını devam ettirebilmesi ancak iletişimle
mümkün olmaktadır. Geçmiş kuşaklardan
günümüze kültür, gelenek, örf ve adetler,
bilgi ve beceriler iletişim yolu ile ulaşmıştır.
Latincedeki communis sözcüğünden
türetilen iletişim sözcüğü ve iletişim
sözcüğünün karşılığı olarak İngilizcedeki
communication sözcüğü kullanılmaktadır.
İletişim, iki birim arasındaki mesaj
alışverişidir. İletişim, herkesin bildiği
ancak çok az kimsenin doyurucu bir biçimde tanımlayabildiği bir insan etkinliğidir. İletişim, yüz yüze konuşmadır, televizyondur, enformasyon yaymadır, saç
biçimimizdir, edebi eleştiridir, gibi listeye
yüzlerce sayıda ekleme yapılabilmektedir
(Çelik, 2008, 3).
İletişim bir davranış olduğu kadar
aynı zamanda da bir süreçtir. İletilmek istenen fikir, duygu, düşünce gibi mesajları
gönderen ve giden mesajları alan arasında hem zihinsel hem de fiziksel faaliyetler
57
DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR
oluşmaktadır (Özdemir, 2011, 4). İletişim
sözcüğünün temelinde ileti alışverişinden
çok, toplumsal nitelikli bir etkileşim
ve paylaşım vardır. Yazmak, okumak,
çalışmak vb. gibi insan etkinliklerinin
ve ilişkilerinin hepsi iletişimle ilgilidir.
İletişim sözcüğü genel olarak, tüm
canlı ve cansız sistemlerdeki etki-tepki
ve değişim süreçlerini anlatmak için
kullanılmaktadır. Fakat genelde ilk akla
gelen, insanlar arasındaki iletişim ve bu
amaçla kullanılan araçlardır. Bu açıdan
iletişim, simgeler yolu ile bilgi, düşünce
ve duyguların farklı zaman ve yerlerde
bir araya getirilip aktarılması işleminin
gerçekleştirilmesidir (Erken, 2008, 29).
İletişim, mesaj gönderen ile mesajı
alan arasındaki karşılıklı etkileşimin
gerçekleştiği dinamik yapılı bir süreçtir.
İletişim süreci, ikisi arasında bir ileri bir
geri giderek mesajın göndericisini alıcı
ile bağlayan dairesel bir süreç olarak
ifade edilmektedir. Mesaj kodlanır ve
bir araç ile gönderilir. Alıcı, gönderici
tarafından iletilen mesaja bir anlam
yükler. Anlamlar, bir kişiden diğerine
aktarılmaktadır. Bu mesajların her iki
kişi tarafından tamamıyla anlaşılması
ile iletişim süreci tamamlanmaktadır.
Süreç açısından iletişim; bilgi, düşünce
ve tutumların ortak semboller aracılığı
ile kişi veya gruplar açısından değiştokuş edildiği bir süreçtir. İletişim süreci,
kaynağın oluşturduğu herhangi bir iletinin uygun bir araçla bir kişi veya bir gruba gönderilmesi işlemidir (Altınok Kaya,
2007, 51).
İletişim kurmaktaki amaç; amaçlı
olarak etkilemek ve değiştirmektir.
Böylece birey için iletişimin amacı; kendisi
ile çevresi arasında başlangıçta kendisi
için olumsuz olan ilişkiyi etkileyebilmek,
yönlendirebilmek, bir başka ifadeyle dış
güçlerin hedefi olmak yerine kendini
güçlü kılabilmeyi gerçekleştirebilmektir.
Bu bağlamda iletişim, insanın çevresi
ve yaşamı üzerine etkin ve belirleyici
58
olabilme çabasını yansıtmaktadır (Levent,
2011, 69).
İletişim
becerisi
sonradan
öğrenilebilen bir yetenektir. İletişim
becerisi; kişinin duygu, düşünce, inanç
ve tutumlarını anlaşılabilir ve amacına
uygun bir şekilde aktarma becerisidir
(Alper, 2007, 55). Etkili bir iletişim için
dış görünüme dikkat etmek, konuşma dilini ve beden dilini iyi kullanmak, doğru
yerde, doğru zamanda iletişimde bulunmak, kendini tanımak, etkin dinleme,
kendine güven, konuşulan konu hakkında
bilgi sahibi olma ve pozitif olma önemli
faktörlerdendir.
Etkili iletişim için karşılıklı konuşurken cevap verilmesi, cevabın konuşan
kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtması önemlidir. Karşımızdaki kişiyi yönlendirmeyen açık bir şekilde sorular sorma,
sözel olmayan ipuçlarını anlama, gelen
mesajlara istenilen cevaplar verme, dinlemenin istekli olması ve karşımızdaki
kişiyle göz teması kurmak gerekmektedir.
Konuşulana ve karşımızdaki kişiye odaklanmak, geri bildirim vermek, cevapları
ben mesajıyla vermek, açık, girişken ve
empatik olmak, eleştirilere açık olmak,
çatışmaları yönetebilmek, sorunları en
uygun şekilde çözmek ve hiçbir şart olmadan kabul etmek etkili iletişim için temel durumlardır. (Gölönü, 2010, 125).
Hemşirelik; insan ilişkileri üzerine
temellenmiş bir meslektir ve hemşirelik
bakım sürecinin etkinliği hemşirenin diğer bireylerle etkin iletişim kurma yeteneğine bağlıdır. Hemşire bir yandan sözel
ve sözel olmayan iletişim yoluyla bireyin
yaşadıklarını anlamaya çalışırken, diğer
yandan kendini doğru ifade edebilmeli,
bir bakım verici olarak bakımı alan kişi
ile etkili bir iletişim kurabilmelidir. Yapılan çalışmalar, hemşirelerin etkili kişiler
arası ilişkiler ve iletişim becerisi geliştirmesinin hastalar üzerinde olumlu etkiler
yarattığını göstermektedir. Hemşire, tüm
HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ
hemşirelik fonksiyonlarında hemen her an
hastayla etkileşim halindedir. Matheney
ve Topalis (1970) hastayla kurulan kişiler arası ilişkilerin, hemşirelerin elindeki
önemli bir tedavi aracı olduğunu ve hastalığın gidişini etkilediğini ve bu ilişkinin
“ağrı tedavisinde morfin kullanılması kadar önemli ve yararlı olabileceğini veya
tam aksine açık bir yaraya toz ve tuz serpmeye benzer biçimde kullanılabileceğini
belirtmektedir (Babadağlı ve arkadaşları,
2006, 53-54).
Hemşirenin hasta ile kurduğu ilişkide iletişim becerilerini etkili kullanması
bazı aşamalardan geçmesine bağlıdır. Birinci aşama, kendini tanıma ve anlama,
kendi gereksinimlerinin farkına varma,
iletişim becerileri bilgisini geliştirme ve
becerilerin kullanımı ile ilgili deneyim
kazanmayı içermektedir. İkinci aşamada
ise karşıdaki kişiye yönelik olarak; saygı,
kabul, dinleme, ilgi duyma ve güven sağlamalıdır (Ünal, 2005, 7).
Arifoğlu ve Razı tarafından yapılan
bir çalışmada: “Hemşirenin hastasını tarafsız şekilde anlayabilmesinde empatik
beceri ve eğiliminin etkili olduğu kabul
edilmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar hemşirelerin hastalarla etkileşimleri,
empati kurabilme ve yardım edebilme
becerilerinin hastalar tarafından olumlu
ve yeterli bulunmadığını ve bu durumun
sağlık bakımından engel oluşturduğunu göstermektedir. Oysaki etkili iletişim
kuran hemşirelerden bakım alan hasta
ve yakınlarının duygusal olarak kendilerini iyi hissettikleri, etkisiz iletişim kuran hemşirelerden bakım alanların ise
belirsizlik, memnuniyetsizlik, endişe ve
hayal kırıklığı yaşadıkları belirtilmektedir. Hemşire hasta ilişkisinde değeri olan
empatik iletişim becerisinin hemşirelik
eğitimi süresince etkili eğitim yöntemleri ve uygulamalarla kazandırılabileceği,
geliştirilebileceği yapılan araştırmalarda
vurgulanmaktadır. Ancak özellikle yurt
dışında yapılan çalışmalarda hemşirelik
eğitiminde iletişim becerileri eğitiminin
yetersiz olduğundan söz edilmektedir. Bu
konuda yurt içinde yapılan çalışmalarda,
farklı eğitim programlarıyla eğitim alan
hemşirelik öğrencilerinin empatik eğilim,
empatik beceri ve iletişim becerileri puan
ortalamalarının orta düzeyde olduğu, eğitim yılı arttıkça ölçek puan ortalamalarının arttığına dikkat çekilmektedir (Arifoğlu ve Razı, 2011, 7).
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma; hemşirelerin iletişim
beceri düzeylerini ve bu iletişim düzeylerini etkileyen demografik ve mesleki
faktörleri saptamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda; aşağıdaki problemlere yanıt aranmıştır:
* Hemşirelerin iletişim beceri düzeyleri ne durumdadır?
* Hemşirelerin yaşları ile iletişim
becerileri arasında anlamlı bir ilişki var
mıdır?
* Hemşirelerin medeni durumları
ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir
ilişki var mıdır?
* Hemşirelerin eğitim düzeyleri
ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir
ilişki var mıdır?
* Hemşirelerin mesleki deneyim
süreleri ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
* Hemşirelerin kurumdaki çalışma süreleri ile iletişim becerileri arasında
anlamlı bir ilişki var mıdır?
* Hemşirelerin çalışma türleri ile
iletişim becerileri arasında anlamlı bir
ilişki var mıdır?
* Hemşirelerin iletişimle ilgili bir
eğitim alıp almama durumları ile iletişim
59
DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR
becerileri arasında anlamlı bir ilişki var
mıdır?
Araştırma; 01-21 Mart 2013 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel olarak
gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini; İzmir’deki bir üniversite hastanesinde
cerrahi ve dâhili birimlerde çalışan 146
hemşire teşkil etmiştir. Araştırmada tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıştır.
Araştırmaya katılım oranı %81’dir.
Veriler; yüz yüze görüşme tekniği
ile toplanmıştır. Verilerin toplanmasında
iki bölümden oluşan bir anket kullanılmıştır. Anketin ilk bölümünde demografik ve mesleki bilgiler yer almaktadır.
Anketin ikinci bölümünde ise; Balcı ve
Ersanlı (1998) tarafından tasarlanan iletişim Beceri Ölçeği (İBÖ) kullanılmıştır.
Ölçek; beşli Likert tipinden oluşmaktadır.
Ölçek; zihinsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere toplam üç farklı boyuttan oluşmaktadır. 45 maddelik ölçekte
her bir boyutu 15 madde temsil etmektedir. Zihinsel iletişim becerileri; 1, 3, 6, 12,
15, 17, 18, 20, 24, 28, 30, 33, 37, 43 ve
45. maddelerden; duygusal iletişim becerileri; 5, 9, 11, 26, 27, 29, 31, 34, 35, 36,
38, 39, 40, 42 ve 44. maddelerden; davranışsal iletişim becerileri; 2, 4, 7, 8, 10,
13, 14, 16, 19, 21, 22, 23, 25, 32 ve 41.
maddelerden oluşmaktadır. Ölçekten alınabilecek minimum puan 45, maksimum
puan ise 225 olup, ölçek puanının artması
iletişim becerisinin yüksek olduğunu göstermektedir. Araştırmada ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0,922 olarak bulunmuştur. Araştırma; sınırlı bir zamanda
ve belirli birimlerde uygulanması gibi
sebeplerden dolayı birtakım sınırlılıkları
bünyesinde ihtiva etmektedir.
Verilerin analizinde SPSS 20,0
paket programı kullanılmıştır. Katılımcıların; demografik ve mesleki özelliklerinin analizinde yüzde, frekans, bağımsız
gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi
60
(ANOVA), Pearson korelasyon analizi ve
faktör analizi kullanılmıştır. İstatistiksel
anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 baz alınmıştır.
BULGULAR
Tablo-1: Hemşirelerin Kişisel ve Mesleki Niteliklerinin Dağılımı
NİTELİKLER
Erkek
n
Cinsiyet
-
Kadın
%
Toplam
-
146
146
Yaş
100
23-30 Yaş Arası
50
32,4
31-39 Yaş Arası
52
35,6
146
40 Yaş ve Üzeri
44 30,2
Medeni Durum
Evli
86 58,9
Bekar
60 41,1
Eğitim Durumu
Önlisans
36 24,7
146
Lisans
146
102 69,8
Yüksek Lisans
8
5,5
Meslekteki Deneyim Süresi (yıl)
1-9 yıl
70 47,9
10-19 yıl
44
30,2
146
20 yıl ve üzeri
32 21,9
Kurumdaki Çalışma Süresi (yıl)
1-9 yıl
80 54,8
10-19 yıl
40
27,4
20 yıl ve üzeri
26
17,8
146
HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ
Çalışma Türü
Sadece Gündüz
40 27,4
Sadece Gece
10
6,8
146
Vardiyalı
90 65,8
İletişimle İlgili Eğitim Alma Durumu
Evet
70 47,9 146
Hayır
76
52,1
Araştırmaya katılan hemşirelerin
tamamı (%100) kadınlardan oluşmakta
olup, yaş ortalamaları 34,37±7,79’dur.
Hemşirelerin %58,9’u evli, %24,7’si
önlisans mezunu, %21,9’u en az 20 yıl
mesleki deneyime sahip, %17,8’inin kurumda en az 20 yıldır çalışmakta olduğu,
%65,8’inin vardiyalı olarak çalışmakta
olduğu ve %47,9’unun iletişim ile ilgili
bir eğitim aldığı saptanmıştır (Tablo-1).
Tablo-2: Hemşirelerin İletişim Beceri
Ölçeği ve Alt Boyut Puan Ortalamaları
Alt
Boyutlar
Minimum
Maksi- Ort.±SS
mum
Zihinsel
İletişim
Beceri
Puanı
37,05
75,00
Duygusal
İletişim
Beceri
Puanı
Davranışsal
İletişim
Beceri
Puanı
40,95
75,00
57,15±4,01
45,00
75,00
59,10±4,21
Toplam
Ölçek
Puanı
123,00
58,08±4,32
Hemşirelerin iletişim beceri ölçeği
ve alt boyut puan ortalamalarına bakıldığında; ölçekten alınan minimum puanın 123, maksimum puanın 225 olduğu
görülmektedir. Ortalaması ise yaklaşık
174 olarak hesaplanmıştır. Minimum ve
maksimum puanlar ile ölçek ortalamasına bakıldığında sonuçların yüksek olduğu
görülmektedir (Tablo-2).
Tablo-3: Hemşirelerin İletişim Beceri
Ölçeği Alt Boyut Puanlarının Korelasyonu
(n=146)
Zihinsel
İletişim
Boyutu
(İ.B.)
Duygusal
İletişim
Boyutu
Davranışsal
İletişim
Boyutu
1
0,816
0,819
p
0,000
0,000
Anlamlılık
Duygusal (İ.B.)
*p<0,01
*p<0,01
1
0,819
Zihinsel
(İ.B.)
r
r
0,816
p
0,000
Anlamlı- *p<0,01
lık
Davranışsal
(İ.B.)
174,33±12,54
*p<0,01
r
0,819
0,819
p
0,000
0,000
Anlamlı- *p<0,01
lık
225,00
0,000
1
*p<0,01
r: Pearson Korelasyon Analizi; *p<0,01
ileri düzeyde anlamlılık
61
DERYA GÜNDÜZ HOŞGÖR, HAYDAR HOŞGÖR
Hemşirelerin iletişim beceri ölçeği alt
boyut puanlarının korelasyonuna bakıldığında; zihinsel, duygusal ve davranışsal
iletişim beceri boyutları arasında yüksek
düzeyde anlamlılığın olduğu tespit edilmiştir (Tablo-3).
Tablo-4: Hemşirelerin Kişisel ve Mesleki Özelliklerinin İletişim Beceri Ölçeği
(İ.B.Ö.) Alt Boyutları ile Karşılaştırılması
Kişisel ve
Mesleki
Özellikler
Zihinsel İ.B.
Duygusal
İ.B.
Davranışsal
İ.B.
F
Yaş
2,118 4,991
2,483
P
0,125
*0,008
0,087
Medeni Durum
1,439 2,004
2,968
t
p
F
P
0,153
*0,047 *0,004
Eğitim Durumu
2,228 2,407
0,111
0,094
2,633
0,075
F
1,058
3,673
4,109
P
0,350
*0,028
*0,018
Kurumdaki Çalışma Süresi (yıl)
F
3,330 2,784 2,682
F
P
62
*0,000 *0,000 *0,000
Çalışma Türü
3,111 5,027
p
*0,008 *0,004 *0,001
Hemşirelerin kişisel ve mesleki
özelliklerinin iletişim beceri ölçeği alt
boyutları ile karşılaştırılmalı sonuçlarına
bakıldığında; yaş, medeni durum ve meslekteki deneyim süresi ile iletişim beceri
ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir
ilişki saptanmış, eğitim durumu ile anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. Çalışmanın
faktör analizi sonuçlarına göre ölçeğin;
zihinsel, davranışsal ve duygusal olmak
üzere toplam üç boyuttan oluştuğu tespit
edilmiş ve analize ilişkin sonuçlar aşağıda
verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre Kaiser Meyer Olkin değeri oldukça yüksek
bulunmuştur (Tablo-4).
Kaiser Meyer Olkin (KMO) Ölçek Geçerliliği:
0,876
Meslekteki Deneyim Süresi (yıl)
P
İletişimle İlgili Eğitim Alma Durumu
t
2,701 2,917 3,317
3,391
*0,048 *0,008 *0,036
Bartlett Küresellik Testi Ki-Kare:
1432,071
Standart Sapma:
94
P değeri:
0,000
TARTIŞMA
İletişim, bir kurum içerisinde
verimli, etkili bir şekilde gerçekleşmesi
gereken, üst-ast ilişkilerini belirleyen,
beraberinde başarıyı, anlayışı, sağlıklı bir
örgüt iklimini getiren bir süreçtir. Sosyal
bir varlık olarak insan, fizyolojik, sosyal
ve duygusal gereksinimlerini karşılamak
amacıyla başkaları ile sürekli iletişim
halindedir. İletişim sayesinde fikirler
HEMŞİRELERİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ ÖRNEĞİ
açığa vurulur, paylaşılır ve değerlendirilir.
İnsanlar tek başlarına ya da toplumla
birlikte belirledikleri hedeflere sadece
iletişimle ulaşabilir (Tiryaki Şen ve
arkadaşları, 2013, 13).
Günümüzde her sektörde olduğu
gibi sağlık sektöründe de rekabet ortamı
hızla gelişmektedir. Sağlık sektörleri de bu
gelişmelerin paralelinde hizmet kalitesini
yükseltme yönünde uygulamalar yapmaktadırlar. Bu uygulamalardan birisi de kişiler arası iletişim becerisini geliştirebilmek
adına düzenlenen çeşitli eğitim programlarıdır. Hemşireler çalıştıkları kurumlarda
hasta bakım hizmetleri verirken gerek
hasta ve gerekse hasta yakınları ile sürekli iletişim halindedirler. Bu önemli
görevi icra eden hemşirelerin hastalarını
memnun edebilmeleri için etkili iletişim
becerisine sahip olmaları gerekmektedir
(Kumcağız ve arkadaşları, 2011, 50-51).
Tiryaki Şen ve arkadaşları (2013)
tarafından yapılmış olan çalışma sonuçlarına göre; yaş, medeni durum, eğitim
durumu ve meslekteki deneyim süresi ile
iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır.
Kumcağız ve arkadaşları (2011) tarafından yapılmış olan çalışma sonuçlarına
göre; yaş, medeni durum ve meslekteki
deneyim süresi ile iletişim beceri ölçeği
alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki
saptanamamış; eğitim durumu ile sadece
davranışsal boyutta anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bizim çalışmamızda da; yaş,
medeni durum ve meslekteki deneyim
süresi ile iletişim beceri ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanmış,
eğitim durumu ile anlamlı bir ilişki saptanamamıştır.
cuna ulaşılmıştır. Sağlık profesyonelleri
arasında; özellikle de hasta ve hasta yakınları ile sürekli doğrudan iletişim halinde olan hemşirelik mesleğinde iletişim ve
iletişim becerilerinin önemi oldukça fazladır. Çalışmamızda hemşirelerin iletişim
becerilerinin genel anlamda iyi düzeyde
olduğu; yaş, medeni durum, meslekteki
deneyim süresi, kurumdaki çalışma süresi, çalışma türü ve iletişim ile ilgili eğitim
alıp almama durumlarının iletişim becerilerini olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. Bu bağlamda hemşirelerin iletişim
beceri düzeylerini geliştirmeye yönelik
eğitim programlarının düzenlenmesi ve
düzenlenen bu eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesinin sağlanması büyük önem
arz etmektedir. Dolayısıyla hemşirelerin
sempozyum, kongre, konferans gibi çeşitli bilimsel toplantı ve organizasyonlara
katılımları teşvik edilebilir. Sağlık profesyonelleri; özellikle de hemşireler arasında
yapılacak olan iletişim becerisi ölçümüne
yönelik olarak çalışmaların farklı değişkenler ile ilişkilerinin de ele alındığı daha
kapsamlı çalışmaların yapılması önerilebilir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yapılan literatür taraması sonucunda Türkiye’de hemşirelerin iletişim becerilerini değerlendirmeye yönelik yapılmış
olan çalışmalara çok az rastlandığı sonu63
KAYNAKÇA
ALPER, D. (2007), “Psikolojik Danışmanlar ve Sınıf Öğretmenlerinin Duygusal Zeka
Düzeyleri-İletişim ve Empeti Becerilerinin
Karşılaştırılması”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi
ALTINOK Kaya, A., (2007), “Hastanelerde
Halkla İlişkilerin Yeri ve Önemi (Bir Örnek
Uygulama)”, İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi
ARİFOĞLU, B., RAZI, G. S., “Birinci Sınıf
Hemşirelik Öğrencilerinin Empati ve İletişim
Becerileriyle İletişim Yönetimi Dersi Akademik Başarı Puanı Arasındaki İlişki”, Dokuz
Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
Dergisi, C. 4, S. 1, s.7.
BABADAĞLI, B., ERİM, S. E., ERDOĞAN,
S., (2006), “Hekimlerin ve Hemşirelerin Hastayla İletişim Becerilerinin Değerlendirilmesi”, Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, C. 1, S.
3, 2006
ÇELİK, F., (2008), “Sağlık Kurumlarında
İletişim; Hasta ve Sağlık Personeli İletişimi
Üzerine Bir Araştırma”, Selçuk Üniversitesi
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi
ERKEN, S., (2008), “Klinisyen Hemşirelerle
Akademisyen Hemşireler Arasındaki İletişim Örüntüsünün İncelenmesi”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi,
GÖLÖNÜ, S., KARCI, Y. (2010), “İletişim
Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri
Düzeylerinin İncelenmesi”, Gazi Üniversitesi
İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 31, s.125
KUMCAĞIz, H.; YILMAZ, M.; ÇELİK, S.
B.; AVCI, İ. A.; “Hemşirelerin İletişim Becerileri: Samsun İli Örneği”, Dicle Tıp Dergisi,
C. 38, Sayı:1, s. 50-51
LEVENT, B., “Sınıf Öğretmenlerinin Kişilik
Özelliklerinin İletişim Becerilerine Etkisi”,
Selçuk Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
64
ÖZDEMİR, G., (2011), “Ebelik ve Hemşirelik
Öğrencilerinin İletişim Becerileri ve Yaşam
Yönelimlerinin Stresle Baş Etme Tutumları
Üzerine Etkisi”, İstanbul Üniversitesi
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
TİRYAKİ ŞEN, H.; TAŞKIN YILMAZ, F.;
PEKŞEN ÜNÜVAR, Ö., “Hizmet İçi Eğitim
Hemşirelerinin İletişim Beceri Düzeyleri”,
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, C.4, Sayı:1,
s.13.
ÜNAL, S. D., (2005), “Onkoloji Hastaları ile
Çalışan Hemşirelerin İletişim Becerilerine
Yardım Becerileri Eğitiminin Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi, SABE, Yayınlanmamış
Doktora Tezi.
TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ
BURAK ALKAN*
ÖZET
Sanat eserleri insanın duygu ve hayal dünyasını geliştirir, zenginleştirir. İnsanda birtakım güzel duygular uyandırıp
insana coşku ve heyecan verir.
Güzel sanatlar içinde soyut olan
sanat dallarından biridir edebiyat. Çünkü malzemesi dildir. Edebiyat, resim ve
müzik gibi hayatın dolayısıyla da tıbbın
içerisindedir. Bu nedenle edebiyatın tıp,
tıbbın da edebiyat üzerinde etkileri vardır.
XIX. yy.da ortaya çıkan tüberküloz
sadece hayatın bir gerçeği olarak kalmamış aynı zamanda edebiyata da konu
olmuştur. Bazı sanatçılar bu amansız hastalığa yakalanmış bazıları ise bu hastalık
sebebiyle sevdiklerini kaybetmiştir. Edebiyatın duygu işi olduğu düşünüldüğünde
yaşanılan bu acı, özlem, ölüm gibi temaların edebiyata aktarılması kadar doğal
bir şey olamaz.
Bu makalede tüberküloz hakkında
kısa bir bilgi verildikten sonra hastalığın edebiyatta kendine nasıl yer bulduğu,
tüberküloz adının Türk edebiyatında neden ince hastalığa dönüştüğü, hastalığın
dünya ve Türk edebiyatındaki yansımaları, tüberküloz ile romantizm akımının ilişkisi ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tüberküloz (verem),
ince hastalık, edebiyat, romantizm.
GİRİŞ
Bu çalışmada sağlık ile edebiyat
ilişkisi ele alınacaktır. Edebiyatın duygu
ve düşünce işi olduğunu anımsarsak salıkla olan yakın ilişkisini daha iyi gözlem*Okt. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu, Ortak Dersler
Programı Türk Dili Birimi
leyebiliriz.
Sağlık ve edebiyat kavramları geniş bir alana sahip olduğundan makalede
Türk edebiyatında tüberküloz teması işlenecektir. XIX. yy.ın sonları ile XX. yy.ın
başlarında yaygın olarak görülen tüberküloz, edebiyatta sıkça işlenen bir tema olmuştur. Bu çalışmada daha çok tüberkülozun Türk edebiyatındaki yansımasına yer
verilecektir. Tüberküloz temasının gerek
romanda gerekse şiirdeki etkisi incelenip
makaleye yansıtılacaktır. Tüberkülozun
edebiyata yansımasını iyi analiz edebilmek için önce hastalık hakkında kısa bir
bilgi vermek gerekecektir.
Tüberküloz (Verem) Hastalığı Nedir?
Tüberküloz, verem ya da halk arasındaki adıyla ince hastalık, Mycobacterium tuberculosis mikrobunun neden
olduğu uzun seyirli ve granülomatöz karakterde bakteriyel ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Genel olarak Mycobacterium türlerinden ileri gelen enfeksiyonlar
Mikobakteriozis olarak isimlendirilmekle
birlikte tüberkülozis terimi insan ve sığırların mikobakteriozisine verilen isimdir.
Tüberküloz çoklu organ enfeksiyonu olabilmesine karşın hastalık özellikle akciğerler ve akciğerlere ait mediastinal lenf
bezlerinde daha sıklıkla gözlenir. Basit,
aktif bir tüberküloz hastasından öksürük,
hapşırık ya da diğer yollarla enfeksiyon
tükürük içerisinde havaya saçılır (damlacık yolu) ve havada asılı kalan partiküllerin alınmasıyla enfeksiyon yayılır. İnsanlarda çoğu enfeksiyon semptomsuzdur ve
latent enfeksiyon olarak kalır. Bunların da
yaklaşık onda biri ileride aktif enfeksiyona (hastalığa) neden olur. Albert Calmette ve Camille Guérin adlı iki araştırmacı,
1920’lerin sonunda vereme karşı bir aşı
65
BURAK ALKAN
geliştirmişlerdir. Bu iki araştırmacının soyadına atfen bu aşıya BCG (Bacillus Calmette-Guérin) adı verilmiştir1
Vücuttaki tüberküloz mikropları
aktif hale gelirse hastalık yapar. Hastalık
ciddidir. Tedavi edilmediği sürece, tuttuğu organda ya da organlarda hasara yol
açar, bu hasar giderek artar ve öldürücü
olabilir. Tüberküloz hastalığı, en çok akciğerleri tutar. Hastalığın tuttuğu diğer
organlar, akciğer zarları, lenf bezleri, kemikler, böbrekler, beyin zarlarıdır. Vücudun hemen bütün organlarında hastalık
görülebilir. Hastalanan organlarda ağır
bir iltihap olur, erimeler gerçekleşebilir.
Organların çalışması bozulur. Mikropların vücuda girdikten sonra hastalık yapma
süresi farklılıklar gösterir. Vücut direnci
düşükse, hızla hastalık gelişebilir. Ya da
hastalığın görülmesi yıllar sonra gerçekleşebilir.2
Türkiye’de Tüberkülozun Durumu
Nedir?
Ülkemizde tüberküloz hastalığı,
XX. yüzyılın ilk yarısında çok büyük bir
salgın yapmıştır. Bir numaralı ölüm nedeni idi. 1940’lı yıllarda her yıl bin kişiden
2-3’ü verem nedeniyle ölmüştür. Özellikle yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde
yürütülen yoğun tüberküloz savaşı çabaları sonucunda durum değişmiştir. Tüberküloz artık önemli bir ölüm nedeni değildir. Türkiye’de 12-15 milyon bir nüfusun
enfekte olduğu, yani vücutlarında henüz
hastalık oluşturmamış verem mikrobunun
olduğu hesaplanmaktadır. Bu insanların
yaklaşık yüzde onu yaşamlarının bir döneminde tüberküloz hastası olacaklardır.
Tüberküloz savaşı dispanserlerinde kayıtlı hasta sayısı 2000 yılında 18.038 iken
2005 yılında 20.535’tir. Kayıtlı hastalar
dışında, resmi ve özel hekim ve hastanelerde de tedavi edilen bazı hastaların olduğunu bilinmektedir. Türkiye’de yılda yak1. tr.wikipedia.org/wiki/Verem
2. http://www.verem.org.tr/verem
66
laşık 25 bin tüberküloz hastasının ortaya
çıktığını tahmin edilmektedir. Bu hasta
sayılarının nüfusa oranı, sanayileşmiş
ülkelerde yüz binde 20 ve altında, Asya
ülkelerinde yüz binde 100’den, Afrika’da
sahra güneyi ülkelerde ise 300’den fazladır. Ülkemizde ise kayıtlı hastalar yüz
binde 27’dir. Düzensiz ve hatalı tedaviler
yüzünden ilaçlara dirençli tüberkülozlu
hasta sayılarının ülkemizde yüksek oluşu
önemli bir sorun teşkil etmektedir.3
Edebiyat ve Tüberküloz Hastalığı
Edebiyat, resim ve müzik gibi hayatın dolayısıyla da tıbbın içerisindedir. Bu nedenle edebiyatın tıp, tıbbın da
edebiyat üzerinde etkileri vardır. Edebi
eserlerde hastalıklar, hastalıkların insanlar üzerindeki etkileri ve bu hastalıklarla
başa çıkma yöntemleri hakkında bilgilere
rastlarız. Bazı hastalıklar vardır ki sanat
eserlerine esin kaynağı olmuşlardır. Verem de bu hastalıklar içinde en çok kullanılan kaynaklardandır. Bir tıp terimi olan
tüberküloz edebiyatta ve halk arasında
verem adıyla geçmektedir. Bu yüzden
makalenin devamında tüberküloz yerine
verem adı kullanılacaktır.
Özellikle edebiyatta roman başta olmak üzere şiir, öykü ve diğer edebi
eserlerde verem teması sıklıkla işlenmiştir. Türk edebiyatında verem “ince hastalık” adıyla da geçmektedir. Dildeki bu
güzel adlandırmanın sanatçıların tesirinde
kaldıkları romantizm akımının bir etkisi
olduğuna makalenin sonraki bölümlerinde yer verilecektir.
Tıp ile edebiyatın iç içe olduğuna ve edebiyatta ince hastalık temasına
değinmeden önce edebiyatın tanımının
yapılmasında fayda olacaktır. Edebiyat,
Arapça “edeb” sözcüğünden türemiştir.
Türk Dil Kurumunun güncel sözlüğüne göre edebiyat; olay, düşünce, duygu
ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya
3. http://www.verem.org.tr/verem
TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ
yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır.4
Edebiyat, toplum hayatı ile yakından ilgilidir ve temasını tarihi dönemler
etkilediği için konuları da ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini
yansıtır. Ayrıca edebiyat, toplumları etkileyerek onların gelişmelerine ve değişimlerine katkıda bulunurken, toplumların
yüzyıllar boyunca geçirdiği aşamalar da
eserlere yansır. Eserlerin bazıları bulundukları dönemin izlerini taşırken, bazıları
da konusunu tamamen tarihi gerçeklerden
alabilir. Bu nedenle bu eserlerin çoğu tarihi olaylara ışık tutabilirler.5
Görüldüğü gibi edebiyat sosyal
olaylardan beslenir. O an toplumu şekillendiren ne varsa edebiyata konu olur.
Verem, XIX. yy. dünyasının kâbusu olmuştur. İnsanların hastalığa yakalanması
Azrail ile nişanlanması gibidir. Hastalıktan kurtuluş yoktur. Tüm dünyada hızla
yayılan bu hastalık çok geçmeden edebiyata da yansımış ve edebiyatta sıkça işlenen temalardan biri olmuştur.
Türk edebiyatında verem temasını
ele almadan önce dünya edebiyatından
birkaç örnek vermek faydalı olacaktır.
Şüphesiz dünya edebiyatı çok geniş bir
mecradır. Bu mecrada verem konusuyla
ilgili pek çok eser verilmiştir. Ancak bu
makalede dünya edebiyatındaki yansımaları da görmek adına birkaç eser ve sanatçı
üzerinden verem temasına değinilecektir.
Hastalığın ilk yıllarında insanın
verem olduğunu öğrenmesi yüzüne karşı
ölüm hükmünün okunmasıyla bir tutuluyordu. XIX. yy. Rus edebiyatında veremli
hastaları sıklıkla görmekteyiz. Örneğin;
Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sındaki Katerina Ivanovna. Victor Hugo’nun
“Sefiller” adlı romanında önemli karater
4. TDK; Türkçe sözlük, Ankara, 2011.
5. Mehmet Narlı, Roman Ne Anlatır-Cumhuriyet Dönemi
1920-2000. Türk Romanı Üzerine Tematik Bir Tasnif ve Değerlendirme, Akçağ Basım, Ankara, 2. Baskı, 2009, s.20.
lerinden Fantin vereme yakalanır ve ölür.
Anton Pavlovich Çehov genç yaşta yakalandığı ölümcül hastalığın da etkisiyle
bütün öykülerini üstü kapalı da olsa kötümser bir bakış ile yazmıştır.
Ünlü yazar Franz Kafka, senatoryumda veremden ölmeden önce şöyle
yazmıştı: “Sohbet ederken hiçbir şey öğrendiğim yok, çünkü verem üstüne konuşurken herkeste bir çekingenlik, kaçamak davranışlar ve donuk bakışlar ortaya
çıkmakta.” Verem özellikle XIX. yy.da
ölüm fermanı gibi algılanmıştır. XX. yy.a
gelindiğinde edebiyatta genç insanların
veremden korkup ürkmediği, ölümü huzur içinde karşılayan tipler karşımıza çıkmaktadır. Harriet Beecher Stowe’un ünlü
romanı “Tom Amca’nın Kulubesi”ndeki
Küçük Eva, Charles Dickens’ın “Nicholas Nickleby”sindeki Smike veya yine
Dickens’ın romanı “Dombey ve Oğlu”ndaki oğul Paul gibi.
Veremle birlikte bir “mezarlık edebiyatının” doğduğu görülmektedir. Mecalsiz kadınlar, taş mezarlar, kan tükürüp
öksürerek ciğeri parçalanıp ölenler gibi…
John Keats: “Gençlik solar, hayalet gibi
zayıflar ve ölür.” satırlarını yazdıktan iki
yıl sonra veremden ölmüştür.
Fransız yazar Moliere oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu hekimlerden,
onların bilgisizliği ve ukalalıklarını hicveden beş güldürü-hiciv yazmıştır. “Hastalık Hastası” isimli komedinin dördüncü
temsilinde birden kan kusmaya başlamış
ve birkaç saat içinde ölmüş olması da
edebiyat edebiyat-verem ilişkisinde farklı
bir olgu olarak yer almıştır.6
6. Faik Çelik, “Edebiyat ve Verem”, http://arsiv.mevsimsiz.
net/y-4820/Edebiyat_ve_Verem/
67
BURAK ALKAN
İnce Hastalık Romantizmi
Romantizm, klasisizme tepki olarak
ortaya çıkmış aklın yerine duyguyu ön
plana çıkaran bir akımdır. Romantizmin
en büyük özelliği ferde verdiği önemdir.
Fert, romantik akımda kendisini diğer
insanlarla birleştiren hususlarından çok
kendisini başkalarından ayıran özellikleri
ile işlenir. Lirizm ve melankoli romantizmin belli başlı ve vazgeçilmez unsurlarıdır.7
Verem dünyevi hazlara karşı
isteksizlik, ruhani bir saflığı çağrıştıracak
tensel saydamlaşma, aşırı tutku ve
isteklerin belirtisi sayılabilecek ani
kızarmalar, ateşli bir aktiviteyle derin
bir tevekkül arasında gidip gelen ruhi
salınımlar ve uçmak üzere denilecek
kadar zayıflamış bir beden… İdeal bir
yazar imgesine giydirilebilecek tüm
bu semptomlar verem hastalığında
mevcuttur.
Verem hastalığı kendini XIX. yy.daki romantizm akımı ile özdeşleştirmiştir.
Sanatçılar eserlerinde kendilerini vereme
yakalanma ve ölme zorunluluğu altında
hissetmişlerdir. Verem, romantizmin etkisiyle Türk edebiyatında güzel adlandırma
ile ince hastalık adını almıştır. Veremin
bu özelliği melankoliye dayanır. Melankoli bir sanatçı hastalığıdır, dolayısıyla
veremli yani melankolik karakter duyarlı, yaratıcı ve naif olmak durumundadır.
Aslında ölüme zayıflayarak, kan kusarak
ve zorla nefes almaya çalışarak gitmenin
romantik bir yanı yoktur. Ancak sanatçılar, yazarlar, ressamlar romantik olabilme modası uğruna bu gerçeği görmezden
gelmişlerdir. Böylece ince hastalık olarak
adlandırılan verem edebiyat tarihine romantik hastalık olarak geçmiştir.
Veremden vefat eden Katherine
Mansfield, hastalığının aşamalarını günü
7. Emel Kefeli, Metinlerle Batı Edebiyatı Akımları, 3F Yayınevi, İstanbul, 2007.
68
gününe not eder: “21 Mayıs Salı gecesi,
ateşim 101.2… Ciğerimde korkunç bir
ağrı var. Uzun bir öksürük nöbetine tutuldum; öksürük yüzünden çok az uyudum.”
Sevgilisiyle ilişkisinden bahsederken
hastalığının romantik çağrışımlarıyla acı
acı dalga geçer: “Hastalığım çok işe yaradı; romantik bir hastalık çünkü.” Mansfield’in en sevdiği yazar Çehov da veremden muzdaripti. Yazar hastalığını not
aldığı günlüğüne Çehov’un hastalık notlarını da aktarır. Komşusu olan bir prensle
yürüyüş yapan Çehov, ansızın göğsünde
büyük bir ağrı hisseder. İlk düşüncesi, yabancıların önünde düşüp ölmenin ne kadar yakışıksız kaçacağı olmuştur.8
Türk Edebiyatında Verem
Dünya edebiyatında olduğu gibi
Türk edebiyatında da verem teminin geniş örneklerini görmekteyiz. Gerek roman
ve hikâyede gerekse şiirde verem, sıklıkla
işlenen temalardan biri olmuştur. Bu makalede tek bir eser üzerinden derinlemesine çalışma yapmak yerine verem temini
eserlerinde işleyen birkaç sanatçı üzerinden genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı, Peyami Safa,
Ömer Bedrettin Uşaklı, Rıfat Ilgaz, Mahmut Yesari, Aclan Sayılgan, Memet Fuat,
Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur Türk
edebiyatında yaşamının bir döneminde
vereme yakalanmış ve bazıları bu hastalığa yenik düşmüştür. Bu çalışmada özellikle bu hastalığı bizzat yaşayan isimlerin
eserlerinden değerlendirme yapılmıştır.
Hastalığa yakalanan bu sanatçıların dışında en sevdiklerini bu hastalık sebebiyle
kaybedenlere makalede yer vermemek
haksızlık olacaktır. Bu düşünceyle ilk olarak çok sevdiği eşini veremden kaybeden
Abdülhak Hamit ile Türk edebiyatında
veremin yansımasına bakılmıştır.
Türk edebiyatında verem temini ilk
işleyen isimlerden biri Abdülhak Hamit
8.http://www.edebiyathaber.net/yazarin-hastaligi-hastaligin-edebiyati
TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ
Tarhan olmuştur. Sanatçı 1886’da yazdığı
“Finten” isimli oyunda Kanadalı Finten,
aşığı Hintli Davalaciro’dan olan anormal
çocuğu Ucube’yi topluma kabul ettirmek
ve İngiliz sosyetesine girebilmek için
Lord Dick ile evlendirmek ister. Fakat bu
evliliğe karşı çıkıldığı için ölmek üzere
olan veremli kız Fransız Blanche’ı asil
ilan ederek Lord’la evlendirmek ister.
Türk edebiyatında “şair-i azam”
olarak anılan Abdülhak Hamit’in eşi
Fatma Hanım veremdir ve hastalığının
üçüncü evresindedir. Hindistan’dan dönerken Beyrut’ta Fatma Hanım kötüleşir
ve orada vefat eder. Hamit, her gün Fatma
Hanım’ın kabrini ziyaret eder; geceleri
de bir bodrum katında meşhur şiiri “Makber”i yazar:9
Eyvah! Ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede, gelip ezelden
Ben gittim, o hak-sar kaldı
Bir guşede tarumar kaldı
Baki o enis-i dilden eyvah
Beyrut’ta bir mezar kaldı.
Tanzimat edebiyatında “yazı makinesi” olarak bilinen Ahmet Mithat Efendi’nin öne çıkan romanı “Felatun Bey
ile Rakım Efendi”de verem temi dolaylı
olarak işlenmiştir. Eserde Rakım Efendi ve Felatun Bey, iki örnek tip olarak
ele alınıp batılılaşmayı nasıl anladığımız masaya yatırılmıştır. Batılılaşma ve
çağdaşlaşma yolunda Avrupa’dan yalnız
bilim ve teknik yönünden faydalanmamız
gerektiği gerçeği okuyucuya verilmek
istenmiştir. Bunun dışında kalan yaşam
biçimi, milli zevklerimiz, milli kültürümüz asırların birikimiyle zaten bizde en
özgün biçimde mevcuttur düşüncesi dile
getirilmiştir. Eserde bunun yanında o za9.Faik Çelik, “Edebiyat ve Verem”, http://arsiv.mevsimsiz.
net/y-4820/Edebiyat_ve_Verem/
manların amansız hastalığı olan “Verem”
konusu da işlenmiştir. Bu hastalık o zaman için tedavisi olmayan ve kurtuluşu
zor olan bir hastalık olduğu için halk arasında korku duyulan bir durumdur.
Verem temi bazı edebiyatçılar tarafından aşkla birlikte ele alınmıştır. Sevdiğine kavuşamayan ya da karşılık bulamayan âşık bu hastalığa yakalanır. Aşkın ve
kavuşamamanın verdiği acı âşığı günden
güne tüketir ve sonunda yataklara yatırır.
Bu bağlamda baktığımızda Türk edebiyatında iki isimden bahsedebiliriz. Bu isimlerden biri Halit Ziya’dır. Verem, Halit
Ziya Uşaklıgil’in meşhur romanı Aşk-ı
Memnu’da Beşir karakteriyle karşımıza çıkar. Konağın hizmetlisi olan Beşir,
Adnan Bey’in kızı Nihal’e âşık olur. Tek
taraflı aşkı ve Nihal ile Behlül arasında
yaşananlar Beşir’in vereme yakalanmasına neden olur. Hastalığını konaktakilerden gizlemek ve âşık olduğu kadının
gözlerinin önünde başkasıyla ilişki yaşamasına dayanamayan Beşir, bir gemide
çalışmaya başlamıştır. Zor şartlarda hastalığı iyice ilerleyen Beşir sevdiklerinden
uzakta bambaşka bir ortamda tek başına
can verir.
Verem ile aşkı harmanlayan bir başka isim ise Reşat Nuri’dir. Türk romanında önemli bir yere sahip olan Reşat Nuri
Güntekin’in 1922’de kaleme aldığı ses
getiren romanı “Çalıkuşu”nda da verem
temi bir karakterle kendine yer bulmayı başarmıştır. Şeyh Yusuf Efendi, Feride’nin görev yaptığı Darülmuallimat’ta
musiki hocalığı yapan bir bestekârdır.
Zaten verem hastası olan Şeyh Yusuf
Efendi, içinde Feride’ye karşı duyduğu
aşkla her geçen gün biraz daha erimektedir. Öğrencilerle birlikte gidilen bir kır
gezisinde Feride’ye “Pür ateşim, açtırma
benim ağzımı zinhar / Zalim, beni söyletme derunumda neler var.” dizeleriyle
başlayan şarkıyı söyler. Feride, gezi dönüşünde bir öğrencisinden Şeyh Yusuf
Efendi’nin kendisini sevdiğini öğrenir.
69
BURAK ALKAN
Hastalığı ilerleyen Şeyh Yusuf Efendi, ablasını Feride’ye gönderir, son arzusunun
ölmeden önce Feride’yi bir kez daha görmek olduğunu söyletir. Feride, bu isteğe
karşı koymaz ve onun evine gider. Şeyh
Yusuf Efendi, Feride’yi görür ve bir daha
açmamak üzere gözlerini yumar. Feride,
Şeyh Yusuf Efendi’nin sönmüş gözlerine
bir buse kondurur.10
Türk edebiyatının önde gelen
kalemlerinden biri de Peyami Safa’dır.
Yazarın meşhur “Dokuzuncu Hariciye
Koğuşu” adlı romanında roman kahramanı hasta çocuğun bizatihi Peyami Safa’nın
kendisi olduğu edebiyat tarihçilerinin
ortak kanısıdır. Gerçek hayatta vereme
yakalanan sanatçının söz konusu romanı
şöyle özetlenebilir:
On beş yaşlarında, yıllardır kemik
vereminden mustarip bir genç olan roman
kahramanı, annesiyle beraber İstanbul’un
kenar mahallelerinden birinde, mütevazı
bir evde yaşamaktadır. Geçirdiği birkaç
ameliyat onu iyileştirememiştir. Son çare,
mafsalın kesilerek bacağın kısalmasıdır.
Hasta genç, uzak akrabasından emekli bir
paşanın Erenköy’deki köşküne sık sık gitmektedir. Paşanın, kendisinden dört yaş
büyük kızı Nüzhet’e âşıktır. Hayat dolu
ve biraz da havaî bir kız olan Nüzhet’e,
zengin bir adam, Doktor Ragıp talip olmuştur. Hasta genç, sıhhatsizliği ve fakirliği ile bu koca adayıyla rekabet edecek
güçte değildir. Romanın sonunda hasta
çocuk ameliyat olmuş, Nüzhet’in Doktor
Ragıp’la evleneceği haberini almıştır.
Verem sadece roman ve oyunlarda
değil şiirde de kendine yer bulmuştur.
Romanlarda genellikle bir karakter üzerinden ele alınan verem, şiirlerin başlıca konusu olmuştur. Yılmaz Erdoğan’ın
yazıp yönettiği 2013 yapımı “Kelebeğin
Rüyası” adlı filmde vereme yakalanan
10. Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, İnkılap Kitabevi, İstanbul,
2007.
70
ve bu hastalıktan vefat eden şairler Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur ile
şairlerin edebiyat öğretmeni olan Behçet
Necatigil’in hayat hikâyeleri anlatılmıştır.
Bu film sayesinde iki yakın arkadaş olan
şair Uslu ve Onur’un tanınırlığı artmıştır. Bu filmle birlikte verem hastalığının
şairlerin mizacı üzerindeki etkisine dikkat çekilmiştir. Vereme yakalanan ve bu
hastalık sebebiyle vefat eden bu iki şairin
şiirlerinde ölüm teması ön plana çıkmıştır. Muzaffer Tayyip Uslu, “Kan” adlı şiirinde hastalığıyla ilgili duygularını şöyle
dile getirmiştir: 11
Önce öksürüverdim
Öksürüverdim hafiften
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindiüstü durup dururken
Meseleyi o saat anladım
Anladım ama iş işten geçmiş ola
Şöyle bir etrafıma baktım
Baktım ki yaşamak güzeldi hala
Mesela gökyüzü
Maviydi alabildiğince
İnsanlar dalıp gitmişti
Kendi âlemine
Uslu gibi vereme yakalanan yakın arkadaşı Rüştü Onur da şiirlerini karamsar bir
bakış açısıyla kaleme almıştır. Şair şiirlerinin merkezine hastalığını ve hastalığın
getirdiği buhranı taşımıştır. 1942’de Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokağı’ndaki evinde
vefat etmiştir. Rüştü Onur’un yaşadığı
sokakla aynı adı taşıyan şiiri şöyledir:12
Payıma düşen toprak parçası
Senin de payına düşer.
Ayrılık gayrılık yok
Ölüm nefesinde nasıl olsa
11. Muzaffer Tayyip Uslu, Şimdilik-1945, Yapı Kredi Yayınları,
2013.
12. İbrahim Tığ, Rüştü Onur, Kaynak Yayınları, 2013.
TÜRK EDEBİYATINDA İNCE HASTALIK ROMANTİZMİ
Amma henüz vakit erken
Daha gün
Karşı apartmanın balkonunda
Dur bakalım hele
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı’nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgâhının başına
Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda
Veremle tanışan bir başka edebiyatçı ise
Aclan Sayılgan’dır. Vereme yakalanan
birçok isim gibi sanatçı da Heybeliada’daki sanatoryumda tedavi görmüştür. 2001
yılında vefat eden şair “Sanatoryum” adlı
şiirinde şöyle seslenir:
Burada
Her şey
Bir başka
Ağaçların bile
Ateşi
37.6
teması yaygın olarak işlenmiştir. Bu
hastalığa yakalanan pek çok sanatçı
eserlerinde vereme ve hastalığın
getirdiklerine yer vermiştir.
Bu makalede değinilmeyen ancak
dikkat çekici başka bir durum da çağımızın hastalığı kanserin edebiyatta işleniş
biçimidir. Bugün birçok insan kanserden
ölmektedir. Fakat kanser verem kadar
edebiyatta kendine yer bulamamıştır, en
azından şimdilik. Bu farklılık incelenmesi
gereken şaşırtıcı bir durumdur. Bu önemli
konu makale sınırlarını aşacağı için tarafımdan yapılan tespitler dâhilinde başka
bir çalışmada Türk edebiyatında kanser
temasının ele alınışı şeklinde incelenmesi
planlanmaktadır.
SONUÇ
Verem bir döneme damgasını vurmuş amansız bir hastalıktır. Hastalığın ilk
yıllarında hastalığa çare bulunamamış,
bu hastalığa yakalanan herkes ölüm kalım mücadelesini kaybetmiştir. Edebiyat,
pek çok alandan etkilendiği gibi tıptan
da etkilenir. Verem tüm çaresizliğiyle
edebiyatta yer edinmiştir.
İlk yıllarında korkulan hastalık
zamanla kendini romantizmin de etkisiyle
naifliğe, zarafete, hastalıkla başa çıkmaya
bırakmıştır. Gerek dünya edebiyatında
gerekse de Türk edebiyatında verem
71
BURAK ALKAN
KAYNAKÇA
ÇELİK, Faik; “Edebiyat ve Verem”, http://
arsiv.mevsimsiz.net/y-4820/Edebiyat_ve_
Verem/ Erişim Tarihi; Ağustos 2014
ERER, Sezer; “Tıp ve Edebiyat: İki Eser
İki Hastalık”, Lokman Hekim Journal
2012;2(3):51-57, Erişim Tarihi; Ağustos 2014
GÜNTEKİN, R. Nuri; (2007) Çalıkuşu, İnkılap Kitabevi, İstanbul
http://www.edebiyathaber.net/yazarin-hastaligi-hastaligin-edebiyati, Erişim Tarihi; Ağustos 2014
http://www.verem.org.tr/verem, Erişim Tarihi; Temmuz 2014
İLERİ, Selim; “Verem Edebiyatı”, Zaman
Gazetesi, http://www.zaman.com.tr/selim-ileri/verem-edebiyati_1178586.html, Erişim
Tarihi; Ağustos 2014
KEFELİ, Emel; (2007) Metinlerle Batı Edebiyatı Akımları, 3F Yayınevi, İstanbul
NARLI, Mehmet; (2009) Roman Ne Anlatır-Cumhuriyet Dönemi 1920-2000. Türk
Romanı Üzerine Tematik Bir Tasnif ve Değerlendirme, Akçağ Basım, Ankara, 2. Baskı
TDK; (2011) Türkçe sözlük, Ankara
TIĞ, İbrahim; (2013) Rüştü Onur, Kaynak
Yayınları, İstanbul
TOKAÇ, Mahmut; “Verem ve Sanat”, http://
www.ivek.org.tr/verem-ve-sanat-172yy.htm
Erişim Tarihi; Ağustos 2014
tr.wikipedia.org/wiki/Verem, Erişim Tarihi;
Temmuz 2014
USLU, Muzaffer Tayyip; (2013) Şimdilik-1945, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
72
HİPOKONDRİYAZİS EKSENİNDE MOLİERE’NİN HASTALIK
HASTASI ADLI PİYESİNİN İNCELENMESİ
NESİBE YAZGAN USLU*
ÖZET
Edebiyat sanatsal bir doyum sağlama amacı güden; duygu ve düşünceleri
güzel bir biçimde ifade eden, dilin konuşma ve düzyazı dilinden farklı yanlarını
ortaya koyan ve dili de araç değil amaç
olarak kullanan kurmaca bir anlatım biçimidir.1 Bu kurmaca anlatım biçiminin
konusu insan ve insanı ilgilendiren her
şeydir. Bireyin fiziksel, sosyal ve ruhsal
yönden tam bir iyilik durumunda olması,
vücut esenliği, sıhhat, afiyet ya da esenlik sözcükleriyle tanımlanabilen sağlık
kavramı, ölümlü bir varlık olan insanın
yaşamı boyunca sahip olduğu belki de en
büyük hazinedir. Bu çalışmada hipokondriyazis kavramı ekseninde Moliere’nin
Hastalık Hastası adlı piyesi esas alınarak edebiyat ve sağlık arasındaki ilişki
incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Edebiyat,
Sağlık, Hipokondriyazis, Psikosomatik
Bozukluk, Hipokrat, Hastalık Hastası,
Molière
Hipokondriyazis (Hastalık Hastalığı)
Nedir?
Hipokondriyazis, kişinin açıklanabilen fiziksel bir hastalığı olmadığı
hâlde, bedeniyle ilgili fiziksel bulgu ya da
duyumları ciddi bir fiziksel hastalık yönünde yorumlayarak; önemli bir bedensel
hastalığı olduğu inancıyla uğraşıp durması durumudur.2 Hipokondriyazis, halk arasında evhamlılık, pimpiriklilik ya da hastalık hastalığı olarak bilinen psikosomatik
bir bozukluktur. Bu bozukluğu yaşayan
Okt. İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu, Ortak Dersler Programı Türk Dili Birimi
1.Oya Batum Menteşe, “Edebiyat Nedir?”, Littera Dergisi
Konferansı Toplu Yayını, c.22, s.50.
2. http://www.medikalakademi.com.tr/somatoform-bozukluklar
*
kişiler hipokondriyak olarak adlandırılırlar. Hipokondriyazis terimi ilk kez Hipokrat tarafından kullanılmıştır. Hastalık,
adını hypo (alt) ve chondrium (kaburga)
kelimelerinin birleşmesiyle oluşan hypochondrium (kaburga altı) kavramından almıştır.3 Hastalarda yaygın olarak görülen
karın ağrıları bu adlandırmanın temelini
oluşturur.
Hipokondriyazisin Nedenleri
Hipokondriyazisin belirgin bir nedeni saptanamamakla birlikte bazı psikoloji kuramlarının bu durumla ilgili farklı
açıklamaları mevcuttur. Psikanalitik kurama göre kişi, bilinç dışında çözemediği
çelişkilerden kaynaklanan kaygılarla
doğrudan yüzleşemez. Bu nedenle
bedensel hastalık üreterek bunlarla
uğraşmayı tercih eder.4 Davranışçı kurama göre ise kişi, sadece hasta olduğu zaman ilgiyi kendi üzerine çekebileceğini
düşünerek hastalık hastası olur. Bu düşünce çocukluktan itibaren oluşmaya başlasa da bilinçli gelişen bir süreç değildir.5
Hipokondriyazisin Görülme Sıklığı ve
Tedavi Yöntemleri
Hipokondriyazisin yaygınlığı %4
ile %9 arasındadır ve her iki cinsiyette de
eşit miktarda görülür. Herhangi bir yaş
döneminde ortaya çıkan hastalığa en sık
20-30 ve 40-60 yaş aralığındaki bireylerde rastlanır. Gelişmekte olan ülkelerde
daha sık rastlanan hipokondriyazisin, toplumsal durum, eğitim düzeyi ve medeni
3. Ebru Dilek Köseali, “Hipokondriyazisiniz Var Mı?”, Ankara Life, S:48, s:156-157, Ekim, 2012. http://www.dijimecmua.
com/flash/index.php?id=7056&page=160
4. Nurten Yıldırım Sancak, http://www.hedefpsikoloji.com/
pdf/psikoanaliz_revize3.pdf
5. Nurten Yıldırım Sancak, a.g.k.
73
Nesibe YAZGAN USLU
hâlden etkilenmediği düşünülmektedir.6
Hipokondriyak bireylerin tedavi
edilebilmesi için öncelikle kendilerinde
fiziksel bir hastalık olmadığını ve sorunlarının psikolojik kökenli olduğunu kabul
etmeleri gerekir. Psikolog veya psikiyatr
ile kurulacak sağlıklı iletişimle birlikte
hastaların dikkatlerini gündelik işlere vermesinin sağlanması da tedavi için önemli
bir adımdır.7
Hastalık Hastası ve Hipokondriyazis
Hastalık Hastası, orijinal adıyla
Le médecin malgré lui, Fransız oyuncu
ve yazar Molière’nin 1673 yılında yazmış olduğu komedi türünde üç perdelik
manzum bir piyestir. Asıl adı Jean-Baptiste Poquelin olan Molière, Hastalık
Hastası’nda hayatının merkezine hastalık
olgusunu ve sürekli hasta olduğu kuruntusunu yerleştiren bir insanın içine düştüğü olağandışı hâlleri anlatmaktadır. Yazdığı tüm eserlerde insanoğlunun zayıf bir
noktasına dikkat çeken Molière, Hastalık
Hastası’nda da aynı yöntemi uygulamakta ve insanoğlunun yerden, zamandan ve
şartlardan bağımsız olarak içine düştüğü
ölümcül bir korkuyu ele almaktadır. Hastalık Hastası’nda hasta olmaktan ve dolayısıyla ölümden korkma teması işlenmektedir.
Oyunun başkişisi yaşlı, zengin,
huysuz, karısına düşkün ve çıkarcı biri
olan Argan’dır. Molière, bu karakter aracılığıyla tıpta hipokondriyazis olarak
tanımlanan hastalık hastalığına ve hipokondriyak bireylerin durumlarına eleştirel bir açıdan yaklaşmaktadır. Hastalık
Hastası’nda Argan; Argan’ın ikinci eşi,
paragöz ve ikiyüzlü Beline; Argan’ın
müzik eğitimi alan, babasına düşkün kültürlü kızı Angelique; Argan’a hatalarını
göstermeye çalışan akıllı, ve iyi niyetli
erkek kardeş Beralde; Angelique için her
6. Prof. Dr. A. Ertan Tezcan, http://www.ertantezcan.com/
m6.aspx
7. Nurten Yıldırım Sancak, a.g.k.
74
şeyi göze alabilecek kültürlü, eğitimli ve
zengin âşık Cleante; Argan’ın özel doktoru paragöz ve dolandırıcı Mösyö Purgon;
yedek doktor Mösyö Dıafoırus; doktorun
saf oğlu ve Angelique’nin talibi Thomas
Dıafoırus ile genç, dürüst ve lafını esirgemeyen hizmetçi Toinette arasındaki ilişkiler konu edilmektedir.
Molière, yarattığı karakterler aracılığıyla yaşam, ölüm ve hastalık kavramlarını sorgulayarak hem sağlık kavramına hem de aile kurumuna sarsıcı bir
eleştiride bulunmaktadır. Hastalık hastası
ve cimri Argan, sürekli para hesabı yapmakta, ailesinden ya da hizmetçisinden
esirgediği parayı doktorlara ve ilaçlara
yatırmaktadır. İlaç içmeden yaşayamayan
ve sürekli bir yerinin ağrıdığını iddia eden
Argan hem özel doktoru Purgon hem de
çağırdığı diğer doktorlar tarafından kandırılmaktadır. Argan’ın hem eşi hem de
doktorlar tarafından dolandırıldığını bilen erkek kardeşi Beralde ve hizmetçisi
Toinette, Argan’ı ne kadar uyarsa da bir
sonuç alamamaktadır. Argan, her gün düzenli olarak midesini yıkatmakta, bağırsaklarını temizletmekte, kan aldırmakta
ve kalp ilaçlarını almaya devam etmektedir. Aslında doktorların Argan’a ilaç diye
verdiği maddeler ilaç değildir, bunlar
tıpta Placebo olarak bilinen farmokolojik olarak etkisi olmayan ancak hastaları
sadece psikolojik yönden telkin etmekte
kullanılan maddelerdir. Günümüzde de
hipokondriyazis tedavisinde kullanılan
bu ilaçlar hipokondriyak (hastalık hastası) bireyleri psikolojik açıdan rahatlatmaktadır.
Molière, Hastalık Hastası’nda meslek etiğinden yoksun doktorları ve fizyolojik olarak bir hastalığı bulunmayan
kuruntulu bireyleri acımasızca eleştirmektedir. Dünyanın her yerinde, bütün
hastalarda, az ya da çok belli kaygılar,
korkular ve kuruntular vardır. Herhangi
bir hastalıktan muzdarip kişilerin çektiği
HİPOKONDRİYAZİS EKSENİNDE MOLİERE’NİN HASTALIK HASTASI ADLI PİYESİNİN İNCELENMESİ
acıların ya da yaşadığı bu gibi kaygıların
pek çoğu bir noktaya kadar normal kabul
edilebilir. Molière, Hastalık Hastası’nda
bu gibi hastaları değil de hiçbir şeyleri olmadığı hâlde sürekli olarak kendini hasta
gösteren ve böylece insanlardan sevgi ve
ilgi dilenen insanları yermektedir.
Oyunda yer alan ve yukarıda adı
geçen kişiler gerçek hayatta karşılığı bulunan canlı ve ölümsüz tiplerdir. Hastalık hastası Argan, dünyanın herhangi bir
yerinde herhangi bir adla yaşamını sürdürmektedir. Argan’ı sömüren ve sağlık
skandallarına imza atan doktorlar hâlen
aramızdadır. Hipokondriyazis de tedavisi
hâlen tam anlamıyla mümkün olmayan ve
hem hastaların hem de hasta yakınlarının
yaşam kalitesini düşürmeye devam eden
bir hastalık olarak varlığını sürdürmektedir.
SONUÇ
İnsanoğlunun sırrını çözemediği,
kaçmaya çalıştığı ölüm kavramı ve
bunun bir uzantısı olan sağlıklı yaşama,
hastalıktan kaçma olgusu ilk insandan
beri varlığını sürdürmektedir. Bir tür insanı anlama ve anlatma sanatı olan edebiyatın da yaşam-ölüm karşıtlığı bağlamında sağlık ve hastalık kavramlarını
sorgulaması kaçınılmazdır. Edebiyat bu
kavramları kimi zaman eleştirel metinlerle kimi zaman da dramatik metinlerle
sorgulamaktadır. Molière’nin, Hastalık
Hastası’nda kullandığı mizahi dil, kurguladığı komik dünya ve yarattığı ölümsüz
karakterler eşsiz bir ironi oluşturmaktadır.
ceğinin açık bir göstergesidir. Edebiyatın
ve yazarların gücü de insana ve insanlığa
özgü durumlara kelimeler aracılığıyla tuttukları aynadan gelmektedir.
KAYNAKÇA
BATUM MENTEŞE, Oya, “Edebiyat Nedir?”, Littera Dergisi Konferansı Toplu Yayını, c.22, 2008.
http://www.medikalakademi.com.tr/somatoform-bozukluklar
KÖSEALİ, Ebru Dilek “Hipokondriyazisiniz Var Mı?”, Ankara Life, S:48, Ekim,
2012. http://www.dijimecmua.com/flash/
index.php?id=7056&page=160
MOLIÈRE, Jean Baptiste Poquelin, Hastalık Hastası, Kitap Zamanı, İstanbul, 2010.
TEZCAN,Ertan,“Hipokondriazis Nedir?”
http://www.ertantezcan.com/m6.aspx
YILDIRIM SANCAK, Nurten, “Hipokondriyazis: Hastalık Hastalığı” Psikoanaliz:
http://www.hedefpsikoloji.com/pdf/psikoanaliz_revize3.pdf
17. yüzyıl Fransası’nda gerçekleşen bir olayın 21. yüzyılda dünyanın
herhangi bir ülkesinde pek de değişmeden yaşanabilmesi ve Argan karakterinde
vücut bulan hastalık hastası tipinin gerçek
hayatta belki de çok yakınımızda var olabilmesi insana özgü durumların hiç değişmediğinin ve belki de hiç değişmeye75

Benzer belgeler